sayi 27 k - Sağlik Ve insan Dergisi

Transkript

sayi 27 k - Sağlik Ve insan Dergisi
YAYIN DANIŞMA KURULUMUZ
AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ
Yıl: 3 Sayı: 27 • MART 2014
EsasMedya Ltd. Şti. adına
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
M. Suat GÜZELGÖZ
Yayın Koordinatörü
Ayşe AYDIN
Hukuk Danışmanı
Av. Bekir EREN
Kurumsal İletişim ve Reklam
Ensar ÜSTÜN
Görsel Yönetmen
Mustafa HORUŞ
Grafik Tasarım
EsasMedya Tasarım
Yayın İdare Merkezi
Aşağı Öveçler 1328. Sokak 15/3
Çankaya / Ankara
Tel : 0312 472 44 63
Faks: 0312 472 44 83
www.saglikveinsandergisi.com
[email protected]
Yayın Türü
Yaygın Süreli
Basım Yeri
İmaj İç ve Dış Ticaret A.Ş.
Macun Mah. 3. cad.
No: 2 (A Girişi) İstanbul Yolu 6. km.
Yenimahalle / ANKARA
Tel : 0312 397 91 40
Basım Tarihi
MART 2014, ANKARA
Prof. Dr. Ahmet SERPER
Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Ali İhsan DOKUCU Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı
Bülent AKARCALI
Eski Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Eski Turizm Bakanı
Prof. Dr. Cevdet ERDÖL
Ankara Milletvekili
Esra KAZANCIBAŞI ÖZTEKİN
Sağlık Editörü / Yazar / Yayıncı
Prof. Dr. Hasan Fevzi BATIREL
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Haydar SUR
İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. İskender PALA
Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi
Prof. Dr. Metin DOĞAN
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. M. İhsan KARAMAN
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı
“Yeryüzü Doktorları Türkiye” Yönetim Kurulu Başkanı
Üroloji Uzmanı
Prof. Dr. Murat TUNCER
Hacettepe Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Mustafa SOLAK
Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR
TBBM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşleri Komisyonu Başkanı Adana Milletvekili
Prof. Dr. Nesrin DİLBAZ
Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi
Osman GÜZELGÖZ
Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü
Öznur ÇALIK
TBMM Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı
Malatya Milletvekili
Prof. Dr. Sabahattin AYDIN
Medipol Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ Kaynak gösterilmeden yazılar iktibas
edilemez, alıntı yapılamaz. Yazılar
yayınlansın, yayınlanmasın yazarlarına
iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir.
Hukuki sorumluluk yazarlarına aittir.
Yayınlanan reklamların hukuki sorumluluğu
reklamverenlere aittir.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Başhekimi,
Hasta Hakları ve Sağlıklı Yaşam Derneği (HAKSAY) Başkanı
Prof. Dr. Tuncay DELİBAŞI
Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi
®ISSN: 2146-829X Prof. Dr. Uğur DİLMEN
Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürü
Prof. Dr. Yunus SÖYLET
İstanbul Üniversitesi Rektörü Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı
ÜCRETSİZDİR.
Destek ve katkıları için
SAĞLIK BAKANLIĞI’na teşekkür ederiz.
/saglikinsandrg
/saglikveinsandergisi
www.saglikveinsandergisi.com
“Sağlığın İnsanı” İçin…
“İnsanın sağlığı ve sağlığın insanı için” sloganıyla yola
çıkan bir yayın olarak her zaman “sağlığın insanlarının”
yanında olmayı, hayatımıza dokunan değerli sağlık çalışanlarına destek olmayı amaç edindik. Her şeyin başı
olan “sağlığımıza” hizmet veren hekimlerimiz ve bütün
sağlık çalışanlarımızın “14 Mart Tıp Bayramını” bir kez
daha kutluyoruz.
Sağlığın önemini vurguladığımız her sözümüzde aslında
sağlığımız için hizmet veren hekimler ve sağlık çalışanlarının da hayatımızda ne kadar önemli bir yere sahip
olduğunu hatırlamamız gerekiyor.
Daha önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da Mart sayımızda “14 Mart Tıp Bayramı” dosyası hazırladık. Tıp
Bayramının tarihçesini ve ülkemizde Tıp Bayramını ilk
kez kutlayan “Mustafa Behçet Efendi”nin hayatına yer
verdiğimiz portre çalışmamızı ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz. ANKAHED Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Akif Emre
Eker’in “Tıp Bayramında Aile Hekimliği Uygulamasının
Dünü ve Bugünü” başlıklı yazısı da dosyamızda yer alan
bir diğer çalışma.
Sağlık Bakanlığı, vatandaşın sağlık hizmetlerine daha
kolay ulaşmasını sağlamak, hizmet sunumunu daha
kaliteli hale getirmek ve sağlıkta memnuniyeti artırmak
için başarılı projelere imza atmaya devam ediyor.
Birkaç ay önce “Kamu-Özel İşbirliği Modeli” ile hayata
geçirilen Dev Şehir Hastaneleri Projesi de bu anlamda
atılan en önemli adımlardan biri olmuştu. Projede yer
alan 17 hastanenin en büyüğü ve en görkemli kampuse
sahip olan Başakşehir İkitelli Şehir Hastanesinin temel
atma töreni geçtiğimiz günlerde Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ve çok
sayıda bürokratın katılımıyla gerçekleştirildi.
Temel atma töreninin ayrıntılarına yer verdiğimiz haber
çalışmamızı sayfalarımızda bulabileceksiniz.
Bu sayımızla birlikte dergimizde yeni bir bölümü daha
beğeninize sunduk. “Hastanelerimiz” başlığıyla Ülkemizde hizmet veren hastanelerimize yer vereceğimiz bu
bölüme, en köklü sağlık kuruluşlarımızdan olan “Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesini” tanıtarak
başladık.
Yaptığı önemli çalışmalarla dikkat çeken ve vatandaşlardan takdir gören Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Yeşilay Haftası dolayısıyla çok sayıda etkinliğe imza attı. Katılımın
yoğun olduğu ve oldukça keyifli geçen Yeşilay Haftası
Etkinliklerini de bu sayımızda sizlerle paylaştık.
Dünya Glokom Haftası vesilesiyle hazırladığımız “Glokomun farkında mıyız?” ve Dünya Kadınlar Günü için hazırladığımız “Meme Kanserini Tanıyalım” başlıklı çalışmaları da sayfalarımızda bulacaksınız.
Dolu dolu bir içerikle sizlere sunduğumuz Mart sayımızı
beğenerek okuyacağınızı umuyor, yeni haber ve konularla yeni sayılarımızda görüşmeyi diliyoruz.
Sevgi ve saygılarımızla…
Ayşe Aydın
haber
06
Başakşehir İkitelli
Şehir Hastanesi Açıldı
10 1-7 Mart Yeşilay Haftası
18 Meme Kanserini Tanıyalım
4
Çocuğunuzun Bel
ve İNSAN / MART 2014
54SAĞLIK
ve Sırt Ağrılarını Önemseyin
30
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
76
Kültürleri Buluşturan Masum Şehir: SARAYBOSNA
68
Gazi Üniversitesi
Advertorial
Ü
R
Ö
T
K
E
KS
I
L
Ğ
A
S
TÜRK
YOR
Ü
Y
Ü
B
A
L
R
A
L
M
RI
I
T
A
Y
I
C
YABAN
Ekonomik kalkınmasını insan yaşam kalitesinin yükseltilmesiyle ölçen Türkiye, yaşam standartlarının
iyileşmesine hayati katkı sağlayan sağlık sektörüne büyük bir önem vermektedir. Türkiye sağlık sektörü,
2003 yılında temelleri atılan “Türkiye Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile büyük bir dönüşüm geçirdi.
Program, insan odaklı, planlı ve sürdürülebilir özelliği ile Türkiye sağlık sektöründe önemli yapısal
değişiklikler meydana getirdi. Tüm bu gelişmelere paralel olarak, tıpkı diğer pek çok sektörde olduğu
gibi sağlık sektöründe de yabancı yatırımlar arttı. Türkiye, son on yılda gelişen ekonomisi, iyileşen
yatırım ortamı ve sunduğu fırsatlar sayesinde 1,5 milyar ABD dolarının üzerinde uluslararası doğrudan
yatırım çekerken, sağlık ve sosyal hizmetler alanında ülkemize yatırım yapan yabancı firmaların sayısı
da 475’e ulaştı.
Türkiye’nin sunduğu yatırım olanaklarını küresel iş dünyasına tanıtma ve yatırımcılara Türkiye’ye
yapacakları yatırımların her safhasında destek verme görevini üstlenmiş tek resmi kuruluş olan T.C.
Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı (Yatırım Ajansı), sağlık ve ilaç sektörümüzün yurt
dışında tanıtılmasına yönelik çalışmalarına tüm hızıyla devam ediyor.
2014 yılının Şubat ayında Yatırım Ajansı bu alanda yeni bir müjde vererek Avrupa’nın önde gelen
ilaç firmalarından İtalyan sermayeli Recordati’nin ülkemizde yapacağı yatırım kararını kamuoyuyla
paylaştı. Yaklaşık 50 milyon ABD doları tutarındaki yatırımla Tekirdağ Çerkezköy Organize Sanayi
Bölgesi’nde geniş bir tedavi alanına yönelik ürünler için yeni bir üretim tesisi açılacağı duyuruldu.
Recordati, Türkiye ilaç pazarına 2008 yılında yerli Türk ilaç firması Yeni İlaç’ı satın alarak girdi. 2011
yılında bir diğer Türk ilaç firması Dr. Feridun Frik’i satın alarak toplam çalışan sayısını 657’ye ulaştırdı.
Türkiye’deki faaliyetlerini daha da genişletmek isteyen firma, yeni yatırımının temelini önümüzdeki
aylarda atacak. 2017 yılında faaliyete geçmesi planlanan tesisin ürettiği ürünlerin bir bölümü Orta
Asya, Kafkas ülkeleri ve diğer komşu ülkelere ihraç edilecek. Bu anlamda Recordati, Türkiye’nin stratejik
coğrafi konumunu kullanarak çevre pazarlara da hitap edecek.
Ofis alanları, üretim alanları, depo ve sevk/kabul alanları, enerji merkezi ve sıvı/katı atık alanları ve
bunlara bağlı teknik alanlar olmak üzere yatırım projesindeki toplam kapalı alanın yaklaşık 18.000 m²
olması planlanıyor. Öte yandan yıllık yaklaşık 80 milyon kutu üretim kapasitesine sahip olacak tesisin
130 kişiyi doğrudan istihdam edeceği öngörülüyor.
Başbakanlık Yatırım Ajansı’nın hedeflediği katma değeri yüksek, teknoloji yoğun, istihdam yaratan ve
ihracat odaklı yatırımların en başarılı örneklerinden biri olan Recordati yatırımı, ülkemizin gelişen sağlık
ve ilaç sektörünün ve bu alandaki fırsatların ne boyutta olduğuna dair iyi bir fikir veriyor. Biyoteknoloji
alanında da Türkiye’ye önemli yatırımların çekilmesini amaçlayan Yatırım Ajansı hedef pazarlardaki
yatırımcı avına devam ediyor.
haber
TÜRKİYE YENİ HASTANELERİNE KAVUŞUYOR
BAŞAKŞEHİR İKİTELLİ ŞEHİR HASTANESİNE
GÖRKEMLİ TEMEL ATMA TÖRENİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: “17 projenin en büyüğü olan en görkemli hastane
kampusu olan Başakşehir Şehir Hastanesinin temelini atıyoruz”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
Başakşehir İkitelli Şehir Hastanesinin
temel atma töreninde yaptığı konuşmada, temelini atacakları İkitelli
Entegre Sağlık Kampusunun yani
Başakşehir Şehir Hastanesinin İstanbul için hayırlı olması temennisinde
bulunarak sözlerine başladı. Sözleşmesi imzalanan 17 şehir hastanesi
projesinden bugün en önemlisini, İstanbul’daki şehir hastanesinin temelini attıklarını dile getiren Erdoğan,
konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ankara’da Bilkent ve Etlik şehir hastanelerimizin temelini attık. Ardından Adana’da yapacağımız şehir
hastanemizin de temelini attık. Şimdi de 17 projenin en büyüğü olan
en görkemli hastane kampusu olan
6
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
Başakşehir Şehir Hastanesinin temelini atıyoruz. 790 bin metrekare alan
üzerine kuracağımız bu büyük hastanede 2 bin 682 adet hasta yatağı olacak. Kampusun bir bölümünü dev bir
teşhis ve tedavi kütlesi ve buna bağlı
6 hastane binası inşa ediyoruz. Kampusun diğer bölümünde ise psikiyatri hastanesi bulunacak ayrıca buraya
bir de spor hastanesi kuruyoruz. Bildiğiniz gibi Olimpiyat Stadı burada,
bir spor hastanesi ve yine burada
İstanbul Büyükşehir Belediyemizin
yapmakta olduğu stat var dolayısıyla
büyükşehir spor kulübünün bir stadının da olması tüm bu çevrede tüm
illerde böyle bir spor hastanesinin ilk
defa yapılacak olması da buraya ayrı
bir önem kazandırıyor.”
“Emsalsiz Bir Proje”
Başbakan
Erdoğan,
yapılacak
spor hastanesinin aynı zamanda
Türkiye’nin en büyük spor hastanesi
olacağına vurgu yaparak, şunları kaydetti:
“Böylece Türkiye genelinde sporumuza da tıbbi anlamda buradan
destek sağlayacağız. İnşallah bu büyük proje tamamlandığında sadece İstanbul’a değil, bölge illerimize
hatta dünyaya hizmet vereceğiz. Bu
dev projenin, bu emsalsiz projenin
İstanbul’a, ülkemize, milletimize, tüm
insanlığa hayırlı olmasını diliyorum.
Şu anda önümde maketi var. Maketiyle bile gördüğünüzde, şuraya
baktığınızda Rabbime şükrediyorum.
Bizim hayalimizdi, o da gerçekleşiyor.
Bildiğiniz gibi ben temel atma törenlerine katılmam ama bu projenin
farklılığı ister istemez temel atmaya
katılmaya da bizleri sevk ediyor. “
Başbakan Erdoğan, Sağlık Bakanlığına, bu büyük projeyi yürütmekle görevlilere kolaylıklar dileyerek,
“Yüklenici firmalara burada çalışacak
mimar, mühendis, işçi kardeşlerime
hastane tamamlandıktan sonra burada vazife yapacak doktor, hemşire,
sağlık memuru tüm kardeşlerime
şimdiden başarı temennilerimi iletiyorum” diye konuştu.
Dev eserler zincirine yeni bir halka
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ise yaptığı konuşmada, sağlık
alanında yapılan yatırımları anlattı. Başakşehir Şehir Hastanesi’nin
Türkiye’nin dev eserler zincirinin yeni
bir halkası olduğunu ve İstanbul tarihindeki yerini alacağını söyleyen Bakan Dr. Müezzinoğlu, şunları kaydetti:
“Bu entegre sağlık merkezinde sağlık
çalışanlarımız da mesleklerini daha
iyi şekilde icra edeceklerdir. 2 bin 682
yatak kapasitesiyle İstanbul’un en
büyük sağlık merkezlerinden biri olacaktır. Bu devasa yapılar hizmet alanında yapacaklarımızın sonuncusu
değil, bundan sonra yapacaklarımız
için basamak olacaktır.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet
Müezzinoğlu’ndan hastanenin ne
zaman biteceğine ilişkin bilgi aldı.
Bakan Dr. Müezzinoğlu da “Belirlenen zamandan önce hizmete girmesi
için çalışmalar devam ediyor” yanıtını
verdi.
BAŞAKŞEHİR İKİTELLİ ENTEGRE SAĞLIK KAMPUSU PROJESİNİN ANA BİLEŞENLERİ
Proje, toplam 2.682 yatak kapasiteli sekiz farklı hastaneyi kapsayan bir entegre sağlık kampüsü projesidir. Bu hastaneler:
· 443 YATAK KAPASİTELİ GENEL HASTANE
· 451 YATAK KAPASİTELİ ÇOCUK HASTANESİ
· 451 YATAK KAPASİTELİ KAD1N DO­UM HASTANESİ
· 359 YATAK KAPASİTELİ ONKOLOJİ HASTANESİ
· 347 YATAK KAPASİTELİ NÖROLOJİK VE ORTOPEDİK BİLİMLER HASTANESİ
· 303 YATAK KAPASİTELİ KALP HASTALIKLARI HASTANESİ
· 128 YATAK KAPASİTELİ PSİKİYATRİ HASTANESİ
· 200 YATAK KAPASİTELİ FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON HASTANESİ
Sağlık kampusu arasından geçen bir yolla ayrılan iki kısımdan oluşacaktır. Proje sahasının kuzey kısmında altı hastane binası, bir teşhis ve tedavi kütlesi, bir teknik merkez binası, idari bölüm ve konferans salonları bulunacaktır.
Bu kısımda ayrıca bir meydan ve trijenerasyon ünitesi de yer alacaktır. Proje sahasının güney kısmında ise Psikiyatri
Hastanesi ve Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi bulunacaktır.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
7
haber
600 YATAKLI
YUNUS EMRE
HASTANESİ’NİN
TEMELİ ATILDI
Eskişehir Yunus Emre Devlet
Hastanesi’nin yanında bulunan araziye yapılacak olan 600 yataklı yeni
Devlet Hastanesi’nin temel atma töreni yapıldı. Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ve Milli Eğitim
Bakanı Nabi Avcı tarafından temeli
atılan hastane, TOKİ tarafından yapılacak. Hastane, 400 yatak genel, 200
yatak kadın doğum ve çocuk hastalıkları bölümlerinden oluşacak.
Törende konuşan Sağlık Bakanı Dr.
Mehmet Müezzinoğlu, sağlık alanında dünyada yaşanan gelişmeleri
yakından takip ettiklerini belirterek,
vatandaşlara çağın sağlamış olduğu
bütün imkânları sunmaya çalıştıklarını söyledi. Acil sağlık hizmetleri,
koruyucu sağlık hizmetleri ve tedavi edici sağlık hizmetlerinde önemli
mesafeler kat ettiklerini vurgulayan
Bakan Müezzinoğlu, şunları kaydetti:
“Bizim yönetim anlayışımızda ‘insanı
yaşat ki devlet yaşasın’, ‘insan yücelt
ki devlet yücelsin’ anlayışı var, temel
felsefemiz budur. Vatandaşımıza
8
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
evde sağlık hizmeti verebilen,
ülkenin en ücra köşesinde dahi
sağlık taramaları yapabilen, acil sağlık hizmetleri sunumuyla dünya ile
yarışabilen bir noktaya geldik. Paletli
ambulanslarımız, obez ambulanslarımız, yoğun bakım ambulanslarımız,
ambulans helikopterlerimiz ve ambulans uçaklarımızla dünyanın neresinde olursa olsun vatandaşımıza
hizmet vermenin sorumluluğunu yerine getiriyoruz. Çünkü vatandaşımız
bizim nazarımızda değerlidir, saygındır ve hizmetin en iyisini en kalitelisini hak ediyor.”
Atatürk’ün izinde 2023 hedefi
Yapım süreci devam eden şehir hastaneler ile Türkiye’nin sağlık alanındaki başarısının pekişeceğinin altını
çizen Müezzinoğlu sözlerine şöyle
devam etti: “Türkiye artık şehir hastaneleri ile farklı bir noktaya gelecek. Bu
bölgeyi sağlık turizmi açısından farklı
bir noktaya getireceğiz. İhale süre-
ci tamamlanmak üzere olan bin 81
yataklı Eskişehir Şehir Hastanesi’nin
temelini de atacağız. İnşallah her iki
hastanenin açılışında da siz değerli
Eskişehirliler ile birlikte olacağız. Biz
şunu diyoruz: Daha gelişmiş bir Türkiye, daha çağdaş bir Türkiye, ekonomisiyle, ilmiyle büyük önder Mustafa
Kemal Atatürk’ün bize vasiyet olarak
söylediği ve bıraktığı o muasır medeniyet seviyesinin üzerinde bir Türk
milleti inşallah 2023 yılında bu hedefi yakalayacağız. Bugün temelini
atacağımızın hastanenin biran önce
kazasız belasız şekilde tamamlanmasını temenni ediyorum.
Temel atma töreninden sonra Yunus Emre Devlet Hastanesi’ni ziyaret
eden Bakan Müezzinoğlu, burada
sağlık çalışanlarıyla bir araya geldi.
Müezzinoğlu, Eskişehir’e yapılan sağlık hizmetleri hakkında bilgi aldı.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
9
1-7 MART YEŞİLAY HAFTASI
BAĞIMLILIKLARDAN UZAK DUR,
‘YAŞAMAYI SEÇ’
Türkiye’nin köklü kurumlarından Türkiye Yeşilay Cemiyeti tarafından, 1-7 Mart Yeşilay Haftasında
“kamuoyunun bağımlılıklarla ilgili farkındalığını arttırmak” amacıyla etkinlikler düzenlendi.
İstanbul’un dört bir yanındaki büyük meydanlarda kurulan stantlarda, vatandaşlar bağımlılıktan
uzak ve sağlıklı bir yaşama davet edildi.
Başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun birçok şehrindeki meydanlarda düzenlenen saha etkinliklerinde ve kurulan stantlarda ziyaretçilere
bağımlılıklar hakkında bilgiler ve çeşitli hediyeler verildi. Yeşilay Haftası
içerisinde ülke çapında sağlık yürüyüşleri yapıldı. İstanbul’da düzenlenen etkinliklere katılan Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Müdürü Savaş
Yılmaz da bağımlılıklardan uzak, sağlıklı bir hayat çağrısında bulundu.
10
Yeşilay 94. kuruluş yılında
Eminönü, Kadıköy, Üsküdar meydanlarında başlayan saha etkinlikleri vatandaşların yoğun ilgisi ile karşılandı. Etkinlik kapsamında ziyaretçilere
Yeşilay’ın çalışmalarını ve bağımlılıkları anlatan kitapçıklar dağıtıldı. Yeni
Yeşilaycıların kazanıldığı gönüllü
formları dolduruldu. Bunun yanı sıra
ziyaretçilere bağımlılıklar ve Yeşilay
hakkında soruların yer aldığı mini
anketler de yapıldı. Çocuklar Yeşilay
kokartlarını yakalarına takıp minik
Yeşilaycı olarak bilinçlendi, ayrıca
kalem, bloknot ve balondan oluşan
armağanlar dağıtıldı.
Yeşilay Haftası’nın ilk gününde bugün Beşiktaş, Mecidiyeköy, Bakırköy,
Yoğun ilginin görüldüğü etkinliklerde Genç Yeşilaycılar ve Yeşilay
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
görevlileri meydanlarda akan kalabalıkları sağlıklı yaşama davet edip,
bağımlılıklar hakkında bilgilendirdi.
İstanbul’un önemli meydanlarında
ve Türkiye’nin pek çok bölgesinde 7
gün boyunca bilinçlendirme çalışmaları devam etti. Diğer taraftan sosyal
medyada da Yeşilay’ın 94. kuruluş yılına dikkat çekilerek, Yeşilay farkındalığını artırma çalışmaları sürdürüldü.
Kadınlar sağlıklı ve bağımsız bir gelecek
için yürüdü
Etkinlikler kapsamında Türkiye Yeşilay Cemiyeti Kadın Komisyonu bağımlılıklara ve sağlıklı yaşama dikkat
çekmek amacı ile Kadıköy’de bir yürüyüş düzenledi. “Yeşilay sağlık için
yürüyor” teması ile düzenlenen yürüyüşte saat Kadıköy Boğa Heykeli’nin
önünde toplanan Yeşilay Gönüllüleri
buradan Kadıköy-Beşiktaş İskelesi’ne
yürüdü.
Sağlıklı yaşama dikkat çeken sloganlar ve bando eşliğinde süren coşkulu
yürüyüşün ardından Türkiye Yeşilay
Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M.
İhsan Karaman bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşmasında kadının
toplumun yapısını oluşturan temel
olduğunu ifade ederek; “Biz halk sağlıkçıları olarak kadının çok büyük bir
misyon yüklendiğini düşünüyoruz.
Kadınlar, gerek anne, gerek eğitimci
gerek eş olarak toplum sağlığı konusunda biz sağlıkçıların en büyük
işbirlikçileridirler. İstanbul’da 32 bin
lise öğrencisiyle yapılan ankete göre
çoğunluğu lise 1. sınıfta okuyan her
100 öğrenciden 45’i sigara, 32’si alkol, 9’u uyuşturucu kullanıyor. Bu çok
ciddi bir tablodur. Bağımlılıklarla mücadelede sizlerin azminiz bizler için
büyük önem teşkil etmektedir” dedi.
Başkanın konuşmasının ardından
Yeşilay Kadın Komisyonu Başkanı
Nejla Sümer basın açıklamasını okudu. Basın açıklamasında 5 Mart 1920
tarihinde merkezi İstanbul’da olmak
üzere “Hilal-i Ahdar’’ adıyla kurulan
cemiyetin bu hafta ’Türkiye Yeşilay
Cemiyeti ‘ ismi ile 94. Yılını kutladığı ifade edildi. Yeşilay Cemiyeti’nin
amacının 94 yıldır ülke çapında gönüllüleri ve teşkilatı ile toplumu her
türlü zararlı alışkanlık ve bağımlılıktan korumak, gençliği ve toplumu
daha sağlıklı üretken hale getirmek
olduğu ifade edildi.
Bağımsız bir yaşam için pedal çevirdiler
Açıklamada, günümüzde bağımlılıkların yalnızca sigara, alkol ve uyuşturucu maddelerden ibaret olmadığı;
ne zaman, nasıl, ne sıklıkta tüketileceğine iradeli bir şekilde karar verilemeyen alışveriş, kumar, internet / ileri
teknoloji, hareketsiz yaşam, ihtiyaçtan fazla besin tüketerek sağlıksız biçimde şişmanlamanın da bağımlılık
türleri arasında yer aldığı ifade edildi.
Sepetçiler Kasrı’nda start alınan etkinliğe, yaklaşık 300 kadar bisikletli
katıldı. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkan Yardımcısı Op. Dr. Mehmet Akif Seylan, Yeşilay’ın kuruluşunun 94. yılını kutladıklarını söyledi.
Yeşilay’ın bir iyilik hareketi olduğunu vurgulayan Seylan, 4 yıldan beri
Tarihi Yarımada’da bisiklet turunu
gerçekleştirdiklerini belirterek “Organizasyonu Bisikletliler Derneği ile
birlikte yapıyoruz. Tarihi Yarımada’yı
bisikletlerle turluyoruz. Halkımızın da
iltifat gösterdiği, keyifli ve güzel bir
tur” diye konuştu. Seylan, Yeşilay’ın
insanları bağımlılıklardan kurtarmayı amaçladığına dikkati çekerek, ba-
Bildiri ile bağımlılıklarla mücadelenin sağlık bilimcilerinin değil, sosyal
bilimciler, eğitimciler, sivil toplum
örgütleri, yerel yönetimler, din adamları gibi pek çok teşekkülün ortak sorumluluğu olduğunun altı çizildi.
1-7 Mart Yeşilay Haftası etkinlikleri kapsamında dikkat çeken bir
diğer aktivite ise İstanbul Tarihi
Yarımada’da düzenlenen bisiklet turu
oldu. Yeşilay’ın geleneksel hale getirdiği tur ile de yine bağımlılıklardan
uzak, sağlıklı bir yaşama dikkat çekildi. Her yaş grubuna açık olan turun
en yaşlı üyesi ise 79 yaşındaki Ömer
Erdoğan’dı. Tura anne ve babaları ile
katılan 7-10 yaş grubundan çocuklar
ise tüm bisikletçilerin ilgi odağı oldu.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
11
ğımlılıklardan kurtulmanın bir yolunun da spor olduğunu bildirdi.
Bisikletliler Derneği Genel Başkanı
Murat Suyabatmaz, “Bu temiz havada sağlıklı yaşamı simgeleyen bisikletle tarihi yarımadada tarih ve
kültür turu yapıyoruz. Hem bir hobi,
hem de Yeşilay’ın yaş gününü kutluyoruz. Amacımız sağlıklı yaşam için
dikkat çekmek. Bunun için de bisiklet
önemli bir alternatif” dedi.
Yeşilay Kültür Merkezi Sepetçiler
Kasrı’nda toplanan bisikletliler Kasrın
boğaz manzaralı Camlı Köşk’ünde
verilen kahvaltının ardından start
aldılar. Gülhane parkı, Sultanahmet,
Topkapı Sarayı, Çatladıkapı, Samatya, Yedikule’nin tarihi sokaklarından
geçerek Panaroma 1453 Müzesine
vardılar.
Burada verilen molada önce kumanyalar yenildi, ardından kumanyada
yer alan yiyecek ve içeceklerin am-
balajları türüne göre ayrılarak geri
dönüşüm araçlarına verildi. Sağlıklı,
bağımlılıklardan uzak ve çevresine
duyarlı bisikletliler, molanın ardından
Edirnekapı, Kariye Müzesi, Balat, Bulgar Kilisesi’nden geçerek başlangıç
noktasına geri döndüler. Bisikletlileri Balat’ta Yeşilay gönüllüsü gençler bayraklarla karşıladı. Sepetçiler
Kasrı’na varışın ardından bisiklet turuna katılanlar arasında yapılan kura
ile 3 kişiye bisiklet hediye edildi.
YEŞİLAY BAŞKANI PROF DR. İHSAN KARAMAN’IN YEŞİLAY HAFTASI MESAJI
Yaklaşık bir asırdır bağımlılıklarla mücadele eden Türkiye’nin en köklü halk sağlığı kuruluşu
Yeşilay 94 yaşında!
Dünyaya örnek olacak daha sağlıklı ve üretken bir toplum gayesini gerçekleştirmek için
gönüldaşlarımız, teşkilatımız, paydaşlarımız, devlet ve özel kuruluşlarımızla el ele vererek
Yeşilay’ımızı daha ileriye taşıyacağız.
Bu vesileyle Yeşilay’ın 94. kuruluş yıldönümünü idrak edeceğimiz
1-7 Mart Yeşilay Haftası’nda Yeşilay’ı kuran ve bugünlere getiren
herkesi şükranla anıyor, tüm şubelerimizi, temsilcilerimizi, üyelerimizi, gönüllülerimizi çabaları için kutluyorum. Yeşilay Haftası
ülkemiz ve geleceğimiz için kutlu olsun…
Prof. Dr. M. İhsan Karaman
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı
12
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
Dünyanın�En�Büyük,�En�Yenilikçi�Ve
Kapsamlı�Ortopedi�Ve�Nöroloji�Şirketi
haber
SAĞLIKLI GENÇLERLE
SAĞLIKLI GELECEĞE
14
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu
ile Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç “Yükseköğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu Yurtlarında Kalan Öğrencilere Sağlık Taraması Yapılmasına
Dair Protokol” imzaladı. Protokol kapsamında Gençlik ve Spor Bakanlığı’na
bağlı 350 yurtta kalan 300 bini aşkın
üniversite öğrencisi gönüllülük esasına dayalı olarak göz, diş ve cilt taramasından geçirilecek. Protokol ile
“öğrencilerin sağlığın geliştirilmesi”,
“sağlık taramaları”, “sağlık okuryazarlığı” ile “sağlık hizmet talebinin”
artırılması hedefleniyor. Çalışmalara
pilot olarak seçilen Ankara, İstanbul,
Diyarbakır, Erzurum, Trabzon, Antalya, İzmir, Balıkesir ve Tekirdağ’da başlanacak. Bu illerdeki yurtlarda kalan
18 bin öğrenciye; göz, cilt ve diş hastalıkları konusunda bilgilendirme ile
sağlık taraması yapılacak. İşlem sonunda gerek görüldüğünde gençler,
ilgili sağlık kuruluşuna yönlendirilecek. Bunun yanında beslenme, fiziksel aktivite ve hijyen konularında da
danışmanlık hizmeti verilecek. Pilot
uygulamanın ardından sağlık çalışmaları Türkiye geneline yayılacak.
uzun vadede toplumun kalkınmasında büyük önem taşıyor. Türkiye’de
her dört kişiden biri 10-24 yaş aralığında yer alıyor. Gençler, genellikle
“sağlıklı” kabul edilen grupta olmalarına rağmen, dünyada hastalık yükünün yüzde 15’ini oluşturuyor. Sağlıklı
gençlerle sağlıklı bir gelecek inşa etmek için bugün imzaladığımız protokol ile önemli bir adım atmış olduk.
Bu kapsamda gençlerimizin sağlığının korunması, geliştirilmesi ve farkındalığın oluşturulması için yapacağımız çalışmalarla Sağlık Bakanlığı
olarak önemli bir sorumluluğu yerine
getirilmiş olacağız. ”
Her şey sağlıklı bir gelecek için
Engelleri kaldırdık
Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, iki bakanlık olarak önemli bir protokolle
imza attıklarını belirterek, şöyle devam etti: “Nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan gençlerin sağlığı,
Vatandaşların sağlık hizmetlerine ulaşması sürecinde engellerin
ortadan kaldırılması için son 11
yılda önemli bir strateji geliştirdiklerini vurgulayan Sağlık Baka-
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
Koruyucu sağlık hizmetlerinin önemine dikkat çeken Bakan Müezzinoğlu,
bu konuda toplumsal yapının her
aşamasında gerekli bilincin oluşması
için Sağlık Bakanlığı’nın yoğun bir
çaba sarf ettiğini söyledi. Müezzinoğlu, “Geçlerimiz, geleceğimizin
teminatı, yarınlarımızın mimarlarıdır.
Bu noktada onları çok önemsiyor ve
sağlıklı olmalarını istiyoruz. Bugün
imzaladığımız protokol de bunun
gereğidir” ifadelerini kullandı.
nı Mehmet Müezzinoğlu, sözlerini
şöyle tamamladı: “Sağlık Bakanlığı
olarak
vatandaşlarımızı
sağlık
hizmetine ulaşması konusunda bir
engel kalmaması için samimi bir
duyarlılığımız var. Bunu da geçtiğimiz
11 yılda başarı ile bu günlere getirdik
ve inşa ettiğimiz sağlık sistemimiz
bugün vatandaşlarımız başta olmak
üzere dünyanın takdirini kazanıyor.”
Erken teşhisin öneminin farkındayız
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıç ise Kredi ve Yurtlar Kurumu’na
(KYK) bağlı yurtlarda 300 binden fazla genci misafir ettiklerini belirterek,
hayata geçirilen proje ile gençlerin
daha sağlıklı bir geleceğe adım atacaklarını vurguladı. Sağlık taramasının gönüllük esasına dayalı olarak
yapılacağını hatırlatan Bakan Kılıç,
“İmzaladığımız protokol de, geleceğimiz olarak gördüğümüz gençlerimize yönelik önemli bir adımdır. Sağlık söz konusu olduğu zaman, erken
teşhisin ne kadar önemli olduğunun
hepimiz farkındayız” ifadelerini kullandı. Proje ile gençlere ulaşmayı hedeflediklerinin belirten Bakan Kılıç,
sözlerini şöyle tamamladı: “Bu projede başından itibaren bizlere destek
olan Sağlık Bakanı Sayın Dr. Mehmet
Müezzinoğlu başta olmak üzere bütün bakanlık personeline, hekim ve
uzmanlara bir kez daha teşekkür ediyorum.”
Hastaların kullandıkları ilaçlarla ilgili
akıllı cep telefonlarıyla takip edebildikleri uygulamalara bir yenisi daha
eklendi. Akıllı cep telefonlarına indirilecek uygulamayla İlaç Takip Sistemi
üzerinden artık fiyat sorgulaması da
yapılabilecek.
Sağlık Bakanlığı, akıllı cep telefonlarına indirilen İTS Mobil uygulamayla hastaların kullandığı ilaçla
ilgili önemli bilgilere ulaşabilmesini
sağladı. Bu uygulamayla, vatandaş,
ambalaj üzerindeki karekodu akıllı cep telefonlarına okutarak ya da
elle sorgulayarak temin ettiği ilacın
durumu hakkında bilgi sahibi olabiliyor. Hastalar bu uygulama sayesinde
ilacın sahte olup olmadığını, piyasadan toplatılıp toplatılmadığını, son
kullanma tarihini, Sağlık Bakanlığının
sistemine kayıtlı olup olmadığını öğrenebiliyor.
haber
İLACIN FİYATI DA
CEPTEN SORGULANABİLECEK
Artık fiyatı da görülecek
Bakanlık bu uygulamalara yenisini
ekleyerek ilacın fiyatının da sorgulama yapılarak görülmesini sağladı.
Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi
Cihaz Kurumu yetkilileri, ilaç kutularında fiyat olmamasının özellikle
reçetesiz satılan ilaçlarda haksız rekabete ve hastaların şikayetlerine
sebep olabildiğini, yeni uygulama
sayesinde ilaç kutuları üzerinde fiyat
kupürü bulunmadığı için hastaların
bir süredir dile getirdiği endişelerin
de ortadan kalkacağını bildirdi.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
15
haber
ÇANAKKALE’YE
400 YATAKLI YENİ HASTANE
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu:
“Hastaneler ve odaları artık ‘5 yıldızlı’ tabirinden ‘7 yıldızlı’ tabirine döndü”
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu,
Çanakkale Devlet Hastanesinin temel
atma töreninde yaptığı konuşmada,
Türkiye’de hastane koşullarının son
derece çağdaş ve modern hale getirildiğini bildirdi.
Son yıllarda sağlıktaki değişim ve dönüşüme değinen Müezzinoğlu, şöyle
devam etti:
“Hastaneler ve odaları artık ‘5 yıldızlı’
tabirinden ‘7 yıldızlı’ tabirine döndü.
Bir hasta başına düşen kapalı mekan,
ortalama 200 metrekare civarında.
200 metrekare, belki de bir ailenin
oturduğu daireden çok daha geniş.
Ailelerin oturduğu daireler ortalama 100-125 metrekare. Dünya standartlarındaki laboratuarlarıyla hele
hekim tecrübesinde yakaladığımız
standartla dünyayla yarışabilen ve
dünyanın neresinde olursa olsun yapılabilen bütün tetkiklerin ve tedavilerin başarılabildiği bir ülke haline
geldik. Bundan sonra yeni hedeflere
koşma dönemi geliyor. İnşallah önümüzdeki süreçte şehir hastanelerimiz ve modern hastanelerle yalnız
76 milyon insanımıza sağlık hizmeti
sunan değil, yakın coğrafyamızdaki 1
milyar komşumuza sağlık turizmiyle
de sağlık imkânı sunabilecek bir ül-
16
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
keyiz.”
Sağlık Bakanlığı olarak 31 bin yatak
kapasitesine sahip tesislerin inşaatını sürdürdüklerini, bunların 1-2 yılda
hizmete alınacağını aktaran Müezzinoğlu, temeli atılan bu hastanenin
ise en geç 2-2,5 yıl sonra hizmet vermeye başlayacağını anlattı.
Şehir hastanelerinde 24 bin yatak
kapasitesinin toplu imza törenini
yaptıklarını ve bunların da 3 yıl içinde
hizmete alınacağını dile getiren Müezzinoğlu, “Bu yıl yine kamu-özel ortaklığıyla yaklaşık 25 bin yatak kapasitesinin ihale sürecini başlatıyoruz.
2018 yılı sonu itibarıyla 95 bin yatak
kapasitesi, yeniden ileri teknolojiyle
depreme dayanıklı altyapısıyla çağdaş ve modern hastaneler şeklinde
hizmete girmiş olacak. Bütün bunları
istikralı bir yönetim anlayışıyla siyasi
istikrarla başardık” ifadesini kullandı.
Konuşmasının ardından yüklenici
firma ve Toplu Konut İdaresi (TOKİ)
yetkililerini yanına davet eden Müezzinoğlu, inşaatın 29 Ekim 2015’te
tamamlanacağı sözünü aldı.
Daha sonra Müezzinoğlu, Çanakkale
On sekiz Mart Üniversitesi Terzioğlu
Yerleşkesi’ndeki Çanakkale İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi binasının
açılışını yaparak, beraberindekilerle
burayı gezip yabancı uyruklu öğrencilerle sohbet etti.
Ezine Devlet Hastanesi hizmete açıldı
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Ezine ilçesinde TOKİ tarafından yapımı tamamlanan 100 yataklı
Devlet Hastanesi’ni hizmete açtı.
Sağlık alanında yapılan yatırımları
anlatan Müezzinoğlu, Türkiye’nin
sağlık turizminde 1 milyar insana
hizmet vermeyi hedeflediklerini
söyledi. Gönen’de de devlet hastanesi açtıklarını söyleyen Müezzinoğlu, şunları kaydetti: “Biliyorsunuz,
Balıkesir’den geliyorum. Gönen devlet hastanesinin 100 yataklı modern
çağdaş hastanesinin açılışını yaptık.
Balıkesir’de 850 yataklı Balıkesir şehir
hastanesi temelini attık. 2 yıl içinde
son derece çağdaş modern bir hastane kazandıracağız. Ardından, İl
sağlık müdürlüğümüz, halk sağlığı
müdürlüğümüz ve kamu genel sekreterliği hizmet binası açılışını yaptık.
Son derece güzel, çağdaş, modern
binalarda hizmet vereceğiz. Ezine
Devlet Hastanesi’nin daha güzel hizmet vermesi için doktor kadrosunu
güçlendireceğiz.”
haber
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
MEME KANSERİNİ TANIYALIM
Dünya Kadınlar Günü her yıl 8 Mart’ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür. Dünya Kadınlar Günü İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. Biz de son yıllarda
dünyada ve ülkemizde birçok kadının mücadele ettiği “meme kanserini” daha yakından tanımak için
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Daire Başkanlığının hazırladığı yazıyı sizlere sunuyoruz.
MEME KANSERİNE DAİR
Meme kanseri kadınlarda görülen
kanser tipleri arasında birinci sırada yer almaktadır. Hayat boyu her 8
kadından birinin kansere yakalanma
riski vardır. Meme kanseri, meme dokusundaki hücrelerden gelişen kanserlerdir.
Meme dokusunun herhangi bir yerinden kaynaklanabilir. En sık görülen tipi; meme kanallarından kaynaklanan “duktal” kanser denen
kanserlerdir. Süt üreten bezlerden
köken alan “lobüler” kanserler de sık
görülür. Ayrıca diğer dokulardan kaynaklanan daha nadir medüller, tübüler, müsinöz gibi tipleri de vardır.
Meme kanseri oluşumunda genetik
değişiklikler çok önemlidir. Genetik
yapıda çeşitli faktörlerin ve normal
yaşlanmanın etkisiyle ortaya çıkan
bozukluklar kansere neden olur. Ancak meme kanserlerinin sadece %79’luk bir kısmı ailesel geçişlidir. Özellikle anne tarafında genç yaşta meme
kanseri ve erkek meme kanseri görülmesi ailesel bir geçişe işaret edebilir.
Risk Faktörleri
Kadın cinsiyet ve yaşlanma meme
kanseri için en önemli risk faktörleridir. Diğer bilinen risk faktörleri aşağıda belirtilmiştir;
İlk doğum yaşı: 30 yaşından sonra ilk
doğumunu yapanlarda,18 yaş öncesinde ilk doğumunu yapanlara göre
risk artmaktadır. Daha önceleri doğum sayısı ile kanser gelişimi arasında ters ilişki olduğu öne sürülmüşse
de bu ilişki gösterilememiştir. Yine
de hamilelik döneminde östrojen
hormonunun daha düşük seviyelerde olması bu koruyucu etkinin ortaya
çıkmasını sağlıyor olabilir.
İlk adet yaşı: İlk adetini erken yaşlar18
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
da görenler, yaşam boyu daha uzun
süre östrojen hormonuna maruz kalacaklarından dolayı risk artmaktadır.
Menopoz yaşı: Menopoz bilindiği gibi kadının adetten kesildiği, doğurganlığının sona erdiği dönemdir. İleri yaşta (>55 yaş) menopoza girme meme
kanseri riskini arttırmaktadır. Burada
da etken uzun süre östrojen hormonuna maruz kalmadır.
Emzirme: En az bir yıl süreyle emzirmenin koruyucu etkisinin olduğunu
gösteren verilerin yanı sıra herhangi
bir etkisinin olmadığını iddia eden
çalışmalar da mevcuttur.
Doğum kontrol hapları: Doğum kontrol
haplarının uzun süre kullanımı meme
kanseri gelişim riskini arttırmaktadır.
Bunun yanı sıra en az beş yıl süreyle bu ilaçların kullanılmasının kalın
bağırsak, rahim ve over (yumurtalık)
kanseri riskini azalttığı gösterilmiştir.
10 yıldan daha uzun süre kullanımlarda ve özellikle genç yaşta (20 yaş
öncesinde) kullanmaya başlamakla
meme kanseri, kalp krizi ve inme riski
artmaktadır. Burada özellikle belirtilmesi gereken husus doğum kontrol
hapıyla birlikte sigara içiminin ciddi
sorunlara yol açabileceğidir. İkisi birlikte kalp hastalıkları ve inme riskini
belirgin arttırmaktadır.
Menopoz sonrası hormon tedavisi: Bu tür ilaçlar genellikle menopoza bağlı şikayetlerin ortadan kaldırılması veya
azaltılması amacıyla kullanılırlar. Bu
ilaçlar vücudun üretimini kestiği östrojen ve progesteron hormonlarını
içermektedir. Bu ilaçları 5 yıl ve daha
uzun süre kullanan menopoz sonrası
dönem kadınlarda meme kanseri ve
rahim kanseri riski artar.
Boy ve kilo: Uzun boylu kadınlarda
meme kanseri riski artmaktadır. Bunun nedeni bilinmemektedir. Benzer
şekilde bu kadınlarda kalın bağırsak
kanseri riski de yüksek saptanmıştır.
Menopoz öncesi dönemde aşırı zayıf
kadınlarla, menopozdan sonra idealin üzerinde kilosu olan kadınlarda
meme kanseri riski artmaktadır. Menopoz sonrası dönemde aşırı kilolar
ve özellikle yağ dokusu fazla miktarda östrojen hormonu (meme kanserine neden olduğu bilinen hormon)
yapımına neden olmaktadır.
Beslenme: Menopoz sonrası dönemde
yağ oranı yüksek gıdalarla beslenme
ile meme kanseri gelişimi arasında
ilişki mevcuttur. Aksi olarak sebze
ağırlıklı beslenmenin ise koruyucu
etkisi vardır.
Alkol: Günde 1 bardaktan (1 bira, 1 bardak şarap, 1 duble sert içecek) daha
fazla alkol tüketimi kadınlarda östrojen hormonu düzeylerini arttırdığı
için kanser gelişim riskini arttırabilir.
İyi huylu meme hastalıkları: Kist, fibroadenom ve hiperplazi gibi meme
hastalıkları iyi huylu tümörlerdir. Biyopsi sonucu habis olmayan oluşumlar tespit edilmesi risk faktörüdür.
Ailede meme kanseri öyküsü olması:
Annesinde, anne tarafından akrabalarında, teyzesinde ve ve/veya kız
kardeşinde meme kanseri olan kadınlarda meme kanseri gelişmesi riski normal toplumdan daha fazladır.
Korunma
Bazı risk faktörleri sizin kontrolünüz
altındadır. Genel sağlık durumunuzu
koruma amaçlı dengeli beslenme,
zayıflama veya kilonuzu koruma, sigara içmeme, alkolü sınırlandırma,
düzenli egzersiz gibi faaliyetlerde
bulunabilirsiniz. Ancak bunlar riskinizi tamamen yok etmez. Bu nedenle
meme kanserine yakalanmışsanız bu
hiçbir şekilde sizin veya başkasının
suçu değildir. Kendinizi suçlu hissetmek veya yanlış olduğunu düşündüğünüz şeyleri veya kişileri suçlamanızın
size bir faydası yoktur; tam aksine moralinizi yüksek tutmak tedavinizi de olumlu yönde etkileyecektir.
Bulgular
Meme Kanserinin Belirtileri: Meme kanserinin en sık rastlanan belirtisi, memede ağrısız, zamanla büyüyen bir kitlenin hissedilmesidir. Ancak, hastaların çok azında ağrı
da belirtilere eşlik edebilir. Daha nadir olarak memede
çekintiler, deride kalınlaşma, şişlikler, deride tahriş ya da
bozulmalar ve meme ucunun hassaslaşması ya da içe
dönmesi de dâhil olmak üzere meme ucu belirtileri yer almaktadır. Sanıldığının aksine ağrı ve kanlı
akıntı ileri evrelerde ortaya çıkmaktadır.
Tanı
Erken evrede meme kanserleri diğer
kanser çeşitlerinde olduğu gibi ileri
dönemlere gelene kadar belirgin
bir belirti vermeyebilir. Erken
teşhiste en önemli faktör,
kişinin bu konuda bilinçlendirilmesidir. Bu
nedenle, meme kanserinin erken tanısı için
önerilen kontrol programlarını uygulamanız
çok önemlidir. Meme
kanserine erken evrede tanı konması,
tedavinin başarıya
ulaşma ve hayatta
kalma şansını arttırır. Erken tanı için üç
temel yöntem uygulanabilir. Bunlar; evde
kendi kendine yapılan
meme kontrolleri, doktor
tarafından yılda bir yapılan
meme muayeneleri ve mamografi (meme röntgen filmi)
olarak sayılabilir. Kadınların 20 yaşından sonraki dönemde, her ay memelerini kendi kendilerine muayene
etmeleri gereklidir. Menopoz öncesi dönemde adetin başlangıcından sonraki 7-10.
günlerde, menopoz sonrası dönemde ise
her ayın aynı gününde muayene yapmalısınız.
Meme dokusu içerisinde herhangi bir şüpheli kitle
ele geldiğinde vakit geçirmeden doktora başvurunuz.
20 yaşından sonra 2 yılda bir, 40 yaşından sonra yılda
bir kez doktorda meme muayenesi yaptırınız. Bu şekilde
takip edilen kadınlarda kanserin çok erken dönemlerde
yakalanabildiği ve meme kanserine bağlı ölümlerde %30
oranında azalma sağlandığı saptanmıştır.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
19
Evreleme
Meme kanseri oluşumu çok hızlı bir
süreç değildir. Tümör ortalama 5-7
yılda 1 cm büyüklüğe erişir. Yayılımı
öncelikle lenf kanalları yoluyla koltuk
altı lenf bezlerine ve daha sonra kan
yoluyla karaciğer ve kemik gibi uzak
organlara olur. Tümörün yayılımını
tespit etmek için evreleme yapılıp,
tedaviye karar verilir. TNM sistemi
adlı bir evreleme sistemi kullanılır. T
tümör çapını, N hastalıklı koltuk altı
lenf bezi sayısını, M ise uzak yayılım
(metastaz) durumunu belirtir. Buna
göre 4 evreden bahsedilebilir. Erken
evre hastalık dendiğinde evre I, II ve
bazı evre III tümörler anlaşılır. Evre III
tümörlerin bir kısmı ve evre IV tümörler ileri evre olarak adlandırılır.
Tedavi
Meme kanseri tedavisi, alanında uzmanlaşmış bir ekip tarafından yapılmalıdır. Bu ekibin temel üyeleri
meme cerrahı, tıbbi onkolog ve radyasyon onkoloğudur. Meme kanserinin temel tedavisi cerrahidir. Tercih
edilen cerrahi şekli meme dokusunun tamamen çıkarıldığı mastektomi
20
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
ameliyatıdır. Ancak, erken evre küçük
tümörlerde meme koruyucu cerrahi
yapılması da uygundur. Kanserli dokunun memeden, çevresinde bir parça sağlıklı meme dokusu bırakılarak
çıkarılmasına lumpektomi adı verilir.
Ancak, lumpektomi yapılan memelere daha sonra radyoterapi verilmesi
şarttır. Yapılan çalışmalar sonucunda
meme koruyucu cerrahi sonuçlarının mastektomi ile benzer olduğu
anlaşılmıştır. Bu yaklaşım özellikle
batı ülkelerinde mastektomiye tercih
edilmektedir. Sevindirici olarak ülkemizde de giderek daha çok uygulanmaktadır. Cerrahi sonrası gerekiyorsa
tamamlayıcı olarak kemoterapi veya
hormonoterapiler tıbbi onkologlar
tarafından yapılır. Bazı durumlarda
radyoterapi de uygulanması gerekebilir. Tedavi kararı verirken tümörün
büyüklüğü, koltuk altı lenf bezlerine yayılım olup olmaması, tümörün
hormon bağımlılık durumu, Her2
(c-erb-B2) adı verilen kanser geninin
varlığı gibi faktörler göz önüne alınır.
Tümörün büyük olduğu durumlarda
tedaviye önce kemoterapi ile başlanıp tümörün küçültülüp cerrahiye
uygun hale getirilmesi gerekebilir.
Bu tedavilere doktorunuz karar verip
sizi yönlendirecektir.
Tarama
Normalde 20 yaşından sonra meme
muayenesi ve yılda bir kez doktorda meme muayenesi yaptırmanız
önerilir. Bu nedenle, erken dönemde
hastalığın yakalanması için kadınların bilgi sahibi olması gereklidir. 50
yaşından sonra 2 yılda bir mamografi
çekilmesi önerilmektedir. Ulusal kanser tarama programı önerilerine göre
ülkemizde uygulanan meme kanseri
tarama protokolü aşağıda yer almaktadır.
20-40 yaş arası; Ayda bir kendi kendine
meme muayenesi, iki yılda bir klinik
meme muayenesi
40-49 yaş arası; Ayda bir kendi kendine
meme muayenesi, yılda bir klinik
meme muayenesi, birinci derece akrabalarında meme kanseri varsa iki
yılda bir mamografi çekilmesi
50-69 yaş arası; Ayda bir kendi kendine
meme muayenesi, yılda bir klinik
meme muayenesi, iki yılda bir mamografi çekilmesi gerekmektedir.
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Daire Başkanı Doç. Dr. Murat Gültekin:
Kanser taramaları ile her yıl 12 bin kadın ölümden kurtarıldı.
haber
KANSER TARAMALARI HAYAT KURTARIYOR
Doç. Dr. Murat Gültekin, yaptığı
açıklamada, kanserin tüm dünyada
önemli bir sağlık sorunu olduğunu
ve kanserden korunma, tanı ve tedaviye ilişkin sürekli çalışmalar yürütüldüğünü söyledi. Doç. Dr. Gültekin, Kanser Daire Başkanlığı olarak
kadın sağlığına ilişkin yürütülen en
önemli programlardan birinin kanser
taramaları olduğunu vurgulayarak,
2000’li yılların başında pek çok ilde
mamografi dahi yokken, Sağlıkta Dönüşüm Programı ile ücretsiz toplum
tabanlı taramalar yapıldığını ve her
ilde en az bir tane olmak üzere toplam 134 adet KETEM kurulduğunu
anlattı.
Ayrıca bu yıl her kadının hizmete ulaşımını kolaylaştırmak amacıyla, onların yaşadığı yerlere kadar gidecek
“130 mobil KETEM ihalesini”nin başlatıldığını dile getiren Gültekin, “Hiç
şüphesiz ki amacımız önlenebilir,
erken teşhis edilebilir ve hatta günümüz şartlarında tedavi edilebilir kanserlerden kadınlarımızı kurtarmaktır.
2020’li yıllara girerken artık kadınlarımızın meme kanseri ve rahim ağzı
kanserinden hayatlarını kaybetmemelerini ve yaşam kalitelerini hep
yüksekte tutmayı hedefledik” diye
konuştu.
Erken teşhis oranları yükseldi
Gültekin, tüm bu yatırımlar ile aile
hekimlerinin ve Toplum Sağlığı Merkezlerinin (TSM) destekleri ile özellikle son yıllarda kanser tarama hızlarında çok ciddi oranlara ulaşıldığı
bilgisini verdi. “2013 yılı değerlendirildiğinde KETEM’de yapılan kanser
taramaları tarihi bir rekor ile 500 bini
aşmıştır” diyen Gültekin, şunları kaydetti: “Meme kanseri taramaları yurt
genelinde 1 milyon 700 bine, rahim
ağzı kanser taramaları da yaklaşık
iki buçuk milyona ulaşmıştır. Tüm
bu tarama oranları ile erken teşhis
oranlarımız da hızla yükselmeye başlamıştır. En son yayımlanan istatistik-
lerimize göre, uzak organlara sıçrama
oranları, meme ve rahim ağzı kanserlerinde yüzde 10’lara kadar düştü. Erken evrelerde bu kanserlerin
ortalama yaşam süreleri de 50 ayın
üzerine yükseldi. Ancak halen her 4
kadın kanserinden biri meme kanseridir ve tarama programlarını yaygınlaştırarak, erken evrede bu kanserin
yakalanmasını daha da arttırmamız
gerekmektedir.
Tüm bu tarama programları ile her
yıl yaklaşık 7 bin kadınımızı meme
kanserinden, 5 bin kadınımızı da rahim ağzı kanserinden ölümlerinin
önüne geçtik. Kanser taramaları ile
yaşam sürelerinin ötesinde, binlerce
kadınımızı da radikal cerrahilerden
ve gereksiz kemoterapi ve radyoterapilerden de kurtarmaktayız. Rahim,
meme, bağırsak gibi organları koruyarak yaşam kalitelerine de katkılarımız olmakta hiç şüphesiz.”
Bağırsak kanseri taramaları başladı
Gültekin, 2014 yılında kadınlarda
bağırsak kanserleri taramalarının da
başladığını dile getirerek, “Bu tara-
malar ile de her yıl yaklaşık
5 bin kadınımızı da bağırsak
kanserine bağlı ölümden kurtaracağız” dedi.
Benzer şekilde Türkiye’nin, dünyada
rahim ağzı kanserleri taramalarında pap-smear ile birlikte HPV DNA
testleri ve genotiplendirmesini de
programına alan sınırlı sayıdaki ülkelerden biri olduğuna dikkati çeken
Gültekin, bu çalışmalar ile önlenebilir, erken teşhis edilebilir ve tedavi
edilebilir kanserlerden kadınların
kurtarılmasının amaçlandığını bildirdi.
Gültekin, kadınlara sağlığın korunması için şu uyarılarda bulundu: “Kadınlar, tütün ürünlerine karşı dikkatli
olmalıdır. Özellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri salgınının kadınlarda da gelişmeden önce önlem
alınması gerekmektedir. Obeziteden
uzak durmalı; zayıflamalı ve formda
kalmaya özen gösterilmelidir. Sağlıklı, düzenli ve dengeli beslenmeli,
posalı yiyecek tüketim artırılmalı ve
çocuklara da benzer beslenme alışkanlıkları kazandırılmalıdır.Düzenli
fiziksel aktivite yapılmalıdır.”
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
21
kapakkonusu
14 MART TIP BAYRAMINDA
AİLE HEKİMLİĞİ UYGULAMASININ
DÜNÜ VE BUGÜNÜ
Dr. Akif Emre EKER
ANKAHED Yönetim Kurulu Başkanı
Ülkemiz hepimizin bildiği gibi, Aile
Hekimliği uygulamasına 2005 yılında Düzce ilimizde pilot uygulama
ile geçmişti. Aile Hekimliğini tercih
eden tüm hekimler uygulamanın
başlamasıyla birlikte büyük bir istek,
azim ve gayretle görevlerine başladılar. Ancak hemen akabinde Aile
Sağlığı Merkezlerinin mevcut fiziki
şartlarıyla ve donanımlarıyla ilişkili
eksiklikleri karşımıza çıktı. Uygulamada merkez olarak tespit edilen
ASM’lerin çoğunda olması gereken
22
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
malzeme, araç ve gereçler ve donanım yoktu o tarihlerde, eksikti veya
bozuktu. Bütün ASM’nin onarım ve
tadilatlarını yaptık. Mesaimizin dışındaki zamanımızın büyük bir kısmını
bu eksikleri gidermekle, Aile Sağlığı
merkezlerimizi halkımızın hak ettiği
kalitede sağlık tesisleri haline dönüştürmekle tükettik. Mesaimizde ise,
yoğun poliklinik hizmeti yaparak, bunun yanında aşı-bebek-gebe izlem,
laboratuar işlemleri, periyodik sağlık
taramaları, defin ruhsatları, yerinde
otopsi nöbetleri, birinci basamakta
düzenlenen her türlü raporlar gibi
işlemler içinde boğulduk. Gördük ki
işimiz gerçekten zor ve iş yükümüz
gerçekten çok fazla idi.
Aile Hekimleri İl dernekleri ve AHEF
olarak, bugün ülkemizde tüm dünyada örnek gösterilen bir Aile hekimliği
uygulamasını hedeflemiş bulunmaktayız. Aile hekimlerinin idari ve hukuki düzenlemelerinin çağdaş düzeye
getirilmesini ve geliştirilmesini sağlamak, Aile Hekimlerinin özlük haklarının, şeref ve haysiyetlerinin korunmasını ve geliştirilmesini sağlamak
başlıca görevlerimiz arasında yer
almaktadır. Aile Hekimliği uygulamalarıyla ilişkili yasa tüzük, yönetmelik
vb. düzenleyici işlemleri izlemek, hazırlanmasında katkıda bulunmak, aksayan yönlerin düzeltilmesi için gerekli girişimlerde bulunmak, raporlar
sunmak ve en önemlisi gerektiği
koşullarda hukuki itirazlarda bulunmak hem il derneklerimizin hem de
federasyonumuzun başlıca amaçları
arasında yer almaktadır.
Bilindiği gibi Aile hekimliği; dünyanın çok çeşitli ülkelerinde uygulanmaktadır. Bu uygulamaların iyi
örneklerinde, iyi çalışmakta olan bir
birinci basamak sağlık hizmeti bileşeni olarak Aile Hekimlerinin en önemli
işlevi sadece kendine düşen görevleri gerçekleştirmelerdir. Bu bağlamda
Aile Hekimliği uygulamasını Birinci
Basamak Sağlık Hizmetlerinin bileşenlerinden biri olarak değerlendirmek doğru olacaktır. Birinci basamak
sağlık hizmetlerinin temel bileşenleri
Aile Hekimliği, acil tıp, adli tıp ve halk
sağlığıdır. Bu dört temel bileşen dışında da birinci basamak sağlık hizmetine etki eden çeşitli faktörler de
vardır. İşte bugün gelmiş olduğumuz
noktada Aile Hekimliği dışında yapmaya zorlandığımız hizmetler, hem
iş yükümüzü arttırmakta hem de Aile
Hekimliğini doğru bir şekilde yapmamızı engellemektedir.
En önemli sorun ise özellikle uygulama yönetmeliği ile Aile Hekimleri için
çok geniş bir görev tanımı yapılmış
olmasıdır. Mevcut uygulama yönetmeliği ile kapatılan sağlık ocaklarınca
yürütülmekte olan neredeyse tüm
birinci basamak sağlık hizmetleri
aile hekimlerine görev olarak verilmiştir. Hatta hizmete devam eden
unsurlardan, Aile Planlaması ve AnaÇocuk Sağlığı Merkezlerince yürütülen, gebe, bebek-çocuk takipleri,
aile planlaması uygulamaları da aile
hekimlerine görev olarak verilmiştir.
Yine Verem Savaş Dispanserlerince izlenen Tüberkülozlu hastaların,
kronik hastaların izlemi kapsamında
Aile Hekimlerince izlenmesi beklenmektedir. İlgili mevzuatta yukarıda
kısaca özetlenen bu birimlerin yapmış olduğu hizmetler çeşitli ve kapsamlıdır. Bunlar ana başlıklar halinde
listelenecek olursa ilgili mevzuat ile
Aile Hekimlerinin sorumlu oldukları
görevler şunlardır:
• Koruyucu Hekimlik Uygulamaları
(aşılamalar vb)
• Birinci Basamakta Tedavi ve Laboratuar Hizmetleri
• İlgili Mevzuatla Belirlenen Rehabilitasyon Hizmetleri
• Tıbbi danışmanlık
• Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Hizmetleri
• Periyodik
Sağlık Muayeneleri ve
İzlemler(Bebek-Çocuk, Gebe, Loğusa, Yaşlılar vb)
• Taramalar (Kanser, Kronik Hastalık,
DM, HT vb)
• Evde
Bakım Hizmetleri (Özürlü,
Yaşlı, Yatalak vb.)
• Mobil Sağlık Hizmetleri.
• Raporlar (Birinci Basamakta Resmi
Hekimlerce Düzenlenen Tüm Raporlar)
• Bölgesel Sağlık Sorunlarının Çö-
zümü ve Planlaması için TSM ile
işbirliği
• İdari Sorumluluk
• Adli Tıbbi Görevler
• Kayıt yükümlülüğü (Kişisel Sağlık
Dosyası ve Birinci Basamak Sağlık
Kurumlarınca Düzenlenen Kayıtlar)
• Kayıtların Mahremiyetinin Sağlanması
• Hizmet içi Eğitim
• Aile Sağlığı Biriminin İdare ve İdamesi.
Yukarıda ana başlıklar halinde sunulan hizmetleri, hizmetlerin tıbbi ve
akademik gereklilikleri ve Aile Hekimlerine bağlanan nüfus (yaklaşık
3500-4000) dikkate alınarak değerlendirdiğimizde Aile Hekimlerinden
beklenen iş yükünün, bir Aile Hekimi
ve –varsa- bir aile sağlığı elemanının
iş gücünü aşar şekilde planlandığını
söyleyebiliriz. Yani beklenen tüm işlerin ideal, tıbbi ve bilimsel kurallara
uygun yürütülmesi olağanüstü bir
gayretle yapılmaya çalışılmakla beraber hekimin iyi niyeti, bilgi ve becerisinden bağımsız olarak bazı alanlarda eksiklikler ortaya çıkabilmektedir.
İşte bu eksiklikler de sistemin aksayan yanlarını oluşturmaktadır.
Aile Hekimliği uygulamasının ülkemizde başlamasıyla birlikte sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi ölçütlerindeki çıktılarda önemli gelişmeler
oldu. Anne ve bebek ölüm oranlarında ciddi aşamalar kaydederek, artık
çağdaş ülkeler seviyelerine geldik.
Bağışıklama oranlarında birçok gelişmiş ülke düzeyini aştık.
Yeterli mi? Elbette değil, daha yapacak çok işimiz var…
Bunun yanı sıra Aile Hekimliği uygulamasına geçilen illerde, vatandaşlarımızın birinci basamak sağlık
kuruluşlarını tercihi tüm muayeneler
içinde 2002’de % 37 iken 2012’de %
50’ye çıkmıştır. Buna paralel olarak
sağlık hizmetlerinden memnuniyet
oranları hiç olmadığı kadar yüksek
seviyelere ulaşmıştır. Vatandaşlarımızın sağlık hizmetini birinci basamaktan alma talebi giderek artmaktadır.
Bu da artık kaybolmaya başlayan, birinci basamağa duyulan güvenin bir
yansımasıdır.
Ancak amacımız, dünyada örnek
gösterilen bir Aile Hekimliği uygulamasına ulaşmaktır. Bütün enerjimizi
iyi bir ülke modeli için harcarken; hizmete ulaşanlar kadar, hizmeti sunanların da memnuniyetinin göz önünde bulundurulması gerçeği gözden
kaçırılmamalıdır.
Aile Hekimleri olarak bir diğer amacımız; Ön gördüğümüz planlar, projeler ve programlarımız da yer alan
politika ve hedefler doğrultusunda
kaynakların etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve
kullanılmasını, hesap verebilirliği ve
mali saydamlığı sağlamak üzere, Aile
Hekimliği Uygulamasının yönetiminin yapısını ve işleyişini uygun hale
getirmek, Aile Hekimliği Uygulama
kanunun bir an önce tüm paydaşların katılımı ile yeniden hazırlanmasını sağlamak, İdari ve hukuki düzenlemelerin bir an önce yapılmasını
sağlayarak Aile Hekimliği Uygulanması ve geliştirilmesi aşamalarında
söz sahibi olmaktır.
Birinci basamağı ilgilendiren tüm
konularda; Araştırma, Geliştirmeye
(Ar-Ge) önem vermek bunun yanında kongre ve seminerlere ayrılan
kaynakların doğru kullanılmasını,
bilgi ve teknolojinin kullanabilirliğini, üye dernek sayısının artırılmasını, sorunlarının çözümlenmesi için
desteklenmesini, iç işleyişle ilgili düzenlemelerin yapılmasının sağlamak
amacındayız.
Bu amaçları gerçekleştirmek için;
1-Mevzuata hâkim, yaptığı işi bilen
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
23
yönetim, komisyon ve kurulların
kadrosunu oluşturmak,
planlayanlar bu durumu göz ardı etmektedirler.
2- Yenilikleri ve teknolojiyi takip ederek üyelerimize en hızlı ve kaliteli
hizmeti sunmak,
Dünyada 1920’lerde başlayıp 2000’li
yıllara gelinceye kadar uzmanlaşma
ön planda seyrettiğinden sağlık hizmetlerinin asıl gücü olan 1. Basamak
unutulmuştur. Oysa tüm dünyada
olduğu gibi 1. Basamak sağlık hizmet
sunumu da kendine has kuralları ve
yaklaşımları olan ayrı bir tıp disiplinidir.
3-Hukuksal konularda, mevzuat ve
yapılan işler hakkında il derneklerine yardımcı olmak,
4-Kaynakların en uygun ve en verimli şekilde gerçekleştirilmesine
dikkat etmeyi prensip haline getirmek gereklidir.
Her bireyin bir gün hasta olarak hizmet alacağı bu birimlerin standartlarının yükseltilmesi için Aile Hekimlerine gerekli desteğin verilmesine
katkıda bulunması gereklidir. Bu gün
uygulamadan kaynaklı olan, ancak
hekimlerin bireysel olarak sorumlu tutulduğu sorunların, gereken
önlemler zamanında alınamaz ise
tükenmişliğe yol açacağı unutulmamalıdır. Halkımızın memnuniyet
oranlarının çok yüksek olduğu uygulamanın cazibesini kaybedeceği,
sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi
uygulamasında olduğu gibi dünyanın en iyi modeli dahi olsa uygulanmasının zorlaşacağı, sonuçta mevcut
durumda hekimlerin aleyhine olan
bu durumun genel olarak birey ve
toplum sağlığını ve memnuniyetini
olumsuz etkileyeceği göz önünde
bulundurulmalıdır.
Gelmiş olduğumuz süreçte 1. Basamak sağlık hizmetlerinin hedeflenen
noktaya ulaşamamasındaki en temel
nedenlerden birinin, 1. Basamak sağlık hizmeti veren Hekimlerin motivasyonunun göz ardı edilmesidir diye
düşünmekteyim. Halen uygulamayı
24
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
Ülkemizde Aile hekimliği sürecine
farklı nedenlerle ve farklı kaygılarla
önem veren çeşitli dernekler ve tabii
ki kamu kuruluşları mevcuttur. Aile
hekimliği dernekleri olarak bizim
verdiğimiz önem en başta ülkemizin
sağlık çıktılarının en yüksek düzeye
getirilmesi ve böylece Aile Hekimliği
kurumunun diğer tüm 1. Basamak
unsurları ile beraber varlığını sürdürmesidir.
Unutmamalı ki bir işi ve o işin uygulamasından kaynaklanan sıkıntılarını
en iyi, o işi yapanlar ve uygulayanlar bilir ve en makul çözüm önerileri
o kişilerden gelir. İdare personelini
düşünmek makul ve mantıklı ve de
mevzuata uygun hedef ve çalışma
programları koymak durumundadır.
Bunun tersi bir anlayış ancak sorunların daha da artması demektir. Yeri
geldiğinde uygulamadaki sıkıntıları
hiçbir art niyet ve de sorun çıkarma
amaçlı değil de çözüm amaçlı olarak
dile getirmenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Hepimiz, sorunlarımız
çözüldükten sonra teşekkür etmesini
de bilecek kadar erdemli ve de eğitimli bireyleriz.
Uygulama içindeki farklı kişilerin,
yani uygulayıcıların ve planlayanların
iletişim içinde olması, daha kaliteli
kararlar almayı ve alınan kararların
uygulanabilmesini getirecektir. Farklı kişilerin arasında bilgi ve deneyim
paylaşımı ve ortak akıl oluşturulması
bizlerin yaratıcılık kapasitesini geliştirecektir.
İnsanın doğasında, “yararlı olma”
duygusu “parasal karşılık beklemeden bir amaca bağlanma”, “içinde
bulunduğu topluma bir değer katma” ihtiyacı vardır… Biz bu duygularımızı yalnızca aile hekimliği uygulamasına sahip çıkarak ve güçlü il
dernekleri çatısı altında doyurabileceğimiz bilinciyle yola çıktık.
Yaşadığımız dünyaya, çalışma ortamlarımıza ve Aile Hekimliği Uygulamalarına ve en önemlisi Aile Hekimlerine fark yaratacak bir değer katmanın
hazzını yaşamak ve yaşatmak için ortak akıl ve bilinçle kenetlendik…
Yaşam sorumluluk gerektirir…
Yönetim daha büyük sorumluluk gerektirir…
İçinde bulunduğumuz ve çalıştığımız
şartlarda, Özlük Haklarımız, ücretlerimiz ve çalışma şartlarımızın kalitesinin arzuladığımız düzeye gelmesi
için, Aile Hekimleri olarak İl derneğimiz çatısı altında sorumluluklarımızı
yerine getirmeyi, ekip ruhu ve anlayışıyla taahhüt ediyoruz.
Bu sosyal sorumluluk faaliyetlerindeki en ufak samimiyetsizliğin ve
toplumsal katkıyı kendi çıkarları doğrultusunda kullanma eğiliminin de,
yarardan çok zarar vereceğini göz
ardı etmemeliyiz. Samimi çabalar,
çok yönlü faydalar sağlamasının yanı
sıra, marka değerimizi de artıracaktır.
doktorlarımızın ve
tüm sağlık
profesyonellerimizin
14 mart tıp bayramını
kutlarız.
Biyolojik ve hedefe yönelik
tedaviler sunan lider bir
biyofarma şirket olarak
uzmanlığımızı ve bilgimizi
kullanarak hastaları etkileyen
zorlu koşulların üstesinden
geliyoruz. Önceliğimiz
hastalarımız ve hastalarımıza
daha sağlıklı hayatlar sürmeleri
için yol göstermek.
Sağlam finansal yapımız,
güçlü ürün portföyümüz ve
uzun vadede yeni gelecek
ürünlerimiz ile hastaların
yaşamlarında iz bırakmaya
devam ediyoruz.
Dünyada 25.000
çalışan
170 +
ülkede
10-ACRP14Q1B23
10
ileri evre araştırma ve geliştirme
programları
www.abbvie.com.tr
haber
14 MART TIP BAYRAMI
TARİHTE 14 MART
“Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i
Amire” adlı tıp okulunun açılış tarihi
olan 14 Mart 1827, ülkemizde modern tıp eğitiminin başlangıcı olarak
kabul ediliyor.
Tıp Bayramı, ilk kez, 1. Dünya savaşı
sonunda, İstanbul’un işgal edildiği
günlerde, yabancı işgal kuvvetlerine
karşı tıp öğrencilerinin bir tepkisi olarak 1919 yılında kutlandı. Günümüze
kadar gelen bu 14 Mart kutlamaları,
artık içinde bulunduğu haftayı da
kapsayacak şekilde, “Sağlık Haftası”
olarak kutlanıyor.
Osmanlı tıbbının 15. ve 16. yüzyıllara
kadar İslam tıbbının etkisi altında kaldığı bilinir. Bu sırada batıda 14. yüzyılda İtalya’da başlayan Rönesans 15.
ve 16. yüzyıllarda bütün Avrupa’ya
yayılmış, Tıp alanında da birçok buluş ve ilerlemeler kaydedilmişti.
Osmanlı’da ise 17. yüzyıldan itibaren
her sahada ortaya çıkan bozulmalar
tıp eğitiminde de kendini gösterdi
ve tıp medreseleri eskisi kadar yeni
bilgilerle donatılmış hekimler yetiştiremez oldu. Ayrıca batıda yazılan
Latince, İtalyanca, Almanca tıp kitaplarını hekimler takip edemedi, dil
bilen sayısının az olması, matbaanın
Osmanlı’ya geç giriş ve kitap basmanın 1729’da başlamasından dolayı
26
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
kitaplar tercüme edilemedi ve yeterince basılamadı.
Az sayıda bazı Osmanlı hekimleri ve
bilim adamları kendi çabaları ile dil
öğrenerek bu yenilikleri takip etmiş
ve bu bilgileri de katarak kendi kitaplarını yazmışlardır. Ama bu bilgileri
yine de hekim adaylarına yeterince
iletememişlerdi.
19. yüzyıla geldiğinde durum tıp eğitimi açısından pek iç açıcı değildi. Tıp
medreseleri eski parlak dönemlerini
kaybetmiş, hatta bazıları kapanmıştı. Bu arada ortalığı azınlıklardan ve
Avrupa’dan gelen, yabancı hekimler sarmıştı. Mütabbib (tabip olmayan sahte hekim) hekimler serbest
hekimlik yaparak, orduda da görev
alarak birçok insanın ölümüne sebep oldular. Bunların önlenmesi için
birçok ferman çıkarılmışsa da engel
olunamadı. Çünkü yeterli tıp eğitimi
verilmediği gibi yeterli sayıda hekim
yetiştirilemiyordu. İtalyanca ve Fransızca bilen az sayıda hekim gelişmeleri takip ederek çevresinde yararlı
olmaya çalıştılar. Bunlardan Şanizade
Mehmet Ataullah (1771–1826), Mustafa Behçet Efendi (1774–1834) gibi
büyük hekimler bu durumdan çok
rahatsız olmuş ve yeni tıbbın tıp eğitimine girmesini savunmuşlardır.
III. Selim zamanında yeni tıp eğitimi
veren bir Tıphane açılması düşünüldü. Teşrih (anatomi) yasağından dolayı ulemadan çekinen III. Selim buna
cesaret edemedi, Rumlara tıp fakültesi kurmaları için izin verdi (1805). O
dönemin hekimbaşısı 21 yaşında ilk
hekimbaşılığını yapan Mustafa Behçet Efendi’ydi. Mustafa Behçet Efendi
bu dönemde de yeni tıp eğitimi veren bir Tıphane kurulması için çaba
sarf etmiş, ama amacına ulaşamamıştır. Nitekim Mustafa Behçet Efendi, II.
Mahmut zamanındaki hekimbaşılığı
sırasında (53 yaşında) tıp eğitiminin
düzeltilmesi için yeniden büyük bir
çaba içine girdi ve 1827 yılında bu
amacına ulaştı.
Sultan II. Mahmut 1826 yılında uzun
zamandır uğraştığı bir meseleyi halletmiş, düzeni tamamen bozulmuş
olan yeniçeri Ordusu’nu ortadan kaldırıp (17 Haziran 1826) yeni bir ordu
kurmuştu (Askair-i Mansure-i Muhammediye). Bu yeni orduya bir hekim
ve cerrah yetiştirilmesi gerekiyordu.
Bunu fırsat bilen hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi 26 Aralık 1826’da II.
Mahmut’a, arada da üç dilekçe vererek, yeni tıp okulunun kurulmasının
amacını, bu okulun nasıl ve nerede
kurulacağı konusunda teklifini yaptı
ve Padişah bu teklifi onayladı.
14 MART 1827’DE TIP OKULU AÇILDI
Bizde tıp bayramının ne zaman kutlanacağı, ya da hangi tarihle ilişkilendirilmesi gerektiği sorusu ancak yakın
tarihimizde cevap bulabilmiştir. Sultan II. Mahmut’un yenilikçi hareketleri sonucu, hekimbaşı Mustafa Behçet
Efendi’nin de katkılarıyla batılı anlamda ilk tıp mektebi olan, Tıphane-i
Amire ve Cerrahhane-i Amire 14 Mart
1827 Çarşamba günü Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacıbaşı Konağı’nda
kurulmuş; bu şekilde tıp tarihimizde
14 Mart yerini almıştır.
Tıphane-i Amire 1827’den 1836’ya
kadar Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacıbaşı Konağında gündüz eğitimi yapıyordu. 1836 yılında Sarayburnu’ndaki Askeri Kışla’ya (Otlukçu Kışlası’na)
taşındı. Ayrı binada eğitim gören
Cerrahhane de burada tıp eğitimi ile
birleşip, eğitim yatılı hale getirildi. Bu
binanın yetersiz hale gelmesi ile Galatasaray’daki Enderun ağaları okulu
tekrar elden geçirilip düzenlendi ve
Tıbbiye 1839’da Galatasaray’a taşındı. Bu okula Mekteb-i Tıbbiye-i
Adliye-i Şahane adı verildi.
Aynı bina içinde Tıphane ve Cerrahhane eğitimlerini ayrı ayrı yapıyordu.
Tıp eğitimi o yıllar batıda olduğu gibi
dört yıldı, son sınıfta hocalar tarafından usta ve yetenekli olanlar tesbit
edilerek sınava alını ve başarılı olanlar askeri hastanelere veya ordunun
tabur alaylarına muavin tabip unvanı
ile tayin ediliyorlardı. Orada bir hekimin gözetiminde birkaç sene çalışıp
deneyim kazandıktan sonra da serbest hekim oluyorlardı.
Bu okulun 17 Şubat 1839’da açılışı
Sultan II. Mahmut tarafından yapıldı ve eğitiminde yeni düzenlemeler
getirildi. Eğitim dili Fransızca olmuş
ve öğrenci alınmaya başlanmıştı. Eğitim dilinin Fransızca olması zamanla
hekim sayısında azalmaya yol açtı.
Nitekim 1867 yılında Türkçe tıp eğitimi yapan Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye
(Sivil Tıp Mektebi) açıldı. 1870 yılında
da askeri tıp okulunda dersler Türk-
çeleşti. 1878 yılında şimdiki Sirkeci
Tren İstasyonu yanındaki Demirkapı
Askeri Kışlası’na taşındı. 1894 yılında
Sultan II. Abdülhamit’in emriyle Haydarpaşa’daki Tıbbiye Binası inşa edilmeye başlandı ve bu görkemli binaya
6 Kasım 1903’te taşınıldı. Önce Askeri
Tıbbiye sonra, Sivil Tıbbiye taşınmış
ve 1909 yılında iki mektep birleştirerek Darülfünun Tıp Fakültesi oldu.
İLK KUTLAMA 1919’DA
İlk tıp bayramı 14 Mart 1919’da, işgal
altındaki İstanbul’da, tıp öğrencileri
tarafından kutlanmış ve tepkilerini
bu şekilde dile getirmeye çalışan öğrencilerin bu törenine Dr.Fevzi Paşa,
Dr. Besim Ömer Paşa, Dr. Akil Muhtar
(Özden) gibi dönemin ünlü hocaları
da katılmıştı.
1933’de “Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i
Şahane” İstanbul Üniversitesi’ne
dâhil oldu. Peşinden de 1945’te Ankara Tıp Fakültesi, 1954’te Ege Tıp Fakültesi kuruldu.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
27
portre
MUSTAFA BEHÇET EFENDİ
1774 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası,
Divan-ı Hümayûn kâtiplerinden şairliği ile de tanınan
Mehmed Emin Şükühi Efendi’dir. Üçüncü Mustafa Han
devri hekimbaşılarından Büyük Hayrullah Efendi’nin
torunu, Hekim ve şair Abdülhak Molla’nın ağabeyi,
şair Abdülhak Hamid’in büyük amcasıdır.
Süleymaniye Tıp Medresesi’nde okuduğu sanılır.
Öğrenimini tamamladıktan ve hekimlik deneyimi
kazandıktan sonra, 1791’de Sinan Ağa Medresesi
Müderrisliğine (asistan), 1796’da saray hekimliğine,
1803’te Padişah III. Selim’in hekimbaşılığına getirildi.
Hekimbaşı olduğu sırada padişahın verdiği para ile
Bebek’te “Hekimbaşı Yalısı” adıyla anılan yalıyı aldı;
yanında bir botanik bahçesi oluşturdu ve ömrü boyunca bu yalıda yaşadı. 1807’de Padişah III. Selim’in
tahttan indirilmesi üzerine hekimbaşılığı sona erdiyse
de, on yıl sonra, Padişah II. Mahmud zamanında yeniden hekimbaşı yapıldı. Bu atanma sırasında devrin bir
diğer önemli tıp adamı olan Şanizade Ataullah Efendi
ile arasında bir siyasi çekişme yaşandı.
1821 yılında II. Mahmut’un yakınlarından Halet Efendi aleyhinde konuştuğu öne sürülerek hekimbaşılık
görevinden alındı ve kardeşi Abdülhak Molla ile birlikte Keşan’a sürüldü. Onbir aylık sürgünden sonra
affedilerek İstanbul’a döndü ve 1823’te üçüncü defa
hekimbaşılık görevine getirildi.
Kendisi medrese öğrenimi görmüş olmasına rağmen
tıp biliminin medresede değil, okullarda modern yöntemlerle öğretilmesi gerektiği görüşünde olduğu için
bu konuda çeşitli girişimlerde bulundu, sonuncusu
başarıya ulaştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk cerrahhanesi onun önerisiyle 14 Mart 1827’de Şehzadebaşı’daki Tulumbacıbaşı Konağı’nda Tıphane-i Amire
ve Cerrahhane-i Amire adıyla kuruldu. Okulun kuruluş
günü olan 14 Mart, günümüzde Tıp Bayramı olarak
kutlanır. Mustafa Behçet Efendi bu okulun nazırlığını
yaptı.
1831 yılında İstanbul’da ilk defa kolera salgını görüldüğünde, henüz mikrobu bulunmamış olan bu hastalık hakkında halkı bilgilendirmek için “Kolera Risalesi”
adlı bir kitapçık yayımladı; basılı ilk Türkçe tıp kitaplarından birisi olan bu risalesi Almanca’ya da çevrildi.
Farsça, Arapça, İngilizce, Almanca ve Fransızca öğrenen Mustafa Behçet Efendi, 18. yüzyılın ünlü bilim
adamlarından Comte de Buffon’un “Genel ve Özel
Tabiyat Tarihi” adlı 44 ciltlik dev eserinin iki kitabını,
Arap tarihçi Şeyh Abdurrahman Ceberti’nin Fransız
işgali altındaki Mısır’ın birkaç yıllık tarihini günü gününe tutulmuş notlarla anlatan eserini de Türkçeye
kazandırdı.
Bu arada, eski çağlardan kalma tedavi yöntemleriy-
28
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
le ilaçları derlediği “Bin Sır” adlı kitabı yazmaya başladı; kitabı
tamamlayamadan 1832 yılında hayatını kaybetti. Üsküdar’daki
Nasuhi Dergâhı’na defnedildi. Mustafa Behçet, 1000 sır adlı kitabı için ölmeden önce 850 sır derleyebilmişti. Kardeşi Abdülhak
Molla’nın bitirmeye çalıştığı bu eseri tamamlayarak yayına hazırlayan, Abdülhak Molla’nın oğlu Hayrullah Efendi oldu.
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
hastanelerimiz
ANKARA NUMUNE EĞİTİM
VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
19.YüzyılınsonlarınadoğruOsmanlıDevleti’ninAnadolutopraklarındasağlıkalanındabüyükyatırımlarve
atılımlaryapmakararıdoğrultusunda,Anadolu’nunbirkaçilinde‘GurebaHastanesi”adıaltındahastaneler
açılmaya başlandı.
Buhastanelerdenbiriise,ilerdeAnadolu’nun‘varolma’yolundavereceğimücadeleolan‘KurtuluşSavaşı’na
başkomutanlıkmerkezivesonrasındabaşkentlikyapacakolanAnkara’dakuruldu.1881Yılında‘AnkaraGureba
Hastanesi’adıaltındaaçılanhastane,‘NamazgâhTepesi’olarakbilinenmevkidekuruldu.
KurtuluşSavaşı’nınkazanılmasısonrasıkurulanTürkiyeCumhuriyeti’ninsağlıkalanındayaptığıilkhamlelerde
yine‘AnkaraGurebaHastanesi’önplandadır.1924yılındahastanedoğrudandoğruya‘SıhhatveMuaveneti
İçtimaiyeVekaleti’ne(bugünküadıileSağlıkBakanlığı)bağlananhastaneadı“AnkaraNumuneHastanesi”
adınıaldı.HastaneninadıbizzatCumhurbaşkanıGaziMustafaKemal’inbaşkanlığındatoplananBakanlar
Kurulutarafındankonuldu.1998yılındaise“AnkaraNumuneEğitimveAraştırmaHastanesi”olarakbugünkü ismini almıştır.
30
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA
HASTANESİ
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi halen 1046 yatak ile hizmet vermekte olup, hekim çalışan sayısı 950, ebe - hemşire ve sağlık memuru çalışanı 720’dir. İdari çalışanlar
ve hizmetli personeli ile birlikte toplam çalışan sayısı 3800’ü bulmaktadır. Hastanede 42 tıp branşında sağlık hizmeti ve bu branşların 33’ünde
sağlık hizmeti yanında uzmanlık eğitimi de verilmektedir.
Hastane, Sağlık Bakanlığına bağlı
hastaneler içinde yatak kapasitesi,
çalışan sayısı ve branş çeşitliliği açısından en kapsamlı hastanedir. Özellikle erişkin hastalar için hemen tüm
branşlarda uzman ve eğitim kadroları ile hizmet vermektedir.
Yılda1.7 milyon hasta müracaatı olmakta, 58 bin hasta yatarak tedavi
görmektedir. Her 5 hastanın 1’i Ankara dışından gelmekte ve bu rakamlar
hastanenin bir referans hastane olarak tüm ülkeye de hizmet verdiğini
göstermektedir. Başta Türk Cumhuriyetleri olmak üzere Ortadoğu ve
Balkan ülkelerinden de her yıl artan
sayıda hasta müracaatı olmaktadır.
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Olmak
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Sağlık Bakanlığı hastaneleri arasında en fazla asistan eğiten
Eğitim ve Araştırma Hastanesidir. Halen 450 civarında genç hekim değişik
uzmanlık alanlarında eğitim görmektedir. Birkaç yıl içinde bu asistanlar
uzmanlıklarını tamamlayacak; hem
geleceğin akademik kadrolarını oluşturacak, hem de ülkemizin dört bir
yanında uzman hekim olarak sağlık
hizmeti sunacaklardır.
Eğitim ve Araştırma Hastanesi olmak,
asistan yetiştirmek hastanelere çok
önemli bir dinamizm kazandırmakta, literatür ve güncel gelişmeleri
1922 yılında Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
takip ederek, yapılan araştırmalarla
uluslararası literatüre katkı sağlamayı
kolaylaştırmaktadır. Bu hareketliliğin
hastaların tetkiklerine ve tedavilerine
de olumlu bir katkı sağladığı da bir
gerçektir.
Akılcı İlaç Sistemi ile Yılda 565 TL’lik Tasarruf
Yıllık ithalat rakamlarımız içerisinde
en büyük giderlerimizden olan ilaç
tüketiminde tasarruf için Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
yönetimi bilimsel bir dizi kurallar
geliştirildi. İki yıl önce hastanede
akılcı ilaç sistemi dâhilinde hazırlanan bilimsel rehber sayesinde, kan
ürünü olan human albümin (HA)
kullanımıyla ilgili bilimsel bir proje
oluşturuldu. HA’nın uygunsuz kullanımını engellemek için kanıta dayalı
bir kılavuz hazırlandı, bilimsel verisi
faydalı olduğunu gösteren bütün
alanlar kullanım listemize alındı. Bilimsel verisi bulunmayan ve faydası ispatlanmamış durumlar kılavuz
kapsamı dışında bırakıldı ve bu durumlarda ilacı kullanmama konusunda prensip kararı alındı. Projenin
başlamasından bir yıl sonra kullanım
yüzde 70 oranında azaldı ve sadece
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde gereksiz kullanımı önlemekten sağlanan tasarruf yılda 565
bin TL oldu.
Bu sistem bir model olarak kabul edilip Türkiye genelinde uygulanması
halinde ise, sadece 1 ilaçtan yapılacak tasarrufun yıllık 50 milyon TL’nin
üzerinde olabilir. Hastane yönetimi
projenin sonuçlarını 2012 yılında
İspanya’da düzenlenen ‘Uluslararası
Sağlık Teknolojileri Değerlendirme
Kongresi’nde bilim dünyasına duyurdu ve büyük bir ilgi gördü.
Robotik Kemoterapi İlaç Hazırlama Sistemi
Temiz oda konseptiyle kurulmuş
ayrı bir ünite olarak hizmet veren bu
robotik sistemde çalışan güvenliği
ön plandadır ve sitotoksik ilaçların
robotta el değmeden hazırlanması
mümkün olmaktadır. Bu sistemle birlikte hizmete sokulan modern Gündüz Kemoterapi Ünitesi ile hasta psikolojisini de önceleyen bir anlayışla
kanser tedavisinde kullanmaya başlanılmıştır. Yılda toplam 1.700 yeni
hasta başvurusu olan kliniğimizde
yılda yaklaşık 10 bin hastaya ayaktan
kemoterapi uygulanmaktadır. Genel
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
31
olarak değerlendirildiğinde ünite faaliyetleri ile uluslararası standartları
yakalamış olup, bazı uygulamaları ile
ise bu standartların da üzerinde çıkmıştır.
Dünyaya Örnek Gündüz Kemoterapi Ünitesi
Bu ünitede 45 koltuk ve özellik arz
eden durumlar için ayrılmış 2 özel
oda, 2 hasta görüşme odası ve üniteye ait bir eczane bulunmaktadır.
Gerek ünite içinde gerekse bekleme
salonunda hastaların geçirdikleri süreyi daha konforlu geçirebilmeleri
için 8 adet LCD ekranla uydu yayını
yapılmakta, merkezi ses ve müzik sistemi bulunmakta, hasta ve bekleme
salonundaki hasta yakınlarının okumaları için 9 adet farklı günlük gazete sağlanmaktadır. Ünitede 2 uzman
doktor, 1 psikolog, 8 hemşire, 1 eczacı ve robotik kemoterapi ünitesinde
de 5 biyolog görev yapmaktadır. Ana
binadan farklı bir yerde olan merkeze hastaların ulaşımı da düşünülerek
günde 12 seferden oluşan bir araç
servisi vardır.
Yılda toplam 1.500 yeni hasta başvurusu olan klinikte yılda yaklaşık
7.000 hastaya ayaktan kemoterapi
uygulanmakta olup, hastaların tıbbi
tedavisinin modern ve konforlu bir
şekilde yapılmasının yanında hastaların moral ve motivasyonlarının
yükseltilmesi için sanatsal faaliyetler
de uygulanmaktadır.
lunan sanatla terapi yönteminin iyi
örneklerinin Türkiye’de de yapılması
için çalışmaları devam etmektedir.
Resim yapmanın kemoterapi alırken
stresi azaltabileceği yaklaşımıyla bilimsel bir çalışma başlatan hastane
yönetimi, ANEAH Bilimsel Araştırma
Komisyonu’nda onayıyla hastaların
resim derslerinin öncesinde psikologların gözetiminde stres ölçümü
yapılmaktadır. Daha sonra hastalar,
tedavi sırasında resim yapmakta ve
tedavi bittiğinde yeniden stres ölçümü yapılmaktadır. Bu veriler objektif
kriterlerle değerlendirilmektedir. Bir
kaç yıllık bir veri birikiminden sonra
sonuçların bilim camiasıyla paylaşılması hedeflenmektedir.
Kemoterapinin uzun ve zorlu seanslarında hastalar müzik dinleyerek,
resim çizerek vakit geçirebilmektedirler. İsteyen hastalar kemoterapi
alırken, resim eğitmeni eşliğinde su
bazlı yağlı boya veya sulu boya ile resim yapabilmektedirler. Böylece hastalar, sanatsal faaliyetlerde bulunarak kısa süreliğine de olsa hastalığını
unutmaktadırlar. Dikkat ve enerjisini
farklı bir noktaya kanalize eden hastaların stres ve kaygıları azalıyor. Hastaların kemoterapi alırken yaptıkları
resimler Altındağ Sanat Sokağı’nda
açılan ‘Umudun Renkleri’ sergileri ile
2 yıldır sanatseverlerle buluşmaktadır.
Semt Poliklinikleri İle Halkın Ayağına
Gidiyorlar
Ayrıca periyodik olarak TÜMATA
(Türk Müziğini Araştırma ve Tanıtım
Grubu) tarafından bu ünitede hastalara kemoterapi aldıkları sırada Türk
Müzik ve Hareket Terapisi uygulaması yapılmaktadır. Türk tarihinde ve
kültüründe önemli yeri olan makam
müziğiyle tedavinin bugünün tıbbında güncelliğini koruduğu bilinmektedir. Yurt dışında pek çok örneği bu-
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi yönetimi hastanenin
yetişmiş insan gücü kaynaklı etkin
ve verimli tıp hizmetini mümkün olduğunca halkın ayağına götürmeye
çalışmaktadır. Bu kapsamda hastane olarak AMATEM başta olmak
üzere, Sitelerde, Sıhhiyede, Kolejde,
Mamak’ta, Akyurt’ta semt polikliniği
hizmeti vermektedirler.
26 Ağustos tarihinde Ankara halkı, hastane personelimiz ve askerlerimiz Namazgah Tepesi’nde Sakarya Savaşında ordumuzun
başarısı için birlikte dua etmişlerdi.
32
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
Hastane Çalışanlarına Özel
Sanatsal Faaliyetler
Hastane yönetimi göreve geldiği
günden itibaren yönetim anlayışları
dahilinde hasta ve hasta yakınlarının
psikolojik durumlarını göz önüne alırken kendi çalışanlarının da durumlarını ihmal etmemiş, mesai sonrasında
isteyen tüm personelin katılabileceği resim, müzik gibi sanatsal kurslar
açarak onların da motivasyonlarını
yükseltmeye çalışmışlardır.
Bu kurslarda üretilen resimleri yılda 1
defa hastane içerisinde ve Ankara’da
farklı bir merkezde açtıkları sergi ile
sanatseverlerle buluşturmaktadırlar.
2009 yılından itibaren hastane içerisinde 4, ayrıca Ankara’da 3 sergi
açtılar. Hatta bu sergi yurtdışından
da talep aldı, Paris’te, Viyana’da ve
Lefkoşa’da Ankara Numune Eğitim
ve Araştırma Hastanesi çalışanlarının
eserleri sergilendi.
Aynı şekilde müzik kursları sayesinde oluşan korolar belirli periyotlarla
konser vermektedir. Bunun yanı sıra
konusu hasta - hekim ilişkisi olan bazı
tiyatro oyunlarının hastanede gösterimi yapılmış, çalışanlar ücretsiz olarak izlemişlerdir.
Örnek Alınacak Uygulamaları
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde özellikle erişkin hastalar için komple bir hizmeti verilmek-
tedir. Modern sağlık hizmeti anlayışında branşların ortak çalışmalarının
önemi her geçen gün artmakta ve bu
yaklaşımı bu hastanede gerçekleştirilmektedir.
Öne çıkan alanlardan birkaçı;
Kanser Tedavisi: Kanser tedavisi
tıbbın zor alanlarından biridir ve pek
çok uzmanlık alanını ilgilendirir. Başarılı bir kanser tedavisi için hem ilgili uzmanlık alanının iyi olması hem
de bu branşların işbirliği yapmaları
gerekir. Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’nde bu büyük
ölçüde gerçekleştirilmiş durumdadır. Hastanede hemen tüm kanser
cerrahisi ameliyatları modern tekniklerle yapılmaktadır. Işın tedavisi yani
radyoterapi konusunda en modern
cihazlarla (Rapid Arc teknolojisi) ile
hizmet verilmektedir. Kanserin ilaçla
tedavisi yani kemoterapi konusunda
ise, ilaç hazırlamada robotik teknolojiyi kullanan sayılı merkezlerden
biridir. Tümör konseylerinde eğitim
görevlileri bir araya gelerek tedavi
planlamalarını ortak yapmaktadırlar.
Kronik Yara: Kronik yara bakımı ve
tedavisi konusunda yine branşların ortak çalışması ile ulusal düzeyde hizmet veren kapsamlı bir birim
mevcuttur.
Organ Nakli: Hastanede yine tıbbın
zor konularından olan organ nakli
konusunda önemli çalışmalar gerçekleştirmektedir. Kadavradan organ
temini ve beyin ölümü bildiriminde
ulusal düzeyde ilk sırada yer almaktadır. Dört organ naklinin yapılabildiği, böbrek, karaciğer, kemik iliği ve
kornea tek bakanlık hastanesi konumundadır.
AMATEM: Alkol ve madde bağımlılığı toplumumuzun en önemli sorunlarından biri bu konuda da ulusal düzeyde hizmet veren tedavi merkezi
(AMATEM) mevcuttur.
El Cerrahisi: Yine yakın dönemde
gerçekleştirilen çalışmalarla Sağlık
Bakanlığı hastaneleri içinde ilk olan
El Cerrahisi Birimi faaliyete geçirildi
ve El Rehabilitasyon Birimi ile birlikte
ortak çalışmalar yapılması sağlandı.
Kalp- Damar Cerrahisi: Modern
bir Kalp-Damar Cerrahisi Kliniği ve
ameliyathanesi hizmete açıldı. Kısa
zamanda yaptığı başarılı ve örnek
uygulamaları ile adından söz ettirmeyi başaran klinikte cerrahi çalışmalarının yanı sıra hastaları sosyal
anlamda da
Hiperbarik Oksijen Tedavi Merkezi: Ankara’nın Akyurt ilçesindeki
semt polikliniğinde tüm Türkiye’ye
hizmet verecek kapasitede bir Hiperbarik Oksijen Tedavi Merkezi kurulmuş durumda. Bu merkez soba
zehirlenmesi, kronik yaralar, vurgun,
radyasyon nekrozları, ani görme ve
duyma kaybı gibi birçok alanda hastalara şifa olmaktadır.
PROF. DR. NURULLAH ZENGİN
1966 yılında Tekirdağ Çerkezköy’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da yaptı. 1990
yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde İç Hastalıkları ihtisasına başladı ve 1995 yılında İç Hastalıkları Uzmanı oldu. Takiben Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nde Tıbbi Onkoloji
Yan Dal ihtisasına başladı ve 1999 yılında Tıbbi Onkoloji Uzmanlığını aldı.
2000 yılında Ankara Onkoloji Hastanesinde Tıbbi Onkoloji Uzmanı olarak çalıştı ve aynı yıl İç Hastalıkları Doçenti ünvanını aldı. 2001 yılında Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde göreve başladı. 2002 yılında Klinik
Şef Yardımcısı, 2004’te Klinik Şefi oldu. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Tıbbi Onkoloji Kliniği’ni kurdu. Sağlık Bakanlığı’nın
değişik komisyonlarında aktif görevler aldı. 2007 yılında Ulusal Kanser
Danışma Kurulu Başkanlığı’na atandı. 2008 yılı Ocak ayında Ankara
Onkoloji Hastanesi Başhekimi oldu ve 2009 yılı Haziran ayına kadar
bu görevi yürüttü. Bu tarihte Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Başhekimliği’ne atandı. 8 Mart 2011’de Profesör Unvanını aldı. Evli ve 3 çocuk babasıdır.2012 yılı yeniden yapılanma
sürecinde Hastane Yöneticisi olarak sözleşme imzaladı ve halen
bulunduğu görevi yürütmektedir.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
33
haber
7 MİLYON KİŞİNİN SORUNU
“NADİR HASTALIKLAR”
Grip, meme kanseri, böbrek yetmezliği… Bu hastalık isimleri hemen hemen herkes için tanıdık.
Peki, spinal “müsküleratrofi”, “ossteogenezis İmperfekta” hastalıklarını duydunuz mu?
Bu soruyu evet diye yanıtlamak
mümkün değil. Çünkü bu hastalıklar,
“nadir hastalıklar’ tanımına giriyor ve
toplumda çok az sayıda görülüyor.
Ancak tek bir hastalık nadir görülse
de, “nadir hastalıklar” grubunda o kadar çok sayıda hastalık var ki, tahminler, dünyada 300 milyon, Türkiye’de
ise 6-7 milyona yakın kişinin bu
hastalıklardan muzdarip olduğunu
gösteriyor. Çocuk Genetik Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Yasemin Alanay
Türkiye’de çok sayıda nadir hastalık
sorunu olmasının nedeninin altında
akraba evliliği olduğunu vurguluyor.
Çünkü nadir hastalıkların büyük bir
kısmı genetik geçişli.
Avrupa’da ilk defa 2008 yılında çeşitli
etkinliklerle duyurusu yapılan ve o
tarihten beri her yıl 28-29 Şubat’da
gerçekleştirilen “Nadir Hastalıklar
Günü”; bugün artık dünyada 70’ten
fazla ülkenin katıldığı bir oluşum haline geldi. Hatta bu özel günün dünya çapında da bilinebilmesi amacıyla
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından resmi gün olarak ilan edilmesi
hedefleniyor. Çocuk Genetik Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Yasemin Alanay, Türkiye’de nadir hastalık görülen
6-7 milyon kişinin bulunduğunu,
dünyada ise bu sayının 250-300 milyon arasında olduğunu söylüyor. Ülkemizde hala her 5 evlilikten birinin
akraba evliliği yaptığına, Türkiye’de
akraba evliliği yapma oranının yüzde 21 olduğuna dikkati çeken Prof.
Dr. Yasemin Alanay, “Ülkemizde akraba evliliği yüksek oranda olması
nedeniyle, genetik geçişli ve çekinik
olarak kalıtılan hastalıklara Avrupa
veABD’den daha yüksek sıklıkta rastlanıyor” diyor.
34
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
Prof. Dr. Alanay, nadir hastalık tanımının Avrupa ve ABD’de farklı tanımları olduğunu belirtiyor. Çünkü
Avrupa’da bir hastalık ya da sağlık
problemi 2 bin kişiden daha az sıklıkta görülüyorsa nadir hastalık olarak
tanımlanıyor. ABD’de ise 200 bin kişiden daha az insanı etkileyen hastalıklar nadir kabul ediliyor.
Nadir Hastalıklar Günü’nde aileleri
bilgilendirmek ve farkındalık yaratmak amacıyla birçok etkinlik yapıldığını belirten Prof. Dr. Yasemin Alanay,
bu güne ilişkin olarak şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Buradaki temel
amaç; nadir hastalıklardan etkilenen
kişiler ve ailelerin seslerini hükümetlere, ilaç endüstrisine, araştırmacılara
ve sağlık çalışanlarına duyurmaktır.”
Nadir hastalıklarla ilgili olarak merak
edilen soruları yanıtlayan Prof. Dr. Yasemin Alanay, şu bilgileri veriyor:
Nadir kaç hastalık var? Nadir hastalıklar
genetik hastalıklar mıdır?
Nadir hastalık tanımına uyan 6 binden fazla hastalık vardır. Nadir hastalıkların yaklaşık yüzde 80’inde neden,
genetiktir. Geri kalanlar tıbbın her
alanını ilgilendirebilecek bakteriyel
ya da viral infeksiyon hastalıkları, allerjiler, çevresel nedenlerle ortaya
çıkan sağlık problemleridir, bazı dejeneratif hastalıklar ve nadir kanser
türleri de bu gruba dâhildir.
Nadir hastalıklarla ilgili olarak yaşanılan
zorluklar nelerdir?
Nadir hastalıklar toplum genelinde
hiç bilinmeseler dahi; etkiledikleri
aile ve onların sosyal çevreleri için
çok önemli. Eğer bir ailenin çocuğunda nadir hastalık varsa ve zamanında
doğru hekime gitme imkânı bulmuşlarsa, hemen tanı konulabiliyor. Bazı
hastalıkların tedavisi de mümkün
olabiliyor. Örneğin ülkemizde nispeten sık görülen bir çekinik hastalık
grubu var. Bunlardan bazıları lizozomal hastalıklar dediğimiz, nadir
metabolik hastalıklar. Bu hastalıkların tedavisine yönelik olarak bazı
iyileştirici enzim tedavileri çıktı. Belki
ülkemizde bu enzim hastalıklarından
etkilenen az sayıda hasta var, ama
tedavi maliyetleri çok yüksek. Ancak
devletin sağladığı katkılar sayesinde
bu aileler tıbbi tedavi imkânına kavuşabiliyor. Söz konusu tedaviler çok
yüksek maliyetli ve ailelerin devlet
katkısı olmaksızın bu tedavilerin ücretini karşılayabilmeleri çoğu zamanda mümkün olamayabiliyor. Yine pek
çok aile yurtdışından sadece devletin
aracılığıyla ithal edilen özel mamalar ve ilaçlar kullanmak durumunda.
Ülkemizde akraba evliliğinin sık olasından dolayı, çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanları eğitimleri sırasında
nadir hastalıklarla daha sık karşılaşıyor. Bu nedenle Türkiye’de bir pediatristin yenidoğan bir bebeğin durumu
kötüleştiğinde öncelikli olarak metabolik hastalıkları düşünebiliyor. Nadir
hastalıkların yüzde 80’i genetik temellidir. Bu genetik nadir hastalıkların içinde binlerce hastalık var, hastalığı olan bebeğin hem soyağacı hem
klinik ve bulgularıyla iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Sadece klinisyen de
yetmiyor, radyoloji, patoloji, biyokimyasal ve genetik laboratuar da olması
gerekiyor. Tanı konulduktan sonra da
muldisipliner yaklaşım devam ediyor.
Nadir hastalıkların ülkemiz açısından
önemi nedir?
Tek başına etkilediği kişi ya da aile
sayısı az olsa da toplumların yaklaşık
yüzde 10’unu etkilediği düşünülmekte. Avrupa Birliği sınırları içinde 30
milyon kişininTürkiye’de 6-7 milyondan fazla kişinin nadir hastalıklardan
etkilendiği söylenebilir. Nadir hastalıkların yüzde 50’si cocuk nüfusu etkiliyor. Ülkemizin genç nüfusu düşünüldüğünde bizim toplumumuz için
önemi artıyor. Ülkemizde yaklaşık
5 evlilikten biri akrabalar arasında
yapılıyor. Bu durum özellikle çekinik
kalıtılan nadir hastalıkların bizim toplumumuzda daha sık görülmesine
neden oluyor. Dünyada birkaç kişide
görülebilen çok nadir hastalıklar da
bizim toplumumuzda daha sıktır.
Nadir hastalıkların tanı
ve tedavisi nasıldır?
Altı binden fazla hastalıktan bahsettik.Her hastalığın kendine özgü
bulguları, aynı hastalığın etkilediği
kişiler ve aileler arasında farklı klinik
seyirler sözkonusu. Nadir hastalıkların bazıları yanlış tanıya ya da tanıda
gecikmeye neden olabilir. Bazıları yavaş, sinsi seyirli, ilerleyici hastalıklardır ve tanı konulması zaman alabilir.
Birçoğunda henüz kesin tedavi de
olmadığı için hastalar ve aileleri açısından hayat çok zordur.Tedavisi olan
ancak nadir olduğu için pahalı ilaçların kullanılması gereken durumlarda
aileler tedavi olanaklarına ulaşmakta
güçlük çekiyor.
Nadir hastalıklar için
dünya neler yapıyor?
Bu alanda gerçekten sevindirici gelişmeler var. Hem ABD’de hem de
AB’de sadece nadir hastalıkların bilimsel araştırmalarına yönelik fonların oluşturulması son yıllarda büyük
ilerlemeler sağladı. Bazı hastalıklar
açısından henüz altta yatan nedeni
öğrenme aşamasındayken, bazılar
için deneysel hatta uygulama düzeyinde tedaviler var artık. Türkiye’den
bilim insanları da uluslar arası araştırmacılarla işbirliği içinde bu alanda
önemli katkılar yaptılar ve yapmaktalar.
Nadir hastalıklardan bazı örnekler
verebilir misiniz?
Osteogenezis İmperfekta (Cam
Kemik Hastalığı): Nadir hastalıklar
içinde boy kısalığı yapan kemiğin genetik hastalıkları var, bunlara “iskelet
displazileri” diyoruz. Bunların kendi
içinde 460 çeşidi var. Gruplandırılarak neredeyse 40 gruba bölünüyorlar, her birinin kalıtım şekli birbirinden farklı, büyük bir kısmı çekinik
kalıtılıyor. Çekinik kalıtılanlar bizim
ülkemizde çok daha sık görülüyor,
bunlara en iyi örneklerden birisi cam
kemik hastalığı diye bilinen “Osteogenez İnfertekta” hastalığıdır. Bu
hastalıkla ilgili olarak Batı ülkelerine
baktığımızda vakaların yüzde 90’ında
hastalığın baskın kalıtılarak ya ilk kez
hasta bireyde ortaya çıktığını ya da
hasta bir bireyin çocuklarında devam
edebildiğini görüyoruz. Bu hastalığa
ilişkin bilimsel araştırmalar, vakaların
yüzde 10’luk kısmının çekinik kalıtılan genlere bağlı olduğunu gösteriyor. Bu yüzde 10’luk çekinik kalıtılan
cam kemik hastalığı bizim ülkemizde
çok daha sık görülüyor. Bu nedenle
birden fazla çocuğu cam kemik hastalığı olan pek çok aile var ülkemizde.
Hem tanısı hem tedavisi açısından
bunu hekimlerin çok iyi bilmesi gerekiyor. Sadece bu hastalıkla dünyaya
gelen çocukları için değil, aynı ailenin
sonraki gebelikleriyle dünyaya getirmeyi planladığı çocukları için de bu
çok önemli.
Rett Sendromu: Akrabalık ilişkisi
olmayan çiftlerin kız çocuklarında
görülen bir sendromdur. Yaklaşık 10
bin canlı doğumdan birinde görülür,
nadirdir, ilerleyicidir. Bu hastalıkla doğan bebekler doğumda normaldir,
ilk 1 yaşına kadar gelişimleri motor
ve mental olarak iyidir, ancak sonra
gerileme dönemi başlar, hayatlarının
son dönemlerini tekerlekli sandalyede geçirecek kadar sorunludurlar. Şu
anda bilinen bir tedavisi yoktur.
Fenilketonüri: Fenilalanin isimli
aminoasidin metabolize edilmesini sağlayan enzimin eksikliği sonu-
cu oluşan hastalığın sıklığı ABD ev
Avrupa’da 10 bin ila 30 binde bir iken
ülkemizde 4 bin 500’de birdir.Yaşam
boyu tedavi (diyet-takip) gerektiren ve uygun tedavi uygulanmadığı
takdirde ağır zihinsel engele neden
olabilen hastalığın tekrarlama riski
yüzde 25’ dir. Moleküler genetik çalışmaları tamamlanmış ailelerde doğum öncesi tanı mümkündür.
Kistikfibrozis: Kalıtsal hastalıklar
içinde en sık görülenler arasında
olan ve henüz kesin bir tedavisi bulunamayan bu hastalık için riskli
gebelerde, DNA testleri ile ailenin
mutasyonları saptanmış ise prenatal
tanı önerilebilir. Tekrarlayan akciğer
enfeksiyonları, ishal-beslenme bozukluğu ve pankreas yetmezliğiyle
giden bir hastalıktır, yoğun destek
tedavisiyle yetişkin yaşlara kadar yaşatılabilir.
Konjenital adrenal hiperplazi:
Böbrek üstü bezlerin de kortizol ve
aldosteron adı verdiğimiz bazı hormonların yapımının etkilendiği bu
hastalığın sıklığı 14 binde birdir. Hastalık, yenidoğan döneminde yaşamı
tehdit edebilen ağır sıvı ve tuz kayıpları ile seyredebileceği gibi, daha
hafif formlarında dişilerin dış genital
organlarında erkek yönünde farklılaşmaya neden olur. Yaşam boyu
hormon tedavisi gerektiren bu hastalıkta tedavinin doğum öncesi dönemde başlaması; dişilerdeki genital
anomalilerin önlenmesi açısından
çok önemlidir. Etkilenmiş bir çocuğu
olan ailelerde hastalığın tekrarlama
riski yüzde 25’ dir. Moleküler genetik
çalışmalar tamamlanmış olan ailelerde doğum öncesi tanı uygulanabilir.
Spinal müsküleratrofi(SMA): Sıklığı 10 binde bir olan bu hastalığın
başlıca belirtisi ilerleyici kas güçsüzlüğüdür. Süt çocukluğu döneminde
yaşamı tehdit edebilecek kadar ağır
olabilen hastalığın nedeni omurilik
önboynuz hücrelerinin ilerleyicikaybıdır. Bugün için bilinen bir tedavisi
yoktur. Tüm otozomal resesif hastalıklarda olduğu gibi tekrarlama riski
yüzde 25 olan hastalığın doğum öncesi tanısı moleküler genetik çalışmaların tamamlanmış olduğu ailelerde
mümkündür.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
35
haber
“GÜVENLİ KAN, SAĞLIKLI TÜRKİYE”
Sağlık Bakanlığı ile Türk Kızılayı
tarafından iki yıl önce başlatılan,
“Türkiye’de Kan Tedarik Sisteminin
Güçlendirilmesi” projesi tamamlandı.
Bakanlık, kan temin zincirinin güçlendirilmesi, kan ve kan ürünlerinin
kalite güvencesinin sağlanması için
“Güvenli Kan, Sağlıklı Türkiye” sloganı ile 27 Şubat 2012’de projeye start
vermişti. Bugün Sağlık Bakanlığı
merkez binasında yapılan değerlendirme toplantısıyla söz konusu proje
tamamlandı. Toplantıya Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Uzman
Dr. Zafer Çukurova, Sağlık Hizmetleri
Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Şencan,
Türk Kızılayı yetkilileri ile projede görev alan uzmanlar katıldı.
AB standartları getirildi
Programın açılış konuşmasını yapan
Müsteşar Yardımcısı Çukurova, Sağlık Bakanlığı olarak toplumun bütün
kesimlerine kaliteli, adil ve erişilebilir
sağlık hizmeti sunmayı prensip edindiklerini vurguladı. Bu doğrultuda
kan tedarik sisteminin bilimsel gelişmeler ve uluslararası standartlara
uygun bir şekilde yürütülmesi için
bu projeyi geliştirdiklerini ifade etti.
Kan tedarik sistemi ile ilgili düzenlemeleri, AB kriterlerinin kapsamında
36
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
güncellendiğini söyleyen Çukurova
şunları kaydetti: “Güvenli kan tedariki
ve izlenebilirliği başta olmak üzere,
teknik alt yapı, personel ve uygulamalara yönelik düzenlemelerin güncellenmesi ve varsa aksayan yönlerin
tespiti amacıyla 27 Şubat 2012 ve
26 MART 2014 tarihleri arasında AB
destekli ‘Kan Tedarik Sisteminin Güçlendirilmesi Teknik Destek Projesi’
uygulandı. Kan ve kan bileşenleri tedarikinden sorumlu kuruluş Türk Kızılayı da projenin eş yararlanıcısı oldu.”
Rehberler hazırlandı, güncellemeler
yapıldı
Kan izlenebilirliği, ürün standartları,
kalite güvencesi, idari teknik personele yönelik kapasite geliştirme faaliyetleri ve klinisyenlere yönelik eğitim
programları düzenlediğinin bilgisini
veren Çukurova, “Kan Hizmet Birimleri için Ulusal Standartlar, Kan Hizmet
Birimlerinde Toplam Kalite Yönetimi
Rehberi, Ulusal Hemovijilans Rehberi
ve Kanın Uygun Klinik Kullanımı Rehberi hazırlandı” dedi. Mevcut Ulusal
Kan ve Kan Ürünleri Rehberi’nin de
güncellendiğini belirten Çukurova,
Ulusal Kan ve Kan Bileşenleri Hazırlama, Kullanım ve Kalite Güvencesi
Rehberi’nin oluşturulduğunu açık-
ladı. Kan hizmet birimleri ile ulusal
otorite arasında düzenli bilgi akışını
sağlayacak ‘Kan Hizmet Birimleri Bilgi Yönetim Sistemi’ adı altında web
tabanlı bir otomasyon sisteminin kurulacağını ifade eden Çukurova, bu
yöndeki çalışmaların devam ettiğini
belirtti.
Müsteşar Yardımcısı Uzman Dr. Zafer
Çukurova, sözlerini şöyle tamamladı:
“Sağlık Bakanlığı olarak hedefimiz,
vatandaşlarımızın kan ve kan bileşeni ihtiyacının, gönüllü kan bağışçıları aracılığı ile Türk Kızılayı tarafından
karşılanması ve bu açıdan ülkemizin
öz yeterliliğe ulaşmasıdır. Projemizi
finanse eden devletimize ve AB’ye,
yürütülmesinde görev alan teknik
destek ekibi başta olmak üzere emeği geçen bilim insanlarına ve özveriyle çalışan sağlık personeline teşekkür
ediyorum.”
Daha sonra Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Şencan,
“Türkiye’de Kan Tedarik Sisteminin
Güçlendirilmesi” projesinin gelişim
aşamalarını konu alan bir sunum
yaptı.
Değerlendirme toplantısının sonunda projenin yürütülmesinde görev
alanlara sertifikaları verildi.
haber
‘DİJİTAL HASTANE’
PROJESİ BAŞLATILIYOR
Sağlık Bakanlığının “dijital hastane” projesiyle hasta bilgileri artık aynı sistemde depolanacak,
gerektiğinde hastanın izniyle başvurduğu hekim tarafından görülebilecek.
“Dijital Kağıtsız Hastane”ye geçiş için
Sağlık Bakanlığı ile HIMSS Avrupa
arasında yapılan 5 yıllık anlaşmanın
ilk adımı olarak Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunda çalıştay düzenlendi. Çalıştayda konuşan Türkiye Kamu
Hastaneleri Kurumu Başkanı Ali İhsan
Dokucu, projenin ilk etapta Bakanlığa bağlı 200 kamu hastanesinde başlatılacağını bildirdi.
Özellikle ciddi hastalıklarda hastaların yüzde 7-10’unun içinde röntgen,
MR, kan tetkikleri bulunan dosyalarla
bir hastaneden diğerine başvurduğunu anlatan Dokucu, kamu hastanelerini içine alan veri depolama
sistemi kurularak bu sorunun çözümlenmesi gerektiğini bildirdi.
“5 Yılda İşlerlik Kazanacak”
Toplantı sonrası gazetecilere açıklamalarda bulunan Dokucu, projeyle
sistemin standardize hale getirilip
hastaneler arası veri paylaşamının
mümkün hale getirilmesinin öngörüldüğünü söyledi. 5 yılda Bakanlık
hastanelerinin “dijital hastane sistemine” dahil olmasının planlandığını
ifade eden Dokucu, çalıştaya katılan
hastane yetkililerinin kurumlarındaki
eksiklikleri gidererek sisteme geçişi
sağlayacağını belirtti.
Hasta mahremiyetinin sistemin olmazsa olmazı olduğunu, banka işlemlerindeki gibi cep telefonu üzerinden gelecek bir şifre veya dijital
kartla bu bilgilere erişimin mümkün
olabileceğini anlatan Dokucu, “Hasta
onay verirse doktoru bu bilgilere ulaşabilecek. Aksi halde erişim mümkün
olamayacak. Sistem doktor işini bitirdikten sonra kendiliğinden kapanacak ve bilgileri kaydetmek mümkün
olmayacak” dedi.
Mevcut sistemde dosyaların arşivleme yöntemiyle saklandığını, dijital
sistemde mahremiyetin korunmasının daha fazla mümkün hale geleceğini dile getiren Dokucu, “Hasta bilgilerinin depolandığı sistem sayesinde
artık hastalar bir hastaneye giderken
kendi kişisel eşyaları dışında bir şey
taşımak zorunda olmayacak” diye konuştu.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
37
ALTINCI REKABET MEKTUBU’NUN
GÜNDEMİNDE “REKABET POLİTİKASI”
VE “SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI” VAR
Rekabet Kurumu Başkanı Prof. Dr. Nurettin Kaldırımcı imzasıyla, altıncı Rekabet Mektubu
yayınlandı. Mektubun ana temasını, “rekabet politikası ve sivil toplum kuruluşları/
teşebbüs birlikleri ilişkisi” oluşturuyor.
Rekabet Kurumu’nun 2009’dan itibaren geleneksel hale getirdiği Rekabet
Mektuplarının altıncısı yayınlandı.
Mektup yoluyla, ülkemizde iktisadi
faaliyette bulunan gerçek ve tüzel
kişilerce oluşturulmuş tüm teşebbüs
birliklerine, meslek odaları, vakıf, dernek ve birlikler ile bunların üst kuruluşlarının yönetim veya yöneticilerine ulaşılması hedefleniyor.
Rekabetçi bir dünya
Altıncı Rekabet Mektubu’yla ilgili,
Prof. Dr. Nurettin Kaldırımcı şu açıklamayı yapıyor: “Günümüz dünyası, bilgi birikimi, iletişim ve ulaşım
imkânları göz önüne alındığında bir
bakıma ‘küçülmüş’; diğer yandan da
toplumlar, ülkeler ve işletmeler arasındaki rekabetin had safhaya vardığı
bir arenaya dönüştü. Ayakta kalmanın, kalıcı olmanın yolu yarışta geride
kalmamaktan, diğer bir deyişle ekonomik olduğu kadar sosyal ve siyasi
alanda da ‘rekabet gücü’nden geçiyor. Her alanda daha iyi olmak için
38
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
hazırlıklı olmak ve çaba göstermek
zorunluluk arz ediyor. Değişen hayat
tarzına ya da çağdaş bireyin ve toplumun beklentilerine cevap verecek
kurum ve kuruluşlara sahip toplumlar kalkınıyor ve gelişiyor; bundan
mahrum olanlar ise çözüm üretemiyor, ekonomik, sosyal ve siyasi meselelerle âdeta boğuşuyor.”
Etkin ya da etkili yönetim
Mektupta, modern toplum, “örgütlü
toplum” olarak tanımlanıyor. Kamuya
veya özel sektöre ait örgütlerin başarı
veya başarısızlıkları ölçüsünde, bireysel ve toplumsal ihtiyaçların karşılandığını ifade eden Kaldırımcı, şunları
söylüyor: “Ülke kaynakları etkin kullanılıp milli gelir artıyor, ‘hayat kalitesi’
yükseliyor veya düşüyor. Her düzeyde ve her alanda etkili örgütlerin varlığı, diğer bir deyişle iyi yönetim ve
yöneticilik artık, rekabetçi anlayışın,
rekabet ortamına uyumun bir gereği.
Bugün itibariyle ülkemizde rekabetçi
piyasa düzeni benimsendi ve kurum-
sallaşma yolunda ciddi mesafeler
alındı. Bu süreçte, kamu kurum ve kuruluşlarının özellikle ekonomik alandaki varlık ve faaliyetleri eskiye göre
azaldı, tabiri caiz ise devlet küçüldü.
Bir bakıma, devletin daha etkin olmasının bir imkânı olarak görülen bu
küçülme sürecinde, rekabetçi bir ortam oluştu, özel sektörün sahip olduğu potansiyelin devreye girmesiyle
ekonomi gelişti. Sonuç olarak da ülke
kalkınması sağlanarak, çağdaş insan
hakları ve hukuk devleti anlayışı çerçevesinde demokrasimiz güçlendi.”
Ekonomik ve sosyal gelişme göstergesi
olarak sivil toplum
Mektubun vurguladığı bir diğer konu
ise sivil toplum. Sivil toplumun, toplumsal ve ekonomik hayat kurgusunda giderek daha önemli bir aktör
haline geldiğini belirten Kaldırımcı,
şu konulara dikkat çekiyor: “Ekonomi
ve demokrasinin geliştiğinin en anlamlı göstergelerinden biri de devlet
ve özel sektör kuruluşlarının yanında,
vakıflar, dernekler, sendika ve birliklerden oluşan “sivil toplum”un varlığı
ve etkinliği. Sivil Toplum Kuruluşlarının işlevlerini yerine getirebilmesinin
asgari şartlarından birisi, dünyanın
gittiği yönü doğru okuması. Özellikle
ekonomik aktörler tarafından oluşturulan sivil toplum kuruluşlarının
dikkate alması gereken hususlardan
birisi, çağdaş dünyanın tercihini yansıtan en büyük ortak paydalardan
olan “rekabetçi yaklaşımın gerektirdiği oyun kurallarına ya da rekabet
hukukuna uyumdur.”
Serbest piyasa düzeni ve rekabet hukuku
Piyasa ekonomisinin işlerliğinin temin ve muhafazası için uygulanan
ekonomik politikaların temel ve
merkezi unsuru rekabetten geçiyor.
Kaldırımcı, rekabetin bu yönüyle,
firmaları iyi yönetime, verimli olmaya, teknoloji geliştirmeye, kaliteli ve
düşük bedelle daha fazla ürün ve hizmet sunmaya yönelttiğine dikkat çekiyor: “Bunlar, firmaların rekabet gücünü artıran çok önemli bir süreçken,
aynı zamanda firmalar için zahmetli
bir var olma yarışı olması yönüyle de
kaçınılmaya çalışılabilecek bir süreç.
İşletmeler ve üreticiler bakımından
‘sağlıklı ve âdil bir rekabet ortamının varlığı’, teşebbüsleri etkinlik ve
verimliliğe yani rekabet gücünü artırmaya itiyor. Diğer yandan başka
teşebbüslerden gelebilecek adil olmayan davranışlara karşı da koruma
sağlıyor. Hak edenin hak ettiği kadar
kazandığı, gücün kötüye kullanılmadığı, başta tüketiciler olmak üzere
başka teşebbüslerin aleyhine olabilecek işbirliklerinin bulunmadığı piyasalar, rekabetin hukuka uygun şekilde yapıldığı ortamlardır. Rekabetin
oyun kurallarını ihlal ederek, yani bir
bakıma kolay yollardan kâr elde etmeye çalışarak büyümek ve ayakta
kalmak, uzun vadede mümkün değildir. Büyümenin, rekabet gücü kazanmanın kalıcı yöntemi ve yolu, ahlâk
ve hukuk temelli ‘sürdürülebilirlik’tir.
Ancak, âdil rekabetin var olduğu ve
hak edenin kazandığı ortam ve işletmeler sürdürülebilir özelliğe sahip.
Rekabetçi sistem tüketiciler için daha
fazla mal ve hizmet, daha düşük fiyat
ve daha yüksek kalite demek.”
2014 REKABET RAPORU HAZIRLANDI
Rekabet Kurumu, Rekabet Hukuku ve KOBİ’leri konu eden 2014 Rekabet Raporunun açıklanacağı
17.Kuruluş Yıldönümü Programı Kapsamında 17 Mart 2014’de Ankara’da Mövenpick Hotel’de
Basın Toplantısı gerçekleştirileceğini duyurdu.
“2014 Rekabet Raporu’nun ana teması Rekabet Hukuku ve KOBİ’ler olarak belirlenmiştir. Rekabet hukuku ve uygulamalarının KOBİ’ler bakımından değerlendirilmesi özellikle iki açıdan önemlidir. Bunlardan
ilki uygulamanın da gösterdiği gibi KOBİ’lerin zaman zaman rekabet ihlallerinin mağduru durumunda
bulunmalarıdır. Bu yönüyle uygulamada karşılaşılan vakalardan hareketle rekabet hukukunun esasen
KOBİ’lerin yararına olduğu, rekabetin korunması misyonunun küçük müteşebbislerin girişim özgürlüğünün önemli güvencelerinden birini teşkil ettiği görülmektedir. Konunun ele alınmasını önemli kılan ikinci
husus ise KOBİ’lerin zaman zaman rekabet ihlallerinin tarafı olmalarıdır. Çoğunlukla KOBİ yönetimlerinin
rekabet mevzuat ve uygulamaları hakkında yeterli bilgi sahibi olmamasından kaynaklanan bu durum,
2014 Rekabet Raporu’nun hazırlanma gerekçelerinden bir diğerini teşkil etmektedir. Bu nedenle, raporda
rekabet hukuku ve uygulamaları hakkında bilinirliğin artırılması ve rekabet kültürünün yaygınlaştırılması
bağlamında KOBİ yönetimlerine, KOBİ’lerin bağlı bulunduğu meslek örgütlerine ve idari makamlara düşen görevlere yer verilerek, kurumsal olarak bu yöndeki toplumsal çabalara gerekli katkının sağlanması
amaçlanmaktadır.
2014 Rekabet Raporu’nda kullanılmak üzere, Rekabet Kurumu’nun, İstanbul Ticaret Odası’nın ve İstanbul
Ticaret Üniversitesi’nin işbirliğiyle KOBİ’lere yönelik bir anket çalışması başlatılmıştır. Söz konusu anket
ile bir yandan rekabet hukuku ve uygulamalarının KOBİ’ler nezdindeki bilinirliği, diğer yandan KOBİ’lerin
karşılaştıkları temel rekabet sorunlarının tespiti konularında bilimsel verilere ulaşılması hedeflenmektedir. Ülkemizde bu konuda ilk kez yapılan çalışmanın sonuçlarına 2014 Rekabet Raporu’nda yer vererek,
kurumsal olarak çok önemli gördüğümüz bu konuyu ulaştığımız verilerle birlikte kamuoyuna sunmayı
ümit etmekteyiz.”
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
39
haber
ÇOCUĞUNUZUN BEL
VE SIRT AĞRILARINI ÖNEMSEYİN
Gün boyu televizyon ve bilgisayar
karşısında geçirilen saatler, hareketsizlik, okul çantasının yanlış taşınması ve duruş bozuklukları nedeniyle çocuklarda bel ve sırt ağrısı gibi
şikâyetler gün geçtikçe artıyor. Bu
ağrılar önemli bir hastalığın habercisi de olabileceği için mutlaka uzman
yardımı alınması gerekiyor. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü Uz.
Dr. Demet Tekdöş Demircioğlu, ço42
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
cuklarda bel ve sırt ağrısı ile tedavi
yöntemleri hakkında bilgi verdi.
Kronik bel ağrılarına dikkat!
Çocuklarda duruş-oturuş bozuklukları, omurga problemleri ve tümör
gibi ciddi hastalıklar bel ağrısına neden olabilmektedir. Ağrı bir travma
sonrası aniden ortaya çıkmış ise ön-
celikle yumuşak doku yaralanmaları,
büyüme plağı kayması gibi durumlar
görülebilir. Genellikle bir travma sonrası başlayıp, uzun süre devam eden
kronik bel ağrılarında ise omurga
kırığı veya omurga kayması akla gelmektedir. Bu iki hastalık belirgin bir
travma olmadan da ortaya çıkabilir.
Özellikle jimnastik ve benzeri sporlar
ile uğraşan çocuklarda daha sık görülebilmektedir.
Geceleri ağrı, kilo kaybı, yorgunluk ve
nedeni anlaşılamayan ateş önemli
Çocuklarda bel ve sırt ağrısı
özellikle geceleri artan, uykudan uyandıran tarzda ise,
bu bulgulara kilo kaybı,
yorgunluk, nedeni açıklanamayan ateş, omurga ve omurilik tümörleri
veya enfeksiyonları akla
gelebilmektedir. Bununla
birlikte bel ve sırt ağrısı
ile kollara veya bacaklara
yayılan ağrı, kuvvet kaybı,
uyuşukluk, hissizlik, tuvaletini kaçırma şikayetleri
gibi omurilik bası bulguları
var ise yine tümör, enfeksiyon ve omurilik içindeki anomalilerin ön planda tutulması
gerekmektedir. Benzer bulgularla
ortaya çıkan bel fıtığı ise nadir olmakla beraber çocuklarda da görülebilmektedir.
Ağrı 4-6 haftayı geçiyorsa doktora başvurulmalı
Özellikle ciddi olmayan bir travma
sonrası veya kendiliğinden ortaya
çıkan hafif ağrılar da istirahat ve ağrı
kesicilerle iyileşme sağlanabilmektedir. Duruş bozukluğu olan çocuklarda duruşun düzeltilmesi ile de
ağrı ortadan kalkabilmektedir. 4-6
haftayı geçen ve istirahat, ağrı kesici
gibi önlemlere cevap vermeyen hafif
ağrılara dikkat edilmelidir. Bunun dışında bel ağrısına ek olarak omurilik
bası bulguları var ise, ağrı bacaklara
yayılıyorsa, kilo kaybı, ateş, gece ağrısı gibi bulgular görülüyorsa vakit
geçirmeden bir doktora başvurmak
gerekmektedir.
Hareketsiz çocuklarda bel ağrısı daha sık
görülür
Çocuklardaki bel ağrısı her zaman
ciddi omurga ve omurilik hastalıklarına bağlı olarak ortaya çıkmamaktadır. Bazen çeşitli duygu- durum
bozuklukları ve ilişki kurmadaki
güçlükler gibi psikososyal nedenlere
bağlı olarak görülebilir. Aşırı şişman
çocuklar, anne-baba ve arkadaşları
ile ilişkileri kötü olan çocuklar, uzun
süre televizyon seyreden, hareketsiz
çocuklarda da bel ağrısı daha
sık ortaya çıkabilmektedir. Bel veya
sırt ağrısı gelişen çocuklarda ağrıyı
gidermede öncelikle istirahat ve basit ağrı kesicileri kullanmakla birlikte
ağrının nedeni tanımlandıktan sonra
basit tedavilere yanıtsızlık söz konusu olduğunda fizik tedavi yöntemleri
uygulanabilmektedir.
Sırt ve bel kasları için en faydalı egzersiz
yüzme
Çocuğa düzenli spor yapma alışkanlığı kazandırılmalıdır. Özellikle duruş
bozukluğu olan çocuklar anneleri
tarafından sıklıkla uyarılmaktır. Ancak çocukların alışkanlıklarını bu
şekilde ortadan kaldırmak oldukça
güçtür. Bu durumun düzeltilmesi
için en önemli araç onları spor yapmaya teşvik etmek ve vücutlarının
koordinasyonlarını artırmaktır. Sırt
ve bel ağrıları için çocuklara önerilen
sporların başında yüzme gelmektedir. Çocukların taşıdığı ağır sırt çantalarının hafifletilmesi için okul ve
öğretmenlerle işbirliği yapılmalı ve
bu sorun beraberce ortadan kaldırılmalıdır.
Doğru beslenme çok önemli
Sağlıklı beslenmenin bel ağrısını
azalttığı ve bunun aksine fastfood
tarzı beslenmenin tüm vücut sağlığı
açısından zararlı olduğu bilinmektedir. Bel sağlığını korumak için gerekli
kurallar ile yük taşırken, otururken,
ayakta dururken ideal pozisyonların
bilinmesi ve daha küçük yaşlardan
bu eğitimin anne babalar tarafından
verilmesi gerekmektedir. Bu kuralların çocuklar tarafından iyi algılanabilmesi için öncelikle ebeveynler tarafından uygulanması önemlidir.
Uz. Dr. Demet Tekdöş Demircioğlu
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
43
haber
YETERSİZ VE DENGESİZ BESLENME
ALIŞKANLIĞI VÜCUT DİRENCİNİ AZALTIR
T.C. Sağlık Bakanlığı
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar
Daire Başkanlığı
Mevsimsel Grip ülkemiz ve dünyada
her yıl milyonlarca insanı etkilemekte, genel olarak bilindiğinden çok
daha fazla sayıda hastane yatışları
ve ölümlere neden olmaktadır. Bu
hastalıklardan korunmada aşılanma,
kişisel hijyen kurallarına dikkat etme
gibi önlemlerin yanında bağışıklık
sisteminin güçlendirilmesi için yeterli ve dengeli beslenme de oldukça
önemli yer tutar. Yetersiz ve dengesiz
beslenme alışkanlığı olan bireylerin
vücut direnci azaltmaktadır, soğuk
algınlığı ve enfeksiyon hastalıklarına
yakalanma riski daha yüksektir ve
hastalık halinde hastalıkları daha ağır
seyreder.
Son günlerde yoğun yaşanan grip
vakaları nedeni ile yazılı ve görsel
basında beslenme konusunda çok
44
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
çeşitli önerilerde bulunulmakta özellikle bazı besinlerin mucizevi olarak
koruyucu etkilerinden sıklıkla bahsedilmektedir. Oysaki besin çeşitliliğinin sağlanması, doğru seçimlerin yapılması, yeterli ve dengeli beslenme
konusunda sürekliliğin sağlanması
hastalıklardan korunmada çok daha
etkindir. Yeterli ve dengeli beslenme,
bireyin gereksinimi olan besin öğelerinin hepsini gereksinen miktarda
karşılamalıdır. Herhangi bir besin
öğesinin yokluğu veya gereksinenin
çok altında bulunması, diğerlerinin
yararlılığını, metabolizmasını veya
gereksinmesini olumsuz etkileyebilir.
Yeterli ve Dengeli Beslenme Önerileri:
• Besleyici değerleri yönünden be-
sinler dört besin grubu altında
toplanır. Aynı grup içinde yer alan
besinler birbirlerinin yerini tutar.
Bunlar;
Süt grubu: süt, yoğurt, peynir,
Et grubu: et, tavuk, balık, yumurta,
kuru baklagiller, yağlı tohumlar vs,
Tahıl grubu: ekmek, bulgur, makarna,
pirinç, mısır, tarhana v.s.
Sebze ve meyve grubu
Bu besinlerin her gün yeterli miktarda tüketilmesi sağlanmalıdır.
• Sebze ve meyveler büyüme ve ge-
lişmeye yardımcı olduğu gibi hücre yenilenmesini ve doku onarımını sağlarlar ayrıca hastalıklara karşı
direncin oluşumunda etkindirler.
Yeterli ve dengeli beslenebilmek
için çeşitli renk ve türdeki sebze ve
meyvelerin tüketimi önemlidir. Sabah kahvaltısında da olmak üzere
her öğünde sebze ve meyve tüketimine özen gösterilmeli, günde
en az 5 porsiyon meyve ve sebze
tüketilmesi önerilmektedir.
Örneğin; 1 porsiyon meyve =1orta
boy elma veya 1 orta boy portakal
veya 1 büyük boy mandalina 1 porsiyon sebze = 4-5 yemek kaşığı sebze
yemeği veya 1 kase salata
• Savunma
sistemini güçlendirici
özelliği olan A ve C vitamini gibi
antioksidan vitaminlerden zengin, havuç, brokoli, kabak, lahana, karnabahar, maydanoz gibi
sebzelerin yanı sıra kış aylarında
bolca bulunan portakal, mandalina, elma, greyfurt gibi meyveler
tercih edilebilir. Besin değeri ve
ekonomik olması açısından mevsiminde, bol ve ucuz bulunduğu
dönemlerde tüketilmesi daha uygundur. Sebze ve meyvelerin taze
olarak tüketilmesi daha yararlıdır.
Vitamin ve minerallerin çoğu, sebze ve meyvelerin özellikle dış yapraklarında, kabuğunda veya kabuğun hemen altındaki kısımlarında
bulunduğundan yenilebilenlerin
kabukları soyulmamalı, soyulması
gerekiyorsa mümkün olduğunca
ince soyulmalıdır. B ve C vitamini
gibi bazı vitaminler ısı ile kolayca kayba uğradığından sebzeler
mümkün olduğunca kısa sürede
ve diriliği korunacak şekilde pişirilmelidir. Suda eriyen vitaminlerin
(vitamin C, B2, folik asit vb) büyük
bir kısmında kayıplar olduğu için
sebzelerin haşlama suyu kesinlikle
dökülmemelidir.
• Gerek C vitamini ihtiyacının karşı-
lanması gerekse sıvı alımına katkı
sağlaması yönünden taze sıkılmış
meyve suları da içilebilir. Meyve
sularının tüketiminde önemli olan
bekletilmemesi, sıkıldıktan hemen
sonra tüketilmesidir. Meyve suyunun bekletilmesi C vitamininin
azalmasına neden olmaktadır.
• Meyve
ve sebzelerin tüketilmeden önce mutlaka bol su ile iyice
yıkanmalı gerekirse yıkama fırçası
kullanılmalı ancak sebze ve meyveleri yıkarken deterjan kesinlikle
kullanılmamalıdır.
• E vitamini de bağışıklık sistemi-
nin güçlendirilmesinde etkilidir.
Soğuk algınlığı ve diğer enfeksiyonlara karşı vücut direncini
arttırmakta, A vitamininin okside
olmasını da engellemektedir. E vitamininin iyi kaynakları olan; yeşil
yapraklı sebzeler, fındık, ceviz gibi
yağlı tohumlar ve kuru baklagillerin yeterli miktarlarda tüketilmesi
önemlidir. Ancak kuru baklagillerin protein kalitesini arttırmak
için tahıllarla ve C vitamininden
zengin besinlerle tüketilmesi daha
yararlıdır. İmkân dâhilinde günde
1 avuç fındık, ceviz vb. yağlı tohumlardan yenilmelidir.
10 su bardağı) su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında süt, ayran,
taze sıkılmış meyve suları ile bitki
çayları tercih edilmelidir.
sek olan besindir. Alerji veya hastalık nedeniyle tüketilmemesi gereken durumlar haricinde her gün
iyi pişmiş olarak 1 adet tüketilmesi
yararlıdır.
tüketimi artırılmalı ve yeterli enerji
alınmalıdır. Enerji kaynağı olarak
basit karbonhidrat olan saf şeker
ve şekerli besinler yerine kepekli
ekmek, makarna, bulgur gibi tam
tahıl ürünlerinin tüketilmesine
özen gösterilmesi, enerjisi yüksek
hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar,
meyve tatlıları, tercih edilmelidir.
Artan enerji ihtiyacının karşılanması için ölçülü olarak tahin pekmez de tüketilebilir.
• Yumurta, protein kalitesi en yük- • Ateş yükselmesi durumunda sıvı
• Balık, beyin fonksiyonlarının geli-
şimi için gerekli çoklu doymamış
yağ asitleri (omega 3), kalsiyum,
fosfor, selenyum ve iyot mineralleri ile E vitamini için de iyi bir
kaynak olup, bağışıklık sisteminin
kuvvetlenmesine yardımcı olmaktadır. Bu nedenle imkânlar dahilinde haftada 2-3 kez buğulama,
ızgara yada fırında pişirilerek tüketilmesi uygundur.
• Metabolizmanın düzenli çalışma-
sı için, günlük yaşam koşulları da
dikkate alınarak, yemeklerin günde en az üç öğünde tüketilmesi,
öğün atlanmaması ve öğünler arasında geçen sürenin 4-5 saat olmasına dikkat edilmelidir. Öğünler
içerisinde en önemlisi sabah kahvaltısıdır. Kahvaltı yapmadan güne
başlamak verimi düşürür. Sabah
kahvaltısında süt, yumurta veya
peynir gibi protein içeren besinlerin yanı sıra vitamin ve minerallerden zengin sebze ve meyvelerin
tüketiminin çok önemli olduğu
unutulmamalıdır.
• Bebeklerin enfeksiyon hastalıkla-
rından korunmasında anne sütü
çok önemlidir. Her zaman steril ve
uygun olması, koruyucu etmenleri
içermesi, enfeksiyonu önleyen bağışıklık öğelerini (IgA, IgG ve IgM)
içermesinden dolayı bebeklere ilk
6 ayda sadece anne sütü verilmeli,
daha sonra uygun tür ve miktarda
ek besinlere geçilmeli ve 2 sene
emzirmeye devam edilmelidir.
• Yeterli ve dengeli beslenme yanı
lığı hedeflenmelidir. Kilolu olma
durumunda zayıflama amacı ile
yanlış/sağlıksız ve hızlı kilo vermeyi amaçlayan diyet uygulamalarından kaçınılmalıdır. Bu tarz diyet
uygulamaları, bağışıklık sistemini
zayıflatarak, daha kolay hastalanmaya zemin hazırlar, hastalığın
uzun sürmesine neden olabilir.
sıra el hijyenine dikkat edilmelidir.
Eller sürekli temiz tutulmalı, gıdalarla, mutfak araç ve gereçleriyle
temastan önce, çiğ et, tavuk ile
sebzeye ve yumurtaya dokunduktan sonra, artık gıdalar ve çöplere
dokunduktan sonra, ellere öksürme, aksırma ve el mendili kullandıktan sonra, tuvaletten önce ve
sonra, sigara içtikten ve yemek
yedikten sonra, saçlara dokunup
taradıktan sonra sabun ve ılık su
ile en az 20 saniye süreyle iyice
yıkanmalıdır. Besinin hazırlandığı
ve pişirildiği alanların, kullanılan
araç ve gerecin temizliğine özen
gösterilmeli, başkalarının kullandığı bardak, tabak, çatal, kaşık vb
kullanılmamalıdır.
için bol sıvı alımı unutulmamalıdır. Yeterli sıvı alımı vücutta oluşan
toksinlerin (zararlı öğeler) atılması,
vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasında, metabolizma dengesinin sağlanmasında ve vücutta
pek çok biyokimyasal reaksiyonun
gerçekleşmesinde son derece
önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, her gün en az 1.5-2 litre (8-
artmasına yardımcı olur. Sağlıklı
zamanlarımızda günde en az 30
dakika orta düzeyde ( Hızlı yürümek, düşük tempolu koşular, dans
etmek, ip atlamak, yüzmek, masa
tenisi oynamak, yavaş tempoda
bisiklet sürmek vb.) düzenli fiziksel
aktivite yapılmalı, güneş ışınlarından mümkün olduğunca doğrudan yararlanılmaya çalışılmalıdır.
• Boya ve yaşa uygun vücut ağır-
• Vücut ısısını dengede tutabilmek • Fiziksel aktivite vücut direncinin
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
45
haber
AKCİĞER KANSERİNDE YÜKSELİŞ DURDU
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Türkiye’de akciğer kanserinde yükselişin durduğunu belirterek,
“Bunda sigara tüketiminde yüzde 31’lerden yüzde 27’lere inmemizin büyük bir payı var” dedi.
Dünyada, insanların yaşam tarzlarının değişmesiyle bir çok hastalığın
arttığını anlatan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, şu bilgileri verdi:
76 milyon insanımıza her yıl 1 milyon
broşür dağıtarak, sağlık bilincini yükseltmeyi hedefliyoruz.”
“Kanserin en önemli nedenlerinin
başında sigara, alkol ve obezite geliyor. Biliyorsunuz son 5 yılda tütünle
mücadele ediyoruz. Ülkemizde akciğer kanserlerinde yükseliş durdu,
düşmeye başlamadı ama durdu.
Bunda sigara tüketiminde yüzde
31’lerden yüzde 27’lere inmemizin büyük bir payı var. Toplumda
sağlık bilincini yükseltmek istiyoruz, hasta olup da iyi olma hayali
kurmaktansa, sağlıklı iken sevdiklerimizle güzel bir yaşamı sürelim.
Son 2 yılda kanser hastalığının tedavisiyle ilgili çok farklı araştırmaların
olduğunu ifade eden Müezzinoğlu,
bir kaç yıl içinde hastalıkla ilgili çok
daha etkin ve sonuca gidecek tedavi yöntemlerinin çıkabileceğini dile
getirdi.
Bakan Müezzinoğlu, “Henüz ‘Bu kanserin ilacıdır’ diyecek bir ilaç noktasına gelmedik. Ama ülkemizde çalışmalar devam ediyor. Ülkemizde
de bu altyapının olması gerçekten sevindirici. Stratejik ürünlere, ilaçlara 3 yıldan 7 yıla kadar
alım garantisi veriyoruz. Bu konuda yoğun çalışmalar yapıyoruz” diye konuştu.
YURTDIŞINDAN 75 HASTA TAŞINDI
Sağlık Bakanlığı Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof.
Dr. Ali Coşkun, Sağlık Bakanlığı’nın 2013 yılında sahip olduğu tam donanımlı 3 turbojet ambulans uçağı ile 443
saat uçarak yurt dışından 75 Türk vatandaşını tedavi için
Türkiye’ye getirdiğini söyledi.
Organ Taşındı
Ambulans uçakların ve helikopterlerin bugüne kadar
verilen görevleri başarı ile yerine getirerek pek çok vatandaşın hayatını kurtardığını ifade eden Coşkun, ‘Sağlık
Bakanlığı’nın bünyesinde hizmet veren tam donanımlı ambulans uçakları geçtiğimiz yıl yurtiçi ve yurtdışı olmak üzere toplam 3991 saat uçarak 1554 hasta ve organı bir yerden
bir yere en kısa sürede ulaştırdı. Daha çok yurtiçinde hizmet veren ambulans helikopterleri ise bir yılda 4326 saat
uçarak, 2047 hasta vatandaşı ve organı önceden belirlenen
hastanelere ulaştırdı’ dedi. Coşkun Bakanlığın 2014 yılında
hizmetlerine 17 tam donanımlı ambulans helikopterle devam edeceğini söyledi.
46
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
haber
112 ACİLİ “İŞLETEN” YANACAK
Cumhurbaşkanı Gül’ün onayladığı “Torba Kanun”la 112 acil çağrı merkezini asılsız ve gereksiz
ihbarda bulunanlar 250 lira para cezasına çarptırılacak. Yasanın uygulamasına yönelik alt
düzenleme yapılacak, asılsız ve gereksiz çağrı tanımına açıklık getirilecek.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
onayladığı “Torba Yasa”ya göre tüm
acil çağrıları karşılamak, sevk ve koordinasyonunu sağlamak üzere
büyükşehir belediyesi bulunan illerde yatırım izleme ve koordinasyon
başkanlığı bünyesinde, diğer illerde ise
valilikler bünyesinde 112 Acil Çağrı
Merkezleri
kurulacak.
Acil çağrı hizmeti veren kurumların
çağrı hizmetini yürütmekle görevli
personeli buralarda görevlendirilecek.
Yeterli personel bulunmaması halinde valilik, kadro, yer ve unvanlarına
bakmaksızın uzman, sözleşmeli personel ve memurları bu merkezlerde
görevlendirebilecek.
112 Acil Çağrı Merkezi’ni asılsız ihbarda bulunmak suretiyle meşgul ettikleri
tespit edilen kişilere
Kabahatler Kanununa
göre il valileri tarafından 250 TL idari para
cezası verilecek. Tekerrür halinde bu ceza iki
katı (500 lira) uygulanacak.
Hem Ahlaki Değil Hem Suç
Sağlık Bakanlığı yetkilileri, yasanın, 112’ye yapılan
asılsız ve gereksiz aramaların önüne geçmesinin
beklendiğini
bildirdi. Asılsız ve gereksiz
çağrıların, acil sağlık
hizmetine gerçekten
ihtiyacı olan vatandaşların bu hakkını
zedelediğini
ifade
eden yetkililer, bunun
ahlaki olmadığı gibi
yasal açıdan da suç
teşkil ettiğine dikkati
çektiler.
Bu yasa çıkarılmadan önce de 112’yi
gereksiz ve asılsız
arayanların cezalandırılmasının mümkün
olduğunu ancak yeni
düzenlemeyle artık
bu kişilere para cezası
verilebileceğini belirten yetkililer, uya48
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
rılmasına ve bilgilendirilmesine rağmen bu davranışlarını sürdürenlerin
para cezasıyla karşı karşıya kalacağını
belirtti.
Gereksiz ve asılsız arama ne demek?
Gerekmediği halde acil yardım istenen aramalar “asılsız”, kötü niyetli ve
küfür içeren, çağrı karşılayıcıyla iletişimin kurulmadığı sessiz aramalar ise
“gereksiz” kabul ediliyor.
Sürekli ve sessiz aramalarda öncelikle
teknik arıza olup olmadığına bakılacak, kasıt varsa ceza uygulanacak.
Çocukların oyun amaçlı yaptığı tekrarlanan aramalarda aileye ulaşılacak, bilgi verilecek, bu durumun
sürmesi halinde aile para cezasına
çarptırılacak.
Acil yardım hizmeti dışında kalan
konularda bilgi sorma, ihbarda bulunma gibi nedenlerle arayanlar da,
çağrı karşılayıcının bilgi vermesine
rağmen bu tutumlarında ısrar ederse
para cezasıyla karşı karşıya kalacak.
Kötü niyetli ve hakaret içeren konuşmalarla personel sürekli şekilde
rahatsız edilirse yasal işlem uygulanacak.
Yüzde 96’sı asılsız ve gerçek dışı
Sağlık Bakanlığı verilerine göre geçen yıl 112 acil çağrı merkezine yapılan 100 milyon aramanın sadece
4 milyonu gerçek. Sağlık Bakanı
Mehmet Müezzinoğlu, Van’ın Gürpınar ilçesine bağlı Yalınca köyü Çalık
mezrasında hayatını kaybeden 3 yaşındaki Muharrem Taş’ın ölümüyle
ilgili açıklama yaparken 112’e yapılan
asılsız ve gerçek dışı aramalara dikkati çekmişti. Müezzinoğlu, söz konusu
olayın meydana geldiği gün Van’da
10 bin 300 civarında acil çağrı yapıldığını bunların sadece 241’inin gerçek olduğunu belirtmişti.
haber
AĞIR PSİKİYATRİK VAKALARIN
HASTANEYE NAKLİ 112’YE EMANET
Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan düzenlemeye göre, kendisine ve çevresine zarar verme riski
olan, ağır ruhsal bozukluğu bulunan hasta, psikiyatrik “acil durum” olarak değerlendirilecek ve
il içinde 112 tarafından hastaneye nakledilecek.
Sağlık Bakanlığı, ruh hastalıklarının
sevk ve takiplerinde yapılacak iş ve
işlemlerle ilgili genelgede değişikliğe
gitti. Bu çerçevede, genelgenin “ruh
sağlığı hizmetlerinin yürütülmesi ve
sevkler” bölümünde değişiklik yapıldı ve bazı maddeler yürürlükten kaldırıldı.
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığı tarafından, Müsteşar Nihat Tosun imzasıyla yayımlanan genelge,
İl Sağlık Müdürlükleri, Halk Sağlığı
Müdürlükleri ile Kamu Hastaneleri
Birlikleri’ne gönderildi.
Yapılan değişiklikle, kendisine ve
çevresine zarar verme riski olan, ağır
ruhsal bozukluğu bulunan hasta,
psikiyatrik açıdan “acil durum” olarak değerlendirilecek ve il içinde 112
tarafından hastaneye nakledilecek.
Mevcut durumda bu profildeki hastaların il içindeki hastanelere nakli
için 112 aranıyor ama işlem yapılmadığından hasta yakınları Toplum Sağlığı Merkezleri’ne (TSM) başvurmak
zorunda kalıyordu. TSM’ler araç, polis, sağlık memuru görevlendirmesi
yaptıktan sonra hastanın, il içindeki
bir hastaneye sevki gerçekleşebiliyordu.
“Gereksiz sevkler ve yığılmalar
engellenecek”
Süreçte, hizmetin aksamaması bakımından sevkine zorunluluk görülen
hastalar, öncelikle genel sekreterlik bünyesindeki diğer hastanelere;
bunlarda yer bulunmaması halinde
bağlı bulunan bölge hastanesine ya
da en yakın ildeki hastaneye sevk
edilecek. Böylelikle, gereksiz sevk ve
yığılmalar engellenecek.
Öte yandan, yapılan değişikle kurumların görevleri net olarak belirlendi. Buna göre, Halk Sağlığı Müdürlüğü Ruh Sağlığı Programları Şube
Müdürlüğü’nün görevi, hasta takibi,
eğitim ve istatistik olarak ifade edildi.
“Hasta nakilleri,
büyük zamanımızı alıyordu”
İl dışına sevki istenen hasta için araç
halk sağlığı müdürlüğünce, görevli
personel de TSM’ler tarafından sağlanırken, artık acil ve zorunlu hallerde
hastaların başka hastaneye sevkinin
zorunlu olduğu durumlarda hastaneye ait ambulans ya da nakil aracı
ile sevk edilecek.
Ankara Halk Sağlığı Müdürü Mustafa
Öztürk, yaptığı açıklamada, düzenlemenin hasta ve kurumları adına çok
faydalı olduğunu belirterek, “Kısıtlı
bir kesime hizmet veriyorduk. Emniyetten, polis talep etmemiz, gerekli
nakil aracını sağlamamız gerekiyordu. Kendisine ve çevresine zarar
verme riski bulunan ağır ruhsal bozukluğu olan hastalar ile uzun süre
rehabilitasyona ihtiyaç duyan hastaları Bolu ve İstanbul’a gönderiyorduk. Bazı vakalara yetişemiyorduk.
Düzenlemede yapılan değişlikle, artık işleyiş daha kolaylaştı” dedi.
Mevcut düzenlemede, gerekli hallerde
polis görevlendirmesi ve harcırahların
ödenmesi halk sağlığı müdürlüklerince yapılırken; değişiklikle sevki yapan
kurum nakil esnasında polis gerekliliğini değerlendirecek ve polis emniyet
müdürlüğünden gelecek.
“Hasta nakilleri, büyük zamanımızı
alıyordu” diyen Öztürk, bunun artık
112 aracılığıyla yapılacağını ifade
ederek, kendi kurumlarının koruyucu
hekimliğe ilişkin faaliyetleri sürdüreceğini bildirdi.
Hastanede yer olmadığı ya da kapalı
klinik gerektiği için il dışına sevki istenen hasta için il dışındaki yer muayeneyi yapan hekim tarafından ayarlanırken; değişiklikle hastanın sevk
edileceği hastanenin bulunmasında
112 Komuta Merkezi destek verecek.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
49
sektörden
NOBEL İLAÇ’TAN İHRACAT REKORU
Nobel İlaç, Ocak ayında yaptığı 6,5 milyon dolarlık ihracat ile 2014 için
koyduğu hedefleri gerçekleştirme yolunda ilk iddialı adımı attı. Yıllardır
dış ticaret açığına negatif katkıda bulunmayan tek ilaç firması olan Nobel
İlaç, 50’ye yakın ülkeye hazır ilaç ve hammadde ihracatı yapıyor. 500 milyon dolar ihracatına karşılık yaklaşık 5 milyar dolar ithalatı bulunan ilaç
sektörünün dış ticaret açığı, döviz kurunda hızlı artışların yaşandığı bugünlerde daha da can yakıcı bir hal alıyor.
Nobel İlaç Yönetim ve İcra Kurulu Üyesi Dr. Numan Balki konuyla ilgili
şu değerlendirmede bulundu: “Ocak ayında gerçekleştirdiğimiz ihracat,
2014 yılı ihracat hedefimiz için önemli bir ivme kazandırdı. Yüzde 100 Türk
sermayeli uluslararası bir ilaç firması olarak her yıl önemli ihracat rakamlarına imza atıyoruz. Bu başarımızı bini yurt dışında olmak üzere bizimle birlikte çalışan 2 bin 300’den fazla çalışanımıza borçluyuz. 50. yılımızı
kutladığımız 2014 yılında Türkiye ekonomisi için katma değer sağlamaya
devam edeceğiz.”
GE TÜRKİYE İNOVASYON YARIŞMASI, YENİLİKÇİ
BULUŞLARI İLE SAĞLIK VE ENERJİ VERİMLİLİĞİNE KATKI SAĞLAYAN MUCİTLERİ ÖDÜLLENDİRDİ
General Electric’in (GE), TÜBİTAK işbirliği ile sağlık ve enerji alanında,
öğrencilerin ve profesyonellerin yeni fikirlerini teşvik etmek amacıyla, Eylül 2013’te başlattığı İnovasyon Yarışması’nın sonuçları açıklandı. Yarışmaya öğrencilerden, mucitlerden, girişimcilerden ve işletmelerden toplamda 1000’e yakın proje gönderildi. Şahin Çağlayan,
Türkiye’nin enerji verimliliğine katkı sağlayacak yenilikçi “Sanayi Tesislerinde Güç Kalitesi Takibi İçin Modüler Akıllı Şebeke Sistemi Projesi” ile birincilik ödülünü kazandı. Sağlık sektörünün gelişimi için
yaratıcı çözümler sunan “0-3 Aylık Bebeklerde Özel İmal Hazır Çocuk
Bezi Kullanılarak Gelişimsel Kalça Çıkığının Önlenmesi Projesi” projesi ile Mehmet İsmail Safa Kapıcıoğlu da sağlık kategorisinde birinciliği elde etti. Her iki yarışmacı da 25’er bin dolarlık para ödülünün
sahibi oldu. Sağlık kategorisinde ikinciliği Süleyman Kazım Sömek “Akıllı Küvöz”
projesi ile üçüncülüğü ise Emre Özdoğan ve Ali Akkürek “LifeCall Sistemi” projesi ile kazandı. Sağlık kategorisinin ikincisi 15 bin dolarlık
ödülün sahibi olurken, üçüncüsü de 10 bin dolarlık para ödülü kazandı. Her iki kategoride birincilik ödülü kazananlar, projelerini hayata
geçirebilecek yeni fikirler edinebilmeleri amacıyla, masrafları GE
tarafından karşılanmak üzere, GE’nin Küresel Araştırma Merkezleri
arasında proje konularıyla doğrudan ilgili olan bir merkezi ziyaret
etme hakkı elde etti. 50
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
SOSYAL MEDYA VE SAĞLIK
Dr. Sertaç DOĞANAY
Tek Doz Dijital ve Social Touch Kurucusu
Sosyal medyanın hayatımızdaki yerinin daha çok vurgulandığı bu günlerde, sağlık sektörünün de bu dünyada
gelişebileceğini düşünmemiz yanlış olmaz. Gerek Facebook gerekse
Twitter’da bulunan kurum ve sağlık
profesyonelleri, insanların hayatlarını
kolaylaştıran ve böylece kendi itibarını arttıracak yeniliklere imza atmaya devam ediyor. Tabii buna rağmen
hala bazı markalar bu alanı “merak
uyandırıcı” ya da gelip geçici, ciddiyetsiz bir platform olarak görebiliyor.
Yine de insanlar herhangi bir hastalık
ya da rahatsızlık anında ilk olarak bir
doktora başvurmak yerine karşılaştığı semptomları Google’da arıyor. Bu
da bize gösteriyor ki; sağlık sektörünün insanlara ulaşmak için kullanması gereken kanallardan biri de sosyal
medya.
• Podcast ya da ameliyat videoları-
nı yayınlamaya yönelik YouTube
hesabı açan 579 hastane olduğu
biliniyor.
Hastanelerin yatak sayıları da sosyal
medya kullanımı konusunda oldukça
önemli görünüyor:
• Sosyal medyada bulunmayan hastanelerin oranı %17’dir.
• Sosyal medyada bulunan hasta-
nelerin %15’i 6-69 arası yatılı hasta
barındırabiliyor.
• Sosyal medya hesabı olan sağlık
hizmeti kuruluşlarından %42’si
399’dan fazla yatılı hasta barındırma kapasitesine sahiptir.
• Araştırmada bulunan hastanelerin
%30’u özel, kar amacı gütmeyen;
%13’ü kar amaçlı, yatırımcı sahipliğinde; %24’ü federal ve devlete ait
ve %13’ü federal olmayan ancak
Birleşik Devletler’e bağlı hastanelerden oluşuyor.
Hastanelerin tanıtımlarını yapmak
için sosyal medyayı kullandığını biliyoruz. Peki ama doktorlar neden sosyal medyayı kullanıyor?
da sağlayabilecek Twitter sadece
%3’de kalıyor.
Tabii sağlık hizmetleri için sosyal
medyanın iyi yönleri olduğu kadar
kötü yönleri de oluşabiliyor. Kurumlar ve sağlık profesyonelleri için
sosyal medya kullanımının belirli
riskleri var. Bu riskler; kişinin ya da
organizasyonun büyüklüğüne ve itibarına göre değişiklik gösterebiliyor.
Sosyal medya açık bir mecra olduğu
için olumsuz yorumların engellenememesi bu risklerden biri. Bir başka
risk ise, organizasyonun ya da bireyin
sosyal medyada gizlilik, güvenlik ve
etik konularında zorlanabilecek olması. Bunun nedeni; sosyal medyanın bu tür konularda kötüye yönelik
kullanım açısından son derece açık
olması ile ilişkilendirilebilir. Fakat belirli önlemler alarak bu kötü sürprizlerin önüne geçebilirsiniz. Çoğu sağlık işletmesinin bu gibi durumların
önüne geçmek için bir sosyal medya
politikası mevcut. Böylece hastalarınızın ve hastanenizin önemli olarak
gördüğü bilgileri güvence altına alabilirsiniz. Aynı araştırmada gördüğümüz sonuçlara göre;
• Araştırmaya
katılan doktorların
%87’si kişisel anlamda sosyal medyada aktif olduklarını söylüyor.
Profesyonel amaçlı kullananların
oranı ise %67.
Peki sağlık sektörü sosyal medyayı
nasıl kullanıyor? PowerDMS adlı şirket tarafından Amerika içerisinde yapılan bir araştırmanın1 verdiği bilgiler
merak uyandırıcı.
İnfografiğe göre sosyal medyayı aktif
bir şekilde kullanan hastanelerin sayısı 1,229. Hastanelerin sosyal medya
hesap dağılımlarına bakacak olursak;
• 149 hastanenin kendi blogu bulunmaktadır.
• Twitter’da bulunan hastane sayısı
814’tür.
• Araştırmaya katılan doktorlar ara-
sında Facebook’un kişisel kullanımı %61. Bu durumda Facebook,
doktorlar tarafından kişisel amaçlı
en çok kullanılan sosyal mecra. Bu
mecranın profesyonel kullanımı
ise %15.
• Araştırmaya katılan doktorlar ara-
sında LinkedIn’in profesyonel kullanımı %17 iken, kişisel amaçlı kullanımı %19 oranındadır. Oranların
birbirine bu kadar yakın olması,
LinkedIn’in profesyonel ve kişisel
kullanım algılarını çok iyi dengelemesinden kaynaklanıyor.
• Araştırmaya dâhil olan sağlık ku-
ruluşlarının %21’i genel bir sosyal medya politikasına sahipken,
%31’inin belirli bir stratejisi olduğu bildiriliyor. Buna rağmen sağlık
kurumlarının %45’inin bir sosyal
medya politikası yok ve %3’ü sosyal medya politikalarının olup olmadığını bilmiyor.
• 1,068 hastanenin Facebook’ta say- • Araştırmaya katılan doktorlar arafası mevcuttur.
sında profesyonel olarak kulla• 566 LinkedIn ve 946 Foursquare nımda YouTube, Google+, bloglar • 2008 yılında organizasyonların sahesabında hastaneleri görmek
mümkün.
52
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
%8 ile LinkedIn’i takip ederken,
aslında bu kapsamda oldukça fay-
dece %24’ü herhangi bir çalışanını
sosyal medya üzerindeki davranış-
ları nedeniyle uyarmışken; 2011
yılında bu oranın %42 olduğu gözlemleniyor.
Sağlık sektörünün en çok ilgisini
çeken iki platform Facebook ve
Twitter olarak biliniyor. Peki bu
iki dünyaca ünlü platformu sağlık
dünyasının gözbebeği yapan özellikleri neler?
Öncelikle şubat ayında 10. yılını geride bırakan Facebook’un yaklaşık 1.23
milyar kullanıcısının sağlık sektörü
açısından tam bir pazar olarak görülmesi, hastaneler ve sağlık birimleri
için tam bir mabet oluşturuyor.
Facebook’un belki de en güçlü etkisi sağlık bilgilerini içinde barındırması. Bu özellik, insanları birbirine
bağlayan bir durum haline gelmesi,
insanların sağlık durumları ve hizmetleriyle ilgili bilgileri paylaşmasıyla
birlikte Facebook’un sağlık alanında
git gide yaygınlaşan bir platform olmasını sağladı. Örneğin; Facebook’un
Mayıs 2012’de yaptığı kampanyayla
Amerika’da organ bağışı yapan insanların sayısını sadece bir günde 6.000
kişi kadar arttırması, sağlık üzerindeki
etkisini gözler önüne seriyor.
Her ne kadar veri mahremiyeti tartışmaları yapılsa da insanların basit
sağlık bilgilerini birbirleriyle paylaşabilmeleri, toplumun sağlık düzeyini
anlama konusunda sağlık sunucularına yardımcı olabilir. Ayrıca birçok hastanenin Facebook hesaplarının son
derece aktif olduğu biliniyor. Bu durum olumlu kullanılırsa insanların bilinçlendirilmesi de kolaylaştırılabilir.
Facebook’un bir başka önemli özelliği ise, sağlık firmaları için toplu bir
iletişim aracı olması. 10 yıl öncesi
düşünüldüğünde, firmaların sosyal
medyaya yatırım yapması gerçek dışı
olarak görülürdü. Ancak gelişen teknoloji ve kullanımı hızla artan sosyal
medya, sadece sağlık sektörünü değil
tüm sektörleri bu alanda bir şeyler
yapmaya zorluyor. Öyle ki birçok sağlık firması Facebook gibi platformlarda son derece aktif şekilde yer almaya
başladı bile. Sosyal medya sayesinde
yüksek miktarlardaki tüketiciye minimal kaynaklarla ulaşmak mümkün olduğu için, bu konuda firmaların daha
fazla girişimde bulunması oldukça
normal görülmeye başlandı.
Twitter’da bulunan doktorlar arasında yapılan bir araştırmada, sağlık
uzmanlarının yalnızca tweet atmadığı, aynı zamanda tüm dünyadaki
diğer uzmanlarla da etkileşime geçtikleri ortaya çıktı. Sağlık sektörünün
Twitter’a yönelmesini sağlayan başlıca
nedenler ise; Twitter’ın gizlilik ayarlarının kolay ve açık olması. Öyle ki
Facebook’un sürekli güncellenen ve
ayarlanması gittikçe daha da zorlaşan
gizlilik ayarları, Twitter’ın basit ayarlanabilen gizlilik ayarlarının önüne geçememiş durumda. Ayrıca Twitter’da
çoğu profil açık olduğundan, farklı kişilerle iletişime geçmekte gayet kolay
olabiliyor. Twitter’ın sevilen bir başka
özelliği ise arama özellikleri hakkında. “Hashtag” sistemi ile aramayı kolaylaştıran Twitter, insanlara bu yol ile
neredeyse her konudaki içeriğe kolayca ulaşma imkânı sunuyor. Twitter’ın
140 karakter kısıtlaması kullanıcılarını
çoğu zaman rahatsız etse de, aslında
bu kısıtlamanın yararlı olduğu noktalar da yok değil. Kısa, net ve özet bilgilerin internet dünyasında daha çok ilgi
çektiği ve etkileşime girdiği bir gerçek.
Hele ki sağlık gibi oldukça geniş bir
alanda, doktorların atılan tweetler arasında hızlıca aradıklarını bulabilmesi, oldukça büyük bir kolaylık olarak
görülmekte. Twitter hakkında bahsedilmesi gereken son güzel özellik ise
erişim kolaylığı. Facebook, içerikleri
kullanıcılara gösterirken EdgeRank
isimli bir algoritma kullanmaktadır.
Bu algoritma; Facebook kullanıcılarının her içeriği görmemesini yalnızca
ilgilenebilecekleri içerikleri görmelerini sağlamaktadır. Oysa Twitter’da
içerikler böyle bir filtrelemeden geçmemektedir.Yani her atılan ileti tüm
takipçiler tarafından görülmektedir.
Sonuç olarak, yukarıda bahsettiğim
sosyal ağlar ve daha birçoğu sağlık iletişimi için önemli katkılar sağlayacaktır.
1 16.06.2012 tarihli araştırma. (http://www.
powerdms.com/resources/compliancemanagement-blog/12-01-16/Social_Media_in_Healthcare_Infographic.aspx)
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
53
haber
SİGARAYI BIRAKMADA ÖN ŞART
“KARARLILIK”
Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Halk Sağlığı Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazmi Bilir, sigarayı
bırakmada “kararlılığın” ön şart olduğunu belirterek, destek yaklaşımlarının başarıyı artırdığını;
bilimsel olmayan yöntemlerin ise etkili olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığını söyledi.
Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Halk
Sağlığı Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Nazmi Bilir, 9 Şubat Sigarayı Bırakma Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, sigara ve diğer tütün ürünlerini kullanmanın zararlarının yarım
yüzyılı aşkın süreden beri bilindiğini
söyledi.
Tütün endüstrisinin, dünyanın her
yerinde ürünlerini satmaya çalışırken,
hükümetler ve sivil toplum kuruluşlarının toplumun sağlığını korumak
amacıyla sigara kullanımını azaltma
yönünde çaba gösterdiğini belirten
Bilir, Dünya Sağlık Örgütü’nün hükümetlere destek olmak için çeşitli
düzenlemeler yaptığını, rehber hazırladığını, tütün kullanımının azaltılması için özel günler kararlaştırdığını
anlattı.
Bilir, sigara ile mücadelede 31 Mayıs
Dünya Tütünsüz Günü ile 9 Şubat Sigarayı Bırakma Günü’nün çok önemli
olduğunu ifade ederek, sigarayı bırakmayı düşünenler için 9 Şubat’ın iyi
bir fırsat olduğunu söyledi.
“Ticari yaklaşımları kesinlikle önermiyoruz”
Sigarayı bırakmada, kişinin kararlı
olmasının en büyük adım olduğunu,
bu olmadığında bir süre sonra tekrar
sigaraya başlanabildiğini vurgulayan
54
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
Bilir, “Sigaranın bırakılması öncelikle
kişilerin kendi kararlarıdır. Ancak sigarayı bırakmaya karar veren kişilere
bu yönde destek verildiğinde başarı
artmaktadır” dedi.
Bilir, sigarayı bırakma konusunda
bilimsel olmayan yöntemlerin ve
ürünlerin etkili olmadığına dikkati
çekerek, “Bu yolla sigara bırakma başarısının arttığı şeklinde kanıt da yoktur. Bu nedenle ticari amaçlı olarak
ortaya sürülen yaklaşımları kesinlikle
önermiyoruz” diye konuştu.
Sigarayı bırakmada etkili 3 yöntem
Sigarayı bırakmada etkili olduğu bilimsel yöntemlerle kanıtlanmış olan
üç yaklaşım bulunduğunu dile getiren Bilir, bunlardan birinin “psikolojik
ve davranışsal destek yaklaşımı” olduğunu bildirdi.
Bilir, nikotin bağımlılığının çaresiz bir
durum olmadığını, kişilerin nikotin
bağımlılığından kurtulabileceğini,
psikolojik ve davranışsal desteğin,
bağımlılıktan kurtulma konusundaki başarıyı artıran bir yöntem olarak
gösterildiğini belirtti.
Nikotin replasmanı (yerine koyma)
uygulamalarının da diğer yöntemler
arasında yer aldığını vurgulayan Bi-
lir, sigarayı bırakan kişilerde nikotin
yetersizliğine bağlı bazı belirtiler olabileceğini, bu belirtilerin önlenmesi amacıyla vücuda belirli miktarda
nikotin alınmasını sağlayan nikotin
bantı, nikotin sakızı, nikotin spreyi
gibi ürünler bulunduğunu, kişilerin,
bu yolla nikotin ihtiyacı hissetmediğini kaydetti.
Üçüncü yol olarak da ilaç tedavisi
önerildiğini anlatan Bilir, sigara içenlerde sigarayı bırakma düşüncesini
ve uygulamasını destekleyen bazı
ilaçların bilindiğini, bu ilaçların kullanılması ile sigara bırakma konusundaki başarının arttığına dikkati çekti.
Hergün yaklaşık 7 bin başvuru
Sigarayı bırakmak isteyenlerin, öncelikle doktora başvurarak danışmanlık
ve tavsiye alması gerektiğini vurgulayan Bilir, bu konuda ülke genelinde 400’den fazla “Sigara Bırakma
Merkezi”nde hizmet verildiğini söyledi.
Bilir, Sağlık Bakanlığı’nın “ALO 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı”nın da
her gün 24 saat yaklaşık 7 bin dolayında başvuruya yanıt verdiğini ve
sigarayı bırakmak isteyenleri yönlendirdiğini anlattı.
haber
SAĞLIK BAKANLIĞINDAN “SAĞLIK BEYANIYLA
REKLAM YAPMAYIN” UYARISI
Sağlık Bakanlığı internette, radyo ve televizyon kanallarında sağlık beyanıyla tanıtım ve
satışı yapılan gıda takviyesi ve bitkisel ürünlere karşı ilgilileri uyaracak.
İnternet ve medya üzerinden “her
derde deva” gibi tanıtılarak satılan
bitkisel ürün ve gıda takviyeleriyle ilgili hapis ve para cezası getiren
yasanın yürürlüğe girmesinin ardından harekete geçen Sağlık Bakanlığı
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu,
konuyla ilgili faaliyet gösteren tüm
kesimleri mağdur olmamaları için
uyaracak.
Sağlık Bakanlığı, RTÜK üzerinden televizyon ve radyo kanallarına, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü üzerinden
basın kuruluşlarına, konuyla ilgili
sivil toplum kuruluşları ve dernekler üzerinden kozmetik üreticilerine,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
üzerinden gıda takviyesi ve bitkisel
ürün üreten ve ithal eden firmalara,
aktarlara ve valiliklere göndereceği
mektuplarla yeni yasanın getirdiği
müeyyidelere dikkat çekecek.
“Yakından takip ediliyor”
Sağlık Bakanlığınca hazırlanan mektuplarda, ulusal ve yerel yayın yapan
televizyon ve radyo kanallarında,
yazılı medyada, internet sitelerinde
ve birçok mecrada gıda takviyeleri
ve bitkisel ürünler başta olmak üzere pek çok ürünün sağlık beyanıyla
(kansere karşı etkili, damar tıkanıklığına son veren mucize ürün, cinsel
fonksiyon bozukluğuna son, mucize
zayıflatıcı ürün gibi) tanıtım ve satışının yapıldığı belirtildi.
Tüketiciyi yanıltıcı şekilde sağlık beyanıyla tanıtımı ve satışı yapılan bu
ürünlerin vatandaşlar tarafından
alındığı, kullanıldığı ve bu nedenle
sonu ölümle sonuçlanabilen ciddi
sağlık sorunları ortaya çıktığı ifade
edilerek, halkı yanıltıcı beyanlarla
yapılan tanıtım ve satışların kamu
sağlığını tehdit eden yönü sebebiyle
kurumca her türlü platformda takip
edildiği kaydedildi.
Yapılan son düzenlemeyle mevzuata
aykırı şekilde sağlık beyanında bulunularak yapılan ürün tanıtım/satışlarına yönelik yaptırımların artırılması
amacıyla bu ürünlerin tanıtım ve
satışının yapıldığı internet sitelerine
erişimin engelleneceği, yetkili merciden izin almaksızın veya verilen izne
aykırı olarak sağlık beyanıyla ürün
tanıtım ve satışını yapanlara 20 bin liradan 300 bin liraya kadar para cezası
verilebileceği anımsatıldı. Bunun tekrarı halinde para cezasının iki katına
çıkarılabileceği belirtildi.
İlaç olmamakla beraber hastalıkları
teşhis ve tedavi ettiği beyanıyla herhangi bir ürünün satışını, pazarlamasını veya reklamını yapanların ise
1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılacağı bildirilecek.
Bu tanıtım veya satışların internet
veya başkaca herhangi bir elektronik
ortam üzerinden yapılması halinde
18’inci maddenin 3. fıkrasına göre internet siteleri karartılacak.
Sağlık Bakanlığınca hazırlanan mektuplarda, bu doğrultuda, mevzuata
aykırı şekilde sağlık beyanında bulunarak yapılan ürün tanıtım/satışlarının tespiti halinde kurum tarafından
belirtilen yaptırımların uygulanacağı, ayrıca izinsiz veya gerçeğe aykırı
sağlık beyanıyla yapılan satışların
denetlenmesi, gerektiğinde durdurma, toplama, toplatma, imha iş ve işlemlerinin yapılması veya yaptırılması, izin ve sağlık beyanları yönünden
bunların reklam ve tanıtımlarının
denetlenmesi ve aykırı olanların durdurulması yönünde işlemler yürütüleceği belirtildi.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
55
haber
ÖĞRENCİLERE “MADDE BAĞIMLILIĞI”NA
İLİŞKİN ÖDEV VERİLMEYECEK
Madde bağımlılığı ile mücadele kapsamında hazırlanan eylem planına göre, merak
uyandırmamak için okullarda öğrencilere madde bağımlılığı hakkında performans ödevi
verilmemesi sağlanacak.
Ankara İl Uyuşturucu Koordinasyonu
Kurulunca ‘’2014-2016 İl Uyuşturucu
Eylem Planı’’ hazırlandı. Toplumdaki yasa dışı bağımlılık yapıcı madde
kullanımının ve bununla bağlantılı
suçların önlenmesini, bu maddelerin
topluma ve toplum sağlığına verdiği
zararların azaltılarak, tedavi olanakların iyileştirilmesini amaçlayan eylem
planında, madde bağımlılığında arz
56
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
ve talebi azaltmak amacıyla belirlenen hedeflere ve öngörülen çalışmalara yer verildi.
deki MOBESE kameraları yaygınlaştırılacak ve jandarma tarafından etkin
kullanılmasına olanak verilecek.
Plana göre, madde bağımlığında arzı
azaltmak için toplum sağlığını tehdit
eden maddelerin şehre girmesini önlemek amacıyla karayolu, demiryolu
ve havayolu kontrollerinin düzenli
olarak yapılması sağlanacak. Şehir-
Sokak düzeyinde il merkezli bağımlılık yapıcı madde arzına yönelik
operasyonlar artırılacak. Madde kullanımı ile mücadele alanında bilgilendirme amaçlı çalışmalara medya
desteği sağlanacak.
Başta komşu iller olmak üzere, benzeri problemlere sahip diğer illerle
çözüm için araştırma temelinde
ortak projeler yapılacak ve işbirliği
geliştirilecek. Diğer taraftan, uzman
personelin eğitimine ve uzmanların
bilgi ve deneyimlerinden faydalanmaya özel önem gösterilecek
Vaazlarda madde bağımlılığının ele alınması sağlanacak
Talebi azaltmak amacıyla da bağımlılık yapıcı madde kullanımını önleme etkinliklerin artırılması, bağımlılık tedavi sürecinin oldukça uzun
ve zor olduğunu da hesaba katarak
bu etkinliklere önem verilmesi sağlanacak. Bu kapsamda cezaevleri,
gençlik merkezleri, sivil toplum kuruluşları, fabrika, atölye gibi iş yerlerindekilere talep doğrultusunda
madde bağımlılığı ve zararları konulu eğitim programları düzenlenecek. Sigara ve alkol kullanımının
zararları hakkında bilgilendirme etkinliklerine hız verilecek.
İl müftülüğünce konuşma ve vaazlarda madde bağımlılığı ve zararları
konusuna yer verilmesi sağlanacak.
Sokak çocukları madde kullanımı ve sonuçları hakkında bilgilendirilecek
Sokakta yaşayan veya çalıştırılan
çocuklar merkezi hizmetlerinden
faydalanan çocukların madde kullanımı ve sonuçları hakkında bilgilendirilmeleri amacıyla buradaki
uzman personele sağlık eğitimi verilecek. Sokakta yaşayan ve çalışan
çocukların sağlık ve sosyal yardım
hizmetlerinden yararlanma imkanları artırılacak ve bu kesime yönelik
kamu kurum ve kuruluşları, üniversite ve sivil toplum kuruluşları ile
işbirliğinde çalışmalar devam ettirilecek. Özellikle çocuk ve gençlere yönelik tedavi ve rehabilitasyon
merkezi kurulması için çalışmalar
yapılacak
Merak uyandırılmasının önüne geçilecek
Aile ve okul ortamlarının önemine
paralel olarak, doğrudan bu alana
yönelik bilgilendirme amaçlı programlar düzenlenecek. Farkındalık
artırıcı bilgilendirme faaliyetlerinin
uzman desteği ile risk analizi yapılarak verilmesine önem verilecek.
Okullarda yanlış bilgilendirmeden
dolayı merak uyandırmaması için
“bağımlılık yapıcı maddeler ve zararları’’ adı altında öğrencilere performans ödevi verilmemesi sağlanacak.
Konunun uzmanı olmayan kişilerce ‹‘madde bağımlılığı ve zararları’’
hakkında öğrencilere seminer düzenlenmemesi konusunda önleyici çalışmalar yapılacak. Çocuk ve
gençlerin spor, sanat ve kültür gibi
etkinliklere yönlendirilmesi sağlanacak.
Bağımlılık yapıcı maddelerin kullanımı ve bağımlılığını özendirecek,
merak uyandıracak ve toplumda
panik havası yaratacak her türlü bilgilendirmeden kaçınılacak.
Kahvehaneler, internet kafeleri periyodik denetlenecek
Zararlı alışkanlıklara yönelik önleyici tedbirlerin alınması için kamu
kurum ve kuruluşlarıyla kahvehane, internet kafe gibi umuma açık iş
yerlerinin denetimlerinin periyodik
yapılması sağlanacak. Metruk, kullanılmayan boş yapıların suç mekanı
olması önlenecek. Eğitim kurumlarının çevresinde bulunan iş yerlerinde satışı serbest sigara, alkol gibi
madde satışları denetlenecek.
Çocuklar ve gençlerin boş zamanlarını değerlendirmelerine yönelik
çocuk ve gençlik merkezleri kurulacak, kamp alanı düzenlenecek. Sürücülerin trafiğe alkollü çıkmasının
engellenmesi ve trafik güvenliğinin
sağlanması amacıyla eğitimler ve
bilgilendirme çalışmaları yaygınlaştırılacak.
Öte yandan infaz kurumlarındaki
bağımlıların topluma kazandırılmaları ve bağımlı olmayan kişilerin korunmaları sağlanacak.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
57
haber
10-16 MART 2014
DÜNYA TUZA DİKKAT HAFTASI*
Dünya Sağlık Örgütü; yüksek tansiyon, kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları başta olmak üzere şişmanlık,
şeker hastalığı ve bazı kanser türlerinden korunmak ve kemik sağlığını
korumak amacıyla tüketilmesi gereken tuz miktarını günde 5 gram(bir
çay kaşığı) olarak önermektedir. Bu
miktar ise yemeklere tuz eklenmeden doğal olarak günlük tüketilen yiyecek ve içeceklerle sağlanmaktadır. 2008 yılında Türkiye Hipertansiyon
ve Böbrek Hastalıkları Derneği’nin
yaptığı ve ülke genelini yansıtan
“Türk Toplumunda Tuz Tüketimi
Çalışması”na göre tuz tüketimimizin
günde 18 gram olduğu belirlenmiştir. 2012’ de tekrarlanan çalışmada
tuz tüketimimizin biraz azalmakla
beraber halen sağlığımızı olumsuz
etkileyebilecek düzeyde olduğu saptanmıştır(15/gün). Bu miktar günlük
alınması gereken tuzun üç katına
karşılık gelmektedir.
Türk Nefroloji Derneği’ nin gerçekleştirdiği Türkiye Kronik Böbrek Hastalığı
Prevalans Araştırmasına göre, ülkemizde kronik böbrek hastalığı görülme oranı hızla artmaktadır (%15.7).
Bu artışa neden olan en önemli risk
faktörlerinden birisinin aşırı tuz tüketimi olduğu ifade edilmektedir.
58
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
Kısacası aşırı miktarda tüketilen tuz; kan basıncında artış ile kalp,
damar, böbrek, pankreas hastalıklarına neden olmakta, kemik sağlığımızı bozmaktadır. Bu nedenlerle
Bakanlığımız tarafından Kasım 2011
yılında “Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı 20112015” başlatılmıştır.
Tuzu Azaltmak Kronik Böbrek Hastalığından Korunmada Önemli Bir
Faktördür.
Söz konusu program kapsamında
fazla tuz tüketiminin sağlık üzerine
olumsuz etkilerine yönelik kamuda
farkındalık oluşturulması ve bilgilendirme yapılması, aşırı tuz tüketiminin azaltılması amacıyla “Dünya
Tuza Dikkat Haftası” etkinlikleri yapılmaya başlanmıştır. Tuzla ilgili
çalışmalar yürüten ve Dünya Sağlık
Örgütünce de kabul gören “World
Action on Salt (WASH)” Kuruluşunca her yıl belirlenen faklı bir tarihte
gerçekleştirilen “Dünya Tuza Dikkat Haftası”nın bu yıl her yıl mart
ayının ikinci perşembesi olarak kutlanan Dünya Böbrek Gününü de
kapsayarak 10-16 Mart 2013 tarihleri arasında olması kararı alınmıştır.
Bu yılki temada gıda etiketlerinin
okunması, etiketlerde belirtilen tuz
ya da sodyum konusunda farkındalığın toplumda arttırılması belirlenmiştir. • Tuzu Azaltın
• Yeterli sıvı alın
• Sigara içmeyin
• Ağrı kesici ilaçlardan kaçının
• Kan basıncınızı ve kan şekerinizi
Kronik böbrek hastalığından korunmak için 8 ALTIN KURAL:
• Düzenli egzersiz yapın
• Sağlıklı beslenin ve vücut ağırlığınızı koruyun
düzenli olarak ölçtürün
• Risk grubunda iseniz böbreklerinizi düzenli olarak kontrol ettirin
Sağlığınız İçin Daha Az Tuz Tüketin
Daha Az Tuz Daha Sağlıklı Yaşam Demektir
Gıdaları Satın Alırken Etiketlerine Bakın ve Daha Az Tuz/Sodyum İçeren
Seçenekleri Tercih Edin
** T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı
Kurumu Basın Açıklaması
SAĞLIK BAKANLIĞININ
SAĞLIK TURİZMİ ÇALIŞMALARI*
Hüseyin ÇELİK
Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı
Tüm dünyada sağlık endüstrisinin
önemi hızla artarken, global hacminin kimi yayınlarda 40-60 milyar USD
aralığında olduğu, kimilerinde de
100 milyar USD’ye ulaştığı belirtilen
sağlık turizmi sektörünün yıllık %20
gibi yüksek bir büyüme sergilediği
belirtilmektedir. Keza, otoritelerce,
dünya nüfusunun %3’lük kesiminin
medikal tedaviler (onkolojik tedaviler
gibi tıbbi tedaviler, cerrahi işlemler,
kaplıca-kür terapileri ve fiziksel rehabilitasyon tedavileri, wellness vb) için
başka ülkelere seyahat ettiği ifade
edilmektedir. IPK’s World Travel Monitor isimli çalışmada sağlık turizmi
kapsamında 2011 yılında Avrupa’da
9,4 milyon (740 milyonluk Avrupa
nüfusuna oranı %1,3’dür, yine bu
değer toplam ülke dışı seyahatlerin
%2,4’dür ) seyahat gerçekleşmiştir.
Ülkemiz için en büyük pazar niteliğindeki Avrupa vatandaşlarının gerçekleştirdikleri tıp turizmi amaçlı se60
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
yahatleri son 5 yılda %24 oranlarında
artmıştır. (Kaynak: ITB World Travel
Trends Report 2012/2013, IPK International)
10. Kalkınma Planı içinde sağlık turizmi 2018 hedefimiz 5,6 milyar USD
yabancı hasta geliri olarak açıklanmıştır.
Ülkemizi çevreleyen coğrafya, sağlık turizmi faaliyetlerimiz için önemli
bir pazar potansiyeli taşımaktadır.
Keza 740 milyon nüfuslu Avrupa kıtası yaşlanmış ve yaşlı nüfus çoğu
ülkede %15-20 bandında seyreder
olmuş ve hatta bir kısmında %20
’nin üzerine çıkmaya başlamıştır. 143
milyon nüfuslu Rusya Federasyonu
da 39 olan yaş ortalaması ve %18
olan yaşlı nüfus yüzdesi ile bir başka
sağlık hizmetleri arz açığı odağı ve
hedef pazar konumundadır. 65 milyon nüfuslu Türki Cumhuriyetler ve
220 milyon nüfuslu Ortadoğu-Kuzey
Afrika bloğu tarihi misyon ve mirasımızı, sağlık hizmetleri alanında da
ülkemize yüksek bağlılık göstererek
canlı tutmaktadırlar. Özellikli tedavilerde ve cerrahi işlemlerde bu iki
coğrafi alanın en büyük sağlık hizmet
tedarikçisi konumundayız. (Kaynak:
Eurostat, European Commission)
Sağlık Bakanlığı faaliyetlerinin dünü,
bugünü ve yarını
2010 yılında, Sağlık Bakanlığı’nda
Sağlık Turizmi Koordinatörlüğü kurulup faaliyetlerine başlamıştır. 2012
yılına gelindiğinde Bakanlığımızın
teşkilat kanunuyla (663 s. KHK) Sağlık
Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı
kurulmuştur.
Böylece; ülkemizde sağlık turizmi ile
ilgili iş ve işlemlerin yapılması, kurumlar arası koordinasyonun sağlanması kanunla Bakanlığımıza görev
olarak verilmiştir. Bakanlığımız bugüne kadar birçok mevzuat çalışmaları
yapmıştır ve sağlık turizmi ile ilgili yasal düzenlemeler devam etmektedir.
Ayrıca sağlık turizmi ile ilgili birçok
araştırıma ve incelemeler yapılmış ve
bunlar kitaplaştırılarak çeşitli dillerde
yayımlamıştır. 6 dilde, 7 gün 24 saat
icra edilen tercümanlık hizmeti dünyaya örnek olacak nitelikte bir çalışma olup tüm yabancı misafirlerin
takdirini toplamıştır.
Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı, hizmetlerini üç ana grupta sürdürmektedir.
1. Medikal turizm
2. Termal turizm
3. Yaşlı ve engelli turizmi
Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı, ülkemiz için büyük önem arz eden Sağlık
Serbest Bölgeleri ile ilgili çalışmalarda ve raporlamalarda da katkı sağlamaktadır.
Daire Başkanlığı bugüne kadar;
1)Ayaktan Teşhis ve Tedavi Merkezleri (ATT) ve Özel Hastaneler
Yönetmeliği’nde (ÖHY) yapılan
değişiklikler ile konaklama tesislerinde sunulacak sağlık hizmetleri düzenlendi. Klinik konukevi
ve geriatrik tedavi merkezlerinin
açılabilmesinin önü açıldı. Aynı
ilde olmak şartıyla, faaliyette olan
bir sağlık kuruluşu konaklama
tesisinde şube olarak rehabilitasyon hizmetleri, obezite tedavisi, diyaliz, diyabet tedavisi gibi
muhtelif alanlarda poliklinik açabilecek, 500 yatağın üzerindeki
otellerde acil sağlık hizmetler için
sağlık üniteleri zorunlu olarak kurulacaktır. Yine aynı şekilde klinik
konukevi ve geriatrik tedavi merkezleri aynı ilde şube gibi açılabilecektir.
2) 2011/41 sayılı Bakanlığımız genelgesi genişletilerek sağlık turiz-
mi yönergesine dönüştürülmüş
ve 24 Temmuz 2013 tarihinde
yayımlanmıştır. Bu yönerge ile
kamu sağlık kuruluşlarında yabancılara sağlık hizmeti sunumunun usulleri ve ücretlendirmesi düzenlenmiştir. Bu genelge
kapsamında Türk vatandaşların
haricindeki yabancılar için ilk
defa kara ve hava ambulans nakillerinin ücretlendirilmesi yapılmıştır. Kamu hastanelerinde yurt
dışı hasta birimi ve tercümanlık
hizmetlerinin düzenlemesi yapılmıştır.
3) Uluslararası destek birimi (444
47 28) Bakanlığımız bünyesinde
7 gün 24 saat, 6 dilde (Almanca,
İngilizce, Arapça, Rusça Farsça
ve Fransızca ) yabancı hastalara
sağlık alanında tercümanlık ve
danışmanlık hizmeti vermektedir. Yabancı bir hasta hastaneye
başvurduğunda muayene için işlemlerini yaptırırken yanında tercüman yok ise 444 47 28 numaralı hattan tercümanlık hizmeti
alabilmektedir. Yine, yabancı hastalar 112 ve 184 numaralı hatları
aradıklarında telekonferansla tercümanlık hizmeti verilmektedir.
Artık ülkemize gelen 32 milyon
yabancı turist ve tedavi amaçlı
gelen sağlık turistleri büyük ölçüde kendi dillerinde sağlık hizmeti
alabilmektedir. Ülkemiz, kapsamlı
ve sürekli verilmekte olan bu yenilikçi hizmet ile dünyada bir ilke
imza atmıştır.
4) Sağlık turizminin tanıtımı için
hazırlanan web sitesinde de ülkemizin sağlık hizmeti sunumu
ve imkânları anlatılmakta, kamu
ve özel, ilgili tüm sağlık kuruluşlarının listesi ve iletişim adresleri
sunulmaktadır. Ayrıca ülkemizin
kültürünü, tarihini ve turizmde
ulaştığı noktayı sunan bu web
sitesi 4 dilde Almanca, İngilizce,
Rusça ve Arapça linklerine sahiptir. www.saglikturizmi.gov.tr ve
www.healthtourism.gov.tr web
siteleri hizmet vermektedir.
5) Sağlık turizminde tanıtım ve bilgilendirme faaliyetleri: Ülkemizin
sağlık turizmi potansiyelini, sağlık
kurum ve kuruluşlarını yurtdışına
daha etkin tanıtmak için tanıtım
genelgesinde değişiklikler yapılmıştır. Buna göre; yurtdışına yönelik olarak, Türkçe dilinde olmamak şartıyla sağlık kuruluşları;
a) Fiyat listelerini web sitesinde
yayımlanabilecek
b) Hasta onayını almak şartıyla
hasta hikâyelerini metin veya
video olarak yayımlayabilecek
c) Sundukları hizmetlere ve hastane çalışanlarına ilişkin bilgileri web sitesinde yayımlayabileceklerdir.
6) Diğer Bakanlıklarla işbirliği içinde yapılan düzenlemeler: Sağlık
turizminden elde edilen gelirlerden %50’ye varan vergi indirimi başlatılmıştır. Ayrıca sağlık
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
61
turizminin yurtdışına tanıtımıyla
ilgili finansal destekle ilgili teşvik
mevzuatı Ekonomi Bakanlığı’nca
çıkartılmıştır. Bu kapsamda çok
çeşitli yurtdışı gezileri, araştırmalar, analizler ve tanıtımlarla destek verilmektedir.
a) Ekonomi Bakanlığına 2012/4
sayılı tebliği ile sağlık turizminin yurtdışına tanıtımında
finansal destek sağlanmıştır.
b) Maliye Bakanlığınca yayınlanan 6322 sayılı kanunun 9.
Maddesiyle sağlık turizminden elde edilen gelirlerden
%50 vergi muafiyeti sağlanmıştır.
• Termal
6. Yurtdışı birimi desteği: Açılan birimlerin kira giderleri 4 yıl süresince
karşılanır.
• Termal turizmde 3 milyar dolar ge-
Sağlık turizmi şirketleri ve sağlık kuruluşları her bir birim başına %60
oranında ve yıllık en fazla 200.000
USD. işbirliği kuruluşları her bir birim
başına %70 oranında ve yıllık 300.000
USD tutarında desteklenir.
7. Belgelendirme desteği: %50 oranında ve en fazla 500.000 USD tutarında karşılanır.
pasitesinin oluşturulması
turizmde
1.500.000
(600.000 tedavi amaçlı) yabancı
termal turiste hizmet sunulması
lir elde edilmesi
• Medikal turizmde dünyanın ilk 5
destinasyonu içerisinde olunması
• 750.000 medikal yabancı hastanın
tedavi edilmesi
• Medikal turizmde 5,6 milyar dolar
gelir elde edilmesi
• İleri yaş turizminde 10 bin yatak
kapasitesi oluşturulması
c) Kültür ve Turizm Bakanlığının
termal yatırım planlaması ve
yatırım teşvikleri ile ilgili çalışmaları devam etmektedir.
8. Ticaret heyeti ve alım heyeti
destekleri
• İleri yaş turizminde 150.000 ya-
Sağlık Bakanlığı 2013-2017 Stratejik
Eylem Planımızda sağlık turizmi
• İleri
d) Sağlık Serbest Bölgesi ile ilgili yasal düzenleme 663 sayılı
KHK’nın 49. Maddesi ile yapılmıştır.
Amaç 4: Türkiye’nin ekonomik ve
sosyal kalkınmasına ve küresel sağlığa katkı aracı olarak sağlık sistemini
geliştirmeye devam etmek.
Program bileşenleri
Döviz kazandırıcı hizmet ticaretinin
desteklenmesi hakkında tebliğ (Tebliğ No:
2012/4)
1. Rapor giderleri: Sağlık turizmi şirketleri ve sağlık kuruluşları için %60
oranında ve yıllık toplam en fazla
100.000 USD. işbirliği kuruluşları için
%70 oranında ve yıllık toplam en fazla 300.000 USD tutarında karşılanır.
2. Hedef ülke destekleri: Getirilen
hastaların uçuş giderleri %50 oranında ve toplam tedavi masraflarının %20’sini geçmemek üzere hata
başına en fazla 1000 USD düzeyinde
karşılanır.
3. Yurtdışı tanıtım desteği: Sağlık
turizmi şirketleri ve sağlık kuruluşları
için %50 oranında ve yıllık toplam en
fazla 300.000 USD. işbirliği kuruluşları için %70 oranında ve yıllık toplam
en fazla 500.000 USD tutarında karşılanır.
4. Kongre-konferans katılım desteği: Sağlık kuruluşları, sağlık turizmi
şirketleri ve işbirliği kuruluşları için
yurtdışı katılım maliyetleri etkinlik
başına %70 oranında ve etkinlik başına en fazla 15.000 USD karşılanır.
5. Arama motoru/arama ağı rek62
lamları: %50 oranında ve kuruluş
başına yıllık en fazla 100.000 USD tutarında karşılanır.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
Hedefe Yönelik Stratejiler (20132017):
bancı turistin ülkemizi ziyaret etmesi
yaş turizminde 750 milyon
dolar gelir elde edilmesi
1. Bileşen Sağlık Turizmine Yönelik Kurumsal ve Hukuki Altyapının
Geliştirilmesi (Sorumlu kurum: Sağlık Bakanlığı):
a) Sağlık Turizmi kapsamında tanıtım yapmak ve cazibe oluşturmak
• Hedef ülke, bölge ve branşları dik-
b) Sağlık turizmi kapsamında verilen
hizmet sunumunun kalitesini iyileştirmek
• Kamu kurumları arasında koordi-
c) Sağlık turizmi hizmet kapsamını
genişletmek
d) Sağlık turizmi yönetimini iyileştirmek
Onuncu Kalkınma Planımızda (20142018) Sağlık Turizmi
Sağlık Turizminin Geliştirilmesi Programı
Programın amacı ve kapsamı
Bu programla, Türkiye’nin dünyada
yükselen pazar konumunda olduğu
medikal turizm, termal turizm ve ileri
yaş-engelli turizmi alanlarındaki hizmet kalitesinin yükseltilerek rekabet
gücünün artırılması amaçlanmaktadır.
Program hedefleri
• Termal turizmde 100.000 yatak ka-
kate alan bir sağlık turizmi stratejisi ve eylem planı hazırlanması
nasyon mekanizmalarının geliştirilmesi, kamu ile özel sektör arasında işbirliğinin güçlendirilmesi
• Fiyat farklılaştırmasına da imkân
tanıyan mevzuat altyapısının oluşturulması
• İstatistik altyapısının geliştirilmesi
2. Bileşen Sağlık turizmi alanında
fiziki ve teknik altyapının iyileştirilmesi (Sorumlu Kurum: Turizm Bakanlığı):
• Termal turizm varlıkları ve medikal
turizm altyapısı envanterlerinin
hazırlanması
• Hastane, termal otel, ileri yaş ve
engelli bakım merkezleri gibi tesislerin sağlık turizminde kullanım
imkânlarının artırılması
• Sağlık turizmi kapsamında yatırım
ve planlama konusunda destek
sağlanması, arazi temini için yeni
modellerin oluşturulması
3. Bileşen Sağlık turizmi hizmet
kalitesinin artırılması (Sorumlu Kurum: Sağlık Bakanlığı):
• Sağlık
turizmi alanında çalışan
personelin nitelik ve nicelik olarak
geliştirilmesi
• Sağlık turizmine yönelik hizmet ve
tesis standartlarının yükseltilmesi
• Konaklama ve diğer yardımcı hizmetler için kolaylaştırıcı mekanizmaların geliştirilmesi
4. Bileşen Sağlık turizmi alanında
etkin tanıtım ve pazarlama yapılması (Sorumlu kurum: Turizm Bakanlığı):
• Hedef ülke ve bölgelerde tanıtım
ve pazarlama faaliyetlerinin artırılması
• Tanıtım
ve pazarlama alanında
kamu ve özel sektör işbirliklerinin
artırılması
Sağlık turizmi istatistikleri
2013 yılına ilişkin raporlamalarımız,
kayıt sistemi veri tabanımız, sektörün geri bildirimleri, uluslararası istatistikler ve Bakanlık yönetsel kadro
istişareleri ile sağlaması yapılmış çalışmalar olarak hazırlanmakta ve reel
duruma en yakın değerlendirmeleri
arz etmektedir. Nihai istişarelerde kayıt sistemimiz verileri ve tam bildirim
durumunda olması beklenen değerler ayrı ayrı irdelenmektedir.
Verilerin HBYS üzerinden daha sis-
temli bir şekilde toplanması için çalışmalar devam etmektedir. Sağlık
kuruluşlarının verileri itina ile tam ve
zamanında sisteme girmesi planlamalar ve strateji belirleme faaliyetleri
için çok büyük önem arz etmektedir.
2013 yılı Ocak-Kasım arası kayıtlı toplam uluslararası hasta sayısı
240.000’dir. Yılsonu için projeksiyonumuz 270 bin düzeyidir.
Sağlık turizmini krizler nasıl etkiliyor ve
fırsatlar nelerdir?
Ekonomik ve siyasi krizler açısından:
Sağlık turizmi, hastanın bireysel tercihine dayalı bir hizmet sektörü olup
doğası gereği her zaman istikrar ve
güven ortamını arar. Bir ülkede kaliteli ve ulaşılabilir sağlık hizmeti yanında
güven ortamı da var ise orada sağlık
turizmi rahatlıkla gelişir. Türkiye’nin
sağlık turizminde hedef ülkeleri çevresindeki ülkelerdir. Rusya (ve BDT),
Irak (ve Ortadoğu), Azerbaycan (ve
Türki Cumhuriyetler), Avrupa (Doğu
Avrupa Bloğu ve İskandinav ülkeleri
başta olmak üzere tüm Avrupa), Kuzey Afrika ülkeleri olarak alt pazarlara
bölüp, özgün pazarlama stratejileri
geliştirerek pazar payımızı artıracağımız yaklaşık 4 saatlik uçuş mesafesindeki çember bize 1,2 milyar nüfuslu
bir pazar sunmaktadır.
Ülkemiz on yılı aşkın süredir emsali
görülmemiş bir siyasi, ekonomik ve
sosyal istikrar içindedir. Lakin çevre-
mizdeki istikrarsızlık ve savaş ortamı
Irak, Suriye, Mısır, Libya’daki olaylar,
pazarımız konumundaki bu ülkelerden çıkışları doğrudan olumsuz olarak etkilemektedir. İnsanlar çok acil
olmayan uluslararası sağlık hizmeti
teminini ertelemektedir ya da savaş
ortamı sebebiyle bu hizmetlerden
tamamen mahrum kalmaktadır. Savaş yaralanmaları gibi acil durumlarda da ülkemiz sağlık hizmetlerini
insanı yardım amacıyla ücretsiz sunmaktadır.
Fırsatlar açısından:
a. Medikal turizm
Avrupa’da sağlık harcamaları her yıl
artmaktadır. Çözüm olarak sigorta
kapsamı daraltılmakta, ödenekler kısılmaktadır. Nüfusun yaşlanmasıyla
birlikte kronik hastalıkların görülme
oranının artmasına rağmen, sağlık
kuruluşlarının alt yapı çalışmaları, bu
alandaki yatırımları ve bütçeler aynı
ölçüde artmamaktadır. Bütün bunların sonucunda hastaların bekleme
süreleri artmaktadır. Başta hükumetler olmak üzere uluslararası sigortalar
da bu duruma çözüm aramaktadırlar.
En pratik yol olarak sağlık hizmetini
ülke dışından satın almayı, yani sorunu sağlık turizmi ile çözmeyi denemektedirler. Aynı zamanda tüm bu
ihtiyaçlardan dolayı Avrupa ülkeleri
içinde hastaların serbest dolaşımı
çalışmaları başlatılmış olup, bu uygulama Ekim 2013’de tüm Avrupa ülSAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
63
kelerinde yürürlüğe girmiştir. Bu gün
için bu çalışma sadece Avrupa ülkelerini kapsamaktadır, ne var ki ileriki
yıllarda gerekli şartları yerine getiren
(başta Türkiye olmak üzere) diğer
ülkeler için de geçerli olacaktır. Belirli kriterleri taşıyan ve komisyondan
onay alan her sağlık kuruluşu yurtdışından gelen hastaları tedavi edecek
ve hastanın sigortasından tedavi bedelini isteyebilecektir. Bakanlığımız,
konuyla ilgili çalışmaları başlatmış
olup, Avrupa Birliği’nin belirlediği
Croos - Border Patient (hastaların
serbest dolaşımı için gerekli kriterler
) kriterlerin belirlenmiş sağlık kuruluşlarında karşılanması için gerekli
çalışmayı yürütecektir.
b. Yaşlı ve engelli turizmi
Avrupa ülkelerinin birçoğunda 65
yaş üstü nüfus %15’in, engelli nüfusu
%12’nin üzerindedir. Bu kitlenin bakım masrafları ülkelerin ekonomilerini çok zorlamaktadır. Artık bu grubun
bakımları için özellikle iklimi iyi olan
güneşli ve turizm imkânları gelişmiş
bölgeler aranmaktadır. Bu alanda en
güçlü rakibimiz İspanya destinasyonu olmakla beraber çok pahalıdır.
Türkiye, Avrupa kıtasına coğrafi yakınlığı, iklimi, kaliteli ve ekonomik
64
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
sağlık hizmeti sunumuyla potansiyel
bir ülkedir. Ancak yaşlı ve engelli turizmi için altyapı ve mevzuatlarımızın
eksiklikleri bir an evvel giderilecektir.
Yaşlı ve engelli turizmde gereken
yatırımlar yapılır ise yakın gelecekte
ekonomimiz büyük bir döviz girdisi
daha kazanacaktır. Bunun için yüksek teknolojili teknik alt yapı ve çok
sayıda hekime de ihtiyaç yoktur.
Daha ziyade eğitilmiş ve kalifiye ara
personele ve uygun yatırımlara ihtiyaç vardır.
Vizyonumuz
Sağlık turizmi olgusunda, altyapı
uygun şekilde oluşturduktan sonra
en önemli konu sürdürülebilirliktir.
Bunun için her koşulda kaliteli sağlık
hizmeti sunumu, iyi eğitilmiş, kalifiye, donanımlı ve profesyonel insan
kaynakları gereklidir. Ülkemizin bu
konularda daha organize olması halinde sağlık turizmi potansiyelimizi
uluslararası pazarlarda tanıtmak yoluyla hasta sayısı ve döviz bazında 10.
Kalkınma Planı hedeflerini gerçekleştirebiliriz. çıkabiliriz.
Türkiye turizminde rekabet daha
uygun fiyatlı turizm hizmeti üzerinden yapılmaktadır. Bunun olumsuz
sonuçlarına yıllardır katlanmaktayız.
Aynı hatayı sağlık turizminde yapmamalıyız. Uzun vadede uygun fiyat nedeni ile değil kaliteli sağlık hizmeti ile
tercih edilen bir ülke olarak anılmak,
ülkemizin sağlıktaki imajını her daim
güçlü kılacaktır. Muhakkak ki, ülke
insanına sağlık hizmeti sosyal devlet
olmanın gereği olarak sunulur ve hiçbir zaman ticari boyutu düşünülmez.
Ancak sağlık turizmi ülkeye döviz
girdisi yani hizmet ihracatı için yapılmalıdır ve cari fazlası olan bir ticari
alan olarak değerlendirilip önemsenmelidir. Mevcut altyapının haricinde
plan dahilinde organize edilen ayrı
bir yapı ile sürdürülmelidir.
Son olarak, PPP modeliyle 2017 yılından itibaren hizmet vermeye başlayacak olan şehir hastanelerimiz,
sağlık turizmi hizmet sunumunda
Bakanlığımızın elini güçlendirecektir.
Her biri milyar dolarlık projeler olan
şehir hastanelerimizin yatırım geri
dönüşlerinin, toplam hasta sayısı
ve milliyet çeşitliliği her yıl artmakta olan sağlık turizmimiz sayesinde
daha hızlı ve planlı bir biçimde gerçekleşeceğine inanıyoruz.
* Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Platformundan alıntılanmıştır
haber
11-17 MART DÜNYA GLOKOM HAFTASI
“GLOKOM”UN FARKINDA MIYIZ?
Halk arasında “Göz Tansiyonu” ya
da “Karasu Hastalığı “olarak bilinen
glokom, göz içi basıncının sıklıkla
yükselmesi nedeniyle görme sinirinin hasara uğramasıdır. Buna bağlı
olarak kişinin görme alanı yavaş yavaş daralır. Kendini hastalığın en son
aşamalarında fark ettiren sinsi bir
hastalık olan glokom, geç tanı konulduğunda görme sinirinde onarılması
mümkün olmayan ciddi tahribatlar
oluşturabilmektedir.
Glokom kimlerde görülür?
gende bozukluk olabilir ve bu bireyler hastalığa karşı daha hassas
hale gelebilir.
• Şeker
hastalığı ve hipotiroidizm
(guatr) olan hastalarda glokom
gelişme riski daha fazladır.
• Ciddi göz yaralanmaları göz içi ba-
sıncı yükselmesine neden olabilir.
Diğer risk faktörleri; retina dekolmanı, göz tümörleri ve kronik üveit veya iritis gibi göz iltihaplarıdır.
Bazı göz cerrahileri de ikincil glokom gelişimini tetikleyebilir.
• Göz içi basıncı normalden yüksek • Genellikle
olan kişilerde glokom gelişme riski daha yüksektir; ancak göz içi basıncı yüksek olan herkeste glokom
olabileceği anlamına gelmez.
• 60 yaşın üzerindeki kişilerde glokom riski artmaktadır.
• Glokomun genetik ile ilişkisi olabi-
lir. Ailesinde glokom olan kişilerde
gelişme riski daha yüksektir. Diğer
bir deyişle, bir veya birden fazla
66
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
uzağı iyi görememe
olarak bilinen miyopide glokom
sıklığı yaklaşık iki misli artmıştır.
• Uzun
süreli kortizon kullanımı
(damla, ağızdan veya cilt pomadı
vb. olarak) ikincil glokom gelişimine neden olabilir.
Bu özelliklere sahip kişilerin, görme sinirindeki hasarın erken tespiti
için düzenli göz muayenesi olmaları
önemlidir.
Glokomun sebepleri
Göz içinde salgılanan ve gözün beslenmesi için gerekli olan göz içi sıvısının boşalamamasına bağlı olarak göz
içinde basınç yükselir. Yükselen göz
içi basıncı da göz siniri hücrelerine
zarar verir.
Glokomun Belirtileri
• Sabahları belirginleşen baş ağrılar,
• Zaman zaman bulanık görme,
• Geceleri ışıkların etrafında ışıklı
halkalar görülmesi,
• Televizyon izlerken göz etrafında
ağrı,
Glokom Riskini Artıran Faktörler Nelerdir?
• Ailede glokom öyküsünün olması
(genetik yatkınlık)
• 35 yaşın üzerinde olunması
• Şeker hastalığı
• Şiddetli kansızlık veya şoklar
• Yüksek-düşük sistemik kan basıncı
(vücut tansiyonu)
• Yüksek Miyopi
• Yüksek Hipermetropi
• Migren
• Uzun süreli kortizon tedavisi
• Göz yaralanmaları
• Irksal faktörler
Bu özelliklere sahip kişilerde glokom
hastalığının ortaya çıkma riski normalden daha yüksek olduğu için bu
kişilerin görme sinirindeki hasarın
erken tespiti amacıyla düzenli olarak
göz muayenelerini yaptırmaları uygun olur.
GLOKOM TEDAVİSİ
Glokomun tedavisinde başlıca üç yol
mevcuttur.
İlaç Tedavisi
Öncelikle hastanın göz tansiyonu, ya
gözdeki sıvının üretimini kısarak ya
da çıkışını arttırarak düşürülür. Bu iki
yöntem için kullanılan ilaçlar vardır.
Bu ilaçlar, her gün belirli aralıklarla
alınan ve de hayat boyu kullanılan
ilaçlardır. İlaç tedavisine rağmen hastanın, göz tansiyonu düşmüyor ve
görme alanı daralıyorsa; uygulanacak tedavi yöntemi ameliyattır.
Cerrahi Tedavi
Ameliyatla, gözün beyaz kısmında
bir delik açılır. Dışarıdan görünmeyecek kadar küçük olan bu delikle,
gözün içerisindeki fazla sıvı tahliye
edilir. Ameliyat sonrası çoğunlukla
glokom hastalığı ortadan kalkar. Bu
durum tüm hastalarda mümkün olmamaktadır.
Lazer Tedavisi
Göz tansiyonu tedavisinde lazer ışını;
İlk olarak; akut glokom krizi tedavisinde ve diğer gözün glokom krizine
girmesinin engellenmesinde kullanılır. İkinci olarak kronik glokom vakalarında, göz içinde yapılan sıvının
dışa çıkışını kolaylaştırmak için lazer,
süzgeç benzeri dışa akım kanallarına
uygulanır. Lazerin göz tansiyonu tedavisindeki bir diğer kullanım alanı
ise gözün dış kısmındaki, renkli kısmın çevresindeki beyaz bölgeye lazer
uygulanılmasıdır. Amaç, bu kısmın iç
tarafında bulunan ve göz suyunu salgılayan bölgenin tahrip edilerek göz
suyu üretiminin azaltılmasıdır.
Konjenital Glokom (Bebeklerde Glokom)
Yeni doğan bebeklerde görülen
önemli hastalıklardan biride doğuştan glokomdur. Bu hastalık başlangıçta belirti vermediği halde ilerledikçe bebeğin gözünün büyüdüğü
dikkat çeker. Ayrıca ışığa bakamama,
sulanma gibi belirtileri vardır. Tedavi
edilmediği takdirde hastalığın ilerleyen dönemlerinde, gözün saydam
tabakasının zamanla bulanıklaştığı
ve giderek beyazlaştığı görülür. Bu
durumda bebek, giderek görmesini kaybedecektir. Hastalık başlangıç
döneminde tanısı konulduğunda
yapılacak ameliyatla göz tansiyonu
düşecek ve görme kaybı önlenecektir. Fakat doğuştan glokomlu bebeklerde, ameliyattan bir süre sonra
göz tansiyonu tekrar yükselebilir ve
tekrar ameliyat gerekebilir. Bebeklerde görülen glokom, yetişkinlerde
görülen glokoma oranla daha inatçı
bir glokom türü olup bazen birkaç
ameliyat gerekebilir.
Konjenital Glokomun Belirtileri
Korneal buğulanma (saydam tabakada bulanıklık) ilk fark edilen bulgudur. Beraberinde gözyaşı artışı,
ışığa hassasiyet ve göz kapaklarında
spazm bulunabilir. Göz tansiyonunun yükselmesi sonucu göz küresi
büyür. Tek taraflı olduğunda daha
çabuk fark edilir. İki taraflı olduğunda
ve başlangıç dönemlerinde zor fark
edilir. Erken tanı çok önemlidir. Hastalığın tedavisi cerrahidir. Uzun süreli
takipleri gereklidir.
Glokomun hangi türü olursa olsun,
görmeyi kalıcı, geri dönüşümsüz
olarak harap etme potansiyeli vardır.
Tedavisi asla ihmal edilmemelidir. Bazen ilaçlarla, bazen direkt ameliyatla,
bazen de YAG lazerle tedavi edilir.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
67
kampus
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
Tarihçe
Gazi Üniversitesi, Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden biridir. Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa
Kemal Atatürk ve arkadaşlarının girişimiyle Ankara’da bir enstitü kurulması kararlaştırılır. Bu karar 1926
yılında “Orta Muallim Mektebi ve
Terbiye Enstitüsü”nün açılmasıyla
sonuçlanır. Enstitü, Anadolu’ya öğretmen yetiştirmek amacıyla açılmış,
şu anda Rektörlük merkezi olarak kullanılan binada eğitim-öğretim faaliyetlerine başlamıştır. Binanın mimarı
Mimar Kemaleddin’dir. Enstitünün
adı 1929 yılında “Gazi Orta Muallim
Mektebi ve Terbiye Enstitüsü” olarak
değiştirilir ve bu isimle uzun yıllar
hizmet verir.
Kurum, 1976 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü ismini alır ve 1982 yılında 2809
sayılı kanunla Gazi Üniversitesi’ne
dönüştürülür. Aslında bu dönüşüm,
Cumhuriyetle başlayan eğitim geleneğinin yeni isimle devamıdır. Bu
68
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
yeni kurumun çatısı altında; Ankara
İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne
bağlı olan bugünkü İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin bütün bölümleri; Ankara’nın doktor ve sağlık
personeli ihtiyacını önemli ölçüde
karşılayacak olan Tıp Fakültesi; ilerleyen yıllarda fakülte olacak olan Diş
Hekimliği ve Eczacılık Yüksek Okulları
ile ismi daha sonra İletişim Fakültesi
olarak değiştirilen Gazetecilik ve
Halkla İlişkiler Yüksek Okulu eğitim
ve öğretimini sürdürür. Yine Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık
Akademisi de Gazi Üniversitesi çatısı
altında yerini alır. Bugün Üniversitenin bünyesinde eğitim-öğretimini
sürdüren 21 fakültesi, 5 yüksek okulu, 11 meslek yüksek okulu, 51 araştırma merkezi ve 7 enstitüsü ile Gazi
Üniversitesi, adını aldığı Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’e yakışır bir yüksek öğretim kurumu olma iddiasını devam
ettirmektedir.
Yurdun dört bir yanından üniversiteyi
kazanarak gelen 77 bin öğrencisinin
yanında Gazi Üniversitesi; Türk Cumhuriyetleri, Kafkaslar, Avrupa, Ortadoğu, Afrika, Amerika ve Uzak Doğu
ülkelerinden gelen 1500’den fazla
öğrencisi ile sadece kendi öğretim
elemanı ihtiyacını değil, diğer üniversitelerin öğretim elemanı ihtiyacını da karşılamaktadır. Genç nesillerin
akademik ve teknolojik birikiminde
önemli rol üstlenen Gazi Üniversitesi eğitimdeki başarısını hem ulusal
hem uluslar arası alanda kanıtlamıştır. Dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasında ilk 500 içinde yer alan Gazi
Üniversitesi, öğrencilerine, öğretim
elemanlarına, idari personeline ve
mezunlarına kazandırdığı ‘Gazili Olmak Ayrıcalıktır’ ilkesini, kalitesinden
ve çizgisinden ödün vermeden sürdürmeye devam edecektir.
Akademik Birimler
Fakülteler
• Diş Hekimliği Fakültesi
• Eczacılık Fakültesi
Devlet Konservatuvarı
Meslek Yüksekokulları
• Edebiyat Fakültesi
• Türk Müziği Devlet Konservatuvarı • Adalet Meslek Yüksekokulu
• Polatlı Teknik Bilimler Meslek Yük• Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi
• Fen Fakültesi
• Gazi Eğitim Fakültesi
• Güzel Sanatlar Fakültesi
• Hukuk Fakültesi
• İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
• İletişim Fakültesi
• Mühendislik Fakültesi
• Mimarlık Fakültesi
• Polatlı Fen Edebiyat Fakültesi
• Sağlık Bilimleri Fakültesi
• Sanat ve Tasarım Fakültesi
• Mesleki Eğitim Fakültesi
• Teknik Eğitim Fakültesi
• Teknoloji Fakültesi
• Tıp Fakültesi
• Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi
• Turizm Fakültesi
Enstitüler
sekokulu
• Maliye Meslek Yüksekokulu
• Bilişim Enstitüsü
• Sağlık Hizmetleri Meslek Yükseko• Eğitim Bilimleri Enstitüsü
kulu
• Fen Bilimleri Enstitüsü
• Tapu Kadastro Meslek Yüksekoku• Kazaları Araştırma ve Önleme Ens- lu
titüsü
• Atatürk Meslek Yüksekokulu
• Sağlık Bilimleri Enstitüsü
• Ankara Meslek Yüksekokulu
• Sosyal Bilimler Enstitüsü
• Gazi Meslek Yüksekokulu
• Güzel Sanatlar Enstitüsü
• Uzaktan Eğitim Meslek Yüksekokulu
Yüksekokullar
• Beden Eğitimi Ve Spor Yüksekokulu
• Ankara
Dr. Refik Saydam Sağlık
Yüksek Okulu
• Yabancı Diller Yüksekokulu
• Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu
• Tapu Kadastro Yüksekokulu
• Ostim Meslek Yüksekokulu
Rektörlüğe Bağlı Bölümler
• Enformatik Bölümü
• Yabancı Diller Bölümü
• Atatürk İlkeleri ve İnkılap
Tarihi
Bölümü
• Türk Dili Bölümü
• Güzel Sanatlar Bölümü
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
69
Yerleşkeler
Gazi Üniversitesi Ankara’nın merkezinde bulunan bir şehir üniversitesidir. Fakülte ve yüksekokulların
yoğunluk gösterdiği merkez yerleşkesi dışında Beşevler, Emek, Maltepe,
Gölbaşı, Çankaya, Ostim, Çubuk ve
Polatlı’da da yerleşkeye sahip olan
Gazi, eğitim ve öğretime verdiği önemi gözler önüne serer. 77 bini aşan
öğrenci sayısı ve 4 bini geçen öğretim elemanı sayısı ile Gazi Üniversitesi öğrenci başına düşen öğretim
elemanı sayısında dünya standartlarını yakalamış bir üniversitedir. Eğitimden ileşitime, güzel sanatlardan
mühendisliğe, spordan ormancılığa,
tıptan eczacılığa, diş hekimliğinden
edebiyata, iktisattan bankacılığı kadar bir çok alanda eğitim veren Gazi
Türkiye’nin en çok fakülte ve yüksekokula sahip üniversitesidir.
Rektörlük Yerleşkesi: Eczacılık Fakültesi, Edebiyat Fakültesi, Fen Fakültesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Teknoloji Fakültesi, Teknik Eğitim Fakültesi,
Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu,
Uzaktan Eğitim Meslek Yüksekokulu, Bilişim Enstitüsü, Eğitim Bilimleri
Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü, Kazaları Araştırma Enstitüsü, Türk Müziği Devlet Konservatuarı ve Merkez
Kütüphane bulunmaktadır.
Beşevler Yerleşkesi: Hukuk Fakülte-
70
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
si, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,
Mesleki Eğitim Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Tıp Fakültesi, Ankara
Meslek Yüksekokulu, Adalet Meslek
Yüksekokulu ve Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu bulunmaktadır.
Maltepe Yerleşkesi: Mimarlık Fakültesi ve Mühendislik Fakültesi bulunmaktadır.
Emek Yerleşkesi: Diş Hekimliği Fakültesi, İletişim Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi ve Güzel Sanatlar
Enstitüsü bulunmaktadır.
Ostim Yerleşkesi: Ostim Meslek
Yüksekokulu bulunmaktadır.
Çankaya Yerleşkesi: Tapu Kadastro
Yüksekokulu ve Tapu Kadastro Meslek Yüksekokulu bulunmaktadır.
Gölbaşı Yerleşkesi: Turizm Fakültesi, Teknokent, Endüstriyel Sanatlar
Eğitim Fakültesi, Sanat ve Tasarım
Fakültesi, Yabancı Diller Yüksekokulu, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, bazı araştırma birim ve laboratuarları bulunmaktadır.
Çubuk Yerleşkesi: Atatürk Meslek
Yüksekokulu ve Gazi Meslek Yüksek
Okulu bulunmaktadır.
Polatlı Yerleşkesi: Edebiyat Fakültesi ile Fen Fakültesine bağlı olarak
eğitim öğretime devam eden Polatlı
Fen-Edebiyat Fakültesi bulunmaktadır.
Sosyal Yaşam Olanakları
Spor Tesisleri
Gazi Üniversitesi, alanlarında uzmanlaşmış eğitimcilerin rehberliğinde
spor etkinliklerinin gerçekleştirilebileceği zengin tesislere sahiptir. Tam
donanımlı 9 açık, 12 kapalı spor salonu ile kapalı ve açık yüzme havuzları,
futbol, voleybol, basketbol sahaları,
tenis kortu, fitness ve aerobik salonları bulunmaktadır. Yerleşkenin
tamamından ücretsiz kullanılabilen
WiFi bağlantısı öğrencilerin, akademisyenlerin ve idari personelin hizmetine açıktır.
Gazi Spor Merkezi: Gazi Spor Merkezi, 25 metrelik 8 kulvarlı yarı olimpik
yüzme havuzu ve eğitim havuzunun
yanı sıra, açık bir havuza da sahiptir.
Merkezde, havalı atış poligonu, masaj, sauna ve fitness salonu da bulunmaktadır.
Gazi Üniversitesi Spor Tesisleri:
Gazi Üniversitesi Spor Tesisleri bir
üniversite yerleşke içerisinde FIFA
yetkililerince kontrol edilerek, “FIFA
standartlarına uygunluk sertifikası”
alan ilk saha olma özelliği taşımaktadır. Futbol sahasının yanı sıra dört
kondisyon salonu, iki squash salonu,
iki sauna salonu, iki fin hamamı, bay
ve bayan soyunma odaları ve duş
kabinleri, açık basketbol ve voleybol
sahaları bulunmaktadır.
Gölbaşı Spor Tesisleri: Gazi Üniversitesi Gölbaşı Yerleşkesinde kurulan
“Spor Tesisi” şehirden uzak, doğayla
baş başa kalmak isteyen Gazililer için
hizmet vermektedir. Toplam 2500
metrekarelik alan içerisinde yer alan
tesis, olimpik ebatlarda voleybol,
basketbol ve tenis kortundan oluşmaktadır.
Beşevler Spor Tesisleri: Üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
içindeki tesiste standart ölçülerine
uygun antistatik malzeme ile güçlendirilmiş yer döşemesinin yanında 480
oturak, 2 erkek ve 2 bayan soyunma
odası ile birer erkek ve bayan hakem
soyunma odası ve bu soyunma odalarında dahili duş, ek olarak 2 adet
tam donanımlı sauna salonu ve 2
adet fitness salonu bulunmaktadır.
Sosyal Tesisler
Gazi Üniversitesi aynı zamanda bir
bilim ve kültür yuvasıdır. Üniversitede yıl içinde birçok bilimsel, kültürel
ve sosyal faaliyet düzenlenmektedir.
Geçtiğimiz yıl Gazi Üniversitesi’nde
300 bilimsel, kültürel ve sosyal faaliyet düzenlenmiştir. Bu faaliyetler
aracılığıyla öğrencilerimiz eğlenirken
aynı zamanda da bilgilenmektedir.
Üniversite içinde öğrencilerin ders
dışı zamanlarını geçirebilecekleri Kır
Evi, Gölbaşı Sosyal Tesisleri gibi sosyal mekânlar da mevcuttur.
Kültür Merkezi: Rektörlük yerleşkesinde bulunan 700 kişi kapasiteli Gazi
Üniversitesi Kültür Merkezi bünyesinde mezuniyet baloları, yemekler
ve çeşitli organizasyonlar düzenlenebilmektedir. Sosyal tesis bünyesinde
ayrıca 50 kişi kapasiteli alakart menü
ikramı yapılabilen ikinci bir salon şık
ve nezih ortamda hizmet vermektedir.
Kır Evi: Gerek mimari planı, gerekse de kullanılan malzemeleri ile doğayla iç içe olması önemsenen Kır
Evi de yerleşkenin önemli bir sosyal
mekânıdır. Gazi Üniversitesinin değişen, gelişen, güzel ve güleç yüzünün
vitrini olan Kır Evinde şömine başında yemek yiyebilir, kahve içebilir ve
sohbet edebilirsiniz.
Gölbaşı Sosyal Tesisleri: Oteliyle,
kafeteryasıyla, son teknolojiyle donatılmış konferans salonlarıyla, entegre
spor tesisleriyle Mogan Göl’ü manzaralı sosyal tesis yalnızca Gazililer için
değil tüm Ankaralılar için kaliteli hizmetin adresi niteliğindedir.
Gazi Üniversitesi Merkez Kütüphanesi
Türkiye’deki en büyük üniversite kütüphanelerinden biri olan Gazi Üniversitesi Merkez Kütüphane binası
11.000 m² kullanım alanına sahiptir.
1500 kişilik oturma kapasitesi bulunan kütüphanede 198 kişisel çalışma
karesi ve binanın değişik yerlerinde
toplam 200 Internet bağlantı noktası
vardır. Kütüphane 24 saat açıktır.
Kütüphane bünyesinde, genel koleksiyon, danışma kaynakları, süreli
yayınlar, öğretim materyalleri, tezler,
sanat koleksiyonu, Atatürk kitaplığı,
Özel koleksiyon, görsel – işitsel koleksiyonlar bölümleri bulunmaktadır.
Merkez Kütüphane koleksiyonunda
225.422 basılı, 101.493 elektronik
kitap, 78.596 adet ciltli dergi, 46.337
adet elektronik dergi, 1.163 basılı dergi, 13.011 adet basılı yüksek lisans ve
doktora tezi, 2.100.000 adet yabancı
teze ve 5.498 adet Gazi Üniversitesi
lisansüstü teze elektronik ortamdan ulaşma imkanı bulunmaktadır.
Merkez Kütüphanede okuyucuların,
yaklaşık 200 bilgisayar ile online veri
tabanlarından yararlanmaları, abone olunan elektronik dergileri kullanmaları, bilimsel amaçlı internet
kullanmaları ve OPAC terminaller
üzerinden kütüphane katalogunu
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
71
taramaları mümkün olabildiği gibi,
Merkez Kütüphane web sayfası ile de
kütüphaneye gelmeden bulundukları fakültelerden Merkez Kütüphane
katalogunu taramaları, abone olunan elektronik dergileri kullanmaları
ve online veri tabanlarından yararlanmaları mümkündür.
Ayrıca görme engelli öğrenciler için
1.018 adet sesli kitap ve 143 adet
Braille alfabesi ile yazılmış kitap bulunmaktadır.
Merkez Kütüphane koleksiyonunda
bulunmayan yayınlar için “Kütüphaneler arası İşbirliği” yoluyla yurtiçi
ve yurtdışındaki kütüphanelerden
ödünç kitap ve makale fotokopileri
getirtilerek öğretim üyelerinin ihtiyaç duydukları yayınlara ulaşmaları
sağlanmaktadır.
Üniversitemize yeni başlayan öğrencilere kütüphane hizmetlerini ve
bilgi kaynaklarını tanıtmak amacıyla
her eğitim yılı başında oryantasyon
programları düzenlenmektedir.
Bilgisayar ve Araştırma Olanakları
Gazi Üniversitesi oldukça gelişmiş bir
bilgi ve teknoloji altyapısına sahiptir.
Üniversite içinde yer alan toplam 90
bilgisayar laboratuarının kapasitesi
ise 2.454 kişidir. Öğrencilerimiz bu
gelişmiş altyapı sayesinde en yeni
bilgi ve teknolojilere anında ulaşabilme olanağına sahiptir.
Diploma Eki
Gazi Üniversitesi’nin 2011 tarihinde
yapmış olduğu Diploma Eki Etiketi
başvurusu, Avrupa Komisyonu tarafından değerlendirilmiş ve onaylanmıştır. Bu kapsamda Bologna sürecinin önemli basamaklarından birisi
olan Uluslararası Diploma Eki Etiketini (Diploma Supplement Label) almaya hak kazanmıştır. Diploma Eki
belgesi, öğrencilerin diplomalarına
ek olarak verilen tamamlayıcı bir
belge niteliğinde olup uluslararası
akademik ve mesleki tanınırlığı sağlamaktadır.
Mediko
Gazi Üniversitesinde öğrenciler ile
çalışanların sağlık sorunları için Tıp
Fakültesine bağlı Gazi Hastanesinde
72
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
ve Hastaneye bağlı olarak hizmet veren Rektörlük Yerleşkesindeki poliklinikte hasta muayeneleri sabah 9.00–
12.00, öğleden sonra 13.00–16.00
saatleri arasında yapılmaktadır.
araştırma görevlisi, toplam 1023 öğretim elemanı ve modern araştırma
ve uygulama hastanesi ile çağdaş tıp
eğitimi yanında hasta bakım hizmetlerini sürdürmektedir.
Merkezde çeşitli branşlarda görevli
sağlık personeli bulunmaktadır.
Türkiye’nin en ileri düzeyde tıp eğitimi veren kurumları arasında yer alan
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, toplumun hızlı gelişim değişim sürecinde
iletişim araçları ile halka hizmet ve
yaşam boyu eğitim hedeflerini yayarak etkili rol alabilen, evrensel nitelikte ve uluslararası düzeyde rekabet
edebilecek bilgi üretebilen, imkanlarını toplumun öncelikli gereksinimleri doğrultusunda kullanarak kişilerin
sağlığını koruyacak ve hastalıklarını
iyileştirecek hekimler yetiştirmek
amacını taşımaktadır. Tıp Fakültesinde;
Psikolojik Danışma ve Rehberlik Birimi, öğrenci ve personelin ruh sağlığına ilişkin sorunlarının giderilmesinin
yanı sıra kişilere kendisini tanıma ve
geliştirme, iletişim kurabilme, üniversiteye ve çevreye uyum sağlayabilme
konularında yardımcı olmaktadır.
İlaç gereksinimleri ise merkez yerleşkede bulunan Eczacılık Fakültesi
Uygulama Eczanesinden karşılanabilmektedir.
Tıp Fakültesi
2 Ekim 1979’da kurulmuştur. İlk yılında 7 öğretim üyesi, 17 asistanı ve 100
öğrencisi ile eğitime başlamıştır. İlk
mezunlarını 1985’te veren fakültede,
Beşevlerdeki yurt binalarında gerekli değişiklikler yapılarak inşa edilen
yeni hastane binasının açılışı 30 Haziran 1986 da yapılmıştır. Hastanenin adı Gazi Hastanesi’dir. Böylece
1979 yılından bu yana hizmet verdiği Dr. Muhittin Ülker Acil Yardım ve
Travmatoloji Hastanesinden ayrılan
Tıp Fakültesi, görevine artık kendi
hastanesinde devam etmeye başlar.
Gazi Hastanesi’nin poliklinik binası
1994’de, yataklı üniteler, laboratuvar ve tıbbi görüntüleme üniteleri
ise 1997’de bitirilerek hizmete sokulmuş ve TS-EN-ISO 9001 Kalite Güvence Sistemi Belgesi almıştır. Yeni
Acil Servis ve ek hastane blokları 10
Temmuz 2000 tarihinde açılmıştır.
Tıp Fakültesi Öğrenci Sosyal Tesisleri;
yemek salonu, kantin, okuma salonu,
internet merkezi, bilardo, masa tenisi
ve satranç salonu ile öğrencilere hizmet veren modern bir tesistir. Ayrıca
klinik uygulamalara yardımcı olması
amacıyla Eğitim Becerileri Laboratuvarları açılmıştır. Türkçe Tıp Fakültesi 2011 yılında Ulusal Tıp Eğitimi
Akreditasyon Belgesi almaya hak
kazanmıştır. İngilizce Tıp programı
2009-2010 eğitim/öğretim yılında
başlatılmış ve başarıyla yürütülmektedir. Bugün itibariyle fakültede, 297
Profesör, 104 Doçent, 27 Yrd. Doçent,
21 öğretim görevlisi, 21 uzman, 553
Temel Tıp Bilimleri; Anatomi, Biyofizik, Tıbbi Biyoloji, Tıp Eğitimi, Tıp
Etiği ve Tıp Tarihi, İmmünoloji, Fizyoloji, Histoloji ve Embriyoloji, Tıbbi
Mikrobiyoloji, Tıp Bilişimi ve Tıbbi
Biyokimya
Dahili Tıp Bilimleri; Acil Tıp, Adli Tıp,
Çocuk Ruh Sağlığı, Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları, Dermatoloji, Enfeksiyon
Hastalıkları, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Göğüs Hastalıkları, Halk
Sağlığı, İç Hastalıkları, Kardiyoloji,
Nöroloji, Nükleer Tıp, Radyasyon
Onkolojisi, Radyoloji, Psikiyatri, Tıbbi
Farmakoloji ve Tıbbi Genetik
Cerrahi Tıp Bilimlerinde ise; Anestezi
ve Reanimasyon, Beyin ve Sinir Cerrahisi, Genel Cerrahi, Kalp ve Damar
Cerrahisi, Göğüs Cerrahisi, Göz Hastalıkları, Kadın Hastalıkları ve Doğum,
Kulak Burun Boğaz, Ortopedi ve Travmatoloji, Tıbbi Patoloji, Üroloji, Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi
Anabilim dalları bulunmaktadır.
Diş Hekimliği Fakültesi
Kuruluşu 1968’e dayanan Diş Hekimliği Fakültesi, temel ve klinik diş
hekimliği bilgilerini kapsayan bir eğitimle diş hekimi yetiştirmek, bilimsel
çalışmalarla çağdaş diş hekimliği anlayışına katkıda bulunmak ve ağız-diş
sağlığı ile ilgili hizmetlerde ileri düzeyde hizmet veren eğitimli bireyler
yetiştirmek amacını taşımaktadır.
Diş hekimliği eğitiminin amacı, ağız
ve diş sağlığını insan sağlığının tüm
boyutlarıyla birlikte bir bütün olarak
ele alan, ağız ve diş sağlığı ile ilgili her
türlü gelişme ve değişimlere duyarlı,
gerek koruyucu gerekse tedavi edici
ağız ve diş sağlığı hizmetlerini etkin
olarak verebilecek ve sağlık ekibinin
etkin bir üyesi olarak görev ve sorumluluklarını meslek etiği ilkelerine
göz önünde tutarak gerçekleştirebilecek nitelikte dişhekimi yetiştirmektir. Fakültede dersler yıllık ve dönemlik olup, toplam 5 eğitim-öğretim yılı
içerisinde tamamlanmaktadır. Klinik
stajlar 4. yıldan itibaren başlamaktadır.
Temel Bilimlerde; Oral Patoloji Anabilim dalı ile Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim dalı bulunmaktadır.
Klinik Bilimlerde ise; Ağız, Diş ve
Çene Cerrahisi Anabilim dalı, Ağız Diş
ve Çene Radyolojisi Anabilim dalı, Diş
Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim dalı,
Endodonti Anabilim dalı, Ortodonti
Anabilim dalı, Pedodonti Anabilim
Dalı, Periodontoloji Anabilim dalı ve
Protetik Diş Tedavisi Anabilim dalı
bulunmaktadır.
Dişhekimliği Fakültesi dört binada
hizmet vermektedir. Bunlar; dekanlık
ve idari büroların bulunduğu A binası ile anabilim dallarına ait klinikler,
laboratuvarlar ve konferans salonu
ile anfilerin bulunduğu B, C ve D binalarıdır. Toplam 4 adet anfi, 3 adet
öğrenci laboratuvarı, 1 adet oral pa-
toloji laboratuvarı, 9 adet öğrenci
kliniği, 8 adet öğretim elemanı kliniği, 2 adet Ağız-Diş-Çene Hastalıkları
Cerrahisi Anabilim Dalı Kliniği’ne ait
ameliyathane, 1 adet Periodontoloji
Anabilim Dalı Kliniği’ne ait ameliyathane, 1 adet Konferans Salonu, 1
adet Seminer Salonu ve 2 adet öğrenci kantini Dişhekimliği Fakültesi
binalarında yer almaktadır.
Deneyimli ve nitelikli akademik kadrosuyla, donanımlı araştırma laboratuarlarıyla, modern derslikleri ve ulaşımının kolay olması nedeniyle Gazi
Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
çok tercih edilen bir okuldur.
Eczacılık Fakültesi
Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
1982 yılında kurulmuştur. Müessese
1968 yılında Anadolu Eczacılık Özel
Yüksekokulu olarak faaliyete başlamıştır. 1971 yılında 1472 sayılı yasa
ile devletleştirilerek Ankara Eczacılık
Özel Yüksek Okulu ile birleştirilmiş ve
A.I.T.I.A’ya başlanmıştır. 1979 yılına
kadar A.I.T.I.A. Eczacılık Yüksekokulu
olarak eğitimini sürdüren okul, 1979
yılında A.I.T.I.A. Eczacılık Fakültesi
adını almıştır. 1982 yılında ise Gazi
Üniversitesi bünyesine Eczacılık Fakültesi olarak alınmıştır. Bilimsel ve
teknolojik bilgilerle donanmış, alanında uzman eczacılar yetiştirme
amacını taşıyan fakülte, Türkiye’deki
diğer eczacılık fakülteleri arasında
puan sıralamasına göre uzun yıllardır ilk 3 arasında yer almaktadır.
Eğitimin ilk iki yılında alınan dersler,
meslek derslerinin daha iyi anlaşılabilmesi için gerekli temel eczacılık
ve tıp derslerini içermektedir. Son 3
yılda ise, eczacılık için mesleki derslerin yanı sıra öğrencinin ilgi duyduğu alanlardaki seçmeli dersler yer
almaktadır. Fakültede 3 bölüm ve 9
anabilim dalı bulunmaktadır.
Eczacılık Meslek Bilimlerinde; Farmakoloji Anabilim dalı, Farmakognozi Anabilim Dalı, Farmasötik Kimya
Anabilim Dalı, Farmasötik Toksikoloji
Anabilim dalı,
Eczacılık Teknolojisinde; Farmasötik Teknoloji Anabilim Dalı,
Temel Eczacılık Bilimlerinde; Biyokimya Anabilim dalı, Analitik Kimya
Anabilim dalı, Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim dalı, Eczacılık Temel Bilimleri Anabilim Dalı bulunmaktadır.
Fakültede eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri 38 Profesör, 14 Doçent, 3 Yardımcı Doçent, 1 Öğretim
Görevlisi, 35 Araştırma Görevlisi ve
6 Uzman tarafından sağlanmaktadır.
Yıllık kontenjanı 130 öğrencidir. Öğretim Dili Türkçe’dir. Mezunlar, eczane ve ilaç depoları açabilir, ilaç ve
kozmetik alanlarda çalışabilir, Sağlık
Bakanlığı’nın çeşitli birimlerinde gö-
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
73
rev alabilir veya akademik kariyer için
üniversite bünyesinde çalışabilirler.
Sağlık Bilimleri Fakültesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi 2008 tarihinde kurulmuştur. Fakültede;
Hemşirelik, Beslenme ve Diyetetik,
Fizyoterapi ve Rehabilitasyon ile
Odyoloji Bölümleri bulunmaktadır.
Fakülte kadrosu 5 profesör, 8 doçent, 17 yardımcı doçent, 16 öğretim
görevlisi ve 27 araştırma görevlisi olmak üzere toplam 73 öğretim elemanından oluşmaktadır. Lisans öğrenim
süresi 4 yıldır. Her yıl ortalama 450
lisans öğrencisi fakülteye alınmaktadır. Fakültede bölüm dersleri teorik
ve uygulamalı olarak yürütülmektedir. Mezun öğrenciler sağlıkla ilgili
geniş bir disiplin alanında görev yapabilmektedir.
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu
1985 yılında Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak eğitim-öğretime başlamıştır. Hedefi; değişen
bilimsel ve sosyal koşullara kolayca
uyum sağlayabilen, yenilikçiliğe önder olan, bilgiye, paylaşıma ve teknolojiye odaklı bir eğitim kültürü
içerisinde, üst düzey mesleki bilgiye
ve deneyime sahip, sorumluluk bilinci taşıyan, güvenilir, etik ilkeleri benimseyen ve uyumlu ara insan gücü
yetiştirerek alanında lider bir eğitim
kurumu olmaktır. Üst düzey bilgi ve
74
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
beceri düzeyine sahip, takım çalışmasına ve paylaşım kültürüne yatkın,
halk sağlığına ve sorumluluklarına
duyarlı inisiyatif sahibi ara elemanları
yetiştirmektir.
Öğrenciler, sağlık hizmetleri alanında her biri kendi konularında bilgili
ara eleman olarak yetiştirilmektedir.
Teorik derslerin yanında bir yarıyıl
boyunca işyeri eğitimi ve yaz stajı yaparak bilgilerini pekiştirmektedirler.
Mezun öğrenciler, mesleki ve sosyal
bilgi düzeyleri yüksek, yeni teknolojileri kullanabilen, kaliteli hizmet sunumunu benimseyen, insani değerler
saygılı ve etik kuralların bilincinde,
çağdaş, uluslararası standartlarda sorumluluk sahibi olarak mezun olmaktadırlar. Mezunlarımız kendi alanlarında kamu ve özel sağlık ve diğer
kurum ve kuruşlarda iş bulabilmekte
ve Gazi Üniversitesinde mezun olmanın gururu ile çalışma hayatına devam etmektedirler.
Yüksekokulda halen;
Tıbbi Hizmetler ve Teknikler Bölümüne bağlı;
• Tıbbi Laboratuvar Teknikleri (Birinci ve İkinci öğretim) Programları
• Tıbbi Dokümantasyon ve Sekre-
terlik (Birinci ve İkinci öğretim)
Programları
• Tıbbi Görüntüleme Teknikleri (Bi-
rinci ve İkinci öğretim) Programları
• Çevre Sağlığı (Birinci ve İkinci öğ-
retim) Programları
• İlk ve Acil Yardım
• Patoloji Laboratuvar Teknikleri
Sağlık Bakım Hizmetleri Bölümüne
bağlı;
• Yaşlı Bakımı
olmak üzere, 7 önlisans programı
eğitim-öğretim hizmeti vermektedir.
Yüksekokula 2013-2014 eğitim öğretim yılında mevcut programlara
50’şer öğrenci alınmıştır.
Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Gazi Üniversitesine bağlı olarak Diş
Hekimliği Fakültesi, Eczacılık Fakültesi, Tıp Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi ile Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulunda Yüksek Lisans ve Doktora
öğretimlerini düzenlemek, yürütmek
ve denetlemek amacıyla 1982 yılında
kurulmuş, 1983 yılında da faaliyete
başlamıştır. Enstitüde 33 ana bilim
dalı, 1 bilim dalı ve 10 programda
yüksek lisans ve doktora eğitimi verilmektedir. Doktora programlarının
azami süresi 6 yıl, yüksek lisans programlarının ise 3 yıldır. Ders dönemini
başarı ile tamamlayan öğrenciler tez
aşamasına geçmekte, tezin tamamlanmasının ardından tez savunma sınavından başarılı olanlara geçici mezuniyet belgesi verilmektedir. Halen
yüksek lisansta 667, doktorada 648
öğrenci kayıtlı olup, 70 tanesi yabancı uyrukludur.-
gezelimgörelim
76
KültürleriBuluşturanMasumŞehir:
SARAYBOSNA
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna,
aynı zamanda yarım milyondan biraz
daha az olan nüfusuyla ülkenin en
büyük şehri olma özelliğine de sahip.
Saraybosna’nın bulunduğu bölge
neolotik çağdan beri yerleşim yeri
olarak kullanılmış ve kentteki neolotik yerleşime dair en önemli eşsiz
seramik, çanak ve çömlek kalıntıları,
Butmir civarında bulunmuş.
Tâ ki 1699’da Savoy Prensi Eugene’nin
önderliğinde gerçekleşen ve şehri
yakıp kül eden baskına kadar…
Bir kaç gün içerisinde neredeyse koca
bir şehir yok olmuş, yeniden yapılandırılan şehir ne yazık ki hiç bir zaman
tam olarak geri kazanılamamıştır.
Avusturya
Macaristan
İmparatorluğu’nu 1878 yılında Bosna
Hersek’i işgalinden sonra 1908 yılında tamamen ilhak etmiştir. Avusturya Macaristan tarafından sanayileştirilen şehir, tramvay gibi türlü
yeniliklerin Viyana’da kullanımından
önce denenen bir yer olmuştur.
20. yy. boyunca Saraybosna pek
çok kez dünyanın ilgisini çekmiştir.
1914’te I. Dünya Savaşı’nın Arşidük
Franz Ferdinand ve karısı Sophia’nın
bir suikaste kurban gittiği yer iken 70
yıl sonra 1984 Kış Olimpiyatlarına ev
sahipliği yapmıştır.
Saraybosna’nın sonraki en önemli sakinleri M.S 9 yılında Batı Balkanlıların
çoğunu anavatan edinen İliryalılardır.
İliryalılar, Bosna Hersek’i işgal eden
Romalılar tarafından yenilgiye uğratılmış, Romalılardan sonra 7. yüzyılda
bölgeye Slavlar yerleşmiş.
Saraybosna modern yüzünü, 15.
yy’da Osmanlı’nın fetheti ile göstermeye başlamış. Bosna Eyaletinin ilk
men iyileşmiş ve Bosna Hersek’teki
ekonomik ve kültürel gelişimin bir
merkezi haline gelen bir çehreyle
karşımıza çıkıyor.
Avusturya Macaristan’ın güvenlik
endişeleri ile öncelikle kolonilerde
denemeye karar verdiği elektrik kullanımı, Saraybosna’da sokak aydınlatması olarak Viyana’dan çok daha
önce varmış. Saraybosna Avrupa’da
ilk ve Dünya’da ise Sanfransisko’dan
sonra ikinci olarak şehri baştan sona
ören tam vardiya elektrikli tramvay
ağına sahip.
Saraybosna
kuzeyinde
orta
Avrupa’nın iklim bölgeleri ve güney
Akdeniz arasında uzanan, kıtasal bir
iklime sahiptir. Uygun iklim koşullarının kış oyunlarının gelişmesindeki en
önemli örneği ise 1984 Kış Olimpiyatlarının bu şehirde yapılmış olmasıdır.
Saraybosna, aynı zamanda 19921995 Sırp güçlerinin saldırılarıyla
II.Dünya Savaşından bu yana askeri
tarihin kaydettiği en uzun kuşatmayı
yaşamış bir kenttir.
Şehrin köklü tarihinde pek çok kültürün izlerine rastlamak mümkün. Haklı olarak Saraybosna halkı geleneksel
inanç zenginliği olarak İslam, Ortodoks, Katolik ve Museviliğin yüzyıllar
boyunca süre gelen birlikteliği ile kıvanç duyuyor.
Günümüzde ise Saraybosna tama-
Saraybosna, Doğunun ve Batının
valisi de olan İsa İshakoviç Bey, yerleşim bölgesinde yaptırdığı cami,
kapalı çarşı, han, hamam ve şehre
ismini de veren hükümet “Saray”ı ile
bölgenin şehirleşmesinde önemli rol
oynamıştır. Hızla gelişen Saraybosna kısa sürede bölgedeki en büyük
şehir haline gelmiştir. Kendi çapında
Saraybosna, Osmanlı’nın Balkanlarda
İstanbul’dan sonraki en önemli şehridir.
en iyi yanlarını içinde barındıran ve
dünyada eşi ve benzeri çok az rastlanacak bir şekilde Ortodoks ve Katolik
kiliseleriyle camii ve sinagogların bir
kaç adım uzaklık mesafesinde yan
yana görülebilmesiyle oldukça dikkat çeken bir yer. Saraybosna halkı
çok sıcak, samimi ve şehirdeki suç
oranı da oldukça düşük.
Saraybosna, dünyanın en büyük gezi
rehberi ve dijital medya yayıncısı Lonely Planet’in 2010’da görülmesi gereken ilk 10 yer listesinde yer alıyor.
Saraybosna başta Osmanlı eserleri
olmak üzere birçok önemli tarihi yapıdan oluşuyor. Şehirdeki en önemli
eserler ise İsa Bey‘den sonra şehrin
ikinci kurucusu sayılan Gazi Hüsrev
Bey‘e ait. Kanuni Sultan Süleyman‘ın
Bosna Sancak Beyi olan Hüsrev Bey’in
eserleri şehrin birçok yerinde görülebilir. Günümüzde şehirde Osmanlı
eserleri dışında da birçok farklı medeniyete ait eser görmek mümkün.
Saraybosna’yı daha fazla keşfetmek
isterseniz kenti yürüyerek turlayabilir, farklı mimari ve kültürel yapısını
hissedebilirsiniz. Her adımda tanık
olacağınız farklı renk ve dokular sizi
de etkileyecektir.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
77
film
Vizyon Tarihi: 2014
Tür: Komedi
Süre: 2 saat 7 dakika
Yönetmen: Ayhan Özen
78
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
Yıl 1997...Düşüncelerinden ötürü
insanların sürüldüğü günlerde, sıra
Malatya’da yaşanan Şevket ve Cemile
kendi halinde yaşayan, birbirlerini ve
inekleri Sarıkız’ı çok seven bir çifttir.
Bu çiftin hayatları ineklerinin Atatürk
büstünü kırmasıyla birden bire içinden çıkılmaz bir hal alır. Bu olayın
çığ gibi büyüdüğüne, hadisenin köy
sınırlarını aştığına, şaşkınlık ve korkuyla şahit olurlar.
Seyirciye keyifli dakikalar yaşatan
Sürgün İnek filminde bütün karakterler beğeni topluyor ve özellikle filmin
tatlı çifti Şevket (Hasan Kaçan) ve Cemile (Şebnem Sönmez) izleyicinin oldukça ilgisini çekiyor. Hikâyenin esas
karakteri Şevket, Gomalak köyünde
hayvancılık yapmaktadır. Cesur gibi
görünmeye çalışır çünkü aslında
korkaktır. Ama söz konusu sevdikleri
olunca kendi kendisini bile şaşırtabilir. Çocuğu olmaması onun en büyük kompleksidir. Hayatında en çok
Cemile’si vardır. Bir de buzağılığından beri beraber, gözü gibi büyüttükleri Sarıkız’ı.
Şevket’in karısı Cemile, uysal sakin
biridir ama neşesinin de, hüznünün
de bir ayarı yoktur. Kafasına koyduğu
şeyi yapmak için sabreder ve gayretlidir. Hayatının merkezinde önce
Şevket, sonra Sarıkız vardır. Tüm
dünyaya, yaratılmış her şeye büyük
bir sevgi duyar. Abisiyle arasındaki
küslük ona kendisini daima yalnız
hissettirir ve bu dolduramadığı bir
boşluktur. Gülay öğretmene ayrı bir
sevgisi vardır çünkü o bilgilidir, aynı
zamanda da kendisine çocukluğunda öğrenemediği okuma yazmayı
öğretmektedir.
Muhtarından, ihtiyar heyetine, bürokratından, askerine herkes bir
ineğin peşine düşer. Mesele
büyüdükçe işle sağından solundan ilgili bütün kişiler
kendilerini trajikomik bir hal
içinde bulur. Olaylar giderek
bir komedi şölenine dönüşür.
Filmin başından sonuna ka-
dar kahramanların düştükleri bu durumdan nasıl sıyrılacakları ve özgürlüğünü kaybeden Sarıkız eski mutlu
günlerine dönüp dönemeyeceği merak konusu oluyor.
Gerçek bir olaydan esinlenilerek
çekilen Sarıkız’ın hikâyesi Sürgün
İnek, dev oyuncu kadrosuyla bin yılın komedisi olarak beyazperdede
izleyiciyle buluşmaya devam ediyor.
Senaryosunu Serkan Öztürk’ün yazdığı, yönetmenliğini Ayhan Özen’in
yaptığı filmde Hasan Kaçan, Şebnem
Sönmez, Fırat Tanış, Necip Memili,
Cezmi Baskın, Tarık Papuççuoğlu ve
Vildan Atasever gibi önemli oyuncular rol alıyor.
Yılmaz Gruda, Eşref Kolçak ve Köksal
Engür ise filme renk katan usta isimler.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
79
kitap
MUTLULUK TERAPİSİ
Hepimiz doğuştan bir özle geliriz dünyaya. Temiz ve saf bir öz. Buna gerçek
benlik de diyebiliriz. Biz çocukken ortada sadece gerçek benliğimiz vardır.
Benliğimizin ve özümüzün etkisi ile bir başka çocukla hemen arkadaş olabiliriz. Arkadaşlarımıza küssek de onlarla hemen geri barışabiliriz. İçimizde
kin biriktirmeyiz. Küçük şeylerle mutlu olabiliriz...
Yazar : Mehmet Teber
Yayınevi : Hayy Kitap
Yayın Tarihi : 2014
Sayfa Sayısı : 160
Bu kitabı okuyunca, insan olarak bunca zaman kendinize yaptığınız haksızlığı anlayacaksınız ve şükrederek derin bir nefes alacaksınız. Gözlerinizdeki ışık tekrar parlayacak, hayata bakış açınız olumlu yönde değişecek,
kalbiniz ısınacak, ruhunuz rahatlayacak. Evet, mutlu olacaksınız!
Pedagoji Derneği Başkanı olan Uzman Pedagog Mehmet Teber, kadim
kültürümüzün kaynakları ile modern psikolojinin verilerini harmanlayarak mutluluğa dair farklı bir bakış açısı yakalamış. Didaktik bir dille değil,
öykülerle mutluluğa götürüyor bizleri.
İMPARATORLUĞUN SON NEFESİ
İmparatorluğun Son Günlerinden Cumhuriyetin Kuruluş Öyküsüne...
“En utanılacak yönümüz; tarih yaptığımız halde tarih öğrenmemek; tarih
yazmamak konusundaki ısrarımız!” İlber Ortaylı
Yazar : İlber Ortaylı
Yayınevi : Timaş Yayınları
Yayın Tarihi : 2014
Sayfa Sayısı : 288
Balkan Harbi’nden Birinci Dünya Savaşı’na, İstiklal Mücadelesi’nden Lozan
Görüşmeleri’ne, Halifelik tartışmalarından Cumhuriyet’in kurulmasına,
Sultan Abdülhamid’den Mustafa Kemal Atatürk’e, Enver Paşa’dan Halide
Edip’e gündemden düşmeyen konular ve tartışılan tarihi kişiliklere dair İlber Ortaylı’nın görüşlerini merak edenlerin kaçırmaması gereken bir kitap;
İMPARATORLUĞUN SON NEFESİ...
LA KIŞI
Biz, bir ipin düğümü gibi seviyoruz birbirimizi değil mi, birbirini
acıtmayacak kadar sıkı, birbirinden ayrılmayacak kadar gevşek.
Bizi çözme. Bizi ayırma. Bizi birbirimizden uzaklaştırma, yok olurum, biliyorsun.
Yazar : Ali Ulurasba
Yayınevi : Babıali Kültür Yayıncılığı
Yayın Tarihi : 2014
Sayfa Sayısı : 187
80
80
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2014
Su üzerine düşen aydır belki sûretin… Yağmur sonrası bir huzurlu
dokunuş soluk soluğa… izin ver nefes alıp vermesine acının kim
bilir bir daha ne zaman severek yanarsın boğarcasına da sarılma
sana inanan yalnızlığına ne hayat çâresizlik ne aşk acı ne de sen
kimsesiz değilsin yalnızlık aslâ yalnız gelmez bilirsin…