haziran`11 - IT Advisor

Transkript

haziran`11 - IT Advisor
www.itadvisor.com.tr
IT ADVISOR
www.itadvisor.com.tr
AVRUPALI
KOBİ’LER
BULUTU
BENİMSEDİ
TEKNOLOJİ
DÜNYASINI
DEĞİŞTİREN
YATIRIMLAR
STEVE
BALLMER
PES Mİ
EDİYOR?
HAZİRAN 2011 SAYI 19
HAZİRAN 2011 SAYI 19
TEKNOLOJİ VE GÜVENLİK KARŞI KARŞIYA
Verilerinizi bize emanet edin,
LúLQL]HJYHQOHGHYDPHGLQ
9HULKL]PHWOHULQL]LoLQ\NVHNPDOL\HWOL\DWÖUÖPODU\DSPDNWDQKHPHQNXUWXOXQ
7UN7HOHNRPJYHQFHVLYHWHNQRORMLVL\OHDUWÖNYHULOHULQL]HPLQHOOHUGH7UNL\H·QLQLON7LHU
VHUWLILNDOÖ9HUL0HUNH]L7790LOH6XQXFX%DUÖQGÖUPD6XQXFX.LUDODPD<HGHNOHPH'HSRODPD
%XOX77(õSRVWD%DUÖQGÖUPDYHGDKDID]ODVÖ\NVHNEDQWJHQLúOL÷L\OHKL]PHWLQL]GH
mayıs’11
02
Steve Ballmer Kukla mı?
çinde bulunduğumuz dönemde Microsoft CEO’su Steve Ballmer’a karşı sesler
yükselmeye başladı. Steve Ballmer 31 yıldır Microsoft’ta ve 11 yıl önce Bill
Gates’ten CEO koltuğunu devraldı. Ancak Ballmer 11 yıllık görevi boyunca
Microsoft’ta hiç de başarılı bir grafik sergileyemedi. Peki neden hala o koltukta?
Windows Mobile, Windows Vista ve Internet Explorer gibi firma tarihine büyük
başarısızlıklar yazdıran Steve Ballmer, her seferinde yaptığı ikinci hamleyle hatalarını
telafi etmeyi bildi. Ancak Microsoft deneme yanılma metodunu uygulama lüksüne sahip
olan bir firma değil. Ayrıca Steve Ballmer bir şekilde doğru tercihleri yapabiliyorsa, neden
bunu ilk çözümleri olarak değerlendirmiyor. Microsoft CEO’sunun düşünmeden karar
verme gibi bir risk alması olanaksız.
İ
Ballmer’ın başarısızlığı artık tüm dünya tarafından kabul edilen bir durum fakat ortada
bir de Bill Gates’in durumu var. Bill Gates’in 2000 yılında firmanın kontrolünü Ballmer’a
bırakması oldukça mantıksız değil miydi? O dönem Gates 45 yaşındaydı ve Microsoft’u
ondan daha iyi bir şekilde yönetecek kimse olmadığını tüm dünya gibi kendisi de pekala
biliyordu. Kimse Bill Gates görevini şu ya da bu sebepten bıraktı diyerek ortaya kesin
bir iddia atamaz ancak Microsoft’un geçmişine ve firmanın Ballmer dönemine mercek
tutulduğunda bazı taşlar yerine oturuyor gibi.
Bill Gates yıllarca Microsoft’u yönetti ve artık Microsoft denildiğinde akla ilk o geliyordu.
Hatta Microsoft markası Bill Gates’in üstüne yapışmıştı. Steve Ballmer için Microsoft’u
birlikte kurduğu çocukluk arkadaşı Paul Allen’dan vazgeçen Gates, her halükarda
yönetebileceği güvenilir bir dost ile bir gün işler kızıştığında arka plana çekilmenin planını
çok önceden mi yapmıştı?..
Planı ne zaman yaptığından ziyade ne zaman uygulamaya koyduğu önemli aslında.
Ballmer’ın 11 yıllık CEO’luk döneminde yaptığı 3 ölümcül hata daha sonra muhteşem
ürünlerle telafi edildi. Windows Mobile ile mobil pazarda tam anlamıyla dayak yiyen
Microsoft, ardından Windows Phone 7 ile dirildi. Microsoft kendi kalesi olan işletim
sistemi pazarında da Vista’yla çuvallamıştı. Vista nedeniyle büyük pay kaybeden ve
kullanıcıların gözünde güvenini yitiren Microsoft, Windows 7 ile Microsoft tarihinin en
çok satan işletim sistemini geliştirdi. Ballmer dönemindeki Internet Explorer versiyonları,
Bill Gates döneminde bu pazarda kazanılan payları tüketmekten başka bir şeye
yaramadılar. En nihayetinde Internet Explorer 9 ile bilanço bir nebze de olsa düzeltildi. Bir
pazarlama ve satış gurusu olan Ballmer’ın 3 büyük üründe de ilk başta büyük başarısızlık,
ardından da muhteşem başarı sergilemesi çılgınca bir durum!.
Bence tüm bu başarılar Bill Gates’in müdahalesiyle kazanıldı. Ballmer’ı dünyanın
en zengin 100 adamı arasına sokan Gates, geçtiğimiz hafta Ballmer’a istifa et diyen
hissedarlara karşı arkadaşının yanında olduğunu belirterek "her şeyin plana dahil olduğu"
mesajını verdi.
Steve Ballmer oldukça zeki bir adam ve iyi bir yönetici. Ancak teknoloji ona göre değil,
hiçbir zaman da olmadı. Gates ve Allen Microsoft’un temellerini atmak için Harvard
Üniversitesi'ni bırakıp kodların arasına gömüldüklerinde, Ballmer onların yanında
değildi. Onlara katıldığında ise renkli kişiliğiyle onları motive ediyordu. Tabii ki teknoloji
firmalarının CEO’larının teknolojiden çok iyi anlayan kişiler olmaları gerekmiyor. Ancak
Microsoft gibi Bill Gates görmüş bir firmada bu şart!..
[email protected]
SAYI
haziran’11
06 Haberler
19
24 Turkcell Teknolojisiyle Ukrayna’da İlklere İmza Atıyor
25 Veri Depolama Pazarında Dev Anlaşma
İ.Z. Halkla İlişkiler Danışmanlık ve
İletişim Adına Sahibi
26 2023’te Nakitsiz Türkiye
27 Bilgi Teknolojilerine Yatırım Şart
İlkay Zaman
30 Yılın İlk Çeyreğinin Atama Bilançosu Parlak
31 Apple Google Savaşı Nasıl Sonuçlanacak
Genel Yayın Yönetmeni
İlkay Zaman
[email protected]
32 Avrupalı KOBİ’ler Bulutu Benimsedi
Yazı İşleri Müdürü (Sorumlu)
36 Steve Ballmer Gidiyor mu?
Cüneyt Tepe
[email protected]
40 Doküman Yönetimi 2011
48 BİMSA’nın Amiral Gemileri; Pratis.Net ve HR-Web
50 Teknoloji Dünyasını Değiştiren Yatırımlar
Editörler
Hasan Selman
[email protected]
54 Toshiba Türkiye’de Büyümeye Devam Ediyor
Melih Bİlgin
[email protected]
56 Türkiye’de İnternet Biraz Flu
58 Teknoloji ve Güvenlik Karşı Karşıya
Erdem Türkoğlu
[email protected]
64 Türkiye’de Vergiyi Bankalar Ödüyor
Görsel Yönetmen
Orçun Peköz
[email protected]
Fotoğraf
Adem Başaran
[email protected]
36
Kapak Konusu
Reklam Müdürü
Yeşim Kara
[email protected]
Katkıda Bulunanlar
Murat Deligöz
Kemalettin Bulamacı
Murat Karslıoğlu
Yeşim Kıngöz
Yönetim Adresi
19 Mayıs Mahallesi Sultan Sokak
İmbat Apt. No:24/3 D.7
Kozyatağı İSTANBUL
Tel: 0216 478 31 18 PBX
0216 478 31 86
Faks: 0216 478 45 02
[email protected]
Abone Hizmetleri
[email protected]
Dağıtım
Etkin Dağıtım
Baskı ve Cilt
İhlas Gazetecilik A.Ş.
29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna
34630 İSTANBUL
Tel: 0212 454 35 06
04
haziran’11
Akbank’tan Para Gönderme İşleminde
Mobil Devrim
B
ankacılık hizmetlerini mobil cihazlara taşıma konusunda
başarılı projelere imza atan Akbank, yeni atılımıyla,
milyonlarca müşterisinin yaşamını daha da kolaylaştıracak yepyeni
bir uygulama başlatıyor. Akbank, yeni geliştirdiği “Para Gönder”
uygulamasıyla, müşterilerine cep telefonlarından saniyeler içinde
para transferi yapma olanağı sağlayacak.
Akbank müşterileri “Para Gönder” uygulamasıyla, ihtiyaç
duydukları her an her yerde, yalnızca 20 saniyede pratik bir
biçimde para gönderebilecekler.
“Teknolojik gelişmelerin, bankacılık deneyimleriyle yoğrularak,
müşterilerin yaşamını kolaylaştırma” konusunda öncü projeler
geliştirdiklerine dikkat çeken Akbank Genel Müdür Vekili Hakan
Binbaşgil, “Para Gönder” uygulamasının bu konuda önemli bir
örnek olduğuna dikkat çekti.
Konuşmasında Akbank’ın 2005 yılında “Cep Kredi” ile sektöre
önemli bir yenilik getirdiğinin altını çizen Binbaşgil “Bugün de
“Para Gönder” ile para gönderme alışkanlıklarını değiştirecek
yepyeni bir uygulama başlatıyoruz. Artık para gönderimi çok
daha basit, çok daha pratik ve çok daha hızlı. “Para Gönder”
ile para gönderimi artık sadece saniyelerle sınırlı. Hem de cep
telefonlarından ve istediğiniz yerde, istediğiniz anda. “ dedi.
Akbank’ın tüm araştırma geliştirme süreçlerinde, müşteri ihtiyaç
ve taleplerinin birinci sırada yer aldığına işaret eden Binbaşgil,
“Para Gönder” fikrinin de, müşteri odaklı çalışmanın sonucu
doğduğunu vurguladı. Binbaşgil, sektörde öncü nitelikli yeni
projelerine yenilerine eklemek için müşteri talepleri ve teknolojiyi
yakından izlemeyi sürdüreceklerini ekledi.
SAP’nin Yazılım Geliri Yüzde 26 Arttı
S
AP 2011 mali yılının 31 Mart’ta sona eren ilk çeyrek finansal
sonuçlarını açıkladı. Yayınlanan rapora göre 2011’in ilk
çeyreğinde SAP’nin yazılım geliri büyüme oranı, geçen yılın
aynı dönemine göre iki katından fazla artış gösterdi. Yazılım
gelirlerinde %26 büyüme kaydeden firma, yazılım ve yazılımla
ilgili hizmet gelirlerinde son 5 çeyreklik dönemde art arda çift
haneli büyüme başarısını gösterdi.
SAP CFO’su Werner Brandt, “Yazılım ve yazılımla ilgili hizmet
gelirinde mali çeyrekte, art arda beşinci defa çift haneli büyüme
gösterdiğimizi açıklamaktan büyük mutluluk duyuyoruz. IFRS
dışı faaliyet karındaki çift haneli artış ile birlikte elde ettiğimiz
başarılı sonuçlar, 2011 ve sonrasında çok daha karlı bir büyüme
sağlayacağımızın göstergesidir,” dedi.
SAP Co-CEO’su Bill McDermott ise şu açıklamayı yaptı:
“Tarihimizin en büyük dördüncü çeyrek yazılım geliri sonuçlarını
elde etmemizin ardından, gösterdiğimiz güçlü ivme ilk çeyrekte
de devam etti. Müşterilerimiz, bizim yenilikçi ve açık eko-sistem
stratejimizi destekliyor. Bu destek, lideri olduğumuz kurumsal
iş uygulamaları, iş analitiği ve kurumsal mobilite çözümlerinden
oluşan ürün yelpazemize olan talebi artırıyor. Kanal iş
ortaklarımızın da yazılım gelirlerimize artan katkısı ile tüm
bölgelerde çift haneli büyüme sağladık.”
SAP, Co-CEO’su Jim Hagemann Snabe ise şunları söyledi: “SAP’nin
yenilikçilik odaklı büyüme stratejisi kesinlikle başarılı sonuçlar
verdiğinden, geleceğe yönelik öngörülerimize güvenerek, aynı
kararlılıkla ilerlemeye devam ediyoruz. Sektördeki en modern
kurumsal uygulamalar ve iş analitiği çözümleri ile müşterilerimize
06
önemli değerler sunuyoruz. Ayrıca, hafıza içi (in-memory), bulut
bilişim ve mobil uygulamalar ile yeni pazarlara sunduğumuz
yenilikler de hızla ivme kazanıyor. Tüm ürün alanlarında daha
hızlı inovasyon yaratıyor ve şirket çapında operasyonel verimliliği
artırmaya devam ediyoruz.”
haziran’11
so
Yeşili seviyoruz.
ı
yazılım
!
ücretsiz
Mavi, sarı, kırmızı… Tüm renkleri seviyoruz ama yeşili daha çok. Kullanımı kolay, renkli
baskı maliyeti düşük, eşdeğer lazer yazıcılarla karşılaştırıldığında %90’a varan
oranda daha az atık üreten çevreye saygılı Xerox katı mürekkep teknolojisiyle tanışın.
ColorQube 8570
ColorQube 8870
Phaser 8860MFP
0212 354 70 00
http://www.office.xerox.com/solid-ink/trtr.html
© 2011 XEROX CORPORATION. Bütün hakları saklıdır.
Xerox, küre sembolü, Phaser ve ColorQube XEROX CORPORATION’ın tescilli markalarıdır.
solikinkSON.indd 1
5/26/11 4:57 PM
AMD Türkiye’de Yeniden Yapılanıyor
A
MD, Türkiye’deki faaliyetlerinin yönetim ve kurumsal yapısını
güçlendiriyor. AMD bu ay yaptığı bir açıklamada, Türkiye’de
yeni bir kuruluşu faaliyete geçirerek ülkenin giderek artan tüketici
pazarında sağlam bir yer edinmeye karar verdiğini duyurdu.
Türkiye’de bir AMD ofisinin açılması, şirketin bölgedeki müşteri
ve ortaklarına daha yakından destek vermenin yanında, çokuluslu
müşteriler ve önemli perakende ortaklarıyla daha iyi işbirliği
yapılabilmesini de beraberinde getirecek.“Türkiye, AMD’nin en
çok önem verdiği ülkeler arasında, biz Türkiye’nin potansiyeline
inanıyoruz, tüm bu gelişmeler de inancımızın göstergesi.” diyen
AMD Ortadoğu, Türkiye ve Afrika Bölgesi (META) Genel Müdürü
Bernard Biolchini, şöyle devam etti: “META Bölgesi büyüme
stratejisi kapsamında Türkiye’de geliştirdiğimiz yeni yapı ile
AMD’nin marka ve ürün bilinirliği artarak yeni iş fırsatları ortaya
çıkaracak.”
Yeni yapının perakende ve tüketici odaklı faaliyetlere daha fazla
önem verecek olması nedeniyle, AMD’nin tüketiciye dönük
faaliyetlerinin iş geliştirme müdürlüğüne Ömer Çelebioğlu
atandı. Bilişim piyasasında geniş deneyim sahibi Çelebioğlu,
AMD Türkiye’nin son tüketici odaklı satış, pazarlama faaliyetleri,
stratejik planlama ve iş geliştirme faaliyetlerinden sorumlu olacak.
AMD Türkiye’nin Kanal Ortaklıklarından Sorumlu Yöneticisi
Bahadır Erbaş ise kanal işbirliklerinin geliştirilmesi ve
sürdürülebilirliğinden sorumlu olmaya devam edecek.
Cisco Advanced Services Eğitimleri
Artık Türkçe
A
cademyTech, şimdiye kadar Türkiye’de sadece yabancı
eğitmenler tarafından İngilizce olarak verilen Cisco Advanced
Services eğitimlerini Türk eğitmenlerle Türkçe olarak vermeye
başladı. Artık Cisco IOS-XR, Nexus 7000, Datacenter Blade Server,
IPv6 gibi eğitimler orijinal eğitim dokümanları kullanılarak Türkçe
anlatılıyor.
Türkiye’deki ilk ve tek Cisco Eğitim Çözümleri İş Ortağı (CLSP)
AcademyTech, standart Cisco eğitimlerinden sonra şimdi de
Cisco Advanced Services eğitimlerini Türkçe olarak vermeye
başladı. Şimdiye kadar sadece yabancı eğitmenler tarafından
İngilizce olarak verilen bu eğitmenler artık AcademyTech’in Türk
eğitmenleri tarafından orijinal eğitim materyalleri kullanılarak
Türkçe olarak anlatılacak.
Türkiye bilgi ve iletişim teknolojileri pazarının çok hızlı bir
büyüme içinde olduğunu söyleyen AcademyTech Genel Müdürü
Özcan Yıldız, “Pazar geliştikçe advanced services olarak
adlandırılan teknolojilere olan talep de artıyor. Bu konudaki
eğitim açığını ise yurtdışından getirdiğimiz eğitmenlerle
karşılıyorduk. Yabancı eğitmen hem maliyetleri yükseltiyor
hem de müşterilerimizin talep ettiği esneklikleri sunamıyordu.
AcademyTech olarak Cisco Advanced Services alanındaki
potansiyeli değerlendirerek bu konuya yatırım yapmayı ve kendi
eğitmen kadromuzun bu konuda eğitme kararı aldık. Sonuçta
artık Cisco Advanced Services eğitimleri AcademyTech’in Türk
eğitmenleri tarafından Türkçe olarak veriliyor. Hem öğrencilerimiz
Türkçe olarak konuları daha iyi anlıyor hem de eğitmenlerle çok
daha verimli bir iletişim kurabiliyorlar” dedi.
08
haziran’11
Modeller: ML248H / 238H
Kıskandıran Tasarım,
Mükemmel Görüntü
ASUS Designo ML Serisi
Monitör – Her Açıdan Mükemmel
ASUS Designo ML Serisi LED monitörler, en yeni LED teknolojisini sadece
16.5 mm kalınlığındaki Full HD ekrana sığdırıyor. Monitörün alan tasarruflu
tasarımına, kolay eğme ve döndürme ayarları için Ergo-Fit II Teknolojisine sahip
benzersiz yarım ay şeklindeki standı eşlik ediyor. İster masanızda oturun, ister daha
rahat bir görüntüleme açısı için arkanıza yaslanın, Smart View Teknolojisi aynı
görüntü kalitesi ve canlı renkleri görmeye devam etmenizi sağlıyor.
10.000.000:1 ASUS Smart Kontrast Oranı ve 2ms’lik (griden-griye) hızlı yanıt süresi,
düzgün ve gerçeğe eşdeğer görüntüler sağlıyor. Çevre dostu ML Serisi, enerji
tasarrufu sağlayan Eco modu ile enerji tüketimini yüzde 55 azaltır.
Ergonomik tasarım ve Smart View Teknolojisi,
olojisi, her
o
açıdan mükemmel görüntü sağlar.
Kazanç
Yüksek Kontrast
www.asus.com.tr
Akıllı Görüntü
Eko Modu
Fujitsu’dan İlk
Bimsa’da Yeni Atama
Temazsız Bankamatik
Teknolojisi
F
ujitsu'nun sağladığı teknoloji çözümleri sayesinde İspanya ve
Avrupa'nın önde gelen bankalarından la Caixa’nın müşterileri
bankamatik işlemlerini daha hızlı bir şekilde gerçekleştirebiliyor.
''Temassız'' teknolojiyle çalışan bankamatiklerde kartın okuyucuya
yakın tutulup şifre girilmesiyle işlem anında başlatılıyor.
Fujitsu'nun geliştirdiği ve içinde engelli kullanıcılar için özel bir
uygulamanın da yer aldığı iletişim sistemleri yardımıyla, görme ve
işitme engelli banka müşterileri ile görme zorluğu yaşayan kişiler
de "temassız" bankamatiği kolayca kullanabiliyorlar.
B
imsa’da Satış ve Pazarlama Direktörü olarak görev yapan
Murat Atıcı, Kurumsal Çözümler ve Satış Direktörlüğü’ne
atandı. Atıcı, yeni görevinde Satış ve Pazarlama departmanlarının
yanı sıra; Bimsa SAP Danışmanlık ve Destek Merkezi Müdürlüğü ile
Pratis.Net ve HR-Web’in dahil olduğu Bimsa Kurumsal Çözümler
departmanlarını da yönetecek. 2007’den bu yana Bimsa’da çalışan
Murat Atıcı; 1994’te Boğaziçi Üniversitesi Elektrik ve Elektronik
Mühendisliği bölümünden mezun oldu, 2006’da ise Instituto de
Empresa’da Executive MBA eğitimini tamamladı. Atıcı, Bimsa’dan
önce SAP, EMC, Cisco ve HP’de satış yöneticiliği yaptı.
CA Technologies
May Mainframe Madness Başladı
İ
kinci kez düzenlenen sanal MMM etkinliğinin CA Technologies’in
Mainframe ekosistemine liderlik etme ve yenilikler sunma
konusundaki kararlılığını gösterdiğine dikkat çeken CA
Technologies Ülke Müdürü İlkem Özar, konuyla ilgili olarak şu
açıklamaları yaptı:
“Bu platformu, ortaya çıkardığı değerli etkileşimden faydalanmak
isteyen tüm BT profesyonelleri ve uzmanları için oluşturduk. MMM,
BT organizasyonlarının maliyetleri sınırlandırma, yetenekleri
sürdürme ve hızlarını artırma yollarını bulmalarına yardımcı oluyor.
Bu yılki açılışı Apollo 12 Astronotu Yüzbaşı Alan Bean tarafından
yapılan MMM’de; 100’ün üzerinde eğitim oturumu ve tanıtım, sanal
stand, çevrimiçi sohbet oturumları ve CA Technologies Topluluğu
sitesindeki bloglar ile ağ bağlantısı salonu yer alıyor.
Geçen yıl düzenlenen etkinliğimize on binlerce çevrimiçi ziyaretçi
katılıdı. Hatta etkinliğimiz önde gelen sosyal medya araştırma
enstitüsü Social Media Academy ile bulut hizmeti etkinliği
sağlayıcılarından ON24 tarafından ‘Sanal Etkinlik Mükemmellik
Ödülü’ne layık görüldü. Aynı etkiyi ve başarıyı bu yılki etkinliğimizde
10
haziran’11
de göstermek; dünyanın dört bir yanındaki BT uzmanlarının
mainframe konusunda edinmek istedikleri tüm bilgi ve deneyimleri
kendileriyle paylaşarak; onlara katma değer sağlamayı istiyoruz. “
Ters Köşe
22 Ağustos’ta Özgür
Internet’in sonu
geliyormuş
Son günlerde internetin güvenli kullanılması,
sansür ve devlet eliyle internetin filtrelenmesi
konusunda yazılanları hayretle okuyorum.
2
2 Ağustos 2011’den itibaren Türkiye’de internetin özgürlüğünün sona ereceği
konuşuluyor. Vatandaş bundan sonra internete girerken sadece bir SANSÜR
PAKETİ ile girebilecekmiş. Kendisine uygun sansür paketi seçip kullanmayanlar
internete erişemeyecek, hatta cezalandırılacakmış.
Olay geçtiğimiz haftalarda Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Telekom
İletişim Başkanlığı’nın internet yer sağlayıcılara yollamış olduğu “TÜRKİYE’DE
BARINDIRILAMAYACAK ALAN ADLARI” listesinden patlak verdi.
Ahlaka mugayyir kelimelerden oluşan site isimleri Türkiye’de barındırılmayacak, hatta
içinde bazı kelimeler geçen sitelerin içeriğine azami derecede dikkat edilecek diyor yazıda.
Bu hafta da bu yazının esasını oluşturan 22 Şubat 2011 tarihli BTK kararı ve düzenleme
ortaya çıktı. 6 ay sonra uygulamaya geçilecek “22 AĞUSTOS”. Bu düzenlemede de Internet
Servis Sağlayıcı şirketlerin güvenli internet erişimi sunmak için kullanıcılarına bir filtre
sistemi sunmak zorunda olduklarını belirtiyor.
Güvenli internet kullanmak isteyen kullanıcı sunulacak filtrelerden birini seçecek,
internete öyle erişecek. Yurtiçi filtresi var, Aile Filtresi var.
Ama “Yok ben halimden memnunum. Güvenliğimi kendim sağlarım.” diyen abone bunu
kullanmak zorunda değil. YANİ ÖZGÜR.
Ama işin yaygarası öyle bir kopartılıyor ki... Sanki internet toptan sansürleniyor
ülkemizde. İşin kaynağı BTK’dan konuyla ilgili elle tutulur, anlaşılır bir açıklama da
gelmiyor. TİB İnternet Daire Başkanı Osman Nihat Şen şu dakikada Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’den daha ulaşılmaz durumda.
Ortaya çıkıp konuşan tek kişi ise BTK Başkanı Tayfun Acarer.
BTK’nın ve devletin özellikle çocuk pornosu konusunda vermiş olduğu savaş malum.
Tüm sansür kanunlarının temelinde de bu yatıyor. Bu durum tüm dünyada ciddi bir
suç olarak sayılıyor. Tüm dünyada hem gerçek dünyada hem internet ortamında Çocuk
Pornosu’na karşı ciddi cezai müeyyideler var. Bu yaptırımlar öylesine güçlü ki bu işi yapan
siteler, bu tip içerik barındıran büyük porno siteleri bu içeriği sitelerinden kaldıralı yıllar
oluyor. Yaptıkları işi bir tarafa bırakırsak, dünyanın belki de en muhafazakar, en tutucu,
etik değerlere, telif haklarına en saygılı sektörü olan Porno sektörü de elini taşın altına
koyuyor dünyada. Bu iddiaları rahatlıkla ortaya atabiliyorum çünkü heryıl Ocak ayında
ABD’de Consumer Electronics Show’u ziyaretimde bu endüstrinin en büyük etkinliği
Adult Entertainment Expo’ya katılmak için gelen sektör temsilcileri ile birkaç kelam laf
etme şansım oluyor. Emin olun “yaptıkları işi bir tarafa bırakalım” dünyada ticari ahlaka,
yaptıkları işe saygısı olan ender sektörlerden birisidir.
Sektörün en büyükleri “Aile Koruma Şifresi” ve “Ebeveyn Koruması” uygulamalarını da son
2 yıldır sitelerinde uygulamaya koymuş durumdalar.
Porno sektörü, güvenli interneti ve çocukları emin olun bizim BTK’dan daha fazla
düşünüyor.
[email protected]
haziran’11
11
Bilişim Eğitim Merkezi’nden Dijital Pazarlama
Uzmanlığı Eğitimleri
B
ilişim Eğitim Merkezi, pazarlama departmanının gelişen
teknoloji ile birlikte dijital dünyada da faaliyetlerinin hız
kazandığının bilinciyle, “Dijital Pazarlama Uzmanı” unvanı ile
görev yapacak sektörel bir açık olduğunu fark ederek, bu ihtiyacı
karşılamaya yöneliyor.
Dijital Pazarlama Eğitim Programı’nın teorik uygulamaları ile
süreci yöneten, uygulama ve hazırlama akışlarını tanıyıp, doğru
yönlendirmeler yapan bir dijital pazarlama uzmanı olacaksınız.
Sosyal medya, e- posta ile bülten hazırlama teknikleri, Google
AdWords ile kampanya yönetimi ve maliyet analizi, blog kullanımı,
SEO tekniklerinin etkin kullanımı, mobil dijital pazarlama, doğru
slogan ve doğru tasarım ile doğru hedef kitleyi buluşturmanın
tekniklerine, WordPress kullanımının süreçlerine hakim
olacaksınız. Tasarım sürecinde ihtiyaç duyulacak programların
tanıtılarak projelendirilmesi aşamalarından geçerek, pazarlama
dünyasına farklı bir gözle bakacak ve bilerek yönetmenin farkını
yaşayacaksınız.
OKI’den Yeni Nesil
LED Yazıcılar
L
ED teknolojisini 21 yıl önce yazıcılarda kullanmaya başlayarak
çok önemli bir atılım gerçekleştiren OKI, bu birikimi ile üstün
performans sağlayan LED yazıcılar, çok fonksiyonlu ürünler
(MFP) ve farklı modellerde fakslar üretiyor. OKI C300-C500 serisi
yazıcılar, yeni nesil LED teknolojisinin kullanıldığı ilk yazıcılar
arasında yer alıyor.
Yeni nesil LED teknolojisi, en son OKI 300-C500 serisine şu
avantajları sağlıyor: Daha yüksek performans, daha küçük hacim:
C300-C500 renkli yazıcı serisinde kullanılan yeni LED teknolojisi
ile drumlar arasında mesafe kısalıyor, daha uzun ömürlü ve az yer
kaplayan yazıcı kafası ve yalın tasarım ile lazer yazıcıya göre daha
küçük hacimli ve daha yüksek performans sağlayan ürünler ortaya
çıkıyor.
OKI, yeni Thyristor LED dizisinin, 3 terminalli yapısı ile çok
daha etkili ve verimli LED teknolojisine geçiş yaptı. Böylece, A4
boyutunda kağıda çift
taraflı baskı yapan,
yükseklik açısından
dünyanın en
avantajlı yazıcıları
üretilebiliyor. Boş alan
sorunu bulunan ofisler
ve evlerde kompakt
hacim önemli bir
artı olarak ortaya
çıkıyor. LED
yazcılarda kullanılan
materyallerde azalıyor.
12
haziran’11
Dijital pazarlama alanında çalışan bireyler veya yöneticiler için
dijital pazarlamanın bilgisayarlı uygulamaları, Dijital Pazarlama
Eğitim Programı’nın ikinci bölümünü oluşturuyor. Bu alanda
Photoshop, Html & CSS ile SEO Teknikleri, Flash ile banner
tasarımı, Dreamweaver ile bülten hazırlama, WordPress ile blog
oluşturma eğitimleri ile katılımcılar tam donanımlı hale geliyor.
Katılımcılar dijital pazarlamanın bilgisayar uygulamalarına hakim
olmanın süreç ve ekip yönetiminde sağladığı özgüvenle, bilerek
yönetme şansına sahip oluyorlar.
Dijital Baskı Artık XXL
X
erox dijital baskı sistemi Xerox iGen4’ün baskı ebatlarını
büyüterek, dijital baskının sınırlarını genişletiyor. Xerox
iGen4’e opsiyonel olarak eklenebilen XXL geniş format baskı
çözümü ile artık 364 x 660 mm büyüklükteki medyalara baskı
alınabilecek. Türkiye dijital baskı sektöründe bir ilk olan bu çözüm
Türk matbaacılarının, dijital baskı merkezlerinin ve yayınevlerinin
kullanımına sunuluyor.
Baskı teknolojisinde yeni bir dönem başlatan Xerox iGen3 ve
Xerox iGen4 ürünlerinde standart medya ebadı 364 x 521 mm idi.
Xerox, bu ebadı opsiyonel XL çözümü ile 364 x 571 mm’e kadar
çıkarmıştı. Şimdi ise Xerox, baskı ebatlarını yeni opsiyonel Xerox
iGen4 XXL çözümü ile 364 x 660 mm’ye çıkarıyor. 364 x 521
mm ebat ölçüleriyle tabaka dijital baskı sistemlerinde en büyük
ebada sahip olan Xerox iGen4, XXL kit opsiyonu ile farkı daha
da büyütmüş oldu. Xerox iGen4 XXL çözümü ile, A4 boyutunda
üçe katlanan broşürler, katlanmış A4 kitap kapakları, 3 sayfalık
transpromo uygulamaları, geniş kitap kapakları, çoklu fotoğraf
uygulamaları, kartvizit gibi katma değerli uygulamalar dijital baskı
ile gerçekleştirilebilir hale geliyor.
Türkiye’deki Mobil Kullanıcılar için
Müşteri Etkileşimini Geliştirmek
Turkcell, Intel® Teknolojili x86 Mimarisine Geçiyor
33.5 milyon abonesiyle Turkcell Türkiye’nin lider iletişim ve teknoloji şirketi olmasının yanında Avrupa’nın da 3. Büyük mobil operatörüdür.
Ürünleri ve servisleri ile müşterilerinin kişisel hayatlarını zenginleştirir ve kurumlara özgü iş çözümleri sunar.
“Platform geçiş projesi hem Turkcell’e hem de müşterilerimize fayda sağlayacaktır. Uygulama düzeyindeki artan performans, müşteri
etkileşimlerini daha hızlı ve doğru olarak takip etmemize olanak verecektir. Yatırım geri dönüş (ROI) analizlerimizi yaptığımızda ise Intel x86
mimarisine geçtikten sonra sistemin toplam maliyetinde 3 yıl içinde %25 azalma olacağını tespit ettik. Intel bunu başarmamızda büyük bir
rol oynadı.”
Zihni Uğurbil
Altyapı Operasyonları Bölüm Müdürü ve Proje Sponsoru
SORUNLAR
Süreçleri Optimize Etmek: Kritik iş uygulamalarının en yüksek
performansta gerçekleştiğini garantilemek
Giderleri Düşürmek: Üst düzey Unix platformuna alternatif
bulmak
Gelişimi Desteklemek: Donanım maliyeti olmaksızın, iş
büyümesi doğrultusunda gelişebilecek bir IT platformu inşa
etmek
ÇÖZÜMLER
Platform Değişimi: Turkcell tarafından Intel® Xeon® 5570
işlemci tabanlı x86 platformunun test edilmesi
Değerlendirme: Tekrarlanan testler ve yatırım geri dönüş (ROI)
analizleri
ETKİSİ
Soldan saga:
Veysel Can Demir (Veri Ambarı Yazılım Mimarı), Mustafa Altuğ Kamacı (Kidemli İşletim Sistemi
Uzmanı), Metin Yılmaz (Veri Tabanı Takım Yöneticisi), Esra Bayram (İş Zekası Sistemleri Takım
Yöneticisi), Zihni Ugurbil (Altyapı Operasyonları Bölum Başkanı), Göker Öztürk (İş Geliştirme
Müdürü, Intel), Volga Şimşek (Kurumsal Teknolojiler Uzmanı, Intel), Emre Oka (Veri Ambarı
Yazılım Mimarı)
Turkcell’in mobil servislerini kullanan müşteriler tarafından
oluşturulan milyonlarca arama bilgi kaydı Extract, Transform, Load
(ETL) tabanlı iş zekası yazılımı olan Ab-Initio’da tutulur ve işlenir.
Turkcell IT takımı için Ab-Initio ve diğer kritik uygulamalara
gereken performansı sağlamak için Unix mimarisini ve 3000
fiziksel sunucuyu yönetmek güçtü. Aynı zamanda, kullanılan
sunucu sayısına göre belirlenen lisans maliyeti de yüksekti. Intel®
Xeon® 5570 işlemcinin kriterlerine uygunluğunu değerlendirmeye
karar veren Turkcell, Ab-Initio yazılımını Intel’in hem Avrupa-Orta
Doğu-Afrika hem de ABD’de bulunan sunucu kümeleri üzerinde
ölçeklendirilebilirlik, kullanılabilirlik ve performans odaklı olarak
test etti. Testler sonucunda Xeon 5570 işlemcisi yatay(scaleup) ve dikey(scale-out) gerekliliklerini kolaylıkla sağlarken,
%35 performans artışı yakalandı. Sunucu aksaması olsa bile
operasyonların devamlılığı garantilendi. Performans kriterlerinin
sağlandığından emin olan Turkcell yeni mimariye geçmeye karar
verdi.
hazran’11
13
advertorial
Fiyatların Düşmesi: Unix’e oranla %44 daha ucuz bir platform
Artan Uygulama Verimliliği: %35’e varan performans artışı
Müşteri Memnuniyeti: Yüksek işlem yönetimi yetenekleriyle
daha hızlı servis hizmeti
Fütüristler Teknoloji İçin Bir Araya Geldi
F
ütüristler Derneği, konularında uzman ve yeniliklere imza
atmış öncü düşünce liderlerinin geleceğe dair vizyonlarını,
deneyimlerini, öngörüleri ile önerilerini paylaşmak amacıyla
Fütürist Sohbetler (Future Talks) etkinlikleri düzenliyor. Bu
etkinliklerden biri de Türkiye’deki 20 yılı aşkın köklü varlığıyla
dijitalleşen dünyada büyük rol sahibi olan HP’nin “Hayata Projeler”
ekibinin katkılarıyla gerçekleşti.
“Geleceğin Meslekleri ve İş Modelleri” konulu bu oturum, 23
Mayıs 2011 tarihinde Işık Üniversitesi Maslak Kampüsü konferans
salonunda yapıldı. Açılışını Işık Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Murat Ferman’ın yaptığı oturumda HP Türkiye Genel
Müdürü Serdar Urçar, “Teknolojinin Geleceğe Etkisi” başlıklı bir
konuşma gerçekleştirdi. Söyleşi, Fütüristler Derneği Yönetim
Kurulu Üyesi ve Unilever Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cem
Tarık Yüksel’in “Geleceğin Meslekleri ve İş Modelleri” başlıklı
konuşmasıyla tamamlandı.
HP Türkiye Genel Müdürü Serdar Urçar, “Fütürist Sohbetler”
etkinliğini neden düzenlediklerini şöyle ifade etti: “HP Türkiye
olarak son 20 yılda Türkiye’nin ilk bilgi teknolojileri dağıtım
ağının kurulmasına, BT perakendeciliğinin gelişmesine, bilişimin
KOBİ’lerde yaygınlaşmasına ve böylelikle ülkenin en büyük
BT ekosisteminin kurulmasına öncülük ettik. Son olarak da
2009’da açtığımız HP-İTÜ Yazılım İnovasyon Merkezi ve bu yıl
Çorlu’da sadece HP için masaüstü bilgisayar üreten Foxconn
fabrikasının açılmasıyla Türkiye’yi bölgeye teknoloji sevk eden
bir merkez haline getirdik. Bütün bunları hem uluslararası hem
de yerelleşmiş bir şirket olarak ülkemizin geleceğine yatırım
yapmak, dijitalleşmenin Türkiye’de yaygınlaşmasını sağlamak
amacıyla yaptık. Bu çerçevede Türkiye’de teknoloji bilincinin
artması amacıyla her biri yine kendi alanında önde gelen iki kurum
olan Fütüristler Derneği ve Işık Üniversitesi ile gönüllülerimizden
oluşan Hayata Projeler ekibimizle “Fütürist Sohbet” etkinliğini
düzenliyoruz. Teknolojinin dünyayı hızla değiştirdiği günümüzde
gençler ve profesyoneller geleceğe nasıl hazırlanacaklarını
sorguluyor: Dijital dünya bireyleri, şirketleri, toplumu ve devleti
nasıl dönüştürecek? Bundan hangi işkolları kazançlı çıkacak? HP
Türkiye olarak uluslararası teknoloji tecrübemizden aldığımız
güçle bu sorulara Fütüristler Derneği’yle birlikte somut yanıtlar
arıyoruz.”
Alcatel-Lucent’dan Şirketlere OpenTouch Paketi
Alcatel-Lucent OpenTouch paketi Paris’te iş dünyası ve
telekomünikasyon sektörüne tanıtıldı. Şirketler OpenTouch paketi
sayesinde video, taşınabilirlik ve sosyal ortam gibi yeniliklerin
gücünü operasyonlarına çok daha rahat entegre ederek müşteri ve
çalışanlarla olan iletişimini arttırabilecek.
Alcatel-Lucent OpenTouch, kurumların görüşmeleri akıllıca
yönetmesine izin veriyor. Kullanıcılar görüşmelerine görüşme
anında kişi ekleyebilirken bir cihazdan diğerine ya da bir
ortamdan bir başkasına sorunsuz geçiş yapabiliyor. Kurumlar,
kaynakları en üst düzeye çıkaran ve işletim maliyetlerini azaltan
daha anlamlı, verim odaklı iletişimlerden yararlanıyor.
Güncel Analiz Araştırma Direktörü Brian Riggs “Kurumlar iletişim
14
haziran’11
kanallarının, gruplarının ve çalışanlarla müşterilerin sahip olduğu
kişisel iletişim cihazlarının getirdiği bir dizi zorlukla yüz yüze
geldi, artık kurumsal ağlarda da bunlar kullanılmak isteniyor. BT
müdürleri yalnızca SIP gibi açık teknolojilerin desteği ile sayısız
cihaz ve kanalı, bunların kullanım ya da yararlanım tasarımına
göre destekleyebilir” şeklinde konuştu.
Alcatel-Lucent Kurumsal ve Stratejik Sektörler Başkanı Tom Burns
da, “Tüketici dünyasındaki yenilik patlaması kurumsal iletişimleri
yeniden biçimlendiriyor. Bu yeniliklere kapısını açmayan
şirketler rekabet güçlerini kaybediyor. Müşteri hizmetlerimizin
görüşmelerini Genesys ve G8 yazılımımız ile başlattık ve
yaptığımız duyurularla bu yaklaşımımızı OpenTouch ile kurum
çapında genişleterek tüketici iletişimi yeniliklerinin gücünü her
boyuttaki şirketin kullanımına sunuyoruz.” dedi.
Alcatel-Lucent OpenTouch™ paketi, yeni kapalı iletişim platformu
mimarisini temel alıyor. Alcatel-Lucent’in Pazar lideri Genesys™
SIP Server ve OmniPCX™ Enterprise çözümlerini geliştirerek, çok
taraflı, çok cihazlı ve çok ortamlı kurumsal görüşmeler için kapalı
ve açık bir mimari sunuyor.
HP ile NASA’dan 2,5 Milyar Dolar’lık İşbirliği
A
merika Birleşik Devletleri Uzay ve Havacılık Dairesi
(NASA), mühendislerin kullandığı masaüstü bilgisayarların
yenilenmesi ve son teknolojiye güncellenmesi için HP Kurumsal
Hizmetleri’ni seçti. HP Kurumsal, vereceği 4 yıl süreli hizmetle
ABD hükümetinden 2.5 milyar dolar alacak.
HP, anlaşma kapsamında, NASA’ya son kullanıcı masaüstü cihazları
ve hizmetleri sağlayarak, NASA’nın verimliliğini artıracak ve
çalışanlarının güvenli bir bilgi işlem ortamında daha rahat işbirliği
yapmalarına olanak sağlayacak.
HP, kurumun tüm son kullanıcı altyapısını yenilerken NASA’ya
tam kapsamlı kişisel bilgisayar hizmetleri, iş istasyonları ve
donanımları da sunacak. Bu anlaşmadan NASA’daki 60 binden fazla
kullanıcı yararlanacak. NASA’nın HP’nin tamamlayacağı masaüstü
modernizasyonundan önemli bir performans artışı ve maliyet
tasarrufu sağlaması bekleniyor.
NASA Satın Alma Görevlisi Michael Sweigart, “NASA personeli
konuyla ilgili diğer tüm sektörlerin yaptığı gibi iş süreçlerini
yürütmek ve geliştirmek için BT hizmetlerinden faydalanıyor.
Bizim için BT hizmetlerini, yönetecek, sistem güvenliğini
sağlayacak ve teknik destek verecek bir iş ortağımız.” dedi. NASA
anlaşma ile ABD sınırları içindeki tüm merkezlerinde düşük
maliyetli, güvenli ve kullanışlı bir son kullanıcı altyapısından
yararlanma olanağı bulacak. Masaüstü sistemlerle mobil cihazları
bir arada kullanan HP’nin 360 Derece İşyeri Hizmeti, NASA
çalışanlarının güvenle bilgi paylaşmasını sağlayacak.
KOBİ’lere PC’den Daha Hesaplı Mini Sunucular
H
P’nin KOBİ’ler için geliştirdiği Doğru BT portföyü
kapsamındaki ProLiant mini sunucuları, en fazla 10 kişi
istihdam eden işletmelere, kişisel bilgisayar fiyatına yüksek
performanslı ve düşük enerji tüketimli bir sunucuya en uygun
maliyetlerle sahip olma fırsatı sunuyor. HP ProLiant mini
sunucular Windows Server 2008 R2 Foundation işletim sistemini
kullanarak fiyat avantajı sağlıyor.
HP ProLiant mini sunuculardan yararlanan işletmeler, sunucu
olarak güçlü bir kişisel bilgisayar kullanmak yerine, bu iş için özel
tasarlanmış gerçek bir sunucuyu tercih ederek önemli bilgilerini
depolamada RAID desteği ile ofis içinde ve dışında paylaşabiliyor.
HP ProLiant mini sunucular, PC’den yükseltme bir sunucuda
bulunmayan özel Hata Kontrol ve Hata Giderme (ECC) bellek
desteği ile verilerinizi sistem hatalarına bağlı kayıplardan da
koruyor. Ayrıca, verileri her gün otomatik olarak yedekleyerek
kritik bilgilerin korunmasını sağlıyor.
Sadece 150 Watt’lık elektrik tüketimiyle yüksek hız ve istikrarlı
performans için çift çekirdekli AMD Athlon™ II işlemci kullanan
HP ProLiant mini sunucular, 8 GB’a kadar 2 DDR3 RAM modülü
destekliyor; ayrıca yarı boy ve yükseklikte birer adet PCIe x16 ve
PCIe x1 yuvasına sahip bulunuyor. HP ProLiant sunucular, 4 dahili
SATA sabit sürücüyü, RAID 0 ve 1 üzerinden bağlayabiliyor. Ayrıca
USB 2.0 ile harici sabit disk sürücü desteği de sağlıyor. HP ProLiant
sunucuların “tak-çıkar özelliği” sabit sürücüleri ihtiyacınıza göre
değiştirmenizi sağlayarak size ayrı bir esneklik kazandırıyor.
Toshiba Taklit Ürünlere Savaş Açtı
T
ürkiye pazarında faaliyet göstermekte olan MERİÇ BÜRO
MAKİNELERİ LTD. ŞTİ. ünvanlı firma, TOSHIBA marka ve
logosunu taşıyan ancak TOSHIBA tarafından üretilmemiş sahte
(taklit) ürünleri ithal etmek ve pazarda satmak yolu ile TOSHIBA
markasının haklarını ihlal etmiş olduğunu, hukuken ve resmen
kabul etti.
MERİÇ, TOSHIBA marka ve logosunu taşıyan ancak TOSHIBA
tarafından üretilmemiş sahte (taklit) ürünleri ithal ederek ve
pazarda satarak TOSHIBA marka haklarını ihlal ettiği için, resmi
16
haziran’11
olarak TOSHIBA'dan özür diledi ve yarattığı zarara istinaden,
TOSHIBA'ya maddi tazminat ödemeyi kabul etti.
MERİÇ, bundan böyle TOSHIBA marka haklarına saygı
göstereceğini, ihlal etmeyeceğini; TOSHIBA markalı sahte (taklit)
ürün ithal etmeyeceğini ve satmayacağını, TOSHIBA'ya resmen ve
hukuken beyan etti.
Akenerji Karını
İkiye Katladı
Elsys’den Dev ERP
Projesi
E
E
nerji sektöründe üretim, dağıtım, toptan ve perakende satış
alanlarında etkin olarak faaliyet gösteren Akenerji, 2011 yılının
ilk çeyreğindeki net satışlarını, geçen yılın aynı dönemine kıyasla
iki katına çıkararak 136,5 milyon TL net satış geliriyle kapattı.
Şirketin bu dönemde Faiz, Amortisman ve Vergi Öncesi Karı
(FAVÖK) 27 milyon TL olurken, ağırlıklı olarak yeni devreye giren
santrallerin finansal yükümlülükleri sebebi ile oluşan kur ve faiz
giderleri ile ertelenmiş vergi sonrasında net karı 3,7 milyon TRL
oldu. İlk çeyrekte FAVÖK Marjı %20 olarak gerçekleşirken Şirket
açıklamasında, 2011 için belirlediği yüzde 15’lik FAVÖK marjı
hedefini koruduğu vurguladı.
Akenerji, 2011’in ilk çeyreğinde gerçekleştirdiği toplam 1 milyar
kWh elektrik satışlarının %20’sini DUY piyasasında, kalanını ise
ikili anlaşmalar yoluyla sattı. Şirket geçen yılın aynı döneminde
toplam 467 milyon kWh elektrik satmış, bunun %66’sını DUY
piyasasına yönlendirmişti.
2011 yılının ilk çeyreğinde Şirketin üretimi geçen yılın aynı
dönemine kıyasla neredeyse iki katına çıktı ve 664 GWh
seviyesinde gerçekleşti. Geçen yıl üretime yenilenebilir
kaynakların katkısı sadece %4 iken, bu yıl bu katkı yeni
hidroelektrik santrallerin devreye girmesiyle birlikte %32’ye
yükseldi. Şirket bu yıl yenilenebilir kaynaklardan 213 GWh elektrik
üretti. Şirketin brüt karı 2010 yılına kıyasla neredeyse 4 katına
çıktı.
lsys, NAKSAN Holding’e
bağlı üç şirkette başlattığı
SAP ERP projesini başarıyla
tamamladı. ROYAL İplik,
NAKSAN Plastik ve NAKPilsa
şirketlerinde hayata geçirilen
projeler sayesinde, birbirinden
bağımsız binlerce parametreyle yürütülen iş süreçlerinin daha
kontrollü yönetilmesi sağlandı. NAKSAN, bu gelişmeyle, plastik,
dokuma, halı ve iplik sektörlerinde faaliyet gösteren 4 firmasında
da ERP projelerini canlı kullanıma sunmuş oldu.
ROYAL İplik, NAKSAN Plastik ve NAKPilsa’da Mali Muhasebe,
Maliyet Muhasebesi ve Kontrol, Kârlılık Analizi, Ürün Maliyeti,
Sabit Kıymetler, Depo Yönetimi, Satış ve Dağıtım, Kalite Yönetimi,
Bakım ve Onarım, İnsan Kaynakları dahil olduğu 31 modül hayata
geçirildi. Projelerle, uçtan uca tam entegre süreçler kurulurken,
konsolide edilmiş finansal raporların alınması mümkün hale geldi.
Verimlilik artışının sağlandığı projeler sayesinde, üretimden satışa,
satıştan stoğa tüm süreçler terminaller üzerinden takip ediliyor.
Buna göre, malzemelerin depo yerleri arasındaki transferleri ve
mal giriş çıkışları izlenebiliyor.
ERP sistemi, NAKSAN Holding şirketlerine, kurumsal kaynaklarını
daha etkin planlama, bilgiye dayalı karar verme yeteneğini artırma
ve iş süreçlerindeki akışı hızlandırma imkanları veriyor. Şirketler,
müşteri ihtiyaçları doğrultusunda belirlenen kısıtları üretimden
sevkıyata kadar kontrol edebiliyor; sevkıyat planlamasıyla,
nakliye maliyetlerini düşürebiliyor ve teslimatları zamanında
gerçekleştirebiliyor. Öte yandan, müşteri bazında nakliye giderleri
de dahil edilerek kârlılık analizi yapılabiliyor.
Çalışanlar Yaşamı İnternetle Hızlandırıyor
I
AB (Interactive Advertising Bureau) Türkiye’nin, Türkiye’de
11 milyon 580 bin 171 çalışanı kapsayan İnternet Ölçümleme
Araştırması’na göre, çalışanların yüzde 82’si her gün veya haftada
birkaç kez banka işlemleri, kültürel faaliyetler, gazete okuma gibi
günlük hayatlarının önemli ihtiyaçları için interneti kullanıyor.
Araştırmaya göre, çalışan kadınların yüzde 31’i, çalışan erkeklerin
ise yüzde 69’u interneti aktif olarak kullanıyor. interneti yüzde 41
oranı ile en çok 25 – 35 yaş arasındaki çalışan nüfus kullanıyor.
Bunu sırasıyla yüzde 25 ile 35 – 44 yaş, yüzde 22 ile 24 yaş ve altı,
yüzde 12 ile 45 yaş ve üstü nüfus grupları takip ediyor.
İnterneti sıkça kullanan çalışan kesimin yüzde 37’si işçiler, yüzde
16’sı özel sektör çalışanları, yüzde 14’ü serbest meslek mensupları
(5’ten az kişi çalıştıran), yüzde 11’i orta seviye yöneticiler,
yüzde 10’u devlet memurları, yüzde 8’i işverenler (5’ten fazla
kişi çalıştıran), yüzde 2’si üst düzey yöneticiler ve yüzde 2’si de
nitelikli serbest çalışanlardan (avukat, dişçi vb...) oluşuyor.
Araştırmaya katılanların yüzde 58’i ulaşım, tatil, kültürel ve
sanatsal etkinliklerinin rezervasyonunu İnternetten yaptığını
belirtiyor. Araştırmaya katılanların, yüzde 54’ü bankacılık veya E18
haziran’11
Devlet işlemlerini İnternet üzerinden gerçekleştiriyor. Araştırmaya
göre çalışanların yüzde 51’i
hafta içi günlük haberleri
ve gazeteleri
İnternet’ten takip
ediyor.
Çalışanların yüzde 61’i
interneti arkadaşlarıyla
haberleşmek için kullanırken,
cinsiyete göre
bu oran erkeklerde yüzde 59,
kadınlarda ise yüzde 67 olarak
farklılaşıyor. Video, müzik,
film, TV gibi sosyal aktivitelerin
İnternet üzerinde kullanımı,
yüzde 43 oranında gerçekleşiyor.
Erkeklerin yüzde 31’i ve kadınların yüzde
43’ü olmak üzere,
çalışanların yüzde 35’i internete telefonlarından girmeyi tercih
ediyor.
Qualcomm Türkiye’nin Genel Müdürü
Barış Ruacan Oldu
Q
ualcomm geçtiğimiz aylarda Türkiye
ofisini faaliyete geçirdi. Qualcomm
Türkiye’nin Genel Müdürü ise Silikon
Vadisi ve Nokia’da çalışma deneyimlerine
sahip olan Barış Ruacan oldu. Barış
Ruacan şirketin akıllı cihazlar ve mobil
teknolojilere dair talebin her geçen gün
arttığı Türkiye’deki faaliyetlerinden
sorumlu olacak. Qualcomm’un operatör,
dağıtıcı, kamu kurumları ve basın ile
olan ilişkileri ile birlikte ülke stratejisini
yönlendirecek olan Barış Ruacan 3G de
dahil olmak üzere kablosuz teknolojilerde
10 binin üzerinde patente sahip olan
şirketin Türk tüketicilerle doğrudan ilişkiye
geçme sürecini yönetecek.
1997 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi
İnşaat Mühendisliği Bölümünden
mezun olan Barış Ruacan San Francisco
Üniversitesi’nde Pazarlama ve
Enformasyon Teknolojileri dalında yüksek
lisans yaptı. Profesyonel kariyerine 2000
yılında San Francisco’da bulunan ve
internet tabanlı yazılım geliştiren çeşitli
internet şirketlerinde Ürün Müdürü
olarak başlayan Ruacan 2001-2004
yılları arasında Silikon Vadisi’ndeki SUN
MICROSYSTEMS şirketinde Kıdemli
Ürün Müdürü olarak çalıştı. 2004 yılında
Nokia’nın Silikon Vadisi’ndeki üssünde
Kıdemli Ürün Müdürü olarak çalışmaya
başlayan Barış Ruacan şirketin mobil
çözümler ve kurumsal akıllı telefonlarından
oluşan ürün gamının pazarlanmasını
üstlendi. Kariyerini 2006’da Nokia Türkiye
bünyesinde sürdüren Barış Ruacan burada
sırasıyla Türkiye ve İsrail Bölgesel Bölüm
Başkanı ve Satış Müdürü olarak görev
yaptı. Nokia’daki Satış Müdürü görevini
2010 yılına kadar sürdüren Barış Ruacan
kariyerini bundan böyle Qualcomm Türkiye
Genel Müdürü olarak sürdürecek.
Şirketler Sabit Hat Numaralarını Taşıyor
G
eçtiğimiz dönemde cep telefonlarında yaşanan numara taşıma
sürecinin bir benzeri sabit hatlarda yaşanmaya başladı. Sabit
hatlarda numara taşıma konusuna en büyük ilgiyi gösterenlerin
başını ise yoğun görüşme trafiğine sahip şirketler çekiyor. Farklı
sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerin yanı sıra özellikle çağrı
merkezleri, daha ekonomik ve kaliteli hizmet almak hedefiyle
numaralarını Millenicom’a taşıyarak tasarruf ediyorlar.
Millenicom Türkiye Pazarlama Müdürü Meltem Cebeci, Sabit
Numara Tahsis ve Taşıma Yönetmeliği’nin 2009 yılı sonunda
devreye girdiğini, ancak operatörler arası arabağlantı anlaşmaları,
test çalışmaları ve uygulamadaki sorunların giderilmesi süreci
nedeniyle pratikte sağlıklı uygulanabilmesinin 2010 yılı sonunda
başladığına dikkat çekiyor: “Sabit numaralarda numara tahsis
ve taşıma uygulaması, sektörümüz, dolayısıyla da şirketimiz için
çok önemli bir kilometre taşı. Daha önce abonelerin yaptıkları
aramalar için hizmet veriyorduk ancak hat sahipliği yerleşik
operatördeydi. Bu uygulama ile artık alternatif operatörler de hat
tesis eden ve dolayısıyla aboneye tek elden tüm hizmetleri sunan
birer telekom operatörü haline geliyor. Bu, rekabet ortamının
sağlanmasında da çok önemli bir konu. Millenicom’a numarasını
taşıyan kurumsal abonelerimiz sabit hatları için artık sabit ücret
ödemiyor, yaptıkları görüşmeler üzerinden ücretlendiriliyorlar.
Bu nedenle de çok ilgi görüyor. Şu an kurumsal abonelerle
başladığımız numara tahsis ve taşıma uygulamamızı çok yakında
bireysel abonelerle genişleteceğiz. Özetle, sabit telekomda asıl
rekabet şimdi başlıyor.”
Meltem Cebeci, sabit hatta numara taşıma uygulamasına en
büyük ilgiyi başta çağrı merkezleri olmak üzere yoğun görüşme
trafiği olan kurumların gösterdiğine dikkat çekiyor: “Millenicom
olarak sunduğumuz sabit telefon hizmetleriyle kurumlara telefon
faturalarında %50’ye varan oranda tasarruf imkanı sunuyoruz.
Bugün itibariyle 60.000’i aşkın firmaya sabit telefon hizmeti
sunuyoruz. Şimdiye dek 1.500’ün üzerinde numara taşıdık ve
önümüzdeki dönemde kurumsal abonelerimizin önemli bir
bölümünün mevcut numaralarını Millenicom’a taşıyacağını
öngörmekteyiz. İlk etapta İstanbul’daki firmalardan gelen
yoğun numara taşıma talebi giderek diğer şehirlerimizde de
yaygınlaşmaya başladı. Biz de Millenicom olarak ülke geneline
yayılmış 350’nin üzerinde iş ortağımız aracılığıyla abonelerimize
en iyi şekilde hizmet veriyoruz.”
haziran’11
19
IFS ERP Günleri’nin
İlk Durağı Bursa
Nexum İş Zekası’nda
Büyük Düşünüyor
K
urumsal kaynak planlama
yazılımının ile daha verimli ve
kontrollü iş süreçleri elde edilmesinin
Türkiye sanayisi için öneminin
vurgulanması amacı ile IFS tarafından
başlatılan etkinliklerin ilk durağı Bursa
olacak. Gelişmiş otomotiv ve makine
sanayisi ile Türkiye ekonomisinde çok
önemli bir konumda olan Bursa’da 16 Haziran 2011 tarihinde
gerçekleştirilecek olan etkinlikte IFS ERP çözümleri anlatılırken,
yeniçağın kavramı IFS ERP-PLM (Product Lifecycle Management)
önemi de paylaşılacak. Etkinlikte IFS Bursa iş ortakları
katılımcılarla tanıştırılacak.
16 Haziran 2011 tarihinde Çelik Palas Hotel’de yapılacak
olan etkinlik 13.30’da başlayacak. Akademisyen ve gazeteci
kimlikleri ile bir çok sektörün iş süreçlerine hakim ve kurumsal
kaynak planlama hakkında da derin bilgi sahibi olan İTU
Öğretim Üyelerinden Halefşan Sümen’in yapacağı “ERP-PLM
Entegrasyonundan Doğan Güç” konulu açılış konuşmasının
ardından, IFS Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Ergin Öztürk üretimde
entegre çözümleri katılımcılarla paylaşacak. IFS ERP Bursa
Projelerinin genel hatları ile anlatılacağı etkinlikte, IFS ERP’nin
önemli projelerinden ve sektörlerinin lider isimlerinden olan
Durmazlar Makine Genel Müdürü Ahmet Civan ve SKT Otomotiv
Genel Müdürü Şevket Tüken IFS ERP projelerini ve geçen süreci
katılımcılarla paylaşacaklar.
Programın ikinci yarısında üretim sektöründe IFS Çözümlerinin
fonksiyonları ve detaylı ekran görüntüleri, IFS Türkiye Teknik Satış
Danışmanı Serdar Aksoy tarafından anlatılacak. Etkinlik Oracle
Distribütörlerinden Linkplus Satış Yöneticisi Volkan Nalcı’nın “Yeni
Oracle Teknolojileri ve Fark Yaratan Çözümler” konulu sunumu ve
Sağlam Metal’den Satış Direktörü D. Özhan Türer Yeni Nesil Takım
Çelikleri hakkında bilgilendirmesi ile son buluşacak.
N
exum, Microsoft tarafından belirlenen yetkinlik standartlarını
başarıyla karşılayarak iş zekası alanında “Gold Uzmanlık”
unvanını almaya hak kazandı. Türkiye’de ve uluslararası arenada
başarılı projelere imza atan Nexum, elde ettiği bu uzmanlıkla
hizmet kalitesi, insan kaynaklarının yeterliliği ve kalitesi, sayısız
müşteri referansı gibi gereklilikleri yerine getirerek iş zekası
alanındaki başarısını tescilledi.
Nexum Boğaziçi CEO’su Emre Gürül; teknolojiyi yakından tanıyan,
bilgi düzeyi, tecrübesi ve e-iş teknolojileri alanında know-how’ı
yüksek bir şirket olan Nexum’un Microsoft tescilli bu uzmanlıkla
beraber iş zekası alanında da yerini sağlamlaştırdığını ifade etti.
Elde edilen deneyim ve bilgi düzeyi ile yeni ve farklı projelere
imza atarak yurtiçinde ve yurtdışında büyümeye devam ettiklerini
belirten Gürül, başarılı geçen bir 2010 yılının ardından 2011
yılında da sektör ortalamasının üzerinde büyüme hedeflediklerini
belirtti.
SNC’nin Sandy Bridge’li Sunucuları Satışta
I
ntel’in yeni nesil Sandy Bridge mimarisinin sunucu tarafındaki
ilk örneği olan E3 işlemcileri, SNC sunucuları ile piyasaya
sürüldü. Daha önceki Xeon 5400, 5500 ve 5600 işlemci serilerinde
olduğu gibi, yeni E3 serisinde de SNC piyasaya ürün süren
ilk firma.
E3 işlemciler ile gelen en büyük yenilik, Pci-E
veri yolunun direkt olarak işlemciye bağlanması.
Önceki nesil işlemcilerde pci-e yollar Kuzey
Köprüsü üzerinden işlemciye bağlanmakta idi. Bu
bağlantı şekli de darboğaz oluşturuyordu. Yeni
nesil E3 işlemcilerde ise bu yollar direkt olarak
işlemciye bağlandı ve çok yüksek bant genişliği
isteyen ekran veya raid kartı gibi kartlarının
çok daha hızlı veri transfer edebilmesi sağlandı.
Hatırlanacağı gibi Intel aynı şekilde bellek ile
20
haziran’11
ilgili darboğazların oluşmasını engellemek için bir önceki nesil
işlemcilerde bellekleri de işlemciye direkt bağlamıştı.
32 nanometre mimari ile üretilen E3 işlemciler, aynı saat
hızındaki bir eski nesil Xeon 3400 serisi işlemcilerden
aritmetik hesaplamalarda yaklaşık %20, sunucu
uygulamalarında ise yaklaşık %30 performans artışı
sağlıyor. Ve bu hız artışı, eski nesil işlemcilere göre
daha az enerji tüketilerek yapılıyor.
İşlemcinin sahip olduğu Turbo Boost 2.0 teknolojisi
ile, işlemci tarafından çekilen akım, sarf edilen güç
ve ortam ısısı elverdiği ölçüde çalışma frekansı
yükseltilir, böylece performansı saat hızına bağlı
uygulamalar daha hızlı çalışır. Özellikle çoklu
çekirdekten faydalanamayan yazılımlar, bu hız artışı
sayesinde daha hızlı çalışabiliyor.
TTNET Kütahyalı Depremzedelerin Yanında
T
TNET depremi yaşayan Kütahya Simavlı depremzedeleri
unutmayarak Simav Çadır Kenti içerisinde, iki uzmanın görev
alacağı bir TTNET İnternet Erişim Merkezi açıyor. TTNET ayrıca
Simav’daki TTNET kullanıcılarına 1 ay ücretsiz internet imkanı
sağlayacak.
Pek çok ilde etkisi hissedilen 19 Mayıs 2011 Kütahya – Simav
Depremi’nin ardından bölgeyi ziyaret eden TTNET Genel Müdürü
Tahsin Yılmaz, Simav’daki TTNET abonelerine Haziran ayı boyunca
ücretsiz internet kullanma imkanı sunacaklarını açıkladı. TTNET,
20 Mayıs ve öncesinde TTNET ADSL abonesi olan depremzedelere
Haziran ayında İnternet Paket ücretlerinde yüzde 100 indirim
yapacak, yani Haziran ayında TTNET ADSL internet hizmeti
ücretsiz olacak. Kota aşım ücretleri ve Katma Değerli Servisler gibi
diğer ücretler ise bu uygulamanın dışında kalacak.
Kütahya Simav’da 5.9 şiddetindeki depremin ardından Kütahyalı
birçok aile evine giremiyor. Valilikten yapılan açıklamaya göre 859
bina oturulamaz hale geldi. Depremzedelere destek olmak için
TTNET, Simavlılara Haziran ayı boyunca TTNET ADSL hizmetini
ücretsiz verecek.
TTNET olarak depremzedelerin yanında olduklarını ifade
eden Yılmaz “TTNET olarak, bilgi toplumuna dönüşmekte olan
Türkiye’nin doğal afetler sonrasında da internetsiz kalmaması için
gereken önlemlerimizi alıyoruz. Simavlı vatandaşlarımıza TTNET
ADSL hizmetini Haziran ayı boyunca ücretsiz sunacağız. Ayrıca,
bölgeye hemen bir TTNET İnternet Erişim Merkezi kuruyoruz. İki
uzmanımızın görev alacağı TTNET İnternet Erişim Merkezindeki
bilgisayarlar ve interneti de ücretsiz olarak kullanacak olan
vatandaşlarımız internet ve çevrimiçi iletişim ihtiyaçlarını kolayla
karşılayabilecekler” dedi.
Namet Satış Süreci İçin de Netsis’i Tercih Etti
E
t ürünleri pazarının öncü markalarından Namet, satış
süreçlerini Netsis ile otomatize ederek sipariş ve ödeme
takibini çok daha kolay, hızlı ve verimli hale getirdi. Saha satış
ekiplerinin mobil ortamda anlık sipariş girişine olanak tanıyan
çözüm sayesinde süreç hızlanırken; zincir mağazaların B2B
sistem üzerinden güncelverilere dayalı ürün arayabilme ve sipariş
verebilmeleri sağlandı.
Namet, iş süreçlerinin de ürünleri kadar başarılı olması için
kurumsal yazılım uygulamalarına yatırım yapmayı sürdürüyor.
Son beş yılda farklı iş süreçlerini Netsis çözümleri ile daha hızlı,
verimli ve hatasız çalışabilir hale getiren Namet, son olarak satış
organizasyonunu da Netsis B2B uygulaması ile güçlendirdi.
Proje sayesinde saha satış ekiplerine İnternet olan her yerden anlık
sipariş girebilme ve girilen siparişin durumunu takip edebilme
olanağı sunulurken, bölge müdürlerinin de gerekli onayları
mobil cihazları üzerinden verebilmeleri sağlandı. Böylelikle 7/24
bağımsız çalışmaya elverişli bir altyapı kuruldu.
Namet Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Tarık Kayar proje hakkında
şunları söyledi: "Netsis'i yüzde 100 Türk şirketi olması sebebiyle
tercih ettik. Bizi bizden başkası tanıyamaz diye düşünüyoruz.
İstikrarlı büyümemizde üretim alanında kullanılan makineler ile
Netsis sisteminin uyum içerisinde çalışmasının büyük payı oldu. İş
süreçlerine ilişkin teknolojimizi bir üst seviyeye taşımamızda en
büyük destekçimiz Netsis oldu. Son projemiz olan B2B uygulaması
ile satış süreçlerimiz artık çok daha hızlı, kolay ve verimli hale
geldi. Netsis bu işin lezzetini artırdı diyebilirim.”
haziran’11
21
Jabra Avaya DevConnect Programı
Platin Üyesi Oldu
A
vaya Birleşik İletişim çözümleri için kulaklık çözümleri
sunan Jabra; güçlü ses kalitesi, daha yüksek ofis verimliliği
ve gelişmiş ergonomik rahatlık sunan kablolu ve kablosuz daha
geniş bir ürün yelpazesi geliştirmek üzere Avaya DevConnect
Programı’nda en üst seviye olan Platin üyeliğe yükseldi. Avaya
telefon çözümlerini hayata geçiren kurumlar artık Birleşik
İletişim’in avantajlarından Jabra’nın kurulumu ve kullanımı kolay
kulaklık ve konferans çözümleri ile her yerde her zaman rahatlıkla
yararlanabiliyorlar.
Avaya DevConnect programı, standart tabanlı Avaya çözümleri
ile uyumlu yenilikçi üçüncü parti ürünlerinin geliştirilmesini,
uyumluluk testlerini ve ortak pazarlama çalışmalarını destekliyor.
Program halihazırda binlerce yazılım ve donanım şirketi,
entegratör, servis sağlayıcı ve müşteriden oluşuyor. Üye şirketler,
kurumlara çoklu tedarikçi ağlarının değerini artırma ve sesi işe
değer katan akıllı bir iş uygulamasına dönüştürme olanağı sunan
IP telefon, çağrı merkezleri ve mobilite uygulamalarını içeren
geniş bir teknoloji yelpazesinde deneyime sahip oluyor. Üyeler,
aralarında doğal dil konuşma uygulamaları, kablosuz hizmetler,
özelleştirilmiş bilgisayar telefon entegrasyon ve raporlama
kabiliyetleri ve belirli dikey sektörlere özel olarak tasarlanmış
çözümlerin de aralarında bulunduğu Avaya ile uyumluluğu test
edilmiş geniş bir yenilikçi ürün yelpazesi geliştiriyorlar.
CeBIT Türkiye Bu Yıl Sinerji Zirvesiyle
Beraber Açılacak
6
-9 Ekim 2011 tarihleri arasında Tüyap Fuar ve Kongre
Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan CeBIT Bilişim Eurasia
Fuarı, 12. yılında “Fuar” ve “Zirve”yi bir araya getirerek İstanbul’da
ICT sektöründeki en etkin platformunu yaratacak.
CeBIT Bilişim Eurasia’nın ilk günü üç büyük etkinliğe sahne
olacak. CeBIT Sinerji Zirvesi kapsamında, ICT sektöründeki
mevcut eğilimler “Güvenli İnternet” ve “GSM operatörleri için Baz
İstasyonları" olmak üzere iki önemli başlıkta tartışılacak.
Zirve, ICT sektöründe çalışan CEO ve CTO’ların katılımı ile
gerçekleştirilen ve dünyanın en çok ses getiren web hosting
etkinliği olan World Hosting Days’i de Türkiye’de ilk kez
ağırlayacak. İstanbul, Moskova, Varşova, Köln, Klausenburg,
Londra, Amsterdam, Madrid, Paris ve Zürih olmak üzere 10 Avrupa
şehrini kapsayan tanıtım turunun bir parçası olarak etkinlik WHD.
local adı altında CeBIT Sinerji Zirvesi’nde yapılacak.
Fuar, “4 Bölüm Konsepti" ile bu yıl, tüm sektörler için yenilikçi
çözümleri sergileyecek. Bu bölümler, kamu sektöründe kullanılan
bilişim teknolojileri, dijital dünyanın son trendleri, geleceğin
teknolojileri ve akıllı yaşam konseptlerini konu alacak.
CeBIT Hannover’deki “Ortak Ülke Türkiye” projesinin olumlu
etkilerine değinen Alexander Kühnel, konuyla ilgili olarak;
“Birbiriyle direkt olarak bağlantılı olan CeBIT Bilişim Eurasia
ve CeBIT Sinerji Zirvesi ticaret ve fikir alışverişi arasındaki
sinerjiden yararlanacak. Zirvede bilgi edinen dinleyiciler hemen
alt kattaki salonlarda ürünlere dokunup onları test edebilecekler.
Yalnızca sektörün bir araya getirilmesi için değil, aynı zamanda
tüm uzmanların ve etkili kurumların bir araya gelmesi ve
Avrasya’daki bilişim sektörünün tanıtımının yapılması için fuar
ideal bir platform görevini görüyor. Erken başlayan satışları göz
önünde bulundurursak bu yılki CeBIT Bilişim Eurasia en başarılı
fuarlardan biri olacak. ” açıklamasını yaptı.
22
haziran’11
Türkiye Çağrı Merkezi Sektörüne Avrupa’dan
Övgü
A
vrupa’nın önde gelen çağrı merkezi şirketleri, Türkiye’de
verilen çağrı merkezi hizmetlerini Avrupa standartlarında
olduğunu hatta bazı konularda Avrupa’dan daha inovatif
yaklaşımlar sergilendiğini belirtti.
IMI Conferences tarafından çağrı merkezi sektörünün küresel
standartlarda gelişimine katkı sağlamak hedefiyle gerçekleştirilen
Türkiye Çağrı Merkezi Yöneticileri Toplantısı (TReCCM), sektör
yöneticilerini çağrı merkezi alanında başarılı uygulamalarıyla
dikkat çeken ülkelerde buluşturmaya devam ediyor. Mayıs ayında
Amsterdam’da gerçekleşen ve Hollanda’danın önde gelen çağrı
merkezlerinden Unamic/HCN, Amex ve Telegraf’ın ziyaret edildiği
etkinlikte; sektör yöneticileri, çalışmaları yerinde görme ve
tecrübe etme imkanı yakaladılar.
RGN, Global Bilgi, Vodasoft, Assistt, Coca Cola, Avea, Procat, Tempo
İletişim, Telegami, Jabra, Uniq, NCR ve Anadolu Hayat, gibi
kuruluşların üst düzey yöneticilerinin katıldığı etkinlikte; Türkiye,
Avrupalı yöneticilerden övgü aldı.
Türkiye’de de faaliyet gösteren, Hollanda ve Benelüks ülkelerine
çağrı merkezi hizmeti veren en büyük şirketlerden Unamic/HCN
CCO (Chief Commercial Officer) Hans Reuver, “Türkiye’den gelen
çağrı merkezi yöneticileri ile birarada olmaktan çok memnun
olduk. Unamic/HCN’nin en önem verdiği pazarlardan biri de
Türkiye’dir. Türkiye mevcut potansiyeli ile bu sektörün dünyada
en çok büyüyeceği pazarlardan biridir. Avrupa ve Amerika’da belli
bir doygunluk düzeyine gelmiş bu sektör, Türkiye’de yeni gelişme
dönemindedir. Türkiye’nin sağladığı fırsatlar ve olanaklar, çağrı
merkezi bağlantılı birçok işin Türkiye’de ve Türkiye üzerinden
yapılabilmesini sağlayacaktır. Unamic/HCN’nin çok uluslu yeni
ortaklık yapısı da, Türkiye’yi öncelikli yatırım yapılacak ülkeler
arasına aldı. Türkiye’nin önde gelen çağrı merkezi şirketlerinin
yöneticileri ile yaptığımız görüş alışverişinde, Türkiye’nin bu
alanda dünya ile yarışır bir düzeye olduğunu ve hatta bazı
yeni ve inovatif yaklaşımların hizmet olarak sunulduğunu
öğrendik. Türkiye çağrı merkezi şirketleri ile Unamic/HCN
olarak önümüzdeki dönemde anlamlı işbirliklerine imza atmayı
hedefliyoruz” dedi.
IMI Conferences’in her yıl düzenli olarak organize ettiği
uluslararası işbirliği toplantıları geçtiğimiz yıllarda Dubai, Dublin
ve Madrid’de gerçekleştirildi. Dünyadaki en yeni yaklaşımların
yerinde görülüp, incelenmesi ve Türkiye’ye transfer edilmesini
sağlayan bu işbirliği toplantılarının gelecek yıllarda da sektörün
önemli merkezleri sayılan farklı ülkelerde devam etmesi
planlanıyor.
haziran’11
23
Veri Depolama Pazarında
Dev Anlaşma
V
eri depolama pazarının
öncülerinden Seagate ve
teknoloji dünyasının devlerinden
Samsung, veri depolamada dünyanın en
büyük ortaklığını gerçekleştirdi. Sahip
oldukları yatırım ve kilit teknolojileri
bir araya getirerek stratejik ilişkilerinin
düzeyini güçlendirecek anlaşma ile
Samsung, sabit disk faaliyetlerini Seagate
bünyesinde topluyor.
Bu anlaşma kapsamında Seagate, Samsung
PC’leri, dizüstü bilgisayarları ve tüketici
elektronikleri için sabit disk tedarik
edecek, bir Samsung üst düzey yöneticisi
Seagate’in Yönetim Kurulu üyesi olarak yer
alacak.
Bu işlem ve ilgili stratejik anlaşmalar, her
iki şirketin de geçerli ve gelecekteki ürün
geliştirme gayretlerini ve yol haritalarını
daha iyi hizalamasını sağlayarak, yeni
ürünlerinin piyasaya çıkma sürelerini
kısaltacak ve şirketleri taşınabilir bilgi
işlem, bulut bilgi işlem ve katı hal depolama
24
haziran’11
da dahil olmak üzere, ancak bunlarla
sınırlı olmaksızın, gelişen pazarlardaki
fırsatları daha hızlı yakalayacak konuma
yerleştirecek. Seagate, Samsung ile yaptığı
stratejik ortaklığa paralel olarak, TDK
Corporation/SAE Magnetics (H.K.) Ltd. ile
olan ilişkilerini de güçlendirmeyi bekliyor.
Bu işlem ve anlaşmalar birlikte Seagate
ile Samsung arasında, Ağustos 2010'da
duyurulan ortak geliştirme anlaşmasıyla
başlayan stratejik ilişkiyi genişletmiş
oluyor.
Seagate Başkanı, CEO’su ve Yönetim
Kurulu Başkanı Steve Luczo işbirliği
ile ilgili olarak yaptığı açıklamada,
“Samsung’la stratejik ilişkimizi, her
iki şirketi de teknolojileri ve ürünleri
çerçevesinde daha etkin biçimde uyumlu
hale getirecek şekilde güçlendirmekten
dolayı memnunuz. Samsung’la uzun vadeli
ilişkimizi desteklemeye yönelik olarak
çok daha büyük ölçekte işlere imza atmayı
ve müşterilerimize daha geniş kapsamlı
yenilikçi depolama ürün ve çözümleri
sunmayı umuyoruz.” dedi.
Anlaşmanın birinci hedefinin pazara
ve tüketicilere değer katmak olduğunu
belirten Samsung İş Birimi Başkanı
Oh-hyun Kwon da “Samsung olarak farklı
ve kapsamlı tüketici ve kurumlara yönelik
olarak yaratıcı teknoloji çözümleri sunmak
için Seagate ile mevcut olan stratejik
ilişkisinin kapsamını genişlettiği için büyük
heyecan duyuyoruz” dedi.
Yapılan işlem ve anlaşmalar, Seagate’in
Çin'deki ve Güneydoğu Asya'daki müşteri
erişimini büyük ölçüde genişletiyor. Ayrıca
karşılıklı tedarik anlaşmaları, şirket SSD
ve katı hal hibrit ürün portfolyosunu
genişlettikçe Seagate'in üst düzey NAND
flash tedarik kaynağını güvenceye almasını
ve Seagate'in, Samsung'un disk tedariğinde
önemli bir rol almasini sağlıyor. Anlaşma
aynı zamanda Samsung'a Seagate üzerinde
önemli bir mülkiyet konumu da sağlıyor.
Turkcell Teknolojisiyle
Ukrayna’da İlklere İmza
Atıyor
T
urkcell uluslararası
operasyonlardaki başarılarını
grup şirketlerinden life:)’ın
Kiev’deki genel merkezinde tanıttı.
Ukrayna’nın en dinamik ve yenilikçi mobil
iletişim şirketi olarak bilinen life:)’ın ülke
genelinde 9 merkez ofisi ve 488 mağazası
bulunuyor. Kuruluşundan bugüne kadar
toplam 1,3 milyar dolarlık yatırım yapan
life:) kısa sürede yenilikçilik ve kaliteyle
özdeşleşen bir marka olmayı başardı.
Türkiye’de ilklere imza atan Turkcell’in
geleneğini bozmayan life:) ülkeyi Edge,
“Çalarken Dinlet”, “Mobil TV” gibi yenilikçi
servislerle tanıştırdı. life:) 2010 yılında
ülkeye ilk mikro simkart ile ilk Android
işletim sistemine sahip cihazı getiren şirket
oldu.
Ukrayna’da 1150 çalışanıyla 8.7 milyon
aboneye hizmet veren life:) Ukrayna’nın
2011 1.çeyrek performansı da
değerlendirildi. AVFÖK marjı bir yılda 17
puan artan life:)’ın AVFÖK’ü 2011’in ilk
çeyreğinde geçen seneye göre yüzde %224
yükseldi.
Toplantıda konuşan Turkcell Genel Müdürü
Süreyya Ciliv, Turkcell’in uluslararası
başarılarını şu sözlerle anlattı: “Türkiye’nin
Turkcell’i olarak insanımızdan aldığımız
güçle ve teknolojiyle fark yaratmaya devam
ediyoruz. Anadolu’dan yola çıktık ve bugün
9 ülkede 242 milyonluk bir coğrafyaya
Turkcell kalitesiyle hizmet götürüyoruz.
Operasyon yürüttüğümüz 5 ülkede pazar
lideriyiz. Bugün burada Kiev’de Turkcell’in
yaratmış olduğu sinerjiye hep birlikte
şahit olduk. Abonelerimize en iyi hizmeti
götürmek ve ülkemizi yurtdışında da en iyi
şekilde temsil etmek için var gücümüzle
çalışıyoruz. Bölgesel gücümüz her geçen
gün artıyor”.
Operasyonun daha ilk yılında Ukrayna'nın
önde gelen ekonomi gazetelerinden
Delo tarafından Ukrayna’nın en değerli
4. markası olarak gösterilen life:), 2006
Mayıs’ında World Business Awards’ta
(Stevei Ödülleri) “Dünyanın En İyi Yeni
Şirketi” ödülüne layık bulundu. “Sosyal
Sorumluluk” konusunda Turkcell’in
Türkiye’deki uygulamalarını örnek alarak
öncü projelere imza atan şirket, 2008
yılında PR News Platinum Ödülleri’nde
‘Yardım Etmek Çok Kolay’ KSS projesiyle
“Avrupa’daki En İyi KSS Projesi Ödülü”ne
layık bulundu.
Belarus’un 3G hizmeti veren tek operatörü
life:) Belarus, hızlı bir büyüme kaydederek
kısa sürede %16 pazar payına ulaştı.
Son çeyrekte abone alımına devam eden
life:) Belarus, 2011’in ilk çeyreği sonunda
1.7 milyon abone sayısına ulaştı. Ülke
nüfusunun %96’sını kapsamayı başaran
şirket, 450’yi aşan çalışanın yanısıra 1800
satış noktasıyla hizmet veriyor.
Turkcell’in %41,45 oranında hissesine
sahip olduğu Fintur, Azerbaycan, Gürcistan,
Kazakistan ve Moldova’daki operasyonları
kapsıyor. Bu şirketlerin 4 ülkedeki toplam
abone sayısı 16.5 milyona ulaştı. Bu
dört ülkenin üçünde pazar lideri olan
operatörler başarılı performanslarıyla
yüksek büyüme trendi gösteriyor.
Turkcell’in Kuzey Kıbrıs, Almanya, Belarus
ve Ukrayna operasyonları ise doğrudan
Turkcell’e bağlı yönetiliyor. Kuzey Kıbrıs’ta
%69 pazar payına sahip olan şirket yeni
başladığı Almanya operasyonunda ise
ilk aşamada 4 milyona yaklaşan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarını hedefliyor.
Toplantıda 2011’in ilk çeyrek sonuçları
da açıklandı. Turkcell Grubu, 2011 yılının
ilk çeyreğinde 2,1 milyar TL gelir, 626
milyon TL AVFÖK ve 330 milyon TL net kar
kaydetti. Düşen arabağlantı ücretleri ve
azami fiyat düzenlemeleri gelirleri olumsuz
etkilerken, grup şirketlerinin katkısı
artarak devam etti.
haziran’11
25
2023’te Nakitsiz Türkiye
B
ankalararası Kart Merkezi
(BKM), alışverişlerde nakit
yerine banka kartı kullanımını
yaygınlaştırmak için başlattığı yeni
kampanyasının yıldızı olarak, Osmanlıca’da
“nakit” anlamına gelen Keklik’i seçti.
BKM’nin yeni kampanyasında, “Nakit
ve Banka Kartı” arasında amansız bir
mücadele yaşanacak.
Bankalararası Kart Merkezi’nin (BKM)
alışverişlerde nakit yerine banka kartı
kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla,
2004 yılından bu yana sürdürdüğü
bilinçlendirme çalışmalarının “yeni
kampanyası” başladı.
Bankalararası Kart Merkezi “Bay Bay Nakit”
sloganı ile başlatılan yeni kampanyası ile,
günlük hayatta nakit para kullanmanın
çalınma, kaybolma, bozuk para taşıma, gibi
risk ve dezavantajlarından yola çıkarak,
alışverişlerde banka kartının modern ve
nakite karşı avantajlı olduğunu tekrar
gündeme getiriyor. Kampanya ile, bugüne
kadar yakalanan bilinç seviyesinin daha da
artırılması ve alışverişlerde nakit yerine
banka kartı kullanımının yaygınlaştırılması
hedefleniyor.
Geçtiğimiz yıl, Kleopatra,
James Bond ve Napolyon
tiplemelerinin yer aldığı
kampanya ile karşımıza
çıkan Bankalararası
Kart Merkezi (BKM)
yeni banka kartı
kampanyasında,
bu kez
26
haziran’11
hepsinden farklı, sıra dışı bir karakter olan
“Keklik” ile dikkat çekiyor.
Osmanlıca’da nakit kelimesinin
anlamlarından biri olan “keklik” BKM’nin
yeni banka kartı kampanyasında huysuz,
başına buyruk, geçimsiz karakterimiz
“Nakit”e dönüşüyor. “Keklik” yani “Nakit”
banka kartının, onu tahtından etmesinden
kaynaklanan memnuniyetsizliğini açıkça
belli ederek, her fırsatta banka kartı
kullanan insanlara, çeşitli tuzaklar
kurmaya başlıyor.
Dijital platformlarda sosyal mecraların
etkin olarak kullanılacağı kampanyanın
merkezinde www.baybaynakit.com isimli
özel bir web sitesi var. Siteyi ziyaret
edenler farklı mekanlarda farklı
deneyimler yaşayacaklar. Nakit
hikayeleri için hazırlanan
filmleri izleyebilecek,
Baybaynakit’in Facebook
ve Twitter’daki
sayfalarına giderek
“nakde veda” hareketinin
yakın birer takipçisi
olabilecekler. İnteraktif
olarak kampanyaya
katılabilecekler.
“Boşuna Nakit Taşıma,
Banka Kartınla Hesabın
Hep Yanında”, “Nakit
Çekmekle Vakit
Kaybetme, Yap
Alışverişini Banka
Kartınla”, “Çalınan
Kaybolan Nakit
Geri Gelmez.
Banka Kartın Şifrelidir Kartın Kaybolmaz”
sloganları ile reklam kampanyasını
başlatan BKM, Türkiye’de bugün 70
milyonun üzerinde banka kartı olduğunu
ve banka kartı ile nakit para taşıma derdi
olmadan alışveriş yapıldığını açıkladı.
Konuyla ilgili açıklama yapan Bankalararası
Kart Merkezi Genel Müdürü Sertaç Özinal,
banka kartı kampanyaları ile kartlı ödeme
sistemleri sektörünün kart kullanıcıları
tarafından daha yakından tanınmasını
ve banka kartlarının tüm alışverişlerde
kullanımının artmasını hedeflediklerini
söyledi.
Sertaç Özinal konuşmasında, bugüne
kadar sürdürdükleri bilinçlendirme
kampanyaları sonucu, alışverişlerde banka
kartı kullanım oranında, yıllık yüzde
65 ‘lik bir artış sağladıklarının da altını
çizdi. Okan Bayülgen’le gerçekleştirdikleri
kampanyada büyük bir ivme kazandıklarını
söyleyen Özinal, halen banka kartını sadece
maaş çekimlerinde kullanan ve onunla
alışveriş de yapmayı aklına getirmeyen
çok kart sahibinin olduğunu söyledi.
Özinal, Okan Bayülgen’le başlayan ve şimdi
“Keklik” tiplemesi ile devam edecek yeni
kampanyaları ile alışverişlerde banka
kartı kullanım oranını yükselteceklerini
sözlerine ekledi.
Uzun soluklu yeni kampanyanın başta
dijital platformlar olmak üzere birçok
iletişim ayağı olacak. Kampanyanın
stratejik planlaması ve yaratıcı
çözümlemeleri UltraRPM tarafından
hazırlanarak gerçekleştirildi ve koordine
edildi.
Bilgi Teknolojilerine
Yatırım Şart
D
eloitte Türkiye, "Bilgi
Teknolojileri - İş Dünyası
Dengesi 2011" başlıklı raporunu
yayımladı. Dünya genelinde hazırlanan
rapora paralel olarak Türkiye özelinde
bir araştırma yapan Deloitte Türkiye,
ülkemizde bilgi teknolojilerinin (BT) iş
dünyası ile ne kadar uyumlu olduğunu
tespit etmeye çalıştı. Raporda şirket içinde
bilgi teknolojileri yöneticisi üst yönetime
ne kadar yakın olursa ve iş hedefleriyle
uyum ne kadar yüksek olursa, şirketin
büyümesinin de o kadar güçlü olacağı
vurgulandı.
Katılanların dörtte biri üst düzey yönetici,
yarısı BT yöneticisi ve kalan bölümü ise BT
çalışanları ve iş birimleri yöneticileriydi.
Şirketlerin %58'i finans sektöründe
faaliyet gösteren kurumlar iken, %42'si
diğer sektörlere dağılmış durumdaydı.
Katılımcıların %64'ü BT birimlerinden,
%36'sı ise iş birimlerindendi.
Rapora göre, Türkiye'de CIO'nun (Bilgi
Sistemleri Üst Yöneticisi) ve CISO'nun
(Bilgi Güvenliği Üst Düzey Yöneticisi)
organizasyondaki yeri belirsiz. BT
maliyet yönetimi çalışmalarının da eksik
olduğu görülüyor. Katılımcıların yarısı
yönetim stratejilerinde BT'nin öneminin
olmadığını düşünürken, BT'yle ilgili
raporlama yapanların sayısının da düşük
olduğu görülüyor. Katılımcıların %52'si
BT güvenlik ve mahremiyet projeleri için
bütçelerinin yetersiz kaldığını vurguluyor.
Sonuçlar ışığında Deloitte Türkiye
kurumlara ilerleyen günlerde gündeme
gelmesi beklenen regülasyonlara uyumu
hızlandıracak Bilgi Güvenliği Yönetimi
Sistemi (ISO 27001) projelerine yatırım
yapmalarını öneriyor.
Deloitte Türkiye Kurumsal Risk
Hizmetleri Ortağı Cüneyt Kırlar raporla
ilgili olarak şunları söyledi:
"Bilgi Teknolojileri - İş Dünyası Dengesi
araştırmasını Türkiye'de üçüncü kez
gerçekleştirdik. Araştırmaya katılım
davetimize üst düzey yöneticilerin ve
BT yöneticilerinin gösterdiği ilginin
her yıl arttığını görmenin mutluluğu
içerisindeyiz. Bu çalışmamızda BT'nin
katılımcıların %64'ünü oluşturuyor. %36'sı
projelerini portföy yönetimi yaklaşımı
olmadan yönettiklerini belirtirken,
%17'sinin herhangi bir proje yönetim
metodolojisi bulunmuyor.
■ BT yönetimi ve uyumu: Katılımcıların
sadece %8'i BT performanslarını
resmi olarak ve sürekli şekilde, iş ve
teknik göstergelere göre ölçüyor, ilgili
raporları hem BT hem iş birimleriyle
paylaşıyor. "Kurumsal Mimari Ekibi" ve
"Proje Ofisi" kavramlarının her ikisinin
de bulunduğu kurumlar katılımcıların
%46'sını oluşturuyor. Bunun nedeninin ise
çoğunluğun dış kaynak kullanımını tercih
etmesi olduğu belirtiliyor.
Türk iş dünyasındaki yerini ve iş dünyasına
uyumunu araştırdık. Türkiye'yle ilgili
tespitlerimizi paylaşarak araştırma
sonuçlarını daha faydalı hale getirmeyi
hedefledik. Günümüzde BT konusunun
öneminin giderek arttığını göz önünde
bulundurarak, raporumuzun her sektörden
ve ölçekten şirket için faydalı olacağını
düşünüyoruz."
Bilgi Teknolojileri - İş Dünyası Dengesi
2011" raporunun önemli noktaları:
■ BT yönetişimi: BT yönetiminde üst
düzey yönetim ile bağ kurmak konusunda
Türkiye'de gelişmelerin kaydedildiği
görülüyor. 2010'da katılımcıların %11'i
BT konularının daima yönetim kurulunda
görüşüldüğünü belirtirken, 2011 yılında
bu oranın %20'ye çıktığı görülüyor. Buna
rağmen katılımcıların yarısı yönetim
stratejilerinin belirlenmesinde BT'nin
önemli olmadığını düşünüyor.
■ BT dış kaynak kullanımı: Raporda,
katılımcıların farklı nedenlerle dış kaynak
kullanımına olumlu yaklaştığı görülüyor.
%36 özel beceriler gerektiği için, %12'si
ise mali nedenlerden dolayı dış kaynak
kullanımını tercih ediyor.
■ BT güvenliği: Araştırma sonuçları
Türkiye'de CISO'nun (Bilgi Güvenliği
Üst Düzey Yöneticisi) organizasyondaki
yerinin belirsiz olduğunu gösteriyor.
Katılımcıların %26'sı bilgi güvenliği
yöneticisinin bulunmadığını, %76'sı ise BT
güvenlik departmanının
bulunmadığını
belirtiyor.
■ BT gelişimi ve trendleri:
Türkiye'de, BT departmanlarında
Portföy Yönetimi
kavramının
oluşturulmadığı
görülüyor. Bu konuda BT
ve İş Birimleri'nin
birlikte çalışarak
karar vermediği
kurumlar
haziran’11
27
HP, Birleşik Altyapılarda En Güvenli
ve Yüksek Performanslı Veri
Depolama Teknolojilerini Sunuyor
advertorial
Günümüzde “Bilginin”
dünyanın en değerli metası
olduğu gerçeğinden hareket
eden HP, şirketlerin
önemli bilgilerini güvenle
koruyabilmesi için en
gelişmiş sanallaştırma
teknolojilerinden yararlanan
veri depolama çözümlerini
sunuyor. HP’nin Birleşik
Altyapılarını kullanan
3PAR, StoreOnce, HP
StorageWorks X9000 ve
P4000 SAN veri depolama
çözümleri, sunucularla
depolama birimlerinin
sanallaştırılmış ortamlarda
yüksek performansla ve
güvenilir olarak uyum
içinde çalışmasını sağlıyor.
HP’nin depolama çözümleri,
işletmelerin “Her An Aktif ve
Proaktif” olmasını sağlayarak
veri güvenliğini artırıyor, iş
sürekliliğini sağlıyor ve bu
sayede, şirketleri değişen
şartlara anında cevap
verebilen 7/24 Yaşayan
Kurumlara dönüştürüyor.
3PAR’ın gücü
3PAR veri depolama sistemleri, optimize dosya
boyutlarını anlık görüntülerle birleştirip sanal disk
alanları oluşturmasıyla veri kurtarma ile yedeklemede
benzersiz hız ve güvenlik sağlıyor. 3PAR ile bir disk
alanı saniyeler içinde yeniden oluşturabiliyor. 3PAR,
Bulut Bilişim kapsamında, işletim sistemlerini internet
üzerinden uzak bağlantı yaptıkları veri merkezleri
üzerinden kullanan “Yalın İstemciler” için ayrılan
depolama alanlarının da optimize edilmesini sağlıyor.
Kompakt yapısı ile ofiste yer tasarrufu sağlayan 3PAR
ürünleri, modüler Birleşik Altyapılar sayesinde HP’nin
diğer depolama çözümlerine de sanallaştırma ile hızla
entegre edilebiliyor.
HP StorageWorks X9000 ve sanal veri
havuzları
HP StorageWorks X9000 Network Veri Depolama Sistemleri ise
büyük miktardaki veriyi tek bir “ad alanı” altında yer alan ortak
bir sanal havuzda depoluyor. Özellikle 3PAR ve X9000 çözümlerini
birlikte kullanarak sanal depolamayı yine sanal bir network ile
konsolide eden kurumsal işletmeler, bu sayede sektörün en
uygun maliyetli ve yüksek performanslı depolama çözümünden
yararlanıyor.
HP, depolama çözümlerini Microsoft Exchange için E5000
mesajlaşma sistemiyle geliştiriyor. Microsoft Exchange
mesajlaşma hizmetlerini bütünleşik depolama, sunucu ve
network donanımıyla destekleyen E5000, Microsoft Exchange’in
iş yükünü üstlenerek işletmelerin sistem kaynaklarını başka
yerlerde de kullanmasını sağlıyor.
HP’nin diğer bir depolama çözümünü ise P4000 SAN ailesi
oluşturuyor. Network üzerinden ”ayrı kutular” arasında RAID
yapabilen P4000 SAN ailesi, uzak veri merkezleri de dahil olmak
üzere, ünite başına 16 ayrı kutuyu birleştirip tek bir depolama
alanı olarak kullanabiliyor. Bu da sanal depolama alanınızın aynı
zamanda bir iş sürekliliği çözümü olarak kullanılmasına izin
veriyor. Bulut Bilişimle uyumlu sistem tek bir kullanışlı arayüzle
yönetilebiliyor. P4000 SAN sadece kutu içinde değil, farklı kutular
arasında da sanallaştırma yapabilen tek depolama çözümü olarak
öne çıkıyor.
HP, D2D çözümlerinde standart olan StoreOnce yazılımı
ile veri tekilleştirme hizmeti de sunuyor ve depolamada
dosyaların gereksiz kopyalarının saklanmasını önleyerek
veri yükünde aşırı artışı önlüyor. StoreOnce, veriyi
sadece bir kez tekilleştiren depolama çözümünü
oluşturuyor. Ayrıca, arka uç veri merkezleriyle de
ihtiyaca göre ölçeklenerek çalışıyor.
advertorial
StoreOnce ile üstün
veri tekilleştirme
Yılın İlk Çeyreğinin Atama
Bilançosu
Y
ılın ilk çeyreğinde üst düzey
yöneticilerde en çok atama ilaç
sektöründe gerçekleşti. Satış
ve pazarlama, atama yaşanan alanların
başında geliyor. Genel müdür atamaları ise
en fazla perakendecilik sektöründe yapıldı.
Atama ve transfer dünyasında 2011’in ilk
ayları hareketli geçti. 25 farklı sektörde
gerçekleşen üst düzey 110 atamayı
inceleyen Yenibiris.com, en fazla yönetici
atamasının ilaç sektöründe, satış ve
pazarlama pozisyonlarında meydana
geldiğini ortaya çıkardı. İlaç sektörünü
perakendecilik ve toptancılık sektörü
takip ediyor. Holding ve turizm-otelcilik
sektörlerindeki firmalar ise ağırlıklı
olarak insan kaynakları departmanlarında
yönetici değişikliği yaptı. Medyada daha
çok reklam müdürleri ataması oldu.
Genel müdür atamalarında ise ağırlık
perakendecilik sektöründe.
2011 yılı ilk çeyreğinde atama bilançosu
şu şekilde gerçekleşti:
En çok üst düzey yönetici ataması
yapılan ilk beş pozisyon:
• Satış müdürü
• Satış ve pazarlama koordinatörü
• Genel müdür
30
haziran’11
• Genel müdür yardımcısı
• İnsan kaynakları müdürü
En çok üst düzey yönetici ataması
yapılan ilk beş sektör:
• İlaç (18 yönetici)
• Perakendecilik-Toptancılık (12 yönetici)
• Otomotiv (8 yönetici)
• Bilişim (8 yönetici)
• Bankacılık-Finans (8 yönetici)
Genel müdür ataması yapılan ilk beş
sektör:
Perakendecilik-Toptancılık
Hakan Şahin, A Plus Ataköy AVM Genel
Müdürü
Ahmet Serhan Sert, Palladium AVM Genel
Müdürü
Özkan Zere, Yataş İdari ve Mali İşler Genel
Müdürü
M. Vahit İpekçi, Demsa Grup Luxury Genel
Müdürü
Gürhan Pasinli, Imperial Tobacco Türkiye
Genel Müdürü
Özkan Şenyüz, Carousel AVM Genel
Müdürü
Kubilay Özerken, Metro Toptancı Market
Türkiye Genel Müdürü
Guillaume de Colonges, CarrefourSA Genel
Müdürü
Hızlı Tüketim
Pınar Öney, Nestle Çocuk İçecekleri Genel
Müdürü
Hakan Mısri, Nestle Kenya Genel Müdürü
Ahmet Levent Yüksel, Pepsico Doğu
Balkanlar İş Birimi Genel Müdürü
Otomotiv
Mete Ekin, Türk Pirelli Lastikleri Genel
Müdürü
Üretim-İmalat
Mike Jackson, Schindler Türkiye Genel
Müdürü
Bankacılık-Finans
Alp Keler, AK Portföy Genel Müdürü
Yenibiris.com Genel Koordinatörü
Burçak Pak Yılmaz 2011 ilk çeyrek
atama bilançosunu şöyle değerlendirdi:
“Yaz ayları yaklaşırken başta AVM’ler
olmak üzere perakende sektörünün üst
düzey yönetici düzeyinde değişime ihtiyaç
duyduğunu Yenibiris.com verilerinden
de gözlemliyoruz. Nisanın ikinci haftası
itibariyle yayında olan perakende üst düzey
yönetici ilanları, ilk üç aya göre iki kat
artmış durumda. Özellikle mağazacılık,
yönetici atamalarında diğer sektörleri
geride bırakmaya devam edecek gibi
görünüyor.”
Apple Google Savaşı Nasıl
Sonuçlanacak?
İ
ki kılıç birbirine vurursa içlerinden birisi kırılır derler.
Son 2 senedir mobil pazarda Google ve Apple’ın savaşına
tanık oluyoruz. Bu savaşın nasıl doğdunu ve nasıl
sonuçlanabileceğini, geçmişte Palm ve Facebook’a yaptığı büyük
yatırımlarla tanınan Roger McNamee açıkladı. McNamee bu ikilinin
savaşıyla ve gelecek stratejileriyle ilgili oldukça aydınlatıcı bilgiler
veriyor. Ama isterseniz önce kısa bir yolculuğa çıkalım.
Aslında her şey, 2007 yılında Apple’ın ilk iPhone’u çıkarmasıyla
başladı. Kapasitif dokunmatik ekran üzerinden yönetilebilen ve
son derece interaktif bir cep telefonu deneyimi sunan iPhone 2G,
akıllı telefon kavramının önünü açmış oldu.
Daha sonra iPhone 3G ve 3GS karşımıza çıktı. Bu arada Steve Jobs
yönetimindeki Apple’ın sadece donanıma değil içeriğe de önem
veren planının ikinci ayağına şahit olduk; App Store… Uygulama
yönünden büyük zenginlik sunan App Store, kısa sürede telefon
kullanma alışkanlıklarını kökten değiştirdi. Tabii bu arada
karşımıza notebook’larla netbook’ların tahtına oynayan ve tablet
kavramını yeniden canlandıran iPad çıktı.
Bu arada Google ne yaptı? Yavaş yavaş “www” döneminin
eskidiğinin farkına varan ve Apple’ın mobil pazardaki hamlelerine
cevap vermek isteyen internet devi, hemen kolları sıvadı ve
Android’i çıkardı. Android ilk çıktığında çok büyük yankı
uyandırmadı ta ki, HTC – Google ortaklığının doğduğu Nexus
One Android 2.1 Eclair ile gelene kadar. Nexus One ile birlikte
iOS dışında yeni bir mobil işletim sistemi vardı ve açık kaynak
kodluydu. Yani iTunes gibi bağımlılıklardan uzak tutuyor.
Arayüzler ve kernellerle istenildiği gibi geliştiriciler tarafından
değiştirilebiliyordu.
Günümüze döndüğümüzde, iOS ve Android savaşının, aslında
Google ve Apple’ın birbirlerinin Pazar paylarına hakim olmak için
sürdrüdüğü savaşın tüm öğelerini barındırdığını görebiliyoruz.
Yeni teknolojinin getirdiği yeni hayat, mobil olmak ve istenilen
bilgi ve/veya içeriğe anında erişmekten geçiyor. Dolayısıyla
bu konudaki en etkin iki global şirket kılıçlarını çektiler ve
birbirlerine vurmaya başladılar. Peki hangisi kırılacak? Sorunun
cevabını teknoloji dünyasının kurt yatırımcısı Roger McNamee
veriyor: McNamee CNBC’ye verdiği röportajda, yaklaşık on yıldır
internetin HTML himayesinde olduğunu ve artık bundan dolayı
Google’ın durgunlaştığını ancak uygulamalarıyla değişikliğe giden
Apple’ın, başarısını cihazlarının yok satmasıyla kanıtladığını
belirtiyor. “Şu anda Apple ‘www’yu öldürüyor.” diyen kurt yatırımcı
sözlerine şöyle devam ediyor: Apple mobil pazarda ve bunlarla
erişim sağlanan uygulamalarda Google ile Microsoft’a büyük
üstünlük sağladı. Microsoft pazardan dışlandı diyebiliriz. Google
yeni bir şeyler yapsa bile Apple iPad 2 ile pazarda hakimiyet
kuracaktır.”
haziran’11
31
Hasan Selman
Avrupalı KOBİ’ler
Bulutu Benimsedi
Bulut iş dünyasındaki etki alanını hızla
artırmaya devam ediyor. Avrupalı
KOBİ’lerin büyük bir bölümü bulutu
tercih ediyor.
D
ijital çağın bilgi işlem modeli olarak lanse edilen
bulutun önümüzdeki dönemde, başta iş dünyası olmak
üzere son kullanıcılara kadar çok büyük bir kitleye etki
edeceği öngörülüyor. Hatta çoğu analist bulutun, tıpkı internet
ve mobil devinim gibi insanların alışkanlıklarını değiştireceğini
onlar için bir zorunluluk haline geleceğini öne sürüyorlar. Bulutun
etki alanine artırma hızına bakılırsa bu hiç de zor değil. VMware
Avrupa’daki KOBİ’ler arasında bulut bilişime geçiş üzerine
kapsamlı bir araştırma yaptırdı. Dynamics Research adlı İngiliz
araştırma şirketi tarafından Avrupa’nın 8 ülkesinde (Fransa,
Almanya, İtalya, Hollanda, Polonya, Rusya, İspanya ve İngiltere) 1
ile 250 çalışana sahip KOBİ’lerde görev yapan 1.616 bilişim karar
vericisi arasında gerçekleştirilen bağımsız araştırma, KOBİ’lerin
yüzde 60’ının şimdiden altyapılarının tamamını ya da bir
bölümünü buluta taşıdıklarını ortaya koydu. Bu KOBİ’lerin yüzde
86’sı, bulut bilişimin avantajlarından yararlanmayı sağlayan kilit
teknoloji olan sanallaştırmanın buluta geçişlerini kolaylaştırdığını
belirtiyor.
VMware’in araştırması, Avrupa’daki KOBİ’lerin sanallaştırmayı
32
haziran’11
ciddi biçimde benimsediğini de gösterdi. Araştırmaya göre
Avrupalı KOBİ’lerin yüzde 73’ü bilişim altyapılarının en azından
bir kısmını halihazırda sanallaştırmış durumda. Sanallaştırma
yapma sebepleri sorulduğunda en yaygın belirtilen sebepler,
sanallaştırmanın sermaye ve operasyonel bilişim harcamalarını
azaltması oldu. KOBİ’lerin yüzde 37’si sanallaştırma yoluyla IT
donanım harcamalarını azalttıklarını ve IT bakım maliyetlerini
düşürdüklerini belirtti.
Araştırmaya gore her ne kadar maliyet tasarrufları halen birincil
etkense de, sanallaştırmanın sunduğu çeviklik faydaları konusunda
da artan bir bilinç olduğu gözleniyor. KOBİ’lerin yüzde 25’i
sanallaştırmanın kurumun yeni uygulama ve servisler kullanmaya
başlamasını kolaylaştırdığını söylüyor.
Araştırma ayrıca sanallaştırma ve KOBİ’lerin bulut bilişime
geçişleri arasında da bir bağ olduğunu ortaya koydu. KOBİ’lerin
sanallaştırılmış bilişim altyapısına sahip yüzde 76’sı, bilişim
altyapılarının en azından bir kısmını buluta taşıdıklarını dile
getirdi. Bilişim altyapısını sanallaştırmadan buluta geçirenlerin
oranı ise sadece yüzde 5’le sınırlı kalıyor. Halihazırda bulut
hizmetlerinden yararlanmaya başlayan KOBİ’ler arasında yüzde
86’sı da, sanallaştırmanın geçişi hızlandırdığını ifade ediyor.
VMware’in araştırması KOBİ yöneticilerinin bulutu anlayış
seviyesini de değerlendirdi. Üst yönetim ekibinin bulut bilişimin
hangi avantajlarını anladığı sorulduğunda, KOBİ’lerin yüzde 38’i
IT donanım maliyetlerini (sermaye harcaması) düşürdüğünü,
yüzde 40’ı da IT bakım maliyetlerini (operasyonel harcama)
düşürdüğünü belirtti. Maliyet tasarrufuna odaklanan KOBİ
yöneticilerinin büyük bölümü hala bulut bilişimin çeviklik
avantajlarından haberdar değil. IT yöneticilerinin sadece yüzde
22’si, yönetimlerinin bulut bilişimin işlerine büyük çeviklik katma
yeteneğine sahip olduğunu anladığını kaydediyor. Müdürlerin
sadece yüzde 12’si, bulut bilişimin hayati öneme sahip avantajı
olan esnek ve ölçeklenebilir IT altyapısı sunma yeteneğini anlıyor.
Ancak yönetim bulut bilişimi tam olarak anlayamasa da, araştırma
anlayışın KOBİ IT yöneticileri nezdinde daha gelişmiş olduğunu
ortaya koyuyor. KOBİ yöneticilerinin yüzde 22’si bulutun çeviklik
avantajlarını anlarken, IT yöneticileri arasında bu rakam yüzde
26. KOBİ yöneticilerinin yüzde 23’ü rutin IT görevlerine harcanan
zamanda tasarruf sağlandığını belirtirken, IT yöneticileri arasında
bu oran yüzde 27. KOBİ yöneticilerinin yüzde 16’sı şirketi gelecek
teknolojik değişikliklere hazırladığını söylerken IT yöneticileri
arasında bu oran yüzde 18.
Araştırma sayesinde buluta geçişin en sık görüldüğü Avrupa
ülkeleri hakkında da bilgi sahibi olunabiliyor. Araştırmaya göre
İspanya ve Rusya %80’lik oranla, buluta geçişin en yüksek
görüldüğü ülkeler. Bu ikiliyi %41 ile Hollanda takip ediyor.
Bulut şirketlere daha önce yapamayacakları manevra gücü ve
özel iş uygulamaları sunarken, en temelinde bir depolama aracı.
Avrupalı KOBİ’lerin %58’inin buluta taşıdıkları ilk bilişim elemanı
depolama. Bu eğilim İngiltere’de %67, Almanya’da %68 iken
Hollanda’da %37 ve İspanya’da ise %45.
Daha önce sanallaştırmanın hangi sektörlerde daha fazla
benimsendiğine dair herhangi bir veri yoktu. Ancak bu araştırma
sayesinde bu veriye de ulaşmış olduk. Sanallaştırmayı daha fazla
benimseyen, bu alanda lider sektörler şu şekilde sıralanıyor;
altyapı hizmetleri ve telekom (yüzde 83), sivil toplum kuruluşları
(yüzde 81) ve finans (yüzde 80). Bu üçlüyü; perakende (yüzde
72), turizm (yüzde 71) ve diğer hizmetler (yüzde 67) takip ediyor.
Bu araştırmanın sonuçlarına uluslararası araştırma kuruluşu
IDC’nin verilerini eklediğimizde bulutun geleceğinin ne denli
parlak olduğunu görüyoruz. IDC’ye göre 2013’te bulutla ilgili
teknolojilere, donanıma ve yazılıma yapılan harcama 45 milyar
Dolar’a çıkacak.
Avrupa’da durum buyken, Türkiye buluta biraz daha yavaş
adapte oluyor. Türkiye iş teknolojileri açısından oldukça büyük
bir potansiyele sahip. Ancak teraziyi dengelermişcesine, yeni
teknolojiler geliştirmek ve yeni teknolojilere erken adaptasyon
konusunda geri kalan bir ülke. Bulut teknolojisinde de aynı durum
söz konusu. Ancak Türkiye diğer teknolojilere nazaran bulutu
daha yakından takip etti ve artık gelişmekte olan pazarların en
büyüklerinden biri olarak gösterilen ülkemizde bu konuyla ilgili
yatırımlar formüle ediliyor. Bu pozitif gelişmeye rağmen Türkiye;
gelişmiş pazarların 2011 yılında yaşayacağı süreçleri, ne yazık ki
en erken 2012’de kucaklayacak.
haziran’11
33
)$%5ù.$/$5IFS ERPù/(.858/8<25
$57,.)$%5ù.$/$5
IFS ERPù/(.858/8<25
,)6(53GQ\DGDNDEXOJ|UHQ(3&,(QJLQHHULQJ
3URFXUHPHQW&RQVWUXFWLRQDQG,QVWDOODWLRQ
o|]PLOH7UNL\H·GHHQGVWUL\HOWHVLVYHIDEULND
NXUDQLûOHWPHOHULQLûVUHoOHULQLQHQWHJUH\|QHWLPLQL
VDøOÖ\RU$UWÖNIDEULNDODU,)6(53LOHNXUXOX\RU
,)6(3&,o|]PWHNOLÁHQGLUPHWDVDUÖPWHGDULN
UHWLPYHNXUXOXPVUHoOHULQLQWDPDPÖQÖNDSVD\DQELU
VLVWHPVXQX\RU%Xo|]PLOHPHUNH]UHWLPELULPOHUL
YHûDQWL\HOHULNDSVD\DQHQWHJUHELU\DSÖVDøODQÖ\RU
7UNL\H·GHGHVHNW|UQQ|QGHJHOHQ(ULûLP0DNLQH
YH(NWDP0DNLQHJLELÀUPDODUÖIDEULNDODUÖQÖNXUDUNHQ
,)6(3&,o|]PQQDYDQWDMODUÖQGDQ\DUDUODQÖ\RU
*'4&1$*mz[NOOTBìMBEîìî
zODFMJLMJBWBOUBKMBS
PDOL\HWOHULDQOÖNRODUDNWDNLSHGLOL\RU3URMHQLQKHU
DûDPDVÖQGDSURMHSHUIRUPDQVODUÖL]OHQHUHNULVNYH
SHUIRUPDQVGHøHUOHULRUWD\DNRQX\RU
5BTBSîN&OUFHSBTZPOV
7DVDUÖPGQ\DVÖQGDNLNDELOL\HWOHULQL]X]PDQOÖøÖQÖ]ÖQ
GDELUJ|VWHUJHVL.XOODQGÖøÖQÖ](53VLVWHPLQLQGHEX
GHøHUOLELOJLKDYX]XLOHWDPHQWHJUHROPDVÖJHUHNL\RU
,)6(53VLVWHPLoHULVLQGHKD]ÖURODUDNVXQXODQ
&$'HQWHJUDV\RQXX\JXODPDODUÖLOHJHUHNOLWP
WDVDUÖPELOJLVLYHGRNPDQODUÖQÖVLVWHPLOHHQWHJUH
HGLOL\RU%XVD\HGHWPWDVDUÖPPDO]HPHOHULUQ
DøDoODUÖUHVLPOHUYHUHYL]\RQODUÖQ\|QHWLPLNROD\OÖNOD
JHUoHNOHûWLULOL\RU7DVDUÖPVUHVLQFHWDVDUÖPODU
RQD\ODUUHYL]\RQGHøLûLNOLN\|QHWLPL\DSÖODQWP
IDDOL\HWOHUSURMHEWQQGHL]OHQHUHNEXVUHoOHUGHNL
ND\QDNNXOODQÖPÖYHPDOL\HWOHUGHL]OHQHELOL\RU
)FS'BCSJLB:FOJ#JS1SPKF
+HUELUIDEULND\HQLELUWDVDUÖPIDUNOÖPDNLQHOHUYH
IDUNOÖELUNXUXOXPLoHUL\RU6WDQGDUWODUÖQHUHGH\VH
ROPD\DQEX\DSÖGDKHUELUIDEULND\HQLELUSURMHYH
KHUSURMH\|QHWLOPHVLJHUHNOLIDUNOÖVUHoOHUGHPHN
,)6(533URMH<|QHWLPPRGOOHULLOHSURMHOHUWP
VUHoOHULLOHVLVWHP]HULQGHSODQODQÖ\RUYH\|QHWLOL\RU
7HNOLÁHQGLUPHGHQVDWÖQDOPD\DUHWLPGHQNXUXOXP
YHGHYUH\HDOPD\DNDGDUJHoHQVUHoWHXoWDQXFD
L]OHQHELOLUOLNVDøODQÖ\RU7PSURMHEWoHOHULYH
www.ifs.com.tr
)$%5ù.$/$5IFS ERPù/(.858/8<25
%PìSVWF&TOFL5FLMJGMFOEJSNF
bPLMV-PLBTZPO%FTUFìJ
7HVLV\DGDIDEULNDNXUPDNGHøLûNHQLYHELOLQPH\HQL
oRNID]ODRODQELUVUHoGHPHN7HNOLIROXûWXUPDN
LVWHGLøLQL]GHWHNOLÁHQGLUPHQL]HHWNLHGHELOHFHN
WPYHULOHUHHNVLNVL]XODûDELOPHQL]|QHPOL,)6
7HNOLÁHQGLUPHPRGOûLUNHWLQKHUQRNWDVÖQGDNL
YHULOHUHXODûPDQÖ]DHVQHNWHNOLÁHUKD]ÖUODPDQÖ]DYH
WHNOLIUHYL]\RQODUÖQÖ]Ö\|QHWPHQL]HRODQDNVDøOÖ\RU
7PUHYL]\RQODUÖQRQD\VUHoOHULQLVLVWHP]HULQGHQ
JHUoHNOHûWLUPHQL]HYHWPWHNOLIJHoPLûLQL]L
L]OHPHQL]HLPNkQVXQX\RU
+HUIDEULNDVUHoOHULQ\UWOGøIDUNOÖELU
ORNDV\RQGHPHN0HUNH]UHWLPELULPOHULYHIDEULND
ORNDV\RQODUÖQGDQROXûDQEXGDøÖWÖN\DSÖQÖQELUOLNWH
HOHDOÖQÖS\|QHWLOPHVL|QHPOLELUNRQX,)6dRNOX
/RNDV\RQ'HVWHøLLOHWPEXELULPOHUDUDVÖQGDNLYHUL
DNÖûÖQÖG]HQOH\HUHNNXUXPVDOYHULQLQHNVLNVL]YH
JQFHOROPDVÖQÖVDøOÖ\RU%|\OHOLNOHGDøÖQÖN\DSÖQÖQ
WPVUHoOHULLOHWHNELUPHUNH]GHQL]OHQHELOPHVL
,VSVMVN4POSBTî4FSWJT#BLîN:zOFUJNJ
,)63/0hUQ<DûDP'|QJV<|QHWLPL\DNODûÖPÖ
LOHELUUQQVDGHFHUHWLPVUHoOHULGHøLOD\QÖ
]DPDQGDUHWLP|QFHVLWDVDUÖPVUHoOHULQLYH
UHWLPGHQVRQUDNLNXUXOXPYHVHUYLVEDNÖP
VUHoOHULQL\|QHWLUVLQL].XUXOXPX\DSDQÀUPDQÖQ
IDEULNDLOHLOJLOLVRUXPOXOXøXELWLQFH\HNDGDU,)6
(53]HULQGHVUHoOHULQL\|QHWPH\HGHYDPHGHU
7PVHUYLVND\ÖWODUÖYHJDUDQWLWDNLSOHULIDWXUDODPD
VUHFL|QFHVLQGHNLYHULOHULOHHQWHJUHRODUDNVLVWHP
]HULQGHQ\|QHWLOLU
,)6(53IDEULNDNXUDQIDEULNDODULoLQDûDøÖGDNLo|]P
NDSVDPÖQÖVXQPDNWDGÖU
bz[N,BQTBNî
'BCSJLBfSFUJNJ
%XWUSURMHOHULEWQ\OH\|QHWPHNLVWHGLøLQL]GH
GHWD\OÖELUWDVDUÖPUHWLPORMLVWLNYHûDQWL\H
IDDOL\HWOHULQLHQWHJUHRODUDN\|QHWPHQL]LJHUHNWLULU
%LULQûDDWûLUNHWLQLQVDKLSROGXøXûDQWL\HIDDOL\HWOHUL
LOHELUPDNLQHUHWLFLVLQLQVDKLSROGXøXUHWLP
IRQNVL\RQODUÖQDVDKLSROPDQÖ]YHEXIRQNVL\RQODUÖ
SURMHOHULOHELUOLNWHWDNLSHGHELOPHQL]JHUHNOLGLU,)6
(53LOHWHNSODWIRUPGDEXVUHoOHUL\|QHWHELOLUYH
IDEULNDODUÖQÖ]ցUHWHELOLUVLQL]
‡,)63URMH<|QHWLPL
‡,)6&$'(QWHJUDV\RQ
‡,)63'07DVDUÖP<|QHWLPL
‡,)67HNOLI6|]OHûPH<|QHWLPL
‡,)66DWÖQDOPD<|QHWLPL
‡,)63ODQODPD<|QHWLPL
‡,)6hUHWLP<|QHWLPL
‡,)6.DOLWH<|QHWLPL
‡,)6úDQWL\H<|QHWLPL
‡,)66HUYLV%DNÖP<|QHWLPL
‡,)6)LQDQV0XKDVHEH<|QHWLPL
‡,)6ùQVDQ.D\QDNODUÖ%RUGUR<|QHWLPL
‡,)6'RNPDQ<|QHWLPL
www.ifs.com.tr
Hasan Selman
Steve Ballmer Gidiyor mu?
Renkli kişiliği sayesinde olayları her zaman gülünç kılan Steve Ballmer bu
sefer güldürmeyecek gibi.
M
icrosoft CEO olan Steve Ballmer,
pazarlama ve finans konularında
uzman ABD’li bir iş adamı. Tabii
bu onun çeşitli kaynaklardaki tanımı. Bizim
tanıdığımız Steve Ballmer; Bill Gates’in en
yakın arkadaşı ve Microsoft CEO’su olan
son derece renkli bir kişiliğe sahip olan iş
adamı. Ancak ne yazık ki Ballmer şu sıralar
insanları eğlendirebilecek bir durumda
değil. Hissedarların istifa et çağrıları ve
Microsoft’un çeşitli pazarlarda aldığı ağır
hezimetler, Ballmer’ın başını bir hayli
ağrıtıyor.
Steve Ballmer, dahiliğini hayatın her
alanına yaymış olan ve Microsoft’u
dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden
biri haline getiren Bill Gates’ten devraldığı
koltuğun hakkını ne yazık ki kendisinden
beklenildiği gibi veremedi. Aslına bakılırsa
Ballmer yönetimindeki Microsoft çok da
36
haziran’11
başarısız bir şirket değil ancak Bill Gates’in
hatasızca sürdürdüğü mükemmelliyetçilik
stratejisi üzerine Ballmer’ın birkaç pazarda
yenilgiye uğraması, başta hissedarların ve
birkaç yöneticinin memnuniyetsizliklerini
yüksek sesle dile getirmesine sebep oldu.
Peki Ballmer yönetimindeki Microsoft
gerçekten başarısız mı, Bill Gates’in bu
konudaki görüşü nedir gibi akıllarda soru
işareti yaratan sorulara ve daha fazlasına
yanıt bulmak gerekiyordu. Üstelik Ballmer
ansızın istifa ederse bunun için geç kalmış
olabilirdik.
Bir geçmişi olduğuna eminiz ancak
Ballmer’dan memnuniyetsizlikle ilgili
ilk gerçek bulgu 7 Ekim 2010’da CNN
Money’nin araştırma sonuçlarıyla ortaya
atıldı. Windows 7’nin başarısıyla rahat
bir nefes alan Steve Ballmer ve ekibi, CNN
Money’nin 1000 Microsoft çalışanıyla
yaptığı gizli araştırmanın sonuçlarının
açıklanmasıyla yıkıldı. Yapılan gizli
araştırmaya göre, çalışanlardan yarısı
Ballmer’ın performansından memnun
ve geleceğe umutlu bakıyor. Diğer yarısı
ise Ballmer döneminin “karanlık çağ”
olduğunu düşünüyor.
Çift dikiş Ballmer
2000 yılında Bill Gates’ten koltuğu
devralan Ballmer’ın 11 yıllık görev
süresine bakıldığında ilginç bir çift dikiş
durumuyla karşılaşıyor. Örneklemek
gerekirse; Windows Vista gelmiş geçmiş
en kötü Microsoft işletim sistemi ve Vista
Microsoft’a hatrı sayılır bir pazar payına
mal oldu. Ancak hemen arkasından
gelen Windows 7, Windows XP’nin
tahtına oynayabilecek kadar başarılı bir
sistemiydi ve kısa sürede gelmiş geçmiş
en çok satan Microsoft işletim sistemi
olmayı başardı. Windows 7 ile Vista’nın
kaybettirdiklerini kısa sürede geri alan
Microsoft, Internet Explorer konusunda
da bir tarayıcının gerçekleştirebileceği
en başarısız yükseliş grafiğine tanık oldu.
Öyle ki bir dönem %90’da olan Internet
Explorer’ın pazar payı şu an %60’larda. Bu
IE’nin hala pazarın lideri olduğu gerçeğini
değiştirmez ancak pazar payında 4 yıldır
hiç artış kaydedilmediği göz önünde
bulundurulduğunda, Firefox ya da Chrome
tarafından yakında geçilmesi olası. Sonuçta
hazıra dağ dayanmıyor, IE’nin pazar payı
da artmadığı sürece bir gün bitecek.
Ancak Microsoft bu ihtimale karşı da
gelmiş geçmiş en iyi Internet Explorer’ı
geliştirerek az da olsa tarayıcı pazarında
da pay kazandı. Ancak Vista – Windows 7
örneğinde olduğu gibi Microsoft tarayıcı
pazarında kaybettiklerini geri alamadı.
Bir şekilde yine köprüyü geçmeyi
başaran Microsoft’un mobil pazarda
durumu düzeltmesi gerekiyordu. Apple
ile Google, iOS ve Android ile hem mobil
işletim sistemi hem de akıllı telefon
pazarında rekabetin başını çekiyorlardı.
Microsoft ise o sıralar Windows Mobile’ı
iyileştirme çalışmaları yapıyordu. Tabii o
sıralar Windows Mobile’ı hatırlamak bile
istemeyeceklerinden habersizlerdi.
Hem pazara geç giren hem de oldukça
başarısız bir mobil işletim sistemi
geliştiren Microsoft, köklü geçmişinin
sağladığı güçlü bağlantılarını kullanarak
birçok akıllı telefon üreticisiyle Windows
Mobile’lı cihazlar üretmeleri yönünde
anlaşmalar yaptı. Ancak Windows Mobile
o kadar kötüydü ki, her zaman pazarın
en dibinde kaldı. Ballmer bir şeyler
yapması gerektiğini biliyordu ancak ne
yapması gerektiğini tam olarak bilmediği
belliydi. Ve birden yine o ilham geldi ve
bu hatanın ikinci dikişi olarak Windows
Phone 7 çalışmalarına Start verildi. Tüm
bu çift dikişleri baz aldığımızda, Steve
Ballmer’ın ilham meleğinin Bill Gates
olabileceği aklımıza geliyor. Hali hazırda
Microsoft Yönetim Kurulu Başkanı olan Bill
Gates’in arkadaşı Ballmer’ı zor durumdan
kurtarmak için ona yardım etmekten
çekinmeyeceği aşikar.
Ballmer’ın Microsoft’u mobil
pazarda
Microsoft işletim sistemi pazarında olduğu
gibi mobil pazara da fazla rahat bir şekilde
ürünler sundu. Ancak Alice bu sefer
harikalar diyarında değildi, burası Google
ve Apple gibi son derece güçlü iki firmanın
cephesi olan mobil pazardı.
Ballmer CEO koltuğuna oturduktan 2 yıl
sonra Microsoft Windows Mobile 2002
ile mobil pazara giriş yaptı. İlk başlarda
oldukça ilginç bulunan “WM”, daha sonra
iOS’un karşısında oldukça basit kaldı.
Microsoft Windows Mobile 2003 ile mobil
pazarda etkili olmak istedi ancak bu
işletim sistemini Windows Mobile 2003
Second Edition ile desteklemesine rağmen
istediğini alamadı.
Bir değişime ihtiyaç duyulduğu gün gibi
ortadaydı, Ballmer ve ekibi de durumun
ehemmiyetinin farkındaydı. Beklenen
yenilik Windows Mobile 5.0 ile gelmişti.
WM 5.0, gerek görünüm gerekse de işlem
açısından Windows’un tam anlamıyla
mobil haliydi. Microsoft kısa sürecek
olsa da mobil pazarda rahat bir nefes
aldı ve ardından Windows Mobile 6.0’ı
geliştirdi. Apple her yıl yeni bir iPhone
satışa sunmasaydı ve Android dünyanın
her yanına yayılmasaydı Windows Mobile
6.0 ve ardından gelen Windows Mobile
6.5 başarılı olabilirdi. Microsoft yine
de bir süre WM 6.5 ile mobil pazarda
yer almaya devam etti. Yenilgi oldukça
ağır olmuştu ve mobil pazar tabletlerin
yükselişine doğru ilerliyordu. Ayrıca
gelişim hem kurumsal hem de son kullanıcı
tarafında gerçekleşiyordu, Microsoft bunu
kaçıramazdı!
Takvimler 25 Mart 2010’u gösterdiğinde
Steve Ballmer iş ortaklarıyla birlikte MIX
10 konferansında Windows Phone 7’yi
tanıttı. Tanıtımdan önce söylentiler vardı
ancak geçmiş tecrübelere dayanarak
kimse Microsoft’un iyi bir mobil işletim
sstemi geliştirebileceğine inanmıyordu.
Ancak yanıldılar ve Microsoft mobil işletim
pazarına yeni bir soluk getirmeyi başardı.
Microsoft’un her mobil girişiminde bir
aksaklık olduğundan Windows Phone
7’de sorunsuz olarak satışa sunulamadı.
Microsoft yeni mobil işletim sistemi
Windows Phone 7’yi resmii olarak
tanıtımdan yaklaşık 1 sene sonra satışa
sundu. Bu yaklaşık 1 yıllık süreçte; iki yeni
Android sürümü ve yeni iPhone 4 mobil
pazarı feth etmişti bile.
Windows Phone 7 satışa çıktığında
Microsoft, Windows Mobile’ın büyük
bir başarısızlık olduğunu ve bir nesili
kaçırdıklarını itiraf etti. Bunun yanı sıra
haziran’11
37
38
haziran’11
Mobile’ı hatırlamak istemediklerini açıkca
belli edercesine, Windows Mobile’ın
uygulamalarının dahi Windows Phone 7’de
çalışmadığını, bu mobil işletim sistemi için
yeni bir uygulama marketi yaratacaklarını
açıkladılar. Microsoft’un mobil pazardaki
azimi takdire şayandı ancak bu Ballmer’ın
yine bir çift dikiş vakasına imza attığı ve
firmanın tablet akımını kaçırdığı gerçeğini
değiştirmedi. Tablet pazarında çift çekirdek
kilometre taşı aşılmışken hala Windows
Phone 7’li tabletin ortalarda olmaması
Microsoft neyi bekliyor tartışmalarını
ayyuka çıkarmıştı. Meğer Microsoft, Nokia
ile anlaşmak için gün sayıyormuş.
Şubat ayında eski Microsoft yöneticisi
Stephen Elop Nokia CEO’su olarak
Ballmer’la el sıkıştı. Böylece yeni küresel
mobil ekosistem üzerine ilk imzalar
atılmış oldu. Microsoft’un eski üst düzey
yöneticisi, Nokia’nın şimdiki CEO’su
Stephen Elop, çalışanlara gönderdiği
kurum içi e-postada “Yanan bir platformun
üzerinde duruyoruz.” demişti. Nokia’nın
artık tüketicinin isteklerini karşılayamayan
mobil işletim sistemi Symbian öteden beri
sorun olmaya devam ediyordu. Microsoft’la
MeeGo üzerine çalışan Nokia, Stephen Elop
ile birlikte Microsoft saflarına iyice yaklaştı
ve beklenen gerçekleşti. Yanan platformdan
atlayan Stephen Elop (dolayısıyla Nokia)
Microsoft ile gerçekleştirdiği stratejik
ortaklık kapsamında sadece güvendiği
donanım gücünü Windows Phone
ile birleştirmeyecek. Nokia’nın akıllı
telefonları Microsoft Phone ile işletilecek
bunun yanı sıra arama desteği için
Microsoft’un arama motoru Bing’den
reklam ve tanıtım himzetlerini adCenter
sağlayacak. Yine Microsoft’un oyun
konsolu Xbox, anlık mesajlaşma sistemi
Live ve Office uygulamaları için de mobil
içerik geliştirecek ve bu hizmetlerden
yararlanabilecek. Nokia’nın içerik marketi
de Windows Market Place’le entegre halde
çalışacak.
Bundan sonra Microsoft’un mobil pazarda
sırtının yere geleceğini sanmıyoruz.
Ancak bu mevcut duruma katkı sağlar mı
bilinmez.
Bill Gates her zaman Ballmer’ın
arkasında
Paul Allen ve Bill Gates binbir güçlükle
Microsoft’u kurup ardından onu 30
kişilik bir şirkete çevirdikten sonra Gates,
Ballmer’ın da kendilerine katılması
gerektiğine kanaat getirdi. Ancak Paul
Allen Ballmer’a kendisinden çok daha
az hisse verilmesini şart koştu. Tabii
ki Gates Ballmer’ı çok sevdiği için ona
da Paul Allen’ın ki kadar olmasa da
fazla hisse verdi. Paul Allen bu nedenle
Microsoft’u terk etti ve Ballmer ile Gates
milyarları birlikte kucakladı. Geldiği ilk gün
sorunların mimarı olan Ballmer, Microsoft
kariyeri boyunca daha çok durumda suçlu
ilan edildi. Microsoft’un akıllı telefonları
Kin One ve Kin Two’nun bin taneden az
satılması üzerine fatura Ballmer’a kesildi.
Microsoft Yönetim Kurulu, Steve Ballmer’ın
670 bin dolar maaşının üzerine alacağı
%200’lük primi %100’e düşürdü. Ballmer
bu kesintinin ardından 2010 yılındaki
çalışmaları için 1 milyon 340 bin Dolar aldı.
Microsoft Yönetim Kurulu’nun başında
olan Bill Gates’in onayıyla verilen bu maaş
kesintisi kararının göz boyamak için olduğu
bir süre konuşulduktan sonra bu olay
unutuldu. Ancak yine bir süredir Ballmer’a
karşı memnuniyetsizlik sesleri yükselmeye
başlamıştı. Son olarak Microsoft’un büyük
hissedarlarından biri olan Greenlight
Capital’in Başkanı David Einhorn, Steve
Ballmer’a istifa et çağrısı yaparak fitili
ateşledi.
Herkes tüm Microsoft’un Ballmer’ın
gitmesini istediğini düşünürken,
başkanlığını Bill Gates’in yaptığı Microsoft
Yönetim Kurulu Steve Ballmer’a sahip
çıktı. Einhorn’un Ballmer aleyhine yaptığı
yorumları kınayan yönetim kurulu, Steve
Ballmer’ı destekliyor. Zaten firmanın en
yetkili ağızı olan Bill Gates, hali hazırda
Microsoft patronu olarak görevde. Yani
Ballmer’a gitmesini söyleyebilecek tek
kişi kendisi. Bu da Ballmer’ın kendi
isteğiyle olmadığı sürece Microsoft’tan
ayrılmayacağının garantisi niteliğinde.
haziran’11
39
Doküman
Yönetimi 2011
Hasan Selman
İş süreçlerinin mihenk taşlarından dokümanı işlevsel kılmak şirketlerin
elinde. Dokümanın içerik bakımından değerli ve işlevsel olması çok
önemlidir ancak, doğru şekilde yönetilmez ve kullanılmazsa efektif
olamaz.
40
haziran’11
haziran’11
41
İ
ş dünyasının değişen yapısı,
bilgiyi şirketlerin en değerli
hazinesi atfetti. Eskiden
hissenin ya da paranın kuralları belirlediği
profesyonel dünyada, artık bilginin daha
doğrusu işlevsel bilginin şirketleri güçlü
kıldığı aşikar. Bilginin işlevselliği içeriğiyle
bir nebze bağlantılı olsa da, bilgiyi tam
anlamıyla işlevsel kılan kullanma ve
yönetim şeklidir. Bu da benden daha yaşlı
olan iş dünyasının eski dostu doküman
yönetimini devreye sokuyor; bilginin
doküman haline getirilmesi ve dökümanın
yaşam döngüsü.
1980’li yıllarda yani teknolojinin insanlığın
hayatını tamamiyle değiştirmeye başladığı
yıllarda ortaya çıkan doküman yönetimi,
şirket içerik yönetim sistemlerinin en
eskilerinden. Aslına bakılırsa, şirket
içerik yönetim sistemlerinin tümü,
doküman yönetimi üzerine kurulmuş
süreçlerden oluşur. Ancak doğal olarak
doküman yönetiminin ilk başlarda
kapsadığı süreçler bu kadar geniş değildi.
O dönemde şirketlerin amacı kağıt
belgelerini yönetebilmek için bir yönetim
sistemi geliştirmekti. Geliştirilen çeşitli
sistemler; kağıt doküman, fotoğraf ve iş
süreçleriyle alakalı diğer baskı türlerini
kapsıyordu. Sanallaşma akımının ardından
elektronik belge kullanmaya başlayan
şirketler, doküman yönetiminin tüm belge
ve dosyaların bilgisayarlarda kopyalarının
oluşturulup bir dosya sisteminde
saklanması sürecine dönüşmesini
sağladılar.
Sanallaşan şirketlerle birlikte
dökümanların sanallaşması da yaygınlaştı.
Değişen iş yapma şekillerine ayak
uyduran doküman yönetim sistemleri,
bu dönemde kağıt da olduğu kadar
işlevsel olamadı. Çünkü kullanılan
sistemler sadece belirli dosya tiplerini
tanımlayabiliyor, farklı dosya türlerini
tanımlayan sistemler ise oldukça sınırlı
türdeki dosya formatını destekliyordu.
Dosya formatları konusunda yeterlilikten
uzak olan doküman yönetim sistemleri,
elektronik dokümanların iş süreçleriyle
birebir ilişkilendirildiği dönemde şirketler
tarafından doküman görüntülüme
sistemleri olarak adlandırıldı. Şirketlerin
bu hareketinin sebebi ise, mevcut
sistemlerin esas işlevlerinin sanal dosya
formatlarını kayıt etme ile geri getirme
olduğunu ve bu sistemlerin dökümanın
iş süreçlerinde kullanılmasında pek de
rol oynamadığı kanaatine varmalarıydı.
Bu oldukça doğru bir düşünceydi ve bu
sayede doküman yönetimi iş dünyasının
ona her zaman gebe kalacağı role büründü.
Artık geliştirilen doküman yönetim
sistemleri; faks ve formları kaydedebiliyor,
dökümanların kopyalarını sanal olarak
depolayabiliyor ve tüm bu dokümanları
güvenlik ve hızlı geri getirme işlemleri
için havuza aktarabiliyordu. Son haliyle
iş süreçlerinin vazgeçilmezi halini alan
doküman yönetim sistemleri, iş dünyasının
tüm yeniliklerine karşı cevap verebilen
bir yapıya bürünmüştü. Buna ağ sistemi
de dahil. Ağ ile etkileşimli çalışan ve her
türlü dosya tipini yönetebilen ilk doküman
sistemleri; ortak çalışma araçlarını,
güvenlik ve denetleme sistemlerini
de içinde barındırıyordu. Doküman
yönetiminin ağ ile etkileşimli çalışabilmesi,
sistemi günümüze kadar uzanan yeni bir
yola soktu.
Ancak şimdi doküman yönetimini çok daha
büyük gelişmeler bekliyor. IT’yi baştan
sona etkileyen bulut, tabii ki doküman
yönetimini de boş geçmiyor. Bulut ile
maliyet ve hız konusunda çağ atlamaya
hazırlanan doküman yönetimi, bulut ve
mobil sistemler flörtünde de yer alacak.
Günümüz iş süreçlerinde
doküman yönetimi
Doküman yönetiminin çıktığı yeni yolun
şimdiki durağı olan günümüzde; kağıt iş
süreçlerinden tamamen soyutlanmaya
çalışılıyor. 90’ların teknolojisi faksın
en nihayetinde yaygınlığını yitirmesi
ve dijital imzanın yaygınlaşması, ofis
yazılımlarının yanı sıra kağıtsız ofis
kavramına bir adım daha yaklaşılmasına
olanak tanıyan etmenlerden. Ancak bunlar
doküman yönetiminin kaderini değiştiren
çok büyük gelişmeler. Günümüzde
doküman yönetimine mercek tutarken,
son kullanıcılardan şirketlere kadar
herkesin alışkanlıklarına bakmamız
gerekiyor. Çünkü doküman yönetimi, insan
hayatını değiştiren bir olgu olmayı çoktan
başardı. Buna en iyi örnek; bilgisayarında
Word belgelerini, PDF dökümanlarını,
PowerPoint sunumlarını veya Excel
tablolarını saklayan ve istenildiğinde tekrar
geri getiren son kullanıcılar dahi, bir nevi
doküman yönetim sistemi oluşturmuş
oluyor. Aslına bakılırsa kişisel doküman
yönetimiyle kurumsal doküman yönetimini
birbirinden ayrıcan gözle görülür en büyük
etmen dökümanların boyutları.
İşin kurumsal yüzüne baktığımızda ise,
doküman yönetiminin iş süreçlerinde
tepeden tırnağa rol oynadığını görüyoruz.
Belgelerde yer alan bilgileri tüm şirket
için yönetilebilir hale getiren doküman
yönetimini modüllerini ayırmamız
gerekirse; belge tanıma, belge yönetimi
için gerekli entegrasyon, kağıttan dijitale
–tarayıcı aracılığıyla- dokümanların
sanallaştırma, dijital dökümanların
takibi amacıyla indeksleme ve depolama,
depolama alanından geri getirilme ve
dokümanın iş süreçlerindeki yaşam
döngüsünün güvenlik ve denetimle birlikte
sürdürülmesi şeklinde örnek bir taslak
oluşturabiliriz.
Dijital dokümanların şirketler için önemi
aşikar. Bununla doğru orantılı olarak
şirketler için dijital doküman sistemlerinin
de önemi çok büyük. Bu nedenle şirketlerin
doküman yönetimini bütün gerekli iş
süreçlerinde doğru biçimde kullanmaları
gerekiyor. Doküman yönetim sisteminde
çevrelenen iş sürecine yönelik kullanım
modülleri günümüzde sıkça kullanılan bir
yöntem.
Günümüzde doküman yönetiminin esasları
arasında kendine yer edinen “izin”, söz
konusu dokümana kimlerin erişip, kimlerin
erişemeyeceğini ve hangi kullanıcıların
kimlerle ortak çalışabileceğini belirleyen
bir sistem.
Günümüzde doküman yönetim
sistemlerinin birçok popüler bileşeni
var. Şirketlerin iş yapma şekillerine göre
görülebilecek değişiklikleri gözardı
ettiğimizde; eklenen ve çıkarılan belgelerin
denetlenip, gerektiğinde eski sürümlerin
geri getirilmesi ve çalışmaya en güncel
sürüm üzerinden devam edilmesini
sağlayan “sürümlendirme ile şablon” ve
tam metin aramasıyla dosyaların ve/veya
klasörlerin bulunmasını sağlayan “arama”
da yukarıda saydığımız bileşenlerin yanı
sıra şirketler tarafından sıkça kullanılan
doküman yönetimi bileşenlerinden.
Tüm bunların yanı sıra doküman
sistemlerinin belki de en kilit
bileşenlerinden biri olan “yayımlama”,
şirketin doküman sisteminin somut bir
göstergesi niteliğinde. Yayımlanan belge bir
sonuç niteliğinde olduğundan, yayımlama
bileşeni tarafından; izin, sürümlendirme ve
şablon gibi başka bileşenlerin işlemlerine
de tabi tutulur. Bu işlemler sayesinde
doküman, izini olmayan kişiler tarafından
ulaşamaz ve formatında herhangi bir
değişiklik yapılamaz hale gelir.
Doküman yönetimini şirketin hafızasını
düzenleyen bir sistem olarak tanımlamak
yanlış olmaz herhalde . Çünkü doküman
yönetimi esnasında yaşanacak bir problem
nedeniyle yitirilen belge/bilgi, şirkette
tam anlamıyla bir hafıza kaybına yol
açar. Sonuç olarak şirketin hafızasını; iş
süreçlerinden biriken belge ve bilgiler
oluşturur. O halde şirketlerde verimlilik
sağlamak için, tıpkı her birimizin yaptığı
gibi bilgilerimizi kontrol altına almalı yani
onları yönetmeliyiz.
Bazı bilgilerin değeri anlıktır ve her zaman
elinizin altında durmaları gereksizdir.
Bunlar e-postalar ve faturalar olarak
örneklenebilir. Ancak şirket stratejisi ve
finansal bilgiler gibi belgeler her zaman
ihtiyaç duyulacak kadar önemlidirler.
Günümüz doküman yönetimi sistemleri
şirketlere, bu ayrımı yapılandırılmış ve
yapılandırılmamış dokümanlar olarak
sunuyor. Yapılandırılmış dokümanlar
Basılı belgeler; yangın,
deprem, çalınma gibi önlem
alınamayacak unsurlara
karşı korumasızdır.
şirket faaliyetlerin bütününe etki ederler
ve devamlı kullanılırlar. Yapılandırılmamış
veriler daha önemsiz dokümanlardır. Bu
tür dokumanlar rutin süreçlerde iş akışını
sağlarlar ve kısa sürede silinirler.
Yapılan araştırmalara göre şirket
dokümanların %75’inin yapılandırılmamış
bilgiler oluşturuyor. Bu bulgudan yola
çıkarak doküman yönetiminin karmaşayı
düzene sokma gibi bir alt göreve sahip
olduğu kanısına ulaşabiliriz. Sistematik
ve düzenli bir şekilde yönetilen
yapılandırılmamış bilgiler, çalışanların
zamandan tasarruf etmelerine ve asıl
işlerine odaklanmalarına olanak tanır.
Doküman yönetimi; sarmaşığın
tohumu
İş yapma şekilleri teknolojinin sunduğu
yenilikler doğrultusunda sürekli olarak
değişime uğruyor. Bu sürekli değişim
döngüsünde bazı iş yapma şekilleri
iş dünyasındaki etkinliğini korumayı
başarıyor. Bu direnci mümkün kılan
yegane etmen ise iş yapma şeklinin, iş
dünyasının değişen ihtiyaçlarına cevap
verebilecek şekilde yenilenmesi. Bu da
ancak ve ancak servis sağlayıcılarının yeni
teknolojileri sistemlerine dahil etmeleriyle
haziran’11
43
mümkün olabilir. Hatırlayacağınız gibi
yazımızın başında doküman yönetiminin;
yeni teknolojilerin beraberinde getirdiği
yeni ihtiyaçlara cevap verebilecek şekilde
sürekli olarak geliştirildiğine değinmiştik.
Bu gelişme, doküman yönetimini 80’lerden
günümüze, iş süreçlerinin vazgeçilmez
öğelerinden biri haline getirdi.
Bilginin kağıt üzerinde muhafaza
edilebildiği bir iş çevresinde,
depolanabilecek ve geri getirilebilecek
bilginin belirli bir sınırı vardır.
Ancak ofis yazılımları dökümanı
dijitalleştirerek bu sınırı ortadan
kaldırıyor. Bu sınırın kalkması, şirketleri
daha geniş bir yelpazeyi kapsayan
çözümler bulmaya yöneltti. Sonuçta iş
dünyasında, sınırın sonunda başarının
anahtarının konumlandığı tecrübeyle
sabit. Günümüzde dokümanların dijital
kopyalarını ya da dijital dökümanları
saklamada ve takip etmekte kullanılan
bir dizi yazılımdan oluşan sistemler yani
doküman yönetim sistemleri, iş akışının
mihenk taşlarından.
Sanallaşma akımının önce tökezlettiği,
ardından ise hiç olmadığı kadar ivme
kazandırdığı doküman yönetimi, çok
daha verimli bir ofis ortamının temelini
oluşturuyor. Doküman yönetimini iş
süreçlerini başarılı bir şekilde entegre eden
şirketler; dijital varlık yönetimi, doküman
44
haziran’11
Doküman yönetimi, çok daha
verimli bir ofis ortamının
temelini oluşturuyor.
görüntüleme, iş akışı sistemleri, ERP ve
kayıt yönetimi sistemlerini de iş süreçlerini
dahil etme imkanına kavuşuyorlar.
Kağıtsız ofise doğru
Son 10 yıllık dönemde doküman yönetimi
denildiğinde akla ilk olarak kağıtsız
ofis olgusu geliyor. Kimileri doküman
sistemlerinin kağıdı bitirdiğini iddia
ediyor. Kağıt kullanımını azaltarak ya da
tamamen ortadan kaldırarak ne kadar kar
ettiklerini anlatan şirketler de cabası. Bazı
yöneticiler, “kağıtsız ofislere” doğru nasıl
ilerlediklerini anlattı. Önümüzdeki dönem
hayatımızın ne kadar kağıtsızlaştığını daha
net göreceğimiz söylendi. Bu arada kağıttan
vazgeçemeyeceğimizi söyleyenler de oldu.
Dijital çağın gerekliliklerinden olan
sanallaşmanın iş süreçlerindeki iz düşümü
olacağı düşünülen kağıtsız ofis, aslında son
derece iddialı bir isime sahip. Çünkü kağıdı
iş süreçlerinden tamamen silmek birçok
yönden imkansıza yakın. Tabii ki kağıtsız
ofis çözümlerine başvuran şirketler
dosya raflarıyla dolu olmuyorlar ancak
kağıdı mutlaka kullanmak durumunda
kalıyorlar. Kağıdın ofis ortamında yaygın
olarak kullanım sebeplerine dair 3 temel
etmen üzerinde durmakta fayda var. İlk
olarak çalışanlar kağıdı, yeni teknolojilerin
yetersiz kaldığı durumlarda sıkça
kullanıyorlar. İkinci olarak ise; elektronik
dökümanların kullanıma elverişsiz olduğu
durumlarda kağıt kullanımına gidiliyor.
Son olarak da, dijital doküman üzerinden
bir metni anlamanın, kağıt üzerinde
okuyup anlamaktan çok daha zor olduğu
gerçeği var . Ayrıca birden fazla dokümanla
çalışılmak durumunda olunduğunda da
kağıt devreye giriyor.
Hala resmii belgelerde kağıda ihtiyaç
duyuluyor ancak; mobil internet ile mobil
cihazların yaygınlaşması, Google’ın Docs
ile dokümanları değiştirebilme özelliği
sunması ve uzaktan yönetilebilir web
destekli yazıcılar gibi yenilikler, kağıdın
iş süreçlerindeki rolünü olabildiğince
azaltıyor. Birçok firmanın kurumsal
kullanım odaklı tablet geliştirdiğini de göz
önünde bulundurduğumuzda, geleceğin
tercihinin dijital doküman olacağı ortada.
Organize iş süreçleri
Kurumsal kaynak planlama, tedarik
zinciri yönetimi, müşteri ilişkileri
yönetimi ve finans uygulamaları gibi
bütünleşik sistemlerde oluşturulan,
Nil Bağdan
HP Türkiye Yazılım Ülke Müdürü
Mobil internet ve bilgisayarların yaygınlaşmasıyla basılı kopyalar
azalmaktadır. Ancak, özellikle resmi belgeler için kâğıt önemini
korumaktadır. Kurumların basılı ve dijital belgeleri etkili
yönetmesi, güncellemesi ve organize etmesi gerekmektedir.
HP olarak kurumların yazdırma ve görüntüleme altyapısını
optimize ediyor; özel doküman yönetimi ürünleri, yazılımları ve
danışmanlığı sağlıyoruz. Böylece kurumlar verimliliği artırıyor,
iş geliştirme faaliyetlerini hızlandırıyor ve BT maliyetlerini
azaltıyor. Çağrı merkezlerine sorunlu başvuruların ve idari
hataların azalmasıyla müşteri memnuniyeti de artıyor.
Doküman yönetimi çözümlerimizi şu başlıklarda toplayabiliriz:
Yazdırma/kopyalama altyapı yönetimi, içerik/ belge yönetimi,
çıktı yönetimi, fotoğraf görüntüleme yazılımı, mobil yazdırma
çözümleri. Doküman yönetiminde yazılım otomasyonundan
yararlanan kurumlar belgelerini yazdırmak, bilgisayara veya
web sitesine yüklemek, güncellemek ve yönetmekte hız
kazanıyor.
HP Toplam Yazdırma Yönetimi, özel bir donanım ile kullanıcı
adı ve şifresi gibi gizli bilgileri saklıyor ve kimlik doğrulamayı
basitleştiriyor. İçerik/ belge yönetiminde ise basılı ve dijital
belgelerinizi güncelliyorsunuz. HP olarak çözüm ortaklarımızla
üçüncü taraf uygulamalarını da destekliyoruz. Çıktı yönetimi
ile yazıcı, faks, e-posta ve web ortamları arasında dosyalara
erişmenizi kolaylaştırıyoruz. Doküman yönetimini mobil
yazdırma ve fotoğraf görüntüleme ile tamamlıyoruz.
Mobil internetle birlikte belgelere online erişmeye ve web
bağlantılı yazıcılarla yazdırmaya başladık. Google, belgeleri
internet üzerinden Google sunucularına yüklemenizi ve
bilgisayarınıza indirmeden veya bir ofis yazılımı kullanmadan
çalışmanızı sağladı. Bu da sektörün ilk gerçek zamanlı internet
belge yönetimi çözümlerinden biri oldu. E-kitaplar ve internet
portalları yaygınlaştıkça işletmeler de kendi altyapılarını
kurmak yerine, bulut bilişim üzerinden yazılım ve altyapı
kiralamaya başladı.
Biz de Karma Çözümlerimiz ile hem geleneksel veri
merkezlerini hem de buluta açılmış web sistemlerini
işlenen ve saklanan kurumsal bilgiler
yapılandırılmış bilgi kümelerine girerken;
ortak çalışma gruplarınca oluşturulup
işlenen ve saklanan e-posta mesajları,
notlar ve dokümanlar gibi bilgiler de
yapılandırılmamış bilgi kümelerini
meydana getiriyor.
Faks, yazışma, form, rapor, prezentasyon
gibi ofis yazılımlarının çıktılarını da
içeren bu çeşit bilgi kümelerinin bir
bölümü elektronik olarak saklanırken,
bir kısmı da kağıt üzerinde depolanıyor.
Dağınık ve kendini tekrarlayacak şekilde
destekliyoruz. Ancak, gelecek dijital belgelerin geleceği
olacaktır. Bugün PTT, Kayıtlı Elektronik Posta uygulaması
ile e-tebligat uygulamasını başlatmaktadır. Öte yandan,
gizli bilgilerini kiralık bulut yapılarına aktarmak istemeyen
firmalar da mevcuttur. Kamu kuruluşları ile bankalar buna
birer örnektir. HP gelişmiş network güvenliği çözümleriyle
dünyanın en güvenli bulut altyapısını sağlamaktadır. Gelecekte
tabletler, akıllı cep telefonları ve katlanabilir ekranlar basılı
belgelerin yerini alacaktır. “Bulut medyanın” ve e-belgelerin
yaygınlaşmasıyla belge yönetimi de değişecektir.
IDC raporlarına göre bulut bilişim geleneksel BT’den 5 kat hızlı
büyümektedir. Bu da 2014 yılında 55,5 milyar dolarlık bir pazar
anlamına gelmektedir. Bulut doküman yönetimi önümüzdeki
20 yıla damgasını vuracak ve KOBİ’ler BT çözümlerine daha
fazla talep gösterecektir. Bulut doküman yönetimi için Palm
akıllı telefon şirketini satın alarak webOS mobil işletim
sistemini bünyemize kattık. webOS tabanlı bulut uygulamaları
ile global kablosuz internet ekosistemi kuracağız. Doküman
yönetimini kurumsal firmaların sabit veri merkezleri olmaktan
çıkarıp mobil cihazlarla yazdırma ve e-yazıcı desteği ile buluta
taşıyacağız.
biriken yapılandırılmamış bilgi kümeleri,
büyük oranda geçerliliğini yitirmiş ve
güncel olmayan bilgiler de barındırıyor.
Çalışanların aradıkları bilgiye erişmesi,
bilgi kümesi büyüdükçe zorlaşırken, iş
süreçleri için gereken sentezlerin de kısa
sürede ve kolayca hazırlanması imkansız
hale geliyor. Doküman yönetiminin önemi
de tam olarak bu noktada belirginleşiyor;
öncelikle yapılandırılmamış bilgilerin ve
dokümanların birden fazla kişi tarafından
kullanımına olanak tanıyan elektronik bir
ortamda, tek noktadan ve kolay erişilebilir
biçimde kullanılmasını sağlayan sistem,
şirket içi iletişim ortamında bilginin en
etkin kullanımına imkan sunarak verimli
bir ofis meydana getirmeyi hedefliyor.
Ortak çalışmalarda kullanılan her türlü
dokümanın kolay bulunması, kolayca
güncellenmesi ve hızla erişilip paylaşılması
amacıyla tercih edilen doküman yönetimi,
ana iş uygulamaları ile entegre ediliyor ve
yapılandırılmış bilgi kümelerinin devreye
girdiği bu noktadan itibaren bilgi statik bir
birikmenin ötesine geçerek, sistemde akan
süreçlere dönüşüyor. Doküman yönetim
haziran’11
45
sistemlerinin ehemmiyeti hali hazırda
çok büyük ancak gelecekte iş süreçlerinin
hızlandırılması için bu sistemlerinin
tercih edilmesinde artık ve değişiklik
görülmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Şirkete fil hafızası kazandırmak
Hiç yaşadığınız olayları ne kadar süre
aklınızda tuttuğunuzu düşündünüz ya
da fark ettiniz mi? Hangi olayları kısa bir
süre sonra unutuyorsunuz, hangilerini bir
ömür boyunca hatırlayacaksınız ve neden?
Aslında ben de bu soruların cevabını
doküman yönetimini incelemeden önce
hiç düşünmemiştim ancak cevap oldukça
basit; günlük rutin olaylar bir süre sonra
hafızanızdan siliniyor ve sizi etkilemiş
ve ileride ihtiyacınıza yarayabilecek
olan bilgiler depolanıyor. Yani özetle
beyniniz yaşadıklarınızı tıpkı doküman
yönetiminde olduğu gibi; yapılandırılmış
ve yapılandırılmamış olarak ayırıyor. Şayet
bu özelliği bilinçli olarak kullanırsanız
kendinize fil hafızası edinebilirsiniz.
Öte yandan bunu doküman yönetimiyle
şirketinize uygularsanız, şirketinize fil
hafızası edinebilirsiniz.
Doküman yönetimiyle önemli bilgilerin
defalarca organize bir biçimde
kullanılmasını sağlayan ve gereksiz
46
haziran’11
bilgilerin birikmesine fırsat vermeyen bir
otomasyon oluşturduğunuzda, belki de
dünyadaki en muhteşem olgulardan bir
tanesi olan insan beyninin mantığının bir
bölümünü de olsa şirketinize kazandırmış
olursunuz. Biz buna şirket hafızası diyoruz.
Fil hafızası kazandırdığınız şirket,
elektronik dokümanların yetki sahibi
herkes tarafından kolayca erişebilir,
değiştirilebilir ve denetlenebilir hale
gelmesini de sağlar. Bu da değişiklik
yapılan belgeyle ilgili tüm kişilerin durumu
denetlemesi ve değişikliğe göre pozisyon
almasına olanak tanır. Özetlemek gerekirse,
bir bütünlük diğer bir deyişe tek yumruk
olma durumu ortaya çıkar.
Kağıtsız ofisin olgusunun birçok avantajı
bulunuyor ve teknolojinin gelişimi de
önümüzdeki dönemlerde şirketlerin
çoğunun kağıtsız ofisi şirket geleneği haline
getireceğini gösteriyor. Ancak ne yazık ki
kağıtsız ofisin çok önemli bir özelliğinden
hiç bahsedilmiyor. Basılı belgeler; yangın,
deprem, çalınma gibi önlem alınamayacak
unsurlara karşı korumasızdır. Yıllarca
şirketler bu tehlikeyi bilerek ve hiçbir şey
yapamayarak dokümanlarını muhafaza
ettiler. Ancak artık, doküman yönetimiyle
yani dolayısıyla kağıtsız ofis ile
bahsettiğimiz önem alınamaz durumlara
karşılık; basılı dokümanların elektronik
ortama aktarılması, arşivlenmesi,
yedeklenmesi ve başka bilgisayarlara
aktarılabilmesi mümkün. Bunun yanı
sıra doküman yönetimini tercih etmeyen
şirketlerin sıklıkla yaşadığı belgelerin giriş
ve çıkışları, doküman yönetimiyle birlikte
tarih oluyor. Bu şekilde iş akışına katkıda
bulunan raporlama destekli bir belge giriş
çıkış sistemi elde ediliyor.
Birçok yetenekli kilit çalışanın neden
tam verimle çalışamadığı yıllardır
tartışılıyor. Bu konu doküman yönetimine
kadar uzanıyor aslında. Birçok teferruat
işle uğraşmak durumunda kalan
çalışanlar, asıl odaklanmaları gereken işe
odaklanamıyorlar. Doküman yönetimiyle,
çalışanlara verimli ve ortak çalışma zemini
hazırlayarak, asıl odaklanmaları gereken
işlere ağırlık vermelerine olanak tanımak
mümkün. Doküman yönetiminin neden
tercih edilmesi gerektiğine değindik. Şimdi
sıra doküman yönetiminin “kısa vadede”
şirkete getirilerine göz atalım. Fil hafızası
kazandırılan şirkette şüphesiz ki kurumsal
içeriğin kalitesi artar. Bunun yanı sıra
elektronik belgenin basılı belgeye nazaran
daha az maliyetli olması, bir tasarruf
meydana getirir. Kolay bir şekilde yönetilen
belgelerin ve gereksiz bilgi birikiminin
Gülçin Uysal
Xerox Türkiye Hizmetler ve SAO Satış Direktörü
Doküman yönetim sistemleri kurum içindeki dokümanların
yönetilmesi, yönlendirilmesi, adaptasyonu ve paylaşımını
sağlayan sistemlerdir. Bu sistemlerle dokümanın tüm yaşam
döngüsü yani bir dokümanın yaratılmasından imhasına kadar
geçen tüm süreç yönetilir.
Belge ve dokümanların elde edilmesi, saklanması ve
istendiğinde tekrar kullanılması ciddi bir zaman ve emek
kaybına yol açmaktadır. Elektronik ortamda doküman yönetimi
kavramı, bu zaman ve emek kaybını en aza indirmektedir.
Kurumların tüm içeriği yönetmeleri, bilgilerin güvenilir bir
yapıda saklanması, bilgilere gerek duyulduğunda hızlı ve kolay
erişim sağlanmasının yanında, tanımlanmış iş akış süreçleri
ile işlem sürecinin son derece kısalmasını ve hızlanmasını
sağlar. Dolayısıyla kurumlar, üretkenliklerini ve müşteri
memnuniyetlerini artırabilirler.
Xerox’un dış kaynak kullanım hizmetleri, bir dokümanın
yaratılmasından imhasına kadar geçen tüm süreç yönetimini
sağlayan hizmetlerdir. Dokümanların sınıflandırılması,
yönetilmesi, müşterilere gönderilen her tür basılı ya da
elektronik dokümanın üretilmesi ve iletilmesi, müşterilerden
gelen dokümanların işlenmesi firma dokümanlarının dijital
ya da fiziksel ortamda saklanması şirketlerde kullanılan çok
fonksiyonlu ofis cihazlarının bakım ve yönetimine yönelik
çözümleri kapsamaktadır.
Bilgi ve doküman yönetimi, önümüzdeki süreçte kritik iş
uygulamaları için vazgeçilmez bir hal alarak ,süreçlerin
iyileştirilmesi, müşteri memnuniyetinin artırılmasında kritik
rol oynayacaktır. Bilgi ve doküman yönetimi müşterinin sesi
ile başlayan, gerektiğinde baskı veya e-doküman ile sonlanan
süreç içerisinde yer alarak, bu süreçler arası entegrasyon için
de anahtar rol oynayacaktır.
önüne geçilmesi de cabası. Bakıldığında
tüm bunlar, işlevsel bir ofis yaratıyor.
Doküman yönetimi ve bulut
Bulut tüm dünya tarafından benimsenmeye
başlandı. Eşi az görülür cinsten bir büyüme
grafiği sergileyen bulutun 2014 yılında
yaklaşık 60 milyar Dolar’lık bir Pazar
yaratacak. 2010 yılında –şirket bazındabulut; şirketlerin bu bilgi işlem şeklini tam
olarak kavramadan gezindiği deneysel
evreden ibaretken, günümüzde kritik
olmayan iş yüklerinin buluta taşınmaya
başlanması, hatta kimi şirketlerin kritik
verilerinde de buluttan yararlanmak
istemeleri, doküman yönetimiyle bulutun
yollarını kesiştiriyor. Yazımızın başında
belirttiğimiz gibi doküman yönetimi daha
önce birçok değişime maruz kalarak
günümüze kadar gelmeyi başardı.
Doküman yönetimi, önümüzdeki dönemlerde de iş süreçlerini
hızlandırmak ve asıl işine odaklanarak verimliliğini artırmak
isteyen şirketler tarafından talep edilmeye devam edecektir.
Yaptığımız satın almalarla doküman yönetiminde sunduğumuz
hizmetlerin sayısını artırırken, bu hizmetlerin niteliğini de
artırıyoruz. Müşterimizden gelen talep üzerine yerel bir iş
ortağıyla geliştirdiğimiz mikro ödeme çözümlerimiz, bir
çok üniversitede kullanılmaya başlandı. Mobil uygulamalar
ve entegrasyon konusunda da yeni çözüm ve yaklaşımlar
içinde olacağız. Müşterilerimizden gelen geri dönüşlere göre
hizmetlerimizi geliştiriyor ve yeniliyoruz. Bu anlamda, pazarın
ihtiyaçlarını karşılayacak ve pazarın hacminin gelişmesini
sağlayacak yeniliklerimiz olacak.
Uzmanların görüşü ise bulutla doküman
yönetiminin bir araya gelmesinden yeni
bir değişimin ortaya çıkacağı yönünde. Bu
değişim de diğerleri gibi IT sektöründe
temel yeniliklere yol açacak. Bulut ve
doküman yönetimi gibi iş süreçlerine
muhteşem katkıda bulunan iki teknolojinin
kısmen bir araya gelmesi, her ölçekten
şirketin IT çözümlerine olan talebini
artıracak. Belki de bu iki teknolojinin
birlikteliği, bir arka oda etkinliği olmaktan
çıkmaya başlayan IT’ye, gereken önemin ve
titizliğin gösterilmesini sağlayacak. Ancak
sadece doküman yönetimi ve bulut bir
araya gelmiyor. Günümüz IT sektörünün
iki çok önemli olan bu teknolojilerinin
yanına, bir de mobil devinim ekleniyor.
Hali hazırda bir teknolojiler birleşmesi
olan bulutun, doküman yönetimi ve mobil
teknolojilerle birleşmesiyle, doküman
yönetimi sabit durumundan sıyrılarak, her
yerden her an kullanılabilir bir hal alacak.
Bu konuda en büyük atılımlardan birini
yapan HP. Zaten bir yerde bulut geçiyorsa
aklımıza gelen ilk firma HP oluyor çünkü
sizin de bildiğiniz gibi teknolojiye “bulut”
ismini koyan kişi eski HP CEO’su Mark
Hurd. HP, Mark Hurd’ün buluta verdiği
önemi devam ettirerek, geçtiğimiz yıl çok
büyük bir planın parçası olarak Palm’i
satın alarak WebOS gibi yetenekli bir
mobil işletim sistemine sahip oldu. HP bu
hamlesiyle; bulutu, doküman yönetimini
ve WebOS tabanlı bulut uygulamalarını
bir araya getirmeyi planlıyor. Bunun yanı
sıra firmanın geçtiğimiz dönemde satışa
sunduğu e-yazıcılar da bu devrimin bir
parçası niteliğinde. HP tüm bu yatırımları
ve geliştirmeleriyle, global bir ekosistem
oluşturmayı hedefliyor.
haziran’11
47
Hasan Selman
BİMSA’nın Amiral Gemileri;
Pratis.Net ve HR-Web
Bilgi teknolojileri pazarının köklü
firmalarından BİMSA, Pratis.Net ve HR-Web
çözümleriyle iddialı.
D
ijital çağın getirilerine ayak uyduran iş süreçleri, her geçen gün bilgi teknolojilerine daha da gebe hale geliyorlar. Bilgi teknolojilerini iş süreçlerine dahil eden şirketler; zamandan ve maliyetten tasarruf etmenin yanı sıra, başarı oranlarına gözle görülür katkılarda bulunuyorlar. 35 yıldır şirketlere bilgi teknolojileri sunan BİMSA, Pratis.Net ve HR-Web çözümleriyle oldukça iddialı. Bimsa Pratis.Net Danışmanı Serkan Yurtseven
ve Bimsa Hr-Web Danışmanı Bayram Güven ile, Bimsa’nın amiral
gemileri Pratis.Net ve HR-Web ve firmanın gelecek planları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Türkiye’deki ilk “SAP Danışmanlık Destek Merkezi” olarak 1995 yılından bu yana bu alanda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.
Kısaca BİMSA’yı tanıyabilir miyiz?
Serkan Yurtseven: Bimsa, 35 yıllık deneyimiyle Türkiye’nin önde gelen bilgi teknolojisi şirketlerinden biri. Orta ve büyük ölçekli şirketlerin; uygulama ve iş danışmanlığından özel uygulamalara, işletimden teknik hizmetlere, donanımdan yazılıma kadar tüm
bilişim ihtiyaçlarını karşılamak üzere faaliyet gösteriyoruz. Ayrıca
HR-WEB ve Pratis.Net çözümünüzle ilgili bilgi verebilir
misiniz?
S.Y.: Pratis.Net, en basit tanımıyla bir e-satınalma platformu. Web
tabanlı bu platformda alıcı ve tedarikçileri biraraya getirerek sanal
bir pazar oluşturuyoruz. Sistem üzerinde yaklaşık 6.500 referanslı tedarikçi bulunuyor. Çözüm sayesinde müşteriler, tek noktadan
48
haziran’11
Müşterilerinize hangi ürünleri/hizmetleri sunuyorsunuz?
Bayram Güven: Ana iş odaklarımız arasında SAP çözümlerine ilişkin uygulama danışmanlığı, bilişim teknolojileri altyapı çözümleri,
bilgi güvenliği hizmetleri ve donanım / yazılım çözümleri bulunuyor. Bunun yanı sıra ‘Kurumsal Çözümler’ başlığı altında Pratis.Net
Elektronik Satınalma Platformu ile Hr-Web İK ve Bordro Yönetimi
çözümleri sunuyoruz.
tedarikçilere ulaşıp, pazarlık yapıyor ve onlardan açık ya da kapalı
şekilde teklif toplayarak en uygun maliyetli satınalmayı gerçekleştiriyorlar. Bunun yanı sıra alıcı firmalar kendi ihtiyaçlarını katalog
haline getirip uzun vadeli satınalma anlaşmaları da yapabiliyorlar.
Tedarikçiler ile olan iletişim, yazışma, teklif ve ihale süreci tamamen elektronik ortamda yürütülüyor. Böylece hem süreç verimliliği hem de yeni ürün ve hizmetlere kolay erişim sağlanıyor. Ayrıca
sistem üzerinde hızlı bir şekilde raporlama yapmak da mümkün.
Pratis.Net’in amacı; en doğru malzeme ve hizmeti, en uygun maliyetle, en doğru tedarikçiden sağlamak. Böylelikle şirketler, satın alırken kazanıyor ve toplam karlılıklarını artırıyorlar. Bugüne kadar
Pratis.Net platformu üzerinde 1 milyar Amerikan Dolarını aşan ihale gerçekleştirdik. Kullanımı da son derece kolay olan bu sistem
hakkında daha fazla bilgi almak için www.pratis.net adresi ziyaret
edilebilir.
B.G.: HR-Web de tıpkı Pratis.Net gibi Bimsa’nın geliştirdiği kurumsal bir çözüm, bir İnsan Kaynakları ve Bordro Yönetimi çözümü.
Uygulamayı lisanslayarak veya web tabanlı kullanmak mümkün.
HR-Web; İK, bordro ve portal modüllerinden oluşuyor. Müşteriler
ihtiyaçlarına uygun modülleri seçebiliyorlar. Sistem sayesinde İK
ve Bordro yönetimine ilişkin tüm süreçler tek bir kanaldan etkin
bir şekilde yürütülüyor. İK modülü altında eğitim, performans ve
kariyer, başvuru takip ve işçi sağlığı – iş güvenliği başlıkları bulunuyor. Bordro modülü ise aylık tahakkuk işlemleri ve izin takip yönetiminden oluşuyor. Yeni geliştirilen portal sayesinde ise çalışanlar yetki dahilinde ihtiyaç duydukları bilgilere ulaşabiliyor ve iş akış formlarını sistem üzerinden yürütebiliyorlar.
Uygulama, hatırlatma ve uyarı türündeki e-postalar sayesinde yönetici ve çalışanlar arasında iletişim kuruyor. Ayrıca dinamik sorgulama özelliği sayesinde kullanıcılar kendilerine özel raporları dizayn edebiliyorlar. Sistem üzerinde geniş güvenlik önlemleri tanımlı. Farklı sektör ve müşteri isteklerine hitap eden yapısıyla, uygulamanın 1 gün içerisinde devreye alınmasını sağlayabiliyoruz.
www.hrweb.com.tr adresimizin yanı sıra www.hr-web.com.tr/forum adresinde yer alan bir forumumuz bulunuyor. Herkesin kullanımına açık bir sosyal ağ şeklinde tasarlanan bu forum sayesinde
internet kullanıcıları, İK’ya ilişkin her türlü soruya Bimsa’nın uzman İK kadrosu sayesinde yanıt bulabilecek ve görüşlerini interaktif bir şekilde paylaşabilecek.
Önümüzdeki dönemde pazarda yaşanacağını
öngördüğünüz değişimleri bizimle paylaşır mısınız?
B.G. : İnternetin her ortama girmesiyle, önümüzdeki dönemde web
tabanlı uygulamaların sayısı artacak. Kullanıcılar lisans ve işletim
maliyetlerine katlanmaksızın web ve ana sistemler üzerindeki uygulamaları kullanacaklar. Bir SaaS çözümü olarak HR-Web’in bu özelliği ile pazar payını artıracağını öngörüyor ve bu yönde yatırımlar gerçekleştiriyoruz.
S.Y. : 2000’li yılların başından beri elektronik satınalmanın şirketlerdeki kullanım oranı hızla artıyor. İşletmeler iş süreçlerinde teknolojinin sağladığı faydalardan uzak kalmak istemiyor. Önümüzdeki dönemde e-satınalmanın ülkemizdeki firmalarda daha yaygın
şekilde kullanılacağını düşünmekteyiz. Rekabetin her sektörde bu
kadar yoğun olması satınalma tarafında alırken kazanmanın önemini giderek arttırmakta. Hızlı ve doğru bilgiye kolay erişim sayesinde doğru kararlar alınabiliyor. Biz de yaptığımız geliştirmelerle bu süreci satınalma tarafında daha da yaygınlaştırmayı hedefliyoruz.
Önümüzdeki dönemde siz pazara ne gibi yenilikler
sunacaksınız?
B.G. : HR-Web, 7 senedir web platformunda başarısını ispat etmiş,
etkili bir ürün. Önümüzdeki dönemde farklı satış ve eğitim modelleri ile pazardaki etkinliğimizi artırmayı hedefliyoruz. Özellikle uzak mesafelerdeki kullanıcılarımız için eğitim ve destek olanaklarını çeşitlendiriyoruz. Yeni geliştirmelerimiz ile uygulamamızın,
farklı talep ve yöntemlere yönelik esnekliğini artıracağız.
S.Y. : Pratis.Net olarak kurulduğumuzdan bu yana ihtiyaçları ve talepleri günün koşullarında değerlendirerek sisteme adapte etmekteyiz. Halihazırda bu işe atanmış olan bir yazılım ekibimiz bulunuyor. Gelişimimiz açısından sisteme katılan her firma bizim için ayrı bir değer oluşturuyor. Çok farklı sektörlerden müşterilerimiz olduğu için farklı iş yapış şekillerine yönelik tecrübelerimiz var. Satınalmaya özgü tüm ihtiyaçları sisteme adapte ediyoruz. Bu günden güne gelişen ve yeniden şekillenen bir süreç. Örnek olarak yeni e-pazarlık yöntemleri, jenerik kataloglar, RFI (request for information) modülü şu an üzerinde çalıştığımız yeni fonksiyonlarımızdan bazıları.
haziran’11
49
Hasan Selman
Teknoloji Dünyasına
Damgasını Vuran Yatırımlar
Kimi teknolojiler pazarları, kimileri ise dünyayı değiştirir.
Satın almalar da öyle…
H
atırlayacağınız gibi geçtiğimiz
haftalarda; Google ve
Facebook’un Skype’ı satın almak
için birbirleriyle çekiştiği söylentileri
gündemdeydi. Ancak hiç kimsenin
beklemediği bir şey oldu ve Microsoft ve
Skype ortak düzenledikleri konferans
ile satın alma konusunda iki firmanın
anlaşmaya vardığını tüm dünyaya
duyurdular.
Microsoft, Skype’ı satın almak için tamı
tamına 8.5 milyar Dolar ödeyerek Google
ve Facebook’un geri çekilmesini sağladı.
Kimileri Microsoft’un bu satın alma için
aşırı para ödediğini savunuyor ancak
Skype’ın anlık iletişim pazarının çok büyük
50
haziran’11
bir bölümüne sahip olması ve teklif veren
firmaların da bu pazarda büyük pay sahibi
olmaları, Skype’ı olduğundan çok daha
fazla değerli hale getiriyor. Skype tıpkı
bir yap-boz parçası gibi aslında; Google,
Microsoft ve Facebook’un yap-bozlarını
tamamlamaları için ihtiyaç duydukları
parça. Microsoft, Skype’ı astronomik
rakama satın alarak, yap-bozunu
tamamladı yani anlık iletişim pazarının
kralı oldu.
Bu satın alma teknoloji dünyasının en
önemli pazarlarından biri olan anlık
iletişim pazarının dengelerini tamamen
değiştirdi. Bu satın alma gerçekleştikten
sonra aklımıza geçmişte yaşanan;
pazarları hatta ve hatta teknoloji
dünyasını bütünüyle değiştiren satın
almalar geldi. Ancak satın almaların her
zaman iyi etkiler yaptığını söylemek
zor. Kimi satın almalar firma için büyük
sıkıntılar yaratırken, pazarların gelişimini
önleyen satın almalara dahi rastlamak
mümkün. Teknoloji dünyasına damga
vuran yatırımlara mercek tutarken, biz de
yalnızca iyi etki yapanlara değinmedik.
Dosyamızda adını ilerleyen sayfalarda
öğreneceğiniz, firmanın teknoloji
dünyasının kralı olmasını engelleyen bir
yatırım dahi mevcut. Daha fazla Spoiler
vermeden, teknoloji tarihini şekillendiren
acı tatlı yatırımlara geçmekte fayda var.
86-DOS >> Microsoft
Yeni dünyaya hoşgeldiniz
Zaman: 27 Temmuz, 1981
Fiyat: 75 Bin Dolar
Bu tarz bir konu yapıp da başlangıcı
Microsoft’un tam anlamıyla dünyayı
değiştirmesini sağlayan 86-DOS
satın almasıyla yapmamak olmazdı.
İlginçtir ki dosyamızdaki tüm satın
almalar içinde en efektifi olan
86-DOS satın alması, diğer yandan
da en uygun fiyata yapılan anlaşma niteliğinde. O dönem henüz
Apple’la çalışmaya başlamamış olan Microsoft, büyümek için
değişik stratejiler geliştiriyordu. Buna IBM’e olmayan bir işletim
sistemi lisanslamak da dahildi. Bill Gates IBM ile anlaşmaya
vardıktan sonra; Paul Allen’ın daha önce yalnızca kulaktan
dolma bilgilere sahip olduğu DOS’u (Disk Operating System)
satın almak için Seattle Computer Products’ın (SCP) kapısını
çaldılar. 27 Temmuz’da 75 bin Dolar karşılığında SCP’den satın
alınan DOS, değiştirilerek MS-DOS haline getirildi ve zilyon
tane IBM bilgisayarıyla tüm dünyaya ulaştırıldı. Bu satın alma
sayesinde Bill Gates dünyanın en zengin insanı, Microsoft ise
işletim sistemi pazarında tekel olmayı başardı. Microsoft MSDOS sayesinde kasasına milyarlar götürürken, 1985 yılında SCP
satın almaya itiraz etti ve usül dışı bazı şeyler olduğunu iddia etti.
SCP’nin iddiasını tam olarak bilmiyoruz çünkü asla açıklanmadı.
Ancak iddia oldukça güçlü olmalı çünkü Microsoft SCP’nin
davadan vazgeçmesi için 1986’da 925 bin Dolar ödemeyi kabul
etti.
Compaq >> HP
Fiorina’nın çeyrek trilyon
Dolar’lık hatası
Zaman: 3 Mayıs, 2002
Fiyat: 25 Milyar Dolar
Hep başarı hikayelerine yer verecek
değiliz ya: 1999 – 2005 yılları
arasında HP’nın CEO koltuğunda
oturan “kısmen başarılı iş kadını
Carly Fiorina”, milyarlarca Dolar
kaybetmiş, hisse senetleri
tabanda sürünen ve pazardan
silinmek üzere olan Compaq’a HP tarihindeki en büyük satın
alma tekliflerinden birini vererek tarihe geçti. Bizce Compaq
hissedarları Compaq’a 25 milyar Dolar’lık satın alma anlaşması
götürülmesi talimatını veren HP’nin dönem CEO’su Carly
Fiorina’ya hala dua ediyorlardır. HP’nin bu olaydan aldığı yaraları
şu şekilde sıralayabiliriz; bu satın almada harcadığı fazladan
24 milyar Dolar ve HP İş ve Baskı departmanlarının gelişiminin
yavaşlaması. HP bugün bu pazarlarda lider olamadığı için
Fiorina’nın kulaklarını çınlatması gerekiyor.
IBM PC Departmanı >>
Lenovo
Bir çağın bitişi
Zaman: 8 Aralık, 2005
Fiyat: Açıklanmadı
IBM yıllarca Think bilgisayar
ailesiyle son kullanıcı pazarına
bilgisayarlar sundu. ThinkPad
dizüstü ve ThinkCentre masaüstü
bilgisayarlarıyla yarı gönüllü
olarak PC pazarındaki varlığını
sürdüren IBM, Lenovo’nun onlara
teklif getirdiği gün anlaşmayı hiç yokuşa sürmeden el sıkışma
merasimine geçilmesini sağladı. IBM bu satın almayla yıllardır PC
pazarında hiçbir ürünle yer almazken, Lenovo ise PC pazarının
en büyük üreticilerinden biri haline geldi. Alan memnun satan
memnun deyişi bu satın almayı özetlemek için birebir.
NeXT >> Apple
Eve hoşgeldin Steve…
Zaman: 7 Şubat, 1997
Fiyat: 404 Milyon Dolar
Apple’dan kovulan Steve Jobs,
kurucu hisselerinin bir bölümünü
satarak milyar Dolar’lara sahip
olmuştu. Kendi kurduğu şirketten
kovulan Jobs, intikamını almak
için, NeXT’i kurarak bu şirketin
fayanslarına dahi milyon Dolar
harcadı. Ancak zaman içerisinde işler Apple için de Next için de
iyi gitmemeye başladı. Apple’ın NeXT’i satın alması, Steve Jobs’ın
Apple’a dönmesiyle aynı anlamı taşıyor. Steve Jobs gençliğinin
en deli dolu ve kibirli zamanlarında Apple’dan kovulmuş
olmanın verdiği intikam duygusuyla, NeXT’e milyarlarca Dolar
yatırım yaptı. NeXT dünyadaki çok az firmanın sahip olduğu
milyar Dolar’lık –hiç kullanmadığı- üretim tesislerine ve Uzak
Doğu’dan özel olarak getirilen bir sanatçının dizayn ettiği birkaç
milyon Dolar’lık merdivenlere sahip olan oldukça şık ancak
işlevsellikten uzak bilgisayarlar üreten bir firmaydı. Şans bu
ya; Apple hisseleri düşüyordu, satılmayan ürünler depolardan
taşıyordu ve hissedarlar kurtarıcı bir CEO’ya ihtiyaçları olduğunu
düşünüyorlardı. Steve Jobs teklif önüne geldiğinde, NeXT’in
satın almasını da şart koşmuştu. Bu satın almayı Apple’ın
NeXT’i satın alması olarak değerlendirmemek gerekiyor çünkü
NeXT’in satın alınması Apple’a pek de yarar sağlamadı. Bu satın
almayı Apple’ın Steve Jobs’ı geri kazanması olarak görmeliyiz.
Bu yatırımı ana hatlarıyla, 42 yaşındaki bir adamın Apple’a üst
düzey yönetici olarak katılması olarak özetleyebiliriz. Söz konusu
404 milyon Dolar kimine göre fazla gelebilir ancak bahsettiğimiz
kişi Steve Jobs. Sonuçta bu adam iPhone’u icat etti. Bu da en az
Microsoft’un DOS’u kadar hayatlarımızı değiştirmedi mi?..
haziran’11
51
Android Inc. >> Google
Web’in devi teknolojinin
titanı oluyor
Hotmail >> Microsoft
Ne dilediğinize dikkat edin
Zaman: 31 Aralık, 1997
Fiyat: 500 Milyon Dolar
Zaman: 17 Ağustos, 2005
Fiyat: Açıklanmadı
Bir dönem arama motoruyla internet
dünyasının devi olarak lanse edilen
Google, son yıllardaki yatırımlarıyla
yeni yeni pazarlara girdi. Ancak
Google’ın büyüme stratejisi,
diğer birçok şirketin aksine aşırı
mükemmelliyetçi, o nedenle firma
eşine az rastlanır bir başarı grafiği yakaladı. Yeni yatırımlar
yaparken mevcut işlerini de geliştiren Google, şu an internetin
olmazsa olmazı ve kopyalanamazı konumunda. Ancak artık
yalnızca internet denildiğinde akıllara gelmiyor. Dünyanın en
popüler mobil işletim sisteminin altında da Google’ın imzası
bulunuyor. Android’i açıklanmayan bir fiyatla satın alan Google, 5
yıl içerisinde mobil işletim sistemi pazarının lideri oldu. Dünyanın
en çok kullanılan ve en çok kayıtlı kullanıcıya sahip olan mobil
işletim sistemi olan Android, tablet akımıyla da gücüne güç
katmaya devam ediyor. Dünyanın en büyük teknoloji firmalarının
Android’i seçmesi de cabası. Ayrıca Google’ın şubat ayında
ortaya attığı iddiaya göre her gün 350 bin Android’li cihaz aktif
ediliyor. Kurulduğu günden bu yana girdiği her işte başarılı olmak
gibi “muhteşem” bir adet edinen Google ne kadar başarılı olursa,
Microsoft’un da bir o kadar hata yaptığını görüyoruz.
ATI >> AMD
PC = AMD
Zaman: 24 Temmuz, 2006
Fiyat: 4.3 Milyar Dolar
ATI ile Nvidia, Intel ile AMD. PC donanımlarında iki en önemli
öğe olan işlemci ve grafik kartı pazarının liderlerinin yolu, ATI
ile AMD’nin el sıkışmasıyla hiç olmadığı kadar farklı bir şekilde
kesişti. Intel ile Nvidia’nın, ATI ile
de AMD’nin yıllardır birbirlerine
destek vermeleri normaldi ancak
AMD’nin ATI’yi satın alması, firmayı
tam anlamıyla bir dev haline
getirdi. Bu hamle, Nvidia’nın 3dfx’i
satın almasından çok daha fazla
yankı buldu. AMD, ATI’yi satın
almasına rağmen uzun bir süre
isim değişikliğine gitmedi ve grafik
ürünlerini ATI markasıyla sattı. Ancak
geçtiğimiz yıldan itibaren ATI markası
tarihe gömüldü ve AMD grafik ürünlerinde de kullanılan marka
oldu.
AMD şu an PC pazarını şekillendirme gücüne sahip ve CPU
– GPU kombinasyonlarıyla rakiplerini zor durumda bırakıyor.
Firmanın son bombası Fusion, söylediklerimizi destekler cinsten.
52
haziran’11
Dünyanın en ünlü teknoloji
şirketlerinden olan Microsoft, gerek
kurumsal gerekse son kullanıcı
tarafında yıllardır önemli rolünü
sürdürüyor. Genellikle pazarın açık
ara çoğunluğuna sahip olmak için
çeşitli satın almalar yapan Microsoft,
hali hazırda anlık iletişim pazarının lideri. Ancak Microsoft,
tıpkı Internet Explorer’da olduğu gibi, bu pazarda da başarısız
olsa bile, payı ne kadar düşerse düşsün, rakiplerinin kendisine
yetişemeyeceği bir konumda olmak istiyor. Bu da 8.5 milyar
Dolar’lık Skype satın almasını açıklıyor. Microsoft’un anlık
iletişim macerasının başlangıcı ise Hotmail satın almasına
dayanıyor. Şimdiki adıyla Windows Live Hotmail, dünyanın
en büyük e-posta ve anlık iletişim servisi. Milyarlarca insan
tarafından kullanılan bu ücretsiz e-posta ve anlık iletişim servisi,
Microsoft’a iyi kazandırsa da, firmanın son kullanıcı tarafında
geleceğini tehlikeye sokuyor. Çünkü bu ücretsiz e-posta servisi,
firmanın Google ve Amazon gibi bulut konusunda bir profil
edinmesini engelliyor. Ancak bu satın almanın Microsoft’a
sadece kötü etkiler yaptığını söylemek haksızlık olur. Skype,
Hotmail, Windows Live Messenger; bu üçlüye sahip olan bir
firmaya kim başarısız diyebilir ki?
Lotus Development
Corporation >> IBM
5 yıllık saltanat
Zaman: Temmuz 1995
Fiyat: 3.5 Milyar Dolar
90’ların başında artık standart bir
teknoloji firmasından ziyade, dünyayı
değiştirmeye, iyileştirmeye çalışan
bir şirket profilini benimseyen IBM,
son kullanıcıdan ziyade kurumsal
ve kamusal alanlara yoğunlaşmaya
başladı. 90’larda oldukça iyi bir ivme
kazanan Lotus Development Corporation, geliştirdiği Lotus Notes
e-posta istemcisiyle e-posta pazarını tekeline almıştı. 1995’te
Lotus, Notes’un tam 100 milyona yakın lisanslı kullanıcıya
sahip olduğunu açıklamasıyla IBM harekete geçti. O dönem
hükümet çalışanları ve büyük ölçekli firmalar tarafından tercih
edilen Lotus Notes’un gücünü isteyen IBM, Lotus Development
Corporation’ı 3.5 milyar Dolar karşılığında satın aldı. 3 yıl da IBM
markası altında altın dönemini yaşayan Lotus Notes’un 1998’de
açıklanan lisanslı kullanıcı sayısı 145 milyon. Lotus Notes hala
geliştirilmesine rağmen, 2000’lerin başında Microsoft Outlook
tarafından ağır bir yenilgiye uğratıldı.
Melih Bilgin
Toshiba Türkiye’de Büyümeye
Devam Ediyor
D
ünyanın en büyük PC üreticilerinden olan Toshiba, Türkiye’de
de oldukça başarılı bir performans sergiliyor. Toshiba yeni ürünlerini oldukça çabuk bir şekilde Türkiye’ye getirerek, Türk kullanıcıların en son teknolojilere olabildiğince çabuk kavuşmalarına olanak tanıyor. Tüm teknoloji dünyası için dönüm noktası niteliğinde olan bu dönemde;
Toshiba’nın Türkiye’ye bakış açısıyla, yeni
dönem planlarıyla ve firmanın yeni ürünleriyle ilgili Toshiba Türkiye, Ortadoğu, EMEA, Afrika Satış Yöneticisi Burçin Sezgen ile
keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Toshiba için 2010 yılı nasıl geçti?
2010 yılında 240 bin adet PC satmıştık.
2009 yılında ise bu rakam 210 bin civarındaydı. Yani satış adedi olarak baktığımızda
bir büyüme kaydettik. Tabii büyürken kullanıcılara son teknolojileri sunmak için de
çalışıyoruz. Kullanıcı; güvenilirliği, tasarımı, kaliteyi ve performansı bir arada bekli54
haziran’11
yor. Performans olarak baktığımızda işlemci, HDD ve RAM gibi bileşenler öne çıkıyor.
Bunu zaten tüm markalar sağlamak zorunda. Performansın yanında en az onun kadar önemli güvenilirlik ve tasarım kriterleri var. Biz bu kriterlerde bir numaralı markayız. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada. Geçen sene R700 serimizle güvenilirlik ve taşınabilirlik konusunda iddialı olarak pazara girmiştik. Bu sene de R800 serimizle bunu devam ettirmek istiyoruz. 13.3
inç modelimiz magnezyum kasaya sahip ve
kırılma, bükülme gibi durumlara karşı çok
dayanıklı. Diğer modellerimizde kullandığımız reçine kasa ise plastikten daha dayanıklı ve %40 daha ince. Bu da hafifliği beraberinde getiriyor.
Toshiba 2011 yılında pazarda hangi ürünlerle yer alacak?
Eskiden taşınabilirlik, hafiflik sadece kurumsal müşterilerin istediği özelliklerdi. Açıkçası bu ürünlerin fiyatları sebebiyle sadece kurumsal müşteriler satın alabiliyor-
du. Ancak bu yıl biz bu kurumsal modelleri
son kullanıcılara getiriyoruz. Yani son kullanıcı ürünlerimizi çoğaltıyoruz. Bu sene giriş seviyesinde C serisi Satellite, 3D özelliğini orta seviyeyi getiren L serisi modellerimiz var. L serisinde HDMI 1.4 arayüzü üzerinden 3D televizyon üzerinde 3D içerikleri oynatmak mümkün. En üst seviyede ise
Qosmio ürünlerimiz mevcut. Qosmio aliesi
kendi başına bir ürün ailesi ve bizim amiral
gemisi modellerimiz. 17.3, 15.6 ve 13.3 inçlik modellerimiz olacak ve gözlüksüz 3D özelliğini ilk sunan marka olacağız. Gözlüksüz 3D özelliği 17.3 inçlik modelimizde yer
alacak.
13.3 inç modellerde ise taşınabilirlik ve pil
ömrü ön plana çıkayor. Burada R830 modelimiz mevcut. Oldukça hafif ve dayanıklı
bir kasaya sahip ve 14 saate kadar pil ömrü
sunuyor. Bu da demek oluyor ki şarj aletini
yanınıza almanıza gerek yok. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde, yolda çok zaman geçirdiğimizi düşünürsek, 14 saat bize
Toshiba, Türkiye’de
ataklarına devam ediyor.
Firma yakın zamanda 3D
destekli cihazlarıyla ve
tabletleriyle pazardaki
ağırlığını artırmayı planlıyor.
Toshiba 3D konusunda nasıl bir yol
haritası izleyecek?
Bu yıl CES fuarında; hem televizyon hem de
notebook tarafında gözlüksüz 3D’li ürünlerimizi tanıttık. Rakiplerimiz bu teknolojiyi geleceğin teknolojisi, bir sonraki jenerasyon olarak nitelendirirken biz bugünün
teknolojisi olarak nitelendirdik ve bu ürünleri piyasaya sunduk.
Gözlüksüz 3D özelliğini 17.3 inçlik Qosmio modelimizle sunuyoruz. Bu ürün haziran
sonunda Türk tüketicisiyle buluşacak. Ayrıca içerik sorununu ortadan kaldırmak adına bu üründe 2D-3D dönüşüm özelliğine
de yer verdik. Böylece 3D oyun ve film keyfi yaşamak mümkün olacak. Bunun yanında en son işlemci modelleri ve en üst seviye grafik kartlarıyla üst düzey bir performans sunuyor.
gün boyu yetecek bir süre. Ancak bu ürünlerin uzun pil ömrü ve boyutları kafalarda
düşük voltajlı işlemci mi kullanılıyor şeklinde bir soru işareti yaratabilir. Bu ürünlerde yüksek performanslı işlemciler kullanıyoruz ve hatta harici ekran kartı bile sunuyoruz. Yani bu ürünler performanstan ödün vermeden taşınabilirlik ve uzun pil
ömrü sunuyor.
Toshiba bu yıl pazara yeni bir tablet
sunacak mı?
Tablet pazarı büyüyen bir pazar. Geçtiğimiz
yıl Libretto modeliyle piyasaya girmiştik fakat biz o modeli tablet olarak tanımlamadık. Libretto dokunmatik ekranlı, küçük bir
bilgisayar olarak nitelendirilebilecek bir üründü. Tablet ise akıllı telefonlardan biraz
daha büyük, daha fazla özelliğe sahip fakat
netbook kadar performans sunmayan ürünlerden oluşuyor. Pazarın geneline baktığımızda da Android işletim sisteminin ön
plana çıktığını görüyoruz. 2011’in ikinci yarısında biz de Android’li, Tegra 2 işlemcili ve çift kameralı bir tableti Türkiye pazarına sunacağız.
AC100 modeliniz oldukça farklı bir
ürün. Bir devam ürünü piyasaya sürmeyi
düşünüyor musunuz?
AC100 modelini 2010’da tanıtmış ve ekim
ayı itibariyle Türkiye’de satışa sunmuştuk.
Ancak adet olarak çok büyük miktarlarda getirmedik. Çünkü henüz böyle bir ürüne fazla talep yok. O yüzden biraz niş kaldı fakat kullanıcılardan oldukça iyi tepkiler aldık.
AC100, Tegra işlemciyi ve Android’i klavyeli kasada birleştiren bir üründü. Çok daha hızlı açılan, daha pratik bir modeldi. Ancak ilerleyen dönemde AC100’ün devamını tabletler oluşturacak. Android ve Tegra 2 işlemcili tablet modellerimizle piyasada olacağız.
Peki yeni dönem planlarınızda tablet
- netbook melezi bir ürün var mı?
Bizim ürünlerimizde bağlanabilirlik özellikleri oldukça fazla. Ekstra bir Dock ya da
bağlantı arayüzü kullanan aksesuarlara ihtiyacımız yok. Bu nedenle ekstra bir melez
ürün geliştirme gereği duymuyoruz. Normal bir klavyeyi de USB üzerinden bağlayıp Toshiba tabletinizle kullanabileceksiniz.
haziran’11
55
Erdem Türkoğlu
Türkiye’de İnternet Biraz Flu
Türkiye’nin internet özgürlüğü için kara gün olarak nitelendirilen filtre
tercih günü hiç gelmeyebilir.
H
em kullanıcı sayısı, hem
de çevrimiçi kalma süresi
bakımından dünya sıralamasında
12’inci olan Türkiye, konu Facebook
oluca ise sıralamada 2’nciliğe kadar
yükseliyor. Milli Eğitim Bakanlığı,
Ulaştırma Bakanlığı, Bilgi Teknolojileri
ve İletişim Kurumu ekseninde geliştirilen
projelerle ise bilgisayar kullanım
oranlarının yükseltilmesi için büyük bir
çaba gösteriliyor. Son kullanıcıların yanı
sıra, şirketler bazında da Türkiye’de
internet mega bir sektör olarak yükselişte.
İnternet bağlantısı konusunda ise, Orta
Doğu Ülkeleri’ne altyapı sağlayabilecek
kadar gelişmiş durumundayız. Ancak
devlet eliyle, bilişim teknolojilerindeki
ilerlemenin önü açılmaya çalışılırken,
yapılan düzenlemelerin, özgürlükler
noktasında, bireylerin önünü tıkadığı
algısı genel bir kanı olarak herkesin ortak
56
haziran’11
bilincine yerleşmiş durumda. Peki devlet
kurumları gerçekten internet mecrasındaki
özgürlüğün önüne geçmeye mi çalışıyor,
yoksa konu algılanandan daha mı farklı?
Türkiye’nin internet özgürlüğü
için kara gün olarak nitelendirilen
filtre tercih günü hiç gelmeyecek
mi?
Hem kullanıcı sayısı, hem de çevrimiçi
kalma süresi bakımından dünya
sıralamasında 12’inci olan Türkiye,
konu Facebook oluca ise sıralamada
2’nciliğe kadar yükseliyor. Milli Eğitim
Bakanlığı, Ulaşırma Bakanlığı, Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu ekseninde
geliştirilen projelerle ise bilgisayar
kullanım oranlarının yükseltilmesi
için büyük bir çaba gösteriliyor. Ancak
devlet eliyle, bilişim teknolojilerindeki
ilerlemenin önü açılmaya çalışılırken,
yapılan düzenlemelerin, özgürlükler
noktasında, bireylerin önünü tıkadığı
algısı genel bir kanı olarak herkesin ortak
bilincine yerleşmiş durumda. Peki devlet
kurumları gerçekten internet mecrasındaki
özgürlüğün önüne geçmeye mi çalışıyor,
yoksa konu algılanandan biraz daha mı
farklı?
YouTube’a girmedik, blog yazamadık
Geçtiğimiz yıl, YouTube’a erişim engeli,
internet dünyasındaki en önemli konu
başlığı oldu. Uzun bir süre standart
protokollerle erişmediğimiz video paylaşım
sitesine, DNS değişikliği ya da vekil sunucu
(proxy) yardımıyla girebildik. Yasama
organı, sorunun yargıdaki yanlış kararlar
olduğunu belirtirken bürokrasinin internet
konusundaki özgürlüklerin ne denli önüne
geçtiğini de gözler önüne seriyordu.
Başbakan’a YouTube yasağı hakkında soru
yöneltildiğinde verdiği “Ben giriyorum, siz
de girin” cevabı durumun kısa özeti aslında.
YouTube sorunu, hala nasıl olduğunu
anlayamadığımız süreçlerin ardından
çözüldükten sonra Blogspot’a erişime
engel konması ikinci bir şok yaşattı.
Blogspot.com alan adı üzerinden Süper
Lig maçlarının yayınlanması sebebiyle,
Digiturk başvurusu üzerine, Diyarbakır 5.
Asliye Ceza Mahkemesi, Blogspot.com’a
erişimi engelledi. Buraya kadar olan nokta
belki biraz anlaşılabilir ama bir Google
servisi olan Blogspot’un kapatılması,
Analytics, Maps, Docs gibi diğer Google
servislerine erişimde de problemler
yaşanmasını beraberinde getirdi.
Yasaklı kelimeler
Son bir aydır konuşulan konu ise diğer
engellemelerden biraz daha farklı. Hem
tam olarak anlaşılabilmiş değil, hem de
bardağı taşıran son damla olduğu için
büyük tepki çekti ve çekmeye devam
ediyor. İlk olarak Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı internet sitelerinin
barındırıldığı ‘hosting’ firmalarına,
içinde yasaklı kelimelerin olduğu bir
yazı göndererek, barındırdıkları sitelerin
taratılmasını ve gönderilen yasaklı
kelimeleri barındıran sitelerin host
edilmemesini istedi.
TİB, üç gruba ayrılan yasaklı kelimelerin
ilk iki grubunda bulunan kelimeler ile bir
alan adı verilmemesini tebliğ ediyordu.
Aralarında, “baldız, yasak, haydar” gibi
ilginç kelimlerin bulunduğu son gruptaki
kelimeler için ise içerikten kontrol direktifi
veriliyordu. İşin ilginç tarafı da zaten
burada başlıyordu. Hosting firmaları,
tebliğ yazısını dikkate alarak tarama
yaptıklarında, sadece üçüncü gruptaki
kelimeler yüzünden, aktif sitelerin yüzde
90’ının kapatılması gerektiğini söylüyor.
TİB daha sonra paylaştığı yazıda; “Bu
sözcüklerle ilgili yasaklama söz konusu
olmayıp, yer sağlayıcıların katalog
suçlardan birini işleyen siteleri tespit
etmelerini kolaylaştırmak için sunulmuş
anahtar sözcüklerden ibarettir” açılamasını
yaptı.
Kaynama noktası: filtreleme
Yasaklı kelimelerin yarattığı kafa karışıklığı
çözülmeden son düzenleme kamuoyunun
gündemine oturdu; Filtreleme... “İnternetin
Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar”
başlığı ile sunulan bu uygulama taslağına
göre, internet kullanıcılarına “Aile, Çocuk,
Yurtiçi ve Standart” olmak üzere dört
farklı paket sunulması planlanıyor. Ama
asıl kafa karıştıran nokta 22 Ağustos’tan
itibaren herkesin herkesin bir pakete
dahi olma zorunluluğu. Yani 22 Ağustos
tarihinden itibaren Türkiye’deki her
bir internet kullanıcısı, BTK tarafından
belirlenen 4 filtre paketinden birini seçmek
zorunda. Seçim yapmayacak aboneler, şu
anki kullandığımız şekliyle otomatikman
“standart” pakete dahil olacak.
Temel anlamda, kara listedeki içeriklere
erişmeye engel olmayı amaçlayan
uygulamada bu noktaya kadar bir sıkıntı
yok; infiale neden olan en önemli nokta,
metnin kaleme alınış biçimi. Seçim
yapmayanlar, “internetin şu anki hali olan
standart pakette olacaktır.” Denilirken,
bir alttaki maddede, filtre yasağını
delmeye çalışanlar hakkında yaptırımda
bulunma hakkı saklıdır deniliyor. Çünkü,
biz hala internetin şu anki halinde bazı
sitelere erişmek için DNS ve Proxy
kullanır durumdayız. İşte Taksim’de 20
bin kişinin “İnternetime Dokuma” temalı
yürüyüşünün temeli de hem şeklen, hem
de içerikten kaynaklı bu sakatlık. Yani bu
usul ve esasların anayasal olarak hiçbir
dayanağı yok. BTK ve TİB anayasada
olmayan bir hakla bu düzenlemeyi yapıyor.
Asıl sorun iletişim eksikliği mi?
17 Mayıs’ta İzmir’de düzenlenen Dünya
Telekomünikasyon Günü’nde kafa
karışıtıran kavramlar bir parça çözüldü
denilebilir. İnternet çağında iletişim
halinde olmak son derece basitken, bu
düzenlemeleri yapan kurumların, hem
birbirleriyle, hem de basınla çok iyi iletişim
kuramamış olması sorunun asıl kaynağı
gibi görünüyor.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım
konuşmasında BTK Başkanı Tayfun
İnternet çağında iletişim
halinde olmak son derece
basitken, bu düzenlemeleri
yapan kurumların, hem
birbirleriyle, hem de basınla
çok iyi iletişim kuramamış
olması sorunun asıl kaynağı
gibi görünüyor.
Acarer’e dönerek, Bundan sonra az
denetim, çok düzenleme... Düzenleme
yapmaya çalıştıkça iş karışıyor, insanlar
seninle kafa buluyor.” diyerek yanlış
anlaşıldıklarını vurgulamaya çalıştı. Aynı
gün gazeteciler ve STK temsilcileriyle
yapılan sohbet toplantısında Tayfun
Acarer, filtreleme konusunda geniş
kitlelerin tepkili olduğunu, kamuoyunun
da hemfikir olduğu geniş katılımlı
bir platformda taslağın yeniden ele
alınabileceğini belirterek, sorunun
çözümünden yana olduğu sinyalini verdi.
Günün asıl açıklaması ise Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım’dan geldi. Bu taslağın henüz
yasalaşmadığını, 12 Haziran’da genel
seçimlerden sonra 22 Ağustos’a kadar yeni
hükümet kurulsa dahi, yasama yılının tatil
olması nedeniyle yasalaşmasının yine
mümkün olmadığını belirtti. Yani filtreleme
sisteminin 22 Ağustos’ta hayata geçmesi
teknik olarak mümkün değil. Yıldırım daha
sonra Tayfun Acarer’e, düzenlemenin zaten
22 Ağustos’a yetişmeyeceğini bu süreç
içerisinde İnternet Kurulu’nun tekrar
toplamasının yerinde olacağını tavsiye etti.
haziran’11
57
Hasan Selman
Teknoloji ve Güvenlik
Karşı Karşıya
Bulut bilişimin
etkisini artırması
ve teknolojinin
hızla gelişmesi,
veri güvenliği için
bir avantajken,
diğer yandan da
savunulması
gereken
yeni cepheler
yaratıyor.
58
haziran’11
H
erkes filmleri sever öyle değil
mi? Hayatında film izlememiş ya
da ben film izlemeyi sevmiyorum
şeklinde anlamsız bir genelleme yapan
insan yoktur. Peki “kötü niyetli kişilerin
eline geçmemesi gereken” bir güç
veya obje üzerine kurulu bilim-kurgu
ya da aksiyon filmi izlediniz mi? Şayet
izlemediyseniz pek bir şey kaçırmış
değilsiniz çünkü bu filmi teknoloji
dünyasında günbegün yaşamaktayız.
Bizim filmimizde kötü niyetli kişilerin
eline geçmemesi gereken güç teknoloji.
Kötü niyetli kişiler ise sizlerin de tahmin
ettiği gibi siber korsanlar. Ancak teknoloji
dünyasındaki senaryoda, filmlerde
olmayan bir şey var; kötü niyetli kişiler bu
gücü son derece iyi kullanıyorlar, onların
karşılarında ise güvenlik çözüm ortakları
var. Senaryonun iyiler tarafını oluşturan
çözüm ortakları, şirketleri ve bireyleri
kötülerin saldırılarından korumaya
çalışıyorlar. Ancak çoğu kurum ve kişi siber
güvenliğin önemi hakkında gerekli bilince
sahip değil ve bu da onları kolay hedef
yapıyor. Öte yandan bu durumun çözüm
ortaklarının işini zorlaştırdığı da aşikar.
Trend Micro Kıdemli Tehdit Analisti Rik
Ferguson’ın da dediği gibi: “İnsanlarda
bilinç eksik, şirketler de fazla rahat.”
Özellikle veri kaybı söz konusu olduğunda
kurumlarda bir rahatlık görülüyor. Pek
çok şirket, insan yapısı tehdit içeren
yazılımlardan dolayı ciddi kayıplara
uğruyor. Şirketin, sorumluluğunu taşıdığı
verileri koruması, önem ve yasal açıdan
zorunluluk taşıyor. Bu veriler, pek çok
kategoride olabiliyor; kişisel olarak
tanımlanabilen bilgiler, telif hakları,
kurumsal veriler, devlet bilgileri ya da
ulusal açıdan hassas bilgiler, finansal
sonuçlar, oturum açma yetkileri, hasta ya
da müşteri bilgileri gibi. Her şirket, kendine
has bir veri yapısına sahip bulunuyor.
Bu verilerin, hem dikkatsiz hem de
tehdit içeren kullanımlardan korunması
gerekiyor. Hazır şirketler demişken,
dünyanın en köklü teknoloji firmalarından
Sony’nin yaşadığı PlayStation Network
(PSN) fiyaskosuna değinmeden olmaz.
Güvenlik bir bütündür
Değerli bilgileri ele ele geçirilen şirketler
rekabet güçlerini ve saygınlıklarını
kaybedebilirler. Bu da şirketlerin
batmasına kadar gidebilecek tehlikeli bir
durumdur. Sormamız gereken Sony gibi
dünyanın en büyük teknoloji şirketlerini
bile saldırılara açık konuma getiren şey
ne olduğudur. Cevap rahatlık ve onun
tetiklediği durumlardan ibaret. Bir güvenlik
sistemimiz de olsun diyerek konuyla
gerekli titizliği göstermeyen şirketler,
kendilerini siber korsanların yaralı
hindileri atfediyorlar. Oysa ki kurumsal ve
bireysel siber güvenlik, bir bütün olarak
titizlikle uygulanmak zorundadır.
Bir şirket, siber korsanlar tarafından ve/
veya içeriden gelebilecek olası saldırılara
karşı direnç göstermesi için birkaç
etkileşimli güvenlik çözümüne ihtiyaç
duyar. Ancak bunları hızlı hızlı sıralamak
yerine, biraz mantıklı düşünerek asıl
sebepler üzerinden ilerlemenin daha
doğru olacağı kanaatindeyiz. Çünkü bizce
güvenlik konusu, ezberle değil doğru
kavrama ile başarılı olabilir.
A’dan Z’ye her şirketin güvenliğe giriş
olarak şifreleme çözümlerini tercih
etmeleri gerekiyor. Şifreleme binlerce
yıldır veri güvenliği için kullanılan en
etkin yöntemlerden biridir. Yazının
icadından beri insanlar yazdıklarının
sadece yetkilendirilen kişiler tarafından
okunabilmesi için çok çeşitli yöntemler
geliştirmişler. Dijital çağda ise bilgi sürekli
ve son derece hızlı olarak yer değiştiriyor
ve buna karşılık olarak işlemci gücü de
artıyor. Bu iki sebep; Oluşturulan basit
şifrelerin kırılması kolaylaştıkça, çok
daha kompleks yöntemler kullanılması
gerekli hale gelmiştir. Bu da iyi bir
şifreleme çözümünün dahi tek başına
haziran’11
59
çaresiz kalabileceği anlamına geliyor.
Şifrelemeyi alışveriş sepetine attık, sırada
şifrelediğimiz verilerin depolandığı ambarı
korumak var.
Veri ambarı adından da anlaşılabileceği
üzere verilerin depolandığı alan. Veri
ambarı şifreleme yöntemiyle, kayıtlı
verilerinin firma dışından veya firma içi
yetkisi olmayan kullanıcılar tarafından
görüntülenmesi ve kullanımı engellenebilir.
Pazardaki mevcut çözümler veritabanlarını
yetkisiz değiştirilme ve kayba uğratmaya
karşı kriptolayıp işletmelerde ticari ve
şahsi bilgileri, parolaları ve PIN kodları gibi
güvenli arka ofis verilerinin çalınmasının
ve kötü niyetli kişilerin eline geçmesinin
engellemesini sağlamaktadır.
Yetkisi olmayan kişiler tarafından
ulaşılmasını istemediğimiz verileri
şifreledik, verilerin kayıt altına alındığı
veri ambarını da şifreledik ancak işimiz
henüz bitmedi. Veriyi korumak kadar
verinin istenmeyen alanlara taşınmasını
engellemek de çok önemli bir süreçtir.
Günümüzde veri sızmasını engelleme
çözümleri; en hassas verilerin nerede
depolandığını bulabiliyor, bu verileri
izleyerek kopyalanmasını ya da dış ortama
gönderilmesini önlüyor ve böylelikle veri
koruma politikalarının uygulanmasını
sağlayabiliyor. Tüm şirket içerisindeki
veri trafiğini protokol bazında izlerken
aynı zamanda bilgi içeriğinin değiştirilip
şirket dışına sızdırılma isteklerine karşı da
önlemler alınabiliyor.
Buraya kadar yaptığımız işlemleri kısaca
60
haziran’11
hatırlayalım; yer değiştiren veriyi yetkisi
olmayan kişiler tarafından ulaşılmaması
için şifreledik, tüm verilerin kayıt altına
alındığı veri ambarını şifreledik ve veri
sızdırılmasını engellemek için çözüme
başvurduk. Peki bu süreçlerde yaşanan
gelişmeleri nasıl takip edeceğiz? Bunun
için de raporlama ve veri ambarı erişim
kontrol çözümüne başvuracağız. Müşteri
bilgileri başta olmak üzere mahremiyet
gerektiren bilgilerin veri ambarlarında
tutuluyor olması, bu kaynaklara erişimin
denetlenmesini zorunlu kılıyor. Müşteri
bilgilerinin ele geçirilmesi karşısında
şirketler başta saygınlık kaybı olmak üzere
maddi kayıplarla da karşılabilir. Bu sebeple
veri ambarlarına erişimin denetlenebilmesi
ve yapılan erişimleri belirli sürelerde
raporlanıp incelenebilmesi kritik önem
taşıyor. Tüm bunların yanı sıra günümüzde
maksimum güvenlik için, yüz tanıma
sistemiyle giriş yapılabilen sistemler de
şirketlerin kullanımına sunuluyor.
Siber korsanlar Sony’yi yaktı
Sony tartışmasız dünyanın en başarılı
teknoloji firmalarından biri. Hatta
PlayStation 3 ile kırılamayan tek konsolun
altına da imzasını atarak prestijine
prestij katmıştı. PS3’ün hitap ettiği
yelpazeyi genişletmek için PlayStation
Network’te yeni bir dünya oluşturan Sony,
kullanıcıların buradan; çevrimiçi oyun
oynamalarına, oyun ve ekstra içerik satın
almalarına ve diğer PS3 kullanıcılarıyla
PSN dünyasında dijital sosyal aktiviteler
gerçekleştirmelerine olanak tanıyor.
Ancak PSN çok sık teknik aksaklık yaşanan
bir mecra. Kullanıcıları için benzersiz
bir çevrimiçi deneyim sunsa da, teknik
aksaklıkları bazen güldürüyor bazen
sinirlendiriyor. Ancak son yaşanan bir
teknik aksaklıktan çok daha fazlası. Bunu
felaket olarak tanımlayabiliriz…
Geçtiğimiz hafta boyunca erişilemeyen
PSN servisine ne olduğu konusunda büyük
kafa karışıklığı vardı. Sony ise yaptığı ilk
açıklamada sorunun şirket dışı kaynaklar
sebebiyle olduğunu ve çözülene kadar
sunucularını kapalı konumda tutacaklarını
belirtmişti. Ancak ardından yapılan
açıklama sorunun Sony’den çıkıp tüm
kullanıcılar için felaket olma yolunda
ilerlediğini gösterdi. Elektronik devi, Sony
PlayStation Network’ün hacklendiğini
resmen duyurdu. Köşeye sıkışınca siber
saldırıya maruz kaldıklarını doğrulayan
şirket, 75 milyon kullanıcıyı şoka uğratacak
bir ekleme de yaptı: “Kredi kartlarınıza
konusunda dikkatli olun bilgileriniz siber
korsanların elinde olabilir.”
Çalınanların arasında kullanıcıların
kredi kartı ve kişisel bilgilerinin de
olması, olayın boyutunu değiştiriyor. Son
yılların en büyük siber suçlarından biri
olarak gösterilen PSN vurgunu için Sony,
olayın araştırılması ve siber korsanların
kimliklerinin belirlenmesi için siber
dedektiflerle anlaştı. Sony yaptığı resmii
açıklamayla; Guidance Software ve Data
Forte isimli firmalarla siber dedektiflik
konusunda anlaştığını duyurdu. Ancak
1 haftadır çalışan dedektifler siber
Okan Horasan
Avtürk Ürün Müdürü
Avtürk olarak veri güvenliğine dair, Infowatch ve Panda
Cloud Internet Protection çözümlerimiz bulunmaktadır.
Panda Cloud Internet Protection çok amaçlı bir
bulut güvenliği çözümüdür. Bu çok amaçlı güvenlik
çözümünün içinde DLP’de bulunmaktadır. Bu DLP
sadece bulutta yani internet üzerinde işlev gösteriyor.
Yani internet üzerinde gerçekleşebilecek veri kayıplarına
karşı bir önlem oluşturuyor.
Infowatch ise daha ayrıntılı, DLP için tek başına bir
çözüm konumunda. Kurum içerisinde; harici diskler,
CD sürücüleri, ağ yazıcıları dahil hassas verilerin çıkışı
tamamen önlenebiliyor. Bu çözüm ile hassas veriler
tamamen güvene alınır. En önemli özelliği, hassas
veriler belirlendikten sonra oluşturulan dosya ya da
dokümanlar belirlenen kriterler ölçüsünde sınıflandırılır.
Bu sayede, içerisinde belirlenmiş hassas bilgiler geçen,
sıfır gün dokümanlar da koruma altına alınmış olur.
Bilişim pazarının tamamında olduğu gibi veri
güvenliğinde de buluta geçiş başlamıştır. Buluta geçişin
avantajları olarak da çözümlerin kapsamı artacak,
maliyetleri ise düşecektir. Ancak kapsamı daha da
arttırmak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü veri
güvenliğini sadece verilerin çalınması ya da sızıntısı
olarak algılamak yanlıştır. Veriler, bulaşan bir virüsle
bozulabilir ya da dışarıdan gelecek bir saldırı ile
çalınabilir. Bu yüzden DLP veri güvenliği konusunda
tek bir çözüm değildir. Bulutun bir güzelliği de burada
ortaya çıkacaktır. Sanallaştırma ya da hizmet yoluyla
sahip olunan güvenlik ürünleri birleşik halde sunulmaya
başlanıyor. Bu da kurumlara, proje maliyetlerine
girmeden, çok daha düşük maliyetlere, verilerini tam
anlamıyla koruma altına almalarına imkan veriyor.
Pazarda çok yeni oluşumuz sebebiyle, önümüzdeki
dönem için bir çalışmamız yok. Ancak sunduğumuz
çözümler hala yenilik olarak geçiyor ve bir süre daha
geçmeye devam edecek. Gerekli tempoyu yakaladıktan
sonra da veri güvenliği ile ilgili detaylı planlarımızı
uygulamaya koyacağız.
Büyük kurumlar depoladıkları bilgileri şifreli olarak
saklarlar. Bunun nedeni depolanan bilgilerin genellikle
korsanların kimlikleriyle ilgili herhangi bir
bilgiye ulaşamadılar.
Sonunda geçtiğimiz hafta nasıl olduğunu
bilmediğimiz bir şekilde sorun çözülerek
PSN kullanıma açıldı ama kredi kartlarına
ilişkin kesin bilgi hala mevcut değil.
Ama Sony bu hatasının bedelini ağır
ödeyecekmiş gibi görünüyor. Elektronik
devinin üst düzey yönetimi, yaptığı resmi
açıklamayla müşterilerinin gönlüne su
muhasebe, finans, yönetim anlamında hassas bilgiler
olmalarıdır. Aynı şekilde güncel dönem içerisinde
kullanılan bilgiler de koruma altına alınıyor tabii. Bunun
yanında veri merkezi hizmetleri de bir çeşit depolama
çözümüdür. Bu durumda alınan ve verilen verinin
şifreli gidip gelmesi müşterinin hizmeti aldığı yere olan
güvenini de arttıracaktır.
Yönetim çözümleriyle birlikte kullanımı ise stratejik
açıdan firmalar için önem taşımaktadır. Çünkü yönetim
çözümleri denildiği zaman işin içine karar destek
sistemleri de girebilmektedir. Bu durumda da kurumun
uzun vadeli plan ve stratejilerinin 3.kişilerin eline
geçmemesi açısından önemlidir.
Bu iki terimin bir değişimi başlatacağı düşüncesine
katılmıyorum çünkü bunlar olması gereken şeyler.
Ancak bulut bilişim büyük değişiklikler başlattı. Kanımca
bu değişiklikler arasından en önemlisi artık küçük
kurumların da dev kurumlar gibi verilerini ağlarını
koruyabilecek olmaları.
serpti. Sony America tarafından duyurulan
bildiride, kullanıcılardan bir kez daha
özür dilendi ve herhangi bir mali sorun
yaşanması halinde, mağdur kişilerin
zararının tazmin edileceği sözü verildi.
Ferguson’ın sözlerini hatırlatmakta fayda
var; şirketler fazla rahat, hatta milyonlarca
kullanıcının kredi kartı bilgilerine sahip
olan Sony bile. Sonuçta Sony güvenliğin
kırılamayan konsol geliştirmekle
bitmediğini çok acı bir deneyimle anlamış
oldu. PSN vurgunu, son yılların en büyük
güvenlik ihlallerinden biri olarak tarihe
ve Sony’nin marka imajına büyük harflerle
kazındı.
Güvenlik teknolojinin bir adım
gerisinde mi?
Söz konusu güvenlik olduğunda, doğal
olarak çalıştığınız kişi ve/veya kurumların
haziran’11
61
Sinem Tirkeş
Helyum Bilişim Ürün Müdürü
Farklı katmanlarda çalışan ve farklı teknolojiler kullanan
ürünlerimiz; müşterinin Network Mimarisi, Network
Trafiği, Uç nokta işletim Sistemleri ve BT güvenliğinden
beklentileri gibi birçok değişken ile şekillenerek tam bir
güvenlik sağlamayı hedefler.
Ürünlerimiz:
- Bilgisayar Üzerinde Güvenlik çözümleri arasında;
Uç Nokta Güvenliği İçin Trend Micro Worry-Free ve
OfficeScan
- Network Seviyesinde Çalışan Güvenlik çözümleri
arasında;
Gateway Web güvenliği için Trend Micro Interscan Web
Security Virtual Appliance
Gateway Mail güvenliği için Trend Micro Interscan
Messaging Security Virtual Appliance
Network üzerinde Kötücül Aktivite Analizi ve Dezenfekte
için Trend Micro Threat Management Systems
Network güvenlik ağ kapısı olarak Check Point Firewall
- Birçok katmana yayılmış mimariye sahip diğer güvenlik
ürünleri ise;
Veri Sızıntısını Engellemek Amaçlı Güvenlik çözümleri
için Trend Micro ve InfoWatch Data Loss Prevention
Güvenlik Açıkları Tespiti ve Penetrasyon testlerini
gerçekleştirebilmek için SecPoint Portable Penetrator
Değerli bilgi ve işlemlerin güvenliği de tabi ki her geçen
gün önem kazanıyor. Veri güvenliği pazarında var
olan büyümenin devam edeceğini söyleyebiliriz. Bu da
beraberinde gelişen teknolojilere paralel olarak veri
güvenliğinde de yeni teknolojilerin önünü açacaktır.
Kurumsal güvenlik uygulamalarının uygulama noktaları,
uç noktadan network seviyesine çıkmış durumda ve
bu anlayışın bir sonraki adımı olan Hosted(Servis
Modelli) güvenlik çözümleri olacaktır. Güvenlik
üreticileri bu adımı çoktan attı ve bizde bu adımı atarak
müşterilerimize sağlamış bulunuyoruz.
Küreselleşen dünyada bilginin erişebilirliği de
kritikleşmiştir. Artık bilgiyi sadece saklamak, korumak
değil; aynı zamanda bir yerden bir yere ulaştırırken
güvenliğini de sağlamak önemli bir kriter haline
gelmiştir. Bu bağlamda bilgiye erişirliği sürdürebilir
kılmak için yeni teknolojiler (PDA,tablet PCler vb.)
ortaya çıkmaktadır. Fakat yeni teknolojilerinde güvenlik
zafiyetleride bulunmaktadır ve bu zafiyetler siber
suçluların odak noktası halindedir.
Çok yakın gelecekte Trend Micro Safesync güvenli online
back-up çözümümüz hem bireysel, hem de kurumsal
olarak piyasaya çıkacaktır. Ayrıca bireysel mobil telefon
güvenlik çözümleri ve bulut bilişimde çeşitli yeni
çözümlerimizi de piyasaya sokacağız. Helyum Bilişim
62
haziran’11
olarak her zaman ihtiyaçlara karşılık verebilecek yeni
çözümler aramaktayız ve bulduğumuz bu çözümleri iş
ortaklarımıza sunmaktayız.
Veri depolama artan bir ihtiyaçken, günümüzde
artık verinin kolay yönetimini ve esnek olarak
kullandırılmasını sağlayan mimarideki veri depolama
çözümleri geliştirilmiştir. Veri hızla artan bir
parametreye sahiptir. Bu da verinin nasıl ve nerde
depolanması gerektiği sorusunu ortaya koyar. Ayrıca
verinin önemine göre sınıflandırılarak saklanması
gerekmektedir.
Artık kurumlar yapılarında farklı birçok fiziksel sunucu
üzerinde işlemler yapmaktansa verimlilik, yönetilebilirlik
açılısından daha performanslı sunucular üzerinde
birden fazla sistem kullanmaktadırlar. Verinin dağınık
olmasının önüne geçerek, yönetilebilirlik açısından daha
dinamik sistemler kurularak bu sunucular üzerinde
de güvenlik önemli hale gelmiştir. Veri güvenliği ancak
ve ancak birbirine entegre ve bütünsel çözümlerle
sağlanabilinir. Bu açıdan bakıldığında değişen
teknolojik yapılarda bunu bir değişimin habercisi olarak
adlandırabiliriz.
güvenilir ve başarılı olmasını istersiniz.
Mesela kullanıcılar artık PSN’den kredi
kartıyla alışveriş yapmadan önce iki kere
düşünecekler. Evet PSN vurgunu tam
anlamıyla bir faciaydı ve Sony’nin imajına
büyük gölge düşürdü. Ancak Sony bir
güvenlik firması değil ve üçüncü şirketler
aracılığıyla PSN’in güvenliğini sağlıyor.
Ancak dünyanın en iyi siber güvenlik
firması olduğunu iddia eden Kaspersky’nin
her yıl bir ülke sitesinin siber korsanlar
tarafından ele geçirilmesi oldukça küçük
düşürücü.
Gerek kurum gerekse son kullanıcı
segmentinde anti-virüs ya da farklı
güvenlik çözümleriyle insanların güvenini
sağlamak zor bir iş. Bunu sağlamak için
duvar kadar sağlam ve stabil çalışan
ürünlere sahip olmanızın yanı sıra
inandırıcı olmanız ve her ürününüzün
ya da hizmetinizin arkasında durmanız
gerekir. Kaspersky’nin elinde maalesef
bunların hiçbiri kalmadı.
Her şey geçtiğimiz aylarda Kaspersky’nin
aktivasyon kodlarını çaldırmasıyla başladı.
Kaspersky’nin eski bir çalışanı 2008
yılında SQL açığından faydalanarak kaynak
kodlarını ele geçirmiş ve satmak suretiyle
şirketi tehdit etmişti. Fakat tutuklanarak
3 yıl hapse mahkum edilmşti. Aradan kısa
bir zaman geçti ve kimliği bilinmeyen aynı
çalışan kaynak kodlarını Torrent ve çeşitli
dosya paylaşım sitelerinde paylaştı.
Çalınan kodlar anti-virüs, anti-phishing,
anti-dialer, anti-spam ve aile kontrolü
işlevlerini ve diğer önemli kısımları
içeriyor. Yani anlayacağınız tüm bu
bölümler çok ciddi bilgilerle dolu.
Kaspersky yaptığı açıklamada, korkulacak
bir durum olmadığını ve bu sorunu daha
önce (2008 yılında) farkettiklerini, kaynak
kodlarının sızdırıldığını anladıklarında
çekirdek modüllerinin birçoğunu yeniden
yazdıklarını belirtti. Ayrıca Kaspersky,
kaynak kodunun programın sadece bir
bölümünü içerdiğini belirtti. Bu açıklama
gerçeği yansıtıyor olabilir ancak Kaspersky
birçok kişinin aklında; kaynak kodlarını
çaldıran ve siteleri hacklenen bir siber
güvenlik firması olarak kalacak.
Sony ve Kaspersky’nin hacklenmesi hali
hazırda çok feci bir durum. Ancak daha
da kötüsü var; Pentagon! ABD Savunma
Bakanlığı (Pentagon) adına çalışan ABD
ve dünyanın en büyük havacılık/silah
şirketi Lockheed Martin de son zamanda
artan siber saldırılardan nasibini aldı.
Pentagon’un en büyük tedarikçisi, durumu
erken farketmesi sonucu Sony’nin uğradığı
akıbete uğramasa bile durum yine de kötü.
ABD savunma sanayi şirketi Lockheed
Martin, savunma bakanlığı için ürettiği
hava savunma sistemleri ve son teknoloji
silahlarla tanınıyor. Hatta şu an Türk Hava
Kuvvetleri’mizin kullandığı F16 uçaklarını
geliştiren de Lockheed Martin isimli bu
silah şirketi. Adı çok fazla skandala karışan
Lockheed, bu kez farklı bir habere konu
oldu. Şirketin enformasyon sistemleri
şebekesine hacker saldırısı düzenlendi.
Şirketin basın sözcüsü Jennifer Whitlow,
bir hafta önce gerçekleştirilen siber
saldırıyı farkeder farketmez hemen
koruyucu önlemlere geçtiklerini, verilerine
zarar gelmeden sorunun önüne geçtiklerini
açıkladı. Whitlow, en büyük zararın,
enformasyon sistemlerindeki personel giriş
panelinde yaşandığını, sorunu düzeltmek
için 24 saat çalıştıklarını da sözlerine
ekledi.
Tabii söz konusu ABD Savunma
Bakanlığı’nın en büyük projelerine imza
atan ortak olunca Pentagon da saldırıdan
en az zararla kurtulmak için ortağıyla
hareket ediyor. Hava Kuvvetleri görevlisi
Yarbay April Cunningham, siber saldırının
etki alanını belirlemek ve önemli bilgilerin
zarar görmesini minimize etmek için
Lockheed ile birlikte hareket ettiklerini
belirtti.
ABD gibi dünyanın en büyük gücüne hava
savunma sistemleri üreten, geliştirdiği
silah teknolojilerini dünyanın dört bir
yanına pazarlayan Lockheed Martin’in
hacklenmesi, bilgi teknolojilerinin aslında
ne kadar büyük bir güç olduğunun da
en büyük kanıtı. Bir hacker, sade bir
bilgisayarla çok gizli silah projelerinin
bulunduğu dosyalara dünyanın herhangi
bir yerinden ulaşabiliyorsa teknolojinin
silahla birleşmesi sadece yıkım
getirmeyebilir.
Güvenliğin geleceği
Teknolojiyle doğru orantılı olarak güvenlik
de iki sebeple gelişecektir; birincisi mevcut
teknolojilerden en iyi şekilde yararlanmak,
ikincisi ise teknolojinin gücünü arkasına
alan hackerlara karşı koyabilmek için.
Ancak son dönemde siber korsanların
dünyanın en güvenli denilen şirketlerin ve
kuruluşların sistemlerine dahi sızmaları,
güvenliğin geleceğine dair kaygıları ayyuka
çıkarıyor.
Pentagon, Sony ve Kaspersky… Bu üç
organizasyon da alanlarının en iyilerinden
ancak hacklendiler. Sony’nin zararı milyar
Dolar’larla ölçülüyor, Pentagon’un gizli
projeleri çalınmış olabilir, Kaspersky
ise artık güvenilir değil. Bakıldığında
tüm kuruluşların son derece tehlikede
olduğunu görüyoruz, peki karada
sağlayamıyorken, güvenliği bulutlar
üzerinde nasıl sağlayacağız?
Bulut ile birçok avantaja kavuşacak
olan şirketler, güvenlik için de farklı
çözümler alternatiflerine sahip olacaklar.
Bu çözümler de bulutun geleneceğine
uygun olarak daha düşük maliyetli olacak.
Ayrıca bütünleşik çözümlerle, A’dan Z’ye
koruma amaçlanacak. Tabii bunlar her şey
yolunda giderse gerçekleşebilecek şeyler.
Güvenliğin bulutu kapsaması, aslında
güvenliğin teknolojiyle verdiği savaşın, yeni
bir cephesi niteliğinde.
haziran’11
63
Melih Bilgin
Türkiye’de Vergiyi Bankalar
Ödüyor
2010 vergilendirme dönemi kurumlar vergisinin ilk 100 firması açıklandı.
Çoğunluğunu bankaların oluşturduğu ilk 10’da yalnızca 2 bilişim firması
kendine yer bulabildi.
K
rizin ardından ekonomi
dünyasında vergi konusu
yeniden gündemin üst sıralarına
yükseldi. Özellikle kurumlar vergisi
konusunda birçok şirket ve hükümet vergi
politikalarını değiştirmeyi konuşuyor.
Vergi oranlarına baktığımızda son
yıllarda sürekli düşen bir grafik olduğunu
görüyoruz. 10-15 yıl öncesine göre birçok
ülkede vergi oranları yarı yarıya düşmüş
durumda. Ülkemizde de durum diğer
ülkelerden çok farklı değil. Ancak vergi
oranlarını düşürmek şirketler açısından
rahatlatıcı olsa da bu vergilerin toplanması
64
haziran’11
devlet için ciddi bir problem oluyor.
Zira toplanan vergi miktarı düştüğü için
oluşabilecek kaçaklar bütçeyi çok daha
ciddi şekilde etkiliyor.
Şu an Amerika Birleşik Devletleri’nde
de en çok konuşulan konu vergi açığı.
Devletin 2010 yılında toplam vergi geliri
1.8 trilyonDolar iken bütçe açığı 1.1 milyar
Dolar idi. Büyük açığa bakınca vergi
oranın düşüklüğü ve vergi toplanamaması
gibi ihtimaller geliyor. Ancak bakıldığı
zaman gelir vergisinden 814 milyar Dolar
toplanması bir denetim sorunu olmadığını
ortaya koyuyor. Yani halk vergisini ödüyor.
Peki ABD gibi bir ülkede şirketler vergi mi
kaçırıyor?
Aslında buna vergi kaçırmanın yasal yolu
diyebiliriz. Dünyanın en büyük şirketlerine
sahip olan ABD’de 179 milyar Dolar yani
toplam vergi gelirinin yaklaşık %9’u kadar
kurumlar vergisi toplanması oldukça
enteresan bir durum. Bunun arkasında
yatan sebep ise küresel şirketler ve ihracat.
Güngör Uras’ın geçtiğimiz günlerde bu
konuya değinerek ABD’deki kurumlar
vergisi sisteminin yapısını gözler önüne
serdi. ABD’deki dev şirketlerin nasıl bu
kadar az vergi ödediğini merak eden Uras,
General Electric’i mercek altına almış.
Sonuç ise sürekli farklı ülkelerde faaliyet
gösteren GE’nin yıl sonunda bırakın vergi
ödemeyi ABD Hükümeti’nden alacaklı
konuma geçmesi oluyor. Yani çok fazla
ihracat da iyi değilmiş(!).
Bizim ülkemizde ise böyle bir sorun
yok. Zira ihracat yapan dev şirketlerimiz
olmadığı gibi civar ülkelerde dışında çok
fazla yurtdışı faaliyeti olan şirketimiz yok.
Bu sebeple en azından yurtdışında vergi
avına çıkmamıza gerek kalmıyor. Belki de
bu sebepten dolayı geçtiğimiz yıl Google’a
kesilen ceza bir hayli büyük ilgi görmüştü
kamuoyunda.
Gelir İdaresi Başkanlığı, geçtiğimiz
günlerde Türkiye’nin 2010 yılı kurumlar
vergisindeki şampiyonlarını açıkladı.
Listede en çok vergi ödeyen 100 şirket
bulunuyor.
Listede ilk sırada Garanti Bankası’nı
görüyoruz. Son dönemde yenilikçi projeleri
ve dinamik imajıyla dikkat çeken Garanti,
oldukça iyi bir yıl geçirmiş. Listenin üst
sıralarında Garanti dışında; Akbank ve İş
Bankası gibi önemli bankaların yer aldığını
görüyoruz. Yani Türkiye’de en çok vergi
ödeyen kurumların başında bankalar
geliyor.
İkinci sırada ise bir enerji şirketi olan
Elektrik Üretim AŞ geliyor. Dünyada
enerjinin her geçen gün daha önemli hale
geldiğini düşünürsek bu listedE yakın
zamanda daha çok enerji firması olabilir.
Her ne kadar petrol ve doğalgaz gibi doğal
kaynaklarımız çok fazla olmasa da...
Tanıdık bankalar ilk üçte sıralanırken,
listenin dördüncü sırasındaki bir firma
ilgimizi çekti; GE Araştırma ve Müşavirlik.
Firmanın faaliyet alanı; “doğal bilimler ve
mühendislikle ilgili digger araştırma ve
deneysel geliştirme faaliyetleri (Tarımsal
araştırmalar dahil)” şeklinde belirtilmiş.
Firmayla ilgili araştırma yaptığımızda;
ilk olarak 2008 yılında listeye 19 milyon
TL ile 81. sıradan giriş yaptığını, 2009’da
listede yer almadığını, 2010’da ise
Türkiye’nin en çok vergi ödeyen dördüncü
firması olduğunu gördük. Herhangi bir;
adresine, telefonuna ve web sitesine
ulaşamadığımız bu şirket, Türkiye 2010
Yılı Kurumlar Vergisi şampiyonu Garanti
Bankası’nın %20 hissesine sahip ve GE
France Financial Holdings ve GE France
SAS firmalarının ortağı. Tam olarak
faaliyet alanı belli olmayan GE Araştırma
ve Müşavirlik, anladığımız kadarıyla
danışmanlık ve müşavirlik adı altında
özünde mali piyasalarla çok içli dışlı ve
farklı bir bankacılık sistemine sahip olan
bir firma. Fransa merkezli GE Araştırma
ve Müşavirlik’in Türkiye ofisinin Şişli’de
olması firmayla ilgili bilinen tek somut
bilgi. Acaba GE Araştırma ve Müşavirlik
tam anlamıyla nokta atışı yapan bir
operasyon şirketi mi, yoksa başka bir şey
mi anlayamadık doğrusu.
Listeye bakar bakmaz gözlerimiz derhal
bilişim şirketlerini aramaya başladı.
Nihayet 7. Sırada ilk IT şirketini gördük.
2010 yılında 730 milyon TL ile en çok
vergi ödeyen bilişim şirketi Türk Telekom
olmuş. Türk Telekom için önemli bir
başarı olsa da pazardaki Tekel konumunu
düşündüğümüzde çok da şaşırtıcı değil.
Bir diğer bilişim firması da çok
geçmeden karşımıza çıkıyor. Yine iletişim
sektöründen 484 milyon TL ile Turkcell
ilk 10’da kendine yer bulmuş. Mobil
pazarın lideri konumundaki Turkcell,
çevre ülkelerde de en çok faaliyet gösteren
şirketlerden biri. Ancak son dönemde
Turkcell’e yaklaşmaya başlayan Vodafone,
Turkcell’in bir hayli gerisinde kalmış.
Kırmızının Türkiye’de daha gidecek yolu
varmış gibi görünüyor.
İlk 10’da Türk Telekom, Turkcell ve
Elektirik Üretim A.Ş. dışındaki tüm
kurumların banka. Bankalar dışında
farklı şirketler görebilmek için listenin alt
sıralarına doğru ilerlememiz gerekiyor.
En nihayetinde 14. sırada bir şirket
görebiliyoruz; TÜPRAŞ. Petrol ve türevi
yakıtların imalatını gerçekleştiren TÜPRAŞ,
173 milyon TL vergi ödemiş.
Listenin alt sıralarına doğru ilerlerken
İstanbul ve Ankara merkezli şirketlerin,
Kocaeli merkezli enerji şirketlerine de tek
tük rastlayabiliyoruz. Onun dışında ülkenin
doğusunu temsilen Mardin Çimento 98.
olarak listede yer alıyor.
Bilişim şirketi arayışlarına devam
ettiğimizde, 66. sırada Türkiye internet
pazarının tekeli TTNET, görüyoruz. 35
milyon TL vergi ödeyen TTNET, listed
bulunan üç bilişim firmasından sonuncusu.
Listedeki firmaların neredeyse hiçbiri
ihracat yapmıyorlar ya da herhangi bir şeyi
yurtdışına lisanslamıyorlar. Dünyanın en
dikkat çeken gelişmekte olan ülkelerinden
biri olan Türkiye’de, ticaret dışa
yönelmenin aksine, içeriye doğru hizmet
ve ürün alanında yoğunlaşıyor.
haziran’11
65
Stephen Elop
Truva Atı mı?
Stephen Elop’un ilk icraatının eski dostuyla el
sıkışmak olması akıllara kurt düşürdü.
B
Hasan Selman
66
haziran’11
ir dönem mobil cihaz denildiğinde akla ilk gelen firma olan Nokia, pazar
standartlarının gerisinde kalan Symbian’da ısrar etmesi nedeniyle kan
kaybetmeye başlamıştı. Son derece vefasız olan Nokia Yönetim Kurulu,
Nokia’ya altın dönemini yaşatan CEO Olli-Pekka Kallasvuo ve onun üst yönetim
kadrosunun şirketten ayrılmaları gerektiğine kanaat getirerek Nokia için oldukça
ilginç bir süreci başlattı.
Kallasvuo ve ekibinin gidişinin ardından Nokia’ya yeni bir CEO gerekiyordu, onları
düştükleri bu zor durumdan kurtarabilecek yetenekli bir CEO. Kısa süre sonra
Nokia, Microsoft’un Office Ürünlerinden Sorumlu İş Bölümü Başkanı Stephen
Elop’u 6 milyon Dolar imzalama bonusuyla CEO’luk koltuğuna oturttu. Stephen
Elop Nokia’daki ilk haftasında üst düzey yöneticilere ve bazı kilit çalışanlara, mobil
pazarda tutunamadıklarını belirten ve “yanan bir platformun üzerindeyiz” diyerek
Symbian’a gönderme yapan bir e-posta gönderdi. Bu e-postanın şirket dışına sızması,
Nokia’da değişimin kapıda olduğunu tüm dünyaya duyurmuş oldu. Ancak hiçbirimiz
bu kadarını beklemiyorduk…
E-posta şirket dışına sızdıktan yalnızca bir gün sonra eski dostlar Steve Ballmer
ve Stephen Elop kameralar karşısında el sıkışıyorlardı. Yeni nesil küresel bir mobil
ekosistem yaratma teması üzerine kurulu anlaşmanın, Nokia’nın Windows Phone
7’li cihazlar geliştirmesinden çok daha önemli alt metinler içerdiğini anlamaya
başlamıştım. Böyle düşünmemde zekasına büyük saygı duyduğum Steve Ballmer’ın
anlaşma sonundaki bir açıklamasının da büyük payı var. Ballmer, bu işbirliğinin
ayrıcalık taşımadığını ancak Microsoft’un Nokia ile yapacağı bazı şeylerin eşsiz
olacağını ve Nokia’ya pazarda kendini farklılaştırmasına fırsat vereceklerini
belirtmişti.
Anlaşmanın ardından hemen, hali hazırda takipçisi olduğum Stephen Elop’un Twitter
hesabına bir göz attım ve Elop tarafından anlaşma bitiminde yazılmış olan son derece
ilginç bir Tweet’e rastladım: “Ohio Dayton’dan iki bisiklet üreticisi birgün uçurtma
yapmaya karar verirler.” Stephen Elop, Wright kardeşlere gönderme yaparak başarıya
ne kadar inandığını insanlara duyuruyordu.
Tüm bunların ardından Microsoft ve Nokia arasında yeni bir gelişme yaşanması için
dua ediyordum diyebilirim. Çünkü bu iş tahmin ettiğimden de ilginç bir hal almaya
başlamıştı. Nokia neden Microsoft’un mobil işletim sistemini tercih etmişti, Elop bir
dönem golf oynadığı arkadaşına küçük bir iyilik mi yapmak istemişti? Ben bunları
düşünedururken, Microsoft Nokia’ya 1 milyar Dolar’lık bir ödeme gerçekleştirdi.
Nokia bu parayla yeni ekosistem için taban sistemler geliştirecek ve patentler
alacaktı. Ancak bu paranın da tabii ki arkasında gizli bir sebep vardı. Araştırmalarım
sonucunda Bloomberg tarafından açıklanan; Microsoft’un Nokia’nın bazı patentleri
üzerinde kullanım hakkına kavuştuğu bulgusuna ulaştım. Kafamdaki bazı soru
işaretleri aydınlanmaya başlamıştı.
Mobil sektörün gurusu Elder Murtazin ile düşündüklerim neredeyse aynı. Murtarzin
Microsoft’un Nokia’nın telefon departmanını satın alarak RIM ve Apple gibi hem
mobil yazılım hem de mobil donanım üreticisi olmak istediğini belirtiyor. Microsoft’un
bu satın alma için 10 ile 20 milyar Dolar arasında bir ödeme yapabileceğini
düşünüyorum. Şayet bu satın alma gerçekleşirse, Stephen Elop’un neden Nokia
istihdamını azalttığını anlamış olacağız. Daha da önemlisi, bu satın alma gerçekleşirse
Stephen Elop’un iş dünyasının en başarılı Truva atlarından biri olduğunu anlayacağız.
aralık’09
67
68
ekim’10