PDF ( 5 )
Transkript
PDF ( 5 )
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Journal of Youth Research Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Journal of Youth Research ISSN: 2147-8473 Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI ADINA SAHİBİ ǀ Owner Dr. Mustafa BALÇIK GENEL YAYIN YÖNETMENİ ǀ Genaral Director Dr. Mehmet BULUT YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ǀ Editor in Chief Özlem ÖZKARSLI YAYIN TÜRÜ ǀ Publication Type Ulusal Süreli Yayın HAZIRLIK ve İÇERİKǀ Preparation ADAMOR Toplum Araştırmaları Merkezi Aşağı Öveçler Mah. 1312. Sok. 5/1 Öveçler-Çankaya / Ankara Tel: 0312 285 53 59 Faks: 0312 285 53 99 www.adamor.com.tr BASKI ǀ Print Salmat Matbaacılık Ltd. Şti. Aralık 2013 YÖNETİM YERİ ǀ Place of Directors Gençlik ve Spor Bakanlığı Eğitim, Kültür ve Araştırma Gn. Md. Örnek Mahallesi Oruç Reis Caddesi No:13 Altındağ / Ankara Tel: 90 312 596 67 00 / 596 67 19 Faks: 90 312 596 67 99 genclikarastirmalari.gsb.gov.tr [email protected] DANIŞMA KURULU ǀ Advisory Board Prof. Dr. Aylin GÖRGÜN BARAN (Hacettepe Ünv.) Prof. Dr. İsmail DOĞAN (Ankara Üniversitesi) Prof. Dr. F. Rıfat ORTAÇ (İstanbul Gelişim Ünv.) Prof. Dr. İhsan SEZAL (TOBB ETÜ) Prof. Dr. Bingür SÖNMEZ (Memorial Hastanesi) Prof. Dr. Nevzat TARHAN (Üsküdar Üniversitesi) Doç. Dr. Basri Hakan HAKYEMEZ (GSB Müsteşarı) Doç. Dr. Levent ERASLAN (Kırıkkale Üniversitesi) YAYIN VE HAKEM KURULU Editorial-Publishing Board Prof. Dr. Suna BAŞAK (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Hayati BEŞİRLİ (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Esra BURCU (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Tevfik ERDEM (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. İnci ERDEM ARTAN (Marmara Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet ESKİN (Adnan Menderes Ünv.) Prof. Dr. Abdulkadir IŞIK (Namık Kemal Üniversitesi) Prof. Dr. Oğuz KARADENİZ (Pamukkale Üniversitesi) Prof. Dr. Cem KILIÇ (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU (Selçuk Üniversitesi) Prof. Dr. Dolunay ŞENOL (Kırıkkale Üniversitesi) Doç. Dr. Hasan BOZGEYİKLİ (Erciyes Ünv.) Doç. Dr. Kezban ÇELİK (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Doç. Dr. Mustafa ORÇAN (Yıldırım Beyazıt Ünv.) Doç. Dr. Ertan ÖZENSEL (Selçuk Üniversitesi) Doç. Dr. Birsen ŞAHİN (Hacettepe Üniversitesi) Doç. Dr. Orçun İMGA (Afyon Kocatepe Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Mustafa ALTUNOĞLU (Anadolu Ünv.) Yrd. Doç. Dr. Zafer ÇELİK (Yıldırım Beyazıt Ünv.) Yrd. Doç. Dr. Susran Erkan EROĞLU (Selçuk Ünv.) Yrd. Doç. Dr. Murat ŞENTUNA (İnönü Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. A. Emin SERİN (THK Üniversitesi) Dr. Abdulkadir MAHMUTOĞLU (GSB, Genel Müdür) Dr. Mehmet BULUT (GSB, Genel Müdür. Yrd.) Dr. Mustafa BALÇIK (GSB, Daire Başkanı) Dr. Hüseyin DEMİR (GSB, Daire Başkanı) Dr. Selin ERTÜRK ATABEY (Gazi Üniversitesi) Gençlik Araştırmaları Dergisi, yılda iki sayı yayımlanan hakemli bir dergidir. Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına aittir. © Yazıların tüm hakları dergiye aittir. Yazılı ön izin olmaksızın yazıların tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Gençlik Araştırmaları Dergisi ASOS Sosyal Bilimler İndeksi ve ARASTIRMAX Bilimsel Yayın İndeksi tarafından taranmaktadır. TAKDİM “Bir toplumun geleceğini belirleyen en önemli zenginlik nedir?” sorusuna tereddütsüz verilen cevap “gençlik” ise bu değere sahip çıkmak ve gençlere yönelik ne tür politikaların geliştirilebileceğini düşünmek en önemli hedeftir. Gençlik Araştırmaları Dergisi bu hedef doğrultusunda başladığı yayın hayatına ikinci sayısı ile devam ediyor. Gençliği anlamak ve hatta tanımını yapmak hem gerekli hem de çok zor. Gençlik dönemini, biyolojik özelliklerle olduğu kadar psikolojik, ekonomik, sosyal ve siyasal özelliklerle iç içe geçmiş bir şekilde açıklamak gerekmektedir. Çünkü gençlik, aynı zamanda gelecek ile senkronize bir anlam taşıdığından, diğer yaş kategorilerine göre daha farklı inceleme ve tartışma noktalarını içermektedir. Gençlik döneminde bireyin bir öğrenci olması, mezun olması, evlenmesi, işe başlaması/işsiz kalması gibi sosyal statü ve rollerle ilgili sosyal yaşamındaki değişmeler, anne/baba olma, ehliyet alma, askere gitme, dezavantajlı duruma gelme gibi normatif veya kültürel değişmeler ile toplumca onay almış ve o yaş döneminde beklenilen davranış kalıplarını yerine getirme durumu sosyolojik olarak gençlik dönemindeki değişmelerin incelenmesini önemli kılar. Gençlik dönemine yönelik farklı gençlik alanları, politikaların, çalışmaların ve araştırmaların da farklılaşmasını gerektirmektedir. Gençlik Araştırmaları Dergisi’nin bu sayısında da söz konusu farklılaşmalara uygun çeşitlik ve zenginlikte birbirinden değerli makaleler yer almakta. Bu sayımızda Seyfullah Kara tarafından hazırlanmış olan “Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen Gençlik” ve Güray Kırpık’a ait “Tarihe Yön Veren Gençler” başlıklı makaleler ile tarihsel dokunuşlarla gençlik ele alınıyor. Esra Burcu ve Abdullah Korkmaz’ın makalelerinde ise dezavantajlı gençler inceleniyor. Ayrıca dergimizin bu sayısında Aylin Görgün Baran ve M. Merve Özaydın’ın genç işsizliği konusunda, İnayet Aydın’ın ise internet etiği konusunda çalışmalarına yer veriliyor. Gençliğin özelliklerine, sorunlarına, sorunlara getirilecek çözümlere ve aslında gençliğin bir fırsat olduğunu algılamaya yönelik çalışmaların artmasının, gençliğin toplumsal bütünleşmesi ve güvenli bir geleceğe kavuşulması açısından önemli olacağının bilincindeyiz. Bütün çabamız daha güçlü bir gençlik, daha güçlü bir Türkiye… Gençlik Araştırmaları Dergisi GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 İÇİNDEKİLER 6● Seyfullah Kara Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik 30 ● Esra Burcu Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler 46 ● Abdullah Korkmaz Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları 62 ● Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi 84 ● Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman Gençlerin Kimlik Algılarına İlişkin Sosyolojik Bir Değerlendirme -Ankara’da Eğitimini Sürdüren Üniversite Gençliği Örneklemi ile- 98 ● İnayet Aydın Çocuk, İnternet ve Etik 120 ● Mehmet Merve Özaydın Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi 146 ● Hasan Sankır Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi: Lise 11. Sınıf Gençliği Örneği 172 ● Güray Kırpık Tarihe Yön Veren Gençler -Büyük İskender, Hz. Ali, Fatih Sultan Mehmet, Deli Petro, Napolyon Bonapart- 186 ● Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yenilikçi Bilgi Hizmetleri: Türkiye’de Durum 202 ● A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir Araştırma 216 ● Mahmut Türk Güney Kore’de Gençlerin Eğitimi ve Modern Yaklaşımlar Year: 1 ǀ Volulme: 1 ǀ Issue: 2 ǀ 2013-2 CONTENTS 6● Seyfullah Kara Ideal Youth Shaped by the Hands of the Holy Prophet 30 ● Esra Burcu Young People with Disabilties and Social Risks 46 ● Abdullah Korkmaz Potential Criminals: Street Children 62 ● Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ Statistical Indicator Analysis of Youth Unemployment in European Countries and Turkey 84 ● Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman A Sociological Evaluation of Youth’s Identity Perception -With the Sampling of the University Youth Receiving Education in Ankara- 98 ● İnayet Aydın Children, Internet and Ethics 120 ● Mehmet Merve Özaydın The Role and Importance of Active Labour Market Policies in Struggling Youth Unemployment 146 ● Hasan Sankır Influence of Labeling and to be Compared to Others on Showing Tendency of Deviant and Delinquent Behaviors of Youth People: Case Study Among 11th Grade Students 172 ● Güray Kırpık History-Shaping Young People -Alexander the Great, Hz. Ali, Sultan Mehmet the Conquerer, Peter the Great, Napoleon Bonapart- 186 ● Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun The Creative Information Services for Children and Youth in Public Libraries: A Case of the Turkey 202 ● A. Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç Examining Career Values of University Students in Terms of Gender and a Research 216 ● Mahmut Türk Education of Youngers in South Korea and Modern Approaches HZ. PEYGAMBER’İN ELİNDE ŞEKİLLENEN İDEAL GENÇLİK Seyfullah Kara ÖZ Gençlik kesimi, toplumun en geniş ve en önemli parçasıdır. Bu yönüyle önemli olduğu gibi, bir milleti geleceğe taşıyacak kitle olması sebebiyle de önemlidir. Bu nedenle gençliği yetiştirme tarzı, esasen bir ülkenin kaderini tayin etmekle aynıdır. Hz.Peygamber inşa edeceği toplum, devlet ve medeniyet için gençlik kesiminin önemini bilmekteydi. Bu yüzden onlara apayrı bir değer vermiştir. Onun hedeflediği toplum, devlet ve medeniyet yapısı insanlık için bir umut olacağından, bu umudu gerçekleştirmeye aday olarak yetiştirdiği gençlik de, ideal bir gençlik olmuştur. Bu gençlik, hak, adalet ve sorumluluk duygusuna sahip, düşünen, bağımsız karar verebilen, katılımcı ve özgüveni yüksek bir gençliktir. ANAHTAR KELİMELER: Genç, gençlik, özgüven, adalet duygusu, sorumluluk duygusu Prof. Dr., Karabük Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı. GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 IDEAL YOUTH SHAPED BY THE HANDS OF THE HOLY PROPHET Seyfullah Kara ABSTRACT Young people are the major and the most important part of the society. Moreover, they are the group that carries a nation into the future. Therefore, upbringing of the youth means determining the destiny of a country. Prophet Muhammad knew the importance of the youth for the society, government and civilization he was to build. Thus, he gave them the utmost importance. As the society, government and the civilization he aimed was a hope for the humanity, the youth he raised as a candidate to carry out this hope was an ideal youth. This youth had the senses of rights, justice and responsibility, was thoughtful, could decide independently, was active and had high self-esteem. KEYWORDS: Young, youth, self-esteem, sense of justice, sense of responsibility. Prof. Dr., Karabük University, Faculty of Literature, Department of History. GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 Seyfullah Kara 1. GİRİŞ Gençlik çağı, hem zihnî hem de fizikî bakımlardan kişinin en dinamik olduğu, enerji dolu ve hareketli bir çağıdır. Bu enerji itibarıyla genç insan, eğer iyi yönlendirilir ve yetiştirilirse birçok meseleyi çözebilecek hareket ve beceriye de sahiptir. Çünkü o, kendisine fırsat verildiğinde çok önemli başarılara imza atabilecek bir yeteneğe ve cevhere sahip bulunmaktadır. Çok ciddi görevleri yerine getirebilecek kabiliyet, genç insanda genellikle mevcuttur. Esas olan, gençteki bu kabiliyeti keşfedip onu geliştirmek, bunun için de ona görevler vererek sorumluluk bilinci kazandırmaktır. “Gençlik” kelimesiyle, bir insanın bulûğ çağına girdikten itibaren 30 yaşlarına kadar olan zaman diliminin kastedildiğini, bunun da insan hayatında takriben 12-30 yaşları arasına tekabül ettiğini, konu ile ilgili yapılan çalışmalardan anlamaktayız1. Gençlik döneminin yaş sınırları hakkında İslâmî geleneğin ortaya koyduğu kabuller de bugünkü modern verilerden pek bir farklılık arz etmez. İbn Şas el-Mâlikî gibi, gençliğin üst sınırını 40 yaşına kadar çıkaranlar varsa da, İslam bilginleri genel olarak gençliği bulûğ çağı ile başlatmakta ve 32 yaşına kadar götürmektedirler. İslam ilim literatürüne çok önemli telif eserler kazandıran iki İslam bilgini Zemahşerî (ö.1144) ve Kurtubî (ö.1359), gençlik döneminin bulûğ çağından başlayıp 32 yaşına kadar geçen dönem olduğunu ifade etmektedirler (Şevkânî, 1989: VI, 228). Öyle anlaşılıyor ki, hem bilimsel kabul hem de İslamî gelenek, ergenlikle başlayan ve 30’lu yaşlara kadar uzanan zaman dilimini kişinin gençlik dönemi olarak görmektedir. Hiç kuşku yok ki, milletlerin medeniyet projesi üretmesinde ve bu projenin hayata geçmesinde bu zaman diliminde yaşayan ve bir milletin en az yarısını oluşturan bu kesimin hayatî önemi vardır. Böyle bir projenin başarıya ulaşabilmesinin en önemli unsurlarından biri ise, yeni bir medeniyet inşasının insanlık için zarurî olduğunu görebilen ve bu ihtiyaca cevap vermenin bir insanlık borcu olduğunu idrak eden nesillerin varlığıdır. Bu nedenle Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlar için, “Siz insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz”2 buyururken, Hz. Peygamber de, “insanların en hayırlısı, onlara en faydalı olandır” sözüyle (Münâvî: III, 481), 1 2 8 Konu ile ilgili dönemler için bk. Kulaksızoğlu, (1998): 30. Kur’an, Âl-i İmrân: 110 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik İslam mensuplarını yepyeni bir medeniyet projesinde yerlerini almaya hazırlamışlardır. Hz. Peygamber, sadece yeni bir din getirmemiştir, aynı zamanda getirdiği dinin temelleri üzerinde yeni bir medeniyetin de doğuşunu amaçlamıştır. O’nun Yesrib şehrine hicretle gider gitmez ilk iş olarak bir devlet kurması ve bu şehre Medine adını vermesi, onda amaç olarak var olan medeniyet düşüncesinin reel hayatta yansımasından başka bir şey değildir. Bu medeniyetin doğuşu için Allah’ın Elçisi öncelikle gençlerden yararlanmış, onları bu yönde eğiterek gençlerde var olan onlara özgü hasletleri insanlık değerleri adına ortaya çıkarmak suretiyle yeni bir toplum inşa etmiştir. Gerçekten, gençlerin sahip olduğu hasletler esas itibarıyla İslam’ın evrensel değerleriyle örtüşmektedir. Az sonra ifade edeceğimiz gibi, Hz. Peygamber’in Mekke toplumunu ilk defa İslam dinini kabule davet etmesinde gençlerin öne çıkmasının sebebini de burada aramak gerekir. Enerji ve canlılık, insanlığın geleceği için duyulan kaygı, duyarlılık, algılama gücündeki artış, hakkaniyet duygusu, hoşgörü yoksunluğuna duyulan nefret, esneklik, dürüstlük, yaşamın geleceği için duyulan iyimserlik, kimliğini bulmak için durmaksızın sürdürülen içten çaba… Tüm bunlar gençlerde var olan vasıflardır (Buhler-Spiegel-Thomas, 1987: 88). Önemli olan, onlarda var olan bu hasletlerin ve cevherin insanlığın hayrı için harekete geçirilmesidir ki, işte Allah’ın Resulü de bunu yaparak ortaya ideal bir gençlik çıkarmıştır. 2. BİR GENÇ OLARAK HZ. MUHAMMED’İN ZALİMLERE KARŞI MAZLUMLARIN YANINDA YER ALMASI Her şeyden önce o, bu duyguları gençlik yıllarında kendisi de derinden hissetmiş ve bu niteliklere sahip bir yaşam tarzını kendisine seçmiştir. Bu nedenle o, Mekke oligarşisinin bilhassa sahipsiz ve zayıf insanlara karşı sergilediği zalimce tutum ve davranışlarına sadece peygamberlik döneminde değil, daha gençlik dönemlerinden itibaren karşı çıkmıştır. Bunun en somut örneklerinden biri, yirmi yaşında bir genç iken3 davet edildiği İbn Sa’d, bu cemiyetin ünlü Ficar savaşlarının dönüşünde kurulduğunu ve bu sırada Hz.Muhammed’in yirmi yaşında olduğunu söylemektedir. Bk. İbn Sa’d, (2001): I, 106. 3 ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 9 Seyfullah Kara “hılfu’l-fudûl” cemiyetine büyük bir şeref ve onurla iştirak etmesidir. Bu cemiyetin kurulmasına sebep olan olayı kısaca naklettikten sonra burada insanlık adına yapılan yemini vermemiz, Hz. Peygamber’in gençlik yıllarında nasıl bir mücadelenin içinde yer aldığını ortaya koymak bakımından önemlidir. Olay, kısaca şu şekilde gerçekleşmiştir: Zilkade ayında Yemenli bir adam ülkesinden kalkarak Mekke’ye satmak üzere ticaret malları getirmişti. Kureyş ileri gelenlerinden ve Mekke oligarşisinin en güçlü kişilerinden biri olan Âs b. Vâil bu malları satın aldı; ancak, parasını ödemedi. Adam, Mekke’nin ileri gelen kabile ve ailelerine başvurup yardım istediyse de kimse bu mazluma yardım etmediği gibi, hepsi de Âs b. Vâil’in tarafını tuttular ve üstelik bu kişiyi azarladılar. Çaresizlik içinde kalan adam, Kureyş ileri gelenlerinin Kâbe çevresinde oturduğu sırada Mekke’nin hemen yanıbaşında yükselen Ebû Kubeys dağının tepesine çıktı ve uğradığı zulme isyan ederek olanca gücüyle bağırmaya başladı (İbn Kesîr, 1997: III, 456-457). Bu olay, Mekke’de bilhassa Hanif inancına mensup, yani Hz. İbrahim’in getirmiş olduğu inanç ve değerlere sahip temiz fıtratlı insanları harekete geçirdi. Bu konuda ilk harekete geçen ve zalimlere karşı mazlumların hak ve hukukunu koruyan bir cemiyet kurulması fikrini ortaya atan kişi, Hz. Peygamber’in amcası Zübeyr b. Abdulmuttalib olmuştur. Haşim Oğulları, Zühre Oğulları ve Teym Oğulları, Abdullah b. Cüd’an’ın evinde bir araya gelmek suretiyle Hılfu’l-Fudûl cemiyetini kurarak, bu cemiyetin misyonunu bir yemin metniyle ilan etmişlerdir. Söz konusu cemiyetin, üzerinde fikir birliği ederek uzlaştığı yemin metni şu ifadelerden oluşmaktadır: “Allah’a yemin olsun ki, zalime karşı mazlumla birlikte olacağız; mazlumun hakkı zalimden alınıncaya kadar tek bir el (yumruk) gibi olacağız. Bu birliktelik, deniz bir yün parçasını ıslatabilecek suya sahip olduğu müddetçe ve Hira ve Sebir dağları yeryüzünde dikili kaldığı sürece devam edip gidecektir” (Süheylî, 1990: II, 72-73; Muhammed Hamidullah, 1995: I, 52). Bu insanî cemiyet, hem kurulduğu dönemde hem de daha sonraki yıllarda öylesine önemli görevler ifa etmiştir ki, bazen haksızlığın önlenmesi için onun tek bir ihtarı bile yeterli görülmüştür4. İşte Hz. Peygamber, kendisine peygamberlik geldikten yıllar sonra bu cemiyete çağrılışını ve ona katılışını büyük bir gururla ve etrafındaki insanları da teşvik ederek şu 4 Örnek olarak bk. İbnu’l-Esîr, (1987): I, 570-571; İbn Kesîr, (1997): III, 458-461 10 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik sözlerle anlatmıştır: “Amcalarımla birlikte Abdullah b. Cüd’an’ın evinde öyle bir antlaşmaya katıldım ki, onu kırmızı tüylü deve sürüsüyle bile değişmem. İslam geldikten sonra bugün, eğer böyle bir antlaşmaya davet edilsem, kesinlikle bu davete iştirak ederim” (İbn Sa’d, 2001: I, 107; Süheylî, 1990: II, 71; İbnu’l-Esîr, 1987: I, 570). Hiç şüphe yok ki, Hz. Muhammed genç ruhuyla katıldığı ve safını zalimlere karşı mazlumların yanında yer almak olarak belirlediği bu insanî cemiyeti yıllar sonra dile getirirken, döneminde yaşadığı genç ruhlara bir mesaj vermek istemiştir. Böylece o, etrafındaki gençlerde var olan isyan ruhunu, vurmak, kırmak, tahrip etmekten yana değil, mazlumlardan ve insanlık değerlerinden yana harekete geçirmelerini istemiştir. 3. HZ. PEYGAMBER NEDEN GENÇLİK ÜZERİNDE DURMUŞTUR? Hz. Peygamber kendi gençliğinde insanlık değerlerini içselleştirmiş biri olarak, Peygamberliği’nden sonra da İslam’ın evrensel değerlerini gençlere öğreterek onların eğitimleri üzerinde ciddi bir şekilde durmuştur. Çünkü, her şeyden önce gençliğin sahip olduğu saf ve temiz duygular İslam’ın insanlığa sunduğu evrensel mesajları kabule müsaittir. Bu nedenle Hz. Peygamber İslam’ın ilk yıllarında olduğu kadar, ileriki yıllarında yani Medine döneminde de gençlere apayrı bir değer vermiştir. Onun verdiği bu değerin sebebini, “Bana gençliğin yardımı lütfedildi” sözünde aramak gerekir (Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, 1992: I, 386). Çünkü, gerçekten İslamiyet’in ilk tebliğ yıllarında Hz. Peygamber’in yanından ayrılmayan, en çileli yıllarda onu yalnız bırakmayan ve tebliğ ettiği dinin muzaffer olması için her türlü fedakarlığı yapan kitle gençlik kitlesiydi. Hz. Peygamber, gençlerin bu çabasına kayıtsız kalmamış, onlara apayrı bir değer vermiştir. Hz. Peygamber, daima gençleri onurlandırmış, onların gururlarını okşayarak bağımsız birer birey olduklarını kendilerine hissettirmiştir. O, çocukları bile hafife almamış, yetişkin birer insan gibi onlara selam vermiş5, bazen şefkatle başlarını okşamış (Münâvî, V, 216), bazen hal hatırlarını sormuş, hatta onlara görevler vermiş6, böylece geleceğin gençlerine ne kadar önemli birer insan olduklarını duygusunu yerleştirmiştir. 5 6 Bkz. Ebû Davud, (1988): II, 773 (Kitabu’l-Edeb, Bab 136, hn.5203). Bkz. Ebû Davud, (1988): II, 773 (Kitabu’l-Edeb, Bab 136, hn.5203). ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 11 Seyfullah Kara Allah’ın Elçisi, gençlerin manevî mertebeleriyle ilgili olarak onların Allah katındaki yerlerinin ayrıcalıklı bir noktada olduğunu ifade etmiştir. “Yedi sınıf insan vardır ki, Allah, kendisinin gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmayacağı günde bu kişileri kendi rahmet gölgesinde gölgelendirecektir. Bunlardan biri de, Rabbine ibadet ve itaatla hayatını geçiren genç insan”7 diyerek, sadece kendi nazarında değil, Allah katında da gençlerin değerine vurgu yapmıştır. Allah’ın Resûlü gençlere verdiği önem ve değeri bizzat ifade etmek için bazen onlara karşı duyduğu sevgiyi açıkça söylemiştir. Hicret esnasında on yedi yaşında olan8 ve Hz. Peygamberin vefatına kadar geçen zaman diliminde gençliğinin en verimli çağlarında bulunan Muâz b. Cebel’e, ardı ardına iki kez yemin ederek kendisini sevdiğini söylemiş ve arkasından da dinî hayatta kendisine lazım olacak bazı tavsiye ve nasihatlerde bulunmuştur9. Akabe beyatında bulunduğunda oradaki başkanların içinde en küçüğü olduğu ifade edilen Esad b. Zürâre vefat ettiğinde, cenazesini bizzat Hz. Peygamber yıkamış ve kefenlemiş, namazını da kıldırmış ve cenazesinin önünde kabre kadar yürümüştür (İbn, Sa’d, 2001: III, 565; İbn Hacer: I, 34). Gençlerin İslam dinine yaptıkları hizmetlerden ötürü Hz. Peygamber tarafından taltif edildiklerini görüyoruz. Allah’ın Resûlü, “Her kim yeryüzünde yürüyen bir şehide bakmak isterse, Talha b. Ubeydullah’a baksın” buyurarak, Müslüman olduğunda henüz daha on yedi yaşında, başka bir rivayete göre de en çok yirmi yaşlarında bulunan Talha’yı cennetle müjdelenenler arasına katmıştır10. Gençlik çağı, kişinin duygusal yönünün ön plana çıktığı bir dönemdir. Bu nedenle genç insan daha çok duygularla hareket etmeye temayüllüdür ve duygularının okşanmasını ister. Hz. Peygamber’in gençlerin duygu dünyalarına hitap ederek onların gönüllerini kazandığını görmekteyiz. O, Hz. Ali’ye “Sen bendensin, ben de sendenim”11 diyerek, onu kendisinden bir parça saymıştır. Zübeyr b. Avvam’a da “Her peygamberin bir yardımcısı vardır, benim yardımcım da Zübeyr’dir”12 buyurmak suretiyle onu kendine Bkz. Buhârî, (1993): I, 234-235 (Kitâbu’l-Cemâe ve’l-İmâme, bab 8, hn.629). İbn Hacer, (Tarihsiz): II, 427. 9 Bkz. Ebû Davud, (1988): I, 477 (Kitâbu’s-Salât, Bâbu fi’l-İstiğfâr 26, hn.1522). 10 Bkz. İbn Kuteybe, (Tarihsiz): 158; İbn Abdilber, (Tarihsiz): II, 224; İbn Hacer, (Tarihsiz): II, 230. 11 Buhârî, (1993): IV, 1550 (Kitâbu’l-Megâzî, Bâbu Gazveti Hayber 36, hn.3998). 12 Buhârî, (1993): III, 1047 (Kitâbu’l-Cihâd, Bâbu Fadli’t-Talîa 40, hn.2692). 7 8 12 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik yardımcı ilan etmiştir. Daha on iki yaşında Müslüman olan bu delikanlı, elbette Hz. Peygamber tarafından yardımcı seçilmenin gururunu yaşamıştır. Nitekim, Hz. Peygamber’in, Zübeyr’e, “Anam babam sana feda olsun ey Zübeyr” dediğini ve Zübeyr’in bunu oğluna büyük bir onurla anlattığını kaynaklar bize haber vermektedir (İbn Hacer: I, 545). Hz. Peygamber’in gençlere verdiği değer ve gösterdiği itibar onların eğitimi konusunda da kendisini göstermiştir. O, gençlerin eğitimi üzerinde özellikle durmuştur. Bedensel faaliyetlerde olduğu gibi, zihinsel çalışmalarda da belli bir enerji sarfiyatının gerçekleştiğini (Kansu, 1947: 10) çok iyi bilen Allah’ın Elçisi, “Genç yaşta ilim öğrenen kaya üzerine oyma yapan; ihtiyarlığında ilim öğrenmeye çalışan ise, su üstüne yazı yazan gibidir” (İbn Abdilberr: I, 356) buyurarak, bir milletin bilimsel ve kültürel gelişmesinde gençlerin ne kadar önemli bir rol oynadığını ifade etmiştir. Hz. Peygamber’in seçkin sahabesinden biri olan Ebû Said el-Hudrî gençleri görünce şöyle demişti: “Resûlüllah’ın önemsememizi tavsiye ettiği gençlere merhaba! O, ilim meclislerimizde size daha geniş yer ayırmamızı bize emretti” (Kettâni, 1997: II, 214). Onun birçok konuda olduğu gibi ilim öğrenme konusunda gençlere verdiği değer, hadis kaynaklarında sözü edilen mevzuda müstakil bâblar açılmasına neden olmuştur. Nitekim, ünlü hadis hafızı Heysemî “Mecmau’zZevâid” adlı oldukça hacimli çalışmasında “Gençleri İlim Tahsiline Teşvik” adlı müstakil bir bâb, yani başlık açarken, İbnu’l-Cevzî de eserinde, “Gençleri İlimde Yaşlılara Tercih” isimli bir bâba yer vermiştir (Kettâni, 1997: II, 214). Allah’ın Resûlü’nün dizinin dibinde yetişen torunu Hz.Hasan ve Urve b. Zübeyr gibi önemli şahsiyetlerin ilk gençlik dönemlerinde bulunan çocuklarına ve yeğenlerine, “İlim öğreniniz! Siz şimdi kavminizin yaşça küçüklerindensiniz; ancak yarın onların büyükleri olacaksınız” tavsiyesinde bulunmaları (İbn Abdilberr: I, 358, 359), şüphesiz Peygamber’in kendilerine verdiği fikrin ve ilhamın bir sonucudur. Onların bu tavsiyesi, Peygamberin elinde yetişen gençlerin, kendilerinden sonra gelecek olan ilimle mücehhez kuşakları bir milletin istikbali olarak gördüğünün en önemli ifadesidir. Bu nedenle, Allah’ın Elçisi’nin eğitim siyasetinin daha çok gençler üzerinde odaklandığı görülmektedir. Verdiğimiz bu bilgilerden anlaşılmaktadır ki, Hz. Peygamber gençlik konusunda büyük bir hassasiyetle durmuş ve onlara müstesna bir değer vermiştir. Hz. Peygamber neden gençliğe bu kadar değer vermiş, onların ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 13 Seyfullah Kara üzerinde niçin ısrarla durmuştur? Bu sorunun cevabını bulmak için gençliğin nasıl bir ruh ve duygu taşıdığını anlamak gerekir. Her şeyden önce gençlik dönemi, insan ruhunda bir inkılabın oluşma dönemidir. Fikrî değişiklikler için en uygun zaman, gençlik çağıdır. Fikirler ve idealler gençliği yanına alabildiği ölçüde kalıcı ve başarılı olabilirler. Çünkü, bir dünya görüşü geliştirme, kendine yön verecek değerleri araştırma, hayatın anlamı ve hayat içinde kendisinin yeri ve rolü konusunda tatmin edici cevaplar bulma gibi arayış ve yönelişler, gençlik döneminin kendine has davranış özelliklerindendir (Hökelekli, 1993: 266-267). Bütün bu özelliklerle gençler, yaşlı nesillerin kabul edemediklerini kabule müsait hale gelirler. Öte yandan gençlerin bir diğer özelliği ise, hak ve adaleti ön planda tutmaktır (Kula, 1995: 69). Onlar, sabah uyandıklarında dünkünden farklı, daha ümit verici ve mutlu bir dünya ararlar. Ayrıca onlar, bağımsızlık ve özgürlüğü kendi hakları olarak gördükleri gibi, başkalarının bağımsızlıklarına, özgürlüklerine de saygı gösterilmesini isterler (Özgü, 1973: 169). Bu nedenle, bir-iki kişi dışında neredeyse tamamı gençlerden oluşan ilk Müslümanların, Mekkeli müşriklerin tesis ettiği, köle karşısında efendiyi, zayıf karşısında güçlüyü, mazlum karşısında da zalimi kayıran toplumsal yapıya baş kaldırmış olmaları boşuna değildir. Öyleyse gençliğe fikir ve ideal verirken onların özelliklerini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Çünkü gençliği batıl ve yıkıcı düşüncelerine alet ederek kullanmak isteyenler tarih içinde her zaman ortaya çıkmıştır ve bu tür kötü odaklar, gençlerin karakter özelliklerine uygun sloganlar üreterek bunu başarmışlardır. Günümüzde dahi hak arama, özgürlüğe sahip çıkma, baskılara başkaldırma adına gençleri sokaklara dökerek vurup-kırma ve tahrip eylemleri yaptıranlar, gençlerin bu özelliklerini iyi değerlendiriyor görünmektedirler. 4. GENÇLİĞE VERİLEN YÜKSEK RUH VE ULVÎ İDEALLER Şu halde gençlikte var olan bu özellikleri, yakıp yıkmak suretiyle vandalist duygularla zayi etmemek; vuran, kıran, yıkan değil; doğru yöne kanalize ederek medeniyet yolculuğunda yapan, imar eden, ruh ve can veren bir medeniyet hareketine dönüştürmek gerekmektedir. İşte Hz. Peygamber’in yaptığı, tam da budur. O, İslam öncesi cahiliye çağında tüm bu özellikleri atıl durumda kalan gençliği ulvî idealler etrafında birleştirmiş ve bu ideal- 14 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik ler doğrultusunda yetiştirmiştir. Böylece O, ideal bir gençlik ortaya çıkarmıştır. O’nun yetiştirdiği gencin niteliklerini, İslam dünyasının 20. yüzyıldaki en önemli sosyologlarından biri olan Ali Şeriati şu yerinde sözlerle tasvir etmiştir: “Hz. Peygamber’in yetiştirdiği ideal insanın elinde, Kayser’in kılıcı; göğsünde ise Mesih’in yüreği vardır. O, Sokrat’ın beyniyle düşünür, Hallâc’ın yüreğiyle aşk duyar; Alexis Carrel’in dediği gibi, ‘hem bilimin güzelliğini, hem de Allah’ın güzelliğini anlayan, Pascal’ın sözünü, Descartes’in sözünü dinler gibi dinleyen’ bir insandır; Spartakus gibi, köle sahiplerine başkaldıran, Ebû Zer gibi açlar devriminin tohumunu saçan; İsa gibi aşk ve barış habercisi; Musa gibi cihat ve kurtuluş elçisi bir insandır”(Ali Şeriati, 1992: I, 97). Kısaca, onun yetiştirdiği gençlik, içte gönül dünyası geniş, şefkat ve merhamet duyguları gelişmiş bir kişiliktir; dışarıya karşı ise tedbiri elden bırakmayan ve kendi toplumuna ve halkına tuzaklar kurmaya çalışanlara karşı da haddini bildirmek için hazır bekleyen bir askerdir. Böyle bir gençliği yetiştirmenin en önemli şartı, kuşkusuz gençlere verilecek yüksek ruh ve ulvî ideallerdir. İşte, her türlü insanî değerlerini yitirmiş cahiliye dönemi toplumunun içinden böyle bir gençlik ortaya çıkarmak için Hz. Peygamber, onları yüksek ruh ve ulvî ideallerle yetiştirmiştir. Her şeyden önce O, içinde yaşadığı toplumda hiçbir kötülüğe ve pisliğe bulaşmadan yetişti. Herkesin güvendiği, saygı duyduğu bir insan oldu. Haklının yanından ayrılmadı; zalime ve zulme karşı Hakk’ın ve mazlumun yanında yer aldı. Bunu da, daha önce yirmi yaşında bir genç iken katıldığını söylediğimiz “Hılfu’l-Fudûl” antlaşmasıyla gösterdi. Peygamber olduktan sonra da getirdiği mesaj hep Hakk’ı ve haklıyı koruyor, zulme ve zalime meydan okuyordu. “Zulmedenler çok yakında hangi akıbete uğrayacaklarını bileceklerdir”13 ayeti, bu meydan okuyuşun somut göstergelerinden sadece biridir. İnsanları putlara tapınmayı terk etmeye, nefsin arzu ve isteklerinin köleliğinden kurtulmaya, sadece tek olan Allah’a ibadet ve itaat ederek insan olduklarını idrak etmeye davet ediyordu. Bunların sonucunda ise nihai hedef olarak “cennet”i gösteriyordu. Bütün bu güzel hedefler gençliğin beklenti ve idealleriyle de uyum gösterince, hem Mekke hem de Medine gençliğinde Hz. Peygamber’e karşı derin bir sevgi meydana geldi. 13 Kur’an, Şuarâ: 227. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 15 Seyfullah Kara Hz. Peygamber, gençlerin önüne sadece dini ve sosyal hedefler koymamıştır; aynı zamanda onların dikkatini dünya siyasetine çekmiş ve bu siyasete dair ufuklarını genişleterek büyük idealler vermiştir. Gençlik evresinin idealizm evresi olması (Özgü, 1973: 167), Hz. Peygamber’in gençlerin önüne koyduğu insanî hedeflerin ve ideallerin onlar tarafından kabul edilmesini kolaylaştırmıştır. Onun getirdiği ilahî mesaj, genç ruhlara hitap eden evrensel düsturlar ihtiva etmekteydi. Nitekim o, getirdiği ilahî mesaja ve onun evrensel değerlerine uymak suretiyle kendisine inananların üstün olacağını söylüyor, bu değerler sistemi içinde inşa edilmiş güçlü bir toplumla her türlü kötülüğe karşı kendilerini koruyacaklarını vaat ediyordu (İbn İshak, 1981: 189). Her türlü vahşetten, haksızlıktan ve diğer devletler karşısındaki psikolojik eziklikten kurtulmayı, bunun için de o günkü dünyanın en büyük iki devleti olan Bizans ve Sasani devletlerinin fethini hedef ve ideal olarak gençlerin önüne koyuyor (İbn Hişam, 1971: III, 230), böylece onların siyasî şuurlarını da açık tutuyordu. Elbette bu hedefler, gençleri teşvik etmek ve gayrete getirmek için söylenmemiştir. Onların eğitimcisi olarak Allah’ın Resûlü bu hedefleri inanarak söylemiş ve bu samimiyet, gençlerde aynı inanç ve özgüvenle karşılık bulmuştur. Nitekim Selman-ı Fârisî, Allah’ın Elçisi’nin kendisine şunları söylediğini ifade eder: “Ey Selmân! Bu fetihleri Allah benden sonra size nasip edecektir. Şam muhakkak fethedilecektir. Herakliyus, ülkesinin kaçabileceği en uzak noktasına kaçacaktır. Hiç kimse size karşı koyamayacak ve sizler bütün Şam ülkesine hakim olacaksınız. Yemen ülkesi sizler tarafından fethedilecek. Kisra’nın ülkesi ele geçirilecektir”. Ve Selmân sözlerine devam ederek, bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünü söylemiştir (Vâkıdî, 1966: II, 450). Mekke’de müşriklerin işkenceleri altında kendilerine bir sığınak bulmaya çalışan bu küçücük, ama idealist gençler topluluğundan, ülkeler fethederek büyük bir devlet kuran ve İslam’ın evrensel değerleri üzerinde yükselerek insanlık adına ihtişamlı bir medeniyet inşa eden genç nesiller, hep bu yüksek yuh ve ulvî ideallerle yetişmiştir. 5. HZ. PEYGAMBER’İN ÖZGÜVENİ YÜKSEK, TENKİTÇİ VE KATILIMCI BİR GENÇLİK YETİŞTİRMESİ Hz. Peygamber’in çocuk ve gençlerle olan diyaloglarının içinde onlara karşı azarlama, çıkışma, onları yaptıkları hatalardan dolayı aşağılama ve 16 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik hafife alma gibi unsurların hiçbiri bulunmamıştır. Çünkü bu gibi haller, çocuk ve gencin kendine olan güvenini sarsar ve ya içine kapanık, kendini ifade edemeyen bir kişilik bozukluğuna yahut da aşırı bir hırçınlık ve saldırganlığa yol açar. Oysa bu durum, genç nesillerden insanlık ve medeniyet adına çok şey bekleyen Hz. Peygamber’in gençlik yetiştirme siyasetine aykırıdır. Bu nedenle o, çocuk ve gençlerin her türlü hatalarına müsamaha ile yaklaşmış, hata ve yanlışlarını onların anlayabilecekleri bir lisanla kırıp incitmeden, onurlarını zedelemeden, ikna etmek suretiyle göstermiştir. Gençlerle arası daima iyi olan Hz. Peygamber'e onlardan birçok kişi hizmette bulunmuştur. Bunlardan birisi de Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettiğinde on yaşında olan ve onun vefatına kadar hizmetinde bulunmuş olan Enes b. Malik’tir. Söylediğine göre, Allah Resûlü’nün hoşlanmadığı bir şeyi yaptığı zamanlarda bile O, bunu niçin böyle yaptın diyerek kendisini bir defa olsun azarlamamıştır14. Hz. Peygamber İslam’ın şiddetle yasakladığı bir eylem için kendisinden izin isteyen genci bile kırıp incitmemiş, onunla konuşmak suretiyle yapmak istediği şeyin yanlış olduğunu ona göstermiştir. Nitekim bir gün Hz. Peygamber arkadaşlarıyla birlikte otururken sözü edilen bu genç geldi ve “Ey Allah’ın Resûlü! Bana zina etmek için izin ver” dedi. Orada bulunanlar genci azarlayarak “Sus! Sus!” diye çıkıştılar. Hz. Peygamber gence çıkışanlara engel oldu ve ona da “Yanıma gel, otur!” diye yer gösterdi. Sonra ona “Söyle bakalım! Bir başkasının senin annenle zina etmesini ister misin?” Genç, “Sana feda olayım ey Allah’ın Elçisi! Elbette istemem” diye cevap verdi. Hz. Peygamber ona sırasıyla kızı, kız kardeşi, halası ve teyzesi ile ilgili aynı soruyu sordu. Genç, her seferinde “hayır, elbette istemem” şeklinde cevap verdi. Genç artık hatasını anlayınca Hz. Peygamber elini onun omzuna koyarak “Allah’ım! Bunun günahını affet, kalbini temizle ve uzuvlarını günah işlemekten koru” diye dua etti. Bu genç, kendi ifadesine göre, bir daha hayatı boyunca kalbinde zina duygusuna yer vermedi (Ahmed b. Hanbel, IV, 256-257). Buhârî, (1993): III, 1018 (Kitâbu’l-Vesâyâ, Bâbu İstihdâmi’l-Yetîm 26, hn.2616); Müslim, (Tarihsiz): 730-731 (Kitâbu’l-Fedâil 40, hn.1582); Ebû Davud, (1988): II, 661, (Kitâbu’l-Edeb, Bâbu fi’l-Hilm ve Ahlâki’n-Nebî 1, hn.4773); Tirmizî, (2002): 803 (Kitâbu’l-Birri ve’s-Sıla, Bâbu Mâ Câe fî Hulukı’n-Nebî 69, hn.2015). 14 ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 17 Seyfullah Kara Arap kabilelerinin en saygınlarından olan Kureyş kabilesine mensup bir kadın hırsızlık yapmıştı. Kabilenin ileri gelenleri soyunun asil oluşundan dolayı bu kadının cezalandırılmasını istemiyorlar, ancak bunu Hz. Peygamber’e söyleme cesareti de gösteremiyorlardı. Bunun için Hz. Peygamber’in çok sevdiği gençlerden biri olan Üsame b. Zeyd’e Resûlüllah nezdinde şefaatçi olmasını rica ettiler. Üsame de hırsızlık yapan bu kadını affetmesi için Resûlüllah’a geldi. Suçlu bir kadının, asalet sahibi ve değer verilen önemli bir kişi olduğu için suçunun görmezden gelinmesi isteği, Hz. Peygamber’i son derece kızdırmasına rağmen, o, bu işe aracı olan genç Üsâme’ye sadece, “Allah’ın verdiği cezalar konusunda aracı mı oluyorsun?” diyerek sitemde bulunmuş, bunun dışında onun üzerine gitmemiş, ancak, tepkisini adalet konusunun en hayatî konu olduğunu herkese öğretmek üzere minbere çıkarak şu sözlerle ortaya koymuştur: “Ey İnsanlar! Sizden öncekiler, kendilerine önemli ve nüfuz sahibi bir kişi suçlu olarak geldiğinde onun cezasını vermediler. Ancak, nüfuz sahibi olmayan, zayıf, güçsüz bir kişi suçlu olarak geldiğinde hemen cezasını uyguladılar. Bu adaletsizlikten dolayı onlar helak olup gittiler. Allah’a yemin ederim ki, hırsızlık yapan benim kızım Fatma olsa, onun da elini keserim”. Böylece Hz. Peygamber hem adaletin önemini dile getirmiş, hem de daha on yedi yaşlarında olan Üsame’yi cesaretini kıracak derecede örselemeden, ona adaletsizliklere aracı olmamasını geniş kitlelere ders vermek yoluyla tembih etmiştir15. Aralarında Ebû Mahzure adında bir delikanlının da bulunduğu on kadar genç, Hz. Peygamber Taif kuşatmasından dönerken Ci’râne denilen bir bölgede namaz vakti girip müezzin ezan okumaya başlayınca, müezzinle alay etmek maksadıyla onu taklit ederek yüksek sesle ezan okumaya başladılar. Hz. Peygamber bu gençleri duyunca onları yanına çağırarak hepsine ezan okuttu. Ebû Mahzûre’nin sesini beğendi ve eliyle başını okşadı. Sonra da namaz vakti gelince ezan okumasını söyledi. Ezan okuduktan sonra Hz. Peygamber ona bir miktar gümüş para verdi ve kendisine dua etti. Hz. Peygamber bu delikanlıyı daha sonra Mescid-i Haram’a müezzin olarak tayin etmiştir. Buhârî, (1993): III, 1282 (Kitâbu’l-Enbiyâ, Bâbu Em Hasibte enne Ashâbe’l-Kehfi… 52, hn.3288); Müslim, (Tarihsiz): 468-469 (Kitâbu’l-Hudûd, Bâbu’n-Nehyi ani’ş-Şefaati fi’l-Hudûd 11, hn.1046). 15 18 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik Hz. Peygamber’in gençlerin hatalarına ve yanlışlarına rağmen onları rencide etmemesiyle ilgili çok sayıda örnek vardır. Allah’ın Elçisi’nin burada takip ettiği siyaset, gençleri sindirmemek, pasif hale getirmemek ve böylece özgüveni yüksek nesiller yetiştirmek üzerine kurulmuştur. Bu siyasetiyle o, gençlerin tenkit yeteneklerini geliştirebilmelerine imkan tanımıştır. Nitekim, Hudeybiye antlaşması sırasında yirmi altı yaşında bir genç olan Hz. Ali, Resûlüllah’ın bir talebine itiraz etmiştir. Hudeybiye antlaşması şartlarının yazılma görevi Hz. Ali’ye verilmişti. Antlaşmanın başına “Bu antlaşma Süheyl b. Amr ile Allah’ın Resûlü arasında yapılmıştır” ibaresi yazılınca, Müşriklerin temsilcisi olan Süheyl b. Amr, “Biz senin Allah’ın Resûlü olduğunu kabul etseydik seninle savaşır mıydık?! Bu ifadeyi silin dedi”. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye bu ifadeyi silmesini ve yerine “Abdullah’ın oğlu Muhammed” yazmasını istedi. Ancak, Hz. Ali, “Allah’a yemin olsun ki, ‘Allah’ın Resûlü’ ifadesini asla silmem!” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber ibarenin üzerini bizzat kendisi silmiş, bu çıkışından dolayı da Hz. Ali’ye sitemli hiçbir söz söylememiştir16. Uhud savaşı öncesinde gençlerle Hz. Peygamber arasındaki diyalog da ilgi çekicidir. Mekkeli müşrikler Bedir Savaşı’ndaki ağır yenilgiden sonra Müslümanlardan bunun intikamını almak için üç bin kişilik bir ordu hazırlamışlardı. Bunun için, Bedir Savaşı’na neden olan ve son anda kurtarmayı başardıkları ticaret kervanlarındaki tüm malları ve elde ettikleri gelirleri bu ordunun teşekkülü için harcamışlardı. Bu durumu, Hz. Peygamber’in Mekke’de bulunan amcası Abbas ona haber vermişti. Peygamber de hemen, âdeti olduğu üzere, istişare yapmak için Müslümanların ileri gelenlerini toplayarak nasıl bir taktik izleyecekleri konusunda onların fikirlerini almak istedi. Tartışılan husus, Medine içinde kalıp savunma savaşı mı, yoksa şehir dışına çıkıp taarruz harbi mi yapılmalı, konusuydu. Kendi düşüncesi, Medine içinde kalıp savunma savaşı yapmak şeklindeydi. Ancak Bedir Savaş’ında bulunamamış olan gençlerin ısrarlı talepleri ve görüşleri, şehir dışına çıkıp düşmanla karşılaşmak ve onlarla meydan savaşı yapmak şeklindeydi. Bu gençler, Hz. Peygamber’in şehir içinde kalıp savunma savaşı yapılması yönündeki görüşüne itiraz ediyorlar ve “Biz müşriklerle savaşacağımız böyle bir günü sabırsızlıkla bekliyorduk” diyorlardı. AlBuhârî, (1993): Kitâbu’s-Sulh, Bâb 6 (hn.2551-2552); Müslim, (Tarihsiz): 553 (Kitâbu’l-Hicre ve’l-Megâzî 17, hn.1178). 16 ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 19 Seyfullah Kara lah’ın Resûlü böyle kritik bir konuda dahi gençlerin görüşüne saygı duymuş ve onların kanaati istikametinde kararını vererek şehir dışında savaşmayı kabul etmiştir (İbn Hişam, 1971: II, 627)17. Gerçekten, Uhud Savaşı’nda Allah’ın Elçisi’nin kendi kanaatini bırakıp gençlerin görüşü doğrultusunda hareket etmesi, onun, gençlerin en hayatî konularda bile karar mekanizmalarına katılmalarını ciddiyetle istediğini göstermektedir. Nitekim, onun bu mekanizmalarda gençlere daima yer verdiğini görmekteyiz. Bedir Savaşı başlamadan önce savaş için nasıl bir vaziyet alınması gerektiği konusunda, o sırada kendisinden yirmi iki yaş küçük olan ve otuz üç yaşında bulunan Hubab b. Münzir’le istişarede bulunmuş, istişare sonucunda Hubab’ın görüşü doğrultusunda hareket etmiştir (İbn Hişam, 1971: II, 272). Tüm bu örnekler göstermektedir ki, Hz. Peygamber gençlere karar mekanizmalarında yer vermiş, çok önemli hususlarda onlarla istişare etmiş, onların sunduğu çözüm teorilerini ciddi bir biçimde ele alarak, zaman zaman onların görüşlerine göre strateji belirlemiştir. Bu durumun, kendisinden sonra gelen halifeler döneminde de devam ettiği görülmektedir. Nitekim kaynaklarımız, bize, Hz. Ömer’in istişare ve karar mekanizmalarında yetişkinlerin yanı sıra gençlerden oluşan bir kurulun varlığını haber vermektedir. Hz. Ömer bazan bu gençlere de danışmış ve onlara, “Yaşınızın genç oluşu sizi görüşlerinizi belirtmekten alıkoymasın. Çünkü ilim, yaşın büyüklük ve küçüklüğüne bağlı değildir. Allah onu dilediğine verir” demiştir (Kettânî, (1997): II, 214-215). Bütün bu örnekler, gerek Hz. Peygamber’in, gerekse ondan sonra gelen ilk dönem halifelerinin kendi dönemlerinin sorunlu meselelerine hür düşünceli, katılımcı şuura sahip bir gençlikle çözümler üretmeye çalıştıklarını göstermektedir. Bu nedenledir ki, Hz. Peygamberin elinde gençlik, bizzat onun yaptığı icraatları bile zaman zaman sorgulama cesareti gösterebilecek biçimde yetişmiştir. Nitekim, Huneyn savaşından sonra Allah’ın Resûlü’nün yaptığı ganimet taksimini Medineli gençler eleştirmişlerdi. Mekke fethedilmiş, Arabistan’ın en karizmatik kabilesi olan Kureyş kabilesi hemen bütün üyeleriy- Medine dışında yapılan bu savaşta Müslümanların çok zor durumda kaldığı ve Hz.Peygamber’in bu savaşta yaralandığı bilinmektedir. Ancak, bizim burada vurgulamak istediğimiz husus, gençlerin görüşlerinin isabetli olup olmaması değildir; Hz.Peygamber’in onların görüşlerine itibar edip karar mekanizmalarında kendilerine yer vermesidir. 17 20 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik le birkaç gün önce Müslüman olmuştu. Bu kabile, Mekke dönemi de dahil olmak üzere on sekiz yıldan beri Peygamber’e ve Müslümanlara düşmanca davranmış, yapmış oldukları eziyet ve işkencelerden dolayı onların vatanlarını terk etmelerine sebep olmuş, Medine döneminde ise İslamiyeti yok etmek için onlarla çok sayıda savaşlar yapmışlardır. Ancak, şimdi bu kabile Müslüman olmuştur. Huneyn Savaşı, yeni Müslüman olan bu kabilenin katılımıyla Müslümanlar tarafından çok sayıda ganimet ele geçirilerek kazanılmıştı. Allah’ın Elçisi, ganimetlerin taksiminde aynı zamanda kendi kabilesi de olan bu Kureyş kabilesine ve bu kabilenin ileri gelenlerine daha fazla pay ayırmıştı. Bu durum, bilhassa Medine’nin genç Müslümanları arasında itiraz ve eleştiriye neden olmuş, gençler bu eleştiriyi çeşitli platformlarda dile getirmişlerdi. Bu durum Hz. Peygamber’in kulağına gelince, bu itirazcı gençlere hiçbir kötü söz söylememiş, tam tersine, onların bu itiraz ve eleştirilerini dikkate alarak çok duygusal bir konuşmayla Kureyş’e daha fazla pay ayırmasının sebeplerini anlatmış ve buradaki tüm gençleri duygulandırarak kafalarındaki şüpheleri gidermiştir18. Daha sonraki dönemlerde birer yetişkin olarak idarecilerin yaptıkları yanlışları onlara ifade etme cesaretini de gösteren özgüveni yüksek tenkitçi zihniyete sahip bu gençler, hiç şüphesiz kendilerine bu imkanı sunan Hz. Peygamberin eğitim siyaseti ile şekillenmişlerdir. Nitekim, bu gençlerden biri olan ve Resûlüllah’ın vefatı sırasında yirmi yaşında bulunan Ebû Saîd el-Hudrî, Dımaşk’ta Emevî Devleti’nin kurucusu olan Muaviye’nin huzuruna çıkarak onun beğenmediği tavırlarını yüzüne karşı cesurca söyleyerek tenkit etmiştir. Ebû Saîd el-Hudrî, Muaviye’ye yaptığı ikazların sebebini ise, Hz. Peygamber’in kişinin doğru bildiği şeyi söylemekten geri durmaması gerektiğine dair buyruğu olduğunu belirtmiş (Küçük, 1994: X, 223), böylece gençlik yıllarında kendisine bu özgüveni veren kişinin Allah’ın Elçisi olduğuna vurgu yapmıştır. 6. ÖZELEŞTİRİ YAPABİLEN, DÜŞÜNEN VE KARAR VEREBİLEN BİR GENÇLİK Özeleştiri yapmayan insanların, hatalarından ders çıkarması ve doğruyu keşfetmesi mümkün değildir. Kişinin hâlihazırda sahip olduğu fikir ve 18 Buhârî, (1993): IV, 1574-1575 (Kitâbu’l-Megâzî, Bâbu Gazveti’t-Tâif 53, hn.4076-4079); ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 21 Seyfullah Kara düşünceleri hiç sorgulamaması, gelişen olaylar karşısında nerede durduğunu, aslında nerede durması gerektiğini hiç irdelememesi ve sadece öteden beri sahip olduğu duruşu sorgulanamaz bir haklılık abidesi gibi görmesi, aslında gençlerin sahip olduğu bir nitelik de değildir. Esasen İslâmî tavır da özeleştiri yapmayı ve düşünerek karar verme yeteneğinin kullanılmasını gerektirmektedir. Düşünerek tamamen kendi karar ve arzusuyla bu düşünme süreci sonucunda iman etmiş olanlara en güzel örneklerden biri, Hz. Ali’nin Müslüman olması hadisesidir. O Hz. Peygamber’i ve eşi Hz. Hatice’yi birlikte namaz kılarken görmüş, onlara, yaptıkları bu şeyin ne olduğunu sormuş, Hz. Peygamber de bunun bir namaz olduğunu, Allah’ın yeni bir din gönderdiğini ve kendisini bu dine, yani İslam’a inanmaya davet ettiğini söylemiştir. Henüz on yaşlarında bulunan Hz. Ali bu davet karşısında kendisinden düşünme süresi ve babasına danışma izni istemiştir. Allah’ın Elçisi, Hz. Ali’ye düşünebileceğini, ancak babasına bu dinden henüz bahsetmemesi gerektiğini ifade etmiştir. Hz. Ali bir gece beklemiş, ancak ertesi gün Hz. Peygamber’e gelerek Müslüman olduğunu ilan etmiştir (İbnu’l-Esîr, 1996: IV, 88-89). Hz. Ali’nin gece boyunca yeni gelen bu dini ve Hz. Peygamber’den öğrendiklerini düşündüğü muhakkaktır ve bu düşünce sonucunda hiç kimseye sormadan tamamen kendi iradesiyle karar verdiği görülmektedir. Habeşistan’a hicret eden Ca’fer b. Ebî Talib’in bu ülkede Habeş Kralına hitaben yaptığı konuşma, Hz. Peygamber dönemindeki gençlerin kendilerini nasıl bir özeleştiriden geçirerek tamamen hür düşünceleriyle radikal kararlar verebildiklerini göstermek açısından tarihi bir belge niteliği taşımaktadır. Ca’fer b. Ebî Talib, bilindiği gibi, Hz. Ali’nin ağabeyidir ve Habeşistan’a hicret ettiğinde yirmi beş yaşlarında bir gençtir (İbn Abdilberr, el-İstîâb, I, 210). Müslümanların Habeşistan’a hicret etmelerinin sebebi, Mekke oligarşisinin ve onların kışkırttığı müşriklerin Müslümanlara karşı inançlarından dolayı yaptıkları dayanılmaz işkencelerdir. İşte bu yüzden Müslümanlar, özgür bir ortamda inançlarını yaşayabilecekleri bir sığınak aramışlardır. Habeşistan Hükümdarının, halkına karşı adaletli yönetim sergilediğini bilen Hz. Peygamber, bu Müslümanlara gidebilecekleri yer olarak Habeşistan ülkesini göstermiştir. Müslümanlar buraya yaklaşık birer yıl arayla iki kafile halinde gitmişlerdir. Birinci kafilede on bir erkek, dört kadın bulunurken; ikinci kafilede seksen iki erkek, on sekiz kadın 22 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik vardı. İkinci heyete Ca’fer b. Ebî Talib başkanlık etmişti (Taberî, 1968: II, 329-331; İbnu’l-Esîr, 1987: II, 596, 598). Mekke oligarşisi Müslümanların peşini Habeşistan’da da bırakmamış, müşrikler başka bir ülkede bile olsa Müslümanların rahat ve huzuruna tahammül edememişlerdir. Bu nedenle onlar, bu ülkeye hicret eden Müslümanları tekrar işkence ve baskı altında tutmak amacıyla Habeş hükümdarından geri istemek üzere buraya iki elçi gönderdiler. Mekke yönetiminin gönderdiği elçilerden biri, “Arab’ın dört dâhisinden biri” olarak anılan ve İslam’ın ilerleyen yıllarında Müslüman olacak olan Amr b. el-Âs’tır. Diplomatik ve siyasî dehasıyla tanınan Amr, Necaşi’ye getirmiş oldukları hediyeleri verdikten sonra ona hitaben, “Ey Hükümdar! Sizin ülkenize bizden sefih, ayak takımı çocuklar gelip sığınmışlardır. Kavimlerinin dinlerini bıraktılar ve başka bir din ortaya çıkardılar. Ortaya çıkardıkları din ne sizinkine benziyor, ne de bizimkine. Babaları, amcaları, aşiret ve kavimlerinin ileri gelenleri onları istiyor. Bu maksatla bizi size elçi olarak gönderdiler” dedi. Ancak, Habeş Kralı kendi ülkesine sığınan bu insanları da dinlemesi gerektiğini, ondan sonra mültecileri iade edip etmeyeceğine karar vereceğini söyledi. Buradaki Müslümanlar hükümdarın huzuruna çağırıldı ve kendilerine “neden Habeş ülkesine geldikleri, buna sebep olan ve hem atalarının dinini terk ettiren, hem de Habeşlilerin dinine de girmekten alıkoyan İslam dininin nasıl bir din olduğu” soruldu (Taberî, 1968: II, 335; İbnu’l-Esîr, 1987: II, 598-599). Müslümanları temsilen sözcü olarak yirmi beş yaşındaki Ca’fer b. Ebî Talib, Mekke müşriklerinin siyasi ve diplomatik dehaya sahip olan elçilerinin önünde ve Habeşistan ülkesinin Hükümdarı Necâşî’nin huzurunda büyük bir özgüven ve kararlılık içinde, kendi toplumunun özeleştirisini de yapmak suretiyle şu tarihi konuşmayı yaptı: “Ey Hükümdar! Bizler cahiliye toplumu idik. Putlara tapardık, leş yerdik, her türlü kötülüğü yapardık. Akrabalarımıza iyi davranmaz, komşularımıza ve himayemizdeki insanlara kötü davranırdık. Bizim güçlü olanımız zayıf olanı ezerdi. İşte biz böyle bir durumda iken Allah bize bizim aramızdan, nesebini, doğruluğunu, emanete riayet konusundaki hassasiyetini ve iffetini bildiğimiz bir peygamber gönderdi. Bu peygamber bizi Allah’ın varlığına ve bir olduğuna inanmaya, ona hiçbir şeyi ortak koşmamaya ve tapmakta olduğumuz putları terk etmeye davet etti. Doğru söylemeyi, emaneti sahiplerine vermeyi, akrabalık bağlarına dikkat etmeyi, komşularımıza ve himayemiz altındaki kişilere iyi davranmamızı, haramlardan ve kan dökmekten uzak durmamızı emretti. Bizi ahlaksızlıklardan, yalan söylemekten, yetim malı yemekten ve iffetli ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 23 Seyfullah Kara kadınlara iftira atmaktan men etti. Bize namaz kılmamızı, zekatlarımızı vermemizi, oruç tutmamızı emretti. Biz de onu tasdik ettik, ona iman ettik ve Allah’tan getirdiklerine tabi olduk. Yalnız Allah’a ibadet ettik ve ona hiçbir şeyi ortak koşmadık. Bize haram kıldığı şeyleri haram, helal kıldığı şeyleri helal gördük. İşte kavmimiz bunun için bize düşman oldu, saldırdı, hücum etti. Bizi tekrar eski sapkınlığımıza döndürmek, tekrar putlara taptırmak ve inandığımız dinimizden vazgeçirmek için bize işkence yaptılar. Bize zulmettiler, tazyik ederek çaresiz bıraktılar ve bizimle dinimiz arasına girerek dinimizin gereklerini yapmamızı engellediler. İşte bundan dolayı ey Hükümdar, biz de senin ülkene geldik, seni tercih ettik ve senin yanında zulme uğramayacağımızı ümit ettik”. Bu sözler ve akabinde bazı diyaloglar sonucunda Habeş Hükümdarı Necâşî, Mekkeli müşriklerin gönderdiği ve elçilerin takdim ettiği hediyeleri geri vererek, Müslümanları asla iade etmeyeceğini bildirdi (İbnu’l-Esîr, 1987: II, 599-600). Yirmi üç yaşındaki bu gencin iki elçi ve bir hükümdar önünde yapmış olduğu bu konuşma, Hz. Peygamber dönemindeki gençlerin, geçmişle içinde bulundukları anın siyasî, toplumsal, dinî ve ahlakî kıyaslamalarını mantık örgüsü içinde yaparak karar verdiklerini ve böylece verdikleri bağımsız kararla kendilerini geleceğe taşıdıklarını göstermektedir. Hz. Peygamber’in amcasının oğlu olduğu için onun elinde büyüyüp yetişen Ca’fer’in yirmi üç yaşından itibaren geri kalan tüm gençliği Habeşistan’da geçmiştir. Ca’fer, Medine’ye ancak on üç yıl sonra Müslümanlar Hayber’i fethedip Medine’ye dönüş yolunda iken dönebilmiştir. Kendi yetiştirdiği bu gencin dönüşüyle yaşadığı sevinci Hz. Peygamber, “Bilemiyorum ki hangisine sevineyim! Ca’fer’in dönüşüne mi yoksa Hayber’in fethine mi?!” sözleriyle dile getirmiştir (İbn Abdilberr: I, 210). Hz. Peygamber, düşünen, kafa yoran ve mantıklı kararlar verebilen bu gençlere gönül rahatlığı içinde kendi kurduğu devletin idarî ve adlî mekanizmalarında çok önemli görevler vermiştir. Mekke gibi İslam’ın en önemli iki merkezinden biri olan şehre Attâb b. Esîd gibi henüz yirmi yaşında bulunan genci vali tayin etmiştir. Bu genç adamın Mekke’yi çok güzel idare ettiği ve bu görevin Peygamber’den sonra da devam ettiği bildirilmektedir (İbn Kuteybe, 194; İbn Hacer, II, 451; Zebîdî, 1985: XII, 379). Öyleyse Hz. Peygamber için önemli olan şeyin yaş değil, sorumluluk duygusu olduğu anlaşılmaktadır. Sorumluluk almaktan korkarak kaçınan kişi, güçsüz bir kişiliğe sahiptir. Çünkü bu durum güçsüz kişilik sergileyen 24 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik gençlerin özelliğidir (Kulaksızoğlu, 1998: 188). Oysa Hz. Peygamber, tam aksine, gençlerin güçlü bir kişiliğe sahip olmasını istemektedir. Eğer öyle olmasaydı, Mekke’de en yoğun işkence ve zulüm altında kalan gençlerin daha ilk anda pes etmeleri gerekirdi. Halbuki İslamiyet, bu gençlerin omuzlarında yükselmiştir. Dolayısıyla, Mekke’de ortaya çıkan İslâmî harekete gençlik hareketi denmesi, bu sebepledir (Watt, 1986: 103). Allah’ın Resûlü, kendilerine önemli bir sorumluluk tevdi edildiğinde tedirginlik yaşayan gençlere tavsiyelerde bulunarak bu çekincelerini ortadan kaldırmıştır. O, bu gençlere, tevdi edilen sorumluluğun üstesinden rahatlıkla gelebileceklerini söylemiş ve söz konusu sorumluluk alanıyla ilgili bilgi ve nasihatler vererek onlara yol göstermiştir. Böylece Allah’ın Elçisi, gençlere güçlü bir şahsiyet kazandırmıştır. O, adlî görev çerçevesi içinde Hz. Ali’yi Yemen bölgesine kadı olarak gönderdiğinde, Hz. Ali bu görevi layıkıyla yapıp yapamayacağı konusunda bir an tereddüt ve endişe yaşamıştır. Onun bu tereddüt ve endişesi, hem çok genç olması hem de hakimlik hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığını düşünmesinden kaynaklanmıştır. Nitekim, “Ey Allah’ın Resûlü! Beni hakimlik göreviyle tayin ediyorsun; ama benim yaşım daha çok genç ve hakimlik mesleğiyle ilgili bilgim de yok” sözüyle bu endişeyi ortaya koymuştur. Ancak, Hz. Peygamber onun bu tereddüt ve endişeli sözleri karşısında şunları söylemiştir: “Allah senin kalbine doğruyu yöneltir, diline de sebat verir. İki hasım huzuruna çıktığı zaman, birinciyi dinlediğin gibi, ikinciyi de dinlemedikçe hüküm verme. Bu şekilde hareket etmen, hakimliğin sende bir yetenek haline gelmesini sağlayacaktır”. Hz. Ali, bu nasihat ve yöntemlerden sonra hakimliği kabul ettiğini, hiçbir kararında da bocalamadığını, şüpheye düşmediğini söylemiştir19. Hz. Peygamber’in Yemen bölgesine kadı olarak gönderdiği gençlerden biri de Muâz b. Cebel’dir. O, bu bölgede görevlendirildiğinde henüz daha yirmi bir yaşında bir gençtir. Muâz, Hz. Peygamber tarafından uğurlanırken aralarında geçen diyaloglar, Hz. Peygamber’in, kendi bilgileri ışığında düşünen ve bağımsız karar verebilen bir gençlik istediğini gösteren çok anlamlı bir belge olarak bize kadar ulaşmıştır. Allah’ın Elçisi, genç Muâz’ı yanlış cevap verirse düzeltmek ve biraz da test etmek için “Sana bir dava getirildiğinde nasıl hükmedeceksin?” diye sordu. Muâz da “Allah’ın Kitabı ile Ebû Davud, (1988): II, 325 (Kitâbu’l-Akzıye, Bâbu Keyfe’l-Kazâ 6, hn.3582); Tirmizî, s.558, (Kitâbu’l-Ahkâm, Bâb 5, hn.1331). 19 ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 25 Seyfullah Kara hükmedeceğim” şeklinde cevap verdi. “Ya onda konuyla ilgili ortaya konmuş bir hüküm bulamazsan?!” sorusuna ise Muâz “Resûlüllah’ın sünneti ile hükmederim” dedi. “Pekiyi ya sünnette de bulamazsan?!” sorusuna ise Muâz b. Cebel, “Kendi görüşümle içtihat eder, konuyla ilgili kararımı veririm ve kararımda hata etmemek için de çaba gösteririm” karşılığını vermiştir. Yirmi bir yaşındaki Muâz’dan gelen bu cevap Hz. Peygamberi öyle mutlu etmiştir ki, o, sevincini göstermek için (işte olması gereken bu, der gibi) onun göğsüne vurmuş ve şükrederek “Peygamberi’nin elçisini Resûlüllah’ın razı olacağı şeye muvaffak kılan Allah’a hamdolsun” sözleriyle bu mutluluğunu ortaya koymuştur20. Bu örnek açıkça göstermektedir ki, Allah’ın Elçisi, düşünen ve hür iradesiyle bağımsız karar verebilen, olayları kendi iradesiyle değerlendirebilen bir gençlik arzu etmiş ve böyle bir gençlik yetiştirmiştir. 7. SONUÇ İnsanlığın 21. yüzyılın ilk çeyreğinde hızla ilerlediği çağımızda milletlerin en önemli sorunu, genç nesiller yetiştirmek olduğu görülmektedir. Bu sorunu aşmak için, öğretmek önemli olmakla birlikte, tek başına yetmemektedir. Aslolan eğitmektir. Çünkü bir milletin millet olarak devamını sağlamak, nesillere şahsiyetlerini kazandırmak, onlara geçmişten miras olarak devraldıkları değerleri, fikirleri ve ulvî idealleri vermek, onları özgüven sahibi yaparak millet olarak yarınlara uzanmak, ancak eğitim yoluyla mümkün olacaktır. Hiç kuşkusuz insanlığın yarınları, bugünün yetişkinlerinin değil; gençlerinin elindedir. Nitekim çalışmamızda da değindiğimiz gibi, Hz. Peygamber’in dizinin dibinde yetişen gençlerin, kendilerinden sonra gelen nesillere söyledikleri “İlim öğreniniz! Siz şimdi kavminizin yaşça küçüklerindensiniz; ancak, yarın onların büyükleri olacaksınız” sözleriyle bu gerçeğe vurgu yaptıkları muhakkaktır. Ne yazık ki, dünya birçok şeyde olduğu gibi, bu konuda da geç kalmış ve gençliğin önemini yeni yeni kavramış görünmektedir. Bugün ne işe yaradığı artık dünyada ciddi bir biçimde sorgulanmaya başlanan Birleşmiş Milletlerin 1985 yılını “Uluslararası Gençlik Yılı” ilan etmesi (Baran, 2013: 10), bu gecikmişliğin açık bir göstergesi olduğu gibi, bu dev organizasyonun gençlik için neler düşünEbû Davud, (1988): II, 327 (Kitâbu’l-Akzıye, Bâbu İçtihâdi’r-Re’yi fi’l-Kazâ 11, hn.3592); Tirmizî, (2002): 557-558 (Kitâbu’l-Ahkâm, Bâb 3, hn.1327). 20 26 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik düğü, neler yaptığı, bundan sonraki süreçte de neleri yapmayı tasarladığı, yetiştirilmesi düşünülen gençlik profillerinin insanlığın içine düştüğü drama ne kadar duyarlı kalabileceği, ayrıca tartışılması gereken bir durumdur. Birleşmiş Milletler daha yeni yeni gençliğe el ata dursun, yaklaşık on dört buçuk asır önce Allah’ın Elçisi’nin, “insanlık için nasıl bir gençlik?” sorusunun cevabını çok net bir şekilde verdiği görülmektedir. Onun istediği gençlik, her şeyden önce iman eden ve mensubu olduğu İslam’ın evrensel değerlerini içselleştiren bir gençliktir. Bu nedenle o, Mekke’de etrafına topladığı gençlere önce Allah’a iman etmelerini ve ondan başka güç tanımamalarını söylemiştir. Bunun hemen arkasından, yüreği mazlumlar için çarpan, onlara sahip çıkmayı insan olmanın zorunlu bir sonucu ve gereği olarak gören bir gençlik yetiştirmeye çalışmış ve bunu da başarmıştır. Çünkü o, insanlığın dramının ancak bu inanç ve duygulara sahip olan bir gençlikle çözülebileceğine inanmıştır. Ancak, ona göre, sadece bunlar yeterli değildir. Bu inanç ve duygular gençliği motive edecek yegâne manevî amillerdir; fakat, dünyayı değiştirip dönüştürebilecek, insanlığı yeni bir medeniyetle buluşturabilecek bu gençliğin yüksek ruh ve ideallere sahip olmaları yanında sağlam bir karaktere, özgüveni yüksek bir kişiliğe, eleştirel bir zihniyete, kendisinin ve içinde yaşadığı toplumun özeleştirisini yapabilen, düşünen ve bağımsız karar verebilen bir şahsiyete de sahip olması gerekir. Ele aldığımız örnekler, bize, Hz. Peygamber’in elinde şekillenen gençliğin böyle bir gençlik olduğunu göstermektedir. Nitekim, insanlığın da ancak böyle bir gençlikle geleceğe daha umutlu bir yolculuk yapması mümkün olacaktır. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 27 Seyfullah Kara KAYNAKÇA Ahmed b. Hanbel (Tarihsiz), Müsned, Beyrut. Ali Şeriati (1992), İslam-Bilim, çev. Faruk Alptekin, İstanbul. Baran, Aylin Görgün (2013), “Genç ve Gençlik: Sosyolojik Bakış”, Gençlik Araştırmaları Dergisi, 1/1, (6-25). Buhârî, Muhammed b. İsmail (1993), Sahîhu’l-Buhârî, nşr. Mustafa Dîb el-Buğâ, Dımaşk. Buhler-Spiegel-Thomas (1987), “Ergenlik Dönemine Toplu Bakış”, Ergenlik Psikolojisi, der.Bekir Onur, Ankara. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, (1992), Komisyon, Çağ Yayınları, İstanbul. Ebû Davud, Süleyman b. el-Eş’as es-Sicistânî (1988), Sünenü Ebî Davud, nşr. Kemâl Yusuf el-Hût, Beyrut. Hökelekli, Hayati (1993), Din Psikolojisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara. İbn Abdilber, Ebû Umer Yusuf b. Abdillah, el-İstîâb fî Esmâi’l-Ashâb (Tarihsiz), (İbn Hacer, el-İsâbe kenarında), Beyrut. İbn Abdilberr, Ebû Umer Yusuf b. Abdillah (Tarihsiz), Câmiu Beyâni’l-İlmi ve Fadlihi, Kahire. İbn Hacer, Şihâbuddîn Ahmed b. Ali el-Askalânî (Tarihsiz), el-İsâbe fî Temyîzi’sSahâbe, Beyrut. İbn Hişam, Ebû Muhammed Abdilmelik (1971), es-Sîretü’n-Nebeviyye, Beyrut. İbn İshak, Muhammed (1981), Sîretu İbni İshak, nşr. Muhammed Hamidullah, Konya. İbn Kesîr, Ebû’l-Fidâ İsmail (1997), el-Bidâye ve’n-Nihâye, nşr. Abdullah b. Abdulmümin et-Türkî, Riyâd. İbn Kuteybe, Ebû Muhammed b. Abdillah b. Müslim ed-Dîneverî (Tarihsiz), elMaarif, çev. Hasan Ege, İstanbul. İbn Sa’d, Ebû Abdillah Muhammed (2001), et-Tabakâtu’l-Kübrâ, Kahire. İbnu’l-Esîr, Izzuddîn Ebû’l-Hasen Ali b. Ebi’l-Kerem Muhammed (1996), Üsdü’lĞabe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, Beyrut. İbnu’l-Esîr, Izzuddîn Ebû’l-Hasen Ali b. Ebi’l-Kerem Muhammed b. Muhammed b. Abdilkerim b. Abdilvâhid eş-Şeybânî (1987), el-Kâmil fi’t-Târîh, nşr. Ebu’lFidâ Abdullah el-Kâdî, Beyrut. Kansu, A. Şevket (1947), Gençlikte İrade Eğitimi ve Büyük Adamlar, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara. Kettâni, Muhammed Abdulhayy (1997), Nizâmu’l-Hukûmeti’n-Nebeviyye (etTerâtibu’l-İdâriyye), nşr.Abdullah el-Hâlidî, Beyrut. Kualaksızoğlu, Adnan, (1998), Ergenlik Psikolojisi, İstanbul,. Kula, M. Naci (1995), “Gençlerimize Peygamberimizi Nasıl Anlatalım”, Hz.Muhammed ve Gençlik, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara. 28 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik Küçük, Raşit (1994), “Ebû Saîd el-Hudrî”, DİA, İstanbul, X, 223-224. Muhammed Hamidullah (1995), İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İstanbul. Münâvî, Muhammed Adurraûf (Tarihsiz), Feyzu’l-Kadîr Şerhu Câmii’s-Sağîr min Ehâdîsi’l-Beşîri’n-Nezîr, Beyrut. Müslim, Ebû’l-Huseyin Muslim b. Haccac el-Kuşeyrî (Tarihsiz), Muhtasaru Sahih-i Müslim, ihtisar: Zekiyyüddîn Abdülazîm el-Münzirî, Riyâd. Özgü, Halis (1973), Genç Erkek Psikolojisi, Özgü Yayınları, İstanbul. Süheylî, Abdurrahman (1990), er-Ravzu’l-Unuf fî Şerhi’s-Sîreti’n-Nebeviyyeti Liibni Hişâm, nşr.Abdurrahman el-Vekîl, Kahire. Şevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed (1989), Neylü’l-Evtâr Şerhu Munteka’lAhbâr min Ehâdîsi’l-Ahyâr, Beyrut. Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr (1968), Tarihu’r-Rusül ve’l-Mülûk, nşr. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim, Mısır. Tirmizî, Muhammed b. Îsâ (2002), Sünenü’t-Tirmizî, nşr. Şeyh Halîl Me’mûn Şîhâ, Beyrut. Vâkıdî, Muhammed b. ‘Umer (1966), Kitâbu’l-Megâzî, nşr. Marsden Jones, London. Watt, Montgomery (1986), Hz.Muhammed Mekke’de, çev. Rami Ayas-Azmi Yüksel, AÜİF Yayınları, Ankara. Zebîdî, Zeynuddîn Ahmed b. Ahmed b. Abdillatîf (1985), Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Ankara. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 29 ENGELLİ GENÇLİK VE SOSYAL RİSKLER Esra Burcu ÖZ Gençlik, yaşamın en dinamik dönemlerinden biridir. Bu dönemde genç, birçok değişimi yaşayan ve bu değişimlerin getirdiği sorunlarla baş etmeye çalışandır. Gençlik döneminde biyolojik ve psikolojik değişimlerin yanı sıra yeni sosyal statü ve roller edinme, farklı sorumluluklar alma, bağımsız davranışlar geliştirme gibi bazı sosyolojik değişimler de yaşanır. Diğer taraftan, genç olmanın kültürel tanımı tıpkı engelli olmanın kültürel tanımı gibi toplumdan topluma farklılık gösterir. Engelli olmak, fiziksel ya da zihinsel bir engel durumundan çok sosyal olarak engellenmişliği temsil eder. Engelli bir genç, dönemi itibariyle geçirdiği değişimlerin doğurduğu sorunlarla baş etmeye ek olarak engelinden dolayı da bazı sosyal ve kültürel sorunlarla karşılaşabilir. Bu çalışmada gençlik döneminin özellikleri çerçevesinde genç olmak ve engelli olmanın karşılıklı ilişkisi noktasında, gencin karşılaşabileceği sosyal ilişkilerdeki riskler literatüre dayalı olarak tartışılmıştır. Çalışmada, genç bireyin bu dönemde zaten yaşadığı değişimlere bir de fiziksel özelliğinden dolayı kültürel olarak tanımlanmış engellenmişliği eklenince özellikle sosyal izolasyon, sosyal yalnızlık, sosyal edinimlerdeki kısıtlılıklar (eş, eğitim, iş ve meslek), taciz ve intihar gibi sosyal risklerle karşılaşma olasılığı ya da bunlarla baş edebilme çabası literatür desteğiyle verilmek istenmiştir. ANAHTAR KELİMELER: Genç, gençlik, özgüven, adalet duygusu, sorumluluk duygusu Prof. Dr.,Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, [email protected] GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 YOUNG PEOPLE WITH DISABILTIES AND SOCIAL RISKS Esra Burcu ABSTRACT Youth is one of the most dynamic periods of life. In this period, young goes through lots of changes and tries to handle the consequences of these changes. During the youth period, right along with biological and psychological changes there are also some sociological changes such as obtaining social status and roles, taking various responsibilities and developing independent behavior. (On the other hand), Just like the cultural definition of being disabled, cultural definition of being young also differs from one society to another. Being disabled represents social prevention more than a physical or a mental disability. In addition to the problems that are encountered because of the period that the young individual with disabilities is going through, he or she may also face social and cultural problems stem from the disability itself. In this study, risks in social relationships are discussed based on the literature, in the context of the properties of the youth period and relation between being young and disabled. With support from the literature, the article aims to point out that possibility of encountering a social risk such as social isolation, social loneliness, constraints in social achivements (having a spouse, education, job and occupation), suicide and abuse or efforts for dealing with these risks are higher especially when young individuals disability that is culturally defined because of his or her physical attributes is added to the changes that he or she is going through because of the youth period. KEYWORDS: Young, youth, self-esteem, sense of justice, sense of responsibility. Prof. Dr., Hacettepe University, Faculty of Letters, Department of Sociology, [email protected] GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 Esra Burcu 1. GİRİŞ Gençlik, toplumun en dinamik kesimi olarak kabul edilirken değişmelerden çabuk etkilenen ve değişmeleri hızlandırandır. Bu anlamda gençlik gelecekte toplumun en önemli belirleyicisidir. Gençlik, sosyolog Truzzi (1972)’nin de belirttiği gibi, yetişkinlerden farklı normlara ve davranış standartlarına sahip bir sosyal kategoridir. Değişme ve değiştirme potansiyelini bünyesinde barındıran gençlik döneminde bireysel ve sosyal bağlamda yeni durumlarla karşılaşılır. Bu dönemde gençler fizyolojik, psikolojik, sosyolojik bazı değişimleri yaşarlar. Gençler kendilerinden önceki nesile göre daha farklı bir sosyalizasyon sürecinden geçerler ve gençler bu farklı sosyalizasyon sürecinde akran grupları, kitle-iletişim araçları, okul ve iş çevresi, yaşadığı mahalle gibi sosyal çevrelerinin etkisi altında kalırlar. Diğer taraftan, bu sosyal faktörlere bağlı olarak gençler bedenlerine ilişkin de anlamlar üretirler. Bu anlamların sembolik gösterimleri giyim, saç tarzı, takılar gibi somut göstergelerle şekillenebileceği gibi, bedenin “güzelliği”, bedenin “normalliği” gibi soyut algılarla da şekillenir. Engellilik birçok bireyin gözünde “normal”in dışında olma olarak tanımlanır. Yaygın söylem içinde “normal beden”, gözleri gören, yürüyen, konuşan, duyandır ve bunun yanı sıra “normal” kabul edilen işlevlerine bağlı olarak kültürel görelilik içinde “güzel” ya da “çirkin” olarak tanımlanandır. Gençlik döneminde birçok değişimi, fiziksel/biyolojik bünyesinde, psikolojisinde ve sosyal çevresinde yaşayan genç baş etmek zorunda olduğu streslerle ve sorunlarla karşı karşıyadır. Bu dönemde fiziksel engellilik genç için artı sorunları yaşamasına neden olabilir. Bunun en önemli nedeni, toplumun engelliliğe ve engelli bireye ilişkin atfettiği kültürel anlamlandırmalarda yatmaktadır. Dolayısıyla gencin sosyal şartları, sosyalizasyon süreci ve kültürel edinimleri onun engelli bedenine ilişkin tanımlamasını ve sorunlarla baş etmesini doğrudan etkiler. Gençlik döneminde gencin birçok sosyal ilişkiler bazında karşı karşıya kalabileceği sosyal riskler söz konusudur. Bu riskler, arkadaşlık ilişkilerinde, aile ilişkilerinde ve bunların dışındaki sosyal çevresinde söz konusu olabilir. Bu risklerle karşılaşma ve bunlarla baş etme gençlik 32 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler döneminin en beklenen özelliği iken gencin engelli olması bu riskleri şüphesiz artırmaktadır. Bu risklerden bazıları sosyal ilişki yoksunluğu diğer bir ifadeyle sosyal izolasyon/sosyal yalnızlık, eş, eğitim, meslek ve iş edinme kısıtlılıkları, sözlü, sembolik ve fiziksel tacizler ve intihar olarak ele alınabilir. Bu çalışmada gençlik döneminin özellikleri çerçevesinde genç olmak ve engelli olmanın karşılıklı ilişkisi noktasında, gencin karşılaşabileceği sosyal ilişkilerdeki riskler literatüre dayalı olarak tartışılmıştır. Çalışmada, genç bireyin bu dönemde zaten yaşadığı değişimlere bir de fiziksel özelliğinden dolayı kültürel olarak tanımlanmış engellenmişliği eklenince özellikle sosyal izolasyon, sosyal yalnızlık, sosyal edinimlerdeki kısıtlılıklar (eş, eğitim, iş ve meslek), taciz ve intihar gibi sosyal risklerle karşılaşma olasılığının ya da bunlarla baş edebilme çabasının daha yoğun olduğu literatür desteğiyle verilmek istenmiştir. 2. BİR GEÇİŞ DÖNEMİ OLARAK GENÇLİK DÖNEMİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER En genel anlamda gençlik dönemi çocukluktan yetişkinliğe geçişi ifade eder. Birey çocukluktan yetişkinliğe doğru biyolojik, psikolojik, sosyolojik değişimler yaşar. Bu değişmeler bireyde zaman zaman aşılması güç problemlere yol açabilir. Geçiş kavramı, değişme, gelişme ve dengesizlikler olarak tanımlanır. Geçiş, insan yaşamında göreli denge noktası ile farklı olan diğer göreli dengeler arasında bir çeşit köprüdür. Daha geniş bir ifadeyle, geçiş dönemi, yaşamın göreli dengeli hale gelmiş bir döneminden yine göreli dengeye kavuşmuş bir dönemine geçişi kapsayan değişme, gelişme, büyüme, eşitsizlik dönemidir. Bu bağlamda birey gençlik döneminde çocukluk dönemine ait sosyal, fiziksel ve cinsel yetersizliğinden, yetişkinlik dönemine ait sosyal, fiziksel ve cinsel olgunluğa erme sürecini yaşar. Böylece gençlik, cinsel, fiziksel ve sosyal açılardan bir büyüme, değişme ve gelişme dönemi olarak tanımlanır (Kimmel ve Weiner 1995: 12-13, akt. Burcu 1997). ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 33 Esra Burcu Peki bu geçiş döneminde genç ne tür değişimler yaşar? Bu soruya ilişkin yapılmış çalışmalarda, geçiş döneminin yani gençlik döneminde bireyin fizyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel değişmeleri yaşadığı kabul edilir. Kimmel ve Weiner (1995), kabul edilen bu değişimleri içsel ve dışsal olarak kategorileştirmişlerdir. Gençlik dönemindeki içsel değişimleri, fizyolojik, duygusal, zihinsel düzensizlikler, psikolojik olgunlaşma, bilme ve kavramadaki gelişmeler gibi biyolojik ve psikolojik değişmeler, dışsal değişmeleri ise sosyal yaşantılar, tecrübeler ve düzenlemeler ile normatif-kültürel değişmeler kapsar. Sosyolojik olarak şüphesiz dışsal değişmeler birçok araştırmacının dikkatini çekmiştir. Gençlik döneminde gencin bir üniversiteden mezun olması, evlenmesi, işe başlaması gibi sosyal statü ve rollerle ilgili sosyal yaşamındaki değişmeler, anne-baba olma, ehliyet alma, askere gitme gibi normatif ya da kültürel değişmeler ve toplumca onay almış ve o yaş döneminde beklenilen davranış kalıplarını yerine getirme durumu sosyolojik olarak gençlik dönemindeki değişmelerin incelenmesini önemli kılar. Gençlik dönemi ve gençler incelenirken sosyolojik olarak sosyal ve kültürel faktörlerin bu dönemi ya da birey olarak genci ne yönde etkilediği göz önünde bulundurulmalıdır. Toplumun kültürel değerleri, normları, alışkanlıkları kısacası kültürel birikimler gençlik dönemini şekillendirirken kimin genç olarak tanımlanacağını da belirler. Bu bağlamda hangi dönemin gençlik dönemi olduğu ya da kimin genç olarak tanımlanacağı sadece biyolojik özelliklere göre değil kültürel özelliklere göre de ele alınır ve bu durum toplumdan topluma görelilik arz eder. Bireye toplumda ait olduğu sosyal gruplar içinde hangi rollerin ve statülerin uygun görüldüğü, hangi özgürlüklerin ya da imtiyazların verildiği ve sorumlulukların yüklendiği diğer faktörlerin yanı sıra sosyal ve kültürel olarak da belirlenir. Bu bağlamda gençlik dönemindeki birey yaşamında bir geçiş dönemi yaşarken bu geçiş dönemi kültürel olarak tanımlanır. Örneğin, kültüre bağlı olarak evlenen, hamile kalan ya da çocuk sahibi olan, bir işe başlayan vb. genç artık yetişkin olarak o toplumda kabul görebilir ya da 11 yaşında regl olan bir kız çocuğu genç olarak kabul edilebilir. Bu noktada gençliği sosyolojik olarak incelerken, insanların gençliklerinin başlama ve özellikle sona erme yaşlarını kesin ve net bir şekilde belirtmek pek mümkün gözükmemektedir. 34 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler Belirtilenlerin ışığında geçiş dönemi olarak tanımlanan ve gencin içinde bulunduğu toplumun kültürel özelliklerine göre belirlenen gençlik döneminde birey, Frith (1984)’in de belirttiği gibi, bağımsızlık ve bağımlılık arasında bir hareketlilik yaşar. Genç insan çocuktan daha bağımsızken hala bazı konularda yetişkinlere bağımlılık gösterir. Gençlik döneminde genç giderek aileye olan bağımlılığını azaltırken giderek kendine ait sosyal alanlara girerek bağımsızlığını tanımlamaya ve göstermeye başlar. Örneğin, okul hayatı, arkadaş grupları, çalışma hayatı, boş zamanlarını değerlendirme aktiviteleri gibi. Gençlik döneminde genç olmanın diğer göze çarpan özelliği de sorumluluk kavramı ile ilgilidir. Sosyolojik olarak gencin sorumluluk alması olarak kastedilen, gencin giderek yeni sosyal roller ve statüler ve bunlara bağlı olarak yerine getirmesi beklenilen görevlere sahip olmaya başlamasıdır. Diğer taraftan yasal anlamda da genç bazı sorumlulukların altına da girmektedir. Örneğin, oy vermesi, askere gitmesi, yasalara uygun davranmasının beklenilmesi gibi. Tüm bu belirtilenlerin ışığında, gençlik döneminin temel sosyal özellikleri birçok araştırmacı tarafından, toplumda yetişkinlik rollerine ve statülerine doğru hızlı bir hareketlilik içinde olan, toplumu eleştirme gücünü kendinde en yoğun olarak hisseden, sorumluluğunun ve bağımsızlığının düzeyi giderek artış gösteren, toplumun en yaratıcı ve en dinamik kesimi olarak ele alınmıştır (Burcu 1997: 16). 3. ENGELLİLİĞİN KÜLTÜREL TANIMI VE ENGELLİ GENÇLİK Sosyal bir kategori olarak gençlik sosyal ve kültürel özellikleri açısından literatürde çeşitli şekillerde sınıflandırılmıştır. Toplumların ve kültürlerin farklı özellikler taşıması bağlamında tek tip bir gençlik grubundan söz etmek mümkün gözükmemektedir. Gençlik dönemi ve bu dönemin içinde yer alan genç birey, cinsiyetine, eğitim durumuna, ekonomik durumuna, geleneklere ve göreneklere, benimsediği değer ve normlara, bedensel özelliklerine bağlı olarak farklı sosyal kategorileri temsil edebilir. Bu sosyal kategorilerden biri de gençlik grubu içinde yer alan engelli gençlik grubudur. Belirtilmelidir ki, engelli gençlik, gencin fiziksel özelliklerine ait bir etiketlemeyi değil sadece sos- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 35 Esra Burcu yolojik bir sınıflandırmayı içermektedir. Bu tür gençliğe ait yapay sınıflandırmalar sosyolojik olarak gençliğin özelliklerini ve sorunlarını daha iyi tespit etmede ve anlamada sosyologlar için bir tercih alanı olmuştur. Gençler arasında sosyal farklılıklar gençlerin fiziksel özelliklerine bağlı olarak da ortaya çıkar. Engelli gençlerin aktivitelerini kapsayan yetiştirilme biçimleri, farklı davranış sınırlamaları, farklı kültürel birikimlerin aktarılması ve farklı sosyalizasyon modelleri onları diğer gençlik gruplarından farklı kılabilir. Bu durum özellikle cinsiyet faktörü devreye girince daha da netleşir. Kız ve erkek engelli gençler toplumda mesleki fırsatlar, eğitim olanakları, ücretler, aile içi roller, sorumluluklar ve bağımsızlıklar vb. açıdan farklı deneyimleri yaşayabilirler. Diğer taraftan engelli gencin mensup olduğu sosyal sınıf da onun özellikle gelecekteki beklentilerini, okul ve iş hayatıyla ilgili fırsatlarını, arkadaş ve eş edinme olanaklarını belirleyebilir. Engelli gencin yaşadığı sosyal ortam ve engelliliğin bu sosyal ortamda nasıl tanımlandığı, gencin hangi etiketlemeler altında kültürel olarak betimlendiğine göre değişir. En genel anlamda engellilik, yeteneklerdeki ve güçteki sınırlanmışlık ya da eksiklik olarak tanımlanır. Engellilik, bireyin belirli aktivitelerini yerine getirmesini ve sosyal yaşamdaki rollerini oynayabilmesini sağlayan “ideal-normal” kapasitenin dışında olmaktır. Engelli birey ya da genç, tedavisi/düzeltilmesi mümkün gözükmeyen ancak rehabilite edilebilecek olan insan olarak kabul edilir. Engellilik, bireyin zihinsel ve/veya bedensel işlevlerindeki kayıplar sonucu ortaya çıkan sınırlılıkları/kısıtlılıkları ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır (Whyte ve Ingstad 1995:3-4, akt. Burcu 2002: 85). Belirtilmelidir ki, tanımlaması nasıl olursa olsun bireyin çeşitli nedenlerden dolayı birlikte yaşamak zorunda kaldığı engellilik, insanın biyolojik doğasından çok varlığını sürdürdüğü sosyal ve kültürel ortam içinde, diğer insanlarla etkileşim ağı içinde, onlarla birlikteyken anlam kazanır. Doğuştan ya da sonradan edinilen engelliliğin birey ve genç için sosyal anlamı, bireyin kendisinin engelliliğine ilişkin tepkilerine, o anki durumuna ve geleceğine nasıl baktığına, engellilik durumunun bireyin yaşamını nasıl etkilediğine ve toplumun yani diğer insanların engelliliğe ilişkin bakış açısında şekillenir (Burcu 2002: 86). Bu şekillenme şüphesiz o toplumun kültürel özellikleriyle iç içedir ve bu durum kültürden kültüre değişir. 36 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler Gencin engelli olmasının kültürel bir anlamı vardır. Bu anlam kültürden kültüre farklı toplumlarda değişebildiği gibi aynı toplumda da farklılık gösterebilir. Engelli olan gençler yaşadıkları mahalle, aile, okul, iş, arkadaşlık ortamı gibi birçok sosyal ortamda kendilerine ilişkin bakış açılarını yansıtan kültürel tanımlamalarla karşı karşıya kalırlar. Yapılan çalışmalar (Burcu 2006), Türkiye’de olduğu gibi birçok toplumda engelli bireye ilişkin etiketlemeler içeren “acıma”, “dışlama”, “ikinci sınıf görme”, “işe yaramaz görme”, “yük” ve “yetersiz” gibi çeşitli olumsuz kültürel tanımlamaların olduğunu belirtir. Bu olumsuz tanımlamalar özellikler özgürleşme, bağımsızlaşma ve sorumluluklar alma sürecini yaşayan engelli genç için aşılması zor engellenmişlikler yaratmaktadır. Bu noktada önemli olan gencin engelli olmasının ötesinde engellenmişliğidir ki bu engellenmişlik durumu genç için sosyal ilişki ağı içinde eğitim ve mesleki fırsatları, eş ve arkadaş seçimi kısıtlılıkları, sosyal izolasyon, sosyal yalnızlık, taciz ve intihar gibi sosyal risklerle karşı karşıya kalmasına neden olabilir. 4. ENGELLİ GENÇLİK VE SOSYAL İLİŞKİLERDE OLASI SOSYAL RİSKLER Gencin fiziksel özelliğinden çok ona yüklenen kültürel anlamlara bağlı olarak karşılaşma olasılığı olan sosyal risklerin varlığı şüphesiz mutsuz, kendine özgüveni olmayan, yetersiz ve yaşam kalitesi standardına erişilememiş bir gençlik yaratabilir. Literatürde gençlerin engellilik durumundan dolayı karşı karşıya kaldığı ya da kalabileceği sosyal risklerle ilgili çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Engelli gençlerin engelli olmalarından dolayı eğitim fırsatlarını yakalayamaması şeklindeki sosyal riskle ile ilgili olarak yapılmış çalışmalar (Shapiro 1993, Weitz 1996, Rowan 1980, Lane 1992 ve Cohen 1994) engelli gençlerin eşit eğitim fırsatlarına sahip olmadıklarını tespit etmişlerdir. Bu araştırmaların ortak sonucunda, engelli gençleri izole edecek şekilde özel mekânlarda eğitim kurumlarında toplamanın onların toplumun diğer bireyleriyle ya da diğer gençlerle iç içe yaşamalarını engellediğini, ortak mekânlarda birlikte eğitim görme fırsatını elinden ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 37 Esra Burcu aldığını ve bu durumun da engelli gençlerin sosyal bütünleşmesini sekteye uğrattığını belirtmişlerdir. Bazı çalışmalarda (Castree ve Walker 1981, Beardshaw 1988, Parker ve Hirst 1987) engelli bireyin eğitim fırsatlarını yakalayamama riskiyle birlikte engelli gencin meslek edinememesi, gelir getiren düzenli bir işte çalışma fırsatını yakalayamaması ve dolayısıyla istihdam sorunu ile karşı karşıya kaldıkları gösterilmiştir. Bu riskler şüphesiz gencin sosyal yaşamını bütünüyle olumsuz yönde etkilerken, engelli gencin eğitim, ekonomi, sağlık ve sosyal alanlarda desteklenilmemesine de neden olmaktadır. Bu bağlamda engelli gençler eğitim süreçlerinden sonraki sosyal yaşamlarına uyum sağlamalarında zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Örneğin, Rowan (1980)’ın da belirttiği gibi birçok engelli genç üniversite ya da yüksek eğitim görme fırsatlarını çoğu zaman yakalayamamakla birlikte iş bulma, meslek edinme, mümkün olduğunca ailesinden bağımsız bir yaşam geliştirme, aileden bağımsız güvenli bir mekânda temel ihtiyaçlarını karşılayacak yeterli bir gelecek oluşturma gibi hususlarda engellenmelerle karşı karşıya kalmakta ya da bunu düşünmektedirler. Engelli gençlerin literatürde özellikle üzerinde durulan sosyal risklerinden biri de, gencin sosyal izolasyonu ve dolayısıyla sosyal yalnızlıkla karşı karşıya kalma riskidir. Armitage (1983)’in çalışmasında, engelli gencin kendi temel ihtiyaçlarını karşıladığı ve temel hedeflerine ulaşma yollarının açık olduğuna inandığı ve bunu şüphesiz gözlemlediği durumlarda bağımsızlığının arttığını ve bu bağımsızlığın da gencin sosyal çevreye uyum ve bütünleşmesine katkı sağladığını belirtmiştir. Gençlik döneminin en belirgin özelliklerinden biri olarak kabul edilen “bağımsız davranışlar geliştirme” özelliğinin şüphesiz engelli gençler için de söz konusu olduğu düşünüldüğünde Armitage (1983)’in de belirttiği gibi engelli gencin bağımsızlaşması ile gelecek hedeflerine ulaşma inancı pekişmekte ve bu durum sosyal izolasyon problemine çözüm getirmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi, engelli olan bireylere kültürel olarak yüklenilen anlamlar onların engelinden kaynaklı kısıtlılık yaşamasından çok bir kültürel engellenme yaratmaktadır. Bu kültürel engellenmişlik engelli bireyi sosyal çevresinden uzaklaştırmakta, giderek koparmakta ve sonunda sosyal yalnızlığa itmektedir. Thomas, Bax ve Symth (1989: 38 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler 11, akt. Burcu 2002: 87), engelli gençlerin sosyal çevreden izole olmasında bireyin engelli olmasından çok diğerleri tarafından “hariç tutucu”, “yoksun bırakıcı”, “dışlayıcı” tutumların geliştirilmesine bağlı olduğunu ifade eder. Dolayısıyla engelli olmayanların tutumu, bakış açısı, davranış şekli engelli genç için sosyal izolasyon problemini doğurmakta ve bu durum da onu sosyal yalnızlığa itmektedir. Sosyal yalnızlık içinde kalan genç, aslında bulunduğu sosyal çevre içinde diğerleriyle birlikteyken, diğer bir ifadeyle kalabalığın içindeyken yalnızlık yaşamaktadır. Sosyal yalnızlıkta birey diğerleri arasında olmasına rağmen kaliteli, tatmin edici ve memnuniyet verici sosyal iletişimler ve etkileşimler kuramamaktadır. Gençlik döneminin en önemli özelliği bağımsızlıktır denilirken, sadece davranışları geliştirmek ve uygulamak olarak algılanmamalıdır. Bağımsızlık sürecinde karar almanın da bağımsız olarak yürütülmesi önemlidir. Bu bağlamda çalışmaları olan Davis (1984), bireyin genç olarak bağımsızlaşma sürecinde kararlarda bağımsız olmanın önemini vurgular. Davis (1984)’e göre, engelli genç özellikle her fiziksel aktivitesinde bağımsız olmaktan çok diğerleriyle etkileşim içinde onlardan yardım almayı da normalleştirmeli ve bazı şeyleri tek başına yapmanın ötesinde yardımları almalı ancak kararlarında bağımsız olmalıdır. Dolayısıyla kararlarda bağımlılık yaşanması da genci sosyal izolasyona itebilmektedir. Sosyal izolasyon ve engelli gençlik üzerine yapılmış birçok araştırmada (Thomas, Bax ve Symth 1989, Koregiannis 2000, Morris 2000, Hyde 2001), özellikle ergenlik döneminin genç üzerinde yarattığı değişimlere bağlı olarak engelli ergenin diğer gençlere göre sosyal izolasyon riskiyle karşılaşma ve bunun getirdiği sıkıntıları yaşama sıklığının daha fazla olduğu bu nedenle bu problemin üzerinde önemle durmak gerektiği belirtilmiştir. Gencin ergenlik döneminde bağımsızlığını geliştirmesi, cinselliğini keşfetmesi, karşı cinse ilgi duyması, duygu ve isteklerindeki değişimler ve bu duygu ve istekleri tatmin etme fırsatlarını arama çabası gibi değişimler onu aile sosyal çevresinden giderek bağımsızlaştırırken arkadaş çevresine daha bağımlı hale getirmektedir. Genç bu dönemsel özellikleri yaşarken ve bu yönde değişimleri yaşamına aktarırken, engelli genç bu değişimleri yaşamına aktarmada akranları kadar şanslı olamamakta, günlük aktivitelerini yerine getirmede bile anne-babalarına ya da ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 39 Esra Burcu bir başkasına bağlılık geliştirmektedir. Bu noktada belirtilen araştırmalarda önerilen şey, engelli genç için aileye olan fiziksel bağımlılıktan kaçınılamasa bile, ebeveynlerin engelli gençlerde “kendi kararlarını bağımsız olarak alabilmeleri” yönünde ortamı hazırlamaları gerektiğidir. Engelli genç, kendi dünyasında yer alan ve giderek çözülmesi güçleşen bir yalnızlık ve çevreden uzaklaşma problemiyle karşı karşıyadır. Bu durumu Younghusband ve arkadaşları (1970) engelli gencin toplumla bütünleşememe problemi olarak görürlerken, engelli gencin sosyal ilişkilerinde karşılaştıkları güçlüğü “potansiyel izolasyon problemi” olarak tanımlamışlardır. Bu görüşü destekleyecek şekilde Clarke, Riach ve Chyne (1977, akt. Burcu 2002: 88), engelli çocukların ve gençlerin sosyal ilişkilerinin zayıf olduğunu, daha çok yalnız başlarına kalmayı tercih ettiklerini, diğerlerini dinleme ve seyretme gibi pasif aktiviteler geliştirdiklerini belirtmişlerdir. Engelli gençlerin sosyal izolasyon problemi yaşamaları onların arkadaşlık ilişkileri geliştirmesinde ve özellikle karşı cinsten akranlarıyla özel ilişkiler kurmasında, sürdürmesinde ve hatta eş bulmasında sorunlar oluşturmaktadır. Genç için akranlarıyla geliştireceği sosyal ilişkiler çok önemlidir ve gençlik döneminde geliştirilen arkadaşlık ilişkileri gencin değerlerini, normlarını, alışkanlıklarını, beğenilerini, ilgilerini, davranış ve tutumlarını kısacası sosyal dünyasını etkiler. Gençlik intiharları ile ilgili yapılan çalışmalarda gencin intiharında etkili sosyal faktörlerden biri olarak gencin akranlarıyla ve karşı cinsle geliştirdiği ilişki kabul edilir. Hendin (1990)’in de belirttiği gibi, gencin aşk ilişkilerinde yaşadığı hayal kırıklıkları gencin hayatına son verme düşüncesini ve eylemini etkilemektedir. Bu bağlamda engelli genç bireyin, gerek akran ilişkileri, gerek karşı cins ilişkileri, gerekse aile ve diğer sosyal çevre ilişkilerindeki kısıtlılıklar potansiyel yalnızlığı ve izolasyon problemini pekiştirirken bu durum intihara kadar da genci sürükleyebilmektedir. Engelli gencin toplumda karşı karşıya kaldığı en yoğun sosyal kayıp ilişkilerde yaşanabilir. Gencin fiziksel özelliklerine bağlı olarak, yaşadığı sosyal yalnızlığı bireyin ölüm düşüncesini pekiştirebilir. Olafsen (1983) fiziksel engellilerle yaptığı bir çalışmada bu kişilerde intihar eğiliminin diğer engelli olmayan bireylere göre daha yüksek olduğunu belirtmiştir. Bu konuda bir diğer araştırma yapan Rettersol (1993), engelli gencin 40 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler gelecek kaygısı, ekonomik endişeleri, eğitim, iş ve meslek edinmedeki kaygıları gençlere ölümü düşündürdüğünü ve intihar eğilimini artırdığını belirtmiştir. Jacobs (1971), Barter, Swaback ve Todd (1968), intihar girişiminden sonra hastanede yatan engelli gençlerle yaptıkları çalışmada, engelli gençlerin aktif olarak katıldıkları sosyal grupların olmadığını, sosyal yaşama dair aktivitelerde minimal düzeyde yer aldıklarını göstermişlerdir (akt. Burcu 2007). Engelli gençlerin sosyal ilişkiler geliştirmede ve bu ilişkileri kaliteli bir şekilde sürdürmede karşılaştıkları sosyal risklerden biri de sözlü, sembolik ve fiziksel tacizlerdir. Sosyal yaşam içinde engelli gençler aile ortamında, oturdukları mahallede, akran gruplarında, okul çevresinde, iş ortamında ve diğerleriyle karşı karşıya kaldıkları kamusal alanlarda çeşitli taciz türlerine maruz kalmaktadırlar. Bu tacizler arasında, engelli bireylere film seyretme olanağı vermeyen sinema salonlarındaki koltuk düzeni, yürümesini zorlaştırıp hatta evden dışarı çıkmasını engelleyen mekansal düzenlemeler (!) gibi sembolik tacizler; iş yapamaz, beceremez diyerek iş olanağını sunmayan ya da işyerinde bireyin donanımına uygun olmayan rutin, basit tanımlanacak görevlerin engelli için uygun olduğunu söyleyen işverenler, “yazık”, “zavallı”, “Allah Korusun böyle olmaktan”, gibi sık sık rastlanılan cümleler gibi sözlü tacizler ya da nasıl olsa kendini savunamaz diyen bir bakış açısıyla dayak, küfür, tecavüz gibi fiziksel tacizler örneklendirilebilir. Burcu (2006)’nun yaptığı bir araştırmanın saha verileri arasında tacize ilişkin engelli bireylerin kendi deneyimlerini ve gözlemlerini yansıtan örnekler yer almaktadır. Örneğin, görme engelli genci dilenci olarak gördüğü için avucuna yiyecek sıkıştıranlar ya da sattığı ürünün karşılığı olan paradan daha azını nasıl olsa görmüyor diyerek kaçıranlar, ya da kendisinden utanıldığı için misafirin yanına çıkarılmayanlar söz konusudur. 5. SONUÇ YERİNE Hemen her toplumda kimin genç olduğunu tanımlayan, gençlere hangi statülerin atfedildiği ve hangi rollerin beklenildiğine ilişkin kültürel belirleyiciler bulunduğu gibi, engellik üzerine inşa edilen kültürel anlamlar da söz konusudur. Bu kültürel anlamlar, engelli gencin neleri yapabileceği, ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 41 Esra Burcu kendisinden toplumsal olarak beklenilen statülerin hangisini temsil edebileceği ve hangi beklenen rolleri yerine getirebileceği konusunda etkili belirleyicilerdir. Bu çerçevede gençlik dönemine girme ve bu dönemin sona ermesi her toplumun kültürel özelliklerine göre değişirken “genç” ve “yetişkin” tanımları da kültür tarafından belirlenir. Engelli gencin gençlik dönemine girmesi ve bu süreçte kendisinden beklenilen rolleri yerine getirmesi ve gençlik döneminin sona ererek yetişkin olarak kabul edilmeye başlanması sıklıkla yine o toplumun kültürüne bağlı olarak geciktirilebilir ya da ne bu dönemin başlangıcı ne de bitişi kültürel olarak onaylanabilir. Örneğin, engelli bir genç o toplumun kültürel bakış açısına göre eğitim sürecini tamamlayamaz, bir işi yapamayacağı için meslek edinemez ya da anne/baba olamaz. Bu bağlamda sürekli olarak ailesine ya da birilerine muhtaç olarak yaşamını sürdürendir, ikinci sınıftır, çoğu zaman yüktür. Bu durumun ya da bu gecikmenin en belirleyici faktörü kültür olmakla beraber toplumun bilinçlenmesi düzeyindeki gelişme hamleleri de bu gecikmeleri önleyici önemli yönde rol oynar. Engelli gençlere atfedilen kültürel anlamlar onları sosyal ilişkilerinde sosyal risklerle karşı karşıya bırakabilir. Daha önce de belirtildiği gibi, sosyal risklerle sadece engelli gençler değil tüm gençlik dönemindeki bireyler karşılaşabilir ancak engelli gençlerde bu olasılık daha sık gözükmekle birlikte baş edebilmedeki güçlükler daha yoğun yaşanmaktadır. Eğitim sürecini istenilen yönde devam ettirememe, hedeflenen iş ve mesleklere ulaşamama, akran grupları içine dahil olamama, karşı cinsten arkadaşlıklar edinememe ya da bunu sürdürememe, sosyal izolasyon, sosyal yalnızlık, taciz ve intihar gibi sosyal riskler Anderson (1973) ve Fulthorpe (1974) ve Burcu (2007)’nun da belirttiği gibi, gencin sosyal yaşamında diğerleriyle geliştirdiği ilişkilerde kendine saygı ve güven eksikliği yaratmakta ya da artırmaktadır. Bu durum engelli gencin sosyal yeteneklerini zayıflatırken zaten toplum tarafından olumsuz olarak atfedilen kültürel anlamları daha da pekiştirmektedir. Engelli genç bu sosyal risklerin etkisiyle, sosyal dünyasında ilişki kuramama, geliştirememe ve sürdürememe gibi sıkıntılar yaşamakta, karşılaştığı sosyal problemleri çözebilecek gücü kendinde bulamamakta ve istediği desteği çevresinden alamadığını düşünmekte bu da yeniden sosyal izolasyon ve sosyal yalnızlığı üretmekte- 42 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler dir. Sosyal izolasyon ve sosyal yalnızlık engelli gencin toplumla bütünleşmesini engellerken intihara kadar da genci sürükleyebilmektedir. Engelli gencin belirtilen ve eğer tedbir stratejileri oluşturulmazsa adeta bir kısır döngüye dönüşebilecek olan bu durumun önüne geçilmesinde en önemli aktörler aile üyeleridir. Aile genç için her zaman yol gösterici bir rehber niteliğinde olmalıdır, bunu gerçekleştirirken de ilgi, sevgi ve güven ortamını genç için hazırlamalıdır. Engelli gencin sosyal çevresini oluşturan başta anne, baba ve kardeşlerinin yanı sıra akrabalarının ve diğer sosyal çevre üyelerinin ve dolayısıyla toplumun bütünsel anlamda gençlik döneminde yaşanabilecek değişimler ve karşılaşılabilecek sorunlar ve çözümleri noktasında bilinçlendirilmelerinin yanı sıra engellik konusunda da benzer bir şekilde toplumda farkındalık yaratma çabası içinde olunmalıdır. Son olarak ülkemizde gençlikle ilgili çalışmaların daha çok üniversite ya da okuyan gençlik üzerinde yoğunlaştığı, uygulamalı ve kuramsal olarak gençliğin tüm kesimlerine yönelik derinlemesine çalışmaların yapılması gerektiğini söylemek mümkündür. Diğer taraftan ülkemizde, gençlik kesiminin özelliklerine, bu kesimin problemlerine ve problemlere getirilecek çözümlere yönelik çalışmaların yoğunluk göstermesi, gençliğin toplumsal bütünleşmesi ve güvenli bir geleceğe kavuşulması açısından önemli olacaktır (Burcu 1998). Bu bağlamda engelli gençlik üzerine çalışmalara özellikle toplumsal bütünleşme açısından ihtiyaç vardır. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 43 Esra Burcu KAYNAKÇA Anderson, E. M. (1973), The Disabled Schoolchild: A Study of Integration in Primary Schools, Londın: Methuen. Armitage, J. (1983), Barriers: A Survey of Housing Physical Disability and the Role of Local Authorities, London: SHELTER- National Compaign fort he Homeless. Barter J. T, D. O. Swaback ve D. Todd (1968), “Adolescent Suicide Attempts: A Follow-up Study of Hospitalized Patients”, Archives of General Pschiatry, 19, 523-527. Beardshaw, V. (1988), Last on the List: Community Services for People with Disabilities, London: King’s Fund Institute Burcu, E. (1997), Çırak ve Kalfa Gençlik Alt Kültür Grubu Hakkında Sosyolojik Bir Araştırma, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara. Burcu, E. (1998), “Gençlik Teorilerinin Sınıflandırılmasına İlişkin Bir Çalışma”, Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 1,1-2, 105-136. Burcu, E. (2002), “Üniversitede Okuyan Özürlü Öğrencilerin Sorunları: HacettepeBeytepe Kampüsü Öğrencileri Örneği”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, cilt: 19, sayı: 1, ss: 83-103. Burcu, E. (2006), Türkiye’de Özürlü Birey Olma: Temel Sosyolojik Özellikleri ve Sorunları Üzerine Bir Araştırma, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yay. Burcu, E. (2007), Disability and Youth Suicide: A Focus Group Study of Disabled University Students, The Review of Disability Studies: An International Journal, 3, 1-2, 33-47. Castree B. J. ve J. H. Walker, (1981), “The Young Adult with Spina Bifida”, British Medical Journal, 283, 1040-1042. Clarke, M. M., J. Riach ve W. M. Chyne (1977), Handicapped Children and PreSchool Education, Report to the Warnock Committee on Special Education, University of Strathclde. Cohen, L. G. (1994), Train Go Sorry: Inside Deaf World, Boston: Houghton Mifflin Davis, K. (1984), “Notes on the Development of the Derbyshire Centre for Integrated Living”, Disability Handicap and Society, 3, 173-193. Frith, S. (1984), The Sociology of Youth, Lancashire: Causeway Boks. Fulthorpe, D. (1974), “Spina Bifida: Some Pschological Aspects”, Special Education and Further Trends, 17-20. Hendin, H. (1990), “Suicide Among the Young: Pschodynamics and Demography”, in. J. T. Clemons (ed.), Perspectives on Suicide, Kentucky: John Knox Pres. Hyde, M. (2001), “Exploring Disability: A Sociological Introduction”, Sociology, 1, 219-258. 44 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler Jacobs, J. (1971), Adolescent Suicide, New York: Wiley-Interscience. Kimmel C. D. ve I. B. Weiner (1995), Adolescence: A Developmental Transition, New York: John Willey and Sons Inc. Koregiannis, A. (2000), “Soft Disability in Schools: Assisting or Confining at Risk Children and Youth?”, The Journal of Educational Thought, 34, 2, 113-135. Lane, H. (1992), The Mask of Benevolence: Disabling the Deaf Community, New York: Vintage Morris J. (2000), Working for Equity: Issues of Employment for Youth with Disabilities, Doctoral Thesis, Canada: The University of Manitoba Olafsen, O. M. (1983), “Suicide among Cancer Patients in Norway”, in. J. P. Soubrier ve J. Vedrinne, Depression and Suicide, Paris: Pergamon Pres. Parker G. M. ve M. Hirst, (1987), “Continuity and Change in Medical Care for Young Adults with Disabilities”, Journal of the Royal College of Physicians, 21, 129-133. Rettersol N. (1993), Suicide: A Europen Perspective, Cambridge: Cambrigge University Pres. Rowan, P. (1980), “What Sort of Life?”, Paper for OECD Project, The Handicapped Adolescent, Windsor, Berks: NFER-Nelson. Shapiro, J. (1993), No Pity: People with Disabilities Forging a New Civil Rights Movements, New York: Times-Random House. Thomas A. P, M. C. Bax ve D. P. Smyth (1989), The Health and Social Needs of Young Adults with Physical Disabilities, London: Mac Keith Pres. Truzzi, M. (1972), “Youth and Social Organization”, M. Truzzi ve P. K. Manning (eds.), Youth and Sociology, New Jersey: Prentice-Hall Inc. Weitz, R. (1996), The Sociology of Health, Illness and Health Care, Belmont CA: Wadsworth Whyte S. R. ve B. Ingstad (1995), “Disability and Culture: An Overview”, S. R. Whyte ve B. Ingdstad (eds.), Disability and Culture, California: University of California Pres Younghusband E.ve diğerleri (1970), Living with Handicap: Report of Working Party on Children with Special Needs, London: National Children’s Bureau. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 45 POTANSİYEL SUÇLULAR: SOKAK ÇOCUKLARI Abdullah Korkmaz ÖZ Günümüz toplumlarının en önemli sorunlarından birisi artan suç oranlarıdır. Genel suçluluğun içinde çocuk suçlarındaki artış oranları, dikkat çekmektedir. Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar olgusu, dünya gündeminin en üst sıralarında yer alan ve öncelikli çözüm bekleyen ekonomik ve toplumsal bir sorundur. Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar, suça yönelmeleri için gereken bütün şartlara sahip olmaları itibariyle organize suç grupları için kaynak olmaktadır ki bu husus sorunun önemini daha çok artırmaktadır. Yukarıda belirtilen sorulara Adıyaman, Diyarbakır, Malatya, Van, Elazığ, Batman ve Siirt illeri araştırma evreni olarak seçilerek, tesadüfî örneklemle tayin edilen gruba uygulanan anketle elde edilen verilerden hareketle cevap verilmeye çalışılmıştır. Araştırma verileri değerlendirilirken konu ile ilgili kavramsal izahlardaki karışıklıklar giderilmeye çalışılmış, konu ile ilgili yapılmış uluslararası araştırmalar dikkate alınarak karşılaştırmalar yapılmıştır. ANAHTAR KELİMELER: Sokak çocukları, Göç, Suç, İşsizlik, Parçalanmış aile, Çocuk suçluluğu Prof. Dr., İnönü Üniversitesi Sosyoloji Bölümü GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 POTENTIAL CRIMINALS: STREET CHILDREN Abdullah Korkmaz ABSTRACT One of the most important issues in today's societies is rising crime rates. In general delinquency rates, increasing rates of juvenile delinquency grabs attention. The phenomenon of children living and working on the street is an economic and social problem ranking at the top of the global agenda and waiting to be solved as a priority. Owing to the fact that children living and working on the street have all the conditions necessary to show tendency to crime, they become a source for organized crime groups, therefore this matter enhances the importance of this issue. The questions mentioned above were tried to be answered by choosing the provinces of Adıyaman, Diyarbakır, Malatya, Van, Elazığ, Batman and Siirt as the research universe and through the data obtained from the survey applied to a group selected as random sample. While the research data was being evaluated, confusions on the conceptual explanations were tried to be resolved and comparisons were made by taking the international research related to the subject into account. KEYWORDS: Street children, Migration, Crime, Unemployment, Fragmented family, Juvenile delinquency Prof. Dr., Inonu University, Department of Sociology GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 Abdullah Korkmaz 1. GİRİŞ Günümüz toplumlarının en önemli sorunlarından birisi artan suç oranlarıdır. Genel suçluluğun içinde çocuk suçlarındaki artış oranları, dikkat çekmektedir. Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar olgusu, dünya gündeminin en üst sıralarında yer alan ve öncelikli çözüm bekleyen ekonomik ve toplumsal bir sorundur. Bu gün dünyada 200 milyon kadar çocuk yeterli eğitimden, sağlık hizmetlerinden ve temel haklardan yoksun bir şekilde sokaklarda bulunmaktadır. Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar sorunu, sadece ülke merkezli göç, işsizlik vb. nedenlerle açıklamaya çalışma yeterli değildir. Çünkü ülke sorunlarını, günümüz dünya sorunlarından soyutlayarak açıklamak çözüm üretmek için yapılan çalışmaları zorlamaktadır. Sokak çocukları sorunu başta UNICEF ve Birleşmiş Milletler olmak üzere dünya çapındaki organizasyonların temel meseleleri arasında yer almaktadır. Sokak çocukları olgusu şartların değişmesiyle ilişkilidir. Çocuk, doğduğu anda ne ‘iyi’ nede ‘kötü’ bir varlık olup yetişkinler gibi çevresiyle etkileşim halinde olan ve her an gelişen bir varlıktır. Onun iyi ya da kötü olmasını belirleyen yaşantılarıdır. Aile, çevre, ekonomik yapı, eğitim bu yaşantıların belirleyicilerini oluşturur. Çocuğun ‘suç’ ile tanışması toplumsal bir sorundur. Yani ‘çocuk suçluluğu’ kavramının kökeni hukuksal olmaktan çok sosyolojik ve psikolojiktir (Işıksaç: 24). Çocuğun içine doğduğu ve kişilik kazandığı aile yapısı, ailenin ekonomik durumu, çevre şartları, sosyal kontrol mekanizmaları, çocuğa kazandırılan değer yargıları ve normlar suça ortam hazırlayan faktörlerdir. Sokakta yaşayan ve çalışan çocukların suç işleme eğilimleri içinde bulundukları hayat şartları ve sokakta yaşama veya çalışma şartlarıyla yakından alakalıdır. Bu husus aynı zamanda, kent hayatının çeşitli özellikleri(cazip yönleri) ve kötü geçmişten kaçışı içeren çeşitli motivasyonlarla alakalıdır. Gerek sokakta çalışan/çalıştırılan, gerek sokakları mekân edinerek günlük hayatlarını sokağın kendilerine sunduğu kadarıyla yaşayan çocuklar insanlar için merhamet ya da kızgınlıkla tanımlanmaya çalışılan fakat her halükarda ötekileştirilen (Karatay,1999: 154) insanlardır. Sokak çocuğu kavramının temel izahı “esas olarak sokaklarda yaşayan evsiz ya da ihmal edilmiş çocuk” tarzındaki ifade, sokak çocukları hakkında iki hususu vurgular: meşguliyet yeri (sokaklar), toplum ve ailedeki yetişkin- 48 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları lerle yeterli bağların ya da irtibatın yokluğu. 1980’den sonraki araştırmaların çoğu bu anlayıştadır. Bu gibi araştırmalar çocukların kamu kurumları ve aileleriyle ilişkilerini, özelliklerini ve sokak hayatının oluşturulmasıyla alakalıdır. Son zamanlardaki literatür “sokak çocukları” unvanının birçok sebepten problemli olduğunu ileri sürmektedir. Birincisi, çocukların gerçek şartlarındaki heterojineteyi perdeleyen hedefsiz bir kavramdır. İkincisi, kavram çocukların sokaklardaki davranışlarının gerçeğini ya da onların tecrübelerini nakletme usulüne uymayan bir kavramdır. Üçüncüsü, aşağılama ya da acıma kavramlarıyla nakledilir. Dördüncüsü kavram, dikkatleri sosyal tecrit ve yoksulluktan etkilenen çok sayıda çocuktan başka yöne çevirir. Aslında “sokak çocukları” değişik sosyal ve siyasal birimlerin aksettirdiği bir inşadır. Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar, suça yönelmeleri için gereken bütün şartlara sahip olmaları itibariyle organize suç grupları için kaynak olmaktadır ki bu husus sorunun önemini daha çok artırmaktadır. Türkiye’de sokakta çalışan çocukların genel özelliklerini tasvir etmek, onların sosyal, siyasi ve ekonomik yapıya ilişkin algılarını belirlemek, sokakta çalışan çocukların gelecek perspektiflerini tespit etmek ve gelecekle ilgili değerlendirmelerinde topluma, diğer insanlara ve kurumlara yönelik algı ve tanımlamalarını etkileyen faktörleri anlamaya çalışmak suça yönelme sebeplerini anlayabilmek için önemlidir. 2. SOKAK ÇOCUKLARI OLGUSU Sokak çocukları (uzun zamandır kent merkezlerinin sokaklarında dilenen, avare dolaşan, yaşayanlar) yeni bir fenomen değildir ve dünyada pek çok kentteki genel bir manzaradır. Son yıllarda bu konudaki akademik araştırmalar artmıştır ama hala olması gereken seviyede değildir. Bunun bir sebebi, sokak çocuklarının çoğunluğu için geçerli olan hayat tarzlarındaki belirsizliğinin sağlıklı veri toplamada problemler yaratmasıdır. Sokakta yaşayan çocukların varlığı, yirminci yüzyılın sonunda kitle iletişim araçlarında önemli bir konu olarak dikkate alınmış, ulusal ve uluslararası çocuk sağlığı organizasyonlarının en önemli konusu olmuş ve kamuoyu tarafından dikkate alınmıştır. Hem akademik hem de sağlık literatüründeki yayınlar, çocuk sağlığı ve gelişmesinde sokak hayatının korkunç sonuçlarını ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 49 Abdullah Korkmaz tespit etmeye, dünyadaki sokak çocuklarının kimlik özelliklerini tespit etmeye, bu olgunun ana sebeplerini açıklamaya çalışmış ve problemin dünya genelindeki durumuna odaklanmıştır (Panter-Brick, 2002: 147). Yirminci yüzyılın sonundan itibaren sokak gençliği yazınının çoğunda bir dalga değişikliği görülmüştür. Kavram refah ve analitik literatürden uzaklaşmış, sokak çocukları ve diğer kimsesiz gruplardan bahsetmek için kullanılmaya başlanmıştır. Böyle olmakla birlikte geçerli bakış açısı, problemli diğer çocuk gruplarının izolasyonunda evsizliği kavramlaştırmak ya da sokak çocuklarını kent merkezlerindeki diğer yoksul çocuklardan radikal olarak uzaklaştırmaya meyletmez. Meselenin merkezinde risk altında olan ve acilen yardıma ihtiyacı olan pek çok gruptan birisini kavramlaştırmaya yöneliktir. “Sokak çocukları”, “kaçaklar” ve “evsiz çocuklar” gibi bu bağlamda kullanılan diğer kavramlarla çakışma ve birlikte olma eğiliminden dolayı bu durumdaki çocuklar hakkında kullanılan “sokak çocukları” kavramının genel olarak kabul görmüş bir izahını bulmak oldukça zordur. Ülkelerde, kentlerde ve hatta kentin bazı alanlarında sokakta çalışan ve yaşayan farklı özellikleri olan çocukları genel olarak “sokak çocukları” olarak genelleştirmek mümkündür (Altanis-Goddard, 2004: 299). Kavramın, zamanlarının çoğunu sokaklarda geçiren, hayat tecrübesini sokakta kazanan çocukları ve genç insanları refere etmek için kullanılması genel bir kabuldür. Birleşmiş Milletlerin izahında sokak çocuğu, sokaklarda sorumlu yetişkinler tarafından yetersiz olarak korunan, denetlenen ve yönlendirilen geçim kaynağı ve evi sokaklar olan kız ya da erkek çocuktur. Avrupa Konseyinin daha detaylı izahında: “Sokak Çocukları, kısa ya da uzun zaman sokakta yaşayan onsekiz yaş altı çocuklardır. Bunlar sokaklarda akran grupları ve irtibatlara sahip olan şurada burada gezinerek yaşayan çocuklaradır. Resmi olarak bu çocuklar ebeveynlerinin adresinde veya bir sosyal yardım kurumuna mensup görülebilirler. Onlara karşı sorumlu yetişkinler, çocuklara yardım kurumları, okul ve ebeveynlerle irtibatları ya yoktur veya çok sınırlıdır (Avrupa Konseyi, 1994). Konu ile ilgilenen bilim adamlarının evsiz gençlerin üç yönlü tipolojisini yapmışlardır. Buna göre; ilk grup sosyal çatışma ve ailevi problemler sebebiyle evlerinden ayrılan “kaçaklar”, ikinci olarak eve dönmeleri istenmedi- 50 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları ğinden ya da ebeveynleri tarafından evden ayrılmaya zorlandığı için sokaklarda olan “terk edilenler” ve üçüncü grup ebeveynler ve toplum tarafından istenmeyenlerin oluşturduğu “reddedilenler”. UNICEF tarafından farklı bir yaklaşım ortaya konmuş, aile üyeleri arasındaki ilişki seviyesine göre sokak çocukları üç grupta toplanmıştır: “yüksek risk altındaki çocuklar- tehlikede olan çocuklar”, “Sokaktaki çocuklar”, “sokakların çocukları”. En büyük grup olan yüksek risk altındaki çocuklar ailesiyle sürekli ilişki içinde olan çocuklar olarak izah edilir. Bu grup genellikle yetersiz aile desteği ve sosyal yardım alan yerlerde, mahrumiyet bölgesindeki evlerde yaşar. İkinci kategori sokaktaki çocuklar, aile ilişkilerinin yetersizliği ile konumlanır. Bu çocuklar, düzenli olarak okula gitmeyen, aile ilişkilerini sürdürmek ve aile gelirini desteklemek için işçi olarak sokaklardadırlar. Üçüncü kategori düzenli aile ilişkileri olmayan çocuklardan oluşan “sokakların çocukları”. Bu çocuklar ya öksüz ve terkedilmiş ya da ailelerinden uzak ve sokaklar evleri olanlardır. Bu grup sokak çocukları içerisinde en küçük oranı teşkil eder (Altanis-Goddard, 2004: 300). Lusk sokak çocuklarını oluşturan dört grubun psikolojik özelliklerini vurgulamıştır: genellikle okula giden, gece ailesinin yanına dönen, suçlu davranış sergileme ihtimali olmayan, ekonomik yönden güçsüz ailelere mensup çalışan çocuklar; aile bağları bozuk olan, okula devamı istikrarsız ve suç işleme eğilimi gittikçe artan bağımsız sokak çalışanları; fakirliğin karşı konulamaz baskısına maruz kalan, sokaklarda aileleriyle yaşayan ve çalışan çocuklar; aileleriyle irtibatı kopuk olan tüm zamanlarını sokaklarda geçiren gerçek sokak çocukları (Snow-Baker,1998: 6). Birleşmiş milletler sokak çocukları olgusunun izahında kendi tanımını geliştirmiştir: “kelimenin tam anlamıyla sokakta olan kız veya erkek çocuk; sorumlu yetişkinler tarafından yönetilmeyen, korunmayan ya da hizmet edilmeyen, rızk kaynağı ve/veya ikamet edeceği yeri olmayan bundan dolayı başıboş, yersiz yurtsuz ve aylak dolaşanları kapsar.” izahlardaki çoğu farklılığın genelde semantik olduğunu belirterek sokak çocuklarını “onsekiz yaşından önce okullarını, evlerini, toplumlarını terk eden ve göçebe sokak hayatına sürüklenen” olarak izah eder. Sapma davranışa ve aile ilişkilerinin seviyesine işaret eder “sokak çocuğu davranışları genelde toplum normlarıyla çelişkili olan ve gelişmesi için ihtiyaç duyduğu aileye sahip olmayan onsekiz yaşın altındaki herhangi birisidir.” Human Sciences Research of ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 51 Abdullah Korkmaz South Africa tarafından yayınlanan raporda (1993) aşağıdaki izah teklif edilmektedir: “Sokak çocuğu ev ve/veya okuldaki problemlerden dolayı genelde zamanın bir kısmını ev çevresinden ayrı geçiren sosyalleşme, yiyecek giyecek gibi fiziki ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli olmayan, kendi kendisine veya bir diğerine bağımlı olan onsekiz yaşın altındaki çocuktur”. Sokak çocukları hakkında mutabık kalınan ilk izah 1983 yılında NGO Programme for Street Children and Street Youth tarafından formüle edildi: “Sokak çocukları sorumlu yetişkinlerin korumadığı, denetlemediği ya da desteklemediği, gerçek ailelerinden çok sokakların gerçek ailesi olduğu çocuklardır.” Birleşmiş Milletler bu ifadeyi “sorumlu yetişkinler tarafından yeterli seviyede korunmayan, desteklenmeyen ya da yönlendirilmeyen, ikamet ettikleri ya da yaşadıkları yer evleri olmayan sokaklardaki kız ya da erkek çocuklar” şeklinde uyarladı. Bu izahlarda önemli üç unsur vardır: çocuğun zamanını sokakta geçirmesi, ikamet yeri olarak sokağın olması ve yetişkinlerin bakımı ve korumasının yokluğu (Panter-Brick, 2002: 149). Bu izahlardaki bazı kavramlar karışıklığa yol açmaktadır. Ev’in, aile’nin, korumanın ve sorumlu yetişkin’in manası nedir? Bu gibi kavramlar kültürden kültüre farklılaşır. Aslında yetişkin-çocuk ilişkileri normal çocukluğun farklı anlayışları üzerine yapılanır. UNICEF tarafından yapılan sokağa ya da eve dayandırılan” sokaktaki çocuklar” ve “sokağın çocukları” tipolojisini desteklemek zor olmuştur. Orada ayrım, sokağın çocukları- aileleri olmasına rağmen sokakları ev yapan- ve sokakta çalışan çocuklar- gece evlerine dönen- arasındadır. Günümüzde sokak hayatının farklı kategorilerine dayandırılan görüşler çökmektedir. Sokak çocuklarının yerinde bir tipolojisini ve uygun bir tanımını yapma çabalarının ilk adımı sorunun içindeki çocuklar hakkında düşünmek faydalı bir kavramsal çerçeve için gereken ilk adımdır. Çocukların sınıflandırılması hala faydalıdır, bu sınıflandırma kategorilerin ne farklılıkları ne de gereken oranda homojen oldukları ve onların hayatlarının çocukların kendi bakışlarıyla uyuşmayabileceği anlayışıdır. Geçerli araştırmalarda, sokak ve çalışan çocuk arasında, sokakta çalışan çocuk ve sokakta yaşayan çocuk arasında, aileye bağlı sokak çalışanlarıyla bağımsız sokak çalışanları arasında, evsizlerle çalışan geçler arasında UNICEF’in yaptığı tipoloji ile onayladığı ayrımlar hukuki çerçeve açısından önemlidir. 52 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları İkinci eleştiri sokak çocuklarının aktüel davranışlarının doğru (uygun) ve geniş sosyal çevreyle uyumlu olmadığı ve sokağın çocukların hayatlarına katkıda bulunmadığını ileri süren araştırmalaradır. Hecht Brezilya’da yaptığı araştırmada sokak çocuklarına “Kendilerini nasıl anlattıklarını?” sordu. Verdikleri cevaplarda, benzer hayat tarzlarına sahip olan ya da olmayan kardeşlerinin kendilerini niçin sokak çocuğu olarak tanımladıklarını izah etmeye çabalamışlardır. “Bir çocuk, sokak çocuğunu ne zaman düşünür?”. Sokak çocukları arasında biri gerektiği zaman diğerinin annesi gibi davranabilmektedir. Çocukların dünyasında sokak, dans edilen, uyunan, çalışılan, dilenilen yerdir, onların karakterlerinin esası değildir. Son zamanlardaki araştırmalar, sokak çocuklarının betimlemesinin, çocuğun varlığının izahının sosyal ya da fiziki boyutların referansıyla, sokak çevresinin bir ya da iki boyutuna indirgenemeyeceğini ileri sürmektedirler. Mesela Lucchini bir sokak-çocuğu sisteminin yedi boyutunu detaylandırmıştır. Mekânsal, dünyevi ve sosyal unsurlara ilave olarak davranış dinamiğinin (faaliyet tipleri), kendini ifade, sokak hayatına motivasyon ve cinsiyete göre farklılaşan sokak çevresinin imkanını dikkate almıştır (PanterBrick, 2002: 147-150). Bu yaklaşım Güney Amerika ülkelerindeki sokak çocuklarının tanımlamasının kolaylaşmasına ve hayat şartlarında göze batan bazı farklılıkların vurgulanmasına hizmet etmiştir. “Sokak Çocukları” kavramı güçlü duygusal fikirlere sahiptir. Genel kamuoyu tepkisi, sokak çocukları kötü ve suçlu olarak algılandığından düşmanlık ve acımadır. Kavram nitelendirdiği kitlenin etiketlenmesine sebep olmaktadır. Bu türden etiketlemenin suç ve sapma açısından doğuracağı sonuçları anlamak için sapmanın “damgalanma” yaklaşımını dikkate almak gerekir (Becker, 1978: 375). Uluslararası birimler, serseri, başıboş, bali-zamk vb koklayan, gazete-paçavra toplayan, yaramaz olarak bilinen çocuklar için olumsuz çağrışımları kaldırmaya çalışmaktadırlar. Sokak çocukları etiketi çok fazla duygu yüklü olduğundan sorunun merkezindeki çocukların sorununa hizmet edemeyeceği ileri sürülmüştür. “Kavram, sokağı ve suçlu davranışı çocukta buluşturduğundan damgalayıcı bir etki taşır. Kavram ne sorunun içindeki çocuğun tanıklığını ya da tecrübesini nede kimliğinin diğer hususlarını verir. Böylece kavram tetikleyici ve güçlendirici sosyal tepkilerin ve çocukların ayrımının sebebi olur.” ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 53 Abdullah Korkmaz (Becker, 1978: 151). Özetle, etiket “çocuklara karşı bir sosyal tepkiye katkıda bulunur” Bu sosyal tepki yaş, cinsiyet ve etnisiteyle ilişkilendirilen; bütün sokak kızlarının fahişe, erkeklerin esrarkeş, uzak durulması gereken insanlar olduğu klişeleştirmelere yol açar. Aslında perspektifteki değişmeler, alaka merkezi olarak sokaktan (çocuklar için sağlıksız ya da kabul edilemez çevre olarak) çocukların kendilerine dikkati yansıtır. Araştırmalar sıkıntıya maruz kalma, direnebilme, baş etme stratejileri, sosyal tecrit ve yoksulluğun daha genel analizi ışığında sokak çocuklarının hayatını incelemeye yönelmiştir. Bu bakış, sokak hayatının belli özelliklerine dayanan çocukların tasnifiyle genelleşmiş problemlerin altını çizen, sokak çocuğu kategorisinin eleştirisiyle başlar. Olgu insan hakları bağlamına ilintilendirildiğinde (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarıyla yasal ve kavramsal çerçeve sağlandığında), araştırmalardaki yeni yönelim zorluklarla baş etmede çocuğun kendi kapasitesine odaklanmaktadır. Sonuç olarak, yeni çalışmalar özellikle evsiz hayat ya da sokak bağlamında sağlık risklerine odaklanır. Kısaca, bu yaklaşım bir grup niçin risk altındadır, sokak çocukları kimlerdir ve onların hakları nasıl korunabilir sorularının altını çizer Tanımlar değişir, ama genellikle ortak üç ana unsur vardır: (1) Zamanlarının önemli bir kısmını sokaklarda geçirmeleri; (2) Sokaklar çocukların hayat kaynağıdır; (3) Onlar yetişkinlerin denetimi ve koruyuculuğundan mahrumdur. Sonuç olarak Sokak çocukları kavramı problemlidir. Kavram çocuklar hakkında kabul edilmiş olan normlardan farklı şartlarda yaşayan ve çalışanların vurgulanmasına hizmet eder. Böylece sokak çocukları insanların onlara diğer çocuklardan farklı olarak bakmalarına sebep olan, büyük ölçüde faaliyetleri yetişkinler tarafından kontrol edilmeyen ve kent merkezlerinin umumi mekânlarını işgal edenlerdir. 3. ARAŞTIRMA VERİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Yukarıda belirtilen sorulara Adıyaman, Diyarbakır, Malatya, Van, Elazığ, Batman ve Siirt illeri araştırma evreni olarak seçilerek, tesadüfî örneklemle 54 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları tayin edilen gruba uygulanan anketle elde edilen verilerden hareketle cevap verilmeye çalışılmıştır. Araştırma verileri değerlendirilirken konu ile ilgili kavramsal izahlardaki karışıklıklar giderilmeye çalışılmış, konu ile ilgili yapılmış uluslararası araştırmalar dikkate alınarak karşılaştırmalar yapılmıştır. Araştırmada göç, babanın mesleği, babanın eğitim durumu ve kentte yaşama müddeti, annenin eğitim seviyesi ve mesleği ve aile durumu (parçalanmış olup olmama) gibi değişkenlerin genel olarak sokakta yaşayan çocukların tutum ve davranışlarına nasıl etki ettiği sorgulanmıştır. Araştırmada 884 çocuğa anket uygulanmış ve araştırma yapılan ilin Sosyal Hizmetler Müdürlüğü görevlilerinin sağlamış olduğu imkânlarla derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Araştırma sokak çocukları evreninde göç olgusunun yabancılaşma, suç ve sapma üzerindeki etkisini tahlil etmeye yöneliktir. Tablo 1: Eğitim Durumu Eğitim Durumu Okula gitmiyor İlkokul terk İlkokul mezunu Ortaokul öğrencisi Ortaokul terk Ortaokul mezunu Lise öğrencisi Lise terk Toplam Sayı 21 26 14 665 20 60 4 2 812 % 2,6 3,2 1,7 81,9 2,5 7,4 ,5 ,2 100,0 Çocukların %89’unun hâlihazırda öğrenci olduğu görülmektedir. Aile yapısı, eğitim kurumlarıyla olan ilgileri konaklanan yer gibi değişkenler dikkate alındığında Türkiye’deki sokak çocuklarının Birleşmiş Milletler ve sair araştırmalardaki tipolojiye uymadığı anlaşılmaktadır. Eğitimle ilgili verilere baktığımız zaman araştırma evreninde yer alan çocuklar yapılan tasnifte ifadesini bulan “sokaktaki çocuklar”, “ sokağın çocukları” vb. tanımlamaların içeriğinde vurgulan hususlara uymamaktadır. Çünkü deneklerin %89’u eğitimini sürdürmektedir ve %90’a yakını parçalanmamış ailelere mensuptur. Tablo 2’de yer alan uyuşturucu madde kullanımı ve başka bir yerden göçmüş olma arasındaki ilişkide tespit edilen %74 ve % 81 oranları olumlu ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 55 Abdullah Korkmaz yönde yüksek oranlardır ama deneklerin %70’inin bu arkadaşlarla ilişkisini devam ettiriyor olması dikkate alınmalıdır. Suçlu çevre ile münasebetin sürdürülmesi, münasebetin sıklığı, yoğunlu ve önceliğine göre sonuç yaratacaktır. Sutherland’ın “ Aykırıların Birleşmesi” yaklaşımı bu süreçle ilgili araştırmalara dayanmaktadır (Sutherland,1966). Bu özelliğin araştırma evreni açısından dikkate alınması isabetli olacaktır. Tablo 2: Göç ve Madde Kullanımı Şu anda yaşadığınız şehre herhangi bir yerden göçle mi geldiniz? Evet Hayır Toplam x²= 5,101 sd=1 Madde kullanan arkadaşların var mı? Evet Hayır 127 375 25,3% 74,7% 49 221 18,1% 81,9% 176 596 22,8% 77,2% Toplam 502 100,0% 270 100,0% 772 100,0% p= 0,024 Tablo 3: Göç ve Şiddet Eğilimi Şu anda yaşadığınız şehre herhangi bir yerden göçle mi geldiniz? Evet Hayır Toplam x²= 10,537 sd=1 Haklarını elde etmek için veya haksızlığa uğramamak için bundan sonra kaba kuvvete başvurmayı düşünür müsün? Evet Hayır 253 276 47,8% 52,2% 99 177 35,9% 64,1% 352 453 43,7% 56,3% Toplam 529 100,0% 276 100,0% 805 100,0% p= 0, 001 Tablo 3’e göre, deneklerin %50’si kendi adaletini kendi tesis etme düşüncesini benimsemektedir. Bu durum iki açıdan sorgulanmalıdır. Deneklerin bu tercihi, benimsenen geleneksel davranış tarzından mı kaynaklanmaktadır? Yoksa kurumlara güvensizliğin mi sonucudur? Araştırma evreninin kültürel dokusunu dikkate aldığımız zaman, özellikle erkek çocukların 5-6 yaşından itibaren kendi ayakları üstünde durması için sahip olması gereken özellikler arasında yeri geldiğinde fiziki güç kullanmasının gerekliliği benimsetilir. Bu durum bilhassa güvenlik kurumlarından fonksiyon talebi ile ilgili hususlar açısından daha sık gözlemlenen bir kültürel özelliğe işaret etmektedir. 56 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları Tablo 4: Göç ve Suçlu Çevreyle İrtibat Şu anda yaşadığınız şehre herhangi bir yerden göçle mi geldiniz? Suç işleyen arkadaşların var mı? Evet Hayır 109 385 22,1% 77,9% 47 222 17,5% 82,5% 156 607 20,4% 79,6% Evet Hayır Toplam x²=2,258 Toplam 494 100,0% 269 100,0% 763 100,0% sd= 1 p= 0,133 Yaşadığı kente göçle gelmiş sokakta çalışan her beş çocuktan birinin suç eylemine iştirak etmiş arkadaşı bulunmaktadır. Bu yüksek bir orandır. Suçlu çevreyle irtibatın bu yüksek oranı aynı zamanda irtibatın devam ettiği verileriyle desteklenmektedir. Deneklerin %70’i suç işlemiş arkadaşlarıyla ilişkilerini sürdürmektedirler. Suç işlemiş arkadaş oranı (%20), irtibat oranı ile birlikte değerlendirilmelidir. Suç potansiyeli hatıra getirildiğinde bunun ne kadar yüksek bir oran olduğu daha iyi anlaşılır. Tablo 5’te yer alan veriler incelendiğinde deneklerin %40’ının hayatı anlamsız bulduğu, çevrelerinde olup bitenlerin anlamsızlığını düşündüğü görülmektedir. Kente göçle gelmiş olanlardaki bu oran verilerin toplandığı kentin yerlisi olanlarda da yakın oranlarda seyretmektedir. Bu özelliği tablo 6’da yer alan güven duygusu ile birlikte yorumladığımızda daha olumsuz sonuçlara ulaşılmaktadır. Kendine güvenmeyen deneklerin oranı %50 oranının üstündedir. Tabloyu Seeman’ın yabancılaşma kriterlerini dikkate alarak tamamlamak için anlamsızlık, güvensizlik verileri ile korku ve kaygı verilerini birlikte değerlendirir isek, tablo5, tablo 6, tablo 7’de yer alan verilere göre anlamsızlığın, güvensizliğin ve korkunun sokak çocuklarının yarıdan fazlasına hâkim olduğunu ifade etmek mümkündür. Tablo 5: Göç ve Hayatı Manalandırma İlişkisi Şu anda yaşadığınız şehre herhangi bir yerden göçle mi geldiniz? Evet Hayır Toplam Her şeyi anlamsız buluyor musun? Sık sık 36 6,9% 15 5,5% 51 6,4% Arada bir 152 29,2% 58 21,2% 210 26,5% Bir kez 17 3,3% 13 4,8% 30 3,8% Toplam Hiç 315 60,6% 187 68,5% 502 63,3% 520 100,0% 273 100,0% 793 100,0% x²= 7,707 sd= 3 p= 0,052 ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 57 Abdullah Korkmaz Tablo 6: Kendine Güven Duygusu ve Göç Arasındaki İlişki Şu anda yaşadığınız şehre herhangi bir yerden göçle mi geldiniz? Evet Hayır Toplam x²= 1,549 sd=3 Sık sık 55 10,6% 22 8,1% 77 9,7% Kendine güveniyor musun? Arada bir Bir kez 117 30 22,5% 5,8% 63 14 23,1% 5,1% 180 44 22,7% 5,6% Toplam Hiç 317 61,1% 174 63,7% 491 62,0% 519 100,0% 273 100,0% 792 100,0% p= 0,671 Tablo 7: Korku ve Kaygıların Oranı Şu anda yaşadığınız şehre herhangi bir yerden göçle mi geldiniz? Evet Hayır Toplam Nedenini tanımlayamadığın kaygıların oluyor mu? Sık sık Arada bir Bir kez Hiç 40 7,8% 18 6,7% 58 7,4% 161 31,2% 78 28,9% 239 30,4% 27 5,2% 13 4,8% 40 5,1% Toplam 288 55,8% 161 59,6% 449 57,1% 516 100,0% 270 100,0% 786 100,0% x²= 1,107 sd= 3 p= 0,775 Anlamsızlık, güvensizlik, kaygı ve korkuların varlığı ve bu psikolojik özelliklerin deneklerin yarısında olması sokakta çalışan çocukların tanımlanması açısından önemli verilerdir. Bu durum sokakta çalışan çocukların içerisinde yaşadıkları topluma yabancılaştıklarını yansıtmaktadır. Sokakta çalışan çocukların yabancılaşma sürecine yönelmeleri onların gelecek tasavvurlarını da şekillendirmektedir. Tablo 8’de ki veriler incelendiğinde deneklerin yarıya yakını gelecekle ilgili korkular taşımaktadır. Normal şartlarda herkesin gelecekle ilgili korkularının olması normaldir. Fakat araştırılan grupla ilgili diğer veriler dikkate alındığında sokakta çalışan çocukların psikolojisi anlaşılabilir. Tablo 8: Gelecekle İlgili Korku ve Kaygılar Şu anda yaşadığınız şehre herhangi bir yerden göçle mi geldiniz? Evet Hayır Toplam Gelecekle ilgili aşırı korkuların oluyor mu? Sık sık Arada bir Bir kez Hiç 72 169 22 258 13,8% 32,4% 4,2% 49,5% 36 71 11 155 13,2% 26,0% 4,0% 56,8% 108 240 33 413 13,6% 30,2% 4,2% 52,0% Toplam 521 100,0% 273 100,0% 794 100,0% x²= 4,333 sd= 3 p= 0,228 58 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları 4. SONUÇ Sonuç olarak, sokak çocukları edebiyatının önemli bir kısmı büyük bir buzdağının görülebilen yüzüne dikkatleri yoğunlaştıran- çocuk yoksulluğu ve sosyal tecridin sembolü olarak kolayca tanımlanan- sokak çocukları üzerine odaklanır. Politika yapıcıları için hedef grup olarak sokak çocukları dezavantajlı kent çocuklarının diğer gruplarının aleyhine kent ajandasına kaydedilmiş, aynı zamanda “ sokak çocukları üzerine odaklanma yoksulluk içindeki gençlik ve düşük gelirli çocukların geniş dağılımından dikkatle ayrıştırıldığı” ileri sürülür. Hem sokak çocukları hem de evsizlik probleminin, sosyal güvenlik birimlerinde olduğu gibi katılımcılarının ilgileri ve değişik önceliklerini yansıtmak için kuvvetli bir şekilde yönlendirilmiş inşa olduğu ileri sürülmektedir. Mesela, sokaktaki çocukların sayısının tahmini ilgili büronun çalışması için ihtiyaca dikkat çekmek için üretilir. Bu tahminler, büyük ölçüde evsiz ve çalışan çocukların elastik ve belirsiz izahlarına dayanır. En kötü ihtimalle, yakıştırmadır. Tahminler değişmektedir, çocuk nüfusuna göre sayım yapıldığından ve sokak çocukları kavramının farklı bölgelerde farklı anlamları olduğundan verilen sayılar farklılaşmaktadır. Mesela Filipinler’de sokak çocukları kavramı, aileleriyle irtibatları devam eden, zamanlarının çoğunu sokaklarda geçirenleri nitelendirir. Ne UNICEF ne de ILO dünya üzerindeki sokakta çalışan, sokak çocuklarını kapsayan gerçekçi ya da güvenilir sayı verebilir. Sokak çocukları kavramı, paylaşılan diğer özellikler göz ardı edilerek zamanın çoğunu evden uzakta, sokakta geçirenleri ifade etmek için kullanılır. Olguyu tanımlayan farklı izahlar vardır fakat bu izahların hemen hepsinde üç husus vurgulanır: (1) bu çocuklar zamanlarının önemli bir kısmını sokaklarda geçirir ya da yaşarlar; (2) sokak çocukların yaşam kaynağıdır; (3) bu çocuklar sorumlu yetişkinler tarafından yeterli oranda korunmamış, desteklenmemiş ve gözetilmemiştir. Sokak çocukları bütün dünyanın ilgisini çeken bir sorun olarak araştırılırken ülkeler arasındaki farklılıkları dikkate almayan yaklaşım tarzları olgunun tahlilinde doğru sonuçlar üretemezler. Uluslararası organizasyonların dikkatini çeken Kuzey Amerika ve bilhassa Latin Amerika’daki yapısal özellikleri dikkate alarak yapılan tanımlar, sınıflandırmalar ve tasvirler Tür- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 59 Abdullah Korkmaz kiye gerçeğini izah etmekten uzaktır. Türkiye’de sokakta yaşayan çocukların büyük çoğunluğu aileleri ile birlikte yaşamaktadır. Tam manasıyla evden kopuş çok az miktardaki sokak çocukları için geçerli bir tespit olacaktır. Bu özellik Türkiye’nin büyük kent merkezleri dikkate alındığı zaman farklılaşmaktadır. Türkiye’nin büyük kentleri gittikçe artan bir hızla geleneksel özelliklerden uzaklaşarak sokak çocukları ile ilgili araştırmaların yapıldığı ve metinde vurgulanan tanımlarla izah edilen özelliklerin yaşandığı merkezlere benzemektedir. Bu benzeyişin bir dereceye kadar olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir. Kavramın tartışılır olması, farklı kültürlerdeki sokak çocuklarını izah etmekte yeterli olup olmaması bir tarafa bırakılıp araştırma alanından elde edilen veriler dikkate alındığında toplum için kaygı verici bir durumla karşı karşıya olunduğu görülmektedir. Suç ve suçluluğu izah eden yaklaşım tarzlarının, suçluların kişisel özelliklerine ve suçu yaratan ortama ilişkin ileri sürmüş oldukları hususların araştırma evreninden elde edilen verilerde yer aldığı görülmektedir. Goliath’a göre, sokak çocukları toplum üzerinde yüktür. Bu çocuklar genellikle geleceğin yetişkin serseri ve suçluları olurlar. Sokak çocukları literatürü, sokak çocuklarının sosyal, ahlaki ve yasal normlardan saptıklarını ortaya koymaktadır. Richard Cloward ve Lyod Ohlin çocuk suçluluğunu izah etmek amacıyla ileri sürmüş oldukları “Ayırıcı Fırsat” teorisinde vurguladıkları “…insanlar, istedikleri statüleri ve finansal kaynakları elde etmek için ve meşru vasıtalarının yokluğundan dolayı suça yönelir”(Cloward-Ohlin, 1960: 173) fikri sokakta yaşayan/çalışan çocuklar açısından geçerlidir denilebilir. Hayat şartları ve iletişim, hoşnutsuz bakış açılarını kolektif eylem yaratan ortama çeker. Bu durumda iki yol vardır. Birisi, düşmanca ve saldırgan duyguların kargaşa gibi vasıtalarla ortaya çıktığı yakın sonuçtur (Krauss, 1976: 21). Diğer taraftan artan tepki, hoşnutsuzluk ve enerji doğrudan otorite yapısını değiştirmeye yönelecek ve sosyal sisteme saldırıları tetikleyecek, sistemin gelenekleri ve sembollerine karşı ilgisizlik veya düşmanlık başlayacaktır. Orada (sokakta) "sapkın" ve "sosyal önemsiz" olarak kabul edildiklerinden ve cemiyet tarafından yabancılaştırıldıklarından dolayı onlar için çok engelleyici ağ vardır. Ayrıca toplumun bu çocuklar hakkındaki olumsuz 60 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları görüşü, meşru fırsat yollarının kapalı olması, düşük beklentiler onları suçluluğa iter. Elde edilen veriler ışığında yapılan tespit ve değerlendirmeler, sokakta çalışan/yaşayan çocukların başta büyük şehirler olmak üzere dikkate alınması gereken ciddi bir sorun olduğunu göstermektedir. KAYNAKLAR Becker, H.: “Outsiders”, Problems of Modern Society, (Ed.: P. Worsley), New York, 1978 Panter-Brick, Catherine: “Street Children, Human Rights, and Public Health: A Critique and Future Directions” Annual Reviews, May., 2002 Cloward, R. A. -Ohlin, L. E.: Delinquency and Opportunity: A Theory of Delinquent Gangs, New York, 1960 Işıksaç, Yasemin: “ Sosyolojik Açıdan Çocuk Suçluluğu ve Bir hukuk Devleti Olan Türkiye’de Devletin Cezalandırma Yetkisini Kullanış Biçimi”, Mevzuat Dergisi Yıl:1, Sayı: 13 Karatay, Abdullah: “İstanbul’un Sokakları ve Çalışan Çocukları”, 1. İstanbul Çocuk Kurultayı Araştırma Kitabı, İstanbul 1999 Krauss, Irvıng; Stratification, Class and Conflict, NewYork,1976 Panagiotis Altanis and Jim Goddard; “Street Children in Contemporary Greece”, Children&Society, Vol.: 18, 2004 Snow,David A.-Baker,Susan- Anderson,Leon; “Criminalty and Homeless Men: An Emprical Assessment”Social Problems, Dec.1989,Vol.36, No.5 Snow,Davit A.- Baker,Susan : “Is The Street Child Phenomen Synonymous with Deviant Behavior” , Winter 98, Vol. 33, Issue:132, Sutherland, E. H.: “The Theory of Differantial Association” Juvenie Delinquency, (Ed.: R. Gıallombardo), New York, 1966. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 61 AVRUPA ÜLKELERİNDE VE TÜRKİYE’DE GENÇ İŞSİZLİĞİNİN İSTATİSTİKSEL GÖSTERGELERLE ANALİZİ Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ ÖZ Günümüzde önemli bir mesele olarak görülen genç işsizliği ülkelerin temel sorunları arasında yer almaktadır. Küresel ekonominin krizi birçok alanda olduğu gibi gençlerin işsizliğine de neden olmuştur. İş bulamayan gençlerin içine düştükleri ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlar bir yumak halinde hem gençleri hem de içinde bulundukları toplumları tehdit etmektedir. Bu nedenle çalışmanın amacı, genç işsizliğinin Avrupa ve Türkiye bazında nasıl bir sorun oluşturduğunu tespit etmek ve sistemin krizinin genç işsizliği üzerindeki etkisinin neler olduğunu ortaya koymaktır. Bu nedenle çalışmanın iki temel problemi bulunmaktadır: 1. Küresel krizin yol açtığı toplumsal değişmeler, Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de gençler arasındaki işsizliği nasıl etkilemiştir? 2. İşsizlik, neden hem gençler hem de içinde bulundukları toplumlar için bir tehlike oluşturmaktadır? Bu soruların yanıtı Avrupa ve Türkiye’deki yetkin kuruluşların kapsamlı olarak yaptıkları araştırma verilerinden yararlanılarak ve sosyolojik değerlendirmelerle birlikte verilmektir. ANAHTAR KELİMELER: Genç, genç işsizliği, istihdam, küreselleşme, Avrupa ülkeleri, Türkiye Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Gençlik Araştırma ve Uygulama Merkezi Araş. Gör., Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Bilim Uzmanı, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Doktora Öğrencisi GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 STATISTICAL INDICATOR ANALYSIS OF YOUTH UNEMPLOYMENT IN EUROPEAN COUNTRIES AND TURKEY Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ ABSTRACT The unemployment of the youth, which is considered to be a major issue of our times, is among the basic problems of all countries. The crisis of the global economy caused many different problems as well as youth unemployment. The economic, social and psychological problems faced by unemployed youth threaten both the young people and the society. Hence, the aim of this study is to identify what kind of a problem the youth unemployment causes in Europe and Turkey in particular and what kind of impacts the crisis of the system make on youth unemployment. Therefore, there are two basic problematic of this study: 1.How does the social changes caused by the global crisis affect the unemployment of the youth both in Europe and in Turkey? 2. Why does unemployment become a threat both for the young people and the societies they live in? The answers of these questions are given in the light of the empirical research data of competent institutions with a sociological review. KEYWORDS: Youth, youth unemployment, employment, European Countries, Turkey Prof. Dr., Hacettepe University, Department of Sociology, Youth Studies Research and Application Center Research Assistant., Hacettepe University, Department of Sociology Scientific Expert, Hacettepe University, Department of Sociology GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ 1. GİRİŞ İşsizlik 1980’li yıllardan bu yana hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin önemli bir sorunu haline gelmiştir. Ekonomik ve sosyal yaşamın her alanını etkileyen işsizlik olgusu toplumlarda büyük bir risk oluşturmaktadır. Dünyadaki genel eğilime bakıldığında gençler arasında yaygınlaşan işsizlik oranının genel işsizlik oranlarından yaklaşık iki, misli daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Gençlerin yalnızca işsizlik oranın da yükselme değil aynı zamanda düşük istihdam ve işgücüne katılım oranlarına da düşüşler görülmektedir. Yapılan tahminlere göre bugün dünyada 91 milyon gencin işsiz olduğu vurgulanmaktadır. Bu durum göstermektedir ki, gençler arasında yoğunlaşan işsizliğin küresel bir sorun teşkil ettiğidir (İTO 2011: 32). Bu bağlamda ekonomik kriz, yeni bir politika arayışını kaçınılmaz kılmış ve dünyada neo-liberal olarak belirlenen politikalarla krizin üstesinden gelinmesi için çok çeşitli önlemler alınması yoluna gidilmiştir. Küresel ekonomideki gelişmeler ve krizlerle birlikte giderek büyük bir sorun haline gelen işsizlik, gençler için temel bir sorun oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı genç işsizliğinin, Avrupa ve Türkiye bazında nasıl bir sorun oluşturduğunu tespit etmek ve krizinin genç işsizliği üzerindeki etkisinin neler olduğunu ortaya koymaktır. Bugün işsizlik yalnızca gelişmekte olan ülkelerde değil aynı zamanda ileri endüstri ülkeleri içinde bir sorun teşkil etmektedir. Bu nedenle çalışmanın iki temel problemi bulunmaktadır: 1. Küresel ölçekte yaşanan ekonomik kriz nasıl bir yön almıştır ki, gençlerin işsizliği giderek aratan bir problem olarak görülmektedir? 2. İşsizlik, neden hem gençler hem de içinde bulundukları toplumlar açısından bir tehlike oluşturmaktadır? Bu soruların yanıtı Avrupa ve Türkiye’deki ulusal kuruluşların kapsamlı olarak yaptıkları araştırma verilerinden yararlanılarak değerlendirilmektedir. Sonuç olarak gençlerin işsizliğini önlemek için yapılması gereken politikalar sosyolojik değerlendirmelerle birlikte verilmektir. Bu makalede öncelikle genç ve genç işsizliği tanımlanmakta, daha sonra Avrupa Birliği ülkelerinde ve Türkiye’deki genç işsizliğinin durumu üzerinde durularak sonuçta önerilerle birlikte analiz edilmektedir. 64 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi 2. GENÇ VE GENÇLİK DÖNEMİ TANIMLAMALARI İnsan yaşamının döngüsel bir süreç oluşturduğu ve bu süreçte farklı evreler/dönemler yaşandığı bilinmektedir. İnsan yaşamında her dönemin kendine özgü özellikleri bulunmakla birlikte gençlik döneminin ayrı bir yeri vardır. Gençlik dönemini, biyolojik özelliklerle olduğu kadar psikolojik, ekonomik, sosyal hatta siyasal özelliklerle iç içe geçmiş bir biçimde açıklamak gerekmektedir. Çünkü gençlik aynı zamanda gelecek ile senkronize bir anlam taşıdığından diğer yaş kategorilerine göre daha farklı inceleme ve tartışma noktasını oluşturmaktadır. Genç ve gençlik kavramları üzerinde, uzmanların tam bir görüş birliğine ulaştıkları söylenemez. Ancak böyle bir görüş birliğine ulaşılamamış olmasının genel nedenleri arasında gençlik döneminin soyutluğu ve ülkelerin sahip olduğu kültürel, sosyal, siyasal ve ekonomik farklılıkların bulunmasıdır. Bütün bu tartışmalara rağmen gençlik kavramının evrensel olarak kabul edildiği ve fakat üzerinde farklı tanımlar ileri sürüldüğü bilinmekle birlikte gençlik, insan yaşamının bir dönemi olarak çocukluktan çıkıp yetişkinliğe geçiş süreci olarak tanımlanmakta ve somut bir yaş kategorisini ifade etmektedir (Doğan, 2004: 360; Özbay ve Öztürk, 1996: 10-13; Görgün-Baran, 2013: 9-11; İTO, 2011: 33-34). Ancak bu tanım gençliğin ne olduğunun anlaşılması bakımından yeterli bulunmamaktadır. Yinede Birleşmiş Milletler (BM) ve Uluslararası Çalışma Örgütünün (İLO) belirlemiş olduğu ve Eurostat verilerinde de kullanılan 15-24 yaş aralığı bu kategorik açıklamanın somut örneğini oluşturmaktadır (İş Hukuku Enstitüsü Verileri 2013: 1-6). Bu biyolojik ve demografik tanımlar sosyolojik açıdan yetersiz kalmaktadır. Sosyologlar, gençlerin yaşadıkları dönemin tarihsel, toplumsal ve siyasal olaylarından soyutlanamayacağı, yerel ve küresel anlamda içinde bulundukları kültürün bağlamından uzak düşünülemeyeceği gerçeğini hesaba katmak gerektiğini ileri sürmektedirler (İTO, 2011: 35). Bu nedenle küresel krizin ortaya çıkardığı toplumsal değişmeler bizi, genç işsizliğini nasıl analiz etmemiz gerektiği konusunda yerel ve küresel anlamdaki ilişkilerle bağını kurmaya götürmektedir. Gençliğin demografik tanımı bazı niceliksel analizler için ipucu vermektedir. Örneğin uzmanlar, gençlerin giderek eğitimde kalma sürelerinin uzamasından dolayı gençlik döneminin 15-24 yaş aralığını aştığı ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 65 Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ iddiasındadır. Buna göre gençlik 15-19, 20-24 ve 25-29 yaş aralığı dikkate alınarak kategorilendirilmektedir. Özellikle Türkiye açısından bakıldığında, yaşanan iç çatışmalar erkeklerin askerlik hizmetini geciktirmelerine yol açmaktadır. Öte yandan üniversite mezunlarının iş bulamaması nedeniyle üniversite sonrası yüksek lisans eğitimi imkânını bulan gençlerin sayılarının arttığı ve böylece gençlerin eğitimde kalma sürelerinin uzadığı dikkate alınır ise 15-29 yaş kategorilendirmesi bazı hesaplamaların yapılabilmesi bakımından daha geçerli sonuçlar vereceği düşünülmektedir (Yentürk ve Başlevent, 2007: 2-3). 3. GENÇ İŞSİZLİĞİ Genç işsizliğini toplumsal değişmelerden bağımsız olarak açıklamak mümkün değildir. Bu konunun bir yönü ekonomiyi diğer yönü ise siyaset ve sosyolojiyi ilgilendirmektedir. Bu nedenle genç işsizliğini, ekonomi, siyaset, sosyoloji ve eğitim alanlarındaki değişmeleri dikkate alarak toplumsal değişme ekseninde incelemek kaçınılmaz gözükmektedir. Bu bağlamda toplumsal açıdan insan sermayesine yapılan yatırımın ne denli önemeli olduğu ortaya çıkmaktadır. Yaşanan küresel ekonomik kriz tüm dünyada genç işsizlik oranlarının giderek artmasına neden olmuştur. Genç işsiz sayısı krizin başlangıcı sayılan 2007 yılından 2009 yılında kadar geçen sürede 7.8 milyon artış göstermiştir. 2009 yılı itibarıyla dünyada 80.7 milyon genç iş bulmak için mücadele etmektedir (İTO, 2011: 46). Ancak 2009’dan 2102 yılına doğru bazı değişmelerin olduğu ileriki sayfalarda Eurostat’ın verileri üzerinden değerlendirilmektedir. Genç işsizliği konjonktürel ve yapısal olmak üzere iki kategoride incelenmektedir. Konjonktürel işsizlik, bir toplumda genel olarak işsizliğin artmasına ve aynı zamanda uygun işlerin bulunmamasına işaret eder. Kriz dönemlerinde gerek işgücü piyasasının yapısı gerekse konjonktürel dalgalanmalar nedeniyle işsizlikten etkilenen aktif nüfusun en önemli kesimini gençler oluşturmaktadır. Ekonominin durgunluk dönemlerinde işverenler, işçi alımını durdurduğu gibi işçi sayısının azaltılması için de işten çıkarmalara başvurur. İşten çıkarmalarda en son işe girenin dikkate alınması normu öncelikle gençlerin işine son verilmesi sonucunu doğurur. Çünkü işe son girenlerin yıllar itibarıyla çalışma sürelerinin kısa 66 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi olması kendilerine iş süresince daha az yatırım yapılması, hizmet sürelerinin kısalığı nedeniyle tazminatlarının düşük olması ve bu durumun işveren için avantaj oluşturması gibi nedenlerle işsiz kalmaları söz konusu olmaktadır (Çetinkaya, 2011: 46-48). Öte yandan yapısal işsizlik ekonomik gelişmelerden bağımsız olarak genç işsizliğinin yüksek olacağı temeline dayanır. Olumlu ekonomik gelişmeler işgücü için yüksek talebi getirirken, yetişkin işsizlik oranı için bir azalmaya yol açacaktır. Ancak gençler arasındaki işsizlik oranı yine yüksek olacaktır. Yapısal işsizlikte, gençlere yönelik yapılan beşeri sermayeye yönelik yatırımlar eğitim ve deneyimi ön plana çıkarır. Böylece insan sermayesine yapılan düşük yatırım, gençlerin işgücü piyasasına girmesine ve iş bulmasına engel teşkil edebilir. Ekonomik durgunluk dönemlerinde ikinci/yan işler olarak ifade edilen işlerle toplumda belli bir ihtiyaç karşılanabilir. Gençler, okulu bitirdikten sonra deneyim sahibi olmak adına bu işlere önceden girmek isteyebilirler. Ancak bu işlerin geçici vasıfsız, düşük ücretli olduğu ve kariyere izin vermediği söylenebilir. Yapısal işsizlikte bir başka nokta ise iş yaşamında gençlerin yetişkinlerden daha düşük ücret almalarıdır (Çetinkaya, 2011: 49-54). Bu bağlamda Türkiye’de genç nüfus oranının 2013 yılı TÜİK verilerine göre (%16.6) yüksek olması da işe girmeyi zorlaştıran bir başka sayısal faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de bu açıklamalar çerçevesinde genç işsizliği makro ve mikro olmak üzere iki kategoride okunabilir. Birinci olarak, makro nedenler arasında toplam talep yetersizliği, ekonomik durgunluk ve krizler, demografik faktörler, işgücü politikalarının yetersizliği, eğitim politikalarının yetersizliği, asgari ücret uygulaması ve gençlere yönelik ücret politikaları olarak sayılabilir. İkinci olarak mikro nedenler ise gençlere özgü nitelikler ve eğitimli işsizler, gençlerin çalışma eğilimleri, gençlerin piyasaya ilk kez giriş yapıyor olmaları, etnik köken ve engellilik gibi durumlardır (İTO, 2011: 43-59). 4. EKONOMİK KRİZLER VE TOPLUMLARININ YAPISAL DEĞİŞİMİ Biyolojik ve demografik tanımlar, sosyologlar tarafından yetersiz bulunmakta birlikte gençlerin yaşadıkları dönemin tarihsel, toplumsal ve siyasal olaylarından soyutlanamayacağını, yerel ve küresel anlamda ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 67 Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ içinde bulundukları kültürün bağlamından uzak düşünülemeyeceğini ileri sürmektedirler. Gençliği sosyolojik olarak tanımlamak için her kuşağın içinde bulunduğu tarihsel, toplumsal, ekonomik ve siyasal koşulların dönemsel olarak yansımalarına bakmak gerekir. Bu nedenle yerel ve küresel krizin yol açtığı sorunlar, bize, genç işsizliğini sosyolojik olarak nasıl analiz etmemiz gerektiği konusunda bir yol haritası sunmaktadır. Genel olarak dünyanın yakın dönem tarihine bakıldığında, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımının, 1940’lı yıllarındaki II. Dünya Savaşının, 1950’li ve 1960’lı yılların fordist üretim tarzının, 1973’deki petrol krizinin dönemsel etkileri ve 1980’li yıllarında ekonomide uygulanan neo-liberal politikalar o kuşaktaki gençlerin düşünce, tutum ve davranışlarına yansımış ve bunları sosyal pratikler olarak gündelik ilişkilerine taşımışlardır. Bu bağlamda Türkiye’deki gelişmeler de dünyadan bağımsız olarak düşünülemez. Aynı şekilde, Türkiye’de II. Dünya Savaşının izleri, 1950’li yılların ekonomik yansımaları, yönetimde siyasi iktidarın yaşadığı çaresizlik, 1960, 1971 ve 1980 askeri darbelerinin uygulamaları, 1973 yılındaki dünya petrol krizinin yol açtığı yüksek enflasyon ve alım gücünün düşmesi ve gençlerin dünya ve ulusal sorunlara duyarlı olmalarına yol açmış ve toplumsal hareketler giderek artmıştır (Görgün-Baran, 2013a: 69). Öte yandan darbe sonrası seçimle yönetime gelen ANAP hükümetinin uyguladığı neo-liberal politikalar gençlerin daha çok kazanç peşinde koşan, kısa yoldan zengin olmak isteyen bir kuşağın oluşturulduğu fikrini ön plana çıkarmıştır. Bu gelişmeler dönemsel olarak kendine özgü bir kültürü inşa etmiş ve toplumda davranış kalıplarının dönüşmesine zemin hazırlamıştır. Bu çerçevede Türkiye’de darbelerin arka planına bakıldığında ekonomik krizlerin var olduğu görülür. Ekonomik krizlerin yaşandığı dönmelerde gençlerin, neo-liberal uygulamalarla olduğu apolitik davranışlar sergiledikleri söylenebilir. Yine gençliğin politik mi yoksa apolitik mi olduğu sorusu bu krizlerin ortaya koyduğu problemlerin çözümüne ilişkin uygulamalar bağlamında yanıtlanması gerekir. Keza son 2013’deki gezi parkı olayları da 90 kuşağı olarak, “Y Kuşağı” gibi bir kavram ile literatüre girmiştir. Bu anlamda “interneti hayatının merkezine yerleştirmiş, eğitimli, teknolojiyi (bilgisayar, internet, cep telefonu, müzik çalar) kullanan, eğlenceyi işiyle bütünleştirmek isteyen, lider karakterli ve bağımsızlığına düşkün Y kuşağının (1979–1994) otoriteyi reddetmesi, eski kuşaklar gibi 68 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi uzun saatler çalışmaya istekli olmaması, yaşamak için çalışmayı istemesi,” gibi özellikler taşıdığı ifade edilmektedir (Yelkikalan ve Altın, 2010: 14). Yerel ve küresel anlamda 2001 ve 2009 krizleri de gençlik üzerinde derin izler bırakan ekonomik krizler olarak değerlendirilmekte ve bu krizlerin yansımaları, belli bir süre sonra davranışlarla açığa çıkmaktadır. Dolayısı ile genç işsizliği sorunu, ekonomik krizlerin yol açtığı sosyal, kültürel ve siyasal meseleler olarak gündeme gelmektedir. Harvey’e (1993: 56-58) göre, 1970’lerin başında oluşan ekonomik çöküntü ve arkasından gelen 1979-1981 yıllarındaki krizin yarattığı baskılar, siyasi iktidarların yönetimlerinde istikrarsızlık ve belirsizliklere neden olmuştur. Özellikle 1980’li yılların sonunda Sovyetler Birliğinin parçalanması ve Berlin Duvarı’nın yıkılması ile soğuk savaşın sona ermesi dünyanın işleyiş düzenini değiştirmiş ve insanların üretim ve refah düzeylerinin yükselmesine ilişkin konumlarını sarsmıştır. Bu anlamda emek sürecinde yeni parçalanmalar, üretim mekânlarındaki coğrafi kaymalar yani sermayenin serbest dolaşıma girmesi, enflasyonist baskılar, döviz kurlarındaki oynamalar, paranın değerinin düşmesi ve tüketim için çeşitlilik arayışına girişilmesi gibi faktörler krizin yol açtığı sonuçlar olarak değerlendirilir (Harvey, 1997; Urry, 1999). Bu durumda bir taraftan sermaye, mal ve hizmetler, iletişim, teknoloji ve bilgi akışının üzerindeki egemenlik küresel haline gelirken diğer taraftan, küresel istihdam ağları, ticaretin istihdam ve çalışma koşullarına etkisi ve yeni esnek yönetim biçimlerinin gelişmesi gibi olumlulukların da gözlenmesine neden olmuştur (Castells, 2008: 318-323). Fakat küresel güçler olarak nitelenen ulus ötesi güçlerin, bu gelişmeler üzerindeki egemenliklerini korukları görülmektedir. Bu durumda küresel anlamda zaman-mekân sıkışması ve ona eşlik eden geçicilik, belirsizlik, kırılma ve parçalanma sonucunda; ekonomik, politik ve kültürel tepkiler giderek artmaktadır (Ritzer,1996). Özellikle Baudrillard’ın (1997) vurguladığı gibi, tüketim endeksli bir ekonomi anlayışı teknolojik araçların gelişimini ön plana çıkarmıştır. Bu durum özellikle Türkiye’de gençlerin kendi kabuklarına çekilmelerine ve bu sorunlara duyarlılıklarını teknolojik araçları kullanarak sosyal medya üzerinden göstermelerine neden olmuştur. Bu anlamda gençlik, günün teknolojisini kullanarak mevcut davranış kalıplarının dönüşümüne ve yeni bir anlayışın gelişimine kapı açmıştır. Bu çerçevede ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 69 Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ nasıl ki, 1968 ve 1970 kuşaklarından politik, 1980 kuşağından apolitik olarak söz ediyorsak aynı biçimde 1990 kuşağını da “Y Kuşak” olarak adlandırabiliyoruz. Böylece her kuşağın gençliği, sosyolojik anlamda tam da dönemlerini yansıtan davranışlarıyla etiketlenmiş olmaktadır. Kısaca bu açıklamalara göre, küresel gelişmelerin ortaya çıkardığı ekonomik krizler ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin seyri bakımından genç işsizliği konusunun önem taşıdığı görülmektedir. 5. İSTATİSTİKLERLE AVRUPA ÜLKELERİNDE VE TÜRKİYE’DE GENÇ İŞSİZLİĞİ Bu çalışmada analizler; Avrupa ülkeleri ve Türkiye’de15-29 yaş kategorisindeki toplam genç nüfus, 15-24 yaş kategorisindeki genç kadın-erkek işsizliği, toplam genç işsizliği, eğitim durumlarına göre lise, önlisans ve lisans mezunlarının genç işsizliği, genç İstihdamı, bütün eğitim düzeylerinin hesaplanmasına dayanan genç erkek-kadın istihdam değişkenleri üzerinden yapılmıştır ve tablolar Eurostat (2013)’ın verilerine göre yazarlar tarafından oluşturulmuştur. Tablo 1: Avrupa Ülkeleri ve Türkiye’nin 15-29 Yaş Toplam Genç Nüfus Yıllar 2011 2012 Belçika 2.033.485 2.044.677 Bulgaristan 1.361.262 1.324.481 Çek Cumhuriyeti 1.983.919 1.933.767 Danimarka 1.005.473 1.022.790 Almanya 14.086.971 14.030.984 Estonya 270.998 263.435 İrlanda 963.542 909.938 Yunanistan 1.976.509 1.921.778 İspanya 8.022.276 7.769.138 Fransa 12.001.047 11.949.510 Hırvatistan 836.652 788.905 İtalya 9.540.499 9.476.270 Kıbrıs 205.717 209.183 Lituanya 426.037 408.250 70 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi Letonya 628.576 608.950 Lüksemburg 96.338 100.335 Macaristan 1.916.660 1.829.544 Malta 86.416 85.833 Hollanda 3.043.011 3.058.943 Avusturya 1.576.777 1.570.784 Polonya 8.541.461 8.329.699 Portekiz 1.813.790 1.776.906 Romanya 3.837.923 3.729.715 Slovenya 375.365 364.714 Slovakya 1.191.430 1.163.163 Finlandiya 1.005.927 1.006.085 İsveç 1.832.544 1.838.374 İngiltere 12.534.099 12.581.708 Türkiye* 12 542 174 12 591 641 *TÜİK 2013 Verileri http://www.turkstat.gov.tr Eurostat’ın (2013) verileri çerçevesinde, 15-29 yaş genç nüfusu TABLO 1’de incelendiğinde, 2012 yılında Almanya’nın 14.030.984 ile İngiltere’nin 12.581.708 en yüksek genç nüfusa sahip olduğu görülür. Bu ülkeleri Fransa (11.949.510), İtalya (9.476.270) ve Polonya (8.329.699) izlemektedir. Türkiye’nin 15-24 yaş genç nüfusuna ilişkin verilerine TÜİK’in WEB sayfasından ulaşılmıştır. TÜİK’in (2013) verileri ile Eurostat’ın (2013) verilerinin hesaplanmasında farklı yöntemler kullanıldığı gibi genç nüfus kategorisi 15-29 yaş olarak alınırken Türkiye’in ancak 15-24 yaş kategorisine ilişkin verileri bulunabilmiştir. TÜİK’in 2013 verilerine göre 15-24 yaş genç nüfusu 12.591.641’dir ve oranı %16.6 olarak belirlenmiştir. Bu durumda Türkiye’de genç nüfusu halen yüksekliğini korumaktadır. Ancak Avrupa ülkeleri kendi arasında eşitsizlikler sergilediği için Almanya, Avusturya, Norveç gibi ülkelerinde işsizlik oranı düşük diğerlerinde tedrici olarak yüksektir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de de işsizlik oranının düşük olduğu tespit edilmiştir. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 71 Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ Tablo 2: Avrupa ve Türkiye’de Cinsiyet Dağılımına Göre 15-24 Yaş Genç İşsizlik Oranı (%) Kadın Cinsiyet Yıllar Belçika Bulgaristan Çek Cumhuriyeti Danimarka Almanya Estonya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa Hırvatistan İtalya 2011 6,4 8,8 6,4 10,5 5,1 10,4 14,9 12,2 20,6 8,8 13,2 8,6 Erkek 2012 7,1 10,4 7,2 9,5 4,7 10,6 15,1 15,1 21,9 9,8 14,4 11,1 2011 5,6 5,9 4,3 8,5 3,9 7,7 9,1 13,7 17,4 8,1 9,2 7,3 2012 5,3 6,6 4,9 8,6 3,5 6,9 9,5 17,2 19,4 8,2 10,8 9,0 Kıbrıs Lituanya Letonya Lüksemburg Macaristan Malta Hollanda Avusturya Polonya Portekiz Romanya Slovenya Slovakya Finlandiya İsveç İngiltere İzlanda Norveç İsviçre Makedonya Türkiye 9,6 12,9 11,2 3,5 7,4 7,8 5,1 5,1 9,1 11,8 8,4 6,3 12,3 11,0 12,4 14,4 13,0 5,2 5,2 22,2 8,0 12,3 12,2 9,6 5,4 8,1 7,4 6,1 5,7 9,3 14,6 7,9 7,7 13,0 10,2 13,0 14,6 10,8 5,6 6,1 22,3 7,2 7,9 10,3 7,1 4,9 5,4 6,4 5,5 4,8 8,1 11,5 6,4 5,4 7,7 9,3 11,8 10,3 8,0 4,4 5,2 13,1 5,0 9,5 10,6 5,9 4,6 6,5 7,0 7,2 4,8 8,5 13,9 6,1 6,3 7,7 9,4 11,9 10,2 9,6 4,0 5,3 13,6 4,5 Eurostat’ın (2013) çerçevesinde Avrupa ülkeleri ile Türkiye’nin 2012 yılında 15-24 yaş kategorisindeki genç erkek işsizlik oranlarına TABLO 2’den bakıldığında, en yüksek oranda %22.3 ile Makedonya’nın , % 21.9 ile İspanya’nın yer aldığı görülür. Bunu % 15.1 ile İrlanda ve Yunanistan takip etmektedir. İngiltere ve Portekiz’de genç erkek işsizlik oranı %14.6 ile yine üst sıralarda yer almaktadır. Bu oranlara bakıldığına gelişmişlik düzeyi yüksek olan Avrupa ülkelerine göre Türkiye’nin 2012 yılı erkek işsizlik oranının (%7.2) düşük olduğu söylenebilir. Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında Almanya (%4.1), Lüksemburg (%5.4), Norveç (%5.6), Avusturya (%5.7), Hollanda (%6.1) ve Belçika (%7.1)’den sonra (%7.2) oranı ile en düşük işsizlik 72 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi oranına sahiptir. Türkiye’den sonra aynı oranla Çek Cumhuriyeti (% 7.2) gelmektedir. Türkiye’nin genç nüfus oranı, Avrupa’daki birçok ülkeye göre daha yüksek olmakla birlikte genç erkek işsizlik oranının daha düşük olması 15-24 yaş kategorisinde bulunan gençlerin eğitimlerinin devam etmesine bağlanabilir. Bu oranlara, 2011-2012 yılları arasındaki değişimler açısından bakıldığında Yunanistan’ın durumu daha ilginç gözükmektedir. Yunanistan’da genç erkek işsizlik oranı 2011 yılında %12.2 ve 2012’de %15.1 olmuştur. Keza, Portekiz, Polonya, Macaristan, Hırvatistan, Kıbrıs, Bulgaristan ve İtalya’da 2011-2012 yılları arasındaki genç erkek işsizliğinde artışlar olmuştur. Türkiye’de ise 2012’ye kadar geçen süreçte genç erkek işsizliğinde önemli ölçüde düşüş görülmüştür. Yine Türkiye gibi Norveç, Finlandiya, Slovenya, Lituanya gibi ülkelerde ise bu süreçte genç işsizlik oranı düşüş göstermiştir. Tablo 2’de, 2012 verilerine göre, Türkiye’de en düşük oranda genç kadın işsizliği %4.5 ile Almanya (%3.5) ve Norveç (%4.0)’den sonra üçüncü sırada gelmektedir. Genç kadın işsizlik oranının 2012’de en yüksek olduğu ülkeler arasında sırasıyla İspanya (%19.4), Yunanistan (%17.2) Portekiz (% 13.9), Makedonya (%13.6), İsveç (%11.9), Hırvatistan (%10.8) İngiltere (%10.2)bulunmaktadır. Bu anlamda Türkiye’nin kendi eşitleri arasında genç kadın işsizliğinde düşük bir orana sahip olduğu görülür. Bunun nedeni, bu yaş kategorisinde bulunan kadınların eğitimlerinin devam etmesi gösterilebilir. Portekiz, Yunanistan ve Hırvatistan’ın genç kadın işsizliğinin 2011’den 2012’ye doğru giderek yükseldiği kaydedilmiştir. Bu ülkelerin işsizlik oranlarının yıllar itibarı ile yükselmesi Avrupa’nın içinde bulunduğu küresel ekonomik krizden etkilendiği anlamına gelir. Türkiye’nin gerek ekonomide belli ölçüde görülen iyileşmeler gerek geleneklerden kaynaklanan normlar ve gerekse gençlere bireysel burs imkânlarının yaratılarak eğitim faaliyetlerine devamlarının sağlanmasından dolayı bu oran düşmektedir. Küresel anlamda genel olarak genç erkek işsizliği, genç kadın işsizliğine göre daha yüksektir. Bu durum Türkiye için de geçerlidir. Türkiye’de genç erkek işsizliği %7.2 iken genç kadın işsizliği %4.5’dir. Toplam genç işsizlik oranı ise %5.9 olarak tespit edilmiştir. Türkiye’de genç kadın istihdamının da düşük olduğu dikkate alınır ise bunun kültürel nedenlerle ilgili olabileceği söylenebilir. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 73 Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ Tablo 3: Avrupa Ülkeleri ve Türkiye’de 15-24 Yaş Toplam Genç İşsizlik Oranı (%) Yıllar Belçika Bulgaristan Çek Cumhuriyeti Danimarka Almanya Estonya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa Hırvatistan İtalya Kıbrıs Lituanya Letonya Lüksemburg Macaristan Malta Hollanda Avusturya Polonya Portekiz Romanya Slovenya Slovakya Finlandiya İsveç İngiltere İzlanda Norveç İsviçre Makedonya Türkiye 2011 6,0 7,4 5,4 9,6 4,5 9,1 12,1 13,0 19,0 8,4 11,3 8,0 8,7 11,6 9,2 4,2 6,4 7,1 5,3 5,0 8,6 11,7 7,4 5,9 10,1 10,1 12,1 12,4 10,6 4,8 5,2 17,7 6,4 2012 6,2 8,5 6,1 9,1 4,1 8,7 12,3 16,1 20,6 9,0 12,7 10,1 10,8 11,5 7,8 5,0 7,3 7,2 6,6 5,2 8,9 14,3 7,0 7,1 10,4 9,8 12,4 12,4 10,2 4,8 5,7 18,1 5,9 Eurostat’ın (2013), kapsamında Tablo 3’e göre, 2012 yılında 15-24 yaş kategorisinde toplam genç işsizliğine sırasıyla en yüksek düzeyde; İspanya’da % 20.6 oranında, Makedonya’da %18.1, % Yunanistan’da 16.1 oranında, Portekiz’de %14.3, Hırvatistan’da %12.7, İsveç ve İngiltere’de ise %12.4 oranında yer almaktadır. Türkiye’nin toplam genç işsizliği oranı, 2009’dan 2012’ye doğru yıllar itibarıyla % 8.5’den %7.4, %6.4 ve %5.9’a doğru düşme eğilimi göstermiştir. Yine eşitleri arasında Türkiye’nin toplam genç işsizlik oranı düşük kalmaktadır. Bunun bir nedeni halen eğitimde bulunmaları, bir başka nedeni ise 15-24 yaş arasındaki gençlerin kayıt dışı ve güvencesi olmayan sektörlerde çalışıyor olacağı yönündeki tahminlerdir. 74 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi Tablo 4: Avrupa Ülkeleri ve Türkiye’de 15-24 Yaş Gençlerin Eğitim Durumu (% ) (ISCED)* Eğitim durumu Lise Mezunu Yıllar 2011 2012 Önlisans ve Lisans Mezunu 2011 2012 Belçika 15,5 16,2 12,1 14,0 Bulgaristan 22,3 26,5 18,9 : Çek Cumhuriyeti 15,2 16,1 12,4 12,6 Danimarka 11,5 11,2 14,8 13,7 Almanya 6,0 5,5 4,4 4,4 Estonya 20,9 18,7 15,0 : İrlanda 27,9 29,9 18,0 17,9 Yunanistan 43,8 58,0 48,6 52,3 İspanya 41,5 49,7 35,0 39,8 Fransa 19,4 21,4 13,4 14,7 Hırvatistan 34,5 42,1 36,8 45,0 İtalya 27,3 33,0 27,1 33,3 Kıbrıs 22,9 25,1 25,9 30,5 Lituanya 31,9 26,7 14,3 13,7 Letonya 32,8 26,1 21,2 22,9 Lüksemburg 12,1 16,6 : : Macaristan 23,0 25,5 19,8 18,9 Malta 10,8 9,9 : : Hollanda 5,3 6,8 4,4 5,1 Avusturya 6,2 6,9 : : Polonya 25,4 26,0 22,0 22,5 Portekiz 27,2 35,5 29,0 39,1 Romanya 25,4 25,1 29,4 29,1 Slovenya 13,3 18,6 16,8 21,3 Slovakya 30,9 31,0 24,2 29,1 Finlandiya 14,9 14,3 : : İsveç 17,6 18,1 11,8 14,1 İngiltere 18,9 18,8 12,0 12,6 İzlanda 10,0 8,2 : : Norveç 5,9 5,8 5,6 7,2 İsviçre 7,5 9,3 8,5 7,9 Makedonya 51,3 49,3 67,3 61,8 Türkiye 19,7 17,2 27,7 25,7 *ISCED Nedir? : UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Organizasyonu) tarafından geliştirilen ISCED (International Standard Classification of Education), eğitim istatistiklerinin ve karşılaştırılabilir göstergelerin toplanması, derlenmesi ve bunların gerek ulusal gerek uluslararası düzeyde sunumu için uygun bir araç olarak tasarlanmıştır. ISCED standart kavram, tanım ve sınıflamaları sunmaktadır. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 75 Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ Eurostat’ın (2013) verileri çerçevesinde, TABLO 4’e göre, 2012 yılında, Avrupa ülkelerindeki 15-24 yaş arası lise mezunu gençlerin işsizlik oranları incelendiğinde sırasıyla, %58.0 ile Yunanistan, %49,7 ile İspanya, %42,1 ile Hırvatistan, % 35,5 ile Portekiz, %31,0 ile Slovakya gelmektedir. Lise mezunu işsizlik oranının en düşük olduğu ülkeler ise % 5,5 ile Almanya,% 5.8 ile Norveç, % 6,8 ile Hollanda, %6,9 ile Avusturya, % 8,2 ile İzlanda, %9,9 ile Malta, % 9,3 İsviçre yer almaktadır. Öte yandan İngiltere’de %18.8, Slovenya’da %18.6, İsveç’de %18.1 ve Türkiye’de %17.2 oranı ile lise mezunu işsiz bulunmaktadır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu grup bazında lise mezunu genç işsizliğine bakıldığında sorunun orta düzeyde olduğu ancak bu oranın yine de gençlerin işsizliği bakımından önemli olduğu söylenebilir. Tablo 4’deki yansımalarına göre, 2012 yılında, 15-24 yaş arası ön lisans veya lisans mezunu gençlerde işsizlik oranının en düşük olduğu ülkeler arasında Almanya %4,4, Hollanda %5,1, Norveç % 7,2 ve İsviçre % 7.9 olarak yer almaktadır. Ön lisans ve lisans mezunu gençlerin işsizlik oranının en yüksek olduğu ülkeler sırasıyla %61.8 ile Makedonya, %52.3 ile Yunanistan, % 45.0 ile Hırvatistan, %39.8 İle İspanya %39.2 ile Portekiz ve %33.3 İtalya gelmektir. Bu oranların giderek daha düşük olduğu ülkeler %30.5 ile Kıbrıs ve %29.1 ile Romanya ve Slovakya, %25.7 ile Türkiye, %22.9 ile Lituanya ve %22.5 ile Polonya sıralanmaktadır. Bu oranlar incelendiğinde Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de lise mezunlarının işsizlik oranı, ön lisans ve lisans mezunlarına göre daha yüksek bulunmuştur. Fakat bu veriler Türkiye’de ön lisans ve lisans mezunu olan gençlerin istihdam oranının kendi eşitleri arasında daha düşük olduğunu göstermekte ve üniversite mezunu olan gençlerin iş bulmada karşılaştıkları güçlükleri de açığa çıkarmaktadır. Çünkü gençlerin %20’nin üzerinde işsiz oldukları dikkate alınır ise bu durum iş ve istihdam olanaklarının kısıtlılığına işaret etmektedir. Türkiye’de gerek lise mezunu (%17.2) gerekse ön lisans ve lisans mezunu (%25.7) gençlerin işsizlik oranları karşılaştırıldığında gençlerin eğitim düzeylerinin yükselmesi ile birlikte işsizlik oranının arttığı söylenebilir. Çünkü Türkiye’de üniversite mezunu gençlerin işi beğenmeme, işe uygun nitelikler taşımama gibi mikro nedenlerden kaynaklanan işsizlikler de söz konusudur. Ayrıca üniversite mezununun sayısının çokluğu gençlerin iş bulmakta zorlanmalarına yol açmaktadır. Bu bağlamda ciddi bir eğitim planlamasına ve istihdam politikasına ihtiyaç duyulmaktadır. 76 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi Tablo 5: Eğitim, Yaş ve Cinsiyet Hesaplamalarının Toplamı Olarak 15-24 Yaş Kategorisindeki Gençlerin İstihdam oranı(%) (ISCED) Yıllar Belçika Bulgaristan Çek Cumhuriyeti Danimarka Almanya Estonya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa Hırvatistan İtalya Kıbrıs Lituanya Letonya Lüksemburg Macaristan Malta Hollanda Avusturya Polonya Portekiz Romanya Slovenya Slovakya Finlandiya İsveç İngiltere İzlanda Norveç İsviçre Makedonya Türkiye 2011 26,0 22,1 24,5 57,5 47,9 31,5 29,5 16,3 21,9 29,9 20,1 19,4 30,1 25,8 19,0 20,7 18,3 44,6 63,5 54,9 24,9 27,2 23,8 31,5 20,0 40,4 40,9 46,4 62,5 50,8 62,9 14,4 32,0 2012 25,3 21,9 25,2 55,0 46,6 33,0 28,2 13,1 18,2 28,8 16,9 18,6 28,1 28,7 21,5 21,7 18,6 43,8 63,3 54,6 24,7 23,6 23,9 27,3 20,1 41,8 40,2 46,9 65,4 52,2 61,7 15,5 31,5 Eurostat (2013) kapsamında Tablo 5’e göre 2012 yılında Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de 15-24 yaş kategorisinde bulunan tüm gençlerin istihdam edilme oranı, % 65.4 ile İzanda, %63.3 Hollanda, %61.7 İsviçre, %55 Danimarka ve %54.6 ile Avusturya başta gelmektedir. Avrupa ülkeleri arasında Türkiye’nin genç istihdamı oranı % 31.5 olarak önemli bir yer tutmaktadır. Gelişmiş Avrupa ülkelerinin nüfus oranı düşük Türkiye’nin ise yüksek olmakla birlikte Türkiye’de genç nüfusun istihdamı küçümsenemeyecek düzeydedir. Hatta Türkiye’de 2010 yılında genç istihdam oranının %30, ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 77 Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ 2011’de %32 olduğu dikkate alınır ise bu anlamda Türkiye’nin küresel ekonomik krizden etkilenme olasılığının sınırda olduğu söylenebilir. Tablo 5’e göre, 2011 ile 2012 verileri karşılaştırıldığında 15-24 yaş genç istihdam oranının Belçika, Bulgaristan Çek Cumhuriyeti, Danimarka, İzlanda, Yunanistan İspanya, Fransa, Hırvatistan, Malta, İtalya, Kıbrıs, Portekiz, Slovenya, İzlanda, Finlandiya, İsviçre, Makedonya ve Türkiye’de düşme eğilimi gösterirken, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Lituanya, Letonya, Lüksemburg, İzlanda, Norveç ve Makedonya’da yükselme/artış kaydedilmiştir. Bu oranlara göre istihdam alanı daralan ülkelerin, istihdam artışı sağlayan ülkelerden daha fazla olduğu söylenebilir. Tablo 6: 15-24 Yaş Bütün Eğitim Düzeylerinde Genç Erkek-Kadın İstihdam Oranı % ( ISCED) Cinsiyet Yıllar Belçika Bulgaristan Çek Cumhuriyeti Danimarka Almanya Estonya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa Hırvatistan İtalya Kıbrıs Lituanya Letonya Lüksemburg Macaristan Malta Hollanda Avusturya Polonya Portekiz Romanya Slovenya Slovakya Finlandiya İsveç İngiltere İzlanda Norveç İsviçre Makedonya Türkiye 78 Erkek 2011 15,2 5,4 4,6 50,3 51,0 16,3 8,7 13,9 22,9 17,7 3,6 14,6 16,7 13,0 6,1 14,2 6,7 43,1 55,0 46,3 8,9 25,9 18,9 17,1 3,3 20,8 17,8 39,3 54,2 47,8 57,9 9,4 43,0 Kadın 2012 13,8 6,2 5,1 47,1 49,4 18,0 7,8 10,9 18,9 16,1 2,5 13,3 13,8 14,3 5,8 16,3 6,8 42,3 54,9 44,9 9,3 22,1 19,5 12,6 3,0 20,8 17,1 37,8 58,9 47,3 57,3 7,1 41,6 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 2011 24,2 19,0 19,8 58,5 46,1 29,4 31,2 12,9 21,8 26,9 15,8 15,5 28,7 23,4 17,0 18,5 16,7 40,6 64,4 50,1 20,0 24,9 20,4 26,9 15,0 41,2 41,0 45,7 66,6 52,3 61,7 10,8 21,2 2012 22,6 18,7 21,0 55,4 44,6 31,3 30,2 10,0 18,0 26,3 13,6 15,0 26,1 25,4 20,1 20,1 17,2 41,2 64,3 50,5 19,9 21,6 20,2 23,7 15,9 42,7 41,6 46,6 68,4 53,8 60,1 12,6 20,7 ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi Eurostat (2013) kapsamında, TABLO 6’ya göre, 2012 yılında, 15-24 yaş kategorisindeki genç erkeklerin tüm eğitim durumlarına göre istihdam oranlarına 2012 yılı itibarıyla bakıldığında en yüksek istihdam oranı % 58.9 ile İzlanda, % 57.3 ile İsviçre, % 54.9 ile Hollanda, %47.1 Danimarka, %47.3 ile Norveç gibi gelişmiş ülkeler gelmektedir. Türkiye’nin oranı ise % 41.6 olarak gelişmiş ülkelere yaklaşmaktadır. Buna karşın Polonya (%9.3), İrlanda (%7.8), Bulgaristan (%6.2), Çek Cumhuriyetleri (%5.1), Hırvatistan (%2.5), Slovakya (%3.0), Macaristan (%6.8) gibi ülkelerde genç erkek istihdam oranı çok düşüktür. Bu ülkelere bakıldığında Türkiye’nin gelişmiş ülkeler düzeyine daha yakın bir orana sahip olduğu görülür. Türkiye’de ekonominin görece istikrarlı bir biçimde seyretmesi, yabancı sermayenin girişi ve ticaret hacminin çoğalması gibi nedenler istihdam olanaklarını artırmaktadır. Tablo 6’ya göre, 2012 yılında, 15-24 yaş kategorisindeki genç erkeklerin tüm eğitim durumlarına göre istihdam oranlarına 2012 yılı itibarıyla bakıldığında en yüksek istihdam orana sahip olan ülkeler arasında % 68.4 ile İzlanda, % 64.3 ile Hollanda, %60.1 ile İsviçre gelmektedir. Bu ülkeleri Danimarka, (% 55.4), Norveç (%53.8) ve Avusturya (%50.5) izlemektedir. Daha düşük düzeyde genç kadın istihdamına ilişkin oranlara bakıldığında % 23.7 ile Slovenya’nın, %22.6 ile Belçika’nın, %21.6 ile Portekiz’in, %21.0 Çek Cumhuriyeti’nin, %20.1 ile Lituanya ve Lüksemburg’un, %20.7 ile Türkiye’nin ve %20.2 ile Romanya’nın yer aldığı görülür. Tablo 6’nın verilerine göre genç kadın istihdam oranı ile genç erkek istihdam oranı karşılaştırıldığında genç kadınların aleyhine bir durumla karşılaşılır. Gerek gelişmiş Avrupa ülkelerinde gerekse Türkiye’de genç kadın istihdamı erkeğe göre düşüktür ve hem bir eşitsizlik hem de bir ayrımcılık anlamına gelmektedir. Buna karşın bazı ülkelerde genç kadına istihdamının genç erkeğe göre düşük olduğu görülmektedir. Örneğin, Danimarka’da genç erkek istihdamı % 47.1 iken genç kadın istihdamı %55.5’dür. Aynı biçimde Avusturya’da genç kadın istihdamı % 50.5 iken genç erkek istihdamı % 44.9 ve Hollanda’da genç kadın istihdamı %64.3 iken genç erkek istihdamı %54.9’dur. Buna göre örnek oranları verilen gelişmiş Avrupa ülkelerinde genç kadın-erkek istihdamında kadının aleyhine bir durum söz konusudur. Bunun nedeni, genç kadın nüfusunun işgücü niteliğinin ve eğitim düzeyinin genç erkeğe göre daha düşük olma olasılığına bağlanabilir. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 79 Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ 6. SONUÇ Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’deki işsizlik konusunun irdelenmesi kapsamında çalışmamızın giriş kısmında belirlediğimiz soruların yanıtını vermemiz mümkündür. “Küresel ölçekte yaşanan ekonomik kriz nasıl bir yön almıştır ki, gençlerin işsizliği giderek aratan bir problem olarak görülmektedir” sorusuna şu yanıtı vermek mümkündür. Eurostat’ın verileri gelişmiş ve ekonomik durgunluk yaşayan ülkelerdeki işsizlik oranının yıllar itibarı ile giderek arttığı biçimindedir. Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde ise ekonomik hareketlenmenin bulunması ve ticaret hacminin genişlemesi karşısında genç işsizlik oranında küçük çaplı düşüşler yaşanabilmektedir. Küreselleşeme ile birlikte istenilen düzeyde çözümlenemeyen işsizlik ve eksik istihdam gençlerin sosyal dışlanmaya maruz kalmalarına yol açmaktadır. Bu durumdan en çok etkilenen kesimler gençler, kadın işgücü, yaşlı işgücü engelli ve etnik azınlıklardır. Bu olumsuzluklar hızlı teknolojik gelişmeler ile birlikte ülke sorunlarının çözümünü zorlaştırmaktadır. Küresel ekonomik bütünleşeme, teknolojik gelişmelerle birlikte rekabetin yoğunlaşmasını ve işgücünün istihdam edilebilir olmasını kısıtlamakta, işsizliği artırmaktadır. Bunun giderilebilmesi için nitelikli işgücüne ihtiyaç vardır. Bu bağlamda yeni bilgi teknolojileri, maliyetlerin düşürülmesi ve iletişim hızının artması karşısında küresel üretimin ve finansal piyasaların bütünleşmesi daha çok önemli hale getirmektedir. Bu nedenle küreselleşme, yoğunlaşan rekabet ve iş organizasyonlarındaki değişime bağlı olarak ülkeleri her zamankinden daha fazla oranda insan sermayesinin eğitimine ve niteliksel düzeyinin geliştirilmesine yöneltecektir (İTO, 2011: 40). Çalışmamızın ikinci sorusu “işsizlik, neden hem gençler hem de içinde bulundukları toplumlar açısından bir tehlike oluşturmaktadır” biçiminde tasarlanmıştır. Buna verilecek yanıt, Türkiye’de genç işsizliğinin makro ve mikro olmak üzere iki kategoriden okunabileceği şeklindedir. Makro nedenler arasında toplam talep yetersizliği, ekonomik durgunluk ve krizler, demografik faktörler, işgücü politikalarının yetersizliği, eğitim politikalarının yetersizliği, asgari ücret uygulaması ve gençlere yönelik ücret politikaları olarak sayılabilir. Mikro nedenler ise gençlere özgü nitelikler ve eğitimli işsizler, gençlerin çalışma istek ve eğilimleri, gençlerin piyasaya ilk kez giriş 80 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi yapıyor olmaları ve engellilik gibi durumlardır (İTO 2011: 43-59). Türkiye, 2012 yılı itibarı ile eşitleri ile karşılaştırıldığında işgücü ve istihdam açısından gençlerin lehine olacak şekilde olumlu bir eğilim göstermektedir. Türkiye’nin iç dinamikler bağlamında siyasi anlamda çatışma alanlarının daralmasıyla birlikte göreli olarak yaşanan siyasi ve ekonomik istikrar, genç işsizliğinin azalması yönünde bir açılım sunmaktadır. Ancak halen aşılması gereken sorunlar mevcuttur Bu tespitten hareketle işsizliğin gençler üzerinde yaptığı önemli etkileri İTO’nun (2011: 60-82) ve Gündoğan’ın (1999: 6970) değerlendirmeleri kapsamında şöyle sıralayabiliriz: 1. Gençlerin istihdam edilememelerinden kaynaklanan üretim kayıplarının yaşanması, giderek kayıt dışı istihdam alanlarının artması ve iş güvencesinden yoksun olarak çalışması, 2. Genç işsizlerin politik sisteme ve düzene daha az güvenmeleri ve sistem dışı görüşlere eğilimlerinin artması, yeni kimlik arayışlarına girmesi, yasa dışı yer altı faaliyetlerine yönelinmesi, 3. Eski sosyal çevrelerinden uzaklaşmaları, sosyal bağlarını koparmaları ve sosyal dışlanmaya uğramaları, aile içi ilişkilerde yaşanan gerginlik ve şiddetin artması böylece gençlerin ülkesinden uzaklaşama planları yapması, ekonomik ve sosyal faaliyetlerin dışında kalması, dolayısı ile insan sermayesi kayıplarının yaşanması, 4. Gelir ve statü kaybına uğraması, geleceğe güvenle bakamaması, evlenme ve kendine yeni bir sosyal çevre imkânını bulamaması, kendine olan güvenlerin azalması hatta kaybedilmesi, yaşamdan zevk alamama/tatmin olamaması, 5. Tükenmişlik, umutsuzluk, çaresizlik, aşırı kaygılanma, yaşam sevincini yitirme, içine kapanma, aşırı uyku, yalnızlık gibi depresif duyguların yaşanmasında artışların gözlenmesi, 6. Madde bağımlılığı yaratacak sigara, alkol, uyuşturucu ilaç kullanımında artışların olması ve intihar eğilimlerinin gözlenmesidir. Sonuç olarak, ekonomik bakımdan iki önemli durumla karşı karşıyayız. Birincisi ülkenin geleceği için insana yapılan yatırımların iş sahası yaratılamadığından dolayı boşa gitmesi, ikincisi ise yetişmiş insan sermayesinin kaybı. Her iki durumda üretim sürecine giremeyen gençten yeteri ölçüde yaralanılamaması nedeniyle üretim kayıpları yaşanmaktadır. Öte yandan genç nüfusun hızının artması, genç işgücünün niteliğinin yetersiz olması da ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 81 Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ işsizliği artıran nedenler arasında bulunmaktadır. Özellikle işsiz gencin sosyal dışlanmaya uğraması, toplumsal olarak kendini yeniden üretme sürecinde görememesi, gençlerin bugününü ve yarınını kökten etkilemektedir. Bugünün geçlerinin işsizlik sorununun çözümü yarının yetişkinlerinin istihdam sorununu çözümü olduğu noktasından hareketle Türkiye’nin tüm bu konudaki tüm paydaşlarla tartışılmış bir gençlik istihdamı stratejisine ihtiyaç duyduğu açıktır (Gündoğan, 1999: 78). Bu nedenle gençlik açısından hem ciddi bir eğitim planlaması hem de ciddi bir istihdam politikası geliştirilmesi gerekmektedir. Eurostat’ın verilerine göre Türkiye’nin işgücü, istihdam ve işsizlik rakamları birçok Avrupa ülkesinden daha iyi konumdadır. Özellikle genç işsizlik oranı ve genç kadın-erkek işsizliği bakımından İngiltere, İspanya, Macaristan, Romanya ve Yunanistan gibi ülkelerden daha iyi durumdadır. İnsan hakları çerçevesinden bakıldığında çalışma bir hak olarak görülmektedir. Bu çerçevede “çalışma hakkı” olarak bilinen uygulama bireylerin yeteneklerine uygun bir işte çalışmalarını ön görürken hükümetlerin de bu uygulamadan sorumlu olduğu gerçeğini hatırlatmaktadır. Aynı şekilde günümüzde yarınından endişe duyan, güvencesiz çalışan birçok kişi ve genç ise işten çıkarılma riski ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu sorunla baş etmede ülkelerin büyük bir çaba içinde olduğunu söylemek mümkündür. Küresel kriz karşısında ulusal ekonomiler istihdam olanakları yaratmaz ve nitelikli işgücüne duyulan yatırımlar gerçekleştirilemez ise sorun katmerli olarak artacaktır. Çünkü giderek gelişen bir teknolojiden söz edilmekte ve bu gelişmelere uygun nitelikli insan gücü yetiştirmek önem kazanmaktadır. Buna bağlı olarak yeni istihdam alanlarının yaratılması gerekmektedir. Bu nedenle teknolojik gelişim, işgücünün niteliğin de etkileyen önemli bir faktör olmuştur (İçli, 2001: 68-69). Hükümetlerin ve işverenler başta olmak üzere diğer paydaşların gençlik açısından sürdürülebilir ciddi bir eğitim planlaması ve istihdam politikası geliştirilmesi kaçınılmaz görünmektedir. 82 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi KAYNAKLAR Baudrillard, Jean (1997) Tüketim Toplumu, Çev. H. Deliçay ve F. Keskin, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Castells, Manuel (2008) Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür Ağ Toplumunun Yükselişi, 1. Cilt, Çev. E. Kılınç, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları. Çetinkaya, Emel (2011) Genç İşsizliğinin Teorik Açıklamları, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı 61, s. 45-57. Doğan, İsmail (2004) Sosyoloji Kavramlar ve Sorunlar, Ankara: Pegem A Yayıncılık. Eurostat İnternet Bağlantısı 2013 ; http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=yth_empl_100&lang=en 14.11.2013 http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=yth_empl_140&lang=en 13.11.2013 http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=yth_empl_090&lang=en 13.11.2013 http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=yth_empl_010&lang=en 13.11.2013 http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=yth_empl_020&lang=en 14.11.2013 http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=yth_demo_060&lang=en 21.11.2013 Görgün-Baran, Aylin (2013) Genç ve Gençlik: Sosyolojik Bakış, Gençlik Araştırmaları Dergisi, Sayı 1 (1), s.6-25. Görgün-Baran, Aylin (2013a) Prof. Dr. Birsen Gökçe ve Dernekçilik, Sosyolojinin Yaşamla Dansı: Prof. Dr. Birsen Gökçe’ye Armağan, İç, Yayına Hazırlayanlar: Z. Güler, A. Kasapoğlu, A.Görgün-Baran, Ankara: Sosyoloji Derneği Yayınları, s.55-74. Gündoğan, Naci (1999) Genç İşsizliği ve Avrupa Birliğine Üye Ülkelerde Uygulanan Genç İstihdam Politikaları, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Sayı 54 (1), s. 63-79, Harvey, David (1997) Postmodernliğin Durumu, İstanbul, Metis Yayınları, İçli, Gönül (2001) Eğitim, İstihdam ve Teknoloji, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı 9, s.65-71. İTO (2011) Avrupa Uyum Sürecinde Genç İşsizliği, İstanbul Ticaret Odası Raporu. Özbay, H. ve E. Öztürk (1996) Gençlik, İstanbul: İletişim Yayınları. Ritzer, George (1996) Sociological Theory, New York: McGraw-Hill. TÜİK (2012) İstatistiklerle Gençlik http://www.turkstat.gov.tr Urry, J. (1999) Mekânları Tüketmek, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Yelkikalan, Nazan ve Emel Altın (2010) Farklı Kuşakların Yönetimi, Yönetim Bilimleri Dergisi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi. Sayı:2 (8), s.13-17. Yentürk, Nurhan ve Cem Başlevent (2007) Türkiye’de Genç İşsizliği, İstanbul Bilgi Üniversitesi Gençlik Çalışmaları Birimi Araştırma Raporu No 2, İstanbul. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 83 GENÇLERİN KİMLİK ALGILARINA İLİŞKİN SOSYOLOJİK BİR DEĞERLENDİRME -Ankara’da Eğitimini Sürdüren Üniversite Gençliği Örneklemi ile- Dolunay Şenol - İbrahim Mazman ÖZ Bu çalışmada gençlik olgusunu tanımlayarak, yapılan gençlik tanımları arasındaki farklılığı öncelikli olarak ortaya koymaya çalıştık. Farklı toplumlar, farklı bilimsel yaklaşımlar, farklı bakış açıları, genç ve gençlik dönemlerini farklı şekillerde tanımlayabilmektedir. Ancak gençlik tanımlarında ortak noktalar da bulunmaktadır. Bunlar özellikle gençlerin dinamik, değişimleri ve teknolojiyi yakından takip eden, kendisini bilmeye çalışan, zaman zaman çevresindeki insanları tanımaya ve model almaya çalışan, bir o kadar da kendisine güvenen ama bu arada da sosyalleşmeye çalışan bir grup özelliği göstermeleridir. Tüm bunlar gençlerin kimliklerini bulma süreçleridir. Bu süreçte genç, bir taraftan kendisini tanımaya çalışmakta, bir taraftan toplumun sosyalizasyon sürecinden geçmekte ve tanımaya çalıştığı kendisine kimlik kazandırma gayretindedir. Bu zor süreçte, gençlerle yaptığımız görüşmelerden elde edilen veriler ışığında, kendilerinin nelere ihtiyaçlarının olduğu ve bu ihtiyaçlarının giderilmesinde biz yetişkinlere düşen görev ve kolaylaştırıcıları ortaya koymak amacı ile böyle bir çalışma hazırladık. Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde genç ve gençlik kavramlarını teorik bakış açısı ile tanımladık. İkinci bölümde, gençlerle yapılan görüşmelerin ışığında gençlerin kendilerini, ihtiyaçlarını, istek ve hayallerini tanımlamalarını ortaya koymaya çalıştık. ANAHTAR KELİMELER: Genç, gençlik, rol model, kimlik. Prof. Dr., Kırıkkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Yrd. Doç. Dr., Kırıkkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 A SOCIOLOGICAL EVALUATION OF YOUTH’S IDENTITY PERCEPTION -With the Sampling of the University Youth Receiving Education in Ankara - Dolunay Şenol - İbrahim Mazman ABSTRACT In this study, first we tried to define the case of youthfulness and put forth the differences among the definitions of youth. Various societies, scientific approaches, perspectives may define youth and the ages of youthfulness in different manners. However, there might be common points in the definitions of youth. These points are especially some group features of dynamism, following closely changes and technology, sometimes trying to recognize people around them and taking them as role models as well as trusting them and trying to socialize. All these are the process of youth’s finding their identities. In this process, whereas youth try to recognize themselves, they pass through the socialization process of society and struggle to have themselves an identity. In this difficult process, in the light of data apprehended by our interviews with youth, we have prepared this kind of study to determine what young people need and our duties and facilitators to supply these needs. Our study consists of two sections. In the first section; we define the concepts of young and youth from a theoretical perspective. In the second section, we have tried to show how youth define themselves, their needs, their demands and dreams in the light of our interviews with them. KEYWORDS: Young, youth, role model, identity. Prof. Dr., Kırıkkale University, Department of Sociology Asst. Prof. Dr., Kırıkkale University, Department of Sociology GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman 1. GENÇ VE GENÇLİK TANIMLAMALARI Genel olarak çocuk, ergen ve genç kavramları arasındaki kesin sınırları belirlemek ve bu kavramları net bir şekilde ifade edebilmek son derece zordur. Çünkü bu kavramlar birbirlerinin içine girmiş bulunmaktadır. Tanımları tartışmalı hale getirenin yaş, biyolojik gelişim, geleneksel belirlemeler, yasalar, vb. şeklinde özetlemek mümkündür. Birleşmiş Milletler 12-25 yaş grubunu, Türkiye Resmi İstatistikleri 12-24 yaş grubunu, Nüfusbilim de 15-25 yaş grubunu gençlik yılları olarak kabul etmektedir. Dünya genelinde daha fazla 15-24 yaş arası gençlik çağı olarak değerlendirilmektedir. Çünkü 1985 Dünya Gençlik Yılı dolayısı ile yapılan çalışmalarda bu çağın, 15-24 yaş aralığında kabul edilmesi üzerinde yaygın bir görüş birliğine varılmıştır. Konu ile ilgili çalışmalar yapan bilim adamlarının çalışmalarına bakıldığında Atalay Yörükoğlu’nun (1985:3) gençliği, çocukluk ve erişkinlik arasında yer alan, gelişme ve ruhsal olgunlaşma gösteren, yaşama hazırlık dönemi olarak tanımladığı görülmektedir. Buna tanıma göre genç, birtakım değişimler yaşayarak, yetişkin yaşamına hazırlık yapan, ancak geçiş aşamasında olan bir bireydir. Renk ve Creasey (2003: 159) gençliği, bireyin içinde bulunduğu toplum tarafından çocuk olarak değerlendirilmediği, ancak yetişkin statüsü ve işlevini de yüklemediği, yaşam dönemi olarak tanımlamaktadır. Bu dönemde bireyin hayatın sonraki aşamalarına hızlı bir hazırlığın olduğu kabul edilmektedir. Çocuk ve ergen kavramlarından genç kavramını ayıran en önemli farkın sosyal boyut olduğunu vurgulayan Kocacık (1985: 42) gençliğin, bireyi sosyal olgunluğa hazırlayan ergenlik ve delikanlılık özelliklerinin bir arada görülebildiği çok daha kapsamlı bir kavram olduğunu belirtir. Gençliğin, toplumdan topluma, dönemden döneme farklı tutum, değer ve davranış farklılıkları ortaya koymasından dolayı evrensel bir tanımlaması bulunmamaktadır. Ancak gençlik yıllarının sosyal hayata hazırlık dönemi olduğu üzerinde fikir birliği bulunmaktadır (Armağan, 2004: 5). Bu yüzden yapılan araştırmalar artık gençlerin yalnızca eğitim alanındaki durumuyla kısıtlanmaktan çok gençlerin toplumsal hayattaki karar mekanizmalarına katılımlarına ve sağlık, finans, refah devleti gibi olgularla olan 86 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Kimlik Algılarına Sosyolojik Bir Değerlendirme ilişkilerine yönelik yapılmaktadır (European Commission, 2009: 18). Ergenlikteki psiko-sosyal değişimlerin ana sebebi, bireyin sosyal açıdan yeniden tanımlanmasına dayanmaktadır. Bu sebep ile Steinberg (2007: 29), ergenlerin toplumda nasıl büyüdüklerinin anlaşılmasının önemi üzerinde durur. Gençlik ve suçluluk üzerine yapılan çalışmalar gençlerin içerisinde bulundukları toplumdan soyutlanamayacaklarını, gençlerin kişiliklerinin ve suça eğilimlerinin, sosyalleştikleri çevrenin etkisi altında biçimlendirdikleri görülmüştür (Lipsey, 2010: 11). Ergenlerin, yaş, cinsiyet, etnik köken, sosyal sınıf vb. faktörlerin etkisi ile ortaya koymuş oldukları farklılıklara vurgu yaparak, özellikle gençlerin ergenlikten yetişkinliğe geçiş sürecinde karşılaşmış oldukları zorluklara ve yetişmiş oldukları ortamlara vurgu yapmaktadır. Fiziksel olarak hızlı bir değişim yaşadıkları bir dönemde, çevrelerindeki yetişkinlerden olumlu tutum ve davranışlar gören gençler, kendilerinde olan değişimi kolay bir şekilde kabul eder ve sosyal hayata uyum sağlayabilirler. Bilindiği gibi gençlerin hayatında taklit son derece önem arz etmektedir. Ancak gençlerin hepsinin hayatında olumlu yetişkin modelleri bulunmamakta, bu sebep ile de gençlik dönemindeki fiziksel değişimlerine uyum sağlamakta birtakım güçlüklerle karşılaşabilmektedirler. Gençlik yıllarını olumlu rol modellerle geçiremeyen gençler, çevreyi önemsememek, otoriteye karşı çıkmak, saldırgan davranışlar sergilemek, aileden bağımsız davranışlar sergilemek ve topluma uyum zorluğu yaşayan akranları ile birlikte olma, kararsızlık, güvensizlik ve yerini bulamamışlık sergilemektedirler. Bu sebep ile de bu davranışlar, gençlik döneminin özellikleri olarak kabul edilmektedir (Gökçe, 1985: 210). Bu gençler, toplum tarafından kabul görebilmek için toplumda rol model olduğunu düşündükleri modellere benzemeye çalışmaktadırlar. Kılıçcı (1989: 35), gençlerin ergenlik durumlarının sonuna doğru, daha bağımsız ve daha tutarlı davranmaya başladıklarını, kendilerine özgü davranışları daha fazla ortaya koyduklarını belirtmektedir. Gençlik dönemi, insanın istem ve eylemlerinin yoğun olduğu, buna bağlı olarak da beklentilerinin artarak hızlı bir değişim yaşadığı ve zaman zaman da birbirleri ile çatıştığı bir dönemdir (Armağan, 2004: 88). Bu özelliği gencin sosyal ilişkilerde hareket ve canlılığı sağlamasını, toplumda değişimi hızlandırmasını sağlar (Demirdöven, 1985: 166). Toplumda ege- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 87 Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman men olmayan davranış şekillerini sergileme oranları gençler arasında yetişkinlere oranla daha fazla olduğu için bu dönem bazı toplumlarda “asi gençlik yılları” olarak tanımlanmaktadır. Gökçe (1985: 210), bu dönemi delikanlılık olarak ifade etmekte ve çevreyi önemsememek, otoriteye karşı gelmek, saldırganca davranışlarda bulunmaktan çekinmemek, bir taraftan anne babadan bağımsız olma, diğer tarafta da arkadaş grubuna bağlı hareket etme isteği, kararsızlığı, güvensizliği, yerini bulamamışlığın verdiği dengesiz hareketleri bu dönemin özellikleri olarak tanımlamaktadır. Toplumun dinamik ve enerjik bu kesiminin birtakım sorunlar da yaşaması şaşırtıcı olmasa gerek. Armağan’a göre (2004: 4), toplumun sorunlarından en fazla etkilenen grup olan gençliği, toplumun sorunlarından soyutlayabilmek mümkün değildir. Özellikle gençlik döneminde sahip oldukları yaratıcı potansiyeli uygun yerlere yönlendiremeyen veya yönlendirmesine imkân verilmeyen gençler, çok sayıda sorun yaşamaktadırlar. Toplumlar zaman zaman hızlı değişim dönemleri yaşarlar. Gençler, heyecanlı ve coşkulu bir grup oldukları için, istenmeyen durumlarla karşılaştıklarında zaman zaman aşırı tepkide bulunur zaman zaman da mutsuz olur ve içlerine kapanırlar. Özellikle kitle iletişim araçlarını yetişkinlere oranla daha fazla kullanan gençler, değişimlerden daha çabuk haberdar olabiliyor ve ani tepkiler geliştirebiliyorlar. Yetişkinlere oranla beklenti düzeyleri daha yüksek olan gençler, hedefledikleri şartlara ulaşamadıklarında, çok çabuk mutsuzlaşıp, tepki gösterebilmekte; küskün veya kızgın insan olabilmektedirler. Gençtan (1984: 86), değişim isteğinin bütün gençlerde aynı seviyede olmadığını, gençlerden bir kısmının değişikliğe verdiği önemi bilinçli olarak yaşadığını, çeşitli değişme felsefelerini geliştirmeye çalıştıklarını; diğer kısmının ise değişmediğini, amaçladığı şekilde ileriye doğru gidemediğini fark ettiğinde ise panik ve çöküntü yaşadıklarını belirtir. Gençler değişimi sevdikleri gibi, durağanlığa da kanlarının hızlı akmasından olsa gerek tahammül etmekte güçlük çekmektedirler. Bu durum zaman zaman dış dünyayı harekete geçirme şeklinde görülmekte; bu da gencin sosyal ve politik eylemlerde etken olması şeklinde tezahür edebilmektedir. Bu sebep ile de gençler, güçlü ve harekete geçirici önemli bir demokratik potansiyel olarak her zaman ciddiye alınmışlardır, alınmaya da devam edileceklerdir. 88 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Kimlik Algılarına Sosyolojik Bir Değerlendirme İhtilallere ve diğer sosyal değişimlere bakıldığında başlatıcılarının ve devam ettiricilerin genellikle gençler olduğu dikkati çekiyor. 1968’li yıllardan başlayarak çok sayıda gencin birçok ülkede sosyal ve siyasal eylemin kökeninde yer aldığı görülmektedir. Gençlik hareketi olarak adlandırılan 68 kuşağı örneğinde olduğu gibi, gençler çoğu kez, ileriye yönelik görüşlerini baskı mekanizmalarını harekete geçirerek toplumun değişmesi ve gelişmesinde son derece aktif bir rol üstlenmişlerdir (Armağan, 2004: 7). Gençtan (1984: 185) gençlerin otoriteye başkaldırmalarının pek çok sebebi bulunmasına rağmen, esas faktörün kendilerini tanıma ve bulma çabası olduğunu belirtir. Gençler bu dönemde otoriteye itiraz ederken aynı zamanda topluma ve kendisini yetiştiren ailesine de itiraz etmektedirler. Böylece doğum öncesinden başlayan bağlılıkları, kopmaya başlamaktadır. Bu kopma onun bağımsızlık çabası anlamına da gelmektedir (Morgan, 2011: 60-61). Genç, aile fertleri ve sosyal çevresi ile bağımlılık değil de bağlılık geliştirdiğinde, sağlıklı bir kimliğe sahip olacaktır. Bu noktada başta aile olmak üzere, gencin iletişime girdiği insanlara, çok önemli görevler düşmektedir. Bu sürecin, bir ölçüde gencin kendi benliğini bulma çalışması olduğu dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Aksi halde sadece zarar görecek olan genç olmayacaktır. 2. ARAŞTIRMA BULGULARI Çalışmamızın bu bölümünde Ankara ilinde yükseköğrenim gören 21 öğrenci ile yapılan görüşme verilerini paylaşacağız. Gençlik çağında olan araştırma kapsamımızdaki öğrencilerin, gençlik ile ilgili görüşlerini öğrenebilmek için yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme tekniğinden faydalanılmıştır. Örneklemin seçiminde tesadüfi örneklem yöntemi kullanılmıştır. 2.1. Katılımcıların Demografik Özellikleri Araştırma grubumuzda olup da görüşme yapmış olduğumuz 21 öğrencinin 11’inin ailesi Ankara’da ikamet ettiği için gençler de aileleri ile birlikte kalmaktadırlar. Görüşme yaptığımız 10 öğrencinin aileleri Ankara dışında ikamet ettikleri için gençler yurtlarda, apartlarda ve öğrenci evle- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 89 Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman rinde kalmaktadırlar. Araştırma grubumuzdaki 21 gencin dokuzu kız, 12’si erkek olup yaş aralıkları 18-23 olarak tespit edilmiştir. Gençlerin eğitim almış oldukları bölümlere bakıldığında, yedisinin hukuk fakültesi öğrencisi olduğu, üçünün kamu yönetimi ve siyaset bilimi eğitimi aldığı, dördünün psikoloji, üçünün sosyoloji bölümlerinde okudukları ve dördünün de uluslararası ilişkiler bölümlerinde eğitim almış oldukları görülmektedir. Örneklem oluşturulurken insan ilişkileri ile ilgili eğitim alan öğrencilerin tercih edilmesine dikkat edilmiştir. Görüşme yaptığımız gençlerin, ailelerinin ekonomik durumlarını nasıl değerlendirdiklerini sorduğumuzda, dokuz genç ailesinin ekonomik olarak Türkiye ortalamasına göre oldukça iyi durumda olduğunu düşündüklerini ifade etmişti. Bu gençler, Türkiye’de yaşayan ailelerin ortalamasının üstünde bir hayat standardına sahip olduklarını düşündüklerini ve bundan dolayı da kendilerini şanslı hissettiklerini ifade ediyorlardı. Araştırma grubumuzdaki gençlerin ikisi ailelerinin ekonomik durumunu orta seviyede olarak düşündüklerini, bu sebep ile de zaman zaman kendilerini şanslı, zaman zaman da şanssız olarak değerlendirdiklerini ifade ediyorlardı. Araştırma grubumuzdaki on genç, ailelerinin ekonomik durumunu kötü olarak değerlendirdiklerini, bu sebep ile de hayatı diğer arkadaşlarına göre daha zor yaşadıklarını belirtiyorlardı. Bu gruptaki gençler, eğitimlerini sürdürmek için zaman zaman çalışmak zorunda kaldıklarını, her istediklerini elde edemediklerini, arkadaşları kadar eğitimlerini sürdürme konusunda imkânlarının iyi olmamasının zaman zaman onları rahatsız ettiğini vurguluyorlardı. Sık sık imkânları daha iyi olsa geleceklerinin de çok daha iyi olacağını düşündüklerine vurgu yapıyorlardı. 2.2. Genç Kimdir? Gençlik Nedir? Görüşmemize katılan gençlerin 13 tanesi “Genç kimdir?” şeklindeki sorumuza “Genç Benim” cevabını verdi. Bu cevabı veren gençler, genellikle genç olmak için çok beklediklerini, bu sebep ile de bu dönemi dolu dolu yaşamak istediklerini, gençliklerini güzel yaşamak ve hissetmek istediklerini belirttiler. Genç oluncaya kadar çok beklediklerini, sık sık “Çocuksun, genç olunca, reşit olunca istediğini yaparsın ama şimdi bizim istediklerimizi yapmak zorundasın” ifadeleri ile karşılaştıkları için, genç olmaktan çok memnun olduklarını, genç olmanın kıymetini bildiklerini ifade ediyor- 90 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Kimlik Algılarına Sosyolojik Bir Değerlendirme lardı. Bu grup, genç olmanın bir anlamda bağımsızlığın ilan edilmesi olduğuna vurgu yapıyorlardı. Görüşmecilerden bir kısmı, “Genç kimdir?” sorusuna “Ne çocuk, ne de büyük olduğu belli olmayan, araya sıkışmış olan kişidir.” cevabını verdi. Bu ve buna benzer ifadeler kullanan gençlerle yapılan görüşmelerde gençler, kimlik problemi yaşadıklarını, bu dönemi yaşamanın son derece zor olduğunu, bundan dolayı da kısa sürmesini istediklerini dile getiriyorlardı. Bu gençlerle yapılan görüşmeler sırasında, aileleri ile ilgili özellikle iletişim problemi yaşadıkları bilgisine ulaştık. Anne babalarının kendilerini anlamadığını, anlamak istemediklerini, zaman zaman çocuk gibi davrandıklarını, ancak kısa süre sonra kendilerine yetişkin muamelesi yaptıklarını ve kendilerinden de yetişkin muamelesi beklediklerini, bu durumun kendilerinde kimlik kargaşasına sebep olduğunu, gerçek kimliklerini algılama ve anlamada problem yaşamalarına sebep olduğuna vurgu yapıyorlardı. “Genç kimdir” sorusuna “Genç benim” cevabını veren gençler, genellikle çocukluktan kurtulmuş olmanın, yetişkinliğe biraz daha yaklaşmış olmanın hazzını tatmaktan duydukları sevinç ve büyüyor olmanın gururunu yaşadıklarını belirtiyorlardı. Aynı zamanda yetişkinlerin sorumlu tutulduklarından sorumlu olmamalarını da önemli bir avantaj olarak değerlendiriyorlardı. Genç erkeklerden birisi, “Gençlik yıllarının çok önemli olduğunu, gençlik yıllarını güzel geçirenlerin gelecekte de güzel bir hayatlarının olacağına inandıklarını, aksi halde gelecekte yaşanmamışlıkların sıkıntısının hayatlarına yansıyacağından endişe duyduklarını, bu sebep ile de bu yılları gönüllerince yaşamak istediklerini.” ifade ediyordu. Gençlik yıllarını istedikleri şekilde geçirmeleri durumunda geleceklerinin ne derece güzel olabileceğini kendilerinin gösterebileceği üzerinde hemfikirler. Bu cevapları veren gençler, genellikle gelecekte yaşanacak güzelliklerin yaşanmasında imzalarının olacağı düşüncesindeler. Bu gençlerin son derece kendilerine güvenli oldukları, gelecekten ve geleceğe kendilerinin katkılarının olacağından oldukça ümitli olmaları dikkat çekici boyuttadır. Bir grup genç de genç ve gençlik ile ilgili yasalarda, biyolojik gelişimde, sosyal hayatta yapılan tanımlamaları tekrarlayarak cevap vermeyi tercih etti. Bu dönemin biyolojik bir süreç olduğu ve üzerinde fazla düşünmeye gerek olmadığına, bir şekilde devam edip sonlanacağına vurgu yapılıyordu. Bu gruptaki gençler genellikle “Gençlik anlatılmaz ancak yaşanır, fazla ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 91 Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman sorgulamamak gerekir, biz gençler yaşarız, hayat o zaman anlamlı oluyor.” diyorlardı. 2.3. Ailelerin Tutumu Görüşme yaptığımız gençlere, ailelerinin kendilerine genç olduklarını hissettirip hissettiremediklerini ve hangi aile fertlerinin nasıl davrandıklarını sorduk. Görüşme yaptığımız gençlerin hemen hemen hepsi, ailelerinin kendilerine genç olduklarını sık sık ifade ettiklerini, ancak gence nasıl davranılması gerektiğini bilmediklerinden şikâyet ediyorlardı. Bir genç, “Babam bana genç bir delikanlısın, ben senin yaşında iken evlenmiş, evin sorumluluğunu almıştım; sen de bu evin sorumluluğunu almalısın diyor ama herhangi bir konuda fikrimi bile yüksek sesle söylememe tahammül edemiyor. Fikrimi söylediğimde “Sus sen çocuksun ya da çocuk gibi konuşma” diyor, fikrimi söylemediğimde de “Kocaman adam oldun” diyor. Söyleyin bana, babamın yanında ben genç miyim? Ben gencim diyorum, anne babam gençsin diyor ama ben özellikle anne babamın yanında kendimi genç olarak göremiyorum.” diye durumunu özetliyordu. Bir diğer genç de “Ben genç olduğumu arkadaşlarımın yanında hissediyorum. Zaman zaman deli dolu yaşıyoruz, deli dolu fikirler üretiyoruz ama birbirimizi eleştirmiyoruz, küçük düşürmüyoruz. Zaman zaman da üzerimize düşen sorumluluklar konusunda birbirimizi uyarıyoruz. Evde kendim oluyorum, genç miyim, değil miyim, diye düşünmüyorum. Evde bir kimliğim olsun istemiyorum, bana bir kimlik yüklenmesini de istemiyorum.” şeklinde cevap veriyordu. Aynı genç, “Bazı öğretmenlerimin yanında kendimi çocuk olarak görüyorum. Bizim çok beceriksiz, eğitim seviyesi düşük, amacı olmayan, sorumsuz, vb. bir grup olduğumuza sık sık vurgu yapıyorlar. Sadece öğretmenlerimiz değil, bazı kişilik problemi olduğunu düşündüğüm insanlar da gençleri uzak durulması gereken, tutarsız insanlar olarak değerlendiriyorlar ve bize hak etmediğimiz şekilde davranıyorlar.” diyerek tutarsız davranımlara dikkat çekiyordu. Görüşme yaptığımız kız öğrenciler, erkek öğrencilere göre daha fazla ailelerinin kendilerine genç olduklarını hatırlattıklarına vurgu yapıyorlardı. Kız öğrencilerden bir tanesi, “Genç kız olmadan ailem, özellikle de annem bana, “Genç kız oluyorsun” diyerek sorumluluklarımı hatırlatmaya başladı. Genç olmadan sorumluluklarım “Genç kız olunca, şöyle yap- 92 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Kimlik Algılarına Sosyolojik Bir Değerlendirme malısın, böyle yapmalısın” diyerek hatırlatılmaya başlandı. Genç olduktan sonra da genç oldun diyerek bazı şeyleri yapmaya-ev işi gibizorlanıyorum. Yaşıtım olan erkeklerle eşit şartlarda olmadığımı düşünüyorum. Erkekler genç oldukları zaman sorumlulukları azalıyor, onlara delikanlı diyorlar, yaptıkları yanlış da olsa hoş görülebiliyor. Oysa kızlara karşı aynı toleransı göstermiyorlar, kızlara genç kız oldun şunları da yapman lazım diyorlar, yapmazsan diye başlayan birçok cümle kuruyorlar. Bu haksızlık. Genç olmak ve genç olduğumun hatırlatılması hiç hoşuma gitmiyor. Gençsin diye başlayan cümleleri duymak istemiyorum. Nerede ise genç kelimesini duymak istemiyorum.” şeklinde düşüncelerini ifade ediyordu. Gençlerin ifadeleri arasındaki cinsiyet temelli farklılıkların, sosyo-kültürel yapının cinsel rollere yüklemiş olduğu farklı sorumluluklardan kaynaklandığı kanaatindeyiz. 2.4. Delikanlı Olmak Görüşme yaptığımız gençlere “delikanlılık” tanımlaması ile ilgili ne düşündüklerini sorduk. Erkek öğrenciler genellikle “Delikanlı deyince ben aklınıza geleyim” şeklinde şaka ile karışık cevaplar veriyorlardı. Bir erkek öğrenci, ”Delikanlı yanlış da yapar ama yaptığı yanlıştan dönmesini de bilir. Ne yapalım, adı üstünde delikanlı, kanımız deli akıyor. Bazen yanlış yaparız ama yanlışımızdan dönmesini de biliriz” diyordu. Gençlerden bir diğeri, “Genç olmanın şartıdır delikanlı olmak, kanımız bu dönemde çok hızlı akıyor. Bu akışı durdurmak o kadar da kolay değil. Biyolojimiz ile ilgili olan bu durumu bilim adamları da destekliyorlar. Yetişkinler bizi anlamakta güçlük çekiyorlar. Bir yanlışımız olunca, olması gerekenden fazla büyütüyorlar. Hiç anlamıyorum neden bu kadar acımasız olduklarını. Sanki kendileri delikanlı olduklarında hiç yanlış yapmadılar, yanlış yaptılarsa da affedilmeyi beklemediler. İnsanlar bir önceki dönemlerini nasıl bu kadar hızlı unutabiliyorlar anlamıyorum” şeklinde kendisini ifade ediyordu. Delikanlı ve genç olmak arasındaki ilişkiyi sorduğumuz kız öğrencilerin cevapları ile erkek öğrencilerin cevapları birbirinden oldukça farklı idi. Görüşme yaptığımız kız öğrenciler delikanlılık denildiği zaman erkeklerden bahsediyorlardı. Delikanlı denildiğinde kızlar da erkekler de kızların delikanlı olmasını yadırgadıklarını, kızlara delikanlılığı yakıştıramadıklarını, erkeklerin delikanlı olarak tanımlanmasına alışık olduklarını ifade ediyor- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 93 Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman lardı. Bir genç kız, “Biz delikanlı deyince erkekten bahsedildiğini düşünürüz, kızlardan delikanlı olmaz, olsa da erkeğe benzeyen kızlara delikanlı denir. Bu da çok istenen bir davranış şekli değildir zaten.” Bir diğer kız öğrenci “Kızlardan delikanlı olmaz, kızların kanlarının deli akmasına izin vermezler. Bir kızın kanı deli aktığında hemen uyarılır, kızların her zaman kontrollü olması gerektiği söylenir, kızlar genç olur ama gençliklerini yaşayamazlar. Yani sizin anlayacağınız genç kızların kanlarına bile terbiye veriliyor veya kanlarının terbiyeli olması isteniyor.” diyerek toplumun bu konudaki algısına olan tepkisini ortaya koymaya çalışıyordu. 2.5. Gençler Kimleri Model Alıyor? Gençlerin öğrenmelerinde model almanın ve taklidin önemi inkar edilemez. Gençlere daha çok kimleri rol model aldıklarını sorduğumuzda en fazla, kendilerine ve başarılarına inandıkları insanları model aldıkları cevabını aldık. Görüşme yaptığımız gençler, üniversite eğitimi alıyor oldukları için olsa gerek, daha çok bilimsel alanda kendilerini kanıtlayan kişileri model aldıklarını ifade ediyorlardı. Özellikle dönem dönem meşhur olan sanatçı, dizi ve film kahramanlarını model olarak alıp almadıklarını sorduğumuzda hemen hemen hepsi, “O çocuklukta kaldı.” şeklinde cevaplar veriyorlardı. Görüşme yaptığımız gençlerin önemli bir kısmı da kimseyi model almadıklarını, kendilerine özgü davranışlar geliştirmelerinin son derece önemli olduğuna inandıklarını ifade ediyorlardı. Bir erkek öğrenci “Ben kimseyi model almam. Model alınacak birisi varsa o da benim. Neden başkasını model alayım ki her insan kendisine özgü olmalıdır.” cevabını verdi. Kız öğrencilerle yapmış olduğumuz görüşmelerimizde erkeklerden daha fazla model aldıklarını, erkekler kadar kendilerine özgüvenlerinin gelişmediğini gördük. Ancak burada kızların özgüvenlerinin olmadığını değil, erkeklerle karşılaştırıldıklarında daha temkinli olduklarını vurgulamak istiyoruz. Bunun da sebebinin görüşmelerimize dayanarak sosyalizasyon sürecinde öğrenmiş oldukları cinsel rolleri olduğunu söyleyebiliriz. Daha önce de kız ve erkek çocuklara sosyalizasyon sürecinde cinsel rollerinin öğretildiğini ve erkeklere kızlara oranla daha fazla öne çıkma, özgüven kazanma şansı tanındığından bahsetmiştik. Bu da iki cinsin sosyalleşmesini farklılaştırıyor. 94 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Kimlik Algılarına Sosyolojik Bir Değerlendirme 2.6. Nasıl Bir Gençlik Yaşamak İstersiniz? Görüşme yaptığımız gençlere, “Nasıl bir gençlik arzuluyorsunuz?” diye sorduğumuzda genellikle verilen cevaplar, gençlerin kendilerinin karşılaştıkları sorunların ortadan kaldırılmasına yönelik öneriler şeklindeydi. Gençler, genellikle gençlere güvenilmesi gerektiğine vurgu yapıyorlardı. Gençlerin en fazla kendilerine güvene ihtiyaçlarının olduğunu, kendilerine güvenilmediği için kapasitelerini ortaya koyamadıklarından şikâyetçi oluyorlardı. Sürekli kontrol edildiklerini bildikleri için çok sayıda yanlış da yapabildiklerini, aksine kendilerine güvenilse bu hataları yapmayacaklarını ifade ediyorlardı. Gençlerin yenilikleri, özellikle de teknolojiyi çok yakından takip edebildiklerini, ancak yeniliklere kendileri olarak yaklaşamadıklarını, kendiliğindenliklerini ortaya koyamadıklarını, dolayısı ile de üretkenlik sınırlarını zorlayamadıklarını belirtiyorlardı. Gençlerin sürekli denetlenmemesi durumunda kendiliğindenliklerini ortaya koyarak, son derece üretken olacaklarına inandıklarına vurgu yapıyorlardı. Yetişkinlere, gençlere güvenmek ve onların önlerine engel olmamak dışında çok da fazla bir görevin düşmediğini, ancak yetişkinlerin kendilerinden beklediklerinden daha fazla sorumluluk aldıkları için bu istenmeyen durumun ortaya çıktığını belirtiyorlardı. Bir erkek öğrenci “Biz yetişkinlerden sadece bize güvenmelerini istiyoruz, başka da bir şey istemiyoruz. Bunu anlarlarsa hem onlar hem de biz çok daha mutlu olacağız, bunu inanarak söylüyorum. Bir insan kendi çocuğuna, gelecek neslin temsilcilerine nasıl inanmaz, nasıl güvenmez, buna inanmak mümkün değil.” diyerek duygularını ve tepkilerini dile getiriyordu. Bir başka erkek öğrenci de “Daha az stresin olduğu bir gençlik dönemi yaşamak isterdim.” diyerek düşüncelerini ifade etmiş. Gençlerle görüşmelerimiz sırasında en fazla şikâyetçi oldukları konuların başında stresli bir dünyada yaşıyor olmak geliyordu. Gençler hem dünyanın karmaşıklığından hem de insanların dünyayı karmaşıklaştırmasından son derece şikâyetçi idiler. Özellikle her geçen gün gençlerin önüne konulan sınav sayısının artıyor olması ve her girmek zorunda kaldıkları sınavda da kendilerinden üstün başarı bekleniyor olmasının, kendilerini son derece strese soktuğunu söylüyorlardı. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 95 Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman Bir kız öğrenci, “İleride önemli bir mevkiye gelirsem ilk yapacağım iş, sınavları kaldırarak gençlerin gençliklerini yaşamalarına imkân sağlamak olacaktır. Değil gençliğimi, bu sınavlar yüzünden çocukluğumu bile yaşayamadım.” Sözleri ile hissettiği sıkıntıyı dile getiriyordu. Aynı genç “Gençlik yıllarında, gencin çevresindekiler hep genç ile ilgili sıkıntılar yaşadıklarını ifade ederler. Ancak en büyük sıkıntıyı gençler yaşıyorlar. Bunu çoğu insan fark etmiyor. Bu sıkıntılı dönemde, hazırlanmak ve girilmek zorunda olan sınavlar, gençlik yıllarını daha da sıkıntılı hale getirmekte. Eski, sınavların olmadığı dönemlerde yaşamak isterdim. Benim çok sayıda arkadaşım da böyle düşünüyor.” diyerek gençlerin konu ile ilgili sıkıntılarını dile getiriyordu. Gençlerin bu ve benzeri serzenişlerini dikkate almanın önemli olduğunu belirtmeye gerek olmadığı kanaatindeyiz. 3. SONUÇ Bu çalışmanın genelinden de anlaşılabileceği gibi gençliğin tanımını yapmak hem çok zor hem de son derece karmaşık. Kavramı anlayabilmek tek yönlü mümkün değil, ancak biyolojik, psikolojik, sosyolojik ve sosyal psikolojik açıdan yaklaşarak ve değerlendirmelerde bulunarak mümkün olabilmektedir (Beşirli, 2013: 21-22). Bu kadar karmaşık olan bir dönemi ve özelliklerini, tepkilerini anlayabilmek son derece zor olmaktadır. Biz de bu çalışmada gençlerin kendi ifadeleri ile genç ve gençlik tanımlarını nasıl yaptıklarını ortaya koymaya çalıştık. Çalışma sırasında gençlerin, yetişkinlerin sandığından daha fazla kendilerini tanıdıklarını, yapabileceklerinin farkında olduklarını ve kendilerine olan özgüvenlerinin son derece gelişmiş olduğunu gördük. Gençlerin bağımsızlıklarına son derece düşkün oldukları, görüşme verilerine dayanılarak söylenilebilir. Gençler, önlerine çıkan engellere, çok daha şiddetli tepkiler geliştirebilmekteler. Bu sebep ile de hızla gelişen dünyada, hızlı değişime yetişkinlerden daha fazla ve hızlı ayak uydurabilen gençlere, toplumun yaklaşımı tekrar gözden geçirilmelidir. Aksi halde “Anamızdan babamızdan böyle gördük” diyerek yaptığımız eylemler hedeflerine ulaşmayabilir, ulaşırsa da istenilen düzeyde olmayabilir. Bu çalışma sonucunda; gençler için yapılması gerekenlerin, gençlerden alınacak bilgiler ışığında oluşturulmasının ve bunun da gençler ve gelecek için çok daha önemli fonksiyonlar ortaya koyabileceği fark edilmiştir. 96 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Kimlik Algılarına Sosyolojik Bir Değerlendirme KAYNAKLAR Armağan, İbrahim (2004) Gençlik Gözüyle Gençlik - 21. Yüzyıl Eşiğinde Türkiye Gençliği (İstanbul: Kırkısraklılar Vakfı Yayını). Beşirli, Hayati (2013), Gençlik Sosyolojisi: Politik Toplumsallaşma ve Gençlik (Ankara Siyasal Kitabevi Yayınları). Demirdöven, İsmail H., (1985) “Gençliğe Bakışımız” Uluslararası Gençlik Sempozyumu Bildirileri, (24-26 Nisan 1985), Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, No: 17. Emek Matbaası, 1986, Sivas: 165-168. EUROPEAN COMMISSION, 2009, European Research on Youth Supporting Young People to Participate Fully in Society, Directorate-General for Research Socioeconomic Sciences and Humanities, Van Parijs Media, Brussels. http://ec.europa.eu/research/social-sciences/pdf/policy-reviewyouth_en.pdf (25.11.2013) Gençtan, Engin (1984), Psikanaliz ve Sonrası (Ankara: Maya Yayınları). Gökçe Birsen (1985) “Türkiye’de Gençliğin Konumu” Uluslararası Gençlik Sempozyumu Bildirileri, (24-26 Nisan 1985), Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, No:17. Emek Matbaası, 1986, Sivas: 207- 217. Kılıçcı, Yadigâr (1989) Okulda Ruh Sağlığı (Ankara: Şafak Ofset). Kocacık, Faruk (1987) “Üniversite Gençliği; Öğrencilerin Sorunları Üzerine Uygulamalı Bir Araştırma”, Cumhuriyet Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi 9: 3-36. Lipsey, Mark W. ve diğerleri, 2010, Improving the Effectiveness of Juvenile Justice Programs A New Perspective on Evidence-Based Practice, Georgetown University http://cjjr.georgetown.edu/pdfs/ebp/ebppaper.pdf (25.11.2013). Morgan, Clifford T. : Psikolojiye Giriş, Editör: Sirel Karkaş-Rükzan Eski, 19. Baskı, (Konya: Eğitim Akademi Yayınları). Renk, Creasey, (2003) “The Relationship of Gender, Gender Identity, and Coping Strategies in LateAdolescents”, J. Adolescence, (26): 159-168. Steinberg Laurence. (2007) Ergenlik, Hazırlayan: Figen Çok (Ankara: İmge Yayınevi). Yörükoğlu, Atalay, (1985) Gençlik Çağı, , 5. Baskı (Ankara: İş Bankası Yayınları). ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 97 ÇOCUK, İNTERNET VE ETİK İnayet Aydın ÖZ Dünya nüfusunun % 34.3’ü aktif olarak internet kullanmaktadır. Yetişkin dünyasına giren her olgu gibi internet, çocukların dünyasına da kendiliğinden sızmış ve hatta çocuklar tarafından daha büyük bir ilgi görmüştür. Çocukların internet kullanımı, yarattığı risk ve zararlar açısından önemli bir etik tartışma alanıdır. İnternetin getirdiği başlıca riskler pornografi, zorbalık, cinsel mesajlar, tanınmayan kişilerle etkileşim, online ilişki kurulan kişilerle buluşma, kişisel bilgilerin kötüye kullanımı ve zararlı içerik gibi başlıklar altında ele alınabilmektedir. Eğitimde teknoloji kullanımı bir yandan önemli kolaylıklar sağlarken, diğer yandan internet teknolojisi sayesinde öğrencilerin materyalleri yeniden yazmaları gerekmemekte ve her türlü yazılı materyal keskopyala yöntemi ile kullanılabilmektedir. Bu durum internet yolu ile etik ihlallerini de beraberinde getirmektedir. İnternetin çocuklar için yarattığı bir diğer tehlike de siber zorbalıktır. ANAHTAR KELİMELER: İnternet etiği, teknoloji etiği, akademik sahtekarlık, siber zorbalık Bu makale, Çocuk ve Bilgi Güvenliği Kongresi’nde sözlü bildiri olarak sunulmuştur. Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Politikası Bölümü GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 CHILDREN, INTERNET AND ETHICS İnayet Aydın ABSTRACT World's population, 34.3% are actively using the Internet. Thanks to science and technology, providing convenience to the people in unethical behavior opens the door Children's internet use, the risks and losses caused by an important area of ethical debate. The main risks that the Internet pornography, bullying, sexual messages, interact with unknown people, meeting people online relationship was established, the use and misuse of personal information can be dealt with under headings such as malicious content. The use of technology in education, while providing important benefits, on the other hand, the students rewrite the materials cut and copy method. This situation brings about violations of ethics by way of the internet. Another dangers to children posed by the internet cyber violence and ads on the internet for creating some of the ethical problems for children. KEYWORDS: Internet ethics, technology ethics, academic dishonesty, cyberbullying. This article was presented as an oral presentation at the Conference of Child & Information Security Prof. Dr., Ankara University, Faculty of Educational Sciences, Department of Educational Administration And Politics GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 İnayet Aydın 1. GİRİŞ İngilizce'de "uluslararası ağ" anlamına gelen "international network" sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşan ve tüm dünyaya yayılmış, bilgi paylaşımı için birbirleri ile bağlantılı bilgisayarlardan meydana gelmiş bir ağ olan internet, günümüz insanının dünyasında giderek daha fazla yer tutan bir olgudur. En son verilere göre 2012 yılında 7.017.846.922 olan dünya nüfusunun 2.405.518.375’sı internet kullanıcısıdır. Bu rakamlara göre dünya nüfusunun % 34.3’ü aktif olarak internet kullanmaktadır. Kullanım oranlarının bölge nüfusuna oranına bakıldığında %78.6 ile Kuzey Amerika birinci, Okyanusya-Avustralya % 67.6 ile ikinci; Avrupa % 63.2 ile üçüncü sırada gelmektedir. 2000-2012 yılları arasında internet kullanımındaki artış oranlarına bakıldığında ise tüm dünyada internet kullanımı % 566.4 artarken, en büyük artışın % 3.606. 7 ile Afrika Ülkelerinde; ikinci olarak % 2.639.9 ile Orta Doğu Ülkelerinde, üçüncü olarak % 1.310.8 ile Latin Amerika ve Karayiplerde olduğu görülmektedir (www.internetworldstats.com). Bu verilerden anlaşıldığı gibi her geçen gün internet kullanıcılarının sayısı katlanarak artmakta ve internet günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmektedir. Diğer taraftan bilgisayar teknolojisini bilen ve bilmeyenler arasında giderek büyük bir bölünme yaşanmaktadır. Bu bölünmeye, sayısal kopuş ya da dijital bölünme adı verilmektedir. Sayısal kopuş, bilgisayar, telefon, internet bağlantısı gibi araçlara ve yeni teknolojileri kullanma olanağına sahip olanlarla olamayanlar arasındaki ekonomik, sosyal ve kültürel farklılıktır (Irving, 2001). Sayısal kopuş, telefon, bilgisayar, internet gibi araçlara sahip olan ve olmayan bireyler ve toplumlar arasında bilgiye erişim ve ondan yararlanma açısından ortaya çıkan ciddi eşitsizlikleri de ortaya çıkarmaktadır. Yetişkin dünyasına giren her olgu gibi internet, çocukların dünyasına da kendiliğinden sızmış ve hatta çocuklar tarafından daha büyük bir ilgi görmüştür. Özellikle okulla ilgili çalışmalar, online oyunlar, sosyal ağlar çocuk ve gençler arasındaki en popüler etkinliklerdir. London School of Economics and Political Science (LSE) koordinatörlüğünde 2006 yılında 23 Avrupa Ülkesinin katılımı ile “Avrupa Çevrimiçi 100 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Çocuk, İnternet ve Etik Çocuklar (EU Kids Online) isimli bir proje çalışması başlatılmıştır. Proje kapsamında Türkiye’den Ortadoğu Teknik üniversitesinden bir grup araştırmacı Mayıs-Haziran 2010 döneminde Türkiye çapında bir çalışma yürütmüşlerdir. Kırsal bölgelerde, 9-16 yaş arası 1018 çocuk ve ebeveynlerinden biri ile evlerinde yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Çalışmanın ilk bulgularına göre çocukların % 40’ı kendi bilgisayar veya dizüstü bilgisayarına sahipken, çocukların %39’u bilgisayarını diğer aile fertleri ile paylaşmaktadır. Buna karşın ebeveynlerin sadece % 29’unun internet kullandığı ortaya çıkmıştır (http://eukidsonline.metu.edu.tr; http://www.lse.ac.uk/ media@lse/research/EUKidsOnline/Home.aspx). Aynı araştırmanın bulgularına göre Türkiye’de 9-16 yaş arasındaki çocuklar, İnternet kullanmaya 10 yaş civarında başlıyor ve günde 1-1.5 saatlerini internette geçiriyor. Çocuklar İnternet’i en fazla okul işleri % 92, oyun oynamak % 49, haberleri okumak ya da izlemek % 40, eğlence – video klip izlemek %5 9, müzik ya da film indirmek % 40 ve arkadaşları ile sosyal ağlarda paylaşımda bulunmak % 48 için kullanmaktadırlar. İleti göndermek, e-posta ve sosyal ağa bağlanmak gibi tüm iletişim-tabanlı faaliyetler birlikte ele alındığında Türk çocukların (% 44) Avrupa’daki diğer çocuklardan (% 60) daha az bu faaliyetleri yaptığı görülmüştür. Araştırma bulgularına göre Türkiye’de 9 – 16 yaş grubundaki çocukların % 47′sinin bir sosyal paylaşım sitesinde profili bulunmaktadır. Çoğu sosyal paylaşım sitesi hesap oluşturma için 13 yaş sınırı koymasına rağmen, bu çalışmaya katılan ve sosyal paylaşım sitesinde hesabı bulunan tüm çocukların üçte biri 13 yaşının altında. Sosyal paylaşım sitesi kullanan çocukların %85’i Facebook profiline sahiptir (http://eukid sonline.metu.edu.tr). Görüldüğü gibi ülkemizde de çocuklar küçük yaşlardan itibaren internet kullanmaya başlamaktadırlar. Ancak bu yoğun kullanımla birlikte online çocukların internet ortamında karşılaşabilecekleri sorunlar ve etik ikilemler, üzerinde ciddiyetle durulması gereken evrensel bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuk, en eski uygarlıklardan başlayarak, insan soyunun kaynağı, varlığının göstergesi ve gelecekteki temsilcisi olarak görülmüştür. Çeşitli yasal belgelerde çocuk kavramı tanımlanmıştır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin birinci maddesinde onsekiz yaşına kadar her ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 101 İnayet Aydın insan çocuk sayılmaktadır. Yine Türk Ceza Kanunu’nun 6.maddesinde de, “çocuk deyiminden; henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişi” anlaşılır denmektedir. Çocuk Koruma Kanunu’nun 3.maddesinde “Çocuk: Daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişidir” şeklinde tanımlanmaktadır. Görüldüğü gibi çocuk dendiğinde yasal yaş sınırı, 18 yaş altındaki bütün çocukları kapsamaktadır. Çocuk, sürekli yarına hazırlanan bir varlık olarak ele alınmakta ve bu anlayış hem çocuğun bugününün ihmal edilmesine yol açtığı gibi hem de çocuğu edilgin bir konuma indirgemektedir. Oysa çocuklar bugünün bireyleridir ve onların gelişimi, hakları ve esenlikleri güvence altına alınmalıdır. Çocukların bir yandan hakları teslim edilirken diğer yandan da karşılaşabilecekleri risklere karşı korunmaları etik tartışmaların odağında yer alan konulardır. 2. ETİK VE İLGİLİ KAVRAMLAR En genel anlamda etik, insan tutum ve davranışlarının iti-kötü, doğruyanlış açısından değerlendirilmesidir. Bu bakımdan etik, ahlaki davranış, eylem ve yargıları ilgilendiren bir konu olarak felsefe ve bilimin önemli bir parçası ve sistematik bir çalışma alanı olmuştur. Etik tartışmalarının temel konusu, insanın eylemlerini ahlaki bakımdan değerli ya da değersiz kılanın ne olduğudur. Eylemi ahlaki anlamda değerli yapan, iyiyi ortaya koyması, iyiyi yaratmasıdır (Akarsu, 1965). Etik, her şeyden önce istenilecek bir yaşamın araştırılması ve anlaşılmasıdır. Daha geniş bir bakış açısı ile bütün etkinlik ve amaçların yerli yerine konulması; neyin yapılacağı ya da yapılamayacağının; neyin isteneceği ya da istenemeyeceğinin; neye sahip olunacağı ya da olunamayacağının bilinmesidir. Bunun yapılabilmesi ise etik değerler ve değer koruyarak davranılmasını gerekli kılar. Etik değerler, tüm diğer değerlerden daha öncelikli sayılırlar çünkü etik değerler tehlikeye düşerse, tüm değerler risk altına girecektir. Etik değerler haklar ve ödevler bakımından dile getirilirler. Haklar, başkalarına karşı tam olarak yerine getirmemiz gereken talepleri ifade eder. Bu talepler bizim değerlerimizle kesişir ve ödevlerimizi ortaya çıkarır. Ödevler ise yükümlülükler ve yasaklardan oluşur. Yükümlülükler, 102 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Çocuk, İnternet ve Etik yapmayı isteyeceğimiz başka şeyler olup olmadığına bakılmaksızın yapmak zorunda olduğumuz şeyleri tanımlar. Yasaklar ise amacımızın büyüklüğüne bakılmaksızın, yapmamamız gereken şeyleri tanımlar (Ogletree, 1995: 2517). Değerler insan ihtiyaç ve istekleri ile çok yakından ilişkilidir. İnsanlar ihtiyaçlarını ya da önemli amaçlarını karşılayan şeylere değer yüklerler. Ancak çıkarlarımızın değerlerimiz olması büyük tehlikeleri de beraberinde getirmektedir. İnternet kullanımında da belli değerlerin korunarak davranılması çok önem taşımaktadır. Etik değerler ilgili diğer kavramlar olan etik kod, ilke, kural ve standart kavramları ile hayata geçirilebilmektedir. İlkeler, eylemleri yönlendiren temel düşüncelerdir. İlkeler, değerlerin eyleme geçmesini sağlayan ve yönlendiren anlamlardır. Rokeach’a göre (1973) ilkeler, kişisel ya da toplumsal tercihlerin varlığını belirleyen muhalif ya da zıt inançlara dayalı özel davranış kalıplarıdır. İlkeler, etik amaçlarımızı gerçekleştirmek için kullandığımız taktiklerdir (Scully, 2002: 214). Kurallar ise ilkelere uygun eylem yollarıdır. Yazılı kurallar, bir toplum içerisinde kanunlarla veya kesin sınırlarla belirlenmiş normlar olup, kişiden kişiye değişmezler. Bu haliyle kurallar, bir davranış ya da eyleme rehberlik yapan, özel bir amaca yönelik, yetkililerce konulmuş bir düzenleme, tanımlama ya da tercihlerden oluşur (Aydın, 2012). Kurallar aslında bireyin kendisi ve dış dünya hakkında düşünme biçimlerinin tanımlanmış halidir. Bu anlamda kurallar bireyin eylemlerinde iyi-kötü, doğru-yanlış değerlendirmelerini yapmalarına rehberlik eder. Kuralları ilişkisel kurallar, yapılandırıcı kurallar, koruyucu kurallar, kişisel kurallar ve görgü kuralları olmak üzere beş başlık altında toplamak mümkündür (Thornberg, 2008). Standartlar, beklenen davranışların sergilenmesi, istenmeyenlerden kaçınılmasında rehberlik yapan sistemlerdir. Standartlar, bir şeyi yapmanın kabul edilmiş ve tekrarlanabilen yollarıdır. Standartlar bu nedenle bir işin ya da hizmetin etkili ve güvenilir biçimde yerine getirilmesini sağlayan ve böylece yaşamı daha kolay hale getiren ölçütlerdir. Standartları belli olmayan ve denetlenmeyen bir alanda etik sorunların daha fazla ortaya çıkması beklenen bir durumdur. Bu anlamda genel anlamda tek- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 103 İnayet Aydın noloji, özel anlamda da internet teknolojisi, etik tartışmaların yoğun olduğu bir alandır. 3. İNTERNET ETİĞİNE İLİŞKİN GENEL SORUNLAR VE ÇOCUK Aslında teknoloji, insanın alet kullanabilme yetisinden başka bir şey değildir. Aristoteles’e göre teknik, bir kullanım değerinin yalnızca nasıl değil, aynı zamanda niçin üretildiğinin sorulduğu toplumsal ve etik bir bağlamda yer almaktadır. Kullanıma yönelik doğası ile teknoloji, insanın bedensel üretim ilişkilerini mekanik üretim biçimlerine dönüştürerek çoğaltmaktadır (Uğurlu, 2008). Bayet’e göre (2000) “bilim buluşlardan buluşlara atılırken, ahlak bu atılışa ayak uyduramamaktadır. Ne yazık ki insanlar daha bilgili olmakla daha doğru olmuyorlar”. Bu anlamda bilim ve onun uygulamaya geçen hali olan teknoloji ile etik ilişkisi ele alındığında, kimileri bilimin ve teknolojinin etiğe aykırı olduğunu, insana kötülük ettiğini savunurlar. Onlara göre bilim, öldürme güçlerimizi çoğaltmakta, insanı makineye köle etmekte, kinin ve budalalığın eline tehlikeli silahlar vermekte; insanların iyiliğine çalışır göründüğü zaman bile lüksü, açgözlülüğü, doymazlığı daha da azdırmaktadır (Bayet, 2000). Bu anlamda bilim ve teknolojinin etik açıdan sorgulanabilir yanları oldukça çoktur. Yalnız burada en önemli konu teknolojik araçların kendisini suçlamak yerine, bu araçların iyi-kötü, doğru-yanlış ayrımını yaparak ve etik değerleri koruyarak kullanılması üzerinden bir tartışma yürütebilmektir. Bayet (2000) "Ne zaman ki bilim etiği, bilimin ilerlemesine yoldaşlık edecek, belli ilkeler üzerinde insan beyninin sağlam birliğini kuracak, işte o zaman yaşamımıza bir çoşku katacaktır" diyerek konuyu özetlemektedir. Teknoloji devrimi üç aşamalı bir süreç olarak gerçekleşmiştir. Birinci aşaması tanışma, ikinci aşaması yayılma ve üçüncü aşaması da güç aşamasıdır. Üçüncü aşama 2000 yılından sonraki dönemi kapsamaktadır ve bu dönemde teknoloji bambaşka bir anlam kazanmıştır. Bu üç aşama Tablo 1’de çeşitli açılardan aşağıdaki gibi karşılaştırılmıştır (Moor, 2006): 104 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Çocuk, İnternet ve Etik Tablo 1. Teknoloji Devriminin Aşamaları ve Bazı Açılardan Karşılaştırma Cihazlar Kullanıcılar/Yararlanıcılar Anlayış Kullanma Maliyeti Yararlılık Toplumla bütünleşme Toplumsal Etki Tanışma Ezoterik Çok az Elit Yüksek Sınırlı Azınlık Marjinal Yayılma Standart Seçilmiş Eğitimli Orta Orta Kısmen Hissedilir Güç Kaldıraçlı Pekçok Genel Düşük Yüksek Çoğunluk Önemli Ölçüde Kaynak: Moor, 2006. Teknoloji devriminin en hızla kendini gösterdiği alanlardan biri olan İnternet alanı da etik ikilemleri içinde barındıran; uzun yıllardır üzerinde tartışılan ve bazı etik değer, ilke, kural ve standartların oluşturulmaya çalışıldığı bir alandır. İnternet kullanımı cep telefonları ya da bilgisayarlar aracılığı ile yapılmaktadır. Bu konuda Bilgisayar Etiği Enstitüsü’nün oluşturduğu ve bilgisayar kullanımında uyulması gereken on temel ilke şunlardır: 1. Bilgisayarı, başkalarına zarar vermekte kullanmayın. 2. Bilgisayarla, başkalarının işine mani olmayın. 3. Başkalarının dosyalarını karıştırmanın yollarını aramayın. 4. Bilgisayarı hırsızlık yapmakta kullanmayın. 5. Bilgisayarı yalancı şahitlikte, sahte delil hazırlamada kullanmayın. 6. Parasını ödemediğiniz yazılımları kopyalamayın ve uygun olmayan biçimde kullanmayın. 7. Sahibinden izinsiz başkalarının bilgisayar kaynaklarını kullanmayın. 8. Başkalarının fikirlerini bilgisayarla çalıp kendinize mal etmeyin. 9. Sosyal hayata etkilerini düşünmeden bir program yazmayın. 10. Bilgisayarı, saygı ve ilgi göstermeksizin kullanmayın. Türkiye’de çocukların internet kullanımı, yarattığı risk ve zararlar açısından önemli bir etik tartışma alanıdır. İnternetin getirdiği başlıca online riskler pornografi, zorbalık, cinsel mesajlar, tanınmayan kişilerle etkileşim, online ilişki kurulan kişilerle buluşma, kişisel bilgilerin kötüye kullanımı ve zararlı içerik gibi başlıklar altında ele alınabilmektedir. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 105 İnayet Aydın TÜİK'in araştırmasına göre Türkiye'de 6-15 yaş arası çocukların yüzde 60,5'i bilgisayar, yüzde 50,8'i internet, yüzde 24,3'ü cep telefonu kullanmaktadır. Türkiye'de bilgisayar kullanımı ortalama 8, internet kullanımı ise 9 yaşında başlamaktadır. Yine “Avrupa Çevrimiçi Çocuklar (EU Kids Online) Araştırmasının Türkiye ayağında yer alan çocukların % 85’i Facebook kullanmakta ve çocukların % 42’si Facebook hesabını herkese görünür şekilde ayarlamaktadır. İnternet üzerinden üzücü bir durumla karşılaştıklarını ifade eden çocukların oranı %9.6’dır. Çocukların %15’i zararlı bilgiler içeren web sitelerini ziyaret ettiklerini belirtmiştir (http://eukidsonline.metu.edu.tr). Tablo 2’de çocukların internette karşılaştıkları risklerle ilgili olarak Avrupa ve Türkiye’de yaşayan çocuklarla ilgili veriler yer almaktadır. Tablo 2. Çocukların internette karşılaştıkları risklerle ilgili olarak Avrupa ve Türkiye Karşılaştırması 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 RİSKLER İnternetin aşırı kullanımından kaynaklı bir veya daha fazla etmen belirten İnternette cinsel içerikli fotoğraf gördüğünü belirten Gördükleri cinsel içerikli fotoğraflardan rahatsız olduğunu belirten Zorbalığa maruz kaldığını belirten Zorbalığın İnternet aracılığı ile gerçekleştiğini belirten Cinsel içerikli mesaj aldığını belirten Cinsel içerikli mesaj gönderdiğini belirten Cinsel içerikli mesaj almaktan rahatsız olduğunu belirten Yüze tanışmadığı kişilerle İnternet’te görüştüğünü belirten Yüze tanışmadığı kişilerle İnternet dışında da buluştuğunu belirten Avrupa %33 Türkiye %25 %13 %33 %13 %46 %20 %5 %12 %3 %25 %25 %6 %9 %3 %8 %3 %50 %14 %2 Kaynak: (http://www.socialmediatr.com/blog) Livingstone ve arkadaşlarına göre (2011), çocukların internet ortamında karşılaştığı pek çok risk vardır. Online riskler çocukları rahatsız etmektedir. Rahatsız etmek, çocuğun görmek istemeyeceği şeyleri görmesi ya da gördüğü için mutsuz olması anlamına gelmektedir. Online riskler geniş bir alanı kapsamaktadır. Çocukların yaş oranı arttıkça internek risklerine maruz kalma oranları da artmaktadır. Yine Livingstone ve arkadaşlarına göre (2011), 25 Avrupa ülkesinde internet risklerinden bir ya da birkaçı ile karşılaştıklarını belirtme oranı 9-10 yaş 106 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Çocuk, İnternet ve Etik çocuklarında %14 iken; 11-12 yaşında bu oran %33’e; 13-14 yaşında %49’a ve 15-16 yaşında ise % 63’e yükselmektedir. Görüldüğü gibi internet riskleri çocukların yaşı büyüdükçe azalmadığı gibi artmakta ve riskleri daha da yükseltmektedir. Etik açıdan en önemli konulardan biri internetin çocuklar için iyi ve doğru biçimde kullanılabilmesinin sağlanmasıdır. Bu tartışmada en önemli konu ise internet kullanımının hangi konularda, ne kadar süre ile nasıl bir yaklaşımla gerçekleşeceği konusunda teknoloji üreticileri, aileler ve eğitimciler arasında ciddi bir işbirliği kurulabilmesidir. 4. EĞİTİMDE İNTERNET KULLANIMI VE ETİK SORUNLAR Eğitimde bilgi teknolojilerinin kullanımı her geçen gün biraz daha yaygınlaşmaktadır. Bilgi teknolojisi kavramı, verilerin kaydedilmesi, belirli bir işlem sürecinden geçirmek suretiyle bilgiler üretilmesi, üretilen bu bilgilere erişilmesi, saklanması ve nakledilmesi gibi işlemlerin etkili ve verimli yapılmasına olanak tanıyan teknolojileri tanımlamaktadır (Bensghir, 1996). Akademik doğruluk, bilginin elde edilmesi ve iletilmesi yolunda dürüstlük ve şeffaflık demektir (The Centre for Academic Integrity, Duke University, 2004). Dürüstlük hoca ve öğrenciler arasındaki yüksek seviyedeki güven için ve bütün öğrencilere eşit şekilde davranılması için öncüldür. Drinan’a göre (1999) akademik doğruluk gereği bütün yazarların başkalarının emeğini kaynak göstermesini ve eğer yanlış yapılan varsa önlem alınmasını gerektirir (Aktaran, Hayes ve Introna, 2000). Geleneksel olarak akademik yolsuzluk (Ikupa, 1997), “bireyin bilgi ya da yeteneğinin test edilmesi sürecinde sergilediği etik olmayan ve yasa dışı davranışlardır”. Akademik etiğe aykırı öğrenci davranışları arasında, kişinin sınav kurallarını ve düzenini bozacak biçimde sınavda başkasıymış gibi davranması, kopya çekmesi, gizlice sınav kâğıtlarını değiştirmesi, sınav salonlarından cevap kâğıtlarını çalması, sonuçlarda sahtekârlık yapması ve sınav uygulayıcılarına sözlü ya da fiziksel olarak saldırıda bulunması gibi davranışları içermektedir (Aktaran, Eminoğlu, 2008). Ancak bilgi teknolojileri ve internetin eğitimde kullanımının artması ile bazı yeni akdemik yolsuzluklar ortaya çıkmakta, özellikle de ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 107 İnayet Aydın aşırma ve kopya çekme giderek daha da büyük bir akademik etik sorun haline gelmektedir. Online dünya, başkalarının yaptığı çalışmalara kolayca ulaşma fırsatı sağlamaktadır. İnternet teknolojisi sayesinde öğrencilerin materyalleri yeniden yazmaları gerekmediği gibi her türlü yazılı materyali kolayca seçip, kopyalama ve kaydetme şansına da sahip olmaktadırlar. Paylaşma, yönlendirme ve link verme gibi uygulamalar online dünyada materyallerin serbestçe değişiminin yapılmasını sağlamaktadır (Salmons, http://www.vision2lead.com/Originality.pdf). Ödev çalışmalarındaki bilimsel yanıltmanın daha ileri örnekleri için ‘aşırma’ terimi kullanılır. Oxford English Dictionary’ye göre ‘aşırmak’ “başka bir kişinin fikir, düşünce veya icatlarını alıp ya da kullanıp kendininki gibi göstermek demektir. Eğitimde teknoloji kullanımı bir yandan öğrenciler ve öğretmenler açısından önemli kolaylıklar sağlarken, diğer yandan da kolaycılığı artırmaktadır. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre 1940’larda üniversite öğrencilerinin sadece %20’si lisede iken kopya çektiğini söylerken, günümüzde bu oran % 75 ile % 98 arasında değişmektedir (http:// www.glass-castle.com). İnternet olanaklarının kullanarak öğrenciler tarafından yapılan aşırmalar şu biçimlerde görülebilmektedir (Harris, 2009; Aysıt 2012; Hayes & Introna, 2000): 1. Sınav sırasında kopya çekmek. 2. Ödev çalışmalarında izinsiz işbirliği yapmak. 3. Bir cümleyi veya cümleler grubunu, yayınlanmış bir kaynaktan, kaynak göstermeden tırnak içine almadan aynen aktarmak. 4. Bir cümle veya cümleler grubunda ifade edilen bir düşünceyi, kendi sözcük ve cümleleri ile ifade ettikten sonra kaynak göstermemek. 5. Web veya çevrimiçi ya da elektronik veritabanından bir ödevi kopyalamak. 6. Daha önce ders almış öğrencilerin ödevlerini kopyalamak ve öğretmene sunmak. 7. Aynı ödevi birden çok öğretmene sunmak. 8. Ödevlerini para karşılığında veya parasız başkasına yazdırmak. 108 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Çocuk, İnternet ve Etik 9. İnternette, ödev sitelerinden ödev indirmek: Bu ödevlerin çoğu başka öğrenciler tarafından yazılmış ve paylaşılmıştır. Ödev paylaşanlar en iyi öğrenciler arasında olmadığı için genellikle içerik olarak kalitesiz ve şaşırtıcı derecede eski tarihli atıflarla doludur. 10. Paralı ödev sitelerinden (Paper Mill) ödev satın almak: Bu tür siteler tarafından satılan ödevlerin genellikle daha kaliteli çalışmalar olduğu gözlenir. Öğrencilere verilen sınıf içi yazma ödevleri ile bunları karşılaştırılmak oldukça aydınlatıcı olacaktır. Bu tür siteler ziyaret edildiğinde çeşitli başlıklar altında pek çok çalışmanın olduğu görülecektir. 11. Farklı kaynaklardan kes-yapıştır yaparak ödev kopyalamak. Bu “montaj” çalışmalar yazım üslubu, atıf şekli ve kavramların farklı kullanılması ile kendini belli eder. Giriş ve sonuç genellikle öğrenciye aittir ve bu nedenle orta kısma göre daha zayıf kalır. 12. Birebir olmayan kopyalama: Bu uygulama bir ya da daha fazla cümlenin, tırnak işaretleri kullanılmadan ya da öğrencinin bir kaynağı özetlediği izlenimini vermek için eksik kaynak göstermesi biçiminde ortaya çıkar. 13. Taklit alıntılar: Bazı öğrenciler gerçek bir araştırma yerine alıntıları makyajlayarak sahte alıntılar sunabilirler. Rasgele alıntılar seçip kontrol etmek bu tür durumların saptanmasında etkili olmaktadır. 5. SİBER ZORBALIK VE İNTERNET Zorbalık çalışmalarının öncü isimlerinden Olvenus (1993) zorbalığın dört durumda ortaya çıktığını belirtmiştir. 1) Bir kişi ile ilgili kaba şeyler söylemek ya da dalga geçmek, 2) Bir kişiyi gruptan dışlamak ya da yok saymak, 3) Bir kişiyi tekmelemek, vurmak, itmek veya fiziksel olarak rahatsızlık vermek, 4) Bir kişi ile ilgili yalan veya gerçek dışı söylentiler yaymak, içinde kaba notlar içeren mesajlar göndererek diğer öğrencilerin üzerinde olumsuz etkiler yaratmak (Huang ve Chou, 2010). Zorbalık artık siber uzayda olmaktadır ve geleneksel ortamda yapılan zorbalıktan daha da güçlü bir biçimde uygulanmaktadır. Bunun nedeni siber uzayın daha hızlı, kapsamlı ve neredeyse durdurulamaz va kaçınılmaz oluşudur. Bir dayağın fiziksel izleri iyileştirilebilir ve kurbanın ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 109 İnayet Aydın kaçması mümkün olabilir ancak sanal ortamda kol gezen biri en güçlü biçimde zarar verme riskine sahiptir ve ondan saklanacak bir yer de yoktur. ABD Ulusal Suç Önleme Konseyi 2008 yılında ergenlerin % 45’inin siber zorbalık kurbanı olduğunu belirtmiştir (Education Diegest, 2009). Gençler sosyal medya ve diğer iletişim teknolojileri aracılığıyla birbirleriyle bağlıdır ve bu araçlar zorba davranışların yeni ortamı haline gelmiştir. Siber zorbalık çocuklara doğrudan fiziksel zarar vermekten çok; cep telefonundan gönderilen küfürlü mesajlar, internete koyulan fotoğraflar; kişisel bloglardaki kaba saba yazılar; elektronik posta ile yayılan gerçek dışı söylentiler; internet sohbet ortamları aracılığı ile daha çok duygusal olarak incitmektedir (Aktaran, Huang ve Chou, 2010). Livingston ve arkadaşları’nın (2011) yaptığı çalışmada, 9-16 yaş çocuklarının % 6’sının kendilerine Online olarak kötü veya yaralayıcı mesajlar gönderildiğini; % 3’ünün de başkalarına bu tür mesajlar gönderdiklerini belirtmişlerdir. Serin’in (2012) İstanbul’daki 74 ilköğretim okulunda öğrenim gören 4. 291 öğrenci ve 916 öğretmen üzerinde yaptığı , “Ergenlerde Siber Zorbalık” başlıklı araştırmasına göre, öğrencilerin % 9.42’si siber zorbalık yapıyor, % 11.79’u siber zorbalık mağduru, % 5.31’i ise hem siber zorba hem de siber zorbalık mağdurudur. Okul yöneticileri öğrencilerde tanık oldukları siber zorbalık davranışlarından en fazla görülen ilk üç davranışı % 16.09 küfürlü yazışmalar, % 11.42 alay etmek ve %11.42 ile izinsiz fotoğraf ve video paylaşımı olarak belirtmişlerdir (http://gundem.milliyet.com.tr). Siber zorbalığın yarattığı etki çok daha şiddetli de olabilmektedir. Örneğin ABD'nin Florida eyaletindeki Lakeland kentinde yaşayan 12 yaşındaki Rebecca Ann Sedwick, bir yıldan fazla bir süre maruz kaldığı siber zorbalık nedeniyle intihar etmiştir. Bir yıl içinde sayıları 15'e ulaşan kızların, 12 yaşındaki Rebecca'yı internet ve mobil ortamda mesaj bombardımanına tuttuğu ve “‘ölmen gerekiyor”', "neden kendini öldürmüyorsun” mesajlarıyla baskı altına aldıkları ortaya çıkmıştır. İntiharından önce arkadaşlarına attığı mesajlarından birinde "atlayacağım" dediği öğrenilen Rebecca'nın maruz kaldığı zorbalığın bir yıl önce bir ‘erkek arkadaş mevzusundan' dolayı başladığı ve küçük kızın gün geçtikçe daha fazla bunalıma girdiği yetkililer tarafından belirtilmiştir (http://www.f5haber.com/star). 110 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Çocuk, İnternet ve Etik 6. TİCARİ REKLAMLAR VE ÇOCUKLARIN KORUNMASI Çocukların analitik becerileri ve yetişkinleri yargılama yetenekleri gelişmemiş olduğu için internet reklamları çok özel ve önemli etik sorunlar yaratmaktadır (Austin ve Reed, 1999). İnal’a göre (2011) günümüzde medya gençlere ve çocuklara büyük bir ilgi göstermektedir. “Bunun ardında yatan nedenlerden biri de bu iki kesimin erkenden ve olabildiğince çok para harcayarak, marka takılacak ve kendine dönük bir şekilde yaşayacak biçimde tüketim dünyasına çekilmek istenmesidir”. İnternet teknolojisi ile artık satın alma o kadar kolaylaşmıştır ki “Babasının akıllı telefonu ile oynarken, cihazda bulunan alışveriş uygulamasından yanlışlıkla 1962 model klasik bir otomobil satın alan 14 aylık kız çocuğu şaşkınlık yarattı” biçiminde bir haber çoğu kişi için şaşırtıcı olmamaktadır. Çocuklar internet reklamlarından çeşitli şekillerde etkilenebilmektedirler. İlk olarak çocuklar gördükleri bilgilerin doğru olup olmadığını değerlendiremezler. İkinci olarak reklamcıya sağladıkları bilginin ya da oynadıkları oyunun bilgi toplama amaçlı olup olmadığını bilemezler. Çocuklar reklamcılara kişisel bilgileri verme konusunda rıza vermeye haiz değildirler. Oysa bir oyun, yarışma ya da çocuk kulübüne üye olabilmek için bazı kişisel bilgileri vermek zorunda kalmaktadırlar (Austin and Reed, 1999). Gizlilik ve mahremiyet, bir kişi ya da grubun kendi yaşamları ya da kişisel işlerinin kamuya açık olmaktan uzak olması ya da kendileri hakkındaki bilgi akışını kontrol etme hakkı biçiminde tanımlanabilir. Burada önemli olan birinci unsur, kişinin kendisi hakkındaki bilgileri kontrol etme gücünün kendinde olması, ikinci olarak ise kişinin değerleri ya da çıkarları ile çatışan bilgiyi kontrol hakkının olmasıdır (Aydın, 2013). Diğer bir deyişle (Westin, 1967) gizlilik, birey, grup ya da kurumların kendilerine ait bilginin ne zaman, nasıl ve ne kadarının başkaları tarafından bilineceğine karar verme hakkıdır. İnternet ortamında çocukların gizlilik ve mahremiyet haklarının korunması en temel etik sorunlardan biridir. Diğer bir sorun da çocukların kişisel bilgileri reklamcılara vermeleri konusunda bazı özendiriciler sağlanarak teşvik edilmeleridir. Üçüncü bir konu da reklamcıların içerik ve reklamı birbirinin içine yedirerek sunma- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 111 İnayet Aydın ları nedeniyle çocukların eğlence ile reklam arasındaki farkı anlayamamasıdır. Dördüncü etik sorun, reklam şirketi görevlisinin ya da çeşitli çizgi karakterlerin çocuklarla etkileşimli bir ilişki kurmalarıdır. Böylece çocuklar çoğu zaman karakterlerin kendilerini reklam linklerine ve sitelerine yönlendirdiklerini anlayamamaktadır. Beşinci sorun ise çocukların yabancılarla Web ortamında sohbet etmesidir. Çocuklar şirket hatlarında sohbet ederken karşısındakinin bir çocuk ya da çocuk gibi davranan bir yetişkin olduğunu ayırt edemez. Altıncı olarak üzerinde durulması gereken konu çocukların Web sitelerindeki etkileşimli oyunlar ile reklamların farkına varamamasıdır. Geleneksel basılı medyada programlar ile reklamları ayırmayı zorunlu tutan güvenlik önlemleri vardır. Ancak online ortamda bu tür koruyucu önlemler bulunmamaktadır (Austin and Reed, 1999). 7. AİLELERİN İNTERNET ETİĞİ SORUNLARINA İLİŞKİN ROLÜ İnternet kullanımı sırasında tehdit yaratabilecek birçok unsur bulunmaktadır. Virüs taşıyan e-postalar, reklam amaçlı mesajlar ve istem dışı açılan reklam siteleri (pop-up), zararlı yazılımlar, ağ üzerinden ya da bireysel olarak oynanan şiddet içerikli oyunlar, içeriği ahlaka uygun olmayan siteler, yasa dışı örgüt materyalleri ya da yanlış bilgiler internetin bilinçli kullanılmasını ve ailelerin bu konuda bilinçlenmesini oldukça önemli kılmaktadır. İçerik filtresi, şifreleme, dijital imza ve sertifika kullanımı, güvenlik duvarları, anti virüs uygulamaları ve izleme yazılımları ile internetin zararlı yönlerinden korunmak ve çocukları korumak olasıdır (Kuzu, 2008). Çocukların internet kullanımında dikkat edilmesi gereken konularla ilgili olarak ailelere ilişkin bazı öneriler Şendağ ve Odabaşı (2006) tarafından aşağıdaki gibi ifade edilmiştir: 1. Çocukların isim, adres, telefon numarası, kredi kartı numarası ve şifre gibi bilgileri asla vermemeleri ve çevrimiçi herhangi bir formu anne babalarından izinsiz doldurmamaları, 2. Anne-babalarının ya da güvenilir bir yetişkinin izni olmadan herhangi bir yerden bir yazılımı bilgisayarlarına yüklememeleri, 112 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Çocuk, İnternet ve Etik 3. İnternette yeni tanıştıkları bireylerle yanlarında anne-babaları bulunmadan buluşmamaları, 4. Anne-babanın izni olmadan herhangi bir sohbet odasına girmemeleri, sohbet odalarında karşılarına çıkan bazı kişilerin akranları değil kötü niyetli yetişkinler olabileceği, 5. İnternette hiç kimseye ailece nerede olunacağının ya da ne yapılacağının söylenmemesi, 6. Çevrimiçi yeni tanışılan insanlara hemen cevap verilmemesi, iletişim kurulmaması ve anne-babanın görüşü olmadan e-posta vb. yollarla iletişim kurulmaması, 7. Yeni bir çevrimiçi ortama girerken dikkatli olmaları, 8. Anne-babanın izni olmadan internetten resim ya da e-posta göndermemeleri, 9. Çevrimiçi alışveriş yaparak anne-babanın izni olmadan kredi kartı bilgilerinin girilmemesi, 10. Kendilerini rahatsız eden sohbet konuşmalarına ya da epostalara cevap vermemeleri, 11. Bilerek ya da bilmeyerek karşılaşılan her türlü rahatsız edici içeriğin anne-babayla paylaşılması gerektiği anlatılmalıdır. Diğer yandan internette çocuğu korumaya yönelik olarak kullanılan, anahtar kelimeleri tanıyarak belli içeriklere sahip siteleri ya da epostaları engelleyebilen, ya da ziyaret edilen yerleri ve yazılan mesajları sürekli kayıt altında tutarak yetişkinleri uyarabilen birçok yazılım mevcuttur. Bu yazılımları kullanmanın yanı sıra çevrimiçi ortamı kullanma kurallarını çocukla birlikte belirleyerek çocuğun internetin tehlikeleri hakkındaki bilincini arttırmak oldukça etkili olacaktır (Kuzu, 2008). Türkiye’de çocukların % 60’ı okulda internet’e bağlanırken, %51’i İnternet kafeleri kullanmaktadır. Ev dışı kullanım nedeniyle, ebeveynler çocuklarının İnternet kullanımını denetleyememektedir. Türkiye’de babaların internet kullanımı %49 oranındayken annelerin kullanım oranı %24’tür (http://eukidsonline.metu.edu.tr). Türkiye’de ebeveynlere risklerle ilgili soru sorulduğunda bazı riskleri önemsemedikleri görülmüş. Örneğin, ebeveynlerin sadece %9’u çocuklarının cinsel içerikli mesaj aldığını ve %2’si çocuklarının mesaj gönderdiğini bildirmiş Diğer yandan, istenmeyen ileti önleme ve virüs programı ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 113 İnayet Aydın kullanımı oranının Avrupadaki ebeveynlerde %72 Türk ebeveynlerde ise %46 olduğu ortaya çıkmıştır (http://eukidsonline.metu.edu.tr). Çocukların güvenli İnternet kullanımını sağlayacak yollardan biri olan bilgisayarın ailenin ortak yaşam alanına taşınması konusunda, çocukların kullandığı bilgisayarın ortak kullanılan odada olduğunu belirten Türk ebeveynler sadece %24 iken bu oran Avrupa’daki ebeveynlerde %67 olarak bulunmuş. Ayrıca, ebeveynlerin çocuklarının İnternet kullanımını denetleyemediği, evin dışındaki ortamlarda internet kullanımı da Türkiye’de yüksek çıkmıştır (http://eukidsonline.metu.edu.tr). Tüm bu veriler, ailelerin çocuk ve internet ilişkisinde son derece önemli bir rol oynamaları gerektiği, ancak ülkemizde ailelerin bu rollerin üstesinden gelmekte pek fazla başarılı olamadıklarını göstermektedir. 8. SONUÇ Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de bilişim teknolojisi hızla gelişip, günlük yaşam içinde başköşeyi tutmuştur. Bu süreç içinde teknolojiye sahip olmanın ve onu kullanmanın bir amaç değil bir araç olduğu ve teknolojinin yalnızca olumlu amaçlarla kullanılırsa hem yararlı hem de iyi kabul edilebileceğini bilmek zorundayız. Hele sözkonusu olan çocuklar ise davranış ve eylemlerin etik boyutu daha da bir önem kazanmaktadır. Çocuk ve internet ilişkisi etiğin en temel üç kavramı olan amaç (niyet) eylem ve sonuç bağlamında ele alınmalıdır. a. Amaç-Niyet: Çocukların internet kullanımındaki amacın “iyi” olması en önemli unsurdur. Çocukların eline teknolojiyi verirken, onlara zarar vermek değildir kuşkusuz ebeveynlerin amacı. Ancak günümüzde ebeveynlerin ne kadar meşgul oldukları ve ev ya da çocukla ilgilenmek dışında evde ya da dışarıda yapmaları gereken pek çok iş olduğu da bilinmektedir. Çocukları internet bağımlısı olmakla suçlamadan önce, ebeveynler olarak onlara ne kadar zaman ayırabildiğimizi ve ellerine bu cazip oyuncakları vererek aslında biraz da kendimize zaman kazandırmak niyetinde olup olmadığımızı da sorgulamalıyız. Çocukların teknoloji kullanımının etik boyutlarını da öğrenmeleri ve davranışlarında değer, ilke ve kurallara uymayı bir etik sorumluluk ola- 114 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Çocuk, İnternet ve Etik rak görmeleri gerektiğini öğretmek de önemlidir. Her türlü amacın, ancak meşru eylemlerle ulaşıldığında etik açıdan iyi ve değerli olduğu ilkesi, öncelikle yetişkinler tarafından benimsenmelidir. Çocuklar internetin başına geçtiğinde kendisine gelebilecek zarar ve riskleri bilmeli onlardan kaçınma yollarını aramalıdır. Bunun yapılması ise ebevyn ya da eğitimcilerin gözetim ve denetim sorumluluklarını ihmal etmemelerine bağlıdır. Teknoloji üreticileri ya da firmaların, çocukları ticari amaçlarının korunmasız hedefleri haline getirmelerini engelleyecek düzenlemeler yapılmalıdır. Diğer yandan okulda teknoloji kullanımı, çocukların daha küçük yaştan dürüst olmayan yaklaşımlar içine girmelerini engelleyecek bir eğitim, ödev ve değerlendirme anlayışı ile çalışmalıdır. b. Eylem: İnternet kullanımı güncel bilgi ve haber sağlama, hızlı ve kısa yoldan görüş ve bilgi paylaşma; zaman ve mekândan bağımsız iletişim sağlama, görsel ve işitsel öğelerle iletişimin niteliğini artırma; eğitsel kaynaklardan etkili biçimde yararlanma, eğlenmek ve güzel zaman geçirmeyi sağlama gibi bazı etkinlikleri olanaklı hale getirmektedir. Bütün bu etkinlikler günümüz çocuklarının vazgeçemeyecekleri arasına girmiştir. Ancak, etik değerleri koruyamadan yapılan eylemler, büyük etik sorunları da beraberinde getirmekte ve çocuklara zarar vermektedir. Her gün internette tanışıp, sonu tecavüzle, şantajla, cinayetlerle biten pek çok haberlere karşılaşılmaktadır. İnternetteki etkinlikleri ebeveynler ne kadar kısıtlamalıdır ve bunu nasıl bir yaklaşımla ele almalıdır? Özellikle ergenlik dönemi kurallara ve otoriteye karşı direnç geliştirilen bir dönem olduğundan ailenin çocuk üzerindeki her türlü kontrol çabasını da zorlaştırmaktadır. Bu nedenle önemli olan, pozitif bir disiplin anlayışı ile çocuğun kendi eylemlerini kendisinin kontrol etmesini sağlamak ve özdenetim geliştirmesine yardım etmektir. Çocukların, yapmam gereken en iyi şey nedir? Bu bana yapılsaydı kendimi nasıl hissederdim? Bunu gerçekten hak ediyor muyum, yoksa başkalarının hakkını mı ihlal ediyorum? Gibi sorularla eylemlerinin etik boyutlarını keşfetmesine ve değer koruyarak davranmasına rehberlik edilmelidir. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 115 İnayet Aydın c. Sonuç: Çocukların amaç ve eylemlerinin olası sonuçlarını etik bir değerlendirmeye tabi tutmaları sağlanabilirse, etik açıdan kabul edilebilir sonuçlara ulaşmaları olasıdır. Arkadaşımın rahatsız olacağı bir mesajı ya da fotoğrafı internette yayınlarsam ne olur? Gizli bilgilerimi yabancılarla paylaşırsam başımıza neler gelebilir? Birisine zarar vermenin etik ve yasal sonuçlarına katlanmam gerekir? Gibi eylemin sonuçlarına odaklanarak değerlendirme yapabilme yetisini kazanması, etik farkındalık açısından en önemli noktadır. İnternet alanındaki diğer tüm unsurların etik açıdan amaç-eylem ve sonuç sorgulaması yapması gerekmekle birlikte, buradaki en temel gereksinim çocukların etik farkındalığının geliştirilmesidir. Sonuç olarak tüm çocuklara şu üç konuda yeterlilik kazandırılmalıdır: 1) Çocukların, yapılacak doğru şeyin farkına varmalarını sağlamak. 2) Çocuklarda doğru şeyi yapmaya söz vermek ve sözüne bağlı kalma duygusunu geliştirmek. 3) Çocukları doğru şeyi yapmaya yeterli hale getirmek. KAYNAKÇA Akarsu, B. (1965). Ahlak Öğretileri: Mutluluk Ahlakı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Yayın No: 1144. Austin, M. J, M. . Reed. (1999). Targeting children online: Internet advertising ethics issues. Journal Of Consumer Marketing, Vol. 16 No. 6 1999, Pp. 590602 Aydın, İ. (2012). Eğitim ve Öğretimde Etik. 3. Baskı. Ankara PEGEM-A. Aydın, İ. (2013) . Yönetsel Mesleki Ve Örgütsel Etik. 5. Baskı. Ankara: PEGEM-A. Aysıt, T. (2012). İktisat Eğitimi Ve Bilimsel Aşırma Üzerine Türkiye Ekonomi Kurumu Tartışma Metni. 2012/41Erişim Tarihi: 01.10.2013. http ://Www.tek.org.tr. 116 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Çocuk, İnternet ve Etik Bayet, A. (2000). Bilim Ahlakı. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Bensghir, T. K. (1996). Bilgi Teknolojileri ve Örgütsel Değişim. Ankara: TODAİE Yayın No: 274, Christian, David. Erişim tarihi: 02.10.2013 http:// www.glasscastle.com/clients//www-nocheating-org/adcouncil/ research//cheatingfactsheet.html Eminoğlu, E.(2008). Üniversite Öğrencilerinin Akademik Sahtekârlık Eğilimlerinin Ölçülmesine Yönelik Bir Ölçek Geliştirme Çalışması. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Bolu. Harris, R. (2009). Anti-Plagiarism Strategies for Research Papers. :VirtualSalt. Hayes, N., L. D. Introna (2005). Cultural Values, Plagiarism and Fairness: When plagiarism gets in the way of learning. The journal Ethics and Behaviour. Vol.15-3, pp.213-13. Huang, Yun-yin., Chien Chou. (2010). An analysis of multiple factors of cyberbullying among junior high school students in Taiwan. Computers in Human Behavior. Volume 26, Issue 6, November 2010, Pages 1581-1590 Irving, L. “Falling Through the Net: Introductıon” Erişim Tarihi: 01.10.2013 http://www.ntia.doc.gov/ ntiahome/fttn99/ intoduction.html. İnal, K. (2011). Çocuklar Niçin Medya Okuryazarı Olmalı? 1. Türkiye Çocuk Hakları Kongresi. İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları-88, Yayın Dizisi: 13. S:417-426. Moor, J.H. (2005). Why we need better ethics for emerging Technologies Ethics and Information Technology .7:111–119 Springer 2006 DOI 10.1007/s10676-006-0008-0 Kim, Sora., Soon-Hyung Yi. (2010). Is Privacy at Risk when Commercial Websites Target Primary School Children? A Case Study in Korea. Children &Society. Vol. 24, 449–460. Kuzu, Abdullah. (2008). İnternet Kullanımı Ve Aile Araştırması. Ankara: T.C. Başbakanlık Aile Ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Yayınları . Genel Yayın No: 133 Livingstone, S., Haddon, L. ,Görzig, A. &Ólafsson, K. (2011) Risks and safety on the internet: the perspective of European children: full findings and policy implicationsfrom the EU Kids Online survey of 9-16 year olds and their parents in 25 countries. EU Kids Online, Deliverable D4. EU Kids Online Network, London, UK. Mathiesen, Kay. The Internet, children, and privacy: the case against parental Monitoring. Ethics Inf Technology. DOI 10.1007/s10676-013-9323-4. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 117 İnayet Aydın Ogletree, Thomas, W. (1995). Value and Valuation. Encyclopedia of Bioethics. Ed: Warren Thomas Reich. Macmillan Publishing Company, Incorporated. Vol:5, pp. 2515- 2520. Salmons, Janet. Online Social Culture: Does it Foster Original Work or Encourage Plagiarism? Vision2lead.Inc. Erişim Tarihi: 01.10.2013 http://www.vision2lead.com/Originality.pdf Scully, Jackie Leach. (2002). Quaker Approaches to Moral Issues in Genetics. Quaker Syudies, Vol:4. New York: The Edwin Mellen Press. Sendağ, S. ve Odabasi, H. F. (2006). İnternet ve çocuk: Etik bunun neresinde? 6. Uluslararası Eğitim Teknolojileri Konferansı Bildiri Kitapçığı (1508-1515). Gazimağusa, KKTC, 19-21 Nisan. Serin, Hüseyin. ( 2012) “Ergenlerde Siber Zorbalık” . Yayımlanmamış Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. The Education Dieges. National Cyberethics, Cybersafety, Cybersecurity Baseline Study March 2009. pp. 35-44 Thornberg, R. (2008). School children’s reasoning about school rules. Research Papers in Education ,Vol. 23, No. 1, March 2008, 37–52 Uğurlu, Hakan. (2008). Teknoloji Sanat İlişkisi: Günümüzde Teknolojik Sanatların Amacı. Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (2008) 1/2, 247-260 Westin, Alan. (1967). Privacy and Freedoom. NewYork: Atheneum. http://www.f5haber.com/star/kucuk-kizi-internetle-oldurduler-haberi4198023/ adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi. http://www.radikal.com.tr/hayat/14_aylik_bebek_yanlislikla_araba_satin_aldi -1141313 adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi. http://gundem.milliyet.com.tr/ogrencilerin-onda-biri-sibermagdur/gundem/gundemdetay/15.10.2012/1611801/default.htm adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi. http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=271669 adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi. http://eprints.lse.ac.uk/50228/1/__Libfile_repository_Content_Livingstone%2 C%20S_Children%E2%80%99s%20use%20of%20online%20technologies% 20in%20Europe%28lsero%29.pdf adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi. www.internetworldstats.com./stats.htm adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi. http://www.lse.ac.uk/media@lse/research/EUKidsOnline/Home.aspx adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi. 118 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Çocuk, İnternet ve Etik http://www.socialmediatr.com/blog/ turkiyede-9-16-yas-arasindakicocuklarin-yuzde-47-si-sosyal-paylasim-sitelerini-kullaniyor adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi. http://eukidsonline.metu.edu.tr adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 119 GENÇ İŞSİZLİKLE MÜCADELEDE AKTİF İŞGÜCÜ PİYASASI POLİTİKALARININ ROLÜ VE ÖNEMİ Mehmet Merve Özaydın ÖZ Günümüz dünyasında üretim ilişkilerinin rekabet boyutu beşeri sermayenin önemini artırmaktadır. Ekonomik ve toplumsal sistemin itici ve dinamik gücünü oluşturan genç nüfusun etkin kullanımı, tüm ekonomiler için önemli bir rekabet avantajı sağlamaktadır. Eğitim ve işgücü piyasasına katılımın birlikte yaşandığı gençlik dönemi, gençlerin birçok yönden desteklenmeleri gereken bir süreçtir. Bu desteklerin işgücü piyasasına bakan yönünü, gençlerin işgücüne katılımlarını teşvik edecek, eğitim-istihdam arasındaki ilişkiyi kuracak ve yüksek istihdamı hedefleyecek aktif nitelikteki politikalar oluşturmaktadır. Bu çalışma, Dünya’da ve Türkiye’de genç işsizliğinin boyutunu belirlemeyi, genç işsizlikle mücadelede uygulanan aktif işgücü piyasası politikalarının rolü ve önemini tartışarak sonuçlarını analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışma, konunun son dönemde artan önemine binaen 2008 küresel finans krizi ve sonrasındaki gelişmelerle sınırlandırılmıştır. ANAHTAR KELİMELER: Gençlik, Genç İşsizliği, Aktif İşgücü Piyasası Politikaları, İstihdam Teşvikleri Yrd.Doç.Dr., Gazi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi, [email protected] GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 THE ROLE AND IMPORTANCE OF ACTIVE LABOUR MARKET POLICIES IN STRUGGLING YOUTH UNEMPLOYMENT Mehmet Merve Özaydın ABSTRACT In nowadays world, competition dimension of production relations rises the importance of human capital. Youth population is a propellant of economic and social system and its effective employment provides an important competition advantage for all economies. Youth period, which education and labour force participation are coexisted, is a process that the youth people should be supported in many ways. The direction of this support in labour market is formed by the active employment policies that promote youth labour force participation, relate education and employment and aim high employment. This study purposes to determine the extent of youth unemployment in world and Turkey and to analyse its consequences by discussing the role and importance of active labour market policies in struggling unemployment. Study is restricted by 2008 global financial crisis and its subsequent developments due to the rising importance of the subject in recent period. KEYWORDS: Youth, Youth Employment, Active Labour Market Policies, Employment Promotion Asst. Prof. Dr., Gazi Universtiy, Faculty of Economics and Administrative Sciences, , [email protected] GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 Mehmet Merve Özaydın 1. GİRİŞ Genç nüfusun büyüklüğünün ekonomik bir potansiyele dönüşebilmesinin temel şartı bu grup üzerinde yapılacak yatırımlardır. 1970’li yıllardan itibaren gelişme gösteren Asya ekonomileri mucizelerinin önemli ölçüde genç nüfus potansiyelinin kullanabilmesi ile ortaya çıktığı bilinmektedir. Buna karşın gençler için yeni işlerin ve istihdam fırsatlarının yaratılamaması bu grubun ekonomik ve sosyal gerilimin kaynağı haline gelmesine neden olmaktadır. Bu çerçevede gençler için yapılan ve yapılamayanların bir ülkenin temel dinamikleri içerisinde büyük bir çarpan etkisine sahip olduğu açıktır. Genç işsizliği ile mücadelede dayanak oluşturulacak politikaların kamu müdahalesi karakterine sahip olduğunu söylemek mümkündür. II. Dünya Savaşı sonrası dönemde en üst seviyesine ulaşan Refah devleti uygulamalarında 1970’li yıllardan itibaren yaşanmaya başlanan ekonomik krizler ile önemli gerilemeler yaşanmıştır. Özellikle işgücü piyasalarında yaşanan sorunların çözümüne ilişkin sosyal diyalog temelinde yapılanmış olan kurumsal altyapı, bu süreçte önemli zararlar görmüştür. Yaşanan gelişmeler işsizliğin gelişmişlik seviyesi ne olursa olsun tüm ekonomilerde bir tehdit olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Piyasa kurallarının işleyişini esas alan neo-liberal politikalar işgücü piyasalarına yönelik her türlü düzenlemeyi reddederken, sendikaların güç kaybı ve küresel çalışma ilişkilerinin etkileri işgücü piyasalarını çevreleyen sorunlarla mücadele şansını azaltmıştır. İşsizlik oranlarındaki artışın küresel ekonomik düzlemde bütün işgücü gruplarını etkileyen bir yönü mevcuttur. Şüphesiz işsizlik, cinsiyeti, eğitim ve yaş durumu ne olursa olsun tüm gruplar üzerinde olumsuz etkilere sahip bir olgudur. Ancak refah devleti sonrası neo-liberal politikaların müdahale karşıtı tavrı, özellikle kadınlar, gençler, yaşlılar ve çocuklar gibi sosyal koruma ve pozitif ayrımcılık uygulamalarına muhtaç kesimler üzerinde piyasa merkezli baskıların artmasına neden olmuştur. Kısa aralıklarla birbirini takip eden küresel ekonomik durgunluk ve bunalım dönemleri bu gruplara yönelik müdahaleleri bir gereklilik haline getirmiştir. 122 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi Hızlı ve sürdürülebilir bir ekonomik yapının sağlanması, yüksek istihdam düzeylerinin yakalanması ve sosyal ilerlemenin sağlanması, bilgi tabanlı, bütünleşik ve rekabetçi endüstriyel üretime, modern hizmet sektörüne ve gelişen tarım ekonomisine bağlıdır. Uluslararası ekonomik rekabette fark yaratabilmek, beşeri sermayenin nitelik ve nicelik yönünden geliştirilmesi ile yakından ilişkilidir. (MEB, 2013:15) Bu çerçevede genç nüfusa yönelik bilgi, beceri ve yetkinlik düzeyli bir eğitim çerçevesinin iş piyasasının taleplerini de içerecek şekilde hazırlanması büyük önem taşımaktadır. Bu yapılanma bir yandan eğitim kurumunun kalite temelli gelişmesine katkı sağlarken diğer yandan iş piyasasının rekabetçi talepleri ile uyumlu genç işgücünün kısa süre içinde kendisi ile uyumlu işlerle buluşmasına imkan sağlayacaktır. Genç nüfus bir ülkenin dinamik ve üretken yönünü oluşturması bakımından büyük öneme sahiptir. Eğitim ve işgücü piyasasına girişin ortak bir görünüme sahip olduğu bu dönem, insan yaşamındaki önemli geçişlerden birine karşılık gelir. Eğitim ve işgücü piyasaları arasındaki geçişlerin iyi tanımlanmadığı ve ekonomik yapıda genç işgücü ile uyumlu işlerin yaratılamadığı durumlar genç işsizliğinin ekonomik ve sosyal önemli bir sorun olarak ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Hızlı nüfus artışı, işgücü piyasalarının rekabetçi karakteri ve eğitim süreçlerinin bununla paralel bir kurguya sahip olmaması, işgücü piyasalarında kurumsal düzenleme eksiklikleri genç işsizliğinin ilk anda sayılabilecek nedenleri olarak öne çıkmaktadır. Bu çalışma genç işsizliğine yönelik tanımsal ve teorik çerçeveyi, genç işsizliğinin nedenlerini, dünya ve Türkiye ölçeğindeki görünümünü tanımlamayı amaçlamaktadır. Sorunun sadece istatistiki boyutunun tespitinin sorunun anlaşılmasında yeterli olmayacağından hareketle uluslararası kuruluşların bu konudaki analizleri ve raporları da değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Çalışmanın diğer bölümlerinde ise genç işsizliği ile mücadelede aktif işgücü piyasası politikalarının ne tür bir işleve sahip olabileceği tartışma konusu yapılmıştır. Türkiye’de genç işsizliği ile mücadelede aktif işgücü piyasası politikaları uygulamalarının incelendiği son bölümde ise eylem planları, strateji belgeleri, yasal ve kurumsal düzenlemeler bağlamında genç işsizlikle mücadele etkinliğinin tartışılması hedeflenmiştir. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 123 Mehmet Merve Özaydın 2. GENÇ İŞSİZLİĞİ Genç işsizliği ile ilgili teorik yaklaşımlara geçmeden önce genç işsizliğin tanımının yapılması uygun olacaktır. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO genç işsizliğini, 16-25 yaş nüfus içerisinde olan, çalışmak istediği ve iş aradığı halde referans haftada işsiz olan ve 15 gün içinde işbaşı yapabilecek durumda olanlar olarak tanımlanmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK ise genç tanımını, 15-24 yaş grubunda olup, üniversite yurtları, yetiştirme yurtları (yetimhane), huzurevi, özel nitelikteki hastahane, hapishane, kışla vb. yerlerde ikamet edenler dışında kalan nüfustur şeklinde belirlerken, işsizliği, referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan (kâr karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiç bir işte çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı da olmayan) kişilerden iş aramak için son üç ay içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve iki hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olanlar olarak tanımlamaktadır. Bununla birlikte üç ay içinde başlayabileceği bir iş bulmuş ya da kendi işini kurmuş ancak işe başlamak ya da işbaşı yapmak için çeşitli eksikliklerini tamamlamak amacıyla bekleyenler de işsiz nüfus kapsamına dahildirler. (www.tuik.gov.tr) Gençlik dönemi için birçok farklı tanımlama ve gruplandırma yapabilmekle birlikte bu nüfusun işgücü piyasalarındaki görünümünü belirlemedeki alt sınırın çocukluk döneminin sona erdiği 15 yaşının tamamlanması ve üst sınırının da orta yaş grubuna geçişi ifade eden 24 yaş ile belirlendiği görülmektedir. Genç işsizliği, işgücü piyasasındaki emek arz ve talebi arasındaki uyumsuzluğun emek aleyhine görünümü şeklinde ortaya çıkmaktadır. İşsizlik, ekonominin içinde bulunduğu yapısal ve konjonktürel nedenlerle ortaya çıkabilmekle birlikte, mevsimlik, teknolojik ya da geçici görünümlere de sahip olabilir. Genç işsizliğini açıklamaya çalışan teorik yaklaşımlar, gençlerin işgücü piyasasına ilk kez çıkışları, emek talep cephesinin kriz süreçlerinde genç işgücüne yönelik davranışları, gençlerin kariyer beklentileri, demografik ve ücret temelli birçok değişkenle bu işsizlik olgusunu açıklamayı amaçlamışlardır. İş arama teorisi (job search theory) yaklaşımında gençler arasındaki işsizlik iş değiştirme sıklığına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Yetenekli ve az yetenekli gençler arasında piyasa koşullarının belirsizliğinden 124 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi kaynaklanan nedenlerle farklı davranış biçimleri oluşmaktadır. Az yetenekli gençler piyasa belirsizlikleri karşısında okul hayatından erken ayrılma ve çalıştıkları işten tatmin olmayarak sıklıkla iş değiştirme davranışı sergilerken, yetenekli gençler bilgi ve becerilerine dayalı olarak uzun vadeli kariyer planlarını tercih etmekte bu durumda mobilitelerini önemli ölçüde düşürmektedir (Gündoğan, 2001: 15-16). Gençler açısından kariyerin başında deneme amaçlı olarak çok fazla işte çalışmanın yaygın olduğu görülmektedir. Bu hareketliliğinin ücret oranlarını artıran bir öğe olarak belirtildiği görülmektedir (Özgüler, 2007: 72). Kriz süreçlerinde gençlerin ekonomik dalgalanmalardan en fazla etkilenen grup olduğu tezini işletmelerin seçici işten çıkarma hipotezi (selective-redundancy theory) ile açıklamaya çalışan Casson (1979: 100) işverenin bu dönemlerdeki davranışlarını birkaç nedenle açıklamaktadır. Buna göre genç işçilerin kriz dönemlerinde öncelikli olarak işten çıkarılmalarının nedenleri arasında; gençlerin mesleki birikimlerinin yetişkin çalışanlara oranla az olması nedeniyle işveren maliyeti üzerinde olumlu etkisi, işgücü piyasalarına yeni katılmaları nedeniyle sık iş değiştirmelerine bağlı olarak işte kalma sürelerinin az olması ve işten çıkarma maliyetlerinin yüksek olmaması gösterilmektedir (Çetinkaya, 2010: 47-48). Genç istihdamının düşük ücretli ve kariyer beklentisinin az olduğu işlerde yoğunlaştığını ileri süren yaşam süreci teorisi, gençlerin iş değiştirmeleri karşısında işgücü piyasası deneyimlerinin yetersizliği nedeni ile yeni işleri bulmalarının güç olacağını ileri sürmektedir. Gençlerin düşük gelirli işlerde çalışmalarının nedenleri ise sosyal bir iş çevresi aramaları, sorumluluklarının artmadığı dönemde mobilitenin kolay görülmesi ve işverence kendilerine önemli eğitim harcamalarının yapılmaması olarak sıralanabilir. Gençler arasındaki sık iş değiştirmeleri, iş tatminsizliği ve demografik gelişmelere bağlayan trend teoriler de (trend theory) sosyo-kültürel davranışlar yönüyle genç işsizliğini açıklamaya çalışmaktadır. İşgücü piyasalarında ücret farklılıklarının belirli yaş farklarına dayandığı görüşüne savunan sıra işsizlik teorisi (queueunemployment theory) ise gençlerin yetişkin çalışanların ücretlerini alma noktalarına gelmelerinin işten çıkarılmalarına neden olduğunu ileri sürmektedir (Gündoğan, 2001: 17-18). ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 125 Mehmet Merve Özaydın Genç işsizliğini açıklamada ekonomik gelişmelerden bağımsız hareket eden yapısalcı teoriler bu görüşlerini genç işsizler ile mevcut işler arasında bir uyumsuzluk olduğu iddiasına dayandırmaktadır. Bu yaklaşıma göre gençler arasında işsizliğinin yükselmesinin nedenleri arasında geniş bir faktör dizisiyle ilişkili yapısal sorunlar vardır. Bu yapısal sorunlar eğitim seviyesi, işgücü piyasasındaki bireysel pozisyon ve ücret seviyesidir. Eğitim seviyesinin işgücü piyasasında talep edilen beceri ve nitelik düzeyini karşılayamaması, gençler arasında işsizliğin artmasına neden olmaktadır. Özellikle hizmet ve sanayi sektörlerinde yaşanan bilgi temelli gelişmeler bu sektörlerde talep edilen nitelik düzeyinin de artmasına neden olmuştur. Gençlerin işgücü piyasasının taleplerine uygun olamayan yapısı kendi niteliklerine uygun ikincil işler bulmalarına neden olmaktadır. Okuldan işgücü piyasasına geçişte bir ara dönemi ifade eden ikincil işgücü piyasaları iş değiştirmenin yoğun olduğu ve iş güvencesi ve korumanın düşük olduğu sektörlerdir. Genç işsizliğini ücret seviyesi ile açıklamaya çalışan yaklaşımda yetişkin ve gençler arasındaki ücret yakınlaşmasının gençler aleyhine bir durum ortaya çıkaracağı iddia edilmektedir. Yapısalcı yaklaşım dışında genç işsizliğini demografik gelişmelerle açıklamaya çalışan yaklaşımlar da mevcuttur. Genç işsizliğini bu grubun büyümesi ve buna bağlı artan işgücü arzı ile açıklamaya çalışan bu yaklaşımın genç işsizliğini açıklamada diğer yaklaşımlara oranla daha az etkinliğe sahip olduğu görülmektedir (Çetinkaya, 2010: 49-55). 3. GENÇ İŞSİZLİĞİNİN NEDENLERİ İşgücü piyasalarının arz ve talep boyutuna sahip görünümü, genç işsizliğin nedenlerinin de bu eksende ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Yapılan ampirik çalışmalar durgunluk dönemlerinde genç işçilerin işlerinden ayrılma ihtimallerinin yetişkinlere oranla daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır. Talep cephesinde de benzer bir görünümle karşılaşılmaktadır. Buna kriz dönemlerinde işverenlerin maliyetlerinin düşük olması nedeniyle genç işçileri daha kolay ve fazla bir şekilde işten çıkarabildikleri görülmektedir (Perugini; Signorelli, 2010: 163). 126 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi Genç işsizliğin bir diğer nedenini de bu grubun aileleri tarafından desteklenmeleri ile ilişkilendirebilmek mümkündür. Ailelerince yüksek miktarda desteklenen çalışanlar, az miktarda tasarruf sahibi gruplara oranla daha fazla hareketli olma eğilimindedirler. Bu bağlamda ekonomik gücün daha fazla bekleyerek yani işsizlik süresini artırarak genç işsizliğini artırma gibi bir fonksiyona sahip olduğu söylenebilir (Torun; Arıca, 2011: 168). Dünya Bankasının 2013 yılında yayımlanan “Jobs” (İşler) raporu, genç işsizliğinin nedenlerini dört grupta sınıflandırmaktadır (WB, 2013: 207). Genç işsizliğinin ilk nedeni olarak demografik yapıda genç nüfusun artması gösterilmektedir. Genç Nüfus Patlaması (youth bulges) olarak ifade edilen bu kavram arz miktarındaki artış üzerinden değerlendirmekle birlikte, sorunun temel öğesi olarak öne çıkmadığı görülmektedir. Dünya Bankası raporunda bir diğer genç işsizliği nedeni ise işgücü piyasalarında bilgi akışının yetersiz olmasıdır. (bilgi asimetrisi) İş arayanların istihdam fırsatlarına ilişkin yeterli bilgiye sahip olmaması gençlerin “iş arama” konusunda yetişkinlere oranla daha fazla zorlukla karşılaştıklarını açıklayan temel hususlardan biridir. Bilgi asimetrisine sahip ülkelerde kamu istihdam kurumu, özel istihdam büroları ve işgücü piyasasına ilişkin bilgi akışını sağlayan diğer kaynakların etkinliklerinin yeterli olmadığı görülmektedir. Dünya Bankası “jobs” raporunun genç işsizliğine ilişkin belirlediği diğer neden de gençlerin yeterli düzeyde kişisel ve sosyal ağlara (personal-social networks) sahip olmamasıdır. Rapor, birçok ülkede işgücü piyasasında işi ve kişileri eşleştiren en önemli kanalın “kişisel ve sosyal ağlar” olduğunu ortaya koymaktadır. Başka bir ifadeyle, işgücü piyasalarında yeterli düzeyde bilgilendirmenin olmaması, “eş, dost, akraba ilişkileri” vasıtasıyla iş aranmasına neden olmaktadır. Bu ülkelerde, iş bulma sürecinde bir anlamda “kimi tanıdığınız”, “kim olduğunuzdan” daha fazla önem kazanmaktadır. Örneğin; Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde istihdam edilenlerin büyük kısmının işlerini aileleri veya arkadaşlar aracılığıyla buldukları görülmektedir. Diğer taraftan, yetişkinler genel olarak eğitimden istihdama geçiş sürecinde olan gençlere oranla daha iyi ilişkilere/ağlara sahip olduklarından daha kolay iş bulabilmektedirler. Ayrıca, bir kişinin sosyal ilişki ağında bulunan insanların ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 127 Mehmet Merve Özaydın büyük bölümünün işsiz olması, söz konusu kişinin iş bulma ihtimali de azalmaktadır. Uyumsuz eşleşme – beceri Uyumsuzluğu (skill mismatch) raporun bir diğer genç işsizlik nedeni olarak dikkat çekmektedir. Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da yatırım ikliminin değerlendirilmesine ilişkin bir rapor çerçevesinde, araştırmaya katılan firmaların yaklaşık %40'ının yatırımların önündeki önemli engellerden birinin "nitelikli işgücü açığı" olduğunu ifade ettikleri görülmektedir. Bu bölgelerdeki ülkelerde, yüksek eğitimli bireyler arasında görülen yüksek işsizlik düzeyi paradoksu, istihdamda uzun yıllar devlet memurluğu ve kamu iktisadi teşekküllerinin tercih edilmesi ile eğitim sisteminin de bu kurumlara personel sağlamak üzere oluşturulmasına dayanmaktadır. Gençlerin yüksek ücret, diğer menfaatler ve istikrarlı istihdam yapısı temelinde bu sektörlere yöneldikleri görülmektedir (WB, 2013: 207). Türkiye ve benzeri gelişmekte olan ülkelerdeki genç işsizlik sorununun nedenleri arasında; tarıma dayalı ekonomiden sanayi ve hizmet sektörlerine geçiş, vasıf uyuşmazlığı, eğitim düzeyi, gençlere yönelik istihdam politikalarının yetersizliği, genç nüfusun yoğunluğu, ücret pazarlıkları, asgari ücret uygulaması ve benzeri nedenler sayılabilir (Kabaklarlı; Gür). 4. GENÇ İŞSİZLİĞİNİN DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE GÖRÜNÜMÜ 2007 yılında ABD merkezli finansman krizi tüm dünyada yaygın etkilere sahip olmuştur. Dünya ekonomisi ve ticaret hacmindeki gerileme başta işgücü piyasaları olmak üzerinde bütün ekonomik yapılarda olumsuz etkilere sahip olmuştur. Bu etkilerin gelişmiş ülkeleri de içeren boyutu üretim ve tüketim ilişkileri boyutunda kötümser senaryoların gündeme alınmasına neden olmaktadır. İşsizliğin, iş arama sürelerinin tüm sosyal gruplarda yaygın hale geldiği bu dönemde, genç işsizliği de dünyanın hemen her bölgesinde önemli bir sorun olarak dikkat çekmektedir. Küresel ölçekli ekonomik krizler, tüm dünyada 75 milyonu genç olmak üzere 200 milyonun üzerinde bir işsizin oluşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Genç işsizlerin dünya üzerindeki işsizlerin yaklaşık yarısına yaklaşması işgücü piyasalarında gençleri desteklemeye yönelik politika düzenlemelerini elzem hale getirmektedir. Kriz etkileri ile bozulan kamu 128 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi finansman dengelerinin bu destekleri gerçekleştirmekte yetersiz kalması sorunun bir kısır döngüye girmesine ve daha da derinleşmesine neden olmaktadır. Genç işsizlikle ilgili küresel veriler, bu işsizlik türünün sadece geri kalmış ya da gelişmekte olan ekonomileri ilgilendiren bir sorun olmadığı aynı zamanda gelişmiş ekonomiler için de önemli bir sorun alanının oluştuğunu göstermektedir. Özellikle Avrupa Birliği’nin Akdeniz coğrafyasında genç işsizlik oranları rekor seviyelere ulaşmış durumdadır. İspanya ve Yunanistan’da genç işsizlik oranlarının %55 düzeylerini geçmiş olması, işgücünün serbest dolaşımı politikaları temelinde Avrupa’da birlik düzeyindeki endişelerin artmasına neden olmuştur. Gençlerin çalışma hayatında yerlerine ilişkin küresel tablo tüm dünyada işsizliğin artışını işaret etmektedir. Buradaki temel sorun genç işsizliğinin yetişkin işsizliğinin çok üzerinde seyretmesidir. Tablo 1’de görüleceği üzerine genç işsizlik oranları, yetişkinlere yönelik işsizlik oranlarının yaklaşık üç katı düzeyinde bir gelişim göstermektedir. Bu durum tüm ekonomilerde genç işsizliğinin toplam işsizlik düzeylerinde önemli bir etkisi olduğu gerçeğini ifade etmektedir Diğer bir ifade ile işsizlikle mücadelede uygulanacak ulusal ve küresel politikaların genç işsizliği üzerinde odaklanması, işgücü piyasalarındaki sorunlarının çözümünün öncelikli bir gereklilik olduğunu ortaya koymaktadır. Genç işsizliğe ilişkin tüm görünümün olumsuz olduğunu söylemek de kuşkusuz mümkün değildir. Bu çerçevede belki de en önemli başarılardan biri Almanya’ya aittir. Genç işsizlikte oranlarında %8’lik oranı ile AB ve OECD ülkeleri arasında düşük düzeye sahip Almanya’nın başarısında uygulamakta olduğu mesleki eğitim modelinin büyük önemi vardır. Okul sisteminden çalışma hayatına geçişte iş ve okul işbirliğine dayanan dual sistem (ikili model) uygulaması, işgücü piyasalarında beklenen sonuçların elde edilmesinde önemli bir katkı sağlamıştır (Gündoğan, 1999: 75). Bu çerçevede genç işsizlikle mücadelede okul ve iş hayatı arasındaki geçişleri sağlamaya yönelik başarılı modellere sahip ülkelerin gençlerin istihdamı konusunda önemli bir avantaja sahip oldukları açıktır. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 129 Mehmet Merve Özaydın Tablo 1: Küresel işsizlik, genç (15–24), yetişkin (25+), toplam (15+), (2007–2013) 2007 2008 2009 2010 2011 2012p 2013p Genç işsizlik(milyon) 69.9 70.4 75.6 74.0 72.6 72.9 73.4 Yetişkin işsizlik 99.8 104.4 120.7 120.0 119.7 122.5 128.1 (milyon) Toplam işsizlik 169.7 174.8 196.4 194.0 192.3 195.4 201.5 (milyon) Genç işsizlik (%) 11.5 11.7 12.7 12.5 12.3 12.4 12.6 Yetişkin İşsizlik (%) 4.0 4.1 4.6 4.5 4.5 4.5 4.6 Toplam işsizlik (%) 5.4 5.5 6.1 6.0 5.9 5.9 6.0 Genç / yetişkin 2.9 2.9 2.7 2.8 2.8 2.8 2.7 işsizlik oranları Kaynak: ILO, Global EmploymentTrendsForYouth 2013, A Generation At Risk, Geneva-2013, 79. Türkiye’de seçilmiş ülke örnekleri ile yapılan karşılaştırmada iyi bir pozisyona sahip olduğu görülmektedir. Küresel finansman krizi süresinde önemli sorunlar yaşayan Euro bölgesinde krizin işgücü piyasaları ekseninde derinleştiği görülmektedir. Farklı refah modellerini bünyesinde barındıran Avrupa’da çalışma temelli korparatist karakterdeki kıta Avrupa refah rejimlerinin genç işsizlikle mücadelede daha başarılı olduğu görülürken, Güney Avrupa refah modellerinin demografik unsurların da etkisi ile önemli bir işsizlik baskısı ile karşı karşıya oldukları görülmektedir. (Tablo 2) Türkiye işgücü piyasasının yapısal sorunları yıllar itibarıyla iyileşmeler göstermekle birlikte önemli ölçüde varlığını korumaktadır. Gelişmiş ülke ortalamaları ile karşılaştırıldığında çok geri bir düzeye karşılık gelen işgücüne katılma oranı seviyesi uzun yılardır sürdürülen aktif istihdam politikalarının neticesinde ancak %50’ler düzeyine çekilebilmiştir. İşsizlik oranlarında 2001 krizinin etkileri ile gelinen çift haneli akamlar ancak 2009 yılında yeniden tek haneye döndürebilmiştir. İşsizlik oranlarının tarım dışında daha yüksek bir görünüm sergilemesi tarım sektörünün işgücü piyasalarında göreli ağırlığının da devam ettiğinin bir işareti olarak görülebilir. 2009 yılında 15+ ve 15-24 yaş grubundaki işsizlik artışlarını küresel ekonomik kriz etkileri ile açıklamak mümkündür. Bu yıldan itibaren bir yandan kriz etkilerinin azalması diğer yandan 2008 yılından itibaren süregelen istihdam teşviklerinin etkisi ile işsizlik oranlarında yeniden düşüş sürecine girilmiştir. 130 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi Ülkemizin toplam nüfusu 2012 yılı sonu itibariyle 75.627.384 kişi olup bunun %16,6’sını (12.591.641 kişi) gençler oluşturmaktadır. Genç nüfus oranı 1935 yılında %15,1, 1980-2000 yılları arasında ortalama olarak %20 iken bu yıldan sonra azalma eğilimi göstermiştir. Genç nüfusun %51,1‘ini genç erkekler, %48,9’unu ise genç kadınlar oluşturmaktadır. Tablo 2: Seçilmiş Ülkeler Genç İşsizlik Oranları 15/16-24 Yaş, (Nisan 2013) Kaynak: OECD Short-TermLabour Market Statistics Database Nüfus projeksiyonlarına göre, 2023 yılında genç nüfusun toplam nüfus içindeki oranının %15,1’e, 2050 yılında %11,7‘ye, 2075 yılında ise %10,1’e düşeceği tahmin edilmektedir. Genç nüfusun potansiyelinin ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 131 Mehmet Merve Özaydın kullanılabilmesinin uzun dönemli olamayacağı görülmektedir. Nüfus projeksiyonları 2040 yılından itibaren Türkiye’nin bu konudaki demografik fırsat penceresinin kapanacağına işaret etmektedir (Bayraktar; İncekara, 2013: 23). Türkiye işgücü piyasasında istihdam alanında ortaya çıkan önemli sorunlardan biri de, ekonomideki büyümenin yeni iş alanları yaratma etkisinin sınırlı olmasıdır. 1995-1999 döneminde gayri safi hasıladaki bir puanlık artış istihdamda 0.38 puanlık bir atış sağlarken, bu oranın 19992003 döneminde 0.30’a düştüğü görülmüştür. 2002-2006 döneminde %7,2’lik bir büyüme oranına karşın istihdam artışı %0.8 ile sınırlı kalmıştır. Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren istihdam yaratılamamasının temel nedenleri, imalat sanayinin yeterince geliştirilememesi, finansal kesimin ekonomideki belirleyici rolü, borç ve faizlerin ekonomik sistem üzerinde oluşturduğu yük ile konut yatırımlarının ekonomide ağırlık kazanması olarak sıralanabilir. Verimlilik artışlarının ortalama çalışma sürelerinin uzaması sonucu sağlanması da istihdam artışlarını engelleyen bir diğer gelişme olarak dikkat çekmektedir (Mütevellioğlu; Zambak; Mert, 2010: 210-211). Tablo 3: Türkiye İşgücü Piyasaları (2008-2012) 15+ Yaş Yıllar Kurumsal Olmayan Sivil Nüfus 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus İşgücü İstihdam İşsiz İKO (%) İşsizlik Oranı (%) Tarım dışı İşsizlik Oranı (%) İstihdam Oranı (%) İşgücüne Dahil Olmayan Nüfus 2008 2009 2010 2011 2012 69.724 70.542 71.343 72.376 73.604 50.772 51.686 52.541 53.593 54.724 23.805 24.748 25.641 26.725 27.339 21.194 21.277 22.594 24.110 24.821 2.611 3.471 3.046 2.615 2.518 46,9 47,9 48,8 49,9 50,0 11,0 14,0 11,9 9,8 9,2 13,6 17,4 14,8 12,4 11,5 41,7 41,2 43,0 45,0 45,4 26.967 26.938 26.901 26.867 27.385 Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları Türkiye’de işsizliğin en çok gençler arasında yaygın bir niteliğe sahip olduğu görülmektedir. Tablo 3 ve 4 incelendiğinde genç işsizliğinin yetişkin işsizliğinin iki katı şeklinde ortaya çıktığı görülmektedir. Bu durum büyük ölçüde meslek eğitimi ile bu alandaki nitelik sorunlarından kaynaklanmaktadır. Eğitim ve istihdam arasındaki ilişkiye yönelik sorunların devam etmesi sektörlerin ihtiyaç duyduğu ara eleman sayısının da yetersiz kalmasına neden olacaktır (Gür v.d, 2012: 88). 132 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi Tablo 4: Türkiye İşgücü Piyasaları (2008-2013) 15-24 Yaş Yıllar 15-24 Yaş Nüfusu İşgücü İstihdam İşsiz İKO (%) İşsizlik(%) İstihdam (%) İşgücüne Dahil Olmayan 2008 11.490 4.381 3.484 897 38.1 20.5 30.3 7.109 2009 2010 2011 11.513 11.548 11.534 4.454 4.426 4.529 3.328 3.465 3.697 1.126 961 832 38.7 38.3 39.3 25.3 21.7 18.4 28.9 30 32.1 7.059 7.122 7.005 2012 2013 11.574 11.570 4.422 4.998 3.647 4.064 775 934 38.2 43.2 17.5 18.7 31.5 35.1 7.152 6.572 Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları. Türkiye’de işsizlik oranlarının eğitim düzeyleri ekseninde de farklılaştığı görülmektedir (Tablo 5). 2012 yılı itibarıyla işsizlik oranının en yüksek olduğu grubu yüksekokul ve fakülte mezunları oluştururken en düşük işsizlik oranı okur-yazar olmayanlara aittir. Genel lise ve dengi meslek okullarını bir arada değerlendirdiğimizde en yüksek işsizlik grubu olarak bu grubun ortaya çıktığı görülmektedir. Genel lise mezunları ve dengi meslek okulları arasında işsizliğin yüksek olmasını bu okulların iş piyasalarının talepleri ile uyuşmazlığı ile açıklamak mümkündür. Yüksek öğretim sistemi içinde de işsizlik önemli bir seviyededir. Bu durumu üniversite eğitimi almanın toplumsal yaşamda bir statü olarak görülmesi ile açıklayabilmek mümkündür. Özellikle son on yılda devlet ve vakıf üniversitelerinin sayısındaki artış, buralarda eğitim gören gençlerin sayısını artırırken okul sonrasında işgücü piyasalarına geçişlerde aynı başarının yakalanması mümkün olmamıştır. Tablo 5: Eğitim ve İşgücü Durumuna Kurumsal Olmayan Nüfus İşsizlik Oranları (%) (15-24 yaş grubu) Okuma-yazma bilmeyen Okuma yazma bilen fakat bir okul bitirmeyen İlkokul Ortaokul veya dengi meslek okul Genel lise Lise dengi meslek okul Yüksekokul veya fakülte İlköğretim 2008 11 2009 19,5 2010 16,4 2011 11,2 2012 9 19,8 14,3 18,7 25 20,8 29,8 17,9 23 17,9 21,6 30,6 27,6 33,2 22,4 18,4 14,9 10,9 27,2 23,1 32,5 18,4 15,1 11,2 14,1 22,4 21,2 30 14,5 14,8 2,5 0 19,8 19,1 28,5 14,1 Kaynak: TÜİK, İşgücü İstatistikleri Veri Tabanı. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 133 Mehmet Merve Özaydın 5. GENÇ İŞSİZLİĞİ İLE MÜCADELE İşgücü piyasalarında arz ve talep kurallarını esas alan yapı her zaman istenilen sonuçları ortaya çıkarmamaktadır. Ekonomik yapıda meydana sorunlar ve demografik gelişmeler emek arz ve talep cephelerini olumsuz etkileyerek işsizlik, düşük verimle çalışma ve uyumsuz eşleşme gibi sorunları gündeme getirebilmektedir. İşgücü piyasalarına kamusal nitelikte yapılacak müdahaleler arz ve talep yönünden etkiye sahip olabilmektedir. Arz yönünden işgücünün eğitim donanımının işgücü piyasası ile uyumlu kılınmasına yönelik faaliyetler oluştururken, talep yönünü iş yaratma yönündeki teşvikler oluşturmaktadır. 5.1. Aktif İşgücü Piyasası Politikaları Sanayi Devrimi’nin başından itibaren hakim liberal paradigmanın kamu müdahalesine yönelik itirazcı tavrı en temel sosyal koruma işlevlerinin yerine getirilmesinde dahi büyük tartışmaların yaşanmasına neden olmuştur. Tüm piyasa ilişkilerinde sözleşmeci teorilerin özgürlük yaklaşımını esas alan liberal düşünce, ücret, işsizlik ve istihdam konusuna bakışları da bu çerçevede gerçekleşmiştir. Liberal uygulamalar içinde kamu müdahalesine ilişkin olumsuz tavrın ancak sosyal sorunların ortaya çıkışına ve şiddetlenmesine bağlı olarak değiştiği görülmektedir.1929 Büyük ekonomik buhranı sonrasında işlerini kaybedenlere yeniden iş sağlamayı hedefleyen uygulamaların Amerika Birleşik Devletlerinde New Deal (yeni düzen) politikalarının bir parçası olarak uygulandığı görülmektedir. Bu politikaların özellikle refah devleti uygulamalarının yoğunlaştığı II Dünya Savaşı sonrası dönemde daha da işlevsellik kazandığına şahit olunmuştur. 1970’li yıllarda yaşanan ekonomik krizlerin ulusal ve uluslararası piyasalarda yarattığı en olumsuz etki işsizliğin önlenemez şekilde yükselişi olmuştur. Buna bağlı olarak 1980 ve 90’lı yıllar işgücü piyasalarında müdahale ihtiyacının sıkça tartışıldığı bir dönem olmuştur. Bu durum 1990’lı yıllardan itibaren işgücü piyasalarına ilişkin reformların aktif bir yapıda örgütlenmesine neden olmuştur. İş arama yardımları, iş odaklı eylem planları, esnek çalışma uygulamalarının yaygınlaşması ve eğitim merkezli uygulamalar aktif politikaların ağırlıklı yönünü oluşturmuştur. 134 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi Eğitim yoluyla eşleşme düzeyinin artırılması ve iş yaratma politikaları işgücü arzında da önemli gelişmelerin yaşanmasına neden olmuştur. (Boon; Ours, 2004: 3). İşgücü piyasasını düzenlemeye yönelik araçları aktif ve pasif işgücü piyasası politikaları şeklinde gruplandırabilmek mümkündür. Pasif işgücü piyasası politikaları, işsizlik riskinin gerçekleşme durumuna bağlı olarak zararları tazmin edici bir niteliğe sahipken, aktif işgücü piyasası politikalarının işsizliği azaltmayı ve istihdamı artırıcı nitelikte dinamik bir karaktere sahip olduğu görülmektedir. Tamamlayıcı bir ilişkiye sahip bu politikaların pasif yönünü gelir kayıplarının telafisini amaçlayan transferler oluştururken, aktif yönünü işsizlerin işgücü piyasalarına uyumları oluşturmaktadır. Bu uyum sürecinde desteklenmesi gereken gençler, kadınlar, yaşlılar ve engelliler aktif işgücü piyasası düzenlemelerinin öznesi durumundadırlar (ILO, 2003: 3). Aktif işgücü piyasası politikalarının ülkeden ülkeye değişen farklı uygulamalarına rastlamak mümkündür. Bu tür farklılıklar bu politikaları tanımlamayı da güçleştirmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO, “tam, üretken ve özgürce seçilmiş istihdamı sağlamaya çalışan politika alanlarından birisi” tanımını yaparak daha çok işin niteliği üzerinde vurgulama yapmaktadır. Bunun yanında OECD işgücü merkezli bir tanım yaparak aktif işgücü piyasası politikalarını, yararlanıcıların iş bulmasını kolaylaştırmayı veya kazanç kapasitelerini artırmayı amaçlayan ve temel eğitim dışındaki harcamaları içeren politikalar olarak tanımlamaktadır. Aktif işgücü piyasası politikaları; işgücü arz ve talebi arasında uyumlaştırma sağlayacak, işgücünün niteliğini artıracak işgücü eğitimlerini, kamu yararına çalışma, iş kurma ve istihdam sübvansiyonları kapsamında iş yaratmayı içeren politikaların tümüne birden verilen isimdir (Diriöz, 2012: 23). Aktif işgücü piyasası politikalarının iki temel ekonomik ve sosyal işleve sahip olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki işgücü piyasasındaki taleplere karşılık vermek iken diğeri eşleşme sorununun etkilerinin azaltılmaya çalışılmasıdır. Aktif işgücü piyasası politikaları, iş arama yardımları, mesleki eğitim ve temel eğitim yanında yeni istihdam alanları açmayı planlayan çalışma programlarını da içermektedir. İşsizlerin işgücü piyasasına uyumunu amaçlayan aktif politikalar ülkeler ve bölgeler ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 135 Mehmet Merve Özaydın arasında uygulama farklılıkları göstermekle birlikte, başarı düzeyinin belirleyicileri hedef kitlenin doğru seçilememesine bağlı olarak düşük düzeylerde kalabilmektedir (Karabulut, 2007: 43). Aktif işgücü piyasası politikalarının hangi hedef gruplar için ne kadar süre ile uygulanacağı bu grupların özellikleri ve işgücü piyasası dinamikleri arasında kurulacak ilişki temelinde şekillendirilmelidir. Aktif işgücü piyasası politikalarını kamu istihdam hizmetleri, işgücü eğitim programları ve iş yaratma programları olarak üç grupta inceleyebilmek mümkündür. Kamu istihdam hizmetleri daha çok iş arama bilgi ve donanımının kazandırılmasının amaçlandığı programlardır. Bu programların uygulamaları arasında işe yerleştirme, mesleki rehberlik ve danışmanlık, iş arama kursları, işgücü piyasası hakkında bilgilendirme çalışmaları ve coğrafi mobilite destekleri sayabilmek mümkündür. Emek arz talebi arasındaki ilişkide uyumsuz eşleşmeyi en aza indirmeyi hedefleyen işgücü eğitim programları ise başta dezavantajlı gruplar olmak üzere tüm işsizlerin istihdam edilebilirlik düzeylerini artırmayı hedefleyen bir yapıda düzenlenmektedir. İşgücü talebindeki yetersizliğe karşı alternatif bir çözüm olarak görülen iş yaratma programları ise doğrudan kamu istihdamı, istihdam etmek ya da işten çıkarmama durumuna bağlı uygulanan ücret sübvansiyonları ve sosyal güvenlik ödemeleri ve iş kurma ve geliştirme teşvik programlarıdır (Diriöz, 2012: 24-27). Dünya Bankasının 2013 kalkınma raporu (jobs), genç işsizlikle mücadelede uygulanacak reçetelerin iki temel yönüne vurgu yapmaktadır. Bunlardan ilki istihdam politikalarının işgücü arz ve talebi arasındaki eşleşmenin geliştirilmesine odaklanmasıdır. İşverenler ve iş arayanlar arasındaki bilgi akışının yetersiz olması (bilgi asimetrisi sorunu), arz ve talebe yönelik politikaların koordinasyonunda sorunların oluşmasına neden olmaktadır. Kamu istihdam kurumunun geçici istihdam programları ile gençlere bir “ilk iş” fırsatı sunarken, diğer taraftan işverenlerin de genç işgücünün değerini realize etmesini sağlayacak programları yürütmesi beklenmektedir. İstihdam politikalarında dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da eğitimin niteliği ve uygunluğu ile işgücü piyasasının ihtiyaçları arasındaki uyumsuzluğa odaklanmasıdır. Genç istihdamına yönelik beklentiler geliştirilirken, esas olarak odaklanılması gereken eğitim ve yetiştirme sisteminin akademik yeterliliklerden ziyade 136 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi piyasa değeri olan becerileri ortaya koyan bir yapılanmanın ortaya koyulmasıdır. Bu çerçevede kısa dönemde yetiştirme programlarından, işverenlerin ihtiyaçlarına cevap verecek pratik becerileri sağlaması beklenmektedir. Bütün bu düzenlemelerin genç işsizliği ile sınırlı bir etkiye sahip olduğu açıktır. Güçlü ve etkin bir mücadele ancak toplam istihdam düzeyinde çok daha fazla sayıda açık iş pozisyonu ile mümkün olabilecektir. Ancak Ortadoğu ve Kuzey Afrika gibi bölgelerde bunun sağlanamayacağı da açıktır. Bu bölgelerde demografik ve eğitim sorunlarından ziyade talep kaynaklı sorunlar ön plandadır. Özel sektöründeki büyümenin temel kaynaklarını ise inşaat ve düşük katma değerli hizmetler sektörü oluşturmaktadır. Genç işsizliğinin yüksek oranlarda yaşandığı ülkelerde sorunun temel çözümü yeterli ve uygun istihdam olanakları yaratabilecek “dinamik bir özel sektör” dür (WB, 2013: 208). 5.2. Türkiye’de Genç İşsizlikle Mücadelede Uygulanan Aktif İşgücü Piyasası Politikaları İstihdam hedeflerini uzun yıllar kalkınma planları ile belirmeye çalışan Türkiye, 2000’li yılların başından itibaren yaşanan kriz etkilerini ve bunun işgücü piyasasındaki görünümlerini ortadan kaldırmak amacıyla daha kapsamlı bir eylem sürecine girişmiştir. Bu eylem sürecinin en önemli aşamalarından birisini hiç şüphesiz Ulusal İstihdam Strateji belgesinin hazırlık çalışmaları oluşturmaktadır. 2009 yılında başlayan çalışmaların kamuoyunda tartışılması süreci uzamış olmakla birlikte sona gelindiğine ilişkin tespitler de mevcuttur. 2013 yılı sonu itibarıyla stratejinin son şeklinin kamuoyuna açıklanması beklenmektedir. İşgücü piyasalarında2023 hedeflerine yönelik somut yaklaşımların da bulunduğu belge, eğitim istihdam ilişkisinin güçlendirilmesine de büyük önem vermektedir. Stratejinin bu çerçevede öngördüğü hedefler arasında, okullaşma oranlarının artırılması, hayat boyu öğrenme merkezlerinin kurulması, mesleki ve teknik eğitim mezunlarının istihdamının desteklenmesi, meslek yüksekokullarının yapı ve işleyişinin etkinleştirilmesi, aktif işgücü piyasalarının yaygınlaştırılması ve İŞKUR’un kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi sayılabilir. Türkiye eğitim sistemi ile işgücü piyasası arasındaki uyumsuzluğu gidermeyi hedefleyen bir diğer girişim de İstihdam ve Mesleki Eğitim ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 137 Mehmet Merve Özaydın İlişkisinin Güçlendirilmesi Eylem Planıdır. Eylem planının amacı, mesleki ve teknik eğitimin iş piyasasının ihtiyaçları doğrultusunda verilmesi, hayat boyu öğrenme anlayışı içinde aktif işgücü piyasası politikalarının etkin olarak uygulanması, mesleksizlik sorununun giderilerek işgücünün istihdam edilebilirliğinin artırılması için kamu kurum kuruluşları ile özel sektör arasındaki işbirliği ve koordinasyonun geliştirilmesidir. 15.07.2010 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren eylem planının öncelik alanlarını ise ulusal yeterlilikler çerçevesinin oluşturulması, ulusal meslek standartlarına göre eğitim programlarının güncellenmesi ve uyumlu hale getirilmesi, işgücü piyasasına ilişkin ihtiyaç analizlerinin periyodik olarak yapılması ve değerlendirilmesi, mesleki ve teknik eğitim ortamlarının iyileştirilmesi, eğiticilerin niteliğinin artırılması ve yeni bir okul yönetim sisteminin tasarlanması, mesleki eğitim ve öğretim kurum ve kuruluşlarının akreditasyonu, hareketlilik, yeterlilik ve mesleki eğitimle ilgili Avrupa Birliği tarafından geliştirilen araçların uygulanmasında işbirliği yapılması, işgücü yetiştirme kurslarının etkinliğinin artırılmasında işbirliğinin güçlendirilmesi, mesleki ve teknik eğitim mezunlarının ve mesleki yeterlilik belgesi sahiplerinin istihdam edilmelerinde ve işyeri kurmalarında gerekli teşvik mekanizmalarının oluşturulması, işyeri açma ile ilgili mevzuat uyumsuzluklarının giderilmesi ve mesleki bilgi, rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinde işbirliği ve mutabakat belgesi kapsamında işbirliği ortamının geliştirilmesi oluşturmaktadır. Genç işsizliği ile mücadelede önemli düzenlemelerden biri de Ulusal Gençlik İstihdam Eylem Planıdır. 2010 Yılında İŞKUR koordinatörlüğünde ilgili bakanlıklar, kamu kuruluşları, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve akademisyenlerden oluşan Ulusal Teknik Ekip oluşturulmuştur. Ulusal İstihdam Stratejisinde karşılık bulan eğitimin işgücü piyasasının gerekleri ile uyumlu kılınması, mesleki yeterlilik sisteminin tamamlanması, genç girişimciliğin desteklenmesi ve İŞKUR’un kurumsal kapasitesinin desteklenmesi önerilerinin bu belgede de yer aldığı görülmektedir. Bununla birlikte, göç eden kişilere yönelik kent yaşamına uyum konulu pilot projelerin uygulanması, tarıma dayalı alanlarda nitelikli istihdam alanlarının artırılması, okulu terk eden gençlere yönelik beceri 138 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi eğitimlerinin artırılması gibi politika önerilerine de planda yer verilmiştir (Gür v.d., 2012: 106). Kadın ve genç istihdamının teşvik edilmesi amacıyla 2008 yılında 5763 sayılı “İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile eklenen Geçici Madde 7 Türkiye’de ilk defa kadın ve gençlerin istihdamını teşvik etmek amacıyla sigorta prim teşvikleri getirmiştir. 5763 sayılı kanuna göre belirli koşullar sağlandığı takdirde yeni istihdam edilen her yaşta kadın ve 18-29 yaş aralığındaki gençlerin sigorta primlerinin işveren hisselerinin kademeli olarak devlet tarafından ödenmesi düzenlenmiştir. İlk defa Temmuz 2008’de başlayan kadın ve genç istihdamını teşvik edici tedbirler bugüne kadar çeşitli değişikliklere uğrayarak devam etmiştir. Teşvikler, Şubat 2009’da çıkarılan 5838 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 32. maddesiyle Temmuz 2010’a, 4447 sayılı kanuna Şubat 2011’de çıkarılan 6111 sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Ve Diğer Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” (Torba Yasa) ile de 2015 yılı sonuna kadar uzatılmıştır. Düzenleme her yaşta kadın ve 18-29 yaş aralığındaki gençlerin sigorta primlerinin işveren hisselerinin kademeli olarak devlet tarafından ödenmesi düzenlemiştir. Finansmanı işsizlik sigortası fonundan karşılanan bu teşvik kapsamında yer alan kadın ve gençler için işveren sigorta priminin beş yıl içinde kademeli bir şekilde karşılanması söz konusu olmaktadır. Bu teşvik uygulamalarının işgücü piyasalarındaki sonuçlarına ilişkin BETAM tarafından araştırma, teşvik sonuçlarının olumlu sonuçlara sahip olduğunu ortaya koymaktadır Bununla birlikte teşvik kapsamının yaş ya da cinsiyet ayrımı yapılmadan tüm yeni çalışanlar için genişletilmesi, kadın ve genç istihdamı teşviklerinin sınırlandırılmasına neden olmuştur (Gökçe, 2013: 2-10). Türkiye’de işgücü piyasalarına ilişkin görevlerle sorumlu kılınan İŞKUR 2003 tarihli 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu ile yasal dayanağına kavuşmuştur. Bu çerçevede kurumun hizmetlerini; istihdam (işe yerleştirme) faaliyetleri, işgücü yetiştirme faaliyetleri (kurslar, girişimcilik eğitimleri, staj ve toplum yararına çalışma programları ve iş ve meslek danışmanlığı olarak sıralamak mümkündür. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 139 Mehmet Merve Özaydın UMEM “Beceri10” Projesi, İŞKUR’un sanayi sektörüne yönelik daha fazla kişiyi meslek ve iş sahibi yapmak amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı ve TOBB-ETÜ işbirliğiyle hazırlanmıştır. Projenin genel hedefi, vasıfsız işgücüne mesleki yeterlilik kazandırılması, daha fazla işsizin iş sahibi olması, firmaların nitelikli eleman bulma sıkıntısının önüne geçilmesidir. 2012 yılının Mart ayında hizmetler ve tarım sektörünün de kapsama alınması suretiyle projenin kapsamı genişletilmiştir. Bu doğrultuda, Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak 81 ilde faaliyet gösteren okullar arasından, İŞKUR ve Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü işbirliği ile 2011 yılında 121 Endüstri ve Meslek Lisesi proje okulu olarak seçilmiştir. Proje kapsamının genişletilmesiyle birlikte proje okulu sayısı 2012 yılının sonuna kadar 213’e yükselmiş bulunmaktadır. Eğitim sonunda başarı gösteren kişilerin de yerel düzeydeki işgücü piyasasının ihtiyaçlarına göre istihdam edilmesi amaçlanmaktadır (İŞKUR, 2012: 40). Türkiye İş Kurumu tarafından uygulanan diğer bir aktif işgücü piyasası politikası uygulaması da iş ve meslek danışmanlığı hizmetlerinin yaygınlaşmasıdır. İş ve meslek danışmanlığı hizmetinin etkinliğinin arttırılması amacıyla 2012 Nisan ayında 2000, Temmuz ayında ise 813 İş ve Meslek Danışmanı istihdam edilmiştir. İş ve meslek danışmanlığı hizmetleri yoluyla, kişilerin özellikleri ile mesleklerin ve işin gerektirdiği nitelik ve şartlar karşılaştırılarak, bireyin istek ve durumuna en uygun iş ve mesleği seçmesi, seçilen meslekle ilgili eğitim olanaklarından yararlanması, işe yerleştirilmesi, işe uyumunun sağlanması ile ilgili sorunların çözümüne sistemli olarak yardım edilmektedir (İŞKUR,2012: 70). İş arayanlara ve işverenlere birebir hizmet sunumunda bulunacak danışmanlar eliyle işgücü piyasasında temel bir sorun olarak öne çıkan bilgilendirme sorunu bir ölçüde aşılabilecektir. İşsizlikten en fazla etkilenen ve bu nedenle işgücü piyasasında dezavantajlı gruplar olarak görülen gençlerin, kadınların, özürlülerin, eski hükümlülerin, uzun süreli işsizlerin ve işsizlik sigortası kapsamındaki işsizlerin işgücü piyasasında ihtiyaç duyulan mesleklerde yetiştirilerek istihdam edilebilirliklerinin artırılması amacıyla işgücü yetiştirme kursları düzenlenmektedir. Bu çerçevede 2012 yılında; işgücü yetiştirme kursları kapsamında 206.946 işsizin katıldığı 9.631 kurs açılmıştır. Çalı- 140 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi şanların Mesleki Eğitimi kapsamında 8.453 işsizin katıldığı 370 kurs açılırken, girişimcilik programları kapsamında toplam 25.475 işsizin katıldığı 921 program açılmıştır. Toplum Yararına Çalışma Programı (TYÇP) kapsamında 191.998 işsizin yararlandığı 5.022 program açılmış, bunu 31.773 işsizin katılmış olduğu 11.407 İşbaşı Eğitim Programı takip etmiştir. 2012 yılında Aktif işgücü piyasası programları kapsamında 464.645 işsizin faydalandığı 27.351 kurs/program açılmıştır (İŞKUR, 2012: 67). Dünya Bankası 2013 kalkınma raporu beceri uyuşmazlıklarının giderilmesinde eğitimin önemini belirterek Türkiye örneğini tanımlaması bu konuda sağlanan başarının önemli bir göstergesi durumundadır. Raporda pek çok ülkede yükselen işsizlik oranları ve verimlilik artışlarında yaşanan tıkanıklığın üstesinden gelebilmek için işbaşında eğitimler ile mesleki teknik eğitimlerin artırıldığı üzerinde durulmakta, İŞKUR tarafından mesleki eğitim alanında düzenlenen eğitimlerdeki çarpıcı artışa dikkat çekilmektedir. Rapora göre, söz konusu eğitimler 2007 yılı ile karşılaştırıldığında on misli artmış durumdadır 2008 Uluslararası finansman krizinde hükümetlerin işlerin korunması, işçilerin eğitilmesi ve güvenlik ağlarının genişletilmesinde önceki krizlere göre daha aktif davrandıkları görülmüştür. Bu politikaları, işgücü talebi, gelir koruması ve iş arama ve vasıf eğitimi olarak sayabilmek mümkündür. Bu kategorilerin her birindeki politika karışımı, OECD üyesi olan ve olmayan ülkelerde değişiklik göstermektedir. OECD ülkelerinde kriz dönemlerinde aktif işgücü piyasası politikaları GSYİH’NIN yüzde 0.01’İ ile %0.5’i arasında değişmekte iken bu rakam Türkiye için yüzde 0.13 olarak gerçekleşmiştir (DB, 2013: 61). 6. SONUÇ İşgücü piyasalarındaki sorunların çözümü sadece sosyal sorunların ortadan kaldırılmasında değil, aynı zamanda ekonomik potansiyelin geliştirilmesi bakımından da önemlidir. Soruna konu olan grubun nüfus yapısı içindeki ağırlığı da sorunun boyutunu belirleyen bir diğer unsur olarak dikkat çekmektedir. Buna göre genç bir nüfus yapısına sahip olan Türkiye’nin bu dinamik grubunu üretken kapasite ile buluşturması, kalkınmanın kilit noktasını oluşturmaktadır. Zira demografik fırsat pence- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 141 Mehmet Merve Özaydın resi olarak da karşılık bulan bu durumun çok uzun dönemli olamayacağı yapılan nüfusu projeksiyonlarından da net olarak anlaşılmaktadır. Eğitim kurumundan iş piyasasına geçişin gerçekleştiği gençlik dönemi, iyi düzenlenmemiş ve bilgi akışının sağlıksız olduğu işgücü piyasaları ortamında gençler üzerinde stres ve gerginliklere neden olmaktadır. Gençlerin kaygı ve umutsuzluklarını etkileyen faktörlerden en önemlisi gelecek ve iş bulma endişesidir. Dursun ve Aytaç’ın 2009 yılında üniversite son sınıf öğrencileri arasında yaptığı araştırma eğitimli gençler arasında dahi işgücü piyasasına yönelik endişelerin kaygı düzeyini artırdığı sonucuna varılmıştır. Kız öğrencilerde erkek öğrencilere göre kaygı düzeyinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu durum Türkiye işgücü piyasalarında kadınların işgücüne katılım ve istihdam görünümleri ile uyumludur. Araştırmanın en önemli sonuçlarından bir diğeri ise herhangi bir iş deneyimine sahip öğrenciler arasında kaygı düzeyinin düşük olmasıdır. Bu durum işgücü piyasaları ile kurulacak ilişkilerin gençlerin işgücü piyasalarına erişimde önemli bir etkiye sahip olabileceğinin göstergesi durumundadır (Dursun; Aytaç, 2009: 81-82). Gençlerin işgücü piyasalarına katılımlarının geliştirilmesi, istihdam düzeylerinin artırılması, beceri ve niteliklerine uygun işlerle buluşarak verimli bir çalışma ilişkisini yürütmesi hiç şüphesiz sadece işgücü piyasası çerçevesinde yapılacak düzenlemelerle gerçekleşemez. Eğitim süreçlerinin iş piyasalarının ihtiyaçları çerçevesinde yeniden düzenlenmesi ve sadece iş hayatının değil hayatın her alanına yönelik pratiklerle desteklenmesi gerekmektedir. Aksi bir durum okul hayatını tüm toplum yaşamından izole eden bir eğitim sürecinin ortaya çıkışına neden olacaktır. İş piyasalarında farklı bilgi, beceri ve nitelik düzeyleri ile paralel mesleki yönlendirmenin sağlanması ve eğitim kurumlarında bununla uyumlu bir yapılanmanın ortaya konulması, eğitimin sosyal bir statü sağlamasının ötesinde başkaca derin anlamlara sahip olması sonucunu doğuracaktır. İş-gelir ve statü düzlemindeki kurgunun ekonomik ve toplumsal gelişmemize sağladığı katkının sınırlı olduğu açıktır. Bunun yerine iş ve meslek ahlakının ve bu yolla toplamsal üretime sağlanan katkının arzu edilen sosyal bir statüyü teminine yönelik yeni bir dönüşüme ihtiyaç duyulmaktadır. 142 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi Aktif işgücü politikalarının başarıya ulaşmasında şüphesiz ihtiyaçların doğru analizi büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede yapılacak tüm düzenlemelere altyapı olması bakımından konunun öznesi durumunda olan gençlerin yaklaşımlarının tespiti büyük önem taşımaktadır. Bu hassasiyet gözetilmeden tespit edilecek politikaların başarılı sonuçlar vermesi ve uygulama imkanı bulması mümkün değildir. Bu çerçevede Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın koordinasyonunda uzun yıllar sonra ikincisi düzenlenen II. Gençlik Şurası büyük öneme sahiptir. 2011 yılında başlayan ve 2012 yılı Mayıs ayında yapılan şuraya kadar yapılan 17 gençlik çalıştayında başta gençler, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve gençlik örgütlerinin olduğu yaklaşık 8.000 kişinin bir araya gelerek gençliğin sorunlarının tartışılması amaçlanmıştır (GSB, 2013: III). Farklı alanları kapsayan çalıştay konularının, gençlik politikalarının tartışılması ve çözüm üretme süreçlerine katkı sağlayacağı açıktır. Gençlerin işgücü piyasalarına uyumlu kılınması sadece istatistiki bir değerlendirmenin konusu yapılamayacak kadar önemlidir. Yaşanan gelişmeler yeni işler yaratmanın sektörel, ulusal, bölgesel ve küresel kısıtlarını ortaya koymaktadır. Sorunun büyüklüğündeki bu boyut gençlere yönelik ele alınacak her türlü düzenlemenin tam bir koordinasyon çerçevesinde yapılamasını zorunlu kılmaktadır. Cumhuriyetin 100. yılında büyük ekonomik hedefleri gerçekleştirmenin, gençlerin bu sürece dahil edilmeksizin sağlanamayacağı açıktır. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 143 Mehmet Merve Özaydın KAYNAKÇA Bayraktar, S. İncekara, A. (2013) Türkiye’nin Genç İşsizlik Profili, Çalışma İlişkileri Dergisi, Cilt:4, Sayı:1, 15-38. Boon J., OursJ.C. (2004) Effective Active Labour Market Policies, DiscussionPaper Series, IZA DP No:1335, Germany. Çetinkaya, E. (2010) Genç İşsizliğin Teorik Açıklamaları, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı:58. Dünya Bankası, (2013) Türkiye: Ekonomik Dalgalanma Boyunca İşgücü Piyasalarının Yönetimi, Beşeri kalkınma Sektör Birimi Avrupa ve Orta Asya Bölgesi, Rapor No:7013—TR. Diriöz, S.Ç. (2012) İstihdamın Artırılmasında Aktif İşgücü Politikalarının Rolü, T.C Kalkınma Bakanlığı, Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü, Yayın No:2835, Ankara. Dursun, S.Aytaç, S.(2009) Üniversite Öğrencileri Arasında İşsizlik Kaygısı, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:XXVIII, Sayı: 1, 71-84. GSB (2013) Ulusal Gençlik ve Spor Politikası Belgesi, Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayın No: 57, Ankara. Gündoğan, N. (1999) Genç İşsizliği ve Avrupa Birliği‟ne Üye Ülkelerde Uygulanan Genç İstihdam Politikaları, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: 54, Sayı:1. Gür, B. v.d. (2012) Türkiye’nin İnsan Kaynağının Belirlenmesi, Seta-Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ankara. ILO (2003) Ekonomik ve Sosyal Politikası Komitesi, Aktif İşgücü Piyasası Politikaları 288. Oturum Gündemi, Genova. İŞKUR (2012) 2012 Yılı Faaliyet Raporu, www.iskur.gov.tr. Kabaklarlı Esra ve Murat Gür, Türkiye’de Genç İşsizlik Sorunu ve Ekonomik Belirleyicilerin Uzun dönem Eş Bütünleşme Analizi, [http://www. tcmb.gov.tr/yeni/iletisimgm/esra_kabaklarlimurat_gur.pdf]Erişim Tarihi:10.11.2013. Karabulut, A. (2007) Türkiye’de İşsizliği Önlemede Aktif İstihdam Politikalarının Rolü ve Etkinliği, Türkiye İş Kurumu Uzmanlık Tezi, Ankara. MEB (2013) Mesleki ve Teknik Eğitim Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2013-2017) Taslak, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü, Erişim Tarihi: 12.10.2013. http://mtegm.meb.gov.tr/dosyalar/MTE_Strateji_Belgesi_ve_Eylem_Pla ni_TASLAK_10.05.2013.pdf, 144 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi Mütevellioğlu, N., Zanbak, M. Mert, M.(2010) İşsizlik, Üniversiteli Gençlik ve Gelecek: Bir Alan Araştırmasının Bulguları, C.Ü.İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 11, Sayı:1. Özgüler, V.C. (2007) İş Arama Teorisi, Sosyal Ağlar ve İnternet, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın No: 1728, Eskişehir. Perugini C. Signorelli M. (2010) Youth Labour Market Performance in European Regions, Econ Change Restruck ,Vol.43, 151-185. Torun, M. Arıca, F. (2011) 2008 Global Ekonomik Krizin Genç İşsizlik Açısından Değerlendirilmesi, Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt:9, Sayı:1. Uysal, G. (2013) Kadın İstihdamına Verilen Teşvikler İş Yarıyor, BETAM Araştırma Notu, No:13/151, İstanbul. World Bank, (2013) Jobs, The World Development Report 2013, World Bank, Washington, DC. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 145 GENÇLERİN SAPMIŞ DAVRANIŞLARA YÖNELMELERİNDE ETİKETLEMENİN VE BAŞKALARIYLA KIYASLAMANIN ETKİSİ: LİSE 11. SINIF GENÇLİĞİ ÖRNEĞİ* Hasan Sankır ÖZ Çalışmamız Türkiye’de gençlerin özellikle aileleri tarafından etiketlenmelerinin ve başkalarıyla kıyaslanmalarının negatif kendilik değeri oluşturmaları ve suçlu ve sapkın davranışlar göstermeleri sürecindeki rolünü ortaya koymayı amaçlamaktadır. Damgalama; sosyal sınırlar yaratılarak damgalanın dışlanmasına ve sosyal hayatının kısıtlanmasına neden olan bir çeşit ayrımcılık mekanizmasıdır. Etiketlenmek ve başkalarıyla kıyaslanmak gençlerin toplumsal kimliklerine, kendilerine dönük bakış açılarına ve özsaygılarına zarar vermektedir. Bu amaçla araştırmanın hedeflerine uygun olarak Zonguldak ili genelinde saha çalışması yapılmış ve lise 11. Sınıf öğrencilerine anket uygulanmıştır. Örneklem grubumuzu oluşturan ildeki 570 lise 11. Sınıf öğrencisiyle yapılan anket çalışmasının neticesinde, etiketlenmenin ve başkalarıyla kıyaslamanın gençlerin negatif benlik değeri oluşturmalarında ve suçlu ve sapkın davranışlara yönelmelerinde tetikleyici bir faktör olduğu saptanmıştır. Gencin aile içerisinde etiketlenmesi ve başkalarıyla mukayese edilmesi ile ebeveynleriyle ilişkilerini yetersiz bulma, kendisini istenmeyen çocuk olarak algılama, evden kaçma, madde bağımlılığı, kendini yaralama, kavga çıkarma, evden habersizce para ya da eşya alma vb. gibi sapmış ve suçlu davranışlara yönelmesi arasında anlamlı ve güçlü ilişkiler bulunmuştur. ANAHTAR KELİMELER: Damgalama, başkalarıyla kıyaslama, Benlik saygısı, Negatif kendilik değeri, Sapkın ve suçlu davranış, * Bu makale VII. Ulusal Sosyoloji Kongresi’nde sözlü bildiri olarak sunulmuştur. Yrd.Doç.Dr., Bülent Ecevit Üniversitesi., Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 INFLUENCE OF LABELING AND TO BE COMPARED TO OTHERS ON SHOWING TENDENCY OF DEVIANT AND DELINQUENT BEHAVIORS OF YOUTH PEOPLE: CASE STUDY AMONG 11TH GRADE STUDENTS Hasan Sankır ABSTRACT This study focuses on identifying the process resulted from creating negative self-concept values and displaying deviant and delinquent behaviors of youths in Turkey because of families who compare them to others and also they are influenced by others. Labeling causing social boundaries and so exclusion of people result in limiting the social life of them is a kind of discrimination mechanism. To be influenced by and compared to others extremely damages social identities, selfrespect and self-esteem of youth people. For this reason, a field study was performed in the Zonguldak County and a survey was done for the eleven grade students. As a result of survey study conducted with 570 high school eleven grade students in Zonguldak, it has been determined that to be influenced by and compared to others are significant factors on formation of negative self-esteem and so deviant and delinquent behavior. There is very strong relation proposed here in this study between displaying deviant and delinquent behaviors such as substance addiction, running away from home, skipping school, self-harm, stealing, being depressed, being suicidal, being assaultive and "voyeurism" and to be influenced by and compared to others. KEYWORDS: Labeling, compared to others, Self-esteem, Low selfesteem, deviant and delinquent behavior. Presented as an oral presentation at the VII. National Congress of Sociology. Asst. Prof. Dr., Bülent Ecevit University, Faculty of Sciences & Literature, Department of Sociology GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 Hasan Sankır 1. GİRİŞ Ergenlik dönemi; hızlı fiziksel, sosyal, bilişsel gelişim ve değişimlerin olduğu bir dönemdir. Bu dönemde ergen kendinde meydana gelen değişikliklere uyumda güçlükler yaşayabilir. Ebeveynlerine bağlı bir çocuktan, bağımsızlaşmaya başlayan bir birey olma yolunda gelişmeler görülür (Vessey ve Miola, 1997: 53). Ayrıca bu dönem, kendini kontrol etme becerisinin henüz tam olarak gelişmediği ve yükselen duygu karmaşası, arayışları gibi dengesiz faktörlerin bir sonucu olarak artan sapkın davranışlar ve risk alma sonuçlarıyla şekillenen bir süreçtir (Russel, Fincham, Randolph ve Tilman, 2010: 4). Sapmış davranışlarına yönelik çalışmaların bir kısmı gençlerde suç ve sapkın davranış sergilemenin orta ergenlik döneminde yoğunlaştığına vurgu yapılmaktadır. ABD’de Pitsburg, Denver ve Rochester eyaletlerinde yapılan araştırmalarda suç işleyen gençlerin çoğunun 16-17 yaşlarında olduğu belirtilmiştir (Huizinga, Loeber ve Thornbery, 1994: 25). Türkiye’de yapılan kimi çalışmalarda benzer şekilde 16-18 yaş grubunda suç ve sapkın davranışlarda bir artış olduğuna işaret edilir (Alagöz, 1997; Aksoy ve Öğel, 2004). Bu anlamda gençlerin suç ve sapkın davranışa yönelmelerinde ergenlik dönemi dikkati çekmektedir. Literatürde yer alan kimi sapmış davranış çalışmalarında etiketleme kuramı üzerinde durulduğu görülmektedir. Etiketleme kuramı, sembolik etkileşimcilik çerçevesinde ortaya çıkmıştır ve sapma davranışını bir durum değil bir süreç olarak görmektedir. Bu yaklaşımda öne sürülen görüşler Mead’in ortaya koyduğu benlik kavramının şekillenmesinde diğerlerinin rolünü vurgulayan görüşlerle paralellik göstermektedir. Bir kişiye yapıştırılan etiket diğerlerinin bu kişiyi değerlendirme ve bu kişiye yönelik ortaya koydukları davranışlar üzerinde etkili olmaktadır. Etiketleme kuramının öncüsü olan sosyolog Goffman'a (1968) göre, toplumun üyeleri bazı özelliklere negatif değerler yüklemekte, böylece bu özellikleri taşıyan bireyler ve bu bireylerden oluşan gruplar toplum tarafından etiketlenmektedir. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak norm ve kurallardan uzaklaşarak sınırların ötesine geçmeyi alışkanlık haline getirenler ‘sapmış’ (deviant) olarak damgalanır. Kişinin sapmış davranışının görüldüğü duruma ise ‘sapma’ 148 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi denir. Suç ve suçluluk bir sapma davranışıdır. Sapma toplumda var olan kuralların ihlal edilmesidir. Her suç bir sapma davranışıdır. Çünkü suç işleyen birey toplumsal normlardan sapmıştır (Arıkan, 1986: 123). 2. SAPMA DAVRANIŞI VE ETİKETLEME KURAMI En basit şekliyle sosyal normlarla uyuşmayan davranışlar olarak tanımlanan sapma, sosyolojinin temel konularından biridir. Suç ve sapkın davranışları inceleyen sembolik etkileşimci sosyologlar suç ve sapkın davranışları sosyal alanda kurulmuş bir olgu olarak ele alıp incelemektedirler. Bu gelenekten gelen sosyologlar davranışların ilk kez nasıl sapkın olarak tanımlandıklarını ve de neden bazı grupların sapkın olarak etiketlenirken benzer davranışlar gösterdiği halde neden diğerlerinin böyle etiketlenmediği sorularını sormaktadırlar. Herbert Mead ve Charles H. Cooley’in çalışmalarına dayanan sembolik etkileşimci yaklaşım birey ve toplumun birbirlerini sürekli olarak etkileyen bir anlamda sürekli yeniden üreten dinamik bir süreç olduğunu kabul ederler. Cooley‘e göre bireyin kendi bildiği benliği ve toplumun aynasından yansıyan benliği olmak üzere iki türlü benlik sürecinden bahseder. Ona göre, birey kendisi hakkındaki bildiklerini dış dünyadaki görünümüne bakarak onaylamaya ihtiyaç duyar. Kendi hakkındaki bilgisi ve düşüncelerini diğerlerinin kendisine yansıttığı geri bildirimlerle karşılaştırarak bir farklılık olup olmadığını kontrol eder. Fark varsa bu farklılığı mümkün olduğu kadar azaltarak ya da tümüyle ortadan kaldırarak bir bütünlük sağlayıp toplumla uyumlu hale getirmek ister. Bu süreçte diğerlerinin düşünceleri birey üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu anlamda çocukluk döneminde diğerlerinin geri bildirimleri ve özellikle de anne, baba, öğretmen ya da yakın arkadaş gibi önemli diğerlerinin düşünceleri bireyin benlik algısının ve kişiliğinin şekillenmesinde oldukça etkilidir (Turner, Beeghley ve Powers, 2010: 474, Coser, 2010: 272). Sembolik etkileşimci sosyologlar benliğin ortaya çıkma ve inşa sürecinde ailenin önemli bir yeri olduğunu vurgularlar. Aile, sosyal etkileşimlerin ilk kez ve güçlü bir biçimde ortaya konduğu en temel sosyal alandır. Birey sosyal etkileşim kalıplarını bu ortamda öğrenir ve içselleştirir. Bu alanda yer alan ebeveynler görüş, düşünce ve tepkileriyle bire- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 149 Hasan Sankır yin kendisi hakkındaki düşüncelerini etkileyen ve katkıda bulunan anlamlı ötekileri oluşturmaktadırlar. Diğer bir değişle ergen kendisi hakkındaki geri bildirimleri değerlendirirken anlamlı öteki olarak kavramsallaştırılan anne, baba, öğretmen, yakın arkadaş gibi kimselerin görüşlerini diğerlerinin görüşlerine nazaran daha fazla dikkate alır (Bilton ve diğ, 2003: 500). Kendisi hakkındaki düşüncelerinden meydana gelen benlik sürecini bu görüşlere dayandırarak inşa eder. Bu süreç bireyin ortaya koyduğu davranışlar üzerinde etkilidir. Aile, ergenlerin kendilik değerinin onaylandığı veya negatif olarak onaylandığı en önemli sosyal çevredir. Oysaki insanın en temel ihtiyaçlarından birisi sosyal olarak onaylanmaktır. Sosyal olarak onaylama yalnızca başkalarının bireyin davranışını değil aynı zamanda bireyin kendilik/benlik süreçlerinin onaylanması sürecini de etkilemektedir. Bireyin toplumla bütünleşmesini olumsuz etkileyecek şekilde benlik/kendilik değerinin onaylanmaması hali ya da negatif onaylama sapmış davranışın ortaya çıkma süreci üzerinde etkilidir. Bu anlamda etiketleme, negatif onaylanma yöntemlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ailenin genci etiketlemesi doğrudan olabileceği gibi dolaylı yoldan yani; onu diğerleriyle karşılaştırarak sahip olmadığı özellikleri ön plana çıkarmak suretiyle de yapılabilir. Bu anlamda aile ortamında gencin diğerleriyle kıyaslanması etiketleme mekanizması olarak rol oynamaktadır. Bireyin sahip olmadığı özellikler, davranışlar ya da başarılar kıyaslama yoluyla ön plana çıkartılarak aslında onun istenilmeyen beklentilere uygun olmayan biri olduğu etiketlenmesi yapılmaktadır. Bu süreç bireyin kendilerine dönük bakış açılarına zarar vermekte ve negatif benlik saygısı geliştirmelerine neden olmaktadır. Bunun sonucu olarak birey kendine yönelik yakıştırmalara, etiketlere uyum sağlamakta ve bu yönde davranışlar sergilemeğe eğilimli hale gelmektedir. 3. SAPKIN DAVRANIŞIN ORTAYA ÇIKMASINDA ETİKETLEME SÜRECİNİN ETKİSİ Etiketlenmiş insan diğerleri tarafından tam olarak kabul görmediği, hor görülüp farklı muameleye tabi tutulduğu bir sosyal alanda var olma mücadelesi vermek durumunda kalmaktadır. Bu nedenle diğerlerinin kendisi için ortaya koyduğu tepkiler doğrultusunda sancılı bir sosyalleşme süreci- 150 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi ne tabi tutulmakta ve kendisine açık bırakılan kapıya yönelmek zorunda kalmaktadır. Bu tür bireyler kendilerini topluma yabancı hissetmekte ve toplumun kendileri hakkındaki imgeleriyle özel yaşamları arasında bir gerginlikle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu anlayışa göre ironik olan insanların bu şekilde etiketleme yaparak baskı altına almayı tasarladıkları davranışları bizzat yaratmalarıdır (Slattery, 2007: 190). Thomas (1923: 43) insanlar şeyleri gerçek olarak tanımladıklarında o şeyler gerçek olmasalar bile sonuçları gerçeklik taşır demiştir. Ona göre insanların olgulara yüklediği öznel anlamlar ve öznel tanımlar nesnel sonuçlara sahiptirler. Bu anlamda bireyin etiketlenmesi sürecinde öznel birtakım görüşler kullanılmış olsa dahi nesnel sonuçlar yani bireyin etiketlenmeye konu olan durumlara açık hale gelmesi yada negatif benlik saygısı geliştirmeleri söz konusu olmaktadır. Zira, birey diğerleri ya da anlamlı ötekiler (anne, baba, yakın arkadaş, öğretmen vb.) tarafından etiketlendiği, mukayese edildiği veya kendilik değerinin onaylanmadığı durumlarda düşük benlik değeri geliştirmektedir. Bu süreçte bireyin kendisine yönelik algısı diğerlerinin algısından etkilenmekte, birey etiketlenme sürecini içselleştirmekte, etiketlemeye konu olan duruma uygun hale gelmektedir. Bu bakış açısıyla değerlendirildiğinde etiketleme süreci, damganın gerçeğe dönüştüğü, deli olarak etiketlenenin deli haline geldiği, hasta ya da sapkın olarak etiketlenenin sürekli toplumsal azınlıklara dönüştüğü adeta kendini gerçekleştiren kehanet potansiyeli yaratmaktadır (Slattery, 2007: 193). Kişi önce kabul etmese de yukarıdaki sürece uygun olarak toplum sapkın dediği ve böyle etiketlediği için sapkın olma durumunu kabullenmekte ve sapkın davranışlar göstermektedir. Toplum böylece kişiyi korumak yerine sapkın etiketiyle koruyuculuktan ziyade daha fazla sapkınlık üretebilmektedir (Bilton ve diğ, 2003: 478). Yani toplum işlenen bir suçu etiketleme mekanizmalarıyla büyütmektedir. Bu anlamda suçu toplumun ürettiği söylenebilir. Sapma davranışının tekrarı etiketleme sürecinden etkilenmektedir. Etiketleme süreci bireyin kendisini bir suçlu olarak görmeye ve öyle davranmaya başladığı andan itibaren eninde sonunda kendisi hakkındaki düşüncelerini değiştirmektedir. Bireyin kendi hakkındaki suçlu imajı, ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 151 Hasan Sankır suç eyleminden önce değil sonra etiketlemeyle birlikte ortaya çıkmaktadır (Hunter ve Dantzker, 2005: 112). Lemert (1972: 136), etiketleme sürecinin yalnızca başkalarının bireyi nasıl gördüğünü değil aynı zamanda bireyin kendisini değerlendirme sürecini de belirlediğini bildirir. Ona göre, etiketleme, bireyin kendilik duygusu ortaya koyma ve kimliği inşa etme sürecinde etkilidir. O, çalışmasında sapkınlığın bireyin kimliğinin nasıl bir arada olup merkezi rol üstlenir hale nasıl geldiğini anlamak için bir model geliştirmiştir. Lemert, bilinenin aksine sapmanın oldukça yaygın olduğunu bununla birlikte insanların bu durumdan çoğunlukla kolayca sıyrıldıklarını belirtir. Örneğin trafik ihlalleri birer sapma davranışıdır ve çoğunlukla bu ihlalleri yapanlar ortaya çıkmaz yada ofiste mali değeri çok yüksek olmayan küçük bir eşyanın çalınması genellikle göz ardı edilir. Lemert baştaki bu küçük sapma davranışları sınırı aşma olarak değerlendirir ve bunlara birincil sapkınlık demektedir. Bu süreçler sapma davranışının olağanlaştırıldığı durumlardır. Ancak kimi durumlarda olağanlaştırma gerçekleşmez ve kişi suçlu ya da kabahatli olarak etiketlenir. Bu süreç sonrası bireyin etiketi kabullendiği ve kendisini sapkın olarak görmeğe başladığı durumları betimlemek için ikincil sapma terimini kullanmıştır. Bu tür durumlarda etiket kişinin kimliği için merkezi bir konuma gelir ve sapkın davranışın sürdürülmesi ya da yoğunlaştırılmasına yol açar (Giddens, 2008: 850). Sonuç olarak etiketlenmiş bireyler bu süreç sonrasında kendileri hakkında olumsuz düşüncelere sahiptirler ve bu durum düşük benlik değeri üretmelerine neden olmaktadır. Bu nedenle bireyler kendilerine yönelik suçlu kimliği geliştirmektedirler. Bu anlamda etiketlemenin bireyin benlik tasarımını ve beraberinde kimliğini olumsuz etkilemesi sonucu davranışları üzerinde belirleyici rol oynamaktadır. Benlik tasarımı ve kimliği etiketlenme sürecinden etkilenen bireyler diğerlerinin kendilerini gördüğü biçimiyle görmeye başlamakta ve adeta kendini gerçekleştiren kehanet doğrultusunda bu olumsuz etiketlere uygun hale gelmektedirler. 4. ARAŞTIRMANIN AMACI Bu bilgilerin ışığında çalışmamız amacı, son yıllarda ergenlik döneminde ortaya çıkan ve giderek artan suçlu ve sapkın davranışlar ile gençlerin 152 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi etiketlenme süreçleri arasında bağlantı olup olmadığını ortaya koymaktır. Etiketlenme ya da başka çocuklarla kıyaslanmanın da bir etiketleme yöntemi olarak kullanıldığı durumlarla gençlerin ortaya koydukları sapkın davranışlar arasındaki ilişkiyi göstermeyi amaçlamaktadır. Bunun yanı sıra araştırmamız; gençlerin suçlu sapkın olarak etiketlenmeleriyle düşük benlik saygısı ve denetimi ortaya koymaları ve bunun sonucunda sapkın ve suçlu davranış göstermeleri arasındaki ilişkileri tespit etmeye yöneliktir. 4.1. Hipotezler 1-Ailesi tarafından etiketlenen ve/veya başkalarıyla kıyaslanan bireyler diğerlerine göre düşük benlik saygısı geliştirmektedir. 2-Etiketleyen ve /veya başkalarıyla kıyaslayan ailedeki ilişkilerin problematik olma (aile içi şiddet, kendini istenmeyen evlat olarak görme, düşmanca tavır algısı, ilgisizlik vb.) eğilimi etiketleme yapmayan ailelere göre yüksektir. 3-Ailesi tarafından etiketlenen ve/veya başkalarıyla kıyaslanan gencin diğerlerine göre madde bağımlısı olma eğilimi artar. 4-Ailesi tarafından etiketlenen ve/veya başkalarıyla kıyaslanan gencin diğerlerine göre evden okuldan kaçma eğilimi artar. 5-Ailesi tarafından etiketlenen ve/veya başkalarıyla kıyaslanan gencin diğerlerine göre vücuduna zarar verme eğilimi artar. 6-Ailesi tarafından etiketlenen ve/veya başkalarıyla kıyaslanan gencin diğerlerine göre okul yönetimi, polis ve kolluk kuvvetleriyle sorun yaşama eğilimi artar. 7-Ailesi tarafından etiketlenen ve/veya başkalarıyla kıyaslanan gencin diğerlerine göre sapkın ve suç içeren davranış gösterme eğilimleri artar. 5. YÖNTEM 5.1. Çalışma Grubu Araştırmanın katılımcıları Zonguldak ilinde devlet liselerinde öğrenim gören 570 lise11.sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır. Katılımcıların ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 153 Hasan Sankır 320 sini (%56.1) kız öğrenciler, 250 sini (%43.9) ise erkek öğrenciler oluşturmaktadır. Katılımcıların yaş ortalaması 17.036 dır. 5.2. Veri Toplama Araçları Bu çalışmada iki farklı veri toplama aracı kullanılmıştır. 1-Görüşme formu: Araştırmacı tarafından geliştirilmiş olan görüşme formu iki bölümdenoluşmaktadır. Birinci bölümde çalışma grubunun yaş, cinsiyet, yaşanılan yer, kardeş sayısı gibi sosyo-demografik özellikleri içeren sorular ikinci bölümde ise, anne-baba mesleği, katılımcının ailesinden şiddet görüp görmediği, kendine zarar verip vermediği, madde bağımlılığının olup olmadığı, okul, kolluk kuvvetleriyle sorun yaşayıp yaşamadığı ve suç ve sapkın davranış içeren eylemleri gerçekleştirip gerçekleştirmediğine yönelik kişisel bilgileri içeren sorular yer almaktadır. 2-Rosenberg benlik saygısı ölçeği (RBSÖ): Bugün birçok çalışmada benlik saygısı ölçümü için kullanılan Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği Rosenberg (1963) tarafından geliştirilen, ergenlerin benlik saygısını ölçmeyi amaçlayan bir ölçektir. Ölçeğin orijinali New York şehir merkezinde tesadüfî yöntemle seçilen 10 farklı okulda öğrenim gören toplam 5204 lise öğrencisi üzerinde uygulanarak geliştirilmiştir. Ölçekte Guttman ölçüm şekline göre düzenlenmiş 10 madde yer almaktadır. Likert tipi ölçekte maddelerin cevaplanması dört seçenek arasından yapılmaktadır. Ergenden ölçekteki maddelerin kendisini ne kadar tanımladığını seçmesi ve genel olarak kendisini değerlendirmesi beklenmektedir. Bu beklenti ölçeğin üstünde cevaplama yönergesi olarak verilmektedir. Ölçekteki maddelerin yarısı “Bazı olumlu özelliklerim olduğunu düşünüyorum” gibi pozitif (olumlu) cümle yapısıyla, diğer yarısı ise “Bazen kesinlikle kendimin bir işe yaramadığını düşünüyorum” gibi negatif (olumsuz) düşünce yapısıyla kurulmuştur. Ergenden bu ifadelerin her birini değerlendirerek “çok doğru”, “doğru”, “yanlış” “çok yanlış” şıklarından birini işaretlemesi beklenmektedir. Ölçeğin geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları Çuhadaroğlu (1986) tarafından yapılarak Türkçeye uyarlanmıştır. Benlik saygısı kategorisinin geçerliliğini sınamak için psikiyatrik görüşmeyle lise öğrencilerinin kendilerine ilişkin görüşlerine göre, öğrencilerin benlik saygıları, yüksek, 154 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi orta ve düşük olarak gruplandırılmıştır. Öğrenci görüşleri ve benlik saygısı ölçeğinden elde edilen sonuçların arasındaki ilişkiler hesaplanmış ve geçerlilik oranı .71 olduğu belirtilmiştir. Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği, güvenirlik çalışmaları kapsamında test-tekrar test yöntemi ile Ankara’da okuyan ve tesadüfî seçilen 125’i kız, 80’i erkek olmak üzere toplam 205 dokuzuncu, onuncu ve onbirinci sınıf öğrencilerine uygulanmıştır. Uygulama sonuçlarına göre test-tekrar test yöntemi ile belirlenen güvenirlik katsayısının .70 oranında olduğu bulunmuştur. Ülkemizde ergenler üzerinde benlik saygısı ile ilgili yapılan pek çok çalışmada “Rosenberg Benlik Saygısı Envanteri”nin kullanıldığı ve güvenirlik değerlerinin .75 ve .93 arasında değişen düzeylerde yüksek değerlere sahip olduğunun rapor edildiği görülmektedir (Çeçen, 2008). 5.3. Araştırma Verilerinin Analizi Kategorik karşılaştırmalarda Ki-Kare bağımsızlık testi kullanılmıştır. Kullanılan istatistiksel analizlerde önem düzeyi. 05 olarak ele alınırken analizler SPSS 19.0 programıyla yapılmıştır. 6. BULGULAR Araştırmanın hipotezleri doğrultusunda anket çalışması değerlendirildiğinde aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır. 6.1. Etiketleme ve Benlik Saygısı Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile anne ve/veya babası tarafından verilen, istenilmeyen bir lakabının olması arasındaki ilişkiye bakıldığında; düşük benlik saygısı geliştiren gençlerde %75,9 oranında olumsuz değer yargısı taşıyan bir lakaplarının olduğu saptanmıştır. Oysa bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %21,2’ye yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde %16,9’a düşmektedir. (Chi-square Anne: 116.292 df:2 p<0,005). Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile anne ve/veya babası tarafından kardeşine takılan, istenilmeyen bir lakabının olması arasındaki ilişkiye bakıldığında; düşük benlik saygısı geliştiren gençlerde %59,5 oranında olumsuz değer yargısı taşıyan bir lakaplarının olduğu saptan- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 155 Hasan Sankır mıştır. Oysa bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %18,0’a yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde ise %9,3’e düşmektedir. (Chisquare Anne: 102.357 df:2 p<0,005). Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile annesi tarafından sevilmediğini ve istenilmediğini düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; düşük benlik saygısı geliştiren gençlerde %73,4 oranında annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşündüğü saptanmıştır. Oysa bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %22,2’ye yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde ise %9,6’ya düşmektedir. (Chi-square 145.666 df:2 p<0,005). Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile babası tarafından sevilmediğini ve istenilmediğini düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; düşük benlik saygısı geliştiren gençlerde %83,5 oranında babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşündüğü saptanmıştır. Oysa bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %20,1’ e yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde ise %12,9’a düşmektedir. (Chi-square 169.952 df:2 p<0,005). Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile annesinin kullandığı pekiştireçler arasındaki ilişkiye bakıldığında; kusur bulan, eleştiren annesi olan gençlerin % 67,1’i nin düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %28,6’ ya, yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde ise %10,6’ya düşmektedir. (Chi-square 213.458 df:4 p<0,005). Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile babasının kullandığı pekiştireçler arasındaki ilişkiye bakıldığında; kusur bulan, eleştiren babası olan gençlerin %70,91’i nin düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %25,4’ e, yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde ise %17,2’ye düştüğü tespit edilmiştir. (Chi-square 142.037 df:4 p<0,005). Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile annesinin kendisini başkalarıyla kıyaslayıp iyi ve istediği gibi bir evlat olmadığı yönünde etiketlemesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; etiketleyen anneye sahip olan gençlerin %86,1’i nin düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %19,6’ ya, yüksek benlik 156 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi saygısı geliştiren gençlerde ise %16,6’ya düştüğü tespit edilmiştir. (Chisquare 161.145 df:2 p<0,005). Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile babasının kendisini başkalarıyla kıyaslayıp iyi ve istediği gibi bir evlat olmadığı yönünde etiketlemesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; etiketleyen babaya sahip olan gençlerin %88,6’sı nın düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %17,5’ e, yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde ise %12,9’a düştüğü tespit edilmiştir. (Chisquare 200.193 df:2 p<0,005). 6.2. Aile İçi İlişkiler Gencin annesi tarafından sevilmeyen ve istenilmeyen çocuk olarak etiketlenmesi ile çocukken annesinin kendisine düşmanca davrandığını düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; annesinin kendisine düşmanca davrandığını düşünen gençlerin %73,6’sı nın annesi tarafından istenilmeyen çocuk olarak etiketlendiği ortaya çıkmıştır. Oysa bu oran etiketleme yapılmayan gençlerde %13,4’e düşmektedir.(Chi-square 183.830 df:1 p<0,005). Gencin babası tarafından sevilmeyen ve istenilmeyen çocuk olarak etiketlenmesi ile çocukken babasının kendisine düşmanca davrandığını düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; babasının kendisine düşmanca davrandığını düşünen gençlerin % 60,8’i nin babası tarafından istenilmeyen çocuk olarak etiketlendiği ortaya çıkmıştır. Oysa bu oran etiketleme yapılmayan gençlerde %15,7’ye düşmektedir.(Chi-square 110.741 df:1 p<0,005). Gencin annesi tarafından sevilmeyen ve istenilmeyen çocuk olarak etiketlenmesi ile annesinin yetersiz bir anne olduğunu düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; annesinin yetersiz olduğunu düşünen gençlerin %63,6’sı nın annesi tarafından istenilmeyen çocuk olarak etiketlendiği ortaya çıkmıştır. Oysa bu oran etiketleme yapılmayan gençlerde %11,1’e düşmektedir.(Chi-square 155.145 df:1 p<0,005). Gencin babası tarafından sevilmeyen ve istenilmeyen çocuk olarak etiketlenmesi ile babasının yetersiz bir baba olduğunu düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; babasının yetersiz olduğunu düşünen gençlerin %72,7’si nin babası tarafından istenilmeyen çocuk olarak eti- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 157 Hasan Sankır ketlendiği ortaya çıkmıştır. Oysa bu oran etiketleme yapılmayan gençlerde %12,6’ya düşmektedir.(Chi-square 193.000 df:1 p<0,005). Gencin anne ve babasının birbirlerine şiddet uygulaması ile annesi tarafından başka çocuklarla kıyaslanıp istenilmeyen çocuk olarak etiketlenmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; anne ve babasının birbirlerine şiddet uygulayan gençlerin %59,6’sı nın annesi tarafından başkalarıyla kıyaslanıp, istenilmeyen çocuk olarak etiketlendiği tespit edilmiştir. Oysa bu oran anne babası şiddet uygulamayan gençlerde %13,9’a düşmektedir.(Chi-square 124.532 df:1 p<0,005). Gencin anne ve babasının birbirlerine şiddet uygulaması ile babası tarafından başka çocuklarla kıyaslanıp istenilmeyen çocuk olarak etiketlenmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; anne ve babasının birbirlerine şiddet uygulayan gençlerin %48,8’i nin babası tarafından başkalarıyla kıyaslanıp, istenilmeyen çocuk olarak etiketlendiği tespit edilmiştir. Oysa bu oran anne babası şiddet uygulamayan gençlerde %15,1’e düşmektedir.(Chi-square 71.416 df:1 p<0,005). Gencin annesi tarafından şiddet görmesi ile annesi tarafından başka çocuklarla kıyaslanıp istenilmeyen çocuk olarak etiketlenmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; annesi tarafından şiddet gören gençlerin %45,6’sının annesi tarafından başkalarıyla kıyaslanıp, istenilmeyen çocuk olarak etiketlendiği tespit edilmiştir. Oysa bu oran şiddet görmeyen gençlerde %16,9’a düşmektedir.(Chi-square 54.301 df:1 p<0,005). Gencin babası tarafından şiddet görmesi ile babası tarafından başka çocuklarla kıyaslanıp istenilmeyen çocuk olarak etiketlenmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; babası tarafından şiddet gören gençlerin %42,0’ının babası tarafından başkalarıyla kıyaslanıp, istenilmeyen çocuk olarak etiketlendiği tespit edilmiştir. Oysa bu oran şiddet görmeyen gençlerde %17,0’a düşmektedir.(Chi-square 41.345 df:1 p<0,005). Gencin annesin kullandığı pekiştireçler ile annesi tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; sıklıkla eleştiren, kusur bulan anneye sahip olan gençlerin % 56,1’inin kendisini annesi tarafından sevilen ve istenilen bir çocuk olarak görmediği saptanmıştır. Bu oran annesi tarafından nötr davranılan gençlerde % 16,8’e, övülen gurur duyulan gençlerde ise % 9,7’ye düşmektedir.(Chisquare 120.351 df:2 p<0,005). 158 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi Gencin babasının kullandığı pekiştireçler ile babası tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; sıklıkla eleştiren, kusur bulan babaya sahip olan gençlerin % 59,0’ının kendisini babası tarafından sevilen ve istenilen bir çocuk olarak görmediği saptanmıştır. Bu oran babası tarafından nötr davranılan gençlerde %13,5’e övülen gurur duyulan gençlerde ise % 11,4’e düşmektedir.(Chisquare 120.351 df:2 p<0,005). 6.3. Madde Bağımlılığı Gencin annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile madde bağımlılığı arasındaki ilişkiye bakıldığında; sigara bağımlısı olan gençlerin %60,5’inin annesi tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü saptanmıştır. Bu oran sigara bağımlısı olmayan gençlerde % 39,5’e düşmektedir (Chi-square 120.351 df:2 p<0,005). Gencin babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile madde bağımlılığı arasındaki ilişkiye bakıldığında; sigara bağımlısı olan gençlerin %69,9’unun babası tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü saptanmıştır. Bu oran sigara bağımlısı olmayan gençlerde % 30,1’e düşmektedir (Chi-square 120.351 df:2 p<0,005). Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile madde bağımlılığı arasındaki ilişkiye bakıldığında; sigara bağımlısı gençlerin %55,5 ‘inin uyuşturucu bağımlısı olan gençlerin %5,8’inin ve alkol bağımlısı olan gençlerin %34,2’sinin annesi tarafından kıyaslanıp, istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği saptanmıştır. Bu oran etiketlemeyen gençlerde sigara bağımlısı olanlarda % 19,8’e uyuşturucu madde bağımlısı olanlarda % 1,4’e ve alkol bağımlısı olanlarda % 18,3’e düştüğü görülmektedir. (Chi-square sigara: 69.288 df:1 p<0,005), (Chi-square uyuşturucu: 8.375 df:1 p<0,005), (Chi-square alkol: 16.253 df:1 p<0,005). Gencin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile madde bağımlılığı arasındaki ilişkiye bakıldığında; sigara bağımlısı gençlerin %54,2 ‘sinin uyuşturucu bağımlısı olan gençlerin %6,3’ünün ve alkol bağımlısı olan gençlerin %37,3’ünün babası tarafından başkalarıyla kıyaslanarak, istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği saptanmıştır. Bu oran etiketleme- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 159 Hasan Sankır yen gençlerde sigara bağımlısı olanlarda % 21,3’e uyuşturucu madde bağımlısı olanlarda % 1,4’e ve alkol bağımlısı olanlarda % 17,8’e düştüğü görülmektedir. (Chi-square sigara: 55.737 df:1 p<0,005), (Chi-square uyuşturucu: 10.139 df:1 p<0,005), (Chi-square alkol: 23.314 df:1 p<0,005). Bunlarla birlikte; gencin madde bağımlılığı ile negatif benlik değeri geliştirmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; sigara bağımlısı olan gençlerin %60,5’inin, alkol bağımlısı olan gençlerin %54,4’ünün ve uyuşturucu kullanan gençlerin %13, 9’unun düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde, sigara bağımlılarında %21,4’e, alkol bağımlısı olan gençlerde %17,9’a ve uyuşturucu bağımlısı olan geçlerde ise %1,0’a düştüğü görülmektedir. (Chisquare sigara123.039 df:2 p<0,005), (Chi-square alkol 53.022 df:2 p<0,005), (Chi-square uyuşturucu 45.740 df:2 p<0,005). 6.4. Evden Okuldan Kaçma Gencin annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile evden kaçması arasındaki ilişkiye bakıldığında; evden kaçan gençlerin %8,5’inin annesi tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %2,0’a düşmektedir (Chi-square 12.402 df:1 p<0,005). Gencin babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile evden kaçması arasındaki ilişkiye bakıldığında; evden kaçan gençlerin %9,1’inin babası tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %1,’ya düşmektedir (Chi-square 17.596 df:1 p<0,005). Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile evden kaçması arasındaki ilişkiye bakıldığında; evden kaçan gençlerin %7,7’sinin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %1,9’a düşmektedir (Chi-square 11.268 df:1 p<0,005). Gencin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile evden kaçması arasındaki ilişkiye bakıldığında; evden kaçan gençlerin %8,5’inin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiket- 160 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi lendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %1,9’a düşmektedir (Chi-square 13.642 df:1 p<0,005). Gencin annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile anne, baba ve okul yönetiminin bilgisi dışında devamsızlık yapması arasındaki ilişkiye bakıldığında; okuldan kaçan gençlerin %79,8’inin annesi tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %64,4’e düşmektedir (Chisquare 10.924 df:1 p<0,005). Gencin babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile anne, baba ve okul yönetiminin bilgisi dışında devamsızlık yapması arasındaki ilişkiye bakıldığında; okuldan kaçan gençlerin %83,9’unun babası tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %62,5’e düşmektedir. (Chisquare 10.924 df:1 p<0,005). Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile anne, baba ve okul yönetiminin bilgisi dışında devamsızlık yapması arasındaki ilişkiye bakıldığında; okuldan kaçan gençlerin %84,5’inin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %61,7’ye düşmektedir. (Chi-square 26.982 df:1 p<0,005). Gencin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile anne, baba ve okul yönetiminin bilgisi dışında devamsızlık yapması arasındaki ilişkiye bakıldığında; okuldan kaçan gençlerin %81,0’ının babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %63,6’ya düşmektedir. (Chi-square 14.868 df:1 p<0,005). Bunlarla birlikte; gencin evden, okuldan kaçma davranışı ile negatif benlik değeri geliştirmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; evden kaçan gençlerin %15,2’sinin, okuldan kaçan gençlerin ise %94,9’unun düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde, evden kaçanlarda %2,0’a, okuldan kaçanlarda ise %64,9’a düştüğü görülmektedir. (Chi-square evden kaçma37.257 df:2 p<0,005), (Chi-square okuldan kaçma 31.430 df:2 p<0,005). ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 161 Hasan Sankır 6.5. Vücuda Zarar Verme Gencin annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile vücuduna zarar vermesi (jilet atma, sigarayla yakma, faça atma vb.) arasındaki ilişkiye bakıldığında; vücuduna zarar veren gençlerin %38,0’ının annesi tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %17,2’ye düşmektedir (Chi-square 25.102 df:1 p<0,005). Gencin babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile vücuduna zarar vermesi (jilet atma, sigarayla yakma, faça atma vb.) arasındaki ilişkiye bakıldığında; vücuduna zarar veren gençlerin %39,2’sinin babası tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %16,2’ye düşmektedir. (Chi-square 33.104 df:1 p<0,005). Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile vücuduna zarar vermesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; vücuduna zarar veren gençlerin %34,2’sinin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %17,3’e düşmektedir. (Chi-square 18.702 df:1 p<0,005). Gencin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile vücuduna zarar vermesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; vücuduna zarar veren gençlerin %33,1’inin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %18,2’ye düşmektedir. (Chi-square 13.779 df:1 p<0,005). Bunlarla birlikte; vücuduna zarar vermesi ile negatif benlik değeri geliştirmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; vücuduna zarar veren gençlerin %39,2’sinin düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde, %17,9’a, düştüğü görülmektedir. (Chi-square 16.784 df:2 p<0,005). 6.6. Otoriteye Karşı Gelme Gencin annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile okul idaresiyle disiplin sorunu yaşaması arasındaki ilişkiye bakıldığında; 162 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi okul idaresiyle disiplin sorunu yaşayan gençlerin %61,2’sinin annesi tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %28,4’e düşmektedir. (Chisquare 46.753 df:1 p<0,005). Gencin babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile okul idaresiyle disiplin sorunu yaşaması arasındaki ilişkiye bakıldığında; okul idaresiyle disiplin sorunu yaşayan gençlerin %58,7’sinin babası tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %28,2’ye düşmektedir. (Chisquare 43.510 df:1 p<0,005). Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile okul idaresiyle disiplin sorunu yaşaması arasındaki ilişkiye bakıldığında; okul idaresiyle disiplin sorunu yaşayan gençlerin %52,3’ünün annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %29,7’ye düşmektedir. (Chisquare 24.931 df:1 p<0,005). Gencin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile okul idaresiyle disiplin sorunu yaşaması arasındaki ilişkiye bakıldığında; okul idaresiyle disiplin sorunu yaşayan gençlerin %52,8’inin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %30,2’ye düşmektedir. (Chisquare 23.679 df:1 p<0,005). Gencin annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile polisle başının dere girmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; polisle başı derde giren gençlerin %36,4’ünün annesi tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %14,5’e düşmektedir. (Chi-square 30.585 df:1 p<0,005). Gencin babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile polisle başının dere girmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; polisle başı derde giren gençlerin %39,2’sinin babası tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %12,9’a düşmektedir. (Chi-square 47.181 df:1 p<0,005). ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 163 Hasan Sankır Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile polisle başının dere girmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; polisle başı derde giren gençlerin %30,3’ünün annesi etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %15,4’e düşmektedir. (Chi-square 15.979 df:1 p<0,005). Bunlarla birlikte; gençlerin otoriteyle sorun yaşaması ile negatif benlik değeri geliştirmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; okul idaresiyle sorun yaşayan gençlerin %75,9’unun, polisle başı derde giren gençlerin %44,3’ünün düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde, okul idaresiyle sorun yaşayanlarda %26,8’e, polisle başı derde girenler gençlerde %16,6’ya düştüğü görülmektedir. (Chi-square okul idaresi 66.386 df:2 p<0,005), (Chisquare polis 36.638 df:2 p<0,005). 6.7. Kurallara Uymama Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile kurallara uymayan davranışlar sergilemesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; annesi tarafından etiketlenen gençlerin %45,8’inin birden fazla kez yasaların girmesine izin vermediği meyhane bar gibi yerlere gittiği oysa bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %22,9’a düştüğü görülmektedir (Chi-square: 36,649 df:2 p<0,005). Benzer şekilde annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenen gençlerin %31,6’sının birden fazla kez karşı cinsten birini sözle rahatsız ettiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %13,0’a düştüğü (Chi-square: 33,158 df:2 p<0,005), Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %16,8’inin birden fazla kez birini uygun olmayan durumda gizlice gözetlediği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %11,1’e düştüğü (Chi-square: 31,528 df:2 p<0,005), Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %25,8’inin birden fazla kez eğlence olsun diye cam kırdığı, okul malına zarar verdiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %9,6’ya düştüğü (Chi-square: 41,985 df:2 p<0,005), Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %38,7’sinin birden fazla kez cinsel içerikli dergi cd ya da internet sitelerini takip ettiği, bu oranın eti- 164 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi ketlenmeyen gençlerde %22,9’a düştüğü (Chi-square: 21,900 df:2 p<0,005), Anesi tarafından etiketlenen gençlerin %53,5’inin birden fazla kez öfkelendiğinde eşyaları kırdığı, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %25,3’e düştüğü (Chi-square: 43,898 df:2 p<0,005), Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %58,1’inin birden fazla kez tartışma sırasında öfkelenerek kavga başlattığı, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %34,2’ye düştüğü (Chi-square: 27,224 df:2 p<0,005), Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %9,7’sinin birden fazla kez kavgada kullanmak üzere bıçak, sustalı, tornavida, muşta gibi kesici, yaralayıcı araçlar taşıdığı, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %5,5’e düştüğü (Chi-square: 18,477 df:2 p<0,005), Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %7,7’sinin bir kez bile olsa başkasına ait değerli bir şeyi haber vermeden alıp sakladığı, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %4,6’ya düştüğü (Chi-square: 12,488 df:2 p<0,005), Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %4,5’inin bir kez bile olsa hırsızlık amacıyla başkasına ait mekanlara girdiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %1,9’a düştüğü (Chi-square: 12,110 df:2 p<0,005), Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %5,2’sinin bir kez bile olsa çalıntı olduğunu bildiği bir malı satın aldığı ya da hediye olarak kabul ettiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %2,4’e düştüğü (Chi-square: 16,069 df:2 p<0,005), Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %10,3’ünün bir kez bile olsa evden habersiz para aldığı ya da evden herhangi bir eşyayı gizlice alıp sattığı, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %3,1’e düştüğü anlaşılmaktadır. (Chi-square: 39,845 df:2 p<0,005) Gencin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile kurallara uymayan davranışlar sergilemesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; babası tarafından etiketlenen gençlerin %45,8’inin birden fazla kez yasaların girmesine izin vermediği meyhane bar gibi yerlere gittiği oysa bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %23,6’ya düştüğü görülmektedir (Chi-square: 35,521 df:2 p<0,005). ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 165 Hasan Sankır Benzer şekilde babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenen gençlerin %31,0’ının birden fazla kez karşı cinsten birini sözle rahatsız ettiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %13,8’e düştüğü (Chi-square: 22,497 df:2 p<0,005), Babası tarafından etiketlenen gençlerin %19,7’ünün birden fazla kez birini uygun olmayan durumda gizlice gözetlediği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %10,3’e düştüğü (Chi-square: 14,666 df:2 p<0,005), Babası tarafından etiketlenen gençlerin %31,0’ının birden fazla kez eğlence olsun diye cam kırdığı, okul malına zarar verdiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %8,4’e düştüğü (Chi-square: 61,863 df:2 p<0,005), Babası tarafından etiketlenen gençlerin %38,7’sinin birden fazla kez cinsel içerikli dergi cd ya da internet sitelerini takip ettiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %23,4’e düştüğü (Chi-square: 17,159 df:2 p<0,005), Babası tarafından etiketlenen gençlerin %52,8’inin birden fazla kez öfkelendiğinde eşyaları kırdığı, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %26,4’e düştüğü (Chi-square: 41,169 df:2 p<0,005), Babası tarafından etiketlenen gençlerin %56,3’ünün birden fazla kez tartışma sırasında öfkelenerek kavga başlattığı, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %35,5’e düştüğü (Chi-square: 19.832 df:2 p<0,005), Babası tarafından etiketlenen gençlerin %7,0’ının birden fazla kez kavgada kullanmak üzere bıçak, sustalı, tornavida, muşta gibi kesici, yaralayıcı araçlar taşıdığı, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %6,5’e düştüğü görülmektedir. (Chi-square: 13,230 df:2 p<0,005), Bunlarla birlikte; gencin negatif benlik değeri geliştirmesiyle kurallara uymayan, suçlu ve sapkın davranışlar sergilemesi arasındaki ilişkiye bakıldığında: Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %60,8’inin birden fazla kez yasaların girmesine izin vermediği meyhane bar gibi yerlere gittiği oysa bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %25,5’e düştüğü anlaşılmaktadır. (Chi-square: 59,522 df:4 p<0,005), Benzer şekilde düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %49,4’ünün birden fazla kez karşı cinsten birini sözle rahatsız ettiği bu oranın yüksek 166 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi benlik saygısı gösteren gençlerde %11,9’a düştüğü (Chi-square: 73,907 df:4 p<0,005), Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %29,1’inin birden fazla defa ücret ödemeden otobüs tren vb. araçlarla seyahat ettiği bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %13,6’ya düştüğü (Chi-square: 24,415 df:4 p<0,005), Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %20,3’ünün birden fazla kez birini uygun olmayan durumda gizlice gözetlediği, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %11,6’ya düştüğü (Chi-square: 40,907 df:4 p<0,005), Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %91,1’inin birden fazla kez sınavlarda kopya çektiği, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %64,2’ye düştüğü (Chi-square: 21,501 df:4 p<0,005), Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %43,0’ının birden fazla kez eğlence olsun diye cam kırdığı, okul malına zarar verdiği, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %10,3’e düştüğü (Chi-square: 94,924 df:4 p<0,005), Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %44,3’ünün birden fazla kez cinsel içerikli dergi cd ya da internet sitelerini takip ettiği, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %25,5’e düştüğü (Chi-square: 20,916 df:4 p<0,005), Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %72,2’sının birden fazla kez öfkelendiğinde eşyaları kırdığı, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %25,5’e düştüğü (Chi-square: 71,775 df:4 p<0,005), Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %79,7’sinin birden fazla kez tartışma sırasında öfkelenerek kavga başlattığı, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %35,1’e düştüğü (Chi-square: 60,066 df:4 p<0,005), Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %10,1’sının birden fazla kez kavgada kullanmak üzere bıçak, sustalı, tornavida, muşta gibi kesici, yaralayıcı araçlar taşıdığı, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %5,0’e düştüğü (Chi-square: 25,909 df:4 p<0,005), Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %27,8’inin bir kez bile olsa başkasına ait değerli bir şeyi haber vermeden alıp sakladığı, bu oranın ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 167 Hasan Sankır yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %7,3’e düştüğü (Chi-square: 33,099 df:4 p<0,005), Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %20,3’ünün bir kez bile olsa çalıntı olduğunu bildiği bir malı satın aldığı ya da hediye olarak kabul ettiği, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %3,0’a düştüğü (Chi-square: 31,701 df:4 p<0,005), Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %38,0’ının bir kez bile olsa evden habersiz para aldığı ya da evden herhangi bir eşyayı gizlice alıp sattığı, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %4,3’e düştüğü anlaşılmaktadır. (Chi-square: 86,859 df:4 p<0,005) 7. SONUÇ Ergenlik dönemi gençlerin pek çok farklı sorunu bir arada yaşadığı karmaşık bir süreçtir ve bu süreçte gençlerin zaman zaman sapkın davranışlar ortaya koydukları gözlenmektedir. Bu dönem üzerinde etkili olan önemli faktörlerinden biri de benlik süreçleridir. Buradaki etkileşimin karşılıklı olduğu görülmektedir. Benlik saygısı düştükçe riskli ve sapkın davranış gösterme eğilimi artmaktadır. Öte yandan damgalamaya maruz kaldıkça da benlik saygısının düştüğü görülmektedir. Buna göre; bireylerin aile içi ilişkilerinde probleme maruz kalmaları durumunda düşük benlik saygısı geliştirdikleri anlaşılmaktadır. Küçükken anne/babasının kendisine karşı düşmanca davrandığını ve anne/babalarının yetersiz olduğunu düşünen gençlerin düşük benlik saygısı geliştirdikleri saptanmıştır. Ayrıca bu gençlerin kendilerini ebeveynleri tarafından sevilen/istenilen biri olarak algılamadıkları, istenmeyen lakaplarının olduğu, anne/babanın şiddetine maruz kaldıkları görülmektedir. Bu durumdaki gençlerin de negatif benlik değeri geliştirdikleri saptanmıştır. İster doğrudan isterse kıyaslama yoluyla yapılsın sonuçta etiketlenme sürecine maruz kalan gençlerin negatif benlik değeri geliştirmekte ve diğerlerine oranla daha fazla suçlu ve sapkın davranış ortaya koymakta olduğu anlaşılmaktadır. Bu gençlerin, alkol, sigara gibi madde bağımlılığı sorunu yaşadıkları, evden, okuldan kaçtıkları, okul idaresiyle ya da polisle sorun yaşadıklarını, vücutlarına zarar verdikleri, yasaların gir- 168 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi mesine izin vermediği bar gibi yerler gittikleri, karşı cinsi sözle taciz ettikleri, başkalarını gizlice izledikleri, cinsel içerikli cd ya da internet sitelerini takip ettikleri, kavga başlattıkları, kavgada kullanmak üzere kesici alet taşıdıkları, başkalarına ait malları alıp sakladıkları, çalıntı bir malı satın aldıkları, evden habersiz eşya sattıkları ya da para aldıkları gibi çeşitli suç unsuru da içeren sapkın davranışlar gösterme eğiliminde oldukları saptanmıştır. Bu durum literatürle ve çalışmamızın hedefleriyle de örtüşmektedir. Yukarıdaki sonuçların ışığında çalışmamız, sapkın ve suçlu davranışların ortaya konması veya benimsenmesini etkileyen en önemli faktör olarak benlik ve etiketleme süreçlerini işaret etmektedir. Etiketleme süreci bireyin bazı özelliklerine negatif değerler yüklenerek sosyal sınırlar yaratmakta ve bireyin düşük benlik saygısı geliştirmesine neden olarak dışlanma sürecini yaratmaktadır. Bunun sonucu olarak bireyin kendine dönük bakış açıcı ve özsaygısı zarar görmekte ve etiketlemeye maruz kaldığı konuya uygun hale gelmektedir. Etiketleme süreci baskı altına alınmaya çalışılan davranışlara uyum sağlayan bireylerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. KAYNAKÇA Aksoy, A, Öğel, K. (2004) Tutuklu ve Hükümlü Ergenlerle İlgili Yapılan Tezlerin Özetleri. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün Gözetimindeki çocuklara Yönelik Hizmetlerinin İyileştirilmesi Projesi İhtiyaçların Belirlenmesi Çalışması, İstanbul: Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği. Alagöz, N. (1997) ‘Kasten Adam Öldürme Suçuna Yönelmiş Ergenler ile Suça Yönelmemiş Ergenlerin Benlik Saygılarının Karşılaştırılması’ Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Ün. Adli Tıp Enstitüsü. Arıkan, Ç. (1986) Psiko-sosyal yönleriyle sapma, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Dergisi, 4(2-3). Barlow, H. D. (1993) Introduction to Criminology, ABD: Harper Collins College. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 169 Hasan Sankır Berry, D. (1963) Central Ideas in Sociology, London: Constable Bilton, T., Bonnet, K., Jones, P., Lawson, T., Skinner, D., Stanworth, M. ve Webster, A. (2003) Sosyoloji. Palgrave London: Macmillan Cevher, F. N. ve Buluş, M. (2007) Benlik Kavramı ve Benlik Saygısı: Önemi ve Geliştirilmesi, Akademik Dizayn Dergisi , 2 (5264). Coopersmith, S. (1967) The Antecents of Self-Esteem. San Fransisco: W.H Freeman. Çeçen, A.R. (2008) “Üniversite Öğrencilerinin Cinsiyetlerine ve Ana baba Tutum Algılarına göre Yalnızlık ve Algılanan Sosyal Destek Düzeylerinin İncelenmesi”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 6, 3, 415-432. Coser, A. L. (2010) Sosyolojik Düşüncenin Ustaları, Ankara: DeKi Basım Yayım, Çuhadaroğlu, F. (1986) “Adolesanlarda Benlik Saygısı”, Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Psikiyatri Bölümü, Dielman, T. E., Shope, J. T., Buthchart, A. T., Campanelli, P. C., ve Caspar, R. A. (1989) A Covariance Structural Model Test of Adolescent Alcohol Misuse and a Prevention Effort, Journal of Drug Education . Giddens, A. (2008) Sosyoloji, İstanbul: Kırmızı yayınları Goffman, E. (1968) Stigma, Penguin, Harmondsworth. Gottfredson, M. R. ve Hirschi, T. (1996) Criminality and Low Self-Control. J. E. Conklin (Dü.) içinde, New perspectives in Criminology, ABD: Allyn & Bacon. Gottfredson, M. R., Michael, R., & Hirschi, T. (1990). A General Theory of Crime. Stanford: Stanford University Press. Gül, S.K., Güneş,İ.D. (2009) Ergenlik Dönemi Sorunları ve Şiddet, Sosyal Bilimler Dergisi, S.11 Hirschi, T. (1969) Causes of Delinquency. Berkeley: University of California Press. Huizinga, D., Loeber, R., Thornbery, T.P. (1994) ‘Urban Delinquency and Substance Abuse’ U.S. Department of Justice. Office of Justice Programs of Juvenile Justice and Delinquency Prevention. Hunter, R. D., Dantzker, M.L. (2005) Crime and Criminality: Causes and Consequnces, New York: Criminal Justice Pres, Monsey Kawash, G. (1982) A structural Analysis of Self Esteem From Preadolescence Through Young Adulthood: Anxiety and Extraversion as Agents in the development of Self-Esteem. Journal of Clinical Psychology . Kazdin, A. E., French, N. H., Unis, A. S. ve Dawson, K. (1983) Helplessness, Depression and Suicide Intent Among Children. Journal of Consoulting Psychology . Lemert, E. M. (1972) Human Deviance, Social Problems and Social Control (Englewood Cliff, NJ: Prencite Hall). 170 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi Pehler, S. R. (2001) Self Esteem Enhancement. M. C. Rosenberg, & J. Denety (Dü) içinde, Nursing Interventions for Infants and Children and Families. Thousand Oaks: Sage Publications. Rosenberg, M. (1965) Society and Adolescent Self-Image. Princeton, New Jersey: Princeton Universty Press. Russel, D., Fincham, D. F., Randolph, A. K., ve Tilman, H. K. (2010) Protective Influences On the Negative Consequences of Drinking Amoung Young. Youth & Society , 41 (4). Storr, A. (1997) Solitude. London: HarperCollins. Slattery, M. (2007) Sosyolojide Temel Fikirler, İstanbul: Sentez Yayıncılık Taylor, E. S., Peplau, A. L. ve Sears, O. D. (2007) Sosyal Psikoloji. Ankara: İmge Yayınevi. Thomas, W. I. (1923) The Unadjusted Girl. Boston: Little Brown Company. Turner, H.J, Beeghley, L., Powers, C. H. (2010) Sosyolojik Teorinin Oluşumu, İstanbul: Sentez Yayıncılık Uluğtekin, S. (1991) Hükümlü Çocuk ve Yeniden Toplumsallaşma. Ankara: Bizim Büro Basımevi Vessey, J. A., ve Miola, E. S. (1997) Teaching Adolescents Self-Advocacy Skills. Pediatric Nursing , 23 (1). Williams III, F., ve Mcshane, M. D. (1999) Criminological Theory. ABD: Prentice Hall. Ybrandt, H. (2008) ‘The relation Between self-Concept and Social Functioning in Aolescence’. Journal of Adolecence, S.31 ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 171 TARİHE YÖN VEREN GENÇLER -Büyük İskender, Hz. Ali, Fatih Sultan Mehmet, Deli Petro, Napolyon Bonapart- Güray Kırpık* ÖZ Tarihte izler bırakmış gençler vardır. Bunlar arasında ilim, cesaret ve adaleti birleştirenlerin başarılı olduğu görülür. Pek çok bilinmeyen isimsiz genç kahraman yanı sıra yaptıkları ile ismi bilinen şahsiyetler bulunmaktadır. Gençler, böylece medeniyette önemli bir çığır açarak, dünyanın gidişinde önemli etkide bulunabilmenin gençlik ve dinamiklik temelinde olduğunu göstermişlerdir. ANAHTAR KELİMELER: Gençlik, Tarih, İskender, Hz. Ali, Fatih, Petro, Napolyon. * Doç. Dr., Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi. GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 HISTORY-SHAPING YOUNG PEOPLE -Alexander the Great, Hz. Ali, Sultan Mehmet the Conquerer, Peter the Great, Napoleon Bonapart- Güray Kırpık ABSTRACT There was young people that have left their marks in history. Among these, knowledge, courage, and justice is seen to be successful that incorporate. They gave direction to the history along the unknown young nameless hero. Thus, they have shown that a major breakthrough by opening in the civilization of the world can influence by the course of a young and dynamic foundations. KEYWORDS: Youth, History, Alexander the Great, Hz. Ali, Mehmet the Conquerer, Peter the Great, Napoleon Assoc. Prof. Dr., Gazi University, Faculty of Education GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 Güray Kırpık 1. GİRİŞ İnsan hayatının en hareketli ve sıradışı zamanı gençliktir. Devletlerin ve milletlerin tarihi konusunda sosyolojik tahliller yapan İbn Haldun bu konuda insan hayatı ile devlet hayatını birbirine benzetir. Böylece insanın 3 dönem olan hayatının en önemlisi birinci dönemi olan çocukluk ve gençlik dönemidir. Çünkü diğer dönemler birincinin terbiye hamuruna göre belirlenir. Yani olgunluk ve ihtiyarlık döneminin temelleri de bu birinci dönemde atılmıştır. İbn Haldun aynı şeyi devletlerin ömrü konusunda dile getirir. Asabi olan kazanacaktır (İbn Haldun, 1990/I: 472-474). İbn Haldun’un asabî devlet teorisini “asabî gençlik” şeklinde kullanacak olursak, bu hazariyetine (medeniyet değerlerine) sahip çıkmak, bilinçli olmak anlamlarına gelmektedir (Alatas, 2006: 125; Yaslıçimen, Sunar 2006: 152). Medeniyet değerleri noktasında “bilinçli gençlik” talim ve terbiye hayatının da vazgeçilmez bir hedefidir. İlmen, fikren ve amel/iş olarak doğru zamanda doğru bilgiye ve pratiğe ulaşan gençlik, beyin, fizik ve davranış bakımlarından erdemli bir uyum ortaya koyabilir. Tarihte bu erdemli gençlik noktasında örnek oluşturan simalar bulunmaktadır. İbn Haldun’un tarifinde Hz. Muhammet (a.s.)’in ashabı içerisinde buna dair örnekler görülür. Aynı şekilde Hz. İsa’nın havarilerinin içinde, Hz. Yusuf’un ve Hz. Musa’nın dostlarının içinde gençlik ile ilgili gözde şahsiyetler bulunur. Dünya tarihine yön verenler arasında farklı milletlerden genç şahsiyetlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu çalışmada gençlik yıllarında gözde vazifeler üstlenerek, hayatlarını bu andan itibaren sıra dışı şekilde geçirmiş olan farklı tarihi dönemlerden ve örneklerden beş şahsiyetin ibretamiz hayat hikayeleri ele alınmıştır. Bu şahsiyetler, kronolojik olarak ele alınış sırasıyla Büyük İskender, Hz. Ali, Fatih Sultan Mehmet, Napolyon Bonapart ve Deli Petro’dur. 2. BÜYÜK İSKENDER (D. M.Ö. 356-Öl. M.Ö.323) Büyük İskender’in babası Makedonya kralı II. Philippos ve annesi Epir kralı Büyük İskender Heykelinin Başı (İstanbul Arkeoloji Müzesi) 174 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Tarihe Yön Veren Gençler Neoptolemus’un kızı Olympias'tır. Aslen Makedonyalı olan İskender, antigonit ırkından gelir. Henüz yirmi yaşına basmadan Makedonya kralı olan Büyük İskender, 13-14 yıl boyunca tek bir savaş bile yitirmeden güçlü krallıkları egemenliği altına almıştır. Tarihçi Taberi’nin belirttiğine göre İskender 13 veya 14 yıl iktidarda kalmış olmalıdır. Hükümdarlığa geçtiğinde 21 veya 22 vefat ettiğinde ise 35 veya 36 yaşındadır (Taberî, 1991: 841). İskender zekâsı, bilgisi ve gücüyle dünya tarihinde ve medeniyetlerin hayatında etkiler yapmıştır. M.Ö. 333'te İssus Savaşı'nda Pers Kralı Darius (Dârâ)'u yenmiş, bundan sonraki on yıl süresince Mısır'dan Hindistan'a kadar Pers yönetimi altındaki bütün toprakları ele geçirerek, Hindistan’a kadar gitmiştir. İskender tüm dünyayı Hellen uygarlığına ve Grekçe’ye dayalı tek bir idarede birleştirmek girişiminde bulunmuştur. O, filozof Aristo'nun öğretisi ona Hellen kültürünü benimsemişti. Aristo'nun yol göstericiliğinde İlyada'yı inceleyen İskender, dedelerinin ve kendisinin kahraman Aşil'in soyundan geldiği düşüncesindeydi. Efsaneye göre, annesi Olympias’ın Arşil’in soyundan, babası Philippos’un ise Zeus’un oğlu Herkül soyundan geldiğine inanıyordu (Popovic, 2011: 6). O’nun ölümü üzerine Avrupa’dan Çin’e kadar uzanan sahada kurduğu imparatorluk parçalanmıştır (M.Ö. 323). İskender İmparatorluğu’nun yerine kurulan krallıkları bir süre sonra (M.S.1.yy.) teker teker alan Roma, Hellenistik kültür yapısına mağlup olmuş başkenti değil bütün siyasetinde köklü değişikliklere gitmek zorunda kalmıştır. İskender genç, yakışıklı, güçlü ve cesur bir imparatordu. Gençliğinden dolayı kimi zaman aşırı atak ve tedbirsiz davranır, gereksiz tehlikelere gözünü kırpmadan atıldığı olurdu. Büyük bir önder olmasında genç ve atak olmasının etkisi olmuştu. Rahatı ve lüksü küçümseyen onurlu bir insandı. 13-16 yaşları arasında gençliğinin en verimli zamanında devrin en bilge kişisi olan Aristo'dan ders aldı. Aristo ona felsefe, politika ve sanat eğitimi verdi, şiiri sevdirdi (Popovic, 2011: 9). İskender hükümdarlığı sırasında bilim ve kültürün gelişmesine katkıda bulundu. İskender'in olumlu niteliklerinin yanı sıra, kusurları da vardı. Gençliğinden kaynaklanan heyecanla çabuk öfkelenir, kendisine karşı oluşacak tehditlere, ısrarla karşı koyardı. Eskiçağın klasik Doğu Akdeniz hükümdarları gibi zafer üstüne zafer kazandıkça, kendisini bir Yunan tanrısı olarak görmeye başladı. Krallığının başkentini Bâbil olarak düşünüyor- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 175 Güray Kırpık du. Ancak M.Ö.323 yılında erken bir yaşta hastalanarak, öldü. Sanskritçe’de bulunan yeni bazı belgelere göre o, zehirlenerek öldürülmüştür (Pal, 2013: 1). Büyük İskender'in savaşlarını gösteren kabartmalarla süslü olan “İskender Lahdi” Osmanlılar zamanında 1887 yılında bulunmuştur ve İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne konulmuştur. Bununla ilgili Osmanlı Arşivi’nde de belgeler bulunmaktadır. Ayrıca bu lahdin Büyük İskender’e ait olmadığı Sidon’da bulunan Helenistik devlet kralı Abdalonymos’a ait olduğu hakkında bir tarih görüşü de bulunmaktadır. Büyük İskender aldığı topraklarda kendi ismiyle anılan kentler kurmuştur. Bu kentler liman ve kavşak noktalarında kurulmuş, hellenistik kültürün oluşmasını sağlamıştır. Nitekim Doğu Roma’nın oluşmasında Büyük İskender’in etkileri görülür (Üçyiğit, 1943-1986). 3. HZ. ALİ (D. 599-Öl. 661) Hz. Ali İslam tarihinde “haydâr-ı kerrâr”,* “sâhib-i zülfikar”, “Aliyyü’lmurtezâ”, “Ebu Hasan”, “Ebu Turâb”, “esedullah”, “şah-ı merdân”, “şîri yezdân”, “seyfullah”, “nur-ı nebî” lakaplarıyla anılmıştır (Şafak, 2011: 13-42). Ona “Ali” ismini veren Hz. Peygamberdir. Kureyş Kabilesi'nin Haşimoğulları (Beni Hâşim) oymağına mensuptur. Babası Ebû Talib, annesi Kureyş'ten Fâtıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir. Hz. Muhammet (a.s.)’ın amcası Ebu Tâlib’in oğlu küçük yaştaki Ali (r.a.) Hz. Peygamberin evinde büyümüştür ve ilk Müslümanlardan bir sahabedir. Hz. Peygamber’den bizzat ders almıştır. İslam tarihinde gençliği ve civanmertliği ile nam salmış olan Hz. Ali Hülefa-yı Râşidîn’in dördüncüsüdür. Hicret sırasında Kureyş müşriklerinin öldürme kararı aldıkları İslam Peygamberinin yatağına yatmıştır. Ardından Kureyş’in emanet mallarını dağıttıktan sonra kendisi de hicret ederek Medine’ye gelmiştir. Hicretten sonra Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber gazalarına katılan Hz. Ali, üstün cesaret ve şecaati ile sevilen bir kişiliğe sahip olmuştur. Savaş öncesi birebir karşılaşmalarda kılıcını ilk çekenlerden olan Hz. Ali karşısına çıkan müşrikleri her defasında mağlup etmiştir. Hz. Ali, Uhud Savaşı’nda altı yerinden yaralanmıştır. Hayber kalesinin fethi * Haydâr-ı kerrâr: Döne döne saldıran, tekrar dönerek saldıran anlamına gelmektedir. 176 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Tarihe Yön Veren Gençler onun eliyle gerçekleşmiştir. Tebük Seferi’ne giderken İslam Peygamberinin yerine vekil olarak Medîne’de kalmıştır. Hz. Ali ilk halife Hz. Ebubekir (r.a.) zamanında onun danışmanlığını yapmış, Hz. Ömer’in zamanında da danışmanlık, müftülük ve kadılık yapmıştır. O, Hz. Ömer’in devlet divanının üyesi olmuştur. Hz. Osman’ın halifeliği döneminde de danışmanlık görevine devam etmiş, Hz. Osman’ın şehit edilmesinin ardından İslam Devleti’nin halifesi olarak seçilmiştir. Hz. Osman zamanında başlayan ihtilaflar Hz. Ali zamanında da devam etti. Kendisine ihtilaflar hakkında “Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer zamanında ihtilaf yoktu ama Hz. Osman ve sizin halifeliğiniz zamanında ihtilaflar neden çoğaldı?” diye sorulunca; “Bunun hikmeti gayet açıktır. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in yanında Hz. Osman ve benim gibiler vardı. Benim yanımdaysa sizin gibiler var.” demiştir (Mete, 2011: 15). Yöneticilere nasihatler içeren hutbeler irat etmiştir. Hutbeleri, çeşitli konuşmaları ve sözlerinin rivayet halinde toplandığı “Nehcü’l-Belaga” adlı eserde ona atfedilen pek çok sözü bulmak mümkündür. (Ali bin Ebi Talib, 2004). O, kendi halifeliği döneminde âdil bir yönetim sergilemiştir. Halife olmasına rağmen son derece kanaatkar bir hayat yaşamıştır. Amr b. Kays anlatımında da görüldüğü üzere o bir adalet timsâlidir: “Müminlerin Emiri Hz. Ali’yi bir gün yamalı elbiseler içinde görüp, kendisine şöyle dediler. Ey Resulullahın halifesi! Bu kadar hazine elindeyken neden yamalı elbise giyiyorsun? Bu sana yakışmaz.” Hz. Ali şöyle karşılık verdi: “Müslümanların bize uyması, kalplerinde huşû’ ve ihlâs oluşması için böyle yamalı elbise giydik.” (Mete, 2011: 60). İslam gençlik teşkilatının kurucusu olan Sühreverdî’ye göre (1973: 100-101), Hz. Ali (r.a.)’nin fütüvveti derecesinde hiç kimse olmamıştır, olmayacaktır. Yine O’nun ifadesine göre rivâyette denilmiştir ki: “Emîrü’l-Mü’minîn Ali (r.a.)’nin hanesinde bir gün hiç iftar yapılmamıştı. Diğer bir rivâyette yedi gün yapılmamıştı. Hakk Teâlâ gayb âleminden üç arpa ekmeği gönderdi. Emîrü’l-Mü’minîn Ali (r.a.) birini Hasan’a birini Hüseyin’e ve kalan diğerini de ikiye bölerek yarısını Fatımatü’z-Zehrâ (r.a.)’ya verdi. Diğer yarım ekmeği de kendisi yiyecekti. Derviş kılığında biri kapıya geldi. Hz. Ali (r.a.) kendi nasibini dervişe verdi. Fatıma (r.a.) da O’na uydu. Hasan ve Hüseyin de uydular. Ki onlar ailenin evladı idiler. Fütüvvet de o aileden miras kalmıştır.” Tarîkat ve fütüvvet nübüvvet hanedanından Hz. Ali’ye kalmıştır. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 177 Güray Kırpık Zîrâ, Peygamber (a.s.) tarîkat, şerîat, fütüvvet, kerâmet, cömertlik ve mürüvvetin şehristânıdır.* Emîrü’l-Mü’minîn Ali (r.a.), o ilim şehristanının kapısı idi. Bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) O’nun hakkında şöyle buyurmuştur: “Ene medînetü’l-ilm ve Ali bâbuha”. Her kim ilim ve amel şehristanının kapısına ayak basarsa, yolu Emîrü’lMü’minîn Ali (r.a.)’den geçer. Gençler içinde “hizmet” makamını ilk bulan Ali’dir. O kimse ki, Şehristân’ın (Hz. Muhammet a.s.) kapısına ayak basmıştır (Sühreverdî, 1973: 101). Fütüvvet (gençlik) ve ahîlik (kardeşlik, cömertlik) düşüncesini anlatan Sühreverdî’nin esasen Anadolu ahîliğinin oluştuğu dönemden önce yaşamasına rağmen ahîliği fütüvvet bağlamında kullanan bir fikrî yaklaşım içinde olduğu görülmektedir. Anadolu insanının yeni doğan çocukların ebeveynine söylediği pek çok söz arasında “Allah fütüvvetini ve mürüvvetini göstersin” tabiri bu noktada ilmî bir anlam kazanmaktadır. Hz. Ali bir harici olan İbn Mülcem tarafından Ramazan ayının 17’nci günü namaza giderken şehit edilmiştir (Hasan, 1991/I: 349-350). Hz. Ali’nin Necef’te olduğuna inanılan kabri vefatından 300 yıl sonra keşfedilmiştir. Ancak onun kabrinin başka yerlerde olması ile ilgili görüşler de bulunmaktadır. 4. FATİH SULTAN MEHMET (D.30 Mart 1432-Öl.3 Mayıs 1481) Fatih Sultan Mehmet (Nakkaş Sinan Bey Tasviri) * O ilk tahta geçtiğinde oniki (12) yaşındaydı (1444). 1446’da tahttan babası için feragat etmiş, 1451 yılında babasının vefatı üzerine Osmanlı Devleti hükümdarı olmuştur. Tahtta geçtiği sırada 20 yaşına basmıştır. Onun hocaları Molla Güranî ve Molla Hüsrev gibi devrinin önde gelen müderrisleridir. Siyaset ve yönetim becerisini geliştirmek üzere Manisa Sancağı’na tayin edilerek gönderilen Mehmet, burada eğitim ve öğretimine devam etmiştir. Rumca, Sırpça, Latince, Arap- Şehristân: Surlarla çevrilmiş ilim şehri. 178 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Tarihe Yön Veren Gençler ça ve Farsça biliyordu. Osmanlı Devleti’ni büyük bir devlet haline getirmeyi başararak “Fâtih” sıfatıyla anılmıştır. O İstanbul’u fethederek başkent yapmış, sözlü hukuku yazıya geçirerek yazılı Osmanlı Kanunnamelerini oluşturmuştur. Fetihten önce Rumeli hisarını yaptırmış, ilk defa büyük surları yıkan şâhî topları kendi katkılarıyla döktürmüştür. İstanbul’daki Rum Ortodoks patriğini tayin etmiş olan Fatih, Hristiyanlara, Yahudilere hür bir şekilde dinlerini yaşama hakkı vermiştir. Ermeni Kilisesi’ni de hür bir kilise olarak tanımış, Ermenilere din ve geleneklerini hür bir şekilde yaşama hakkı vermiştir (Kazıcı, 1995/10: 295; 1997/11: 44-50). Fatih Sultan Mehmet kendisini “Roma İmparatoru” olarak lakaplandıran ilk Osmanlı padişahıdır (Kazıcı, 1997/11: 54-55). Hz. Muhammed’in (a.s.) hadisi şerifinde müjdelediği İstanbul'un fethini gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmet, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş tarihteki en önemli Türk hükümdarlarından biridir. Ebu Eyyup el-Ensârî’nin kabrinin bulunması ve günümüze kadar İstanbul’un tarihi kimliğinin oluşturulmasının temelinde II.Mehmet’in gençlik ruhu ve heyecanı bulunmaktadır (Kazıcı, 1997/11: 54-56). Sırbistan, Eflâk, Bosna-Hersek, Limni, Midilli, İmroz, Eğriboz, Taşoz, Semadirek, Trabzon ve Anadolu’nun tamamına yakını O’nun zamanında alınmış yerlerdendir. O toplamda onyedi devlet ve ikyüz küsür kale ve pek çok şehir fethetmiştir (Kazıcı, 1997/11: 91). Fetihlerinin gayesini; İmtisâl-i câhidû fi’llâh oluptur niyetim Dîn-i İslam’ın mücerred gayretidir gayretim (Tok, 2011) *** Bizümle saltanat lâfın idermiş ol Karamânî Hudâ fursat virürse ger kara yire karam anı (Fatih Dîvânı, 2012: 34) diyerek belirtmiştir. Bu ifadeler onun bir hırs için savaşmadığını, mazlum ve darda kalmış topluluklara yardım gayretinde olduğunu göstermektedir. Genç Fatih âlim, şair ve sanatkarları sık sık toplar ve onlarla sohbet etmekten çok hoşlanırdı. İlginç ve bilinmedik konular hakkında makaleler yazdırır ve bunları incelerdi. İdarecilikte yapacağı işlerle ilgili olarak danışmayı elden bırakmaz, devlet icraatlarının ehemmiyetine göre dik- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 179 Güray Kırpık kati rikkat ile tamamlardı. Okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça'ya çevrilmiş olan felsefi eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyus’un “Harita”sını yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmet yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul'a getirtirdi. Nitekim Astronomi bilgini Ali Kuşçu kendi döneminde İstanbul'a geldi. Ünlü Ressam Bellini'yi de İstanbul'a davet ederek kendi resmini yaptırdı. Fatih Sultan Mehmet, açık görüşlü bir padişahtı. 1481 yılına kadar hükümdarlık yaptı ve bizzat 25 sefere katıldı. Azim ve irade sahibiydi. Temkinli, verdiği kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği vardı. Devlet yönetiminde oldukça sertti. Genç yaşta büyük başarılara imza atmış olan bu Cihan hükümdarı Fatih Sultan Mehmet, yine çıktığı bir sefer sırasında nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü, bugünkü Gebze Hünkar Çayırı’nda vefat etmiştir. Ancak O’nun zehirlenmesi ile ilgili iddialar hala kesin olarak bir cevap bulmamıştır. Fatih Camii'nin yanındaki kendi adıyla anılan türbesine defnedilmiştir. 5. DELİ PETRO (D. 10 Haziran 1672-Öl. 8 Şubat 1725) Bir akademisyen, bir kahraman Bir gemi kaptanı, bir marangoz O bütün ruhuyla, dehasıyla kuşatıyor Kendi çağının yorulmak bilmeyen bir işçisi gibi Pushkin (Puşkin) Çar I. Aleksey’in ikinci eşi Natalya Narişkina’nın oğludur. 1682 yılında henüz on (10) yaşında bir genç iken tahta çıktı. Bu sırada sarayın denetimi daha çok üvey ablası Sofia’nın elinde idi. 17 yaşına geldiPoltava Muharebesi Sırasında Deli Petro (1717’de Petro’nun kurduğu halı fabrikasında ğinde yönetimi tek başına devralayün ve ipek karışımı duvar halısı rak çarlığını ilan eden Petro hareketolarak hazırlanmıştır. Dokuma yılı 1722). li yönetimi ve büyük reformları ile Rusların gözünde “büyük” Osmanlı Türklerinin dilinde “deli” sıfatını 180 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Tarihe Yön Veren Gençler almıştır. Ruslar içinde pek çoğu ona “büyük” lakabını vermiştir. Türkçe’deki “deli” kelimesinin bir anlamı olan “gözü kara” onun cesur girişimleriyle de alakalıdır. Petro, Rusya’yı Avrupa’nın güçlü bir devleti yapmak istiyordu. Reformlarına donanma sahasında ve orduda başladı. Denizciliği Ruslara sevdirmeye çalışan Petro, Hollanda ve Venedik’ten gemi yapım ustaları getirtti. Kendisi de kılık kıyafet değiştirerek uzun bir Avrupa seyahatine çıktı. Hollanda’daki gemi yapım atölyelerinde marangoz olarak çalıştı. İngiltere, Fransa, Hollanda ve Almanya’yı dolaştığı bu seyahat onun üzerinde büyük tesirler yaptı. Dönüşünde pek çok reformlara ve mimari yeniliklere girişti. Amsterdam ve Fransa’daki sanattan etkilenerek Petersbourg ismiyle anılan bir şehir inşa etti. Karadeniz’e açılma planları da durunca kendi adıyla anılan bu şehri Baltık Denizi kıyısında kurdurarak, Atlas Okyanusu üzerinden denizlere açılmaya çalıştı. Şehir mimarisinde gotik tarz ve barok eserlerin pek çoğunu Petersbourg’ta inşa ettirdi. Bataklık bir yere özel kanallar açılarak sıfırdan kurulan bu şehir Neva nehri’nin denizle birleştiği yerdeydi. Yeni çarlık başkenti olan şehrin kışlık Çar Sarayı günümüzde müze olan “Hermitage” idi. Muntazam olarak planlanmış şehirde 30 metreden yüksek yapı inşa edilmemişti. Deli Petro 1724-1725 yıllarında sindirim ve kan dolaşımında meydana gelen rahatsızlıktan dolayı 52 yaşında iken ölmüştür. Yaklaşık 40 yıl çarlık makamında kalmıştır. Bu süre zarfında Balkanlara yayılma, Karadeniz ve İstanbul’u alma, Anadolu’yu ele geçirme, Doğu Avrupa’ya hakim olma, Orta Asya’yı ele geçirme, İran ve Hindistan üzerinden sıcak denizlere inme, Baltık denizinden sıcak denizlere ulaşma projelerini uygulama düşüncesinde olmuş, bunlardan bir kısmını kendisi hayatta iken uygulamayı başarmıştır. “Büyük” ve “Deli” adlarıyla gençliğinde lakaplanan Rus Çarı Petro’nun Karadeniz’e inme politikası 1711 yılındaki Prut savaşında durdurulunca, Orta Asya’ya yönelmiştir. Ancak ömrü buna vefa etmemiştir. Deli Petro Baltık Denizi ve İskandinav politikasında ise başarılı olmuştur. İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ı mağlup ederek, esir aldı ve Bender kalesine hapsetti. Döneminin meşhur edip ve şairi Aleksandr Puşkin onun kuzey ve Avrupa politikasını şöyle özetler: “Buradan gözdağı vereceğiz İsveçliye ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 181 Güray Kırpık Kibirli düşmanımızın korkulu rüyası şehir Burada kurulacak Tabiatın takdiridir Burayı yarıp pencere açmak Avrupa’ya” (Armağan, 2006: 53) 6. NAPOLYON BONAPART (D. 15 Ağustos 1769-Öl. 5 Mayıs 1821) Gelmiş geçmiş en yetenekli askeri ve siyasi dehalardan biri olarak kabul edilen Napolyon Bonapart Fransa’nın yetiştirdiği en büyük devlet adamı olarak tarihe adını yazdırmıştır. Yaşadığı dönemde Amerika bağımsızlığını kazanmış (1775-1783) ve Fransız İnkılabı (1789-1815) Napolyon Bonaparte gerçekleşmiştir. Bu şartlar (Napolyon Milli Müzesi, L’ile, Andrea Appiani) altında Avrupa’yı strateji oyunu oynar gibi bir çırpıda fethetmiş, altmış kadar savaşta yer almış, bunlardan sadece üçünde savaş meydanından yenilgiyle ayrılmıştır (Bonaparte, 2004). Korsika’da avukat Carlo Bonapart’ın ikinci çocuğu olarak doğmuş, kalabalık bir aile çevresinde bulunmuş ve fakirliği yaşamış bir kimsedir. Topçu olarak askerliğe başlamış, orduda yeteneği keşfedilmiş, askerlik hayatında hızla yükselmiştir. Yirmidört yaşında Tuğgenerallik payesine yükselmiştir (1793). Genç yaşta Fransız ordusunun başında İtalya seferine çıkarak büyük başarılara imza atmıştır. İtalyan, İngiliz ve Avusturya ordularına karşı zaferler elde etmiştir. 1798’de İngiltere’nin Hindistan yolunu kesmek üzere Mısır seferine çıkan Napolyon piramitler bölgesindeki savaşla Mısır’ı almıştır. Bu sırada gelişen şartlarla Napolyon birdenbire kendini devletin başında bulmuştur. Fransa’da meydana gelen darbe ile yönetim değişmiş, hükümetin başına da Napolyon getirilmiştir. Ardından Napolyon Avrupa içlerinde hızla ilerlemeye başlamıştır (Bonaparte, 2004: 93-95). Çok kısa bir sürede Avrupa haritasını değiştirir. 182 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Tarihe Yön Veren Gençler Devlet işlerinde de çok başarılıdır. Reformlarla ülkesinin yapısını değiştirir ve kısa sürede Fransa halkının sevgilisi haline gelir. Ülkesinde Katolikliği yeniden canlandıran Napolyon, Papa VII. Pius’un elinden taç giyerek ‘imparator’ ilan edilmiştir. Papa’dan üstün olduğunu düşündüğünden, tören sırasında imparatorluk tacını Papa’dan kendi elleriyle alıp, giymiştir. O, 1810-1812 yıllarında gücünün zirvesine ulaşmış bulunuyordu. Fransa’da ömür boyu konsüllük görevine getirilen Napolyon’un bu başarılarının çoğu ömrünün gençlik döneminde görülmüştür. Rusya üzerine yaptığı Moskova seferinde Leipzig’te, İngiltere’ye karşı gerçekleştirdiği Trafalgar deniz savaşında ve Waterloo muharebesinde yenilince talihi tersine dönmüş, ancak tarihte az rastlanan bir siyasi aktör olma gücü Fransa’da devam etmiştir (Bonaparte, 2004: 574). Önce Elba adasına sürgünle gönderilmiş, ardından yönetimi tekrar ele geçirme girişiminde bulunmuş, ancak bu defa da başarılı olamayarak, Atlas Okyanusu’nda bir ada olan St. Helena’ya sürgün edilerek, gözaltına alınmıştır (Bonaparte, 2004: 577). Napolyon orada günlüklerini yazmakla meşgul olmuş, 5 Mayıs 1821’de arsenikle zehirlenerek, resmi kayıtlara göre ise mide kanserinden ölmüştür (Bonaparte, 2004: 597). 1961’deki otopsi raporunda arsenikle öldürüldüğü kesinlik kazanmıştır. Ölümünden yaklaşık 140 yıl sonra zehirlendiği anlaşılmıştır. Napolyon cüsse bakımından küçük, hatta okul yıllarında arkadaşlarının ona boyuyla ilgili şaka yaptığı biridir. Arkadaşlarından birisi ona “Seni büyüyünce savaşa çağırsalar, bu boyla atına binene kadar savaş biter." deyince, Napolyon arkadaşlarına bakar ve şöyle der: "Merak etmeyin, ben büyüyüp savaşa çağırdıklarında ben ata binmeyeceğim, ben atıma bindiğimde savaş başlayacak.” İspanya'yı aldıktan sonra İspanya kralı ona "Sen para için savaşıyorsun, biz ise şerefimiz için." diye haykırır. Napolyon cevap verir: "Herkes kendisinde olmayan şey için savaşır." Vaktiyle Fransız hükümetinden biri Napolyon Bonapart'ı bir muharebe sırasında eleştirerek, parmağını harita üzerinde gezdirir: “Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zaptetmeliydiniz”, gibi fikirler yürütünce, Napolyon: “Evet, onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım” der. Ünlü sözü "para, para, para" yı “Bir savaş yapıp, kazanmak için ne gerekir?” sorusu üzerine söylemiştir. Bu sözü destekleyici bir şe- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 183 Güray Kırpık kilde onun hatıralarında da devletin gücü, siyasi ve askeri başarı için hazine ve paradan sürekli bahsetmesi dikkat çekicidir. 7. SONUÇ Genç nesillerin işbaşında bulunması milletlere bir hareket ve ivme vermektedir. İyi eğitilen genç nesillerin çoğunlukta olduğu toplumsal yapıların gelecekleri güvendedir. Medeniyetin gerçek sahibi de onlar olacaktır. Tarih bunu göstermiştir. Sorunları çözülmüş bir gençlik, her zaman kendi çağında zirveyi en başarılı şekilde temsil edecektir. Yukarıda ele alınan beş şahsiyetin hayatında bunun birer örneği görülmektedir. İyi yetişmiş, donanımlı, inanmış, girişimci ve bu meziyetlerini cesaretle birleştirebilmiş bir gençliğin önünde engel yoktur. KAYNAKÇA Alatas, Syed Faris (2006). “İbn Haldun ve İslam Reformu: Bir Kavramsallaştırmaya Doğru”, İslam Araştırmaları Dergisi, İbn Haldun Özel Sayısı II, Sayı: 16, İstanbul: İSAM. Ali bin Ebi Tâlib (2004). Nehcu’l-Belâga, Tahkîk: Dr. Muhammet Abduh, Kahire: Daru’l-Hadis. Armağan, Mustafa (2006). Petersbourg’da Osmanlı İzleri, İstanbul: Ufuk Kitap. Bonaparte, Napoleon (2004). Memoirs of Napoleon Bonapart, London, (1836 complete book, in English 1891). Fâtih Dîvânı (2012), Yay. Haz. Mumammet Nur Doğan, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları Hasan İbrahim Hasan (1991), İslam Tarihi, C. I., İstanbul: Kayıhan Yayınları. İbn Haldun (1990). Mukaddime I, İstanbul: M.E.B. Kazıcı, Ziya (1995, 1997). İslam Tarihi, C. 10-11, İstanbul: Kayıhan Yayınları. Mete, Mükerrem (2011). İlmin Kapısı Hz. Ali’den Yöneticilere, İstanbul. 184 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Tarihe Yön Veren Gençler Padişahın Portresi: Tesavir-i Ali Osman (2000). İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi: Türkiye İş Bankası Yayınları Pal, Ranajit (2013). Sasigupta and the Poisoning of Alexander, Online Essay, (http://www.1stmuse.com/frames/sasigupta.html). Popovic, John J. (1997). Alexander the Great, Edition 9.2. (Project). Şafak, Yakup (2011). Mevlevî Gülbangleri, Konya: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını. Şehâbeddin Sühreverdî (1973). Resâyil-i Cevânmerdân/Resailü’l-Fütüvve, Tashîh ve Mukaddime: Murtezâ Sarrâf, Hulâsâ: H. Corbin, Tahran. Taberî (1991). Milletler ve Hükümdarlar Tarihi III, İstanbul: MEB. Tok, Vedat Ali (2011). “İmtisâl-i câhidû fi’llâh oluptur niyetim Dîn-i İslam’ın mücerred gayretidir gayretim” Diyânet Dergisi, Sayı: 246. Üçyiğit, Ekrem (1943-1986). “Roma İmparatorluğu Maddesi”, Türk Ansiklopedisi, İstanbul: M.E.B. Yaslıçimen, Faruk; Sunar, Lütfi (2006). “Sosyal Bilimlerde Bir Yenilenme İmkânı Olarak İbn Haldun”, İslam Araştırmaları Dergisi, İbn Haldun Özel Sayısı II, Sayı: 16, İstanbul: İSAM. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 185 HALK KÜTÜPHANELERİNDE ÇOCUKLARA VE GENÇLERE YÖNELİK YENİLİKÇİ BİLGİ HİZMETLERİ: TÜRKİYE’DE DURUM Ahmet Altay* ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun ÖZ Çocukların ve gençlerin kütüphane kullanma alışkanlığının günden güne azaldığı günümüzde; halk kütüphanelerinin amaçlarına ulaşması ve varlıklarını devam ettirmeleri için her geçen gün hızla farklılaşan koşullara uyum sağlaması gerekmektedir. Halk kütüphaneleri değişimleri öngörüp, yaşanan değişime göre kendilerini konumlandırabilirlerse, içinde yer aldıkları toplumun lokomotif kurumları haline gelecektir. Bu bağlamda başta yöneticiler ve kütüphaneciler olmak üzere halk kütüphanesi çalışanlarının değişen teknolojiye ve yeniliklere ayak uydurabilmeleri hatta daha da ötesinde; sahip oldukları yenilikçilik enerjilerini açığa çıkartarak yenilikler üretmeleri büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada “yenilikçilik” kavramı üzerinde durularak, Halk kütüphanelerinde çocuk ve gençlere yönelik gerçekleştirilecek yaratıcı bilgi hizmetlerinin onların okuma ve kütüphane kullanma alışkanlığı kazanmalarındaki etkilerine değinilecektir. Ayrıca çalışmada Türkiye’deki halk kütüphanelerinde çocuk ve gençlere yönelik gerçekleştirilen yenilikçi bilgi hizmetlerinden örnekler sunulacaktır. ANAHTAR KELİMELER: Yenilikçi kütüphane hizmetleri, halk kütüphaneleri, Türkiye Öğr.Gör. Kırklareli Üniversitesi Doç.Dr. Kütüphane Bilgi Teknolojileri Üniversitesi Doç.Dr. Kırklareli Üniversitesi * GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 THE CREATIVE INFORMATION SERVICES FOR CHILDREN AND YOUTH IN PUBLIC LIBRARIES: A CASE OF THE TURKEY Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun ABSTRACT In this study, the term “creativity” will be emphasized. The effect of creative knowledge services in the public libraries on children’s and teenagers’ the habituation of reading and benefiting from library services will be studied. In addition to this, the samples about the creative knowledge services for the children and teenagers in the public libraries in Turkey will be given. Nowadays, children and teenagers benefit from the libraries less than it was in the past. The public libraries have to accommodate themselves to the conditions that rapidly vary day by day in order to reach their goals and maintain their existence. If the public libraries can foresee the changes and take position in accordance with the changes then they will become the leading institution in the society in which they exist. In this context, the public libraries staff, first of all the managers and librarians, must accommodate themselves to the changing technology and innovations. Moreover, they must create new things by revealing the creative energy that they possess. KEYWORDS: Creativity information services, public library, Turkey Lecturer. Kırklareli University Assoc. Prof.Dr. State University of Library Information Technology Assoc. Prof.Dr. Kırklareli University GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun 1. GİRİŞ Din, dil, ırk, milliyet, yaş, eğitim, kültür, sosyoekonomik düzey ve politik görüş farkı gözetmeden, her tür kütüphane materyali ve çeşitli iletişim yolları aracılığıyla kültür ürünlerini ve bilgiyi insanlığın hizmetine ücretsiz sunarak, onlara ömür boyu eğitim ve boş zamanları değerlendirme olanağını veren, toplumla bütünleşip, sağlıklı kamuoyunun ulaşmasına olanak sağlayan, toplumun ekonomik, sosyal, eğitsel, kültürel ve teknik kalkınmasının gerçekleştirilmesini etkileyen demokratik kuruluşlar (Sağlamtunç, 1994: 149) olan halk kütüphaneleri, birey ve toplumsal grupların kültürel gelişimleri için temel bir ortam sağlayan kurumlardır (Ifla ve UNESCO, 1994). Özellikle son 20-25 yılı kapsayan süreçte dünyamız sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik alanda çok hızlı ve büyük bir değişimin içerisine girmiş bulunmaktadır. Söz konusu değişim ve dönüşüm süreci hemen hemen bütün kurumsal yapıları etkilemektedir. Bu süreçten etkilenen kurumlardan biri de temel amacı içinde bulunduğu toplumun bilgi gereksinimini karşılamak olan birer kültürel ve toplumsal kurum niteliğindeki halk kütüphaneleridir. Bilgi teknolojilerinin hayatımızın her alanını kuşattığı günümüzde yapılan araştırmalar insanların halk kütüphanelerine olan ilgilerinin her geçen gün azaldığını göstermektedir. Özellikle literatürde “dijital yerli” olarak tanımlanan, doğduğundan beri bilgisayar ve enformasyon teknolojilerinin içinde olan ve internet, bilgisayar ve cep telefonu gibi dijital medya araçlarını kullanarak yetişen (Tonta, 2009: 745) günümüz gençlerinin halk kütüphanelerine olan ilgilerinin her geçen gün düştüğü bilinen bir gerçektir. Halk kütüphanelerinin toplumda zayıflayan rol ve konumlarını güçlendirebilmeleri için yenilikçi hizmetler geliştirmeleri gerekmektedir. Özellikle de halk kütüphanelerinin en önemli kullanıcı grupları olan çocuklar ve gençleri tekrar kütüphaneye çekebilmek ve onlara kütüphane kullanma alışkanlığı kazandırabilmeleri için yenilikçi ve girişimci bir örgütsel yapıya ve işleyişe kavuşmaları kaçınılmazdır. 188 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri 2. YENİLİKÇİLİK VE YENİLİKÇİ HİZMETLER Yenilikçilik, araştırmacılar tarafından farklı şekillerde ifade edilmiş olmasına rağmen benzer şekilde tanımlanmıştır. En kabul görmüş tanımında yenilikçilik; her alanda yeni ve yararlı fikirlerin üretilmesi olarak tanımlanır. Diğer bir benzer tanımda yenilikçilik; üretmek, kavramsallaştırmak veya bireyler ve gruplar tarafından birlikte çalışılarak geliştirilen yeni ve yararlı fikirler, süreçler ve prosedürler olarak ifade edilir (Amabile vd., Eren’den aktaran; Çiçek, 2011: 46-47). Yenilikçilik; değişim ve yeniliğin benimsenmesi, fikir ve olasılıkların test edilebilmesi, farklı bir bakış açısıyla (dış dünyaya bakışta esneklikle) örgütün dış çevresinde meydana gelen olaylara bakabilmesi ve var olan ürünlerin geliştirilmesi gibi eğilimleri içerir. Yenilikçilik bir süreçtir; yenilikçi kişiler problem ve sorunlara çözüm bulma yönünde yoğun çalışır ve bu çabalarındaki aşamalı değişiklikler ve iyileştirmelerle fikir ve çözümlerini değiştirerek geliştirirler (Gürol, 2006: 39). Yenilikçilik tanımlarına bakıldığında “yeni”, “farklı” olanı meydana getirme, ortaya çıkarmanın vurgulandığı görülmektedir. Samen, (2008: 365-366) Yenilikçi düşünme ve yenilikçilik konusundaki kaynaklardan inceleyerek yenilikçiliğin temel özelliklerini şu şekilde özetlemiştir: Yenilikçilik: • İlk’tir. Daha önce gerçekleşmemiş olanı meydana getirir. • Yeni ürün, yeni hizmet üretmektir. • Sezgi ve hayal gücünü kullanma ile oluşur. • Daha önce var olanın aldığı son şekildir. Katma değer getirir. • Merak ve sorgulama sonucu oluşur. Nedir, nasıldır, niçin böyledir, daha farklı nasıl olabilir? Soruları yenilikçi düşünmeye teşvik eder. • Zorunluluktur. Dünyamızda gelişmeler çok hızlı bir şekilde yaşanmaktadır. • İhtiyaçtır. Her gün yeni bir sorunla karşılaşma ihtimali çok yüksektir. Mevcut çözüm önerileri sorunları çözmede yetersiz kaldığında, yenilikçi fikirlere ihtiyaç duyulur. • Öğretilebilirdir. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 189 Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun • Özgür düşünebilme ve çalışma ortamı ister. • Yenilikçiliğin dört temel boyutu vardır. Bu boyutlar; akıcılık, esneklik, özgünlük ve ayrıntılamadır. • Yenilikçilik bir takım süreçlerden oluşur. Bu süreçler İhtiyacın belirlenmesi, eldeki bilgilerin gözden geçirilmesi, bilginin sindirilmesi, parıltının sezilmesi, ortaya çıkanların değerlendirilmesi. Bu beş adım başarıyla uygulandığında yenilikçi düşünceler geliştirilebilir. Yenilikçilik, örgütün kendini sürekli olarak yenileştirme ve değiştirme yeteneğini yükseltir. Toplumlardaki değişim arzusu ve gerekliliği, örgütleri etkinliklerini arttıracak yeni yönetim anlayışlarına yönlendirmiştir. Örgütlerin yaşamını sürdürme, büyüme, daha iyi hizmet üretebilme, müşterilerinin gereksinimlerini giderebilme gibi amaçlarına ulaşmaları, yenilikçiliğin yalnız tespitini değil, ondan yeterince yararlanılmasını da içerir. Yenilikçilik ve yenilikçi hizmetler bütün işletmeler açısından çok önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde örgüt yapısını geleneksel ve bürokratik engellerden arındırabilen, devamlı yeni ve özgün fikirler üretebilen, yeni pazar yapılarına yönelebilen, yeni yönetim anlayışları getirebilen işletmelerin başarılı oldukları kaçınılmaz bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. İşletmeler yenilikçiliği ve yenilikçi hizmetleri teşvik ederek kurumsal yapılarına değer yaratma potansiyelini arttırmakta ve rakipleri karşısında stratejik üstünlük kazanmaktadırlar. Ayrıca işletmeler insan kaynaklarındaki yenilikçi potansiyeli ortaya çıkararak yeni ürün ve hizmet geliştirmede büyük avantaj kazanmaktadırlar. İşletmeler yenilikçiliği teşvik ederek ve yenilikçi hizmetler geliştirerek rakiplerine fark atmakta, hizmet verdiği insanlarda farkındalık yaratmaktadır (Kapu ve Baştürk, 2013: 529). İşletmelerin uygulama süreçlerinde yenilikçiliğin ortaya çıkması, yenilikçi bireylere ve onlardaki yenilikçi düşünmeye bağlıdır. Amabile, bireylerin herhangi bir eylemi bazı motivasyonlardan dolayı gerçekleştirdiği ve performansının teknik olarak iyi, yeterli ya da kabul edilebilir olmasının ise bireylerin gerekli yetenek ve maharete sahip olmalarına bağlı olduğunu belirtmektedir. Ancak eğer bireyler yenilikçi düşünme yeteneğine sahip değillerse, olağanüstü yüksek düzeyde maharet ve yeteneklerle bile yenilikçi çalışmalar üretemeyeceklerini söylemektedir. 190 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri Yenilikçi düşünme becerisinin ise, problemlere yönelik yeni perspektifler kazandırmaya elverişli bilişsel bir tarzı, yeni bilişsel yolların araştırılması için gerekli olan bir uygulama tekniğini veya çalışma biçimini içerdiğini ifade etmektedir. Amabile’ye göre yenilikçi düşünme, bağımsızlık, kendi kendini disipline etme, risk almaya yönelim, belirsizliğe yönelik tolerans ve problemlerle karşılaştığında sabretme gibi kişilik özelliklerine bağlı olarak gelişen bir zihinsel faaliyettir. Ona göre yenilikçi maharetler ise, öğrenme ile bilişsel esneklik ve entelektüel bağımsızlığı geliştiren uygulama teknikleriyle arttırılabilir (Amabile, 1997: 43). 3. HALK KÜTÜPHANELERİ VE YENİLİKÇİLİK Dijitalleştirmede yaşanan gelişmeler ve internet ortamındaki bilgi yığının her geçen gün artması halk kütüphanesi kullanımını olumsuz olarak etkilemiştir. Özellikle gençler ödev ve araştırmalarını hazırlarken kütüphanelere gitmek yerine internet yoluyla bilgiye ulaşmayı tercih etmektedir. Nitekim gençlerin kütüphane kullanımıyla ilgili yapılan bir araştırmada sorulan “Ödevlerimi hazırlamam için kütüphaneye gitmeme gerek yok, aradığımı internette bulabiliyorum” ifadesine katılım düzeyi %81.3 düzeyinde olmuştur (Altay ve diğ, 2012: 336). Gelinen bu nokta halk kütüphanelerini ve kütüphane çalışanlarını yeni yenilikçi hizmetler ortaya koymalarını zorunlu kılmaktadır. Kütüphane çalışanları halk kütüphanelerini yaşamın merkezine koyarak kullanıcılara bu geniş bilgi yığınları arasında rehber olmalıdır. Bu kapsamda halk kütüphanelerinde bir an önce bilgi hizmetlerinde yeni ve çekici hizmetler denenmeye başlanmalıdır. Oluşan bütün bu yeni teknolojik gelişmeler halk kütüphaneleri için birçok yeni fırsatlara yol açmalıdır. Halk kütüphanecileri bunlardan en iyi şekilde yararlanmalı ve yeni ufuklar açmalıdır. Gelecekte araştırmacıların yapacağı çalışmalarda bilgi filtreleme ve seçimlerine önemli derecede ihtiyaç duyulacaktır. Bu aşamada halk kütüphanecileri, uzmanlıklarını ve yenilikçi düşüncelerini ortaya koyarak araştırmacılara yol gösterici olacaktır (Helinsky, 2009: 12-23). Geleceğin dünyası kuşkusuz bilgi aktarımı ve yönetimine dayalı, teknolojik gelişime bağlı olarak farklılaşan çevresel koşullar ve yenilenen istemlere uygun hizmetleri evrensel ölçekte sunan kütüphanelerin varlı- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 191 Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun ğını zorunlu kılmaktadır. Yenilikçilik, temel unsurları “bilgi” olan bilgi çağı kütüphaneleri için aranılan özelliklerden biridir. Bilgi toplumunun hızlı değişim ortamında halk kütüphanelerinin yaşanan hızlı değişime ayak uydurabilmesi; hatta bu değişimin öncü kurumu olabilmesi için yenilikçiliği ve yenilikçi hizmetleri teşvik etmesi kaçınılmazdır. Bunun için de halk kütüphanelerinde yenilikçi kapasitelerin ortaya çıkarılması ve yenilikçi çözümlerle fark yaratılması gerekmektedir. Bilginin en değerli kaynak haline geldiği günümüzde, halk kütüphaneleri daha çok bilgi kaynağını daha çok kişiyle buluşturmak için sürekli yenilikler yapmalı, yenilikçi hizmetler geliştirmelidir. Bu çerçevede öncelikle halk kütüphanelerinin bulunduğu yerdeki hizmet verdiği insanları tanıması gerekmektedir. Halk kütüphaneleri, çocukları, gençleri, yaşlıları, yetişkinleri, engellileri, ev hanımlarını ayrı gruplar olarak düşünüp, onları kazanabilmek için yenilikçi projeler geliştirmelidir. Kütüphaneye kimi kitap okumak, kimi ders çalışmak, kimi boş zamanını değerlendirmek için gelebilir. Gelen kişilere yardımcı olunmalı ve hiç gelmeyenleri de içeriye çekebilecek aktiviteler gerçekleştirilmelidir. Farklı grupları belirlemeli ve onların beklentileri öğrenilmelidir. Yeni teknolojik gelişmeler kütüphaneler için birçok yeni fırsatlara yol açmıştır, kütüphaneciler de yeni teknolojilerden en iyi şekilde yararlanmalı ve yeni hizmetler üretmelidir. Günümüzün bilim insanları ve okul çocukları kendi başına bilgiyi bulmada başı çekmektedirler. Bir sonraki aşamada kütüphaneciler, doğru sorular sorarak, kaynakları değerlendirerek ve mevcut çok geniş bilgi içinde kullanıcının ihtiyacı olanı çekip çıkararak onlara katkıda bulunabilirler (Bayter, 2012: 74-75). IFLA ve UNESCO’nun halk kütüphanesi bildirgesine göre, halk kütüphanesi hizmetlerinin özünde olması gereken temel yenilikçi görev ve sorumlulukları ise şu şekilde sıralamak mümkündür: Erken bir yaştan itibaren çocuklarda okuma alışkanlığını yaratma ve güçlendirme; Kişisel yenilikçi gelişme için fırsatlar sağlama; Çocukların ve gençlerin hayal gücünü ve yenilikçiliğini teşvik etme; Kültürel mirasın farkında olmayı, sanatın, bilimsel başarıların ve yeniliklerin değerini anlamayı geliştirme; 192 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri Enformasyon ve bilgisayar okuryazarlığı becerilerinin geliştirilmesini kolaylaştırma; Tüm yaş grupları için okuryazarlık etkinliklerini ve programlarını destekleme ve bunlara katılma, gerekirse böyle etkinlikler başlatma (IFLA ve UNESCO, 1994). Konu ile ilgili literatürdeki kaynaklardan yararlanarak Halk kütüphanelerinde yapılabilecek yenilikçi hizmetlerle ilgili örnek olabilecek uygulama ve programları çalışmasında başlıklar halinde listeleyen Yalvaç (2004: 47-49), halk kütüphanelerinde çocuklara ve gençlere yönelik yapılabilecek yenilikçi kütüphane hizmetlerini şu şekilde sıralamıştır: Okuma kültürünü gerçekleştirmek ve güçlendirmek üzere interaktif kitap tartışma programları, Araştırma, öğrenme ve keşfetme kültürünü gerçekleştirmek ve güçlendirmek üzere interaktif programlar, Yazar sunum programları, Enformasyon aktarımının önemli bir parçası olarak gelenekselyerel, ulusal ve uluslararası şarkı, dans ve drama gösterileri, İş ve kariyer bilgisi programları, Kültürel farkındalık programları, Ortak çevreyi sağlama ve beraber olma programları, Formal öğrenmeyi destekleme programları (ev ödevlerine yardım programları, uzaktan öğrenim öğrencilerine destek programları vd.), Okul sonrası programları, Her disiplinde eğitici programlar, Çok kültürlülüğü ve sivil toplumu gerçekleştirme ve geliştirme programları, Toplumdaki diğer örgütler ile (örneğin, üniversiteler, okullar, kültürel kurumlar: müzeleri, galeriler, arşivler, kütüphaneler; ticaret odaları, sivil toplum kuruluşları vd.) resmi bağlantılar kurarak işbirliği içinde çocuklara ve gençlere verilen/verilecek hizmetleri geliştirme programları, Toplumsal, ekonomik, coğrafi, sağlık, fiziksel veya duyusal engelleri, ulaşım yoksunlukları, hareket sınırlılıkları ve diğer başka nedenlerle kütüphaneye gelemeyen insanları ve grupları (dışlanmış grupları) des- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 193 Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun tekleme ve güçlendirme programları (her türlü araç, gereç, teknoloji ve yöntemlerin kullanıldığı hizmet programları), Toplumda elektronik enformasyona erişmede teknolojik dezavantajlara sahip olanlar ile olmayanlar arasındaki uçurumu (dijital uçurumu) ortadan kaldırmak ve bu şekilde dışlanmışlara ve uzaklaştırılmışlara yönelik eşit fırsatlar sağlamak üzere geliştirilen hizmet programları, Okullar, aileler, çocuklar ve diğer toplumsal grupları buluşturma ve paylaşım sağlama programları, Çocuklar için çocuk merkezi, gençler için gençlik merkezi, yetişkinler için yetişkin merkezi olarak hizmet vermek üzere geliştirilen özel programlar, Değişik yaş gruplarındaki çocuklara yönelik, pedagoglarla işbirliği içinde, kütüphane çalışanları ve/veya gönüllüler tarafından yürütülen yaz okulu programları, Psikologların ve pedagogların desteği ile hazırlanan ve yürütülen aile ve ana-baba okulu programları; psikolojik rehberlik ve sosyal destek programları, Sağlık kampanyaları, uyuşturucu, alkol, sigara ile mücadele grupları, ana-baba ve bebek kulüpleri, gençlik kulüpleri, yetişkin ve yaşlı kulüpleri vd. nin faaliyetleri için toplanma yeri ve bunlarla ilgili hizmet sunma programları, Okullar, aileler, çocuklar ve diğer toplumsal grupları buluşturma ve paylaşım sağlama programları Çocuklar için çocuk merkezi, gençler için gençlik merkezi, yetişkinler için yetişkin merkezi olarak hizmet vermek üzere geliştirilen özel programlar, Değişik yaş gruplarındaki çocuklara yönelik, pedagoglarla işbirliği içinde, kütüphane çalışanları ve/veya gönüllüler tarafından yürütülen yaz okulu programları, Psikologların ve pedagogların desteği ile hazırlanan ve yürütülen aile ve ana-baba okulu programları; psikolojik rehberlik ve sosyal destek programları, E-kütüphane, e-bilgi, e-devlet vb. uygulamaları geliştirme ve destekleme programları, 194 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri Yılın 365 günü, günün 24 saati hizmet vermek üzere, kütüphane hizmetlerine internet üzerinden erişimin sağlanması; iletişimi sağlamak için otomatik cevaplandırma makineleri; ödünç verilen ve geri dönen materyaller için kullanıcının kendi kendine hizmet verdiği elektronik materyal dolaşım makineleri vd. araçlarla geliştirilen hizmet programları, Günün 24 saati diğer kütüphaneler ile (halk, üniversite, özel araştırma kütüphaneleri vd. ile) işbirliği içinde topluma online elektronik danışma-araştırma hizmeti sağlama programları, Kütüphanenin ve hizmetlerinin tanıtılması ve pazarlanmasına yönelik programlar ve toplumu bilgilendirmeye dönük kütüphane tarafından hazırlanan çeşitli konulardaki duyuruları yaymak üzere geliştirilen programlar (örneğin, internette, tv ve radyo programlarında, gazetelerde, şehrin farklı yerlerindeki ilan panolarında posterlerle, ışıklı panolarda, kiosklarda, dev ekranlardan görüntüleri esnek, konforlu, dinlendirici, eğlenceli ve aynı zamanda geliştirici bir toplanma merkezi olarak kütüphaneye talebi arttırıcı hizmet programları (örneğin, kütüphane içinde, müzik yayının, gazete ve dergilerin, internet bağlantısının, televizyonun, kütüphanenin değişik hizmetlerini tanıtan TV yayınlarının vd.nin bulunduğu bir kafeterya) ve diğer kültürel, sosyal, eğitsel, eğlendirici ve dinlendirici etkinlikler. 4. TÜRKİYE’DEKİ HALK KÜTÜPHANELERİNDE YENİLİKÇİ FAALİYETLERE ÖRNEKLER Ülkemizdeki halk kütüphanelerinde gerçekleştirilen yenilikçi bilgi hizmetlerine bakılacak olunursa bu alanda pek çok iyi uygulama ile karşılaşmak mümkündür. Bu uygulamalardan en önemlisi Türkiye’de “Eşekli Kütüphaneci” olarak da bilinen Mustafa Güzelgöz’ün yenilikçi çalışmalarıdır. Ürgüp’te bir halk kütüphanesinde çalışan Güzelgöz, 1960’lı yıllarda köylere eşeksırtında kitap taşımıştır. Ayrıca kütüphanede folklor, fotoğrafçılık, sinema, bando, halıcılık vb. gibi faaliyetler gerçekleştiren Güzelgöz, bulunduğu yörede kooperatifçilik çalışmalarına da öncülük etmiştir. Güzelgöz, yaptığı çalışmalardan dolayı 1963 yılında “Amerikan ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 195 Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun Barış Gönüllüleri Derneği” tarafından verilen İnsanlığa Hizmet Ödülü’nü almaya layık görülmüştür (İleri ve Talipoğlu, 2007: 3-12) 2002 yılında başlayan PULMAN-XT Projesi’nin Türkiye’de Uygulamaları çerçevesinde gerçekleştirilen Toplantı, Eğitim Programları, Seminerler, Pilot Uygulamaları vb. etkinlikler de Türkiye’deki halk kütüphanelerindeki yenilikçilik ve yenilikçi faaliyetleri teşvik eden önemli çalışmalardandır (Yılmaz ve Bayır, 2004: 79-80). Bir diğer önemli çalışma ise; 2006-2007 yıllarında Türkiye’de Halk Kütüphaneleri alanındaki duayen akademisyenlerden birisi olan Prof. Dr. Bülent Yılmaz öncülüğünde; Türk Kütüphaneciler Derneği, Goethe Insitut ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen “Bölge Halk Kütüphaneleri Seminerleri”dir (Yılmaz, 2008: 107121). Türkiye’deki halk kütüphanelerinde son yıllarda giderek artan yenilikçi ve yenilikçi faaliyetlerde PULMAN-XT Projesi Türkiye Uygulamalarının ve Bölge Halk Kütüphaneleri Seminerlerinin çok önemli katkıları vardır. Çalışmanın bu bölümünde Türkiye’deki Halk Kütüphanelerinde son yıllarda gerçekleştirilen çocuklara ve gençlere yönelik yenilikçi ve yenilikçi hizmetlerden örnekler sunulacaktır2. İstanbul Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi tarafından her yıl çocuklara yönelik güzel masal okuma yarışması düzenlenmektedir. Bu yıl 31. defa gerçekleştirilen Güzel Masal Okuma Yarışması ülkemizde çocuk bayramı olarak kutlanan 23 Nisan tarihinde yapılmaktadır. İBB Beykoz Osman Akfırat Kütüphanesinde geleneksel çocuk oyunları ve masal saatleri düzenlenmektedir. İstanbul Beyoğlu Belediyesi Turabibaba Kütüphanesi’nde çocuk ve gençlere yönelik ücretsiz film ve belgesel gösterimleri yapılmakta, çeşitli (hızlı okuma, yenilikçi drama, satranç, tiyatro, halk oyunları vb.) kurslar da verilmektedir. Kütüphanede ayrıca “geleneksel karagöz ve hacivat” gösterimleri yapılmakta, Masal saati, öykü kulübesi gibi etkinliklerle okuma alışkanlığını arttıracak etkinlikler düzenlenmektedir. 2Çalışmada örnek olarak sunulan etkinlikler halk kütüphanelerin web sayfalarının taranması yoluyla elde edilmiştir. 196 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri Bilecik İl halk kütüphanesinde özellikle çocuklara yönelik masal okuma yarışmaları, boyama etkinlikleri, el becerisi kazanma etkinlikleri vb. yenilikçi etkinlikler düzenlenmektedir. Burdur il halk Kütüphanesi’nde il milli eğitim müdürlüğüyle birlikte gerçekleştirilen “Kütüphaneyle Tanışıyorum Kitapla Buluşuyorum” projesi kapsamında çocuk ve gençlere yönelik birçok yenilikçi etkinlik düzenlenmektedir. Çanakkale İl halk kütüphanesinde Çanakkale Üniversitesi Okul Öncesi Eğitim Bölümü ile yapılan işbirliğiyle her cumartesi günü okul öncesi öğrencilere yönelik “çocuk şenliği” etkinliği yapılmaktadır. Diyarbakır İl halk kütüphanesinde gençlere yönelik, bağlama, gitar, tiyatro, diksiyon vb. kurslar ve çalışma atölyeleri açılmaktadır. Isparta İl Halk Kütüphanesi’nde periyodik aralıklarla geleneksel Hacivat-karagöz gölge oyunu etkinliği düzenlenmektedir. Mersin İl Halk Kütüphanesi’nde öğrencilere yönelik “yaz tatilinde kütüphanede buluşuyoruz” isimli kampanya yürütülmektedir. Ayrıca kütüphanede gençlere yönelik şiir dinletisi, söyleşi, imza vb. etkinlikler yapılmaktadır. Sinop İl Halk Kütüphanesi’nde çocuklara ve gençlere yönelik ulusal düzeyde karikatür yarışması düzenlenmektedir. Trabzon İl Halk Kütüphanesi’nde çocuklara yönelik “küçük yazarlar” isimli proje düzenlenmektedir. Bartın İl Halk Kütüphanesi’nde üç aylık periyodlarla “kütüphane bülteni” yayınlanıyor. Ayrıca kütüphanede çocuk ve gençlere yönelik yazar okuyucu buluşmaları, tiyatro gösterimleri, sergi, oryantasyon programları vb. etkinlikler düzenlenmektedir. Iğdır İl Halk Kütüphanesi’nde düzenli aralıklarla yazar okuyucu buluşmaları ve imza günleri düzenlenmektedir. Yalova İl Halk Kütüphanesi’nde düzenli aralıklarla yazar okuyucu buluşmaları ve imza günleri düzenlenmektedir. Kütüphanede ayrıca düzenli aralıklarla gençlere yönelik geziler organize edilmektedir. Zonguldak İl Halk Kütüphanesi, Sakarya İl Halk Kütüphanesi, Konya İl Halk Kütüphanesi ve Zonguldak-Ulus İlçe Halk Kütüphanesi’nde de çocuklara ve gençlere yönelik konferans, kurs, tiyatro gösterim- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 197 Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun leri, sergi, oryantasyon programları vb. yenilikçi etkinlikler düzenlenmektedir. 5. SONUÇ Halk kütüphaneleri bağlamında yenilikçiliği, değişen çevre koşulları ile uyum yapabilme amacını güden orijinal düşünceler üretme kabiliyeti ya da kapasitesi olarak ifade etmek mümkündür. Şu bir gerçektir ki; kütüphaneciler yenilikçi hizmetlere önem verirlerse halk kütüphanesinin güçlü kalma ve bilgi sağlamada öncü rolü devam edecektir. Halk kütüphanelerinin yenilikçi olmaları, yenilikçi fikir ve hizmet verebilmeleri uzun ve kapsamlı bir çalışmayı gerektirir. Yenilikçilik bir süreçtir ve bu süreç kendiliğinden gerçekleşmez. Halk kütüphanelerinin yenilikçi olmaları ancak örgütsel yapılarını ve işleyişlerini yenilikçiliği sağlayacak şekilde düzenlemeleri ile mümkün olacaktır. Halk kütüphanelerinin yenilikçi olmalarını sağlayacak olan, başta kütüphaneciler olmak üzere kütüphane çalışanları ve yöneticileridir. Yenilikçilik yenilikçi insanların ortaya koydukları ürün ve faaliyetlerdir. Bu nedenle halk kütüphanelerinde çalışan başta kütüphaneciler olmak üzere tüm kütüphane personeli önemli ve üzerine en çok yatırım yapılması gereken kaynak olarak görülmelidir. Kütüphane çalışanlarının yenilikçi ve girişimci yönlerini ortaya çıkaracak seminer, kurs vb. etkinliklerin düzenlenmesi bu yönden hayati önem taşımaktadır. Çalışma kapsamında ele alınan Türkiye’deki Halk Kütüphanelerinde gerçekleştirilen yenilikçi hizmet örneklerinden yola çıkılarak aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır: Günümüzde internet ve sosyal medya kullanımı vb. etkenlerden dolayı çocuk ve gençlerin kitap okuma alışkanlıkları ve kütüphane kullanma alışkanlıkları hızla düşmektedir. Çocuk ve gençlerin okuma alışkanlığı ve kütüphane kullanma alışkanlığı kazanmalarında halk kütüphanelerinin sorumluluklar üstlenmeleri kaçınılmazdır. Bu nedenle yaşanan değişim ve dönüşümle birlikte halk kütüphanelerinin de farklı bir biçim kazanmaları zorunludur. 198 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri Türkiye’deki Halk kütüphanelerinde gerçekleştirilen yenilikçi faaliyetler gelecek açısından umut vericidir. Ancak 1300’ün üzerinde halk kütüphanesi bulunan bir ülke için bu örneklerin yeterli olmadığı açıktır. Yenilikçi faaliyetler konusunda ulusal boyutta herhangi bir kurumsal teşvikin ya da işbirliğinin olmadığı gözlenmektedir. Yapılan çalışmalar genellikle kütüphane çalışanları ve yöneticilerinin gayretleri ile gerçekleştirilmektedir. Yenilikçi çalışmalar alanında kütüphaneler arasında koordinasyon ve işbirliği eksikliği göze çarpmaktadır. Ülkemizde kütüphane çalışanlarının yenilikçi ve girişimci yönlerini ortaya çıkaracak seminer, kurs vb. etkinlikler yetersizdir. Ulaşılan sonuçlar çerçevesinde Halk kütüphanelerindeki yenilikçi faaliyetlerin arttırılması için aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir: Kütüphane çalışanlarının yenilikçi faaliyetlerini açığa çıkarmalarını ve geliştirmelerini sağlayacak iş ortamları hazırlanmalıdır. Kütüphane çalışanlarının yenilikçi hizmetler geliştirmelerini teşvik edecek, onları motive edecek panel, toplantı, seminer, kurs. vb. etkinlikler gerçekleştirilmelidir. Halk kütüphanelerinde gerçekleştirilen yenilikçi ve yenilikçi hizmetler teknolojik gelişmelerin sağladığı zengin imkânlarla desteklenmelidir. Gerçekleştirilecek yenilikçilik ve yenilikçi etkinliklerde diğer kamu kuruluşları, sivil toplum örgütleri, dernekler ve vakıflarla işbirliği imkânı aranmalıdır. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü ile Türk Kütüphaneciler Derneği önderliğinde Türkiye’deki halk kütüphaneleri arasında gerçekleştirilen yenilikçi ve yenilikçi hizmet ve faaliyetlerin duyurulmasını sağlayacak; hatta bu alanda işbirliği ve koordinasyon imkânı oluşturacak bir platform oluşturulmalıdır. Yenilikçi faaliyetler gerçekleştiren kurumlar ve çalışanlar onura edilmeli ödüllendirilmelidir. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 199 Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun KAYNAKÇA Altay, Ahmet, Seda Akın Gürdal ve İ.A. Yılmaz, (2012) “Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Bilgi Arama Davranışı Özellikleri Üzerine Bir Araştırma: Kırklareli Üniversitesi Pınarhisar Meslek Yüksekokulu Örneği” Bilgi Eksenli Kuram ve Uygulamalar Sorgulayıcı ve Çözümleyici Yaklaşımlar Sempozyumu, 31 Mayıs-02 Haziran 2012, Nevşehir. Ss.323-338. Amabile, Teresa M., (1997), “Motivating creativity in Organization:…..”, California Management Review, Vol. 40, No: 1. Çiçek, Işık, (2011) “Teknoloji Geliştirmede Yaratıcılığı Yönetme” Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt 3, Sayı 1, ss. 45-55. Gürol, Mehmet Ali; (2006), Küresel Arena’da Girişimci ve Girişimcilik, Gazi Kitapevi,Ankara Helınsky, Zuzana (2009) Kütüphane Kaynak ve Hizmetlerini Pazarlama: Pratik Rehber, Çev. Mine Tonta, ÜNAK, Ankara. IFLA ve UNESCO. (1994).Public library manifesto. International Federation of Library Associations and Institutions. Ileri, Aydın ve Tayfun Talipoğlu (2007) Eşekle Gelen Aydınlık: Mustafa Güzelgöz kitabı. Anfora Yayıncılık, Istanbul. Kapu, Hüsnü ve Faruk Baştürk. "Yaratıcılık Tekniklerinin İşletme Eğitimindeki Yeri ve Önemi" http://www.iibf.selcuk.edu.tr/iibf_dergi/dosyalar/111348066507.pdf (Erişimtarihi: 22/10/2013) Kaya, Esma Ülkü ve Muhammet Düşükcan, (2007) “İşgören Yaratıcılığını Etkileyen Bireysel ve Mesleksel Faktörler: Sağlık Sektöründe Bir Uygulama” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 17, Sayı1, ss. 201-224. Sağlamtunç, Tülin (1994) Çağdaş Kütüphanecilik ve Düşünce Özgürlüğü Üzerine..,Yapı Tasarım Üretim, İstanbul. Samen, Selda, (2008) “İşletmelerde Yaratıcılığın Önemi” Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 17, Sayı 2, ss. 363-378. Tonta, Yaşar (2009) “Dijital Yerliler, Sosyal Ağlar ve Kütüphanelerin Geleceği” TürkKütüphaneciliği, Cilt 23, Sayı 4, ss. 742-768. Yalvaç, Mesut. “21. Yüzyılda Halk Kütüphaneleri :Yaratıcı Kütüphane Hizmetleri” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Bilgi ve BelgeYönetimi Bölümü'nün kuruluşunun 50. Yılına armağan. İçinde yay.haz. Doğan Atılgan, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Bilgi ve BelgeYönetimi Bölümü, 2004, ss. 43-50. Yılmaz, Bülent, Didar Bayır (2004) “PULMAN-XT Projesi ve Türk Kütüphaneciliğine Etkileri” Türk Kütüphaneciliği, Cilt 18, Sayı 1, ss. 7984. 200 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri Yilmaz, Bülent, (2008) “Türkiye’deHalk Kütüphaneleri Bölge Seminerleri: İyi Uygulama Örneği Olarak Bir Deneyimin Değerlendirilmesi ”Türk Kütüphaneciliği, Cilt 22, Sayı 1, ss. 107-128. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 201 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN KARİYER DEĞERLERİNİN CİNSİYETE GÖRE İNCELENMESİ VE BİR ARAŞTIRMA A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç ÖZ Günümüzde kariyer planlaması öğrenciler için desteklenmesi gereken bir alan olarak görülmektedir. Bu anlamda özellikle çalışma yaşamlarının başlarında olan üniversite öğrencilerinin kariyer değerlerini ortaya koymak çok önemlidir. Kariyer değerleri (kariyer çapaları), bir kişinin mesleki karar vermesine şekil veren kişisel ihtiyaçları, değerleri ve yetenekleridir. Bu çalışmada lisans öğrencilerinin sahip oldukları baskın kariyer değerleri ve sahip oldukları kariyer değerlerinin cinsiyetlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı araştırılmıştır. Bu kapsamda, ülkemizin çeşitli üniversitelerinde eğitim gören 405 lisans öğrencisine anket uygulanmış ve toplanan veriler ışığında değerlendirme yapılmıştır. Araştırma, öğrencilerde ortaya çıkan baskın kariyer değerinin saf meydan okuma kariyer değeri olduğunu göstermiştir. Bu kariyer değerini sırasıyla güvenlik, hizmet-sebebe adama ve yaşam tarzı kariyer değerinin izlediği görülmüştür. Ortaya çıkan kariyer değerlerinin cinsiyet karşısında farklılaşıp farklılaşmadığı incelenerek, sonuçları açıklanmıştır. ANAHTAR KELİMELER: Üniversite Öğrencileri, Kariyer, Kariyer Planlama, Kariyer Değerleri (Çapaları). Yrd.Doç.Dr., Türk Hava Kurumu Üniversitesi Dr., Kara Kuvvetleri Komutanlığı GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 EXAMINING CAREER VALUES OF UNIVERSITY STUDENTS IN TERMS OF GENDER AND A RESEARCH A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç ABSTRACT Nowadays, career planning is seen as an area for students to be encouraged. In this sense, especially in the beginning of their working lives is very important to demonstrate the value of career college students. Career values (career anchors ), giving shape to a person's individual needs professional to decide, values and capabilities. In this study, undergraduate students dominant career values examined with their sex whether there is a meaningful differentiation. In this study, 405 undergraduate students studying in various universities in the country was applied a questionnaire and were assessed in the light of the data collected. The research shown that dominant career anchor is the pure challenge. This career followed by the value of the security, service/dedication to cause and life style. By examining the emerging career values differed across gender, the results described. KEYWORDS: University Students, Career, Career Planning, Career Anchors. Asst. Prof. Dr., University of Turkish Aeronautical Association Dr., Turkish Land Forces GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç 1. GİRİŞ Küreselleşen dünyada işletmeler, rekabet güçlerini arttırmak ve işsizliği azaltmak için iş süreçlerini esnekleştirmekte, beceri gerektiren alanlarda daha yüksek yetenek ve eğitim aramaktadırlar. İşletmelerin yeniden yapılandırılmaları ve işletme stratejilerindeki değişmeler, çalışanların bireysel gelişimleri ve kariyerlerini planlamaları konuları üzerinde yoğunlaşmalarını zorunlu hale getirmiştir. İşletmelerde verimliliği etkileyen en büyük faktörün “insan” olduğunun anlaşılması üzerine, çalışanların motivasyonuna yönelik yaklaşımlar her geçen gün artmakta ve yenilenmektedir. İşte bu yaklaşımlardan en güncel ve uygulamada en popüler olanlardan bir tanesi de kariyer planlaması ve yönetimidir. Özellikle genç nüfus, günümüzde işletmeler tarafından kariyer gelişimlerini sağlayacak bir pozisyon ve buna uygun bir ortam istemekte; işletmeler ise değişen koşullarla birlikte artık çalışanına yalnızca iş güvencesi değil, iyi bir kariyer fırsatı da sunmaya çalışmaktadırlar. Bunlara benzer pek çok neden, kariyer değerlerini üzerinde çok düşünülmesi ve araştırma yapılması gereken bir konu haline getirmiştir. Kariyer değerleri ile ilgili çalışmalar dünyada 1971 yılında Edgar Schein’ın Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde yaptığı araştırmaları ile başlamıştır. Bu tarihten itibaren araştırmalar artarak devam etmiştir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de kariyer değerleri konusu gittikçe önem kazanmış, araştırmalar çok eskiye dayanmasa da son dönemlerde artmıştır. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde eğitim gören öğrenciler üzerinde uygulanan bir anket ile öğrencilerin hangi kariyer değerlerine sahip olduğu ve hangi kariyer değerlerinde yoğunlaştıkları ile hangi kariyer değerleri arasında anlamlı etkileşim bulunduğu araştırılmıştır. Araştırma sonucunda öğrencilerin farklı kariyer değerlerine sahip oldukları, özellikle güvenlik ve istikrar değerinde yoğunlaşmaları nedeni ile onların iş ve istihdam güvenliğini ön planda tuttukları tespit edilmiştir. Ayrıca kariyer değerlerinin kesin çizgilerle birbirlerinden ayrılamayacağı ve birbirleriyle etkileşim içinde olabilecekleri anlaşılmıştır (Adıgüzel, 2009: 277-292). Özellikle kariyer değerleri alanına olumlu bir etki oluşturacağı düşünüldüğü için, araştırmaların merkezinde tüm dünya dolduğu gibi ülkemizde de üniversite öğrencileri yer almıştır. 204 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir Araştırma Günümüzde öğrenciler kariyer planlamalarına üniversite sınavları öncesinde başlamakta ve sonrasında ise geliştirmek veya değiştirmek durumunda kalmaktadırlar. Ülkemizde son yıllarda üniversite sayılarının artmasıyla beraber, farklı alanlarda kısa ve uzun vadede ihtiyaç duyulan iyi yetişmiş personel ihtiyacını karşılamak amacı ile üniversiteler çeşitli sektörlere yönelik bölümler açmaktadırlar. Kariyer değerleri üzerinde üniversitelerde farklı bölümlerde araştırmalar yapılmıştır. Örneğin Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yapılan bir yüksek lisans araştırmasında üç ayrı bölümde okuyan üniversite öğrencilerinin hangi kariyer değerleri üzerinde yoğunlaştıkları ve sahip oldukları kariyer değerlerinin cinsiyet, mezun olunan lise yaşanılan bölge ve okunulan bölüm ile bir ilişkisi bulunup bulunmadığı incelenmiştir. Araştırma neticesinde yaşanılan bölge ile teknik-fonksiyonel kariyer değeri arasında bir ilişki olduğu; Ege bölgesinde yaşayan öğrencilerin bu kariyer değeri üzerinde daha az yoğunlaştıkları, iş güvenliği değerinde Marmara bölgesinde yaşayanların daha çok yoğunlaştığı, yaşanılan bölgenin diğer kariyer değerleri ile anlamlı bir ilişkisinin bulunmadığı, makine mühendisliği bölümünde okuyanların hizmet-sebebe adama kariyer değerinde daha çok, genel yöneticilik kariyer değerinde daha az yoğunlaştığı, ingilizce öğretmenliği bölümünde okuyanların hizmet-sebebe adama kariyer değerinde daha çok, teknik- fonksiyonel kariyer değerinde daha az yoğunlaştığı, sınıf öğretmenliği bölümünde okuyanlarında hizmet-sebebe adama kariyer değerinde daha çok, genel yöneticilik kariyer değerinde daha az yoğunlaştığı tespit edilmiştir (Eyüboğlu, 2006: 83-84). Yapılan bahse konu araştırmalar incelendiğinde araştırma evreninin bir üniversite ve bir veya birkaç bölümde okuyan lisans öğrencileri ile sınırlı olduğu görülmüştür. Bu çalışmada ise evren, ülkemizde örgün öğrenim gören lisans öğrencileri olarak geniş tutulmuştur. Bu araştırma, birçok gencin geleceğe yönelik yapacağı planlamalarda vazgeçemeyeceği değerlerinin neler olduğunu belirlemesine ve ilerisi için iyi bir kariyer seçimi yapmasına yardımcı olacaktır. 2. KARİYER VE KARİYER DEĞERLERİ Kariyer, iş ve iş yaşantısı dışındaki tecrübelerin yaşam boyu ilerlemede belirleyici olması olarak nitelendirilmektedir (Yarnall, 2008: 2). İnsan yaşa- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 205 A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç mı için ulaşılması istenen noktayı ifade eden kariyer; genelde işle ilgili olarak görülmesine rağmen, kişinin özel yaşamındaki rollere ilişkin başarısından da etkilenebilmektedir (Uyargil vd., 2010: 266). Kariyer ile ilgili kavramlar kariyer planlama, kariyer yönetimi ve kariyer geliştirmedir. Kariyer planlama bireysel kariyer hedeflerine ulaşmak için gerekli olan faaliyetleri düzenleme süreci olarak belirtilmektedir (Sarma, 2009: 161). Kariyer geliştirme, bireyin kariyeri boyunca kariyer amaçlarına ulaşabilmesi için uygulanan programlar, eylemler ve faaliyetler olarak nitelendirilebilmektedir (Şimşek ve Çelik, 2008: 264). Organizasyonlardaki kariyer geliştirme süreçlerinden hedeflenen; bireyin sahip olduğu yetenekleri geliştirerek, onu, hem bireysel hem de örgütsel amaçlar için değerlendirmesi (Akın, 2005: 5-6), kişinin eğitim, yetiştirme ve iş tecrübesi yolu ile kariyerinin planlanması ve kariyerine ilişkin yaptığı planların gerçekleşmesinin sağlanması olarak belirtilmektedir (Bakioğlu ve Demirel, 2001: 39). Kariyer yönetimi, bir çalışanın mevcut bulunduğu konumunun farkında olması, kendisi için bir sonraki adımda neyin olduğunu bilmesi, iş geleceğini öngörmesi, kısacası kendini geleceğe hazırlaması bakımından gerekli ve yararlı bir çalışmadır (Fındıkçı, 2009: 342). Çalışanları örgüt içinde motive edebilmek için bireylerin kariyer yolları, amaç ve planları hakkındaki istek ve arzularını bilmek kariyer yönetimi için oldukça önem taşıdığı ifade edilmektedir (Aytaç, 2005: 115-116). Barutçugil’e (2004: 324) göre bir kişinin kariyer yönelimi, onun güdülerini, yeteneklerini, değerlerini algılanması ile başlamaktadır. Bu farkındalığı netleştiğinde “kariyer değerleri” oluşmakta ve bunlar giderek çok güç tercihler yapmak ya da yaşamında önemli değişiklikler gerçekleştirmek zorunda kalsa bile kişinin kolay vazgeçemeyeceği temel karar kriterine dönüşmektedir. Kariyer değerinin insanın içindeki büyüyen bir denge alanını yansıttığı ve kariyer değerinin kişinin kariyeri boyunca sabit kalacağı savunulmaktadır. Bu durum kişinin değişmeyeceği, büyümeyeceği veya değerlerinin gelişmeyeceği anlamına gelmemektedir ancak kişiler olgunlaştıkça daha fazla yaşam tecrübesi ve kendini anlamayı geliştirdikçe kariyer değerleri de daha sabit hale gelmektedir. Kariyer değerlerinin doğası ve Schein’ın tipolojisini tekrar kavramsallaştıran Feldman ve Bolino kariyer değerlerinin üç üst gruba ayrıldığını ileri sürmüşlerdir. Bunlar (Ramakrishna ve Potosky; Coetzee ve diğerlerinden aktaran Kılıç 2012: 80); 206 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir Araştırma • Teknik-fonksiyonel, yöneticilik ve girişimci yaratıcılık değerlerini kapsayan yetenek tabanlı, • Güvenlik, değişmezlik, serbestlik ve bağımsızlık ile yaşam tarzı değerlerini ihtiva eden güdü ve ihtiyaç tabanlı, • Sebebe adama ve saf meydan okuma değerlerini kapsayan değer tabanlı gruplardır. Çalışmada kariyer değerleri sırasıyla; uzman olunan konularda yeteneklerini sergileme, yetenekleri üst seviyeye çıkarma anlamını taşıyabilen Teknik-Fonksiyonel Yetenek (Tan ve Quek, 2001: 531); üst seviyede sorumluluk ve liderlik vasfına sahip olma, kurumun başarısına yardımcı olabilme yeteneklerine sahip olma olarak özetlenebilen Genel Yöneticilik Yeteneği (Schein, Participant Workbook, 2006: 11-15); çalışma hayatını başkalarının kuralları çerçevesinde düzenlenmesinin hoş karşılamama durumu olarak kısaca nitelendirilebilen Serbestlik-Bağımsızlık (Klapwijk ve Rommes, 2009: 410); tanımlanabilen yeni bir şey ortaya çıkarma ihtiyacı duyma olarak kısaca anlatılabilen Girişimci-Yaratıcılık (Kniveton, 2004: 566); iş güvenliğine önem verme olarak nitelendirilebilen Güvenlik-Değişmezlik (Igbaria ve Baroudi, 1993: 133), işin, ailenin ve kişisel ilgilerin yaşantıyla en uygun şekilde birleştirilmesi ihtiyacından ortaya çıkan Yaşam Tarzı Kariyer Değeri (Coetzee ve Schreuder, 2009: 100; Igbaria ve Baroudi, 1993: 133), dünyayı birçok yönüyle iyileştirme/geliştirme çabası ve çalışması içinde olma durumu olarak özetlenen Hizmet-Sebebe Adanmak (Adıgüzel, 2009: 28; Coetzee vd., 2007: 70) ve son olarak kariyere önem verme, çözülmesi imkansız problemlerin üstesinden gelmeyi başarı olarak görüp bu tür problem çözme arayışı içinde olma olarak tanımlanan Saf Meydan Okuma (Rensburg vd., 2003: 26; Schein, Participant Workbook, 2006: 22; Field, 2003: 3; Igbaria ve Baroudi, 1993: 133) olarak sıralanabilir. 3. ARAŞTIRMANIN SORULARI Kişilerin kariyer seçiminde pek çok faktör etkili olmaktadır. Yapılan çalışmalara bakıldığında kariyer değerlerinin kişinin kariyer seçimini yapmasında önemli rol oynadığı görülmektedir. Bu çalışmada, henüz iş hayatına atılmamış üniversite öğrencilerinin sahip oldukları baskın kariyer değerlerinin neler olduğu araştırılmıştır. Kariyer değerlerinin cinsi- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 207 A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç yete göre farklılaşıp farklılaşmadığı analiz edilerek, aşağıdaki sorulara cevap alınmaya çalışılmıştır. Soru 1: Lisans öğrencilerinin sahip oldukları baskın kariyer değerleri varmıdır? Soru 2: Öğrencilerin kariyer değerleri cinsiyetlerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır? 4. YÖNTEM 4.1. Örneklem: Evreni oluşturan miktarın sayıca çok olması nedeniyle örneklemde homojenliğin sağlanması amacıyla her bölgeden örgün eğitim veren devlet ve vakıf üniversitelerinden 405 lisans öğrencisine anket uygulanmıştır. Bahse konu anketler; Doğu Bölgesinden İnönü Üniversitesi ve Fırat Üniversitesinde, İç Anadolu Bölgesinde Selçuk Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Başkent Üniversitesinde, Akdeniz Bölgesinde Akdeniz Üniversitesi ve Mersin Üniveristesinde, Ege Bölgesinde Dokuz Eylül Üniversitesinde, Marmara Bölgesinde Marmara Üniversitesinde lisans eğitim gören öğrencilere uygulanmıştır. Örneklemin evreni temsil edip etmediğini aşağıdaki formül aracılığı ile inceleyecek olursak; 2 milyon lisans öğrencisi için %95 güven aralığında 384 öğrencinin yeterli olacağı, 200.000 lisansüstü öğrenim gören öğrenci için ise %93 güven aralığında 196 kişinin yeterli olacağı görülmektedir (Sümbüloğlu K. ve Sümbüloğlu V., 2005:27). n0 Nt 2 pq 2000000(1.965) 2 0.5 * 0.5 384 d 2 ( N 1) t 2 pq 0.05 2 (2000000 1) (1.965) 2 0.5 * 0.5 %95 olasılıkla 1999999 Serbestlik Dereceli %5 Çift Taraflı t Tablo Değeri=1,965 p=0,5 q=0,5 N=Populasyondaki birim sayısı p=İncelenecek olayın görüş sıklığı q=İncelenecek olayın görülmeyiş sıklığı t=Belirli serbestlik derecesinde ve saptanan yanılma düzeyinde t tablosunda bulunan teorik değer. d=Olayın görülüş sıklığına göre yapılmak istenen sapma 208 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir Araştırma n0 Nt 2 pq 200000(1.965) 2 0.5 * 0.5 196 d 2 ( N 1) t 2 pq 0.07 2 (200000 1) (1.965) 2 0.5 * 0.5 %93 olasılıkla 199999 Serbestlik Dereceli %7 Çift Taraflı t Tablo Değeri=1,965 p=0,5 q=0,5 N=Populasyondaki birim sayısı p=İncelenecek olayın görüş sıklığı q=İncelenecek olayın görülmeyiş sıklığı t=Belirli serbestlik derecesinde ve saptanan yanılma düzeyinde t tablosunda bulunan teorik değer. d=Olayın görülüş sıklığına göre yapılmak istenen sapma 4.2. Veri Toplama Yöntemi: Bu araştırmada öğrencilerin sahip oldukları kariyer değerleri bu kuramın sahibi Edgar Schein tarafından geliştirilmiş ve 40 sorudan oluşan kariyer değerleri ölçme ve değerlendirme anketi uygulanmak suretiyle ölçülmüştür. Ayrıca öğrenci ve ailelerine ait demografik bilgiler araştırmacı tarafından geliştirilen sorular vasıtasıyla elde edilmiştir. Anketlerden elde edilen veriler Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) programı kullanılarak analiz edilmiştir. Edgar Schein tarafından geliştirilen 40 soruluk ankette 8 ayrı kariyer değerini tanımlayan 5 farklı soru sorulmuştur. Kariyer değerlerini belirlemek üzere hazırlanan toplam 40 soru, beşli Likert tipi ölçekle değerlendirilmiştir. Katılımcı anketteki düşüncelere tamamen katılıyorsa 5 puan, katılıyorsa 4 puan, konu ile ilgili fikri yok ise 3 puan, katılmıyor ise 2 puan, kesinlikle katılmıyor ise 1 puan almaktadır. Her kariyer değerini tanımlayan 5 farklı soru için verilen cevapların karşılığı olan puanlar toplanmış ve böylece kişilerin hangi kariyer değerine daha çok puan verdiği yani hangi kariyer değeri üzerinde yoğunlaştığı ölçülmüştür. 4.3. Verilerin Analizi: Edgar Schein tarafından oluşturulan ve bu araştırma için Türkçeye çevrilerek öğrencilere uygulanan anket verileri öncelikle anlam bütünlüğü yönü ile incelenmiş, daha sonra verilerin gerçekten ölçülmek istenen özelliği yansıtıp yansıtmadığı konusunu araştırmak üzere üniversitesinde öğrenim gören 36 öğrencide uygulanarak, güvenilirlik ana- ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 209 A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç lizi yapılmıştır. Araştırma sorularının Edgar Schein tarafından yapılan çalışmalarda kullanılması nedeniyle anket geçerliliğine yönelik herhangi bir test yapılmamıştır. Anket güvenilirliğinin test edilmesinde, güvenilirlik analizlerinde sıkça kullanılan katsayılardan birisi olan alfa katsayısı (Cronbach’s Alpha) kullanılmıştır. Alpha (β) katsayısı 0-1 arasında pozitif bir değerdir ve ağırlıklı standart değişimi gösterir. Bir başka ifade ile; ölçekte yer alan ifadelerin bir bütünü oluşturup oluşturmadığını, aralarındaki homojenlik derecesini, ifadeler arasındaki benzerliği ve yakınlığı gösterir. İfadeler arasındaki korelasyon ne kadar yüksek çıkarsa, alpha katsayısının da yüksek çıkma ihtimali o kadar yüksektir. Analiz sonucunda ölçeğin güvenilir olduğunu söyleyebilmek için alfa katsayısının 0.60’dan yüksek bir değer alması gerekmektedir (Nakip, 2006:145). Yapılan güvenilirlik analizi neticesinde, Cronbach Alpha değerinin 0,758 çıktığı, bunun sonucunda anketin anlamlı ve güvenilir olduğu görülmüştür. Veriler SPSS paket programında analiz edilmiştir. Öncelikle lisans öğrencilerinin sahip olduğu kariyer değerlerinin normal dağılım sergileyip sergilemediği incelenmiş ve bu kapsamda anket sorularına verdikleri cevaplara göre oluşan kariyer değerleri için Kolmogorov-Smirnov testi uygulanmıştır. Kolmogorov-Smirnov tek örneklem testi ile yapılan normallik testinde “normal dağılıma uygundur” başlangıç hipotezi test edilmektedir. Test sonuçlarına göre bütün değişkenlere ilişkin anlamlılık değerlerinin 0.05’ten küçük olması sebebi ile lisans öğrencilerinin sahip olduğu kariyer değerlerinin normal dağılım sergilemediği söylenebilir. Normal dağılım sergilemediği kabul edildiğinden, cinsiyet ile kariyer değerleri arasında anlamlı düzeyde farklılaşma olup olmadığı Mann Whitney U testi ile analiz edilmiştir. 5. BULGULAR Lisans öğrencilerinde ortaya çıkan baskın kariyer değerleri ortalama dağılım sonuçları incelendiğinde, lisans öğrencilerinde saf meydan okuma (Ort.=19,9605) kariyer değeri ortalamasının en yüksek değere sahip olduğu, bu ortalamayı sırasıyla güvenlik (Ort.=19,7753), hizmetsebebe adama (Ort.=19,6864) ve yaşam tarzı (Ort.=19,5531) kariyer değeri ortalamalarının takip ettiği görülmüştür. 210 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir Araştırma Cinsiyet ile kariyer değerleri arasında anlamlı düzeyde farklılaşma olup olmadığı konusunda yapılan Mann Whitney U testi sonucunda, lisans öğrencilerin güvenlik (Z=-2,666; p=0,008) ve yaratıcılık (Z=-2.296; p=0,022) kariyer değerleri ile cinsiyet arasında %95 güven düzeyinde, bağımsızlık kariyer değeri (2-tailed=0,057) ile %90 güven düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılıklaşma olduğu görülmüştür. Cinsiyete göre kariyer değerlerinin dağılımı incelendiğinde güvenlik kariyer değerinde kız öğrencilerin (Ort.=20,0698) ortalamalarının, erkek öğrencilerin ortalamasına (Ort.=19,4421) göre daha yüksek olduğu, yaratıcılık kariyer değerinde erkek öğrencilerin ortalamasının (Ort.=18,7581), kız öğrencilerin ortalamasına (Ort. =19,4000) göre daha yüksek olduğu olduğu, bağımsızlık kariyer değerinde yine erkek öğrencilerin ortalamasının (Ort.=19,4000), kız öğrencilerin ortalamasına (Ort.=19,0186) göre daha daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. 6. SONUÇ Lisans öğrencilerinde ortaya çıkan baskın kariyer değerinin “saf meydan okuma” kariyer değeri olduğu görülmektedir. Bu kariyer değerini sırasıyla “güvenlik”, “hizmet-sebebe adama” ve “yaşam tarzı” kariyer değerinin izlediği görülmüştür. Lisans öğrencilerinde saf meydan okuma kariyer değerinde yoğunlaşılmasının öğrencilerin evlerinden ilk kez ayrılarak okula gelmiş olmaları, kendi ayakları üstünde ilk defa durmaya başlamaları, 18-22 yaş arasında ergen olan bu kişilerin sahip oldukları enerji ile önlerine çıkabilecek her türlü engeli aşabileceklerini, kendilerine ve ailelerine ispat etmeye çalışmalarından kaynaklanabileceği düşünülebilir. Saf meydan okuma kariyer değerini takip eden güvenlik kariyer değerindeki yoğunlaşmanın ise üniversite eğitimi sırasında öğrencilerin hissettikleri iş bulamama riskinden kaynaklanabileceği değerlendirilmektedir. Lisans öğrencilerin güvenlik, yaratıcılık ve bağımsızlık kariyer değerleri ile cinsiyet arasında anlamlı bir farklılık olduğu görülmektedir. Güvenlik kariyer değerinde kız öğrencilerin, erkek öğrencilere göre daha baskın olduğu, yaratıcılık kariyer değerinde erkek öğrencilerin, kız öğrencilere göre daha baskın olduğu, bağımsızlık kariyer değerinde yine ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 211 A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç erkek öğrencilerin, kız öğrencilere göre daha baskın olduğu tespit edilmiştir. Kariyer seçimi söz konusu olduğunda birçok alanda olduğu gibi cinsiyete göre farklılıklar oluşmaktadır. Kız öğrencilerin gelecekte düzenli, tutarlı ve kestirilebilir bir hayat kurma isteği bu değerde yoğunlaşmasına neden olduğu değerlendirilmektedir. Bu değere sahip kişiler iş güvenliğine önem vermekte ve işyerinde belirli bir makamda kalmaya çalışmaktadırlar. Ana amaç geleceği garanti altına alarak güven duygusunu pekiştirmektir. Bu kariyer değeri mali güvenlik (emekli maaşı ve emeklilik planları gibi), iş güvenliği veya her an iş bulabileceğiniz şekilde hissettiren değişmeyen bir iş alanı şeklinde kendini göstermektedir. Kız öğrencilerin güvenlik kariyer değerinde yoğunlaşmaları riskin az olduğu iş alanlarına yönelmelerini gerektirebilir. Buda ülke gerçekleri düşünüldüğünde kamu sektöründe çalışma durumunu ortaya çıkarabilir. Erkek öğrencilerin yaratıcılık ve bağımsızlık kariyer değerlerinde yoğunlaşması da erkeğin Türk toplumu tarafından algılanışı ve toplumda erkek ve kıza verilen farklı rollerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Ülkemizde erkeklerin kızlara göre daha özgür, daha rahat ve buna bağlı olarak daha girişken yetiştiği düşünülür ve erkeklerin fiziksel anlamda da daha güçlü olduğu varsayılırsa; erkeklerin ticaret ve serbest meslek gibi teknik ve mekanik işleri, yönetici pozisyonunda bir organizasyonda çalışmak gibi riskli ve girişim gerektiren işleri, kızlara göre daha çok tercih ettikleri söylenebilir. Ancak bu konu sosyolojik perspektifle ele alındığında farklı araştırma konularına da gereksinim duymaktadır. Kişilerin ihtiyaçlarını tatmin eden, yetenekler ile uyumlu sahip oldukları değerlerle çelişmeyen işlerde çalışmaları icra ettikleri mesleklerden zevk almalarını ve bunun sonucunda yapılan işten daha kaliteli sonuçların alınabileceğini söyleyebiliriz. Bu nedenle Edgar Schein tarafından ortaya atılan kariyer değerleri (çapaları) kavramı diğer meslek seçimi kuramları gibi iyi algılanmalı ve kişinin sahip olduğu değerlere uygun yönlendirme ve teşvik başta aile içerisinde anne ve baba olmak üzere rehberlik ve danışmanlık hizmeti veren birimler ve merkezlerce takip edilmelidir. Öğrencilerin kariyer planlamaları onların yaşamını şekillendirecek olan temel unsurdur. Böylesine mühim bir seçimde ailenin ve sosyal 212 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir Araştırma çevrenin yanında üniversitelerin yol gösterici olmaları öğrencilerin lehine olacaktır. Bu kapsamda üniversite yönetimlerince öğrencilerin lisans eğitimi süresince ilgi duydukları meslek alanlarına yönelik staj, yerinde eğitim gibi çeşitli uygulamaların yaygınlaştırılarak, öğrencilerdeki özgüven duygusunun artırılması ve iş yaşamında elde edinilen kazanımların lisans seviyesine çekilmesi amaçlanabilir. Bunun çalışma hayatında kişilerde yoğunlaşılan saf meydan okuma kariyer değerini köreltebileceği düşünülebilir, ancak bunun tam aksine çalışma hayatındaki kişilerde bu değerin daha da baskın bir seviyeye gelerek vazgeçilemeyecek bir durum alması ve bunun neticesinde; kimsenin düşünemediği ve düşünse bile cesaret edemediği bir çok konuda özgüven sahibi çalışanların iş hayatına kazandırılabileceği değerlendirilmektedir. KAYNAKÇA: Adıgüzel, Orhan (2009), “Schein’ın Kariyer Çapaları Perspektifinde Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF Öğrencilerinin Kariyer Değerlerine İlişkin Bir Araştırma”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.14, S.2: 277-292. Akın, Adnan (2005), “Takım Kariyer Modeli ile Proje Takımlarında Kariyer Geliştirme”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 25: 5-6. Aytaç, Serpil (2005), Çalışma Yaşamında Kariyer, (Bursa: Ezgi Kitabevi). Bakioğlu, A. ve A. Demirel (2001), “İlk Öğretim Müfettişlerinin Kariyer Gelişimleri”, M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, Sayı 13: 39. Barutçugil, İsmet (2004), Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi, (İstanbul: Kariyer Yayıncılık). Coetzee, M., D. Schreuder, R.Tladinyane (2007), “Organisational Commitment and Its Relation to Career Anchors”, Southern African Business Review, Volume 11, Number 1, April 2007: 65-86. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 213 A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç Coetzee, Melinda, Dries Schreuder (2009), “Using The Career Orientation Inventory (COI) for Measuring Internal Career Orientations in South African Organisational Context”, South African Journal of Industrial Psychology, Vol.35: 99-111. Eyüpoğlu, Gülseren (2006), Evaluation of the University Students’ Career Anchors, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul. Fındıkçı, İlhami (2009), İnsan Kaynakları Yönetimi, (İstanbul: Alfa Yayınları). Field, Anne (2003), “Speak to What Drives Them”, Harvard Management Communication Letter, September 2003: s.3-5 Igbaria, Magid ve Jack J. BAROUDI (1993), “A Short-Form Measure of Career Orientations: A Psychometric Evaluation”, Journal of Management Information Systems, Fall 1993, Vol.10, No.2: 131-154. Kılıç, Ali Osman (2012), Kariyer Değerlerinin Demografik ve Sosyo-Kültürel Faktörler Açısından Değerlendirilmesi ve Bir Araştırma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İnönü Üniversitesi İ.İ.B.F. Klapwijk, Remke ve Els Rommes (2009), “Career Orientation Of Secondary School Students (M/F) in the Netherlands”, International Journal of Technology & Design Education, DOI 0.1007/s10798-009-9095-7: 403-418. Kniveton, Bromley H. (2004), “Managerial Career Anchors in a Changing Business Environment”, Journal of European Industrial Training, 28.7.2004: 564-573. Nakip, Mahir (2006), Pazarlama Araştırmaları, Teknikler ve (SPSS Destekli) Uygulamalar, (Ankara: Seçkin Yayıncılık). Ramakrishna, Hindupur V. ve Denise POTOSKY (2003), “Conceptualization and Exploration of Composite Career Anchors: An Analysis of Information Systems Personnel”, Human Resource Devolopment Quarterly, Vol.14, No.2: 199-214. Rensburg, S. Van, J.C. Rothmann, S. Rothmann (2003), “The Relationship Between Personality Characteristics and Career Anchors of Pharmacists”, Management Dynamics, Vol.12, No.3: 24.33. Sarma, A.M. (2009), Personnel and Human Resources Management, Published by Himalaya. Schein, Edgar H. (2006), Career Anchors (Participant Workbook), Published by Pfeiffer, Third Edition, CA, USA. Sipahi, Beril, E.Serra Yurtkoru ve Murat Çinko (2010), Sosyal Bilimlerde SPSS’le Veri Analizi, (İstanbul: Beta Basım). Sümbüloğlu, Kadir, Vildan Sümbüloğlu (2005), Klinik ve Saha Araştırmalarında Örnekleme Yöntemleri ve Örneklem Büyüklüğü, Hatiboğlu Yayınevi, Ankara. 214 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir Araştırma Şimşek, Şerif ve Adnan Çelik (2008), “Çağdaş Yönetim ve Örgütsel Başarım”,(içinde: Himmet Karadal, Günümüz Örgütlerinde Kariyer Geliştirme), (Konya: Eğitim Kitapevi). Tan, Hwee-Hoon ve Boon-Choo Quek (2001), “An Exploratary Study on the Career Anchors of Educators in Singapore”, The Journal of Psychology. TOBB (2011) “Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Türkiye Sivil Havacılık Meclisi sektör Raporu”. Uyargil,Cavide, Zeki Dal, İ.Durak Ataay, A.Cevat Acar, Oya Özçelik, Gönen Dündar, Ömer Sadullah ve Lale Tüzüner (2010), ”Kariyer Geliştirme”,(içinde: Gönen Dündar, Kariyer Geliştirme), (İstanbul: Beta Basım). Yarnall, Jane (2008), Strategic Career Management Developing Your Talent, Published by Butterworth-Heinemann. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 215 GÜNEY KORE’DE GENÇLERİN EĞİTİMİ VE MODERN YAKLAŞIMLAR Mahmut Türk ÖZ Son yıllarda gerek uluslararası derecelendirme sınavlarında (PISA, TOEFL gibi), gerek eğitim ile ilgili çalışmalarda gerekse gençlik çalışmaları ve faaliyetlerinde Güney Kore dünyada ön plana çıkmaktadır. Ülkenin özellikle gençlere yönelik düzenlemeleri ve uygulamaları oldukça başarılı bir şekilde sonuçlar vermektedir. Eğitim alanında başarısı tüm dünyaca kabul edilen ve 1948 yılında başladığı okullu oranını arttırma stratejisinin ardından, 1980’lerden itibaren çabasını eğitimde kaliteye yönlendiren Güney Kore, özellikle bu dönemden sonra gençlerin eğitimi konusunda büyük gelişmeler kaydetmiştir. Okullarda verilen teorik eğitimlerin uygulama merkezlerinde pratik uygulamalarla pekiştirildiği ülkede, çok sayıda araştırma, uygulama ve destek merkezleri kurulmuştur. Bütçeden bağımsız olarak bu merkezlerde verilen eğitimlerde alınan yüksek başarı, pek çok ülkenin, özellikle Güney Kore’den daha fazla olanaklara sahip olan ancak başarı alanında benzer trendi yakalayamayan ülkelerin ilgi konusu olmuştur. Bu çalışmada da, Güney Kore’nin eğitim sistemi ve eğitimde kalite arttırma döneminin en önemli unsurları olan gençlik merkezleri ve bu merkezlerde verilen eğitim hizmetlerinin ve yapılan faaliyetlerin Türkiye ile kıyaslanması amaçlanmıştır. ANAHTAR KELİMELER: Güney Kore; Eğitim; Gençlik politikaları. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Uzman Yardımcısı GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 EDUCATION OF YOUNGERS IN SOUTH KOREA AND MODERN APPROACHES Mahmut Türk ABSTRACT Recently, South Korea has significant success at international graduation examinations such as PISA, TOEFL etc. and projects on younger education in the world. Especially regulations and applications for the younger of the country have given successful results. South Korea having accepted successful on education system in the world had started to increase schooling rates in 1948, and after 1980’s, the country had directed its motivation to increase of quality of education. At this period, the country has significant acquisitions about education of younger. In the country, theoretical educations have been supported with practical applications, and many research, application and supporting centers have been established. Far away from the costs, education quality of the South Korea has been an interest area of the other countries having similar or higher financial status but unsuccessful to realize objectives of the education system. In this research, younger centers, which are important factors of the South Korea education system and quality improvement, and education services given in these centers have been compared with Turkey. KEYWORDS: South Korea; Education; Younger Politics. Ministry of Youth and Sports, Assistant Specialist GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2 ISSN: 2147-8473 Mahmut Türk 1. GİRİŞ Son yıllarda teknoloji alanında yaşanan gelişmeler ve bilgi toplumuna geçiş sürecindeki paradigma değişimi, giderek beşeri sermayenin, insan bileşeninin ve insana ait en önemli gereksinimlerden birisi olan eğitimin önemini ön plana çıkarmıştır. Bilgi toplumunun yapı taşı yine bilgi olup, eğitim ise bilgi toplumunun yapı taşının bireylere aktarımını sağlayan bir süreçtir. Bu nedenle günümüzde eğitim, sadece bir ülke ya da bir sosyal kesimin değil, tüm küresel kamunun bir aidiyeti olup, küresel kamusal mal olarak değerlendirilmektedir. Günümüzde ülkelerin gelişmişlik göstergelerinin başında da eğitim ve eğitim ile ilişkili olan inovasyon, Ar-Ge gibi kavramlar vardır. Öte yandan gelişen teknoloji bizlere, çok kısa sürelerde, farklı ülkelerin eğitim sistemlerini değerlendirme ve kıyaslama imkanı vermektedir. Güney Kore, Kuzey Kore’ye nazaran daha fazla dışa açık bir ülke olup, bulunduğu bölgede eğitim alanında, özellikle uluslararası sınavlarda başarılarıyla ön plana çıkmaktadır. Ülkede 1980’li yıllara kadar eğitime katılım oranlarının artması planlanırken, bu tarihten sonra ise eğitimde kalite arttırma çalışmalarına hız verilmiştir. Sadece eğitime katılımı artırma yaklaşımı dahi incelemeye değerken, eğitimde kalite arttırma çalışmaları çok daha kayda değer sonuçlar vermiştir Gençlerin eğitimi ve genç nüfusun geliştirilmesi, bir ülkenin hem iktisadi, hem de siyasi açıdan geleceğini temin eden en önemli etkenlerden birisidir. Son yıllarda dünya genelinde sıklıkla ortaya çıkan sosyal ya da ekonomik sorunların kısa vadede çözüm arayışları devam ederken, yeni kamu yönetimi anlayışıyla birlikte, gelecek nesillerde bu sorunların ortaya çıkmasını önlemek ve daha başarılı bir nüfus elde etmek için, gençlerin sadece okul içerisinde eğitimi değil, aynı zamanda sosyal topluma entegrasyonu da önemli bir husus haline gelmiştir. Güney Kore, sadece okul içi eğitim ve okul temelli eğitim göstergeleri açısından uluslararası alanda başarılara sahip olmakla kalmayıp, aynı zamanda gençlerin okul dışında eğitimleri ve topluma kazandırılmaları, diğer bir ifadeyle gençlerin topluma entegrasyonu ve kimlik algısı gelişimi açısından da önemli başarılar kaydetmiş olan bir ülkedir. Ülkede gençlerin hem okul temelli, hem de okul dışındaki eğitim politikalarında 218 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Güney Kore’de Gençlerin Eğitimi ve Modern Yaklaşımlar sağladığı başarı, birçok sosyolojik ve eğitim alanında yapılan çalışmalara konu olmuştur. 2. GENEL OLARAK EĞİTİM SİSTEMİ Güney Kore’de Eğitim Bakanlığı 1948’den beri ülkedeki bütün eğitim kademelerinin yönetimi ve denetimiyle sorumludur. Bakanlığın görevleri arasında tüm kademeler için eğitim politikası oluşturmak, müfredat ve eğitim sisteminin sürekliliği için gerekli desteği sağlamak, son olarak da bunları gerçekleştirebilmek için idari karar ve önlemler almak olup, ülke merkezi bir eğitim sistemine sahiptir. Ülkede ilkokul altı, ortaokul üç, lise üç ve yükseköğretim dört yıllık kolej ya da üniversite eğitimi olmak üzere 6+3+3+4 lük sisteme sahiptir (Aras ve Özen, 2012). UNESCO’nun 2011 yılında güncellediği raporunda ülkenin eğitim sisteminin temel ilke ve hedefleri aşağıdaki gibi sıralanmıştır (UNESCO, 2011): - Genel karakter ve bireysel kişiliğini geliştirmek istemede gönüllü, - Temel bilgi ve beceriler konusunda sağlam bilgilerle yaratıcı düşünen, - Akademik disiplinler çerçevesinde entelektüel bilgisine dayalı olarak kariyer olanaklarını araştıran ve - Ulusal kültür bağlamında yeni değerler üreten bireyler yetiştirmek. Eğitimde kalite arttırımı amaçlı yapılan büyük harcamalara rağmen, genel olarak eğitim sisteminde zaman zaman finansal kaynaklı bazı eksiklikler görülebilmektedir. Örneğin, Lee (2002) çalışmasında, ilkokullardaki laboratuar, müzik odaları gibi özel sınıfların %11,6’sının ciddi gereksinimleri olduğunu, spor salonları, dinlenme odaları, yemekhaneler gibi bileşenlerin de oldukça kötü durumda olduklarını, bunların ya büyük tadilat, ya da yeniden yapılanmaya gereksinim duyduğunu rapor etmiştir (Lee, 2002). 3. YASAL DÜZENLEMELER VE TEŞVİKLER Ülkede 1970’lerin ortaları ve 1980’e kadar olan dönemde, endüstrileşme oranının artmasıyla birlikte, eğitimli işgücü gereksiniminin önemi de anlaşılmıştır. 1977-1981 yılını kapsayan dördüncü beş yıllık kalkınma ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 219 Mahmut Türk planında, eğitim, kamu sağlığı ve konut konuları temel ulusal gereksinimler olarak belirlenmiştir (Kim, Güney Kore eğitim sistemi, 1980’lerin sonlarından itibaren önemli değişikliklere konu olmuştur. Bu dönemden önce eğitime katılım sayısı ön planda tutulup, kalite ikinci planda gelirken, hedeflenen okullu oranına erişilen bu tarihten itibaren, kalite yükseltme çalışmalarına gidilmiştir.) Bu tarihten itibaren okullarda, demokrasiye de geçişin etkisiyle birlikte, giderek daha politize olmamış bir yapıya sahip olunduğu görülmektedir. Özellikle Sivil toplum kuruluşlarının bu aşamadan itibaren eğitim politikalarında etkili olduğu görülmektedir (Seth, 2002). Ülkede 1949 yılında çıkan Eğitim Yasası, Temel Eğitim Yasası, Orta ve Lise Eğitimi Yasası ile Yüksek Öğrenim Yasası olarak üç başlık altında düzenlenmiştir. Ocak 1991 yılında Infant (ÇocukBebek) Bakım Yasası çıkarılmış ve 2004 yılında yeniden düzenlenmiştir. Bu yasayla 0 ila 6 yaş arasında çocuğu olan ve düşük gelire sahip, ya da engelli çocukları olan ailelerin devletçe desteklenmesi sağlanmıştır. Yine 2004 yılında çıkarılan Anaokulu Eğitimi Yasası ile ilk ve ortaöğretim kurumları yasa kapsamına alınmıştır. Yüksek Öğretim Yasası ise 23 Aralık 1997 yılında revize edilerek, teknik yüksek okullar, ön lisans ve dört yıllık üniversiteleri kapsamaktadır (UNESCO, 2011). 4. EĞİTİM VE GENÇLİK POLİTİKALARI Ülkenin eğitim sisteminin sağlamlığı ve verilen teşviklerin yanında, özellikle Uluslararası Eğitim İlerleme Başarı sınavlarında (IAEP) 19 farklı ülkeden 13 yaşındaki çocukların matematik ve bilimdeki başarıları, tüm dünyada ilgi konusu olmuştur. Washington Üniversitesi’nden Sorensen 1994 yılında kaleme aldığı çalışmasında, bu başarıda sadece eğitim sistemi ve yasal düzenlemelerin değil, aynı zamanda geçmişten gelen geleneksel başarı ve entelektüel birikimin de katkısının olduğunu ifade etmiştir (Soransen, 1994). Öte yandan ülkede, Ağustos 1972 yılından itibaren, Yasal düzenlemelerin yanında Kore Eğitim Geliştirme Enstitüsü (Korean Education Development Institute-KEDI) kurulmuş olup, eğitimde kalite arttırımı ve teşvikler konusunda hizmet vermektedir1. Bunun yanında Korea 1 http://eng.kedi.re.kr/khome/eng/about/welcome.do 220 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Güney Kore’de Gençlerin Eğitimi ve Modern Yaklaşımlar Foundation gibi kar amacı gütmeyen kuruluşlar, uluslararası alanda farklı ülkelerde öğrenci burs programları açarak, uluslararası alanda gençlerin eğitimlerinin desteklenmesine hizmet etmektedir2. Yine hükümet, her yıl yayınladığı uluslararası öğrencilere burs programıyla, uluslararası alanda eğitim gören öğrencilerini desteklemektedir. Hükümetin 2013 yılında yayınladığı raporda, 760 öğrencinin çeşitli ülkelerde öğrenim görmeleri için burs tahsisleri yapılmıştır3. Ülkede engelli bireylere yönelik olarak ciddi destekler verilmekte olup, 2013 yılı BM raporuna göre engelli bireylerin işsizlik oranı %30 civarındadır ve bu rakam genel iş gücünün beş ya da altı kat üzerindedir4. Bu durum, eğitimde de engelli bireylere yönelik yasal düzenlemelerin sonucudur. 5. TEŞVİKLER Güney Kore’de, gençlerin eğitimini ve gelişmesini sağlayan birçok yasal düzenleme yapılmıştır. Gençlerin Gelişmesi Yasası (Youth Development Law), daha sonra Temel Gençlik Yasası (Fundemental Youth Law)5 olarak revize edilmiştir. Bu yasa ile ülke içerisindeki gençlerin gelişimlerini ve sosyalleşmesini amaçlayan resmi ya da sivil toplum kuruluşlarının hükümet tarafından desteklenmesi hükümleri yer almaktadır. Bunun yanında, Gençlerin Korunması Yasası (Youth Protection Law)6 sayesinde, hükümetçe fonlanan, ancak denetlenmeyen sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinde, gençlerin sosyal ve fiziksel gelişimlerine engel teşkil edecek ya da hükümetin fonlama fonksiyonunu olumsuz kullanması muhtemel olan girişimlerin önlenmesi sağlanmıştır. 6. GENÇLİK MERKEZİ POLİTİKALARI Güney Kore’de, Cinsel Eşitlik ve Aile Bakanlığı mevzuatları ve ilgili düzenlemeler ile her yerel yönetimin gençlik merkezi açma zorunluluğu getirilmiştir. Ülkenin nüfusunun yaklaşık %20 si 9-24 yaş aralığındadır ve bu yaş http://www.ciee.org/southkorea/ http://www2.u-szeged.hu/kulugy/paly/2013/2013_kgsp_graduate_program_guideline.pdf 4 http://www.un.org/disabilities/documents/toolaction/employmentfs.pdf 5 Kore Temel Gençlik Yasası, http://www.nypi.re.kr/eng/data/2010/Fundamental%20Law%20of%20Youth.pdf 6 Kore Gençlerin Korunması Yasası, http://www.nypi.re.kr/eng/data/2010/ProtectionLaw.pdf 2 3 ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 221 Mahmut Türk aralığına hizmet sunmak amacıyla Güney Kore’de 750 adet gençlik merkezi kurulmuştur. Modern kamu yönetimi anlayışının hakim olduğu bu merkezlerde, performans esaslı bütçeleme sayesinde,(modern kamu yönetimi anlayışı ve performans esaslı bütçeleme meselesi son yıllarda akademik ve kamu idarecileri arsında çok konuşulan ve hızla gelişen bir anlayış olup her kamu idarecisinin bilmesi gereken bir mesele olduğu düşünülmektedir. Bizim bu makalede konumuz olmadığı ve tek başına bir makalede irdelenmesi gerektiği düşüncesi ile sadece değinilmiştir) bu kurumların yeni kamu işletmeciliği çerçevesinde hizmet vermeleri amaçlanmıştır. Ayrıca spesifik konularda, tematik eğitimler üzerinde odaklanan bu merkezlerde, kurumların sadece belli konulara odaklanmaları sağlanmıştır. Bu sayede, Gwangjin Gençlik Merkezi7, Seul Özel Şehir Belediyesi Gençler Medya Merkezi gibi merkezler, uluslararası alanda tanınır hale gelmiştir. 1989 yılında, Gençlerin Gelişmesi Yasası (Youth Development Law) 19. madde uyarınca hükümet tarafından finanse edilen “Kore Genç ve Çocuk Enstitüsü (Korea Youth and Children-KIYC) kurulmuştur. Daha sonra 1993 yılında enstitü, Temel Gençlik Yasası’nın 50. maddesi gereğince, Kore Genç Gelişim Enstitüsü (Korea Institute for Youth Development-KIYD) olarak yeniden yapılandırılmış ve genişletilmiştir. Bundan altı sene sonra, 1999 yılında, KIYD “hükümetçe finanslanan araştırma enstitülerinin kurumu, yönetimi ve finansmanı” yasasına göre Başbakanlık Ofisi tarafından fonlanan bir örgüt olarak yeniden yapılandırılmıştır. Kuruluşun iki temel hedefi vardır. Bunlar8: - Gençlerin potansiyellerinin arttırılması ve sosyal bir çevre oluşturmak için program araştırma ve geliştirme, - Gençlerin yaşamlarında aktif ve sübjektif roller üstlenerek, genç gelişimine katkı ve gelişim sağlama. Bu amaçlarla kurum, aşağıdaki fonksiyonları yerine getirmektedir: - Gençlerle ilişkili politikalarda araştırma, danışmanlık, analiz ve değerlendirmeler, - Gençlerle ilişkili sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi ve danışmanlık hizmetleri Seul Gwangjin Gençlik Merkezi, http://www.aplfplanetariums.info/en/index.php?onglet=planetariums&menu=sheet_planetarium&filtre=2374 8 Kore Ulusal Genç Politika Enstitüsü, http://www.nypi.re.kr/eng/introduction.np 7 222 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Güney Kore’de Gençlerin Eğitimi ve Modern Yaklaşımlar - Akademik, kamusal ve araştırma alanlarında, sivil ve kamu sektörlerinin birlikte çalışmasını teşvik etmek. 7. GÜNEY KORE’DEKİ ÖNEMLİ GENÇLİK MERKEZLERİ Gwangjin İlçesi Gençlik Eğitim Merkezi; yerel yönetime bağlı bir gençlik merkezi olup bu gençlik merkezinde temel olarak genel etkinlikler ve özel etkinlikler olmak üzere iki bölümde eğitim verilmektedir. Kore’de gençlik tanımı 9-24 ve 25-35 yaş grubu olarak ikiye ayrılmış olup söz konusu gençlik merkezinde 9-24 yaş gurubuna yönelik faaliyetler yapılmaktadır. Bu yaş grubunda yer alan gençlere genel etkinlikler kapsamında Gwangjin ilçesi Gençlik merkezi tarafından 600 civarında kurs düzenlenmektedir. Bazı kursların bitiminde kursiyer gençlere Gençlik Merkezi tarafından akredite sertifikalar verilmektedir. Bu çalışmalara ek olarak özel etkinlikler çatısı altında düzenlenen programlarda Uzay Bilimi, Cinsel Eğitim ve İnternet Bağımlılığından korunma alanlarında eğitimler verilmektedir. Ayrıca okul sonrası gençlerin yönlendirilmeleri ile alakalı eğitimleri de mevcuttur. Gwangjin İlçesi Gençlik Eğitim Merkezi tematik eğitimleri ile ön plana çıkan bir Gençlik Merkezi olup aynı zamanda çeşitli gönüllülük faaliyetleri ve festivaller de düzenlemektedir9. Seul Özel Şehir Belediyesi Gençler Medya Merkezi; isminden de anlaşıldığı üzere eğitimini medya konusunda spesifik hale getirmiş olup katılımcı gençlere bu alanda hem teorik hem de uygulamalı eğitimler vermektedir. Merkez 2000 yılında kurulmuştur ve hâlihazırda alanında profesyonel yaklaşık 30 personeli ile binlerce gence eğitim vermektedir. Bu gençlik merkezinde eğitim alıp bugün ülkenin önemli medya kuruluşlarında çalışan ünlü insanların varlığı tek başına bize kurumun ve verilen eğitimin kalitesini göstermeye yetecektir. National Youth Center Of Korea (Kore Milli Gençlik Merkezi); Bu kurumda yaklaşık 100 adet personel gençlere hizmet vermektedir. Bazı dönemlerde günde yaklaşık 1000 kişinin faaliyetlere katıldığı milli gençlik merkezi 540.000 metre karelik bir alan üzerine kurulmuştur. Söz konusu Milli Gençlik Merkezi Kore’nin hatta güney Asya’nın en büyük Seul Gwangjin Gençlik Merkezi, http://www.aplfplanetariums.info/en/index.php?onglet=planetariums&menu=sheet_planetarium&filtre=2374 9 ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 223 Mahmut Türk gençlik merkezi olma özelliğine sahiptir. Bu gençlik merkezinde hafta içi ayrı hafta sonu ayrı programların yapılmasının yanı sıra engelli bireylere yönelikte sık sık faaliyetler de yapılmaktadır. Milli Gençlik Merkezi’nde yüzme, bisiklet, doğa yürüyüşü, okçuluk, paintball, tenis, basketbol, atlı spor, fitness, masa tenisi bilardo gibi çeşitli faaliyetler ile birlikte çok sayıda doğa faaliyetleri de gerçekleştirilmektedir. Gençlik merkezinde yapılan kültürel programlar çerçevesinde gençlerin geleneksel kıyafetleri ve geleneksel çalgılarını öğrenmeleri, müze ziyaretleri ile de tarihlerini öğrenmeleri amaçlanmaktadır. Yapılan faaliyetler aynı zamanda engelli ve dezavantajlı gençler ve onların ailelerini de kapsamaktadır. Bununla birlikte Gençlik Merkezi’nde çalışacak gençlik liderlerinin de üst seviye eğitimler aldığını özel programlar ile donanımlı olarak yetiştirildiklerini ve ardından gençlik merkezlerinde istihdam edildiklerini görülmektedir. Kore Milli Gençlik Merkezi Bakanlığa bağlı bir yerdir ve denetimi bakanlık tarafında yapılmaktadır. Gençlik merkezinden yılda 100.000 bini aşkın genç eğitim almakta olup bu gençlere 24 saat hizmet veren yaklaşık 30 gençlik lideri bulunmaktadır. 8. ULUSLARARASI GENÇLİK DEĞİŞİM PROGRAMLARI Güney Kore ülke politikası olarak gençlerinin bilgi ve tecrübelerini artırmak, genç yaşlarda yurtdışı deneyimi edinmelerini sağlamak, başka kültürlerden insanlar ile tanışarak kendilerini yetiştirmelerine yardımcı olmak, yine başka kültürleri görmeleri vesilesi ile dünyayı tanımalarını temin etmek ve gençlerin bir misyon ve vizyon edinmelerini sağlamak amacıyla 30’u aşkın ülke ile her yıl uluslararası gençlik değişim programları tertip etmektedir. Bu programların ülke gençliğine çok ciddi faydası olduğu yetkililer tarafından belirtilen bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. 9. TÜRKİYE VE GÜNEY KORE: BENZERLİKLER-FARKLILIKLAR Güney Kore’nin gençlik eğitimi ve gençlerin eğitimine yönelik çalışmaları ülkemiz mevcut durumu ve tarihi gelişimi ile kıyaslandığında, bazı ortak ve farklı noktaların ön plana çıktığı görülecektir. İki ülke arasında- 224 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Güney Kore’de Gençlerin Eğitimi ve Modern Yaklaşımlar ki farklılıklar, aradaki başarı farkını izah etmede önem arz ederken, benzerlikler ise ülkemizin de eğitim ve gençlik merkezi konularında başarı yakalayabilmesini sağlayan fırsatlar olarak değerlendirilebilir. İki ülkenin eğitim sistemlerinin benzerliğine değinmeden önce, sosyal ve kültürel benzerliklere değinmek gerekir. Kuzey Kore’den farklı olarak Güney Kore, daha liberal ve dış dünyaya açık bir politika izlemektedir. Bu anlamda, 1980 sonrası dışa açılan ve günümüzde pek çok dünya ülkesi ile ilişki içerisinde olan ülkemizle benzer bir yapı görülmektedir. Bu durum, gençlerin –ülke farkı gözetmeksizin- dış ülkelerde eğitimlerini tamamlamalarında ve gerek bilgi, gerekse teknoloji transferinde oldukça önem arz eden bir konudur. Her iki ülkenin eğitim sistemi arasında benzerliği oluşturan bir diğer etken ise sosyal yapıdır. Güney Kore’nin eğitim alanındaki başarısında önemli bir etmen, milli ve muhafazakâr yapısı ağır basan, sınırlı kaynakları etkili kullanmayı bilen bir sosyal yapıdır. Bu yapının oluşmasında, her iki ülkenin de geçmişte yaşadıkları acı savaş deneyimlerinin etkisi vardır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, iki ülkenin de benzer milli duygulara sahip, daha fazla devletçi ve milliyetçi bir öğrenci yapısına, kamu yönetim yapısına sahip olduğu ifade edilebilir. Güney Kore ile Türkiye arasındaki bir diğer ortak nokta ise sahip olunan tarihi mirastır. Türkiye, Osmanlı ve öncesinde Selçuklu Devletleri ile oldukça köklü bir tarihe sahiptir. Güney Kore’nin de benzer bir tarihi birikimi olup, Sorensen’in (2004) çalışmasında ifade ettiği gibi, bu entelektüel birikimin eğitim üzerinde olumlu yansımaları olmaktadır. Öte yandan bu benzerliklere ve fırsat olarak değerlendirilebilecek hususlara rağmen, iki ülke arasında birtakım farklar da söz konusudur. Bunların başında ise kamu yönetimi yaklaşımı farklılığı, teknolojik yatırım ve Ar-Ge çalışmaları farklılığı, coğrafi şartların sunduğu imkan farklılığı gibi konular gelmektedir. Kamu yönetimi yaklaşım farklılığı incelendiğinde, Güney Kore’nin ulusça benimsenmiş milli bir eğitim sisteminin olduğu, ancak ülkemizde ise bu gibi bir sistemin genellikle siyasi hesaplaşmalara ya da darbelere kurban edildiği görülmektedir. Bunun yanında ülkemizde, milli eğitim sistemi her gelen farklı siyasi otoriteye göre yeniden şekillenmektedir. ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 225 Mahmut Türk Bunda, Güney Kore’den farklı olarak Türkiye’deki siyasi çeşitliliğin daha köklü olmasının da rolü vardır. Teknoloji ve Ar-Ge yatırımlarının farklılığı da aslında kamusal otorite ve yönetim farklılığı ile yakından ilişkilidir. Türkiye’de, teknoloji ve ArGe yatırımları gerek ülke içi siyasi çekişmeler ve rövanşist yaklaşımlar, gerekse ülke dışı müdahaleler nedeniyle sürekli olarak sekteye uğramıştır. Öte yandan Güney Kore’de ise bu gibi olumsuzlukların daha az yaşandığı görülmektedir. Bunda, coğrafi konumun da etkisi vardır. Türkiye, batı ile doğu bloğu arasında bir köprünün tam ortasında yer aldığından, geleneksel bir kültürel yapı ile modernizm arasında gidip gelmektedir. Diğer taraftan Güney Kore ise daha az göz önünde bulunan ve gerek iç, gerekse dış siyasal gelişmelerde daha özgül bir yapıya sahiptir. 10. SONUÇ Çalışma sonuçlarından da görüleceği gibi Güney Kore, eğitim alanında çok uzun döneme yayılan kapsamlı bir politika izlemiş ve bu politikanın sonuçlarını gerek ulusal alanda, gerekse uluslararası alanda oldukça etkili bir şekilde almıştır. Ülkede eğitim ve gençlik politikaları açısından verilen yasal desteklerin finansal açıdan ziyade, etkinlik açısından oldukça önemli olduğu görülmektedir. Bunun yanında özellikle demokrasiye geçişle birlikte, eğitim kurumlarının daha apolitik bir yapıya sahip oldukları, sivil toplum kuruluşları ve ilgili enstitüler aracılığıyla eğitimin sürekli olarak denetlendiği de görülmektedir. Her ne kadar ülke ekonomisinde ciddi bir pay eğitime ayrılsa da, başarı sıralamasında daha alt sıralarda bulunan ülkelerden çok daha az bir bütçenin eğitime ayrıldığı görülmektedir. Örneğin ABD’de kişi başına düşen eğitim giderleri, Güney Kore’nin çok üzerinde olmasına rağmen, başarı sıralamasında çok daha alt sıralardadır. Hatta birçok ABD üniversitelerinde Güney Kore’deki bu başarının (özellikle fen ve matematikte) tarihsel bilgi ve geleneksel zekâ kapasiteleriyle ilişkilendirildiği çalışmalar mevcuttur. Öte yandan aslında bu başarının finansal kaynakları daha etkili ve verimli kullanmakla ilişkili olduğu argümanı daha da ön plandadır. 226 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ Güney Kore’de Gençlerin Eğitimi ve Modern Yaklaşımlar Ayrıca Güney Kore, gençlerin önemini fark ederek, gençleri ayrı birer vatandaş statüsünde değerlendirmektedir. Ülkede vatandaşların korunması ya da ulusal güvenlik düzenlemelerinin yanında, Gençlerin Korunması yasası, yine vatandaşların gelişimi yerine Gençlerin Gelişimi Yasası gibi düzenlemelerle, gençlerin normal bireylerden farklı olarak, bir işgücü ve teknoloji hammaddesi gibi görüldüğünü göstermektedir. Ülkede okul temelli eğitim her ne kadar ulusal eğitim politikasının temelini teşkil etse de, Cinsel Eşitlik ve Aile Bakanlığı 10 bünyesinde kurulan gençlerin desteklenmesine ilişkin müdürlük ve bu müdürlüğe bağlı çok sayıda gençlik merkezi, doğrudan Başbakanlık Ofisi tarafından desteklenen KIYD, her yerel belediyenin açmakla yükümlü olduğu gençlik merkezleri ve bu merkezlerde eğitim veren uzman kadrolarıyla, okul dışında da gençlerin eğitimine büyük önem verilmektedir. Ülkemizle kıyaslandığında Güney Kore, benzer sosyo-demografik ve ekonomik yapıya rağmen, bu politikalarda oldukça başarılı olmuştur. Ülkemizde son yıllarda artan yerel yönetimlerce ya da il özel idarelerince yapılan gençlik merkezleri, her ne kadar Kore ile benzer amaçları gütse de, uygulamada Kore kadar başarılı olduğu söylenemez. Bunun pek çok nedeninin olduğu söylenebilir. Bu nedenler arasında Türkiye’deki konuyla alakalı faaliyetler gerçekleştiren kurumların henüz yeni olması, gençler arasında bilinirliliğin az olması, fiziki ve alt yapı yetersizliği, olmaması gereken bazı politik müdahaleler, gençlere rehberlik yapan personelin yeterli tecrübe ve birikime sahip olmaması, ülkedeki gençlik merkezlerinin farklı kurumlara bağlı olması ve bundan kaynaklı ortak ve uzun vadeli bir politika geliştirilememesi sayılabilir. Kore Cumhuriyeti Cinsel Eşitlik ve Aile Bakanlığı Resmi Web Sitesi, http://english.mogef.go.kr/index.jsp 10 ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 227 Mahmut Türk KAYNAKLAR Aras, Selda ve Sözen, Sinem, Türkiye, Finlandiya Ve Güney Kore’de Öğretmen Yetiştirme Programlarının İncelenmesi, Niğde Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Kongresi, 2012, http://kongre.nigde.edu.tr/xufbmek/dosyalar/ tam_metin/ pdf/2527-31_05_2012-11_40_01.pdf Güney Kore Eğitim, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı Resmi Web Sitesi, http://english.mest.go.kr/web/1707/site/contents/en/en_0275.jsp;jsessioni d=EaVBIe9d58jj7xTA21cuVyVaAHCqtpjFXMhnK1Euif9WW1GcXdyyPv1m DdyWdAVD.homepageAP2_servlet_engine2 Kim, Gwang-Jo, Education Policies and Reform in South Korea, Secondary Education in Africa: Strategies for Renewal, World Bank presentations at the December 2001 UNESCO/BREDA-World Bank Regional Workshop in Mauritius on the Renewal of African Secondary Education. Lee, Jisoon, Education Policy in the Republic of Korea: Building Block or Stumbling Block?, The International Bank for Reconstruction and Development/The World Bank, 2002. Kore Temel Gençlik Yasası, http://www.nypi.re.kr/eng/data/2010/Fundamental %20Law%20of%20Youth.pdf Kore Gençlerin Korunması Yasası, http://www.nypi.re.kr/eng/data/2010/ ProtectionLaw.pdf Seul Gwangjin Gençlik Merkezi, http://www.aplfplanetariums.info/en/index.php?onglet=planetariums&menu=sh eet_planetarium&filtre=2374 Kore Ulusal Genç Politika Enstitüsü, http://www.nypi.re.kr/ eng/introduction.np Kore Cumhuriyeti Cinsel Eşitlik ve Aile Bakanlığı Resmi Web Sitesi, http://english.mogef.go.kr/index.jsp Seth, Michael J, Education Fever: Society, Politics, and the Pursuit of Schooling in South Korea, Hawai’i Studies on Korea, University of Hawaii Press, 2002. Sorensen, Clark W., Success and Education in South Korea, Chicago Journals, Comparative Education Review , Vol. 38, No. 1, Feb., 1994. UNESCO, World Data On Education, VII Ed. 2010/11, http://www.ibe. unesco.org/fileadmin/user_upload/Publications/WDE/2010/pdfversions/Republic_of_Korea.pdf 228 GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Journal of Youth Research YAYIN İLKELERİ GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, disiplinlerarası bir yaklaşımla gençlik, spor, toplum, siyaset, ekonomi, istihdam ve gençlikle ilişkili kavramları merkez alarak hazırlanan çalışmaların yer aldığı hakemli bir dergidir. Dergi; Haziran ve Aralık aylarında olmak üzere, yılda iki kez yayımlanır. GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’nin yayım dili Türkçe’dir. Bununla birlikte, yaygın kullanıma sahip dillerde yazılmış makaleler de kabul edilir. Bu makaleler orijinal biçimleriyle ya da Türkçe’ye çevrilerek kullanılır. Dergide yayımlanan yazıların daha önce hiçbir yayın organında yayımlanmamış, ilk defa GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’nde yayımlanıyor olması gerekmektedir. Daha önce bilimsel bir toplantıda sunulmuş olan bildiriler, bu durumun belirtilmesi şartıyla kabul edilebilir. GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’nde yayımlanan yazıların fikrî sorumluluğu yazarlarına aittir. Yayım için kabul edilen metinlerin, fizikî ve elektronik ortamda, tam metin olarak yayımlanmak da dâhil olmak üzere, tüm yayım hakları GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’ne aittir. Kullanılan çizim, fotoğraf ve görsel malzemelerin hakları da GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’ne ve anlaşmalı olarak da çizer ve fotoğrafçılarına aittir. YAZILARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Yazılar, bilgisayar ortamında ve dizgi programlarında kullanılabilecek şekilde e-postayla ya da cd içerisinde teslim edilmelidir. Dergiye yayımlanmak üzere yollanan makaleler, “kör hakem” yöntemiyle değerlendirilmektedir. Editörler tarafından incelenen ve değerlendirilmesi uygun bulunan çalışmalar, iki ayrı hakeme gönderilmektedir. İki hakemin görüş ayrılığı durumunda, üçüncü bir hakemin görüşüne başvurulmaktadır. Hakemlerden gelen raporlar doğrultusunda, makalenin yayımlanmasına, yazardan hakem raporuna göre düzeltme istenmesine ya da yazının reddedilmesine karar verilmekte ve karar yazara iletilmektedir. Basımı uygun bulunan yazıların, yayımlanıp yayımlanmayacağına ya da derginin hangi sayısında yayımlanacağına dergi yönetimi karar verir. Yazar, süreç konusunda e-posta yoluyla bilgilendirilir. GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’ne ulaşan yazılar için yanıt verme süresi otuz gündür. Bu süre içinde yanıtlanmayan yazılar ulaşmamış demektir. Yazılarla ilgili olumlu ya da olumsuz görüş yazara mutlaka bildirilir. YAZIM KURALLARI GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’ne gönderilen yazılar için bir sayfa sınırlaması yoktur. Ancak, yazıların 2500-6000 arası kelime sayısında olması tercih edilmektedir. Gerekli kısaltma ve uzatmalar yazarla iletişim içinde yapılabilir. Yazılarla birlikte, toplamda 2000 karakteri (boşluklu) geçmeyen; Türkçe ve yabancı dilde özetle, 5-10 kelime arası Türkçe ve yabancı dilde anahtar kelimeler ve yabancı dilde başlık iletilmelidir. Ayrıca, yazarla irtibat kurabilmek için gerekli telefon numarası, adres ve e-posta bilgileri de gönderilmelidir. GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’ndeki makalelerin imlâ ve noktalamasında yazarın tercihleri geçerlidir. Ancak sehven yapıldığı anlaşılan yazım ve noktalama hataları düzeltilir. Yayımlanması talebiyle GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’ne ulaştırılan yazılarda, metin içindeki alıntı ve göndermeler, ayraç içinde (yazar soyadı, kaynağın basım yılı: sayfa numarası sırasıyla), APA (American Psychological Association)’nın en son gönderme ve kaynak gösterme kılavuzuna uygun olarak yapılmalıdır. Metin dışında yapılan açıklamalarda, sonnot yerine, o sayfanın altında yer alacak olan dipnot kullanılmalıdır. YOLLAMALAR, DİPNOT VE KAYNAKÇA Yazar dipnot yerine metin içinde yollama yapmayı tercih edebilir. Metin içinde yollama yapılması halinde yollamalar parantez içinde gösterilecektir. Metin içinde yapılacak yollamalar ayraç içinde gösterilecektir. Kaynakça da bu yollama sistemine uygun olarak hazırlanacaktır. Aşağıda farklı nitelikteki kaynakla- rın metin içindeki yollamalarda ve kaynakçadaki yazılış biçimleri örneklerle gösterilmiştir: a) Tek yazarlı kitaplar ve makaleler: Metin içindeki yollamada (kitap): (Said, 2002: 35). Aynı yazarın, aynı yıl birden fazla eserine yollama yapılması durumunda: (Said, 2002a: 35); (Said, 2002b: 40). Kaynakçada: Said, Edward W. (2002), Yeni Bin Yılda Filistin Sorunu (İstanbul: Aram Yayıncılık) (Çev.: Ahmet Cüneyt, Ali Kerem ve Nuri Ersoy). Metin içindeki yollamada (makale): (Waterbury, 1991: 15). Kaynakçada: Waterbury, John (1991), “Twilight of State Bourgeoisie,” Internetional Journal of Middle Eastern Studies, 23 (1): 1-17. b) İki yazarlı kitaplar ve makaleler: Metin içindeki yollamada (kitap): (Balibar ve Wallersatien, 2000: 67). Kaynakçada: Balibar , Etienne ve Immanuel Wallerstien (2000), Irk Ulus Sınıf (İstanbul: Metis Yayınları) (Çev.: Nazlı Ökten) Metin içindeki yollamada (makale): (Sına ve Soyer, 1998: 108). Kaynakçada: Sına, Zeynep ve Serap Soyer (1998), “Sosyolojik Açıdan Kooperatifçilik Teorisinin Niteliğine İlişkin Düşünceler,” Amme İdaresi Dergisi, 31 (3): 103-117. c) İkiden çok yazarlı kitaplar ve makaleler: Metin içindeki yollamada (kitap): (Gönlübol vd., 1996: 45). Kaynakçada: Gönlübol, Mehmet, Haluk Ülman, Ahmet Şükrü Esmer, Cem Sar, Duygu Sezer, Oral Sander ve Ömer Kürkçüoğlu (1996), Olaylarla Türk Dış Politikası, 1919-1995 (Ankara: Siyasal Kitabevi). İkiden çok yazarlı makaleler de yukarıdaki örneğe göre kaynakçada yer alacak ve yollamalar da bu örneğe göre yapılacaktır. d) Derleme yayınlar içinde yer alan makaleler: Metin içindeki yollamada: (Riddell, 1994: 53). Kaynakçada: Riddell, Peter (1994), “Major and Parliment,” Kavanagh, Dennis ve Anthony Seldon, (eds), The Major Effect (London: Macmillan): 46-63. Metin içindeki yollamada: (Saltman, 2004: 15). Kaynakçada: Saltman, B., (2004), (Social insurance in perspective: the challenge of sustaining stability” Saltman, R.B.; Busse, R. ve Figueras, J. (eds), Social Health Systems in Western Europe, (Berkshire: Open University Pres): 3-20. e) Kurum Yayınları: Metin içindeki yollamada: (DPT, 1989: 145). Kaynakçada: DPT (1989), Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1990-1994 (Ankara) f) İnternet Kaynakları: Metin içindeki yollamada: (Çubukçu, 2009). Kaynakçada: Çubukçu, Mete (2009), “Bu Kimin Zaferi?”, http:/arsiv.ntvmsnbc.com /news/473346.asp (15.06.2010). Metin içindeki yollamada: (Dışişleri Bakanlığı, 2010). Kaynakçada: Dışişleri Bakanlığı (2010), http;:/www.mfa.gov.tr/default.tr.mfa. (16.06.2010). g) Bunların dışında adı uzun çeşitli resmi yayınlara ya da mevzuata metin içinde yapılacak yollamalarda kısaltmalar kullanılmalıdır. Örneğin Devlet Memurları Kanunu için DMK, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanun için ASBHK gibi. h) Yollamalar dışındaki açıklamalar için dipnot kullanılmalıdır. GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’nde yayımlanan makaleler için yazarlarına telif ücreti ödenir ve yazılarının bulunduğu sayıdan iki adet verilir. Dergiye yazı göndermek için, [email protected] e-posta adresini veya Gençlik ve Spor Bakanlığı Eğitim, Kültür ve Araştırma Genel Müdürlüğü, Örnek Mahallesi Oruç Reis Cad. No:13 Altındağ/ANKARA adresini kullanabilirsiniz. NOTLAR
Benzer belgeler
Tam Metin - Gençlik Araştırmaları Dergisi
University, 2004). Dürüstlük hoca ve öğrenciler arasındaki yüksek seviyedeki güven için ve bütün öğrencilere eşit şekilde davranılması için
öncüldür. Drinan’a göre (1999) akademik doğruluk gereği b...