Kıbrıs`ta yerinden olmak
Transkript
Kıbrıs`ta yerinden olmak
REPORT 7 TURKISH:Layout 1 10/17/12 10:28 AM Page 2 Kıbrıs’ta yerinden olmak 30 Eylül 2011 tarihinde Lefkoşa’daki ara bölgede yer alan İşbirliği Evi’nde yapılan Sivil ve Askeri Çatışmanın sonuçları konferansın temasını, Kıbrıs’ta göç bağlamında mülkiyet konuları oluşturdu. konuklara Rapor 7 hoş geldiniz hitabıyla konferansın açılışını yapan PRIO Cyprus Centre Direktörü Gregory Reichberg, ilk değerlendirmelerin hemen ardından ise Kıbrıs konusuna ilgi duyan gazeteciler ve araştırmacılar yanında sivil toplum ve daha geniş bir uluslararası topluluk için bir bilgi kaynağı olan, PRIO Cyprus Centre Web sitesi projesi ‘Kıbrıs’ta Göç: Sivil ve Askeri Bir Geleceği Tasavvur Etmek: Kıbrıs’ta bir Mülkiyet Çözümüne Doğru 30 Eylül 2011 (Lefkoşa) PCC Konferansı Bildirileri İhtilaf’ın Sonuçlarının Haritalandırılması’nın açılışını yaptı. Bu girişi iki oturum izledi. Oturumlardan birincisi, mülkiyet konularının düzenlenmesiyle ilgili olurken, hemen ardından gelen ikinci bölümünde ise mülkiyet anlaşmalarına yönelik modeller tartışıldı. Bu rapor, PRIO Cyprus Centre Posta Kutusu 25157, 1307 Lefkoşa, Kıbrıs adresinden, 357 22 456555/4 numaralı telefon aracılığıyla, [email protected] adresinden temin edilebileceği gibi www.prio-cyprus-displacement.net adresinden de indirilebilir ISBN: 978-82-7288-434-4 Bu rapor PRIO tarafından uygulanan “Güven Yaratmak ve Uzlaşma Dialoğu” projesinin bir bölümü olarak Avrupa Birliği tarafından finanse edilmiştir. Nicos Trimikliniotis Bozena Sojka REPORT 7 TURKISH:Layout 1 10/17/12 10:28 AM Page 1 Editörler hakkında Nicos Trimikliniotis sosyoloji ve hukuk alanlarında çalışmalar yapan dallar arası bir bilim insanıdır. 2008’den bu yana PRIO Cyprus Centre’de kıdemli araştırma uzmanı olarak görev yapan Trimikliniotis, ayrıca Lefkoşa Üniversitesi’nde Hukuk ve Sosyoloji doçenti, Güney Afrika Cape Town Üniversitesi’nde ise onursal araştırma görevlisidir. İnsan hakları, ayrımcılık, göç, cinsiyet, etnik çatışma ve ırkçılık, anayasal, eğitimsel ve çalışma konuları üzerinde geniş araştırmalar yapmış olan Trimikliniotis’in kitap ve dergilerde yayınlanmış çeşitli makaleleri bulunmaktadır. En son çalışmaları arasında şunlar vardir: Umut Bozkurt’la birlikte yazılarak yayına hazırlanan, Beyond a Divided Cyprus: A State and Society in Transformation/Bölünmüş bir Kıbrıs’ın Ötesinde: Dönüşümdeki Devlet ve Toplum, (Palgrave MacMillan, 2012); ve Η Διαλεκτική του Έθνους-Κράτους και το Καθεστώς Εξαίρεσης: Κοινωνιολογικές και Συνταγματικές Μελέτες για την Ευρω-Κυπριακή Συγκυρία και το Εθνικό Ζήτημα [The Nation-State Dialectic and the State of Exception/ Millet-Devlet Diyalektiği ve Olağanüstü Durum] (Savalas, Athens, 2010) bulunmaktadır. E-mail: [email protected] Bozena Sojka Swansea Üniversitesi’nde doktor adayı ve Göç Politikası Araştırma Merkezi’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır. 2011 yılı sonlarında PRIO’da doktora stajı yapmıştı. Bu rapor, PRIO Cyprus Centre Posta Kutusu 25157, 1307 Lefkoşa, Kıbrıs adresinden, 357 22 456555/4 numaralı telefon aracılığıyla, [email protected] adresinden temin edilebileceği gibi KIBRIS’TA YERİNDEN OLMAK SİVİL VE ASKERİ ÇATIŞMANIN SONUÇLARI Rapor 7 BİR GELECEK TASARLAMAK: KIBRIS’TA BİR MÜLKİYET ÇÖZÜMÜNE DOĞRU PCC Konferansı’nın Tutanakları 30 Eylül 2011 (Lefkoşa) Yayına Ηazırlayanlar Nicos Trimikliniotis Bozena Sojka Peace Research Institute Oslo (PRIO) Hausmanns gate 7 PO Box 9229 Oslo NO-0134 OSLO, Norway Tel. +47 22 54 77 00 Faks: +47 22 54 77 01 Email: [email protected] Web: www.prio.no PRIO, araştırmacılarını ve araştırma görevlilerini, çalışmalarını dikkatlice incelenmiş bülten ve kitap dizisi yanında PRIO’nun kendi Raporu, Belgesi ve Kısa Siyaset Analizi serileri olarak yayınlama konusunda teşvik eder. Bu serilerin yayına hazırlanmasında temel bir kalite kontrol uygularız. Ancak PRIO, siyasi konularda herhangi bir görüş belirtmez. Araştırmacılarımızı kamuya açık tartışmalarda etkin olarak yer almaya teşvik erek onlara tam bir fikir özgürlüğü sunuyoruz. Dolaysıyla yayınlarımızda ifade edilen hipotez, teori bulgu ve görüşlerin sorumluluk ve onuru, yazarların kendilerine aittir. Bu yayında derlenen yazıların tüm sorumluluğu, terminoloji dâhil olmak üzere, yazar(lar) ve/veya “AB tarafından finanse elden “Güven Yaratmak ve Uzlaşma için Diyalog: Kıbrıslılar Mülkiyet Konusuna Yeni Bir Yaklaşım Arıyor” projesinin lehtarlarından biri olarak, Peace Research Institute Oslo - Barış Araştırmaları Enstitüsü Oslo’ya (PRIO) aittir. Bu yayının içeriği hiçbir şekilde Avrupa Komisyonu’na atfedilemez. AB, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini” değil, sadece üye devleti olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımaktadır. © Peace Research Institute Oslo- Barış Araştırmaları Enstitüsü Oslo (PRIO), 2012 Tüm hakları mahfuzdur. Bu yayının telif hakkı sahibinin/sahiplerinin yazılı izni olmadan, hiçbir bölümü kopyalanamaz, erişim sistemlerinde saklanamaz, ya da elektronik, mekanik, fotokopi, kayıt ya da başka bir şekilde yararlanılamaz. Bu raporun orjinali İngilizce yazılmıştır. ISBN 978-82-7288-434-4 Kapak Fotoğrafı: Bente Karlsen Yayın ve Kapak Tasarımı: Action Global Communications İÇİNDEKİLER ÖZET ....................................................................................................................................................1 HOŞ GELDİNİZ ..................................................................................................................................9 GrEG rEicHbErG KibriS’TA GÖÇ VE MÜLKİYET KONUSU .....................................................................................13 AYLA GÜrEL KibriS’TA ÇÖZÜM VE MÜLKİYET SOrUNUNU DÜZENLEMEK ..............................................17 NicOS TriMiKLiNiOTiS 1 ÖZET 30 Eylül 2011 tarihinde Lefkoşa ara bölgedeki İşbirliği Evi’nde yapılan konferansın temasını, Kıbrıs’ta göç bağlamında mülkiyet konuları oluşturdu. Konuklara hoş geldiniz hitabıyla konferansın açılışını yapan PRIO Cyprus Centre Direktörü Gregory Reichberg, ilk değerlendirmelerin hemen ardından, Kıbrıs konusuna ilgi duyan gazeteciler ve araştırmacılar yanında sivil toplum ve daha geniş bir uluslararası topluluk için bir bilgi kaynağı olan, PRIO Cyprus Centre Web sitesi projesi olan ‘Kıbrıs’ta Göç: Sivil ve Askeri İhtilaf’ın Sonuçlarının Haritalandırılması’nın açılışını yaptı. Bu girişi iki oturum izledi. Oturumlardan birincisi, mülkiyet konularının düzenlenmesiyle ilgili olurken, hemen ardından gelen ikinci bölümünde ise mülkiyet anlaşmalarına yönelik modeller tartışıldı. Avrupa Birliği ve UNDP-ACT tarafından ortak olarak finanse edilen konferans, ‘Güven Oluşturma ve Uzlaşma için Diyalog” projesinin bir parçasıydı. Bu proje Avrupa Birliği tarafından finanse edilerek PRIO tarafından uygulanmıştır. Mülkiyet konusunu düzenlemek: göçle ilgili deneyimler Bu oturum, Ayla Gürel ve Nicos Trimikliniotis’in Kıbrıs’taki göç ve mülkiyet konularıyla ilgili kapsamı oluşturmalarıyla başladı. Ayla Gürel, Kıbrıs’taki göçün 1960’tan 1974 olaylarına kadar olan tarihçesini sunup temel verileri tanımladı ve bölünmüş Kıbrıs’taki mülkiyet konularının karmaşık ve çözümünün çok zor olduğunu belirtti. Gürel, hitap edilmesi gereken en önemli sorunun ‘Kıbrıslılar böyle bir çözümü kabule nasıl ikna edilebilirler?’ olması gerektiğini savundu. Gürel’in sunumunu, Kıbrıs’taki göç ve yerleştirme konularının karmaşıklığının, iyi niyet çerçevesinde olanaklı kılınabilecek bir şey olan pratik, çalışabilir ve karşılıklı kabul edilebilen adil çözüm gerektirdiğini ifade eden Nicos Trimikliniotis’in konuşması takip etti. Mete Hatay, ve Symeon Matsis adanın her iki yanındaki göçlerin sonuçlarını ve bunları çevreleyen konulara yönelik çözümleri tartıştılar. Her ikisi de şeffaf politikaların işe yarayacağı konusunda fikir birliğine varırlarken aynı zamanda halen var olan genel tartışmalar nedeniyle bunların uygulanmasının daha zor olacağının altını çizdiler. Hatay Kıbrıslı Türklerin yerlerinden olmalarının izini 1950’li yıllardan 1963-64 ve 1974’e kadar sürdü. Hatay, bu üç dönemdeki zorunlu göçlerin karmaşıklığı ve bunlara yönelik çeşitli siyasi tepkileri ortaya koyarak bunu çeşitli enstrümanlar tarafından yönetilen 1974 sonrası durum ve şimdiki siyasi rejimle sonuçlandırdı. Matsis, ekonomik faaliyetlerin kısmen Kıbrıslı Türklerin çekilmesi ver ücretli istihdamdaki %47’lik azalmaya – 1973’te 253,000’ken 1975’te 135,000’e düşen- bakıldığında ‘bir planlamacının kâbusu’ diye tarif 2 Bir Gelecek tasarlamak: Kıbrıs’ta Bir Mülkiyet Çözümüne Doğru ettiği 1974 Ağustos’u sonrasını ele aldı. Bunun sonucunda 1974’ün ikinci yarısında ekonomik açıdan faal nüfusun %29.6’sı olarak ölçülen büyük bir işsizlik sorununu yaratılırken, özellikle turizm, tarım, madencilik ve taşımacılık gibi o dönemde ekonomiyle bütünleşmiş olan tüm sektörlerde üretim kaybı yaşandı. Binlerce insanın göç etmesi (160,000), bu insanların geçim kaynaklarını sağlamak için devlete aşırı bağlılığı anlamına geliyordu. Matsis uygulanmış çeşitli siyasetleri, dış borçlanma yoluyla finanse edilen çok yüksek bütçe açıklarıyla genişlemeci Keynezyen haline gelen mali politikadaki radikal değişime vurgu yaparak sundu. Bu, hazine fazlalıkları ve çok düşük hükümet borçlarıyla tanımlanan ve 1960-1973 yılları arasında izlenen muhafazakâr mali politikalarla tezat teşkil ediyordu. Hükümet genişlemeci ekonomik politikalar izleyip büyük konut programları uyguladı, işsizlere teşvik sağladı ve eğitimle sağlık programlarını genişletti. Matsis sonuç olarak 1974 sonrasında farklı alanlarda uygulanan siyasetleri inceleyerek öğrenebileceğimizi kaydetti. Politikalar, şartlar değiştiğinde terk edilebilecek yeni radikal önlemlerin uyarlanmasıyla esnekti. n n n n n Ülkenin uygun politikalar hazırlayıp uygulamak için kolektif deneyimi mevcuttur. Bir çözüm nedeniyle ihtiyaç duyulduğu zaman veya ihtiyaç duyulursa bu siyasetleri yeniden oluşturacak esnek olmalıdır. Göç ederek bir ya da diğer oluşturucu hükümet tarafından yönetilecek alanlara taşınacak olan kişilerin konut taleplerini karşılayacak politikaları uygulayacak kapasite bulunmalı. Bir dizi farklı duruma karşılık verebilecek hem ekonomik hem de sosyal politikaları uygulayacak durumda olunmalı. Halen mevcut kamu borçları nedeniyle uygulama daha zor olacaktır. Ardından Alana Kakoyiannis’in, Kıbrıslı Rum ve Türklerin ‘yuva’ kavramını yansıtan “Still” adlı belgeseli gösterildi. Göç ve yerleşim kapsamına girmiş insanların hayat hikâyeleriyle anıları Bir sonraki oturumda Rebecca Bryant ve Olga Demetriou’nun sundukları hayat hikâyeleri vardı. Etkinliğin bu bölümü göç ve yerleşim kapsamına dâhil olmuş kişilerin anılarına yoğunlaştı. Çalışma, insanların kendi yerlerinden edilmeleri konusundaki karmaşık düşünce şekillerini analiz etmenin, durumu derinlemesine değerlendirme ve potansiyel çözümleri kavramamıza olanak tanıdığını gösterdi. Demetriou, Kıbrıslı Rumların şiddet, göç ve geri dönüş hasretlerini temel alan söylemlerini inceledi. Sunumu göç deneyiminin farklılıklarını etkileyen unsurlarla, mekân, sınıf, cinsiyet, etnik durum, göç sırasındaki yaş, göç sonrası mülklerle olan ilişki, göç şartları v.s gibi naklediliş şekillerine yoğunlaştı. Demetriou, derinlemesine incelenen örnek on beş görüşmeyle ilgili genel tanıtımda, ‘göçmen deneyimleri’ anlatımlarına pek sıklıkla dâhil edilmeyen – örneğin Ermeniler, Maronitler ver Latinler gibi azınlık gruplara mensup kişilerin hayat hikâyelerinin dâhil edilmesi - göçmenlerin seslerinin işitilmesinin önemi konusunda yorumda bulundu. Özet 3 Demetriou, göç deneyimleri nedeniyle medya ve kamu dikkatine maruz kalan kişilerin hikâyelerine, örneğin, mülkiyetle ilgili davaları yerel mahkemelerde AİHM’de görüşülen ve deneyimleri medyanın sunduğundan farklı şekilde nakledilen mülkiyet davalarındaki davacıların hikâyelerine dikkat göstermenin de eşit derecede öneme sahip olduğunu vurguladı. Bryant, hikâyesini, şimdi Morphou/Güzelyurt, Kyrenia/Girne ve Yialousa/Yenierenköy’de ikamet eden kişilerle yapılan 30 yaşam öyküsü röportajı örneğinde anlatıldığı şekliyle sundu. Bu yerler, hem orada halen ikamet etmekte olan nüfuslar hem de bir mülkiyet çözümünden muhtemelen farklı şekilde etkilenecek olmalarından ötürü seçildiler. Yaşam öyküleri, kişilerin yerlerinden edilişleri ve mallarıyla ilgili karmaşık ve sıklıkla da çelişkili olan düşünce şekillerini sunarak bizlere potansiyel bir çözümle ilgili bir araştırmanın vereceğinden farklı anlayışlar sunuyor. Kuzeyle güney arasındaki mülk değerleri arasındaki farklar bugün Kıbrıslı Türklerin olası siyasi çözüme yönelik düşünce şekilleri üzerinde önemli bir rol oynamaktadır. Bryant, aşağıdaki genel gözlemlerle sunumunu tamamladı: Kuşaklarla ilgili farklılıklara dikkat edilmesi bizlere Kıbrıslı Türklerin geride bıraktıklarına olan yaklaşımlarının ‘unutmak’ ya da ‘hatırlamaktan’ daha karmaşık olduğunu göstermektedir. Şimdi orta yaşlarda olan kuşak genelde güçlükle hatırladıkları yerler konusunda nostaljikken ebeveynleri ise “unutmak için hatırlıyorlar’. Bugünkü gençlik, yerlerinden edilmiş Kıbrıslı Rumların çocukları arasında yaygın olan ‘postmemory,’ ya da travmatik anıların kuşaklararası aktarımından hiçbirini göstermemektedir. Her ne kadar kısmen olsa da bağlantı geçmiş ve geleceğin algılanışlarında önemli bir rol oynar. Kıbrıslı Rumlarla daha fazla düzenli ilişki içerisinde olan solcular bile bugün, bir çözüm durumunda Kıbrıslı Türklerin yeniden göçmen olmamaları gerektiğini kaydedip bu konudaki kaygılarını ifade ediyorlar.. Yerinden edilme deneyimleri ve mülkiyetle ilişkili kaygılar ve beklentilerle ilgili odak gruplarından elde edilen bulgular, hepsi de hem Kıbrıslı Rum hem de Kıbrıslı Türkler arasında ‘geçmişle ilgili bezginlik’ ve ‘barış sürecine yönelik olumsuzculuk’ şeklinde ortak duygular bulunduğu konusunda fikir birliğine varan Ayla Gürel, Christalla Yakinthou ve Nicos Trimikliniotis tarafından anlatıldı. Buna, [Kıbrıs 2015 Projesindeki listede yer alan ]yakın gelecekteki bir mülkiyet çözümüyle ilgili kaygılarını dile getiren Ahmet Sözen tarafından yorumda bulunuldu. Sözen, insanların adalet ve mülklerin değerlendirilmesiyle ilgili kaygıları paylaştıklarının altını çizerek mevcut statükonun olanaksız olduğunu ve sürdürülemeyeceğini düşündüğünü kaydetti. Sözen’in bulgularla ilgili sunumu, insanların Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü gibi (belirlenmiş BM parametrelerini temel alan) bir federal çözüm durumunda da mülkiyette varılacak bir çözüme yönelik umut ve kaygıları üzerine odaklandı. Sözen, mülkiyet konusundaki ilkelerin pozisyonlarının etkilenmiş mallardaki meselenin nasıl çözülebileceğine yönelik yapıcı diyalogu engelleme eğilimi olduğuna işaret etti. Sözen ilginç bir şekilde insanların sonunda, bazı malların takas ya da tazmin edilmesinin (iadeye ek olarak)söz konusu olacağı bir çözüm bağlamında, adalet ve malların değerlendirilmesi konularında bir kaygıyı paylaşacaklarının 4 Bir Gelecek tasarlamak: Kıbrıs’ta Bir Mülkiyet Çözümüne Doğru altını çizdi. Ancak, sorun Kıbrıslı Türkler arasında her geçen gün takaslar ve malın inkişafı şeklinde büyürken zaman daralmakta. Sözen, bir hissedarın ileri sürdüğü gibi, bunun genel olarak sadece çevre açısından kötü olmakla kalmayıp mülkiyet konusunu daha da karmaşık hale getirerek, gelecekteki bir çözüm anlaşması durumunda Kıbrıslı Rumların çoğunluğunun geri dönüşünü olanaksız kılacağı görüşünü savundu. Mülkiyet görüşmelerinin mevcut durumu Bunu, mülkiyet görüşmelerinin mevcut durumuyla görüşme masasında tarafların öne sürdüğü çeşitli önerileri tartışan Erol Kaymak ve Alexandros Lordos izledi. Kaymak ve Lordos, müzakerelerdeki, Kıbrıs’taki mülkiyet sorununun karmaşıklığı ve güçlüğünü betimleyen ana tartışmalar, engeller ve tökezleme noktalarını sundular. Uygulanabilir bir çözüm mümkün olmakla birlikte, gelecekteki bir çözümde hem yerlerinden edilmiş hem de şimdiki kullanıcılar olmak üzere Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türklerin ihtiyaç ve kaygılarının uyuşturulması için her iki tarafın iyi niyetine ihtiyaç vardır. Erol Kaymak, sunumunda mülkiyet dosyasıyla ilgili devam etmekte olan müzakerelerin mevcut durumunu özetledi. Taraflar farklı mülk kategorileri belirlenmesi konusunda birleştiler. Dahası, hakların iadesi, tazminat ve takas dahil olmak üzere çeşitli çözüm yollarına duyulan gereksinimle ilgili de görüş birliği vardı. Taraflar ayrıca prensipte, bir mal komisyonuyla başvurular için bir mülkiyet mahkemesi dahil olmak üzere kurumlar oluşturulmasına duyulan ihtiyaç üzerinde de anlaştı. Ancak taraflar kriterler ve sonuçları belirleme konularındaki ihtilaflarını sürdürdüler. Aynı şekilde, malın kaderiyle ilgili kararı orijinal/malından mahrum bırakılmış mal sahibinin vermesine yönelik Kıbrıs Rum duruşu sürmektedir. Buna karşı Kıbrıs Türk duruşu ise (farklı kategorilerdeki) malların kaderinin belirlenmesinde tarafsız ölçütü desteklemekte. Her iki durumda da nihai kararlar otonom bir mülk komisyonunca işleme tabi tutulacaktır. Ancak taraflar kazanılacak yetki konusunda anlaşamamaktadırlar. Etkilenmiş mülkün kaderiyle ilgili kararı kimin ve hangi kıstasa göre vereceğiyle ilgili ayrılıklar devam etmektedir. Kıbrıs Rum duruşu malından mahrum bırakılmış olan mal sahiplerinin karar verebilmesi gerektiğine yönelikken, Kıbrıs Türk tarafı komisyona karar vermede yön gösterici olacak, objektif ölçütlerin oluşturulmasını tercih etmektedir. Malından mahrum kalan birçok mal sahibinin malın iadesini seçeceğinden, Kıbrıslı Türklerin kaygısı, Kıbrıs Rum duruşunun potansiyel açıdan iki bölgeliliği (örneğin mal sahipliği ve nüfusla ilgili net çoğunluk) bozacağıyla ilgilidir. En son AİHM kararı, mevcut kullanıcıların çıkarlarının mal sahipliği haklarıyla dengelenmesi gerektiğini savunmaktadır (örneğin ‘çekişen haklar’ kavramı). Bu nedenle Kıbrıs Türk duruşu malların orijinal sahiplerine (sınırlı) iadesini öngörür. Taraflar ölçüt üzerinde anlaşmadıkları gibi, iade ile ilgili herhangi bir “üst limit” konusuna da anlaşma yoktur. Taraflar, bu farklılıklara karşın bir çözüm durumundaki tazminatın vasıtalarını araştırmayı sürdürdüler. Taraflar potansiyel olarak, satış noktasında tazminatı malın değerine bağlayan bir formül üzerinde birleşebilirler. Kıbrıs Rum tarafı, mevcut Özet 5 kullanıcıların da katkıda bulunabileceklerini ima ederek mal komisyonu tarafından çıkarılacak bir kamu borcunu öngörüyor. Kıbrıs Türk tarafı, ödenebilir olup Kıbrıs Türk oluşturucu devleti tarafından garanti edilen bir ‘Garantili Mali Yetkilendirme’ (GMY) üzerinde çalıştı. Hükümet aracılığıyla, verginin değere bağlı olduğu bir tür mal ve sermaye kazancı vergisini kurmasını öngören tapu elde eden mevcut kullanıcılardan, GMY’lere ödenecek fonların toplanması mümkün olacaktır. Takas durumunda daha az yakınlaşma olduğu aşikârdır. Kıbrıs Türk tarafı, Mülk Geliştirme Şirketi (MGŞ) kurmak için ortaya eşsiz ancak bir şekilde çelişkili bir öneri sundu. MGŞ ‘olumsuz etkilenmiş mülkü’ geliştirecekti. Model, bir dizi ülkede uygulanmış olan ‘kent dönüştürme’ (Örneğin gelişim planları) uygulamasına dayanmaktadır. Kıbrıslı Türkler, kalan birçok Kıbrıslı Türk malının nispeten düşük değerde olduğundan bunun takas için adil bir taban oluşturulmasını sağlamaya yönelik olduğunu söylemektedirler. Kıbrıslı Türkler, kentsel dönüşümün, ‘kıstırılmış değerin’ serbest bırakılmasına yarayacağını ileri sürmektedir. Kıbrıs Türk tarafı, (Güneydeki Kıbrıslı Türk mallarının) değerleri çoğunlukla inkişaf öncesinde yapılan bölgelendirme ve vasilik yasalarına bağlı olduğundan, etkilenmiş malların çoğunun ‘yapısal olarak bastırıldığını’ iddia etmektedir. Bunun aksine kuzeyde bulunan Kıbrıslı Rumlara ait mallar gelişmiştir (ve daha yeni bir alt yapıdan yararlanmaktadır). Kıbrıs Rum tarafı, takası daha çekici kılabileceğinden kentsel dönüştürmeyi şimdilik tümüyle reddetmiş değildir. Her iki taraf, kendi pozisyonlarının meziyetleri konusunda birbirlerini ikna etmeye çalışırlarken, aracıları da ikna etmek için çok çaba harcamaktadırlar. Görünüşte aracılar toprak ve mülkiyet konularının bağlantılı olabileceğini düşünüyorlar ki bu, Kıbrıs Rum tarafının önerdiği bir şey. Kıbrıslı Rumların daha fazla toprak karşılığında (Kıbrıs Türk oluşturucu devletinde) daha az mal iadesini kabul edebilecekleri varsayılmıştır. Kıbrıs Rum tarafı (162,000 göçmenden) 100,000’inin toprak ayarlaması sonucunda dönmelerine izin verilmesini talep etmektedir. Bu rakamlar Karpaz yarımadası ile ilgili dolaylı müzakereleri de içermektedir. Ancak taraflar konferans sırasında (resmi müzakerelerin en sonundaki ‘al ver’ bölümünde tartışılacağı varsayılan) rakam veya harita tartışmadılar. Sunumunu, iki pozisyonun uzlaşma potansiyelini yansıtarak sonuçlandıran Kaymak, bazı uzman ve aracıların mülklere karşı çıkan mal sahipleriyle mevcut kullanıcıların sınıflandırılacağı, (aslında AİHM’in, çekişen çıkarların nasıl çözülebileceğini belirleyen mantığı olan) bir ‘hiyerarşi’ modeli önerdiklerine dikkat çekti. Böylelikle yerlerinden edilmiş halen hayatta olan (bu nedenle ilk ret hakkını uygulayacaklar arasından) kişilerin hiyerarşik açıdan yüksek olacağı varsayıldı. Benzer sıralama kategorileri mevcut kullanıcılar ve bir matriste değerlendirilen çatışan haklar arasında yapılabilir. Sonuçta varılacak herhangi bir anlaşmanın referandumda onaylanması gerekeceğinden bu özel modelin çoğunluğu tatmin etmesi ve adil olarak kabul edilmesi gerekir. 6 Bir Gelecek tasarlamak: Kıbrıs’ta Bir Mülkiyet Çözümüne Doğru İlerideki mülkiyetle ilgili zorlu durumlar: finansman, piyasalar ve maliyetler Fiona Mullen şu alanlara bölünebilecek olan mülkiyetle ilgili ilerideki zorlu durumları tartıştı: taşınmaz mal piyasasının şimdiki durumu; ihtiyaçların finansmanına yönelik senaryolar; üç değerlendirme senaryosundan oluşan tazminat maliyetleri; dört senaryodan oluşan yeniden yerleşim maliyetleri. Mullen bu zorlu durumlarla başa çıkmaya yönelik bazı fikirlerle sunumunu tamamladı: n n n n n n Ödemeler ve beklentiler arasında büyük uçurum €8 milyarla -€19 milyar arasında değişen tazminat bedelleri Yeniden konutlandırma €1 milyarla -€2.5 milyar arasında değişebilir €9 milyar bile GSYİH’nin % 45’idir Büyük harcamalarla borçlanmalar, bir Euro Bölgesi ekonomisinde dikkatli yönetim gerektirir. Sermayedarlar bir ‘hikâye’ talep edeceklerdir Bir sonraki panelde yeniden yerleşim, sürdürülebilir gelişme ve planlama ele alındı. Konuşmacıları Pavlos Loizou, Nicos Trimikliniotis ve Hans K. Lingsom olan paneli, canlı bir tartışma izledi. Pavlos Loizou sonuca bir araç olmak üzere planlama ve yeniden oluşumla ilgi ikilemler sorununu ele aldı. Yeniden oluşum ve sürdürülebilirliğin aslında toplumların inşası değil yaratılması demek olduğunu; yeniden oluşumun güven oluşturabilmek için toplumla etkileşimden kaynaklanması gerektiğini ve güven, yokluğunun ise başarısızlığa neden olacağı, toplumsal birliktelikteki artışa yol açacağı görüşünü savundu. Loizou, mülkiyete daha geniş ekonomiden ya da bütün olarak toplumdan ayrı bakamayacağımız için tartışmaların kullanım ve insanlarla ilgili olması gerektiği sonucuna vardı. Ulusal bir plan taslağı hazırlanmasını ve fikirler için başarılı olan başkalarına bakmamızı önerdi. Nicos Trimikliniotis, Ioakimoglou, Pantelides ve Trimikliniotis’in birlikte yazdıkları raporu temel alan “Kalkınma ve Sürdürülebilirlik-Gelecek İçin bir Vizyon” üzerine bir rapor sundu. Kalkınma ve sürdürülebilirlik sorununa, konuyla ilgili başka ülkelerdeki fikirlerden alıntılarda bulunan bir bakış açısıyla yaklaşırken aynı zamanda bunun Kıbrıs’ın sosyoekonomik ve tarihi bağlamına uygun bir şekilde dayandırılması gerektiğini vurguladı. Aksi halde başka bağlamlarda geliştirilip başarıyla uygulanmış olmalarından ötürü ortaya büyük fikirler ve yenilikçi esinlenmeler konacağını ancak Kıbrıs’a ‘uyarladığında’ feci bir başarısızlıkla sonuçlanma riski taşıyacağını kaydetti. Kıbrıs’taki bölücü hattın her iki yanındaki ekonomik kalkınma modellerinin sorgulanıp yeniden düşünülmeleriyle ilgili uğraş dikkate değerdir. Siyasi bir çözüme ulaşmak için halen süren müzakerelerin bağlamı göz önüne alındığında sürdürülebilir kalkınmanın kurumsal çerçevesi ile ilgili prensiplerin Kıbrıs sorununun çözümüne nasıl entegre edileceği ve böylesi Özet 7 sürdürülebilir bir kalkınmayla ilgili ilkelerin ekonomik yönetim ya da mülkiyet sorunu gibi anlaşmanın unsurlarıyla ne kadar ilgili olacağına yönelik ek bir mücadele vardır. Her ne kadar ekonomik kalkınma , sürdürülebilir bir model için yönetim zor bir görev olsa da en azından bu hedefe yönelik olarak düşünmek önemlidir. Kıbrıs’ta siyasi bir çözüme ‘sorunu çözen’ bir dizi siyasi ve hukuki düzenleme olarak bakılmamalıdır. Bunun yerine toplumun yeniden oluşturulmasının başlangıcı olarak düşünülmelidir. Son konuşmacı ise Norveç’teki Fornebu ve bir havaalanını yeni bir kente dönüştürme deneyimiyle ilgili konuşan Hans K. Lingsom oldu. Ana meselelerin başından itibaren, havaalanı topraklarının, hepsi de Baerum Belediyesi içerisinde- Oslo kent merkezinden 5 mil uzaktaolan bölgedeki kamu ve özel varlıklar arasında paylaşılacağının sağlanmasıyla çözülmesi gerekti. %54’ü devlet mülkiyeti ve %46’sı ise Oslo şehrinin mülkiyetinde bulunan havaalanının büyüklüğü 340 hektardı (3.4 kilometre kare). Baerum Belediyesi herhangi bir mülkiyete sahip değildi ama planlama yetkisine sahip olup altyapıyı sağlayan kuruluştu. Sahipler arasında koordinasyonun sağlanması çok sorunluydu. Devletin stratejisi bir başka yerdeki yeni bir havaalanını kısmen finanse etmek üzere araziyi satmakken Oslo şehrinin stratejisi ise araziyi planlamanın tamamlanmasının ardından satmaktı. Esas teknik/yeşil altyapı 200 milyon euro yapmaktı. Devlet/Oslo planlanan alanları inkişafçıya 400 milyon euroya sattı. Birinci etaptaki sosyal altyapı (Belediyeye) 150 milyon euroya mal olacak olan okul v.s’nin inşasıydı. İnkişafçı projeyi bir başka şirkete satarak 300 milyon euro kâr yaptı. Başlangıçtaki varsayım, çeşitli ya da birçok arazi sahibinin bulunduğu bu nedenle de finansman için düşünülen çeşitli modellerin bulunduğuydu: Model 1: Arazi sahiplerinin planlamaya başlamadan önce araziyi inkişafçıya satmaları; Model 2: Arazinin planlamadan sonra ancak inkişaftan önce satılması; Model 3: (a) Her biri sahip oldukları hisseye uygun olacak şekilde, mal sahiplerinin planlama ve inkişaf yoluyla bir arada kalmaları. (b) Mali kurumlarla/inkişafçılarla anlaşmalar yapılması. (c) Arazinin kıymeti ve inkişaftan doğan kâr payları inkişaf sürecinin ardından ya da sonunda ödenir. ‘Kıbrıs’ta Göç: Sivil ve Askeri İhtilaf’ın Sonuçlarının tüm power pointlerine http://www.prio-cyprus-displacement.net/default.asp?id=776 adresindeki web sitesinden ulaşılabilir. 9 HOŞ GELDİNİZ Greg Reichberg, PRIO Cyprus Centre Direktörü H erkese günaydın. Ben, PRIO Cyprus Centre Direktörü Greg Reichberg. Merkez adına hepinize konferansa hoş geldiniz derken kıymetli zamanlarınızın bir bölümünü burada bulunmak için ayırmış olmanızdan ötürü teşekkür ederim. PRIO Cyprus Centre (PCC), araştırma, siyaset formulasyonu ve diyaloga adanmış iki toplumlu bir kuruluştur. Resmi olarak 2005’te kurulan (ancak Kıbrıs’taki kökleri 1997’ye kadar giden) merkez Oslo’daki Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün bir yan kuruluşudur. PRIO, geniş kapsamlı amacı, devletler, gruplar ve insanlar arasındaki barışçıl ilişkilerin şartları üzerinde araştırmalar yapmak olan bağımsız, uluslararası ve disiplinler arası bir organizasyondur. PRIO 50’nci yılını 2 yıl önce kutladı. Kıbrıs Merkezi PRIO’nun tek şube ofisini oluşturmaktadır. Merkez her zaman için belirli herhangi bir siyasetin savunuculuğunu yapmamak temelinde çalışmıştır. Bu konferans karmaşık bir mülkiyet sorununun daha geniş bağlamı içerisinde yer almaktadır. Hepimizin de bildiği gibi ihtilaflı mallar meselesi Kıbrıs sorununun tam kalbinde yer almaktadır. Mülkiyet konusu, 1963’te başlayan ve 1974’te daha büyük bir ölçekte meydana gelen nüfus göçleri nedeniyle vardır. Yerinden edilmenin birçok etkisi vardır. Diğer şeyler yanında yaygın bir travma toplumların sosyal dokularının bozulmasına yol açmış, ada çapındaki mülkiyet ilişkilerini de bozmuştur. Yerinden edilmenin etkileri bugüne kadar devam etmiştir. Bu sabah, bugünkü programın birinci bölümünde Kıbrıslıların göçü nasıl yaşadıkları ve sonuçlarıyla başa çıkmak için adanın her iki yanında ne gibi siyasi tepkilerin uygulandığını araştıracağız. Öğleden sonraki ikinci bölüm ise ileriye dönük olacak. Her iki tarafın görüşmeci ekipleri tarafından önerilen mülkiyet çözümünün koşullarını başlangıç noktası olarak alıp Kıbrıs’taki emlak piyasasının mevcut durumu ile bunun olası bir çözüm için ne anlama geldiğini incelemeye devam edeceğiz. Daha sonra, her biri sürdürülebilir kalkınma ile ilgili projelerde deneyimleri bulunan uzmanlardan bir heyet, Kıbrıs’ta sürdürülebilir bir kalkınmanın zorlukları yanında dikkate değer olasılıklarını tartışacak. Bu konferans iki PRIO Cyprus Centre girişiminin kesişme noktasında yer almaktadır. Öncelikle, son 18 aydan beridir devam eden, göç ve Kıbrıs mülkiyet konusuyla ilgili araştırma projemiz bulunuyor. Avrupa Birliği’nin cömert bağışıyla finanse edilen bu proje, bir web sitesi tasarımı, tek toplumlu odak grupları, iki toplumlu atölye çalışmaları, göç sonucu Kıbrıs’ta çıkarılan yasalardan bir derleme ve geçtiğimiz yıl Brüksel’de düzenlenen mülkiyet konusuyla ilgi uluslararası konferans dâhil olmak üzere çeşitli öğelerden meydana gelmektedir. Bu 10 Bir Gelecek tasarlamak: Kıbrıs’ta Bir Mülkiyet Çözümüne Doğru projeden çeşitli yayınlar yayımlanacaktır. Bu projenin ana bulgularından bazıları bu sabah burada sunulacaktır. Birazdan sizlere sözünü edeceğim web sitesi bugün açılacak. Bu etkinlik aynı zamanda PCC’nin geçtiğimiz Temmuz ayında Londra’da düzenlediği “Kıbrıs İçin Sürdürülebilir Mülkiyet Anlaşması: Kalkınma ve Finansman Modelleri” konferansından gelişerek oluşmuştur. Bu, UNDP-ACT yanında Norveç, İsveç ve Alman Dışişleri Bakanlıkları tarafından finanse edilen ve iki tarafın Kıbrıs Rum Kıbrıs Türk görüşmeci ekipleri, büyük mal sahipleri, sermayedarlar ve inkişafçılar yanında finans ve kalkınma konusundaki Kıbrıslı ve uluslararası uzmanlarını bir araya getiren kapalı bir konferanstı. Londra’da tartışılan ana konuların bazıları burada, kuzey ve güneydeki Kıbrıs sivil toplum örgütleri üyelerine açık olan bu forumda araştırılacak. Aynı şekilde bugün öğleden sonraki programa da rehberlik edecek olan Londra’daki konferansın arkasındaki yönlendirici düşünce, herhangi bir mülkiyet anlaşmasının, adanın ekonomik ve sosyal yaşamı üzerinde önemli etkisi olacağıdır. Dahası, uygulanabilir olması için herhangi bir anlaşmanın adanın toplumlarının kalkınmaya yönelik potansiyellerini barındırması gerekir. Kıbrıslılar neyi kaybedip neyi kazanmaya hazır olduklarını yansıttıklarından bir mülkiyet anlaşmasına yönelik çabalar umut ve korkuya neden olabilir. Aynı zamanda zorunlu olarak herhangi bir anlaşmanın bölünmemiş bir ada olarak Kıbrıs’ın ne olabileceğine yönelik bir vizyon gerektirdiğini, adanın potansiyelinin yapıcı şekillerde nasıl geliştirilip yönlendirilebileceğini görmek de önemlidir. Bir çözümün ardından adaya uluslararası sermaye, ancak adanın geleceğine yönelik tutarlı bir vizyon, ’satılabilecek bir öykü’ varsa çekilebilir. Ama daha önemlisi bu vizyonu sahiplenir, dikkatlice düşünür ve kendiniz kurarsanız. Kıbrıslıların bu süreçte gerçek bir payları olacaktır: ne olduğu size söylenmemeli, siz tasarlamalısınız. Bu nedenle bu konferans bu öğleden sonra bir dizi paralel sonlandırma gruplarıyla doruğa ulaşacak. Kıbrıslı meslektaşlarınız ve burada bulunan uluslararası topluluk üyeleri ile birlikte düşünmek ve sesinizi duyurmak için bu gruplara katılmanızda ısrarlıyım. Bize yardımcı olmak için üç veya dört grup oluşturun. Sizden bugün öğleden sonraki oturum için bu odada veya giriş alanında ilan edilen kayıt listesindeki isminizi işaretleyin. Yeni web sitemizin açılışını yapmadan önce bu konferansı cömertçe destekleyenlere, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı- İşbirliği ve Güven için Eylem (UNDP-ACT) ve Avrupa Birliği’nin finansman girişimi olan Kıbrıs Sivil Toplumu Eylemde’ye teşekkürlerimi ifade etmeme izin verin. Hoş geldiniz 11 Web sitesi “Kıbrıs’ta Göç: Sivil ve Askeri İhtilafın Sonuçları” web sitesi sivil toplum ve daha geniş uluslararası toplum, gazeteciler ve araştırmacılar için bir kaynak olmayı amaçlamaktadır. Her ne kadar tüm çevirilerin yerine konması biraz zaman alacak olsa da site sonunda İngilizce, Türkçe ve Yunanca olmak üzere üç dilli olacaktır. Bu, gelecek yıllarda daha da zenginleştirilecek olan uzun vadeli bir projedir. İzlenimleriniz ve fikirlerinize açığız: bu nedenle çevrimci olarak siteyi araştırdıktan sonra düşünceleriniz konusunda lütfen bizimle temasa geçin. Web sitesi göçün Kıbrıs çapında köy, kasaba ve kentleri nasıl etkilediğine yönelik detaylı bilgiye yönlendiren enteraktif bir harita içermektedir. 400’den fazlası şu anda harita üzerine yer almaktadır. 13 KIBRIS’TA GÖÇ VE MÜLKİYET KONUSU Ayla Gürel 1963-64 döneminde 25,000 civarında Kıbrıslı Türk (KT) (bu dönemdeki Kıbrıs Türk nüfusunun dörtte biri) ve 700 Kıbrıslı Rum’un (KR) (500 Ermeni dâhil) yerlerinden oldukları tahmin edilmektedir. Kıbrıs’ın, Kıbrıs Türk kontrolü altındaki kuzey ve Kıbrıs Rum kontrolü altındaki güney olmak üzere bu günkü filli bölünmüşlüğüne yol açan 1974 olayları meydana geldiğinde bu insanların çoğu hala göçmen durumundaydı. Bölünmenin uzun vadeli şiddetli sonuçları vardır. Büyük çaptaki göçler birçok yerel topluluğun yaşamlarını altüst ederken Kıbrıslıların seyahat özgürlükleri, ada genelinde yerleşim ve mülkiyet haklarının kullanımı şeklinde yaşanan sınırlamalara yol açar. Hattın kuzeyindeki 162,000 KR sakinin yaklaşık hepsi güneye kaçtı veya taşındı. Aynı şekilde güneyde yaşadıkları tahmin edilen yaklaşık 48,000 KT’ün neredeyse hepsi kuzeye sığınmak üzere evlerini terk etti. Bu nüfus aktarımları sonuçta adanın iki kısmını etnik açıdan homojen hale getirdi. 2003 Nisan ayına kadar kuzeyle güney arasında seyahat etmek Kıbrıslılar için neredeyse imkânsızdı. Nüfusun böylesi büyük bir bölümünün yerinden edilmesi ve bu nedenle ev ve mallarını kaybetmesi nedeniyle ortaya büyük bir insani sorun çıktı. Yerinden edilen onca insanın ani akışının neden olduğu aşırı kalabalıklaşma ve onların yerleştirilmesi için gereken kaynakların kıtlığı göz önüne alındığında, güneydeki durum açıkça çok daha korkunçtu. Öte yandan KT için hareket, enklavlardaki tutsaklıktan adanın kuzeydeki üçte birindeki – kendi deyimleriyle- özgürlüğe doğruydu. Kuzeydeki ana uğraş ise –KT nüfusunun büyüklüğünün yetersizliği nedeniyle engellenen bir görev- KRların arkalarına bıraktıkları bol miktardaki mal ve kaynağın etkin ve verimli bir şekilde yararlanılmasını düzenlemekti. Aradan geçen otuz yıllık dönemde adanın her iki yanındaki yerinden edilmiş kişiler iskân edildi ve büyük ölçüde yeni çevrelerine uyum sağladı. Ancak yitirdikleri evleri ve malları ile ilgili talepleri bugüne kadar çözümsüzlüğünü korudu. Adanın iki tarafında KR ve KTlerin geride bıraktıkları toprak oranı ile ilgili her iki tarafça kabul edilen bir dizi rakam bulunmamaktadır. İki tarafın rakamları arasındaki çelişki oldukça dikkate değerdir. Ancak tartışma götürmeyen şey öyle görünüyor ki kuzeydeki toprakların toplamının yarısından çoğunun KR malı olduğu ve güneyde bırakılan KT mallarının ise KRların kuzeyde bıraktıklarının yaklaşık üçte biri kadar olduğudur. Mülkiyet konusu, muhtemelen Kıbrıs sorununa yönelik müzakerelerin gündemindeki en karışık maddedir. Buradaki esas zorluk, iki tarafın, aralarındaki temel siyasi ihtilafa dayanan anlaşmazlıklar ve özellikle 1974 bölünmesini çok farklı algılamalarından kaynaklanmaktadır. 14 Bir Gelecek tasarlamak: Kıbrıs’ta Bir Mülkiyet Çözümüne Doğru 1977’den bu yana müzakerelerin görünürdeki karşılıklı kabul edilmiş olan hedefi, adanın iki bölgeli bir temelde yeniden birleşmesini sağlayacak bir federasyon oluşturmak oldu. Ancak müzakereci taraflar henüz hangi ‘yeniden birleşme’ ve ‘iki bölgelilikten’ gerçekte gerektiği konusunda anlaşmış değiller. ‘İki bölgelilik temelinde yeniden birleşme’ açıkça, iki tarafın mevcut bölünmüşlükle ilgili birbiriyle bağdaşmayan görüşlerinin arasını bulma teşebbüsünde bulunan bir uzlaşma formülüdür. KT görüşüne göre bölünme, iki toplumun büyük ölçüde KRların neden olduğu ve 1963’ten bu yana giderek artan ayrılmalarının kaçınılmaz bir sonucu olarak geldi. KTler, 1974 sonrasında kuzeyde oluşturulan güvenli bölgede kendi evlerinin efendisi olarak ve KR hâkimiyetinin tehditlerinden uzak bir şekilde yaşayabilirler. Bu durum- her ne kadar bazı toprak ayarlamalarından sonra olsa da- KTlerin iki bölgeli bir çözümden ne anladıklarının esasıdır. Bu nedenle bir anlaşma uyarınca, iki toplumun mevcut yerleşim modellerinin çok fazla bozulmaması için, yerlerinden edilmiş kişilerin mülkiyet haklarını kullanmalarının sınırlandırılmasında ısrarcıdırlar. Bunun aksine KRlar genel olarak Kıbrıs sorununun, onlara göre, Türkiye’nin ülkelerinin önemli bir bölümünü ahlak kurallarını hiçe sayarak yaptığı işgalin bir sonucu olarak 1974’te başladığını düşünüyor; bu eylemi takip eden oldubittiyi atalarına ait topraklarda Kıbrıs Elenizminin kurtuluşuna ve tarihsel bütünlüğüne karşı bir tehdit olarak görüyorlar. Bu nedenle iki bölgelilikle ilgili KT düşüncesi KRlar için kabul edilmezdir. Onlar için bu, direnilmesi ve mümkün olduğunca tersine çevrilmesi gereken bir durum, bölünmenin ebedileşmesidir. Bu duruşla aynı doğrultuda olarak KR tarafı ada çapında dolaşım Özgürlüğünün uygulanması, anlaşma ve mülkiyet haklarının çözümün hayati unsuru olduğu üzerinde durmaktadır. Bu nedenle KR tarafı mülkiyet konusunda yerinden edilmiş kişilerin mallarını geri alma haklarıyla herhangi iki bölgeli bir anlaşmaya bakılmaksızın mallarına geri dönüşleri dâhil olmak üzere temel insan haklarına tam uyulmasını talep etmektedir. Bu siyasi hedeflerin uyuşmazlığından başka sosyal ve ekonomik görüşler yanında hukuki ve kuralsal önkoşullar da bir mülkiyet anlaşmasının karşılaştığı ciddi zorluklardır. Bölünmenin ardından KTler genel olarak iki toplumun artık kalıcı olarak ayrıldığını ve her bir toplumun ‘kendi içyapısını kendine ait bölgesinde’ düzenlemesi gerektiğini varsaydılar. Bu kuzeyde, toprak sahipliği ile ilgili yukarıda sözü edilen rakamlara bakıldığında KTlerin büyük ölçüde KRlar tarafından bırakılan mallara bel bağlamaktan başka seçeneklerinin olmadığı bir süreç olan yeni sosyal ve ekonomik çevrenin inşasını içeriyordu. Bu nedenle karşılıklı mülkiyet taleplerinin güneydeki KT ve kuzeydeki KR mallarının global değişimi ve toplu tazminata dayalı bir formülle halledilebilmesine yönelik KR tarafı ile bir anlaşma arayışı içerisindeydiler. Her ne kadar KRlar tarafından reddedilmiş olsa da bu düşünce şu ana kadar, yerinden edilmiş KRların malları ile ilgili KT siyasetinin temelini oluşturdu. 1974’ten bu yana – başlarda sadece kullanım içinken daha sonra mülkiyet haklarıyla birlikte- KR mallarının yerinden edilmiş KTlere, çeşitli kategorilerdeki diğer vatandaşlara ve kuzeydeki kamu ve özel kuruluşlara tahsisine olanak tanıyan bir dizi önlem ve yasa geçirildi. Mülkler bu şekilde yavaş yavaş kuzeydeki Kıbrıs’ta göç ve Mülkiyet Konusu 15 sosyal ve ekonomik dokunun parçası haline geldiler. Kuzeyin hukuk sistemi içerisinde KR mallarının çoğu yeni mal sahipliği altında olup miras olarak alınabilir, ipotek edilebilir, yabancılara satılmak dâhil olmak üzere alınıp satılabilir ve özel ve kamu kullanımı için inkişaf edilebilirler. Tüm bunların tersine KR görüşü adanın mevcut bölünmüşlüğünün geçici olduğu şeklindedir. ‘Yasadışı’ devleti ortadan kaldıran bir anlaşmaya varılmasıyla sona erecektir. Varılacak herhangi bir çözüm anlaşması aynı zamanda her iki toplumdan yerinden edilmiş kişilerin mallarının haklarının iade edilmesini sağlamalıdır. Ancak, tüm KR ve KT mallarının orijinal, yani 1974 öncesi sahiplerine ait olduğu şeklindeki duruşuna rağmen KR hükümeti de güneydeki KT mallarının yerinden edilmiş KRlar, hükümet, yerel yönetimler ve kamu yararına organizasyonlara tahsis edilmelerine olanak sağlayan yasal önlemleri benimsedi. Tapunun bir başka şahsa devri açıkça reddedilirken sahibinin yararına olduğu kabul edildiği veya kamu yararı açısından gerekli görüldüğü hallerde KT mallarının zorunlu iktisabı veya satışına istisnai olarak izin verilir. Ancak yürürlükteki mevzuat KT mal sahiplerinin mallarını, herhangi uygun bir tazminatı veya hak ettikleri herhangi başka bir ödemeyi talep etmelerini engellemektedir. Bu uygulamaların sonucu olarak 1974’ten beri KTlere ait malların çoğu –kamuda göçmen konutları ve farklı alt yapıların inşaatlarını da içeren özel ve kamu olmak üzere- ‘inkişaf ve verimli kullanım’ yoluyla değiştirildi. Gelecekte bu tür malların sahiplerini tümüyle iadesinin pek muhtemel olmadığını söylemeye gerek yok. Bu arada 1990’lı yıllardan bu yana mülkiyetle ilgili yüzlerce dava AİHM önüne yığılmaya devam ediyor. Bunların çoğu, güneydeki mal sahibi KTlerin KC aleyhine açtıkları çok daha yeni az sayıda başvuru dışında, kuzeydeki mallarla ilgili KRların Türkiye aleyhine yaptıkları başvurulardır. Günümüze kadar verilmiş olan sayısız mahkeme kararının bir mülkiyet çözümüne olan uzantılarıyla detaya giremem. Ayrıca AİHM kararlarının Kıbrıs mülkiyet sorununa nihai olarak nasıl bir çözüm bulunabileceği sorununa bir yanıt üretmediğini söylemek gereksiz. Ancak yine de Avrupa İnsan hakları Konvansiyonu ile uyumlu müzakere yoluyla varılmış bir mülkiyet anlaşmasının tatmin etmesi beklenebilecek bazı asgari ilkeler belirlediler. Bölünmüş Kıbrıs’ta mülkiyet konusu, hayati insani, hukuki ve kuralsal boyutlarıyla çok yönlüdür. Ancak gerçek karmaşıklığı, iki tarafın siyasi olarak neyin risk altında olduğu yönündeki algıları nedeniyle içinden çıkılmaz olduğu gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Mevcut uzun vadeli fiili ayrılıktan ‘iki bölgeli yeniden birleşmeye’ geçişi kapsayan bir anlaşmada bu konuyla uğraşmak açıkçası pragmatik bir uzlaşmacı yaklaşım gerektirir. Konu: İki Kıbrıslı tarafın böyle bir çözümü kabul için nasıl ikna edileceğidir. Yanıtı, bildiğimiz gibi, kolay değildir. 17 KIBRIS’TA ÇÖZÜM VE MÜLKİYET SORUNUNU DÜZENLEMEK Nicos Trimikliniotis B urada ilgilenmekte olduğumuz konu, iyelik ve toprakla ilgili haklara hitap ederek sadece mülk sahipliğini çözmeyi amaçlayan mülkiyet ilişkileri ya da söz konusu mülkiyet konusuyla sınırlı olmayan bir konu olan, göç ve mülkiyettir. Kıbrıs sorununun çözümü için toprakla ilgili haklara düzgün bir şekilde yaklaşılması muhakkak zorunludur. Genelde ‘resmi duruş’ olarak tanımlanan şeyin altında, halledilmesi gereken, iki ana etnik toplumun sanki homojen, birleşmiş ve tümüyle fikir birliği içinde olduklarına dair bazı birikmiş zarurileştirilmiş bir varsayım yatmaktadır. İki durumun son ‘toplamasının’ devam etmekte olan resmi müzakereler sırasında olması gerektiğinden, genelde yanlış bir şekilde Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk pozisyonları arasında bir sıfır-toplam oyunu olduğu varsayılır. Burada sunmaya çalıştığımız şey, ortada çok daha karmaşık ve değişken siyasi, hukuki, sosyal, ekonomik ve kültürel bir gerçeğin olduğudur. Öncelikle her iki tarafın ‘etnikleştirilecek pozisyonu’ olarak varsayılanı bozmamız gerekmektedir. Bir başka deyişle burada otomatik etnik bir ortak payda olduğunu varsaymaktan vazgeçmeliyiz. Anlamamız gereken başlangıç noktası budur. Bu yolla risk altındaki meselelerin karmaşıklığını anlayabilir sonra da ihtilafı çözecek formüller önerebiliriz. Bu, evrensel, toplumsal, grup/kolektif bireysel haklar temelinde mülkiyet ilişkileri, sosyal ilişkiler kavramlarını yeniden yapılandırabilecek çok daha ilginç, etkin ve yapıcı bir yaklaşımdır. Kıbrıs’taki mülkiyet çözümünü okuyup anlayabileceğimiz geniş çerçevenin bu olduğunu düşünüyorum. Geriye gidelim ve ‘yerleşim’ ve ‘yerleştirme’ sorunundaki düşünceye göz atalım. Yerleşim ve yerleştirme kavramları esasen yerlerinden edilmiş kişilerin ihtiyaçları ve kaygılarına hitap etmeyi ele aldığından, yerinden edilmenin kendine bakmak durumundayız. Kovulma, tehcir anı, gerilimler, acı ve ıstırap dolu bir geçmişi yansıtır. Yuvanın, mekânın, toplumun yitirilmesi mülkün tek başına yitirilmesinden çok daha geniştir. Bu nedenle yukarıdakilerin her biri ile ilgili hukuki ve siyasi davaların (örneğin yuva, mekân, toplum ve mal) ayrı ayrı ve farklı olarak ölçülmeleri rastlantısal değildir. Şüphesiz acıya, kayba ve ıstıraba fiyat biçmek, insani deneyimi parasal düzeye çekeceğinden oldukça sorunlu ve tartışmalıdır. İnsanların yaşamlarının sonuna kadar taşıdıkları kişisel psikolojik ve sosyal ıstıraplar ve travmalar göz önünde bulundurulduğunda bu tür sosyal ve kişisel yaşanmışlıkların parasal bağlamda tazmini çok zordur. Mahkemeler bile kayıplar ve hasarları değerlendirirken bu karmaşık tablo temelinde 18 Bir Gelecek tasarlamak: Kıbrıs’ta Bir Mülkiyet Çözümüne Doğru birçok detaya girmektedirler. Şu anda kovulma anında algılanan kaçış kişilik ötesi bir hayat hikâyesi olarak aktarılmış – ancak diğerleri tarafından asla tam olarak takdir edilmemiş- bir deneyimdir. Bu, o anda neyin algılandığıyla ilgili hikâye, savaş sırasında ve sonrasında sevilenlerin yitirilmesi, kişisel yaralanma, tutsaklık ya da tüm o kötü, korku verici duygularla bağlandığında daha belirginleşir. Dolaysıyla göçmenlik geçmişte yaşanıp bitmiş bir olay olmaktan öte, ancak zorla yerinden edilme ve kaçıştan çok sonra da devam eden bir süreç olarak algılanabilir. Parçalanmış koparılmış bir yaşamı yeniden oluşturmak, bir araya getirmek için sürdürülen umutsuz çabaların her geçen gün üstesinden gelebilmek imkânsız değilse bile zordur. Anılar rahatsız edici olabilir. Geçmişle başa çıkmak son derece zorken geleceğe bakmak ise çoğu zaman acı veren bir süreçtir. Her bir yaşam hikâyesi tam olarak kavrayamadığımız daha büyük bir tablonun bir parçasıdır. Ancak çok uğraşırsak birazını sezebiliriz. Dolaysıyla çözümü beklerken, yerinden edilmiş kişileri rahatlatmak, yaşamlarını daha dayanılır kılmak, yeniden yerleştirmek amacıyla alınmış geçici ve uzun vadeli önlemlerle ilgili siyasete baktığımızda, meseleleri yeniden ciddiyetle gözden geçirmemiz gerekir. Tabi ki atıfta bulunduğumuz tarihi ana bağlı olarak buradaki öyküler çok farklıdır. Bu projenin yeniliğinin, burada, ellilerin sonuna kadar uzanıp şimdiki zamana kadar sarkan daha uzun vadeli ve çok yönlü bir bakış geliştirmeye çalışan bir öykü sunuyor olmamız olduğunu düşünüyorum. 1950’lerdeki göç, çatışmanın bir sonucuydu; atmışlardaki ve yetmişlerdeki göç ve zorunlu göçlerin hepsi birbirine bağlı hikâyelerdir. Yeniden yerleşimin tam hikâyesini anlayabilmek için ortaya çıkan çok önemli bir yenilik olduğunu düşünüyorum. Yerinden edilmenin yaşandığı dönemlerde, göçe karşılık olarak düzenleme siyasetlerinden sorumlu olan kişiler, esasen bunu bir kriz yönetimi olarak algıladılar: geçici ihtiyaçlara cevap verebilmek için, daha uzun vadeli bir çözüm bulunana kadar çabuk, etkili ve acil çözüm arayışları. Şüphesiz her bir tarafın benimsediği siyasetler kendi perspektifleri siyasi öncellikleri, ideolojileri ve sosyoekonomik kapasitelerine çok bağlıydı ve öyle sanıyorum ki her iki tarafın perspektiflerinin ana hatları sorunun neyle ilgili olduğunu, elde etmek istedikleri bağlamında çözüme nasıl baktıklarını ve herhangi bir çözümün sonucunun ne olmasını beklediklerini göstermektedir. Hepimizin artık bildiği gibi sorun aslında beklendiğinden de çok uzun bir zamandan beri devam etmektedir ve statükonun devamı, onun çok daha dirençli ve aynı zamanda her türlü yeni sorun, mesele ve zincirleme etkilere gebe olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle hukuki ve sosyal gerçeklikler ne sabit ne de kesindirler. Yerinden edilme konusunu düzenlemek, çok büyük ve farklı siyaset kurumları hukuk ve düzenlemelerle uğraşmayı gerektirir. Bu, insan kitlelerini topluma entegre etmek, toplumlar, yeni kalkınma ağları, sistemler ve sosyal yardım rejimlerini yeniden inşa etmek veya inşa etmenin tüm sosyal ve ekonomik unsurlarıyla bağlantılıdır. Bu son derece zor ve çelişkili bir süreçtir. Ayla Gürel haklı olarak her iki tarafın rakamlarla ortaya koyduğu farklılıklara atıfta bulundu. Ancak farklılıklar rakamlarla sınırlı kalmayıp köylerin isimlerine kadar uzanırken meseleler daha da karmaşık bir hal aldı. Kuzeydeki rejimin istila ve işgalden sonraki son derece tartışmalı olan Kıbrıs’ta Çözüm ve Mülkiyet Sorununu Düzenlemek 19 isim değiştirme siyasetinin Türkiye tarafından nasıl eski statükodan yeni statükoya doğru radikal ve kalıcı bir ayrılığın işareti olarak algılandığını biliyoruz. Fikir geçmişi ‘temizlemekti’ ve ‘yeni düzende’ köylerin saf Türk isimleri v.s olacaktı. Bu siyaset, Kıbrıslı Rumlar ve özellikle de yerinden edilmiş kişileri çok fazla incitti. Kuzeydeki isim değişikliklerinin ardından Kıbrıs Rum siyasetçilerin gerek Kıbrıs Rum gerekse Kıbrıs Türk köylerinin isimlerini koruyup kollamaları beklenir. Görünürde Kıbrıslı yetkililer bunu Kıbrıs Türk köyleri camileri v.s için yaptılar ama Kıbrıs Rum köyleri için değil. Bu nedenle adanın Kıbrıs Cumhuriyeti kontrolü altındaki güney kısmında isim değişiklikleriyle ilgili çekişmelerin olması ilginçtir. Aslında bugün karşılaşmış olduğumuz esas zorluklardan bir tanesi sadece köylerin isimlerinin Türk tarafınca değiştirilmesi değil, dili temizlemeye yönelik çabaların sonucu olarak Kıbrıs Rum tarafınca yapılan değişikliklerdir. Örneğin hiçbir aklı başında Kıbrıslı Rum bugün ‘Lachia’ köyünün ‘resmi’ adı olan ‘Lakia’yı kullanmaz; ‘Aglanja’ya ‘Aglangia’ demez, çünkü: Köylerin isimlerini ‘temizlemek’ ve ‘Elenleştirmek’ amacıyla yapılan ‘resmi’ değişiklikler saçma kabul edilmekte ve Helen-merkezlilerle Kıbrıs-merkezliler arasındaki bir tür ‘sosyal ‘dil savaşını’ yansıtmaktadır. Kuzeyde de Türkçe konuşma dilini ‘temizleme’ amaçlı teşebbüsler karşısında da benzer bir tartışma yaşanmaktadır. Bu bize aynı zamanda on dokuzuncu yüzyılda Yunanistan’da ‘Katharevousa’ ve ‘Demotic’ dilleri arasında süregelen ihtilafın sosyal yönlerini anımsatmaktadır. Sözde resmi köy isimleri, halkın ‘resmi’ isimleri kısaca umursamayıp kendi konuştukları sosyal gerçeklikteki isimleri konuştukları gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu siyaset oluşturanların, etnik ve milliyetçi açıdan motive edilmiş kendi dil ‘estetikleri’ temelinde tepeden mühendislik teşebbüsünde bulunmak yerine sosyal gerçekliğe hitap etmeleri gerçeğini gösteren etkileyici bir hikâyedir: siyasetlerin pratik olması ve sosyal gerçeklikle gerçek ihtiyaçlara cevap vermesi gerekir. Bu nedenle göç sorununu Kıbrıs sorununun ana konusu olmaya çalışırken meselelerin daha da karmaşık hale geldiği gerçeğiyle ilgili konuştum. Mevcut müzakerelerdeki göç ve mülkiyet maddeleriyle ilgili daha geniş siyasi bağlamı özetlemeyeceğim. Bu noktada daha fazla girebileceğimi girebileceğimi düşünmüyorum. Ancak bunu söylemiş olarak, siyasi irade ve beş basit ön şart varsa, göç ve mülkiyet sorunlarını çözmenin mümkün olduğunu düşünüyorum. Bunlar nelerdir? Öncelikle geçmişten ve diğer deneyimlerden ders almalıyız. Öğrenmek sürecin çok önemli bir parçasıdır. Bu, etnik kolektif atıflar ve varsayımları parçalarına ayırarak zemindeki gerçek durumun ne olduğunu daha yakından incelememizi gerektirir. İkinci olarak bağlantıları görmeliyiz. Şeylerin nasıl bağlantılı olduğunu kabul etmeye ve söylemeye cesaretimiz yok. Örneğin mülkiyet sorunu açıkça toprak sorunuyla bağlantılı olduğundan bu ikisi birlikte tartışılmalı. Üçüncü olarak insanların temel gereksinimlerine hukuki ve siyasi araçlarla yanıt vermeliyiz. Anlaşmaların dış ana maddeleri aslında burada. Her iki tarafın nasıl müzakereye ihtiyaçları olduğundan konuşacağız. Konu, ilerleyebilmemiz için arazinin sahibi ve kullanıcısının hakları arasında denge bulmaktır. 20 Bir Gelecek tasarlamak: Kıbrıs’ta Bir Mülkiyet Çözümüne Doğru Dördüncü olarak çalışabilecek pratik ve karşılıklı kabul edilebilecek çözümler bulmamız gerek. Ve son olarak ama en azından diğerleri kadar önemli, mülkiyet anlaşmasının, ülkenin sürdürülebilir ve kalıcı federal birleşmesi için yeniden birleşmiş bir ülkeye yönelik daha geniş bir vizyonun bir parçası olması gerektiğidir. REPORT 7 TURKISH:Layout 1 10/17/12 10:28 AM Page 1 Editörler hakkında Nicos Trimikliniotis sosyoloji ve hukuk alanlarında çalışmalar yapan dallar arası bir bilim insanıdır. 2008’den bu yana PRIO Cyprus Centre’de kıdemli araştırma uzmanı olarak görev yapan Trimikliniotis, ayrıca Lefkoşa Üniversitesi’nde Hukuk ve Sosyoloji doçenti, Güney Afrika Cape Town Üniversitesi’nde ise onursal araştırma görevlisidir. İnsan hakları, ayrımcılık, göç, cinsiyet, etnik çatışma ve ırkçılık, anayasal, eğitimsel ve çalışma konuları üzerinde geniş araştırmalar yapmış olan Trimikliniotis’in kitap ve dergilerde yayınlanmış çeşitli makaleleri bulunmaktadır. En son çalışmaları arasında şunlar vardir: Umut Bozkurt’la birlikte yazılarak yayına hazırlanan, Beyond a Divided Cyprus: A State and Society in Transformation/Bölünmüş bir Kıbrıs’ın Ötesinde: Dönüşümdeki Devlet ve Toplum, (Palgrave MacMillan, 2012); ve Η Διαλεκτική του Έθνους-Κράτους και το Καθεστώς Εξαίρεσης: Κοινωνιολογικές και Συνταγματικές Μελέτες για την Ευρω-Κυπριακή Συγκυρία και το Εθνικό Ζήτημα [The Nation-State Dialectic and the State of Exception/ Millet-Devlet Diyalektiği ve Olağanüstü Durum] (Savalas, Athens, 2010) bulunmaktadır. E-mail: [email protected] Bozena Sojka Swansea Üniversitesi’nde doktor adayı ve Göç Politikası Araştırma Merkezi’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır. 2011 yılı sonlarında PRIO’da doktora stajı yapmıştı. Bu rapor, PRIO Cyprus Centre Posta Kutusu 25157, 1307 Lefkoşa, Kıbrıs adresinden, 357 22 456555/4 numaralı telefon aracılığıyla, [email protected] adresinden temin edilebileceği gibi REPORT 7 TURKISH:Layout 1 10/17/12 10:28 AM Page 2 Kıbrıs’ta yerinden olmak 30 Eylül 2011 tarihinde Lefkoşa’daki ara bölgede yer alan İşbirliği Evi’nde yapılan Sivil ve Askeri Çatışmanın sonuçları konferansın temasını, Kıbrıs’ta göç bağlamında mülkiyet konuları oluşturdu. konuklara Rapor 7 hoş geldiniz hitabıyla konferansın açılışını yapan PRIO Cyprus Centre Direktörü Gregory Reichberg, ilk değerlendirmelerin hemen ardından ise Kıbrıs konusuna ilgi duyan gazeteciler ve araştırmacılar yanında sivil toplum ve daha geniş bir uluslararası topluluk için bir bilgi kaynağı olan, PRIO Cyprus Centre Web sitesi projesi ‘Kıbrıs’ta Göç: Sivil ve Askeri Bir Geleceği Tasavvur Etmek: Kıbrıs’ta bir Mülkiyet Çözümüne Doğru 30 Eylül 2011 (Lefkoşa) PCC Konferansı Bildirileri İhtilaf’ın Sonuçlarının Haritalandırılması’nın açılışını yaptı. Bu girişi iki oturum izledi. Oturumlardan birincisi, mülkiyet konularının düzenlenmesiyle ilgili olurken, hemen ardından gelen ikinci bölümünde ise mülkiyet anlaşmalarına yönelik modeller tartışıldı. Bu rapor, PRIO Cyprus Centre Posta Kutusu 25157, 1307 Lefkoşa, Kıbrıs adresinden, 357 22 456555/4 numaralı telefon aracılığıyla, [email protected] adresinden temin edilebileceği gibi www.prio-cyprus-displacement.net adresinden de indirilebilir ISBN: 978-82-7288-434-4 Bu rapor PRIO tarafından uygulanan “Güven Yaratmak ve Uzlaşma Dialoğu” projesinin bir bölümü olarak Avrupa Birliği tarafından finanse edilmiştir. Nicos Trimikliniotis Bozena Sojka-Koirala
Benzer belgeler
Kıbrıslı Türkler Güvenli Bir Gelecek İstiyor
altını çizerek mevcut statükonun olanaksız olduğunu ve sürdürülemeyeceğini düşündüğünü
kaydetti. Sözen’in bulgularla ilgili sunumu, insanların Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü gibi
(belirlenmiş BM par...