sayi 27 k - Sağlik Ve insan Dergisi
Transkript
sayi 27 k - Sağlik Ve insan Dergisi
YAYIN DANIŞMA KURULUMUZ AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ Yıl: 3 Sayı: 27 • MART 2014 EsasMedya Ltd. Şti. adına Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü M. Suat GÜZELGÖZ Yayın Koordinatörü Ayşe AYDIN Hukuk Danışmanı Av. Bekir EREN Kurumsal İletişim ve Reklam Ensar ÜSTÜN Görsel Yönetmen Mustafa HORUŞ Grafik Tasarım EsasMedya Tasarım Yayın İdare Merkezi Aşağı Öveçler 1328. Sokak 15/3 Çankaya / Ankara Tel : 0312 472 44 63 Faks: 0312 472 44 83 www.saglikveinsandergisi.com [email protected] Yayın Türü Yaygın Süreli Basım Yeri İmaj İç ve Dış Ticaret A.Ş. Macun Mah. 3. cad. No: 2 (A Girişi) İstanbul Yolu 6. km. Yenimahalle / ANKARA Tel : 0312 397 91 40 Basım Tarihi MART 2014, ANKARA Prof. Dr. Ahmet SERPER Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali İhsan DOKUCU Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Bülent AKARCALI Eski Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanı Eski Turizm Bakanı Prof. Dr. Cevdet ERDÖL Ankara Milletvekili Esra KAZANCIBAŞI ÖZTEKİN Sağlık Editörü / Yazar / Yayıncı Prof. Dr. Hasan Fevzi BATIREL Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar SUR İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İskender PALA Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Metin DOĞAN Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. İhsan KARAMAN Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı “Yeryüzü Doktorları Türkiye” Yönetim Kurulu Başkanı Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Murat TUNCER Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa SOLAK Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR TBBM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşleri Komisyonu Başkanı Adana Milletvekili Prof. Dr. Nesrin DİLBAZ Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Osman GÜZELGÖZ Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü Öznur ÇALIK TBMM Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı Malatya Milletvekili Prof. Dr. Sabahattin AYDIN Medipol Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ Kaynak gösterilmeden yazılar iktibas edilemez, alıntı yapılamaz. Yazılar yayınlansın, yayınlanmasın yazarlarına iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir. Hukuki sorumluluk yazarlarına aittir. Yayınlanan reklamların hukuki sorumluluğu reklamverenlere aittir. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Başhekimi, Hasta Hakları ve Sağlıklı Yaşam Derneği (HAKSAY) Başkanı Prof. Dr. Tuncay DELİBAŞI Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi ®ISSN: 2146-829X Prof. Dr. Uğur DİLMEN Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürü Prof. Dr. Yunus SÖYLET İstanbul Üniversitesi Rektörü Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı ÜCRETSİZDİR. Destek ve katkıları için SAĞLIK BAKANLIĞI’na teşekkür ederiz. /saglikinsandrg /saglikveinsandergisi www.saglikveinsandergisi.com “Sağlığın İnsanı” İçin… “İnsanın sağlığı ve sağlığın insanı için” sloganıyla yola çıkan bir yayın olarak her zaman “sağlığın insanlarının” yanında olmayı, hayatımıza dokunan değerli sağlık çalışanlarına destek olmayı amaç edindik. Her şeyin başı olan “sağlığımıza” hizmet veren hekimlerimiz ve bütün sağlık çalışanlarımızın “14 Mart Tıp Bayramını” bir kez daha kutluyoruz. Sağlığın önemini vurguladığımız her sözümüzde aslında sağlığımız için hizmet veren hekimler ve sağlık çalışanlarının da hayatımızda ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Daha önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da Mart sayımızda “14 Mart Tıp Bayramı” dosyası hazırladık. Tıp Bayramının tarihçesini ve ülkemizde Tıp Bayramını ilk kez kutlayan “Mustafa Behçet Efendi”nin hayatına yer verdiğimiz portre çalışmamızı ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz. ANKAHED Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Akif Emre Eker’in “Tıp Bayramında Aile Hekimliği Uygulamasının Dünü ve Bugünü” başlıklı yazısı da dosyamızda yer alan bir diğer çalışma. Sağlık Bakanlığı, vatandaşın sağlık hizmetlerine daha kolay ulaşmasını sağlamak, hizmet sunumunu daha kaliteli hale getirmek ve sağlıkta memnuniyeti artırmak için başarılı projelere imza atmaya devam ediyor. Birkaç ay önce “Kamu-Özel İşbirliği Modeli” ile hayata geçirilen Dev Şehir Hastaneleri Projesi de bu anlamda atılan en önemli adımlardan biri olmuştu. Projede yer alan 17 hastanenin en büyüğü ve en görkemli kampuse sahip olan Başakşehir İkitelli Şehir Hastanesinin temel atma töreni geçtiğimiz günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ve çok sayıda bürokratın katılımıyla gerçekleştirildi. Temel atma töreninin ayrıntılarına yer verdiğimiz haber çalışmamızı sayfalarımızda bulabileceksiniz. Bu sayımızla birlikte dergimizde yeni bir bölümü daha beğeninize sunduk. “Hastanelerimiz” başlığıyla Ülkemizde hizmet veren hastanelerimize yer vereceğimiz bu bölüme, en köklü sağlık kuruluşlarımızdan olan “Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesini” tanıtarak başladık. Yaptığı önemli çalışmalarla dikkat çeken ve vatandaşlardan takdir gören Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Yeşilay Haftası dolayısıyla çok sayıda etkinliğe imza attı. Katılımın yoğun olduğu ve oldukça keyifli geçen Yeşilay Haftası Etkinliklerini de bu sayımızda sizlerle paylaştık. Dünya Glokom Haftası vesilesiyle hazırladığımız “Glokomun farkında mıyız?” ve Dünya Kadınlar Günü için hazırladığımız “Meme Kanserini Tanıyalım” başlıklı çalışmaları da sayfalarımızda bulacaksınız. Dolu dolu bir içerikle sizlere sunduğumuz Mart sayımızı beğenerek okuyacağınızı umuyor, yeni haber ve konularla yeni sayılarımızda görüşmeyi diliyoruz. Sevgi ve saygılarımızla… Ayşe Aydın haber 06 Başakşehir İkitelli Şehir Hastanesi Açıldı 10 1-7 Mart Yeşilay Haftası 18 Meme Kanserini Tanıyalım 4 Çocuğunuzun Bel ve İNSAN / MART 2014 54SAĞLIK ve Sırt Ağrılarını Önemseyin 30 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 76 Kültürleri Buluşturan Masum Şehir: SARAYBOSNA 68 Gazi Üniversitesi Advertorial Ü R Ö T K E KS I L Ğ A S TÜRK YOR Ü Y Ü B A L R A L M RI I T A Y I C YABAN Ekonomik kalkınmasını insan yaşam kalitesinin yükseltilmesiyle ölçen Türkiye, yaşam standartlarının iyileşmesine hayati katkı sağlayan sağlık sektörüne büyük bir önem vermektedir. Türkiye sağlık sektörü, 2003 yılında temelleri atılan “Türkiye Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile büyük bir dönüşüm geçirdi. Program, insan odaklı, planlı ve sürdürülebilir özelliği ile Türkiye sağlık sektöründe önemli yapısal değişiklikler meydana getirdi. Tüm bu gelişmelere paralel olarak, tıpkı diğer pek çok sektörde olduğu gibi sağlık sektöründe de yabancı yatırımlar arttı. Türkiye, son on yılda gelişen ekonomisi, iyileşen yatırım ortamı ve sunduğu fırsatlar sayesinde 1,5 milyar ABD dolarının üzerinde uluslararası doğrudan yatırım çekerken, sağlık ve sosyal hizmetler alanında ülkemize yatırım yapan yabancı firmaların sayısı da 475’e ulaştı. Türkiye’nin sunduğu yatırım olanaklarını küresel iş dünyasına tanıtma ve yatırımcılara Türkiye’ye yapacakları yatırımların her safhasında destek verme görevini üstlenmiş tek resmi kuruluş olan T.C. Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı (Yatırım Ajansı), sağlık ve ilaç sektörümüzün yurt dışında tanıtılmasına yönelik çalışmalarına tüm hızıyla devam ediyor. 2014 yılının Şubat ayında Yatırım Ajansı bu alanda yeni bir müjde vererek Avrupa’nın önde gelen ilaç firmalarından İtalyan sermayeli Recordati’nin ülkemizde yapacağı yatırım kararını kamuoyuyla paylaştı. Yaklaşık 50 milyon ABD doları tutarındaki yatırımla Tekirdağ Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde geniş bir tedavi alanına yönelik ürünler için yeni bir üretim tesisi açılacağı duyuruldu. Recordati, Türkiye ilaç pazarına 2008 yılında yerli Türk ilaç firması Yeni İlaç’ı satın alarak girdi. 2011 yılında bir diğer Türk ilaç firması Dr. Feridun Frik’i satın alarak toplam çalışan sayısını 657’ye ulaştırdı. Türkiye’deki faaliyetlerini daha da genişletmek isteyen firma, yeni yatırımının temelini önümüzdeki aylarda atacak. 2017 yılında faaliyete geçmesi planlanan tesisin ürettiği ürünlerin bir bölümü Orta Asya, Kafkas ülkeleri ve diğer komşu ülkelere ihraç edilecek. Bu anlamda Recordati, Türkiye’nin stratejik coğrafi konumunu kullanarak çevre pazarlara da hitap edecek. Ofis alanları, üretim alanları, depo ve sevk/kabul alanları, enerji merkezi ve sıvı/katı atık alanları ve bunlara bağlı teknik alanlar olmak üzere yatırım projesindeki toplam kapalı alanın yaklaşık 18.000 m² olması planlanıyor. Öte yandan yıllık yaklaşık 80 milyon kutu üretim kapasitesine sahip olacak tesisin 130 kişiyi doğrudan istihdam edeceği öngörülüyor. Başbakanlık Yatırım Ajansı’nın hedeflediği katma değeri yüksek, teknoloji yoğun, istihdam yaratan ve ihracat odaklı yatırımların en başarılı örneklerinden biri olan Recordati yatırımı, ülkemizin gelişen sağlık ve ilaç sektörünün ve bu alandaki fırsatların ne boyutta olduğuna dair iyi bir fikir veriyor. Biyoteknoloji alanında da Türkiye’ye önemli yatırımların çekilmesini amaçlayan Yatırım Ajansı hedef pazarlardaki yatırımcı avına devam ediyor. haber TÜRKİYE YENİ HASTANELERİNE KAVUŞUYOR BAŞAKŞEHİR İKİTELLİ ŞEHİR HASTANESİNE GÖRKEMLİ TEMEL ATMA TÖRENİ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: “17 projenin en büyüğü olan en görkemli hastane kampusu olan Başakşehir Şehir Hastanesinin temelini atıyoruz” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başakşehir İkitelli Şehir Hastanesinin temel atma töreninde yaptığı konuşmada, temelini atacakları İkitelli Entegre Sağlık Kampusunun yani Başakşehir Şehir Hastanesinin İstanbul için hayırlı olması temennisinde bulunarak sözlerine başladı. Sözleşmesi imzalanan 17 şehir hastanesi projesinden bugün en önemlisini, İstanbul’daki şehir hastanesinin temelini attıklarını dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ankara’da Bilkent ve Etlik şehir hastanelerimizin temelini attık. Ardından Adana’da yapacağımız şehir hastanemizin de temelini attık. Şimdi de 17 projenin en büyüğü olan en görkemli hastane kampusu olan 6 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 Başakşehir Şehir Hastanesinin temelini atıyoruz. 790 bin metrekare alan üzerine kuracağımız bu büyük hastanede 2 bin 682 adet hasta yatağı olacak. Kampusun bir bölümünü dev bir teşhis ve tedavi kütlesi ve buna bağlı 6 hastane binası inşa ediyoruz. Kampusun diğer bölümünde ise psikiyatri hastanesi bulunacak ayrıca buraya bir de spor hastanesi kuruyoruz. Bildiğiniz gibi Olimpiyat Stadı burada, bir spor hastanesi ve yine burada İstanbul Büyükşehir Belediyemizin yapmakta olduğu stat var dolayısıyla büyükşehir spor kulübünün bir stadının da olması tüm bu çevrede tüm illerde böyle bir spor hastanesinin ilk defa yapılacak olması da buraya ayrı bir önem kazandırıyor.” “Emsalsiz Bir Proje” Başbakan Erdoğan, yapılacak spor hastanesinin aynı zamanda Türkiye’nin en büyük spor hastanesi olacağına vurgu yaparak, şunları kaydetti: “Böylece Türkiye genelinde sporumuza da tıbbi anlamda buradan destek sağlayacağız. İnşallah bu büyük proje tamamlandığında sadece İstanbul’a değil, bölge illerimize hatta dünyaya hizmet vereceğiz. Bu dev projenin, bu emsalsiz projenin İstanbul’a, ülkemize, milletimize, tüm insanlığa hayırlı olmasını diliyorum. Şu anda önümde maketi var. Maketiyle bile gördüğünüzde, şuraya baktığınızda Rabbime şükrediyorum. Bizim hayalimizdi, o da gerçekleşiyor. Bildiğiniz gibi ben temel atma törenlerine katılmam ama bu projenin farklılığı ister istemez temel atmaya katılmaya da bizleri sevk ediyor. “ Başbakan Erdoğan, Sağlık Bakanlığına, bu büyük projeyi yürütmekle görevlilere kolaylıklar dileyerek, “Yüklenici firmalara burada çalışacak mimar, mühendis, işçi kardeşlerime hastane tamamlandıktan sonra burada vazife yapacak doktor, hemşire, sağlık memuru tüm kardeşlerime şimdiden başarı temennilerimi iletiyorum” diye konuştu. Dev eserler zincirine yeni bir halka Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ise yaptığı konuşmada, sağlık alanında yapılan yatırımları anlattı. Başakşehir Şehir Hastanesi’nin Türkiye’nin dev eserler zincirinin yeni bir halkası olduğunu ve İstanbul tarihindeki yerini alacağını söyleyen Bakan Dr. Müezzinoğlu, şunları kaydetti: “Bu entegre sağlık merkezinde sağlık çalışanlarımız da mesleklerini daha iyi şekilde icra edeceklerdir. 2 bin 682 yatak kapasitesiyle İstanbul’un en büyük sağlık merkezlerinden biri olacaktır. Bu devasa yapılar hizmet alanında yapacaklarımızın sonuncusu değil, bundan sonra yapacaklarımız için basamak olacaktır.” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’ndan hastanenin ne zaman biteceğine ilişkin bilgi aldı. Bakan Dr. Müezzinoğlu da “Belirlenen zamandan önce hizmete girmesi için çalışmalar devam ediyor” yanıtını verdi. BAŞAKŞEHİR İKİTELLİ ENTEGRE SAĞLIK KAMPUSU PROJESİNİN ANA BİLEŞENLERİ Proje, toplam 2.682 yatak kapasiteli sekiz farklı hastaneyi kapsayan bir entegre sağlık kampüsü projesidir. Bu hastaneler: · 443 YATAK KAPASİTELİ GENEL HASTANE · 451 YATAK KAPASİTELİ ÇOCUK HASTANESİ · 451 YATAK KAPASİTELİ KAD1N DOUM HASTANESİ · 359 YATAK KAPASİTELİ ONKOLOJİ HASTANESİ · 347 YATAK KAPASİTELİ NÖROLOJİK VE ORTOPEDİK BİLİMLER HASTANESİ · 303 YATAK KAPASİTELİ KALP HASTALIKLARI HASTANESİ · 128 YATAK KAPASİTELİ PSİKİYATRİ HASTANESİ · 200 YATAK KAPASİTELİ FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON HASTANESİ Sağlık kampusu arasından geçen bir yolla ayrılan iki kısımdan oluşacaktır. Proje sahasının kuzey kısmında altı hastane binası, bir teşhis ve tedavi kütlesi, bir teknik merkez binası, idari bölüm ve konferans salonları bulunacaktır. Bu kısımda ayrıca bir meydan ve trijenerasyon ünitesi de yer alacaktır. Proje sahasının güney kısmında ise Psikiyatri Hastanesi ve Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi bulunacaktır. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 7 haber 600 YATAKLI YUNUS EMRE HASTANESİ’NİN TEMELİ ATILDI Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesi’nin yanında bulunan araziye yapılacak olan 600 yataklı yeni Devlet Hastanesi’nin temel atma töreni yapıldı. Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ve Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından temeli atılan hastane, TOKİ tarafından yapılacak. Hastane, 400 yatak genel, 200 yatak kadın doğum ve çocuk hastalıkları bölümlerinden oluşacak. Törende konuşan Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, sağlık alanında dünyada yaşanan gelişmeleri yakından takip ettiklerini belirterek, vatandaşlara çağın sağlamış olduğu bütün imkânları sunmaya çalıştıklarını söyledi. Acil sağlık hizmetleri, koruyucu sağlık hizmetleri ve tedavi edici sağlık hizmetlerinde önemli mesafeler kat ettiklerini vurgulayan Bakan Müezzinoğlu, şunları kaydetti: “Bizim yönetim anlayışımızda ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’, ‘insan yücelt ki devlet yücelsin’ anlayışı var, temel felsefemiz budur. Vatandaşımıza 8 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 evde sağlık hizmeti verebilen, ülkenin en ücra köşesinde dahi sağlık taramaları yapabilen, acil sağlık hizmetleri sunumuyla dünya ile yarışabilen bir noktaya geldik. Paletli ambulanslarımız, obez ambulanslarımız, yoğun bakım ambulanslarımız, ambulans helikopterlerimiz ve ambulans uçaklarımızla dünyanın neresinde olursa olsun vatandaşımıza hizmet vermenin sorumluluğunu yerine getiriyoruz. Çünkü vatandaşımız bizim nazarımızda değerlidir, saygındır ve hizmetin en iyisini en kalitelisini hak ediyor.” Atatürk’ün izinde 2023 hedefi Yapım süreci devam eden şehir hastaneler ile Türkiye’nin sağlık alanındaki başarısının pekişeceğinin altını çizen Müezzinoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye artık şehir hastaneleri ile farklı bir noktaya gelecek. Bu bölgeyi sağlık turizmi açısından farklı bir noktaya getireceğiz. İhale süre- ci tamamlanmak üzere olan bin 81 yataklı Eskişehir Şehir Hastanesi’nin temelini de atacağız. İnşallah her iki hastanenin açılışında da siz değerli Eskişehirliler ile birlikte olacağız. Biz şunu diyoruz: Daha gelişmiş bir Türkiye, daha çağdaş bir Türkiye, ekonomisiyle, ilmiyle büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bize vasiyet olarak söylediği ve bıraktığı o muasır medeniyet seviyesinin üzerinde bir Türk milleti inşallah 2023 yılında bu hedefi yakalayacağız. Bugün temelini atacağımızın hastanenin biran önce kazasız belasız şekilde tamamlanmasını temenni ediyorum. Temel atma töreninden sonra Yunus Emre Devlet Hastanesi’ni ziyaret eden Bakan Müezzinoğlu, burada sağlık çalışanlarıyla bir araya geldi. Müezzinoğlu, Eskişehir’e yapılan sağlık hizmetleri hakkında bilgi aldı. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 9 1-7 MART YEŞİLAY HAFTASI BAĞIMLILIKLARDAN UZAK DUR, ‘YAŞAMAYI SEÇ’ Türkiye’nin köklü kurumlarından Türkiye Yeşilay Cemiyeti tarafından, 1-7 Mart Yeşilay Haftasında “kamuoyunun bağımlılıklarla ilgili farkındalığını arttırmak” amacıyla etkinlikler düzenlendi. İstanbul’un dört bir yanındaki büyük meydanlarda kurulan stantlarda, vatandaşlar bağımlılıktan uzak ve sağlıklı bir yaşama davet edildi. Başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun birçok şehrindeki meydanlarda düzenlenen saha etkinliklerinde ve kurulan stantlarda ziyaretçilere bağımlılıklar hakkında bilgiler ve çeşitli hediyeler verildi. Yeşilay Haftası içerisinde ülke çapında sağlık yürüyüşleri yapıldı. İstanbul’da düzenlenen etkinliklere katılan Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Müdürü Savaş Yılmaz da bağımlılıklardan uzak, sağlıklı bir hayat çağrısında bulundu. 10 Yeşilay 94. kuruluş yılında Eminönü, Kadıköy, Üsküdar meydanlarında başlayan saha etkinlikleri vatandaşların yoğun ilgisi ile karşılandı. Etkinlik kapsamında ziyaretçilere Yeşilay’ın çalışmalarını ve bağımlılıkları anlatan kitapçıklar dağıtıldı. Yeni Yeşilaycıların kazanıldığı gönüllü formları dolduruldu. Bunun yanı sıra ziyaretçilere bağımlılıklar ve Yeşilay hakkında soruların yer aldığı mini anketler de yapıldı. Çocuklar Yeşilay kokartlarını yakalarına takıp minik Yeşilaycı olarak bilinçlendi, ayrıca kalem, bloknot ve balondan oluşan armağanlar dağıtıldı. Yeşilay Haftası’nın ilk gününde bugün Beşiktaş, Mecidiyeköy, Bakırköy, Yoğun ilginin görüldüğü etkinliklerde Genç Yeşilaycılar ve Yeşilay SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 görevlileri meydanlarda akan kalabalıkları sağlıklı yaşama davet edip, bağımlılıklar hakkında bilgilendirdi. İstanbul’un önemli meydanlarında ve Türkiye’nin pek çok bölgesinde 7 gün boyunca bilinçlendirme çalışmaları devam etti. Diğer taraftan sosyal medyada da Yeşilay’ın 94. kuruluş yılına dikkat çekilerek, Yeşilay farkındalığını artırma çalışmaları sürdürüldü. Kadınlar sağlıklı ve bağımsız bir gelecek için yürüdü Etkinlikler kapsamında Türkiye Yeşilay Cemiyeti Kadın Komisyonu bağımlılıklara ve sağlıklı yaşama dikkat çekmek amacı ile Kadıköy’de bir yürüyüş düzenledi. “Yeşilay sağlık için yürüyor” teması ile düzenlenen yürüyüşte saat Kadıköy Boğa Heykeli’nin önünde toplanan Yeşilay Gönüllüleri buradan Kadıköy-Beşiktaş İskelesi’ne yürüdü. Sağlıklı yaşama dikkat çeken sloganlar ve bando eşliğinde süren coşkulu yürüyüşün ardından Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşmasında kadının toplumun yapısını oluşturan temel olduğunu ifade ederek; “Biz halk sağlıkçıları olarak kadının çok büyük bir misyon yüklendiğini düşünüyoruz. Kadınlar, gerek anne, gerek eğitimci gerek eş olarak toplum sağlığı konusunda biz sağlıkçıların en büyük işbirlikçileridirler. İstanbul’da 32 bin lise öğrencisiyle yapılan ankete göre çoğunluğu lise 1. sınıfta okuyan her 100 öğrenciden 45’i sigara, 32’si alkol, 9’u uyuşturucu kullanıyor. Bu çok ciddi bir tablodur. Bağımlılıklarla mücadelede sizlerin azminiz bizler için büyük önem teşkil etmektedir” dedi. Başkanın konuşmasının ardından Yeşilay Kadın Komisyonu Başkanı Nejla Sümer basın açıklamasını okudu. Basın açıklamasında 5 Mart 1920 tarihinde merkezi İstanbul’da olmak üzere “Hilal-i Ahdar’’ adıyla kurulan cemiyetin bu hafta ’Türkiye Yeşilay Cemiyeti ‘ ismi ile 94. Yılını kutladığı ifade edildi. Yeşilay Cemiyeti’nin amacının 94 yıldır ülke çapında gönüllüleri ve teşkilatı ile toplumu her türlü zararlı alışkanlık ve bağımlılıktan korumak, gençliği ve toplumu daha sağlıklı üretken hale getirmek olduğu ifade edildi. Bağımsız bir yaşam için pedal çevirdiler Açıklamada, günümüzde bağımlılıkların yalnızca sigara, alkol ve uyuşturucu maddelerden ibaret olmadığı; ne zaman, nasıl, ne sıklıkta tüketileceğine iradeli bir şekilde karar verilemeyen alışveriş, kumar, internet / ileri teknoloji, hareketsiz yaşam, ihtiyaçtan fazla besin tüketerek sağlıksız biçimde şişmanlamanın da bağımlılık türleri arasında yer aldığı ifade edildi. Sepetçiler Kasrı’nda start alınan etkinliğe, yaklaşık 300 kadar bisikletli katıldı. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkan Yardımcısı Op. Dr. Mehmet Akif Seylan, Yeşilay’ın kuruluşunun 94. yılını kutladıklarını söyledi. Yeşilay’ın bir iyilik hareketi olduğunu vurgulayan Seylan, 4 yıldan beri Tarihi Yarımada’da bisiklet turunu gerçekleştirdiklerini belirterek “Organizasyonu Bisikletliler Derneği ile birlikte yapıyoruz. Tarihi Yarımada’yı bisikletlerle turluyoruz. Halkımızın da iltifat gösterdiği, keyifli ve güzel bir tur” diye konuştu. Seylan, Yeşilay’ın insanları bağımlılıklardan kurtarmayı amaçladığına dikkati çekerek, ba- Bildiri ile bağımlılıklarla mücadelenin sağlık bilimcilerinin değil, sosyal bilimciler, eğitimciler, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler, din adamları gibi pek çok teşekkülün ortak sorumluluğu olduğunun altı çizildi. 1-7 Mart Yeşilay Haftası etkinlikleri kapsamında dikkat çeken bir diğer aktivite ise İstanbul Tarihi Yarımada’da düzenlenen bisiklet turu oldu. Yeşilay’ın geleneksel hale getirdiği tur ile de yine bağımlılıklardan uzak, sağlıklı bir yaşama dikkat çekildi. Her yaş grubuna açık olan turun en yaşlı üyesi ise 79 yaşındaki Ömer Erdoğan’dı. Tura anne ve babaları ile katılan 7-10 yaş grubundan çocuklar ise tüm bisikletçilerin ilgi odağı oldu. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 11 ğımlılıklardan kurtulmanın bir yolunun da spor olduğunu bildirdi. Bisikletliler Derneği Genel Başkanı Murat Suyabatmaz, “Bu temiz havada sağlıklı yaşamı simgeleyen bisikletle tarihi yarımadada tarih ve kültür turu yapıyoruz. Hem bir hobi, hem de Yeşilay’ın yaş gününü kutluyoruz. Amacımız sağlıklı yaşam için dikkat çekmek. Bunun için de bisiklet önemli bir alternatif” dedi. Yeşilay Kültür Merkezi Sepetçiler Kasrı’nda toplanan bisikletliler Kasrın boğaz manzaralı Camlı Köşk’ünde verilen kahvaltının ardından start aldılar. Gülhane parkı, Sultanahmet, Topkapı Sarayı, Çatladıkapı, Samatya, Yedikule’nin tarihi sokaklarından geçerek Panaroma 1453 Müzesine vardılar. Burada verilen molada önce kumanyalar yenildi, ardından kumanyada yer alan yiyecek ve içeceklerin am- balajları türüne göre ayrılarak geri dönüşüm araçlarına verildi. Sağlıklı, bağımlılıklardan uzak ve çevresine duyarlı bisikletliler, molanın ardından Edirnekapı, Kariye Müzesi, Balat, Bulgar Kilisesi’nden geçerek başlangıç noktasına geri döndüler. Bisikletlileri Balat’ta Yeşilay gönüllüsü gençler bayraklarla karşıladı. Sepetçiler Kasrı’na varışın ardından bisiklet turuna katılanlar arasında yapılan kura ile 3 kişiye bisiklet hediye edildi. YEŞİLAY BAŞKANI PROF DR. İHSAN KARAMAN’IN YEŞİLAY HAFTASI MESAJI Yaklaşık bir asırdır bağımlılıklarla mücadele eden Türkiye’nin en köklü halk sağlığı kuruluşu Yeşilay 94 yaşında! Dünyaya örnek olacak daha sağlıklı ve üretken bir toplum gayesini gerçekleştirmek için gönüldaşlarımız, teşkilatımız, paydaşlarımız, devlet ve özel kuruluşlarımızla el ele vererek Yeşilay’ımızı daha ileriye taşıyacağız. Bu vesileyle Yeşilay’ın 94. kuruluş yıldönümünü idrak edeceğimiz 1-7 Mart Yeşilay Haftası’nda Yeşilay’ı kuran ve bugünlere getiren herkesi şükranla anıyor, tüm şubelerimizi, temsilcilerimizi, üyelerimizi, gönüllülerimizi çabaları için kutluyorum. Yeşilay Haftası ülkemiz ve geleceğimiz için kutlu olsun… Prof. Dr. M. İhsan Karaman Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı 12 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 Dünyanın�En�Büyük,�En�Yenilikçi�Ve Kapsamlı�Ortopedi�Ve�Nöroloji�Şirketi haber SAĞLIKLI GENÇLERLE SAĞLIKLI GELECEĞE 14 Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç “Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Yurtlarında Kalan Öğrencilere Sağlık Taraması Yapılmasına Dair Protokol” imzaladı. Protokol kapsamında Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı 350 yurtta kalan 300 bini aşkın üniversite öğrencisi gönüllülük esasına dayalı olarak göz, diş ve cilt taramasından geçirilecek. Protokol ile “öğrencilerin sağlığın geliştirilmesi”, “sağlık taramaları”, “sağlık okuryazarlığı” ile “sağlık hizmet talebinin” artırılması hedefleniyor. Çalışmalara pilot olarak seçilen Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Erzurum, Trabzon, Antalya, İzmir, Balıkesir ve Tekirdağ’da başlanacak. Bu illerdeki yurtlarda kalan 18 bin öğrenciye; göz, cilt ve diş hastalıkları konusunda bilgilendirme ile sağlık taraması yapılacak. İşlem sonunda gerek görüldüğünde gençler, ilgili sağlık kuruluşuna yönlendirilecek. Bunun yanında beslenme, fiziksel aktivite ve hijyen konularında da danışmanlık hizmeti verilecek. Pilot uygulamanın ardından sağlık çalışmaları Türkiye geneline yayılacak. uzun vadede toplumun kalkınmasında büyük önem taşıyor. Türkiye’de her dört kişiden biri 10-24 yaş aralığında yer alıyor. Gençler, genellikle “sağlıklı” kabul edilen grupta olmalarına rağmen, dünyada hastalık yükünün yüzde 15’ini oluşturuyor. Sağlıklı gençlerle sağlıklı bir gelecek inşa etmek için bugün imzaladığımız protokol ile önemli bir adım atmış olduk. Bu kapsamda gençlerimizin sağlığının korunması, geliştirilmesi ve farkındalığın oluşturulması için yapacağımız çalışmalarla Sağlık Bakanlığı olarak önemli bir sorumluluğu yerine getirilmiş olacağız. ” Her şey sağlıklı bir gelecek için Engelleri kaldırdık Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, iki bakanlık olarak önemli bir protokolle imza attıklarını belirterek, şöyle devam etti: “Nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan gençlerin sağlığı, Vatandaşların sağlık hizmetlerine ulaşması sürecinde engellerin ortadan kaldırılması için son 11 yılda önemli bir strateji geliştirdiklerini vurgulayan Sağlık Baka- SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 Koruyucu sağlık hizmetlerinin önemine dikkat çeken Bakan Müezzinoğlu, bu konuda toplumsal yapının her aşamasında gerekli bilincin oluşması için Sağlık Bakanlığı’nın yoğun bir çaba sarf ettiğini söyledi. Müezzinoğlu, “Geçlerimiz, geleceğimizin teminatı, yarınlarımızın mimarlarıdır. Bu noktada onları çok önemsiyor ve sağlıklı olmalarını istiyoruz. Bugün imzaladığımız protokol de bunun gereğidir” ifadelerini kullandı. nı Mehmet Müezzinoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Sağlık Bakanlığı olarak vatandaşlarımızı sağlık hizmetine ulaşması konusunda bir engel kalmaması için samimi bir duyarlılığımız var. Bunu da geçtiğimiz 11 yılda başarı ile bu günlere getirdik ve inşa ettiğimiz sağlık sistemimiz bugün vatandaşlarımız başta olmak üzere dünyanın takdirini kazanıyor.” Erken teşhisin öneminin farkındayız Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç ise Kredi ve Yurtlar Kurumu’na (KYK) bağlı yurtlarda 300 binden fazla genci misafir ettiklerini belirterek, hayata geçirilen proje ile gençlerin daha sağlıklı bir geleceğe adım atacaklarını vurguladı. Sağlık taramasının gönüllük esasına dayalı olarak yapılacağını hatırlatan Bakan Kılıç, “İmzaladığımız protokol de, geleceğimiz olarak gördüğümüz gençlerimize yönelik önemli bir adımdır. Sağlık söz konusu olduğu zaman, erken teşhisin ne kadar önemli olduğunun hepimiz farkındayız” ifadelerini kullandı. Proje ile gençlere ulaşmayı hedeflediklerinin belirten Bakan Kılıç, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu projede başından itibaren bizlere destek olan Sağlık Bakanı Sayın Dr. Mehmet Müezzinoğlu başta olmak üzere bütün bakanlık personeline, hekim ve uzmanlara bir kez daha teşekkür ediyorum.” Hastaların kullandıkları ilaçlarla ilgili akıllı cep telefonlarıyla takip edebildikleri uygulamalara bir yenisi daha eklendi. Akıllı cep telefonlarına indirilecek uygulamayla İlaç Takip Sistemi üzerinden artık fiyat sorgulaması da yapılabilecek. Sağlık Bakanlığı, akıllı cep telefonlarına indirilen İTS Mobil uygulamayla hastaların kullandığı ilaçla ilgili önemli bilgilere ulaşabilmesini sağladı. Bu uygulamayla, vatandaş, ambalaj üzerindeki karekodu akıllı cep telefonlarına okutarak ya da elle sorgulayarak temin ettiği ilacın durumu hakkında bilgi sahibi olabiliyor. Hastalar bu uygulama sayesinde ilacın sahte olup olmadığını, piyasadan toplatılıp toplatılmadığını, son kullanma tarihini, Sağlık Bakanlığının sistemine kayıtlı olup olmadığını öğrenebiliyor. haber İLACIN FİYATI DA CEPTEN SORGULANABİLECEK Artık fiyatı da görülecek Bakanlık bu uygulamalara yenisini ekleyerek ilacın fiyatının da sorgulama yapılarak görülmesini sağladı. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu yetkilileri, ilaç kutularında fiyat olmamasının özellikle reçetesiz satılan ilaçlarda haksız rekabete ve hastaların şikayetlerine sebep olabildiğini, yeni uygulama sayesinde ilaç kutuları üzerinde fiyat kupürü bulunmadığı için hastaların bir süredir dile getirdiği endişelerin de ortadan kalkacağını bildirdi. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 15 haber ÇANAKKALE’YE 400 YATAKLI YENİ HASTANE Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu: “Hastaneler ve odaları artık ‘5 yıldızlı’ tabirinden ‘7 yıldızlı’ tabirine döndü” Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Çanakkale Devlet Hastanesinin temel atma töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye’de hastane koşullarının son derece çağdaş ve modern hale getirildiğini bildirdi. Son yıllarda sağlıktaki değişim ve dönüşüme değinen Müezzinoğlu, şöyle devam etti: “Hastaneler ve odaları artık ‘5 yıldızlı’ tabirinden ‘7 yıldızlı’ tabirine döndü. Bir hasta başına düşen kapalı mekan, ortalama 200 metrekare civarında. 200 metrekare, belki de bir ailenin oturduğu daireden çok daha geniş. Ailelerin oturduğu daireler ortalama 100-125 metrekare. Dünya standartlarındaki laboratuarlarıyla hele hekim tecrübesinde yakaladığımız standartla dünyayla yarışabilen ve dünyanın neresinde olursa olsun yapılabilen bütün tetkiklerin ve tedavilerin başarılabildiği bir ülke haline geldik. Bundan sonra yeni hedeflere koşma dönemi geliyor. İnşallah önümüzdeki süreçte şehir hastanelerimiz ve modern hastanelerle yalnız 76 milyon insanımıza sağlık hizmeti sunan değil, yakın coğrafyamızdaki 1 milyar komşumuza sağlık turizmiyle de sağlık imkânı sunabilecek bir ül- 16 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 keyiz.” Sağlık Bakanlığı olarak 31 bin yatak kapasitesine sahip tesislerin inşaatını sürdürdüklerini, bunların 1-2 yılda hizmete alınacağını aktaran Müezzinoğlu, temeli atılan bu hastanenin ise en geç 2-2,5 yıl sonra hizmet vermeye başlayacağını anlattı. Şehir hastanelerinde 24 bin yatak kapasitesinin toplu imza törenini yaptıklarını ve bunların da 3 yıl içinde hizmete alınacağını dile getiren Müezzinoğlu, “Bu yıl yine kamu-özel ortaklığıyla yaklaşık 25 bin yatak kapasitesinin ihale sürecini başlatıyoruz. 2018 yılı sonu itibarıyla 95 bin yatak kapasitesi, yeniden ileri teknolojiyle depreme dayanıklı altyapısıyla çağdaş ve modern hastaneler şeklinde hizmete girmiş olacak. Bütün bunları istikralı bir yönetim anlayışıyla siyasi istikrarla başardık” ifadesini kullandı. Konuşmasının ardından yüklenici firma ve Toplu Konut İdaresi (TOKİ) yetkililerini yanına davet eden Müezzinoğlu, inşaatın 29 Ekim 2015’te tamamlanacağı sözünü aldı. Daha sonra Müezzinoğlu, Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi Terzioğlu Yerleşkesi’ndeki Çanakkale İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi binasının açılışını yaparak, beraberindekilerle burayı gezip yabancı uyruklu öğrencilerle sohbet etti. Ezine Devlet Hastanesi hizmete açıldı Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Ezine ilçesinde TOKİ tarafından yapımı tamamlanan 100 yataklı Devlet Hastanesi’ni hizmete açtı. Sağlık alanında yapılan yatırımları anlatan Müezzinoğlu, Türkiye’nin sağlık turizminde 1 milyar insana hizmet vermeyi hedeflediklerini söyledi. Gönen’de de devlet hastanesi açtıklarını söyleyen Müezzinoğlu, şunları kaydetti: “Biliyorsunuz, Balıkesir’den geliyorum. Gönen devlet hastanesinin 100 yataklı modern çağdaş hastanesinin açılışını yaptık. Balıkesir’de 850 yataklı Balıkesir şehir hastanesi temelini attık. 2 yıl içinde son derece çağdaş modern bir hastane kazandıracağız. Ardından, İl sağlık müdürlüğümüz, halk sağlığı müdürlüğümüz ve kamu genel sekreterliği hizmet binası açılışını yaptık. Son derece güzel, çağdaş, modern binalarda hizmet vereceğiz. Ezine Devlet Hastanesi’nin daha güzel hizmet vermesi için doktor kadrosunu güçlendireceğiz.” haber 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MEME KANSERİNİ TANIYALIM Dünya Kadınlar Günü her yıl 8 Mart’ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür. Dünya Kadınlar Günü İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. Biz de son yıllarda dünyada ve ülkemizde birçok kadının mücadele ettiği “meme kanserini” daha yakından tanımak için Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Daire Başkanlığının hazırladığı yazıyı sizlere sunuyoruz. MEME KANSERİNE DAİR Meme kanseri kadınlarda görülen kanser tipleri arasında birinci sırada yer almaktadır. Hayat boyu her 8 kadından birinin kansere yakalanma riski vardır. Meme kanseri, meme dokusundaki hücrelerden gelişen kanserlerdir. Meme dokusunun herhangi bir yerinden kaynaklanabilir. En sık görülen tipi; meme kanallarından kaynaklanan “duktal” kanser denen kanserlerdir. Süt üreten bezlerden köken alan “lobüler” kanserler de sık görülür. Ayrıca diğer dokulardan kaynaklanan daha nadir medüller, tübüler, müsinöz gibi tipleri de vardır. Meme kanseri oluşumunda genetik değişiklikler çok önemlidir. Genetik yapıda çeşitli faktörlerin ve normal yaşlanmanın etkisiyle ortaya çıkan bozukluklar kansere neden olur. Ancak meme kanserlerinin sadece %79’luk bir kısmı ailesel geçişlidir. Özellikle anne tarafında genç yaşta meme kanseri ve erkek meme kanseri görülmesi ailesel bir geçişe işaret edebilir. Risk Faktörleri Kadın cinsiyet ve yaşlanma meme kanseri için en önemli risk faktörleridir. Diğer bilinen risk faktörleri aşağıda belirtilmiştir; İlk doğum yaşı: 30 yaşından sonra ilk doğumunu yapanlarda,18 yaş öncesinde ilk doğumunu yapanlara göre risk artmaktadır. Daha önceleri doğum sayısı ile kanser gelişimi arasında ters ilişki olduğu öne sürülmüşse de bu ilişki gösterilememiştir. Yine de hamilelik döneminde östrojen hormonunun daha düşük seviyelerde olması bu koruyucu etkinin ortaya çıkmasını sağlıyor olabilir. İlk adet yaşı: İlk adetini erken yaşlar18 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 da görenler, yaşam boyu daha uzun süre östrojen hormonuna maruz kalacaklarından dolayı risk artmaktadır. Menopoz yaşı: Menopoz bilindiği gibi kadının adetten kesildiği, doğurganlığının sona erdiği dönemdir. İleri yaşta (>55 yaş) menopoza girme meme kanseri riskini arttırmaktadır. Burada da etken uzun süre östrojen hormonuna maruz kalmadır. Emzirme: En az bir yıl süreyle emzirmenin koruyucu etkisinin olduğunu gösteren verilerin yanı sıra herhangi bir etkisinin olmadığını iddia eden çalışmalar da mevcuttur. Doğum kontrol hapları: Doğum kontrol haplarının uzun süre kullanımı meme kanseri gelişim riskini arttırmaktadır. Bunun yanı sıra en az beş yıl süreyle bu ilaçların kullanılmasının kalın bağırsak, rahim ve over (yumurtalık) kanseri riskini azalttığı gösterilmiştir. 10 yıldan daha uzun süre kullanımlarda ve özellikle genç yaşta (20 yaş öncesinde) kullanmaya başlamakla meme kanseri, kalp krizi ve inme riski artmaktadır. Burada özellikle belirtilmesi gereken husus doğum kontrol hapıyla birlikte sigara içiminin ciddi sorunlara yol açabileceğidir. İkisi birlikte kalp hastalıkları ve inme riskini belirgin arttırmaktadır. Menopoz sonrası hormon tedavisi: Bu tür ilaçlar genellikle menopoza bağlı şikayetlerin ortadan kaldırılması veya azaltılması amacıyla kullanılırlar. Bu ilaçlar vücudun üretimini kestiği östrojen ve progesteron hormonlarını içermektedir. Bu ilaçları 5 yıl ve daha uzun süre kullanan menopoz sonrası dönem kadınlarda meme kanseri ve rahim kanseri riski artar. Boy ve kilo: Uzun boylu kadınlarda meme kanseri riski artmaktadır. Bunun nedeni bilinmemektedir. Benzer şekilde bu kadınlarda kalın bağırsak kanseri riski de yüksek saptanmıştır. Menopoz öncesi dönemde aşırı zayıf kadınlarla, menopozdan sonra idealin üzerinde kilosu olan kadınlarda meme kanseri riski artmaktadır. Menopoz sonrası dönemde aşırı kilolar ve özellikle yağ dokusu fazla miktarda östrojen hormonu (meme kanserine neden olduğu bilinen hormon) yapımına neden olmaktadır. Beslenme: Menopoz sonrası dönemde yağ oranı yüksek gıdalarla beslenme ile meme kanseri gelişimi arasında ilişki mevcuttur. Aksi olarak sebze ağırlıklı beslenmenin ise koruyucu etkisi vardır. Alkol: Günde 1 bardaktan (1 bira, 1 bardak şarap, 1 duble sert içecek) daha fazla alkol tüketimi kadınlarda östrojen hormonu düzeylerini arttırdığı için kanser gelişim riskini arttırabilir. İyi huylu meme hastalıkları: Kist, fibroadenom ve hiperplazi gibi meme hastalıkları iyi huylu tümörlerdir. Biyopsi sonucu habis olmayan oluşumlar tespit edilmesi risk faktörüdür. Ailede meme kanseri öyküsü olması: Annesinde, anne tarafından akrabalarında, teyzesinde ve ve/veya kız kardeşinde meme kanseri olan kadınlarda meme kanseri gelişmesi riski normal toplumdan daha fazladır. Korunma Bazı risk faktörleri sizin kontrolünüz altındadır. Genel sağlık durumunuzu koruma amaçlı dengeli beslenme, zayıflama veya kilonuzu koruma, sigara içmeme, alkolü sınırlandırma, düzenli egzersiz gibi faaliyetlerde bulunabilirsiniz. Ancak bunlar riskinizi tamamen yok etmez. Bu nedenle meme kanserine yakalanmışsanız bu hiçbir şekilde sizin veya başkasının suçu değildir. Kendinizi suçlu hissetmek veya yanlış olduğunu düşündüğünüz şeyleri veya kişileri suçlamanızın size bir faydası yoktur; tam aksine moralinizi yüksek tutmak tedavinizi de olumlu yönde etkileyecektir. Bulgular Meme Kanserinin Belirtileri: Meme kanserinin en sık rastlanan belirtisi, memede ağrısız, zamanla büyüyen bir kitlenin hissedilmesidir. Ancak, hastaların çok azında ağrı da belirtilere eşlik edebilir. Daha nadir olarak memede çekintiler, deride kalınlaşma, şişlikler, deride tahriş ya da bozulmalar ve meme ucunun hassaslaşması ya da içe dönmesi de dâhil olmak üzere meme ucu belirtileri yer almaktadır. Sanıldığının aksine ağrı ve kanlı akıntı ileri evrelerde ortaya çıkmaktadır. Tanı Erken evrede meme kanserleri diğer kanser çeşitlerinde olduğu gibi ileri dönemlere gelene kadar belirgin bir belirti vermeyebilir. Erken teşhiste en önemli faktör, kişinin bu konuda bilinçlendirilmesidir. Bu nedenle, meme kanserinin erken tanısı için önerilen kontrol programlarını uygulamanız çok önemlidir. Meme kanserine erken evrede tanı konması, tedavinin başarıya ulaşma ve hayatta kalma şansını arttırır. Erken tanı için üç temel yöntem uygulanabilir. Bunlar; evde kendi kendine yapılan meme kontrolleri, doktor tarafından yılda bir yapılan meme muayeneleri ve mamografi (meme röntgen filmi) olarak sayılabilir. Kadınların 20 yaşından sonraki dönemde, her ay memelerini kendi kendilerine muayene etmeleri gereklidir. Menopoz öncesi dönemde adetin başlangıcından sonraki 7-10. günlerde, menopoz sonrası dönemde ise her ayın aynı gününde muayene yapmalısınız. Meme dokusu içerisinde herhangi bir şüpheli kitle ele geldiğinde vakit geçirmeden doktora başvurunuz. 20 yaşından sonra 2 yılda bir, 40 yaşından sonra yılda bir kez doktorda meme muayenesi yaptırınız. Bu şekilde takip edilen kadınlarda kanserin çok erken dönemlerde yakalanabildiği ve meme kanserine bağlı ölümlerde %30 oranında azalma sağlandığı saptanmıştır. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 19 Evreleme Meme kanseri oluşumu çok hızlı bir süreç değildir. Tümör ortalama 5-7 yılda 1 cm büyüklüğe erişir. Yayılımı öncelikle lenf kanalları yoluyla koltuk altı lenf bezlerine ve daha sonra kan yoluyla karaciğer ve kemik gibi uzak organlara olur. Tümörün yayılımını tespit etmek için evreleme yapılıp, tedaviye karar verilir. TNM sistemi adlı bir evreleme sistemi kullanılır. T tümör çapını, N hastalıklı koltuk altı lenf bezi sayısını, M ise uzak yayılım (metastaz) durumunu belirtir. Buna göre 4 evreden bahsedilebilir. Erken evre hastalık dendiğinde evre I, II ve bazı evre III tümörler anlaşılır. Evre III tümörlerin bir kısmı ve evre IV tümörler ileri evre olarak adlandırılır. Tedavi Meme kanseri tedavisi, alanında uzmanlaşmış bir ekip tarafından yapılmalıdır. Bu ekibin temel üyeleri meme cerrahı, tıbbi onkolog ve radyasyon onkoloğudur. Meme kanserinin temel tedavisi cerrahidir. Tercih edilen cerrahi şekli meme dokusunun tamamen çıkarıldığı mastektomi 20 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 ameliyatıdır. Ancak, erken evre küçük tümörlerde meme koruyucu cerrahi yapılması da uygundur. Kanserli dokunun memeden, çevresinde bir parça sağlıklı meme dokusu bırakılarak çıkarılmasına lumpektomi adı verilir. Ancak, lumpektomi yapılan memelere daha sonra radyoterapi verilmesi şarttır. Yapılan çalışmalar sonucunda meme koruyucu cerrahi sonuçlarının mastektomi ile benzer olduğu anlaşılmıştır. Bu yaklaşım özellikle batı ülkelerinde mastektomiye tercih edilmektedir. Sevindirici olarak ülkemizde de giderek daha çok uygulanmaktadır. Cerrahi sonrası gerekiyorsa tamamlayıcı olarak kemoterapi veya hormonoterapiler tıbbi onkologlar tarafından yapılır. Bazı durumlarda radyoterapi de uygulanması gerekebilir. Tedavi kararı verirken tümörün büyüklüğü, koltuk altı lenf bezlerine yayılım olup olmaması, tümörün hormon bağımlılık durumu, Her2 (c-erb-B2) adı verilen kanser geninin varlığı gibi faktörler göz önüne alınır. Tümörün büyük olduğu durumlarda tedaviye önce kemoterapi ile başlanıp tümörün küçültülüp cerrahiye uygun hale getirilmesi gerekebilir. Bu tedavilere doktorunuz karar verip sizi yönlendirecektir. Tarama Normalde 20 yaşından sonra meme muayenesi ve yılda bir kez doktorda meme muayenesi yaptırmanız önerilir. Bu nedenle, erken dönemde hastalığın yakalanması için kadınların bilgi sahibi olması gereklidir. 50 yaşından sonra 2 yılda bir mamografi çekilmesi önerilmektedir. Ulusal kanser tarama programı önerilerine göre ülkemizde uygulanan meme kanseri tarama protokolü aşağıda yer almaktadır. 20-40 yaş arası; Ayda bir kendi kendine meme muayenesi, iki yılda bir klinik meme muayenesi 40-49 yaş arası; Ayda bir kendi kendine meme muayenesi, yılda bir klinik meme muayenesi, birinci derece akrabalarında meme kanseri varsa iki yılda bir mamografi çekilmesi 50-69 yaş arası; Ayda bir kendi kendine meme muayenesi, yılda bir klinik meme muayenesi, iki yılda bir mamografi çekilmesi gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Daire Başkanı Doç. Dr. Murat Gültekin: Kanser taramaları ile her yıl 12 bin kadın ölümden kurtarıldı. haber KANSER TARAMALARI HAYAT KURTARIYOR Doç. Dr. Murat Gültekin, yaptığı açıklamada, kanserin tüm dünyada önemli bir sağlık sorunu olduğunu ve kanserden korunma, tanı ve tedaviye ilişkin sürekli çalışmalar yürütüldüğünü söyledi. Doç. Dr. Gültekin, Kanser Daire Başkanlığı olarak kadın sağlığına ilişkin yürütülen en önemli programlardan birinin kanser taramaları olduğunu vurgulayarak, 2000’li yılların başında pek çok ilde mamografi dahi yokken, Sağlıkta Dönüşüm Programı ile ücretsiz toplum tabanlı taramalar yapıldığını ve her ilde en az bir tane olmak üzere toplam 134 adet KETEM kurulduğunu anlattı. Ayrıca bu yıl her kadının hizmete ulaşımını kolaylaştırmak amacıyla, onların yaşadığı yerlere kadar gidecek “130 mobil KETEM ihalesini”nin başlatıldığını dile getiren Gültekin, “Hiç şüphesiz ki amacımız önlenebilir, erken teşhis edilebilir ve hatta günümüz şartlarında tedavi edilebilir kanserlerden kadınlarımızı kurtarmaktır. 2020’li yıllara girerken artık kadınlarımızın meme kanseri ve rahim ağzı kanserinden hayatlarını kaybetmemelerini ve yaşam kalitelerini hep yüksekte tutmayı hedefledik” diye konuştu. Erken teşhis oranları yükseldi Gültekin, tüm bu yatırımlar ile aile hekimlerinin ve Toplum Sağlığı Merkezlerinin (TSM) destekleri ile özellikle son yıllarda kanser tarama hızlarında çok ciddi oranlara ulaşıldığı bilgisini verdi. “2013 yılı değerlendirildiğinde KETEM’de yapılan kanser taramaları tarihi bir rekor ile 500 bini aşmıştır” diyen Gültekin, şunları kaydetti: “Meme kanseri taramaları yurt genelinde 1 milyon 700 bine, rahim ağzı kanser taramaları da yaklaşık iki buçuk milyona ulaşmıştır. Tüm bu tarama oranları ile erken teşhis oranlarımız da hızla yükselmeye başlamıştır. En son yayımlanan istatistik- lerimize göre, uzak organlara sıçrama oranları, meme ve rahim ağzı kanserlerinde yüzde 10’lara kadar düştü. Erken evrelerde bu kanserlerin ortalama yaşam süreleri de 50 ayın üzerine yükseldi. Ancak halen her 4 kadın kanserinden biri meme kanseridir ve tarama programlarını yaygınlaştırarak, erken evrede bu kanserin yakalanmasını daha da arttırmamız gerekmektedir. Tüm bu tarama programları ile her yıl yaklaşık 7 bin kadınımızı meme kanserinden, 5 bin kadınımızı da rahim ağzı kanserinden ölümlerinin önüne geçtik. Kanser taramaları ile yaşam sürelerinin ötesinde, binlerce kadınımızı da radikal cerrahilerden ve gereksiz kemoterapi ve radyoterapilerden de kurtarmaktayız. Rahim, meme, bağırsak gibi organları koruyarak yaşam kalitelerine de katkılarımız olmakta hiç şüphesiz.” Bağırsak kanseri taramaları başladı Gültekin, 2014 yılında kadınlarda bağırsak kanserleri taramalarının da başladığını dile getirerek, “Bu tara- malar ile de her yıl yaklaşık 5 bin kadınımızı da bağırsak kanserine bağlı ölümden kurtaracağız” dedi. Benzer şekilde Türkiye’nin, dünyada rahim ağzı kanserleri taramalarında pap-smear ile birlikte HPV DNA testleri ve genotiplendirmesini de programına alan sınırlı sayıdaki ülkelerden biri olduğuna dikkati çeken Gültekin, bu çalışmalar ile önlenebilir, erken teşhis edilebilir ve tedavi edilebilir kanserlerden kadınların kurtarılmasının amaçlandığını bildirdi. Gültekin, kadınlara sağlığın korunması için şu uyarılarda bulundu: “Kadınlar, tütün ürünlerine karşı dikkatli olmalıdır. Özellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri salgınının kadınlarda da gelişmeden önce önlem alınması gerekmektedir. Obeziteden uzak durmalı; zayıflamalı ve formda kalmaya özen gösterilmelidir. Sağlıklı, düzenli ve dengeli beslenmeli, posalı yiyecek tüketim artırılmalı ve çocuklara da benzer beslenme alışkanlıkları kazandırılmalıdır.Düzenli fiziksel aktivite yapılmalıdır.” SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 21 kapakkonusu 14 MART TIP BAYRAMINDA AİLE HEKİMLİĞİ UYGULAMASININ DÜNÜ VE BUGÜNÜ Dr. Akif Emre EKER ANKAHED Yönetim Kurulu Başkanı Ülkemiz hepimizin bildiği gibi, Aile Hekimliği uygulamasına 2005 yılında Düzce ilimizde pilot uygulama ile geçmişti. Aile Hekimliğini tercih eden tüm hekimler uygulamanın başlamasıyla birlikte büyük bir istek, azim ve gayretle görevlerine başladılar. Ancak hemen akabinde Aile Sağlığı Merkezlerinin mevcut fiziki şartlarıyla ve donanımlarıyla ilişkili eksiklikleri karşımıza çıktı. Uygulamada merkez olarak tespit edilen ASM’lerin çoğunda olması gereken 22 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 malzeme, araç ve gereçler ve donanım yoktu o tarihlerde, eksikti veya bozuktu. Bütün ASM’nin onarım ve tadilatlarını yaptık. Mesaimizin dışındaki zamanımızın büyük bir kısmını bu eksikleri gidermekle, Aile Sağlığı merkezlerimizi halkımızın hak ettiği kalitede sağlık tesisleri haline dönüştürmekle tükettik. Mesaimizde ise, yoğun poliklinik hizmeti yaparak, bunun yanında aşı-bebek-gebe izlem, laboratuar işlemleri, periyodik sağlık taramaları, defin ruhsatları, yerinde otopsi nöbetleri, birinci basamakta düzenlenen her türlü raporlar gibi işlemler içinde boğulduk. Gördük ki işimiz gerçekten zor ve iş yükümüz gerçekten çok fazla idi. Aile Hekimleri İl dernekleri ve AHEF olarak, bugün ülkemizde tüm dünyada örnek gösterilen bir Aile hekimliği uygulamasını hedeflemiş bulunmaktayız. Aile hekimlerinin idari ve hukuki düzenlemelerinin çağdaş düzeye getirilmesini ve geliştirilmesini sağlamak, Aile Hekimlerinin özlük haklarının, şeref ve haysiyetlerinin korunmasını ve geliştirilmesini sağlamak başlıca görevlerimiz arasında yer almaktadır. Aile Hekimliği uygulamalarıyla ilişkili yasa tüzük, yönetmelik vb. düzenleyici işlemleri izlemek, hazırlanmasında katkıda bulunmak, aksayan yönlerin düzeltilmesi için gerekli girişimlerde bulunmak, raporlar sunmak ve en önemlisi gerektiği koşullarda hukuki itirazlarda bulunmak hem il derneklerimizin hem de federasyonumuzun başlıca amaçları arasında yer almaktadır. Bilindiği gibi Aile hekimliği; dünyanın çok çeşitli ülkelerinde uygulanmaktadır. Bu uygulamaların iyi örneklerinde, iyi çalışmakta olan bir birinci basamak sağlık hizmeti bileşeni olarak Aile Hekimlerinin en önemli işlevi sadece kendine düşen görevleri gerçekleştirmelerdir. Bu bağlamda Aile Hekimliği uygulamasını Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinin bileşenlerinden biri olarak değerlendirmek doğru olacaktır. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin temel bileşenleri Aile Hekimliği, acil tıp, adli tıp ve halk sağlığıdır. Bu dört temel bileşen dışında da birinci basamak sağlık hizmetine etki eden çeşitli faktörler de vardır. İşte bugün gelmiş olduğumuz noktada Aile Hekimliği dışında yapmaya zorlandığımız hizmetler, hem iş yükümüzü arttırmakta hem de Aile Hekimliğini doğru bir şekilde yapmamızı engellemektedir. En önemli sorun ise özellikle uygulama yönetmeliği ile Aile Hekimleri için çok geniş bir görev tanımı yapılmış olmasıdır. Mevcut uygulama yönetmeliği ile kapatılan sağlık ocaklarınca yürütülmekte olan neredeyse tüm birinci basamak sağlık hizmetleri aile hekimlerine görev olarak verilmiştir. Hatta hizmete devam eden unsurlardan, Aile Planlaması ve AnaÇocuk Sağlığı Merkezlerince yürütülen, gebe, bebek-çocuk takipleri, aile planlaması uygulamaları da aile hekimlerine görev olarak verilmiştir. Yine Verem Savaş Dispanserlerince izlenen Tüberkülozlu hastaların, kronik hastaların izlemi kapsamında Aile Hekimlerince izlenmesi beklenmektedir. İlgili mevzuatta yukarıda kısaca özetlenen bu birimlerin yapmış olduğu hizmetler çeşitli ve kapsamlıdır. Bunlar ana başlıklar halinde listelenecek olursa ilgili mevzuat ile Aile Hekimlerinin sorumlu oldukları görevler şunlardır: • Koruyucu Hekimlik Uygulamaları (aşılamalar vb) • Birinci Basamakta Tedavi ve Laboratuar Hizmetleri • İlgili Mevzuatla Belirlenen Rehabilitasyon Hizmetleri • Tıbbi danışmanlık • Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Hizmetleri • Periyodik Sağlık Muayeneleri ve İzlemler(Bebek-Çocuk, Gebe, Loğusa, Yaşlılar vb) • Taramalar (Kanser, Kronik Hastalık, DM, HT vb) • Evde Bakım Hizmetleri (Özürlü, Yaşlı, Yatalak vb.) • Mobil Sağlık Hizmetleri. • Raporlar (Birinci Basamakta Resmi Hekimlerce Düzenlenen Tüm Raporlar) • Bölgesel Sağlık Sorunlarının Çö- zümü ve Planlaması için TSM ile işbirliği • İdari Sorumluluk • Adli Tıbbi Görevler • Kayıt yükümlülüğü (Kişisel Sağlık Dosyası ve Birinci Basamak Sağlık Kurumlarınca Düzenlenen Kayıtlar) • Kayıtların Mahremiyetinin Sağlanması • Hizmet içi Eğitim • Aile Sağlığı Biriminin İdare ve İdamesi. Yukarıda ana başlıklar halinde sunulan hizmetleri, hizmetlerin tıbbi ve akademik gereklilikleri ve Aile Hekimlerine bağlanan nüfus (yaklaşık 3500-4000) dikkate alınarak değerlendirdiğimizde Aile Hekimlerinden beklenen iş yükünün, bir Aile Hekimi ve –varsa- bir aile sağlığı elemanının iş gücünü aşar şekilde planlandığını söyleyebiliriz. Yani beklenen tüm işlerin ideal, tıbbi ve bilimsel kurallara uygun yürütülmesi olağanüstü bir gayretle yapılmaya çalışılmakla beraber hekimin iyi niyeti, bilgi ve becerisinden bağımsız olarak bazı alanlarda eksiklikler ortaya çıkabilmektedir. İşte bu eksiklikler de sistemin aksayan yanlarını oluşturmaktadır. Aile Hekimliği uygulamasının ülkemizde başlamasıyla birlikte sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi ölçütlerindeki çıktılarda önemli gelişmeler oldu. Anne ve bebek ölüm oranlarında ciddi aşamalar kaydederek, artık çağdaş ülkeler seviyelerine geldik. Bağışıklama oranlarında birçok gelişmiş ülke düzeyini aştık. Yeterli mi? Elbette değil, daha yapacak çok işimiz var… Bunun yanı sıra Aile Hekimliği uygulamasına geçilen illerde, vatandaşlarımızın birinci basamak sağlık kuruluşlarını tercihi tüm muayeneler içinde 2002’de % 37 iken 2012’de % 50’ye çıkmıştır. Buna paralel olarak sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranları hiç olmadığı kadar yüksek seviyelere ulaşmıştır. Vatandaşlarımızın sağlık hizmetini birinci basamaktan alma talebi giderek artmaktadır. Bu da artık kaybolmaya başlayan, birinci basamağa duyulan güvenin bir yansımasıdır. Ancak amacımız, dünyada örnek gösterilen bir Aile Hekimliği uygulamasına ulaşmaktır. Bütün enerjimizi iyi bir ülke modeli için harcarken; hizmete ulaşanlar kadar, hizmeti sunanların da memnuniyetinin göz önünde bulundurulması gerçeği gözden kaçırılmamalıdır. Aile Hekimleri olarak bir diğer amacımız; Ön gördüğümüz planlar, projeler ve programlarımız da yer alan politika ve hedefler doğrultusunda kaynakların etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını, hesap verebilirliği ve mali saydamlığı sağlamak üzere, Aile Hekimliği Uygulamasının yönetiminin yapısını ve işleyişini uygun hale getirmek, Aile Hekimliği Uygulama kanunun bir an önce tüm paydaşların katılımı ile yeniden hazırlanmasını sağlamak, İdari ve hukuki düzenlemelerin bir an önce yapılmasını sağlayarak Aile Hekimliği Uygulanması ve geliştirilmesi aşamalarında söz sahibi olmaktır. Birinci basamağı ilgilendiren tüm konularda; Araştırma, Geliştirmeye (Ar-Ge) önem vermek bunun yanında kongre ve seminerlere ayrılan kaynakların doğru kullanılmasını, bilgi ve teknolojinin kullanabilirliğini, üye dernek sayısının artırılmasını, sorunlarının çözümlenmesi için desteklenmesini, iç işleyişle ilgili düzenlemelerin yapılmasının sağlamak amacındayız. Bu amaçları gerçekleştirmek için; 1-Mevzuata hâkim, yaptığı işi bilen SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 23 yönetim, komisyon ve kurulların kadrosunu oluşturmak, planlayanlar bu durumu göz ardı etmektedirler. 2- Yenilikleri ve teknolojiyi takip ederek üyelerimize en hızlı ve kaliteli hizmeti sunmak, Dünyada 1920’lerde başlayıp 2000’li yıllara gelinceye kadar uzmanlaşma ön planda seyrettiğinden sağlık hizmetlerinin asıl gücü olan 1. Basamak unutulmuştur. Oysa tüm dünyada olduğu gibi 1. Basamak sağlık hizmet sunumu da kendine has kuralları ve yaklaşımları olan ayrı bir tıp disiplinidir. 3-Hukuksal konularda, mevzuat ve yapılan işler hakkında il derneklerine yardımcı olmak, 4-Kaynakların en uygun ve en verimli şekilde gerçekleştirilmesine dikkat etmeyi prensip haline getirmek gereklidir. Her bireyin bir gün hasta olarak hizmet alacağı bu birimlerin standartlarının yükseltilmesi için Aile Hekimlerine gerekli desteğin verilmesine katkıda bulunması gereklidir. Bu gün uygulamadan kaynaklı olan, ancak hekimlerin bireysel olarak sorumlu tutulduğu sorunların, gereken önlemler zamanında alınamaz ise tükenmişliğe yol açacağı unutulmamalıdır. Halkımızın memnuniyet oranlarının çok yüksek olduğu uygulamanın cazibesini kaybedeceği, sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi uygulamasında olduğu gibi dünyanın en iyi modeli dahi olsa uygulanmasının zorlaşacağı, sonuçta mevcut durumda hekimlerin aleyhine olan bu durumun genel olarak birey ve toplum sağlığını ve memnuniyetini olumsuz etkileyeceği göz önünde bulundurulmalıdır. Gelmiş olduğumuz süreçte 1. Basamak sağlık hizmetlerinin hedeflenen noktaya ulaşamamasındaki en temel nedenlerden birinin, 1. Basamak sağlık hizmeti veren Hekimlerin motivasyonunun göz ardı edilmesidir diye düşünmekteyim. Halen uygulamayı 24 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 Ülkemizde Aile hekimliği sürecine farklı nedenlerle ve farklı kaygılarla önem veren çeşitli dernekler ve tabii ki kamu kuruluşları mevcuttur. Aile hekimliği dernekleri olarak bizim verdiğimiz önem en başta ülkemizin sağlık çıktılarının en yüksek düzeye getirilmesi ve böylece Aile Hekimliği kurumunun diğer tüm 1. Basamak unsurları ile beraber varlığını sürdürmesidir. Unutmamalı ki bir işi ve o işin uygulamasından kaynaklanan sıkıntılarını en iyi, o işi yapanlar ve uygulayanlar bilir ve en makul çözüm önerileri o kişilerden gelir. İdare personelini düşünmek makul ve mantıklı ve de mevzuata uygun hedef ve çalışma programları koymak durumundadır. Bunun tersi bir anlayış ancak sorunların daha da artması demektir. Yeri geldiğinde uygulamadaki sıkıntıları hiçbir art niyet ve de sorun çıkarma amaçlı değil de çözüm amaçlı olarak dile getirmenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Hepimiz, sorunlarımız çözüldükten sonra teşekkür etmesini de bilecek kadar erdemli ve de eğitimli bireyleriz. Uygulama içindeki farklı kişilerin, yani uygulayıcıların ve planlayanların iletişim içinde olması, daha kaliteli kararlar almayı ve alınan kararların uygulanabilmesini getirecektir. Farklı kişilerin arasında bilgi ve deneyim paylaşımı ve ortak akıl oluşturulması bizlerin yaratıcılık kapasitesini geliştirecektir. İnsanın doğasında, “yararlı olma” duygusu “parasal karşılık beklemeden bir amaca bağlanma”, “içinde bulunduğu topluma bir değer katma” ihtiyacı vardır… Biz bu duygularımızı yalnızca aile hekimliği uygulamasına sahip çıkarak ve güçlü il dernekleri çatısı altında doyurabileceğimiz bilinciyle yola çıktık. Yaşadığımız dünyaya, çalışma ortamlarımıza ve Aile Hekimliği Uygulamalarına ve en önemlisi Aile Hekimlerine fark yaratacak bir değer katmanın hazzını yaşamak ve yaşatmak için ortak akıl ve bilinçle kenetlendik… Yaşam sorumluluk gerektirir… Yönetim daha büyük sorumluluk gerektirir… İçinde bulunduğumuz ve çalıştığımız şartlarda, Özlük Haklarımız, ücretlerimiz ve çalışma şartlarımızın kalitesinin arzuladığımız düzeye gelmesi için, Aile Hekimleri olarak İl derneğimiz çatısı altında sorumluluklarımızı yerine getirmeyi, ekip ruhu ve anlayışıyla taahhüt ediyoruz. Bu sosyal sorumluluk faaliyetlerindeki en ufak samimiyetsizliğin ve toplumsal katkıyı kendi çıkarları doğrultusunda kullanma eğiliminin de, yarardan çok zarar vereceğini göz ardı etmemeliyiz. Samimi çabalar, çok yönlü faydalar sağlamasının yanı sıra, marka değerimizi de artıracaktır. doktorlarımızın ve tüm sağlık profesyonellerimizin 14 mart tıp bayramını kutlarız. Biyolojik ve hedefe yönelik tedaviler sunan lider bir biyofarma şirket olarak uzmanlığımızı ve bilgimizi kullanarak hastaları etkileyen zorlu koşulların üstesinden geliyoruz. Önceliğimiz hastalarımız ve hastalarımıza daha sağlıklı hayatlar sürmeleri için yol göstermek. Sağlam finansal yapımız, güçlü ürün portföyümüz ve uzun vadede yeni gelecek ürünlerimiz ile hastaların yaşamlarında iz bırakmaya devam ediyoruz. Dünyada 25.000 çalışan 170 + ülkede 10-ACRP14Q1B23 10 ileri evre araştırma ve geliştirme programları www.abbvie.com.tr haber 14 MART TIP BAYRAMI TARİHTE 14 MART “Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire” adlı tıp okulunun açılış tarihi olan 14 Mart 1827, ülkemizde modern tıp eğitiminin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Tıp Bayramı, ilk kez, 1. Dünya savaşı sonunda, İstanbul’un işgal edildiği günlerde, yabancı işgal kuvvetlerine karşı tıp öğrencilerinin bir tepkisi olarak 1919 yılında kutlandı. Günümüze kadar gelen bu 14 Mart kutlamaları, artık içinde bulunduğu haftayı da kapsayacak şekilde, “Sağlık Haftası” olarak kutlanıyor. Osmanlı tıbbının 15. ve 16. yüzyıllara kadar İslam tıbbının etkisi altında kaldığı bilinir. Bu sırada batıda 14. yüzyılda İtalya’da başlayan Rönesans 15. ve 16. yüzyıllarda bütün Avrupa’ya yayılmış, Tıp alanında da birçok buluş ve ilerlemeler kaydedilmişti. Osmanlı’da ise 17. yüzyıldan itibaren her sahada ortaya çıkan bozulmalar tıp eğitiminde de kendini gösterdi ve tıp medreseleri eskisi kadar yeni bilgilerle donatılmış hekimler yetiştiremez oldu. Ayrıca batıda yazılan Latince, İtalyanca, Almanca tıp kitaplarını hekimler takip edemedi, dil bilen sayısının az olması, matbaanın Osmanlı’ya geç giriş ve kitap basmanın 1729’da başlamasından dolayı 26 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 kitaplar tercüme edilemedi ve yeterince basılamadı. Az sayıda bazı Osmanlı hekimleri ve bilim adamları kendi çabaları ile dil öğrenerek bu yenilikleri takip etmiş ve bu bilgileri de katarak kendi kitaplarını yazmışlardır. Ama bu bilgileri yine de hekim adaylarına yeterince iletememişlerdi. 19. yüzyıla geldiğinde durum tıp eğitimi açısından pek iç açıcı değildi. Tıp medreseleri eski parlak dönemlerini kaybetmiş, hatta bazıları kapanmıştı. Bu arada ortalığı azınlıklardan ve Avrupa’dan gelen, yabancı hekimler sarmıştı. Mütabbib (tabip olmayan sahte hekim) hekimler serbest hekimlik yaparak, orduda da görev alarak birçok insanın ölümüne sebep oldular. Bunların önlenmesi için birçok ferman çıkarılmışsa da engel olunamadı. Çünkü yeterli tıp eğitimi verilmediği gibi yeterli sayıda hekim yetiştirilemiyordu. İtalyanca ve Fransızca bilen az sayıda hekim gelişmeleri takip ederek çevresinde yararlı olmaya çalıştılar. Bunlardan Şanizade Mehmet Ataullah (1771–1826), Mustafa Behçet Efendi (1774–1834) gibi büyük hekimler bu durumdan çok rahatsız olmuş ve yeni tıbbın tıp eğitimine girmesini savunmuşlardır. III. Selim zamanında yeni tıp eğitimi veren bir Tıphane açılması düşünüldü. Teşrih (anatomi) yasağından dolayı ulemadan çekinen III. Selim buna cesaret edemedi, Rumlara tıp fakültesi kurmaları için izin verdi (1805). O dönemin hekimbaşısı 21 yaşında ilk hekimbaşılığını yapan Mustafa Behçet Efendi’ydi. Mustafa Behçet Efendi bu dönemde de yeni tıp eğitimi veren bir Tıphane kurulması için çaba sarf etmiş, ama amacına ulaşamamıştır. Nitekim Mustafa Behçet Efendi, II. Mahmut zamanındaki hekimbaşılığı sırasında (53 yaşında) tıp eğitiminin düzeltilmesi için yeniden büyük bir çaba içine girdi ve 1827 yılında bu amacına ulaştı. Sultan II. Mahmut 1826 yılında uzun zamandır uğraştığı bir meseleyi halletmiş, düzeni tamamen bozulmuş olan yeniçeri Ordusu’nu ortadan kaldırıp (17 Haziran 1826) yeni bir ordu kurmuştu (Askair-i Mansure-i Muhammediye). Bu yeni orduya bir hekim ve cerrah yetiştirilmesi gerekiyordu. Bunu fırsat bilen hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi 26 Aralık 1826’da II. Mahmut’a, arada da üç dilekçe vererek, yeni tıp okulunun kurulmasının amacını, bu okulun nasıl ve nerede kurulacağı konusunda teklifini yaptı ve Padişah bu teklifi onayladı. 14 MART 1827’DE TIP OKULU AÇILDI Bizde tıp bayramının ne zaman kutlanacağı, ya da hangi tarihle ilişkilendirilmesi gerektiği sorusu ancak yakın tarihimizde cevap bulabilmiştir. Sultan II. Mahmut’un yenilikçi hareketleri sonucu, hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’nin de katkılarıyla batılı anlamda ilk tıp mektebi olan, Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire 14 Mart 1827 Çarşamba günü Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacıbaşı Konağı’nda kurulmuş; bu şekilde tıp tarihimizde 14 Mart yerini almıştır. Tıphane-i Amire 1827’den 1836’ya kadar Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacıbaşı Konağında gündüz eğitimi yapıyordu. 1836 yılında Sarayburnu’ndaki Askeri Kışla’ya (Otlukçu Kışlası’na) taşındı. Ayrı binada eğitim gören Cerrahhane de burada tıp eğitimi ile birleşip, eğitim yatılı hale getirildi. Bu binanın yetersiz hale gelmesi ile Galatasaray’daki Enderun ağaları okulu tekrar elden geçirilip düzenlendi ve Tıbbiye 1839’da Galatasaray’a taşındı. Bu okula Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane adı verildi. Aynı bina içinde Tıphane ve Cerrahhane eğitimlerini ayrı ayrı yapıyordu. Tıp eğitimi o yıllar batıda olduğu gibi dört yıldı, son sınıfta hocalar tarafından usta ve yetenekli olanlar tesbit edilerek sınava alını ve başarılı olanlar askeri hastanelere veya ordunun tabur alaylarına muavin tabip unvanı ile tayin ediliyorlardı. Orada bir hekimin gözetiminde birkaç sene çalışıp deneyim kazandıktan sonra da serbest hekim oluyorlardı. Bu okulun 17 Şubat 1839’da açılışı Sultan II. Mahmut tarafından yapıldı ve eğitiminde yeni düzenlemeler getirildi. Eğitim dili Fransızca olmuş ve öğrenci alınmaya başlanmıştı. Eğitim dilinin Fransızca olması zamanla hekim sayısında azalmaya yol açtı. Nitekim 1867 yılında Türkçe tıp eğitimi yapan Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıp Mektebi) açıldı. 1870 yılında da askeri tıp okulunda dersler Türk- çeleşti. 1878 yılında şimdiki Sirkeci Tren İstasyonu yanındaki Demirkapı Askeri Kışlası’na taşındı. 1894 yılında Sultan II. Abdülhamit’in emriyle Haydarpaşa’daki Tıbbiye Binası inşa edilmeye başlandı ve bu görkemli binaya 6 Kasım 1903’te taşınıldı. Önce Askeri Tıbbiye sonra, Sivil Tıbbiye taşınmış ve 1909 yılında iki mektep birleştirerek Darülfünun Tıp Fakültesi oldu. İLK KUTLAMA 1919’DA İlk tıp bayramı 14 Mart 1919’da, işgal altındaki İstanbul’da, tıp öğrencileri tarafından kutlanmış ve tepkilerini bu şekilde dile getirmeye çalışan öğrencilerin bu törenine Dr.Fevzi Paşa, Dr. Besim Ömer Paşa, Dr. Akil Muhtar (Özden) gibi dönemin ünlü hocaları da katılmıştı. 1933’de “Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane” İstanbul Üniversitesi’ne dâhil oldu. Peşinden de 1945’te Ankara Tıp Fakültesi, 1954’te Ege Tıp Fakültesi kuruldu. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 27 portre MUSTAFA BEHÇET EFENDİ 1774 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası, Divan-ı Hümayûn kâtiplerinden şairliği ile de tanınan Mehmed Emin Şükühi Efendi’dir. Üçüncü Mustafa Han devri hekimbaşılarından Büyük Hayrullah Efendi’nin torunu, Hekim ve şair Abdülhak Molla’nın ağabeyi, şair Abdülhak Hamid’in büyük amcasıdır. Süleymaniye Tıp Medresesi’nde okuduğu sanılır. Öğrenimini tamamladıktan ve hekimlik deneyimi kazandıktan sonra, 1791’de Sinan Ağa Medresesi Müderrisliğine (asistan), 1796’da saray hekimliğine, 1803’te Padişah III. Selim’in hekimbaşılığına getirildi. Hekimbaşı olduğu sırada padişahın verdiği para ile Bebek’te “Hekimbaşı Yalısı” adıyla anılan yalıyı aldı; yanında bir botanik bahçesi oluşturdu ve ömrü boyunca bu yalıda yaşadı. 1807’de Padişah III. Selim’in tahttan indirilmesi üzerine hekimbaşılığı sona erdiyse de, on yıl sonra, Padişah II. Mahmud zamanında yeniden hekimbaşı yapıldı. Bu atanma sırasında devrin bir diğer önemli tıp adamı olan Şanizade Ataullah Efendi ile arasında bir siyasi çekişme yaşandı. 1821 yılında II. Mahmut’un yakınlarından Halet Efendi aleyhinde konuştuğu öne sürülerek hekimbaşılık görevinden alındı ve kardeşi Abdülhak Molla ile birlikte Keşan’a sürüldü. Onbir aylık sürgünden sonra affedilerek İstanbul’a döndü ve 1823’te üçüncü defa hekimbaşılık görevine getirildi. Kendisi medrese öğrenimi görmüş olmasına rağmen tıp biliminin medresede değil, okullarda modern yöntemlerle öğretilmesi gerektiği görüşünde olduğu için bu konuda çeşitli girişimlerde bulundu, sonuncusu başarıya ulaştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk cerrahhanesi onun önerisiyle 14 Mart 1827’de Şehzadebaşı’daki Tulumbacıbaşı Konağı’nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kuruldu. Okulun kuruluş günü olan 14 Mart, günümüzde Tıp Bayramı olarak kutlanır. Mustafa Behçet Efendi bu okulun nazırlığını yaptı. 1831 yılında İstanbul’da ilk defa kolera salgını görüldüğünde, henüz mikrobu bulunmamış olan bu hastalık hakkında halkı bilgilendirmek için “Kolera Risalesi” adlı bir kitapçık yayımladı; basılı ilk Türkçe tıp kitaplarından birisi olan bu risalesi Almanca’ya da çevrildi. Farsça, Arapça, İngilizce, Almanca ve Fransızca öğrenen Mustafa Behçet Efendi, 18. yüzyılın ünlü bilim adamlarından Comte de Buffon’un “Genel ve Özel Tabiyat Tarihi” adlı 44 ciltlik dev eserinin iki kitabını, Arap tarihçi Şeyh Abdurrahman Ceberti’nin Fransız işgali altındaki Mısır’ın birkaç yıllık tarihini günü gününe tutulmuş notlarla anlatan eserini de Türkçeye kazandırdı. Bu arada, eski çağlardan kalma tedavi yöntemleriy- 28 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 le ilaçları derlediği “Bin Sır” adlı kitabı yazmaya başladı; kitabı tamamlayamadan 1832 yılında hayatını kaybetti. Üsküdar’daki Nasuhi Dergâhı’na defnedildi. Mustafa Behçet, 1000 sır adlı kitabı için ölmeden önce 850 sır derleyebilmişti. Kardeşi Abdülhak Molla’nın bitirmeye çalıştığı bu eseri tamamlayarak yayına hazırlayan, Abdülhak Molla’nın oğlu Hayrullah Efendi oldu. C M Y CM MY CY CMY K hastanelerimiz ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 19.YüzyılınsonlarınadoğruOsmanlıDevleti’ninAnadolutopraklarındasağlıkalanındabüyükyatırımlarve atılımlaryapmakararıdoğrultusunda,Anadolu’nunbirkaçilinde‘GurebaHastanesi”adıaltındahastaneler açılmaya başlandı. Buhastanelerdenbiriise,ilerdeAnadolu’nun‘varolma’yolundavereceğimücadeleolan‘KurtuluşSavaşı’na başkomutanlıkmerkezivesonrasındabaşkentlikyapacakolanAnkara’dakuruldu.1881Yılında‘AnkaraGureba Hastanesi’adıaltındaaçılanhastane,‘NamazgâhTepesi’olarakbilinenmevkidekuruldu. KurtuluşSavaşı’nınkazanılmasısonrasıkurulanTürkiyeCumhuriyeti’ninsağlıkalanındayaptığıilkhamlelerde yine‘AnkaraGurebaHastanesi’önplandadır.1924yılındahastanedoğrudandoğruya‘SıhhatveMuaveneti İçtimaiyeVekaleti’ne(bugünküadıileSağlıkBakanlığı)bağlananhastaneadı“AnkaraNumuneHastanesi” adınıaldı.HastaneninadıbizzatCumhurbaşkanıGaziMustafaKemal’inbaşkanlığındatoplananBakanlar Kurulutarafındankonuldu.1998yılındaise“AnkaraNumuneEğitimveAraştırmaHastanesi”olarakbugünkü ismini almıştır. 30 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi halen 1046 yatak ile hizmet vermekte olup, hekim çalışan sayısı 950, ebe - hemşire ve sağlık memuru çalışanı 720’dir. İdari çalışanlar ve hizmetli personeli ile birlikte toplam çalışan sayısı 3800’ü bulmaktadır. Hastanede 42 tıp branşında sağlık hizmeti ve bu branşların 33’ünde sağlık hizmeti yanında uzmanlık eğitimi de verilmektedir. Hastane, Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler içinde yatak kapasitesi, çalışan sayısı ve branş çeşitliliği açısından en kapsamlı hastanedir. Özellikle erişkin hastalar için hemen tüm branşlarda uzman ve eğitim kadroları ile hizmet vermektedir. Yılda1.7 milyon hasta müracaatı olmakta, 58 bin hasta yatarak tedavi görmektedir. Her 5 hastanın 1’i Ankara dışından gelmekte ve bu rakamlar hastanenin bir referans hastane olarak tüm ülkeye de hizmet verdiğini göstermektedir. Başta Türk Cumhuriyetleri olmak üzere Ortadoğu ve Balkan ülkelerinden de her yıl artan sayıda hasta müracaatı olmaktadır. Eğitim ve Araştırma Hastanesi Olmak Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Bakanlığı hastaneleri arasında en fazla asistan eğiten Eğitim ve Araştırma Hastanesidir. Halen 450 civarında genç hekim değişik uzmanlık alanlarında eğitim görmektedir. Birkaç yıl içinde bu asistanlar uzmanlıklarını tamamlayacak; hem geleceğin akademik kadrolarını oluşturacak, hem de ülkemizin dört bir yanında uzman hekim olarak sağlık hizmeti sunacaklardır. Eğitim ve Araştırma Hastanesi olmak, asistan yetiştirmek hastanelere çok önemli bir dinamizm kazandırmakta, literatür ve güncel gelişmeleri 1922 yılında Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi takip ederek, yapılan araştırmalarla uluslararası literatüre katkı sağlamayı kolaylaştırmaktadır. Bu hareketliliğin hastaların tetkiklerine ve tedavilerine de olumlu bir katkı sağladığı da bir gerçektir. Akılcı İlaç Sistemi ile Yılda 565 TL’lik Tasarruf Yıllık ithalat rakamlarımız içerisinde en büyük giderlerimizden olan ilaç tüketiminde tasarruf için Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi yönetimi bilimsel bir dizi kurallar geliştirildi. İki yıl önce hastanede akılcı ilaç sistemi dâhilinde hazırlanan bilimsel rehber sayesinde, kan ürünü olan human albümin (HA) kullanımıyla ilgili bilimsel bir proje oluşturuldu. HA’nın uygunsuz kullanımını engellemek için kanıta dayalı bir kılavuz hazırlandı, bilimsel verisi faydalı olduğunu gösteren bütün alanlar kullanım listemize alındı. Bilimsel verisi bulunmayan ve faydası ispatlanmamış durumlar kılavuz kapsamı dışında bırakıldı ve bu durumlarda ilacı kullanmama konusunda prensip kararı alındı. Projenin başlamasından bir yıl sonra kullanım yüzde 70 oranında azaldı ve sadece Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde gereksiz kullanımı önlemekten sağlanan tasarruf yılda 565 bin TL oldu. Bu sistem bir model olarak kabul edilip Türkiye genelinde uygulanması halinde ise, sadece 1 ilaçtan yapılacak tasarrufun yıllık 50 milyon TL’nin üzerinde olabilir. Hastane yönetimi projenin sonuçlarını 2012 yılında İspanya’da düzenlenen ‘Uluslararası Sağlık Teknolojileri Değerlendirme Kongresi’nde bilim dünyasına duyurdu ve büyük bir ilgi gördü. Robotik Kemoterapi İlaç Hazırlama Sistemi Temiz oda konseptiyle kurulmuş ayrı bir ünite olarak hizmet veren bu robotik sistemde çalışan güvenliği ön plandadır ve sitotoksik ilaçların robotta el değmeden hazırlanması mümkün olmaktadır. Bu sistemle birlikte hizmete sokulan modern Gündüz Kemoterapi Ünitesi ile hasta psikolojisini de önceleyen bir anlayışla kanser tedavisinde kullanmaya başlanılmıştır. Yılda toplam 1.700 yeni hasta başvurusu olan kliniğimizde yılda yaklaşık 10 bin hastaya ayaktan kemoterapi uygulanmaktadır. Genel SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 31 olarak değerlendirildiğinde ünite faaliyetleri ile uluslararası standartları yakalamış olup, bazı uygulamaları ile ise bu standartların da üzerinde çıkmıştır. Dünyaya Örnek Gündüz Kemoterapi Ünitesi Bu ünitede 45 koltuk ve özellik arz eden durumlar için ayrılmış 2 özel oda, 2 hasta görüşme odası ve üniteye ait bir eczane bulunmaktadır. Gerek ünite içinde gerekse bekleme salonunda hastaların geçirdikleri süreyi daha konforlu geçirebilmeleri için 8 adet LCD ekranla uydu yayını yapılmakta, merkezi ses ve müzik sistemi bulunmakta, hasta ve bekleme salonundaki hasta yakınlarının okumaları için 9 adet farklı günlük gazete sağlanmaktadır. Ünitede 2 uzman doktor, 1 psikolog, 8 hemşire, 1 eczacı ve robotik kemoterapi ünitesinde de 5 biyolog görev yapmaktadır. Ana binadan farklı bir yerde olan merkeze hastaların ulaşımı da düşünülerek günde 12 seferden oluşan bir araç servisi vardır. Yılda toplam 1.500 yeni hasta başvurusu olan klinikte yılda yaklaşık 7.000 hastaya ayaktan kemoterapi uygulanmakta olup, hastaların tıbbi tedavisinin modern ve konforlu bir şekilde yapılmasının yanında hastaların moral ve motivasyonlarının yükseltilmesi için sanatsal faaliyetler de uygulanmaktadır. lunan sanatla terapi yönteminin iyi örneklerinin Türkiye’de de yapılması için çalışmaları devam etmektedir. Resim yapmanın kemoterapi alırken stresi azaltabileceği yaklaşımıyla bilimsel bir çalışma başlatan hastane yönetimi, ANEAH Bilimsel Araştırma Komisyonu’nda onayıyla hastaların resim derslerinin öncesinde psikologların gözetiminde stres ölçümü yapılmaktadır. Daha sonra hastalar, tedavi sırasında resim yapmakta ve tedavi bittiğinde yeniden stres ölçümü yapılmaktadır. Bu veriler objektif kriterlerle değerlendirilmektedir. Bir kaç yıllık bir veri birikiminden sonra sonuçların bilim camiasıyla paylaşılması hedeflenmektedir. Kemoterapinin uzun ve zorlu seanslarında hastalar müzik dinleyerek, resim çizerek vakit geçirebilmektedirler. İsteyen hastalar kemoterapi alırken, resim eğitmeni eşliğinde su bazlı yağlı boya veya sulu boya ile resim yapabilmektedirler. Böylece hastalar, sanatsal faaliyetlerde bulunarak kısa süreliğine de olsa hastalığını unutmaktadırlar. Dikkat ve enerjisini farklı bir noktaya kanalize eden hastaların stres ve kaygıları azalıyor. Hastaların kemoterapi alırken yaptıkları resimler Altındağ Sanat Sokağı’nda açılan ‘Umudun Renkleri’ sergileri ile 2 yıldır sanatseverlerle buluşmaktadır. Semt Poliklinikleri İle Halkın Ayağına Gidiyorlar Ayrıca periyodik olarak TÜMATA (Türk Müziğini Araştırma ve Tanıtım Grubu) tarafından bu ünitede hastalara kemoterapi aldıkları sırada Türk Müzik ve Hareket Terapisi uygulaması yapılmaktadır. Türk tarihinde ve kültüründe önemli yeri olan makam müziğiyle tedavinin bugünün tıbbında güncelliğini koruduğu bilinmektedir. Yurt dışında pek çok örneği bu- Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi yönetimi hastanenin yetişmiş insan gücü kaynaklı etkin ve verimli tıp hizmetini mümkün olduğunca halkın ayağına götürmeye çalışmaktadır. Bu kapsamda hastane olarak AMATEM başta olmak üzere, Sitelerde, Sıhhiyede, Kolejde, Mamak’ta, Akyurt’ta semt polikliniği hizmeti vermektedirler. 26 Ağustos tarihinde Ankara halkı, hastane personelimiz ve askerlerimiz Namazgah Tepesi’nde Sakarya Savaşında ordumuzun başarısı için birlikte dua etmişlerdi. 32 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 Hastane Çalışanlarına Özel Sanatsal Faaliyetler Hastane yönetimi göreve geldiği günden itibaren yönetim anlayışları dahilinde hasta ve hasta yakınlarının psikolojik durumlarını göz önüne alırken kendi çalışanlarının da durumlarını ihmal etmemiş, mesai sonrasında isteyen tüm personelin katılabileceği resim, müzik gibi sanatsal kurslar açarak onların da motivasyonlarını yükseltmeye çalışmışlardır. Bu kurslarda üretilen resimleri yılda 1 defa hastane içerisinde ve Ankara’da farklı bir merkezde açtıkları sergi ile sanatseverlerle buluşturmaktadırlar. 2009 yılından itibaren hastane içerisinde 4, ayrıca Ankara’da 3 sergi açtılar. Hatta bu sergi yurtdışından da talep aldı, Paris’te, Viyana’da ve Lefkoşa’da Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanlarının eserleri sergilendi. Aynı şekilde müzik kursları sayesinde oluşan korolar belirli periyotlarla konser vermektedir. Bunun yanı sıra konusu hasta - hekim ilişkisi olan bazı tiyatro oyunlarının hastanede gösterimi yapılmış, çalışanlar ücretsiz olarak izlemişlerdir. Örnek Alınacak Uygulamaları Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde özellikle erişkin hastalar için komple bir hizmeti verilmek- tedir. Modern sağlık hizmeti anlayışında branşların ortak çalışmalarının önemi her geçen gün artmakta ve bu yaklaşımı bu hastanede gerçekleştirilmektedir. Öne çıkan alanlardan birkaçı; Kanser Tedavisi: Kanser tedavisi tıbbın zor alanlarından biridir ve pek çok uzmanlık alanını ilgilendirir. Başarılı bir kanser tedavisi için hem ilgili uzmanlık alanının iyi olması hem de bu branşların işbirliği yapmaları gerekir. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bu büyük ölçüde gerçekleştirilmiş durumdadır. Hastanede hemen tüm kanser cerrahisi ameliyatları modern tekniklerle yapılmaktadır. Işın tedavisi yani radyoterapi konusunda en modern cihazlarla (Rapid Arc teknolojisi) ile hizmet verilmektedir. Kanserin ilaçla tedavisi yani kemoterapi konusunda ise, ilaç hazırlamada robotik teknolojiyi kullanan sayılı merkezlerden biridir. Tümör konseylerinde eğitim görevlileri bir araya gelerek tedavi planlamalarını ortak yapmaktadırlar. Kronik Yara: Kronik yara bakımı ve tedavisi konusunda yine branşların ortak çalışması ile ulusal düzeyde hizmet veren kapsamlı bir birim mevcuttur. Organ Nakli: Hastanede yine tıbbın zor konularından olan organ nakli konusunda önemli çalışmalar gerçekleştirmektedir. Kadavradan organ temini ve beyin ölümü bildiriminde ulusal düzeyde ilk sırada yer almaktadır. Dört organ naklinin yapılabildiği, böbrek, karaciğer, kemik iliği ve kornea tek bakanlık hastanesi konumundadır. AMATEM: Alkol ve madde bağımlılığı toplumumuzun en önemli sorunlarından biri bu konuda da ulusal düzeyde hizmet veren tedavi merkezi (AMATEM) mevcuttur. El Cerrahisi: Yine yakın dönemde gerçekleştirilen çalışmalarla Sağlık Bakanlığı hastaneleri içinde ilk olan El Cerrahisi Birimi faaliyete geçirildi ve El Rehabilitasyon Birimi ile birlikte ortak çalışmalar yapılması sağlandı. Kalp- Damar Cerrahisi: Modern bir Kalp-Damar Cerrahisi Kliniği ve ameliyathanesi hizmete açıldı. Kısa zamanda yaptığı başarılı ve örnek uygulamaları ile adından söz ettirmeyi başaran klinikte cerrahi çalışmalarının yanı sıra hastaları sosyal anlamda da Hiperbarik Oksijen Tedavi Merkezi: Ankara’nın Akyurt ilçesindeki semt polikliniğinde tüm Türkiye’ye hizmet verecek kapasitede bir Hiperbarik Oksijen Tedavi Merkezi kurulmuş durumda. Bu merkez soba zehirlenmesi, kronik yaralar, vurgun, radyasyon nekrozları, ani görme ve duyma kaybı gibi birçok alanda hastalara şifa olmaktadır. PROF. DR. NURULLAH ZENGİN 1966 yılında Tekirdağ Çerkezköy’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da yaptı. 1990 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde İç Hastalıkları ihtisasına başladı ve 1995 yılında İç Hastalıkları Uzmanı oldu. Takiben Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nde Tıbbi Onkoloji Yan Dal ihtisasına başladı ve 1999 yılında Tıbbi Onkoloji Uzmanlığını aldı. 2000 yılında Ankara Onkoloji Hastanesinde Tıbbi Onkoloji Uzmanı olarak çalıştı ve aynı yıl İç Hastalıkları Doçenti ünvanını aldı. 2001 yılında Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde göreve başladı. 2002 yılında Klinik Şef Yardımcısı, 2004’te Klinik Şefi oldu. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Tıbbi Onkoloji Kliniği’ni kurdu. Sağlık Bakanlığı’nın değişik komisyonlarında aktif görevler aldı. 2007 yılında Ulusal Kanser Danışma Kurulu Başkanlığı’na atandı. 2008 yılı Ocak ayında Ankara Onkoloji Hastanesi Başhekimi oldu ve 2009 yılı Haziran ayına kadar bu görevi yürüttü. Bu tarihte Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği’ne atandı. 8 Mart 2011’de Profesör Unvanını aldı. Evli ve 3 çocuk babasıdır.2012 yılı yeniden yapılanma sürecinde Hastane Yöneticisi olarak sözleşme imzaladı ve halen bulunduğu görevi yürütmektedir. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 33 haber 7 MİLYON KİŞİNİN SORUNU “NADİR HASTALIKLAR” Grip, meme kanseri, böbrek yetmezliği… Bu hastalık isimleri hemen hemen herkes için tanıdık. Peki, spinal “müsküleratrofi”, “ossteogenezis İmperfekta” hastalıklarını duydunuz mu? Bu soruyu evet diye yanıtlamak mümkün değil. Çünkü bu hastalıklar, “nadir hastalıklar’ tanımına giriyor ve toplumda çok az sayıda görülüyor. Ancak tek bir hastalık nadir görülse de, “nadir hastalıklar” grubunda o kadar çok sayıda hastalık var ki, tahminler, dünyada 300 milyon, Türkiye’de ise 6-7 milyona yakın kişinin bu hastalıklardan muzdarip olduğunu gösteriyor. Çocuk Genetik Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Yasemin Alanay Türkiye’de çok sayıda nadir hastalık sorunu olmasının nedeninin altında akraba evliliği olduğunu vurguluyor. Çünkü nadir hastalıkların büyük bir kısmı genetik geçişli. Avrupa’da ilk defa 2008 yılında çeşitli etkinliklerle duyurusu yapılan ve o tarihten beri her yıl 28-29 Şubat’da gerçekleştirilen “Nadir Hastalıklar Günü”; bugün artık dünyada 70’ten fazla ülkenin katıldığı bir oluşum haline geldi. Hatta bu özel günün dünya çapında da bilinebilmesi amacıyla Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından resmi gün olarak ilan edilmesi hedefleniyor. Çocuk Genetik Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Yasemin Alanay, Türkiye’de nadir hastalık görülen 6-7 milyon kişinin bulunduğunu, dünyada ise bu sayının 250-300 milyon arasında olduğunu söylüyor. Ülkemizde hala her 5 evlilikten birinin akraba evliliği yaptığına, Türkiye’de akraba evliliği yapma oranının yüzde 21 olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Yasemin Alanay, “Ülkemizde akraba evliliği yüksek oranda olması nedeniyle, genetik geçişli ve çekinik olarak kalıtılan hastalıklara Avrupa veABD’den daha yüksek sıklıkta rastlanıyor” diyor. 34 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 Prof. Dr. Alanay, nadir hastalık tanımının Avrupa ve ABD’de farklı tanımları olduğunu belirtiyor. Çünkü Avrupa’da bir hastalık ya da sağlık problemi 2 bin kişiden daha az sıklıkta görülüyorsa nadir hastalık olarak tanımlanıyor. ABD’de ise 200 bin kişiden daha az insanı etkileyen hastalıklar nadir kabul ediliyor. Nadir Hastalıklar Günü’nde aileleri bilgilendirmek ve farkındalık yaratmak amacıyla birçok etkinlik yapıldığını belirten Prof. Dr. Yasemin Alanay, bu güne ilişkin olarak şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Buradaki temel amaç; nadir hastalıklardan etkilenen kişiler ve ailelerin seslerini hükümetlere, ilaç endüstrisine, araştırmacılara ve sağlık çalışanlarına duyurmaktır.” Nadir hastalıklarla ilgili olarak merak edilen soruları yanıtlayan Prof. Dr. Yasemin Alanay, şu bilgileri veriyor: Nadir kaç hastalık var? Nadir hastalıklar genetik hastalıklar mıdır? Nadir hastalık tanımına uyan 6 binden fazla hastalık vardır. Nadir hastalıkların yaklaşık yüzde 80’inde neden, genetiktir. Geri kalanlar tıbbın her alanını ilgilendirebilecek bakteriyel ya da viral infeksiyon hastalıkları, allerjiler, çevresel nedenlerle ortaya çıkan sağlık problemleridir, bazı dejeneratif hastalıklar ve nadir kanser türleri de bu gruba dâhildir. Nadir hastalıklarla ilgili olarak yaşanılan zorluklar nelerdir? Nadir hastalıklar toplum genelinde hiç bilinmeseler dahi; etkiledikleri aile ve onların sosyal çevreleri için çok önemli. Eğer bir ailenin çocuğunda nadir hastalık varsa ve zamanında doğru hekime gitme imkânı bulmuşlarsa, hemen tanı konulabiliyor. Bazı hastalıkların tedavisi de mümkün olabiliyor. Örneğin ülkemizde nispeten sık görülen bir çekinik hastalık grubu var. Bunlardan bazıları lizozomal hastalıklar dediğimiz, nadir metabolik hastalıklar. Bu hastalıkların tedavisine yönelik olarak bazı iyileştirici enzim tedavileri çıktı. Belki ülkemizde bu enzim hastalıklarından etkilenen az sayıda hasta var, ama tedavi maliyetleri çok yüksek. Ancak devletin sağladığı katkılar sayesinde bu aileler tıbbi tedavi imkânına kavuşabiliyor. Söz konusu tedaviler çok yüksek maliyetli ve ailelerin devlet katkısı olmaksızın bu tedavilerin ücretini karşılayabilmeleri çoğu zamanda mümkün olamayabiliyor. Yine pek çok aile yurtdışından sadece devletin aracılığıyla ithal edilen özel mamalar ve ilaçlar kullanmak durumunda. Ülkemizde akraba evliliğinin sık olasından dolayı, çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanları eğitimleri sırasında nadir hastalıklarla daha sık karşılaşıyor. Bu nedenle Türkiye’de bir pediatristin yenidoğan bir bebeğin durumu kötüleştiğinde öncelikli olarak metabolik hastalıkları düşünebiliyor. Nadir hastalıkların yüzde 80’i genetik temellidir. Bu genetik nadir hastalıkların içinde binlerce hastalık var, hastalığı olan bebeğin hem soyağacı hem klinik ve bulgularıyla iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Sadece klinisyen de yetmiyor, radyoloji, patoloji, biyokimyasal ve genetik laboratuar da olması gerekiyor. Tanı konulduktan sonra da muldisipliner yaklaşım devam ediyor. Nadir hastalıkların ülkemiz açısından önemi nedir? Tek başına etkilediği kişi ya da aile sayısı az olsa da toplumların yaklaşık yüzde 10’unu etkilediği düşünülmekte. Avrupa Birliği sınırları içinde 30 milyon kişininTürkiye’de 6-7 milyondan fazla kişinin nadir hastalıklardan etkilendiği söylenebilir. Nadir hastalıkların yüzde 50’si cocuk nüfusu etkiliyor. Ülkemizin genç nüfusu düşünüldüğünde bizim toplumumuz için önemi artıyor. Ülkemizde yaklaşık 5 evlilikten biri akrabalar arasında yapılıyor. Bu durum özellikle çekinik kalıtılan nadir hastalıkların bizim toplumumuzda daha sık görülmesine neden oluyor. Dünyada birkaç kişide görülebilen çok nadir hastalıklar da bizim toplumumuzda daha sıktır. Nadir hastalıkların tanı ve tedavisi nasıldır? Altı binden fazla hastalıktan bahsettik.Her hastalığın kendine özgü bulguları, aynı hastalığın etkilediği kişiler ve aileler arasında farklı klinik seyirler sözkonusu. Nadir hastalıkların bazıları yanlış tanıya ya da tanıda gecikmeye neden olabilir. Bazıları yavaş, sinsi seyirli, ilerleyici hastalıklardır ve tanı konulması zaman alabilir. Birçoğunda henüz kesin tedavi de olmadığı için hastalar ve aileleri açısından hayat çok zordur.Tedavisi olan ancak nadir olduğu için pahalı ilaçların kullanılması gereken durumlarda aileler tedavi olanaklarına ulaşmakta güçlük çekiyor. Nadir hastalıklar için dünya neler yapıyor? Bu alanda gerçekten sevindirici gelişmeler var. Hem ABD’de hem de AB’de sadece nadir hastalıkların bilimsel araştırmalarına yönelik fonların oluşturulması son yıllarda büyük ilerlemeler sağladı. Bazı hastalıklar açısından henüz altta yatan nedeni öğrenme aşamasındayken, bazılar için deneysel hatta uygulama düzeyinde tedaviler var artık. Türkiye’den bilim insanları da uluslar arası araştırmacılarla işbirliği içinde bu alanda önemli katkılar yaptılar ve yapmaktalar. Nadir hastalıklardan bazı örnekler verebilir misiniz? Osteogenezis İmperfekta (Cam Kemik Hastalığı): Nadir hastalıklar içinde boy kısalığı yapan kemiğin genetik hastalıkları var, bunlara “iskelet displazileri” diyoruz. Bunların kendi içinde 460 çeşidi var. Gruplandırılarak neredeyse 40 gruba bölünüyorlar, her birinin kalıtım şekli birbirinden farklı, büyük bir kısmı çekinik kalıtılıyor. Çekinik kalıtılanlar bizim ülkemizde çok daha sık görülüyor, bunlara en iyi örneklerden birisi cam kemik hastalığı diye bilinen “Osteogenez İnfertekta” hastalığıdır. Bu hastalıkla ilgili olarak Batı ülkelerine baktığımızda vakaların yüzde 90’ında hastalığın baskın kalıtılarak ya ilk kez hasta bireyde ortaya çıktığını ya da hasta bir bireyin çocuklarında devam edebildiğini görüyoruz. Bu hastalığa ilişkin bilimsel araştırmalar, vakaların yüzde 10’luk kısmının çekinik kalıtılan genlere bağlı olduğunu gösteriyor. Bu yüzde 10’luk çekinik kalıtılan cam kemik hastalığı bizim ülkemizde çok daha sık görülüyor. Bu nedenle birden fazla çocuğu cam kemik hastalığı olan pek çok aile var ülkemizde. Hem tanısı hem tedavisi açısından bunu hekimlerin çok iyi bilmesi gerekiyor. Sadece bu hastalıkla dünyaya gelen çocukları için değil, aynı ailenin sonraki gebelikleriyle dünyaya getirmeyi planladığı çocukları için de bu çok önemli. Rett Sendromu: Akrabalık ilişkisi olmayan çiftlerin kız çocuklarında görülen bir sendromdur. Yaklaşık 10 bin canlı doğumdan birinde görülür, nadirdir, ilerleyicidir. Bu hastalıkla doğan bebekler doğumda normaldir, ilk 1 yaşına kadar gelişimleri motor ve mental olarak iyidir, ancak sonra gerileme dönemi başlar, hayatlarının son dönemlerini tekerlekli sandalyede geçirecek kadar sorunludurlar. Şu anda bilinen bir tedavisi yoktur. Fenilketonüri: Fenilalanin isimli aminoasidin metabolize edilmesini sağlayan enzimin eksikliği sonu- cu oluşan hastalığın sıklığı ABD ev Avrupa’da 10 bin ila 30 binde bir iken ülkemizde 4 bin 500’de birdir.Yaşam boyu tedavi (diyet-takip) gerektiren ve uygun tedavi uygulanmadığı takdirde ağır zihinsel engele neden olabilen hastalığın tekrarlama riski yüzde 25’ dir. Moleküler genetik çalışmaları tamamlanmış ailelerde doğum öncesi tanı mümkündür. Kistikfibrozis: Kalıtsal hastalıklar içinde en sık görülenler arasında olan ve henüz kesin bir tedavisi bulunamayan bu hastalık için riskli gebelerde, DNA testleri ile ailenin mutasyonları saptanmış ise prenatal tanı önerilebilir. Tekrarlayan akciğer enfeksiyonları, ishal-beslenme bozukluğu ve pankreas yetmezliğiyle giden bir hastalıktır, yoğun destek tedavisiyle yetişkin yaşlara kadar yaşatılabilir. Konjenital adrenal hiperplazi: Böbrek üstü bezlerin de kortizol ve aldosteron adı verdiğimiz bazı hormonların yapımının etkilendiği bu hastalığın sıklığı 14 binde birdir. Hastalık, yenidoğan döneminde yaşamı tehdit edebilen ağır sıvı ve tuz kayıpları ile seyredebileceği gibi, daha hafif formlarında dişilerin dış genital organlarında erkek yönünde farklılaşmaya neden olur. Yaşam boyu hormon tedavisi gerektiren bu hastalıkta tedavinin doğum öncesi dönemde başlaması; dişilerdeki genital anomalilerin önlenmesi açısından çok önemlidir. Etkilenmiş bir çocuğu olan ailelerde hastalığın tekrarlama riski yüzde 25’ dir. Moleküler genetik çalışmalar tamamlanmış olan ailelerde doğum öncesi tanı uygulanabilir. Spinal müsküleratrofi(SMA): Sıklığı 10 binde bir olan bu hastalığın başlıca belirtisi ilerleyici kas güçsüzlüğüdür. Süt çocukluğu döneminde yaşamı tehdit edebilecek kadar ağır olabilen hastalığın nedeni omurilik önboynuz hücrelerinin ilerleyicikaybıdır. Bugün için bilinen bir tedavisi yoktur. Tüm otozomal resesif hastalıklarda olduğu gibi tekrarlama riski yüzde 25 olan hastalığın doğum öncesi tanısı moleküler genetik çalışmaların tamamlanmış olduğu ailelerde mümkündür. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 35 haber “GÜVENLİ KAN, SAĞLIKLI TÜRKİYE” Sağlık Bakanlığı ile Türk Kızılayı tarafından iki yıl önce başlatılan, “Türkiye’de Kan Tedarik Sisteminin Güçlendirilmesi” projesi tamamlandı. Bakanlık, kan temin zincirinin güçlendirilmesi, kan ve kan ürünlerinin kalite güvencesinin sağlanması için “Güvenli Kan, Sağlıklı Türkiye” sloganı ile 27 Şubat 2012’de projeye start vermişti. Bugün Sağlık Bakanlığı merkez binasında yapılan değerlendirme toplantısıyla söz konusu proje tamamlandı. Toplantıya Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Uzman Dr. Zafer Çukurova, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Şencan, Türk Kızılayı yetkilileri ile projede görev alan uzmanlar katıldı. AB standartları getirildi Programın açılış konuşmasını yapan Müsteşar Yardımcısı Çukurova, Sağlık Bakanlığı olarak toplumun bütün kesimlerine kaliteli, adil ve erişilebilir sağlık hizmeti sunmayı prensip edindiklerini vurguladı. Bu doğrultuda kan tedarik sisteminin bilimsel gelişmeler ve uluslararası standartlara uygun bir şekilde yürütülmesi için bu projeyi geliştirdiklerini ifade etti. Kan tedarik sistemi ile ilgili düzenlemeleri, AB kriterlerinin kapsamında 36 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 güncellendiğini söyleyen Çukurova şunları kaydetti: “Güvenli kan tedariki ve izlenebilirliği başta olmak üzere, teknik alt yapı, personel ve uygulamalara yönelik düzenlemelerin güncellenmesi ve varsa aksayan yönlerin tespiti amacıyla 27 Şubat 2012 ve 26 MART 2014 tarihleri arasında AB destekli ‘Kan Tedarik Sisteminin Güçlendirilmesi Teknik Destek Projesi’ uygulandı. Kan ve kan bileşenleri tedarikinden sorumlu kuruluş Türk Kızılayı da projenin eş yararlanıcısı oldu.” Rehberler hazırlandı, güncellemeler yapıldı Kan izlenebilirliği, ürün standartları, kalite güvencesi, idari teknik personele yönelik kapasite geliştirme faaliyetleri ve klinisyenlere yönelik eğitim programları düzenlediğinin bilgisini veren Çukurova, “Kan Hizmet Birimleri için Ulusal Standartlar, Kan Hizmet Birimlerinde Toplam Kalite Yönetimi Rehberi, Ulusal Hemovijilans Rehberi ve Kanın Uygun Klinik Kullanımı Rehberi hazırlandı” dedi. Mevcut Ulusal Kan ve Kan Ürünleri Rehberi’nin de güncellendiğini belirten Çukurova, Ulusal Kan ve Kan Bileşenleri Hazırlama, Kullanım ve Kalite Güvencesi Rehberi’nin oluşturulduğunu açık- ladı. Kan hizmet birimleri ile ulusal otorite arasında düzenli bilgi akışını sağlayacak ‘Kan Hizmet Birimleri Bilgi Yönetim Sistemi’ adı altında web tabanlı bir otomasyon sisteminin kurulacağını ifade eden Çukurova, bu yöndeki çalışmaların devam ettiğini belirtti. Müsteşar Yardımcısı Uzman Dr. Zafer Çukurova, sözlerini şöyle tamamladı: “Sağlık Bakanlığı olarak hedefimiz, vatandaşlarımızın kan ve kan bileşeni ihtiyacının, gönüllü kan bağışçıları aracılığı ile Türk Kızılayı tarafından karşılanması ve bu açıdan ülkemizin öz yeterliliğe ulaşmasıdır. Projemizi finanse eden devletimize ve AB’ye, yürütülmesinde görev alan teknik destek ekibi başta olmak üzere emeği geçen bilim insanlarına ve özveriyle çalışan sağlık personeline teşekkür ediyorum.” Daha sonra Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Şencan, “Türkiye’de Kan Tedarik Sisteminin Güçlendirilmesi” projesinin gelişim aşamalarını konu alan bir sunum yaptı. Değerlendirme toplantısının sonunda projenin yürütülmesinde görev alanlara sertifikaları verildi. haber ‘DİJİTAL HASTANE’ PROJESİ BAŞLATILIYOR Sağlık Bakanlığının “dijital hastane” projesiyle hasta bilgileri artık aynı sistemde depolanacak, gerektiğinde hastanın izniyle başvurduğu hekim tarafından görülebilecek. “Dijital Kağıtsız Hastane”ye geçiş için Sağlık Bakanlığı ile HIMSS Avrupa arasında yapılan 5 yıllık anlaşmanın ilk adımı olarak Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunda çalıştay düzenlendi. Çalıştayda konuşan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Ali İhsan Dokucu, projenin ilk etapta Bakanlığa bağlı 200 kamu hastanesinde başlatılacağını bildirdi. Özellikle ciddi hastalıklarda hastaların yüzde 7-10’unun içinde röntgen, MR, kan tetkikleri bulunan dosyalarla bir hastaneden diğerine başvurduğunu anlatan Dokucu, kamu hastanelerini içine alan veri depolama sistemi kurularak bu sorunun çözümlenmesi gerektiğini bildirdi. “5 Yılda İşlerlik Kazanacak” Toplantı sonrası gazetecilere açıklamalarda bulunan Dokucu, projeyle sistemin standardize hale getirilip hastaneler arası veri paylaşamının mümkün hale getirilmesinin öngörüldüğünü söyledi. 5 yılda Bakanlık hastanelerinin “dijital hastane sistemine” dahil olmasının planlandığını ifade eden Dokucu, çalıştaya katılan hastane yetkililerinin kurumlarındaki eksiklikleri gidererek sisteme geçişi sağlayacağını belirtti. Hasta mahremiyetinin sistemin olmazsa olmazı olduğunu, banka işlemlerindeki gibi cep telefonu üzerinden gelecek bir şifre veya dijital kartla bu bilgilere erişimin mümkün olabileceğini anlatan Dokucu, “Hasta onay verirse doktoru bu bilgilere ulaşabilecek. Aksi halde erişim mümkün olamayacak. Sistem doktor işini bitirdikten sonra kendiliğinden kapanacak ve bilgileri kaydetmek mümkün olmayacak” dedi. Mevcut sistemde dosyaların arşivleme yöntemiyle saklandığını, dijital sistemde mahremiyetin korunmasının daha fazla mümkün hale geleceğini dile getiren Dokucu, “Hasta bilgilerinin depolandığı sistem sayesinde artık hastalar bir hastaneye giderken kendi kişisel eşyaları dışında bir şey taşımak zorunda olmayacak” diye konuştu. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 37 ALTINCI REKABET MEKTUBU’NUN GÜNDEMİNDE “REKABET POLİTİKASI” VE “SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI” VAR Rekabet Kurumu Başkanı Prof. Dr. Nurettin Kaldırımcı imzasıyla, altıncı Rekabet Mektubu yayınlandı. Mektubun ana temasını, “rekabet politikası ve sivil toplum kuruluşları/ teşebbüs birlikleri ilişkisi” oluşturuyor. Rekabet Kurumu’nun 2009’dan itibaren geleneksel hale getirdiği Rekabet Mektuplarının altıncısı yayınlandı. Mektup yoluyla, ülkemizde iktisadi faaliyette bulunan gerçek ve tüzel kişilerce oluşturulmuş tüm teşebbüs birliklerine, meslek odaları, vakıf, dernek ve birlikler ile bunların üst kuruluşlarının yönetim veya yöneticilerine ulaşılması hedefleniyor. Rekabetçi bir dünya Altıncı Rekabet Mektubu’yla ilgili, Prof. Dr. Nurettin Kaldırımcı şu açıklamayı yapıyor: “Günümüz dünyası, bilgi birikimi, iletişim ve ulaşım imkânları göz önüne alındığında bir bakıma ‘küçülmüş’; diğer yandan da toplumlar, ülkeler ve işletmeler arasındaki rekabetin had safhaya vardığı bir arenaya dönüştü. Ayakta kalmanın, kalıcı olmanın yolu yarışta geride kalmamaktan, diğer bir deyişle ekonomik olduğu kadar sosyal ve siyasi alanda da ‘rekabet gücü’nden geçiyor. Her alanda daha iyi olmak için 38 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 hazırlıklı olmak ve çaba göstermek zorunluluk arz ediyor. Değişen hayat tarzına ya da çağdaş bireyin ve toplumun beklentilerine cevap verecek kurum ve kuruluşlara sahip toplumlar kalkınıyor ve gelişiyor; bundan mahrum olanlar ise çözüm üretemiyor, ekonomik, sosyal ve siyasi meselelerle âdeta boğuşuyor.” Etkin ya da etkili yönetim Mektupta, modern toplum, “örgütlü toplum” olarak tanımlanıyor. Kamuya veya özel sektöre ait örgütlerin başarı veya başarısızlıkları ölçüsünde, bireysel ve toplumsal ihtiyaçların karşılandığını ifade eden Kaldırımcı, şunları söylüyor: “Ülke kaynakları etkin kullanılıp milli gelir artıyor, ‘hayat kalitesi’ yükseliyor veya düşüyor. Her düzeyde ve her alanda etkili örgütlerin varlığı, diğer bir deyişle iyi yönetim ve yöneticilik artık, rekabetçi anlayışın, rekabet ortamına uyumun bir gereği. Bugün itibariyle ülkemizde rekabetçi piyasa düzeni benimsendi ve kurum- sallaşma yolunda ciddi mesafeler alındı. Bu süreçte, kamu kurum ve kuruluşlarının özellikle ekonomik alandaki varlık ve faaliyetleri eskiye göre azaldı, tabiri caiz ise devlet küçüldü. Bir bakıma, devletin daha etkin olmasının bir imkânı olarak görülen bu küçülme sürecinde, rekabetçi bir ortam oluştu, özel sektörün sahip olduğu potansiyelin devreye girmesiyle ekonomi gelişti. Sonuç olarak da ülke kalkınması sağlanarak, çağdaş insan hakları ve hukuk devleti anlayışı çerçevesinde demokrasimiz güçlendi.” Ekonomik ve sosyal gelişme göstergesi olarak sivil toplum Mektubun vurguladığı bir diğer konu ise sivil toplum. Sivil toplumun, toplumsal ve ekonomik hayat kurgusunda giderek daha önemli bir aktör haline geldiğini belirten Kaldırımcı, şu konulara dikkat çekiyor: “Ekonomi ve demokrasinin geliştiğinin en anlamlı göstergelerinden biri de devlet ve özel sektör kuruluşlarının yanında, vakıflar, dernekler, sendika ve birliklerden oluşan “sivil toplum”un varlığı ve etkinliği. Sivil Toplum Kuruluşlarının işlevlerini yerine getirebilmesinin asgari şartlarından birisi, dünyanın gittiği yönü doğru okuması. Özellikle ekonomik aktörler tarafından oluşturulan sivil toplum kuruluşlarının dikkate alması gereken hususlardan birisi, çağdaş dünyanın tercihini yansıtan en büyük ortak paydalardan olan “rekabetçi yaklaşımın gerektirdiği oyun kurallarına ya da rekabet hukukuna uyumdur.” Serbest piyasa düzeni ve rekabet hukuku Piyasa ekonomisinin işlerliğinin temin ve muhafazası için uygulanan ekonomik politikaların temel ve merkezi unsuru rekabetten geçiyor. Kaldırımcı, rekabetin bu yönüyle, firmaları iyi yönetime, verimli olmaya, teknoloji geliştirmeye, kaliteli ve düşük bedelle daha fazla ürün ve hizmet sunmaya yönelttiğine dikkat çekiyor: “Bunlar, firmaların rekabet gücünü artıran çok önemli bir süreçken, aynı zamanda firmalar için zahmetli bir var olma yarışı olması yönüyle de kaçınılmaya çalışılabilecek bir süreç. İşletmeler ve üreticiler bakımından ‘sağlıklı ve âdil bir rekabet ortamının varlığı’, teşebbüsleri etkinlik ve verimliliğe yani rekabet gücünü artırmaya itiyor. Diğer yandan başka teşebbüslerden gelebilecek adil olmayan davranışlara karşı da koruma sağlıyor. Hak edenin hak ettiği kadar kazandığı, gücün kötüye kullanılmadığı, başta tüketiciler olmak üzere başka teşebbüslerin aleyhine olabilecek işbirliklerinin bulunmadığı piyasalar, rekabetin hukuka uygun şekilde yapıldığı ortamlardır. Rekabetin oyun kurallarını ihlal ederek, yani bir bakıma kolay yollardan kâr elde etmeye çalışarak büyümek ve ayakta kalmak, uzun vadede mümkün değildir. Büyümenin, rekabet gücü kazanmanın kalıcı yöntemi ve yolu, ahlâk ve hukuk temelli ‘sürdürülebilirlik’tir. Ancak, âdil rekabetin var olduğu ve hak edenin kazandığı ortam ve işletmeler sürdürülebilir özelliğe sahip. Rekabetçi sistem tüketiciler için daha fazla mal ve hizmet, daha düşük fiyat ve daha yüksek kalite demek.” 2014 REKABET RAPORU HAZIRLANDI Rekabet Kurumu, Rekabet Hukuku ve KOBİ’leri konu eden 2014 Rekabet Raporunun açıklanacağı 17.Kuruluş Yıldönümü Programı Kapsamında 17 Mart 2014’de Ankara’da Mövenpick Hotel’de Basın Toplantısı gerçekleştirileceğini duyurdu. “2014 Rekabet Raporu’nun ana teması Rekabet Hukuku ve KOBİ’ler olarak belirlenmiştir. Rekabet hukuku ve uygulamalarının KOBİ’ler bakımından değerlendirilmesi özellikle iki açıdan önemlidir. Bunlardan ilki uygulamanın da gösterdiği gibi KOBİ’lerin zaman zaman rekabet ihlallerinin mağduru durumunda bulunmalarıdır. Bu yönüyle uygulamada karşılaşılan vakalardan hareketle rekabet hukukunun esasen KOBİ’lerin yararına olduğu, rekabetin korunması misyonunun küçük müteşebbislerin girişim özgürlüğünün önemli güvencelerinden birini teşkil ettiği görülmektedir. Konunun ele alınmasını önemli kılan ikinci husus ise KOBİ’lerin zaman zaman rekabet ihlallerinin tarafı olmalarıdır. Çoğunlukla KOBİ yönetimlerinin rekabet mevzuat ve uygulamaları hakkında yeterli bilgi sahibi olmamasından kaynaklanan bu durum, 2014 Rekabet Raporu’nun hazırlanma gerekçelerinden bir diğerini teşkil etmektedir. Bu nedenle, raporda rekabet hukuku ve uygulamaları hakkında bilinirliğin artırılması ve rekabet kültürünün yaygınlaştırılması bağlamında KOBİ yönetimlerine, KOBİ’lerin bağlı bulunduğu meslek örgütlerine ve idari makamlara düşen görevlere yer verilerek, kurumsal olarak bu yöndeki toplumsal çabalara gerekli katkının sağlanması amaçlanmaktadır. 2014 Rekabet Raporu’nda kullanılmak üzere, Rekabet Kurumu’nun, İstanbul Ticaret Odası’nın ve İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin işbirliğiyle KOBİ’lere yönelik bir anket çalışması başlatılmıştır. Söz konusu anket ile bir yandan rekabet hukuku ve uygulamalarının KOBİ’ler nezdindeki bilinirliği, diğer yandan KOBİ’lerin karşılaştıkları temel rekabet sorunlarının tespiti konularında bilimsel verilere ulaşılması hedeflenmektedir. Ülkemizde bu konuda ilk kez yapılan çalışmanın sonuçlarına 2014 Rekabet Raporu’nda yer vererek, kurumsal olarak çok önemli gördüğümüz bu konuyu ulaştığımız verilerle birlikte kamuoyuna sunmayı ümit etmekteyiz.” SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 39 haber ÇOCUĞUNUZUN BEL VE SIRT AĞRILARINI ÖNEMSEYİN Gün boyu televizyon ve bilgisayar karşısında geçirilen saatler, hareketsizlik, okul çantasının yanlış taşınması ve duruş bozuklukları nedeniyle çocuklarda bel ve sırt ağrısı gibi şikâyetler gün geçtikçe artıyor. Bu ağrılar önemli bir hastalığın habercisi de olabileceği için mutlaka uzman yardımı alınması gerekiyor. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü Uz. Dr. Demet Tekdöş Demircioğlu, ço42 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 cuklarda bel ve sırt ağrısı ile tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. Kronik bel ağrılarına dikkat! Çocuklarda duruş-oturuş bozuklukları, omurga problemleri ve tümör gibi ciddi hastalıklar bel ağrısına neden olabilmektedir. Ağrı bir travma sonrası aniden ortaya çıkmış ise ön- celikle yumuşak doku yaralanmaları, büyüme plağı kayması gibi durumlar görülebilir. Genellikle bir travma sonrası başlayıp, uzun süre devam eden kronik bel ağrılarında ise omurga kırığı veya omurga kayması akla gelmektedir. Bu iki hastalık belirgin bir travma olmadan da ortaya çıkabilir. Özellikle jimnastik ve benzeri sporlar ile uğraşan çocuklarda daha sık görülebilmektedir. Geceleri ağrı, kilo kaybı, yorgunluk ve nedeni anlaşılamayan ateş önemli Çocuklarda bel ve sırt ağrısı özellikle geceleri artan, uykudan uyandıran tarzda ise, bu bulgulara kilo kaybı, yorgunluk, nedeni açıklanamayan ateş, omurga ve omurilik tümörleri veya enfeksiyonları akla gelebilmektedir. Bununla birlikte bel ve sırt ağrısı ile kollara veya bacaklara yayılan ağrı, kuvvet kaybı, uyuşukluk, hissizlik, tuvaletini kaçırma şikayetleri gibi omurilik bası bulguları var ise yine tümör, enfeksiyon ve omurilik içindeki anomalilerin ön planda tutulması gerekmektedir. Benzer bulgularla ortaya çıkan bel fıtığı ise nadir olmakla beraber çocuklarda da görülebilmektedir. Ağrı 4-6 haftayı geçiyorsa doktora başvurulmalı Özellikle ciddi olmayan bir travma sonrası veya kendiliğinden ortaya çıkan hafif ağrılar da istirahat ve ağrı kesicilerle iyileşme sağlanabilmektedir. Duruş bozukluğu olan çocuklarda duruşun düzeltilmesi ile de ağrı ortadan kalkabilmektedir. 4-6 haftayı geçen ve istirahat, ağrı kesici gibi önlemlere cevap vermeyen hafif ağrılara dikkat edilmelidir. Bunun dışında bel ağrısına ek olarak omurilik bası bulguları var ise, ağrı bacaklara yayılıyorsa, kilo kaybı, ateş, gece ağrısı gibi bulgular görülüyorsa vakit geçirmeden bir doktora başvurmak gerekmektedir. Hareketsiz çocuklarda bel ağrısı daha sık görülür Çocuklardaki bel ağrısı her zaman ciddi omurga ve omurilik hastalıklarına bağlı olarak ortaya çıkmamaktadır. Bazen çeşitli duygu- durum bozuklukları ve ilişki kurmadaki güçlükler gibi psikososyal nedenlere bağlı olarak görülebilir. Aşırı şişman çocuklar, anne-baba ve arkadaşları ile ilişkileri kötü olan çocuklar, uzun süre televizyon seyreden, hareketsiz çocuklarda da bel ağrısı daha sık ortaya çıkabilmektedir. Bel veya sırt ağrısı gelişen çocuklarda ağrıyı gidermede öncelikle istirahat ve basit ağrı kesicileri kullanmakla birlikte ağrının nedeni tanımlandıktan sonra basit tedavilere yanıtsızlık söz konusu olduğunda fizik tedavi yöntemleri uygulanabilmektedir. Sırt ve bel kasları için en faydalı egzersiz yüzme Çocuğa düzenli spor yapma alışkanlığı kazandırılmalıdır. Özellikle duruş bozukluğu olan çocuklar anneleri tarafından sıklıkla uyarılmaktır. Ancak çocukların alışkanlıklarını bu şekilde ortadan kaldırmak oldukça güçtür. Bu durumun düzeltilmesi için en önemli araç onları spor yapmaya teşvik etmek ve vücutlarının koordinasyonlarını artırmaktır. Sırt ve bel ağrıları için çocuklara önerilen sporların başında yüzme gelmektedir. Çocukların taşıdığı ağır sırt çantalarının hafifletilmesi için okul ve öğretmenlerle işbirliği yapılmalı ve bu sorun beraberce ortadan kaldırılmalıdır. Doğru beslenme çok önemli Sağlıklı beslenmenin bel ağrısını azalttığı ve bunun aksine fastfood tarzı beslenmenin tüm vücut sağlığı açısından zararlı olduğu bilinmektedir. Bel sağlığını korumak için gerekli kurallar ile yük taşırken, otururken, ayakta dururken ideal pozisyonların bilinmesi ve daha küçük yaşlardan bu eğitimin anne babalar tarafından verilmesi gerekmektedir. Bu kuralların çocuklar tarafından iyi algılanabilmesi için öncelikle ebeveynler tarafından uygulanması önemlidir. Uz. Dr. Demet Tekdöş Demircioğlu SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 43 haber YETERSİZ VE DENGESİZ BESLENME ALIŞKANLIĞI VÜCUT DİRENCİNİ AZALTIR T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığı Mevsimsel Grip ülkemiz ve dünyada her yıl milyonlarca insanı etkilemekte, genel olarak bilindiğinden çok daha fazla sayıda hastane yatışları ve ölümlere neden olmaktadır. Bu hastalıklardan korunmada aşılanma, kişisel hijyen kurallarına dikkat etme gibi önlemlerin yanında bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için yeterli ve dengeli beslenme de oldukça önemli yer tutar. Yetersiz ve dengesiz beslenme alışkanlığı olan bireylerin vücut direnci azaltmaktadır, soğuk algınlığı ve enfeksiyon hastalıklarına yakalanma riski daha yüksektir ve hastalık halinde hastalıkları daha ağır seyreder. Son günlerde yoğun yaşanan grip vakaları nedeni ile yazılı ve görsel basında beslenme konusunda çok 44 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 çeşitli önerilerde bulunulmakta özellikle bazı besinlerin mucizevi olarak koruyucu etkilerinden sıklıkla bahsedilmektedir. Oysaki besin çeşitliliğinin sağlanması, doğru seçimlerin yapılması, yeterli ve dengeli beslenme konusunda sürekliliğin sağlanması hastalıklardan korunmada çok daha etkindir. Yeterli ve dengeli beslenme, bireyin gereksinimi olan besin öğelerinin hepsini gereksinen miktarda karşılamalıdır. Herhangi bir besin öğesinin yokluğu veya gereksinenin çok altında bulunması, diğerlerinin yararlılığını, metabolizmasını veya gereksinmesini olumsuz etkileyebilir. Yeterli ve Dengeli Beslenme Önerileri: • Besleyici değerleri yönünden be- sinler dört besin grubu altında toplanır. Aynı grup içinde yer alan besinler birbirlerinin yerini tutar. Bunlar; Süt grubu: süt, yoğurt, peynir, Et grubu: et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller, yağlı tohumlar vs, Tahıl grubu: ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır, tarhana v.s. Sebze ve meyve grubu Bu besinlerin her gün yeterli miktarda tüketilmesi sağlanmalıdır. • Sebze ve meyveler büyüme ve ge- lişmeye yardımcı olduğu gibi hücre yenilenmesini ve doku onarımını sağlarlar ayrıca hastalıklara karşı direncin oluşumunda etkindirler. Yeterli ve dengeli beslenebilmek için çeşitli renk ve türdeki sebze ve meyvelerin tüketimi önemlidir. Sabah kahvaltısında da olmak üzere her öğünde sebze ve meyve tüketimine özen gösterilmeli, günde en az 5 porsiyon meyve ve sebze tüketilmesi önerilmektedir. Örneğin; 1 porsiyon meyve =1orta boy elma veya 1 orta boy portakal veya 1 büyük boy mandalina 1 porsiyon sebze = 4-5 yemek kaşığı sebze yemeği veya 1 kase salata • Savunma sistemini güçlendirici özelliği olan A ve C vitamini gibi antioksidan vitaminlerden zengin, havuç, brokoli, kabak, lahana, karnabahar, maydanoz gibi sebzelerin yanı sıra kış aylarında bolca bulunan portakal, mandalina, elma, greyfurt gibi meyveler tercih edilebilir. Besin değeri ve ekonomik olması açısından mevsiminde, bol ve ucuz bulunduğu dönemlerde tüketilmesi daha uygundur. Sebze ve meyvelerin taze olarak tüketilmesi daha yararlıdır. Vitamin ve minerallerin çoğu, sebze ve meyvelerin özellikle dış yapraklarında, kabuğunda veya kabuğun hemen altındaki kısımlarında bulunduğundan yenilebilenlerin kabukları soyulmamalı, soyulması gerekiyorsa mümkün olduğunca ince soyulmalıdır. B ve C vitamini gibi bazı vitaminler ısı ile kolayca kayba uğradığından sebzeler mümkün olduğunca kısa sürede ve diriliği korunacak şekilde pişirilmelidir. Suda eriyen vitaminlerin (vitamin C, B2, folik asit vb) büyük bir kısmında kayıplar olduğu için sebzelerin haşlama suyu kesinlikle dökülmemelidir. • Gerek C vitamini ihtiyacının karşı- lanması gerekse sıvı alımına katkı sağlaması yönünden taze sıkılmış meyve suları da içilebilir. Meyve sularının tüketiminde önemli olan bekletilmemesi, sıkıldıktan hemen sonra tüketilmesidir. Meyve suyunun bekletilmesi C vitamininin azalmasına neden olmaktadır. • Meyve ve sebzelerin tüketilmeden önce mutlaka bol su ile iyice yıkanmalı gerekirse yıkama fırçası kullanılmalı ancak sebze ve meyveleri yıkarken deterjan kesinlikle kullanılmamalıdır. • E vitamini de bağışıklık sistemi- nin güçlendirilmesinde etkilidir. Soğuk algınlığı ve diğer enfeksiyonlara karşı vücut direncini arttırmakta, A vitamininin okside olmasını da engellemektedir. E vitamininin iyi kaynakları olan; yeşil yapraklı sebzeler, fındık, ceviz gibi yağlı tohumlar ve kuru baklagillerin yeterli miktarlarda tüketilmesi önemlidir. Ancak kuru baklagillerin protein kalitesini arttırmak için tahıllarla ve C vitamininden zengin besinlerle tüketilmesi daha yararlıdır. İmkân dâhilinde günde 1 avuç fındık, ceviz vb. yağlı tohumlardan yenilmelidir. 10 su bardağı) su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında süt, ayran, taze sıkılmış meyve suları ile bitki çayları tercih edilmelidir. sek olan besindir. Alerji veya hastalık nedeniyle tüketilmemesi gereken durumlar haricinde her gün iyi pişmiş olarak 1 adet tüketilmesi yararlıdır. tüketimi artırılmalı ve yeterli enerji alınmalıdır. Enerji kaynağı olarak basit karbonhidrat olan saf şeker ve şekerli besinler yerine kepekli ekmek, makarna, bulgur gibi tam tahıl ürünlerinin tüketilmesine özen gösterilmesi, enerjisi yüksek hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar, meyve tatlıları, tercih edilmelidir. Artan enerji ihtiyacının karşılanması için ölçülü olarak tahin pekmez de tüketilebilir. • Yumurta, protein kalitesi en yük- • Ateş yükselmesi durumunda sıvı • Balık, beyin fonksiyonlarının geli- şimi için gerekli çoklu doymamış yağ asitleri (omega 3), kalsiyum, fosfor, selenyum ve iyot mineralleri ile E vitamini için de iyi bir kaynak olup, bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesine yardımcı olmaktadır. Bu nedenle imkânlar dahilinde haftada 2-3 kez buğulama, ızgara yada fırında pişirilerek tüketilmesi uygundur. • Metabolizmanın düzenli çalışma- sı için, günlük yaşam koşulları da dikkate alınarak, yemeklerin günde en az üç öğünde tüketilmesi, öğün atlanmaması ve öğünler arasında geçen sürenin 4-5 saat olmasına dikkat edilmelidir. Öğünler içerisinde en önemlisi sabah kahvaltısıdır. Kahvaltı yapmadan güne başlamak verimi düşürür. Sabah kahvaltısında süt, yumurta veya peynir gibi protein içeren besinlerin yanı sıra vitamin ve minerallerden zengin sebze ve meyvelerin tüketiminin çok önemli olduğu unutulmamalıdır. • Bebeklerin enfeksiyon hastalıkla- rından korunmasında anne sütü çok önemlidir. Her zaman steril ve uygun olması, koruyucu etmenleri içermesi, enfeksiyonu önleyen bağışıklık öğelerini (IgA, IgG ve IgM) içermesinden dolayı bebeklere ilk 6 ayda sadece anne sütü verilmeli, daha sonra uygun tür ve miktarda ek besinlere geçilmeli ve 2 sene emzirmeye devam edilmelidir. • Yeterli ve dengeli beslenme yanı lığı hedeflenmelidir. Kilolu olma durumunda zayıflama amacı ile yanlış/sağlıksız ve hızlı kilo vermeyi amaçlayan diyet uygulamalarından kaçınılmalıdır. Bu tarz diyet uygulamaları, bağışıklık sistemini zayıflatarak, daha kolay hastalanmaya zemin hazırlar, hastalığın uzun sürmesine neden olabilir. sıra el hijyenine dikkat edilmelidir. Eller sürekli temiz tutulmalı, gıdalarla, mutfak araç ve gereçleriyle temastan önce, çiğ et, tavuk ile sebzeye ve yumurtaya dokunduktan sonra, artık gıdalar ve çöplere dokunduktan sonra, ellere öksürme, aksırma ve el mendili kullandıktan sonra, tuvaletten önce ve sonra, sigara içtikten ve yemek yedikten sonra, saçlara dokunup taradıktan sonra sabun ve ılık su ile en az 20 saniye süreyle iyice yıkanmalıdır. Besinin hazırlandığı ve pişirildiği alanların, kullanılan araç ve gerecin temizliğine özen gösterilmeli, başkalarının kullandığı bardak, tabak, çatal, kaşık vb kullanılmamalıdır. için bol sıvı alımı unutulmamalıdır. Yeterli sıvı alımı vücutta oluşan toksinlerin (zararlı öğeler) atılması, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasında, metabolizma dengesinin sağlanmasında ve vücutta pek çok biyokimyasal reaksiyonun gerçekleşmesinde son derece önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, her gün en az 1.5-2 litre (8- artmasına yardımcı olur. Sağlıklı zamanlarımızda günde en az 30 dakika orta düzeyde ( Hızlı yürümek, düşük tempolu koşular, dans etmek, ip atlamak, yüzmek, masa tenisi oynamak, yavaş tempoda bisiklet sürmek vb.) düzenli fiziksel aktivite yapılmalı, güneş ışınlarından mümkün olduğunca doğrudan yararlanılmaya çalışılmalıdır. • Boya ve yaşa uygun vücut ağır- • Vücut ısısını dengede tutabilmek • Fiziksel aktivite vücut direncinin SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 45 haber AKCİĞER KANSERİNDE YÜKSELİŞ DURDU Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Türkiye’de akciğer kanserinde yükselişin durduğunu belirterek, “Bunda sigara tüketiminde yüzde 31’lerden yüzde 27’lere inmemizin büyük bir payı var” dedi. Dünyada, insanların yaşam tarzlarının değişmesiyle bir çok hastalığın arttığını anlatan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, şu bilgileri verdi: 76 milyon insanımıza her yıl 1 milyon broşür dağıtarak, sağlık bilincini yükseltmeyi hedefliyoruz.” “Kanserin en önemli nedenlerinin başında sigara, alkol ve obezite geliyor. Biliyorsunuz son 5 yılda tütünle mücadele ediyoruz. Ülkemizde akciğer kanserlerinde yükseliş durdu, düşmeye başlamadı ama durdu. Bunda sigara tüketiminde yüzde 31’lerden yüzde 27’lere inmemizin büyük bir payı var. Toplumda sağlık bilincini yükseltmek istiyoruz, hasta olup da iyi olma hayali kurmaktansa, sağlıklı iken sevdiklerimizle güzel bir yaşamı sürelim. Son 2 yılda kanser hastalığının tedavisiyle ilgili çok farklı araştırmaların olduğunu ifade eden Müezzinoğlu, bir kaç yıl içinde hastalıkla ilgili çok daha etkin ve sonuca gidecek tedavi yöntemlerinin çıkabileceğini dile getirdi. Bakan Müezzinoğlu, “Henüz ‘Bu kanserin ilacıdır’ diyecek bir ilaç noktasına gelmedik. Ama ülkemizde çalışmalar devam ediyor. Ülkemizde de bu altyapının olması gerçekten sevindirici. Stratejik ürünlere, ilaçlara 3 yıldan 7 yıla kadar alım garantisi veriyoruz. Bu konuda yoğun çalışmalar yapıyoruz” diye konuştu. YURTDIŞINDAN 75 HASTA TAŞINDI Sağlık Bakanlığı Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Ali Coşkun, Sağlık Bakanlığı’nın 2013 yılında sahip olduğu tam donanımlı 3 turbojet ambulans uçağı ile 443 saat uçarak yurt dışından 75 Türk vatandaşını tedavi için Türkiye’ye getirdiğini söyledi. Organ Taşındı Ambulans uçakların ve helikopterlerin bugüne kadar verilen görevleri başarı ile yerine getirerek pek çok vatandaşın hayatını kurtardığını ifade eden Coşkun, ‘Sağlık Bakanlığı’nın bünyesinde hizmet veren tam donanımlı ambulans uçakları geçtiğimiz yıl yurtiçi ve yurtdışı olmak üzere toplam 3991 saat uçarak 1554 hasta ve organı bir yerden bir yere en kısa sürede ulaştırdı. Daha çok yurtiçinde hizmet veren ambulans helikopterleri ise bir yılda 4326 saat uçarak, 2047 hasta vatandaşı ve organı önceden belirlenen hastanelere ulaştırdı’ dedi. Coşkun Bakanlığın 2014 yılında hizmetlerine 17 tam donanımlı ambulans helikopterle devam edeceğini söyledi. 46 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 haber 112 ACİLİ “İŞLETEN” YANACAK Cumhurbaşkanı Gül’ün onayladığı “Torba Kanun”la 112 acil çağrı merkezini asılsız ve gereksiz ihbarda bulunanlar 250 lira para cezasına çarptırılacak. Yasanın uygulamasına yönelik alt düzenleme yapılacak, asılsız ve gereksiz çağrı tanımına açıklık getirilecek. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayladığı “Torba Yasa”ya göre tüm acil çağrıları karşılamak, sevk ve koordinasyonunu sağlamak üzere büyükşehir belediyesi bulunan illerde yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığı bünyesinde, diğer illerde ise valilikler bünyesinde 112 Acil Çağrı Merkezleri kurulacak. Acil çağrı hizmeti veren kurumların çağrı hizmetini yürütmekle görevli personeli buralarda görevlendirilecek. Yeterli personel bulunmaması halinde valilik, kadro, yer ve unvanlarına bakmaksızın uzman, sözleşmeli personel ve memurları bu merkezlerde görevlendirebilecek. 112 Acil Çağrı Merkezi’ni asılsız ihbarda bulunmak suretiyle meşgul ettikleri tespit edilen kişilere Kabahatler Kanununa göre il valileri tarafından 250 TL idari para cezası verilecek. Tekerrür halinde bu ceza iki katı (500 lira) uygulanacak. Hem Ahlaki Değil Hem Suç Sağlık Bakanlığı yetkilileri, yasanın, 112’ye yapılan asılsız ve gereksiz aramaların önüne geçmesinin beklendiğini bildirdi. Asılsız ve gereksiz çağrıların, acil sağlık hizmetine gerçekten ihtiyacı olan vatandaşların bu hakkını zedelediğini ifade eden yetkililer, bunun ahlaki olmadığı gibi yasal açıdan da suç teşkil ettiğine dikkati çektiler. Bu yasa çıkarılmadan önce de 112’yi gereksiz ve asılsız arayanların cezalandırılmasının mümkün olduğunu ancak yeni düzenlemeyle artık bu kişilere para cezası verilebileceğini belirten yetkililer, uya48 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 rılmasına ve bilgilendirilmesine rağmen bu davranışlarını sürdürenlerin para cezasıyla karşı karşıya kalacağını belirtti. Gereksiz ve asılsız arama ne demek? Gerekmediği halde acil yardım istenen aramalar “asılsız”, kötü niyetli ve küfür içeren, çağrı karşılayıcıyla iletişimin kurulmadığı sessiz aramalar ise “gereksiz” kabul ediliyor. Sürekli ve sessiz aramalarda öncelikle teknik arıza olup olmadığına bakılacak, kasıt varsa ceza uygulanacak. Çocukların oyun amaçlı yaptığı tekrarlanan aramalarda aileye ulaşılacak, bilgi verilecek, bu durumun sürmesi halinde aile para cezasına çarptırılacak. Acil yardım hizmeti dışında kalan konularda bilgi sorma, ihbarda bulunma gibi nedenlerle arayanlar da, çağrı karşılayıcının bilgi vermesine rağmen bu tutumlarında ısrar ederse para cezasıyla karşı karşıya kalacak. Kötü niyetli ve hakaret içeren konuşmalarla personel sürekli şekilde rahatsız edilirse yasal işlem uygulanacak. Yüzde 96’sı asılsız ve gerçek dışı Sağlık Bakanlığı verilerine göre geçen yıl 112 acil çağrı merkezine yapılan 100 milyon aramanın sadece 4 milyonu gerçek. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Van’ın Gürpınar ilçesine bağlı Yalınca köyü Çalık mezrasında hayatını kaybeden 3 yaşındaki Muharrem Taş’ın ölümüyle ilgili açıklama yaparken 112’e yapılan asılsız ve gerçek dışı aramalara dikkati çekmişti. Müezzinoğlu, söz konusu olayın meydana geldiği gün Van’da 10 bin 300 civarında acil çağrı yapıldığını bunların sadece 241’inin gerçek olduğunu belirtmişti. haber AĞIR PSİKİYATRİK VAKALARIN HASTANEYE NAKLİ 112’YE EMANET Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan düzenlemeye göre, kendisine ve çevresine zarar verme riski olan, ağır ruhsal bozukluğu bulunan hasta, psikiyatrik “acil durum” olarak değerlendirilecek ve il içinde 112 tarafından hastaneye nakledilecek. Sağlık Bakanlığı, ruh hastalıklarının sevk ve takiplerinde yapılacak iş ve işlemlerle ilgili genelgede değişikliğe gitti. Bu çerçevede, genelgenin “ruh sağlığı hizmetlerinin yürütülmesi ve sevkler” bölümünde değişiklik yapıldı ve bazı maddeler yürürlükten kaldırıldı. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığı tarafından, Müsteşar Nihat Tosun imzasıyla yayımlanan genelge, İl Sağlık Müdürlükleri, Halk Sağlığı Müdürlükleri ile Kamu Hastaneleri Birlikleri’ne gönderildi. Yapılan değişiklikle, kendisine ve çevresine zarar verme riski olan, ağır ruhsal bozukluğu bulunan hasta, psikiyatrik açıdan “acil durum” olarak değerlendirilecek ve il içinde 112 tarafından hastaneye nakledilecek. Mevcut durumda bu profildeki hastaların il içindeki hastanelere nakli için 112 aranıyor ama işlem yapılmadığından hasta yakınları Toplum Sağlığı Merkezleri’ne (TSM) başvurmak zorunda kalıyordu. TSM’ler araç, polis, sağlık memuru görevlendirmesi yaptıktan sonra hastanın, il içindeki bir hastaneye sevki gerçekleşebiliyordu. “Gereksiz sevkler ve yığılmalar engellenecek” Süreçte, hizmetin aksamaması bakımından sevkine zorunluluk görülen hastalar, öncelikle genel sekreterlik bünyesindeki diğer hastanelere; bunlarda yer bulunmaması halinde bağlı bulunan bölge hastanesine ya da en yakın ildeki hastaneye sevk edilecek. Böylelikle, gereksiz sevk ve yığılmalar engellenecek. Öte yandan, yapılan değişikle kurumların görevleri net olarak belirlendi. Buna göre, Halk Sağlığı Müdürlüğü Ruh Sağlığı Programları Şube Müdürlüğü’nün görevi, hasta takibi, eğitim ve istatistik olarak ifade edildi. “Hasta nakilleri, büyük zamanımızı alıyordu” İl dışına sevki istenen hasta için araç halk sağlığı müdürlüğünce, görevli personel de TSM’ler tarafından sağlanırken, artık acil ve zorunlu hallerde hastaların başka hastaneye sevkinin zorunlu olduğu durumlarda hastaneye ait ambulans ya da nakil aracı ile sevk edilecek. Ankara Halk Sağlığı Müdürü Mustafa Öztürk, yaptığı açıklamada, düzenlemenin hasta ve kurumları adına çok faydalı olduğunu belirterek, “Kısıtlı bir kesime hizmet veriyorduk. Emniyetten, polis talep etmemiz, gerekli nakil aracını sağlamamız gerekiyordu. Kendisine ve çevresine zarar verme riski bulunan ağır ruhsal bozukluğu olan hastalar ile uzun süre rehabilitasyona ihtiyaç duyan hastaları Bolu ve İstanbul’a gönderiyorduk. Bazı vakalara yetişemiyorduk. Düzenlemede yapılan değişlikle, artık işleyiş daha kolaylaştı” dedi. Mevcut düzenlemede, gerekli hallerde polis görevlendirmesi ve harcırahların ödenmesi halk sağlığı müdürlüklerince yapılırken; değişiklikle sevki yapan kurum nakil esnasında polis gerekliliğini değerlendirecek ve polis emniyet müdürlüğünden gelecek. “Hasta nakilleri, büyük zamanımızı alıyordu” diyen Öztürk, bunun artık 112 aracılığıyla yapılacağını ifade ederek, kendi kurumlarının koruyucu hekimliğe ilişkin faaliyetleri sürdüreceğini bildirdi. Hastanede yer olmadığı ya da kapalı klinik gerektiği için il dışına sevki istenen hasta için il dışındaki yer muayeneyi yapan hekim tarafından ayarlanırken; değişiklikle hastanın sevk edileceği hastanenin bulunmasında 112 Komuta Merkezi destek verecek. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 49 sektörden NOBEL İLAÇ’TAN İHRACAT REKORU Nobel İlaç, Ocak ayında yaptığı 6,5 milyon dolarlık ihracat ile 2014 için koyduğu hedefleri gerçekleştirme yolunda ilk iddialı adımı attı. Yıllardır dış ticaret açığına negatif katkıda bulunmayan tek ilaç firması olan Nobel İlaç, 50’ye yakın ülkeye hazır ilaç ve hammadde ihracatı yapıyor. 500 milyon dolar ihracatına karşılık yaklaşık 5 milyar dolar ithalatı bulunan ilaç sektörünün dış ticaret açığı, döviz kurunda hızlı artışların yaşandığı bugünlerde daha da can yakıcı bir hal alıyor. Nobel İlaç Yönetim ve İcra Kurulu Üyesi Dr. Numan Balki konuyla ilgili şu değerlendirmede bulundu: “Ocak ayında gerçekleştirdiğimiz ihracat, 2014 yılı ihracat hedefimiz için önemli bir ivme kazandırdı. Yüzde 100 Türk sermayeli uluslararası bir ilaç firması olarak her yıl önemli ihracat rakamlarına imza atıyoruz. Bu başarımızı bini yurt dışında olmak üzere bizimle birlikte çalışan 2 bin 300’den fazla çalışanımıza borçluyuz. 50. yılımızı kutladığımız 2014 yılında Türkiye ekonomisi için katma değer sağlamaya devam edeceğiz.” GE TÜRKİYE İNOVASYON YARIŞMASI, YENİLİKÇİ BULUŞLARI İLE SAĞLIK VE ENERJİ VERİMLİLİĞİNE KATKI SAĞLAYAN MUCİTLERİ ÖDÜLLENDİRDİ General Electric’in (GE), TÜBİTAK işbirliği ile sağlık ve enerji alanında, öğrencilerin ve profesyonellerin yeni fikirlerini teşvik etmek amacıyla, Eylül 2013’te başlattığı İnovasyon Yarışması’nın sonuçları açıklandı. Yarışmaya öğrencilerden, mucitlerden, girişimcilerden ve işletmelerden toplamda 1000’e yakın proje gönderildi. Şahin Çağlayan, Türkiye’nin enerji verimliliğine katkı sağlayacak yenilikçi “Sanayi Tesislerinde Güç Kalitesi Takibi İçin Modüler Akıllı Şebeke Sistemi Projesi” ile birincilik ödülünü kazandı. Sağlık sektörünün gelişimi için yaratıcı çözümler sunan “0-3 Aylık Bebeklerde Özel İmal Hazır Çocuk Bezi Kullanılarak Gelişimsel Kalça Çıkığının Önlenmesi Projesi” projesi ile Mehmet İsmail Safa Kapıcıoğlu da sağlık kategorisinde birinciliği elde etti. Her iki yarışmacı da 25’er bin dolarlık para ödülünün sahibi oldu. Sağlık kategorisinde ikinciliği Süleyman Kazım Sömek “Akıllı Küvöz” projesi ile üçüncülüğü ise Emre Özdoğan ve Ali Akkürek “LifeCall Sistemi” projesi ile kazandı. Sağlık kategorisinin ikincisi 15 bin dolarlık ödülün sahibi olurken, üçüncüsü de 10 bin dolarlık para ödülü kazandı. Her iki kategoride birincilik ödülü kazananlar, projelerini hayata geçirebilecek yeni fikirler edinebilmeleri amacıyla, masrafları GE tarafından karşılanmak üzere, GE’nin Küresel Araştırma Merkezleri arasında proje konularıyla doğrudan ilgili olan bir merkezi ziyaret etme hakkı elde etti. 50 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 SOSYAL MEDYA VE SAĞLIK Dr. Sertaç DOĞANAY Tek Doz Dijital ve Social Touch Kurucusu Sosyal medyanın hayatımızdaki yerinin daha çok vurgulandığı bu günlerde, sağlık sektörünün de bu dünyada gelişebileceğini düşünmemiz yanlış olmaz. Gerek Facebook gerekse Twitter’da bulunan kurum ve sağlık profesyonelleri, insanların hayatlarını kolaylaştıran ve böylece kendi itibarını arttıracak yeniliklere imza atmaya devam ediyor. Tabii buna rağmen hala bazı markalar bu alanı “merak uyandırıcı” ya da gelip geçici, ciddiyetsiz bir platform olarak görebiliyor. Yine de insanlar herhangi bir hastalık ya da rahatsızlık anında ilk olarak bir doktora başvurmak yerine karşılaştığı semptomları Google’da arıyor. Bu da bize gösteriyor ki; sağlık sektörünün insanlara ulaşmak için kullanması gereken kanallardan biri de sosyal medya. • Podcast ya da ameliyat videoları- nı yayınlamaya yönelik YouTube hesabı açan 579 hastane olduğu biliniyor. Hastanelerin yatak sayıları da sosyal medya kullanımı konusunda oldukça önemli görünüyor: • Sosyal medyada bulunmayan hastanelerin oranı %17’dir. • Sosyal medyada bulunan hasta- nelerin %15’i 6-69 arası yatılı hasta barındırabiliyor. • Sosyal medya hesabı olan sağlık hizmeti kuruluşlarından %42’si 399’dan fazla yatılı hasta barındırma kapasitesine sahiptir. • Araştırmada bulunan hastanelerin %30’u özel, kar amacı gütmeyen; %13’ü kar amaçlı, yatırımcı sahipliğinde; %24’ü federal ve devlete ait ve %13’ü federal olmayan ancak Birleşik Devletler’e bağlı hastanelerden oluşuyor. Hastanelerin tanıtımlarını yapmak için sosyal medyayı kullandığını biliyoruz. Peki ama doktorlar neden sosyal medyayı kullanıyor? da sağlayabilecek Twitter sadece %3’de kalıyor. Tabii sağlık hizmetleri için sosyal medyanın iyi yönleri olduğu kadar kötü yönleri de oluşabiliyor. Kurumlar ve sağlık profesyonelleri için sosyal medya kullanımının belirli riskleri var. Bu riskler; kişinin ya da organizasyonun büyüklüğüne ve itibarına göre değişiklik gösterebiliyor. Sosyal medya açık bir mecra olduğu için olumsuz yorumların engellenememesi bu risklerden biri. Bir başka risk ise, organizasyonun ya da bireyin sosyal medyada gizlilik, güvenlik ve etik konularında zorlanabilecek olması. Bunun nedeni; sosyal medyanın bu tür konularda kötüye yönelik kullanım açısından son derece açık olması ile ilişkilendirilebilir. Fakat belirli önlemler alarak bu kötü sürprizlerin önüne geçebilirsiniz. Çoğu sağlık işletmesinin bu gibi durumların önüne geçmek için bir sosyal medya politikası mevcut. Böylece hastalarınızın ve hastanenizin önemli olarak gördüğü bilgileri güvence altına alabilirsiniz. Aynı araştırmada gördüğümüz sonuçlara göre; • Araştırmaya katılan doktorların %87’si kişisel anlamda sosyal medyada aktif olduklarını söylüyor. Profesyonel amaçlı kullananların oranı ise %67. Peki sağlık sektörü sosyal medyayı nasıl kullanıyor? PowerDMS adlı şirket tarafından Amerika içerisinde yapılan bir araştırmanın1 verdiği bilgiler merak uyandırıcı. İnfografiğe göre sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanan hastanelerin sayısı 1,229. Hastanelerin sosyal medya hesap dağılımlarına bakacak olursak; • 149 hastanenin kendi blogu bulunmaktadır. • Twitter’da bulunan hastane sayısı 814’tür. • Araştırmaya katılan doktorlar ara- sında Facebook’un kişisel kullanımı %61. Bu durumda Facebook, doktorlar tarafından kişisel amaçlı en çok kullanılan sosyal mecra. Bu mecranın profesyonel kullanımı ise %15. • Araştırmaya katılan doktorlar ara- sında LinkedIn’in profesyonel kullanımı %17 iken, kişisel amaçlı kullanımı %19 oranındadır. Oranların birbirine bu kadar yakın olması, LinkedIn’in profesyonel ve kişisel kullanım algılarını çok iyi dengelemesinden kaynaklanıyor. • Araştırmaya dâhil olan sağlık ku- ruluşlarının %21’i genel bir sosyal medya politikasına sahipken, %31’inin belirli bir stratejisi olduğu bildiriliyor. Buna rağmen sağlık kurumlarının %45’inin bir sosyal medya politikası yok ve %3’ü sosyal medya politikalarının olup olmadığını bilmiyor. • 1,068 hastanenin Facebook’ta say- • Araştırmaya katılan doktorlar arafası mevcuttur. sında profesyonel olarak kulla• 566 LinkedIn ve 946 Foursquare nımda YouTube, Google+, bloglar • 2008 yılında organizasyonların sahesabında hastaneleri görmek mümkün. 52 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 %8 ile LinkedIn’i takip ederken, aslında bu kapsamda oldukça fay- dece %24’ü herhangi bir çalışanını sosyal medya üzerindeki davranış- ları nedeniyle uyarmışken; 2011 yılında bu oranın %42 olduğu gözlemleniyor. Sağlık sektörünün en çok ilgisini çeken iki platform Facebook ve Twitter olarak biliniyor. Peki bu iki dünyaca ünlü platformu sağlık dünyasının gözbebeği yapan özellikleri neler? Öncelikle şubat ayında 10. yılını geride bırakan Facebook’un yaklaşık 1.23 milyar kullanıcısının sağlık sektörü açısından tam bir pazar olarak görülmesi, hastaneler ve sağlık birimleri için tam bir mabet oluşturuyor. Facebook’un belki de en güçlü etkisi sağlık bilgilerini içinde barındırması. Bu özellik, insanları birbirine bağlayan bir durum haline gelmesi, insanların sağlık durumları ve hizmetleriyle ilgili bilgileri paylaşmasıyla birlikte Facebook’un sağlık alanında git gide yaygınlaşan bir platform olmasını sağladı. Örneğin; Facebook’un Mayıs 2012’de yaptığı kampanyayla Amerika’da organ bağışı yapan insanların sayısını sadece bir günde 6.000 kişi kadar arttırması, sağlık üzerindeki etkisini gözler önüne seriyor. Her ne kadar veri mahremiyeti tartışmaları yapılsa da insanların basit sağlık bilgilerini birbirleriyle paylaşabilmeleri, toplumun sağlık düzeyini anlama konusunda sağlık sunucularına yardımcı olabilir. Ayrıca birçok hastanenin Facebook hesaplarının son derece aktif olduğu biliniyor. Bu durum olumlu kullanılırsa insanların bilinçlendirilmesi de kolaylaştırılabilir. Facebook’un bir başka önemli özelliği ise, sağlık firmaları için toplu bir iletişim aracı olması. 10 yıl öncesi düşünüldüğünde, firmaların sosyal medyaya yatırım yapması gerçek dışı olarak görülürdü. Ancak gelişen teknoloji ve kullanımı hızla artan sosyal medya, sadece sağlık sektörünü değil tüm sektörleri bu alanda bir şeyler yapmaya zorluyor. Öyle ki birçok sağlık firması Facebook gibi platformlarda son derece aktif şekilde yer almaya başladı bile. Sosyal medya sayesinde yüksek miktarlardaki tüketiciye minimal kaynaklarla ulaşmak mümkün olduğu için, bu konuda firmaların daha fazla girişimde bulunması oldukça normal görülmeye başlandı. Twitter’da bulunan doktorlar arasında yapılan bir araştırmada, sağlık uzmanlarının yalnızca tweet atmadığı, aynı zamanda tüm dünyadaki diğer uzmanlarla da etkileşime geçtikleri ortaya çıktı. Sağlık sektörünün Twitter’a yönelmesini sağlayan başlıca nedenler ise; Twitter’ın gizlilik ayarlarının kolay ve açık olması. Öyle ki Facebook’un sürekli güncellenen ve ayarlanması gittikçe daha da zorlaşan gizlilik ayarları, Twitter’ın basit ayarlanabilen gizlilik ayarlarının önüne geçememiş durumda. Ayrıca Twitter’da çoğu profil açık olduğundan, farklı kişilerle iletişime geçmekte gayet kolay olabiliyor. Twitter’ın sevilen bir başka özelliği ise arama özellikleri hakkında. “Hashtag” sistemi ile aramayı kolaylaştıran Twitter, insanlara bu yol ile neredeyse her konudaki içeriğe kolayca ulaşma imkânı sunuyor. Twitter’ın 140 karakter kısıtlaması kullanıcılarını çoğu zaman rahatsız etse de, aslında bu kısıtlamanın yararlı olduğu noktalar da yok değil. Kısa, net ve özet bilgilerin internet dünyasında daha çok ilgi çektiği ve etkileşime girdiği bir gerçek. Hele ki sağlık gibi oldukça geniş bir alanda, doktorların atılan tweetler arasında hızlıca aradıklarını bulabilmesi, oldukça büyük bir kolaylık olarak görülmekte. Twitter hakkında bahsedilmesi gereken son güzel özellik ise erişim kolaylığı. Facebook, içerikleri kullanıcılara gösterirken EdgeRank isimli bir algoritma kullanmaktadır. Bu algoritma; Facebook kullanıcılarının her içeriği görmemesini yalnızca ilgilenebilecekleri içerikleri görmelerini sağlamaktadır. Oysa Twitter’da içerikler böyle bir filtrelemeden geçmemektedir.Yani her atılan ileti tüm takipçiler tarafından görülmektedir. Sonuç olarak, yukarıda bahsettiğim sosyal ağlar ve daha birçoğu sağlık iletişimi için önemli katkılar sağlayacaktır. 1 16.06.2012 tarihli araştırma. (http://www. powerdms.com/resources/compliancemanagement-blog/12-01-16/Social_Media_in_Healthcare_Infographic.aspx) SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 53 haber SİGARAYI BIRAKMADA ÖN ŞART “KARARLILIK” Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Halk Sağlığı Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazmi Bilir, sigarayı bırakmada “kararlılığın” ön şart olduğunu belirterek, destek yaklaşımlarının başarıyı artırdığını; bilimsel olmayan yöntemlerin ise etkili olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığını söyledi. Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Halk Sağlığı Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazmi Bilir, 9 Şubat Sigarayı Bırakma Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, sigara ve diğer tütün ürünlerini kullanmanın zararlarının yarım yüzyılı aşkın süreden beri bilindiğini söyledi. Tütün endüstrisinin, dünyanın her yerinde ürünlerini satmaya çalışırken, hükümetler ve sivil toplum kuruluşlarının toplumun sağlığını korumak amacıyla sigara kullanımını azaltma yönünde çaba gösterdiğini belirten Bilir, Dünya Sağlık Örgütü’nün hükümetlere destek olmak için çeşitli düzenlemeler yaptığını, rehber hazırladığını, tütün kullanımının azaltılması için özel günler kararlaştırdığını anlattı. Bilir, sigara ile mücadelede 31 Mayıs Dünya Tütünsüz Günü ile 9 Şubat Sigarayı Bırakma Günü’nün çok önemli olduğunu ifade ederek, sigarayı bırakmayı düşünenler için 9 Şubat’ın iyi bir fırsat olduğunu söyledi. “Ticari yaklaşımları kesinlikle önermiyoruz” Sigarayı bırakmada, kişinin kararlı olmasının en büyük adım olduğunu, bu olmadığında bir süre sonra tekrar sigaraya başlanabildiğini vurgulayan 54 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 Bilir, “Sigaranın bırakılması öncelikle kişilerin kendi kararlarıdır. Ancak sigarayı bırakmaya karar veren kişilere bu yönde destek verildiğinde başarı artmaktadır” dedi. Bilir, sigarayı bırakma konusunda bilimsel olmayan yöntemlerin ve ürünlerin etkili olmadığına dikkati çekerek, “Bu yolla sigara bırakma başarısının arttığı şeklinde kanıt da yoktur. Bu nedenle ticari amaçlı olarak ortaya sürülen yaklaşımları kesinlikle önermiyoruz” diye konuştu. Sigarayı bırakmada etkili 3 yöntem Sigarayı bırakmada etkili olduğu bilimsel yöntemlerle kanıtlanmış olan üç yaklaşım bulunduğunu dile getiren Bilir, bunlardan birinin “psikolojik ve davranışsal destek yaklaşımı” olduğunu bildirdi. Bilir, nikotin bağımlılığının çaresiz bir durum olmadığını, kişilerin nikotin bağımlılığından kurtulabileceğini, psikolojik ve davranışsal desteğin, bağımlılıktan kurtulma konusundaki başarıyı artıran bir yöntem olarak gösterildiğini belirtti. Nikotin replasmanı (yerine koyma) uygulamalarının da diğer yöntemler arasında yer aldığını vurgulayan Bi- lir, sigarayı bırakan kişilerde nikotin yetersizliğine bağlı bazı belirtiler olabileceğini, bu belirtilerin önlenmesi amacıyla vücuda belirli miktarda nikotin alınmasını sağlayan nikotin bantı, nikotin sakızı, nikotin spreyi gibi ürünler bulunduğunu, kişilerin, bu yolla nikotin ihtiyacı hissetmediğini kaydetti. Üçüncü yol olarak da ilaç tedavisi önerildiğini anlatan Bilir, sigara içenlerde sigarayı bırakma düşüncesini ve uygulamasını destekleyen bazı ilaçların bilindiğini, bu ilaçların kullanılması ile sigara bırakma konusundaki başarının arttığına dikkati çekti. Hergün yaklaşık 7 bin başvuru Sigarayı bırakmak isteyenlerin, öncelikle doktora başvurarak danışmanlık ve tavsiye alması gerektiğini vurgulayan Bilir, bu konuda ülke genelinde 400’den fazla “Sigara Bırakma Merkezi”nde hizmet verildiğini söyledi. Bilir, Sağlık Bakanlığı’nın “ALO 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı”nın da her gün 24 saat yaklaşık 7 bin dolayında başvuruya yanıt verdiğini ve sigarayı bırakmak isteyenleri yönlendirdiğini anlattı. haber SAĞLIK BAKANLIĞINDAN “SAĞLIK BEYANIYLA REKLAM YAPMAYIN” UYARISI Sağlık Bakanlığı internette, radyo ve televizyon kanallarında sağlık beyanıyla tanıtım ve satışı yapılan gıda takviyesi ve bitkisel ürünlere karşı ilgilileri uyaracak. İnternet ve medya üzerinden “her derde deva” gibi tanıtılarak satılan bitkisel ürün ve gıda takviyeleriyle ilgili hapis ve para cezası getiren yasanın yürürlüğe girmesinin ardından harekete geçen Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, konuyla ilgili faaliyet gösteren tüm kesimleri mağdur olmamaları için uyaracak. Sağlık Bakanlığı, RTÜK üzerinden televizyon ve radyo kanallarına, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü üzerinden basın kuruluşlarına, konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları ve dernekler üzerinden kozmetik üreticilerine, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı üzerinden gıda takviyesi ve bitkisel ürün üreten ve ithal eden firmalara, aktarlara ve valiliklere göndereceği mektuplarla yeni yasanın getirdiği müeyyidelere dikkat çekecek. “Yakından takip ediliyor” Sağlık Bakanlığınca hazırlanan mektuplarda, ulusal ve yerel yayın yapan televizyon ve radyo kanallarında, yazılı medyada, internet sitelerinde ve birçok mecrada gıda takviyeleri ve bitkisel ürünler başta olmak üzere pek çok ürünün sağlık beyanıyla (kansere karşı etkili, damar tıkanıklığına son veren mucize ürün, cinsel fonksiyon bozukluğuna son, mucize zayıflatıcı ürün gibi) tanıtım ve satışının yapıldığı belirtildi. Tüketiciyi yanıltıcı şekilde sağlık beyanıyla tanıtımı ve satışı yapılan bu ürünlerin vatandaşlar tarafından alındığı, kullanıldığı ve bu nedenle sonu ölümle sonuçlanabilen ciddi sağlık sorunları ortaya çıktığı ifade edilerek, halkı yanıltıcı beyanlarla yapılan tanıtım ve satışların kamu sağlığını tehdit eden yönü sebebiyle kurumca her türlü platformda takip edildiği kaydedildi. Yapılan son düzenlemeyle mevzuata aykırı şekilde sağlık beyanında bulunularak yapılan ürün tanıtım/satışlarına yönelik yaptırımların artırılması amacıyla bu ürünlerin tanıtım ve satışının yapıldığı internet sitelerine erişimin engelleneceği, yetkili merciden izin almaksızın veya verilen izne aykırı olarak sağlık beyanıyla ürün tanıtım ve satışını yapanlara 20 bin liradan 300 bin liraya kadar para cezası verilebileceği anımsatıldı. Bunun tekrarı halinde para cezasının iki katına çıkarılabileceği belirtildi. İlaç olmamakla beraber hastalıkları teşhis ve tedavi ettiği beyanıyla herhangi bir ürünün satışını, pazarlamasını veya reklamını yapanların ise 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı bildirilecek. Bu tanıtım veya satışların internet veya başkaca herhangi bir elektronik ortam üzerinden yapılması halinde 18’inci maddenin 3. fıkrasına göre internet siteleri karartılacak. Sağlık Bakanlığınca hazırlanan mektuplarda, bu doğrultuda, mevzuata aykırı şekilde sağlık beyanında bulunarak yapılan ürün tanıtım/satışlarının tespiti halinde kurum tarafından belirtilen yaptırımların uygulanacağı, ayrıca izinsiz veya gerçeğe aykırı sağlık beyanıyla yapılan satışların denetlenmesi, gerektiğinde durdurma, toplama, toplatma, imha iş ve işlemlerinin yapılması veya yaptırılması, izin ve sağlık beyanları yönünden bunların reklam ve tanıtımlarının denetlenmesi ve aykırı olanların durdurulması yönünde işlemler yürütüleceği belirtildi. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 55 haber ÖĞRENCİLERE “MADDE BAĞIMLILIĞI”NA İLİŞKİN ÖDEV VERİLMEYECEK Madde bağımlılığı ile mücadele kapsamında hazırlanan eylem planına göre, merak uyandırmamak için okullarda öğrencilere madde bağımlılığı hakkında performans ödevi verilmemesi sağlanacak. Ankara İl Uyuşturucu Koordinasyonu Kurulunca ‘’2014-2016 İl Uyuşturucu Eylem Planı’’ hazırlandı. Toplumdaki yasa dışı bağımlılık yapıcı madde kullanımının ve bununla bağlantılı suçların önlenmesini, bu maddelerin topluma ve toplum sağlığına verdiği zararların azaltılarak, tedavi olanakların iyileştirilmesini amaçlayan eylem planında, madde bağımlılığında arz 56 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 ve talebi azaltmak amacıyla belirlenen hedeflere ve öngörülen çalışmalara yer verildi. deki MOBESE kameraları yaygınlaştırılacak ve jandarma tarafından etkin kullanılmasına olanak verilecek. Plana göre, madde bağımlığında arzı azaltmak için toplum sağlığını tehdit eden maddelerin şehre girmesini önlemek amacıyla karayolu, demiryolu ve havayolu kontrollerinin düzenli olarak yapılması sağlanacak. Şehir- Sokak düzeyinde il merkezli bağımlılık yapıcı madde arzına yönelik operasyonlar artırılacak. Madde kullanımı ile mücadele alanında bilgilendirme amaçlı çalışmalara medya desteği sağlanacak. Başta komşu iller olmak üzere, benzeri problemlere sahip diğer illerle çözüm için araştırma temelinde ortak projeler yapılacak ve işbirliği geliştirilecek. Diğer taraftan, uzman personelin eğitimine ve uzmanların bilgi ve deneyimlerinden faydalanmaya özel önem gösterilecek Vaazlarda madde bağımlılığının ele alınması sağlanacak Talebi azaltmak amacıyla da bağımlılık yapıcı madde kullanımını önleme etkinliklerin artırılması, bağımlılık tedavi sürecinin oldukça uzun ve zor olduğunu da hesaba katarak bu etkinliklere önem verilmesi sağlanacak. Bu kapsamda cezaevleri, gençlik merkezleri, sivil toplum kuruluşları, fabrika, atölye gibi iş yerlerindekilere talep doğrultusunda madde bağımlılığı ve zararları konulu eğitim programları düzenlenecek. Sigara ve alkol kullanımının zararları hakkında bilgilendirme etkinliklerine hız verilecek. İl müftülüğünce konuşma ve vaazlarda madde bağımlılığı ve zararları konusuna yer verilmesi sağlanacak. Sokak çocukları madde kullanımı ve sonuçları hakkında bilgilendirilecek Sokakta yaşayan veya çalıştırılan çocuklar merkezi hizmetlerinden faydalanan çocukların madde kullanımı ve sonuçları hakkında bilgilendirilmeleri amacıyla buradaki uzman personele sağlık eğitimi verilecek. Sokakta yaşayan ve çalışan çocukların sağlık ve sosyal yardım hizmetlerinden yararlanma imkanları artırılacak ve bu kesime yönelik kamu kurum ve kuruluşları, üniversite ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliğinde çalışmalar devam ettirilecek. Özellikle çocuk ve gençlere yönelik tedavi ve rehabilitasyon merkezi kurulması için çalışmalar yapılacak Merak uyandırılmasının önüne geçilecek Aile ve okul ortamlarının önemine paralel olarak, doğrudan bu alana yönelik bilgilendirme amaçlı programlar düzenlenecek. Farkındalık artırıcı bilgilendirme faaliyetlerinin uzman desteği ile risk analizi yapılarak verilmesine önem verilecek. Okullarda yanlış bilgilendirmeden dolayı merak uyandırmaması için “bağımlılık yapıcı maddeler ve zararları’’ adı altında öğrencilere performans ödevi verilmemesi sağlanacak. Konunun uzmanı olmayan kişilerce ‹‘madde bağımlılığı ve zararları’’ hakkında öğrencilere seminer düzenlenmemesi konusunda önleyici çalışmalar yapılacak. Çocuk ve gençlerin spor, sanat ve kültür gibi etkinliklere yönlendirilmesi sağlanacak. Bağımlılık yapıcı maddelerin kullanımı ve bağımlılığını özendirecek, merak uyandıracak ve toplumda panik havası yaratacak her türlü bilgilendirmeden kaçınılacak. Kahvehaneler, internet kafeleri periyodik denetlenecek Zararlı alışkanlıklara yönelik önleyici tedbirlerin alınması için kamu kurum ve kuruluşlarıyla kahvehane, internet kafe gibi umuma açık iş yerlerinin denetimlerinin periyodik yapılması sağlanacak. Metruk, kullanılmayan boş yapıların suç mekanı olması önlenecek. Eğitim kurumlarının çevresinde bulunan iş yerlerinde satışı serbest sigara, alkol gibi madde satışları denetlenecek. Çocuklar ve gençlerin boş zamanlarını değerlendirmelerine yönelik çocuk ve gençlik merkezleri kurulacak, kamp alanı düzenlenecek. Sürücülerin trafiğe alkollü çıkmasının engellenmesi ve trafik güvenliğinin sağlanması amacıyla eğitimler ve bilgilendirme çalışmaları yaygınlaştırılacak. Öte yandan infaz kurumlarındaki bağımlıların topluma kazandırılmaları ve bağımlı olmayan kişilerin korunmaları sağlanacak. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 57 haber 10-16 MART 2014 DÜNYA TUZA DİKKAT HAFTASI* Dünya Sağlık Örgütü; yüksek tansiyon, kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları başta olmak üzere şişmanlık, şeker hastalığı ve bazı kanser türlerinden korunmak ve kemik sağlığını korumak amacıyla tüketilmesi gereken tuz miktarını günde 5 gram(bir çay kaşığı) olarak önermektedir. Bu miktar ise yemeklere tuz eklenmeden doğal olarak günlük tüketilen yiyecek ve içeceklerle sağlanmaktadır. 2008 yılında Türkiye Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği’nin yaptığı ve ülke genelini yansıtan “Türk Toplumunda Tuz Tüketimi Çalışması”na göre tuz tüketimimizin günde 18 gram olduğu belirlenmiştir. 2012’ de tekrarlanan çalışmada tuz tüketimimizin biraz azalmakla beraber halen sağlığımızı olumsuz etkileyebilecek düzeyde olduğu saptanmıştır(15/gün). Bu miktar günlük alınması gereken tuzun üç katına karşılık gelmektedir. Türk Nefroloji Derneği’ nin gerçekleştirdiği Türkiye Kronik Böbrek Hastalığı Prevalans Araştırmasına göre, ülkemizde kronik böbrek hastalığı görülme oranı hızla artmaktadır (%15.7). Bu artışa neden olan en önemli risk faktörlerinden birisinin aşırı tuz tüketimi olduğu ifade edilmektedir. 58 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 Kısacası aşırı miktarda tüketilen tuz; kan basıncında artış ile kalp, damar, böbrek, pankreas hastalıklarına neden olmakta, kemik sağlığımızı bozmaktadır. Bu nedenlerle Bakanlığımız tarafından Kasım 2011 yılında “Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı 20112015” başlatılmıştır. Tuzu Azaltmak Kronik Böbrek Hastalığından Korunmada Önemli Bir Faktördür. Söz konusu program kapsamında fazla tuz tüketiminin sağlık üzerine olumsuz etkilerine yönelik kamuda farkındalık oluşturulması ve bilgilendirme yapılması, aşırı tuz tüketiminin azaltılması amacıyla “Dünya Tuza Dikkat Haftası” etkinlikleri yapılmaya başlanmıştır. Tuzla ilgili çalışmalar yürüten ve Dünya Sağlık Örgütünce de kabul gören “World Action on Salt (WASH)” Kuruluşunca her yıl belirlenen faklı bir tarihte gerçekleştirilen “Dünya Tuza Dikkat Haftası”nın bu yıl her yıl mart ayının ikinci perşembesi olarak kutlanan Dünya Böbrek Gününü de kapsayarak 10-16 Mart 2013 tarihleri arasında olması kararı alınmıştır. Bu yılki temada gıda etiketlerinin okunması, etiketlerde belirtilen tuz ya da sodyum konusunda farkındalığın toplumda arttırılması belirlenmiştir. • Tuzu Azaltın • Yeterli sıvı alın • Sigara içmeyin • Ağrı kesici ilaçlardan kaçının • Kan basıncınızı ve kan şekerinizi Kronik böbrek hastalığından korunmak için 8 ALTIN KURAL: • Düzenli egzersiz yapın • Sağlıklı beslenin ve vücut ağırlığınızı koruyun düzenli olarak ölçtürün • Risk grubunda iseniz böbreklerinizi düzenli olarak kontrol ettirin Sağlığınız İçin Daha Az Tuz Tüketin Daha Az Tuz Daha Sağlıklı Yaşam Demektir Gıdaları Satın Alırken Etiketlerine Bakın ve Daha Az Tuz/Sodyum İçeren Seçenekleri Tercih Edin ** T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Basın Açıklaması SAĞLIK BAKANLIĞININ SAĞLIK TURİZMİ ÇALIŞMALARI* Hüseyin ÇELİK Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Tüm dünyada sağlık endüstrisinin önemi hızla artarken, global hacminin kimi yayınlarda 40-60 milyar USD aralığında olduğu, kimilerinde de 100 milyar USD’ye ulaştığı belirtilen sağlık turizmi sektörünün yıllık %20 gibi yüksek bir büyüme sergilediği belirtilmektedir. Keza, otoritelerce, dünya nüfusunun %3’lük kesiminin medikal tedaviler (onkolojik tedaviler gibi tıbbi tedaviler, cerrahi işlemler, kaplıca-kür terapileri ve fiziksel rehabilitasyon tedavileri, wellness vb) için başka ülkelere seyahat ettiği ifade edilmektedir. IPK’s World Travel Monitor isimli çalışmada sağlık turizmi kapsamında 2011 yılında Avrupa’da 9,4 milyon (740 milyonluk Avrupa nüfusuna oranı %1,3’dür, yine bu değer toplam ülke dışı seyahatlerin %2,4’dür ) seyahat gerçekleşmiştir. Ülkemiz için en büyük pazar niteliğindeki Avrupa vatandaşlarının gerçekleştirdikleri tıp turizmi amaçlı se60 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 yahatleri son 5 yılda %24 oranlarında artmıştır. (Kaynak: ITB World Travel Trends Report 2012/2013, IPK International) 10. Kalkınma Planı içinde sağlık turizmi 2018 hedefimiz 5,6 milyar USD yabancı hasta geliri olarak açıklanmıştır. Ülkemizi çevreleyen coğrafya, sağlık turizmi faaliyetlerimiz için önemli bir pazar potansiyeli taşımaktadır. Keza 740 milyon nüfuslu Avrupa kıtası yaşlanmış ve yaşlı nüfus çoğu ülkede %15-20 bandında seyreder olmuş ve hatta bir kısmında %20 ’nin üzerine çıkmaya başlamıştır. 143 milyon nüfuslu Rusya Federasyonu da 39 olan yaş ortalaması ve %18 olan yaşlı nüfus yüzdesi ile bir başka sağlık hizmetleri arz açığı odağı ve hedef pazar konumundadır. 65 milyon nüfuslu Türki Cumhuriyetler ve 220 milyon nüfuslu Ortadoğu-Kuzey Afrika bloğu tarihi misyon ve mirasımızı, sağlık hizmetleri alanında da ülkemize yüksek bağlılık göstererek canlı tutmaktadırlar. Özellikli tedavilerde ve cerrahi işlemlerde bu iki coğrafi alanın en büyük sağlık hizmet tedarikçisi konumundayız. (Kaynak: Eurostat, European Commission) Sağlık Bakanlığı faaliyetlerinin dünü, bugünü ve yarını 2010 yılında, Sağlık Bakanlığı’nda Sağlık Turizmi Koordinatörlüğü kurulup faaliyetlerine başlamıştır. 2012 yılına gelindiğinde Bakanlığımızın teşkilat kanunuyla (663 s. KHK) Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı kurulmuştur. Böylece; ülkemizde sağlık turizmi ile ilgili iş ve işlemlerin yapılması, kurumlar arası koordinasyonun sağlanması kanunla Bakanlığımıza görev olarak verilmiştir. Bakanlığımız bugüne kadar birçok mevzuat çalışmaları yapmıştır ve sağlık turizmi ile ilgili yasal düzenlemeler devam etmektedir. Ayrıca sağlık turizmi ile ilgili birçok araştırıma ve incelemeler yapılmış ve bunlar kitaplaştırılarak çeşitli dillerde yayımlamıştır. 6 dilde, 7 gün 24 saat icra edilen tercümanlık hizmeti dünyaya örnek olacak nitelikte bir çalışma olup tüm yabancı misafirlerin takdirini toplamıştır. Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı, hizmetlerini üç ana grupta sürdürmektedir. 1. Medikal turizm 2. Termal turizm 3. Yaşlı ve engelli turizmi Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı, ülkemiz için büyük önem arz eden Sağlık Serbest Bölgeleri ile ilgili çalışmalarda ve raporlamalarda da katkı sağlamaktadır. Daire Başkanlığı bugüne kadar; 1)Ayaktan Teşhis ve Tedavi Merkezleri (ATT) ve Özel Hastaneler Yönetmeliği’nde (ÖHY) yapılan değişiklikler ile konaklama tesislerinde sunulacak sağlık hizmetleri düzenlendi. Klinik konukevi ve geriatrik tedavi merkezlerinin açılabilmesinin önü açıldı. Aynı ilde olmak şartıyla, faaliyette olan bir sağlık kuruluşu konaklama tesisinde şube olarak rehabilitasyon hizmetleri, obezite tedavisi, diyaliz, diyabet tedavisi gibi muhtelif alanlarda poliklinik açabilecek, 500 yatağın üzerindeki otellerde acil sağlık hizmetler için sağlık üniteleri zorunlu olarak kurulacaktır. Yine aynı şekilde klinik konukevi ve geriatrik tedavi merkezleri aynı ilde şube gibi açılabilecektir. 2) 2011/41 sayılı Bakanlığımız genelgesi genişletilerek sağlık turiz- mi yönergesine dönüştürülmüş ve 24 Temmuz 2013 tarihinde yayımlanmıştır. Bu yönerge ile kamu sağlık kuruluşlarında yabancılara sağlık hizmeti sunumunun usulleri ve ücretlendirmesi düzenlenmiştir. Bu genelge kapsamında Türk vatandaşların haricindeki yabancılar için ilk defa kara ve hava ambulans nakillerinin ücretlendirilmesi yapılmıştır. Kamu hastanelerinde yurt dışı hasta birimi ve tercümanlık hizmetlerinin düzenlemesi yapılmıştır. 3) Uluslararası destek birimi (444 47 28) Bakanlığımız bünyesinde 7 gün 24 saat, 6 dilde (Almanca, İngilizce, Arapça, Rusça Farsça ve Fransızca ) yabancı hastalara sağlık alanında tercümanlık ve danışmanlık hizmeti vermektedir. Yabancı bir hasta hastaneye başvurduğunda muayene için işlemlerini yaptırırken yanında tercüman yok ise 444 47 28 numaralı hattan tercümanlık hizmeti alabilmektedir. Yine, yabancı hastalar 112 ve 184 numaralı hatları aradıklarında telekonferansla tercümanlık hizmeti verilmektedir. Artık ülkemize gelen 32 milyon yabancı turist ve tedavi amaçlı gelen sağlık turistleri büyük ölçüde kendi dillerinde sağlık hizmeti alabilmektedir. Ülkemiz, kapsamlı ve sürekli verilmekte olan bu yenilikçi hizmet ile dünyada bir ilke imza atmıştır. 4) Sağlık turizminin tanıtımı için hazırlanan web sitesinde de ülkemizin sağlık hizmeti sunumu ve imkânları anlatılmakta, kamu ve özel, ilgili tüm sağlık kuruluşlarının listesi ve iletişim adresleri sunulmaktadır. Ayrıca ülkemizin kültürünü, tarihini ve turizmde ulaştığı noktayı sunan bu web sitesi 4 dilde Almanca, İngilizce, Rusça ve Arapça linklerine sahiptir. www.saglikturizmi.gov.tr ve www.healthtourism.gov.tr web siteleri hizmet vermektedir. 5) Sağlık turizminde tanıtım ve bilgilendirme faaliyetleri: Ülkemizin sağlık turizmi potansiyelini, sağlık kurum ve kuruluşlarını yurtdışına daha etkin tanıtmak için tanıtım genelgesinde değişiklikler yapılmıştır. Buna göre; yurtdışına yönelik olarak, Türkçe dilinde olmamak şartıyla sağlık kuruluşları; a) Fiyat listelerini web sitesinde yayımlanabilecek b) Hasta onayını almak şartıyla hasta hikâyelerini metin veya video olarak yayımlayabilecek c) Sundukları hizmetlere ve hastane çalışanlarına ilişkin bilgileri web sitesinde yayımlayabileceklerdir. 6) Diğer Bakanlıklarla işbirliği içinde yapılan düzenlemeler: Sağlık turizminden elde edilen gelirlerden %50’ye varan vergi indirimi başlatılmıştır. Ayrıca sağlık SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 61 turizminin yurtdışına tanıtımıyla ilgili finansal destekle ilgili teşvik mevzuatı Ekonomi Bakanlığı’nca çıkartılmıştır. Bu kapsamda çok çeşitli yurtdışı gezileri, araştırmalar, analizler ve tanıtımlarla destek verilmektedir. a) Ekonomi Bakanlığına 2012/4 sayılı tebliği ile sağlık turizminin yurtdışına tanıtımında finansal destek sağlanmıştır. b) Maliye Bakanlığınca yayınlanan 6322 sayılı kanunun 9. Maddesiyle sağlık turizminden elde edilen gelirlerden %50 vergi muafiyeti sağlanmıştır. • Termal 6. Yurtdışı birimi desteği: Açılan birimlerin kira giderleri 4 yıl süresince karşılanır. • Termal turizmde 3 milyar dolar ge- Sağlık turizmi şirketleri ve sağlık kuruluşları her bir birim başına %60 oranında ve yıllık en fazla 200.000 USD. işbirliği kuruluşları her bir birim başına %70 oranında ve yıllık 300.000 USD tutarında desteklenir. 7. Belgelendirme desteği: %50 oranında ve en fazla 500.000 USD tutarında karşılanır. pasitesinin oluşturulması turizmde 1.500.000 (600.000 tedavi amaçlı) yabancı termal turiste hizmet sunulması lir elde edilmesi • Medikal turizmde dünyanın ilk 5 destinasyonu içerisinde olunması • 750.000 medikal yabancı hastanın tedavi edilmesi • Medikal turizmde 5,6 milyar dolar gelir elde edilmesi • İleri yaş turizminde 10 bin yatak kapasitesi oluşturulması c) Kültür ve Turizm Bakanlığının termal yatırım planlaması ve yatırım teşvikleri ile ilgili çalışmaları devam etmektedir. 8. Ticaret heyeti ve alım heyeti destekleri • İleri yaş turizminde 150.000 ya- Sağlık Bakanlığı 2013-2017 Stratejik Eylem Planımızda sağlık turizmi • İleri d) Sağlık Serbest Bölgesi ile ilgili yasal düzenleme 663 sayılı KHK’nın 49. Maddesi ile yapılmıştır. Amaç 4: Türkiye’nin ekonomik ve sosyal kalkınmasına ve küresel sağlığa katkı aracı olarak sağlık sistemini geliştirmeye devam etmek. Program bileşenleri Döviz kazandırıcı hizmet ticaretinin desteklenmesi hakkında tebliğ (Tebliğ No: 2012/4) 1. Rapor giderleri: Sağlık turizmi şirketleri ve sağlık kuruluşları için %60 oranında ve yıllık toplam en fazla 100.000 USD. işbirliği kuruluşları için %70 oranında ve yıllık toplam en fazla 300.000 USD tutarında karşılanır. 2. Hedef ülke destekleri: Getirilen hastaların uçuş giderleri %50 oranında ve toplam tedavi masraflarının %20’sini geçmemek üzere hata başına en fazla 1000 USD düzeyinde karşılanır. 3. Yurtdışı tanıtım desteği: Sağlık turizmi şirketleri ve sağlık kuruluşları için %50 oranında ve yıllık toplam en fazla 300.000 USD. işbirliği kuruluşları için %70 oranında ve yıllık toplam en fazla 500.000 USD tutarında karşılanır. 4. Kongre-konferans katılım desteği: Sağlık kuruluşları, sağlık turizmi şirketleri ve işbirliği kuruluşları için yurtdışı katılım maliyetleri etkinlik başına %70 oranında ve etkinlik başına en fazla 15.000 USD karşılanır. 5. Arama motoru/arama ağı rek62 lamları: %50 oranında ve kuruluş başına yıllık en fazla 100.000 USD tutarında karşılanır. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 Hedefe Yönelik Stratejiler (20132017): bancı turistin ülkemizi ziyaret etmesi yaş turizminde 750 milyon dolar gelir elde edilmesi 1. Bileşen Sağlık Turizmine Yönelik Kurumsal ve Hukuki Altyapının Geliştirilmesi (Sorumlu kurum: Sağlık Bakanlığı): a) Sağlık Turizmi kapsamında tanıtım yapmak ve cazibe oluşturmak • Hedef ülke, bölge ve branşları dik- b) Sağlık turizmi kapsamında verilen hizmet sunumunun kalitesini iyileştirmek • Kamu kurumları arasında koordi- c) Sağlık turizmi hizmet kapsamını genişletmek d) Sağlık turizmi yönetimini iyileştirmek Onuncu Kalkınma Planımızda (20142018) Sağlık Turizmi Sağlık Turizminin Geliştirilmesi Programı Programın amacı ve kapsamı Bu programla, Türkiye’nin dünyada yükselen pazar konumunda olduğu medikal turizm, termal turizm ve ileri yaş-engelli turizmi alanlarındaki hizmet kalitesinin yükseltilerek rekabet gücünün artırılması amaçlanmaktadır. Program hedefleri • Termal turizmde 100.000 yatak ka- kate alan bir sağlık turizmi stratejisi ve eylem planı hazırlanması nasyon mekanizmalarının geliştirilmesi, kamu ile özel sektör arasında işbirliğinin güçlendirilmesi • Fiyat farklılaştırmasına da imkân tanıyan mevzuat altyapısının oluşturulması • İstatistik altyapısının geliştirilmesi 2. Bileşen Sağlık turizmi alanında fiziki ve teknik altyapının iyileştirilmesi (Sorumlu Kurum: Turizm Bakanlığı): • Termal turizm varlıkları ve medikal turizm altyapısı envanterlerinin hazırlanması • Hastane, termal otel, ileri yaş ve engelli bakım merkezleri gibi tesislerin sağlık turizminde kullanım imkânlarının artırılması • Sağlık turizmi kapsamında yatırım ve planlama konusunda destek sağlanması, arazi temini için yeni modellerin oluşturulması 3. Bileşen Sağlık turizmi hizmet kalitesinin artırılması (Sorumlu Kurum: Sağlık Bakanlığı): • Sağlık turizmi alanında çalışan personelin nitelik ve nicelik olarak geliştirilmesi • Sağlık turizmine yönelik hizmet ve tesis standartlarının yükseltilmesi • Konaklama ve diğer yardımcı hizmetler için kolaylaştırıcı mekanizmaların geliştirilmesi 4. Bileşen Sağlık turizmi alanında etkin tanıtım ve pazarlama yapılması (Sorumlu kurum: Turizm Bakanlığı): • Hedef ülke ve bölgelerde tanıtım ve pazarlama faaliyetlerinin artırılması • Tanıtım ve pazarlama alanında kamu ve özel sektör işbirliklerinin artırılması Sağlık turizmi istatistikleri 2013 yılına ilişkin raporlamalarımız, kayıt sistemi veri tabanımız, sektörün geri bildirimleri, uluslararası istatistikler ve Bakanlık yönetsel kadro istişareleri ile sağlaması yapılmış çalışmalar olarak hazırlanmakta ve reel duruma en yakın değerlendirmeleri arz etmektedir. Nihai istişarelerde kayıt sistemimiz verileri ve tam bildirim durumunda olması beklenen değerler ayrı ayrı irdelenmektedir. Verilerin HBYS üzerinden daha sis- temli bir şekilde toplanması için çalışmalar devam etmektedir. Sağlık kuruluşlarının verileri itina ile tam ve zamanında sisteme girmesi planlamalar ve strateji belirleme faaliyetleri için çok büyük önem arz etmektedir. 2013 yılı Ocak-Kasım arası kayıtlı toplam uluslararası hasta sayısı 240.000’dir. Yılsonu için projeksiyonumuz 270 bin düzeyidir. Sağlık turizmini krizler nasıl etkiliyor ve fırsatlar nelerdir? Ekonomik ve siyasi krizler açısından: Sağlık turizmi, hastanın bireysel tercihine dayalı bir hizmet sektörü olup doğası gereği her zaman istikrar ve güven ortamını arar. Bir ülkede kaliteli ve ulaşılabilir sağlık hizmeti yanında güven ortamı da var ise orada sağlık turizmi rahatlıkla gelişir. Türkiye’nin sağlık turizminde hedef ülkeleri çevresindeki ülkelerdir. Rusya (ve BDT), Irak (ve Ortadoğu), Azerbaycan (ve Türki Cumhuriyetler), Avrupa (Doğu Avrupa Bloğu ve İskandinav ülkeleri başta olmak üzere tüm Avrupa), Kuzey Afrika ülkeleri olarak alt pazarlara bölüp, özgün pazarlama stratejileri geliştirerek pazar payımızı artıracağımız yaklaşık 4 saatlik uçuş mesafesindeki çember bize 1,2 milyar nüfuslu bir pazar sunmaktadır. Ülkemiz on yılı aşkın süredir emsali görülmemiş bir siyasi, ekonomik ve sosyal istikrar içindedir. Lakin çevre- mizdeki istikrarsızlık ve savaş ortamı Irak, Suriye, Mısır, Libya’daki olaylar, pazarımız konumundaki bu ülkelerden çıkışları doğrudan olumsuz olarak etkilemektedir. İnsanlar çok acil olmayan uluslararası sağlık hizmeti teminini ertelemektedir ya da savaş ortamı sebebiyle bu hizmetlerden tamamen mahrum kalmaktadır. Savaş yaralanmaları gibi acil durumlarda da ülkemiz sağlık hizmetlerini insanı yardım amacıyla ücretsiz sunmaktadır. Fırsatlar açısından: a. Medikal turizm Avrupa’da sağlık harcamaları her yıl artmaktadır. Çözüm olarak sigorta kapsamı daraltılmakta, ödenekler kısılmaktadır. Nüfusun yaşlanmasıyla birlikte kronik hastalıkların görülme oranının artmasına rağmen, sağlık kuruluşlarının alt yapı çalışmaları, bu alandaki yatırımları ve bütçeler aynı ölçüde artmamaktadır. Bütün bunların sonucunda hastaların bekleme süreleri artmaktadır. Başta hükumetler olmak üzere uluslararası sigortalar da bu duruma çözüm aramaktadırlar. En pratik yol olarak sağlık hizmetini ülke dışından satın almayı, yani sorunu sağlık turizmi ile çözmeyi denemektedirler. Aynı zamanda tüm bu ihtiyaçlardan dolayı Avrupa ülkeleri içinde hastaların serbest dolaşımı çalışmaları başlatılmış olup, bu uygulama Ekim 2013’de tüm Avrupa ülSAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 63 kelerinde yürürlüğe girmiştir. Bu gün için bu çalışma sadece Avrupa ülkelerini kapsamaktadır, ne var ki ileriki yıllarda gerekli şartları yerine getiren (başta Türkiye olmak üzere) diğer ülkeler için de geçerli olacaktır. Belirli kriterleri taşıyan ve komisyondan onay alan her sağlık kuruluşu yurtdışından gelen hastaları tedavi edecek ve hastanın sigortasından tedavi bedelini isteyebilecektir. Bakanlığımız, konuyla ilgili çalışmaları başlatmış olup, Avrupa Birliği’nin belirlediği Croos - Border Patient (hastaların serbest dolaşımı için gerekli kriterler ) kriterlerin belirlenmiş sağlık kuruluşlarında karşılanması için gerekli çalışmayı yürütecektir. b. Yaşlı ve engelli turizmi Avrupa ülkelerinin birçoğunda 65 yaş üstü nüfus %15’in, engelli nüfusu %12’nin üzerindedir. Bu kitlenin bakım masrafları ülkelerin ekonomilerini çok zorlamaktadır. Artık bu grubun bakımları için özellikle iklimi iyi olan güneşli ve turizm imkânları gelişmiş bölgeler aranmaktadır. Bu alanda en güçlü rakibimiz İspanya destinasyonu olmakla beraber çok pahalıdır. Türkiye, Avrupa kıtasına coğrafi yakınlığı, iklimi, kaliteli ve ekonomik 64 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 sağlık hizmeti sunumuyla potansiyel bir ülkedir. Ancak yaşlı ve engelli turizmi için altyapı ve mevzuatlarımızın eksiklikleri bir an evvel giderilecektir. Yaşlı ve engelli turizmde gereken yatırımlar yapılır ise yakın gelecekte ekonomimiz büyük bir döviz girdisi daha kazanacaktır. Bunun için yüksek teknolojili teknik alt yapı ve çok sayıda hekime de ihtiyaç yoktur. Daha ziyade eğitilmiş ve kalifiye ara personele ve uygun yatırımlara ihtiyaç vardır. Vizyonumuz Sağlık turizmi olgusunda, altyapı uygun şekilde oluşturduktan sonra en önemli konu sürdürülebilirliktir. Bunun için her koşulda kaliteli sağlık hizmeti sunumu, iyi eğitilmiş, kalifiye, donanımlı ve profesyonel insan kaynakları gereklidir. Ülkemizin bu konularda daha organize olması halinde sağlık turizmi potansiyelimizi uluslararası pazarlarda tanıtmak yoluyla hasta sayısı ve döviz bazında 10. Kalkınma Planı hedeflerini gerçekleştirebiliriz. çıkabiliriz. Türkiye turizminde rekabet daha uygun fiyatlı turizm hizmeti üzerinden yapılmaktadır. Bunun olumsuz sonuçlarına yıllardır katlanmaktayız. Aynı hatayı sağlık turizminde yapmamalıyız. Uzun vadede uygun fiyat nedeni ile değil kaliteli sağlık hizmeti ile tercih edilen bir ülke olarak anılmak, ülkemizin sağlıktaki imajını her daim güçlü kılacaktır. Muhakkak ki, ülke insanına sağlık hizmeti sosyal devlet olmanın gereği olarak sunulur ve hiçbir zaman ticari boyutu düşünülmez. Ancak sağlık turizmi ülkeye döviz girdisi yani hizmet ihracatı için yapılmalıdır ve cari fazlası olan bir ticari alan olarak değerlendirilip önemsenmelidir. Mevcut altyapının haricinde plan dahilinde organize edilen ayrı bir yapı ile sürdürülmelidir. Son olarak, PPP modeliyle 2017 yılından itibaren hizmet vermeye başlayacak olan şehir hastanelerimiz, sağlık turizmi hizmet sunumunda Bakanlığımızın elini güçlendirecektir. Her biri milyar dolarlık projeler olan şehir hastanelerimizin yatırım geri dönüşlerinin, toplam hasta sayısı ve milliyet çeşitliliği her yıl artmakta olan sağlık turizmimiz sayesinde daha hızlı ve planlı bir biçimde gerçekleşeceğine inanıyoruz. * Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Platformundan alıntılanmıştır haber 11-17 MART DÜNYA GLOKOM HAFTASI “GLOKOM”UN FARKINDA MIYIZ? Halk arasında “Göz Tansiyonu” ya da “Karasu Hastalığı “olarak bilinen glokom, göz içi basıncının sıklıkla yükselmesi nedeniyle görme sinirinin hasara uğramasıdır. Buna bağlı olarak kişinin görme alanı yavaş yavaş daralır. Kendini hastalığın en son aşamalarında fark ettiren sinsi bir hastalık olan glokom, geç tanı konulduğunda görme sinirinde onarılması mümkün olmayan ciddi tahribatlar oluşturabilmektedir. Glokom kimlerde görülür? gende bozukluk olabilir ve bu bireyler hastalığa karşı daha hassas hale gelebilir. • Şeker hastalığı ve hipotiroidizm (guatr) olan hastalarda glokom gelişme riski daha fazladır. • Ciddi göz yaralanmaları göz içi ba- sıncı yükselmesine neden olabilir. Diğer risk faktörleri; retina dekolmanı, göz tümörleri ve kronik üveit veya iritis gibi göz iltihaplarıdır. Bazı göz cerrahileri de ikincil glokom gelişimini tetikleyebilir. • Göz içi basıncı normalden yüksek • Genellikle olan kişilerde glokom gelişme riski daha yüksektir; ancak göz içi basıncı yüksek olan herkeste glokom olabileceği anlamına gelmez. • 60 yaşın üzerindeki kişilerde glokom riski artmaktadır. • Glokomun genetik ile ilişkisi olabi- lir. Ailesinde glokom olan kişilerde gelişme riski daha yüksektir. Diğer bir deyişle, bir veya birden fazla 66 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 uzağı iyi görememe olarak bilinen miyopide glokom sıklığı yaklaşık iki misli artmıştır. • Uzun süreli kortizon kullanımı (damla, ağızdan veya cilt pomadı vb. olarak) ikincil glokom gelişimine neden olabilir. Bu özelliklere sahip kişilerin, görme sinirindeki hasarın erken tespiti için düzenli göz muayenesi olmaları önemlidir. Glokomun sebepleri Göz içinde salgılanan ve gözün beslenmesi için gerekli olan göz içi sıvısının boşalamamasına bağlı olarak göz içinde basınç yükselir. Yükselen göz içi basıncı da göz siniri hücrelerine zarar verir. Glokomun Belirtileri • Sabahları belirginleşen baş ağrılar, • Zaman zaman bulanık görme, • Geceleri ışıkların etrafında ışıklı halkalar görülmesi, • Televizyon izlerken göz etrafında ağrı, Glokom Riskini Artıran Faktörler Nelerdir? • Ailede glokom öyküsünün olması (genetik yatkınlık) • 35 yaşın üzerinde olunması • Şeker hastalığı • Şiddetli kansızlık veya şoklar • Yüksek-düşük sistemik kan basıncı (vücut tansiyonu) • Yüksek Miyopi • Yüksek Hipermetropi • Migren • Uzun süreli kortizon tedavisi • Göz yaralanmaları • Irksal faktörler Bu özelliklere sahip kişilerde glokom hastalığının ortaya çıkma riski normalden daha yüksek olduğu için bu kişilerin görme sinirindeki hasarın erken tespiti amacıyla düzenli olarak göz muayenelerini yaptırmaları uygun olur. GLOKOM TEDAVİSİ Glokomun tedavisinde başlıca üç yol mevcuttur. İlaç Tedavisi Öncelikle hastanın göz tansiyonu, ya gözdeki sıvının üretimini kısarak ya da çıkışını arttırarak düşürülür. Bu iki yöntem için kullanılan ilaçlar vardır. Bu ilaçlar, her gün belirli aralıklarla alınan ve de hayat boyu kullanılan ilaçlardır. İlaç tedavisine rağmen hastanın, göz tansiyonu düşmüyor ve görme alanı daralıyorsa; uygulanacak tedavi yöntemi ameliyattır. Cerrahi Tedavi Ameliyatla, gözün beyaz kısmında bir delik açılır. Dışarıdan görünmeyecek kadar küçük olan bu delikle, gözün içerisindeki fazla sıvı tahliye edilir. Ameliyat sonrası çoğunlukla glokom hastalığı ortadan kalkar. Bu durum tüm hastalarda mümkün olmamaktadır. Lazer Tedavisi Göz tansiyonu tedavisinde lazer ışını; İlk olarak; akut glokom krizi tedavisinde ve diğer gözün glokom krizine girmesinin engellenmesinde kullanılır. İkinci olarak kronik glokom vakalarında, göz içinde yapılan sıvının dışa çıkışını kolaylaştırmak için lazer, süzgeç benzeri dışa akım kanallarına uygulanır. Lazerin göz tansiyonu tedavisindeki bir diğer kullanım alanı ise gözün dış kısmındaki, renkli kısmın çevresindeki beyaz bölgeye lazer uygulanılmasıdır. Amaç, bu kısmın iç tarafında bulunan ve göz suyunu salgılayan bölgenin tahrip edilerek göz suyu üretiminin azaltılmasıdır. Konjenital Glokom (Bebeklerde Glokom) Yeni doğan bebeklerde görülen önemli hastalıklardan biride doğuştan glokomdur. Bu hastalık başlangıçta belirti vermediği halde ilerledikçe bebeğin gözünün büyüdüğü dikkat çeker. Ayrıca ışığa bakamama, sulanma gibi belirtileri vardır. Tedavi edilmediği takdirde hastalığın ilerleyen dönemlerinde, gözün saydam tabakasının zamanla bulanıklaştığı ve giderek beyazlaştığı görülür. Bu durumda bebek, giderek görmesini kaybedecektir. Hastalık başlangıç döneminde tanısı konulduğunda yapılacak ameliyatla göz tansiyonu düşecek ve görme kaybı önlenecektir. Fakat doğuştan glokomlu bebeklerde, ameliyattan bir süre sonra göz tansiyonu tekrar yükselebilir ve tekrar ameliyat gerekebilir. Bebeklerde görülen glokom, yetişkinlerde görülen glokoma oranla daha inatçı bir glokom türü olup bazen birkaç ameliyat gerekebilir. Konjenital Glokomun Belirtileri Korneal buğulanma (saydam tabakada bulanıklık) ilk fark edilen bulgudur. Beraberinde gözyaşı artışı, ışığa hassasiyet ve göz kapaklarında spazm bulunabilir. Göz tansiyonunun yükselmesi sonucu göz küresi büyür. Tek taraflı olduğunda daha çabuk fark edilir. İki taraflı olduğunda ve başlangıç dönemlerinde zor fark edilir. Erken tanı çok önemlidir. Hastalığın tedavisi cerrahidir. Uzun süreli takipleri gereklidir. Glokomun hangi türü olursa olsun, görmeyi kalıcı, geri dönüşümsüz olarak harap etme potansiyeli vardır. Tedavisi asla ihmal edilmemelidir. Bazen ilaçlarla, bazen direkt ameliyatla, bazen de YAG lazerle tedavi edilir. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 67 kampus GAZİ ÜNİVERSİTESİ Tarihçe Gazi Üniversitesi, Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden biridir. Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının girişimiyle Ankara’da bir enstitü kurulması kararlaştırılır. Bu karar 1926 yılında “Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü”nün açılmasıyla sonuçlanır. Enstitü, Anadolu’ya öğretmen yetiştirmek amacıyla açılmış, şu anda Rektörlük merkezi olarak kullanılan binada eğitim-öğretim faaliyetlerine başlamıştır. Binanın mimarı Mimar Kemaleddin’dir. Enstitünün adı 1929 yılında “Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü” olarak değiştirilir ve bu isimle uzun yıllar hizmet verir. Kurum, 1976 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü ismini alır ve 1982 yılında 2809 sayılı kanunla Gazi Üniversitesi’ne dönüştürülür. Aslında bu dönüşüm, Cumhuriyetle başlayan eğitim geleneğinin yeni isimle devamıdır. Bu 68 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 yeni kurumun çatısı altında; Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne bağlı olan bugünkü İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin bütün bölümleri; Ankara’nın doktor ve sağlık personeli ihtiyacını önemli ölçüde karşılayacak olan Tıp Fakültesi; ilerleyen yıllarda fakülte olacak olan Diş Hekimliği ve Eczacılık Yüksek Okulları ile ismi daha sonra İletişim Fakültesi olarak değiştirilen Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu eğitim ve öğretimini sürdürür. Yine Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi de Gazi Üniversitesi çatısı altında yerini alır. Bugün Üniversitenin bünyesinde eğitim-öğretimini sürdüren 21 fakültesi, 5 yüksek okulu, 11 meslek yüksek okulu, 51 araştırma merkezi ve 7 enstitüsü ile Gazi Üniversitesi, adını aldığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yakışır bir yüksek öğretim kurumu olma iddiasını devam ettirmektedir. Yurdun dört bir yanından üniversiteyi kazanarak gelen 77 bin öğrencisinin yanında Gazi Üniversitesi; Türk Cumhuriyetleri, Kafkaslar, Avrupa, Ortadoğu, Afrika, Amerika ve Uzak Doğu ülkelerinden gelen 1500’den fazla öğrencisi ile sadece kendi öğretim elemanı ihtiyacını değil, diğer üniversitelerin öğretim elemanı ihtiyacını da karşılamaktadır. Genç nesillerin akademik ve teknolojik birikiminde önemli rol üstlenen Gazi Üniversitesi eğitimdeki başarısını hem ulusal hem uluslar arası alanda kanıtlamıştır. Dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasında ilk 500 içinde yer alan Gazi Üniversitesi, öğrencilerine, öğretim elemanlarına, idari personeline ve mezunlarına kazandırdığı ‘Gazili Olmak Ayrıcalıktır’ ilkesini, kalitesinden ve çizgisinden ödün vermeden sürdürmeye devam edecektir. Akademik Birimler Fakülteler • Diş Hekimliği Fakültesi • Eczacılık Fakültesi Devlet Konservatuvarı Meslek Yüksekokulları • Edebiyat Fakültesi • Türk Müziği Devlet Konservatuvarı • Adalet Meslek Yüksekokulu • Polatlı Teknik Bilimler Meslek Yük• Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi • Fen Fakültesi • Gazi Eğitim Fakültesi • Güzel Sanatlar Fakültesi • Hukuk Fakültesi • İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi • İletişim Fakültesi • Mühendislik Fakültesi • Mimarlık Fakültesi • Polatlı Fen Edebiyat Fakültesi • Sağlık Bilimleri Fakültesi • Sanat ve Tasarım Fakültesi • Mesleki Eğitim Fakültesi • Teknik Eğitim Fakültesi • Teknoloji Fakültesi • Tıp Fakültesi • Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi • Turizm Fakültesi Enstitüler sekokulu • Maliye Meslek Yüksekokulu • Bilişim Enstitüsü • Sağlık Hizmetleri Meslek Yükseko• Eğitim Bilimleri Enstitüsü kulu • Fen Bilimleri Enstitüsü • Tapu Kadastro Meslek Yüksekoku• Kazaları Araştırma ve Önleme Ens- lu titüsü • Atatürk Meslek Yüksekokulu • Sağlık Bilimleri Enstitüsü • Ankara Meslek Yüksekokulu • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Gazi Meslek Yüksekokulu • Güzel Sanatlar Enstitüsü • Uzaktan Eğitim Meslek Yüksekokulu Yüksekokullar • Beden Eğitimi Ve Spor Yüksekokulu • Ankara Dr. Refik Saydam Sağlık Yüksek Okulu • Yabancı Diller Yüksekokulu • Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu • Tapu Kadastro Yüksekokulu • Ostim Meslek Yüksekokulu Rektörlüğe Bağlı Bölümler • Enformatik Bölümü • Yabancı Diller Bölümü • Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü • Türk Dili Bölümü • Güzel Sanatlar Bölümü SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 69 Yerleşkeler Gazi Üniversitesi Ankara’nın merkezinde bulunan bir şehir üniversitesidir. Fakülte ve yüksekokulların yoğunluk gösterdiği merkez yerleşkesi dışında Beşevler, Emek, Maltepe, Gölbaşı, Çankaya, Ostim, Çubuk ve Polatlı’da da yerleşkeye sahip olan Gazi, eğitim ve öğretime verdiği önemi gözler önüne serer. 77 bini aşan öğrenci sayısı ve 4 bini geçen öğretim elemanı sayısı ile Gazi Üniversitesi öğrenci başına düşen öğretim elemanı sayısında dünya standartlarını yakalamış bir üniversitedir. Eğitimden ileşitime, güzel sanatlardan mühendisliğe, spordan ormancılığa, tıptan eczacılığa, diş hekimliğinden edebiyata, iktisattan bankacılığı kadar bir çok alanda eğitim veren Gazi Türkiye’nin en çok fakülte ve yüksekokula sahip üniversitesidir. Rektörlük Yerleşkesi: Eczacılık Fakültesi, Edebiyat Fakültesi, Fen Fakültesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Teknoloji Fakültesi, Teknik Eğitim Fakültesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Uzaktan Eğitim Meslek Yüksekokulu, Bilişim Enstitüsü, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü, Kazaları Araştırma Enstitüsü, Türk Müziği Devlet Konservatuarı ve Merkez Kütüphane bulunmaktadır. Beşevler Yerleşkesi: Hukuk Fakülte- 70 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 si, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Tıp Fakültesi, Ankara Meslek Yüksekokulu, Adalet Meslek Yüksekokulu ve Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu bulunmaktadır. Maltepe Yerleşkesi: Mimarlık Fakültesi ve Mühendislik Fakültesi bulunmaktadır. Emek Yerleşkesi: Diş Hekimliği Fakültesi, İletişim Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi ve Güzel Sanatlar Enstitüsü bulunmaktadır. Ostim Yerleşkesi: Ostim Meslek Yüksekokulu bulunmaktadır. Çankaya Yerleşkesi: Tapu Kadastro Yüksekokulu ve Tapu Kadastro Meslek Yüksekokulu bulunmaktadır. Gölbaşı Yerleşkesi: Turizm Fakültesi, Teknokent, Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Yabancı Diller Yüksekokulu, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, bazı araştırma birim ve laboratuarları bulunmaktadır. Çubuk Yerleşkesi: Atatürk Meslek Yüksekokulu ve Gazi Meslek Yüksek Okulu bulunmaktadır. Polatlı Yerleşkesi: Edebiyat Fakültesi ile Fen Fakültesine bağlı olarak eğitim öğretime devam eden Polatlı Fen-Edebiyat Fakültesi bulunmaktadır. Sosyal Yaşam Olanakları Spor Tesisleri Gazi Üniversitesi, alanlarında uzmanlaşmış eğitimcilerin rehberliğinde spor etkinliklerinin gerçekleştirilebileceği zengin tesislere sahiptir. Tam donanımlı 9 açık, 12 kapalı spor salonu ile kapalı ve açık yüzme havuzları, futbol, voleybol, basketbol sahaları, tenis kortu, fitness ve aerobik salonları bulunmaktadır. Yerleşkenin tamamından ücretsiz kullanılabilen WiFi bağlantısı öğrencilerin, akademisyenlerin ve idari personelin hizmetine açıktır. Gazi Spor Merkezi: Gazi Spor Merkezi, 25 metrelik 8 kulvarlı yarı olimpik yüzme havuzu ve eğitim havuzunun yanı sıra, açık bir havuza da sahiptir. Merkezde, havalı atış poligonu, masaj, sauna ve fitness salonu da bulunmaktadır. Gazi Üniversitesi Spor Tesisleri: Gazi Üniversitesi Spor Tesisleri bir üniversite yerleşke içerisinde FIFA yetkililerince kontrol edilerek, “FIFA standartlarına uygunluk sertifikası” alan ilk saha olma özelliği taşımaktadır. Futbol sahasının yanı sıra dört kondisyon salonu, iki squash salonu, iki sauna salonu, iki fin hamamı, bay ve bayan soyunma odaları ve duş kabinleri, açık basketbol ve voleybol sahaları bulunmaktadır. Gölbaşı Spor Tesisleri: Gazi Üniversitesi Gölbaşı Yerleşkesinde kurulan “Spor Tesisi” şehirden uzak, doğayla baş başa kalmak isteyen Gazililer için hizmet vermektedir. Toplam 2500 metrekarelik alan içerisinde yer alan tesis, olimpik ebatlarda voleybol, basketbol ve tenis kortundan oluşmaktadır. Beşevler Spor Tesisleri: Üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi içindeki tesiste standart ölçülerine uygun antistatik malzeme ile güçlendirilmiş yer döşemesinin yanında 480 oturak, 2 erkek ve 2 bayan soyunma odası ile birer erkek ve bayan hakem soyunma odası ve bu soyunma odalarında dahili duş, ek olarak 2 adet tam donanımlı sauna salonu ve 2 adet fitness salonu bulunmaktadır. Sosyal Tesisler Gazi Üniversitesi aynı zamanda bir bilim ve kültür yuvasıdır. Üniversitede yıl içinde birçok bilimsel, kültürel ve sosyal faaliyet düzenlenmektedir. Geçtiğimiz yıl Gazi Üniversitesi’nde 300 bilimsel, kültürel ve sosyal faaliyet düzenlenmiştir. Bu faaliyetler aracılığıyla öğrencilerimiz eğlenirken aynı zamanda da bilgilenmektedir. Üniversite içinde öğrencilerin ders dışı zamanlarını geçirebilecekleri Kır Evi, Gölbaşı Sosyal Tesisleri gibi sosyal mekânlar da mevcuttur. Kültür Merkezi: Rektörlük yerleşkesinde bulunan 700 kişi kapasiteli Gazi Üniversitesi Kültür Merkezi bünyesinde mezuniyet baloları, yemekler ve çeşitli organizasyonlar düzenlenebilmektedir. Sosyal tesis bünyesinde ayrıca 50 kişi kapasiteli alakart menü ikramı yapılabilen ikinci bir salon şık ve nezih ortamda hizmet vermektedir. Kır Evi: Gerek mimari planı, gerekse de kullanılan malzemeleri ile doğayla iç içe olması önemsenen Kır Evi de yerleşkenin önemli bir sosyal mekânıdır. Gazi Üniversitesinin değişen, gelişen, güzel ve güleç yüzünün vitrini olan Kır Evinde şömine başında yemek yiyebilir, kahve içebilir ve sohbet edebilirsiniz. Gölbaşı Sosyal Tesisleri: Oteliyle, kafeteryasıyla, son teknolojiyle donatılmış konferans salonlarıyla, entegre spor tesisleriyle Mogan Göl’ü manzaralı sosyal tesis yalnızca Gazililer için değil tüm Ankaralılar için kaliteli hizmetin adresi niteliğindedir. Gazi Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Türkiye’deki en büyük üniversite kütüphanelerinden biri olan Gazi Üniversitesi Merkez Kütüphane binası 11.000 m² kullanım alanına sahiptir. 1500 kişilik oturma kapasitesi bulunan kütüphanede 198 kişisel çalışma karesi ve binanın değişik yerlerinde toplam 200 Internet bağlantı noktası vardır. Kütüphane 24 saat açıktır. Kütüphane bünyesinde, genel koleksiyon, danışma kaynakları, süreli yayınlar, öğretim materyalleri, tezler, sanat koleksiyonu, Atatürk kitaplığı, Özel koleksiyon, görsel – işitsel koleksiyonlar bölümleri bulunmaktadır. Merkez Kütüphane koleksiyonunda 225.422 basılı, 101.493 elektronik kitap, 78.596 adet ciltli dergi, 46.337 adet elektronik dergi, 1.163 basılı dergi, 13.011 adet basılı yüksek lisans ve doktora tezi, 2.100.000 adet yabancı teze ve 5.498 adet Gazi Üniversitesi lisansüstü teze elektronik ortamdan ulaşma imkanı bulunmaktadır. Merkez Kütüphanede okuyucuların, yaklaşık 200 bilgisayar ile online veri tabanlarından yararlanmaları, abone olunan elektronik dergileri kullanmaları, bilimsel amaçlı internet kullanmaları ve OPAC terminaller üzerinden kütüphane katalogunu SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 71 taramaları mümkün olabildiği gibi, Merkez Kütüphane web sayfası ile de kütüphaneye gelmeden bulundukları fakültelerden Merkez Kütüphane katalogunu taramaları, abone olunan elektronik dergileri kullanmaları ve online veri tabanlarından yararlanmaları mümkündür. Ayrıca görme engelli öğrenciler için 1.018 adet sesli kitap ve 143 adet Braille alfabesi ile yazılmış kitap bulunmaktadır. Merkez Kütüphane koleksiyonunda bulunmayan yayınlar için “Kütüphaneler arası İşbirliği” yoluyla yurtiçi ve yurtdışındaki kütüphanelerden ödünç kitap ve makale fotokopileri getirtilerek öğretim üyelerinin ihtiyaç duydukları yayınlara ulaşmaları sağlanmaktadır. Üniversitemize yeni başlayan öğrencilere kütüphane hizmetlerini ve bilgi kaynaklarını tanıtmak amacıyla her eğitim yılı başında oryantasyon programları düzenlenmektedir. Bilgisayar ve Araştırma Olanakları Gazi Üniversitesi oldukça gelişmiş bir bilgi ve teknoloji altyapısına sahiptir. Üniversite içinde yer alan toplam 90 bilgisayar laboratuarının kapasitesi ise 2.454 kişidir. Öğrencilerimiz bu gelişmiş altyapı sayesinde en yeni bilgi ve teknolojilere anında ulaşabilme olanağına sahiptir. Diploma Eki Gazi Üniversitesi’nin 2011 tarihinde yapmış olduğu Diploma Eki Etiketi başvurusu, Avrupa Komisyonu tarafından değerlendirilmiş ve onaylanmıştır. Bu kapsamda Bologna sürecinin önemli basamaklarından birisi olan Uluslararası Diploma Eki Etiketini (Diploma Supplement Label) almaya hak kazanmıştır. Diploma Eki belgesi, öğrencilerin diplomalarına ek olarak verilen tamamlayıcı bir belge niteliğinde olup uluslararası akademik ve mesleki tanınırlığı sağlamaktadır. Mediko Gazi Üniversitesinde öğrenciler ile çalışanların sağlık sorunları için Tıp Fakültesine bağlı Gazi Hastanesinde 72 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 ve Hastaneye bağlı olarak hizmet veren Rektörlük Yerleşkesindeki poliklinikte hasta muayeneleri sabah 9.00– 12.00, öğleden sonra 13.00–16.00 saatleri arasında yapılmaktadır. araştırma görevlisi, toplam 1023 öğretim elemanı ve modern araştırma ve uygulama hastanesi ile çağdaş tıp eğitimi yanında hasta bakım hizmetlerini sürdürmektedir. Merkezde çeşitli branşlarda görevli sağlık personeli bulunmaktadır. Türkiye’nin en ileri düzeyde tıp eğitimi veren kurumları arasında yer alan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, toplumun hızlı gelişim değişim sürecinde iletişim araçları ile halka hizmet ve yaşam boyu eğitim hedeflerini yayarak etkili rol alabilen, evrensel nitelikte ve uluslararası düzeyde rekabet edebilecek bilgi üretebilen, imkanlarını toplumun öncelikli gereksinimleri doğrultusunda kullanarak kişilerin sağlığını koruyacak ve hastalıklarını iyileştirecek hekimler yetiştirmek amacını taşımaktadır. Tıp Fakültesinde; Psikolojik Danışma ve Rehberlik Birimi, öğrenci ve personelin ruh sağlığına ilişkin sorunlarının giderilmesinin yanı sıra kişilere kendisini tanıma ve geliştirme, iletişim kurabilme, üniversiteye ve çevreye uyum sağlayabilme konularında yardımcı olmaktadır. İlaç gereksinimleri ise merkez yerleşkede bulunan Eczacılık Fakültesi Uygulama Eczanesinden karşılanabilmektedir. Tıp Fakültesi 2 Ekim 1979’da kurulmuştur. İlk yılında 7 öğretim üyesi, 17 asistanı ve 100 öğrencisi ile eğitime başlamıştır. İlk mezunlarını 1985’te veren fakültede, Beşevlerdeki yurt binalarında gerekli değişiklikler yapılarak inşa edilen yeni hastane binasının açılışı 30 Haziran 1986 da yapılmıştır. Hastanenin adı Gazi Hastanesi’dir. Böylece 1979 yılından bu yana hizmet verdiği Dr. Muhittin Ülker Acil Yardım ve Travmatoloji Hastanesinden ayrılan Tıp Fakültesi, görevine artık kendi hastanesinde devam etmeye başlar. Gazi Hastanesi’nin poliklinik binası 1994’de, yataklı üniteler, laboratuvar ve tıbbi görüntüleme üniteleri ise 1997’de bitirilerek hizmete sokulmuş ve TS-EN-ISO 9001 Kalite Güvence Sistemi Belgesi almıştır. Yeni Acil Servis ve ek hastane blokları 10 Temmuz 2000 tarihinde açılmıştır. Tıp Fakültesi Öğrenci Sosyal Tesisleri; yemek salonu, kantin, okuma salonu, internet merkezi, bilardo, masa tenisi ve satranç salonu ile öğrencilere hizmet veren modern bir tesistir. Ayrıca klinik uygulamalara yardımcı olması amacıyla Eğitim Becerileri Laboratuvarları açılmıştır. Türkçe Tıp Fakültesi 2011 yılında Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyon Belgesi almaya hak kazanmıştır. İngilizce Tıp programı 2009-2010 eğitim/öğretim yılında başlatılmış ve başarıyla yürütülmektedir. Bugün itibariyle fakültede, 297 Profesör, 104 Doçent, 27 Yrd. Doçent, 21 öğretim görevlisi, 21 uzman, 553 Temel Tıp Bilimleri; Anatomi, Biyofizik, Tıbbi Biyoloji, Tıp Eğitimi, Tıp Etiği ve Tıp Tarihi, İmmünoloji, Fizyoloji, Histoloji ve Embriyoloji, Tıbbi Mikrobiyoloji, Tıp Bilişimi ve Tıbbi Biyokimya Dahili Tıp Bilimleri; Acil Tıp, Adli Tıp, Çocuk Ruh Sağlığı, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Dermatoloji, Enfeksiyon Hastalıkları, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Göğüs Hastalıkları, Halk Sağlığı, İç Hastalıkları, Kardiyoloji, Nöroloji, Nükleer Tıp, Radyasyon Onkolojisi, Radyoloji, Psikiyatri, Tıbbi Farmakoloji ve Tıbbi Genetik Cerrahi Tıp Bilimlerinde ise; Anestezi ve Reanimasyon, Beyin ve Sinir Cerrahisi, Genel Cerrahi, Kalp ve Damar Cerrahisi, Göğüs Cerrahisi, Göz Hastalıkları, Kadın Hastalıkları ve Doğum, Kulak Burun Boğaz, Ortopedi ve Travmatoloji, Tıbbi Patoloji, Üroloji, Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim dalları bulunmaktadır. Diş Hekimliği Fakültesi Kuruluşu 1968’e dayanan Diş Hekimliği Fakültesi, temel ve klinik diş hekimliği bilgilerini kapsayan bir eğitimle diş hekimi yetiştirmek, bilimsel çalışmalarla çağdaş diş hekimliği anlayışına katkıda bulunmak ve ağız-diş sağlığı ile ilgili hizmetlerde ileri düzeyde hizmet veren eğitimli bireyler yetiştirmek amacını taşımaktadır. Diş hekimliği eğitiminin amacı, ağız ve diş sağlığını insan sağlığının tüm boyutlarıyla birlikte bir bütün olarak ele alan, ağız ve diş sağlığı ile ilgili her türlü gelişme ve değişimlere duyarlı, gerek koruyucu gerekse tedavi edici ağız ve diş sağlığı hizmetlerini etkin olarak verebilecek ve sağlık ekibinin etkin bir üyesi olarak görev ve sorumluluklarını meslek etiği ilkelerine göz önünde tutarak gerçekleştirebilecek nitelikte dişhekimi yetiştirmektir. Fakültede dersler yıllık ve dönemlik olup, toplam 5 eğitim-öğretim yılı içerisinde tamamlanmaktadır. Klinik stajlar 4. yıldan itibaren başlamaktadır. Temel Bilimlerde; Oral Patoloji Anabilim dalı ile Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim dalı bulunmaktadır. Klinik Bilimlerde ise; Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim dalı, Ağız Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim dalı, Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim dalı, Endodonti Anabilim dalı, Ortodonti Anabilim dalı, Pedodonti Anabilim Dalı, Periodontoloji Anabilim dalı ve Protetik Diş Tedavisi Anabilim dalı bulunmaktadır. Dişhekimliği Fakültesi dört binada hizmet vermektedir. Bunlar; dekanlık ve idari büroların bulunduğu A binası ile anabilim dallarına ait klinikler, laboratuvarlar ve konferans salonu ile anfilerin bulunduğu B, C ve D binalarıdır. Toplam 4 adet anfi, 3 adet öğrenci laboratuvarı, 1 adet oral pa- toloji laboratuvarı, 9 adet öğrenci kliniği, 8 adet öğretim elemanı kliniği, 2 adet Ağız-Diş-Çene Hastalıkları Cerrahisi Anabilim Dalı Kliniği’ne ait ameliyathane, 1 adet Periodontoloji Anabilim Dalı Kliniği’ne ait ameliyathane, 1 adet Konferans Salonu, 1 adet Seminer Salonu ve 2 adet öğrenci kantini Dişhekimliği Fakültesi binalarında yer almaktadır. Deneyimli ve nitelikli akademik kadrosuyla, donanımlı araştırma laboratuarlarıyla, modern derslikleri ve ulaşımının kolay olması nedeniyle Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi çok tercih edilen bir okuldur. Eczacılık Fakültesi Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 1982 yılında kurulmuştur. Müessese 1968 yılında Anadolu Eczacılık Özel Yüksekokulu olarak faaliyete başlamıştır. 1971 yılında 1472 sayılı yasa ile devletleştirilerek Ankara Eczacılık Özel Yüksek Okulu ile birleştirilmiş ve A.I.T.I.A’ya başlanmıştır. 1979 yılına kadar A.I.T.I.A. Eczacılık Yüksekokulu olarak eğitimini sürdüren okul, 1979 yılında A.I.T.I.A. Eczacılık Fakültesi adını almıştır. 1982 yılında ise Gazi Üniversitesi bünyesine Eczacılık Fakültesi olarak alınmıştır. Bilimsel ve teknolojik bilgilerle donanmış, alanında uzman eczacılar yetiştirme amacını taşıyan fakülte, Türkiye’deki diğer eczacılık fakülteleri arasında puan sıralamasına göre uzun yıllardır ilk 3 arasında yer almaktadır. Eğitimin ilk iki yılında alınan dersler, meslek derslerinin daha iyi anlaşılabilmesi için gerekli temel eczacılık ve tıp derslerini içermektedir. Son 3 yılda ise, eczacılık için mesleki derslerin yanı sıra öğrencinin ilgi duyduğu alanlardaki seçmeli dersler yer almaktadır. Fakültede 3 bölüm ve 9 anabilim dalı bulunmaktadır. Eczacılık Meslek Bilimlerinde; Farmakoloji Anabilim dalı, Farmakognozi Anabilim Dalı, Farmasötik Kimya Anabilim Dalı, Farmasötik Toksikoloji Anabilim dalı, Eczacılık Teknolojisinde; Farmasötik Teknoloji Anabilim Dalı, Temel Eczacılık Bilimlerinde; Biyokimya Anabilim dalı, Analitik Kimya Anabilim dalı, Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim dalı, Eczacılık Temel Bilimleri Anabilim Dalı bulunmaktadır. Fakültede eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri 38 Profesör, 14 Doçent, 3 Yardımcı Doçent, 1 Öğretim Görevlisi, 35 Araştırma Görevlisi ve 6 Uzman tarafından sağlanmaktadır. Yıllık kontenjanı 130 öğrencidir. Öğretim Dili Türkçe’dir. Mezunlar, eczane ve ilaç depoları açabilir, ilaç ve kozmetik alanlarda çalışabilir, Sağlık Bakanlığı’nın çeşitli birimlerinde gö- SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 73 rev alabilir veya akademik kariyer için üniversite bünyesinde çalışabilirler. Sağlık Bilimleri Fakültesi Sağlık Bilimleri Fakültesi 2008 tarihinde kurulmuştur. Fakültede; Hemşirelik, Beslenme ve Diyetetik, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon ile Odyoloji Bölümleri bulunmaktadır. Fakülte kadrosu 5 profesör, 8 doçent, 17 yardımcı doçent, 16 öğretim görevlisi ve 27 araştırma görevlisi olmak üzere toplam 73 öğretim elemanından oluşmaktadır. Lisans öğrenim süresi 4 yıldır. Her yıl ortalama 450 lisans öğrencisi fakülteye alınmaktadır. Fakültede bölüm dersleri teorik ve uygulamalı olarak yürütülmektedir. Mezun öğrenciler sağlıkla ilgili geniş bir disiplin alanında görev yapabilmektedir. Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu 1985 yılında Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak eğitim-öğretime başlamıştır. Hedefi; değişen bilimsel ve sosyal koşullara kolayca uyum sağlayabilen, yenilikçiliğe önder olan, bilgiye, paylaşıma ve teknolojiye odaklı bir eğitim kültürü içerisinde, üst düzey mesleki bilgiye ve deneyime sahip, sorumluluk bilinci taşıyan, güvenilir, etik ilkeleri benimseyen ve uyumlu ara insan gücü yetiştirerek alanında lider bir eğitim kurumu olmaktır. Üst düzey bilgi ve 74 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 beceri düzeyine sahip, takım çalışmasına ve paylaşım kültürüne yatkın, halk sağlığına ve sorumluluklarına duyarlı inisiyatif sahibi ara elemanları yetiştirmektir. Öğrenciler, sağlık hizmetleri alanında her biri kendi konularında bilgili ara eleman olarak yetiştirilmektedir. Teorik derslerin yanında bir yarıyıl boyunca işyeri eğitimi ve yaz stajı yaparak bilgilerini pekiştirmektedirler. Mezun öğrenciler, mesleki ve sosyal bilgi düzeyleri yüksek, yeni teknolojileri kullanabilen, kaliteli hizmet sunumunu benimseyen, insani değerler saygılı ve etik kuralların bilincinde, çağdaş, uluslararası standartlarda sorumluluk sahibi olarak mezun olmaktadırlar. Mezunlarımız kendi alanlarında kamu ve özel sağlık ve diğer kurum ve kuruşlarda iş bulabilmekte ve Gazi Üniversitesinde mezun olmanın gururu ile çalışma hayatına devam etmektedirler. Yüksekokulda halen; Tıbbi Hizmetler ve Teknikler Bölümüne bağlı; • Tıbbi Laboratuvar Teknikleri (Birinci ve İkinci öğretim) Programları • Tıbbi Dokümantasyon ve Sekre- terlik (Birinci ve İkinci öğretim) Programları • Tıbbi Görüntüleme Teknikleri (Bi- rinci ve İkinci öğretim) Programları • Çevre Sağlığı (Birinci ve İkinci öğ- retim) Programları • İlk ve Acil Yardım • Patoloji Laboratuvar Teknikleri Sağlık Bakım Hizmetleri Bölümüne bağlı; • Yaşlı Bakımı olmak üzere, 7 önlisans programı eğitim-öğretim hizmeti vermektedir. Yüksekokula 2013-2014 eğitim öğretim yılında mevcut programlara 50’şer öğrenci alınmıştır. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Gazi Üniversitesine bağlı olarak Diş Hekimliği Fakültesi, Eczacılık Fakültesi, Tıp Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi ile Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulunda Yüksek Lisans ve Doktora öğretimlerini düzenlemek, yürütmek ve denetlemek amacıyla 1982 yılında kurulmuş, 1983 yılında da faaliyete başlamıştır. Enstitüde 33 ana bilim dalı, 1 bilim dalı ve 10 programda yüksek lisans ve doktora eğitimi verilmektedir. Doktora programlarının azami süresi 6 yıl, yüksek lisans programlarının ise 3 yıldır. Ders dönemini başarı ile tamamlayan öğrenciler tez aşamasına geçmekte, tezin tamamlanmasının ardından tez savunma sınavından başarılı olanlara geçici mezuniyet belgesi verilmektedir. Halen yüksek lisansta 667, doktorada 648 öğrenci kayıtlı olup, 70 tanesi yabancı uyrukludur.- gezelimgörelim 76 KültürleriBuluşturanMasumŞehir: SARAYBOSNA SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna, aynı zamanda yarım milyondan biraz daha az olan nüfusuyla ülkenin en büyük şehri olma özelliğine de sahip. Saraybosna’nın bulunduğu bölge neolotik çağdan beri yerleşim yeri olarak kullanılmış ve kentteki neolotik yerleşime dair en önemli eşsiz seramik, çanak ve çömlek kalıntıları, Butmir civarında bulunmuş. Tâ ki 1699’da Savoy Prensi Eugene’nin önderliğinde gerçekleşen ve şehri yakıp kül eden baskına kadar… Bir kaç gün içerisinde neredeyse koca bir şehir yok olmuş, yeniden yapılandırılan şehir ne yazık ki hiç bir zaman tam olarak geri kazanılamamıştır. Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nu 1878 yılında Bosna Hersek’i işgalinden sonra 1908 yılında tamamen ilhak etmiştir. Avusturya Macaristan tarafından sanayileştirilen şehir, tramvay gibi türlü yeniliklerin Viyana’da kullanımından önce denenen bir yer olmuştur. 20. yy. boyunca Saraybosna pek çok kez dünyanın ilgisini çekmiştir. 1914’te I. Dünya Savaşı’nın Arşidük Franz Ferdinand ve karısı Sophia’nın bir suikaste kurban gittiği yer iken 70 yıl sonra 1984 Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yapmıştır. Saraybosna’nın sonraki en önemli sakinleri M.S 9 yılında Batı Balkanlıların çoğunu anavatan edinen İliryalılardır. İliryalılar, Bosna Hersek’i işgal eden Romalılar tarafından yenilgiye uğratılmış, Romalılardan sonra 7. yüzyılda bölgeye Slavlar yerleşmiş. Saraybosna modern yüzünü, 15. yy’da Osmanlı’nın fetheti ile göstermeye başlamış. Bosna Eyaletinin ilk men iyileşmiş ve Bosna Hersek’teki ekonomik ve kültürel gelişimin bir merkezi haline gelen bir çehreyle karşımıza çıkıyor. Avusturya Macaristan’ın güvenlik endişeleri ile öncelikle kolonilerde denemeye karar verdiği elektrik kullanımı, Saraybosna’da sokak aydınlatması olarak Viyana’dan çok daha önce varmış. Saraybosna Avrupa’da ilk ve Dünya’da ise Sanfransisko’dan sonra ikinci olarak şehri baştan sona ören tam vardiya elektrikli tramvay ağına sahip. Saraybosna kuzeyinde orta Avrupa’nın iklim bölgeleri ve güney Akdeniz arasında uzanan, kıtasal bir iklime sahiptir. Uygun iklim koşullarının kış oyunlarının gelişmesindeki en önemli örneği ise 1984 Kış Olimpiyatlarının bu şehirde yapılmış olmasıdır. Saraybosna, aynı zamanda 19921995 Sırp güçlerinin saldırılarıyla II.Dünya Savaşından bu yana askeri tarihin kaydettiği en uzun kuşatmayı yaşamış bir kenttir. Şehrin köklü tarihinde pek çok kültürün izlerine rastlamak mümkün. Haklı olarak Saraybosna halkı geleneksel inanç zenginliği olarak İslam, Ortodoks, Katolik ve Museviliğin yüzyıllar boyunca süre gelen birlikteliği ile kıvanç duyuyor. Günümüzde ise Saraybosna tama- Saraybosna, Doğunun ve Batının valisi de olan İsa İshakoviç Bey, yerleşim bölgesinde yaptırdığı cami, kapalı çarşı, han, hamam ve şehre ismini de veren hükümet “Saray”ı ile bölgenin şehirleşmesinde önemli rol oynamıştır. Hızla gelişen Saraybosna kısa sürede bölgedeki en büyük şehir haline gelmiştir. Kendi çapında Saraybosna, Osmanlı’nın Balkanlarda İstanbul’dan sonraki en önemli şehridir. en iyi yanlarını içinde barındıran ve dünyada eşi ve benzeri çok az rastlanacak bir şekilde Ortodoks ve Katolik kiliseleriyle camii ve sinagogların bir kaç adım uzaklık mesafesinde yan yana görülebilmesiyle oldukça dikkat çeken bir yer. Saraybosna halkı çok sıcak, samimi ve şehirdeki suç oranı da oldukça düşük. Saraybosna, dünyanın en büyük gezi rehberi ve dijital medya yayıncısı Lonely Planet’in 2010’da görülmesi gereken ilk 10 yer listesinde yer alıyor. Saraybosna başta Osmanlı eserleri olmak üzere birçok önemli tarihi yapıdan oluşuyor. Şehirdeki en önemli eserler ise İsa Bey‘den sonra şehrin ikinci kurucusu sayılan Gazi Hüsrev Bey‘e ait. Kanuni Sultan Süleyman‘ın Bosna Sancak Beyi olan Hüsrev Bey’in eserleri şehrin birçok yerinde görülebilir. Günümüzde şehirde Osmanlı eserleri dışında da birçok farklı medeniyete ait eser görmek mümkün. Saraybosna’yı daha fazla keşfetmek isterseniz kenti yürüyerek turlayabilir, farklı mimari ve kültürel yapısını hissedebilirsiniz. Her adımda tanık olacağınız farklı renk ve dokular sizi de etkileyecektir. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 77 film Vizyon Tarihi: 2014 Tür: Komedi Süre: 2 saat 7 dakika Yönetmen: Ayhan Özen 78 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 Yıl 1997...Düşüncelerinden ötürü insanların sürüldüğü günlerde, sıra Malatya’da yaşanan Şevket ve Cemile kendi halinde yaşayan, birbirlerini ve inekleri Sarıkız’ı çok seven bir çifttir. Bu çiftin hayatları ineklerinin Atatürk büstünü kırmasıyla birden bire içinden çıkılmaz bir hal alır. Bu olayın çığ gibi büyüdüğüne, hadisenin köy sınırlarını aştığına, şaşkınlık ve korkuyla şahit olurlar. Seyirciye keyifli dakikalar yaşatan Sürgün İnek filminde bütün karakterler beğeni topluyor ve özellikle filmin tatlı çifti Şevket (Hasan Kaçan) ve Cemile (Şebnem Sönmez) izleyicinin oldukça ilgisini çekiyor. Hikâyenin esas karakteri Şevket, Gomalak köyünde hayvancılık yapmaktadır. Cesur gibi görünmeye çalışır çünkü aslında korkaktır. Ama söz konusu sevdikleri olunca kendi kendisini bile şaşırtabilir. Çocuğu olmaması onun en büyük kompleksidir. Hayatında en çok Cemile’si vardır. Bir de buzağılığından beri beraber, gözü gibi büyüttükleri Sarıkız’ı. Şevket’in karısı Cemile, uysal sakin biridir ama neşesinin de, hüznünün de bir ayarı yoktur. Kafasına koyduğu şeyi yapmak için sabreder ve gayretlidir. Hayatının merkezinde önce Şevket, sonra Sarıkız vardır. Tüm dünyaya, yaratılmış her şeye büyük bir sevgi duyar. Abisiyle arasındaki küslük ona kendisini daima yalnız hissettirir ve bu dolduramadığı bir boşluktur. Gülay öğretmene ayrı bir sevgisi vardır çünkü o bilgilidir, aynı zamanda da kendisine çocukluğunda öğrenemediği okuma yazmayı öğretmektedir. Muhtarından, ihtiyar heyetine, bürokratından, askerine herkes bir ineğin peşine düşer. Mesele büyüdükçe işle sağından solundan ilgili bütün kişiler kendilerini trajikomik bir hal içinde bulur. Olaylar giderek bir komedi şölenine dönüşür. Filmin başından sonuna ka- dar kahramanların düştükleri bu durumdan nasıl sıyrılacakları ve özgürlüğünü kaybeden Sarıkız eski mutlu günlerine dönüp dönemeyeceği merak konusu oluyor. Gerçek bir olaydan esinlenilerek çekilen Sarıkız’ın hikâyesi Sürgün İnek, dev oyuncu kadrosuyla bin yılın komedisi olarak beyazperdede izleyiciyle buluşmaya devam ediyor. Senaryosunu Serkan Öztürk’ün yazdığı, yönetmenliğini Ayhan Özen’in yaptığı filmde Hasan Kaçan, Şebnem Sönmez, Fırat Tanış, Necip Memili, Cezmi Baskın, Tarık Papuççuoğlu ve Vildan Atasever gibi önemli oyuncular rol alıyor. Yılmaz Gruda, Eşref Kolçak ve Köksal Engür ise filme renk katan usta isimler. SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 79 kitap MUTLULUK TERAPİSİ Hepimiz doğuştan bir özle geliriz dünyaya. Temiz ve saf bir öz. Buna gerçek benlik de diyebiliriz. Biz çocukken ortada sadece gerçek benliğimiz vardır. Benliğimizin ve özümüzün etkisi ile bir başka çocukla hemen arkadaş olabiliriz. Arkadaşlarımıza küssek de onlarla hemen geri barışabiliriz. İçimizde kin biriktirmeyiz. Küçük şeylerle mutlu olabiliriz... Yazar : Mehmet Teber Yayınevi : Hayy Kitap Yayın Tarihi : 2014 Sayfa Sayısı : 160 Bu kitabı okuyunca, insan olarak bunca zaman kendinize yaptığınız haksızlığı anlayacaksınız ve şükrederek derin bir nefes alacaksınız. Gözlerinizdeki ışık tekrar parlayacak, hayata bakış açınız olumlu yönde değişecek, kalbiniz ısınacak, ruhunuz rahatlayacak. Evet, mutlu olacaksınız! Pedagoji Derneği Başkanı olan Uzman Pedagog Mehmet Teber, kadim kültürümüzün kaynakları ile modern psikolojinin verilerini harmanlayarak mutluluğa dair farklı bir bakış açısı yakalamış. Didaktik bir dille değil, öykülerle mutluluğa götürüyor bizleri. İMPARATORLUĞUN SON NEFESİ İmparatorluğun Son Günlerinden Cumhuriyetin Kuruluş Öyküsüne... “En utanılacak yönümüz; tarih yaptığımız halde tarih öğrenmemek; tarih yazmamak konusundaki ısrarımız!” İlber Ortaylı Yazar : İlber Ortaylı Yayınevi : Timaş Yayınları Yayın Tarihi : 2014 Sayfa Sayısı : 288 Balkan Harbi’nden Birinci Dünya Savaşı’na, İstiklal Mücadelesi’nden Lozan Görüşmeleri’ne, Halifelik tartışmalarından Cumhuriyet’in kurulmasına, Sultan Abdülhamid’den Mustafa Kemal Atatürk’e, Enver Paşa’dan Halide Edip’e gündemden düşmeyen konular ve tartışılan tarihi kişiliklere dair İlber Ortaylı’nın görüşlerini merak edenlerin kaçırmaması gereken bir kitap; İMPARATORLUĞUN SON NEFESİ... LA KIŞI Biz, bir ipin düğümü gibi seviyoruz birbirimizi değil mi, birbirini acıtmayacak kadar sıkı, birbirinden ayrılmayacak kadar gevşek. Bizi çözme. Bizi ayırma. Bizi birbirimizden uzaklaştırma, yok olurum, biliyorsun. Yazar : Ali Ulurasba Yayınevi : Babıali Kültür Yayıncılığı Yayın Tarihi : 2014 Sayfa Sayısı : 187 80 80 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014 Su üzerine düşen aydır belki sûretin… Yağmur sonrası bir huzurlu dokunuş soluk soluğa… izin ver nefes alıp vermesine acının kim bilir bir daha ne zaman severek yanarsın boğarcasına da sarılma sana inanan yalnızlığına ne hayat çâresizlik ne aşk acı ne de sen kimsesiz değilsin yalnızlık aslâ yalnız gelmez bilirsin…