PDF Olarak Görüntülemek İçin Tıklayınız
Transkript
PDF Olarak Görüntülemek İçin Tıklayınız
| CİLT 53 • SAYI 6 • KASIM - ARALIK 2015 Cilt 53 ‣ Sayı 6 ‣ Kasım / Aralık 2015 TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN BUGÜNKÜ GÖRÜNÜMÜ TÜRKİYE AĞAÇ VE KAĞIT SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TAKSİS) • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) •MAHALLİ İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) • TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • Türkİye Selüloz, Kağıt ve Ağaç Mamüllerİ Sendİkası (KASİSEN) • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL Erhan BATUR Ender YORGANCILAR Prof. Dr. Sübidey TOGAN Prof. Dr. A.Halis AKDER Prof.Dr. Muammer KAYA Doç. Dr. M.Murat ERDOĞAN Doç. Dr. Çiğdem NAS SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI EK: YARGITAY KARARLARI Sinan ÜLGEN Rekabet Kültürü Yaygınlaştırılmalı TOPLUMDAKİ DEĞER SİSTEMİNİN REKABET GÜCÜNE ETKİSİ Artık ülkeler arasındaki üstünlük mücadelesi genellikle ekonomi alanında cereyan ediyor. Küresel ölçekte ta- 53 yaşında lep gören sanayi malı ihracatı ve bunu mümkün kılan bilgi ve teknolojilere hakimiyet derecesi sonucu belirliyor. Ancak toplumsal değerlerin de bu süreci desteklemesi gerekiyor. Bir ülkede uluslararası rekabet bilinci ve rekabet kültürü ne derece yaygın ve sağlam ise ülkenin rekabet gücü de o oranda olumlu etkileniyor. Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü (IMD) tarafından yayınlanan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), gönüllü teşkilatlanma esasına göre faaliyet gösteren ve Türkiye’de işveren kesimini yurtiçinde ve yurtdışında temsil eden tek çatı örgütüdür. 20 Aralık 1962’de ülke çapında faaliyet göstermeye başlayan TİSK’e, ekonominin değişik sektörlerinde 20 işveren sendikası üye. Bu işveren sendikalarına bağlı 9 bin 600 işyerinde, 1 milyon 200 bin çalışan istihdam ediliyor. Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 2015 ve- Çalışma hayatında yarım asırlık güven kaynağı ve denge faktörü olan Konfederasyon, ulusal düzeyde sosyal taraf olarak üçlü temsil esasının geçerli olduğu (Ekonomik ve Sosyal Konsey, Üçlü Danışma Kurulu, Çalışma Meclisi, Türkiye İş Kurumu, Sosyal Güvenlik Kurumu, Mesleki Yeterlilik Kurumu, TBMM’nin ilgili Komisyonları gibi) tüm platformlarda ve ulusal düzeydeki 50’ye yakın kurum ve kuruluşta işveren kesimini temsilen yer alıyor. TİSK, uluslararası düzeyde de Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO), Uluslararası İşverenler Teşkilatı (IOE), Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu (BUSINESSEUROPE), G20/B20 Süreci, Uluslararası İşbaşında Eğitim Ağı (GAN) , OECD Nezdinde Ticaret ve Sanayi İstişari Komitesi (BIAC), Türkiye–AB Karma İstişare Komitesi (KİK), Akdeniz Özel Sektör Konfederasyonları Birliği (BUSINESSMED) ve Karadeniz ve Hazar İş Dünyası Birliği (BCB) nezdinde Türk İşverenlerini temsil ediyor. larda yer aldığı listede Arjantin, Hırva- rilerine göre toplumdaki değerler sisteminin rekabet gücüne olumlu etkisi bakımından Türkiye 61 ülke arasında alt grupta; 42’nci sırada yer alıyor. Çin, ABD ve Singapur’un ilk sıra- tistan ve Venezuela ise son sıralarda bulunuyor. Türkiye’nin küresel rekabet gücünün artırılabilmesi için toplumda rekabet kültürünün eğitim ve çalışma hayatı alanları başta olmak üzere tüm araçlar kullanılarak yaygınlaştırılması gerekiyor. Desteklemiyor 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 Hong Kong ABD Singapur İsviçre Yeni Zelanda Kanada BAE İrlanda Malezya Katar İsrail İngiltere Tayvan Lüksemburg Almanya Avustralya Hollanda Hindistan Kazakistan İzlanda Estonya Kore Cumh. Litvanya Norveç Çek Cumh. Filipinler Çin Danimarka Tayland İsveç Endonezya Finlandiya Letonya Belçika Ürdün Şili Moğolistan Japonya Polonya Kolombiya Avusturya Türkiye Portekiz Slovakya Romanya Yunanistan Ukrayna Fransa İtalya Meksika Rusya Peru Bulgaristan İspanya Brezilya Slovenya Güney Afrika Macaristan Arjantin Hırvatistan Venezuella Destekliyor 3,21 3,21 2,73 8,14 7,96 7,76 7,51 7,50 7,44 7,44 7,30 7,12 7,10 7,02 6,87 6,79 6,75 6,74 6,64 6,58 6,48 6,44 6,35 6,29 6,22 6,20 6,20 6,12 6,06 6,00 5,99 5,91 5,89 5,86 5,84 5,79 5,68 5,57 5,53 5,50 5,43 5,40 5,38 5,25 5,21 5,15 5,08 5,00 4,96 4,91 4,89 4,89 4,85 4,74 4,55 4,54 4,27 4,15 4,04 3,85 3,80 Kaynak: IMD Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 2015 Kaynak: IMD Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 2015 113 Cilt 53 ‣ Sayı 6 ‣ Kasım / Aralık 2015 Yağız EYÜBOĞLU Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Adına Sahibi Bülent PİRLER Sorumlu Yayın Müdürü İdare Yeri Hoşdere Caddesi Reşat Nuri Sok. No: 108 06540 Çankaya - ANKARA Tel: (312) 439 77 17 /Pbx Faks: (312) 439 75 92-93-94 Web: www.tisk.org.tr E-posta: [email protected] Dergide yayınlanan bütün yazılar kaynak adı gösterilerek iktibas edilebilir. Dergide yayınlanan yazılar yazarların kişisel görüşüdür, Konfederasyonu bağlamaz. İŞVEREN BASIN MESLEK İLKELERİNE UYMAYA SÖZ VERMİŞTİR. Baskı Tarihi 15 Aralık 2015 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/6 Öveçler / ANKARA Tel-Faks: (312) 472 86 23 Baskı ve Cilt Dumat Ofset Matbaacılık Şaşmaz / ANKARA Tel: (312) 278 82 00 Faks: (312) 278 82 30 ISSN: 1303-0418 Yayın Türü Yerel Süreli Yayın | CİLT 53 • SAYI 6 • KASIM - ARALIK 2015 NAYİCİLERİ L, LASTİK VE ) •MAHALLİ TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN BUGÜNKÜ GÖRÜNÜMÜ ÜRÜNLERİ LOZ, KAĞIT İYE TEKSTİL ERHAN BATUR ENDER YORGANCILAR PROF. DR. SÜBİDEY TOGAN PROF. DR. A.HALİS AKDER PROF.DR. MUAMMER KAYA DOÇ. DR. M.MURAT ERDOĞAN DOÇ. DR. ÇİĞDEM NAS SENDİKASI EK: YARGITAY KARARLARI Değerli Okuyucularımız, İŞVEREN’in bu sayısında Türkiye-AB İlişkilerinin Bugünkü Görünümü konusunu ele alıyoruz. T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Erhan Batur, Bakanlığın 19 no.lu Müzakere Başlığını teşkil eden “Sosyal Politika ve İstihdam” Faslı ile ilgili olarak AB ile Ülkemiz arasındaki müzakere sürecinin koordinasyonundan ve yürütülmesinden sorumlu olduğunu söyledi. Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, ABD’nin AB ve bazı Asya ülkeleri ile yapacağı TPP, ardından AB ile yapacağı TTIP anlaşmalarının dünya ticaretinin %70’ini kapsayacağını; bu durumun da Türkiye’nin zarar görmesine neden olabileceğini kaydetti. İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri Doç.Dr.Çiğdem Nas, Kıbrıs sorunu çözülmeden, AB’de Türkiye’nin üyeliğine yönelik irade tazelenmeden ve Türkiye’de de reform ruhu yeniden canlanmadan sürecin hızlanmasının mümkün gözükmediği açıklamalarında bulundu. Prof. Dr. Sübidey Togan “Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’nın Türk Ekonomisi ve Türkiye AB İlişkileri Üzerindeki Muhtemel Etkileri” Prof.Dr.Halis Akder “TTIP ve Türkiye Tarımı” başlıklı makalelerinde görüşlerini bildirdiler. Doç.Dr.M.Murat Erdoğan, “Türkiye-AB İlişkilerinde Mülteci Sorunlarının Yeri” başlıklı makalesinde, Türkiye ile AB ilişkilerinin 2016 ve sonrasındaki en önemli konu başlıklarından birisinin Suriyeliler, daha genel anlamda mülteciler konusu olacağını belirterek Türkiye ile AB ‘nin uyum politikaları gerçekleştirmek ve sadece mali değil, insani yük paylaşımında da makul bir zemin yaratmak zorunda olduklarını vurguladı Bu konuda Türkiye’nin desteği olmaksızın mesafe kaydetmenin de imkansız olduğunu belirtti. İstanbul Ekonomi Danışmanlık’tan Sinan Ülgen, Mayıs 2015’te sağlanan siyasi mutabakat sonrasında 2016 yılının ikinci yarısında resmi müzakerelere geçilmesinin beklendiğini; ancak yenilenen Gümrük Birliğinin Türk ekonomisi bakımından mevcut Gümrük Birliğinden daha derin sonuçları olmasını beklediğini açıkladı. Cilt 53 ‣ Sayı 6 ‣ Kasım / Aralık 2015 ÖRÜ KAMU • ÇİMENTO DA SANAYİİ Bu Sayımızda SİNAN ÜLGEN Farklı gündem konularını İŞVEREN’in bu sayısında da bulacaksınız. Resim Sanatçısı Ece Akar ile gerçekleştirilen Sanat söyleşimizi; Kadınlar ve Gençler, Arkeogezi, Avrupa Haberleri ile çeşitli konularda hazırlanan makaleleri beğeniyle okuyacağınızı umuyoruz. Gelecek sayıda buluşmak üzere… Yeni Yılınız Kutlu Olsun. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 1 47 TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN BUGÜNKÜ GÖRÜNÜMÜ •BAŞKANDAN 2015 Biterken 4 •EDİTÖRDEN Yeni Hükümet Programı ve AB ile İlişkilerimiz 6 •NELER OLUYOR TÜRKİYE 8 •ZOOM 19 No.lu Sosyal Politika ve İstihdam Faslı: Müzakere Sürecinde Yaşanan Gelişmeler ve Son Durum Erhan BATUR Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı 48 •ZOOM Türkiye-AB İlişkilerinin Bugünkü Görünümü Ender YORGANCILAR Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı 51 •ZOOM Türkiye’nin Avrupa Birliği Müzakereleri: Bir Canlanma Mümkün mü? Doç. Dr. Çiğdem NAS İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri 54 •ZOOM Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’nın Türk Ekonomisi ve TürkiyeAB İlişkileri Üzerindeki Muhtemel Etkileri Prof. Dr. Sübidey TOGAN Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi 58 •ZOOM TTIP ve Türkiye Tarımı Prof. Dr. A.Halis AKDER Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İktisat Bölümü Emekli Öğretim Üyesi 62 •ZOOM Türkiye-AB İlişkilerinde Mülteci Sorunlarının Yeri Doç. Dr. M.Murat ERDOĞAN Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HUGO)Müdürü 66 •ZOOM Gümrük Birliğinin Derinleştirilmesi: Türkiye’nin Ekonomik Dönüşüm Programı Sinan ÜLGEN İstanbul Ekonomi Danışmanlık Yönetici Ortağı 72 • AB’nin 2015 Sonbahar Ekonomi Raporu’ndan: “Türkiye’de İşsizlik Artacak” 75 •GÖRÜŞ OECD: “Türkiye’de TL’nin Hızlı Değer Kaybı Şirketlerin Bilançolarını Olumsuz Etkiledi” 77 •GÖRÜŞ IMF’nin Ekim 2015 Raporu 79 •KADINLAR VE GENÇLER 84 •TİSK HABERLER 86 •AVRUPA AVRUPA 97 •ANALİZ Nobel Ödülü Gerçeklerinin Analizi Prof.Dr. Muammer KAYA Eskişehir Osmangazi Üniversitesi MühendislikMimarlık Fakültesi 102 •ARKEOGEZİ 105 •SANAT 108 •YENİ YAYINLAR 111 •İSTATİSTİK 112 2 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 105 Kyzikos Antik Kenti - Erdek 108 Ece Akar: “Resmin hayatımın her alanında var olmasını isterim” 19 39 TİSK 2015 KSS Ödülleri Sahiplerini Buldu “Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri” Başlıklı Rapor Kamuoyuyla Paylaşıldı 27 G20 Liderler Zirvesi Antalya’da Yapıldı İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 Tuğrul KUDATGOBİLİK Yağız EYÜBOĞLU başkandan 2015 Biterken Zor geçen 2015 yılını geride bırakmak üzereyiz. İki genel seçim yaşadığımız, Suruç, Ankara katliamlarının yüreğimizi yaktığı, Suriye’de dört yıldır yaşanan iç savaşın ve onun sonucu olan göç ve sığınmacı sorunlarının hiç gündemden düşmediği bu yıl ekonomik açıdan da bizleri zorladı. Enflasyon ve büyümede 2015 hedeflerinin tutturulamayacağı anlaşıldığı için gerçekleşme tahminleri revize edildi. İşsiz sayımız 3 milyonu geçti. Dış ticaret ve cari işlemler açıklarımız daralmış olmasına rağmen, dış ticaret hacminin daralmasına bağlı böyle bir gelişmenin sağlıklı ve sürdürülebilir olmadığı düşünülüyor. Nitekim 3. çeyrekte hepimizi şaşırtan %4’lük büyüme hızına yatırımların ve ihracatın değil, tüketimin katkı yapmış olması da bunun bir göstergesi... Aslında 2015 yılı diğer ülkeler için de pek parlak olmadı. Gelişmiş ülkeler arasında ABD ve İngiltere’nin pozitif büyüme oranına geçiş yapmalarına rağmen, AB ve özellikle de Euro Bölgesi ekonomilerinin henüz istikrar yakalayamadığı dikkati çekiyor. Çin, Rusya, Brezilya ve Endonezya gibi yükselen piyasa ekonomileri de bu grupta yer alıyor. Hatta 2016’da dünya ekonomisinin en önemli sorununun yükselen ekonomiler grubunda büyüme hızında görülecek düşüşlerin yaratacağı olumsuz etkiler olacağı konuşuluyor. Türkiye’nin de şimdilik bu riskli ve kı- 4 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 rılgan ekonomiler arasında yer alması şüphesiz bizler için düşündürücü bir durum sayılmalı. Bugünlerde Amerikan Merkez Bankası FED’in faiz oranlarını yükselteceğine artık kesin gözüyle bakılan bir ortamda, böyle bir gelişmenin ülkemiz ve diğer kırılgan ekonomiler için ne tür sonuçlar doğuracağını hep birlikte göreceğiz. Diğer yandan 2015 yılının bu hayli sisli ve puslu havasında hiç güneşli gün görmediğimizi öne sürmek de yanlış olur. Geçen yıl Aralık ayında Avustralya’dan devraldığımız G20 Dönem Başkanlığı, 2015 yılı içinde bu grubun _son olarak 15-16 Kasım 2015 tarihlerinde Antalya’da yapılan Zirve Toplantısı da dahil_ tüm toplantılarının ülkemizde yapılmasını sağlamış ve bunlar da Türkiye’nin dünyada daha iyi tanınmasına ve bir anlamda ilgi odağı olmasına katkı sağlamıştır. Önümüzdeki yıllarda bunun uluslararası ilişkiler, yabancı yatırımlar ve turizm alanlarındaki olumlu etkilerini göreceğimiz beklentisi hayli yaygındır. 2008 yılında yaşanan Küresel Krizin ardından, küresel yönetişim sisteminin önemli bir dönüşüm geçirdiğine tanık olduk. Mevcut küresel sorunlarla mücadelede uluslararası işbirliği ve uyum giderek önem kazandı. Bu da dünyanın 19 önemli ülkesini ve AB’yi bir araya getiren G20’nin adeta IMF, Dünya Bankası, WTO, OECD gibi uluslararası örgütlerin önüne geçmesini sağladı; G20 toplantılarında üretilen politikalar dünya ekonomisine yön vermeye başladı. Bu çerçevede Türkiye açısından G20’nin Dönem Başkanlığı’nı üstlenmiş olmak ülkemizin dünya çapında bir aktör olma isteğine de güç katmış oldu. TİSK olarak G20’nin iş çevreleri temsilcilerini bir araya getiren B20 Grubu içinde yıl boyu yapılan çalışmalara aktif biçimde katıldık. B20 Türkiye çalışmaları kapsamında yürütülen faaliyetlerin ana amacı, daha önceki dönem başkanlıklarında olduğu gibi, küresel büyümeyi ve iş yaratmayı desteklemek ve küresel ekonomik işbirliğini artırmak üzere kapsamlı ve somut tavsiyeler ortaya koymaktı. Bu kapsamda TİSK olarak hem 2015 yılı için oluşturulan B20 Yürütme Komitesi içinde TOBB, TİM, TÜSİAD, MÜSİAD ve DEİK’le birlikte aktif rol üstlendik, hem de Koordinatör Başkanlığını Sayın Ali Koç ile IOE Başkanı Daniel Funes de Rioja’nın yürüttüğü İstihdam Görev Gücü çalışmalarına EşBaşkan sıfatıyla katıldık. Yıl boyu süren yoğun çalışmalar ve müzakereler sonucu, G20 zirvesine sunulmak üzere hazırlanan politika belgesinde tavsiyelerimizi şu üç ana başlıkta topladık: 1. İstihdam fırsatlarının yaratılması için iş-dostu ortamın geliştirilmesi, 2.İşgücü piyasalarının daha dinamik ve içerici bir yapıya kavuşturulması yoluyla gençlerin ve kadınların işgücü piyasasına katılımının artırılması, 3.Yenilikçilik ve hızlı teknolojik değişimler çağında beceri uyuşmazlıklarının azaltılması için programlar geliştirilmesi ve bunların finanse edilmesi. Antalya’da 14 Kasım 2015’te yapılan B20 Zirvesi ardından, 15-16 Kasım 2015 tarihlerinde gerçekleştirilen G20 Zirvesi’nde, Ankara ve Paris’te yaşanan korkunç katliamlar gölgesinde terörle mücadele alanında önemli kararlar alındı ve 2018 yılına kadar %2’lik GSYH büyüme hedefi teyit edildi. Zirve sonucunda yayınlanan G20 Liderler Bildirgesi’nde B20 İstihdam Görev Gücü önerilerinin çoğunun yer aldığını görmek, bu önerilerin hazırlanışına yoğun şekilde katılan biz TİSK mensuplarını da memnun etti. Dört seneyi aşkın bir süredir ülkemizin gündeminden düşmeyen ve 2015 yılında Türkiye-AB ilişkilerinin tam ortasına yerleşen, Birleşmiş Milletler’in “günümüzdeki en büyük insani kriz” diye nitelendirdiği Suriyeli sığınmacılar sorunu, öyle görünüyor ki, bizi daha yıllarca meşgul edecek ve zorlayacaktır. Zira Kasım 2015 itibariyle toplam sayıları yaklaşık 2 milyon 200 bini bulmuş bu talihsiz insanların uzun bir süre daha ülkemizde kalmayı ve hatta geriye hiç dönmemeyi istediklerini anlıyoruz. Bugün Türkiye, dünya üzerinde en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumuna gelmiştir. Bu durum da bizce Suriyeli sığınmacılar konusunun artık uzun vadeli bakış açısına sahip, ekonomiyi, çalışma hayatını, sosyal ve kültürel uyumu, eğitim, sağlık, barınma gibi temel hizmet alanlarını kapsayan, entegre bir strateji ile yönetilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu ihtiyaçtan hareketle TİSK olarak, Suriyeli sığınmacılar olgusunun ekonomik ve sosyal boyutlarını incelemek, iş dünyasının konuyla ilgili görüşlerini değerlendirmek ve önerilerde bulunmak amacıyla Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi işbirliği ile bir araştırma yaptırdık. Bu çalışmayı hazırlayan başta Doç. Dr. Murat Erdoğan ve Dr. Can Ünver olmak üzere araştırma ekibinde yer alan tüm akademisyenlere bu sütunda bir kez daha teşekkürlerimizi sunmak istiyorum. Konfederasyonumuzun “Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri” başlıklı bir kitap olarak bastırdığı ve değerli okurlarımızın [email protected] adresinden ücretsiz temin edebilecekleri bu araştırmanın önemli bulgularını şöyle özetleyebiliriz: •• 2.2 milyon Suriyelinin Türkiye’de kalıcı olacağı esas alınarak Türkiye’ye uyum programı düzenlenmelidir. •• Türkiye’de en az 300 bir kayıt dışı Suriyeli işçi çalışıyor. •• En az 150 bin çocuk Türkiye’de doğdu. 18 yaşından küçük 1,2 milyon Suriyeli var. •• Suriyelilerin meslek niteliklerinin belirlenmesi, onlara Türkçe eğitimi ve mesleki eğitim sağlanması, Türk toplumuna uyumlarının temel şartları olarak kabul edilmelidir. •• Suriyelilerin yasal çalışma çerçevesi ve çalışabilecekleri alanlar belirlenmelidir. •• Hükümet, sivil toplumla birlikte çalışmalıdır. Yazımızı noktalamadan önce, bu çok boyutlu ve çok ciddi sorunun bizim çalışma alanımıza yansımaları ve bu konularda yapılması gereken işlere ilişkin görüş ve önerilerimizi de kısaca okurlarımızla paylaşmak istiyoruz: 33 Suriyeli sığınmacılar Türk işgücü piyasasında işsizlik ve kayıt dışı istihdam baskısını artırmıştır. Bu baskının zaman içinde daha da ağırlaşması beklenmektedir. İşgücü piyasasına dahil olan bu yeni işgücü güvencesiz, sigortasız, olumsuz iş sağlığı ve güvenliği koşullarında, düşük ücretle küçük ölçekli işyerlerinde kayıt dışı olarak istihdam edilmektedir. 33 Suriyeli sığınmacıların ucuz işgücüne kaynaklık etmesi nedeniyle yoğun olarak bulundukları bölgelerde genel ücret düzeyinde düşme, Türk işgücünün işini kaybetmesi gibi olumsuzluklar gözlenirken, kayıtlı işyerleri ve işletmeler bakımından önemli bir haksız rekabet sorunu yaşanmaktadır. Bakanlar Kurulu tarafından yapılacak düzenleme ile geçici koruma statüsünde olan Suriyeli sığınmacıların çalışmalarına ilişkin usul ve esaslar belirlenerek, Geçici Koruma Yönetmeliği hükümlerine işlerlik kazandırılmalıdır. 33 Öte yandan, Suriyeli sığınmacıların çalışma talepleri ile işgücü piyasası ihtiyaçlarının dengelenmesi, üzerinde durulması gereken bir diğer konudur. Ancak Suriyeli sığınmacıların işgücü piyasasında düzgün işlere ulaşmalarının önündeki en büyük engel, büyük bir bölümünün eğitim seviyelerinin çok düşük olması ve gelir getirici bir mesleğe sahip bulunmamalarıdır. 33 TİSK olarak, Türk işgücü piyasasının, başta işsizlik ve kayıt dışı istihdam olmak üzere mevcut durumu dikkate alınarak, Suriyeli sığınmacıların mesleki yeterlilikleri çerçevesinde bazı bölge ve sektörlerde sınırlı ölçüde istihdam edilmelerinin uygun olacağı, girişimci nitelikte olanların bu özelliğinden yararlanılması ve sığınmacıların kayıt dışı istihdam sorununu büyütmesini önleyecek tedbirler alınması gerektiği görüşündeyiz. Son olarak, ülkemiz gündemindeki asgari ücret artışı konusuna da kısaca değinmek isterim. Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyor. İşverenler olarak çalışanlarımızın refah seviyesinin artmasını, daha huzurlu, müreffeh ve verimli çalışılmasını hiç şüphesiz bizler de arzu ederiz. Ancak çalışanın eline geçen aylık net asgari ücretin 1300 TL’ye çıkarılması sürecinde, işverene olan toplam maliyetin rekabetçiliğimizi zedeleyecek, işsizlik, enflasyon, ihracat ve kayıtdışılık gibi kritik alanlarda ekonomik dengeleri olumsuz etkileyecek bir şekilde oluşmamasını sağlamak üzere, oluşacak yükün enflasyonu aşan kısmının büyük ölçüde işverenler üzerinde bırakılmaması gerektiği inancındayız. 2015 zor bir yıl oldu. 2016 yılının 2015’e oranla sorunlarımızın en azından hafiflediği bir dönem olması dileklerimizle… İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 5 editörden Bülent PİRLER TİSK Genel Sekreteri Yeni Hükümet Programı ve AB ile İlişkilerimiz 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra kurulan 64.Hükümetin 25 Kasım 2015 tarihinde Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından TBMM’ne sunulan Hükümet Programına baktığımızda, demokratikleşme, adalet, eğitim, kamu yönetimi, kamu maliyesi, reel ekonomide köklü değişim gibi altı temel alanda reformların yoğunlaşacağının ifade edildiği bu metnin daha ziyade ekonomi odaklı olduğunu görüyoruz. Ekonomi alanında işgücü piyasasına yönelik hedefler sürdürülebilir büyüme hedefi, enflasyon hedeflemesi ve esnek kur sisteminin devamı, özelleştirmenin sürdürülmesi, tarımda çiftçiye kaynak aktarılması, belli meslek gruplarının maaş ve tazminatlarının artırılması başlıkları altında çok sayıda tedbir ve politikaya yer veriliyor. Bizim Türk işveren camiası olarak dileğimiz, artık önünde 4 yıl gibi uzun bir zaman dilimi bulunan 64.Hükümetin ekonomimizin rekabet gücünü gözeten politikalar uygulaması sanayi sektörünün istikrarlı bir eğilim içine girmesini sağlayacak önlemler almasıdır. Bu vesileyle, yine Hükümet Programında yer alan asgari ücretin önümüzdeki yıl için 1.300 TL’ye yükseltilmesi hedefi konusundaki TİSK görüşlerine 6 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 burada kısaca değinmekte yarar görüyoruz. Halen Konfederasyonumuzun da temsil edildiği Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda görüşülen 1.300 TL’lik Hükümet teklifi konusunda özet olarak şunları söyleyebiliriz: •• Türk işvereni işçilerinin refah seviyesinin artmasına asla karşı değildir. Karşı olduğumuz ücret artışı değil, artış yükünün tamamının işverene bırakılmasıdır. •• Asgari ücrette yapılacak %30’luk artış geçmişte yapılan teşvik düzenlemelerini etkisiz kılacak; yatırım şevkimizi kıracaktır. •• Enflasyon oranı %8 dolaylarında iken asgari ücrette yapılacak %30’luk ani bir artış yalnız asgari ücreti değil, tüm ücretleri yükseltecek, bu da domino etkisi ve zincirleme reaksiyon yaratacaktır. •• Bunun sonucu da, işsizlik artacak, ihracat gerileyecek, enflasyon yükselecek, kayıtdışı büyüyecek ve üretimin bir kısmı yurtdışına kayacaktır. •• Tüm bu nedenlerle, bizce bu konuda devlet de elini taşın altına koymak, işverenleri tek başına bırakmamak durumundadır. Gün, işçi, işveren ve devlet olarak “işi, işletmeleri ve Türkiye ekonomisinin rekabet gücünü” koruma günüdür. AB ile ilişkilerimize gelince, bu konuda yıllardır yaşanan durgunluğa ve tam üyelik müzakere sürecinin tıkanmış görünümüne karşın, Hükümet Programında yer alan şu cümleler önümüzdeki dönemde Birlik ve ilişkilerimizin ülke gündeminde yine ön sıralarda yer alacağının bir işareti sayılabilir: “Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyeliğimiz stratejik hedeflerimiz arasında yer almaktadır. Hükümet olarak AB müktesebatına uyum sürecini hızlandıracağız. Ancak Hükümetimizin göstermiş olduğu samimi yaklaşıma AB kurumlarının ve üye ülkelerin de gerekli karşılığı vermesi gerekmektedir. AB müktesebatına yüksek oranda uyum sağladığımız halde, belirli fasılların siyasi mülahazalarla açılmaması AB’nin temel ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. AB sürecine ve bu süreçte yaşanan değişime, dönüşüme inanan Hükümetimiz AB üyeliği konusunda kararlı ve istikrarlı politikasını sürdürecektir. Sürecin tüm zorluklarına rağmen, bizim için AB ile yürütülen müzakerelerin amacı tam üyeliktir. Hedefimiz, Cumhuriyetimizin 100.yıldönümünü AB üyeliği ile taçlandırmaktır.” Son zamanlarda Türkiye – AB ilişkilerine mülteci krizinin egemen olmaya başlaması hiç şüphesiz düşündürücü bir gelişmedir. AB ülkelerinin tam üyeliğimiz konusunda yıllardır sergilediği zikzaklı tavırların yeni bir örneği sayılabilir. 2005 yılında başlayan tam üyelik müzakerelerinde aradan geçen on yıl içinde sadece 14 faslın görüşmeye açıldığı, 17 faslın G.Kıbrıs ve Fransa’nın itirazları nedeniyle “askıya” alındığı, açılabilecek 3 fasla da (kamu ihaleleri, rekabet politikası, sosyal politika ve istihdam) dokunulmadığı bir tablo karşısında şimdi AB’nin bize yeniden gülücükler dağıtır ve vaadlerde bulunur bir konum içine girmesi, Suriyeli sığınmacılar sorununun yarattığı pa- niğin bir açık göstergesi değildir de nedir? Ülkelerindeki korkunç iç savaştan kaçan yüzbinlerce Suriyeli, çoğunlukla Türkiye üzerinden geçerek şu ya da bu şekilde Avrupa’nın kapılarına dayanmamış olsaydı Avrupalı dostlarımız Türkiye’ye aynı ilgi yakınlığı gösterecek miydi? Şu ortamda bu tür soruları daha da artırmak mümkün. Fakat, özellikle ülkemiz iş çevrelerinin bunların hem Avrupa’da, hem de Türkiye’de şimdiden başlayan ve devam edecek gibi görünen tartışmasını kamuoylarına, akademisyenlere, basın-yayın organlarına ve sivil toplum örgütlerine bırakıp geliştirecekleri pragmatik yaklaşımlarla önümüzdeki döneme bakması bizce daha yararlı olacaktır. Göç ve sığınmacı sorunları ötesinde, bugün Türkiye – AB ilişkilerinin önünde gümrük birliğinin yenilenip genişletilmesi, tam üyelik hedefi doğrultusunda müzakere sürecine, hız kazandırılması, vizesiz seyahate geçiş, taşımacılık kotalarının kaldırılması, AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları ve halen ABD ile müzakerelerini sürdürdüğü Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması (TTIP)’nın ülkemiz ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerinin giderilmesi olduğunu yıllardır söylüyoruz. Şimdi sığınmacı sorunlarının etkisiyle AB tarafının bu sorunların hiç değilse bir kısmına çözüm önerileriyle karşımıza çıkmasını ciddi olarak ele almak ve ülkemiz yararına yaklaşımlar ortaya koymak durumundayız. Bu bağlamda incelememiz gereken en son ve kapsamlı belge de geçtiğimiz 29 Kasım günü Brüksel’de yapılan ve mülteci krizi, AB üyelik sürecinin yeniden canlandırılması, Türk vatandaşlarına vize muafiyeti getirilmesi konularının görüşüldüğü Türkiye – AB Liderler Zirvesi Sonuç Bildirgesi’dir. Metinde yer alan bazı ana konuları şöyle özetleyebiliriz: •• Vize serbestliği: Türkiye’nin vizelerin kaldırılması yönündeki taleplerine karşı AB 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın yürürlüğe konulmasını şart koşmuş ve 72 kriter içeren bir yol haritası sunmuştur. Herşey yolunda giderse Ekim 2016’da vizeler kaldırılacaktır. Fakat Geri Kabul Anlaşması Türkiye’den geçerek AB’ye giriş yaptığı belirlenen tüm yasadışı göçmenlerin iadesini öngördüğünden, bu şartın ülkemizi ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakacağı açıktır. •• Düzensiz göçün kontrolü: AB, mülteci ve göçmenlerin Türkiye’de tutulması, bunların barındırılması, mümkün olduğunda geldikleri ülkelere iade edilmesi ve AB’ye geçişlerinin önlenmesi için bir mekanizma oluşturulmasını istemiş ve bu amaçla bazı Avrupalıların “rüşvet” diye nitelendirdiği 3 milyar euro’luk madde destek taahhüdünde bulunmuştur. Bu destek yanında katılım müzakerelerinin yeni fasılların açılması suretiyle hızlandırılması, Türk vatandaşları için vize muaflığı, sürecinin öne çekilmesi, Türkiye’ye güvenli ülke statüsü verilmesi ve Türk liderlerin AB zirvelerine davet edilesi diğer AB vaatleri arasında yer almaktadır. Sonuç Bildirgesi’nde 17 no.lu Ekonomik ve Parasal Politika başlığının müzakereye açılması için 14 Aralık 2015 tarihinde Hükümetlerarası Konferans toplanacağı da açıklanmıştır. •• Gümrük Birliği’nin güncellenmesi: Bildirge’de tarafların hazırlık çalışmalarını tamamlamalarından sonra, 2016 sonlarına doğru bu konuda resmi müzakerelerin başlayabileceği ifadesi de yer almıştır. Öyle görünüyor ki, önümüzdeki dönemde 20 yılı geride bırakmış ve günümüz koşullarında içerik itibariyle hayli eskimiş Türkiye-AB Gümrük Birliği’nin tarım, hizmetler sektörlerini ve kamu alımları piyasalarını da içine alacak, uyuşmazlıkların çözümü, AB’nin üçüncü ülkelerle imzalayacağı serbest ticaret anlaşmalarına Türkiye’nin dahil edilmesi konularında yeni mekanizmalar içerecek şekilde yenilenip derinleştirilmesi çabaları önemli gündem maddeleri olacaktır. Tüm bu çabaların bizi AB üyeliğine makul sürelerde taşıyıp taşımayacağı konusunda şu anda kesin bir şey söylemek hiç de kolay görünmüyor. Hem AB’nin, hem de ülkemizin karşı karşıya bulunduğu sorunlar iyimser tahminler yapmayı gerçekten zorlaştırıyor. Bizim Türk işveren camiası olarak dilek ve isteğimiz, uzun yıllardır hep savunduğumuz gibi, Türkiye’nin AB çıpasına bağlı kalması ve üyelik hedefimiz doğrultusunda çabalarını aksatmadan sürdürmesidir. Bunun türbülanslarla dolu günümüz dünyasında ülkemizin ve halkımızın siyasi, ekonomik ve sosyal çıkarlarına en uygun yol olduğuna inanıyoruz ve öyle görünüyor ki, inanmaya devam edeceğiz. Yazımızı noktalamadan önce okurlarımıza bir de yukarıda da kısaca değindiğimiz göç ve sığınmacı sorunlarıyla ilgili bir yeni yayın haberi vermek istiyoruz. Konfederasyonumuz, Suriyeli sığınmacılar olgusunun ekonomik ve sosyal boyutlarının incelenerek, iş dünyasının konuyla ilgili görüşlerini değerlendirmek ve politika yapıcılara önerilerde bulunmak amacıyla Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HÜGO) işbirliği ile “Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklentileri ve Önerileri” başlıklı bir araştırma gerçekleştirdi. Bu çalışmada emeği geçen değerli akademisyenler Doç.Dr.M.Murat Erdoğan ve Dr.Can Ünver başta olmak üzere araştırma ekibinde yer alan çok sayıda genç akademisyene teşekkürlerimizi sunuyor, Rapor’un bu alanda yapılacak çalışmalara ve geliştirilecek politika önerilerine katkıda bulunmasını diliyoruz. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 7 TİSK: “Asgari Ücrette Yapılacak Artış İşverene İlave Maliyet Getirmemeli” Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu 13 Kasım 2015 tarihinde asgari ücret artışı konusunda şu görüşleri kamuoyuna duyurdu: Asgari ücrette yapılacak artış, son iki seçim sürecinde siyasi partilerin seçim bildirgelerinde en fazla gündem yaratan konulardan biri olmuştur. Çalışanlarımızın daha iyi ve huzurlu yaşam koşullarına sahip olması ve bunların sosyo-ekonomik hedef ve dengeler paralelinde geliştirilmesi, TİSK’in öncelikli hedeflerinden biridir. Zira huzurlu ve verimli işyerleri tesis etmek ancak mutlu çalışanlar ile mümkün olabilir. Ülkemiz iş dünyasının sürdürülebilir büyüme hedefini gerçekleştirmesi yolunda istihdam, ihracat ve katma değerli üretim önceliklerini tesis edebilmesinin en önemli koşulu rekabetçi gücünü koruyabilmesidir. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2015-2016 Küresel Rekabet Gücü Raporu’na göre dünyada rekabet gücü açısından 2012’de 43’üncü, 2013’de 44’üncü, 2014’de 45’inci olan Türkiye ekonomisi 2015’te 6 sıra birden gerileyerek 51’inciliğe inmiştir. Durum böyle iken, asgari ücret seviyesinde yapılacak artış maliyetinin işverenlere yansıtılması adeta bir domino etkisi yaratarak ücretler genel seviyesinin hızla yükselmesine ve böylece rekabet gücümüze zarar vermenin yanı sıra, kayıt dışının büyümesi, istihdama, enflasyona ve ihracata olumsuz etki yapması gibi pek çok riske işaret etmektedir. Özellikle KOBİ’lerde işsizlik ile yatırım ve büyüme planlarının ertelenmesi gibi sorunlara dikkat çekmek isteriz. Ayrıca işverenlerin maliyeti salt asgari ücret nedeni ile değil, kıdem tazminatı, SGK primleri, işsizlik sigortası primleri, ikramiyeler vb. ar- 8 tışlara yansımaları dolayısıyla da yükselecektir. Özellikle toplu iş sözleşmesi uygulayan işyerleri daha da ağır yüklerin altına itilecektir. Asgari ücretin etkilediği alanların listesi ekte sunulmuştur. Mevzuatımıza göre asgari ücret; işçi, işveren ve kamu kesimi temsilcilerinden oluşan Komisyon tarafından saptanmaktadır. TİSK olarak, Komisyon kararlarını her zaman saygıyla karşıladık; gerektiği durumlarda kararların ülkemizde yaratabileceği muhtemel sorunları da dile getirdik. Dolayısıyla asgari ücret artış yükünün işletmelere yansıtılması durumunda yaratabileceği sorunları Hükümetimizin, işçi kesiminin ve kamuoyunun dikkatine sunmayı görev bilmekteyiz. Bu konudaki itirazımız, işçinin eline geçen net asgari ücretin artışına değil, yapılacak artışın işletmeler üzerine getirmesi muhtemel ilave yüklere ve bunun rekabetçiliğimize olan etkisinedir. Bu çerçevede, SGK primi, gelir vergisi, işsizlik sigortası primi gibi konularda yapılacak düzenlemeler ile halihazırda OECD ortalamasına göre yaklaşık 10 puan yüksek olan işgücü maliyeti üzerindeki istihdam vergilerinin azaltılması suretiyle bu artışın dengelenmesini önermekteyiz. Toplu iş sözleşmesi uygulayan ve uygulamayan işyerleri arasındaki haksız rekabetin önlenmesi amacıyla, toplu iş sözleşmeleri gereğince işçilere ödenen ikramiye ve ücret benzeri ödemelerin de kamu görevlilerinde olduğu gibi asgari ücret içerisinde sayılması da önerilerimiz arasında yer almaktadır. (TİSK Haber Bülteni; 13.11.2015) İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 ASGARİ ÜCRET ARTIŞI NELERİ ETKİLER? A. DOĞRUDAN ETKİ: —— Kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı ödemeleri —— Prime esas kazanç taban ve tavanındaki artış yoluyla SGK işveren ve işçi primleri (uzun vadeli ve kısa vadeli sigortalar, genel sağlık sigortası, işsizlik sigortası, sosyal güvenlik destek primi) —— SGK idari para cezaları —— Çeşitli vergilerle ilgili para cezaları —— Ücretten kesilen gelir vergisi ve damga vergisi —— Toplu iş sözleşmelerinde tespit edilen, asgari ücret üstü ücret kademeleri —— Aday çırak, çırak ve beceri eğitimi gören meslek lisesi ve meslek yüksek okulu öğrencilerinin SGK Primleri ve ücretleri —— Genel Sağlık Sigortası Prim Ödemelerinde gelir testi kriteri —— SGK borçlanma primleri (doğum, askerlik, yurtdışı hizmet borçlanmaları) —— —— —— —— —— —— —— SGK isteğe bağlı sigorta primleri BAĞ-KUR’luların primleri Geçici işgöremezlik ödeneği İşsizlik ödeneği Asgari geçim indirimi Evde bakım ücreti 65 yaşını doldurmuş muhtaçlara ve engellilere aylık bağlanmasında gelir kriteri —— Emekli maaşları —— Teşvik uygulamalarındaki sübvansiyonlar B. YANSIMALAR: —— —— —— —— —— —— —— Ücretler genel seviyesi ve ücret artışı Rekabet gücü İstihdam Yatırımlar İhracat Kayıtdışı ekonomi Enflasyon 7 Eko Bülten’de TİSK AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ KASIM 2015 (SAYI: 81) GENEL DEĞERLENDİRME “Kurulacak Hükümet Ekonominin Rekabet Gücünü Gözeten Bir Program Uygulamalı” Gelişmiş ülkeler arasında ABD ve İngiltere büyüme oranında pozitif eşiğe ulaştı. Büyümede henüz istikrarı yakalayamayan ülkelerin başında AB, özellikle de Euro Bölgesi ekonomileri geliyor. İstikrarsız büyüme konusunda risk taşıyan ülkeler arasındaki ikinci grup yükselen ekonomiler. Bu grupta Çin, Rusya, Türkiye, Brezilya ve Endonezya öne çıkıyor. Tüketici Güven Endeksi son iki yılın en yüksek seviyesinde. Bu sonuçlar sadece iş dünyasının değil, tüketicinin de seçim sürecinin uzamasından dolayı yaşadığı belirsizliğin etkisinden sıyrılmaya başladığını gösteriyor. Sanayi üretimi Ağustos ayında çok hızlı yükselmişti. Eylül ayında ise yükseliş ivmesini kaybetti. Bu istikrarsızlık yılın tümünde gözleniyor. Sektörün istikrarlı bir eğilim içerisine girmesini sağlayacak önlemlerin alınması gerekiyor. İşgücü maliyetlerini enflasyonun çok üzerinde artıracak bir sürece girilmesi sanayi sektörünü rekabetçilik açısından daha da zorlayacak. Asgari ücret maliyetinin belirlenmesinde bu durum göz önüne alınmalı. Ayrıca genel işgücü maliyeti üzerindeki vergi ve prim yükü OECD ortalamasına indirilmeli. İstihdam artarken, işsiz kitlenin büyümesinin nedeni işgücüne katılma oranının artması. İşgücüne katılma oranı yükselmeye devam edecek. Bu yüzden büyüme hızının artması şart. İşsizliği azaltmak için yatırım iklimi iyileştirilmeli. Bunun için de yatırım ve üretim maliyetlerinin düşürülmesi gerekiyor. Türkiye ekonomisinin dışa açıklık oranı, 2001 Krizi sonrası dönemde 2009 yılına kadar istikrarlı bir şekilde arttı. Dışa açıklık oranındaki yükselişe ihracattan çok ithalat hacmindeki artış kaynaklık etmişti. 2015 yılında oranların yükselmesinde dış ticaret hacmindeki artış değil, GSYH’daki yükseliş eğiliminin hız kesmesi rol oynadı. Eylül ayında dış ticaretteki küçülme, ödemeler bilançosunun fazla vermesine neden oldu. Yıl bazında cari işlemler açığı da 40 milyar 569 milyon dolara geriledi. Ödemeler bilançosunda cari işlemler fazlası verilmesinde dış ticaret açığındaki küçülmeden ziyade, ara malı ithalatındaki düşüş etkili oldu. Düşüşün önemli kıs- mı petrol fiyatlarındaki düşüşten kaynaklandı. Hemen hemen tüm ara mallarının ithalatında azalış görüldü. Ancak Türkiye’nin ara malı ithalatına dayalı bir sanayi üretimi yapısına sahip olması nedeniyle, bu azalış aynı zamanda sanayi üretiminde de düşüşe kaynaklık etti. Petrol fiyatları 2008 Krizi sonrasında düşüşe geçmesine rağmen Türkiye, sanayi üretimini ve büyüme oranını istenilen düzeye çekemedi. Bu durum ülkemizin emtia fiyatlarındaki düşüşü fırsata çeviremediğinin de bir göstergesidir. Cari açığın finansmanını sağlayan kalemlerden doğrudan yatırımlarda net girişler Eylül ayında bir önceki yılın aynı ayına göre 368 milyon dolar azalarak 255 milyon dolara indi. Cari açığın bir başka finansman kaynağı olan portföy yatırımları Eylül ayında geçtiğimiz yılın Eylül ayına göre 2 milyar 871 milyon dolar azaldı. Büyümede frene basılmasına rağmen işsizlik ve enflasyon tehdit oluşturmaya devam etti. Sanayi performansı arzu edilen seviyeyi yakalayamadı. Kurulacak Hükümet ekonominin rekabet gücünü gözeten bir program uygulamalı. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 9 DÜNYA EKONOMİSİ: 2014-4.Ç. 2015-1.Ç. 2015-2.Ç. 2015-3.Ç. AB28 1,5 1,7 1,9 1,9 Euro Alanı 0,9 1,2 1,5 1,6 Çek Cum. 1,3 4,1 4,6 4,3 Belçika 1,4 1,3 1,5 1,3 Almanya 1,5 1,1 1,6 1,7 Yunanistan 0,9 0,4 1,1 -0,4 İspanya 2,1 2,7 3,1 3,4 risk taşıyan ülkeler arasındaki ikinci grup yükselen ekonomilerdir. Bu grupta Çin, Rusya, Türkiye, Brezilya ve Endonezya ön plandadır. Türkiye açısından ihracatta en büyük ortağı olan AB’deki büyüme önemlidir. Çünkü AB’de büyüme oranının artması Türkiye’nin ihracatına olumlu yönde yansımaktadır. Büyüme, yılın üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı çeyreğine göre AB’de %1,9, Euro Alanında %1,6 olarak gerçekleşmiştir. Yılın üçüncü çeyreğinde AB’nin en hızlı büyüyen ekonomisi %4,3 ile Çek Cumhuriyeti olmuştur. AB’nin lokomotif ekonomilerinden İngiltere %2,3 ile hızlı büyüyen ülkeler arasına girmiştir. Büyümede geride kalan ülke %0,9 ile İtalya’dır. Almanya %1,7; Fransa %1,2 büyürken, AB’nin en sorunlu ekonomisine sahip Yunanistan ise yılın üçüncü çeyreğinde %0,4 küçülmüştür. Fransa 0,1 0,9 1,1 1,2 TÜRKİYE EKONOMİSİ: İtalya -0,4 0,1 0,6 0,9 Hollanda 1,6 2,5 2,2 1,9 Macaristan 3,2 3,1 2,4 2,2 Avusturya -0,2 0,3 0,8 0,8 Polonya 3,7 3,6 3,5 3,6 Portekiz 0,6 1,6 1,6 1,4 Romanya 2,6 3,8 3,8 3,6 Slovakya 2,8 3 3,3 3,5 İngiltere 3 2,7 2,4 2,3 ABD 2,5 2,9 2,7 2 Japonya 0,3 1,1 -0,2 -0,2 Çin 7,3 7,0 7,0 6,9 -0,3 -1,7 -2,4 -- Hindistan 7,0 7,5 7,2 -- Endonezya 4,9 4,8 4,7 4,7 Rusya -0,5 -2,2 -4,5 -- 2,7 2,5 3,8 Kasım ayında Tüketici Güven Endeksi Ekim ayına göre %22,9 oranında yükselerek, 2015 yılının en yüksek endeks değerine ulaşmıştır. Ekim ayında 62,78 olan endeks, Kasım ayında 77,15 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu son iki yıldır tüketici güven endeksindeki en yüksek oranlı yükseliş olmuştur. Diğer yandan, Ekim ayında 80,87 olan genel ekonomik durum beklentisi endeksi %30,9 oranında artarak, Kasım ayında 105,90 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu sonuçlar sadece iş dünyasının değil, tüketicinin de seçim sürecinin uzamasından dolayı yaşadığı belirsizliğin etkisinden sıyrılmaya başladığını göstermektedir. Belirsizliğin azalması ile birlikte, ekonomiye olan güvenin yeniden yaratılmasının yatırımlardan, faiz ve enflasyon oranına kadar birçok makroekonomik değişken üzerinde olumlu etkisi olacaktır. Küresel kriz boyunca en kritik makroekonomik değişken “büyüme” olmuştur. Bu nedenle, küresel ekonomide büyümenin istikrara kavuşması krizin aşılması olarak algılanmaktadır. Gelişmiş ülkeler arasında ABD ve İngiltere bu konuda pozitif eşiğe ulaşmıştır. Büyümede henüz istikrarı yakalayamayan ülkelerin başında Avrupa Birliği (AB), özellikle de Euro Bölgesi ekonomileri gelmektedir. İstikrarsız büyüme konusunda Tablo 1 Seçilmiş AB, Gelişmiş ve Yükselen Ülke Ekonomilerinde Büyüme Oranı (Bir Önceki Yılın Aynı Çeyreğine Göre, Yüzde) Ülkeler Brezilya Türkiye Kaynak: http://ec.europa.eu/eurostat/documents/2995521/7075215/2-13112015-BP-EN.pdf/b1b2ad4f-32ef-4737abbe-5dc7b91dd1bb,http://stats.oecd.org/Index.aspx? QueryName=350, TUİK veri tabanı kullanılarak hazırlanmıştır. 10 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 uzamasından dolayı yaşadığı belirsizliğin etkisinden sıyrılmaya başladığın Bu sonuçlar sadece iş dünyasının değil, tüketicinin de seçim sürecinin göstermektedir. Belirsizliğin azalması ile birlikte, ekonomiye olan güvenin uzamasından dolayı yaşadığı belirsizliğin etkisinden sıyrılmaya başladığın yeniden yaratılmasının yatırımlardan, faiz ve enflasyon oranına kadar birçok göstermektedir. Belirsizliğin azalması ile birlikte, ekonomiye olan güvenin makroekonomik değişken üzerinde olumlu etkisi olacaktır. yeniden yaratılmasının yatırımlardan, faiz ve enflasyon oranına kadar birçok makroekonomik değişken üzerinde olumlu etkisi olacaktır. Grafik 1: Tüketici Güven Endeksi Grafik Tüketici Güven Endeksi Grafik 1:1:Tüketici Güven Endeksi 80,0 80,0 70,0 70,0 60,0 60,0 50,0 50,0 Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan 2015 Ağustos Mayıs 2014 Haziran Temmuz Eylül Ekim Kasım Aralık 2014 2015 2: Tüketici Güven Endeksi (Aylık Değişim) GrafikGrafik 2: Tüketici Güven Endeksi (Aylık Değişim) 30,0 Grafik 2: Tüketici Güven Endeksi (Aylık Değişim) 20,0 30,0 10,0 20,0 0,0 10,0 -10,0 0,0 -10,0 Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan 2015 Ağustos Mayıs 2014 Haziran Temmuz Eylül Ekim Kasım Aralık Kaynak: TÜİK veri tabanı 2014 2015 yılı Eylül ayında bir güveni önceki göstermiştir. Bu durum son üç yıldır 2015 nedenle, kurulacak hüküme- hükümetin BuBunedenle, kurulacak uygulayacağı program ile bu Kaynak: TÜİK veri tabanı daha da belirgin hale gelmiştir. Nite- aya göre en yüksek üretim düşütin uygulayacağı program ile bu gü- gerekmektedir. ileri noktalara taşıması Bu nedenle, kurulacak hükümetin uygulayacağı ile tüketim bu güveni Arındırıl- şü program %6,3 ile dayanıklı malı veni daha ileri noktalara taşıması kim Takvim Etkisinden mış Sanayi Üretimi bir önceki yılın imalatında gerçekleşmiştir. Üretim, ileri noktalara taşıması gerekmektedir. gerekmektedir. aynı ayına göre Ağustos ayında %7 ara malı imalatında %0,9; sermaye Sanayide Üretim, Ciro ve artarken, Eylül ayında ancak %2,8 malı imalatında %0,3 azalmıştır. Üreyükselmiştir. Mevsim ve Takvim Et- timini en fazla artıran sektör %2,2 Kapasite Kullanımı: kisinden Arındırılmış Sanayi Üreti- ile dayanıksız tüketim malı sektöSanayi sektörünün ileriye ve geriye mi ise Ağustos ayında bir ay önceye rü olmuştur. İmalat sanayiinde en doğru bağlantısı fazla olduğu için bü- göre %2,9 artarken, Eylül ayında yüksek üretim artışı %15,1 ile diğer yüme üzerindeki etkisi de yüksektir. değişmemiştir. ulaşım araçlarında (gemi ve tekne 2015 yılının ikinci çeyreği itibariyle Eylül ayında Mevsim ve Takvim Et- yapımı, lokomotif ve vagon yapımı, sanayi sektörünün GSYH içindeki payı kisinden Arındırılmış Sanayi Üretimi hava taşıtları, motosiklet ve bisiklet %28,6; toplam ihracat içindeki payı bir önceki aya göre madencilikte %3,1; imalatı), en yüksek üretim düşüşü %93,6 düzeyindedir. imalat sanayiinde %0,2 azalmıştır. ise %13,1 ile bilgisayarların, elekt2009 Krizi sonrasında ülkemizde Enerji sektöründe ise üretim %2,2 art- ronik ve optik ürünlerin imalatında sanayi üretimi istikrarsız bir gelişme mıştır. Ana sanayi gruplarına göre, görülmüştür. Kaynak: TÜİK veri tabanı İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 daha daha 11 Bir Önceki Aya Göre Değişim Oranı azalmıştır. Üretimini en fazla artıran sektör %2,2 ile dayanıksız tüketim malı sektörü olmuştur. İmalat sanayiinde en yüksek üretim artışı %15,1 ile diğer ulaşım araçlarında (gemi ve tekne yapımı, lokomotif ve vagon yapımı, hava taşıtları, motosiklet ve bisiklet imalatı), en yüksek üretim düşüşü ise %13,1 ile bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatında görülmüştür. Grafik 3: Mevsim ve Takvim Endeksinden Arındırılmış Sanayi Üretimi Grafik 3: Mevsim ve Takvim Etkisinden Arındırılmış Sanayi Üretimi (AylıkDeğişim) Değişim) (Aylık 6,0 5,0 4,0 3,0 2,0 1,0 0,0 -1,0 -2,0 -3,0 -4,0 Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haz. Tem. Ağus. Eylül Ekim Kasım Aralık 2013 1,5 1,9 -0,6 0,8 -0,4 2,5 0,1 -3,2 4,9 -2,0 1,8 -0,7 2014 2,3 -0,5 -1,3 1,1 -1,0 0,0 2,4 -2,6 3,3 -1,9 -0,1 0,7 2015 -1,1 1,8 2,3 0,0 -2,0 2,1 -1,5 3,0 0,0 Kaynak: TÜİK veri tabanı Kaynak: TÜİK veri tabanı 2015 yılı Eylül ayında Takvim çok üzerinde artıracak bir sürece gi- büyümüştür. Ana sanayi gruplarında Endeksi Ağustos ayına göre %2,6 oranında yükselmiştir. Ciro, alt sektörlerden madencilikte %0,2, imalat sanayiinde %2,6 artmıştır. Ana sanayi grupları içinde en yüksek ciro artışı %6,3 ile enerjide, en yüksek ciro düşüşü ise %7 ile dayanıklı tüketim mallarında olmuştur. İmalat sanayi ciro endeksinde ise en yüksek artış %11,5 ile diğer ulaşım araçlarında yaşanırken, en yüksek ciro düşüşü %12 ile diğer imalatlarda ortaya çıkmıştır. yiinde Kapasite Kullanım Oranı, bir önceki aya göre 0,4 puan azalarak %75,5 düzeyine gerilemiştir. Mevsimsel etkilerden arındırılmış kapasite kullanım oranının değişimi de aynı yönde olmuş, bir önceki aya göre 0,8 puan azalarak %74,6 düzeyine inmiştir. 2015 yılı Eylül ayında Takvim Etkisinden Arındırılmış Sanayi Üretimi 2014 Etkisinden Arındırılmış Sanayi Üre- rilmesi, sanayi sektörünü rekabetçi- ciro dalgalı bir seyir izlemiştir. Sermayılının Eylül ayına %2,8likyükselmiştir. Alt sektörlerden madencilikte %9,2 timi 2014 yılının Eylül göre ayına göre ye malı imalatında ciro üretim %23,7 artaraçısından daha da zorlayacaktır. azalırken, imalatAltsanayiinde üretim enerji sektöründe %6,0 artış göstermiştir. %2,8 yükselmiştir. sektörlerden Asgari ken, enerjide %14,6 azalmıştır. İmalat ücret %3,2; maliyetinin belirlenmeAna sanayi grupları sınıflamasına göre, 2015 yılı Eylülalınmaayında bir önceki yılın aynı ayınaciro göre madencilikte üretim %9,2 azalırken, sinde sanayiinde yıllık bazda en yüksek bu durum göz önüne imalat sanayiinde üretim %3,2; artışı %37,5 ile makine ekipmanları lıdır. Ayrıca genel işgücü maliyeti en yüksek üretim azalışı %1,4 ile dayanıklı tüketim malı imalatında yaşanmıştır. En yüksek enerji artışı sektöründe kurumu ve onarımında, en yüksek alt üzerindeki vergi ve primimalatında yükü OECD olmuştur. üretim ise %6,0 %6,8artış ile gösterdayanıksız tüketim malı İmalat sanayinin miştir. Ana sanayi grupları sınıflamaciro kaybı ise %24,8 ile elektroniklerin ortalamasına indirilmelidir. sektörleri içinde yıllık en yüksek üretim artışı %37,5 ile makine ekipmanları kurulumu sına göre, 2015 yılı Eylül ayında bir üretiminde gerçekleşmiştir. Eylül 2015’de Mevsim ve Takvim sektöründe görülürken, en fazla üretim düşüşü ise %24,8 ile elektronik ürünlerin imalatında önceki yılın aynı ayına göre en yük- Etkisinden Arındırılmış Sanayi Ciro 2015 yılı Ekim ayında İmalat Sanayaşanmıştır. sek üretim azalışı %1,4 ile dayanıklı tüketim malı imalatında yaşanmıştır. En yüksek üretim artışı ise %6,8 ile dayanıksız tüketim malı imalatında olmuştur. İmalat sanayinin alt sektörleri içinde yıllık en yüksek üretim artışı %37,5 ile makine ekipmanları kurulumu sektöründe görülürken, en fazla üretim düşüşü ise %24,8 ile elektronik ürünlerin imalatında yaşanmıştır. Sanayi üretimi Ağustos ayında çok hızlı yükselmişti. Eylül ayında ise yükseliş ivmesini kaybetmiştir. Bu istikrarsızlık yılın tümünde gözlenmektedir. Sektörün istikrarlı bir eğilim içerisine girmesini sağlayacak önlemlerin alınması gerekmektedir. İşgücü maliyetini enflasyonun 12 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 Takvim Etkisinden Arındırılmış Toplam Sanayi Ciro Endeksi 2014 yılının aynı ayına göre %15,4 gibi oldukça yüksek oranda artmıştır. Ciro, alt sektörlerden madencilikte ciro %8 küçülürken, imalat sanayiinde %16,1 İstihdam ve İşsizlik: Ağustos 2015 döneminde işgücüne katılma oranı artmaya devam etmiştir. 2014 yılı Ağustos döneminde %51,2 olan işgücüne katılma oranı 2015 yılının Ağustos döneminde %52,1’e yükselmiştir. İşgücüne katılma oranının yükselişinde, kadınların işgücüne katılıma oranının genel katılım oranından daha da kuvvetli olması 4 artarken, inşaat sektörünün payı değişmemiş, sanayi sektörünün payı ise 0,7 puan gibi oldukça yüksek oranda azalmıştır. İstihdam artarken, işsiz kitlenin büyümesinin nedeni işgücüne katılma etkilidir. 2014 yılında %30,9 olan ka- artış katılma Bunun için de yatırım Bu ve ile %46,8’e oranı yükselmiştir. Ça- melidir. oranının artmasıdır. İşgücüne yükselmeye devam edecektir. dınların işgücüne katılma oranı, 2015 lışanların %22,2’si tarım, %19,3’ü sa- üretim maliyetlerinin düşürülmesi yüzden büyüme hızının artması şarttır. İşsizliği azaltmak için yatırım iklimi Ağustos döneminde %32,1’e çıkmıştır. nayi, %7,5’i inşaat, %51’i ise hizmetler gerekmektedir. iyileştirilmelidir. Bunun için de yatırım ve üretim maliyetlerinin düşürülmesi İşsizlik oranı bir önceki yılın aynı sektöründe istihdam edilmiştir. Bu dö- Ödemeler Dengesi: gerekmektedir. dönemine göre %10,1 ile sabit kalır- nemde hizmetler sektörünün istihdam Türkiye ekonomisinin dışa açılık ken, işsiz sayısı 2 milyon 944 bin kişi- edilenler içindeki payı 0,6 puan, tarım oranı 2001 Krizi sonrası dönemde den 114 bin kişilik artışla 3 milyon 58 sektörünün payı 0,1 puan artarken, 2009 yılına kadar istikrarlı bir şeÖdemeler Dengesi: bin kişiye çıkmıştır. Tarım dışı işsizlik inşaat sektörünün payı değişmemiş, kilde artmıştır. 2001 yılında %37,1 oranı ise %12’den %12,4’e yükselmiş- sanayi sektörünün payı ise 0,7 puan olan dışa açıklık oranı 2008 yılında Türkiye ekonomisinin dışa açılık oranı 2001 Krizi sonrası dönemde 2009 yılına tir. Genç işsizliği oranı 0,6 puan azalış- gibi oldukça yüksek oranda azalmıştır. %45,7’ye yükselmiştir. 2009 Krizinde kadar bir şekilde 2001 yılında %37,1oran olan dışa açıklık oranı 2008 la %18,3istikrarlı olurken, kadın işsizliği oranı artmıştır. İstihdam artarken, işsiz kitlenin %39,5’e gerilemiştir. Ekonominin yılında %45,7’ye yükselmiştir. 2009 Krizinde oran %39,5’e 2010 0,4 puan artarak %13,1’e çıkmıştır. büyümesinin nedeni işgücüne katıl- gerilemiştir. 2010 yılından Ekonominin itibaren yeniden büyü- oranının artmasıdır. me patikasına girmesi ile birlikte dışa 2015 yılı Ağustosyeniden döneminde is- ma patikasına yılından itibaren büyüme girmesiİşgücüne ile birlikte dışa açıklık oranı yeniden katılma oranı yükselmeye devam açıklık oranı yeniden yükselmeye baştihdam edilenlerin sayısı, bir önceyükselmeye başlamış 2014 yılında %50’ye ulaşmıştır. 2015 yılının ikinci çeyreği itibariyle ki yılın aynı dönemine göre 837 bin edecektir. Bu yüzden büyüme hızı- lamış 2014 yılında %50’ye ulaşmıştır. oran %49,8 düzeyindedir. kişi artarak 27 milyon 150 bin kişiye, istihdam oranı ise 0,7 puanlık nın artması şarttır. İşsizliği azaltmak için yatırım iklimi iyileştiril- 2015 yılının ikinci çeyreği itibariyle oran %49,8 düzeyindedir. Grafik Oranı Grafik4:4:Dışa Dışa Açıklık Açıklık Oranı 60 50 40 30 20 10 0 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015* İhracat/GSYH 15,9 15,5 15,6 16,1 15,2 16,1 16,5 İthalat/GSYH 21,1 22,1 22,8 24,8 24,1 26,2 26,2 31,2 22,9 25,3 DTH/GSYH 37,1 37,6 38,4 40,9 39,3 42,4 42,8 45,7 39,5 40,9 48,4 49,3 İhracat/GSYH İthalat/GSYH 18 16,6 15,5 17,4 19,3 18,4 19,7 20,3 31 31 30,5 30,2 29,5 49 50 49,8 DTH/GSYH * 2015 yılının ikinci çeyreği itibari ile. ikinci itibari ile. dış ticaret verileri TUİK veri tabanından alınmış ve tarafımızca hesaplanmıştır. * 2015 Kaynak:yılının GSYH verisi Dünyaçeyreği Bankası web sayfasından, Kaynak: GSYH verisi DünyayükseliBankası web sayfasından, ticaret verileri veri tabanından göre %11,6 düşmüştür. alınmış ve ihracat/GSYH oranıdış %15,9 iken, oran TUİK Dışa açıklık oranındaki tarafımızca hesaplanmıştır. şe ihracattan çok ithalat hacminde- 2008 yılında %18 olmuş, 2009 kriEylül ayında dış ticaretteki kü- ki artış kaynaklık etmiştir. Nitekim zinde %16,6’ya gerilemiş, daha sonra çülme ödemeler bilançosunun faz2001 yılında ithalat/GSYH oranı %21,1 yine yükselerek 2014 yılında %19,7 la vermesine neden olmuştur. artış Eylül Dışa açıklık oranındaki yükselişe ihracattan çok ithalat hacmindeki iken, oran 2008 yılında %31,2’ye ve 2015 yılında %20,3 düzeyine ulaş2014’te 2 milyar 365 milyon dolar açık kaynaklık Nitekim 20012015 yılında ithalat/GSYH yılında oranların yük- oranı %21,1 iken, oran 2008 ulaşmış, 2009etmiştir. Krizinde %22,9’a geri- mıştır. veren cari işlemler hesabı, 2015 yılıticaret gerilemiş, hacmindeki daha lemiş, daha sonra tekrar yükselmeye yılında %31,2’ye ulaşmış, 2009 selmesinde Krizinde dış %22,9’a sonra tekrar yükselmeye başlamış 2014 yılında %30,2 ve 2015 artış değil, GSYH’daki yükseliş eği- nın aynı ayında 95 milyon dolar fazla başlamış 2014 yılında %30,2 ve 2015 yılında %29,5 düzeyine ulaşmıştır. İhracat bu artış yılında %29,5 düzeyine ulaşmıştır. liminin hız kesmesi rol oynamıştır. vermiştir. Böylece yıl bazında cari eğilimine aynı oranda katkı2015 verememiştir. 2001 yılındaişlemler ihracat/GSYH oranı569%15,9 açığı da 40 milyar milyılı Eylül ayı itibariyle dış ticaret İhracat bu artış eğilimine aynı oranhacmi 2014 yılının aynı dönemine da katkı verememiştir. 2001 yılında yon dolara kadar gerilemiştir. iken, oran 2008 yılında %18 olmuş, 2009 krizinde %16,6’ya gerilemiş, daha sonra yine yükselerek 2014 yılında %19,7 ve 2015 yılında %20,3 düzeyine ulaşmıştır. 2015 yılında oranların yükselmesinde dış ticaret hacmindeki artış değil, GSYH’daki İŞVEREN / Kasım - Aralıkyükseliş 2015 13 TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ www.tisk.org.tr Grafik 5: 5:Cari Cariİşlemler İşlemlerDengesi Dengesi Grafik (Birikimli Yıllık, Milyon Dolar) (Birikimli Yıllık, Milyon Dolar) 50.000 48.000 46.000 44.000 42.000 40.000 38.000 36.000 Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haz. Tem. Ağus. Eylül 2014 2014 2014 2015 2015 2015 2015 2015 2015 2015 2015 2015 46.358 47.970 46.525 43.855 44.045 45.647 44.508 45.216 44.342 45.277 43.029 40.569 Kaynak: TCMB Kaynak: TCMB ithalat olurken, bu yılınverilmesinde Eylül’ünde lemi Ödemeler bilançosunda cari iş- net ile cari işlemler Ödemeler bilançosunda cari işlemler fazlası dışmevcut ticaretdüzeyi açığındaki milyon dolarlık net ihracat yapıllemler fazlası verilmesindeziyade, dış tica- ara520 açığının %52,5’ini finanse etmişküçülmeden malı ithalatındaki düşüş etkili olmuştur. Ocak-Eylül mıştır. ret açığındaki Bu girişe Eylül ayında 2014küçülmeden döneminde ziyade, 131 milyar 732 Turizm milyongelirlerindeki dolar olan gerileme ara malı tir. ithalatı 2015 rağmen yılının aynı döneminde %17,5 düşerek milyon aldolara gerilemiştir. 23 milyar ile108 cari milyar işlemler671 kaleminin ara malı ithalatındaki düşüşoranında etkili nedeni TCMB’nın rezervleri 847 milyon domilyon2014 dolarlık bu düşüşün milyar 356 milyon doları fiyatlarındaki tında yer12 alan net seyahat gelirleri de, olmuştur. 61 Ocak-Eylül döneminlar,petrol Ocak-Eylül 2015 döneminde ise 3 düşüşten kaynaklanmıştır. Ancak ara malı ithalatı düşüşü bundan ibaret de 131 milyar 732 milyon dolar olan 2014 yılının aynı ayına göre 439 mil- milyar 775 milyon dolar azalmıştır. değildir. ara malı ithalatı 2015 yılının aynı dö- yon dolar azalarak 2 milyar 913 milPara ve Maliye Politikası: neminde %17,5 oranında düşerek 108 yon dolara inmiştir. hemen tüm ara mallarının ithalatında azalış görülmüştür. Ancak milyar 671 Hemen milyon dolara gerilemiştir. 2015 yılında Genel Seçimlere Cari açığın sağTürkiye’nin ara malı dayalıfinansmanını bir sanayi üretimi yapısına sahip olması 23 milyar 61 milyon dolarlık bu dü-ithalatına mali kaynaklık istikrar korunmuşlayan kalemlerden doğrudan yatı- rağmen nedeniyle, bu azalış aynı zamanda sanayi üretiminde de düşüşe şüşün 12 milyar 356 milyon doları rımlarda net girişler Eylül ayında tur. Ekim ayı da mali istikrar açıetmiştir. Petrol fiyatları 2008 Krizi sonrasında düşüşe geçmesine rağmen petrol fiyatlarındaki düşüşten kay- bir önceki yılın aynı ayına göre 368 sından olumlu geçmiştir. 2014 yılı Türkiye, sanayi üretimini ve büyüme oranını istenilen düzeye çekememiştir. naklanmıştır. Ancak çıkan ara malı sonuç, itha- milyon 3 milyar 10 milyon TL dolar azalarak milyon Ekim ayında Ortaya ülkemizin emtia255fiyatlarındaki düşüşü fırsata latı düşüşüçeviremediğinin bundan ibaret değildir. dolara inmiştir. Cari açığın bir baş- açık veren Merkezi Yönetim Bütçede bir göstergesidir. Hemen hemen tüm ara malları- ka finansman kaynağı olan portföy si, 2015 yılı Ekim ayında 7 milyar 235 etkili milyon olan TL fazla vermiştir. Faiz Eylülazalış ayında 2011 yılından bu yana cari açık üzerinde parasal yatırımları Eylül ayında geçtiğimiz nın ithalatında görülmüştür. olmayan ticareti) etkisiayına belirleyici olmaya Söz konusu dışı etmiştir. fazla da benzer şekilde gerçekyılın Eylül göre 2 milyar 871devam Ancak Türkiye’nin araaltın malı(altın ithalatıkalemden 2014 yılıyapısıEylül ayında 648 milyon dolarlık net ithalat yılın Eylül’ünde leşmiş, bu 2014 yılında 3 milyar 994 milyon dolar azalmıştır. Portföy yatı- olurken, na dayalı bir sanayi üretimi 520 milyon dolarlık net ihracat yapılmıştır. Turizm gelirlerindeki gerileme nedeni ile cari yılında na sahip olması nedeniyle, bu azalış rımlarındaki çıkışta 646 milyon dolar- milyon TL olan fazla, 2015 işlemler kaleminin altında yer alan net seyahat gelirleri de, 2014 yılının aynı ayına göre 439 aynı zamanda sanayi üretiminde de lık azalış ile DİBS başı çekmiştir. Hisse 9 milyar 872 milyon TL’ye yükselmilyon dolar azalarak 2 milyar 913 milyon dolara senedi çıkışı daha sınırlıinmiştir. olmuş ve 233 miştir. Ekim ayında bütçe gelirleri düşüşe kaynaklık etmiştir. Petrol fiyatları 2008 Krizi sonrasında dü- milyon dolarda kalmıştır. Eylül ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %28,2 Cari açığın finansmanını sağlayan kalemlerden doğrudan yatırımlarda net şüşe geçmesine rağmen Türkiye, bankalar daha önce ihraç ettikleri tah- artarken, bütçe giderleri ise %1,7 oragirişler Eylül ayında bir önceki yılın aynı ayına göre 368 milyon dolar azalarak sanayi üretimini ve büyüme oranını vil ve bonolar için 648 milyon dolarlık nında azalmıştır. Ekim ayında bütçe 255 milyon dolara inmiştir. Cari açığın bir başka finansman kaynağı olan ödemede bulunmuşlardır. gelirlerindeki artışın kaynağı 4,5 G istenilen düzeye çekememiştir. portföy yatırımlarıOrEylülgeri ayında geçtiğimiz yılın Eylül ayına göre 2 milyar 871 ihalesine ilişkin ödemenin yapılmataya çıkanmilyon sonuç, ülkemizin emtia 2015 yılının tümünde çıkışta olduğu646 milyon dolarlık azalış ile dolar azalmıştır. Portföy yatırımlarındaki Böylece vergi dışı gelirlerde fiyatlarındaki düşüşü fırsata çeviregibi Eylül ayında da netolmuş hata nokDİBS başı çekmiştir. Hisse senedi çıkışı daha sınırlı ve 233sıdır. milyon dolarda kalmıştır. mediğininEylül de birayında göstergesidir. oranındaki artış olmuştur. bankalar dahasan önce ihraçcari ettikleri ve bonolar%52,5 için 648 milyon dolarlık kalemi açığın tahvil finansmanınEkim ayında faiz hariç bütçe giderleri geri ödemede bulunmuşlardır. Eylül ayında 2011 yılından bu da belirleyici rol oynamaya devam %12,4 oranında artarak 33 milyar 925 yana cari açık üzerinde etkili olan etmiştir. Eylül ayında bu kalemden parasal olmayan altın (altın ticare- Türkiye’ye 1 milyar 980 milyon dolar, milyon TL düzeyinde gerçekleşmiştir. 7 ti) etkisi belirleyici olmaya devam Ocak-Eylül 2015 döneminde ise 13 milYılın ilk on ayında bütçe açığı etmiştir. Söz konusu kalemden 2014 yar 443 milyon dolara ulaşan bir döviz 2014 yılının aynı dönemine göre yılı Eylül ayında 648 milyon dolarlık girişi olmuştur. Net hata noksan ka- %58,3 oranında azalmış ve geçen yıl 14 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 14 milyar 941 milyon TL olan açık, 6 milyar 227 milyon TL’ye gerilemiştir. 2014 yılı Ocak-Ekim döneminde 30 milyar 332 milyon TL olan faiz dışı fazla da %35,7 oranında artarak 41 milyar 175 milyon TL’ye ulaşmıştır. 2015 yılı Ocak-Ekim döneminde bütçe gelirleri 2014 yılının aynı dönemine göre %14,5 oranında artarak 398 milyar TL ulaşırken, bütçe giderleri %11,5 oranında artarak 404,2 milyar TL düzeyinde kalmıştır. Tablo 2: İthalatta Değişim (Ocak-Eylül 2014-2015), Bin Dolar 2014 2015 Değişim (%) Petrol ürünleri 41 743 848 29 387 610 -29,6 Kazanlar makinalar 20 610 170 18 797 857 -8,8 Elektrikli makina ve cihazlar 13 096 153 12 847 959 -1,9 Motorlu kara taşıtları 10 896 562 12 892 633 18,3 Demir ve çelik 13 263 025 11 476 731 -13,5 Plastikler 10 908 142 9 184 652 -15,8 Hava taşıtları 2 324 223 3 222 881 38,7 Organik kimyasal ürünler 4 413 846 3 626 864 -17,8 Kasım ayında daTÜRKİYE mali istikrar İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU 3 521 562 3 397 622 -3,5 ile birlikte parasal sıkılaştırmaya Optikler AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ www.tisk.org.tr 3 219 814 3 048 511 -5,3 da devam edilmiştir. Kasım ayında Eczacılık ürünleri M2 cinsinden para arzı yılbaşına göre Altın 4 853 290 3 265 549 -32,7 fazla %35,7 oranında 41 milyar 175 milyon TL’ye ulaşmıştır. 2015 yılı Ocak%16,8;dışı geçen yılında Kasım ayına göre de artarak Alüminyum ve alüminyumdan eşya 2 557 191 2 597 719 1,6 döneminde bütçe gelirleri 2014 yılının aynı dönemine göre %14,5 oranında artarak %19,8Ekim artmıştır. Tüketici kredilerinin veya çelikten eşya 1 968404,2 670 1 987TL 865düzeyinde 1,0 398 milyar TL ulaşırken, bütçeDemir giderleri %11,5 oranında artarak milyar genişlemesi ise oldukça sınırlı kal2 158 909 1 887 422 -12,6 mıştır.kalmıştır. Kasım ayında tüketici kredileri Kauçuk ve kauçuktan eşya geçen yılın sonuna göre %7,91, geçen Kağıt ve karton 2 452 906 2 045 644 -16,6 Kasım ayında da yükselmali istikrar ile birlikte parasal sıkılaştırmaya da devam yılın aynı dönemine göre %10 Bakır ve bakırdan eşya 2 778 997 2 258 904 -18,7 Kasım ayında miştir.edilmiştir. Kredi genişlemesine konut M2 cinsinden para arzı yılbaşına göre %16,8; geçen yılın Kasım Örülmemiş giyim eşyası 1 469 133 367 421 -6,9 ayına göre de %19,8 artmıştır. Tüketici kredilerinin genişlemesi ise 1oldukça sınırlı kredilerinde artış güç vermiştir. KoSentetik ve suni filamentler 1 798 338 %7,91,1 545 482 yılın -14,1 kalmıştır. Kasım ayında kredileri geçen yılın sonuna göre geçen aynı nut kredileri geçen yılın Kasım ayınatüketici dönemine göre %10 yükselmiştir. Kredi genişlemesine konut kredilerinde artış güç göre %16,13 oranında yükselmiştir. Sentetik ve suni devamsız lifler 1 647 363 1 437 260 -12,8 Konut kredileri yılın Kasım ayına göre 2%16,13 oranında yükselmiştir. Buna vermiştir. karşılık, geçmişte kredi plas- geçen Pamuk, pamuk ipliği 394 443 1 684 168 -29,7 Buna karşılık, geçmişte kredi plasmanında kendine önemli yer bulan taşıt manında kendine önemli yer buDiğer fasıllarazalmıştır. 31 743 079 28 353 941 -10,7 kredileri göre %10,54 lan taşıt kredileri2014 2014 yılına yılına göre Kaynak: TÜİK Veri tabanı %10,54 azalmıştır. Grafik BankacılıkSektörü Sektörü Tüketici Tüketici Kredileri (Kasım 2015 itibari ile)ile) Grafik 6:6: Bankacılık Kredileri (Kasım 2015 itibari Yüzde Değişim 20,00 15,00 10,00 5,00 0,00 -5,00 -10,00 -15,00 TOPLAM TÜKETİCİ KREDİLERİ MEVDUAT BANKALARI (TL+YP) KONUT TAŞIT DİĞER Yıl Sonuna Göre % Değişim 7,91 7,90 13,51 -9,96 4,28 Geçen Yılın Aynı Dönemine Göre % Değişim 10,00 10,03 16,13 -10,54 6,18 Kaynak: Kaynak: http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tcmb+tr/tcmb+tr/main+menu/istatistikler/parasal+ve+finansal+istatistikler/haftalik+ http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tcmb+tr/tcmb+tr/main+menu/istatistikler/parasal+ve+finansal+istatistikler/haftalik+para para+ve+banka+istatistikleri/veri+%28tablolar%29 kullanılarak hazırlanmıştır. +ve+banka+istatistikleri/veri+%28tablolar%29 kullanılarak hazırlanmıştır. Para arzındaki sıkılaştırmaya rağmen Ekim ayında enflasyon oranı (TÜFE) İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 aylık bazda %1,55 yükselmiştir. TÜFE bir önceki yılın Aralık ayına göre %7,86, 15 Para arzındaki sıkılaştırmaya eğilimi bu gelişmede belirleyici olmuş- rihinin en yüksek oranlı Ekim ayı rağmen Ekim ayında enflasyon ora- tur… Temel mal grubu yıllık enflasyo- artışı gerçekleşmiş ve yıllık enflasnı (TÜFE) aylık bazda %1,55 yüksel- nu Ekim ayında 1,25 puanlık artışla yon %5,73 olmuştur. Bu gelişmede miştir. TÜFE bir önceki yılın Aralık yüzde 9,19’a yükselmiştir. Bu dönem- gümrük vergisi ayarlamalarının da ayına göre %7,86, bir önceki yılın de yıllık enflasyon tüm alt gruplarda etkili olduğu düşünülmektedir. Soaynı ayına göre %7,58 ve on iki aylık artış kaydetmiştir. Türk lirasındaki nuç olarak Ekim ayı, bir önceki ayda TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU değer kaybının birikimli etkilerine olduğu gibi, Türk lirasındaki değer ortalamalara göre %7,69 artmıştır. AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ bağlı olarak dayanıklı www.tisk.org.tr mal grubu kayıplarının temel mal fiyatlarında Aylık bazda en yüksek artışlar %11,43 ile giyim ve ayakkabı, %1,40 ile ulaş- fiyatları aylık bazda yüzde 1,75 ora- belirgin olarak hissedildiği bir dönındaen yükselmiştir. Dayanıklı malayı nem olmuştur”. tırma ve %1,39 ile ev eşyası grubunda Giyim grubunda ise endeks tarihinin yüksek oranlı Ekim artışı gerçekleşmiş yıllık enflasyon %5,73 olmuştur. Bu eşya, gelişmede gümrük grubunda beyaz otomobil ve vergisi görülmüştür. ve Ekim ayında çekirdek Yurt İçi Üretici Fiyatları (Yİ-ÜFE) ayarlamalarının dakurundaki etkili olduğu düşünülmektedir. Sonuç olarakartışEkim ayı, bir mobilya fiyatlarında belirgin enflasyonda döviz artışın Ekim ayında döviz kuru değişmeleri önceki ayda olduğu gibi,bozulma Türk lirasındaki değer Döviz kayıplarının temel mal lar gözlenmiştir. kuru etkileetkisi ile maliyet kaynaklı nedeniyle %0,20 oranında azalmışfiyatlarında belirgin olarak hissedildiği bir dönem olmuştur”. başlamıştır. TCMB bu durumu şöyle rinin daha gecikmeli izlendiği giyim tır. Bunda imalat sanayiindeki fiyatve dayanıklı dışı temel mallarnedeniyle gru- ların ifade “Döviz(Yİ-ÜFE) kuru gelişme%0,37 oranındaki düşüşü etkili Yurt İçietmektedir: Üretici Fiyatları Ekim ayında döviz kuru değişmeleri %0,20 bundafiyatların da fiyatlar aylıkoranındaki bazda artış lerinin gecikmeli oranında azalmıştır.yansımalarının Bunda imalat yanı sanayiindeki %0,37 düşüşü etkili olmuştur. Yıllık bazda fiyatlar yurt içi kaydetmiş grup yıllık enflasyonu olmuştur. bazda fiyatlar yurt içi fiyat endeksiveiçinde yer alan imalat sanayiinde sıra bu Yıllık dönemde giyim fiyatlarında fiyat endeksi içinde yer alan imalat sa%8,49’a yükselmiştir. %6,56’ya, petrol ve anaartışla metalbirlikte hariç imalat ise %8,71’e kadar düşmüştür. nayiinde %6,56’ya, petrol ve ana mekaydedilen yüksek be- sanayiinde lirgin olarak yükselen temel mal grubu Giyim grubunda ise endeks ta- tal hariç imalat sanayiinde ise %8,71’e Grafik 7: Enflasyon Oranlarındaki Değişim Grafik 7: Enflasyon Oranlarındaki Değişim (Ekim 2014-2015, Yüzde) kadar düşmüştür. (Ekim 2014-2015, Yüzde ) Ekim 2015’te Tarım Ürünleri 14 Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE) 12 %0,85 yükselmiştir. Tarım ÜFE 2015 10 8 yılı Ekim ayında, bir önceki yılın Ara6 lık ayına göre %10,57, bir önceki yılın 4 aynı ayına göre %9,29 ve on iki aylık 2 0 ortalamalara göre %10,57 artmıştır. -2 Ekim ayında Yurt Dışı Üretici Fi-4 TÜFE Yİ-ÜFE YD-ÜFE Tarım ÜFE yat Endeksi (YD-ÜFE) ise aylık bazAylık Değişim 2014 1,9 0,92 0,6 0,18 da % 2,07 oranında düşmüştür. YDAylık Değişim 2015 1,55 -0,2 -2,07 0,85 ÜFE, 2015 yılı Ekim ayında bir önceki Yıllık Değişim 2014 8,96 10,1 8,2 7,92 yılın Aralık ayına göre %14,93; bir önYıllık Değişim 2015 7,58 5,74 13,17 9,29 ceki yılın aynı ayına göre %13,17 ve on Aylık Değişim 2014 Aylık Değişim 2015 Yıllık Değişim 2014 Yıllık Değişim 2015 iki aylık ortalamalara göre %6,54 artış Kaynak: TÜİK Kaynak: TÜİKveri Veritabanı tabanı kaydetmiştir. Ekim 2015’te Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE) %0,85 Sonuç: Tarım ÜFE 2015 yılı Ekim ayında, bir önceki yılın Aralık ayına göre %10,57, yükselmiştir. bir önceki yılın aynı ayına göre %9,29 ve on iki aylık ortalamalara göre %10,57 artmıştır. Türkiye iki yıllık seçim maratonunu oldukça maliyetli bir şekilde tamamlamıştır. GSYH 2014 yılında %2,9, 2015 yılının ilk yarısında %3,1Fiyat oranında büyüyebilmiştir. düzeylerde Ekim ayında Yurt Dışı Üretici Endeksi (YD-ÜFE) Düşük ise aylık bazda seyreden % 2,07 büyüme oranına rağmen TÜFE %7,58, işsizlik YD-ÜFE, oranı %10,1 oranına yükselmiştir. oranında düşmüştür. 2015 yılı Ekim ayında bir önceki yılın Aralık ayına göre %14,93;Seçimler bir öncekisonrasında yılın aynı ayına göre %13,17 ve işaretleri on iki aylıkgöstermeye ortalamalara göre %6,54Tüketici artış bu tablo değişme başlamıştır. Güven Endeksi Kasım kaydetmiştir. ayında Ekim ayına göre %22,9 oranında yükselmiştir. Ancak bu yükselişi temkinli karşılamak gerekmektedir. Çünkü ekonominin dinamik gücü olan sanayi sektöründe durağanlık vardır. Örneğin İstanbul Sanayi Odası taSONUÇ: rafından yayımlanan Türkiye Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) Eylül ayında 48,8 iken Ekim ayında ancak 49,5’a yükselebilmiştir. Bu düzey de durağanlığa işaret etmektedir. Türkiye iki yıllık seçim maratonunu oldukça maliyetli bir şekilde tamamlamıştır. GSYH 2014 yılında %2,9, 2015dikkate yılının ilkekonominin yarısında rekabet %3,1 gücünü gözeten bir progKurulacak hükümetin ekonomideki bu durumu alan, oranında büyüyebilmiştir. Düşük düzeylerde seyreden büyüme oranına ram uygulayacağını ümit ediyoruz. rağmen TÜFE %7,58, işsizlik oranı %10,1 oranına yükselmiştir. 16 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 64. Hükümet Kuruldu Hükümeti kurma görevini alan AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni hükümeti onaylamasının ardından 24 Kasım 2015 tarihinde Bakanlar Kurulu’nu kamuoyuna açıkladı. 64. Hükümet Üyeleri şu isimlerden oluşuyor: BAKANLAR KURULU BAŞBAKAN BAŞBAKAN YARDIMCISI BAŞBAKAN YARDIMCISI BAŞBAKAN YARDIMCISI BAŞBAKAN YARDIMCISI BAŞBAKAN YARDIMCISI ADALET BAKANI AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI DIŞİŞLERİ BAKANI EKONOMİ BAKANI ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI GENÇLİK VE SPOR BAKANI GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI İÇİŞLERİ BAKANI KALKINMA BAKANI KÜLTÜR VE TURIZM BAKANI MALİYE BAKANI MİLLİ EĞİTİM BAKANI MİLLİ SAVUNMA BAKANI ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI SAĞLIK BAKANI ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu Prof. Dr. Numan Kurtulmuş Mehmet Şimşek Yalçın Akdoğan Yıldırım Tuğrul Türkeş Lütfi Elvan Bekir Bozdağ Sema Ramazanoğlu Volkan Bozkır Fikri Işık Süleyman Soylu Fatma Güldemet Sarı Mevlüt Çavuşoğlu Mustafa Elitaş Berat Albayrak Akif Çağatay Kılıç Faruk Çelik Bülent Tüfenkçi Efkan Ala Cevdet Yılmaz Mahir Ünal Naci Ağbal Prof. Dr. Nabi Avcı İsmet Yılmaz Prof. Dr. Veysel Eroğlu Mehmet Müezzinoğlu Binali Yıldırım TİSK: “Artık İşimize Odaklanalım” 1 Kasım 2015 Genel Seçimlerinin Ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz. Son Seçimler ülkemize yönelik terör eylemlerine rağmen büyük ölçüde sükunetle yapılmış, toplumun iradesi ortaya çıkmıştır. Toplum genelinin sağduyusunu bir kez daha kanıtlayan bu durum, demokrasimiz açısından önemli bir başarıdır. Art arda iki genel seçim dolayısıyla, 2015 yılına siyaset hakim olmuştur. Söz konusu faktörün etkilerinden biri, ekonomide ve çalışma hayatında yaşanan önemli sorunların geri planda kalması, etkin çözümler üretilememesi olmuştur. Ekonomide büyüme yavaşlamıştır. İşsizlik artmaktadır. Sanayi politikaları gerekli gelişmeyi sağlamamaktadır. Yatırımlar askıdadır. En az 2 milyon 100 bin Suriyeli’nin de tabloya eklenmesiyle, toplumun yaşam standardının gerilediği sonucuna varılmaktır. TL’nin zayıflamasına rağmen ihracatın azalış trendinin devam etmesi ve yatırımların geleceği inşa edecek hacimde olmaması ciddi sorunlardır. Öte yandan, çalışma hayatımızda kanunsuz eylemler yaygınlaşmış, işyerlerindeki huzursuzluk nedeniyle üretimin devamı işverenlerin fedakarlıkları ile devam ettirilebilir hale gelmiştir. İş davalarında mahkemelerin ve yüksek mahkemelerin kararları da ne yazık ki Türkiye Ekonomisi’nin rekabet gücünü zayıflatan yönde çıkmaktadır. Daimi seçim ortamının ikinci etkisi; seçim rekabetinin siyasi partileri ekonomiye ve çalışma hayatına önemli ilave yük getirecek vaatlerde bulunmaya yöneltmesi olmuştur. Söz konusu vaatler uygulandığı takdirde tüm halka gelir ve istihdam kaybı şeklinde yansıyacaktır. Seçimler tamamlandığına ve sonuçlar belirlendiğine göre, yeni Hükümetten beklentimiz, toplumun endişelerini giderecek çözümler yaratılmasıdır. Artık işimize odaklanalım. Kurulacak hükümet göz ardı edilen ekonomiye ve çalışma hayatına öncelik vermelidir. Güçlü ve yurt dışında itibarı olan bir ekonomi yönetimi oluşturulmalı, ekonomi sahiplenilmeli, hızla kısa vadeli tedbirler ve son yıllarda ihmal edilen yapısal reformlar devreye girmelidir. (TİSK Haber Bülteni; 02.11.2015) İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 17 Başbakan Davutoğlu 64. Hükümet Programı’nı Açıkladı 25 Kasım 2015 tarihinde Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından TBMM’ye sunulan 64. Hükümet Programı’nda, yeni Hükümetin bir reform hükümeti olacağı vurgulanarak, Demokratikleşme ve Adalet, Eğitim, Kamu Yönetimi, Kamu Maliyesi, Reel Ekonomide Köklü Değişim, Öncelikli Dönüşüm Programları reformların yoğunlaştırılacağı 6 temel alan olarak sıralandı. Program’da yer alan başlıklardan bazıları şöyle: 33 Sivil, katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü bir demokratik ve sivil anayasanın yapımına öncülük edilecek. 33 Ekonomik ve Sosyal Konsey ile ilgili yasal düzenleme gerçekleştirilerek, Konsey yönetişim ilkeleri çerçevesinde etkin bir biçimde çalıştırılacak. 33 İş dünyasının ihtiyaç duyduğu meslek ve alanlarda kaliteli eleman yetiştirilmesini sağlayacak şekilde mesleki 18 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 eğitimin kalitesini artıracak tedbirler alınmaya devam edilecek. 33 Genç işsizliğinin önüne geçmek için ‘Ulusal Genç İstihdamı Strateji Belgesi’ hazırlanacak. 33 Esnek çalışma biçimleri geliştirilerek özellikle gençlerin istihdamının önü açılacak. 33 Kadın istihdamının artırılmasına yönelik yeni çalışma modelleri oluşturulacak. 33 Kayıtdışılığın da önemli bir nedeni olan çalışma hayatındaki katılıklar azaltılarak, istihdamın gelişimine sağlıklı bir zemin oluşturulurken, işletmelerin rekabet gücü artırılacak. 33 Kıdem tazminatı sisteminde yaşanan sorunların çözümü amacıyla sosyal taraflarla diyalog içinde gerekli düzenlemeler yapılacak. 33 Özel sektör işletmelerinde eğitim birimleri kurulması teşvik edilecek. Özel sektör, meslek kuruluşları ile işçi ve işveren kuruluşlarının meslek eğitimi vermeleri özendirilecek. 33 Sektörden gelen talepler doğrultusunda iş ve eğitim dünyası için gerekli olan Ulusal Meslek Standartları hazırlanıp yürürlüğe konulacak, yürürlükteki standartlar en geç 5 yılda bir güncellenecek. 33 İstihdam teşvikleri basit ve daha anlaşılır hale getirilecek. Bu kapsamda yapılacak analizler dikkate alınarak, bazı teşvik uygulamaları gözden geçirilecek. 33 Sanayide dışa dönük bir yapı içinde, Ar-Ge, yenilik ve nitelikli işgücüne dayalı yüksek katma değerli mal üreten şirketlere sahip, orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim merkezi haline gelmiş bir ülke olma vizyonuyla hareket edilecek. “Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri” Başlıklı Rapor Kamuoyuyla Paylaşıldı TÜRK İŞ DÜNYASININ SURİYELİLERE BAKIŞI İLK KEZ ARAŞTIRILDI TİSK ve Hacettepe Üniversitesi’nin Türkiye’deki Suriyelilerle İlgili Araştırmasından Önemli Bulgular: •• 2.2 milyon Suriyelinin Türkiye’de kalıcı olacağı esas alınarak Türkiye’ye uyum programı düzenlenmeli. •• Türkiye’de en az 300 bin kayıt dışı Suriyeli işçi çalışıyor. •• En az 150 bin çocuk Türkiye’de doğdu. 18 yaşından küçük 1,2 milyon Suriyeli var. •• Suriyelilerin mesleki niteliklerinin belirlenmesi, onlara Türkçe eğitimi ve mesleki eğitim sağlanması, Türk toplumuna uyumlarının temel şartları olarak kabul edilmeli. •• Suriyelilerin yasal çalışma çerçevesi ve çalışabilecekleri alanlar belirlenmeli. •• Hükümet, sivil toplumla birlikte çalışmalı. Konfederasyonumuz tarafından Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HÜGO) işbirliği ile hazırlanan “Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri” başlıklı Rapor 7 Aralık 2015 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen Basın Toplantısı ile kamuoyuna tanıtıldı. Basın Toplantısının açılış konuşması TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu tarafından gerçekleştirilirken Rapor’un sunumu HÜGO Müdürü Doç. Dr. Murat Erdoğan ve Birleşmiş Milletler Göçmen İşçiler Komitesi Üyesi Dr. Can Ünver tarafından yapıldı. Toplantıda ayrıca HÜGO Araştırma Görevlileri sahadan deneyimlerini aktadırlar. TİSK ve HÜGO “Türk İş Dünyası ve Suriyeliler” konusunda bugüne kadar yapılan en kapsamlı araştırmayı gerçekleştirdi. 12 kişilik bir ekip tarafından 5 ay süren saha çalışmasıyla tamamlanan araştırma için, Türkiye’nin bu sorundan en fazla etkilendiği tespit edilen ekonomik bakımdan gelişmiş 18 ilinde, ekonomide söz sahibi olan kişiler ile 134 mülakat yapıldı. İstanbul, İzmit, Bursa, Ankara, Konya, Kayseri, Malatya, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay, Adana, Kahramanmaraş, Mersin, İzmir, Antalya, Muğla, Denizli ve Van’da gerçekleştirilen mülakatların analiziyle oluşturulan raporda, yaklaşık 2,2 milyon Suriyelinin Türkiye’de büyük ölçüde kalıcı hale geldiği sonucuna varıldı. Çalışmada, “Kapsamlı, bütünleşik bir plan dahilinde istihdam imkanı yaratılmaması halinde, Türkiye’deki Suriyelilerin Türk ekonomisinin ve hatta Türk sosyal yapısının dengelerini bozma ihtimalinin çok yüksek olacağı açıktır” uyarısında bulunuldu. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 19 2.2 milyon Suriyelinin Türkiye’de kalıcı olacağı esas alınarak Türkiye’ye uyum programı düzenlenmeli. Türkiye’deki Suriyelilerin şu anda yasal olarak istihdama dahil edilememesi nedeniyle “kayıt dışı” sorununun arttığı belirtilen araştırmada, Suriyelilerin istihdamı konusunda iş dünyasının somut önerilerine de yer verildi. Suriyeli sığınmacılardan, yasak olmasına rağmen, en az 300 bininin kayıt dışı ve kaçak olarak çalıştığı tahmin ediliyor. Türk iş dünyasının konuya ilişkin görüşlerini ve politika önerilerini kapsamlı şekilde ilk kez ortaya koyan bu araştırmada, iş dünyasının Suriyelileri yabancı statüsünde çalıştırmanın getireceği ilave maliyetler konusunda devletin teşvik politikaları ile özendirici olmasını istediği de aktarıldı. SURİYELİLERİN KALICI OLDUĞU ANLAŞILIYOR; BU NEDENLE ARTIK UZUN VADELİ, BÜTÜNCÜL BİR STRATEJİYE İHTİYAÇ VAR TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu, “Konfederasyonumuz, Suriyeli sığınmacılar olgusunun ekonomik ve sosyal boyutlarının incelenerek, 20 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 iş dünyasının konuyla ilgili görüşlerini değerlendirmek ve önerilerde bulunmak amacıyla Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi işbirliği ile bir araştırma yaptırmıştır.” dedi. Suriyeli sığınmacıların işgücü piyasası üzerinde de önemli etkileri bulunduğunu vurgulayan TİSK Başkanı, şunları kaydetti: “Kasım 2015 itibariyle toplam sayı en az 2 milyon 200 bin kişi civarında; vatanlarını terk etmek zorunda kalmış bu zor durumdaki insanların uzun bir süre daha Türkiye’de kalacakları ya da önemli bir bölümünün artık yaşamlarını Ülkemizde sürdürecekleri anlaşılmaktadır. Yani başlangıçtaki ‘kısa süreli sığınmacı-misafir’ konumlarından ‘kalıcılığa’ doğru bir sürece girildiği anlaşılıyor. “Suriyeli sığınmacıların önemli bir bölümü geçimlerini sağlamak için iş aramaktadır. İşgücü piyasasına dahil olan bu yeni işgücü güvencesiz, sigortasız, olumsuz iş sağlığı ve güvenliği koşullarında, düşük ücretle küçük ölçekli işyerlerinde kayıt dışı olarak istihdam edilmekte; bir bölümü de mevsimlik tarım işleri, inşaat gibi düşük nitelikli işlerde çalışmakta ve çocuk işçiliği sorunu yaşanmaktadır. Öte yandan, Suriyeliler tarafından kurulan işyerlerinin tamamına yakını da kayıt dışıdır. Sığınmacı sayısının büyüklüğü ve güçlenen kalıcılık eğilimi, Suriyeli sığınmacılar konusunun artık uzun vadeli bakış açısına sahip, ekonomiyi, çalışma hayatını, sosyal ve kültürel uyumu, eğitim, sağlık, barınma gibi temel hizmet alanlarını kapsayan, entegre bir strateji ile ele alınarak yönetilmesini zorunlu kılmaktadır.” Konfederasyonumuz, Türk işgücü piyasasının başta işsizlik ve kayıt dışı istihdam olmak üzere mevcut durumu dikkate alınarak, Suriyeli sığınmacıların mesleki yeterlilikleri çerçevesinde bazı bölge ve sektörlerde ekonomik ve sosyal dinamiklerin de değerlendirilmesi ile sınırlı ölçüde istihdam edilmesinin uygun olacağı, girişimci nitelikte olanların bu Eyüboğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: Suriyelilerin mesleki niteliklerinin belirlenmesi, onlara Türkçe eğitimi ve mesleki eğitim sağlanması, Türk toplumuna uyumlarının temel şartları olarak kabul edilmeli. özelliğinden yararlanılması ve sığınmacıların kayıt dışı istihdam sorununu büyütmesini önleyecek tedbirler alınması gerektiği görüşündedir.” TİSK Başkanı Eyüboğlu, Suriyeliler konusunda yapılan mevcut kayıt işlemlerinin mutlaka sağlıklı bir biçimde yenilenmesi ve özellikle Suriyelilerin eğitim ve mesleki niteliklerinin belirlenmesi gereğini kaydederek, “Nitelikli olan işgücünden yeterlilikleri belgelendirilerek faydalanılması konusunda çalışmalar yapılmalı, eğitimi yetersiz olanlar konusunda ise mesleki eğitim imkanları sağlanmalıdır. Bunun ardından Türkiye’deki sektörel ve bölgesel analizler ile açık pozisyonlarda istihdam imkanları sağlanabilir. Böylelikle sürecin hem toplumsal, hem de ekonomik ve mali etkileri kontrol altında tutulabilir”dedi. Merkezi bir yönetim yapısına sahip olan Türkiye’de 2,2-2,5 milyon Suriyeli ile ilgili çalışmaların bir bakanlık eliyle koordine edilmesi gereğine de işaret eden TİSK Başkanı konuşmasını şöyle sürdürdü: “Suriyeli sığınmacılar sorunu; ekonomik, sosyal, kültürel, dinî gibi pek çok boyuta sahiptir ve etkileri geniştir. Her bir boyutu da ayrı ve kapsamlı bir incelemeyi gerektirmektedir. Bu nedenle, kamu otoritesi ile STK’ların ortak bir platform oluşturması ve bu platformun, kısa, orta ve uzun vadeli tedbirlere iliş- kin bir çalışma planı hazırlaması gereklidir.” Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu ve Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nin işbirliği ile yapılan “Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri” başlıklı araştırmada özetle şu saptamalar yer aldı: • Türkiye’ye Nisan 2011 ile Ekim 2015 tarihleri arasındaki 4,5 yılda 2,2 milyonu aşkın Suriyeli gelmiştir. Türkiye’deki Suriyelilerin eşleri, çocukları, annebabaları gibi kişileri kapsayacak “aile birleştirmeleri” de gelecekte gündeme gelecektir. Bu durum Türkiye’deki Suriyelilerin sayısını önümüzdeki yıllarda 3 milyonun üzerine çıkarma ihtimalini ortaya koymaktadır. Bu kadar çok İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 21 sayıdaki sığınmacıyı bu kadar sürede kabul etmek olağanüstü bir durumdur. Suriyeliler dışında Türkiye’nin 1923’ten günümüze kadar aldığı toplam göçmen sayısı sadece 2 milyondur. Türkiye’deki Suriyeliler konusu “geçicilik” çerçevesinde ve “acil durum yönetimi politikaları” ile ele alınabilecek eşiği çoktan aşmıştır. • Dört yılı aşan krizde, -tercihlerden bağımsız bir biçimde- Suriyelilerin geriye döneceğine dair beklentiler neredeyse bütünüyle ortadan kalkmıştır. Bu da huzurlu, sağlıklı, verimli, barışçıl bir ortam için uyuma ilişkin politikaların ortaya konulmasını gerekli ve hatta zorunlu kılmaktadır. Zira bugün kaybedilen her bir günün, ileride yıllara mal olacak ciddi sorunları beraberinde getirme potansiyeli taşıdığı bilinmektedir. Gelişmeler ne yönde olursa olsun, Türkiye’nin daha huzurlu bir gelecek ve daha az çatışma-gerginlik ortamı için transit ülke olma riskinin farkında olması, Suriyelilerin varlığını kabullenmesi ve daha fazla zaman kaybetmeden hem sosyal, hem de ekonomik alanda uyum politikalarına başlaması gerekmektedir. • Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde Suriyelilerin yasal çalışma çerçevesi ve çalışabilecekleri alanlar belirlenmeli. Hükümet, sivil toplumla birlikte çalışmalı. 54’ünden fazlası, yani en az 1 milyon 200 bini 18 yaş altındaki çocuk ve gençlerden oluşmaktadır. 0-4 yaş grubundaki çocuk sayısı 450 bin civarındadır. Bunların içinde Türkiye’de doğanların sayısı 150 binin üzerindedir. Bu çocukların vatansız kalma riski de bulunmaktadır. Türkiye’deki Suriyelilerin yaşadıkları en ciddi sorunlardan biri eğitim alanındadır. 1,2 milyon 18 yaş altındaki çocuk ve gencin içinde 600 binin üzerinde okul çağında çocuk bulunmaktadır ve bunların çok küçük bir bölümü eğitim alma imkanına sahiptir. Bazı çocuklar 4, bazıları ise 3, 2 ya da 1 yıldan beridir okula gidememektedir. Bunun yaratacağı olası sorunları tahmin etmek zor değildir. Alınan eğitim Arapça ve Suriye müfredatına göredir. Eğitim kalitesi de ayrıca sorgulanmalıdır. Mümkün olan en kısa zamanda ciddi bir seferberlikle bu çocuklara Türkçe eğitimi verilmesi ve Türk eğitim sistemi içine entegre edilmeleri artık bir zorunluluktur. • Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin büyük bir bölümünü içeren “geçici koruma altındaki Suriyelilerin” çalışma hakları konusunda bir düzenleme bulunmaması nedeniyle kayıt dışı ekonomi ve kayıt dışı istihdam yoğun olarak yaşanmaktadır. Özellikle mevsimlik işçilik olmak üzere tarımda, inşaat, tekstil ve imalat sektörlerinde yoğun bir hareketlilik söz konusudur. Hatta Türkiye’nin uzun yıllar çabalar göstererek büyük ölçüde ortadan kaldırdığı “çocuk işçilik” konusu da yeniden gündeme gelmiştir. Kayıt dışı ekonomi Türkiye’deki rekabet sisteminin bütün dengelerini bozmakta, çalışma normları uygulanamamakta ve devletin gelir ve kontrol mekanizmala- 22 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 rını devre dışı bırakmaktadır. Kayıt dışı çalışma aynı zamanda sosyal gerginliklere ve çatışmalara da zemin olacak bir şekilde büyümektedir. Ucuz işçilik nedeniyle işlerini kaybeden ya da kaybetme riski içinde olanların sayısı ve bunların huzursuzluğu artmaktadır. • Türkiye’deki Suriyelilerin kayıt sisteminin gözden geçirilmesi ve özellikle de niteliklerinin ayrıntılı olarak ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bu tür bir çalışma sonrasında Türkiye’nin sektörel ve bölgesel iş analizleri yapılarak, açık pozisyonların ve yeni potansiyel alanların tespiti gerçekleştirilebilir. Yani kapsamlı, bütünleşik bir plan dahilinde istihdam imkanı yaratılmaması halinde, Türkiye’deki Suriyelilerin Türkiye ekonomisi ve hatta Türk sosyal yapısının dengelerini bozma ihtimalinin çok yüksek olacağı açıktır. • Türk iş dünyasına yön verenlerin–istisnalar dışında hemen hepsi, Türkiye’deki mevcut Suriyelilerin çok ciddi bir bölümünün Türkiye’de kalıcı olduğunu, buna yönelik politikalar geliştirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Türk iş dünyası, dünya tarihinin yaşadığı bu en büyük insani dramlardan birisi konusunda devletin kurumlarının ortaya koyduğu performansı takdir etmekle birlikte sürecin, özellikle kayıt ve yerleştirmenin daha sağlıklı ve kontrollü yapılabileceğini, yasal ve idari düzenlemelerin daha hızla hayata geçirebileceğini ifade etmekte ve netice olarak genelde sürecin iyi yönetilmediğini düşünmektedir. • Türk iş dünyası Türkiye’deki Suriyelilerin mevcut koşullarda istihdam edilebilmeleri için sektörel-bölgesel analizlerin yapılması ve özellikle çalışma hakları konusundaki düzenlemelerin belirsizlikten kurtarılması gerektiğini vurgulamaktadır. Sanayide ve imalatta kalifiye insan ihtiyacının hep olduğunu ve buna uygun Suriyelilerin ise mevzuat gereği istihdam edilemediğini ifade eden ekonomi çevreleri, vasıf gerektirmeyen alanlarda da işgücü ihtiyacı olduğuna işaret etmektedir. • Türkiye’deki Suriyeliler içinde meslek sahibi olanların oranı son derece düşüktür. Eldeki kayıtlarda yeterince titiz bir çalışma yapılıp, yapılmadığı bilinmemekle birlikte, üniversite mezunu olanların sayısı 35 bin civarında İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 23 görünmektedir. 2,2 milyonluk nüfus içinde bu son derece düşük olan sayı, Suriyelilerin eğitim ve niteliksel durumları bakımından karşı karşıya olunan ciddi sorunu ortaya koymaktadır. Ancak çok düşük sayılarda da olsa nitelikli elemanların varlığı mutlaka değerlendirilmelidir. • Suriyeliler için yaratılacak istihdam alanının devlet öncülüğünde yapılması talebi de ekonomi dünyasında oldukça yaygındır. İş dünyasının temsilcileri devletin hem yatırımcı, hem eğitici, hem de düzenleyici olarak konuya müdahil olmasını çok önemsediklerine dair bir yaklaşım ortaya koymuşlardır. İş dünyasındaki bir başka talep de Suriyelileri “yabancı” statüsünde çalıştırmanın getireceği ilave maliyetler konusunda devletin yeni düzenlemeler yapması ve teşvik politikaları ile özendirici olması yönündedir. • Türkiye’deki Suriyelilerin istihdamı konusunda en somut önerilerden biri hayvancılık sektöründen gelmiştir. Türkiye’de 44 milyon küçükbaş, 14 milyon büyükbaş hayvan olduğunu ifade eden uzmanlar, çobanlık mesleğinin Türkiye’de tercih edilmediğini, bu nedenle de bu alanda ciddi bir açık olduğunu belirtmiştir. Bu çerçevede yaklaşık 100 bin kişilik bir istihdam potansiyelinin Suriyeliler dikkate alınarak planlanabileceğini ifade eden uzmanlar, Tarım Kredi Kooperatiflerinin “meslek eğitimi” imkanı sağlamak konusunda inisiyatif alabileceğini vurgulamaktadır. Türkiye’de gıda ve imalat sektörlerinin Suriyelilerin istihdamı için cazip alanlar olduğu görüşü de aynı uzmanlarca ifade edilmektedir. • Kayıt dışı ekonomi ve bunun içinde Suriyelilerin varlığı, özellikle orta ve büyük işletmelerin en ciddi sorunlarından birisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bütün yasal mevzuata uygun 24 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 biçimde eleman çalıştıran şirketler, kayıt dışındakilerin haksız rekabetinden ciddi bir biçimde etkilenmeye başlamıştır. Hatta bu durum bazı bölgeler arasında dengesizliklere bile neden olabilmektedir. Örneğin Denizli esnaf ve sanayicisi, geleneksel olarak rekabet içinde oldukları Gaziantep’in Suriyeliler sayesinde düşük maliyet imkanına kavuştuğunu ve artık Gaziantep’le rekabet edemediklerini ifade etmiştir. “Suriyeliler üzerinden kısa zamanda kazanç elde etme” çabası, ne yazık ki, artık neredeyse sonu getirilmiş çocuk işçiliğini de yeniden gündeme taşımıştır. • Türk iş dünyasının temsilcileri, yasal zemin oluşturulması halinde hem vasıflı, hem de vasıfsız eleman olacak Suriyelilerin sektörel ve bölgesel analizler çerçevesinde istihdama kavuşturulmasının süreç içinde sağlanabileceğini ifade etmektedir. Ancak burada rekabetin sarsılmaması ve yerel halkın mağdur edilmemesi hususları sıklıkla vurgulanmıştır. Yani temelde iş dünyasında, Türk insanının işini kaybetmesine izin verilmemesi gereği konusunda önemli bir duyarlılık dikkat çekmektedir. Bu duyarlılığın uzantısı olarak da toplumsal ve siyasi gerginliklere dikkat çekilmektedir. • Türk iş dünyasının Suriyelilerin Türk toplumuna entegrasyonu konusundaki yaklaşımı açık ve nettir. Suriyeli gençlerin acilen eğitim süreçlerine dahil edilmeleri ve Türkçe öğrenmelerinin sağlanması gereği vurgulanmaktadır. • İş dünyası Türkiye’deki Suriyelilerin güvenlik sorunları yaratabileceğine dair de bir kaygı taşımaktadır. Ancak bunun yanısıra, kayıt dışı istihdam ve buna bağlı ortaya çıkacak yerel nüfusun iş kaybının daha ciddi güvenlik sorunlarına yol açabileceğine dair değerlendirmelere de sıklıkla rastlanmaktadır. • Türk ekonomi çevrelerinin en çok önemsedikleri hususlardan bir diğeri ise, politikaların belirlendiği, uygulamaların çerçevesinin çizildiği Ankara’da kendi ihtiyaçları ve görüşlerinin dikkate alınmamasıdır. İş dünyası gerekli teşvikler ve yasal zemin sağlanırsa Türkiye’deki Suriyeliler konusunda çok daha hızlı ve köklü çözümler üretilebileceğini ifade etmiştir. • Türkiye’deki Suriyeliler konusunda Türk toplumunun –bütün kaygılarına, endişelerine, şikâyetlerine ve itirazlarına rağmen- toplumsal kabul düzeyi son derece yüksektir. Ancak bu durumun ne kadar sürdürülebilir olduğu tartışmalıdır. Dünyanın başka yerlerinde de olduğu gibi, toplumda sığınmacılara yönelik tepkilerin artma riski yüksektir. Eğer yerel halk, örneğin sağlık hizmetlerinde olduğu gibi, kamu hizmetlerinden yararlanmada sorunlarla karşılaşırsa, hayat pahalılığı artarsa, güvenlik konusunda algının da ötesinde ciddi olaylar yaşanırsa, toplumdaki kabul düzeyi hızla reddetmeye ve hatta saldırılara dönüşebilir. Bu konuda en çok dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de işgücü piyasasının düzenlenmesi ve kayıt dışı ekonominin engellenmesidir. Çünkü işini kaybetme kaygısına düşen kişilerin Suriyeliler konusunda olumsuz bir yaklaşım sergilemesi şaşırtıcı olmayacaktır. Bu çalışmayı yürütürken, bir işadamının Batı Avrupa’ya kaçmaya çalışan Suriyelileri yaşamını devam ettirmek için denize ulaşmaya çalışan “Caretta Caretta” kaplumbağalarına benzetmesi durumun vahametinin bir ifadesi olmuştur. Yapılacak bütün çalışmaların insan merkezli, hak merkezli ve her bir insana saygı göstererek ele alınmasının hepimizin yükümlülüğü olduğu açıktır. BASINDA ÇIKAN HABERLER POSTA • 08.12.2015 HÜRRİYET • 08.12.2015 DÜNYA • 08.12.2015 MİLLİYET • 08.12.2015 SÖZCÜ • 08.12.2015 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 25 HÜRRİYET • 08.12.2015 HABERTÜRK • 08.12.2015 YENİ YÜZYIL 08.12.2015 POSTA • 08.12.2015 26 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 STAR • 08.12.2015 G20 Liderler Zirvesi Antalya’da Yapıldı B20 Zirvesi, Ticaret, İşler ve Rekabet Gücü başlıklı oturumdan görünüm Antalya, 14 Kasım 2015 tarihinde İş Dünyası Temsilcilerini bir araya getiren B20 Zirvesi’ne ve ardından 15-16 Kasım 2015 tarihlerinde Devlet/Hükümet Başkanlarını buluşturan G20 Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı. Zirvelere TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu ve Başkan Vekili Erol Kiresepi’nin yanı sıra TİSK Camiası’ndan çok sayıda temsilci katıldı. B20 İstihdam Görev Gücü 2015 yılı boyunca fiziki toplantılar ve telekonferanslar aracılığıyla birçok kez bir araya geldi ve yoğun bir gündemle çalıştı. TİSK toplantılara aktif biçimde katılarak Türk İşveren Kesimini endüstri ilişkileri alanında temsil eden ulusal çatı kuruluşu olma vasfıyla görüşlerini aktardı; sürece destek verdi. 2015 Yılında Neler Yapıldı? Yoğun çalışmalar ve müzakerelerle geçen bir yılın ardından B20 İstihdam Görev Gücü G20 Devlet / Hükümet Başkanlarına sunulmak üzere bir politika belgesi hazırlayarak aşağıdaki üç ana başlıkta tavsiyelerini özetledi: 1. İstihdam fırsatlarının yaratılması için iş-dostu ortamın geliştirilmesi 2.İşgücü piyasalarının daha dinamik ve içerici bir yapıya kavuşturulması yoluyla gençlerin ve kadınların işgücü piyasasına katılımının artırılması 3.Yenilikçilik ve hızlı teknolojik değişimler çağında beceri uyuşmazlıklarının azaltılması için programlar geliştirilmesi ve bunların finanse edilmesi 1. İş Yapma Ortamı ve İstihdam Fırsatları B20 İstihdam Görev Gücü, küresel düzeyde işgücü piyasalarının yapısal sorunlarının yanı sıra yüksek işsizlik oranının geriletilmesi, daha iyi ve kaliteli işlerin yaratılması ihtiyacına odaklandı. B20 İstihdam Görev Gücü, daha fazla istihdam yaratılması için işdostu bir ortamın geliştirilmesine yönelik olarak şu eylemlere yönelmeyi tavsiye etti: •• Kısmi süreli ve esnek saatli sözleşmeler gibi, farklı düzenlemelerin ve özel istihdam büroları aracılığıyla geçici istihdamın uygulanmasının önündeki engellerin kaldırılması. •• Göç ve işçilerin geçici hareketliliği konusundaki politikaların işgücü piyasası ihtiyaçlarına uyumlu hale getirilmesi ile becerilerin ve eğitimlerin ülkeler arasında tanınmasının geliştirilmesi. •• İstihdam üzerinden alınan vergiler gibi ücret-dışı işgücü maliyetlerinin azaltılması, istihdam yaratılması konusunda teşvikler sağlanması, kayıtdışından kayıtlı ekonomiye geçişi teşvik edecek uygun çerçevenin yaratılması ve sosyal güvenlik programlarının istihdam edilebilirliği ve çalışmaya yönelik motivasyonu artırması. •• Genç istihdamına zarar vermeden emeklilik politikalarının işgücü piyasasının demografik dinamikleri ile uyumlaştırılması. 2. Gençlerin ve Kadınların İşgücü Piyasasına Katılımı 2015 yılında küresel düzeyde genç işsizliği oranının %13,1’e, yani yetişkin işsizlik oranının iki katına ulaşacağı öngörülüyor. 2013 yılı itibariyle, erkek nüfusun işgücüne katılma oranı %72,2 iken, kadınlarda söz konusu oran %47,1 düzeyinde. B20 İstihdam Görev Gücü’nün eylem önerileri şunlar: •• Genç işçiler için iş ve meslek danışmanlığı, iş arama yardımı ve yerleştirme programlarının geliştirilmesi. •• Çocuk ve yaşlı bakımı merkezleri gibi destekleyici mekanizmaların geliştirilmesi ve iş ve aile yaşamı dengesinin sağlanabilmesi için çeşitli biçimlerde izin düzenlemelerinin hayata geçirilmesi. •• Kız çocuklarının okula devam etmeleri için fırsat maliyetlerinin düşürülmesi, öğretmenlerin cinsiyet konularında eğitilmesi ve formal eğitim sistemine dönüş şansı olmayan kişiler açısından mekanizmaların geliştirilmesi yoluyla kadınların eğitim düzeylerinin yükseltilmesi. •• Gönüllü inisiyatifler ve taahhütİŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 27 ler, tavsiye edilen hedefler, tebliğ hükümleri ve diğer önlemler gibi çeşitli araçlar aracılığıyla kadınların yönetici seviyesindeki temsilinin artırılmasının değerlendirilmesi. 3. Yenilikçilik ve Teknolojik Değişim Çağında Beceri Uyuşmazlıkları Hızla değişen teknoloji etkisiyle beceri açıklarını artırıyor. İşyerlerinde yeni teknolojilerin hayata geçirilmesi sonucunda verimlilik yükselirken, orta düzeyde nitelik gerektiren işlere yönelik talep azalıyor, böylece düşük nitelik gerektiren işler açısından nitelikleri fazla, yüksek nitelik gerektiren işler açısından ise nitelikleri yetersiz bir işgücü ortaya çıkıyor. Beceri uyumsuzlukları, işgücü açısından daha düşük ücretlere ve azalan iş tatminine yol açarken, işletmeler açısından verimliliği azaltıp işgücü devrini yükseltiyor. İşgücünün yetersiz kullanımı ve verimlilikteki azalma da nihai olarak yapısal işsizlik ile sonuçlanıyor. Bu değerlendirmeler ışığında B20 İstihdam Görev Gücü, yenilikçilik ve hızlı teknolojik değişimler çağında beceri uyuşmazlıklarının azaltılması için programlar geliştirilmesi ve bunların finanse edilmesi konusunda G20 Hükümetlerine şu somut eylemleri gerçekleştirmeleri çağrısında bulundu: •• Ulusal Beceri Stratejisinin oluşturulması amacıyla, düzenli çalıştaylar düzenlenmesi yoluyla hükümetler, işletmeler ve akademik kurumlar arasında uyum ve işbirliğinin sağlanması. •• Ulusal eğitim sistemlerinin, yeni teknolojiler ve işletme gereklilikleri açısından hayati önem taşıyan çok yönlü ve transfer edilebilir becerileri kazandırabilmesi ve yaşam boyu öğrenmenin hayata geçirilebilmesi için ulusal eğitim planlarının iş dünyası ile işbirliği halinde gözden geçirilmesi. •• STEM alanındaki işlerde oluşması öngörülen beceri açıklarının önüne geçilebilmesi için iş dünyası ile işbirliği halinde problem çözmeye ve tecrübeye odaklı bir STEM eğitimi bakış açısının oluşturulması. •• İş dünyası ile işbirliği halinde ulusal işbaşında eğitim stratejilerinin belirlenmesi ve öğrenme ve beceri geliştirmenin artırılması amacıyla beceri açıklarına odaklanacak şekilde işbaşında eğitim sistemlerinin modernize edilmesi. •• İstihdam edilebilirlikle bağlantılı B20 Zirvesinden Görünüm 28 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 becerilere yönelik olarak etkin biçimde koordine edilmiş yeniden beceri kazandırma ve beceri artırma programlarının geliştirilmesi ve kaliteli eğitime genel erişimin sağlanması. •• Bölgesel ağların kolaylaştırılması, uygun politika içeriğinin sağlanması ve yerel ve merkezi hükümetlerce ortaya konulan inisiyatiflerin izlenmesi yoluyla “beceri ekosistemlerinin” oluşturulmasının desteklenmesi. •• Mevcut veri eksikliği sorununun çözümü için, ulusal beceri stratejilerinin bir parçası olarak, beceri açıkları konusunda kabul gören temel performans göstergelerinin oluşturulması ve izlenmesi konusunda ve beceri açıkları endeksinin oluşturulması konusunda OECD ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların görevlendirilmesi. •• İyi uygulamaların paylaşıldığı bir platform olma ve beceri gelişimi konusunda küresel işbirliğini sağlama amacını taşıyan Küresel Beceri Hızlandırıcı’nın yapılandırılması konusunda OECD, ILO ve Dünya Bankası’nın bir çalışma yapmak üzere bir araya gelmesi. B20 İstihdam Görev Gücü 2015 yılındaki çalışmalarını bir taraftan tavsiyelerin geliştirilmesine odaklarken diğer taraftan da işçi kesimini temsil eden L20 ile ortak bir deklarasyon imzalanması için yoğun faaliyetler yürüttü. Uzun ve detaylı görüşmelerin ardından 4 Eylül 2015 tarihinde İşler, Büyüme ve Düzgün İşler başlığını taşıyan B20-L20 Ortak Deklarasyonu imzalandı. Deklarasyon genç işsizliği ile mücadele, istihdamı artırıcı makro-ekonomik politikalar, istihdamda cinsiyet eşitliği, kayıtlı istihdamın artırılması ile işçi ve işverenlerin ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulması sürecine katılımının desteklenmesi başlıklarında önemli tavsiyeler içeriyor. Geçtiğimiz yıllarda imzalanan Deklarasyonlardan ve işbirliği mekanizmalarından farklı olarak bu yıl B20 ve L20 bazı ortak somut projeleri de hayata geçirmeyi taahhüt etti. Bu çerçevede, 5 Eylül 2015 tarihinde ilk toplantısı gerçekleştirilen “teknolojik değişimin beceriler ve istihdam üzerindeki etkilerinin araştırılması projesi” B20 ve L20 arasındaki işbirliği açısından bir ilki temsil ediyor. TİSK söz konusu Deklarasyon’da taahhüt edilen diğer iki projenin doğrudan uygulayıcısı olacak. Bunlardan ilki “işbaşında eğitim”, ikincisi ise “iş sağlığı ve güvenliği” alanlarında gerçekleştirilecek. Zirvelerin Ardından Türkiye Dönem Başkanlığı açısından hem G20 Zirvesi, hem de B20 Zirvesi birer başarı hikayesi oldu. Türkiye G20 ve B20 Dönem Başkanlığı’nı Çin’e devretti. Öte yandan, G20 Liderler Zirvesi öncesinde 16-17 Ekim 2015 tarihlerinde İstanbul’da W20 Zirvesi gerçekleştirildi. W20, oluşturulması Türkiye Dönem Başkanlığı tarafından önerilen, G20 Liderlerine cinsiyet eşitliği ve kadınların B20 Açılış Oturumu ekonomik açıdan güçlenmesi yönünde sürdürülen çabalar konusunda katkıda bulunmak amacıyla kurulan yeni bir yapı. Zirve’nin Sonuç Bildirgesi kadınların istihdam olanaklarının artırılması açısından yol haritası niteliği taşıyor. W20 Zirvesi Sonuç Bildirgesi’nde G20 Liderleri aşağıdaki konularda politika geliştirmeye davet edildi: •• Kadınların ekonomik alanda güçlendirilmelerinin eğitim, istihdam ve girişimcilik arasındaki bağlantıların güçlendirilmesi yoluyla sağlanması •• Sosyal yardımlar (çocuk, yaşlı, hasta ve engellilerin bakımı) içi gerekli altyapı mekanizmalarının tesis edilmesi ya da mevcut olanların, iyileştirilmesi suretiyle iş ve özel hayat dengesinin desteklenmesi •• Kamu ve özel sektörde yönetici konumlarındaki kadınların sayısının artırılması •• Kadınların finansal ve üretim varlıklarına ve piyasaya erişiminin sağlanması •• İşyerlerinde ayrımcılığın ortadan kaldırılması, yasal hakların uygulanması ve fırsat eşitliğinin teşvik edilmesi •• Kadınların ekonomik, sosyal ve politik ağlarının güçlendirilmesi •• Kadınlara ait işletmelerin ve inovasyonun desteklenmesi •• Sürdürülebilir tüketim eğilimlerinin ve yeşil büyümenin oluşturulmasında kadınların öncülüğünün desteklenmesi •• Kadınlar için yeterli sosyal koruma sağlanması ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi •• İzleme mekanizması geliştirilmesi G20 Liderler Zirvesi Paris’te yaşanan katliamın gölgesinde terörle mücadele alanında önemli kararların alındığı Zirve, istihdam ve çalışma hayatı açısından da kritik kararlara sahne oldu. Antalya Zirvesi sonucunda yayınlanan G20 Liderler Bildirgesi, B20 İstihdam Görev Gücü açısından önem taşıyan birçok konunun altını çizdi. Liderler Bildirgesi’ni sayfalarımızda okurlarımızın bilgilerine sunuyoruz. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 29 G20 Liderler Bildirgesi Antalya Zirvesi, 15-16 Kasım 2015 1. Bizler, G20 Liderleri olarak, insanlarımızın refahını artırmak için güçlü, sürdürülebilir ve dengeli büyümeyi elde etmeye yönelik ilave ortak eylemlerimizi belirlemek üzere 15-16 Kasım 2015 tarihlerinde Antalya’da bir araya geldik. Büyümenin güçlü ve kapsayıcı olması konusunda son derece kararlıyız ve daha fazla ve daha kaliteli istihdam oluşturacağız. Kapsayıcı büyümeyi ilerletmek ve güveni sağlamlaştırmak için tüm politika araçlarının kullanılması ve bütün paydaşlarla güçlü bir ilişki kurulması gerektiğinin bilincindeyiz. 2. Hedeflerimizi gerçekleştirmek için bu yıl, verdiğimiz sözleri yerine getirmek amacıyla geçmiş taahhütlerimizin uygulanması, büyümenin güçlü bir destekçisi olarak yatırımların artırılması ve büyümenin nimetlerinin herkesçe paylaşılabilmesi için eylemlerimizde kapsayıcılığın desteklenmesi olmak üzere üç sacayağı etrafında kapsamlı bir gündem benimsedik. Bu gündemi uygularken aynı zamanda, düşük gelirli gelişmekte olan ülkelerle olan diyaloğumuzu da güçlendirdik. Toparlanmanın Güçlendirilmesi ve Potansiyelin Artırılması 3. Küresel ekonomik büyüme dengesiz görünümünü sürdürmekte ve bazı büyük ekonomilerdeki olumlu görünüme rağmen beklentilerimizin altında seyretmeye devam etmektedir. Finansal piyasalardaki riskler ve belirsizlikler devam etmekte ve jeopolitik zorluklar giderek küresel bir soruna dönüşmektedir. Bunlara ilaveten küresel talepteki eksiklik ve yapısal sorunlar, cari ve potansiyel büyüme üzerinde baskı oluşturmayı sürdürmektedir. 4. Güçlü, sürdürülebilir ve denge- 30 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 li bir büyüme için eşgüdüm halinde sağlam makroekonomik politikaları uygulamaya devam edeceğiz. Merkez Bankalarımız, görev tanımlarıyla tutarlı olacak şekilde, fiyat istikrarını sağlamaya ve ekonomik aktiviteyi desteklemeye devam edecektir. Maliye politikalarını, büyümeyi ve istihdam oluşturulmasını desteklemek için kısa vadeli ekonomik koşulları dikkate alarak esnek bir şekilde uygulayacağımıza dair taahhüdümüz yineliyoruz ve aynı zamanda kamu borcunun GSYH’ye oranını sürdürülebilir bir patikaya oturtacağız. Ayrıca, verimliliği, kapsayıcılığı ve büyümeyi desteklemek amacıyla bütçe harcamalarının ve gelirlerinin dağılımını gözden geçirmeye de devam edeceğiz. Küresel yeniden dengelemenin sağlanmasına dair taahhüdümüze bağlıyız. Olumsuz yayılma etkilerini en aza indirmek, belirsizliği azaltmak ve şeffaflığı artırmak amacıyla, başta para politikası ve diğer politikalara ilişkin önemli kararlar olmak üzere, adımlarımızı dikkatli bir şekilde ayarlayacak ve açık bir iletişim politikası izleyeceğiz. Büyük ve oynak sermaye hareketliliğinden kaynaklanan risklerin olduğu bir ortamda, yeterli bir küresel finansal güvenlik ağının sağlanmasını da içeren uygun çerçevelerle finansal istikrarı sağlayacağız ve finansal küreselleşmenin nimetlerinden istifade edeceğiz. Döviz kuruna ilişkin önceden vermiş olduğumuz taahhütleri yineliyoruz ve her türlü korumacılığa karşı duracağız. 5. Geçen yıl Brisbane’da ilan edildiği üzere G20’nin toplam GSYH büyümesini 2018 yılına kadar yüzde 2 oranında artırma yönündeki hedefimize bağlılığımızı yineliyoruz. İstihdam oluşturulması, kapsayıcılığın sağlanması, eşitsizliklerin azaltılması ve fiili ve potansiyel büyümenin artırılması için talebi destekleyici önlemler ile yapısal reformlar içeren büyüme stratejilerimizin tam olarak ve zamanında uygulanması en önemli önceliğimizdir. Geçen yıldan bu yana, çok-yıllı taahhütlerimizin yarısını uygulayarak taahhütlerimizi yerine getirmede önemli bir mesafe kattettik. IMF, OECD ve Dünya Bankası Grubunca yapılan analize göre, uygulamış olduğumuz politikalar ortak büyüme hedefimizin üçte birinden fazlasına tekabül etmektedir. Ancak, bundan daha fazlasını yapmaya ihtiyaç olduğunu da tasdik ediyoruz. Kalan taahhütlerimizin uygulanmasını hızlandırmak için hızla eyleme geçecek ve daha fazla çaba harcayacağız. Buradan hareketle, bu yıl geliştirdiğimiz sağlam izleme çerçevesi yoluyla taahhütlerimizin uygulanmasını yakından takip etmeye devam edeceğiz. Değişen ekonomik şartlar ve politika öncelikleri ile özellikle yavaşlayan verimlilik artışı gibi yapısal zorluklar karşısında geçerliliklerini muhafaza etmek ve ortak büyüme hedefimiz ile tutarlıklarını korumak amacıyla büyüme stratejilerimizi gözden geçirmeye ve güncellemeye de devam edeceğiz. Güncellenmiş büyüme stratejilerimizi ve ana taahhütlerimizin uygulama takvimlerini içeren Antalya Eylem Planı, küresel ekonomideki zorlukları aşmaya yönelik kararlığımızı yansıtmaktadır. 6. Büyümenin kapsayıcı olmasını, istihdam yaratmasını ve toplumun tüm kesimlerine fayda sağlamasını temin etmeye kararlıyız. Birçok ülkede artan eşitsizlikler, sosyal uyuma ve vatandaşlarımızın refahına yönelik risk teşkil edebildiği gibi, olumsuz ekonomik etkilere de neden olabilmekte ve büyümeyi artırma hedefi- mize zarar vermektedir. Kapsamlı ve dengeli ekonomik, mali, işgücü, eğitim ve sosyal politikalar eşitsizliklerin azaltılmasına katkıda bulunacaktır. Çalışma ve İstihdam Bakanlarımızın Bildirgesini kabul ediyor ve İşgücü Gelirinin Milli Gelir içerisindeki payı ve eşitsizlikler konusundaki G20 politika önceliklerinde belirtildiği üzere, istihdam piyasalarını daha kapsayıcı kılmaya dönük öncelikleri uygulamak konusundaki kararlılığımızı ifade ediyoruz. Finans ve Çalışma ve İstihdam Bakanlarımıza büyüme stratejilerimiz ile istihdam planlarımızı eşitsizlikle mücadele konusundaki eylemlerimizi güçlendirecek ve kapsayıcı büyümeyi destekleyecek şekilde gözden geçirmeleri çağrısında bulunuyoruz. Sosyal diyalogun hedeflerimizin ileriye götürülmesinde elzem olduğunu dikkate alarak, B20 ve L20’nin istihdam, büyüme ve düzgün iş koşulları konusundaki ortak açıklamasını memnuniyetle karşılıyoruz. 7. İşsizlik, eksik istihdam ve kayıt dışı işler, birçok ülkede eşitsizliklerin önemli bir kaynağını teşkil etmekte ve ekonomilerimizin gelecek dönemde büyüme beklentilerini zayıflatabilmektedir. G20 Kaliteli İşlerin Geliştirilmesi Çerçeve Belgesiyle uyumlu olarak daha fazla ve daha iyi kaliteli işlerin geliştirilmesine ve G20 Beceriler Stratejimizle becerilere yatırım yapmaya ve geliştirmeye odaklanmış durumdayız. Girişimciliğin teşvik edilmesi dahil olmak üzere, gençlerimizin işgücü piyasasına daha iyi entegre olmasını desteklemek konusunda kararlıyız. Daha önceki taahhütlerimiz temelinde ve ulusal koşullarımızı da dikkate alarak, G20 ülkelerinde işgücü piyasasında daimi olarak geride kalma riskini en çok taşıyan gençlerin oranının 2025 yılına kadar %15 azaltılması G20 hedefi üzerinde mutabık kaldık. OECD ve ILO’ya bu hedefe ulaşılması yolundaki ilerlemeyi izlemek üzere bizlere destek vermeleri çağrısında bulunuyoruz. İstihdam Planlarımızın ve kadınların işgücü piyasasına katılımının artırılması hedefimizin uygulanması ile sürdürülebilir küresel arz zincirleri içerisinde daha güvenli ve sağlıklı iş yerleri tesis edilmesini güçlendirmek konularını izlemeyi sürdüreceğiz. 8. Uluslararası emek hareketliliği ile yaşlanan nüfuslar gibi konular yoluyla emek piyasalarına sağlanmış olan fırsatlar ile meydana gelen sınamaları ele alacağız. Bazı G20 ülkelerinde iç emek hareketliliği önemli bir işgücü piyasası meselesi teşkil etmektedir. Yeni gelişmekte olan “gümüş ekonomi” konusundaki potansiyeli kabul ediyoruz ve bu potansiyeli daha fazla araştıracağız. Çalışma ve İstihdam Bakanlarımızın sağlanan ilerlemeleri 2016 yılında rapor etmelerini bekliyoruz. 9. Özellikle özel sektör katkısıyla yatırımları arttıracak güçlü bir ivme sağlamak için yatırım ortamının geliştirilmesi, kamu yatırımları da dahil olmak üzere verimli ve kaliteli altyapı yatırımların teşvik edilmesi, küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) desteklenmesi ve bilgi paylaşımına katkı sağlayacak somut politika ve eylemleri bünyesinde barındıran Ülkelere Özel Yatırım Stratejilerini geliştirdik. OECD tarafından yapılan analize göre bu stratejilerin G20 ülkelerinin toplam yatırımlarının milli gelirlerine oranını 2018 yılına kadar yaklaşık yüzde 1 puan civarında arttıracağı tahmin edilmektedir. 10. Yatırımların hazırlanma, önceliklendirilme ve uygulanma süreçlerinin geliştirilmesi amacıyla kamu-özel işbirliği (KÖİ) modellerinde rehberler ve en iyi uygulama örneklerini geliştirdik. Ayrıca, altyapı yatırımları ve KOBİ’lerin finansmana erişimini ko- İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 31 laylaştıracak şeffaf ve anlaşılır menkul kıymetleştirme ile varlığa dayalı finansman dahil alternatif finansman yapılarını değerlendirdik. Bu bağlamda, yatırım ortamını geliştirmek, uzun dönemli finansmanı kolaylaştırmak, kurumsal yatırımcıların katılımını artırmak, alternatif sermaye piyasası araçları ve varlığa dayalı finansman modellerinin gelişimini desteklemek ve de kaynak kullandırmaya, bilançolarını optimize etmeye ve özel sektör finansmanını harekete geçirmeye yönelik çok taraflı kalkınma bankalarını teşvik etmek üzere Bakanlarımıza çalışmalarına devam etmeleri yönünde çağrıda bulunuyoruz. Ülkelerin altyapı projelerini daha iyi hazırlama, önceliklendirme ve finanse etmelerini sağlayacak yöntem ve araçların ortaya çıkarılması amacıyla girişimlerimizi artırıyor ve araç setleri geliştiriyoruz. Küresel Altyapı Merkezi’nin bu çabalar doğrultusunda önemli katkı sağlamasını bekliyoruz. Özel sektör yatırımlarını destekleyecek güçlü kurumsal yönetim çerçevesini mümkün kılmaya yönelik G20/OECD Kurumsal Yönetim İlkelerini kabul ediyoruz. KOBİ’lerin uzun vadeli finansman imkanlarının geliştirilmesine özel önem verdik. Ayrıca, rehber niteliğinde hazırlanan KOBİ Finansmanı Ortak Eylem Planı ile G20/ OECD KOBİ Finansmanı Üst Düzey İlkelerinin yanı sıra KOBİ’lerin büyüme ve istihdama katkısını kolaylaştıracak küresel bir platform niteliğinde yeni bir girişim olan ve özel sektör öncülüğünde kurulan Dünya KOBİ Forumu’nu memnuniyetle karşılıyoruz. 11. Küresel ticaret ve yatırım, ekonomik büyüme ve kalkınmanın önemli itici güçlerini oluşturmakta, istihdam yaratmakta ve refah ile kapsayıcı büyümeye katkıda bulunmaktadır. Küresel ticaretteki büyümenin kriz öncesi dönemin altında kalmaya devam ettiğini not ediyoruz. Bu durum hem dönemsel hem de yapısal faktörlerin bir sonu- 32 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 cudur. Bu nedenle, gözden geçirilmiş büyüme stratejilerimiz dahil olmak üzere ticaret ve yatırımın kuvvetlendirilmesi yönündeki çabalarımızı daha iyi koordine edeceğimize dair güçlü taahhüdümüzü teyit ediyoruz. Kapsayıcı Küresel Değer Zincirleri (KDZ) dünya ticaretinin önemli güçlerinden biri haline gelmiştir. Her boyuttaki şirketin ve özellikle KOBİ’lerin her ekonomik kalkınma düzeyindeki ülkede KDZ’lere katılmasına imkan veren politikaları destekliyoruz ve gelişmekte olan ülkelerin daha iyi katılımını ve değer katmasını teşvik ediyoruz. Korumacı tedbirleri arttırmama ve bunları geri çekme konusundaki uzun süredir devam eden taahhüdümüzü teyid ediyoruz ve bu alandaki ilerlememizi izleyerek müteyakkız kalacağız. Bu amaç doğrultusunda, DTÖ, OECD ve UNCTAD’dan ticaret ve yatırımı sınırlayan önlemler konusundaki raporlamalarını sürdürme çağrısında bulunuyoruz. Ticaret Bakanlarımızdan düzenli olarak toplanmalarını istiyor ve bunu destekleyecek bir çalışma grubu üzerinde anlaşmaya vardığımızı açıklıyoruz. 12. DTÖ çok taraflı ticaret sisteminin omurgasıdır ve ekonomik büyüme ile kalkınmayı geliştirmek için merkezi bir rol oynamaya devam etmelidir. Çok taraflı ticaret sisteminin daha iyi ve etkin çalışması gerektiği konusunda mutabıkız ve sistemin işleyişinin iyileştirilmesi için birlikte çalışma kararlılığımızı yineliyoruz. Doha Kalkınma Gündemi ile ilgili olanlar dahil, dengeli sonuçlar sağlayacak ve Doha gündemiyle ilgili çözümlenmemiş konular ve ilgili diğer konulara ilişkin Nairobi sonrası çalışmalara sarih biçimde yol gösterecek başarılı bir Nairobi Bakanlar Konferansı için birlikte çalışmaya kararlıyız. Tarım, kalkınma, kamu stokları ile Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşması’nın hızlı bir şekilde onaylanması ve uygulanması dahil olmak üzere Bali Paketinin tüm unsurlarının uygulanması için gayretlerimizi arttıracağız. İkili, bölgesel ve çok taraflı ticaret anlaşmalarımızın birbirlerini tamamlaması, şeffaf ve kapsayıcı olmaları ve DTÖ kuralları temelinde daha güçlü çok taraflı ticaret sistemine katkı sağlamalarını temin için gayretlerimizi sürdüreceğiz. Ticaretin küresel kalkınma çabalarındaki önemli rolünü vurguluyoruz ve kapasite geliştirme yardımına ihtiyaç duyan kalkınmakta olan ülkelere yönelik ticaret için yardım gibi mekanizmaları desteklemeye devam edeceğiz. Dayanıklılığın Artırılması 13. Finansal kuruluşların dayanıklılığının güçlendirilmesi ve finansal sistemin istikrarının geliştirilmesi, büyüme ve kalkınmanın sürdürülebilirliği için önem arz etmektedir. Küresel finansal sistemin dayanıklılığının geliştirilmesi için finansal düzenlemeler gündeminin ilave temel unsurlarını tamamladık. Özellikle, batamayacak kadar büyük sorununun sona erdirilebilmesinde önemli bir adım olarak, küresel sistemik önemi haiz bankaların toplam zarar karşılama kapasitelerine yönelik uluslararası ortak standardı tamamladık. Ayrıca, küresel sistemik önemi haiz sigorta şirketlerinin zarar karşılama kapasitelerine yönelik yükümlülüklerin ilk versiyonu üzerinde uzlaştık. 14. Daha güçlü ve dayanıklı bir finansal sistem inşa edebilmek için, yapılması gereken kritik çalışmalar bulunmaktadır. Bilhassa, merkezi karşı tarafların dayanıklılığı, toparlanma planlaması ve çözümlenmesi konusundaki çalışmaları bekliyoruz ve FSB’nin bir sonraki toplantımızda bizleri bilgilendirmesini istiyoruz. Finansal sistemde ortaya çıkan, önemli bir kısmı bankacılık dışı sektörlerden kaynaklanabilecek, risk ve kırılganlıkları izlemeye ve gerektiğinde bunlara yönelik tedbirler almaya devam edeceğiz. Bu kapsamda, piyasa temelli finansmanın dayanıklılığının artırılması amacıyla, sistemik risklerin yapısıyla uyumlu bir şekilde, gölge bankacılığın düzenlemesini ve gözetimini güçlendireceğiz. Muhabir bankacılık hizmetlerindeki azalmanın değerlendirilmesinde ve uygun tedbirlerin alınmasında aşama kaydedilmesini bekliyoruz. St. Petersburg Bildirgesiyle uyumlu bir şekilde, haklılığı ortaya konulduğu takdirde, ülkelerin birbirlerinin düzenlemelerini esas almaları da dahil olmak üzere, tezgahüstü türev ürünler reformunun uygulanmasına yönelik çabalarımızı artıracağız. Önümüzdeki dönemde, küresel finansal düzenleme çerçevesini üzerinde uzlaşmış olduğumuz takvimlerle uyumlu bir şekilde tam ve tutarlı olarak uygulamada kararlıyız ve ülkeler arasındaki dengesiz uygulamayı gözlemleyecek ve buna yönelik tedbirler alacağız. Finansal İstikrar Kurulu’nun (FSB) uygulamaya ve reformların etkilerine ilişkin ilk yıllık raporunu memnuniyetle karşılıyoruz. Küresel finansal düzenleme çerçevesinin sağlamlığını gözden geçirmeye ve reformların uygulanmasını ve reformların -yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ülkelere dair dikkate değer öngörülemeyen sonuçları da dahil ol- mak üzere- etkileri ile bunların genel hedeflerimizle devam eden uyumunu gözlemlemeye ve değerlendirmeye devam edeceğiz. 15. Küresel olarak daha adil ve modern bir uluslararası vergi sistemine ulaşmak amacıyla, iddialı G20/OECD Matrah Aşınması ve Kar Kaydırma (BEPS) Projesi kapsamında geliştirilen tedbirler paketini onaylıyoruz. Yaygın ve tutarlı uygulama, özellikle sınır ötesi vergi kurallamalarında olmak üzere, Projenin etkinliğinde kritik öneme sahiptir. Bu nedenle, Projenin zamanlıca uygulanmasını kuvvetle teşvik ediyoruz ve gelişmekte olanlar dahil olmak üzere, tüm ülke ve yetki bölgelerinin bize katılmalarını teşvik ediyoruz. BEPS Projesinin küresel ölçekte uygulanmasının gözetimi için, OECD’yi 2016 yılının başlarında, BEPS’i uygulamayı taahhüt eden, gelişmekte olan ülkeler de dahil olmak üzere, ilgilenen G20-dışı ülkeler ve yetki bölgelerinin eşit bir zeminde katılımıyla kapsayıcı bir çerçeve hazırlamaya çağırıyoruz. IMF, OECD, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası Grubu’nun talep eden ülkelere BEPS de dahil olmak üzere yerel kaynakların mobilizasyonuyla ilgili karşılaşmış oldukları zorlukları aşabilmelerine yönelik uygun teknik yardım sağlama çabalarını memnuniyetle karşılıyoruz. İlgilenen G-20 dışı gelişmekte olan ülkelerin uygulama takvimlerinin diğer ülkelerden farklılaşabileceğini kabul ediyoruz ve OECD ve diğer uluslararası kuruluşların çerçevede bu ülkelerin durumlarını layıkıyla yanıtlamalarını bekliyoruz. Vergi sistemlerimizin şeffaflığının geliştirilmesi yönünde ilerliyoruz ve 2017 ve 2018 sonu itibarıyla otomatik bilgi değişimine ve talebe bağlı bilgi değişimine yönelik önceki taahhütlerimizi yineliyoruz. Diğer yetki bölgelerini bize katılmaya çağırıyoruz. Gelişmekte olan ülkelerin uluslararası vergi gündemine katılımını güçlendirecek çabaları destekliyoruz. 16. Büyüme ve dayanıklılık gündemimizi destekleyecek şekilde 2015-2016 G20 Yolsuzlukla Mücadele Eylem Planının etkili şekilde uygulanması yoluyla, yolsuzluğa karşı küresel düzeyde hoşgörüsüzlük kültürü oluşturulması yönünde taahhüdümüzü sürdürüyoruz. Şirketlerimizin etik ve yolsuzlukla mücadele konularındaki küresel standartlara uymalarına yardımcı olacak Özel Sektörde Dürüstlük ve Şeffaflık G20 Yüksek Düzeyli İlkelerini onaylıyoruz. Kamu sektörlerimizin dürüstlük ve şeffaflığının temini zaru- İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 33 ridir. Bu bakımdan, G20 Yolsuzlukla Mücadele Açık Veri İlkeleri ile G20 Kamu Alımlarında Dürüstlüğün Teşviki İlkelerini onaylıyor ve varlık beyanı çerçevelerine ilişkin devam eden çalışmaları memnuniyetle karşılıyoruz. Rüşvetle etkili mücadelede gerektiği hallerde ve ulusal hukuk sistemleriyle uyumlu olacak şekilde hukuki ve idari prosedürler de dahil olmak üzere uluslararası işbirliğini temel bir araç olarak teşvik edeceğiz ve yolsuzluğa bulaşan görevliler ile onları yolsuzluğa bulaştıranlara koruma sağlanmaması ile varlıklarının geri verilmesini destekliyoruz. Yararlanıcı mülkiyet konusundaki uygulama planlarımızın yayınlanmasını memnuniyetle karşılıyoruz ve bu alandaki çabalarımızı sürdüreceğimizi açıklıyoruz. 17. 2010 yılında kabul edilen IMF kota ve yönetim reformundaki ilerlemenin gecikmesinin devam etmesinden duyduğumuz hayal kırıklığı devam ediyor. IMF konusunda 2010 reformlarının uygulanması en önemli önceliğimiz olup, ABD’yi söz konusu reformları en kısa sürede onaylamaya davet ediyoruz. IMF’ye, 2010 Reformu’nun amaçlarını göz önünde bulundurarak, mevcut kota seviyelerini 14. gözden geçirme kapsamında an- 34 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 laşılan seviyelere en kısa zamanda ve mümkün olduğunca anlamlı şekilde yakınsatacak ara çözümler üzerindeki çalışmasını tamamlaması için çağrıda bulunuyoruz. 14. gözden geçirme, yeni kota formülünü de içerecek 15. kota gözden geçirme çalışmalarında temel olarak alınmalıdır. IMF’nin güçlü ve yeterli kaynağa sahip olması ve kota tabanlı yapısının sürdürülmesi konusundaki taahhüdümüze bağlılığımızı yineliyoruz. Tüm uluslararası kuruluşların başkanlarının ve üst yönetiminin açık, şeffaf ve tamamen liyakate dayalı bir süreçle atanmasına yönelik uzlaşımızı yineliyoruz ve bu kuruluşlardaki personel çeşitliliğinin artırılmasının önemini yeniden vurguluyoruz. SDR sepeti kompozisyonunun para birimlerinin küresel ticaret ve finans sistemi içerisindeki rolünü yansıtması gerekliliğini yineliyor ve SDR değerleme yönteminin gözden geçirme çalışmalarının tamamlanmasını bekliyoruz. Güçlendirilmiş müşterek eylem ve pari passu (eşit muamele) hükümlerinin uluslararası kamu borç senetlerinde kullanılmasındaki ilerlemeyi memnuniyetle karşılıyoruz. IMF’ye, diğer ilgili taraflarla istişare içerisinde, güçlendirilmiş müşterek eylem ve pari passu hükümlerinin mevcut borç stoklarına dâhil edilmesinin hızlandırılması için piyasa tabanlı çözümleri araştırması yönünde çağrıda bulunuyoruz. 18. Güçlendirilmiş müşterek eylem ve pari passu (eşit muamele) hükümlerinin uluslararası kamu borç senetlerinde kullanılmasındaki ilerlemeyi memnuniyetle karşılıyoruz. IMF’ye, diğer ilgili taraflarla istişare içerisinde, söz konusu hükümlerin kullanılmasının teşvikine devam etmesi ve mevcut uluslararası kamu borç stoklarına dâhil edilmelerinin hızlandırılmasına yönelik piyasa tabanlı çözümleri daha da araştırması yönünde çağrıda bulunuyoruz. IMF ve Dünya Bankası’nın Düşük Gelirli Ülkeler İçin Borç Sürdürülebilirliği Çerçevesi’ni gözden geçirme çalışmasını bekliyoruz. Addis Ababa Eylem Planı’nda vurgulandığı üzere, sürdürülebilir finansman uygulamalarını geliştirmeyi amaçlayan mevcut girişimleri not ediyoruz. Kreditör ve borçlanıcı ülkeler arasındaki diyalogu geliştirerek kapsayıcılığa katkıda bulunan Paris Forumu girişimini de not ediyoruz. Sürdürülebilirliğin Desteklenmesi 19. 2015, sürdürülebilir kalkınma için kritik bir yıldır ve eylemlerimizin düşük gelirli gelişmekte olan ülkeler de dahil olmak üzere kapsayıcı ve sürdürülebilir büyümeye katkıda bulunmasını temin etmek konusundaki kararlılığımızı teyid ediyoruz. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Addis Ababa Eylem Gündemi’nin dahil olduğu 2030 Gündemi, küresel kalkınma çabaları için kapsamlı, evrensel ve iddialı bir çerçeve çizmektedir. Herkes için kapsayıcı ve sürdürülebilir bir gelecek inşa edilmesine yönelik çabalarımızda kimsenin arkada bırakılmamasının sağlanması için 2030 Gündemi’nin sonuçlarının uygulanmasına kuvvetle bağlıyız. Kalkınma konusundaki diyalog ve angajmanı- mızın güçlendirilmesi için G20 ve Düşük Gelirli Gelişmekte Olan Ülkeler Çerçevesi’ni onaylıyoruz. Çalışmalarımızın 2030 Gündemi ile uyumlaştırılması için 2016 yılında bir Eylem Planı hazırlayacağız. 20. Bu seneki çalışmalarımız, enerjiye erişim, gıda güvenliği ve beslenme, insan kaynaklarının geliştirilmesi, kaliteli altyapı, finansal kapsayıcılık ve iç kaynakların harekete geçirilmesi gibi alanlarda sürdürülebilir kalkınmayı desteklemektedir. Ürettiğimiz, tükettiğimiz ve sattığımız gıdanın tüm boyutlarıyla – ekonomik, sosyal ve çevresel – sürdürülebilir olmasının sağlanmasına yönelik taahhüdümüzün altını çizen G20 Gıda Güvenliği ve Sürdürülebilir Gıda Sistemleri Eylem Planı’nı onaylıyoruz. Piyasaların şeffaflığını geliştiren, gelirleri ve kaliteli istihdamı artıran ve sürdürülebilir verimliliğin büyümesini güçlendiren tarımda ve gıda sistemlerinde sorumlu yatırımların teşvik edilmesine odaklanmayı sürdürüyoruz. Küçük ölçekli ve aile işletmeleri ile kırsal alanda bulunan kadınlar ve gençlerin ihtiyaçlarına özel bir dikkat göstereceğiz. Gıda israfı ve kayıplarının küresel ölçekte azaltılması taahhüdünde de bulunuyoruz. “Gezegeni Doyurmak – Yaşam için Enerji” temasıyla düzenlenen Expo Milano’yu memnuniyetle karşılıyoruz. Tarım Bakanlarımızın, G20 ülkelerinin ve diğer ülkelerin gıda israfı ve kayıplarını ölçebilecekleri ve azaltabilecekleri yöntemlerin iyileştirilmesi için yeni bir platform tesis edilmesine yönelik kararını da memnuniyetle karşılıyoruz. 21. Kalkınmada ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasında özel sektörün güçlü bir rolü vardır. G20 Kapsayıcı İş Çağrısı yoluyla düşük gelirli kişilerin ve toplulukların piyasalara alıcı, üretici ve tüketici olarak katılımları için fırsatlar yaratılması yolunda bütün paydaşların ortak çalışma ihtiyacını vurguluyoruz. Bu yıl geliştirdiğimiz G20 Para Transferleri Ulusal Planları, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Addis Ababa Eylem Gündemine uyum sağlamak hedefiyle, para transferlerinin ortalama küresel maliyetinin yüzde beşe indirilmesi yönündeki taahhüdümüz için somut eylemler içermektedir. Ödemelere, tasarruflara, kredilere ve benzeri hizmetlere erişimi açmaya yardımcı olmak yoluyla finansal tabana yayılmayı geliştireceğiz. Finansal Tabana Yayılma Küresel Ortaklığı (GPFI) içerisinde finansal tabana yayılmaya ilişkin devam eden çalışmaları memnuniyetle karşılıyoruz. 22. G20 Enerji İşbirliği Prensiplerine odaklanmaya devam edeceğiz ve Enerji Bakanlarımızın ilk kez düzenlenen toplantısını memnuniyetle karşılıyoruz. Dünyada 1,1 milyardan fazla insanın elektriğe erişimi olmadan yaşadığının ve yaklaşık 2,9 milyar insanın yemek pişirmek için geleneksel biyoyakıt kullanmak zorunda olduğunun bilinciyle, ilk aşamasında sorunun en yoğun olduğu Sahra-Altı Afrika’da elektriğe erişimin iyileştirilmesine odaklanan “G20 Enerjiye Erişim Eylem Planı: Enerjiye Erişimde Gönüllü İşbirliği”ni onaylıyoruz. Enerjiye erişimin kalkınmayı sağlamadaki önemli rolünü kabul ederek, Plan, G20 koordinasyonunu güçlendirmeyi ve önümüzdeki dönemde başka bölgelerde de uygulanabilecek olan, uzun vadeli gönüllü bir işbirliği çerçevesi oluşturmayı amaçlamaktadır. Plan’ın bu ilk aşamasında, ulusal ihtiyaçlar ve koşulları da dikkate alarak, politika ve düzenleyici çerçeveler, teknoloji geliştirme ve kullanma, yatırım ve finans, kapasite inşası, bölgesel bütünleşme ve işbirliği alanlarında Afrikalı ülkeler ve ilgili bölgesel ve uluslararası kuruluşlar ile birlikte çalışacak ve işbirliği yapacağız. 23. Enerji verimliliğini geliştirme, temiz enerji teknoloji yatırımlarını artırma ve bu alandaki araştırma ve geliştirme faaliyetlerini destekleme konularını da içeren enerjiye ilişkin eylemlerin, iklim değişikliği ve etkileriyle mücadelede önemli olduğunun bilicindeyiz. G20 Yenilenebilir Enerji Seçenekleri Listesi’ni onaylıyoruz. Enerji verimliliği alanındaki işbirliğimizi ileri taşımada bu yıl içinde katılımcı ülkeler tarafından kaydedilen gelişmelerin altını çiziyor ve başta ağır iş makinaları olmak üzere taşıtların emisyon performansı ve verimliliği, ürünler, binalar, endüstriyel enerji yönetimi, elektrik üretimi ve enerji verimliliğinin finansmanı alanlarındaki çalışmaların 2015 yılı sonuçlarını gönüllülük esasına dayalı olarak desteklemeyi kabul ediyoruz. Gaz piyasaları da dahil olmak üzere, şeffaf, rekabetçi ve iyi işleyen enerji piyasalarını teşvik etmeye devam edeceğiz. Enerji güvenliğinin artırılması için enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesinin ve enerji yatırımlarının devam etmesinin önemini vurguluyoruz. Yoksulları destekleme gerekliliğinin farkında olarak, israfı teşvik eden verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarının rasyonalizasyonu ve orta vadede tedricen sonlandırılması taahhüdüne bağlılığımızı teyit ediyoruz. Bu taahhüdü ileri taşıma konusunda güçlü bir ilerleme sağlamak için çaba göstereceğiz. Enerji Bakanlarımızı G20 Enerji İşbirliği Prensiplerinin devam etmekte olan uygulaması konusunda 2016 yılında bize tekrar rapor vermeye çağırıyoruz. 24. İklim değişikliği zamanımızın en büyük sınamalarından biridir. 2015’in iklim değişikliği ve etkileriyle ilgili etkin, güçlü ve müşterek eylem gerektiren kritik bir yıl olduğunun farkındayız. Lima Eylem Çağrısında belirtildiği üzere, iki derecenin altı hedefini teyit ediyoruz. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) altında tüm taraflara uygulanabilir hukuki bağlayıcılığı olan bir protokol, başka İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 35 bir hukuki araç veya mutabık kalınmış bir çıktı kabul edilmesi için kararlılığımızı vurgularız. Eylemlerimiz büyüme ve sürdürülebilir kalkınmayı destekleyecektir. Paris Anlaşması’nın adil, dengeli, iddialı, kalıcı ve dinamik olması gerektiğini teyit ederiz. Paris’te farklı milli koşullar ışığında, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler prensibini yansıtan iddialı bir anlaşmaya ulaşma taahhüdümüzün altını çizeriz. BMİDÇS’nin iklim değişikliği müzakereleri için başlıca uluslararası hükümetlerarası organ olduğunu tekrar vurgularız. Tüm G20 ülkeleri de dahil 160’ın üzerinde Tarafın BMİDÇS’ne ulusal olarak niyet ettikleri katkılarını (INDC) sunmuş olmalarını memnuniyetle karşılıyoruz ve henüz sunmamış olanları, bunu Paris Konferansı öncesinde gerçekleştirmeye davet ediyoruz. INDC’lerimizi uygulamaya hazırız. Önümüzdeki günlerde Paris’te ileride izlenecek yolun belirlenmesi için müzakerecilerimizi, diğer hususlara ilaveten, salım azaltımı, uyum, finansman, teknoloji geliştirme ve transferi ile şeffaflık gibi kilit konuların görüşülmesine yapıcı ve esnek bir biçimde müdahil olmaları yönünde talimatlandıracağız. Paris 21. Taraflar Konferansı’ndan başarılı bir sonuç çıkması için beraberce çalışma kararlılığındayız. 25. Başlıca insani, siyasi, sosyal ve ekonomik sonuçlarıyla mevcut göç krizinin boyutu, küresel bir endişe haline gelmiştir. Anılan krizin ve uzun dönemli sonuçlarının üstesinden gelinebilmesi için koordineli ve kapsamlı yanıtlara ihtiyaç duyulmaktadır. Dünyanın çeşitli bölgelerinde benzeri görülmemiş sayılara ulaşan mülteciler ve yerlerinden edilmiş kişilere koruma ve destek sağlanması ve kalıcı çözümler bulunması yönündeki tüm çabalara yönelik desteğimizi güçlendirmeye devam etmeye kararlıyız. Tüm devletleri, mevcut krize mukabelede bulunulma- 36 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 sına katkı sağlamaya ve mültecilerin yeniden yerleştirilmesi, diğer insani kabul yöntemleri, insani yardımlar ve mültecilerin hizmetlere, eğitime ve temel ihtiyaçlara ulaşmasının temini doğrultusundaki çabalar vasıtasıyla krizle bağlantılı külfeti paylaşmaya davet ediyoruz. Yer değiştirmelere neden olan temel sorunlara çözüm getirilmesi ihtiyacının altını çiziyoruz. Bu bağlamda, çatışmalara siyasi çözüm bulunmasının ve kalkınma için arttırılmış işbirliğinin önemine de dikkat çekiyoruz. Mültecilerin ve yerlerinden edilmiş kişilerin güvenli ve gönüllü olarak kendi ülkelerine dönebilmelerini sağlayacak koşulların yaratılmasının önemini de kabul ediyoruz. Göç ve mülteci akımlarına yönelik uzun vadeli hazırlık ve bu akımların yönetimi için kapasitenin güçlendirilmesini teminen diğer ülkelerle beraber çalışacağız. Tüm ülkeleri, ulusal imkanları çerçevesinde, bu krizden etkilenen ülkelere yardım etme yeteneklerini artırabilmelerini teminen ilgili uluslararası kuruluşlara yapmakta oldukları katkılarını arttırmaya davet ediyoruz. Keza özel sektör ve şahısları da bu uluslarası çabalara iştirak etmeleri yönünde teşvik ediyoruz. 26. Küresel büyümeye fırsatlar ve sınamalar getiren internet ekonomisi çağında yaşıyoruz. Bilgi İletişim Teknolojilerinin (BİT) kullanımına ve güvenliğine yönelik tehditlerin, dünyada ekonomik büyüme ve kalkınmanın güçlendirilmesi için interneti kullanmaktaki müşterek kabiliyetimize zarar veren riskler taşıdığını kabul ediyoruz. Sayısal bölünmeler arasında köprü kurulabilmesi için çaba göstereceğiz. Diğer alanlarda olduğu gibi dijital ortamda da devletlerin güvenlik, istikrar ve ekonomik ilişkileri geliştirme konusunda özel bir sorumluluğu bulunmaktadır. Bu hedef doğrultusunda, hiçbir ülkenin şirketlere veya ticari sektöre rekabet avantajı sağlamak da- hil, internet iletişim teknolojilerini kullanarak ticari sırlar veya diğer benzeri gizli iş bilgileri dahil fikri mülkiyet hırsızlığı faaliyetlerinde bulunmaması veya desteklememesi hususunu teyid ediyoruz. Tüm ülkeler internet iletişim teknolojilerinin güvenliğini sağlamak üzere, sayısal iletişim bağlamı da dahil olmak üzere, özel hayatın gizliliğine yönelik kanunsuz ve keyfi müdahalelere karşı özgürlük ilkelerini korumalı ve saygı göstermelidir. Birleşmiş Milletler’in bu konudaki normların geliştirilmesinde oynadığı temel rolü not ediyor, bu bağlamda BM Uluslararası Güvenlik Bağlamında Bilgi ve Telekomünikasyon Alanında Hükümet Uzmanlar Grubu 2015 Raporunu memnuniyetle karşılıyor, uluslararası hukuk ve özellikle BM Şartı’nın devletlere BİT kullanımın iletiminde uygulanabilir olduğunu teyid ediyor, tüm ülkelerin BİT’in kullanımı konusunda A/C.1/70/L.45 sayılı BM karar taslağı kapsamında sorumlu devlet tutumuna uyması gerektiği görüşünü benimsiyoruz. Tüm tarafların BİT’in güvenli kullanımının faydalarından yararlanabileceği bir ortam yaratılmasına yardımcı olmaya kararlıyız. Sonuç 27. Ekonomilerimizin gerçek ve potansiyel büyümesini yükseltmek, istihdam oluşumunu desteklemek, dayanıklılığı güçlendirmek, kalkınmayı teşvik etmek ve politikalarımızın kapsayıcılığını artırmak için beraber hareket etmeyi sürdürmeye kararlılığımızı devam ettiriyoruz. Türkiye’ye G20 Başkanlığı için ve bu yıl başarılı bir Antalya Zirvesi’ne ev sahipliği yaptığı için teşekkür ediyoruz. Çin Başkanlığı kapsamında 2016 yılı Eylül ayında Hangzhou’da gerçekleşecek bir sonraki toplantımızı bekliyoruz. Ayrıca, 2017 yılında Almanya’da bir araya gelmeyi de bekliyoruz. TİSK Başkan Vekili Erol Kiresepi Birleşmiş Milletler İş Dünyası ve İnsan Hakları Forumunda Türk ve Dünya İşverenlerini Temsil Etti Kiresepi: “2. Dünya Savaşı Sonrasında Yaşanan En Büyük Göç Akımında, Tüm Ülkeler Elini Taşın Altına Koymalı” Birleşmiş Milletler gündeminin önemli başlıklarından birini oluşturan “İş Dünyası ve İnsan Hakları” konusunda tüm dünyadan üst düzey temsilcileri biraraya getiren Forum Cenevre’de düzenlendi. Forumda Türk ve dünya işverenlerini Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkan Vekili Erol Kiresepi temsil etti. İş dünyasının insan haklarının tüm dünyada geliştirilmesine sağladığı katkıların değerlendirildiği Forumda Erol Kiresepi çok sayıda toplantıya konuşmacı olarak katıldı. Kiresepi Kanada’nın Cenevre Daimi Temsilciliği’nde düzenlenen toplantıda iş dünyasının diğer temsilcileri ile bir araya gelerek Birleşmiş Milletler iş dünyası ve insan hakları konusundaki rehber ilkeleri ve Türk şirketlerinin söz konusu ilkeler konusundaki faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Kiresepi ayrıca, aralarında BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid Ra’ad Al Hussein, BM İş Dünyası ve İnsan Hakları Çalışma Grubu Başkanı Margaret Jungk, Dünya Ekonomik Forumu Direktörü Espen Barth Eide gibi üst düzey temsilcilerin katıldığı Liderler Oturumu’nda iş dünyasının insan hakları konusunda karşı karşıya kaldığı engellerle ilgili bir konuşma gerçekleştirdi. Kiresepi Liderler Oturumu’nda Türkiye’de BM Küresel İlkeler Sözleşmesi konusunda kaydedilen gelişmelere ve Türkiye ağının başarılarına dünya kamuoyunun dikkatini çekerek, diğer ülke ağlarını da sektörel dağılım yaklaşımını takip etmeye davet etti. Kiresepi; “İstihdam ediliyor olmak, yani bir işe sahip olmak yoksullukla mücadelenin en önemli enstrümanıdır. Bir işletme için “zarar vermemek” temel yaklaşımı temsil etmelidir ancak bunun ötesine geçen her adım insan haklarının geliştirilmesi için olumludur. Düzgün ve güvenli işletin yaratılması ise tüm paydaşların sorumluluğudur” görüşlerini ifade etti. Suriyeli göçmenler konusunda Türkiye’deki gelişmelere de değinen Kiresepi, ikinci dünya savaşı sonrasında yaşanan en büyük göç akımını temsil eden mevcut durumda tüm ülkelerin elini taşın altına koyması gerektiğini belirtti. Kayıtdışılık, KOBİ’ler ve insan hakları konusunun ele alındığı bir diğer oturumda ise Kiresepi, KOBİ’lerin insan haklarının geliştirilmesine katkı sağlaması için hükümetlerden destek görmesi gerektiğini ifade ederek, ulusal ve uluslararası işveren teşkilatlarını da yol gösterici olmaya çağırdı. ÇOCUK İŞÇİLİĞİYLE MÜCADELE ILO PLATFORMUNDA Çocuk Haklarının Korunması, Çocuk İşçiliği ile Mücadele başlıklı oturumda Kiresepi, ILO Çocuk İşçiliği Platformu Eş Başkanı sıfatıyla yaptığı konuşmasında Platformun çocuk haklarının korunması ve çocuk işçiliği ile mücadele konusunda iş dünyası açısından oldukça faydalı bir araç oluşturduğunu ifade etti. İyi uygulama örneklerinin paylaşılması yoluyla, Platform sayesinde iş dünyasının çocuk işçiliği konusundaki temel sorunlara ve kendi faaliyetleri aracılığıyla bu sorunlara getirilebilecek çözümlere odaklanabildiğini vurguladı. Kiresepi; “TİSK, endüstri ilişkilerinin farklı cephelerinde yaşanan gelişmeleri en üst seviyede takip etme ve Türk işverenlerini her kademede temsil etme görevini bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da kararlılıkla sürdürecektir” dedi. (TİSK Haber Bülteni; 11.12.2015) İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 37 Dünya İşverenleri Küresel Göç Sorunu İçin Harekete Geçiyor DÜNYADA 232 MİLYON İNSAN DOĞDUKLARI ÜLKEDEN FARKLI BİR ÜLKEDE YAŞIYOR TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Kiresepi: “Küresel Göç ve Kalkınma Forumu’nda İşveren Danışma Grubu oluşturulacak” “Ekonomi ve göç konularında her yıl İşverenler Toplantısı düzenlenecek” “Göç eden insan sayısı 15 yılda yüzde 33 arttı” Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi, 2015 yılı dönem başkanlığını Türkiye’nin üstlendiği Küresel Göç ve Kalkınma Forumu (GFMD) Zirvesi’nde, dünya işverenlerinin “göç” konusunu masaya yatırdıklarını ve işveren kesiminin bundan sonra göç ve göçmenler sorununa daha kurumsal yaklaşacağını bildirdi. “Dünyada yaklaşık 232 milyon insan, doğdukları ülkeden farklı bir ülkede yaşıyorlar” diyen Kiresepi, “Türkiye gibi göçte kaynak, hedef veya transit konumunda olan tüm ülkeler uluslararası göçten etkileniyor. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 3’ü, yani yaklaşık 232 milyon insan, doğdukları ülkeden farklı bir ülkede yaşıyorlar. Bu rakam 2000 yılında 174,5 milyondu. Yani göç eden insan sayısı 15 yılda yüzde 33 ya da başka bir deyişle üçte bir oranında arttı. Bu sorunu işverenler olarak göz ardı edemeyiz” dedi. Uluslararası göçün küresel ekonomideki önemini artırdığına dikkat çeken TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi, 2015 dönem başkanlığını Türkiye’nin üstlendiği Küresel Göç ve Kalkınma Forumu (GFMD) Zirvesi’nde işverenlerin GFMD sürecine katılımının daha kurumsal bir statüye kavuşturulması için hükümet yetkilileri ile işverenlerin olası projeleri değerlendirdiklerini kaydetti. 300 STK’DAN HÜKÜMETLERE TAVSİYELER Zirvede ele alınan konulara ve işverenlerin sürece aktif katılımı konusunda bir değerlendirme yapan Kiresepi, zirvenin 38 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 ilk iki gününde düzenlenen ‘Sivil Toplum Günleri’nde, 300’ü aşkın sivil toplum kuruluşunun göç ve kalkınma konularında hükümetlere sunulacak tavsiyeleri belirlediğini söyledi. Kiresepi, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açılışını yaptığı ‘Ortak Alan Toplantısı’ kapsamında gerçekleşen ve oturum başkanlığını yaptığı ‘Göçmen İşçilerin İstihdamı Konusunda Ortaklıklar ve Eylemler’ başlıklı oturumda da hükümet, uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin işgücü piyasasındaki hareketlilik konularındaki görüşlerini dile getirdiğini aktardı. HER YIL “İŞVERENLER TOPLANTISI” DÜZENLENECEK Zirve kapsamında işveren kesiminin GFMD sürecine katılımının kurumsal bir statüye kavuşturulması amacıyla bir toplantı gerçekleştirdiklerini belirten Kiresepi, “Türk İşverenlerini toplantıda TİSK temsil etti. TİSK adına katıldığım toplantıda, Uluslararası İşveren Örgütü (IOE) Kıdemli Danışmanı Frederick Muia, IOE Stratejik Ortağı Fragomen Şirketi Temsilcisi Ellen Yost ve Oracle Başkan Vekili Karl Cox gibi değerli isimler yer aldı. Beceri hareketliliği, beceri uyumluluğu konusunda inovatif politikalar ortaya konulması, işe alım süreçleri ve bilgi teknolojileri ile gıda, içecek ve turizm sektörleri açısından göçmen işçiler hakkındaki yasal mevzuat konularını ele aldık. İşverenlerin sürece aktif ve kurumsal düzeyde katılımı için bazı kararlara imza attık” dedi. “Göç ve göçmen sorunu artık küresel bir sorun. Bu sorunun küresel ekonomideki önemi her geçen gün artıyor. Rakam- lar çok çarpıcı. Dünyada göç eden insan sayısı son 15 yılda yüzde 33 artarak 232 milyona ulaştı. Göç ve kalkınma konusunda Avrupa’nın ve dünyanın iş birliği içinde olması ve ortak akılla hareket etmesi gerekiyor” şeklinde konuşan TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi, zirvede işveren kesiminin sürece kurumsal katılımı için yapılan toplantıda alınan kararları ise şöyle anlattı: “Toplantıda, işveren temsilcilerinden oluşan “GFMD İşveren Danışma Grubu” oluşturulmasına karar verildi. Her yıl ekonomi ve göç politikaları konularında belirlenecek bir tema çerçevesinde “GFMD İşverenler Toplantısı” düzenleyerek, konuyu tekrar dünya gündemine taşıyacağız. GFMD Zirvelerinde işveren kesiminin ev sahipliğinde düzenlenecek oturumların düzenleyerek, durumu analiz edeceğiz ve yeni politikalar, uygulamalar geliştirilmesi için çalışacağız. Ayrıca toplantıda sürecin daha etkili yönetiminin sağlanması için GFMD nezdinde işveren temsilinin IOE koordinatörlüğünde sağlanması kararı da alındı.” (TİSK Haber Bülteni; 22.10.2015) TİSK 2015 KSS Ödülleri Sahiplerini Buldu “TİSK 2015 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri’ni kazanan şirketler belli oldu. Ford Otosan Yeniköy Fabrikası “Engelli Dostu Bir Fabrika” projesi ile Büyük Ödüle layık görüldü. GAN TÜRKİYE Özel Ödülü Mercedes-Benz Türk’e gitti. “TiSK 2015 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri”ni kazanan şirketler belli oldu. Ford Otosan Yeniköy Fabrikası “Engelli Dostu Bir Fabrika” projesi ile Büyük Ödül’ü kazandı. Finale kalmış olan 23 şirketin sosyal sorumluluk projelerinin değerlendirildiği yarışmada dereceye giren 9 şirketin ödülleri Ocak ayında İstanbul’da yapılacak törenle sahiplerine sunulacak. ENGELLİ DOSTU FABRİKAYA BÜYÜK ÖDÜL “Ülkem İçin Engel Tanımıyorum” projesi kapsamında bir araya gelen gönüllü Ford çalışanlarının, adım adım planlayıp geliştirdikleri, “Ford Otosan Yeniköy Fabrikası Engelli Dostu Bir Fabrika” projesi kapsayıcılık, etkililik, iyi uygulama, yenilikçilik ve sürdürebilirlik ölçütlerinin tamamını içermesi nedeniyle Büyük Ödül’e layık görüldü. “Allianz Maden Kazası Psikososyal Destek” projesinde 6 STK’nın oluşturduğu Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği, ilgili bakanlıklar ve kamu kurumları ile birlikte, bir sabit merkez ve iki gezici ekip ile Mayıs 2014’te yaşanan Soma maden kazasından doğrudan etkilenen vatandaşlara psikososyal destek hizmetleri verilmesini sağladı ve yarışmada Kapsayıcılık Ödülü’nün sahibi oldu. Boyner’in, bir şirketin iş süreçlerinde ortaya çıkan kullanılmış ve ekonomik değerini kaybetmiş ürünleri dönüştürerek yeniden sosyal ve ekonomik yaşama kazandırmayı öngören “İyiliğe Dönüştür” projesi Etkililik Ödülü’nü aldı. Opet’in 9 farklı alanda, 81 ilden, 1,5 milyon çocuğun güvenli trafik davranışları gerçekleştirilmesini hedefleyen sosyal sorumluk projesi “Opet Trafik Dedektifleri” İyi Uygulama Ödülü’nü almaya hak kazandı. STFA’nın ülkemizde üstün yetenekli çocuklara yönelik en temel eğitim kurumu olan TEVİTÖL Vakıf Okulu’ndan daha fazla sayıda üstün yetenekli, maddi olanakları sınırlı çocuğun faydalanması amacıyla geliştirilen ve Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin işbirliğini sağlayan “TEVİTÖL Gelecek Kampı” projesi Yenilikçilik Ödülü’ne layık görüldü. Sürdürülebilirlilik Ödülü’nün sahibi, VISA Europe “Paramı Yönetebiliyorum” projesi oldu. Visa Europe’un 22 Türk Bankası, Kalkınma Bakanlığı ve UNDP ile birlikte Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği ortaklığında gerçekleştirdiği projede Türkiye çapında eğitilen 900’e yakın genç eğitmenin akran eğitimi modeli ile yerelde verdiği eğitimlerin sonucunda 120 binin üzerinde gence ulaşıldı. Pro- je aynı zamanda Romanya, İsrail ve Bulgaristan’da da uygulandı. TİSK tarafından bu yıl ilk kez verilen GAN TÜRKİYE Özel Ödülü’nü ise Mercedes-Benz Türk’ün “İşbaşı Eğitim” projesi aldı. Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) ile birlikte yürütülen proje kapsamında, Endüstri Meslek Lisesi mezunu işsizlere iş fırsatı yaratılması ve iş dünyasında ihtiyaç duyulan kalifiye mavi yakalı elemanların çeşitli mesleki eğitimlerle donatılması ve işbaşında uygulama eğitimi verilmesi hedefleniyor. Ayrıca, yıl içinde sosyal alanda kendi iş hedeflerini aşan çalışmalar gerçekleştiren KOOPERT ve Polat Organik Gübre firmalarına da, çalışmalarını teşvik etmek için Ödül Töreni’nde birer Mansiyon sunulacak. MEDYA, SİYASET VE İŞ DÜNYASININ ETKİN İSİMLERİ SEÇTİ Toplam 58 şirketin başvurduğu 23 şirketin sosyal sorumluluk projelerinin finale kaldığı yarışmanın seçici kurulu medya, siyaset ve iş dünyasının etki- İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 39 li isimlerinden oluştu. TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu’nun başkanlık ettiği Seçici Kurul’da TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi, TÜRK –İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, DİSK Genel Başkanı Kani Beko, Ak Parti Milletvekili Öznur Çalık, CHP Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, MHP Genel Başkan Yardımcısı Dr. Ruhsar Demirel, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müşteşarı Dr. Mehmet Selim Bağlı, Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, ILO Türkiye Temsilcisi Numan Özcan, AB Bakanlığı Proje Uygulama Başkanı Bülent Özcan, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu Sosyal Politika ve İstihdam Sektör Yöneticisi Zeynep Aydemir, Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ, Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı Erdal Sağlam, Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu, Sosyal İnovasyon Merkezi Yöneticisi Suat Özçağdaş projeler için oy kullandılar. TİSK 2015 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK ÖDÜLLERİ ÖDÜL KAZANAN ŞİRKETLER KATEGORİ ŞİRKET PROJE ADI BÜYÜK ÖLÇEKLİ ŞİRKETLER Büyük Ödül FORD Otosan Yeniköy Fabrikası Engelli Dostu Bir Fabrika Kapsayıcılık Allianz Türkiye Maden Kazası Psikososyal Destek Projesi Etkililik Boyner Büyük Mağazacılık İyiliğe Dönüştür İyi Uygulama Opet Petrolcülük A.Ş. Opet Trafik Dedektifleri Projesi Sürdürülebilirlik Visa Europe Paramı Yönetebiliyorum Projesi Yenilikçilik STFA Yatırım Holding TEVİTÖL Gelecek Kampı / Geleceğin Seninle Aynı Renk Olsun GAN TÜRKİYE Özel Ödülü Mercedes-Benz Türk İşbaşı Eğitim @MBT KOBİLER Mansiyon KOPPERT Tarımda Doğal Yöntemlerin Tüketici ve Üretici Nezdinde Yaygınlaştırılması Mansiyon Polat Organik Gübre Tarımsal Artıklardan Gübre Elde Edilmesi TİSK’in “Herkes için Kurumsal Sosyal Sorumluluk” Projesi Kurumsal Sosyal Sorumluluğa Katkı Ödülü’nü Aldı Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği tarafından organize edilen İşletme 2023 Zirvesi, 8 Aralık 2015 tarihinde İstanbul’da yapıldı. Özel sektör, kamu kuruluşları ve sivil toplum örgütü temsilcilerini biraraya getiren Zirve’de, işsizlik, iklim değişikliği, kaynakların tükenmesi, finansal kriz ve 40 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 demografik değişim sorunları uzmanlarca tartışıldı. Zirvede ayrıca örnek uygulamalar ve şirketler ödüllendirildi. CSR Europe (Avrupa Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ağı) Yönetim Kurulu Başkanı ve IBM Avrupa, Orta- doğu ve Afrika Bölgeleri Kurumsal Vatandaşlık ve Kurumsal İlişkiler Müdürü Celia Moore’un katıldığı ödül töreninde TİSK’in “Herkes İçin Kurumsal Sosyal Sorumluluk” Projesi’ne layık görülen Sosyal Sorumluluğa Katkı Ödülü TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler’e sunuldu. Sosyal Güvenlik Kurumu 4. Genel Kurulu Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 4. Olağan Genel Kurulu 10 Aralık 2015 tarihinde toplandı. Genel Kurul’da Yönetim Kurulu’nun seçimle gelen üyeleri belirlendi. Genel Kurul’da açılış konuşması Kurum Başkan Vekili Cevdet Ceylan tarafından gerçekleştirildi. Ceylan, sosyal güvenlik alanında son dönemlerde önemli yasal düzenlemeler yapıldığını, Kurumdan emekli aylığı almakta olan tüm vatandaşların maaşlarına zam yapıldığını; madenlerde çalışanların emeklilik yaşının öne alındığını; yine madende çalışanlar için yeni düzenlemeler getirildiğini; ayrıca yurt dışına işçi götüren müteahhitlerin 5 puanlık prim teşvikinden faydalandırıldıklarını; sigortalıların doğum borçlanmasının 2’den 3’e çıkarıldığını belirtti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu ise yaptığı konuşmada ülke nüfusunun yüzde 98,5’inin sosyal güvenlik kapsamında olduğunu, kayıtdışı istihdam oranını %52’den %35’e düşürdüklerini; ancak aktif pasif dengesinin 3’lü oranlara çıkarılması gerektiğini; önümüzdeki dönemde bir çok reforma imza atacaklarını belirtti. TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler, Kurum prim gelirlerinin yüzde yetmişinin özel sektör işçi ve işverenlerince ödendiğini; özel sektörde çalışan sigortalı ve işverenler açısından her türlü kazancın prime tabi tutulduğunu; ayrıca prime esas kazanç üst sınırını aşan ödemelere ait primlerin izleyen aylarda ödenmeye devam edildiğini; bu düzenlemenin uygulama sorunları yarattığını; Kurumun kayıtdışı ile mücadele amacıyla geliştirdiği bir çeşit sanal asgari ücret olan emsal ücret, asgari işçilik gibi gerçek sigortalılıkla bağı olmayan uygulamaların kayıtlı işyerlerini hedef almaması gerektiğini; ülkemizde son dönemde uygulanan teş- ÇSGB Bakanı Süleyman Soylu viklerin istihdama yansımadığı görüşlerine kesinlikle katılmadıklarını; teşvikler sayesinde Türkiye’nin dünyada istihdam artışı konusunda ön plana çıkan bir ülke olduğunu; toplu iş sözleşmesi uygulayan işyerlerinin Kurum uygulamalarında desteklenmeleri gerektiğini; son yıllarda, gerçek durumu yansıtmayan istirahat raporları nedeniyle işyerlerinde devamsızlıkların kontrol edilemeyen boyutlara ulaştığını; bu raporların işletmelerimizde işe devamsızlık nedenleri arasında birinci sırada geldiğini; istirahatli işçi sayısının kimi zaman mevcut işçi sayısının yüzde onuna ulaşarak işgücü ve üretim kayıplarına sebep olduğunu; esnek istihdam modelleri ile uyumlu, işveren açısından basitleştirilmiş, çalışan açısından sosyal güvenceyi sağlayan sosyal güvenlik uygulamalarının geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Toplantının son bölümünde, delegelerin oy kullanmaları suretiyle Yönetim Kurulu’nun seçimle gelen üyeleri şu şekilde belirlendi: İşveren Temsilcileri: Nadir Yürüktümen (TİSK) (Asıl Üye) Av. Başar Ay (TİSK) (Yedek Üye) İşçi Temsilcileri: Salih Kılıç (TÜRK-İŞ) (Asıl Üye) Eyüp Alemdar (TÜRK-İŞ) (Yedek Üye) Kamu Görevlileri Temsilcileri: Ahmet Özer (MEMUR-SEN) (Asıl Üye) Hacı Bayram Tombul (MEMUR-SEN) (Yedek Üye) Tarımda Kendi Nam ve Hesabına Çalışanlar Temsilcileri: Ş. Şemsi Bayraktar (TZOB) (Asıl Üye) Mustafa Hepokur (TZOB) (Yedek Üye) Kurumdan Gelir ve Aylık Alanların Temsilcileri: Kazım Ergün (Türkiye Emeklileri Derneği) (Asıl Üye) Gazi Aykırı (Türkiye Emeklileri Derneği) (Yedek Üye) Tarım Dışında Kendi Nam ve Hesabına Çalışanlar Temsilcileri: Bendevi Palandöken (TESK) (Asıl Üye) Mehmet Burhan Aksak (TESK) (Yedek Üye) 5502 sayılı Kanunun 6.maddesi uyarınca 12 kişiden oluşan SGK Yönetim Kurulunda yukarıda belirtilen ve seçimle gelen üyeler dışında Kurum Başkanı, iki Kurum Başkan Yardımcısı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Temsilcisi, Maliye Bakanlığı Temsilcisi ile Hazine Müsteşarlığı Temsilcisi de görev yapmaktadır. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 41 İŞKUR Genel Kurulu Yapıldı Türkiye İş Kurumu’nun 8. Genel Kurulu 3 Kasım 2015 tarihinde Ankara’da toplandı. Genel Kurulun Divan Başkanlığını Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök, Divan Başkan Yardımcılığını Konfederasyonumuzu temsilen ÇEİS Genel Sekreteri Dr.Serdar Şardan yaptı.Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ahmet Erdem yaptığı konuşmada, son 13 yılda 7 milyon 752 bin ilave istihdam yaratıldığını, 2015 Temmuz dönemine ait TÜİK rakamlarına göre Türkiye’de işsizlik oranının yüzde 9,8 olduğunu, Ülkemizde işsizlik oranının hem AB’deki ortalama işsizlik oranından hem de bir çok Avrupa ülkesinden düşük seyrettiğini belirtti. Bakan Erdem konuşmasının devamında, son 13 yılda istihdamın artırılması için işyerlerine teşvik uygulayarak 53 milyar TL kaynak aktarıldığını, istihdam edilenlerin sayısının 20 milyondan 27 milyon 342 bine yükseltildiğini, kadınların işgücüne katılma oranının yüzde 30’un üzerine çıkarıldığını, önemli bir diğer gelişmenin 2023 vizyonuyla hazırlanan Ulusal İs- Bülent Pirler 42 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 tihdam Stratejisinin hayata geçirilmesi olduğunu, İŞKUR aracılığıyla son 13 yılda aktif işgücü piyasası programları kapsamında yaklaşık 1 milyon 100 bin kişiye mesleki eğitim verildiğini, yaklaşık 287 bin kişinin işbaşı eğitim programlarından, 158 bin kişinin girişimcilik programlarından faydalandırıldığını, işsizlik sigortası ödemeleri kapsamında 2002’den bu yana 4 milyon 168 bin kişiye 10 milyar 60 milyon TL ödeme yapıldığını ifade etti. İŞKUR Genel Müdürü Dr. Nusret Yazıcı yaptığı konuşmada, İŞKUR’un gelişen kurumsal kapasitesiyle dünya genelinde sayılı istihdam kurumları arasında yerini aldığını, 2003 yılında üye olunan Dünya Kamu İstihdam Kurumları Birliği’nin (WAPES) 2012 yılında yönetim kurulu üyeliğini kazanarak, 2015 yılında başkanlığını devraldıklarını söyledi. Konfederasyonumuz Genel Sekreteri Bülent Pirler yaptığı konuşmada, Türkiye’de işsizliğin ve işgücü piyasasının yapısal sorunlarının halen devam ettiğini; belirlenen büyüme hedefleriyle işsizliğin önlenmesinin mümkün görünmediğini; Türkiye’nin sanayi, mesleki eğitim ve istihdam konularına önem vermesi, mesleki eğitim ve istihdam arasındaki kopukluğun giderilmesi, istihdam dostu büyüme politikasının uygulanması, yapılacak mevzuat düzenlemelerinde ve oluşturulacak politikalarda istihdama yansımaların değerlendirilmesi gerektiğini; sanayinin hızla geriledi- Nusret Yazıcı ğini, bunu tersine çevirecek politikalara ihtiyaç olduğunu, İşsizlik Sigortası Fonu kaynaklarının hizmetler sektörünü güçlendirecek teşviklere kanalize edildiğini, bu teşviklerin sanayiye dönük düzenlemelerle yeni bir politika çizgisine oturtulması gerektiğini; üzerinde fazla durulmamış olan Ulusal İstihdam Stratejisi’ni masaya yatırmak ve detaylarını tartışmak için bir toplantı düzenlemesinin isabetli olacağını; işsizlik sigortası işveren payının 2 yıl boyunca alınmaması ya da prim oranının düşürülmesi gerektiğini; TİSK olarak mesleki eğitimle ilgili önemli faaliyetler yapıldığını; örneğin GAN TÜRKİYE çalışmaları çerçevesinde Üye Şirketlerin 13 Mayıs 2015 tarihinden buyana 1058 kişiye işbaşında eğitim olanağı sağladıklarını, bu kişilerden 305’inin istihdam edildiğini belirterek; Dünya İstihdam Kurumları Birliği’ne başkan seçilmesi nedeniyle Genel Müdür Nusret Yazıcı’yı tebrik etti. MYK Genel Kurulu Yönetim Kurulu Üyeleri Mesleki Yeterlilik Kurumu 10. Genel Kurulu 15 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da toplandı. Toplantının gündemini, Yönetim Kurulu Üyelerinin seçimi, 2014-2015 dönemi Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2016 Yılı Çalışma Programı, 2016 Yılı Bütçesi ve Genel Kurul üye aidat miktarlarının belirlenmesi maddeleri oluşturdu. Toplantıya TİSK’i temsilen delege olarak TİSK Onursal Başkanı Refik Baydur, İNTES Yönetim Kurulu Başkanı Celal Koloğlu ile İNTES Yönetim Kurulu üyesi Barış Haşemoğlu iştirak etti. MYK Yönetim Kurulu Başkanı Bayram Akbaş gündem maddelerine ilişkin yaptığı sunumda, Resmi Gazete’de yayımlanan meslek standardı sayısının 611’e ulaştığını; bunlardan 454’ünün tehlikeli ve çok tehlikeli işler kapsamında olduğunu, toplam 307 ulusal yeterliliğin MYK Yönetim Kurulu’nca onaylandığını; sınav ve belgelendirme yapmak üzere 38 kuruluşun yetkilendirildiğini; son beş yılda personel alımı yapmadan işlerini sürdürdüklerini, Bayram Akbaş, MYK Başkanı madencilik sektöründe Kamu-İş ve Madenciler Derneği ile 32 meslekte standart hazırlanması konusunda protokol imzalandığını; Kurumun Bankalarda 17 milyon TL. mevduatının bulunduğunu belirtti. Konfederasyonumuz Onursal Başkanı ve Genel Kurul TİSK Delegesi Refik Baydur yaptığı konuşmada dünyanın hızlı bir otomasyonun içinde gelişmekte olduğunu, MYK’nin de çalışmalarını büyük bir öngörüyle planlaması gerektiğini hatırlatarak; otomasyon hızının iki büyük riski beraberinde getirdiğine değindi. Baydur konuşmasının devamında bu risklerden ilkinin sınav ve belgelendirmenin öne geçmesiyle eğitimin geri planda kalması ihtimali ol- duğunu ve bu riskin bertaraf edilebilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı, MYK ve sanayi iş birliğine ihtiyaç olduğunu belirterek, Organize Sanayi Bölgelerinin verimli şekilde kullanılması gerektiğini; diğer riskin yetkilendirilmiş belgelendirme kuruluşlarının taşıdığı kazanç rekabeti olduğunu, işletmelerde yapılan sınavların işletmelerdeki üretimi durdurma ihtimali ve sınav sürelerinin uzunluğu nedeniyle işletmelerin sıkıntıya uğrayabildiğini; dolayısıyla işletmelerin, merkezlerini sınavlarda kullandırmaya müsaade etmeyebileceklerini vurguladı. Genel Kurulda yapılan seçimlerde aşağıda belirtilen isimler MYK Yönetim Kurulu’na seçildi: ASIL YEDEK TİSK Celal KOLOĞLU Barış HAŞEMOĞLU TESK Bendevi PALANDÖKEN Burhan AKSAK HAK-İŞ Dr. Osman YILDIZ Elif YILDIRIM ÇSGB Bayram AKBAŞ Erhan BATUR MEB Mustafa Hilmi ÇOLAKOĞLU Osman YILDIRIM YÖK Prof.Dr.Mahmut ÖZER Prof. Dr. Muzaffer ELMAS İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 43 Türkiye Ekonomisinin Rekabet Gücü Azalış Trendinde 2015’te Sert Düşüş Dünya Ekonomik Forumu’nun 2015-2016 Küresel Rekabet Gücü Raporu yayınlandı. Rapora göre dünyada rekabet gücü açısından 2012’de 43’üncü, 2013’de 44’üncü, 2014’te 45’inci olarak düşüş trendinde bulunan Türkiye Ekonomisi 2015’te 6 sıra birden gerileyerek 51’inciliğe indi. 2015’teki bu sert pozisyon kaybını en çok etkileyen faktörlerin; kamu ve özel kurumsal yapı (11 sıra gerileme), makroekonomik ortam (10 sıra gerileme), teknolojik yapı (9 sıra gerileme) ve iş dünyasının yetkinliği (8 sıra gerileme) olduğu görülüyor. Yıllar İtibariyle Türkiye’nin Dünya Rekabet Gücü Sıralamasındaki Yeri 43 44 45 Kaynak: WEF Global Competitiveness Report 2015-2016 2015 2014 2013 2012 51 2015’te rekabet gücünün en zayıf unsurları ise kurumsal yapıda yargı bağımsızlığı (107’nci sıra), terörün işletmelere maliyeti (112’nci sıra), emniyet hizmetleri (103’ncü); makroekonomik yapıda tasarruf hacmi (107), enflasyon (128); sağlık ve eğitimde bebek ölümleri (81), ilköğretimin kalitesi (100); yükseköğretimde matematik ve fen eğitiminin kalitesi (103), işletme eğitiminin kalitesi (106), personel eğitimi (102); mal piyasasında ithalat hacmi (100); işgücü piyasasının etkinliğinde işçi-işveren işbirliği (112), işten çıkarma maliyeti (124), ülkenin yeteneklileri elde tutma gücü (105), kadın işgücü hacmi (128). Rapor böylece Türkiye’nin kalkınması için 1 Kasım 2015 Seçimleri’nden sonra kurulacak hükümetin en fazla çaba sarf etmesi gereken alanları da göstermiş oldu. 140 dünya ülkesi içerisinde rekabet gücü en yüksek ekonomilere gelince, bu ülkeler İsviçre (1), Singapur (2), ABD (3), Almanya (4), Hollanda (5). Öte yandan Rapor’a göre Türkiye’de kişi başına düşen GSYH, 2008 yılından beri Yükselen ve Gelişen Ülkeler ortalamasının altında seyrediyor. Kaynak: WEF Global Competitiveness Report 2015-2016 Yeni Orta Vadeli Program Yürürlüğe Girdi 2016-2018 dönemini kapsamak üzere hazırlanan Orta Vadeli Program, 11 Ekim 2015 tarih ve 29499 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Orta Vadeli Program’ın temel amacı, makroekonomik istikrarın kurulduğu, cari açığın ve enflasyonun aşamalı olarak düşürüldüğü bir ortamda yapısal reformlar yoluyla büyümeyi artırmak ve daha kapsayıcı halde getirmek olarak belirlendi. Bu temel amaç çerçevesinde yapısal reformların uygulanması ve izlenmesine hız verilecek. Onuncu Kalkınma Planı’nın 25 adet öncelikli dönüşüm programı kapsamında yer alan 1248 adet eylemin gerçekleştiril- 44 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 mesi sürecinde; cari açığı aşağı çekmeye, ekonominin istihdam ve verimlilik seviyesini, rekabet gücünü artırmaya, kamu maliyesini güçlendirmeye ve mali disiplinin kalitesini artırmaya yönelik eylemler öncelikle ele alınacak ve bu eylemlerin gerektirdiği yasal düzenlemeler yapılacak. Program’ın “İstihdam Politikaları” başlıklı bölümünde aşağıdaki tedbirler yer aldı: →→ Sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme anlayışıyla, nitelikli istihdam imkanlarının geliştirildiği ve çalışma hayatına ilişkin kuralların etkin bir şekilde uygulandığı rekabetçi bir işgücü piyasasının oluşturulması temel amaç. →→ Mevcut istihdam teşvik sistemi göz- den geçirilerek daha sade ve anlaşılır hale getirilecek; teşviklerde etkinliğin artırılması amacıyla izleme sistemi oluşturulacak. →→ Özel istihdam bürolarının faaliyet alanları yaygınlaştırılacak ve geçici iş ilişkisini de kapsayacak şekilde genişletilecek. →→ Alt işverenlik uygulaması ile ilgili sorunlar tespit edilecek ve bu sorunların işçi haklarını ve ekonominin rekabet gücünü gözetecek şekilde çözümüne yönelik düzenlemeler yapılacak. →→ Sosyal taraflarla diyalog içerisinde tüm işçilerin erişebilirliğini güvence altına alan ve bireysel hesaba dayanan bir kıdem tazminatı sistemi geliştirilecek. Yargı ve İş Dünyası Sempozyumu Adalet Bakanlığı’nca düzenlenen ve Konfederasyonumuz temsilcilerinin açılış bölümü dahil dört oturumda konuşmacı olarak yer aldığı “Yargı ve İş Dünyası Sempozyumu” 21-22 Kasım 2015 tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. Yargı ve iş dünyasının karşılıklı sorunlarının ele alındığı Sempozyum’da Adalet Bakanı Kenan İpek, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, TİSK Yönetim Kurulu Üyesi Nevzat Seyok, TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes, MÜSİAD Başkanı Nail Olpak, YASED Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Erdem ve TİM Başkan Vekili Mustafa Çıkrıkçıoğlu birer açılış konuşması yaptı. Konfederasyonumuz Yönetim Kurulu Üyesi Nevzat Seyok Sempozyumun açılışında yaptığı konuşmada; iş dünyasının yargılama süreçlerinde karşı karşıya bulunduğu sorunların ve çözümlerinin kapsamlı bir şekilde ele alınacağı bir toplantının düzenlenmiş olmasını önemli gördüğünü belirtti ve uyuşmazlıklara kaynaklık eden mevzuat ve uygulama sorunları hakkında bilgi verdi. Seyok, çalışma mevzuatında “sosyal olan” ile “ekonomik olan” arasında bir denge bulmak gerektiğini, bugün gelinen noktada önceliğin işçi ya da işverenin değil, her ikisinin ortak paydasını oluşturan “işletmelerin korunmasına” verilmesi gerektiğini vurguladı. İş yargılaması süreçlerindeki görüşlerini de aktaran Seyok, “Burada işverenlerin temel sorunu, “işçi lehine yorum” prensibinin, “işverense haksızdır” prensibi haline gelmiş olmasıdır. Mevzuatımızın günümüz ekonomik gerçeklerine göre adapte edilmesi gerekliliğine ilaveten, hukukun sınırları içerisinde işverenin de mağdur olabileceği gözardı edilmemelidir.” dedi. Neredeyse sona eren her iş sözleşmesinin ardından “ya tutarsa” davaları açıldığını, bunun dava sayı- sını artırdığını belirten Seyok, hukuki belirsizliğin, iş dünyasının yatırım ve istihdam isteğini yok ettiğini söyledi. Yargıtay’ın iş uyuşmazlıklarına bakan Daireleri arasında, aynı ya da benzer uyuşmazlıklarda farklı sonuçlara varıldığını, bunun hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği ortadan kaldırdığını vurgulayan Seyok, iş mahkemelerinin yapısının güçlendirilmesi ve iş ve sosyal güvenlik alanında deneyim sahibi olmayan hakimlerin iş mahkemelerinde görevlendirilmemesi gerektiğini belirtti. Konuşmasının son bölümünde alternatif çözüm yolları konusunda görüşlerini paylaşan Seyok, geliştirilecek çözümlerin bağımsız, tarafsız ve nitelikli olması ve uyuşmazlığın çözümünde ilave gecikmelere yol açmamasını gerektiğini vurgulayarak konuşmasını tamamladı. Sempozyumun açılışında konuşan Adalet Bakanı Kenan İpek, yargı ve iş dünyasının ilk defa bir araya geldiğini, hukukta ve adalette istikrarın geleceğe dönük planlama yapabilmesi için iş dünyası açısından bir ihtiyaç olduğunu, yeni yargı reformu stratejisinin iki temel yaklaşımının “yargıya intikal eden iş yükünün azaltılması” ve “yargı sürelerinin kısaltılması ve yargının iş görme hızının artması” olarak belirlendiğini, bu konuda ilk adımın 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçecek olan Bölge Mahkemeleri ile atılacağını; davaların yaklaşık yüzde 90’ının burada sonuçlanacağını, temel sorunlardan biri olan bilirkişilik uygulamalarından kaynaklanan sorunların giderilmesi için Bilirkişilik Kanunu Tasarısı hazırlandığını ve 6 aylık süre içerisinde kanunlaşmasının planlandığını belirtti. Geleneksel yargılamaya alternatif uyuşmazlık çözüm yollarını içerecek bir sistem çalışması sürdürdüklerini, zorunlu hakem heyetlerinin uygulama alanlarının genişletilmesiyle küçük meblağlardaki uyuşmazlıkların daha kolay çözümleneceğini, belirten İpek, İstanbul Tahkim Merkezi’nin iş dünyası için bir fırsat ve imkan getirdiğini, Merkez’in etkinleştirilmesini istediklerini, hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk ile tahkim gibi konularda iş dünyasının daha fazla katkı sunması beklediklerini vurgulayarak konuşmasını tamamladı. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 45 Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’te konuşmasında, Yargıtay’ın şeffaflığı ve saygınlığı adına tüm Yargıtay dairelerinin kararlarını kamu erişimine açtıklarını, yargının yükünün sürdürülemez hale geldiğini, tüm dünyada kullanılan alternatif çözüm yollarının Ülkemizde de kullanılması gerektiğini, hakimlerin halkın güveni olmadan adaleti etkin bir biçimde yönetmelerinin mümkün olmadığını, yargıya duyulan güvenin toplumun barış ve güvenlik içinde olmasını sağlayacağını, her konunun yüksek mahkemeye taşınmasının adalet sistemini olumsuz etkilediğini belirtti. Sivil toplum kuruluşlarının yargı sorunlarının çözümüne katılmasının önemli olduğuna değinen Cirit, “Çoğulcu demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından olan sivil toplum kuruluşlarına ön yargıyla ve şüphecilikle bakılmaması, yargısal sorunların çözümüne ilişkin çalışmalara dahil edilmesi toplumun yararına olacaktır. Ayrıca sivil toplum kuruluşlarının yargının sorunlarının çözülmesine ilişkin çalışmalara katılması, çağdaş demokrasinin en temel özelliklerinden olan şeffaflık ilkesinin de bir gereğidir” şeklinde konuştu. Açılış Konuşmalarının ardından yapılan “İdari Yargı Uyuşmazlıklarında Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlıklı oturuma TİSK temsilcisi olarak Av.Ali Rıza Yücel, “Ticaret Hukukundan Kaynaklanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlıklı oturumuna TİSK temsilcisi olarak Prof.Dr. Kemal Şenocak katıldı. Üçüncü oturumda, icra ve iflas hukukundan kaynaklanan sorunlar ve çözüm önerileri ele alındı. Sempozyumun dördüncü ve son oturumu “İş Hukuku Uyuşmazlıklarında Başlıca Konular ve Yargıdan Beklentiler” başlığı ile gerçekleştirildi. Oturumda TÜSİAD adına konuşma yapan TÜSİAD İstihdam ve Sosyal Güvenlik Çalışma Grubu Başkanı Dr. Gül- 46 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 den Türktan, iş uyuşmazlıkları konusunda uygulamada karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin görüşlerini açıkladı. Oturuma TİSK Temsilcisi olarak katılan Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) Genel Sekreteri Av. Hakan Yıldırımoğlu yaptığı konuşmanın başlangıcında, TİSK’in yapısı hakkında bilgi verdi ve örgütlü ve toplu iş sözleşmeli işyerlerini temsil eden bu yapının, çalışma ilişkileri başta olmak üzere pek çok açıdan önem taşıdığını ve örnek teşkil ettiğini vurguladı. Uyuşmazlıkların çözümünde işçi lehine yorum ilkesinin giderek daha fazla kullanılır hale gelmesinin, işverenlerin dava kazanmasını imkansız hale getirdiğini ve bunun pek çok nedeni olduğunu söyleyen Yıldırımoğlu, uluslararası kuruluşlar bünyesinde kurulan komitelerin bağlayıcı olmayan yorumlarının kararlara gerekçe oluşturabildiğini, bunun doğru olmadığını, Yargıtay’ın verdiği bir kararın işyerlerinde meydana gelen yasa dışı eylemlerde gerekçe olarak kullanıldığını, bunun işyerlerinde çalışma barışını bozmakla kalmayıp, 500 milyon liralık bir ekonomik zarara yol açtığını, günümüzde şartların çok değiştiğini, sendikal haklar üzerinden rekabeti bozucu faaliyetler yürütüldüğünü, Ülkemizde milli güvenlik ve güçlü ekonomi konseptinin geliştirilmesi gerektiğini, çalışma mevzuatında işçilere daha fazla hak tanınmasının işyerleri olmadığı sürece hiçbir önem taşımayacağını belirterek sözlerini tamamladı. Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Arabuluculuk Daire Başkanı Hakan Öztatar, bireysel iş hukuku alanında alternatif uyuşmazlık çözüm yolları konusunda bilgi verdiği konuşmasında, işçi-işveren uyuşmazlıklarında arabuluculuk uygulamalarından başarılı sonuçlar aldıklarını, çözüme Nevzat Seyok TİSK Yönetim Kurulu Üyesi kısa sürede ulaşılabildiğini, arabuluculuğun işçi, işveren ve yargının aynı anda kazanabileceği ekonomik bir çözüm olduğunu, uyuşmazlığın gizlilik içinde çözümüne imkan sağladığını, Avrupa ülkelerinde bu alanda olumlu sonuçlar alındığını vurguladı. İş uyuşmazlıklarının etkin bir şekilde çözümü için Adalet Bakanlığı tarafından yürütülen çalışmalar hakkında bilgi veren Kanunlar Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Niyazi Acar, İş Mevzuatı Tasarı Taslağı hazırlama çalışmalarının devam ettiğini, bu kapsamda İş Mahkemeleri Kanunu, İş Kanunu ve Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda değişiklikler öngörüldüğünü belirterek, bu çalışmalar ile Bilirkişilik Kanunu Tasarısı Taslağı ve YOİKK kapsamında yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdi. Konuşmaların ardından Yargıtay 22.Hukuk Dairesi Başkanı Şeracettin Göktaş, Yargıtay 9.Hukuk Dairesi Üyesi Bektaş Kar, Yargıtay 7.Hukuk Dairesi Üyesi Ömer Faruk Herdem ile Yargıtay 10.Hukuk Dairesi Üyesi Halil Özdemir’in katıldığı tartışma ve değerlendirme bölümünde konuşmacılar, iş uyuşmazlıklarının yargılama süreçlerinde karşılaştıkları sorunlar ve çözümlerine yönelik görüşlerini açıkladı. TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN BUGÜNKÜ GÖRÜNÜMÜ İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 47 Erhan BATUR Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı 19 No.lu Sosyal Politika ve İstihdam Faslı: Müzakere Sürecinde Yaşanan Gelişmeler ve Son Durum 31 Temmuz 1959’da o günkü adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğuna yapılan ortaklık başvurusu ile başlayan Türkiye - Avrupa Birliği (AB) ilişkileri 56 yılı geride bırakmıştır. Süreç içerisinde 17 Aralık 2004 ve 3 Ekim 2005 tarihlerinde alınan kararlar ile Ülkemizin “Aday Ülke” konumundan “Katılımcı Ülke” konumuna geçmesiyle ilişkiler açısından önemli bir adım atılmış ve 35 Müzakere Başlığında müzakerelerin ilk aşaması olan tarama süreçleri başlatılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB), 19 no.lu Müzakere Başlığını teşkil eden “Sosyal Politika ve İstihdam” Faslı ile ilgili olarak AB ile Ülkemiz arasındaki müzakere sürecinin koordinasyonundan ve yürütülmesinden sorumludur. Sosyal Politika ve İstihdam Faslı iş hukuku, iş sağlığı ve güvenliği, istihdam, sosyal koruma (sosyal güvenlik, sosyal yardımlar ve hizmetler), sosyal içerme, ayrımcılıkla mücadele, eşit fırsatlar (kadın-erkek eşitliği), sosyal diyalog gibi alanlardaki politika, mevzuat ve uygulamaları kapsamaktadır. Sosyal Politika ve İstihdam Faslının tanıtıcı ve ayrıntılı tarama toplantıları 2006 yılında gerçekleştirilmiş ve tarama süreci Avrupa Komisyonu 48 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 tarafından yayımlanan “Tarama Sonu Raporu” ile tamamlanmıştır1. Açılış kriterlerinin ilki, sendikal hakların AB standartları ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) ilgili sözleşmeleri ile uyumlu olması (özellikle örgütlenme, grev ve toplu sözleşme hakkı açısından) amacıyla Ülkemizin mevcut kısıtlamaları ortadan kaldırması, kamu ve özel sektörü de kapsamak üzere bu alanda tamamen gözden geçirilmiş bir mevzuatı kabul etmesine yöneliktir. Tarama Sonu Raporunda belirtildiği üzere; “Türkiye özellikle örgütlenme hakkı, grev hakkı ve toplu pazarlık hakkı konularında olmak üzere Avrupa Birliği (AB) standartları ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ilgili sözleşmeleri ile uyumlu olarak bütün sendikal haklara riayet edilmesini temin etmelidir. Bu minvalde, Türkiye hali hazırda var olan sınırlamaları ortadan kaldırmalı ve hem özel sektör hem de kamu sektörü için bu alandaki bütünüyle gözden geçirilen mevzuatı benimsemelidir”. Söz konusu kriterin karşılanabilmesi amacıyla sendikal haklara ilişkin yeni düzenlemeleri ve iyileştirmeleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 19 no.lu Müzakere Başlığını teşkil eden “Sosyal Politika ve İstihdam” Faslı ile ilgili olarak AB ile Ülkemiz arasındaki müzakere sürecinin koordinasyonundan ve yürütülmesinden sorumludur içeren ve 2012 yılında yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu2, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun yerine geçmiştir. Ayrıca, yine aynı yıl içerisinde yürürlüğe giren Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun3 ile de 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda bazı değişiklikler yapmıştır. Söz konusu Kanunların yürürlüğe girmesini müteakiben Avrupa Komisyonu ilgili Komisyonerleri, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile AB Bakanı arasında gerçekleştirilen görüşmelerde 19. Faslın müzakerelere açılabilmesine yönelik olarak üst düzey bir çalışma grubu (ÜDÇG) kurulmasına ve Faslın müzakerelerine ilişkin bir yol haritası hazırlanmasına karar verilmiştir. ÇSGB ve Avrupa Komisyonu’nun (Genişleme Genel Müdürlüğü ve İstihdam Genel Müdürlüğü) yanısıra Türk ve AB sosyal ortakları ile ILO yetkililerinin katılımıyla oluşturulan 19. Fasıl Üst Düzey Çalışma Grubunun işleyişine ilişkin bir yetki belgesi kabul edilmiş ve bu kapsamda beş başlıkta Türk mevzuatının AB standartları ve ILO sözleşmeleriyle daha uyumlu hale getirilmesi ve özellikle ikili ve üçlü boyutları da içererek sosyal diyalog üzerindeki etkisinin ele alınması öngörülmüştür: • Çifte baraj sisteminin sendikaların toplu pazarlığa başlamaları ve toplu eylem yapmalarının önünde önemli engel olduğu, • Küçük işyerlerinde sendikal faaliyetleri sebebiyle sendika üyelerinin işten çıkarılmasına yönelik güvence sağlanması gerekliliği, • Kamu sektöründe toplu sözleşme ve grev hakkının sağlanması, • Kamu çalışanları için işyeri düzeyinde sendikalar kurulması, • 6356 sayılı Kanunun 18 inci maddesine ilişkin çıkarılacak yönetmeliğe açıklık kazandırılması. 2014 yılı içerisinde çalışmalarını gerçekleştiren 19. Fasıl Üst Düzey Çalışma Grubu Brüksel, Ankara ve İstanbul’da olmak üzere 3 toplantı gerçekleştirmiş ve toplantıların bir neticesi olarak hazırlanan yol haritası 23 Ocak 2015 tarihinde Avrupa Komisyonu’na resmi olarak iletilmiştir. Görüşme süreci ve sonrasında ülkemizde ilgili mevzuat bağlamında çeşitli değişiklikler meydana gelmiştir. Görüşmelerde ele alınan konuları doğrudan ilgilendiren Kanun değişiklikleri kapsamında 22 Ekim 2014 tarihinde Anayasa Mahkemesi önemli bir karar alarak 6356 Sayılı Kanun’da bazı hükümlerin değişmesini sağlamıştır. Bu karar doğrultusunda; • İşçilerin, iş sözleşmesinin feshi ha- linde dahi sendikal tazminata hak kazanmasının önü açılmıştır. • 30’dan az işçi çalıştıran işyerlerinde ve 6 aydan daha az kıdeme sahip işçiler için de sendikal tazminat ve işe iade davası açma imkanı getirilmiştir. • Ayrıca bankacılık ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde grev yasağı kaldırılmıştır. 11 Haziran 2015 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan bir diğer Anayasa Mahkemesi kararı4 ile birlikte sendikaların toplu görüşme yapmak üzere yetkilendirilmesi için gereken işkolu barajı, Ekonomik ve Sosyal Konsey’e üye olmayan konfederasyonlara bağlı sendikalar için de %3 yerine %1 olarak belirlenmiştir. 2015 yılı içerisinde 19. Fasıl açısından gerçekleşen bir diğer önemli husus ise 6 Mart 2012 tarihinden bu yana düzenlenmeyen 7 No.lu Bölgesel Gelişme, İstihdam ve Sosyal Politikalar Alt Komitesi toplantısının yeniden yapılması olmuştur. İlgili alt komite, 18 Mart 2015 tarihinde 12. kez toplanmış ve Türkiye ile Avrupa Komisyonu arasında 19. Fasıl için görüş alışverişinde bulunulmuştur. Bu toplantı esnasında açılış kriterleri ve çalışma alanında bulunan diğer konuların yanı sıra 19. Fasıl için tamamlayıcılık arz eden ve ÇSGB koordinasyonunda çalışmaları yürütülen İstihdam ve Reform Programı (ESRP)5 belgesi ve İstihdam ve Sosyal Yenilik Programı (EaSI)6 da masaya yatırılmış ve iki çalışmanın da devam etmesinin önemi vurgulanmıştır. Müzakere ikinci açılış kriteri; tüm işgücünün yararı için, bu faslın kapsamındaki alanlarda yer alan AB müktesebatının aşamalı olarak iç hukuka aktarılması, uygulanması ve yürütülmesini içeren bir eylem planının Avrupa Komisyonuna sunulmasına yöneliktir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koordinasyonunda ikinci açılış kriterinin karşılanabilmesi amacıyla 2008 yılında çalışmalar başlatılmış ve bu çerçevede 2009-2010 yıllarında sürdürülen çalışmalar sonucunda yaklaşık 40 kamu kurum ve kuruluşu, sosyal ortaklar ve sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla bir eylem planı hazırlanmıştır. Eylem planı Sosyal Politika ve İstihdam Faslı kapsamındaki tüm alt başlıklarda mevcut AB müktesebatı ve ulusal mevzuatı, AB Müktesebatına uyum durumunu ve daha ileri uyum sağlanabilmesi amacıyla yapılması gerekenleri, alınacak tedbirler için gerekli olan insan kaynağı, finansİŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 49 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gelişmelerin devamı ve daha ileri adımlar atılması yönünde iradesini ve kararlılığını ortaya koymuş olup, 19. Faslın müzakerelere açılması için ilgili tüm tarafların katılım ve katkılarına açık bir tutum içerisinde çalışmalarını sürdürmektedir. man kaynağı ve sorumlu kurumları belirlemektedir. Eylem Planı, Avrupa Komisyonu ile de paylaşılmıştır. Ülkemiz 19 no.lu Sosyal Politika ve İstihdam Faslında AB müktesebatına uyum sağlanması ve söz konusu faslın müzakerelere açılabilmesine yönelik olarak son yıllarda gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılması için pek çok adım atmıştır. Buna rağmen son ilerleme raporunda 19. Fasılla ilgili olarak; “Türkiye, bu fasılda kısmen hazırlıklıdır. Geçtiğimiz yıl, ağırlıklı olarak iş sağlığı ve güvenliği mevzuatında olmak üzere, bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Gelecek yıl, Türkiye’nin özellikle: • Sendikaların toplu sözleşme yapmasına ilişkin çifte baraj yükümlülüğü gibi, etkin bir sosyal diyaloğun önündeki engelleri kaldırması; • İş sağlığı ve güvenliği mevzuatının daha etkin biçimde uygulanmasını sağlaması; • Herkes için eşit muamelenin sağlanması amacıyla sosyal koruma, sosyal içerme ve ayrımcılıkla mücadele politikalarını güçlendirmesi gerekmektedir.” ifadesine yer verilmiştir. 6356 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesi ve son yıllarda uygulamaya yö- nelik atılan adımlar önemli sonuçlar vermiştir. Bu çerçevede son yıllarda sendika üye sayılarında önemli artışlar olmuş ve Anayasa Mahkemesinin kararları ile de mevzuatta yapılması talep edilen açılış kriterleri ile ilgili değişiklikler büyük oranda karşılanmıştır. Son dönemde yapılan gayrı resmi görüşmelerde, 2016 yılı itibariyle 19. Fasıldaki ilerlemelerin yeniden ele alınması ve kapsamlı bir değerlendirme yapılması konusu da gündeme gelmiş bulunmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu alandaki gelişmelerin devamı ve daha ileri adımlar atılması yönünde iradesini ve kararlılığını ortaya koymuş olup, 19. Faslın müzakerelere açılması için ilgili tüm tarafların katılım ve katkılarına açık bir tutum içerisinde çalışmalarını sürdürmektedir. 19. FASIL MÜZAKERE SÜRECİ TARAMA TOPLANTILARI (TANITICI) (AB Komisyonu Sunumları – Müktesebat tanıtımı) ↓ TARAMA TOPLANTILARI (AYRINTILI) (Türkiye Sunumu – Ulusal mevzuat tanıtımı) ↓ TARAMA SONU RAPORU (Komisyon tarafından hazırlanıp sunulmaktadır.) ↓ AÇILIŞ KRİTERLERİ (Karşılanması halinde müzakereler başlatılacaktır.) ↓ MÜZAKERELER ↓ MEVZUAT KARŞILAŞTIRMASI ↓ BOŞLUK (GAP) ANALİZİ (Ulusal Mevzuat ve AB Müktesebatı Karşılaştırması) ↓ MEVZUAT UYUM ÇALIŞMALARI ↓ UYGULAMALARIN TAKİBİ Dipnotlar: 1- 19 no.lu Sosyal Politika ve İstihdam Faslının Tarama Sürecine ilişkin belgelere Avrupa Birliği Bakanlığı’nın http://www.ab.gov.tr/index. php?p=84&l=1 linkinden ulaşılabilmektedir. 2- 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu 7 Kasım 2012 tarihli ve 28460 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. http:// www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http:// www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/11/20121107. 50 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/11/20121107.htm 3- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 11 Nisan 2012 tarih ve 28261 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. http://www.resmigazete.gov.tr/ main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/ eskiler/2012/04/20120411.htm&main=http://www. resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/04/20120411.htm 4- Anayasa Mahkemesinin 14/5/2015 Tarihli ve E: 2014/177, K: 2015/49 Sayılı Kararı, 11 Haziran 2015 tarihli ve 29383 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. 5- İstihdam ve Reform Programı (ESRP) belgesine ilişkin detaylı bilgi için bakınız: http://ikg.gov.tr/tr-tr/ abili%C5%9Fkileri/esrp.aspx 6- İstihdam ve Sosyal Yenilik Programına (EaSI) ilişkin detaylı bilgi için bakınız: (Türkçe) http://ikg. gov.tr/tr-tr/abili%C5%9Fkileri/easi.aspx, (İngilizce) http://ec.europa.eu/social/main.jsp?catId=1081 Ender YORGANCILAR Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Türkiye-AB İlişkilerinin Bugünkü Görünümü Türkiye AB ilişkilerinde son dönemde yaşanan durgunluğun sektörünüzde faaliyet gösteren firmalar üzerindeki etkileri konusunda bir değerlendirme yapabilir misiniz? 1963 yılında başlayan AB adaylığı sürecimiz, ülkemizin geleceği açısından en önem verilen dolayısıyla da en çok tartışılan konulardan biridir. Özellikle 1987 yılında başlayan tam adaylık sürecinin 2000’li yıllarda hız kazanması ve 2011 yılında AB Bakanlığı’nın kurulması, konuyla ilgili çalışmalara ve tartışmalara ivme kazandırmıştır. Kökeni “Batılılaşma” adı altında tarihimizin çok eski sayfalarına kadar uzanan, son yarım asırdır da AB adaylığı adı altında devam eden bu serüvenimiz, ülkemizde pek çok deği- şimi de beraberinde getirmektedir. Bu değişikliklerin en yaygın zeminini ise ekonomimiz ve iş dünyamız üzerinde gözlemliyoruz. Özellikle 1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması, dış ticaret yapımızı başlı başına değiştiren, firmalarımızın faaliyetlerini yoğun biçimde AB’ye yönlendirdiği bir dönemin başlangıcını temsil etmektedir. 2000’li yıllarla birlikte, yatırım ve ticaret politikalarında geniş ölçüde serbestçi bir yaklaşımın benimsenmesi, firmalarımızın AB ilişkilerini daha da güçlendirmiştir. AB fonlarının özellikle sivil toplum kuruluşları aracılığıyla, ülkemizde farklı alanlarda değerlendirilmesi, adaylık sürecine ilişkin toplumsal al- Son yıllarda AB ilişkilerinde durgunluğun başladığını ve adaylığının gerekliliğinin dahi sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu durgunluğun sadece ulusal meselelerimiz sebebiyle oluşmadığını, küresel ölçekteki değişimlerin de bunda çok etkili olduğunu düşünüyorum. gıyı yaygınlaştırmıştır. Avrupalılaşma olgusu, artık sadece politikaların ve aydın kesimin tartıştığı bir mesele olmaktan öteye taşınıp, halkımızın günlük meselelerinde dahi sıklıkla üzerinde görüş belirttiği bir konu haline gelmiştir. Ancak, son yıllarda AB ilişkilerinde durgunluğun başladığını ve adaylığıİŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 51 nın gerekliliğinin dahi sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. Ben bu durgunluğun sadece ulusal meselelerimiz sebebiyle oluşmadığını, küresel ölçekteki değişimlerin de bunda çok etkili olduğunu düşünüyorum. Gerek küresel, gerekse ulusal ölçekteki bu değişim eğilimi, politika ve ekonomi üzerinde şekillenmektedir. ABD’nin 11 Eylül saldırıları sonrası Ortadoğu yaklaşımını yeniden belirlemesi ve günümüzde etkilerini dünya çapında hissettiğimiz Suriye iç Savaşı’na kadar uzanması, AB’yi de kökünden etkilemiştir. Özellikle mülteci krizi, AB’nin gelecekte varlığının ne şekilde devam edeceğine ilişkin tartışmaları alevlendirmiştir. Ekonomik bağlamda ise 2008 yılında başlayan ve etkileri hala devam etmekte olan küresel ekonomik kriz, AB’nin mali açıdan zorluklarla boğuşmasına ve gücünün sorgulanmasına yol açmıştır. İspanya, Portekiz, Yunanistan gibi ülkelerin peşi sıra krizlerle yüzleşip, iflasın eşiğine gelmeleri bu durumun en somut göstergesidir. Böyle çetrefilli bir süreçte, içsel sarsıntı geçiren AB ile çatışmaların durulmadığı Ortadoğu arasında köprü işlevine sahip olmamız ulusal açıdan oldukça yıpratıcıdır ve AB sürecinde 52 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 yaşadığımız durgunluğun temel sebeplerindendir. Diğer taraftan, küresel ekonomik kriz kaçınılmaz biçimde ülkemizi de etkilemiş, AB sürecini durgunluğa iten bir başka sebep olmuştur. Diğer taraftan, küresel gelişmeler dahilinde AB’nin kendisinin de yeni stratejiler geliştirmesi, Türkiye’ye bu yeni süreçte biçilen rol hakkında da endişelere sebep olmaktadır. Çünkü küreselleşme süreci makas değiştirerek derinleşiyor. Üretim ve dış ticarette eksen kaymaları yaşanıyor. AB ülkeleri trendleri tersine çevirmek, üretimin doğuya kaydığı bir süreçte, Batı’yı yeniden ön plana çıkarmak istiyor. Transatlantik serbest ticaret anlaşması görüşmeleri bunun somut bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. ABD’nin AB ve bazı Asya ülkeleri ile önce TPP, ardından AB ile TTIP anlaşmaları, dünya ticaretinin %70’ini kapsayacak olup, Türkiye’nin zarar görmesine neden olabilecektir. Transatlantik Ticaret Anlaşması (TTIP), AB’nin küresel ölçekte geliştirmekte olduğu stratejilerin başını çekmektedir ve sektörlerimizi derinden etkileyecektir. Zira, Gümrük Birliği sebebiyle ABD ülkemiz karşısında tek taraflı ticari açıdan pek çok avantaj elde ede- Transatlantik serbest ticaret anlaşması görüşmeleri bunun somut bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. ABD’nin AB ve bazı Asya ülkeleri ile önce TPP, ardından AB ile TTIP anlaşmaları, dünya ticaretinin %70’ini kapsayacak olup, Türkiye’nin zarar görmesine neden olabilecektir. cektir. Bu bağlamda, bu anlaşma karşısında pasif kalmamız kabul edilemez bir durum olduğundan, ülkemizin geleceği için konu lehimize çevrilmelidir. Almanya’da bir araştırma şirketi tarafından söz konusu ortaklığın ülkelere olan etkileri analiz edilmiştir. Gelişmiş ülkeler ve AB ülkeleri bu pastadan olumlu pay alırken, gelişmekte olan ülkeler pastanın negatif tarafında durmaktadır. Türkiye için de %2,5’luk bir negatif etki öngörülmüştür. Kuşkusuz bu etki firmalarımıza direkt yansıyacak olup, Pazar konusunda firmalarımızı Afrika ve Ortadoğu ile sınırlı bırakacaktır. Diğer yandan, iş adamlarımızın yaşadığı bir vize sorunu vardır ki yıllardır, işadamlarımız bu sıkıntıyı derinden yaşamaktadır. Gerek EBSO, gerekse TOBB olarak ısrarla yeşil pasaport konusunda kendi hükümetimize dahi bu talebimizi AB’nin gerek siyasi ve toplumsal, gerekse ekonomik standartlarından uzaklaşan politikaların dezavantajını bugün dahi yaşıyoruz. kabul ettirmekte zorlanıyoruz. Ülkeye döviz kazandıran, istihdam yaratan işadamının vize ile olan sınavı bir tezatlık yaratmaktadır. AB’ye girememenin bu noktada sıkıntısını yine işadamlarımız çekmektedir. AB’nin gerek siyasi ve toplumsal, gerekse ekonomik standartlarından uzaklaşan politikaların dezavantajını bugün dahi yaşıyoruz. Yabancı yatırımcı, şu an Türkiye’ye farklı bir algı ile yaklaşabilmektedir. Küresel ve ulusal boyuttaki bu gelişmeler, AB’ye dahil olabilseydik, firmalarımızın göreceği zararı azaltmış olabileceğimiz tezini güçlendirmektedir. Yeni dönemde Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden canlanacağı beklentileri dile getirilmektedir. Bu konuda sizin görüş ve önerileriniz neler olabilir? Yaşananların bize gösterdiği en açık gerçek, Türkiye-AB ilişkilerinin temelden yeniden ele alındığı ve sorgulandığı bir dönemden geçmekte olduğumuzdur. AB’ye adaylığın gerekliliğine duyulan inancın dahi yaygın biçimde sarsıldığı bu dönemde, ilişkilerin tekrar canlandırılması tabii ki kolay değildir. AB ‘ye doğru 1963 yılında çıkılan yolda kayda değer bir mesafe kat edilememesinin, Türk kesiminde de bıkkınlığa yol açtığını ve heyecanın kaybedildiği de bir gerçektir. Önemli bir bölgesel güç olan Türkiye, AB’yi güçlendirecekken, AB’nin de Türkiye için birçok noktada önemli bir çıpa olduğu inancındayım. Zira, son açıklanan Türkiye’nin AB İlerleme Raporu’nda, özellikle ülkemizdeki kutuplaşmanın arttığına ve reformlarda duraklama yaşandığına dikkat çekilmekte, yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğüne duyulan endişeler dile getirilmektedir. Bu bağlamda, AB nezdinde de Türkiye’nin adaylık sürecine ilişkin çekimserliğin arttığını gözlemliyoruz. Nitekim, yine geçtiğimiz günlerde Merkel tarafından Türkiye’nin AB’ye tam aday olmasının istenmediğinin alenen ifade edilmesi de AB’nin Türkiye bakış açısının esnekliğini kaybettiğinin bir diğer göstergesidir. Bu bağlamda, ilişkilerin tıkanma noktasına geldiği ve adaylık sürecini devam ettirmek istiyorsak yeni politikalar ışığında daha etkin bir strateji geliştirilmesi gerektiği aşikardır. İlişkileri canlandırma anlamında her şeyden önce siyasi ve ekonomik istik- Sürdürülebilir ekonomik büyüme modelini ve kalkınmayı gerçekleştirmemizin, ayrıca ihracatımızı 500 milyar Dolar düzeyine yükseltme amacına tekrar odaklanarak küresel ticari ilişkilerimizi geliştirmemizin, AB ilişkilerimizi canlandıracak en önemli yöntemler olarak görüyorum. rarı tam olarak sağlamamız gerekmektedir. AB’nin aday ülkeleri arasındaki birlikteliği sağlayan esas araç siyasi değil mali birlikteliktir. Son yıllarda döviz krizi yaşayan üye ülkelerin Birlik’ten ayrılmayı ciddi biçimde değerlendirmeleri, AB’ye aday olmasına rağmen Euro’ya hiçbir zaman geçmemiş olan İngiltere’nin AB üyeliğini referanduma götüreceğini açıklaması gibi örnekler, mali birlikteliğin ülkeler arasındaki asıl tutkal olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda, sürdürülebilir ekonomik büyüme modelini ve kalkınmayı gerçekleştirmemizin, ayrıca ihracatımızı 500 milyar Dolar düzeyine yükseltme amacına tekrar odaklanarak küresel ticari ilişkilerimizi geliştirmemizin, AB ilişkilerimizi canlandıracak en önemli yöntemler olarak görüyorum. Ancak ekonomik güç kadar, politik istikrarın sağlanması ve farklı alanlardaki bağımsızlığın azaldığına ilişkin endişelerin giderilmesi de büyük önem taşımaktadır. Yargı ve basın özgürlüğünden taviz verilmesi, şüphesiz ki AB ilişkilerinin daha da gerilemesine sebep olacaktır. Ülkemizin; gerek ekonomik atılım gerçekleştirmesi, gerekse AB sürecini canlandırması sadece hükümetimizin ve AB Bakanlığı’nın değil hepimizin görevidir. Hepimiz bunu istemeliyiz. Bu anlamda, konuya ilişkin farklı görüşlerimizi masaya yatırıp tartışmamız ve işbirliği geliştirmemiz, her birimizin sorumluluk duyması gereken hususlar olmalıdır. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 53 Doç. Dr. Çiğdem NAS İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri Türkiye’nin Avrupa Birliği Müzakereleri: Bir Canlanma Mümkün mü? Ülkemiz 1963 yılında girdiği Avrupa Topluluğu/Avrupa Birliği (AB) ile yakınlaşma sürecinde uzun duraksamalar ve kesintilerle de olsa önemli aşamalar kat etti. 1996 itibariyle başlayan Gümrük Birliğini, 1999 AB adaylığı, yoğun bir reform süreci ve nihayetinde 2005’te başlayan katılım müzakereleri izledi. Ancak müzakereler daha başlamadan, “her ağacın kurdu kendindendir” özdeyişinde olduğu gibi, sonradan çıkacak sorunların tohumlarını içinde barındırıyordu. Türkiye için müzakerelerin başlaması kararı AB Konseyi tarafından 17 Aralık 2004 tarihinde alındığında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi adanın tümünü temsil ettiği kabul edilerek Birliğe üye olmuştu. Bu da Türkiye’nin, meşru olarak tanımadığı bir hükümetin üyesi olduğu bir birlik ile üyelik müzakerelerine başlaması anlamına geliyordu. Nitekim 3 Ekim 2005 itibariyle üyelik 54 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 müzakerelerinin resmen başlamasını takiben, süreç ilk darbeyi aldı ve Türkiye’nin liman ve havaalanlarının Güney Kıbrıs bandıralı taşıtlara açmayarak gümrük birliğini tüm AB üyelerine tam ve ayrımsız olarak uygulamadığı gerekçesi ile müzakerelerde 8 faslın açılmaması ve hiçbir faslın geçici olarak kapatılmaması kararı alındı. Öte yandan, AB içindeki dengeler de değişmekteydi. AB’yi ileri bir entegrasyona taşıması beklenen ‘Anayasal Antlaşma’nın Fransa ve Hollanda gibi iki kurucu ülkede referandumlarda reddedilmesi Birlik projesinin geleceği açısından tehlike çanlarının çalmasına neden olmuştu. Avrupa halklarının memnuniyetsizliği, kendilerini ilerlene entegrasyon sürecinden dışlanmış hissetmeleri ve gelecekleri ile ilgili kuşkular, federal bir Avrupa hayaline sekte vurmuştu. AB’nin kendi iç krizi, Kıbrıs sorunu çözülmeden, AB’de Türkiye’nin üyeliğine yönelik irade tazelenmeden ve Türkiye’de de reform ruhu yeniden canlanmadan sürecin hızlanması mümkün gözükmüyor. yeni üye alımına ve özellikle Türkiye gibi büyük, farklı ve gelişmekte olan bir ülkenin üyeliğine daha temkinli yaklaşmalarına sebep oldu. Bunun üzerine 2007’de üye olan Bulgaristan ve Romanya’nın sorunları ve 2008 mali krizinin etkileri de eklenince, AB uzak görüşlülüğünü ve vizyonunu iyice yitirdi ve iş sorunlarının çözümüne odaklandı. Türkiye’nin üyeliği ise uzak bir geleceğe ertelendi. AB’nin iki lider ülkesi Fransa ve Almanya’da liderler, Sarkozy ve Merkel ikilisi, popülist baskılara uyarak, Türkiye’ye imtiyazlı ortaklık adıyla alternatif bir ilişki öner- 2016’da görüşmelerin başlaması bekleniyor. Dünya Bankası tarafından hazırlanan ve Gümrük Birliğini değerlendiren raporda da öngörüldüğü üzere, Gümrük Birliğinin güncellenmesi hem sorunların giderilmesi ve uzlaşmazlıkların çözümü, hem de Gümrük Birliğinin yeni alanlara genişletilmesini gündeme getiriyor. Kapsamı genişletilirken, üzerinde durulan alanlar olarak tarım, hizmetler sektörleri ve kamu alımları piyasası öne çıkmakta. diler ve tam üyeliğine razı gelmediklerini belirttiler. Bu dönemde AB’de aradığını bulamayan Türkiye’de reform sürecini yavaşlattı ve bölgesel liderlik arayışıyla Orta Doğuya yöneldi. Ancak 2011 Arap Baharı sonrasında iyice karışan bu bölgedeki istikrarsızlık ve çatışmalardan olumsuz etkilenen Türkiye tekrar AB ile ilişkileri canlandırma arayışına girdi. AB ise, özellikle mülteci krizi ve düzensiz göçün önlenmesi, enerji kaynaklarının Avrupa’ya ulaşması gibi konularda Türkiye’nin işbirliğine ihtiyaç duydukça Türkiye’ye yöneldi ve Türkiye’yi bir aday ülke olmaktan çok bir ortak ülke olarak değerlendirmeye başladı. Bunun yanında, Türkiye’de medya ve ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, siyasi kutuplaşma ve yargının bağımsızlığı gibi konulardaki olumsuz gidişat AB tarafından ilerleme raporlarında ve zaman zaman yapılan açıklamalarda eleştirildi. Dolayısıyla, ilişkiler “bir dargın, bir barışık” misali devam etti. Türkiye’nin AB Müzakerelerinde Son Gelişmeler Türkiye’nin AB ile katılım müzakereleri 10 yılı aşkın bir süredir devam ediyor ancak süreçte son fasıl Kasım 2013 tarihinde müzakerelere açıldı. O tarihten bu yana ekonomik ve parasal politika ile ilgili 17nci faslın müzakerelere açılması gündemde olmasına rağmen, henüz bu gerçekleşmedi. Sürecin devamlılığı için AB tarafından önerilen pozitif gündem kapsamında teknik düzeyde bazı temaslar yapılırken, ekonomi, enerji ve ortak dış ve 2015 İlerleme Raporu 10 Kasım tarihinde açıklandı. Seçimler sonrasında görev alan yeni hükümetin bu rapordaki uyarıları dikkate alarak, AB’ye katılım sürecini canlandırması Türkiye’nin modernleşmesi ve kalkınması açısından önemli katkı sağlayacaktır. güvenlik politikası gibi bazı konularda üst düzey diyalogların da başlatılması gündeme getirildi. Ancak bu önlemlerin hiçbiri müzakere sürecinin yerini tutmuyor. Kıbrıs sorunu çözülmeden, AB’de Türkiye’nin üyeliğine yönelik irade tazelenmeden ve Türkiye’de de reform ruhu yeniden canlanmadan sürecin hızlanması mümkün gözükmüyor. Öte yandan, Türkiye’nin AB katılım müzakerelerindeki tıkanıklık, ikili işbirliği alanlarının bu kapsam dışında ele alınmasını zorunlu hale getiriyor. Öncelik arz eden alanlar ise vize, düzensiz göçün kontrolü ve Gümrük Birliğinin güncellenmesi olarak ortaya çıkmakta. Türk vatandaşlarının AB ülkelerine girerken vize alma zorunlulu- İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 55 AB ve Türkiye arasında 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan geri kabul anlaşması, Türkiye’den geçerek AB’ye giriş yaptığı belirlenen tüm yasadışı göçmenlerin iadesini öngörüyor ki özellikle Suriye ve Irak’tan mülteci akınının giderek yoğunlaştığı bir dönemde bu anlaşmanın uygulanması Türkiye’yi önemli bir mesele ile karşı karşıya bırakmakta. ğu insani ve kültürel temaslar, turizm ve en önemlisi iş bağlantıları açısından önemli bir engel ve psikolojik bir bariyer oluşturuyor. Türkiye’nin vizelerin kaldırılması yönündeki talebine karşı AB ise geri kabul anlaşmasının imzalanmasını şart koştu ve içinde 72 kriteri barındıran bir yol haritası sundu. Yani vizelerin kaldırılabilmesi için geri kabul anlaşmasının uygulanması ve yol haritasındaki kriterlerin karşılanması gerekecek. AB ve Türkiye arasında 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan geri kabul anlaşması ise, Türkiye’den geçerek AB’ye giriş yaptığı belirlenen tüm yasadışı göçmenlerin iadesini öngörüyor ki özellikle Suriye ve Irak’tan mülteci akınının giderek yoğunlaştığı bir dönemde bu anlaşmanın uygulanması Türkiye’yi önemli bir mesele ile karşı karşıya bırakmakta. AB’nin 56 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 taleplerini karşılayabilmesi ve vize serbestini gerçekleştirebilmesi için Türkiye’nin sınır kontrollerini güçlendirmesi, göçmenlerin barınması için tesisler inşa etmesi, entegre bir sınır gücü kurması, göçmen kaçakçılığı ile daha etkin mücadele etmesi ve bunun gibi birçok kriteri yerine getirmesi gerekli. Bu zorlu süreç yürürse, vizelerin 2017 yılına kadar kaldırılması bekleniyor ancak çıkması muhtemel olan çeşitli zorluklar sebebiyle, bu tarihin daha da gecikmesi mümkün. Vize ve düzensiz göç ile mücadelenin yanında, müzakerelerin dışında ele alınan bir diğer öncelikli konu ise Gümrük Birliği ile ilişkili. Gümrük Birliğinin işleyişinden kaynaklanan ulaştırma kotaları ve AB’nin üçüncü ülkeler ile imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları gibi bazı sorunların uzun süredir sürüncemede kalması ve gümrük birliğini güncel ihtiyaçlar doğrultusunda güncelleme gereği, yeni bir süreci gündeme getirdi. Türkiye ve AB Mayıs 2015 itibariyle Gümrük Birliğinin güncellenmesi sürecini başlattı. Bu kapsamda iki tarafın ön çalışmaları ve etki analizleri sonrasında 2016’da görüşmelerin başlaması bekleniyor. Dünya Bankası tarafından hazırlanan ve Gümrük Birliğini değerlendiren raporda da öngörüldüğü üzere, Gümrük 3 milyar avro olarak ifade edilen maddi desteğin yanında, AB’nin Türkiye’ye sundukları AB katılım müzakerelerinin yeni fasılların açılması suretiyle hızlandırılması, Türk vatandaşları için vize serbesti sürecinin öne çekilmesi, Türkiye’ye güvenli ülke statüsü verilmesi ve Türk liderlerin AB zirvelerine davet edilmesi. Birliğinin güncellenmesi hem sorunların giderilmesi ve uzlaşmazlıkların çözümü, hem de Gümrük Birliğinin yeni alanlara genişletilmesini gündeme getiriyor. Gümrük Birliğinin kapsamı genişletilirken, üzerinde durulan alanlar olarak tarım, hizmetler sektörleri ve kamu alımları piyasası öne çıkmakta. Mülteci Krizi ve Türkiye-AB İşbirliği: İlişkilerde Canlanma Mümkün mü? Türkiye ve AB ilişkilerinde son dönemde yaşanan mülteci krizi yeni bir canlanmayı gündeme getirdi. Daha önce görülmemiş ölçüde yoğun bir mülteci ve göçmen akını ile karşı karşıya kalan AB, Türkiye’den bazı taleplerde bulunmuştu ve konuyu görüşmek için AB yetkilileri ve Almanya Başbakanı Merkel Ekim ayında Türkiye’ye gelmişti. Mülteci akınının kontrolünde zorlanan ve göçü önlemek isteyen AB, Suriye ve Iraklı göçmenlerin en fazla geçiş yaptığı ülke olan Türkiye’yi bu göçün önlenmesinde en önemli ortak olarak değerlendiriyor. Bu süreçte AB, Türkiye’den sınırlarını güçlendirmesi ve göçmenlerin ülkeden çıkışını kontrol altına alması, Türkiye’de kurulacak merkezlerde mevcut ve potansiyel göçmenlerin tutulması, AB sınır ajansı ile işbirliği yapması, göçmen kaçakçılığı ile daha iyi mücadele etmesi gibi önlemler almasını bekliyor. AB, mülteci ve göçmenleri AB sınırlarına ulaşmadan Türkiye’de tut- Her koşulda Türkiye’nin, verilen sözlerin takipçisi olması ve zaten hak etmiş olduğu bazı kazanımların bir lütuf gibi sunulmasına direnmesi gerek. mayı ve Türkiye’nin ise göçmenleri barındıracak, mümkün olduğunda geldikleri ülkelere iade edecek ve AB’ye geçişlerini önleyecek bir mekanizma oluşturmasını bekliyor. Türkiye’nin bu kapasiteyi oluşturması için de yük paylaşımına giderek Türkiye’ye sağladığı mali desteği artırmayı hedefliyor. 3 milyar avro olarak ifade edilen maddi desteğin yanında, AB’nin Türkiye’ye sundukları ise şunlar: AB katılım müzakerelerinin yeni fasılların açılması suretiyle hızlandırılması, Türk vatandaşları için vize serbesti sürecinin öne çekilmesi, Türkiye’ye güvenli ülke statüsü verilmesi ve Türk liderlerin AB zirvelerine davet edilmesi. AB bu süreçte Türkiye’yi ikna edebilmek için Ekim ayında yayınlanması öngörülen ve Türkiye’de temel özgürlükler, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve basın özgürlüğü gibi konularda oldukça eleştirel olan 2015 İlerleme Raporunun açıklanmasını 1 Kasım seçimleri sonrasına erteledi. Rapor, en sonunda 10 Kasım tarihinde açıklandı. Türkiye için AB üyelik hedefi tahmin edilemeyen bir geleceğe ertelendiği için de bu rapor ve içindeki eleştiriler beklendiği kadar ses getirmedi ve iktidar üzerinde reformlara devam yönünde bir baskı oluşturamadı. Seçimler sonrasında görev alan yeni hükümetin bu rapordaki uyarıları dikkate alarak, AB’ye katılım sürecini canlandırması Türkiye’nin modernleşmesi ve kalkınması açısından önemli katkı sağlayacaktır. Öte yandan, Türkiye ve AB arasında mülteci eylem planı üzerinde devam eden görüşmelerin yakın bir tarihte sonuca bağlanması bekleniyor. AB’nin vaatlerini yerine getirmesi için açılma- sı öngörülen “Yargı ve Temel Haklar”, “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” gibi fasıllardaki GKRY blokajının kalkması, vize serbesti sürecinde ise yol haritasında öngörülmüş olan kriterlerin Türkiye tarafından yeterince yerine getirildiğine hükmedilmesi gerekli. Dolayısıyla, AB’nin bu konularda hızla ilerleme sağlaması oldukça zor gözüküyor. Her koşulda Türkiye’nin, verilen sözlerin takipçisi olması ve zaten hak etmiş olduğu bazı kazanımların bir lütuf gibi sunulmasına direnmesi gerek. Kıbrıs’ta devam eden ve olumu bir şekilde sürdüğü belirtilen görüşmelerde sonuç alınması ise müzakere sürecinde yeni fasılların açılmasına ve geçici olarak kapatılabilmesine olanak tanıyacak olumlu bir gelişme olabilir. Türkiye’den çıkarak Ege adaları ve Balkanlar rotaları üzerinden AB’ye giden mülteci ve göçmen hareketlerinin kontrol altına alınması, göçmen kaçakçılığı ile mücadele, yakın gelecekte ülkelerine dönme ihtimalleri bulunmayan Türkiye’deki göçmenlerin barınma, çalışma, eğitim ve diğer ihtiyaçlarının sağlanması, hukuki ve idari düzenlemelerdeki eksikliklerin giderilmesi gibi yeni hükümeti bekleyen zorlu çalışmalarda, AB’nin yeterli desteğinin alınması Türkiye’nin de yararına olacaktır. Ancak iki taraf arasında yeterli ve etkili bir işbirliğinin sağlanması için, AB’nin üzerine düşen sorumluluğu üstlenmesi ve Türkiye’yi sadece istenmeyen göçmenlerin tutulacağı bir depo, bir ara bölge olarak görmemesi gerekir. Bu sürecin Türkiye’nin tam üyelik perspektifi içinde ele alınması şarttır. Mülteci eylem planı ile ilgili gelişmelerin dışında, ülkemizin AB gündeminde öne çıkacak konular arasında üyelik müzakerelerinin sürdürülmesi, gümrük birliğinin revizyonu ve vize liberalizasyonu yol haritasının takibi yer alıyor. Doğusunda, güneyinde ve kuzeydoğusunda savaşların, çatış- İki taraf arasında yeterli ve etkili bir işbirliğinin sağlanması için, AB’nin üzerine düşen sorumluluğu üstlenmesi ve Türkiye’yi sadece istenmeyen göçmenlerin tutulacağı bir depo, bir ara bölge olarak görmemesi gerekir. Bu sürecin Türkiye’nin tam üyelik perspektifi içinde ele alınması şarttır. maların ve karışıklıkların devam ettiği Türkiye için AB süreci önemli bir çıpa olmaya devam ediyor. AB’nin, Türkiye için son derece gerekli olan siyasi ve ekonomik reformların gerçekleştirilmesinde bir referans noktası, model ve itici güç konumu yeni hükümet için de belirleyici olacak. Türkiye’nin yakın gelecekte AB üyesi olması mümkün gözükmese de, ticari, sosyal ve ekonomik ilişkiler açısından AB, Türkiye’nin en önemli ortaklarından olmaya devam edecek. Bu açıdan müzakere sürecinin yeni fasılların açılması suretiyle devam ettirilmesi, gümrük birliğinin güncellenmesi ile Türkiye’nin ticari ve ekonomik bağlarının güçlendirilmesi ve ekonomide lig atlanması, vize muafiyetinin elde edilmesi ile de AB ülkeleri ile sosyal ve ticari bağlantıların geliştirilmesi mümkün olacak. Son olarak, iletişim stratejisine önem verilerek, içerde ve dışarda kamuoylarını bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi ve sivil toplum örgütleri ve ilgili ekonomik ve sosyal aktörler ile birlikte çalışarak TürkiyeAB ilişkilerinde toplumsal desteğin sağlaması, tüm bu süreçlerin olumlu bir şekilde ilerlemesine büyük katkı sağlayacaktır. Demokratikleşmesine devam eden, kalkınma ve refah artışı yaratabilen, farklı siyasi hareketler arasında uzlaşma sağlayabilen, kutuplaşmaları aşmış bir Türkiye hem geleceğin Avrupası’nın şekillenmesine daha fazla katkı sağlayabilecek, hem de AB için çok daha fazla aranan bir ortak ve potansiyel üye ülke olacaktır. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 57 Prof. Dr. Sübidey TOGAN Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’nın Türk Ekonomisi ve Türkiye-AB İlişkileri Üzerindeki Muhtemel Etkileri Avrupa Birliği (AB) ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında 8 Temmuz 2013 tarihinde başlayan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) görüşmelerinde 11. tur Ekim 2015 sonu itibariyle tamamlanmış bulunmaktadır. TTIP çerçevesinde gerçekleşen müzakerelerde üç temel konu üzerinde durulmaktadır. Bunlar piyasaya giriş koşullarının iyileştirilmesi, düzenlemelerde kooperasyonun sağlanması, ve dış ticaret kurallarının belirlenmesidir. Piyasaya giriş koşullarının iyileştirilmesi için tarım ve sanayi malları ticaretinde gümrük vergilerinin sıfırlanması; hizmet ticaretinin liberalleşmesi1; kamu ihalelerinin şeffaf, ayırım gözetmeyen, etkin ve rekabete açık bir 58 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 şekilde düzenlenmesi ve piyasaya girişi zorlaştıran tüm uygulamalara son verilmesi; ve menşe kurallarının kolay anlaşılabilir ve sahtekarlığa neden olmayacak şekilde düzenlenerek ticareti kolaylaştırması gerekecektir. Düzenlemelerde kooperasyonun sağlanması çerçevesinde ele alınan konular teknik engellerin (TBTs) eliminasyonu ile gıda güvenliği, hayvan ve bitki sağlığı (SPS) ile ilgili düzenlemelerde taraflar arasında uyumun sağlanmasıdır. Sanayi malları ticaretinde TBT’lerle ilgili olarak standartlar, uygunluk değerlendirmeleri, piyasa gözetimi ve denetimi ile ilgili düzenlemelerde taraflar arasında uyumun sağlanması en önemli sorunlar olarak görülmektedir. Gıda güvenliği, hayvan sağlığı ve bitki sağlığı ile ilgili düzenlemelerde uyumun sağlanması tarım malları ticaretinde liberalizasyonu sağlamanın ön şartı niteliğindedir.2 Dış ticaret kuralları altında: gümrüklerin modernleştirilmesi ve ticaretin kolaylaştırılması; rekabet politikalarının ülkede rekabeti sağlayacak şekilde düzenlenmesi; fikri ve sınai mülkiyet haklarının yeterli düzeyde korunması; işgücü ve çevre konularında tarafların uluslararası düzenlemelere uymaları; küçük ve orta ölçekli işletmeler ile ilgili kuralların dış ticaret ve yabancı sermaye yatırımlarını arttıracak şekilde düzenlenmesi; yabancı sermaye yatırımları mevzuatının liberalleşmesi; yatırımcı-devlet uyuşmazlıkları çözüm mekanizmalarının etkin bir şekilde geliştirilmesi; devletler arasında uyuşmazlıkları çözüm mekanizmalarının geliştirilmesi; ve enerji ürünleri ve ham madde ticaretinin liberalleştirilmesi ile ilgili konular ele alınmaktadır. İşgücü ile ilgili uluslararası düzenlemeler altında Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından geliştirilen İnsanca İş kuralları ile Temel Çalışma Standartları üzerinde durulurken çevre sorunları ile ilgili olarak tarafların Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Ozon Tabakasını İncelten Maddelere İlişkin Montreal Protokolü, ve Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine ilişkin Sözleşme hükümlerine ve benzer uluslararası sözleşmelerin hükümlerine uyum sağlamaları beklenmektedir.3 Diğer taraftan yatırımcı-devlet uyuşmazlıklarını çözüm mekanizmasında yatırımcılara belirli şartlar altında yatırım yaptığı ülkenin otoritelerini uluslararası mahkemelerdede yargılama yetkisi tanımaktadır. Bu şartlar temelde en çok kayrılan ülke ve milli muamele ilkelerine uyulmaması; kamu yararının söz konusu olmadığı durumlarda haksız kamulaştırmaların söz konusu olması; haksız ve adaletsiz muamele ile karşılaşılması; ve sermaye transferlerinin garanti altına alınmamasıdır.4 Çok muğlak ifade edilmiş olan bu şartların daha açık bir şekilde yazılması gerekmektedir. Yukardaki açıklamalar TTIP’in gümrük vergisi indirimlerinden daha çok düzenleyici konular ile dış ticaret kuralları üzerinde yoğunlaştığını göstermektedir. TTIP müzakereleri başarı ile tamamlandığında AB ile ABD arasındaki tarım ve sanayi mallarında gümrük vergileri sıfırlanmış; tarife dışı engeller kaldırılmış; hizmet ticareti, kamu ihaleleri ve yabancı sermaye yatırımları liberalleşmiş; fikri ve sınai mülkiyet hakları, işgücü, çevre, dış ticaretin kolaylaştırılması, rekabet politikaları, ve kamu iktisadi kuruluşları ile ilgili yeni kurallar belirlenmiş olacaktır. Ayrıca yabancı sermaye yatırımları ile ilgili anlaşmazlıkların çözümü mekanizmasında yeni kurallar geliştirilerek uygulamaya koyulacaktır. Böylece 21. yüzyılın dış ticaret kuralları büyük ölçüde belirlenmiş olacaktır. AB ve ABD’ye mal ihraç etmek isteyen ülkelerin ilerde TTIP kurallarına uymaları beklenecek, söz konusu kurallara uyulmaması durumunda bu ülkelerin AB ve ABD’ye ihracatları AB ve ABD otoriteleri tarafından kısıtlanacak, ve AB ve ABD’den bu ülkelere yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımları da olumsuz etkilenecektir. TTIP Türkiye Açısından Neden Önemli Cari işlemlerde yüzde 5,8 oranında açık veren ve uluslararası yatırım pozisyonu verilerine göre net dış borcun GSMH ya oranı 2014 yılı sonu itibariyle yüzde 55,2 olan Türkiye cari işlemlerde sürdürülebilirliği sağlayabilmek için ihracatını önemli oranlarda arttırmak durumundadır. Ayrıca, Türkiye 2014 yılında 12,7 milyar Dolar tutan yabancı sermaye yatırımlarını da zaman içinde arttırmak istemektedir. Eğer önümüzdeki dönemlerde dış ticaretin kuralları TTIP tarafından belirlenecek olur ve Türkiye bu anlaşmalar çerçevesinde belirlenecek olan kurallara uyum sağlayamaz ise Türkiye’nin AB ve ABD’ye ihracatı ile bu ülkelerden Türkiye’ye yapılan yabancı sermaye yatırımları olumsuz etkilenebilecektir. 2014 yılında Türkiye’den AB ve ABD’ye yapılan ihracat toplam ihracatın yüzde 47,5 ini, AB ve ABD’den Türkiye’ye yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımları Türkiye’ye yapılan toplam yabancı sermaye yatırımlarının yüzde 65,8 ini oluşturmakta idi. Diğer taraftan Orta Doğu, Afrika, Bağımsız Devletler Topluluğu ve Türk Cumhuriyetleri pazarlarına yapılan ihracat Türkiye için çok önemli olmasına rağmen bu pazarlar genelde istikrarlı pazarlar olarak görülmemektedir. Irak, Suriye ve Mısır örneklerinde görüldüğü gibi bu pazarlara yapılan ihracat önemli ölçüde iktisadi faktörlerin dışındaki faktörler tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla Türkiye açısından önemli olan ülkenin istikrarlı ekonomilerdeki pazar payını arttırmasıdır. TTIP’in başarı ile tamamlanması durumunda Türkiye AB ve ABD pazarlarındaki payını arttırabilmek için en kısa zamanda TTIP kurallarına uyum sağlamak durumundadır. Benzer durum AB ve ABD’den Türkiye›ye yapılacak olan yabancı sermaye yatırımları için de geçerlidir. Türkiye 1995 tarihli Gümrük Birliği Kararı ile gümrüklerin modernleşmesi, teknik engellerin eliminasyonu, rekabet politikalarının uygulanması, ve sınai ve fikri mülkiyet haklarının korunması konularında AB kurallarına büyük ölçüde uyum sağlamış bulunmaktadır. Ancak, aradan 19 yıl geçmesinde rağmenTürkiye hala gerekli reformları, özellikle de teknik engeller, devlet yardımları, ve sınai ve fikri İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 59 mülkiyet haklarının korunması konularında tamamlayabilmiş değil.5 Diğer taraftan,TTIP Gümrük Birliği›ne göre piyasaya giriş koşullarının iyileştirilmesi, düzenlemelerde kooperasyon, ve dış ticaret kuralları konularında taraflar arasında uyumun sağlanması gibi son derece zor olan konuları kapsamaktadır. Gümrük Birliği’nde uyum sağlamak Türkiye için nerede ise 20 sene aldığına göre çok daha ayrıntılı bir anlaşma olacak olan TTIP’e uyum sağlamak belki daha da uzun bir süre alabilecektir. Halbuki Türkiye hızla söz konusu konularda TTIP kurallarına uyum sağlamak durumundadır. TTIP kurallarına uyum sağlama konusunda Türkiye’nin en büyük handikapı gerçekleştirilmesi gereken reformların nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda yeterli bilgiye sahip olmamasıdır. Bu durumda Türkiye›nin önünde ne gibi alternatifler bulunmaktadır? Türkiye için en iyi çözüm TTIP e taraf olmaktır. Bu durumda Türkiye hem AB’nin hem de ABD’nin bilgi birikiminden faydalanabilecek, ve yapısal reformlar olarak adlandırılabilecek gerekli reformları gerçekleştirebilecektir. Ancak bunun kısa ve orta dönemde mümkün olacağını beklemiyoruz. Tür- 60 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 kiye bir süre daha ev ödevini yapmak durumunda kalacak gibi görünüyor. Yani, Türkiye reform yapması gereken konularda ne yapması gerektiğini öğrenmek ve gerekli politikaları nasıl uygulayabileceğini belirlemek durumundadır. Bu da zaman alacaktır. İkinci en iyi çözüm Dünya Bankası’nın 2014 yılı içinde hazırlamış olduğu ‘TürkiyeAB Gümrük Birliği Değerlendirmesi’ raporunda belirtildiği üzere AB ile ilişkileri geliştirmektir. Bu çerçevede Türkiye raporda önerildiği şekilde AB ile hizmetler, tarım ve kamu alımlarını kapsayacak yeni bir serbest ticaret anlaşması (STA) imzalayabilir. Aşağıda kısaca bu ikinci alternatif üzerinde duruyoruz. AB ile Hizmet Ticaretini Kapsayacak bir STA’nın Yararları Hizmet sektörü Türkiye’de GSYH nın yüzde 65 ini, istihdamın ise yüzde 50 sini oluşturmaktadır. Dünya ticaretinin yüzde 20 sini teşkil eden hizmet ticareti zaman içinde hızla artmaktadır. Hizmetler bir taraftan elektrik, doğal gaz ve telekominikasyon gibi şebeke sektörlerini, diğer taraftan ulaştırma, finansal hizmetler ve dağıtım gibi ara hizmet sektörlerini, son olarak ta eğitim, sağlık ve turizm gibi nihai ta- lep sektörlerini kapsamaktadır. Yapılan çalışmalar hizmet sektörlerinde çeşitli engellerin bir çok ülkede yoğun olarak uygulandığını, buna Türkiye’nin de dahil olduğunu göstermektedir. Engellerin yoğun olarak uygulanması sonunda hizmet sektörlerinde maliyetler artmaktadır. Halbuki mal ve hizmetlerde verimlilik ve ülkenin rekabet gücünün arttırılabilmesi ulaştırma, dağıtım, telekomünikasyon ve finansal hizmetlerin ucuz ve kaliteli olarak sunulmasına bağlıdır. Dolayısıyla bu sektörlerde etkinliği arttırabilmek son derece önem kazanmaktadır. Bu da büyük ölçüde sektörlerin liberalizasyonu ile gerçekleşebilir. İktisat teorisi ve ampirik çalışmalar mal ticaretinde serbest ticaretin ülkelerin refah düzeylerini arttırdığını göstermektedir. Benzer durum hizmet ticareti için de geçerlidir. Liberalizasyon sonunda hizmet sektörlerinde rekabetin artması aynen mal ticaretinde olduğu gibi ülkelerin refah düzeylerini arttıracaktır. AB’de hizmetlerin bir kısmı ayrıntılı AB direktifleri ile AB düzeyinde düzenlenmektedir. Bu durum elektrik, doğal gaz, finansal hizmetler, telekomünikasyon hizmetleri, ve ulaştırma hizmetleri için geçerlidir. Diğer taraf- tan dağıtım hizmetleri, iş yerleri ile ilgili muhasebe ve hukuk danışmanlığı gibi hizmetler ile turizm hizmetleri gibi hizmetler 2006/123/EC Direktifi tarafından gene AB düzeyinde düzenlenmektedir. Diğer taraftan kamu tarafından finanse edilen sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetleri ile kültürel hizmetlerde (müzik, kitap basımı, film, televizyon) AB düzeyinde düzenlemeler bulunmamakta, bu hizmetler ulusal düzeyde düzenlenmektedir. AB, kamu tarafından finanse edilen sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetleri ile kültürel hizmetlerinin TTIP müzakerelerinde ele alınmasını istememektedir. Türkiye açısından AB ile hizmet ticaretinin liberalizasyonunu sağlamak büyük önem arz etmektedir. AB ile ABD TTIP müzakerelerinde hizmet ticaretinin liberalizasyonunu sağlamak için harmonizasyon, karşılıklı tanıma ve karşılıklı denklik müzakere yöntemlerinden bazen birini başka zamanlarda diğerini benimsemek durumundadır. Bu durumda STA’da ele alınan hizmetler için AB ile Türkiye arasında serbest dolaşım mümkün olabilecek, Türkiye hizmet sektörlerinde verimliliği arttırarak rekabet gücünü arttırabilecek, ve ABD Pazarına da giriş sorununu büyük ölçüde çözmüş olacaktır. Dolayısıyla tarafları hukuken bağlayacak olan hizmet sektörlerini kapsayacak bir STA imzalanması Türkiye için çok önem kazanmaktadır. AB ile Tarım Sektörünü Kapsayacak bir STA’nın Yararları Tarım sektöründe koruma oranları bilindiği üzere Türkiye’de çok yüksektir. Sektörün rekabete açılması özellikle de AB ile serbest ticaretin imzalanacak STA çerçevesinde gerçekleştirilmesi sektörde etkinliği arttıracak, ve ülkede refah kazançlarına neden olacaktır. Ancak, Türkiye’nin AB ile tarım mallarında serbest ticareti gerçekleştirebilmesi için ülkenin AB Ortak Tarım Politikası›nı benimsemesi ve uygulaması, ve aynı zamanda bitki ve hayvan sağlığı ile gıda güvenliği konularında AB mevzuatına tam uyum sağlaması ve bu mevzuatı uygulayabilmesi gerekecektir. Bu son derece zor olsa da Türkiye bu konularda AB mevzuatına zamanla uyum sağlayabilirse ve bu arada da TTIP görüşmeleri olumlu sonuçlanırsa Türkiye tarım mallarında hem AB hem de ABD pazarlarına giriş konusunda büyük avantajlar sağlayabilir, ve bu ülkelere tarım malları ihracatını önemli oranlarda arttırabilir. AB ile Kamu Alımlarını Kapsayacak bir STA’nın Yararları Kamu alımlarında kurallar vergi gelirlerinin nasıl harcanması gerektiği konusunu kapsamaktadır. Bilindiği üzere AB kamu alımlarının şeffaf, etkin, rekabetçi ve iktisadi birimler arasında fark gözetmeyen yöntemlerle yapılmasını istemektedir. Türkiye’nin AB ile kamu alımlarını da kapsayacak bir STA imzalaması durumunda Türkiye kamu alımları konusunda AB’nin kamu alımları kurallarını benimseyecektir. Bu duruda Türkiye bir taraftan ülkedeki kaynakların etkin dağılımını sağlarken diğer taraftan da Türk firmaları AB kamu alımları piyasasına girebilecek, hem de TTIP görüşmelerinin başarılı bir şekilde tamamlanması durumunda da büyük bir olasılıkla ile ABD kamu alımları piyasasına da girebilecektir. Sonuç AB ile ABD arasındaki TTIP görüşmelerinin olumlu sonuçlanması durumunda 21. yüzyıl dünya ticaretinin kuralları TTIP tarafından belirlenecektir. Türkiye TTIP kurallarına uyum sağlayamazsa gerçekleşecek olan gelişmelerden olumsuz etkilenecektir. Türkiye TTIP’in etkilerini fırsata dönüştürebilmek için TTIP kurallarının tamamına en kısa zamanda uyum sağlamak du- rumundadır. Türkiye’nin handikapı bu konularda yeterli bilgi birikimine sahip olmamasıdır. AB ile ABD’nin bilgi birikiminden faydalanabilmek için Türkiye’nin izleyebileceği bir yol en kısa zamanda TTIP’e taraf olmaktır. Ancak bunun kısa ve orta dönemde mümkün olabileceğini beklemiyoruz. Bu durumda Türkiye için kısa dönemde en iyi çözüm AB ile tarım, hizmetler ve kamu alımlarını kapsayan bir STA imzalamaktır. Türkiye bunu sağlamak için gerekli girişimlerde bulunmalı, ve STA’nın imzalanması durumunda Türkiye AB’ye ihracatını önemli oranlarda arttırarak ülkenin dış borç sorununa çözüm bulmuş olacak, ve ABD pazarına da giriş imkanlarını arttırabilecektir. Türkiye için bundan sonraki uzun dönemli amaç ABD ile STA imzalamak ve TTIP’e taraf olmak olmalıdır. Türkiye uzun dönemde TTIP kurallarının tümüne uyum sağlayarak bu amacı mutlaka gerçekleştirmek zorundadır. Dipnotlar 1- AB’nin TTIP görüşmelerinde ABD tarafına hizmetlerin liberalizasyonu ile ilgili olarak sunduğu öneri metni için AB Komisyonu’nun 2015 tarihli ‘Translatlantic Trade and Investment Partnership: Trade in Services, Investment and E-Commerce’ çalışmasına bakınız. 2- AB’nin TTIP görüşmelerinde ABD tarafına TBT ve SPS ile ilgili olarak sunduğu öneri metinleri için AB Komisyonu’nun 2015 tarihli ‘Initial Provisions for CHAPTER [ ] Regulatory Cooperation’, ‘Detailed Explanation on the EU Proposal for a Chapter on Regulatory Cooperation’, ‘Technical Barriers to Trade: Initial EU Position Paper’ ve Sanitary and Phytosanitary Issues: Initial EU Position Paper’ çalışmalarına bakılabilir. 3- AB’nin TTIP görüşmelerinde ABD tarafına işgücü ve çevre sorunları ile ilgili olarak sunduğu öneri metni için AB Komisyonu’nun 2014 tarihli ‘Trade and Sustainable Development Chapter/ Labour and Environment: EU Paper Outlining Key Issues and Elements for Provisions in the TTIP’ çalışmasına bakınız. 4- AB’nin TTIP görüşmeleri çerçevesinde yatırımcı-devlet uyuşmazlıklarını çözüm mekanizması ile ilgili olarak hazırladığı 2014 tarihli AB Komisyonu’nun ‘Investment Protection and Investor-to-State Dispute Settlement in EU Agreements’ çalışmasına bakılabilir. 5- Bu konuda AB Komisyonu’nun 2015 yılı İlerleme Raporu’na bakılabilir. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 61 Prof. Dr. A.Halis AKDER Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İktisat Bölümü Emekli Öğretim Üyesi TTIP ve Türkiye Tarımı Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) AB ve ABD arasında oluşturulmaya çalışılan dünyadaki en büyük, tarımı da içeren serbest ticaret anlaşmasının adı. İki ülkenin toplam ticareti içinde küçük bir yer tutmasına rağmen tarım geçmişte de hep en büyük sorunları yaratan, üzerinde anlaşması en zor sektör olmuştur. Zorlu müzakereler henüz sonuçlanmadı, sürüyor. Anlaşma tamamlanmadığı için üçüncü ülkelerin hatta ABD ya da AB ile serbest ticaret ya da gümrük birliği anlaşması olan ülkelerin de bu serbest ticaret bölgesiyle nasıl ilişkilendirileceği henüz kesinleşmedi. Ama bu potansiyel anlaşmanın gerçekleşmesi Türkiye’yi, AB ile yaptığı “Gümrük Birliği” anlaşması nedeniyle doğrudan etkileyecek. Eğer Türkiye aynı serbest ticaret bölgesine dahil olamazsa kayıplarla karşılaşacaktır. ABD böyle bir 62 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 durumda Türkiye’ye AB üzerinden, gümrük birliği kapsamındaki ürünleri gümrüksüz ihraç edebilecekken Türkiye ABD’ye aynı ürün grubunda gümrüksüz ihracatını yapamayacaktır ve zaten başka ülkelerle yapılmış ve yapılacak serbest ticaret anlaşmalarıyla birden çok genişleyecek çok önemli bir oluşumun dışında kalacaktır. Başka değişle ABD ve AB aralarındaki ticareti liberalleştirdikleri ve buna katılan yeni ülkeler ölçüsünde üçüncü ülkelerle yaptıkları her alandaki ticarette azalma gözlemlenecektir. Bu sorunun bir çözüm yolu Türkiye’nin AB ile gümrük birliği kapsamını tarımla da tamamlaması, böylelikle hem AB tam üyeliği yolunda hem de TTIP’e katılmak üzere adım atmasıdır. Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki şimdiki tarım ürünleri ticareti “tercihli ticaret rejimi” olarak nitele- TTIP müzakerelerinin en çetin geçtiği, ve ABD kamuoyundan en çok tepki alan konuların hemen hepsi tarımla ilgili. nebilir. Tercihli ticaret rejimi, tarım sektörünün karşılıklı gümrüklerin korunabildiği fakat gümrüklerin seçilmiş ürünlerde üçüncü ülkelere göre karşılıklı daha düşük tutulduğu uygulamadır. Geçmişte Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tarım ürünleri için karşılıklı gümrük indirimleri uygulanmıştır, hatta Avrupa Birliği birçok ürünün gümrüğünü sıfırlamıştır. Türkiye’nin AB ile sürdürdüğü imalat sanayi ürünlerinin bir kısmının dış ticareti ise 1996’da oluşturulan “gümrük birliği” çerçevesinde yürümektedir. Hem gümrük birliği hem de serbest ticaret rejimleri gümrüklerin sıfırlanmasını öngörür. Aralarındaki ayırıcı fark, gümrük birliğinde üçüncü ülkelere karşı ortak bir tarife uygulanmasıdır. Ayrıca serbest ticarette menşe kuralları geçerlidir. Başka değişle üçüncü bir ülkeden ithal edilen ya da ithal edilen girdilerle üretilen ürünler serbest ticaretin sağladığı gümrük indiriminden yararlanamaz. Gümrük birliğinde ise böyle bir kısıtlama yoktur. AB ve Türkiye aralarında oluşturulmuş Gümrük Birliğini 2015 Mayıs ayında aldıkları ortak bir kararla, mevcut işleyişten ortaya çıkan sorunları ele almaya ve kapsamın genişletilmesini tartışmaya, değerlendirmeğe karar verdiler. Kuşkusuz, TTIP üyeliği için de gerekli olan böyle bir derinleşmenin, eğer gerçekleşirse tarım üzerine, çok önemli etkileri olacaktır. AB Komisyonu bu konuda daha 2014 yılında bir adım atarak Dünya Bankasına bir rapor hazırlatmıştı. Raporda tarımın tümünü kapsayacak bir serbest ticaret anlaşmasının, gümrük birliğinin ya da tam üyeliğin olası etkileri sayısal tekniklerle ayrı ayrı değerlendirmesi yapılmıştır.1 Bu değerlendirmeler sırasında TTIP konusunu değinilmiş ancak raporda TTIP üyeliği ile ilgili bir senaryoya yer verilmemiştir. Söz konusu raporda tarım sektörü- nün AB ile her türlü yakınlaşmasının, ister serbest ticaret bölgesi, ister gümrük birliği ya da tam üyelik olsun, hem Türkiye’nin hem de Avrupa Birliği’nin avantajlı çıkacağı sonucuna varılmış. Söylenmek istenen iki tarafta da iktisadi anlamda “refah artışı” gerçekleşeceğidir. Ancak refah artışı herkesin beklentisini karşılıyor anlamına gelmiyor. Şu anda tarım ürünleri ticaretinde net ihracatçı olan Türkiye şimdiki koşullarda Gümrük Birliğine giderse net ithalatçı olacak. Söz konusu model çalışması, Gümrük Birliği Türkiye için “karlı olacak” diyorsa bunu tercüme etmek lazım. Bazı gerekler karşılıklı yerine getirilirse, bunun bazı varsayımlar altında karşılıklı refah artışı sağlaması mümkün olur denmek isteniyor. Böyle sayısal bir model çalışması bize ileride olayların nasıl gerçekleşeceğini söylemiyor. Elimizdeki veriler ve bazı varsayımlar altında ileride olabileceklere işaret ediyor. Böylelikle söz konusu sonuçların nasıl değiştirebileceğimizi de düşünmemize yardımcı oluyor. Türkiye’de şu an işlerlikte olan tarım gümrükleri oldukça yüksek, bunların yerine Avrupa Birliği’nin ortak tarifesindeki göreli düşük gümrükleri uygularsa bu Türkiye açısından sorun Geçmişte Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tarım ürünleri için karşılıklı gümrük indirimleri uygulanmıştır, hatta Avrupa Birliği birçok ürünün gümrüğünü sıfırlamıştır. yaratacaktır. Birincisi, bu indirim uygulandığı ölçüde Hazine gümrük vergisi gelirlerinden feragat etmiş olacak. AB eskiden daha ucuza yapılan ithalatın bir kısmının yerini daha yüksek fiyatla dolduracak, başka değişle ithalat maliyeti artabilecek. Dünya Bankası raporu bu konulara hassasiyetle değiniyor. Gümrük Birliğinin gerçekleşmesi için yalnız gelirlerden feragat, ithalat maliyetinin kısmen artması yetmiyor. Eğer gümrükler AB ile aynı düzeye inecekse Türkiye’nin mevcut tarımsal destek sistemini de değiştirmesi gerekiyor. Şu anda Türkiye sınırdaki gümrükleri yüksek tutarak üreticiye tüketici üzerinden fiyat desteği sağlıyor. OECD’de üretici desteklerine bakarak Avrupa Birliği ile Türkiye kıyaslanacak olursa 2013 yılı için, iki tarafın da destek oranının aynı düzeyde ama destek kompozisyonlarının çok farklı olduğunu görülmektedir. Türkiye’nin desteklerinin önemli bir kısmı gümrüklerle sağlandığı için İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 63 tarım ürünü fiyatları yüksek kalıyor. Avrupa Birliği ise düşük kalan fiyatlarıyla Türkiye’yi etkileyen ikinci bir şey daha yapıyor. AB artık başka ülkelerle yapmakta olduğu serbest ticaret anlaşmalarının içine cesurca tarım ürünlerini de koyabiliyor. Çünkü üretimden bağımsız desteklerle fiyatlarını daha rekabetçi bir düzeye çekebildi. Sektördeki olumsuzluklar giderilmek, ya da istenilen yöne çevrilmek isteniyorsa konunun dinamik boyutu öne çıkarılabilir. Türkiye’de üretilen her tarım ürünü Avrupa Birliği içinde de üretilebiliyor. Türkiye bir iki istisna dışında onların üretmediği hiçbir şeyi onlara satacak durumda değil. Başka değişle Avrupa Birliği içinde her ürün için çok rakibi var. Böyle bir ortamda rekabet edebilmenin en önemli koşulu verimlilik artışı sağlamak. Türkiye’nin tarım konusundaki verimliliği Avrupa Birliği içindeki ülkelere göre oldukça düşük. Söz konusu verimlilik bazen yanlış yorumlanıyor. Örneğin konu her zaman toprak verimliliği değil. İlgili ürünle üretimindeki en kıt faktörün verimliliği ya da toplam faktör verimliliğini artırmak öncelikli olmalı. Gümrük Birliğine başarılı bir giriş sağlansa bile, oradaki pozisyonu koruyabilmek için de, sürekli ilerleme, verim artışı ve yenilik gerekecektir. Türkiye’nin güçlü yanının, fırsat alanının meyve sebze sektöründe, zayıf karnının ise hayvancılıkta olduğu görülmektedir. Gümrük Birliği olursa ithalatın en fazla artacağı alan büyük ölçüde et, süt ürünleridir. Şimdiye kadar bu alt sektörde karşılıklı bir ticaret oluşturulamadı. Türkiye 1960’lı yıllardan bu yana Avrupa Birliği’ne bir iki istisna dışında, onlar da oldukça yakın zamanda, hayvan ürünü satamadı. Bunun nedeni de Avrupa Birliği’nin bu konudaki standartlarının yüksekliği. Gümrük Birliği olacaksa ya da olabilmesi için Türkiye’nin AB standartlarına erişmesi gerekiyor, yalnız 64 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 mevzuat değişikliği ile değil, uygulamada da. Türkiye bu konuda olumlu adımlar attı. İleriye dönük adımları var. Ama eski stokta kalmış problemlerini temizlemek konusunda maddi zorluklarla karşı karşıya kalacaktır. Dünya Bankası söz konusu raporunda Türkiye’nin AB standartlarını sağlayabilmek için kaba bir tahminle iki milyar Avroya ihtiyaç duyabileceğini belirtiyor. Özetlenecek olursa, eğer Türkiye Avrupa Birliği ile olan Gümrük Birliğine tarımı da katarak genişletmek isterse, mutlaka yüksek fiyatlı tarımsal destek sistemini gözden geçirmeli yeniden düzenlemelidir. Böyle değişiklikler aniden yapılırsa model çalışmalarının öngöremeyeceği tahribata da neden olunabilir. Tarımda teknolojik ilerleme, verimliliği artırma konusunda atılım yapmak kaçınılmazdır. Böyle bir ilerlemenin gereksinim duyulacağı en önemli alan hayvancılıktır. Türkiye’nin gıda konusundaki mevzuat ve standartları yerine getirebilmek için çok ciddi altyapı yatırımlarına yönelmesi gerekmektedir. Türkiye’de resmi söylemlerin bir kısmı TTIP tartışmalarını ABD ile bir serbest ticaret anlaşması yapılabilmesine odaklamaktadır. Bunun ticaret sapmasının önüne geçecek kestirme bir yol olduğu ileri sürülüyor. TTIP müzakereleri henüz sonuçlanmadı onun için kesin bir şey söylemek mümkün değil. Ancak TTIP’e yalnız sanayi ile, tarımı dışarıda bırakarak girme olasılığının düşük olduğuna işaret edilebilir. TTIP büyük olasılıkla yalnız kağıt üzerinde bir anlaşmayla sonuçlanmayacak, işleyebilmesi için kendine özgü oluşturulacak kurumlarla işlerlik kazanacaktır. Başka değişle TTIP öncesi ABD ile bir serbest ticaret anlaşması yapılabilse bile bu Türkiye’nin TTIP’e girmesini kolaylaştırır ancak “TTIP üyeliği” sağlamaz. Türkiye’nin TTIP’le nasıl ilişkilendirileceği, diğer benzer ülkelerle, örneğin AB ve ABD ile Gümrük Birliği için Türkiye tarımsal desteklerini değiştirmek, yeniden ele almak zorunda kalacak. TTIP için bunu tekrarlamak zorunda kalabilir, çünkü Avrupa’daki tarımsal koruma Amerika’dan daha yüksek. gümrük birliği olan Norveç, İsviçre, Kanada, Meksika’yla birlikte, Avrupa Birliği ve Amerika arasında TTIP’in menşe kuralları müzakerelerinde ele alınacaktır. Söz konusu müzakerelere Türkiye’nin aktif katılımı ise şimdilik pek mümkün görünmüyor. Ayrıca pratikte Türkiye ve AB arasındaki Gümrük Birliğinin derinleştirilmesi müzakerelerinin daha önce gerçekleşeceği artık biliniyor. Türkiye’nin yukarıda dile getirilen AB ile tarımı da içeren Gümrük Birliği oluşturma güçlüklerini aştığını, ticaretini başarıyla sürdürdüğü varsayımı altında TTIP’in tarım açısından hangi yeni sorunlara, fırsatlara neden olabileceği sorulabilir. Genel olarak bakıldığında AB’nin tarım ürünlerinden aldığı gümrük oranı 2012 yılında (ad valorem) %13.8 ve ABD’nin %4.9, 2011 de Türkiye %41.7 (İmalat sanayi için %4.8). Buna göre Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği için korumasını üye 28 üye karşısında sıfırlayıp, diğer ülkeler karşısında % 13’e indirmesi, TTIP için ABD ile de gümrüklerini ayrıca sıfırlaması (gümrüklerin sıfırlanması bir takvime bağlanabilir) üçüncü ülkelere karşı korumasını müzakerelerin nasıl sonuçlanacağına göre yüzde on-dört ile yüzde beş arasında bir orana indirmesi beklenebilir. Ancak genel oranlar yanıltıcı olabilir. ABD tarım ürünleri ithalatının % 33’den, AB de %32’sinden hiç gümrük almamaktadır. Buna karşılık bazı ürünlerin gümrükleri ortalamanın çok üstündedir. Ancak genel mal gruplarının hemen hepsinde AB koruma oranları ABD’nin üzerindedir. Türkiye’nin Gümrük Birliğin- den TTIP’e geçiş yapması durumunda hemen hemen her alanda korumasını daha az ama yeniden azaltması kaçınılmaz görünüyor. Başka değişle Gümrük Birliğinde karşılaşılacak sorunlarla TTIP’te yeniden karşılaşılacak. TTIP müzakerelerinin en çetin geçtiği, ve ABD kamuoyundan en çok tepki alan konuların hemen hepsi tarımla ilgili. İki taraf da sağlıksız gıda ihraç/ithal edileceği yönünde birbirini suçlayan görüşlerinde ısrar ediyorlar. Tartışmaların başında et üretiminde kullanılan hormonlar ve yem katkıları “ractopamine” geliyor. Mezbahalarda kullanılan patojen azaltıcılar, klorin ve laktik asit de aynı hararetle tartışılıyor. Genetiğine müdahale edilmiş ürünler, mısır, soya TTIP’ten önce de en çok tartışılan konular arasındaydı. Gıda hakları, gıda güvenilirliği, gıda kalitesi ürünlerinin etiketlendirilmesi, tüketicinin bilgilendirilmesi bunlarla ilgili standartlar, fikri mülkiyet hakları, coğrafi işaretler , şarap, peynir, et ürünlerinde markalaşmış coğrafi adların korunması, “parmesan” peyniri gibi, tartışmaların çetrefilleştiği alanlar. Bu tartışmadan, daha çok müzakerelerin odaklandığı konulardan, fark edilmesi gereken, gümrük indirimi Türkiye açısından çok önemliyse de AB ve ABD için o denli önemli olmayacak. Müzakerelerin odaklandığı konular gıda standartları mevzuatının uyumu, değiştirilmesi başka adıyla hala süren tarife dışı engellerdir. Amaç tarife dışı engelleri de kaldırmak değil mevcut ya da yeni bir standartlardan birinin kabul edilmesidir. Anlaşılan bu konuların çözümü açısından Dünya Ticaret Örgütü’nün Bitki ve Hayvan Sağlığı Anlaşması yetersiz kalmaktadır. Öte yandan tarife dışı engellerin, normal tarifelerden daha yüksek bir koruma sağladıkları ölçülebilmektedir. Ancak alışılmış uluslararası ticaret anlaşmalarının ötesinde TTIP’in yatırımcı şirketlerin devletler karşısındaki hukukuna öncelikli bir yer vereceğini ileri sürenler de az sayıda değil. Başka değişle gıda zincirini oluşturan büyük gıda ürünleri ve girdilerinin ticaretini yapan uluslararası şirketler TTIP ortamında tarım politikalarını daha fazla belirleyebilecek, tarım politikalarını küreselleşme yönünde etkileyebileceklerdir. Türkiye standartlarını ve mevzuatı bir kere Avrupa Birliği’ne uymak için daha sonra bir kere daha TTIP için değiştirmek zorunda kalabilir. Belki zamanı geldiğinde bunlar için geçiş süreleri alınarak, pratik çözümler bulmak da mümkün olacaktır. TTIP’in Türkiye açısından aşamalı bir süreç olacağı anlaşılıyor. Ayrıca az sayıda ürün için bile olsa belli bir uyum, örneğin ihracat sübvansiyonlarının kaldırılması gündeme gelebilir hatta Dünya Ticaret Örgütünün Tarım Anlaşmasında olduğu gibi iç desteklerde düzenleme, indirim de söz konusu olabilir. Daha önce de belirtildiği gibi Gümrük Birliği için Türkiye tarımsal desteklerini değiştirmek, yeniden ele almak zorunda kalacak. TTIP için bunu tekrarlamak zorunda kalabilir, çünkü Avrupa’daki tarımsal koruma Amerika’dan daha yüksek. Ancak önemli konular değişmiyor her aşamada, yoğun olarak hayvancılık alanında, yeni standartlara ve mevzuata uyum sorunuyla karşılaşılıyor. ABD ve AB arasındaki tarımdan kaynaklanan tüm TTIP sorunları Doha müzakereleri çerçevesinde de tartışılabilirdi. Bunu tercih etmemelerinin nedeni, Doha yuvarlak masa anlayışıyla işleyen, çok taraflı bir müzakereydi, uyulacak bütün kurallar bütün ülkelerin kabulü, onayıyla gerçekleşecekti. AB ve ABD müzakereler tıkandığında orada çözüm üretmeği tercih etmediler. Gelişmekte olan ülkeleri dışlayarak ikili bir müzakereyi TTIP’i oluşturmayı tercih ettiler. Eğer AB ve ABD kendi ortak ticaret standartlarını, kurallarını oluşturabilirlerse, pazarlık güçleri artırmış olarak tekrar geri dönüp, TTIP’in dışında kalanlara da uluslararası çok taraflı anlaşmalarla kendi standartlarını, mevzuatlarını kabul ettirecek bir taktik içindeler. Dipnot 1- Rapora Dünya Bankasının web sayfasından erişmek mümkün: http://www.worldbank.org/en/results/2014/09/03/eu-turkey-customs-union-twodecades-later İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 65 Doç. Dr. M. Murat ERDOĞAN Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HUGO) Müdürü Türkiye-AB İlişkilerinde Mülteci Sorunlarının Yeri Türkiye’nin 1959’da AET’ye “ortak üyelik” başvurusu ile başlayan ilişki süreci 56 yılını geride bıraktı. Kuşku yok ki ne o günün AET’si bugünkü AB, ne de o zamanın Türkiye’si bugünün Türkiye’si. 6 kurucu üyenin, yani F.Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’un kurduğu AET, zamanla AT’ye ardından da AB’ye dönüştü. “6’lar Avrupası”, “genişleme” ve “derinleşme” adı verilen iki temel strateji üzerine kurulan bir barış projesiydi. Bu süreç bütün eksiklerine rağmen başarı ile sürdürüldü ve bugün 28 üyeye ve 500 milyonu aşan bir nüfusa sahip olan AB, dünyanın en yüksek refah, barış ve demokrasi alanına dönüştü. AB, dünya tarihinin daha iyisini ve başarılısını görmediği bu entegrasyon sürecinde, barışın ve zenginliğin yolunun, duygusal söylemler ve düşmanlık yerine, işbirliği ve demokrasi olduğunu da ortaya koymuş oldu. Barış ortamının ve ekonomik bağımlılıklar üzerinden işbirliğinin ne kadar değerli olduğu da görüldü. Türkiye’nin AET-AT-AB ile olan ilişkisi 56 senede çok farklı öncelikler ve değişiklikler ile devam etti. Her iki taraf da ilişkileri bütünüyle koparmayı hiç istemedi ama tam entegrasyona 66 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 da şüphe ile baktı. Daha en başından Türkiye için AB, üye olunması hedeflenen bir birlikten daha çok, kültürel aidiyet (“Avrupalılık”), Soğuk Savaşın “Batı” cephesi içinde yer alma, ekonomik işbirlikleri, Yunanistan’ın kontrol edilmesi ve mali destekler alınması hedeflenen bir birlik oldu. Trkiye’nin Yunanistan başvurusu üzerine harekete geçerek yaptığı başvuru ile, hedefi Türkiye ile AET arasında “Gümrük Birliği” oluşturulması olan Ankara Anlaşması 1963’de gerçekleşti ve “Ortaklık” kurulmuş oldu. O dönemin öncelikleri de beklentileri de Soğuk Savaş dönemi koşullarına uygundu. Mesela Türkiye’yi en çok Federal (Batı) Almanya destekliyordu. Türkiye’nin “Avrupalılığı” her platformda tartışılsa da Batı ittifakı içinde kalması ve özellikle de SSCB liderliğindeki Doğu Bloğuna karşı bir koruma kalkanı rolünü oynaması önemseniyordu. Türkiye’nin “stratejik önemi”, hem AB hem Türk tarafının en çok sevdiği bağlantı noktasıydı. 1981’de bizde darbe yönetimi varken Yunanistan AB üyesi oldu. AB ile Türkiye arasındaki 1980 sonrasındaki süreç, büyük ölçüde –kuşku AB’nin de izni ile- Yunanistan’ın kontrolünde gerçekleşti. Buna ilk önemli karşı hamle, belki de Türkiye’nin AB 3 Ekim 2005 tarihinde Türkiye ile AB arasında üyelik müzakereleri başladı. Aradan geçen 10 yılda üyelik yolunda Türkiye’ye AB’ye yaklaşacağına, tam tersine uzaklaşma yaşandı. Bütün 56 yıllık süreç çok açık biçimde şunu gösteriyor ki, Türkiye’nin AB ile ilişkileri çok büyük ölçüde AB’nin stratejik ihtiyaçları çerçevesinde şekilleniyor, bundan sonraki sürecin de böyle olacağı 2015 sonlarında Suriyeli sığınmacıların AB’ye akını ile bir kez daha ortaya konuldu. konusundaki ilk ciddi atağı olarak 1987’de T.Özal hükümetinin tam üyelik başvurusuydu. Bu hamle ile T.Özal, sadece Yunanistan engelini aşmayı değil, daha zengin, daha demokratik, daha dışa açık bir Türkiye için AB’nin önemini ortaya koymuş oluyordu. Ancak AB bu konudaki kararını açıklayamadan Berlin Duvarı yıkıldı, yepyeni bir dünya ve yepyeni bir AB ile karşı karşıya kaldık. AB bir anda bütün Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinin cazibe merkezi haline geldi. 1959’dan beri ortak üye olan Türkiye ise paradoksal olarak AB’den uzaklaştırılmaya çalışıldı. Türkiye’ye stratejik anlamda bağımlılı- Türkiye Cumhuriyetinin 90 yıllık geçmişinde toplam 2 milyon göç alan –ama hemen hepsi Türk soylu Türkçe bilen ve daha başından yerleştirmeye tabii tutulan kişiler olan- Türkiye, çok ama çok daha ciddi bir krizle karşı karşıyadır. Bunun farkında olunduğuna dair çok fazla ipucu da görülmemektedir. Hala konuyu “geçicilik” çerçevesinde ele alan genel yaklaşım, yasal ve idari yapıya da yansıtmaktadır. ğı ortadan kalkan AB, artık kültür Avrupa’sını kurma heyecanına kapıldı. Avrupanın önde gelen pek çok muhafazakar politikacısı artık daha cesurdu ve onlar için Türkiye’nin AB içinde yeri yoktu, çünkü AB aynı zamanda kültürel bir birlikti ve Türkiye buna ait değildi. Buna rağmen Türkiye ile AB arasında 1973 Katma Protokol ile takvime bağlanan ve 22 yılda tamamlanması öngörülen Gümrük Birliği (sadece sanayi mallarında da olsa) 1995’de oluşturuldu. Türkiye, üye olmadığı bir birliğin Gümrük Birliğinde olmanın nasıl sakıncalar taşıdığını biliyor ama -eğer Gümrük Birliğine girersek, üye- likten de dışlanamayız- düşüncesi ile siyasi bir risk alıyordu. Ama gelişmeler öyle olmadı. 1995 sonundaki Gümrük Birliği’ne rağmen 1997’de AB genişleme stratejisinde aralarında Kıbrıs Rum Kesimi, Romanya, Bulgaristan’ın da olduğu 12 ülke dahildi, ama Türkiye bu listede yoktu. Avrupa’nın, başını Alman Şansölye Kohl’ün çektiği “kültüristleri” Türkiye’nin AB içinde yeri olmadığına dair düşüncelerini somutlaştırmışlardı. Yaşanan kriz, 1998’de Almanya’da Kohl’ün seçimlerde yenilmesi, yerine Schröder-Fisher ikilisinin iktidara gelmesi, ABD’nin yeni stratejik kaygılarla AB’ye yaptığı baskı ve Türkiye’deki terör örgütünün liderini büyükelçiliğinde saklayan ve bunu “elinde patlatan” Yunanistan’ın artık direnemeyecek hale gelmesi ile Aralık 1999’da Helsinki’de aşıldı ve Türkiye resmen AB’ye aday ülkeler arasında sayıldı. Aralık 2004’de AB Zirvesinde alınan karar neticesinde 3 Ekim 2005 tarihinde de Türkiye ile AB arasında üyelik müzakereleri başladı. Ama müzakereler Kıbrıs konusundaki derin görüş ayrılıkları ve Merkel-Sarkozy ikilisinin Türkiye konusundaki olumsuz tavırları ile çok kısa zaman içinde tıkandı. Aradan geçen 10 yılda üyelik Türkiye’nin 1951 Cenevre Konvansiyonuna “coğrafi kısıtlama” koyması ve böylece sadece Avrupa’dan gelenleri “mülteci” olarak kabul etmesi, uzun yıllardır tartışılmaktadır. yolunda Türkiye’ye AB’ye yaklaşacağına, tam tersine uzaklaşma yaşandı. Bütün 56 yıllık süreç çok açık biçimde şunu gösteriyor ki, Türkiye’nin AB ile ilişkileri çok büyük ölçüde AB’nin stratejik ihtiyaçları çerçevesinde şekilleniyor, bundan sonraki sürecin de böyle olacağı 2015 sonlarında Suriyeli sığınmacıların AB’ye akını ile bir kez daha ortaya konuldu. Türkiye ile AB ilişkilerinin 2016 ve sonrasındaki en önemli konu başlıklarından bir isinin Suriyeliler, daha genel anlamda mülteciler konusu olacağını tahmin etmek zor değildir. Dünyanın 2. Dünya Savaşı sonrasında yaşadığı en büyük insani krizin boyutları her geçen gün artarak devam ediyor. Nisan 2011’den itibaren Suriye’den başlayan kaçış, hayal dahi edilemeyecek ve bütün Avrupalıları tedirgin edecek sayılara ulaştı. Beş yıla yaklaşan krizde 250 bini aşkın insan, en vahşi şekillerde hayatını kaybetti; bir milyon civarındaki insan yaralandı; 2011’de nüfusu 21 milyon olan Suriye’den 5 milyonu aşkın insan ülkesinden kaçtı. Ülke içinde de en az 6-7 milyon kişi daha güvenli bölgelere ulaşmak için yer değiştirmek zorunda kaldı. Suriyelilerin en büyük bölümü Türkiye’de bulunuyor. Aralık 2015 itibari ile Türkiye’deki kayıt altına alınmış Suriyelilerin sayısı 2 milyon 350 bine ulaş- Türkiye ile AB arasındaki üyelik müzakerelerinde de bu husus sıklıkla gündeme gelmekte ve Türkiye bu çekinceyi kaldırmayı taahhüt etse de üyelik sürecindeki somut gelişmelere bağlayarak ertelemektedir. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 67 AB için artık demokratik bir Türkiye’dense, AB’yi mültecilerden koruyan istikrarlı bir Türkiye daha öncelikli olmaya başlamış görünmektedir. Bunun sakıncalarının Türkiye tarafından tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir. mıştır. Kayıt dışındakiler ile birlikte bu sayının 2,5 milyonun üzerinde olduğu anlaşılmaktadır.1 Devam eden ve her geçen gün daha da karmaşıklaşan Suriye’deki savaşın doğrudan en çok etkilediği ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Türkiye ile Suriye arasındaki önemli bölümünün kontrolü son derece zor olan 911 km’lik sınır ve savaşın devam etmesi, Türkiye’ye girişlerin de Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçişlerin de yoğun bir biçimde devam etmesine neden olmaktadır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) açıklamalarının da teyit ettiği gibi, Türkiye 2014 ortalarından itibaren dünyada en fazla mülteci barındıran ülke haline gelmiştir. Krizin uzaması ve sayıların artması ile Türkiye’deki ve diğer ülkelerdeki Suriyeliler konusu artık son derece 68 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 önemli bir stratejik işbirliği zorunluluğu doğurmuştur. Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin bütün dönemlerdeki en önemli zemini olan –Batının güvenliği için- stratejik işbirliği konusu yeniden gündeme geldi. 2011-2014 arasında neredeyse krizi görmemezlikten gelen AB, 2015’de gerçekle yüzleşmek zorunda kaldı. 2015 yılında 1 milyonu aşkın Suriyeli ve onların araladığı kapıdan Avrupa’ya ulaşan ve ulaşmaya çalışan Afgan, Irak, Pakistan, İran vd ülkelerden gelen mültecinin Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine ulaşması ile Türkiye-AB arasındaki ilişkiler yeniden “stratejik ihtiyaçlar” çerçevesinde canlandı. AB ile Türkiye arasındaki mülteci politikasına geçmeden önce ana hatları ile yaşanılan Suriyeliler krizine bakmak gerekmektedir. Türkiye Nisan 2011’den bu yana temel insan haklarına ve evrensel ilkelere uyumlu olarak ülkelerinden savaştan kaçan Suriyelileri “açık kapı politikası” çerçevesinde kabul etmektedir. Ancak başlangıçta ne bu krizin bu kadar uzun süreceği ve ne de bu kadar çok Suriyelinin Türkiye’ye ve diğer ülkelere gideceği 2015 yılında 1 milyonu aşkın Suriyeli ve onların araladığı kapıdan gelen mültecinin Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine ulaşması ile Türkiye-AB arasındaki ilişkiler yeniden “stratejik ihtiyaçlar” çerçevesinde canlandı. beklenmiyordu. Bu nedenle Nisan 2011’den 2013 ortalarına kadar merkezi bir kayıtlama yapılması ihtiyacı dahi dikkate alınmadı. Suriye’deki rejimin çok yakın zamanda yıkılacağına dair beklenti, mültecilere bakışı da kamu politikalarını da etkiledi. Önce okullarda, spor salonlarında barındırılan Suriyelilerin sayısı arttıkça bir taraftan adına “Barınma Merkezi” denilen yeni kamplar kurulmaya başlandı, bir taraftan da kendi başlarının çaresine bakacaklarını ifade edilenler kendi hallerine bırakıldı. Aradan geçen 5 yıla yakın sürede Türkiye’nin sınır bölgesindeki 10 ilde 25 kamp kuruldu. Dünyadaki diğer mülteci kampları ile karşılaştırıldığında son derece yüksek bir standartta yapılan 6’sı konteyner, geri kalanı ise modern çadırlardan oluşan bu kamplarda 270 bin kişilik bir toplam kapasiteye ulaşıldı. Ancak Türkiye’ye gelen Suriyelilerin kamplarda barınması da kısa sürede imkansız hale geldi. Kamplarda standartlar çok yüksek olsa da, belirli bir süre aşılınca, kamplar adeta bir yarı-açık cezaevine dönüşmekte ve oradaki disiplinli hayat da yaşayanları zorlamaktadır. Daha da önemlisi kamplarda olanlar dışarıda çalışma imkanlarından da yeterince faydalanamamaktadırlar. Bu nedenle Türkiye’deki kamplarda daha önce bulunan ve kendi isteği ile kamplar dışına taşınan 500 bini aşkın Suriyeli olduğu bilinmektedir. Kamplar dikkat çekici olsa da kamplardaki Suriyeliler, Türkiye’deki Suriyeliler konusunun çok küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Aralık 2015 itibari ile Türkiye’deki Suriye- Türkiye’de en çok sayıda Suriyeli Şanlıurfa’da yaşamaktadır. İkinci sırada ise İstanbul gelmektedir. Bu iki ili Hatay, Gaziantep, Adana, Kilis, Mersin, Mardin, İzmir ve Kahramanmaraş takip etmektedir. lilerin 260 bini, yani sadece % 10’u kamplarda yaşamakta, geri kalan 2,2 milyonu aşkın Suriyeli Türkiye’nin hemen bütün şehirlerine sağınmış olarak kendi başlarının çaresine bakmaya çalışmaktadır. Türkiye’de en çok sayıda Suriyeli Şanlıurfa’da yaşamaktadır. Resmi-kayıtlı sayı 350 bin olsa da bu sayının -100 bini kamplarda olmak üzere- 500 bin olduğu tahmin edilmektedir. İkinci sırada ise İstanbul gelmektedir. İstanbul’daki sayı 450 bin olarak tahmin edilmektedir. Bu iki ili Hatay, Gaziantep, Adana, Kilis, Mersin, Mardin, İzmir ve Kahramanmaraş takip etmektedir. Kilis gibi bazı yerleşim yerlerinde Suriyelilerin sayısı yerel nüfusun sayısını aşmıştır. Her ne kadar geçici koruma yönetmeliğine göre Suriyeliler kayıt yaptırdıkları yerin dışına ancak izinle gitmelerine müsaade edilse de çok güçlü bir yer değiştirme –mobilizasyon- da dikkat çekmektedir. Kayıtta başlangıçta yaşanan aksaklık, sürecin yönetilmesinde oldukça önemli bir handikap yaratmıştır. Kayıtlama süreci hala devam etmektedir ve hem kayıt altına alınamayan, kayıttan kaçınanlar, hem de birden fazla yerde kaydolanların olduğu bilinmektedir. Ayrıca son bir yılda Avrupa’ya Türkiye üzerinden giden 700 bini aşkın Suriyelinin Türkiye’deki kayıtlı sayılar içindeki payı da bilinememektedir. Türkiye’de kayıt altına alınan Suriyelilerin % 54,5’i 18 yaş altındaki çocuk ve gençlerden oluşmaktadır. Bu yaklaşık olarak 1.3 milyon kişi anlamına gelmektedir. Bunların içinde 0-4 yaş grubunda olanların sayısı 450-500 bin civarındadır ve en az 150 bin Suriyeli bebeğin Türkiye’de doğduğunu tahmin etmek zor değildir. Ancak daha önemli olan okul çağındaki çocukların durumudur. Türkiye’deki Suriyeliler içinde okul çağında olan 6-18 yaş arasındaki çocukların sayısı 600-800 bin olarak görünmektedir. Bu çocukların kamplardakilerinin % 60-70’i, kamp dışındakilerin ise % 1520’si eğitim alabilmektedir. Bu eğitim Arapça ve Suriye müfredatına göre gönüllü öğretmenlerce verilmektedir. Eğitimin kalitesi de ne yazık ki oldukça sorunlu görünmektedir. Ancak geriye kalan % 70-80 civarındaki çocuğun okul hayatlarının kesilmesi kayıp kuşaklara ve geleceğe yönelik çok ciddi sorunların ortaya çıkmasına zemin yaratmaktadır. Bu çocukların artık geri dönülmez bir biçimde Türkiye’de kalacaklarından hareketle acilen yoğun Türkçe kurslarının ardından Türk eğitim sistemi içine entegre edilmeleri birinci öncelik olmalıdır. Türkiye’deki Suriyeliler içinde eğitim seviyesinin oldukça düşük olması da dikkat çekici bir husustur. Türkiye’de kalmaları halinde, dil eğitiminin yanı-sıra meslek eğitiminin de önemli bir öncelik olması gerekmektedir. Türkiye’deki Suriyeliler konusundaki önemli sorunlardan birisi de çalışma hakları ile ilgilidir. Türkiye’deki Suriyeliler “geçici koruma” statüsü altında oldukları için çalışma hakları henüz düzenlenememiştir. Oysa çok uzun zamandır Türkiye’de yaşayan Suriyeliler ilk altı aydan sonra çalışma hayatına katılmaya başlamıştır. Türkiye’de en az 300 bin çalışan Suriyeli olduğu tahmin edilmektedir. Bütün kitlesel göç akımlarında her yerde yaşandığı gibi, işsizliğin çok yüksek olduğu Türkiye’de de ortaya çıkan bu yeni istihdam ihtiyacı endişe yaratmaktadır. Ancak öte taraftan bu insanların çalışma hakları olmaksızın çalıştıkları da bir gerçektir. Üstelik bu AB’den Türkiye’ye verilmesi planlanan 3 milyar €, bir strateji değil, telaşla alınmış kısa vadeli bir karar olduğu anlaşılmaktadır. Daha da önemlisi AB’nin tavrı, üyelik müzakereleri yapılan bir ülke ile kapsamlı işbirliği değil, sorunun kenarında duran herhangi bir ülke ile para karşılığı işbirliği izlenimi vermektedir. durum kısa vadede ucuz işgücü kullanımı vesilesi ile bazı küçük-orta işyeri sahiplerini mutlu etmekle birlikte, orta ve uzun vadede hem çok ciddi bir emek sömürüsü ortaya çıkmakta hem de asıl kaybeden Türk ekonomisi olmaktadır. TISK için tarafımızdan yapılan kapsamlı çalışma da ortaya konulduğu gibi, rekabet dengelerini bozan, vergi toplanmasını engelleyen ve çalışanların hiçbir güvencesi olmamasına neden olan kayıtdışılığın ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bunun için Türkiye’de sektörel ve bölgesel analizlerin devlet eliyle yeniden yapılması ve daha da önemlisi “pastanın büyütülmesi” gerekmektedir. Türkiye’nin Suriyeliler konusunda 4,5-5 yıldır ortaya koyduğu performans, hem toplum, hem de devlet bazında olağanüstü başarılıdır.2 Bunun mutlaka kaydedilmesi gerekmektedir. Ancak krizin geldiği yeni durum, daha farklı ve kalıcılığı dikkate alan entegrasyon politikalarını zorunlu kılmaktadır. Bunun için de devlet katında stratejik bir kararın alınması ve politikaların bu çerçevede geliştirilmesi gerekmektedir. Bunun için yeni yasalidari düzenlemeler, kurumsal yapılanmalar ve başta AB olmak üzere pek çok uluslararası kurum ve kuruluş ile işbirliği büyük önem taşımaktadır. Stratejik kararın alınmadığı ve/ya da alınıp da toplumla paylaşılmadığı her gün, kayıp yıllar olacaktır. Türkiye Cumhuriyetinin 90 yıllık geçmişinde toplam 2 milyon göç alan –ama hemen hepsi İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 69 Türkiye’de en az 300 bin çalışan Suriyeli olduğu tahmin edilmektedir. Bütün kitlesel göç akımlarında her yerde yaşandığı gibi, işsizliğin çok yüksek olduğu Türkiye’de de ortaya çıkan bu yeni istihdam ihtiyacı endişe yaratmaktadır. Türk soylu Türkçe bilen ve daha başından yerleştirmeye tabii tutulan kişiler olan- Türkiye, çok ama çok daha ciddi bir krizle karşı karşıyadır.3 Bunun farkında olunduğuna dair çok fazla ipucu da görülmemektedir. Hala konuyu “geçicilik” çerçevesinde ele alan genel yaklaşım, yasal ve idari yapıya da yansımaktadır. Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin kabul etmek gerekir ki önemli boyutu stratejik gereklilikler, yani “güvenlik” üzerine bina edilmektedir. Mülteci akını da bu güvenlik alanlarından birisidir. Son derece istikrarsız bir bölgenin göbeğinde yer alan Türkiye’nin sınır güvenliği ve mülteci politikası AB’yi yakından ilgilendirmektedir. Bunun 70 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 ne kadar önemli olduğu son bir yılda Türkiye üzerinden Avrupa’ya doğru yaşanan akış ortaya çıkmıştır. Aslında Suriyeliler krizi öncesinde de Türkiye ile AB arasında entegre bir mülteci politikası oluşturulması hususunda işbirlikleri için çalışmalar yapıldı. Zaten Türkiye ile AB arasındaki müzakere sürecinin ayrılmaz bir parçası göç-mülteci yönetimi hususu oluşturmaktadır. Türkiye’nin göç yönetiminin sivilleşmesi ve AB ile uyum içinde çalışması konusunda Türkiye’ye adaylık statüsünün verildiği Aralık 1999’dan bu yana sürekli olarak görüşmeler yapılmakta ve mekanizmalar geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu çerçevede Türkiye’de göçmen ve mülteciler konusunda uluslararası hukuk ve AB mevzuatı ile uyumlu yeni bir yasal ve idari düzenleme, Cenevre Konvansiyonuna koyduğu coğrafi çekinceyi kaldırması ve AB ile geri kabul anlaşması yapması önemi hususlar olarak ön plana çıkmıştır. Türkiye’nin 1951 Cenevre Konvansiyonuna “coğrafi kı- Suriyelilerin en büyük bölümü Türkiye’de bulunuyor. Aralık 2015 itibari ile Türkiye’deki kayıt altına alınmış Suriyelilerin sayısı 2 milyon 350 bine ulaşmıştır. Kayıt dışındakiler ile birlikte bu sayının 2,5 milyonun üzerinde olduğu anlaşılmaktadır. sıtlama” koyması ve böylece sadece Avrupa’dan gelenleri “mülteci” olarak kabul etmesi, uzun yıllardır tartışılmaktadır. Coğrafi çekinceyi hala sürdüren dünyada dört ülke kalmıştır: Türkiye, Madagaskar, Kongo, Monako. Türkiye’nin buradaki endişesi anlaşılır bir endişedir. Eğer bu çekince kalkarsa dünyanın her tarafından insanlar Türkiye’ye gelerek mülteci statüsü talep edebilirler ve bu da uluslararası işbirliğinin çalışmadığı bu alanda Türkiye için bir kontrol edilemez bir sürece dönüşebilir. Ancak zaman içinde bu uygulamanın bir anlamı kalmadığı ortaya çıkmıştır. Yasal düzenlemelerimiz çerçevesinde Avrupa dışından gelenlere resmen mülteci ya da sığınmacı denilmese de gerçekte Türkiye’de bugün 2,5 milyonu Suriye’den olmak üzere 3 milyonu aşkın fiili mülteci bulunmaktadır. Dolayısı ile bu çekincenin anlamı kalmamış, Türkiye’nin bu çekince ile korunamadığı da anlaşılmıştır. Daha da önemlisi mülteci haklarının işlememesi söz konusudur ki, bu çok ciddi insan hakları ihlallerine neden olmaktadır. Türkiye, 2013’de Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ve 2014’de de bu yasadan hareketle Geçici Koruma Yönetmeliği çıkarmış olsa da temel mantık hala coğrafi çekincenin korunması şeklindedir. Bu da sorunu azaltmamakta, büyütmektedir. Türkiye’deki Suriyelilere yasal ve idari düzenlemelerimiz Türkiye’de bir gelecek kurma imkanı vermemekte ve onları ya çaresizliğe ya da başka ülkelere kaçmaya mahkum etmektedir. Türkiye ile AB arasındaki üyelik müzakerelerinde de bu husus sıklıkla gündeme gelmekte ve Türkiye bu çekinceyi kaldırmayı taahhüt etse de üyelik sürecindeki somut gelişmelere bağlayarak ertelemektedir. AB’nin Türkiye ile ilişkilerinde “düzensiz göçün” engellenmesi önemli bir başlık olarak sürekli gündemdedir. Yapılan çalışmalar özellikle “Arap Baharı” adı verilen süreçle daha da önemli bir hale gelmiştir. AB, Arap Baharı ve benzeri sosyal-siyasi hareketlerin önemli etkilerinden birisinin AB’ye yönelik göç dalgaları yaratacağının da farkında olarak Türkiye ile işbirliğini öncelikli hale getirmiştir. AB’nin üzerinde en ısrarla durduğu husus ise “geri kabul anlaşmaları”dır. Bu anlaşmalar, Türkiye üzerinden AB’ye gittiği anlaşılan ve “mülteci” niteliği taşımayan kişilerin Türkiye’ye iadesini öngörmektedir. Bu konuda Türkiye’nin direncinin ve kaygılarının azaltılması için de AB’nin Türkiye’ye teklifi, aslında 1963 Ankara Anlaşması ve 1970 Katma Protokole göre tamamen hukuksuz uygulanan T.C. Vatandaşlarına yönelik vizenin önce kolaylaştırılması, ardından da kaldırılmasıydı. Bu tartışma günümüzde de devam etmektedir. AB’nin son dönemde büyük bir telaşla Türkiye ile uzlaşma ve ortak önlemler alma çabası da bu çerçevede değerlendirilmelidir. 2005’de kurulan Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin Dış Sınırlarının Yönetimi için Operasyonel İşbirliği Ajansı-FRONTEX ile Türkiye arasındaki işbirliği 2012’den beri yapılmakta ancak yetersiz kalmaktadır. Bu çerçevede yeni imkanları da yoğun olarak tartışılmaktadır. Bu çalışmaların da “geri kabul” ile yakın bağlantısı bulunmaktadır. Ancak müzakerelerin zemininin güvenlik kaygıları olması, AB-Türkiye ilişkilerinin daha kapsamlı ve üyelik amaçlı olarak yürütülmesini de arka plana itmektedir. Türkiye ile AB arasında Kasım- Aralık 2015’de ortaya konulan yeni işbirliklerinin temelinde de Türkiye üzerinden AB’ye giden mültecilerin engellenmesi ve Türkiye’de kalmalarının sağlanması yer almaktadır. Ancak AB’den Türkiye’ye verilmesi planlanan 3 milyar €, bir strateji değil, telaşla alınmış kısa vadeli bir karar olduğu anlaşılmaktadır. Daha da önemlisi AB’nin tavrı, üyelik müzakereleri yapılan bir ülke ile kapsamlı işbirliği değil, sorunun kenarında duran herhangi bir ülke ile para karşılığı işbirliği izlenimi vermektedir. Bu durumun Soğuk Savaşı dönemi gibi Türkiye’ye bakıştaki öncelikleri de etkilediği anlaşılmaktadır. AB için artık demokratik bir Türkiye’dense, AB’yi mültecilerden koruyan istikrarlı bir Türkiye daha öncelikli olmaya başlamış görünmektedir. Bunun sakıncalarının Türkiye tarafından tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin hem AB ile olan ilişkileri hem de Suriyelilerin kalıcılığı konusundaki stratejik kararlarını vermesi, ilişkilerin seyrini belirleyecektir. Mülteci baskısının yarattığı endişe her ne kadar Türkiye’ye bir araç vermiş gibi görülse de, bunun sürdürülebilir olmadığı ve ilişkilerin bu zeminde yürütülmesinin mümkün olmadığı açıktır. Türkiye gerçekten AB üyesi olmak istiyor, AB de Türkiye ile gerçekten kapsamlı bir yakınlaşmayı hedefliyorsa, konu mali bir ilişkinin ötesinde ele alınmalıdır. Kuşku yok ki ilişkilerde artık mülteci politikalarının çok özel bir yeri olacaktır. Bunun için de AB’nin “biz 28 üye olarak karar alırız, Türkiye de uygular, gerekirse biraz da mali destek veririz” tavrının ortadan kalması gerekmektedir. Bu kriz, 28+1’in yakın ve samimi işbirliği ile çözülebilir. Türkiye ile AB ortak mülteci, sığınmacı, göçmen ve uyum politikaları gerçekleştirmek ve sadece mali değil, insani yük paylaşımında da makul bir zemin yaratmak zorundadırlar. AB’nin bütün dinamiklerini sarsan bu dev Türkiye ile AB ortak mülteci, sığınmacı, göçmen ve uyum politikaları gerçekleştirmek ve sadece mali değil, insani yük paylaşımında da makul bir zemin yaratmak zorundadırlar. AB’nin bütün dinamiklerini sarsan bu dev kriz, samimiyeti ve işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Bu konuda Türkiye’nin desteği olmaksızın mesafe kaydetmek de imkansızdır. kriz, samimiyeti ve işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Bu konuda Türkiye’nin desteği olmaksızın mesafe kaydetmek de imkansızdır. Suriyeliler krizi, AB’nin karşılaştığı en ciddi krizlerden birisidir ve etkileri artarak devam edecektir. AB kısa vadede istikrarı önemseyebilir, ama orta ve uzun vadede Türkiye’nin demokratik yapısı ve güçlü-dinamik ve AB ile entegre ekonomisinin varlığı, sürecin yönetimi için kaçınılmazdır. Bugün Türkiye’nin AB üyeliği hayal gibi görünse de, bir çıkar birliği olan ve ortak akıl üzerine kurulu AB’nin orta ve uzun vadede bu konudaki tavrını değiştirmesi şaşırtıcı olmayacaktır. “Bir musibet bin nasihatten iyidir” sözü şimdi AB içinde de daha net yaşanmaktadır. Müreffeh, barış içinde, demokratik bir Türkiye’yi kurmak bu ülkenin insanlarının görevidir. Ancak AB’nin Türkiye konusundaki samimi tavrı; gelişmiş, demokratik, kendi sorunlarını kendisini çözen, işleyen bir hukuk devletinin olduğu bir Türkiye’nin kurulmasını da kolaylaşacaktır. Bunun en az üyelik kadar değerli bir süreç olacağı açıktır. Dipnotlar 1- Ayrıntılı ve güncel bilgiler için Bkz. M.Murat Erdoğan-Can Ünver (2015) Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri, TİSK, Ankara. 2- Bkz. M.Murat Erdoğan (2015) Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum, Bilgi Üniv. Yayınevi, İstanbul. 3- Bkz. M.Murat Erdoğan-Ayhan Kaya (2015) Türkiye’nin Göç Tarihi: 14.Yüzyıldan 21. Yüzyıla Türkiye’ye Göçler, Bilgi Üniv. Yayınevi, İstanbul. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 71 Sinan ÜLGEN İstanbul Ekonomi Danışmanlık Yönetici Ortağı Gümrük Birliğinin Derinleştirilmesi : Türkiye’nin Ekonomik Dönüşüm Programı İlk tasarımı yirmi yıl önce yapılan Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliğinin artık kapsamının genişletilmesi ve derinleştirilmesine karar verilmiş ve süreç başlamıştır. Mayıs 2015’te sağlanan siyasi mutabakat sonrasında 2016 yılının ikinci yarısında resmi müzakerelere geçilmesi beklenmektedir. 1995 yılında tamamlanan mevcut Gümrük Birliğinden farklı olarak, yeni Gümrük Birliği paketi sanayi ürünlerinin yanı sıra Türk ekonomisinin yaklaşık % 70’ına tekabül eden hizmetler sektörünü de kapsayacaktır. Ayrıca kamu ihaleleri ve devlet yardımları gibi yatay politika alanları ile anlaşmazlıkların halline ilişkin yeni kurumsal hükümler de içerecektir. Bu açılardan bakıldığına, yenilenen Gümrük Birliğinin Türk ekonomisi ve dolayısıyla ekonomik aktörler bakımından mevcut Gümrük Birliğinden daha derin sonuçları olacağı açıktır. 72 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 Derinleştirilmiş Gümrük Birliğinin amacına Türk ekonomisinin AB Tek Pazarı ile bütünleşmesi olarak bakılabilir. Aslında bu amaca 2005 yılında başlanmış olan tam üyelik müzakerelerinin başarı ile sonuçlanması ile beraber ulaşılması hedeflenmişti. Ancak tam üyelik müzakerelerinde muhtelif engellerden dolayı yeterince ilerleme kaydedilememiş olması, Türkiye ile AB arasındaki ekonomik bütünleşmenin tam üyelik sürecinden ayrı ama paralel ilerleyebilecek bir müzakere turu ile birlikte kurgulanması yönünde bir iradenin oluşmasına imkan tanımıştır. Tam da bu nedenle Türk tarafı Gümrük Birliğinin derinleştirilmesi müzakerelerinin ayrıca başlatılmasına razı olmuştur. Ankara açısından bu kararı adeta zorunlu kılan bir diğer gelişme ise AB ile ABD arasında son olarak 11. Turu tamamlanan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Mayıs 2015’te sağlanan siyasi mutabakat sonrasında 2016 yılının ikinci yarısında resmi müzakerelere geçilmesi beklenmektedir. – TTIP görüşmeleridir. AB ile ABD arasında ortak bir yatırım ve ticaret alanı oluşturmaya yönelik bu müzakerelere Türkiye de haklı olarak taraf olmak istemektedir. Ancak Türkiye’nin TTIP’e müstakbel üyeliği Gümrük Birliğinin derinleştirilmesi suretiyle Türkiye’nin AB Tek Pazarına dahil olması ile çok daha kolaylaşacaktır. Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile sanayi ürünlerinin aksine bugüne kadar uluslararası rekabetten büyük ölçüde korunmuş olan hizmetler sektörünün AB rekabetine açılması söz konusu olacaktır. Bu sayede örneğin Ankara-Istanbul arasında AB menşeli uçaklar da yolcu taşıyabilecek veya AB bankaları BDDK’nın iznine tabi olma- Yenilenen Gümrük Birliğinin Türk ekonomisi ve dolayısıyla ekonomik aktörler bakımından mevcut Gümrük Birliğinden daha derin sonuçları olacağı açıktır. dan Türkiye’de şube açabileceklerdir. Benzer kolaylıklar Türk şirketlerinin AB ülkelerinin ulusal pazarlarına erişimde sağlanacaktır. Hizmetler sektöründe pazar erişiminin karşılıklı olarak bu şekilde kolaylaştırılması, bütün hizmetler sektörünün temel rekabet dinamiklerini yakından etkileyecektir. Gümrük Birliğinin güncellenmesi ile birlikte ön planda yer alacak olan mevzuat uyumu, rekabet dinamiklerinin yönünü belirleyecek olan bir diğer özelliktir. AB Tek Pazarına dahil olabilmek için Gümrük Birliğinin kapsadığı belli başlı politika alanlarında mevzuat uyum yükümlülüğünün üstlenilmesi gerekecektir. Daha farklı bir anlatımla, bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile birlikte prensip olarak Türkiye’nin bankacılık, ulaştırma, telekomünikasyon gibi birçok hizmet sektöründe AB mevzuatını üstlenmesi gerekecektir. Bu şekilde bir mevzuat uyum yü- kümlülüğünün üstlenilmesi, ekonomik politikaları açısından da öngörülebilirliğin artırılmasına katkıda bulunacaktır. Yatırım kararları bakımından büyük önem taşıyan gelecek mevzuata dair bir yol haritasının ortaya çıkması yatırım ortamını da iyileştirecektir. Belli başlı bütün bu sektörlerde Türkiye’nin AB mevzuatını üstlenecek olması tam üyelik müzakereleri açısından bir avantaj oluşturmaktadır. Zira bütün bu alanlarda Gümrük Birliğinin hayata geçirilmesi için atılacak adımlar tam üyelik müzakerelerinin de daha hızlı ilerlemesine olanak sağlayacaktır. Ancak mevzuat uyumunun bütün bu olumlu yönlerine rağmen Türkiye gibi bir ülke için kayda değer bir dezavantajı da bulunmaktadır. Türkiye henüz bir AB üyesi olmadığından, söz konusu mevzuatın oluşturulduğu, müzakere edildiği ve zaman zaman oylandığı karar alma süreçlerine resmen dahil olamayacaktır. Kendi siyasi iradesi dışında şekillenen bu mevzuata, AB Tek Pazarı ile entegrasyon hedefi uğruna, uyma mükellefiyetinin üstlenmiş olmasının doğal sonucu AB lehine bir siyasa bağımlılı- Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile sanayi ürünlerinin aksine bugüne kadar uluslararası rekabetten büyük ölçüde korunmuş olan hizmetler sektörünün AB rekabetine açılması söz konusu olacaktır. ğının yaratılması olacaktır. Bu nedenle, vurgulanan avantajlarına rağmen, Gümrük Birliği müzakerelerinde mevzuat uyumu konusunda Türk tarafının daha esnek bir yaklaşım talebi ile masaya oturacağını beklemek gerekir. Bunun sonucu olarak bazı sektörlerde mevzuat uyumu ilkesinin benimsenmesi diğer bazı sektörlerde ise mevzuat uyumu olmadan pazar erişimi kolaylığı sağlanarak serbest ticarete geçilmeye çalışılacağı ifade edilebilir. Bu konunun müzakerelerin en zorlu ve hassas boyutlarından birini teşkil edeceği muhakkaktır. Derinleştirilmiş Gümrük Birliğinin iş dünyası bakımından getireceği bir diğer yenilik ise güncellenmiş bir anlaşmazlıkların halli mekanizması olacaktır. Mevcut Gümrük Birliği, anlaşmazlıkların halli için siyasi mutabakatı şart koşmaktadır. Bunun sonu- İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 73 Yeni anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile birlikte prensip olarak Türkiye’nin bankacılık, ulaştırma, telekomünikasyon gibi birçok hizmet sektöründe AB mevzuatını üstlenmesi gerekecektir. cu olarak görüş birliğinin oluşmadığı hallerde anlaşmazlıklar da çözüme kavuşturulamamaktadır. Taraflardan herhangi biri, Türkiye veya AB, istemedikleri takdirde çözümü bloke edebilmektedir. Nitekim bu nedenle Gümrük Birliğinin işleyişine dair iki tarafın da şikayet listesi gittikçe uzamaktadır. Örneğin AB tarafı Türkiye’nin Gümrük Birliğinin Kıbrıs’a genişletilmesine dair protokolü yürürlüğe koyması hususunda başarılı olamamış keza Türkiye de AB’nin TIR kotalarına ilişkin kısıtlayıcı uygulamalarını son vermesini sağlayamamıştır. Derinleştirilmiş Gümrük Birliğinde anlaşmazlıkların halli için siyasi mutabakat aranmayacaktır. Siyasi düzeyde görüş birliğinin oluşamaması durumunda şikayetçi olan taraf konuyu yargı, tahkim veya hakemliğe taşıyabilecektir. Böylelikle sorunların birikmeden çözüme kavuşturulmaları mümkün hale gelecektir. Konunun iş dünyası açısından önemi ise bu mekanizma sayesinde AB kurallarına aykırılık taşıyan uygulamaların artık şikayet konusu yapılabilecek olmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin bugüne kadar kamunun piyasalarda rekabeti bozucu kararları şikayet konusu yapılamamaktaydı. Örneğin belirli sektör veya firmalara münhasır olarak verilen yardımlar, ilgili piyasalarda rekabeti bozsalar bile denetim altına alınamamaktaydı. Anlaşmazlıkların halli mekanizması kamuyu bu tip uygulamalara son vermeye zorlayacaktır. Veya AB ile uyum mükellefiyetinin üstlenilmiş olduğu alanlarda AB müktesebatına aykırılık taşıyabilecek olan kamu karar ve uygulamalarına da bu 74 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 kurumsal hükümler sayesinde son verilmesi imkanı ortaya çıkacaktır. Aynen insan hakları alanındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AIHM) örneğinde olduğu gibi kamunun ekonomi alanındaki uygulamalarının denetimi için uluslararası yargı, tahkim veya hakemlik kurumlarından yararlanılabilecektir. Ancak AIHM’den farklı olarak konunun yargıya taşınması için iç hukuk yollarının tüketilmesi gibi çözüme ulaşılmasını uzatan bir şart olmayacaktır. Uluslararası tahkime, Türkiye ile AB arasında mutabakat sağlanamaması durumunda gidilebilmesi esas olacaktır. Bütün bu açılardan bakıldığında Gümrük Birliğinin derinleştirilmesinin 2001 ekonomik reform programı gibi uzun vadeli ve kapsamlı etkilerinin olacağını söylemek mümkündür. Bu nedenle bu müzakereyi yürütecek olan kamu kadar bu müzakerenin sonuçlarından etkilenecek olan iş dünyasının da bu sürece mümkün olduğu kadar hazırlıklı olması önem taşımaktadır. İş dünyası bakımından ilk aşamada müzakerelerin takvim ve içeriğine belirginlik kazandırılması, ikinci aşamada ise ilgili sektörler bakımından olası etkilerinin belirlenmesi önemli olacaktır. Ekonomik etki değerlendirmesi olarak adlandırılabilecek bu hazırlık çalışması bir taraftan sek- İş dünyası bakımından ilk aşamada müzakerelerin takvim ve içeriğine belirginlik kazandırılması, ikinci aşamada ise ilgili sektörler bakımından olası etkilerinin belirlenmesi önemli olacaktır. Ekonomik etki değerlendirmesi olarak adlandırılabilecek bu hazırlık çalışması bir taraftan sektör ve firmalarımızın bu büyük dönüşümü gerçek anlamda bir rekabetçilik avantajına çevirmeleri bakımından diğer taraftan ise AB ile böylesine geniş kapsamlı bir müzakereye oturacak olan kamu heyetinin doğru bilgi ve tespitlerle desteklenmesi bakımından elzemdir. tör ve firmalarımızın bu büyük dönüşümü gerçek anlamda bir rekabetçilik avantajına çevirmeleri bakımından diğer taraftan ise AB ile böylesine geniş kapsamlı bir müzakereye oturacak olan kamu heyetinin doğru bilgi ve tespitlerle desteklenmesi bakımından elzemdir. Sonuçta Gümrük Birliğinin derinleştirilmesi önümüzdeki yılların dönüşüm potansiyeli en yüksek ekonomik programının dayanağını teşkil edecektir. İş dünyasının da bu vizyonun paralelinde kendisini hazırlaması Türkiye’nin arzuladığı ekonomik sıçramayı başarabilmesinin temel anahtarı olacaktır. AB’nin 2015 Sonbahar Ekonomi Raporu’ndan: “Türkiye’de İşsizlik Artacak” Avrupa Komisyonu 2015 Sonbahar Dönemi Ekonomik Görünüm Raporu’nu yayımladı. Rapor’un Türkiye Ekonomisi’ni değerlendiren kısmının tercümesini okurlarımıza sunuyoruz. TÜRKİYE Zorlu koşullara rağmen ılımlı büyüme devam etmektedir. Düşük petrol fiyatları, son çeyreklerde özel kesim iç talebini artırmış, buna karşılık ihracat düşmüştür. Hızla artan gıda fiyatları ve kur devalüasyonundan geçiş, enflasyonu yüksek tek hanelerde tutmuştur. TL’deki değer kaybı ihracatı desteklese de, cari açığın GSYH’nin %6’sı düzeyinde kalmaya devam etmesi beklenmektedir. Siyasi belirsizlikle birlikte, hem yerel, hem bölgesel olarak kötüleşen güvenlik sorunları büyümeye yönelik olumsuz riskleri oluşturmaktadır. İç talep, büyümenin itici gücü olarak geri dönmektedir. GSYH’nin yıllık bazda %3,1 artmasıyla, 2015’in ilk yarısında Türkiye ekonomisi ılımlı düzeyde büyümeye devam etmiştir. Net ihracatın büyümeye en büyük katkıyı yaptığı geçen yıla oranla bu yıl yurtiçi talebe dayalı büyümeye açık bir kayma olmuştur. Düşük petrol fiyatları ve finansal koşulların kolaylığı ile desteklenen tüketici harcamaları %5,1 artış göstermiştir. Özel yatırımlar da, iki yıla yakın durgunluk döneminden sonra %6,9 oranını geçmiştir. Daha güçlü ithalat artışı (%2,7) ve daha zayıf ihracat (-%1,6) bileşkesine bağlı olarak, net ihracat, 2015’in ilk altı ayındaki GSYH artışından 1,2 puan eksiltmiştir. Önemli bir sebep de, düşük petrol fiyatlarının, özellikle Irak ve Rusya gibi petrol üreten ülkelerin, Türkiye ihracatına yönelik taleplerini yavaşlatması olmuştur. Güncel ekonomik veriler, 2015’in ikinci yarısında daha yavaş bir büyümeye işaret etmektedir. Kasım başındaki seçimler nedeniyle devam eden siyasi belirsizlik, Türkiye içinde ve Suriye’de kötüleşen güvenlik sorunları ve Temmuz/ Ağustos dönemindeki küresel finansal türbülans ile birlikte Eylül ayında tüketici güveni oldukça düşük seviyeye inmiştir ve özellikle tüketici harcamaları yavaşlamaktadır. Kur devalüasyonu ihracatı destekleyecektir. Bu yıl dış sektörün, üretim artışını frenleyeceğine ilişkin tahminlerin yerini 2016’da küçük bir pozitif büyüme katkısı alacaktır. Bu durum, Ocak-Eylül 2015 döneminde Lira’nın %16 reel efektif değer kaybına dayanmaktadır. Türk mal ve hizmetlerine yönelik olarak, bununla ilişkili uluslararası rekabet gücü kazancı, en azından geçici olarak ekonomiyi destekleyecektir. İç talep tarafında, düşük petrol fiyatları etkisinin azalması, istikrarsız güvenlik ortamı ve siyasi belirsizliğin olumsuz etkileriyle birlikte tüketici harcamalarının yavaşlayacağı tahmin edilmektedir. Zorlu ekonomi dışı koşullara rağmen, gayri safi sabit sermaye oluşumunun, Türk iş dünyasının artan uluslararası rekabet gücü ve uzun bir durgun sermaye yatırımı dönemi sonrasında yenileme yatırımlarıyla destekli biçimde ılımlı ölçüde büyümeye davam edeceği tahmin edilmektedir. Hanehalkı borçlanmasının makro tedbirlerle daraltıldığı ve finansal olmayan kuruluşların kolay finansal koşullardan artan biçimde fayda sağladığı görülmektedir. Ilımlı büyümenin devam etmesi beklenmektedir. İç talep artışının yavaşlamasına rağmen, GSHY’nin 2015 geneli için %3.0 büyüme kaydetmesi beklenmektedir. Artan net ihracatın ise 2016’da iç talep yavaşlamasına ağır basacağı ve böylelikle yıllık GSYH büyümesinin %3,2’ye geleceği tahmin edilmektedir. Tüketici ve iş dünyası güveninin istikrara kavuşacağı varsayımıyla iç talebin kademeli olarak artacağı ve GSYH büyümesini 2017’de %3,4’e çıkaracağı beklenmektedir. ABD Merkez Bankasının politika faiz oranını artırmaya başlamasıyla Türk finansal varlıklarının yeniden satış eğilimine girme olasılığı bu büyüme tahminine yönelik olumsuz bir risk oluşturmaktadır. Bu durum iç talebe olumsuz etkilerle birlikte Türkiye para politikasında ciddi sıkılaşma yaratabilir. Siyasi belirsizliğin devam etmesi, iç karışıklığın devam etmesi ve bölge güvenliğinin daha da kötüleşmesi diğer önemli olumsuz riskleri oluşturmaktadır. İŞVEREN / Temmuz - Ağustos 2015 75 Para politikası uygunluğunu korumaktadır. Enflasyon, 2015’te yüksek seviyede devam etmiştir. Üçüncü çeyrekte ortalama enflasyon yaklaşık %8’e ulaşmış, çekirdek enflasyon ise bunun biraz üzerine çıkmıştır. Gıda fiyatlarındaki ve döviz kurlarındaki artış, düşük petrol fiyatlarının enflasyonu düşürücü etkisini yok etmiştir. Yılın ilk dokuz ayında TL’nin değer kaybı Euro karşısında %16,5, ABD doları karşısında ise %23,3 olmuştur. Enflasyonun %5 olan resmi hedefin oldukça üzerine çıkmasına rağmen, Merkez Bankası, Şubat ayından itibaren bir haftalık repo oranı olan temel faiz oranını %7,5 düzeyinde korumuştur. Kökleşmiş enflasyon beklentilerinin devam etmesine izin veril2014 dikçe, tüketici fiyatları enflasyonunun %7-%8 düzeyinde kalacağı tahmin edilmektedir. Artan işsizlik ve büyük cari açık. İstihdam artışının, işgücü piyasasının son yıllardaki yavaş büyümesiyle tutarlı biçimde büyümenin nispeten biraz altında kalması beklenmektedir. İşgücü piyasasının son yıllardaki büyüme oranına yakın düzeyde genişleyeceği varsayımına dayalı olarak, 1564 yaş grubundaki işgücü için işsizlik oranının 2017’de %11,5’e çıkacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’nin büyük cari açığı, parasal olmayan altın ithalatındaki düşüşün desteğiyle, 2014’te %5,8’e inmiştir. Petrol fiyatlarındaki düşüşün 2015’te açığı dolar olarak azaltması İstihdam İşsizlik Oranı (a) İşçi başına brüt ücret Birim işgücü maaliyeti (ekonomi geneli) Reel birim işgücü maaliyeti Hane halkı tasarruf oranı (b) GSYH deflatörü Tüketici fiyatları endeksleri Dış ticarete konu mal fiyatları Dış ticaret dengesi (mallar) (c) Cari denge (c) Borçlanma (c) Genel bütçe dengesi (c) Dönemsel düzeltilmiş bütçe dengesi (d) Yapısal bütçe dengesi (d) Brüt kamu borcu (c) Kamu maliyesi istikrarlı ve sürdürülebilir durumdadır. Mevcut bütçe gerçekleşme verilerine dayalı olarak, 2015’te genel bütçe açığının GSYH’nin %1,4’üne ineceği tahmin edilmiştir. Devam eden güvenlik sorunlarıyla ilgili olarak yapılan harcamaların gelecek yıl açığı biraz artırması beklenmektedir. Kamu Borcu/GSYH oranı, TL’deki değer kaybı nedeniyle, 2015’te biraz artmıştır. Borç oranındaki aşağı yönlü ilerlemenin 2016’da devam edeceği tahmin edilmektedir. Türkiye Tahminleri Milyar TL GSYH Özel tüketim Kamu tüketimi Gayri Safi Sabit Sermeye Oluşumu İhracat (Mal ve Hizmetler) İthalat (Mal ve Hizmetler) GSMH GSYH bünyesini katkı ancak GSYH oranı açısından pek az bir değişiklik olması beklenmektedir. İzleyen iki yıl süresince açığın, GSYH’nin %6’sına ulaşacak ölçüde genişlemesi beklenmektedir. Yıllık değişim yüzdesi Cari fiyatlar %GSYH 96-11 2012 2013 2014 2015 2016 2017 1747,4 1203,9 268,2 351,7 484,7 562,4 1720,7 100 68,9 15,3 20,1 27,7 32,2 98,5 4,2 4,4 4,5 5,5 7,1 8,1 4,3 4,9 0 -0,5 1 8,5 31,3 27,2 -1,8 29,7 -0,9 -6,2 -3,1 - 2,1 -0,5 6,1 -2,7 18,3 -0,5 2,4 -0,2 -1,6 3,9 3,1 8,3 12,8 13,8 6,5 6,9 8,9 -3,1 -8,1 -6,1 -6,1 -0,3 36,2 4,2 5,1 6,5 4,4 -0,3 9 3,9 5,3 1,4 -2,1 2,8 8,9 10,9 9,4 3,1 6,2 7,5 3,7 -9,4 -7,8 -7,8 -1,6 36,1 2,9 1,4 4,7 -1,3 6,8 -0,2 2,8 1,3 0 1,6 1,6 10,1 10,7 9,3 0,9 8,3 8,9 1,3 -7,7 -5,8 -5,8 -1,5 33,5 3 3,6 4,8 3 -1,2 2,5 3,6 3,7 0,2 -1 2,2 10,8 9,2 8,3 2,4 5,8 7,4 1 -8,2 -5,9 -5,9 -1,4 34,3 3,2 2,4 5 3,2 5,3 4 3,1 3 0,1 0,1 2,5 11,2 9,4 8,7 1,5 7 7,7 -1,5 -8,3 -6,2 -6,2 -1,7 33,4 3,4 2,9 4,8 3,5 6 5,3 3,3 3,4 0,1 0 2,7 11,5 9,4 8,7 1,5 7 7,5 -0,8 -8,3 -6,3 -6,3 -1,4 32,3 İç talep Stok değişimi Net ihracat (a) toplam işgücünün yüzdesi olarak. (b) brüt tasarruf / brüt harcanabilir gelir. (c) GSYH yüzdesi olarak. (d) potansiyel GSYH yüzdesi olarak 76 İŞVEREN / Temmuz - Ağustos 2015 görüş OECD: “Türkiye’de TL’nin Hızlı Değer Kaybı Şirketlerin Bilançolarını Olumsuz Etkiledi” OECD Kasım 2015 Ekonomik Görünüm Raporu’nu yayınladı. Küresel ekonomi ve Türkiye ekonomisi konularında Rapor’da yer alan tespit ve görüşleri okurlarımıza sunuyoruz. Yükselen Pazar ekonomilerindeki yavaşlama ve dünya ticaretindeki düşüş küresel görünümü bulutlandırıyor. Bu yıl küresel büyüme uzun dönem ortalamalarının hayli altında kalarak %2.9 dolaylarında gerçekleşecek. Buna karşılık 2016 ve 2017’de sırasıyla %3.3 ve %3.6’ya yükselecek. Fakat bu, Çin’in canlanmasına ve gelişmiş ekonomilerde yatırımların artmasına bağlı görünüyor. OECD Genel Sekreteri Angel Gurria’nın Görünüm Raporunu sunuş konuşmasındaki, “küresel ticaretteki yavaşlama ve yatırımların devam eden zayıflığı derin endişe yaratmaktadır. Ticaret ve yatırımların artışı ile daha güçlü küresel büyüme el ele gitmelidir. Antalya’da biraraya gelecek olan G-20 liderleri güçlü, sürdürülebilir ve dengeli büyüme konusundaki çabalarını yenilemek zorundadır” sözleri dikkat çekmiştir. Rapora göre ABD’de büyüme yükseliş trendini korumaktadır. ABD ekonomisinin önümüzdeki yıl %2.5, 2017’de ise %2.4 büyümesi beklenmektedir. Halen büyümenin temel belirleyeni hanehalkı talebidir. Euro Bölgesinde genişletici para politikası, düşük petrol fiyatları ve sıkı bütçe kurallarının yumuşatılması büyümeyi güçlendiriyor. Euro Bölgesi’nin 2016’da %1.8, 2017’de ise %1.9 büyümesi beklenmektedir. Çin’de ekonomik büyümenin bu yıl %6.8’e gerileyecek, 2017’de ise %6.2’ye inecektir. Diğer yükselen piyasa ekonomilerinde ise, düşen emtia fiyatları, daha sıkı kredi koşulları, daha düşük potansiyel büyüme hızı, sermaye kaçışı ve ulusal paraların değer kaybı mali kırılganlıklar yaratabilecektir. Halen resesyon yaşayan Brezilya ve Rusya ekonomileri 2017’den önce pozitif büyümeye geçemeyecektir. Buna karşılık Hindistan’da önümüzdeki yıllarda büyüme hızının %7’nin üstünde kalması beklenmektedir. OECD Raporu, OECD ve G-20 ekonomilerine talebi destekleme ve potansiyel büyüme hızını yükseltme çağrısı yapıyor. Rapora göre kamu yatırımlarını artırmak için ortak çaba gereklidir. Bu sayede borç/GSYH oranı artırılmadan büyümeye hız kazandırılabilir. OECD TÜRKİYE EKONOMİK GÖRÜNÜM RAPORU, 2015 Siyasi belirsizliklerin azalacağı, istihdam artışının süreceği, döviz kurlarındaki değer kaybının ve küresel piyasalardaki iyileşmenin ihracatı destekler şekilde giderek güçleneceği varsayımıyla, GSYH’nın 2015 yılında %3’ten, 2017’de %4’ün üzerine çıkacağı tahmin edilmektedir. Güney sınırındaki jeopolitik kriz ve buna bağlı sığınmacı akını, zorluklara neden olmaktadır. Ekim ayına kadar süren döviz kurlarındaki gerileme, fiyat rekabetini güçlendirirken, aynı zamanda hane halkı güvenini zayıflatmış, şirket bilançoları üzerinde baskı yaratmış ve halihazırda yüksek olan enflasyona katkıda bulunmuştur. Büyük dış finansman ihtiyacı ve uluslararası sermaye piyasalarındaki değişken koşullar, ihtiyatlı makroekonomik politikaları gerektirmektedir. Enflasyonun kontrol altında tutulması için sıkı para politikası sürdürülmelidir ve eğer enflasyon hedefle- nenin üzerinde olmayı ısrarla sürdürürse, para politikası daha da sıkılaştırılmalıdır. Genel devlet düzeyinde mali şeffaflık konusundaki eksiklikler, değerlendirme yapmayı güçleştirse de, ekonomiye mali destek için hareket alanı olduğu düşünülmektedir. Talebi yeniden dengelemek ve büyümeyi güçlendirmek için programlanmış yapısal reformların uygulanmasında ilerleme kaydedilmesi kritiktir. Türkiye’nin kişi başına karbon ayak izi, daha gelişmiş ekonomilerden düşük olmakla birlikte OECD bölgesinde en hızlı artıran ülkelerden biridir. Hükümetin son olarak açıkladığı 2020-2030 dönemine ilişkin emisyon rotası, yakıt türleri üzerindeki vergi oranlarının daha fazla uyumlaştırılması gibi somut enerji verimliliği tedbirlerinin belirlenmesine ve yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılmasına yardımcı olmalıdır. Büyüme, potansiyelin altında olmuştur. İş yaratılması ve özel tüketim tale- bi, düşen petrol fiyatlarının gerisindeki güçlü etken olmayı sürdürmüştür. Dış yönlü olarak, bölgesel çalkantı artmış ve özellikle Rusya ve Irak ile olan ticaretin hızla düşmesine bağlı olarak toplam ihracattaki daralma sürmüştür. Suriye’den gelen 2 milyonun üzerindeki sığınmacı, Türkiye’nin sıkıntılarını artırmaktadır. Buna karşılık, Avrupa piyasalarına yönelik ihracat beklentileri olumlu yönde gelişmekte olup, uluslararası ve iç güven Ekim ayında artmıştır ve 1 Kasım Genel Seçim sonuçları siyasi belirsizliği azaltmıştır. Döviz kurlarındaki sert gerileme, ihracatçılar bakımından fiyat rekabetini artırmış, fakat aynı zamanda halihazırda her ikisi de %8 civarında olan ve Merkez Bankası’nın %5’lik hedefinin oldukça üzerinde bulunan tüketici fiyatları enflasyonunu ve yıl sonu enflasyon beklentilerini artırmıştır. Büyüme orantısız şekilde iç talebe dayandığından cari işlemler açığının 2015 yılında GSYH’nın %5’inin üzerinde olmayı sürdüreceği İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 77 tahmin edilmektedir. Dış borçların yeniden finansmanı da dahil, dış finansman ihtiyacının 2016 yılında GSYH’nın %25’ine ulaşması beklenmektedir. Bankaların ve şirketlerin borçları sorunsuz şekilde çevrilmekle birlikte, küresel sermaye piyasalarındaki koşullara bağımlılığın fazla olması, zayıflık kaynağı olmayı sürdürmektedir. İhtiyatlı makroekonomik yönetime ve iddialı yapısal reformlara ihtiyaç vardır. Öncelik enflasyon dahil güveni korumak olduğundan, ekonomik faaliyetlerdeki ciddi gerilemeye rağmen, para politikası dikkatli olarak sürdürülmelidir. Bu, enflasyonun ısrarlı şekilde hedefin üzerinde kalmayı sürdürmesi durumunda para politikasının daha da sıkılaştırılmasını gerektirebilir. Konjonktür karşıtı mali desteklerin sağlanmasına imkan olabilir, fakat genel devlet düzeyinde mali şeffaflığın zayıf olması, mali durumun sürdürülebilirliğine ilişkin değerlendirme yapmayı güçleştirmektedir. Sosyal güvenlik sisteminin ve yerel yönetimlerin konsolide dengeleri, kamu-özel sektör ortaklıklarına ilişkin hükümet garantileri ve devlete ait kuruluşların mali faaliyetleri daha sistematik şekilde rapor edilmelidir. İhtiyatlı makroekonomik tedbirler, 2014 yılının ortalarından bu yana borçlarda artışın sınırlandırılmasına yardımcı olmuştur ve sürdürülmelidir. Rekabet gücünün artırılması, Türkiye’nin temel Avrupa piyasalarındaki iyileşmeden azami şekilde yararlanması bakımından anahtardır. Döviz kurlarındaki sert gerileme, ihracata yardımcı olmuştur; ancak enflasyon yüksek düzeyini korursa ya da daha da yükselirse, rekabet kazançları kaybedilecektir. 2014-2018 dönemine ilişkin Kalkınma Planı’nda programlanmış yapısal reformlar, özellikle işgücü piyasası reformları, istihdamın kayıtlı işletmelere kaymasına yardımcı olacak, verimliliği artıracak ve büyümenin yeniden dengelenmesini sağlayacaktır. Daha kaliteli ve daha iyi ücretli işlerin yaratılması, çoğu kayıtdışı sektörde çalışan nitelik düzeyi düşük kadınlar için sosyal içermeyi artıracaktır. Kişi başına sera gazı emisyonu, diğer gelişmiş ekonomilere göre düşük olsa da 1990-2013 döneminde %110 artmıştır ve bu OECD ülkeleri arasındaki en yüksek artış oranıdır. Bu durum, kömür dahil yakıtlar üzerindeki zımni karbon vergisi oranlarının daha fazla uyumlaştırılması gibi etkin enerji verimliliği tedbirlerini ve yenilenebilir enerji yatırımlarını gerektirmektedir. Büyüme, kademeli olarak artmaya ayarlanmıştır. 1 Kasım Genel Seçimlerinden sonra siyasetteki normalleşmenin özel tüketim ve yatırımlarda iyileşmeyi teşvik edeceği varsayımıyla, büyümenin 2016 yılında %3,5, 2017’de %4’ün üzerinde olacağı tahmin edilmektedir. Aşağı yönlü temel riskler; jeopolitik gerginlerin artması, Avrupa ve Çin’de ekonomik faaliyetlerin zayıflamasıdır. Uluslararası alanda ve ülke içinde güvenin azalmasına neden olacak gelişmeler, mali durumu olumsuz etkileyebilir ve büyümeyi tahminlerin gerisinde bırakabilir. Buna karşılık, yönetim koşullarında iyileşme ve reformlarla sağlanacak ilerleme, rekabet gücünü ve güveni artırabilir, ilave yatırımları ve iş yaratılmasını harekete geçirebilir. Türkiye: Talep, Üretim ve Fiyatlar Piyasa fiyatlarıyla GSYH Özel Tüketim Kamu Tüketimi Gayri Safi Sabit Sermaye Oluşumu Yurtiçi nihai talep Stok değişimi1 Toplam yurtiçi talep Mal ve hizmet ihracatı Mal ve hizmet ithalatı Net ihracat1 GSYH deflatörü TÜFE Özel tüketim deflatörü İşsizlik oranı Cari işlemler açığı2 1.Reel GYSH’daki değişimlere katkılar 2.Piyasa fiyatlarla GSYH’nın yüzdesi olarak Kaynak: OECD Economic Outlook 78 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 2012 Cari fiyatlarla Milyar TL 1.416,8 994,4 210,3 287,1 1.491,8 -1,9 1.489,9 372,6 445,7 -73,1 - 2013 4,2 5,1 6,5 4,4 5,1 1,4 6,5 -0,2 9,0 -2,9 6,2 7,5 6,2 9,0 -7,9 2014 2015 2016 1998 Fiyatlarıyla, yüzde değişim 2,9 3,1 3,4 1,4 3,3 2,8 4,7 8,1 5,2 -1,3 5,7 4,7 1,3 4,5 3,5 0,0 -0,7 -0,3 1,4 3,9 3,3 6,8 -0,7 2,5 -0,2 1,5 2,4 1,8 -0,7 -0,1 8,3 8,9 7,0 10,0 -5,8 7,3 7,4 7,3 10,5 -5,3 6,8 6,9 6,5 10,8 -4,9 2017 4,1 3,8 3,6 5,0 4,0 0,0 4,1 5,7 5,6 -0,1 5,0 6,5 5,9 10,3 -4,9 görüş IMF’nin Ekim 2015 Raporu IMF, “Daha Düşük Emtia Fiyatlarına Uyum” başlıklı Dünyanın Ekonomik Görünümü Ekim 2015 Raporu’nu yayınladı. Küresel Büyüme oranının durağan şekilde devam ettiğine ve risklerin arttığına işaret edilen Rapor’un Türkiye ile ilgili bölümlerini okurlarımıza sunuyoruz. IMF Tahminlerine Göre 2016 Yılında Türkiye’de Büyüme Hızı Hafifçe Azalacak, Buna Rağmen Cari Açık Oranı Artacak, Enflasyon Hızı Hafifçe Düşecek, İşsizlik Oranı Yükselecek Büyüme Rapor’a göre 2016’da 2015’e göre büyüme oranı dünya genelinde %3,1’den %3,6’ya çıkacak (Tablo). Büyüme hızı Gelişmiş Ülkeler ve Gelişen Ülkeler ortalamasında artış gösterecek. Buna karşılık Gelişen Asya Ülkelerinde %6,5’ten %6,4’e iniş öngörüldü. Bunun temel nedeni Çin’in büyüme hızının %6,8’den %6,3’e gerileyecek olması. Avro Bölgesi’nin büyüme oranı iyileşmeye devam edecek (%1,5 ve %1,6), Rusya ise 2016’da da küçülmekten kurtulamayacak. En yüksek büyüme hızı Hindistan’a ait (%7,3 ve %7,5). IMF, Türkiye’nin büyüme oranını 2015 için %3; 2016 için %2,9 olarak tahmin etti. Bu oranlar ekonomik faaliyetlerdeki durgunluğun sürmesi anlamına geliyor. Üstelik kişi başına GSYH son yedi yılda 10 bin doları aşamadığı gibi, 2014 ve 2015’te bu çizginin de altına düştü. Kısaca, eğer IMF’nin 2016 tahmini doğru çıkarsa, nüfusa eklenen en az 2 milyon 100 bin Suriyeli de dikkate alındığında ortalama yaşam standardının azalacağını söylemek yanlış olmaz. IMF, %3’lük büyümenin siyasi belirsizlikle birlikte iç talebi baskılayacağını da belirtti. Enflasyon (TÜFE) 2016’da 2015’e göre tüketici fiyatları artış hızı dünyada %3,3’ten %3,4’e çıkacak. Gelişmiş ülkelerde enflasyonun 0,9 puan yükselişle %1,2’ye ulaşacağı, gelişen ülkelerde ise %5,6’dan %5,1’e ineceği tahmin edildi. Türkiye’de enflasyon hızının 2015’te %7,4; 2016’da %7 olacağı öngörüldü. Bu düzeyler gelişen ülkelere ait oranların üzerinde. Türkiye’ye kıyasla daha yüksek oranlara ise Güney Amerika ve Orta Doğu Ülkelerinde rastlanıyor. IMF, Türkiye’nin 2015 enflasyon hızının hedeften 2,5 puan sapacağını belirtti. Cari İşlemler Açığı Türkiye’de cari işlemler açığının GSYH’ye oranının 2015’te %4,5; 2016’da ise yükselerek %4,7 olacağı öngörüldü. Buna karşılık, dünyadaki önemli aktörlerde ya açık yerine fazla var, ya da açık çok daha düşük. Milli gelir artış hızındaki azalışa rağmen cari açığın ciddiyetini koruması önemli bir risk oluşturuyor ve yapısal sorunlara (üretimin teknolojik niteliksizliği ve ithalata bağımlılık) işaret ediyor. Cari işlemler GSYH’ye oranla 2015 ve 2016 yıllarında dünyada %0,3 ve %0,1; Gelişmiş Ülkelerde %0,5 ve %0,3; Avro Bölgesinde %3,2 ve %3,0; Gelişen Asya Ülkelerinde %2,0 ve %1,8 fazla verecek. Gelişen ülkeler ortalamasında ise sadece %0,1 ve %0,2 açık söz konusu olacak. İşsizlik Gelişmiş ülkelerde işsizlik azalacak; Avro Bölgesi Ülkelerinde 2015’teki %11 düzeyinden %10,5’e ineceği tahmin edildi. Çin’deki oran %4,1. Rusya ve Brezilya’da ise enerji ve diğer emtia fiyatlarındaki düşüşün istihdama olumsuz etkileri fark ediliyor. 2015’ten 2016’ya ülkeler genelinde işsizlik baskısının hafifleyeceği tahmin edilirken, Türkiye’de işsizlik oranının %10,8’den %11,2’ye yükseleceğinin öngörülmesi; büyüme, sanayi, istihdam ve mesleki eğitim politikalarının 1 Kasım’dan sonra kurulacak yeni hükümet tarafından ilgili toplum kesimleri ile birlikte acilen ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 79 Ülke ve Ülke Grupları İtibariyle Temel Göstergelere İlişkin Tahminler, 2015-2016 ÜLKELER GSYH (Yıllık % Değişim) Cari İşl./GSYH (%) İşsizlik (%) 2015 2016 2015 2016 2015 2016 2015 2016 Dünya 3,1 3,6 3,3 3,4 0,3 0,1 (.) (.) Gelişmiş Ülkeler 2,0 2,2 0,3 1,2 0,5 0,3 6,8 6,5 Avro Bölgesi 1,5 1,6 0,2 1,0 3,2 3,0 11,0 10,5 Gelişen Ülkeler 4,0 4,5 5,6 5,1 -0,1 -0,2 (.) (.) Gelişen Asya 6,5 6,4 3,0 3,2 2,0 1,8 (.) (.) ABD 2,6 2,8 0,1 1,1 -2,6 -2,9 5,3 4,9 Almanya 1,5 1,6 0,2 1,2 8,5 8,0 4,7 4,7 Fransa 1,2 1,5 0,1 1,0 -0,2 -0,4 10,2 9,9 İtalya 0,8 1,3 0,2 0,7 2,0 2,3 12,2 11,9 İngiltere 2,5 2,2 0,1 1,5 -4,7 -4,3 5,6 5,5 Japonya 0,6 1,0 0,7 0,4 3,0 3,0 3,5 3,5 Kore 2,7 3,2 0,7 1,8 7,1 6,7 3,7 3,5 Rusya -3,8 -0,6 15,8 8,6 5,0 5,4 6,0 6,5 Çin 6,8 6,3 1,5 1,8 3,1 2,8 4,1 4,1 Hindistan 7,3 7,5 5,4 5,5 -1,4 -1,6 (.) (.) Polonya 3,5 3,5 -0,8 1,0 -0,5 -1,0 7,5 7,2 Çek Cumhuriyeti 3,9 2,6 0,4 1,5 1,7 1,2 5,2 4,9 Romanya 3,4 3,9 -0,4 -0,2 -0,7 -1,5 6,9 6,8 Bulgaristan 1,7 1,9 -0,8 0,6 1,0 0,2 10,3 9,7 Endonezya 4,7 5,1 6,8 5,4 -2,2 -2,1 5,8 5,6 Malezya 4,7 4,5 2,4 3,8 2,2 2,1 3,0 3,0 Filipinler 6,0 6,3 1,9 3,4 5,0 4,5 6,3 6,0 Brezilya -3,0 -1,0 8,9 6,3 -4,0 -3,8 6,6 8,6 Arjantin 0,4 -0,7 16,8 25,6 -1,8 -1,6 6,9 8,4 Meksika 2,3 2,8 2,8 3,0 -2,4 -2,0 4,3 4,0 İran 0,8 4,4 15,1 11,5 0,4 1,3 11,7 12,3 Mısır 4,2 4,3 11,0 8,8 -3,7 -4,5 12,9 12,4 Türkiye 3,0 2,9 7,4 7,0 -4,5 -4,7 10,8 11,2 (.) Veri yoktur. Kaynak: IMF, Dünyanın Ekonomik Görünümü, Ekim 2015 80 Tüketici Fiyatları (Yıllık % Değişim) İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 görüş Küresel Ekonomi Yönetici Özeti Küresel büyüme, 2015 yılı için 2014 yılına kıyasla 0,3 puan ve Dünya Ekonomik Görünümü Temmuz 2015 Raporu’na göre 0,2 puan daha düşük düzeyde % 3,1 olarak tahmin edilmektedir. Büyük ülkelere ve bölgelere yönelik tahminler farklılık göstermeye devam etmektedir. Gelişen piyasalardaki ve gelişmekte olan ekonomilerdeki faaliyetleri, bazı gelişmekte olan büyük ekonomiler ve petrol ihraç eden ülkeler açısından daha zayıf tahminler yapılmasına yol açarken, üst üste beşinci yılda da yavaşlayacağı öngörülmekte, gelişmiş ekonomilerdeki toparlanmanın ise geçen seneye göre nispeten küçük ölçekte artması beklenmektedir. Azalan emtia fiyatları, gelişmekte olan piyasalara yönelik azalan sermaye akımları, para birimleri üzerindeki baskılar ve artan finansal piyasa dalgalanmaları ortamında, beklentilere ilişkin olumsuz riskler, özellikle gelişmekte olan piyasalar ve ekonomiler için artmıştır. Küresel büyüme, birkaç ay önce tahmin edilenden daha da durağan nitelikte devam etmektedir. Ülkeye özel şokların ve gelişmelerin belirli etkileri olmasına rağmen, gelişmiş ekonomilerde devam eden ılımlı toparlanma ve gelişmekte olan ekonomilerde art arda beşinci yılında görülen büyüme düşüşleri, hem orta vadeli hem de uzun vadeli ortak güçlerin de önemli ölçüde etkili olduğuna işaret etmektedir. Krizden bu yana süren zayıf verimlilik artışı, bazı gelişmiş ekonomilerdeki yüksek kamu ve özel kesim borçları, finansal sektör zayıflığı, düşük yatırımlar gibi kriz sonrası etkiler, demografik dönüşümler, pek çok gelişmekte olan ekonomide kriz sonrası kredi ve yatırım patlamasını takiben devam eden ayarlamalar, sınır ötesi önemli etkileriyle Çin’deki büyüme değişimi ve zayıf taleple birlikte yüksek üre- tim kapasitesinin neden olduğu emtia fiyatlarındaki düşüşler bu etkiler içinde yer almaktadır. Raporun birinci ve ikinci bölümünde, emtia fiyatlarındaki düşüşün nedenleri ve etkileri ele alınırken, Ekim 2015 Mali İzleme bölümünde emtia fiyatları dalgalanmasının yönetiminde mali politikaların ve mali politika çerçevelerinin rolü değerlendirilmektedir. Finansal piyasalardaki dalgalanma, Çin para birimindeki devalüasyon, küresel düzeyde riskten kaçınma eğilimi artışı, pek çok gelişmekte olan ekonomi için zayıflayan para birimleri ve dünya çapında hisse senedi fiyatlarında görülen keskin düzeltmeleri takiben Ağustos ayında zirveye çıkmıştır. Dalgalanmadaki geçici artışlar daha önce Yunanistan borç müzakereleri, Çin’deki keskin hisse fiyatları düşüşü ve buna ek olarak Haziran Temmuz döneminde Çin makamlarınca alınan politika tedbirleri ile ilişkilendirilmekteydi. ABD politika faiz oranlarının artışı yaklaşırken ve kötüleşen küresel görünüm ile gelişen piyasalar için finansal koşullar, ilkbahardan bu yana, özellikle hisse senedi fiyatları daha zayıf haldeyken, döviz kurunun düştüğü veya baskılandığı, dolar tahvil farkları ve uzun dönem yerel kur tahvil farklarının ise ortalama 50-60 taban puan artış gösterdiği son haftalarda sıkılaşmıştır. Buna karşılık, gelişmiş ekonomilerdeki finansal koşullar uygun biçimde devam etmekte, ABD’de ve İngiltere’de politika faiz oranı artışı yaklaşmasına rağmen reel faiz oranları düşük seyretmeye devam etmektedir. Emtia fiyatları özellikle son haftalarda zayıflamıştır. İlkbahardaki artıştan sonra Ocak’tan itibaren petrol fiyatları keskin biçimde düşmüştür; bu durum, dirençli bir arzı, İran ile yapılan nükleer anlaşmayı takiben gelecekte daha yüksek çıktı beklentisini ve daha zayıf küresel talebi yansıtmak- tadır. Metal fiyatları da küresel taleple ilgili duyulan kaygılar nedeniyle, özellikle emtia-yoğun yatırımlardaki ve Çin’deki imalat faaliyetlerindeki yavaşlamaya, ayrıca madenlere yönelik yatırım patlamasını takiben arz artışına bağlı olarak düşmüştür. Esnek kur rejimine sahip pek çok emtia ihracatçısı için düşen emtia fiyatları önemli ölçüde kur devalüasyonlarını tetiklemiştir. Ancak daha genel olarak, Ağustos 2014-Mart 2015 dönemine kıyasla son aylarda büyük ekonomilerin para birimlerindeki kur hareketleri göreli olarak daha ılımlı devam ederken, gelişen ülkelerin kurları daha keskin devalüasyonlar görmüştür. Dalgalı oranlı para birimleri arasındaki bu ayarlamalar, temel prensiplerin evrimini önemli ölçüde yansıtmıştır. Zayıf büyüme beklentisine ve kötüleşen ticaret koşullarına sahip ülkeler küresel düzenlemenin bir parçası olarak kur devalüasyon baskılarıyla karşılaşmaktadır. Üçüncü bölümde açıklandığı gibi, keskin ve sürekli biçimde döviz kuru hareketleri yaşayan ülkelerin net dış taleplerinde de önemli değişimler görmesi çok olasıdır. Bu küresel faktörler ve ülkeye özel gelişmeler, daha önce 2015-2016 için tahmin edilenden nispeten daha zayıf bir toparlanmaya ve daha yüksek olumsuz risklere işaret etmektedir. Gelişmiş ekonomilerdeki büyümenin bu yıl ve gelecek yıl ılımlı düzeyde artacağı tahmin edilmektedir. Bu yılki gelişmeler, düşen petrol fiyatları, uygun para politikaları ve bazı durumlarda kur devalüasyonlarıyla destekli olarak öncelikle, Euro Bölgesi’ndeki ılımlı toparlanmasının güçlendiğini ve Japonya’da pozitif büyümeye geçildiğini yansıtmaktadır. Gelişmiş ekonomilerdeki toparlanma, özellikle Kanada ve Norveç gibi emtia ihracatçılarındaki ve Japonya dışı Asya’daki (Kore, Tayvan) düşük büyümeden etkilenmiştir. İşsizlik azalmakta ancak, toparlanİŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 81 manın daha sağlam olduğu ABD dahil olmak üzere verimlilik artışı zayıf biçimde devam etmektedir. Bu durum, orta vadeli görünüme ilişkin kaygıları artırmaktadır. Büyümenin, özellikle Kuzey Amerika’da, 2016 yılı içinde biraz artması beklenmektedir. Ancak, orta vadeli tahminler, düşük yatırımların, olumsuz demografik yapıların ve zayıf verimlilik artışının bir bileşkesini yansıtır biçimde hafif kalmaktadır. Son dönemde biraz daha düşen petrol ve diğer emtia fiyatları, net emtia ithalatçısı gelişmiş ekonomilerin çoğunluğunda talebi destekleyebilir ancak, gelişmekte olan ekonomilerdeki yavaşlama daha zayıf ihracat anlamına gelecektir. Emtia fiyatlarında tekrarlanan düşüş, önümüzdeki aylarda gelişmiş ekonomilerdeki enflasyon üzerinde tekrar aşağı yönlü baskı oluşturacaktır ve toparlanma devam ederken çekirdek 82 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 enflasyonda beklenen toparlanmayı geciktirebilir. Çekirdek enflasyon daha istikrarlı devam etmiştir ancak, genellikle merkez bankası hedeflerinin çok altındadır. Enflasyona ilişkin görünüm, azalan işsizliğe ve düşük orta vadeli büyüme potansiyeline rağmen zayıf kalacağı yönündedir. Gelişen piyasalara ilişkin büyüme tahminleri ülkeler ve bölgeler arasında çok farklılık göstermektedir. Ancak tahminler genel olarak, art arda beşinci yılda da düşüş olacağı yönündedir. Bu durum bir dizi etkeni yansıtmaktadır: petrol ihracatçılarında zayıf büyüme; ithalat yoğun yatırımlara daha az dayalı Çin’deki yavaşlama; kredi ve yatırım patlaması sonrası düzenlemeler; jeopolitik gerilimler ve bir dizi ülkedeki yerel karışıklıklarla birlikte diğer emtia fiyatlarındaki düşüşü takiben Latin Amerika dahil olmak üzere, diğer emtia ihracatçıları için daha zayıf görünüm. Pek çok gelişen piyasa ekonomisi için dış koşullar daha zorlu hale gelmektedir. Kur devalüasyonu, net ihracatçılara yardımcı olacaktır ancak, gelişmiş ekonomilerden “çekiş”, zayıf toparlanmaları ve orta vadeye yönelik ılımlı büyüme tahminleri dikkate alındığında nispeten daha yumuşak kalacaktır. Son çeyreklerde, gelişen piyasalara yönelik sermaye akımları yavaşlamıştır ve ABD’nin sıfır altı çizgisinden itibaren politika oranındaki artış bazı dış finansal koşulların sıkılaşmasıyla ilişkilendirilmesi muhtemeldir. Çin’deki büyümenin yavaşlaması tahminlere uygun olmasına rağmen sınır ötesi etkileri daha önce öngörülenden daha fazla hissedilmektedir. Bu durum, özellikle metallerde düşen emtia fiyatları ve özellikle bazı Doğu Asya görüş ülkelerinden Çin’e ihracatın azalmasıyla kendini göstermektedir. Gelişen piyasalar ve ekonomilerde büyümenin 2016’da artacağı tahmin edilmektedir. Bu, daha sığ bir resesyon veya 2015’te ekonomik sıkıntıya yaşayan Brezilya, Rusya ve bazı Latin Amerika ve Orta Doğu Ülkeleri dahil bazı ülkelerin koşullarında kısmi normalleşme olacağına, gelişmiş ekonomilerdeki daha güçlü toparlanmanın etkilerinin yayılacağına ve İran üzerindeki yaptırımların azalacağına işaret etmektedir. Çin’deki büyümenin kademeli olarak daha da yavaşlayacağı tahmin edilmektedir. Emtia fiyatlarındaki zayıflık, beklenenden düşük küresel büyüme ve daha sıkı finansal koşulları beklentisi, düşük gelirli ülkeler üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bazı ülkeler, kaynak zengini ülkelerdeki yabancı tasarruflara kolay erişim imkanlarından ve geniş yabancı yatırımlardan faydalanarak büyük cari açıklar oluşturmuştur ki bu nedenle, dış finansal şoklara karşı daha hassas konumdadır. Risk dengesi hala aşağı eğimlidir. Düşük petrol ve emtia fiyatları, emtia ithalatçısı ülkelerdeki talebe olumlu etkide bulunabilir ancak halen zorlu koşullarda olan bazı emtia ihracatçıları için görünümü karmaşık hale getirebilir. Çin makamları, ekonomideki piyasa güçlerinin rolünü güçlendirmek amacıyla, bir yandan reformları uygulayıp, finansal kırılganlıkları azaltarak, diğer taraftan da faaliyetleri çok yavaşlatmadan tüketici güdümlü büyümeye geçiş hedefleri arasında güçlük çekmektedir. Gelişmekte olan piyasaların, emtia fiyatlarının daha fazla düşmesine ve bazı ülkelerde işletme bilançolarını daha da sıkıştırabilecek ABD Dolarının keskin biçimde değer kazanmasına karşı kırılganlığı devam etmektedir. Finansal piyasa dalgalanmalarının artması, gelişmiş ekonomilerde, örneğin risk primlerinde ani bir basınç kaybının oluşması, daha sıkı finansal koşullar ve sermaye akışlarının tersine dönmesi dahil olmak üzere gelişen ekonomilere önemli etkileriyle birlikte finansal istikrar sorunları meydana getirebilir. Gelişmiş ekonomiler için en önemli orta vadeli risk, özellikle, gelişen piyasalar için beklentiler zayıflarken küresel talebin düşmesiyle zaten düşük olan büyümenin neredeyse durağan hale gelmesidir. Bu bağlamda, sürekli biçimde hedef altı devam eden enflasyon daha katı hale gelebilir. Gelişen piyasalarda orta vadeli riskler, “sert iniş”ten veya Çin’deki çok daha yavaş büyüme ya da genel olarak daha düşük potansiyelli büyümeden kaynaklanmaktadır. Talebin desteklenmesi ve yapısal reformlarla fiili ve potansiyel çıktıların artırılması ekonomik politika önceliği olmaya devam etmektedir. Gelişmiş ekonomilerdeki uygun para politikaları, finansal sektör risklerini muhafaza etmek amacıyla makro ihtiyati politikaların yanında büyük önem taşımaya devam etmektedir. Mali alana ve önemli ölçüde çıktı açığına sahip veya net dış talebe bağımlı ülkeler yakın vadede, özellikle altyapı yatırımları yoluyla mali konumlarını rahatlatmalıdır. Talep desteği, güveni ve yatırımları desteklediği ölçüde ki pek çok gelişmiş ekonomide zayıf kalmaktadır, bu da daha yüksek çıktı potansiyeline katkı sağlayacaktır. Yapısal reformalar ülkeye özel niteliktedir ancak, ana tedbirler işgücü katılımının güçlendirilmesi ve istihdamın artırılması, işgücü piyasası düzenlemelerinin kolaylaştırılması, uzun sürekli borçla mücadele edilmesi ve özellikle hizmetler alanında emtia piyasalarına giriş engelleri- nin kaldırılması biçimindedir. Gelişen piyasa ve ekonomiler, hem fiili hem potansiyel olarak yavaşlayan büyüme ortamında talebi desteklemekle daha zorlu dış ortamdaki kırılganlıkların azaltılması arasında güçlük çekmektedir. Bu açıdan pek çok ekonomi makroekonomik politikaları gevşetmiştir. Ancak, büyüme performansı, makroekonomik koşullar, emtia fiyatı şoklarına duyarlılık, dış finansal ve mali kırılganlıklar dikkate alındığında daha fazla gevşeme ölçüsü ülkeler arasında ciddi biçimde farklılık göstermektedir. •• Petrol ithalatçılarında, düşük petrol fiyatları fiyat baskısını ve dış kırılganlıkları azaltmıştır ki bu da para politikası üzerindeki yükü hafifletecektir. Ancak bu olumlu etkiler, diğer ürünleri ihraç eden petrol ithalatçılarının, daha düşük ihracat fiyatları ve artan kur devalüasyonu nedeniyle ortadan kalmaktadır. •• Mali alanı olmayan petrol ihracatçılarında, düşük petrol gelirleri kamu harcamalarında düşüşü gerektirmektedir. Alanı olanlar için, mali pozisyonu ayarlamak uygun olacaktır ancak orta vadeli ayarlama planları politika kredibilitesini korumaya odaklı olmalıdır. •• Esnek kur rejimine sahip emtia ihracatçısı ülkelerde, kur devalüasyonu, ülkenin ticaret yapmakta olduğu göreli mal fiyatlarında ortaya çıkan değişmenin talep etkisini gidermede yardımcı olabilir ancak keskin kur değişimleri bazı ülkelerde, yüksek kurumsal kaldıraç ve döviz maruziyetlerle ilişkilendirilen kırılganlıkları artırabilir. •• Verimliliği artırmak amacıyla yapısal reformlara ve üretim darboğazlarının giderilmesine pek çok ülkede acilen ihtiyaç vardır. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 83 kadınlar ve gençler GC Türkiye Kadının Güçlenmesi Çalışma Grubu Toplantısı Global Compact (GC) Türkiye bünyesinde faaliyet gösteren “Kadının Güçlenmesi Çalışma Grubu”nun dördüncü toplantısı 12 Kasım 2015 tarihinde Birleşmiş Milletler Merkezi’nde yapıldı. Toplantıya, GC Türkiye imzacıları ve özel sektör temsilcilerinin yanısıra akademi dünyasından ve STK’lardan toplam 38 temsilci katıldı. Birleşmiş Milletler Enformasyon Müdürü Ahmet Parla, açılış konuşmasında Birleşmiş Milletler (BM) vizyonu, BM Türkiye faaliyetleri, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) ve 17 Hedef’in içeriği konusunda bilgi verdi. BM Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye Temsilci Yardımcısı Zeynep Başarankut Kan, 2015 yılına kadar ulaşılması hedefi koyulan Binyıl Kalkınma Hedefleri konusunda ilerleme kaydedildiğini, fakat özellikle sağlık ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularındaki hedeflerde Türkiye’nin zayıf performans sergilediğini belirtti. Sağlık konusunda Türkiye’nin makro göstergelerdeki başarılı performansına karşın, 84 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 bölgeler arası eşitsizliğin gözlendiğini; toplumsal cinsiyet eşitliğinde mikro ve makro ölçekte eşitsizliklerin devam ettiğini; 2015 sonrası kalkınma gündemini belirleyen Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında özellikle 3’üncü ve 5’inci hedefin UNFPA’in gündeminde olduğunu sözlerine ekledi. Başarankut Kan, özel sektör ile ortak yaptıkları çalışmalara da değinerek, kadına yatırım yapmanın ve istihdama katmanın işletmelere de önemli getirisi olduğunu belirtti. BM Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Uzmanı Zeliha Ünaldı, “Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine Cinsiyet Eşitliği Çerçevesinden Bakış” başlıklı sunumunda, hedeflerin kapsayıcı ve katılımcı bir yaklaşımla oluşturulduğunu, hedeflerin özel sektöre önemli fırsatlar sunmanın yanı sıra sorumluluklar da yüklediğini, 17 hedef arasında bulunan 5’inci hedefin (Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve tüm kadınların ve kız çocuklarının güçlenmesi) Türkiye için önem teşkil ettiğini, ilgili göstergelerin yerelleştirilmesi ve savunulması konusunda Kadının Güçlenmesi Çalışma Grubu’nun rol oynayabileceğini ifade etti. KAGİDER Yönetim Kurulu Devrim Erol, komite başkanlığını KAGİDER’in yürüttüğü; 16-17 Ekim 2015 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen Women 20 Zirvesi ve sonuç bildirisi hakkında bilgilendirmede bulundu. Global Compact Türkiye Sekretaryası’nın yaptığı sunumda, 2014 yılında 25 olan WEPs imzacı sayısının 2015’de 53’e ulaştığı; 15-16 Mart 2016 tarihlerinde New York’da düzenlenecek WEPs Yıllık Konferansı; 2016 WEPs Liderlik Ödülleri başvuruları; 10 Temmuz 2015’de SUTEKS Grup ile WEPs Sekretaryası arasında kadın-erkek eşitliğini, WEPs’in imzalanması ve uygulanmasını teşvik etmek üzere imzalanan ortaklık anlaşması; Çalışma Grubu Teknik Ekip Üyeleri’nce hazırlanan “WEPs Savunuculuğu Görev Tanımı”nın sunuşu konuları ele alındı. Nur Ger, SUTEKS Grup olarak kadı- kadınlar ve gençler nın güçlenmesi konusunda yaptıkları çalışmalar, Kadının Güçlenmesi İlkelerinin şirket içindeki uygulamaları, SUTEKS’in 2012 yılında WEPs imzacısı olmasından sonra elde ettiği kazanımlar hakkında bilgi verdi. WEPs’in ülkemizdeki etkinliğini değerlendiren, mevcut fırsatlar ve geliştirilmesi gereken alanlar hakkındaki görüşlerini belirten Ger, WEPs Savunuculuğu Rolü kapsamında WEPs imzacı sayısının artırılması, ilgili kaynakların oluşturulması, iyi örneklerin paylaşılması ve uygulamaların artırılması konularında destek vereceklerini be- lirtti. Çalışma Grubu Üyelerinin onayı doğrultusunda, Nur Ger, 2 yıllık WEPs Savunuculuğu’na seçildi. İletişim Ekibi adına, Yeşim Tekstil Kurumsal İletişim Direktörü Dilek Cesur, katılımcılara İletişim Ekibi faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Cesur, 10 Şubat 2015 tarihli Çalışma Grubu toplantısından bu yana İletişim Ekibi’nin gerçekleştirdiği basın ziyaretlerinden, Kadın Güçlenirse Toplum Güçlenir konulu e-bültenden, Borsa İstanbul ortaklığında 6 Mart 2015’de düzenlenen “Borsa Zilinin Eşitlik için Çalın- ması” etkinliğinden ve yazılı ve görsel basında çıkan Çalışma Grubu ve WEPs konulu haberlerden bahsetti. 2016 yılında İletişim Ekibi’nin basın ziyaretlerine devam etmesine, Mayıs ayında e-bültenin tekrarlanmasına ve farklı iletişim yöntemleri bulunması konusunda çalışmalar yapılmasına karar verildi. WEPs Uygulama Rehberi Ekibini temsilen söz alan UN Women Proje Sorumlusu Ayşegül Bağ, Taslak Rehberin amacını ve içeriğini açıklayarak, Rehber hazırlığı konusunda Yaşama Dair Vakfı uzmanları ile ortak çalışma yapıldığını kaydetti. Yaşama Dair Vakfı Genel Müdürü Ebru Tüzecan, Sekretarya tarafından yapılan ön çalışmanın kendileriyle paylaşıldığını, 16 Kasım 2015 haftasında Rehber’in yazım sürecine başlanacağını, WEPs imzacısı beş şirket ile birebir görüşmeler yapılacağını, Aralık 2015 sonunda Rehber’in ilk taslağının tamamlanacağını söyledi. Çalışma Grubu’nun beşinci toplantısı 2016 Şubat ayı içinde İstanbul’da yapılacak. 2015 Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ödülleri ÇİMSA, BOSCH ve TED’e Verildi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü tarafından 2012’den beri yürütülen “Çalışma Hayatında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ödülü” Programı kapsamında belirlenen 2015 Yılı Ödülleri 18 Kasım 2015 tarihinde yapılan törenle sahiplerine verildi. Dezavantajlı Grupların İstihdamı Paneli ile birlikte gerçekleştirilen Ödül Töreni’ne Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ali Kemal Sayın, Çalışma Genel Müdürü Nurcan Önder, Mesleki Yeterlilik Kuru- mu Başkanı Bayram Akbaş ile işveren, işçi konfederasyonlarının ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Ödül alacak firmaların belirlenmesinde, işyerinin genel yapısı, cinsiyet eşitliği ile ilgili taahhütleri, konuyla ilgili olarak çalışanlara verilen eğitimler, ayrımcılık karşısında başvurulabilecek mekanizmaların varlığı, işe alım, kariyer planlaması, terfi süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin yeri, iş-yaşam dengesini sağlamak için alınan önlemler ile eşit ücret gibi kriterler dikkate alındı. Değerlendirme Kurulu’nda Çalışma Genel Müdürlüğü ve Konfederasyonumuzun yanı sıra TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ Konfederasyonlarının temsilcileri ile bir öğretim üyesi yer aldı. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ödülü’ne 2015 yılında hak kazanan firmalar şunlar: -- Birincilik Ödülü: ÇİMSA Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş. -- İkincilik Ödülü: BOSCH Sanayi ve Ticaret A.Ş. -- Üçüncülük Ödülü: TED Ankara Koleji Vakfı İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 85 haberler Kayıtdışı İstihdam Çalıştayı Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, kamu kurum ve kuruluşları, işçi, işveren ve esnaf üst kuruluşları ve akademisyenlerin katılımı ile sürdürdüğü “Etkin Rehberlik ve Denetim Yoluyla Kayıtlı İstihdamın Teşviki Projesi (KİTUP II) kapsamında düzenlenen “Kayıtdışı İstihdam Çalıştayı” 27 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da yapıldı. Çalıştaya işçi ve işveren kuruluşları ile STK’ların temsilcileri, akademisyenler, ÇSGB ve SGK yetkilileri katıldı. Sigorta Primleri Genel Müdürü Ahmet Açıkgöz Çalıştay’ın açılışında yaptığı konuşmada, Kurumun kayıtdışı istihdama yönelik çalışmaları hakkında bilgi verdi. Açıkgöz, bu kapsamda sorunla ilgili bilinçlendirme ve bilgilendirme faaliyetlerinin devam ettiğini, denetmen kadroları oluşturulduğunu, taşrada kayıtdışı ile mücadele daire başkanlığı kurulduğunu, bölgesel analizler yapıldığını ve çalışmalarda teknolojik imkanlardan yararlandıklarını belirtti. TESK Genel Sekreteri Naci Sulkalar 86 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 yaptığı konuşmada, indirim ve teşviklere rağmen prim yükünde Türkiye’nin halen OECD ortalamalarının üstünde yer aldığını, nitelikli eleman bulunamamasının temel sorun olduğunu, sadece denetim ve ceza ile kayıtdışına çözüm bulunamayacağını vurguladı. HAK-İŞ Genel Sekreteri Dr. Osman Yıldız, sendikacılık ile sosyal güvenlik sistemi arasında üyelik nedeniyle çok önemli bir bağ kurulduğunu, sendikacılığın kayıtdışılığın panzehiri olduğunu, işsiz ve kayıtdışında olanların e-devlet üzerinden sendikalara üye olmalarına imkan sağlanması gerektiğini, kayıtdışı oranının düşmekte olduğunu ama bunun yeterli olmadığını, kayıtdışılıkla mücadelede bir sistem geliştirilmesine ihtiyaç bulunduğunu, gelir dilimlerindeki vergi artışının toplu iş sözleşmesi sistemini olumsuz etkilediğini, bu oranların düşürülmesi gerektiğini, bölgesel asgari ücret önerilerini kabul etmediklerini, asgari ücretin çok yükseltilmesine sıcak bakmadıklarını, yapılacak artışın asgari Bülent Pirler ücretin sistematik yapısı bozulmadan ikramiye şeklinde verilmesi gerektiğini, asgari ücretin tüm vergilerden muaf olması gerektiğini belirtti. TÜRK-İŞ Genel Başkan Danışmanı Celal Tozan, yüksek oranlarda seyreden işsizlik, yoksulluk ve Suriyeli göçmenlerin kayıtdışını besleyen unsur- haberler lar olduğunu, taşeron uygulamaları ile sosyal yardımların bu süreci olumsuz etkileyen unsurlar olduğunu, kayıtdışı ile mücadele için toplumun tüm kesimlerinin birlikte hareket etmesi gerektiğini söyledi. Konfederasyonumuz Genel Sekreteri Bülent Pirler ise Çalıştay’da yaptığı konuşmada, Ülkemizde sistem oluşumu ve kurumsallaşma açısından ciddi sorunlar bulunduğunu, Türkiye’nin ekonomide liberalleşirken çalışma hayatında aynı değişimi gerçekleştiremediğini, ekonomi ile çalışma hayatı arasındaki bu uyumsuzluğun ekonominin gelişimini engellediğini, çalışma hayatında özel istihdam büroları ile geçici iş ilişkisinin kurulmasına ilişkin düzenlemelerin yapılmaması, esneklik ile güvence arasında gereken dengenin kurulamaması, esnek çalışma modellerinin hayata geçirilememesi ve nitelikli eleman temininde yaşanan sorunlar nedeniyle kayıtdışılığa ilişkin sorunların çözümünün zorlaştığını, mesleki yeterlilik sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini, sanayileşme hızındaki gerilemenin ve mevzuattaki katı düzenlemelerin kayıtdışılığı artırdığını, toplu iş sözleşmeli işyerlerinin şikayet dışında denetime tabi tutulmaması gerektiğini, işgücü piyasasına girişi kolaylaştıracak düzenlemelere ihtiyaç olduğunu, sosyal yardımların istihdamdan caydırıcı bir unsur haline geldiğini, sosyal taraflarla birlikte geliştirilecek sistem ve kurumsallaşma altyapısı oluşturulmadan denetimlerle sürdürülebilirliğin sağlanamayacağını, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun işverenlere müşteri odaklı yaklaşması gerektiğini vurguladı. Takiben söz alan Gelir İdaresi Başkan Yardımcısı Semi Okumuş, kayıtdışılıkla mücadele çalışmalarının tek bir kuruluş tarafından yürütülemeyeceğini, çalışmalarda otuzdan fazla kamu kuruluşunun görev aldığını, bunun kurumların birlikte çalışma ve bilgi paylaşımı kapasitelerine olumlu etkisi olduğunu belirterek Kayıtdışı ile Mücadele Eylem Planı hakkında bilgi verdi. SGK Başkan Vekili Cevdet Ceylan, “konunun taraflarıyla bir arada olmayı önemsediklerini, kayıtdışı ile mücadelede ceza yerine teşvik, denetim yerine rehberlik anlayışını benimsediklerini, Kurumun 18 milyar TL’lik açığının olduğunu, kayıtdışı istihdamda yüzde 1’lik bir düşüşün sosyal güvenlik açığının yaklaşık 1 milyar lira azalması anlamını taşıdığını ve bunun dahi çalışmaların önemini ortaya koyduğunu belirtti. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Temsilcisi François Begeot, kayıt dışılığın en çok yoksul kesimleri etkilediğini, bu alanda bilinçlenmenin önemli olduğunu, Türkiye’nin kayıt dışı çalışmayla ilgili olarak ciddi bir mesafe kat ettiğini, projenin bu alandaki çalışmaların güçlendirilmesi açısından önem taşıdığını söyledi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Vekili Dr. Mehmet Selim Bağlı konuşmasında, kayıtdışının toplumun tüm kesimlerini ilgilendirdiğini, sorunun ancak birlikte çalışarak çözümlenebileceğini, yasal düzenlemenin çözüm için yeterli olamayacağını, kayıtdışılığın kültürel bir sorun olduğunu, kayıtdışılığın azaltılmasının aynı zamanda modern devlet olmanın bir gereği olduğunu ifade etti. Programın öğleden sonraki bölümümde ise, SGK Temsilcileri ve ilgili akademisyenlerin başkanlığında inşaat, turizm, tekstil, mobilya sektörlerinde, sektör ve kamu kurumları ile sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin katıldığı dört ayrı çalışma grubuyla, sektörel bazda durum analizleri yapılarak, çözüm önerileri değerlendirildi. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 87 haberler 1’inci Küresel İşverenler Zirvesi Bahreyn’de Gerçekleşti 1’inci Küresel İşverenler Zirvesi 6-7 Ekim 2015 tarihlerinde Uluslararası İşverenler Teşkilatı (IOE) ve Bahreyn Sanayi ve Ticaret Odası ev sahipliğinde Bahreyn’de gerçekleşti. Zirve’ye TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler katıldı. Zirve’nin açılış konuşmasını gerçekleştiren IOE Başkanı Daniel Funes de Rioja yaptığı açılış konuşmasında Zirve’de tartışılacak başlıca konuların iş dünyasının en önemli gündem maddeleri olan; -- İşgücü hareketliliği -- Genç işsizliği -- Sosyal kapsayıcılık -- İş Dünyası ve İnsan Hakları olacağını söyledi. TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler Zirve’nin “İşgücü Piyasasında Kapsayıcılığın ve Çeşitliliğin Artırılması” başlıklı oturumunda bir konuşma gerçekleştirdi. Genel Sekreter Bülent Pirler konuşmasında kadınların ve göçmenlerin işgücü piyasasına dahil edilmesinin kritik öneme sahip oldu- 88 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 ğunu dile getirdi ve konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kadınların işgücü piyasasındaki yerlerini güçlendirebilmek ve onlara daha fazla istihdam olanağı sunma konusunda işverenler olarak hükümetlerden teşvik bekliyoruz. Bu konuda her ülkeye uyan tek bir çözüm bulmak imkansız olduğuna göre tüm ülkelerin kadınları işgücü piyasasına dahil etmek için ulusal bir strateji yürürlüğe koymalıdır. Öte yandan Zirve’de ayrı bir başlık olarak ele alınan göç konusu önümüzdeki günlerde gündemimizde olacak bir başka konu. Türkiye bugün 2,3 milyon Suriyeli göçmene ev sahipliği yapıyor. Misafirlerimizin işgücü piyasasına dahil edilmeleri konusunda Türk işverenleri olarak karar verme mekanizmasına dahil olmak istiyoruz. Uluslararası kuruluşları Suriyeli göçmenler konusunda daha etkin olmaya davet ediyorum.” Zirve’de gerçekleşen Küresel İşbaşında Eğitim Ağı (GAN) Özel Oturumu’nda Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Direktörü Guy Ryder, TİSK Basın Müşaviri Koray Balkaya, Küresel GAN Genel Direktörü Shea Gopaul ve Hilton Worldwide Ortadoğu ve Afrika İnsan Kaynakları Direktörü Koray Gençkul genç işsizliğinin çözüm yollarını tartıştılar. Tartışmalar özellikle genç işsizliğine en önemli çözüm olarak gösterilen GAN çalışmaları üzerine yoğunlaştı. Ulusal Ağlar arasında başarı hikayesi olarak adlandırılan GAN TÜRKİYE’nin çalışmaları hakkında da bir sunum gerçekleştirilen toplantıda GAN Üyesi Hilton’un 2015 yılı içerisinde Bölgede 1.000 işbaşında eğitim fırsatı sunmakta olduğu duyuruldu. Zirve’nin kapanış oturumunda 25 Eylül 2015 tarihinde BM tarafından açıklanan “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri”ne işverenlerin verdiği desteği vurgulamak amacıyla kaleme alınmış olan “Bahreyn Deklarasyonu”nun imza töreni gerçekleştirildi. haberler GAN Etki Günü TİSK’in Üyesi bulunduğu Uluslararası İşbaşında Eğitim Ağı (GAN) Etki Günü Üye Ulusal Ağların, üye şirket temsilcilerinin, akademisyenlerin ve sivil toplum temsilcilerinin katılımıyla 3-4 Aralık 2015 tarihlerinde Madrid’de gerçekleşti. GAN Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten Telefonica şirketinin ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıda geleceğin işleri ve becerileri, dijital platformda verilen eğitimler, iş hayatında cinsiyet eşitliği, tedarik zincirlerindeki KOBİ’lere erişim ve GAN Ulusal Ağları konuları ele alındı. Toplantının açılış konuşmasını gerçekleştiren GAN Direktörü Shea Gopaul Türkiye, Endonezya, İspanya Ulusal Ağlarının çalışmalarını başarıyla sürdürdüklerini, 15 Aralık 2015 tarihinde gerçekleşecek açılış ile Arjantin Ulusal Ağı’nın da GAN ailesine katılacağını belirtti. 2016 yılında GAN Başkanlığını Telefonica’dan devralacak Adecco Temsilcisi Bettina Schaller, GAN TÜRKİYE’nin başarılı çalışmalarının iyi uygulama örneğinin ötesine geçtiğini ve GAN kurulurken hayal edilen herşeyin TİSK liderliğinde Türkiye’de hayata geçirildiğini söyledi. Konfederasyonumuz Temsilcisi konuşmasında GAN TÜRKİYE’nin açılışından bu yana gerçekleştirdiği ve önümüzdeki yıl için planlandığı faaliyetler hakkında katılımcılara bilgi verdi. Toplantıda ayrıca GAN’ın yeni logosu ve web sitesi kamuoyuyla paylaşıldı. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 89 haberler TİSK’in Herkes İçin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi İkinci Dönem Etkinlikleri Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) 4 yıllık “Herkes için Kurumsal Sosyal Sorumluluk (Herkes için KSS)” Projesi’nin 2014-2016 dönemi çalışmaları çeşitli etkinliklerle devam ediyor. 30 Kasım 2012 tarihinde başlayan, TİSK’in liderliğinde ve Hırvatistan İşverenler Birliği (HUP-CEA), Karadağ İşverenler Federasyonu (UPCG/MEF), Makedonya İşverenler Konfederasyonu (BCM), Romanya Küçük ve Orta Ölçekli Özel Sektör İşletmeleri Ulusal Konseyi (CNIPMMR), Sırbistan İşverenler Birliği (SAE), Bulgaristan Ticaret ve Sanayi Odası (BCCI) ortaklığında; ayrıca Uluslararası İşverenler Teşkilatı (IOE), Azerbaycan İşveren Teşkilatları Milli Konfederasyonu (ASK) ve Özbekistan Ticaret ve Sanayi Odası işbirliğinde sürdürülen “Herkes için Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi”, KSS ve Sürdürülebilirlik Raporlaması (SR) konularında işveren örgütlerinin ve işletmelerin kapasitelerinin artırılmasını hedefliyor. Proje, KSS ve SR alanlarında işveren örgütlerinde uzmanlık yaratma hedefi doğrultusunda Yuvarlak Masa Toplantısı’nı ve Ulusal Görev Güçleri Eğitimi’ni gerçekleştirdi. Yuvarlak Masa Toplantısı Proje’nin kapsadığı 8 Ülkenin her birinde KSS ve SR’nin mevcut durumunu değerlendirmek üzere 30 Haziran 2015 tarihinde İstanbul’da yapılan Yuvarlak Masa Toplantısı’nda, Proje ortaklarınca hazırlanmış olan Ulusal İnceleme Raporları’nı ele alarak KSS ve SR Alanlarında Farkındalığı Artırma ve Kapasite Geliştirme Destek Paket taslağı oluşturuldu. Toplantıda, BM SHIFT RAFI Danışmanı Anna Triponel, Sürdürüle- 90 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 bilir Kalkınma için Hırvat İşveren Konseyi Direktörü Mirjana Matesic, Calvert Yatırım Sürdürülebilirlik Araştırma ve Politika Bölümü Kıdemli Başkan Yardımcısı ve İnsan Hakları ve İş Dünyası Enstitüsü Vekili Bennett Freeman ve EMG KSS Danışmanlık Kurucusu Daan Elffers Uluslararası KSS Gelişmeleri konusunda; Kıymet-i Harbiye Kıdemli Danışmanı Erdem Kolcuoğlu, KSS Derneği Türkiye Başkanı Serdar Dinler, Danışman Deniz Öztürk Farkındalık Artırma ve Kapasite Geliştirme Destek Paketi konusunda görüşlerini açıkladı. BursaGaz İş Mükemmelliği Yöneticisi Tuğçe Balarası, 3P Sustainability Consulting KSS Uzmanı Deniz Özhan, SUCSR KSS Danışmanlığı Araştırma Uzmanı Ali Gizer ve Orta Anadolu Çevre ve Sürdürülebilirlik Mühendisi Seda Hasşerbetçi Sürdürülebilirlik Raporlaması hakkında sunum yaptı. Toplantının çıktıları kullanılarak “KSS ve SR İşveren Kılavuzu” hazırlanıyor. haberler Ulusal Görev Güçleri Eğitimi Ulusal Görev Güçleri Eğitimi 30 Eylül – 2 Ekim 2015 tarihlerinde TİSK Merkezi’nde yapıldı. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Program Yöneticisi Jeanne Schmitt’in uyguladığı eğitimde, Proje ortağı işveren örgütleri bünyesinden SR Uzmanı olarak yetiştirilmek üzere seçilen toplam 16 görevliye üç gün süresince SR alanındaki girişimler hakkında ulusal ve uluslararası uzmanlarca eğitim verildi. Ulusal Görev Güçleri aynı zamanda Proje’nin ileri safhalarında etkin rol üstlenebilmeleri için ISO 26000, KSS’nin etkileri gibi konularda da eğitim aldılar. Eğitimin sonunda Görev Güçleri’ni oluşturan işveren örgütü temsilcilerine sertifikaları verildi. Böylece, dünyada ilk defa 9 Ulusal İşveren Örgütü, KSS alanında AB ülkelerine ve bütün dünya işletmelerine örnek olarak, Ulusal Görev Güçleri’nin Eğitimi ile yeni ve önemli adımlar attı. Ulusal Görev Güçleri, bu eğitim sayesinde KSS ve SR konularında kurumsal geri bildirimler oluşturarak kendi ülkelerinde KSS ve SR alanlarında farkındalık yaratacak çalışmalar yapacak. Projenin sürdürülebilirliğinin sağlanması için eğitimde elde edilen bilgilerin Sektörel Uzmanlara (Üye İşveren Kuruluşlarının Uzmanlarına), ardın- dan Projenin nihai hedef kitlesi olan işletmelere aktarılması ve sürdürülebilirlik konusunda işletmelerin farkındalığının artırılması Proje’nin bundan sonraki çalışmalarını oluşturuyor. Proje hakkında ayrıntılı bilgi: www.csrforall.eu TİSK ve Üye Sendikaları ERASMUS+Programına Hazırlanıyor Avrupa Birliği Komisyonu tarafından eğitim, gençlik ve spor alanlarında işbirliğini teşvik eden Erasmus+ Programı hakkındaki Bilgilendirme Toplantısı, 27 Kasım 2015 tarihinde AB Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ahmet Yücel’in evsahipliğinde gerçekleştirildi. Erasmus+ Programı kapsamında sunulabilecek projeler ve uygun hibeler hakkında bilgi verilmesi ve işbirliği fırsatlarının değerlendirilmesi amacıyla yapılan toplantıya MEB Müsteşar Yardımcısı Mustafa Hilmi Çolakoğlu başkanlık etti. TİSK ve Üye İşveren Sendikaları temsilcilerinin katıldığı toplantıda Ulusal Ajans Başkanı Mesut Kamiloğlu da bulundu. Ahmet Yücel, Ülkemiz tarafından Avrupa Birliği Komisyonu’na sunulan projelerin beklenen başarıyı elde edemediğini, projelerin kalitesinin artırılması için işbirliğinin şart olduğunu söyledi. Mustafa Hilmi Çolakoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Erasmus+ Programı kapsamındaki kaynaklardan azami düzeyde faydalanmak istediğini, MEB’in, söz konusu projelerin sunulması ve yürütülmesinde koordinasyon görevini üstlenmeyi düşündüğünü, kamu kurum ve kuruluşlarının hızlı karar alma, esnek olma, proje hazırlama ve yürütme gibi konularda zaaflarının olduğunu, bunun için özel sektörün ön plana çıkmasının gerektiğini ifade etti. Çolakoğlu, TİSK Camiasından verimli projeler beklediğini ve gerekli desteğin MEB tarafından verileceğini kaydetti. TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler, özel sektör ile kamu kesimi arasındaki işbirliğinin önemine değinerek, projeler konusunda önemli tecrübelere sahip bulunan TİSK Camiasının her türlü işbirliğine hazır olduğunu dile getirdi. Toplantıda, AB Bakanlığı ve Ulusal Ajans Temsilcileri Erasmus+ Programı’nı tanıtırken, MEB Temsilcisi, TİSK’in de Üyesi olduğu Avrupa İşbaşında Eğitim Birliği (EAfA) hakkında bilgi verdi. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 91 haberler İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Derneği’nde Yeni Yönetim Yargıtay Kararlarını Değerlendirme Seminerleri ve ülkemizde İş Hukukunun gelişmesinde büyük bir katkısı olan İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Derneği (Türk Milli Komitesi)’nin olağan Genel Kurulu 3 Ekim 2015 günü İstanbul’da yapıldı. Genel Kurulda yapılan oylama sonucunda Prof.Dr. Savaş Taşkent İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Derneği’ne oybirliği ile Başkan, Derneğin Yönetim Kurulu’nun asil üyeliklerine Prof. Dr. Kübra Doğan Yenisey, Prof. Dr. Gülsevil Alpagut, Prof. Dr. Mustafa Alp, Doç. Dr. Süleyman Başterzi; yedek üyeliklerine ise; Prof.Dr. Nurşen Caniklioğlu, Doç.Dr. Mahmut Kabakcı, Av. Ertan İren, Doç, Dr. Gaye Burcu Yıldız ve Av. Abdi Pesok yine oy- birliği ile seçildiler. 1974 yılında İstanbul’da “İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi” adıyla kurulan Derneğin Başkanlık görevini Prof Dr. Kemal Oğuzman, daha sonra sırasıyla Prof.Dr. Münir Ekonomi, Prof.Dr. Sarper Süzek ve Prof.Dr. Polat Soyer üstlenmişlerdir. “Çalışma Hayatında Esnek Çalışma Uygulamaları” Toplantıları Yapıldı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından, 16 Kasım 2015 tarihin- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan- de Isparta’da, 17 Kasım 2015 tarihinde lığı Çalışma Genel Müdür Yardımcısı Burdur’da ve 18 Kasım 2015 tarihinde Lütfi İNCİROĞLU’nun başkanlık ettiği Uşak’ta “Çalışma Hayatında Esnek Ça- toplantılara Konfederasyonumuz tem- lışma Uygulamaları” gündemli toplan- silcilerinin yanı sıra TOBB, Türk-İş ve tılar düzenlendi. Toplantılarda, esnek Hak-İş temsilcileri katıldı. çalışma modelleri ile 4857 sayılı İş Konfederasyonumuzu temsilen Isparta ve Burdur’daki toplantılara Kanunu’nda düzenlenen esnek çalışma 92 uygulamaları hakkında bilgi verildi. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 TİSK Isparta İl Temsilcisi olarak görev yapan Çimento Endüstrisi işverenleri Sendikası (ÇEİS) üyesi Göltaş Göller Bölgesi Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş. İnsan Kaynakları Müdürü Cem Ender MUTLU; Uşak’taki toplantıya TİSK Müşavir Avukatı Z. Ulaş Yıldız katılarak Konfederasyonumuzun esnek çalışma mekanizmalarına ilişkin görüşleri hakkında sunum yaptılar. haberler Yargıtay’ın 2014 Yılı İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Kararlarının Değerlendirilmesi Semineri Yapıldı İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Derneği’nin (Türk Milli Komitesi) düzenlediği “Yargıtay’ın 2014 Yılı İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Kararlarının Değerlendirilmesi Semineri” 20 - 21 Kasım 2015 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde gerçekleştirildi. İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Derneği Başkanı Prof. Dr. Savaş Taşkent’in açılış konuşması ile başlayan Seminerde Yargıtay’ın iş ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin kararları akademisyenler, yargıçlar ve uzmanlar tarafından tartışıldı. Toplantının Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Başkanı Ümran Sayış’ın başkanlık ettiği ilk oturumunda Doğuş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülsevil Alpagut, Yargıtay’ın 2014 yılında iş ilişkisinin kurulması, hükümleri ve işin düzenlenmesi hakkındaki kararlarını değerlendirdi. Alpagut, daireler arasındaki içtihat farklılıkları, İş Kanunu’nun kapsamı, iş sözleşmesinin unsurları, limitet şirket müdürünün statüsü, kamuda muvazaalı alt işveren ilişkisi, belirli süreli sözleşmenin kuruluşunda objektif neden konularındaki Yargıtay kararlarına ilişkin görüşlerini belirtti. Toplantının Yargıtay 22. Hukuk Dairesi Başkanı Seracettin Göktaş’ın başkanlık ettiği ikinci oturumunda Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Engin iş ilişkisinin sona ermesi ve kıdem tazminatı konulu tebliğini sundu. Engin, eylemli fesih, istifa, iş güvencesi kapsamı, değişiklik feshi, son çare ilkesi ve ölçülülük ilkesi konularında Yargıtay’ın 2014 yılı kararlarını değerlendirdi. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi Üyesi Türkan Erturan’ın başkanlık ettiği ikinci gün sabah oturumunda Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ercüment Özkaraca, Yargıtay’ın 2014 yılında toplu iş ilişkilerine ilişkin verdiği kararlar hakkındaki tebliğini sundu. Özkaraca, mevsimlik işçinin sendika üyeliği, emekli olan işçinin sendika üyeliği, kuruluşların dava takip yetkisi, iş güvencesi kapsamı dışındakilerin sendikal tazminat talebi, toplu iş sözleşmesi yetkisi sürecinde işkolu tespitinin bekletici mesele sayılması, toplu sözleşmenin üyelik bağı olmaksızın tüm işçilere uygulanacak hükümleri ile stokların işyeri dışına çıkarılması konularında görüşlerini aktardı. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanı Mesut Balcı’nın başkanlık ettiği toplantının son oturumunda Yaşar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Nazım Sözer, Yargıtay’ın sosyal güvenlik hukukuna ilişkin 2014 yılı kararlarına ilişkin tebliğini sundu. Sözer, primlerden sorumlu yönetici, eksik işçilik alacağı, ölüm aylığı bağlama koşulları, emekli aylığının haczi, rücuun hukuki temeli ile hizmet tespitine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Şeker İşveren Genel Kurulu Yapıldı Konfederasyonumuza Üye Türkiye Şeker Sanayii İşverenleri Sendikası’nın 28. Olağan Genel Kurul Toplantısı 23 Kasım 2015 tarihinde yapıldı. Yönetim, Denetim ve Disiplin Kurulu’na seçilen yeni üyeler aşağıdaki gibidir: YÖNETİM KURULU; Hasan Alkan (Başkan), Dr.Selim Yücel (Başkan Vekili), Dr. Abbas Sueri (Üye), Cengiz Sezer (Üye). DENETİM KURULU; Muhsin Şekeroğlu (Başkan), Ahmet Duymuş (Üye), Mustafa Çizioğlu (Üye). DİSİPLİN KURULU; Oğuzhan Kavallı (Başkan), Mesut Sönmezler (Üye), Zekai Serinker (Üye). İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 93 haberler MESS İş Sağlığı ve Güvenliğinde Başarılı İşletmelerini ve Çalışanlarını Ödüllendirdi Bu yıl ilki gerçekleştirilen MESS İş Sağlığı ve Güvenliği İyi Uygulama Yarışmaları Ödül Töreni, 11 Kasım 2015 tarihinde İstanbul Marriott Hotel Şişli’de düzenlendi. Üyemiz MESS’e üye işyerleri, işveren kuruluşlarının temsilcileri, akademisyenler ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı temsilcilerinin katıldığı ödül töreninin açılış konuşmasını MESS Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet C. Betil yaptı. Betil, açılış konuşmasında şunlara değindi: “Endüstri ilişkilerinin temel konularından biri olan iş sağlığı ve güvenliği alanında; bugün burada ilki düzenlenen İyi Uygulama Yarışmalarımızın Ödül Töreni’ni gerçekleştirmekten büyük bir mutluluk duyuyoruz. Belirtmek isterim ki, bu yarışmaları bir gelenek haline getirerek her yıl düzenlemeyi; bu alanda sürdürülen çabaları desteklemeyi, iş güvenliği bilincinin gelişimine katkı sağlayacak çalışmaları ilgili tüm kesimlere ulaştırmayı hedefliyoruz. Sendikamıza üye işletmeler, çalışanlarımızın sağlık ve güvenliğine her zaman en büyük önceliği vermekte ve 94 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 iş sağlığı ve güvenliği alanında ülkemizin en ileri örneklerini ortaya koymaktalar. Bu nedenle, bu uygulamaları ilgili tüm kesimlerle paylaşmayı, özveri ile yürütülen çalışmaları desteklemeyi ve teşvik etmeyi bir borç biliyoruz.” “MESS Altın Eldiven İSG İyi Uygulama Yarışması”nda iş sağlığı ve güvenliğinin gelişimine katkı sağlamış işyeri iyi uygulamaları, “MESS Altın Öneri – Mavi Yakalı Çalışan İSG Yarışması”nda ise mavi yakalı çalışanlarca yapılmış iş sağlığı ve güvenliği önerileri değerlendirildi. Dereceye giren ve tavsiye edilen uygulamalar, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, İş Teftiş Kurulu İstanbul Grup Başkanlığı, MESS İş Sağlığı ve Güvenliği Komisyonu, MESS Eğitim Vakfı temsilcileri, akademisyenler ve MESS yetkililerinin katılımıyla oluşan Jüri tarafından yapılan puanlama sonucu tespit edildi. Dereceye giren, tavsiye edilen uygulamalar arasında yer alan üye işyerleri ve ödül almaya hak kazanan çalışan bilgilerine www.mess.org.tr adresinden ulaşılabilir. haberler TTSİS’ te Yünün Geleceği Vizyon ve Strateji Toplantısı Uluslararası Yünlü Tekstil Örgütü’nün (IWTO- International Wool Textile Organization) “Yünün Geleceği Vizyon ve Strateji Toplantısı” 23-24 Kasım 2015 tarihlerinde İstanbul’da Üyemiz Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası ve Yünsa ev sahipliğinde gerçekleşti. Sabancı Center’da gerçekleşen toplantıya dünyada yaklaşık 5.6 milyar dolarlık bir pazar büyüklüğüne sahip yünlü sanayinin önde gelen 80 uluslararası temsilcisi katıldı. Toplantıya katılan ülkeler arasında Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Almanya, Güney Afrika, Çin, Yeni Zelanda, Avusturalya, Türkiye, İtalya, Uruguay, Arjantin yer aldı. Toplantıda konuşan Yünsa Genel Müdürü Cem Çelikoğlu da, 2017 yılında yaklaşık 500 kişinin katılacağı Dünya Yün Kongresi’nin Türkiye’de yapılacağını açıkladı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Uluslararası Yünlü Tekstil Birliği (IWTO-International Wool Textile Organization) Başkanı Peter Ackroyd, “Bundan 20 yıl önce Birleşik Krallık’ta büyük miktarlarda toplu üretim yapan devasal tesisler vardı. Ama hepsi ayrıldı. Şu anda çok yüksek kalitede yünlü kumaş üreten 35 şirket var, bunlar çok niş ürünler üretiyor. Artık toplu üretim başka ülkelere kaydı” dedi. Ackroyd, yünlü kumaş tüketiminin son iki yılda Japonya’da %20, ABD’de %10, İngiltere’de ise %5 arttığını söyledi. Toplantıya ev sahipliği yapan Yünsa’nın Genel Müdürü Cem Çelikoğlu, dünyada bugün gelinen ortamın Türk tekstil ve giyim sektörü için büyük fırsatlar sunduğunu belirterek Türkiye’nin önünde tarihi bir fırsat olduğunu vurguladı. Çelikoğlu, “Avrupa’da tekstil üretimi ciddi anlamda azaldı. Bugün etrafımızda tekstil üretiminde bir Bulgaristan, Romanya veya Rusya’dan bahsedemiyoruz. Bu nedenle gerçekleşen azalmayı Çin ve Hindistan karşılıyor. Oysa günümüzde müşteriyi hızlı dinleyip, hızlı ürettiğimiz takdirde rakiplerimizin önüne geçebiliyoruz. Türkiye’de tekstil üsleri oluşmuş durumda. Türkiye kalifiye insan kaynağı anlamında da son derece güçlü” dedi. Günümüz koşullarında doğal elyaf olan yünden üretilen kumaşlar kullanmanın daha da önemli bir hale geldiğini belirten Cem Çelikoğlu, “Hedefimiz önümüzdeki 5 yıl içinde sektörde dünya lideri olmak. Bugün tüm çalışmalarımızı bu hedef doğrultusunda sürdürüyoruz. Uluslararası bir takımla dünya liderliğine koşuyoruz. İşimize, yünlü kumaşa odaklandık. En iyi bildiğimiz işi yapmak istiyoruz. Biz üretimimizin yaklaşık %70’ini ihraç ediyoruz. Pazarlarımızın başında birinci sırada Almanya geliyor. İngiltere, İtalya, İspanya, Fransa ve Amerika en önemli yurtdışı alıcılarımız.”Sürdürülebilirlik çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde açıklanan 2014 CDP İklim Değişikliği Raporuna göre tekstil sektöründe en iyi puanı alarak sektör birincisi olduk ve çalışmalarımızın başarısını kanıtladık.” dedi. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 95 haberler Global Compact Avrupa Ulusal Ağlar Yıllık Toplantısı ve Ulusal Ağlar Deneyim Paylaşım Toplantısı UN Global Compact (GC) Avrupa Ulusal Ağlar Yıllık Toplantısı, 15-16 Ekim 2015 tarihlerinde Almanya’nın başkenti Berlin’de gerçekleşti. Toplantıda GC Türkiye Ulusal Ağı’nı Ankara Koordinatörü ve İstanbul Koordinatörü temsil etti. Global Compact Avrupa Ulusal Ağlarının yıllık en kapsamlı toplantısı niteliğini taşıyan Toplantı kapsamında 20’den fazla Avrupa Ulusal Ağ temsilcisi bir araya gelerek, örnek uygulamalarını, karşılaştıkları güçlükleri ve oluşturdukları kaynakları paylaştı. Toplantı gündeminde, Ulusal Ağlar’ın yönetişim konusunda karşılaştığı güçlükler, finansman kaynakları ve yeni kaynaklara erişim yolları, lider şirketler ile iletişimin güçlendirilmesi, Avrupa Ulusal Ağları’nda yaşanan gelişmelerin yanı sıra KOBİ’lerle daha güçlü ortaklıkların oluşturulması ve 96 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi konular yer aldı. Öte yandan, 19-21 Ekim 2015 tarihlerinde UN Global Compact Ulusal Ağlar Deneyim Paylaşım Toplantısı Global Compact Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul’da gerçekleşti. Toplantıya Brezilya, İsviçre, Kanada, Tunus, Türkiye ve Ürdün Ulusal Ağı temsilcilerinin yanı sıra UNGC Ofisinden temsilciler katıldı. Toplantının ilk günü Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden yaptığı açılış konuşmasında, katılımcılara GC Türkiye Ulusal Ağı ve güncel faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Toplantı kapsamında Ulusal Ağ temsilcileri kendi ağlarını ve faaliyetlerini tanıtarak 2016 yılı stratejilerinden bahsetti. Ulusal Ağlar arasındaki etkileşimi ve bilgi paylaşımını artırmaya yönelik olarak gerçekleştirilen toplantıda, Ulusal Ağların karşılaştığı güçlükler ve çözüm yolları ele alındı. Tunus ve Ürdün Ulusal Ağlarının yeni kuruluyor olması, İsviçre Ağı’nın sayıca az imzacısının bulunması, Brezilya ve Türkiye Ulusal Ağları’nın ise büyük ve gelişmiş Ağ olması, katılımcılar arasındaki paylaşımların etkili olmasını sağladı. Türkiye Ulusal Ağı’nın sektörel yayılım ve çarpan etkili işbirlikleri stratejileri ve çalışma grupları faaliyetleri örnek uygulamalar olarak sunuldu. Programın son günü, katılımcılar, Global Compact Türkiye imzacısı, Sürdürülebilirlik Tedarik Zinciri ve Kadının Güçlenmesi Çalışma Grubu üyesi Boyner Holding’i ziyaret etti ve kurumsal sürdürülebilirlik stratejileri hakkında bilgi edindi. avrupa avrupa Avrupa Birliği 2015 Yılı Türkiye İlerleme Raporu 19. Fasıl: Sosyal Politika ve İstihdam Bölümü AB’nin sosyal alandaki kuralları, iş hukuku, eşitlik, iş sağlığı ve güvenliği ile ayrımcılık yasağı konularında asgari standartları içermektedir. Bu kurallar Avrupa düzeyinde sosyal diyaloğu da geliştirmektedir. Türkiye bu Fasılda makul ölçüde hazırlıklıdır. Temelde iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı olmak üzere geçen yıl bazı ilerlemeler gerçekleştirilmiştir. Gelecek yıl Türkiye’nin özellikle aşağıdaki konularda çalışma yapması gerekmektedir: •• Etkin sosyal diyaloğu zedeleyen, sendikalar için çifte baraj gibi engellerin kaldırılması; •• İş sağlığı ve güvenliği mevzuatının daha iyi uygulanması ve icra edilmesi; •• Herkese eşit muamelenin sağlanması için sosyal koruma sosyal içerme ve ayrımcılık yasağı politikalarının güçlendirilmesi. İş hukuku alanında, kamu sektöründe alt işveren ilişkilerini düzenlemek üzere Ağustos 2014’te yeni bir mevzuat kabul edilmiştir. Kanun kapsamı dışındaki alt işveren işçileri zayıf çalışma koşulları, haksız işten çıkarma riski ve sendikaya üye olma konusunda güçlüklerle halihazırda karşı karşıyadır. Özellikle madencilik sektöründeki işçiler alt işverenlikten olumsuz etkilenmektedir. Türkiye bugüne kadar geçici işçilik gibi istihdam şekillerini AB müktesebatı ile uyumlu şekilde düzenleyememiştir. Geçen yıl İş Kanunu kapsamında olmayan ve sendikalara erişimi olmayan kayıtdışı işçilerin oranı %33,6’dan %34’e yükselmiştir. Tarım-dışı çalışanlarda bu oran daha düşük (%22,3) olmakla birlikte, 2018 için belirlenen %17’lik ulusal hedefe ulaşılması için çok daha faz- la çaba gerekmektedir. Çocuk işçiliği en kötü biçimleri de dahil olmak üzere varlığını sürdürmekte olup, kritik bir sorun teşkil etmektedir. Mevsimlik fındık hasadında çocuk işçiliğinin önlenmesi için bazı dar kapsamlı faaliyetler yürütülmüştür. İş sağlığı ve güvenliği alanında, Türkiye 167 ve 176 sayılı Sözleşmeleri onaylamıştır. Maden kazalarında daha katı tedbirler alınmasını, çok tehlikeli işyerlerinde işverenlerin iş sağlığı önlemlerini güçlendirmesini ve iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının korunmasını öngören yasal düzenleme yapılmıştır. İş sağlığı ve güvenliği alanında müktesebata uyumu amaçlayan Kanun, AB Çerçeve Direktifi’ne uyum sağlayacak temel unsurlarının 2016’da uygulanacak olmasından ötü- rü tam olarak tatbik edilememektedir. İşle bağlantılı kazalar kaygı yaratmakta olup, 2013 yılında resmi istatistiklere göre 1360’ı ölümlü olmak üzere 191.389 iş kazası gerçekleşmiş ve bu kazaların büyük çoğunluğu inşaat sektöründe yaşanmıştır. Raporlamada daha fazla şeffaflığa ihtiyaç olup, hükümet dışı kuruluşlar ölüm vakalarının %40 oranında daha fazla olduğunu ifade etmektedir. İş kazası ve meslek hastalıklarının önemli ölçüde düşük bildirilmesi ve iş teftişindeki sorunlara eğilmek gerekmektedir. Sosyal diyalog alanında, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar ile küçük şirketlerdeki çalışanlar, sendikal faaliyetleri nedeniyle işten çıkarılmaları halinde hukuki korumaya kavuşmuştur. Mahkeme, bir başka kararı ile İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 97 avrupa avrupa bağımsız sendikaların toplu sözleşme müzakere yetkisi alabilmeleri için aranan %3 oranındaki işkolu barajını %1’e indirmiştir. Özel sektördeki sendikalı işçi oranı 2015’te %9,5’ten %11,2’ye çıkmış, ancak toplu sözleşme kapsamındaki işçi sayısı önemli derecede düşüktür. Bu durum özellikle sendikaların toplu sözleşmelere taraf olma ehliyetlerini kısıtlayan çifte barajın varlığından ileri gelmektedir. Buna ilaveten çok sayıda kayıtdışı işçinin sendikalara erişimi yoktur. Sendika üyelerinin hukuka aykırı olarak işten çıkarılması ve uzun yargılamalar, işçileri sendikalara üye olmaktan uzaklaştırmaktadır. Anayasa Mahkemesi bankacılık ve şehir içi taşımacılıkta grev yasaklarını kaldırmış, ancak uygulamada zorunlu nitelikte olmayan hizmetlerde yaşanan grev ertelemeleri ile zorunlu tahkim, grev hakkını ciddi olarak kısıtlamaya devam etmektedir. Mahkeme, ayrıca kamu görevlilerinin Anayasa ve ILO Sözleşmelerinde teminat altına alınan grev hakkını kullanmaları gerektiğine karar vermiş, ancak bu karar uygulamaya henüz geçmemiştir. Türkiye, kamu görevlilerinin grev haklarına saygı duymalı ve Anayasa değişiklikleri de dahil olmak üzere toplu sözleşme önündeki engelleri kaldırmalıdır. Ekonomik ve Sosyal Konsey, 2009’dan beri toplanmamıştır. Kamu sektöründe, özellikle de eğitim kurumları ve silahlı kuvvetlerin sivil bölümlerinde, belirli sendikaların üyelerine yönelik ayrımcı uygulamalara ilişkin raporlar mevcuttur. İstihdam Politikalarında, Ulusal İstihdam Stratejisindeki hedefler, zayıflayan işgücü piyasası performansı ile karşılaştırıldığında fazla iddialı görünmektedir. 20-64 yaş aralığındaki istihdam oranları erkeklerde %75, kadınlarda %31,6 oranında durgunlaşmış ve bu oranlar özellikle kadınlar için düşük kalmış bulunmaktadır. 98 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 İşsizlik oranı %9,9’a yükselmiş ve kadınlar için kayda değer ölçüde yüksektir. Genç işsizliği %17,8’e çıkmış ve tüm gençlerin %25’i istihdam, eğitim ve öğretim süreci dışındadır. Kamu istihdam hizmetleri, kapasitesini ve hizmet ağını geliştirmektedir. İstihdama giriş ve sosyal reform programları üzerindeki çalışmalar devam etmektedir. Avrupa Sosyal Fonu için gereken programlama ve yönetim yapılarına ilişkin hazırlıklar devam etmektedir. 2014-2020 dönemine ilişkin istihdam, eğitim ve sosyal işler konulu IPA Sektörel Programı Aralık’ta kabul edilmiştir. 2007-2014 IPA İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Programı kapsamında istihdam, eğitim ve sosyal içerme konularında ihale ve operasyonlar devam etmiştir. Sosyal içerme alanında, sosyal politika, sosyal yardım ve yoksulluğun azaltılması konularında bütüncül bir politika çerçevesi oluşturulması konusunda herhangi bir ilerleme olmamıştır. Ancak bazı göstergelerde, her ne kadar Avrupa ortalamalarının altında da kalsalar, iyileşme görülmüştür. Ulusal İstihdam Stratejisi, engelli istihdam etmeyen kurumlar için cezalar öngörmekle birlikte, bu grup tüm kamu çalışanlarının ancak %2’sini teşkil etmektedir. Bu oran özel sektörde daha da düşüktür. İlgili Kanun, engellilerin hakim ve savcılık mesleklerine girişinin önünü kesmektedir. Bütüncül bir yaklaşımın yokluğunda engellilerin istihdamını teşvik edecek tedbirlerin sınırlı bir etkisi olmaktadır. Romanların entegrasyonuna yönelik ulusal strateji kabul edilmemiştir. Sosyal korumaya yönelik harcamalar 2013’te artmış ve GSMH’nin %13,8’ine ulaşmıştır. Sağlık harcamalarının oranı son dört yılda ilk kez olarak 2013’te artarak GSMH’nin %5,4’üne ulaşmıştır. Kadınların düşük istihdam oranı ve kayıtdışı çalışmanın yüksek düzeyi, açıkları 2014 yılında da artan sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği için sorun teşkil etmektedir. Yaşlı nüfus ve yaşlı bağımlılık oranı artarken, aktif yaşlanma politikalarının geliştirilmesi gerekmektedir. Yararlanıcı sayıları ile kurumsal ve yarı kurumsal bakım merkezleri ve hizmetlerin kapasitesindeki artış çerçevesinde engelliler için sosyal yardım programları genişlemiştir. Ayrımcılık yasağı politikalarında herhangi bir gelişme olmamıştır. Cinsiyet eşitliğini geliştiren gruplar ile etnik gruplar, istihdamda ayrımcılıkla ilgili olaylar rapor etmeye devam etmektedir. Güncel bir akademik çalışmaya göre, LGBTI kişilerin üçte biri işe başlama, çalışma koşulları ve ücret alanında ayrımcılıkla karşılaşıldığını rapor etmektedir ve hukuk sistemine güvensizlik ile özel hayatlarının ihlal edileceğine yönelik endişeler nedeniyle hukuki yollara başvurmamaktadır (Bu konuda bknz. Yargı ve Temel Haklar 23.Fasıl). Eşit fırsatlar alanında, kadınların düşük işgücüne katılım oranını artıracak bir gelişme görülmemiştir. Çocuklar, yaşlılar ve hastalar için bakım kurumlarının eksikliği kadınların istihdamını engellemekte ve onların bakıcılık rolünü pekiştirmektedir. Sadece kamu sektöründe daha esnek çalışma koşulları yaratılması için kısmi tedbirler alınmıştır. Ev hizmetlerinde çalışanların sosyal güvenlik kapsamına alınması konusuna ayrıca eğilmek gerekmektedir. Çalışma hayatı ve özel hayatın dengelenmesi konusundaki politikalar ve mevzuatta cinsiyet eşitliği dikkate alınmalıdır. Cinsiyete bağlı ücret farklılığı problematik durumdadır. Müktesebata göre kurulması gereken eşitlik kurumu hala kurulmamıştır (bknz. Yargı ve Temel Haklar 23.Fasıl). avrupa avrupa Türkiye – AB İlişkileri Türkiye-AB Zirvesi — Türkiye – AB Zirvesi 29 Kasım 2015 tarihinde gerçekleştirildi. Başbakan Ahmet Davutoğlu, AB kurumları liderleri ve 28 üye ülke liderinin katılımıyla gerçekleşen zirvede Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin yeniden canlandırılması kararı alındı. Göç politikası alanında ortak politikalar toplantının ana gündem maddesiydi. Zirve buluşmasının AB – Türkiye ilişkilerinde önemli bir gelişmeye işaret ettiği değerlendirildi. Zirvenin başkanlığı AB Konseyi Başkanı Donald Tusk tarafından yürütüldü. Toplantının sona ermesinin ardından Başbakan Davutoğlu, AB Konseyi Başkanı Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Juncker ortak bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Yayımlanan ortak açıklamada Zirve’de ele alınan konular ve kararlar şu şekilde listelendi: Ortak zorlukların aşılması önem taşımaktadır. AB Konseyi 15 Ekim Zirve kararlarında ele alındığı üzere Türkiye AB katılım süreci yeniden canlandırılmalıdır. AB ve Türkiye mevcut bağları ve dayanışmayı geliştirmeyi, ortak geleceklerini hazırlamak üzere sonuç odaklı eylemler gerçekleştirmeyi taahhüt etmektedir. Taraflar “Avrupa projesinin” pekiştirilmesi için mevcut risk ve tehditlerin uyum içerisinde ele alınması yönünde kararlılık sahibidir. G20 Antalya Zirvesi Sonuç Bildirgesi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2249 sayılı kararı ile uyum içerisinde, terörle mücadele öncelik olarak belirlenmektedir. Bu amaç doğrultusunda Türkiye –AB ilişkilerinin henüz tam olarak hayata geçirilememiş önemli potansiyelinin değerlendirilmesi için daha sık ve sistematik üst düzey diyalog elzemdir. Bu çerçevede taraflar yılda iki kez uygun bir formatla düzenli zirve toplantıları gerçekleştirmeyi kararlaştırmıştır. Zirve toplantıları ilişkilerin geliştirilmesi yönünde atılan adımların değerlendirilmesi ve uluslararası konuların ele alınması için bir platform oluşturacaktır. Terörle mücadele dâhil olmak üzere dışişleri ve güvenlik politikası alanında düzenli diyalog ve işbirliği geliştirilmelidir. Bu bağlamda Bakanlar / Yüksek Temsilci / AB Komiseri düzeyinde düzenli politika diyaloğu toplantıları gerçekleştirilecektir. Bu toplantılar Ortaklık Konseyi toplantılarına ek olarak düzenlenecektir. Aynı zamanda anahtar konularda üst düzey diyalog sürdürülecektir. 17 numaralı (Ekonomik ve Parasal Politika) müzakere başlığının açılması için 14 Aralık 2015’de Hükümetler Arası Konferans geçekleştirilecektir. Ek olarak AB Komisyonu 2016 yılının ilk çeyreğinde üye ülkelerin tutumla- İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 99 avrupa avrupa rından bağımsız olarak ek başlıkların açılması için çalışmaları tamamlayacaktır. Gelecek dönemde bu tür ön hazırlık çalışmaları farklı başlıklar için başlatılabilecektir. Türkiye üye ülkeler arasında ayrım gözetmeden Vize Serbestisi Yol Haritası kriterlerinin yerine getirilmesi sürecini hızlandırmayı taahhüt etmektedir. Bu yönde AB Komisyonu tarafından hazırlanacak ikinci ilerleme raporu Mart 2016’da sunulacaktır. Vize serbestisi sürecinin tamamlanması, Yol Haritası gerekliliklerinin tam olarak yerine getirilmesi, böylece Türk vatandaşları için Schengen Alanı’nda vize gerekliliklerinin Ekim 2016’da kaldırılması yönünde değerlendirmeyi içerecek AB Komisyonu üçüncü ilerleme raporunun 2016 son baharında yayımlanması için AB – Türkiye Geri Kabul Anlaşması Haziran 2016’da tam olarak uygulanmaya başlanacaktır. AB Türkiye’de acil ve sürekli insani yardım sağlayacaktır. Türkiye’ye sağlanan genel AB mali desteği önemli oranda artırılacaktır. AB Komisyonu geçici koruma altında olan Suriyeliler ve ev sahibi topluluklara yönelik etkili ve tamamlayıcı destek eylemlerinin koordinasyonunun sağlanması yönünde “Türkiye Sığınmacı Aracı”nı oluşturmuştur. AB 3 milyar € ek kaynak sağlayacaktır. Bu destek gelişmekte olan şartlar göz önünde bulundurularak yeniden değerlendirilecektir. Türkiye 2,2 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapmaktadır ve bu çalışmalar kapsamında 8 milyar $ harcamıştır. Dolayısıyla Türkiye - AB işbirliği kapsamında yüklerin paylaşımı ilkesinin önemi vurgulanmaktadır. Üye ülkelerin katkıları ve mültecilerin yeniden yerleştirilmesi üzerine AB programları bu çerçevede değerlendirilmelidir. Suriye’deki durum sonucunda oluşan krizin ele alınması için geçici koruma altında olan Suriyelilere destek 100 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 ve göç yönetimi alanında işbirliğinin artırılmasına yönelik, geçici olarak 15 Ekim’de kabul edilen Ortak Eylem Planı uygulamasının başlatılması kararlaştırılmıştır. Ortak Eylem Planı göç akışlarının düzenli bir şekilde gerçekleştirilmesini ve yasadışı göçün ele alınmasını sağlayacaktır. Uluslararası koruma ihtiyacı içinde olmayan göçmenlerin AB ve Türkiye’ye seyahatlerinin önlenmesi, mevcut ikili geri kabul anlaşmalarının uygulanmasının sağlanması ve uluslararası koruma ihtiyacı içinde olmayan göçmenlerin menşe ülkelerine hızla geri dönüşlerinin sağlanmasına yönelik taraflar arasında işbirliği artırılacaktır. Türkiye geçici koruma altında olan Suriyelilerin sosyoekonomik durumlarının iyileştirilmesi için ek tedbirler alma kararını paylaşmıştır. Taraflar kaçakçılık ağları ile mücadeleye yönelik kararlı ve hızlı adımlar atacaktır. Aralık 2014’te gerçekleşen Genişleme Politikası üzerine AB Konseyi toplantısı kararlarında ele alındığı üzere Türkiye - AB Üst Düzey Ekonomik Diyalog Mekanizması’nın oluşturulması üzerine çalışmalar sürmektedir. Bu mekanizma ile ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ve iş dünyası temsilcilerini bir araya getirecek bir platform oluşturulması hedeflenmektedir. Bu platform 2016 yılının ilk çeyreğinde oluşturulacaktır. Ankara’da 16 Mart 2015’te başlatılan Üst Düzey Enerji Diyaloğu ve Stratejik Enerji İşbirliği olumlu bir gelişmedir. Küresel ve bölgesel düzeyde enerji işbirliğine ilişkin düzenli bilgi paylaşımı taraflar için fayda sağlamaktadır. Bu toplantıların ikincisi 2016 yılının ilk çeyreğinde gerçekleştirilecektir. Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik hazırlık çalışmaları değerlendirilmiştir. Hazırlık çalışmalarının tamamlanması sonrası, resmi müzakereler 2016 yılının sonuna doğru başlatılabilir. Tüm bu çalışmalar eşzamanlı olarak yürütülecek ve yakından takip edilecektir. Türkiye ve AB ilişkilerde yakalanan ivmenin somut sonuçlar doğurması için güncel gündem maddeleri üzerinde ortak ilerleme sağlama konusunda kararlıdır. — AB Komisyonu tarafından hazırlanan 2015 yılı Türkiye İlerleme Raporu 10 Kasım 2015 tarihinde açıklandı. Bu rapor 1998 yılından bu yana ülkemiz için hazırlanan 18. İlerleme Raporu olmaktadır. 2014 yılı sonunda göreve başlayan yeni Komisyonun ülkemize ilişkin ilk değerlendirmesini de içeren 18.İlerleme Raporu bu yıl farklı bir yöntemle kaleme alınmıştır. Bu rapor “yeni nesil” olarak adlandırılan ilerleme raporlarının ilkini oluşturmaktadır. Yalnız Türkiye için değil, diğer aday ülkeler için de hazırlanan yeni ilerleme raporlarında yalnızca son bir yıl içinde kaydedilen gelişmelere yer verilmemiş, aday ülkelerin genel olarak her alanda AB’ye uyum düzeyleri de değerlendirilmiştir. Rapor kapsamında AB-Türkiye ilişkilerinde son duruma ilişkin genel değerlendirmede şu noktalar öne çıkıyor: • 2005 yılında başlayan katılım mü- zakereleri sürecinde şimdiye kadar 14 başlık müzakerelere açılmış, bir başlık geçici olarak kapanmıştır. • 17 No’lu Ekonomik ve Parasal Politi- ka konulu başlığın açılması için çalışmalar başlatılmıştır. Bu alanda gerçekleştirilecek çalışmalar Türkiye ile üst düzey ekonomik diyaloğun geliştirilmesi hedefi için temel oluşturacaktır. • Hukukun üstünlüğü alanında 23 ve 24 No’lu başlıkların açılması için “açılış kriterleri”nin belirlenmesi gerekmektedir. Açılış kriterleri Türkiye’ye bu alanda gerçekleştirmesi gereken reformlar için bir yol haritası oluşturacaktır. avrupa avrupa Türkiye müzakere sürecini hızlandırmak için: memiş bir insani yardım ve destek sağlamaya devam etmiştir. — Müzakere başlıkları açılış kriterlerini yerine getirme yönünde ilerleme sağlamalı; — Sığınmacılar ve göç yönetimi üzerine AB – Türkiye Ortak Eylem Planı Ekim 2015’de AB Konseyi’nin desteğini almıştır. — Müzakere Çerçeve Belgesi kapsamında yükümlülüklerini yerine getirmeli; — AB’ye karşı taahhütlerine bağlı kalmalıdır. — Türkiye ve AB ortak çıkar alanlarında diyalog ve işbirliğini geliştirmeye devam etmiştir. Bu süreç en üst düzey ziyaretlerle desteklenmiştir. — Türkiye’nin Daeş’e Karşı Uluslararası Koalisyon’a katılımıyla dışişleri ve güvenlik politikası alanında siyasi diyalog devam etmiştir. Vize Serbestisi Diyaloğu çerçevesinde vize, hareketlilik ve göç alanında işbirliği sürdürülmüştür. — Türkiye 2,2 milyon Suriyeli ve Iraklı sığınmacıya geçmişte benzeri görül- — AB Komisyonu ve Türkiye enerji alanında işbirliğinin artırılması kararı almıştır. Üst Düzey Enerji Diyaloğu başlatılmıştır. — Ekonomik bağların güçlendirilmesi paylaşılan öncelikler arasındadır. — Gümrük Birliği Anlaşması’nın modernizasyonu ve genişletilmesine yönelik prosedürlerin başlatılmasına karar verilmiştir. G20 Zirvesi G20 Dönem Başkanlığı görevini yürüten Türkiye tarafından düzenlenen G20 Liderler Zirvesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın G20 Antalya Zirvesi Liderler Bildirgesi’ni kamuoyu ile paylaştığı basın toplantısı ile sona erdi. “Güçlü, sürdürülebilir ve dengeli büyüme” temasıyla toplanan G20 Liderler Zirvesi’nde Beyrut ve Ankara’da yaşanan terör saldırılarının ardından 13 Kasım’da Paris’te gerçekleşen terör saldırıları ana gündem maddesi oldu. Basın toplantısında küresel ekonominin güçlenmesi için küresel barış ve güvenliğin ön koşul olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, terörle mücadele alanında küresel düzeyde samimi bir işbirliği ve dayanışma gerektiğine dikkat çekti. Ek olarak Suriye’de kalıcı çözüm üzerine uzlaşı sağlanmadan terörle mücadele ve sığınmacı krizi konusunda ilerleme kaydedilemeyeceğini değerlendiren Cumhurbaşkanı, G20 liderlerinin terörle ayrım gözetmeksizin mücadele etmek konusunda kararlı olduğunu vurguladı. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 101 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Prof.Dr. Muammer KAYA analiz [email protected] Nobel Ödülü Gerçeklerinin Analizi Dinamiti bulan Alfred Nobel, 17 Kasım 1895’te Paris’te servetinin büyük kısmını, yazdırdığı vasiyetle insanlığın yararına olan bir seri ödüle ayırdı. İsveç Kraliyet Bilim Akademisi Fizik, Kimya, Tıp, Edebiyat ve Barış dallarında Nobel Ödülleri dağıtmaktadır. 1968 yılında İsveç Merkez Bankası (Sveriges Riksbank) bu ödüllere Ekonomik Çalışmalar ödülünü de eklemiştir. 19012015 yılları arasında toplam 573 Nobel Ödülü 900 kişi/organizasyona verilmiştir. Nobel Ödülü maksimum 3 kişiye birlikte verilebilmektedir. Şekil, 1901-2015 yılları arasında Nobel Ödüllerinin dallara ve verilen kişi sayısına göre dağılımını göstermektedir. Şekil : Nobel Ödülü Alanların Dalları ve Alan Kişi Sayılarının Dağılımı Ödül Sayısı Ödül Alan Kişi Sayısı Tek Başına Alan Kişi Sayısı İki Kişi Alan Sayısı Üç Kişi Alan Sayısı Fizik 109 201 47 32 30 Kimya 107 172 63 22 22 Tıp 106 210 38 31 37 Edebiyat 108 112 104 4 Barış 96 103+26* 65 29 2 Ekonomik Çalışma 47 76 24 17 6 Toplam 573 900 341 135 97 Nobel Ödül Dalı *organizasyon Ödül töreni 10 Aralık’ta İsveç’te Stokholm’de yapılır ve kazananlara Nobel Diploması, Nobel Madalyası ve yaklaşık 8 milyon İsveç Kronu SEK (1SEK=0.364 TL) ödül parası verilir. Nobel Ödülü Kazananların Çalışma Alanlarının Dağılımı: Fizikte en çok parça fizikçiler, kimyada biyokimyacılar, tıpta genetikçiler, ekonomide makro ekonomiciler ve edebiyetta düz yazı dalında Nobel Ödülleri alınmaktadır. En Küçük ve En Büyük Yaşta Nobel Ödülünü Kimler Almıştır? 17 yaşındaki Pakistanlı Malala Yousafzai 2014 Nobel Barış ödülünü almıştır. 90 yaşındaki Leonid Hurwicz 2007 yılı Nobel ekonomi ödülü almıştır. 102 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 analiz Kadınların Aldığı Nobel Ödülleri: 1901-2015 yılları arasında 49 kadın Nobel Ödülü almıştır. Marie Curie 2 kez Nobel ödülü alan tek kadındır. 1901-1920 arasında 4, 1921-1940 arasında 5, 19411960 arasında 5, 1961-1980 arasında 5, 1981-2000 arasında 11 ve 2001-2015 arasında 19 kadın Nobel Ödülü almıştır. Nobel Ödülü Alanların Ülkelere Göre Dağılımı: ABD 257, İngiltere 94, Almanya 80, Fransa 53, İsveç 29, Rusya 27, Japonya 23, İtalya 19, Kanada 18, Avusturya 17, İsviçre 16, Norveç ve Çin 12, Avusturalya 10, Macaristan ve G. Afrika 9, Hindistan 8, İspanya 7, Mısır ve Çek Cumhuriyeti 6, Arjantin ve Romanya 4, Finlandiya 3, G. Kore, İran, Pakistan, Türkiye, Cezayir, Portekiz ve Şili 2, Brazilya, Yunanistan, Bulgaristan, Endonezya, Yemen, Fas, Tunus vs. 1 Nobel Ödülü almıştır. 49 kadın Nobel Ödülü almıştır. Marie Curie 2 kez Nobel ödülü alan tek kadındır. 1901-1920 arasında 4, 1921-1940 arasında 5, 1941-1960 arasında 5, 1961-1980 arasında 5, 1981-2000 arasında 11 ve 2001-2015 arasında 19 kadın Nobel Ödülü almıştır. KİMYA DALINDAKİ NOBEL ÖDÜLLERİ 1901 yılından bugüne 107 kez Nobel Kimya Ödülü verilmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Şavaşları sırasında 8 yıl ( 1916, 1917, 1919, 1924, 1933, 1940, 1941 ve 1942 yıllarında) verilmemiştir. Paylaşılan ve Paylaşılmayan Nobel Ödülleri: Kimya dalında tek adaya verilen Nobel Ödül sayısı 63, iki adaya birlikte verilen 23 ve üç adaya birlikte verilen 21’dir. 1901-2015 yılları ara- sında Kimyada 172 kişi Nobel Ödülü almıştır. Sadece Frederick Sanger iki kez Nobel kimya ödülü almıştır. Nobel Kimya Ödülü Alan Kadınlar? 1901-2015 yılları arasında 4 kadın kimyacı Nobel almıştır. 1911’de Marie Curie (1903 Nobel Fizik ödülü almıştı), 1935’te kızı Irene Joliot Curie, 1964’te Dorethy Crowfoot Hodgkin ve 2009’da Ada Yonath almıştır. Kimyada Çoklu Nobel Ödülü Alanlar: Marie Curie Fizik 1903 ve Kimya 1911; Linus Pauling Kimya 1954 ve Barış 1962; Frederick Sanger Kimya 1958 ve Kimya 1980’de ödüllerini almıştır. BİLİMDE İLK NOBEL ALAN TÜRK: Prof.Dr. AZİZ SANCAR 1946 Mardin Savur doğumludur. Okuma yazma bilmeyen bir ailenin 8 çocuğundan biridir. Orta öğretimini Mardin Savur’da yapan Prof. Dr. Sancar, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini 1969’da birincilikle bitirdi. Birkaç yıl Türkiye’de doktorluk yaptı. 1974’te Dallas’taki Teksas Üniversitesine gidip, 1977’de Doktora derecesi aldı. Şu an Kuzey Carolina Üniversitesi (UNC) Tıp Fakültesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümünde çalışmaktadır. Prof. Dr. Sancar 69 yaşında aldığı bu dünyanın en önemli ve en değerli bilim ödülünü “Cumhuriyetin kendine sağladığı eğitim sistemi sayesinde aldığını” söylemiştir. 28 yaşında ABD’ye doktora yapmaya devlet bursuyla giden Prof.Dr. Sancar doktora sonrası 1977’lerdeki ülkemizdeki anarşik durum ve kaos ile üniversite alt yapılarının yetersizliğinden tekrar ABD’ye beyin göçmeni olmuştur. Diğer beyin göçmenlerimiz gibi önce iş ve sonra da anlaşabileceği yabancı bir eş bularak oraya yerleşmeyi ve orada hayatını ve araştırmalarını sürdürmeye başlamıştır. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 103 analiz Prof. Dr. Sancar 69 yaşında aldığı bu dünyanın en önemli ve en değerli bilim ödülünü “Cumhuriyetin kendine sağladığı eğitim sistemi sayesinde aldığını” söylemiştir. 28 yaşında ABD’ye doktora yapmaya devlet bursuyla giden Prof.Dr. Sancar doktora sonrası 1977’lerde üniversite alt yapılarının yetersizliğinden ABD’ye beyin göçmeni olmuştur. Prof.Dr. Sancar, aynı üniversitede Gwendolyn Sancar ile evlenmiştir. İkisi de şu an UNC’de aynı bölümde çalışmaktadırlar. Prof. Dr. Sancar 1984’te NSF Cumhurbaşkanlığı Genç Araştırmacı Ödülü, 1995’de NIH MERİT ödülü, 2004 Amerikan Bilim ve Sanat Akademi Ödülünü, 2005 ABD Ulusal Akademi Ödülünü, 2007 Koç Vakfı Ödülünü, 2009 Teksas Üniversitesi Seçkin Mezun Ödülünü, 2014 Academia Sinica Seçkin Ziyaretçi Ödülünü, 2015 ASBMB Vallee ve Kimya Nobel Ödüllerini almıştır (1). Prof.Dr. Sancar, UNC’de 2007’de Tıp alanında Dr. Oliver Smithies’den sonra ikinci Nobel kazanan bilim adamıdır (2). Prof.Dr. Sancar 1982’den beri 33 yıldır Kuzey Carolina Üniversitesinde çalışmaktadır. 1935 yılında kurulan Biyokimya ve Biyofizik Bölümünde görev yapmaktadır. Ulusal Sağlık Enstitüsü Prof.Dr. Sancar’a 1982’den beri 24.353.827 dolar araştırma desteği vermiştir (3). Nobel Ödülü alan Prof.Dr. Sancar düzenli ve sistematik Ar&Ge finansmanıyla ABD tarafından desteklenmiştir. Prof.Dr. Sancar’ın Laboratuvarında kendisi dışında 12 araştırmacı ekiple çalışmaktadır. Bunlardan 4’ü ziyaretçi araştırmacı (3’ü Türk), 5’i doktora sonrası araştırmacı, 1’i Araştırma Doçenti, 1 Araştırma Yrd. Doçenti ve 1’i araştırma görevlisidir (4). Yani Nobel Ödülü almak nitelikli ekip işidir. Ekibin başında da işi iyi bilen CHAPEL HİLL’deki KUZEY CAROLİNA ÜNİVERSİTESİ (UNC) 1776-1795’te kurulmuş Devlet Üniversitesidir. 18350 lisans, 10785 lisansüstü öğrencisi var. 3696 Fakülte akademik personeli ve 8287 idari personeli mevcut. 68 Bölüm, 112 doktora programı vardır. Bugüne kadar 304509 mezun vermiş bunun 159509’u Kuzey Carolina’da oturmaktadır. Öğrenci/Fakülte personeli oranı 14:1’dır. UNC’de sınıfların %87’sinde 50’den az öğrenci vardır. UNC’nin yıllık araştırma bütçesi 792.7 milyon dolar. 2015 ARWU Dünya Akademik Üniversite sıralamasında UNC Dünyada 39, ABD’de 29. sırada yer almıştır. Prof.Dr. Sancar, UNC’de 2007’de Tıp alanında Dr. Oliver Smithies’den sonra ikinci Nobel kazanan bilim adamıdır. Nobel Ödülü almak nitelikli ekip işidir. Ekibin başında da işi iyi bilen bir uzmanın olması gerekmektedir. Prof.Dr. Sancar’ın ilgi alanı DNA onarımı, DNA hasarları denetim noktaları, genetik bilgiyi koruma altına almadır. bir uzmanın olması gerekmektedir. Prof. Dr. Sancar’ın çalıştığı bölümde 46 Fakülte Personeli/Akademisyen ve 38 lisansüstü öğrenci bulunmaktadır. Bu öğrencilerin 2’si Türk’tür. Bunların biri Koç, diğeri Sabancı Üniversitesi mezunlarıdır. Prof. Dr. Sancar, Türk öğrenci ve ziyaretçi araştırmacılara bölümünde yardımcı olmaktadır. Prof.Dr. Sancar’ın ilgi alanı DNA onarımı, DNA hasarları denetim noktaları, genetik bilgiyi koruma altına almadır. SONUÇ Bilimde Nobel Ödülü kazanmak için öncelikle köklü Ar&Ge bilinci olan bir üniversitede ve altyapısı mükemmel bir bölümde sürekli çalışmak gerekiyor. Prof.Dr. Sancar 200 yıldan daha eski bir Üniversitede, 80 yıllık bilgi birikim ve tecrübesi olan bir bölümde 33 yıldır çalışmaktadır. Ayrıca Nobel Ödülü alabilmek için çok, disiplinli, sistematik ve istikrarlı çalışmak, Ar&Ge’ye çok fazla kaynak ayırmak ve ekip çalışması yapmak gerekmektedir. Prof.Dr. Sancar’a Ar&Ge için 33 yılda 24.4 milyon dolar destek sağlanmış ve emrine 12 araştırmacı verilmiştir. Kazanılan başarı hiçbir zaman tesadüf değildir. Nobel nitelikli üniversitede, nitelikli eğitim almış nitelikli bilim insanlarınca kazanılabilir. Kaynaklar (1) http://www.med.unc.edu/biochem/people/faculty/primary/ asancar (2) http://www.unc.edu/campus-updates/message-fromchancellor-carol-l-folt-a-nobel-achievement/ (3) http://www.unc.edu/spotlight/unc-school-of-medicineprofessor-awarded-nobel-prize-in-chemistry/ (4) https://www.med.unc.edu/biochem/asancar-lab/ members?b_start:int=0 104 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 arkeogezi Kyzikos Antik Kenti - Erdek Kapıdağ Yarımadası’nın güney kesiminde Düzler mevkiinde bulunan bir zamanların görkemli yerleşim yeridir. Günümüze insan ve doğa tahribatına uğramış olarak gelebilmiştir. Kentin görkemli yapılarının ve uygarlık birikimlerinin izleri toprak derinliğinde hala varlığını korumaktadır. Thessalia’dan göç ederek buraya gelen Dolionlar tarafından kurulduğu bilinmektedir. Kent, ismini Argonautlar efsanesinden esinlenmeyle kurucu Kral Kyzikos’tan almaktadır. Efsaneye göre, Kyzikos’u ziyaretlerinde Argonautlar dostça karşılanır, ağırlanırlar. Daha sonra kentten ayrılan Argo gemisi, ters yönde esen rüzgârın etkisiyle gece karanlığında tekrar Kyzikos kıyılarına sürüklenir. Durumdan habersiz olan ve bir saldırıya uğradıklarını sanan Kyzikoslular’la Argonautlar arasında yapılan şiddetli çarpışmalarda kral Kyzikos öldürülür, bunun üzerine kent daha sonra, Palasgo’ların eline geçer. Kyzikos’un bilinen tarihi ise İ.Ö.8.yüzyılda İonia’nın önemli kent- lerimden biri olan Milet’in burada bir kolini kurmasıyla başlar ve izleyen dönemlerde kent gittikçe önem kazanır. İ.Ö.675 ‘de ise bu koloni genişletilerek daha kapsamlı bir kimliğe büründürülür. İ.Ö.6.yüzyılda bölgenin Priapos, Arteka ve Prokonnesos gibi kentleriyle birlikte Lidyalılar tarafından vergiye bağlanan kent, pers Kralı Kyros’un Lidya’yı yenmesi üzerine Daskyleiondaki satraplığa bağlandığı öğrenilmektedir. Yüzyılın sonlarına kadar bu konuİŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 105 arkeogezi mu devam ettiren kentin, İ.Ö.5. yüzyıl başlarında başlayan İon isyanıyla birlikte dokuz kez el değiştiren uzun bir dönemi başlar. Ancak akılcı politikasıyla her defasında yakılıp yıkılmaktan kurtulan Kyzikos, İ.Ö 364’de II. Attika-Delos Deniz Birliği’ne katılır, kısa bir süre sonra da Atina’ya karşı bağımsızlığını ilan ederek en parlak çağlarından birini yaşar (İ.Ö.362). Siyasal ve ticari alanda da etkinliğini arttıran Kyzikos, bu dönemde bölge deniz ticaretini elinde tuttuğu gibi, parası, diğer para birimleri için bir değer ölçüsü durumuna gelir. İ.Ö.334’de büyük İskender’in Anadolu’ya girişinde kendisine dostça davranan Kyzikos’lular, bunun karşılığında yönetimsel serbesti ve yapılanma etkinliklerine katılmayla ödüllendirilirler, kenti karaya bağlayan iki de köprü yaptırılır. Hellenistik dönemde her açıdan parlak bir dönem yaşayan Kyzikos bir kültür, sanat ve ticaret merkezi olur, Kyzikos’un bu dönemi, İ.Ö. 85’de Roma egemenliğini tanımak zorunda kalmasıyla birlikte sarsılmış görünmektedir. Roma yönetimince zaman zaman ödüllendirilip cezalandırılan Kyzikos, İ.Ö.73’de Pontus Kralı VI .Mithridates kuşatmasına karşı kahramanca direnmesi üzerine Romalıların övgülerini kazanır ve ‘’Hürken’’ unvanı verilerek bağımsızlık hakkı elde eder. Romalılar zamanında 106 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 arkeogezi kentin asıl önemini Hadrian döneminde kazandığı gözlemlenir. İ.S.123’de yaşayan depremden bir yıl sonra kenti ziyaret eden İmparator Hadrian yeniden yapılanma için büyük yardımlarda bulunur, kendi adına yapılan ünlü tapınağa parasal olanaklar sağlar. Dönemin birçok büyük kentinin almak için yarıştığı imparator kült merkezi anlamına gelen Neokoria unvanı ile ödüllendirilir. Kyzikos’a İ.S 2. yüzyılda meydana gelen karışıklıklar sırasında yine Roma tarafını tutması üzerine bu kez İmparator Septimius Severus tarafından ikinci kez Neokoria unvanı verilir. İ.S.297’de Kyzikos otuz üç kenti içine alan Hellespontos eyalet merkezi olur, İ.S. 324’e kadar devam eden bu dönemi,Byzantion’un başkent oluşuyla birlikte sona erer.İmparator Justinianus döneminde İ.S.543’deki depremde kent büyük zarar görür ve bu olay sonucunda Kyzikos halkının kısmen Erdek’e göç ettiği bilinmektedir. İ.S.741 ve 1064 yıllarındaki büyük depremlerle ciddi hasarlar görür ve Kyzikos kendi kaderine terk edilir. Kyzikos’ta 1988-1997 yılları arasında kazılar yapıldı.1997 yılında ara verilen kazı çalışmalarına 2006 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla Yrd.Doç. Dr. Nurettin Koçhan’ın bilimsel başkanlığında yeniden başlandı. Bu dev şehrin yazık ki küçük bir bölümü kazı çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarılabilmiştir. Kyzikos Antik Kenti ve Hadrianus Tapınağı, Bandırma’dan Erdek’e gelirken Düzler Mahallesindedir. Düzler Mahallesinin sağ tarafındaki zeytin bahçelerinin olduğu geniş sit alanında Kyzikos Antik Kenti ve Hadrianus Tapınagı kalıntıları bulunmaktadır. İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 107 sanat Masumiyet Kardeş Sevgisi Ece Akar: “Resmin hayatımın her alanında var olmasını isterim” Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? 1956 yılında Ankara’da doğdum. Hacettepe Üniversitesi Biyoloji bölümünden mezun oldum. Mezuniyetim sonrası Halkla İlişkiler’de çalıştıktan bir süre sonra mesleğimle buluştum. Ankara Üniversitesi Çocuk Kliniği bünyesinde eşim Prof. Dr. Nejat Akar ile Moleküler Genetik Laboratuvarı’nı kurduk. Türkiye’nin değişik kurumlarına moleküler genetik alanında genç değerler kazandırdığımızı düşünüyorum. Resme duyduğunuz ilgi nasıl gelişti? Ortaokul yıllarından itibaren yapmış olduğum resimler her seferinde çeşitli organizasyonlarda sergilenmeye değer görülmüştü. Hatta ortaokul resim hocamız Fatma Hanım, “portre” 108 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 çalışmalarımı önemser, desteklerdi. Yıllar içinde yurtiçinde ya da yurt dışında gezdiğim sergiler, müzeler, galeriler resim yapma tutkumu pekiştirdi. Ankara Üniversitesi Pediatrik Moleküler Genetik Bilim Dalı’nda kurucu biyolog olarak çalıştınız. Resim sanatı mesleğinizle çok yakın bir yerde durmuyor. Biyolog olarak çalıştığınız yıllarda resme yeteri kadar zaman ayırdığınızı düşünüyor musunuz? Biyoloji tüm diğer bilim ve sanat dalları ile kesişir. Biyoloji doğa, doğa estetik, sanat ise doğayı, insanı, duyguları yorumlamak demektir. Her sanatsal çalışma, görsellik içerdiğinden, akılda kalıcı ve çarpıcı olur. Sizden bir şeyler öğrenmek isteyenler için etkili bir kaynak sunarken, duygulara hitap ederek yeni bir dünyanın kapılarını aralamış olursunuz. Resim özelinde konuşacak olursak, resimle ilgilenen kime sorsanız, çalışmalarına yeterince zaman ayıramadığından yakınır. Resim çalışmalarım için bu hissi ben de paylaşıyorum; çünkü resmin hayatımın her alanında var olmasını istiyorum. Bunu sağlamak için birtakım girişimlerim de geçmişte olmuştur. Eşim ile kurduğumuz Moleküler Genetik Laboratuvarı’nın konferans salonunu, bir resim galerisi haline getrmiştik. Bu galeride kırka yakın ressama ev sahipliği yaptık, bilim insanları ile sanat insanlarını, sanatseverlerle buluşturduk. Bu ressamların arasında günümüzün değerli sanatçıları da vardı. Bu sergilerle, yaşamında hiç resim sergisi gezmemiş olanlara da yeni bir bakış açısı kazandırdığımızı zaman içinde yaşadık. sanat Moleküler genetik alanında çok sayıda uluslararası yayınınız mevcut. Aynı verimlilik resim alanında da bulunmakta. Bu kadar verimli bir sanatçı nasıl bir çalışma disiplini içinde çalışmakta, merak ediyoruz? Hayatta disiplinli olmak, küçük yaşlarda edinilen bir özelliktir. Ailemizin tüm bireyleri bir düzen ve çalışma ahlakı içinde yönlendirildiklerinden, tüm çalışmalar değerini buluyor. Ekip çalışmasına inanıyoruz; üretkenliğimiz de artarak, paylaşarak büyüyor. 2011’de portre çalışmalarınızın kabul edildiği ABD’deki ‘’International Comtenporary Art’’ kataloğu hakkında ve burada yer alan portrelerinizle ilgili bizlerle paylaşmak istediğiniz önemli notlar var mıdır? Günümüzde erkek egemenliğinin sindiği toplumda kadınlarımızın pek çok açıdan zarar gördüğünü düşünüyorum. Kadın-erkek eşitliği ve denge üzerine bir çalışmam var. Anne-anneanne ve kız çocuğunun, kendi şehitlerinin uğurlanışında yüzlerine yansıyan acıyı resmettiğim bir başka çalışmam daha var. Bir diğer resmimde de yaşlı bir kadının çiçek satarak yaşam mücadelesini göstermek istedim. Genel olarak hümanizm, eşitlik, doğa ve hayvan hakları ve kadınlık üzerine duygu ve düşüncelerimi tuvale aktarıyorum. 2012’de ABD’de ARTAVİTA 2.Sanat yarışmasında Onur Ödülü kazandınız. Bu ödül sizin için ne ifade ediyor? Evet, bu ödülü almak beni çok onurlandırdı. Üstelik moti- Pazarcı Kadınlar Ressam Ece Akar Umuda Yolculuk Şehidin Hüznü İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 109 sanat vasyonumu arttırdığı bir gerçek. Türkiye’deki sanatçılar olarak kendimize güvenmemiz için bir ışık olabilir. Resimlerinizde yaşama dair, kadına dair, çocuğa dair ne varsa ‘’O ANI’’ yansıtmaktasınız. Ece Hanım, bir kadın olarak resimlerinde kadına dair ‘’O ANI’’ nasıl tanımlar? “O an” benim için, sokaktaki ka- dının yüzünde yakaladığım, hayatın izidir. Gazetede ne görüyorsam, ne işitiyorsam etkilensem ve konu edinsem de, bir kadın olarak, en çok doğada doğurganlıkla başrol üstlenen kadının dilenmesi, bedeninin sermayeleştirilmesi, çocukları için her fedakarlığa katlanması, resimlerimle duygu dünyasını ve eşitsizlikleri ortaya koymam- da en etkili sebep. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mıdır? Dünyamızın ve ülkemizin barış içinde olduğunu görmeyi, sevginin yolunun sanattan geçtiğini bilen insanlarla birlikte olalım istiyorum. Tüm ekibinize ve size saygılarımla. Teşekkür ederiz. Bir Anadolu Kadını Konuşan Kadınlar Yaşam Mücadelesi Pazarcı Kadın 110 İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015 Dansöz yayınlar Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri TİSK Yayını TİSK Yayınında 18 ilimizde (İstanbul, İzmit, Bursa, Ankara, Konya, Kayseri, Malatya, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay, Adana, Kahramanmaraş, Mersin, İzmir, Antalya, Muğla, Denizli ve Van) saha çalışması yapılarak işadamları, sanayi, ticaret ve esnaf odaları yetkilileri, işçi ve işveren sendikalarının temsilcileri, STK temsilcileri, vilayet ve belediye yetkilileri ile görüşmeler gerçekleştirildi. Doç.Dr. M.Murat Erdoğan ile Dr. Can Ünver ve araştırma ekibi tarafından hazırlanan Yayınımızın bu alanda yapılacak çalışmalara ve geliştirilecek politika önerilerine katkıda bulunmasını dileriz. www.tisk.org.tr Enflasyon Hedeflemesi TİSK Yayını Enflasyon-kur-faiz tartışmalarının bilimin ışığında değerlendirilmesi gerektiğine inanan Konfederasyonumuz, bu amaçla “Enflasyon Hedeflemesi” başlıklı Raporu yayınladı. Prof.Dr.Ömer Faruk Çolak ve Doç.Dr.Atilla Gökçe tarafından hazırlanan Eser, bu alandaki soru işaretlerini giderdiği gibi, yenilenmesi gereken büyüme modeli konusunda da fikir vermektedir. www.tisk.org.tr İş Hukuku (Güncellenmiş 11.Baskı) Prof.Dr.Sarper Süzek Prof.Dr.Sarper Süzek’in İş Hukuku- Genel Esaslar ve Bireysel İş Hukuku kitabının yenilenmiş onbirinci basımı çıktı. 2014 yılında yayımlanan 10. baskının tükenmesi nedeniyle yenilenen bu baskıda; 6552 ve 6645 sayılı yasaların iş ilişkilerinde getirdiği düzenlemelere, yeni yönetmelik hükümlerine ve değişikliklerine yer verilerek bu kurallar yorumlandı. Kitapta gerek yürürlükte olan gerek olması gereken hukuk konusundaki görüşler yazarı tarafından objektif olarak ortaya konuyor. Daha derin incelemelere girmek isteyenler için başvurulabilecek bilimsel kaynaklar ve yargı kararları da dipnotlarda ayrıntılanmış. Kitaptaki bilgilerden yararlanmada kolaylık sağlayacak kullanışlı ve ayrıntılı bir Dizin’e de son bölümde yer veriliyor İSTEME ADRESİ : BETA Basım Yayım Dağıtım A.Ş. Narlıbahçe Sok. Damga Binası No:11 Cağaloğlu-İSTANBUL Tel: (212) 511 54 32 www.betayayincilik.com Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri Prof.Dr.Can Tuncay-Prof.Dr.Ömer Ekmekçi Sosyal Güvenlik Mevzuatını ilgilendiren Kanun, yönetmelik, genelge ve tebliğler sonucu değişen sosyal güvenlik sistemi sonucu kitabın 17. basısı yayınlandı. Öğrencilere ve uygulayıcılara yararlı olmasını dileriz. İSTEME ADRESİ : BETA Basım Yayım Dağıtım A.Ş. Narlıbahçe Sok. Damga Binası No:11 Cağaloğlu-İSTANBUL Tel: (212) 511 54 32 www.betayayincilik.com 111 istatistik TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİ YILLAR AKDEDİLEN SÖZLEŞME SAYISI İŞYERİ SAYISI İŞÇİ SAYISI 1995 2 357 11 274 765 928 1996 1 871 10 290 515 840 1997 2 056 12 966 841 518 1998 1 867 7 047 219 434 1999 2 286 12 373 828 458 2000 1 646 6 844 208 595 2001 4 454 14 211 775 478 2002 1 773 7 453 255 059 2003 1 607 7 806 629 240 2004 1 479 7 913 325 189 2005 3 977 14 388 587 456 2006 1 705 5 456 304 392 2007 1 972 9 734 459 449 2008 1 704 9 623 262 786 2009 1 995 11 544 504 796 2010 1 662 9 033 338 671 2011 1 939 14 057 422 802 2012 1 513 6 721 234 469 2013 2 642 17 288 657 485 2014 1.677 12.440 364.207 175 1 315 51 046 2015* GREVLER YILLAR LOKAVTLAR GREV SAYISI KATILAN İŞÇİ SAYISI KAYBOLAN İŞGÜNÜ SAYISI 1995 120 199 867 4 838 241 1996 38 5 461 274 322 YILLAR LOKAVT SAYISI LOKAVTA DAHİL İŞÇİ SAYISI KAYBOLAN İŞGÜNÜ SAYISI 1995 5 4 047 162 512 1996 3 3 761 160 368 62 236 1997 37 7 045 181 913 1997 4 4 083 1998 44 11 482 282 638 1998 2 500 5 284 1999 34 3 263 229 825 1999 4 931 76 470 2000 52 18 705 368 475 2000 2 2 483 32 760 2001 35 9 911 286 015 2001 - - - 2002 27 4 618 43 885 2002 - - - 2003 23 1 535 144 772 2003 2 888 110 415 2 082 2004 30 3 557 93 161 2004 1 801 2005 34 3 529 176 824 2005 1 118 59 2006 26 2 061 165 666 2006 1 66 3 894 2007 15 25 920 1 353 558 2007 - - - 2008 15 5 040 145 725 2008 1 1256 16 328 2009 13 3 101 209 913 2009 - - - 2010 11 808 37 762 2010 - - - 2011 9 557 13 273 2011 - - - 2012 8 768 36 073 2012 - - - 2013 19 16 632 307 894 2013 - - - 2014 12 6 880 365 411 2014 1 205 25 420 2015* 19 6 440 81 899 2015* - - -- Kaynak : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. * 01.01.2015 - 30.10.2015 112 Not: 14 Mayıs-4 Haziran 2015 tarihleri arasında metal sektörü işyerlerinde yaşanan iş bırakma eylemleri yasal grev şartlarını taşımadığından ÇSGB Grev İstatistikleri‘ne yansımamıştır. TİSK tarafından yapılan hesaplamalara göre söz konusu eylemler nedeniyle 12 işyerinde toplam 32.944 personel çalışmamış ve kaybolan işgünü sayısı 236.235 olmuştur. Rekabet Kültürü Yaygınlaştırılmalı TOPLUMDAKİ DEĞER SİSTEMİNİN REKABET GÜCÜNE ETKİSİ Artık ülkeler arasındaki üstünlük mücadelesi genellikle ekonomi alanında cereyan ediyor. Küresel ölçekte ta- 53 yaşında lep gören sanayi malı ihracatı ve bunu mümkün kılan bilgi ve teknolojilere hakimiyet derecesi sonucu belirliyor. Ancak toplumsal değerlerin de bu süreci desteklemesi gerekiyor. Bir ülkede uluslararası rekabet bilinci ve rekabet kültürü ne derece yaygın ve sağlam ise ülkenin rekabet gücü de o oranda olumlu etkileniyor. Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü (IMD) tarafından yayınlanan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), gönüllü teşkilatlanma esasına göre faaliyet gösteren ve Türkiye’de işveren kesimini yurtiçinde ve yurtdışında temsil eden tek çatı örgütüdür. 20 Aralık 1962’de ülke çapında faaliyet göstermeye başlayan TİSK’e, ekonominin değişik sektörlerinde 20 işveren sendikası üye. Bu işveren sendikalarına bağlı 9 bin 600 işyerinde, 1 milyon 200 bin çalışan istihdam ediliyor. Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 2015 ve- Çalışma hayatında yarım asırlık güven kaynağı ve denge faktörü olan Konfederasyon, ulusal düzeyde sosyal taraf olarak üçlü temsil esasının geçerli olduğu (Ekonomik ve Sosyal Konsey, Üçlü Danışma Kurulu, Çalışma Meclisi, Türkiye İş Kurumu, Sosyal Güvenlik Kurumu, Mesleki Yeterlilik Kurumu, TBMM’nin ilgili Komisyonları gibi) tüm platformlarda ve ulusal düzeydeki 50’ye yakın kurum ve kuruluşta işveren kesimini temsilen yer alıyor. TİSK, uluslararası düzeyde de Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO), Uluslararası İşverenler Teşkilatı (IOE), Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu (BUSINESSEUROPE), G20/B20 Süreci, Uluslararası İşbaşında Eğitim Ağı (GAN) , OECD Nezdinde Ticaret ve Sanayi İstişari Komitesi (BIAC), Türkiye–AB Karma İstişare Komitesi (KİK), Akdeniz Özel Sektör Konfederasyonları Birliği (BUSINESSMED) ve Karadeniz ve Hazar İş Dünyası Birliği (BCB) nezdinde Türk İşverenlerini temsil ediyor. larda yer aldığı listede Arjantin, Hırva- rilerine göre toplumdaki değerler sisteminin rekabet gücüne olumlu etkisi bakımından Türkiye 61 ülke arasında alt grupta; 42’nci sırada yer alıyor. Çin, ABD ve Singapur’un ilk sıra- tistan ve Venezuela ise son sıralarda bulunuyor. Türkiye’nin küresel rekabet gücünün artırılabilmesi için toplumda rekabet kültürünün eğitim ve çalışma hayatı alanları başta olmak üzere tüm araçlar kullanılarak yaygınlaştırılması gerekiyor. Desteklemiyor 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 Hong Kong ABD Singapur İsviçre Yeni Zelanda Kanada BAE İrlanda Malezya Katar İsrail İngiltere Tayvan Lüksemburg Almanya Avustralya Hollanda Hindistan Kazakistan İzlanda Estonya Kore Cumh. Litvanya Norveç Çek Cumh. Filipinler Çin Danimarka Tayland İsveç Endonezya Finlandiya Letonya Belçika Ürdün Şili Moğolistan Japonya Polonya Kolombiya Avusturya Türkiye Portekiz Slovakya Romanya Yunanistan Ukrayna Fransa İtalya Meksika Rusya Peru Bulgaristan İspanya Brezilya Slovenya Güney Afrika Macaristan Arjantin Hırvatistan Venezuella Destekliyor 3,21 3,21 2,73 8,14 7,96 7,76 7,51 7,50 7,44 7,44 7,30 7,12 7,10 7,02 6,87 6,79 6,75 6,74 6,64 6,58 6,48 6,44 6,35 6,29 6,22 6,20 6,20 6,12 6,06 6,00 5,99 5,91 5,89 5,86 5,84 5,79 5,68 5,57 5,53 5,50 5,43 5,40 5,38 5,25 5,21 5,15 5,08 5,00 4,96 4,91 4,89 4,89 4,85 4,74 4,55 4,54 4,27 4,15 4,04 3,85 3,80 Kaynak: IMD Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 2015 Kaynak: IMD Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 2015 113 | CİLT 53 • SAYI 6 • KASIM - ARALIK 2015 Cilt 53 ‣ Sayı 6 ‣ Kasım / Aralık 2015 TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN BUGÜNKÜ GÖRÜNÜMÜ TÜRKİYE AĞAÇ VE KAĞIT SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TAKSİS) • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) •MAHALLİ İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) • TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • Türkİye Selüloz, Kağıt ve Ağaç Mamüllerİ Sendİkası (KASİSEN) • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL Erhan BATUR Ender YORGANCILAR Prof. Dr. Sübidey TOGAN Prof. Dr. A.Halis AKDER Prof.Dr. Muammer KAYA Doç. Dr. M.Murat ERDOĞAN Doç. Dr. Çiğdem NAS SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI EK: YARGITAY KARARLARI Sinan ÜLGEN