PDF Olarak Görüntülemek İçin Tıklayınız

Transkript

PDF Olarak Görüntülemek İçin Tıklayınız
| CİLT 53 • SAYI 6 • KASIM - ARALIK 2015
Cilt 53 ‣ Sayı 6 ‣ Kasım / Aralık 2015
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN
BUGÜNKÜ GÖRÜNÜMÜ
TÜRKİYE AĞAÇ VE KAĞIT SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TAKSİS) • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU
İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO
ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ
İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ
İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE
PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) •MAHALLİ
İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) •
TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ
İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • Türkİye Selüloz, Kağıt
ve Ağaç Mamüllerİ Sendİkası (KASİSEN) • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL
Erhan BATUR
Ender YORGANCILAR
Prof. Dr. Sübidey TOGAN
Prof. Dr. A.Halis AKDER
Prof.Dr. Muammer KAYA
Doç. Dr. M.Murat ERDOĞAN
Doç. Dr. Çiğdem NAS
SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI
• TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI
EK: YARGITAY KARARLARI
Sinan ÜLGEN
Rekabet Kültürü Yaygınlaştırılmalı
TOPLUMDAKİ DEĞER SİSTEMİNİN
REKABET GÜCÜNE ETKİSİ
Artık ülkeler arasındaki üstünlük
mücadelesi genellikle ekonomi alanında cereyan ediyor. Küresel ölçekte ta-
53 yaşında
lep gören sanayi malı ihracatı ve bunu
mümkün kılan bilgi ve teknolojilere hakimiyet derecesi sonucu belirliyor.
Ancak toplumsal değerlerin de
bu süreci desteklemesi gerekiyor. Bir
ülkede uluslararası rekabet bilinci ve
rekabet kültürü ne derece yaygın ve
sağlam ise ülkenin rekabet gücü de o
oranda olumlu etkileniyor.
Uluslararası Yönetim Geliştirme
Enstitüsü (IMD) tarafından yayınlanan
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), gönüllü teşkilatlanma
esasına göre faaliyet gösteren ve Türkiye’de işveren kesimini yurtiçinde ve
yurtdışında temsil eden tek çatı örgütüdür. 20 Aralık 1962’de ülke çapında faaliyet
göstermeye başlayan TİSK’e, ekonominin değişik sektörlerinde 20 işveren sendikası
üye. Bu işveren sendikalarına bağlı 9 bin 600 işyerinde, 1 milyon 200 bin çalışan
istihdam ediliyor.
Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 2015 ve-
Çalışma hayatında yarım asırlık güven kaynağı ve denge faktörü olan
Konfederasyon, ulusal düzeyde sosyal taraf olarak üçlü temsil esasının geçerli
olduğu (Ekonomik ve Sosyal Konsey, Üçlü Danışma Kurulu, Çalışma Meclisi,
Türkiye İş Kurumu, Sosyal Güvenlik Kurumu, Mesleki Yeterlilik Kurumu,
TBMM’nin ilgili Komisyonları gibi) tüm platformlarda ve ulusal düzeydeki 50’ye
yakın kurum ve kuruluşta işveren kesimini temsilen yer alıyor. TİSK, uluslararası
düzeyde de Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO), Uluslararası İşverenler Teşkilatı
(IOE), Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu (BUSINESSEUROPE), G20/B20 Süreci,
Uluslararası İşbaşında Eğitim Ağı (GAN) , OECD Nezdinde Ticaret ve Sanayi İstişari
Komitesi (BIAC), Türkiye–AB Karma İstişare Komitesi (KİK), Akdeniz Özel Sektör
Konfederasyonları Birliği (BUSINESSMED) ve Karadeniz ve Hazar İş Dünyası Birliği
(BCB) nezdinde Türk İşverenlerini temsil ediyor.
larda yer aldığı listede Arjantin, Hırva-
rilerine göre toplumdaki değerler sisteminin rekabet gücüne olumlu etkisi
bakımından Türkiye 61 ülke arasında
alt grupta; 42’nci sırada yer alıyor.
Çin, ABD ve Singapur’un ilk sıra-
tistan ve Venezuela ise son sıralarda
bulunuyor.
Türkiye’nin küresel rekabet gücünün artırılabilmesi için toplumda
rekabet kültürünün eğitim ve çalışma
hayatı alanları başta olmak üzere tüm
araçlar kullanılarak yaygınlaştırılması
gerekiyor.
Desteklemiyor
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
Hong Kong
ABD
Singapur
İsviçre
Yeni Zelanda
Kanada
BAE
İrlanda
Malezya
Katar
İsrail
İngiltere
Tayvan
Lüksemburg
Almanya
Avustralya
Hollanda
Hindistan
Kazakistan
İzlanda
Estonya
Kore Cumh.
Litvanya
Norveç
Çek Cumh.
Filipinler
Çin
Danimarka
Tayland
İsveç
Endonezya
Finlandiya
Letonya
Belçika
Ürdün
Şili
Moğolistan
Japonya
Polonya
Kolombiya
Avusturya
Türkiye
Portekiz
Slovakya
Romanya
Yunanistan
Ukrayna
Fransa
İtalya
Meksika
Rusya
Peru
Bulgaristan
İspanya
Brezilya
Slovenya
Güney Afrika
Macaristan
Arjantin
Hırvatistan
Venezuella
Destekliyor
3,21
3,21
2,73
8,14
7,96
7,76
7,51
7,50
7,44
7,44
7,30
7,12
7,10
7,02
6,87
6,79
6,75
6,74
6,64
6,58
6,48
6,44
6,35
6,29
6,22
6,20
6,20
6,12
6,06
6,00
5,99
5,91
5,89
5,86
5,84
5,79
5,68
5,57
5,53
5,50
5,43
5,40
5,38
5,25
5,21
5,15
5,08
5,00
4,96
4,91
4,89
4,89
4,85
4,74
4,55
4,54
4,27
4,15
4,04
3,85
3,80
Kaynak: IMD Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 2015
Kaynak: IMD Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 2015
113
Cilt 53 ‣ Sayı 6 ‣ Kasım / Aralık 2015
Yağız EYÜBOĞLU
Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonu Adına Sahibi
Bülent PİRLER
Sorumlu Yayın Müdürü
İdare Yeri
Hoşdere Caddesi Reşat Nuri Sok.
No: 108 06540 Çankaya - ANKARA
Tel: (312) 439 77 17 /Pbx
Faks: (312) 439 75 92-93-94
Web: www.tisk.org.tr
E-posta: [email protected]
Dergide yayınlanan bütün yazılar
kaynak adı gösterilerek
iktibas edilebilir.
Dergide yayınlanan yazılar
yazarların kişisel görüşüdür,
Konfederasyonu bağlamaz.
İŞVEREN
BASIN MESLEK İLKELERİNE
UYMAYA SÖZ VERMİŞTİR.
Baskı Tarihi
15 Aralık 2015
Editöryel Hazırlık ve Tasarım
KS Medya
Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/6
Öveçler / ANKARA
Tel-Faks: (312) 472 86 23
Baskı ve Cilt
Dumat Ofset Matbaacılık
Şaşmaz / ANKARA
Tel: (312) 278 82 00
Faks: (312) 278 82 30
ISSN: 1303-0418
Yayın Türü
Yerel Süreli Yayın
| CİLT 53 • SAYI 6 • KASIM - ARALIK 2015
NAYİCİLERİ
L, LASTİK VE
) •MAHALLİ
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN
BUGÜNKÜ GÖRÜNÜMÜ
ÜRÜNLERİ
LOZ, KAĞIT
İYE TEKSTİL
ERHAN BATUR
ENDER YORGANCILAR
PROF. DR. SÜBİDEY TOGAN
PROF. DR. A.HALİS AKDER
PROF.DR. MUAMMER KAYA
DOÇ. DR. M.MURAT ERDOĞAN
DOÇ. DR. ÇİĞDEM NAS
SENDİKASI
EK: YARGITAY KARARLARI
Değerli Okuyucularımız,
İŞVEREN’in bu sayısında Türkiye-AB İlişkilerinin Bugünkü Görünümü konusunu ele alıyoruz.
T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Erhan Batur, Bakanlığın 19 no.lu Müzakere Başlığını teşkil eden “Sosyal Politika ve İstihdam” Faslı ile
ilgili olarak AB ile Ülkemiz arasındaki müzakere sürecinin koordinasyonundan ve
yürütülmesinden sorumlu olduğunu söyledi.
Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, ABD’nin AB
ve bazı Asya ülkeleri ile yapacağı TPP, ardından AB ile yapacağı TTIP anlaşmalarının
dünya ticaretinin %70’ini kapsayacağını; bu durumun da Türkiye’nin zarar görmesine neden olabileceğini kaydetti.
İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri Doç.Dr.Çiğdem Nas, Kıbrıs sorunu çözülmeden, AB’de Türkiye’nin üyeliğine yönelik irade tazelenmeden ve Türkiye’de de reform ruhu yeniden canlanmadan sürecin hızlanmasının mümkün gözükmediği açıklamalarında bulundu.
Prof. Dr. Sübidey Togan “Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’nın
Türk Ekonomisi ve Türkiye AB İlişkileri Üzerindeki Muhtemel Etkileri” Prof.Dr.Halis Akder “TTIP ve Türkiye Tarımı” başlıklı makalelerinde görüşlerini bildirdiler.
Doç.Dr.M.Murat Erdoğan, “Türkiye-AB İlişkilerinde Mülteci Sorunlarının Yeri” başlıklı makalesinde, Türkiye ile AB ilişkilerinin 2016 ve sonrasındaki en önemli konu
başlıklarından birisinin Suriyeliler, daha genel anlamda mülteciler konusu olacağını
belirterek Türkiye ile AB ‘nin uyum politikaları gerçekleştirmek ve sadece mali değil,
insani yük paylaşımında da makul bir zemin yaratmak zorunda olduklarını vurguladı
Bu konuda Türkiye’nin desteği olmaksızın mesafe kaydetmenin de imkansız olduğunu belirtti.
İstanbul Ekonomi Danışmanlık’tan Sinan Ülgen, Mayıs 2015’te sağlanan siyasi
mutabakat sonrasında 2016 yılının ikinci yarısında resmi müzakerelere geçilmesinin
beklendiğini; ancak yenilenen Gümrük Birliğinin Türk ekonomisi bakımından mevcut Gümrük Birliğinden daha derin sonuçları olmasını beklediğini açıkladı.
Cilt 53 ‣ Sayı 6 ‣ Kasım / Aralık 2015
ÖRÜ KAMU
• ÇİMENTO
DA SANAYİİ
Bu Sayımızda
SİNAN ÜLGEN
Farklı gündem konularını İŞVEREN’in bu sayısında da bulacaksınız. Resim Sanatçısı Ece Akar ile gerçekleştirilen Sanat söyleşimizi; Kadınlar ve Gençler, Arkeogezi,
Avrupa Haberleri ile çeşitli konularda hazırlanan makaleleri beğeniyle okuyacağınızı
umuyoruz.
Gelecek sayıda buluşmak üzere…
Yeni Yılınız Kutlu Olsun.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
1
47
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN BUGÜNKÜ GÖRÜNÜMÜ
•BAŞKANDAN 2015 Biterken 4 •EDİTÖRDEN Yeni Hükümet Programı ve AB ile İlişkilerimiz 6 •NELER OLUYOR
TÜRKİYE 8 •ZOOM 19 No.lu Sosyal Politika ve İstihdam Faslı: Müzakere Sürecinde Yaşanan Gelişmeler ve Son Durum
Erhan BATUR Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı 48 •ZOOM Türkiye-AB İlişkilerinin
Bugünkü Görünümü Ender YORGANCILAR Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı 51 •ZOOM
Türkiye’nin Avrupa Birliği Müzakereleri: Bir Canlanma Mümkün mü? Doç. Dr. Çiğdem NAS İktisadi Kalkınma Vakfı
Genel Sekreteri 54 •ZOOM Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’nın Türk Ekonomisi ve TürkiyeAB İlişkileri Üzerindeki Muhtemel Etkileri Prof. Dr. Sübidey TOGAN Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü
Öğretim Üyesi 58 •ZOOM TTIP ve Türkiye Tarımı Prof. Dr. A.Halis AKDER Orta Doğu Teknik Üniversitesi
(ODTÜ) İktisat Bölümü Emekli Öğretim Üyesi 62 •ZOOM Türkiye-AB İlişkilerinde Mülteci Sorunlarının Yeri Doç.
Dr. M.Murat ERDOĞAN Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HUGO)Müdürü
66 •ZOOM Gümrük Birliğinin Derinleştirilmesi: Türkiye’nin Ekonomik Dönüşüm Programı Sinan ÜLGEN İstanbul
Ekonomi Danışmanlık Yönetici Ortağı 72 • AB’nin 2015 Sonbahar Ekonomi Raporu’ndan: “Türkiye’de İşsizlik
Artacak” 75 •GÖRÜŞ OECD: “Türkiye’de TL’nin Hızlı Değer Kaybı Şirketlerin Bilançolarını Olumsuz Etkiledi” 77 •GÖRÜŞ
IMF’nin Ekim 2015 Raporu 79 •KADINLAR VE GENÇLER 84 •TİSK HABERLER 86 •AVRUPA AVRUPA 97 •ANALİZ
Nobel Ödülü Gerçeklerinin Analizi Prof.Dr. Muammer KAYA Eskişehir Osmangazi Üniversitesi MühendislikMimarlık Fakültesi 102 •ARKEOGEZİ 105 •SANAT 108 •YENİ YAYINLAR 111 •İSTATİSTİK 112
2
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
105
Kyzikos Antik Kenti - Erdek
108
Ece Akar: “Resmin hayatımın her alanında
var olmasını isterim”
19
39
TİSK 2015 KSS Ödülleri Sahiplerini Buldu
“Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler
Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri”
Başlıklı Rapor Kamuoyuyla Paylaşıldı
27
G20 Liderler Zirvesi Antalya’da Yapıldı
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
Tuğrul KUDATGOBİLİK
Yağız
EYÜBOĞLU
başkandan
2015 Biterken
Zor geçen 2015 yılını geride bırakmak üzereyiz. İki genel seçim yaşadığımız, Suruç, Ankara katliamlarının
yüreğimizi yaktığı, Suriye’de dört yıldır
yaşanan iç savaşın ve onun sonucu olan
göç ve sığınmacı sorunlarının hiç gündemden düşmediği bu yıl ekonomik
açıdan da bizleri zorladı. Enflasyon ve
büyümede 2015 hedeflerinin tutturulamayacağı anlaşıldığı için gerçekleşme
tahminleri revize edildi. İşsiz sayımız 3
milyonu geçti. Dış ticaret ve cari işlemler açıklarımız daralmış olmasına rağmen, dış ticaret hacminin daralmasına
bağlı böyle bir gelişmenin sağlıklı ve
sürdürülebilir olmadığı düşünülüyor.
Nitekim 3. çeyrekte hepimizi şaşırtan
%4’lük büyüme hızına yatırımların ve
ihracatın değil, tüketimin katkı yapmış
olması da bunun bir göstergesi...
Aslında 2015 yılı diğer ülkeler için
de pek parlak olmadı. Gelişmiş ülkeler
arasında ABD ve İngiltere’nin pozitif
büyüme oranına geçiş yapmalarına
rağmen, AB ve özellikle de Euro Bölgesi ekonomilerinin henüz istikrar yakalayamadığı dikkati çekiyor. Çin, Rusya,
Brezilya ve Endonezya gibi yükselen
piyasa ekonomileri de bu grupta yer
alıyor. Hatta 2016’da dünya ekonomisinin en önemli sorununun yükselen
ekonomiler grubunda büyüme hızında görülecek düşüşlerin yaratacağı
olumsuz etkiler olacağı konuşuluyor.
Türkiye’nin de şimdilik bu riskli ve kı-
4
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
rılgan ekonomiler arasında yer alması
şüphesiz bizler için düşündürücü bir
durum sayılmalı.
Bugünlerde Amerikan Merkez Bankası FED’in faiz oranlarını yükselteceğine artık kesin gözüyle bakılan bir
ortamda, böyle bir gelişmenin ülkemiz
ve diğer kırılgan ekonomiler için ne
tür sonuçlar doğuracağını hep birlikte
göreceğiz.
Diğer yandan 2015 yılının bu hayli sisli ve puslu havasında hiç güneşli gün görmediğimizi öne sürmek de
yanlış olur. Geçen yıl Aralık ayında
Avustralya’dan devraldığımız G20 Dönem Başkanlığı, 2015 yılı içinde bu
grubun _son olarak 15-16 Kasım 2015
tarihlerinde Antalya’da yapılan Zirve
Toplantısı da dahil_ tüm toplantılarının ülkemizde yapılmasını sağlamış
ve bunlar da Türkiye’nin dünyada
daha iyi tanınmasına ve bir anlamda
ilgi odağı olmasına katkı sağlamıştır.
Önümüzdeki yıllarda bunun uluslararası ilişkiler, yabancı yatırımlar ve
turizm alanlarındaki olumlu etkilerini
göreceğimiz beklentisi hayli yaygındır.
2008 yılında yaşanan Küresel Krizin ardından, küresel yönetişim sisteminin önemli bir dönüşüm geçirdiğine
tanık olduk. Mevcut küresel sorunlarla mücadelede uluslararası işbirliği
ve uyum giderek önem kazandı. Bu
da dünyanın 19 önemli ülkesini ve
AB’yi bir araya getiren G20’nin adeta
IMF, Dünya Bankası, WTO, OECD gibi
uluslararası örgütlerin önüne geçmesini sağladı; G20 toplantılarında üretilen politikalar dünya ekonomisine
yön vermeye başladı. Bu çerçevede
Türkiye açısından G20’nin Dönem
Başkanlığı’nı üstlenmiş olmak ülkemizin dünya çapında bir aktör olma isteğine de güç katmış oldu.
TİSK olarak G20’nin iş çevreleri
temsilcilerini bir araya getiren B20
Grubu içinde yıl boyu yapılan çalışmalara aktif biçimde katıldık.
B20 Türkiye çalışmaları kapsamında yürütülen faaliyetlerin ana amacı,
daha önceki dönem başkanlıklarında olduğu gibi, küresel büyümeyi ve
iş yaratmayı desteklemek ve küresel
ekonomik işbirliğini artırmak üzere
kapsamlı ve somut tavsiyeler ortaya
koymaktı. Bu kapsamda TİSK olarak
hem 2015 yılı için oluşturulan B20 Yürütme Komitesi içinde TOBB, TİM, TÜSİAD, MÜSİAD ve DEİK’le birlikte aktif
rol üstlendik, hem de Koordinatör Başkanlığını Sayın Ali Koç ile IOE Başkanı
Daniel Funes de Rioja’nın yürüttüğü
İstihdam Görev Gücü çalışmalarına EşBaşkan sıfatıyla katıldık. Yıl boyu süren yoğun çalışmalar ve müzakereler
sonucu, G20 zirvesine sunulmak üzere
hazırlanan politika belgesinde tavsiyelerimizi şu üç ana başlıkta topladık:
1. İstihdam fırsatlarının yaratılması
için iş-dostu ortamın geliştirilmesi,
2.İşgücü piyasalarının daha dinamik
ve içerici bir yapıya kavuşturulması
yoluyla gençlerin ve kadınların işgücü
piyasasına katılımının artırılması,
3.Yenilikçilik ve hızlı teknolojik değişimler çağında beceri uyuşmazlıklarının azaltılması için programlar geliştirilmesi ve bunların finanse edilmesi.
Antalya’da 14 Kasım 2015’te yapılan B20 Zirvesi ardından, 15-16 Kasım 2015 tarihlerinde gerçekleştirilen
G20 Zirvesi’nde, Ankara ve Paris’te
yaşanan korkunç katliamlar gölgesinde terörle mücadele alanında önemli
kararlar alındı ve 2018 yılına kadar
%2’lik GSYH büyüme hedefi teyit edildi. Zirve sonucunda yayınlanan G20
Liderler Bildirgesi’nde B20 İstihdam
Görev Gücü önerilerinin çoğunun yer
aldığını görmek, bu önerilerin hazırlanışına yoğun şekilde katılan biz TİSK
mensuplarını da memnun etti.
Dört seneyi aşkın bir süredir ülkemizin gündeminden düşmeyen ve 2015
yılında Türkiye-AB ilişkilerinin tam ortasına yerleşen, Birleşmiş Milletler’in
“günümüzdeki en büyük insani kriz”
diye nitelendirdiği Suriyeli sığınmacılar sorunu, öyle görünüyor ki, bizi daha
yıllarca meşgul edecek ve zorlayacaktır.
Zira Kasım 2015 itibariyle toplam sayıları yaklaşık 2 milyon 200 bini bulmuş
bu talihsiz insanların uzun bir süre
daha ülkemizde kalmayı ve hatta geriye
hiç dönmemeyi istediklerini anlıyoruz.
Bugün Türkiye, dünya üzerinde en
çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke
konumuna gelmiştir.
Bu durum da bizce Suriyeli sığınmacılar konusunun artık uzun vadeli
bakış açısına sahip, ekonomiyi, çalışma
hayatını, sosyal ve kültürel uyumu, eğitim, sağlık, barınma gibi temel hizmet
alanlarını kapsayan, entegre bir strateji
ile yönetilmesini zorunlu kılmaktadır.
Bu ihtiyaçtan hareketle TİSK olarak,
Suriyeli sığınmacılar olgusunun ekonomik ve sosyal boyutlarını incelemek, iş
dünyasının konuyla ilgili görüşlerini
değerlendirmek ve önerilerde bulunmak amacıyla Hacettepe Üniversitesi
Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi işbirliği ile bir araştırma yaptırdık. Bu çalışmayı hazırlayan başta Doç. Dr. Murat
Erdoğan ve Dr. Can Ünver olmak üzere
araştırma ekibinde yer alan tüm akademisyenlere bu sütunda bir kez daha
teşekkürlerimizi sunmak istiyorum.
Konfederasyonumuzun
“Türk
İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve
Önerileri” başlıklı bir kitap olarak
bastırdığı ve değerli okurlarımızın
[email protected] adresinden ücretsiz temin edebilecekleri bu araştırmanın önemli bulgularını şöyle özetleyebiliriz:
•• 2.2 milyon Suriyelinin Türkiye’de
kalıcı olacağı esas alınarak Türkiye’ye
uyum programı düzenlenmelidir.
•• Türkiye’de en az 300 bir kayıt dışı
Suriyeli işçi çalışıyor.
•• En az 150 bin çocuk Türkiye’de doğdu. 18 yaşından küçük 1,2 milyon Suriyeli var.
•• Suriyelilerin meslek niteliklerinin
belirlenmesi, onlara Türkçe eğitimi
ve mesleki eğitim sağlanması, Türk
toplumuna uyumlarının temel şartları
olarak kabul edilmelidir.
•• Suriyelilerin yasal çalışma çerçevesi ve çalışabilecekleri alanlar belirlenmelidir.
•• Hükümet, sivil toplumla birlikte çalışmalıdır.
Yazımızı noktalamadan önce, bu
çok boyutlu ve çok ciddi sorunun bizim çalışma alanımıza yansımaları ve
bu konularda yapılması gereken işlere
ilişkin görüş ve önerilerimizi de kısaca
okurlarımızla paylaşmak istiyoruz:
33 Suriyeli sığınmacılar Türk işgücü
piyasasında işsizlik ve kayıt dışı istihdam baskısını artırmıştır. Bu baskının
zaman içinde daha da ağırlaşması
beklenmektedir. İşgücü piyasasına
dahil olan bu yeni işgücü güvencesiz,
sigortasız, olumsuz iş sağlığı ve güvenliği koşullarında, düşük ücretle küçük
ölçekli işyerlerinde kayıt dışı olarak
istihdam edilmektedir.
33 Suriyeli sığınmacıların ucuz işgücüne kaynaklık etmesi nedeniyle yoğun
olarak bulundukları bölgelerde genel
ücret düzeyinde düşme, Türk işgücünün işini kaybetmesi gibi olumsuzluklar gözlenirken, kayıtlı işyerleri ve işletmeler bakımından önemli bir haksız
rekabet sorunu yaşanmaktadır. Bakanlar Kurulu tarafından yapılacak düzenleme ile geçici koruma statüsünde olan
Suriyeli sığınmacıların çalışmalarına
ilişkin usul ve esaslar belirlenerek, Geçici Koruma Yönetmeliği hükümlerine
işlerlik kazandırılmalıdır.
33 Öte yandan, Suriyeli sığınmacıların
çalışma talepleri ile işgücü piyasası
ihtiyaçlarının dengelenmesi, üzerinde
durulması gereken bir diğer konudur.
Ancak Suriyeli sığınmacıların işgücü
piyasasında düzgün işlere ulaşmalarının önündeki en büyük engel, büyük
bir bölümünün eğitim seviyelerinin
çok düşük olması ve gelir getirici bir
mesleğe sahip bulunmamalarıdır.
33 TİSK olarak, Türk işgücü piyasasının, başta işsizlik ve kayıt dışı istihdam olmak üzere mevcut durumu
dikkate alınarak, Suriyeli sığınmacıların mesleki yeterlilikleri çerçevesinde
bazı bölge ve sektörlerde sınırlı ölçüde
istihdam edilmelerinin uygun olacağı,
girişimci nitelikte olanların bu özelliğinden yararlanılması ve sığınmacıların kayıt dışı istihdam sorununu
büyütmesini önleyecek tedbirler alınması gerektiği görüşündeyiz.
Son olarak, ülkemiz gündemindeki
asgari ücret artışı konusuna da kısaca
değinmek isterim. Asgari Ücret Tespit
Komisyonu çalışmalarını tüm hızıyla
sürdürüyor. İşverenler olarak çalışanlarımızın refah seviyesinin artmasını,
daha huzurlu, müreffeh ve verimli çalışılmasını hiç şüphesiz bizler de arzu
ederiz. Ancak çalışanın eline geçen
aylık net asgari ücretin 1300 TL’ye çıkarılması sürecinde, işverene olan toplam maliyetin rekabetçiliğimizi zedeleyecek, işsizlik, enflasyon, ihracat ve
kayıtdışılık gibi kritik alanlarda ekonomik dengeleri olumsuz etkileyecek bir
şekilde oluşmamasını sağlamak üzere,
oluşacak yükün enflasyonu aşan kısmının büyük ölçüde işverenler üzerinde
bırakılmaması gerektiği inancındayız. 2015 zor bir yıl oldu. 2016 yılının
2015’e oranla sorunlarımızın en azından hafiflediği bir dönem olması dileklerimizle…
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
5
editörden
Bülent PİRLER
TİSK Genel Sekreteri
Yeni Hükümet Programı ve
AB ile İlişkilerimiz
1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra
kurulan 64.Hükümetin 25 Kasım 2015
tarihinde Başbakan Ahmet Davutoğlu
tarafından TBMM’ne sunulan Hükümet
Programına baktığımızda, demokratikleşme, adalet, eğitim, kamu yönetimi,
kamu maliyesi, reel ekonomide köklü
değişim gibi altı temel alanda reformların yoğunlaşacağının ifade edildiği
bu metnin daha ziyade ekonomi odaklı
olduğunu görüyoruz. Ekonomi alanında
işgücü piyasasına yönelik hedefler sürdürülebilir büyüme hedefi, enflasyon
hedeflemesi ve esnek kur sisteminin
devamı, özelleştirmenin sürdürülmesi,
tarımda çiftçiye kaynak aktarılması, belli meslek gruplarının maaş ve tazminatlarının artırılması başlıkları altında çok
sayıda tedbir ve politikaya yer veriliyor.
Bizim Türk işveren camiası olarak dileğimiz, artık önünde 4 yıl gibi uzun bir
zaman dilimi bulunan 64.Hükümetin
ekonomimizin rekabet gücünü gözeten
politikalar uygulaması sanayi sektörünün istikrarlı bir eğilim içine girmesini
sağlayacak önlemler almasıdır.
Bu vesileyle, yine Hükümet Programında yer alan asgari ücretin önümüzdeki yıl için 1.300 TL’ye yükseltilmesi
hedefi konusundaki TİSK görüşlerine
6
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
burada kısaca değinmekte yarar görüyoruz. Halen Konfederasyonumuzun
da temsil edildiği Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda görüşülen 1.300
TL’lik Hükümet teklifi konusunda özet
olarak şunları söyleyebiliriz:
•• Türk işvereni işçilerinin refah seviyesinin artmasına asla karşı değildir.
Karşı olduğumuz ücret artışı değil, artış yükünün tamamının işverene bırakılmasıdır.
•• Asgari ücrette yapılacak %30’luk artış geçmişte yapılan teşvik düzenlemelerini etkisiz kılacak; yatırım şevkimizi
kıracaktır.
•• Enflasyon oranı %8 dolaylarında
iken asgari ücrette yapılacak %30’luk
ani bir artış yalnız asgari ücreti değil,
tüm ücretleri yükseltecek, bu da domino etkisi ve zincirleme reaksiyon yaratacaktır.
•• Bunun sonucu da, işsizlik artacak,
ihracat gerileyecek, enflasyon yükselecek, kayıtdışı büyüyecek ve üretimin
bir kısmı yurtdışına kayacaktır.
•• Tüm bu nedenlerle, bizce bu konuda devlet de elini taşın altına koymak,
işverenleri tek başına bırakmamak durumundadır. Gün, işçi, işveren ve devlet olarak “işi, işletmeleri ve Türkiye
ekonomisinin rekabet gücünü” koruma günüdür.
AB ile ilişkilerimize gelince, bu
konuda yıllardır yaşanan durgunluğa ve tam üyelik müzakere sürecinin
tıkanmış görünümüne karşın, Hükümet Programında yer alan şu cümleler önümüzdeki dönemde Birlik ve
ilişkilerimizin ülke gündeminde yine
ön sıralarda yer alacağının bir işareti
sayılabilir:
“Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyeliğimiz stratejik hedeflerimiz arasında yer
almaktadır. Hükümet olarak AB müktesebatına uyum sürecini hızlandıracağız. Ancak Hükümetimizin göstermiş
olduğu samimi yaklaşıma AB kurumlarının ve üye ülkelerin de gerekli karşılığı
vermesi gerekmektedir. AB müktesebatına yüksek oranda uyum sağladığımız
halde, belirli fasılların siyasi mülahazalarla açılmaması AB’nin temel ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. AB sürecine ve
bu süreçte yaşanan değişime, dönüşüme inanan Hükümetimiz AB üyeliği konusunda kararlı ve istikrarlı politikasını
sürdürecektir. Sürecin tüm zorluklarına
rağmen, bizim için AB ile yürütülen müzakerelerin amacı tam üyeliktir. Hedefimiz, Cumhuriyetimizin 100.yıldönümünü AB üyeliği ile taçlandırmaktır.”
Son zamanlarda Türkiye – AB ilişkilerine mülteci krizinin egemen olmaya
başlaması hiç şüphesiz düşündürücü
bir gelişmedir. AB ülkelerinin tam üyeliğimiz konusunda yıllardır sergilediği
zikzaklı tavırların yeni bir örneği sayılabilir. 2005 yılında başlayan tam üyelik müzakerelerinde aradan geçen on
yıl içinde sadece 14 faslın görüşmeye
açıldığı, 17 faslın G.Kıbrıs ve Fransa’nın
itirazları nedeniyle “askıya” alındığı,
açılabilecek 3 fasla da (kamu ihaleleri, rekabet politikası, sosyal politika
ve istihdam) dokunulmadığı bir tablo
karşısında şimdi AB’nin bize yeniden
gülücükler dağıtır ve vaadlerde bulunur bir konum içine girmesi, Suriyeli
sığınmacılar sorununun yarattığı pa-
niğin bir açık göstergesi değildir de
nedir? Ülkelerindeki korkunç iç savaştan kaçan yüzbinlerce Suriyeli, çoğunlukla Türkiye üzerinden geçerek şu ya
da bu şekilde Avrupa’nın kapılarına
dayanmamış olsaydı Avrupalı dostlarımız Türkiye’ye aynı ilgi yakınlığı gösterecek miydi?
Şu ortamda bu tür soruları daha
da artırmak mümkün. Fakat, özellikle
ülkemiz iş çevrelerinin bunların hem
Avrupa’da, hem de Türkiye’de şimdiden başlayan ve devam edecek gibi görünen tartışmasını kamuoylarına, akademisyenlere, basın-yayın organlarına
ve sivil toplum örgütlerine bırakıp geliştirecekleri pragmatik yaklaşımlarla
önümüzdeki döneme bakması bizce
daha yararlı olacaktır.
Göç ve sığınmacı sorunları ötesinde, bugün Türkiye – AB ilişkilerinin
önünde gümrük birliğinin yenilenip
genişletilmesi, tam üyelik hedefi doğrultusunda müzakere sürecine, hız
kazandırılması, vizesiz seyahate geçiş,
taşımacılık kotalarının kaldırılması,
AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı
serbest ticaret anlaşmaları ve halen
ABD ile müzakerelerini sürdürdüğü
Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması (TTIP)’nın ülkemiz ekonomisi
üzerindeki olumsuz etkilerinin giderilmesi olduğunu yıllardır söylüyoruz.
Şimdi sığınmacı sorunlarının etkisiyle
AB tarafının bu sorunların hiç değilse
bir kısmına çözüm önerileriyle karşımıza çıkmasını ciddi olarak ele almak
ve ülkemiz yararına yaklaşımlar ortaya koymak durumundayız.
Bu bağlamda incelememiz gereken
en son ve kapsamlı belge de geçtiğimiz 29 Kasım günü Brüksel’de yapılan
ve mülteci krizi, AB üyelik sürecinin
yeniden canlandırılması, Türk vatandaşlarına vize muafiyeti getirilmesi
konularının görüşüldüğü Türkiye – AB
Liderler Zirvesi Sonuç Bildirgesi’dir.
Metinde yer alan bazı ana konuları
şöyle özetleyebiliriz:
•• Vize serbestliği: Türkiye’nin vizelerin kaldırılması yönündeki taleplerine
karşı AB 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın yürürlüğe konulmasını şart koşmuş ve 72
kriter içeren bir yol haritası sunmuştur.
Herşey yolunda giderse Ekim 2016’da
vizeler kaldırılacaktır. Fakat Geri Kabul
Anlaşması Türkiye’den geçerek AB’ye
giriş yaptığı belirlenen tüm yasadışı
göçmenlerin iadesini öngördüğünden,
bu şartın ülkemizi ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakacağı açıktır.
•• Düzensiz göçün kontrolü: AB, mülteci ve göçmenlerin Türkiye’de tutulması, bunların barındırılması, mümkün olduğunda geldikleri ülkelere
iade edilmesi ve AB’ye geçişlerinin
önlenmesi için bir mekanizma oluşturulmasını istemiş ve bu amaçla bazı
Avrupalıların “rüşvet” diye nitelendirdiği 3 milyar euro’luk madde destek
taahhüdünde bulunmuştur. Bu destek
yanında katılım müzakerelerinin yeni
fasılların açılması suretiyle hızlandırılması, Türk vatandaşları için vize
muaflığı, sürecinin öne çekilmesi,
Türkiye’ye güvenli ülke statüsü verilmesi ve Türk liderlerin AB zirvelerine
davet edilesi diğer AB vaatleri arasında
yer almaktadır. Sonuç Bildirgesi’nde
17 no.lu Ekonomik ve Parasal Politika
başlığının müzakereye açılması için 14
Aralık 2015 tarihinde Hükümetlerarası Konferans toplanacağı da açıklanmıştır.
•• Gümrük Birliği’nin güncellenmesi:
Bildirge’de tarafların hazırlık çalışmalarını tamamlamalarından sonra, 2016 sonlarına doğru bu konuda
resmi müzakerelerin başlayabileceği
ifadesi de yer almıştır. Öyle görünüyor ki, önümüzdeki dönemde 20 yılı
geride bırakmış ve günümüz koşullarında içerik itibariyle hayli eskimiş
Türkiye-AB Gümrük Birliği’nin tarım,
hizmetler sektörlerini ve kamu alımları piyasalarını da içine alacak, uyuşmazlıkların çözümü, AB’nin üçüncü
ülkelerle imzalayacağı serbest ticaret
anlaşmalarına Türkiye’nin dahil edilmesi konularında yeni mekanizmalar
içerecek şekilde yenilenip derinleştirilmesi çabaları önemli gündem maddeleri olacaktır.
Tüm bu çabaların bizi AB üyeliğine
makul sürelerde taşıyıp taşımayacağı
konusunda şu anda kesin bir şey söylemek hiç de kolay görünmüyor. Hem
AB’nin, hem de ülkemizin karşı karşıya
bulunduğu sorunlar iyimser tahminler
yapmayı gerçekten zorlaştırıyor. Bizim
Türk işveren camiası olarak dilek ve
isteğimiz, uzun yıllardır hep savunduğumuz gibi, Türkiye’nin AB çıpasına bağlı kalması ve üyelik hedefimiz
doğrultusunda çabalarını aksatmadan
sürdürmesidir. Bunun türbülanslarla
dolu günümüz dünyasında ülkemizin
ve halkımızın siyasi, ekonomik ve sosyal çıkarlarına en uygun yol olduğuna
inanıyoruz ve öyle görünüyor ki, inanmaya devam edeceğiz.
Yazımızı noktalamadan önce okurlarımıza bir de yukarıda da kısaca değindiğimiz göç ve sığınmacı sorunlarıyla ilgili bir yeni yayın haberi vermek
istiyoruz. Konfederasyonumuz, Suriyeli sığınmacılar olgusunun ekonomik
ve sosyal boyutlarının incelenerek, iş
dünyasının konuyla ilgili görüşlerini
değerlendirmek ve politika yapıcılara
önerilerde bulunmak amacıyla Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HÜGO) işbirliği ile
“Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklentileri ve
Önerileri” başlıklı bir araştırma gerçekleştirdi. Bu çalışmada emeği geçen değerli akademisyenler Doç.Dr.M.Murat
Erdoğan ve Dr.Can Ünver başta olmak
üzere araştırma ekibinde yer alan çok
sayıda genç akademisyene teşekkürlerimizi sunuyor, Rapor’un bu alanda
yapılacak çalışmalara ve geliştirilecek
politika önerilerine katkıda bulunmasını diliyoruz.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
7
TİSK: “Asgari Ücrette Yapılacak Artış İşverene İlave
Maliyet Getirmemeli”
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu 13 Kasım 2015 tarihinde
asgari ücret artışı konusunda şu görüşleri kamuoyuna duyurdu:
Asgari ücrette yapılacak artış, son
iki seçim sürecinde siyasi partilerin
seçim bildirgelerinde en fazla gündem
yaratan konulardan biri olmuştur.
Çalışanlarımızın daha iyi ve huzurlu yaşam koşullarına sahip olması
ve bunların sosyo-ekonomik hedef ve
dengeler paralelinde geliştirilmesi,
TİSK’in öncelikli hedeflerinden biridir. Zira huzurlu ve verimli işyerleri
tesis etmek ancak mutlu çalışanlar
ile mümkün olabilir.
Ülkemiz iş dünyasının sürdürülebilir büyüme hedefini gerçekleştirmesi yolunda istihdam, ihracat ve katma
değerli üretim önceliklerini tesis edebilmesinin en önemli koşulu rekabetçi gücünü koruyabilmesidir. Dünya
Ekonomik Forumu’nun 2015-2016
Küresel Rekabet Gücü Raporu’na
göre dünyada rekabet gücü açısından
2012’de 43’üncü, 2013’de 44’üncü,
2014’de 45’inci olan Türkiye ekonomisi 2015’te 6 sıra birden gerileyerek
51’inciliğe inmiştir.
Durum böyle iken, asgari ücret
seviyesinde yapılacak artış maliyetinin işverenlere yansıtılması adeta
bir domino etkisi yaratarak ücretler
genel seviyesinin hızla yükselmesine ve böylece rekabet gücümüze
zarar vermenin yanı sıra, kayıt dışının büyümesi, istihdama, enflasyona ve ihracata olumsuz etki
yapması gibi pek çok riske işaret
etmektedir. Özellikle KOBİ’lerde
işsizlik ile yatırım ve büyüme planlarının ertelenmesi gibi sorunlara
dikkat çekmek isteriz.
Ayrıca işverenlerin maliyeti salt
asgari ücret nedeni ile değil, kıdem
tazminatı, SGK primleri, işsizlik sigortası primleri, ikramiyeler vb. ar-
8
tışlara yansımaları dolayısıyla da
yükselecektir. Özellikle toplu iş sözleşmesi uygulayan işyerleri daha da
ağır yüklerin altına itilecektir. Asgari ücretin etkilediği alanların listesi
ekte sunulmuştur.
Mevzuatımıza göre asgari ücret;
işçi, işveren ve kamu kesimi temsilcilerinden oluşan Komisyon tarafından saptanmaktadır. TİSK olarak,
Komisyon kararlarını her zaman saygıyla karşıladık; gerektiği durumlarda
kararların ülkemizde yaratabileceği
muhtemel sorunları da dile getirdik.
Dolayısıyla asgari ücret artış yükünün
işletmelere yansıtılması durumunda
yaratabileceği sorunları Hükümetimizin, işçi kesiminin ve kamuoyunun
dikkatine sunmayı görev bilmekteyiz.
Bu konudaki itirazımız, işçinin
eline geçen net asgari ücretin artışına değil, yapılacak artışın işletmeler üzerine getirmesi muhtemel
ilave yüklere ve bunun rekabetçiliğimize olan etkisinedir. Bu çerçevede, SGK primi, gelir vergisi, işsizlik
sigortası primi gibi konularda yapılacak düzenlemeler ile halihazırda
OECD ortalamasına göre yaklaşık
10 puan yüksek olan işgücü maliyeti üzerindeki istihdam vergilerinin azaltılması suretiyle bu artışın
dengelenmesini önermekteyiz. Toplu iş sözleşmesi uygulayan
ve uygulamayan işyerleri arasındaki
haksız rekabetin önlenmesi amacıyla, toplu iş sözleşmeleri gereğince
işçilere ödenen ikramiye ve ücret
benzeri ödemelerin de kamu görevlilerinde olduğu gibi asgari ücret
içerisinde sayılması da önerilerimiz
arasında yer almaktadır.
(TİSK Haber Bülteni; 13.11.2015)
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
ASGARİ ÜCRET ARTIŞI NELERİ ETKİLER?
A. DOĞRUDAN ETKİ:
—— Kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı ödemeleri
—— Prime esas kazanç taban ve tavanındaki artış
yoluyla SGK işveren ve işçi primleri (uzun vadeli ve kısa vadeli sigortalar, genel sağlık sigortası, işsizlik sigortası, sosyal güvenlik destek
primi)
—— SGK idari para cezaları
—— Çeşitli vergilerle ilgili para cezaları
—— Ücretten kesilen gelir vergisi ve damga vergisi
—— Toplu iş sözleşmelerinde tespit edilen, asgari
ücret üstü ücret kademeleri
—— Aday çırak, çırak ve beceri eğitimi gören meslek lisesi ve meslek yüksek okulu öğrencilerinin SGK Primleri ve ücretleri
—— Genel Sağlık Sigortası Prim Ödemelerinde gelir
testi kriteri
—— SGK borçlanma primleri (doğum, askerlik,
yurtdışı hizmet borçlanmaları)
——
——
——
——
——
——
——
SGK isteğe bağlı sigorta primleri
BAĞ-KUR’luların primleri
Geçici işgöremezlik ödeneği
İşsizlik ödeneği
Asgari geçim indirimi
Evde bakım ücreti
65 yaşını doldurmuş muhtaçlara ve engellilere
aylık bağlanmasında gelir kriteri
—— Emekli maaşları
—— Teşvik uygulamalarındaki sübvansiyonlar
B. YANSIMALAR:
——
——
——
——
——
——
——
Ücretler genel seviyesi ve ücret artışı
Rekabet gücü
İstihdam
Yatırımlar
İhracat
Kayıtdışı ekonomi
Enflasyon
7
Eko Bülten’de
TİSK AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ
KASIM 2015 (SAYI: 81)
GENEL DEĞERLENDİRME
“Kurulacak Hükümet Ekonominin Rekabet Gücünü Gözeten Bir Program Uygulamalı”
Gelişmiş ülkeler arasında ABD ve
İngiltere büyüme oranında pozitif
eşiğe ulaştı. Büyümede henüz istikrarı yakalayamayan ülkelerin
başında AB, özellikle de Euro Bölgesi ekonomileri geliyor. İstikrarsız büyüme konusunda risk taşıyan ülkeler arasındaki ikinci grup
yükselen ekonomiler. Bu grupta
Çin, Rusya, Türkiye, Brezilya ve
Endonezya öne çıkıyor.
Tüketici Güven Endeksi son iki
yılın en yüksek seviyesinde. Bu
sonuçlar sadece iş dünyasının değil, tüketicinin de seçim sürecinin
uzamasından dolayı yaşadığı belirsizliğin etkisinden sıyrılmaya
başladığını gösteriyor.
Sanayi üretimi Ağustos ayında
çok hızlı yükselmişti. Eylül ayında ise yükseliş ivmesini kaybetti.
Bu istikrarsızlık yılın tümünde
gözleniyor. Sektörün istikrarlı bir
eğilim içerisine girmesini sağlayacak önlemlerin alınması gerekiyor. İşgücü maliyetlerini enflasyonun çok üzerinde artıracak bir
sürece girilmesi sanayi sektörünü
rekabetçilik açısından daha da
zorlayacak. Asgari ücret maliyetinin belirlenmesinde bu durum
göz önüne alınmalı. Ayrıca genel
işgücü maliyeti üzerindeki vergi
ve prim yükü OECD ortalamasına
indirilmeli.
İstihdam artarken, işsiz kitlenin
büyümesinin nedeni işgücüne katılma oranının artması. İşgücüne
katılma oranı yükselmeye devam
edecek. Bu yüzden büyüme hızının artması şart. İşsizliği azaltmak
için yatırım iklimi iyileştirilmeli.
Bunun için de yatırım ve üretim
maliyetlerinin düşürülmesi gerekiyor.
Türkiye ekonomisinin dışa açıklık
oranı, 2001 Krizi sonrası dönemde 2009 yılına kadar istikrarlı bir
şekilde arttı. Dışa açıklık oranındaki yükselişe ihracattan çok ithalat hacmindeki artış kaynaklık
etmişti. 2015 yılında oranların
yükselmesinde dış ticaret hacmindeki artış değil, GSYH’daki
yükseliş eğiliminin hız kesmesi
rol oynadı.
Eylül ayında dış ticaretteki küçülme, ödemeler bilançosunun
fazla vermesine neden oldu. Yıl
bazında cari işlemler açığı da 40
milyar 569 milyon dolara geriledi. Ödemeler bilançosunda cari
işlemler fazlası verilmesinde dış
ticaret açığındaki küçülmeden ziyade, ara malı ithalatındaki düşüş
etkili oldu. Düşüşün önemli kıs-
mı petrol fiyatlarındaki düşüşten
kaynaklandı.
Hemen hemen tüm ara mallarının
ithalatında azalış görüldü. Ancak
Türkiye’nin ara malı ithalatına
dayalı bir sanayi üretimi yapısına
sahip olması nedeniyle, bu azalış
aynı zamanda sanayi üretiminde
de düşüşe kaynaklık etti. Petrol
fiyatları 2008 Krizi sonrasında
düşüşe geçmesine rağmen Türkiye, sanayi üretimini ve büyüme
oranını istenilen düzeye çekemedi. Bu durum ülkemizin emtia
fiyatlarındaki düşüşü fırsata çeviremediğinin de bir göstergesidir.
Cari açığın finansmanını sağlayan
kalemlerden doğrudan yatırımlarda net girişler Eylül ayında bir
önceki yılın aynı ayına göre 368
milyon dolar azalarak 255 milyon
dolara indi. Cari açığın bir başka
finansman kaynağı olan portföy
yatırımları Eylül ayında geçtiğimiz yılın Eylül ayına göre 2 milyar
871 milyon dolar azaldı. Büyümede frene basılmasına rağmen işsizlik ve enflasyon tehdit
oluşturmaya devam etti. Sanayi
performansı arzu edilen seviyeyi
yakalayamadı. Kurulacak Hükümet ekonominin rekabet gücünü
gözeten bir program uygulamalı.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
9
DÜNYA EKONOMİSİ:
2014-4.Ç.
2015-1.Ç.
2015-2.Ç.
2015-3.Ç.
AB28
1,5
1,7
1,9
1,9
Euro Alanı
0,9
1,2
1,5
1,6
Çek Cum.
1,3
4,1
4,6
4,3
Belçika
1,4
1,3
1,5
1,3
Almanya
1,5
1,1
1,6
1,7
Yunanistan
0,9
0,4
1,1
-0,4
İspanya
2,1
2,7
3,1
3,4
risk taşıyan ülkeler arasındaki ikinci grup yükselen ekonomilerdir. Bu
grupta Çin, Rusya, Türkiye, Brezilya
ve Endonezya ön plandadır.
Türkiye açısından ihracatta en büyük ortağı olan AB’deki büyüme önemlidir. Çünkü AB’de büyüme oranının
artması Türkiye’nin ihracatına olumlu
yönde yansımaktadır. Büyüme, yılın
üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı
çeyreğine göre AB’de %1,9, Euro Alanında %1,6 olarak gerçekleşmiştir.
Yılın üçüncü çeyreğinde AB’nin en
hızlı büyüyen ekonomisi %4,3 ile Çek
Cumhuriyeti olmuştur. AB’nin lokomotif ekonomilerinden İngiltere %2,3 ile
hızlı büyüyen ülkeler arasına girmiştir.
Büyümede geride kalan ülke %0,9 ile
İtalya’dır. Almanya %1,7; Fransa %1,2
büyürken, AB’nin en sorunlu ekonomisine sahip Yunanistan ise yılın üçüncü
çeyreğinde %0,4 küçülmüştür.
Fransa
0,1
0,9
1,1
1,2
TÜRKİYE EKONOMİSİ:
İtalya
-0,4
0,1
0,6
0,9
Hollanda
1,6
2,5
2,2
1,9
Macaristan
3,2
3,1
2,4
2,2
Avusturya
-0,2
0,3
0,8
0,8
Polonya
3,7
3,6
3,5
3,6
Portekiz
0,6
1,6
1,6
1,4
Romanya
2,6
3,8
3,8
3,6
Slovakya
2,8
3
3,3
3,5
İngiltere
3
2,7
2,4
2,3
ABD
2,5
2,9
2,7
2
Japonya
0,3
1,1
-0,2
-0,2
Çin
7,3
7,0
7,0
6,9
-0,3
-1,7
-2,4
--
Hindistan
7,0
7,5
7,2
--
Endonezya
4,9
4,8
4,7
4,7
Rusya
-0,5
-2,2
-4,5
--
2,7
2,5
3,8
Kasım ayında Tüketici Güven
Endeksi Ekim ayına göre %22,9 oranında yükselerek, 2015 yılının en
yüksek endeks değerine ulaşmıştır.
Ekim ayında 62,78 olan endeks, Kasım
ayında 77,15 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu son iki yıldır tüketici güven
endeksindeki en yüksek oranlı yükseliş olmuştur. Diğer yandan, Ekim
ayında 80,87 olan genel ekonomik
durum beklentisi endeksi %30,9 oranında artarak, Kasım ayında 105,90
düzeyinde gerçekleşmiştir.
Bu sonuçlar sadece iş dünyasının değil, tüketicinin de seçim
sürecinin uzamasından dolayı yaşadığı belirsizliğin etkisinden sıyrılmaya başladığını göstermektedir.
Belirsizliğin azalması ile birlikte,
ekonomiye olan güvenin yeniden
yaratılmasının yatırımlardan, faiz
ve enflasyon oranına kadar birçok
makroekonomik değişken üzerinde
olumlu etkisi olacaktır.
Küresel kriz boyunca en kritik
makroekonomik değişken “büyüme” olmuştur. Bu nedenle, küresel
ekonomide büyümenin istikrara kavuşması krizin aşılması olarak algılanmaktadır.
Gelişmiş ülkeler arasında ABD
ve İngiltere bu konuda pozitif eşiğe
ulaşmıştır. Büyümede henüz istikrarı yakalayamayan ülkelerin başında Avrupa Birliği (AB), özellikle de
Euro Bölgesi ekonomileri gelmektedir. İstikrarsız büyüme konusunda
Tablo 1
Seçilmiş AB, Gelişmiş ve Yükselen Ülke Ekonomilerinde Büyüme Oranı
(Bir Önceki Yılın Aynı Çeyreğine Göre, Yüzde)
Ülkeler
Brezilya
Türkiye
Kaynak: http://ec.europa.eu/eurostat/documents/2995521/7075215/2-13112015-BP-EN.pdf/b1b2ad4f-32ef-4737abbe-5dc7b91dd1bb,http://stats.oecd.org/Index.aspx? QueryName=350, TUİK veri tabanı kullanılarak hazırlanmıştır.
10
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
uzamasından dolayı yaşadığı belirsizliğin etkisinden sıyrılmaya başladığın
Bu sonuçlar sadece iş dünyasının değil, tüketicinin de seçim sürecinin
göstermektedir. Belirsizliğin azalması ile birlikte, ekonomiye olan güvenin
uzamasından dolayı yaşadığı belirsizliğin etkisinden sıyrılmaya başladığın
yeniden yaratılmasının yatırımlardan, faiz ve enflasyon oranına kadar birçok
göstermektedir. Belirsizliğin azalması ile birlikte, ekonomiye olan güvenin
makroekonomik değişken üzerinde olumlu etkisi olacaktır.
yeniden yaratılmasının yatırımlardan, faiz ve enflasyon oranına kadar birçok
makroekonomik değişken üzerinde olumlu etkisi olacaktır.
Grafik 1: Tüketici Güven Endeksi
Grafik
Tüketici Güven
Endeksi
Grafik
1:1:Tüketici
Güven
Endeksi
80,0
80,0
70,0
70,0
60,0
60,0
50,0
50,0
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs Haziran Temmuz Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
2015 Ağustos
Mayıs 2014
Haziran Temmuz
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
2014
2015
2: Tüketici
Güven Endeksi
(Aylık
Değişim)
GrafikGrafik
2: Tüketici
Güven
Endeksi
(Aylık
Değişim)
30,0
Grafik 2: Tüketici Güven Endeksi (Aylık Değişim)
20,0
30,0
10,0
20,0
0,0
10,0
-10,0
0,0
-10,0
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs Haziran Temmuz Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
2015 Ağustos
Mayıs 2014
Haziran Temmuz
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Kaynak: TÜİK veri tabanı
2014
2015
yılı Eylül ayında
bir güveni
önceki
göstermiştir. Bu durum
son üç yıldır 2015
nedenle, kurulacak
hüküme- hükümetin
BuBunedenle,
kurulacak
uygulayacağı
program
ile bu
Kaynak:
TÜİK
veri
tabanı
daha da belirgin hale gelmiştir. Nite- aya göre en yüksek üretim düşütin uygulayacağı
program
ile bu gü- gerekmektedir.
ileri
noktalara
taşıması
Bu
nedenle,
kurulacak
hükümetin
uygulayacağı
ile tüketim
bu güveni
Arındırıl- şü program
%6,3 ile dayanıklı
malı
veni daha ileri noktalara taşıması kim Takvim Etkisinden
mış Sanayi Üretimi bir önceki yılın imalatında gerçekleşmiştir. Üretim,
ileri
noktalara taşıması gerekmektedir.
gerekmektedir.
aynı ayına göre Ağustos ayında %7 ara malı imalatında %0,9; sermaye
Sanayide Üretim, Ciro ve
artarken, Eylül ayında ancak %2,8 malı imalatında %0,3 azalmıştır. Üreyükselmiştir. Mevsim ve Takvim Et- timini en fazla artıran sektör %2,2
Kapasite Kullanımı:
kisinden Arındırılmış Sanayi Üreti- ile dayanıksız tüketim malı sektöSanayi sektörünün ileriye ve geriye mi ise Ağustos ayında bir ay önceye
rü olmuştur. İmalat sanayiinde en
doğru bağlantısı fazla olduğu için bü- göre %2,9 artarken, Eylül ayında
yüksek üretim artışı %15,1 ile diğer
yüme üzerindeki etkisi de yüksektir. değişmemiştir.
ulaşım araçlarında (gemi ve tekne
2015 yılının ikinci çeyreği itibariyle
Eylül ayında Mevsim ve Takvim Et- yapımı, lokomotif ve vagon yapımı,
sanayi sektörünün GSYH içindeki payı kisinden Arındırılmış Sanayi Üretimi hava taşıtları, motosiklet ve bisiklet
%28,6; toplam ihracat içindeki payı bir önceki aya göre madencilikte %3,1; imalatı), en yüksek üretim düşüşü
%93,6 düzeyindedir.
imalat sanayiinde %0,2 azalmıştır. ise %13,1 ile bilgisayarların, elekt2009 Krizi sonrasında ülkemizde Enerji sektöründe ise üretim %2,2 art- ronik ve optik ürünlerin imalatında
sanayi üretimi istikrarsız bir gelişme mıştır. Ana sanayi gruplarına göre, görülmüştür.
Kaynak: TÜİK veri tabanı
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
daha
daha
11
Bir Önceki Aya Göre Değişim Oranı
azalmıştır. Üretimini en fazla artıran sektör %2,2 ile dayanıksız tüketim malı
sektörü olmuştur. İmalat sanayiinde en yüksek üretim artışı %15,1 ile diğer
ulaşım araçlarında (gemi ve tekne yapımı, lokomotif ve vagon yapımı, hava
taşıtları, motosiklet ve bisiklet imalatı), en yüksek üretim düşüşü ise %13,1 ile
bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatında görülmüştür.
Grafik 3: Mevsim ve Takvim Endeksinden Arındırılmış Sanayi Üretimi
Grafik 3: Mevsim ve Takvim Etkisinden Arındırılmış Sanayi Üretimi
(AylıkDeğişim)
Değişim)
(Aylık
6,0
5,0
4,0
3,0
2,0
1,0
0,0
-1,0
-2,0
-3,0
-4,0
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haz.
Tem.
Ağus.
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
2013
1,5
1,9
-0,6
0,8
-0,4
2,5
0,1
-3,2
4,9
-2,0
1,8
-0,7
2014
2,3
-0,5
-1,3
1,1
-1,0
0,0
2,4
-2,6
3,3
-1,9
-0,1
0,7
2015
-1,1
1,8
2,3
0,0
-2,0
2,1
-1,5
3,0
0,0
Kaynak: TÜİK veri tabanı
Kaynak: TÜİK veri tabanı
2015 yılı Eylül ayında Takvim
çok üzerinde artıracak bir sürece gi-
büyümüştür. Ana sanayi gruplarında
Endeksi Ağustos ayına göre %2,6
oranında yükselmiştir. Ciro, alt sektörlerden madencilikte %0,2, imalat
sanayiinde %2,6 artmıştır. Ana sanayi
grupları içinde en yüksek ciro artışı
%6,3 ile enerjide, en yüksek ciro düşüşü ise %7 ile dayanıklı tüketim mallarında olmuştur. İmalat sanayi ciro endeksinde ise en yüksek artış %11,5 ile
diğer ulaşım araçlarında yaşanırken,
en yüksek ciro düşüşü %12 ile diğer
imalatlarda ortaya çıkmıştır.
yiinde Kapasite Kullanım Oranı, bir önceki aya göre 0,4 puan azalarak %75,5
düzeyine gerilemiştir. Mevsimsel etkilerden arındırılmış kapasite kullanım
oranının değişimi de aynı yönde olmuş,
bir önceki aya göre 0,8 puan azalarak
%74,6 düzeyine inmiştir.
2015
yılı Eylül ayında Takvim Etkisinden Arındırılmış Sanayi Üretimi 2014
Etkisinden Arındırılmış Sanayi Üre- rilmesi, sanayi sektörünü rekabetçi- ciro dalgalı bir seyir izlemiştir. Sermayılının
Eylül
ayına
%2,8likyükselmiştir.
Alt sektörlerden
madencilikte
%9,2
timi 2014
yılının
Eylül göre
ayına göre
ye malı
imalatında ciro üretim
%23,7 artaraçısından daha da zorlayacaktır.
azalırken,
imalatAltsanayiinde
üretim
enerji
sektöründe
%6,0
artış
göstermiştir.
%2,8 yükselmiştir.
sektörlerden Asgari
ken, enerjide
%14,6
azalmıştır.
İmalat
ücret %3,2;
maliyetinin
belirlenmeAna
sanayi grupları
sınıflamasına
göre,
2015 yılı
Eylülalınmaayında bir
önceki
yılın
aynı
ayınaciro
göre
madencilikte
üretim %9,2
azalırken, sinde
sanayiinde
yıllık
bazda
en yüksek
bu durum
göz önüne
imalat
sanayiinde
üretim
%3,2;
artışı
%37,5
ile
makine
ekipmanları
lıdır.
Ayrıca
genel
işgücü
maliyeti
en yüksek üretim azalışı %1,4 ile dayanıklı tüketim malı imalatında yaşanmıştır. En yüksek
enerji artışı
sektöründe
kurumu ve onarımında,
en yüksek alt
üzerindeki
vergi ve
primimalatında
yükü OECD olmuştur.
üretim
ise %6,0
%6,8artış
ile gösterdayanıksız
tüketim
malı
İmalat sanayinin
miştir.
Ana
sanayi
grupları
sınıflamaciro
kaybı
ise
%24,8
ile
elektroniklerin
ortalamasına
indirilmelidir.
sektörleri içinde yıllık en yüksek üretim artışı %37,5 ile makine ekipmanları kurulumu
sına göre, 2015 yılı Eylül ayında bir
üretiminde gerçekleşmiştir.
Eylül 2015’de
Mevsim
ve Takvim
sektöründe
görülürken, en fazla üretim
düşüşü
ise %24,8
ile elektronik ürünlerin imalatında
önceki yılın aynı ayına göre en yük- Etkisinden Arındırılmış Sanayi Ciro
2015 yılı Ekim ayında İmalat Sanayaşanmıştır.
sek üretim azalışı %1,4 ile dayanıklı
tüketim malı imalatında yaşanmıştır.
En yüksek üretim artışı ise %6,8 ile
dayanıksız tüketim malı imalatında olmuştur. İmalat sanayinin alt sektörleri
içinde yıllık en yüksek üretim artışı
%37,5 ile makine ekipmanları kurulumu sektöründe görülürken, en fazla
üretim düşüşü ise %24,8 ile elektronik
ürünlerin imalatında yaşanmıştır.
Sanayi üretimi Ağustos ayında
çok hızlı yükselmişti. Eylül ayında
ise yükseliş ivmesini kaybetmiştir.
Bu istikrarsızlık yılın tümünde gözlenmektedir. Sektörün istikrarlı bir
eğilim içerisine girmesini sağlayacak önlemlerin alınması gerekmektedir. İşgücü maliyetini enflasyonun
12
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
Takvim Etkisinden Arındırılmış
Toplam Sanayi Ciro Endeksi 2014 yılının aynı ayına göre %15,4 gibi oldukça yüksek oranda artmıştır. Ciro,
alt sektörlerden madencilikte ciro %8
küçülürken, imalat sanayiinde %16,1
İstihdam ve İşsizlik:
Ağustos 2015 döneminde işgücüne katılma oranı artmaya devam
etmiştir. 2014 yılı Ağustos döneminde
%51,2 olan işgücüne katılma oranı 2015
yılının Ağustos döneminde %52,1’e
yükselmiştir. İşgücüne katılma oranının yükselişinde, kadınların işgücüne katılıma oranının genel katılım
oranından daha da kuvvetli olması
4
artarken, inşaat sektörünün payı değişmemiş, sanayi sektörünün payı ise 0,7 puan gibi
oldukça yüksek oranda azalmıştır.
İstihdam artarken, işsiz kitlenin büyümesinin nedeni işgücüne katılma
etkilidir. 2014
yılında %30,9 olan
ka- artış katılma
Bunun için
de yatırım Bu
ve
ile %46,8’e oranı
yükselmiştir.
Ça- melidir.
oranının
artmasıdır.
İşgücüne
yükselmeye
devam
edecektir.
dınların işgücüne katılma oranı, 2015 lışanların %22,2’si tarım, %19,3’ü sa- üretim maliyetlerinin düşürülmesi
yüzden
büyüme hızının artması şarttır. İşsizliği azaltmak için yatırım iklimi
Ağustos döneminde %32,1’e çıkmıştır.
nayi, %7,5’i inşaat, %51’i ise hizmetler gerekmektedir.
iyileştirilmelidir. Bunun için
de yatırım ve üretim maliyetlerinin düşürülmesi
İşsizlik oranı bir önceki yılın aynı sektöründe istihdam edilmiştir. Bu dö- Ödemeler Dengesi:
gerekmektedir.
dönemine göre %10,1 ile sabit kalır- nemde hizmetler sektörünün istihdam
Türkiye ekonomisinin dışa açılık
ken, işsiz sayısı 2 milyon 944 bin kişi- edilenler içindeki payı 0,6 puan, tarım oranı 2001 Krizi sonrası dönemde
den 114 bin kişilik
artışla 3 milyon 58 sektörünün payı 0,1 puan artarken, 2009 yılına kadar istikrarlı bir şeÖdemeler
Dengesi:
bin kişiye çıkmıştır. Tarım dışı işsizlik inşaat sektörünün payı değişmemiş, kilde artmıştır. 2001 yılında %37,1
oranı ise %12’den %12,4’e yükselmiş- sanayi sektörünün payı ise 0,7 puan olan dışa açıklık oranı 2008 yılında
Türkiye
ekonomisinin dışa açılık oranı 2001 Krizi sonrası dönemde 2009 yılına
tir. Genç işsizliği oranı 0,6 puan azalış- gibi oldukça yüksek oranda azalmıştır. %45,7’ye yükselmiştir. 2009 Krizinde
kadar
bir
şekilde
2001 yılında
%37,1oran
olan
dışa açıklık oranı 2008
la %18,3istikrarlı
olurken, kadın
işsizliği
oranı artmıştır.
İstihdam artarken,
işsiz kitlenin
%39,5’e gerilemiştir. Ekonominin
yılında
%45,7’ye
yükselmiştir.
2009
Krizinde
oran
%39,5’e
2010
0,4 puan
artarak %13,1’e
çıkmıştır.
büyümesinin
nedeni
işgücüne
katıl- gerilemiştir.
2010 yılından Ekonominin
itibaren yeniden büyü-
oranının artmasıdır.
me patikasına
girmesi
ile birlikte
dışa
2015 yılı
Ağustosyeniden
döneminde
is- ma patikasına
yılından
itibaren
büyüme
girmesiİşgücüne
ile birlikte
dışa açıklık
oranı
yeniden
katılma
oranı
yükselmeye
devam
açıklık
oranı
yeniden
yükselmeye
baştihdam
edilenlerin
sayısı,
bir
önceyükselmeye başlamış 2014 yılında %50’ye ulaşmıştır. 2015 yılının ikinci çeyreği itibariyle
ki yılın aynı dönemine göre 837 bin edecektir. Bu yüzden büyüme hızı- lamış 2014 yılında %50’ye ulaşmıştır.
oran
%49,8 düzeyindedir.
kişi artarak 27 milyon 150 bin kişiye, istihdam oranı ise 0,7 puanlık
nın artması şarttır. İşsizliği azaltmak için yatırım iklimi iyileştiril-
2015 yılının ikinci çeyreği itibariyle
oran %49,8 düzeyindedir.
Grafik
Oranı
Grafik4:4:Dışa
Dışa Açıklık
Açıklık Oranı
60
50
40
30
20
10
0
2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015*
İhracat/GSYH
15,9 15,5 15,6 16,1 15,2 16,1 16,5
İthalat/GSYH
21,1 22,1 22,8 24,8 24,1 26,2 26,2 31,2 22,9 25,3
DTH/GSYH
37,1 37,6 38,4 40,9 39,3 42,4 42,8 45,7 39,5 40,9 48,4 49,3
İhracat/GSYH
İthalat/GSYH
18
16,6 15,5 17,4 19,3 18,4 19,7 20,3
31
31
30,5 30,2 29,5
49
50
49,8
DTH/GSYH
* 2015 yılının ikinci çeyreği itibari ile.
ikinci
itibari
ile. dış ticaret verileri TUİK veri tabanından alınmış ve tarafımızca hesaplanmıştır.
* 2015
Kaynak:yılının
GSYH verisi
Dünyaçeyreği
Bankası web
sayfasından,
Kaynak:
GSYH verisi
DünyayükseliBankası web
sayfasından,
ticaret
verileri
veri tabanından
göre %11,6
düşmüştür. alınmış ve
ihracat/GSYH
oranıdış
%15,9
iken,
oran TUİK
Dışa açıklık
oranındaki
tarafımızca
hesaplanmıştır.
şe ihracattan
çok ithalat hacminde- 2008 yılında %18 olmuş, 2009 kriEylül ayında dış ticaretteki kü-
ki artış kaynaklık etmiştir. Nitekim zinde %16,6’ya gerilemiş, daha sonra çülme ödemeler bilançosunun faz2001 yılında ithalat/GSYH oranı %21,1 yine yükselerek 2014 yılında %19,7
la vermesine
neden olmuştur. artış
Eylül
Dışa
açıklık oranındaki yükselişe ihracattan çok ithalat
hacmindeki
iken, oran 2008 yılında %31,2’ye ve 2015 yılında %20,3 düzeyine ulaş2014’te 2 milyar 365 milyon dolar açık
kaynaklık
Nitekim
20012015
yılında
ithalat/GSYH
yılında
oranların yük- oranı %21,1 iken, oran 2008
ulaşmış, 2009etmiştir.
Krizinde %22,9’a
geri- mıştır.
veren cari işlemler hesabı, 2015 yılıticaret gerilemiş,
hacmindeki daha
lemiş, daha
sonra tekrar
yükselmeye
yılında
%31,2’ye
ulaşmış,
2009 selmesinde
Krizinde dış
%22,9’a
sonra tekrar yükselmeye
başlamış 2014 yılında %30,2 ve 2015 artış değil, GSYH’daki yükseliş eği- nın aynı ayında 95 milyon dolar fazla
başlamış
2014 yılında %30,2 ve 2015 yılında %29,5 düzeyine ulaşmıştır. İhracat bu artış
yılında %29,5 düzeyine ulaşmıştır. liminin hız kesmesi rol oynamıştır. vermiştir. Böylece yıl bazında cari
eğilimine
aynı
oranda
katkı2015
verememiştir.
2001
yılındaişlemler
ihracat/GSYH
oranı569%15,9
açığı da 40 milyar
milyılı Eylül ayı itibariyle
dış ticaret
İhracat bu artış
eğilimine
aynı oranhacmi
2014
yılının
aynı
dönemine
da
katkı
verememiştir.
2001
yılında
yon
dolara
kadar
gerilemiştir.
iken, oran 2008 yılında %18 olmuş, 2009 krizinde %16,6’ya gerilemiş, daha sonra yine
yükselerek 2014 yılında %19,7 ve 2015 yılında %20,3 düzeyine ulaşmıştır. 2015 yılında
oranların yükselmesinde dış ticaret hacmindeki artış değil,
GSYH’daki
İŞVEREN
/ Kasım - Aralıkyükseliş
2015
13
TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU
AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ
www.tisk.org.tr
Grafik 5:
5:Cari
Cariİşlemler
İşlemlerDengesi
Dengesi
Grafik
(Birikimli Yıllık, Milyon Dolar)
(Birikimli Yıllık, Milyon Dolar)
50.000
48.000
46.000
44.000
42.000
40.000
38.000
36.000
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haz.
Tem.
Ağus.
Eylül
2014
2014
2014
2015
2015
2015
2015
2015
2015
2015
2015
2015
46.358
47.970
46.525
43.855
44.045
45.647
44.508
45.216
44.342
45.277
43.029
40.569
Kaynak:
TCMB
Kaynak: TCMB
ithalat
olurken,
bu yılınverilmesinde
Eylül’ünde lemi
Ödemeler
bilançosunda
cari iş- net
ile cari işlemler
Ödemeler
bilançosunda
cari
işlemler
fazlası
dışmevcut
ticaretdüzeyi
açığındaki
milyon
dolarlık net ihracat
yapıllemler fazlası
verilmesindeziyade,
dış tica- ara520
açığının
%52,5’ini
finanse etmişküçülmeden
malı
ithalatındaki
düşüş
etkili
olmuştur.
Ocak-Eylül
mıştır.
ret açığındaki
Bu girişe
Eylül ayında
2014küçülmeden
döneminde ziyade,
131 milyar
732 Turizm
milyongelirlerindeki
dolar olan gerileme
ara malı tir.
ithalatı
2015 rağmen
yılının aynı
döneminde %17,5
düşerek
milyon aldolara
gerilemiştir.
23 milyar
ile108
cari milyar
işlemler671
kaleminin
ara malı ithalatındaki
düşüşoranında
etkili nedeni
TCMB’nın
rezervleri
847 milyon domilyon2014
dolarlık
bu düşüşün
milyar
356 milyon
doları
fiyatlarındaki
tında yer12
alan
net seyahat
gelirleri de,
olmuştur. 61
Ocak-Eylül
döneminlar,petrol
Ocak-Eylül
2015 döneminde ise 3
düşüşten
kaynaklanmıştır.
Ancak
ara
malı
ithalatı
düşüşü
bundan
ibaret
de 131 milyar 732 milyon dolar olan 2014 yılının aynı ayına göre 439 mil- milyar 775 milyon dolar
azalmıştır.
değildir.
ara malı ithalatı
2015 yılının aynı dö- yon dolar azalarak 2 milyar 913 milPara ve Maliye Politikası:
neminde %17,5 oranında düşerek 108 yon dolara inmiştir.
hemen
tüm ara mallarının ithalatında azalış görülmüştür. Ancak
milyar 671 Hemen
milyon dolara
gerilemiştir.
2015 yılında Genel Seçimlere
Cari açığın
sağTürkiye’nin
ara
malı
dayalıfinansmanını
bir sanayi üretimi
yapısına sahip olması
23 milyar 61 milyon dolarlık bu dü-ithalatına
mali kaynaklık
istikrar korunmuşlayan
kalemlerden
doğrudan
yatı- rağmen
nedeniyle, bu azalış aynı
zamanda
sanayi
üretiminde
de düşüşe
şüşün 12 milyar 356 milyon doları rımlarda net girişler Eylül ayında tur. Ekim ayı da mali istikrar açıetmiştir. Petrol fiyatları 2008 Krizi sonrasında düşüşe geçmesine rağmen
petrol fiyatlarındaki düşüşten kay- bir önceki yılın aynı ayına göre 368 sından olumlu geçmiştir. 2014 yılı
Türkiye, sanayi üretimini ve büyüme oranını istenilen düzeye çekememiştir.
naklanmıştır.
Ancak çıkan
ara malı sonuç,
itha- milyon
3 milyar
10 milyon TL
dolar azalarak
milyon Ekim ayında
Ortaya
ülkemizin
emtia255fiyatlarındaki
düşüşü
fırsata
latı düşüşüçeviremediğinin
bundan ibaret değildir.
dolara inmiştir. Cari açığın bir baş- açık veren Merkezi Yönetim Bütçede bir göstergesidir.
Hemen hemen tüm ara malları- ka finansman kaynağı olan portföy si, 2015 yılı Ekim ayında 7 milyar
235 etkili
milyon olan
TL fazla
vermiştir. Faiz
Eylülazalış
ayında
2011 yılından
bu yana
cari açık
üzerinde
parasal
yatırımları Eylül ayında
geçtiğimiz
nın ithalatında
görülmüştür.
olmayan
ticareti)
etkisiayına
belirleyici
olmaya
Söz konusu
dışı etmiştir.
fazla da benzer
şekilde gerçekyılın Eylül
göre 2 milyar
871devam
Ancak Türkiye’nin
araaltın
malı(altın
ithalatıkalemden
2014 yılıyapısıEylül ayında
648
milyon
dolarlık net ithalat
yılın
Eylül’ünde
leşmiş, bu
2014
yılında
3 milyar 994
milyon
dolar
azalmıştır. Portföy
yatı- olurken,
na dayalı bir
sanayi üretimi
520
milyon
dolarlık
net
ihracat
yapılmıştır.
Turizm
gelirlerindeki
gerileme
nedeni
ile
cari yılında
na sahip olması nedeniyle, bu azalış rımlarındaki çıkışta 646 milyon dolar- milyon TL olan fazla, 2015
işlemler
kaleminin
altında
yer
alan
net
seyahat
gelirleri
de,
2014
yılının
aynı
ayına
göre
439
aynı zamanda sanayi üretiminde de lık azalış ile DİBS başı çekmiştir. Hisse 9 milyar 872 milyon TL’ye yükselmilyon dolar
azalarak
2 milyar
913 milyon
dolara
senedi çıkışı
daha
sınırlıinmiştir.
olmuş ve 233 miştir. Ekim ayında bütçe gelirleri
düşüşe kaynaklık
etmiştir.
Petrol
fiyatları 2008 Krizi sonrasında dü- milyon dolarda kalmıştır. Eylül ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %28,2
Cari açığın finansmanını sağlayan kalemlerden doğrudan yatırımlarda net
şüşe geçmesine rağmen Türkiye, bankalar daha önce ihraç ettikleri tah- artarken, bütçe giderleri ise %1,7 oragirişler Eylül ayında bir önceki yılın aynı ayına göre 368 milyon dolar azalarak
sanayi üretimini ve büyüme oranını vil ve bonolar için 648 milyon dolarlık nında azalmıştır. Ekim ayında bütçe
255 milyon dolara inmiştir. Cari açığın bir başka finansman kaynağı olan
ödemede
bulunmuşlardır.
gelirlerindeki
artışın kaynağı
4,5 G
istenilen düzeye
çekememiştir.
portföy
yatırımlarıOrEylülgeri
ayında
geçtiğimiz
yılın Eylül ayına
göre 2 milyar
871
ihalesine
ilişkin
ödemenin
yapılmataya çıkanmilyon
sonuç, ülkemizin
emtia
2015 yılının
tümünde çıkışta
olduğu646 milyon dolarlık azalış ile
dolar azalmıştır. Portföy
yatırımlarındaki
Böylece
vergi
dışı gelirlerde
fiyatlarındaki
düşüşü
fırsata çeviregibi Eylül
ayında
da netolmuş
hata nokDİBS
başı çekmiştir.
Hisse senedi
çıkışı
daha sınırlı
ve 233sıdır.
milyon
dolarda
kalmıştır.
mediğininEylül
de birayında
göstergesidir.
oranındaki
artış olmuştur.
bankalar dahasan
önce
ihraçcari
ettikleri
ve bonolar%52,5
için 648
milyon dolarlık
kalemi
açığın tahvil
finansmanınEkim
ayında
faiz
hariç
bütçe giderleri
geri
ödemede
bulunmuşlardır.
Eylül ayında 2011 yılından bu da belirleyici rol oynamaya devam
%12,4
oranında
artarak
33 milyar 925
yana cari açık üzerinde etkili olan etmiştir. Eylül ayında bu kalemden
parasal olmayan altın (altın ticare- Türkiye’ye 1 milyar 980 milyon dolar, milyon TL düzeyinde gerçekleşmiştir.
7
ti) etkisi belirleyici olmaya devam Ocak-Eylül 2015 döneminde ise 13 milYılın ilk on ayında bütçe açığı
etmiştir. Söz konusu kalemden 2014 yar 443 milyon dolara ulaşan bir döviz 2014 yılının aynı dönemine göre
yılı Eylül ayında 648 milyon dolarlık girişi olmuştur. Net hata noksan ka- %58,3 oranında azalmış ve geçen yıl
14
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
14 milyar 941 milyon TL olan açık,
6 milyar 227 milyon TL’ye gerilemiştir. 2014 yılı Ocak-Ekim döneminde 30 milyar 332 milyon TL olan faiz
dışı fazla da %35,7 oranında artarak
41 milyar 175 milyon TL’ye ulaşmıştır.
2015 yılı Ocak-Ekim döneminde bütçe
gelirleri 2014 yılının aynı dönemine
göre %14,5 oranında artarak 398 milyar TL ulaşırken, bütçe giderleri %11,5
oranında artarak 404,2 milyar TL düzeyinde kalmıştır.
Tablo 2: İthalatta Değişim (Ocak-Eylül 2014-2015), Bin Dolar
2014
2015
Değişim (%)
Petrol ürünleri
41 743 848
29 387 610
-29,6
Kazanlar makinalar
20 610 170
18 797 857
-8,8
Elektrikli makina ve cihazlar
13 096 153
12 847 959
-1,9
Motorlu kara taşıtları
10 896 562
12 892 633
18,3
Demir ve çelik
13 263 025
11 476 731
-13,5
Plastikler
10 908 142
9 184 652
-15,8
Hava taşıtları
2 324 223
3 222 881
38,7
Organik kimyasal ürünler
4 413 846
3 626 864
-17,8
Kasım ayında daTÜRKİYE
mali istikrar
İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU
3 521 562
3 397 622
-3,5
ile birlikte parasal sıkılaştırmaya Optikler
AYLIK
EKONOMİ
BÜLTENİ
www.tisk.org.tr
3 219 814
3 048 511
-5,3
da devam edilmiştir. Kasım ayında Eczacılık ürünleri
M2 cinsinden para arzı yılbaşına göre Altın
4 853 290
3 265 549
-32,7
fazla
%35,7
oranında
41 milyar 175 milyon TL’ye ulaşmıştır. 2015 yılı Ocak%16,8;dışı
geçen
yılında
Kasım
ayına
göre de artarak
Alüminyum ve alüminyumdan eşya
2 557 191
2 597 719
1,6
döneminde
bütçe gelirleri 2014 yılının aynı dönemine göre %14,5 oranında artarak
%19,8Ekim
artmıştır.
Tüketici kredilerinin
veya çelikten
eşya
1 968404,2
670
1 987TL
865düzeyinde
1,0
398 milyar
TL ulaşırken,
bütçeDemir
giderleri
%11,5
oranında artarak
milyar
genişlemesi
ise oldukça
sınırlı kal2 158 909
1 887 422
-12,6
mıştır.kalmıştır.
Kasım ayında tüketici kredileri Kauçuk ve kauçuktan eşya
geçen yılın sonuna göre %7,91, geçen Kağıt ve karton
2 452 906
2 045 644
-16,6
Kasım
ayında
da yükselmali istikrar ile birlikte parasal sıkılaştırmaya da devam
yılın aynı
dönemine
göre %10
Bakır ve bakırdan eşya
2 778 997
2 258 904
-18,7
Kasım ayında
miştir.edilmiştir.
Kredi genişlemesine
konut M2 cinsinden para arzı yılbaşına göre %16,8; geçen yılın Kasım
Örülmemiş
giyim
eşyası
1 469 133
367 421
-6,9
ayına göre
de %19,8
artmıştır.
Tüketici
kredilerinin
genişlemesi
ise 1oldukça
sınırlı
kredilerinde
artış güç
vermiştir.
KoSentetik
ve suni filamentler
1 798
338 %7,91,1 545
482 yılın -14,1
kalmıştır.
Kasım
ayında
kredileri
geçen yılın sonuna
göre
geçen
aynı
nut kredileri
geçen yılın
Kasım
ayınatüketici
dönemine
göre
%10
yükselmiştir.
Kredi
genişlemesine
konut
kredilerinde
artış
güç
göre %16,13 oranında yükselmiştir. Sentetik ve suni devamsız lifler
1 647 363
1 437 260
-12,8
Konut
kredileri
yılın Kasım ayına göre 2%16,13
oranında
yükselmiştir.
Buna vermiştir.
karşılık, geçmişte
kredi
plas- geçen
Pamuk, pamuk ipliği
394 443
1 684 168
-29,7
Buna
karşılık,
geçmişte
kredi
plasmanında
kendine
önemli
yer
bulan
taşıt
manında kendine önemli yer buDiğer fasıllarazalmıştır.
31 743 079
28 353 941
-10,7
kredileri
göre %10,54
lan taşıt
kredileri2014
2014 yılına
yılına göre
Kaynak: TÜİK Veri tabanı
%10,54 azalmıştır.
Grafik
BankacılıkSektörü
Sektörü Tüketici
Tüketici Kredileri
(Kasım
2015
itibari
ile)ile)
Grafik
6:6:
Bankacılık
Kredileri
(Kasım
2015
itibari
Yüzde Değişim
20,00
15,00
10,00
5,00
0,00
-5,00
-10,00
-15,00
TOPLAM
TÜKETİCİ
KREDİLERİ
MEVDUAT
BANKALARI
(TL+YP)
KONUT
TAŞIT
DİĞER
Yıl Sonuna Göre % Değişim
7,91
7,90
13,51
-9,96
4,28
Geçen Yılın Aynı Dönemine Göre %
Değişim
10,00
10,03
16,13
-10,54
6,18
Kaynak:
Kaynak: http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tcmb+tr/tcmb+tr/main+menu/istatistikler/parasal+ve+finansal+istatistikler/haftalik+
http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tcmb+tr/tcmb+tr/main+menu/istatistikler/parasal+ve+finansal+istatistikler/haftalik+para
para+ve+banka+istatistikleri/veri+%28tablolar%29 kullanılarak hazırlanmıştır.
+ve+banka+istatistikleri/veri+%28tablolar%29 kullanılarak hazırlanmıştır.
Para arzındaki sıkılaştırmaya rağmen Ekim ayında enflasyon oranı (TÜFE)
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
aylık bazda %1,55 yükselmiştir. TÜFE bir önceki yılın Aralık ayına göre %7,86,
15
Para arzındaki sıkılaştırmaya eğilimi bu gelişmede belirleyici olmuş- rihinin en yüksek oranlı Ekim ayı
rağmen Ekim ayında enflasyon ora- tur… Temel mal grubu yıllık enflasyo- artışı gerçekleşmiş ve yıllık enflasnı (TÜFE) aylık bazda %1,55 yüksel- nu Ekim ayında 1,25 puanlık artışla yon %5,73 olmuştur. Bu gelişmede
miştir. TÜFE bir önceki yılın Aralık yüzde 9,19’a yükselmiştir. Bu dönem- gümrük vergisi ayarlamalarının da
ayına göre %7,86, bir önceki yılın de yıllık enflasyon tüm alt gruplarda etkili olduğu düşünülmektedir. Soaynı ayına göre %7,58 ve on iki aylık artış kaydetmiştir. Türk lirasındaki nuç olarak Ekim ayı, bir önceki ayda
TÜRKİYE
İŞVEREN
SENDİKALARI
KONFEDERASYONU
değer kaybının
birikimli etkilerine olduğu gibi, Türk lirasındaki değer
ortalamalara
göre %7,69
artmıştır.
AYLIK
EKONOMİ
BÜLTENİ
bağlı olarak
dayanıklı www.tisk.org.tr
mal grubu kayıplarının temel mal fiyatlarında
Aylık bazda en yüksek artışlar
%11,43
ile giyim ve ayakkabı, %1,40 ile ulaş- fiyatları aylık bazda yüzde 1,75 ora- belirgin olarak hissedildiği bir dönındaen
yükselmiştir.
Dayanıklı
malayı nem
olmuştur”.
tırma ve
%1,39 ile ev
eşyası
grubunda
Giyim
grubunda
ise
endeks
tarihinin
yüksek oranlı
Ekim
artışı
gerçekleşmiş
yıllık
enflasyon
%5,73
olmuştur.
Bu eşya,
gelişmede
gümrük
grubunda
beyaz
otomobil
ve vergisi
görülmüştür. ve
Ekim
ayında
çekirdek
Yurt İçi Üretici Fiyatları (Yİ-ÜFE)
ayarlamalarının
dakurundaki
etkili olduğu
düşünülmektedir.
Sonuç
olarakartışEkim ayı, bir
mobilya fiyatlarında
belirgin
enflasyonda döviz
artışın
Ekim ayında döviz kuru değişmeleri
önceki
ayda
olduğu
gibi,bozulma
Türk lirasındaki
değer Döviz
kayıplarının
temel mal
lar gözlenmiştir.
kuru etkileetkisi ile
maliyet
kaynaklı
nedeniyle %0,20 oranında azalmışfiyatlarında belirgin olarak hissedildiği
bir
dönem
olmuştur”.
başlamıştır. TCMB bu durumu şöyle rinin daha gecikmeli izlendiği giyim tır. Bunda imalat sanayiindeki fiyatve dayanıklı
dışı temel
mallarnedeniyle
gru- ların
ifade
“Döviz(Yİ-ÜFE)
kuru gelişme%0,37 oranındaki düşüşü etkili
Yurt
İçietmektedir:
Üretici Fiyatları
Ekim ayında
döviz kuru
değişmeleri
%0,20
bundafiyatların
da fiyatlar
aylıkoranındaki
bazda artış
lerinin gecikmeli
oranında
azalmıştır.yansımalarının
Bunda imalat yanı
sanayiindeki
%0,37
düşüşü
etkili
olmuştur. Yıllık bazda fiyatlar yurt içi
kaydetmiş
grup yıllık
enflasyonu
olmuştur.
bazda
fiyatlar
yurt içi fiyat
endeksiveiçinde
yer alan
imalat sanayiinde
sıra bu Yıllık
dönemde
giyim
fiyatlarında
fiyat endeksi içinde yer alan imalat sa%8,49’a yükselmiştir.
%6,56’ya,
petrol
ve anaartışla
metalbirlikte
hariç imalat
ise %8,71’e kadar düşmüştür. nayiinde %6,56’ya, petrol ve ana mekaydedilen
yüksek
be- sanayiinde
lirgin olarak yükselen temel mal grubu
Giyim grubunda ise endeks ta- tal hariç imalat sanayiinde ise %8,71’e
Grafik 7: Enflasyon Oranlarındaki Değişim
Grafik 7: Enflasyon Oranlarındaki
Değişim
(Ekim
2014-2015, Yüzde) kadar düşmüştür.
(Ekim 2014-2015,
Yüzde
)
Ekim 2015’te Tarım Ürünleri
14
Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE)
12
%0,85 yükselmiştir. Tarım ÜFE 2015
10
8
yılı Ekim ayında, bir önceki yılın Ara6
lık ayına göre %10,57, bir önceki yılın
4
aynı ayına göre %9,29 ve on iki aylık
2
0
ortalamalara göre %10,57 artmıştır.
-2
Ekim ayında Yurt Dışı Üretici Fi-4
TÜFE
Yİ-ÜFE
YD-ÜFE
Tarım ÜFE
yat Endeksi (YD-ÜFE) ise aylık bazAylık Değişim 2014
1,9
0,92
0,6
0,18
da % 2,07 oranında düşmüştür. YDAylık Değişim 2015
1,55
-0,2
-2,07
0,85
ÜFE, 2015 yılı Ekim ayında bir önceki
Yıllık Değişim 2014
8,96
10,1
8,2
7,92
yılın Aralık ayına göre %14,93; bir önYıllık Değişim 2015
7,58
5,74
13,17
9,29
ceki yılın aynı ayına göre %13,17 ve on
Aylık Değişim 2014
Aylık Değişim 2015
Yıllık Değişim 2014
Yıllık Değişim 2015
iki aylık ortalamalara göre %6,54 artış
Kaynak:
TÜİK
Kaynak:
TÜİKveri
Veritabanı
tabanı
kaydetmiştir.
Ekim 2015’te Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE) %0,85
Sonuç: Tarım ÜFE 2015 yılı Ekim ayında, bir önceki yılın Aralık ayına göre %10,57,
yükselmiştir.
bir önceki yılın aynı ayına göre %9,29 ve on iki aylık ortalamalara göre %10,57 artmıştır.
Türkiye iki yıllık seçim maratonunu oldukça maliyetli bir şekilde tamamlamıştır. GSYH 2014 yılında %2,9,
2015
yılının
ilk yarısında
%3,1Fiyat
oranında
büyüyebilmiştir.
düzeylerde
Ekim
ayında
Yurt
Dışı Üretici
Endeksi
(YD-ÜFE) Düşük
ise aylık
bazda seyreden
% 2,07 büyüme oranına rağmen
TÜFE %7,58,
işsizlik YD-ÜFE,
oranı %10,1
oranına
yükselmiştir.
oranında
düşmüştür.
2015
yılı Ekim
ayında bir önceki yılın Aralık ayına göre
%14,93;Seçimler
bir öncekisonrasında
yılın aynı ayına
göre %13,17
ve işaretleri
on iki aylıkgöstermeye
ortalamalara
göre %6,54Tüketici
artış
bu tablo
değişme
başlamıştır.
Güven Endeksi Kasım
kaydetmiştir.
ayında Ekim ayına göre %22,9 oranında yükselmiştir. Ancak bu yükselişi temkinli karşılamak gerekmektedir.
Çünkü ekonominin dinamik gücü olan sanayi sektöründe durağanlık vardır. Örneğin İstanbul Sanayi Odası taSONUÇ:
rafından yayımlanan Türkiye Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) Eylül ayında 48,8 iken Ekim ayında ancak 49,5’a
yükselebilmiştir.
Bu düzey
de durağanlığa
işaret etmektedir.
Türkiye
iki yıllık
seçim
maratonunu
oldukça maliyetli bir şekilde
tamamlamıştır.
GSYH 2014
yılında %2,9,
2015dikkate
yılının
ilkekonominin
yarısında rekabet
%3,1 gücünü gözeten bir progKurulacak hükümetin
ekonomideki
bu durumu
alan,
oranında
büyüyebilmiştir.
Düşük
düzeylerde
seyreden
büyüme
oranına
ram uygulayacağını ümit ediyoruz.
rağmen TÜFE %7,58, işsizlik oranı %10,1 oranına yükselmiştir.
16
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
64. Hükümet Kuruldu
Hükümeti kurma görevini alan AK Parti Genel Başkanı Ahmet
Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni hükümeti onaylamasının ardından 24 Kasım 2015 tarihinde Bakanlar
Kurulu’nu kamuoyuna açıkladı.
64. Hükümet Üyeleri şu isimlerden oluşuyor:
BAKANLAR KURULU
BAŞBAKAN
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BAŞBAKAN YARDIMCISI
ADALET BAKANI
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
BİLİM SANAYİ VE
TEKNOLOJİ BAKANI
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
DIŞİŞLERİ BAKANI
EKONOMİ BAKANI
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI
GENÇLİK VE SPOR BAKANI
GIDA TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI
İÇİŞLERİ BAKANI
KALKINMA BAKANI
KÜLTÜR VE TURIZM BAKANI
MALİYE BAKANI
MİLLİ EĞİTİM BAKANI
MİLLİ SAVUNMA BAKANI
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
SAĞLIK BAKANI
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI
Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu
Prof. Dr. Numan Kurtulmuş
Mehmet Şimşek
Yalçın Akdoğan
Yıldırım Tuğrul Türkeş
Lütfi Elvan
Bekir Bozdağ
Sema Ramazanoğlu
Volkan Bozkır
Fikri Işık
Süleyman Soylu
Fatma Güldemet Sarı
Mevlüt Çavuşoğlu
Mustafa Elitaş
Berat Albayrak
Akif Çağatay Kılıç
Faruk Çelik
Bülent Tüfenkçi
Efkan Ala
Cevdet Yılmaz
Mahir Ünal
Naci Ağbal
Prof. Dr. Nabi Avcı
İsmet Yılmaz
Prof. Dr. Veysel Eroğlu
Mehmet Müezzinoğlu
Binali Yıldırım
TİSK: “Artık İşimize
Odaklanalım”
1 Kasım 2015 Genel Seçimlerinin Ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz.
Son Seçimler ülkemize yönelik terör eylemlerine
rağmen büyük ölçüde sükunetle yapılmış, toplumun
iradesi ortaya çıkmıştır. Toplum genelinin sağduyusunu bir kez daha kanıtlayan bu durum, demokrasimiz açısından önemli bir başarıdır.
Art arda iki genel seçim dolayısıyla, 2015 yılına
siyaset hakim olmuştur.
Söz konusu faktörün etkilerinden biri, ekonomide ve çalışma hayatında yaşanan önemli sorunların
geri planda kalması, etkin çözümler üretilememesi
olmuştur.
Ekonomide büyüme yavaşlamıştır. İşsizlik artmaktadır. Sanayi politikaları gerekli gelişmeyi sağlamamaktadır. Yatırımlar askıdadır. En az 2 milyon
100 bin Suriyeli’nin de tabloya eklenmesiyle, toplumun yaşam standardının gerilediği sonucuna varılmaktır. TL’nin zayıflamasına rağmen ihracatın azalış
trendinin devam etmesi ve yatırımların geleceği inşa
edecek hacimde olmaması ciddi sorunlardır.
Öte yandan, çalışma hayatımızda kanunsuz eylemler yaygınlaşmış, işyerlerindeki huzursuzluk nedeniyle üretimin devamı işverenlerin fedakarlıkları
ile devam ettirilebilir hale gelmiştir. İş davalarında
mahkemelerin ve yüksek mahkemelerin kararları da
ne yazık ki Türkiye Ekonomisi’nin rekabet gücünü
zayıflatan yönde çıkmaktadır.
Daimi seçim ortamının ikinci etkisi; seçim rekabetinin siyasi partileri ekonomiye ve çalışma hayatına önemli ilave yük getirecek vaatlerde bulunmaya
yöneltmesi olmuştur. Söz konusu vaatler uygulandığı takdirde tüm halka gelir ve istihdam kaybı şeklinde yansıyacaktır.
Seçimler tamamlandığına ve sonuçlar belirlendiğine göre, yeni Hükümetten beklentimiz, toplumun
endişelerini giderecek çözümler yaratılmasıdır.
Artık işimize odaklanalım.
Kurulacak hükümet göz ardı edilen ekonomiye ve
çalışma hayatına öncelik vermelidir.
Güçlü ve yurt dışında itibarı olan bir ekonomi yönetimi oluşturulmalı, ekonomi sahiplenilmeli, hızla
kısa vadeli tedbirler ve son yıllarda ihmal edilen yapısal reformlar devreye girmelidir.
(TİSK Haber Bülteni; 02.11.2015)
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
17
Başbakan Davutoğlu 64. Hükümet Programı’nı Açıkladı
25 Kasım 2015 tarihinde Başbakan
Ahmet Davutoğlu tarafından TBMM’ye
sunulan 64. Hükümet Programı’nda,
yeni Hükümetin bir reform hükümeti
olacağı vurgulanarak, Demokratikleşme ve Adalet, Eğitim, Kamu Yönetimi,
Kamu Maliyesi, Reel Ekonomide Köklü
Değişim, Öncelikli Dönüşüm Programları reformların yoğunlaştırılacağı 6
temel alan olarak sıralandı.
Program’da yer alan başlıklardan
bazıları şöyle:
33 Sivil, katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü bir demokratik ve sivil anayasanın
yapımına öncülük edilecek.
33 Ekonomik ve Sosyal Konsey ile ilgili yasal düzenleme gerçekleştirilerek,
Konsey yönetişim ilkeleri çerçevesinde etkin bir biçimde çalıştırılacak.
33 İş dünyasının ihtiyaç duyduğu meslek ve alanlarda kaliteli eleman yetiştirilmesini sağlayacak şekilde mesleki
18
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
eğitimin kalitesini artıracak tedbirler
alınmaya devam edilecek.
33 Genç işsizliğinin önüne geçmek
için ‘Ulusal Genç İstihdamı Strateji
Belgesi’ hazırlanacak.
33 Esnek çalışma biçimleri geliştirilerek özellikle gençlerin istihdamının
önü açılacak.
33 Kadın istihdamının artırılmasına
yönelik yeni çalışma modelleri oluşturulacak.
33 Kayıtdışılığın da önemli bir nedeni olan çalışma hayatındaki katılıklar
azaltılarak, istihdamın gelişimine sağlıklı bir zemin oluşturulurken, işletmelerin rekabet gücü artırılacak.
33 Kıdem tazminatı sisteminde yaşanan sorunların çözümü amacıyla
sosyal taraflarla diyalog içinde gerekli
düzenlemeler yapılacak.
33 Özel sektör işletmelerinde eğitim
birimleri kurulması teşvik edilecek.
Özel sektör, meslek kuruluşları ile işçi
ve işveren kuruluşlarının meslek eğitimi vermeleri özendirilecek.
33 Sektörden gelen talepler doğrultusunda iş ve eğitim dünyası için gerekli
olan Ulusal Meslek Standartları hazırlanıp yürürlüğe konulacak, yürürlükteki standartlar en geç 5 yılda bir güncellenecek.
33 İstihdam teşvikleri basit ve daha
anlaşılır hale getirilecek. Bu kapsamda yapılacak analizler dikkate alınarak, bazı teşvik uygulamaları gözden
geçirilecek.
33 Sanayide dışa dönük bir yapı içinde, Ar-Ge, yenilik ve nitelikli işgücüne
dayalı yüksek katma değerli mal üreten
şirketlere sahip, orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim merkezi haline gelmiş bir ülke olma vizyonuyla hareket edilecek.
“Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler
Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri”
Başlıklı Rapor Kamuoyuyla Paylaşıldı
TÜRK İŞ DÜNYASININ SURİYELİLERE BAKIŞI İLK KEZ ARAŞTIRILDI
TİSK ve Hacettepe Üniversitesi’nin Türkiye’deki Suriyelilerle İlgili
Araştırmasından Önemli Bulgular:
•• 2.2 milyon Suriyelinin Türkiye’de kalıcı olacağı esas alınarak Türkiye’ye uyum programı düzenlenmeli.
•• Türkiye’de en az 300 bin kayıt dışı Suriyeli işçi çalışıyor.
•• En az 150 bin çocuk Türkiye’de doğdu. 18 yaşından küçük 1,2 milyon Suriyeli var.
•• Suriyelilerin mesleki niteliklerinin belirlenmesi, onlara Türkçe eğitimi ve mesleki eğitim sağlanması,
Türk toplumuna uyumlarının temel şartları olarak kabul edilmeli.
•• Suriyelilerin yasal çalışma çerçevesi ve çalışabilecekleri alanlar belirlenmeli.
•• Hükümet, sivil toplumla birlikte çalışmalı.
Konfederasyonumuz
tarafından
Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset
Araştırmaları Merkezi (HÜGO) işbirliği ile hazırlanan “Türk İş Dünyasının
Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri”
başlıklı Rapor 7 Aralık 2015 tarihinde
İstanbul’da gerçekleştirilen Basın Toplantısı ile kamuoyuna tanıtıldı.
Basın Toplantısının açılış konuşması TİSK Yönetim Kurulu Başkanı
Yağız Eyüboğlu tarafından gerçekleştirilirken Rapor’un sunumu HÜGO
Müdürü Doç. Dr. Murat Erdoğan ve
Birleşmiş Milletler Göçmen İşçiler Komitesi Üyesi Dr. Can Ünver tarafından
yapıldı. Toplantıda ayrıca HÜGO Araştırma Görevlileri sahadan deneyimlerini aktadırlar.
TİSK ve HÜGO “Türk İş Dünyası
ve Suriyeliler” konusunda bugüne kadar yapılan en kapsamlı araştırmayı
gerçekleştirdi. 12 kişilik bir ekip tarafından 5 ay süren saha çalışmasıyla tamamlanan araştırma için, Türkiye’nin
bu sorundan en fazla etkilendiği tespit
edilen ekonomik bakımdan gelişmiş
18 ilinde, ekonomide söz sahibi olan
kişiler ile 134 mülakat yapıldı.
İstanbul, İzmit, Bursa, Ankara,
Konya, Kayseri, Malatya, Gaziantep,
Şanlıurfa, Hatay, Adana, Kahramanmaraş, Mersin, İzmir, Antalya, Muğla,
Denizli ve Van’da gerçekleştirilen mülakatların analiziyle oluşturulan raporda, yaklaşık 2,2 milyon Suriyelinin
Türkiye’de büyük ölçüde kalıcı hale
geldiği sonucuna varıldı. Çalışmada,
“Kapsamlı, bütünleşik bir plan dahilinde istihdam imkanı yaratılmaması
halinde, Türkiye’deki Suriyelilerin Türk
ekonomisinin ve hatta Türk sosyal yapısının dengelerini bozma ihtimalinin
çok yüksek olacağı açıktır” uyarısında
bulunuldu.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
19
2.2 milyon Suriyelinin Türkiye’de
kalıcı olacağı esas alınarak
Türkiye’ye uyum programı düzenlenmeli.
Türkiye’deki Suriyelilerin şu anda
yasal olarak istihdama dahil edilememesi nedeniyle “kayıt dışı” sorununun arttığı belirtilen araştırmada,
Suriyelilerin istihdamı konusunda iş
dünyasının somut önerilerine de yer
verildi. Suriyeli sığınmacılardan, yasak
olmasına rağmen, en az 300 bininin
kayıt dışı ve kaçak olarak çalıştığı tahmin ediliyor.
Türk iş dünyasının konuya ilişkin
görüşlerini ve politika önerilerini kapsamlı şekilde ilk kez ortaya koyan bu
araştırmada, iş dünyasının Suriyelileri yabancı statüsünde çalıştırmanın
getireceği ilave maliyetler konusunda
devletin teşvik politikaları ile özendirici olmasını istediği de aktarıldı.
SURİYELİLERİN KALICI OLDUĞU
ANLAŞILIYOR; BU NEDENLE ARTIK
UZUN VADELİ, BÜTÜNCÜL BİR
STRATEJİYE İHTİYAÇ VAR
TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu, “Konfederasyonumuz,
Suriyeli sığınmacılar olgusunun ekonomik ve sosyal boyutlarının incelenerek,
20
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
iş dünyasının konuyla ilgili görüşlerini
değerlendirmek ve önerilerde bulunmak
amacıyla Hacettepe Üniversitesi Göç ve
Siyaset Araştırmaları Merkezi işbirliği ile
bir araştırma yaptırmıştır.” dedi.
Suriyeli sığınmacıların işgücü piyasası üzerinde de önemli etkileri bulunduğunu vurgulayan TİSK Başkanı,
şunları kaydetti:
“Kasım 2015 itibariyle toplam sayı
en az 2 milyon 200 bin kişi civarında;
vatanlarını terk etmek zorunda kalmış
bu zor durumdaki insanların uzun bir
süre daha Türkiye’de kalacakları ya da
önemli bir bölümünün artık yaşamlarını
Ülkemizde sürdürecekleri anlaşılmaktadır. Yani başlangıçtaki ‘kısa süreli sığınmacı-misafir’ konumlarından ‘kalıcılığa’
doğru bir sürece girildiği anlaşılıyor.
“Suriyeli sığınmacıların önemli bir
bölümü geçimlerini sağlamak için iş
aramaktadır. İşgücü piyasasına dahil
olan bu yeni işgücü güvencesiz, sigortasız, olumsuz iş sağlığı ve güvenliği koşullarında, düşük ücretle küçük ölçekli
işyerlerinde kayıt dışı olarak istihdam
edilmekte; bir bölümü de mevsimlik tarım işleri, inşaat gibi düşük nitelikli işlerde çalışmakta ve çocuk işçiliği sorunu
yaşanmaktadır. Öte yandan, Suriyeliler
tarafından kurulan işyerlerinin tamamına yakını da kayıt dışıdır.
Sığınmacı sayısının büyüklüğü ve
güçlenen kalıcılık eğilimi, Suriyeli sığınmacılar konusunun artık uzun vadeli
bakış açısına sahip, ekonomiyi, çalışma
hayatını, sosyal ve kültürel uyumu, eğitim, sağlık, barınma gibi temel hizmet
alanlarını kapsayan, entegre bir strateji
ile ele alınarak yönetilmesini zorunlu kılmaktadır.”
Konfederasyonumuz, Türk işgücü
piyasasının başta işsizlik ve kayıt dışı
istihdam olmak üzere mevcut durumu
dikkate alınarak, Suriyeli sığınmacıların
mesleki yeterlilikleri çerçevesinde bazı
bölge ve sektörlerde ekonomik ve sosyal
dinamiklerin de değerlendirilmesi ile sınırlı ölçüde istihdam edilmesinin uygun
olacağı, girişimci nitelikte olanların bu
Eyüboğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
Suriyelilerin mesleki niteliklerinin
belirlenmesi, onlara Türkçe eğitimi ve mesleki eğitim sağlanması,
Türk toplumuna uyumlarının temel şartları olarak kabul edilmeli.
özelliğinden yararlanılması ve sığınmacıların kayıt dışı istihdam sorununu büyütmesini önleyecek tedbirler alınması
gerektiği görüşündedir.”
TİSK Başkanı Eyüboğlu, Suriyeliler
konusunda yapılan mevcut kayıt işlemlerinin mutlaka sağlıklı bir biçimde
yenilenmesi ve özellikle Suriyelilerin
eğitim ve mesleki niteliklerinin belirlenmesi gereğini kaydederek, “Nitelikli
olan işgücünden yeterlilikleri belgelendirilerek faydalanılması konusunda çalışmalar yapılmalı, eğitimi yetersiz olanlar
konusunda ise mesleki eğitim imkanları
sağlanmalıdır. Bunun ardından Türkiye’deki sektörel ve bölgesel analizler ile
açık pozisyonlarda istihdam imkanları
sağlanabilir. Böylelikle sürecin hem toplumsal, hem de ekonomik ve mali etkileri
kontrol altında tutulabilir”dedi.
Merkezi bir yönetim yapısına sahip
olan Türkiye’de 2,2-2,5 milyon Suriyeli
ile ilgili çalışmaların bir bakanlık eliyle koordine edilmesi gereğine de işaret
eden TİSK Başkanı konuşmasını şöyle
sürdürdü:
“Suriyeli sığınmacılar sorunu; ekonomik, sosyal, kültürel, dinî gibi pek
çok boyuta sahiptir ve etkileri geniştir.
Her bir boyutu da ayrı ve kapsamlı bir
incelemeyi gerektirmektedir. Bu nedenle, kamu otoritesi ile STK’ların ortak bir
platform oluşturması ve bu platformun,
kısa, orta ve uzun vadeli tedbirlere iliş-
kin bir çalışma planı hazırlaması gereklidir.”
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu ve Hacettepe Üniversitesi Göç
ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nin işbirliği ile yapılan “Türk İş Dünyasının
Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki
Görüş, Beklenti ve Önerileri” başlıklı
araştırmada özetle şu saptamalar yer
aldı:
• Türkiye’ye Nisan 2011 ile Ekim 2015
tarihleri arasındaki 4,5 yılda 2,2 milyonu aşkın Suriyeli gelmiştir. Türkiye’deki Suriyelilerin eşleri, çocukları, annebabaları gibi kişileri kapsayacak “aile
birleştirmeleri” de gelecekte gündeme
gelecektir. Bu durum Türkiye’deki Suriyelilerin sayısını önümüzdeki yıllarda 3 milyonun üzerine çıkarma ihtimalini ortaya koymaktadır. Bu kadar çok
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
21
sayıdaki sığınmacıyı bu kadar sürede
kabul etmek olağanüstü bir durumdur. Suriyeliler dışında Türkiye’nin
1923’ten günümüze kadar aldığı toplam göçmen sayısı sadece 2 milyondur.
Türkiye’deki Suriyeliler konusu “geçicilik” çerçevesinde ve “acil durum yönetimi politikaları” ile ele alınabilecek
eşiği çoktan aşmıştır.
• Dört yılı aşan krizde, -tercihlerden bağımsız bir biçimde- Suriyelilerin geriye
döneceğine dair beklentiler neredeyse
bütünüyle ortadan kalkmıştır. Bu da
huzurlu, sağlıklı, verimli, barışçıl bir
ortam için uyuma ilişkin politikaların
ortaya konulmasını gerekli ve hatta zorunlu kılmaktadır. Zira bugün kaybedilen her bir günün, ileride yıllara mal
olacak ciddi sorunları beraberinde getirme potansiyeli taşıdığı bilinmektedir. Gelişmeler ne yönde olursa olsun,
Türkiye’nin daha huzurlu bir gelecek
ve daha az çatışma-gerginlik ortamı
için transit ülke olma riskinin farkında
olması, Suriyelilerin varlığını kabullenmesi ve daha fazla zaman kaybetmeden hem sosyal, hem de ekonomik
alanda uyum politikalarına başlaması
gerekmektedir.
• Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde
Suriyelilerin yasal çalışma çerçevesi ve çalışabilecekleri alanlar
belirlenmeli. Hükümet, sivil toplumla birlikte çalışmalı.
54’ünden fazlası, yani en az 1 milyon
200 bini 18 yaş altındaki çocuk ve
gençlerden oluşmaktadır. 0-4 yaş grubundaki çocuk sayısı 450 bin civarındadır. Bunların içinde Türkiye’de doğanların sayısı 150 binin üzerindedir.
Bu çocukların vatansız kalma riski de
bulunmaktadır. Türkiye’deki Suriyelilerin yaşadıkları en ciddi sorunlardan
biri eğitim alanındadır. 1,2 milyon 18
yaş altındaki çocuk ve gencin içinde
600 binin üzerinde okul çağında çocuk bulunmaktadır ve bunların çok küçük bir bölümü eğitim alma imkanına
sahiptir. Bazı çocuklar 4, bazıları ise
3, 2 ya da 1 yıldan beridir okula gidememektedir. Bunun yaratacağı olası
sorunları tahmin etmek zor değildir.
Alınan eğitim Arapça ve Suriye müfredatına göredir. Eğitim kalitesi de ayrıca sorgulanmalıdır. Mümkün olan en
kısa zamanda ciddi bir seferberlikle bu
çocuklara Türkçe eğitimi verilmesi ve
Türk eğitim sistemi içine entegre edilmeleri artık bir zorunluluktur.
• Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin büyük bir bölümünü içeren “geçici koruma
altındaki Suriyelilerin” çalışma hakları
konusunda bir düzenleme bulunmaması nedeniyle kayıt dışı ekonomi ve kayıt
dışı istihdam yoğun olarak yaşanmaktadır. Özellikle mevsimlik işçilik olmak
üzere tarımda, inşaat, tekstil ve imalat
sektörlerinde yoğun bir hareketlilik söz
konusudur. Hatta Türkiye’nin uzun yıllar çabalar göstererek büyük ölçüde ortadan kaldırdığı “çocuk işçilik” konusu
da yeniden gündeme gelmiştir. Kayıt
dışı ekonomi Türkiye’deki rekabet sisteminin bütün dengelerini bozmakta,
çalışma normları uygulanamamakta ve
devletin gelir ve kontrol mekanizmala-
22
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
rını devre dışı bırakmaktadır. Kayıt dışı
çalışma aynı zamanda sosyal gerginliklere ve çatışmalara da zemin olacak
bir şekilde büyümektedir. Ucuz işçilik
nedeniyle işlerini kaybeden ya da kaybetme riski içinde olanların sayısı ve
bunların huzursuzluğu artmaktadır.
• Türkiye’deki Suriyelilerin kayıt sisteminin gözden geçirilmesi ve özellikle
de niteliklerinin ayrıntılı olarak ortaya
çıkarılması gerekmektedir. Bu tür bir
çalışma sonrasında Türkiye’nin sektörel ve bölgesel iş analizleri yapılarak,
açık pozisyonların ve yeni potansiyel
alanların tespiti gerçekleştirilebilir.
Yani kapsamlı, bütünleşik bir plan dahilinde istihdam imkanı yaratılmaması halinde, Türkiye’deki Suriyelilerin
Türkiye ekonomisi ve hatta Türk sosyal
yapısının dengelerini bozma ihtimalinin çok yüksek olacağı açıktır.
• Türk iş dünyasına yön verenlerin–istisnalar dışında hemen hepsi, Türkiye’deki mevcut Suriyelilerin çok ciddi
bir bölümünün Türkiye’de kalıcı olduğunu, buna yönelik politikalar geliştirilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Türk iş dünyası, dünya tarihinin yaşadığı bu en büyük insani dramlardan
birisi konusunda devletin kurumlarının ortaya koyduğu performansı takdir etmekle birlikte sürecin, özellikle
kayıt ve yerleştirmenin daha sağlıklı
ve kontrollü yapılabileceğini, yasal ve
idari düzenlemelerin daha hızla hayata geçirebileceğini ifade etmekte ve
netice olarak genelde sürecin iyi yönetilmediğini düşünmektedir.
• Türk iş dünyası Türkiye’deki Suriyelilerin mevcut koşullarda istihdam edilebilmeleri için sektörel-bölgesel analizlerin yapılması ve özellikle çalışma
hakları konusundaki düzenlemelerin
belirsizlikten kurtarılması gerektiğini
vurgulamaktadır. Sanayide ve imalatta kalifiye insan ihtiyacının hep olduğunu ve buna uygun Suriyelilerin ise
mevzuat gereği istihdam edilemediğini
ifade eden ekonomi çevreleri, vasıf gerektirmeyen alanlarda da işgücü ihtiyacı olduğuna işaret etmektedir.
• Türkiye’deki Suriyeliler içinde meslek sahibi olanların oranı son derece
düşüktür. Eldeki kayıtlarda yeterince
titiz bir çalışma yapılıp, yapılmadığı
bilinmemekle birlikte, üniversite mezunu olanların sayısı 35 bin civarında
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
23
görünmektedir. 2,2 milyonluk nüfus
içinde bu son derece düşük olan sayı,
Suriyelilerin eğitim ve niteliksel durumları bakımından karşı karşıya olunan ciddi sorunu ortaya koymaktadır.
Ancak çok düşük sayılarda da olsa
nitelikli elemanların varlığı mutlaka
değerlendirilmelidir.
• Suriyeliler için yaratılacak istihdam
alanının devlet öncülüğünde yapılması
talebi de ekonomi dünyasında oldukça
yaygındır. İş dünyasının temsilcileri
devletin hem yatırımcı, hem eğitici,
hem de düzenleyici olarak konuya müdahil olmasını çok önemsediklerine
dair bir yaklaşım ortaya koymuşlardır.
İş dünyasındaki bir başka talep de Suriyelileri “yabancı” statüsünde çalıştırmanın getireceği ilave maliyetler konusunda devletin yeni düzenlemeler
yapması ve teşvik politikaları ile özendirici olması yönündedir.
• Türkiye’deki Suriyelilerin istihdamı
konusunda en somut önerilerden biri
hayvancılık sektöründen gelmiştir.
Türkiye’de 44 milyon küçükbaş, 14
milyon büyükbaş hayvan olduğunu
ifade eden uzmanlar, çobanlık mesleğinin Türkiye’de tercih edilmediğini,
bu nedenle de bu alanda ciddi bir açık
olduğunu belirtmiştir. Bu çerçevede
yaklaşık 100 bin kişilik bir istihdam
potansiyelinin Suriyeliler dikkate alınarak planlanabileceğini ifade eden
uzmanlar, Tarım Kredi Kooperatiflerinin “meslek eğitimi” imkanı sağlamak
konusunda inisiyatif alabileceğini vurgulamaktadır. Türkiye’de gıda ve imalat sektörlerinin Suriyelilerin istihdamı için cazip alanlar olduğu görüşü de
aynı uzmanlarca ifade edilmektedir.
• Kayıt dışı ekonomi ve bunun içinde
Suriyelilerin varlığı, özellikle orta ve
büyük işletmelerin en ciddi sorunlarından birisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bütün yasal mevzuata uygun
24
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
biçimde eleman çalıştıran şirketler,
kayıt dışındakilerin haksız rekabetinden ciddi bir biçimde etkilenmeye başlamıştır. Hatta bu durum bazı
bölgeler arasında dengesizliklere bile
neden olabilmektedir. Örneğin Denizli
esnaf ve sanayicisi, geleneksel olarak
rekabet içinde oldukları Gaziantep’in
Suriyeliler sayesinde düşük maliyet imkanına kavuştuğunu ve artık
Gaziantep’le rekabet edemediklerini
ifade etmiştir. “Suriyeliler üzerinden
kısa zamanda kazanç elde etme” çabası, ne yazık ki, artık neredeyse sonu
getirilmiş çocuk işçiliğini de yeniden
gündeme taşımıştır.
• Türk iş dünyasının temsilcileri, yasal zemin oluşturulması halinde hem
vasıflı, hem de vasıfsız eleman olacak
Suriyelilerin sektörel ve bölgesel analizler çerçevesinde istihdama kavuşturulmasının süreç içinde sağlanabileceğini ifade etmektedir. Ancak burada
rekabetin sarsılmaması ve yerel halkın
mağdur edilmemesi hususları sıklıkla
vurgulanmıştır. Yani temelde iş dünyasında, Türk insanının işini kaybetmesine izin verilmemesi gereği konusunda önemli bir duyarlılık dikkat
çekmektedir. Bu duyarlılığın uzantısı
olarak da toplumsal ve siyasi gerginliklere dikkat çekilmektedir.
• Türk iş dünyasının Suriyelilerin Türk
toplumuna entegrasyonu konusundaki
yaklaşımı açık ve nettir. Suriyeli gençlerin acilen eğitim süreçlerine dahil
edilmeleri ve Türkçe öğrenmelerinin
sağlanması gereği vurgulanmaktadır.
• İş dünyası Türkiye’deki Suriyelilerin güvenlik sorunları yaratabileceğine dair de bir kaygı taşımaktadır.
Ancak bunun yanısıra, kayıt dışı istihdam ve buna bağlı ortaya çıkacak
yerel nüfusun iş kaybının daha ciddi
güvenlik sorunlarına yol açabileceğine dair değerlendirmelere de sıklıkla
rastlanmaktadır.
• Türk ekonomi çevrelerinin en çok
önemsedikleri hususlardan bir diğeri ise, politikaların belirlendiği, uygulamaların çerçevesinin çizildiği
Ankara’da kendi ihtiyaçları ve görüşlerinin dikkate alınmamasıdır. İş dünyası gerekli teşvikler ve yasal zemin
sağlanırsa Türkiye’deki Suriyeliler
konusunda çok daha hızlı ve köklü çözümler üretilebileceğini ifade etmiştir.
• Türkiye’deki Suriyeliler konusunda
Türk toplumunun –bütün kaygılarına,
endişelerine, şikâyetlerine ve itirazlarına rağmen- toplumsal kabul düzeyi
son derece yüksektir. Ancak bu durumun ne kadar sürdürülebilir olduğu
tartışmalıdır. Dünyanın başka yerlerinde de olduğu gibi, toplumda sığınmacılara yönelik tepkilerin artma riski yüksektir. Eğer yerel halk, örneğin sağlık
hizmetlerinde olduğu gibi, kamu hizmetlerinden yararlanmada sorunlarla
karşılaşırsa, hayat pahalılığı artarsa,
güvenlik konusunda algının da ötesinde ciddi olaylar yaşanırsa, toplumdaki
kabul düzeyi hızla reddetmeye ve hatta
saldırılara dönüşebilir. Bu konuda en
çok dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de işgücü piyasasının düzenlenmesi ve kayıt dışı ekonominin
engellenmesidir. Çünkü işini kaybetme
kaygısına düşen kişilerin Suriyeliler
konusunda olumsuz bir yaklaşım sergilemesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Bu çalışmayı yürütürken, bir işadamının Batı Avrupa’ya kaçmaya çalışan
Suriyelileri yaşamını devam ettirmek
için denize ulaşmaya çalışan “Caretta
Caretta” kaplumbağalarına benzetmesi durumun vahametinin bir ifadesi
olmuştur. Yapılacak bütün çalışmaların insan merkezli, hak merkezli
ve her bir insana saygı göstererek ele
alınmasının hepimizin yükümlülüğü
olduğu açıktır.
BASINDA ÇIKAN HABERLER
POSTA • 08.12.2015
HÜRRİYET • 08.12.2015
DÜNYA • 08.12.2015
MİLLİYET • 08.12.2015
SÖZCÜ • 08.12.2015
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
25
HÜRRİYET • 08.12.2015
HABERTÜRK • 08.12.2015
YENİ YÜZYIL
08.12.2015
POSTA • 08.12.2015
26
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
STAR • 08.12.2015
G20 Liderler Zirvesi Antalya’da Yapıldı
B20 Zirvesi, Ticaret, İşler ve Rekabet Gücü başlıklı oturumdan görünüm
Antalya, 14 Kasım 2015 tarihinde İş
Dünyası Temsilcilerini bir araya getiren B20 Zirvesi’ne ve ardından 15-16
Kasım 2015 tarihlerinde Devlet/Hükümet Başkanlarını buluşturan G20
Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı.
Zirvelere TİSK Yönetim Kurulu
Başkanı Yağız Eyüboğlu ve Başkan
Vekili Erol Kiresepi’nin yanı sıra TİSK
Camiası’ndan çok sayıda temsilci katıldı.
B20 İstihdam Görev Gücü 2015 yılı
boyunca fiziki toplantılar ve telekonferanslar aracılığıyla birçok kez bir araya geldi ve yoğun bir gündemle çalıştı.
TİSK toplantılara aktif biçimde katılarak Türk İşveren Kesimini endüstri
ilişkileri alanında temsil eden ulusal
çatı kuruluşu olma vasfıyla görüşlerini
aktardı; sürece destek verdi.
2015 Yılında Neler Yapıldı?
Yoğun çalışmalar ve müzakerelerle
geçen bir yılın ardından B20 İstihdam
Görev Gücü G20 Devlet / Hükümet
Başkanlarına sunulmak üzere bir politika belgesi hazırlayarak aşağıdaki üç
ana başlıkta tavsiyelerini özetledi:
1. İstihdam fırsatlarının yaratılması
için iş-dostu ortamın geliştirilmesi
2.İşgücü piyasalarının daha dinamik
ve içerici bir yapıya kavuşturulması
yoluyla gençlerin ve kadınların işgücü
piyasasına katılımının artırılması
3.Yenilikçilik ve hızlı teknolojik değişimler çağında beceri uyuşmazlıklarının azaltılması için programlar geliştirilmesi ve bunların finanse edilmesi
1. İş Yapma Ortamı ve İstihdam
Fırsatları
B20 İstihdam Görev Gücü, küresel
düzeyde işgücü piyasalarının yapısal
sorunlarının yanı sıra yüksek işsizlik oranının geriletilmesi, daha iyi ve
kaliteli işlerin yaratılması ihtiyacına
odaklandı.
B20 İstihdam Görev Gücü, daha
fazla istihdam yaratılması için işdostu bir ortamın geliştirilmesine yönelik olarak şu eylemlere yönelmeyi
tavsiye etti:
•• Kısmi süreli ve esnek saatli sözleşmeler gibi, farklı düzenlemelerin ve
özel istihdam büroları aracılığıyla geçici istihdamın uygulanmasının önündeki engellerin kaldırılması.
•• Göç ve işçilerin geçici hareketliliği
konusundaki politikaların işgücü piyasası ihtiyaçlarına uyumlu hale getirilmesi ile becerilerin ve eğitimlerin
ülkeler arasında tanınmasının geliştirilmesi.
•• İstihdam üzerinden alınan vergiler
gibi ücret-dışı işgücü maliyetlerinin
azaltılması, istihdam yaratılması konusunda teşvikler sağlanması, kayıtdışından kayıtlı ekonomiye geçişi teşvik
edecek uygun çerçevenin yaratılması
ve sosyal güvenlik programlarının istihdam edilebilirliği ve çalışmaya yönelik motivasyonu artırması.
•• Genç istihdamına zarar vermeden
emeklilik politikalarının işgücü piyasasının demografik dinamikleri ile
uyumlaştırılması.
2. Gençlerin ve Kadınların
İşgücü Piyasasına Katılımı
2015 yılında küresel düzeyde genç
işsizliği oranının %13,1’e, yani yetişkin işsizlik oranının iki katına ulaşacağı öngörülüyor. 2013 yılı itibariyle,
erkek nüfusun işgücüne katılma oranı %72,2 iken, kadınlarda söz konusu
oran %47,1 düzeyinde.
B20 İstihdam Görev Gücü’nün eylem önerileri şunlar:
•• Genç işçiler için iş ve meslek danışmanlığı, iş arama yardımı ve yerleştirme programlarının geliştirilmesi.
•• Çocuk ve yaşlı bakımı merkezleri
gibi destekleyici mekanizmaların geliştirilmesi ve iş ve aile yaşamı dengesinin sağlanabilmesi için çeşitli biçimlerde izin düzenlemelerinin hayata
geçirilmesi.
•• Kız çocuklarının okula devam etmeleri için fırsat maliyetlerinin düşürülmesi, öğretmenlerin cinsiyet konularında eğitilmesi ve formal eğitim
sistemine dönüş şansı olmayan kişiler
açısından mekanizmaların geliştirilmesi yoluyla kadınların eğitim düzeylerinin yükseltilmesi.
•• Gönüllü inisiyatifler ve taahhütİŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
27
ler, tavsiye edilen hedefler, tebliğ hükümleri ve diğer önlemler gibi çeşitli
araçlar aracılığıyla kadınların yönetici
seviyesindeki temsilinin artırılmasının
değerlendirilmesi.
3. Yenilikçilik ve Teknolojik
Değişim Çağında Beceri
Uyuşmazlıkları
Hızla değişen teknoloji etkisiyle
beceri açıklarını artırıyor. İşyerlerinde
yeni teknolojilerin hayata geçirilmesi sonucunda verimlilik yükselirken,
orta düzeyde nitelik gerektiren işlere
yönelik talep azalıyor, böylece düşük
nitelik gerektiren işler açısından nitelikleri fazla, yüksek nitelik gerektiren
işler açısından ise nitelikleri yetersiz
bir işgücü ortaya çıkıyor. Beceri uyumsuzlukları, işgücü açısından daha düşük ücretlere ve azalan iş tatminine
yol açarken, işletmeler açısından verimliliği azaltıp işgücü devrini yükseltiyor. İşgücünün yetersiz kullanımı ve
verimlilikteki azalma da nihai olarak
yapısal işsizlik ile sonuçlanıyor.
Bu değerlendirmeler ışığında B20
İstihdam Görev Gücü, yenilikçilik ve
hızlı teknolojik değişimler çağında beceri uyuşmazlıklarının azaltılması için
programlar geliştirilmesi ve bunların
finanse edilmesi konusunda G20 Hükümetlerine şu somut eylemleri gerçekleştirmeleri çağrısında bulundu:
•• Ulusal Beceri Stratejisinin oluşturulması amacıyla, düzenli çalıştaylar
düzenlenmesi yoluyla hükümetler,
işletmeler ve akademik kurumlar arasında uyum ve işbirliğinin sağlanması.
•• Ulusal eğitim sistemlerinin, yeni
teknolojiler ve işletme gereklilikleri açısından hayati önem taşıyan çok
yönlü ve transfer edilebilir becerileri
kazandırabilmesi ve yaşam boyu öğrenmenin hayata geçirilebilmesi için
ulusal eğitim planlarının iş dünyası ile
işbirliği halinde gözden geçirilmesi.
•• STEM alanındaki işlerde oluşması
öngörülen beceri açıklarının önüne geçilebilmesi için iş dünyası ile işbirliği
halinde problem çözmeye ve tecrübeye
odaklı bir STEM eğitimi bakış açısının
oluşturulması.
•• İş dünyası ile işbirliği halinde ulusal
işbaşında eğitim stratejilerinin belirlenmesi ve öğrenme ve beceri geliştirmenin artırılması amacıyla beceri
açıklarına odaklanacak şekilde işbaşında eğitim sistemlerinin modernize
edilmesi.
•• İstihdam edilebilirlikle bağlantılı
B20 Zirvesinden Görünüm
28
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
becerilere yönelik olarak etkin biçimde
koordine edilmiş yeniden beceri kazandırma ve beceri artırma programlarının geliştirilmesi ve kaliteli eğitime
genel erişimin sağlanması.
•• Bölgesel ağların kolaylaştırılması,
uygun politika içeriğinin sağlanması
ve yerel ve merkezi hükümetlerce ortaya konulan inisiyatiflerin izlenmesi
yoluyla “beceri ekosistemlerinin” oluşturulmasının desteklenmesi.
•• Mevcut veri eksikliği sorununun
çözümü için, ulusal beceri stratejilerinin bir parçası olarak, beceri açıkları
konusunda kabul gören temel performans göstergelerinin oluşturulması ve
izlenmesi konusunda ve beceri açıkları
endeksinin oluşturulması konusunda
OECD ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların görevlendirilmesi.
•• İyi uygulamaların paylaşıldığı
bir platform olma ve beceri gelişimi
konusunda küresel işbirliğini sağlama amacını taşıyan Küresel Beceri Hızlandırıcı’nın yapılandırılması konusunda OECD, ILO ve Dünya
Bankası’nın bir çalışma yapmak üzere
bir araya gelmesi.
B20 İstihdam Görev Gücü 2015 yılındaki çalışmalarını bir taraftan tavsiyelerin geliştirilmesine odaklarken
diğer taraftan da işçi kesimini temsil
eden L20 ile ortak bir deklarasyon
imzalanması için yoğun faaliyetler
yürüttü. Uzun ve detaylı görüşmelerin
ardından 4 Eylül 2015 tarihinde İşler,
Büyüme ve Düzgün İşler başlığını
taşıyan B20-L20 Ortak Deklarasyonu imzalandı.
Deklarasyon genç işsizliği ile mücadele, istihdamı artırıcı makro-ekonomik politikalar, istihdamda cinsiyet
eşitliği, kayıtlı istihdamın artırılması
ile işçi ve işverenlerin ekonomik ve
sosyal politikaların oluşturulması sürecine katılımının desteklenmesi başlıklarında önemli tavsiyeler içeriyor.
Geçtiğimiz yıllarda imzalanan Deklarasyonlardan ve işbirliği mekanizmalarından farklı olarak bu yıl B20 ve
L20 bazı ortak somut projeleri de hayata geçirmeyi taahhüt etti. Bu çerçevede, 5 Eylül 2015 tarihinde ilk toplantısı
gerçekleştirilen “teknolojik değişimin
beceriler ve istihdam üzerindeki etkilerinin araştırılması projesi” B20 ve
L20 arasındaki işbirliği açısından bir
ilki temsil ediyor.
TİSK söz konusu Deklarasyon’da
taahhüt edilen diğer iki projenin doğrudan uygulayıcısı olacak. Bunlardan ilki “işbaşında eğitim”, ikincisi
ise “iş sağlığı ve güvenliği” alanlarında gerçekleştirilecek.
Zirvelerin Ardından
Türkiye Dönem Başkanlığı açısından hem G20 Zirvesi, hem de B20 Zirvesi birer başarı hikayesi oldu. Türkiye
G20 ve B20 Dönem Başkanlığı’nı Çin’e
devretti.
Öte yandan, G20 Liderler Zirvesi öncesinde 16-17 Ekim 2015 tarihlerinde
İstanbul’da W20 Zirvesi gerçekleştirildi. W20, oluşturulması Türkiye Dönem
Başkanlığı tarafından önerilen, G20 Liderlerine cinsiyet eşitliği ve kadınların
B20 Açılış Oturumu
ekonomik açıdan güçlenmesi yönünde
sürdürülen çabalar konusunda katkıda
bulunmak amacıyla kurulan yeni bir
yapı.
Zirve’nin Sonuç Bildirgesi kadınların istihdam olanaklarının artırılması
açısından yol haritası niteliği taşıyor.
W20 Zirvesi Sonuç Bildirgesi’nde
G20 Liderleri aşağıdaki konularda politika geliştirmeye davet edildi:
•• Kadınların ekonomik alanda güçlendirilmelerinin eğitim, istihdam ve
girişimcilik arasındaki bağlantıların
güçlendirilmesi yoluyla sağlanması
•• Sosyal yardımlar (çocuk, yaşlı, hasta
ve engellilerin bakımı) içi gerekli altyapı mekanizmalarının tesis edilmesi
ya da mevcut olanların, iyileştirilmesi
suretiyle iş ve özel hayat dengesinin
desteklenmesi
•• Kamu ve özel sektörde yönetici konumlarındaki kadınların sayısının artırılması
•• Kadınların finansal ve üretim varlıklarına ve piyasaya erişiminin sağlanması
•• İşyerlerinde ayrımcılığın ortadan
kaldırılması, yasal hakların uygulanması ve fırsat eşitliğinin teşvik edilmesi
•• Kadınların ekonomik, sosyal ve politik ağlarının güçlendirilmesi
•• Kadınlara ait işletmelerin ve inovasyonun desteklenmesi
•• Sürdürülebilir tüketim eğilimlerinin
ve yeşil büyümenin oluşturulmasında
kadınların öncülüğünün desteklenmesi
•• Kadınlar için yeterli sosyal koruma
sağlanması ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi
•• İzleme mekanizması geliştirilmesi
G20 Liderler Zirvesi
Paris’te yaşanan katliamın gölgesinde terörle mücadele alanında
önemli kararların alındığı Zirve, istihdam ve çalışma hayatı açısından da
kritik kararlara sahne oldu. Antalya
Zirvesi sonucunda yayınlanan G20 Liderler Bildirgesi, B20 İstihdam Görev
Gücü açısından önem taşıyan birçok
konunun altını çizdi.
Liderler Bildirgesi’ni sayfalarımızda
okurlarımızın bilgilerine sunuyoruz.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
29
G20 Liderler Bildirgesi
Antalya Zirvesi, 15-16 Kasım 2015
1. Bizler, G20 Liderleri olarak, insanlarımızın refahını artırmak için
güçlü, sürdürülebilir ve dengeli büyümeyi elde etmeye yönelik ilave ortak
eylemlerimizi belirlemek üzere 15-16
Kasım 2015 tarihlerinde Antalya’da bir
araya geldik. Büyümenin güçlü ve kapsayıcı olması konusunda son derece
kararlıyız ve daha fazla ve daha kaliteli
istihdam oluşturacağız. Kapsayıcı büyümeyi ilerletmek ve güveni sağlamlaştırmak için tüm politika araçlarının
kullanılması ve bütün paydaşlarla
güçlü bir ilişki kurulması gerektiğinin
bilincindeyiz.
2. Hedeflerimizi gerçekleştirmek
için bu yıl, verdiğimiz sözleri yerine
getirmek amacıyla geçmiş taahhütlerimizin uygulanması, büyümenin güçlü
bir destekçisi olarak yatırımların artırılması ve büyümenin nimetlerinin
herkesçe paylaşılabilmesi için eylemlerimizde kapsayıcılığın desteklenmesi olmak üzere üç sacayağı etrafında
kapsamlı bir gündem benimsedik. Bu
gündemi uygularken aynı zamanda,
düşük gelirli gelişmekte olan ülkelerle
olan diyaloğumuzu da güçlendirdik.
Toparlanmanın Güçlendirilmesi
ve Potansiyelin Artırılması
3. Küresel ekonomik büyüme dengesiz görünümünü sürdürmekte ve
bazı büyük ekonomilerdeki olumlu
görünüme rağmen beklentilerimizin
altında seyretmeye devam etmektedir.
Finansal piyasalardaki riskler ve belirsizlikler devam etmekte ve jeopolitik
zorluklar giderek küresel bir soruna
dönüşmektedir. Bunlara ilaveten küresel talepteki eksiklik ve yapısal sorunlar, cari ve potansiyel büyüme üzerinde baskı oluşturmayı sürdürmektedir.
4. Güçlü, sürdürülebilir ve denge-
30
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
li bir büyüme için eşgüdüm halinde
sağlam makroekonomik politikaları
uygulamaya devam edeceğiz. Merkez
Bankalarımız, görev tanımlarıyla tutarlı olacak şekilde, fiyat istikrarını
sağlamaya ve ekonomik aktiviteyi
desteklemeye devam edecektir. Maliye politikalarını, büyümeyi ve istihdam oluşturulmasını desteklemek için
kısa vadeli ekonomik koşulları dikkate
alarak esnek bir şekilde uygulayacağımıza dair taahhüdümüz yineliyoruz ve aynı zamanda kamu borcunun
GSYH’ye oranını sürdürülebilir bir patikaya oturtacağız. Ayrıca, verimliliği,
kapsayıcılığı ve büyümeyi desteklemek amacıyla bütçe harcamalarının
ve gelirlerinin dağılımını gözden geçirmeye de devam edeceğiz. Küresel
yeniden dengelemenin sağlanmasına
dair taahhüdümüze bağlıyız. Olumsuz
yayılma etkilerini en aza indirmek,
belirsizliği azaltmak ve şeffaflığı artırmak amacıyla, başta para politikası ve
diğer politikalara ilişkin önemli kararlar olmak üzere, adımlarımızı dikkatli bir şekilde ayarlayacak ve açık bir
iletişim politikası izleyeceğiz. Büyük
ve oynak sermaye hareketliliğinden
kaynaklanan risklerin olduğu bir ortamda, yeterli bir küresel finansal güvenlik ağının sağlanmasını da içeren
uygun çerçevelerle finansal istikrarı
sağlayacağız ve finansal küreselleşmenin nimetlerinden istifade edeceğiz.
Döviz kuruna ilişkin önceden vermiş
olduğumuz taahhütleri yineliyoruz ve
her türlü korumacılığa karşı duracağız.
5. Geçen yıl Brisbane’da ilan edildiği üzere G20’nin toplam GSYH büyümesini 2018 yılına kadar yüzde 2 oranında artırma yönündeki hedefimize
bağlılığımızı yineliyoruz. İstihdam
oluşturulması, kapsayıcılığın sağlanması, eşitsizliklerin azaltılması ve fiili
ve potansiyel büyümenin artırılması
için talebi destekleyici önlemler ile
yapısal reformlar içeren büyüme stratejilerimizin tam olarak ve zamanında
uygulanması en önemli önceliğimizdir. Geçen yıldan bu yana, çok-yıllı
taahhütlerimizin yarısını uygulayarak taahhütlerimizi yerine getirmede
önemli bir mesafe kattettik. IMF, OECD
ve Dünya Bankası Grubunca yapılan
analize göre, uygulamış olduğumuz
politikalar ortak büyüme hedefimizin
üçte birinden fazlasına tekabül etmektedir. Ancak, bundan daha fazlasını
yapmaya ihtiyaç olduğunu da tasdik
ediyoruz. Kalan taahhütlerimizin uygulanmasını hızlandırmak için hızla
eyleme geçecek ve daha fazla çaba
harcayacağız. Buradan hareketle, bu
yıl geliştirdiğimiz sağlam izleme çerçevesi yoluyla taahhütlerimizin uygulanmasını yakından takip etmeye
devam edeceğiz. Değişen ekonomik
şartlar ve politika öncelikleri ile özellikle yavaşlayan verimlilik artışı gibi
yapısal zorluklar karşısında geçerliliklerini muhafaza etmek ve ortak büyüme hedefimiz ile tutarlıklarını korumak amacıyla büyüme stratejilerimizi
gözden geçirmeye ve güncellemeye de
devam edeceğiz. Güncellenmiş büyüme stratejilerimizi ve ana taahhütlerimizin uygulama takvimlerini içeren
Antalya Eylem Planı, küresel ekonomideki zorlukları aşmaya yönelik kararlığımızı yansıtmaktadır.
6. Büyümenin kapsayıcı olmasını,
istihdam yaratmasını ve toplumun
tüm kesimlerine fayda sağlamasını
temin etmeye kararlıyız. Birçok ülkede artan eşitsizlikler, sosyal uyuma
ve vatandaşlarımızın refahına yönelik risk teşkil edebildiği gibi, olumsuz
ekonomik etkilere de neden olabilmekte ve büyümeyi artırma hedefi-
mize zarar vermektedir. Kapsamlı ve
dengeli ekonomik, mali, işgücü, eğitim ve sosyal politikalar eşitsizliklerin
azaltılmasına katkıda bulunacaktır.
Çalışma ve İstihdam Bakanlarımızın
Bildirgesini kabul ediyor ve İşgücü
Gelirinin Milli Gelir içerisindeki payı
ve eşitsizlikler konusundaki G20 politika önceliklerinde belirtildiği üzere,
istihdam piyasalarını daha kapsayıcı
kılmaya dönük öncelikleri uygulamak
konusundaki kararlılığımızı ifade ediyoruz. Finans ve Çalışma ve İstihdam
Bakanlarımıza büyüme stratejilerimiz
ile istihdam planlarımızı eşitsizlikle
mücadele konusundaki eylemlerimizi
güçlendirecek ve kapsayıcı büyümeyi
destekleyecek şekilde gözden geçirmeleri çağrısında bulunuyoruz. Sosyal
diyalogun hedeflerimizin ileriye götürülmesinde elzem olduğunu dikkate
alarak, B20 ve L20’nin istihdam, büyüme ve düzgün iş koşulları konusundaki ortak açıklamasını memnuniyetle
karşılıyoruz.
7. İşsizlik, eksik istihdam ve kayıt
dışı işler, birçok ülkede eşitsizliklerin
önemli bir kaynağını teşkil etmekte
ve ekonomilerimizin gelecek dönemde büyüme beklentilerini zayıflatabilmektedir. G20 Kaliteli İşlerin Geliştirilmesi Çerçeve Belgesiyle uyumlu
olarak daha fazla ve daha iyi kaliteli
işlerin geliştirilmesine ve G20 Beceriler Stratejimizle becerilere yatırım
yapmaya ve geliştirmeye odaklanmış
durumdayız. Girişimciliğin teşvik edilmesi dahil olmak üzere, gençlerimizin
işgücü piyasasına daha iyi entegre
olmasını desteklemek konusunda kararlıyız. Daha önceki taahhütlerimiz
temelinde ve ulusal koşullarımızı da
dikkate alarak, G20 ülkelerinde işgücü
piyasasında daimi olarak geride kalma
riskini en çok taşıyan gençlerin oranının 2025 yılına kadar %15 azaltılması
G20 hedefi üzerinde mutabık kaldık.
OECD ve ILO’ya bu hedefe ulaşılması
yolundaki ilerlemeyi izlemek üzere
bizlere destek vermeleri çağrısında
bulunuyoruz. İstihdam Planlarımızın
ve kadınların işgücü piyasasına katılımının artırılması hedefimizin uygulanması ile sürdürülebilir küresel arz
zincirleri içerisinde daha güvenli ve
sağlıklı iş yerleri tesis edilmesini güçlendirmek konularını izlemeyi sürdüreceğiz.
8. Uluslararası emek hareketliliği ile yaşlanan nüfuslar gibi konular
yoluyla emek piyasalarına sağlanmış
olan fırsatlar ile meydana gelen sınamaları ele alacağız. Bazı G20 ülkelerinde iç emek hareketliliği önemli bir
işgücü piyasası meselesi teşkil etmektedir. Yeni gelişmekte olan “gümüş
ekonomi” konusundaki potansiyeli
kabul ediyoruz ve bu potansiyeli daha
fazla araştıracağız. Çalışma ve İstihdam Bakanlarımızın sağlanan ilerlemeleri 2016 yılında rapor etmelerini
bekliyoruz.
9. Özellikle özel sektör katkısıyla
yatırımları arttıracak güçlü bir ivme
sağlamak için yatırım ortamının geliştirilmesi, kamu yatırımları da dahil
olmak üzere verimli ve kaliteli altyapı
yatırımların teşvik edilmesi, küçük ve
orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) desteklenmesi ve bilgi paylaşımına katkı
sağlayacak somut politika ve eylemleri bünyesinde barındıran Ülkelere
Özel Yatırım Stratejilerini geliştirdik.
OECD tarafından yapılan analize göre
bu stratejilerin G20 ülkelerinin toplam
yatırımlarının milli gelirlerine oranını 2018 yılına kadar yaklaşık yüzde 1
puan civarında arttıracağı tahmin edilmektedir.
10. Yatırımların hazırlanma, önceliklendirilme ve uygulanma süreçlerinin geliştirilmesi amacıyla kamu-özel
işbirliği (KÖİ) modellerinde rehberler
ve en iyi uygulama örneklerini geliştirdik. Ayrıca, altyapı yatırımları ve
KOBİ’lerin finansmana erişimini ko-
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
31
laylaştıracak şeffaf ve anlaşılır menkul kıymetleştirme ile varlığa dayalı
finansman dahil alternatif finansman
yapılarını değerlendirdik. Bu bağlamda, yatırım ortamını geliştirmek, uzun
dönemli finansmanı kolaylaştırmak,
kurumsal yatırımcıların katılımını
artırmak, alternatif sermaye piyasası
araçları ve varlığa dayalı finansman
modellerinin gelişimini desteklemek
ve de kaynak kullandırmaya, bilançolarını optimize etmeye ve özel sektör
finansmanını harekete geçirmeye yönelik çok taraflı kalkınma bankalarını
teşvik etmek üzere Bakanlarımıza çalışmalarına devam etmeleri yönünde
çağrıda bulunuyoruz. Ülkelerin altyapı projelerini daha iyi hazırlama, önceliklendirme ve finanse etmelerini
sağlayacak yöntem ve araçların ortaya
çıkarılması amacıyla girişimlerimizi
artırıyor ve araç setleri geliştiriyoruz.
Küresel Altyapı Merkezi’nin bu çabalar
doğrultusunda önemli katkı sağlamasını bekliyoruz. Özel sektör yatırımlarını destekleyecek güçlü kurumsal
yönetim çerçevesini mümkün kılmaya
yönelik G20/OECD Kurumsal Yönetim
İlkelerini kabul ediyoruz. KOBİ’lerin
uzun vadeli finansman imkanlarının
geliştirilmesine özel önem verdik. Ayrıca, rehber niteliğinde hazırlanan KOBİ
Finansmanı Ortak Eylem Planı ile G20/
OECD KOBİ Finansmanı Üst Düzey İlkelerinin yanı sıra KOBİ’lerin büyüme
ve istihdama katkısını kolaylaştıracak
küresel bir platform niteliğinde yeni
bir girişim olan ve özel sektör öncülüğünde kurulan Dünya KOBİ Forumu’nu
memnuniyetle karşılıyoruz.
11. Küresel ticaret ve yatırım, ekonomik büyüme ve kalkınmanın önemli
itici güçlerini oluşturmakta, istihdam
yaratmakta ve refah ile kapsayıcı büyümeye katkıda bulunmaktadır. Küresel
ticaretteki büyümenin kriz öncesi dönemin altında kalmaya devam ettiğini
not ediyoruz. Bu durum hem dönemsel
hem de yapısal faktörlerin bir sonu-
32
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
cudur. Bu nedenle, gözden geçirilmiş
büyüme stratejilerimiz dahil olmak
üzere ticaret ve yatırımın kuvvetlendirilmesi yönündeki çabalarımızı daha
iyi koordine edeceğimize dair güçlü taahhüdümüzü teyit ediyoruz. Kapsayıcı
Küresel Değer Zincirleri (KDZ) dünya
ticaretinin önemli güçlerinden biri haline gelmiştir. Her boyuttaki şirketin ve
özellikle KOBİ’lerin her ekonomik kalkınma düzeyindeki ülkede KDZ’lere katılmasına imkan veren politikaları destekliyoruz ve gelişmekte olan ülkelerin
daha iyi katılımını ve değer katmasını
teşvik ediyoruz. Korumacı tedbirleri
arttırmama ve bunları geri çekme konusundaki uzun süredir devam eden
taahhüdümüzü teyid ediyoruz ve bu
alandaki ilerlememizi izleyerek müteyakkız kalacağız. Bu amaç doğrultusunda, DTÖ, OECD ve UNCTAD’dan
ticaret ve yatırımı sınırlayan önlemler
konusundaki raporlamalarını sürdürme çağrısında bulunuyoruz. Ticaret
Bakanlarımızdan düzenli olarak toplanmalarını istiyor ve bunu destekleyecek bir çalışma grubu üzerinde anlaşmaya vardığımızı açıklıyoruz.
12. DTÖ çok taraflı ticaret sisteminin omurgasıdır ve ekonomik büyüme
ile kalkınmayı geliştirmek için merkezi bir rol oynamaya devam etmelidir.
Çok taraflı ticaret sisteminin daha iyi
ve etkin çalışması gerektiği konusunda
mutabıkız ve sistemin işleyişinin iyileştirilmesi için birlikte çalışma kararlılığımızı yineliyoruz. Doha Kalkınma
Gündemi ile ilgili olanlar dahil, dengeli sonuçlar sağlayacak ve Doha gündemiyle ilgili çözümlenmemiş konular
ve ilgili diğer konulara ilişkin Nairobi
sonrası çalışmalara sarih biçimde yol
gösterecek başarılı bir Nairobi Bakanlar Konferansı için birlikte çalışmaya kararlıyız. Tarım, kalkınma, kamu
stokları ile Ticaretin Kolaylaştırılması
Anlaşması’nın hızlı bir şekilde onaylanması ve uygulanması dahil olmak
üzere Bali Paketinin tüm unsurlarının
uygulanması için gayretlerimizi arttıracağız. İkili, bölgesel ve çok taraflı
ticaret anlaşmalarımızın birbirlerini tamamlaması, şeffaf ve kapsayıcı
olmaları ve DTÖ kuralları temelinde
daha güçlü çok taraflı ticaret sistemine
katkı sağlamalarını temin için gayretlerimizi sürdüreceğiz. Ticaretin küresel
kalkınma çabalarındaki önemli rolünü
vurguluyoruz ve kapasite geliştirme
yardımına ihtiyaç duyan kalkınmakta
olan ülkelere yönelik ticaret için yardım gibi mekanizmaları desteklemeye
devam edeceğiz.
Dayanıklılığın Artırılması
13. Finansal kuruluşların dayanıklılığının güçlendirilmesi ve finansal
sistemin istikrarının geliştirilmesi, büyüme ve kalkınmanın sürdürülebilirliği için önem arz etmektedir. Küresel
finansal sistemin dayanıklılığının geliştirilmesi için finansal düzenlemeler
gündeminin ilave temel unsurlarını
tamamladık. Özellikle, batamayacak
kadar büyük sorununun sona erdirilebilmesinde önemli bir adım olarak, küresel sistemik önemi haiz bankaların
toplam zarar karşılama kapasitelerine
yönelik uluslararası ortak standardı
tamamladık. Ayrıca, küresel sistemik
önemi haiz sigorta şirketlerinin zarar
karşılama kapasitelerine yönelik yükümlülüklerin ilk versiyonu üzerinde
uzlaştık.
14. Daha güçlü ve dayanıklı bir
finansal sistem inşa edebilmek için,
yapılması gereken kritik çalışmalar
bulunmaktadır. Bilhassa, merkezi karşı tarafların dayanıklılığı, toparlanma
planlaması ve çözümlenmesi konusundaki çalışmaları bekliyoruz ve FSB’nin
bir sonraki toplantımızda bizleri bilgilendirmesini istiyoruz. Finansal sistemde ortaya çıkan, önemli bir kısmı
bankacılık dışı sektörlerden kaynaklanabilecek, risk ve kırılganlıkları izlemeye ve gerektiğinde bunlara yönelik
tedbirler almaya devam edeceğiz. Bu
kapsamda, piyasa temelli finansmanın
dayanıklılığının artırılması amacıyla,
sistemik risklerin yapısıyla uyumlu bir
şekilde, gölge bankacılığın düzenlemesini ve gözetimini güçlendireceğiz.
Muhabir bankacılık hizmetlerindeki
azalmanın değerlendirilmesinde ve
uygun tedbirlerin alınmasında aşama
kaydedilmesini bekliyoruz. St. Petersburg Bildirgesiyle uyumlu bir şekilde,
haklılığı ortaya konulduğu takdirde,
ülkelerin birbirlerinin düzenlemelerini esas almaları da dahil olmak üzere,
tezgahüstü türev ürünler reformunun
uygulanmasına yönelik çabalarımızı
artıracağız. Önümüzdeki dönemde,
küresel finansal düzenleme çerçevesini üzerinde uzlaşmış olduğumuz
takvimlerle uyumlu bir şekilde tam ve
tutarlı olarak uygulamada kararlıyız
ve ülkeler arasındaki dengesiz uygulamayı gözlemleyecek ve buna yönelik tedbirler alacağız. Finansal İstikrar Kurulu’nun (FSB) uygulamaya ve
reformların etkilerine ilişkin ilk yıllık
raporunu memnuniyetle karşılıyoruz.
Küresel finansal düzenleme çerçevesinin sağlamlığını gözden geçirmeye
ve reformların uygulanmasını ve reformların -yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ülkelere dair dikkate değer
öngörülemeyen sonuçları da dahil ol-
mak üzere- etkileri ile bunların genel
hedeflerimizle devam eden uyumunu
gözlemlemeye ve değerlendirmeye devam edeceğiz.
15. Küresel olarak daha adil ve modern bir uluslararası vergi sistemine
ulaşmak amacıyla, iddialı G20/OECD
Matrah Aşınması ve Kar Kaydırma
(BEPS) Projesi kapsamında geliştirilen
tedbirler paketini onaylıyoruz. Yaygın
ve tutarlı uygulama, özellikle sınır ötesi vergi kurallamalarında olmak üzere,
Projenin etkinliğinde kritik öneme sahiptir. Bu nedenle, Projenin zamanlıca
uygulanmasını kuvvetle teşvik ediyoruz ve gelişmekte olanlar dahil olmak
üzere, tüm ülke ve yetki bölgelerinin
bize katılmalarını teşvik ediyoruz.
BEPS Projesinin küresel ölçekte uygulanmasının gözetimi için, OECD’yi
2016 yılının başlarında, BEPS’i uygulamayı taahhüt eden, gelişmekte olan
ülkeler de dahil olmak üzere, ilgilenen
G20-dışı ülkeler ve yetki bölgelerinin
eşit bir zeminde katılımıyla kapsayıcı bir çerçeve hazırlamaya çağırıyoruz. IMF, OECD, Birleşmiş Milletler ve
Dünya Bankası Grubu’nun talep eden
ülkelere BEPS de dahil olmak üzere
yerel kaynakların mobilizasyonuyla
ilgili karşılaşmış oldukları zorlukları
aşabilmelerine yönelik uygun teknik
yardım sağlama çabalarını memnuniyetle karşılıyoruz. İlgilenen G-20 dışı
gelişmekte olan ülkelerin uygulama
takvimlerinin diğer ülkelerden farklılaşabileceğini kabul ediyoruz ve OECD
ve diğer uluslararası kuruluşların çerçevede bu ülkelerin durumlarını layıkıyla yanıtlamalarını bekliyoruz. Vergi
sistemlerimizin şeffaflığının geliştirilmesi yönünde ilerliyoruz ve 2017 ve
2018 sonu itibarıyla otomatik bilgi
değişimine ve talebe bağlı bilgi değişimine yönelik önceki taahhütlerimizi yineliyoruz. Diğer yetki bölgelerini
bize katılmaya çağırıyoruz. Gelişmekte
olan ülkelerin uluslararası vergi gündemine katılımını güçlendirecek çabaları destekliyoruz.
16. Büyüme ve dayanıklılık gündemimizi
destekleyecek
şekilde
2015-2016 G20 Yolsuzlukla Mücadele
Eylem Planının etkili şekilde uygulanması yoluyla, yolsuzluğa karşı küresel
düzeyde hoşgörüsüzlük kültürü oluşturulması yönünde taahhüdümüzü
sürdürüyoruz. Şirketlerimizin etik ve
yolsuzlukla mücadele konularındaki
küresel standartlara uymalarına yardımcı olacak Özel Sektörde Dürüstlük
ve Şeffaflık G20 Yüksek Düzeyli İlkelerini onaylıyoruz. Kamu sektörlerimizin
dürüstlük ve şeffaflığının temini zaru-
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
33
ridir. Bu bakımdan, G20 Yolsuzlukla
Mücadele Açık Veri İlkeleri ile G20
Kamu Alımlarında Dürüstlüğün Teşviki İlkelerini onaylıyor ve varlık beyanı
çerçevelerine ilişkin devam eden çalışmaları memnuniyetle karşılıyoruz.
Rüşvetle etkili mücadelede gerektiği
hallerde ve ulusal hukuk sistemleriyle uyumlu olacak şekilde hukuki ve
idari prosedürler de dahil olmak üzere
uluslararası işbirliğini temel bir araç
olarak teşvik edeceğiz ve yolsuzluğa
bulaşan görevliler ile onları yolsuzluğa bulaştıranlara koruma sağlanmaması ile varlıklarının geri verilmesini
destekliyoruz. Yararlanıcı mülkiyet
konusundaki uygulama planlarımızın
yayınlanmasını memnuniyetle karşılıyoruz ve bu alandaki çabalarımızı sürdüreceğimizi açıklıyoruz.
17. 2010 yılında kabul edilen IMF
kota ve yönetim reformundaki ilerlemenin gecikmesinin devam etmesinden duyduğumuz hayal kırıklığı
devam ediyor. IMF konusunda 2010
reformlarının uygulanması en önemli
önceliğimiz olup, ABD’yi söz konusu reformları en kısa sürede onaylamaya davet ediyoruz. IMF’ye, 2010
Reformu’nun amaçlarını göz önünde
bulundurarak, mevcut kota seviyelerini 14. gözden geçirme kapsamında an-
34
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
laşılan seviyelere en kısa zamanda ve
mümkün olduğunca anlamlı şekilde
yakınsatacak ara çözümler üzerindeki
çalışmasını tamamlaması için çağrıda
bulunuyoruz. 14. gözden geçirme, yeni
kota formülünü de içerecek 15. kota
gözden geçirme çalışmalarında temel
olarak alınmalıdır. IMF’nin güçlü ve
yeterli kaynağa sahip olması ve kota
tabanlı yapısının sürdürülmesi konusundaki taahhüdümüze bağlılığımızı
yineliyoruz. Tüm uluslararası kuruluşların başkanlarının ve üst yönetiminin
açık, şeffaf ve tamamen liyakate dayalı
bir süreçle atanmasına yönelik uzlaşımızı yineliyoruz ve bu kuruluşlardaki
personel çeşitliliğinin artırılmasının
önemini yeniden vurguluyoruz. SDR
sepeti kompozisyonunun para birimlerinin küresel ticaret ve finans sistemi içerisindeki rolünü yansıtması gerekliliğini yineliyor ve SDR değerleme
yönteminin gözden geçirme çalışmalarının tamamlanmasını bekliyoruz.
Güçlendirilmiş müşterek eylem ve pari
passu (eşit muamele) hükümlerinin
uluslararası kamu borç senetlerinde
kullanılmasındaki ilerlemeyi memnuniyetle karşılıyoruz. IMF’ye, diğer ilgili
taraflarla istişare içerisinde, güçlendirilmiş müşterek eylem ve pari passu
hükümlerinin mevcut borç stoklarına
dâhil edilmesinin hızlandırılması için
piyasa tabanlı çözümleri araştırması
yönünde çağrıda bulunuyoruz.
18. Güçlendirilmiş müşterek eylem
ve pari passu (eşit muamele) hükümlerinin uluslararası kamu borç senetlerinde kullanılmasındaki ilerlemeyi
memnuniyetle karşılıyoruz. IMF’ye,
diğer ilgili taraflarla istişare içerisinde,
söz konusu hükümlerin kullanılmasının teşvikine devam etmesi ve mevcut uluslararası kamu borç stoklarına
dâhil edilmelerinin hızlandırılmasına
yönelik piyasa tabanlı çözümleri daha
da araştırması yönünde çağrıda bulunuyoruz. IMF ve Dünya Bankası’nın
Düşük Gelirli Ülkeler İçin Borç Sürdürülebilirliği Çerçevesi’ni gözden
geçirme çalışmasını bekliyoruz. Addis
Ababa Eylem Planı’nda vurgulandığı
üzere, sürdürülebilir finansman uygulamalarını geliştirmeyi amaçlayan
mevcut girişimleri not ediyoruz. Kreditör ve borçlanıcı ülkeler arasındaki
diyalogu geliştirerek kapsayıcılığa katkıda bulunan Paris Forumu girişimini
de not ediyoruz.
Sürdürülebilirliğin
Desteklenmesi
19. 2015, sürdürülebilir kalkınma
için kritik bir yıldır ve eylemlerimizin düşük gelirli gelişmekte olan ülkeler de dahil olmak üzere kapsayıcı
ve sürdürülebilir büyümeye katkıda
bulunmasını temin etmek konusundaki kararlılığımızı teyid ediyoruz.
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve
Addis Ababa Eylem Gündemi’nin dahil
olduğu 2030 Gündemi, küresel kalkınma çabaları için kapsamlı, evrensel ve iddialı bir çerçeve çizmektedir.
Herkes için kapsayıcı ve sürdürülebilir
bir gelecek inşa edilmesine yönelik
çabalarımızda kimsenin arkada bırakılmamasının sağlanması için 2030
Gündemi’nin sonuçlarının uygulanmasına kuvvetle bağlıyız. Kalkınma
konusundaki diyalog ve angajmanı-
mızın güçlendirilmesi için G20 ve Düşük Gelirli Gelişmekte Olan Ülkeler
Çerçevesi’ni onaylıyoruz. Çalışmalarımızın 2030 Gündemi ile uyumlaştırılması için 2016 yılında bir Eylem Planı
hazırlayacağız.
20. Bu seneki çalışmalarımız, enerjiye erişim, gıda güvenliği ve beslenme, insan kaynaklarının geliştirilmesi,
kaliteli altyapı, finansal kapsayıcılık
ve iç kaynakların harekete geçirilmesi
gibi alanlarda sürdürülebilir kalkınmayı desteklemektedir. Ürettiğimiz,
tükettiğimiz ve sattığımız gıdanın tüm
boyutlarıyla – ekonomik, sosyal ve
çevresel – sürdürülebilir olmasının
sağlanmasına yönelik taahhüdümüzün altını çizen G20 Gıda Güvenliği ve
Sürdürülebilir Gıda Sistemleri Eylem
Planı’nı onaylıyoruz. Piyasaların şeffaflığını geliştiren, gelirleri ve kaliteli
istihdamı artıran ve sürdürülebilir
verimliliğin büyümesini güçlendiren
tarımda ve gıda sistemlerinde sorumlu
yatırımların teşvik edilmesine odaklanmayı sürdürüyoruz. Küçük ölçekli
ve aile işletmeleri ile kırsal alanda bulunan kadınlar ve gençlerin ihtiyaçlarına özel bir dikkat göstereceğiz. Gıda
israfı ve kayıplarının küresel ölçekte
azaltılması taahhüdünde de bulunuyoruz. “Gezegeni Doyurmak – Yaşam
için Enerji” temasıyla düzenlenen
Expo Milano’yu memnuniyetle karşılıyoruz. Tarım Bakanlarımızın, G20
ülkelerinin ve diğer ülkelerin gıda israfı ve kayıplarını ölçebilecekleri ve
azaltabilecekleri yöntemlerin iyileştirilmesi için yeni bir platform tesis edilmesine yönelik kararını da memnuniyetle karşılıyoruz.
21. Kalkınmada ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasında özel sektörün
güçlü bir rolü vardır. G20 Kapsayıcı İş
Çağrısı yoluyla düşük gelirli kişilerin
ve toplulukların piyasalara alıcı, üretici ve tüketici olarak katılımları için
fırsatlar yaratılması yolunda bütün
paydaşların ortak çalışma ihtiyacını
vurguluyoruz. Bu yıl geliştirdiğimiz
G20 Para Transferleri Ulusal Planları,
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve
Addis Ababa Eylem Gündemine uyum
sağlamak hedefiyle, para transferlerinin ortalama küresel maliyetinin
yüzde beşe indirilmesi yönündeki taahhüdümüz için somut eylemler içermektedir. Ödemelere, tasarruflara,
kredilere ve benzeri hizmetlere erişimi
açmaya yardımcı olmak yoluyla finansal tabana yayılmayı geliştireceğiz. Finansal Tabana Yayılma Küresel Ortaklığı (GPFI) içerisinde finansal tabana
yayılmaya ilişkin devam eden çalışmaları memnuniyetle karşılıyoruz.
22. G20 Enerji İşbirliği Prensiplerine odaklanmaya devam edeceğiz
ve Enerji Bakanlarımızın ilk kez düzenlenen toplantısını memnuniyetle
karşılıyoruz. Dünyada 1,1 milyardan
fazla insanın elektriğe erişimi olmadan yaşadığının ve yaklaşık 2,9 milyar
insanın yemek pişirmek için geleneksel biyoyakıt kullanmak zorunda olduğunun bilinciyle, ilk aşamasında
sorunun en yoğun olduğu Sahra-Altı
Afrika’da elektriğe erişimin iyileştirilmesine odaklanan “G20 Enerjiye
Erişim Eylem Planı: Enerjiye Erişimde
Gönüllü İşbirliği”ni onaylıyoruz. Enerjiye erişimin kalkınmayı sağlamadaki
önemli rolünü kabul ederek, Plan, G20
koordinasyonunu güçlendirmeyi ve
önümüzdeki dönemde başka bölgelerde de uygulanabilecek olan, uzun
vadeli gönüllü bir işbirliği çerçevesi
oluşturmayı amaçlamaktadır. Plan’ın
bu ilk aşamasında, ulusal ihtiyaçlar ve
koşulları da dikkate alarak, politika ve
düzenleyici çerçeveler, teknoloji geliştirme ve kullanma, yatırım ve finans,
kapasite inşası, bölgesel bütünleşme
ve işbirliği alanlarında Afrikalı ülkeler
ve ilgili bölgesel ve uluslararası kuruluşlar ile birlikte çalışacak ve işbirliği
yapacağız.
23. Enerji verimliliğini geliştirme,
temiz enerji teknoloji yatırımlarını
artırma ve bu alandaki araştırma ve
geliştirme faaliyetlerini destekleme
konularını da içeren enerjiye ilişkin
eylemlerin, iklim değişikliği ve etkileriyle mücadelede önemli olduğunun
bilicindeyiz. G20 Yenilenebilir Enerji Seçenekleri Listesi’ni onaylıyoruz.
Enerji verimliliği alanındaki işbirliğimizi ileri taşımada bu yıl içinde katılımcı ülkeler tarafından kaydedilen
gelişmelerin altını çiziyor ve başta ağır
iş makinaları olmak üzere taşıtların
emisyon performansı ve verimliliği,
ürünler, binalar, endüstriyel enerji
yönetimi, elektrik üretimi ve enerji verimliliğinin finansmanı alanlarındaki
çalışmaların 2015 yılı sonuçlarını gönüllülük esasına dayalı olarak desteklemeyi kabul ediyoruz. Gaz piyasaları
da dahil olmak üzere, şeffaf, rekabetçi
ve iyi işleyen enerji piyasalarını teşvik etmeye devam edeceğiz. Enerji
güvenliğinin artırılması için enerji
kaynaklarının çeşitlendirilmesinin ve
enerji yatırımlarının devam etmesinin
önemini vurguluyoruz. Yoksulları destekleme gerekliliğinin farkında olarak,
israfı teşvik eden verimsiz fosil yakıt
sübvansiyonlarının rasyonalizasyonu
ve orta vadede tedricen sonlandırılması taahhüdüne bağlılığımızı teyit
ediyoruz. Bu taahhüdü ileri taşıma konusunda güçlü bir ilerleme sağlamak
için çaba göstereceğiz. Enerji Bakanlarımızı G20 Enerji İşbirliği Prensiplerinin devam etmekte olan uygulaması
konusunda 2016 yılında bize tekrar
rapor vermeye çağırıyoruz.
24. İklim değişikliği zamanımızın en büyük sınamalarından biridir.
2015’in iklim değişikliği ve etkileriyle
ilgili etkin, güçlü ve müşterek eylem
gerektiren kritik bir yıl olduğunun farkındayız. Lima Eylem Çağrısında belirtildiği üzere, iki derecenin altı hedefini teyit ediyoruz. BM İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) altında
tüm taraflara uygulanabilir hukuki
bağlayıcılığı olan bir protokol, başka
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
35
bir hukuki araç veya mutabık kalınmış bir çıktı kabul edilmesi için kararlılığımızı vurgularız. Eylemlerimiz
büyüme ve sürdürülebilir kalkınmayı
destekleyecektir. Paris Anlaşması’nın
adil, dengeli, iddialı, kalıcı ve dinamik
olması gerektiğini teyit ederiz. Paris’te
farklı milli koşullar ışığında, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve
göreceli kabiliyetler prensibini yansıtan iddialı bir anlaşmaya ulaşma taahhüdümüzün altını çizeriz. BMİDÇS’nin
iklim değişikliği müzakereleri için başlıca uluslararası hükümetlerarası organ olduğunu tekrar vurgularız. Tüm
G20 ülkeleri de dahil 160’ın üzerinde
Tarafın BMİDÇS’ne ulusal olarak niyet
ettikleri katkılarını (INDC) sunmuş olmalarını memnuniyetle karşılıyoruz
ve henüz sunmamış olanları, bunu
Paris Konferansı öncesinde gerçekleştirmeye davet ediyoruz. INDC’lerimizi
uygulamaya hazırız. Önümüzdeki günlerde Paris’te ileride izlenecek yolun
belirlenmesi için müzakerecilerimizi,
diğer hususlara ilaveten, salım azaltımı, uyum, finansman, teknoloji geliştirme ve transferi ile şeffaflık gibi
kilit konuların görüşülmesine yapıcı
ve esnek bir biçimde müdahil olmaları
yönünde talimatlandıracağız. Paris 21.
Taraflar Konferansı’ndan başarılı bir
sonuç çıkması için beraberce çalışma
kararlılığındayız.
25. Başlıca insani, siyasi, sosyal
ve ekonomik sonuçlarıyla mevcut göç
krizinin boyutu, küresel bir endişe haline gelmiştir. Anılan krizin ve uzun
dönemli sonuçlarının üstesinden gelinebilmesi için koordineli ve kapsamlı
yanıtlara ihtiyaç duyulmaktadır. Dünyanın çeşitli bölgelerinde benzeri görülmemiş sayılara ulaşan mülteciler
ve yerlerinden edilmiş kişilere koruma
ve destek sağlanması ve kalıcı çözümler bulunması yönündeki tüm çabalara
yönelik desteğimizi güçlendirmeye devam etmeye kararlıyız. Tüm devletleri,
mevcut krize mukabelede bulunulma-
36
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
sına katkı sağlamaya ve mültecilerin
yeniden yerleştirilmesi, diğer insani
kabul yöntemleri, insani yardımlar
ve mültecilerin hizmetlere, eğitime ve
temel ihtiyaçlara ulaşmasının temini
doğrultusundaki çabalar vasıtasıyla
krizle bağlantılı külfeti paylaşmaya
davet ediyoruz. Yer değiştirmelere neden olan temel sorunlara çözüm getirilmesi ihtiyacının altını çiziyoruz. Bu
bağlamda, çatışmalara siyasi çözüm
bulunmasının ve kalkınma için arttırılmış işbirliğinin önemine de dikkat
çekiyoruz. Mültecilerin ve yerlerinden
edilmiş kişilerin güvenli ve gönüllü
olarak kendi ülkelerine dönebilmelerini sağlayacak koşulların yaratılmasının önemini de kabul ediyoruz. Göç
ve mülteci akımlarına yönelik uzun
vadeli hazırlık ve bu akımların yönetimi için kapasitenin güçlendirilmesini
teminen diğer ülkelerle beraber çalışacağız. Tüm ülkeleri, ulusal imkanları
çerçevesinde, bu krizden etkilenen
ülkelere yardım etme yeteneklerini
artırabilmelerini teminen ilgili uluslararası kuruluşlara yapmakta oldukları
katkılarını arttırmaya davet ediyoruz.
Keza özel sektör ve şahısları da bu
uluslarası çabalara iştirak etmeleri yönünde teşvik ediyoruz.
26. Küresel büyümeye fırsatlar ve
sınamalar getiren internet ekonomisi
çağında yaşıyoruz. Bilgi İletişim Teknolojilerinin (BİT) kullanımına ve güvenliğine yönelik tehditlerin, dünyada
ekonomik büyüme ve kalkınmanın
güçlendirilmesi için interneti kullanmaktaki müşterek kabiliyetimize zarar
veren riskler taşıdığını kabul ediyoruz.
Sayısal bölünmeler arasında köprü
kurulabilmesi için çaba göstereceğiz.
Diğer alanlarda olduğu gibi dijital ortamda da devletlerin güvenlik, istikrar ve ekonomik ilişkileri geliştirme
konusunda özel bir sorumluluğu bulunmaktadır. Bu hedef doğrultusunda,
hiçbir ülkenin şirketlere veya ticari
sektöre rekabet avantajı sağlamak da-
hil, internet iletişim teknolojilerini
kullanarak ticari sırlar veya diğer benzeri gizli iş bilgileri dahil fikri mülkiyet hırsızlığı faaliyetlerinde bulunmaması veya desteklememesi hususunu
teyid ediyoruz. Tüm ülkeler internet
iletişim teknolojilerinin güvenliğini
sağlamak üzere, sayısal iletişim bağlamı da dahil olmak üzere, özel hayatın
gizliliğine yönelik kanunsuz ve keyfi
müdahalelere karşı özgürlük ilkelerini korumalı ve saygı göstermelidir.
Birleşmiş Milletler’in bu konudaki
normların geliştirilmesinde oynadığı
temel rolü not ediyor, bu bağlamda
BM Uluslararası Güvenlik Bağlamında
Bilgi ve Telekomünikasyon Alanında
Hükümet Uzmanlar Grubu 2015 Raporunu memnuniyetle karşılıyor, uluslararası hukuk ve özellikle BM Şartı’nın
devletlere BİT kullanımın iletiminde
uygulanabilir olduğunu teyid ediyor,
tüm ülkelerin BİT’in kullanımı konusunda A/C.1/70/L.45 sayılı BM karar
taslağı kapsamında sorumlu devlet
tutumuna uyması gerektiği görüşünü
benimsiyoruz. Tüm tarafların BİT’in
güvenli kullanımının faydalarından
yararlanabileceği bir ortam yaratılmasına yardımcı olmaya kararlıyız.
Sonuç
27. Ekonomilerimizin gerçek ve
potansiyel büyümesini yükseltmek,
istihdam oluşumunu desteklemek,
dayanıklılığı güçlendirmek, kalkınmayı teşvik etmek ve politikalarımızın
kapsayıcılığını artırmak için beraber
hareket etmeyi sürdürmeye kararlılığımızı devam ettiriyoruz. Türkiye’ye
G20 Başkanlığı için ve bu yıl başarılı bir Antalya Zirvesi’ne ev sahipliği
yaptığı için teşekkür ediyoruz. Çin
Başkanlığı kapsamında 2016 yılı Eylül
ayında Hangzhou’da gerçekleşecek bir
sonraki toplantımızı bekliyoruz. Ayrıca, 2017 yılında Almanya’da bir araya
gelmeyi de bekliyoruz.
TİSK Başkan Vekili Erol Kiresepi Birleşmiş
Milletler İş Dünyası ve İnsan Hakları Forumunda
Türk ve Dünya İşverenlerini Temsil Etti
Kiresepi: “2. Dünya Savaşı Sonrasında Yaşanan En Büyük Göç Akımında,
Tüm Ülkeler Elini Taşın Altına Koymalı”
Birleşmiş Milletler gündeminin
önemli başlıklarından birini oluşturan “İş Dünyası ve İnsan Hakları”
konusunda tüm dünyadan üst düzey
temsilcileri biraraya getiren Forum
Cenevre’de düzenlendi. Forumda Türk
ve dünya işverenlerini Türkiye İşveren
Sendikaları Konfederasyonu (TİSK)
Başkan Vekili Erol Kiresepi temsil
etti. İş dünyasının insan haklarının
tüm dünyada geliştirilmesine sağladığı katkıların değerlendirildiği Forumda Erol Kiresepi çok sayıda toplantıya
konuşmacı olarak katıldı.
Kiresepi Kanada’nın Cenevre Daimi
Temsilciliği’nde düzenlenen toplantıda iş dünyasının diğer temsilcileri ile
bir araya gelerek Birleşmiş Milletler iş
dünyası ve insan hakları konusundaki rehber ilkeleri ve Türk şirketlerinin
söz konusu ilkeler konusundaki faaliyetleri hakkında bilgi verdi.
Kiresepi ayrıca, aralarında BM
İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid
Ra’ad Al Hussein, BM İş Dünyası ve
İnsan Hakları Çalışma Grubu Başkanı Margaret Jungk, Dünya Ekonomik
Forumu Direktörü Espen Barth Eide
gibi üst düzey temsilcilerin katıldığı
Liderler Oturumu’nda iş dünyasının
insan hakları konusunda karşı karşıya kaldığı engellerle ilgili bir konuşma gerçekleştirdi. Kiresepi Liderler
Oturumu’nda Türkiye’de BM Küresel
İlkeler Sözleşmesi konusunda kaydedilen gelişmelere ve Türkiye ağının
başarılarına dünya kamuoyunun dikkatini çekerek, diğer ülke ağlarını da
sektörel dağılım yaklaşımını takip etmeye davet etti.
Kiresepi; “İstihdam ediliyor olmak,
yani bir işe sahip olmak yoksullukla mücadelenin en önemli enstrümanıdır. Bir işletme için “zarar vermemek” temel yaklaşımı temsil etmelidir ancak bunun ötesine
geçen her adım insan haklarının geliştirilmesi için olumludur. Düzgün ve güvenli
işletin yaratılması ise tüm paydaşların sorumluluğudur” görüşlerini ifade etti.
Suriyeli göçmenler konusunda Türkiye’deki gelişmelere de değinen Kiresepi, ikinci dünya savaşı sonrasında yaşanan en büyük göç akımını temsil eden
mevcut durumda tüm ülkelerin elini
taşın altına koyması gerektiğini belirtti.
Kayıtdışılık, KOBİ’ler ve insan hakları konusunun ele alındığı bir diğer
oturumda ise Kiresepi, KOBİ’lerin insan haklarının geliştirilmesine katkı
sağlaması için hükümetlerden destek
görmesi gerektiğini ifade ederek, ulusal ve uluslararası işveren teşkilatlarını da yol gösterici olmaya çağırdı.
ÇOCUK İŞÇİLİĞİYLE MÜCADELE
ILO PLATFORMUNDA
Çocuk Haklarının Korunması, Çocuk İşçiliği ile Mücadele başlıklı oturumda Kiresepi, ILO Çocuk İşçiliği
Platformu Eş Başkanı sıfatıyla yaptığı
konuşmasında Platformun çocuk haklarının korunması ve çocuk işçiliği ile
mücadele konusunda iş dünyası açısından oldukça faydalı bir araç oluşturduğunu ifade etti. İyi uygulama
örneklerinin paylaşılması yoluyla,
Platform sayesinde iş dünyasının çocuk işçiliği konusundaki temel sorunlara ve kendi faaliyetleri aracılığıyla
bu sorunlara getirilebilecek çözümlere
odaklanabildiğini vurguladı.
Kiresepi; “TİSK, endüstri ilişkilerinin
farklı cephelerinde yaşanan gelişmeleri en üst seviyede takip etme ve Türk
işverenlerini her kademede temsil etme
görevini bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da kararlılıkla sürdürecektir” dedi.
(TİSK Haber Bülteni; 11.12.2015)
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
37
Dünya İşverenleri Küresel Göç Sorunu İçin
Harekete Geçiyor
DÜNYADA 232 MİLYON İNSAN DOĞDUKLARI ÜLKEDEN FARKLI BİR ÜLKEDE YAŞIYOR
TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Kiresepi:
“Küresel Göç ve Kalkınma Forumu’nda İşveren Danışma Grubu oluşturulacak”
“Ekonomi ve göç konularında her yıl İşverenler Toplantısı düzenlenecek”
“Göç eden insan sayısı 15 yılda yüzde 33 arttı”
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkan
Vekili Erol Kiresepi, 2015 yılı dönem
başkanlığını Türkiye’nin üstlendiği Küresel Göç ve Kalkınma Forumu (GFMD)
Zirvesi’nde, dünya işverenlerinin “göç”
konusunu masaya yatırdıklarını ve işveren kesiminin bundan sonra göç ve göçmenler sorununa daha kurumsal yaklaşacağını bildirdi.
“Dünyada yaklaşık 232 milyon insan,
doğdukları ülkeden farklı bir ülkede yaşıyorlar” diyen Kiresepi, “Türkiye gibi göçte kaynak, hedef veya transit konumunda olan tüm ülkeler uluslararası göçten
etkileniyor. Dünya nüfusunun yaklaşık
yüzde 3’ü, yani yaklaşık 232 milyon insan, doğdukları ülkeden farklı bir ülkede
yaşıyorlar. Bu rakam 2000 yılında 174,5
milyondu. Yani göç eden insan sayısı 15
yılda yüzde 33 ya da başka bir deyişle
üçte bir oranında arttı. Bu sorunu işverenler olarak göz ardı edemeyiz” dedi.
Uluslararası göçün küresel ekonomideki önemini artırdığına dikkat çeken TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili
Erol Kiresepi, 2015 dönem başkanlığını
Türkiye’nin üstlendiği Küresel Göç ve Kalkınma Forumu (GFMD) Zirvesi’nde işverenlerin GFMD sürecine katılımının daha
kurumsal bir statüye kavuşturulması için
hükümet yetkilileri ile işverenlerin olası
projeleri değerlendirdiklerini kaydetti.
300 STK’DAN HÜKÜMETLERE
TAVSİYELER
Zirvede ele alınan konulara ve işverenlerin sürece aktif katılımı konusunda bir
değerlendirme yapan Kiresepi, zirvenin
38
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
ilk iki gününde düzenlenen ‘Sivil Toplum
Günleri’nde, 300’ü aşkın sivil toplum kuruluşunun göç ve kalkınma konularında
hükümetlere sunulacak tavsiyeleri belirlediğini söyledi. Kiresepi, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açılışını yaptığı ‘Ortak
Alan Toplantısı’ kapsamında gerçekleşen
ve oturum başkanlığını yaptığı ‘Göçmen
İşçilerin İstihdamı Konusunda Ortaklıklar ve Eylemler’ başlıklı oturumda da
hükümet, uluslararası kuruluşlar ve sivil
toplum kuruluşu temsilcilerinin işgücü
piyasasındaki hareketlilik konularındaki
görüşlerini dile getirdiğini aktardı.
HER YIL “İŞVERENLER
TOPLANTISI” DÜZENLENECEK
Zirve kapsamında işveren kesiminin
GFMD sürecine katılımının kurumsal bir
statüye kavuşturulması amacıyla bir toplantı gerçekleştirdiklerini belirten Kiresepi, “Türk İşverenlerini toplantıda TİSK
temsil etti. TİSK adına katıldığım toplantıda, Uluslararası İşveren Örgütü (IOE)
Kıdemli Danışmanı Frederick Muia, IOE
Stratejik Ortağı Fragomen Şirketi Temsilcisi Ellen Yost ve Oracle Başkan Vekili Karl
Cox gibi değerli isimler yer aldı. Beceri hareketliliği, beceri uyumluluğu konusunda
inovatif politikalar ortaya konulması, işe
alım süreçleri ve bilgi teknolojileri ile gıda,
içecek ve turizm sektörleri açısından göçmen işçiler hakkındaki yasal mevzuat konularını ele aldık. İşverenlerin sürece aktif
ve kurumsal düzeyde katılımı için bazı kararlara imza attık” dedi.
“Göç ve göçmen sorunu artık küresel
bir sorun. Bu sorunun küresel ekonomideki önemi her geçen gün artıyor. Rakam-
lar çok çarpıcı. Dünyada göç eden insan
sayısı son 15 yılda yüzde 33 artarak 232
milyona ulaştı. Göç ve kalkınma konusunda Avrupa’nın ve dünyanın iş birliği
içinde olması ve ortak akılla hareket etmesi gerekiyor” şeklinde konuşan TİSK
Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi, zirvede işveren kesiminin sürece
kurumsal katılımı için yapılan toplantıda
alınan kararları ise şöyle anlattı:
“Toplantıda, işveren temsilcilerinden
oluşan “GFMD İşveren Danışma Grubu”
oluşturulmasına karar verildi. Her yıl
ekonomi ve göç politikaları konularında belirlenecek bir tema çerçevesinde
“GFMD İşverenler Toplantısı” düzenleyerek, konuyu tekrar dünya gündemine
taşıyacağız. GFMD Zirvelerinde işveren
kesiminin ev sahipliğinde düzenlenecek oturumların düzenleyerek, durumu
analiz edeceğiz ve yeni politikalar, uygulamalar geliştirilmesi için çalışacağız.
Ayrıca toplantıda sürecin daha etkili yönetiminin sağlanması için GFMD nezdinde işveren temsilinin IOE koordinatörlüğünde sağlanması kararı da alındı.”
(TİSK Haber Bülteni; 22.10.2015)
TİSK 2015 KSS Ödülleri Sahiplerini Buldu
“TİSK 2015 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri’ni kazanan şirketler belli oldu.
Ford Otosan Yeniköy Fabrikası “Engelli Dostu Bir Fabrika” projesi ile Büyük Ödüle layık görüldü.
GAN TÜRKİYE Özel Ödülü Mercedes-Benz Türk’e gitti.
“TiSK 2015 Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Ödülleri”ni kazanan
şirketler belli oldu. Ford Otosan Yeniköy Fabrikası “Engelli Dostu Bir
Fabrika” projesi ile Büyük Ödül’ü
kazandı. Finale kalmış olan 23 şirketin sosyal sorumluluk projelerinin değerlendirildiği yarışmada
dereceye giren 9 şirketin ödülleri
Ocak ayında İstanbul’da yapılacak
törenle sahiplerine sunulacak.
ENGELLİ DOSTU FABRİKAYA
BÜYÜK ÖDÜL
“Ülkem İçin Engel Tanımıyorum”
projesi kapsamında bir araya gelen gönüllü Ford çalışanlarının, adım adım
planlayıp geliştirdikleri, “Ford Otosan
Yeniköy Fabrikası Engelli Dostu Bir
Fabrika” projesi kapsayıcılık, etkililik,
iyi uygulama, yenilikçilik ve sürdürebilirlik ölçütlerinin tamamını içermesi
nedeniyle Büyük Ödül’e layık görüldü.
“Allianz Maden Kazası Psikososyal
Destek” projesinde 6 STK’nın oluşturduğu Afetlerde Psikososyal Hizmetler
Birliği, ilgili bakanlıklar ve kamu kurumları ile birlikte, bir sabit merkez
ve iki gezici ekip ile Mayıs 2014’te
yaşanan Soma maden kazasından
doğrudan etkilenen vatandaşlara psikososyal destek hizmetleri verilmesini sağladı ve yarışmada Kapsayıcılık
Ödülü’nün sahibi oldu.
Boyner’in, bir şirketin iş süreçlerinde ortaya çıkan kullanılmış ve
ekonomik değerini kaybetmiş ürünleri dönüştürerek yeniden sosyal ve
ekonomik yaşama kazandırmayı öngören “İyiliğe Dönüştür” projesi Etkililik
Ödülü’nü aldı.
Opet’in 9 farklı alanda, 81 ilden, 1,5
milyon çocuğun güvenli trafik davranışları gerçekleştirilmesini hedefleyen
sosyal sorumluk projesi “Opet Trafik
Dedektifleri” İyi Uygulama Ödülü’nü
almaya hak kazandı.
STFA’nın ülkemizde üstün yetenekli çocuklara yönelik en temel
eğitim kurumu olan TEVİTÖL Vakıf
Okulu’ndan daha fazla sayıda üstün
yetenekli, maddi olanakları sınırlı çocuğun faydalanması amacıyla geliştirilen ve Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin işbirliğini sağlayan “TEVİTÖL
Gelecek Kampı” projesi Yenilikçilik
Ödülü’ne layık görüldü.
Sürdürülebilirlilik Ödülü’nün sahibi, VISA Europe “Paramı Yönetebiliyorum” projesi oldu. Visa Europe’un
22 Türk Bankası, Kalkınma Bakanlığı
ve UNDP ile birlikte Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği ortaklığında
gerçekleştirdiği projede Türkiye çapında eğitilen 900’e yakın genç eğitmenin akran eğitimi modeli ile yerelde
verdiği eğitimlerin sonucunda 120
binin üzerinde gence ulaşıldı. Pro-
je aynı zamanda Romanya, İsrail ve
Bulgaristan’da da uygulandı.
TİSK tarafından bu yıl ilk kez verilen GAN TÜRKİYE Özel Ödülü’nü ise
Mercedes-Benz Türk’ün “İşbaşı Eğitim”
projesi aldı. Türkiye İş Kurumu (İŞKUR)
ile birlikte yürütülen proje kapsamında,
Endüstri Meslek Lisesi mezunu işsizlere iş fırsatı yaratılması ve iş dünyasında ihtiyaç duyulan kalifiye mavi yakalı
elemanların çeşitli mesleki eğitimlerle
donatılması ve işbaşında uygulama eğitimi verilmesi hedefleniyor.
Ayrıca, yıl içinde sosyal alanda
kendi iş hedeflerini aşan çalışmalar
gerçekleştiren KOOPERT ve Polat Organik Gübre firmalarına da, çalışmalarını teşvik etmek için Ödül Töreni’nde
birer Mansiyon sunulacak.
MEDYA, SİYASET VE İŞ
DÜNYASININ ETKİN İSİMLERİ
SEÇTİ
Toplam 58 şirketin başvurduğu 23
şirketin sosyal sorumluluk projelerinin
finale kaldığı yarışmanın seçici kurulu
medya, siyaset ve iş dünyasının etki-
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
39
li isimlerinden oluştu. TİSK Yönetim
Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu’nun
başkanlık ettiği Seçici Kurul’da TİSK
Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi, TÜRK –İŞ Genel Başkanı Ergün
Atalay, HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut
Arslan, DİSK Genel Başkanı Kani Beko,
Ak Parti Milletvekili Öznur Çalık, CHP
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, MHP
Genel Başkan Yardımcısı Dr. Ruhsar
Demirel, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı Müşteşarı Dr. Mehmet Selim
Bağlı, Global Compact Türkiye Yönetim
Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden,
ILO Türkiye Temsilcisi Numan Özcan,
AB Bakanlığı Proje Uygulama Başkanı Bülent Özcan, Avrupa Komisyonu
Türkiye Delegasyonu Sosyal Politika
ve İstihdam Sektör Yöneticisi Zeynep
Aydemir, Dünya Gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni Hakan Güldağ, Hürriyet
Gazetesi Köşe Yazarı Erdal Sağlam, Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Okan
Müderrisoğlu, Sosyal İnovasyon Merkezi Yöneticisi Suat Özçağdaş projeler
için oy kullandılar.
TİSK 2015 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK ÖDÜLLERİ
ÖDÜL KAZANAN ŞİRKETLER
KATEGORİ
ŞİRKET
PROJE ADI
BÜYÜK ÖLÇEKLİ ŞİRKETLER
Büyük Ödül
FORD Otosan Yeniköy Fabrikası
Engelli Dostu Bir Fabrika
Kapsayıcılık
Allianz Türkiye
Maden Kazası Psikososyal Destek Projesi
Etkililik
Boyner Büyük Mağazacılık
İyiliğe Dönüştür
İyi Uygulama
Opet Petrolcülük A.Ş.
Opet Trafik Dedektifleri Projesi
Sürdürülebilirlik
Visa Europe
Paramı Yönetebiliyorum Projesi
Yenilikçilik
STFA Yatırım Holding
TEVİTÖL Gelecek Kampı /
Geleceğin Seninle Aynı Renk Olsun
GAN TÜRKİYE Özel Ödülü
Mercedes-Benz Türk
İşbaşı Eğitim @MBT
KOBİLER
Mansiyon
KOPPERT
Tarımda Doğal Yöntemlerin Tüketici ve Üretici Nezdinde Yaygınlaştırılması
Mansiyon
Polat Organik Gübre
Tarımsal Artıklardan Gübre Elde Edilmesi
TİSK’in “Herkes için Kurumsal Sosyal Sorumluluk”
Projesi Kurumsal Sosyal Sorumluluğa Katkı
Ödülü’nü Aldı
Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği tarafından organize edilen
İşletme 2023 Zirvesi, 8 Aralık 2015
tarihinde İstanbul’da yapıldı. Özel sektör, kamu kuruluşları ve sivil toplum
örgütü temsilcilerini biraraya getiren
Zirve’de, işsizlik, iklim değişikliği, kaynakların tükenmesi, finansal kriz ve
40
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
demografik değişim sorunları uzmanlarca tartışıldı.
Zirvede ayrıca örnek uygulamalar
ve şirketler ödüllendirildi.
CSR Europe (Avrupa Kurumsal
Sosyal Sorumluluk Ağı) Yönetim Kurulu Başkanı ve IBM Avrupa, Orta-
doğu ve Afrika Bölgeleri Kurumsal
Vatandaşlık ve Kurumsal İlişkiler Müdürü Celia Moore’un katıldığı ödül töreninde TİSK’in “Herkes İçin Kurumsal Sosyal Sorumluluk” Projesi’ne
layık görülen Sosyal Sorumluluğa
Katkı Ödülü TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler’e sunuldu.
Sosyal Güvenlik Kurumu 4. Genel Kurulu
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 4. Olağan Genel Kurulu 10 Aralık 2015 tarihinde toplandı. Genel Kurul’da Yönetim
Kurulu’nun seçimle gelen üyeleri belirlendi.
Genel Kurul’da açılış konuşması
Kurum Başkan Vekili Cevdet Ceylan
tarafından gerçekleştirildi. Ceylan, sosyal güvenlik alanında son dönemlerde
önemli yasal düzenlemeler yapıldığını,
Kurumdan emekli aylığı almakta olan
tüm vatandaşların maaşlarına zam
yapıldığını; madenlerde çalışanların
emeklilik yaşının öne alındığını; yine
madende çalışanlar için yeni düzenlemeler getirildiğini; ayrıca yurt dışına
işçi götüren müteahhitlerin 5 puanlık
prim teşvikinden faydalandırıldıklarını; sigortalıların doğum borçlanmasının
2’den 3’e çıkarıldığını belirtti.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Süleyman Soylu ise yaptığı konuşmada
ülke nüfusunun yüzde 98,5’inin sosyal
güvenlik kapsamında olduğunu, kayıtdışı istihdam oranını %52’den %35’e düşürdüklerini; ancak aktif pasif dengesinin 3’lü oranlara çıkarılması gerektiğini;
önümüzdeki dönemde bir çok reforma
imza atacaklarını belirtti.
TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler, Kurum prim gelirlerinin yüzde yetmişinin
özel sektör işçi ve işverenlerince ödendiğini; özel sektörde çalışan sigortalı ve
işverenler açısından her türlü kazancın
prime tabi tutulduğunu; ayrıca prime
esas kazanç üst sınırını aşan ödemelere
ait primlerin izleyen aylarda ödenmeye
devam edildiğini; bu düzenlemenin uygulama sorunları yarattığını; Kurumun
kayıtdışı ile mücadele amacıyla geliştirdiği bir çeşit sanal asgari ücret olan emsal
ücret, asgari işçilik gibi gerçek sigortalılıkla bağı olmayan uygulamaların kayıtlı
işyerlerini hedef almaması gerektiğini;
ülkemizde son dönemde uygulanan teş-
ÇSGB Bakanı Süleyman Soylu
viklerin istihdama yansımadığı görüşlerine kesinlikle katılmadıklarını; teşvikler
sayesinde Türkiye’nin dünyada istihdam
artışı konusunda ön plana çıkan bir ülke
olduğunu; toplu iş sözleşmesi uygulayan işyerlerinin Kurum uygulamalarında
desteklenmeleri gerektiğini; son yıllarda,
gerçek durumu yansıtmayan istirahat
raporları nedeniyle işyerlerinde devamsızlıkların kontrol edilemeyen boyutlara
ulaştığını; bu raporların işletmelerimizde
işe devamsızlık nedenleri arasında birinci
sırada geldiğini; istirahatli işçi sayısının
kimi zaman mevcut işçi sayısının yüzde
onuna ulaşarak işgücü ve üretim kayıplarına sebep olduğunu; esnek istihdam
modelleri ile uyumlu, işveren açısından
basitleştirilmiş, çalışan açısından sosyal
güvenceyi sağlayan sosyal güvenlik uygulamalarının geliştirilmesi gerektiğini
belirtti.
Toplantının son bölümünde, delegelerin oy kullanmaları suretiyle Yönetim
Kurulu’nun seçimle gelen üyeleri şu şekilde belirlendi:
İşveren Temsilcileri:
Nadir Yürüktümen (TİSK) (Asıl Üye)
Av. Başar Ay (TİSK) (Yedek Üye)
İşçi Temsilcileri:
Salih Kılıç (TÜRK-İŞ) (Asıl Üye)
Eyüp Alemdar (TÜRK-İŞ) (Yedek Üye)
Kamu Görevlileri Temsilcileri:
Ahmet Özer (MEMUR-SEN) (Asıl Üye)
Hacı Bayram Tombul (MEMUR-SEN) (Yedek Üye)
Tarımda Kendi Nam ve Hesabına Çalışanlar Temsilcileri:
Ş. Şemsi Bayraktar (TZOB) (Asıl Üye)
Mustafa Hepokur (TZOB) (Yedek Üye)
Kurumdan Gelir ve Aylık Alanların Temsilcileri:
Kazım Ergün (Türkiye Emeklileri Derneği) (Asıl Üye)
Gazi Aykırı (Türkiye Emeklileri Derneği) (Yedek Üye)
Tarım Dışında Kendi Nam ve Hesabına Çalışanlar Temsilcileri:
Bendevi Palandöken (TESK) (Asıl Üye)
Mehmet Burhan Aksak (TESK) (Yedek Üye)
5502 sayılı Kanunun 6.maddesi uyarınca 12 kişiden oluşan SGK Yönetim Kurulunda yukarıda belirtilen ve seçimle gelen üyeler dışında Kurum Başkanı, iki Kurum Başkan Yardımcısı, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı Temsilcisi, Maliye Bakanlığı Temsilcisi ile Hazine Müsteşarlığı Temsilcisi
de görev yapmaktadır.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
41
İŞKUR Genel Kurulu Yapıldı
Türkiye İş Kurumu’nun 8. Genel Kurulu 3 Kasım 2015 tarihinde Ankara’da
toplandı.
Genel Kurulun Divan Başkanlığını
Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök, Divan
Başkan Yardımcılığını Konfederasyonumuzu temsilen ÇEİS Genel Sekreteri Dr.Serdar Şardan yaptı.Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ahmet Erdem
yaptığı konuşmada, son 13 yılda 7 milyon 752 bin ilave istihdam yaratıldığını, 2015 Temmuz dönemine ait TÜİK
rakamlarına göre Türkiye’de işsizlik
oranının yüzde 9,8 olduğunu, Ülkemizde işsizlik oranının hem AB’deki
ortalama işsizlik oranından hem de bir
çok Avrupa ülkesinden düşük seyrettiğini belirtti.
Bakan Erdem konuşmasının devamında, son 13 yılda istihdamın artırılması için işyerlerine teşvik uygulayarak 53 milyar TL kaynak aktarıldığını,
istihdam edilenlerin sayısının 20 milyondan 27 milyon 342 bine yükseltildiğini, kadınların işgücüne katılma
oranının yüzde 30’un üzerine çıkarıldığını, önemli bir diğer gelişmenin
2023 vizyonuyla hazırlanan Ulusal İs-
Bülent Pirler
42
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
tihdam Stratejisinin hayata geçirilmesi
olduğunu, İŞKUR aracılığıyla son 13
yılda aktif işgücü piyasası programları kapsamında yaklaşık 1 milyon 100
bin kişiye mesleki eğitim verildiğini,
yaklaşık 287 bin kişinin işbaşı eğitim
programlarından, 158 bin kişinin girişimcilik programlarından faydalandırıldığını, işsizlik sigortası ödemeleri
kapsamında 2002’den bu yana 4 milyon 168 bin kişiye 10 milyar 60 milyon
TL ödeme yapıldığını ifade etti.
İŞKUR Genel Müdürü Dr. Nusret
Yazıcı yaptığı konuşmada, İŞKUR’un
gelişen kurumsal kapasitesiyle dünya
genelinde sayılı istihdam kurumları
arasında yerini aldığını, 2003 yılında üye olunan Dünya Kamu İstihdam
Kurumları Birliği’nin (WAPES) 2012
yılında yönetim kurulu üyeliğini kazanarak, 2015 yılında başkanlığını devraldıklarını söyledi.
Konfederasyonumuz Genel Sekreteri Bülent Pirler yaptığı konuşmada,
Türkiye’de işsizliğin ve işgücü piyasasının yapısal sorunlarının halen
devam ettiğini; belirlenen büyüme
hedefleriyle işsizliğin önlenmesinin
mümkün görünmediğini; Türkiye’nin sanayi,
mesleki eğitim ve istihdam konularına önem
vermesi, mesleki eğitim
ve istihdam arasındaki kopukluğun giderilmesi, istihdam dostu
büyüme
politikasının
uygulanması, yapılacak
mevzuat düzenlemelerinde ve oluşturulacak
politikalarda istihdama
yansımaların değerlendirilmesi
gerektiğini;
sanayinin hızla geriledi-
Nusret Yazıcı
ğini, bunu tersine çevirecek politikalara ihtiyaç olduğunu, İşsizlik Sigortası
Fonu kaynaklarının hizmetler sektörünü güçlendirecek teşviklere kanalize edildiğini, bu teşviklerin sanayiye
dönük düzenlemelerle yeni bir politika çizgisine oturtulması gerektiğini;
üzerinde fazla durulmamış olan Ulusal
İstihdam Stratejisi’ni masaya yatırmak
ve detaylarını tartışmak için bir toplantı düzenlemesinin isabetli olacağını; işsizlik sigortası işveren payının 2 yıl boyunca alınmaması ya da prim oranının
düşürülmesi gerektiğini; TİSK olarak
mesleki eğitimle ilgili önemli faaliyetler yapıldığını; örneğin GAN TÜRKİYE
çalışmaları çerçevesinde Üye Şirketlerin 13 Mayıs 2015 tarihinden buyana
1058 kişiye işbaşında eğitim olanağı
sağladıklarını, bu kişilerden 305’inin
istihdam edildiğini belirterek; Dünya
İstihdam Kurumları Birliği’ne başkan
seçilmesi nedeniyle Genel Müdür Nusret Yazıcı’yı tebrik etti.
MYK Genel Kurulu
Yönetim Kurulu Üyeleri
Mesleki Yeterlilik Kurumu 10. Genel Kurulu 15 Ekim 2015 tarihinde
Ankara’da toplandı.
Toplantının gündemini, Yönetim
Kurulu Üyelerinin seçimi, 2014-2015
dönemi Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2016 Yılı Çalışma Programı, 2016
Yılı Bütçesi ve Genel Kurul üye aidat
miktarlarının belirlenmesi maddeleri
oluşturdu.
Toplantıya TİSK’i temsilen delege olarak TİSK Onursal Başkanı Refik
Baydur, İNTES Yönetim Kurulu Başkanı Celal Koloğlu ile İNTES Yönetim Kurulu üyesi Barış Haşemoğlu iştirak etti.
MYK Yönetim Kurulu Başkanı Bayram Akbaş gündem maddelerine ilişkin yaptığı sunumda, Resmi Gazete’de
yayımlanan meslek standardı sayısının
611’e ulaştığını; bunlardan 454’ünün
tehlikeli ve çok tehlikeli işler kapsamında olduğunu, toplam 307 ulusal
yeterliliğin MYK Yönetim Kurulu’nca
onaylandığını; sınav ve belgelendirme
yapmak üzere 38 kuruluşun yetkilendirildiğini; son beş yılda personel alımı yapmadan işlerini sürdürdüklerini,
Bayram Akbaş, MYK Başkanı
madencilik sektöründe Kamu-İş ve Madenciler Derneği ile 32 meslekte standart hazırlanması konusunda protokol
imzalandığını; Kurumun Bankalarda
17 milyon TL. mevduatının bulunduğunu belirtti.
Konfederasyonumuz Onursal Başkanı ve Genel Kurul TİSK Delegesi Refik
Baydur yaptığı konuşmada dünyanın
hızlı bir otomasyonun içinde gelişmekte olduğunu, MYK’nin de çalışmalarını
büyük bir öngörüyle planlaması gerektiğini hatırlatarak; otomasyon hızının
iki büyük riski beraberinde getirdiğine
değindi. Baydur konuşmasının devamında bu risklerden ilkinin sınav ve
belgelendirmenin öne geçmesiyle eğitimin geri planda kalması ihtimali ol-
duğunu ve bu riskin bertaraf edilebilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı, MYK
ve sanayi iş birliğine ihtiyaç olduğunu
belirterek, Organize Sanayi Bölgelerinin verimli şekilde kullanılması gerektiğini; diğer riskin yetkilendirilmiş
belgelendirme kuruluşlarının taşıdığı
kazanç rekabeti olduğunu, işletmelerde yapılan sınavların işletmelerdeki
üretimi durdurma ihtimali ve sınav
sürelerinin uzunluğu nedeniyle işletmelerin sıkıntıya uğrayabildiğini;
dolayısıyla işletmelerin, merkezlerini
sınavlarda kullandırmaya müsaade etmeyebileceklerini vurguladı.
Genel Kurulda yapılan seçimlerde
aşağıda belirtilen isimler MYK Yönetim
Kurulu’na seçildi:
ASIL
YEDEK
TİSK
Celal KOLOĞLU
Barış HAŞEMOĞLU
TESK
Bendevi PALANDÖKEN
Burhan AKSAK
HAK-İŞ
Dr. Osman YILDIZ
Elif YILDIRIM
ÇSGB
Bayram AKBAŞ
Erhan BATUR
MEB
Mustafa Hilmi ÇOLAKOĞLU
Osman YILDIRIM
YÖK
Prof.Dr.Mahmut ÖZER
Prof. Dr. Muzaffer ELMAS
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
43
Türkiye Ekonomisinin
Rekabet Gücü Azalış Trendinde 2015’te Sert Düşüş
Dünya Ekonomik Forumu’nun
2015-2016 Küresel Rekabet Gücü Raporu yayınlandı. Rapora göre dünyada rekabet gücü açısından 2012’de
43’üncü, 2013’de 44’üncü, 2014’te
45’inci olarak düşüş trendinde bulunan Türkiye Ekonomisi 2015’te 6 sıra
birden gerileyerek 51’inciliğe indi.
2015’teki bu sert pozisyon kaybını
en çok etkileyen faktörlerin; kamu ve
özel kurumsal yapı (11 sıra gerileme),
makroekonomik ortam (10 sıra gerileme), teknolojik yapı (9 sıra gerileme)
ve iş dünyasının yetkinliği (8 sıra gerileme) olduğu görülüyor.
Yıllar İtibariyle Türkiye’nin
Dünya Rekabet Gücü Sıralamasındaki Yeri
43
44
45
Kaynak: WEF Global Competitiveness Report 2015-2016
2015
2014
2013
2012
51
2015’te rekabet gücünün en zayıf unsurları ise
kurumsal yapıda yargı bağımsızlığı (107’nci sıra),
terörün işletmelere maliyeti (112’nci sıra), emniyet hizmetleri (103’ncü);
makroekonomik yapıda
tasarruf hacmi (107), enflasyon (128); sağlık ve
eğitimde bebek ölümleri
(81), ilköğretimin kalitesi
(100); yükseköğretimde
matematik ve fen eğitiminin kalitesi (103), işletme eğitiminin kalitesi
(106), personel eğitimi (102); mal piyasasında ithalat hacmi (100); işgücü
piyasasının etkinliğinde işçi-işveren
işbirliği (112), işten çıkarma maliyeti
(124), ülkenin yeteneklileri elde tutma
gücü (105), kadın işgücü hacmi (128).
Rapor böylece Türkiye’nin kalkınması için 1 Kasım 2015 Seçimleri’nden
sonra kurulacak hükümetin en fazla
çaba sarf etmesi gereken alanları da
göstermiş oldu.
140 dünya ülkesi içerisinde rekabet gücü en yüksek ekonomilere gelince, bu ülkeler İsviçre (1), Singapur (2),
ABD (3), Almanya (4), Hollanda (5).
Öte yandan Rapor’a göre Türkiye’de
kişi başına düşen GSYH, 2008 yılından beri Yükselen ve Gelişen Ülkeler
ortalamasının altında seyrediyor.
Kaynak: WEF Global Competitiveness Report 2015-2016
Yeni Orta Vadeli Program Yürürlüğe Girdi
2016-2018 dönemini kapsamak
üzere hazırlanan Orta Vadeli Program,
11 Ekim 2015 tarih ve 29499 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Orta Vadeli Program’ın temel amacı, makroekonomik istikrarın kurulduğu, cari açığın ve enflasyonun aşamalı
olarak düşürüldüğü bir ortamda yapısal reformlar yoluyla büyümeyi artırmak ve daha kapsayıcı halde getirmek
olarak belirlendi.
Bu temel amaç çerçevesinde yapısal reformların uygulanması ve
izlenmesine hız verilecek. Onuncu
Kalkınma Planı’nın 25 adet öncelikli
dönüşüm programı kapsamında yer
alan 1248 adet eylemin gerçekleştiril-
44
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
mesi sürecinde; cari açığı aşağı çekmeye, ekonominin istihdam ve verimlilik
seviyesini, rekabet gücünü artırmaya,
kamu maliyesini güçlendirmeye ve
mali disiplinin kalitesini artırmaya yönelik eylemler öncelikle ele alınacak
ve bu eylemlerin gerektirdiği yasal düzenlemeler yapılacak.
Program’ın “İstihdam Politikaları” başlıklı bölümünde aşağıdaki tedbirler yer aldı:
→→ Sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme anlayışıyla, nitelikli istihdam
imkanlarının geliştirildiği ve çalışma
hayatına ilişkin kuralların etkin bir şekilde uygulandığı rekabetçi bir işgücü
piyasasının oluşturulması temel amaç.
→→ Mevcut istihdam teşvik sistemi göz-
den geçirilerek daha sade ve anlaşılır
hale getirilecek; teşviklerde etkinliğin
artırılması amacıyla izleme sistemi
oluşturulacak.
→→ Özel istihdam bürolarının faaliyet
alanları yaygınlaştırılacak ve geçici iş
ilişkisini de kapsayacak şekilde genişletilecek.
→→ Alt işverenlik uygulaması ile ilgili
sorunlar tespit edilecek ve bu sorunların işçi haklarını ve ekonominin rekabet gücünü gözetecek şekilde çözümüne yönelik düzenlemeler yapılacak.
→→ Sosyal taraflarla diyalog içerisinde
tüm işçilerin erişebilirliğini güvence
altına alan ve bireysel hesaba dayanan
bir kıdem tazminatı sistemi geliştirilecek.
Yargı ve İş Dünyası Sempozyumu
Adalet Bakanlığı’nca düzenlenen
ve Konfederasyonumuz temsilcilerinin açılış bölümü dahil dört oturumda
konuşmacı olarak yer aldığı “Yargı ve
İş Dünyası Sempozyumu” 21-22 Kasım
2015 tarihlerinde İstanbul’da yapıldı.
Yargı ve iş dünyasının karşılıklı sorunlarının ele alındığı Sempozyum’da
Adalet Bakanı Kenan İpek, Yargıtay
Başkanı İsmail Rüştü Cirit, TİSK Yönetim Kurulu Üyesi Nevzat Seyok, TOBB
Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes,
MÜSİAD Başkanı Nail Olpak, YASED
Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Erdem
ve TİM Başkan Vekili Mustafa Çıkrıkçıoğlu birer açılış konuşması yaptı.
Konfederasyonumuz Yönetim Kurulu Üyesi Nevzat Seyok Sempozyumun
açılışında yaptığı konuşmada; iş dünyasının yargılama süreçlerinde karşı karşıya bulunduğu sorunların ve çözümlerinin kapsamlı bir şekilde ele alınacağı
bir toplantının düzenlenmiş olmasını
önemli gördüğünü belirtti ve uyuşmazlıklara kaynaklık eden mevzuat ve uygulama sorunları hakkında bilgi verdi.
Seyok, çalışma mevzuatında “sosyal
olan” ile “ekonomik olan” arasında bir
denge bulmak gerektiğini, bugün gelinen noktada önceliğin işçi ya da işverenin değil, her ikisinin ortak paydasını
oluşturan “işletmelerin korunmasına”
verilmesi gerektiğini vurguladı. İş yargılaması süreçlerindeki görüşlerini de
aktaran Seyok, “Burada işverenlerin
temel sorunu, “işçi lehine yorum” prensibinin, “işverense haksızdır” prensibi
haline gelmiş olmasıdır. Mevzuatımızın
günümüz ekonomik gerçeklerine göre
adapte edilmesi gerekliliğine ilaveten,
hukukun sınırları içerisinde işverenin
de mağdur olabileceği gözardı edilmemelidir.” dedi. Neredeyse sona eren her
iş sözleşmesinin ardından “ya tutarsa”
davaları açıldığını, bunun dava sayı-
sını artırdığını belirten Seyok, hukuki
belirsizliğin, iş dünyasının yatırım ve
istihdam isteğini yok ettiğini söyledi.
Yargıtay’ın iş uyuşmazlıklarına bakan
Daireleri arasında, aynı ya da benzer
uyuşmazlıklarda farklı sonuçlara varıldığını, bunun hukuki belirlilik ve
öngörülebilirliği ortadan kaldırdığını
vurgulayan Seyok, iş mahkemelerinin
yapısının güçlendirilmesi ve iş ve sosyal güvenlik alanında deneyim sahibi
olmayan hakimlerin iş mahkemelerinde görevlendirilmemesi gerektiğini belirtti.
Konuşmasının son bölümünde
alternatif çözüm yolları konusunda
görüşlerini paylaşan Seyok, geliştirilecek çözümlerin bağımsız, tarafsız ve
nitelikli olması ve uyuşmazlığın çözümünde ilave gecikmelere yol açmamasını gerektiğini vurgulayarak konuşmasını tamamladı.
Sempozyumun açılışında konuşan
Adalet Bakanı Kenan İpek, yargı ve iş
dünyasının ilk defa bir araya geldiğini,
hukukta ve adalette istikrarın geleceğe dönük planlama yapabilmesi için
iş dünyası açısından bir ihtiyaç olduğunu, yeni yargı reformu stratejisinin
iki temel yaklaşımının “yargıya intikal
eden iş yükünün azaltılması” ve “yargı sürelerinin kısaltılması ve yargının iş görme hızının artması” olarak
belirlendiğini, bu konuda ilk adımın
20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete
geçecek olan Bölge Mahkemeleri ile
atılacağını; davaların yaklaşık yüzde
90’ının burada sonuçlanacağını, temel sorunlardan biri olan bilirkişilik
uygulamalarından kaynaklanan sorunların giderilmesi için Bilirkişilik
Kanunu Tasarısı hazırlandığını ve 6
aylık süre içerisinde kanunlaşmasının
planlandığını belirtti.
Geleneksel yargılamaya alternatif
uyuşmazlık çözüm yollarını içerecek
bir sistem çalışması sürdürdüklerini,
zorunlu hakem heyetlerinin uygulama
alanlarının genişletilmesiyle küçük
meblağlardaki uyuşmazlıkların daha
kolay çözümleneceğini, belirten İpek,
İstanbul Tahkim Merkezi’nin iş dünyası için bir fırsat ve imkan getirdiğini,
Merkez’in etkinleştirilmesini istediklerini, hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk ile tahkim gibi konularda iş
dünyasının daha fazla katkı sunması
beklediklerini vurgulayarak konuşmasını tamamladı.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
45
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü
Cirit’te konuşmasında, Yargıtay’ın
şeffaflığı ve saygınlığı adına tüm Yargıtay dairelerinin kararlarını kamu
erişimine açtıklarını, yargının yükünün sürdürülemez hale geldiğini, tüm
dünyada kullanılan alternatif çözüm
yollarının Ülkemizde de kullanılması
gerektiğini, hakimlerin halkın güveni olmadan adaleti etkin bir biçimde
yönetmelerinin mümkün olmadığını,
yargıya duyulan güvenin toplumun
barış ve güvenlik içinde olmasını sağlayacağını, her konunun yüksek mahkemeye taşınmasının adalet sistemini
olumsuz etkilediğini belirtti. Sivil toplum kuruluşlarının yargı sorunlarının
çözümüne katılmasının önemli olduğuna değinen Cirit, “Çoğulcu demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından
olan sivil toplum kuruluşlarına ön
yargıyla ve şüphecilikle bakılmaması,
yargısal sorunların çözümüne ilişkin
çalışmalara dahil edilmesi toplumun
yararına olacaktır. Ayrıca sivil toplum
kuruluşlarının yargının sorunlarının
çözülmesine ilişkin çalışmalara katılması, çağdaş demokrasinin en temel
özelliklerinden olan şeffaflık ilkesinin
de bir gereğidir” şeklinde konuştu.
Açılış Konuşmalarının ardından yapılan “İdari Yargı Uyuşmazlıklarında
Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlıklı oturuma TİSK temsilcisi
olarak Av.Ali Rıza Yücel, “Ticaret Hukukundan Kaynaklanan Sorunlar ve
Çözüm Önerileri” başlıklı oturumuna
TİSK temsilcisi olarak Prof.Dr. Kemal
Şenocak katıldı.
Üçüncü oturumda, icra ve iflas hukukundan kaynaklanan sorunlar ve
çözüm önerileri ele alındı. Sempozyumun dördüncü ve son oturumu “İş
Hukuku Uyuşmazlıklarında Başlıca
Konular ve Yargıdan Beklentiler” başlığı ile gerçekleştirildi.
Oturumda TÜSİAD adına konuşma
yapan TÜSİAD İstihdam ve Sosyal Güvenlik Çalışma Grubu Başkanı Dr. Gül-
46
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
den Türktan, iş uyuşmazlıkları
konusunda uygulamada karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin görüşlerini açıkladı.
Oturuma TİSK Temsilcisi olarak katılan Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) Genel
Sekreteri Av. Hakan Yıldırımoğlu
yaptığı konuşmanın başlangıcında, TİSK’in yapısı hakkında
bilgi verdi ve örgütlü ve toplu
iş sözleşmeli işyerlerini temsil
eden bu yapının, çalışma ilişkileri başta olmak üzere pek çok
açıdan önem taşıdığını ve örnek
teşkil ettiğini vurguladı. Uyuşmazlıkların çözümünde işçi lehine yorum
ilkesinin giderek daha fazla kullanılır
hale gelmesinin, işverenlerin dava kazanmasını imkansız hale getirdiğini ve
bunun pek çok nedeni olduğunu söyleyen Yıldırımoğlu, uluslararası kuruluşlar bünyesinde kurulan komitelerin
bağlayıcı olmayan yorumlarının kararlara gerekçe oluşturabildiğini, bunun
doğru olmadığını, Yargıtay’ın verdiği
bir kararın işyerlerinde meydana gelen yasa dışı eylemlerde gerekçe olarak kullanıldığını, bunun işyerlerinde
çalışma barışını bozmakla kalmayıp,
500 milyon liralık bir ekonomik zarara
yol açtığını, günümüzde şartların çok
değiştiğini, sendikal haklar üzerinden
rekabeti bozucu faaliyetler yürütüldüğünü, Ülkemizde milli güvenlik ve
güçlü ekonomi konseptinin geliştirilmesi gerektiğini, çalışma mevzuatında
işçilere daha fazla hak tanınmasının
işyerleri olmadığı sürece hiçbir önem
taşımayacağını belirterek sözlerini tamamladı.
Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel
Müdürlüğü Arabuluculuk Daire Başkanı Hakan Öztatar, bireysel iş hukuku
alanında alternatif uyuşmazlık çözüm
yolları konusunda bilgi verdiği konuşmasında, işçi-işveren uyuşmazlıklarında arabuluculuk uygulamalarından
başarılı sonuçlar aldıklarını, çözüme
Nevzat Seyok
TİSK Yönetim Kurulu Üyesi
kısa sürede ulaşılabildiğini, arabuluculuğun işçi, işveren ve yargının aynı
anda kazanabileceği ekonomik bir çözüm olduğunu, uyuşmazlığın gizlilik
içinde çözümüne imkan sağladığını,
Avrupa ülkelerinde bu alanda olumlu
sonuçlar alındığını vurguladı.
İş uyuşmazlıklarının etkin bir şekilde çözümü için Adalet Bakanlığı tarafından yürütülen çalışmalar hakkında
bilgi veren Kanunlar Genel Müdürlüğü
Genel Müdür Yardımcısı Niyazi Acar,
İş Mevzuatı Tasarı Taslağı hazırlama çalışmalarının devam ettiğini, bu
kapsamda İş Mahkemeleri Kanunu, İş
Kanunu ve Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda değişiklikler öngörüldüğünü belirterek, bu çalışmalar
ile Bilirkişilik Kanunu Tasarısı Taslağı
ve YOİKK kapsamında yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdi.
Konuşmaların ardından Yargıtay
22.Hukuk Dairesi Başkanı Şeracettin Göktaş, Yargıtay 9.Hukuk Dairesi
Üyesi Bektaş Kar, Yargıtay 7.Hukuk
Dairesi Üyesi Ömer Faruk Herdem ile
Yargıtay 10.Hukuk Dairesi Üyesi Halil
Özdemir’in katıldığı tartışma ve değerlendirme bölümünde konuşmacılar,
iş uyuşmazlıklarının yargılama süreçlerinde karşılaştıkları sorunlar ve çözümlerine yönelik görüşlerini açıkladı.
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN BUGÜNKÜ GÖRÜNÜMÜ
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
47
Erhan BATUR
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Müsteşar Yardımcısı
19 No.lu Sosyal Politika ve İstihdam Faslı:
Müzakere Sürecinde Yaşanan Gelişmeler ve
Son Durum
31 Temmuz 1959’da o günkü adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğuna yapılan ortaklık başvurusu ile başlayan
Türkiye - Avrupa Birliği (AB) ilişkileri
56 yılı geride bırakmıştır. Süreç içerisinde 17 Aralık 2004 ve 3 Ekim 2005
tarihlerinde alınan kararlar ile Ülkemizin “Aday Ülke” konumundan “Katılımcı Ülke” konumuna geçmesiyle ilişkiler açısından önemli bir adım atılmış
ve 35 Müzakere Başlığında müzakerelerin ilk aşaması olan tarama süreçleri
başlatılmıştır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB), 19 no.lu Müzakere Başlığını teşkil eden “Sosyal Politika ve
İstihdam” Faslı ile ilgili olarak AB ile
Ülkemiz arasındaki müzakere sürecinin koordinasyonundan ve yürütülmesinden sorumludur. Sosyal Politika
ve İstihdam Faslı iş hukuku, iş sağlığı
ve güvenliği, istihdam, sosyal koruma
(sosyal güvenlik, sosyal yardımlar ve
hizmetler), sosyal içerme, ayrımcılıkla
mücadele, eşit fırsatlar (kadın-erkek
eşitliği), sosyal diyalog gibi alanlardaki
politika, mevzuat ve uygulamaları kapsamaktadır. Sosyal Politika ve İstihdam
Faslının tanıtıcı ve ayrıntılı tarama toplantıları 2006 yılında gerçekleştirilmiş
ve tarama süreci Avrupa Komisyonu
48
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
tarafından yayımlanan “Tarama Sonu
Raporu” ile tamamlanmıştır1.
Açılış kriterlerinin ilki, sendikal
hakların AB standartları ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) ilgili sözleşmeleri ile uyumlu olması (özellikle
örgütlenme, grev ve toplu sözleşme
hakkı açısından) amacıyla Ülkemizin
mevcut kısıtlamaları ortadan kaldırması, kamu ve özel sektörü de kapsamak üzere bu alanda tamamen gözden
geçirilmiş bir mevzuatı kabul etmesine yöneliktir. Tarama Sonu Raporunda
belirtildiği üzere;
“Türkiye özellikle örgütlenme hakkı,
grev hakkı ve toplu pazarlık hakkı
konularında olmak üzere Avrupa
Birliği (AB) standartları ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ilgili
sözleşmeleri ile uyumlu olarak bütün
sendikal haklara riayet edilmesini
temin etmelidir. Bu minvalde, Türkiye hali hazırda var olan sınırlamaları ortadan kaldırmalı ve hem özel
sektör hem de kamu sektörü için bu
alandaki bütünüyle gözden geçirilen
mevzuatı benimsemelidir”.
Söz konusu kriterin karşılanabilmesi amacıyla sendikal haklara ilişkin
yeni düzenlemeleri ve iyileştirmeleri
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 19 no.lu Müzakere Başlığını teşkil eden “Sosyal Politika ve
İstihdam” Faslı ile ilgili olarak AB
ile Ülkemiz arasındaki müzakere
sürecinin koordinasyonundan ve
yürütülmesinden sorumludur
içeren ve 2012 yılında yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu2, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu
İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun yerine geçmiştir. Ayrıca, yine aynı
yıl içerisinde yürürlüğe giren Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun3 ile
de 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda bazı değişiklikler
yapmıştır. Söz konusu Kanunların yürürlüğe girmesini müteakiben Avrupa Komisyonu ilgili Komisyonerleri,
dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı ile AB Bakanı arasında gerçekleştirilen görüşmelerde 19. Faslın
müzakerelere açılabilmesine yönelik
olarak üst düzey bir çalışma grubu
(ÜDÇG) kurulmasına ve Faslın müzakerelerine ilişkin bir yol haritası hazırlanmasına karar verilmiştir.
ÇSGB ve Avrupa Komisyonu’nun
(Genişleme Genel Müdürlüğü ve İstihdam Genel Müdürlüğü) yanısıra Türk
ve AB sosyal ortakları ile ILO yetkililerinin katılımıyla oluşturulan 19.
Fasıl Üst Düzey Çalışma Grubunun işleyişine ilişkin bir yetki belgesi kabul
edilmiş ve bu kapsamda beş başlıkta
Türk mevzuatının AB standartları ve
ILO sözleşmeleriyle daha uyumlu hale
getirilmesi ve özellikle ikili ve üçlü
boyutları da içererek sosyal diyalog
üzerindeki etkisinin ele alınması öngörülmüştür:
• Çifte baraj sisteminin sendikaların toplu pazarlığa başlamaları ve
toplu eylem yapmalarının önünde
önemli engel olduğu,
• Küçük işyerlerinde sendikal faaliyetleri sebebiyle sendika üyelerinin işten çıkarılmasına yönelik güvence sağlanması gerekliliği,
• Kamu sektöründe toplu sözleşme
ve grev hakkının sağlanması,
• Kamu çalışanları için işyeri düzeyinde sendikalar kurulması,
• 6356 sayılı Kanunun 18 inci maddesine ilişkin çıkarılacak yönetmeliğe açıklık kazandırılması.
2014 yılı içerisinde çalışmalarını gerçekleştiren 19. Fasıl Üst Düzey
Çalışma Grubu Brüksel, Ankara ve
İstanbul’da olmak üzere 3 toplantı gerçekleştirmiş ve toplantıların bir neticesi
olarak hazırlanan yol haritası 23 Ocak
2015 tarihinde Avrupa Komisyonu’na
resmi olarak iletilmiştir.
Görüşme süreci ve sonrasında ülkemizde ilgili mevzuat bağlamında çeşitli değişiklikler meydana gelmiştir.
Görüşmelerde ele alınan konuları doğrudan ilgilendiren Kanun değişiklikleri kapsamında 22 Ekim 2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesi önemli bir karar
alarak 6356 Sayılı Kanun’da bazı hükümlerin değişmesini sağlamıştır. Bu
karar doğrultusunda;
• İşçilerin, iş sözleşmesinin feshi ha-
linde dahi sendikal tazminata hak
kazanmasının önü açılmıştır.
• 30’dan az işçi çalıştıran işyerlerinde ve 6 aydan daha az kıdeme sahip işçiler için de sendikal tazminat
ve işe iade davası açma imkanı getirilmiştir.
• Ayrıca bankacılık ve şehir içi toplu
taşıma hizmetlerinde grev yasağı
kaldırılmıştır.
11 Haziran 2015 tarihli Resmi
Gazete’de yayınlanan bir diğer Anayasa Mahkemesi kararı4 ile birlikte sendikaların toplu görüşme yapmak üzere
yetkilendirilmesi için gereken işkolu
barajı, Ekonomik ve Sosyal Konsey’e
üye olmayan konfederasyonlara bağlı
sendikalar için de %3 yerine %1 olarak
belirlenmiştir.
2015 yılı içerisinde 19. Fasıl açısından gerçekleşen bir diğer önemli husus ise 6 Mart 2012 tarihinden bu yana
düzenlenmeyen 7 No.lu Bölgesel Gelişme, İstihdam ve Sosyal Politikalar
Alt Komitesi toplantısının yeniden yapılması olmuştur. İlgili alt komite, 18
Mart 2015 tarihinde 12. kez toplanmış
ve Türkiye ile Avrupa Komisyonu arasında 19. Fasıl için görüş alışverişinde
bulunulmuştur. Bu toplantı esnasında
açılış kriterleri ve çalışma alanında
bulunan diğer konuların yanı sıra 19.
Fasıl için tamamlayıcılık arz eden ve
ÇSGB koordinasyonunda çalışmaları
yürütülen İstihdam ve Reform Programı (ESRP)5 belgesi ve İstihdam ve
Sosyal Yenilik Programı (EaSI)6 da masaya yatırılmış ve iki çalışmanın da devam etmesinin önemi vurgulanmıştır.
Müzakere ikinci açılış kriteri; tüm
işgücünün yararı için, bu faslın kapsamındaki alanlarda yer alan AB müktesebatının aşamalı olarak iç hukuka
aktarılması, uygulanması ve yürütülmesini içeren bir eylem planının Avrupa Komisyonuna sunulmasına yöneliktir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koordinasyonunda ikinci açılış
kriterinin karşılanabilmesi amacıyla
2008 yılında çalışmalar başlatılmış
ve bu çerçevede 2009-2010 yıllarında sürdürülen çalışmalar sonucunda
yaklaşık 40 kamu kurum ve kuruluşu,
sosyal ortaklar ve sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla bir eylem planı
hazırlanmıştır. Eylem planı Sosyal Politika ve İstihdam Faslı kapsamındaki
tüm alt başlıklarda mevcut AB müktesebatı ve ulusal mevzuatı, AB Müktesebatına uyum durumunu ve daha ileri
uyum sağlanabilmesi amacıyla yapılması gerekenleri, alınacak tedbirler
için gerekli olan insan kaynağı, finansİŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
49
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gelişmelerin devamı ve
daha ileri adımlar atılması yönünde iradesini ve kararlılığını
ortaya koymuş olup, 19. Faslın
müzakerelere açılması için ilgili
tüm tarafların katılım ve katkılarına açık bir tutum içerisinde çalışmalarını sürdürmektedir.
man kaynağı ve sorumlu kurumları
belirlemektedir. Eylem Planı, Avrupa
Komisyonu ile de paylaşılmıştır.
Ülkemiz 19 no.lu Sosyal Politika ve
İstihdam Faslında AB müktesebatına
uyum sağlanması ve söz konusu faslın
müzakerelere açılabilmesine yönelik
olarak son yıllarda gerekli mevzuat
değişikliklerinin yapılması için pek
çok adım atmıştır. Buna rağmen son
ilerleme raporunda 19. Fasılla ilgili
olarak; “Türkiye, bu fasılda kısmen hazırlıklıdır. Geçtiğimiz yıl, ağırlıklı olarak iş sağlığı ve güvenliği mevzuatında
olmak üzere, bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Gelecek yıl, Türkiye’nin özellikle:
• Sendikaların toplu sözleşme yapmasına ilişkin çifte baraj yükümlülüğü gibi, etkin bir sosyal diyaloğun
önündeki engelleri kaldırması;
• İş sağlığı ve güvenliği mevzuatının
daha etkin biçimde uygulanmasını
sağlaması;
• Herkes için eşit muamelenin sağlanması amacıyla sosyal koruma, sosyal
içerme ve ayrımcılıkla mücadele politikalarını güçlendirmesi gerekmektedir.” ifadesine yer verilmiştir.
6356 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesi ve son yıllarda uygulamaya yö-
nelik atılan adımlar önemli sonuçlar
vermiştir. Bu çerçevede son yıllarda
sendika üye sayılarında önemli artışlar olmuş ve Anayasa Mahkemesinin
kararları ile de mevzuatta yapılması
talep edilen açılış kriterleri ile ilgili değişiklikler büyük oranda karşılanmıştır. Son dönemde yapılan gayrı resmi
görüşmelerde, 2016 yılı itibariyle 19.
Fasıldaki ilerlemelerin yeniden ele
alınması ve kapsamlı bir değerlendirme yapılması konusu da gündeme gelmiş bulunmaktadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu alandaki gelişmelerin devamı
ve daha ileri adımlar atılması yönünde iradesini ve kararlılığını ortaya
koymuş olup, 19. Faslın müzakerelere
açılması için ilgili tüm tarafların katılım ve katkılarına açık bir tutum içerisinde çalışmalarını sürdürmektedir.
19. FASIL MÜZAKERE SÜRECİ
TARAMA TOPLANTILARI (TANITICI) (AB Komisyonu Sunumları – Müktesebat tanıtımı)
↓
TARAMA TOPLANTILARI (AYRINTILI) (Türkiye Sunumu – Ulusal mevzuat tanıtımı)
↓
TARAMA SONU RAPORU (Komisyon tarafından hazırlanıp sunulmaktadır.)
↓
AÇILIŞ KRİTERLERİ (Karşılanması halinde müzakereler başlatılacaktır.)
↓
MÜZAKERELER
↓
MEVZUAT KARŞILAŞTIRMASI
↓
BOŞLUK (GAP) ANALİZİ (Ulusal Mevzuat ve AB Müktesebatı Karşılaştırması)
↓
MEVZUAT UYUM ÇALIŞMALARI
↓
UYGULAMALARIN TAKİBİ
Dipnotlar:
1- 19 no.lu Sosyal Politika ve İstihdam Faslının
Tarama Sürecine ilişkin belgelere Avrupa Birliği
Bakanlığı’nın
http://www.ab.gov.tr/index.
php?p=84&l=1 linkinden ulaşılabilmektedir.
2- 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Kanunu 7 Kasım 2012 tarihli ve 28460 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. http://
www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://
www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/11/20121107.
50
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/11/20121107.htm
3- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 11 Nisan 2012 tarih
ve 28261 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. http://www.resmigazete.gov.tr/
main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/
eskiler/2012/04/20120411.htm&main=http://www.
resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/04/20120411.htm
4- Anayasa Mahkemesinin 14/5/2015 Tarihli ve E:
2014/177, K: 2015/49 Sayılı Kararı, 11 Haziran 2015
tarihli ve 29383 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
5- İstihdam ve Reform Programı (ESRP) belgesine
ilişkin detaylı bilgi için bakınız: http://ikg.gov.tr/tr-tr/
abili%C5%9Fkileri/esrp.aspx
6- İstihdam ve Sosyal Yenilik Programına (EaSI)
ilişkin detaylı bilgi için bakınız: (Türkçe) http://ikg.
gov.tr/tr-tr/abili%C5%9Fkileri/easi.aspx, (İngilizce)
http://ec.europa.eu/social/main.jsp?catId=1081
Ender YORGANCILAR
Ege Bölgesi Sanayi Odası
Yönetim Kurulu Başkanı
Türkiye-AB İlişkilerinin Bugünkü Görünümü
Türkiye AB ilişkilerinde son dönemde yaşanan durgunluğun sektörünüzde faaliyet gösteren firmalar
üzerindeki etkileri konusunda bir
değerlendirme yapabilir misiniz?
1963 yılında başlayan AB adaylığı
sürecimiz, ülkemizin geleceği açısından en önem verilen dolayısıyla da en
çok tartışılan konulardan biridir. Özellikle 1987 yılında başlayan tam adaylık
sürecinin 2000’li yıllarda hız kazanması ve 2011 yılında AB Bakanlığı’nın
kurulması, konuyla ilgili çalışmalara
ve tartışmalara ivme kazandırmıştır.
Kökeni “Batılılaşma” adı altında
tarihimizin çok eski sayfalarına kadar uzanan, son yarım asırdır da AB
adaylığı adı altında devam eden bu
serüvenimiz, ülkemizde pek çok deği-
şimi de beraberinde getirmektedir. Bu
değişikliklerin en yaygın zeminini ise
ekonomimiz ve iş dünyamız üzerinde
gözlemliyoruz.
Özellikle 1996 yılında yürürlüğe
giren Gümrük Birliği Anlaşması, dış ticaret yapımızı başlı başına değiştiren,
firmalarımızın faaliyetlerini yoğun
biçimde AB’ye yönlendirdiği bir dönemin başlangıcını temsil etmektedir.
2000’li yıllarla birlikte, yatırım ve ticaret politikalarında geniş ölçüde serbestçi bir yaklaşımın benimsenmesi,
firmalarımızın AB ilişkilerini daha da
güçlendirmiştir.
AB fonlarının özellikle sivil toplum kuruluşları aracılığıyla, ülkemizde farklı alanlarda değerlendirilmesi,
adaylık sürecine ilişkin toplumsal al-
Son yıllarda AB ilişkilerinde durgunluğun başladığını ve adaylığının gerekliliğinin dahi sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu
durgunluğun sadece ulusal meselelerimiz sebebiyle oluşmadığını,
küresel ölçekteki değişimlerin de
bunda çok etkili olduğunu düşünüyorum.
gıyı yaygınlaştırmıştır. Avrupalılaşma
olgusu, artık sadece politikaların ve
aydın kesimin tartıştığı bir mesele olmaktan öteye taşınıp, halkımızın günlük meselelerinde dahi sıklıkla üzerinde görüş belirttiği bir konu haline
gelmiştir.
Ancak, son yıllarda AB ilişkilerinde
durgunluğun başladığını ve adaylığıİŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
51
nın gerekliliğinin dahi sorgulandığı
bir dönemden geçiyoruz. Ben bu durgunluğun sadece ulusal meselelerimiz
sebebiyle oluşmadığını, küresel ölçekteki değişimlerin de bunda çok etkili
olduğunu düşünüyorum.
Gerek küresel, gerekse ulusal ölçekteki bu değişim eğilimi, politika ve
ekonomi üzerinde şekillenmektedir.
ABD’nin 11 Eylül saldırıları sonrası Ortadoğu yaklaşımını yeniden belirlemesi ve günümüzde etkilerini dünya çapında hissettiğimiz Suriye iç Savaşı’na
kadar uzanması, AB’yi de kökünden
etkilemiştir. Özellikle mülteci krizi,
AB’nin gelecekte varlığının ne şekilde
devam edeceğine ilişkin tartışmaları
alevlendirmiştir.
Ekonomik bağlamda ise 2008 yılında başlayan ve etkileri hala devam
etmekte olan küresel ekonomik kriz,
AB’nin mali açıdan zorluklarla boğuşmasına ve gücünün sorgulanmasına
yol açmıştır. İspanya, Portekiz, Yunanistan gibi ülkelerin peşi sıra krizlerle
yüzleşip, iflasın eşiğine gelmeleri bu
durumun en somut göstergesidir.
Böyle çetrefilli bir süreçte, içsel
sarsıntı geçiren AB ile çatışmaların
durulmadığı Ortadoğu arasında köprü
işlevine sahip olmamız ulusal açıdan
oldukça yıpratıcıdır ve AB sürecinde
52
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
yaşadığımız durgunluğun temel sebeplerindendir. Diğer taraftan, küresel
ekonomik kriz kaçınılmaz biçimde ülkemizi de etkilemiş, AB sürecini durgunluğa iten bir başka sebep olmuştur.
Diğer taraftan, küresel gelişmeler
dahilinde AB’nin kendisinin de yeni
stratejiler geliştirmesi, Türkiye’ye bu
yeni süreçte biçilen rol hakkında da
endişelere sebep olmaktadır.
Çünkü küreselleşme süreci makas
değiştirerek derinleşiyor. Üretim ve dış
ticarette eksen kaymaları yaşanıyor.
AB ülkeleri trendleri tersine çevirmek,
üretimin doğuya kaydığı bir süreçte,
Batı’yı yeniden ön plana çıkarmak istiyor.
Transatlantik serbest ticaret anlaşması görüşmeleri bunun somut
bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
ABD’nin AB ve bazı Asya ülkeleri ile
önce TPP, ardından AB ile TTIP anlaşmaları, dünya ticaretinin %70’ini
kapsayacak olup, Türkiye’nin zarar
görmesine neden olabilecektir.
Transatlantik Ticaret Anlaşması
(TTIP), AB’nin küresel ölçekte geliştirmekte olduğu stratejilerin başını çekmektedir ve sektörlerimizi derinden
etkileyecektir. Zira, Gümrük Birliği sebebiyle ABD ülkemiz karşısında tek taraflı
ticari açıdan pek çok avantaj elde ede-
Transatlantik serbest ticaret anlaşması görüşmeleri bunun somut bir sonucu olarak karşımıza
çıkıyor. ABD’nin AB ve bazı Asya
ülkeleri ile önce TPP, ardından AB
ile TTIP anlaşmaları, dünya ticaretinin %70’ini kapsayacak olup,
Türkiye’nin zarar görmesine neden olabilecektir.
cektir. Bu bağlamda, bu anlaşma karşısında pasif kalmamız kabul edilemez bir
durum olduğundan, ülkemizin geleceği
için konu lehimize çevrilmelidir.
Almanya’da bir araştırma şirketi
tarafından söz konusu ortaklığın ülkelere olan etkileri analiz edilmiştir.
Gelişmiş ülkeler ve AB ülkeleri bu pastadan olumlu pay alırken, gelişmekte
olan ülkeler pastanın negatif tarafında
durmaktadır. Türkiye için de %2,5’luk
bir negatif etki öngörülmüştür. Kuşkusuz bu etki firmalarımıza direkt yansıyacak olup, Pazar konusunda firmalarımızı Afrika ve Ortadoğu ile sınırlı
bırakacaktır.
Diğer yandan, iş adamlarımızın yaşadığı bir vize sorunu vardır ki yıllardır,
işadamlarımız bu sıkıntıyı derinden yaşamaktadır. Gerek EBSO, gerekse TOBB
olarak ısrarla yeşil pasaport konusunda
kendi hükümetimize dahi bu talebimizi
AB’nin gerek siyasi ve toplumsal,
gerekse ekonomik standartlarından uzaklaşan politikaların dezavantajını bugün dahi yaşıyoruz.
kabul ettirmekte zorlanıyoruz. Ülkeye
döviz kazandıran, istihdam yaratan işadamının vize ile olan sınavı bir tezatlık
yaratmaktadır. AB’ye girememenin bu
noktada sıkıntısını yine işadamlarımız
çekmektedir.
AB’nin gerek siyasi ve toplumsal,
gerekse ekonomik standartlarından
uzaklaşan politikaların dezavantajını
bugün dahi yaşıyoruz. Yabancı yatırımcı, şu an Türkiye’ye farklı bir algı
ile yaklaşabilmektedir.
Küresel ve ulusal boyuttaki bu gelişmeler, AB’ye dahil olabilseydik, firmalarımızın göreceği zararı azaltmış olabileceğimiz tezini güçlendirmektedir.
Yeni dönemde Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden canlanacağı beklentileri dile getirilmektedir. Bu konuda sizin görüş ve önerileriniz neler
olabilir?
Yaşananların bize gösterdiği en
açık gerçek, Türkiye-AB ilişkilerinin
temelden yeniden ele alındığı ve sorgulandığı bir dönemden geçmekte olduğumuzdur. AB’ye adaylığın gerekliliğine duyulan inancın dahi yaygın
biçimde sarsıldığı bu dönemde, ilişkilerin tekrar canlandırılması tabii ki
kolay değildir.
AB ‘ye doğru 1963 yılında çıkılan
yolda kayda değer bir mesafe kat edilememesinin, Türk kesiminde de bıkkınlığa yol açtığını ve heyecanın kaybedildiği de bir gerçektir.
Önemli bir bölgesel güç olan Türkiye, AB’yi güçlendirecekken, AB’nin
de Türkiye için birçok noktada önemli bir çıpa olduğu inancındayım. Zira,
son açıklanan Türkiye’nin AB İlerleme
Raporu’nda, özellikle ülkemizdeki kutuplaşmanın arttığına ve reformlarda
duraklama yaşandığına dikkat çekilmekte, yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğüne duyulan endişeler dile getirilmektedir.
Bu bağlamda, AB nezdinde de
Türkiye’nin adaylık sürecine ilişkin
çekimserliğin arttığını gözlemliyoruz.
Nitekim, yine geçtiğimiz günlerde Merkel tarafından Türkiye’nin AB’ye tam
aday olmasının istenmediğinin alenen
ifade edilmesi de AB’nin Türkiye bakış
açısının esnekliğini kaybettiğinin bir
diğer göstergesidir.
Bu bağlamda, ilişkilerin tıkanma
noktasına geldiği ve adaylık sürecini
devam ettirmek istiyorsak yeni politikalar ışığında daha etkin bir strateji geliştirilmesi gerektiği aşikardır.
İlişkileri canlandırma anlamında her
şeyden önce siyasi ve ekonomik istik-
Sürdürülebilir ekonomik büyüme
modelini ve kalkınmayı gerçekleştirmemizin, ayrıca ihracatımızı
500 milyar Dolar düzeyine yükseltme amacına tekrar odaklanarak küresel ticari ilişkilerimizi
geliştirmemizin, AB ilişkilerimizi
canlandıracak en önemli yöntemler olarak görüyorum.
rarı tam olarak sağlamamız gerekmektedir. AB’nin aday ülkeleri arasındaki
birlikteliği sağlayan esas araç siyasi
değil mali birlikteliktir.
Son yıllarda döviz krizi yaşayan
üye ülkelerin Birlik’ten ayrılmayı ciddi biçimde değerlendirmeleri, AB’ye
aday olmasına rağmen Euro’ya hiçbir
zaman geçmemiş olan İngiltere’nin AB
üyeliğini referanduma götüreceğini
açıklaması gibi örnekler, mali birlikteliğin ülkeler arasındaki asıl tutkal
olduğunu göstermektedir.
Bu bağlamda, sürdürülebilir ekonomik büyüme modelini ve kalkınmayı
gerçekleştirmemizin, ayrıca ihracatımızı 500 milyar Dolar düzeyine yükseltme amacına tekrar odaklanarak küresel
ticari ilişkilerimizi geliştirmemizin, AB
ilişkilerimizi canlandıracak en önemli
yöntemler olarak görüyorum.
Ancak ekonomik güç kadar, politik
istikrarın sağlanması ve farklı alanlardaki bağımsızlığın azaldığına ilişkin endişelerin giderilmesi de büyük
önem taşımaktadır. Yargı ve basın özgürlüğünden taviz verilmesi, şüphesiz
ki AB ilişkilerinin daha da gerilemesine sebep olacaktır.
Ülkemizin; gerek ekonomik atılım
gerçekleştirmesi, gerekse AB sürecini
canlandırması sadece hükümetimizin
ve AB Bakanlığı’nın değil hepimizin
görevidir. Hepimiz bunu istemeliyiz.
Bu anlamda, konuya ilişkin farklı görüşlerimizi masaya yatırıp tartışmamız ve işbirliği geliştirmemiz, her birimizin sorumluluk duyması gereken
hususlar olmalıdır.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
53
Doç. Dr. Çiğdem NAS
İktisadi Kalkınma Vakfı
Genel Sekreteri
Türkiye’nin Avrupa Birliği Müzakereleri:
Bir Canlanma Mümkün mü?
Ülkemiz 1963 yılında girdiği Avrupa Topluluğu/Avrupa Birliği (AB)
ile yakınlaşma sürecinde uzun duraksamalar ve kesintilerle de olsa önemli aşamalar kat etti. 1996 itibariyle
başlayan Gümrük Birliğini, 1999 AB
adaylığı, yoğun bir reform süreci ve
nihayetinde 2005’te başlayan katılım
müzakereleri izledi. Ancak müzakereler daha başlamadan, “her ağacın
kurdu kendindendir” özdeyişinde olduğu gibi, sonradan çıkacak sorunların
tohumlarını içinde barındırıyordu.
Türkiye için müzakerelerin başlaması
kararı AB Konseyi tarafından 17 Aralık 2004 tarihinde alındığında, Güney
Kıbrıs Rum Yönetimi adanın tümünü
temsil ettiği kabul edilerek Birliğe üye
olmuştu. Bu da Türkiye’nin, meşru
olarak tanımadığı bir hükümetin üyesi
olduğu bir birlik ile üyelik müzakerelerine başlaması anlamına geliyordu.
Nitekim 3 Ekim 2005 itibariyle üyelik
54
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
müzakerelerinin resmen başlamasını takiben, süreç ilk darbeyi aldı ve
Türkiye’nin liman ve havaalanlarının
Güney Kıbrıs bandıralı taşıtlara açmayarak gümrük birliğini tüm AB üyelerine tam ve ayrımsız olarak uygulamadığı gerekçesi ile müzakerelerde 8 faslın
açılmaması ve hiçbir faslın geçici olarak kapatılmaması kararı alındı.
Öte yandan, AB içindeki dengeler
de değişmekteydi. AB’yi ileri bir entegrasyona taşıması beklenen ‘Anayasal
Antlaşma’nın Fransa ve Hollanda gibi
iki kurucu ülkede referandumlarda
reddedilmesi Birlik projesinin geleceği
açısından tehlike çanlarının çalmasına neden olmuştu. Avrupa halklarının
memnuniyetsizliği, kendilerini ilerlene entegrasyon sürecinden dışlanmış
hissetmeleri ve gelecekleri ile ilgili
kuşkular, federal bir Avrupa hayaline
sekte vurmuştu. AB’nin kendi iç krizi,
Kıbrıs sorunu çözülmeden, AB’de
Türkiye’nin üyeliğine yönelik irade tazelenmeden ve Türkiye’de de
reform ruhu yeniden canlanmadan sürecin hızlanması mümkün
gözükmüyor.
yeni üye alımına ve özellikle Türkiye
gibi büyük, farklı ve gelişmekte olan
bir ülkenin üyeliğine daha temkinli
yaklaşmalarına sebep oldu. Bunun
üzerine 2007’de üye olan Bulgaristan
ve Romanya’nın sorunları ve 2008
mali krizinin etkileri de eklenince, AB
uzak görüşlülüğünü ve vizyonunu iyice yitirdi ve iş sorunlarının çözümüne
odaklandı. Türkiye’nin üyeliği ise uzak
bir geleceğe ertelendi. AB’nin iki lider
ülkesi Fransa ve Almanya’da liderler,
Sarkozy ve Merkel ikilisi, popülist
baskılara uyarak, Türkiye’ye imtiyazlı
ortaklık adıyla alternatif bir ilişki öner-
2016’da görüşmelerin başlaması bekleniyor. Dünya Bankası tarafından hazırlanan ve Gümrük
Birliğini değerlendiren raporda
da öngörüldüğü üzere, Gümrük
Birliğinin güncellenmesi hem sorunların giderilmesi ve uzlaşmazlıkların çözümü, hem de Gümrük
Birliğinin yeni alanlara genişletilmesini gündeme getiriyor.
Kapsamı genişletilirken, üzerinde
durulan alanlar olarak tarım, hizmetler sektörleri ve kamu alımları
piyasası öne çıkmakta.
diler ve tam üyeliğine razı gelmediklerini belirttiler.
Bu dönemde AB’de aradığını bulamayan Türkiye’de reform sürecini yavaşlattı ve bölgesel liderlik arayışıyla
Orta Doğuya yöneldi. Ancak 2011 Arap
Baharı sonrasında iyice karışan bu
bölgedeki istikrarsızlık ve çatışmalardan olumsuz etkilenen Türkiye tekrar
AB ile ilişkileri canlandırma arayışına
girdi. AB ise, özellikle mülteci krizi ve
düzensiz göçün önlenmesi, enerji kaynaklarının Avrupa’ya ulaşması gibi
konularda Türkiye’nin işbirliğine ihtiyaç duydukça Türkiye’ye yöneldi ve
Türkiye’yi bir aday ülke olmaktan çok
bir ortak ülke olarak değerlendirmeye
başladı. Bunun yanında, Türkiye’de
medya ve ifade özgürlüğü, hukukun
üstünlüğü, siyasi kutuplaşma ve yargının bağımsızlığı gibi konulardaki
olumsuz gidişat AB tarafından ilerleme raporlarında ve zaman zaman yapılan açıklamalarda eleştirildi. Dolayısıyla, ilişkiler “bir dargın, bir barışık”
misali devam etti.
Türkiye’nin AB
Müzakerelerinde Son Gelişmeler
Türkiye’nin AB ile katılım müzakereleri 10 yılı aşkın bir süredir devam
ediyor ancak süreçte son fasıl Kasım
2013 tarihinde müzakerelere açıldı. O
tarihten bu yana ekonomik ve parasal
politika ile ilgili 17nci faslın müzakerelere açılması gündemde olmasına
rağmen, henüz bu gerçekleşmedi. Sürecin devamlılığı için AB tarafından
önerilen pozitif gündem kapsamında
teknik düzeyde bazı temaslar yapılırken, ekonomi, enerji ve ortak dış ve
2015 İlerleme Raporu 10 Kasım
tarihinde açıklandı. Seçimler sonrasında görev alan yeni hükümetin bu rapordaki uyarıları dikkate alarak, AB’ye katılım sürecini
canlandırması Türkiye’nin modernleşmesi ve kalkınması açısından önemli katkı sağlayacaktır.
güvenlik politikası gibi bazı konularda
üst düzey diyalogların da başlatılması
gündeme getirildi. Ancak bu önlemlerin hiçbiri müzakere sürecinin yerini
tutmuyor. Kıbrıs sorunu çözülmeden,
AB’de Türkiye’nin üyeliğine yönelik
irade tazelenmeden ve Türkiye’de de
reform ruhu yeniden canlanmadan
sürecin hızlanması mümkün gözükmüyor.
Öte yandan, Türkiye’nin AB katılım
müzakerelerindeki tıkanıklık, ikili işbirliği alanlarının bu kapsam dışında
ele alınmasını zorunlu hale getiriyor.
Öncelik arz eden alanlar ise vize, düzensiz göçün kontrolü ve Gümrük Birliğinin güncellenmesi olarak ortaya
çıkmakta. Türk vatandaşlarının AB ülkelerine girerken vize alma zorunlulu-
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
55
AB ve Türkiye arasında 16 Aralık
2013 tarihinde imzalanan geri kabul anlaşması, Türkiye’den geçerek AB’ye giriş yaptığı belirlenen
tüm yasadışı göçmenlerin iadesini öngörüyor ki özellikle Suriye ve
Irak’tan mülteci akınının giderek
yoğunlaştığı bir dönemde bu anlaşmanın uygulanması Türkiye’yi
önemli bir mesele ile karşı karşıya
bırakmakta.
ğu insani ve kültürel temaslar, turizm
ve en önemlisi iş bağlantıları açısından
önemli bir engel ve psikolojik bir bariyer oluşturuyor. Türkiye’nin vizelerin
kaldırılması yönündeki talebine karşı
AB ise geri kabul anlaşmasının imzalanmasını şart koştu ve içinde 72 kriteri barındıran bir yol haritası sundu.
Yani vizelerin kaldırılabilmesi için geri
kabul anlaşmasının uygulanması ve
yol haritasındaki kriterlerin karşılanması gerekecek. AB ve Türkiye arasında 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan
geri kabul anlaşması ise, Türkiye’den
geçerek AB’ye giriş yaptığı belirlenen
tüm yasadışı göçmenlerin iadesini öngörüyor ki özellikle Suriye ve Irak’tan
mülteci akınının giderek yoğunlaştığı
bir dönemde bu anlaşmanın uygulanması Türkiye’yi önemli bir mesele
ile karşı karşıya bırakmakta. AB’nin
56
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
taleplerini karşılayabilmesi ve vize
serbestini gerçekleştirebilmesi için
Türkiye’nin sınır kontrollerini güçlendirmesi, göçmenlerin barınması için
tesisler inşa etmesi, entegre bir sınır
gücü kurması, göçmen kaçakçılığı ile
daha etkin mücadele etmesi ve bunun
gibi birçok kriteri yerine getirmesi gerekli. Bu zorlu süreç yürürse, vizelerin
2017 yılına kadar kaldırılması bekleniyor ancak çıkması muhtemel olan
çeşitli zorluklar sebebiyle, bu tarihin
daha da gecikmesi mümkün.
Vize ve düzensiz göç ile mücadelenin yanında, müzakerelerin dışında ele alınan bir diğer öncelikli konu
ise Gümrük Birliği ile ilişkili. Gümrük
Birliğinin işleyişinden kaynaklanan
ulaştırma kotaları ve AB’nin üçüncü
ülkeler ile imzaladığı serbest ticaret
anlaşmaları gibi bazı sorunların uzun
süredir sürüncemede kalması ve gümrük birliğini güncel ihtiyaçlar doğrultusunda güncelleme gereği, yeni bir
süreci gündeme getirdi. Türkiye ve AB
Mayıs 2015 itibariyle Gümrük Birliğinin güncellenmesi sürecini başlattı.
Bu kapsamda iki tarafın ön çalışmaları
ve etki analizleri sonrasında 2016’da
görüşmelerin başlaması bekleniyor.
Dünya Bankası tarafından hazırlanan
ve Gümrük Birliğini değerlendiren raporda da öngörüldüğü üzere, Gümrük
3 milyar avro olarak ifade edilen
maddi desteğin yanında, AB’nin
Türkiye’ye sundukları AB katılım
müzakerelerinin yeni fasılların
açılması suretiyle hızlandırılması, Türk vatandaşları için vize
serbesti sürecinin öne çekilmesi,
Türkiye’ye güvenli ülke statüsü
verilmesi ve Türk liderlerin AB zirvelerine davet edilmesi.
Birliğinin güncellenmesi hem sorunların giderilmesi ve uzlaşmazlıkların çözümü, hem de Gümrük Birliğinin yeni
alanlara genişletilmesini gündeme getiriyor. Gümrük Birliğinin kapsamı genişletilirken, üzerinde durulan alanlar
olarak tarım, hizmetler sektörleri ve
kamu alımları piyasası öne çıkmakta.
Mülteci Krizi ve Türkiye-AB
İşbirliği: İlişkilerde Canlanma
Mümkün mü?
Türkiye ve AB ilişkilerinde son dönemde yaşanan mülteci krizi yeni bir
canlanmayı gündeme getirdi. Daha
önce görülmemiş ölçüde yoğun bir
mülteci ve göçmen akını ile karşı karşıya kalan AB, Türkiye’den bazı taleplerde bulunmuştu ve konuyu görüşmek
için AB yetkilileri ve Almanya Başbakanı Merkel Ekim ayında Türkiye’ye
gelmişti. Mülteci akınının kontrolünde
zorlanan ve göçü önlemek isteyen AB,
Suriye ve Iraklı göçmenlerin en fazla
geçiş yaptığı ülke olan Türkiye’yi bu
göçün önlenmesinde en önemli ortak
olarak değerlendiriyor. Bu süreçte AB,
Türkiye’den sınırlarını güçlendirmesi
ve göçmenlerin ülkeden çıkışını kontrol altına alması, Türkiye’de kurulacak
merkezlerde mevcut ve potansiyel
göçmenlerin tutulması, AB sınır ajansı
ile işbirliği yapması, göçmen kaçakçılığı ile daha iyi mücadele etmesi gibi
önlemler almasını bekliyor.
AB, mülteci ve göçmenleri AB sınırlarına ulaşmadan Türkiye’de tut-
Her koşulda Türkiye’nin, verilen
sözlerin takipçisi olması ve zaten
hak etmiş olduğu bazı kazanımların bir lütuf gibi sunulmasına
direnmesi gerek.
mayı ve Türkiye’nin ise göçmenleri
barındıracak, mümkün olduğunda geldikleri ülkelere iade edecek ve AB’ye
geçişlerini önleyecek bir mekanizma
oluşturmasını bekliyor. Türkiye’nin
bu kapasiteyi oluşturması için de yük
paylaşımına giderek Türkiye’ye sağladığı mali desteği artırmayı hedefliyor.
3 milyar avro olarak ifade edilen maddi desteğin yanında, AB’nin Türkiye’ye
sundukları ise şunlar: AB katılım müzakerelerinin yeni fasılların açılması
suretiyle hızlandırılması, Türk vatandaşları için vize serbesti sürecinin
öne çekilmesi, Türkiye’ye güvenli ülke
statüsü verilmesi ve Türk liderlerin AB
zirvelerine davet edilmesi.
AB bu süreçte Türkiye’yi ikna edebilmek için Ekim ayında yayınlanması
öngörülen ve Türkiye’de temel özgürlükler, hukukun üstünlüğü, yargının
bağımsızlığı ve basın özgürlüğü gibi
konularda oldukça eleştirel olan 2015
İlerleme Raporunun açıklanmasını 1
Kasım seçimleri sonrasına erteledi.
Rapor, en sonunda 10 Kasım tarihinde
açıklandı. Türkiye için AB üyelik hedefi tahmin edilemeyen bir geleceğe
ertelendiği için de bu rapor ve içindeki
eleştiriler beklendiği kadar ses getirmedi ve iktidar üzerinde reformlara
devam yönünde bir baskı oluşturamadı. Seçimler sonrasında görev alan
yeni hükümetin bu rapordaki uyarıları
dikkate alarak, AB’ye katılım sürecini
canlandırması Türkiye’nin modernleşmesi ve kalkınması açısından önemli
katkı sağlayacaktır.
Öte yandan, Türkiye ve AB arasında
mülteci eylem planı üzerinde devam
eden görüşmelerin yakın bir tarihte
sonuca bağlanması bekleniyor. AB’nin
vaatlerini yerine getirmesi için açılma-
sı öngörülen “Yargı ve Temel Haklar”,
“Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” gibi fasıllardaki GKRY blokajının kalkması,
vize serbesti sürecinde ise yol haritasında öngörülmüş olan kriterlerin
Türkiye tarafından yeterince yerine
getirildiğine hükmedilmesi gerekli.
Dolayısıyla, AB’nin bu konularda hızla
ilerleme sağlaması oldukça zor gözüküyor. Her koşulda Türkiye’nin, verilen sözlerin takipçisi olması ve zaten
hak etmiş olduğu bazı kazanımların
bir lütuf gibi sunulmasına direnmesi
gerek. Kıbrıs’ta devam eden ve olumu
bir şekilde sürdüğü belirtilen görüşmelerde sonuç alınması ise müzakere
sürecinde yeni fasılların açılmasına ve
geçici olarak kapatılabilmesine olanak
tanıyacak olumlu bir gelişme olabilir.
Türkiye’den çıkarak Ege adaları ve
Balkanlar rotaları üzerinden AB’ye
giden mülteci ve göçmen hareketlerinin kontrol altına alınması, göçmen
kaçakçılığı ile mücadele, yakın gelecekte ülkelerine dönme ihtimalleri
bulunmayan Türkiye’deki göçmenlerin barınma, çalışma, eğitim ve diğer
ihtiyaçlarının sağlanması, hukuki ve
idari düzenlemelerdeki eksikliklerin
giderilmesi gibi yeni hükümeti bekleyen zorlu çalışmalarda, AB’nin yeterli desteğinin alınması Türkiye’nin
de yararına olacaktır. Ancak iki taraf
arasında yeterli ve etkili bir işbirliğinin sağlanması için, AB’nin üzerine
düşen sorumluluğu üstlenmesi ve
Türkiye’yi sadece istenmeyen göçmenlerin tutulacağı bir depo, bir ara bölge
olarak görmemesi gerekir. Bu sürecin
Türkiye’nin tam üyelik perspektifi
içinde ele alınması şarttır.
Mülteci eylem planı ile ilgili gelişmelerin dışında, ülkemizin AB gündeminde öne çıkacak konular arasında
üyelik müzakerelerinin sürdürülmesi,
gümrük birliğinin revizyonu ve vize
liberalizasyonu yol haritasının takibi
yer alıyor. Doğusunda, güneyinde ve
kuzeydoğusunda savaşların, çatış-
İki taraf arasında yeterli ve etkili
bir işbirliğinin sağlanması için,
AB’nin üzerine düşen sorumluluğu üstlenmesi ve Türkiye’yi sadece istenmeyen göçmenlerin tutulacağı bir depo, bir ara bölge olarak
görmemesi gerekir. Bu sürecin
Türkiye’nin tam üyelik perspektifi
içinde ele alınması şarttır.
maların ve karışıklıkların devam ettiği Türkiye için AB süreci önemli bir
çıpa olmaya devam ediyor. AB’nin,
Türkiye için son derece gerekli olan
siyasi ve ekonomik reformların gerçekleştirilmesinde bir referans noktası, model ve itici güç konumu yeni
hükümet için de belirleyici olacak.
Türkiye’nin yakın gelecekte AB üyesi
olması mümkün gözükmese de, ticari,
sosyal ve ekonomik ilişkiler açısından
AB, Türkiye’nin en önemli ortaklarından olmaya devam edecek. Bu açıdan
müzakere sürecinin yeni fasılların
açılması suretiyle devam ettirilmesi,
gümrük birliğinin güncellenmesi ile
Türkiye’nin ticari ve ekonomik bağlarının güçlendirilmesi ve ekonomide
lig atlanması, vize muafiyetinin elde
edilmesi ile de AB ülkeleri ile sosyal
ve ticari bağlantıların geliştirilmesi
mümkün olacak. Son olarak, iletişim
stratejisine önem verilerek, içerde ve
dışarda kamuoylarını bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi ve sivil toplum
örgütleri ve ilgili ekonomik ve sosyal
aktörler ile birlikte çalışarak TürkiyeAB ilişkilerinde toplumsal desteğin
sağlaması, tüm bu süreçlerin olumlu
bir şekilde ilerlemesine büyük katkı
sağlayacaktır. Demokratikleşmesine
devam eden, kalkınma ve refah artışı yaratabilen, farklı siyasi hareketler
arasında uzlaşma sağlayabilen, kutuplaşmaları aşmış bir Türkiye hem
geleceğin Avrupası’nın şekillenmesine
daha fazla katkı sağlayabilecek, hem
de AB için çok daha fazla aranan bir
ortak ve potansiyel üye ülke olacaktır.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
57
Prof. Dr. Sübidey TOGAN
Bilkent Üniversitesi
İktisat Bölümü Öğretim Üyesi
Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı
Anlaşması’nın Türk Ekonomisi ve
Türkiye-AB İlişkileri Üzerindeki Muhtemel Etkileri
Avrupa Birliği (AB) ile Amerika
Birleşik Devletleri (ABD) arasında
8 Temmuz 2013 tarihinde başlayan
Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) görüşmelerinde 11. tur
Ekim 2015 sonu itibariyle tamamlanmış bulunmaktadır. TTIP çerçevesinde
gerçekleşen müzakerelerde üç temel
konu üzerinde durulmaktadır. Bunlar
piyasaya giriş koşullarının iyileştirilmesi, düzenlemelerde kooperasyonun
sağlanması, ve dış ticaret kurallarının
belirlenmesidir.
Piyasaya giriş koşullarının iyileştirilmesi için tarım ve sanayi malları
ticaretinde gümrük vergilerinin sıfırlanması; hizmet ticaretinin liberalleşmesi1; kamu ihalelerinin şeffaf, ayırım
gözetmeyen, etkin ve rekabete açık bir
58
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
şekilde düzenlenmesi ve piyasaya girişi zorlaştıran tüm uygulamalara son
verilmesi; ve menşe kurallarının kolay
anlaşılabilir ve sahtekarlığa neden olmayacak şekilde düzenlenerek ticareti
kolaylaştırması gerekecektir.
Düzenlemelerde kooperasyonun
sağlanması çerçevesinde ele alınan
konular teknik engellerin (TBTs) eliminasyonu ile gıda güvenliği, hayvan
ve bitki sağlığı (SPS) ile ilgili düzenlemelerde taraflar arasında uyumun
sağlanmasıdır. Sanayi malları ticaretinde TBT’lerle ilgili olarak standartlar, uygunluk değerlendirmeleri,
piyasa gözetimi ve denetimi ile ilgili
düzenlemelerde taraflar arasında uyumun sağlanması en önemli sorunlar
olarak görülmektedir. Gıda güvenliği,
hayvan sağlığı ve bitki sağlığı ile ilgili
düzenlemelerde uyumun sağlanması
tarım malları ticaretinde liberalizasyonu sağlamanın ön şartı niteliğindedir.2
Dış ticaret kuralları altında: gümrüklerin modernleştirilmesi ve ticaretin kolaylaştırılması; rekabet politikalarının ülkede rekabeti sağlayacak
şekilde düzenlenmesi; fikri ve sınai
mülkiyet haklarının yeterli düzeyde
korunması; işgücü ve çevre konularında tarafların uluslararası düzenlemelere uymaları; küçük ve orta ölçekli işletmeler ile ilgili kuralların dış ticaret
ve yabancı sermaye yatırımlarını arttıracak şekilde düzenlenmesi; yabancı
sermaye yatırımları mevzuatının liberalleşmesi; yatırımcı-devlet uyuşmazlıkları çözüm mekanizmalarının etkin
bir şekilde geliştirilmesi; devletler
arasında uyuşmazlıkları çözüm mekanizmalarının geliştirilmesi; ve enerji
ürünleri ve ham madde ticaretinin liberalleştirilmesi ile ilgili konular ele
alınmaktadır.
İşgücü ile ilgili uluslararası düzenlemeler altında Uluslararası Çalışma
Örgütü (ILO) tarafından geliştirilen
İnsanca İş kuralları ile Temel Çalışma
Standartları üzerinde durulurken çevre sorunları ile ilgili olarak tarafların
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi, Ozon Tabakasını
İncelten Maddelere İlişkin Montreal
Protokolü, ve Nesli Tehlike Altında
Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine ilişkin
Sözleşme hükümlerine ve benzer uluslararası sözleşmelerin hükümlerine
uyum sağlamaları beklenmektedir.3
Diğer taraftan yatırımcı-devlet uyuşmazlıklarını çözüm mekanizmasında
yatırımcılara belirli şartlar altında
yatırım yaptığı ülkenin otoritelerini
uluslararası mahkemelerdede yargılama yetkisi tanımaktadır. Bu şartlar
temelde en çok kayrılan ülke ve milli muamele ilkelerine uyulmaması;
kamu yararının söz konusu olmadığı
durumlarda haksız kamulaştırmaların
söz konusu olması; haksız ve adaletsiz
muamele ile karşılaşılması; ve sermaye transferlerinin garanti altına alınmamasıdır.4 Çok muğlak ifade edilmiş
olan bu şartların daha açık bir şekilde
yazılması gerekmektedir.
Yukardaki açıklamalar TTIP’in
gümrük vergisi indirimlerinden daha
çok düzenleyici konular ile dış ticaret kuralları üzerinde yoğunlaştığını
göstermektedir. TTIP müzakereleri
başarı ile tamamlandığında AB ile
ABD arasındaki tarım ve sanayi mallarında gümrük vergileri sıfırlanmış;
tarife dışı engeller kaldırılmış; hizmet
ticareti, kamu ihaleleri ve yabancı sermaye yatırımları liberalleşmiş; fikri ve
sınai mülkiyet hakları, işgücü, çevre,
dış ticaretin kolaylaştırılması, rekabet
politikaları, ve kamu iktisadi kuruluşları ile ilgili yeni kurallar belirlenmiş
olacaktır. Ayrıca yabancı sermaye yatırımları ile ilgili anlaşmazlıkların çözümü mekanizmasında yeni kurallar
geliştirilerek uygulamaya koyulacaktır. Böylece 21. yüzyılın dış ticaret kuralları büyük ölçüde belirlenmiş olacaktır. AB ve ABD’ye mal ihraç etmek
isteyen ülkelerin ilerde TTIP kurallarına uymaları beklenecek, söz konusu
kurallara uyulmaması durumunda bu
ülkelerin AB ve ABD’ye ihracatları AB
ve ABD otoriteleri tarafından kısıtlanacak, ve AB ve ABD’den bu ülkelere
yapılan doğrudan yabancı sermaye
yatırımları da olumsuz etkilenecektir.
TTIP Türkiye Açısından Neden
Önemli
Cari işlemlerde yüzde 5,8 oranında
açık veren ve uluslararası yatırım pozisyonu verilerine göre net dış borcun
GSMH ya oranı 2014 yılı sonu itibariyle
yüzde 55,2 olan Türkiye cari işlemlerde
sürdürülebilirliği sağlayabilmek için
ihracatını önemli oranlarda arttırmak
durumundadır. Ayrıca, Türkiye 2014
yılında 12,7 milyar Dolar tutan yabancı
sermaye yatırımlarını da zaman içinde
arttırmak istemektedir. Eğer önümüzdeki dönemlerde dış ticaretin kuralları
TTIP tarafından belirlenecek olur ve
Türkiye bu anlaşmalar çerçevesinde
belirlenecek olan kurallara uyum sağlayamaz ise Türkiye’nin AB ve ABD’ye
ihracatı ile bu ülkelerden Türkiye’ye
yapılan yabancı sermaye yatırımları
olumsuz etkilenebilecektir.
2014 yılında Türkiye’den AB ve
ABD’ye yapılan ihracat toplam ihracatın yüzde 47,5 ini, AB ve ABD’den
Türkiye’ye yapılan doğrudan yabancı
sermaye yatırımları Türkiye’ye yapılan toplam yabancı sermaye yatırımlarının yüzde 65,8 ini oluşturmakta
idi. Diğer taraftan Orta Doğu, Afrika,
Bağımsız Devletler Topluluğu ve Türk
Cumhuriyetleri pazarlarına yapılan
ihracat Türkiye için çok önemli olmasına rağmen bu pazarlar genelde istikrarlı pazarlar olarak görülmemektedir.
Irak, Suriye ve Mısır örneklerinde görüldüğü gibi bu pazarlara yapılan ihracat önemli ölçüde iktisadi faktörlerin
dışındaki faktörler tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla Türkiye açısından önemli olan ülkenin istikrarlı
ekonomilerdeki pazar payını arttırmasıdır. TTIP’in başarı ile tamamlanması
durumunda Türkiye AB ve ABD pazarlarındaki payını arttırabilmek için en
kısa zamanda TTIP kurallarına uyum
sağlamak durumundadır. Benzer durum AB ve ABD’den Türkiye›ye yapılacak olan yabancı sermaye yatırımları
için de geçerlidir.
Türkiye 1995 tarihli Gümrük Birliği
Kararı ile gümrüklerin modernleşmesi, teknik engellerin eliminasyonu,
rekabet politikalarının uygulanması,
ve sınai ve fikri mülkiyet haklarının
korunması konularında AB kurallarına büyük ölçüde uyum sağlamış bulunmaktadır. Ancak, aradan 19 yıl geçmesinde rağmenTürkiye hala gerekli
reformları, özellikle de teknik engeller, devlet yardımları, ve sınai ve fikri
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
59
mülkiyet haklarının korunması konularında tamamlayabilmiş değil.5 Diğer
taraftan,TTIP Gümrük Birliği›ne göre
piyasaya giriş koşullarının iyileştirilmesi, düzenlemelerde kooperasyon,
ve dış ticaret kuralları konularında
taraflar arasında uyumun sağlanması
gibi son derece zor olan konuları kapsamaktadır. Gümrük Birliği’nde uyum
sağlamak Türkiye için nerede ise 20
sene aldığına göre çok daha ayrıntılı
bir anlaşma olacak olan TTIP’e uyum
sağlamak belki daha da uzun bir süre
alabilecektir. Halbuki Türkiye hızla
söz konusu konularda TTIP kurallarına uyum sağlamak durumundadır.
TTIP kurallarına uyum sağlama konusunda Türkiye’nin en büyük handikapı
gerçekleştirilmesi gereken reformların
nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda yeterli bilgiye sahip olmamasıdır.
Bu durumda Türkiye›nin önünde ne
gibi alternatifler bulunmaktadır?
Türkiye için en iyi çözüm TTIP e
taraf olmaktır. Bu durumda Türkiye
hem AB’nin hem de ABD’nin bilgi birikiminden faydalanabilecek, ve yapısal
reformlar olarak adlandırılabilecek gerekli reformları gerçekleştirebilecektir. Ancak bunun kısa ve orta dönemde
mümkün olacağını beklemiyoruz. Tür-
60
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
kiye bir süre daha ev ödevini yapmak
durumunda kalacak gibi görünüyor.
Yani, Türkiye reform yapması gereken
konularda ne yapması gerektiğini öğrenmek ve gerekli politikaları nasıl uygulayabileceğini belirlemek durumundadır. Bu da zaman alacaktır. İkinci
en iyi çözüm Dünya Bankası’nın 2014
yılı içinde hazırlamış olduğu ‘TürkiyeAB Gümrük Birliği Değerlendirmesi’
raporunda belirtildiği üzere AB ile
ilişkileri geliştirmektir. Bu çerçevede
Türkiye raporda önerildiği şekilde AB
ile hizmetler, tarım ve kamu alımlarını kapsayacak yeni bir serbest ticaret
anlaşması (STA) imzalayabilir. Aşağıda kısaca bu ikinci alternatif üzerinde
duruyoruz.
AB ile Hizmet Ticaretini Kapsayacak bir STA’nın Yararları
Hizmet sektörü Türkiye’de GSYH
nın yüzde 65 ini, istihdamın ise yüzde
50 sini oluşturmaktadır. Dünya ticaretinin yüzde 20 sini teşkil eden hizmet
ticareti zaman içinde hızla artmaktadır. Hizmetler bir taraftan elektrik,
doğal gaz ve telekominikasyon gibi şebeke sektörlerini, diğer taraftan ulaştırma, finansal hizmetler ve dağıtım
gibi ara hizmet sektörlerini, son olarak
ta eğitim, sağlık ve turizm gibi nihai ta-
lep sektörlerini kapsamaktadır.
Yapılan çalışmalar hizmet sektörlerinde çeşitli engellerin bir çok ülkede yoğun olarak uygulandığını, buna
Türkiye’nin de dahil olduğunu göstermektedir. Engellerin yoğun olarak
uygulanması sonunda hizmet sektörlerinde maliyetler artmaktadır. Halbuki
mal ve hizmetlerde verimlilik ve ülkenin rekabet gücünün arttırılabilmesi
ulaştırma, dağıtım, telekomünikasyon
ve finansal hizmetlerin ucuz ve kaliteli
olarak sunulmasına bağlıdır. Dolayısıyla bu sektörlerde etkinliği arttırabilmek son derece önem kazanmaktadır.
Bu da büyük ölçüde sektörlerin liberalizasyonu ile gerçekleşebilir. İktisat
teorisi ve ampirik çalışmalar mal ticaretinde serbest ticaretin ülkelerin refah
düzeylerini arttırdığını göstermektedir.
Benzer durum hizmet ticareti için de
geçerlidir. Liberalizasyon sonunda hizmet sektörlerinde rekabetin artması
aynen mal ticaretinde olduğu gibi ülkelerin refah düzeylerini arttıracaktır.
AB’de hizmetlerin bir kısmı ayrıntılı AB direktifleri ile AB düzeyinde
düzenlenmektedir. Bu durum elektrik,
doğal gaz, finansal hizmetler, telekomünikasyon hizmetleri, ve ulaştırma
hizmetleri için geçerlidir. Diğer taraf-
tan dağıtım hizmetleri, iş yerleri ile
ilgili muhasebe ve hukuk danışmanlığı gibi hizmetler ile turizm hizmetleri
gibi hizmetler 2006/123/EC Direktifi
tarafından gene AB düzeyinde düzenlenmektedir. Diğer taraftan kamu
tarafından finanse edilen sağlık ve
eğitim gibi kamu hizmetleri ile kültürel hizmetlerde (müzik, kitap basımı,
film, televizyon) AB düzeyinde düzenlemeler bulunmamakta, bu hizmetler
ulusal düzeyde düzenlenmektedir. AB,
kamu tarafından finanse edilen sağlık
ve eğitim gibi kamu hizmetleri ile kültürel hizmetlerinin TTIP müzakerelerinde ele alınmasını istememektedir.
Türkiye açısından AB ile hizmet ticaretinin liberalizasyonunu sağlamak
büyük önem arz etmektedir. AB ile ABD
TTIP müzakerelerinde hizmet ticaretinin liberalizasyonunu sağlamak için
harmonizasyon, karşılıklı tanıma ve
karşılıklı denklik müzakere yöntemlerinden bazen birini başka zamanlarda
diğerini benimsemek durumundadır.
Bu durumda STA’da ele alınan hizmetler için AB ile Türkiye arasında serbest
dolaşım mümkün olabilecek, Türkiye
hizmet sektörlerinde verimliliği arttırarak rekabet gücünü arttırabilecek, ve
ABD Pazarına da giriş sorununu büyük
ölçüde çözmüş olacaktır. Dolayısıyla
tarafları hukuken bağlayacak olan hizmet sektörlerini kapsayacak bir STA
imzalanması Türkiye için çok önem
kazanmaktadır.
AB ile Tarım Sektörünü Kapsayacak bir STA’nın Yararları
Tarım sektöründe koruma oranları bilindiği üzere Türkiye’de çok yüksektir. Sektörün rekabete açılması
özellikle de AB ile serbest ticaretin imzalanacak STA çerçevesinde gerçekleştirilmesi sektörde etkinliği arttıracak,
ve ülkede refah kazançlarına neden
olacaktır. Ancak, Türkiye’nin AB ile tarım mallarında serbest ticareti gerçekleştirebilmesi için ülkenin AB Ortak
Tarım Politikası›nı benimsemesi ve
uygulaması, ve aynı zamanda bitki ve
hayvan sağlığı ile gıda güvenliği konularında AB mevzuatına tam uyum sağlaması ve bu mevzuatı uygulayabilmesi gerekecektir. Bu son derece zor olsa
da Türkiye bu konularda AB mevzuatına zamanla uyum sağlayabilirse ve
bu arada da TTIP görüşmeleri olumlu
sonuçlanırsa Türkiye tarım mallarında
hem AB hem de ABD pazarlarına giriş
konusunda büyük avantajlar sağlayabilir, ve bu ülkelere tarım malları ihracatını önemli oranlarda arttırabilir.
AB ile Kamu Alımlarını Kapsayacak bir STA’nın Yararları
Kamu alımlarında kurallar vergi
gelirlerinin nasıl harcanması gerektiği konusunu kapsamaktadır. Bilindiği üzere AB kamu alımlarının şeffaf,
etkin, rekabetçi ve iktisadi birimler
arasında fark gözetmeyen yöntemlerle
yapılmasını istemektedir. Türkiye’nin
AB ile kamu alımlarını da kapsayacak
bir STA imzalaması durumunda Türkiye kamu alımları konusunda AB’nin
kamu alımları kurallarını benimseyecektir. Bu duruda Türkiye bir taraftan
ülkedeki kaynakların etkin dağılımını
sağlarken diğer taraftan da Türk firmaları AB kamu alımları piyasasına
girebilecek, hem de TTIP görüşmelerinin başarılı bir şekilde tamamlanması
durumunda da büyük bir olasılıkla ile
ABD kamu alımları piyasasına da girebilecektir.
Sonuç
AB ile ABD arasındaki TTIP görüşmelerinin olumlu sonuçlanması durumunda 21. yüzyıl dünya ticaretinin kuralları TTIP tarafından belirlenecektir.
Türkiye TTIP kurallarına uyum sağlayamazsa gerçekleşecek olan gelişmelerden olumsuz etkilenecektir. Türkiye
TTIP’in etkilerini fırsata dönüştürebilmek için TTIP kurallarının tamamına
en kısa zamanda uyum sağlamak du-
rumundadır. Türkiye’nin handikapı
bu konularda yeterli bilgi birikimine
sahip olmamasıdır. AB ile ABD’nin bilgi birikiminden faydalanabilmek için
Türkiye’nin izleyebileceği bir yol en
kısa zamanda TTIP’e taraf olmaktır.
Ancak bunun kısa ve orta dönemde
mümkün olabileceğini beklemiyoruz.
Bu durumda Türkiye için kısa dönemde en iyi çözüm AB ile tarım, hizmetler
ve kamu alımlarını kapsayan bir STA
imzalamaktır. Türkiye bunu sağlamak
için gerekli girişimlerde bulunmalı, ve
STA’nın imzalanması durumunda Türkiye AB’ye ihracatını önemli oranlarda
arttırarak ülkenin dış borç sorununa
çözüm bulmuş olacak, ve ABD pazarına
da giriş imkanlarını arttırabilecektir.
Türkiye için bundan sonraki uzun
dönemli amaç ABD ile STA imzalamak
ve TTIP’e taraf olmak olmalıdır. Türkiye uzun dönemde TTIP kurallarının
tümüne uyum sağlayarak bu amacı
mutlaka gerçekleştirmek zorundadır.
Dipnotlar
1- AB’nin TTIP görüşmelerinde ABD tarafına hizmetlerin liberalizasyonu ile ilgili olarak sunduğu
öneri metni için AB Komisyonu’nun 2015 tarihli
‘Translatlantic Trade and Investment Partnership:
Trade in Services, Investment and E-Commerce’
çalışmasına bakınız.
2- AB’nin TTIP görüşmelerinde ABD tarafına TBT
ve SPS ile ilgili olarak sunduğu öneri metinleri için
AB Komisyonu’nun 2015 tarihli ‘Initial Provisions
for CHAPTER [ ] Regulatory Cooperation’, ‘Detailed Explanation on the EU Proposal for a Chapter
on Regulatory Cooperation’, ‘Technical Barriers to
Trade: Initial EU Position Paper’ ve Sanitary and
Phytosanitary Issues: Initial EU Position Paper’
çalışmalarına bakılabilir.
3- AB’nin TTIP görüşmelerinde ABD tarafına işgücü ve çevre sorunları ile ilgili olarak sunduğu
öneri metni için AB Komisyonu’nun 2014 tarihli
‘Trade and Sustainable Development Chapter/ Labour and Environment: EU Paper Outlining Key
Issues and Elements for Provisions in the TTIP’
çalışmasına bakınız.
4- AB’nin TTIP görüşmeleri çerçevesinde yatırımcı-devlet uyuşmazlıklarını çözüm mekanizması ile ilgili olarak hazırladığı 2014 tarihli
AB Komisyonu’nun ‘Investment Protection and
Investor-to-State Dispute Settlement in EU Agreements’ çalışmasına bakılabilir.
5- Bu konuda AB Komisyonu’nun 2015 yılı İlerleme Raporu’na bakılabilir.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
61
Prof. Dr. A.Halis AKDER
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ)
İktisat Bölümü Emekli Öğretim Üyesi
TTIP ve Türkiye Tarımı
Transatlantik Ticaret ve Yatırım
Ortaklığı (TTIP) AB ve ABD arasında
oluşturulmaya çalışılan dünyadaki en
büyük, tarımı da içeren serbest ticaret
anlaşmasının adı. İki ülkenin toplam
ticareti içinde küçük bir yer tutmasına rağmen tarım geçmişte de hep en
büyük sorunları yaratan, üzerinde anlaşması en zor sektör olmuştur. Zorlu
müzakereler henüz sonuçlanmadı, sürüyor. Anlaşma tamamlanmadığı için
üçüncü ülkelerin hatta ABD ya da AB
ile serbest ticaret ya da gümrük birliği
anlaşması olan ülkelerin de bu serbest
ticaret bölgesiyle nasıl ilişkilendirileceği henüz kesinleşmedi. Ama bu
potansiyel anlaşmanın gerçekleşmesi Türkiye’yi, AB ile yaptığı “Gümrük
Birliği” anlaşması nedeniyle doğrudan
etkileyecek. Eğer Türkiye aynı serbest
ticaret bölgesine dahil olamazsa kayıplarla karşılaşacaktır. ABD böyle bir
62
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
durumda Türkiye’ye AB üzerinden,
gümrük birliği kapsamındaki ürünleri gümrüksüz ihraç edebilecekken
Türkiye ABD’ye aynı ürün grubunda
gümrüksüz ihracatını yapamayacaktır
ve zaten başka ülkelerle yapılmış ve
yapılacak serbest ticaret anlaşmalarıyla birden çok genişleyecek çok önemli
bir oluşumun dışında kalacaktır. Başka değişle ABD ve AB aralarındaki ticareti liberalleştirdikleri ve buna katılan
yeni ülkeler ölçüsünde üçüncü ülkelerle yaptıkları her alandaki ticarette
azalma gözlemlenecektir. Bu sorunun
bir çözüm yolu Türkiye’nin AB ile
gümrük birliği kapsamını tarımla da
tamamlaması, böylelikle hem AB tam
üyeliği yolunda hem de TTIP’e katılmak üzere adım atmasıdır.
Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki şimdiki tarım ürünleri ticareti
“tercihli ticaret rejimi” olarak nitele-
TTIP müzakerelerinin en çetin
geçtiği, ve ABD kamuoyundan en
çok tepki alan konuların hemen
hepsi tarımla ilgili.
nebilir. Tercihli ticaret rejimi, tarım
sektörünün karşılıklı gümrüklerin
korunabildiği fakat gümrüklerin seçilmiş ürünlerde üçüncü ülkelere göre
karşılıklı daha düşük tutulduğu uygulamadır. Geçmişte Türkiye ile Avrupa
Birliği arasında tarım ürünleri için karşılıklı gümrük indirimleri uygulanmıştır, hatta Avrupa Birliği birçok ürünün
gümrüğünü sıfırlamıştır. Türkiye’nin
AB ile sürdürdüğü imalat sanayi ürünlerinin bir kısmının dış ticareti ise
1996’da oluşturulan “gümrük birliği” çerçevesinde yürümektedir. Hem
gümrük birliği hem de serbest ticaret
rejimleri gümrüklerin sıfırlanmasını öngörür. Aralarındaki ayırıcı fark,
gümrük birliğinde üçüncü ülkelere
karşı ortak bir tarife uygulanmasıdır.
Ayrıca serbest ticarette menşe kuralları geçerlidir. Başka değişle üçüncü bir
ülkeden ithal edilen ya da ithal edilen
girdilerle üretilen ürünler serbest ticaretin sağladığı gümrük indiriminden
yararlanamaz. Gümrük birliğinde ise
böyle bir kısıtlama yoktur.
AB ve Türkiye aralarında oluşturulmuş Gümrük Birliğini 2015 Mayıs
ayında aldıkları ortak bir kararla, mevcut işleyişten ortaya çıkan sorunları
ele almaya ve kapsamın genişletilmesini tartışmaya, değerlendirmeğe karar
verdiler. Kuşkusuz, TTIP üyeliği için
de gerekli olan böyle bir derinleşmenin, eğer gerçekleşirse tarım üzerine,
çok önemli etkileri olacaktır. AB Komisyonu bu konuda daha 2014 yılında
bir adım atarak Dünya Bankasına bir
rapor hazırlatmıştı. Raporda tarımın
tümünü kapsayacak bir serbest ticaret
anlaşmasının, gümrük birliğinin ya
da tam üyeliğin olası etkileri sayısal
tekniklerle ayrı ayrı değerlendirmesi yapılmıştır.1 Bu değerlendirmeler
sırasında TTIP konusunu değinilmiş
ancak raporda TTIP üyeliği ile ilgili bir
senaryoya yer verilmemiştir.
Söz konusu raporda tarım sektörü-
nün AB ile her türlü yakınlaşmasının,
ister serbest ticaret bölgesi, ister gümrük birliği ya da tam üyelik olsun, hem
Türkiye’nin hem de Avrupa Birliği’nin
avantajlı çıkacağı sonucuna varılmış.
Söylenmek istenen iki tarafta da iktisadi anlamda “refah artışı” gerçekleşeceğidir. Ancak refah artışı herkesin
beklentisini karşılıyor anlamına gelmiyor. Şu anda tarım ürünleri ticaretinde net ihracatçı olan Türkiye şimdiki
koşullarda Gümrük Birliğine giderse
net ithalatçı olacak. Söz konusu model
çalışması, Gümrük Birliği Türkiye için
“karlı olacak” diyorsa bunu tercüme
etmek lazım. Bazı gerekler karşılıklı yerine getirilirse, bunun bazı varsayımlar
altında karşılıklı refah artışı sağlaması
mümkün olur denmek isteniyor. Böyle
sayısal bir model çalışması bize ileride
olayların nasıl gerçekleşeceğini söylemiyor. Elimizdeki veriler ve bazı varsayımlar altında ileride olabileceklere
işaret ediyor. Böylelikle söz konusu sonuçların nasıl değiştirebileceğimizi de
düşünmemize yardımcı oluyor.
Türkiye’de şu an işlerlikte olan tarım gümrükleri oldukça yüksek, bunların yerine Avrupa Birliği’nin ortak
tarifesindeki göreli düşük gümrükleri
uygularsa bu Türkiye açısından sorun
Geçmişte Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tarım ürünleri için
karşılıklı gümrük indirimleri uygulanmıştır, hatta Avrupa Birliği
birçok ürünün gümrüğünü sıfırlamıştır.
yaratacaktır. Birincisi, bu indirim uygulandığı ölçüde Hazine gümrük vergisi gelirlerinden feragat etmiş olacak.
AB eskiden daha ucuza yapılan ithalatın bir kısmının yerini daha yüksek fiyatla dolduracak, başka değişle ithalat
maliyeti artabilecek. Dünya Bankası
raporu bu konulara hassasiyetle değiniyor. Gümrük Birliğinin gerçekleşmesi için yalnız gelirlerden feragat,
ithalat maliyetinin kısmen artması
yetmiyor. Eğer gümrükler AB ile aynı
düzeye inecekse Türkiye’nin mevcut
tarımsal destek sistemini de değiştirmesi gerekiyor. Şu anda Türkiye
sınırdaki gümrükleri yüksek tutarak
üreticiye tüketici üzerinden fiyat desteği sağlıyor. OECD’de üretici desteklerine bakarak Avrupa Birliği ile Türkiye
kıyaslanacak olursa 2013 yılı için, iki
tarafın da destek oranının aynı düzeyde ama destek kompozisyonlarının çok farklı olduğunu görülmektedir. Türkiye’nin desteklerinin önemli
bir kısmı gümrüklerle sağlandığı için
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
63
tarım ürünü fiyatları yüksek kalıyor.
Avrupa Birliği ise düşük kalan fiyatlarıyla Türkiye’yi etkileyen ikinci bir şey
daha yapıyor. AB artık başka ülkelerle
yapmakta olduğu serbest ticaret anlaşmalarının içine cesurca tarım ürünlerini de koyabiliyor. Çünkü üretimden
bağımsız desteklerle fiyatlarını daha
rekabetçi bir düzeye çekebildi.
Sektördeki olumsuzluklar giderilmek, ya da istenilen yöne çevrilmek
isteniyorsa konunun dinamik boyutu
öne çıkarılabilir. Türkiye’de üretilen
her tarım ürünü Avrupa Birliği içinde
de üretilebiliyor. Türkiye bir iki istisna
dışında onların üretmediği hiçbir şeyi
onlara satacak durumda değil. Başka
değişle Avrupa Birliği içinde her ürün
için çok rakibi var. Böyle bir ortamda
rekabet edebilmenin en önemli koşulu
verimlilik artışı sağlamak. Türkiye’nin
tarım konusundaki verimliliği Avrupa
Birliği içindeki ülkelere göre oldukça
düşük. Söz konusu verimlilik bazen
yanlış yorumlanıyor. Örneğin konu
her zaman toprak verimliliği değil.
İlgili ürünle üretimindeki en kıt faktörün verimliliği ya da toplam faktör
verimliliğini artırmak öncelikli olmalı.
Gümrük Birliğine başarılı bir giriş sağlansa bile, oradaki pozisyonu koruyabilmek için de, sürekli ilerleme, verim
artışı ve yenilik gerekecektir.
Türkiye’nin güçlü yanının, fırsat
alanının meyve sebze sektöründe, zayıf karnının ise hayvancılıkta olduğu
görülmektedir. Gümrük Birliği olursa
ithalatın en fazla artacağı alan büyük
ölçüde et, süt ürünleridir. Şimdiye kadar bu alt sektörde karşılıklı bir ticaret
oluşturulamadı. Türkiye 1960’lı yıllardan bu yana Avrupa Birliği’ne bir iki
istisna dışında, onlar da oldukça yakın zamanda, hayvan ürünü satamadı.
Bunun nedeni de Avrupa Birliği’nin
bu konudaki standartlarının yüksekliği. Gümrük Birliği olacaksa ya da
olabilmesi için Türkiye’nin AB standartlarına erişmesi gerekiyor, yalnız
64
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
mevzuat değişikliği ile değil, uygulamada da. Türkiye bu konuda olumlu
adımlar attı. İleriye dönük adımları
var. Ama eski stokta kalmış problemlerini temizlemek konusunda maddi
zorluklarla karşı karşıya kalacaktır.
Dünya Bankası söz konusu raporunda Türkiye’nin AB standartlarını sağlayabilmek için kaba bir tahminle iki
milyar Avroya ihtiyaç duyabileceğini
belirtiyor. Özetlenecek olursa, eğer
Türkiye Avrupa Birliği ile olan Gümrük Birliğine tarımı da katarak genişletmek isterse, mutlaka yüksek fiyatlı
tarımsal destek sistemini gözden geçirmeli yeniden düzenlemelidir. Böyle
değişiklikler aniden yapılırsa model
çalışmalarının öngöremeyeceği tahribata da neden olunabilir. Tarımda
teknolojik ilerleme, verimliliği artırma
konusunda atılım yapmak kaçınılmazdır. Böyle bir ilerlemenin gereksinim
duyulacağı en önemli alan hayvancılıktır. Türkiye’nin gıda konusundaki
mevzuat ve standartları yerine getirebilmek için çok ciddi altyapı yatırımlarına yönelmesi gerekmektedir.
Türkiye’de resmi söylemlerin bir
kısmı TTIP tartışmalarını ABD ile bir
serbest ticaret anlaşması yapılabilmesine odaklamaktadır. Bunun ticaret
sapmasının önüne geçecek kestirme
bir yol olduğu ileri sürülüyor. TTIP müzakereleri henüz sonuçlanmadı onun
için kesin bir şey söylemek mümkün
değil. Ancak TTIP’e yalnız sanayi ile,
tarımı dışarıda bırakarak girme olasılığının düşük olduğuna işaret edilebilir. TTIP büyük olasılıkla yalnız kağıt
üzerinde bir anlaşmayla sonuçlanmayacak, işleyebilmesi için kendine özgü
oluşturulacak kurumlarla işlerlik kazanacaktır. Başka değişle TTIP öncesi
ABD ile bir serbest ticaret anlaşması
yapılabilse bile bu Türkiye’nin TTIP’e
girmesini kolaylaştırır ancak “TTIP
üyeliği” sağlamaz. Türkiye’nin TTIP’le
nasıl ilişkilendirileceği, diğer benzer ülkelerle, örneğin AB ve ABD ile
Gümrük Birliği için Türkiye tarımsal desteklerini değiştirmek, yeniden ele almak zorunda kalacak.
TTIP için bunu tekrarlamak zorunda kalabilir, çünkü Avrupa’daki tarımsal koruma Amerika’dan
daha yüksek.
gümrük birliği olan Norveç, İsviçre,
Kanada, Meksika’yla birlikte, Avrupa
Birliği ve Amerika arasında TTIP’in
menşe kuralları müzakerelerinde ele
alınacaktır. Söz konusu müzakerelere
Türkiye’nin aktif katılımı ise şimdilik
pek mümkün görünmüyor. Ayrıca pratikte Türkiye ve AB arasındaki Gümrük
Birliğinin derinleştirilmesi müzakerelerinin daha önce gerçekleşeceği artık
biliniyor.
Türkiye’nin yukarıda dile getirilen
AB ile tarımı da içeren Gümrük Birliği oluşturma güçlüklerini aştığını,
ticaretini başarıyla sürdürdüğü varsayımı altında TTIP’in tarım açısından
hangi yeni sorunlara, fırsatlara neden
olabileceği sorulabilir. Genel olarak
bakıldığında AB’nin tarım ürünlerinden aldığı gümrük oranı 2012 yılında
(ad valorem) %13.8 ve ABD’nin %4.9,
2011 de Türkiye %41.7 (İmalat sanayi
için %4.8). Buna göre Türkiye’nin AB
ile Gümrük Birliği için korumasını üye
28 üye karşısında sıfırlayıp, diğer ülkeler karşısında % 13’e indirmesi, TTIP
için ABD ile de gümrüklerini ayrıca sıfırlaması (gümrüklerin sıfırlanması bir
takvime bağlanabilir) üçüncü ülkelere
karşı korumasını müzakerelerin nasıl
sonuçlanacağına göre yüzde on-dört
ile yüzde beş arasında bir orana indirmesi beklenebilir. Ancak genel oranlar
yanıltıcı olabilir. ABD tarım ürünleri
ithalatının % 33’den, AB de %32’sinden hiç gümrük almamaktadır. Buna
karşılık bazı ürünlerin gümrükleri ortalamanın çok üstündedir. Ancak genel mal gruplarının hemen hepsinde
AB koruma oranları ABD’nin üzerindedir. Türkiye’nin Gümrük Birliğin-
den TTIP’e geçiş yapması durumunda
hemen hemen her alanda korumasını
daha az ama yeniden azaltması kaçınılmaz görünüyor. Başka değişle Gümrük Birliğinde karşılaşılacak sorunlarla TTIP’te yeniden karşılaşılacak.
TTIP müzakerelerinin en çetin
geçtiği, ve ABD kamuoyundan en çok
tepki alan konuların hemen hepsi tarımla ilgili. İki taraf da sağlıksız gıda
ihraç/ithal edileceği yönünde birbirini
suçlayan görüşlerinde ısrar ediyorlar.
Tartışmaların başında et üretiminde
kullanılan hormonlar ve yem katkıları
“ractopamine” geliyor. Mezbahalarda
kullanılan patojen azaltıcılar, klorin ve
laktik asit de aynı hararetle tartışılıyor.
Genetiğine müdahale edilmiş ürünler,
mısır, soya TTIP’ten önce de en çok
tartışılan konular arasındaydı. Gıda
hakları, gıda güvenilirliği, gıda kalitesi
ürünlerinin etiketlendirilmesi, tüketicinin bilgilendirilmesi bunlarla ilgili
standartlar, fikri mülkiyet hakları, coğrafi işaretler , şarap, peynir, et ürünlerinde markalaşmış coğrafi adların
korunması, “parmesan” peyniri gibi,
tartışmaların çetrefilleştiği alanlar.
Bu tartışmadan, daha çok müzakerelerin odaklandığı konulardan, fark
edilmesi gereken, gümrük indirimi
Türkiye açısından çok önemliyse de AB
ve ABD için o denli önemli olmayacak.
Müzakerelerin odaklandığı konular
gıda standartları mevzuatının uyumu,
değiştirilmesi başka adıyla hala süren
tarife dışı engellerdir. Amaç tarife dışı
engelleri de kaldırmak değil mevcut
ya da yeni bir standartlardan birinin
kabul edilmesidir. Anlaşılan bu konuların çözümü açısından Dünya Ticaret
Örgütü’nün Bitki ve Hayvan Sağlığı
Anlaşması yetersiz kalmaktadır. Öte
yandan tarife dışı engellerin, normal
tarifelerden daha yüksek bir koruma
sağladıkları ölçülebilmektedir. Ancak
alışılmış uluslararası ticaret anlaşmalarının ötesinde TTIP’in yatırımcı şirketlerin devletler karşısındaki hukukuna
öncelikli bir yer vereceğini ileri sürenler
de az sayıda değil. Başka değişle gıda
zincirini oluşturan büyük gıda ürünleri
ve girdilerinin ticaretini yapan uluslararası şirketler TTIP ortamında tarım
politikalarını daha fazla belirleyebilecek, tarım politikalarını küreselleşme
yönünde etkileyebileceklerdir.
Türkiye standartlarını ve mevzuatı
bir kere Avrupa Birliği’ne uymak için
daha sonra bir kere daha TTIP için
değiştirmek zorunda kalabilir. Belki
zamanı geldiğinde bunlar için geçiş süreleri alınarak, pratik çözümler bulmak
da mümkün olacaktır. TTIP’in Türkiye açısından aşamalı bir süreç olacağı
anlaşılıyor. Ayrıca az sayıda ürün için
bile olsa belli bir uyum, örneğin ihracat
sübvansiyonlarının kaldırılması gündeme gelebilir hatta Dünya Ticaret Örgütünün Tarım Anlaşmasında olduğu
gibi iç desteklerde düzenleme, indirim
de söz konusu olabilir. Daha önce de
belirtildiği gibi Gümrük Birliği için Türkiye tarımsal desteklerini değiştirmek,
yeniden ele almak zorunda kalacak.
TTIP için bunu tekrarlamak zorunda
kalabilir, çünkü Avrupa’daki tarımsal
koruma Amerika’dan daha yüksek.
Ancak önemli konular değişmiyor her
aşamada, yoğun olarak hayvancılık alanında, yeni standartlara ve mevzuata
uyum sorunuyla karşılaşılıyor.
ABD ve AB arasındaki tarımdan
kaynaklanan tüm TTIP sorunları Doha
müzakereleri çerçevesinde de tartışılabilirdi. Bunu tercih etmemelerinin
nedeni, Doha yuvarlak masa anlayışıyla işleyen, çok taraflı bir müzakereydi, uyulacak bütün kurallar bütün
ülkelerin kabulü, onayıyla gerçekleşecekti. AB ve ABD müzakereler tıkandığında orada çözüm üretmeği tercih
etmediler. Gelişmekte olan ülkeleri
dışlayarak ikili bir müzakereyi TTIP’i
oluşturmayı tercih ettiler. Eğer AB ve
ABD kendi ortak ticaret standartlarını,
kurallarını oluşturabilirlerse, pazarlık güçleri artırmış olarak tekrar geri
dönüp, TTIP’in dışında kalanlara da
uluslararası çok taraflı anlaşmalarla
kendi standartlarını, mevzuatlarını
kabul ettirecek bir taktik içindeler.
Dipnot
1- Rapora Dünya Bankasının web sayfasından
erişmek mümkün:
http://www.worldbank.org/en/results/2014/09/03/eu-turkey-customs-union-twodecades-later
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
65
Doç. Dr. M. Murat ERDOĞAN
Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi
(HUGO) Müdürü
Türkiye-AB İlişkilerinde Mülteci Sorunlarının Yeri
Türkiye’nin 1959’da AET’ye “ortak
üyelik” başvurusu ile başlayan ilişki
süreci 56 yılını geride bıraktı. Kuşku
yok ki ne o günün AET’si bugünkü
AB, ne de o zamanın Türkiye’si bugünün Türkiye’si. 6 kurucu üyenin, yani
F.Almanya, Fransa, İtalya, Belçika,
Hollanda ve Lüksemburg’un kurduğu
AET, zamanla AT’ye ardından da AB’ye
dönüştü. “6’lar Avrupası”, “genişleme”
ve “derinleşme” adı verilen iki temel
strateji üzerine kurulan bir barış projesiydi. Bu süreç bütün eksiklerine rağmen başarı ile sürdürüldü ve bugün 28
üyeye ve 500 milyonu aşan bir nüfusa
sahip olan AB, dünyanın en yüksek refah, barış ve demokrasi alanına dönüştü. AB, dünya tarihinin daha iyisini ve
başarılısını görmediği bu entegrasyon
sürecinde, barışın ve zenginliğin yolunun, duygusal söylemler ve düşmanlık
yerine, işbirliği ve demokrasi olduğunu da ortaya koymuş oldu. Barış
ortamının ve ekonomik bağımlılıklar
üzerinden işbirliğinin ne kadar değerli
olduğu da görüldü.
Türkiye’nin AET-AT-AB ile olan ilişkisi 56 senede çok farklı öncelikler ve
değişiklikler ile devam etti. Her iki taraf da ilişkileri bütünüyle koparmayı
hiç istemedi ama tam entegrasyona
66
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
da şüphe ile baktı. Daha en başından
Türkiye için AB, üye olunması hedeflenen bir birlikten daha çok, kültürel
aidiyet (“Avrupalılık”), Soğuk Savaşın
“Batı” cephesi içinde yer alma, ekonomik işbirlikleri, Yunanistan’ın kontrol
edilmesi ve mali destekler alınması
hedeflenen bir birlik oldu. Trkiye’nin
Yunanistan başvurusu üzerine harekete geçerek yaptığı başvuru ile, hedefi Türkiye ile AET arasında “Gümrük
Birliği” oluşturulması olan Ankara Anlaşması 1963’de gerçekleşti ve “Ortaklık” kurulmuş oldu. O dönemin öncelikleri de beklentileri de Soğuk Savaş
dönemi koşullarına uygundu. Mesela
Türkiye’yi en çok Federal (Batı) Almanya destekliyordu. Türkiye’nin “Avrupalılığı” her platformda tartışılsa da
Batı ittifakı içinde kalması ve özellikle
de SSCB liderliğindeki Doğu Bloğuna
karşı bir koruma kalkanı rolünü oynaması önemseniyordu. Türkiye’nin
“stratejik önemi”, hem AB hem Türk
tarafının en çok sevdiği bağlantı noktasıydı. 1981’de bizde darbe yönetimi
varken Yunanistan AB üyesi oldu. AB
ile Türkiye arasındaki 1980 sonrasındaki süreç, büyük ölçüde –kuşku
AB’nin de izni ile- Yunanistan’ın kontrolünde gerçekleşti. Buna ilk önemli
karşı hamle, belki de Türkiye’nin AB
3 Ekim 2005 tarihinde Türkiye ile
AB arasında üyelik müzakereleri
başladı. Aradan geçen 10 yılda
üyelik yolunda Türkiye’ye AB’ye
yaklaşacağına, tam tersine uzaklaşma yaşandı. Bütün 56 yıllık süreç çok açık biçimde şunu gösteriyor ki, Türkiye’nin AB ile ilişkileri
çok büyük ölçüde AB’nin stratejik
ihtiyaçları çerçevesinde şekilleniyor, bundan sonraki sürecin de
böyle olacağı 2015 sonlarında Suriyeli sığınmacıların AB’ye akını
ile bir kez daha ortaya konuldu.
konusundaki ilk ciddi atağı olarak
1987’de T.Özal hükümetinin tam üyelik başvurusuydu. Bu hamle ile T.Özal,
sadece Yunanistan engelini aşmayı
değil, daha zengin, daha demokratik,
daha dışa açık bir Türkiye için AB’nin
önemini ortaya koymuş oluyordu. Ancak AB bu konudaki kararını açıklayamadan Berlin Duvarı yıkıldı, yepyeni
bir dünya ve yepyeni bir AB ile karşı
karşıya kaldık. AB bir anda bütün Doğu
ve Orta Avrupa ülkelerinin cazibe merkezi haline geldi. 1959’dan beri ortak
üye olan Türkiye ise paradoksal olarak AB’den uzaklaştırılmaya çalışıldı.
Türkiye’ye stratejik anlamda bağımlılı-
Türkiye Cumhuriyetinin 90 yıllık
geçmişinde toplam 2 milyon göç
alan –ama hemen hepsi Türk soylu Türkçe bilen ve daha başından
yerleştirmeye tabii tutulan kişiler
olan- Türkiye, çok ama çok daha
ciddi bir krizle karşı karşıyadır.
Bunun farkında olunduğuna dair
çok fazla ipucu da görülmemektedir. Hala konuyu “geçicilik”
çerçevesinde ele alan genel yaklaşım, yasal ve idari yapıya da yansıtmaktadır.
ğı ortadan kalkan AB, artık kültür Avrupa’sını kurma heyecanına kapıldı.
Avrupanın önde gelen pek çok muhafazakar politikacısı artık daha cesurdu
ve onlar için Türkiye’nin AB içinde
yeri yoktu, çünkü AB aynı zamanda
kültürel bir birlikti ve Türkiye buna ait
değildi. Buna rağmen Türkiye ile AB
arasında 1973 Katma Protokol ile takvime bağlanan ve 22 yılda tamamlanması öngörülen Gümrük Birliği (sadece sanayi mallarında da olsa) 1995’de
oluşturuldu. Türkiye, üye olmadığı bir
birliğin Gümrük Birliğinde olmanın
nasıl sakıncalar taşıdığını biliyor ama
-eğer Gümrük Birliğine girersek, üye-
likten de dışlanamayız- düşüncesi ile
siyasi bir risk alıyordu. Ama gelişmeler
öyle olmadı. 1995 sonundaki Gümrük
Birliği’ne rağmen 1997’de AB genişleme stratejisinde aralarında Kıbrıs Rum
Kesimi, Romanya, Bulgaristan’ın da
olduğu 12 ülke dahildi, ama Türkiye
bu listede yoktu. Avrupa’nın, başını
Alman Şansölye Kohl’ün çektiği “kültüristleri” Türkiye’nin AB içinde yeri
olmadığına dair düşüncelerini somutlaştırmışlardı. Yaşanan kriz, 1998’de
Almanya’da Kohl’ün seçimlerde yenilmesi, yerine Schröder-Fisher ikilisinin iktidara gelmesi, ABD’nin yeni
stratejik kaygılarla AB’ye yaptığı baskı
ve Türkiye’deki terör örgütünün liderini büyükelçiliğinde saklayan ve bunu
“elinde patlatan” Yunanistan’ın artık
direnemeyecek hale gelmesi ile Aralık
1999’da Helsinki’de aşıldı ve Türkiye
resmen AB’ye aday ülkeler arasında
sayıldı. Aralık 2004’de AB Zirvesinde
alınan karar neticesinde 3 Ekim 2005
tarihinde de Türkiye ile AB arasında
üyelik müzakereleri başladı. Ama müzakereler Kıbrıs konusundaki derin
görüş ayrılıkları ve Merkel-Sarkozy
ikilisinin Türkiye konusundaki olumsuz tavırları ile çok kısa zaman içinde
tıkandı. Aradan geçen 10 yılda üyelik
Türkiye’nin 1951 Cenevre Konvansiyonuna “coğrafi kısıtlama” koyması ve böylece sadece
Avrupa’dan gelenleri “mülteci”
olarak kabul etmesi, uzun yıllardır tartışılmaktadır.
yolunda Türkiye’ye AB’ye yaklaşacağına, tam tersine uzaklaşma yaşandı.
Bütün 56 yıllık süreç çok açık biçimde
şunu gösteriyor ki, Türkiye’nin AB ile
ilişkileri çok büyük ölçüde AB’nin stratejik ihtiyaçları çerçevesinde şekilleniyor, bundan sonraki sürecin de böyle
olacağı 2015 sonlarında Suriyeli sığınmacıların AB’ye akını ile bir kez daha
ortaya konuldu.
Türkiye ile AB ilişkilerinin 2016
ve sonrasındaki en önemli konu başlıklarından bir isinin Suriyeliler, daha
genel anlamda mülteciler konusu olacağını tahmin etmek zor değildir. Dünyanın 2. Dünya Savaşı sonrasında yaşadığı en büyük insani krizin boyutları
her geçen gün artarak devam ediyor.
Nisan 2011’den itibaren Suriye’den
başlayan kaçış, hayal dahi edilemeyecek ve bütün Avrupalıları tedirgin edecek sayılara ulaştı. Beş yıla yaklaşan
krizde 250 bini aşkın insan, en vahşi
şekillerde hayatını kaybetti; bir milyon
civarındaki insan yaralandı; 2011’de
nüfusu 21 milyon olan Suriye’den 5
milyonu aşkın insan ülkesinden kaçtı. Ülke içinde de en az 6-7 milyon kişi
daha güvenli bölgelere ulaşmak için
yer değiştirmek zorunda kaldı. Suriyelilerin en büyük bölümü Türkiye’de
bulunuyor. Aralık 2015 itibari ile Türkiye’deki kayıt altına alınmış Suriyelilerin sayısı 2 milyon 350 bine ulaş-
Türkiye ile AB arasındaki üyelik müzakerelerinde de bu husus
sıklıkla gündeme gelmekte ve
Türkiye bu çekinceyi kaldırmayı
taahhüt etse de üyelik sürecindeki somut gelişmelere bağlayarak
ertelemektedir.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
67
AB için artık demokratik bir Türkiye’dense, AB’yi mültecilerden
koruyan istikrarlı bir Türkiye
daha öncelikli olmaya başlamış
görünmektedir. Bunun sakıncalarının Türkiye tarafından tekrar
değerlendirilmesi gerekmektedir.
mıştır. Kayıt dışındakiler ile birlikte
bu sayının 2,5 milyonun üzerinde olduğu anlaşılmaktadır.1 Devam eden ve
her geçen gün daha da karmaşıklaşan
Suriye’deki savaşın doğrudan en çok
etkilediği ülkelerin başında Türkiye
gelmektedir. Türkiye ile Suriye arasındaki önemli bölümünün kontrolü son
derece zor olan 911 km’lik sınır ve savaşın devam etmesi, Türkiye’ye girişlerin de Türkiye üzerinden Avrupa’ya
geçişlerin de yoğun bir biçimde devam etmesine neden olmaktadır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliği’nin (BMMYK) açıklamalarının da teyit ettiği gibi, Türkiye 2014
ortalarından itibaren dünyada en fazla
mülteci barındıran ülke haline gelmiştir. Krizin uzaması ve sayıların artması
ile Türkiye’deki ve diğer ülkelerdeki
Suriyeliler konusu artık son derece
68
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
önemli bir stratejik işbirliği zorunluluğu doğurmuştur. Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin bütün dönemlerdeki en
önemli zemini olan –Batının güvenliği
için- stratejik işbirliği konusu yeniden
gündeme geldi. 2011-2014 arasında
neredeyse krizi görmemezlikten gelen AB, 2015’de gerçekle yüzleşmek
zorunda kaldı. 2015 yılında 1 milyonu
aşkın Suriyeli ve onların araladığı kapıdan Avrupa’ya ulaşan ve ulaşmaya
çalışan Afgan, Irak, Pakistan, İran vd
ülkelerden gelen mültecinin Türkiye
üzerinden Avrupa ülkelerine ulaşması
ile Türkiye-AB arasındaki ilişkiler yeniden “stratejik ihtiyaçlar” çerçevesinde canlandı.
AB ile Türkiye arasındaki mülteci
politikasına geçmeden önce ana hatları ile yaşanılan Suriyeliler krizine
bakmak gerekmektedir. Türkiye Nisan
2011’den bu yana temel insan haklarına ve evrensel ilkelere uyumlu olarak
ülkelerinden savaştan kaçan Suriyelileri “açık kapı politikası” çerçevesinde
kabul etmektedir. Ancak başlangıçta
ne bu krizin bu kadar uzun süreceği ve ne de bu kadar çok Suriyelinin
Türkiye’ye ve diğer ülkelere gideceği
2015 yılında 1 milyonu aşkın Suriyeli ve onların araladığı kapıdan
gelen mültecinin Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine ulaşması
ile Türkiye-AB arasındaki ilişkiler
yeniden “stratejik ihtiyaçlar” çerçevesinde canlandı.
beklenmiyordu. Bu nedenle Nisan
2011’den 2013 ortalarına kadar merkezi bir kayıtlama yapılması ihtiyacı dahi
dikkate alınmadı. Suriye’deki rejimin
çok yakın zamanda yıkılacağına dair
beklenti, mültecilere bakışı da kamu
politikalarını da etkiledi. Önce okullarda, spor salonlarında barındırılan
Suriyelilerin sayısı arttıkça bir taraftan
adına “Barınma Merkezi” denilen yeni
kamplar kurulmaya başlandı, bir taraftan da kendi başlarının çaresine bakacaklarını ifade edilenler kendi hallerine bırakıldı. Aradan geçen 5 yıla yakın
sürede Türkiye’nin sınır bölgesindeki
10 ilde 25 kamp kuruldu. Dünyadaki
diğer mülteci kampları ile karşılaştırıldığında son derece yüksek bir standartta yapılan 6’sı konteyner, geri kalanı ise modern çadırlardan oluşan bu
kamplarda 270 bin kişilik bir toplam
kapasiteye ulaşıldı. Ancak Türkiye’ye
gelen Suriyelilerin kamplarda barınması da kısa sürede imkansız hale geldi. Kamplarda standartlar çok yüksek
olsa da, belirli bir süre aşılınca, kamplar adeta bir yarı-açık cezaevine dönüşmekte ve oradaki disiplinli hayat
da yaşayanları zorlamaktadır. Daha da
önemlisi kamplarda olanlar dışarıda
çalışma imkanlarından da yeterince
faydalanamamaktadırlar. Bu nedenle Türkiye’deki kamplarda daha önce
bulunan ve kendi isteği ile kamplar
dışına taşınan 500 bini aşkın Suriyeli
olduğu bilinmektedir.
Kamplar dikkat çekici olsa da
kamplardaki Suriyeliler, Türkiye’deki
Suriyeliler konusunun çok küçük bir
bölümünü oluşturmaktadır. Aralık
2015 itibari ile Türkiye’deki Suriye-
Türkiye’de en çok sayıda Suriyeli
Şanlıurfa’da yaşamaktadır. İkinci
sırada ise İstanbul gelmektedir.
Bu iki ili Hatay, Gaziantep, Adana, Kilis, Mersin, Mardin, İzmir
ve Kahramanmaraş takip etmektedir.
lilerin 260 bini, yani sadece % 10’u
kamplarda yaşamakta, geri kalan 2,2
milyonu aşkın Suriyeli Türkiye’nin
hemen bütün şehirlerine sağınmış
olarak kendi başlarının çaresine bakmaya çalışmaktadır. Türkiye’de en çok
sayıda Suriyeli Şanlıurfa’da yaşamaktadır. Resmi-kayıtlı sayı 350 bin olsa
da bu sayının -100 bini kamplarda
olmak üzere- 500 bin olduğu tahmin
edilmektedir. İkinci sırada ise İstanbul
gelmektedir. İstanbul’daki sayı 450
bin olarak tahmin edilmektedir. Bu
iki ili Hatay, Gaziantep, Adana, Kilis,
Mersin, Mardin, İzmir ve Kahramanmaraş takip etmektedir. Kilis gibi bazı
yerleşim yerlerinde Suriyelilerin sayısı yerel nüfusun sayısını aşmıştır. Her
ne kadar geçici koruma yönetmeliğine göre Suriyeliler kayıt yaptırdıkları
yerin dışına ancak izinle gitmelerine
müsaade edilse de çok güçlü bir yer
değiştirme –mobilizasyon- da dikkat
çekmektedir. Kayıtta başlangıçta yaşanan aksaklık, sürecin yönetilmesinde
oldukça önemli bir handikap yaratmıştır. Kayıtlama süreci hala devam
etmektedir ve hem kayıt altına alınamayan, kayıttan kaçınanlar, hem de
birden fazla yerde kaydolanların olduğu bilinmektedir. Ayrıca son bir yılda
Avrupa’ya Türkiye üzerinden giden
700 bini aşkın Suriyelinin Türkiye’deki kayıtlı sayılar içindeki payı da bilinememektedir.
Türkiye’de kayıt altına alınan Suriyelilerin % 54,5’i 18 yaş altındaki
çocuk ve gençlerden oluşmaktadır.
Bu yaklaşık olarak 1.3 milyon kişi
anlamına gelmektedir. Bunların içinde 0-4 yaş grubunda olanların sayısı
450-500 bin civarındadır ve en az 150
bin Suriyeli bebeğin Türkiye’de doğduğunu tahmin etmek zor değildir. Ancak daha önemli olan okul çağındaki
çocukların durumudur. Türkiye’deki
Suriyeliler içinde okul çağında olan
6-18 yaş arasındaki çocukların sayısı
600-800 bin olarak görünmektedir.
Bu çocukların kamplardakilerinin %
60-70’i, kamp dışındakilerin ise % 1520’si eğitim alabilmektedir. Bu eğitim
Arapça ve Suriye müfredatına göre
gönüllü öğretmenlerce verilmektedir.
Eğitimin kalitesi de ne yazık ki oldukça sorunlu görünmektedir. Ancak geriye kalan % 70-80 civarındaki çocuğun
okul hayatlarının kesilmesi kayıp kuşaklara ve geleceğe yönelik çok ciddi
sorunların ortaya çıkmasına zemin
yaratmaktadır. Bu çocukların artık
geri dönülmez bir biçimde Türkiye’de
kalacaklarından hareketle acilen yoğun Türkçe kurslarının ardından Türk
eğitim sistemi içine entegre edilmeleri
birinci öncelik olmalıdır. Türkiye’deki
Suriyeliler içinde eğitim seviyesinin
oldukça düşük olması da dikkat çekici
bir husustur. Türkiye’de kalmaları halinde, dil eğitiminin yanı-sıra meslek
eğitiminin de önemli bir öncelik olması gerekmektedir.
Türkiye’deki Suriyeliler konusundaki önemli sorunlardan birisi de çalışma hakları ile ilgilidir. Türkiye’deki
Suriyeliler “geçici koruma” statüsü
altında oldukları için çalışma hakları
henüz düzenlenememiştir. Oysa çok
uzun zamandır Türkiye’de yaşayan
Suriyeliler ilk altı aydan sonra çalışma hayatına katılmaya başlamıştır.
Türkiye’de en az 300 bin çalışan Suriyeli olduğu tahmin edilmektedir.
Bütün kitlesel göç akımlarında her
yerde yaşandığı gibi, işsizliğin çok
yüksek olduğu Türkiye’de de ortaya
çıkan bu yeni istihdam ihtiyacı endişe
yaratmaktadır. Ancak öte taraftan bu
insanların çalışma hakları olmaksızın
çalıştıkları da bir gerçektir. Üstelik bu
AB’den Türkiye’ye verilmesi planlanan 3 milyar €, bir strateji değil,
telaşla alınmış kısa vadeli bir karar olduğu anlaşılmaktadır. Daha
da önemlisi AB’nin tavrı, üyelik
müzakereleri yapılan bir ülke ile
kapsamlı işbirliği değil, sorunun
kenarında duran herhangi bir
ülke ile para karşılığı işbirliği izlenimi vermektedir.
durum kısa vadede ucuz işgücü kullanımı vesilesi ile bazı küçük-orta işyeri sahiplerini mutlu etmekle birlikte,
orta ve uzun vadede hem çok ciddi
bir emek sömürüsü ortaya çıkmakta
hem de asıl kaybeden Türk ekonomisi olmaktadır. TISK için tarafımızdan
yapılan kapsamlı çalışma da ortaya
konulduğu gibi, rekabet dengelerini
bozan, vergi toplanmasını engelleyen
ve çalışanların hiçbir güvencesi olmamasına neden olan kayıtdışılığın
ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Bunun için Türkiye’de sektörel ve bölgesel analizlerin devlet eliyle yeniden
yapılması ve daha da önemlisi “pastanın büyütülmesi” gerekmektedir.
Türkiye’nin Suriyeliler konusunda
4,5-5 yıldır ortaya koyduğu performans, hem toplum, hem de devlet bazında olağanüstü başarılıdır.2 Bunun
mutlaka kaydedilmesi gerekmektedir.
Ancak krizin geldiği yeni durum, daha
farklı ve kalıcılığı dikkate alan entegrasyon politikalarını zorunlu kılmaktadır. Bunun için de devlet katında
stratejik bir kararın alınması ve politikaların bu çerçevede geliştirilmesi
gerekmektedir. Bunun için yeni yasalidari düzenlemeler, kurumsal yapılanmalar ve başta AB olmak üzere pek çok
uluslararası kurum ve kuruluş ile işbirliği büyük önem taşımaktadır. Stratejik kararın alınmadığı ve/ya da alınıp
da toplumla paylaşılmadığı her gün,
kayıp yıllar olacaktır. Türkiye Cumhuriyetinin 90 yıllık geçmişinde toplam
2 milyon göç alan –ama hemen hepsi
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
69
Türkiye’de en az 300 bin çalışan
Suriyeli olduğu tahmin edilmektedir. Bütün kitlesel göç akımlarında her yerde yaşandığı gibi, işsizliğin çok yüksek olduğu Türkiye’de
de ortaya çıkan bu yeni istihdam
ihtiyacı endişe yaratmaktadır.
Türk soylu Türkçe bilen ve daha başından yerleştirmeye tabii tutulan kişiler
olan- Türkiye, çok ama çok daha ciddi
bir krizle karşı karşıyadır.3 Bunun farkında olunduğuna dair çok fazla ipucu da görülmemektedir. Hala konuyu
“geçicilik” çerçevesinde ele alan genel
yaklaşım, yasal ve idari yapıya da yansımaktadır.
Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin
kabul etmek gerekir ki önemli boyutu
stratejik gereklilikler, yani “güvenlik”
üzerine bina edilmektedir. Mülteci akını da bu güvenlik alanlarından birisidir. Son derece istikrarsız bir bölgenin
göbeğinde yer alan Türkiye’nin sınır
güvenliği ve mülteci politikası AB’yi
yakından ilgilendirmektedir. Bunun
70
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
ne kadar önemli olduğu son bir yılda
Türkiye üzerinden Avrupa’ya doğru
yaşanan akış ortaya çıkmıştır. Aslında
Suriyeliler krizi öncesinde de Türkiye
ile AB arasında entegre bir mülteci
politikası oluşturulması hususunda
işbirlikleri için çalışmalar yapıldı.
Zaten Türkiye ile AB arasındaki müzakere sürecinin ayrılmaz bir parçası
göç-mülteci yönetimi hususu oluşturmaktadır. Türkiye’nin göç yönetiminin
sivilleşmesi ve AB ile uyum içinde çalışması konusunda Türkiye’ye adaylık
statüsünün verildiği Aralık 1999’dan
bu yana sürekli olarak görüşmeler
yapılmakta ve mekanizmalar geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu çerçevede Türkiye’de göçmen ve mülteciler
konusunda uluslararası hukuk ve AB
mevzuatı ile uyumlu yeni bir yasal
ve idari düzenleme, Cenevre Konvansiyonuna koyduğu coğrafi çekinceyi
kaldırması ve AB ile geri kabul anlaşması yapması önemi hususlar olarak
ön plana çıkmıştır. Türkiye’nin 1951
Cenevre Konvansiyonuna “coğrafi kı-
Suriyelilerin en büyük bölümü
Türkiye’de bulunuyor. Aralık 2015
itibari ile Türkiye’deki kayıt altına alınmış Suriyelilerin sayısı 2
milyon 350 bine ulaşmıştır. Kayıt
dışındakiler ile birlikte bu sayının
2,5 milyonun üzerinde olduğu anlaşılmaktadır.
sıtlama” koyması ve böylece sadece
Avrupa’dan gelenleri “mülteci” olarak
kabul etmesi, uzun yıllardır tartışılmaktadır. Coğrafi çekinceyi hala sürdüren dünyada dört ülke kalmıştır:
Türkiye, Madagaskar, Kongo, Monako.
Türkiye’nin buradaki endişesi anlaşılır
bir endişedir. Eğer bu çekince kalkarsa dünyanın her tarafından insanlar
Türkiye’ye gelerek mülteci statüsü
talep edebilirler ve bu da uluslararası
işbirliğinin çalışmadığı bu alanda Türkiye için bir kontrol edilemez bir sürece dönüşebilir. Ancak zaman içinde bu
uygulamanın bir anlamı kalmadığı ortaya çıkmıştır. Yasal düzenlemelerimiz
çerçevesinde Avrupa dışından gelenlere resmen mülteci ya da sığınmacı denilmese de gerçekte Türkiye’de bugün
2,5 milyonu Suriye’den olmak üzere 3
milyonu aşkın fiili mülteci bulunmaktadır. Dolayısı ile bu çekincenin anlamı kalmamış, Türkiye’nin bu çekince ile korunamadığı da anlaşılmıştır.
Daha da önemlisi mülteci haklarının
işlememesi söz konusudur ki, bu çok
ciddi insan hakları ihlallerine neden
olmaktadır. Türkiye, 2013’de Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
ve 2014’de de bu yasadan hareketle
Geçici Koruma Yönetmeliği çıkarmış
olsa da temel mantık hala coğrafi çekincenin korunması şeklindedir. Bu
da sorunu azaltmamakta, büyütmektedir. Türkiye’deki Suriyelilere yasal
ve idari düzenlemelerimiz Türkiye’de
bir gelecek kurma imkanı vermemekte ve onları ya çaresizliğe ya da başka
ülkelere kaçmaya mahkum etmektedir. Türkiye ile AB arasındaki üyelik
müzakerelerinde de bu husus sıklıkla gündeme gelmekte ve Türkiye bu
çekinceyi kaldırmayı taahhüt etse de
üyelik sürecindeki somut gelişmelere
bağlayarak ertelemektedir.
AB’nin Türkiye ile ilişkilerinde “düzensiz göçün” engellenmesi önemli bir
başlık olarak sürekli gündemdedir. Yapılan çalışmalar özellikle “Arap Baharı” adı verilen süreçle daha da önemli
bir hale gelmiştir. AB, Arap Baharı
ve benzeri sosyal-siyasi hareketlerin
önemli etkilerinden birisinin AB’ye
yönelik göç dalgaları yaratacağının
da farkında olarak Türkiye ile işbirliğini öncelikli hale getirmiştir. AB’nin
üzerinde en ısrarla durduğu husus ise
“geri kabul anlaşmaları”dır. Bu anlaşmalar, Türkiye üzerinden AB’ye gittiği
anlaşılan ve “mülteci” niteliği taşımayan kişilerin Türkiye’ye iadesini öngörmektedir. Bu konuda Türkiye’nin
direncinin ve kaygılarının azaltılması
için de AB’nin Türkiye’ye teklifi, aslında 1963 Ankara Anlaşması ve 1970
Katma Protokole göre tamamen hukuksuz uygulanan T.C. Vatandaşlarına
yönelik vizenin önce kolaylaştırılması,
ardından da kaldırılmasıydı. Bu tartışma günümüzde de devam etmektedir. AB’nin son dönemde büyük bir
telaşla Türkiye ile uzlaşma ve ortak
önlemler alma çabası da bu çerçevede
değerlendirilmelidir. 2005’de kurulan
Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin Dış Sınırlarının Yönetimi için Operasyonel
İşbirliği Ajansı-FRONTEX ile Türkiye
arasındaki işbirliği 2012’den beri yapılmakta ancak yetersiz kalmaktadır.
Bu çerçevede yeni imkanları da yoğun
olarak tartışılmaktadır. Bu çalışmaların da “geri kabul” ile yakın bağlantısı
bulunmaktadır. Ancak müzakerelerin
zemininin güvenlik kaygıları olması,
AB-Türkiye ilişkilerinin daha kapsamlı
ve üyelik amaçlı olarak yürütülmesini
de arka plana itmektedir.
Türkiye ile AB arasında Kasım-
Aralık 2015’de ortaya konulan yeni
işbirliklerinin temelinde de Türkiye
üzerinden AB’ye giden mültecilerin
engellenmesi ve Türkiye’de kalmalarının sağlanması yer almaktadır. Ancak
AB’den Türkiye’ye verilmesi planlanan 3 milyar €, bir strateji değil, telaşla alınmış kısa vadeli bir karar olduğu
anlaşılmaktadır. Daha da önemlisi
AB’nin tavrı, üyelik müzakereleri yapılan bir ülke ile kapsamlı işbirliği değil,
sorunun kenarında duran herhangi bir
ülke ile para karşılığı işbirliği izlenimi
vermektedir. Bu durumun Soğuk Savaşı dönemi gibi Türkiye’ye bakıştaki
öncelikleri de etkilediği anlaşılmaktadır. AB için artık demokratik bir Türkiye’dense, AB’yi mültecilerden koruyan
istikrarlı bir Türkiye daha öncelikli olmaya başlamış görünmektedir. Bunun
sakıncalarının Türkiye tarafından tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin hem AB ile olan ilişkileri hem de Suriyelilerin kalıcılığı
konusundaki stratejik kararlarını vermesi, ilişkilerin seyrini belirleyecektir.
Mülteci baskısının yarattığı endişe her
ne kadar Türkiye’ye bir araç vermiş
gibi görülse de, bunun sürdürülebilir
olmadığı ve ilişkilerin bu zeminde yürütülmesinin mümkün olmadığı açıktır. Türkiye gerçekten AB üyesi olmak
istiyor, AB de Türkiye ile gerçekten
kapsamlı bir yakınlaşmayı hedefliyorsa, konu mali bir ilişkinin ötesinde ele
alınmalıdır. Kuşku yok ki ilişkilerde
artık mülteci politikalarının çok özel
bir yeri olacaktır. Bunun için de AB’nin
“biz 28 üye olarak karar alırız, Türkiye de uygular, gerekirse biraz da mali
destek veririz” tavrının ortadan kalması gerekmektedir. Bu kriz, 28+1’in
yakın ve samimi işbirliği ile çözülebilir. Türkiye ile AB ortak mülteci, sığınmacı, göçmen ve uyum politikaları
gerçekleştirmek ve sadece mali değil,
insani yük paylaşımında da makul bir
zemin yaratmak zorundadırlar. AB’nin
bütün dinamiklerini sarsan bu dev
Türkiye ile AB ortak mülteci, sığınmacı, göçmen ve uyum politikaları gerçekleştirmek ve sadece mali
değil, insani yük paylaşımında da
makul bir zemin yaratmak zorundadırlar. AB’nin bütün dinamiklerini sarsan bu dev kriz, samimiyeti
ve işbirliğini zorunlu kılmaktadır.
Bu konuda Türkiye’nin desteği
olmaksızın mesafe kaydetmek de
imkansızdır.
kriz, samimiyeti ve işbirliğini zorunlu
kılmaktadır. Bu konuda Türkiye’nin
desteği olmaksızın mesafe kaydetmek de imkansızdır. Suriyeliler krizi,
AB’nin karşılaştığı en ciddi krizlerden birisidir ve etkileri artarak devam
edecektir. AB kısa vadede istikrarı
önemseyebilir, ama orta ve uzun vadede Türkiye’nin demokratik yapısı ve
güçlü-dinamik ve AB ile entegre ekonomisinin varlığı, sürecin yönetimi
için kaçınılmazdır. Bugün Türkiye’nin
AB üyeliği hayal gibi görünse de, bir
çıkar birliği olan ve ortak akıl üzerine
kurulu AB’nin orta ve uzun vadede bu
konudaki tavrını değiştirmesi şaşırtıcı
olmayacaktır. “Bir musibet bin nasihatten iyidir” sözü şimdi AB içinde
de daha net yaşanmaktadır. Müreffeh,
barış içinde, demokratik bir Türkiye’yi
kurmak bu ülkenin insanlarının görevidir. Ancak AB’nin Türkiye konusundaki samimi tavrı; gelişmiş, demokratik, kendi sorunlarını kendisini çözen,
işleyen bir hukuk devletinin olduğu
bir Türkiye’nin kurulmasını da kolaylaşacaktır. Bunun en az üyelik kadar
değerli bir süreç olacağı açıktır.
Dipnotlar
1- Ayrıntılı ve güncel bilgiler için Bkz. M.Murat
Erdoğan-Can Ünver (2015) Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve
Önerileri, TİSK, Ankara.
2- Bkz. M.Murat Erdoğan (2015) Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum, Bilgi Üniv. Yayınevi,
İstanbul.
3- Bkz. M.Murat Erdoğan-Ayhan Kaya (2015)
Türkiye’nin Göç Tarihi: 14.Yüzyıldan 21. Yüzyıla
Türkiye’ye Göçler, Bilgi Üniv. Yayınevi, İstanbul.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
71
Sinan ÜLGEN
İstanbul Ekonomi Danışmanlık Yönetici Ortağı
Gümrük Birliğinin Derinleştirilmesi :
Türkiye’nin Ekonomik Dönüşüm Programı
İlk tasarımı yirmi yıl önce yapılan
Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliğinin artık kapsamının genişletilmesi ve derinleştirilmesine karar verilmiş
ve süreç başlamıştır. Mayıs 2015’te
sağlanan siyasi mutabakat sonrasında 2016 yılının ikinci yarısında resmi
müzakerelere geçilmesi beklenmektedir. 1995 yılında tamamlanan mevcut
Gümrük Birliğinden farklı olarak, yeni
Gümrük Birliği paketi sanayi ürünlerinin yanı sıra Türk ekonomisinin
yaklaşık % 70’ına tekabül eden hizmetler sektörünü de kapsayacaktır.
Ayrıca kamu ihaleleri ve devlet yardımları gibi yatay politika alanları ile
anlaşmazlıkların halline ilişkin yeni
kurumsal hükümler de içerecektir. Bu
açılardan bakıldığına, yenilenen Gümrük Birliğinin Türk ekonomisi ve dolayısıyla ekonomik aktörler bakımından
mevcut Gümrük Birliğinden daha derin sonuçları olacağı açıktır.
72
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
Derinleştirilmiş Gümrük Birliğinin
amacına Türk ekonomisinin AB Tek
Pazarı ile bütünleşmesi olarak bakılabilir. Aslında bu amaca 2005 yılında
başlanmış olan tam üyelik müzakerelerinin başarı ile sonuçlanması ile beraber ulaşılması hedeflenmişti. Ancak
tam üyelik müzakerelerinde muhtelif
engellerden dolayı yeterince ilerleme
kaydedilememiş olması, Türkiye ile
AB arasındaki ekonomik bütünleşmenin tam üyelik sürecinden ayrı ama
paralel ilerleyebilecek bir müzakere
turu ile birlikte kurgulanması yönünde bir iradenin oluşmasına imkan
tanımıştır. Tam da bu nedenle Türk
tarafı Gümrük Birliğinin derinleştirilmesi müzakerelerinin ayrıca başlatılmasına razı olmuştur. Ankara açısından bu kararı adeta zorunlu kılan bir
diğer gelişme ise AB ile ABD arasında
son olarak 11. Turu tamamlanan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı
Mayıs 2015’te sağlanan siyasi mutabakat sonrasında 2016 yılının
ikinci yarısında resmi müzakerelere geçilmesi beklenmektedir.
– TTIP görüşmeleridir. AB ile ABD arasında ortak bir yatırım ve ticaret alanı
oluşturmaya yönelik bu müzakerelere
Türkiye de haklı olarak taraf olmak istemektedir. Ancak Türkiye’nin TTIP’e
müstakbel üyeliği Gümrük Birliğinin
derinleştirilmesi suretiyle Türkiye’nin
AB Tek Pazarına dahil olması ile çok
daha kolaylaşacaktır.
Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi
ile sanayi ürünlerinin aksine bugüne
kadar uluslararası rekabetten büyük
ölçüde korunmuş olan hizmetler sektörünün AB rekabetine açılması söz
konusu olacaktır. Bu sayede örneğin
Ankara-Istanbul arasında AB menşeli
uçaklar da yolcu taşıyabilecek veya AB
bankaları BDDK’nın iznine tabi olma-
Yenilenen Gümrük Birliğinin Türk
ekonomisi ve dolayısıyla ekonomik aktörler bakımından mevcut
Gümrük Birliğinden daha derin
sonuçları olacağı açıktır.
dan Türkiye’de şube açabileceklerdir.
Benzer kolaylıklar Türk şirketlerinin
AB ülkelerinin ulusal pazarlarına erişimde sağlanacaktır. Hizmetler sektöründe pazar erişiminin karşılıklı olarak bu şekilde kolaylaştırılması, bütün
hizmetler sektörünün temel rekabet
dinamiklerini yakından etkileyecektir.
Gümrük Birliğinin güncellenmesi
ile birlikte ön planda yer alacak olan
mevzuat uyumu, rekabet dinamiklerinin yönünü belirleyecek olan bir diğer
özelliktir. AB Tek Pazarına dahil olabilmek için Gümrük Birliğinin kapsadığı
belli başlı politika alanlarında mevzuat uyum yükümlülüğünün üstlenilmesi gerekecektir. Daha farklı bir anlatımla, bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi
ile birlikte prensip olarak Türkiye’nin
bankacılık, ulaştırma, telekomünikasyon gibi birçok hizmet sektöründe AB
mevzuatını üstlenmesi gerekecektir.
Bu şekilde bir mevzuat uyum yü-
kümlülüğünün üstlenilmesi, ekonomik politikaları açısından da öngörülebilirliğin artırılmasına katkıda
bulunacaktır. Yatırım kararları bakımından büyük önem taşıyan gelecek mevzuata dair bir yol haritasının
ortaya çıkması yatırım ortamını da
iyileştirecektir. Belli başlı bütün bu
sektörlerde Türkiye’nin AB mevzuatını üstlenecek olması tam üyelik müzakereleri açısından bir avantaj oluşturmaktadır. Zira bütün bu alanlarda
Gümrük Birliğinin hayata geçirilmesi
için atılacak adımlar tam üyelik müzakerelerinin de daha hızlı ilerlemesine
olanak sağlayacaktır. Ancak mevzuat
uyumunun bütün bu olumlu yönlerine rağmen Türkiye gibi bir ülke için
kayda değer bir dezavantajı da bulunmaktadır. Türkiye henüz bir AB üyesi
olmadığından, söz konusu mevzuatın
oluşturulduğu, müzakere edildiği ve
zaman zaman oylandığı karar alma süreçlerine resmen dahil olamayacaktır.
Kendi siyasi iradesi dışında şekillenen
bu mevzuata, AB Tek Pazarı ile entegrasyon hedefi uğruna, uyma mükellefiyetinin üstlenmiş olmasının doğal
sonucu AB lehine bir siyasa bağımlılı-
Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi
ile sanayi ürünlerinin aksine bugüne kadar uluslararası rekabetten büyük ölçüde korunmuş olan
hizmetler sektörünün AB rekabetine açılması söz konusu olacaktır.
ğının yaratılması olacaktır. Bu nedenle, vurgulanan avantajlarına rağmen,
Gümrük Birliği müzakerelerinde mevzuat uyumu konusunda Türk tarafının daha esnek bir yaklaşım talebi ile
masaya oturacağını beklemek gerekir.
Bunun sonucu olarak bazı sektörlerde
mevzuat uyumu ilkesinin benimsenmesi diğer bazı sektörlerde ise mevzuat uyumu olmadan pazar erişimi
kolaylığı sağlanarak serbest ticarete
geçilmeye çalışılacağı ifade edilebilir.
Bu konunun müzakerelerin en zorlu
ve hassas boyutlarından birini teşkil
edeceği muhakkaktır.
Derinleştirilmiş Gümrük Birliğinin iş dünyası bakımından getireceği
bir diğer yenilik ise güncellenmiş bir
anlaşmazlıkların halli mekanizması
olacaktır. Mevcut Gümrük Birliği, anlaşmazlıkların halli için siyasi mutabakatı şart koşmaktadır. Bunun sonu-
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
73
Yeni anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile birlikte prensip olarak
Türkiye’nin bankacılık, ulaştırma, telekomünikasyon gibi birçok
hizmet sektöründe AB mevzuatını
üstlenmesi gerekecektir.
cu olarak görüş birliğinin oluşmadığı
hallerde anlaşmazlıklar da çözüme
kavuşturulamamaktadır. Taraflardan
herhangi biri, Türkiye veya AB, istemedikleri takdirde çözümü bloke edebilmektedir. Nitekim bu nedenle Gümrük Birliğinin işleyişine dair iki tarafın
da şikayet listesi gittikçe uzamaktadır.
Örneğin AB tarafı Türkiye’nin Gümrük
Birliğinin Kıbrıs’a genişletilmesine
dair protokolü yürürlüğe koyması hususunda başarılı olamamış keza Türkiye de AB’nin TIR kotalarına ilişkin kısıtlayıcı uygulamalarını son vermesini
sağlayamamıştır.
Derinleştirilmiş Gümrük Birliğinde anlaşmazlıkların halli için siyasi
mutabakat aranmayacaktır. Siyasi
düzeyde görüş birliğinin oluşamaması durumunda şikayetçi olan taraf
konuyu yargı, tahkim veya hakemliğe
taşıyabilecektir. Böylelikle sorunların
birikmeden çözüme kavuşturulmaları
mümkün hale gelecektir. Konunun iş
dünyası açısından önemi ise bu mekanizma sayesinde AB kurallarına aykırılık taşıyan uygulamaların artık şikayet konusu yapılabilecek olmasından
kaynaklanmaktadır. Örneğin bugüne
kadar kamunun piyasalarda rekabeti
bozucu kararları şikayet konusu yapılamamaktaydı. Örneğin belirli sektör veya firmalara münhasır olarak
verilen yardımlar, ilgili piyasalarda
rekabeti bozsalar bile denetim altına
alınamamaktaydı. Anlaşmazlıkların
halli mekanizması kamuyu bu tip uygulamalara son vermeye zorlayacaktır.
Veya AB ile uyum mükellefiyetinin
üstlenilmiş olduğu alanlarda AB müktesebatına aykırılık taşıyabilecek olan
kamu karar ve uygulamalarına da bu
74
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
kurumsal hükümler sayesinde son
verilmesi imkanı ortaya çıkacaktır.
Aynen insan hakları alanındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AIHM)
örneğinde olduğu gibi kamunun ekonomi alanındaki uygulamalarının denetimi için uluslararası yargı, tahkim
veya hakemlik kurumlarından yararlanılabilecektir. Ancak AIHM’den farklı olarak konunun yargıya taşınması
için iç hukuk yollarının tüketilmesi
gibi çözüme ulaşılmasını uzatan bir
şart olmayacaktır. Uluslararası tahkime, Türkiye ile AB arasında mutabakat
sağlanamaması durumunda gidilebilmesi esas olacaktır.
Bütün bu açılardan bakıldığında
Gümrük Birliğinin derinleştirilmesinin 2001 ekonomik reform programı
gibi uzun vadeli ve kapsamlı etkilerinin olacağını söylemek mümkündür.
Bu nedenle bu müzakereyi yürütecek
olan kamu kadar bu müzakerenin sonuçlarından etkilenecek olan iş dünyasının da bu sürece mümkün olduğu
kadar hazırlıklı olması önem taşımaktadır. İş dünyası bakımından ilk aşamada müzakerelerin takvim ve içeriğine belirginlik kazandırılması, ikinci
aşamada ise ilgili sektörler bakımından olası etkilerinin belirlenmesi
önemli olacaktır. Ekonomik etki değerlendirmesi olarak adlandırılabilecek
bu hazırlık çalışması bir taraftan sek-
İş dünyası bakımından ilk aşamada müzakerelerin takvim ve içeriğine belirginlik kazandırılması,
ikinci aşamada ise ilgili sektörler
bakımından olası etkilerinin belirlenmesi önemli olacaktır. Ekonomik etki değerlendirmesi olarak
adlandırılabilecek bu hazırlık çalışması bir taraftan sektör ve firmalarımızın bu büyük dönüşümü
gerçek anlamda bir rekabetçilik
avantajına çevirmeleri bakımından diğer taraftan ise AB ile böylesine geniş kapsamlı bir müzakereye oturacak olan kamu heyetinin
doğru bilgi ve tespitlerle desteklenmesi bakımından elzemdir.
tör ve firmalarımızın bu büyük dönüşümü gerçek anlamda bir rekabetçilik
avantajına çevirmeleri bakımından
diğer taraftan ise AB ile böylesine geniş kapsamlı bir müzakereye oturacak
olan kamu heyetinin doğru bilgi ve
tespitlerle desteklenmesi bakımından
elzemdir. Sonuçta Gümrük Birliğinin
derinleştirilmesi önümüzdeki yılların
dönüşüm potansiyeli en yüksek ekonomik programının dayanağını teşkil
edecektir. İş dünyasının da bu vizyonun paralelinde kendisini hazırlaması
Türkiye’nin arzuladığı ekonomik sıçramayı başarabilmesinin temel anahtarı
olacaktır.
AB’nin 2015 Sonbahar Ekonomi Raporu’ndan:
“Türkiye’de İşsizlik Artacak”
Avrupa Komisyonu 2015 Sonbahar Dönemi Ekonomik Görünüm Raporu’nu yayımladı. Rapor’un
Türkiye Ekonomisi’ni değerlendiren kısmının tercümesini okurlarımıza sunuyoruz.
TÜRKİYE
Zorlu koşullara rağmen ılımlı büyüme devam etmektedir. Düşük petrol
fiyatları, son çeyreklerde özel kesim iç
talebini artırmış, buna karşılık ihracat
düşmüştür. Hızla artan gıda fiyatları
ve kur devalüasyonundan geçiş, enflasyonu yüksek tek hanelerde tutmuştur.
TL’deki değer kaybı ihracatı desteklese
de, cari açığın GSYH’nin %6’sı düzeyinde kalmaya devam etmesi beklenmektedir. Siyasi belirsizlikle birlikte, hem
yerel, hem bölgesel olarak kötüleşen
güvenlik sorunları büyümeye yönelik
olumsuz riskleri oluşturmaktadır.
İç talep, büyümenin itici gücü
olarak geri dönmektedir.
GSYH’nin yıllık bazda %3,1 artmasıyla, 2015’in ilk yarısında Türkiye
ekonomisi ılımlı düzeyde büyümeye
devam etmiştir. Net ihracatın büyümeye en büyük katkıyı yaptığı geçen yıla
oranla bu yıl yurtiçi talebe dayalı büyümeye açık bir kayma olmuştur. Düşük
petrol fiyatları ve finansal koşulların
kolaylığı ile desteklenen tüketici harcamaları %5,1 artış göstermiştir. Özel
yatırımlar da, iki yıla yakın durgunluk
döneminden sonra %6,9 oranını geçmiştir. Daha güçlü ithalat artışı (%2,7)
ve daha zayıf ihracat (-%1,6) bileşkesine bağlı olarak, net ihracat, 2015’in
ilk altı ayındaki GSYH artışından 1,2
puan eksiltmiştir. Önemli bir sebep de,
düşük petrol fiyatlarının, özellikle Irak
ve Rusya gibi petrol üreten ülkelerin,
Türkiye ihracatına yönelik taleplerini
yavaşlatması olmuştur. Güncel ekonomik veriler, 2015’in ikinci yarısında daha yavaş bir büyümeye işaret
etmektedir. Kasım başındaki seçimler
nedeniyle devam eden siyasi belirsizlik, Türkiye içinde ve Suriye’de kötüleşen güvenlik sorunları ve Temmuz/
Ağustos dönemindeki küresel finansal
türbülans ile birlikte Eylül ayında tüketici güveni oldukça düşük seviyeye
inmiştir ve özellikle tüketici harcamaları yavaşlamaktadır.
Kur devalüasyonu ihracatı destekleyecektir.
Bu yıl dış sektörün, üretim artışını
frenleyeceğine ilişkin tahminlerin yerini 2016’da küçük bir pozitif büyüme
katkısı alacaktır. Bu durum, Ocak-Eylül 2015 döneminde Lira’nın %16 reel
efektif değer kaybına dayanmaktadır.
Türk mal ve hizmetlerine yönelik olarak, bununla ilişkili uluslararası rekabet gücü kazancı, en azından geçici
olarak ekonomiyi destekleyecektir.
İç talep tarafında, düşük petrol fiyatları etkisinin azalması, istikrarsız
güvenlik ortamı ve siyasi belirsizliğin
olumsuz etkileriyle birlikte tüketici
harcamalarının yavaşlayacağı tahmin edilmektedir. Zorlu ekonomi dışı
koşullara rağmen, gayri safi sabit sermaye oluşumunun, Türk iş dünyasının artan uluslararası rekabet gücü
ve uzun bir durgun sermaye yatırımı
dönemi sonrasında yenileme yatırımlarıyla destekli biçimde ılımlı ölçüde
büyümeye davam edeceği tahmin edilmektedir. Hanehalkı borçlanmasının
makro tedbirlerle daraltıldığı ve finansal olmayan kuruluşların kolay finansal koşullardan artan biçimde fayda
sağladığı görülmektedir.
Ilımlı büyümenin devam etmesi
beklenmektedir.
İç talep artışının yavaşlamasına rağmen, GSHY’nin 2015 geneli için %3.0
büyüme kaydetmesi beklenmektedir.
Artan net ihracatın ise 2016’da iç talep
yavaşlamasına ağır basacağı ve böylelikle yıllık GSYH büyümesinin %3,2’ye
geleceği tahmin edilmektedir. Tüketici
ve iş dünyası güveninin istikrara kavuşacağı varsayımıyla iç talebin kademeli
olarak artacağı ve GSYH büyümesini
2017’de %3,4’e çıkaracağı beklenmektedir. ABD Merkez Bankasının politika
faiz oranını artırmaya başlamasıyla
Türk finansal varlıklarının yeniden satış eğilimine girme olasılığı bu büyüme tahminine yönelik olumsuz bir risk
oluşturmaktadır. Bu durum iç talebe
olumsuz etkilerle birlikte Türkiye para
politikasında ciddi sıkılaşma yaratabilir.
Siyasi belirsizliğin devam etmesi, iç karışıklığın devam etmesi ve bölge güvenliğinin daha da kötüleşmesi diğer önemli olumsuz riskleri oluşturmaktadır.
İŞVEREN / Temmuz - Ağustos 2015
75
Para politikası uygunluğunu korumaktadır.
Enflasyon, 2015’te yüksek seviyede
devam etmiştir. Üçüncü çeyrekte ortalama enflasyon yaklaşık %8’e ulaşmış,
çekirdek enflasyon ise bunun biraz
üzerine çıkmıştır. Gıda fiyatlarındaki
ve döviz kurlarındaki artış, düşük petrol fiyatlarının enflasyonu düşürücü
etkisini yok etmiştir. Yılın ilk dokuz
ayında TL’nin değer kaybı Euro karşısında %16,5, ABD doları karşısında ise
%23,3 olmuştur. Enflasyonun %5 olan
resmi hedefin oldukça üzerine çıkmasına rağmen, Merkez Bankası, Şubat
ayından itibaren bir haftalık repo oranı
olan temel faiz oranını %7,5 düzeyinde
korumuştur. Kökleşmiş enflasyon beklentilerinin devam etmesine izin veril2014
dikçe, tüketici fiyatları enflasyonunun
%7-%8 düzeyinde kalacağı tahmin
edilmektedir.
Artan işsizlik ve büyük cari açık.
İstihdam artışının, işgücü piyasasının son yıllardaki yavaş büyümesiyle
tutarlı biçimde büyümenin nispeten
biraz altında kalması beklenmektedir. İşgücü piyasasının son yıllardaki
büyüme oranına yakın düzeyde genişleyeceği varsayımına dayalı olarak, 1564 yaş grubundaki işgücü için işsizlik
oranının 2017’de %11,5’e çıkacağı tahmin edilmektedir.
Türkiye’nin büyük cari açığı, parasal olmayan altın ithalatındaki düşüşün desteğiyle, 2014’te %5,8’e inmiştir. Petrol fiyatlarındaki düşüşün
2015’te açığı dolar olarak azaltması
İstihdam
İşsizlik Oranı (a)
İşçi başına brüt ücret
Birim işgücü maaliyeti (ekonomi geneli)
Reel birim işgücü maaliyeti
Hane halkı tasarruf oranı (b)
GSYH deflatörü
Tüketici fiyatları endeksleri
Dış ticarete konu mal fiyatları
Dış ticaret dengesi (mallar) (c)
Cari denge (c)
Borçlanma (c)
Genel bütçe dengesi (c)
Dönemsel düzeltilmiş bütçe dengesi (d)
Yapısal bütçe dengesi (d)
Brüt kamu borcu (c)
Kamu maliyesi istikrarlı ve sürdürülebilir durumdadır.
Mevcut bütçe gerçekleşme verilerine dayalı olarak, 2015’te genel bütçe
açığının GSYH’nin %1,4’üne ineceği
tahmin edilmiştir. Devam eden güvenlik sorunlarıyla ilgili olarak yapılan
harcamaların gelecek yıl açığı biraz
artırması beklenmektedir.
Kamu Borcu/GSYH oranı, TL’deki
değer kaybı nedeniyle, 2015’te biraz
artmıştır. Borç oranındaki aşağı yönlü
ilerlemenin 2016’da devam edeceği
tahmin edilmektedir.
Türkiye Tahminleri
Milyar
TL
GSYH
Özel tüketim
Kamu tüketimi
Gayri Safi Sabit Sermeye Oluşumu
İhracat (Mal ve Hizmetler)
İthalat (Mal ve Hizmetler)
GSMH
GSYH bünyesini katkı
ancak GSYH oranı açısından pek az bir
değişiklik olması beklenmektedir. İzleyen iki yıl süresince açığın, GSYH’nin
%6’sına ulaşacak ölçüde genişlemesi
beklenmektedir.
Yıllık değişim yüzdesi
Cari fiyatlar
%GSYH
96-11
2012
2013
2014
2015
2016
2017
1747,4
1203,9
268,2
351,7
484,7
562,4
1720,7
100
68,9
15,3
20,1
27,7
32,2
98,5
4,2
4,4
4,5
5,5
7,1
8,1
4,3
4,9
0
-0,5
1
8,5
31,3
27,2
-1,8
29,7
-0,9
-6,2
-3,1
-
2,1
-0,5
6,1
-2,7
18,3
-0,5
2,4
-0,2
-1,6
3,9
3,1
8,3
12,8
13,8
6,5
6,9
8,9
-3,1
-8,1
-6,1
-6,1
-0,3
36,2
4,2
5,1
6,5
4,4
-0,3
9
3,9
5,3
1,4
-2,1
2,8
8,9
10,9
9,4
3,1
6,2
7,5
3,7
-9,4
-7,8
-7,8
-1,6
36,1
2,9
1,4
4,7
-1,3
6,8
-0,2
2,8
1,3
0
1,6
1,6
10,1
10,7
9,3
0,9
8,3
8,9
1,3
-7,7
-5,8
-5,8
-1,5
33,5
3
3,6
4,8
3
-1,2
2,5
3,6
3,7
0,2
-1
2,2
10,8
9,2
8,3
2,4
5,8
7,4
1
-8,2
-5,9
-5,9
-1,4
34,3
3,2
2,4
5
3,2
5,3
4
3,1
3
0,1
0,1
2,5
11,2
9,4
8,7
1,5
7
7,7
-1,5
-8,3
-6,2
-6,2
-1,7
33,4
3,4
2,9
4,8
3,5
6
5,3
3,3
3,4
0,1
0
2,7
11,5
9,4
8,7
1,5
7
7,5
-0,8
-8,3
-6,3
-6,3
-1,4
32,3
İç talep
Stok değişimi
Net ihracat
(a) toplam işgücünün yüzdesi olarak. (b) brüt tasarruf / brüt harcanabilir gelir. (c) GSYH yüzdesi olarak. (d) potansiyel GSYH yüzdesi olarak
76
İŞVEREN / Temmuz - Ağustos 2015
görüş
OECD: “Türkiye’de TL’nin Hızlı Değer Kaybı
Şirketlerin Bilançolarını Olumsuz Etkiledi”
OECD Kasım 2015 Ekonomik Görünüm Raporu’nu yayınladı. Küresel ekonomi ve Türkiye ekonomisi
konularında Rapor’da yer alan tespit ve görüşleri okurlarımıza sunuyoruz.
Yükselen Pazar ekonomilerindeki yavaşlama ve dünya ticaretindeki düşüş küresel görünümü bulutlandırıyor. Bu yıl küresel büyüme
uzun dönem ortalamalarının hayli altında kalarak %2.9 dolaylarında gerçekleşecek. Buna karşılık 2016 ve 2017’de sırasıyla %3.3 ve
%3.6’ya yükselecek. Fakat bu, Çin’in canlanmasına ve gelişmiş ekonomilerde yatırımların artmasına bağlı görünüyor. OECD Genel Sekreteri Angel Gurria’nın Görünüm Raporunu sunuş konuşmasındaki, “küresel ticaretteki yavaşlama ve yatırımların devam eden zayıflığı
derin endişe yaratmaktadır. Ticaret ve yatırımların artışı ile daha güçlü küresel büyüme el ele gitmelidir. Antalya’da biraraya gelecek
olan G-20 liderleri güçlü, sürdürülebilir ve dengeli büyüme konusundaki çabalarını yenilemek zorundadır” sözleri dikkat çekmiştir.
Rapora göre ABD’de büyüme yükseliş trendini korumaktadır. ABD ekonomisinin önümüzdeki yıl %2.5, 2017’de ise %2.4 büyümesi
beklenmektedir. Halen büyümenin temel belirleyeni hanehalkı talebidir.
Euro Bölgesinde genişletici para politikası, düşük petrol fiyatları ve sıkı bütçe kurallarının yumuşatılması büyümeyi güçlendiriyor.
Euro Bölgesi’nin 2016’da %1.8, 2017’de ise %1.9 büyümesi beklenmektedir.
Çin’de ekonomik büyümenin bu yıl %6.8’e gerileyecek, 2017’de ise %6.2’ye inecektir.
Diğer yükselen piyasa ekonomilerinde ise, düşen emtia fiyatları, daha sıkı kredi koşulları, daha düşük potansiyel büyüme hızı, sermaye kaçışı ve ulusal paraların değer kaybı mali kırılganlıklar yaratabilecektir. Halen resesyon yaşayan Brezilya ve Rusya ekonomileri
2017’den önce pozitif büyümeye geçemeyecektir. Buna karşılık Hindistan’da önümüzdeki yıllarda büyüme hızının %7’nin üstünde kalması beklenmektedir.
OECD Raporu, OECD ve G-20 ekonomilerine talebi destekleme ve potansiyel büyüme hızını yükseltme çağrısı yapıyor. Rapora
göre kamu yatırımlarını artırmak için ortak çaba gereklidir. Bu sayede borç/GSYH oranı artırılmadan büyümeye hız kazandırılabilir.
OECD TÜRKİYE EKONOMİK
GÖRÜNÜM RAPORU, 2015
Siyasi belirsizliklerin azalacağı, istihdam artışının süreceği, döviz kurlarındaki değer kaybının ve küresel piyasalardaki iyileşmenin ihracatı destekler
şekilde giderek güçleneceği varsayımıyla,
GSYH’nın 2015 yılında %3’ten, 2017’de
%4’ün üzerine çıkacağı tahmin edilmektedir. Güney sınırındaki jeopolitik kriz
ve buna bağlı sığınmacı akını, zorluklara neden olmaktadır. Ekim ayına kadar
süren döviz kurlarındaki gerileme, fiyat
rekabetini güçlendirirken, aynı zamanda hane halkı güvenini zayıflatmış, şirket bilançoları üzerinde baskı yaratmış
ve halihazırda yüksek olan enflasyona
katkıda bulunmuştur.
Büyük dış finansman ihtiyacı ve uluslararası sermaye piyasalarındaki değişken
koşullar, ihtiyatlı makroekonomik politikaları gerektirmektedir. Enflasyonun kontrol
altında tutulması için sıkı para politikası
sürdürülmelidir ve eğer enflasyon hedefle-
nenin üzerinde olmayı ısrarla sürdürürse,
para politikası daha da sıkılaştırılmalıdır.
Genel devlet düzeyinde mali şeffaflık konusundaki eksiklikler, değerlendirme yapmayı güçleştirse de, ekonomiye mali destek
için hareket alanı olduğu düşünülmektedir.
Talebi yeniden dengelemek ve büyümeyi
güçlendirmek için programlanmış yapısal
reformların uygulanmasında ilerleme kaydedilmesi kritiktir.
Türkiye’nin kişi başına karbon ayak
izi, daha gelişmiş ekonomilerden düşük
olmakla birlikte OECD bölgesinde en hızlı
artıran ülkelerden biridir. Hükümetin son
olarak açıkladığı 2020-2030 dönemine
ilişkin emisyon rotası, yakıt türleri üzerindeki vergi oranlarının daha fazla uyumlaştırılması gibi somut enerji verimliliği
tedbirlerinin belirlenmesine ve yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılmasına
yardımcı olmalıdır.
Büyüme, potansiyelin altında
olmuştur.
İş yaratılması ve özel tüketim tale-
bi, düşen petrol fiyatlarının gerisindeki
güçlü etken olmayı sürdürmüştür. Dış
yönlü olarak, bölgesel çalkantı artmış ve
özellikle Rusya ve Irak ile olan ticaretin
hızla düşmesine bağlı olarak toplam ihracattaki daralma sürmüştür. Suriye’den
gelen 2 milyonun üzerindeki sığınmacı,
Türkiye’nin sıkıntılarını artırmaktadır.
Buna karşılık, Avrupa piyasalarına yönelik ihracat beklentileri olumlu yönde
gelişmekte olup, uluslararası ve iç güven Ekim ayında artmıştır ve 1 Kasım
Genel Seçim sonuçları siyasi belirsizliği
azaltmıştır.
Döviz kurlarındaki sert gerileme, ihracatçılar bakımından fiyat rekabetini
artırmış, fakat aynı zamanda halihazırda her ikisi de %8 civarında olan ve
Merkez Bankası’nın %5’lik hedefinin
oldukça üzerinde bulunan tüketici fiyatları enflasyonunu ve yıl sonu enflasyon
beklentilerini artırmıştır. Büyüme orantısız şekilde iç talebe dayandığından cari
işlemler açığının 2015 yılında GSYH’nın
%5’inin üzerinde olmayı sürdüreceği
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
77
tahmin edilmektedir. Dış borçların yeniden finansmanı da dahil, dış finansman ihtiyacının 2016 yılında GSYH’nın
%25’ine ulaşması beklenmektedir. Bankaların ve şirketlerin borçları sorunsuz
şekilde çevrilmekle birlikte, küresel
sermaye piyasalarındaki koşullara bağımlılığın fazla olması, zayıflık kaynağı
olmayı sürdürmektedir.
İhtiyatlı makroekonomik
yönetime ve iddialı yapısal
reformlara ihtiyaç vardır.
Öncelik enflasyon dahil güveni korumak olduğundan, ekonomik faaliyetlerdeki ciddi gerilemeye rağmen, para politikası dikkatli olarak sürdürülmelidir.
Bu, enflasyonun ısrarlı şekilde hedefin
üzerinde kalmayı sürdürmesi durumunda para politikasının daha da sıkılaştırılmasını gerektirebilir. Konjonktür
karşıtı mali desteklerin sağlanmasına
imkan olabilir, fakat genel devlet düzeyinde mali şeffaflığın zayıf olması, mali
durumun sürdürülebilirliğine ilişkin
değerlendirme yapmayı güçleştirmektedir. Sosyal güvenlik sisteminin ve yerel yönetimlerin konsolide dengeleri,
kamu-özel sektör ortaklıklarına ilişkin
hükümet garantileri ve devlete ait kuruluşların mali faaliyetleri daha sistematik şekilde rapor edilmelidir. İhtiyatlı
makroekonomik tedbirler, 2014 yılının
ortalarından bu yana borçlarda artışın
sınırlandırılmasına yardımcı olmuştur
ve sürdürülmelidir.
Rekabet
gücünün
artırılması,
Türkiye’nin temel Avrupa piyasalarındaki iyileşmeden azami şekilde yararlanması bakımından anahtardır. Döviz
kurlarındaki sert gerileme, ihracata yardımcı olmuştur; ancak enflasyon yüksek
düzeyini korursa ya da daha da yükselirse, rekabet kazançları kaybedilecektir.
2014-2018 dönemine ilişkin Kalkınma
Planı’nda programlanmış yapısal reformlar, özellikle işgücü piyasası reformları,
istihdamın kayıtlı işletmelere kaymasına yardımcı olacak, verimliliği artıracak
ve büyümenin yeniden dengelenmesini
sağlayacaktır. Daha kaliteli ve daha iyi
ücretli işlerin yaratılması, çoğu kayıtdışı
sektörde çalışan nitelik düzeyi düşük kadınlar için sosyal içermeyi artıracaktır.
Kişi başına sera gazı emisyonu, diğer
gelişmiş ekonomilere göre düşük olsa
da 1990-2013 döneminde %110 artmıştır ve bu OECD ülkeleri arasındaki en
yüksek artış oranıdır. Bu durum, kömür
dahil yakıtlar üzerindeki zımni karbon
vergisi oranlarının daha fazla uyumlaştırılması gibi etkin enerji verimliliği tedbirlerini ve yenilenebilir enerji yatırımlarını gerektirmektedir.
Büyüme, kademeli olarak
artmaya ayarlanmıştır.
1 Kasım Genel Seçimlerinden sonra
siyasetteki normalleşmenin özel tüketim
ve yatırımlarda iyileşmeyi teşvik edeceği
varsayımıyla, büyümenin 2016 yılında
%3,5, 2017’de %4’ün üzerinde olacağı
tahmin edilmektedir. Aşağı yönlü temel
riskler; jeopolitik gerginlerin artması,
Avrupa ve Çin’de ekonomik faaliyetlerin
zayıflamasıdır. Uluslararası alanda ve
ülke içinde güvenin azalmasına neden
olacak gelişmeler, mali durumu olumsuz
etkileyebilir ve büyümeyi tahminlerin
gerisinde bırakabilir. Buna karşılık, yönetim koşullarında iyileşme ve reformlarla
sağlanacak ilerleme, rekabet gücünü ve
güveni artırabilir, ilave yatırımları ve iş
yaratılmasını harekete geçirebilir.
Türkiye: Talep, Üretim ve Fiyatlar
Piyasa fiyatlarıyla GSYH
Özel Tüketim
Kamu Tüketimi
Gayri Safi Sabit Sermaye Oluşumu
Yurtiçi nihai talep
Stok değişimi1
Toplam yurtiçi talep
Mal ve hizmet ihracatı
Mal ve hizmet ithalatı
Net ihracat1
GSYH deflatörü
TÜFE
Özel tüketim deflatörü
İşsizlik oranı
Cari işlemler açığı2
1.Reel GYSH’daki değişimlere katkılar
2.Piyasa fiyatlarla GSYH’nın yüzdesi olarak
Kaynak: OECD Economic Outlook
78
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
2012
Cari fiyatlarla Milyar TL
1.416,8
994,4
210,3
287,1
1.491,8
-1,9
1.489,9
372,6
445,7
-73,1
-
2013
4,2
5,1
6,5
4,4
5,1
1,4
6,5
-0,2
9,0
-2,9
6,2
7,5
6,2
9,0
-7,9
2014
2015
2016
1998 Fiyatlarıyla, yüzde değişim
2,9
3,1
3,4
1,4
3,3
2,8
4,7
8,1
5,2
-1,3
5,7
4,7
1,3
4,5
3,5
0,0
-0,7
-0,3
1,4
3,9
3,3
6,8
-0,7
2,5
-0,2
1,5
2,4
1,8
-0,7
-0,1
8,3
8,9
7,0
10,0
-5,8
7,3
7,4
7,3
10,5
-5,3
6,8
6,9
6,5
10,8
-4,9
2017
4,1
3,8
3,6
5,0
4,0
0,0
4,1
5,7
5,6
-0,1
5,0
6,5
5,9
10,3
-4,9
görüş
IMF’nin Ekim 2015 Raporu
IMF, “Daha Düşük Emtia Fiyatlarına Uyum” başlıklı Dünyanın Ekonomik Görünümü Ekim 2015
Raporu’nu yayınladı. Küresel Büyüme oranının durağan şekilde devam ettiğine ve risklerin arttığına
işaret edilen Rapor’un Türkiye ile ilgili bölümlerini okurlarımıza sunuyoruz.
IMF Tahminlerine Göre 2016 Yılında Türkiye’de Büyüme Hızı Hafifçe Azalacak, Buna Rağmen Cari Açık
Oranı Artacak, Enflasyon Hızı Hafifçe Düşecek, İşsizlik Oranı Yükselecek
Büyüme
Rapor’a göre 2016’da 2015’e
göre büyüme oranı dünya genelinde
%3,1’den %3,6’ya çıkacak (Tablo). Büyüme hızı Gelişmiş Ülkeler ve Gelişen
Ülkeler ortalamasında artış gösterecek.
Buna karşılık Gelişen Asya Ülkelerinde
%6,5’ten %6,4’e iniş öngörüldü. Bunun
temel nedeni Çin’in büyüme hızının
%6,8’den %6,3’e gerileyecek olması.
Avro Bölgesi’nin büyüme oranı iyileşmeye devam edecek (%1,5 ve %1,6),
Rusya ise 2016’da da küçülmekten kurtulamayacak. En yüksek büyüme hızı
Hindistan’a ait (%7,3 ve %7,5).
IMF, Türkiye’nin büyüme oranını
2015 için %3; 2016 için %2,9 olarak
tahmin etti. Bu oranlar ekonomik faaliyetlerdeki durgunluğun sürmesi anlamına geliyor. Üstelik kişi başına GSYH
son yedi yılda 10 bin doları aşamadığı
gibi, 2014 ve 2015’te bu çizginin de altına düştü. Kısaca, eğer IMF’nin 2016
tahmini doğru çıkarsa, nüfusa eklenen
en az 2 milyon 100 bin Suriyeli de dikkate alındığında ortalama yaşam standardının azalacağını söylemek yanlış
olmaz. IMF, %3’lük büyümenin siyasi
belirsizlikle birlikte iç talebi baskılayacağını da belirtti.
Enflasyon (TÜFE)
2016’da 2015’e göre tüketici fiyatları artış hızı dünyada %3,3’ten %3,4’e
çıkacak. Gelişmiş ülkelerde enflasyonun 0,9 puan yükselişle %1,2’ye ulaşacağı, gelişen ülkelerde ise %5,6’dan
%5,1’e ineceği tahmin edildi.
Türkiye’de
enflasyon
hızının
2015’te %7,4; 2016’da %7 olacağı öngörüldü. Bu düzeyler gelişen ülkelere
ait oranların üzerinde. Türkiye’ye kıyasla daha yüksek oranlara ise Güney
Amerika ve Orta Doğu Ülkelerinde
rastlanıyor. IMF, Türkiye’nin 2015 enflasyon hızının hedeften 2,5 puan sapacağını belirtti.
Cari İşlemler Açığı
Türkiye’de cari işlemler açığının GSYH’ye oranının 2015’te %4,5;
2016’da ise yükselerek %4,7 olacağı
öngörüldü. Buna karşılık, dünyadaki
önemli aktörlerde ya açık yerine fazla
var, ya da açık çok daha düşük. Milli
gelir artış hızındaki azalışa rağmen
cari açığın ciddiyetini koruması önemli bir risk oluşturuyor ve yapısal sorunlara (üretimin teknolojik niteliksizliği
ve ithalata bağımlılık) işaret ediyor.
Cari işlemler GSYH’ye oranla 2015
ve 2016 yıllarında dünyada %0,3 ve
%0,1; Gelişmiş Ülkelerde %0,5 ve
%0,3; Avro Bölgesinde %3,2 ve %3,0;
Gelişen Asya Ülkelerinde %2,0 ve
%1,8 fazla verecek. Gelişen ülkeler ortalamasında ise sadece %0,1 ve %0,2
açık söz konusu olacak.
İşsizlik
Gelişmiş ülkelerde işsizlik azalacak; Avro Bölgesi Ülkelerinde 2015’teki
%11 düzeyinden %10,5’e ineceği tahmin edildi. Çin’deki oran %4,1. Rusya
ve Brezilya’da ise enerji ve diğer emtia fiyatlarındaki düşüşün istihdama
olumsuz etkileri fark ediliyor.
2015’ten 2016’ya ülkeler genelinde işsizlik baskısının hafifleyeceği
tahmin edilirken, Türkiye’de işsizlik
oranının %10,8’den %11,2’ye yükseleceğinin öngörülmesi; büyüme, sanayi,
istihdam ve mesleki eğitim politikalarının 1 Kasım’dan sonra kurulacak
yeni hükümet tarafından ilgili toplum
kesimleri ile birlikte acilen ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
79
Ülke ve Ülke Grupları İtibariyle Temel Göstergelere İlişkin Tahminler, 2015-2016
ÜLKELER
GSYH
(Yıllık % Değişim)
Cari İşl./GSYH (%)
İşsizlik (%)
2015
2016
2015
2016
2015
2016
2015
2016
Dünya
3,1
3,6
3,3
3,4
0,3
0,1
(.)
(.)
Gelişmiş Ülkeler
2,0
2,2
0,3
1,2
0,5
0,3
6,8
6,5
Avro Bölgesi
1,5
1,6
0,2
1,0
3,2
3,0
11,0
10,5
Gelişen Ülkeler
4,0
4,5
5,6
5,1
-0,1
-0,2
(.)
(.)
Gelişen Asya
6,5
6,4
3,0
3,2
2,0
1,8
(.)
(.)
ABD
2,6
2,8
0,1
1,1
-2,6
-2,9
5,3
4,9
Almanya
1,5
1,6
0,2
1,2
8,5
8,0
4,7
4,7
Fransa
1,2
1,5
0,1
1,0
-0,2
-0,4
10,2
9,9
İtalya
0,8
1,3
0,2
0,7
2,0
2,3
12,2
11,9
İngiltere
2,5
2,2
0,1
1,5
-4,7
-4,3
5,6
5,5
Japonya
0,6
1,0
0,7
0,4
3,0
3,0
3,5
3,5
Kore
2,7
3,2
0,7
1,8
7,1
6,7
3,7
3,5
Rusya
-3,8
-0,6
15,8
8,6
5,0
5,4
6,0
6,5
Çin
6,8
6,3
1,5
1,8
3,1
2,8
4,1
4,1
Hindistan
7,3
7,5
5,4
5,5
-1,4
-1,6
(.)
(.)
Polonya
3,5
3,5
-0,8
1,0
-0,5
-1,0
7,5
7,2
Çek Cumhuriyeti
3,9
2,6
0,4
1,5
1,7
1,2
5,2
4,9
Romanya
3,4
3,9
-0,4
-0,2
-0,7
-1,5
6,9
6,8
Bulgaristan
1,7
1,9
-0,8
0,6
1,0
0,2
10,3
9,7
Endonezya
4,7
5,1
6,8
5,4
-2,2
-2,1
5,8
5,6
Malezya
4,7
4,5
2,4
3,8
2,2
2,1
3,0
3,0
Filipinler
6,0
6,3
1,9
3,4
5,0
4,5
6,3
6,0
Brezilya
-3,0
-1,0
8,9
6,3
-4,0
-3,8
6,6
8,6
Arjantin
0,4
-0,7
16,8
25,6
-1,8
-1,6
6,9
8,4
Meksika
2,3
2,8
2,8
3,0
-2,4
-2,0
4,3
4,0
İran
0,8
4,4
15,1
11,5
0,4
1,3
11,7
12,3
Mısır
4,2
4,3
11,0
8,8
-3,7
-4,5
12,9
12,4
Türkiye
3,0
2,9
7,4
7,0
-4,5
-4,7
10,8
11,2
(.) Veri yoktur.
Kaynak: IMF, Dünyanın Ekonomik Görünümü, Ekim 2015
80
Tüketici Fiyatları
(Yıllık % Değişim)
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
görüş
Küresel Ekonomi
Yönetici Özeti
Küresel büyüme, 2015 yılı için
2014 yılına kıyasla 0,3 puan ve Dünya
Ekonomik Görünümü Temmuz 2015
Raporu’na göre 0,2 puan daha düşük
düzeyde % 3,1 olarak tahmin edilmektedir. Büyük ülkelere ve bölgelere yönelik
tahminler farklılık göstermeye devam
etmektedir. Gelişen piyasalardaki ve
gelişmekte olan ekonomilerdeki faaliyetleri, bazı gelişmekte olan büyük
ekonomiler ve petrol ihraç eden ülkeler
açısından daha zayıf tahminler yapılmasına yol açarken, üst üste beşinci
yılda da yavaşlayacağı öngörülmekte,
gelişmiş ekonomilerdeki toparlanmanın
ise geçen seneye göre nispeten küçük
ölçekte artması beklenmektedir. Azalan
emtia fiyatları, gelişmekte olan piyasalara yönelik azalan sermaye akımları,
para birimleri üzerindeki baskılar ve
artan finansal piyasa dalgalanmaları
ortamında, beklentilere ilişkin olumsuz
riskler, özellikle gelişmekte olan piyasalar ve ekonomiler için artmıştır.
Küresel büyüme, birkaç ay önce
tahmin edilenden daha da durağan nitelikte devam etmektedir. Ülkeye özel
şokların ve gelişmelerin belirli etkileri
olmasına rağmen, gelişmiş ekonomilerde devam eden ılımlı toparlanma ve
gelişmekte olan ekonomilerde art arda
beşinci yılında görülen büyüme düşüşleri, hem orta vadeli hem de uzun
vadeli ortak güçlerin de önemli ölçüde etkili olduğuna işaret etmektedir.
Krizden bu yana süren zayıf verimlilik
artışı, bazı gelişmiş ekonomilerdeki
yüksek kamu ve özel kesim borçları,
finansal sektör zayıflığı, düşük yatırımlar gibi kriz sonrası etkiler, demografik dönüşümler, pek çok gelişmekte
olan ekonomide kriz sonrası kredi ve
yatırım patlamasını takiben devam
eden ayarlamalar, sınır ötesi önemli
etkileriyle Çin’deki büyüme değişimi
ve zayıf taleple birlikte yüksek üre-
tim kapasitesinin neden olduğu emtia fiyatlarındaki düşüşler bu etkiler
içinde yer almaktadır. Raporun birinci
ve ikinci bölümünde, emtia fiyatlarındaki düşüşün nedenleri ve etkileri ele
alınırken, Ekim 2015 Mali İzleme bölümünde emtia fiyatları dalgalanmasının yönetiminde mali politikaların
ve mali politika çerçevelerinin rolü
değerlendirilmektedir.
Finansal piyasalardaki dalgalanma, Çin para birimindeki devalüasyon, küresel düzeyde riskten kaçınma
eğilimi artışı, pek çok gelişmekte olan
ekonomi için zayıflayan para birimleri
ve dünya çapında hisse senedi fiyatlarında görülen keskin düzeltmeleri
takiben Ağustos ayında zirveye çıkmıştır. Dalgalanmadaki geçici artışlar
daha önce Yunanistan borç müzakereleri, Çin’deki keskin hisse fiyatları düşüşü ve buna ek olarak Haziran Temmuz döneminde Çin makamlarınca
alınan politika tedbirleri ile ilişkilendirilmekteydi. ABD politika faiz oranlarının artışı yaklaşırken ve kötüleşen
küresel görünüm ile gelişen piyasalar
için finansal koşullar, ilkbahardan bu
yana, özellikle hisse senedi fiyatları
daha zayıf haldeyken, döviz kurunun
düştüğü veya baskılandığı, dolar tahvil farkları ve uzun dönem yerel kur
tahvil farklarının ise ortalama 50-60
taban puan artış gösterdiği son haftalarda sıkılaşmıştır. Buna karşılık,
gelişmiş ekonomilerdeki finansal koşullar uygun biçimde devam etmekte, ABD’de ve İngiltere’de politika faiz
oranı artışı yaklaşmasına rağmen reel
faiz oranları düşük seyretmeye devam
etmektedir.
Emtia fiyatları özellikle son haftalarda zayıflamıştır. İlkbahardaki artıştan sonra Ocak’tan itibaren petrol
fiyatları keskin biçimde düşmüştür;
bu durum, dirençli bir arzı, İran ile
yapılan nükleer anlaşmayı takiben gelecekte daha yüksek çıktı beklentisini
ve daha zayıf küresel talebi yansıtmak-
tadır. Metal fiyatları da küresel taleple ilgili duyulan kaygılar nedeniyle,
özellikle emtia-yoğun yatırımlardaki
ve Çin’deki imalat faaliyetlerindeki yavaşlamaya, ayrıca madenlere yönelik
yatırım patlamasını takiben arz artışına bağlı olarak düşmüştür.
Esnek kur rejimine sahip pek çok
emtia ihracatçısı için düşen emtia fiyatları önemli ölçüde kur devalüasyonlarını tetiklemiştir. Ancak daha
genel olarak, Ağustos 2014-Mart 2015
dönemine kıyasla son aylarda büyük
ekonomilerin para birimlerindeki kur
hareketleri göreli olarak daha ılımlı devam ederken, gelişen ülkelerin kurları
daha keskin devalüasyonlar görmüştür.
Dalgalı oranlı para birimleri arasındaki
bu ayarlamalar, temel prensiplerin evrimini önemli ölçüde yansıtmıştır. Zayıf
büyüme beklentisine ve kötüleşen ticaret koşullarına sahip ülkeler küresel
düzenlemenin bir parçası olarak kur
devalüasyon baskılarıyla karşılaşmaktadır. Üçüncü bölümde açıklandığı gibi,
keskin ve sürekli biçimde döviz kuru
hareketleri yaşayan ülkelerin net dış
taleplerinde de önemli değişimler görmesi çok olasıdır.
Bu küresel faktörler ve ülkeye özel
gelişmeler, daha önce 2015-2016 için
tahmin edilenden nispeten daha zayıf bir toparlanmaya ve daha yüksek
olumsuz risklere işaret etmektedir.
Gelişmiş ekonomilerdeki büyümenin bu yıl ve gelecek yıl ılımlı düzeyde artacağı tahmin edilmektedir. Bu
yılki gelişmeler, düşen petrol fiyatları,
uygun para politikaları ve bazı durumlarda kur devalüasyonlarıyla destekli
olarak öncelikle, Euro Bölgesi’ndeki
ılımlı toparlanmasının güçlendiğini ve
Japonya’da pozitif büyümeye geçildiğini yansıtmaktadır. Gelişmiş ekonomilerdeki toparlanma, özellikle Kanada
ve Norveç gibi emtia ihracatçılarındaki
ve Japonya dışı Asya’daki (Kore, Tayvan) düşük büyümeden etkilenmiştir.
İşsizlik azalmakta ancak, toparlanİŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
81
manın daha sağlam olduğu ABD dahil
olmak üzere verimlilik artışı zayıf biçimde devam etmektedir. Bu durum,
orta vadeli görünüme ilişkin kaygıları
artırmaktadır. Büyümenin, özellikle
Kuzey Amerika’da, 2016 yılı içinde biraz artması beklenmektedir. Ancak,
orta vadeli tahminler, düşük yatırımların, olumsuz demografik yapıların ve
zayıf verimlilik artışının bir bileşkesini
yansıtır biçimde hafif kalmaktadır. Son
dönemde biraz daha düşen petrol ve diğer emtia fiyatları, net emtia ithalatçısı
gelişmiş ekonomilerin çoğunluğunda
talebi destekleyebilir ancak, gelişmekte
olan ekonomilerdeki yavaşlama daha
zayıf ihracat anlamına gelecektir.
Emtia fiyatlarında tekrarlanan düşüş, önümüzdeki aylarda gelişmiş ekonomilerdeki enflasyon üzerinde tekrar
aşağı yönlü baskı oluşturacaktır ve
toparlanma devam ederken çekirdek
82
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
enflasyonda beklenen toparlanmayı
geciktirebilir. Çekirdek enflasyon daha
istikrarlı devam etmiştir ancak, genellikle merkez bankası hedeflerinin
çok altındadır. Enflasyona ilişkin görünüm, azalan işsizliğe ve düşük orta
vadeli büyüme potansiyeline rağmen
zayıf kalacağı yönündedir.
Gelişen piyasalara ilişkin büyüme
tahminleri ülkeler ve bölgeler arasında çok farklılık göstermektedir. Ancak
tahminler genel olarak, art arda beşinci yılda da düşüş olacağı yönündedir.
Bu durum bir dizi etkeni yansıtmaktadır: petrol ihracatçılarında zayıf büyüme; ithalat yoğun yatırımlara daha
az dayalı Çin’deki yavaşlama; kredi
ve yatırım patlaması sonrası düzenlemeler; jeopolitik gerilimler ve bir dizi
ülkedeki yerel karışıklıklarla birlikte
diğer emtia fiyatlarındaki düşüşü takiben Latin Amerika dahil olmak üzere,
diğer emtia ihracatçıları için daha zayıf görünüm.
Pek çok gelişen piyasa ekonomisi
için dış koşullar daha zorlu hale gelmektedir. Kur devalüasyonu, net ihracatçılara yardımcı olacaktır ancak,
gelişmiş ekonomilerden “çekiş”, zayıf
toparlanmaları ve orta vadeye yönelik ılımlı büyüme tahminleri dikkate
alındığında nispeten daha yumuşak
kalacaktır. Son çeyreklerde, gelişen
piyasalara yönelik sermaye akımları
yavaşlamıştır ve ABD’nin sıfır altı çizgisinden itibaren politika oranındaki
artış bazı dış finansal koşulların sıkılaşmasıyla ilişkilendirilmesi muhtemeldir. Çin’deki büyümenin yavaşlaması
tahminlere uygun olmasına rağmen
sınır ötesi etkileri daha önce öngörülenden daha fazla hissedilmektedir. Bu
durum, özellikle metallerde düşen emtia fiyatları ve özellikle bazı Doğu Asya
görüş
ülkelerinden Çin’e ihracatın azalmasıyla kendini göstermektedir.
Gelişen piyasalar ve ekonomilerde
büyümenin 2016’da artacağı tahmin
edilmektedir. Bu, daha sığ bir resesyon veya 2015’te ekonomik sıkıntıya
yaşayan Brezilya, Rusya ve bazı Latin
Amerika ve Orta Doğu Ülkeleri dahil bazı ülkelerin koşullarında kısmi
normalleşme olacağına, gelişmiş ekonomilerdeki daha güçlü toparlanmanın etkilerinin yayılacağına ve İran
üzerindeki yaptırımların azalacağına
işaret etmektedir. Çin’deki büyümenin
kademeli olarak daha da yavaşlayacağı tahmin edilmektedir.
Emtia fiyatlarındaki zayıflık, beklenenden düşük küresel büyüme ve
daha sıkı finansal koşulları beklentisi,
düşük gelirli ülkeler üzerinde baskı
oluşturmaktadır. Bazı ülkeler, kaynak
zengini ülkelerdeki yabancı tasarruflara kolay erişim imkanlarından ve
geniş yabancı yatırımlardan faydalanarak büyük cari açıklar oluşturmuştur ki bu nedenle, dış finansal şoklara
karşı daha hassas konumdadır.
Risk dengesi hala aşağı eğimlidir.
Düşük petrol ve emtia fiyatları, emtia
ithalatçısı ülkelerdeki talebe olumlu
etkide bulunabilir ancak halen zorlu
koşullarda olan bazı emtia ihracatçıları için görünümü karmaşık hale getirebilir.
Çin makamları, ekonomideki piyasa güçlerinin rolünü güçlendirmek
amacıyla, bir yandan reformları uygulayıp, finansal kırılganlıkları azaltarak, diğer taraftan da faaliyetleri çok
yavaşlatmadan tüketici güdümlü büyümeye geçiş hedefleri arasında güçlük çekmektedir. Gelişmekte olan piyasaların, emtia fiyatlarının daha fazla
düşmesine ve bazı ülkelerde işletme
bilançolarını daha da sıkıştırabilecek
ABD Dolarının keskin biçimde değer
kazanmasına karşı kırılganlığı devam
etmektedir. Finansal piyasa dalgalanmalarının artması, gelişmiş ekonomilerde, örneğin risk primlerinde ani bir
basınç kaybının oluşması, daha sıkı
finansal koşullar ve sermaye akışlarının tersine dönmesi dahil olmak üzere
gelişen ekonomilere önemli etkileriyle birlikte finansal istikrar sorunları
meydana getirebilir.
Gelişmiş ekonomiler için en önemli
orta vadeli risk, özellikle, gelişen piyasalar için beklentiler zayıflarken küresel talebin düşmesiyle zaten düşük
olan büyümenin neredeyse durağan
hale gelmesidir. Bu bağlamda, sürekli
biçimde hedef altı devam eden enflasyon daha katı hale gelebilir. Gelişen
piyasalarda orta vadeli riskler, “sert
iniş”ten veya Çin’deki çok daha yavaş
büyüme ya da genel olarak daha düşük potansiyelli büyümeden kaynaklanmaktadır.
Talebin desteklenmesi ve yapısal
reformlarla fiili ve potansiyel çıktıların
artırılması ekonomik politika önceliği
olmaya devam etmektedir. Gelişmiş
ekonomilerdeki uygun para politikaları, finansal sektör risklerini muhafaza
etmek amacıyla makro ihtiyati politikaların yanında büyük önem taşımaya devam etmektedir. Mali alana ve
önemli ölçüde çıktı açığına sahip veya
net dış talebe bağımlı ülkeler yakın
vadede, özellikle altyapı yatırımları
yoluyla mali konumlarını rahatlatmalıdır. Talep desteği, güveni ve yatırımları desteklediği ölçüde ki pek çok
gelişmiş ekonomide zayıf kalmaktadır,
bu da daha yüksek çıktı potansiyeline
katkı sağlayacaktır. Yapısal reformalar
ülkeye özel niteliktedir ancak, ana tedbirler işgücü katılımının güçlendirilmesi ve istihdamın artırılması, işgücü
piyasası düzenlemelerinin kolaylaştırılması, uzun sürekli borçla mücadele
edilmesi ve özellikle hizmetler alanında emtia piyasalarına giriş engelleri-
nin kaldırılması biçimindedir.
Gelişen piyasa ve ekonomiler, hem
fiili hem potansiyel olarak yavaşlayan
büyüme ortamında talebi desteklemekle daha zorlu dış ortamdaki kırılganlıkların azaltılması arasında güçlük çekmektedir. Bu açıdan pek çok
ekonomi makroekonomik politikaları
gevşetmiştir. Ancak, büyüme performansı, makroekonomik koşullar,
emtia fiyatı şoklarına duyarlılık, dış
finansal ve mali kırılganlıklar dikkate
alındığında daha fazla gevşeme ölçüsü
ülkeler arasında ciddi biçimde farklılık
göstermektedir.
•• Petrol ithalatçılarında, düşük petrol fiyatları fiyat baskısını ve dış
kırılganlıkları azaltmıştır ki bu da
para politikası üzerindeki yükü hafifletecektir. Ancak bu olumlu etkiler, diğer ürünleri ihraç eden petrol
ithalatçılarının, daha düşük ihracat
fiyatları ve artan kur devalüasyonu
nedeniyle ortadan kalmaktadır.
•• Mali alanı olmayan petrol ihracatçılarında, düşük petrol gelirleri
kamu harcamalarında düşüşü gerektirmektedir. Alanı olanlar için,
mali pozisyonu ayarlamak uygun
olacaktır ancak orta vadeli ayarlama planları politika kredibilitesini
korumaya odaklı olmalıdır.
•• Esnek kur rejimine sahip emtia
ihracatçısı ülkelerde, kur devalüasyonu, ülkenin ticaret yapmakta
olduğu göreli mal fiyatlarında ortaya çıkan değişmenin talep etkisini
gidermede yardımcı olabilir ancak
keskin kur değişimleri bazı ülkelerde, yüksek kurumsal kaldıraç ve
döviz maruziyetlerle ilişkilendirilen kırılganlıkları artırabilir.
•• Verimliliği artırmak amacıyla yapısal reformlara ve üretim darboğazlarının giderilmesine pek çok ülkede acilen ihtiyaç vardır.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
83
kadınlar ve gençler
GC Türkiye Kadının Güçlenmesi
Çalışma Grubu Toplantısı
Global Compact (GC) Türkiye bünyesinde faaliyet gösteren “Kadının
Güçlenmesi Çalışma Grubu”nun dördüncü toplantısı 12 Kasım 2015 tarihinde Birleşmiş Milletler Merkezi’nde
yapıldı. Toplantıya, GC Türkiye imzacıları ve özel sektör temsilcilerinin
yanısıra akademi dünyasından ve
STK’lardan toplam 38 temsilci katıldı.
Birleşmiş Milletler Enformasyon
Müdürü Ahmet Parla, açılış konuşmasında Birleşmiş Milletler (BM) vizyonu, BM Türkiye faaliyetleri, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) ve 17
Hedef’in içeriği konusunda bilgi verdi.
BM Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye
Temsilci Yardımcısı Zeynep Başarankut Kan, 2015 yılına kadar ulaşılması
hedefi koyulan Binyıl Kalkınma Hedefleri konusunda ilerleme kaydedildiğini, fakat özellikle sağlık ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularındaki
hedeflerde Türkiye’nin zayıf performans sergilediğini belirtti. Sağlık konusunda Türkiye’nin makro göstergelerdeki başarılı performansına karşın,
84
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
bölgeler arası eşitsizliğin gözlendiğini;
toplumsal cinsiyet eşitliğinde mikro
ve makro ölçekte eşitsizliklerin devam ettiğini; 2015 sonrası kalkınma
gündemini belirleyen Sürdürülebilir
Kalkınma Hedefleri arasında özellikle 3’üncü ve 5’inci hedefin UNFPA’in
gündeminde olduğunu sözlerine ekledi. Başarankut Kan, özel sektör ile
ortak yaptıkları çalışmalara da değinerek, kadına yatırım yapmanın ve istihdama katmanın işletmelere de önemli
getirisi olduğunu belirtti.
BM Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Uzmanı Zeliha Ünaldı, “Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine Cinsiyet
Eşitliği Çerçevesinden Bakış” başlıklı
sunumunda, hedeflerin kapsayıcı ve
katılımcı bir yaklaşımla oluşturulduğunu, hedeflerin özel sektöre önemli
fırsatlar sunmanın yanı sıra sorumluluklar da yüklediğini, 17 hedef arasında bulunan 5’inci hedefin (Toplumsal
cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve tüm
kadınların ve kız çocuklarının güçlenmesi) Türkiye için önem teşkil ettiğini,
ilgili göstergelerin yerelleştirilmesi ve
savunulması konusunda Kadının Güçlenmesi Çalışma Grubu’nun rol oynayabileceğini ifade etti.
KAGİDER Yönetim Kurulu Devrim
Erol, komite başkanlığını KAGİDER’in
yürüttüğü; 16-17 Ekim 2015 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen Women
20 Zirvesi ve sonuç bildirisi hakkında
bilgilendirmede bulundu. Global Compact Türkiye Sekretaryası’nın yaptığı
sunumda, 2014 yılında 25 olan WEPs
imzacı sayısının 2015’de 53’e ulaştığı; 15-16 Mart 2016 tarihlerinde New
York’da düzenlenecek WEPs Yıllık Konferansı; 2016 WEPs Liderlik Ödülleri
başvuruları; 10 Temmuz 2015’de SUTEKS Grup ile WEPs Sekretaryası arasında kadın-erkek eşitliğini, WEPs’in
imzalanması ve uygulanmasını teşvik
etmek üzere imzalanan ortaklık anlaşması; Çalışma Grubu Teknik Ekip
Üyeleri’nce hazırlanan “WEPs Savunuculuğu Görev Tanımı”nın sunuşu
konuları ele alındı.
Nur Ger, SUTEKS Grup olarak kadı-
kadınlar ve gençler
nın güçlenmesi konusunda yaptıkları
çalışmalar, Kadının Güçlenmesi İlkelerinin şirket içindeki uygulamaları,
SUTEKS’in 2012 yılında WEPs imzacısı
olmasından sonra elde ettiği kazanımlar hakkında bilgi verdi. WEPs’in
ülkemizdeki etkinliğini değerlendiren, mevcut fırsatlar ve geliştirilmesi
gereken alanlar hakkındaki görüşlerini belirten Ger, WEPs Savunuculuğu
Rolü kapsamında WEPs imzacı sayısının artırılması, ilgili kaynakların
oluşturulması, iyi örneklerin paylaşılması ve uygulamaların artırılması
konularında destek vereceklerini be-
lirtti. Çalışma Grubu Üyelerinin onayı
doğrultusunda, Nur Ger, 2 yıllık WEPs
Savunuculuğu’na seçildi.
İletişim Ekibi adına, Yeşim Tekstil
Kurumsal İletişim Direktörü Dilek Cesur, katılımcılara İletişim Ekibi faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Cesur, 10
Şubat 2015 tarihli Çalışma Grubu toplantısından bu yana İletişim Ekibi’nin
gerçekleştirdiği basın ziyaretlerinden,
Kadın Güçlenirse Toplum Güçlenir
konulu e-bültenden, Borsa İstanbul
ortaklığında 6 Mart 2015’de düzenlenen “Borsa Zilinin Eşitlik için Çalın-
ması” etkinliğinden ve yazılı ve görsel
basında çıkan Çalışma Grubu ve WEPs
konulu haberlerden bahsetti. 2016 yılında İletişim Ekibi’nin basın ziyaretlerine devam etmesine, Mayıs ayında
e-bültenin tekrarlanmasına ve farklı
iletişim yöntemleri bulunması konusunda çalışmalar yapılmasına karar
verildi.
WEPs Uygulama Rehberi Ekibini
temsilen söz alan UN Women Proje Sorumlusu Ayşegül Bağ, Taslak Rehberin
amacını ve içeriğini açıklayarak, Rehber hazırlığı konusunda Yaşama Dair
Vakfı uzmanları ile ortak çalışma yapıldığını kaydetti. Yaşama Dair Vakfı Genel Müdürü Ebru Tüzecan, Sekretarya
tarafından yapılan ön çalışmanın kendileriyle paylaşıldığını, 16 Kasım 2015
haftasında Rehber’in yazım sürecine
başlanacağını, WEPs imzacısı beş şirket
ile birebir görüşmeler yapılacağını, Aralık 2015 sonunda Rehber’in ilk taslağının tamamlanacağını söyledi.
Çalışma
Grubu’nun
beşinci
toplantısı 2016 Şubat ayı içinde
İstanbul’da yapılacak.
2015 Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ödülleri
ÇİMSA, BOSCH ve TED’e Verildi
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü tarafından 2012’den beri yürütülen “Çalışma
Hayatında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Ödülü” Programı kapsamında belirlenen 2015 Yılı Ödülleri 18 Kasım 2015
tarihinde yapılan törenle sahiplerine
verildi.
Dezavantajlı Grupların İstihdamı
Paneli ile birlikte gerçekleştirilen Ödül
Töreni’ne Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ali
Kemal Sayın, Çalışma Genel Müdürü
Nurcan Önder, Mesleki Yeterlilik Kuru-
mu Başkanı Bayram Akbaş ile işveren,
işçi konfederasyonlarının ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı.
Ödül alacak firmaların belirlenmesinde, işyerinin genel yapısı, cinsiyet
eşitliği ile ilgili taahhütleri, konuyla
ilgili olarak çalışanlara verilen eğitimler, ayrımcılık karşısında başvurulabilecek mekanizmaların varlığı, işe
alım, kariyer planlaması, terfi süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin
yeri, iş-yaşam dengesini sağlamak için
alınan önlemler ile eşit ücret gibi kriterler dikkate alındı. Değerlendirme
Kurulu’nda Çalışma Genel Müdürlüğü
ve Konfederasyonumuzun yanı sıra
TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ Konfederasyonlarının temsilcileri ile bir öğretim üyesi
yer aldı.
Toplumsal
Cinsiyet
Eşitliği
Ödülü’ne 2015 yılında hak kazanan
firmalar şunlar:
-- Birincilik Ödülü: ÇİMSA Çimento
Sanayi ve Ticaret A.Ş.
-- İkincilik Ödülü: BOSCH Sanayi ve
Ticaret A.Ş.
-- Üçüncülük Ödülü: TED Ankara
Koleji Vakfı
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
85
haberler
Kayıtdışı İstihdam Çalıştayı
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun,
kamu kurum ve kuruluşları, işçi, işveren ve esnaf üst kuruluşları ve akademisyenlerin katılımı ile sürdürdüğü
“Etkin Rehberlik ve Denetim Yoluyla
Kayıtlı İstihdamın Teşviki Projesi (KİTUP II) kapsamında düzenlenen “Kayıtdışı İstihdam Çalıştayı” 27 Ekim
2015 tarihinde Ankara’da yapıldı.
Çalıştaya işçi ve işveren kuruluşları
ile STK’ların temsilcileri, akademisyenler, ÇSGB ve SGK yetkilileri katıldı.
Sigorta Primleri Genel Müdürü Ahmet Açıkgöz Çalıştay’ın açılışında yaptığı konuşmada, Kurumun kayıtdışı istihdama yönelik çalışmaları hakkında
bilgi verdi. Açıkgöz, bu kapsamda sorunla ilgili bilinçlendirme ve bilgilendirme faaliyetlerinin devam ettiğini,
denetmen kadroları oluşturulduğunu,
taşrada kayıtdışı ile mücadele daire
başkanlığı kurulduğunu, bölgesel analizler yapıldığını ve çalışmalarda teknolojik imkanlardan yararlandıklarını
belirtti.
TESK Genel Sekreteri Naci Sulkalar
86
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
yaptığı konuşmada, indirim ve teşviklere rağmen prim yükünde Türkiye’nin
halen OECD ortalamalarının üstünde
yer aldığını, nitelikli eleman bulunamamasının temel sorun olduğunu,
sadece denetim ve ceza ile kayıtdışına
çözüm bulunamayacağını vurguladı.
HAK-İŞ Genel Sekreteri Dr. Osman
Yıldız, sendikacılık ile sosyal güvenlik
sistemi arasında üyelik nedeniyle çok
önemli bir bağ kurulduğunu, sendikacılığın kayıtdışılığın panzehiri olduğunu, işsiz ve kayıtdışında olanların
e-devlet üzerinden sendikalara üye
olmalarına imkan sağlanması gerektiğini, kayıtdışı oranının düşmekte olduğunu ama bunun yeterli olmadığını,
kayıtdışılıkla mücadelede bir sistem
geliştirilmesine ihtiyaç bulunduğunu, gelir dilimlerindeki vergi artışının
toplu iş sözleşmesi sistemini olumsuz
etkilediğini, bu oranların düşürülmesi
gerektiğini, bölgesel asgari ücret önerilerini kabul etmediklerini, asgari
ücretin çok yükseltilmesine sıcak bakmadıklarını, yapılacak artışın asgari
Bülent Pirler
ücretin sistematik yapısı bozulmadan
ikramiye şeklinde verilmesi gerektiğini, asgari ücretin tüm vergilerden
muaf olması gerektiğini belirtti.
TÜRK-İŞ Genel Başkan Danışmanı
Celal Tozan, yüksek oranlarda seyreden işsizlik, yoksulluk ve Suriyeli göçmenlerin kayıtdışını besleyen unsur-
haberler
lar olduğunu, taşeron uygulamaları ile
sosyal yardımların bu süreci olumsuz
etkileyen unsurlar olduğunu, kayıtdışı ile mücadele için toplumun tüm
kesimlerinin birlikte hareket etmesi
gerektiğini söyledi.
Konfederasyonumuz Genel Sekreteri Bülent Pirler ise Çalıştay’da yaptığı
konuşmada, Ülkemizde sistem oluşumu ve kurumsallaşma açısından ciddi
sorunlar bulunduğunu, Türkiye’nin
ekonomide liberalleşirken çalışma
hayatında aynı değişimi gerçekleştiremediğini, ekonomi ile çalışma hayatı
arasındaki bu uyumsuzluğun ekonominin gelişimini engellediğini, çalışma hayatında özel istihdam büroları
ile geçici iş ilişkisinin kurulmasına
ilişkin düzenlemelerin yapılmaması,
esneklik ile güvence arasında gereken
dengenin kurulamaması, esnek çalışma modellerinin hayata geçirilememesi ve nitelikli eleman temininde yaşanan sorunlar nedeniyle kayıtdışılığa
ilişkin sorunların çözümünün zorlaştığını, mesleki yeterlilik sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini, sanayileşme
hızındaki gerilemenin ve mevzuattaki
katı düzenlemelerin kayıtdışılığı artırdığını, toplu iş sözleşmeli işyerlerinin
şikayet dışında denetime tabi tutulmaması gerektiğini, işgücü piyasasına
girişi kolaylaştıracak düzenlemelere
ihtiyaç olduğunu, sosyal yardımların
istihdamdan caydırıcı bir unsur haline
geldiğini, sosyal taraflarla birlikte geliştirilecek sistem ve kurumsallaşma
altyapısı oluşturulmadan denetimlerle sürdürülebilirliğin sağlanamayacağını, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun
işverenlere müşteri odaklı yaklaşması
gerektiğini vurguladı.
Takiben söz alan Gelir İdaresi Başkan Yardımcısı Semi Okumuş, kayıtdışılıkla mücadele çalışmalarının tek
bir kuruluş tarafından yürütülemeyeceğini, çalışmalarda otuzdan fazla
kamu kuruluşunun görev aldığını,
bunun kurumların birlikte çalışma ve
bilgi paylaşımı kapasitelerine olumlu
etkisi olduğunu belirterek Kayıtdışı ile
Mücadele Eylem Planı hakkında bilgi
verdi.
SGK Başkan Vekili Cevdet Ceylan,
“konunun taraflarıyla bir arada olmayı
önemsediklerini, kayıtdışı ile mücadelede ceza yerine teşvik, denetim yerine
rehberlik anlayışını benimsediklerini,
Kurumun 18 milyar TL’lik açığının olduğunu, kayıtdışı istihdamda yüzde
1’lik bir düşüşün sosyal güvenlik açığının yaklaşık 1 milyar lira azalması
anlamını taşıdığını ve bunun dahi çalışmaların önemini ortaya koyduğunu
belirtti.
Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu
Temsilcisi François Begeot, kayıt dışılığın en çok yoksul kesimleri etkilediğini, bu alanda bilinçlenmenin önemli
olduğunu, Türkiye’nin kayıt dışı çalışmayla ilgili olarak ciddi bir mesafe kat
ettiğini, projenin bu alandaki çalışmaların güçlendirilmesi açısından önem
taşıdığını söyledi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Vekili Dr. Mehmet Selim
Bağlı konuşmasında, kayıtdışının toplumun tüm kesimlerini ilgilendirdiğini, sorunun ancak birlikte çalışarak
çözümlenebileceğini, yasal düzenlemenin çözüm için yeterli
olamayacağını, kayıtdışılığın
kültürel bir sorun olduğunu,
kayıtdışılığın azaltılmasının
aynı zamanda modern devlet
olmanın bir gereği olduğunu
ifade etti.
Programın öğleden sonraki
bölümümde ise, SGK Temsilcileri ve ilgili akademisyenlerin
başkanlığında inşaat, turizm,
tekstil, mobilya sektörlerinde,
sektör ve kamu kurumları ile
sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin katıldığı dört ayrı çalışma grubuyla, sektörel bazda
durum analizleri yapılarak, çözüm önerileri değerlendirildi.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
87
haberler
1’inci Küresel İşverenler Zirvesi
Bahreyn’de Gerçekleşti
1’inci Küresel İşverenler Zirvesi 6-7
Ekim 2015 tarihlerinde Uluslararası
İşverenler Teşkilatı (IOE) ve Bahreyn
Sanayi ve Ticaret Odası ev sahipliğinde Bahreyn’de gerçekleşti. Zirve’ye
TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler katıldı.
Zirve’nin açılış konuşmasını gerçekleştiren IOE Başkanı Daniel Funes
de Rioja yaptığı açılış konuşmasında
Zirve’de tartışılacak başlıca konuların
iş dünyasının en önemli gündem maddeleri olan;
-- İşgücü hareketliliği
-- Genç işsizliği
-- Sosyal kapsayıcılık
-- İş Dünyası ve İnsan Hakları
olacağını söyledi.
TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler
Zirve’nin “İşgücü Piyasasında Kapsayıcılığın ve Çeşitliliğin Artırılması”
başlıklı oturumunda bir konuşma
gerçekleştirdi. Genel Sekreter Bülent
Pirler konuşmasında kadınların ve
göçmenlerin işgücü piyasasına dahil
edilmesinin kritik öneme sahip oldu-
88
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
ğunu dile getirdi ve konuşmasını şöyle
sürdürdü: “Kadınların işgücü piyasasındaki yerlerini güçlendirebilmek
ve onlara daha fazla istihdam olanağı
sunma konusunda işverenler olarak
hükümetlerden teşvik bekliyoruz. Bu
konuda her ülkeye uyan tek bir çözüm
bulmak imkansız olduğuna göre tüm
ülkelerin kadınları işgücü piyasasına dahil etmek için ulusal bir strateji yürürlüğe koymalıdır. Öte yandan
Zirve’de ayrı bir başlık olarak ele alınan göç konusu önümüzdeki günlerde
gündemimizde olacak bir başka konu.
Türkiye bugün 2,3 milyon Suriyeli göçmene ev sahipliği yapıyor. Misafirlerimizin işgücü piyasasına dahil edilmeleri konusunda Türk işverenleri olarak
karar verme mekanizmasına dahil olmak istiyoruz. Uluslararası kuruluşları
Suriyeli göçmenler konusunda daha
etkin olmaya davet ediyorum.”
Zirve’de
gerçekleşen
Küresel
İşbaşında Eğitim Ağı (GAN) Özel
Oturumu’nda Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Direktörü Guy Ryder, TİSK
Basın Müşaviri Koray Balkaya, Küresel
GAN Genel Direktörü Shea Gopaul ve
Hilton Worldwide Ortadoğu ve Afrika İnsan Kaynakları Direktörü Koray
Gençkul genç işsizliğinin çözüm yollarını tartıştılar. Tartışmalar özellikle
genç işsizliğine en önemli çözüm olarak gösterilen GAN çalışmaları üzerine
yoğunlaştı. Ulusal Ağlar arasında başarı hikayesi olarak adlandırılan GAN
TÜRKİYE’nin çalışmaları hakkında da
bir sunum gerçekleştirilen toplantıda
GAN Üyesi Hilton’un 2015 yılı içerisinde Bölgede 1.000 işbaşında eğitim
fırsatı sunmakta olduğu duyuruldu.
Zirve’nin kapanış oturumunda 25
Eylül 2015 tarihinde BM tarafından
açıklanan “Sürdürülebilir Kalkınma
Hedefleri”ne işverenlerin verdiği desteği vurgulamak amacıyla kaleme alınmış olan “Bahreyn Deklarasyonu”nun
imza töreni gerçekleştirildi.
haberler
GAN Etki Günü
TİSK’in Üyesi bulunduğu Uluslararası İşbaşında Eğitim Ağı (GAN) Etki
Günü Üye Ulusal Ağların, üye şirket
temsilcilerinin, akademisyenlerin ve
sivil toplum temsilcilerinin katılımıyla
3-4 Aralık 2015 tarihlerinde Madrid’de
gerçekleşti.
GAN Yönetim Kurulu Başkanlığını
yürüten Telefonica şirketinin ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıda geleceğin işleri ve becerileri, dijital platformda verilen eğitimler, iş hayatında
cinsiyet eşitliği, tedarik zincirlerindeki
KOBİ’lere erişim ve GAN Ulusal Ağları
konuları ele alındı.
Toplantının açılış konuşmasını
gerçekleştiren GAN Direktörü Shea
Gopaul Türkiye, Endonezya, İspanya
Ulusal Ağlarının çalışmalarını başarıyla sürdürdüklerini, 15 Aralık 2015
tarihinde gerçekleşecek açılış ile Arjantin Ulusal Ağı’nın da GAN ailesine
katılacağını belirtti.
2016 yılında GAN Başkanlığını Telefonica’dan devralacak Adecco Temsilcisi Bettina Schaller, GAN
TÜRKİYE’nin başarılı çalışmalarının
iyi uygulama örneğinin ötesine geçtiğini ve GAN kurulurken hayal edilen
herşeyin TİSK liderliğinde Türkiye’de
hayata geçirildiğini söyledi.
Konfederasyonumuz Temsilcisi konuşmasında GAN TÜRKİYE’nin açılışından bu yana gerçekleştirdiği ve önümüzdeki yıl için planlandığı faaliyetler
hakkında katılımcılara bilgi verdi.
Toplantıda ayrıca GAN’ın yeni logosu ve web sitesi kamuoyuyla paylaşıldı.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
89
haberler
TİSK’in Herkes İçin Kurumsal Sosyal Sorumluluk
Projesi İkinci Dönem Etkinlikleri
Türkiye
İşveren
Sendikaları
Konfederasyonu’nun (TİSK) 4 yıllık
“Herkes için Kurumsal Sosyal Sorumluluk (Herkes için KSS)” Projesi’nin
2014-2016 dönemi çalışmaları çeşitli
etkinliklerle devam ediyor.
30 Kasım 2012 tarihinde başlayan,
TİSK’in liderliğinde ve Hırvatistan İşverenler Birliği (HUP-CEA), Karadağ
İşverenler Federasyonu (UPCG/MEF),
Makedonya İşverenler Konfederasyonu (BCM), Romanya Küçük ve Orta
Ölçekli Özel Sektör İşletmeleri Ulusal
Konseyi (CNIPMMR), Sırbistan İşverenler Birliği (SAE), Bulgaristan Ticaret
ve Sanayi Odası (BCCI) ortaklığında;
ayrıca Uluslararası İşverenler Teşkilatı (IOE), Azerbaycan İşveren Teşkilatları Milli Konfederasyonu (ASK) ve
Özbekistan Ticaret ve Sanayi Odası
işbirliğinde sürdürülen “Herkes için
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi”,
KSS ve Sürdürülebilirlik Raporlaması
(SR) konularında işveren örgütlerinin
ve işletmelerin kapasitelerinin artırılmasını hedefliyor.
Proje, KSS ve SR alanlarında işveren örgütlerinde uzmanlık yaratma
hedefi doğrultusunda Yuvarlak Masa
Toplantısı’nı ve Ulusal Görev Güçleri
Eğitimi’ni gerçekleştirdi.
Yuvarlak Masa Toplantısı
Proje’nin kapsadığı 8 Ülkenin her
birinde KSS ve SR’nin mevcut durumunu değerlendirmek üzere 30 Haziran 2015 tarihinde İstanbul’da yapılan
Yuvarlak Masa Toplantısı’nda, Proje
ortaklarınca hazırlanmış olan Ulusal
İnceleme Raporları’nı ele alarak KSS
ve SR Alanlarında Farkındalığı Artırma ve Kapasite Geliştirme Destek Paket taslağı oluşturuldu.
Toplantıda, BM SHIFT RAFI
Danışmanı Anna Triponel, Sürdürüle-
90
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
bilir Kalkınma için Hırvat İşveren Konseyi Direktörü Mirjana Matesic, Calvert
Yatırım Sürdürülebilirlik Araştırma ve
Politika Bölümü Kıdemli Başkan Yardımcısı ve İnsan Hakları ve İş Dünyası
Enstitüsü Vekili Bennett Freeman ve
EMG KSS Danışmanlık Kurucusu Daan
Elffers Uluslararası KSS Gelişmeleri
konusunda; Kıymet-i Harbiye Kıdemli
Danışmanı Erdem Kolcuoğlu, KSS Derneği Türkiye Başkanı Serdar Dinler,
Danışman Deniz Öztürk Farkındalık
Artırma ve Kapasite Geliştirme Destek
Paketi konusunda görüşlerini açıkladı.
BursaGaz İş Mükemmelliği Yöneticisi
Tuğçe Balarası, 3P Sustainability Consulting KSS Uzmanı Deniz Özhan,
SUCSR KSS Danışmanlığı Araştırma Uzmanı Ali Gizer ve Orta Anadolu Çevre ve
Sürdürülebilirlik Mühendisi Seda Hasşerbetçi Sürdürülebilirlik Raporlaması
hakkında sunum yaptı.
Toplantının çıktıları kullanılarak
“KSS ve SR İşveren Kılavuzu” hazırlanıyor.
haberler
Ulusal Görev Güçleri Eğitimi
Ulusal Görev Güçleri Eğitimi 30
Eylül – 2 Ekim 2015 tarihlerinde TİSK
Merkezi’nde yapıldı.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)
Program Yöneticisi Jeanne Schmitt’in
uyguladığı eğitimde, Proje ortağı işveren örgütleri bünyesinden SR Uzmanı
olarak yetiştirilmek üzere seçilen toplam 16 görevliye üç gün süresince SR
alanındaki girişimler hakkında ulusal
ve uluslararası uzmanlarca eğitim verildi. Ulusal Görev Güçleri aynı zamanda
Proje’nin ileri safhalarında etkin rol üstlenebilmeleri için ISO 26000, KSS’nin
etkileri gibi konularda da eğitim aldılar. Eğitimin sonunda Görev Güçleri’ni
oluşturan işveren örgütü temsilcilerine
sertifikaları verildi.
Böylece, dünyada ilk defa 9 Ulusal
İşveren Örgütü, KSS alanında AB ülkelerine ve bütün dünya işletmelerine
örnek olarak, Ulusal Görev Güçleri’nin
Eğitimi ile yeni ve önemli adımlar attı.
Ulusal Görev Güçleri, bu eğitim sayesinde KSS ve SR konularında kurumsal geri bildirimler oluşturarak kendi
ülkelerinde KSS ve SR alanlarında farkındalık yaratacak çalışmalar yapacak.
Projenin sürdürülebilirliğinin sağlanması için eğitimde elde edilen bilgilerin Sektörel Uzmanlara (Üye İşveren
Kuruluşlarının Uzmanlarına), ardın-
dan Projenin nihai hedef kitlesi olan
işletmelere aktarılması ve sürdürülebilirlik konusunda işletmelerin farkındalığının artırılması Proje’nin bundan
sonraki çalışmalarını oluşturuyor.
Proje hakkında ayrıntılı bilgi:
www.csrforall.eu
TİSK ve Üye Sendikaları
ERASMUS+Programına Hazırlanıyor
Avrupa Birliği Komisyonu tarafından eğitim, gençlik ve spor alanlarında işbirliğini teşvik eden Erasmus+
Programı hakkındaki Bilgilendirme
Toplantısı, 27 Kasım 2015 tarihinde
AB Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ahmet Yücel’in evsahipliğinde gerçekleştirildi.
Erasmus+ Programı kapsamında
sunulabilecek projeler ve uygun hibeler hakkında bilgi verilmesi ve işbirliği
fırsatlarının değerlendirilmesi amacıyla yapılan toplantıya MEB Müsteşar
Yardımcısı Mustafa Hilmi Çolakoğlu
başkanlık etti.
TİSK ve Üye İşveren Sendikaları
temsilcilerinin katıldığı toplantıda
Ulusal Ajans Başkanı Mesut Kamiloğlu
da bulundu.
Ahmet Yücel, Ülkemiz tarafından
Avrupa Birliği Komisyonu’na sunulan
projelerin beklenen başarıyı elde edemediğini, projelerin kalitesinin artırılması için işbirliğinin şart olduğunu
söyledi.
Mustafa Hilmi Çolakoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Erasmus+ Programı
kapsamındaki kaynaklardan azami düzeyde faydalanmak istediğini, MEB’in,
söz konusu projelerin sunulması ve
yürütülmesinde koordinasyon görevini üstlenmeyi düşündüğünü, kamu
kurum ve kuruluşlarının hızlı karar
alma, esnek olma, proje hazırlama ve
yürütme gibi konularda zaaflarının olduğunu, bunun için özel sektörün ön
plana çıkmasının gerektiğini ifade etti.
Çolakoğlu, TİSK Camiasından verimli
projeler beklediğini ve gerekli desteğin
MEB tarafından verileceğini kaydetti.
TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler,
özel sektör ile kamu kesimi arasındaki
işbirliğinin önemine değinerek, projeler konusunda önemli tecrübelere
sahip bulunan TİSK Camiasının her
türlü işbirliğine hazır olduğunu dile
getirdi.
Toplantıda, AB Bakanlığı ve Ulusal Ajans Temsilcileri Erasmus+
Programı’nı tanıtırken, MEB Temsilcisi, TİSK’in de Üyesi olduğu Avrupa İşbaşında Eğitim Birliği (EAfA) hakkında
bilgi verdi.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
91
haberler
İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Derneği’nde
Yeni Yönetim
Yargıtay Kararlarını Değerlendirme
Seminerleri ve ülkemizde İş Hukukunun gelişmesinde büyük bir katkısı olan
İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku
Derneği (Türk Milli Komitesi)’nin olağan Genel Kurulu 3 Ekim 2015 günü
İstanbul’da yapıldı.
Genel Kurulda yapılan oylama sonucunda Prof.Dr. Savaş Taşkent İş
Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku
Derneği’ne oybirliği ile Başkan, Derneğin Yönetim Kurulu’nun asil üyeliklerine Prof. Dr. Kübra Doğan Yenisey,
Prof. Dr. Gülsevil Alpagut, Prof. Dr.
Mustafa Alp, Doç. Dr. Süleyman Başterzi; yedek üyeliklerine ise; Prof.Dr.
Nurşen Caniklioğlu, Doç.Dr. Mahmut
Kabakcı, Av. Ertan İren, Doç, Dr. Gaye
Burcu Yıldız ve Av. Abdi Pesok yine oy-
birliği ile seçildiler.
1974 yılında İstanbul’da “İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku
Türk Milli Komitesi” adıyla kurulan
Derneğin Başkanlık görevini Prof Dr.
Kemal Oğuzman, daha sonra sırasıyla Prof.Dr. Münir Ekonomi, Prof.Dr.
Sarper Süzek ve Prof.Dr. Polat Soyer
üstlenmişlerdir.
“Çalışma Hayatında Esnek Çalışma Uygulamaları”
Toplantıları Yapıldı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından, 16 Kasım 2015 tarihin-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan-
de Isparta’da, 17 Kasım 2015 tarihinde
lığı Çalışma Genel Müdür Yardımcısı
Burdur’da ve 18 Kasım 2015 tarihinde
Lütfi İNCİROĞLU’nun başkanlık ettiği
Uşak’ta “Çalışma Hayatında Esnek Ça-
toplantılara Konfederasyonumuz tem-
lışma Uygulamaları” gündemli toplan-
silcilerinin yanı sıra TOBB, Türk-İş ve
tılar düzenlendi. Toplantılarda, esnek
Hak-İş temsilcileri katıldı.
çalışma modelleri ile 4857 sayılı İş
Konfederasyonumuzu
temsilen
Isparta ve Burdur’daki toplantılara
Kanunu’nda düzenlenen esnek çalışma
92
uygulamaları hakkında bilgi verildi.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
TİSK Isparta İl Temsilcisi olarak görev
yapan Çimento Endüstrisi işverenleri
Sendikası (ÇEİS) üyesi Göltaş Göller
Bölgesi Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş.
İnsan Kaynakları Müdürü Cem Ender
MUTLU; Uşak’taki toplantıya TİSK Müşavir Avukatı Z. Ulaş Yıldız katılarak
Konfederasyonumuzun esnek çalışma mekanizmalarına ilişkin görüşleri
hakkında sunum yaptılar.
haberler
Yargıtay’ın 2014 Yılı İş Hukuku ve
Sosyal Güvenlik Hukuku Kararlarının
Değerlendirilmesi Semineri Yapıldı
İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Derneği’nin (Türk Milli Komitesi)
düzenlediği “Yargıtay’ın 2014 Yılı İş
Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku
Kararlarının Değerlendirilmesi Semineri” 20 - 21 Kasım 2015 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde
gerçekleştirildi. İş Hukuku ve Sosyal
Güvenlik Hukuku Derneği Başkanı Prof.
Dr. Savaş Taşkent’in açılış konuşması
ile başlayan Seminerde Yargıtay’ın iş
ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin
kararları akademisyenler, yargıçlar ve
uzmanlar tarafından tartışıldı.
Toplantının Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Başkanı Ümran Sayış’ın başkanlık
ettiği ilk oturumunda Doğuş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülsevil Alpagut, Yargıtay’ın 2014 yılında iş ilişkisinin kurulması, hükümleri ve işin
düzenlenmesi hakkındaki kararlarını
değerlendirdi.
Alpagut, daireler arasındaki içtihat
farklılıkları, İş Kanunu’nun kapsamı,
iş sözleşmesinin unsurları, limitet şirket müdürünün statüsü, kamuda muvazaalı alt işveren ilişkisi, belirli süreli
sözleşmenin kuruluşunda objektif neden konularındaki Yargıtay kararlarına ilişkin görüşlerini belirtti.
Toplantının Yargıtay 22. Hukuk
Dairesi Başkanı Seracettin Göktaş’ın
başkanlık ettiği ikinci oturumunda
Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Engin iş ilişkisinin
sona ermesi ve kıdem tazminatı konulu tebliğini sundu.
Engin, eylemli fesih, istifa, iş güvencesi kapsamı, değişiklik feshi, son çare
ilkesi ve ölçülülük ilkesi konularında
Yargıtay’ın 2014 yılı kararlarını değerlendirdi.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi Üyesi Türkan Erturan’ın başkanlık ettiği ikinci
gün sabah oturumunda Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ercüment Özkaraca, Yargıtay’ın 2014 yılında toplu iş ilişkilerine ilişkin verdiği
kararlar hakkındaki tebliğini sundu.
Özkaraca, mevsimlik işçinin sendika üyeliği, emekli olan işçinin sendika
üyeliği, kuruluşların dava takip yetkisi, iş güvencesi kapsamı dışındakilerin
sendikal tazminat talebi, toplu iş sözleşmesi yetkisi sürecinde işkolu tespitinin bekletici mesele sayılması, toplu
sözleşmenin üyelik bağı olmaksızın
tüm işçilere uygulanacak hükümleri ile
stokların işyeri dışına çıkarılması konularında görüşlerini aktardı.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanı
Mesut Balcı’nın başkanlık ettiği toplantının son oturumunda Yaşar Üniversitesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Nazım Sözer,
Yargıtay’ın sosyal güvenlik hukukuna
ilişkin 2014 yılı kararlarına ilişkin tebliğini sundu.
Sözer, primlerden sorumlu yönetici,
eksik işçilik alacağı, ölüm aylığı bağlama koşulları, emekli aylığının haczi, rücuun hukuki temeli ile hizmet tespitine
ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Şeker İşveren Genel Kurulu Yapıldı
Konfederasyonumuza Üye Türkiye Şeker Sanayii İşverenleri Sendikası’nın 28. Olağan Genel Kurul Toplantısı 23 Kasım
2015 tarihinde yapıldı. Yönetim, Denetim ve Disiplin Kurulu’na seçilen yeni üyeler aşağıdaki gibidir:
YÖNETİM KURULU;
Hasan Alkan (Başkan), Dr.Selim Yücel (Başkan Vekili), Dr. Abbas Sueri (Üye), Cengiz Sezer (Üye).
DENETİM KURULU;
Muhsin Şekeroğlu (Başkan), Ahmet Duymuş (Üye), Mustafa Çizioğlu (Üye).
DİSİPLİN KURULU;
Oğuzhan Kavallı (Başkan), Mesut Sönmezler (Üye), Zekai Serinker (Üye).
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
93
haberler
MESS İş Sağlığı ve Güvenliğinde Başarılı
İşletmelerini ve Çalışanlarını Ödüllendirdi
Bu yıl ilki gerçekleştirilen MESS İş
Sağlığı ve Güvenliği İyi Uygulama
Yarışmaları Ödül Töreni, 11 Kasım
2015 tarihinde İstanbul Marriott Hotel
Şişli’de düzenlendi.
Üyemiz MESS’e üye işyerleri, işveren
kuruluşlarının temsilcileri, akademisyenler ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı temsilcilerinin katıldığı ödül
töreninin açılış konuşmasını MESS
Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet C.
Betil yaptı. Betil, açılış konuşmasında
şunlara değindi: “Endüstri ilişkilerinin
temel konularından biri olan iş sağlığı
ve güvenliği alanında; bugün burada
ilki düzenlenen İyi Uygulama Yarışmalarımızın Ödül Töreni’ni gerçekleştirmekten büyük bir mutluluk duyuyoruz.
Belirtmek isterim ki, bu yarışmaları bir
gelenek haline getirerek her yıl düzenlemeyi; bu alanda sürdürülen çabaları
desteklemeyi, iş güvenliği bilincinin
gelişimine katkı sağlayacak çalışmaları
ilgili tüm kesimlere ulaştırmayı hedefliyoruz. Sendikamıza üye işletmeler, çalışanlarımızın sağlık ve güvenliğine her
zaman en büyük önceliği vermekte ve
94
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
iş sağlığı ve güvenliği alanında ülkemizin en ileri örneklerini ortaya koymaktalar. Bu nedenle, bu uygulamaları ilgili
tüm kesimlerle paylaşmayı, özveri ile
yürütülen çalışmaları desteklemeyi ve
teşvik etmeyi bir borç biliyoruz.”
“MESS Altın Eldiven İSG İyi Uygulama Yarışması”nda iş sağlığı ve
güvenliğinin gelişimine katkı sağlamış işyeri iyi uygulamaları, “MESS
Altın Öneri – Mavi Yakalı Çalışan İSG
Yarışması”nda ise mavi yakalı çalışanlarca yapılmış iş sağlığı ve güvenliği önerileri değerlendirildi. Dereceye
giren ve tavsiye edilen uygulamalar,
İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, İş Teftiş Kurulu İstanbul Grup
Başkanlığı, MESS İş Sağlığı ve Güvenliği Komisyonu, MESS Eğitim Vakfı
temsilcileri, akademisyenler ve MESS
yetkililerinin katılımıyla oluşan Jüri
tarafından yapılan puanlama sonucu
tespit edildi.
Dereceye giren, tavsiye edilen uygulamalar arasında yer alan üye işyerleri ve ödül almaya hak kazanan
çalışan bilgilerine www.mess.org.tr
adresinden ulaşılabilir.
haberler
TTSİS’ te Yünün Geleceği Vizyon ve Strateji Toplantısı
Uluslararası
Yünlü
Tekstil
Örgütü’nün (IWTO- International Wool
Textile Organization) “Yünün Geleceği
Vizyon ve Strateji Toplantısı” 23-24 Kasım 2015 tarihlerinde İstanbul’da Üyemiz Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri
Sendikası ve Yünsa ev sahipliğinde
gerçekleşti. Sabancı Center’da gerçekleşen toplantıya dünyada yaklaşık 5.6
milyar dolarlık bir pazar büyüklüğüne
sahip yünlü sanayinin önde gelen 80
uluslararası temsilcisi katıldı. Toplantıya katılan ülkeler arasında Birleşik
Krallık, Fransa, İtalya, Almanya, Güney Afrika, Çin, Yeni Zelanda, Avusturalya, Türkiye, İtalya, Uruguay, Arjantin yer aldı. Toplantıda konuşan Yünsa
Genel Müdürü Cem Çelikoğlu da, 2017
yılında yaklaşık 500 kişinin katılacağı Dünya Yün Kongresi’nin Türkiye’de
yapılacağını açıkladı.
Toplantının açılış konuşmasını
yapan Uluslararası Yünlü Tekstil Birliği (IWTO-International Wool Textile
Organization) Başkanı Peter Ackroyd,
“Bundan 20 yıl önce Birleşik Krallık’ta
büyük miktarlarda toplu üretim yapan
devasal tesisler vardı. Ama hepsi ayrıldı. Şu anda çok yüksek kalitede yünlü
kumaş üreten 35 şirket var, bunlar çok
niş ürünler üretiyor. Artık toplu üretim başka ülkelere kaydı” dedi. Ackroyd, yünlü kumaş tüketiminin son iki
yılda Japonya’da %20, ABD’de %10,
İngiltere’de ise %5 arttığını söyledi.
Toplantıya ev sahipliği yapan
Yünsa’nın Genel Müdürü Cem Çelikoğlu, dünyada bugün gelinen ortamın Türk tekstil ve giyim sektörü
için büyük fırsatlar sunduğunu belirterek Türkiye’nin önünde tarihi bir
fırsat olduğunu vurguladı. Çelikoğlu,
“Avrupa’da tekstil üretimi ciddi anlamda azaldı. Bugün etrafımızda tekstil
üretiminde bir Bulgaristan, Romanya
veya Rusya’dan bahsedemiyoruz. Bu
nedenle gerçekleşen azalmayı Çin ve
Hindistan karşılıyor. Oysa günümüzde müşteriyi hızlı dinleyip, hızlı ürettiğimiz takdirde rakiplerimizin önüne
geçebiliyoruz. Türkiye’de tekstil üsleri
oluşmuş durumda. Türkiye kalifiye insan kaynağı anlamında da son derece
güçlü” dedi.
Günümüz koşullarında doğal elyaf
olan yünden üretilen kumaşlar kullanmanın daha da önemli bir hale geldiğini belirten Cem Çelikoğlu, “Hedefimiz önümüzdeki 5 yıl içinde sektörde
dünya lideri olmak. Bugün tüm çalışmalarımızı bu hedef doğrultusunda
sürdürüyoruz. Uluslararası bir takımla
dünya liderliğine koşuyoruz. İşimize,
yünlü kumaşa odaklandık. En iyi bildiğimiz işi yapmak istiyoruz. Biz üretimimizin yaklaşık %70’ini ihraç ediyoruz.
Pazarlarımızın başında birinci sırada
Almanya geliyor. İngiltere, İtalya, İspanya, Fransa ve Amerika en önemli
yurtdışı alıcılarımız.”Sürdürülebilirlik
çalışmalarımıza hız kesmeden devam
ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde açıklanan 2014 CDP İklim Değişikliği Raporuna göre tekstil sektöründe en iyi
puanı alarak sektör birincisi olduk ve
çalışmalarımızın başarısını kanıtladık.” dedi.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
95
haberler
Global Compact Avrupa Ulusal Ağlar Yıllık Toplantısı
ve Ulusal Ağlar Deneyim Paylaşım Toplantısı
UN Global Compact (GC) Avrupa
Ulusal Ağlar Yıllık Toplantısı, 15-16
Ekim 2015 tarihlerinde Almanya’nın
başkenti Berlin’de gerçekleşti. Toplantıda GC Türkiye Ulusal Ağı’nı Ankara
Koordinatörü ve İstanbul Koordinatörü temsil etti.
Global Compact Avrupa Ulusal
Ağlarının yıllık en kapsamlı toplantısı niteliğini taşıyan Toplantı kapsamında 20’den fazla Avrupa Ulusal Ağ
temsilcisi bir araya gelerek, örnek uygulamalarını, karşılaştıkları güçlükleri
ve oluşturdukları kaynakları paylaştı.
Toplantı gündeminde, Ulusal Ağlar’ın
yönetişim konusunda karşılaştığı
güçlükler, finansman kaynakları ve
yeni kaynaklara erişim yolları, lider
şirketler ile iletişimin güçlendirilmesi, Avrupa Ulusal Ağları’nda yaşanan
gelişmelerin yanı sıra KOBİ’lerle daha
güçlü ortaklıkların oluşturulması ve
96
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi
konular yer aldı.
Öte yandan, 19-21 Ekim 2015 tarihlerinde UN Global Compact Ulusal
Ağlar Deneyim Paylaşım Toplantısı
Global Compact Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul’da gerçekleşti.
Toplantıya Brezilya, İsviçre, Kanada, Tunus, Türkiye ve Ürdün Ulusal
Ağı temsilcilerinin yanı sıra UNGC
Ofisinden temsilciler katıldı. Toplantının ilk günü Global Compact Türkiye
Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz
Argüden yaptığı açılış konuşmasında,
katılımcılara GC Türkiye Ulusal Ağı ve
güncel faaliyetleri hakkında bilgi verdi.
Toplantı kapsamında Ulusal Ağ
temsilcileri kendi ağlarını ve faaliyetlerini tanıtarak 2016 yılı stratejilerinden bahsetti. Ulusal Ağlar arasındaki
etkileşimi ve bilgi paylaşımını artırmaya yönelik olarak gerçekleştirilen
toplantıda, Ulusal Ağların karşılaştığı
güçlükler ve çözüm yolları ele alındı.
Tunus ve Ürdün Ulusal Ağlarının
yeni kuruluyor olması, İsviçre Ağı’nın
sayıca az imzacısının bulunması, Brezilya ve Türkiye Ulusal Ağları’nın ise
büyük ve gelişmiş Ağ olması, katılımcılar arasındaki paylaşımların etkili olmasını sağladı. Türkiye Ulusal Ağı’nın
sektörel yayılım ve çarpan etkili işbirlikleri stratejileri ve çalışma grupları
faaliyetleri örnek uygulamalar olarak
sunuldu.
Programın son günü, katılımcılar, Global Compact Türkiye imzacısı,
Sürdürülebilirlik Tedarik Zinciri ve
Kadının Güçlenmesi Çalışma Grubu
üyesi Boyner Holding’i ziyaret etti ve
kurumsal sürdürülebilirlik stratejileri
hakkında bilgi edindi.
avrupa avrupa
Avrupa Birliği 2015 Yılı Türkiye İlerleme Raporu
19. Fasıl: Sosyal Politika ve İstihdam Bölümü
AB’nin sosyal alandaki kuralları, iş hukuku, eşitlik, iş sağlığı ve güvenliği ile ayrımcılık yasağı konularında asgari standartları
içermektedir. Bu kurallar Avrupa düzeyinde sosyal diyaloğu da geliştirmektedir.
Türkiye bu Fasılda makul ölçüde hazırlıklıdır. Temelde iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı olmak üzere geçen yıl bazı
ilerlemeler gerçekleştirilmiştir. Gelecek yıl Türkiye’nin özellikle aşağıdaki konularda çalışma yapması gerekmektedir:
•• Etkin sosyal diyaloğu zedeleyen, sendikalar için çifte baraj gibi engellerin kaldırılması;
•• İş sağlığı ve güvenliği mevzuatının daha iyi uygulanması ve icra edilmesi;
•• Herkese eşit muamelenin sağlanması için sosyal koruma sosyal içerme ve ayrımcılık yasağı politikalarının güçlendirilmesi.
İş hukuku alanında, kamu sektöründe alt işveren ilişkilerini düzenlemek üzere Ağustos 2014’te yeni
bir mevzuat kabul edilmiştir. Kanun
kapsamı dışındaki alt işveren işçileri
zayıf çalışma koşulları, haksız işten
çıkarma riski ve sendikaya üye olma
konusunda güçlüklerle halihazırda
karşı karşıyadır. Özellikle madencilik
sektöründeki işçiler alt işverenlikten
olumsuz etkilenmektedir. Türkiye bugüne kadar geçici işçilik gibi istihdam
şekillerini AB müktesebatı ile uyumlu
şekilde düzenleyememiştir. Geçen yıl
İş Kanunu kapsamında olmayan ve
sendikalara erişimi olmayan kayıtdışı
işçilerin oranı %33,6’dan %34’e yükselmiştir. Tarım-dışı çalışanlarda bu
oran daha düşük (%22,3) olmakla birlikte, 2018 için belirlenen %17’lik ulusal hedefe ulaşılması için çok daha faz-
la çaba gerekmektedir. Çocuk işçiliği
en kötü biçimleri de dahil olmak üzere
varlığını sürdürmekte olup, kritik bir
sorun teşkil etmektedir. Mevsimlik fındık hasadında çocuk işçiliğinin önlenmesi için bazı dar kapsamlı faaliyetler
yürütülmüştür.
İş sağlığı ve güvenliği alanında,
Türkiye 167 ve 176 sayılı Sözleşmeleri onaylamıştır. Maden kazalarında
daha katı tedbirler alınmasını, çok
tehlikeli işyerlerinde işverenlerin iş
sağlığı önlemlerini güçlendirmesini
ve iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının
korunmasını öngören yasal düzenleme yapılmıştır. İş sağlığı ve güvenliği
alanında müktesebata uyumu amaçlayan Kanun, AB Çerçeve Direktifi’ne
uyum sağlayacak temel unsurlarının
2016’da uygulanacak olmasından ötü-
rü tam olarak tatbik edilememektedir.
İşle bağlantılı kazalar kaygı yaratmakta olup, 2013 yılında resmi istatistiklere göre 1360’ı ölümlü olmak üzere
191.389 iş kazası gerçekleşmiş ve bu
kazaların büyük çoğunluğu inşaat
sektöründe yaşanmıştır. Raporlamada daha fazla şeffaflığa ihtiyaç olup,
hükümet dışı kuruluşlar ölüm vakalarının %40 oranında daha fazla olduğunu ifade etmektedir. İş kazası ve
meslek hastalıklarının önemli ölçüde
düşük bildirilmesi ve iş teftişindeki sorunlara eğilmek gerekmektedir.
Sosyal diyalog alanında, Anayasa
Mahkemesi’nin verdiği karar ile küçük şirketlerdeki çalışanlar, sendikal
faaliyetleri nedeniyle işten çıkarılmaları halinde hukuki korumaya kavuşmuştur. Mahkeme, bir başka kararı ile
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
97
avrupa avrupa
bağımsız sendikaların toplu sözleşme
müzakere yetkisi alabilmeleri için
aranan %3 oranındaki işkolu barajını %1’e indirmiştir. Özel sektördeki
sendikalı işçi oranı 2015’te %9,5’ten
%11,2’ye çıkmış, ancak toplu sözleşme
kapsamındaki işçi sayısı önemli derecede düşüktür. Bu durum özellikle
sendikaların toplu sözleşmelere taraf
olma ehliyetlerini kısıtlayan çifte barajın varlığından ileri gelmektedir. Buna
ilaveten çok sayıda kayıtdışı işçinin
sendikalara erişimi yoktur. Sendika
üyelerinin hukuka aykırı olarak işten
çıkarılması ve uzun yargılamalar, işçileri sendikalara üye olmaktan uzaklaştırmaktadır. Anayasa Mahkemesi
bankacılık ve şehir içi taşımacılıkta
grev yasaklarını kaldırmış, ancak uygulamada zorunlu nitelikte olmayan
hizmetlerde yaşanan grev ertelemeleri
ile zorunlu tahkim, grev hakkını ciddi
olarak kısıtlamaya devam etmektedir.
Mahkeme, ayrıca kamu görevlilerinin
Anayasa ve ILO Sözleşmelerinde teminat altına alınan grev hakkını kullanmaları gerektiğine karar vermiş,
ancak bu karar uygulamaya henüz
geçmemiştir. Türkiye, kamu görevlilerinin grev haklarına saygı duymalı ve
Anayasa değişiklikleri de dahil olmak
üzere toplu sözleşme önündeki engelleri kaldırmalıdır. Ekonomik ve Sosyal
Konsey, 2009’dan beri toplanmamıştır. Kamu sektöründe, özellikle de eğitim kurumları ve silahlı kuvvetlerin
sivil bölümlerinde, belirli sendikaların
üyelerine yönelik ayrımcı uygulamalara ilişkin raporlar mevcuttur.
İstihdam Politikalarında, Ulusal
İstihdam Stratejisindeki hedefler, zayıflayan işgücü piyasası performansı
ile karşılaştırıldığında fazla iddialı
görünmektedir. 20-64 yaş aralığındaki istihdam oranları erkeklerde %75,
kadınlarda %31,6 oranında durgunlaşmış ve bu oranlar özellikle kadınlar için düşük kalmış bulunmaktadır.
98
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
İşsizlik oranı %9,9’a yükselmiş ve
kadınlar için kayda değer ölçüde yüksektir. Genç işsizliği %17,8’e çıkmış ve
tüm gençlerin %25’i istihdam, eğitim
ve öğretim süreci dışındadır. Kamu istihdam hizmetleri, kapasitesini ve hizmet ağını geliştirmektedir. İstihdama
giriş ve sosyal reform programları üzerindeki çalışmalar devam etmektedir.
Avrupa Sosyal Fonu için gereken
programlama ve yönetim yapılarına
ilişkin hazırlıklar devam etmektedir.
2014-2020 dönemine ilişkin istihdam,
eğitim ve sosyal işler konulu IPA Sektörel Programı Aralık’ta kabul edilmiştir.
2007-2014 IPA İnsan Kaynaklarının
Geliştirilmesi Programı kapsamında
istihdam, eğitim ve sosyal içerme konularında ihale ve operasyonlar devam etmiştir.
Sosyal içerme alanında, sosyal
politika, sosyal yardım ve yoksulluğun azaltılması konularında bütüncül
bir politika çerçevesi oluşturulması
konusunda herhangi bir ilerleme olmamıştır. Ancak bazı göstergelerde,
her ne kadar Avrupa ortalamalarının
altında da kalsalar, iyileşme görülmüştür. Ulusal İstihdam Stratejisi, engelli
istihdam etmeyen kurumlar için cezalar öngörmekle birlikte, bu grup tüm
kamu çalışanlarının ancak %2’sini
teşkil etmektedir. Bu oran özel sektörde daha da düşüktür. İlgili Kanun,
engellilerin hakim ve savcılık mesleklerine girişinin önünü kesmektedir.
Bütüncül bir yaklaşımın yokluğunda
engellilerin istihdamını teşvik edecek
tedbirlerin sınırlı bir etkisi olmaktadır.
Romanların entegrasyonuna yönelik
ulusal strateji kabul edilmemiştir.
Sosyal korumaya yönelik harcamalar 2013’te artmış ve GSMH’nin
%13,8’ine ulaşmıştır. Sağlık harcamalarının oranı son dört yılda ilk
kez olarak 2013’te artarak GSMH’nin
%5,4’üne ulaşmıştır. Kadınların düşük
istihdam oranı ve kayıtdışı çalışmanın
yüksek düzeyi, açıkları 2014 yılında da
artan sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği için sorun teşkil etmektedir. Yaşlı nüfus ve yaşlı bağımlılık
oranı artarken, aktif yaşlanma politikalarının geliştirilmesi gerekmektedir.
Yararlanıcı sayıları ile kurumsal ve
yarı kurumsal bakım merkezleri ve
hizmetlerin kapasitesindeki artış çerçevesinde engelliler için sosyal yardım
programları genişlemiştir.
Ayrımcılık yasağı politikalarında
herhangi bir gelişme olmamıştır. Cinsiyet eşitliğini geliştiren gruplar ile
etnik gruplar, istihdamda ayrımcılıkla
ilgili olaylar rapor etmeye devam etmektedir. Güncel bir akademik çalışmaya göre, LGBTI kişilerin üçte biri
işe başlama, çalışma koşulları ve ücret
alanında ayrımcılıkla karşılaşıldığını
rapor etmektedir ve hukuk sistemine
güvensizlik ile özel hayatlarının ihlal
edileceğine yönelik endişeler nedeniyle hukuki yollara başvurmamaktadır
(Bu konuda bknz. Yargı ve Temel Haklar 23.Fasıl).
Eşit fırsatlar alanında, kadınların düşük işgücüne katılım oranını
artıracak bir gelişme görülmemiştir.
Çocuklar, yaşlılar ve hastalar için bakım kurumlarının eksikliği kadınların
istihdamını engellemekte ve onların
bakıcılık rolünü pekiştirmektedir. Sadece kamu sektöründe daha esnek çalışma koşulları yaratılması için kısmi
tedbirler alınmıştır. Ev hizmetlerinde
çalışanların sosyal güvenlik kapsamına alınması konusuna ayrıca eğilmek
gerekmektedir. Çalışma hayatı ve özel
hayatın dengelenmesi konusundaki
politikalar ve mevzuatta cinsiyet eşitliği dikkate alınmalıdır. Cinsiyete bağlı
ücret farklılığı problematik durumdadır. Müktesebata göre kurulması gereken eşitlik kurumu hala kurulmamıştır
(bknz. Yargı ve Temel Haklar 23.Fasıl).
avrupa avrupa
Türkiye – AB İlişkileri
Türkiye-AB Zirvesi
— Türkiye – AB Zirvesi 29 Kasım 2015
tarihinde gerçekleştirildi. Başbakan
Ahmet Davutoğlu, AB kurumları liderleri ve 28 üye ülke liderinin katılımıyla
gerçekleşen zirvede Türkiye’nin AB’ye
katılım sürecinin yeniden canlandırılması kararı alındı. Göç politikası alanında ortak politikalar toplantının ana
gündem maddesiydi. Zirve buluşmasının AB – Türkiye ilişkilerinde önemli
bir gelişmeye işaret ettiği değerlendirildi. Zirvenin başkanlığı AB Konseyi
Başkanı Donald Tusk tarafından yürütüldü.
Toplantının sona ermesinin ardından Başbakan Davutoğlu, AB Konseyi
Başkanı Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Juncker ortak bir basın toplantısı
gerçekleştirdi. Yayımlanan ortak açıklamada Zirve’de ele alınan konular ve
kararlar şu şekilde listelendi:
Ortak zorlukların aşılması önem taşımaktadır. AB Konseyi 15 Ekim Zirve
kararlarında ele alındığı üzere Türkiye
AB katılım süreci yeniden canlandırılmalıdır. AB ve Türkiye mevcut bağları ve dayanışmayı geliştirmeyi, ortak
geleceklerini hazırlamak üzere sonuç
odaklı eylemler gerçekleştirmeyi taahhüt etmektedir. Taraflar “Avrupa
projesinin” pekiştirilmesi için mevcut
risk ve tehditlerin uyum içerisinde ele
alınması yönünde kararlılık sahibidir.
G20 Antalya Zirvesi Sonuç Bildirgesi
ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2249 sayılı kararı ile uyum içerisinde, terörle mücadele öncelik olarak
belirlenmektedir.
Bu amaç doğrultusunda Türkiye –AB
ilişkilerinin henüz tam olarak hayata
geçirilememiş önemli potansiyelinin
değerlendirilmesi için daha sık ve sistematik üst düzey diyalog elzemdir. Bu
çerçevede taraflar yılda iki kez uygun
bir formatla düzenli zirve toplantıları
gerçekleştirmeyi kararlaştırmıştır. Zirve toplantıları ilişkilerin geliştirilmesi
yönünde atılan adımların değerlendirilmesi ve uluslararası konuların ele
alınması için bir platform oluşturacaktır. Terörle mücadele dâhil olmak
üzere dışişleri ve güvenlik politikası
alanında düzenli diyalog ve işbirliği
geliştirilmelidir. Bu bağlamda Bakanlar / Yüksek Temsilci / AB Komiseri
düzeyinde düzenli politika diyaloğu
toplantıları gerçekleştirilecektir. Bu
toplantılar Ortaklık Konseyi toplantılarına ek olarak düzenlenecektir. Aynı
zamanda anahtar konularda üst düzey
diyalog sürdürülecektir.
17 numaralı (Ekonomik ve Parasal
Politika) müzakere başlığının açılması için 14 Aralık 2015’de Hükümetler
Arası Konferans geçekleştirilecektir.
Ek olarak AB Komisyonu 2016 yılının
ilk çeyreğinde üye ülkelerin tutumla-
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
99
avrupa avrupa
rından bağımsız olarak ek başlıkların
açılması için çalışmaları tamamlayacaktır. Gelecek dönemde bu tür ön hazırlık çalışmaları farklı başlıklar için
başlatılabilecektir.
Türkiye üye ülkeler arasında ayrım
gözetmeden Vize Serbestisi Yol Haritası kriterlerinin yerine getirilmesi
sürecini hızlandırmayı taahhüt etmektedir. Bu yönde AB Komisyonu tarafından hazırlanacak ikinci ilerleme raporu Mart 2016’da sunulacaktır. Vize
serbestisi sürecinin tamamlanması,
Yol Haritası gerekliliklerinin tam olarak yerine getirilmesi, böylece Türk
vatandaşları için Schengen Alanı’nda
vize gerekliliklerinin Ekim 2016’da
kaldırılması yönünde değerlendirmeyi
içerecek AB Komisyonu üçüncü ilerleme raporunun 2016 son baharında
yayımlanması için AB – Türkiye Geri
Kabul Anlaşması Haziran 2016’da tam
olarak uygulanmaya başlanacaktır.
AB Türkiye’de acil ve sürekli insani
yardım sağlayacaktır. Türkiye’ye sağlanan genel AB mali desteği önemli
oranda artırılacaktır. AB Komisyonu
geçici koruma altında olan Suriyeliler ve ev sahibi topluluklara yönelik
etkili ve tamamlayıcı destek eylemlerinin koordinasyonunun sağlanması
yönünde “Türkiye Sığınmacı Aracı”nı
oluşturmuştur. AB 3 milyar € ek kaynak sağlayacaktır. Bu destek gelişmekte olan şartlar göz önünde bulundurularak yeniden değerlendirilecektir.
Türkiye 2,2 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapmaktadır ve bu çalışmalar
kapsamında 8 milyar $ harcamıştır.
Dolayısıyla Türkiye - AB işbirliği kapsamında yüklerin paylaşımı ilkesinin
önemi vurgulanmaktadır. Üye ülkelerin katkıları ve mültecilerin yeniden
yerleştirilmesi üzerine AB programları
bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Suriye’deki durum sonucunda oluşan krizin ele alınması için geçici koruma altında olan Suriyelilere destek
100
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
ve göç yönetimi alanında işbirliğinin
artırılmasına yönelik, geçici olarak
15 Ekim’de kabul edilen Ortak Eylem
Planı uygulamasının başlatılması kararlaştırılmıştır. Ortak Eylem Planı göç
akışlarının düzenli bir şekilde gerçekleştirilmesini ve yasadışı göçün ele
alınmasını sağlayacaktır. Uluslararası
koruma ihtiyacı içinde olmayan göçmenlerin AB ve Türkiye’ye seyahatlerinin önlenmesi, mevcut ikili geri kabul
anlaşmalarının uygulanmasının sağlanması ve uluslararası koruma ihtiyacı içinde olmayan göçmenlerin menşe
ülkelerine hızla geri dönüşlerinin sağlanmasına yönelik taraflar arasında
işbirliği artırılacaktır. Türkiye geçici
koruma altında olan Suriyelilerin sosyoekonomik durumlarının iyileştirilmesi için ek tedbirler alma kararını
paylaşmıştır. Taraflar kaçakçılık ağları
ile mücadeleye yönelik kararlı ve hızlı
adımlar atacaktır.
Aralık 2014’te gerçekleşen Genişleme Politikası üzerine AB Konseyi toplantısı kararlarında ele alındığı üzere
Türkiye - AB Üst Düzey Ekonomik Diyalog Mekanizması’nın oluşturulması
üzerine çalışmalar sürmektedir.
Bu mekanizma ile ekonomik ilişkilerin
geliştirilmesi ve iş dünyası temsilcilerini bir araya getirecek bir platform
oluşturulması hedeflenmektedir. Bu
platform 2016 yılının ilk çeyreğinde
oluşturulacaktır.
Ankara’da 16 Mart 2015’te başlatılan
Üst Düzey Enerji Diyaloğu ve Stratejik
Enerji İşbirliği olumlu bir gelişmedir.
Küresel ve bölgesel düzeyde enerji işbirliğine ilişkin düzenli bilgi paylaşımı
taraflar için fayda sağlamaktadır. Bu
toplantıların ikincisi 2016 yılının ilk
çeyreğinde gerçekleştirilecektir.
Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik hazırlık çalışmaları değerlendirilmiştir. Hazırlık çalışmalarının
tamamlanması sonrası, resmi müzakereler 2016 yılının sonuna doğru
başlatılabilir.
Tüm bu çalışmalar eşzamanlı olarak yürütülecek ve yakından takip
edilecektir. Türkiye ve AB ilişkilerde
yakalanan ivmenin somut sonuçlar
doğurması için güncel gündem maddeleri üzerinde ortak ilerleme sağlama
konusunda kararlıdır.
— AB Komisyonu tarafından hazırlanan 2015 yılı Türkiye İlerleme Raporu
10 Kasım 2015 tarihinde açıklandı. Bu
rapor 1998 yılından bu yana ülkemiz
için hazırlanan 18. İlerleme Raporu
olmaktadır. 2014 yılı sonunda göreve
başlayan yeni Komisyonun ülkemize
ilişkin ilk değerlendirmesini de içeren
18.İlerleme Raporu bu yıl farklı bir
yöntemle kaleme alınmıştır. Bu rapor
“yeni nesil” olarak adlandırılan ilerleme raporlarının ilkini oluşturmaktadır. Yalnız Türkiye için değil, diğer
aday ülkeler için de hazırlanan yeni
ilerleme raporlarında yalnızca son bir
yıl içinde kaydedilen gelişmelere yer
verilmemiş, aday ülkelerin genel olarak her alanda AB’ye uyum düzeyleri
de değerlendirilmiştir. Rapor kapsamında AB-Türkiye ilişkilerinde son
duruma ilişkin genel değerlendirmede
şu noktalar öne çıkıyor:
• 2005 yılında başlayan katılım mü-
zakereleri sürecinde şimdiye kadar 14
başlık müzakerelere açılmış, bir başlık
geçici olarak kapanmıştır.
• 17 No’lu Ekonomik ve Parasal Politi-
ka konulu başlığın açılması için çalışmalar başlatılmıştır. Bu alanda gerçekleştirilecek çalışmalar Türkiye ile üst
düzey ekonomik diyaloğun geliştirilmesi hedefi için temel oluşturacaktır.
• Hukukun üstünlüğü alanında 23 ve
24 No’lu başlıkların açılması için “açılış kriterleri”nin belirlenmesi gerekmektedir. Açılış kriterleri Türkiye’ye
bu alanda gerçekleştirmesi gereken
reformlar için bir yol haritası oluşturacaktır.
avrupa avrupa
Türkiye müzakere sürecini hızlandırmak için:
memiş bir insani yardım ve destek sağlamaya devam etmiştir.
— Müzakere başlıkları açılış kriterlerini
yerine getirme yönünde ilerleme sağlamalı;
— Sığınmacılar ve göç yönetimi üzerine
AB – Türkiye Ortak Eylem Planı Ekim
2015’de AB Konseyi’nin desteğini almıştır.
— Müzakere Çerçeve Belgesi kapsamında yükümlülüklerini yerine getirmeli;
— AB’ye karşı taahhütlerine bağlı kalmalıdır.
— Türkiye ve AB ortak çıkar alanlarında diyalog ve işbirliğini geliştirmeye
devam etmiştir. Bu süreç en üst düzey
ziyaretlerle desteklenmiştir.
— Türkiye’nin Daeş’e Karşı Uluslararası Koalisyon’a katılımıyla dışişleri
ve güvenlik politikası alanında siyasi
diyalog devam etmiştir. Vize Serbestisi
Diyaloğu çerçevesinde vize, hareketlilik ve göç alanında işbirliği sürdürülmüştür.
— Türkiye 2,2 milyon Suriyeli ve Iraklı
sığınmacıya geçmişte benzeri görül-
— AB Komisyonu ve Türkiye enerji
alanında işbirliğinin artırılması kararı almıştır. Üst Düzey Enerji Diyaloğu
başlatılmıştır.
— Ekonomik bağların güçlendirilmesi
paylaşılan öncelikler arasındadır.
— Gümrük Birliği Anlaşması’nın modernizasyonu ve genişletilmesine
yönelik prosedürlerin başlatılmasına
karar verilmiştir.
G20 Zirvesi
G20 Dönem Başkanlığı görevini yürüten Türkiye tarafından düzenlenen
G20 Liderler Zirvesi Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’ın G20 Antalya
Zirvesi Liderler Bildirgesi’ni kamuoyu
ile paylaştığı basın toplantısı ile sona
erdi. “Güçlü, sürdürülebilir ve dengeli
büyüme” temasıyla toplanan G20 Liderler Zirvesi’nde Beyrut ve Ankara’da
yaşanan terör saldırılarının ardından
13 Kasım’da Paris’te gerçekleşen terör
saldırıları ana gündem maddesi oldu.
Basın toplantısında küresel ekonominin güçlenmesi için küresel barış
ve güvenliğin ön koşul olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan,
terörle mücadele alanında küresel
düzeyde samimi bir işbirliği ve dayanışma gerektiğine dikkat çekti. Ek
olarak Suriye’de kalıcı çözüm üzerine
uzlaşı sağlanmadan terörle mücadele
ve sığınmacı krizi konusunda ilerleme
kaydedilemeyeceğini değerlendiren
Cumhurbaşkanı, G20 liderlerinin terörle ayrım gözetmeksizin mücadele
etmek konusunda kararlı olduğunu
vurguladı.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
101
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Mühendislik-Mimarlık Fakültesi
Prof.Dr. Muammer KAYA
analiz
[email protected]
Nobel Ödülü Gerçeklerinin Analizi
Dinamiti bulan Alfred Nobel, 17 Kasım 1895’te Paris’te servetinin büyük kısmını, yazdırdığı vasiyetle insanlığın yararına
olan bir seri ödüle ayırdı. İsveç Kraliyet Bilim Akademisi Fizik, Kimya, Tıp, Edebiyat ve Barış dallarında Nobel Ödülleri dağıtmaktadır. 1968 yılında İsveç Merkez Bankası (Sveriges Riksbank) bu ödüllere Ekonomik Çalışmalar ödülünü de eklemiştir. 19012015 yılları arasında toplam 573 Nobel Ödülü 900 kişi/organizasyona verilmiştir. Nobel Ödülü maksimum 3 kişiye birlikte verilebilmektedir. Şekil, 1901-2015 yılları arasında Nobel Ödüllerinin dallara ve verilen kişi sayısına göre dağılımını göstermektedir.
Şekil : Nobel Ödülü Alanların Dalları ve Alan Kişi Sayılarının Dağılımı
Ödül Sayısı
Ödül Alan Kişi
Sayısı
Tek Başına Alan
Kişi Sayısı
İki Kişi Alan
Sayısı
Üç Kişi Alan
Sayısı
Fizik
109
201
47
32
30
Kimya
107
172
63
22
22
Tıp
106
210
38
31
37
Edebiyat
108
112
104
4
Barış
96
103+26*
65
29
2
Ekonomik Çalışma
47
76
24
17
6
Toplam
573
900
341
135
97
Nobel Ödül Dalı
*organizasyon
Ödül töreni 10 Aralık’ta İsveç’te Stokholm’de yapılır ve kazananlara Nobel Diploması, Nobel Madalyası ve yaklaşık 8
milyon İsveç Kronu SEK (1SEK=0.364 TL) ödül parası verilir.
Nobel Ödülü Kazananların Çalışma Alanlarının Dağılımı: Fizikte en çok parça fizikçiler, kimyada biyokimyacılar, tıpta
genetikçiler, ekonomide makro ekonomiciler ve edebiyetta düz yazı dalında Nobel Ödülleri alınmaktadır.
En Küçük ve En Büyük Yaşta Nobel Ödülünü Kimler Almıştır? 17 yaşındaki Pakistanlı Malala Yousafzai 2014 Nobel
Barış ödülünü almıştır. 90 yaşındaki Leonid Hurwicz 2007 yılı Nobel ekonomi ödülü almıştır.
102
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
analiz
Kadınların Aldığı Nobel Ödülleri:
1901-2015 yılları arasında 49 kadın Nobel Ödülü almıştır. Marie Curie 2 kez Nobel ödülü alan tek kadındır. 1901-1920
arasında 4, 1921-1940 arasında 5, 19411960 arasında 5, 1961-1980 arasında 5,
1981-2000 arasında 11 ve 2001-2015
arasında 19 kadın Nobel Ödülü almıştır.
Nobel Ödülü Alanların Ülkelere
Göre Dağılımı: ABD 257, İngiltere 94,
Almanya 80, Fransa 53, İsveç 29, Rusya 27, Japonya 23, İtalya 19, Kanada 18,
Avusturya 17, İsviçre 16, Norveç ve Çin 12,
Avusturalya 10, Macaristan ve G. Afrika 9,
Hindistan 8, İspanya 7, Mısır ve Çek Cumhuriyeti 6, Arjantin ve Romanya 4, Finlandiya 3, G. Kore, İran, Pakistan, Türkiye,
Cezayir, Portekiz ve Şili 2, Brazilya, Yunanistan, Bulgaristan, Endonezya, Yemen,
Fas, Tunus vs. 1 Nobel Ödülü almıştır.
49 kadın Nobel Ödülü almıştır.
Marie Curie 2 kez Nobel ödülü
alan tek kadındır. 1901-1920 arasında 4, 1921-1940 arasında 5,
1941-1960 arasında 5, 1961-1980
arasında 5, 1981-2000 arasında
11 ve 2001-2015 arasında 19 kadın Nobel Ödülü almıştır.
KİMYA DALINDAKİ NOBEL ÖDÜLLERİ
1901 yılından bugüne 107 kez Nobel Kimya Ödülü verilmiştir. Birinci ve
İkinci Dünya Şavaşları sırasında 8 yıl
( 1916, 1917, 1919, 1924, 1933, 1940,
1941 ve 1942 yıllarında) verilmemiştir.
Paylaşılan ve Paylaşılmayan Nobel Ödülleri: Kimya dalında tek adaya
verilen Nobel Ödül sayısı 63, iki adaya
birlikte verilen 23 ve üç adaya birlikte
verilen 21’dir. 1901-2015 yılları ara-
sında Kimyada 172 kişi Nobel Ödülü
almıştır. Sadece Frederick Sanger iki
kez Nobel kimya ödülü almıştır.
Nobel Kimya Ödülü Alan Kadınlar? 1901-2015 yılları arasında 4 kadın kimyacı Nobel almıştır. 1911’de
Marie Curie (1903 Nobel Fizik ödülü
almıştı), 1935’te kızı Irene Joliot Curie,
1964’te Dorethy Crowfoot Hodgkin ve
2009’da Ada Yonath almıştır.
Kimyada Çoklu Nobel Ödülü Alanlar: Marie Curie Fizik 1903 ve Kimya
1911; Linus Pauling Kimya 1954 ve Barış 1962; Frederick Sanger Kimya 1958
ve Kimya 1980’de ödüllerini almıştır.
BİLİMDE İLK NOBEL ALAN TÜRK: Prof.Dr. AZİZ SANCAR
1946 Mardin Savur doğumludur. Okuma yazma bilmeyen bir ailenin 8 çocuğundan biridir. Orta öğretimini
Mardin Savur’da yapan Prof. Dr. Sancar, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini 1969’da birincilikle bitirdi. Birkaç
yıl Türkiye’de doktorluk yaptı. 1974’te Dallas’taki Teksas
Üniversitesine gidip, 1977’de Doktora derecesi aldı. Şu
an Kuzey Carolina Üniversitesi (UNC) Tıp Fakültesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümünde çalışmaktadır.
Prof. Dr. Sancar 69 yaşında aldığı bu dünyanın en
önemli ve en değerli bilim ödülünü “Cumhuriyetin kendine sağladığı eğitim sistemi sayesinde aldığını” söylemiştir. 28 yaşında ABD’ye doktora yapmaya devlet bursuyla
giden Prof.Dr. Sancar doktora sonrası 1977’lerdeki ülkemizdeki anarşik durum ve kaos ile üniversite alt yapılarının yetersizliğinden tekrar ABD’ye beyin göçmeni olmuştur. Diğer beyin göçmenlerimiz gibi önce iş ve sonra da
anlaşabileceği yabancı bir eş bularak oraya yerleşmeyi ve
orada hayatını ve araştırmalarını sürdürmeye başlamıştır.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
103
analiz
Prof. Dr. Sancar 69 yaşında aldığı bu dünyanın en önemli ve en
değerli bilim ödülünü “Cumhuriyetin kendine sağladığı eğitim
sistemi sayesinde aldığını” söylemiştir. 28 yaşında ABD’ye doktora yapmaya devlet bursuyla giden
Prof.Dr. Sancar doktora sonrası
1977’lerde üniversite alt yapılarının yetersizliğinden ABD’ye beyin
göçmeni olmuştur.
Prof.Dr. Sancar, aynı üniversitede
Gwendolyn Sancar ile evlenmiştir. İkisi
de şu an UNC’de aynı bölümde çalışmaktadırlar.
Prof. Dr. Sancar 1984’te NSF Cumhurbaşkanlığı Genç Araştırmacı Ödülü,
1995’de NIH MERİT ödülü, 2004 Amerikan Bilim ve Sanat Akademi Ödülünü,
2005 ABD Ulusal Akademi Ödülünü,
2007 Koç Vakfı Ödülünü, 2009 Teksas
Üniversitesi Seçkin Mezun Ödülünü,
2014 Academia Sinica Seçkin Ziyaretçi
Ödülünü, 2015 ASBMB Vallee ve Kimya
Nobel Ödüllerini almıştır (1).
Prof.Dr. Sancar, UNC’de 2007’de Tıp
alanında Dr. Oliver Smithies’den sonra
ikinci Nobel kazanan bilim adamıdır (2).
Prof.Dr. Sancar 1982’den beri 33 yıldır
Kuzey Carolina Üniversitesinde çalışmaktadır. 1935 yılında kurulan Biyokimya ve
Biyofizik Bölümünde görev yapmaktadır.
Ulusal Sağlık Enstitüsü Prof.Dr. Sancar’a
1982’den beri 24.353.827 dolar araştırma desteği vermiştir (3). Nobel Ödülü alan
Prof.Dr. Sancar düzenli ve sistematik
Ar&Ge finansmanıyla ABD tarafından
desteklenmiştir.
Prof.Dr. Sancar’ın Laboratuvarında
kendisi dışında 12 araştırmacı ekiple
çalışmaktadır. Bunlardan 4’ü ziyaretçi
araştırmacı (3’ü Türk), 5’i doktora sonrası
araştırmacı, 1’i Araştırma Doçenti, 1 Araştırma Yrd. Doçenti ve 1’i araştırma görevlisidir (4). Yani Nobel Ödülü almak nitelikli
ekip işidir. Ekibin başında da işi iyi bilen
CHAPEL HİLL’deki KUZEY CAROLİNA ÜNİVERSİTESİ (UNC)
1776-1795’te kurulmuş Devlet Üniversitesidir. 18350 lisans, 10785 lisansüstü öğrencisi var. 3696 Fakülte akademik personeli ve 8287 idari
personeli mevcut. 68 Bölüm, 112 doktora programı vardır. Bugüne kadar
304509 mezun vermiş bunun 159509’u Kuzey Carolina’da oturmaktadır. Öğrenci/Fakülte personeli oranı 14:1’dır. UNC’de sınıfların %87’sinde
50’den az öğrenci vardır. UNC’nin yıllık araştırma bütçesi 792.7 milyon
dolar. 2015 ARWU Dünya Akademik Üniversite sıralamasında UNC Dünyada 39, ABD’de 29. sırada yer almıştır.
Prof.Dr. Sancar, UNC’de 2007’de
Tıp alanında Dr. Oliver Smithies’den
sonra ikinci Nobel kazanan bilim
adamıdır. Nobel Ödülü almak nitelikli ekip işidir. Ekibin başında da
işi iyi bilen bir uzmanın olması gerekmektedir. Prof.Dr. Sancar’ın ilgi
alanı DNA onarımı, DNA hasarları
denetim noktaları, genetik bilgiyi
koruma altına almadır.
bir uzmanın olması gerekmektedir.
Prof. Dr. Sancar’ın çalıştığı bölümde
46 Fakülte Personeli/Akademisyen ve
38 lisansüstü öğrenci bulunmaktadır.
Bu öğrencilerin 2’si Türk’tür. Bunların
biri Koç, diğeri Sabancı Üniversitesi mezunlarıdır. Prof. Dr. Sancar, Türk öğrenci
ve ziyaretçi araştırmacılara bölümünde
yardımcı olmaktadır.
Prof.Dr. Sancar’ın ilgi alanı DNA onarımı, DNA hasarları denetim noktaları, genetik bilgiyi koruma altına almadır.
SONUÇ
Bilimde Nobel Ödülü kazanmak için öncelikle köklü Ar&Ge bilinci olan bir üniversitede ve
altyapısı mükemmel bir bölümde sürekli çalışmak gerekiyor. Prof.Dr. Sancar 200 yıldan daha
eski bir Üniversitede, 80 yıllık bilgi birikim ve
tecrübesi olan bir bölümde 33 yıldır çalışmaktadır. Ayrıca Nobel Ödülü alabilmek için çok, disiplinli, sistematik ve istikrarlı çalışmak, Ar&Ge’ye
çok fazla kaynak ayırmak ve ekip çalışması yapmak gerekmektedir. Prof.Dr. Sancar’a Ar&Ge
için 33 yılda 24.4 milyon dolar destek sağlanmış
ve emrine 12 araştırmacı verilmiştir. Kazanılan
başarı hiçbir zaman tesadüf değildir. Nobel nitelikli üniversitede, nitelikli eğitim almış nitelikli
bilim insanlarınca kazanılabilir.
Kaynaklar
(1) http://www.med.unc.edu/biochem/people/faculty/primary/
asancar
(2) http://www.unc.edu/campus-updates/message-fromchancellor-carol-l-folt-a-nobel-achievement/
(3) http://www.unc.edu/spotlight/unc-school-of-medicineprofessor-awarded-nobel-prize-in-chemistry/
(4) https://www.med.unc.edu/biochem/asancar-lab/
members?b_start:int=0
104
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
arkeogezi
Kyzikos Antik Kenti - Erdek
Kapıdağ Yarımadası’nın güney kesiminde Düzler mevkiinde bulunan
bir zamanların görkemli yerleşim yeridir. Günümüze insan ve doğa tahribatına uğramış olarak gelebilmiştir.
Kentin görkemli yapılarının ve uygarlık birikimlerinin izleri toprak derinliğinde hala varlığını korumaktadır.
Thessalia’dan göç ederek buraya gelen
Dolionlar tarafından kurulduğu bilinmektedir. Kent, ismini Argonautlar efsanesinden esinlenmeyle kurucu Kral
Kyzikos’tan almaktadır. Efsaneye göre,
Kyzikos’u ziyaretlerinde Argonautlar
dostça karşılanır, ağırlanırlar. Daha
sonra kentten ayrılan Argo gemisi,
ters yönde esen rüzgârın etkisiyle gece
karanlığında tekrar Kyzikos kıyılarına
sürüklenir. Durumdan habersiz olan
ve bir saldırıya uğradıklarını sanan
Kyzikoslular’la Argonautlar arasında
yapılan şiddetli çarpışmalarda kral
Kyzikos öldürülür, bunun üzerine
kent daha sonra, Palasgo’ların eline
geçer. Kyzikos’un bilinen tarihi ise
İ.Ö.8.yüzyılda İonia’nın önemli kent-
lerimden biri olan Milet’in burada bir
kolini kurmasıyla başlar ve izleyen
dönemlerde kent gittikçe önem kazanır. İ.Ö.675 ‘de ise bu koloni genişletilerek daha kapsamlı bir kimliğe
büründürülür. İ.Ö.6.yüzyılda bölgenin
Priapos, Arteka ve Prokonnesos gibi
kentleriyle birlikte Lidyalılar tarafından vergiye bağlanan kent, pers Kralı
Kyros’un Lidya’yı yenmesi üzerine
Daskyleiondaki satraplığa bağlandığı
öğrenilmektedir.
Yüzyılın sonlarına kadar bu konuİŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
105
arkeogezi
mu devam ettiren kentin, İ.Ö.5. yüzyıl başlarında başlayan İon isyanıyla birlikte dokuz
kez el değiştiren uzun bir dönemi başlar. Ancak akılcı politikasıyla her defasında yakılıp
yıkılmaktan kurtulan Kyzikos, İ.Ö 364’de II.
Attika-Delos Deniz Birliği’ne katılır, kısa bir
süre sonra da Atina’ya karşı bağımsızlığını
ilan ederek en parlak çağlarından birini yaşar (İ.Ö.362). Siyasal ve ticari alanda da etkinliğini arttıran Kyzikos, bu dönemde bölge
deniz ticaretini elinde tuttuğu gibi, parası,
diğer para birimleri için bir değer ölçüsü durumuna gelir. İ.Ö.334’de büyük İskender’in
Anadolu’ya girişinde kendisine dostça davranan Kyzikos’lular, bunun karşılığında yönetimsel serbesti ve yapılanma etkinliklerine katılmayla ödüllendirilirler, kenti karaya
bağlayan iki de köprü yaptırılır. Hellenistik
dönemde her açıdan parlak bir dönem yaşayan Kyzikos bir kültür, sanat ve ticaret merkezi olur, Kyzikos’un bu dönemi, İ.Ö. 85’de
Roma egemenliğini tanımak zorunda kalmasıyla birlikte sarsılmış görünmektedir. Roma
yönetimince zaman zaman ödüllendirilip
cezalandırılan Kyzikos, İ.Ö.73’de Pontus Kralı
VI .Mithridates kuşatmasına karşı kahramanca direnmesi üzerine Romalıların övgülerini
kazanır ve ‘’Hürken’’ unvanı verilerek bağımsızlık hakkı elde eder. Romalılar zamanında
106
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
arkeogezi
kentin asıl önemini Hadrian döneminde kazandığı gözlemlenir.
İ.S.123’de yaşayan depremden bir
yıl sonra kenti ziyaret eden İmparator Hadrian yeniden yapılanma
için büyük yardımlarda bulunur,
kendi adına yapılan ünlü tapınağa parasal olanaklar sağlar.
Dönemin birçok büyük kentinin
almak için yarıştığı imparator
kült merkezi anlamına gelen Neokoria unvanı ile ödüllendirilir.
Kyzikos’a İ.S 2. yüzyılda meydana gelen karışıklıklar sırasında
yine Roma tarafını tutması üzerine bu kez İmparator Septimius
Severus tarafından ikinci kez Neokoria unvanı verilir. İ.S.297’de
Kyzikos otuz üç kenti içine alan
Hellespontos eyalet merkezi olur,
İ.S. 324’e kadar devam eden bu
dönemi,Byzantion’un
başkent
oluşuyla birlikte sona erer.İmparator Justinianus döneminde
İ.S.543’deki depremde kent büyük
zarar görür ve bu olay sonucunda
Kyzikos halkının kısmen Erdek’e
göç ettiği bilinmektedir. İ.S.741 ve
1064 yıllarındaki büyük depremlerle ciddi hasarlar görür ve Kyzikos kendi kaderine terk edilir.
Kyzikos’ta 1988-1997 yılları
arasında kazılar yapıldı.1997 yılında ara verilen kazı çalışmalarına 2006 yılında Bakanlar Kurulu
Kararıyla Yrd.Doç. Dr. Nurettin
Koçhan’ın bilimsel başkanlığında
yeniden başlandı. Bu dev şehrin
yazık ki küçük bir bölümü kazı
çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarılabilmiştir.
Kyzikos Antik Kenti ve Hadrianus Tapınağı, Bandırma’dan
Erdek’e gelirken Düzler Mahallesindedir. Düzler Mahallesinin sağ
tarafındaki zeytin bahçelerinin
olduğu geniş sit alanında Kyzikos
Antik Kenti ve Hadrianus Tapınagı kalıntıları bulunmaktadır.
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
107
sanat
Masumiyet
Kardeş Sevgisi
Ece Akar: “Resmin hayatımın her alanında var
olmasını isterim”
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
1956 yılında Ankara’da doğdum.
Hacettepe Üniversitesi Biyoloji bölümünden mezun oldum. Mezuniyetim
sonrası Halkla İlişkiler’de çalıştıktan
bir süre sonra mesleğimle buluştum.
Ankara Üniversitesi Çocuk Kliniği
bünyesinde eşim Prof. Dr. Nejat Akar
ile Moleküler Genetik Laboratuvarı’nı
kurduk. Türkiye’nin değişik kurumlarına moleküler genetik alanında genç
değerler kazandırdığımızı düşünüyorum.
Resme duyduğunuz ilgi nasıl
gelişti?
Ortaokul yıllarından itibaren yapmış olduğum resimler her seferinde
çeşitli organizasyonlarda sergilenmeye değer görülmüştü. Hatta ortaokul
resim hocamız Fatma Hanım, “portre”
108
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
çalışmalarımı önemser, desteklerdi.
Yıllar içinde yurtiçinde ya da yurt dışında gezdiğim sergiler, müzeler, galeriler resim yapma tutkumu pekiştirdi.
Ankara Üniversitesi Pediatrik
Moleküler Genetik Bilim Dalı’nda
kurucu biyolog olarak çalıştınız. Resim sanatı mesleğinizle çok yakın
bir yerde durmuyor. Biyolog olarak
çalıştığınız yıllarda resme yeteri kadar zaman ayırdığınızı düşünüyor
musunuz?
Biyoloji tüm diğer bilim ve sanat
dalları ile kesişir. Biyoloji doğa, doğa
estetik, sanat ise doğayı, insanı, duyguları yorumlamak demektir. Her sanatsal çalışma, görsellik içerdiğinden,
akılda kalıcı ve çarpıcı olur. Sizden bir
şeyler öğrenmek isteyenler için etkili
bir kaynak sunarken, duygulara hitap
ederek yeni bir dünyanın kapılarını
aralamış olursunuz. Resim özelinde
konuşacak olursak, resimle ilgilenen
kime sorsanız, çalışmalarına yeterince zaman ayıramadığından yakınır.
Resim çalışmalarım için bu hissi ben
de paylaşıyorum; çünkü resmin hayatımın her alanında var olmasını istiyorum. Bunu sağlamak için birtakım girişimlerim de geçmişte olmuştur. Eşim
ile kurduğumuz Moleküler Genetik
Laboratuvarı’nın konferans salonunu,
bir resim galerisi haline getrmiştik. Bu
galeride kırka yakın ressama ev sahipliği yaptık, bilim insanları ile sanat
insanlarını, sanatseverlerle buluşturduk. Bu ressamların arasında günümüzün değerli sanatçıları da vardı. Bu
sergilerle, yaşamında hiç resim sergisi
gezmemiş olanlara da yeni bir bakış
açısı kazandırdığımızı zaman içinde
yaşadık.
sanat
Moleküler genetik alanında çok sayıda uluslararası
yayınınız mevcut. Aynı verimlilik resim alanında da bulunmakta. Bu kadar verimli
bir sanatçı nasıl bir çalışma
disiplini içinde çalışmakta,
merak ediyoruz?
Hayatta disiplinli olmak, küçük yaşlarda edinilen bir özelliktir. Ailemizin tüm bireyleri
bir düzen ve çalışma ahlakı içinde yönlendirildiklerinden, tüm
çalışmalar değerini buluyor.
Ekip çalışmasına inanıyoruz;
üretkenliğimiz de artarak, paylaşarak büyüyor.
2011’de portre çalışmalarınızın kabul edildiği ABD’deki
‘’International Comtenporary
Art’’ kataloğu hakkında ve
burada yer alan portrelerinizle ilgili bizlerle paylaşmak
istediğiniz önemli notlar var
mıdır?
Günümüzde erkek egemenliğinin sindiği toplumda kadınlarımızın pek çok açıdan zarar
gördüğünü düşünüyorum. Kadın-erkek eşitliği ve denge üzerine bir çalışmam var. Anne-anneanne ve kız çocuğunun, kendi
şehitlerinin uğurlanışında yüzlerine yansıyan acıyı resmettiğim
bir başka çalışmam daha var. Bir
diğer resmimde de yaşlı bir kadının çiçek satarak yaşam mücadelesini göstermek istedim. Genel
olarak hümanizm, eşitlik, doğa
ve hayvan hakları ve kadınlık
üzerine duygu ve düşüncelerimi
tuvale aktarıyorum.
2012’de ABD’de ARTAVİTA
2.Sanat yarışmasında Onur
Ödülü kazandınız. Bu ödül sizin için ne ifade ediyor?
Evet, bu ödülü almak beni
çok onurlandırdı. Üstelik moti-
Pazarcı Kadınlar
Ressam Ece Akar
Umuda Yolculuk
Şehidin Hüznü
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
109
sanat
vasyonumu arttırdığı bir gerçek. Türkiye’deki sanatçılar olarak kendimize
güvenmemiz için bir ışık olabilir.
Resimlerinizde yaşama dair, kadına dair, çocuğa dair ne varsa ‘’O
ANI’’ yansıtmaktasınız. Ece Hanım,
bir kadın olarak resimlerinde kadına dair ‘’O ANI’’ nasıl tanımlar?
“O an” benim için, sokaktaki ka-
dının yüzünde yakaladığım, hayatın
izidir. Gazetede ne görüyorsam, ne işitiyorsam etkilensem ve konu edinsem
de, bir kadın olarak, en çok doğada
doğurganlıkla başrol üstlenen kadının
dilenmesi, bedeninin sermayeleştirilmesi, çocukları için her fedakarlığa
katlanması, resimlerimle duygu dünyasını ve eşitsizlikleri ortaya koymam-
da en etkili sebep.
Son olarak eklemek istediğiniz
bir şey var mıdır?
Dünyamızın ve ülkemizin barış
içinde olduğunu görmeyi, sevginin yolunun sanattan geçtiğini bilen insanlarla birlikte olalım istiyorum.
Tüm ekibinize ve size saygılarımla.
Teşekkür ederiz.
Bir Anadolu Kadını
Konuşan Kadınlar
Yaşam Mücadelesi
Pazarcı Kadın
110
İŞVEREN / Kasım - Aralık 2015
Dansöz
yayınlar
Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş,
Beklenti ve Önerileri
TİSK Yayını
TİSK Yayınında 18 ilimizde (İstanbul, İzmit, Bursa, Ankara, Konya, Kayseri, Malatya, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay, Adana, Kahramanmaraş, Mersin, İzmir, Antalya,
Muğla, Denizli ve Van) saha çalışması yapılarak işadamları, sanayi, ticaret ve esnaf
odaları yetkilileri, işçi ve işveren sendikalarının temsilcileri, STK temsilcileri, vilayet ve
belediye yetkilileri ile görüşmeler gerçekleştirildi.
Doç.Dr. M.Murat Erdoğan ile Dr. Can Ünver ve araştırma ekibi tarafından hazırlanan Yayınımızın bu alanda yapılacak çalışmalara ve geliştirilecek politika önerilerine
katkıda bulunmasını dileriz.
www.tisk.org.tr
Enflasyon Hedeflemesi
TİSK Yayını
Enflasyon-kur-faiz tartışmalarının bilimin ışığında değerlendirilmesi gerektiğine
inanan Konfederasyonumuz, bu amaçla “Enflasyon Hedeflemesi” başlıklı Raporu
yayınladı. Prof.Dr.Ömer Faruk Çolak ve Doç.Dr.Atilla Gökçe tarafından hazırlanan
Eser, bu alandaki soru işaretlerini giderdiği gibi, yenilenmesi gereken büyüme modeli
konusunda da fikir vermektedir.
www.tisk.org.tr
İş Hukuku (Güncellenmiş 11.Baskı)
Prof.Dr.Sarper Süzek
Prof.Dr.Sarper Süzek’in İş Hukuku- Genel Esaslar ve Bireysel İş Hukuku kitabının
yenilenmiş onbirinci basımı çıktı.
2014 yılında yayımlanan 10. baskının tükenmesi nedeniyle yenilenen bu baskıda;
6552 ve 6645 sayılı yasaların iş ilişkilerinde getirdiği düzenlemelere, yeni yönetmelik
hükümlerine ve değişikliklerine yer verilerek bu kurallar yorumlandı. Kitapta gerek
yürürlükte olan gerek olması gereken hukuk konusundaki görüşler yazarı tarafından
objektif olarak ortaya konuyor. Daha derin incelemelere girmek isteyenler için başvurulabilecek bilimsel kaynaklar ve yargı kararları da dipnotlarda ayrıntılanmış. Kitaptaki bilgilerden yararlanmada kolaylık sağlayacak kullanışlı ve ayrıntılı bir Dizin’e de
son bölümde yer veriliyor
İSTEME ADRESİ :
BETA Basım Yayım Dağıtım A.Ş.
Narlıbahçe Sok. Damga Binası No:11
Cağaloğlu-İSTANBUL
Tel: (212) 511 54 32
www.betayayincilik.com
Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri
Prof.Dr.Can Tuncay-Prof.Dr.Ömer Ekmekçi
Sosyal Güvenlik Mevzuatını ilgilendiren Kanun, yönetmelik, genelge ve tebliğler
sonucu değişen sosyal güvenlik sistemi sonucu kitabın 17. basısı yayınlandı.
Öğrencilere ve uygulayıcılara yararlı olmasını dileriz.
İSTEME ADRESİ :
BETA Basım Yayım Dağıtım A.Ş.
Narlıbahçe Sok. Damga Binası No:11
Cağaloğlu-İSTANBUL
Tel: (212) 511 54 32
www.betayayincilik.com
111
istatistik
TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİ
YILLAR
AKDEDİLEN
SÖZLEŞME SAYISI
İŞYERİ
SAYISI
İŞÇİ
SAYISI
1995
2 357
11 274
765 928
1996
1 871
10 290
515 840
1997
2 056
12 966
841 518
1998
1 867
7 047
219 434
1999
2 286
12 373
828 458
2000
1 646
6 844
208 595
2001
4 454
14 211
775 478
2002
1 773
7 453
255 059
2003
1 607
7 806
629 240
2004
1 479
7 913
325 189
2005
3 977
14 388
587 456
2006
1 705
5 456
304 392
2007
1 972
9 734
459 449
2008
1 704
9 623
262 786
2009
1 995
11 544
504 796
2010
1 662
9 033
338 671
2011
1 939
14 057
422 802
2012
1 513
6 721
234 469
2013
2 642
17 288
657 485
2014
1.677
12.440
364.207
175
1 315
51 046
2015*
GREVLER
YILLAR
LOKAVTLAR
GREV
SAYISI
KATILAN
İŞÇİ SAYISI
KAYBOLAN
İŞGÜNÜ SAYISI
1995
120
199 867
4 838 241
1996
38
5 461
274 322
YILLAR
LOKAVT
SAYISI
LOKAVTA DAHİL
İŞÇİ SAYISI
KAYBOLAN
İŞGÜNÜ SAYISI
1995
5
4 047
162 512
1996
3
3 761
160 368
62 236
1997
37
7 045
181 913
1997
4
4 083
1998
44
11 482
282 638
1998
2
500
5 284
1999
34
3 263
229 825
1999
4
931
76 470
2000
52
18 705
368 475
2000
2
2 483
32 760
2001
35
9 911
286 015
2001
-
-
-
2002
27
4 618
43 885
2002
-
-
-
2003
23
1 535
144 772
2003
2
888
110 415
2 082
2004
30
3 557
93 161
2004
1
801
2005
34
3 529
176 824
2005
1
118
59
2006
26
2 061
165 666
2006
1
66
3 894
2007
15
25 920
1 353 558
2007
-
-
-
2008
15
5 040
145 725
2008
1
1256
16 328
2009
13
3 101
209 913
2009
-
-
-
2010
11
808
37 762
2010
-
-
-
2011
9
557
13 273
2011
-
-
-
2012
8
768
36 073
2012
-
-
-
2013
19
16 632
307 894
2013
-
-
-
2014
12
6 880
365 411
2014
1
205
25 420
2015*
19
6 440
81 899
2015*
-
-
--
Kaynak : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı.
* 01.01.2015 - 30.10.2015
112
Not: 14 Mayıs-4 Haziran 2015 tarihleri arasında metal sektörü işyerlerinde yaşanan iş bırakma eylemleri yasal grev şartlarını taşımadığından ÇSGB Grev İstatistikleri‘ne yansımamıştır. TİSK tarafından yapılan hesaplamalara göre söz konusu eylemler nedeniyle 12
işyerinde toplam 32.944 personel çalışmamış ve kaybolan işgünü sayısı 236.235 olmuştur.
Rekabet Kültürü Yaygınlaştırılmalı
TOPLUMDAKİ DEĞER SİSTEMİNİN
REKABET GÜCÜNE ETKİSİ
Artık ülkeler arasındaki üstünlük
mücadelesi genellikle ekonomi alanında cereyan ediyor. Küresel ölçekte ta-
53 yaşında
lep gören sanayi malı ihracatı ve bunu
mümkün kılan bilgi ve teknolojilere hakimiyet derecesi sonucu belirliyor.
Ancak toplumsal değerlerin de
bu süreci desteklemesi gerekiyor. Bir
ülkede uluslararası rekabet bilinci ve
rekabet kültürü ne derece yaygın ve
sağlam ise ülkenin rekabet gücü de o
oranda olumlu etkileniyor.
Uluslararası Yönetim Geliştirme
Enstitüsü (IMD) tarafından yayınlanan
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), gönüllü teşkilatlanma
esasına göre faaliyet gösteren ve Türkiye’de işveren kesimini yurtiçinde ve
yurtdışında temsil eden tek çatı örgütüdür. 20 Aralık 1962’de ülke çapında faaliyet
göstermeye başlayan TİSK’e, ekonominin değişik sektörlerinde 20 işveren sendikası
üye. Bu işveren sendikalarına bağlı 9 bin 600 işyerinde, 1 milyon 200 bin çalışan
istihdam ediliyor.
Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 2015 ve-
Çalışma hayatında yarım asırlık güven kaynağı ve denge faktörü olan
Konfederasyon, ulusal düzeyde sosyal taraf olarak üçlü temsil esasının geçerli
olduğu (Ekonomik ve Sosyal Konsey, Üçlü Danışma Kurulu, Çalışma Meclisi,
Türkiye İş Kurumu, Sosyal Güvenlik Kurumu, Mesleki Yeterlilik Kurumu,
TBMM’nin ilgili Komisyonları gibi) tüm platformlarda ve ulusal düzeydeki 50’ye
yakın kurum ve kuruluşta işveren kesimini temsilen yer alıyor. TİSK, uluslararası
düzeyde de Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO), Uluslararası İşverenler Teşkilatı
(IOE), Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu (BUSINESSEUROPE), G20/B20 Süreci,
Uluslararası İşbaşında Eğitim Ağı (GAN) , OECD Nezdinde Ticaret ve Sanayi İstişari
Komitesi (BIAC), Türkiye–AB Karma İstişare Komitesi (KİK), Akdeniz Özel Sektör
Konfederasyonları Birliği (BUSINESSMED) ve Karadeniz ve Hazar İş Dünyası Birliği
(BCB) nezdinde Türk İşverenlerini temsil ediyor.
larda yer aldığı listede Arjantin, Hırva-
rilerine göre toplumdaki değerler sisteminin rekabet gücüne olumlu etkisi
bakımından Türkiye 61 ülke arasında
alt grupta; 42’nci sırada yer alıyor.
Çin, ABD ve Singapur’un ilk sıra-
tistan ve Venezuela ise son sıralarda
bulunuyor.
Türkiye’nin küresel rekabet gücünün artırılabilmesi için toplumda
rekabet kültürünün eğitim ve çalışma
hayatı alanları başta olmak üzere tüm
araçlar kullanılarak yaygınlaştırılması
gerekiyor.
Desteklemiyor
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
Hong Kong
ABD
Singapur
İsviçre
Yeni Zelanda
Kanada
BAE
İrlanda
Malezya
Katar
İsrail
İngiltere
Tayvan
Lüksemburg
Almanya
Avustralya
Hollanda
Hindistan
Kazakistan
İzlanda
Estonya
Kore Cumh.
Litvanya
Norveç
Çek Cumh.
Filipinler
Çin
Danimarka
Tayland
İsveç
Endonezya
Finlandiya
Letonya
Belçika
Ürdün
Şili
Moğolistan
Japonya
Polonya
Kolombiya
Avusturya
Türkiye
Portekiz
Slovakya
Romanya
Yunanistan
Ukrayna
Fransa
İtalya
Meksika
Rusya
Peru
Bulgaristan
İspanya
Brezilya
Slovenya
Güney Afrika
Macaristan
Arjantin
Hırvatistan
Venezuella
Destekliyor
3,21
3,21
2,73
8,14
7,96
7,76
7,51
7,50
7,44
7,44
7,30
7,12
7,10
7,02
6,87
6,79
6,75
6,74
6,64
6,58
6,48
6,44
6,35
6,29
6,22
6,20
6,20
6,12
6,06
6,00
5,99
5,91
5,89
5,86
5,84
5,79
5,68
5,57
5,53
5,50
5,43
5,40
5,38
5,25
5,21
5,15
5,08
5,00
4,96
4,91
4,89
4,89
4,85
4,74
4,55
4,54
4,27
4,15
4,04
3,85
3,80
Kaynak: IMD Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 2015
Kaynak: IMD Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 2015
113
| CİLT 53 • SAYI 6 • KASIM - ARALIK 2015
Cilt 53 ‣ Sayı 6 ‣ Kasım / Aralık 2015
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN
BUGÜNKÜ GÖRÜNÜMÜ
TÜRKİYE AĞAÇ VE KAĞIT SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TAKSİS) • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU
İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO
ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ
İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ
İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE
PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) •MAHALLİ
İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) •
TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ
İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • Türkİye Selüloz, Kağıt
ve Ağaç Mamüllerİ Sendİkası (KASİSEN) • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL
Erhan BATUR
Ender YORGANCILAR
Prof. Dr. Sübidey TOGAN
Prof. Dr. A.Halis AKDER
Prof.Dr. Muammer KAYA
Doç. Dr. M.Murat ERDOĞAN
Doç. Dr. Çiğdem NAS
SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI
• TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI
EK: YARGITAY KARARLARI
Sinan ÜLGEN