Untitled - Halkevleri

Transkript

Untitled - Halkevleri
Halkevleri Derne¤i
‹stanbul fiubesi ‹ktisadi ‹flletmesi
‹stiklal Cad. Orhan Adli Apaydın Sk.
No: 10/2 Beyo¤lu / ‹stanbul
Tel: 0 212 245 63 41
www.halkevleri.org.tr
[email protected]
1. Bask›: Aral›k 2008
ISBN: 978-975-6150-00-9
Bask›: Pelit Ofset Tipo Matbaacılık San. Tic. Ltd. fiti
Mithatpafla Cad. No: 62/4 Kızılay / Ankara
Tel: 0 312 418 70 93
HALKIN HAKLARI
FORUMU
8-9-10 Haziran 2007
‹çindekiler
Sunufl .................................................................................................... 7
Önsöz .................................................................................................... 9
Halkevleri Genel Baflkan› Abdullah Ayd›n’›n Aç›fl Konuflmas› ............... 11
HALKIN HAKLARI FORUMU
I. OTURUM:
Neoliberalizm, Devletin ve Toplumun Dönüflümü,
Toplumsal Yaflama ‹liflkin Haklar ......................................................... 17
II. OTURUM: Ortado¤u ve Kafkaslar’da
Emperyalist Politikalar ve Bar›fl ............................................................ 57
III. OTURUM: Kürt Sorunu ve Kardeflli¤in Ülkesini Yaratmak ............ 79
HALKIN HAKLARI KADIN FORUMU
I. OTURUM: Neoliberalizm ve Erkek Egemenli¤i:
Kad›nlar›n Kamusal Haklar› ve Taleplerimiz ..................................... 109
II. OTURUM: Anadolu’da K›zkardefl Olmak ..................................... 181
Kad›n Forumu Sonuç Bildirgesi ........................................................ 203
HALKIN HAKLARI ATÖLYE ÇALIfiMALARI
E¤itim Hakk› Atölyesi ....................................................................... 217
Sa¤l›k Hakk› Atölyesi ........................................................................ 259
Bar›nma Hakk› Atölyesi .................................................................... 279
Su Hakk› Atölyesi ............................................................................. 289
Ulafl›m Hakk› Atölyesi ....................................................................... 297
Çal›flma Hakk› Atölyesi ..................................................................... 309
Enerji Hakk› Atölyesi ........................................................................ 321
Tar›m ve Beslenme Hakk› Atölyesi .................................................... 333
Çevre Hakk› Atölyesi ........................................................................ 345
Siyasal Haklar ve Özgürlükler Atölyesi .............................................. 353
‹letiflim Hakk› Atölyesi ...................................................................... 361
HALKIN HAKLARI FORUMU SONUÇ B‹LD‹RGES‹ ........................ 367
Sunuş
Hak mücadeleleri dünya çap›nda yükseliyor. Sosyalist rejimlerin 1990'daki çöküflünün ard›ndan günümüzde yaflanan hak mücadeleleri ayn› zamanda özgün bir kurucu misyona da sahip. Günümüzde hak mücadeleleri, bir yandan genifl kitlelerin neoliberal sald›r›lar karfl›s›nda savunma reflekslerini yans›t›rken, di¤er yandan
dünya çap›nda s›n›f hareketinin yeniden kuruluflunun temellerini
at›yor. Derin bir “muhalefet krizinin” yafland›¤› ülkemizde, solda
aray›fllar bir süredir yo¤unlaflm›flt›. ‹ktidar mücadelesi perspektifinin, toplumsal muhalefetin yeniden yap›lanma sürecinde en bafltan
bir kez daha infla edilmesi gere¤i ve hak mücadelelerinin dinamik
ve kurucu karakteri bilinçlerde yavafl yavafl canlanmaya bafllam›flt›.
Halk›n Haklar› Forumu, günümüzde hak mücadelelerinin bu
kurucu misyonunun yayg›n olarak bilinçlerde uyanmas›nda bir dönemeç oldu. Halk›n Haklar› Forumu, hak mücadelelerinin, ülkemizde halk ile egemenler aras›ndaki saflaflman›n hangi eksende kurulmas› gerekti¤ine iflaret ederken, di¤er yandan da ülkenin önde
gelen di¤er gündemlerine (ba¤›ml›l›k, gericilik, Kürt sorunu, vb)
nereden ve nas›l müdahale edilebilece¤ini de tarif etme gayreti gösteriyordu. Bu çizgi, solun son 15 y›l›n› kaplayan ve egemen saflaflmalara göre yön tayin edenlere elefltirel bir bak›fl aç›s› getirerek,
toplumsal muhalefete yeni bir yönelim kazand›rmay› hedeflemekteydi. Yaflanan kriz sürecin, bu yeni yönelim ihtiyac›n› çok daha
fliddetle hissettirmekte ve hak mücadelelerinin önemini çok daha
artt›rmaktad›r.
Bu nedenlerle “Halk›n Haklar› Forumu” nun tüm tart›flma ve
kay›tlar›n› sizlerle paylaflmaktan onur duyuyoruz. Bu forum tart›flmalara, do¤rudan “yaflant›lar” içinde ö¤renilmifl bilgi ve mücadele
7
deneyimiyle kat›lanlarla, bilim insanlar›n›, ayd›nlar›, emek temsilcilerini yan yana getirerek gerçeklefltirilmifltir. 21.yüzy›l›n bafllar›nda
eflitlikçi bir toplumsal düzen inflas› bak›m›ndan gerekli bilgi, bilinç
ve mücadele olanaklar›n› iç içe de¤erlendirme amac› güttü. Forumun, ikincil konumu sürekli beslenen “halk›n kad›n yar›s›” için ayr› mücadeleyi gelifltirecek tart›flmalar ve deneyimler paylafl›ld›.
Bu forum elde edilen ve derinlefltirilmesi gereken sonuçlar ise
“Halk›n Haklar›” mücadelesinde yol gösterici bir bafllang›ç olarak
kabul edilmelidir.
Bu forumu gerçeklefltirmek üzere akl›, eme¤i, yüre¤i ile yan yana gelerek forumun mutfa¤›nda, atölyelerinde çal›flan, fikri desteklerini sunan tüm dostlara, ayd›nlara; bu süreçte maddi, manevi ve
fikri katk›lar›yla forumun kat›l›mc›lar› aras›nda yer alan tüm kurumlara; bu fikri aç›l›mlar› hayata geçirmek için çaba sarf eden herkese teflekkür ederiz. Ayr›ca forumun düzenleyicileri aras›nda yer
alarak haz›rl›k aflamas›nda fikri katk›lar›n› sunan ve fakültenin amfilerini, s›n›flar›n›, yemekhanesini kat›l›mc›lara sonuna dek açarak
“özgür üniversite” ruhunun nas›l bir fley olabildi¤inin “bir an” için
dahi tad›lmas›na olanak sa¤layan A.Ü. SBF Sosyal Politika Araflt›rma ve Uygulama Merkezi'ne; forumun haz›rl›k sürecindeki atölye
çal›flmalar›na kat›larak bir k›s›m bafll›klar›n biçimlenmesinde ana
aktörler aras›nda yer alan, forumun üçüncü gününde salonlar›n›
tahsis ederken maddi, manevi desteklerini hiçbir aflamada esirgemeyen ‹nflaat Mühendisleri Odas› Genel Merkezi'ne; forum süresince etkin bir kat›l›m gösteren ve forum sonuçlar›n›n kitaplaflt›r›lmas›na büyük katk› sunan Mülkiyeliler Birli¤i'ne ayr›ca teflekkürü bir
borç biliriz. Elbirli¤i ile gerçeklefltirdi¤imiz bu eserin yaflamda karfl›l›k bulmas›n›n yaratabilece¤i devasa enerji ve hayalin, heyecan›n
tüm emekçileri, yoksullar›, ezilen halklar› kuflatmas› dile¤iyle…
‹LKNUR B‹ROL
HALKEVLER‹ GENEL BAfiKANI
8
Önsöz
Henüz bafllang›ç aflamalar› yaflanan kriz ortam›n›n dünyada tarihsel dönüflümlere gebe oldu¤u her yönüyle sezilebiliyor. Türkiye
ise bu tarihsel dönemece çok ilginç bir dizi dinami¤in üst üste bindi¤i bir atmosferle giriyor. Bir yanda Ortado¤u ve Kafkaslar'da Amerikan hegemonyas› k›r›lmaya bafllarken çok kutuplu dünyan›n en
önemli saflaflmalar› bölgemizde yaflan›yor. Türkiye'nin ise bu saflaflmalardan fazlas›yla etkilenece¤i ortada. Di¤er yanda ülkemiz egemenleri aras›nda sert kutuplaflmalar yaflan›yor, geleneksel sermaye
tasviye edilme endiflesiyle bu ekonomik krizle yüz yüz geliyor. Bir
di¤er yanda ise ülkemizin laboratuvar olarak kullan›larak tüm ‹slam
ülkelerine model olarak sunulan ›l›ml›-‹slam rejimi çetin bir s›navdan geçece¤i bir yerel seçim sürecine giriyor. Tüm bu gerilim dinamiklerinin ba¤r›nda, krizin daha ilk dalgalar›n›n vurmas›yla beraber
ülkenin dört bir yan›nda hak mücadeleleri patlamaya bafllad›. Hak
mücadelelerinin son dönemde çok dinamik bir geliflim seyri izledi¤ine ve giderek genifl kitlelerin benimseme yönüne girdi¤i bir yenilenmenin ana motoru oldu¤una hep birlikte tan›kl›k ediyoruz.
Halk›n Haklar› Forumu hak mücadelelerini sistematik bir bak›fl
aç›s›yla ele alan ilk at›l›m oldu. Bu yan›yla Halk›n Haklar› Forumunun ülkemizde a¤›r a¤›r geliflmekte olan toplumsal ayd›nlanmada
anlaml› bir yer iflgal edece¤i daha bugünden belirginleflti.
Bizler Mülkiyeliler Birli¤i olarak Halkevleri'nin bafl›n› çekti¤i ve
bir çok demokratik kurumun yer ald›¤› bu forumda, haz›rl›k sürecinden kitaplaflt›rma aflamas›na dek yer alm›fl olman›n k›vanc›n› yafl›yor ve bu k›vanc› tüm dost kurumlarla, ayd›nlarla, emekçilerle
paylaflmaktan mutluluk duyuyoruz. Eme¤i geçen herkese teflekkürü bir borç biliyoruz. ‹lerde bu çabalar› derinlefltirmek üzere…
AL‹ ÇOLAK
MÜLK‹YEL‹LER B‹RL‹⁄‹ GENEL BAfiKANI
9
Halkevleri Genel Başkanı
Abdullah Aydın’ın Açılış Konuşması
De¤erli dostlar,
De¤erli bas›n emekçileri,
Sevgili mücadele arkadafllar›m merhaba!
Halkevleri ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Sosyal Politika Araflt›rma ve Uygulama Merkezi’nin ortaklafla düzenledikleri Halk›n Haklar› Forumu’nu aç›yorum.
Forumumuza çok uzaklardan kendi mücadele örnekleriyle ve
umut dolu yürekleriyle koflup gelen devrim afl›¤› dostlar›m›za; James
Petras’a, Henri Veltmeyer’e, Rocia Luna Acevedo’ya, Ahmad Dirki’ye,
Cilia Mroueh’e, Katerin Daher’e, S’bu Zikode’ye “hoflgeldiniz” diyorum ve kendilerini Anadolu konukseverli¤iyle selaml›yorum.
Yine ülkemizden forumumuza kat›lan, oturumlarda ve de¤iflik
atölyelerde düflünceleriyle ve önerileriyle aylardan bu yana forumun
örgütlenmesini üstlenen de¤erli bilim adam›, akademisyen, ayd›n,
sanatç›, insan haklar› savunucusu; emekten yana parti, dernek, oda
ve sendikalar›n de¤erli yöneticilerine ve üyelerine “hoflgeldiniz” diyorum.
Halkevlerini ac› ve tatl› günlerinde yaln›z b›rakmayan Halkevi
dostlar›, siz de¤erli kat›l›mc›larla bu forumda da yan yana olmaktan
onur duydu¤umu belirtmek istiyorum.
Yine forumumuza kat›lan, insanca bir yaflam ve güvenli bir ge11
lecek özlemini burada güçlü bir flekilde bir kez daha hayk›racak
olan; e¤itim ve sa¤l›k emekçileri, hasta yak›nlar›, ö¤renciler ve ö¤renci velileri, bar›nma hakk› için mücadele eden gecekondu halk›;
Dikmen Vadisi, Mamak, Sulukule, Gülsuyu halk›; su hakk› için yollara düflen Sar›yer ve ‹zmit halk›; eme¤ine ve topra¤›na sahip ç›kan
çiftçiler, köylüler; Eflmeliler, Marafll›lar, Sinoplular, F›nd›kl›l›lar, Karadenizli çay üreticileri, Egeli üzüm üreticileri, Bergamal› köylüler;
eme¤ine al›nterine sahip ç›kan iflçilere, emekçilere; “Halk›n Haklar›
Forumu”na as›l gücü, rengi ve karakteri verecek olan halk›m›za da
hofl geldiniz diyorum.
Ayr›ca bizlere ev sahipli¤i yapan Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanl›¤›’na teflekkür ediyorum.
E¤itim, sa¤l›k, bar›nma, ulafl›m, enerji, temiz su haklar›n›n yan›
s›ra, di¤er tüm kültürel, ekonomik ve demokratik haklar için y›llard›r sokaklarda bask›lara boyun e¤meden yoksullarla ve ezilenlerle
kardeflleflen, kader birli¤i yapan, birikim ve emeklerini böylesi bir forumla taçland›ran tüm Halkevci arkadafllar›m› kutluyorum ve sevgiyle kucakl›yorum.
De¤erli dostlar! Bundan dört y›l önce, yine bu salonda dostumuz James Petras’›n kat›ld›¤› “Emperyalizm, Küreselleflme ve Direnifl” konulu bir Halkevi etkinli¤i gerçeklefltirmifltik. James Petras
dostumuz, o etkinlikte yapt›¤› konuflmada, emperyalizmin etnik ve
dinsel ayr›l›klar› derinlefltirerek, yaratt›¤› fliddet, çat›flma ve gerilim
ortam› içerisinde neoliberal sömürü politikalar›n› gerçeklefltirdi¤ini,
bu flekilde tüm insanl›¤› mutsuz eden savafllara, katliamlara, iflsizlik
ve yoksullu¤a neden oldu¤unu belirtmiflti. O toplant›da kat›l›mc› arkadafllar›m›zdan biri “Emperyalizmin bu vahfli yay›lmac›l›¤›n›n, sömürü ve katliamlar›n›n engellenmesinin olana¤› var m›?” diye bir soru yöneltmiflti. James Petras, emperyalizme karfl› dünyadaki yeni örgütlenme ve mücadele deneyimlerini aktararak “engellemek mümkündür; ancak cüretkar olmak laz›m” demiflti ve Türkiye’de Halkevleri’nin bu cüretkarl›¤› gösterdi¤ini söylemiflti.
Evet, biz bugün de cüretkarl›¤›m›z› sürdürüyoruz. Çünkü emperyalizmin bize dayatt›¤› insanl›k d›fl› uygulamalar, yoksul halklara, isyan etmekten baflka bir seçenek b›rakm›yor. Emperyalizm, tek
12
tek insanlar› ve ülkeleri “ya savafl politikalar›na onay vereceksin; ya
da teröristsin” gibi bir cendereye hapsetmek istiyor. Açl›k, sefalet ve
yoksullukla, insanl›¤› büyük ac›lara bo¤duklar› yetmezmifl gibi, dünyam›z› da çöllefltiriyor. Biz ise, bize dayat›lan bu dünyay› reddediyor
ve cüretkar olmaya devam ediyoruz.
De¤erli dostlar, dünyadaki bu geliflmeler ülkemizde de etkisini
gösteriyor. Cumhurbaflkanl›¤› seçimi ve genel seçim atmosferi ülkemizde egemenler aras›nda, egemenlerle halk aras›nda ve halklar aras›ndaki gerilimleri had safhaya ç›kartt›. Emperyalist ekonomik politikalar, ABD’nin ülkemize yönelik “›l›ml› ‹slam” projesi, Ortado¤u’daki savafl süreci ve Kürt sorununda yaflanan t›kan›kl›k, bu gerilimi t›rmand›ran ana faktörlerin bafl›nda geliyor. Ülke egemenleri,
kendi siyasi hesaplar›na uygun olarak toplumu çeflitli eksenlerde saflaflt›rmaya çal›fl›yorlar. Üstelik kendilerine ait bu sahte saflaflmalar›
halk›n gündemi gibi sunuyorlar.
Oysa halk›n gündemi bambaflka.
Halk kamusal hizmetlerin paras›z olmas›n› istiyor. Tam ba¤›ms›z bir Türkiye istiyor. ‹ç çat›flma ve düflmanl›k ortam› de¤il, kardefllik ülkesi istiyor. Kendi sorunlar› ve kendi gelece¤i üzerinde söz ve
karar sahibi olmak için gerçek halk demokrasisi istiyor.
Halkevleri olarak halk›n bu taleplerini gördük. Egemenlerin ç›karlar›n›n hiçbir zaman halk›n ç›karlar›yla ayn› olmad›¤›n› biliyoruz.
Halk›n haklar›n› sadece ilerici, devrimci halk güçleri savunur. Bizler
de omuz omuza bir mücadele öngörüsüyle halk›n haklar› için yola
ç›kt›k.
‹flte tam da bu noktada, ülkemizde solun yaflad›¤› t›kan›kl›klara
iflaret ediyor ve solun yaflad›¤› düflüfl sürecinden ancak güçlü bir yenilenme iradesiyle ç›k›labilece¤ini vurgulamak istiyorum. Solun bu
yenilenme süreci, ideolojik, politik ve pratik mücadele düzeylerinin
tümünde birden seyretmelidir.
Bu forumun temel amac› da, soldaki bu yenilenme sürecini h›zland›rma çabas›d›r. Ma¤dur halk kesimlerini, bilim çevrelerini, ayd›nlar› ve ilerici siyasal dinamikleri bir araya getirerek sorunlara yenilenmeci bir perspektifle, hep birlikte çözümler aramakt›r. Bu alandaki düflünsel ve eylemsel birikimleri ortak bir zeminde ele alarak,
13
halk›n gerçek gündemine iflaret ederek, solun yeni mücadele düzlemini kurmakt›r. Bu çal›flma, güncel olarak ise, halktan yana bir yön
tafl›mayan ve temelde olumlu bir aç›l›m getirmesi beklenmeyen seçimlerle kilitlenen, Türkiye’de bir baflka ufkun varl›¤›na iflaret etmektir. Forumumuz tafl›d›¤› nitelikler ve içerdi¤i zenginliklerle, halk›n ortak mücadele kürsüsünün kurulmas›na hizmet edecektir. Bu
kürsüden hep birlikte bir mücadele program› ve eylem k›lavuzu olacak olan HALKIN HAKLARI B‹LD‹RGES‹’ni ç›karaca¤›z
Üç gün, üç gece süren bu forumun verimli ve baflar›l› geçece¤ine olan inanc›mla bafl› dik, aln› ak, özgür insanlar›n ülkesini kuruncaya dek cüretkar olaca¤›m›z› belirtiyor ve sizleri bir kez daha sayg›yla selaml›yorum.
Abdullah Ayd›n
Halkevleri Genel Baflkan›
14
Halkın Hakları Forumu
1. Oturum
Neoliberalizm, Devletin ve Toplumun Dönüşümü,
Toplumsal Yaşama İlişkin Haklar
Konuşmacılar: Metin Özuğurlu,Yasemin Özdek, Fuat Ercan,
Henry Veltmeyer, Korkut Boratav, Rocio Luna Acevedo*
2. Oturum
Ortadoğu ve Kafkaslarda Emperyalist Politika ve Barış
Konuşmacılar: Umar Karatepe, Ahmad Dırki, James Petras
3. Oturum
Kürt Sorunu ve Kardeşliğin Ülkesini Yaratmak
Konuşmacılar: Metin Bakkalcı, Seydi Fırat,Yavuz Önen,
S’bu Zikode, Ferda Koç
* Rocio Luna Acevedo'nun konuflması teknik sorunlar nedeniyle çevrilemedi¤inden kitapta yer almamaktadır.
15
1. Oturum
Neoliberalizm,
Devletin ve Toplumun Dönüşümü,
Toplumsal Yaşama İlişkin Haklar
METİN ÖZUĞURLU:
Halk›n haklar› forumunun de¤erli kat›l›mc›lar› sevgili dostlar,
forumumuzun ana temas›n› oluflturan neoliberalizm devletin ve toplumun dönüflümünü ve çeflitli bafll›klar alt›nda toplumsal yaflama
iliflkin haklar meselesini bugün iki konferans ve atölye çal›flmalar›yla birlikte ele alaca¤›z Burada ise ana forumun neoliberalizm devletin ve toplumun dönüflümü toplumsal yaflama iliflkin haklar bafll›kl›
konferans› için bulunmaktay›z. Sevgili dostlar e¤er flairin dedi¤i gibi
“as›l olan hayat” ise bugün dünyam›z›n hayatla, kapitalizm aras›nda
bir tercih noktas›na gelmifl oldu¤u aç›kt›r. Proleteryan›n kendisiyle
birlikte insanl›¤› kurtaracak biricik s›n›f oldu¤unu söylemek asl›nda
bir yan›yla da sermaye sahiplerinin, kapitalistlerin kendileriyle birlikte insanl›¤› mahvedecek biricik s›n›f oldu¤unu söylemek olur. Dolay›s›yla her iki anlam›yla da bu tezin uzun bir zaman içinde de¤il,
içinde bulundu¤umuz 21. yüzy›l›n ilk çeyre¤inde çok daha genifl bir
co¤rafyada yeniden s›nanaca¤› anlafl›lmaktad›r. Hayatla kapitalizm
aras›ndaki özsel çeliflkinin görünür hale gelmesinde, son 30 y›l›m›za
damgas›n› vuran neoliberalizmin yeri kuflku yok ki büyüktür. N e oliberalizm, dört as›rl›k bir maziye sahip olan kapitalist toplumsal
17
iliflkilerin dünya üzerinde yay›lmac› genifllemeci e¤ilimine muazzam
bir ivme kazand›rm›flt›r. Dünya nüfusu artan oranlarda meta d›fl› yaflam alanlar›nda ve geçimlik köklerinden kopart›l›m›fl sermayenin
do¤rudan boyunduru¤u alt›na girmifl ve iflçileflmifltir. Süreç devam
etmekte ve dünyam›z iflçileflmektedir. Bu dalga bir yandan k›r ve
kentin küçük meta üreticelerini mülksüzlefltirirken di¤er yandan da
göreli refah ve statü sahibi ücretlileri afla¤›ya do¤ru çekmektedir. Neo liberalizm kimi sermaye politikalar›n›n bir üst adland›rmas›n›n
topluca bir ifadesi de¤il, belli bir sermaye stratejisidir. Stratejiden söz
etmek onu gelifltiren, gerçeklefltiren belli bir karargahtan söz etmeyi
gerektirir. Bu karargah emperyalizmdir. O halde neo-liberalizmi
amerikan hegemonyas› alt›nda belli ölçülerde kollektif bir karakter
de tafl›yan emperyalizmin günümüzdeki yeni sömürgeci stratejisi
olarak görmek ve adland›rmak mümkündür. Bu sömürge stratejisi
uluslararas› planda merkez ve çevre aras›nda yeni bir ifl bölümü gelifltirerek dünyan›n ezen ve ezilen kutbu aras›ndaki ba¤›ml›l›k ve sömürü iliflkilerini derinlefltiren bir çehreye sahiptir. Bugün art›k emperyalizm dünyam›zdaki bir fenal›k olmaktan ç›km›flt›r. ‹çselleflmifl
olgu niteli¤i gittikçe dolay›ms›z bir hale gelerek, bu özelli¤i daha da
belirginlik kazanarak a盤a ç›kmaktad›r. O halde yeni sömürgeci neo-liberal stratejinin bürokratik ve siyasel elit ile yerli sermayenin bütün fraksyonlar›n›n uluslararas› tekelci sermayeyle bütünleflmesi olarak da görmek mümkündür. Bunun tek bir anlam› vard›r: dünyan›n
ezilen kutbu bak›m›ndan emperyalizme karfl› mücadeleyle kapitalizme karfl› mücadele aras›nda 20. yüzy›l›n ortalar›na, hadi uzatal›m
son çeyre¤ine kadar belirgin olan mesafenin ya da aç›n›n bugün art›k tamamiyle kapanm›fl oldu¤udur. Antiemperyalist mücadelenin
antikapitalist içeri¤i, ideolojik tercih ya da seçim konusu de¤ildir.Bu,
nesnel bir durumdur. Bu durum kendisini en aç›k flekilde, kamusal
varl›klar ve sosyal haklar etraf›nda oluflan s›n›flar mücadelesinda
göstermektedir. Bu mücadeleyi kavramak, neo-liberal sömürgeci
stratejinin kimi temel karakteristiklerini yak›ndan kavramakla ilgilidir. No-liberalizmin en belirgin karakteri toplumsal meflruiyet aray›fl› ve kayg›s› duymayan bir sermaye stratejisi olmas›d›r. 19. yüzy›l›n
vahfli kapitalizmine benzer ve hatta kimi zaman onu bile arat›r so18
nuçlar do¤urmas› onun bu özelli¤i ile yak›ndan ilgilidir. Onu hoyrat
ve zalim k›lan bu özellik, ayn› zamanda onun en k›r›lgan ve en zay›f
yan›na da iflaret etmektedir. Bu koflullarda ayakta kalarak varl›¤›n›
sürdürmesi kimi destek kollar›n›n inflas›n› gerektirmektedir. Bunlar›n aras›nda bilinçleri karartma ve manipülasyon iflleviyle donanm›fl
medya hakimiyeti kritik bir yere sahiptir. Bir di¤eri iktisadi alan›
emekçi kitleler bak›m›ndan depolitize eden ve yönetiflim ad› verilen
iktidar fleklidir. Bu iktidar flekli çift tarafl› çal›fl›r. Hem iktisadi alan›
depolitize eder; hem de siyasal alan› iktisadi referanslar›ndan, emekçi halk›n maddi yaflam koflullar› referanslar›ndan kopart›r. Neo liberalizmin bir di¤er kayna¤› ise toplumsal muhalefettin meflrutiyet alan›n› daraltma ve tahrip etme e¤ilimidir. Bu e¤ilim kendisini toplumsal muhalefetin aln›na her f›rsatta suçlu damgas›n› vurmak fleklinde
ortaya ç›kmaktad›r. Pek nazl› ve pek tedirgin olan piyasalar ve sürekli alarm vaziyetindeki kimi hassasiyetler toplumsal muhalefeti kriminal bir vaka olarak takdim etmek bak›m›ndan son derece ifllevsel
olabilmektedir. Bu ve benzeri mekanizmalara karfl›, neo liberal sömürgeci stratejinin ipli¤i pazara ç›km›flt›r. Hiç kuflku yoktur ki bunda aram›zda temsilcileri de bulunan mazlum dünya halklar›n›n uluslararas› mücadelesi tahlil edici bir yere sahiptir. Halk›n haklar› forumunun neoliberalizmin deflifresinin de yan›nda, insanca bir yaflam›n
olanaklar›n› da ortaya koyacak bir etkinlik olmas› dile¤iyle ilk sözü
Profesör Yasemin Özdek’e veriyorum.
YASEMİN ÖZDEK:
Bugün burada Halk›n Haklar› Forumu için topland›k. Peki ama
neden tarihin bu evresinde yeniden hak mücadelelerini tart›fl›yor,
“halk›n haklar›” kavram›n› yükseltmeye ihtiyaç duyuyoruz? Neden
toplumsal hareketlerin gündemini hak alma mücadeleleri belirlemeye bafllad›? Bu sorular bugünkü toplumsal mücadele perspektifimizle ba¤lant›l›d›r.
Bu sorular› yan›tlamaya giriflirken, yaflad›¤›m›z ça¤›n zeminini
belirleyen iki temel olguya vurgu yapmak gerekir: 1) Neoliberal politikalar›n yol açt›¤› tarihteki en büyük yoksullaflt›rma, mülksüzlefltirme ve proleterlefltirme dalgas›n›n getirdi¤i sert toplumsal de¤iflim
19
ve y›k›m, 2) Sosyalizmin yenilgisiyle birlikte iflçi s›n›f› hareketinin
bir dönemi kapanan siyasal mücadelesi.
Bu iki temel dinamik, haklar alan›nda bir gerileme sürecini de
beraberinde getirdi. Kapitalizmin tarihi boyunca, bir yandan iflçi s›n›f›n›n örgütlü mücadelesiyle, di¤er yandan ulusal ba¤›ms›zl›k mücadeleleriyle elde edilmifl olan haklar topyekun bir sald›r›ya maruz
kald›.
Günümüzde iflçi s›n›f›n›n ve ezilenlerin mücadeleleri, esas olarak hak gasplar›na karfl› direnifl biçiminde ortaya ç›k›yor. Toplumsal hareketler neoliberal y›k›ma direnirken, hak mücadeleleriyle bir
yandan da kendi alternatif ütopyalar›n› infla ediyor ve iktidar de¤iflimleri için güç biriktiriyorlar.
Bugünkü toplumsal hareketlerin a¤›rl›kla hak hareketleri biçiminde ortaya ç›kmas›n›n alt›nda, zorlu toplumsal mücadelelerle kazan›lm›fl haklar›n geri al›nmas› yat›yor. Sosyalizmin tarihsel bir döneminin yenilgisinin ard›ndan kapitalizmin vahfli biçimine geri
döndü¤ü koflullarda, anlafl›l›yor ki daha önceden geçilmifl yollar yeniden geçilecek, eski hak mücadeleleri yeni tarihsel koflullara uyarlanarak yinelenecek. Bir yandan eski haklar elde tutulmaya çal›fl›l›rken, di¤er yandan bugünün koflullar›n›n üretti¤i yeni haklar için
mücadele verilecek.
Burada önce 20. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda uluslararas› hukukta
insanlar›n ve halklar›n haklar› olarak kabul edilen kazan›mlar›n geri
al›nma süreci üzerine -hak kategorileri bak›m›ndan- bir durum saptamas› yapaca¤›m. Daha sonra ise bugün yükseltilecek bir hak hareketinin nas›l, hangi ilkeler temelinde flekillenmesi gerekti¤i üzerine
görüfllerimi belirtece¤im.
Halk›n Haklar›n›n ‹hlali
Halk›n haklar›na yönelik sald›r› çok kapsaml›d›r, bugüne de¤in
halk kitlelerinin eflitlik ve özgürlük mücadeleleri sonucu kazan›lm›fl
haklar›n bütününe yönelmektedir. Yaln›z sosyal haklar de¤il, kiflisel
haklar, siyasal haklar ve halklar›n kolektif haklar› da, neoliberalizmin ve emperyalizmin sald›r›s› alt›ndad›r.
Neoliberal politikalar›n merkezinde sosyal haklar›n geri al›n20
mas› vard›r. Bu haklar›n dayand›¤› ana fikir, eme¤in piyasan›n kurals›z iflleyifline terk edilmemesi, eme¤i koruyucu politikalar›n benimsenmesi ve özel mülkiyet hakk›n›n toplum yarar›na s›n›rland›r›lmas›d›r. Sosyal devlet modelinin tarihe kar›flmas›na paralel olarak, sosyal haklar da geride kalm›flt›r. Bugün kapitalist devlet, zor
gücünü yaln›z özel sermayenin birikimi için seferber etmektedir.
Yoksul kitleler iflsizli¤e ve açl›¤a mahkum edilirken, bar›nma, beslenme, adil ücret, sa¤l›k, e¤itim, sosyal güvenlik gibi haklar›n bir
geçerlili¤i kalmam›flt›r.
Bu dönüflüm, emek ve sermaye aras›nda bir “tarihsel uzlaflma”
an› olan sosyal devletin, kapitalizmin tarihinde -s›n›f mücadelesinin
gücüne ba¤l› olarak- yaln›z istisnai bir kesinti an› oldu¤unu düflündürmektedir. Devlet sermaye s›n›f›n›n ç›plak fliddet ayg›t› rolüne geri dönerken, kapitalist devletin “sermayenin devleti”nden baflka bir
fley olmad›¤› bir kez daha kan›tlanmaktad›r.
Neoliberal program›n hedef tahtas›nda yaln›z sosyal haklar yoktur. Klasik kiflisel haklar da tehdit alt›ndad›r. Çünkü devletin sosyal
niteli¤inden s›yr›lmas›, devleti bir “güvenlik devleti”ne indirgemifltir.
Kapitalist devlet, toplumun de¤il, yaln›z özel mülkiyetin güvenli¤ini
sa¤lamak için dönüflmektedir.
Bu dönüflüm, genifl yoksul kitleleri kontrol alt›nda tutacak bask› politikalar›n› da beraberinde getirmifltir. “Suçla mücadele” ve “terörle mücadele” ad›yla sunulan yeni politikalar, sosyal kontrol politikalar›d›r. “Suçla mücadele” ad›na ceza yasalar› sertlefltirilmekte,
“terörle mücadele” ad›na ç›kar›lan yeni yasalar, ola¤anüstü hal uygulamalar›n› süreklilefltirmektedir. Polis devleti uygulamalar›n›n yay›lmas›yla, en temel kifli haklar› sistematik bir ihlal sürecine girmifltir.
Sermaye, s›n›rs›z tahakkümü için otoriter rejimlere ihtiyaç duymaktad›r. ‹flsizli¤e ve yoksullu¤a düflen kitleleri denetim alt›nda tutabilmek için kitlesel kapatma politikalar› devreye girmifltir. Son y›llarda bir dizi ülkede hapishane nüfusu yak›n tarihte görülmemifl ölçüde artm›flt›r. Önce iflsiz b›rak›larak suça itilen, sonra hapishanelere kapat›lan yoksullar, hapishanelerde özel flirketlere emek gücü olarak kiralanmaya da bafllam›flt›r. Böylece, angaryan›n en vahfli biçimlerinden biri geri gelmifltir.
21
“Angarya yasa¤›” gibi en eski haklar›n ihlali, bugün sermaye birikiminin yaln›z eme¤in ücretli köleli¤ine dayanmad›¤›n› göstermektedir. Ekonomi-d›fl› zor yöntemleri ücretli köleli¤e efllik etmektedir
ki, neoliberal politikalar›n önemli özelliklerinden biri de bu noktada
ortaya ç›kmaktad›r.
Siyasal haklar›n da alt› oyulmaktad›r. Çünkü neoliberalizmin
“yönetiflim” reformlar›, sermayeye siyasal kararlar› belirleme yetkisini vermekte, böylece temsili demokrasiyi fiilen çökertmektedir.
Son y›llarda birçok ülkede hükümetlere ekonomi politikalar›n› dikte eden, sermaye örgütlerinin ve flirketlerin içinde yer ald›¤› resmi
kurumlar belirmifltir, bu kurumlar baflta oy hakk› olmak üzere halk›n siyasal haklar›n› ifllevsizlefltirmektedir. Örne¤in, Türkiye’de son
birkaç y›ld›r ç›kar›lan ekonomiyle ilgili yasalar›n bir bölümünün
taslaklar›, TÜS‹AD, TOBB, YASED, T‹M gibi sermaye örgütlerinin
içinde yer ald›¤› “Yat›r›m Ortam›n› ‹yilefltirme Koordinasyon Kurulu” taraf›ndan haz›rlanm›flt›r. Bir devlet bakan›n›n baflkanl›k etti¤i,
ekonomi bürokratlar› ile sermaye örgütlerinin kat›ld›¤› bu kurul,
Türkiye’nin ekonomi politikalar› ile ilgili parlamentodan geçirilecek
yasalar› kararlaflt›rmaktad›r.1
E¤er yasalar› sermayedarlar haz›rlayacaksa, seçimlerin yap›lmas›n›n, halk›n oy vermesinin ve parlamentolar›n varolmas›n›n da bir
anlam› yoktur. Bu anlamda siyasal haklar ihlal edilmektedir. Özellefltirmelerin alan›na siyasal karar alma süreçleri de dahil edilmifltir.
Bunun anlam›, parlamenter demokrasiden aç›k oligarflik bir siyasal
sisteme geçifltir. Bir az›nl›¤a aç›kça devletin politikalar›n› belirleme
imtiyaz› verilmektedir. T›pk› geçmiflte oy hakk›n›n yaln›z mülk sahibi s›n›flar›n tekelinde olmas›na benzer bir geriye dönüfl süreci yaflanmaktad›r.
Buraya kadar ihlal edildi¤inden söz etti¤im “siyasal haklar”, “kiflisel haklar” ve “sosyal haklar”, halen ka¤›t üzerinde geçerli uluslararas› hukukta “insan haklar›” niteli¤i tart›flmas›z olan haklard›r. Belirtmeye gerek yok ki, neoliberal politikalar toplumun genifl kesimleri1
Ayr›nt› için bkz. Yasemin Özdek, “Türkiye’de fiirket Egemenli¤i Devri”, Hukuk ve Adalet,
Elefltirel Hukuk Dergisi, Y›l 4, Say› 10, ‹lkbahar 2007, s. 287-328.
22
nin “insan haklar›”n›n da karfl›s›ndad›r.
T›pk› kapitalizmin ilk yüzy›llar›nda oldu¤u gibi bugün de kapitalist devlet halka fliddetten baflka bir fley sunmamaya bafllarken, emperyalizm geçmifl sömürgecilik deneyimlerinden ö¤rendiklerini yeniden uygulamaya koyuyor, aç›k iflgallerden paral› askerleri savaflt›rmaya kadar, feodal iliflkileri canland›r›p kukla hükümetler kurmaktan halklar›n do¤al kaynaklar›na do¤rudan el koymaya kadar… Bu
durum ise, 20. yüzy›lda uluslararas› hukukta halklar›n hakk› olarak
kabul edilmifl kolektif haklara emperyalizmin sald›r›s›n›n fliddetini
art›r›yor.
Halklar›n haklar›, sömürge ülkelerin biçimsel ba¤›ms›zl›klar›n›
kazanmalar›ndan sonra, Sovyetler Birli¤i’nin deste¤ini de arkalar›na
alarak Birleflmifl Milletlere tafl›d›klar› “halklar›n eflitli¤i” ve “ulusal ba¤›ms›zl›k” ilkeleri temelinde biçimlenmifltir. Bu haklar›n bafl›nda
“halklar›n kendi gelece¤ini belirleme hakk›” gelir. Bu hak, halk›n
kendi siyasal statüsünü özgürce seçme hakk›n›, do¤al kaynaklar› ve
zenginlikleri üzerinde halk›n kendi yarar›na özgürce tasarrufta bulunma hakk›n› içerir.2
So¤uk Savafl döneminde ba¤›ms›zl›klar›n› kazanarak Birleflmifl
Milletlere üye olan sömürge ülkeler, bu anti-emperyalist ilkelerin
uluslararas› hukuka girmesini sa¤lam›flt›r. Aç›kt›r ki, bugün So¤uk
Savafl döneminin ürünü olan bu uluslararas› hukuk ilkeleri yok say›lmaktad›r. ‹hlal edilen halklar›n haklar›na, çevre hakk›, bar›fl hakk› gibi haklar dahildir.
‹flte bugün dünya halklar›n›n anti-emperyalist ve anti-kapitalist
yeni bir hak mücadelesi dönemini açmalar› için sebepler k›saca bunlard›r. Yükselmeye bafllayan halk hareketlerinin zemininde, emekçilerin ve ezilen halklar›n yüzy›llard›r u¤runa büyük mücadelelerle kapitalist devleti ve uluslararas› düzeni reforma zorlayarak elde etti¤i
haklar›n gaspedilmesi, tarihin ak›fl›n›n geriye döndürülmek istenmesi, yeni bir barbarl›k devrinin aç›lma giriflimi vard›r.
2
Bkz. Birleflmifl Milletler taraf›ndan 1966’da kabul edilen Kiflisel ve Siyasal Haklar Uluslararas› Sözleflmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararas› Sözleflmesinin 1. maddeleri.
23
‹flçi s›n›f›n›n 20. yüzy›lda sosyal haklar› kabul ettirmesiyle kapitalizm bir reformdan geçmifltir. ‹kinci olarak, ulusal kurtulufl savafllar›yla sömürge ülkelerin biçimsel ba¤›ms›zl›klar›n› kazanmalar›
uluslararas› sistemi reforma u¤ratm›flt›r. Kuflkusuz, bu iki boyutlu
reform süreci de, ne sermayenin egemenli¤ini, ne sömürgelerin emperyalizme ba¤›ml›l›¤›n› sona erdirmifltir. Ancak 20. yüzy›lda ezilen
s›n›flar›n ve sömürülen halklar›n baz› k›smi kazan›mlar elde etti¤ini
yads›mak da mümkün de¤ildir. fiimdi bu miras yok edilmektedir,
halklar›n tepkisi bu geriye do¤ru dönüflüm sürecinedir.
Bugünkü hak mücadelesinin ilk etaptaki hedefi, kazan›lm›fl haklar›n korunmas›/geri al›nmas› olmal›d›r. Ancak bu hedef yeterli de¤ildir. Mevcut insan haklar› listesinin içinde “özel mülkiyet hakk›”
bir “insan hakk›” olarak durdukça, genifl kitlelerin haklar› da her zaman k›r›lgan ve geri al›nabilir durumda olacakt›r.
Özel Mülkiyet Hakk›n›n Egemenli¤i
Neoliberal program, yaln›z bir az›nl›¤›n haklar›n› korumaktad›r.
O da, sermaye s›n›f›n›n özgürlükleridir. Bugün yükselen haklar, sözleflme özgürlü¤ü, giriflim özgürlü¤ü, rekabet özgürlü¤ü, ticaret hakk›, fikri mülkiyet haklar›, yat›r›m özgürlü¤ü gibi yaln›z sermaye sahiplerinin yararlanabilece¤i haklar/özgürlüklerdir.
Kapitalistlerin yararland›¤› haklar›n merkezinde “özel mülkiyet
hakk›” yatar. Burjuva devrimlerinde burjuvazinin “insan haklar›” slogan›n› bayrak edinmesinin temelinde de burjuva özel mülkiyetinin
korunmas› vard›r. Örne¤in, 1789 Frans›z ‹nsan ve Yurttafl Haklar›
Bildirisinde mülkiyet hakk› “kutsal” bir hak olarak ilan edilmifltir.
Ça¤›m›z›n insan haklar› listesini veren ‹nsan Haklar› Evrensel Bildirisi de, mülkiyet hakk›n› bir “insan hakk›” olarak kabul etmifltir.
Bugün özel mülkiyet hakk› s›n›rlar›ndan kurtulmufltur. Kamu
iflletmeleri, limanlar, sahiller, yollar, köprüler gibi kamusal varl›klar
özel mülkiyet konusu haline getirilirken, gerçekte yaln›z bir az›nl›¤›n imtiyaz› olan özel mülkiyet hakk›, “insan hakk›” olarak topluma
dayat›lmaktad›r.
Liberal ideolojinin “insan haklar›” kuram› ve prati¤inin s›n›flarüstü bir nitelik tafl›d›¤› iddias› yanl›flt›r. Burjuva devrimlerinin dev24
rimci s›n›f› olan burjuvazi, yaln›z kendi egemenli¤ini istemifl ve kendisi için istedi¤i mülkiyeti, güvenli¤i, özgürlü¤ü sözde herkesin “insan hakk›” olarak lanse etmifltir. Bugün haklar alan›nda yaflanan süreç, “insan haklar›”n›n tam da bu orijinal burjuva içeri¤ine geri döndürülmesidir. Neoliberal dönemde sermayenin eme¤e karfl› s›n›f savafl›n› fliddetlendirmesiyle, kapitalizmin “insan haklar›” ideolojisi de
asl›na rücu etmekte ve ezilen s›n›flar›n mücadeleleriyle 20. yüzy›l›n
ikinci yar›s›nda insan haklar› listesine eklenen sosyal ve kolektif haklardan boflanmaktad›r.
Kuflkusuz, 20. yüzy›lda da insan haklar›ndan as›l yararlanan s›n›f, sermaye s›n›f› olmufltur. Hatta, tekelci kapitalizmin geliflmesiyle
“insan haklar›”n›n flirketlerce gaspedilme süreci aç›lm›flt›r. Bunun temelinde, kapitalist hukukta flirketlerin “kifli” statüsünde say›lmas›
yatar; kifli say›ld›klar› için insanlar›n haklar›ndan flirketler de yararland›r›l›r. Örne¤in, ABD’de flirketlerin “kifli haklar›” mahkeme kararlar›yla korunmaktad›r. Bu yöndeki ilk karar 1886 tarihlidir ki, tam
da tekelci kapitalizmin geliflti¤i döneme rastlar. Bu tarihte ABD Yüksek Mahkemesi, flirketlerin “yasalar önünde eflitlik hakk›”n› tan›m›flt›r.3 Mahkemeye göre, flirketlerin ticari ve siyasi “ifade özgürlü¤ü” de
vard›r ve bu özgürlük, flirketlerin milyonlarca dolar harcayarak lobi
yapma ve seçimlerde destekledikleri adaylar için kampanya yürütme
hakk›n› da içermektedir.4
fiimdi sormak gerekir: Dünyada kaç kifli, seçim kampanyalar›nda milyonlarca dolar harcayarak “siyasi ifade özgürlü¤ü”nü kullanma olana¤›na sahiptir? ‹flte bu soruyu soran ABD yurttafllar›, flirketlerin “kifli” statüsüne son verilmesi ve kifli haklar›ndan sadece gerçek
kiflilerin, yani insanlar›n yararlanmas› için bir mücadele bafllatm›flt›r.
K›sacas›, kapitalizmde bireylere tan›nan haklar “s›n›flarüstü” bir
nitelik tafl›maz, haklardan herkes eflit biçimde yararlanmaz. Sermaye
3
1886’da ABD Yüksek Mahkemesi, Santa Clara County v. Southern Pacific Railroad
Company davas›nda, ABD Anayasas›n›n 14. De¤iflikli¤indeki “kifli” teriminin flirketleri de
içerdi¤ine karar vermifl, böylece flirketlerin (14. De¤iflikli¤in içerdi¤i) “yasalar›n eflit korumas›ndan yararlanma hakk›” bir mahkeme karar›yla tan›nm›flt›r.
4
Tom Stites, “How Corporations Became Persons”, (www.uuworld.org/2003/03/
feature1a.html), (07.11.2006).
25
s›n›f›, kendi özgürlü¤ünden baflka bir özgürlü¤ün peflinden koflmaz.
Bu da s›n›f çat›flmas› gerçe¤inden do¤ar. Eflitsiz bir toplumsal düzende hukuken herkesin hakk› olarak tan›nan haklar›, fiilen sadece bir
az›nl›k kullanabilir. Bu da insan/yurttafl haklar›n›n pratikte “imtiyazlar” olarak somutlaflt›¤›n› gösterir.
O halde, ayr›cal›kl› bir az›nl›k d›fl›nda kalan halk›n da kendi
haklar›n› istemesi, kendi s›n›fsal ç›karlar› için mücadele vermesi gerekir. Bu mücadelenin birinci k›lavuz ilkesi, özel mülkiyet hakk›n›n
“insan hakk›” niteli¤ini reddetmektir.
Hak Kavram›n›n Devrimci Potansiyelini Harekete Geçirmek
Görüldü¤ü gibi, kapitalist hukuk düzeninin tan›d›¤› haklar, imtiyazlara dönüflebilmektedir. Bu özellik, asl›nda s›n›fl› toplumlar›n
genel özelli¤idir. Feodal hukukta da haklar, ayr›cal›kl› s›n›f›n imtiyazlar›ndan baflka bir fley de¤ildir. Burjuva hukukunun insan haklar› anlay›fl›n›n fark› ise, haklar› “herkesin hakk›” olarak ilan etmesi,
ama pratikte bu haklardan a¤›rl›kla egemen s›n›f›n yararlanmas›d›r.
Oysa, insan haklar›n›n imtiyazlardan ay›rt edilmesi gerekti¤i
aç›kt›r. Haklar›n imtiyazlara dönüflmemesi için gerekli olan fley, haklardan herkesin eflit biçimde yararlanabilece¤i bir toplumsal düzeni
infla etmektir. Ancak bu, uzun vadeli bir hedeftir. Bugünden mümkün ve gerekli olan fley ise, o eflitlikçi toplumsal düzen hayalini hak
mücadeleleriyle ad›m ad›m kurmaya giriflmektir.
Toplumsal mücadelenin hedefini ve program›n›, “halk›n haklar›” kavram›yla tasarlamak mümkündür. Halk›n hak program›, somut
mücadele süreci içinde yarat›lacakt›r. Zaten insan haklar›n›n geliflim
tarihi de toplumsal mücadele süreçleriyle iç içedir. Tarihd›fl› biçimde “do¤a”dan gelmifl, yukar›dan verilmifl, iktidarlar taraf›ndan ba¤›fllanm›fl haklar yoktur. Haklar, daima afla¤›dan yükseltilmifl ve toplumsal mücadele süreçleri içinde do¤mufltur. Bu anlamda hak kavram›n›n devrimci bir potansiyeli vard›r. Bu devrimci potansiyel, hem
burjuva devrimlerinde, hem de sosyalist devrimlerde kan›tlanm›flt›r.
Kapitalizmin tarihi boyunca da halk›n haklar›, sömürü ve bask›ya karfl› direniflin temeli olmufltur. Hak hareketi güçlü ve baflar›l› oldu¤u zaman reformlara yol açm›fl, hatta hak kavram› devrimlerin
26
slogan›na dönüflmüfltür.
Örne¤in, ‹ngiltere’de kapitalizmin ilk yüzy›llar›nda ezilen s›n›flar›n mücadelesi, halk›n gaspedilen eski haklar›n›n savunusunu
amaçlam›flt›r. 18. yüzy›lda halk›n ortak kulland›¤› topraklar özel
mülk haline getirilirken, halk geleneksel haklar›na sahip ç›km›fl;
haklar›n› geri almak amac›yla bir protesto hareketi bafllatm›flt›r. Yasaklanan yollardan geçmifl, çitleri-kap›lar› parçalam›fl, eski ortak
alanlardan yararlanmaya (avlanmaya, ormanlardan çal› ç›rp› toplamaya vs.) devam etmifltir.5 Haklar için direniflin bu tarihsel ba¤lam›,
t›pk› içinde yaflad›¤›m›z özellefltirme sürecine benzemektedir.
Bugünkü insan haklar› listesinin “sosyal haklar” demetinin kazan›lmas›nda oldu¤u gibi, siyasal haklar›n bir imtiyaz olmaktan ç›kar›lmas›nda da iflçi s›n›f›n›n mücadelesi belirleyicidir. Chartizm, kapitalizmin siyasal aç›dan demokratiklefltirilmesinin sembolik itici gücü
olmufltur. 1840’larda ‹ngiliz iflçilerinin Chartist hareketi, milletvekili seçilmek için mülkiyet koflulunun kald›r›lmas›n›, bütün yetiflkin
erkekler için oy hakk›n›,6 gizli oyu, seçimlerin her y›l yenilenmesini,
seçim bölgelerinin eflitli¤ini istemifl, yoksullar›n da parlamentoya girebilmesi için milletvekillerinin vergiden muaf tutulmas›n› ve ücret
almalar›n› talep etmifltir. E¤er bu ilkeler parlamenter demokrasilerin
kural› haline gelmiflse, bugünkü kuflaklar bu siyasal haklar›n› Chartist hareket baflta olmak üzere iflçi s›n›f›n›n atalar›na borçludur.
Chartizm, hak mücadelesinin kapitalist sistemde reforma yol açmas›na bir örnektir. De¤inece¤im bir baflka örnek ise, 1917 Rus devrimidir. Bu örnek, “halk›n haklar›” program› ile sosyalist devrim iliflkisine ›fl›k tutar.
Ekim Devriminden yaklafl›k üç ay sonra, 4 Ocak 1918’de sosyalist iktidar Emekçi ve Sömürülen Halk›n Haklar› Bildirisini ilan
5
Bkz. E.P. Thompson, Avam ve Görenek, (Çev. Uygur Kocabaflo¤lu), Birikim Yay›nlar›,
‹stanbul, 2006.
6
Oy hakk›n›n genellefltirilmesi talebini ilk yükseltenler, 1640’lar›n ‹ngiltere’sinde Levellers
hareketidir. Bu hareketin üyeleri, ‹ngiliz devriminde monarfliye karfl› burjuvazinin saf›nda savaflan, ancak devrim sonras›nda eskisinden bask›c› bir düzenin kuruldu¤unu gören ve burjuvaziye muhalif bir hareket bafllatan burjuva ordusunun halktan gelen askerleridir. Levellers
hareketinin -baz› s›n›rlar› olsa da- oy hakk›n›n genellefltirilmesi talebi, siyasal haklar için halk›n mücadelesinin kapitalizmin çok erken tarihlerine kadar geriye gitti¤ini göstermektedir.
27
etmifltir.7 Bu bildirinin hak öznesi, emekçilerdir. Sosyalist devrimin
k›sa bir program›, bu bildiride verilmifltir. Bu bildiri, bize flunu anlat›r: Halk›n mücadelesi kurucu bir iktidarla sonuçlan›rken, emekçilerin hak program› bir devrim program›na dönüflmüfltür. Bugün
de muhalif bir hak hareketinin bir devrim program›n› beraberinde
getirme potansiyeli vard›r.
Halk hareketlerinin haklar program›nda, kuflkusuz anti-emperyalist ilkeler de yer bulacakt›r. Bu konuda tarihsel bir örnek, Afrika
k›tas›nda ortaya ç›km›flt›r. 1976’da Cezayir’de bir araya gelen Afrika
ülkelerinden sendikalar, ayd›nlar ve kurtulufl hareketleri, Halk›n
Haklar› Evrensel Bildirisini ilan etmifltir.8 Bu bildiri anti-emperyalisttir, halklar›n eflitli¤i ve özgürlü¤ü için mücadele hakk› üzerine temellenir. ‹nsan haklar›na “devrimci” yaklafl›m› somutlaflt›ran bir belge olarak kabul edilen9 bu bildiri, uluslararas› alanda “halklar›n haklar›” kavram›n› bugünkü içeri¤ine ulaflt›ran öncü ad›mlardan biridir.
Bugünkü hak hareketleri, baz› dönüm noktalar›na de¤indi¤im
iflte bu tarihsel miras üstünde yükselecektir. fiimdi bu miras› de¤erlendirerek kendi yolumuzu bulma evresindeyiz.
Bugün dünyada geliflen sosyal hareketlerin zaaf›, genellikle ba¤›ms›z s›n›fsal bir programa ve iktidar mücadelesi anlay›fl›na sahip
olmamalar›d›r. Bu nedenle de, halk deste¤ini kazand›ktan bir süre
sonra statükoculu¤a düflebilmekte ve kitlelerden kopabilmektedirler. Neoliberalizme karfl› sosyal hareketler, ço¤unlukla hak kay›plar›n› engellemek ve bu haklar› geri almakla s›n›rl› bir mücadele anlay›fl›na sahipler. Bu s›n›rl›l›k, bugünkü toplumsal hareketlerin bilincinde baflka bir toplumsal düzen tasar›m›n›n olgunlaflmad›¤›n›
gösterdi¤i gibi, ezilenlerin kendi güçlerinin bilincine de tam olarak
7
Bildiri metni için bkz. Server Tanilli, Anayasalar ve Siyasal Belgeler, ‹stanbul, 1976, s. 583585.
8
Metin için bkz. Issa G. Shivji, The Concept of Human Rights in Africa, Codesria Book
Series, London, 1989, s. 111-115. Afrika k›tas›nda do¤an bu bildiri, ulusal bildirilere de esin
kayna¤› olmufl, örne¤in 1993’te kabul edilen Filipin ‹nsan ve Halk Haklar› Bildirisi, Cezayir
Bildirisinden ilham alm›flt›r. Filipin ‹nsan Haklar› Savunucular› Birli¤i (PAHRA) taraf›ndan
Aral›k 1993’te düzenlenen ‹nsan Haklar› Zirvesinde kabul edilen bu bildiri metni için bkz.
‹nsan Haklar› Yaz›lar›, Özel Say› 1, ‹HD Yay›n›, tarihsiz, s. 145-154.
9
Bkz. I. G. Shivji, a.k., s. 93 vd.
28
varamad›¤›n› yans›t›yor. Oysa proletaryan›n hiçbir zaman olmad›¤›
kadar genifllemesi, yeni bir toplumsal düzenin kurucu öznesine dönüflmesi için de, tarihte hiçbir zaman olmad›¤› kadar elveriflli bir zemin sunuyor. fiimdi bu zemin üstünde, ezilenlerin “hak ihlallerinin
ma¤duru” olmaktan ç›k›p, yeni bir toplumsal düzenin “kurucu öznesi” rolüne evrilmesi gerekiyor.
Bu tarihsel eflikte “halk›n haklar›” mücadelesinin anlam› ve misyonu ne olacakt›r? Bu misyon, halk›n haklar›n›n nas›l tasavvur edildi¤ine ba¤l› olarak flekillenecektir. Halk›n haklar›n› içeren bir program, bir toplumsal düzen tahayyülüne dayan›r. Halk›n nas›l bir toplumsal düzen istedi¤i, bu programda dile gelir. “Halk›n haklar›”
program›, reformcu bir bak›flla da, devrimci bir bak›flla da yaz›labilir. Onu bugün devrimci bir perspektifle oluflturmak, yaln›z gaspedilen haklar› yeniden talep etmekle s›n›rl› kalmamay› ve evrensel
haklar katalogunu geniflletmeyi gerektiriyor. Bir haklar katalogu, eflit
ve özgür bir toplumsal düzen tasar›m›n›n unsurlar›n› içerdi¤i ölçüde ancak, gerçekten “devrimci” olacakt›r.
Bu anlamda bugünkü hak mücadelelerinin, yeni dönem devrimci halk hareketlerinin kurucu rolünü oynayabilme potansiyeli vard›r,
t›pk› 1848 devrimlerinde proletaryan›n s›n›f savafl› için ilk kez tarih
sahnesine ç›k›fl›nda “ifl ve ekmek” diyerek sosyal haklar›n felsefesini
güçlü biçimde dile getirmesinde oldu¤u gibi. Bu sosyal haklar daha
sonra, en genifl güvencelerini sosyalist rejimlerde buldular.
fiimdi takip etmemiz gereken, kapitalist sistem içinde muhalif
olarak istedi¤imiz haklarla, sosyalist bir sistem içinde mümkün olabilecek haklar›m›z aras›ndaki sürekliliktir.
Halk›n Haklar› Hareketini ve Program›n› Yaratmak
‹çinde bulundu¤umuz tarihsel aflama, Türkiye’de de yoksullaflt›r›lan halk kitlelerinin neoliberalizme ve emperyalizme karfl› direniflini, bir “halk›n haklar›” program› etraf›nda örgütleme gere¤ini duyuruyor. Mücadele alan›nda, toplumsal mücadelenin özneleri taraf›ndan formüle edilecek böyle bir program, toplumsal talepleri genifl
kitlelerin bilince ç›karmas›na yard›m edecek ve halk›n ortak bir mücadele çizgisinde birleflmesini sa¤layabilecektir.
29
Kuflkusuz, böyle bir hak program›n› oluflturmadan önce, çeflitli
alanlarda hak gasplar›na karfl› eyleme geçmek gerekir. Bu eylem süreci içinde hak gasplar› tan›mlanabilecek, toplumsal talepler berraklaflacak ve hak arama mücadelesinin özneleri flekillenecektir. Bundan
sonra ancak, kapsay›c› bir program oluflturman›n zaman› gelecektir.
“Halk›n haklar›”n› belirleyecek olan da halkt›r. Neyi istedi¤ine,
ne için mücadele verece¤ine karar verme hakk›, belirtmeye gerek
yok ki halka aittir. Kiflisel olarak, bugünün koflullar›nda bir halk›n
haklar› program›n›n flu ilkeler temelinde biçimlenmesi gerekti¤ini
düflünüyorum: Toplumsal mülkiyet, do¤rudan demokrasi ve bask›ya karfl› direnme hakk›. Bunlar, emekten yana, devrimci bir halk›n
haklar› program›n›n özüne sinmesi gereken bafll›ca ilkelerdir.
Toplumsal mülkiyet hakk›, insanlar aras›nda gerçek bir eflitlik
hakk›n›n ön flart›d›r, bu nedenle devrimci bir içerikle düflünülmelidir. Ancak, içinde yaflad›¤›m›z özellefltirme süreci nedeniyle, bu hak
talebinin yöneldi¤i acil hedef, özellefltirme program›n› durdurmak
ve mevcut özellefltirmelerin halka kaybettirdiklerini geri almak olmal›d›r.
Do¤rudan demokrasi talebi, halk› pasif ve yönetilen bir topluluk halinden ç›karmak için gereklidir. Demokrasi kavram› orijinal
anlam›yla kavranmal› ve “halk iktidar›” içeri¤iyle anlafl›lmal›d›r. Bugün demokrasi “temsili demokrasi” formülüyle özdefllefltirilmifl,
halk siyasi gücünü baflkalar›na devrederek iktidardan yabanc›laflt›r›lm›flt›r. Do¤rudan demokrasi talebi, parlamenter demokrasilerdeki bugünkü yozlaflmaya karfl› bir uyar› niteli¤ini de tafl›yacakt›r. Ayr›ca, flimdi neoliberalizmin “yönetiflim” reformlar›yla parlamenter
demokrasi dahi tehdit alt›ndad›r. Buna karfl› durmak ve siyasi iktidar›n bir az›nl›k sermaye grubu taraf›ndan özellefltirilmesine izin
vermemek için, demokrasinin gerçek anlam›n›, yani “halk egemenli¤i” talebini yükseltmek gereklidir. Yenilenmifl bir siyasal haklar
program›nda, t›pk› 1840’lar›n Chartist hareketinin yapt›¤› gibi, siyasal haklar› topluma yaymay› amaçlayan somut talepler yer bulmal›d›r. Elbette böyle bir programda, Chartizmin parlamenter demokrasi ile s›n›rl› çerçevesi afl›lmal›d›r, halka vekiller seçmekten çok
as›llar› harekete geçirecek, yöneten-yönetilen ayr›m›n› d›fllayacak
30
“halk›n siyasal haklar›” üretilmelidir.
Bask›ya karfl› direnme hakk›, eski bir hakt›r. Burjuva devrimleri, meflruiyet kayna¤› olarak bu hakka dayanm›flt›r. ‹ngiliz devriminin burjuva düflünürü Locke direnme/devrim hakk›n› kuramlaflt›rm›fl, ‹ngiliz burjuvazisi gibi Amerikan ve Frans›z devrimcileri de bu
hakka yaslanarak eski rejimi y›kman›n meflru oldu¤u fikrinin propagandas›n› yapm›flt›r. 1789 Frans›z Bildirisi, “zulme karfl› direnme
hakk›”n› “do¤al bir insan hakk›” olarak ilan etmifltir. Amerikan Ba¤›ms›zl›k Bildirisi (1776) de, “herhangi bir yönetim biçimi (yaflam,
özgürlük ve mutlulu¤a eriflme haklar›na) ulaflmada köstekleyici olmaya bafllad›¤›nda, bu yönetimi de¤ifltirmek ya da düflürmek, yeni
bir yönetim kurmak… halk›n hakk›d›r” diyerek, Amerika’n›n ‹ngiltere’den ba¤›ms›zl›¤›n› ilan etmifltir.10 Ancak, devrimler s›ras›nda
yükseltilen direnme hakk›n›n “insan/halk hakk›” niteli¤i, devrimler
sonras›nda unutturulmufltur. Öyle de olsa, direnme hakk› meflruiyetini tarihsel koflullardan al›r. ‹ktidar despotlaflt›¤›nda, halktan
koptu¤unda ve halka karfl› oldu¤unda, halk›n direnme hakk› do¤ar,
böyle bir ortamda bu hakk› kullanmak insan›n ve halk›n onurunu
koruman›n da olmazsa olmaz kofluludur.
Haklar için toplumsal mücadele uzun bir geçmifle dayan›r. Bu
tarihe yeni bir halka eklemek için flimdi s›ra bugünkü kuflaklardad›r.
Kapitalist sistemin do¤urdu¤u somut çeliflkiler temelinde bugün verilecek hak mücadeleleri, kapitalizme muhalif sosyal güçlerin örgütlenme zemini oldu¤u gibi, alternatif yeni bir toplumsal düzen tasar›m›n›n da filizlenip boyverece¤i alanlar olma potansiyeline sahiptir.
FUAT ERCAN:
Konu bafll›¤› neoliberalizm; devlet, toplumun dönüflümü, haklar olunca ifl biraz zorlafl›yor. Çok s›kça konufltu¤umuz neoliberalizm kavram›ndan bafllamak istiyorum. Burada son y›llarda, muhalif
sol kesimin, neo liberalizm kavram›n› kullan›rken ve elefltiri yapar10
Metin için bkz. Janko Musulin (Derleyen), Hürriyet Bildirgeleri, (Çev. Necmi Zeka), Belge
Yay›nlar›, ‹stanbul, 1983, s. 79.
31
ken biraz dikkat etmeleri gerekti¤ini düflünüyorum. Tabii ki neo liberalizm kavram›n› elefltirece¤iz, onun üzerine bir dil kuraca¤›z.
Basit bir örnek vereyim. Bir dönem farkl› s›n›flardan ö¤rencilerime bir soru sormufltum: “Neoliberalizm sizce ne anlama gelir?” diye. Yaz›lardan da farkediyorsunuz ki; ‹slami olsun, farkl› kökenli olsun, neoliberalizm unsuruna karfl› tespit etti¤im iki unsur var: Bir tanesi neoliberalizmin asl›nda kötü politikalar oldu¤u. ‹kincisi de yeni oldu¤u. Biraz bu neoliberalizm kavram›n›n sol gündemli olmas›n›n anlaml› oldu¤unu ama iki tane de¤iflkenin üzerinde durmam›z
gerekti¤ini dile getirmeye çal›flaca¤›m.
Neoliberalizm kavram› art›k kitlelerin dilinde daha çok kötü yöneticilerin, politikac›lar›n belli bir dönem uygulad›¤› bir dile dönüflmüfl durumda. Bunun çok kötü bir sonucu var; o da birazdan anlataca¤›m politika yapma hakk›n›n ve kendisini de olumsuzlayan bir
dile dönüflmesi. ‹kincisi ise son zamanlarda daha çok belirli bir döneme ait bir kopuflun ifadesi olarak görülüyor. Oysa asl›nda neoliberalizm kavram›n› analiz ederken, Türkiye penceresinden bakarsak,
neoliberalizm kavram›n› analiz ederken akl›ma birkaç fley geliyor.
Bir tanesi;
1920’lerden bafllay›p 1950’lerde “her mahallede bir milyoner
yarataca¤›z” vurgusu vard›. Ve gerçekten de her mahallede bir milyoner yarat›l›rken, sanki o milyoner kendili¤inden olacakm›fl gibi
“her mahallede iflçiler de, emek gücünü satamayan iflsizler de yarataca¤›z” denmezdi. Bu 30’lar, 40’lar, 50’ler özellikle 60’larda her mahallede milyoner yaratma, sermaye birikim sürecinde Koçlar›, Sabanc›lar› yaratma sürecine denk geliyor. 1979 y›l› çok önemli.
1979’da gazetelerde ç›kan ilanda biri TÜS‹AD’›n: “Türkiye’nin baflka
seçene¤i yok. Piyasac› bir tak›m uygulamalar yapmazsak, e¤er, d›fla
aç›lmazsak baflka seçene¤i yok”. Bu baflka seçene¤in olmamas› ifadesi arkas›nda 1980 askeri darbesini bafllatt› ama flunu da biliyoruz:
Ayn› dönemlerde ayn› gazetelerde iflçilerin “üreten biziz, yöneten de
biz olaca¤›z,” önümüzdeki dönem bizim de sesimiz olacak” ilan› vard›. Fakat hangisi oldu?. Askeri darbeyle birlikte, Türkiye’de haklarla
haklar› ellerinden al›nanlar›n politika yapma hakk›, birlikte iflleyen
bir sürece dönüfltü. Baflka alternatif yok ifadesi bir anda Türkiye’nin
32
80’lerden itibaren bafllayan insanlar›n kendi bulunduklar› koflullar›
ifade etme, kendi haklar›n› savunma olanaklar›n› politik olarak ortadan kald›rd›. Asl›nda haklar üzerine kuraca¤›m›z en önemli vurgu Türkiye örne¤ine bakarsak - 80’lerde bafllayan; önce askeri darbeyle, sonra da çok sakl› mekanizmalarla sistemin olumsuzluklar›yla
karfl›laflan farkl› kesimlerin ifade etme, politika yapma hakk› elinden
al›nd›. Bar›nma, ulafl›m gibi di¤er haklar› ellerinden al›nan insanlar›n önce baflvurmalar› gereken fley politika yapma hakk› olmal›. Öyle bir kültürel ortam yarat›ld› ki; politika yapma biraz daha alt bir dili kullanma, daha bir sol gelenekten gelen insanlar ... “bunlar radikal
sol, marjinal sol” denilerek çok h›zl› bir politika yapma hakk›n›n ortadan kald›r›ld›¤›n› gördük. ‹kincisi; bu politika yapma hakk›n›n
1980’lerle birlikte ortadan kalkmas› beraberinde baflka bir fleyi gündeme getirdi. “Baflka yol yok” diyen Tüsiad’›n istedi¤i birkaç fleyi tarif ediyordu. ‹çerdeki öyküyü anlatmak gerekti¤ini düflünüyorum.
‹çerdeki öykü de flu: Büyük sermaye gruplar› 1979’da daha yo¤un
üretim yapmak istiyorlard› ve bunun için de daha fazla sermayeye
ihtiyaçlar› vard›. Daha fazla döviz biçiminde sermayeye ihtiyaçlar›
vard›. Bu ihtiyaç kendisini ister istemez yaflam›n farkl› alanlar›nda
a盤a ç›kard›. Hangi alanlarda ihtiyac› ç›kard›?. Ben 1980’lerde fabrikada iflçiydim. ‹fl çal›flma sürecini h›zland›rd›lar. 15 dakika molam›z vard›, onu da elimizden ald›lar. Üretim sürecinde sömürüyü art›rd›lar. Yetti mi hay›r! Beraberinde bölüflüm alan›nda sermayeler
aras› muazzam bir mücadele bafllad›. Parasal iliflkilerle sermaye servet bölüflümü bafllad›. Yetti mi hay›r! Daha fazla sermayeye ihtiyaçlar› vard›. ‹ki alan› çok h›zla ele geçirmeye bafllad›. Bir tanesi kamu
harcamalar›n› afla¤› çekmek. ‹kincisi ise sermaye art›k uluslararas›
süreçte ayakta kalamad›kça kendi içinde baz› alanlar› metalaflt›rd›.
1950’lerde 60’larda ifade edemezlerdi ama e¤itim, sa¤l›k ulafl›m yavafl yavafl metalaflt›r›lmaya baflland›. Sermayenin üretim ve bölüflüm
üzerinde gelifltirdi¤i tüm bu aflamalar 50’lerin 60’lar›n birikimi olmasayd› olmazd›. O nedenle neoliberal politikalar› bir dönem büyüyen
geliflen sermayelerin devaml›l›¤› içinde ele almak laz›m. Yani, birden
IMF, DB ya da hükümet biz “neoliberal politikalara dönelim” demedi. Birikim mant›¤› içinde, Marks’›n Kapital’de iflaret etti¤i, Türki33
ye’de 1979 ‘da, 80’de gerçekleflti. Sermaye hem kamusal alan› ele geçirirken, hem baz› alanlar› metalaflt›r›rken beraberinde tabi ki devletin içinde mimari yap›n›n dönüflümü gündeme geldi. 1960’larda
Devlet Planlama Teflkilat›n›n devletiyle, 1980’lerdeki devlet elbette
farkl›. Ama ayn› devlet. Çünkü sermaye birikim, büyüme, kalk›nma,
fetiflizmiyle birikimin arac› olarak devam eden bir devlet -baz› farkl›l›klar› gözard› etmemekle birlikte-. Devletin konumu neydi? Devletin en önemli dönüflümü daha önce sermaye birikiminin yetersiz oldu¤u dönemde üstlendi¤i ifllevleri bir kenara b›rakmas›yd›. O yüzden bir dönemin devletine hiçbir zaman sahip ç›kmamak gerekiyor
bence. Mahallenin zenginleri ç›k›p “biz de buraday›z” dedi¤inde, en
büyük talebi devlete vergi vermeme isyan› ya da talebiydi. Bu talep
gündeme geldi¤i zaman, özellefltirme gündeme geldi¤i zaman, devletin kendini üretmesi için gereken kaynaklar›n borçlanma yoluyla
sermaye kesiminden almaya bafllamas› ve giderek devletle sermaye
aras›ndaki bütünleflme olmazsa olmaz daha detayl› bir hal almaya
bafllad›. Bu süreçte neoliberalizmle birlikte politika yapma hakk›
farkl› mekanizmalarla bask› alt›na al›nd›. Bazen askeri darbe, bazen
polis copu, bazen de üst kurullar oluflturarak milletin seçti¤i temsili
demokrasiye bile izin vermeyen yap›larla bu gündeme geliyor.
Bu, hem politika yapma hakk›n›n ortadan kald›rd›¤› günü birlik
kültürün politika yapmay› afla¤›layan, meclistekiyle bir tutan konuma karfl›, iki bilfiil art›k insanlar›n ayakta kalma mücadelesinin hayatta kalma mücadelesine döndü¤ü bir dönemde dört tane çok
önemli nokta var. Birincisi hemen her yerde politika yapma hakk›m›z› dile getirmemiz gerekiyor. Ö¤renci, memur, emekli, iflçi, köylü, ürünü satamayan, satabilen her konumu politik bir hak olarak dile getirmek gerekiyor. O politik süreçlere dahil olmadan, elden kaç›r›lan haklara sahip olmak mümkün de¤il.
‹kincisi, asl›nda bir dönem sosyal demokratlar›n dile getirdi¤i
ama art›k olgular›n radikalleflti¤i ölçüde solun, muhaliflerin elinde
önemli bir fleye dönüflen ihtiyaçlar politikas› gündeme geldi. Yani
gecekondu mülkiyeti de¤il “bar›nma hakk›n›, e¤itim hakk›n›, ulafl›m
hakk›n›, sa¤l›k hakk›n› istiyorum” gibi haklar›n belirledi¤i bir dil
üzerinden politika yapman›n anlaml› oldu¤unu düflünüyorum.
34
Üçüncüsü, -biraz önce James Petras konuflmas›nda bahsetmifl
san›yorum- son zamanlarda kapitalist sistem ne kadar h›zl› ifllerse
beraberinde etnik farkl›l›klar›n, dil farkl›l›klar›n›n, din farkl›l›klar›n›n her birini di¤erine karfl› kulland›¤› bir yap› arzediyor. Ne yaz›k
ki, merkezi siyasal yap›lar bu farkl›l›klar› çok iyi bir flekilde kullan›yor. O zaman uzun süre muhalif sol kesimin gündeminde tutmad›¤›, post modern edebiyata b›rakt›¤› kimlikler politikas›n›, ama bu
kimlikler politikas›n› post modern bir hikaye olarak de¤il, gerçekten
insanlar›n yaflama ait anlam dünyalar›n› tan›mlayan, anlayan, sayg›
duyan bir kimlikler politikas› gelifltirmesi gerekiyor.
fiimdiye kadar bahsettiklerim politika yapma hakk›, ihtiyaçlar
politikas› ve kimlikler politikas›.
Sonuncusu ise arkada b›rak›l›rsa Dünya Bankas›’n›n ve dünyan›n dört bir yan›ndaki sivil toplum örgütlerinin ifline yarayan bir fleye dönüflüyor ki, onun da anti sistemik, anti kapitalist bir dilin içine
yerlefltirilmesi gerekiyor. ‹htiyaçlar politikas›n› anti kapitalist bir dilin içine yerlefltirmezseniz; çok h›zla üçüncü sektör dedikleri sivil
toplum kurulufllar›n›n giriflimcilik alan›na, kendi istihdam alanlar›na
dönük bir fleye dönüflecektir. Kimlikler politikas›n› anti kapitalist bir
dilin içine yerlefltirmedi¤inizde o andan itibaren dönüp sizi vurabilir.
Tüm bunlar› 20-30 y›l önce konufluyor olsayd›k, bafllang›ç noktam›z üretim sürecinde “sömürüye hay›r” demek olacakt›. fiimdi ise
bafllang›ç noktam›za bir fley daha eklememiz laz›m. Kapitalizm bugün öyle bir noktaya geldi ki; yaflam›n her alan›na bas›n›yla, medyas›yla girmifl, s›zm›fl durumda. Eskiden kapitalizm de¤di¤i noktaya
kendini benzeterek kendini yeniden üretirdi, flimdi de¤di¤i noktada
kapitalizm farkl›l›¤›yla kendisini yeniden üretiyor.
Marks’›n Kapital’de (yaz›lmas›n›n 140. y›l›n› tekrar anmak gerekir, Türkiye’de de çok az okundu¤u, çok az referans verildi¤i için)
6. bölüme yazd›¤› “gerçek boyunduruk alt›na alma” diye bir bölüm
var, o çok anlaml› bir kavram. Kapitalizm yaflam›m›z›n her alan›na
s›zm›fl durumda. Sadece fabrikalarda, sokaklarda de¤il; üretim alan›na, bölüflüm alan›na, tüketim alan›na de¤il; sadece sa¤l›k alan›nda de¤il; hemen her alanda kendini gösteriyor. O zaman kapitalizme karfl› hemen hemen her alanda reaksiyoner bir dil, politika gelifltirmek gerekli. Teflekkür ederim.
35
HENRY VELTMEYER:
Neoliberal Uyum Sistemleri: Sivil Toplum Yard›ma m›?
GİRİŞ
Bu Forum’da k›saca dünyadaki olaylar›n ve geliflmelerin sunulma ve anlafl›lma biçimleriyle, görüntülerin arkas›ndaki gerçeklik
aras›ndaki önemli farkl›l›klar üzerinde durmak istiyorum.
Bu durum küreselleflme ve kalk›nma konusundaki akademik,
resmi ve politik söylemle iliflkili olarak ele al›nabilir; dünya
ekonomisinin örgütlenme ve iflleme tarz› bak›m›ndan gerçekten
olup bitenlerin üstü bu söylem yard›m›yla örtülmektedir. Bu
söylemin güçlü bir ekonomik ve politik menfaatler gündemini
maskelemek amac›yla tasarland›¤›n› iddia edece¤im. Yani genellikle
bu söylem yard›m›yla bir kalk›nma program› (ekonomik geliflmenin
gerekli bir arac›) olarak sunulan “küreselleflme”, hem de “kalk›nma”
için uluslararas› iflbirli¤i projesi, emperyalizmin örtük biçimleridir.
Bunlar küresel bir egemen s›n›f›n ve güçlü bir devletin (elbette ki
ABD’nin) ç›karlar›n› gelifltirmenin de¤iflik yollar›d›r.
Sunuflum iki noktada odaklanacak. Birinci odak noktas›, ABD
emperyalizminin küreselleflme ve kalk›nma söylemi alt›nda gizlenen,
ancak burada mevcut olan resmi ve akademik söylem. ‹kinci olaraksa, hükümet d›fl› örgütlerin ve sivil toplumun neoliberal küreselleflme ve kapitalist kalk›nma sürecinde oynad›klar› rol.
NEOLİBERAL KÜRESELLEŞMENİN DİNAMİKLERİ
Neoliberal küreselleflme dinamikleri küresel bir küreselleflmekarfl›t› hareket (KKH) yaratt›. “Terörizme” karfl› savafl biçimine bürünen ABD emperyalizmi de ayn› biçimde, özellikle Irak’taki direnifl ve
daha genifl ‹slamc› karfl›-terörist, anti-emperyalist isyan biçimine
bürünen yayg›n direnifli ortaya ç›kard›. Ancak bu savafl göründü¤ü
fleyden ibaret de¤il. O da t›pk› küreselleflme ve Küreselleflme Karfl›t›
Hareket gibi küresel s›n›f savafl›n›n bir parças›. Ve ancak ABD
emperyalizminin ça¤dafl dinamikleri ile ABD yönetiminin egemenlik
kurma yetene¤ine sahip bir sistem yaratma yolundaki en son
36
çabalar› çerçevesinde daha iyi anlafl›labilir. Beyaz Saray’› flu anda
kontrol etmekte olan rejim, bu hedefini gerçeklefltirmek için kendi
dünya egemenli¤i gündeminin karfl›s›nda aktif biçimde direnmekte
olan rejimler ve gruplara karfl› bir savafl yürütüyor. Bunu da “özgürlük” ad›na, “ekonomik ve politik özgürlük güçleri” ad›na; kapitalizm
ve demokrasi, serbest piyasalar ve serbest seçimler ad›na yap›yor.
Ancak ABD, kendi imparatorluk infla etme projesinin hizmetine
koflmak üzere yürüttü¤ü ve yürütmekte oldu¤u savafl› farkl› biçimlerde, farkl› sahnelerde, genifl bir silah cephaneli¤iyle sürdürüyor.
Örne¤in Dünya Bankas›’n› ele alal›m. Banka’n›n, zay›f bir biçimde
yoksullu¤a karfl› savafl ad› alt›nda gizlenen, yoksullara karfl› açt›¤›
savafl, bu s›n›f savafl›n›n ve ona efllik eden imparatorluk infla projesinin bir parças›d›r. “Kalk›nma” için uluslararas› iflbirli¤i program›n›n bütünü, t›pk› tüm geliflmekte olan dünyadaki
hükümetlere “küreselleflme” ad› alt›nda dayat›lan neoliberal politikalar gibi, ABD emperyalizminin gelifltirilmesi için tasarland› ve
bu amaçla yürütülmektedir. Küresel sermaye girifli ile operasyonlar›n› ve onun serbest hareketini kolaylaflt›rmak ve küresel çaptaki
sermaye birikimi için gerekli olan koflullar› güvence alt›na almak
için yürütülmektedir.
Küreselleflme, bu (imparatorluk inflas›) ba¤lamda, egemen ulus
devletlerin yeni dünya düzeni ile bütünleflmesini ve hem kaç›n›lmaz
hem de son derece arzu edilir bir fleymifl gibi sunulan küreselleflme
sürecine kat›lmas›n› olanakl› k›lan makro ekonomik politikalar›
(“yap›sal reformlar›”) meflrulaflt›rmaya ve yasallaflt›rmaya hizmet
ediyor. Ayn› ba¤lamda, yeni dünya düzeninin gereklerine neoliberal
yap›sal uyum modeli de, tamamen bunun aksini gösteren kan›tlara
karfl›n, “kalk›nmac›” ve “yoksulcu” imifl gibi sunulmaktad›r.
(Eastwood ve Lipton, 2001; Lopez, 2004; World Bank, 2004b).
1980’lerde gerçeklefltirilen ikinci devre neoliberal siyaset deneylerinden sonra, bu modelde yaflanan kriz, neoliberal modelin politika süreçlerini ya da “yap›sal reformu” yönlendiren ve emperyalist
gündemi yani Washington Konsensüsü’nü gelifltiren revizyonlara yol
açt›. ECLAC (1990) formülasyonunda “eflitlik içinde üretken
dönüflüm” olarak, UNDP’de (1996) “sürdürülebilir insani geliflme”
37
olarak adland›r›lan yeni model, inflas› ve gerçeklefltirilmesi y›llar alacak olmas›na karfl›n, kalk›nma/refah devletinin k›s›tlar›ndan özgürlefltirilmifl dünya piyasas› doktrinine (ve buna efllik eden politika
reformlar›na), en k›r›lgan gruplar›, bu uyum sürecinin geçici sosyal
maliyetlerinden korumak üzere tasarlanm›fl olan yeni bir sosyal politika (YSP) boyutu ekledi. YSP, bu gruplara bu uyumun sa¤lanmas›nda ve her türlü büyük zarar›n azalt›lmas›nda, neden olaca¤›
ac›lar› kolaylaflt›rmada ve yoksullu¤u azaltmada yard›mc› olacakt›.
Bu modelin etkisi bak›m›ndan olmasa bile tasar›m› bak›m›ndan
amac›, sürecin tamam›na “insani bir çehre” (UN‹CEF, 1989)
kazand›rmakt›. Ancak, niyet bu de¤ildi. Modelde yap›lan revizyonun bedeli, yeni dünya düzeni bekçilerinin, neoliberal küreselleflme ideolojilerinin, ABD emperyalizminin mimarlar›n›n, kapitalist geliflme savunucular›n›n ve onun operasyonel arac›lar›n›n, sistemin düflmanlar›ndan korunmas› için ödemek zorunda olduklar›
fiyatt›. Washington Konsensüsü’nün ötesine geçecek böyle bir hamle
yapma kayg›s›n›n alt›nda yatansa, neoliberal dünya düzenine yap›sal
uyumun politik koflullar›n› güvence alt›na almak; “yeni siyasal
ekonomi” teröristlerinin ve Dünya Bankas› ile UNDP’deki analistlerin “iyi yönetiflim” ad›n› verdikleri fleyi kurumsallaflt›rmakt›.
(Bardhan, 1997; OECD, 1997; UNDP, 1997b, 1997c; Welch and
Zahra, 2006; World Bank, 1992, 1994a).
Bu akademik ve resmi söylemde yer alan “iyi yönetiflim”
kavram›, kapitalizm ile demokrasi, ekonomik ve politik serbestiyet
güçleri aras›ndaki görücü usulü evlilikte, “Küreselleflme” ve “yap›sal
uyum” gelini için seçilen damat adayd›r. Politik düzeni güvence
alt›na alman›n bir arac› olarak, devletin elindeki araçlar›n bir alternatifi olarak tasarlanm›flt›r. Sistemi kendi kendisinden, kendi politikalar›n›n yaratt›¤› politik bak›mdan istikrars›zlaflt›r›c› güçlerden,
yönetilemezlik krizi tehdidinden korumak üzere tasarlanm›flt›r. Pek
ama iyi yönetiflim nedir? Nas›l güvence alt›na al›n›r? Temelde, bu,
“sivil toplumu” sürece katma meselesidir; sivil toplum örgütlerinin
politik düzeni koruma sorumlulu¤unu, geri çekilen, küçülen ve
demokratiklefltirilen bir devletle paylaflmas›n›n sa¤lanmas›d›r. Bu
ideolojik ba¤lamda (neoliberal model içinde) hükümet, “kötü” bir
38
fley olarak; ayr›ca piyasan›n normal iflleyiflinin bozulmas›ndan, sermayenin üretim sürecinden çekilmesinden, topluma ekonomik
hastal›klar ve azgeliflmifllik koflullar› (afl›r› harcamalar ve mali dengesizlik, iflsizlik, yoksulluk, kay›t d›fl›laflma vs.) yaymaktan sorumlu
olan bir fley olarak görülür.
Neoliberal sald›r› dâhilinde ekonomi, hükümet mülkiyetinden
ve denetiminden; refah devletiyle kalk›nmac› devletin müdahale ve
düzenleme araçlar›ndan serbestlefltirildi. Piyasa içinde özellefltirildi
ve ekonomik kalk›nman›n motoru olarak tasarlanan “özel sektöre”
(çokuluslu sermayeye) devredildi. Politik düzeni güvence alt›na
almak üzere yap›sal uyum politikalar›, ekonomik ve politik
kalk›nma sorumlulu¤u da ayn› biçimde “özellefltirilmeli”: Yani, bu
sorumluluk, sivil toplum örgütlerinin ekonomik ve politik kalk›nma
sürecine (Dünya Bankas› ve BM’in UNDP benzeri, bu konular›nda
temel sorumluluk alan operasyonal kurumlar› gibi uluslararas›
örgütlerin stratejik partneri olarak) kat›lmas›na izin verilerek, “sivil
topluma” iade edilmeliydi.
Bunu mümkün k›lmak ve iyi yönetiflim için gereken koflullar›
yaratmak, bir devlet reformlar› sürecini gerekli k›lmaktad›r:
• Demokrasi-ikinciyi güçlendirip birinciyi zay›flatarak devletle
sivil toplum aras›ndaki iliflkiyi demokratiklefltirmek;
• Özellefltirme-sadece stratejik sektörlerdeki de¤il tüm sektörlerdeki üretim araçlar›n› ve ekonomik kurulufllar› özellefltirmek;
• Serbestlefltirme-mal ve hizmetlerdeki sermaye ak›fl›n› ve
ticareti serbestlefltirmek;
• ‹dari adem-i merkeziyetçilik-daha kat›l›mc› bir kalk›nma ve
siyasetin koflullar›n› yaratmak;
• ‹yi yönetiflim-farkl› paydafl örgütler aras›nda uzlaflma yoluyla,
sivil toplumun kat›l›m›yla yönetmek.
SİVİL TOPLUMA DÖNÜŞ: STK’LARIN ROLÜ
Neoliberal gündem ve onunla birlikte küresel sermaye birikimi
biçimindeki s›n›f projesi ile ABD emperyalizmi, son y›llar›nda farkl›
biçimlerde geliflti. Bu sadece asl›nda aram›za yeniden geri dönün savaflla ya da neoliberal politika reform programlar›n›n dayat›lmas›yla
39
olmad› (burada küresel yönetici s›n›f baflar›l› oldu: “Küreselleflmeyi”
kalk›nmaya giden istenir de¤ilse bile gerekli bir yol gibi “satmay›”
baflard›). Bu siyasetler küreselleflme sürecini ilerlemenin arac› olarak
meflrulaflt›r›ld›lar. Yaln›zca kendilerine karfl› direnmenin mümkün
olmad›¤› fleyler olarak de¤il, kurallar›n› ve koflullar›n› kabul eden ülkelere küresel ilerleme sürecinden pay kayma f›rsat› sunan, arzu edilir fleyler olarak sunuldular. Dünya Bankas›’n›n Dünya Kalk›nma Raporu 2005, bu bak›m›ndan önemli bir belgedir. Dünya iflçilerine
dikkate almalar› için sunulan, küreselleflmenin nimetlerine dair bir
kapitalist manifestodur. Neoliberal gündem, bütün bu ideolojik
meflrulaflt›rma ve örtülerle birlikte tüm dünyaya, yoksullu¤a karfl›
dünya çap›nda yürütülen küresel bir sald›r›n›n ilk savunma hatt›
olarak sunuldu. “Kalk›nma yanl›s›” politikalar (bu cephedeki en iyi
de¤ilse bile tek mümkün yol olarak) ve “yoksul yanl›s›” politikalar
gibi resmedildiler. (Dollar, and Kraay, 2002).
Bu savafl›n ikinci savunma hatt›, küresel yoksullar›n yerellikleri
ve cemaatlerinde bafllat›lan sald›r›yd›. Bu (Dünya Bankas› dilinde)
“operasyonel taban örgütlenmelerine” ve yoksullar›n cemaatlerine,
yoksullara (bireyler olarak), kendi hayatlar›n›n iyilefltirilmesi, geçim
araçlar›n›n sürdürülebilir k›l›nmas› ve yoksulluklar›n›n azalt›lmas›
süreçlerini yönetmek üzere kendi bafllar›na harekete geçmelerini
sa¤lamak için, mikro-kalk›nma projeleri yoluyla güç kazand›racak
öz-kalk›nmalar›na yard›mc› olunmas› olarak nitelendirildi.
Bu savafl›n üçüncü savunma hatt›n›n, bu cemaat temelli ve
cemaat çekimli kalk›nma sürecinin politik koflullar›n› yaratmak
oldu¤u ileri sürüldü (Rao, 2002). Bu koflullar› yaratmak ve yerel
kalk›nma sürecini ilerletmek için, gerekli olan (bu noktada UNDP ve
Dünya Bankas› belgeleri ve raporlar›na bak›n›z), sivil toplum örgütlerinin stratejik partnerler olarak tam anlam›yla iflin içinde olacaklar›
demokratik ya da iyi bir yönetiflim rejiminin kurulmas›d›r (Reilly,
1989; World Bank 2004). Dünya Bankas› ve di¤er kurumlar bu
amaçla Uluslararas› ‹flbirli¤i’ne kat›ld›lar; bölgesel bankalar›n ve
di¤er uluslararas› mali kurumlar›n, UNDP’nin, OECD Kalk›nma
Merkezi’nin ve kuzeyin iki tarafl› iflbirli¤i hükümet programlar›n›n
da aralar›nda oldu¤u birçok kurum, yüzlerini sivil topluma, bu
40
(kamu ve özel sektörler karfl›s›ndaki) 3. sektörde bulunan hükümet
d›fl› örgütlenmelere çevirdiler. 1980’lerin sonunda, UNDP de
(Birleflmifl Milletler, 1998) “özel sektörü” kalk›nma sürecine katmak,
yerel kalk›nma projeleri için mali destek sa¤lamak üzere tasarlanm›fl
olan bir strateji haz›rlad›. Ama bu stratejide esasen baflar›s›z oldu. En
fazla, bir dizi çokuluslu flirketi kendi operasyonlar›yla ilgili bir dizi
çevre ve ifl yasas›n›n yürütülmesi bak›m›ndan destekçiler listesine
alabildi. STK’lar ekonomik, sosyal ve politik kalk›nma maceras›nda
stratejik anlamda daha önemli partnerler haline geldiler (Reilly,
1989). STK’lar›n rolleri afla¤›daki gibiydi:
• Ba¤›fl verenler ve “kalk›nma yard›m›” al›c›lar› aras›nda arac›l›k
(kalk›nma finans› ve teknik destek biçimindeki yabanc› yard›mlar);
• Demokratik kapitalizmin erdemleri yoluyla; Uluslararas›
‹flbirli¤i Örgütleri’nin yoksullara kapitalizmi (serbest pazarlar) ve
demokratik serbest seçimleri “satmas›na” yard›mc› olmak;
• K›r ve kent yoksullar›n› sendikalardan, toplumsal hareketlerden ve di¤er s›n›f-temelli örgütlenme biçimlerinden (soldaki politik
partilerden) uzaklaflt›rmak ve yerel/cemaat temelli kalk›nma projelerine çekmek;
• Çat›flma siyasetini ve do¤rudan eylemi, diyalog ve müzakere
temelli çat›flmac› olmayan siyaset lehine reddetmek;
• Yoksullar› ekonomik bak›m›ndan serbest pazar mekanizmalar›n› ve siyaset bak›m›ndan da serbest seçimleri kullanmaya
yöneltmek;
• Yoksullar› sistemden çok kendilerini de¤ifltirmeye yöneltmek;
• Ekonomik ve politik iktidar›n öz yap›s›na meydan okumak
yerine bu yap› dâhilindeki yerel alanlar içinde iyilefltirmeler
(kalk›nma) peflinde koflmak;
• Hayatlar›n› iyilefltirme, yoksulluklar›n› azaltma ve geçim
araçlar›n› sürdürme hedeflerini, yoksullar› d›fllayan ve onlara karfl›
iflleyen kurumlara ve siyasetlere karfl› ç›kan toplumsal hareketlere ve
çeflitli s›n›f eylemi biçimlerine kat›larak de¤il…
• Bir dayan›flma kültürüne yaslanan toplumsal bir ekonomiyi ve
ellerinde bol miktarda mevcut olan bir varl›¤›; sosyal sermayeyi
hareketlendirerek elde etmeye çal›flmak (Edwards, u.d.; Evans,
1996; Fukuyama, 2004).
41
SONUÇ
Dünya Bankas› ve “yoksullu¤a karfl› savafla” kat›lan di¤er uluslararas› organizasyonlar, “Kalk›nma”; yani insanlar›n hayatlar›nda ve
geçim araçlar›nda anlaml› bir iyileflmenin yarat›lmas› ve bu
iyilefltirmeler için gerekli olan de¤iflikliklerin ortaya ç›kart›lmas›
bak›m›ndan, baflar›s›z bile denilemeyecek kadar ölçüde baflar›s›z
olmufllard›r. Farkl› cephelerde, generallerle, uzmanlarla ve askerlerle; inan›lmaz bir finansal kaynaklar havuzundan yap›lan harcamalarla ve genifl bir stratejiler cephaneli¤inde yer alan silahlarla;
modeller ve politika reçeteleriyle birlikte otuz y›ld›r sürdürülen bu
savafl, ihmal edilebilir sonuçlar ortaya ç›kartm›flt›r.
Yoksullu¤a karfl› savafl görünüflte, yoksullar›n de¤iflimin ve kalk›nman›n koflullar›na uymaya karfl› direniflleri ve bu uyumu reddetmeleri; bu durumun da onlar› kendilerine sunulan f›rsatlar›n avantajlar›ndan yararlanmak bak›m›ndan yeteneksiz k›lmas› nedeniyle
kaybedilmifltir. Banka, bu f›rsatlar›, “yoksul yanl›s›” siyasetleri arac›l›¤›yla sunarken, tarafs›zl›k, kat›l›m ve güç kazand›rma konusundaki güçlü kayg›lar›n›, Gana’daki binlerce ö¤rencinin paras›z burslar,
krediler ve hibeler almak yerine kendi e¤itim masraflar›n› karfl›lamas›n› talep etmek gibi “yoksul yanl›s›” politikalarla birlefltirmektedir.
Banka taraf›ndan yoksullu¤a karfl› savafl›nda savunulan di¤er siyasetler, (Tanzanya’da) su da¤›t›m sisteminin özellefltirilmesi, bu yaflamsal kayna¤a eriflimin metalaflt›r›lmas› talebini içermektedir.. Banka
Nikaragua’da Mitch Kas›rgas›’ndan sonra yard›m koflulu olarak telekomünikasyon sisteminin özellefltirilmesini talep etmifltir. Ayn› flekilde Banka, Sri Lanka’da y›k›c› tsunam›nin hemen ard›ndan daha
fazla “emek esnekli¤i” diye tutturmufl ve iflgal sonras› Irak’ta da g›da
teflviklerinin ortadan kald›r›lmas›n› zorlam›flt›r; savafla (hangi savafla?) ya da mutlak yoksullu¤a kesin katk›s› budur. Peki, Ekvadorlular Wolfowitz’in k›z arkadafl›na iyi davranmas›n› umursamakta m›d›rlar? Umursad›klar› tek fley Banka’n›n hükümetin petrol gelirlerinin bir k›sm›n› sa¤l›k ve e¤itim alan›nda harcamaya cüret etmesinden sonra 100 milyon dolarl›k vaat edilmifl “yard›m›” geri çekmesi
olmufltur (Klein, “El Wolfie Sacrificado,” La Jornada, 4 de Mayo
2007).
42
Yani yoksulluk hala yan› bafl›m›zdad›r. Dünya Bankas›’n›n tahminlerine göre (üstelik son derece muhafazakâr ve oldukça sorunlu
olan günde 2 dolarl›k ölçümüne göre, çünkü dünya nüfusunun
yaklafl›k % 40’› günde 1 dolar›n alt›nda yaflamaktad›r), dünya
nüfusunun, Dünya Bankas›’n›n o y›llardaki baflkan› Robert
McNamara’n›n yoksullu¤u keflfetti¤i 1973 y›l›ndaki ile afla¤› yukar›
ayn› oran› hala yoksulluk içinde yaflamaktad›r. BM’nin (2005)
“eflitsizlik belas›” olarak tan›mlad›¤› durum bak›m›ndan, dünyan›n
üretken kaynaklar› ile gelirinin eflitsiz da¤›l›m› bak›m›ndan yaflanan
durumda bak›m›ndan ortaya ç›kan tek fark, sosyal eflitsizlik oran›n›n
daha da bozulmas› olmufltur. Bu da büyük oranda Banka’n›n yoksul
yanl›s› neoliberal politikalar› sayesinde gerçekleflmifltir. UNDP bu
bak›mdan 1960’da dünya nüfusunun en zengin beflte birinin bulundu¤u ülkelerin gelirlerinin en yoksul yüzde 20’nin bulundu¤u
ülkelerinkinden 30 kat daha fazla art›rd›¤›n› ortaya ç›kard›. 1980
itibar›yla, yani neoliberal küreselleflme sürecinin bafllang›c›nda, bu
oran 45’e 1’e yükseldi. 1989 itibar›yla, 59’a 1 oldu, on befl y›ll›k
neoliberal dönemin ard›ndan, 74’e 1’e ç›kt› (UNDP, 2002).*
Bugünse, UNDP’ye göre, yaln›zca 358 kifli, dünya nüfusunun en
yoksullar›n›n (2,5 milyon kifli) sahip oldu¤u gelirin % 45’i ile ayn›
geliri tüketmektedir ki bu, UNDP’nin hakl› olarak ‘acayip” buldu¤u
bir durumdur.
Ancak bu durum kimseyi flafl›rtmamal›d›r. Çünkü bafllang›çta
da belirtti¤imiz gibi, sistem, neoliberal küreselleflme siyasetleri,
küresel sermayenin ç›karlar›n› ilerletme amac›yla tasarlanm›flt›r ve
bunu gerçeklefltirmeye çal›flmaktad›r; bu ç›karlara hizmet eden profesyonel yöneticilerden ve di¤erlerinden oluflan üst orta s›n›f katman› ise çeflitli “hizmetler” sunmaktad›r. Hem kalk›nma yanl›s› gibi
* Sahra Alt› Afrika, Ortado¤u ve Kuzey Amerika’daki ve Latin Amerika ve Karayipler’deki kifli
bafl›na gelir düzeyleri, daha zengin OECD ülkelerindeki ortalama kifli bafl›na gelire k›yasla
sürekli olarak düflmektedir. 1980 ile 2001 aras›nda bu düzeyler Sahra Alt› Afrika’da yüzde
3.3’den yüzde 1.9’a, Ortado¤u ve Kuzey Afrika’da yüzde 9.7’den yüzde 6.7’ye, Latin Amerika
ve Karayipler’de se yüzde 18’den yüzde 12.8’e düfltü. Bu oranlardaki de¤iflimler geliflmekte
olan ülkelerdeki kifli bafl›na gelirin mutlak biçimlerde düfltü¤üne de¤il, daha zengin bölgelerdeki kifli bafl›na gelirin, eflitsizlik uçurumunu derinlefltirerek, daha yoksul bölgelerdekinden daha h›zl› büyüdü¤üne iflaret etmektedir.
43
sunulan küreselleflme, hem de çeflitli programlar ve projeler
biçimine bürünen kalk›nman›n kendisi, sürecin gerçek dinamiklerini maskeleyen ideolojik bir perde sa¤lamaktad›r. Yani flafl›rman›n
gere¤i yoktur.
Ancak flafl›rt›c› olabilecek, ya da en az›ndan baz› çevrelerde
hayret ve di¤erlerinde bilinçli rahats›zl›k yaratan durum, sivil
toplumun 3. sektöründeki STK’lar›n süreç içinde oynad›¤› ve oynamaya devam etti¤i roldür. Bu, yoksullar›n durumlar›n› alt etmelerine
ya da de¤ifltirmelerine, hayatlar›nda bir de¤ifliklik yapmalar›na
yard›mc› olma sorumlulu¤unu üstlenmifl, ancak asl›nda, kendilerini
fonlayan örgütlerin ve hükümetlerin gizli ya da aç›klanmam›fl gündemlerini, görünüflte karfl›s›nda olduklar› gündemlerini; “küresel
neoliberalizmin Truva atlar›” olarak (Wallace, 2003) ilerleten ve
ABD emperyalizminin masum ajanlar› olarak bu konulara tek bir
leke kondurmayan stratejik bir orta¤›n rolüdür.
Bu bak›mdan, Küreselleflme Karfl›t› Hareket de, bir dizi karfl›
zirve ve Dünya Sosyal Forumu süreçleriyle birlikte bu f›rçayla boyanabilir. Küreselleflme Karfl›t› Hareket, aç›k amac› bak›m›ndan böyle
olmasa bile, küresel sermaye aç›s›ndan, sistemin bekçilerine sistemin
içsel çeliflkilerini, onu daha iyi çal›flt›rmak için gerek duyulan çeflitli
modeller sunarak; sistemi kendisinden kurtarmak için daha insani
bir kapitalizm biçiminin, daha etik (liberal olmayan) bir küreselleflme biçiminin koflullar›n› yaratarak alt etmenin alternatif biçimlerini sunma yoluyla, son derece ifllevsel olmaktad›r. KKH ve DSF
süreci, ayr›ca sisteme kontrollü bir muhalefet alan›, hoflnutsuzluklar›
havaland›rma ve alternatif bir kalk›nma biçimi ile ilgili fikirlerin test
edilebilece¤i ancak devrimci de¤iflime kapal› bir alan sunmaktad›r.
Bu temelde, sistemi reforme etmeyi amaçlayan ve küresel s›n›f
savafl›ndaki daha radikal de¤iflim talebini d›fllayan bir sosyal
demokrat kurumdur. Bu yüzden DSF mümkün olan de¤iflim önerileri dizisine… iktidar yap›s›yla do¤rudan çat›flmayla baflka bir
dünyan›n yarat›lmas› önerisini katmamaktad›r. Bu yüzden sistemin,
neoliberal küreselleflmenin ve emperyalizmin ideologlar› de¤ilse bile
stratejik destekçileri, DSF sürecinden oldukça memnundurlar ve bu
yüzden de KKH’e dehfletle de¤il de elefltirel bir uzakl›kla bakmak44
tad›rlar. Sonuçta ç›karlar› ayn› projede birleflmektedir: Kat›l›mc›,
toplumsal bak›mdan içerici ve eflitlikçi olan, daha insanca bir kapitalizm ve daha etik bir küreselleflme biçimi. Yani sosyalizm d›fl›ndaki
her fley.
KAYNAKLAR
Bardhan, Pranab (1997). The Role of Governance in Economic
Development. Paris: OECD, Development Centre.
Bebbington, Anthony, et al. (2006). The Search for Empowerment:
Social Capital as Idea and Practice at the World Bank. Kumarian Press.
BID-Interamerican Developmdent Bank (1996). Modernización del
estado y fortalecimiento de la sociedad civil. Washington DC.
Blair, H (1995). “Assessing Democratic Decentralization,” A CDIE
Concept Paper. Washington DC: USAID.
Dasgupta, Partha and Ismail Serageldin, (eds.), Social Capital: A MultiFaceted Perspective. Washington DC: World Bank.
Dollar, D. and A. Kraay (2002), “Growth is Good for the Poor,”
Journal of Economic Growth, 7.
Dominguez, J. and A. Lowenthal, (eds.) (1996). Constructing
Democratic Governance. Baltimore: John Hopkins University Press.
Eastwood and Lipton (2001), “Pro-Poor Growth and Pro-Poor Poverty
Reduction,” Asian Development Review, 18 (2): 1-37.
Edwards, M. (u.d.), “Enthusiasts, Tacticians and Sceptics: The World
Bank, Civil Society and Social Capital,” World Bank Social Capital website.
Evans, P (1996), “Government Action, Social Capital and
Development,” World Development, Vol. 24, No. 6.
Fukuyama, F. (2004), Social Capital and Development: The Coming
Agenda,” pp. 33-47 in Atria, R. et al. eds. (2004). Social Capital and
Poverty Reduction in Latin America and the Caribbean: Towards a New
Paradigm. Santiago: ECLAC.
Hayden, Robert (2002), “Dictatorships of Virtue,” Harvard
International Review, Summer.
Isaak, Robert (2005). The Globalization Gap: How the Rich Get Richer
and the Poor Get Left Further Behind. Prentice Hall: New Jersey.
45
Kamat, Sangeeta (2003), “NGOs and the New Democracy: The False
Saviours of International Development,” Harvard International Review,
Spring.
Landim, Leilah (1988), “Non-Governmental Organizations in Latin
America,” World Development, 15 (Supplement): 29-38.
Lopez, Humberto (2004), “Pro-Poor Growth, Pro-Poor: Is There a
Trade-Off?” The World Bank (PRMPR), April 20.
Mitlin, Diana (1998) “The NGO Sector and its Role in Strengthening
Civil Society and Securing Good Governance,” in Armanda Bernard, Henry
Helmich and Percy Lehning, (eds.), Civil Society and International
Development. Paris: OECD Development Centre.
Narayan, Deepa (2002). Empowerment and Poverty Reduction: A
Sourcebook. World Bank, Washington DC.
OECD (1997). Final Report of the DAC Ad Hoc Working Group on
Participatory Development and Good Governance. Paris.
PANOS (2000). Economics Forever; Building Sustainability into
Economic Policy. PANOS Briefing 38, March.
Patomäki, H. and T. Teivainen (2004). A Possible World. Democratic
Transformation of Global Institutions. London: Zed Books.
Petras, James and Henry Veltmeyer (2005). Empire with Imperialism.
London: Zed Books / Halifax: Fernwood Books.
Petras, James and Henry Veltmeyer (2001). Unmasking Globalization:
The New Face of Imperialism. London: Zed Books; Halifax: Fernwood
Books.
Petras, James and Sonia Arellano-Lopez (1997), “Non-Government
Organisations and Poverty Alleviation in Bolivia,” pp. 180-194 in H.
Veltmeyer and J. Petras, Neoliberalism and Class Conflict in Latin America.
MacMillan.
Rao, V. (2002), “Community Driven Development: A Brief Review of
the Research,” World Bank, Washington DC for Environment and
Development.
Rapley, John. Globalization and Inequality: Neoliberalism’s
Downward Spiral. London: Lynne Reinner Publishers.
Reilly, Charles (1989). The Democratization of Development:
Partnership at the Grassroots. Arlington: Inter-American Foundation
46
Annual Report.
Rondinelli, D. A., J. McCullough and W. Johnson (1989), “Analyzing
Decentralization Policies in Developing Countries: A Political Economy
Framework,” Development and Change, 20 (1): 57-87.
Rondinelli, D. A., J. R. Nellis and G. S. Cheema (1983),
“Decentralization in Developing countries: A Review of Recent
Experience,” World Bank Staff Paper, No. 581. Washington DC: World
Bank.
Stiglitz, J. E. (1998), “More Instruments and Broader Goals: Moving
Beyond the Post-Washington Consensus,” in Wider Annual Lectures, 2,
WIDER, Helsinki.
United Nations (1998), “The UN and Business: A Global Partnership,”
June <http://www.globalpolicy.org/reform/un-bus.htm>
UNDP-United Nations Development Programme (1993). Human
Development Report: People’s Participation. New York: Oxford University
Press.
UNDP(1996). “Good Governance and Sustainable Human
Development,” Governance Policy Paper. http://magnet.undp. org/policy.
UNDP (1997), “Governance and Democratic Development in Latin
America and the Caribbean,” New York: UNDP.
UNDP (1997a), “Governance for Sustainable Human Development,”
Policy Document. New York: UNDP.
UNDP (1997b), “Participatory Local Governance,” Policy Document.
New York: UNDP.
UNDP (1997c), “Reconceptualizing Governance,” Discussion Paper 2.
New York: UNDP.
UNDP (1997d), “Local Governance,” Policy Document. New York:
UNDP.
UNDP (1997e), “Report on the Third International Conference of the
New and Restored Democracies on Democracy and Development,
Bucharest, Romania, 2-4 September 1997,” New York: UNDP.
<http://www.undp.org.>
UNDP (1997f), “The Shrinking State: Governance and Sustainable
Human Development,” Policy Document. New York: UNDP.
UNDP (2000), “The UNDP Role in Decentralisation and Local
47
Governance,” UNDP Evaluation Office, February.
UNDP (2002). :Human Development Programmes at the Local Level.”
Report
January
2002.
Edinfodec
Project.
http://www.knowledgeplant.undp.org.
UNICEF (1989). Participación de los sectores pobres en programas de
desarrollo local. Santiago: UNICEF.
Veltmeyer, Henry (1997a), “Decentralisation as the Institutional Basis
for Participatory Development: The Latin American Perspective,” Canadian
Journal of Development Studies. XVIII (2).
Veltmeyer, Henry and Anthony O’Malley, eds. (2001). Transcending
Neoliberalism: Community-Based Development. West Hartford CT:
Kumarian Press.
Wallace, Tina (2003), “NGO Dilemmas: Trojan Horses for Global
Neoliberalism?” Socialist Register 2004. London: Merlin Press.
Watkins, Kevin. 2002), “Making Globalization Work for the Poor,”
Finance and Development. Vol. 39, No. 1.
Weber, Heloise (2002), “Global Governance and Poverty Reduction:
the Case of Microcredit,” pp. 132-151 in Rorden Wilkinson and Steve
Hughes (eds.), Global Governance: Critical Perspectives. London and New
York: Routledge.
Welch and Zahra Nuru (2006). Governance for the Future:
Democracy and Development in the Least Developed Countries Work.
New York: UNDP.
Woolcock, M. (1988), “Social Capital and Economic Development:
Towards a Theoretical Synthesis and Policy Framework,” Theory and
Society, 27: 151-208.
World Bank (1992). Governance and Development. Washington, DC:
World Bank.
World Bank (1994). Governance. The World Bank Experience.
Washington DC: World Bank.
World Bank (1995). Workers in an Integrating World. Oxford
University Press.
World Bank (2000). World Development Report 2000/2001:
Attacking Poverty. New York: Oxford University Press.
World Bank (2004a). Partnerships in Development: Progress in the
48
Fight Against Poverty. Washington DC: World Bank.
World Bank (2004b). Pro-Poverty Growth: What have We Learnt?
World Bank (2005). World Development Report: Equity and
Development. New York: Oxford University Press.
World Bank (2000). World Development Report 2000/2001:
Attacking Poverty. New York: Oxford University Press.
World Bank (2002). A Sourcebook for Poverty Strategies. Vols. 1-2.
Washington DC: The World Bank.
World Bank (2005). World Development Report 2006: Equity and
Development. New York: Oxford University Press.
KORKUT BORATAV:
Sevgili Metin bu hitap tarz›nla beni s›k›nt›ya soktun. Ben de seni s›k›nt›ya sokmayaca¤›m; süreye riayet edece¤im. De¤erli arkadafllar bu tür birden fazla dilin konufluldu¤u toplant›lar›n düzenleyicileri tabi a¤›r yük üstlenirler. Fakat arkada, hiçkimsenin görmedi¤i
a¤›r emekçiler vard›r: Simultane çevirmenler. Bence onlar›n alk›fla
ihtiyac› var. Yaln›z itiraf edeyim, bana k›rg›n olduklar›n› bildi¤im
için söyledim. Samimi kanaatim odur; ama k›zg›nl›klar›n› hafifletmek için de söyledim. Çünkü kendilerine bir metin ulaflt›ramad›m.
Son anda öyle bir duyuru geldi. Dolay›s›yla biraz yavafl konuflarak
bu eksi¤i telafi etmeyi ümit ediyorum. Efendim, bu toplant›m›z›n
konusu halk›n haklar›. Biraz açal›m; gerek Halkevleri say›n baflkan›n›n konuflmas›, gerekse toplant›y› anlatan broflürdeki aç›klamalar
toplant›n›n gündemini flöyle ifade etmifl oluyor: Halk›n haklar› kazan›lm›flt›r. Nas›l kazan›ld›? Biraz hat›rlamam›z laz›m. Yitirilmektedir,
nas›l yitiriliyor? Fark› sormam›z laz›m ve belki de toplant›n›n sonunda buna “nas›l yeniden kazanaca¤›z? neleri kazanaca¤›z?” sorular›n›
da eklemifl olaca¤›z. Bu sorular› Türkiye’ye özgü sorular olarak görmüyoruz. Di¤er konuflmac›lar, benden önce konuflan de¤erli bilim
insan›, olay›n dünyaya özgü bir süreç oldu¤unu ortaya koydu. Ama
biz 2007 y›l›n›n Haziran ay›nda, Türkiye’de halk›n haklar›n›n nelerden olufltu¤unu yeniden hat›rlamak zorunday›z. Çünkü Fuat Ercan’›n dedi¤i gibi bunu farkl› yöntemlerle beynimize giren telkin ve
49
ideoloji ayr›l›klar› gözden siliyor. E¤er halk›n içinde de¤ilseniz fark
etmeyeceksiniz. Halk›n içinde olanlar fark ediyor; çünkü günlük
yaflamlar›n›n bir parças›. Ama ifade etmemeleri, dikte etmemeleri gerekti¤ini telkin ediyorlar. Sözünü etti¤im ayr›l›klar. Onun için halk›n
haklar› asl›nda bugün halk›n gündemidir, talepleridir. Medyaya intikal etmeyen talepleridir. Bugünün Türkiye’sinde siyasi mücadeleye,
seçim platformunun intikal etmeyen talepleridir. Bu seçim platformunu yapay bir gündem üzerinde sürdürülece¤i; yani halk›n haklar› talepleri ile ilgili olmayan bir gündem üzerinden sürdürülece¤i
aç›k seçik ortadad›r. ‹ktidar partisi kendi gündemini oluflturmufltur.
fiimdi rakam› söylesem yabanc›lar›n alg›lamayaca¤› sizlerin muhtemelen hiçbir ilgi ve sempati duymad›¤›n›z bir rakam: 367. Yani
cumhurbaflkan›n› kimin seçece¤i, nas›l seçece¤i sorusu. O zaman bu
yapay gündemlerin d›fl›nda halk›n haklar› nedir hat›rlatal›m. Biraz
önce Halkevleri Genel Baflkan› söyledi. Broflürlerimizde yaz›yor ama
yeniden hat›rlatal›m. Mesela k›r emeklisi köylü, eme¤inin karfl›l›¤›
olan eme¤inin fiyat olarak karfl›l›¤›n› girdi fiyatlar›na karfl› al›m gücünü koruyarak elde etmek istiyor. Tefeci tüccar, ihracatç› kendisine sözleflmeli tar›m› zorlayan çok uluslu sermaye taraf›ndan daha da
fazla sömürülmek istemiyor, topra¤›n› korumak istiyor. Üretimden
kopmak iflsizli¤e mahkum olmak istemiyor, çünkü son sekiz y›lda
Türkiye’de resmi istatistikler devletin istatistik örgütü söylüyor ki, 3
milyon üretici tar›mdan kopmufltur. Bunun son bulmas›n› ve yeniden kazanmay› istiyor. Üretime dönmek istiyor. ‹flsizli¤e mahkum
olmak istemiyor. ‹nsanlar iflsiz olmak istemiyor. Son sekiz y›lda iflsiz
say›s› 2,5 milyon artm›flt›r. Çal›flmak isteyen insanlar, sadece ekmek
paras› kazanmak de¤il, güvenceli sigortal› ifl istiyorlar. Sosyal güvenlikten yoksun ve iflverenin merhametine -güya cömertli¤ine- muhtaç
kalmak istemiyorlar. Kim kimin ekme¤ini yiyor, onlar iyi biliyorlar.
Onlar iflverenin ekme¤ini yemiyor. ‹flveren onlar›n ekme¤ini, eme¤ini yiyor. Onun için ücretlerinin en az›ndan emek verimlerindeki art›fl kadar artmas›n› ve geçmifl y›llardaki kay›plar›n›n telafisini istiyorlar. Yoksul ve emekçi aileler, ilkö¤retim okul yönetimleri taraf›ndan
istenen paralar› verememenin ve çocuklar›n›n teflhir edilmesinin
ezikli¤ini reddediyorlar. Paras›z e¤itimi yeniden tam olarak kazan50
mak istiyorlar. Devlet hastanelerinin kap›lar›nda sabah›n beflinde s›raya girmek istemiyorlar. Onlar bu tarihe kadar e¤itim ve sa¤l›¤› kamu hizmeti hakk› olarak gördüler. Onlara bu hizmeti sunan e¤itim
ve sa¤l›k emekçileri de kendilerini sat›c› olarak görmediler. Karfl›s›ndaki hastay›, ö¤renciyi, veliyi müflteri olarak görmediler. Hem hizmeti alan, hem hizmeti sunan insanlar bu iliflkiyi reddediyorlar. Örgütlenme hakk› istiyorlar. ‹flçi sendikalar›na kat›lan emekçilere uygulanan bask›lar›n son bulmas›n› istiyorlar. Gerçekten üreticinin,
çiftçinin, köylünün; pazarlama imkan› bulabilmesini, üretim, kredi
kooparatiflerinde serbestçe örgütlenmesini istiyorlar. Etraflar›ndaki
çürümenin de fark›ndalar ve bunun son bulmas›n› istiyorlar. Eflitsiz
ve kapitalist bir toplumda yetiflmifl olmalar›na; anne ve babalar›n›n
an›lar› da o toplumda biçimlenmesine ra¤men çürümenin bu dereceye gelmedi¤i bir tarihin de var oldu¤unu, olabilece¤ini hat›rl›yorlar. Zengin çocuklar›n›n da art›k kamu hayat›nda bile imtiyazl› konumda oldu¤unun fark›ndalar. Soruyorlar: Kentlerde güvenlik görevlileriyle kapanm›fl korunakl› semtler kimlerindir? Kimlere karfl›
korunuyor? Soruyorlar: Türkiye’de h›zla say›lar› artan dolar milyarderleri niçin baz› bat› ülkelerinden mesela Japonya’dan daha fazla say›dad›r ve bu insanlar gelirleri veya servetlerine oranla ne kadar vergi ödediler? Yine biliyorlar ki fark›ndad›rlar ki; bundan 25 - 30 y›l
önce bu insanlar; kamu görevlileri, iflini ciddiye alan kamu görevlileri taraf›ndan yüksek oranl› müterakki vergi tarifelerine tabi tutulmaktayd›lar ve nas›l oluyordu da emekli insanlar tüketici veya bordro mahkumu olarak gelirlerine oranla, bu insanlardan daha fazla
vergi ödemekteydiler. Bu sorular günümüz halk›n›n talep ve haklar›n›n ifadesidir. O halde bu haklar› bu kadar aç›k seçik alg›lad›klar›na göre bir zaman var olan haklar›n yitirilmifl oldu¤u yahut yitirilmekte oldu¤u anlam›na geliyor. O zaman, bir zamanlar kazan›lm›fl
olan haklar›n nas›l kazan›ld›¤›n› hat›rlamak laz›m. Bunlar, do¤al hukuk gibi yahut kutsal kitaplarda yaz›lan gökten zembille inmifl bir
ilahi iradenin ürünü olan kurallar ve normlar de¤ildir. Arkadafllar›m›z söyledi; bunlar uzun mücadelelerin sonunda sa¤lanan kazan›mlar, edinimler idi. Bu edinimler haklara dönüfltü. Yani mücadeleler
haklar› oluflturdu, içeri¤ini doldurdu. Ve son 25-30 y›l içinde Türki51
ye’de ve baflka yerlerde de büyük ölçüde afl›nd›, tasfiye oldu. Bu tarihçeyi, bu s›n›rl› zaman içinde anlatmak mümkün de¤il. Ama birkaç hat›rlatma yapmakla yetineyim müsaade ederseniz. Nas›l ve hangi gerekçeyle do¤du? Bu soruyu sormak için, içinde yaflad›¤›m›z düzenin bafllang›ç noktas›na gitmek laz›m. Kapitalist bir sistem en saf
flekliyle, Bat› Avrupa’da, ‹ngiltere’de olufltu¤u flekliyle üretim araçlar›n›n, mülkiyetinin, s›n›fsal bir tekele dayanmas›d›r. ‹flgücünün ise
bir meta olmas›na ba¤›ml›d›r. Dolay›s›yla iflgücünün tam anlam›yla
bir meta olmas› için, yani al›nan sat›lan bir eflya olmas› için emekçinin önce üretim araçlar›ndaki mülkiyetten fliddet, hile ile kopar›lmal›d›r. ‹flte o tarih, o nokta, o dönüflüm gerçekleflti¤i andan itibaren
kapitalizmin tarihi bize gösteriyor ki iflçinin, emekçinin tek bir hakk› vard›r o kadar: Eme¤ini sat›p satmama hakk›. Bir meta haline dönüflmüfl olan iflgücünü ister satar ister satmaz. Bafllang›ç sadece bu
haktan ibarettir. Onun d›fl›nda hiçbir hakk› yoktur. Siyasette hiçbir
hakk› yoktur. Oy verme hakk› yoktur. Birey olarak karar verir ve
karfl›s›ndaki iflveren, üretim araçlar› üzerinde mülkiyet bak›m›ndan
tekel oluflturmufltur. Böyle bir sistem sistematik olarak eflitsizli¤e dayan›r. Yani tek iflçiyle e¤er satmazsa eme¤ini, iflgücünü; açl›¤a mahkum olan iflçiyle üretim araçlar›n›n üzerindeki mülkiyetin tekeline
sahip olan iflveren aras›ndaki iliflki iflgücü piyasas›nda sistematik olarak eflitsizlik yarat›r. ‹flçi de¤erin tümünü yaratt›¤› halde, ancak kendisinin ve ailesinin varl›¤›n› sürdürebilecek kadar bir ücrete mahkum olur. Bununla yetinmez eflitsizlik. Mal piyasalar› da bu eflitsizlik üzerine dayan›r. Çünkü o piyasalarda her aktör, piyasada yaratt›¤› talep kadar etkili olur. Demokratik de¤ildir mal piyasalar›. E¤er
mal piyasalar›nda piyasa tafl›nan gelirlerin oluflumu biraz önce söyledi¤im, kapitalizmin o özdeki eflitsizli¤ine dayan›yorsa mal piyasalar› da art›k eflitsizdir. Neo-klasik kitaplar bile flu benzetmeyle derslerini bafllat›rlsar: Mal piyasalar›nda her vatandafl›n bir oyu yoktur, Amerikanlar yazd›¤› için, bizimkiler de aktard›¤› için- her dolar›n bir
oyu vard›r. Dolay›s›yla milyarderin piyasaya tafl›d›¤› talep ile emekçinin piyasaya tafl›d›¤› talep gelirlerinin tüketim harcamas›na dönüfltü¤ü miktar kadar farkl›d›r. O halde emek piyasalar›, iflgücü piyasalar› özünde eflitsizdir. Mal piyasalar› da bunun yans›mas› olarak eflit52
sizli¤e dayan›r. O yüzden kapitalist sisitemde her piyasa hem bölüflümde hem kaynak tahsisinde tan›m gere¤i anti demokratiktir.
Onun için piyasac› söylem özünde anti demokratiktir. Bunu zihinlerimize yerlefltiremezsek fikir özgürlü¤üne aç›lamay›z. fiimdi, bu dönem kapitalizmin vahfli dönemidir. Vahfli dönemidir çünkü oy mekanizmas› da yoktur. Emekçilerden esirgenmifltir. Bu tarihten itibaren arkadafllar›m›z›n söyledi¤i, vurgulad›¤› s›n›f mücadeleleri gündeme gelir. Çünkü say›ca çokturlar. Soka¤a egemen olurlar. Az›nl›klar›n kalbine korku ve dehflet tafl›yabilirler. Sokaklar onlar›nd›r. Dolay›s›yla sokak gösterileri ve devrimler ve onlar›n yans›tt›¤› siyasi reformlarla ad›m ad›m siyasete a¤›rl›klar›n› koyarlar. Ekonomik düzlemde ve siyaset düzleminde örgütlenirler. Kendi çeflitli partileriyle
siyasete a¤›rl›klar›n› koyarlar ve derler ki; “biz bu vahfli kapitalizmin
özündeki eflitsiz kurallar› de¤ifltirece¤iz.” Devrim için yola ç›karlar.
Devrimi önlemek isteyen burjuvazi ve egemen s›n›flar bu sistemi de¤ifltirirler ‹flte kapitalizmin evcilleflmifl hali budur. Tarihin uzun mücadele ve savafllar› sonunda 1945-50-60-65-70 y›llar›na geldi¤imizde kapitalist dünya, refah devleti denen görünüflteki o çok insanc›l,
paylafl›mc› denen modele bu mücadeleler sonunda geldi. Peki niye
tasfiye edildi? Sözü uzatmayaca¤›m. Emperyalist sistemin metropollerinde egemen s›n›flar 30 y›l kadar önce çeflitli belirtiler ve yan›lsalamalar ve yeni mücadele alanlar›n›n aç›l›m› sonunda farkettiler ki;
iflçi s›n›flar›na bu refah devleti denen kurumsal düzenlemelerin getirdi¤i olanaklar devam ederse, yani bu konuda gerilemeyi sürdürürsek; sistem, de¤iflikli¤in efli¤ine kadar gidebilir. Yani varl›klar›n›n
tehlikede oldu¤unu sand›lar. Bu alg›laman›n do¤ru mu, yanl›fl m› oldu¤u tart›flmas›na girmiyorum. ‹flte o yüzden afla¤› yukar› 30 y›l kadar önce, önce ‹ngiltere, sonra Amerika, sonra K›ta Avrupas›’ndan
bafllayarak sermayenin karfl› sald›r›s›n› bafllatt›lar. Türkiye bu çalkant›l› sürece 1980’de sürüklendi. Afla¤› yukar› ayn› mülazalarla
Türkiye’nin egemen s›n›flar›, beyefendiler burjuvazinin mücadele
bayra¤›n› benimsediler ve kendi ülkelerine tafl›d›lar. Avrupa’yla, K›ta Avrupas›’ yla, hatta ‹ngitere’yle, mukayese edildi¤inde türkiyenin
eksi¤i fluydu: Türkiye’de halk kazan›mlar›, halk›n varl›¤›n› temsili
demokrasi sahnesinde yans›tt›¤› için mümkün olmufltur. Burjuva
53
partileri kendi aralar›ndaki rekabetleri s›ras›nda, temsili demokrasinin halka verdi¤i oy imkan›n› ödün verme mecburiyetini alg›layarak
sisteme soktular. S›n›flar›n örgütlenmesine, siyasi platformlara kendi örgütleriyle girmesine hiç müsade etmediler, etmek istemediler.
Hukuken müsade kap›lar›n› açmak zorunda kal›nca da fiilen engellediler. 1971’deki 12 Mart darbesi bu engellemenin br yöntemidir.
Perde arkas›nda derin devletin; çal›flan emekçi unsurlar›n, her örgütlenmesine özellikle siyasete yönelik her örgütlenmesine karfl› önce
cinayetlerle sonra bask› ve baflka yöntemlerle engellemesi budur.
Ama 1980’den sonra bunu daha sistematik hale getirdiler. Askeri
darbe yöntemiyle Türkiye halk›n›n kazan›mlar› ad›m ad›m eritilmeye baflland›. Bugünkü noktada karfl›m›zda özellikle Kemal Dervifl ve
arkadafllar›n›n Türkiye toplumuna empoze etmeye çal›flt›klar› bir
slogan var: “Siyaset ekonomiden elini çeksin!” Bu özellikle bölüflüm
iliflkilerinin tamamen piyasaya teslimi anlam›na gelir. Biraz önce söyledi¤im o vahfli kapitalizmin ilkel koflullar›na dönüfl anlam›na gelir.
Türkiye toplumu popülizmdeki o bölüflümcü, uzlaflmac› modeli örgütlü siyasete tafl›yarak aflamad›. Önden de aflman›n her efli¤ine gelindi¤inde cebren, hile vs. ile önlendi. Bu slogan anti demokratik bir
slogand›r; çünkü devletin ekonomik ve sosyal ifllevleri s›f›rlanmas›ndan bu yana halk s›n›flar›n›n devletten ve siyasi iktidardan beklentileri de s›f›rlanm›flt›r. Bu nedenle nereye gitti¤inin fark›nda olmadan,
bu tür sloganlara savrulup giden liberal hatta kendine sol diyen liberal arkadafllar›n bu dönüflümün siyasi yans›malar›na Fuat Ercan biraz önce “politikadan kopma” dedi. ‹flte budur: Halk s›n›flar›n›n politikadan beklentileri koptu¤u an, siyasetten de beklentileri kopacakt›r. Baflka kurtulufl mecralar› arayacaklard›r. O baflka kurtulufl mecralar›n›n Türkiye gibi bir Ortado¤u ülkesinde en kolay yönelece¤i
ak›mlar tarikatlar, kökten dincilik veya flovenist milliyetçi savrulmalar olacakt›r. Bu nedenle bu slogana ve bu slogan›n arkas›nda halk›n
kazan›mlar›n›n külliyen tasfiye edilmesine dönük niyetlere ciddi olarak karfl› ç›kmak gerekir. Ben bunu bu cümleyle abesli söyledim
çünkü bu toplant›n›n maksad› zaten odur. Halk›n haklar›n› yeniden
kazanmakt›r. Dolay›s›yla baflta flunu söyleyebilirdim: De¤erli arkadafllar ne söyleyece¤imi biliyor musunuz? Nasreddin Hoca’n›n dedi54
¤i gibi “bilenler bilmeyenlere anlats›n,” ben de burada oturay›m diyebilirdim. Dolay›s›yla sizlerin hoflgörüsüne s›¤›narak bildiklerinizi
tekrarlad›¤›m›n da fark›nday›m ama hat›rlayal›m istedim. Zaman zaman bildiklerimizi tekrarlamakta fayda vard›r. Çok tekrarlamazsak
unutur gideriz. Biraz önce Fuat Ercan arkadafl›m›z›n söyledi¤i bu beyin y›kama mekanizmalar›na karfl› uyan›k ve dirençli olman›n bir
yolu sabah akflam eski bildiklerimizi yeniden hat›rlamakt›r. Ben de
bu do¤rultuda bir kaç hat›rlatma yapmaya çal›flt›m. Hepinizi sayg› ve
sevgiyle selamlar›m...
55
2. Oturum
Ortadoğu ve Kafkaslar’da
Emperyalist Politikalar ve Barış
UMAR KARATEPE:
Emperyalizmin Ortado¤u co¤rafyas›nda iki eksenli bir stratejisi
oldu¤unu görmekteyiz. Birincisi bölgenin aç›ktan barbarl›kla sömürgelefltirilmesi ve bu yolla yeni sömürgecilik iliflkilerini bölgede inflaa etmesi. ‹kinci eksen ise asl›nda bizim çok yak›ndan tan›d›¤›m›z neo-liberal politikalar vas›tas›yla yeni sömürgecilik iliflkilerinin yeniden inflas›. Ve bu politika bizim gibi, M›s›r gibi, Pakistan gibi hali haz›rda emperyalizmin yeni sömürgesi olan ülkelerde ve eski Sovyet
Cumhuriyetlerinde sürdürülüyor. Bu iki eksen birbirini destekleyen,
birbirini güçlendirerek ilerleyen, biri olmadan da çok etkili olmayacak gibi görünen bir arada ilerleyen iki eksen olarak görülüyor.
‹flte bu yüzden bugün ABD’nin iflgalci sömürgeci sald›r›lar›na
karfl› ç›kmadan neo-liberalizme karfl› mücadele etmek, halk›n haklar› mücadelesi vermek bizim ülkemizde çok mümkün görünmüyor.
Benzer flekilde neo-liberalizme karfl› mücadeleyi bölgesel bir düzeyde bir ortak mücadele ekseni haline getirmeden, ABD karfl›t› direniflin emperyalizmi Ortado¤u’dan atan, tamamen tüm iliflkileriyle, kurumlar›yla, iflbirlikçileriyle söküp atan bir sonuç yarataca¤› ihtimali
de ihmal edilecek kadar zay›f.
Ancak bilindi¤i gibi bölgedeki emperyalizme karfl› direnifllerin
merkezinde, özellikle biraz önce söz etti¤im birinci eksende askeri
57
yolla iflgale karfl› mücadelelerin merkezinde, bugünlerde siyasal islami örgütleri görüyoruz. Biraz da bunlar hakk›nda konuflmak gerekirse, homojen olmayan örgütler diyebiliriz, bunlara heterojen örgütler diyebiliriz. Bunlar, dönem dönem emperyalizmle çat›flan ama
dönem dönem yeri geldi¤inde ittifaklar kuran ve o yüzden asla net
ve kararl› bir anti-emperyalist duruflu oldu¤u söylenemeyecek örgütler. Bunlar, dönem dönem birbirleriyle mezhepsel çat›flmalar içerisine girip Ortado¤u halklar›n›n mücadelesini bölme potansiyeli olan
örgütler. Ayn› zamanda ‹slami hareketler büyük ölçüde burjuvazinin
bir kesimine dayanan ve kapitalizmle aç›ktan bir çat›flmas› olmayan
veya çat›flamaya gerek duymayan hareketler. Böylesi hareketlerin
emperyalizmin askeri iflgaline karfl› ciddi anlamda baz› dönem dönem askeri baflar›lar elde etti¤i do¤ru olmakla beraber, bölgede ilerici toplumsal bir dinami¤in önünü aç›p açmayaca¤› veya Ortado¤u
halklar›n›n toplumsal kurtuluflunu sa¤lay›p sa¤lamayac› asl›nda bugünün tart›flma konular›ndan birisi olabilir. Veya bundan sonra bizim Ortado¤u’da bar›fl hakk› tart›fl›l›rken üzerinde duraca¤›m›z
önemli konulardan biri bu e¤ilim.
Bir de di¤er e¤ilim var, ve asl›nda bu e¤ilimin Türkiye’de kötü
bir kopyas›n› görüyoruz. Bu günlerde ulusalc› denilen, asl›nda Rusya merkezli ilerleyen, yükselen otoriter bir milliyetçili¤in emperyalizme karfl› bir direnifl merkezi olup olamayaca¤› tart›flmas› da burada önemli. Türkiye’deki gördü¤ümüz kopyas›yla ve asl›nda Rusya’da
da, çok bilgi sahibi olmamakla beraber, bölge için bir toplumsal
kurtulufl mücadelesi üretmediklerini rahatl›kla söyleyebiliriz.
Bu koflullar alt›nda bölgede ilerici toplumsal bir kurtulufl projesi için ihtiyaç duyulan özne soldur, bu konuda çok aç›k konuflmak
istiyorum, hatta sosyalistlerdir. Biraz kendi ülkemizden bahsederek
bitirece¤im ve sözü konuklara b›rakaca¤›m. Çünkü Türkiye bu noktada belki Ortado¤u’daki en avantajl› ülke. Türkiye, Ortado¤u’da ilerici bir toplumsal kurtulufl projesi yaratmak için en avantajl› ülke gibi görünüyor. Çünkü Türkiye’de hem milliyetçi cephe hem islamc›
cephenin burjuvazinin bir kesimini temsil etti¤i çok aç›k; neo-liberalizmle kökten bir sorunlar› olmad›¤› defalarca denenmifl ve s›nanm›fl. Örne¤in Türkiye’de bu iki cephenin herhangi bir tanesinin NA58
TO’dan ç›k›lmas›n› önerdi¤ini, samimiyetle karfl› ç›kt›¤›n› gören, flahit olan yoktur. Bu cephelerden bir tanesi az›nl›k ve Kürt düflmanl›¤›n› anti-emperyalizm olarak yutturmaya çal›flmakta, di¤er cephe ise
bat›l› olan de¤erlere tepkiyi veya kendi ‹slami yaflam tarz›n› sürdürmeye dair politik projelerini kamusal alanlara hakim k›lma projelerini anti-emperyalizm olarak pazarlamaya çal›flmaktad›r. Ancak bu
iki cephenin de anti-emperyalist bir rolü oldu¤u söylenemez.
Türkiye’ye bakt›¤›m›zda umut verici bir fley de görüyoruz. Emperyalizme ve neo-liberalizme karfl› vurucu darbeleri Türkiye’de hep
sokak vurmufltur, toplumsal muhalefet vurmufltur. ‹ki örnek verece¤im. Bir tanesi 1 Mart tezkeresi. Bunu çok örnek veriyoruz ama çok
önemli zira tamamen solun önderli¤inde ilerleyen bir süreçte yüzbinlerin haftalarca soka¤a ç›kmas›, haftalarca mobilizasyonu ve bunun sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu’nda Amerika
Birleflik Devletleri’ne Irak savafl›nda destek vermeyi ön gören bir tezkerenin çöpe at›lmak zorunda kal›n›fl›. Bunu sol baflard›. Ne ‹slamc›
cephe, ne ulusalc› cepheydi bunu baflaran. Bunu baflaran bizdik, soldu. ‹kincisi çok daha mütevazi bir baflar› öyküsü, geçen seneki sa¤l›k hakk› mücadelesi. Bu da neo-liberalizme karfl› mücadelenin bir
örne¤i. Dünya Bankas› ve IMF’nin tüm dayatmalar›na, patron örgütlerinin tüm dayatmalar›na karfl› özellikle Türk Tabipleri Birli¤i, sa¤l›k meslek örgütleri ve yoksullar›n ilerici halk örgütlerinin, önderli¤inde gelifltirilen mücadele, çok büyük zaaflar›na ve eksikliklerine
ra¤men bu süreci yavafllatmay› ve dönem dönem de tamamen durdurmay› baflarm›flt›. Hem de muhalefetin parçalanm›fll›¤›na ra¤men.
Yani görüldü¤ü gibi Türkiye’de de emperyalizmin iki sald›r› eksenine karfl› iki ayr› dinami¤i de sol yaratt›. O yüzden solun baflar›s› bu
noktada çok önemli. Türkiye solunun emperyalizme ve neo-liberalizme karfl› mücadelesi Ortado¤udaki halklara bir model olabilecek
bir direnifl çizgisi yaratabilir. Türkiye’nin tarihsel koflullar› bu olana¤› sa¤lamaktad›r.
Ama maalesef bir son cümleyle bitirece¤im. Türkiye solunun
bunun fark›nda olup olmad›¤›nda emin de¤ilim. Özellikle Türkiye
solunun bir kesiminin liberal islamla di¤er bir kesiminin ulusalc›larla kurdu¤u yak›n iliflkiler önemli bir sorun. Ve onlar›n da hiç tafl›59
mak istemedi¤i anti-emperyalist bayra¤› veya demokrasi bayra¤›n›
zorla onlara tafl›tt›rmak gibi e¤ilimleri oldu¤u müddetçe Türkiye solunun bu e¤ilimi sadece kendi ülkesi için de¤il Lübnanl›lar için,
Irakl›lar için, ‹ranl›lar ve Filistililer için önem tafl›yan bu görevi, yeterince kavrad›¤›n› düflünmüyorum ancak kavrayaca¤›n› ümit ediyorum.
Ben Türkiye cephesi hakk›nda çok konufltum. Eminim daha çok
merak etti¤iniz Ortado¤u cephesidir. Sözü Lübnanl› arkadafl›m›z
Ahmed’e b›rak›yorum..
AHMAD DIRKİ:
Öncelikle herkese teflekkür etmek istiyorum. Bu forumun düzenlemesinde Halkevleri’nden eme¤i geçen herkese teflekkür etmek
istiyorum. Konuflmac› arkadafllardan Umar, bizim de karfl› karfl›ya
kald›¤›m›z baz› sorunlardan söz etti. Bu sorunlar yaln›zca Türkiye’ye
özgü de¤il, nereye gidersek gidelim ayn›. Belki konuya basit bir nedenle bafllamaya çal›flmak gerekiyor. Çünkü Lübnan’›n durumunu
anlatmak oldukça zor. Bu emperyalist güç, do¤rudan sömürgelefltirmeden bafllay›p, bugün adland›rd›¤›m›z haliyle kültürel emperyalizm olarak süren ve uygun yöntemler her neler ise onlar› kullanan,
bugün ve bundan sonra mücadelenin görünümünü nas›l de¤ifltirmekte ve onu massedecek biçimde nas›l yeniden oluflturmaktad›r?
Lübnan’da neler olup bitti¤ine iliflkin genel bir de¤erlendirme yapmaya ve emperyalist gücün Lübnan’daki direniflten kurtulmaya çal›flt›¤›n› anlatmaya çal›flaca¤›m. Bildi¤imiz gibi Lübnan bir din devleti de¤il; ancak bir mezhep devleti. Lübnan, Frans›z mandas› alt›ndayd›. Frans›zlar›n gidiflinin ard›ndan ba¤›ms›zl›k geldi. Fakat mezheplerden oluflan bir politik sistem demek, her mezhebin devlet
içinde kendi politik gücü olmas› demek. Bu, farkl› insanlar›n bir parça peyniri bölüflmesine benziyor. Ayr›nt›l› bir biçimde aç›klayacak
olursam, örne¤in, Devlet Baflkan› yaln›zca H›ristiyan olmakla kalmamal›, ayn› zamanda Maruni mezhebinden olmal›. Baflbakan yaln›zca
Müslüman olmakla kalmamal›, ayn› zamanda Sunni olmal›. Meclis
Baflkan› yaln›zca Müslüman olmakla kalmamal›, ayn› zamanda fiii
60
mezhebinden olmal›. Böyle bir ülkenin nas›l bir politik bak›fl aç›s›yla kuruldu¤unu tahmin edersiniz. Yukar›dan, hukuki düzeyden, afla¤›, gerçek düzeye do¤ru indi¤inizde bu yap› Lübnan’› da¤›lmaya oldukça uygun, çok k›r›lgan bir ülke haline getiriyor. Çünkü her mezhep daha çok otorite, daha çok iktidar istiyor. ‹çerideki ç›karlar›n›
artt›rabilmek için güçlerini korumaya çal›fl›yorlar. Ba¤›ms›zl›¤›n ilan›ndan bugüne kadar süreç ayn›yd›, hiçbir fley de¤iflmedi. Sistem bu
flekilde iflliyor.
fiimdi do¤rudan geçen y›l Siyonist devletin, - bugün bafl›n› Hizbullah’›n çekti¤ini söyleyebilece¤imiz - direniflçilerden kurtulmaya
karar verdi¤inde neler oldu¤una geçmek istiyorum. Bu Lübnan’daki
direniflin yeni yüzü. Siyonist Devlet genel olarak direniflten kurtulmak için savafl› planlad›. Sald›r› 33 gün sürdü, fakat iyi ki sadece basit bir nedenle yenilgiye u¤rad›. Bu direniflti. Yaln›zca direnifl. Direniflten söz ederken yaln›zca Hizbullah’› de¤il, Hizbullah’› destekleyen partileri, ideolojik aidiyetler d›fl›nda da Siyonist devlete karfl› direnenleri destekleyenleri de kast ediyorum. Bu Lübnan için özel bir
durum. Dilerseniz, daha sonra ayr›nt›lara de¤inebiliriz. 33 günlük
savafl›n son üç gününde, ki ben direniflten kurtulma amac›na ulaflamad›¤›n› düflünmeye bafllam›flt›m, 1.5 milyon misket bombas› kulland›, 1.5 milyon insan yerlerinden edildi ve hayal bile edemeyece¤iniz daha baflka katliamlar. Fakat baflar›s›zl›¤a u¤rad›. Bu baflar›s›zl›k, politikay›, daha özelde emperyalist politikalar› de¤ifltirdi. Çünkü
emperyalizmin bir parças› olan Siyonizmden söz ediyoruz. Dolay›s›yla birbirlerinin yerine kullanabiliriz bu adland›rmalar›. Siyonist
Devlet ya da emperyalist güç - ona ne isim veriyorsak - baflar›s›zl›¤a
u¤rad›. Baflar›s›zl›¤a u¤rad›klar›nda, savaflla ulaflamad›klar› amaca,
politikayla ulaflmay› denediler. ‹flaret yine çok aç›kt›. Bayan Condoleza Rice savafl s›ras›nda Lübnan’› ziyaret etti¤inde, Baflbakan onu
“Evine hofl geldin” diyerek çok s›cak karfl›lad›. Rice “art›k Siyonist
sald›r› olmayacak” ve benzeri fleyler söyledi: Art›k yeni Ortado¤u’nun do¤uflunu görebiliyoruz. Bu iflaret bize, bugün ad› konulan
fleyin, hükümetin, Amerika taraf›ndan yüzde yüz onayland›¤›n› gösteriyor. Birçok farkl› isim duyabilirsiniz, fakat bunlar ayn› anlama
geliyor. Kimileri Sinyora hükümeti diyor, Sinyora baflbakan oldu¤u
61
için, kimileri 14 Mart hükümeti ve daha baflka isimler… Karfl›t› 8
Mart olarak adland›r›l›yor. 14 Mart ya da Sinyora hükümeti direniflçilerden kurtulmak için di¤er devletler taraf›ndan yüzde yüz desteklendi. fiimdi içeriye girdi, partiler arac›l›¤›yla iflliyor. Lübnan’›n mezhep devleti yap›s› nedeniyle, fiii bakan hükümetten istifa etti. fiu anda hükümet yasad›fl› ve Lübnan’da büyük bir tart›flma var, çünkü
her mezhebin hükümet içinde yer almas› gerekiyor. Bir mezhep hükümetin d›fl›nda kald›¤› için, bu durum hükümeti yasad›fl› konuma
düflürüyor. Biz Komünist Parti olarak, fiii mezhebi hükümetin d›fl›nda kald›¤› için de¤il, bu hükümet ülkesine ihanet etti¤i için hükümetin yasad›fl› oldu¤unu savunuyoruz. Hükümetin düflmesi gerekti¤ini
ve yetkililerin yarg›lanmas› gerekti¤ini savunuyoruz. Devam edecek
olursak, ‹srail yenilgiye u¤rad›¤› zaman emperyalist gücü temsil
eden Birleflmifl Milletler, di¤er uluslararas› güçler, 1701 çözümünü
ileri sürdüler. Buna göre Birleflmifl Milletler askerleri Lübnan’›n güneyinde konufllanacaklard›. Bu noktada çok basit bir soru sorabiliriz: Lübnan’a sald›ran ‹srail’di, ‹srail’e sald›ran Lübnan de¤il. Öyleyse neden Birleflmifl Milletler ‹srail topraklar›nda de¤il de Lübnan topraklar›nda konufllanacaklar? Bizler, sald›r›ya maruz kalanlar›z, sald›ranlar de¤il. Bu da bize, emperyalist gücün Birleflmifl Milletler’i kendi kültürünü yerlefltirmek için bir araç olarak nas›l kulland›¤›n› gösteren baflka bir gösterge. Böylece, Siyonist Devlet’le Lübnan aras›nda, Birleflmifl Milletler güçleri taraf›ndan, belki bu tabiri kullanabiliriz, tampon bölge yarat›ld›¤›n› söyleyebiliriz. Bu durumda, art›k bar›fl›n hakim oldu¤u bir zamanda yaflad›¤›m›z› söyleyebiliriz. Ancak
bar›fl sözcü¤ünün alt›n› iki kere çizmemiz gerekiyor: Bar›fl nedir, ne
kadar sürecek ve Birleflmifl Milletler askerlerinin Güney’deki rolü nedir? Hükümetin yasal konumuna iliflkin içeride yürütülen tart›flmalar sürerken, birdenbire Kuzey’de Filistin Kamplar›’nda, bir sorun
ortaya ç›kt›. Lübnan’daki Filistinliler 50 y›ldan beri sivil haklardan
yoksunlar. Bu nedenle, Filistin Kamplar› ad›n› verdi¤imiz kamplara
yerlefltirildiler. Bu kamplar Lübnan’›n her bölgesinde bulunuyor. Fetih El ‹slam’›n Suriye’den Lübnan’›n kuzeyine do¤ru gelmeye bafllad›¤› söylentileri ç›kt›. Bu grupla Lübnan askeri aras›nda çat›flma bafllad›. Ayr›nt›lara daha sonra döneriz. Bu çat›flma iki haftadan biraz
62
fazla bir zamandan beri sürüyor. Bu zamana kadar çözüm bulunamad› ve çat›flma sürüyor. fiu soru sorulabilir: E¤er Fetih El ‹slam örne¤in 100 kifliden oluflan küçük bir çeteyse, çat›flmalar neden iki
haftadan fazla sürdü ve sona ermedi? fiimdi projeye yak›ndan bakal›m: Bu Amerikan yanl›s› hükümet, mezheplere dayanan yap›s› nedeniyle farkl› radikal Sunni gruplar yaratt› ve bunlar› destekledi.
Böylece mezheplere dayal› bölünme derinleflmifl olacakt›. Kamplara
yerleflip iç savafl olarak niteleyebilece¤imiz bir süreci bafllatmak için.
Bu küçük Sunni gruplar, bugün Hizbullah’›n önderlik etti¤i direniflle çat›flacakt›. Bunun anlam› içeriye do¤rudan müdahale etmeden,
bir iç savaflla direnifli yok etmekti. Bu yolla direniflten kurtulmufl olacaklard› ya da farkl› bir senaryoya göre, Birleflmifl Milletler güçleri Filistin Kamplar›’n›n güvenli¤inden ve denetiminden sorumlu olacakt›. Böylece Birleflmifl Milletler Lübnan’›n her yerine yay›lm›fl olacak.
fiimdi kamplar› korumak ad› alt›nda kuzeyde ve Lübnan’›n her yerinde Birleflmifl Milletler güçleri bulunuyor. Bu direniflin, Birleflmifl
Milletler taraf›ndan küçük bir hücreye kapat›lmas› anlam›na geliyor.
Baflka bir hikaye Suriye’den Lübnan’a, Hizbullah’a gelen kaçak silahlar -onlar böyle adland›r›yor- konusunu araflt›rmak için Lübnan’a gelen Birleflmifl Milletler gözlemcileri hakk›nda. Birleflmifl Milletler gözlemcileri Lübnan-Suriye s›n›r›n› denetliyor. Böylece direnifl baflka biçimde engellenmifl oluyor. Bu yolla baflka bir fley yapmaya gerek
yok, direnifl kendili¤inden ortadan kalkacakt›r. Baflka bir senaryo…
Ya da bütün bu olanlar›n nedeni nedir? Daha önce söyledi¤im gibi,
Condoleza Rice’›n sözleriyle: “Yeni Ortado¤u’nun do¤ufluna tan›kl›k
ediyoruz.” Direnifli bertaraf edilecek, hükümet tamamen Amerikan
yanl›s›… E¤er Amerika ‹ran’a sald›rmaya karar verirse, Siyonist Devlet’i direniflçilerin olas› sald›r›lar›na karfl› korumufl olacaklar, Lübnan’›n tamam› ve Filistin Kamplar› Birleflmifl Milletler’in denetimi alt›na girerse e¤er. Böylece uygun olan bütün koflullar haz›rlanm›fl olacak. Lübnan’›n içinde bulundu¤u tablonun genel görünümü bu. Çözümün ne olabilece¤ine bakmak için bir ad›m ileri gidelim. Biz, Leninist Komünist Parti olarak, çözümü yanl›ca içeride görmüyoruz.
D›flar›dan da yard›m istiyoruz. ‹çeride ve d›flar›da olmak üzere iki
büyük sorunla karfl› karfl›yay›z. ‹çerideki sorunumuz, mezheplere
63
dayal› bir devlet olmam›z. Bu yap›n›n ve olanlar›n sonucu olarak, insanlar giderek mezheplere daha ba¤l› hale geliyorlar. Bu politik atmosfer oldukça zorlay›c›. Lübnan’da sol bir cephe yaratmaya çal›fl›yoruz. Soldan söz ederken, beni ba¤›fllay›n ama, gerçek solu kast
ediyorum, sahte olan› de¤il. Umar yoldafl›n sözünü etti¤i türden sahte solcular Lübnan’da fazlas›yla bulunuyor. Fakat yaln›zca içeride
de¤il, d›flar›da da mücadele etmek gerekiyor. D›flar› derken s›n›rlar›n
ötesinden, uluslararas› düzeyden söz ediyorum. Birbirimizle dayan›flmak, deneyim al›flveriflinde bulunmak, büyük bir sol cephe oluflturmak ve bu emperyalist projeyle mücadele etmek için. Bu projenin yaln›zca Lübnan’›, Türkiye’yi, Suriye’yi ya da baflka bir yeri kapsad›¤›n› düflünmüyorum. Ne yaz›k ki eski terimleri kullanmak zorunday›z; bu küresel bir emperyalizm. Teflekkür ederim. Mümkün
oldu¤unca k›sa bir biçimde özetlemeye çal›flt›m, çünkü oldukça karmafl›k bir mesele. Arkadafl›m›z James’in sunuflundan sonra, sorular›n›z› yan›tlamaya haz›r›m.
JAMES PETRAS:
ABD ‹mparatorlu¤u ve Ortado¤u: Siyonizm, Kukla Rejimler
ve Siyasal Müttefikler
Ortado¤u’daki emperyal ABD siyasetlerinin kavranmas› dört
noktada odaklanan bir analizi gerektirir:
1) ‹srail’in ve Siyonist güç bilefliminin ABD siyasal kurumlar›
(Kongre, Yürütme, medya, iki büyük siyasal parti ve seçim süreçleri) üzerindeki güç ve etkisi, yat›r›m ve finans kurumlar› (devlet ve
sendikalar›n emeklilik fonlar›, yat›r›m bankalar›) üzerindeki ekonomik etkileri, yay›nlar, gösteri sanatlar›, dergiler, filmler ve gazeteler
üzerindeki kültürel egemenlikleri. Siyonist siyasal, ekonomik ve kültürel iktidar, ‹srail’in Ortado¤u’daki askeri, ekonomik ve siyasal yay›lma ve üstünlü¤ünü ABD’nin di¤er emperyalist ç›karlar›yla bütünüyle çat›flsa bile azamilefltirmeye yönelir.
2) ABD ‹mparatorlu¤unun, ABD siyasetlerini uygulamak için
Ortado¤ulu iflbirlikçi devletler ve askeri güçler oluflturma ve bunlar›
64
araçsallaflt›rma yetene¤i. ABD’nin Ortado¤u’daki en önde gelen ve
önemli güncel araçlar› Irak’taki kukla rejimi, Filistin’deki AbbasDahlan grubunu, Irak’taki Kürtleri, Lübnan’daki Senyora-HarariCanbulat rejimini, ‹ran’daki Mücahidin-e Khalq örgütlerini, Kürtleri
ve Sünni kabileleri, Etiyopya-Uganda paral› askerleri taraf›ndan desteklenen kukla Somali ‘rejimini’ içermektedir.
3) Ürdün, M›s›r, Türkiye, Suudi Arabistan, Körfez Devletleri ve
‹srail’deki sa¤c› rejimler ve yöneticilerle Irak’taki sömürgeci iflgale askeri üsler, istihbarat ve politik destek sunmak, Irak’›n bölünmesi,
‹ran’a, Hizbullah, Hamas ve Ortado¤u’daki di¤er her türlü dinci-ulusalc› ve solcu harekete karfl› ekonomik yapt›r›mlar uygulamak ve savafl açmak amac›yla yap›lan iflbirli¤i.
4) ABD kamuoyunun ço¤unlu¤unun ve Kongre üyelerinin
az›nl›¤›n›n Irak’taki güncel savafla ve gelecekte ‹ran’a karfl› aç›lacak
savafla karfl› muhalefetini içerme, bast›rma ve s›n›rland›rma yetene¤i. ABD emperyalizmi aç›s›ndan kilit sorun Beyaz Saray’daki sivilmilitaristlerin ve onlar›n diktatöryel yetkilere destek sa¤lamak ve
bunlar› Baflkan›n ofisinde yo¤unlaflt›rmak amac›yla yeni siyasal
“maceralar” ve “provokasyonlar” yaratma e¤ilimlerinin gözden düflmüfl olmas›d›r.
ABD’nin Ortado¤u siyasetinin bu “vektörleri” giderek hem içerden hem de d›flar›dan gelen meydan okumalarla karfl›laflmaktad›r ve
keskin çeliflkilere tabi biçimde yenilgiyi u¤rama olas›l›¤›yla karfl› karfl›yad›r. Yine de emperyal iktidar “ayg›t›” hala çal›flmakta ve ABD’nin
Ortado¤u siyasetinin yap›s›n› tan›mlamaktad›r.
BÖLÜM I
ABD-Ortado¤u ‹ktidar›n›n Vektörleri: ‹srail-Siyonist
Güç Bileflimi
Dünya imparatorluklar› tarihinde ilk kez, nüfusun yüzde 2’sinden daha az›n› temsil eden küçük bir etnik-dinsel az›nl›k, Ortado¤u
nüfusunun yüzde 1’inden daha az›n› temsil eden yabanc› bir ülkenin (‹srail) sömürgeci ç›karlar›na hizmet eden ABD Ortado¤u siyasetlerini biçimlendirme yetene¤ine sahiptir.
Siyonist güç bileflimi ülke çap›na yay›lm›fl olan birkaç yüz bin
65
fanatik eylemcisiyle birlikte, ABD Kongresi’nin yüzde 98 kadar›n›,
kabul edilmeleri büyük ABD petrol çok uluslu flirketlerine zarar verseler bile, ‹srail’i kay›ran her türlü yasay› kabul etmesi için harekete
geçirebilmektedir.
AIPAC (Amerika-‹srail Politik ‹fller Komitesi) yüz bin üyesi ve
100 adet tam zamanl› ajan›yla birlikte her y›l ‹srail’i kay›ran ABD ticaret, askeri yard›m ve yapt›r›mlar› yasalar›n› etkileyen yüzlerce taslak kaleme almaktad›r. 2007 Mart ay›nda, her iki politik partinin liderleri ve tüm Kongre üyelerinin yüzde 50’den fazlas› Washington’da yap›lan en son AIPAC toplant›s›nda bir araya gelerek ‹srail
devletine ba¤l›l›klar›n› bildirdiler. Bu durum iki AIPAC liderinin ‹srail için casusluk yapmakla suçlanarak yirmi y›l hapis cezas›yla yüz
yüze oldu¤u bir anda yafland›!
Siyonist güç bileflimi (SGB) AIPAC lobisinden ibaret de¤ildir. Siyonistler, Irak’›n iflgaline giden süreçte, aralar›nda flahin Irving
Libby’nin, Pentagon’un ve onun ‘istihbarat’ operasyonlar›n›n (Wolfowitz, Feith ve Shumsky) bulundu¤u Baflkan Yard›mc›l›¤› ofisini kontrol alt›nda tuttular ve Beyaz Saray ile Ulusal Güvenlik Konseyi’nde
(Bush’un ‘fieytan Ekseni’ konuflmas›n›n yazar› Frum, ‹ran kontra
skandal›ndan sonra affedilen ve flimdi Ortado¤u siyasetinden sorumlu olan flahin Abrams ve Baflkan Bush’un sözcüsü Ari Fleischer) stratejik konumlara sahiptiler. Siyonistler büyük gazetelerin köfle yaz›lar›na (Wall Street Journal, Washington Post ve New York Times), büyük televizyon a¤lar›na ve Hollywood’a hâkimler. Yüzlerce yerel bölgesel eyalet ve yerel Yahudi federasyonu her türlü elefltiriye karfl› bir
sald›r› bafllatarak, her türlü elefltirel toplant›, tiyatro ya da sinema
gösterisinin iptal edilmesini baflar›yla sa¤layarak ‹srail’e yönelik her
türlü elefltiriyi engellemek üzere müdahalelerde bulunuyor.
Siyonist güç yap›s› ‹ran’a yönelik savafl planlar›n› ve yapt›r›mlar› zorlayan önde gelen güç oldu. Bush’un Irak’› iflgalini desteklediler.
SGB ‹srail’in Baflbakan Fuat Senyora’n›n zay›flayan ABD kuklas› yönetimine yönelik sald›r›s›na verilen ABD deste¤ini garanti alt›na ald›.
SGB Filistin birli¤i hükümetiyle yap›lacak her türlü temas› engelleyen Kongre kararlar›n› kaleme ald› ve ç›kard›. ‹srail’in son yirmi ayd›r Filistin’i açl›ktan öldürmek üzere abluka alt›na almas›na yönelik
66
ABD Kongresi deste¤ini güvence alt›na ald›. ABD’nin Ortado¤u siyaseti üzerindeki Siyonist gücün ölçe¤i ve derinli¤i kamuoyunu etkilemenin çok ötesine uzan›yor; kilit kurumlara s›z›yor, ‹srail’e yarar
sa¤layan siyasetleri tasarl›yor ve bunlar›n uygulanmas›n› sa¤l›yor.
K›sacas›, Siyonist Güç Bilefliminin esas ba¤l›l›¤› ‹srail devletine
olan ba¤l›l›kt›r ve siyaseti de ABD Kongresini “anayurt” ‹srail ad›na
ve yarar›na sömürgelefltirmek üzere tasarlanm›flt›r.
Siyonistler Kongre’de 30 üyeye sahipler ve baz› kilit komiteleri
yönetiyorlar. Demokratik Parti Grubunun baflkan› Rahm Emmanuel, ‹srail Savunma Güçlerinin eski bir üyesi. Emmanuel Kongre’deki
Demokratik Parti ço¤unlu¤unun Bush’un Kongre’ye dan›flmaks›z›n
‹ran’a savafl açmas›n› engelleyebilecek olan savafl yasas›ndaki kilit bir
unsuru engellemesinde etkili oldu. SGB tüm baflkan adaylar›n›n ‹srail’e ve onun ‹ran’a karfl› ‘savafl opsiyonu’na mutlak, koflulsuz destek vermelerini sa¤lard›. Siyonist Güç Bileflimi ABD’yi Irak’a karfl› savafla sürüklemeyi baflard› ancak Amerikal›lar›n (Amerikan Yahudileri dâhil) büyük ço¤unlu¤unun savafla karfl› ç›kmaya bafllamalar›n›
engelleyemedi. Siyonist Güç Bileflimi ‹srail’den gelen talimatlar› takip ederek flimdi ABD yapt›r›mlar›n› ve ‹ran’a savafl aç›lmas›n› birinci önceli¤i haline getirdi. Irak’› tahrip etme hedefine ulaflan SGB, tüm
çabalar›n› ABD’nin ‹ran’a karfl› kat› ekonomik BM yapt›r›mlar› bafllatmas›n› zorlamaya odakland›rmak üzere, Bush rejiminin Irak’taki
siyasetini destekliyor.
Yapt›r›mlar› t›rmand›rmak biçimindeki ‹srail-Siyonist siyaseti
kendi yay›nlar›nda da aç›kça ilan ettikleri gibi baflar›ya ulaflt›. ABD‹ran siyasetinin belirlenmesinde sahip olduklar› ezici etki ‹srailli ak›l
hocalar›n›n bile, güçlerini abartmamalar› konusunda uyar› cümleleri sarf etmelerine yol açt›.
Siyonist Güç Bileflimi’nin ABD’nin Ortado¤u siyaseti üzerindeki
aç›k ve güçlü hâkimiyeti ABD askeri yetkilileri aras›ndaki yurtsever
ulusalc›lar ve muhafazakârlarla giderek büyüyen bir akademisyenler
grubu ve küçük bir Yahudi milyarderleri (Soros) kümesi ve ayd›nlar› aras›nda da ilk kez yayg›n bir muhalefete neden oldu. ‹lk kez ‹srail’in ABD’nin emperyal ç›karlar› aç›s›ndan “stratejik bir varl›k” m›
yoksa “stratejik bir yükümlülük” mü oldu¤una dair büyük bir tart›fl67
ma bafllad›. SGB’ne karfl› muhalefet hem imparatorluk yanl›s› hem
de antiemperyalist bireyleri içeriyor. ‹srail’e yönelik imparatorluk
yanl›s› elefltiriler, ‹srail’in aç›k hibe ve kredi olarak 110 milyar dolar
ald›¤›n› ve ABD silah teknolojisine ayr›cal›kl› bir eriflime sahip olup
ABD silah sanayi ile rekabete girdi¤ini ileri sürüyorlar. Filistin’deki
sömürgeci ‹srail bask›lar›n›n gerilimler yaratarak ABD petrol sanayinin ç›karlar›yla çeliflti¤ini ileri sürüyorlar. Ortado¤u’daki Siyonizm
destekli ‹srail politikalar›n›n ABD’nin muhafazakâr Arap ‘petrol devletleri’yle ittifak içindeki mali ve petrol ç›karlar›n›n genifllemesini zay›flatt›¤›n› ileri sürüyorlar.
ABD’nin Ortado¤u siyaseti üzerindeki Siyonist kontrole karfl› ç›kan imparatorluk karfl›tlar› ise Irak’›n iflgalinin milyonlarca Irakl›n›n
yaralanmas› ve öldürülmesiyle, binlerce ABD askerinin yaralanmas›
ve öldürülmesiyle sonuçland›¤›n›, 500 milyar dolardan fazla maliyet
yaratt›¤›n› ve ABD’nin sivil haklar konusundaki anayasal korumalar›n›n imhas›yla sonuçland›¤›n› söylüyorlar. ABD birliklerinin derhal
geri çekilmesini istiyor ve Ortado¤u’nun ‹srail’den bafllamak üzere
nükleer silahlardan ar›nd›r›lmas›n› talep ediyorlar.
Siyonistler taraf›ndan yönlendirilen Kongre ‹ran’la bir baflka büyük savafla haz›rlan›rken (‘askeri seçenek’), dünya çap›nda büyüyen
direniflle bafl etmek zorunda. ‹ran’›n Lübnan, Filistin ve Irak’taki ve
tüm Ortado¤u’daki müttefikleri Suudi Arabistan ve Körfez Devletlerinde bulunan dünyan›n en büyük petrol tesislerine ve dünyan›n en
önemli petrol tankeri rotalar›na (Hürmüz Bo¤az›) sald›rabilir ve bunlar› imha edebilirler. SGB’nin ‹srail’i desteklemek konusundaki fanatik afl›r›l›¤› Tel Aviv’in Ortado¤u’yu yönetmek ve 80 milyonluk bir
ülke olan tek rakibini imha etmek biçimindeki arzular›n› savunmak
üzere bir dünya savafl› ve dünya depresyonu yaratma arzusunda
oldu¤u aç›kça görülüyor.
ABD’deki SGB’ye karfl› mücadele, Ortado¤u’da bar›fl›n anahtar›d›r, AB’nin güvenlik konseyini, NATO’yu ve Ortado¤u ülkelerini
topluca intihar etmeleri konusunda s›k›flt›rmaya son vermesini sa¤laman›n anahtar›d›r. Ne yaz›k ki, ABD solu, özellikle de Siyonistlerin etkisi alt›ndaki bar›fl hareketi, bu gerçeklikle yüzleflmeyi reddediyor. Bu da ABD’nin Ortado¤u’daki savafl siyasetini de¤ifltirmenin
68
tek bir yolunu b›rak›yor: D›flar›daki direnifl. Yaln›zca Ortado¤u ve
di¤er yerlerdeki kitlesel direnifl ABD ekonomisinin üzerine Amerikan halk›n› SGB’ye karfl› ç›kmaya zorlayacak büyük maliyetler yükleyebilir. Yaln›zca Siyonistler taraf›ndan etkilenen Ortado¤u savafllar›n›n maliyetlerinin ABD’yi tahrip etmesi halinde Siyonist güç yap›s›n›n kongre üzerindeki bask›s›na karfl› büyük popüler bir tepki
bekleyebiliriz. Sadece o zaman ABD askeri güçlerinin Ortado¤u’dan
büyük çapta geri çekilmesini umut edebiliriz.
Araçsal iflbirlikçiler
ABD silahl› kuvvetlerinin sömürgeci savafllarda uzun, büyük
çapl› ve yayg›n u¤rafllar› veri al›nd›¤›nda, Washington’›n iflbirlikçi
askeri ve istihbarat güçleri sa¤layan iflbirlikçi rejimler ve terörist örgütlere yönelik ba¤›ml›l›¤›n› art›rm›flt›r.
ABD’nin Irak silahl› kuvvetlerine kukla rejimin ve ABD askeri
üslerinin ana koruyucusu olarak ad›m ad›m ABD kara askerlerinin
yerini almalar› için sa¤lad›¤› büyük mali destek bunun bir örne¤idir.
Washington ve ‹srail’in Kuzey Irak’taki, ‹ran’daki ve Suriye’deki
Kürtlere sa¤lad›¤› e¤itim, dan›flmanl›k ve mali yard›mlar bir baflka
örne¤idir. Washington yerel paral› askerleri ‘araçsallaflt›rarak’ birkaç
politik ve propaganda hedefine ulaflmaktad›r. Öncelikle, yerel paral› askerlerin kullan›lmas› Washington’un iktidar› yavafl yavafl ‘yerel’
kukla rejime ‘devretti¤i’ yan›lsamas›n› yaratmaktad›r. ‹kinci olarak,
kukla rejimin yönetebilir oldu¤u izlenimini vermektedir. Üçüncüsü
‘istikrarl›’ ve ‘güvenilir’ bir yerel tabanl› ordunun varoldu¤u mitini
propaganda etmektedir. Dördüncüsü, yerel paral› askerlerin varl›¤›
çat›flman›n sömürgeci bir güce karfl› verilen bir ulusal kurtulufl mücadelesi de¤il bir ‘iç savafl’ oldu¤u mitini yaratmaktad›r.
Kuzey Irak’taki Kürtlerin emperyalistlerce kullan›lmas› ABD
stratejik amaçlar›na birkaç biçimde hizmet etmektedir. Birincisi
Kürtler tüm Irak’ta ama özellikle de kuzeydeki Irakl› Arap ve Türkmen anti sömürgeci güçlerin muhalefetini bast›rmak için kullan›lmaktad›r. ‹kincisi Kürt ayr›l›kç›l›¤› ve etnik olarak karma bölgelerdeki petrol yataklar›n›n ele geçirilmesi ve petrol ç›karma haklar›n›n
yabanc› çokuluslulara verilmesi, cumhuriyetini üç ya da daha fazla
69
parçaya bölmek yönündeki emperyalist projeye yard›mc› olmaktad›r. (Financial Times s.5, 23 Mart 2007). ABD Irak kukla yönetimini Kürtlerin Kerkük’te ve Kuzey Irak’›n etnik bak›mdan karma di¤er kentlerinde büyük bir etnik temizlik yapmas›na izin vermesi
için s›k›flt›rmaktad›r. (El Cezire, 31 Mart 2007). ABD iflbirlikçisi
Kürt rejimi de (ABD’nin inkâr etmesine karfl›n) ‹ran, Suriye ve Türkiye’deki Kürt ayr›l›kç›lar› ve askerleri için bir operasyon üssü hizmeti görmektedir.
Ortado¤u’daki ve Afrika Burnu’ndaki ABD iflbirlikçi rejimleri
ABD’nin Ortado¤u imparatorlu¤unun infla edilmesi ve ‹srail ç›karlar›na hizmet edilmesi bak›m›ndan özgün fonksiyonlara sahiptir. Lübnan’da, H›ristiyan Maronitler ve kukla Senyora rejimi ba¤›ms›z kitlesel anti emperyal Hizbullah önderli¤indeki askeri politik koalisyonu zay›flatmas› için mali olarak desteklenmekte ve silahland›r›lmaktad›r. ‹flbirlikçi Körfez Devletleri ve Suudi Arabistan petrol, istihbarat ve Ortado¤u jandarmal›¤› için s›çrama noktalar› oluflturacak askeri üsler sa¤lamaktad›r. M›s›r ve Ürdün özellikle Afgan ve Irak direniflinde yakalanan ve kaç›r›lan politik ve askeri tutsaklar› iflkenceli sorgulardan geçirerek istihbarat sa¤lamaktad›r. Afganistan’da, Avrupa’da ve dünyan›n geri kalan›nda sat›lan eroinin yüzde 80’ini sa¤layan narko-savafl a¤alar›yla ittifak halindeki bir ABD kuklas› baflkan, Karzai yönetimdedir. ABD destekli ve yönetimli Etiyopyal› diktatör Meles, ba¤›ms›z ‹slami Konseyler yönetimini devirmek ve yerine ABD kuklas› Muhammed Yusuf’u koymak için Somali’ye müdahale etmifltir. Ard›ndan Ugandal› iflbirlikçi diktatör Yoweri Museveni taraf›ndan yeni bir Afrikal› paral› askerler bölü¤ü Etiyopya taraf›ndan dayat›lan Yusuf rejiminin karfl›laflt›¤› Somali antiemperyalist isyan›n›n kitlesel silahl› direniflini engellemek için gönderilmifltir.
ABD’nin iflbirlikçi rejimler ve paral› askerlere olan ba¤›ml›l›¤›
dikkatle incelendi¤inde bir dizi baflar›s›zl›k noktas› ve verilen deste¤in geriledi¤i görülmektedir. Irak paral› ordusu yüksek bir kaçak
oran›na sahiptir ve sürekli olarak ‘ikili bir rol’ üstlenmektedir:
ABD’ye hizmet etmek ama direnifle istihbarat, silah ve gece savaflç›lar› sa¤lamak. Daha da önemlisi, ABD’nin direnifli yenmek için paral› Irak askerlerini kullanma siyasetinin baflar›s›zl›¤› 5 y›ll›k sömür70
geci savafltan sonra 2007 ilkbahar›nda Irak’taki ABD savaflç› askeri
güçlerinin say›s›n›n 149 binden 170 bine yükseltilmesinden de anlafl›lmaktad›r.
Lübnan’da Hizbullah ‹srail iflgalini yenilgiye u¤ratt› ve Beyrut’ta
kukla Senyora rejimini daha da izole etti, ABD’nin Hizbullah’› izole
etmek için baflar›s›z bir BM askeri varl›¤› denemesinde bulunmas›na
ra¤men. Washington’un H›ristiyan, Dürzî ve Sünni paral› askerlerine 2007’de kitlesel silah sevk›yatlar› da Hizbullah’› ve onun antiemperyalist Filistinli müttefiklerini zay›flatmak amac›yla yeni bir ‘iç savafl’ k›flk›rtmak yönündeki yeni giriflimlerini göstermektedir.
ABD-‹srail’in Hamas hükümetinin seçilmesinden bu yana Filistin’deki abluka ve katliamlar› (Gazze ve Bat› fieria) ve ABD iflbirlikçisi Abbas ve Dahlan’› kullanmalar› Filistin ulusal kurtulufl mücadelesini zay›flatamam›flt›r. Yine de mini bir iç çat›flmay› k›flk›rtmay› baflard›lar.
Somali’de direnifl, tüm ülkede, özellikle de savafl›n baflkanl›k saray› etraf›nda yo¤unlaflt›¤› Mogadiflu’da yeniden kümeleniyor ve ilerliyor. ABD-Etiyopya iflgali antiemperyalist hareketi yenmeyi ve kutkla rejimi istikrara kavuflturmay› baflaramad›. Etiyopya sömürgeci paral› askerlerinin geri çekilmeye zorlanmalar›yla birlikte kukla Yusuf
rejiminin Ugandal› paral› askerlerin varl›¤›na karfl›n birkaç günde
düflmesi çok muhtemeldir.
Kuzey Irak’taki ‘özerk’ iflbirlikçi Kürt rejimi ve onun Türkiye,
‹ran, Irak ve Suriye’nin genifl parçalar›n› kapsayan ‘Büyük Kürdistan’a yönelik yay›lmac› özlemlerine verilen ABD deste¤i, Türk ‘müttefikleri’ ile derin çeliflkiler yaratmaktad›r. Kuzey Irak’ta oluflturulacak yeni bir Kürt devleti Irak Kürt seçkinleri taraf›ndan da desteklenen Anadolu’ya yönelik sald›r›lar için bir s›çrama noktas› oluflturacakt›r. Bu da Kuzey Irak’›n PKK üslerini tahrip etmek için Türkiye
taraf›ndan iflgaliyle sonuçlanabilir. Bu ise genel bir Türk-Kürt savafl›na yol açarak Irak’taki paral› ABD gücü stratejisini ve ABD-Ortado¤u egemenli¤ini ayakta tutan k›r›lgan ittifak yap›s›n› ciddi biçimde
zay›flatabilir.
ABD-‹srail’in Filistin direniflini ekonomik boykot yoluyla bölme
ve imha etme stratejisi de y›k›lmaktad›r. Hamas ile Filistin yönetimi
71
aras›ndaki Mekke anlaflmalar›ndan bu yana birçok Avrupa ve Arap
ülkesi müzakereler bafllatt›, ekonomik yard›m ve ticaret anlaflmalar›n› yeniledi ve Hamas yönetimindeki koalisyonu meflru olarak tan›d›.
Lübnan’da Beyrut’a s›k›flan Senyora rejimi Hizbullah’› zay›flatmay› baflaramad› ve varl›¤›n› sadece ABD, Avrupa ve Suudi finansal
(ve askeri) deste¤i sayesinde sürdürmektedir. Lübnan ordusu bölünmüfltür. BM güçleri Hizbullah’› silahs›zland›rmay› reddetmektedir.
‹srailin bir baflka iflgale hevesi kalmam›flt›r. ABD de aç›kças› Hizbullah-Hamas-‹ran blo¤unun gücü artarken etkisini yitirmifltir
ABD taraf›ndan Suudi Arabistan’dan Körfez Devletlerine, Ürdün, ‹srail ve M›s›r’a kadar uzanacak bir ittifak oluflturma giriflimi
esasen ‹srail’in Filistin’deki sömürgeci hevesleri ve tüm ‘Müslaüman’
ülkelere yönelik askeri tehditleri nedeniyle baflar›s›z oldu. ‹srail’in
Lübnan’daki felaketli iflgali ABD iflbirlikçisi rejimleri ABD-‹srail politikalar›na karfl› muhalefete zorlad›. ‹srail’in Mekke-Filistin pakt›n›
reddetmesi ve AIPAC’›n Washington’u ‹srail’in önderli¤ini izlemeye
zorlama gücü Suudi Arabistan’la birkaç Avrupal› müttefiki yabanc›laflt›rd›. Asl›nda ABD’nin Suudiler taraf›ndan yürütülen, Arap Birli¤i
taraf›ndan onaylanan bar›fl önerisini reddetmesi sonucunda, monarfli ABD’nin Irak iflgalini ve ‹ran’a yönelik tehditlerini elefltirdi. Emirlikler gibi mini Körfez Devletleri bile ABD’nin ‹ran’a yönelik askeri
sald›r›s›na karfl› olduklar›n› aç›klad›lar. ABD’nin ‘Körfez iflbirlikçilerinin’ itirazlar› ABD egemenli¤inin gerilemesini ve ‹srail yanl›s› siyasetlerinin baflar›s›zl›¤›n› göstermektedir. ABD emperyalizmi ile ‹srail’deki yay›lmac›, sömürgeci ‹srail dâhil Ortado¤u’daki Arap iflbirlikçileri aras›nda istikrarl› bir iliflki mümkün de¤ildir. Siyonist güç bileflimi ABD siyasetini ‹srail ç›karlar›na tabi k›lma kapasitesi sayesinde ABD-Arap iflbirlikçi iliflkilerini istikrars›zlaflt›rmay› baflarm›flt›r.
ABD’nin Ortado¤u’da ABD imparatorlu¤u yarar›na jandarmal›k
yapmak için yerel iflbirlikçileri ‘araçsallaflt›rma’ stratejisi gerilemektedir ve mevcut koflullar alt›nda pek az onar›m zeminine sahiptir.
Bölgesel ittifaklar: Ortado¤u’da güç paylafl›m› m›?
Washington’un kendi ‘Arap gündemini’ yani Arap iflbirlikçileri
üzerindeki etkisini güçlendirme, Irak savafl›na yönelik Arap devlet
72
deste¤ini örgütleme, ‹ran’› izole etme ve ABD petrol ç›karlar›n› geniflletme gündemini ilerletmesinin önündeki temel engel ‹srail ‘beflinci kolunun’ olumsuz veto gücü, Siyonist güç bileflimi ve bunun
ABD Kongresi ve yürütmesi üzerindeki etkisidir. Sonuç olarak, Washington Suudilerin ‹srail’e yapt›klar› ‘bar›fl ve tan›ma karfl›l›¤›nda
toprak’ önerisini reddetti; Suudilerin birleflmifl bir Filistin hükümeti
yaratmaya yönelik Mekke anlaflmalar›n› reddetti; ‹ran ve Suriye ile
diplomatik müzakereler bafllatmak konusundaki Arap körfez devletleri, Suriye, Irak, Suudi, Rus ve Çin önerilerini reddetti.
ABD Ortado¤u’da (Türkiye ve ‹srail d›fl›nda) NATO tarz› bir
‘güç paylafl›m›’ ittifak› kurmakta birkaç nedenden dolay› tamamen
baflar›s›z oldu. Birincisi, Arap nüfusunun ezici bir ço¤unlu¤u (yüzde
80-95 aras›nda de¤ifliyor) böyle bir anlaflmay› reddediyor ve bu da
iflbirlikçi rejimlerin hala sahip olduklar› zay›f otoriteyi bile yok edebilir. ‹kincisi, ABD’nin emperyal üstünlü¤ünü savunmak için verilecek Arap deste¤i karfl›l›¤›nda (olmazsa olmaz olan) ‘tazminat’ olarak
hiçbir fley sunmuyor; Bat› fieria’n›n yar› kurak topraklar›n› Filistinlilere vermeye raz› olmas› için ‹srail’e bask› yapma sözü bile vermiyor.
Üçüncüsü, ABD-Ortado¤u ittifaklar›n›n güç yap›s› öylesine asimetrik ki, güçler dengesi o denli Washington’dan yana ki, müzakere yap›p maliyetleri ve faydalar› paylaflman›n zemini çok dar. Dördüncüsü, güç eflitsizli¤i nedeniyle, baz› hükümetler (Suudi Arabistan gibi)
ekonomik güçten kaynaklanan servetlerle ABD taraf›ndan emilmekten korkuyorlar. Sonuç olarak, resmi bir Ortado¤u ABD-Arap ittifak› yerine askeri üsler (Umman, Suudi Arabistan ve Türkiye), istihbarat ve iflkence/sorgu anlaflmalar› (Suriye, M›s›r ve Ürdün) ve petrol
da¤›t›m anlaflmalar› (Körfez Devletleri-Suudiler) gibi ikili anlaflmalar
ve özgün tavizler söz konusu. Bu ikili anlaflmalar Washington’a
önemli kald›raçlar ve etki sa¤l›yor ama ne servetin resmi kontrolünü
(petrole Arap devletinin sahip olmas› nedeniyle) ne de yerel askeri
güçlerin ABD ve ‹srail bölgesel üstünlü¤ünü gelifltirmek için kullan›lmas› olana¤› veriyor.
ABD’nin ‹srail ile olan ‘ittifak›’ ise baflka türden asimetrik etki ve
faydalara dayan›yor. ABD politik kurumlar› üzerindeki ‹srail-Siyonist gücü nedeniyle, sadece Ortado¤u’daki ‹srail stratejik ç›karlar›n›
73
ilerleten siyasetleri benimseyebilmektedir. ‹srail-ABD iliflkilerindeki
asimetri askeri, politik ve diplomatik iliflkilerin maliyetleri ve yararlar›ndan görülebilir. ABD, ABD nüfusunun yüzde 25’inden yüksek
olan, y›ll›k kifli bafl›na geliri 25.000 dolar (2006) olan bir ülke olan
‹srail’e y›lda (genellikle aç›k hibe biçiminde) 3 milyar dolar› aflan bir
‘haraç’ ödemektedir! ‹srail ABD piyasalar›na serbest girifl yapmakta,
ABD’ye engelsiz ve s›n›rs›z göç hakk›ndan yararlanmakta, ‹srail tahvillerinin sat›n al›nmas›nda vergi muafiyetleri tan›nmakta, ‹srail’in
ABD askeri sanayi kompleksiyle Hindistan, Afrika ve ABD içinde yap›lan milyon dolarl›k silah sat›fllar›nda baflar›l› biçimde ‘rekabet’ etmesini sa¤layan en ileri ABD askeri teknolojisini elde etmektedir! ‹srail ABD siyasetini etkileyen 100 bin üyeli kitlesel bir Siyonist lobisini beslemektedir: Washington’un ‹srail’de tek bir ABD yanl›s› lobicisi yoktur.
Reagan y›llar› boyunca, ABD siyasetini ‹srail ç›karlar› do¤rultusunda biçimlendiren Siyonist etkileri gizlemek üzere, kilit lobici ve
casusluk suçlamas› san›¤› Steve Rosen ‹srail’in ABD’nin Ortado¤u’daki ‘stratejik varl›¤›’ oldu¤u fikrini ortaya att› (Edward Tivnan,
The Lobby, Simon and Schuster, NY 1987, sayfa 180). fiimdi bu
çizgi lobinin rolünü üstlenen ‘sol’ Siyonistlerce papa¤an gibi tekrarlanmaktad›r.
Bir baflka deyiflle, sözüm ona ABD-‹srail ittifak› Washington’un
yabanc› ve diplomatik siyasetini ve Ortado¤u’daki askeri kaynaklar›n› ‘büyük ‹srail’in ihtiyaçlar›na tabi k›lmaktad›r, çünkü Siyonist güç
bileflimi kongrede petrol ve silah sanayilerinden, ordudan ve hatta
baflkandan daha fazla politik kald›raca sahiptir.
ABD-Türkiye ittifak› da asimetriktir: Türkiye ABD’ye askeri üsler vermekte, (büyük popüler muhalefete karfl›n) ‹srail ile ittifak kurmakta, muazzam ticaret ve vergi gelirleri kayb›na karfl›n Irak’taki
ABD savafl›n› desteklemektedir. Türkiye bunun karfl›l›¤›nda Irak’la
olan s›n›rlar›nda, Kürt silahl› isyanc›lar›n›n s›n›r ötesi sald›r›lar›na
izin veren ABD destekli bir ayr›l›kç› Kürt devletiyle karfl› karfl›ya kalmaktad›r. ABD’li siyasetçiler Irak ulusal direniflini bast›rmada peflmerge askeri deste¤ini güvence alt›na alma mekanizmas› olarak
Kürtlerin toprak taleplerini tatmin etmeyi en yüksek öncelik haline
74
getirdiler. Türkiye’nin Anadolu üzerindeki Kürt yay›lmac› taleplerini kontrol etmesi talebi ABD taraf›ndan reddedildi. Washington Türkiye hükümetlerinin ABD’nin Kürtlerle olan ittifak›na boyun e¤ece¤ine inan›yor. Beyaz Saray Türkiye’nin de facto ‘Kürdistan’› iflgal etme tehditlerini sonuçsuz hale getirdi. Türkiye hükümetinin Avrupa
Birli¤i üyeli¤i iste¤i veri al›nd›¤›nda, Washington Ankara’n›n Kuzey
Irak’a yönelik her türlü askeri müdahaleden kaç›naca¤›na inan›yor.
Yine de Kuzey Irak’taki Kürt gerilla üslerinin ‘özerk’ Kürt hükümetinden silah, para, asker ve ‘yeflil ›fl›k’ ald›¤›na inanmak için nedenler var. Anadolu’daki çat›flman›n Irak’taki ABD ordusunun mali
deste¤ini almas›yla birlikte yo¤unlaflmas› muhtemel. Irak’taki Kürtlere verilen ABD silahlar›n›n Anadolu’daki Kürtlere geçti¤ine dair
pek az kuflku var. Soru, Türkiye ordusunun Kuzey Irak’taki ABDKürt stratejisine ve onun Anadolu’daki etkilerine tabi k›lmaya ne kadar devam edece¤i ya da devam edip etmeyece¤i ya da Ankara’n›n,
PKK’nin Irak’taki ABD emperyal ordu iflgaline verdi¤i isimle ‘demokratik sömürgecili¤in’ Kürt ‘devrimci’ destekçilerine karfl› büyük çapl› bir askeri sald›r›y› bafllat›p bafllatmayaca¤› sorusu.
21. yüzy›lda Ortado¤u’da ABD imparatorlu¤u infla
deneyimleri
ABD’nin imparatorluk infla etme stratejisinin ciddi bir analizi
de¤iflen taktikleri ve de¤iflmeyen kat› stratejik hedefleri dikkate almal›d›r. Washington Irak’›n iflgalini tek tarafl› biçimde bafllatt›; yo¤un bir direniflle karfl›laflan Washington, Avrupal› müttefikleri ve
üçüncü dünyal› iflbirlikçilerinden destek ve paral› asker almak için
çok tarafl› aray›fllar içine girdi. Ulusal kurtulufl güçleri üstünlük kazan›rken, Washington büyük bir yard›mc› deniz afl›r› paral› asker
(50,000) ve 200,000 Irakl› iflbirlikçiyi askere ald›. Washington ilk
baflta bir kukla rejim oluflturmak üzere ‘sürgündeki’ Irakl› politikac›lar› sat›n ald›; sonra muhafazakâr fiii kabile liderlerini destekledi;
sonra Kürtleri yayg›n biçimde askere ald›. Her bir emperyal ‘taktik’
direnifli yenilgiye u¤ratmada baflar›s›z kal›rken, Washington iflgal ordusunu ve Irakl› sömürge ordusunu büyüttü. Ama her bir t›rmanma
yerel muhalefeti güçlendirdi. Her bir taktik ittifak sunniler, Baasç›lar
75
ve Türkmenlerle yeni uzlaflmaz çeliflkiler yaratt›. Temel askeri ittifaklar ve iflbirlikçi rejimler kaç›n›lmaz yenilgi karfl›s›nda güçlerini ABD
hâkimiyetindeki ‘koalisyondan’ çekmeye bafllad›lar.
Irak’ta giderek askeri izolasyonla karfl›laflan, ABD’de ise kamu
deste¤ini yitiren Washington’un yan›t› ise Ortadogu’daki militarizasyonun yayg›nlaflt›r›lmas› ve ‹ran’a karfl› yeni bir savafl›n haz›rlanmas› oldu. Washington ‹ran’a yönelik bir sald›r›n›n kongre davran›fl›n›,
iki parti (özellikle de demokratlar) ve medya üzerinde kontrol icra
edecek olan Siyonist güç bileflimini (yüzlerce yerel Yahudi federasyonundan Washington lobilerine uzanan) tümüyle harekete geçirece¤ine inan›yor. Beyaz Saray ‹ran’a yönelik sald›r›n›n Amerikan halk›n› baflkan›n arkas›nda saflaflt›raca¤›na, flövenist tepkileri yükseltece¤ine ve Bush’un popülerli¤ini art›raca¤›na inan›yor. Beyaz Saray
ABD Hava Kuvvetleri’nin ‹ran savunmas›n› ciddi ABD kay›plar› vermeden imha edebilecek hava ve deniz savafllar› yapabilece¤ine inan›yor. Washington çat›flmay› ‹ran’la izole edebilece¤ine ve ard›ndan
Suriye, Hizbullah’a sald›r›p ‹srail’in Filistin sorunu konusundaki ‘nihai çözümünü’ kolaylaflt›rabilece¤ine inan›yor.
Washington’un sürekli savafl siyaseti, Hitler’in Polonya’n›n ve
Bat› Avrupa’n›n baz› bölümlerini iflgal etmesinin ard›ndan Rusya’ya
sald›rmas›yla k›yaslanabilecek ç›lg›nl›kta ak›ld›fl› bir kumard›r. Yenilgiye u¤raflan savafllar karfl›s›nda yeni savafllar sadece daha büyük
yenilgiler, daha büyük yerel isyanlar ve daha genifl savafllar yaratabilir.
‹ran’a bir sald›r› bafllatmak demek Irak’tan üç kat daha büyük,
son derece yüksek motivasyona sahip, s›n›r› kolayl›kla geçip Ba¤dat
ve di¤er yerlerdeki ‹ran yanl›s› milislerle ittifak halinde Irak’taki ABD
kara kuvvetlerine sald›rabilecek bir ordusu olan bir ülkeye sald›rmak
demektir. ‹kinci olarak, Arap ülkelerinin bölgesel bileflimi Irak’›n
ABD taraf›ndan iflgal edilmesi öncesinden oldu¤undan farkl› olarak
zaten ABD karfl›s›nda oldukça kutuplaflm›fl durumdad›r. Üçüncüsü
‹ran’›n Lübnan, Irak ve Müslüman dünyan›n tamam›nda ABD stratejik varl›klar› ve iflbirlikçilerine misillemede bulunabilecek güçlü
müttefikleri vard›r. Dördüncüsü ‹ran Hürmüz Geçifllerini ve Körfez
Devletleri, Suudi Arabistan, Irak ve ‹ran’daki büyük petrol tesisleri76
ni kolayca hedef alabilir ki, bu da büyük bir petrol k›tl›¤› ve petrol
fiyatlar›n›n s›çramas› anlam›na gelir.
Ancak, ‹ran’a yönelik bir ABD sald›r›s› k›sa vadede nas›l giderse
gitsin, ABD nihai olarak kaybedecektir: Askeri kay›plar Irak’ta hissedilecek, petrol felaketi dünya çap›nda etki yaratacak, politik sonuçlar ABD-‹srail eksenine karfl› tüm Avrupa, Asya ve elbette Ortado¤u
çap›nda yayg›nlaflan bir kutuplaflma olacakt›r. Sonuç Bush rejiminin
tam anlam›yla çöküflü ve Siyonistlerce kontrol edilen demokratik
partinin tüm itibar›n› yitirmesi olacakt›r. Bir kez daha emperyalist
bir savafl devrimlerin ebesi olabilir: Rus Devrimi Birinci Dünya Savafl›n›, Çin Devrimi ‹kinci Dünya Savafl›n› izlemiflti, üçüncü dünya savafl› yeni bir devrimci çember mi yaratacak?
77
3. Oturum
Kürt Sorunu ve
Kardeşliğin Ülkesini Yaratmak
METİN BAKKALCI:
Haziran 2007’de böyle bir faaliyeti yürütüyorsunuz. Aylard›r bu
faaliyetin haz›rl›¤›n› Türkiye’nin pek çok yerinde gerçeklefltirmeye
çal›flt›n›z. Haziran 2007, ileride bol miktarda at›f yap›lacak bir dönem. Bu dönemin tan›kl›¤› bile bafll› bafl›na kay›tlara geçecek. 2007!
2007’yi hayal edin, Ocak’› hayal edin, fiubat’› hayal edin, Mart, Nisan… Hani flu k›sac›k insan ömrünün içine s›k›flan flu k›sa dönemi
hayal edin. Yaflanmas› bir ömür boyu sürdü, belki yüzy›llar sürdü diyebilece¤imiz bir kesitteyiz. Sizler, bir tan›kl›¤›n ötesinde, do¤rudan
bu sürece müdahil olan özne olarak galiba çok de¤erli bir fonksiyonu, insana ait bir fonksiyonu asli olarak, yürütüyorsunuz. Bu üç
günlük programda öyle gözüküyor ki - hepsine kat›lma imkân›m olmad› ama - kamusal alandaki neoliberalizmin yaratt›¤› tahribat›, demokrasiyi, Kürt sorununu, emperyalizmi ve savafl meselesini konufltuk. Asl›nda bu dört soyut mesele, bir hayat›n, bütün gündelik hayat›m›za sirayet eden o muhteflem bütünlü¤ü de gösteriyor. Çok
mühim bafll›klar ve bu bafll›klardan bir tanesi olarak -iflte demin
an›ld›- bizler de burada yer ald›k tüm konuflmac› arkadafllar›m›z ve
sizlerin de katk›lar›yla. Bu salondan, bu oturumdan ç›karken sonuç
olarak 10 Haziran 2007’de bir not düflece¤iz. Bu notu not düflmek
için de¤il, bu salondan ç›karken bu notun üzerinden yar›na müda79
hil olmak için düflece¤iz. Bunun sahibi biz olaca¤›z. Bu notlar›n sahibi biz olaca¤›z. Bu ülkenin çok çeflitli yerlerinde bu türlü de¤erli
çal›flmalar yapanlarla birlikte bunun sahibi biz olaca¤›z. Bugün konufltu¤umuz konu Kürt sorunu, bir kardefllik ülkesi yaratmak meselesi. Ama izninizle bu oturumun bafl›nda Cuma günkü Kad›nlar Forumu’nda konuyla da ilgili küçük bir sonuç ç›km›fl. Arkadafllar›m›z
onu haz›rl›yorlar. ‹zninizle o birkaç sayfal›k yaz›n›n yine o foruma
kat›lan bir arkadafl taraf›ndan bizlerle paylafl›lmas›yla bafllayaca¤›z.
Ben o arkadafl gelene kadar, ç›kt›s› al›n›yor san›yorum, birkaç dakika içinde muhtemelen gelecek, sizlerden ve konuflmac› arkadafllardan özür dileyerek bu bofllu¤u da doldurmak vesilesiyle Kürt sorunu dedi¤imiz meselenin merkezinde ac› var. Bu ac›y› hissetmemiz
gerekecek. Dün bizim bildi¤imiz kadar›yla dört askerin cenazesi
Türkiye’nin Ankara dahil olmak üzere birçok ilinden kalkt›. Muhtemeldir ki bugün ya da yar›n dün öldürülen üç askerin cenazesi Türkiye’nin bir yerlerinden kalkacak. Bu arada biliyoruz ki flu ya da bu
çat›flmada öldürülen insanlar›n da Türkiye’nin çeflitli yerlerinden cenazeleri kalkmakta. Her bir cenaze bir ac›. Mekanik bir ac› falan de¤il bu ama. Sadece o ölenin yak›nlar›yla s›n›rl› bir fley de¤il. Bir de
hayal edin, son tur kabaca 1984’ ten 2007’ ye, 23 y›l!. Bu 23 y›l içerisinde 30000 insan belki daha fazla -kimsenin do¤ru say›y› bildi¤ine ben kendi ad›ma inanm›yorum- insan öldü. Bunlar›n ailelerini tahayyül edin. Bunlar›n mahallelerini, köylerini, ilçelerini, illerini tahayyül edin. Durmadan harmanlan›yor ac›. Ac› böyle bir fley. Geçmifl travmay› yeniden yaflatan, yeniden yeniden yaflatan ve o ac›y›
çok daha derinlefltiren bir fley. Dolay›s›yla bugün olan bir fleyin ac›s› belki muhtemeldir ki 20 y›l önce olan o ac›y› daha bir katlatarak
ortaya ç›kart›yor. Art›k deyim yerindeyse nesiller bu ac›yla yo¤ruluyor. Bu ac›yla yo¤rulma meselesinde geldi¤imiz nokta da flu aç›dan
önemli; bir yanda Mardin’de bir operasyonda öldürülen bir PKK militan›n›n cenazesine binlerce insan kat›l›yor. O insanlar kendi ac›lar›n› yafl›yor. Öbür tarafta yine askerlik görevi s›ras›nda öldürülen bir
baflka kiflinin cenazesinde baflka insanlar yine binlerle o ac›y› yafl›yorlar. Bu ac›lar›n ortaklaflmas›nda art›k büyük bir tehlike olmufl durumdad›r. Herkes kendi ac›s›n› yaflamaya bafllad›¤› zaman, toplum
80
olma vasf›n›n temeli zaten tahrip olacakt›r. Bu sadece bugün için de¤il, gelecek için bir kardefllik ülkesi yaratma hayalimizin önünde kritik bir problemdir. Bafletmemiz gereken nokta bu. Bu bak›mdan bu
ac›lar›n hissedilmesiyle zaten bu oturum da bafllayacak. E¤er yaz› da
bir gecikme olacaksa, lütfen bir daha soral›m, biz oturuma bafllayaca¤›z. Ben onu sonraki bölüme alay›m izninizle. Ve oturuma bafllayabiliriz. ‹lk konuflmay› demin de an›ld›¤› gibi Türkiye ‹nsan Haklar› Vakf›’n›n Baflkan› Say›n Yavuz Önen’e b›rak›yorum. Buyurun efendim.
YAVUZ ÖNEN:
De¤erli dostlar, hepinizi sayg›yla, sevgiyle selaml›yorum. Konuflmama bafllamadan önce salona verilen ada dair bir iki fley söyleyelim. Teoman Öztürk salonunday›z. ‹lk defa ben böyle bir konuflma
yap›yorum bu salonda. Teoman’la biz, çok uzun süren zor dönemlerde TMMOB ortam›nda ortak sorumluluklar üstlenmifltik. An›s›
önünde sayg›yla e¤iliyorum. Teoman’›n ismi devrimci TMMOB’nin
simgesidir. Umar›m salona verilen bu isim bir biçimden ibaret kalmaz, devrimci TMMOB program› hayata geçer. Bu duygu ve düflüncelerle ben müsaade ederseniz, asl›nda hem çok iyi bilinen hem de
çok zor bir konuda, günlük yaflam›m›z›n ta kendisi olan bir sorunda önemli buldu¤um baz› noktalara de¤inmek istiyorum. Birinci de¤inmek istedi¤im konu; art›k Kürt sorununun uluslararas› bir sorun
haline geldi¤idir. Bafllarken bilmeliyiz ki Kürt sorunu, dünya hegemonyas›n› eline geçirmifl olan Amerika Birleflik Devleri baflta olmak
üzere onun yak›n müttefiklerinin gündeminde bir sorundur. Bölgesel bir sorundur. Yine hegemonyac› sömürgeci ülkelerin Ortado¤u
politikas› içinde önemli bir kart haline gelmifltir. Bugün PKK sorunu, PKK’nin Irak’taki varl›¤›yla ilgili bir sorun de¤ildir. Bölgede hareketli bir güç olarak kullan›lan bir gerçeklik yafl›yoruz. ‹ran devrede. ‹ran da kullan›l›yor. Irak’taki PKK varl›¤› Türk Silahl› Kuvvetleri’nin de hep vurgulad›¤› ve iddia edildi¤i gibi, Türkiye’de Kürt siyasetinde baz› isim yapm›fllar›n da söyledi¤i gibi art›k Türkiye’deki
Kürt siyasal hareketiyle de do¤rudan ilintili olan liderler bir güç ola81
rak tan›mlanmaktad›r, Barzani’nin aç›klamalar›n› kastediyorum. Demek ki bu uluslararas›laflma çok boyutlu bir kurguyu önümüze getiriyor. Bunu bilmemiz laz›m. Tabi Avrupa Birli¤i’ne de de¤inmemiz
gerekiyor. Avrupa Birli¤i biliyorsunuz Kürt sorununu Kopenhag kriterleri çerçevesinde çok dar alanda gündeme getiriyor. Ve çok hafif
bir yaklafl›m› var. fiöyle diyebiliriz ki asl›nda Avrupa Birli¤i’nin Türkiye Cumhuriyeti devleti politikas› d›fl›nda dile getirdi¤i bir politikas› yok. Görünürde böyle. Yani bu Avrupa Birli¤i’nin ortak siyaseti
anlam›nda söylüyorum. Yoksa ayr› ayr› devletlerin biraz önce söyledi¤im gibi Kürt politikas›nda çok daha aktif rol ald›¤›n› biliyoruz, ‹ngiltere gibi. Avrupa Birli¤i cephesi böyle. fiimdi de¤erli arkadafllar,
Türkiye aç›s›ndan bu uluslararas›laflma meselesinde kritik baz› noktalar var. Türkiye bir kere Irak Devleti’nin kurulufluyla ilgili ciddi
kayg›lar içinde. Irak anayasas› fiiiler, Sünniler ve Kürtler üzerine kurgusu olan bir anayasa. Kayg› flu; bu anayasa Kürtlerin ba¤›ms›z bir
devlet kurmas›na ya da federatif bir devlet yap›s›na aç›k bir anayasad›r. Bu Irak devletinin kurgusuyla ilgili temel bir sorundur, yine
Kürt sorunundan kaynakl› tabi. Kerkük bir petrol bölgesi olmas› dolay›s›yla buraya hegemonyac›, sömürgeci ülkelerin programlar› içinde yer alan Kerkük, Türkiye aç›s›ndan stratejik önemde bir sorun.
Referandumun bu y›l yap›l›yor olmas›, yaflad›¤›m›z s›cak iliflkilerin
temel nedenlerinden bir tanesidir. Anayasan›n verdi¤i s›k›nt› ve
muhtemel bir Kürt devleti olgusu. Bölgesel Kürt devleti düflüncesiyle Türkiye’ye çok gerilimli bir süreç yafl›yor. Eskiden ceplerinde k›rm›z› pasaport tafl›yan Barzani ve Talabani bugün, kabile reisi ya da
bafl düflman ilan edilmifl vaziyette. Yani konjonktür, bölgesel Kürt
devletinin yerel iliflkilerini alabildi¤ine germifl vaziyette. Böylesi bir
durumla karfl› karfl›yay›z. Bu genel çerçeveyi görmek laz›m. Yani bu
karmafl›k bir iliflki, bu karmafl›k iliflkinin güncel bir çeliflik boyutuna da girmemiz laz›m. Asl›nda kayg› duydu¤umuz, Irak’ta bir Kürt
devleti oluflumu yaklafl›m›, paralelinde ilginç bir flekilde ifl dünyas›
içinde ve onun iliflkileri çerçevesinde bir infla sürecine kat›l›m biçiminde gerçekleflmifltir. Son bir kaç y›lda Türkiye’nin Kuzey Irak’taki
Kürt yönetimiyle pek çok ihalede kurdu¤u ekonomik iliflki, Irak savafl› s›ras›nda uzlafl›lan ciddi ekonomik rakamlara yaklaflm›flt›r. Yani
82
ifl dünyas›n›n Kuzey Irak’la iliflkisi Türk Silahl› Kuvvetleri’nin ya da
milliyetçi çevrelerin yaklafl›m›yla tam paralel de¤il. Gelece¤imiz iç
politikada AKP hükümetinin de zaten farkl› bir yaklafl›m sergiledi¤i,
yani bu ifl iliflkisinin böyle bir politikan›n bir sonucu oldu¤u da bir
gerçek. Bu uluslararas› çerçeveye bu kadar yer ay›ral›m. Kürt sorununun Türkiye’de ikinci önemli özelli¤i fludur; asl›nda Metin’in de
80’lerden bafllatt›¤› sorunun çok daha tarihsel bir geçmifli var ve sonuç olarak bugün Türkiye’de Kürt kimli¤i etraf›nda herhangi bir talep hatta bunu ben bu talebi Kürt olmak diye özetleyebilirim. Kürt
olmak, bugün Türkiye’de bir savafl nedenidir. Böyle uygulan›yor. Yani Türkiye’de bu gerilimli ortam›n devlet taraf› bunu böyle görüyor.
Kürt olmak… Bunu böyle koymak ve böyle alg›lamak laz›m. Çünkü
baflka türlü kavrayamay›z. Bütün söylemlere ra¤men sonuçta yaflad›¤›m›z, bu dökülen kan vesaire, bu nedenledir. Yani Kürt oldun mu,
bu bir savafl nedeni say›l›yor. Çünkü herhangi bir talebiniz herhangi bir söyleminiz -bu Genelkurmay Baflkan›’n›n nutuklar›nda da görüldü¤ü gibi- bir terör tan›m› içine çok rahatl›kla sokuluyor. Yani
tekrar edeyim, Kürt olmak bir savafl nedenidir, hatta Kürt olmak terörist olmakla özdefllefltirilen bir noktaya geldi. Bu böyle. fiimdi gelece¤im ben Kürt taraf›na. Ama önce bu meseleyi böyle alg›lamam›z
laz›m. Demek ki Kürt sorunu, bir savafl ortam›nda alg›lanan bir sorun devlet taraf›ndan. Peki, ne yap›yor devlet? Devlet, öz olarak
Kürtleri yok etmeyi hedefliyor. Çok kabaca ve genel bir fley söyleyelim; kestirmeden, yok etmeyi hedefliyor. Ama Türkiye’de Kürtleri
yok etmek, Ermenileri, Rumlar› yok etmek gibi kolay olmad› tabi,
çok da kanl› oldu. Yani çok zor, Kürtlerin homojen oldu¤u, nüfus
say›s›n›n çok yüksek oldu¤u bölgeler var. Kürt illeri deyimi bu anlamda söyleniyor ve bu rahats›z ediyor. Bunun anlam›, Türkiye’nin
belli bölgelerinde yo¤un, homojen bir Kürt nüfusu oldu¤udur. Sorun burada çatallafl›yor. Nas›l yok edecek? Bunun tarzlar› var, göç ettirme politikas› bunun çok temel uygulamalar›ndan bir tanesidir.
Nas›l göç ettiriyor? Yat›r›m yapmayarak, iflsizli¤i, açl›¤›, üretimsizli¤i
uygulayarak; yani, bölgeler aras› fark dedi¤imiz bu. Bu zaman zaman
unutuluyor, “böyle bir fley yok” deniyor falan ama devlet politika
olarak kesin bir bölgeler aras› fark yaratm›flt›r. Birinci göç ettirme uy83
gulamas› ekonomik bir uygulama. ‹flsiz b›rak›yor, iflçi Avrupa’ya,
Türkiye’nin metropollerine göçüyor. ‹kincisi zorla göç ettirme. Savafl
ortam›nda zorla göç ettirme. ‹flte yaflad›k bunu. Köyleri yakt›lar, y›kt›lar. Ve resmi kaynaklara göre 350-400 bin ki bu resmi aç›klama,
ama gayri resmi aç›klamalara göre 3,5-4 milyon civar›nda zorla göç
ettirilmifl bir Kürt nüfusu var. Demek ki yok etmenin bir uygulamas› kendi topraklar›ndan, kendi üretim ortam›ndan, kendi ekonomik,
sosyal ve kültürel ortam›ndan sökülüp baflka yerlere gönderilmesidir. Ben bunu pek çok sohbetlerde Kürt halk›n›n ödedi¤i en büyük,
en a¤›r bedel olarak dile getiriyorum. Kendi üretim ve kültür ortam›ndan sökülüp at›lm›fl olmalar› bence Kürt tarihinin yedi¤i en a¤›r
darbelerden bir tanesidir. Bu göç ettirme politikas› devam ediyor.
Bugün de devam ediyor. Bunun bugünkü somut karfl›l›¤› flu: Bölge
insans›zlafl›yor. Ama ayn› zamanda askerilefliyor. Askeri bir bölgeye
dönüyor. fiimdi savafl›n, böyle bir öbür taraf› var. PKK gerçekli¤i
böyle bir taraf. Bu taraf da tabii ki bir parkur olarak yani savafl› bir
baflka düflman güçle yapacak. Türkiye Cumhuriyeti devleti kendini
savunacak. Bu da böyle olacak. Ama PKK’nin zaman zaman silah b›rakmas› ve ateflkes ilan etmesi, savafl ortam›n›n sona ermesine yol açm›yor. Bu noktada, asl›nda Kürt sorunu iki taraftan da silahla çözme
program› uygulan›yor. Her iki taraf da “ben bu ifli silahla çözerim”
diyor, “madem sen öyle yapm›yorsun ben de silaha devam ediyorum” diyor. Özetle bu savafl ortam› iki tarafl› örgütlenen ve bize yaflat›lan bir ortam. fiimdi bu savafl ortam›n da ve onun gölgesinde
Kürt siyasal yaflam›na bakal›m biraz. Yani savafl›n gölgesinde bir
Kürt politikas› yafl›yoruz. Savafl›n gölgesinde yaflanan politikalar da
baflar› çok a¤›rd›r. Çok naiftir. Güçsüz olur. Çünkü özgür bir Kürt
siyasal hareketi oluflamaz. Oluflmas› çok zordur. Bunun için zaman
zaman çaba harcanm›flt›r. Ama bugün gelinen noktada, benim kiflisel de¤erlendirmem, baflar›l› olunamam›flt›r. Silahlar›n gölgesinde
Kürt siyasetinin bana göre giderek, nas›l Türk taraf›nda milliyetçi bir
yükselifli getirdiyse, Kürt sorunu çözümünde Kürt milliyetçili¤inin
de giderek bir forma girdi¤ini ve bu milliyetçilik zemininde bütün siyasal iliflkileri kurmaya bafllad›¤›n› söylemek istiyorum. Bu seçim
döneminde bunun çok çarp›c› örneklerini yaflad›k ve silahlar›n göl84
gesinde baflar›dan söz etmemiz mümkün de¤il. Bence en büyük handikap, de¤inmek istedi¤im üçüncü önemli konuyla ba¤lant›l› olarak
söylüyorum, Türkiye’deki solla olan, devrimci, komünist, sosyalist
solla olan iliflkidir. Bence Kürt sorunun çözümünde en büyük handikab›m›z, Türkiye’nin handikab› devrimcilerin solcular›n, siyaset
sahnesinde komünist ve sosyalist hareketin, gerçek sol hareketin
mevcut bulunmay›fl›d›r ya da etkisinin en az noktada olmas›d›r. Solu güçlenmemifl, solu oluflmam›fl bir siyasal yaflam ortam›nda Kürt
sorunun çözümünü beklemek mümkün de¤ildir. T›rmanan milliyetçilik çözümsüzlük için en verimli ortam› oluflturuyor flu anda. Gidebilece¤imiz yer baflka bir yer de¤ildir. Sivil siyasal Kürt hareketini bu
tehlikeli gidiflten cayd›racak önemli ve güçlü bir sol harekete ihtiyaç
vard›r. Bu konuyu konuflmam›n sonuç bölümünde biraz daha açaca¤›m ama flimdi bir baflka özelli¤ine de¤inmek istiyorum Kürt sorununun. Asl›nda geldi¤imiz noktada, PKK’den bafllayal›m, PKK’nin
bafllang›ç noktas›yla geldi¤i nokta aras›nda 20 y›ll›k bir periyot içinde önemli ölçüde de¤iflmifl tezler, modeller ve çözüm önerileriyle
karfl› karfl›yay›z. Yani asl›nda kafalar iyice kar›fl›k. Yap›lan, en son
söylenenlere bak›yorsunuz, PKK’nin neden hala bir silahl› mücadele
sürdürdü¤ünü de anlam›yorsunuz. Gerekmiyor diye düflünüyorum
bu son söylemlerle. Ama flunu söylemek istiyorum, flöyle bir netlik
olsa Kürt sorununu biz ulusal ba¤›ms›zl›k zemininde, bir entegrasyon formülünün ya da bir federasyon yap›s›n›n içinde alg›l›yoruz.
Yani bunlar zaman zaman gündeme gelen, yorumlarda dile gelen
fleyler ama orada da bir netlik yok. Temel hedef ne, bu savafl ne için
veriliyor? Burada da bir kafa kar›fl›kl›¤› var. ‹kinci özellik olarak sola dair tavr› söyledim. Sola düflman da demeyim ama Kürt siyasal hareketi soldan umudu kesmifl bir yerde. Hatta zaman zaman bir arada görünmek konusunda, daha sevimli ve sempatik olmak için mesafe koymaktad›r. Çok organik, konjonktürün gerektirdi¤i hamleleri bir program çerçevesinde asla kurgulamam›flt›r ve böyle bir niyeti
de yoktur. Bizim flu anda yaflad›¤›m›z iliflki salt bir seçim süreciyle
ba¤lant›l› bir parlamentoda temsiliyet düzeyindedir. Örne¤in çok garip bir flekilde, hiç program› olmayan bir say›m sonucunda ÖDP
Baflkan› Ufuk Uras’›n sosyalizmin bayra¤›n› meclise dikece¤ini söy85
lemesi. Bu çok tuhaf bir süreç, yani ben tabi tek bafl›na ÖDP politikas›n› falan göremiyorum ama gördü¤üm sonuçlara bakarak bir de¤erlendirme yap›yorum. Ne yaz›k ki, flunu demek istiyorum, mevcut
sosyalist partiler de elit ve üst düzeyde bir sohbeti ve el s›k›flmalar›
bir sosyalist program gibi ya da bir sosyalist hareketin do¤al sonucu
gibi alg›l›yorlar. Burada büyük bir boflluk ve tehlike var. Oyuncak
haline geldi sol hareket Türkiye’de. Elit ve oyuncak halinden solun
kurtulmas› gerekir. Biraz bunu da derinlefltireyim ve konuflmam›
burada bitireyim. Dikkat ederseniz hani tek kutuplu dünyada art›k
sosyalist mücadelenin bir s›n›f mücadelesi oldu¤u, örgütlü bir mücadele oldu¤u gerçe¤i gözlerden uzaklaflt›r›lmak istendi. Konjonktür
de buna yard›mc› oldu. fiimdi ayd›n hareketleri ç›kt›. Yani dikkat
edin, sol partilerin adaylar›n›n kim olaca¤›na ayd›nlar karar veriyor.
Ayd›n hareketleri, bu sivil toplumcu hareket içinde, üzerinde baflka
bir ciddiyetle düflünmemiz gereken hareketlerdir. Yani ben solun
güçlenmesi gerekir derken bu alanda uç vermifl hareketlerin de göz
önünde bulundurulmas› gerekti¤ini düflünüyorum. Sonuç olarak
ben, gerçek anlamda bir s›n›f mücadelesine dayal› gerçek sol bir örgütlenme olmadan, Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü mümkün görmüyorum. Asl›nda, her ne kadar Genelkurmay Baflkan› özgürlük ve demokrasi talebini teröre paravan olarak kullan›yoruz diye, de¤erleri hedef ald›ysa da, ben yine de hedef olarak demokratik
Türkiye projesinin sol için, gerçek sol için, ciddi bir program olabilece¤ini düflünüyorum.
Genelkurmay›n halk› kitlesel eylemlere davet etmesi ortam›n› iç
savafla do¤ru bir gidifl olarak de¤erlendirebiliriz. Emekli orgenerallerin yönetti¤i sivil toplum kurulufllar› ad› alt›nda kurulmufl olan paramiliter örgütlerin yak›n gelecekte bize neler gösterece¤ini hep birlikte yaflayaca¤›z. O nedenle; son öneri, son de¤inme olarak, solun
bu çok çeflitli, çok parçal›, elit yap›s›n› gözden geçirip birlikte ortak
bir hedefe do¤ru ciddi bir program etraf›nda birleflmesi gerekti¤ini
düflünüyorum. ‹hmal etmemek için biz eskiden hep demokratikleflme sürecinde kimdir etkin faktörler ve dinamikler kimdir diye soruyorken, Kürt dinami¤i, sol dinamik bir de Alevi dinamik derdik.
Ama Alevilere bak›yorsun orada da bir periflanl›k var. Orada da bir
86
darmada¤›n›kl›k var. Asl›nda hepimizi ciddi bir program etraf›nda
toplayacak hedef, sol, ortak bir gerçek sosyalist programd›r. Hedef
budur. Ben flimdi bu önerimle konuflmam› bitiriyorum. Hepinize
sayg›lar sunuyorum.
METİN BAKKALCI:
Teflekkürler. fiimdi bu güzel genel de¤erlendirmeden sonra
“Türkiye Bar›fl›n› Ar›yor” konferans› ça¤r›c›lar›ndan Seydi F›rat’a söz
veriyorum. Buyurun efendim….
SEYDİ FIRAT:
Hepinizi sayg›yla selaml›yorum. Yavuz Abi esas yönlerini ortaya
koydu. fiimdi Kürt sorununun tan›m›ndan çözüm yöntemine kadar
çok farkl› de¤erlendirmeler ve farkl› tan›mlamalar vard›r. Ve bu do¤ald›r. Kimine göre Kürt sorunu bir kimlik, kültürel sorundur. Kimine göre Kürt sorunu asl›nda yoktur, bir terör sorunu var, bir fliddet sorunu vard›r. Bu biçimde tan›mlayabilece¤imiz iki mant›k vard›r. Bugün Kürt sorununun tarihsel bir geçmifli mutlaka vard›r. Son
20-25 y›ll›k çerçeve içinde asl›nda baz› kesimlere göre bu sorun yoktur, varsa 20-25 y›ll›k bir süreçte ortaya ç›km›flt›r. Benim bildi¤im en
yak›n 1806’da ilk Kürt ayaklanmas› oldu, Abdurrahman Pafla ayaklanmas›. Ve bugün 2007’deyiz. Yani k›sacas› 201 y›ll›k bir sorun bu.
Ve geçmifli 1806’dan 2006’ya, günümüze k›saca flöyle diyebiliriz; bir
tarafta bask› var, bir tarafta isyan. Bir tarafta inkar, bir tarafta isyan
çizgisi içerisinde sürüp gelen bir sorun var. Ama sorun tabii ki çözülmedi. Nedendir? Herhalde ya bunun kan›tlanmas›nda, ya
bunun yönteminde ya da buna yaklafl›mda bir hata vard›r. Sorun, bilimsel bir biçimde tahlil edilmedi¤i veya çözüme yönelik bilimsel
gerçekli¤e uygun öneriler gelifltirilmedi¤i sürece sonuna kadar devam edecektir. Devam etmesi tabii ki Türk halk›n›n ç›kar›na de¤ildir, Türkiye’nin ç›kar›na de¤ildir. Hepimiz de ödenmesi gereken bedeli fazlas›yla ödüyoruz. Bunun ac›s›n› çekiyoruz, bunun ›zd›rab›n›
çekiyoruz, bunun a¤›r tahribat›n› yafl›yoruz. Bu giderek tüm toplum87
sal kesimlere yay›lan bir tepkiye yol aç›yor. Bu tabii ki gelinen nokta içinde hepimizi derin derin düflündürüyor. Bu soruna yönelik çözüm ne olabilir? Cumhuriyet döneminde de bir zamanlar, böyle sorun esas›nda yoktur. Kürt sorunu yoktur de¤il mi… yani ben hat›rl›yorum. Bir zamanlar ‹sveç’te bir okul aç›lm›flt›, bir Kürtçe okulu
aç›lm›flt›. Baflbakan Bülent Ecevit gidip oraya, “bu okulun kapat›lmas›n› istiyorum” demiflti. Bir dönem böyleydi yani. Bu ülkenin Kürt
gerçe¤i diye bir fleyi yoktu. Ta 1990’larda Süleyman Demirel “Kürt
realitesi vard›r” çerçevesine geldi ve gerçekten vard›. Ama devlet nezdinde yoktu. Toplum nezdinde bu sorun vard›. Kürtler nezdinde bu
sorun vard› ama devlet nezdinde bu sorun yoktu.
fiimdi bu sorunu a¤›rlaflt›ran bir nokta oldu, a¤›rlaflt›ran bir durum oldu. Bugün sorun uluslararas› bir sorun, Ortado¤u’nun genelini ilgilendiren bir sorun oldu. Soruna yönelik do¤ru bir yaklafl›m,
do¤ru bir çözüme yönelik düflünce nas›l geliflebilir? Bu herhalde üretilmesi gereken bir üründür. Türkiye’de bir kesim, “bu sorunun fliddetle tasfiye edilmesi gerekir, sorun asl›nda yoktur” diyor. ‹ki gün
önce eski terörle mücadele flubesinden emekli general “Kürt sorunu
diye bir sorun yoktur, fliddet sorunu vard›r, Türkiye’de bir e¤ilim ,
“böyle bir sorun yoktur. Olan da bir terör sorunudur ve sorunun da
bu biçimde tasfiye edilmesi gerekir” dedi. Bir de “Kürt sorunu vard›r. Ama bu sorun çeflitli biçimlerde Avrupa Birli¤i’yle müzakere içerisinde Kürtlerin varl›¤›n› temelde kabul eden, ‘sizi kabul ettik, biraz
da dil, kültür sorunu, yay›n falan da olunca sorun böyle çözülebilir’
diyen bir yaklafl›m var. Kürt cephesine bakarken, soruna yönelik, sorunun çözümüne yönelik çok farkl› anlay›fllar vard›r. Kimine göre
bu sorun bir federasyonla çözülebilir, Türkiye’de federal bir yap›yla
Kürtlerin federal bir güç durumuna gelmesiyle bu sorun çözülebilir.
Kimine göre sorun bu üniter devlet yap›s› içerisinde Kürtlerin yasal
anayasal haklar›, demokratik haklar› çerçevesinde çözülebilir. Bir de
böyle bir yaklafl›m var. Sorun çözümsüzlü¤ü üzerinden de çok farkl› yaklafl›mlar vard›r. Türkiye Kürt sorunun çözümünü normal koflullarda demokratik yollarla, sivil yollarla halletmedi¤i için biz sorunu ancak fliddet yoluyla dile getirdi¤imizde sorunun kendisi gündeme gelebilir. Bir de böyle bir yaklafl›m vard›r. Çözüm üretmek üze88
rinden farkl› yaklafl›mlar vard›r. Fakat bizim gönlümüzden geçen flu;
Türkiye’de bu sorunun çözümüne yönelik esas itibariyle olanaklar
ve imkanlar vard›r. Bar›flç›l temelli çözümler, demokratik temelli çözümler Türk-Kürt halklar›n›n birlikte kardeflçe yaflamas› temelinde
çözümler… Türkiye’nin olanaklar› buna uygundur. Örne¤in sorunu
biz bir Filistin-‹srail sorunu çerçevesinde almayabiliriz. Mesela ben
birçok toplant›da da dile getirdim. Benim bir Filistinli arkadafl›m
vard›. Derdi ki, “ben ‹sraillilerin tavu¤unu dahi görsem onda Yahudilik vard›r diye öldürece¤im”. Böyle bir mant›k. Ayn› fleyi ‹srailliler
Filistinliler için düflünüyor. fiimdi böylesine bir kine bürünmüfl,
böylesine büyük düflmanl›¤a bürünmüfl bir temelde bir çözüm olabilir mi? Böyle bir çözüm yöntemi olmaz. Eskiden ben bir filmde, bir
belgeselde seyretmifltim. Askerler Hindistan-Pakistan s›n›r›nda. Bir
Pakistan askeri ba¤›r›nca, karfl›dakiler daha fazla ba¤›r›yor. Daha fazla aya¤›n› yere vuruyor. Bu böyle bir birbirine yaklafl›m. Bence KürtTürk iliflkisini bu temelde ele almamak gerekiyor. Böyle çok kutuplaflm›fl, birbirini d›fllayan, birbirini parçalayan her gördü¤ü yerde neredeyse birbirine karfl› k›flk›rtmay› gündeme getiren bir yöntemle
bence çok a¤›r, çok vahim sonuçlara ulafl›lacakt›r. Asl›nda ben inan›yorum, Türkiye’nin bu sorunu bar›flç›l temelde çözme imkan› vard›r. Evet, Kürtlerin kendilerine göre zay›fl›klar› vard›r. Örne¤in sivil
alan, siyasal alanda, iflte 1990’lardan bu yana görüyoruz, bu alanlar›n fazla geliflmedi¤i, Kürtlerin amatörlükleri, bu alan› yeterince de¤erlendirmemeleri, sivil alana yönelik yeterince de¤er vermemeleri,
bunu gelifltirmemelerine yönelik eksiklikler, yetersizlikleri yaflan›yor. Ama ayn› zamanda da devlet taraf›ndan bu alan›n giderek zay›f
b›rak›lmas›, giderek de böyle, nas›l diyelim, parlamenterlerin içeriye
at›ld›¤›, çok a¤›r uygulamalar›n yap›ld›¤›, ortaya ç›kan siyasal partilerin pefl pefle kapat›ld›¤› bir süreç yaflan›yor. Ve bugün, bu sorunu
çözebilecek zemin giderek daralt›ld›. Çözebilecek zemin imkanlar›
giderek tahrip edildi. Bu aç›dan bu zemin böyle daralt›ld›ktan sonra; sorunun ortak, bizi ortak vicdana davet edebilecek, ortak bir vicdan› ortaya koyabilecek, sorunu bu topraklar›n iç dinamiklerinden
arayabilen, sorunun bir bar›fl sorunu oldu¤u, sorunun bir adalet sorunu oldu¤u, sorunun özellikle adalet temelinde, adaletin ise Kürt89
lerin demokratik haklar›n›n tan›nmas› oldu¤u temelinde ele al›n›rsa
sorunun fliddeti azalm›fl olur ve sorunun çözümü ortaya konmufl
olur. Ama flimdi görünen durum odur ki; bu alanda giderek bir tahribat yaflan›yor, giderek kutuplaflman›n yerleflti¤i, kutuplaflman›n
halklara yay›ld›¤› bir süreç yaflan›yor. Do¤rusu benim bugün gördü¤üm kadar›yla Kürt ve Türk halklar› herhalde birkaç sene öncesine
göre daha tedirgin. fiehirlerde yaflayan insanlar, varofllarda yaflayan
insanlar, ortak alanlar› kullanan insanlar giderek daha tedirgin oluyorlar; giderek birbirlerine daha fazla flüpheyle, giderek daha kutuplaflman›n geliflti¤i bir çerçevenin içinden bak›yorlar. Ama sorunun
çözümü geç olur mu? Yani 1000 senelik bir iliflki olan Kürt-Türk
iliflkisine bakt›¤›m›zda, çok ciddi süreçleri, çok kritik süreçleri birlikte geçiren iki halk gerçe¤ine bakt›¤›m›zda, her fleye ra¤men bu
çok büyük tarihsel geçmifle dayanarak, bugünkü ülkenin birikimine
dayanarak ve bugünkü dünya konjonktürüne dayanarak bu üç olana¤› biz iyi de¤erlendirirsek soruna dair çözüm imkanlar›n› ortaya
ç›kartabiliriz. Ama öyle bir hava gelifliyor ki, yani çözüm imkanlar›n›n say›lar› artm›fl, fakat olmam›fl. Bu yüzden bir an önce bu sorun
için yap›lmas› gereken, bast›rmak. Yavuz abinin de dedi¤i gibi kafalar›nda flöyle bir proje vard›; “Biraz daha göç ettirelim, birkaç tane ili,
birkaç tane ilçeyi biraz daha boflaltal›m, s›n›r boylar›n› boflaltal›m. Ve
böylelikle boflalt›nca sorundan kurtulmufl oluruz. Ve bu arada konjonktür de nas›l olsa buna uygun. Genel olarak zaten Ortado¤u bir
savafl sürecini yafl›yor, bir fliddet sürecini yafl›yor, çeflitli biçimlerde
herkes kendine göre fliddeti gelifltiriyor. Biz de böyle tarihsel bir süreci niye bir f›rsat olarak de¤erlendirmeyelim” diyen bir mant›k vard›r. fiimdi bu mant›kla sonuç çok daha fazla kanl› olabilir. Bu mant›k, sonucu çok daha fazla içinden ç›k›lmaz bir duruma getirebilir.
fiimdi bu esnada, sorunun çözümü Türkiye’nin iç dinamikleri içerisinde üniter devler yap›s› içerisinde, Kürt halk›n›n kültürel demokratik haklar›n›n tan›nmas› çerçevesinde ortaya ç›kabilir. Ama e¤er
Türkiye bu f›rsat› de¤erlendiremezse, Kürt sorunu Ortado¤u konjonktüründen etkilenen bir sorundur, Ortado¤u konjonktüründen
do¤al olarak etkilenecektir. Ve çok ciddi biçimde yeni yönelimlere
gidebilecektir, farkl› yönelimlere girebilecektir. Ve Kürtlerde de bi90
raz daha umutsuzluk gelifltirecek, güvensizlik geliflecektir. Ve “art›k
demek ki bizim bu alanda bulabilece¤imiz bir çözüm, bulabilece¤iz
ortak bir fley yoktur” düflüncesi giderek Kürtlerde de geliflebilir. fiimdi bunu aflabilir miyiz? Bence biz bunu aflabiliriz. Yani Türkiye’deki
ayd›nlar, sivil toplum örgütleri, sosyalist kesimler, Türkiye’nin demokratikleflmesinde rol oynayan kesimlerle ve hatta Türkiye’nin daha fazla zora girmemesi, toplumun daha fazla zora girmemesi için
bar›fl yoluna inanan insanlarla sorun çözülebilir, bir çerçeve ortaya
ç›kabilir. fiimdi bunun için, tabi içinden geçti¤imiz süreç do¤rusu
biraz kritik bir süreç. Evet, bugün Kürt sorunu uluslararas› bir sorun
oldu. Yani uluslararas› bir sorun oldu, bir Ortado¤u sorunu oldu. Bir
tarafta ‹ran’›n etkisi var, bir tarafta Araplar›n etkisi var, bir tarafta tabii ki Amerikan’›n etkisi var, bir tarafta Avrupa’n›n etkisi vard›r. Ve
yine çok çeflitli kesimler soruna yönelik kendine göre politikalar,
kendine göre yaklafl›mlar gelifltirebilirler. Diyelim Türkiye bugün diyor ki, “ben Kuzey Irak’a girdim”. Tabi Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesi bir taraftan ‹ran’› harekete geçirebilir. Bir tarafta Araplar› da harekete geçirebilir. Bir taraftan Avrupa’y› harekete geçirebilir. Bir tarafta Amerika’y› harekete geçirebilir. Ve tüm bu kesimler kartlar›n›
karacaklar, yeniden bu soruna yönelik kendine göre çözüm yöntemleri, kendine göre politikalar, taktikler ve kendine göre yeni e¤ilimler yeni stratejiler gelifltireceklerdir. fiöyle bir durum var ki, bugün
Ortado¤u halklar›n›n genelinde bir s›k›nt› vard›r. Farkl› kimlikler
kültürler aras›nda bir s›k›nt› vard›r. ‹flte Filistinlilerle ‹srailliler aras›nda, Sünnilerle fiiiler aras›nda Irak’ta, Suriye’de Alevilerle Sünniler
aras›nda büyük bir güvensizlik, ortak yaflam alan›ndan uzaklaflma ve
gelece¤i birlikte kurma perspektifinden uzaklaflma vard›r. Ama Türkiye’de Kürt sorunu çözümü, tüm bir Ortado¤u’ya da perspektif sunacakt›r. Ortado¤u’daki halklar›n da kardeflçe ve bar›fl içinde çözümüne katk› sunacakt›r. Türkiye bunu yapabilir mi? Esas itibariyle
yapabilir. Birincisi biliyorsunuz cumhuriyet ilk olarak Ortado¤u’da
Türkiye’de kuruldu. Ve ona göre çeflitli dinamikleri vard›, çeflitli kültürel kaynaklar› vard›. Ve yine tecrübesi vard›. Ve o zaman Ortado¤u’ya belli bir önderlik yapt›. Ama flimdi e¤er, Türkiye bu sorunu çözemezse sorunun çözümsüzlü¤ünü netlefltirir ve ayn› zamanda Or91
tado¤u’da var olan halklar aras›ndaki sorunun daha da derinleflmesine, Ortado¤u’nun biraz daha d›fl müdahalelere aç›k bir hale gelmesine yol açacakt›r. Ve sonucu da böyle komple düflünmek laz›m. Bu
sorunun, Türkiye’nin dinami¤i içerisinde bar›flç›l, demokratik temelli çözümü s›rf Türk ve Kürtlerin yarar›na olmayacak, tüm Ortado¤u’daki halklar›n, demokratikleflmesine ve Ortado¤u’da yeniden ilerlemeye ve ayd›nlanmaya da yol açabilecektir. Ve Ortado¤u’da böyle
bir ç›kmaza girebilir.Ve onlar› da çözüm yönünde güçlendirebilir,
cesaretlendirebilir, onlara güven verebilir. Hatta mant›k ve ak›l verebilir. Yani cesaret verebilir. fiimdi böyle bir durum var, bunun için
sorunun buradaki çözümünde tabii ki ›srarl› olaca¤›z. Sorunun demokratik, bar›flç›l ve iç dinamikler temelinde çözümünde mutlaka
›srarl› olmam›z gerekir.Farkl› yönelimlere, fliddet temelli çözüme
karfl› bir baraj oluflturmam›z gerekiyor. E¤er böyle bir fley olursa
hem Türk halk›n›n hem Kürt halk›n›n yarar›na olacakt›r. fiimdi biliyoruz ki bir seçim atmosferinde yafl›yoruz. “Türkiye Bar›fl›n› Ar›yor”
konferans› gerçekleflti. Çok say›da ayd›n, yazar, demokrat insan kat›ld›. Sorun flöyle tarif edildi; Kürt sorunu s›rf bir fliddet sorunu de¤ildir. Bugün, bürokrat›yla, göçüyle, yoksullu¤uyla, kad›n›yla, varofllar›yla tüm Türkiye’yi saran bir sorundur. Bugün bu sorun Antalya’da vard›r, ‹zmir’de vard›r, ‹stanbul’da vard›r. Ve bugün orada oluflan kentler ve varofllar vard›r. Ve bugün bu sorunun bir aya¤› bölgedeyse bir aya¤› da metropollerdedir. Bir aya¤› Kürt illerinde ise bir
aya¤› da metropollerdedir. fiimdi bu aç›dan sorunun bir fliddet yöntemiyle, bask› yöntemi bence bugün çözüm getirmez. Ve esas itibariyle hükümetlerin geçmifl süreci iyi de¤erlendirmedi¤i kan›s›nday›m. Soruna yönelik aç›l›mlar yapabilirdik. Diyelim ki PKK flöyle bir
yaklafl›m gösterdi: “bir sorun üniter devlet yap›s› içinde çözülmelidir”. Bu Kürt cephesi için stratejik bir yönelimdir. Eskiden PKK diyordu ki; ba¤›ms›z Kürdistan. Ama flimdi ne diyor? fiimdi diyor ki;
“üniter devlet yap›s› içerisinde çözüm”. ‹flte farkl› farkl› öneriler, görüfller ve perspektifler vard›r. Ama Türkiye bu sorunu nas›l çözecek?
Bir
projesi
yoktur.
Onun
için
tabiî ki Kürtlerde istikrars›zl›k olur, sa¤a gitme sola gitme olur, çok farkl› etkiler konjonktürler tabii ki Kürtleri etkiliyor. fiimdi bunun daha
92
olumlu bir biçimde etkilenmesi için bu dedi¤imiz demokratik bir
çözümün gerçekleflebilmesi için, demokratik bir çözümden uzaklaflmamak için bu konuda devlet taraf›ndan bir aç›l›m olmas› laz›m.
Aç›l›m olmazsa sorun çok ciddi biçimlerde yeni geliflmelere aç›kt›r.
Bir yönü budur. Bu aç›dan sorun tüm Türkiye’nin sorunudur. Çünkü herkes bundan çekiyor. Psikolojik olarak çekiyor. Yani çekmeyen
var m›? Günlük yaflam›m›z üzerinde, duygular›m›z üzerinde bu sorun etki yapm›yor mu, yap›yor. Cenazelerden tutun da baflka fleylere kadar hepsi etkiliyor. Ve bizi çok derinden etkileyen bir sorun.
Tüm Türkiye halk›n›, herkesi, her kimlikten insan› en derinden etkileyen bir sorundur. Ve böylesine bizi çok etkileyen bir sorun karfl›s›nda, çözüme yönelik ülkede aktiviteler gerçeklefltirmemiz, fliddetin uç noktalara kaymas›n› engellememiz gerekir. Daha mant›kl› daha so¤ukkanl› bir yaklafl›m içerisinde giderek bir iç savafla dönüflen
durumu, birbirini bo¤azlayan de¤il de buna baraj oluflturan bunun
çözümüne yönelik bir fleyler üretebilen bir yaklafl›m içerisinde olmam›z gerekiyor. Bunlar› özetler, hepinize sayg›lar sunar›m.
METİN BAKKALCI:
Bir konuflmac› arkadafl›m›z daha var. Kendisi Güney Afrika’dan
geliyor. Dünkü oturumda kendisiyle birlikte olan arkadafllar›m›z
vard›r. Gecekonducular hareketinden bir arkadafl›m›z, Zikode. Ama
Güney Afrika’n›n bildi¤iniz gibi pek çok aç›dan önemli deneyimleri
var. Bunlardan bir tanesi de çat›flma ortamlar›ndan sonra gerçe¤i ve
hakikati araflt›rma komisyonlar›yla da ayn› zamanda bizlere yol gösterici olabilir.
S’BU ZİKODE:
Hepinizi selaml›yorum, teflekkür ederim. Davetiniz için teflekkür etti¤imi ve burada bulunmaktan onur duydu¤umu belirtmek isterim. Benden Güney Afrika’da yaflanan neoliberal yeni ›rk ayr›mc›l›¤› rejimini anlatmam istendi. Ancak konuflmam› 3 yada 4 ayr› bölüme ay›rmak istiyorum. ‹lk bölümde benden önce yap›lan konufl93
malarla ilgili çok k›saca fikrimi söylemek istiyorum. ‹kinci olarak
ANC’nin yani Afrika Ulusal Kongresi’nin ›rk ayr›mc›¤› rejimine karfl› COSATU ve di¤er örgütlerle oluflturdu¤u ittifak› anlatmak istiyorum. Üçüncü olarak da Güney Afrika’da ›rk ayr›mc›l›¤› sonucu oluflan Gerçekleri Ve Hakikati Aç›klama Komisyonu’nu anlataca¤›m.
Dördüncü olarak da Güney Afrika’da ve de dünyan›n birçok bölgesinde ortaya ç›kan gecekonducular hareketinden bahsetmek istiyorum. Size Güney Afrika’yla ilgili biraz bilgi vermek istiyorum. Güney
Afrika toplumu çeflitli, parçalanm›fl bir toplum; siyahlar, beyazlar ve
renkliler denilen Hintlilerden oluflan bir toplum. Güney Afrika’da
bir ›rk ayr›mc›l›¤› ve savafllar, iç savafllar, politik fliddet tarihi mevcut. Ancak Güney Afrika buna ra¤men bar›flç›l, demokratik ve birleflik bir Güney Afrika yaratmay› baflard›. Bu yüzden ben burada yaflamakta olan insanlar›n da kendi sorunlar›n› neden kendilerinin çözemeyeceklerini anlamakta zorluk çekiyorum. Yani buradaki bar›flsever insanlar›n, neden baflaramayacaklar›n› anlamakta güçlük çekiyorum. Benim size söyleyebilece¤im ve cesaretini vermek istedi¤im fley
burada Türkiye’de bar›flç›l bir çözümü gerçeklefltirme gücüne sahip
oldu¤unuzu hat›rlatmakt›r. Yani sorunlara sahip olan ve bunlar› çözecek olan tek güç ve ulus sizsiniz. Ve yabanc›lara da flunu söyleyin,
bu sorun sizin sorununuz, bunu ancak siz çözebilirsiniz ve onlar›n
görevi ancak bu sorunda size destek olmakt›r. Dolay›s›yla en yoksul
insanlara, iflçilere, orta s›n›ftan insanlara ve ayd›nlara burada bahsedilmekte olan Kürt sorununu çözümlemek için yeniden bir araya gelip bunu baflarabilece¤inizi yeniden hat›rlatmak istiyorum. Güney
Afrika gibi farkl› renklerden, uluslardan, ›rklardan oluflan bir toplum
bile bir arada yaflamay› baflard›ysa neden Türkiye gibi bir ülkede bu
mümkün olmas›n. fiimdi buradan flu anda Güney Afrika’da iktidarda olan Afrika Ulusal Kongresinin yapt›¤› ittifaklarla ilgili bilgi vermek istiyorum. ANC hükümetinin üçlü bir koalisyonu var, üçlü bir
ittifakla ülkeyi yönetiyor ve burada söyleyece¤im görüfller elbette
ANC’nin görüflleri de¤il, benim kiflisel görüfllerim. Biz de bu ›rk ayr›mc›l›¤›na karfl› ANC taraf›ndan oluflturulan üçlü koalisyonun bir
parças›y›z ve bu mücadele içerisinde birçok insan öldürüldü, yaflam›n› yitirdi. 1994’te Apartayt rejimi sona erip Nelson Mandela bu re94
jimin bafl›na geldi¤inde bütün sorunlar›n çözülece¤ini düflünmüfltük. Bu noktadan sonra da çeflitli dinsel gruplar›n, farkl› gruplar›n
çekilece¤ini ve politikay› politikac›lara b›rakaca¤›n› düflünüyorduk.
Ancak bu noktadan sonra ortaya ç›kan en hayal k›r›kl›¤› yarat›c› geliflme, yoksullar›n ve özellikle de gecekonducular›n ülke yönetiminden tamamen d›fllanmalar› ve marjinalize edilmeleri oldu. Yine
1994’ten sonra art›k iktidarda olan ANC hükümeti hiçbir vaadini yerine getirmeyi baflaramad›. Bu yüzden ben de flimdi burada Güney
Afrika’daki neoliberal yeni ›rk ayr›mc›l›¤› rejiminden söz etmek durumunda kal›yorum. Sevgili arkadafllar›m, size bunun bir renk sorunu ya da ›rk sorunu olmad›¤›n› asl›nda sahip olanlarla olmayanlar
aras›ndaki büyük uçuruma dair bir sorun oldu¤unu hat›rlatmak isterim. Ve bugün bizler Güney Afrika’n›n yoksullar› olarak kendi sorunlar›m›z› tart›flabilece¤imiz ba¤›ms›z bir alan yaratm›fl olman›n da
tabi gururunu tafl›yoruz. 1999 y›l›nda ülkede yeni bir seçim yafland›. Taponbeki ülkenin yönetiminin baflkanl›¤›na geldi. Ve biz ifllerin
daha da kolaylaflaca¤›n› düflündük. Ancak yoksullar ve gecekonducular vatandafll›¤›n d›fl›na itildiler bu kez. Ve tamam›yla marjinallefltirilen evlerin d›fl›na at›lmaya baflland›lar. Bugün Güney Afrika’da ve
Afrika’da yoksullar›n ve gecekonducular›n yaflamakta olduklar› ›zd›rap esas olarak böyle bir fley. Ve Zimbabve’de de Mukabe yönetimi
gecekonducular›n evlerini bafllar›na y›kan bir harekât bafllatt›. Bu gene yoksullar›n evlerinin bafllar›na y›k›lmas›, onlar, bir seçenek b›rak›lmaks›z›n Afrika’da, Güney Afrika’da ve di¤er Afrika ülkelerinde
yoksullar›n yaflad›¤› ac›lar› anlat›yor. Bu noktada size biraz da ülkemizdeki Gerçekleri ve Hakikatleri Aç›klama Komisyonu’yla ilgili bilgi vermek istiyorum. Bu iki tarafl› müzakere süreci olarak yafland›.
Ve san›yorum ki bizim orada kulland›¤›m›z yöntem, ister Kürt sorunu ister Türk sorunu deyin bu sorunun çözümlenmesi bak›m›ndan
bir tür benimsenebilir, uyarlanabilir bir yöntemi anlat›yor. Bu komisyona baflpiskopos Tutu baflkanl›k etmiflti. Ve bu komisyon geçmiflin ac›lar›yla bugün aras›nda bir köprü kurmaya bafll›yordu. Çünkü insanlar›n çektikleri çok ciddi ac›lar vard›. Ve bu komisyonda,
Apartayt rejimi döneminde öldürülen insanlar tan›kl›klar yapt›lar ve
onlar›n yak›nlar›. Ve gerçe¤i, hakikati söylemek durumundayd›lar.
95
Ve de sizin aç›n›zdan da art›k hakikatleri konuflma zaman›n geldi¤ini düflünüyorum, gerçek bir iktidar yaratabilmek için. Ancak bütün
bunlar gerçekten bar›flsever bir ulus olarak davranman›z noktas›nda
olabilir. Tabi biz Güney Afrika’da çok zor bir dönem yafl›yoruz, çünkü geçmiflte bizi öldürenler gelip bunun için üzgün olduklar›n› söylüyorlar flimdi. Ve bu hakikat komisyonu öncelikle gerçeklerin aç›klanmas›n› hedefliyor. ‹kincisi, geçmiflte yaflananlar›n art›k bugün ve
bundan sonra bir daha olmamas›n› garanti alt›na almay› hedefliyor.
Ve ayn› zamanda ›rk ayr›mc›l›¤› rejimi döneminde öldürülen insanlar›n ailelerinin tanzim edilmesini bekliyor. Tam da bir kan gölünün
belki de yeniden canlanmas›n›n öncesinde bu deneyimin sizin taraf›n›zdan hat›rlanmas›nda yarar oldu¤unu düflünüyorum. Ve bugün,
yar›n çok geç olmadan harekete geçmeniz gerekli. Ve bütün ilerici
insanlar›n ayd›nlar›n yoksullar›n, çeflitli örgütlenmelerin bir araya
gelip bunun üzerine düflünmelerini size sal›k veriyorum. O zaman
kendi sorunlar›m›z› burada birlikte çözebilmek mümkün olur. Arkadafllar, sizin iktidar›n›z ve gücünüz var. ‹ktidara ve güce sahip
olanlar hükümet ve devlet esas olarak sizsiniz. Ve bizle Güney Afrikal› gecekonducular hareketi olarak bar›fla ve daha iyi bir hayata inan›yoruz. O yüzden b›rak›n bana izin verin ki ben kendi anlad›¤›m
dili, gecekonducular›n ve yoksullar›n dilini konuflay›m sizinle. Ben
Güney Afrika’daki ilk, Afrika’n›n ilk gecekonducular hareketi olan
Durban’daki gecekonducular hareketinden geliyorum. Hareketimizin ismi “gecekondu hareketi” anlam›na geliyor. Güney Afrika’daki
açl›k ve korku koflullar› içinde oluflan bir hareket bu. Gecekondularda oturan ve marjinallefltirilen insanlar›n ç›karlar›n› korumak üzere
oluflturulmufl bir hareket bu. Ve bu hareket kendi demokratik alan›n› yaratmay› baflard›. Dünkü bar›nma hakk› komitesinde, hareketle
ilgili daha fazla bilgi de vermifltim. Buradaki yoksullar› ve gecekonducular› da kutlamak istiyorum, çünkü onlar da kendi dillerini yaratmay› baflarm›fllar. fiimdi hepinizden sadece tek bir fley isteyece¤im. ‹ster ayd›n olun, ister gecekonducu, ister yoksul, bilim insan›;
herkes asl›nda gecekondulardaki yoksullar› destekliyor. Gecekonducular kendileri hakk›nda fikir sahibi olmay› baflar›yorlar. Kendi sorunlar›n› çözebilirler. Onlara destek vermemiz gerekiyor. Onlar›
96
kontrol etmeye çal›flmam›z gerekiyor. Bizim oluflturdu¤umuz kendi
kendini yönetme alan›nda kendi iktidar›m›z› da oluflturmay› baflard›k. Parlamentonun d›fl›nda bir yönetim organ› oluflturduk. Ve bütün bunlar› açl›¤a, yoksullu¤a, polis bask›nlar›na, korkuya ra¤men
baflarabildik. Ve bugün baz› fleyleri elde etmeyi baflarabildik. Bugün
art›k bizim sesimizi dinlemek zorunda kal›yorlar. Hükümet ya da
devlet bizi art›k inkar edemiyor. Buradaki gecekonducular›n da benzer flekilde dikkate al›nmalar› mümkün. Ankara’daki ‹stanbul’daki
bütün ülkedeki gecekonducular› buradan bir kez daha birleflmeye
ça¤›r›yorum. Evlere sahip olan ve olmayan insanlar aras›nda neden
bu kadar büyük bir uçurumun oldu¤unu anlam›yorum. Bütün bunlar›n zor oldu¤unu biliyorum. Güçlü bir önderlik gerektirdi¤ini biliyorum. Ancak kitlemiz ve birli¤imiz önemli bir güç yarat›yor bizim
için. Yine bafla dönersek, Güney Afrika gibi çok parçal› ve çok ›rkl›
bir toplumda bile bu mümkünse burada neden mümkün olmas›n.
Bu yüzden, sizi, hepinizi en az›ndan 5 gün, hayat›n›n 5 gününü gecekondularda geçirmeye ça¤›r›yorum. Böylelikle onlar›n gördü¤ü gibi görebilir, onlar›n ald›¤› tad› alabilir, onlar gibi düflünebilirsiniz. Ve
bunu gecekonducular hakk›nda bir fleyler yazmaya bafllamadan önce yapman›z› tavsiye ediyorum. Ve bütün kaynaklara sahip olan çeflitli demokratik örgütlenmeleri de bar›nma hakk›n›n ne oldu¤unu
anlamalar› için onlara yard›mc› olmaya ça¤›r›yorum. Ve bildi¤im kadar›yla benim inand›¤›m kadar›yla herkesin bar›nma hakk› vard›r.
Yoksul oldu¤unuz için kendinizi o evin babas› gibi hissetmedi¤iniz
zamanlar vard›r. Buradaki insanlar›n kendi sorunlar›n›n kendileri taraf›ndan çözülmesinin önünde hiçbir engel yoktur. Hepinizi bu yüzden varofllara gecekondulara ça¤›r›yorum. Konuflmam›n sonunu
flöyle getirmek istiyorum; buradaki insanlar›n çok flansl› oldu¤unu
düflünüyorum. Güney Afrika’daki gecekondularda evdeki su, tuvalet
gibi altyap› fleyleri yok. Ve ayn› zamanda HIV-A‹DS virüsünün yay›lma h›z› son derece yüksek boyutlara ulaflt›. Ve buradaki insanlar o
yüzden kutsanm›fl durumdalar. Ve buradaki insanlar› dünyan›n her
yerindeki di¤er halklarla birleflmeye ça¤›r›yorum. Yoksullar ve ezilenler olarak yaln›z olmad›¤›n›z› hat›rlatmak istiyorum. T›pk› bizim
Zimbabve ve Haiti halklar›yla dayan›flt›¤›m›z gibi sizi hepinizi dün97
yan›n tüm ezilen halklar›yla dayan›flmaya ça¤›r›yorum. Ve çok zengin bir zihne sahip oldu¤unuzu düflünüyorum. Bugün burada konuflmaktan gerçekten çok büyük mutluluk duyuyorum. Ama böyle
konuflma uzmanlar› de¤il eylem uzmanlar› olmaya da dikkat etmemiz gerekiyor. Çok fazla konferans yap›l›yor, çok fazla fley konufluluyor ama hiç bir fley ciddiye al›n›p çözüme ba¤lanm›yor. O yüzden
hem konuflup hem yapman›n zaman› geldi art›k. Tüm iktidar halka!
METİN BAKKALCI:
Hakikaten binlerce kilometrenin bize ne kadar yak›n oldu¤unu
hissettirdi. Kendisine çok teflekkür ediyoruz.
Cuma günkü kad›n forumuna dönüyoruz. Benim kat›lma imkan›m olmad›. Arkadafllar›m›z anlatt›. Gün boyu göz göze birbirini hissederek yaflanan hali san›yorum Çi¤dem bize 5 dakikada özetlemesi
çok kolay de¤il ama Çi¤dem buyurun, söz sizde.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI:
Halk›n kad›n yar›s› tart›flt›. Zaten salonun yar›s› kad›n oldu¤u
için buradaki arkadafllar, o forumda yaflananlara do¤rudan tan›kl›k
eden arkadafllar. Di¤erleri için de, sizin için üzgünüm arkadafllar o
güzelli¤i paylaflmad›¤›n›z için. Gerçekten de kad›n forumunu düzenlerken arkadafllar›m›z buras› da forumun duygusal bölümü olacak
herhalde diyorlard›. Ancak bu tabi “kad›nlar bir araya gelince a¤lar”›n ötesinde bir anlama sahipti. Orada bizimle birlikte ‹stanbul’dan yola ç›kan 11 y›ld›r görmedi¤i o¤lunu iki ay önce kaybetmifl
olan bir Kürt anas›yla, o¤lu flu anda askerde olan ve evinde temizlik
yapt›¤› insanlar›n tabaklar›n› ay›rd›¤› bir temizlikçi kad›n birbirlerine sar›larak salonda bulunan kad›n, erkek, çocuk herkesin gözlerinin dolmas›na sebep oldu. Moderatör hariç, çünkü moderatörün
“arkadafllar a¤lamay›n, a¤lamayaca¤›z ve burada hep birlikte esas›nda ortaklafla bar›fl için bir arada yaflamak için k›z kardeflli¤in topraklar› olan Anadolu topraklar›nda k›z kardeflli¤in hukukuna dayal› bir
bar›fl toplumunu yeniden birlikte nas›l yarat›r›z, bunun çözümlerini
98
oluflturmak için a¤lamamaya ihtiyac›m›z var” demesi gerekiyordu.
Moderatör böyle dedi. Sonuçta biz bir kez daha birkaç fleyi vurgulayan bir kad›n forumunun sonuç bildirgesinde birçok fleyin yan› s›ra
savafllar, militarizm, kad›n ve Anadolu’da k›z kardefl olmak bafll›kl›
daha uzun bir sonuç bildirgesi yay›nlad›k. Burada birkaç fley vurgulad›k. Vurgulad›¤›m›z noktalar› söylemek istiyorum. Ve ondan sonra da ç›kartt›¤›m›z talepler var, bunlarla bitirebilir, özetleyebilirim.
Tamam›n› kad›n forumunun sonuç bildirgesinde görecek arkadafllar. Birincisi, Anadolu topraklar› gerçekten de insanl›¤›n bask› alt›na
al›nmad›¤› zamanlarda olan k›z kardefllik hukukunun topraklar›d›r.
FERDA KOÇ:
fiimdi ben de Yavuz Abi’nin ve Seydi F›rat arkadafl›n aç›klamalar›na birer teflekkür borçluyum. Çünkü benden önce konunun çeflitli boyutlar›n› toparlama iflini de yapm›fl oldular. Asl›nda benim
konuflmam Seydi F›rat arkadafl›m›n konuflmas›n›n sonunda geldi¤i
noktadan bafll›yor.
Seydi F›rat arkadafl›m konuflmas›n›, “Sorunun, burada, bar›flc›,
demokratik, iç dinamikler temelinde çözümünde ›srarc› olmal›y›z.
Bunda ›srar etmezsek sorunun çözümsüzlü¤üne yol açan bir sürece
destek olman›n sorumlulu¤unu tafl›r›z. Bu da hem Türkiye’de yaflayan insanlar aç›s›ndan hem de bütün Ortado¤u halklar› aç›s›ndan
bugünkü trajedinin derinleflmesine neden olur” anlam›ndaki söyleriyle tamamlad›.
Temennilerimizin ötesine geçerek gerçekleri konuflmakta yarar
var. Kürt sorunu 30 y›ld›r Türkiye’de silahl› biçimler kazanarak geliflti. Bunun 25 y›l›nda Türkiye’de bir iç savafl tehlikesi yaratmad›.
Ancak son dönemde bunun aksi istikamette geliflmeler yaflan›yor.
Türkiye’de Kürt sorunu bir iç savafl zorlamas›yla bir Kürt-Türk düflmanl›¤› zorlamas›yla gelifliyor.
Seydi F›rat arkadafl›m›n belirtti¤i gibi henüz Türkiye’de, ‹srailFilistin çat›flmas›n›n toplumsal düzeydeki yans›malar›na çok s›k raslam›yoruz ama Kürt gördü¤ünde “tahrik olan” insanlara art›k daha
s›k rastlan›l›r oldu. Kürt görmenin tahrik sebebi say›ld›¤› bir toplum99
sal vasat›n ortaya ç›kmas›n›n yan›nda, Kürt’le sokakta karfl›laflmay›
bir tahrik sebebi sayan bir kamu otoritesi de ortaya ç›kmaya bafllad›.
Sakarya’da linç hareketlerine maruz kalan üç delikanl›n›n muhatap
oldu¤u muamele asl›nda Türkiye’deki bütün kamu yöneticilerine verilmifl mesaj niteli¤inde. Genelkurmay Baflkan› da 8 Haziran’da gece
yar›s› yapt›¤› ikinci gece yar›s› bildirisiyle bunu en yüksek perdeden
aç›klam›fl oldu. Dolay›s›yla kamu otoritesi Türkiye’de bir Kürt-Türk
düflmanl›¤›n› tahrik etmeyi bir yöntem haline getirmifl durumda.
Di¤er taraftan, özellikle Kürt gençleri aras›nda sorunun çözümsüzlü¤üne yönelik politikalar› hareket noktas› haline getiren yaklafl›mlar giderek etkili olmaya bafll›yor. T›pk› devlet otoritesinin KürtTürk düflmanl›¤›n› meflrulaflt›rmak ve yayg›nlaflt›rmada gösterdi¤i
gibi, bir dirayetle Kürt siyaseti de Kürt gençleri içerisinde geliflen intikam aray›fllar›n›, intikamc› yaklafl›mlar› “empatiyle” karfl›lamaya
bafllad›. Bu her iki cephede meydana gelen önemli geliflmelerdir.
Bu “empati” sözcü¤üne vurgu yapmak istiyorum. Empati sözcü¤ü biliyorsunuz, Ertu¤rul Özkök’ün Hrant Dink’in katilleri için kulland›¤› sözcüktür. O.S. için, “empati gösterelim, bu çocu¤u anlayal›m” demiflti. PKK komutan› da Anafartalar sald›r›s›n› gerçeklefltiren
Kürt gencine empati gösteriyor. T›pk› Sakarya Cumhuriyet Savc›s›’n›n linççi kalabal›¤a empati göstermesi gibi.
fiimdi, “sorunu burada, Türkiye’de, iç dinamiklerle çözmeliyiz;
yoksa felaket olur” diyen bizlerin flapkalar›m›z› önümüze koyup,
gerçekçi bir yaklafl›mla, bu geliflme çizgisinin önüne nas›l geçebiliriz
diye düflünmemiz gereken bir noktaya geldik.
Nas›l oldu da ifl bu noktaya geldi? Çözümü bulmak için bu soruyu sorarak ifle bafllamakta fayda var. Gerçekte sorunun bu noktaya geliflini nedenini anlamak için çok uzun tahlillere, uzun yap›sal
çözümlemelere girmeye gerek yok.
Devlet iktidar›n›n bir kanad› 2005 Newroz’undan bu yana bir
“geri dönüfl” zorlamas› yap›yor. Bu zorlama Mersin’deki bayrak provokasyonuyla bafllad›. Türk egemen s›n›flar› içerisinde Kürt sorununa k›smi bir çözümü aray›fl›, son olarak AB’ye tam üyelik müzakereleri bafllatma çabalar› içindeyken, sanki görünür gibi olmufltu.
Benden önceki konuflmac›lardan birisi bu aray›fl›n s›n›rl›l›klar›na
100
vurgu yapt›, buna kat›l›yorum. Ama bu dönemde Türkiye uzun y›llar Kürtlerin varl›¤›n› reddeden bir ülkeyken Kürtlerin varl›¤›n› tan›may›, Kürt sorunun devletin üniter yap›s›n› bozmaks›z›n nas›l çözece¤ini tart›flmaya bafllam›flt›. 2005 Newroz’undan bafllayan karfl›
hareket, esasen bu aray›fl› hedef alan, bu aray›fl› durdurmay› hedef
alan bir giriflim olarak gündeme geldi. Aray›fl›n yöneldi¤i de¤iflimler oldukça s›n›rl›yd›. Aray›fl›n çerçevesi, kültürel haklar›n geniflletilmesi; özerklik bile de¤il, siyasi temsil -ki bu Türkiye’deki bölgesel eflitsizliklerin giderilmesi için zorunlu olan bir fley- ve 30.000’e
yak›n insan›n öldü¤ü yaklafl›k 20 y›ll›k bir sürecin ard›ndan toplumsal bar›fl›n yeniden infla edilebilmesi için zorunlu olan bir “genel af”tan olufluyordu. Ve 2005 Newrozu’ndan itibaren bu çözüm
aray›fl› bast›r›lmaya giriflildi.
Bu saptaman›n Kürt sorunun bugünkü geliflme do¤rultusunda
müdahalemizde önemli bir bafllang›ç noktas› oldu¤unu düflünüyorum.
Az önce sözünü etti¤im “karfl› hareket”te somutlaflan ve devlet
iktidar›n› ele geçirme-elde tutma etraf›nda geliflen flu anki iktidar
mücadelesinde öne ç›kan iktidar blokunun omurgas›n› ordu, üniversite ve yarg› oluflturuyor. Bu blok ›rkç›, devletçi, otoriter ve seçkinci, elitist bir anlay›fla sahip. Bugünkü parlamenter temsil iliflkilerini bu yaklafl›mla kendisine ba¤›ml› k›lmay› hedefledi¤ini hepimiz
görüyoruz. Bu bloku bundan sonra k›saca “ordu bloku” olarak adland›raca¤›m.
Ordu blokunun iktidar mücadelesinde psikolojik savafl taktiklerinin ön plana ç›kt›¤› görülüyor. Yani ordu bloku flu anki iktidar mücadelesinin yaln›zca askeri darbe haz›rl›klar›yla hatta esas olarak askeri darbe yoluyla, yani tanklarla radyo evlerini, televizyon kanallar›n›, kuflatarak, aç›kça s›k›yönetim, soka¤a ç›kma yasa¤› ilan ederek
vs. yürütmüyor. Bu mücadelenin önemli unsurunu psikolojik savafl
yöntemi oluflturuyor.
Türkiye’de kontrgerilla örgütünün kurucu kadrolar›ndan birisinin Genelkurmay Baflkan› oldu¤u bir devrede ordunun iktidar
mücadelesinin bu yöntemlerle psikolojik savafl yöntemleriyle yürütülmesini anlamak daha da kolay. Ancak tabii ki mesele bugünkü
101
ordu blokunun önder kadrolar›n›n kiflisel tarihi de¤ildir. Ordunun
bugün izledi¤i bu iktidar ele geçirme yönteminin arkas›nda asimetrik savafl doktrini yat›yor. Ordu blokunun iktidar mücadelesi sadece ordunun hareketiyle s›n›rl› kalm›yor, topluma da yay›l›yor. Toplumun deste¤ini arkas›na almay› önemsiyor. Türkiye toplumunun
tepkilerini flekillendirmeyi önemsiyor. Bu nedenle psikolojik savafl
yöntemleri öne ç›k›yor. Ve bu yöntemler ne yaz›k ki baflar›l› oluyor.
Bugünkü Kürt-Türk düflmanl›¤›n› gelifltirme çizgisini bu psikolojik
savafl yöntemi ba¤lam›nda ele almak laz›m.
‹lginç bir flekilde Türkiye solunun geleneksel taban›n› oluflturan
e¤itimli modern kesimler ve genifl Alevi kitleleri ordu blokunun bugünkü psikolojik savafl hamlelerinde gerçek sosyal temel olarak kullan›l›yor. Ve bu kitle ne yaz›k ki soldan giderek kopuyor ve ordu
blokunun arkas›na diziliyor; ordu blokuna ekleniyor. Türkiye solu,
üzerinde hareket etti¤i topra¤›n fliddetli bir erozyonuyla yüz yüze geliyor. Egemen s›n›flar içerisindeki iktidar mücadelesi solun hareket
alan›n› daralt›yor.
Genifl halk y›¤›nlar› içerisinde, yani özellikle solun kitle taban›n›
oluflturan y›¤›nlar içerisinde Kürt düflmanl›¤›n› fiflekleyen bu iktidar
mücadelesine, egemenler aras› bu iktidar mücadelesine çeflitli ilerletici misyonlar yükleyen baz› akl› evvel solcular da yok de¤il. Solun
baz› gruplar› bu iktidar mücadelesinin taraflar›ndan birine ya da di¤erine Türkiye’deki ilerici toplumsal geliflmelerin yolunu açabilecek
politik inisiyatif merkezleri gözüyle bakabiliyor. Bugün ordunun arkas›nda olanlar›, ordunun arkas›na dizilenleri, daha önce de görmüfltük. Ama ordunun bugün yürütmekte oldu¤u iktidar stratejisinin
karfl› kutbunu oluflturan ve en az onun kadar bugünkü Kürt-Türk
düflmanl›¤› tablosunun ortaya ç›kmas›nda sorumluluk sahibi olan
AKP iktidar›na destek sunanlar› da bu seçim sürecinde görüyoruz.
Bugünkü egemen s›n›flar›n içerisinde ayr›flman›n merkezinde
neoliberal yeni sömürgecilik politikalar› ile ABD’nin Ortado¤u’daki
aç›k iflgale dayal› sömürgecilik siyasetine Türkiye’nin uyum sa¤lamas›n› öngören politik çerçevenin kim taraf›ndan uygulanaca¤› sorunu bulunuyor.
ABD’nin öncelikli tercihi, bu yeni düzenleme sürecinin, “Il›ml›
102
‹slam” ad›n› verdikleri, AKP hükümetinde somutlaflan liberal-‹slamc› bir siyasi merkezi siyasette ön plana ç›karak devletin güçlerine
devletin di¤er kurumlar›na, politikalar›na iliflkilerine yön verdi¤i bir
süreç olarak yaflanmas›yd›. Bu noktada sadece AKP hükümetinin de¤il, “Yeni Osmanl›c›lar” denilen bir grubun da ortaya ç›karak devletin yüksek bürokrasisi içerisinde bir parçalanma meydana getirdi¤ini, bir iktidar blo¤u flekillendirmeye yöneldi¤ini görmemiz gerekir.
Birbirleriyle karfl› karfl›ya gelen bu iki grubun ne neoliberal sömürgecilik politikalar›na karfl› ne de Ortado¤u’daki iflgale dayal› sömürgecilik politikalar›na karfl› temelli bir itirazlar› yoktur. Bütün
meseleleri bu projeye uyum sürecini kendilerinin yönetmesi ve bu
sürecin sonras›nda ortaya ç›kacak politik düzenin kendi iktidarlar›n› zedelemeyecek bir flekilde kurulmas›d›r. Baflka hiçbir meseleleri
yoktur. Ne Büyükan›t anti-amerikanc› ve Putincidir, ne Tayyip Erdo¤an liberal demokrat ve özgürlükçüdür. Bunlar›n hiçbirisi Ortado¤u’da bar›fl mar›fl da istemezler. Türkiye’de özgürlük, demokrasi,
ba¤›ms›zl›k da istemezler.
Bu çat›flman›n içerisinde devlet yeniden “kart kurt siyasetine”
döndü. Yetkili a¤›zlar art›k yeniden “Kürt sorunu yoktur, Kürt sorunundan söz etmek d›fl güçlerin oyununa gelmektir” gibi çok geri bir
konumu benimsiyorlar. Resmi televizyon 30 sene öncesinin terminolojisine geri döndü. Irak Kürdistan› Federe Yönetimi’nden Kuzey
Irak’taki yerel yönetim diye söz ediyorlar. Yani devlet, kap›da gümrük iflleri yaparken muhatap oldu¤u, resmi yaz›flmalarda “Kürdistan
Federe Yönetimi” unvan›yla yaz›flma yapt›¤› bir muhatab›ndan kendi resmi televizyonunda baflka sözcüklerle söz ediyor. Kürt ve Kürdistan sözleri yeniden yasak sözler haline geldi.
Bu “geri dönüflü” empoze edenler, devlete kazand›rd›klar› bu
yönelimin tek nedeninin, Irak Kürdistan› Federe yönetiminin “terörün himaye etmesi ve k›flk›rtmas›” oldu¤unu iddia ediyor. Dolay›s›yla çözümü de terörü himaye eden ve k›flk›rtan merkezlerin pasifize
edilmesi terörist örgütün ortadan kald›r›lmas› olarak tan›ml›yor. Ortado¤u’da neredeyse ba¤›ms›z bir Kürt devleti var. Türkiye Kürtleri
neredeyse milyonlar› bulan Newroz kutlamalar› düzenliyor. Kürtlerin ço¤unlukta bulunduklar› hemen bütün illerde il yönetimleri
103
DTP’li belediye baflkanlar›n›n yönetiminde. Böyle bir ortamda Kürt
sorunun PKK ve terör sorununa indirgemenin arkas›nda yatan flifre
Kürt ulusal kimli¤ini “terörizmle” özdefllefltirmek ve “milli düflman”
haline getirmektir. Kürdün siyasi, askeri, politik, kültürel, yerel varl›¤›n› reddedilemez oldu¤u bir ortamda “Kürt yoktur” demek “Kürt
düflmand›r” demektir. Türkiye devletinin flu an sorunun çözümüne
iliflkin savundu¤u çizgi “Kürt düflmand›r” çizgisidir.
Ne yaz›k ki Kürt düflmand›r çizgisi özellikle Türkiye orta s›n›f›
saflar›nda etkili oluyor.
Bugün Türkiye toplumunda Kürt düflmanl›¤›n›n geliflmesi kimi
gerçek temellere sahip. Bunu anlamadan Türkiye’deki Türklerin ve
Kürtlerin vicdan sahibi izan sahibi kesimlerinin geliflmekte olan
Kürt-Türk düflmanl›¤›n›n önüne geçecek bir sosyal bariyer, siyasi
bariyer oluflturabilmelerinin imkan› yoktur. Türkiye’de Kürt-Türk
düflmanl›¤›n›n sosyal dayana¤› neyse onun üstüne hücum etmeyi
hedefleyen politikalar üretmezsek, taktikler üretmezsek ordunun
“Kürt düflmand›r” argüman›na dayanan politikas›n›n kitleselleflmesini önleme görevimizden vazgeçmifl oluruz.
Bu noktada, zaman›m›z›n k›s›tl›l›¤› nedeniyle sadece iki temel
unsurdan söz edece¤im. Bunlardan birincisi Kürt düflmanl›¤›n›n, neoliberal yeni sömürgecilik politikalar›n›n yaratt›¤› çok temel bir sonuç. Türkiye tarihinin gördü¤ü en büyük yoksullaflt›rma ve iflçilefltirme süreci ile iliflkisidir. Kürt köylerinin yak›lmas› ve boflalt›lmas›,
Kürt illerinin geri b›rakt›r›lmas› ve bu nedenle büyük yayg›n iflsizlik
olgular›n›n ortaya ç›kar›lmas›, Kürt nüfusunun bat›ya do¤ru sürülmesi, boflalt›lmas› Türkiye’de 30 y›ld›r sürmekte olan proleterlefltirme siyasetinin bir veçhesini bir görünümünü bir yönünü oluflturuyor.
Yoksullaflt›r›lan ve bat›ya çulsuz çaputsuz f›rlat›l›p at›lan insanlar ihracata yönelik tar›m ve sanayi zincirinin içerisinde güvencesiz
iflçi olarak de¤erlendiriliyor. Ne taraf›ndan; uluslararas› mali sermayenin Türkiye’ye empoze etti¤i neoliberal yeni sömürgecilik politikalar› taraf›ndan.
E¤er Kürt düflmanl›¤›n› neoliberal yeni sömürgecilik politikalar›n›n bu veçhesiyle birlefltirerek ele almazsak Kürdü sadece Türk’ün
104
kurban› olarak de¤erlendirirsek bu sorunun çözümünde bir arpa boyu yol alamay›z.
Kürdü topra¤›ndan mal›ndan mülkünden, aile ortam›ndan, afliretinden kopar›p bat›ya f›rlat›p atan iflte bu gerçek süreç, neoliberal
yeni sömürgecilik süreci. Bu gerçek süreçte büyük kentler ve tar›m
alan›nda büyük bir Kürt y›¤›lmas› yaflan›yor, Kürt iflsiz iflçi y›¤›lmas› yaflan›yor. Bu y›¤›lma emek piyasas›n›n örgütsüzlü¤ü nedeniyle
yani sendikalaflma oranlar›n›n son derece düflük olmas› nedeniyle
cemaatleflme e¤ilimlerini güçlendiriyor.
Bu noktada Kürtlerin gerçek bir avantaja sahip oldu¤unu da
görmeliyiz. Çünkü bugün Türkiye toplumunun belki de en politik
nüfus grubunu Kürt toplumu oluflturuyor. Kürt toplumu gerçekten
son derece takdir edilmesi gereken bir politikleflme noktas›nda. Bundan 15-20 gün kadar önce Dev Sa¤l›k-‹fl sendikas›n›n Genel Kurulu
vard›. ‹flçiler kürsüye ç›k›p çeflitli konuflmalar yap›yorlard›. En düzgün hitabet Diyarbak›r’dan gelen arkadafllar›n hitabetiydi. Salondaki
insanlarla iletiflim kurma flekilleri, mikrofona hakimlikleri, konuya
hakimlikleri insanda hakikaten hayranl›k uyand›r›yordu. Bu denli
politize olmufl bir toplum bat›ya f›rlat›l›p at›ld›¤›nda bu politik örgütlenme yetene¤ini cemaat dayan›flmas›n› örgütlemekte daha kolay
kullan›yor. Bu nedenle de emek piyasas› içerisinde Kürt iflçi gruplar› olufluyor. Bu Kürt iflçi gruplar› di¤er gruplar karfl›s›nda göreli
avantaja sahip oluyor ve bu iflçi s›n›f› içerisindeki fragmentasyonun,
k›r›lman›n karfl›tlaflman›n ve rekabet ortam›n›n ortadan kald›rmas›na ne yaz›k ki hizmet etmiyor. Kürt olmayan iflçiler aras›nda Kürt
düflmanl›¤›n›n geliflmesinin vesilesi oluyor. Kürt kendi kendine sahip ç›karken do¤rudan kendi öz saf›nda düflman yaratmak zorunda
kal›yor. Kimsenin suçu de¤il, ama bu bir olgu. Örgütlü iflçi tafleron
sistemiyle kuflat›l›rken o tafleron sisteminin içerisinde Kürt a¤›rl›¤›
ciddi bir yer tutuyor. Ve örgütlü iflçiye Kürt düflmanl›¤› kolay enjekte ediliyor.
‹sim vererek söylemek istiyorum; bu noktada Türk-‹fl’in ve
Türk-‹fl’in bundan bir önceki baflkan dan›flman› Y›ld›r›m Koç’un çabalar›n› özel olarak vurgulamak gerekir. Ezilen s›n›f saflar›ndaki
Kürt düflmanl›¤›n› örgütlemekte özel bir enerji gösteren bu kadrola105
r›, bizim bir yere kaydetmemiz gerekti¤ini vurgulamak istiyorum.
Bunlar “her a¤ac›n kurdu özünde olur” atasözünün bugünün Türkiye’sindeki temsilcileridir. Bizim a¤ac›m›z›n hakiki kurtlar›d›r. Bu
kurtlar iflçi s›n›f› içerisindeki bu parçalanmay› Kürt düflmanl›¤›n› gelifltirmekte de¤erlendiriyorlar.
‹kinci Kürt düflmanl›¤› faktörü tar›mda çal›flt›r›lan Kürt iflçilerine karfl›, küçük ve orta köylülü¤ün, ticari tar›ma sözleflmeli çiftçilikle entegre olmufl küçük ve orta köylülü¤ün saflar›nda gelifliyor. Ege
orta s›n›flar›n›n flimdiki enerjik Kürt düflmanl›¤›n›n arkas›nda Kürt
üzüm toplay›c›s› ›rgatlara duyduklar› iflveren nefretinin önemli bir
yer tuttu¤unu görmemiz gerekir.
Geçenlerde bir DTP ‹l Baflkan› bu olguyu son derece isabetli bir
biçimde tan›mlad›. ‹smini hat›rlayamad›¤›m DTP ‹l Baflkan›, bir radyo program›nda dedi ki: “Kürdü, tarlan›zda domates toplayan eme¤inden, al›n terinden yararlan›rken tan›yorsunuz. Ama onu kendi dili olan gerçek bir insan olarak tan›m›yorsunuz”.
Ve tüm bunlar› bütünleyen bir baflka olguyu burada iflaretleyerek karfl› politikalar meselesini akl›n›zda b›rakmak istiyorum. Çünkü art›k zaman›m› epey geçtim san›yorum.
Yaklafl›k 30 y›ld›r süren bir savafltan bahsediyoruz. Her gün bat›daki evlere asker cesetleri geliyor. Bat›da art›k befl evden on evden
biri flehit cenazesi görmüfl ev. Bat›n›n insan› bat›n›n köylüsü Türk
köylüsü, Çerkez köylüsü, Gürcü köylüsü, göçmen Trakyal› köylü
evinin kap›s›ndan giren tabuta devlete düflmanl›k içerisinde bakacak
kadar geliflmifl bir siyasi bilince sahip de¤il. Onun hiçbir siyasi örgütlemesi yok. Birbiriyle iletiflim kanal› yok. Kolektif bilincini gelifltirecek bir deneyim süzgeci, örgütlü yaflant› yok. Bunlar olmay›nca an›n› yafl›yor. 19 yafl›n› bitirdi¤inde askere gönderdi¤i çocu¤unu, günahs›z çocu¤unun birisi taraf›ndan öldürülmüfl oldu¤unu görüyor.
Elbette ki bunu öldürene nefret duyuyor. Bu nefret 30 y›ld›r birikiyor. Ve devlet ve Türkiye’nin sivil faflist organizasyonu bu nefreti de¤erlendirmenin özel kurumlar›n› kurdu, oluflturdu, yerlefltirdi.
Dolay›s›yla askeri çat›flmay› art›k 30 y›ld›r süren bir askeri çat›flmay› art›k, bir isyan›n ilk günlerinde safl›¤›nda görme flans›m›z yok.
Bir isyan›n ilk günlerinin safl›¤›nda Anadolu köylerine asker cesetle106
ri gelmeye bafllad›¤›nda bunu toplumlar aras› bir nefrete dönüfltürmek çok güçtü. Art›k bu kolaylaflm›fl durumda. Türkiye sol hareketinin bu unsurlar etraf›nda, bu unsurlar› temel alarak Kürt-Türk düflmanl›¤› ekseninde geliflmekte olan sürece müdahalenin yollar› için
kafa kafaya vermesi gerekir.
Bir noktay› belirterek bu bak›mdan ciddi bir sorunla bugün yüz
yüze oldu¤umuzu belirtmek istiyorum. Dün rastgeldi¤im bir aç›klamada PKK’nin önemli sözcülerinden Duran Kalkan “Biz flimdiye kadar demokratik birlik çözümünü öne ç›kard›k. fiimdi siyasi program›m›z›n ikinci yönünü öne ç›kartaca¤›z. Yani ba¤›ms›z özgür Kürt
iradesine dayal›, demokratik konfederatif birli¤in inflas›n› öne ç›kartaca¤›z. Kürt sorununu daha çok bölgesel k›laca¤›z” diyor.
fiimdi bu aç›klaman›n gerçek anlam› üzerinde durmak laz›m. Bu
aç›klama sorunun burada yani bu topraklar üzerinde bar›flç› demokratik iç dinamiklere dayanan bir çözümünden biz art›k vazgeçiyoruz
demektir. Türkiye’yi Kürt-Türk düflmanl›¤›n›n geliflme çizgisine teslim ediyoruz demektir. Ben bundan baflka bir anlam ç›karam›yorum.
Bu geliflme çizgisinde karfl›m›za ç›kan bu sorunu nas›l aflaca¤›m›z›
düflünmek için bu önemli bir bafllang›ç noktas›d›r.
Bir ikinci bafllang›ç noktas› ise Necla Arat’›n dün yapt›¤› aç›klama olarak al›nmal›d›r. Genelkurmay baflkanl›¤›n›n halka soka¤a ç›kma ça¤r›s› üzerine Necla Arat, ADD’nin mitingler örgütleyece¤ini
ilan etti ve dedi ki “‹spanya tarz› mitingler örgütleyece¤iz, kimsenin
›rkç›l›ktan korkmas›na gerek yok”. Bu mitingleri t›rmand›r›lmaya çal›flan Kürt-Türk düflmanl›¤›n› yenilir yutulur hale getirmek için ‹spanya örne¤ine baflvurmak zorunda kald› Necla Arat.
‹spanya örne¤inin özelli¤i fludur, bar›flç› ve demokratik çözüm
kanallar› ortaya ç›km›flken ETA, Parti La Popular’›n bir milletvekilini kaç›rd›. ‹ki gün içerisinde BASK serbest b›rak›lmazsa öldürece¤iz
dedi. 6 milyon insan BASK’›n kaç›r›lan milletvekilini serbest b›rak›lmas› için gösteri yapt›. Üç gün sonunda milletvekilinin ölüsü bulundu. Ve ‹spanya’da BASK’l›lar, Katalanlar ve ‹spanyollar 10 milyonlarca sokaklara dökülüp, “BASK’a evet, ETA’ya hay›r” dediler. ‹spanyol
modeli budur. Necla Arat’›n Kürt-Türk düflmanl›¤›n› gelifltirme çizgisinin alt›na saklamaya çal›flt›¤› örtünün üstünde bu var.
107
Bugün Türkiye’de Genelkurmay, “Kürde evet, teröre hay›r” diye
bir bayrak açs›n ve “Kürde evet” dedi¤ini inand›r›c› bir yoldan göstersin, hepimizin arkas›nda durmas› gerekir kanaatindeyim. “Kürde
evet”in inand›r›c› yolu, kültürel ve siyasi haklar ile “yeniden kardeflleflme” konusunda somut bir programdan geçer. Ama ordu blokunun ajandas›nda böyle bir fley yok. Bu nedenle ordu blokunun ‹spanya örne¤i, meflruiyet yoksunlu¤unda uydurulmufl kaba bir yalan›n ötesine geçmiyor.
Son olarak, burada, yani Türkiye’nin içerisinde, bar›flç›, demokratik, iç dinamiklere dayanan bir çözümün somut imkan›n›n s›n›f
gerçekli¤i üzerinde neoliberalizme karfl›, neoliberal yeni sömürgecili¤e karfl› mücadele temeli üzerinde infla edebilece¤ini ve bu temel
üzerinde infla etmemiz gerekti¤ini vurgulayarak sözlerimi tamaml›yorum.
Teflekkür ederim…
108
Halkın Hakları Kadın Forumu
1. Oturum
Neo-Liberalizm ve Erkek Egemenliği:
Kadınların Kamusal Hakları ve Taleplerimiz
Konuşmacılar: Çiğdem Çidamlı (Moderatör), İlknur Birol, Ezgi
Özdemir, Şehzade, Nazlı, Kadriye, Hatice Allahverdi, Hatice,
Fevziye Sayılan, Öğrenci Kolektifi’nden Kadınlar, Mübeccel Karabat,
Türkan Karakuş, Ayşe Bektaş, Saadet Tosun, Serpil Kemalbay, Saliha
Dışkaya, Saniye Dedoğlu, Fatma Özüm,Yıldız Ay, Serpil Yorgun,
Aslıcan Kalfa, Başak Ergüder, Hülya Biriken, Dev Sağlık-İş/Kocaeli,
Dev Sağlık-İş/Adana.
2. Oturum
Anadolu’da Kızkardeş Olmak
Konuşmacılar: Çiğdem Çidamlı, Saadet Çaçan,Yıldız Ay, Handan
Çağlayan, Demokratik Toplum Partisi Kadın Meclisi, Medine
Adıgüzel / Emekçi Kadınlar Derneği.
Sonuç Bildirgesi
109
1. Oturum
Neo-liberalizm ve Erkek Egemenliği:
Kadınların Kamusal Hakları ve Taleplerimiz
ÇİĞDEM ÇİDAMLI (Halkevleri-Moderatör)
Çocuk bak›m›, krefl çal›flmalar›m›z ve buna iliflkin tart›flmalar›m›z olacak. Daha sonra çal›flma hakk›, evde ve ifl yerinde kad›n eme¤i tart›flmas›yla devam edece¤iz. Kad›nlar›n bar›nma, ulafl›m, su gibi
alanlarda yaflad›klar› zorluklardan bahsederek tart›flmay› sürdürece¤iz. Bir ö¤le aras› verdikten sonra fliddetten korunma hakk›n› ve sa¤l›k hakk›n› konuflaca¤›z. Kad›nlar›n siyasal haklar›n› konuflaca¤›z.
Sonra, flu an aram›zda bulunan, o¤lunu 2 ay önce kaybetmifl bir bar›fl annesine söz verece¤iz. Ülkemizde yaflanan Kürt sorunu ile ilgili
karfl›l›kl› s›k›nt›lar›m›z› konuflaca¤›z; ortak taleplerimizi, bar›fl dileklerimizi dile getirece¤iz. Sonunda da Ortado¤u’da, savafllar›n befli¤i
Ortado¤u’da kad›nlar›n yaflad›klar› ac›lar› hep birlikte konuflaca¤›z.
Bizim bu konuda küçük bir haz›rl›¤›m›z var. Lübnan’dan gelen iki
kad›n arkadafl›m›z var. Onlar, geçen sene Beyrut’ta, 33 günlük bombard›man s›ras›nda hem kad›n gazetecilerin yaflad›klar›n›, hem de
Lübnanl›, Beyrutlu kad›nlar›n yaflad›klar›n› anlatacaklar bize. Bir
baflka yabanc› konuk daha var aram›zda; Meksika’dan. Onlar›, yeri
geldikçe tek tek tan›taca¤›m. Meksika’dan Oaxaca’dan.. ‹flçi Filmleri
Festivali’nin aç›l›fl›na gelen arkadafllar varsa an›msayacaklar, aç›l›fl filmindeki ö¤retmen arkadafl aram›zda. Bütün bunlarla program›m›z›
tamamlayaca¤›z.
111
Bu tek tek tart›flmalardan sonra, küçük gruplar oluflturup; e¤itimle, sa¤l›kla, fliddetle ilgili tart›flmalar›m›z›, taleplerimizi yaz›ya dökece¤iz ve en sonunda bunlar› 10 Haziran Pazar günü Halk›n Haklar› Forumu’nun kapan›fl oturumunda bir “kad›n bildirgesi” oluflturacak flekilde haz›rlayaca¤›z. Ve orada da seçti¤imiz bir ya da iki arkadafl›m›z, bu kad›n bildirgesini okuyacak. Burada yapt›¤›m›z tart›flmalar› yar›n e¤itim, sa¤l›k, ulafl›m, bar›nma konusunda yapaca¤›m›z
13 ayr› atölye çal›flmas›nda dile getirece¤iz. Ben buraya çok ciddi
zorlukla gelmifl bütün arkadafllar›, geldikleri için flimdiden selaml›yorum. Hepinizi çok seviyoruz. Hep birlikte güzel bir tart›flma ve güzel bir kad›n forumu örgütlemeyi diliyorum. fiimdi aç›l›fl konuflmas› için, Halkevleri Genel Baflkan Yard›mc›s› ‹lknur Birol’u kürsüye
davet ediyorum. Biz bu kad›n forumunu, kad›nlar baflka yerlerde
konuflmakta zorluk çektikleri için yap›yoruz arkadafllar. Konuflmak
için buraday›z, befl paras›z kad›nlar, buraya para toplay›p otobüslerle geldiler. Bu f›rsat› kullanaca¤›z. Burada konuflmamazl›k etmeyece¤iz. Birbirimize ve kendimize güvenece¤iz, güzel bir kad›n forumu
yapaca¤›z, ‹lknur’u bir kere daha davet ediyorum.
İLKNUR BİROL (Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı)
“‹nsanl›¤›n yar›s›ndan fazlas›n› oluflturan; yaflam› üreten, çal›flan, seven, yaratan, mücadele eden, e¤lenen, yaflamak ve insanl›¤›n
sürmesi için gerekli ifllerin pek ço¤unun üstesinden gelen biz kad›nlar” eflitlik, özgürlük, dayan›flma, adalet ve bar›fla dayal› bir dünyay›
yaratacak güce de sahip oldu¤umuzun bilinciyle, eme¤imize, bedenimize ve kimli¤imize sahip ç›k›yoruz.
Bugün burada her gününü evde, iflyerinde, sokakta, okulda
yoksulluk ve fliddetle iç içe geçen hayatlar›n sahipleri olarak, bizden
önceki k›z kardefllerimizin kader sayd›¤› ezilmiflli¤imize hay›r demek için, bizden sonraki k›z çocuklar›m›z›n ayn› hayatla yüz yüze
kalmamalar› için akl›m›z›, eme¤imizi, mücadelemizi nas›l birlefltirece¤imizi, nas›l güçlenece¤imizi, nas›l yürüyece¤imizi konuflaca¤›z.
Anadolu topraklar›n›n bereketli anas› Kibele’nin torunlar› olan
bizler, ayn› topraklarda ellerimizde yükselecek yeni bir hayat›n, ba112
r›fl›n, kardeflli¤in ve eflit yaflayaca¤›m›z bir gelece¤in hayalini birlikte
kuraca¤›z. Buradan ç›karken hayallerimizi soka¤›n gerçe¤iyle bütünlefltirmek için tekrar yollara koyulaca¤›z. Bizlerin bedenlerinin canavar bir çark içinde teslim al›nmas›na en tiz, en yüksek, en direngen
sesimizle kap›lar›m›z›n önünde, evlerimizin içinde, atölyelerin kuytular›nda yan yana gelerek, örgütlenerek karfl› ç›kaca¤›z. Yükseltti¤imiz sesimize yarat›c›l›¤›m›z›n büyük güvenini de ekleyece¤iz.
Bizler her türlü haks›zl›k ve eflitsizlik karfl›s›nda, bükük boyunlarla kabul eden de¤il, t›pk› yeni bir hayat›n ilk 盤l›¤›n› bedenindeki ac›yla harmanlayarak dinleyen annelerimiz gibi hayat›n sesine ses
katarak ço¤altaca¤›z. Söyleyecek çok sözümüz, yapacak çok iflimiz
var.
‹flledi¤imiz nak›fllar kadar ak›c› bir hayat ve tüm sevdiklerimizle üstünde yaflamaktan onur duydu¤umuz bir ülke kuraca¤›z. Ve bu
ülkeyi evlerimizi yönetti¤imiz kadar iyi yönetece¤iz.
Böyle bir ülke; bar›fla hasret bu topraklarda sar›laca¤›m›z en büyük umudumuzdur.
Böyle bir ülke; kayg› duymadan soka¤›na ç›k›p dolaflabildi¤imiz
bir ülke olacakt›r.
Böyle bir ülke; okulunun, hastanesinin, yollar›n›n, fabrikalar›n›n bizlere kapal› olmad›¤› bir ülke olacakt›r.
Böyle bir ülke; her akflam ölmüfl bedenlerin, o¤ullar›m›z›n ve
k›zlar›m›z›n olup olmad›¤› korkusu ile televizyonlara bakmad›¤›m›z
bir ülke olacakt›r.
Böyle bir ülke; rüyalar›m›zda bile bizi korkuyla sarsan baba, koca, a¤abey ve devlet fliddetini hayatlar›m›zdan defetti¤imiz bir ülke
olacakt›r.
Böyle bir ülke; savafl›n çocuklar›n oyunlar›ndan bile ç›kt›¤› bir
ülke olacakt›r.
Sözlerimi bitirirken, Arjantinli iflsiz iflçi hareketinin sokak liderlerinden bir genç kad›n›n flu çarp›c› sözünü söylemek istiyorum:
“Ben de sabah kalk›p iflime gitmek, evime dönmek, çocuklar›mla
mutlu zaman geçirmek, saçlar›ma fön çektirmek, hafta sonu sinemaya ve e¤lenceye koflmak, yani mutlu yaflamak istiyorum. Ama o günleri yaflamak için flimdi bu barikattan bunlar› yapmama engel olan113
lara tafllar› atmam gerek. O günler için buraday›m. Burada olmay›
tercih etmedim, buna zorunluyum.”
Arjantin’deki k›z kardeflimiz gibi; emperyalizme onun yaratt›¤›
tüm sömürgeci kurumlara, fliddete, savafllara, yoksullu¤a, adaletsizli¤e karfl› bir tafl da biz atal›m ve buradan tüm k›zkardefllerimize bir
kez daha seslenelim. Bir tafl da siz at›n.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Buraya gelemeyen kad›n arkadafllar›m›z›n
da sözlerini, seslerini buraya tafl›mak istedik. Bugün buraya gelen arkadafllar›m›zla, gelemeyenlerin sorunlar›n›n birbirine ne kadar benzedi¤ini göstermek için bunlar› yapt›k. Çekti¤imiz bu filmler, gelecek sene ‹flçi Filmleri Festivali’nde hep birlikte yapabilece¤imiz bir
kad›n filminin ilk ad›m› olur belki de. Bu çekti¤imiz söylefliye benzer küçük anketler yapt›k ‹stanbul’da, buraya gelemeyen kad›n arkadafllardan cümleler toplad›k. ‹stanbul Kartal Halkevi’nden Ezgi arkadafl›m›z bu arkadafllar›n cümlelerini iletecek. Buraya gelemeyen kad›n arkadafllar›n bize ilettikleri mesajlarla bafllayal›m forumumuza.
EZGİ ÖZDEMİR (Kartal Halkevi):
Türkiye’nin dört bir yan›ndan gelen sevgili kad›n arkadafllar›m›z, hofl geldiniz! Bizler ‹stanbul’dan Ankara’ya yaklafl›k 70 tane kad›n arkadafl geldik. Gelen arkadafllar›m›z bu toplant›ya, bu foruma
gelemeyenler ad›na bir anket çal›flmas› yapt›lar ve ‹stanbul’da mahallelerde gezerek atölyeleri, parklar›, okullar›, iflyerlerini gezerek, gelemeyen insanlar›n dilleri olmaya çal›flt›lar ve onlarla yap›lan sohbetler sonucunda burada, onlar›n cümlelerini aktarmak istiyoruz. Önce
Gültepe’deki boncuk iflçisi kad›nlar›n evine misafir olduk. Boncuk
iflçisi kad›nlarla sohbetin sonucunda bu kad›nlar›n, 50 kuruflla 2
YTL aras›nda iflçilik bedeliyle üretim yapan ve fahifl fiyatlarla sat›lan
k›yafetlere boncuk iflledi¤ini ö¤rendik ve kad›nlar bize flunlar› söylediler: “Bizler ev han›m›y›z, baflka bir ifl yapamay›z. Sonra çocuklara
kim bakacak” dediler. “Hem eve ek gelir oluyor, hem evimin iflini
aksatm›yorum, hem de çocuklar›ma bakabiliyorum. ‹fle girsem çocuklar›n bak›m› için verece¤im krefl paras› maafl›ma denk gelecek. O
114
zaman da çal›flmam›n ne anlam› kalacak” dediler. Ve biz de çok hakl› gördük durumu. Ve onlara “çal›flmana de¤iyor mu?” diye sorduk.
Onlar da bize flunu söyledi: “Yap›lan eme¤in yar›s›n› komisyoncu al›yor. Evlenmeden önce bir ev temizleme ifli yap›yordum, parça bafl›
50 kurufla çal›fl›yordum, evlendikten sonra da 1 YTL’lik iflten günde
7-8 tane, 2 YTL’lik iflten de günde 2 tane yapabiliyorum. Çocuklar›n
karn› ac›kt›¤›nda ise elim aya¤›m birbirine dolafl›yor” dediler. Kendilerine sigortalar›n›n olup olmad›¤›n› sorduk, bize güldüler ve flöyle
dediler: “El alt›ndan alma ifli yap›yoruz bizler ve burada sigortal› olmaz. Zaten evde kalmak zorunda oldu¤umuz için eve 3-5 YTL’lik
katk›m›z olsun diye çal›fl›yoruz”.
Sa¤l›k sorunlar› hakk›nda soru sorduk, kendilerinin en fazla çocuklar› için hastaneye gittiklerini söylediler. En fazla kanser üzerine
sohbet ettik ve bize kanser hakk›nda ne kulaktan duyduklar› bir fleyler oldu¤unu, ne de kendilerinin bir araflt›rmalar› oldu¤unu söylediler. Bu konu hakk›nda çok fazla bilgisizler, en fazla da dedi¤im gibi
çocuklar› hastaland›¤›nda hastaneye gidiyorlar. Üreme konusunu
sorduk, onlar da do¤um kontrol yöntemleri hakk›nda asl›nda Allaha
ve kocalar›na emanet olduklar›n› söylediler.
Gezintimizin ikinci dura¤› ise tekstil atölyelerinin çok oldu¤u
Sefaköy oldu. Burada konuflurken 16 yafl›nda iki genç k›z arkadafl›m›zla karfl›laflt›k ve onlar burada iki y›ld›r çal›fl›yorlar. Bir tanesi ilkokulu 2. s›n›ftan terk etmifl. Bir tanesi de ortaokuldan ayr›lm›fl.
Günde 11 saat çal›fl›yorlar ve fazla mesai ücreti alm›yorlar, sigortalar› yok. 14 yafl›ndan beri çal›flan Fatma arkadafl›m›z bize flöyle söyledi: “Hasta oldu¤um zaman izin vermiyorlar. Bir de hakaret ediyorlar;
‘salak’ filan diyorlar bize. Kendi aram›zda konuflam›yoruz. Konuflursak ya da gülersek ba¤›r›yorlar. ‹stedi¤imiz her fleyi yapam›yoruz
ama erkekler istedikleri her fleyi yapabiliyorlar” dediler. Bir de Türk,
Kürt ayr›m›ndan bahsettiler. Bu ayr›m›n iflyerinde çok fazla oldu¤unu belirttiler. Biz de onlara nas›l bir ifl ortam›nda çal›flmak istediklerini sorduk: “‹nsanca davran›lan bir yerde” diye yan›t verdiler bize.
‹stanbul’un en kalabal›k ve en kar›fl›k mahallelerinden biri olan So¤anl›’n›n sokaklar›nda 4 çay›na ç›km›fl, konfeksiyonda çal›flan iflçi
kad›nlarla sohbet ettik. Gülben, Sevim ve Sevgi y›llard›r çal›flmalar›115
na ra¤men geçen y›l sigortalar› yap›lm›fl. Serpil, Fatma ve Sevcan ise
hala sigortas›z. Temizlik iflçisi Pakize’nin elinde ise sadece sigorta
numaras› var ve henüz sigortas› ödenmemifl. Hepsine kad›n olarak
çal›flman›n zorluklar›n› soruyoruz. Diyorlar ki bize; “en önemlisi gece 10’a kadar çal›fl›p sonra da evde çal›flman›n dayan›lmaz zorlu¤u
var. Patronlar iflleri kad›nlar için daha da zorlaflt›r›yorlar. Örne¤in
elektrik kesintisi oldu¤unda kad›nlara ekstra ifl buluyorlar. Ö¤le
paydosunda mecburi olarak yemek da¤›t›yoruz. Zaman zaman sözlü tacize de u¤rad›¤›m›z oluyor. Biz de, “bu kadar yo¤un çal›fl›yorsunuz, eve döndü¤ünüzde size efliniz, çocu¤unuz yard›mc› oluyor mu”
diye soruyoruz. Yafll› bir kad›n iflçi arkadafl›m›z flöyle söylüyor: “Ne
gezer k›z›m, gece 10’a kadar çal›fl›yorum, 10’dan sonra da evde çal›fl›yorum. Öyle yoruldum ki ço¤u zaman bu yükü kald›ram›yorum.
Oturup saatlerce a¤lad›¤›m› hat›rl›yorum. Benim anam a¤l›yor mezar›nda.” Kendilerine “nas›l bir ifl istersiniz?” diye sorduk. Pakize arkadafl›m›z: “Masa bafl›nda çal›flmak isterdim, 8 saati geçmesin isterdim, bütün sosyal haklar›m› isterdim. 1.5 milyar maafl almak isterdim, e¤itim paras›z olsun isterdim” diyor. Sevcan arkadafl›m›za sordu¤umuzda; “sigortal›, ikramiyeli, mesaisiz bir ifl istiyorum. Çal›flma
saatlerimiz çok fazla, bütün günümüz iflte geçiyor. Çal›flma saatlerinin daha az olmas›n› isterdim. ‹nsanca muamele görmek isterdim”
diye yan›t veriyor bize.
Yine Okmeydan›’n›n parklar›ndan, atölyelerinden, evlerinden
kad›n seslerine kulak vermek istiyoruz. Orada da daha çok çal›flma
hakk› üzerine sohbetlerimiz oldu. “Çal›flma hakk› denince akl›n›za
ilk önce ne geliyor?” diye sorduk. Bize verilen yan›tlar “yaflama hakk›”, “özgürlük hakk›” oldu. “Kocayla yaflanan sorunlarla, aile içi sorunlar, maddi ve manevi güçlükler akl›m›za geliyor” dediler. Kendilerine “sosyal güvence deyince akl›n›za ne geliyor?” diye sorduk. “Bir
çal›flan›n yol, yemek, SSK gibi haklar›na deniyor” yan›tlar›n› verdiler.
Kocas›ndan dolay› güvenceye sahip olanlar var içlerinde; ama rahat
de¤iller. “Evli olmayanlar ve çal›flmayanlar ve evli olup güvenceye sahip olamayanlar ne yaps›n?” dediler. “Çal›flmak istedi¤i için fliddet
gören arkadafl›n›z var m›, siz gördünüz mü?” diye sorduk. “Benim
çevremde yok ama Türkiye’de erkeklerin % 90’› eflinin çal›flmas›n› is116
temiyor” dediler. Ve asl›nda tabii kimse bu yüzde doksan›n içerisinde kendisini düflünmüyor ama eflinden fliddet görmüfltür muhtemelen.
Arkadafllar biz burada, bundan haberi olmayan, zaman› olmayan, eflinden, babas›ndan buraya gelmek için izin alamayan kad›nlar›n sesi olmaya çal›flt›k. Hepiniz biliyorsunuz ki, bizler de yol paras›n› denklefltirerek gelmeye çal›flt›k. Eflimizden, iflimizden fedakârl›k
ettik. fiöyle bir fley yapal›m istiyorum, oradaki insanlar buradan bizim çözüm önerilerimizi bekliyorlar. Herkesin çok büyük bir s›k›nt›s› var çünkü. Buraya gelirken de yaflad›k biz bunlar›. Hepimiz bir
fleyler dile getirirsek, hepimiz için hay›rl› bir fley olur diye düflünüyorum. Teflekkür ediyorum.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Biz de anket sorular›m›za yan›t veren kad›n
arkadafllar›m›za ve Ezgi’ye teflekkür ediyoruz. fiimdi e¤itim hakk›yla
ilgili sunufl ve tart›flmalar›m›za bafllayaca¤›z. Ancak öncelikle Ankara’da Halkevci arkadafllar›n haz›rlad›¤› çok k›sa bir skeçleri var e¤itim hakk›yla ilgili, kendilerini sahneye alal›m.
SKEÇ ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Dikmen Halkevi okuma yazma kursundaki kad›n arkadafllara çok teflekkür ediyoruz. Ankara Halkevleri’nden
Dikmen, Umut ve ‹stanbul’un Esenyal› Halkevi’nden, kad›nlar›n e¤itim hakk› ma¤duriyetine iliflkin yaflad›klar›na, e¤itim hakk› mücadelesi için kendileri ve çocuklar› için bu mücadelede yer ald›klar›na
iliflkin küçük konuflmalar haz›rlam›fl olan arkadafllar›m›z var. Ankara Üniversitesi E¤itim Fakültesi’nden Fevziye Say›lan hocam›z var.
Önce, Halkevci arkadafllar sunufllar›n› yaps›nlar dilerseniz. Dikmen
Halkevi’nden fiehzade arkadafl› mikrofonu almaya davet ediyorum.
Oradaki e¤itim hakk› mücadelesi ile ilgili konuflacak bizimle.
Az önce skeçle bize diyece¤ini dedi zaten ama iki üç cümleyle
okuma yazmay› niye bu kadar geç yaflta ö¤renmek zorunda kald›n,
okuduktan sonra hayat›nda neler de¤iflti, okuma hakk› sana ne katm›fl oldu bunu anlat›rsan seviniriz.
117
ŞEHZADE: Ben bask› alt›nda kalmamak için okuma yazma kursuna gidiyorum. Büyüklerimiz de okumam›fl. Ona bir fley diyemiyoruz, katlan›yor onlar. Ama erkek kad›n eflittir. Herkes kendi hakk›n›
savunsun. Bunun için okuma yazma kursuna gidiyorum. Okuma
yazma bilmeyen herkes gelsin. Hiçbir bask› alt›nda da kalmas›nlar.
Efli neyse kad›n da ayn›s› olabilir.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Teflekkür ediyoruz. Nazl› arkadafl, o da
Dikmen Halkevinden…
NAZLI: Köy yerinde büyüdüm. Yafll› bir kad›nd› anam, ona bakacak, iflini görecek kimse yoktu. O yüzden ben okula gidemedim.
Okuma yazma kursuna gidiyorum, hiç yoktan iyidir. Mutluyum. Ne
ö¤rensen faydad›r. Er de olsa, geç de olsa bilgilenmek çok güzel. Hayat böyle iflte.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: ‹stanbul Esenyal› Halkevi’nden e¤itim hakk› mücadelesine kat›lan bir arkadafl›m›z daha var. Ona da k›saca söz
vermek istiyoruz. Neden e¤itim hakk› mücadelesinde kad›nlar› önde görüyoruz. Sizin yaflad›¤›n›z e¤itim hakk› mücadelesi nedir?
KADRİYE (Esenyalı Halkevi): Merhaba ben Kadriye, ‹stanbul’dan geldim. Esenyal› Halkevi çal›flmas›yla, okullarda “e¤itim paras›z olsun” diye imza toplad›k. Ben okumad›m, çocuklar›m› okutmak için sonuna kadar mücadele ediyorum. Teflekkür ediyorum.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Evet, gerekti¤i yaflta okula gidemeyen arkadafllar›m›z, hem oyunla hem de sözleriyle ifade ettiler kendilerini.
Ama bir baflka sorunumuz daha var e¤itimle ilgili. Arkadafllar›n bu
oyunla da söyledikleri gibi kad›nlar› okula göndermeme gibi bir sorun var. Ama kad›nlar›n okula gitmesiyle de bitmiyor sorunlar; bu
sefer de baflka türlü sorunlar ç›k›yor ortaya. Ders kitaplar›; gitti¤imiz, kat›ld›¤›m›z e¤itim de kad›nlarla çok dostane iliflki kuran bir
e¤itim de¤il, tersine cinsiyetçilik içeriyor. Okula gitti¤imizde de,
118
okudu¤umuz ders kitaplar›n›n; kad›nlar› afla¤›layan, onlara belirli
toplumsal roller dayatan bir sürü fley tafl›d›¤›n› görüyoruz. Ö¤retmen
arkadafllar›m›z›n bu konuda bir küçük haz›rl›¤› var. Onlardan bu
haz›rl›klar›n› k›saca sunmalar›n› rica ediyoruz.
HATİCE ALLAHVERDİ (Eğitim Sen 3 No’lu Şube):
Ben ‹stanbul E¤itim Sen 7 No’lu fiube’den kad›n çal›flmas›n›n selam›n› getirdim size. ‹stanbul’da bizim e¤itim hakk› ile ilgili yapt›¤›m›z ön forumda, E¤itim-Sen 7 No’lu fiube’den ‹¤ne Oyas› ad› alt›nda bir dergi çal›flmas› var; oradaki kad›n ö¤retmenlerin yapt›¤› bir
çal›flma. Bizim ön forumumuza kat›ld›lar ve onlar›n Tarih Vakf›’yla
beraber haz›rlad›klar› bir çal›flma vard› ders kitaplar›ndaki cinsiyetçilikle ilgili. Bize uzun uzun anlatt›lar. Konuyla ilgili ders kitaplar›n›
titizlikle taram›fllar -sosyal bilgilerden matemati¤e kadar- oradan bir
tak›m fleyler ç›karm›fllar. Cinsiyetçi ö¤retim diye bildi¤imiz fleyler
matematikteki problemlerden sosyal bilgilerdeki bilgilere kadar birçok fley. Ufak bir sunumlar› oldu, ilk olarak ondan bahsedece¤im.
‹kincisi de asl›nda konuflulacak çok bir fley yok, bizimki çok taze bir
çal›flma, buraya gelmeden bir hafta önce bafllad›k. Do¤al olarak çok
fazla bir fley yetifltiremedik. Biz yeni müfredat› incelemeye çal›flt›k.
Biliyorsunuz yeni müfredat çok flaflaal› bir flekilde geldi. Hükümetin
da¤›tt›¤› çok çeflitli kitaplar var ve çok fazla. Biz bu kitaplar›n taramas›n› yapt›k. K›sacas› asl›nda önce “‹¤ne Oyas›”n›n bize verdi¤i örnekler var. Birincisi ›rkç›l›kla ve gericilikle ilgili hepimizin de akl›nda kalabilecek ders notlar› var ders kitaplar›ndan ç›kan. Oradan iki
tane örnek okumak istiyorum durumun önemini göstermek için; bir
tanesi ilkö¤retim 4. s›n›f sosyal bilgiler ders kitab›ndan. “Ulusumuzun gelece¤i ve güvenli¤i için hepimize düflen görev iç ve d›fl tehditlere karfl› duyarl› ve uyan›k olmakt›r. Ancak güçlü ulusal birlik ve
beraberlik sayesinde, tezgâhlanan bu karanl›k oyunlar› her defas›nda bofla ç›kart›r›z” diye asl›nda vatan›m›z›n ne kadar tehdit alt›nda
oldu¤unu bize hat›rlat›yor. ‹kincisi edebi metinler müfredat›nda gerçekten Türk milletinin dünyada yaln›z Asya’da de¤il Avrupa’da da
büyük ezici gücünü göstermifl olmas›, görkemli savafllar yapm›fl ol119
mas›, hep böyle k›ymetli atalar›n zarafetli evlatlar yetifltirmesi ve daha beflikten çocuklar›n ruhuna mertlik ve azimet afl›lamas› sayesinde
olmufltur gibi… Buna benzer birçok fley daha var. Eski müfredatta
kad›nlara biçilen 1. s›n›fta “Ali ata bak”, “bizim büyümemizi geliflmemizi ve iyi bir insan olmam›z› sa¤layan her fley annelerimiz” gibi, çocuklara ilk ö¤retilen fifller bunlar. Babalar genelde arabalar›n benziniyle ilgilenirken ve onunla ilgili matematik problemleri haz›rlan›rken, anneye de sadece iflte mutfak masraflar› “annem 5 kilo mant›
yapt›, 3 kilosunu satt› geriye kald› 2” gibi çocuklara da asl›nda bu
egemen ideolojiyi en rahat afl›layabilecekleri örnekler var. Biz biraz
da yeni müfredata bakt›k, yeni müfredatta çok fazla kitap oldu¤u
için baz›lar›n›nkinde çok çarp›c› de¤il ama genel olarak anneler her
zaman mutfakta, baba her zaman ekmek paras› derdinde. Kad›n asla o mutfaktan ç›km›yor. Eski müfredatta da yeni müfredatta da kad›n kendi k›z çocu¤una o¤lunu ça¤›rt›yor; “ablana bak bakal›m evi
süpürmüfl mü, ablana bak bakal›m mutfaktaki bulafl›klar› durulam›fl
m›?” gibi ›srarla bunlar anlat›l›yor. Yeni müfredatta da ayn› fley. Bizim bu çal›flmam›zda akl›m›za ilk gelen fley, ilk farketti¤imiz ve bununla bir ilgilenelim, buna bir el atal›m dedi¤imiz fley, önce oturup
bu yeni müfredat› bir adamak›ll› inceleyelim, yeni anlat›lmak istenen fleyler ne, nereye s›k›flt›rm›fllar ve ne anlatmak istiyorlar, bunu
bir bitirelim ve daha sonra bulundu¤umuz yerlerde bulundu¤umuz
flubelerde bir eylem biçimi haline getirelim bunu. S›n›f ö¤retmenleri
çocuklara s›n›f›nda okuma yazma ö¤retirken, e¤er o fifl önümüze ç›karsa o fifli okumayal›m, o fifli reddedelim. Kendi fifllerimizi yazal›m,
ayr›m yapmayan fifllerimizle biz kendi çocuklar›m›za bir flekilde ö¤retelim ve biz bir flekilde asl›nda fiili olarak mücadeleye bafllayal›m.
Bu çal›flmadan genifl bir ça¤r›m›z olacak: bütün ö¤retmenler, Halkevi’nde okuma-yazma kursu veren ya da baflka sivil toplum kurulufllar›nda ö¤retmenlik yapan arkadafllar ellerindeki müfredat› incelesinler, bütün ayr›mc› ö¤eleri bir kenara itsinler ve fiili bir eylem olarak da bulundu¤umuz, e¤itim verdi¤imiz her yerde bu ifli böyle örgütleyelim ve böyle yapal›m ki bunun yükselece¤i yerde mutlaka s›n›flar olacakt›r. Biz buradan bunun karar›n› ald›k ve döndü¤ümüzde de bunu yapmaya bafllayaca¤›z. Bulundu¤umuz her yerde bu ko120
nuda ›srarl› olal›m ve bunlar› bir doküman haline getirip eylem biçimine dönüfltürelim diye düflündük. Teflekkürler.
FEVZİYE SAYILAN (Ankara Üniversitesi Öğretim Görevlisi):
Asl›nda konuflulacaklar›n birço¤unu arkadafllar›m›z söyledi. Zaten bir taraftan da geldi¤imizden beri konuflulanlardan, kad›nlar olarak ne kadar da düflman›m›z varm›fl diye düflündüm. Ama sadece
düflman de¤il, ne kadar da çok engel var ve uzakta de¤il bu engel,
kimi zaman en sevdiklerimiz taraf›ndan bile engelleniyoruz; yani
önümüze takoz konuyor. fiimdi bakt›¤›m›z zaman, art›k okullar›n
kap›s›nda “kad›nlar, k›zlar giremez” diye bir fley yazm›yor. Hatta
“buras› eflitli¤in yeridir” filan diye konufluluyor. Ama biz kad›nlar da
biliyoruz ki, asl›nda hepimiz okullara ulaflam›yoruz. Bunun sebeplerinden bir tanesini arkadafllar›m›z burada canland›rd›lar iflte, en sevdiklerimiz, en yak›nlar›m›z asl›nda tam da bizim e¤itim hakk›m›za el
koyuyor ama o el koyarken tabii devlet de onu seyrediyor. O zaman
biz bu hakk›n kendisini bir tart›flma konusu yapmak zorunday›z. Yani tesadüf de¤il bizim kad›nlar olarak en çok e¤itim hakk›yla, paras›z e¤itimle bu kadar ilgilenmemiz. Çünkü okulun, e¤itim kurumu
dedi¤imiz fleyin bir kenar›nda aile var, bir taraf›nda istihdam yap›s›
var ve bir di¤er taraf›nda daha genifl toplum var. Asl›nda toplumda,
çal›flma hayat›nda ve ailede ne oluyorsa onun hepsi okulun içine geliyor. Öncelikle nas›l geliyor; okulun kap›s›na geldi¤imiz zaman -ki
baz›lar›m›z giremiyor bile- aileler bizi engelliyor, niye engelliyor? Aileler k›z çocuklar›na düflman m› arkadafllar? Niye bizi engelliyorlar?
KATILIMCI: Eme¤imize ihtiyaç duyuyor.
FEVZİYE SAYILAN: Eme¤imize ihtiyaç duyuyor çünkü. Ailedeki, evdeki bütün iflleri kad›nlar yap›yor.
KATILIMCI: Kendilerine yard›m istiyorlar.
FEVZİYE SAYILAN: Evet yard›m istiyorlar, çünkü kad›nlar›n
eme¤ine evde ihtiyaç var, ama bir baflka fley de oluyor; içinde bulun121
du¤umuz dönemde giderek hepimiz daha da yoksullafl›yoruz dikkat
ederseniz, elimizdeki gelir azal›yor, yoksulluk yayg›nlafl›yor de¤il
mi? Ailenin kaynaklar› azald›kça ilk fedakarl›k yapaca¤› yer neresi
oluyor? K›zlar oluyor.
KATILIMCI: Yoksulluktan kaynakl› okula göndermiyorlar ve
sonradan para kazanmas› için ifle gönderiyorlar.
FEVZİYE SAYILAN: Evet, ifl hayat› da bir taraftan aileyle flöyle
bir iliflki içinde; biraz önce ‹stanbul’da arkadafllar›m›z› Ezgi okurken
dinledim, diyor ki: “Oradaki evde ifl yapan arkadafllar, insanca bir
yaflam istiyoruz, güvenceli çal›flma istiyoruz diyorlar”. Patronlar da
istemiyor asl›nda. E¤itim alm›fl, sigortal›, sendikal›, emekçi kad›n istiyor mu arkadafllar? Aksine hep evinde otursun istiyor de¤il mi?
KATILIMCI: Çünkü onun hakk›n› arayacak kad›n oldu¤unu biliyor da o yüzden istemiyor.
FEVZİYE SAYILAN: Bence de. Bu aile ile istihdam yap›s› aras›ndaki iliflki sürdü¤ü sürece, isterseniz siz okullar›n kap›s›na bir fley
yazmay›n, bütün k›zlar okula nas›l gider? Bütün k›zlar okula gidemiyor iflte bu sebeplerden dolay›. E¤itim hakk›n›n gerçekleflmesinin
önünde asl›nda görünmeyen bir biçimde devletin bu politikalar› var.
Bir fley yapmas› laz›m, buna seyirci kalamaz, terk etmifl. fiimdi “Haydi K›zlar Okula” kampanyas› sürüyor, k›zlar› okullaflt›racaklar. K›zlar› okula göndermeyen ailelere ne yapm›fllar? Zaman zaman televizyonlarda görüyorsunuz 1000 lira ceza! Bir taraftan kara mizah gibi
bir fley. Ailenin gelirini aç›kl›yor televizyonda, ailenin zaten do¤ru
düzgün geliri yok, yaflam›n› sürdürmeye çal›fl›yor. Asl›nda devletin
bu konudaki politikas› ne? Aileyi yoksulluk içinde gezdirerek bir tür
ceza vermek. Bu hiçbir flekilde çözüm olacak bir fley de¤il. K›zlar›n
okula gönderilmesi üzerinden aç›lan her tart›flma ufkumuzu geniflletmeli, baflka bir fley istemeliyiz, bu kamusal bir haksa e¤er devlet
buna böyle sessiz kalamaz. “Ne yapabiliriz can›m! Aileler göndermiyor, biz onlar› ikna etmeye çal›fl›yoruz” diyemez. Yoksullukla müca122
dele eden insanlar için bir tür destek vermeli, filanca patronun can›
isterse verece¤i burslara kalmamal› ö¤renciler. Bunlar›n üstüne düflünmek laz›m. Ayn› zamanda tabii e¤itimin bir baflka yüzü de flu ki;
demin arkadafllar da söylediler, biz e¤itimin içine girdi¤imiz zaman
da hakikaten dikkatli bir gözle bakmazsak asl›nda bunu görmüyoruz. Ne oluyor ki can›m, okullar zaten eflitli¤in yuvas›d›r. Öyle olmuyor iflte! Okulda ayr›mc›l›k yap›l›yor k›zlarla erkekler aras›nda..!
Öyle de¤il mi arkadafllar? Ne yap›l›yor?
KATILIMCI: Oturma s›ralar›n› ay›r›yor k›zlarla erkekler diye.
FEVZİYE SAYILAN: fiimdi zaten okul bizim cinsiyetimizin çok
fark›nda de¤il mi? Yani öyle fark›nda de¤ilmifl gibi yap›yor ama fark›nda, bizi ay›r›yor. ‹kincisi, ne oluyor okulda? Sadece baflar› yoktur,
k›zlar k›z gibi davrans›n, erkekler de erkek gibi de¤il mi? Evde bafllayan ifl bölümünü okul sürdürüyor. Nas›l sürdürüyor? Biraz önce
arkadafl›m›z Hatice söyledi. Ders kitaplar›yla sürdürüyor, hakikaten
ders kitaplar›na bir bakt›¤›m›z zaman, kad›nlar için yüceltilen en büyük de¤er ne biliyor musunuz? Annelik ve ev kad›nl›¤›! Siz hayata
böyle geldiniz böyle gideceksiniz. Ders kitaplar›n› ilerletemiyoruz
hala. Yani o demin söyledi¤imiz cinsiyete dayal› ifl bölümünü okul
sürdürüyor. Sürdürürken de üstelik ayr›mc›l›k yap›yor. Üstelik de
e¤itim sisteminin içine bakt›¤›m›z zaman flöyle bir fleyi de çok net
görüyoruz: Dikkat ederseniz okullarda her y›l bu ÖSS s›navlar› s›ras›nda daha çok gündeme gelir; k›zlar daha baflar›l›. K›zlar baflar›l›!
Ama k›zlar›n terk oran› da daha yüksek. fiimdi devlet bunu da seyrediyor. Örne¤in, zorunlu e¤itim 8 y›la ç›kar›ld›. 5 y›lken aileler zorunluluktan dolay› okula gönderiyor ama 3. s›n›fta birazc›k okuma
yazma ö¤renince diploma almadan eve al›yordu. fiimdi mesela bak›yoruz terk yafl› ne olmufl 5. s›n›f. 5. s›n›ftan terk oranlar› çok yüksek. Devlet bunu öyle görmezden geliyor ki bunun rakamlar›n› bile
tutmak istemiyor. Çünkü bu e¤itim hakk›n› kullanamad›¤›n› gösterecek. Bunu seyretmek de bir ayr›mc›l›k. Sonuç olarak anayasa ve
milli e¤itim temel kanunu, e¤itim hakk›n› herkese devletin sunmas›
konusunda ona yükümlülük vermifl.
123
KATILIMCI: Devletin asli görevi!
FEVZİYE SAYILAN: Evet asli görevi, dolay›s›yla asl›nda bu e¤itim hakk›n› ve e¤itimle ilgili sorunlar›m›z› konuflurken devletten isteyeceklerimizi unutmayal›m. Yani flöyle bir fleye getiremeyiz; “aman
bak›n can›m, yasada ayr›mc›l›k m› var? Anayasa da zaten böyle diyor”. Hay›r, daha fazlas›n› istiyoruz! Bunun için kafam›z› yoral›m,
baflka talepler formüle edelim. Bir de niye e¤itim görmek istiyoruz?
Biz kad›nlar niye bu kadar peflindeyiz e¤itimin?
KATILIMCI: Sosyal yaflama dahil olabilmek için, ö¤renmek için.
FEVZİYE SAYILAN: De¤il mi? Topluma kat›lmak için...
KATILIMCI: Bilgi için..
FEVZİYE SAYILAN: Bilgiye ulaflmak için. Mesle¤e ulaflmak için,
yani özgürleflmek için asl›nda. Yani istedi¤i kadar ayr›mc› olsun o
okullar, ayn› zamanda neyi biliyoruz; biz bu sistemin içinde güçlenmenin bilgisini alabiliriz de¤il mi? Yani bilgi bize niçin gerekli? Biz
ne istiyoruz? Daha adil bir dünya istiyoruz. Demin arkadafllar›m›z
söylediler. De¤il mi? Bilgi bunun için gerekli bize, dünyay› de¤ifltirmek istiyoruz. Kad›nlar›n bilgiden d›fllanmas›n›n sebebi bu zaten.
Mesleklerde de özellikle iyi paral› meslekler erkeklere gidiyorsa, k›z
ö¤renciler sekreterlik, hemflirelik gibi yani evde yapt›klar›m›za benzer ifller yapt›¤›m›z mesleklere giriyorsa, bu sistemin “kitlesel olarak
siz gidin han›mlar” dedi¤inin göstergesidir. Meslek e¤itimine bakt›¤›m›z zaman çok net bir biçimde görüyoruz. Asl›nda tek bafl›na, e¤itim sisteminin içinde ne olup bitti¤ine bakarsak yan›lt›c› olabilir,
çünkü kap›s›nda “ayr›mc›l›k yap›l›r” yazm›yor. Çal›flma hayat›yla
e¤itim sistemi aras›nda nas›l bir iliflki oldu¤unu görmek için yasalara bak›yoruz. Bugün hala Türkiye’nin flekli de¤iflmifl de¤il, meslek liseleri ve benzeri okullarda bile hala kad›n ifli ve erkek ifli kavramlar›
afl›lm›fl durumda de¤il. Bu ayr›mc›l›k neden dolay›? Kad›nlar evde ifl124
lerini yaps›nlar, hem de bu iflleri yaps›nlar. Asl›nda konufltu¤umuz
tüm bu hak gasplar›n› flöyle bir fleyin içine yerlefltirirsek durum daha da vahimlefliyor. Biliyoruz ki uzun bir süredir e¤itim sistemi de,
okullar da bu neo liberal girdab›n içine çekildi de¤il mi? Yani talan
ekonomisi diyelim buna. Okullar bu talan ekonomisinin bir biçimde payandas› oldukça, kad›nlar›n durumu giderek daha da güçleflecektir elbet. Nitekim zaten Türkiye’nin s›rt›nda o kadar a¤›r bir yük
var ki, örne¤in bu y›l izlediniz iflte, okullar aç›l›rken Bakan aç›klad›,
650 bin k›z çocu¤u okula kaydolmam›fl. fiimdi devlet bunu ölçüp
pefline mi düfltü? Düflmedi tabii ki, yani say› olarak normal yafll› nüfusunu buluyor. 7.5 milyon okur yazar olmayan kifli var Türkiye’de
ve bunun 6 milyonu kad›n! fiimdi bunlara kimse tesadüf diyemez art›k. Dolay›s›yla ç›plak rakamlara bakt›¤›m›zda durum böyle. E¤itim
sisteminin içinde kad›nlar belli bir oranda güçleniyorlar ama mesela
çal›flma hayat›na girdikleri zaman tam da söyledi¤iniz gibi bu güçlü
avantaj› ve konumu kullanam›yorlar. Demek ki e¤itim sistemi yeteri kadar güçlendirmiyor kad›nlar›. Yani asl›nda bizim aleyhimize
olan sistem, asl›nda e¤itim sisteminin içinde incelikli ve üstü örtülü
çal›fl›yor. O örtüyü kald›rmam›z laz›m.
KATILIMCI: Okuma yazma dendi¤i zaman aile düflünüyor asl›nda, çünkü okula giden çocuk arkadafl›na özeniyor, ayakkab›s›ndan
utan›r oluyor. Ortaokula gelmifl k›z›n› anne okutmak istiyor ama k›z
çal›flmak istiyor. Neden çal›flmak istiyor diye soruyorsun. Ya iflte istedi¤imi alaca¤›m diyor. Utan›yor yani istediklerini alamad›klar›
için. Zorluklarla karfl›laflt›¤› için çal›flmak ona daha cazip gelebiliyor.
FEVZİYE SAYILAN: E tabii art›k okullar ne yaz›k ki paral› ve
masraflar› karfl›lanamayacak durumda.
KATILIMCI: Daha önce Çankaya bölgesinde araflt›rma yapt›klar›nda 20 bin kad›n›n okuma yazma bilmedi¤ini söylüyorlard›. Bizim
okuma yazma kursuna gelen kad›nlar›m›z›n ço¤u efllerinden ve
komflular›ndan gizli geliyor. Yafl ortalamas›n›n 35-40 oldu¤u kad›nlara bile eflleri de, çevresindekiler de okuma yazma ö¤retmemifller.
125
Buna ra¤men gizli gizli okuma yazma kursuna geliyorlar ya da kuran kursuna gitmek için okuma yazma kursuna geliyorlar. En rahat
ettikleri yer de Halkevi. Çünkü Halkevi okuma yazma kursuna gelenler aras›nda ayr›m yapm›yor. Ama kad›nlar›m›z hala ma¤durlar.
Hatta flöyle bir fley de söylüyorlar kendi aralar›nda, biz çok so¤uk s›n›flarda, eski s›ralarda ders yap›yoruz. Kendi aram›zda para toplay›p
yak›t al›yoruz. Kendileri soru soruyorlar bize, “‘Haydi K›zlar Okula’
diye televizyonda sürekli gösteriyorlar. Biz de ‘Haydi Anneler Okula’ dersek acaba bize de sahip ç›karlar m›” diyorlar. “Neden bizi gözard› ediyorlar” diyorlar.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Arkadafllar flöyle yapal›m isterseniz, do¤al
olarak e¤itimle ilgili bir sürü fley konufltuk, ben birkaç vurguyu hat›rlatmak istiyorum, Fevziye Hocan›n anlatt›¤›… E¤itimin kamusal
bir hak oldu¤u iddia edildi¤i zaman, mutlaka bunun kullan›labilmesi, çeflitli güvenceleri olmas› gerekir. Bunlar maddi güvencelerdir,
baflka haklarla desteklenmifl güvencelerdir.
Üniversiteli kadınların hazırladığı sinevizyon gösterimi yapıldı
SILA UZUNPINAR (Öğrenci Kolektifi):
Asl›nda söyleyece¤imiz fleyleri, haz›rlad›¤›m›z sinevizyon gösterimiyle söyledik ama toparlay›c› olarak söylemek istedi¤imiz birkaç
fley var. Orada da görülüyordu ki asl›nda sorun sadece, okuyup okumama sorunu de¤il. Sorun, kad›n olma sorunu. Bu ülkede hatta
dünya üzerinde kad›nsan›z, ikinci s›n›fs›n›z ve bask›ya, fliddete, tacize maruz kal›yorsunuz. Buradaki toplam bizim için çok önemli.
Çünkü bizim için biçilmifl bu misyonu y›kacak olan buradaki toplam›n kendisidir. Gerek üniversiteli olsun gerek mahalledeki kad›nlar
olsun gerekse iflçi kad›nlar olsun hepimiz flunun fark›nday›z ki; bizler cinsel sömürüye maruz kalan insanlar›z. Ucuz iflgücü olarak görülüyoruz. Üniversitelerimizde k›smen, belki di¤er kad›nlara göre
ayn› oranda yaflamasak da onun boyutu de¤iflse de, ayn› sorunlar›
biz de yafl›yoruz. Yurtlarda erkek arkadafllar›m›za göre daha bask›c›
tutumlarla karfl›lafl›yoruz. Ev tuttu¤umuz zaman yaflad›¤›m›z mahal126
lede bize bak›fl aç›lar›… Onun d›fl›nda bizlere meslek olarak belli
misyonlar›n biçilmifl olmas›, bunlar d›fl›nda farkl› alanlarda ifl yapam›yor oluflumuz. ‹flte sekreterlik, hemflirelik, ö¤retmenlik gibi mesleklerin d›fl›nda mühendislik, t›p gibi bölümlerde bizi akademisyen
olarak yad›rgamalar›, görmek istememeleri. Dedi¤imiz gibi bu çemberi k›racak olan bizleriz. Kad›nlar›n kendisi. Bunun için, e¤er özgür
bir ülke yaratmak istiyorsak öncelikle özgür kad›nlar yaratmak gerekti¤ini bilincimizde hissetmemiz gerekiyor ve bunun gerek üniversitelerde gerek mahallelerde, gerek iflyerlerinde kad›nlar›n bulunduklar› her yerde kendi özgür alanlar›n› yaratmas› gerekiyor. Bunun
için yapmam›z gereken neyse üstümüze düflen, baflkalar›ndan beklemek yerine, bunu ilk önce kendimiz yerine getirmek. Bizler de Kolektifçi Kad›nlar olarak üniversitelerimizde kad›n›n sesini yükseltmeye çal›fl›yoruz. Ve özgür bir üniversite, özgür bir ülke ve özgür kad›nlar yaratmak istiyoruz. Teflekkür ediyorum.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: E¤itim hakk› mücadelesinin iki taraf›n›
vurgularken, yani okula gidemeyen kad›nlar ve gidip de ayr›mc›l›¤a
u¤rayan kad›nlar konuflurken çok temel bir fleyi herkes vurgulad›.
Neden gönderilmiyor kad›nlar? Çünkü mesela kardefllerine bakmak
için, bir emek gücü olarak gönderilmiyor. Okula gönderildi¤i zaman
maruz kald›¤› ayr›mc›l›¤›n en önemli merkezinde de, kad›nlara sürekli olarak annelik rolünün dayat›lmas› var, yani biz e¤itim hakk›ndan yararland›¤›m›z zaman bile, kad›nlara annelik temel rolü dayat›lmas› yüzünden çok ciddi bir ayr›mc›l›¤a maruz kal›yoruz. Demek
ki e¤itim hakk›n›n hemen yan›bafl›nda tart›flmam›z gereken bir fley;
bu koflulda çocuklar›m›za nas›l bakt›¤›m›z, neden çocuk bakman›n
kad›nlar›n görevi oldu¤u ve çocuklara sadece kad›nlar›n bakmak zorunda oldu¤u, böyle bir toplumda çocuklara nas›l bak›ld›¤›… Yani
bu iyi midir, nitelikli midir? Evde, sokakta, yetimlerin oldu¤u kurumlarda çocuklara asl›nda nas›l bak›yoruz? Bu asl›nda çal›flma hakk›yla da ilgili bir tart›flma. E¤itim Sen’den Mübeccel arkadafl›m›z burada. Bize bir küçük sunuflla konuyu ba¤lamas›n› rica ediyorum. ‹stanbul Okmeydan› ve ‹zmir Halkevleri’nin kamusal bir krefl için yürüttükleri çeflitli kampanyalar var. Bunlarla ilgili arkadafllar daha
127
sonra bilgi verecekler. Engelli çocuklar›n annelerinin yaflad›klar› sorunlar var; arkadafllar›m›z, onunla ilgili konuflacaklar. Do¤rudan
do¤ruya sanki toplumun güya bakma iflini üstlenmifl gibi göründü¤ü SHÇEK krefllerindeki çocuklar›n ve orada çal›flan kad›nlar›n çal›flma koflullar›yla ilgili gözlemleri olan arkadafllar var. Evde, ev ö¤retmenli¤i yaparak çal›flan sigortas›z bir arkadafl›m›z var. fiimdi bir
arkadafl›m›z söz almak istiyor, daha sonra Mübeccel arkadafl›m›z› ça¤›r›yoruz.
HATİCE:
Merhaba, kad›nlar için u¤rafl verenlerden birisiyim. Az önceki
konuflmac› arkadafllar›m› öncü kad›nlar olarak alg›l›yorum ve onlar›n peflinden gelen yürekli kad›nlara benim söylemek istedi¤im fludur: Az önceki konuflmalarda çözüm ve çözüm önerilerinden çok
fazla söz edilmedi. Problemleri zaten biliyoruz. Çözümleri hangi
yöntemlerle arayaca¤›z biraz da bundan söz etmemiz gerekiyor san›yorum. Kad›n hareketine zarar veren iki önemli konu var bence: Birincisi, kad›n ve kad›n önceli¤ini bir baflka ideolojinin s›rt›na yüklemek. Nedir bu? Örne¤in, e¤er kimlik ayr›mc›l›¤› üzerinden yap›lan
politikalarla, kad›n hareketi özdefllefltirilirse kad›n hareketi gerçekten zarar görür. Kad›n hareketine zarar veren baflka bir konu da, ideolojik eksenli düflüncelere e¤er kad›n hareketi yap›flt›r›lmaya çal›fl›l›rsa yine zarar görmekte. Çünkü biliyorsunuz bütün ideolojiler ve
sistemler asl›nda erkek egemen düflünceleri ve sistemleri yaflatmaya
yönelik. O nedenle kad›n hareketini bütünüyle bunlardan ba¤›ms›z
olarak alg›layabiliriz. Ancak çözümün üretilmesi için de bir siyasi
güce sahip olmak gerekiyor. Siyasi hayat olmadan çözüm üretilemiyor. Bu ba¤lamda ideolojinin ad›n› söylemek yerine emek, üretim ve
tüketim ekseninde konuyu düflünmek çok daha anlaml› olur. Çünkü kad›n›n çözüm üretebiliyor olmas› için, eme¤in de¤erlendirilmesi ve bunun geriye ekonomik güç olarak dönmesi gerekiyor. Dünyadaki tüm kad›nlar›n çözüm üretebilmek için ekonomik olarak güçlü
olmas› gerekir. Ekonomik olarak güçlü olmak da eme¤in de¤erlendirilmesi anlam›n› tafl›yor. Bu nedenle diyorum ki; e¤er bir kad›n hareketi baflar›ya ulaflacaksa; sonuçta somutlaflacak, ete kemi¤e bürün128
dürülecekse emek, üretim ve tüketim iliflkisini içeren sistemler içinde çözüm aramal› diyorum. Bir baflka önemsedi¤im konu da, belki
biraz da yanl›fl oldu¤unu düflündü¤üm bir ifade biçimi var o da flu:
Biliyorsunuz ülkelerin yönetimleri ve al›nan kararlar, e¤itim sistemi,
sosyal politikalar›n hemen hepsi hükümetler taraf›ndan üretilir. Oysa biz sürekli olarak sorunlarda devleti karfl›m›za al›yoruz. Oysa sorumlu olan hükümetlerdir. Yani bafla gelen hükümetlerin nitelikleri
ve ideolojileridir bizim bu mevcut durumda olmam›za neden olan.
O yüzden söylemlerimizi hükümetleri ve onlar›n dayand›klar› ideolojileri sorgulayarak kurmam›z›n daha ak›lc› olaca¤›n› düflünüyorum. Somut bir öneri; 8 y›ll›k e¤itim temel yasas›n›n k›z çocuklar›n›n e¤itimine gerçekten katk›s› olmufltur; ancak k›sa bir süre. Biliyorsunuz 8 y›ll›k temel e¤itim yasas› tafl›mal› sistemi getirdi ve köylerde ö¤retmenin ikametine engel oldu. Çünkü biliyorsunuz ö¤retmenler en küçük evkaf birimi olan köylerde ve beldelerde ayd›nl›¤›
temsil eden ilericili¤i temsil eden, fikri ve akl› temsil eden kifliler. Tafl›mal› sistemle onlar köylerden uzaklaflt›r›ld›. Yine tafl›mal› sitemin
k›z çocuklar›na bir baflka zarar› daha oldu. Özellikle arabalarla kilometrelerce gidilmesi ya da yat›l› bölge okullar›na k›z çocuklar›n›n
gönderilmemesiyle 8 y›ll›k temel e¤itim yasas› asl›nda ilk 2 sene k›z
çocuklar›n› okula çekti ama ondan sonra bu düzende bir de¤ifliklik
olmad›. E¤er bir bildiri olacaksa bu 8 y›ll›k e¤itim sorunun da bildiride yer almas›n› öneriyorum. Önce ailenin güçlendirilmesine de
vurgu yap›ld›. Evet e¤itimle ailelerin güçlendirilmesi önemli çünkü
ailenin güçlenmesiyle k›z çocuklar›na düflen görevler azalacak. Ancak ailenin güçlenmesi asla ve asla flu kavram› içermiyor. Kad›nlara
düflen geleneksel rollerle ailenin güçlenmesi bizim istedi¤imiz bir
fley de¤il. Yani aileyi güçlendirelim olanaklar›n› geniflletelim ama aileyi güçlendirirken aile içine da¤›lan, özellikle cinsel ayr›mc›l›¤a dayanan bu geleneksel rollerin devam›ndan söz etmiyoruz. Söz verdi¤iniz için teflekkür ediyorum, sa¤olun.
KATILIMCI: Ben, kad›n sorununun ideolojiler üstü olabilece¤ini
düflünmüyorum. Sabahtan beri çok güzel sunumlar oldu. Hepsinin
en temel en vurucu noktas›, kad›nlar›n bu kapitalist sistem taraf›n129
dan çok ciddi bir flekilde ezildi¤i, sömürüldü¤ü ve ayr›mc›l›klar›n en
temel nedeninin bu sistem taraf›ndan geçmiflten bugüne var edildi¤i
ve tafl›nd›¤› oldu. O yüzden ideolojiler çok önemlidir. Kad›nlar eskiden geleneklerden dolay› e¤itim hakk›n› elde edemiyorlard›. Örne¤in her fleyin ticarileflti¤i, her fleyin paral› hale geldi¤i neoliberal politikalar›n hayatta oldu¤u böyle bir dönemde elbette… Ama flimdi
ise paras›zl›ktan dolay›, yoksulluktan dolay›, iflsizlikten dolay› e¤itim
hakk›n› elde edemiyorlar. Bunu vurgulamak gere¤i duydum. Teflekkür ediyorum.
MÜBECCEL KARABAT
(Eğitim Sen 6 Nolu Şube Kadın Sekreteri):
Merhaba, ben ‹stanbul’dan geliyorum. Çocuklar da görüyorum
salonda ve dört tane de erkek var. Keflke bu erkeklerin say›s› daha
fazla olsayd› çünkü ben böyle forumlar›n erkeklerin de oldu¤u süreçlerden geçmesi gerekti¤ine inananlardan›m. Çünkü biz burada
kendimizi ne kadar 盤l›k 盤l›¤a anlatmaya çal›flsak da, sonuçta eve
dönüp gitti¤imizde karfl›m›zda bu insanlar. fiimdi salonda çocuklar
var, genç kitle de çok fazla ama salonda çocuk sahibi olanlar› flöyle
bir görebilir miyim? Ben de bir anneyim, çal›flan bir anne olarak çok
zor koflullarda büyüttüm çocu¤umu. O yüzden bir tane çocu¤um
var. Annelik çok farkl› bir fley, farkl› bir durum, her fleyin üstünde,
partiler üstü gibi bir fley. Her fley bir yana, çocu¤unuz bir yana oluyor. Bir ay kadar önce gazetede bir haber okudum. Sanatç› bir anne.
Ses sanatç›s› bir anne. Eflinden ayr›l›yor. Gerekçesi çok ilginç: “Anne
olduktan sonra çocu¤uma çok fazla düflkün oldum. Kendime bile
bakamad›m, eflimle ilgilenemez bir hale geldim, o yüzden eflimle aram›zdaki iletiflim koptu, boflan›yoruz” diyor. Adam da demeç vermifl,
“x kifli anne olduktan sonra gerçekten çok de¤iflti”. Sosyolojik bir vaka yani; insanlar çocu¤una düflkün olunca nas›l bir aileyi da¤›t›r anlamakta zorlan›yor insan. 1 hafta sonra yine bir gazete haberi: Kad›nca¤›z›n biri 2 yafl›ndaki çocu¤una sinirlenmifl ve çaydanl›ktaki kaynar suyu üzerine boflaltm›fl, çocu¤u da evde öylece b›rak›p ç›km›fl.
Anneanne veya babaanne evde, komflulardan yard›m isteyip çocu¤u
hastaneye götürmüfller. Kad›nca¤›z›n geçmifline bak›ld›¤›nda, 17 ya130
fl›nda bir anne, 16 yafl›nda tecavüze u¤ram›fl, muhtemelen istemeden
çocuk sahibi olmufl ve bunun ac›s›n› da maalesef o çocuk çekmifl.
Belki de hayat› boyunca unutamayaca¤› bir iz bu, hem yüre¤inde
hem de bedeninde… fiimdi ben annelere ve de babalara sormak istiyorum. Çocuk sahibi olduktan sonra bu iki örnekteki kadar olmasa da hayat›n›zda bir de¤ifliklik oldu mu?
KATILIMCI: Çocuklara daha fazla zaman ay›rmaya bafllad›m.
KATILIMCI: Ben eflimden destek gördüm çocu¤umu büyütme
konusunda.
MÜBECCEL KARABAT: Örnek bir efl ne güzel. Peki “hiç yard›m
göremedim” diyen eflinden, “çok zor koflullarda büyüttüm” diyen
kad›nlar, anneler var m›? Sevgili kad›nlar çocu¤u büyütmek gerçekten zor ifl. Peki hem çal›fl›p hem de çocu¤unu büyütmeye çal›flan annelerimiz var m›? Nas›l bir süreçti bu? Neler yaflad›n›z? Çocu¤unuza
kim bakt› örne¤in?
KATILIMCI: Krefle b›rak›yordum, babaanneye b›rak›yordum,
bazen ifle götürdüm. Bir flekilde oluyordu iflte. Hem yaflam›m› da
sa¤lamaya çal›fl›yordum.
MÜBECCEL KARABAT: Kaç çocuk?
KATILIMCI: 2 çocuk. Çocuklar›m da yaflamas›n›, mücadele etmesini ö¤rendiler.
MÜBECCEL KARABAT: Sosyal kurumlardan yard›m alarak çocu¤unu büyütmüfl bir anne, peki hem çal›fl›p hem de anneanne, babaanne gibi kiflilerin yan›nda çocu¤unu büyüten var m›?
KATILIMCI: Ben kurs ö¤retmenli¤i yap›yordum. O zamanlar k›z›m 2 yafl›ndayd›. Babaannesine b›rak›yordum. Okul dönüflü oradan
al›yordum. Dönüflümlü olarak babaanne deste¤i ile büyüttük.
131
MÜBECCEL KARABAT: Peki bir krefl ya da gündüz bak›mevi
olana¤› olmad›¤› için mi?
KATILIMCI: Yoktu, hem de maddi anlamda kazand›¤›m para
ancak geçimimi sa¤l›yordu. O yüzden böylesi bir fleye baflvuramad›m.
MÜBECCEL KARABAT: Evet flimdi karfl›m›za iki durum ç›k›yor. Çocuk olduktan sonra yaflam zorlafl›yor. Yaflam kad›nlar aç›s›ndan çocu¤a entegre bir haline geliyor. ‹kincisi çal›flan anneyseniz çocu¤unuzu yetifltirmenin iki yolu var. Ya aile büyüklerinden destek
al›yorsunuz ya da bütün maddi olanaklar›n›z› zorlayarak sosyal kurumlardan yard›m al›yorsunuz. Ancak bir kad›n›n, yani ortalama koflullarda, günümüzde herhalde 700 milyon civar› bir ücret ald›¤›n›
düflünürseniz, bugün krefl ya da gündüz bak›mevlerinin ücretleri
afla¤› yukar› oraya geliyor. Burada nas›l bir sorun ç›k›yor karfl›m›za;
erkek dayat›yor “o zaman sen çal›flma yani ald›¤›n paray› çocu¤un
bak›m›na veriyorsun. Ne gerek var Otur evinde bari do¤ru düzgün
çocu¤una bak” konusu evin tart›flma konusu haline geliyor. fiimdi
burada tabii flöyle de bir durum var, çocuk dedi¤imiz varl›k evet
belli bir süreçte annenin baban›n sevgi ve flefkatiyle korumas› alt›nda olmal›. Çocuk da geliflen, de¤iflen ve dünyay›, çevresini tan›maya bafllayan bir süreç izliyor. Bu zaman içerisinde anne, baba, büyükanneler falan yeterli gelmemeye bafll›yor. O zaman sa¤l›kl› bir toplumun sa¤l›kl› bir çocukluktan geçti¤ine inan›yorsak, biz hele de
biraz bilinçli annelersek, bu çocu¤u ne yapmal› da bir krefle vermelinin derdine düflüyoruz. Ama babalar›n ço¤u böyle bir tasay› tafl›m›yorlar. “Ya çocuk iflte büyür, nas›l olsa dert de¤il” diye düflünüyorlar. Ama biz biliyoruz ki kiflili¤in oluflumu 7 yafl›na kadard›r ve
bu yafla kadar al›nan e¤itim gerçekten yap›y› oluflturan e¤itimdir.
Gelece¤i kuran e¤itimdir. Fakat maddi zorluklardan veremiyoruz.
Öte yandan büyüklerin yan›nda yetiflen çocuklarla ilgili sizin yaflad›¤›n›z sorunlar var m›?
132
KATILIMCI: Davran›fl biçimleri üzerinde oluyor. Zaman zaman
çat›flmalar›m›z oluyor mesela babanneyle…
MÜBECCEL KARABAT: “Senin kocan› da ben yetifltirdim ne
var” diyorlar de¤il mi? fiimdi burada da baflka bir sorun var tabi…
Biz asl›nda hiç öyle e¤itmek istemiyoruzdur, daha ça¤dafl, daha kendine yeten, daha birey olarak yetiflmesini istiyoruzdur çocu¤umuzun, ama maddi olanaks›zl›klar bizi büyüklere yöneltiyor. O zaman
da büyükler bizim kadar duyarl› bakamayabiliyor olaya. Yani yafll›l›kt›, çocu¤u k›rmamaktan kaynakl›, afl›r› torun sevgisinden kaynakl› sorunlar bir araya gelince büyüklerin yan›ndan yetiflen çocuklar›n
maalesef istenmeyen davran›fllar kazand›¤›, çok fazla dedi¤ini yapt›ran, hani fl›mar›k m› desek ki; böyle bir yetiflme tarz› oluyor. fiimdi
bu noktada anneyle -çünkü babalar bu konuda taraf olmazlar hele
de kendi annesi bakt›ysa- çocuk ve anne ile büyükanne aras›nda az
önce arkadafl›m›z›n da belirtti¤i gibi çat›flmalar kaç›n›lmaz oluyor.
fiimdi ne gerek var? Sosyal devlet olsa, bu çocuk do¤duktan sonra
çocu¤u alsa ücretsiz olarak okul yafl›na kadar bak›m›n› üstlense ne
kadar güzel olur de¤il mi arkadafllar?
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Bir arkadafl›ma söz veriyorum toplum sadece sokakta kalan çocuklara bakmakla yükümlü kal›yor. Toplum
bu fleyi üstlenmedi¤i zaman biz çocuklara hangi koflullarda bak›yoruz? Bu toplum çocuk bakma ifline gerçekte hangi de¤eri veriyor.
Bunu anlatmas› için SHÇEK kreflindeki gözlemlerini aktaracak arkadafl›m›z.
TÜRKAN KARAKUŞ (Bahçelievler Halkevi):
Herkese merhaba, flimdi herkes gözlerini kapay›p flöyle bir fley
düflünürse SHÇEK’te olanlar› daha iyi anlayabilece¤imizi düflünüyorum: 8 saatlik bir zaman diliminde 200 metrekarelik bir alanda, 20
tane çocuk var, sadece 2 tane annesiniz. Ve o iki tane anne, o alanda, ayn› anda a¤layan, ayn› anda yemek yiyen, ayn› anda ac›kan, ayn› anda alt›na yapan, ayn› anda uyumak isteyen 20 tane çocu¤a bakmak zorunda. Buradaki çocuklar›n büyük bir ço¤unlu¤u, hemen he133
men hepsi tecavüze u¤ram›fl kad›nlar›n yani bir sürü ma¤duriyet yaflayan kad›nlar›n çocuklar›. Hayata zaten 1-0 yenik bafllayan, bu toplum taraf›ndan bak›lamayan, topluma kazand›r›lmaya çal›fl›lan çocuklar gibi görünse de. Y›lda bir iki kez ekranlarda çocuk yuvalar›ndaki tecavüzle, fliddetle ilgili haberlerle karfl›lafl›yoruz. Çok yak›n bir
zamanda -1.5 y›l öncesinde- Malatya’da bir çocuk yuvas›nda yaflananlar› hepiniz hat›rlars›n›z. ‹ki tane bak›c› annenin, çocuklara uygulad›¤› fliddetten kaynakl› çeflitli toplumsal tepkiler gelmiflti. Sosyal
hizmetlerin önünde nöbet tutulmufl, bu çocuklar›n gelece¤ine dair
duyulan endiflelerden, kayg›lardan bahsedilmiflti. Son 10 y›l›n
SHÇEK verilerini toplad›m. Son 3 ayd›r flöyle bir de¤ifliklik var. ‹yi
midir kötü müdür gelin siz karar verin. Yaklafl›k 3 ay öncesine kadar
sosyal hizmetlerde dul kad›nlar çal›fl›yordu ve dul kad›nlar›n çal›flmas›n›n nedeni, oran›n namuslu bir yer ve korunakl› bir yer olmas›d›r. Erkek yok. Yani sosyal hizmetlerin 0-12 yafl aras›nda çal›flanlar
yaln›zca kad›nlar; temizlikçi anneler var, bak›c› anneler var, herkes
anne. Hiç erkek yok güvenlik görevlileri d›fl›nda. Yaklafl›k 3 ay öncesine kadar lise mezunu, okul mezunu genç k›zlar al›nmaya bafll›yor ve dul kad›nlar iflten at›l›yorlar. Ve yaklafl›k 7-8 y›ld›r sosyal hizmetlerde hiçbir de¤ifliklik olmad›¤›n› söylüyorlar. Sosyal hizmetlerde bugüne kadar 0-6 yafl grubunda 1 tane psikolog yok düflünün. Ve
bu çocuklar›n hepsinin yurt hastal›¤› denilen hastal›klar› var. Mesela hepsi ayn› anda bafllar›n› camlara vuruyorlar, dikkat çekmek için.
Oradaki herhangi bir çocu¤un bafl›na gelebilecek her fleyden oradaki anne sorumlu. Bu kad›nlar›n birço¤unun çal›flma koflullar› 3 ayr›
kademeli. Valili¤e ba¤l›, kaymakaml›¤a ba¤l› ve tafleron flirketlere
ba¤l›. Bir de kadrolular var ki, her 10 kad›ndan sadece biri kadrolu.
Yani devlet güvencesi alt›nda. Onun d›fl›nda herkes ayn› ifli yapt›¤›
halde aralar›nda ücret farkl›l›klar› var. Oradaki kad›nlara sordu¤umuzda “neden evde tek bir tane çocu¤a bakm›yorsunuz da buradas›n›z? Yani sosyal hizmetler zor ve sorunlu çocuklar.” Örne¤in ben
gidiyorum arada bir çocuklarla vakit geçirmek için, 20 tane çocuk o
kadar zor ki. Ancak birkaç saat 20 çocukla kalabiliyorsunuz, ana
okullar› gibi de¤il oralar. Anaokullar›nda ö¤retmenleri var, bu bak›c› annelerin hiçbiri e¤itimden geçmifl de¤iller, okul öncesi e¤itim
134
alan genç k›zlar, liseden daha yeni ç›km›fllar. Daha 2 y›la kadar halk
e¤itimden birileri geliyor, e¤itim veriyordu. “Faydal› oluyor mu?” diye sordum, “hiçbir faydas› olmuyor” dediler. Yine biz bildi¤imiz
yöntemle bu çocuklar› büyütüyoruz diyorlar. Ba¤lamak gerekirse,
bizim asl›nda Halkevi’nin ve çeflitli kad›n kurumlar›n›n yürüttü¤ü
krefl kampanyalar›n›n çok temel bir anlam› var bence. Bu toplumun
bize verdi¤i birincil görev, benim çocu¤um olmasa da kad›n olmak
ve anne olmak. Yani kad›n olman›n birinci gere¤i anne olmak, anne
olman›n birinci gere¤i kad›n olmak. Bunlar birbirine çok ba¤l› fleyler. fiimdi bunu de¤ifltirebilmek için krefl, krefl hakk› ve sosyal hizmetlerdeki bütün çocuklar için kaynak aktar›lmas›n› istememiz laz›m bence. ‹kincisi çocuk nüfusuna ba¤l› olarak, mahallelerde ve iflyerlerinde krefl aç›lmas›n› sa¤lamam›z gerekli. Bunun d›fl›nda bak›mevlerinde sadece kad›nlar›n çal›flmamas› laz›m. Bak›mda ortakl›¤›
sa¤lamak laz›m. Teflekkür ederim.
AYŞE BEKTAŞ (Ev öğretmeni):
Merhabalar, ben lise mezunuyum. Üniversiteyi kazanm›flt›m
ama Trabzon’un küçük bir kasabas›nda dünyaya geldi¤im için ailem
uzak bir yere gitmeme engel oldu. Akflam sanat okuluna gidebildim.
Ondan sonra evlendim, bir k›z›m oldu. K›z›m› belli bir süre büyüttüm, sonra çal›flma yaflam›na girdim. Ama sigortas›z bir iflteyim. 5-6
y›ld›r ev ö¤retmenli¤i yap›yorum. Bu ifl, sosyal hizmetlerde çal›flan
arkadafllar›n iflinin bir benzeri. Onlar daha az ücret al›yorlar, sosyal
güvenceleri var. Biz daha fazla para al›yoruz ama sosyal güvencemiz
yok. Yani ifl yerinde bafl›m›za bir kaza gelse, bunun hiçbir muhatab›
yoktur.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Asl›nda toplum çocu¤a bakmakla yükümlü de¤il, kad›nlar›n bakmakla yükümlü oldu¤unu söyledi¤i zaman
bu, kad›nlar›n birçok aç›dan can›n› yakan bir fleye dönüflüyor. Birincisi çocuklar›n› soka¤a at›yorlar, kendi evlad›na bunu yapmak zorunda kal›yor. ‹kincisi çocu¤a bakan kad›n zarar görüyor, gelir düzeyi daha yüksek bile olsa, o kad›nlar baflka bir kad›n grubunun
ma¤duriyetine sebep oluyor. Çok temel bir baflka can› yanan insan
135
kesimi daha var; çocu¤u oldu¤u için, ifl bulamad›¤› için çal›flamayan
arkadafllar›m›z var.
İLKNUR BİROL: Paras›z, nitelikli krefl talebi; kad›nlar›n en kolay bir araya geldikleri, mücadeleyi yükselttikleri, güçlerini birlefltirdikleri bir talep. Bu taleple ilgili ‹zmir’de bir çal›flma var, benzer bir
biçimde ‹zmir’deki kad›nlar da paras›z, nitelikli bir krefl talebiyle örgütlendiler ve bir çaba içine girdiler. Onlar›n deneyimlerini k›saca
aktarabilir miyiz?
KATILIMCI: Merhaba, biz Güzeltepe’de bir krefl açmak için baya¤› çabalad›k. Ailede sadece efl çal›fl›yor, erkek çal›fl›yor. En az iki
çocuklar› var, kad›n eve ba¤›ml›, çocu¤uyla u¤rafl›yor. Erke¤in ald›¤› maafl yetmiyor, bu yüzden kad›n›n da çal›flmas› gerekiyor. Kad›n
çocu¤unu b›rakabilecek güvenli bir yer bulam›yor. Bu krefl konusu
bizim rahatça bir araya geldi¤imiz bir çal›flma oldu. Çocuklar›n› nereye b›rakaca¤›n› bilemiyorlar, kendilerine bile bakamayan yafll›lar›m›za m›, yoksa sokaklara m› emanet etsinler… Sokaklar iyice tehlikeli olmaya bafllad›, organ mafyalar› var biliyorsunuz art›k, kaç›r›lma
olaylar› ve mahallemizde uyuflturucu ile ilgili olaylar çok fazla. ‹lkokula giden çocuklar sigara içiyor, yani sa¤l›kl› ve temiz bir toplumda de¤iliz ve çocuklar›m›z›n gelece¤inden endifle ediyoruz. Bu yüzden ücretsiz ve nitelikli bir krefl istiyoruz. Bunun ad›mlar›n› att›k.
Kad›nlar bir araya geldi, birlikte sokak sokak gezdik, 2 ay boyunca
imza toplad›k ama belediye bizi sürekli oyalad›. Sürekli gittik ama
sürekli bahaneler buldular. Biz üzerimize düflen her fleyi yapaca¤›m›z› söyledik; yeter ki krefl aç›ls›n, çocuklar›m›za iyi bir e¤itim verilsin.
Gerekirse her birimiz elimizden geldi¤ince yard›mc› olaca¤›m›z› söyledik. Krefl olay›n› da arkadafl›m›z anlats›n.
KATILIMCI: Merhaba, ben evde oturmaktan çok fazla s›k›lm›flt›m. Beni evde tutan sadece çocuklar›md›. E¤er çocuklar sokakta de¤il kreflte büyürse, benim de sosyal hayata bir ad›m›m olur. Sabah
kalk, kahvalt› haz›rla, ö¤len yemek, akflam yemek, bulafl›klar ve
pembe diziler... Çok fazla izliyordum ben. Tabii flimdi azald› pembe
136
diziler. Bu krefl bizim için çok büyük bir fley. 6-7 yafl›nda çocuk sigara içiyor ve anneleri çocuklar›n›n uyuflturucu kulland›¤›n› onlar
askere gitti¤i zaman anl›yorlar. Biz do¤uruyoruz onlar›, bence biraz
yeniliklere aç›lal›m art›k.
MÜBECCEL KARABAT: Yani illa kad›n›n çal›flmas› halinde bir
krefl zorunlulu¤u da olmamal› arkadafllar. Çocu¤u belli bir süreye
kadar anne ve baba ile büyümeli ama ondan sonra kad›n›n gerçekten özgürleflmesi, kendine sosyal bir ortam elde edebilmesi ve kendini gelifltirebilmesi için, özellikle kentteki kad›nlara bakt›¤›m›z zaman yapabilecekleri o kadar çok fley var ki. ‹flte kiflisel geliflim kurslar› var, sinemas› var, tiyatrosu var, illa çal›fl›yor diye bir krefl talebi
de bana çok ters geliyor.
KATILIMCI: Ben bir fley daha söylemek istiyorum. 2 çocuk annesiyim ben ve t›kand›¤›m çok anlar oldu -iflte nas›l davranabilirim,
çocu¤uma fliddet kullanmak istemiyorum- ve araflt›rd›m AÇEV’in
e¤itimine gittim 2 sene ve ben orada o e¤itimde oturup a¤lam›flt›m.
Çocu¤uma ne kadar yanl›fl davranm›fl›m, çocu¤umu bir birey olarak
görmemiflim. Oraya gitti¤imde çocuklar›mla iletiflimim daha iyi oldu
ve ben iyilefltim orda. Ve bugün de buraya geldim. Çocuklar sokakta de¤il, kreflte büyüsün.
MÜBECCEL KARABAT: Annenin özgürleflmesi yine aileye bir
yarar olarak dönüyor, özellikle çocuklara… Dün ben Bursa’da bir
sempozyumdayd›m, ‘Sa¤l›kl› Kent’ diye. Nilüfer Belediyesi ile Uluda¤ Üniversitesi’nin düzenledi¤i. Orada Küba’dan bir konuk vard› ve
Küba’da çocuk ve kad›nlar›n durumunu anlatt›. Örne¤in, flöyle bir
yap› gelifltirmifller; çocuklar bir yerde bak›l›yor ve anneler orada sosyal ifllevleri yapabildikleri gibi para da kazan›yorlar ve çocuklar› da
gözlerinin önünde e¤itim alarak büyüyorlar. Çok çok güzeldi. Onun
d›fl›nda, çeflitli sa¤l›k sorunlar› olan çocuklara s›f›r ücret karfl›l›¤›nda
bakan hastaneler kurmufllar ve insan bunu görünce tabii ki diyor
“niye benim ülkemde olmas›n?” Ve bu krefller de çal›fls›n çal›flmas›n
her kad›n›n en do¤al hakk›. Ben yine bir mahallede gönüllü bir ça137
l›flma yap›yorum kad›nlar ve çocuklarla. Orada bir metinden ç›karak
flöyle bir durum geliflti: “Ailede size en çok fliddet gösteren kim?”
diye soruldu, inanmazs›n›z anne ç›kt›. fiimdi arkadafl›m›n anlatt›¤›
durum, kad›n›n bir yere k›st›r›lm›fl olmas› gerçekten çok zor bir fley,
yani erkek köyde de olsa, gecekondu semtinde de olsa o çizgiyi aflabiliyor, yarabiliyor. Askere gidiyor, flehri görüyor, e¤itim için k›z çocuklar›na göre daha flansl›, büyük flehir görüyor. Kendisine az çok
bir model buluyor orada. Ama k›zlar›n ve kad›nlar›n böyle bir olana¤› olmad›¤› için tamamen içe kapal›, kafas›n› gelifltirecek, ayd›nlatacak bir fleyi yok, deflarj olacak ortam yok. Sonuçta o da bir insan
ve herkes gücünün yetti¤inden ç›kar›r ya ac›s›n›, iflte kad›nlar›n da
burada yapt›¤›, çocuklardan bunun ac›s›n› ç›karmak. fiimdi düflünebiliyor musunuz annelik ne kadar kutsal. Özellikle bizim toplumumuzda “yemez yedirir” edebiyat›yla büyütüyoruz çocuklar›. Ama gözümüzden böyle sak›nd›¤›m›z çocuklara en ac›mas›z fliddet yine annelerden geliyor. Burada tabii ki annelerin de e¤itime ihtiyac› var
ama özellikle çocuklar›n e¤itim görebilecekleri, güvenli flekilde bar›nabilecekleri bir yer olmas› halinde -arkadafl›m›z en güzel örnek olmufl- neler yapamaz ki kad›nlar, neler yapamaz!
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: ‹ki temel vurgu yap›ld›, bu konudaki vurgular› tekrarlamak istiyorum. Bir, e¤itim hakk› tart›flmas› ile ilgiliydi. Demek ki e¤itim s›f›rda bafllamal›d›r. 7 yafl çok geç diyenlerin de
ayn› zamanda 0-7 yafl e¤itiminin de zorunlu e¤itim kapsam›na al›nmas› ve ücretsiz olmas›n› bir talep olarak dile getirmesi laz›m. ‹kinci önemli bir nokta bence, çal›flan çal›flmayan bütün kad›nlar›n paras›z, nitelikli bu krefl hakk›ndan yararlanmas›n› savunmam›z laz›m.
‹fl yerlerinde krefl, mahallelerde belirli bir çocuk say›s›na göre çocuk
bak›mevleri, odalar›, kreflleri dememiz laz›m.
SAADET TOSUN (Dev Sağlık İş-Adana):
Merhaba. Öncelikle kad›nlar›m›z› ve erkeklerimizi tek tek sayg›yla selaml›yorum. Ben Saadet Tosun Adana Çukurova Üniversitesi
Dev Sa¤l›k-‹fl yöneticisi olarak kat›l›yorum bu foruma. Ayn› zamanda da CHP Adana Üre¤ir ‹lçesi Kad›n Kollar› baflkan›y›m. Ben önce138
ki öyküye dönece¤im. Kad›nlar›n çocuk sahibi olduktan sonra ne gibi de¤ifliklikler oldu hayat›nda. 12 yafl›nda bir o¤lum var. Çocuk sahibi olduktan sonra tabii hayat›m›zda birçok de¤ifliklik oldu. Bu sorumlulu¤u da kendimizde hissetti¤imiz için, o sorumlulu¤un da fark›nda olmad›k asl›nda. Çocu¤u kendimiz yetifltirece¤iz, kendimiz
büyütece¤iz gibi bir sorumluluk omuzlar›m›zda oldu¤u için onun
fazla fark›nda olamadan çözüm üretmeye çal›fl›yoruz. Kendimce çözüm ürettim. Öncelikle çevreden “çocu¤a nas›l bakt›racaks›n, ald›¤›n
maafl çocu¤un bak›m paras›na yetmez” falan fleklinde konufltular.
Ben de arkadafllara flunu önerdim; madem öyleyse, ben de evimde
oturuyorum çocu¤uma bak›yorum gibi düflünürüm ald›¤›m paran›n
büyük miktar›n› da oraya veririm. Çocu¤umun kreflte ça¤dafl bir flekilde e¤itilmesine yard›mc› olurum veya önayak olurum. Ayn› zamanda da büyüklerin yetifltirdi¤i -anneannenin babaannenin vs.- çocukta çeliflkiler olmas›n diye, ça¤dafl bir flekilde çocu¤um kreflte,
anaokullar›nda yetiflsin istedim. Ben, ald›¤›m maafl›n büyük bir miktar›n› oraya verdim. Çal›flt›¤›m ifl yerinde memur olanlara anaokulu
var, fakat iflçi statüsünde çal›flanlara yoktu. Ben bunu da aflmaya çal›flt›m bir yandan çocu¤umu özel okula gönderirken. Görüflmeler
yapt›k idareyle. ‹kna ettik. ‹kna yoluyla ben çocu¤umu üniversitenin
(çal›flt›¤›m ifl yeri) kendi bünyesindeki daha düflük ücretli bir okula
göndermeyi baflard›m ve bir y›l sonra da di¤er iflçi statüsünde çal›flan kad›n arkadafllar›m›z da çocuklar›n› götürmeye bafllad›lar. Yani
bir aç›l›fl yapm›fl oldum. Öyle bir haks›zl›k da giderilmifl oldu. Ayn›
ifl yerinde çal›fl›yorlar ama iflçi ve memur diye sosyal statüleri ayr›ld›¤› için, iflçi arkadafllar çocuklar›n› gönderemiyorlard›. Onu aflm›fl
olduk. fiu anda Çukurova Üniversitesi’nde iflçi arkadafllar da çocuklar›n› getirebiliyorlar. Ayn› zamanda arkadafl›m›z, ev han›mlar›n›n da
çocuklar›n› anaokullar›na göndermesini söyledi. ‹yi bir neslin yetiflmesi için ben ona da kat›l›yorum. Bu anlamda da çevremdeki arkadafllara örnek oldu¤umu san›yorum. Temel e¤itimin al›nmas› gerekti¤ini düflünüyorum.
MÜBECCEL KARABAT: Ben bir fley ekleyeyim bitireyim. Birincisi; evlendikten sonra kad›nlar›n büyük ço¤unlu¤u iflten ayr›l›yor
139
birinci kademede. ‹kinci kademede; anne olduktan sonra iflten ayr›lmak bir çaresizlik, ama asl›nda çaresiz de¤iliz. ‹ki tane güzel örne¤imiz var. Bir bunu vurgulamak istiyorum, bir de özellikle kentlerde
çal›flan anneler, çocuklar›n› krefle ve anaokuluna verdiklerinde rüzgar gibi o krefle ve anaokuluna gidip, “aman kapanmadan çocu¤umu
alay›m” diyorlar. Çocu¤um tek kal›yor, psikolojik bozukluk yafl›yor
gerekçeleriyle çocuklar›n› kapma yar›fl›na girmeleri de ayr›ca yürekler ac›s›. Bunun da çözümü fludur; ücretsiz krefl ve anaokulu hakk›
veriyorsan›z, o çocu¤un evden al›n›p akflam tekrar eve getirilmesi.
Bunun da ücretsiz olarak yap›lmas› ve anne ya da baban›n evde olufl
saatine göre de düzenlenmesi yine bu sürecin bir parças› olmal›d›r
diye düflünüyorum. Ben teflekkür ediyorum.
SERPİL KEMALBAY (İmece Kadın Dayanışma Kooperatifi):
‹mece Kad›n Dayan›flma Kooperatifi’nden Serpil Kemalbay ben.
Biz de ‹mece olarak ifl ve krefl kampanyas› yapm›flt›k, oradaki deneyimlerden yola ç›karak bir fleyler anlatmak istiyorum. Biz, asl›nda
bize sunulan mevcut koflullar› kökten sorgulamadan içinde bo¤uflmaya çal›fl›yoruz. Yani bir flekilde sorunlar›, engelleri önümüzden
kald›rmaya çal›fl›yoruz ama gerçekten çok radikal bir biçimde bakt›¤›m›z zaman niye bu çocuk meselesi kad›nlar›n sorunudur, yani
biz neden kad›nlar olarak krefl isteriz? Efllerimiz de çal›fl›yor, erkek
ya da kad›n asl›nda bütün çal›flanlar ad›na krefl istememiz gerekiyor, bütün iflyerleri için krefl istemek gerekiyor. Sadece kad›n çal›flanlar›n belli bir say›y› oluflturdu¤u yerlerde de¤il. O aç›dan e¤er bu
düflünceyi kafam›zdan atabilirsek, krefl kampanyalar› daha güçlü
olur diye düflünüyorum. Öte taraftan “paras›z krefl olur mu, bunun
paras›n› kim verecek?” gibi bir soruyla biz çok karfl›laflt›k. “Biz paras›z krefl istiyoruz” dedi¤imiz zaman “nas›l olacak?” Mesela belediyeler karfl›layabilir ya da iflyerleri iflçi say›s› yeterli de¤ilse yan yana
gelerek belli semtlerde krefller açabilir. Yani bunlar›n yollar› bulunabilir. Yeter ki bu ifle s›k› sar›lal›m, eninde sonunda bir sonuca ulafl›r›z. Yani biz flunu sorguluyor muyuz? Ankara’da, görmedim bilmiyorum ama lale so¤anlar›na verilen paralar do¤ru yere mi gidiyor?
Bunlar›n paras› nerden geliyor? Buna verilen paray› sorgulam›yoruz
140
ama bir krefle verilen paray› sorguluyoruz. Halbuki o da bizim cebimizden ç›kan bir para.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Lale so¤an›na gelmiflken; oradaki arkadafla
verirsen mikrofonu, asl›nda ‹stanbul’da bir büyük belediye var bütün ifl yerlerinin topland›¤›. Yani ‹stanbul’un en önemli rant›n›n oldu¤u belediyelerden bir tanesi, bir sosyal demokrat belediye var arkadafllar, orda bir krefl kampanyas› yapm›flt›. Belediye kaynaklar›n›n
kullan›m› aç›s›ndan ne tür bir fleyle karfl› karfl›ya kald›lar? Kampanyay› de¤il de belediye ile ilgili s›k›nt›lar› anlat›r m›s›n?
SALİHA DIŞKAYA (Okmeydanı Halkevi):
Öncelikle herkese merhaba. Biz 2004-2005 döneminde kad›n
hakk› diye bir program bafllatt›k Halkevimizde. Bu programda kad›nlar›m›za gidiyorduk. Anlat›yorduk onlara, “kad›n ve insan haklar› çözümü ile ilgili çal›flmalar›m›z var kat›l›n,” diyerek... Bunlar›n ço¤u üniversiteli, okuyan kad›nlard›, “abla nereye b›rakal›m da çocu¤umuzu, gelelim?” diyorlard›. Birkaç sefer getirdiler çocuklar›n› ama
Halkevi de so¤uktu. Bakt›lar so¤uk, çocuklar üflüdü, gelmediler. Biz
de ne yapal›m diye düflündük. Zaten bu sorun benim eskiden beri
anam›n bile yaflad›¤› sorun. Çocu¤umu b›rak›p bir yere gidemiyordum. Bunun üstüne 5 arkadafl bir olduk bir krefl kampanyas› bafllatt›k. Kad›n ve insan haklar› çal›flmas›ndan edindi¤imiz bilgilerle haklar›m›z›n pefline düfltük. 15 gün içinde o karda k›flta 1500 imza toplad›k. Bu imzalarla 90’a yak›n kad›nla belediyenin önüne gittik. Belediye bizi bir meclis odas›na ald›. Bas›n›n önünde, o kadar insan›n
önünde bize söz verildi ve bu imzal› taahhüdü oldu. Belediye baflkan
yard›mc›s› Tayfun Bey taraf›ndan imzaland›. “fiu gün açaca¤›z, bugün açaca¤›z,” diyerek bir oyalama kampanyas›na bafllad›lar. Orada
kad›n›n sesini kesmek için, kad›n›n gücünü k›rmak için erkek egemenli¤i yarat›ld› ve biz buna karfl› bir mücadele verdik ayn› zamanda. fiiflli Belediye Baflkan› mahalleye geldi, kreflin sözünü verdi. fiu
anda Sar›gül’ün bize verdi¤i sözü tutmas›n› bekliyoruz. Türkiye
Cumhuriyeti vatandafl› olarak, Sar›gül’ün istedi¤i gibi istedi¤i flekilde belediyenin gelirlerini kulland›¤›n› ‹stanbul ve tüm Türkiye bili141
yor. 1 teneke suyla onca kad›n›n sesini kestirmeyi de biliyorlard›.
Hala daha sözler veriliyor. Okulun alt›na aç›lacak dendi. Hala sözün
yerine getirilmesini bekliyoruz. Neden mi krefl diyoruz? Özgürce çal›flabilme hakk› için, yoksul ailelerin bütçesine destek için, kad›nlara sosyal güvence ve emeklilik hakk› için, çocuklar›m›z›n nitellikli
e¤itime geçmesi için! Hani boyal› medya diyor ya bize; “0 ve 6 yafl
aras› e¤itim çok önemli” diye, gerçekten çok önemli. “E¤itimsiz bir
köle istiyorum senden” diyor. Çünkü savaflta gerekli benim çocu¤um. Ben de, “buna karfl›y›m” diyorum. “Her mahallede krefl,” diyorum. Onlar›n çocuklar› nas›l e¤itim al›yorlarsa, ben de Türkiye
Cumhuriyeti vatandafl›y›m. Hükümetlerini iyi konufltursun, insanlar› iyi yönlendirsin, hükümetlerini iyi seçsin ve taleplerimizi yerine
getiren bir hükümet istiyorum. Teflekkür ederim.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Kad›nlar›n çal›flma hakk›nda karfl› karfl›ya
kald›klar› ayr›mc›l›k, zorluklar, toplumdaki cinsiyetçilikten kaynaklanan ayr›mc›l›klar. Toplumsal ifl bölümü, cinsler aras›ndaki ifl bölümü nas›l belirleniyor, bunu gündelik yaflam›m›zdan k›sa, komiklefltirerek yeniden anlatmaya çal›fl›lacaklar tiyatrodan arkadafllar. Ondan sonra Saniye hocam›z›n bir k›sa resimli gösterisi olacak. San›yorum 3-4 tane akademisyen arkadafl›m›z var aram›zda. Çal›flma hakk›yla, kad›nlar›n emek piyasas›yla karfl›laflt›klar› ayr›mc›l›klarla ilgili
tart›flmalar› yönlendirecekler. Onun d›fl›nda aram›zda çok önemli
konuklar›m›z var. Türkiye’de bir zamanlar grevlerin çok oldu¤u dönemler yaflad›k ama özellikle son dönemde, sendikalaflman›n örgütlenmenin ve grev yapman›n neredeyse imkans›z hale geldi¤i bir dönemde, neredeyse bir senedir çok zor koflullar alt›nda ve tamam›yla
kad›nlar›n yürüttü¤ü bir grev var Türkiye’de Antalya’da serbest bölgede, yani sermayenin en fazla ya¤mas›na aç›k hale getirdi¤i bir alanda, san›yorum 85 tane arkadafl yaklafl›k bir süredir grev sürdürüyorlar. 3 tane Novamed fabrikas› iflçisi kad›n arkadafl›m›z yan›m›zda.
Evlerinde boncuk yapan çal›flan arkadafllar›m›z var. Bir baflka önemli örne¤i temsil eden arkadafllar›m›z gene yan›m›zda. Birçok gazetede de ç›kt›¤› için ben de ayn›s›n› söyleyece¤im, “baflar›lamaz denileni baflard›lar, sa¤l›kta çal›flan tafleronlar› örgütlediler,” denilen Dev
142
Sa¤l›k-‹fl’ten arkadafl›m›z kreflle ilgili konufltu. Tafleron sa¤l›k sektöründe çal›flan kad›nlar›n nas›l sorunlar yaflad›klar›n› ve nas›l örgütlendiklerini anlatacaklar. Bu tart›flmay› bitirdikten sonra bir k›sa ö¤le aras› verece¤iz. Ö¤leden sonra bar›nma hakk› ile ilgili, fliddetten
korunma ve sa¤l›k hakk›yla ilgili, siyasal haklar›m›zla ilgili tart›flmalar›m›z› yapaca¤›z. Savaflla ilgili, savafl›n yaratt›¤› ac›lar›n Kürt ve
Türk kad›nlar›n üstünde karfl›l›kl› ne tür yaralar açt›¤›n› konuflup
birbirimize yeniden ellerimizi uzatmaya çal›flaca¤›z. Lübnanl› arkadafllar›m›z Ortado¤u’da bir baflka savafl› kad›nlar nas›l yaflad›, bunu
bize dile getirecekler. fiimdi Gültepe’deki arkadafllar› oyunlar›n› oynamak üzere davet ediyorum.
Gültepe Tiyatro Ekibi sahneden indi.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Biz de teflekkür ediyoruz. Bir de söylemeyi
unuttular herhalde. Gültepe Halkevi’nin tiyatro grubuyla ilgili ilginç
bir fley oldu. Asl›nda bir baflka kad›n arkadafl daha oynuyordu. Ama
izin alamad›¤› için buraya gelemedi. Bunu bana sabah söylediklerinde “babas›ndan m› izin alamad›?” dedim, “hay›r” dediler. “Eflinden
mi alamad›?” dedim, “hay›r” dediler. Anneannesinden alamam›fl. Bazen kad›nlar da, kad›nlar›n önünde erkeklerin gölgesi gibi, onlar›n
konumunu kazanarak engeller oluflturabiliyorlar. O yüzden her yafltan kad›n›n dayan›flmas›n›n önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Özellikle kad›nlar do¤urganl›klar›n› yitirdikten sonra erkekler taraf›ndan kontrol arac› olarak da kullan›labiliyorlar. Burada yafl›
büyük ama ruhu bedeni genç arkadafllar›m›z var. Çok genç arkadafllar›m›z var. O yüzden bu örnekten yola ç›karak, biz “k›z” denen çok
genç kad›n arkadafllarla, do¤urganl›k yafl›n› yitiren ama hala kad›n
olma özelli¤ini sürdüren bütün kad›nlar›n dayan›flmas›n›n önemini
bir kere daha vurgulayarak bitirmek istiyorum. fiimdi bir k›sa sunuflu var Saniye hocam›z›n.
SANİYE DEDOĞLU (Öğretim Görevlisi):
Herkese merhaba. Asl›nda sabahtan bu yana kad›nlar›n e¤itim
hakk›, sa¤l›k hakk›, krefl hakk› gibi konulardan bahsettik. Ben ko143
nuflmamda biraz da bu konufltu¤umuz konular› kad›nlar›n çal›flma
alan›na kayd›rmak istiyorum. Fakat burada birkaç tane arkadafl›m
var. Benim sunuflumdan sonra onlar da bu konuda konuflmaya devam edecekler. Biz aram›zda konuflurken, “acaba biz burada çok mu
akademik olaca¤›z” diye kayg›land›k. Teflekkür etmek istiyorum
Halkevleri’ne, bize böyle bir platformda böyle güzel bir buluflma imkân› sa¤lad›klar› için. Ben neler anlataca¤›m› k›saca söyleyece¤im
bugün. Daha çok küreselleflme ve neoliberalizmle kad›nlar›n dünya
çap›nda endüstriyel e¤itime nas›l kat›ld›klar›n› tart›flaca¤›m. Daha
sonra da Türkiye’de uygulamaya bafllanan neoliberal politikalar ve
Türkiye’nin ihracata yönelik sanayileflmesi ile birlikte özellikle konfeksiyon üretimi örne¤ine bakarak, Türkiye’de özellikle kentsel alanlarda yaflayan kad›nlar›n bu üretime nas›l kat›ld›klar›na k›saca de¤inmeye çal›flaca¤›m. Hepimizin bildi¤i gibi küreselleflme ve neoliberal
politikalar, kad›n eme¤ini ve kad›n›n ekonomik faaliyetlerini küresel
dolafl›m›n ve küresel üretimin bir parças› haline getiriyor. Fakat kad›nlar›n ekonomik faaliyetleri her alanda artmaya bafll›yor. Fakat bu
faaliyetlere bakt›¤›m›zda biz bunlar›n daha çok enformel, düflük gelirli ve düflük statülü ifller oldu¤unu görüyoruz. Geliflmekte olan ülkelere bakt›¤›m›zda ortaya ç›kan gerçek; kad›nlar›n giderek endüstriyel üretimin önemli bir parças› haline geldikleri. Özellikle geliflmekte olan ülkelerde, endüstriyel üretimin yar›s›ndan fazlas›n›n
kad›nlar taraf›ndan gerçekleflti¤ini görüyoruz. Geliflmifl ülkelere bakt›¤›m›zda ise kad›n eme¤i, daha çok yar› zamanl› ifllerle emek piyasas›na kat›lmaya bafll›yor. Ama istisnas›z olarak hangi ülkeye bakarsak bakal›m kad›nlar›n yapt›klar› ifller ve bu ifllerden ald›klar› getiriler, her zaman erkeklere göre daha düflük bir seviyede gerçekleflmekte ve bu flekilde karfl›l›k buluyorlar. O zaman bizim burada sormam›z gereken fley; “acaba bu niye böyle oluyor?” Kad›nlar› emek
piyasas›nda daha dezavantajl› konuma getiren fley ne? Bu sorunun
cevab›n›, toplumsal cinsiyet kavram›na bakt›¤›m›zda biraz bulabiliyoruz asl›nda. Çünkü toplumsal cinsiyet kavram›n›n bize ö¤retti¤i,
kad›n ve erkek aras›ndaki biyolojik farkl›l›klar›n, sadece biyolojik olmad›¤› ve bu farkl›l›klar›n -ki asl›nda sabahki oturumlardan beri ayn› fleyleri tart›fl›yoruz- sosyal, kültürel ve maddi temellerinin de fark144
l›l›klar olarak devam etti¤idir. Örne¤in kad›n ve erkek aras›ndaki fiziksel farklar›n nas›l kurumsal ve kamusal alandaki kaynaklara giriflinde farkl›l›klar yaratt›¤› sorunu, krefl hakk›nda bunu konufltuk.
Bunlar›n kullan›m hakk› ve bu haklar›n kontrolü alan›nda yeniden
nas›l üretildi¤ini, nas›l farkl›l›klar oldu¤unu görüyoruz. Emek piyasas›ndaki bu ayr›mlaflmay›, kad›nlar›n erkeklere göre neden daha
düflük statülü ifllerde çal›flt›¤›n› sordu¤umuzda karfl›m›za ç›kan bir
di¤er etkense marjinalleflme. Yani kad›nlar›n, kapitalist üretim sürecine eklemlenmeleriyle birlikte marjinallefltiklerine iliflkin bir tez
var. Örne¤in sanayide ve tar›mda piyasa üretimi yayg›nlaflt›kça, bu
alanlar daha erkek egemen hale geliyor ve kad›nlara kalan ifller daha
marjinal ifller oluyor. Örne¤in tar›m›n piyasalaflmas› ile birlikte erkekler tar›m makinelerini kullanmay› ö¤reniyorlar ve tar›m üretiminde yeni teknikler daha çok kad›nlara de¤il erkeklere ö¤retilir hale geliyor. Sanayide ise e¤itimli ve uzmanlaflm›fl erkek ifl gücü kullan›m›, kad›n ve erkek aras›nda emek piyasas›nda varolan olguyu daha da güçlendirmektedir.
KATILIMCI: Az önce neoliberal politika dediniz ya, neoliberalizm nedir ö¤renebilir miyim? Bir de endüstriyel kelimesini.
SANİYE DEDOĞLU: Tabii. Bence neoliberal politikalar devletin
özellikle bu, ‘yeniden üretim’ diye tan›mlad›¤›m›z, sabahtan beri konuflulan e¤itim, sa¤l›k gibi alanlardan giderek çekilmesi ve bu alanlar›n özel teflebbüslerin yat›r›m yapabilece¤i ve kâr elde edebilece¤i
bir alan haline getirilmesi. Ben neoliberalizmi, sosyal güvenlik dedi¤imiz alanlardan da giderek çekilmesi anlam›nda alg›l›yorum. Yani
piyasan›n egemenli¤i, insanlar›n sosyal güvenli¤inin ve sosyal haklar›n›n önünde görülmeye bafllan›yor. Yani benim neoliberalizmden
anlad›¤›m, art›k piyasan›n her fleyin en do¤rusunu yapaca¤› ve bunun karfl›s›nda haklar›n giderek azalaca¤›. Ya da ancak bireyler piyasadan gelir elde edebiliyorlarsa bu haklar› o flekilde sat›n alabilecekleri bir ortam›n yarat›lmas›, benim için neoliberal politikalar anlam›na geliyor.
145
KATILIMCI: Bu durumda flikayet edebilecek bir mekanizma bulamayaca¤›z ileride. Mesela e¤itim gibi baz› alanlarda bir güvencemiz
vard›. Karfl›m›zda devletin güvencesini görüyor gibiydik. Ama flimdi
bir hastanede sorun ç›kt›¤›nda, özel bir hastanede kiflinin kendi vicdan›na kalm›fl. ‹ndirim yap›p yapmayaca¤›na karar verecek bir patron arayaca¤›z o zaman. O anlamda söylüyorum.
SANİYE DEDOĞLU: Çünkü neoliberal politikalar bizi vatandafl
olmaktan müflteri olmaya do¤ru götürüyor. Benim vurgulamak istedi¤im de e¤er paras› olan bir müflteriyseniz, elbette ki bu haklar› sat›n alabiliyorsunuz. Ama bu haklar daha önceki Keynesyen devlet
dedi¤imiz sosyal haklar›n daha iyi oldu¤u bu ortamda, vatandafl olman›n bir getirisiydi. Do¤du¤unuzda belki bu haklarla do¤uyordunuz. Ama flimdi neoliberal politikalar bize diyor ki: “Bir dakika durun. E¤er paran›z varsa müflteri olabiliyorsan›z, bu haklar› ben size
satar›m” diyor. Endüstriyel üretim dediniz. Endüstriyel üretimi fabrikalarda yapt›¤›m›z, atölyelerde yapt›¤›m›z bir mamul üretme süreci olarak görüyorum ben. Kad›nlar›n herhalde evde çok yapt›klar›,
konfeksiyon için parça bafl› ifller var. Sonra bu oyuncaklarla ilgili evlerde yap›lan çal›flmalar var. Tükenmez kalemlerin birbirine eklemlenmesi ya da içlerinin doldurulmas› gibi. Yani bir mamulün üretim
süreci benim için endüstriyel üretim.
KATILIMCI: Hocam biraz kendinizi tan›t›r m›s›n›z, nerede akademisyensiniz?
SANİYE DEDOĞLU: Ben flu anda ODTÜ’de Avrupa Çal›flmalar› Merkezi’nde araflt›rmac› olarak çal›fl›yorum. Ben elimden geldi¤ince anlafl›l›r olmaya çal›flaca¤›m. fiimdi baflta da söyledi¤im gibi dünyadaki geliflmelere bakt›¤›m›zda, son 20 y›lda kad›n eme¤inin, hem
üretim hem de hizmetler sektöründe giderek daha yo¤un bir flekilde
kullan›ld›¤›n› görüyoruz. Kad›n›n endüstriyel üretime kat›l›m biçimleri, hangi biçimlerde kat›ld›¤›, mamul üretme dedi¤im süreçlere
hangi flekillerde kat›ld›¤›na bakt›¤›m›zda ise üç temel alan ortaya ç›k›yor. Bunlardan bir tanesi biraz önce arkadafl›m›z›n da söyledi¤i
146
serbest bölgelerde yap›lan endüstriyel üretim ya da yabanc› sermaye
yat›r›mlar›n›n açt›¤› fabrikalarda, özellikle tekstil, konfeksiyon ve
elektronik üretim alanlar›nda. Ve dünya çap›nda bakt›¤›m›zda bu
alanlarda kad›n eme¤inin yo¤un bir flekilde kullan›ld›¤›n› görüyoruz
ki bu, bu alanlarda kad›n eme¤inin tüm üretimin %50’sinde %60’›nda kullan›ld›¤›n› gösteriyor. Bu büyük ölçekli üretim alan›ndan daha enformel alanlara kayd›¤›m›zda, küçük iflletmelerde yap›lan üretime bakt›¤›m›zda, yine kad›nlar›n çok yo¤unluklu olarak çal›flt›klar›n› görüyoruz. Bu enformel üretim iç pazarda, özellikle neoliberal
politikalardan olumsuz olarak etkilenen kesimlerin hayatta kalma
mücadelesini kolaylaflt›ran ucuz mamuller üreten bir sektör olarak
karfl›m›za ç›k›yor. Yine burada kad›nlar yo¤unluklu olarak çal›fl›yor.
Bu enformel sektör, ayn› zamanda ihracata yönelik üretim dedi¤imiz
küresel pazarlara kat›lan üretimde de çok yo¤unluklu bir flekilde
kullan›l›yor. Bir üçüncüsü, kad›nlar›n yo¤un olarak çal›flt›klar› üretim biçimi; ev eksenli üretim. Peki endüstriyel üretimde yer alan
kad›nlar dedik. Hizmetlere bakt›¤›m›zda hangi alanlarda kad›nlar›
daha yo¤unluklu görüyoruz? Finansal hizmetler var; bankac›l›k, sigortac›l›k, bilgisayara veri girifli, ki bu alanlar art›k sadece merkezlerde de¤il, geliflmekte olan ülkelerde de yap›lan aktiviteler haline geliyor. Amerika’daki bir flirket, veri giriflini Barbados’taki bir kad›na ya
da bir flirkete yapt›rabiliyor. Ve buralarda daha çok kad›n eme¤i kullan›l›yor.
Kad›n ticareti, özellikle seks iflçili¤i ve köle eme¤i küreselleflmeyle birlikte karfl›m›za ç›kan olgulardan bir tanesi. Bir de ev içi ve
bak›m hizmetleri, yo¤unluklu olarak göçmen kad›n eme¤inin kullan›ld›¤› bir alan. Hizmetler sektöründe kad›n eme¤inin yo¤un olarak
kullan›ld›¤› dört tane alan var. Ve bu alanlar›n hepsini dünya çap›nda yo¤un olarak görüyoruz arkadafllar.
Bütün ülkelere bakt›¤›m›zda, bu alanlar gerçekten kad›nlar›n
yo¤unluklu olarak çal›flt›¤› alanlar. fiimdi bütün bu söylediklerimden sonra flöyle bir fley söyleyebiliyorum: Kad›nlar›n endüstriyel üretim hizmetlerinin bütün yelpazesinde genifl bir flekilde yer ald›klar›n› görüyoruz. Fakat kad›nlar›n yapt›klar› ifller, toplumsal cinsiyete
dayal› tutumlar ve yarg›lardan dolay› kad›n ifli olarak alg›lan›yor.
147
Baflta söyledi¤im gibi hep enformel olarak kal›yor. Daha düflük statülü ve düflük ücretli ifller olarak alg›lan›yor. Hem de kad›nlar belli
alanlarda -sabahtan beri konufltu¤umuz belli çal›flma alanlar›ndayo¤unlaflt›klar› için kad›nlar›n yo¤unlaflt›klar› ifller zaten direkt olarak bu deminden beri bahsetti¤im düflük statülü ifller olarak alg›lan›yor. Örne¤in kad›nlar›n eme¤i, yo¤un sektörler için çekici bir ifl
gücü halindeyken; sermayesi daha yo¤un ve kalifiye ifllere bakt›¤›m›zda ise daha çok erkek egemen bir yap› görüyoruz. Elbette ki flunu da söylemek gerekiyor ki, kad›nlar›n emek piyasalar›na bu biçimde kat›lmalar›, kapitalist üretim içi rekabet artt›r›c› ve ucuz ifl gücü
anlam›na da geliyor. Peki, dünyada de¤iflimler olurken, kad›n eme¤inin çeflitli alanlarda artt›¤› ve yo¤unlaflt›¤› gibi bir e¤ilim varken
Türkiye’de neler oluyor acaba?
Türkiye’deki kad›n eme¤indeki de¤iflimin hangi alanlarda yo¤unlaflt›¤›n› belirleyen en önemli etken, ülkemizde son 50 y›ld›r yaflanan k›rdan kente göç. Özellikle kad›nlar k›rsal kesimlerde ücretsiz
aile iflçileri olarak çal›fl›rken kente geldiklerinde, daha çok ev kad›n›
olarak kay›tlara geçiyorlar. En az›ndan resmi veriler, k›rdan kente
göçün, kad›n›n statüsünde yaratt›¤› fleyi bize kentlerde ev kad›nlar›
olarak görüldüklerini söylüyor. Ben doktora tezime bafllad›¤›mda,
ilk bafllarda Türkiye’de ihracata yönelik sanayileflme stratejisi uygulan›yordu. Konfeksiyon üretimi de bu anlamda bafl› çeken alanlardan bir tanesi. Acaba bu sektörün ihracata yönelik üretim yapan dev
bir sektör haline gelmesinde kad›n eme¤inin rolü neydi? Ben böyle
bir soruyla doktorama bafllad›m. Fakat bu soruyla istatistikî verilere
bakt›¤›mda buldu¤um yan›t, Türkiye’de endüstriyel üretimde kad›n
eme¤i oran›n›n çok düflük oldu¤u ve ihracata yönelik sanayileflme ile
birlikte, bu halde hiçbir de¤iflme olmad›¤›na iliflkin verilerle karfl›laflt›m. Fakat etraf›ma bakt›¤›mda ‹stanbul’un çeflitli bölgelerine gidin;
-Okmeydan›, Gaziosmanpafla gibi- birçok yere bakt›¤›m›zda kad›nlar konfeksiyon üretiminin çok önemli aktörleri olarak karfl›m›za ç›k›yorlar. Peki bu ikilemin sebebi ne olabilir diye düflündüm ben daha çok. Niçin bir tarafta veriler bize bir fleyler söylerken hayat›n gerçekli¤i baflka bir fleyi anlat›yordu? Bunun cevab›n› flöyle buldum:
Kentsel alanlarda kad›n eme¤i görülmezdi. Daha çok enformel üre148
timin bir parças› olmalar› ve üretime daha çok ev eksenli çal›flanlar
olarak kat›lmalar›, Türkiye’de kad›n›n endüstriyel üretime katk›s›n›
görünmez k›l›yordu. Onun için istatistikler bu kad›nlar› hesaplayam›yor hiçbir zaman. Kad›n›n enformel çal›flmas› ve kad›n eme¤inin
görünmezli¤i, konfeksiyon sektörü özelinde bakt›¤›m›zda, bu sektörün üretim yap›s›yla ilgili de bize önemli ipuçlar› veriyordu. Örne¤in ben ‹stanbul konfeksiyon sanayini incelerken gördüm ki, buradaki üretim daha çok, küçük ölçekli atölyelerde ve kay›t d›fl› üretim
fleklinde yap›l›yor. Kad›nlar›n bu üretime eklemlenmesinin ard›nda
da bu nedenler yat›yor asl›nda. Ben çal›flmam› yaparken ‹stanbul
konfeksiyon sanayiinde, hangi üretim biçimleri var ve kad›nlar bu
üretim biçimlerine, ya da o birimlere nas›l kat›l›yorlar diye bakt›m.
‹lk önce büyük ölçekli iflletmeler var: Bunlar daha çok iç pazar için
üretim yap›yorlar. Alt›ny›ld›z buna verebilece¤imiz en önemli örnek.
Tekstilden tutun, konfeksiyona kadar entegre tesislerde üretim yap›yorlar ve bu üretime, kad›nlar daha çok formel iflçiler olarak kat›l›yorlar. ‹statistiklerde hesaplanan endüstriyel iflçiler bu kad›nlar. Ve
ihracat›n büyük miktarlarda basit ürünler üretilerek yap›ld›¤› fabrikalar da var. Bunlar daha çok fason atölyeler de çal›flt›ran fabrikalar.
Bu örgütlenmenin ve bu iflletmenin daha çok Merter’de oldu¤unu
gördüm. Üçüncü en önemli birim, ‹stanbul konfeksiyon sektöründe
fason üretim yapan ve aile eme¤ine dayanan atölyelerdi. Bence Türkiye’deki ihracata yönelik konfeksiyon üretiminin bel kemi¤ini bu
atölyeler oluflturuyor. Bir di¤eri ise evden çal›flan kad›nlar. Bir dördüncü boyut, elbette ki ‹stanbul’un konfeksiyon sanayiinin küresel
rekabetini haz›rlayan ön koflullardan bir tanesi, ucuz emek kaynaklar›na ulafl›m. Emek yo¤un bir sektörün rekabet edebilir olmas› için,
ucuz eme¤e ulafl›m›n›n sa¤lanmas› gerekiyor. Ucuz eme¤e ulaflmak
içinse, konfeksiyon üretiminin mahallelerde ve aile eme¤ine dayanan atölyelerde örgütlenmesini sa¤lamak gerekiyordu. Bu atölyeleri
hepimiz biliyoruz san›yorum ki. ‹flte kalabal›k ailelerin oluflturdu¤u
birkaç erkek kardeflin ya da arkadafl›n bir araya gelerek kurdu¤u yerler bunlar ve bu asl›nda üretime katk› yapabilecek aile bireyinin de
say›s›n›n artmas› anlam›na geliyor. Ücretsiz aile iflçisi olarak çal›flt›rabilece¤iniz insanlar›n say›s› art›yor. Bu atölyelerin sahiplerinin efl149
leri, anneleri ve k›zlar› bu üretimin can damarlar›n› ve asl›nda itici
güçlerini oluflturan kifliler. Ve özellikle e¤er kalifiye konfeksiyon iflçisi de¤ilseniz, atölye sahibinin efli ya da annesiyseniz, bu yapt›¤›n›z
katk›, hem çevreniz hem kendiniz taraf›ndan sadece bir yard›m olarak alg›lan›yor. Benim çal›flmam da gösterdi ki, bu kad›nlar›n bu
atölyelerin devaml›l›¤› ve sektörün küresel rekabetini sa¤layabilmesinde katk›s› çok büyük. Bir taraftan atölyenin devaml›l›¤›n› sa¤l›yorlar. Bugün bahsetti¤im eve götürülecek iflleri kendileri yap›yorlar.
Temizlik ifllerini yap›yorlar. Katk›lar›n›n gerçekten çok büyük oldu¤unu gördüm.
Türkiye’de konfeksiyon üretimi asl›nda bir taraftan da, ‘kad›nlar
için uygun’ olarak adland›r›labilecek ifller yarat›yor aile ortam›, tan›d›klar arac›l›¤›yla. Özellikle genç k›zlar bu üretimde önemli roller
oynuyorlar ve genç k›zlar›n ilk iflleri bu atölyelerde bafll›yor. Ve bu
kad›nlar burada daha çok s›k› bir disiplin ve yak›n bir takip alt›nda
çal›flt›r›l›yor. Bu s›k› disiplin ve yak›n takibin sa¤lanmas› asl›nda, bu
k›zlar›n buralarda çal›flabilmesini, babalar›ndan ve a¤abeylerinden
izin alabilmelerinin önkoflulunu da yarat›yor bir taraftan. ‹flte anneler k›zlar›na ifl ar›yorlar ve diyorlar ki, “aman dikkat edin k›z›ma bir
fley olmas›n, e¤er yanl›fl bir davran›fl›n› görürseniz mutlaka bana haber verin”. Atölye sahipleri de, e¤er k›zlar iyi davranmazlarsa mutlaka ailelerine flikayet edecekleri konusunda k›zlar› uyar›yorlar. Asl›nda burada ortaya ç›kan flöyle bir fley var ki, hepimizin aile içinde birey olarak yaflad›¤›m›z o ataerkil kontrol, bir flekilde kamusal alana
geçmifl oluyor. Yani sadece özel bir kontrolden çok, kamusal alanda
da yaflan›r hale geliyor. fiimdi kad›nlar›n enformel çal›flmas› bir konfeksiyon ihracatç›s› için küresel pazarlara girmesinde yaflamsal bir
öneme sahip. Say›lar› h›zla artan küçük atölyeler kad›nlar ve genç
k›zlar için önemli bir oranda ifl imkân› da yarat›yor. Tabii ki bunu
göz ard› edemeyiz hiçbir zaman. Ve bu ifl imkân›n›n karfl›s›nda bu
endüstri için ucuz, esnek, güvenilir ve sad›k bir iflgücü haline geliyorlar. Kad›nlar konfeksiyon üretimine sadece iflçiler olarak da kat›lm›yorlar bence. Sosyal iliflkinin ve sosyal sermayenin de devaml›l›¤›n› sa¤layarak, aile iflletmelerinin ayakta kalmas›n› da sa¤l›yorlar. Fakat kad›nlar›n yapt›¤› bu genifl katk›lar, ataerkil iliflkiler nedeniyle
150
bir flekilde görünmez k›l›n›yor. ‹statistiklere bakt›¤›m›zda bu kad›nlar› bulam›yoruz orada. Ya da genç k›zlar›n durumunda oldu¤u gibi, emek piyasas›na kat›l›mda ataerkil formlara uygun ölçütler sa¤land›¤›nda mümkün hale geliyor. fiimdi bütün bunlara tekrar dönüp
bakt›¤›mda sonuçta ne olabilir? Dünya üzerinde yaflanan geliflmelerin benzerlerinin Türkiye’de de yafland›¤›n› görüyoruz.
Kad›n eme¤i, endüstriyel üretim için önemli bir faktör olmaya
bafll›yor. Fakat bunun daha çok enformel alanda ve marjinal bir flekilde gerçekleflti¤ini görüyoruz. Onun için burada haklar, kad›n
haklar›, sosyal haklar dedi¤imiz fley anlaml› ve önemli hale geliyor.
Nüfusumuzun büyük ço¤unlu¤u olan kad›nlar, üretime bu flekilde
katk› yaparken sosyal güvenceden tamamen yoksunlar. Emeklilik
haklar› olmuyor. Ama hayatlar› boyunca bir flekilde hem toplumumuzun yeniden üretimine, hem de endüstriyel üretime direkt katk›
yap›yorlar. Benim bu toplant›lardan bekledi¤im; daha net talepler
üretebilece¤imiz bir platform oluflturulmas›d›r. Belki iflte bu oturumun sonunda, hakikaten o listede birkaç tane gerçek talep yazabilmemizi umuyorum. Teflekkür ediyorum.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Biz de çok teflekkür ediyoruz Saniye Hoca’ya. Asl›nda bilmedi¤iniz bir fley anlatmad› hocam›z. Hepimizin her
dakika yaflad›¤› bir fleyi bir baflka dille anlatt›. Sab›rla dinlediniz, zorlad›n›z. Ama çok gündelik fleyler, bu dille bu kavramlarla da tart›flmay› ö¤renmek zorunday›z. Niye zorunday›z? Çünkü kendi iflyerimizde, evimizde yapt›¤›m›z birçok tart›flmay› çok tepeden, tüm dünyaya bakarak ne olup bitti¤ini anlayacak flekilde yapmak zorunday›z.
Bunu yapmad›¤›m›z zaman, yaflad›¤›m›z sorunlar› sadece kendimizin yaflad›¤›n› zannediyoruz. Bunlar›n kiflisel suçlara ba¤l› oldu¤unu
düflünüyoruz. Hâlbuki ö¤leden sonra görece¤iz ki, dünyan›n Meksika diye bir ülkesindeki bir arkadafl›m›z da ayn› fleyi yafl›yor. Güney
Afrika’daki bir baflka kad›n daha yafl›yor. Güney Do¤u Asya’daki de
yafl›yor. Ve bunun niye böyle ortak yafland›¤›n› asl›nda hocam›z bilimin diliyle bize ifade etmeye çal›flt›. Kad›nlar bilimden bugüne kadar uzak tutulmufllar. Bilgiden, e¤itimden uzak tutulmas›yla bilim,
kad›n aç›s›ndan zor, yabanc› bir toprak oluyor. Biz bilimi, s›radan
151
insanlar›n ihtiyac›n› çözecek bir araç gibi görüyorsak e¤er, bilimin
dilini anlamaya, onunla konuflmaya gayret göstermek zorunday›z.
Tabii bilim de bizim dilimize yaklaflmaya gayret etmek zorunda.
fiimdi bunu burada biraz denemeye çal›flmak için asl›nda demin arkadafl›m, “neoliberalizm nedir?” dedi ve Saniye hocam dedi ki: “Asl›nda sabahtan beri tart›flt›¤›m›z e¤itim, sa¤l›k, bar›nma, ulafl›m gibi
devlet taraf›ndan karfl›lanan, bunlar için para ayr›lan, bütçe ayr›lan
haklar olmaktan ç›kar›lmas›d›r.” Bu k›sm›n› tart›flt›k. Bir yüzü daha
var: “Dört tane ayr› çal›flma biçimi olufluyor. Serbest bölgelerde çal›flanlar, evde çal›flanlar, hizmetler alan›nda çok ciddi çal›flanlar, enformel” denildi. Çok fazla enformel kelimesini duydunuz. Bir k›sm›n›z
belki biliyor. Bir k›sm›n›z bilmiyor. Enformel resmiyet d›fl› kay›t d›fl›, istatistiklere yans›mayan insanlar demek. Yani bizim güvencesiz,
sigortas›z, sendikas›z çal›flan insanlar kastediliyor burada ki, Türkiye’de 16 milyon çal›flan›n çok büyük bir k›sm› enformel emek durumunda. Bunun çeflitli biçimleri var.
fiimdi Saniye Hoca’n›n anlatt›¤› fleyi gündelik anlatabilecek arkadafllar›m›z var. Biraz onlar›n örnekleriyle devam edelim. Mesela
serbest üretim bölgesi. Türkiye’de çok fazla bilmedi¤imiz ama yavafl
yavafl, asl›nda uzunca bir -20 y›ll›k- süreçte ortaya ç›kan bölgeler
bunlar. Çok kabaca ifade edecek olursak sermayenin afla¤› yukar› istedi¤i her fleyi yapmas›n›n serbest oldu¤u bölgeler. Ve Türkiye’de
de¤il sadece, dünyan›n birçok bölgesinde özellikle yoksul ülkelerde
bu tür bölgeler var. Bangladefl’te var, Güneydo¤u Asya’da var. Baflka
yerlerde var. fiimdi serbest bölgede yaflanm›fl bir grevden, Novamed’deki kad›n grevci arkadafllar; serbest bölge nedir, Novamed fabrikas› orada ne yap›yordu, kendi durumlar› neydi, kad›nlara yönelik
davran›fllar› neydi, neden greve gittiler ve nas›l hala baflar›yla sürdürüyorlar, bununla ilgili bir örnek anlatacaklar bize. Buyurun arkadafllar.
FATMA ÖZÜM (Novamed Direnişçisi-Sendika Temsilcisi):
Merhabalar. Öncelikle herkesi selaml›yorum. Ben Antalya Serbest Bölge’de Novamed firmas›nda çal›flan ve sendika temsilcisiyim.
Ben burada grevdeki arkadafllar›m ad›na hepinizi selaml›yorum ön152
celikle. Onlar›n selam›n› getirdim. Bizim iflyeri serbest bölgede ve
serbest bölge de sömürünün yo¤un oldu¤u bir bölgedir. Bizim iflyerimiz %99’un bayan oldu¤u bir iflyeri. Diyaliz makinelerine kan seti
yap›yoruz. Dikkat isteyen bir ifl yeri oldu¤u için özellikle bayanlar
yap›yor. Erkek personelimiz yok. Ve iflyerinde birçok, kad›n onuruna yak›flmayan davran›fllarla karfl› karfl›ya kald›k. Bunlara maruz kald›k. Birçok olay oldu ve biz bunlar› tek tek anlatmak istiyoruz. Asl›nda biz iki senedir mücadele ediyoruz. Bunu buraya s›¤d›rmak çok
mümkün de¤il ama k›sa k›sa söylemek istiyoruz sizlere. Bizim iflyerinde konuflma yasa¤› var. ‹nsanlar›n birbirlerine gitmelerinin yasak
oldu¤u bir iflyeri. Mesela akflamlar› ev gezmelerine bile gidemiyor
kad›nlar. ‹flyerinde verim olmaz diye, verim sa¤layamazs›n›z diye,
sermayenin getirisi olmayacak diye böyle uygulamalara maruz kald›k. Arkadafllar sabah uykulu geldiklerinde “akflam kime gittin” diye
bir hesap vermek zorunda kal›yordu patronlar›m›za. Birçok bayan
arkadafl›n hamileli¤inin s›raya kondu¤u bir ifl yerinde çal›fl›yoruz. Ve
birçok arkadafl›m›z hamile kalmak için iflverenimizden izin almak
zorunda kald›. Ve iki ay içinde hamile kalmak zorundayd›. Ve hamile kalamazsan 250 kifli çal›flan bir firmaday›z ve düflünün art›k s›ra
ne zaman gelecek size. Öyle bir duruma maruz kald›k. Ve bayan arkadafllar›m›z psikolojik olarak da kötü oldular. Bununla mücadele
ettik ve flu anda 256 gündür grevdeyiz bu Alman-‹talyan sermayeli
bir firmada. Bizim yöneticilerimizin ço¤u Türk. Bayanlar›n bayanlarla bir dayan›flmas› yok ama bunu baflard›k ve 83 arkadafl›m flu anda grevde. Ve bunu bütün bayanlar istedikten sonra her fleyi yapar.
Yeter ki inans›n ve istesin diyorum. Daha birçok konu var, onu da
arkadafllar›m size anlatacak. Teflekkür ediyorum.
Novamed Direnişcisi: Herkese iyi günler diliyorum öncelikle.
Serbest bölgede 7 y›ld›r çal›fl›yorum. Yöneticilerinin ve ço¤unlu¤unun bayan oldu¤u bir ifl yerinde bayanl›¤›n afla¤›lanmas› ve ikinci s›n›f muamelesi görmesi, Türkiye’nin öbür yüzü, farkl› bir yüzü. Do¤um olay›n›, s›raya koymak ne demek? Bundaki mant›k flöyle; hepsi bayan, herkes ayn› anda do¤um iznine ç›karsa üretimi kim yapacak. Bizi çileden ç›karan, sendikalaflmam›za ve greve ç›kmam›za se153
bep, bu olayd›. Bir de ikramiye. Onu da al›r›z zaten. Alamayacak de¤iliz. Sendika olsa da olmasa da al›rd›k. Bizi en çok çileden ç›kartan
sebep buydu. Bu uluslararas› bir konu oldu. Dünya platformunda
tart›fl›ld›. Hele bu çok komik. Dünyaya rezil olduk bu flekilde. Onun
d›fl›nda tuvalete gitmek de izin gerektiriyor. Listeye imza at›p, kaç
dakika gidildi¤ini, neden gidildi¤ini, kad›nlar›n muayyen günlerini
oraya yazmak zorunda olduklar› durumlar› da yaflad›k. Yani çok kötü fleyler yaflad›k. A¤›r kapitalist flartlarda çal›fl›yoruz. ‹flimiz çok a¤›r.
Saniyelerle çal›fl›yoruz.
KATILIMCI: ‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi’ne baflvurabilirsiniz.
Novamed Direnişcisi: Biz her yere baflvurduk ve Avrupa sendikalar›yla görüfltük. Avrupa’daki birçok sendikan›n baflkanlar› devreye girdi. Art›k Türkiye’deki patronumuzla da ‹talyan patronumuzla
da anlaflam›yoruz kesinlikle.
FATMA ÖZÜM: Zaten bu uygulamalar› flu anda reddediyorlar.
Biz sendikalaflarak, bayanlar biraraya gelerek birçok fleyi yapt›k. fiu
anda pek çok arkadafl ifl yerinde çal›fl›yor. Onlar›n ailesi greve izin
vermedi. Hepimiz bayan›z. Hep konufluyoruz flu anda. Babalar›ndan, niflanl›lar›ndan bile izin alan arkadafllar var ve flu anda onlar da
s›k›nt› çekiyor. Fakat çal›flmak zorunda kald›lar ve ço¤unluk ifl yerinde çal›fl›yor. 83 arkadafl flu anda grevdeyiz. fiu anda bayanlar baflka bir bask›yla çal›fl›yorlar ifl yerinde. Gerçekten bayanlar isterler ve
bir araya gelirlerse yapamayacaklar› yoktur. Biz birçok zorlu¤u aflt›k.
Bu do¤um s›ralar›d›r. ‹flte tuvalet s›ras› flu anda uygulanm›yor. Birlik
ve beraberlik içinde her fley olur diyorum.
Novamed Direnişcisi: ‹lk önce merhaba diyorum ve hepinize
hoflgeldiniz diyorum. Sendikan›n bize verdi¤i yetkiyle 26 Eylül 2006
tarihinde greve ç›kt›k. Son hakk›m›zd›. E¤er sendika düflerse iflveren
bizi orada bar›nd›rmayacakt› ve tekrar esir olarak bizi kullanmaya
çal›flacakt›. Biz de yine iflverenin oyununa gelerek iflveren içeride ça154
l›flan arkadafllar›m›za “evet” oyu att›rarak -tabi biz sendikal›yd›k, az
kifli olarak- onlar “evet” oyu att›. Biz 90 kifli civar›nda “hay›r” oyu ç›kard›¤›m›z halde flu anda grevdeyiz. 9 ay oldu, 9 ayd›r sürdürüyoruz ve hala iflveren elini bizim üzerimizden çekmedi. Bir sürü oyunlar yap›yor. “‹flyerini kapat›r›m, tafl›r›m, gelin çal›fl›n” diyorlar. ‹çerideki arkadafllar›m›z› bile bizle karfl› karfl›ya getirdiler. ‹çeride yapt›klar› oyunlarla beraber bizi hala çökertmeye ve birbirimize düflürmeye çal›fl›yorlar. Ama biz vazgeçmedik, hala devam ediyoruz. Kad›n
oldu¤umuz için erkek arkadafllar›m›z olsun, babalar›m›z olsun, efllerimiz olsun, onlar› bile bask›yla ‘gelin eflleriniz çal›fls›n’ dediler. ‹flte
içeriden bir arkadafl›m›za dediler ki, -abisi o flirkete ba¤l›yd›- “e¤er
abin gelip çal›flmazsa iflten ç›kar›r›z”. O da yeni evliydi, dayanamad›.
Mecburen içeri geri girmek zorunda kald›. Afl›r› flekilde bask›lara dayan›yoruz, hala da dayanmaya çal›fl›yoruz. ‹stedikten sonra her fley
olur ama kad›nlar ezilmeye mahkum. Bafl›m›z› kald›r›p, dik tutarak
da baflarmaya çal›flabiliriz. Devam edece¤iz. ‹nflallah baflar›r›z diye
düflünüyorum.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Çok teflekkür ediyoruz arkadafllara. Benim
bir önerim var. Türkiye’de grev yapman›n ne kadar zor oldu¤unu, üstelik sadece patron de¤il, kendi babalar›n›n efllerinin bask›s› alt›nda greve gitmenin ne kadar zor oldu¤unu- arkadafllar anlatt›lar. Halk›n Haklar› Forumu’na destek veren bütün kurumlar› Novamed’de
san›yorum 6 ayd›r grevde olan kad›n arkadafllarla, -sembolik bir dayan›flma eylemi olabilir, buna benzer bir fley olabilir, formunu bilmiyorum- konuflmak üzere, Novamedli kad›n arkadafllarla dayan›flmak
üzere bir fley yapmaya ça¤›ral›m. Foruma bu öneriyi kad›n forumunun önerisi olarak gönderelim, e¤er kabul ediyorsan›z. fiimdi arkadafllar salona da söz verece¤im ama haz›rl›k yapan arkadafllar var.
KATILIMCI: Ben k›sa bir fley eklemek istiyorum. Özellikle bu
serbest bölgelerde ifl kanunlar› uygulanm›yor. Özellikle sermaye için
çekici olmas›n›n nedenlerinden birisi de bu. Sizin de dedi¤iniz gibi
çok h›zl› art›yor serbest bölgeler. Kanunlar uygulanm›yor, iflçilerin
hiçbir hakk› olmad›¤› için, sermaye için çekici bir alan k›saca onu
155
eklemek istiyorum. Hiçbir flekilde kanunlar uygulanm›yor.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Yine hiçbir kanunun uygulanmad›¤› alanlarda çal›flan baflka arkadafllar›m›z da var. Asl›nda onlar çok uzun zamand›r kanunsuz bir flekilde çal›flt›r›l›yorlar, hiçbir haklar› olmaks›z›n. Novamed fabrikas› öyle küçük bir atölye de¤il, bir çokuluslu flirket ve son derece bilimsel bir ürün üretiyor. Kan seti gibi son derece bilimsel, asl›nda çok ciddi bir ürün üretiyor. Bu ürünü üreten insanlar› bile, çok usun zamand›r toplumun en alt›nda çal›flan kad›nlarla ayn› statüye getirmeye yönelik bir düzenleme serbest bölge. Burada bir sürü çal›flma biçimi anlat›ld›. Bunlardan bir baflkas› ve bu
alanda çal›flan kad›n arkadafllar› örgütlemeye çal›flan bir giriflimin de
baflkan›. Y›ld›z arkadafl, Gündelikçi Kad›nlar Sendikas› Giriflimi kurucusu. Gündelikçi kad›nlar asl›nda bu toplumda çal›flan iflçilerin en
alt›d›r arkadafllar ve giderek toplumdaki bütün iflçilerin koflullar› onlar›n koflullar›na yaklaflt›r›lmaya bafllan›yor. Y›ld›z arkadafltan bu arkadafllar›n mücadelelerini anlatmas›n› isteyece¤im.
YILDIZ AY (Gündelikçi Kadınlar Sendikası Girişimi Kurucusu):
Merhabalar, ben de ‹stanbul’dan geldim, ‹mece Kad›n Kooperatifi’nden. Ben de gündelikçiyim, yani temizlik iflçisi diyoruz ama öyle geçmiyor yasalarda. Yasalarda hiçbir flekilde geçmiyor. Evlerde sadece hizmetçi olarak geçiyor. Ben 1988’de Erzurum’dan ‹stanbul’a
geldim. Okumam yazmam dahi yoktu. Kapal›yd›m. Soka¤a ç›kam›yordum. ‹ki tane çocu¤um vard›. Onlar evdeydi, ekonomik flartlar
kötü oldu¤u için çocuklar› geçindirmek de zordu. Ben evde parça
bafl› ifl yapmaya bafllad›m. Evde ifl yaparken üç y›l el ifli yapt›m. Dantel ördüm, oya ördüm paras›yla. Çocuklar›ma katk›da bulunmaya
çal›fl›yordum. Öyle bir zaman geldi ki; ‘92’de ifle bafllad›m. Bu arada
ifle bafllamadan önce devrimci arkadafllarla tan›flt›m. Kitap okumaya
bafllad›m. Kitap okumay› ö¤rendim. Devrimci arkadafllarla tan›flt›ktan sonra, devrimci arkadafllar bana ifl buldular. Çal›flmaya bafllad›m.
92’de bir okulda aflç› olarak çal›flt›m. Orada evdeki yapt›¤›m iflle, d›flar›daki çal›flman›n aras›ndaki fark› görebiliyordum. Yani evde tek
bafl›nas›n. Kay›ts›z, güvencesiz, hiçbir hakka sahip de¤ilsin. ‹fl yeri
156
daha farkl› oluyor. Toplum içinde oluyorsun. D›flar›y› görebiliyorsun. D›flar›daki yaflam› düzeni görebiliyorsun. Kendini gelifltirebiliyorsun. Dört y›l sonra o ifl yerinden siyasi nedenlerden ayr›lmak zorunda kald›m. Esbank Genel Müdürlü¤ü’nde genel müdürlerin özel
garsonu olarak ifle bafllad›m. 7 ay orada çal›flt›m. Orada bir genel
müdür beni görüp, be¤enip (bir bayan), evine temizli¤e ald›. Temizlik iflçisi olarak 97’de o eve girdim. Temizlik iflçisi olarak, yani kendi
evimde yapt›¤›m ifl gibi görerek o eve girdim. Para kazan›yorum.
Evimin geçimini bir süre sonra bakt›m ki ben sa¤l›yorum. Yani katk›da bulunma de¤il, evin yükü tamamen benim s›rt›mda. Çocuklar›m›n yükü benim s›rt›mda. Okutuyorum, evimin kiras›n› veriyorum. Biz hep kendimizi küçümseriz eve katk›da. Asl›nda evi geçindiren biziz. Evi idare eden de biziz. Özgür Kad›n vard›. Özgür Kad›n’a gidip geliyordum. Özgür Kad›n’dan sonra ‹mece kuruldu. ‹mece Kad›n Araflt›rma ve Dayan›flma Merkezi. Ev eksenli çal›flan bayanlar, bir de ev temizli¤ine giden bayanlar.
Ev temizli¤ine giderken, bizi orada kimse insan olarak de¤erlendirmiyor, görmüyor. Seni afla¤›l›yor, horluyor. Sana hiçbir flekilde
de¤er vermiyor. Her pisli¤ini temizliyorsun, yatak odas›ndan, -mahrem yeridir yatak odas›- her pisli¤ine, banyosuna her fleyini temizliyorsun. O insan, seni de¤erli bilmedi¤i gibi, seninle ayn› masaya oturup yemek de yemiyor. Bir an›m var; e¤itimci, 50-60 yafllar›nda bir
bayan. Ben bir gün ona ev temizli¤ine gittim. ‹çeri girerken kad›n bana terlik uzatt›. Giydim, kendimi tan›tt›m. Ben Y›ld›z dedim. Kad›n
dedi ki, “siz di¤erlerinden farkl›s›n›z”. Kendimi tan›tmam kad›na o
kadar ilginç gelmifl ki benim di¤erlerinden farkl› olmam›n nedeni ismimi söylememmifl. Tan›tmadan, s›radan insan gibi iflimi yap›p ç›kaca¤›m. Ö¤le yeme¤i zaman› geldi. Ben temizli¤imi yap›yorum, iflimi yap›yorum. Beni mutfa¤a ça¤›rd›, dedi ki “sana ne yapay›m”. Ben
de dedim ki; gerek yok bir fley yapmaya. Yani peynir ekmek de olsa
ben karn›m› doyurup iflimi yapmak istiyorum. Kad›n›n peflinden su
içmeye girdim mutfa¤a. F›r›n›n kapa¤›n› açt›. ‹çinden poflet ç›kard›.
Pofletin içinde alüminyum, babaannemin belki kullanmad›¤› tava,
alüminyum tabak, bir kafl›k, bir çatal. Gündeli¤e giden kad›nlar›n
yedi¤i kaplar› ay›rm›fl. Poflete ba¤lam›fl onun içine koymufl. Ben de
157
ö¤leye kadar çal›flt›. Yaz, A¤ustos s›ca¤›... Dokuzuncu katta cam sildim, can›m ç›km›fl. Gelmiflim, nas›l geri döneyim? ‹yice terlemeye
bafllad›m, ç›kamad›m. 19.00’a kadar evin iflini bitirdim. Büyük ev.
Gittim ertesi gün beni o kad›nla tan›flt›ranla haber gönderdim -tabii
gün verdi bana, falan gün gelin be¤endim sizi diye- . Dedim: “O bayana söyleyin, e¤itimci olmufl, kendisi insan olamam›fl. O tabaklar›
ay›r›yor, bize insan muamelesi yapm›yorsa, ben onun yan›na hiç gitmem. Ben de onu insan olarak görmüyorum”. fiimdi 10 y›ld›r ayn›
evde çal›fl›yorum. De¤iflik evlerde çal›flt›m. Ayn› flekilde, bir fley kaybolur seni suçlar. Merdivenden düflersin, sakat kal›rs›n. Sosyal sigortan yok. Hiçbir hakk›n yok. Camdan düflersin yaralan›rs›n, ölürsün.
Hiçbir baflvurabilece¤in kap› bile yok devlet dairesinde. Devlet zaten
korumaz da, nas›l koruyacak bu flartlarda bilmiyorum. Kay›ts›z, sigortas›z, sendikas›z çal›flt›¤›m›z için çok zor flartlar alt›nda çal›fl›yoruz. Dubleks dairelerde 60 YTL’ye temizliyorsun, normal daireleri de
60 YTL’ye temizliyorsun. Biz bunun önüne geçebilmek, o standard›
sa¤layabilmek için, ‹mece Kad›n Kooperatifi’nde arkadafllarla çal›flmalar yapt›k. Oraya gidip ifl yerini tespit ediyorlar, fiyat›n› standard›n› belirliyorlar. Bu ev 50’ye temizlenir, bu ev 60’a temizlenir deyip,
görüflmeler yap›p, ondan sonra arkadafllara gönderiyorlar. fiimdi
böyle oldu¤u zaman hem bizim aç›m›zdan daha rahat olacak, hem
de iflveren aç›s›ndan da rahat olacak. Onlara da haks›zl›k oluyor.
Dubleks daireyi ben temizliyorum 60 YTL’ye, küçük bir daireye gidiyorum 60 YTL’ye. Bu haks›zl›¤› ortadan kald›rabilmek için bir sendika yani… Bu arada da bir gündelikçi belgeseli çekildi, o belgesel
içerisinde ben de var›m. Belgesel ‹stanbul’un birçok yerinde, art›
dünyan›n da birçok yerinde gösterildi. Ben birçok yere gittim. Orada flöyle talepler geliyor: “Ne yapacaks›n›z? Sorunlar var, bu sorunlar›n üzerine nas›l gidilecek?” Buradan sendika sorunu ç›k›yor. Zaten
en büyük ihtiyac›m›z sendika. Bu sendikay› nas›l kurabiliriz diye,
flimdi onun çal›flmalar›n› yap›yoruz. Sigortal›, tespit yap›l›p gönderilmesi bizim aç›m›zdan en büyük çal›flma olacak.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Toparlayabilecek miyiz?
158
YILDIZ AY: ‹stanbul’dan buraya kadar geldik. Temizlik iflçisi
olarak bir yere gitmifltim. Oradan çok etkilenmifltim. Beni hofl görün
biraz. Hem de heyecanl›y›m bu kadar bayan›n aras›nda. Hiç bu kadar olmam›flt›. Biraz da derdimi gerçekten anlatmak istiyorum. ‹mece’nin çal›flmalar›ndan dolay› bize destek veriyorlar. Bu arada ben
‹mece’ye gidip geliyorum. O sendikay› kurup hayata geçirebilirsek
bizim için en do¤ru fley olacak. Tabii kad›nlar›n bir araya gelmesi,
kad›nlar›n örgütlenmesi gerekiyor. Temizli¤e giden kad›nlar›n birbirine ba¤l› olmas› gerekiyor. Çünkü ev temizli¤ine giden kad›nlar teklefltirilmifl. Herkes tek tek gidiyor. Toplu halde çal›flmad›klar› için.
Arada bir de rekabet var. Kimse kimseye ne kadar ald›¤›n› söylemiyor. Öyle kad›nlar var ki, ev temizli¤ine gidiyor, ev han›m›y›m diyor,
temizli¤e gitti¤ini iflten saym›yor. Ya da aileden dolay› utand›¤› için
söyleyemiyor, baflkas›n›n evine temizli¤e gitti¤ini. Hâlbuki iflçi olarak, temizlikçi olarak söyleyebilir. Ama bunu daha biz, kendi içimizde bile yenmifl de¤iliz. Bunlar›n yasal bir flekilde yenilmesi ve statü
kazan›lmas›, ifl güvencesinin sa¤lanmas›, örgütlenilmesi gerekti¤ine
inan›yorum. Teflekkür ederim.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Evde çal›flan kad›n arkadafllar var. Demin
Y›ld›z’›n söyledi¤i gibi kendi yapt›¤› ifli, çal›flmadan saymayan arkadafllar›n bir bölümü onlar ama Y›ld›z’›n konuflmas› üzerine söylenebilir, talepler listemize eklenmek üzere. Sonuçta ev ifli yapan kad›nlar›n iflçi say›lmamas›n›n en önemli gerekçelerinden bir tanesi, ev iflinin ifl say›lmamas›. Yani ütü bulafl›k, temizlik, cam silme ifl say›lmad›¤› zaman bu, sosyal güvenlik kapsam›nda bir ifl haline de dönüflemiyor. Dolay›s›yla bunu yapan d›flar›daki insanlar da bu haklardan
yararlanam›yor. Fakat bunu çok radikal bir yerden tart›flmakta fayda
var ve buna iliflkin çok radikal bir talep de isteyebiliriz. Bunu yapan
bir ülke var flu anda; Venezüella. E¤er siz kad›nlar›n evde yapt›¤› çal›flmay› katma de¤er üreten bir ifl, gerçek ifl sayarsan›z, o zaman en
alttaki insan›n eme¤inin bile sosyal güvenlik kapsam›na al›nmas› zorunlulu¤unu da kabul edersiniz ki, Venezüella’da yap›lan fley budur.
Venezüella anayasas›na göre herhangi bir kad›n›n -yani burada hepimizin do¤du¤umuzdan bir 15 sene sonra belki, hatta 19 sene sonra
159
yapmaya bafllad›¤›m›z- ütü, bulafl›k, çamafl›r vs. gibi s›radan ifller, iflten say›lmayan ifller- t›pk› doktorluk gibi, ö¤retmenlik gibi, çelik
iflçili¤i gibi, madencilik gibi, baflka di¤er ifller gibi bir ifl say›l›yor ve
bu iflleri yapan insanlar sosyal güvenlik kapsam›na al›n›yor. Dolay›s›yla biz serbest bölgelerin yasaklanmas›n›, Türkiye’nin her yerinde
ifl kanununun düzenlenmesini ve Türkiye’nin her yerinde bu demokratik, ileri ifl kanunun uygulanmas›n› talep ederken ayn› zamanda evde çal›flan ev kad›nlar›n›n bir ifl ürettiklerini, bir de¤er ürettiklerini, sosyal güvenlik kapsam›na al›nmas› gerekti¤ini de talep etmemiz gerekiyor diye düflünüyorum. fiimdi bunun bir baflka örne¤i,
yapt›¤› ifl iflten say›lamayan arkadafllar -Dikmen’den san›yorum bir
arkadafl›m›z- ‹lker Halkevi’nden evde ev eksenli çal›flma yapan arkadafllardan bir tanesi. Tam olarak ne üretiyorlar bilmiyorum ama evde nas›l çal›fl›yorlar, kimden al›yorlar, bunu biraz anlat›rlarsa; evde
çal›flmak, ev eksenli çal›flmak ne demek…
SİBEL ÖZCAN (İlker Halkevi): Öncelikle kendimi tan›tay›m.
Ben ‹lker Halkevi Kad›n Atölyesi’nden Sibel Özcan. Biz kumafltan
yaka çiçe¤i yap›yoruz. Dört arkadaflla birlikte yap›yoruz bunlar›.
Arac› bir firmam›z var. Firma bize kumafl ve malzeme getiriyor. Biz
sabah 09.00-15.00 aras› yaka çiçe¤ini üretip firmaya teslim ediyoruz. fiöyle bir karar›m›z var, çocuklar›m›z›n okulda oldu¤u saatlerde
ancak bunu yapabiliyoruz. Hafta sonlar› talep olmas›na ra¤men çal›flmamay› prensip haline getirdik. ‹flin yo¤unlu¤unda cumartesileri
çal›flmay› asla düflünmüyoruz. Dedi¤im gibi arac› firma bize malzeme getiriyor ve yaka çiçe¤i üretiyoruz. Bir amac›m›z da; gelir getirmek d›fl›nda Halkevi’ne katk› olsun, ufak giderlerini karfl›las›n.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Arkadafllar bir de san›yorum Gültepe Halkevi’nde ev eksenli çal›flan bir arkadafl›m›z vard›. fiimdi ona söz vermek istiyorum.
SERPİL YORGUN (Gültepe Halkevi): ‹yi günler hepinize. Ben
boncuk iflini iki seneden beri yap›yorum. Bir milyona al›yoruz, yedi
yüz elli bine al›yoruz. Bu, dört el geziyor. Birinci el, ikinci el, biz dör160
düncü el. Yani bize gelene kadar 750 bine kadar düflüyor. Benim bunun yüzünden boynumda bezeler olufltu. Hastaland›m. Hiçbir sa¤l›k güvencem de yok. Beyime yard›m etmek istedim, beyim çok iyi
bir insan. Çocu¤um okuyor, k›z›m okuyor. Boncuk ifllemek yüzünden bafl›ma gelmeyen kalmad›. Hastaneye gittim, doktor direkt bana, surat›ma “kansersin” dedi. ‹ki sene iflledim o boncuklar›, eve yard›mc› olmak için. Bunu arkadafllar da biliyor Halkevi’nden. Tam iki
sene u¤raflt›m bununla, üç seneye yaklaflt›. Ondan sonra da b›rakt›m
bu boncuk iflini zaten.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Peki flimdi Baflak Hocam, ben tan›m›yorum
ama…
BAŞAK ERGÜDER (Sosyal Araştırmalar Vakfı):
Ben ev eksenli çal›flma ve kad›n eme¤iyle ilgili çal›flma yap›yorum, bunun d›fl›nda da özel olarak iflçi çal›flmas› yap›yorum. Asl›nda bu ikisi çok ba¤lant›l›. Ba¤›ms›z bir kad›n çal›flmas› yapm›yorum.
‹flçi çal›flmas› içerisinde kad›n çal›flmas› yapmaya çal›fl›yorum. Öncelikle Halkevleri’ne teflekkür ediyorum. Arkadafllar, çok önemli bir
gün geçiriyoruz bence. Günün tamam›na kalamayaca¤›m için de
flimdiden çok üzgünüm. Kad›nlar›n e¤itim, sa¤l›k, ulafl›m gibi pek
çok alandaki sosyal haklar› önemli ölçüde t›rpanlan›yor. Yani bu süreç çok yeni bir süreç de¤il, 90’larda bafllayan bir süreç de¤il. fiöyle
bir örnek verirsem belki hat›rlayacaks›n›z; 70’lerde Türkiye’de gecekondulaflma sürecini hat›rlay›n. 1980 sonras› iç savaflta göç sürecini
hat›rlay›n, k›rsaldan kente göç sürecini hat›rlay›n. Ve bu süreçlerin
tamam›n›n asl›nda bugün konufltu¤umuz sosyal haklar›n gerilemesi
ile ilgili oldu¤unu düflünelim. Ben ev eksenli çal›flma ile ilgili arkadafllar›m›z›n taleplerini örgütlenerek ve mücadele içerisinde gelifltireceklerine inan›yorum. fiöyle bir fleye belki parantez açmakta fayda
var; iki tip talep var bu alanda. Birisi tamam›yla ev eksenli çal›flman›n ortadan kald›r›lmas›na iliflkin bir talep. fiimdi bu Türkiye gibi bir
ülkede, özellikle bu kurulu olan düzende mümkün olabilecek bir talep de¤il. Çünkü bugün bak›yoruz; Türkiye’nin en büyük sektörü
tekstil. Tekstil sadece Türkiye’ye de¤il, ihracat yaparak da dünyaya
161
üretim yap›yor. Bu üretim nerelerde yap›l›yor? ‹stanbul’dan geliyorum ve ‹stanbul’da çal›flma yapt›¤›m bir alan olarak da ‹kitelli’de,
Okmeydan›’nda, Ça¤layan’da bakt›¤›n›z zaman evlerin alt›nda görünmeyen atölyeler vard›r ve bu atölyelerin ço¤u da ev eksenli çal›flman›n bir parças›d›r. Bu atölyeler çok büyük firmalara, çok büyük
markalara üretim yapmaktad›rlar. Üretim yaparken de önemli olan
bir fley vard›r burada arkadafllar. Burada hiçbir yasa geçmez. Burada
normal bir iflçi-iflveren iliflkisi yoktur. Bunu çal›flan arkadafllar çok
daha iyi biliyorlard›r. Hiçbir yasal hak, hiçbir güvence, hiçbir fley
yoktur. Burada çal›flan insanlar üzerinde çok ciddi manevi birtak›m
iliflkiler ve bask›lar vard›r. fiimdi bunlara literatürde prekapitalist
iliflkiler deniyor, enformel iliflkiler, moral iliflkileri, arma¤an ekonomisi… Bu özetin özeti fludur arkadafllar; e¤er siz kad›nsan›z, göçle özellikle ‹stanbul gibi- büyük bir flehre gelmiflseniz, iki tane fl›k vard›r önünüzde: Ya iflsiz kalacaks›n›zd›r, ev kad›n› olacaks›n›zd›r ya da
aileye gelir sa¤lamak üzere çal›flmaya bafllayacaks›n›z. Çal›flmaya
bafllarken önünüzde ciddi anlamda -sizinle birlikte ayn› bölgeye göç
etmifl olabilir, daha önceden yerleflmifl olabilir-, kad›n arkadafllar›n›z
vard›r, akrabalar›n›z, hemflerileriniz. Bunlar vas›tas›yla, bu a¤la pek
çok yerde ifl bulabilirsiniz, ama buldu¤unuz bütün ifllerde iflçi-iflveren iliflkisindeki bu yasad›fl›l›k, güvencesizlik nedeniyle sizin haklar›n›z› araman›z›n önü kesilmektedir. Ev eksenli çal›flma, tam böyle
bir çal›flmad›r. Burada arkadafllar anlatt›lar, psikolojik s›k›nt›lar yaflad›klar›ndan bahsettiler. Ço¤una flunu sormak laz›m, ben burada
çok fazla anlatmayay›m, arkadafllara bir fleyler yönelteyim, forum gibi yapal›m bunu. Hakikaten bir foruma dönsün. Çünkü burada akademik birtak›m fleyleri anlat›nca bir süre sonra, hava s›cak, herkesin
karn› ac›kt› ve herkes asl›nda yaflad›¤› fleyi anlatmak istiyor. Bu aç›dan belki de ev eksenli çal›flan kad›nlar için önemli iki soru sormak
laz›m; bir bu ifle nas›l bafllad›n›z, yani tan›d›k vas›tas›yla m› bafllad›n›z? ‹ki, burada hemen bafllayal›m.
KATILIMCI: Bizim aile, hepsi, bütün arkadafl çevresi, bu ifli yap›yor. Bir de bunu duyduk gerçekten çok üzüldük. Kad›n o abiyeyi
150 milyona veriyor. Biz de düflünün yani, 6-7 milyona yap›yoruz
162
onu. Birinci el, o kad›n dikiyor, bize gönderiyor. Mahalle oturuyor
kad›n da terzide, Hint k›yafetleri yap›yor. 150’ye kiral›yor onlar›, satm›yor. Bize de 6-7’ye geliyor. Biz bunu bir duyduk, acilen ifli b›rakt›k. B›rak›lacak bir fley de¤il mi yani düflünün.
KATILIMCI: Siz b›raksan›z da baflka yapanlar var.
KATILIMCI: Yok yapm›yorlar. Herkes b›rakt›.
BAŞAK ERGÜDER: Yapacak baflka birileri oluyor, iflsizlik tehdidi çok yüksek. Çok ucuz ücretle çal›fl›yor kad›nlar ve kad›nlar asl›nda bu ücretlere neden raz› oluyor? Yapt›klar› ürettikleri fleyin de¤erini bilmiyorlar. Yani siz flimdi biliyorsunuz 150 milyonluk bir fleyi
ürettiniz ama ço¤u kad›n bunu bilmiyor. ‹kincisi evde ifl yapmak bofl
zaman de¤erlendirmek. Yani evde otururken bir taraftan da bir fleyle u¤raflay›m diyor ama sonra uzun çal›flma oluyor… Çocuklarla ilgilenemiyorsunuz. fiimdi ikili bir fley var, biraz ondan bahsetmek istiyorum. Bu tip kad›n çal›flmalar›na bakarken flöyle bir ayr›m yapt›m
ve benim temel tezim de bu. Kad›nlar sadece üretimde sömürülmüyor asl›nda. Bu benim özel tezim de¤il. Üretimde sömürülürken, yani fabrikada çal›fl›rken ne oluyor? Daha ucuza çal›fl›yorsunuz. ‹flvereniniz sizin üzerinizde daha ciddi bask› yapabiliyor. Çünkü baban›z,
efliniz, kardefliniz çal›flman›za olumlu bakm›yor. Daha uzun saatler
çal›flabiliyor ya da evde çal›flma gibi çal›flma alanlar› yarat›labiliyor,
kad›n iflleri deniyor buna. Sadece bunlar› kad›nlar yap›yor. Kad›n iflleri hep çok monoton hep çok tekrara dayal›, çok s›k›c›, çok uzun
saatler alan ifllerdir. Konfeksiyon mesela. Ve dikkat edin, Türkiye gibi ülkelerde belki Latin Amerika örne¤i de verilebilir, emek yo¤un
dedi¤imiz birkaç sektör vard›r. G›da gibi, tekstil gibi, yani insan
eme¤inin yo¤un olarak kullan›ld›¤› bu sektörlerde hep kad›nlar istihdam ediliyor. Ucuz ifl gücü, bu birincisi. Ama daha da önemlisi
belki, kad›nlar üzerine denetim kurmak daha kolay. Yap›lan araflt›rmalar var; kad›n iflçiler belli bir konuda ikaz ald›klar› zaman, ataerkil iliflkilerden dolay› asl›nda çok daha çabuk ezilebildikleri için
fliddete maruz kalabiliyorlar iflyerlerinde. Çok ciddi anlamda, sözlü
163
de olabiliyor, bu fiziksel de olabiliyor. Böyle bir yönü var ama bir
di¤er yönü de küçük üretimde, 10 iflçiden az iflçi istihdam eden
atölyede, evde çal›flmada, bu tip küçük üretimde de kad›nlar yapt›klar› ifli ifl olarak görmüyorlar. Emekleri de¤ersizlefliyor. Bu eme¤in de¤ersizleflmesi, görünmemesi hali kad›nlar›n kendi emekleri ve
haklar›yla ilgili mücadele vermelerinin önünde de çok önemli bir
engel bence. Bu yüzden öncelikle yapaca¤›m›z ifli, -ev eksenli çal›flma olsun ya da benzeri- sigortas›z ve güvencesiz ifli tan›mlamak laz›m. Bunun görünür olmas›n› sa¤lamak laz›m. Bir de bu ifli yaparken kurdu¤umuz bütün iliflkiler var; ev hizmetlerinde -Y›ld›z Abla
anlatt›- bütün o minnete dayal›, bütün o karfl›l›kl› iliflkiler… fiimdi
Y›ld›z Abla dedi ki, “önüme bir tane tabak koydu, kendi kulland›¤›
çatal› taba¤› benimle paylaflmad›”. Ama hâlbuki kendi kulland›¤›
çatal› taba¤› da paylaflsa yine sömürülüyor, yine eme¤i sömürülüyor. Asl›nda o iliflkiler bunlar› çok görünmez k›l›yor. Yani çok duygusal bir iliflki oluyor böyle çal›flma alanlar›nda. Ve kad›nlar kendilerine iyi davran›ld›¤›nda belli konularda “müsamaha” gösterildi¤inde eme¤inin sömürüldü¤ünü falan fark etmiyor. Yapt›¤› ifli de
zaten çok de¤erli görmüyor. O zaman buralardan bafllamak ve yap›n›n kendisini de¤ifltirmek laz›m.
Bir baflka önemli fley, Türkiye’de bütün bu dayan›flma iliflkileri,
a¤lar›, ben flundan bahsetmiyorum, bizim burada kurmaya çal›flt›¤›m›z iliflkilerden bahsetmiyorum. Sistemin yaratmak istedi¤i dayan›flma iliflkileri var. Bütün bu a¤lar› ya farkl› bir forma çevirmemiz gerekiyor. Çünkü sosyal güvenlik hakk›m›z yok. Hastaneye gitsek tedavi olam›yoruz. E¤itim almak istiyoruz, alam›yoruz. Aile izin vermiyor, aile izin verse devlet izin vermiyor. Sa¤l›k, e¤itim, ulafl›m gibi en temel haklar›m›z elimizden al›nm›fl. Çal›flma hakk›m›z yok.
Çünkü çal›flmaya çal›flt›¤›nda da: “Ne mezunusun? Ne kadar e¤itim
ald›n?” sorular› geliyor. Çok ciddi bir iflsizlik var, bir sürü insan çal›flmak istiyor ve çal›flt›¤›m›z zaman da bu kadar güvencesiz flartlarda çal›fl›yoruz. Öncelikle bizim eme¤imizin görünür olmas›n› sa¤lamak bu alanda da yasal talepler gelifltirmek laz›m. Bir tanesi flu olabilir, dünyada çokça yap›l›yor, ev eksenli çal›flma üzerinde, ev hizmetlileri üzerinde de olabilir. Çal›flman›n belli bir asgari ücretinin ol164
mas›, bir ücret talebi, asgari ücret. Ve çal›flman›n yasalarca tan›nmas›, yani günde flu kadar çal›flabilirim, haftada bu kadar, ücret s›n›r›m
da budur, asgari ücret de budur. Böyle bir fley yaratmak laz›m. Bak›n göreceksiniz, bunu yaratmaya çal›flt›¤›m›z zaman da bu sefer tersinden bu alana dair fley azalacak. Yani bu bütün büyük holdingler,
çok uluslu flirketler falan çok daha ucuz olan bu tip çal›flma türlerinden faydalan›yor. Buralarda ciddi kazan›mlar elde edece¤iz ve bir
sonraki ad›m›m›zda, di¤er haklar›m›z› istiyor olaca¤›z. Teflekkür ediyorum arkadafllar.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Çok teflekkür ederiz Baflak Hoca’ya. Arkadafllar bir önerim var. Benim önümdeki notlarda birkaç sözleflmeli
ö¤retmen, sözleflmeli sa¤l›k çal›flan› ve onun d›fl›nda asl›nda belki de
kad›n eme¤inin en ac› taraf›yla ilgili sunufl yapacak iki arkadafl›m›z
daha vard›. Ac› taraf›, çünkü kad›n›n çal›flmas› dedi¤imiz zaman
bunlar› tart›flmak zorunday›z. Göçmen kad›n iflçiler. Yani Moldovya’dan, Do¤u Avrupa’dan buraya gelip burada çal›flan iflçiler. Ve
dünyada, ben bunu söyledi¤im zaman arkadafllar bana hep k›z›yor,
sert sert konufluyorsun diye ama, dünyada ne zaman kad›nlar daha
fazla iflçi haline geldiyse, ne zaman derin yoksulluklar yafland›ysa,
dünyada ne zaman büyük alt üst olufllar yafland›ysa ayn› zamanda
fuhufl sektörünün de ciddi geniflledi¤ini görüyoruz. Bu konuda tart›flmak zorunday›z.
Bir k›sa sunufl yapacak Asl›can arkadafl›m›z. Daha sonra Türk
Tabipler Birli¤i Merkez Konseyi’nden bir arkadafl›m›z var. Bizim de
Halkevleri’nde buna yönelik çal›flmalar›m›z vard› ama bir çerçeve
oluflturmas› bak›m›ndan anlaml› oldu¤unu düflünüyorum. Kad›n
hekimlerin gözünden kad›nlar›n sa¤l›k hakk›n›n nas›l tan›mlanabilece¤ini anlatacak. K›smen fliddetle iliflkisi olan bir fley san›yorum.
Biz de Halkevleri’nde yapt›¤›m›z çal›flmalarda, kad›nlara yönelik sa¤l›k hakk› çal›flmalar›nda, kad›na yönelik fliddeti kad›n›n sa¤l›k hakk› ihlali olarak tan›mlamaya çal›flt›k. Sa¤l›k hakk› tart›flmas›n› bir de
sa¤l›k hizmeti veren tafleron çal›flan arkadafllar var. Sa¤l›k hizmetinin
bir de o yüzünü anlatacaklar. Ve fliddet tart›flmas›na geçece¤iz. fiu
ana kadar iki Uluslararas› Af Örgütü temsilcisi arkadafl›m›z ve bir ar165
kadafl daha fliddet konusunda konuflmak istedi. Bar›nma hakk› konusunda Dikmen’de bir senedir süren bir mücadele var. Bununla ilgili, arkadafllar›n bir sunuflu olacak ve ayn› zamanda ‹zmir’de Erenlercedid Mahallesi’nde sorun yaflayan ve k›sa bir sunufl yapacak arkadafllar var. Burada bir devlet, hükümet tart›flmas› yapm›flt›k sabah
erken saatlerde. Ben de onu daha sonra tart›flabiliriz demifltim. Çünkü bir kad›n ve siyaset bölümümüz var. Burada EKD’den (Emekçi
Kad›nlar Derne¤i) arkadafllar›n sunuflu var. Meksika’n›n Oaxaca
kentinde bir ö¤retmen grevinden bafllayan, giderek toplumun bütün
kesimini kapsayan ve halklar meclisi oluflturan APPO’nun üyesi olan
ö¤retmen bir arkadafl›m›z var. Kad›nlar›n istedikleri, isteyebilecekleri bir toplumsal yönetim biçimini ve demokrasinin ne oldu¤unu bize anlatacak. Daha sonra Kürt sorunuyla ilgili tart›flmaya geçece¤iz.
Ve Lübnanl› arkadafllar›n sunufluyla bitirece¤iz.
ASLICAN KALFA (Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları): Biraz tan›mlamaya çal›flaca¤›m. Öncelikle çok klifle bir bafllang›ç olacak ama, fahiflelikten bahsedecek olursak, tarihin en eski mesleklerinden biri oldu¤unu söylemem gerekiyor. Belki ataerkilli¤in tarihi
kadar eski. Ve tarih boyunca genelevler var olmufl durumda. Antik
Yunan’da da var olmufl, H›ristiyanl›¤›n ilk y›llar›nda da var olmufl,
Ortaça¤’da da var olmufl. Hatta o y›llarda Katolik kiliselerinin, papazlar›n üstünden gelir elde ettikleri, devasa bir kazanç kap›s› oldu¤unu görüyoruz genelevlerin. Daha sonra Sanayi Devrimi’yle birlikte çok genifl kitlelerin yoksullaflmas›yla birlikte seks iflçili¤inin, fahifleli¤in çok fazla artt›¤›n› görüyoruz. 20. yüzy›ldan günümüze bakt›¤›m›zdaysa, özellikle 70’lerden itibaren ekonomik krizler söz konusu. Kapitalist sistemlerin yaflad›klar› büyük buhranlar var. Ayr›ca
Sovyet sisteminin daha sonra çöküflü, özellikle 90’l› y›llarda Güneydo¤u Asya ve Latin Amerika ülkelerinde ekonomik krizler yaflanmas›yla, özellikle seks iflçili¤i çok fazla art›yor ve fakirli¤in, yoksullu¤un
zaten kad›nlaflmas› söz konusu. Tüm bunlar seks iflçili¤ini artt›ran
fleyler. Ayr›ca kapitalist sistem zaten her fleyi meta olarak gören, her
fleyi piyasaya açan ve kad›n cinselli¤ini de bu flekilde meta olarak pazarlayan bir sistem. H›zl› iletiflim teknolojileri ve küreselleflme de bu166
nu h›zland›r›yor ama nedenleri her ne olursa olsun ben seks iflçili¤ine, fahifleli¤e bir sistem sorunu olarak bak›yorum. Ataerkil sistemin
bir sorunu olarak, bir ürünü olarak görüyorum. Yani kapitalizm ve
küreselleflme sadece bize sorunun son halini aç›klamaya yetiyor.
Tan›mlayacak olursak çok aç›k tan›m›; para karfl›l›¤› seks hizmeti sunmak yani kendi bedenini satmak veya bedenini baflkas›n›n cinsel amaçlar› için kullan›m›na sunmak demek seks iflçili¤i. Ben özellikle bu tan›m› kullanmaya özen gösteriyorum. Çünkü ayr›mc›l›ktan
ve sosyal d›fllanmadan k›smen ar›nm›fl bir terim. Bunun d›fl›nda acaba gerçekten bir meslek midir, bu çok fazla tart›fl›l›yor seks iflçili¤i
için. fiüphesiz bunun bir meslek oldu¤unu söylemek gerekiyor. Ama
kendi özgün koflullar› içerisinde de¤erlendirmek gerekiyor. Çünkü
di¤er tüm mesleklerden çok farkl›. Ve seks iflçili¤ine girme kararlar›n›n büyük oranlarda ekonomik koflullar ve yoksulluk taraf›ndan flekillendirildi¤ini söyleyebiliriz. Bunun d›fl›nda dünya genelinde seks
iflçili¤inden oluflan örgüt ya da sendikalar var. Uluslar aras› seks iflçileri sendikas› mesela, çok önemli oldu¤u söylenebilir. Seks iflçili¤inin de t›pk› di¤er meslekler gibi bir ifl oldu¤unu ve o flekilde de¤erlendirilmesi gerekti¤ini söylerler. Ben bu tarz bir kabulün -meslek
olarak seks iflçili¤ini kabul etmenin- seks iflçilerinin haklar›n› korumak ve gelifltirmek amac›na hizmet etmesi gerekti¤ini düflünüyorum. Çok fazla çeflitleri var. Enformel, formel tart›flmas›nda gördük.
Saniye Hocam da anlatt›. Formel seks iflçili¤inden bahsetti¤imiz zaman kay›t alt›na al›yor devlet ve genelevler gibi yerlerde seks iflçili¤i
söz konusu olabiliyor. Fakat enformel seks iflçili¤inden bahsedece¤imiz zaman genelevler d›fl›nda barlar, seks kulüpleri, masaj salonlar›
gibi yerlerde ya da sokaklarda seks iflçili¤i yapanlar oldu¤unu biliyoruz. Bunun d›fl›nda yasaklanmas› ya da yasallaflt›r›lmas› tart›flmas› da
çok fazla tart›fl›lan konular. Genellikle ataerkil sistemin kad›n bedenine ve cinselli¤ine biçti¤i al›n›r sat›l›r rolü, seks iflçili¤inin meflrulaflt›r›laca¤› gerekçesiyle yasaklanmas›n› savunanlar var. Daha çok sosyalist ve feminist e¤ilimli olanlar bunlar. Tabii bunun yasallaflt›r›lmas› gerekti¤ini söyleyenler de daha liberal e¤ilimler. ‹sveç’te 98 y›l›nda yap›lan bir düzenlemeyle seks iflçili¤i yasaklanm›fl ve yakalanma
durumunda da seks hizmetlerini sat›n alan kifli cezaland›r›l›yor. Hiz167
meti sunan kifli ise cezaland›r›lm›yor. Fakat ben her ne kadar eflitlikçi bir perspektife sahip olsa da, feminist bir perspektife sahip olsa da
tek bir yasayla seks iflçili¤inin yasaklanabilece¤i görüflünde de¤ilim.
Çünkü bu yap›lan çal›flmalarda da saptand›¤› gibi, sektörü çok fazla
yeralt›na iten bir düzenleme. Mesela ‹sveç’te sokaktaki seks iflçili¤i
azalmas›na ra¤men seks iflçili¤inin di¤er formlar› çok fazla artm›fl. ‹sveçli erkeklerin di¤er ülkelere göç ederek seks hizmetleri sat›n ald›klar› da bilinir. Yasallaflt›rma perspektifi de zaten bunlara dayan›yor.
Genellikle bu varsay›mlar› ileri süren taraflar›n perspektifleri, kad›n›
çok da odak noktas› olarak alm›yor. Perspektif olarak daha çok erke¤i, toplumu ya da halk sa¤l›¤›n› alabiliyor. Ya da seks iflçili¤inin
yasallaflt›r›lmas›n›n tecavüz oranlar›n› azaltabilece¤i gibi son derece
sorunlu bir görüfl var. Bu da çok sorunlu bir erkeklik kurgusuna dayan›yor. Ve seks iflçileri risklere çok maruz kal›yorlar. Sa¤l›kla ilgili
ya da sosyal alanda fliddete maruz kal›yorlar. Göçmen seks iflçileri bu
yükü iki kat daha omuzlamak zorunda kalabiliyorlar. Bunun d›fl›nda sosyal d›fllanma ve ayr›mc›l›¤a maruz kal›yorlar. Dünyada da seks
iflçilerine dair örgütlenme örnekleri var. Asl›nda bunlar›n örgütsel
söylemlerini de biraz sorunlu buldum. Ben yasaklama perspektifinden de¤il, yasallaflma perspektifinden yanay›m; ama bunun seks iflçilerinin maruz kald›klar› riskleri azaltmaya yönelik olmas› gerekti¤ini düflünüyorum. Bu mümkün oldukça endüstrinin daralt›lmas›
gerekiyor. Bu tarz söylemlerin gelifltirilmesi gerekti¤ine de inan›yorum. Burada sözlerime son vermek istiyorum. Süreyi çok fazla aflt›m,
bana söz verdi¤iniz için de çok teflekkür ediyorum.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Arkadafllar bu konuyu özellikle eklemek istedik. Belki size çok s›k›fl›kken lüks oldu gibi gelebilir ama çok çarp›c› bir örnek oldu¤u için, buna mutlaka de¤inmek istiyorum. Asl›nda kad›nlar›n iflçileflmesiyle, seks sektörünün ve kad›na yönelik fliddetin iç içe geçti¤i önemli merkezler oluflmaya bafllad› dünyada.
Meksika Amerika s›n›r›nda Siuda Gorez denen küçük bir kasaba var
öyle. Buras› serbest bölge niteli¤indeki bir çal›flma alan›. Buradaki
kad›nlar sigortas›z, sendikas›z çal›fl›yorlar. Ama bir gün çal›flan, bir
gün iflsiz olduklar› için ayn› zamanda kentteki uyuflturucu çeteleri ve
168
seks ticareti yapan çetelerin de iflçisi durumundalar. Ve flöyle bir örnek vereyim size; san›yorum son 3-4 senede atölye iflçisi; yani bir
gün atölye iflçisi olup ertesi gün fuhufl ve narkotik çetelerinin kuryesi olarak çal›flan kad›nlardan, 4000 tanesi çok vahflice biçimlerde öldürülmüfl durumda. Dolay›s›yla çal›flman›n güvencesizleflmesi dedi¤imiz her yerde kad›nlar›n fahiflelefltirilmesinden söz etmek zorunday›z. Ne yaz›k ki böyle, kimseye böyle bir fleye isnat ederek söylemek istemiyorum. Ama bu ikisi mutlaka paralel geliflen süreçler ve
bu kad›na yönelik fliddet bak›m›ndan da çok ciddi bir odak oluflturuyor. Çünkü asl›nda bunlar öyle masum fleyler de¤il, çok büyük ç›kar çeteleri, çok büyük sermaye çeteleri taraf›ndan örgütlenmeye
ba¤l› oluflan durumlar. Bu konu da zor tart›flabildi¤imiz konulardan
bir tanesi. Ama en az›ndan dikkat çekmek gerekti¤ini düflündüm.
Kad›n iflçileflmesinin bir yönü olarak mutlaka akl›m›zda tutmam›z
gereken bir fley. Çok uzun zamand›r haz›rl›k yapt› Hülya, TTB Merkez Konseyinden arkadafl›m›z. Sa¤l›k hakk› buradaki bütün arkadafllar›m›z aç›s›ndan önemli bir konu bafll›¤›. Ama özel olarak “kad›n›n
sa¤l›k hakk› nedir” tart›flmas›n› yapmam›z laz›m. Çünkü biz art›k çocuklar›m›z hasta oldu¤u için de¤il, yaln›zca kendi bedenimize sahip
ç›kmak için, sa¤l›k hakk› tan›m›n› yap›p pefline düflmek zorunday›z.
Biraz o konuda bize ufuk yaratmas› aç›s›ndan sunuflunun son derece faydal› olaca¤›na inan›yorum.
HÜLYA BİRİKEN (Türk Tabipleri Birliği):
Ben teflekkür ediyorum, herkese merhaba. Beni sizlerle buluflturdu¤u için de Halkevleri’ne ayr›ca teflekkür ediyorum. Ben sunumumu asl›nda biraz genifl tutmufltum ama ortam›n s›k›fl›kl›¤› nedeniyle baz› bölümleri atlayaca¤›m. ‹lk önce kad›n sa¤l›¤› kavram› üzerinde durmak istiyorum. Daha sonra bunun üzerinden kad›n›n sa¤l›k hakk›, var olan durum ve sa¤l›kta özellefltirmenin; kad›n›n sa¤l›k
hakk›n› nas›l etkiledi¤inin göstergelerini de sizlerle paylaflmak istiyorum. Asl›nda hekimlerin reçetelerini anlamak zordur. Belki sözlerim
de biraz anlafl›lmaz olur, lütfen beni uyar›n. T›bbi terminoloji dilimize çok yerleflti¤i için bazen fark›nda olmadan kullan›yoruz.
Kad›nlar neden korkar? Kanserden mi korkar›z? Yafll›l›ktan m›?
169
Menopozdan m›? Çok do¤urmaktan ya da k›s›r olmaktan m›? fiiflmanlamaktan da korkar›z. K›r›fl›kl›klardan da korkar›z. Küresel ›s›nmadan korkar›z. Savafltan da korkar›z. Kendi dilimizde türkü söyleyememekten de korkar›z. Susuzluktan çok korkar›z, ben çok korkmaya bafllad›m bu ara. Sigara ba¤›ml›l›¤›ndan korkar›z. ‹ntihar ettirilmekten korkar›z. Tacizden, tecavüzden korkar›z. Evsiz kalmaktan
korkar›z. Gebe kal›nca iflten ç›kar›lmaktan da korkar›z. Kenelerden
bugünlerde daha çok korkuyoruz, pikni¤e gidemiyoruz. Ben bunlar› neden söyledim, çünkü ilk baflta bu söylediklerim kad›n sa¤l›¤›yla ilgili nereye denk gelir diye belki kafan›zdan bir soru geçti. Çünkü; art›k sa¤l›k, salt biyolojik nedenlerle tarif edilen bir kavram de¤il. Sa¤l›k fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali. Sosyal
çevre, ekonomik ve siyasi ortam da sa¤l›l›¤› etkiliyor. Yani sakatl›k
ve hastal›k hali olmay›nca, sa¤l›kl› olmuyor insan. Dünyada ve Türkiye’de sa¤l›¤› etkileyecek do¤rudan ya da dolayl› müdahaleler kad›n
sa¤l›¤› üzerinde olumlu, olumsuz sonuçlar yarat›yor. Peki kad›n sa¤l›¤›, üreme sa¤l›¤› m›d›r? fiimdiye kadar hep kad›n sa¤l›¤› denilince
do¤urganl›k ve do¤urganl›¤a ba¤l› sa¤l›k problemleri akla gelirdi. Bu
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde bir millilefltirme, milliyetin devam›
fleklinde kad›n›n üzerine binen bir görevdi. Çünkü Cumhuriyetin ilk
dönemlerinde nüfus politikalar› ve devletin ideolojisi kad›n›n sadece çocuk do¤urmas› üzerine kurgulanm›flt› ve hatta 1960’lara gelinceye kadar çocuk do¤uran kad›nlara ayr›ca teflvik primi verilirdi. Ne
zamanki 1960 yasas›yla birlikte bir tak›m sosyal haklar yeniden gündeme gelmeye bafllad›, o zaman ana-çocuk sa¤l›¤› ve aile planlamas›
kavram› kendisini gösterdi. Ve arkas›ndan da günümüze gelinceye
kadar yine ana ve çocuk sa¤l›¤› “aile planlamas›” olarak alg›land›. Kad›n sa¤l›¤› yaln›z do¤um ve do¤um sonras› bak›m olarak tarif edildi.
Son 5 y›ld›r ise ‘üreme sa¤l›¤›’ diye yeni bir kavram var. Üreme sa¤l›¤› kavram›n›n içerisine de do¤urganl›k d›fl›nda, cinsel yolla bulaflan
hastal›klar, kad›n kanserleri, -son birkaç y›ld›r da hepinizin bildi¤i
gibi- fliddet girmektedir. Peki, asl›nda kad›n sa¤l›¤›n› neler etkiliyor?
Kad›n kanserleri dedik, bir de yaflama sa¤l›kl› bafllang›çtan bahsetmemiz laz›m. K›z çocuklar› hala istenmeyen gebelikler nedeni. K›z
çocuklar›n›n genetik tan› yoluyla tespit edilmesi ve kürtaj› hala söz
170
konusu. Yani k›z çocuklar› zaten çok geriden bafll›yorlar yaflama,
sa¤l›kl› bafllang›ç anlam›nda söylersek.
Yafll›l›k ve kad›n sa¤l›¤› iliflkisi var. Örne¤in romatizmal hastal›klar, kemik erimeleri, yafll›l›ktaki kad›n sorunlar›. Bunlar›n mutlaka baflka bir perspektif içerisinde ele al›nmas› gerekiyor. Sigara,
madde ba¤›ml›l›¤›, genç yoksul kad›nlarda art›k birinci problem olmaya bafllad› ve bununla ilgili önlemlerin h›zla al›nmas› gerekiyor.
Kad›n›n ruh sa¤l›¤› ayr› bir konu bafll›¤›. Depresyon, anksiyete bozuklu¤u kad›nlarda erkeklerden 3-4 kat fazla görülüyor. Kronik hastal›klar; örne¤in kalp hastal›¤›. Kad›n›n kalp rahats›zl›¤›ndan ölmeyece¤i gibi yanl›fl bir kan› söz konusudur. Kad›nlar›n kalp hastal›¤›ndan ölme oran› erkeklerden daha fazla. Beslenme bozuklu¤u -ki bu
ya zay›fl›k ya da fliflmanl›k olarak kendini gösterir- ve bunun sonuçlar›yla u¤rafl›yoruz. Almanya’da yap›lan bir araflt›rmada, acil servise
kad›n geldi¤i zaman teknolojilerin çok az›n›n uyguland›¤› ç›k›yor ortaya. Bir erkek acil servise baflvurdu¤unda, onun hastal›¤› önemseniyor. Ama kad›n›n hastal›¤› önemsenmiyor. Çünkü rahats›zl›¤›n›n
psikolojik oldu¤unu düflünüyorlar. Genç kad›nlar›n sa¤l›¤›, yeni bir
kavram. Çünkü flimdiye kadar yasalar›m›zda da “15-49 yafl evli kad›nlar›n takip ve tedavisi yap›l›r” hükmü yer al›yordu. Genç kad›nlardan, dul kad›nlardan, evlenmemifl kad›nlardan bahsedilmez.
Sa¤l›kl›, güvenli, fiziksel çevreyi yok eden küresel ›s›nma; hepimizin bildi¤i bir konu ve bunun sonuçlar›ndan en çok biz etkilenece¤iz. Çevre kirlendi¤i ve susuz kald›¤›m›z zaman risklere en fazla
aç›k grup kad›nlar oluyor. Sa¤l›kl› mekânlar diye tarif etti¤imiz fley;
asl›nda ifl yerinde, evde, okulda, yeni bir sa¤l›k program›n›n oluflturulmas› demek. Ve cinsiyet eflitsizli¤inden kaynakl› sa¤l›k sorunlar›,
fliddet, cinsel taciz, tecavüz, namus cinayetleri ve yine intiharlar.
Ben çok bahsetmeyece¤im, biraz sonra konuflacak olan arkadafllar›m fliddetten bahsedecekler, ama kad›na yönelik fliddeti biz bir
öncelikli sa¤l›k sorunu olarak düflünüyoruz. S›k görülüyor. Dört kad›ndan biri fliddete u¤ruyor. Çok s›k sakat b›rak›yor ve ölümlere sebebiyet veriyor. Tabii bunlar flimdiye kadar tan›mlanan sa¤l›k sorunlar›yd›. Önümüzde ise kad›n sa¤l›¤› deyince küreselleflmenin getirdi¤i bak›m eme¤inden tutun, t›bbi araflt›rmalar, t›pta kaynak aktar›m›,
171
üremede yasa ve politikalar ve küresel yumurta pazar› sorunlar› var.
Hepimizin yumurtalar› pazarlanacak arkadafllar. Yumurtalar dolaflacak dünyada. Kimin çocu¤unun kimden oldu¤u belli olmayacak.
Böyle bir dünya tasarlan›yor. Haz›rl›kl› olun. Ve kad›n örgütleri de
bunlar› tart›flmaya bafllad›. Estetik t›p, bir kad›n hakk› m›, yoksa bir
san›k m›? Hepimiz k›r›fl›kl›klar›m›zdan rahats›z oluyoruz de¤il mi,
itiraf edersek? Düflükler, nüfus kontrolü, feminizm ve kad›n sa¤l›¤›
iliflkisi. Kad›n örgütlerinin, fliddetle bugüne kadarki mücadelesi gerçekten çok önemli. Ama kad›n sa¤l›¤› kavram› içerisinde, fliddet d›fl›nda da hepimizi ilgilendiren çok önemli bafll›klar var. Sa¤l›k tan›m›n› yapt›ktan sonra, kad›n›n sa¤l›k hakk›na girmek istiyorum. Hak,
kiflinin yaln›zca insan olmaktan kaynakl› ve do¤ufltan elde etti¤i vazgeçilmez, devredilemez, ertelenemez, devletin ve di¤er kurum ve kiflilerin kabul etmesi gereken ilkeler bütünüdür. Sa¤l›kl› bir yaflam
sürdürme ve sa¤l›k hizmetleri alma hakk› olan sa¤l›k hakk› ise temel
insan hakk›d›r. Özellikle vurguluyorum. 1978 Almaata Konferans›
bir hak olarak somutluyor sa¤l›k hizmetini. Burada önemli bafll›klar
var kad›n sa¤l›¤›n› ilgilendiren; ana-çocuk sa¤l›¤› ve aile planlamas›
hizmetleri. Sa¤l›k hakk› varl›¤› kabulünün, bu hakk›n üreme sa¤l›¤›
alan›nda da kad›nlar aç›s›ndan son derece kritik karfl›l›klar›n› görüyoruz Kahire Konferans›’nda. Güvenli bir cinsel yaflama sahip olma
hakk›, üreme yeteneklerine sahip olma hakk›, bunlar önemli bafll›klar. Biliyorsunuz dinsel t›pta ilk tan›mland›¤› itibariyle adet görme,
tanr›n›n kad›n› bir cezaland›rma biçimiydi. Dolay›s›yla geliflmeler
önemli bu anlamda. Ve 1995 Pekin Dünya Kad›n Konferans›’nda
küreselleflme ve sermayenin serbest dolafl›m›n›n, kad›n sa¤l›¤› üzerindeki olumsuz etkileri somut örneklerle ortaya konuyor. En somut
örnek de HIV (A‹DS)’dir. Bugün, dünyada kad›nlar hem hasta hem
tafl›y›c›d›r. Hem de sürekli çocuklar›na bulaflt›r›yorlar hastal›klar›n›.
Özellikle Afrika ülkeleri. Zengin ülkeler bu konuda hiçbir fley yapm›yor henüz. ‹laç göndermiyorlar. O ülkelerin ilaçlar›n› üretmelerine de izin vermiyorlar. 2001 y›l›nda haz›rlanan Avrupa Kad›n Sa¤l›¤› Strateji Eylem Plan› toplumsal cinsiyet ve sa¤l›k iliflkisini belirleyen temel faktörün kad›n›n toplum içindeki ikinci statüsü oldu¤unu
da vurguluyor. Kad›n›n sa¤l›k hakk›na ulaflabilmesi için, temel ko172
flullar› s›ral›yor. Bunlar neler? Kad›na karfl› her türlü ayr›mc›l›¤›n önlenmesi, e¤itim ve karar mekanizmalar›na kat›l›m, yoksullukla mücadele, çal›flma yaflam›na kat›l›m, bebek, yafll›, özürlü bak›m›n›n da
hükümet programlar›na dahil ediliyor olmas›.
Biraz da kad›n sa¤l›¤›n›n var olan durumuyla ilgili birkaç fley
söylemek istiyorum. Sosyo-ekonomik statü, ›rk, etnik grup, engellilik gibi faktörler kad›nlar›n yaflad›¤› sa¤l›k sorunlar›n› fliddetlendiriyor. Kad›nlar daha yoksullar ve bu yoksullukta yine sa¤l›¤a ulafl›mda ciddi bir sorun bafl›m›za. Kad›nlar›n uzun yaflad›¤› söylenir sürekli. Ama nas›l yafl›yor bu kad›n? Çileli yafl›yor. Çünkü çok fazla hastal›k riski tafl›yorlar. Sa¤l›k hizmetlerini daha fazla kullanmak zorunda kal›yorlar. Sa¤l›k hizmetinde nedene inilmedi¤i için,”bafl›m a¤r›yor, belim a¤r›yor” yak›nmalar›yla karfl› karfl›ya kal›yoruz sürekli.
Ama genellikle reçetelerimizi yaz›p gönderiyoruz. “Kad›nlar sa¤l›k
bak›m›na zor ulafl›rlar” diyoruz. Önemli bir fley daha belirtmek istiyorum: En son yap›lan anne ölüm h›z› araflt›rmas›, kad›nlar›n binde
70’inin öldü¤ünü vurguluyor. Bu, ulusal anne raporlar›ndan ald›¤›m
bir sonuç. Türkiye’de bu oran çok yüksek, hatta komflular›m›zdan
bile -Irak d›fl›nda. Orada da ayr› bir savafl ortam› var bildi¤iniz üzere- e¤itimsiz kad›nlar, e¤itimli kad›nlara oranla; iki kat fazla çocuk
sahibi oluyorlar. Türkiye’de yaflayan kad›nlar›n %70’i aile planlamas› yöntemini kullan›yor ama bunlar etkin yöntemler de¤il. Hala geri
çekme, planlama aç›s›ndan en yayg›n kullan›lan yöntem. Etkili planlama yöntemleri %20’lere falan geliyor. Kad›nlar›n %24’ü en az bir
kere kürtaj yapt›rm›fl. Gebeler aras›nda do¤um öncesi bak›m hizmeti almayanlar %18.6. Bu oran, k›rsal ve do¤u bölgelere geçildikçe art›yor tabii. Bir de kad›nlar nas›l hissediyor? Biz bu kadar rakamlar›
ç›kar›yoruz da bunlar do¤ru mu, ya da onlarla nas›l bir iliflki var? Kad›nlar›n %42.5’i “bir y›l önceye göre sa¤l›m›z daha kötü” diyor. Ve
genel sa¤l›k alg›lar›n›n olumsuz oldu¤unun ifade edildi¤i, bu anlamda say›sal de¤erlerin devam›ndaki de¤erlerin de hemen hemen bu
söylenen alg›ya yak›n oldu¤u gözlenmifl. Statüsü çok düflük kad›nlar›n do¤urganl›¤›n›n ne kadar yükseldi¤ini görüyorsunuz. Peki, sa¤l›kta özellefltirme, sa¤l›k hakk›m›z› nas›l etkiler?
Özellefltirmenin as›l amac› kamudan özele kaynak aktar›m›.
173
Söylenen bahaneler hep ayn›. Fabrikalar sat›l›rken de öyle diyorlard›. Sa¤l›¤› piyasalaflt›r›rken de “verimsiz kalitesiz hantal; daha iyi hizmet verece¤iz, sa¤l›k ocaklar› günümüz koflullar›na uymuyor, hekimler çal›flm›yor, hekimler i¤ne yapmas›n› bilmiyor, hekimler flöyle, sa¤l›k ocaklar› böyle” diyorlar. Ve sa¤l›k ocaklar›n› özellefltirmeye
do¤ru gidiyorlar. Neoliberal politikalar›n sa¤l›ktaki izdüflümü bugün
bizim için “Sa¤l›kta Dönüflüm Projesi”. Ve en önemlisi de birinci basamak sa¤l›k hizmetlerinin özellefltirilmesi, yani aile hekimli¤i sistemi. Ve bu sistemler kaybedenleri asla kapsam›yor. Ve onlar› daha
çok kaybetmeye mahkum ediyor. fiimdi öyle bir fley ki timsah gözyafllar› m› diyelim, nas›l bir fley diyelim, gerçekten tan›m›n› bulam›yorum. fiimdi bu toplumsal eflitsizlikleri derinlefltiriyorlar. Asl›nda
bunlarla mücadele programlar›n› da, yine bu politikalar›n sahipleri
icat ediyor. Mikrokrediler veriyorlar, iflyerleri açt›r›yorlar. Bu iflyerlerinin ço¤u da bat›yor. Yeflil kartlarla sa¤l›k sorunlar›na geçici önlemler almaya çal›fl›yorlar. Kad›n projeleriyle istihdam yarat›yorlar. Kad›nlar›n yiyecek yapt›¤› bir sürü iflletme görüyorum ben. Sonra da o
kad›nlar “iflletmeleri kime devredece¤iz?” diye düflünmeye bafll›yorlar. “Haydi çocuklar afl›ya!” diyorlar, ulusal afl› kampanyas›n›n olmas› laz›m, ne demek “haydi çocuklar afl›ya!”, bu afl›lar›n zaten yap›lmas› laz›m. “Haydi K›zlar Okula”, “Baba Beni Okula Gönder” gibi
kampanyalar›n arkas› gelecek, öyle görünüyor. Sa¤l›k al›n›p sat›lan
bir mal de¤il. Örne¤in bir bulafl›k makinesi almak istiyorsunuz, son
derece lüks, kapa¤› otomatik olarak aç›l›p kapanan bir bulafl›k makinesi be¤endiniz, iki flans›n›z var de¤il mi? Ya paran›z yetmez, daha az lüksünü al›rs›n›z, ya da biraz daha bekler, elde y›kamaya devam edersiniz. Ama hastal›k böyle bir fley midir? “Biraz bekle, para
biriktir gel, paran yoksa öl, biraz daha hastalanma”, böyle bir fley
yok! Bu durum toplumun ve dolay›s›yla kad›nlar›n sa¤l›¤› üzerinde
k›sa ve uzun dönemde onar›lmaz sonuçlar do¤uruyor.
Sa¤l›¤› risk alt›ndaki gruplar›n bafl›nda kad›nlar, çocuklar, yafll›lar, özürlüler geliyor. Bu gruplar, piyasalaflt›rman›n sonuçlar›ndan
ilk önce ve en çok etkilenecek gruplard›r. Bulgaristan sa¤l›kta özellefltirmeyle darmada¤›n olmufltur. Biraz önce sizlere baz› kad›n sa¤l›¤› göstergeleri verdim. Çok kötü göstergeler onlar asl›nda ama bu
174
piyasalaflt›rmac› mant›k kad›n sa¤l›¤›n› flu anda oldu¤undan çok daha geriye götürecektir. Bunun örneklerini görüyoruz. Düzce pilot il
olarak seçildi aile hekimli¤inde. Aram›zda sosyal bilimciler var. Bir
y›l içerisinde ald›¤›m›z sonuçlar son derece kötü. Düflükler artm›fl
durumda. Aile planlamas› yöntemleri kullan›lm›yor. Kürtajlar çok
fazla. Çünkü ebe ve hemflirelerin ev ziyaretleri ortadan kalkm›fl durumda. Çünkü onlar para kazand›rm›yor hekime. Birinci basamak
sa¤l›k hizmetleri, kad›nlara sunulan birçok hizmet ücrete tabi hale
getiriliyor. Bu da, önümüzdeki dönem, onar›lmas› güç birtak›m s›k›nt›lara yol açacakt›r. Yatakl› tedavi kurumlar› taraf›ndan sunulan
do¤um hizmeti, toplumun baz› gruplar› için karfl›lanabilir olmad›¤›
durumda rehin kalma durumlar› bizim için hiç de yabanc› de¤il. ‹stenmeyen gebeliklerin sonland›r›lmas› için devlete ba¤l› sa¤l›k kurumlar›nda yeterli hizmet verilmiyor. Kürtaj, özel sektör için önemli bir kâr kap›s› hâlâ.
Peki, biz ne diyoruz: “Sa¤l›k hakt›r” ve bunun üzerinden eflit,
ulafl›labilir, ücretsiz, nitelikli sa¤l›k hizmeti öngörüsünün hayal olmad›¤› bir t›p ortam›n›n, mümkün oldu¤unu söylüyoruz. Kad›n sa¤l›¤› kavram›, yeni ad›mlanm›fl sa¤l›k sorunlar›yla karfl› karfl›ya. Sa¤l›k politikalar› kad›n ve erke¤in farkl› sa¤l›k gereksinimleri oldu¤u
anlay›fl›yla planlanmal›. Kad›n sa¤l›¤›n› iyilefltirecek politikalar gelifltirilmeli. Kad›n sa¤l›¤› merkezleri oluflturulmal› ya da sisteme entegre edilmeli. Var olan sa¤l›k ocaklar› sistemi üzerinden, kad›n sa¤l›¤›n› ilgilendiren ayr› bölümlerin aç›lmas› mümkün. Elbette kaynak aktar›m› önemli. Bütçenin kad›n sa¤l›¤›na ayr›lan k›sm›n›n tart›fl›lmas›, karar süreçlerine kat›l›m, ihtiyaçlar ve önceliklerde belirleyicilik
mutlaka kad›nlar›n, kad›n hekimlerin, kad›n sa¤l›k çal›flanlar›n›n,
kad›n örgütlerinin bu politikalar belirlenirken içinde olmas› gerekiyor. “Bedenimiz bizimdir!” bir zamanlar›n ünlü slogan›yd›. ‹nsan gücü planlamas› ve e¤itimi, gerçekten hekimlerin e¤itimini gerekiyor.
Biz TTB Kad›n Hekimleri Kad›n Sa¤l›¤› Kolu olarak, Türkiye’deki hekimlerin fliddete karfl› tutumunu araflt›ran bir çal›flma yap›yoruz. Belki daha sonra sizlerle de paylafl›r›z bunu. Temel sa¤l›k hizmetlerinin ücretsiz olarak ve kad›nlara yaflad›klar› yerde ulaflt›r›lmas› gerekiyor mutlaka. Anne ölüm h›z›n›n düflürülmesi, acil do¤um
175
hizmet sistemlerinin kurulmas›, ev ziyaretlerinin devam›, kad›n›n
statüsünün yükselmesinde ve hakkaniyet yaklafl›m›n›n sunulan hizmetlerde göz önünde bulundurulmas›n› ve kad›n sa¤l›¤›nda ihmal
edilen hususlar›n önceliklerin belirlenmesi, alt yap›n›n oluflturulmas›, eflitsizliklerin giderilmesi, en önemlisi de; sa¤l›¤› hak olmaktan ç›kar›p piyasalaflt›ran politikalarla mücadele önemlidir, diyorum. Teflekkür ediyorum.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Arkadafllar salona söz vermeyece¤im bu
konuda. Çünkü bu konuda ciddi bir sunufla ihtiyaç vard›. Kad›n sa¤l›¤› aç›s›ndan sa¤l›k hakk›n›n tart›fl›lmas›na. Çok k›sa sa¤l›k hakk›
mücadelesinin bir baflka önemli bilefleni var. Tafleron flirketlerde çal›flan sa¤l›kç› arkadafllar. Onlar›n gözünden kad›n sa¤l›k tafleron çal›flanlar› kad›nlar›n durumlar›n› ve nas›l örgütlendiklerini çok k›saca
rica edece¤iz.
DEV SAĞLIK-İŞ / Kocaeli: Arkadafllar öncelikle merhaba. Ben
Kocaeli Üniversitesi T›p Fakültesi’nde tafleron firmas›nda çal›fl›yorum, kad›n do¤um bölümünde. Bizim oradaki çal›flma stili çok farkl›. Kad›nlar ve erkekler. Yar›s› kad›nsa, yar›s› da erkek oluyor. Bu durumda da kad›nlar daha çok çal›flm›fl oluyor. Orada hemflireye yard›mc› oluyorsun. Doktora yard›mc› oluyorsun. Zaten kendi iflin bafl›ndan aflk›n. Yetmiyor, bir de eve geliyorsun, evde ifl güç. Bir de gece çal›flt›¤›m›z için, çok daha zor oluyor. Tafleronda çal›flt›¤›m›z için
her türlü konuda çal›flan insanlar var. Bizim orada hakk›m›z çok yeniyor. Çal›fl›yoruz ama kat kat fazlas›n› çal›flt›¤›m›z halde hak etti¤imizi alam›yoruz, y›ll›k izinlerine varana kadar. Gerçi bizim oras› öyle bir fley ki, benim gibi çeneli olanlar izin alabiliyor herhalde. Eflimle birlikte çal›fl›yoruz orada 8 y›ld›r. Geçen sene ben üç hafta izin ald›m, eflim 14 gün ald›. Adamdan ses ç›km›yor. Bu sene de ayn› fleyler devam edecek. Yani ben böyle diyorum, bizim üniversitede 20 tane delegemiz var. Tek bayan benim. Keflke 10 tanesi bayan olmufl olsa, hepsini örgütlemifl olurduk. Mesela 350 tane eleman varsa, 240
tane üyemiz var. Geri kalan bayanlar çekimser davran›yor. Neden de
iflsizlik, yaflla ilgili problemler…
176
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Teflekkür ederiz. fiöyle bir not geldi salondan. Böyle notlar gönderirseniz anlaml› olur arkadafllar. “5000’in
üzerindeki nüfusu olan mahallelerde sa¤l›k oca¤› olmas› gerekiyor.
Ancak benim yaflad›¤›m mahallede sa¤l›k oca¤› yoktur” demifl Okmeydan› Mahmut fievket Pafla Mahallesi’nden bir arkadafl›m›z. Demin Hülya Hoca’n›n bahsetti¤i kad›nlar›n sa¤l›¤a eriflememesi koflullar›n›n tabi en önemli koflullar›ndan bir tanesi böylece ortadan kalkm›fl oluyor. Çukurova’dan Dev Sa¤l›k-‹fl Sendikas›’ndan gelen arkadafl›m›z örgütlenme biçimlerini çok k›saca anlat›rsa, sa¤l›k hakk›ndan fliddetle ilgili tart›flamaya geçmek istiyorum.
DEV SAĞLIK-İŞ / Adana: Çok k›sa tutabilecek miyim bilemiyorum ama. Çünkü k›sa de¤il asl›nda.
Dev Sa¤l›k-‹fl’in Çukurova Üniversitesi’nde örgütlenmeye bafllamas› yaklafl›k 1.5 y›ld›r sürmekte. Bu 1.5 y›l esnas›nda birçok zorluklarla karfl›laflt›k. Bu zorluklar› anlatmadan önce, k›sa bir flekilde
k›saca konu bafll›klar›na de¤inmek için notlar alm›flt›m. Toplumun
yar›s›n› oluflturan biz kad›nlar, çal›flma hayat›nda da birçok zorluklarla karfl›laflmaktay›z. Çal›flma hayat›nda anne olan kad›nlar daha
fazla sömürülmekte ve daha çok üretim yapmaktad›r. Anne olan kad›nlar›n çok fazla üretti¤i istatistiklerle ortaya konmufltur. Kad›nlar
Türkiye’de kad›n olman›n a¤›r koflullar›n› tafl›d›klar› için, iflini kaybetme korkusuyla ve evi geçindirme, çocuklar›yla iyi bir yaflant› sürdürme sorumluluklar›n› tafl›ma korkusuyla, sendikalaflmadaki örgütlenmede geri durmaktad›r. Çünkü elindeki iflini de kaybetmek istememektedir. Bunun ikinci bir nedeni de efllerinden bask› görmeleri. Bu örgütlenme esnas›nda gördüler. Efllerinden, babalar›ndan bask› gördüler. Çünkü onlar daha iyi biliyorlard›, onlar›n dediklerini
yapmak zorunda kald› kad›nlar›m›z. Sa¤l›k alan›nda çal›flanlar›n yar›s›ndan fazlas› kad›n olmakla birlikte, bizim yönetim alan›nda sendikalarda çal›flanlar kad›n olmakla birlikte, ço¤unlukta yönetenler
kad›n de¤il. Bu, toplumun di¤er kademelerinde de tabii sa¤l›k alan›nda, siyaset alan›nda ve di¤er alanlarda ayn› flekilde görülmektedir.
Kad›nlar›m›z›n örgütlenmede de çok iyi bir potansiyele sahip oldu¤unu toplumun her kademesinden insanlar bilmektedir asl›nda.
177
Bu örgütlenme esnas›nda, örgütlenmenin önünü k›rabilmek için;
önce kad›nlar›m›z›n ifllerinde de¤iflikli¤e gidildi. Bunlardan bir örnek de benim. Benim iflime son verilerek bu ifle baflland› ve örgütlenmenin önü kesilmek istendi. Önce bir uyar› mesaj› fleklinde gönderdiler. Daha sonra bilgisayarlar kapat›larak, ifl yapma olanaklar›
ortadan kald›r›larak, iflime son verildi. 1.5 ay kadar bu flekilde direndikten sonra, bizim sendikadan istifa etmemizi ve hak arama mücadelemizden vazgeçmemizi istediler. Vazgeçseydik ç›k›fl›m›z verilmeyecekti tabii ki. ‹flimize son verilmeyecekti. Bu da kad›nlar›m›z›n az
da olsa örgütlenme içerisinde bulunmufl olmas›n› ve kad›n›n gücünün görüldü¤ünü göstermektedir. Öncelikle kad›nlara bask› uyguland›¤› ve ç›k›fl verildi¤i için, ben diyorum ki; herhalde kad›n›n gücünden çok çekindiler. Öncelikle kad›nlardan bafllayarak, uyar› ve
bozguna u¤ratma çabas› içerisine girdiler. Bu tabii ki patronlar›n ya
da oradaki yöneticilerin bizi sevmedi¤i veya iflimizi be¤enmedikleri
için de¤il, bu sistemin bir getirisidir diye düflünüyoruz. Sistemin bir
getirisidir tabi ki. Az önce de arkadafllar›n belirtti¤i gibi kamu kesiminden özellefltirmeye do¤ru bir geçiflin bir örne¤ini biz görüyoruz
ayn› zamanda. Kamu kesiminden özellefltirmeye do¤ru geçifl son y›llarda h›zland›. 9 y›l önce kamu kesimi kendi içinde küçük küçük tafleronlafl›yordu. Kimisi memur, kimisi iflçi, kimisi kapsam-içi, kapsam-d›fl› fleklinde yap›l›rken, kanun bunlara izin vermedi¤i için, daha sonra bu insanlar› özel flirketlere geçirerek örgütlenmesini önlemek amac›yla parça parça flirketlerde gösterdiler. Amaç örgütlenmenin önünü kesmekti ve bu son 4 y›lda daha da h›zland›. Güvensiz
çal›flma, bizleri özel flirketlerle muhatap etti. Böylelikle kamunun iflçiler üzerindeki sömürüsü de¤il de özelin iflçiler üzerinde sömürüsü
ortaya ç›kt› büyük ölçüde. Örgütlenme esnas›nda yap›lan bask›lar,
hak arama kültürünü ö¤renmifl insanlar›n bile geri çekilmesine ve
sendikalardaki direniflin y›k›lmas›na neden oldu. Çünkü ellerindeki
var olan ifli de kaybetmek istemiyorlard›. Özellikle kad›nlar›m›z, kesinlikle ifllerinden olmak istemiyorlard›. Erkeklerimizin bu konuda
daha cesur olduklar›n› gördüm. Çünkü kad›nlar›m›z, sorumluluklar› kendi omuzlar›nda hissettikleri için bu tür fleylerden kaç›n›yorlard›. Teflekkür ediyorum. Bir de flunu söylemek istiyorum. Atatürkümüzün kad›nlar›m›za dair söyledi¤i bir sözü de söylemeden geçeme178
yece¤im: “fiuna kani olmak laz›md›r ki yeryüzünde gördü¤ümüz her
fley kad›n›n eseridir” demifl Mustafa Kemal Atatürk.
İLKNUR BİROL: Devrimci Sa¤l›k-‹fl Adana Çukurova Üniversitesi’nden bir temsilci arkadafl›m›z sa¤l›k alan›n›n piyasalaflt›r›lmas›n›n sa¤l›k çal›flanlar›n› hangi biçimlerde etkiledi¤ini ve ne tür güvencesiz çal›flt›rma koflullar›nda çal›flt›klar›n›, bu çal›flt›rman›n ana aya¤›n› da kad›n emekçilerinin oluflturdu¤unu anlatt›. Tafleron sistemiyle ucuz emek gücü olarak sa¤l›k sisteminde bir çal›flan olarak yer
alan kad›nlar›n, sendikal örgütlenmede ayn› aktiflikle içinde bulunmas› ve örgütlenmenin içine tafl›nmas› sendikal örgütlenmenin de
bir sa¤l›k hakk› örgütlenmesi kapsam› içerisinde de¤erlendirilebilmesi, önümüzdeki günlerde yine çokça tart›flaca¤›m›z ve birbirini
besleyen, birbiriyle iliflki halinde olan haklar olarak tan›mlayaca¤›m›z bafll›klar olarak duruyor. fiimdi burada hepimizin bir yan›yla
söyleyecek sözünün oldu¤u, kad›na yönelik fliddete, bir sa¤l›k hakk› olarak fliddete ve oradan da ba¤layarak ülkemizde kad›na yönelik
fliddetin biçimlerini tart›flmaya devam edebiliriz.
179
2. Oturum
Anadolu’da Kızkardeş Olmak
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Arkadafllar a¤lamayaca¤›z, bu sorunu hep
beraber burada tart›flaca¤›z. Tam da savafl›n tehdidini ülkemizin üzerinde hissederken, binlerce y›ld›r kardeflçe yaflad›¤›m›z insanlarla
aram›za düflmanl›k tohumlar› ekilmeye çal›fl›l›rken, her iki taraf›n
kad›nlar›; Türk ve Kürt kad›nlar› olarak, k›z kardefller olarak, birbirimizin ellerini yeniden tutman›n yollar›n› arayaca¤›z. Milliyetçili¤in,
militarizmin ortak kurtuluflumuzun önüne bir engel olarak ç›kmas›na nas›l engel olaca¤›m›z› tart›flaca¤›z. A¤lamayaca¤›z, bu konuda ne
gibi çareler üretebilece¤imizi tart›flaca¤›z hep birlikte; çünkü bugüne
kadar kad›nlar hep a¤lad›. Bundan sonra da kad›nlar›n hep a¤lamas› bekleniyor. A¤lamayaca¤›z, gözyafllar›m›z› içimize ak›taca¤›z ve
militarizmi, savafl› bize dayatan, milliyetçili¤i dayatan insanlar›n yüzüne bar›fl›n mümkün oldu¤unu, yeniden kardeflleflmenin mümkün
oldu¤unu a¤lamadan hep birlikte hayk›raca¤›z. Buyurun.
SAADET ÇAÇAN (Barış Anneleri İnisiyatifi):
Tüm bar›fl anneleri ad›na hepinizi sayg›yla selaml›yorum, hepinize hofl geldiniz diyorum. Anneler, bac›lar, sabahtan beri sizi duydum. Okumam yazmam yok; ama hepsini beynime kaydettim. Ama
onlar›n hepsi bar›fla ba¤l› fleylerdir. Bar›fl gelmeden bunlar›n hiçbiri
olamaz. Kad›n› yine fliddet parçalar, kad›n› her yönden parçalar. Anneler! Ben bir ana olarak, bütün annelere sesleniyorum: Meydana
181
ç›ks›nlar! Ne yap›yorsunuz, kardefli kardefle öldürtüyorsunuz! Benim o¤lum iki ay önce öldü. 11 senedir görmemifltim. Cenazesini
göreyim dedim, onu da göremedim. Peki, benim o¤lum bu ülkenin
çocu¤u de¤il miydi? Bu vatan›n çocu¤u de¤il miydi? Bütün annelerin yüre¤i birdir. Gözyafllar› da birdir. Ta 4 Nisan’da televizyonda
o¤lumun foto¤raf›n› gördüm. Foto¤raf›n› gördü¤ümde tan›yamad›m, çünkü 11 senedir görmemifltim. Kalkt›m, ta fi›rnak’a gittim.
“Ölen benim o¤lum” dedim. Zaten ümidimi kesmifltim; “Madem ki
öldürmüflsünüz bari cenazemi verin” dedim. Onu da vermediler, iki
cenaze gösterdiler. Ben de bir ana olarak unutmam›flt›m. Dünyaya
geldi¤i zaman burada bir ben vard› (eliyle benin nerede oldu¤unu
gösteriyor). Foto¤raf›n› bana gösterdiler, Allah flahidim ki bir leke
kan o benin üstüne gelmemiflti. Dedim “benim o¤lumdur”. “DNA
testini bahane etmeyin, benim o¤lumu verin” dedim. Vermediler. ‹ki
ayd›r DNA testi tuttular, daha haber gelmemifl. Biliyorum hepsi bahaneydi. Vermediler. Neden? Bütün asker annelerine sesleniyorum:
Kimin çocu¤u ölüyor? Annelerin çocu¤u ölüyor! Baz›lar›n›n çocu¤u
ölmez, onlar k›rm›z› koltukta oturuyor, maafl›n› al›yor. Kimin çocu¤u askere gidiyor, ölüyor? Kardefl kardefltirler. Benim bir o¤lum askerdeydi, bir o¤lum gerillayd›. Geçen sene büyük o¤lum askeri bitirdi, küçük o¤lum gelemedi. Benim o¤lumun suçu neydi de gitti?
Bask› alt›nda gitti. Benim o¤lumun tek suçu Nevroza gitmekti. ‹nan
ki Nevroza gitti bir daha gelmedi. Karakolda o¤lumu arad›m arad›m,
bulamad›m. “Ben isyana kalkaca¤›m.” dedim, “ben o¤lumu bulmadan gidemem.” Gittim, banyo gibi, su dolu bir yer idi. Bir sivil polis
bile yoktu. Çeflit çeflit, acayip vard› orada. Bir havuz vard›, içinde içki vard›. Bir fleyler yiyorlard›. 9 kifliyi o banyoya koydular. ‹çeriye
zorla girdim. O¤lum beni gördü, emekliyordu, 16 yafl›ndayd›, küçücüktü daha. 4 ay cezaevine koydular. 4 ay sonra ç›kt›. Çocuk dedi
ki, “demek ki bu dünya böyle dünyad›r. Biz Kürtler böyle ezilmek
için yafl›yoruz. Niye yafl›yoruz? Korkudan olabilirdi, bask› alt›nda
olabilirdi, tehdit alm›fl olabilirdi. O¤lum bir bayram›n ikinci gününde kaybolup gitti. Gitti, 11 sene gözüm inan ki camda kald›. Her an
o¤lumun karfl›ma ç›kaca¤›n› sand›m. Sokakta yürüdüm, karfl›ma ç›kacak sand›m. Her an öldüm, tansiyon hastas› oldum. Bir sürü has182
tal›k tuttu. Canevimden vuruldum. Bulamad›m. ‹flte, böyle buldum,
onu da vermediler. Analar, baz› kifliler diyor ki size maafl verece¤iz.
Cenazesini getiriyorlar, gömüyorlar. Kokluyorlar, diyorlar ki “vatan
sa¤olsun”. Benim çocu¤um vatan›n çocu¤u de¤il miydi? O da vatan›n çocu¤u, di¤eri de vatan›n çocu¤u. Binlerce köy boflald›. Benim
köyüm de boflald›. Sabah saat 5’e kadar bombard›man alt›nda kald›k. Bir aile; 6 çocuk, babas›, kad›n da hamile… Bunlar› inan ki fliflle, tankla, topla öldürdüler. Sabah geldiler, bütün millet ah›ra girdi.
Tek kifli, evinde, hastayd›. Onu da ald›lar götürdüler, öldürdüler.
“Bir flehit verdik, bir terörist öldürdük”. Terörist kimdir, köylüdür!
“Vatan bölmek” dedi, vatan nereye gidecek? Nereye gidecek? Baflka
bir ülke de¤ildi ki gidecek. Bütün Türkiye’yi katil edecek, Türkiye’nin üstünde oturacak. Biz de bu vatan›n içinde yafl›yoruz. Türkiye’de bar›fl, kardefllik içinde, birlik beraberlik yaflamam›z› istiyoruz.
Lütfen! Bütün annelere sesleniyorum. Yeter art›k! Bu hepimizin kap›s›n› çalacak. Bugün benim kap›ma, baflka askerin kap›s›na gelmifl,
yar›n baflka analara da gelir. Biz a¤lam›fl›z, biz ac›y› görmüflüz, baflka annelerin görmesini istemiyorum. Benim düflüncelerim böyledir.
YILDIZ AY:
Ben de tekrar merhaba diyorum. Bir asker annesi olarak,
Türk’üm, Kürt de¤ilim. Ama Türk’üm demekten de utan›yorum.
Çünkü bu topraklarda benim arkadafllar›m›, benim dostlar›m›n çocuklar›n› katlediyorlar. Benim çocu¤umla onun çocu¤unu karfl› karfl›ya getiriyorlar. Bunun sorumlular› tepede otururken, ac›lar› çeken
analar oluyor. Benim çocu¤um Bingöl da¤lar›nda askerlik yaparken
ölseydi, ne için ölecekti? Vatan için ölecekti. Vatan nereye gidiyordu,
bilmiyorum. Vatan oldu¤u yerde duruyor. Birileri ceplerini doldurmak için vatan diye tutturuyorlar. Bu vatan Türklerin oldu¤u kadar
Kürtlerin de. Kürt halk›n› verdi¤i mücadeleden dolay›, Bar›fl Anneleri’nin gördü¤ü ac›lardan dolay›, elimden geldi¤i kadar yanlar›nda olmaya çal›fl›yorum. Çünkü ben de bir anneyim, ben de onlar›n ac›lar›n› paylafl›yorum. Asker annelerinin de ac›lar›n› paylafl›yorum. Ama
asker anneleri ç›k›p da; “Vatan sa¤olsun!” dediklerinde ben gerçekten
utan›yorum. Vatan›n bir yere gitti¤i yok. Vatan›n bölündü¤ü yok.
183
Bizleri bu duruma getirenler utans›n. Bu vatan›n bafl›nda olanlar›n
hangisinin çocu¤u ölmüfl? Politikac›lardan kimin çocu¤u ölmüfl?
Cumhuriyetçilerin hangisinin çocu¤u ölmüfl? Bizim çocuklar›m›z›
kullanmas›nlar!
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: “A¤lamayaca¤›z” dedik. Gözyafl›n› kolay
ak›t›r kad›nlar. Kad›nlar olarak, düflmanl›k tohumlar›n›n ekilmeye
çal›fl›ld›¤›, karfl›l›kl› her türlü milliyetçili¤in gelifltirilmeye çal›fl›ld›¤›,
ülkenin böyle bir zor ve fliddet sopas›yla idare edilmeye çal›fl›ld›¤›,
insanlar›n kamplara bölünmeye çal›fl›ld›¤› yerde, bütün kad›nlar olarak bir fleyi hayk›rmam›z laz›m Anadolu topraklar›ndan. Bizim gözyafllar›m›z kardefl, ac›lar›m›z kardefl. Hiç kimsenin gücü bu kardeflli¤i bozmaya, bir arada yaflamam›z› engellemeye yetmeyecek.
De¤erli arkadafllar, sevgili kad›nlar, ülkenin bu en önemli sorununu her gün televizyonlarda, çeflitli aç›k oturumlarda, çeflitli uzmanlar›n dilinden dinliyoruz. Siyaset çözüm bulma iflidir. Siyasetin
kendisinin anlam› budur zaten. Sorun vard›r, soruna iliflkin bir çözüm üretirsiniz, o soruna iliflkin siyasetin ad› olur o. Siyaset budur.
30 y›ld›r süren, onlarca y›ld›r süren bir sorunu “siyasetçiyim” diye
gezinenler çözmüyorsa, bu ülkede baflka ne yapacaklar? Bunun kayb› insan. Sayd›¤›m›z boncuk de¤il, insan. Üst üste koydu¤unuzda
da¤lar ediyor. Gencecik evlatlar›m›z gidiyor. Gencecik o¤ullar›m›z
gidiyor. Askerler gidiyor, da¤dakiler gidiyor. Bu sorun çözülemez bir
sorun de¤il. Bu sorun Türkiye içinde bir kardefllik ölçüsü, bir kardefllik ilkesi yarat›larak çözülebilir bir sorun ve kardeflli¤in mayas›
kad›nlarda. En kolay elele tutuflanlar kad›nlar. Tahriklere en az kap›lacak olan kad›nlar. Çünkü kad›nlar, ö¤le vakti, ö¤leden sonra tuzu bitti¤inde, tuz istedi¤i yan komflusuyla düflmanlaflt›r›lamaz.
Onun gelene¤ine, görene¤ine sayg› duyan, kültürüne sayg› duyan
kad›nlar› düflmanlaflt›ramazlar. Bu kad›nlar birbirine düflman olamaz. Kad›nlar›n birbirine düflman olmad›¤› yerde, hiçbir fley parçalanamaz. Ama bunun için çizginin, o en tepede siyaset yapanlar›n
karfl›s›nda en gür sesimizle hayk›rmam›z laz›m. Hiç kimse bu k›z
kardeflli¤imizi bozamayacak. fiiddet ve savafl yoluyla, zor yoluyla,
bask› yoluyla, siyasetin tek yönteminin bu oldu¤una bizleri inand›r184
maya çal›flanlara söyleyece¤imiz tek bir fley var: Bu ülkede bar›fl›n ve
kardeflli¤in en önemli garantisi bizlerin k›z kardeflli¤idir.
Peki, savafl bizim duygular›m›z› m› ortadan kald›r›yor yaln›zca?
Savafl bizim hayatlar›m›z› da çökertiyor. Y›llard›r süren, en önemli
kayb› insan olan bu süreçte bizler baflka türlü etkilenmiyor muyuz?
Bu sorunu çözmemekte ›srar edenler, sorunu görmemekte ›srar
edenler, baflka bir fleyler mi kazan›yor acaba bundan? Baflka tür ç›karlar› m› var acaba bundan? Baflka tür büyük planlar›n bir parças›
olarak m› uyguluyorlar bunu? fiiddet ve zor devam etti¤i sürece, bizim her gün vergilerimizden ak›tt›¤›m›z o büyük bütçenin çok büyük bir bölümü silaha gidiyor. Bu önemsiz gibi gelebilir insan can›n›n yan›nda. Ama bütçenin içinden yar›s›n› gönderdi¤inizde, öbür
yar›s›yla siz e¤itimi paral› almak zorunda kal›yorsunuz. Daha düflük
ücretle çal›flmak zorunda kal›yorsunuz. Hastane kap›lar›nda ölmek
zorunda kal›yorsunuz. Yoksullafl›yorsunuz, giderek daha da yoksullafl›yorsunuz. Savafl naralar› atanlara bunlar› hat›rlatmam›z laz›m. O
nedenle bizi yoksullaflt›ramazs›n›z, bizi insanl›¤›m›zdan ç›karamazs›n›z, bizim kardeflli¤imizi bölemezsiniz, biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki; buras› kardeflli¤in ülkesi olacak, fluradan Kibele bize bak›yor,
biz Kibele’nin torunlar›y›z. Kardeflli¤imizi, k›z kardeflli¤imizi hiçbir
fley bozamayacak. Bu planlar›n hepsi bofla ç›kacak.
KATILIMCI: Bizler Dikmen Vadisi’nde Kürt’ü, Türk’ü, Alevi’si,
Sünni’si… Biz hepimiz yan yanay›z, bu ülkenin vatandafl›y›z. Ben
buna kat›l›yorum da, ç›karlar ortaya geldi¤i zaman… Alevilerin arkas›ndan at›p tutuluyor, Kürtler flöyle böyle deniyor. Biz bu mahallede 20-25 y›ld›r yafl›yoruz. Bizim aram›zda hiçbir sorun yok. Biz
komfluyuz, çocuklar›m›z bir arada büyüyorlar. Her türlü fleyimizi
paylafl›yoruz ama ç›karlar ortaya geldi¤i zaman -tabi bu devletin di¤er kademelerinde de böyle- biz bunu flahsen yaflad›¤›m›z için…
“Onlar ideolojik” denildi, “Alevilerin arkas›na tak›lmay›n” denildi.
Buna benzer fleylerle insanlar› birbirine düflman etmeye çal›fl›yorlar.
Bunlar›n da ç›karlar› var. Teflekkür ederim.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Bir arkadafl›m›z bu konu hakk›nda bir sunuflla bize katk›da bulunacak. Sevgili Handan Ça¤layan.
185
HANDAN ÇAĞLAYAN (yazar, sendika uzmanı):
De¤erli arkadafllar hepinize merhaba. Asl›nda iki tane anneyi
dinledikten sonra ve arkas›ndan da Dikmen Vadisi’nden gelen sevgili arkadafl›m›z› dinledikten sonra k›zkardefllik üzerine söylenecek
çok fazla söz kalmad› diye düflünüyorum. Ama Çi¤dem söz etti, “ç›k›p konufl” diye, dolay›s›yla ben de görevimi yerine getirece¤im.
Ad›m Handan, sendika uzman›y›m. Kürt kad›nlar›n›n politik kat›l›m› üzerine çal›flmalar›m oldu. Bu konuda bir tane de kitab›m var.
fiimdi bu oturumun bafll›¤› “Anadolu’da K›zkardefl Olmak”, Çi¤dem
benden de Kürt kad›nlar› üzerine biraz konuflmam› istedi. Dilerseniz önce, k›z kardefllik üzerinde çok k›saca dural›m. Ço¤umuzun
k›z kardefli vard›r ve insan›n k›zkardeflinin olmas› gerçekten güzel
bir fleydir. A¤lad›¤›n zaman seninle a¤lar, güldü¤ün zaman seninle
güler, bafl›n s›k›flt›¤› zaman ona koflars›n. Bu çok güzel bir fley. Ancak kad›n hareketi aç›s›ndan, feminist hareket aç›s›ndan k›z kardefllik, bundan biraz daha farkl› bir fleyi ifade ediyor. Kuflkusuz çok
önemli. Birbirinin ac›s›ndan anlamak çok önemli, birbirinin derdine yanmak çok önemli, birbirini anlamak çok önemli. Ama bunun
ötesinde, kad›nlar olarak bakt›¤›m›zda, demin iki anan›n bize verdi¤i örnek vard›, o da fluydu: Ortak sorunlar konusunda, ortak politik tutum alabilmek, politik dayan›flma içerisine girebilmek. K›z
kardefllik kad›n hareketi aç›s›ndan böyle bir fleyi ifade ediyor. fiimdi bunu bir tarafa b›rakal›m. Dilerseniz biraz da Kürt kad›nlar›na
e¤ilelim. “Kürt kad›n› deyince akl›n›za en çok ne geliyor?” dersem,
herhalde flimdi ço¤umuzun akl›na töre cinayetleri geliyordur. Töre
kurban› kad›nlar… Çünkü son birkaç y›ld›r Kürt kad›n› eflittir töre
kurban›. Hele de televizyon dizilerine bakt›¤›n›zda, dizileri ço¤umuzu izliyoruz. Mesela S›la dizisi var, -orada Kürt olduklar›n› da
söylemiyorlar gerçi de- do¤ulu kad›nlar töre kurban›. Yaral› Yürek
var, kad›nlar›n törelere kurban gitti¤i, bunlar›n d›fl›nda hangi diziler? En belirgini herhalde S›la.
SAADET ÇAÇAN: Bu olaylar çok eskiden kalan, Osmanl› devrinde olan fleylerdir. fiimdi a¤alar, fl›hlar m›hlar hiçbir fley yok. On186
lar çok eski kitaplar› okuyup ona göre film çeviriyorlar. Yoksa, flimdi öyle bir fley yok. Ben Mardin’e gittim, S›la’n›n binas›n› gördüm
orada.
HANDAN ÇAĞLAYAN: fiimdi ana çok iyi niyetli, onlar›n yanl›fl gördü¤ünü zannediyor. Asl›nda öyle de¤il. Elbette ki bütün Kürt
kad›nlar› töre kurban› de¤il. Bu çok aç›k. Ama özellikle S›la gibi dizilere bakt›¤›m›zda ya da boyal› bas›n dedi¤imiz bas›ndaki haberlere bakt›¤›m›zda, genellikle Kürt kad›n› dedi¤imizde karfl›m›za ç›kan
öyle bir fley var. Töre kurban›, zavall›, cahil, hiçbir zaman kendi sorunlar›n› dile getiremeyen, kendi kendini kurtaramayacak bir kad›n.
Zaten Kürt dedi¤imizde de, -dizileri yine düflünelim, çünkü diziler
çok yayg›n izleniyor,- Kürt puflili bir adam olarak karfl›m›za ç›k›yor.
Bafl›nda pufli sar›l› bir adam. Bu adam ister Köprü dizisi olsun, ister
S›la dizisi olsun, ya afliretin adam› bir tetikçidir ya teröristtir ya da
“törerist”tir. Yani ya töre cinayeti iflliyor bu adam ya böyle kirli sakall›, karanl›k yüzlü bir terörist ya da afliretin reisi, a¤a. Yani Kürtlerle
ilgili böyle bir kan› var. Bu adamlar cinayet ifllerler, geridirler, a¤al›k
vard›r. Kürt kad›n› bu tabloda nas›l ortaya ç›k›yor? Ya dört duvar
aras›nda ya da töre kurban› olarak ç›k›yor. Ana flimdi heyecanlan›yor, çünkü diyecek ki “bu gerçe¤i yans›tm›yor”.
SAADET ÇAÇAN: Gerçe¤i yans›t›yor, ben sana söyleyeyim.
Ama 25 sene önce böyle a¤alar, fl›hlar vard›. Yok demiyorum, bunlar vard›. Ama ötede… Sen bütün Kürtleri yan yana koyuyorsun.
Kürtlerde çete yok, mafyac›l›k yok, ben sana söyleyeyim. Cüneyt Ark›n filmleri gibi abart›l› bir filmlerdir onlar.
HANDAN ÇAĞLAYAN: fiimdi neden böyle filmler var, buna
bakmam›z gerekiyor. Bir do¤u kavram› var biliyorsunuz. Uzun y›llar
bu memlekette Kürtlere Kürt demek yasakt› biliyorsunuz. O yüzden
de do¤u deniyordu. Bugün bile ço¤umuz, günlük yaflamda konuflurken do¤u deyince; geri kalm›fl, cahil, kültürsüz olarak kullan›yoruz.
Bu, yaln›zca iyi niyetle ya da yanl›fl görmekle ilgili de¤il, birazc›k modern cumhuriyet projesiyle ve modern Türk kimli¤inin inflas›yla ala187
kas› olan bir fley. Yani modern, kurtulmufl Türk kimli¤i kendi do¤usuna göre tan›mlan›yor. Bat›n›n kurtulmufl kad›nlar›n›n do¤usunda
kimler var? Türk kad›nlar› var, Kürt kad›nlar› var, Arap kad›nlar›
var, Filistinli kad›nlar var. Türkiye’de de benzer bir fley var. Modern
kimlik infla edilirken asl›nda do¤u biraz gerilik, karanl›k, cehaletle
özdefllefltiriliyor. Dolay›s›yla orada da bir yanl›fl görme var ya da dizi film çekenlerin kötü niyeti de¤il, milliyetçi yaklafl›m söz konusu.
Bunun ne zarar› var derseniz… fiöyle bir zarar› var; bu tür fleyler bizim kendi kendimize iliflkin alg›m›z›, birbirimize bak›fl›m›z› etkileyebiliyor. Yani flöyle bir fley oluyor: S›la dizisini izleyen ve herhangi bir aflireti olmayan kad›nlar, bunu izlerken aile içi fliddeti, kad›na yönelik fliddeti sadece afliretle s›n›rl›ym›fl gibi alg›layabiliyor ve
flöyle diyor, “Valla çok flükür kardefl, bizde afliret mafliret yok, biz
kurtulmufluz ha!” Böyle bir yan›lg›ya yol açabiliyor. Böyle bir sorunu var. Bir di¤eri, çok farkl› özellikler tafl›yan insanlar› “kurban kad›nlar”, “cahil Kürtler” gibi, böyle homojen, yekvücut bir topluluk
olarak alg›lamam›za yol açabiliyor. Bir di¤er mesele; namus ad›na
fliddet, aile içi fliddet gibi evrensel olan, yani asl›nda dünyan›n birçok yerinde erkeklerin farkl› gerekçelerle kad›nlara uygulad›¤› fliddeti, sanki bir etnik toplulu¤un, bir halk›n kültüründen kaynaklan›yormufl gibi görmemize neden olabiliyor. Namus cinayeti eflittir
Kürtler, Kürtler eflittir do¤u, do¤u da eflittir zaten cehalet. Öyle bakt›¤›n›zda, o zaman baz› meseleler, -demin iki anam›z›n eliyle tutup
sar›l›p “asl›nda bu mesele hallolabilir” dedikleri meseleler- içinden
ç›k›lmaz hal alabiliyorlar. Soruna yol açabiliyor. O zaman diyorsunuz ki: “Bu cahil Kürtler nedir, ne istiyorlar? Zaten kapkaçç›lar, h›rs›zlar da Kürt de¤il mi?” Böyle bakmam›za yol açabiliyor. Bizi birbirimizden uzaklaflt›rabiliyor. Daha kötüsü bir tarafta hiç kurtulamayacak, ancak S›la dizisindeki o gelin a¤an›n kurtarabilece¤i kad›nlar
var; zavall› cahiller. Bir tarafta da kurtulmufl kad›nlar. Kim bu kurtulmufl kad›nlar? Afliretten olmayanlar, çal›flanlar, bir mesle¤i olanlar, modern kad›nlar… Oysa araflt›rmalar da gösteriyor ki bu kad›nlar da fliddetin çeflitli biçimlerine maruz kal›yorlar. Savafl sadece Diyarbak›r’daki anay› vurmuyor ki. Demin konuflan ablam muhtemelen Karadenizliydi, flivesinden öyle anlad›m. Erzurumlu. Erzurumlu
188
ablam› da vuruyor. Hiçbir ç›kar›n›n olmad›¤› bir fliddet ortam›na
kendi çocu¤unu göndermek zorunda kalabiliyor. Dolay›s›yla bu sorun, -savafltan bahsediyoruz, milliyetçilikten bahsediyoruz- sadece o
cahil, töre kurban› dedi¤imiz kad›nlar›n sorunlar› de¤il; hepimizin
sorunu. Oradaki fliddet bize yoksulluk olarak dönüyor, oradaki fliddet bize linç kültürü olarak dönüyor, oradaki fliddet bize erkek fliddeti olarak dönüyor. ‹flte k›z kardefllik böyle bakarak olacak bir fley
biraz. Yani zavall› töre kurban› kad›nlara ac›mak, zavall› cahil kad›nlar› kurtarmaya çal›flmakla de¤il, oradaki kad›n›n içinde yaflad›¤› fliddet ile kendi yaflad›¤› fliddet aras›nda ba¤ kurabilmek, onun ac›s› ile
kendi ac›s› aras›nda ba¤ kurabilmek ve birbirini kurtarmaya çal›flmak de¤il, az önceki gibi, ellerini birbirinin güçlüce, s›k› bir flekilde
tutup gözyafllar›yla “biz bu savafla karfl›y›z, çünkü hepimizin de ç›kar›na karfl›” diyebilmek… K›z kardeflli¤in en güzel örne¤ini de zaten annelerimiz verdiler, dolay›s›yla ben sözü uzatmak istemiyorum,
hepinizi sayg›yla selaml›yorum.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Arkadafllar, d›flar›daki arkadafllar›m›z› da
içeri almak istiyoruz. Çünkü bir tart›flmam›z daha var, Kürt sorunuyla ikisini ba¤layarak yapaca¤›z. Bu kadar fleyi tart›flt›ktan sonra, kad›nlar›n siyasete kat›l›m› konusuyla ba¤lamam›z laz›m. Bu konuda
birkaç konuflmac› arkadafl›m›z var. DTP Kad›n Meclisi’nden arkadafl›m›z var, EKD’li arkadafllar›m›z var, bir Meksikal› arkadafl›m›z var.
DEMOKRATİK TOPLUM PARTİSİ KADIN MECLİSİ:
Hepiniz hofl geldiniz. Biz baya¤› sonlara kald›k, bunun verdi¤i
s›k›nt› da var. Koltuklar da baya¤› boflalm›fl. Siyasette kad›n olman›n
zorluklar›n›, ne kadar anlatsak o kadar uzar asl›nda. Ama ben çok
uzatmayaca¤›m. Çünkü herkes çok yorgun ve herkes bir an önce
evine gitmeyi gözetiyor diye düflünüyorum.
DTP’denim, Kürt bir kad›n›m. Çok da önemli de¤il asl›nda
Türklük ve Kürtlük. DTP içerisinde Türk arkadafllar›m›z da çok fazlas›yla var. Ama flöyle bir fley söz konusu siyasette: Biraz önce bir arkadafl›m›z belirtti asl›nda, siyaset çözüm yeridir. Evet, siyaset çözüm
yeridir, ama flu andaki, mevcut siyaset, asl›nda çözümden ziyade, çö189
zümsüzlü¤ü üreten bir durumda. Bu anlamda bizler de siyasete talip
olduk do¤al olarak. Çünkü yaflam›n her alan›nda siyaset var. Yaflam›n her yerinde siyaset varken, kad›nlar› da direkt ilgilendiren bir
konudur siyaset. Bu anlamda siyasetle u¤raflan kad›nlar›n; normal
yaflam›n› sürdüren, sivil toplum kuruluflunda olan kad›nlardan çok
daha fazla fliddet gördü¤ünü izah etmek istiyorum -konumuz fliddet
oldu¤u için de bunlar› belirtmek istiyorum-. Siyasetin kad›n üzerindeki fliddetini vurgulamak için de asl›nda, bunlar› biraz izah etmek
istiyorum. Genel olarak siyasette kad›n›n yeri yoktur.
Birkaç saat önce Eryaman’dan geldim. Eryaman boyunca askeri
bir silsile gördüm. Upuzun askeri sahalar var, ard›nda Genelkurmayl›k var, ard›nda Meclis var, ard›nda farkl› farkl› bir y›¤›n kurumlar
var. fiimdi düflündüm, öyle bir fley ki asl›nda Meclis’i de Genelkurmay ve di¤er askeri fleyler çevrelemifl. Düflündüm: “Burada sivil siyaset nas›l yürütülecek ya da kad›n bu siyaset içinde nas›l yer alacak?”.
Yani öyle bir askeri, öyle bir militarist hava kokuyor ki, hele de Ankara’da bu çok çok belirgin.
Biz nas›l siyaset yürütüyoruz, biraz düflündüm asl›nda. Bunlar›
düflündüm o arada. Ama çok zorland›¤›m›z› ifade edebilirim. Türk,
Kürt, Ermeni, Çerkez gibi Türkiye’de yaflayan bütün halklara bakt›¤›m›zda siyasete biraz dokunan, hele Kürt siyasetine dokunan yan›yor asl›nda. Hele de kad›nsan, daha fazla yan›yorsun. Çünkü devletin genel anlamdaki ya da sistemin genel anlamdaki bask›lar› ve fliddeti yan›nda, bir de kendi içindeki, kendine yoldafl bildi¤in, kendine arkadafl bildi¤in insanlardan bile bask› görebiliyorsun, fliddet görebiliyorsun.
Biraz önce bir arkadafl söyledi, fliddetin çeflitli boyutlar› var. fiiddet sadece kaba dayak yemek de¤il. Ben asl›nda genelde, siyasi partilerde kad›n›n durumunu, geldi¤i aflamalar› anlatacakt›m. Bunun
için biraz geç kald›k, çok genifl bir zaman gerekiyor. Bu konulara
fazla girmeyece¤im; ama yaflad›¤›m›z zorluklardan birkaç›na de¤inmek istiyorum. fiöyle bir fley var: Önümüzde seçimler var ve har›l
har›l seçimlere haz›rlan›yoruz. fiimdi seçimlerde biz kad›n kotas›n›
dayatt›k ve kad›n adaylar›m›z› belirledik. DTP’de flu anda 11 tane
kad›n aday›m›z var, daha fazla var, fakat 11 tane kad›n aday›m›z ka190
zanmak üzere aday. Tabii ki engeller ç›kmazsa. Biliyorsunuz konu
Kürt siyaseti olunca, Kürtler olunca birçok engel ç›kar›l›yor. fiu anda da ne tür engeller ç›kaca¤›n› tahmin edemiyoruz. fiu anda üç tane flehrimiz abluka alt›na al›nm›fl, orada nas›l sa¤l›kl› bir seçim yap›l›r, bunlar› art›k siz düflünün diyece¤im. 11 tane arkadafl›m›z› gönderirken, bu 11 arkadafl›m›z Meclis’te Kürt sorununu dillendirmeyecek yaln›zca, Kürt sorununu açmayacak. Bu arkadafllar›m›z, genelde
kad›n bak›fl aç›s›na sahip arkadafllar›m›z -ki öyle olmas›na özen gösterdik- ve orada kad›n haklar›n›, kad›n›n insan haklar›n› savunabilecek arkadafllard›r. fiimdiye kadar da asl›nda Kürt kad›n› olarak siyasette epey bir yol ald›k diyebilirim. Tabii bunu Türkiyeli arkadafllar›m›zla ortaklaflt›rma noktas›nda çok da s›k›nt› çektik diyebilirim. fiu
anda, buradaki arkadafllar›m›z›n d›fl›nda da… Buradaki arkadafllar›m›z, genelde en duyarl› arkadafllar›m›zd›r. Bu anlamda birlikte olmakta s›k›nt› çekmiyoruz.
fiöyle bakt›¤›mda, hep alanlarda gördü¤ümüz yüzler asl›nda.
Birbirimizi her yerde tan›yoruz. Siyaseten, politik olarak bizim Özgür Kad›n Hareketi’miz var, 30 y›ll›k mücadelemiz var. Bu 30 y›ll›k
mücadele sürecinde, kad›n gerçekten de bir kimlik, kiflilik kazand›
politik olarak. Nerede durdu¤unu bilebiliyor. Analar da -Handan arkadafl›m›z da bahsetti- Kürt dendi¤inde gerilik akla gelir, asl›nda öyle de¤il. Onun için böyle a¤alar, S›la’lar, bilmem neler ç›kar›l›yor
karfl›m›za. Ama Kürt kad›n› veya bölgedeki kad›n öyle bir kad›n profili çizmiyor. Fakat böyle sorunlar yafl›yor. Bunlar yaflanm›yor anlam›nda de¤il, tabii ki yaflan›yor. Ama bu yaflanan sorunlarda sistemin
de pay›n› görmek gerekiyor. Sadece oradaki gerili¤e bakmamak gerekiyor. Kürt kad›nlar› hareketi sürecinde, belirtti¤im gibi, kad›nlar
kendi olgular›n› kurdular, kendi cephelerini kurdular, kendi partilerini kurmaya kalk›flt›lar, kendi örgütlerini kurmaya çal›flt›lar ve flu
anda da 34 tane sivil toplum kuruluflu var, kad›n kuruluflu var. Bunu biraz da -serzeniflte bulunmak istiyorum- yaln›z yapt›lar asl›nda.
Türkiyeli kad›nlarla elele yapmad›lar. O yüzden biz kardeflli¤i ve k›z
kardeflli¤i önemsiyoruz. En çok da bizim ihtiyac›m›z var, en çok da
Türk kad›nlar›n›n ihtiyac› var. Bu anlamda politik olarak bir yak›nl›k görmedik diyebilirim. Politik olarak derken, kendi hareketini
191
oluflturamam›fl olmas›ndan kaynakl›.
Bugün bir feminist hareket var, birçok devrimci hareket içerisindeki kad›nlar kendi mücadelelerini veriyorlar, kendi örneklerini,
kendi geleneklerini yaratmaya çal›fl›yorlar, buna son derece sayg›m›z
var. Ama biz Kürt kad›nlar olarak, belki de bunun özelefltirisinin de
verilmesi gerekiyor, biz de Türkiyeli kad›n arkadafllar›m›zla ortak bir
hareket yaratma noktas›nda eksik kald›k. Ama Türkiyeli kad›nlardan
da bu yard›m› eksik bulduk diyebilirim. Asl›nda ben cezaevi ç›k›fll›
bir kad›n arkadafl›n›z›m, 11 y›l cezaevinde kald›m. Siyasi partiye de
çok yak›n biri de¤ilim. Siyasi partiye, 1.5 y›ld›r DTP sürecinde kat›ld›m. Bu süreçte kad›n çal›flmalar› içerisine girdim. Ama bunun öncesi var benim için. Ben bir kimlik kazand›ysam, bunu genel mücadele sayesinde kazand›m ve flimdi de e¤er Kürt kad›nlar› uyanm›flsa,
aya¤a kalkm›flsa ve buralara kadar gelmiflse, varolan kirli savafla “hay›r” diyorlarsa, “kardefliz” diyorlarsa 30 y›ld›r verilen mücadele sürecinde oldu. Burada, kad›nlar›n da eme¤i çok büyük oldu. Yani biz
de kendi içimizde bir cins mücadelesi verdik. Bizim içimizde de egemen bir yap› var.
Biliyorsunuz arkadafllar, partilerin hepsi, daha do¤rusu ideolojilerin hepsi, ister sosyalist olsun ister kapitalist olsun, hangi geliflmifl
ideoloji olursa olsun erkeklerin yaratt›¤› ideolojidir. Bu sahada kad›n›n kendine yer açmas› gerçekten çok zor bir fley. Ben cezaevine girdi¤imde karfl›mda kocaman kocaman insanlar, b›y›kl› b›y›kl› insanlar gördüm. Aman partinin sahibi, mücadelenin sahibi, flu kadar direnmifller, bu kadar direnmifller. Korktum gerçekten. Ben neyim,
kendimi bir böcek gibi hissetmeye bafllad›m. Ben hiç emek vermemiflim, ben bu iflin ucundan hiç tutmam›fl›m. Hiç tutmad›¤›mdan
de¤il asl›nda; ama onlar kadar de¤il. Yani o kadar büyük bir komplekse, o kadar büyük bir afla¤›lanmaya u¤ruyorsun ki kendi içinde
bile. Kendi yoldafllar›n aras›nda da bu böyledir. Ama orada, sonradan bunun ne kadar büyük bir bask› oldu¤unu gördük, ne kadar
büyük bir egemenlik oldu¤unu gördük ve kendi örgütsel mücadelemizi verme karar› verdik. Daha do¤rusu özgün mücadele karar› ald›k. K›rsalda olsun, d›flar›daki legal saha mücadelesinde olsun, cezaevinde olsun, Avrupa’da olsun, kad›nlarda, 1995’lerden sonra kendi
192
özgün örgütlenmesini yaratma gibi bir gelenek bafllad›. Gerçekten de
burada belli anlamlarda baflta da söyledi¤im gibi, aflama katettik. Tabii ki kendimize inanc›m›z var, kendimizi güçlü de hissediyoruz. Belirli bir siyasi iradeyi de kazand›k. Ama sonuç itibariyle geldi¤imiz
noktada, “biz kad›n hareketini yaln›z götüremeyiz” gibi bir fley ortaya ç›kt›, ç›k›yor daha do¤rusu. Farkl› halklarla ya da yan›m›zdaki
k›z kardeflimizin yard›m›na ihtiyac›m›z›n olmas› gibi bir durum ortaya ç›kt›. Ben bununla ba¤lamak istiyorum. Diyorum ya bu hem bir
özelefltiriyi hem elefltiriyi içeriyor. Biz mücadelede de k›z kardefl olal›m, biraz önce Handan arkadafl belirtti, feministlerin k›z kardeflli¤i
mücadele k›z kardeflli¤idir, normal k›zkardefllik de¤ildir. Biz de bundan sonraki hareketlili¤imiz için, Türkiye’de veya Ortado¤u’da bir
kad›n hareketini bafllatmam›z için k›zkardeflli¤imizi güçlendirmemiz
gerekti¤ini düflünüyorum ve sözlerimi burada bitiriyorum. Teflekkür
ediyorum.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: fiimdi moderatör kendisine biraz geçifl konuflmas› hakk› verecek arkadafllar. Gerçi gün boyu çok konufltum
ama Halkevleri bu konuda k›sa bir sunufl yapmam› istedi. Ben bir
geçifl yap›p, sözü EKD’li arkadafllara b›rakaca¤›m. Ondan sonra
Meksikal› arkadafl var. Birazdan serbest vezin konuflabiliriz vakti
olan arkadafllarla. Çünkü sabahtan beri yapt›¤›m›z konuflmalar›n anlam›n› ortaya ç›karaca¤›z flimdi.
Bir dizi fley tart›flt›k. Bunlar birbirleriyle çok ilgili de¤ilmifl gibi
görünüyor: E¤itim hakk›, sa¤l›k hakk›, bar›nma hakk›, fliddetten korunma hakk›n› tart›flt›k. Burada ilginç bir fley yapt›k. Arap, Kürt ve
Türk kad›nlar› bir araya geldik. Arap, Türk ve Kürt kad›nlar› sa¤l›k,
e¤itim, bar›nma, fliddetten korunma haklar›na yönelik tart›flt›k hep
beraber. Arkadafl›m en son bir Ortado¤ulu kad›n hareketinden söz
etti. Ortado¤ulu bir kad›n hareketinden söz edeceksek, yine Arap,
Türk, Kürt kad›nlar›n hareketinden söz etmemiz gerekir diye düflünüyorum. fiimdi bu noktada bir siyasi k›zkardeflli¤i mücadele içinde
oluflturabileceksek, bizim sabahtan beri yapt›¤›m›z tart›flmalardan
birkaç tane sonucun alt›n›n çizilebilece¤ini düflünüyorum. Birincisi,
kota önemli bir tart›flma kuflkusuz. Kad›nlar›n siyasete kat›l›m›, bu193
günkü siyasette, siyasetin bugünkü biçimi içinde etkin ve aktif yer
almalar› önemli. Bu kadar dengesizli¤in, büyük bir dengesizli¤in oldu¤u ülkede kuflkusuz, e¤er herhangi bir kad›n grubu akl›n› peynir
ekmekle yemediyse eflit temsili, denk temsili bir temel ahlaki ilke
olarak savunmak durumundad›r. Bu yüzden biz burada ayr› bir kad›n forumu yapt›k. Çünkü kad›nlar›n ayr› bir konuflma alan›na ihtiyaçlar› var. Kad›nlar›n özel teflvike ihtiyac› var siyasete kat›lmak için.
O yüzden kotaya da ihtiyaçlar› var. Ancak bir baflka fley daha görebiliyoruz. Tek bafl›na siyasi haklar›n›n tan›nmas›, nas›l eskiden oy
hakk› verilmeyen kad›nlara oy hakk› verildi¤i zaman ka¤›t üzerinde,
kad›nlar›n siyasete kat›l›m›n›n güvencesi oluflmad›ysa, yüz y›l önce
oy hakk›m›z yoktu, yüz y›l sonra oy hakk›m›z var, hala diyelim ki
%2 temsil ediliyoruz. Demin arkadafl›m›n söyledi¤i gibi bugünkü
militarist, sermeye yanl›s›, emperyalizm yanl›s›, flovenist, gerici siyasete kad›nlar olarak kat›lmakta, cinsiyetçi siyasete kad›nlar olarak
kat›lmakta her aç›dan zorluk çekiyoruz. O zaman siyasetin yeniden
tan›mlanmas›na ihtiyaç var demektir.
Kad›nlar›n politik birli¤i konusunda bir k›z kardefllik vurgusu
yapacaksak, sadece ayn› co¤rafyada yaflayan insanlar›n, kad›nlar›n
birbirinin elini tutmas› yeterli de¤il. Kürt, Türk ve Arap kad›nlar›n›n ortak bir siyasi proje içinde k›zkardeflleflmesi vurgusu yapacaksak, kad›nlar›n siyasi temsili aç›s›ndan öncelikle kad›nlar›n siyasi
haklar›n›n, sosyal haklar taraf›ndan güvence alt›na al›nd›¤› bir siyasal rejim içinde oluflturulabilece¤ini düflünüyorum. Çünkü e¤er sizin paran›z yoksa, yoksulun en yoksuluysan›z, çocu¤unuzu b›rakacak krefliniz yoksa, buna benzer sosyal güvenceniz yoksa, ifliniz
yoksa, size dünyan›n en büyük kotas›n› da verecek olsalar sizin siyaset yapman›z mümkün de¤ildir. Üstelik siyaset bugün yaln›z paras› olanlar›n yapaca¤› bir fleyse, siyaset toplumun en kalburüstü insanlar›n›n yapt›¤› bir fleyse, siyaset Y›ld›z’›n, yani temizlikçi kad›n›n
devleti yönetmesi de¤ilse; o zaman kad›nlar›n siyasete kat›labilmesi
mümkün de¤ildir.
Ben Halkevci bir kad›n olarak, evine temizli¤e gitti¤i insan›n,
kab›n› kendisinden ay›rd›¤› Y›ld›z’›n yönetti¤i bir devletin yurttafl›
olmak istiyorum. Y›ld›z’la birlikte bütün Türkiye’de yaflayan insanla194
r›n kendi evini, soka¤›n›, mahallesini, ülkesini, kendi hayat›n› yönetebildi¤i, siyaset denilen fleye yabanc›laflmad›¤›, siyasetin bugün bizim burada yapt›¤›m›z meclis oldu¤u bir siyaseti kurmak istiyorum.
Ben siyaset denen fleyin gericilerin, sermayenin, emperyalistlerin, flovenistlerin, cinsiyetçilerin oyunca¤› olmad›¤›, kad›nlar›n bütün bu
güçler taraf›ndan vitrin yap›lmad›¤› bir siyaset istiyorum. Siyaseti yeniden tan›mlamak istiyorum ve bunu Türk, Arap ve Kürt k›z kardefllerimle birlikte yapmak istiyorum. Gerçekten de Kürt kad›n hareketinin, Kürt ulusal hareketinin, -bunu bütün herkesin burada hakk›n› vererek söylemesi gerekir- Anadolu topraklar›nda yaflayan kad›nlar›n özgürleflmesine katt›¤› büyük katk›y›, asla kimsenin inkâr edemeyece¤ini düflünüyorum. Ama bu noktada bir fleyin alt›n› da çizmek, belki k›z kardefllere bir uyar›da bulunmak istiyorum.
Kuflkusuz kad›nlar deminden beri anlatt›¤›m›z bütün gerçek
mücadelelerde; e¤itim hakk›, sa¤l›k hakk›, bar›nma hakk› mücadelesinde hep en önde oldular zaten. Grev hareketlerinde bizim bilmedi¤imiz bir tarihin içinde, sonradan öldürülmüfl, yok edilmifl bir tarihin içinde grev hakk›n› yaratan, sendikalaflma hakk›n› yaratan insanlar, kad›n iflçiler oldu en çok. Kad›nlar her zaman ba¤›ms›zl›k
mücadelesinde, özgürleflme mücadelesinde, fliddete karfl› direniflte,
teröre karfl› direniflte hep en ön safta oldular. Belki bundan dolay› da
çeflitli siyasi hareketler taraf›ndan, özellikle son dönemde, asla Kürt
ulusal hareketini kast ederek söylemiyorum, ancak kad›nlar› siyasetin vitrini haline getirmek, son derece yayg›n bir davran›fl. Bunu solda da k›smen görüyoruz. Son derece elefltirel yaklaflmam›z gerekir.
Yani bir mücadelenin gerçek emekçili¤ini yapan, emektarl›¤›n› yapan, yükünü tafl›yan, gerçekten toplumun içinde yay›lmas›n› sa¤layan özne olarak kad›nlar, siyasetin mevcut biçimine sol siyaset ne
kadar yaklafl›rsa o kadar siyasetin d›fl›nda tutulmak zorunda kal›yorlar. Yani bir yelpaze tan›mlayacak olursak, en ç›karc› siyaset olarak
sa¤ siyaseti, düzen siyasetini koyarsak, -onlar zaten bunu çok aleni
yap›yorlar- ama bizim siyasetimiz ne kadar düzenin siyasetine benzerse, kad›nlar›n o siyaset içinde aktif özne olmalar› da giderek zorlafl›yor. Biz daha çok giderek vitrin malzemesi haline dönmeye bafll›yoruz. Bir baflka uyar›da daha bulunmak istiyorum. Bence hiçbir
195
devlet yoktur ki, e¤er sermayeye karfl› bir halk iktidar›n› gerçekten
temsil etmiyorsa, halklar›n emperyalizme karfl› aktif mücadelesi,
uluslararas› mücadelesinin bir parças› de¤ilse; böyle bir devlette, kad›nlar o devletin devrim içinde ald›¤› pozisyonu, kazan›mlar›n› korumay› baflarabilmifltir. Tarihte gördü¤ümüz bütün ulusal kurtulufl
hareketlerinde; Sudan’da, Afrika’da, Arap ülkelerinde, hatta Türkiye’de biz bu tarihi hep yaflad›k. E¤er sizin devletiniz emekçilerin
devleti de¤ilse, halk›n kendisini devlet olarak örgütledi¤i bir ayg›t
de¤ilse, bir do¤rudan demokrasi arac› de¤ilse, bunlar›n d›fl›nda olan
her fleyse, böyle bir devlet içinde kad›nlar›n kazan›mlar›n›n çok k›sa
sürede yeniden ayak alt›na al›nmas›, paspas edilmesi kaç›n›lmaz bir
fleydir. Buna bütün ulusal kurtulufl mücadelesi yaflayan kad›nlar,
ona emek vermifl olan kad›nlar, hatta yozlaflm›fl sosyalizm denemeleri içinde yaflayan kad›nlar, yüzy›ll›k bir tarih içinde tan›kl›k ettiler.
Ben Türk, Kürt ve Arap k›z kardefllerime bir daha seslenmek istiyorum. Bu tarihi bir daha yaflamam›za gerek yok. Bu tarihi yeniden
yazmaya ihtiyac›m›z var. Biz kad›nlar, Y›ld›z’›n yönetti¤i bir devleti
kurma ihtiyac› duyuyoruz. Bu devlette kad›nlar siyasi haklara sahip
olacaklarsa, bu devlet; e¤itim hakk›n›n, sa¤l›k hakk›n›n, bar›nma
hakk›n›n, halk›n yerel kaynaklar üzerindeki egemenlik hakk›n›n,
komflular›yla birlikte kardeflçe yaflama hakk›n›n, yani sabahtan beri
tart›flt›¤›m›z bütün insani, sosyal haklar›n do¤rudan emekçilerin denetimi alt›nda örgütlenmesini sa¤layan bir devlet olmal›d›r. Yani bir
sosyal cumhuriyet olmal›d›r. Çünkü biz, bir sosyal cumhuriyet olmayan flovenist, militarist bir devletin içinde, kad›nlar›n siyasete kat›labilece¤ine; bu cumhuriyet ne kadar ka¤›t üzerinde kad›nlara hak
vermifl olsa da; esas›nda kad›nlar› kendinin vitrini yapman›n ötesinde bir fley baflarm›fl oldu¤una inanm›yoruz. Biz sosyal bir cumhuriyet istiyoruz ve bizim bayra¤›m›z›n bu co¤rafyada yaflayan Türk,
Kürt, Arap, bütün emekçi insanlar›n bayra¤› oldu¤u bir cumhuriyet
istiyoruz. Kad›nlar›n ancak böyle bir cumhuriyetin içinde gerçek vatandafllar haline gelebileceklerini düflünüyoruz. Kürsüye EKD’li arkadafllar› davet ediyorum.
196
MEDİNE ADIGÜZEL (Emekçi Kadınlar Derneği): Zaman k›sald›. Öncelikle Emekçi Kad›nlar Derne¤i olarak hepinizi selaml›yoruz
ve bu forumu düzenleyen bütün kad›nlara da emekleri için teflekkür
ediyoruz. Ben gerçekten k›sa tutaca¤›m. Asl›nda bütün arkadafllar;
hem DTP’den hem Halkevleri’nden arkadafllar konuyu özetlediler.
Asl›nda sonucu özetlediler. Ben k›saca konuya flöyle de¤inmek istiyorum: Siyasetin birçok tan›m› yap›labilir ama siyaseti en genel olarak nas›l tan›mlayabiliriz? Yani sözlüklere bakt›¤›m›z zaman ya da
belli araflt›rmalar yapt›¤›m›z zaman karfl›m›za birçok tan›m ç›kabiliyor. Ama en genelinde biz siyaseti flöyle tan›mlar›z: Devlet ifllerinin
yürütülmesi, yürütülmesi s›ras›nda al›nan kararlarda etkili olmak,
karar vermek, yönetmek, ayn› zamanda bu kararlar› ve uygulamay›
etkileyici ve de¤ifltirici etkenlerin tümüne de siyaset diyebiliriz. En
genel itibariyle böyle tan›mlayabiliriz. Kad›nlar›n siyasete demokratik kat›l›m›n› tart›flacaksak, kad›nlar bu siyasetin neresinde duruyor?
Yani “kad›nlar al›nan kararlar›n neresinde bulunuyor, yap›lan yasalar›n, uygulamalar›n neresinde duruyor?” diye bir soru sormam›z gerekiyor. Tabii bu sorular›n da cevab›n› vermek için kad›n›n toplumdaki rolüne bakmak gerekiyor. Yani bu sistem, biz kad›nlara nas›l bir
rol biçmifl ve bu rollerle siyaset yapmak aras›ndaki iliflkiyi nas›l kurabiliriz?
fiimdi hepinizin bildi¤i gibi devlet denilen bir örgütlenme var.
Bu örgütlenme de asl›nda bir ihtiyac›n sonucu ortaya ç›km›flt›r. Özel
mülkiyetle birlikte, toplumda yaflayan insanlar aras›nda belirli farkl›l›klar ve s›n›flar oldu¤u müddetçe, bu s›n›flar aras›nda, bu gruplar
aras›nda çat›flma kaç›n›lmazd›r. Çünkü hepimizin bildi¤i gibi ezen
ve ezilenlerin oldu¤u her yerde bir çat›flman›n olmas› kaç›n›lmazd›r.
Bu çat›flmalar› yönetecek, düzenleyecek bir örgütlenmeye ihtiyaç
vard›r. Asl›nda devlet bu ihtiyac›n ürünü olarak ortaya ç›km›flt›r. Bu
devlette kimler durur? Bu devletin, bu karar al›nan mekanizmalar›nda kimler olur? Tabii ki özel mülkiyeti bulunduranlar, elinde özel
mülkiyet gibi bir ayr›cal›¤› olanlar olur. Peki bu ayr›cal›k da kimdedir? fiu anda erkeklerdedir. Dünyaya bakt›¤›m›z zaman, kad›nlar
dünyadaki ifllerin %75’ini yaparken, dünyadaki özel mülkiyetin ya
da yarat›lan refah›n sadece %1’ine sahipler. Elimizde param›z yoksa,
197
mülkümüz yoksa siyaset yapamay›z. Bu erkek iflçiler için de geçerlidir, ama kad›n›n önündeki engeller hem mülkiyetten kaynakl›d›r
hem de bu mülkiyetin, mülkiyet iliflkisinin belirledi¤i roller de kad›n›n önünde engel olabilmektedir. Özel mülkiyetle birlikte özel mülkiyet sahibi erkek nas›l bir toplumsal iliflkiler sistemi belirlemifltir.
Do¤al olarak bu mülkiyetini b›rakacak meflru çocuklar istemifltir ve
kad›n› da bunun için eve kapatm›flt›r. Çünkü kad›nlar›n d›flar› ç›kmas› erkeklerin, mülkiyetini b›rakaca¤› meflru çocuklar do¤urup do¤urmayaca¤› gibi bir fleyi de ortaya ç›karm›flt›r. Clara Zetkin bence
bu durumu çok güzel özetlemifltir. Demifltir ki; “ev, kad›n›n dünyas›, dünya erke¤in evi olmufltur”. Siyaset yapmak da asl›nda toplumsal iliflkilerin içerisinde olmak demektir ya da toplumsal iliflkiler sistemi içerisinde yer alabilmeyi getirir. fiimdi ev, kad›n›n dünyas› olmuflken, kad›n›n toplumsal iliflkiler içinde yer almas› mümkün müdür? Yani bugün kad›n çocu¤a bakarken, ev iflleri yaparken ama erkek d›flar›dayken, arkadafllar›yla kahvede sohbet ederken, çal›fl›rken
siyaset yapmak erke¤in ifli olarak görülmüfl, ev ve aile iflleri de kad›n›n iflleri olarak görülmüfltür. fiimdi bu toplumsal rollerden kaynakl›, kad›n da siyasetin içinde çok kolay yer alamamaktad›r. Çünkü yer
almaya kalk›flt›¤› zaman da bu erkek egemenli¤inin yaratt›¤› fliddetle karfl› karfl›ya kalm›flt›r.
Bizim kad›n derne¤imiz, mahallede, Mamak’ta, emekçi bir
semtte. Kad›nlar oraya geldi¤i zaman, tabii ki öncelikle evindeki erkeklerden, ailesinden, çevresinden “niye gidiyorsun oraya, siyasetle
mi u¤raflacaks›n? Siyaset senin neyine, sen evde otur” fleklinde sözler duyuyor.
Bugün kad›nlar siyasetle ilgili bir örgütlenmenin içerisinde oldu¤u zaman birçok engelle, önce ailesindeki en yak›n olan erkekler taraf›ndan fliddete u¤ramaktad›r. Tabii ki bu fliddet; yani siyaset yapan
kad›na yönelik fliddet, sadece evdeki babadan, eflten de¤il ayn› zamanda devletten de kaynaklanmaktad›r. Hepimizin bildi¤i gibi siyaset yapan kad›nlar Terörle Mücadele fiubesi’ne götürüldü¤ü zaman
ya da cezaevine götürüldü¤ü zaman, yine karfl›s›na ilk ç›kan fley kad›n kimli¤i olmaktad›r. Bu ülkede yaflanan bir gerçeklik vard›r: Gözalt›nda, cezaevlerinde taciz, tecavüz… Bu, çok s›kça rastlad›¤›m›z
198
ve yine kad›n örgütlerinin ve kad›nlar›n mücadele etti¤i bir konudur. Yine asl›nda bunlar› da kad›n›n siyaset yapmas›n›n önündeki
engeller olarak tan›mlayabiliriz. Tabii ki kad›nlar bu engellerin hiçbirine tak›lmad›. Bugün bu salonu dolduran kad›nlar da, bence bu
engellerin hiçbirine tak›lmadan buraya gelmeyi ve siyaset yapmay›
baflarabilmifl kad›nlard›r.
Tarih kad›nlar›n bu mücadelesine çok tan›kl›k etti. Hepimizin
bildi¤i gibi kapitalizmin ortaya ç›kmas›yla birlikte, kad›nlar oy hakk› için uzun y›llar mücadele verdi ve erkekler oy hakk›n› kazand›ktan yüz y›l sonra ancak kad›nlar oy hakk›n› kazanm›flt›. Tabii ki biz
bugün demokrasinin ya da siyasete demokratik kat›l›m›n sadece seçimlerde oy kullanmak olmad›¤›n› biliyoruz. Seçimlerde çok s›kça
tart›fl›lan bir fley de olsa. Bugün siyasete demokratik kat›l›m› siyasi
karar mekanizmalar›nda ya da devletin yönetim mekanizmalar›nda
toplumu oluflturan bütün kesimlerin yer alabilmesi olarak tan›mlayabiliriz. Bu yönetimlerde kad›nlar olmad›¤› sürece de burada demokratik kat›l›mdan söz edemeyiz. Türkiye’de kad›nlar›n siyasete
kat›l›m oran› % 4 civar›nda. Kad›nlar yaflam›n her yerinde üretiyor,
emek veriyor ama konu siyaset oldu¤u zaman, ne yaz›k ki kad›nlar›
göremiyoruz. Tabii sadece Meclis’te de¤il, bugün siyasi partilerin yönetimlerinde ya da sendikalarda, demokratik kitle örgütlerinde de
kad›nlar›n yönetim mekanizmalar›nda yer almalar› gerçekten düflük
orandad›r. Ama bizim, kad›nlar olarak bu engellere tak›lmak gibi bir
niyetimiz yok. Her zaman sokakta olduk. Çünkü siyasetin evin d›fl›na ç›k›p sokakta, yaflam›n her alan›nda yap›laca¤›n› biliyoruz. Sokakta olduk, buraya geldik, konufluyoruz, tart›fl›yoruz. Birçok mücadele verdik, vermeye de devam edece¤iz. Tabii ki bu mücadelenin
hem özel mülkiyetin sistemi olan kapitalist sisteme, ayn› zamanda
erkek egemenli¤ine yönelik bir mücadele olmas› gerekti¤ini düflünüyoruz. Bunlar› aflarak ancak istedi¤imiz toplumu ve demokrasiyi yarataca¤›m›z› biliyoruz.
Biz EKD olarak birkaç tane öneri sunabiliriz. Tabii ki demokratik kat›l›m için pozitif ayr›mc›l›k dedi¤imiz fley çok önemlidir. Pozitif ayr›mc›l›k birçok kesim taraf›ndan çok tart›flmal› bir fleydir; ama
tarihsel eflitsizli¤i yok etmek için de kad›nlara belli haklar›n tan›n199
mas› çabas› olarak da nitelendirebiliriz pozitif ayr›mc›l›¤› ya da kotay›. Ayn› flekilde bugün demokratik haklar, söz, eylem, örgütlenme
özgürlü¤ünün önüne, biliyorsunuz çok k›sa bir süre önce Terörle
Mücadele Yasas› ç›kt›. Bu yasa biz kad›nlar›n, iflçi ve emekçilerin siyaset yapmas›n›n önündeki en büyük engellerden biri. Bunun kald›r›lmas›na yönelik bir çabam›z olmas› gerekiyor. Yine güncel bir konuya de¤inip bitirece¤im. Çünkü zaman uzad›, konuflacak konuklar
var daha. fiimdi, hepimizin bildi¤i gibi yeni savafl gündemde. S›n›r
içinde ve s›n›r ötesinde operasyon haz›rl›klar› var. K›flk›rt›lan bir flovenizm, milliyetçilik, militarizm oldu¤unu hepimizi biliyoruz. Bugün Ahmet Kaya tiflörtü giymek bile linç edilmek için bir sebep. Bugün bizler, bir bas›n aç›klamas›na gitti¤imiz zaman da terörist ilan
edilip linç giriflimiyle karfl›laflabiliriz ya da seçti¤imiz siyasi parti “teröristleri” simgeleyen ya da siyasetini yapan bir parti olarak görülebilir, biz de onun için “terörist” olabiliriz. Bu ortamda faflizmin… Asl›nda faflizm bu memlekette hep vard›, ama son günlerde gerçek yüzünü en h›zl› flekilde karfl›m›za ç›kartt›. DTP’den arkadafl söyledi,
Meclis’in etraf›na bakt›¤›m zaman Genelkurmay’la, flununla bununla karfl›lafl›yorum. Asl›nda bu ülkede siyaseti kimlerin yapt›¤›n› da
çok iyi biliyoruz.
Faflizme, flovenizme, militarizme karfl› olmadan, biz kad›nlar›n
siyasette demokratik temsili hiçbir zaman olmayacakt›r. Çünkü zaten faflizm ve flovenizm kad›nlara yönelik fliddet üzerinden kendisini üreterek devam eder. K›saca bunlara de¤iniyorum. Bugün burada
oldu¤unuz için teflekkür ederim. Sa¤olun.
ÇİĞDEM ÇİDAMLI: Kusura bakmas›n EKD’li arkadafllar, çok
geç saate kald›lar. Ama bence gitmesinler e¤er çok aceleleri yoksa.
Meksika’dan bir konu¤umuz var. ‹lginç bir deneyim anlatmak için
bizimle burada. Ondan sonra oturumu kapataca¤›m arkadafllar.
Yaln›z sabahtan beri konufltu¤umuz konular›n e¤itim hakk›, çocuk
bak›m›, çal›flma hakk›, fliddet, seks iflçili¤i ile ilgili bölümler afla¤›
yukar› not ald›¤›m›z fleylerden ç›kan talepler olufltu. Son savafl konular›n› da arkadafllar not almaya devam ediyor ama onu yaz›ya çeviren arkadafllar tükendi¤i için art›k flöyle yapaca¤›z: -Zaten f›rt›na200
l› tart›flmalar oluflmad› aram›zda.- Mümkün oldu¤u kadar kapsay›c› bir flekilde onlar› metin haline dönüfltürece¤iz. Forumumuz iki
gün daha devam ediyor. Arkadafllar›m›n burada olanlar› yazd›¤›
metinleri dolaflt›rarak ulaflt›rmaya çal›fl›r›z. Pazar günü son oturumda, -flurada befl, alt› tane ka¤›t olufltu parça parça- onlar›n hepsini
Kad›n Forumu’nun ortak bildirgesi, sunufllar› olarak okumak istiyoruz. Bu konuda bir karar alabilecek miyiz bilmiyorum. ‹lla okumak
isteyen bir arkadafl varsa onu görevlendirelim son oturum forumunda. Yoksa biz bilahare görevlendirece¤iz, olufltu¤u kadar›yla. Bir
günde bu kadar yo¤un tart›flmadan bu kadar ideal bir fley ç›kartabilmek mümkün de¤il. Olufltu¤u kadar›yla yapaca¤›z. En fazla ortaklaflt›¤›m›z noktalar› yapaca¤›z.
201
Halkın Hakları Kadın Forumu
Sonuç Bildirgesi
EĞİTİM HAKKI
Kadınlar eğitim hakkı alanında iki tip ayrımcılıkla yüz yüzedir.
Kadınlar, sadece kadın olmaktan kaynaklanan nedenlerle eğitim
hakkından mahrum bırakılmaktadır. Çoğu kez yasal düzenlemelerden
kaynaklanmayan bu hak gaspının başlıca nedenleri, toplumda kadının
yerinin evi olduğunu ileri süren cinsiyetçi dayatmalar, ailede kız çocukların emeğine el konulması ve gerici, dinci, milliyetçi, ırkçı kadın düşmanı değerlerdir. Eğitimin piyasalaştırılması, kadınlara yönelik eğitim hakkı
gaspını daha da derinleştirmektedir.
Kadınlar, eğitim ve okul sisteminin aile, istihdam gibi tüm toplumsal ilişkilerden etkilendiğinin tanıklarıdır. Kadınlar aleyhine işleyen sistem, eğitim hakkına ulaşabilen kadınları da ayrımcılık ve cinsiyetçilikle
yüz yüze bırakmaktadır. Öğretmen tutum ve davranışları, ders kitaplarının içeriği, müfredat, egemen eğitim anlayışı ve ideolojisi cinsiyetçiliği,
eğitim ve özellikle mesleki eğitim alanlarında yeniden üretmekte; cinsiyetçi iş bölümünü beslemektedir. Eğitimin tüm yönetim kademeleriyle birlikte cinsiyetçi bir anlayışla örgütlenmesi, cinsiyetçiliğin bir başka
yönünü oluşturmaktadır.
Bir özgürlük alanı olması gereken üniversiteler de cinsiyet ayrımcılığının kurumları niteliğini taşımaktadır. Üniversite sisteminin piyasa203
laştırılması, öncelikle kadınların üniversite eğitimi hakkından mahrum
kalmasına neden olmakta; cinsiyetçi baskılar, öğrenim görülecek bölümün belirlenmesinden, şehrin belirlenmesine kadar devam etmekte;
üniversite ve akademik yaşam içinde yeniden üretilmektedir. Üniversite, mediko-sosyal sistemden, yurtların işleyişine kadar kadınların ihtiyaçlarını göz ardı eden ve kadın öğrencileri denetim altında tutan biçimlerde yönetilmekte; üniversite, aile ile birlikte toplumun namus bekçiliğine soyunmaktadır.
Taleplerimiz
Eğitim, özellikle kadınlar açısından toplumsal hayata özgür ve eşit
bir biçimde katılmak ve insanca bir yaşam için temel bir haktır. Bu yüzden kamusal bir hizmet olarak örgütlenmeli; başta kadınlar olmak üzere herkese eşit, parasız, bilimsel ve nitelikli bir hizmet olarak sunulmalıdır. Kadınların eğitimin hakkı önündeki temel engellerden biri olan paralılaştırma uygulamaları, eğitimin her düzeyinde son bulmalıdır.
Kız çocuklarının eğitim almasının önündeki engellerin kaldırılması
için özel kamu politikaları, okul ve aile destek programları geliştirilmeli;
eğitim hakkından mahrum kalmış yetişkin kadınlara parasız eğitim hizmeti verilmeli; kadınların bilgiye ulaşma hakkı, kamusal kaynaklarla desteklenmelidir.
Kadın öğrencilerin ulaşım, barınma, sağlık gibi diğer sosyal haklara
erişimi, kamusal kaynaklarla garanti altına alınmalıdır.
Eğitimin tüm düzeyleri, öğretmenlerin eğitiminden ders kitaplarına kadar, cinsiyetçilikten ve kadınlar üzerindeki sistemli baskının kaynaklarını oluşturan milliyetçilik, ırkçılık ve dinsel gericilikten arındırılmalıdır. Öğretmenin cinsiyet ayrımcılığına karşı duyarlılık kazanması için
programatik düzenlemeler yapılmalıdır.
Üniversitelerdeki mediko-sosyal hizmetleri cinsiyetten kaynaklanan ihtiyaçlara duyarlı hale getirilmeli, kadın öğrencilerin özgül ihtiyaçlarına yönelik hizmet verilmeli; üniversite yurtları kadın öğrenciler için
bir denetim aracı olmaktan çıkartılarak, insanca barınma ortamlarına
dönüştürülmelidir.
204
Öneri:
Kadın eğitimciler ayrı bir örgütlenme yaratmalı; eğitimdeki her türlü ayrımcılığa karşı var olan müfredatı inceleyerek, aşağıdan yukarıya
tüm detayları ile yeni bir müfredat hazırlığına girilmelidir. Kadın-erkek
tüm öğretmenler, okuma yazma fişleri dâhil, cinsiyetçilik içeren hiçbir
aracı kullanmayarak alternatiflerini üretme sorumluluğuyla davranmalıdırlar.
MEB düzeyinde, eğitim sendikası ile yetişkin eğitimi yapan kurumların temsil edildiği bir eşitlik bürosu birimi kurulmalıdır.
ÜCRETSİZ, NİTELİKLİ KREŞ HAKKI
Kadının başlıca görevinin annelik olduğu dayatması, kadınların kendilerini geliştirme haklarını engellemektedir. Evlilik ve annelik, kadınlar
açısından sosyalleşme ve kendini geliştirme özgürlüğünü engelleyen
bir kurumsallık olarak örgütlenmekte; çalışan kadınların yüzde 70’i evlilik ve annelikle birlikte eve kapatılarak, toplumsal hayatın dışına itilmektedir.
Toplumun çocukların bakımını kadınların sırtına yükleyerek, bu görevden kaçınması kadınlar açısından ev kadınlarının toplumsal hayattan
dışlanması; ücretli çocuk bakıcısı kadınların düşük ücretli ve güvencesiz
çalışma koşullarına mahkûm edilmesi; bakım emeğinin değersizleştirilmesi ve niteliksizleştirilmesiyle sonuçlanmaktadır; iş yerinde kreş hakkı sermaye tarafından görmezlikten gelinmektedir.
Çalışan annelere çocuklarının bakımı için paralı kreş ya da aile büyüklerinden yararlanma dışında hiçbir seçenek sunulmaması, hem kadınların çalışma hakkını anlamsızlaştırarak gasp etmekte, hem de toplum tarafından kutsanan annelik görevini değersizleştirmektedir.
Çocuk bakım hizmetlerinin toplumsal bir biçimde karşılanmaması ve bu hizmetler için yeterli kaynakların ayrılmaması, çocukların aile
içinde niteliksiz bir eğitim ortamında yetiştirilmesine; milyonlarca çocuğun kimsesizleştirilmesine ve devlet yurtlarında kalan çocukların şiddet ve tecavüze varan insanlık suçlarıyla yüz yüze kalmasına yol açmaktadır.
205
Taleplerimiz
Çocuğun eğitimi doğduğundan itibaren toplumsal bir görev ve
kamusal bir haktır ve kesinlikle güvence altına alınmalı; 0-7 yaş arası çocukların eğitimi zorunlu ve ücretsiz olmalıdır.
Kadının çalışıp çalışmamasına bakılmaksızın, her çocuk için ücretsiz ve nitelikli kreş ve anaokulu eğitimi sağlanmalıdır. Her mahalle ve
köyde çocuk sayısı ile orantılı kamusal kreşler açılmalı; çocuklara ücretsiz servis hizmeti sağlanmalıdır.
Özel ve kamusal tüm iş yerlerinde, çalışanların kadın ya da erkek
olmasına bakılmaksızın, kreş açma koşulları kolaylaştırılmalı ve mevcut
kreşler iyileştirilmelidir.
Tüm kreşlerin ve çocuk bakımevleri, fiziksel ve eğitsel nitelikler
açısından iyileştirilmeli ve her çocuk için fayda sağlayıcı özellikte olmalı; kreş çalışanları yeterli mesleki eğitim, sosyal güvenlik ve insanca ücret koşullarına kavuşturulmalıdır.
Özel eğitime muhtaç çocuklar için de aynı koşullar gözetilerek bakım ve eğitim alanları oluşturulmalı; özel eğitime muhtaç çocukların ve
ailelerinin ihtiyaç duydukları özel psikolojik destek ve ailelerin eğitimi
kamusal kaynaklarla desteklenmelidir.
ÇALIŞMA HAKKI
Kadınları eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi temel haklarından mahrum bırakan neo-liberal düzenlemeler, kadınların ihracata yönelik, emek
yoğun sektörlerdeki istihdamının yoğunlaşmasıyla sonuçlanmaktadır.
Üretim sürecinin esnekleştirilmesi, kayıt dışı haline getirilmesi, kadınları
düşük ücretli güvencesiz, sendikasız işçilik depoları haline getirmektedir.
Kayıt dışı küçük ve orta ölçekli firmalarda yaygınlaşan güvencesiz istihdam; serbest üretim bölgeleri, gündelikçilik ve giderek yaygınlaşan taşeronlaştırılmış hizmet üretimi alanları ile ev eksenli çalışma, aşırı kadın
emeği sömürüsünün temel alanları olarak ortaya çıkmaktadır.
Kayıt dışı, güvencesiz, örgütsüz, ucuz ve esnek kadın emeği istihdamı, ihracata dayalı ekonomilerin en önemli döviz kazanma kaynaklarından birisi haline dönüşürken, bu biçimlerde çalıştırılan kadınlar “ça206
resiz iş gücü” haline getirilmektedir. Zenginliklerin yaratıcısı olan kadın
işçiler kayıt dışı iş yerlerinde psikolojik, cinsel ve fiziksel aşağılanmaların
ve tacizlere hedef yapılmakta; doğurganlıktan kaynaklanan biyolojik
özellikleri nedeniyle özel denetim ve baskı biçimlerine maruz bırakılmaktadırlar.
Kadın işçilerin, mevcut iş yasalarının bile geçerli olmadığı alanlarda
yoğunlaşması, sermayenin neo-liberal saldırı politikalarının olduğu kadar, ev içindeki kadın emeğini görünmez ve değersiz hale getiren ve
kadınların toplumsal üretime katılma haklarını yok sayan cinsiyetçi değerlerin ve ilişkilerin ürünüdür. Çocuk bakımı ve ev işlerinin toplumsal
değer yaratan faaliyetler sayılmaması, ücretsiz aile işçiliğini kadınlar açısından başlıca çalışma biçimi haline getirirken, çalışma kadınlar açısından özgürleştirici bir faaliyet yerine ücretsiz ya da çok düşük ücretli
kölelik biçimlerine dönüşmektedir. Kadın emeğinin değersizleştirilmesi, göçmen kadınların maruz kaldıkları sömürü ve baskıları ağırlaştırmakta; kadının bedeninin metalaştırılmasını ve seks ticaretini yaygınlaştırmaktadır.
Taleplerimiz
Özgür ve eşitlikçi koşullarda çalışarak kendisini geliştirmek ve toplumsal üretimin bir parçası haline gelmek her kadının vazgeçilmez temel hakkı ve insan emeğinin özgürleşmesinin başlıca koşullarından birisidir.
Kadınların ev ve aile içinde gerçekleştirdikleri üretim toplumsal
üretimin sosyal güvenlik hakkı yaratan bir parçası sayılmalı; ev kadınları dâhil tüm kadınlar için sosyal güvenlik, eşe-babaya bağlı olmaktan çıkartılmalıdır.
Ev eksenli çalışma, ev hizmetlerinde çalışma gibi her tür çalışma
biçimi iş kanunu kapsamı ve sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmalıdır.
Gündelikçi olarak çalışan kadın temizlik işçilerinin yasal asgari ücret, emeklilik ve parasız sağlık hakları; çalışma koşullarının iyileştirilmesi
ve iş yerlerinin işçi sağlığını ve güvenliğini gözetecek biçimde düzenlemesi güvence altına alınmalıdır.
Tüm işçilerin örgütlenmesi önündeki engeller kaldırılmalı ve enformel çalışan örgütsüz işçilerin, işsizlerin, emeklilerin kendi örgütlerini
207
yaratabilmesi ve özgür toplu pazarlıktan yararlanabilmesi sağlanmalıdır.
Serbest bölgeler kaldırılmalı; iş kanunu demokratikleştirilerek tüm
bölgelerde uygulanmalıdır.
Aynı sektörde aynı işi yapanlar, aynı statü ve haklardan yararlanmalı; taşeronlaştırma uygulamalarına son verilmelidir.
Çalışma hayatında kadına yönelik her türlü sözlü, fiziksel ve cinsel
şiddet ve cinsiyetçi uygulamalar önlenmeli; işe alma ve işten çıkarmada cinsiyete ve evlilik statüsüne dayalı ayrımcılık ortadan kaldırılmalıdır.
Doğum izni kadını ve erkeği eşdeğer biçimde kapsayarak genişletilmelidir. Kadınların doğurganlığının bir tehdit ve denetim aracı olarak
kullanılmasının önüne geçilmeli, kadın işçilere biyolojik ihtiyaçları nedeniyle yasal izin verilmelidir.
Yasadışı göç ederek, ev hizmetlerinde ve fuhuş sektöründe korumasız güvencesiz ve her türlü istismara açık biçimde çalışan kadınların
yasal çalışma, ikamet ve örgütlenme hakları tanınmalıdır.
Ulaşım ve beslenme hakkı çalışma hakkının bir parçası haline getirilmeli; ulaşım ve beslenme maliyetleri çalışma ücretine ve ulaşım süresi, mesai saatine dâhil edilmelidir.
SAĞLIK HAKKI
Sağlıklı olmak ruhsal, bedensel, fiziksel ve sosyal olarak iyi olma halidir ve sağlık hakkı, tüm insanların ve kadınların piyasalaştırılamaz temel insan hakkıdır.
Kadınların sağlık durumu, sadece kendi fiziksel koşulları tarafından
değil, içinde yaşadıkları toplumsal koşullar tarafından belirlenir. Kız çocuklarının istenmeyen ikinci sınıf çocuk olarak değerlendirilmesi ve kadının ikinci sınıf konumu, kadınların sağlık hakkının önündeki temel engellerden birisidir. Kadınlara yönelik sağlık hakkı ihlalleri, acil sağlık birimlerine başvuran kadınların, erkeklere kıyasla daha az önemsenmesi, kadınlara özel sağlık hizmetlerinin ücretsiz sağlık hakkı statüsüne sahip
olmaması, kadına yönelik şiddet, kadının kendi bedeni ve doğurganlığı
üzerinde söz ve karar sahibi olmaması, kadın sağlığının üreme sağlığına indirgenmesi gibi biçimlere bürünmektedir.
208
Sağlığı alınır-satılır bir mal haline getiren neo-liberal piyasalaştırma
ve özelleştirme uygulamaları en çok kadınları etkilemekte; sağlık hizmetleri piyasalaştırılırken kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve engellilere
yönelik hizmetler ilk sıraları almaktadır. Aile hekimliği uygulamaları ile
koruyucu sağlık hizmetlerinin çökertilmesi de yine en çok kadınları etkilemekte; bu alandaki piyasalaştırma uygulamaları artan kürtaj ve düşükler; anne ve çocuk ölümleri gibi sağlık hakkı ihlalleri yaratmaktadır.
Koruyucu sağlık hizmetlerindeki çöküş ve özel sağlık piyasasının hâkimiyeti önlenebilir kürtajlar, zorunlu sağlık nedenlerinden kaynaklanmayan estetik cerrahi ve bedensel güzellik dayatması gibi uygulamalarla
kadın bedenini bir kar elde etme alanına dönüştürmektedir.
Öte yandan neo-liberal politikalar sonucunda ortaya çıkan küresel ısınma, su kıtlıkları ve özelleştirmeleri, beslenme ve barınma hakkı
ihlalleri de öncelikle kadınların sağlık haklarının gaspıyla sonuçlanmaktadır. Savaşlar, ırkçılık ve dinsel gericilik de kadınların sağlık haklarını giderek daha yaygın biçimde tehdit etmektedir.
Taleplerimiz
Kadınların sağlık hakkı kadınların özgür ve eşit insanlar olarak yaşama hakkının temeli olarak tanımlanmalı; çalışma, beslenme gibi hakların ve koruyucu, ücretsiz, kamusal sağlık hizmetinin güvencesi altına
alınmalıdır.
Bütçeden kadın sağlığına ayrılan pay artırılmalıdır. Sağlık politikaları kadın ve erkeğin farklılıklarını dikkate alan bir bakış açısıyla düzenlenmelidir.
Kadın sağlığı hizmetleri alanına dair düzenlemelerde, kadın hekimlerin ve kadın sağlık çalışanlarının, kadın örgütlerinin ve demokratik kitle örgütlerinin söz ve karar hakkı bulunmalıdır.
500 bin nüfusu olan her mahallede kadın sağlığına yönelik yeterli
koruyucu kamusal sağlık birimleri bulunmalı; koruyucu sağlık anlayışının yerini alan tedavi edici sağlık anlayışına ve özelleştirme, piyasalaştırma uygulamalarına son verilmelidir. Sağlık hizmetlerinin niteliğini düşüren taşeronlaştırma uygulamalarına son verilmelidir.
Sağlık hizmetlerinin sunumunda kadınların özel ihtiyaçları dikkate
alınmalı ve bu ihtiyaçlar sağlık çalışanlarının mesleki eğitim süreçlerinde gözetilmelidir.
209
ŞİDDETTEN KORUNMA HAKKI
Kadınlar sadece kadın olmaktan kaynaklanan nedenlerle şiddete
uğramakta; şiddeti çok yönlü yaşamaktadır. Erkek egemenliğin toplumsal alanda yarattığı kadına dönük şiddete; piyasanın her türlü kamusal
hakkı ve güvenceyi ortadan kaldırarak yarattığı yıkımın yol açtığı şiddet;
özellikle neoliberalizmin devleti her türlü sosyal işlevden arındırarak
çıplak bir zor aygıtı olarak örgütlemesinin yarattığı şiddet; ırkçılığın, militarizmin milliyetçiliğin dinsel baskının yarattığı şiddet eklenmektedir.
Genel şiddet biçimleri olan savaş ve yoksulluktan en fazla kadınlar etkilenmekte, kadınlar yaşamın her alanında fiziksel, psikolojik, sözlü şiddete, aşağılamaya uğramaktadırlar. Evinde, iş yerinde, sokakta şiddete uğrayan kadınlar için özgürlükten, kendi yeteneklerini ve isteklerini gerçekleştirme zemininden, siyasal haklarını kullanma olanağından,
toplumda eşit bir birey olarak varolma ve toplumsal yaşama bir özne
olarak katılma imkanından, sağlıklı ve mutlu bir yaşamdan bahsetmek
mümkün değildir. Kadına dönük şiddet insanlık suçudur. Sadece doğrudan kadına şiddet uygulayanlar değil, kadına dönük şiddete zemin hazırlayanlar, görmezden gelenler, engellemeyenler de bu suça ortaktır.
Taleplerimiz
Türkiye’de kadına dönük şiddetin ortadan kaldırılmasını sağlayacak ortamın oluşması için kirli savaşın sona erdirilmesi, militarizme, şovenizme, millliteçiliğe, dinsel baskıya karşı etkili bir şekilde mücadele
edilmesi gerekmektedir.
Kadına dönük fiziksel, sözel, psikolojik ve cinsel şiddeti önlemeye
dönük politikalar geliştirilmelidir. Kadına dönük şiddetin hiçbir hafifletici nedeni olamaz. Ceza yasaları buna göre düzenlenmelidir.
Şiddete uğrayan kadınlar koruma altına alınmalı, ihtiyaca uygun sayıda sığınma evi açılmalı, şiddete uğrayan kadınların ve çocukların barınma, iş, yemek, ulaşım gibi ihtiyaçları karşılanmalıdır.
Kadına dönük şiddet sağlık sorunudur. Şiddet kadının ruhsal ve bedensel iyilik halini ortadan kaldırmaktadır. Şiddete uğrayan kadınlara psikolojik desteğin de içinde olduğu ücretsiz sağlık hizmeti sunulmalıdır.
İş yasalarında kadına dönük şiddet tanımlanmalı ve yaptırımlar belirlenmelidir.
210
Yoksulluk, güvencesizlik nedeniyle kadınların kendilerine şiddet uygulanan koşullarda çalışmaya ve yaşamaya devam etmesi kabul edilemez. Kadınların çalışma haklarının, sosyal güvencelerinin, barınma haklarının güvence altına alınması kadınların şiddete maruz kalmasını önlemek açısından kritiktir.
SAVAŞ, MİLİTARİZM, KADIN ve
ANADOLU’DA KIZ KARDEŞ OLMAK
Savaşın genel toplum yapısı üzerinde yarattığı ekonomik ve sosyal
yıkımın etkileri toplum bileşenleri açısından en fazla kadınlar üzerinde
etkili olmaktadır. Bu durumun temel sebeplerinden biri savaş koşullarının; savaş zamanları dışında da hali hazırda var olan kadın ezilmişliğinin olağanüstü toplumsal koşullar söz konusu olduğunda daha da belirginleşmesine yol açacak niteliklere sahip olmasından ileri gelmektedir. Olağan toplumsal yapının barındırdığı kadına dönük her türden ayrımcılık ve şiddet ortamını temellendiren nedenler savaş durumlarında güçlenir.
Eril kavramlar olan militarizm, ırkçılık ve milliyetçiliğin kendini var
ettiği ekonomik ve siyasal temel, kadın düşmanlığını üretir ve besler.
Militarizm, ırkçılık ve milliyetçilik erkeği askerleştirir; kadına ari kanın, ırkın sürekliliğini sağlamakla yükümlü erkek asker anası misyonunu dayatır. Kadın var olan toplum içerisinde özgür bir birey olmaktan çıkarılıp,
kadın bedeni ve vatan toprağı özdeşleştirilerek toplumun ortak namusu olarak kabul edilir. Bu kabul, savaş zamanlarında kadın bedeninin ve
kimliğinin karşılıklı taraflar açısından doğrudan bir savaş silahı haline
gelmesine yol açar. Bu bakımdan savaş zamanlarında sıkça görülen kadına yönelik taciz ve tecavüz işkenceleri, salt bir cinsel saldırı değil aynı zamanda kadına biçilen bu toplumsal misyona dönük askeri bir saldırı biçimidir. Militarist politikalarla belirlenen bütçeler savaş harcamalarına yoğunlaşmakta, bütçeden kadınların haklarına dönük hizmetlere
ayrılan pay düşürülmektedir.
Savaşın ekonomik ve kamusal haklar alanında yarattığı yıkımlar en
211
fazla kadınları etkiler. Kadınlar savaş zamanlarında en temel gereksinimleri olan su, enerji, sağlık ve eğitim hizmetlerinden mahrum kalmaktadırlar. Kocaya ya da aileye bağımlı yaşayan kadınlar savaş zamanlarında onları yitirdiklerinde, çocuk bakımı da dahil olmak üzere yetersiz koşullarla ama tek başlarına ayakta kalma mücadelesi vermek zorunda kalırlar.
Türkiye’de yürütülen kirli savaş politikaları ırkçılık ve milliyetçilik
temelinde yükselmekte ve bu akımlar tarafından yeniden üretilmektedir. Ülke Türk ve Kürt halklarının düşmanlığı temelinde bir çatışmaya
sürüklenmeye çalışılmaktadır. Kirli savaş politikalarını besleyen ve yeniden üreten milliyetçi ırkçı toplumsal şiddet ortamı kadına dönük toplumsal şiddeti de tetiklemektedir. Kendinden olmayana dönük saldırganlığın yaygınlaşması toplumsal şiddetin etki alanının toplum genelinde egemen olmayan dil, din, mezhep, sınıf ve cinsiyete yönelmesi kaçınılmazdır. Bu bakımdan örneğin, Kürt kimliğine dönük saldırganlık propagandalarının, herhangi bir iradi müdahale olmaksızın kadın kimliğine
dönük bir saldırganlığa evrilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
İki halk arasında ekilmeye çalışılan düşmanlık tohumları, özellikle
Kürt kadınlarına dönük namus cinayetlerinin Türk kadınları üzerinde
Kürt halkına dönük düşmanca duygular beslemesini tetikleyecek nitelikte propaganda edilmesini de kapsamaktadır. Namus ve töre cinayetleri, etnik bir kimliğe iliştirilerek modern kurtulmuş Türk kimliği ve gerici karanlık Kürt kimliği propagandasıyla ırkçı milliyetçi hareketler güçlendirilmeye çalışılmaktadır.
Türkiye’de yürütülen kirli savaş Kürt ve Türk binlerce yoksul gencin ölümüyle süre gelmekte,Türk ve Kürt anaları uzun yıllardır bu acıyla boğuşmaktadırlar. Kirli savaş için ayrılan bütçe, yine kadınların yaşamından çalınmaktadır.
Talepler
Kadınların yaşamlarına acıdan ve yoksulluktan başka hiçbir şey vaat etmeyen savaş harcamalarına bütçeden ayrılan pay azaltılmalı, kadının toplumsal yaşama eşit ve özgür bir biçimde katılımını düzenleyen
koşulların oluşmasını sağlayacak oranda kadına yönelik bütçe arttırılmalıdır.
Türk ve Kürt kadınları savaşın yarattığı yıkımlardan ve kadın olma212
larından kaynaklanan baskılardan benzer biçimlerde etkilenmektedir.
Kürt ve Türk halklarını birbirine düşmanlaştıran ırkçı, milliyetçi propagandalara karşı, ülkemiz topraklarında halkların kardeşliği temelinde bir
barış ortamının yaratılmasını sağlayacak temel dinamik Anadolu’da kız
kardeşliği önermesinde bulunmaktadır.
“Anadolu’da kızkardeşlik” önermesinin karşılık bulabilmesi için içerisinde Kürt sorunu, neo liberal politikalar ve kadının kamusal hakları,
kadına dönük şiddet gibi sorun alanlarının kadınlar tarafından tartışılarak üretildiği bir siyaset düzlemi yaratılmalıdır. Bu düzlem yöntem olarak egemen siyaset anlayışının erkek egemen yaklaşımını reddetmelidir.
Namus ve töre cinayetlerine karşı Kürt ve Türk kadınları Anadolu’da kız kardeşlik temelinde ortak mücadele etmeli, kadına dönük şiddetin milliyetçi, ırkçı akımları güçlendirecek bir dinamik olması engellenmelidir.
KADIN FORUMU KARARLARI
Halkın Hakları Kadın Forumu, Halkın Hakları Forumu’nun tüm katılımcılarını Antalya Serbest Bölgesi’ndeki Novamed iş yerindeki grevci kadın işçilerle ortak ve somut dayanışma eylemine çağırmaktadır.
Halkın Hakları Kadın Forumu, önümüzdeki sonbaharda kadın emeği konulu bir forum düzenleme kararı almıştır.
213
Halkın Hakları
Atölye Çalışmaları
Eğitim Hakkı Atölyesi
Sağlık Hakkı Atölyesi
Barınma Hakkı Atölyesi
Su Hakkı Atölyesi
Ulaşım Hakkı Atölyesi
Çalışma Hakkı Atölyesi
Enerji Hakkı Atölyesi
Tarım ve Beslenme Hakkı Atölyesi
Çevre Hakkı Atölyesi
Siyasal Haklar ve Özgürlükler Atölyesi
İletişim Hakkı Atölyesi
Halkın Hakları Forumu
Eğitim Hakkı Atölyesi
Çağrı
Halkevleri 8-9-10 Haziran 2007 tarihlerinde “Halk›n Haklar›
Forumu” isimli bir etkinlik düzenlemektedir. Kamusal alanda gerçeklefltirilen neo-liberal düzenlemeler: Özellefltirme, piyasalaflt›rma,
güvencesizlefltirme politikalar›, bu politikalara karfl› geliflen toplumsal dirençler ve sosyal haklar›n kullan›m› önündeki cinsiyetçilik, ›rkç›l›k, gericilik gibi di¤er önemli engeller, Halk›n Haklar› Forumu’nun dört temel tart›flma gündeminden birisini oluflturmaktad›r.
Halk›n Haklar› Forumu’nun 8 Haziran Cuma günü yap›lacak
Kad›n Forumu bölümünde sosyal hak ihlallerinin kad›nlar üzerindeki sonuçlar› ele al›nacakt›r. Kamusal alanda yaflanan neo-liberal
dönüflüm 9 Haziran Cumartesi tarihli forum aç›l›fl oturumunun da
konusunu oluflturmaktad›r. Öte yandan, sosyal haklar mücadelesinin somut gündemleri de, forumun 9 Haziran Cumartesi ö¤leden
sonraki bölümünde ayn› anda düzenlenecek olan 13 ayr› atölye çal›flmas›nda hak ihlallerinden ma¤dur olan halk kesimleri, sendikalar-demokratik kitle örgütleri, emekçiler ve akademisyenlerin kat›l›m›yla ayr›nt›l› biçimde tart›fl›lacakt›r. E¤itim, sa¤l›k, enerji, bar›nma,
ulafl›m, su, iletiflim, tar›m ve beslenme, çal›flma, kültür-sanat, sosyal
politika, çevre hakk› ve siyasal haklar ve özgürlükler alanlar›nda
düzenlenecek olan bu atölye çal›flmalar›nda önümüzdeki dönemin
somut ve ortak mücadele gündem ve hedefleri üzerinde yo¤unlafl›l217
mas› hedeflenmektedir. Atölye çal›flmalar›ndan ç›kan sonuçlar atölye raporlar›yla sonuçland›r›lacak ve atölye moderatörlerinin çal›flmas›yla kaleme al›nacak ortak vurgular, 10 Haziran Pazar günü yap›lacak olan kapan›fl oturumdaki sunulacak Halk›n Haklar› Bildirgesinde yer alacakt›r.
E¤itim alan› kamusal alanda yaflanan neo-liberal dönüflümden,
piyasalaflt›rma ve güvencesizlefltirme politikalar›ndan en fazla etkilenen alanlar›n bafl›nda gelmektedir. Öte yandan ›rkç›l›l›k, göç, ana
dilde e¤itim sorunu, cinsiyetçilik, gericilik, yoksulluk e¤itim hakk›
ihlalinin di¤er önemli kaynaklar›n› oluflturmaktad›r. E¤itimi bir mal
haline dönüfltüren Dünya Bankas› politikalar›, yeni bir piyasac› e¤itim anlay›fl›n› da dayatmakta ve bu dayatmalar, ›rkç›l›k, cinsiyetçilik
ve gericilikle birlikte, demokratik bir e¤itim ortam›n›n oluflmas›n›
imkans›z k›lmaktad›r.
Öte yandan, ülkemiz gerek e¤itim emekçilerinin örgütlenme ve
mücadele gelenekleri gerekse paras›z, demokratik ve nitelikli e¤itim
mücadelesi aç›s›ndan son derece zengin kaynaklara sahiptir. E¤itim
hakk› atölyesi, bu zengin mücadele birikimini günümüzün yeni sorunlar› ve dinamikleriyle önümüzdeki mücadele döneminin somutlu¤u içinde ilerletmeyi amaçlamaktad›r. E¤itim hakk›, bu hakk›n
kullan›m› önündeki engeller, e¤itim hakk› ihlalinin di¤er hak ihlalleriyle iliflkilendirilmesi, paras›z, demokratik ve nitelikli e¤itim için
e¤itim emekçilerinin, velilerin ve ö¤rencilerin ortak mücadele olanaklar› ve alternatif e¤itim anlay›fl› bafll›klar›, e¤itim hakk› atölyesinin ana tart›flma bafll›klar›n› oluflturmaktad›r.
E¤itim hakk› atölyesi kapsam›nda yap›lan ön çal›flmalar sonucunda üretilmifl olan tart›flma gündemi bafll›klar› flunlard›r:
1) Piyasalaflt›rma ve yoksullaflt›rma k›skac›nda e¤itim hakk› ihlalleri:
Türkiye’de e¤itimin piyasalaflt›r›lmas›n›n neresindeyiz? Piyasalaflt›rman›n veliler, ö¤renciler ve e¤itim emekçileri üzerindeki sonuçlar›. E¤itim hakk›n›n di¤er haklarla iliflkisi.
2) E¤itim hakk› ve e¤itim hakk›n›n öznesi olmak
218
E¤itim hakk› ve anadilde e¤itim, cinsiyetçilik, gericilik, esnek istihdam ve çocuk iflçili¤i.
3) E¤itim hakk› mücadelesi
Dünya Bankas›’n›n piyasac› e¤itim anlay›fl›na karfl› alternatif demokratik e¤itim anlay›fl›. Bilimsel, özerk, paras›z e¤itim ve yüksek
e¤itim mücadelesi. Direnifl öyküleri. Köy Enstitüleri deneyiminin ve
di¤er deneyimlerin de¤erlendirilmesi.
4) Türkiye’de e¤itim hakk› mücadelesi
E¤itim hakk› mücadelesinin özneleri, müttefikleri, mücadele hedefleri ve mücadele araçlar› neler olmal›d›r? Ortak mücadele olanaklar› nedir, hedefleri ne olmal›d›r?
Yukar›daki bafll›klar forum öncesinde Ankara’da 13 May›s, 19
May›s ve 26 May›s ve ‹stanbul’da 26 May›s tarihlerinde yap›lacak ön
forumlarda da ele al›nacakt›r.
Bu çabam›zda birlikte yol almak dile¤iyle…
HALKIN HAKLARI FORUMU
E⁄‹T‹M ATÖLYES‹ ÇALIfiMA GRUBU
219
Halkın Hakları Forumu
Eğitim Hakkı Atölyesi
Hazırlık Çalışmaları
Kapitalist sistemin kendi krizini aflmak için yürüttü¤ü neo-liberalizm program›, yaflam›n her alan›na ciddi bir sald›r› biçiminde flekillenmeye bafllad›¤› 1980’li y›llardan bu yana bir dizi “yeniden yap›lanma” modeliyle sürmektedir. Bu modelin birincil hedefi; sermayenin serbest dolafl›m›n›n önündeki engelleri kald›rmak ve tüm kamusal hizmetleri ulus ötesi flirketlerin ticaretine terk etmektir. Neoliberal düflünürlere göre ‘her alanda oldu¤u gibi e¤itim alan›nda da
rekabetçi bir piyasa oluflturulmas› kaç›n›lmazd›r ve e¤itimin de art›k
piyasada al›n›p-sat›labilecek bir mal oldu¤u kabul edilmelidir’. Bu
mal› sat›n alacak olan halklara art›k “müflteri” gözüyle bak›ld›¤› ve
bu s›fat›n ad›m ad›m kabul ettirilmek istendi¤i günümüzde Dünya
Bankas› projeleri ve IMF denetimi ile, baflta e¤itim ve sa¤l›k olmak
üzere en temel sosyal haklar gasp edilmektedir. ‹flte bu nedenledir
ki, içinde bulundu¤umuz süreçte “E⁄‹T‹M HAKKI” tart›flmalar› daha da önem kazanm›flt›r.
E¤itim Hakk› Atölyesi için baflta Ankara ve ‹stanbul olmak üzere birçok ilde ön toplant›lar - görüflmeler yap›ld› ve bütün bunlar›n
sonuçlar› bir araya getirilerek, tart›flma bafll›klar› oluflturuldu.
Tart›flma bafll›klar›, illerdeki ön çal›flma yürütenlerle yap›lan istiflareler sonucunda ‘taslak’ biçiminde oluflturuldu ve ard›ndan ‘E¤itim Hakk› Atölyesine Ça¤r›’ metni ile birlikte bu tart›flma tasla¤› kat›l›mc›lara-kurumlara gönderildi.
221
222
Halkın Hakları Forumu
Ankara Eğitim Hakkı Atölyesi
Hazırlık Çalışması
Akademisyenler, demokratik kitle örgütleri ve E¤itim Sen flubeleri ziyaret edildi, Forum ve E¤itim Hakk› Atölye Çal›flmalar› anlat›ld›. Akademisyen ilgisi oldukça olumluydu. Bu çal›flman›n duyurusu
ve destek için görüflülen birçok akademisyenin yan› s›ra E¤itim Sen
flubeleri, Pir Sultan Abdal Kültür Derne¤i ve Kuzey K›br›s Türk Ö¤retmenler Sendikas› gibi kurumlarla da görüflüldü. Bu görüflmeler
sonucunda, ön çal›flmalara destek veren, söyleflilere kat›lan ve tebli¤
sunan akademisyenler oldu. Atölyeye K›br›s Türk Ö¤retmenler Sendikas› davet edildi. Sendika ad›na ‘Kuzey K›br›s’taki e¤itimin Piyasalaflt›r›lmas›’ üzerine önden bir tebli¤ gönderdiler, çal›flmalar›m›z› ilgiyle izlediklerini ve mutlaka foruma kat›lacaklar›n› bildirdiler.
Ankara’da 22 May›s 2007’de E¤itim Sen 1 nolu fiubede “E¤itim
Hakk› ve Piyasalaflt›rma” konulu bir söylefli ve mini forum yap›ld›.
Söylefliye konuflmac› olarak Prof Dr. Necla K. Tural, ÖV DER
Genel Baflkan› Enver Önder, üniversite ö¤rencileri, liseliler, mahallelerden veliler, sözleflmeli ö¤retmenler ve E¤itim Sen üyeleri kat›ld›.
Prof. Kurul Tural, sermayenin 1970’lerde a盤a ç›kan kendi krizini aflman›n program› olarak bafllat›lan küreselleflmenin, kamusal
hizmetlerin piyasa koflullar›nda al›n›p sat›l›r bir meta haline getirilme süreci oldu¤unu, bu metalaflt›rman›n GATS antlaflmas› ile programa al›nd›¤›n›, tüm dünyay› ortak bir pazar haline getirme ve kamusal hizmetleri metalaflt›rma-piyasalaflt›rma sürecinin ülkemizde,
223
çeflitli uyum yasalar› ile iflletildi¤i, bu sürecin asl›nda sermayenin bir
tavizi anlam›na gelen sosyal devlet ilkesinin bu kez tamamen bir tasfiyesi anlam›na geldi¤ini aktard›.
Kat›l›mc›lardan ÖV DER Genel Baflkan› Enver Önder; velileri birinci derecede ma¤dur edildikleri bu süreçte veli örgütlenmesinin
önemini ve bu örgütlemenin de zorluklar›n› aktard›.
Üniversite ö¤rencileri, YÖK’le birlikte bafllayan gericileflme, piyasalaflt›rma ve bugün gelinen noktada harçlar, kantin-yemekhane
ihaleleri ö¤renim kredilerinin geri ödemedeki faizlendirmeler yüzünden hacizlerin bafllayaca¤› süreci aktard›lar. “Müflterileflme ve piyasalaflt›rmaya karfl› üç çözüm” kampanyas›nda yürüttükleri mücadeleyi ve kazan›mlar›n› aktard›lar.
Liseli bir ö¤renci, e¤itimin piyasalaflt›r›lma sürecinin liselileri ne
flekilde etkiledi¤ini, katk› pay›, foto¤raf paras› vb paralar›n toplanmas›, okul çevrelerindeki uyuflturucu tehlikesi, genel-anadolu lisesi
ay›r›m›n›n ö¤renciler aras›nda yaratt›¤› ay›r›m ve ötekilefltirmeyi anlatt›. Buna karfl› uyuflmaya, müflterilefltirmeye, bask›ya RED kampanyas›nda yürüttükleri mücadeleyi, önümüzdeki süreçte uygulanacak olan olgunluk s›navlar›na karfl› mücadeleyi ö¤retmenleri ve velileri ile birlikte yürütmek gerekti¤inin dile getirdi.
Sözleflmeli olarak çal›flan bir e¤itim emekçisi de, güvencesiz çal›flman›n kendisinde yaratt›¤› psikolojik tahribat›, kadrolu ö¤retmen
gelecek söylentisi yay›ld›¤› ve bundan sonra da kendini hep diken
üstünde hissetti¤ini, ö¤rencilerini çok sevdi¤ini ama onlar› her an b›rakabilece¤ini bilmenin zorluklar›n› anlatt›.
Kadrolu ö¤retmenler, kadrolu olmaktan dolay› utan›r hale geldiklerini, güvencesiz çal›flt›rman›n yaln›zca sözleflmeli ö¤retmenlerin
sorunuymufl gibi alg›lanmas›ndan dolay› üzgün olduklar›n› dile getirdiler.
Tart›flma sonucunda piyasalaflt›rmaya - güvencesizlefltirmeye
karfl› ortak bir mücadele örmek gerekti¤i, bunun araçlar›n›n forumda tart›fl›lmas› gerekti¤i ifade edildi.
Tart›flmalar›n ard›ndan, Meksika Ö¤retmen Hareketini anlatan
“Ülke Ya¤mur ve Atefl” filminin gösterimine geçildi.
Mahallelerde yürütülen atölye çal›flmalar› çerçevesinde de 25
May›s’ta Seyranba¤lar›’da Umut Halkevi taraf›ndan, Dikmen’de de
224
Dikmen Halkevince düzenlenen, bölgedeki veli, ö¤renci ve ö¤retmenlerin kat›ld›¤› ön forumlar yap›ld›.
Seyranbağları Eğitim Hakkı Atölye Hazırlık Söyleşisi
Seyranba¤lar›n’nda Umut Halkevi taraf›ndan mahalledeki okullara, velilere ve ö¤retmenlere yönelik bir ça¤r› pusulas› haz›rlan›p,
bölgede da¤›t›ld›.
Umut Halkevi söyleşi duyurusu:
E⁄‹T‹M HAKKINI SAVUNMAYA ÇA⁄RI
UMUT HALKEV‹
E¤itim alan›nda yaflad›¤›m›z sorunlar› tart›fl›yoruz!!!
• Tebeflirden perdeye kadar okulun tüm giderlerinin velilerden
zorunlu talep edilmesi yasal m›d›r?
• Elektrik faturas›ndan her gün evimize giren ekme¤e kadar tüketti¤imiz her fleyden e¤itime katk› vergisi kesilirken bu paralar neden talep ediliyor?
• Anayasa bu konuda ne diyor?
• Milli E¤itim Bakanl›¤› para toplanmas› yasak derken okullar
aksine neden para topluyor?
• E¤itimin kalitesi her geçen y›l neden bu kadar düflüyor?
• E¤itimciler (ö¤retmenler) bu konuda neler düflünüyor?
Tüm bu sorular ve sorunlar› ö¤retmen, ö¤renci ve velilerimizle
tart›fl›yoruz. Sizler de e¤itime dair okullarda yaflad›¤›n›z sorunlar
hakk›nda görüfl bildirmek isterseniz;
25 MAYIS 2007/ Cuma Saat:18.00’da
Seyran cad. 61/28 UMUT HALKEV‹’ nde olaca¤›z…
Bekliyoruz!!!
Umut Halkevi’nde veli ve ö¤rencilerin ço¤unlukta oldu¤u, ö¤retmenlerin de yer ald›¤› söyleflide, e¤itimin temel bir insan hakk› ve
anayasal güvence alt›nda oldu¤u, buna ra¤men piyasalaflt›r›lma sürecinin ad›m ad›m nas›l iflletildi¤i aktar›ld›. Velilerin katk› pay› yüzün225
den afla¤›land›klar›, hakarete u¤rad›klar› anlat›ld›. Bir veli bafllang›çta kay›t paras› vermemekte direndi¤ini, ancak yaln›zlaflt›r›ld›¤›n› ve
sonuçta boyun e¤di¤ini aktard›.
Bir baflka veli, tek bafl›na bu mücadeleyi vermekten çekinmedi¤ini ve sonuçta kazan›m elde etti¤ini, ne kay›t paras› ne de katk› pay› verdi¤ini aktard›. Veliler, bir örgütlülü¤ün olmas› gerekti¤ini, kaç
veli olursa olsun, bir araya gelerek bir komite oluflturmak ve kimin
hangi okulda sorunu varsa, birlikte müdahale etmek gerekti¤ini dile
getirdiler. Ö¤renciler de okullardaki s›k›nt›lar›n›, diploma paras› yüzünden s›k›nt› çekenleri, okuldaki fliddet olay›n›n abart›larak, üzerlerinde polis tehdidi oluflturuldu¤unu aktard›lar.
Bu tür söyleflilerin sürekli olmas›n›, Halk›n Haklar› forumuna
bu deneyimleri aktarmak üzere kat›lmak istediklerini ifade ettiler.
Dikmen - Eğitim Hakkı ve Piyasalaşma Forumu
Toplant›ya liseliler, veliler, üniversiteliler ve e¤itim emekçileri
kat›ld›. Toplant›n›n aç›l›fl› tüm dünyada uygulanan neo liberal politikalar, kamusal alan›n tasfiye edilerek hizmetler alan›n›n metalaflt›r›lmas› ve piyasalaflt›rma süreci anlat›ld›. Sa¤l›k ve e¤itim gibi en temel haklar›n piyasa koflullar›na tabi k›l›nd›¤› ve bu sürecin ad›m
ad›m uyguland›¤›, özel okullar›n teflvik edildi¤i ve de kamudan kaynak aktar›lma süreci anlat›ld›. E¤itim emekçilerinin güvencesiz çal›flt›r›lmaya bafllanma sürecinin asl›nda e¤itimin piyasa koflullar›na tabi k›l›nmas›n›n dolay›s›yla tüm olan bitenlerin ayn› sald›r› program›n›n parças› oldu¤u vurguland›.
Toplant› kat›l›mc›lar›n›n yaflad›klar› hak ihlalleri, yaflant› örnekleri aktar›ld›. Dikmen bölgesindeki okullar aras›ndaki farkl›l›k, para
toplayan ve ticarileflmeye do¤ru giden okullar ile para vermeyen velilerin okullar› ile s›n›flar› aras›nda yarat›lan farkl›l›klar aktar›ld›. Veliler bu tür uygulamalarla ÖTEK‹LEfiT‹R‹LD‹KLER‹N‹, çocuklar›n›n
her türlü tehdit ve zor kullanma ile ezildiklerini ifade ettiler.
Çözüm önerileri k›sm›nda ise, ‘ö¤renciler, ö¤retmenler ve velileri ortak sorunlar etraf›nda buluflturma, Eylül ay›nda ortak toplant›lar yapma, ilk elden okul komiteleri, gelecekte ise bu öznelerin tümünün bir arada oldu¤u bölge komiteleri kurmay› hedefleme’ önerileri sunuldu.
226
Halkın Hakları Forumu
İstanbul Eğitim Hakkı Atölyesi
Hazırlık Çalışmaları
‹stanbul’da akademisyenler, E¤itim Sen flubeleri, ‹¤ne Oyas›
Dergisi, Göç-Der, Halk okulu ve bir çok mahallede görüflmeler yap›ld›, foruma katk› istendi. Görüflülen akademisyenler:
Mübeccel Karabat
Prof. Dr. Fuat Ercan
Tahsin Yeflildere
‹stanbul’da 26 May›s 2007 günü Dev Sa¤l›k ‹fl’te “E¤itimin Piyasalaflt›r›lmas› ve E¤itim Hakk›” konulu bir forum düzenlendi.
İstanbul ön forum duyurusu:
“E⁄‹T‹M‹N P‹YASALAfiTIRILMASI ve E⁄‹T‹M HAKKI”
10.30-13.00
E¤itimde Piyasalaflt›rma ve Güvencesizlik
E¤itimde Piyasalaflt›rma
Fuat Ercan, Ö¤renci Kolektifleri, Bar›fl Apolat (E¤itim-Sen 4 Nolu fiube)
E¤itim Emekçilerinin Güvencesizlefltirilmesi
Ayfer Çiçek
227
DB E¤itim Politikalar›/E¤itimin ‹çeri¤i
Mübeccel Karabat (E¤itim-Sen 6 Nolu fiube YK Üyesi)
13.00-14.00 Ara
14.00-16.00 E¤itim Hakk› ve Engeller
E¤itim Hakk›
R›fat Okçaboy (Bo¤aziçi Üniversitesi E¤itim Fakültesi)
Emin Ekinci (E¤itim Sen 7 Nolu fiube Baflkan›)
Anadilde E¤itim/Göç ve E¤itim
Haldun Özkan (E¤itim-Sen 8 Nolu fiube Baflkan›)
fiefika Gürbüz (Göç-Der Baflkan›)
Sendikal Örgütlenmede Kad›n
‹¤ne Oyas›
16.00-18.00
E¤itimde Ortak Mücadele ve Alternatif E¤itim Anlay›fl›
TAR‹H: 26 MAYIS CUMARTES‹
YER: DEV- SA⁄LIK ‹fi
(M‹LLET CAD. SAD‹ÇEfiME SK. BAfiAK ‹fi MERKEZ‹ NO:25
K:1 D:1 YUSUFPAfiA/AKSARAY )
26 MAYIS CUMARTES‹
HALKIN HAKLARI FORUMU E⁄‹T‹M HAKKI ATÖLYES‹
‹STANBUL ÖN TOPLANTISI
(YER: DEV SA⁄LIK-‹fi SEND‹KASI)
Halk›n Haklar› Forumu E¤itim Hakk› Atölyesi’nin 26 May›s ‹stanbul haz›rl›k toplant›s›, “E¤itimin Piyasalaflt›r›lmas› ve E¤itim Hakk›” bafll›¤› ile yap›ld›. Haz›rl›k toplant›s›na R›fat Okçabol ve Mübeccel Karabat gibi akademisyenler, ‹¤ne Oyas› kad›n ö¤retmen grubu,
E¤itim-Sen’li sendika yöneticileri, sözleflmeli ö¤retmenler, üniversite
ö¤rencileri ve Gültepe ve So¤anl› mahallelerinden veliler kat›ld›.
‹stanbul E¤itim Hakk› Atölyesi Çal›flma Grubu’nun düzenledi¤i
forumun birinci oturumunda, e¤itimin piyasalaflt›r›lmas› ile bu süreçte etkin bir rol oynayan Dünya Bankas›’n›n yap›sal dönüflümleri
s›ras›nda e¤itim alan›nda sermaye lehine yapt›¤› müdahaleler (anlafl228
malar, projeler ve müfredatta yapt›¤› de¤ifliklikler gibi), yine bu süreçte; üniversitelerin yaflad›¤› dönüflüm, üniversitelilerin de e¤itim
hakk›yla birlikte bar›nma, beslenme, ulafl›m gibi temel haklar›n›n da
piyasa iliflkilerinin bir parças› haline getirilmesi ve mücadele yollar›,
e¤itim alan›nda yaflanan piyasalaflt›rman›n bir parças› olan e¤itim
emekçilerinin güvencesizlefltirilmesinin emekçiler, e¤itimin niteli¤i,
süreklili¤i aç›s›ndan yaratt›¤› ve yarataca¤› sorunlar ve e¤itimde güvencesiz çal›flt›rmaya karfl› mücadele tart›flmalar› yap›ld›.
‹kinci oturumda; e¤itim hakk›na ba¤l› olarak; anadilde e¤itimin
pedagojik ve toplumsal önemi, göç olgusunun e¤itime yans›malar›,
e¤itim müfredat›n›n ›rkç›, gerici ve daha çok cins ayr›mc› içeri¤inin
ders kitaplar›ndaki örnekleri ve sendikal örgütlenmede kad›n›n konumunun toplumsal yap›n›n ve e¤itimin içeri¤inde var olan ezme
ezilme iliflkisine ba¤l› olarak de¤erlendirilmesi ile çözüm yollar› tart›fl›ld›.
‘E¤itimde Ortak Mücadele ve Alternatif’ adl› sonuç bölümünde
ise e¤itim hakk›n›n savunulmas›nda ve örgütlenmesinde ö¤retmeni,
ö¤rencisi ve velisiyle e¤itimin tüm taraflar›n›n var olan reflekslerinin
ortak bir kanalda ve güçlü bir muhalefet çizgisinde örgütlenmesi için
ortak mücadelenin önemi vurguland›.
Ayr›ca her üç oturumda da veliler, ö¤retmenler ve ö¤renciler taraf›ndan yürütülen e¤itim hakk› ve ortak mücadele deneyimleri canl› ve zengin bir dille aktar›ld›.
Sonuç:
Neoliberal siyaset girdi¤i her alan› çöküntüye u¤rat›yor. Halklar› yoksullaflt›r›yor, bölüyor, parçal›yor. Ö¤retmenli¤imizi de bu y›¤›nlar›n içinde yap›yoruz. Yap›lan bütün pratikler, yaklafl›mlar de¤erli. Birlikte bütün hak gasb›na karfl› örgütlenme modellerini konuflmak, oluflturmak gerekir. Gücün birleflikli¤ini yaratmak gerekir.
Her hakk›n garb›nda büyük dirençli örgütlenmeler elzemdir.
229
Halkın Hakları Forumu
Eğitim Hakkı Atölyesi / 9 Haziran 2007
Katılım
E¤itim Hakk› Atölyesi, 9 Haziran günü saat 14:00’te A.Ü. SBF’de
çal›flmalar›na bafllad›. 160 kat›l›mc›n›n anfiyi doldurmas›yla yo¤un
bir coflku yafland›.
Kat›l›mc›lar; akademisyenler, ö¤retmenler, güvencesiz e¤itimciler, lise-meslek lisesi ö¤rencileri, üniversite ö¤renci ve asistanlar›,
Öv-Der temsilcileri, yurt d›fl›ndan kat›l›mc›lar ile çok say›da velilerden oluflmaktad›r.
Akademisyen Katılımı:
Yard. Doç Dr. H. Hüseyin Aksoy (A.Ü. E¤itim Bilimleri Fak.)
Ö¤retim Üyesi Mübeccel Karabat (‹.Ü.)
Ar. Gör. Cenk Yi¤iter (Asistan Giriflimi: A.Ü. Hukuk Fakültesi)
Konuklar:
Enver Önder (Öv-Der Genel Baflkan›)
Rocio Luna Acevedo (Meksika OXACA Ö¤retmen Hareketi APPA Halk Meclisi Temsilcisi)
Besim Baysal (K›br›s Türk Ö¤retmenler Sendikas›)
Burak Mavifl (K›br›s Türk Ö¤retmenler Sendikas›)
231
İçerik Değerlendirmesi:
Atölye çal›flmas›, iki akademisyen sunumuyla bafllad›. H. Hüseyin Aksoy, Neoliberalizm ve E¤itim Hakk›n›n Yok Oluflu’ konulu sunumunda, e¤itimin neden evrensel bir hak oldu¤unu, neoliberal sald›r›lar›n bu hakk› ortadan kald›rmaya dönük program›n› ve e¤itim
hakk›n›n savunusunun gereklili¤ini söyledi.
Ard›ndan Dünya Bankas›’n›n e¤itimi piyasalaflt›ran program›
üzerine Mübeccel Karabat bir sunum yapt›. Bu program›n bir parças› olan ö¤retmen yetifltirme politikalar›n› aktar›rken, Türkçe ö¤retmenli¤ini bitiren bir ö¤retmenin yan branfl›n›n Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi oldu¤unu vurgulad›. Bunu ilk defa duyan kat›l›mc› ö¤retmen ve veliler, bunu üzerinde tart›flma bafllatt›.
Atölyede e¤itim sürecinin tüm muhataplar›n›n bir arada olmas›,
piyasalaflt›rma sürecenin tüm özneler boyutuyla tart›fl›lmas›na olanak sa¤lad›. Dünya Bankas›’n›n mesleki e¤itim ile ilgili projesi olan
MEGEP’in gerçek yüzü ortaya konuldu¤unda, bu projeyi TÜS‹AD’›n
neden bu kadar önemsedi¤ini, perde arkas›nda gizlenen bu gerçe¤in, tuzak kavram ve çerçevelerle yutturulmaya çal›fl›ld›¤› görüldü.
Bu konuyla ilgili Nedret Güzelordu (Meslek Lisesi Ö¤retmeni- Ank.
E¤itim Sen) bir sunum yapt›. MEGEP gerçe¤inde, “Meslek Lisesi
Memleket Meselesi” slogan›yla gençlerimiz meslek liselerine yönlendiriliyor, teflvik ediliyor. ‹lkö¤retimde ve lise birinci s›n›fta Tan›t›m
ve Yönlendirme dersi konuldu. Meslek liselerine teflvik amaçl›. Çok
insan› bu okullara yönlendirirken bir meslek sahibi yapmak ve o
gençleri ifl dünyas›nda istihdam etmek amac›n› gütmüyor, sadece
onlar›n eme¤inden faydalanmay› hedefliyorlar. 3-4 y›l boyunca ‘staj’
ad› alt›nda not tehdidi ile 18 yafl›ndan küçük bu gençler, atölyelerde, çeflitli iflyerlerinde çal›flt›r›l›yor. Bu projede çok yo¤un bir çocuk
eme¤i sömürü vard›r.
Bu sunumun ard›ndan bir meslek lisesi ö¤rencisi, staj gördü¤ü
iflyerinde çok yorucu ifllerde çal›flt›r›ld›¤›n›, haftada iki gün olan izin
hakk›n›n patron taraf›ndan kulland›r›lmad›¤›n›, izin istedi¤inde ise
patronun dersten zay›f verme önerisinde bulunaca¤› tehdidini yapt›¤› anlatt›. MEGEP, atölye kat›l›mc›lar› taraf›ndan tart›fl›ld› ve bu konuda somut bir talep ortaya ç›kt›: “Meslek liseleri kapat›lmal›d›r.”
232
Zorunlu temel e¤itim hakk›ndan hiçbir çocuk mahrum b›rak›lamaz.
Temel e¤itimini tamamlad›ktan sonra her çocu¤un ilgi ve ihtiyaçlar›
do¤rultusunda mesleki e¤itim alma hakk› ve özgürlü¤ü olmal›d›r.
Bu konu ayn› zamanda çocuk iflçili¤i ve çocuk hakk› istismar› ile
ilgili oldu¤u için Çal›flma Hakk› Atölyesine öneri olarak götürüldü.
Asistanlar›n YÖK’ün 50/d maddesinde esnek çal›flt›rma nedeniyle sürekli iflini ve kadrosunu kaybetme tehdidi alt›nda olduklar›,
yüksek ö¤retimin piyasalaflt›r›lmas› ve müflterilefltirilmek istenen
üniversitelerin ö¤rencileri, asistanlar›, bir arada u¤rad›klar›n› hak ihlalleri sunuldu, tart›fl›ld›.
Öte yandan kadrolu ö¤retmenler ile güvencesiz çal›flt›r›lan e¤itimciler, liseli ö¤renciler ile çocu¤unu okutamama kayg›s›n› atölyeye tafl›yan veliler, bir anfi içinde hak ihlallerini konufltu, tart›flt›. Bir
yandan akademik bir dille bu süreç anlat›l›yor, öte yandan yoksullaflt›r›lan, çocu¤unun e¤itim hakk› için atölyede yerini alan mahalleli kendi dili ile derdini anlat›yor. Bir veli (Ankara Alt›nda¤), “Ben
Dünya Bankas›’n› tan›mam-etmem, birileri bizi soyuyor ama o birileri Dünya Bankas›’ym›fl ben onu bilmem. Ben flunu biliyorum ki,
vergimi ödüyorum ama çok zor kazand›¤›m bir ekme¤in her bir parças›n› birileri kopar›p al›yor, bana açl›k kal›yor. Ben çocu¤umun gelece¤i için, e¤itim hakk› için Halkevi’nin paras›z e¤itim-paras›z sa¤l›k mücadelesinde yerimi ald›m” dedi¤inde, tüm kat›l›mc›lar› çok
hofl bir duygu kaplad›. “Asl›nda hepimiz ayn› dili konufluyor ve düflman› biliyoruz” yorumlar› yap›ld›.
Meksika’daki piyasalaflt›rma süreci ve sonuçlar› aktar›ld›, K›br›s’taki e¤itimin ticarilefltirilmesi örnekleriyle aktar›ld› ve görüldü ki,
Dünya Bankas›n›n, projeleri ile s›zd›¤› her yerde süreç ayn› ifllemektedir. S›n›r›n ard›nda ayn› ma¤duriyetlerin yafland›¤›n› görmek ve
buna karfl› yürütülen halk mücadelelerini bilmek, kat›l›mc›lar üzerinde ayr› bir etki yaratt›, somut mücadele program› oluflturulmas›n›n gereklili¤ini a盤a ç›kard›. Yürütülen mücadele deneyimleri ve
elde edilen somut kazan›mlardan örnekler sunuldu. Ayr›ca bütün
bunlar› daha da pekifltiren, dünyadan ve Türkiye’den mücadele örneklerinin yer ald›¤› bir belgesel sunumu yap›ld›.
233
Çeşitli Aksaklıklar:
Kat›l›m›n beklenenden çok olmas›, gündemin yo¤un ve tart›flmalar›n çok canl› olmas› nedeniyle, çok dolu geçen 4 saatlik zaman
dilimine, tüm tart›flma bafll›klar› s›¤amad›. Bu yo¤unluktan kaynakl› olarak “E¤itim hakk› ve anadilde e¤itim - cinsiyetçilik - gericilik”
tart›flmalar› yap›lamad›, Mücadele deneyimleri konusunda çok s›n›rl› bir aktar›m oldu. Hepsinden de önemlisi, “E¤itim hakk› mücadelesi” konusu eksik kald›. ‹flte bu nedenledir ki, bu çal›flmalar›n bir
kez daha kald›¤› yerden devam ettirilmesi ihtiyac› do¤du. Genifl zamanl› bir “E¤itim Hakk› Forumu” önerildi ve sonbaharda tam günlük bir forum karar› al›nd›.
Forum karar› ve somut taleplerin kabul edildi¤i e¤itim hakk›
atölyesinin sonuç metni oluflturuldu.
Son söz:
Halk›n E¤itim Hakk› Var!
E¤itim Hakk› atölyesinde e¤itimin temel bir insan hakk› oldu¤u ve bu hakk›n gasp edilmek istendi¤i net bir flekilde ortaya kondu. Bundan sonra konuflulmas› gereken tek fley, “halk›n e¤itim hakk› mücadelesi”dir. Mücadele birikimleri, araçlar› ve “Ortak mücadelenin program›” forumun ana kurgusu olacakt›r. Çünkü art›k söz
bitti!
234
Halkın Hakları Forumu
Eğitim Hakkı Atölyesi Sonuç Metni
Halkın Eğitim Hakkı Var
Kapitalizmin son otuz yıldır stratejik yönelimi olan neo-liberalizm,
tüm kamusal hizmetleri piyasalaştırmaktadır. Bu politikalar, büyük bir
yoksul kitlesi yaratmakta ve yoksullaştırılan kitleler hızla işçileştirilmektedir.
Kamusal hizmetlerin piyasa koşullarında bir meta haline gelmesi,
başta eğitim hakkı olmak üzere halkın en temel haklarının bir bir yok
edilmesine ve bu hakların piyasa koşullarına açılmasına neden olmaktadır.
Tüm bireyler için okuyup yazma, yeteneklerini geliştirme ve mutlu
yaşama olanaklarının ortadan kalkması, bu gaspın sonuçlarıdır. Eğitim sürecinin herhangi bir aşamasına ulaşamamak da, eğitim hakkının kullanılamaması anlamına gelmektedir. Eğitim alabilme olanaklarının sınırlandırılması, aynı zamanda, yaşama hakkının da sınırlandırılması demektir.
Eğitimin piyasalaştırılması süreçlerinin en görünür biçimi, tüm eğitim hizmetlerinin paralı hale getirilmesidir.
Liberal programa uygunluk sağlayan okullaşma ile eğitim paralı hale getirilmekte ve eğitim hakkı gasp edilmektedir. Bu program ya çocukların okul dışında kalmaları ya da meslek liselerine yönelmeleri sonucunu doğurmaktadır. Her iki durumda da çocuklar piyasanın ihtiyacı olan alanlarda ucuz işgücü olarak kullanılmaktadır.
235
Dünya Bankası ve IMF gibi emperyalist kurumlar, ülkenin özgün
durumunu, koşullarını ve ihtiyaçlarını gözetmeden oluşturduğu programları dayatarak eğitim sistemimize müdahale etmektedir. Bu müdahaleler, mesleki ve teknik eğitimle eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması ve yeni müfredatların oluşturulması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Sonuçta:
1- Eğitimin piyasalaştırılması, eğitim alanında güvencesiz çalışan
eğitim emekçilerinin sayısını artırmaktadır. Binlerce eğitim fakültesi mezununa, sözleşmeli, ücretli, vekil öğretmen ve usta öğretici gibi statülerle esnek çalışma koşulları dayatılmaktadır. Bu çalıştırma biçimleri ile
eğitim süreçleri kesintiye uğratılarak eğitimin niteliği düşürülmektedir.
2- Bütçeden eğitime ayrılan payın sürekli düşürülmesi sonucunda
veliler, okulların giderlerine parasal katkıda bulunmaya zorlanmaktadır.
3- Üniversite eğitimine ulaşabilmenin olanaklarını kısıtlayan sınav
sistemi ile üniversitelerin kapıları yoksul çocuklara kapatılmaktadır. Bu
durum, dersaneleri vazgeçilmez kılarak, velilere ayrı bir yük getirmektedir. Öğrencilerden yüksek ücretler alan dersanelerde çalışan öğretmenler ise azgın bir sömürü ilişkisi ile kölelik koşullarında, güvencesiz
olarak çalıştırılmaktadır.
4- Üniversiteler taşımaları gereken bilimsel, özerk ve demokratik
olma özelliklerinden uzak bir görünüm sergileyerek; halk için bilim üretecekleri yerde sermaye için bilim üretir hale gelmiştir. Üniversitelerde
araştırma görevlisi, uzman vb. statülerdeki eğitim emekçileri, güvencesiz ve geleceksiz çalıştırılmaktadır.
5- Büyük bir yenilik olarak sunulan öğrenci merkezli müfredata
uygun olarak hazırlandığı iddia edilen ders kitaplarında geleneksel eğitim anlayışı sürdürülmektedir. Sonuçta ders kitapları gerici, milliyetçi ve
cinsiyetçi motifler içermeye devam etmektedir.
6- Temel haklardan birisi olan anadilde eğitim hakkının sağlanmaması sonucunda, pek çok çocuk eğitim alma olanağından yararlanamamaktadır.
236
TALEPLERİMİZ
1- Eğitimin tüm süreçleri parasız, eşit herkes için kolayca ulaşılabilir olmalı ve bir kamusal hak olarak güvence altına alınmalıdır.
2- Öğretmen yetiştiren kurumlar, halkın ihtiyaçları ve kendi gerçekliklerimiz dikkate alınarak yeniden düzenlenmelidir.
3- Esnek çalıştırma biçimleri olan sözleşmeli, ücretli, vekil öğretmenlik ve usta öğretici uygulaması kaldırılmalıdır. Tüm eğitim fakültesi
mezunlarının atanmalarının önündeki Kamu Personeli Seçme Sınavı,
kadro gibi engelleyici uygulamalara son verilerek mezunların atamaları gerçekleştirilmelidir.
4- Meslek liseleri kapatılmalıdır. Mesleki eğitim, ilk ve orta öğretim
süreçlerinin tamamlanmasından sonra ve kişinin ihtiyaç ve isteği doğrultusunda verilmelidir.
5- Dünya Bankası’nın vazgeçilmez unsurlarından olan STK’lar (Sivil Toplum Kuruluşları) eğitim süreçlerinden ellerini çekmeli; eğitimin
hiçbir aşamasına, hiçbir şekilde müdahil olmamalıdırlar.
6- Üniversiteler bilimsel, özerk ve demokratik nitelikleri taşır hale
getirilerek, herkesin yükseköğrenim hakkından yararlanması sağlanmalıdır.
7- Üniversite öğrencileri de dahil olmak üzere tüm öğrencilerin
barınma, beslenme, ulaşım vb. ihtiyaçları temel birer hak olarak değerlendirilerek ücretsiz olarak karşılanmalıdır.
8- Üniversite çalışanlarının iş güvenceleri sağlanmalıdır.
9- ÖSS ve OKS kaldırılmalıdır.
10- Eğitimin doğumdan itibaren temel bir hak olduğu göz önünde bulundurularak gündüz bakımevleri, kreş, anaokulları vb. okul öncesi eğitim kurumları yaygınlaştırılmalı, 0-6 yaş arası çocuklara parasız ve
eşit eğitim olanağı sağlanmalıdır.
11- Kız çocuklarının eğitim hakkı önündeki engeller kaldırılmalıdır.
12- Türkiye’nin deprem kuşağı üzerinde olması nedeniyle tüm
okulların depreme dayanıklılığı tespit edilerek gerekli önlemler alınmalıdır.
237
13- Halkın Hakları Kadın Forumu’nun eğitim hakkı ile ilgili öneri
ve talepleri Eğitim Hakkı Atölyesi’ne sunulmuş ve kabul edilmiştir.
KARARLARIMIZ
Eğitim süreçlerinde tüm öznelerin (veli, öğrenci ve eğitim sürecinde yer alan tüm emekçilerin) birliği sağlanarak mücadele pratiklerinin
geliştirilmesine, mücadele araçlarının oluşturulmasına; forumda ele alınan konuların genişletilerek 2007 sonbaharında bir Eğitim Hakkı Forumu’nun yapılmasına karar verilmiştir.
Eğitim hakkının tam ve eksiksiz bir kamusal hak olarak güvence altında olduğu ve bu hakkın piyasacı yaklaşım karşısında etkili biçimde
savunulması gerektiği, Halkın Hakları Forumu ana bildirgesinde yer almalı; bu savunma eğitim sürecinin tüm öznelerinin birlikte oluşturduğu örgütlenmeler eliyle ileriye taşınmalıdır.
Halkın Hakları Forumu Çalışma Grubu
13 Haziran 2007
238
Ankara Eğitim Forumu
Neden Eğitim Hakkı Forumu
Özellefltirme/ticarilefltirme giriflimi, yaflam›n tüm alanlar›na dönük bir sald›r› olarak devam etmektedir. En temel sosyal haklar›n
gasp yoluyla yok edildi¤i bu süreçte “E⁄‹T‹M HAKKI” tart›flmalar›
daha da önem kazanm›flt›r. Çünkü e¤itim, evrensel düzeyde temel
bir insan hakk›d›r.
1990’l› y›llardan beri programl› bir flekilde devam eden e¤itimde piyasalaflt›rma süreci, AKP Hükümetinin ‘Acil Eylem Plan›’nda
yer ald›¤› üzere (2010 y›l›nda tamamlanaca¤› taahhüdünü yerine getirmek üzere) h›zland›r›lm›flt›r.
Bir yandan e¤itim sisteminde okullar› ‘flirket’, ö¤renci ve velileri
‘müflteri’ olarak kabul eden düzenlemeler, son dönemlerde yo¤un
bir flekilde hayata geçirilmeye çal›fl›l›rken, di¤er yandan çal›flma yaflam›n› esneklefltirmeyi hedefleyen küresel yap›lanma, e¤itim emekçilerine dönük yo¤un bask›lar ve hak gasplar› ile sürdürülmektedir.
Veliler, devletin e¤itime ay›rd›¤› bütçe pay›n›n çok üstünde bir harcama yapar hale getirilmifl, e¤itimin piyasada al›n›p-sat›l›r bir meta
olarak alg›lanmas› süreci, ad›m ad›m iflletilmifltir. Küreselleflmenin
piyasac› mant›¤›na uygun “müflteri memnuniyetine” dayal› bir yönetim anlay›fl› olarak Toplam Kalite Yönetimi esaslar›, fiili olarak hayata geçirilmeye bafllanm›flt›r.
Müflterisini memnun etmek için kalite çemberinde yüksek performans sergilemesi istenen ö¤retmen, ifl güvencesinden yoksun b›rak›lmak istenmektedir ve bununla da, Dünya Bankas› taraf›ndan
239
dayat›lan “Personel Rejimi” yasas›na geçiflin alt yap›s› oluflturulmaktad›r.
E¤itim hakk› ihlallerinin yo¤unlaflt›¤› ve en k›sa sürede bir kamusal hak olmaktan ç›kar›lmak istendi¤i bu süreçte “E¤itim Hakk›”
mücadelesi, halk›n temel haklar mücadelesinin bafl›nda yer almak
zorundad›r. Bu ba¤lamda ülkenin her yan›nda hak ihlallerine karfl›
gelifltirilen ve oldukça zengin olan mücadele birikimlerini bir araya
getirmeyi hedefleyen “Halk›n Haklar› Forumu” 8-9-10 Haziran 2007
tarihinde Ankara’da gerçeklefltirilmifl ve Forumda “E¤itim Hakk›
Atölye çal›flmalar›” yap›lm›flt›r.
E¤itim Hakk› Atölyesi; e¤itimin tüm muhataplar› olan ö¤retmenler, ö¤renciler, veliler, üniversitelerin tüm bileflenleri, güvencesiz çal›flt›r›lan e¤itim emekçileri ile yurtd›fl›ndan (Meksika ve Kuzey
K›br›s’tan) konuklar›n da yer ald›¤› yüksek bir kat›l›mla çal›flmalar›n› yürüttü ve sonuç bildirgesini yay›nlad›.
E¤itim Hakk› Atölyesinde e¤itimin temel bir insan hakk› oldu¤u ve bu hakk›n gasp edilmek istendi¤i net bir flekilde ortaya kondu. Bundan sonra konuflulmas› gereken tek fley, “halk›n e¤itim hakk› mücadelesi”dir. Bu ihtiyaç üzerinden ülkenin her yerinden e¤itimin tüm bileflenleri ile e¤itim hakk› mücadelesinin tart›fl›laca¤› bir
“E⁄‹T‹M HAKKI FORUMU” gerçeklefltirme karar› verildi. Anadilde
e¤itim hakk›ndan cinsiyet ayr›mc›l›¤›na, e¤itimin içeri¤inin gericilefltirilmesinden e¤itimin ticarilefltirilmesine kadar e¤itim sisteminin
bugünü, alternafinin ne oldu¤u ve buna karfl› ne yapmal› sorunu,
Forumun ana kurgusu olacakt›r. Dolay›s›yla mücadele birikimlerini
bir bütün olarak bir araya getirmek ve mücadele araçlar›n›, sonuç
olarak da “ortak mücadelenin program›”n› oluflturmak, temel bir hedef haline gelmifltir. E¤itim Hakk› Forumu, bu amaç için kurgulanm›flt›r. Çünkü “Halk›n E¤itim Hakk› Var” ve art›k söz bitti!
Eğitim Hakkı Forumu Atölye Tartışma Başlıkları
1-E¤itimde ticarileflme
2-Anadilde e¤itim
3-E¤itimde gericileflme
240
4-E¤itimde etik ve ö¤retmen kimli¤i
5-Özel e¤itim
6-E¤itimde istihdam
7-Alternatif e¤itim
8-Okullar aras› geçifl ve s›nav sistemleri
EĞİTİMDE TİCARİLEŞTİRME ATÖLYESİ
‹çinden geçti¤imiz dönemde tüm kamusal haklar gasp edilerek
piyasan›n azg›n koflullar›na b›rak›lmak istenmektedir. Temel bir insan hakk› olan e¤itim de bu politikalardan pay›na düfleni fazlas›yla
almaktad›r. Bugün Dünya Bankas› ve IMF’nin politikalar›n› hiç gözünü k›rpmadan uygulayan AKP hükümeti, verilen vaatleri en h›zl›
bir flekilde gerçeklefltirmek için yo¤un bir mesai harcamaktad›r. E¤itimin devletin s›rt›nda bir yük olarak görüldü¤ü ve devletin e¤itimden elini çekmek üzere dü¤me¤e bas›ld›¤› 1980’li y›llardan bu yana
e¤itime ayr›lan bütçenin giderek k›s›tlanmas› ve “her fleyi devletten
beklemeyin” ile bafllay›p, bugün bir dayatma halini alan paral›laflt›rma süreci, daha yaln›zca bir al›flt›rmad›r. Bu al›flt›rma sürecinde halk›n bugün e¤itim için yapt›¤› harcama, devletin e¤itime ay›rd›¤› bütçenin üç kat›na ulaflm›fl durumdad›r. Ne var ki, velilere her kalemde
yapt›r›lan bu e¤itim harcamas›, halen büyük dönüflüme bir haz›rl›kt›r. Çünkü GATS Antlaflmas› ile ülkenin tüm kamu kaynak ve hizmetlerinin ve dolay›s›yla e¤itim hizmetinin, ulus ötesi flirketlerin ticaretine aç›lmas› taahhüt edilmifl, develetin bu alanlardan elini çekmesi istenmifltir. Bunun alt yap›s›n› haz›rlamak ve sanc›s›z bir yap›sal dönüflümü sa¤lamak amac›yla çeyrek yüzy›ld›r ad›m ad›m bu süreç iflletilmektedir.
Ve flu günlerde bu sürecin tamamlanmak üzere oldu¤u bir eflikteyiz. Bu eflikten bir tek ad›m atmaya bakan bir dönüflümün yaflanmak üzere oldu¤u bir dönemdeyiz. Bu bir tek ad›m; e¤itimin “devlet eliyle ve paras›z verildi¤inin” garanti alt›na al›nd›¤› Anayasan›n
42. maddesidir. Bir yandan Anayasa de¤iflikli¤inin gündemde olmas›, di¤er yandan DB ve IMF’nin “2008’e kadar…” diye tarif etti¤i dö241
nüflüm sürecinin sonuna gelinmesi, e¤itim hakk›n›n tamamen gasp
edilmek üzere oldu¤unun iflaretleridir.
‹flte bu önem ve aciliyet üzerinden 17-18 Kas›m’da gerçeklefltirilecek E¤itim Hakk› Forumunda “E¤itimin Ticarilefltirilmesi” sorunu daha da önem kazanm›flt›r.
E¤itimin ticarilefltirilmesi, ulus ötesi sermayenin bir talebi olarak
yoksul halklara dayat›lmaktad›r. Halk›n talebi ise, “paras›z, nitelikli,
herkes için ulafl›labilir bir e¤itim hakk›”d›r. Atölye çal›flmalar› birinci olarak, ülkemizde e¤itim hakk›n›n gaspedilme öyküsü niteli¤indeki bir “piyasalaflt›rma/ticarilefltirme süreci”ni gözler önüne sermeyi
hedefleyecektir. Bu süreçte velilerin, ö¤rencilerin, e¤itim emekçilerinin u¤rad›klar› öznel hak kay›plar› ile e¤itim hakk›na eriflimin önündeki engeller de tart›fl›lacakt›r.
‹kinci olarak da, ülkenin her yan›nda bu hak gasplar›na karfl› verilen yerel-genel mücadele deneyimlerini buluflturma ve en önemlisi, e¤itim hakk›n›n genel ve meflru bir savunusu için, e¤itimin tüm
özneleri ile ortak bir mücadele program›n› hedeflemek olacakt›r.
“Eğitimde Ticarileştirme” Atölyesi Tartışma Başlıkları:
1- Türkiye’de e¤itimin piyasalaflt›r›lmas›/ticarilefltirilmesi süreci:
a) Piyasalaflt›rma sürecinin neresindeyiz, yeni piyasalaflt›rma
plan ve haz›rl›klar› nelerdir?
b) E¤itimde piyasalaflt›rman›n e¤itim emekçileri, veliler, ö¤renciler ve e¤itimin tüm bileflenleri aç›s›ndan somut-güncel sonuçlar›.
c) Piyasalaflt›rma sürecinde bar›nma-beslenme-ulafl›m vb. kamusal hak ihlallerinin e¤itim hakk› ile iliflkisi.
2- E¤itim Hakk›n›n korunmas› ve ticarilefltirmeye karfl› e¤itimin tüm özneleri aç›s›ndan somut mücadele deneyimleri.
3- Ortak mücadele hedefleri.
242
EĞİTİM HAKKI IŞIĞINDA ANADİL EĞİTİMİ
Dil, befleri faaliyet s›ras›nda, insanlar›n birbirleri ile anlaflma ve
haberleflmelerini sa¤layan fiziksel maddi bir yap›s› olan iflaretler sistemidir. Dil sosyal bir olgudur. Dil, toplumsal üretimin geliflme sürecinde ortaya ç›kar ve sürecin ayr›lmaz bir parças›d›r. Dil, insan faaliyetlerini koordine eden araçt›r. Dil ayn› zamanda bilincin oluflmas›nda da rol oynar. Dilin d›fl›nda bilinç yoktur. Dil, biriken bilginin tespit ve muhafaza edilmesinde, kuflaklara aktar›lmas›nda bir
araçt›r. Dilin oluflmas› düflüncenin genellefltirici etkinli¤inde zorunlu bir flartt›r.
Dil burjuvaziye de, proleteryaya da, kapitalizme de sosyalizme
de hizmet eder. Bu yan›yla s›n›fsal de¤ildir. Tüm s›n›flar›n ortak mal›d›r. S›n›flar dilden yararlan›rlar. Genel olarak söylersek dil toplumun mal›d›r, toplum çözülmedikçe varl›¤›n› korur ve sürdürür.
DİL VE EĞİTİM
Anadil e¤itimi, do¤umdan bafllay›p, yaflam boyu devam eden bir
süreçtir. Bu aç›dan dil ve e¤itim aras›nda kopmaz bir iliflki vard›r.
Yap›lan bir çok araflt›rma sonucunda dört-befl yafllar›nda anadilini iyi
ö¤renen çocuklar, sonraki süreçlerde daha baflar›l› olduklar›n› göstermektedir. Özellikle anadilini ö¤renmemifl/ö¤renememifl ya da ö¤renmesi engellenmifl çocuklarda hayatlar›n›n ilerleyen safhalar›nda
olumsuzluklar ortaya ç›kt›¤› gözlenmifltir. Asosyal kiflilik özellikleri,
baflar›s›zl›k duygusu, özgüven eksikli¤i ve bunlara ba¤l› olarak kekemelik, alt›n› ›slatma, alt›n› kaç›rma gibi.
ANADİL EĞİTİMİNİN/ÖĞRENİMİNİN GEREKLİLİĞİ
Anadil e¤itimi, bireyin kiflili¤inin oluflumunda, toplumsal gelifliminde, çevresini alg›lamada ve yorumlamada, özgür ve elefltirel bir
düflünce oluflturmas›nda ilkö¤retimden hatta okul öncesinden bafllay›p e¤itimin tüm aflamalar›nda ve yaflam› boyunca etkili olan temel
belirleyenlerden biridir. Bundan dolay› anadil e¤itimi ve ö¤reniminin
bilimsel esaslar ›fl›¤›nda yap›lmas›, yaflamsal bir insan hakk›d›r.
Anadil e¤itimi ve ö¤reniminin önemi, onun yaln›zca bir temel
insan hakk› olmas›ndan da kaynaklanm›yor. Pedagojik araflt›rmalar
243
kesin olarak ortaya koymufltur ki, anadilini iyi ö¤renememifl bir insan, baflka bir dilden e¤itimle, düflünce ve yeteneklerini azami ölçüde gelifltiremez. Anadilin ö¤renilmesine imkan sa¤lanmaz ise, kifliler
hiçbir zaman sahip olduklar› potansiyeli belirgin olarak ortaya koyamazlar, bu da ciddi bir toplumsal verimlilik kayb›n›n olaca¤› anlam›na gelmektedir.
UNICEF’in yapt›rd›¤› baz› araflt›rmalar anadil e¤itimine sahip
çocuklar›n, bu olana¤a sahip olmayan çocuklara oranla daha sosyal
ve daha sa¤l›kl› bireyler oldu¤unu ortaya koymaktad›r. Anadili d›fl›nda baflka bir dille e¤itim sürecine al›nan çocuklarda;
-Ö¤renme gerili¤i
-Özgüven eksikli¤i
-Kekemelik ve konuflma bozuklu¤u
-Kendi gerçekli¤inden kopma
-Gelecekten ümitsiz olma, kaderine raz› gösterme
-Suç iflleme e¤ilimi, sald›rgan davran›fllar gibi sonuçlara -baflka
etkenlerle birlikte -yol açmaktad›r.
TÜRKİYE’DE MEVCUT DURUM
Türkiye co¤rafyas› çok ulusludur. Ancak Türkiye Cumhuriyeti
tek bir ulusun varl›¤› esas›na göre infla edildi¤inden, Türkler d›fl›ndaki di¤er ulus ve ulusal az›nl›klar yok say›lm›fl, ulusal varl›¤›n
önemli bileflenlerinden biri olan dil ya da anadil sorunu hep gündemdeki yerini korumufltur. Lozan Anlaflmas›’na ba¤l› kalarak gayri
müslim az›nl›klar›n bu konuda daha flansl› olduklar› vurgulanmal›.
On milyon üzerinde bir nüfusa sahip Kürt halk› onca asimile etme ve bask› alt›nda tutma politikalar›na ra¤men dilini kullanma ve
savunma gayretinden vazgeçmemifltir. 7 yafl›nda bafllad›¤› ilkö¤retimde Türkçe’yi ö¤renmeye bafllayan (4-5 s›n›flara kadar süren ) Kürt çocuklar› bir süre sonra hem anadillerini, hem de ö¤renmek zorunda
b›rak›ld›klar› Türkçe’yi yeterince konuflamamakta ve sonuçta her iki
dili de eksik konuflmaktad›rlar. Böylece hem ailevi (kültürel devaml›l›k aç›s›ndan) hem de okul baflar› oranlar› önemli oranlarda düflmektedir. (ÖSS, OKS s›navlar›nda, Hakkari’den bafllayarak, Kürtlerin
yaflad›¤› illerin Türkiye geneline göre sonlarda yer almalar›n›n, salt
bölgenin “ekonomik geri kalm›fll›¤›” ile aç›klanamayaca¤› ortadad›r.)
244
EĞİTİMDE GERİCİLEŞME
Bilindi¤i gibi e¤itimin içeri¤i her zaman mevcut iktidar odaklar›n›n dönemsel ihtiyaçlar› do¤rultusunda flekillendirilir. Ülkemizde
de cumhuriyet tarihinin bafl›ndan itibaren bu do¤rultuda çal›flmalar
yap›lm›flt›r, neredeyse on y›lda bir yap›lan bu çal›flmalar, flekillendirmeler gerçekten de toplumsal yap›y› ve siyasal hayat› etkilemifltir.
Örne¤in Köy Enstitüleri’nden yetiflen ö¤retmenler, amaçlan›lan›n
ötesinde ve farkl› bir toplumsal canl›l›¤a neden olmufl, daha sonra da
Köy Enstitüleri kapat›lm›flt›r. Arkas›ndan, özellikle sa¤ hükümetler
taraf›ndan yayg›nlaflt›r›lmaya bafllanan ‹mam Hatipler de toplumsal
dokudaki gericileflmenin önemli kurumlar›ndan biri olarak günümüze gelmifltir.
‹nsani ayd›nlanma ve bilimsel e¤itim aç›s›ndan kimi olumluluklar› olan müfredat 80 darbesi sonras› “Türk-‹slam” sentezi gere¤ince
›rkç›, gerici bir yap›ya büründürülmeye çal›fl›lm›flt›r. Din dersinin
zorunlu hale getirilmesi, co¤rafya ve tarih derslerinin bafl›na “milli”
sözcü¤ünün getirilmesi, felsefe derslerinin önce kald›r›lmas›, sonra
seçmeli olmas›, yine tarih derslerindeki konu a¤›rl›klar›n›n Türk tarihine kayd›r›lmas› gibi örnekler ilk akla gelen örneklerdir.
Günümüzde ise bizzat Dünya Bankas› taraf›ndan organize edilen “Dünya E¤itim Reformu” piyasalaflt›rma sürecini iflletirken, e¤itimin felsefesine de “postmodern” yorumlar kat›yor. ‹lk ve orta ö¤retim müfredat›n›n üzerine infla edildi¤i söylenen yap›land›rmac› yaklafl›m, bilginin zihnimiz taraf›ndan yap›land›rd›¤›, d›fl çevrenin etkisinin olmad›¤›, gündelik bilgi ile bilimsel bilgi aras›nda bir fark olmad›¤› gibi ç›kar›mlar›yla idealist felsefenin yeni bir versiyonu. Dolay›s› ile devrim olarak nitelenen yeni müfredat as›l olarak kökten bilimi reddeden bir yaklafl›ma sahip. Ders kitaplar›nda göstermelik de
olsa yer alan evrim teorisinin ç›kart›l›p, yerine yarad›l›flç›l›¤›n sokulmaya çal›fl›lmas›n›n dayanaklar›ndan biri de bu yap›land›rmac› yaklafl›m. Yap›land›rmac› yaklafl›m› ulusal program›na ilk olarak alan ülkelerden olan ABD’de Bush yönetimi ayn› fleyi yapmaya çal›fl›yor.
E¤itimin gerici ve gerekti¤i noktalarda ›rkç› bir temele oturtulmas› bugün hem ülkedeki siyasal atmosfer aç›s›ndan hem dünyadaki yönelim aç›s›ndan (BOP ba¤lam›ndaki ›l›ml› ‹slam ülkesi modeli) en az 12 Eylül dönemindeki düzenlemelerden daha güçlü bir te245
mele sahip.
‹çinde bulundu¤umuz süreçte e¤itimdeki bu giderek gericileflme e¤ilimi, bilimsel ve gerçek anlamda laik e¤itim alma hakk›n› olanaks›zlaflt›rmaktad›r. Bugün yap›lmas› gereken bu hakk›n kullan›lmas› için mücadelenin köfle tafllar›n› oluflturmak, bilimsel e¤itim
modellerini ve oluflturmakt›r.
EĞİTİMDE ETİK ve
ÖĞRETMEN KİMLİĞİ ATÖLYESİ
Etik (ahlak) yaflamla e¤itim aras›nda karfl›l›kl› zorunlu bir iliflki
vard›r. Bu durum e¤itim ve eti¤i birbirini gerekli k›lan olgusal bütünlü¤e zorlar; onlar› birbirine yaklaflt›r›r. ‹nsan do¤duklar›nda etikten yoksundurlar. Bunu daha sadece e¤itimle kazand›klar› bir süreç
olarak yaflamak zorundad›rlar. Bu nedenle e¤itim özünde bir etik etkinli¤idir de; yani e¤itim, insan olman›n olmazsa olmaz› olarak kabul edilen birtak›m de¤erleri bireye kazand›rarak onu olgunlaflt›rmay›, insanlaflt›rmay› dahas› mükemmelli¤e yaklaflt›rmay› amaçlayan
bir etkinlik olarak da kabul edilir.
‹çinden geçti¤imiz süreçte temel bir insan hakk› olan e¤itimin
piyasalaflt›r›lmas› ayn› zamanda e¤itimde etik (ahlak) tart›flmas›n›
beraberinde getirmifltir. E¤itimdeki bu alt üst olufl ahlak sorunsal›n›
meydana getirmifltir. ‹nsanl›k tarihine bakt›¤›m›zda çeflitli mücadeleler sonucu temel ahlak anlay›fl›n›n da yerle bir edilmeye çal›fl›ld›¤›
görülmektedir. E¤itimin bir hak olmaktan ç›kar›l›p piyasalaflt›r›lmaya çal›fl›ld›¤› günümüzde eflitlik, özgürlük, demokrasi, hak, adalet
gibi bütün insanl›¤a ait de¤erlerin yerine f›rsat, ayr›cal›k, bireycilik,
köfle dönücülük gibi kavramlar almaktad›r.
Bugün bütün insanl›¤a ait olan temel de¤erlerin yeniden yarat›lmas› ve bir yaflam biçimine dönüfltülmesinde; eflitlikçi bir toplum
modeli sunulmas›nda; özgür bireylerin yetifltirilmesinde; yani toplumun özgürlefltirilmesinde e¤itimci olarak ö¤retmenlere büyük görevler düflmektedir. Bunlar›n bafl›nda yeniden üretilecek bilgi ve beceriyi aktarmak ile ekonomik ve toplumsal kalk›nmaya katk›da bulunmak gelir. Ö¤retmen e¤itimin vazgeçilmez taraflar›ndand›r. Bir246
likte özgür ve eflit yaflamak idealinin gerçeklefltirilmesinde hem bireysel sorumluluklar›n ay›rd›nda olmak hem de bu koflullar›n yarat›lmas›nda toplumsal sorumluluklar›n gereklerini yerine getirmekte,
e¤itim ve ö¤retim sürecinde ö¤retmene çok ifl düflmektedir. Ö¤retmen hem do¤ru eylemin ne oldu¤u konusunda hem de do¤ru eylemi de¤erli eylem k›lacak koflullar›n yarat›lmas›nda bir e¤itimci, bir
ayd›n olarak üzerine düflen görevi yapmak zorundad›r.
Bu atölyede tart›flman›n içeri¤i yönü bu çerçevede sürdürülecektir. Bu ba¤lamda tart›fl›lacak konu bafll›klar› flunlard›r:
1- E¤itimin De¤iflen Anlam› ve ‹fllevi
2-Okulda Demokrasi
3-‹nsan Haklar› ve E¤itim
4- Bilimsel ve Demokratik E¤itim
5- Laiklik, Din ve E¤itim
6- Bar›fl ve E¤itim
7- Çevre ve E¤itim
8- Medya ve E¤itim
9- E¤itim ve Sanat
10-E¤itim- Ö¤retimde Etik, a) meslek eti¤i b) bilim eti¤i
11-E¤itimci Kimli¤i (ö¤retmen, akademisyen)
KAMUSAL ALANDA UYGULANAN
İSTİHDAM BİÇİMLERİ
Neo-Liberal Saldırıların Kamusal Alana Yansıması
1980’li y›llardan bu yana uygulanan emperyalizmin küreselleflme ve neoliberal politikalar›, günümüzde sermayenin serbest dolafl›m›n›n önündeki engelleri kald›rmaya dönük bir dizi uygulamay›
içermektedir. Tüm dünyay› tek bir pazara dönüfltürmek, az geliflmifl
ülkeleri uluslar aras› tekellerin pazar ve kâr alan› haline getirmek birincil hedeftir.
Türkiye de bu hedef ülkelerin bafl›nda yer almakta ve bu kalk›nma modellerinin dayat›ld›¤› bir dönemden geçmektedir. Bu süreci,
24 Ocak kararlar›n› (1980) ve esas olarak Türkiye’nin alt›na imza att›¤› uluslararas› anlaflmalar› ve verdi¤i taahhütlerden bafllang›ç nok247
tas› olarak alarak ve 1995 y›l›nda imzalanan GATS anlaflmas› ile birlikte ele almak gerekecek.
Türkiye, GATS’›, DTÖ üyeli¤i ile birlikte, 26 Mart 1995’te resmen kabul etti ve bu anlaflma (GATS) ile kamunun büyük ölçüde
tasfiyesi ve devletin yeniden yap›land›r›lmas› taahhütlerinde bulundu.
Bu taahhütler do¤rultusunda sosyal devlet ilkesi gere¤ince, devletin yürütmekle yükümlü oldu¤u kamu hizmetlerinin tamam›n›n
özel flirketlere (ulusal-uluslar aras›) devredilmesi için gerekli yasal
düzenlemeler bir bir ç›kart›lmaya ve uygulanmaya baflland›.
Türkiye’de, kamu emekçilerini yak›ndan ilgilendiren bu yasal
düzenlemelere genel olarak bak›ld›¤›nda, üretim ve istihdam biçimlerinde köklü de¤iflimlerin yafland›¤› görülmektedir. Bunlar aras›nda
e¤itim emekçileri aç›s›ndan üzerinde durulmas› gereken de¤iflimler
flunlard›r;
1. Esnek Çalışma: Çal›flma düzeninin iflyeri gereklerine, iflin ve
iflyerinin ihtiyaçlar› ve iflverenin isteklerine göre kolayl›kla uyum ve
uygunluk sa¤layacak flekilde, sürekli ve yeniden düzenlenmesidir.
Tan›mdan da anlafl›labilece¤i gibi esnek çal›flma kavram›n›n en
önemli özelli¤i, iflçi ya da emekçiler d›fl›nda, yap›lan iflin, iflyerinin ve
en önemlisi iflverenin istek ve beklentilerine göre belirlenmifl bir çal›flma biçimi olmas›d›r. Kamu istihdam›n›n mevcut yap›s›n› göz
önünde bulundurdu¤umuzda, kamuda esnek çal›flma uygulamalar›n›n esas olarak dört flekilde ortaya ç›kabilece¤i söylenebilir;
• ‹fllevsel Esneklik (Ayn› çal›flan›n farkl› iflleri yapabilmesi)
• Say›sal Esneklik (Daha az kifli ile daha çok ifl yapabilme)
• Çal›flma Sürelerinde Esneklik (Çal›flma sürelerinin esnek kullan›m›)
• Ücret Esnekli¤i (Performansa göre bireysel ücret)
E¤itim emekçileri aç›s›ndan esnek çal›flman›n bafllang›c›
1999’dan beri geçerli olan “norm kadro” uygulamas›d›r. Bu uygulaman›n temelinde, kamuda çekirdek görevler d›fl›nda kalacak her çal›flan›, “esnek” biçimde gereksinim olan yerde görevlendirebilme
kural› yatmaktad›r. Ö¤retmenlerde norm kadrolar›n belirlenmesi
248
için ders yükü, branfllar gibi bafll›klar belirleyicidir. Ortaya ç›kan
hizmet planlar› çerçevesinde norm kadro d›fl› kalan ö¤retmenler “depoya” al›nm›fl ve gereksinim görülen yerlerde görevlendirilmifllerdir.
E¤itim emekçileri aç›s›ndan, belirsizlik, güvencesizlik, yabanc›laflma
ve örgütsüzleflme anlam›na gelen bu uygulama 2003 y›l›nda da çeflitli uygulama de¤ifliklikleriyle sürdürülmüfltür.
Maafl karfl›l›¤› ders saatini tamamlayamayan ö¤retmenin baflka
okullarda görevlendirilmesi yine bir esnek çal›flma uygulamas›d›r.
2. Güvencesiz çalıştırma: ‹fl güvencesi, iflçinin çal›flma hakk›n›n
korunmas›d›r. Çünkü “çal›flmak bir hakt›r”. 1848’de Avrupa’y› saran
demokratik devrimler dalgas›n›n en temel talebidir.
E¤itim iflkolu, sa¤l›k hizmetleri ile birlikte güvencesiz çal›flt›rman›n yayg›nlaflt›¤› kamu sektörlerinin bafl›nda gelmektedir. Ülkemizde e¤itim emekçisi a盤›n›n oldu¤u aflikard›r. Bu MEB taraf›ndan
bile kamuoyu ile paylafl›lm›flt›r. Varolan e¤itim emekçisi a盤› bakanl›k taraf›ndan verilen taahhütler do¤rultusunda ifl güvencesiz ve düflük ücretle çal›flt›r›lan farkl› statülerdeki e¤itim emekçileri ile kapat›lmaya çal›fl›lmaktad›r. (Ücretli, sözleflmeli, vekil)
Afla¤›da ayr›nt›l› anlat›lmaktad›r.
3.Taşeronlaştırma: Tafleronlaflt›rma, emek piyasas›n› esneklefltirmek için (emek maliyetlerini düflürmek ve eme¤i örgütsüzlefltirmek
için), iflin - üretimin parçalanarak, as›l iflveren taraf›ndan birçok alt
iflverene verilmesi sürecidir.
Baflka bir tan›mla, kendi içinde bütünlük tafl›yan baz› ifllerin veya hizmetlerin bölünerek, her bölümün alt iflverenlere verilmesine
tafleronlaflt›rma denir.
Tafleronlaflt›rma, 1970’li y›llarda ‹skandinavya ülkelerinde ortaya ç›km›flt›r. Bu yöntem, daha sonralar› ‹talya ve ABD’de mafyan›n
kullan›ld›¤› bir biçim olmaya bafllam›flt›r.
Ülkemizde tafleronlaflt›rma olay› 1980’li y›llar›n sonuna do¤ru
hayata geçmeye bafllam›flt›r. Öncelikle belediyelerde temizlik iflleri
tafleron firmalara verilmifl, sonra di¤er ifller (kamu ve özel sektörde)
alt iflverenlere verilmeye bafllanm›flt›r. ‹fl her parças›na kadar bölünerek, üretim maliyetlerinin düflürülmesi amaç haline gelmifltir. ‹flçi
ücretlerinde k›s›nt›ya gitme ve asgari ücretin dahi alt›nda çal›flt›rma,
sendikalaflmay› engelleme, sigortas›z çal›flt›rma ve sosyal yard›mlar249
dan kurtulma gibi sonuçlar 盤 gibi büyümüfltür.
Eğitim işkolunda taşeronlaştırma uygulamalarının somut biçimleri
Okullarda temizlik, güvenlik, yemekhane vb. alanlarda çal›flanlar›n tafleron firmalar eli ile uygulat›l›yor.
Uygulanan neo-liberal politikalar -çal›flma hayat›nda yaflan›lan de¤iflimler- sonucunda bugüne kadar k›smen de olsa ifl ve sosyal güvenceye sahip kamu emekçileri de geleneksel iflçi s›n›f› gibi parçalanmaya
gidiyor.
Geleneksel iflçi s›n›f› nas›l neo-liberal sald›r›lar do¤rultusunda parçalan›yor ise uygulanan ulusal-uluslar aras› politikalar kamu emekçilerini de -özellikle de ö¤retmenleri- kendi içinde parçal›yor.
‹çinde bulundu¤umuz dönemde e¤itim iflkolunda istihdam edilen
personelin parçalanm›fll›¤›, özellikleri afla¤›daki tabloda gösterilmifltir.
S.No ‹stihdam biçimi
1
Ö¤retmen
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Özellikleri
657’ye tabi personel. Ücretleri çok düflük. Grev-T‹S hakk›
yok, sendikalaflma hakk›na sahip.
657’ye tabi personel.Ücretleri çok düflük. Grev-T‹S hakk›
Memur
yok, sendikalaflma hakk›na sahip.
Hizmetli
657’ye tabi personel.Ücretleri çok düflük. Grev-T‹S hakk›
yok, sendikalaflma hakk›na sahip.
657’nin 4-b statüsüne tabi geçici personel. Ücretleri çok
Sözleflmeli ö¤retmen
(657’nin 4-b statüsü)
düflük. ‹fl güvencesi yok.
Sözleflmeli ö¤retmen
657’nin 4-b statüsüne tabi geçici personel. Ücretleri çok
(657’nin 4-c statüsü)
düflük. ‹fl güvencesi yok. Örgütlenme hakk› yok.
Kadrosuz usta ö¤retici
Geçici personel.‹fl güvencesi yok. Örgütlenme hakk› yok.
Ücretli ö¤retmen
‹l ‹daresi Kanunu’na tabi geçici personel. Ücretleri çok
düflük. ‹fl güvencesi yok. Örgütlenme hakk› yok.
Kadrosuz hizmetli (geçici Kay›t d›fl› personel. Asgari ücretle çal›flt›r›lmaktad›r. Hiç bir
personel)
sosyal hak kullanamamaktad›r.
Kadrosuz anas›n›f› ö¤ret- Kay›t d›fl› personel. Asgari ücretle ya da daha düflük ücretle
men yard›mc›s› (geçici
çal›flt›r›lmaktad›r. Hiç bir sosyal hak kullanamamaktad›r.
personel)
Özel güvenlik (Tafleron Sözleflmeli statüde çal›flmaktad›r. Örgütlenme hakk› yok.
ersonel)
Ücretleri düflük ve sosyal haklar› yoktur.
Baflka kurumlardan e¤itim
kurumuna kayd›r›lan
memur
Baflka kurumlardan e¤itim
kurumuna kayd›r›lan
hizmetli
250
Yukar›da da görüldü¤ü gibi e¤itim iflkolunda emekçilerin (kadrolu ö¤retmenler ve memurlar› saymazsak) büyük bir k›sm›n›n ifl
güvencesinden, sosyal haklardan yoksun ve düflük ücret ile çal›flt›r›ld›¤› ortada.
E¤itim iflkolundaki bu parçalanm›fll›k hali bununla da s›n›rl› de¤il. “Apolet Yasas›” diye adland›rd›¤›m›z Ö¤retmenlik Kariyer Basamaklar›nda Yükselme Yönetmeli¤i ile 657 DMK’ya göre kadrolu çal›flan ö¤retmenler;
S.No Kariyeri
1
Bafl ö¤retmen
2
Uzman ö¤retmen
3
4
Ö¤retmen
Stajyer ö¤retmen
Özellikleri
Oran› %10, s›nava baflvuru için Uzm.Ö¤rtm. 6 y›l,
de¤erlendirme puan›n›n yüzde 50’sini s›nav puan›,
yüzde 10’unu k›dem, yüzde 20’sini e¤itim (hizmet içi,
lisansüstü), yüzde 10’unu etkinlikler (bilimsel, kültürel,
sanatsal ve sportif çal›flmalar), yüzde 10’unu da sicil
durumu oluflturacak.
Oran› %20, s›nava baflvuru için 7 y›l, de¤erlendirme
puan›n›n yüzde 50’sini s›nav puan›, yüzde 10’unu
k›dem, yüzde 20’sini e¤itim (hizmet içi, lisansüstü),
yüzde 10’unu etkinlikler (bilimsel, kültürel, sanatsal ve
sportif çal›flmalar), yüzde 10’unu da sicil durumu
oluflturacak.
Stajyerlik süresini tamamlayan ö¤retmen
Uygulamaya sokulan “Apolet Yasas›” ile ö¤retmenler aras›ndaki
mesleki dayan›flma, paylaflma ortadan kald›r›larak, ö¤retmenler aras›nda rekabet anlay›fl› ön plana ç›kar›lmaya; hiyerarfli, farkl› ücret
politikalar› uygulamalar› ile eflit ifle eflit ücret ilkesi ortadan kald›r›lmaya çal›fl›lmaktad›r.
Kapitalizmin krizini aflmak için dayat›lan esneklik, çal›flanlar
aç›s›ndan daha güvencesiz, daha ucuz, daha fazla çal›flma, sendikas›zlaflma ve yaflam kalitesinin daha fazla düflmesi anlam›na geliyor.
‹flveren ister özel, isterse devlet olsun, emek ve sermaye aras›ndaki
çeliflki devam ediyor; yoksulluk, eflitsizlik, adaletsizlik büyüyor; y›llarca verilen mücadeleler sonucu kazan›lm›fl haklara yönelik kapsaml› bir sald›r› sürüyor. Sald›r›lar›n sonucu olarak da afla¤›da aç›klanan uygulamalarla birlikte ö¤retmenlik mesle¤ini yapmak için ye251
tifltirilen binlerce kifli mesle¤ine her geçen gün daha fazla yabanc›laflmakta (ekonomik ve sosyal yoksunluk sonucu özgürlük alanlar› k›s›tlanmakta ve yeniliklere kendilerini kapatmaktad›r), sadece ifllerini
kaybetmemek için haklar›n› aramakta ve pasifleflmektedirler.
Eğitim Emekçileri Hareketinin Yeniden Yaratılması Açısından
“Güvencesiz Öğretmenler”
E¤itim emekçilerinin gündemine 2005 y›l›nda 20 bin “sözleflmeli ö¤retmen” al›m› ile “güvencesiz” çal›flma statüsü, çeflitli yasal
düzenlemeler ile farkl› statülerle, gün geçtikçe art›yor. 2006 itibari
ile MEB’de 100 bin ücretli ö¤retmen, 40 bin usta ö¤retici ve MEB
sözleflmeli 25 bin ö¤retmen çal›flmaktad›r. Toplam› 165 bin olan bu
say›ya ücretli hizmetlileri de eklersek say› daha da büyüyecektir. Bu
statüler içinde devletin as›l hedefi sözleflmeli personel statüsünü
oturtmakt›r. Böylelikle ayn› ifli sosyal güvencesiz, düflük ücretle ve
örgütsüz bir kitleye yapt›rarak kadrolu ö¤retmenler say›s›n› düflürerek, geri kalan kadrolulara da “tehdit” oluflturmaktad›r.
Kamu emekçilerinin dönüfltürülmeye çal›flt›r›lan yeni flekiller ve
uygulamalar› k›saca flöyle;
1- Sözleflmeli ö¤retmenin “Özür Durumu” hariç il içi ve il d›fl›
tayin hakk› yoktur. Ücretli ö¤retmenlerin de çal›flma sürelilerini belirleyen herhangi bir sözleflme olmad›¤› gibi çal›flma süreleri okul
müdürlerinin iki duda¤› aras›ndad›r.
2- Sözleflmeli ö¤retmenin ek dersinden SSK kesintisi yap›lmaktad›r. Ücretli ö¤retmenlerin de maafllar› ders ücreti üzerinden hesaplanarak asgari ücretin alt›na düflebilmektedir.
3- Sözleflmeli ö¤retmenler idareci veya müfettifl olamazlar. Bu
konuda herhangi bir düzenleme ve mevzuat yoktur. Ücretli ö¤retmenler de okullarda tam bir hayalet gibidir. Örne¤in zümre toplant›lar›na kat›lmalar›, müfettifl taraf›ndan gözleme al›nma gere¤i bile
duyulmaz ne de olsa “geçiçi” ö¤retmenlerdir.
4- Sözleflmeli ö¤retmenlerin hizmet puanlar› yoktur. Bu sebeple
1 y›l yada 20 y›l çal›flm›fl olmalar›n›n bir önemi yoktur.
5- Sözleflmeli ve ücretli ö¤retmenlerin efl, çocuk, do¤um yard›mlar› yoktur.
252
6- Sözleflmeli ö¤retmenlerin maafllar› her ilde farkl›l›k göstermektedir. Bu konuda bir bütünlük yoktur.
7- Baz› illerde maafllar sözleflmede yer ald›¤› gibi her ay›n 15 inde yatmamaktad›r. Ay›n 23’ünü ve 24’ünü bulmaktad›r. Ücretli ö¤retmenlerin de 2-3 ay geciktirilerek yat›r›lmaktad›r.
8- Sözleflmeli ö¤retmeler de kadrolular›n alm›fl olduklar› “Temel
ve haz›rlay›c› e¤itim kurslar›”n› almalar›na ra¤men, kadrolular›n stajyerli¤i kalkarken, asalete geçerken, bu e¤itim, sözleflmelilere “Mesleki E¤itim” ad› alt›nda verilmektedir. Herhangi bir flekilde asalete geçme söz konusu de¤ildir.
9- Kadrolularda k›dem ve kademe ilerleme varken, sözleflmelilerde göreve yeni bafllayanla 25 senelik bir sözleflmeli ö¤retmen ayn›
maafl› alacakt›r.
10- Milli E¤itim Müdürleri, Yard›mc›lar›, fiube Müdürleri, Okul
Müdürleri ve hatta Bakanl›k çal›flanlar› dahi sözleflmeli ö¤retmenlerin özlük haklar› ile ilgili bir bilgiye sahip de¤illerdir. Her ilde ve
her kurumda farkl› uygulamalar söz konusudur. Ücretli ö¤retmenlerin de karfl›laflt›klar› uygulamalar mahalle mahalle hatta ayn› mahallede bile de¤iflmektedir. Çünkü tüm inisiyatif tamamen okul idaresindedir.
11- Sözleflmeli ö¤retmenler görevli olduklar› okullarda ö¤rencileri taraf›ndan “Ö¤retmenim siz sözleflmeli misiniz? Siz geçici misiniz?” gibi sorularla rencide olmakta ve bu sorulara cevap vermekte
zorluk çekmektedirler.
12- Sözleflmeli ö¤retmenlerin sözleflmeleri her y›l Ocak ay›nda
yenilenmektedir. Yani sigorta dâhil her sene ç›k›fl-girifl ifllemi yap›lmaktad›r. Uzun süreli sözleflme yap›lmamaktad›r. Sa¤l›k karnesini
ise ifle bafllama tarihinden itibaren de¤il ancak 3 ay çal›flmas› sonucunda alabilmektedirler. Ücretli ö¤retmenlerin de sigortalar› ayda en
fazla 16 gün yat›r›l›yor ve bir sa¤l›k karnesini ancak 7 ay sonucunda
alabiliyorlar.
13- Sözleflme metnimizin 13. maddesinin C bendi; (Taraflar, bir
ay önce ihbar etmek flart›yla, sebep göstermeksizin sözleflmeyi her
zaman feshedebilir). Bu madde ile Bakanl›¤›n bu konudaki ciddiyeti, niyeti ve sözleflmeli ö¤retmenli¤e yaklafl›m› gözler önüne seril253
mektedir. Fakat bu maddeye yap›lan hukuki itiraz neticesinde Dan›fltay taraf›ndan bu maddenin yürütmesi durdurulmufltur.
14- Sözleflmemizin 13. maddesinin D bendine göre; personelin
sözleflmesi, norm kadronun gerekti¤i ö¤retmen temin edildi¤inde
veya sözleflmeli personel ihtiyac›n›n ortadan kalkmas› halinde sözleflmesi feshedilir. Bu madde halen yasal olarak yürürlü¤ünü korumaktad›r. Bu da ifl garantisinin olmad›¤›n›n resmi kan›t›d›r.
15- Sözleflmemizin 13. maddesini ⁄ bendine göre; e¤itim ve ö¤retimin devam etti¤i dönemde aral›ks›z iki ayl›k süre zarf›nda sözleflme ücreti karfl›l›¤› ders yükünün doldurulamamas› durumunda sözleflmesi feshedilir. Bu madde halen yürürlü¤ünü korumaktad›r. Bu
da ifl garantisinin olmad›¤›n›n resmi kan›t›d›r.
16- Sözleflmemizin 17. maddesi; “‹fl bu sözleflme ……/…/….tarihinden …/…./….. tarihine kadar geçerlidir” der. Yani her y›l sonunda görevimiz resmi olarak sona ermektedir.
17- Sözleflmeli ö¤retmenler kadrolular gibi asker ö¤retmen olarak askerliklerini yapamamaktad›rlar. Burada da bir ayr›mc›l›k ve
haks›zl›k söz konusudur.
18- Sözleflmeli ö¤retmenler bir taraftan mesleklerini icra ederken bir taraftan da kadrolu olmak için yeniden KPSS s›nav›na haz›rlanmaya zorunlu b›rak›lm›fllard›r.
19- Sözleflmeli ö¤retmenle kadrolu ö¤retmenin ortak olan en
önemli özelli¤i ise ayn› flartlarda, ayn› ifli yapmalar›d›r.
Çal›flma ve yaflam flekli itibariyle “güvencesiz ö¤retmenler” e¤itim emekçileri mücadelesi aç›s›ndan önümüzdeki dönemin en
önemli dinami¤ini oluflturmaktad›r.Çal›flma fleklinin getirmifl oldu¤u güvencesizlik elbetteki bu kesimin yaflam flekli de olmaktad›r.
Okullarda kendine güvensiz, sürekli gelecek kayg›s›yla yaflayan bu
kitle örgütlenme, bir araya gelme, taleplerini yüksek sesle dile getirme gibi hareketlerden uzak b›rak›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Yaratt›¤›
psikolojik sorunlar ise hiç flüphesiz geçen y›llarda yaflad›¤›m›z gibi
intiharla sonuçlanabilmektedir.(Bursa örne¤i)
254
OKUL TÜRÜ VE DÜZEYLER ARASINDA GEÇİŞ,
SINAV SİSTEMLERİ
E¤itimin bir hak olmaktan ç›kar›l›p piyasa koflullar›na terk edildi¤i ve buna sahip olanlar›n adeta bir ayr›cal›¤a sahip say›ld›¤› günümüzde, okul türleri ve bu türlerin mevcut durumu, okul türleri aras›ndaki geçifl çeflitli sorunlar› tafl›maktad›r. Temel bir insan hakk›
olan ve yaflam›n her döneminde eriflilebilir ve kullan›labilir bir hak
olmas› gereken e¤itim kendi içinde parçalanarak kademelendirilmifl
ve her bir kademesi ulafl›lamaz engellerle doldurulmufltur. Kiflilerin
toplumsal gelirden ald›klar› pay›n azl›¤› ya da çoklu¤u, cinsiyeti,
içinde yaflad›¤› co¤rafi bölge tür ve düzeyler aras›ndaki geçiflte
önemli engeller olarak bulunmakta, e¤itim hakk›na eriflimi adeta geçilmez duvarlarla kuflatmaktad›r.
‹nsanlar›n e¤itim hakk›n› kullanmalar›n›n önü daha bafltan çeflitli engellerle doldurulmufltur. Bu engellerin bafl›nda okullar aras›
geçifl s›navlar› gelmektedir. Son de¤iflikliklerle birlikte ilkö¤retim 6.
s›n›ftan bafllayan (ilkö¤retimde seviye belirleme -SBS-, ortaö¤retimde genel olgunluk s›nav›-GOS- ve ÖSS) ve ortaö¤retimi bitirinceye
kadar süren bu s›navlar e¤itimi bir hak olmaktan ç›karm›fl, özel ders
ve dershanelerle piyasan›n ac›mas›z koflullar›na terk etmifltir. Her y›l
1,5 milyondan fazla lise mezunu yüksekö¤renim görebilmek için s›nava girmekte, ancak bunlar›n yaln›zca 3’te biri kadar› (aç›k ö¤retim
ve ön lisans programlar› dâhil) bir yüksekö¤retim program›na yerleflme flans›n› yakalamaktad›r. Büyük bir k›sm›n›n özel dershanelere
gitti¤i bu ö¤renciler serbest piyasa ortam›n›n en büyük müflteri kitlesini oluflturmakta.
Ortaö¤retim ve yüksekö¤retim önündeki bu seçme ve eleme süreci, ekonomik, toplumsal, psikolojik vb. birçok olumsuz etkiye neden olmakta, milyonlarca çocuk-genç ve ailesinin yaflam›n› neredeyse karartmaktad›r. E¤itim bir hak ise bütün kademeleri bu hakk›n s›n›rlar› içinde yer almal›d›r. ‹steyen her ortaö¤retim mezununun ilgi
ve yetenekleri do¤rultusunda bir yüksekö¤retim program›na, s›navs›z-elemesiz bir flekilde geçmesinin maddi koflullar›n›n bir an evvel
oluflturulmas› gereklidir. Bu ba¤lamda bu atölye de tart›fl›lacak bafll›klar flunlard›r:
255
TARTIŞMA BAŞLIKLARI
1- E¤itim Sistemindeki okul türleri ve bu türler aras›ndaki geçiflin mevcut durumu
A) Okul öncesi - ilkö¤retim…
B) Orta ö¤retim kurumlar›na geçifl ve s›navlar(OKS ve SBS)
C) Meslek liseleri
D) Yüksek ö¤retim kurumlar› ve bu kurumlara girifl s›navlar›
E) ALES, KPSS, TUS vb.
2- Mücadele Yöntemleri-deneyimleri ve ortak mücadele…
256
İzmir Eğitim Forumu
12 Ocak Pazar günü ‹zmir Halkevleri TMMOB Tepekule Sergi
ve Kongre Merkezi’nde E¤itim Hakk› Forumu düzenledi. Forumda
e¤itimin piyasalaflt›r›lmas›na karfl› verilecek mücadele masaya yat›r›ld› ve yap›lmas› gerekenler tart›fl›ld›.
Türkiye E¤itim Hakk› Forumu öncesinde Ankara’n›n ard›ndan
‹zmir’de de bir E¤itim Forumu gerçeklefltirildi.
Prof. Dr. Fuat Ercan, ÖV-DER Baflkan› Orhan Yüce ve Halkevleri Genel Baflkan Yard›mc› ‹lknur Birol’un da kat›ld›¤› forumda aç›l›fl konuflmas› Halkevleri 12. Bölge Temsilcisi Aliye Turan taraf›ndan
yap›ld›. Turan yapt›¤› konuflmada AKP’nin uygulamaya geçirdi¤i neo-liberal politikalarla kamusal haklar›n gasp edildi¤inin alt›n› çizerken bu uygulamalar›n büyüttü¤ü yoksullu¤a AKP’nin getirdi¤i tek
çözümün ise dilencilefltirme oldu¤unu vurgulad›.
“E¤itim Neden Bir Hakt›r ve Nas›l Gasp Ediliyor” bafll›kl› oturumda konuflma yapan Prof. Dr. Fuat Ercan ise “E¤itim do¤ufltan gelen, do¤al bir hakt›r. Bu hak halk›n mücadelesi sonucunda yasallaflt›r›lm›flt›r ve bu hak uluslararas› antlaflmalarla güvence alt›na al›nm›flt›r. Bugünse neo-liberal politikalar›n gerek devlet yap›s› üzerinde
yapt›¤› de¤ifliklikler gerekse sermayenin kamusal alan› tükenmez bir
kar alan› olarak görmesi sebebiyle e¤itim hakk› piyasaya aç›lmaktad›r” diye konufltu.
Birinci oturumun ard›ndan “E¤itimin Ticarileflmesi”, “E¤itimde
‹stihdam, Ö¤retmen Kimli¤i” ve “E¤itimde Cinsiyet Ayr›m›” bafll›klar›nda atölye çal›flmalar› gerçeklefltirilerek e¤itim alan›nda yaflanan
sorunlar ve çözüm önerileri tart›fl›ld› ve somut öneriler oluflturuldu.
257
“Alternatif E¤itim ve E¤itim Hakk› Mücadelesi” bafll›kl› son oturumuna ise E¤itim-Sen üyesi Nida Özpolat, ÖV-DER Baflkan› Orhan
Yüce, Ö¤renci Kolektifleri’nden Hüseyin Ünal ve Halkevleri Genel
Baflkan Yard›mc›s› ‹lknur Birol konuflmac› olarak kat›ld›lar. Konuflmac›lar e¤itim hakk› mücadelesinin kendi bulunduklar› alanda nas›l
sürdürülmesi ve nas›l örgütlenmesi gerekti¤i üzerinde durdular.
Konuflmac›lar›n de¤indi¤i önemli noktalardan birisi ise e¤itim
müfredat›nda neo-liberal politikalara göre yap›lan düzenlemeler ve
“toplumsal ç›kar yerine bireysellik, eflitlik yerine f›rsat gibi kavramlarla herkesin rekabet ortam›na sürüklenmesi” tart›flmas› oldu. Emperyalist düzenin neo-liberal politikalarla, kar etmek için önüne gelen her fleyi y›kt›¤›, sa¤l›k ve e¤itimin de y›k›ma u¤rad›¤› üzerinde
duruldu.
Forumda, neo-liberal politikalarla her yönden sald›r›n›n gerçeklefltirildi¤i böyle bir dönemde hem parçay› hem de parçalar›n oluflturdu¤u bütünü görmeye çal›fl›rken bir yandan da sald›r› karfl›s›nda
nas›l mücadele edilmesi gerekti¤inin ortaya ç›kar›lmas›n›n önemine
de¤inildi.
“Halk›n E¤itim Hakk› Var” slogan›yla gerçeklefltirilen foruma ‹zmir’in birçok mahallesinden, okulundan, üniversitesinden 180 kifli
kat›ld›. Mahalledeki veliler, ö¤renciler ve üniversitedeki akademisyenler, ö¤retmenler bu forumda bir araya gelerek sorunlar›n› dile getirdiler ve birlikte çözümler ürettiler. Forum, atölyelerden ç›kan sonuç bildirilerinin okunmas›n›n ard›ndan sona erdi.
258
Halkın Hakları Forumu
Sağlık Hakkı Atölyesi
Sağlık Haktır, Herkes İçin!..
“Halk›n Haklar› Forumu” sa¤l›k hakk› mücadelesinde gelinen
aflamay› tart›flabilmek, deneyimleri paylaflmak ve önümüzdeki döneme ›fl›k tutacak önermeler ç›karabilmek için önemli bir f›rsat yaratt›.
Neoliberal sald›rganl›¤›n ifltah›n› kabartan “sa¤l›k piyasas›” insani
olan her fley üzerinde yaratt›¤› ve yarataca¤› tahribatla sa¤l›k hakk›
mücadelesi için de çok önemli bir zemin yarat›yor. Ancak öncelikle
sa¤l›k hakk› mücadelesinin politik içeri¤inin kavranmas› ve yarat›c›yenileyici bir dinamik olarak emek hareketine yapaca¤› katk›n›n fark›na var›lmas› gerekiyor. Geleneksel sendikal çizginin di¤er alanlarda oldu¤u gibi sa¤l›k alan›nda da t›kanmas›, hizmeti üretenlerin hiçbir kategorik ayr›ma tabi tutulmadan örgütlenmesinin hedeflenmesi
ve hizmeti üretenlerle hizmeti alanlar›n›n mücadeleye ortak bir hat
üzerinden sevk edilebilmesi sa¤l›k hakk› mücadelesinin olmazsa olmazlar›n› oluflturuyor.
Sa¤l›k ocaklar›n›n kapat›larak yerlerine birer küçük “iflletme” biçiminde sa¤l›k hizmeti satmay› öngören “aile hekimli¤i” birimlerinin
kurulmas›,
Yeni devlet hastanesi açmak bir yana var olanlar›n “Kamu Hastane Birlikleri” tasar›s›yla iflletme haline dönüfltürülüp müflterilere
sa¤l›k hizmeti satan ve bu hizmeti sözleflmeli ve güvencesiz sa¤l›k
personeli çal›flt›rarak vermeyi esas alan iflletmelere dönüfltürülmesi,
259
Üniversite hastanelerinin döner sermaye gibi iflletmeci mekanizmalara mahkum edilmesi, e¤itim ve bilimsel yönelimin terk edilerek
kar odakl› bir üniversite ortam›n›n yarat›lmas›,
Özel kamu kurulufllar›n›n teflvikinin yan› s›ra adeta kutsanmas›,
Baflta ilaç olmak üzere her türlü t›bbi malzeme ve teknoloji kullan›m›nda tüketim k›flk›rt›c›l›¤›na dönüflen bir anlay›fl›n hakim k›l›nmas›,
Genel Sa¤l›k Sigortas› arac›l›¤›yla halktan sermayeye do¤rudan
kaynak aktar›m›nda sa¤l›¤›n da bir kanal olarak kullan›lmaya bafllanmas› ve bu kaynak aktar›m›nda sermaye aç›s›ndan t›kan›kl›¤› önleyebilmek amac›yla sa¤l›k hakk›na eriflimi k›s›tlama ve yer yer ortadan kald›rmay› göze alan bir sistemin kurgulanm›fl olmas›,
Sa¤l›k sisteminin bir bütün olarak koruyucu hekimli¤i terk ederek, tüketime, yar›flmaya, rekabete, h›rsa ve sonuçta “paran kadar
sa¤l›k” anlay›fl›na teslim edilmifl olmas›, yaflad›¤›m›z dönemin sa¤l›k
ortam›n› tan›mlamaya yetiyor. Hemen her gün paras› yetmedi¤i ya
da sosyal güvencesi olmad›¤› için tedavi göremeyen hastalar, sosyal
güvencesi oldu¤u halde fark ya da ilave ücret ödeyemedi¤i için ma¤dur olanlar, acil vaka olmas›na ra¤men yo¤un bak›ma al›nmayan
hastalar, masrafl› olduklar› için özel sa¤l›k kurumlar›n›n ilgilenmedi¤i kanser vakalar› gündemi kapl›yor. Medyatik olamayan ya da politikac›lar›n popülizm malzemesi haline gelmeyen binlerce hastan›n
ma¤duriyeti ise görülmüyor, duyulmuyor.
Sa¤l›k Hakk› Atölyesi bu görülmeyenleri görmenin ve göstermenin, duyulmayanlar› duyman›n ve duyurman›n yollar›n› tart›flmak
ve bulmak gibi bir misyona ad›m atma kararl›l›¤›n›n ifadesini oluflturuyordu.
Bu kararl›l›¤›n ilk ça¤r›s› Halkevleri taraf›ndan bir ça¤r› yaz›s›yla tüm sa¤l›k sendikalar›na, sa¤l›k meslek odalar›na, hasta ve yak›nlar› haklar› derneklerine, sa¤l›k hakk› konusunda birikimi, çal›flmas› ya da duyarl›l›¤› olan akademisyen ve bireylere ulaflt›r›ld›.
260
HALKIN HAKLARI FORUMU
SAĞLIK HAKKI ATÖLYESİ ÇAĞRISI
Halkevleri, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF)
Sosyal Politika Araflt›rma ve Uygulama Merkezi ile birlikte 8-9-10
Haziran 2007 tarihlerinde “Halk›n Haklar› Forumu” isimli bir etkinlik düzenlemektedir. Kamusal alanda gerçeklefltirilen neo-liberal düzenlemeler; özellefltirme, piyasalaflt›rma, güvencesizlefltirme politikalar›, bu politikalara karfl› geliflen toplumsal dirençler ve sosyal
haklar›n kullan›m› önündeki cinsiyetçilik, ›rkç›l›k, gericilik gibi di¤er önemli engeller, Halk›n Haklar› Forumu’nun dört temel tart›flma
gündeminden birisini oluflturmaktad›r.
Halk›n Haklar› Forumu’nun 8 Haziran Cuma günü yap›lacak
Kad›n Forumu bölümünde sosyal hak ihlallerinin kad›nlar üzerindeki sonuçlar› ele al›nacakt›r. Kamusal alanda yaflanan neo-liberal dönüflüm 9 Haziran Cumartesi tarihli forum aç›l›fl oturumunun da konusunu oluflturmaktad›r. Öte yandan, sosyal haklar mücadelesinin
somut gündemleri de, forumun 9 Haziran Cumartesi ö¤leden sonraki bölümünde ayn› anda düzenlenecek olan 13 ayr› atölye çal›flmas›nda, hak ihlallerinden ma¤dur olan halk kesimleri, sendikalar-demokratik kitle örgütleri, emekçiler ve akademisyenlerin kat›l›m›yla
ayr›nt›l› biçimde tart›fl›lacakt›r.
Sa¤l›k, e¤itim, enerji, bar›nma, ulafl›m, su, iletiflim, tar›m ve beslenme, çal›flma, kültür-sanat, sosyal politika, çevre hakk› ve siyasal
haklar ve özgürlükler alanlar›nda düzenlenecek olan bu atölye çal›flmalar›nda önümüzdeki dönemin somut ve ortak mücadele gündem
ve hedefleri üzerinde yo¤unlafl›lmas› hedeflenmektedir. Atölye çal›flmalar›ndan ç›kan sonuçlar atölye raporlar›yla sonuçland›r›lacak ve
atölye moderatörlerinin çal›flmas›yla kaleme al›nacak ortak vurgular,
10 Haziran Pazar günü yap›lacak olan kapan›fl oturumunda sunulacak olan Halk›n Haklar› Bildirgesinde yer alacakt›r.
Sa¤l›k alan› kamusal alanda yaflanan neo-liberal dönüflümden,
piyasalaflt›rma ve güvencesizlefltirme politikalar›ndan en fazla etkile261
nen alanlar›n bafl›nda gelmektedir. Dünya Bankas› taraf›ndan dayat›lan GSS ve Aile Hekimli¤i politikalar› ve sa¤l›k alan›n›n bir bütün
olarak piyasalaflt›r›lmas›, halk›n sa¤l›k hakk›n› ihlal ederken sa¤l›k
çal›flanlar›n›n çal›flma koflullar› ve özlük haklar› aç›s›ndan büyük gerilemeler yaratmaktad›r. Piyasac› sa¤l›k anlay›fl› koruyucu sa¤l›k hizmetleri merkezli sa¤l›k sisteminin yerine, tedavi merkezli bir anlay›fl› dayatmakta; ilaç ve sa¤l›k teknolojisinde büyük bir ba¤›ml›laflma
yaflanmakta; sa¤l›k ve sosyal güvenlik uluslararas› tekellerin kar alan›na dönüfltürülmektedir. Öte yandan yoksulluk, iflsizlik, güvencesizleflme, tar›m›n y›k›m›, göç, ›rkç›l›k ve cinsiyetçilik gibi birçok etmen de halk›n sa¤l›kl› bir yaflama ulaflmas›n› imkans›zlaflt›rmaktad›r.
Öte yandan ülkemizde sa¤l›k hakk› mücadelesinde son derece
önemli bir birikim de mevcuttur. Son dönemde sa¤l›k alan›ndaki
sendikalar, meslek örgütleri ve halk›n sa¤l›k hakk›n› savunan demokratik kitle örgütlenmelerinin kat›l›m›yla gerçeklefltirilen sa¤l›k
hakk› mücadeleleri, Beyaz Eylemler ve sendikal örgütlenme çal›flmalar›, Halk›n Haklar› Forumu Sa¤l›k Hakk› Atölyesi taraf›ndan ileriye
tafl›nmas› gereken son derece de¤erli bir birikimi temsil etmektedir.
Sa¤l›k Hakk› Atölyesi, halk›n ve sa¤l›k çal›flanlar›n›n paras›z ve alternatif sa¤l›k hakk› mücadelesini somut mücadele bafll›klar› temelinde
ileriye tafl›may› hedeflemektedir.
Bu çerçevede sa¤l›k hakk› atölyesinde ele al›nmas› planlanan
ana bafll›klar flunlard›r:
1) Sa¤l›k hakk›n›n önündeki engeller ve sa¤l›k hakk› mücadelesi:
a) GSS, Aile Hekimli¤i ve sosyal güvenlikte gelinen nokta. Bu
sürecin halk›n sa¤l›k hakk› ile sa¤l›k çal›flanlar› üzerindeki etkileri
b) Di¤er sosyal hak ihlallerinin sa¤l›k hakk› üzerindeki etkileri
(iflsizlik, göç, ›rkç›l›k, yoksullaflma, tar›m›n y›k›m›, savafl, cinsiyetçilik, çevresel bozulma)
c) Sa¤l›kta güvencesizlefltirme ve sa¤l›k çal›flanlar›n›n örgütlenmesi
d) Sa¤l›¤›n piyasalaflt›r›lmas›na karfl› ortak mücadelenin sorunlar› ve önümüzdeki dönemin somut mücadele hedefleri
262
2) Piyasac› sa¤l›k modeli ve alternatif “halk için sa¤l›k” anlay›fl›
a) Tedavi merkezli piyasac› sa¤l›k modeline karfl› koruyucu
sa¤l›k hizmetleri merkezli demokratik bir sa¤l›k modeli
b) Piyasac› sa¤l›k modelinde ilaç ve teknoloji ve alternatifler
c) Finansman
d) Hasta haklar› ve sa¤l›k eti¤i
Bu çabam›zda birlikte yol almak dile¤iyle…
SAĞLIK HAKKI ATÖLYESİ’NİN
ÖN HAZIRLIKLARI
Sa¤l›k alan›ndaki neo-liberal sald›r›n›n egemenler aç›s›ndan çok
kuvvetli itkileri bulunmaktad›r. Sa¤l›k hizmetleri piyasas›, uluslararas› sermayenin ifltah›n› kabartan muazzam bir potansiyel tafl›maktad›r. 2005 y›l› verilerine göre dünya çap›ndaki sa¤l›k harcamalar›n›n
y›ll›k hacmi 4 trilyon dolar› bulmaktad›r. Ancak, dünya çap›nda özel
sektörün sa¤l›k alan›nda kaplad›¤› hacmin kamusal sa¤l›k sistemlerinin kaplad›¤› toplam hacmi aflt›¤› ve sa¤l›k harcamalar›n›n yar›dan
ço¤ununun art›k cepten ödendi¤i mevcut manzara da sermayeye
yetmemektedir.
Sermaye,
- Sa¤l›¤›n hala kamusal nitelik tafl›yan unsurlar›n› da piyasan›n
denetimine almak ve böylece karl›l›k alan›n› geniflletmek;
- Çok uluslu sermayenin denetiminde sa¤l›k turizmi merkezleri
kurmak, bilgi teknolojilerindeki geliflmelerin sa¤lad›¤› avantajlarla
sa¤l›k hizmetlerini uluslararas› ölçekte tafleronlaflt›rmak ve böylece
mekan k›s›tlamas›na tak›lmadan ucuz emek olanaklar›ndan faydalanmak;
- Fikri mülkiyet yasalar›n› bölgesel ya da ikili ticaret anlaflmalar› ile pekifltirerek ilaç flirketlerinin hükümetlere meydan okuyan
uluslararas› ya¤mas›n› pekifltirmek hedefindedir.
Öte yandan ülkemizde sa¤l›k hakk› mücadelesinde son derece
önemli bir birikim de mevcuttur. Son dönemde sa¤l›k alan›ndaki
263
sendikalar, meslek örgütleri ve halk›n sa¤l›k hakk›n› savunan demokratik kitle örgütlenmelerinin kat›l›m›yla gerçeklefltirilen sa¤l›k
hakk› mücadeleleri, Beyaz Eylemler ve sendikal örgütlenme çal›flmalar›, Halk›n Haklar› Forumu Sa¤l›k Hakk› Atölyesi taraf›ndan ileriye
tafl›nmas› gereken son derece de¤erli bir birikimi temsil etmektedir.
Sa¤l›k Hakk› Atölyesi, halk›n ve sa¤l›k çal›flanlar›n›n paras›z ve alternatif sa¤l›k hakk› mücadelesini somut mücadele bafll›klar› temelinde
ileriye tafl›may› hedeflemifltir.
Halk›n Haklar› Forumu’na giden süreçte Sa¤l›k Hakk› Atölyesi;
Türk Tabipleri Birli¤i, SES ve Dev Sa¤l›k-‹fl gibi sa¤l›k örgütleriyle,
hekimlerle, sa¤l›k emekçileriyle, sa¤l›k alan›nda çal›flan tafleron iflçilerle, kimi uzman ve akedemisyenlerle, paras›z sa¤l›k hakk› mücadelesi veren yoksullarla, Halkevleri ile birlikte çal›fl›p bütün bu kesimleri bir araya getirmeye çal›flt›. Kimi zaman sermayenin hedeflerini ve
SSGSS yasas› ile ne yap›lmak istendi¤ini anlatacak teflhir faaliyetleri
yürüttü, kimi zaman sa¤l›k hakk› mücadelesi konusunda çok zengin
deneyim ve birikimleri olan örgütlerle iflbirli¤i yaparak bu deneyimleri atölye çal›flmalar›na katmaya çal›flt›. Tüm bu bileflenlerle birlikte
10 Haziran 2007 tarihinde, sa¤l›k hakk› mücadelesi konusunda deneyimleri paylaflmay› ve ortak bir mücadele stratejisi gelifltirmeyi hedefledi.
Forum öncesi Ankara’da 03.06.2007 tarihinde bir ön toplant›
gerçeklefltirildi. Toplant› sonucunda atölyede konuflulmas› gerekenler taslak halinde belirlendi.
SAĞLIK HAKKI ATÖLYESİ
ANKARA HAZIRLIK TOPLANTISI
03.06.2007 tarihinde Sa¤l›k Hakk› Atölyesi’nin Ankara’da yap›lan haz›rl›k toplant›s›nda foruma iliflkin afla¤›daki öneriler ve atölye
program› ç›kar›ld›.
Çerçeve - Giriş
Sa¤l›k bir hak olmaktan ç›kar›l›yor Dr. Osman ÖZTÜRK (‹stanbul Tabip Odas›)
264
Latin Amerika örnekleri
SES -TTB- Dev Sa¤l›k ‹fl
Deneyimlerin Aktarılması
Halkevleri, “Paras›z Sa¤l›k”
TÖK, “Sa¤l›k Hakk›na Eriflim Sürecinde T›p E¤itimi”
Radyoloji Tek. Der., “Sa¤l›kta Dönüflümün Radyoloji Çal›flanlar› Üzerinde Etkileri”
Emekli Sen, “Emeklilerin sa¤l›k hakk›na ulafl›m›”
Tafleron çal›flan, “Ankara T›p Deneyimi”
Özelde çal›flan sa¤l›k çal›flan›
Eczac› Odas›, “Sa¤l›kta y›k›m›n eczac›lar üzerindeki etkileri”
Dr. Önder Okay, “Performans ve etik”
Dr. Beyaz›t ‹lhan, “Sa¤l›k çal›flanlar›n›n sa¤l›¤›”
Karadeniz Halkevleri, “Karadeniz kararmas›n”
Ankara Mahalle Halkevleri, “Sa¤l›k ocaklar› kapat›lamaz”
SES, “Sa¤l›kta y›k›m› durdural›m”
TTB, “Görev etkinlikleri”
Dev Sa¤l›k ‹fl, “Esnek ve güvencesiz çal›flt›rma - ortak örgütlendirme”
Genel ‹fl, “Temizlik iflçilerinin örgütlenmesi”
10 HAZİRAN 2007
SAĞLIK HAKKI ATÖLYESİ
‹stanbul ve Ankara’da yap›lan iki haz›rl›k toplant›s› ile içeri¤i belirlenen Sa¤l›k Hakk› Atölyesinde AKP’nin “Sa¤l›kta Dönüflüm Program›”n›n sonuçlar›n›n ve ona karfl› yürütülen mücadele deneyimlerinin paylafl›lmas› hedeflendi. Sa¤l›k hakk›n› ortadan kald›ran politikalar›n ma¤durlar› ile buna karfl› yürütülen ve yürütülecek olan mücadelenin düflünsel ve eylemsel birikimini temsil eden kifli ve kurum
temsilcilerinin bir araya getirilmeye çal›fl›ld›¤› atölyede sa¤l›k çal›flanlar›n›n hak kay›plar›ndan, mahallesinde sa¤l›k oca¤› kurmaya çal›flan mahalle halk›na, nükleer santrala karfl› yürütülen mücadele265
den, ödeyemedi¤i senet nedeniyle hapis yatmak zorunda kalan hasta yak›n›na kadar alan›n tüm bileflenleri buluflturulmaya çal›fl›ld›.
‹stanbul Tabip Odas› Genel Sekreteri Dr. Ali Çerkezo¤lu ve bas›n sözcüsü Dr. Osman Öztürk’ün moderatörlü¤ünde aç›lan Atölye
Dr. Osman Öztürk’ün “Sa¤l›kta Neo-liberal Dönüflüm” sunumu ile
bafllad›. Daha sonra s›ras›yla Dev Sa¤l›k ‹fl Sendikas›’n›n Adana Balcal› Hastanesi tafleron sa¤l›k iflçilerinin örgütlenme deneyimi, Halkevlerinin ülkenin dört bir yan›nda her türlü eylem ve etkinlikle
zenginlefltirdi¤i “Paras›z Sa¤l›k” kampanyas›, Ankara ‹bn-i Sina’da
ücretlerin ödenmemesi üzerine sa¤l›k çal›flanlar›n›n gelifltirdi¤i ortak
direnifli, ‹zmit Derince’de düzenlenen “Yan›k Ünitesi ‹stiyoruz” kampanyas›, ‹zmir ve Eskiflehir’de “Sa¤l›k Ocaklar›m›z› istiyoruz” kampanyalar›, Karadeniz Halkevlerinin kanser vakalar›n›n art›fl› Çernobil’in bölgedeki etkileri ve yeni nükleer santral kurma giriflimlerinin
engellenmesi amac›yla yürüttü¤ü “Karadeniz Kararmas›n” kampanyas›, TTB’nin ›srar ve kararl›l›kla yürüttü¤ü ve AKP’nin Sa¤l›kta Dönüflüm Program›na karfl› net duruflu simgeleyen G(ö)REVDEY‹Z eylemlerinin aktar›m›, Sivas Üniversite Hastanesi’ndeki örgütlenme
modeli olarak Hastane Meclisleri deneyimi, Kad›n Çal›flma Grubunun Kad›n Sa¤l›¤› çal›flmas›, Sa¤l›k ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikas›’n›n (SES) yürüttü¤ü “Sa¤l›kta Y›k›m› Durdural›m” kampanyas›, sa¤l›ktaki piyasalaflman›n T›p ö¤rencileri ve asistan hekimlere etkilerinin aktar›m›, bir mahalle refleksi olarak Sar›yer’de “ücretsiz
muayene ve ameliyat ettirme” deneyimi, özel hastane çal›flanlar›n›n
yaflad›¤› s›k›nt›lar ve örgütlenme sorunlar›, eczac›lar›n yaflad›¤› sorunlar ve ilac›n metalaflt›r›lma süreci, Genel Sa¤l›k Sigortas› Yasa tasar›s›na karfl› yürütülen mücadeleler ve “Referandum çal›flmas›n›n”
aktar›lmas›, ‹zmit’te Ana Çocuk Sa¤l›¤› Merkezi açt›rma kampanyas›, sa¤l›kta yaflanan etik erozyonun tart›fl›lmas›, Mersin’de hastanede
imzalamak zorunda kald›¤› senet nedeniyle hapis yatan ma¤durun
do¤rudan anlat›m›, sa¤l›k hakk›na eriflimde emeklilerin yaflad›¤› s›k›nt›lar gibi onlarca konu her boyutuyla Sa¤l›k Hakk› Atölyesinde
hepbirlikte tart›fl›ld›.
Kat›l›mc›lar›n anfiye s›¤mad›¤›, profesöründen, hizmetli personele, Sivas’ta tafleron olarak çal›flan›ndan, ‹zmir’de sa¤l›k oca¤›n› ka266
patt›rmamaya çabalayan yoksula kadar herkesin ortak bir dil yakalayabildi¤i Atölye her fleyin fark›nda ve bilgisine sahip oldu¤unu sanan
kat›l›mc›lar›n›n bile hayretlere düfltü¤ü ve büyük deneyim kazanarak ç›kt›¤› bir okul niteli¤i kazand›. Sonuç bildirgesine de yans›yan
gelece¤e ve yap›lmas› gerekenlere dair somut ve ilerletici önerilerin
de ç›kt›¤› Sa¤l›k Hakk› Atölyesi gelece¤e dair umutlar›n da yeflertildi¤i bir mücadele zemini olarak tarihteki yerini ald›.
267
Halkın Hakları Forumu
Sağlık Hakkı Atölyesi Sonuç Metni
Halkın Sağlık Hakkı Var
“Sıradan bir insanın hayatı dünyanın en zengin adamının bütün
mülkiyetinden daha değerlidir.” Oysa “halkın sağlığı bugün, zenginlerin
diğer herkese karşı yürüttüğü sınıf savaşının kurbanıdır. ”
Gazetelere üçüncü sayfa haberleri olarak yansıyan ve giderek daha sık karşılaştığımız “sağlık” rezaletleri, münferit vakalar olarak geçmişte kalmamakta, piyasalaşan sağlık sisteminin asli unsurları olarak bugünkü ve gelecekteki yaşamımıza yerleşmektedir. Yeni doğan ünitelerindeki bebek ölümleri, hastane enfeksiyonundan ölen hastalar, hastane kapısından çevrilerek sokak ortasında ölen yoksullar, hastane senedini ödeyemediği için hapse atılanlar ya da bir daha hastaneye gidemeyenler, salgın hastalıkların yeniden tehdit haline gelmesi, sağlık personelinin işini yapan temizlikçiler ya da temizlikçi kadrosundan işe alınan sağlık personelleri…
Bu manzara ülkeyi yönetenlerin, ideolojik ve sınıfsal tercihlerinin
yansımasıdır: İnsanca bir yaşama karşı neo-liberalizm, emeğe karşı sermaye.
Sağlık alanındaki neo-liberal saldırının egemenler açısından çok
kuvvetli itkileri bulunmaktadır. Sağlık hizmetleri piyasası, uluslararası
sermayenin iştahını kabartan muazzam bir potansiyel taşımaktadır.
2005 yılı verilerine göre dünya çapındaki sağlık harcamalarının yıllık
269
hacmi 4 trilyon doları bulmaktadır. Ancak, dünya çapında özel sektörün sağlık alanında kapladığı hacmin kamusal sağlık sistemlerinin kapladığı toplam hacmi aştığı ve sağlık harcamalarının yarıdan çoğununun
artık cepten ödendiği mevcut manzara da sermayeye yetmemektedir.
Sermaye,
- Sağlığın hala kamusal nitelik taşıyan unsurlarını da piyasanın denetimine almak ve böylece karlılık alanını genişletmek;
- Çok uluslu sermayenin denetiminde sağlık turizmi merkezleri
kurmak, bilgi teknolojilerindeki gelişmelerin sağladığı avantajlarla sağlık
hizmetlerini uluslararası ölçekte taşeronlaştırmak ve böylece mekan
kısıtlamasına takılmadan ucuz emek olanaklarından faydalanmak;
- Fikri mülkiyet yasalarını bölgesel ya da ikili ticaret anlaşmaları ile
pekiştirerek ilaç şirketlerinin hükümetlere meydan okuyan uluslararası yağmasını pekiştirmek hedefindedir.
Bu hedef,
- Sağlık harcamaları artarken sağlık hizmetinden giderek daha az
faydalanabilen toplumlar;
- Hindistan örneğinde olduğu gibi, yetişmiş sağlık personeli artarken, bu personel uluslararası taşeron sağlık şirketlerinde dünyadaki daha zengin müşterilere hizmet etmek zorunda bırakıldığından, sağlık
personeli sıkıntısı çeken toplumlar;
- Bilim ve teknolojide muazzam ilerlemeler kaydedilirken, fikri
mülkiyet hakları ilaç üretimi için birkaç çokuluslu şirketten başkasına
şans tanımadığından, tedavi edilebilir hastalıklara milyonlarca kurban
veren bir dünya anlamına gelmektedir.
Türkiye de, sermayenin sağlık alanındaki bu uluslararası yağma sürecine GATS anlaşması ile “itirazsız” biçimde teslim edilmiştir.
Bu yağma süreci uyarınca, IMF programlarıyla teslim alınan ülkeye,
Dünya Bankası tarafından hazırlanan dönüşüm projeleriyle neo-liberal
bir “deli gömleği” giydirilmek istenmektedir.
AKP hükümetinin bir iktidar dönemi boyunca uygulamak istediği
ancak gerek programın nesnel olanaksızlıkları gerekse de toplumsal
muhalefetin gösterdiği büyük direnç nedeniyle yalnızca bir bölümünü
270
uygulamaya geçirebildiği Sağlıkta Dönüşüm Programı,Türkiye’de sağlık
alanının bütünüyle piyasalaştırılmasının “formülü” olarak bizzat Dünya
Bankası tarafından yazılmış,TÜSİAD tarafından onaylanmış ve uygulanmak üzere AKP hükümetinin eline verilmiştir.
Sağlıkta Dönüşüm Programı üç temel hedef üzerine kuruludur:
- Sağlık kurumlarının işletmeleştirilmesi,
- Birinci basamak sağlık hizmetlerinde Aile Hekimliği’ne geçilmesi,
- Genel Sağlık Sigortası ile tek bir çatı sigorta yapısı oluşturulması.
Sağlık kurumlarının işletmeleştirilmesi:
Bu süreç ikili olarak işletilmiştir. Bir yandan özel sağlık kurumlarının önü açılmış, diğer yandan kamu sağlık kurumları kar zarar mantığıyla hizmet veren işletmeler haline getirilmiştir. Artık, hastalar müşteri, sağlık emekçileri işçi, hastane yönetimleri de işverendir. Yani hasta
olan değil, parası olan sağlık hizmeti alabilecektir. Kamu sağlık kurumlarında gelen hastaya artık şikayetinin ne olduğu değil, ödemeyi nasıl
yapacağı sorulmakta, nakit ödeyenler ön sıraya, sosyal güvencesi olanlar onun arkasına, parası olmayanlar da çıkış kapısına yönlendirilmektedir. Çünkü artık hastanelerde rehin devri bitmiştir.
Bir diğer sorun işçileşen sağlık personeline ilişkindir. Sağlık personeli artık bir maliyet unsuru haline gelmiştir. Ne kadar ucuza çalıştırsa
o kadar iyidir. Bakanlığın, hastanelerin sağlık personeli ihtiyacının altında kadro açmasının ve sözleşmeli ve taşeron işçi çalıştırmaya yönelik
yasal düzenlemelerin etkisiyle; temizlik ve yemek gibi yan unsurlardan
başlayan taşeronlaştırma ve sözleşmeli personel çalıştırma uygulaması
sağlık personellerine kadar uzamıştır. Hastanelerde hizmet, iş güvencesiz ve insanlık dışı koşullarda çalışan personel tarafından verilmektedir.
Bu hem sağlık emekçisinin yaşam koşullarını tahrip etmekte, hem de
bu sağlık emekçisinin halka verdiği hizmetin kalitesini düşürmektedir.
Diğer yandan sağlık emekçileri ne kadar kazandırırlarsa o kadar
ücret alacakları bir sistemle; “performansa dayalı ücret” uygulamasıyla,
tüccar zihniyetinin bir parçası haline getirilmektedir. Sağlık emekçisinden hastayı iyi etmesi değil, hastaya masraf çıkarması istenmektedir.
271
Sistem sağlığı korunmuş bir toplumda sağlık kurumuna ve sağlık emekçisine düşük kazanç, sağlıksız ve tedaviye muhtaç bir toplumda da yüksek kazanç vaat etmektedir.
Aile Hekimliği
Dünya Bankası Aile Hekimliği’nin hedefini şu sözlerle özetlemektedir: “Aile Hekimliği Türkiye’de birinci basamak sağlık hizmetlerinin
özelleştirilmesinin en önemli adımıdır. Bu nedenle hükümete 2004 yılında 40 milyon Euro kredi verdik.”
Sağlık ocaklarının yerine getirilmek istenen Aile Hekimliği, belli bir
bölgedeki nüfus ölçeğini temel alarak koruyucu sağlık hizmeti sunan
sağlık ocaklarının yerine, bireyi merkeze alarak tedavi edici sağlık hizmetlerine yönelik bir sistemi savunmaktadır.
“Sağlıklı bir toplum”=”düşük kar”, “sağlıksız bir toplum”=”yüksek
kar” ilkesine uygun olarak koruyucu sağlık hizmetlerinin tasfiyesi anlamına gelen Aile Hekimliği, aynı zamanda bir tahsildarlık müessesesi
olarak tasarlanmıştır. Henüz yasalaşmamış olan Genel Sağlık Sigortası
(GSS) uygulamaya geçtiği taktirde, Aile Hekimleri yalnızca GSS primlerini ödemiş olanlara hizmet verecektir. GSS primini ödemeyen sağlık hizmetinden yaralanamayacaktır.
GSS henüz yasalaşmadığı için pilot uygulamalarla hayata geçirilen
sistem, ilk olarak Düzce’de uygulanmaya başlanmış, daha sonra da pilot uygulama 10 ile daha genişletilmiştir. Seçilen illerin, birinci basamak
sağlık hizmetlerinde en iyi durumda olan iller olması, uygulamanın sorun gidermeye değil bir kamusal kazanımı gasp etmeye odaklandığını
göstermektedir.
Düzce’deki uygulamanın sonuçları çarpıcıdır. Aile Hekimliği’ne geçilmesiyle; aşılama oranları düşmüş; aile planlaması hizmetleri düşmüş;
ev ziyaretleri ortadan kalkmış, yoğun trafik nedeniyle insanlar saat 45’ten sonra hizmet alamamaya başlamış ya da sevke uymaksızın ikinci,
üçüncü basamağa gitmeye başlamıştır. Hizmet kalitesinin düşmesine
sağlık hizmetlerinin maliyetinin 10 kat artması eşlik etmiştir.
Aile Hekimliği, sağlık emekçisi açısından da büyük tepki görmüş,
272
yüksek ücret tekliflerine rağmen hükümet gönüllü personel bulmakta
zorlanmış, zorla atanan personelin bir kısmı istifa etmiştir. Halihazırdaki eğitimli Aile Hekimi sayısı ile, ülkenin ihtiyacı arasında büyük bir uçurum bulunmaktadır.
Genel Sağlık Sigortası
Sağlıkta Dönüşüm Programının en can alıcı hedeflerinden biri de
sağlık hizmetinin finansmanı ve sunumunun birbirinden ayrılması; finansman için Genel Sağlık Sigortası (GSS) adı altında bir çatı oluşturulmasıdır. Nüfusun tamamını kapsayacağı iddia edilen GSS, asgari ücretin 1/3’ünden fazla gelire sahip olan herkesin sigorta primi ödemesini, ödemeyenlerin kapsam dışında bırakılmasını öngörmektedir. Sigortalılar içeriği her yıl yeniden belirlenen bir “Temel Teminat Paketi”
kapsamındaki tedavilerden faydalanabilecek, kapsam dışı tedaviler için
ise ya ek bir özel sigorta yaptıracak ya da cepten ödeme yapacaktır.
Kapsam dışı tedaviler de ücretsiz verilemeyecek, yasaya göre hizmet
bedelinin %50’sine kadar ulaşabilecek bir “katılım payı” ödenmesi istenecektir.
GSS’nin uygulanması halinde maliyeti yüksek, kronik rahatsızlıklar
için tedavi şansı kalmayacağı, en iyi koşullarda dahi cepten ödemelerin
artacağı öngörülebilir. Üstelik nüfusun yarıdan çoğunun kayıt dışı ekonomide çalıştığı, resmi rakamlara göre 22 milyonu aşkın herhangi bir
sosyal güvenceye sahip olmayan yurttaşın bulunduğu hesaba katıldığında GSS’nin başlangıcından itibaren ülkeyi büyük bir krizin içine sürükleyeceği öngörülebilir. Bu risk bizzat Dünya Bankası raporlarında
ifade edilmektedir.
Hükümet her şeye karşın GSS’yi yasalaştırmış ancak yoğun muhalefetle karşılanan yasa Anayasa Mahkemesi tarafından geri çevrilmiş ve
bir kez daha “gelecek yıla” ertelenmiştir.
Bunlara ek olarak SSK ilaç fabrikaları kapatılmış, Avrupa Birliği’ne
verilen taahhütler gereği uluslararası ilaç tekellerine tanınan olanaklar
GATS anlaşmasının ötesine taşınarak tekellerin ilaç sektöründeki hakimiyeti perçinlenmiştir. Ana çocuk sağlığı merkezleri, veterinerlik birim273
leri (Manisa Tavuk Aşıları Üretim ve Tavuk Hastalıkları Araştırma Enstitüsü’nün kapatılması çarpıcı bir örnektir) kapatılmış ya da ihmal edilmiştir. Yasal gerekliliklere rağmen yeni kamusal sağlık kurumlarının
açılması ve varolanların da iyileştirilmesi gerekirken, özel sağlık kurumları teşvik edilerek en ufak bir krizde yerle bir olacak binlerce özel polikliniğin pıtırak gibi serpilip gelişmesine yol açılmıştır. Böylece, AKP hükümetinin ilk 3,5 yıllık iktidarı döneminde sağlık alanına aktarılan kaynaklar yaklaşık iki katına çıkmıştır. Ama bunun çok büyük bir kısmı (yaklaşık %70’i) hizmet satın alma ya da teknoloji transferi yöntemiyle, özel
kuruluşlara gitmiştir. Sadece ilaç oranlarının payı bile üç dört yıl içerisinde % 30’lardan % 45’lere çıkmıştır. Türkiye’deki sağlık harcamaları
daha önce yaklaşık 9-10 milyar dolarken, 2005 yılı itibarıyla 19-20 milyar dolara çıkmıştır. Bunun % 70’i özel sağlık alanına aktarılan kaynak
haline dönüştürülmüştür.
Ancak bu yağma süreci karşılıksız kalmamıştır. İnsan hayatı üzerinden yürütülen bu sınıf savaşı emek cephesinden yaygın bir itiraza konu olmuştur.
Sağlık kurumlarının işletmeleştirilmesi ve sağlık emekçilerine dayatılan düşük ücret ve güvencesizlik karşısından Türk Tabipleri Birliği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası ve DİSK/ Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası tarafından ayrı ayrı ve birlikte yürütülen mücadeleler
önemli başarılara imza atmıştır.
Türk Tabipleri Birliği’nin öncülük ettiği Beyaz Eylemler (ve
G(ö)REVLER) süreci Sağlıkta Dönüşüm Programı gündemde olduğu
sürece hükümetin karşısına (başbakanın deyimiyle) ana muhalefet partisinden daha etkili bir engel çıkarmıştır. İş güvencesi, insanca ücret ve
herkese eşit, parasız, nitelikli, ulaşılabilir sağlık hakkı talebiyle örgütlenen
bu eylemler hem diğer sağlık emekçilerini ve örgütlerini hem de kısmen de olsa halkın hizmet alan değişik katmanlarını taraf etmeyi başarmıştır. Bu süreçte sağlık sektöründeki emek örgütleri arasında yaşanan yakınlaşma, ortak mücadeleye yönelik bir zemin oluşumuna katkı
sunmuştur.
Bu durum hükümeti daha temkinli davranmaya zorlamanın öte274
sinde, taşeron sağlık personelinin çalıştırılmasının hukuken engellenmesi ve GSS’nin Anayasa Mahkemesi’nden geri dönmesi gibi somut
kazanımlarda doğrudan ya da dolaylı etkilerde bulunmuştur.
DİSK/ Dev Sağlık-İş’in sözleşmeli ve taşeron sağlık emekçileri içerisinde başlattığı mücadele de bu sürecin en parlak başarılarından biridir. Örgütlenemez denenler örgütlenmiş ve bu, çoğu zaman gerçekleştirilmesi imkansız bir hayal kabul edilen ortak mücadeleyle (TTB,
SES ve Dev Sağlık-İş’in ortak mücadelesiyle) başarılmıştır. Sağlık emekçileri cephesinden yükselen bu tepkinin sağlıkta piyasalaşmanın tüm
boyutlarına karşı çıkan bir perspektifle, yani aynı zamanda halkın sağlık
hakkını savunma perspektifiyle de örgütleniyor oluşu umut vericidir.
Sağlıktaki neo-liberal dönüşüme karşı yükselen muhalefetin bir
odağı da yoksul-emekçi halk örgütlenmeleridir. Sağlık hakkının gaspını
en derin biçimiyle yaşayan yoksullar, çoğu zaman toplumsal muhalefetin ezberini bozan yeni muhalefet hareketleriyle, yerel ve ulusal kampanyalarla sahneye çıkmaktadır.
2005 yılı sonbaharında Halkevleri’nin ülke çapında yürüttüğü “Parasız Eğitim, Parasız Sağlık” kampanyası, sağlık hakkı mücadelesinin bir
yoksul halk muhalefeti olarak gündeme gelmesini sağlayan bir girişim
olmuştur. Sağlık hakkı için mücadele çağrısıyla 650 bini aşkın kişiye ulaşan Halkevleri, 3 bin kişilik merkezi bir mitingle bu mücadeleyi ilan etmiştir. Yoksul mahallelerde yürütülen “sağlık ocağımıza sahip çıkıyoruz”, “sağlık ocağımızı istiyoruz” kampanyaları; hastanelerde tedavi için
talep edilen ek ücretlere karşı, ücretsiz tedavi hakkının kabul ettirildiği
doğrudan eylemler yaygınlaşmış, yerel-somut hedeflerle bütünleşmiş
sağlık hakkı mücadelesi ülkenin birçok bölgesinde Halkevleri’nin rutin
faaliyetinin bir parçası haline gelmiştir.
Kadın mücadelesi, barınma hakkı mücadelesi gibi diğer mücadele
alanları da sağlık hakkı mücadelesiyle içiçe bir gelişim seyri izlemiştir.
Ankara’da barınma hakkı için mücadele eden yoksullar, bir süre sonra
“mahallemizde de, sağlıkta da yıkıma dur diyeceğiz” sloganlarıyla gecekondu mücadelesini, sağlık ocaklarının kapatılmasına karşı mücadeleyle bütünleştirmiştir. İstanbul’da kadın sağlığı seminerleri yürüten mahal275
leli kadınlar,“Herkes İçin Sağlık Kadınlar İçin Sağlık” sloganıyla bedenlerine ve sağlık ocaklarına sahip çıkma mücadelesinin içiçeliğini göstermektedirler. İzmit’te ise yoksul mahalle halkının Ana Çocuk Sağlığı
Merkezi’nin kapatılmaması için süren direnişi, barınma hakkı mücadelesiyle bütünleşmiştir. İzmir’de yine diğer muhalefet örgütleriyle birlikte yoksul mahallelerde yürütülen “sağlık ocaklarımıza sahip çıkıyoruz”
kampanyaları, yoksul halk örgütlenmeleri tarafından yürütülen sağlık
hakkı mücadelesinin, somut bir muhalefet odağı olarak yükselmekte
olduğunun işaretleridir. Karadeniz Halkevleri’nin bölgedeki kanser sorununun çözümü için, “kanser taraması, onkoloji hastanesi ve laboratuar, kanser mağduru kişi ve ailelere ücretsiz tedavi ve tazminat” talepleriyle yürüttüğü kampanya da bir diğer önemli gelişme olarak sayılmalıdır. Bu kampanyaların ayakları yere basan, somut hedeflerle ve somut bir kitle anlayışıyla örgütlendiği en son Beyaz Miting’de de görülmüş; Karadeniz halkı, Ankaralı gecekondulular sağlık hakkı mücadelesinin asli unsurları olarak sağlık emekçileriyle birlikte omuz omuza yürümüşlerdir.
Başta neo-liberal saldırı olmak üzere halkın sağlıklı yaşam koşulları önündeki engellerin, sağlık hakkı mücadelesinin olanaklarının ve “halk
için sağlık” anlayışının; mücadelenin tüm özneleri tarafından yürütülecek ortak bir tartışmaya konu olması, bu alandaki mücadelenin ilerletilmesi açısından elzemdir. Halkın Hakları Forumu bu açıdan önemli
bir fırsat sunmaktadır. Varoşlardan bir yoksul kadın, aile hekimliği dayatmasıyla karşı karşıya kalan bir doktor, temizlikçi kadrosundan çalıştırılan bir hemşire, kanserli bir Karadeniz köylüsü, taşeron bir sağlık işçisi, “sağlık haktır” diyen bir akademisyen, medikosunu isteyen bir üniversite öğrencisi yan yana geldiğinde söylenecek söz başka bir anlam
kazanacaktır.
276
TALEPLER VE ÖNERİLER
1. Dünya ve ülke örnekleri dikkate alındığında:
Sağlık hakkının toplumsal-siyasal bir talep halinde geniş kitleler
nezdinde bilince çıkarılması; bu hakkın korunması, geliştirilmesi ve talep edilmesi ve içinde yaşadığımız süreçte her yönüyle tahribata uğrayan sağlık hizmeti sunucularının yaşadığı hak kayıpları ve güvencesiz,
geleceksiz çalıştırma biçimlerine karşı ORTAK ÖRGÜTLENME anlayışı temel alınmalıdır.
Son dönem yaşanan olumlu ve olumsuz tüm deneyimlerde, bu
anlayışla alttan örgütlenen, samimi, dayanışmacı, her türlü rekabetten
uzak ortak örgütlenme çabalarının başarısı ve heyecanının mevcut olduğu görülmüştür.
2. Sağlık bilincinin açığa çıkarılmasında, ortak ve genel düzlemde
örgütlenen “sağlık kampanyaları”nda, başta yoksul mahallelerde yapılanlar olmak üzere işyeri, dernek, sokak ya da şehir toplantılarının çok
işlevli olduğu açığa çıkmıştır.
Bu toplantıların, ön hazırlıkları daha iyi yapılmış, daha yaygın toplumsal kategoriler arasında geçişleri sağlayabilen içeriklerde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
3. Sağlıklı yaşama ve yaşamını sağlıklı olarak sürdürme hakkı konusunda herkesin tek tek birey olarak muhatap olması ve sağlık sorunu
karşısında herkesin kendi kaderine razı olması şeklindeki yeni ideolojik
hegemonya kırılmalıdır. Zor duruma düşünce ne “iyi kalpli işverenlere”,
ne Ramazan çadırı zihniyetinde hizmet veren sosyal yardım dernek ya
da vakıflarına razı olunmamalı, bu durum baştan reddedilmelidir.
Sağlık hakkının her yurttaş için bir hak olduğu; ulaşamadığında,
sağlık hakkının gaspedildiği bilinciyle hareket edilmesi gerektiği esas
alınmalıdır. Bir mahallede, bir apartmanda sağlık hakkına erişim sıkıntısı yaşayan tek bir yurttaşın sorunu o mahallenin, o şehrin sorunu haline getirilmelidir.
Bütün yerel örgütlenmelerde kendi bölgelerinin sağlık kurumlarını sürekli olarak denetleyen, bu denetimi açık ve meşru bir biçimde
277
gerçekleştiren; başhekimler, hastane müdürleri, sağlık ocağı hekimleriyle periyodik toplantılar yapmayı meşru sayan ve gücünü yerelde sağladığı örgütlülük, ısrarlı takip, kararlılık, pozitif öneriler ve eleştirilerden
alan “SAĞLIK HAKKI KOMİTELERİ” kurulması acil ve öncelikli görevlerimiz arasına girmiş durumdadır.
4. Başta TTB, SES ve Dev Sağlık İş olmak üzere sağlık alanının tüm
emek örgütleri ile birlikte, sağlığı sosyal güvenlik hakkı ile bütünleştirerek işçi ve emekli sendikalarını da kapsayan; bu alandaki mücadelenin
somut örneklerini hayata geçiren Halkevleri başta olmak üzere sağlık
hakkını siyasal bir talep halinde sokakta örgütlemeye çalışan tüm kurum, yapı ya da bireyleri kapsayacak bir “Sağlık ve Sosyal Güvenlik
Hakkı Hareketi” ya da “Herkese Sağlık Güvenli Gelecek” girişimi kurulmalıdır.
Akademisyeninden, güvencesiz işçisine, gecekondulu işsizinden,
örgütlü bireylerine kadar herkesi ülkenin her yanında bu talepler etrafında buluşturmayı başarmayı hedefleyen bu tür girişimler için, yakın
bir gelecekte iki günlük bir sempozyumla bir “ön hazırlık girişimi” gerçekleştirilmelidir.
5. Sağlık konusunda IMF ile ilişkilerden yasal alt yapı değişimlerine,
siyasal iktidarın girişimlerinden yerellerde yaşanan küçük-büyük her
türlü sağlık sorununa kadar her konu ve gündeme mutlaka müdahale
edilmeli, gerekli reflekslerin gösterilmesi bakımından yaşanan gecikmelerin önüne geçilmelidir.
Halkın Hakları Forumu Sağlık Hakkı Atölyesi
Halkın Hakları Forumu Çalışma Grubu
13 Haziran 2007
278
Halkın Hakları Forumu
Barınma Hakkı Atölyesi
Çağrı
Halkevleri 8-9-10 Haziran 2007 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) Sosyal Politika Araflt›rma ve Uygulama Merkezi ile birlikte Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) “Halk›n Haklar› Forumu” isimli bir etkinlik düzenlemektedir. Kamusal alanda gerçeklefltirilen neo-liberal düzenlemeler;
özellefltirme, piyasalaflt›rma, güvencesizlefltirme politikalar›, bu politikalara karfl› geliflen toplumsal dirençler ve sosyal haklar›n kullan›m› önündeki cinsiyetçilik, ›rkç›l›k, gericilik gibi di¤er önemli engeller, Halk›n Haklar› Forumu’nun dört temel tart›flma gündeminden
birisini oluflturmaktad›r.
Halk›n Haklar› Forumu’nun 8 Haziran Cuma günü yap›lacak
Kad›n Forumu bölümünde sosyal hak ihlallerinin kad›nlar üzerindeki sonuçlar› ele al›nacakt›r. Kamusal alanda yaflanan neo-liberal dönüflüm 9 Haziran Cumartesi tarihli forum aç›l›fl oturumunun da konusunu oluflturmaktad›r. Öte yandan, sosyal haklar mücadelesinin
somut gündemleri de, forumun 9 Haziran Cumartesi ö¤leden sonraki bölümünde ayn› anda düzenlenecek olan 13 ayr› atölye çal›flmas›nda hak ihlallerinden ma¤dur olan halk kesimleri, sendikalar-demokratik kitle örgütleri, meslek odalar› emekçiler ve akademisyenlerin kat›l›m›yla ayr›nt›l› biçimde tart›fl›lacakt›r. E¤itim, sa¤l›k, enerji, bar›nma, ulafl›m, su, iletiflim, tar›m ve beslenme, çal›flma, kültürsanat, sosyal politika, çevre hakk› ve siyasal haklar ve özgürlükler
alanlar›nda düzenlenecek olan bu atölye çal›flmalar›nda önümüzdeki dönemin somut ve ortak mücadele gündem ve hedefleri üzerinde
yo¤unlafl›lmas› hedeflenmektedir. Atölye çal›flmalar›ndan ç›kan sonuçlar atölye raporlar›yla sonuçland›r›lacak ve atölye moderatörleri279
nin çal›flmas›yla kaleme al›nacak ortak vurgular, 10 Haziran Pazar
günü yap›lacak olan kapan›fl oturumdaki sunulacak Halk›n Haklar›
Bildirgesinde yer alacakt›r.
Kent haklar› alan› kamusal alanda yaflanan neo-liberal dönüflümden, piyasalaflt›rma, metalaflt›rma ve güvencesizlefltirme politikalar›ndan en fazla etkilenen alanlardan biridir. Uluslararas› sermayenin stratejik merkezleri olarak sosyal ve yap›sal bir dönüflümü bafl
döndürücü biçimde yaflayan kentlerde kamu arazileri, kamu ç›kar›
gözönünde bulundurulmaks›z›n kentsel meta olarak pazarlanmaktad›r. Kentsel mekan›n yeniden düzenlenmesi kavram›n›n içi boflalt›lmakta, Kentsel Dönüflüm projeleri ile sosyal adalet, bar›nma hakk›,
kamu yarar› ve mekansal bütünlük hiçe say›larak yoksul emekçi
halk kitlelerinin bafll›ca yaflam alanlar›, özellikle rant de¤eri yükseldi¤i ölçüde, geleneksel sahiplerinden temizlenerek, rant›n yeniden
paylafl›m› ve pazarlanmas› ölçüsünde yeni bir yap›laflmaya aç›lmaktad›r. Sonuçta Kentsel Dönüflüm projeleri temel insan haklar›ndan
biri olan bar›nma hakk›n› ihlal eden y›k›m projelerine dönüflmektedir. Kentsel dönüflüm uygulamalar›; bar›nma hakk› gasp edilen insanlara hiç bir söz ve karar hakk› verilmeden, yaflam alanlar›ndan ç›kar›lan insanlar›n sosyal, ekonomik koflullar› gözönünde tutulmadan yaflama geçirilmektedir. Aç›kça yoksullar kent merkezlerinin d›fl›na sürülmektedir.
Öte yandan, ülkemizde bar›nma hakk› savunusunda yeni mücadele deneyimleri ve ortak çabalar a盤a ç›kmaktad›r. ‹nsanca yaflam
hakk›n›n bir parças› olarak sa¤l›kl› bir kentsel çevrede yaflama imkan›na hiç sahip olmam›fl ve flimdi de dönüflüm projeleri ile bar›nma
hakk› ihlal edilen halk kesimleri bar›nma hakk› etraf›nda örgütlenmekte, hak arama mücadelesinin özneleri haline gelmektedirler. Ankara Dikmen Vadisi halk›, Mamak halk›, ‹zmit Erenler Cedit halk›,
‹stanbul Derbent, Gülsuyu, Sulukule Mahalleleri mücadeleleriyle
“bar›nma hakk›” kavram›n› ülkenin gündemine sokmufllard›r. Demokratik kitle örgütlerinin, akademisyenlerin ve meslek odalar›n›n
y›k›m tehditi alt›ndaki mahalle halklar›yla bar›nma hakk› mücadelesi içinde kurdu¤u iliflki di¤er tüm hak mücadeleleri aç›s›ndan da bir
baflka örnek biçimi a盤a ç›karmaktad›r. Bar›nma hakk› atölyesi, a盤a ç›kan ve geliflerek süren mücadele birikimini ilerletme çabas›na
280
destek olmak üzere flekillendirilecektir. Farkl› bölgelerden bar›nma
hakk› mücadelesinin tüm bileflenleri, toplum yarar›, kent ve bar›nma hakk›n› esas alan baflka bir kentsel dönüflüm tart›flmas›na katk›
sunabilecek meslek odalar›, demokratik kitle örgütleri ve çeflitli giriflimlerden temsilciler ve akademisyenler atölye çal›flmas›n›n bileflenlerini oluflturacakt›r. Atölye çal›flmas›n›n ön haz›rl›klar›nda temel
çerçeve olarak; kentleflmenin ilk dönemlerinden bu yana bir sorun
ama ayn› zamanda temel bir gereksinim olan insanca yaflan›labilir
konut ihtiyac›n›, bar›nma sorununu do¤uran nedenleri, konut (bar›nma) sorununun tarihsel geliflimini ve bugününü; bu alanda öne
ç›kan güncel hukuksal, siyasal, ekonomik, kurumsal geliflmeleri,
uluslararas› ve yerel mücadele deneyimlerini, bir toplumsal talep olman›n ön koflulu olarak bir hak olarak bilince ç›kar›lmas› gereken
halk›n “bar›nma hakk›”n› temel almay› planlamaktay›z. Atölye çal›flmas› içeri¤i tüm katk› ve önerilerle birlikte zenginlefltirilecektir.
Bu çabam›zda birlikte yol almak dile¤iyle…
Atölye Çalışma Başlıkları (Taslak)
1) Konut (bar›nma) sorununu do¤uran nedenler
2) Konut (bar›nma) sorununun tarihsel geliflimi, dünü ve bugünü, yar›na dair öngörülerimiz. (Bu alanda öne ç›kan güncel hukuksal, siyasal, ekonomik, kurumsal geliflmeler)
-Yeni-liberal politikalar›n kent ortam›na ve bar›nma alan›na etkileri
-Kentsel Dönüflüm Projeleri (Söylem-uygulama-aktörler-sonuçlar)
-Kentsel topraklar›n metalaflmas›/kamu ç›kar›/kentin kamusal
mekansal varl›¤›na etkileri
-Kentsel kamusal harcamalar›n planlanmas›nda yaflanan dönüflüm/kentsel yoksulluk
3) Kentte sa¤l›kl› yaflam çevresi ve insanca koflullarda bar›nma
hakk› (Fiziki, sosyal, siyasal, ekonomik bileflenleri)
-Bar›nma hakk›n›n di¤er tüm kamusal haklarla (sa¤l›k, e¤itim,
su, çevre, ulafl›m, çal›flma hakk› vb.) iliflkisi
4) Bar›nma hakk›nda uluslararas› ve yerel mücadele deneyimleri
5) Sonuç
281
Halkın Hakları Forumu
Barınma Hakkı Atölyesi Sonuç Metni
Halkın Barınma Hakkı Var
Yaşanan neo-liberal dönüşümün, piyasalaştırma, metalaştırma ve
güvencesizleştirme politikalarının mekanda ortaya çıkardığı dramatik
sonuçlar, doğrudan emekçilerin barınma haklarını ihlal etmektedir.
Kentsel Dönüşüm Projeleri ile sosyal adalet, barınma hakkı, kamu yararı ve kent planlama bütünselliği hiçe sayılarak, yoksul emekçi halk kitlelerinin başlıca yaşam alanları, rantın yeniden paylaşımı ve pazarlanması sürecinin bir parçası olarak yeni bir yapılaşmaya açılmaktadır. Sonuçta Kentsel Dönüşüm Projeleri başta temel insan haklarından biri
olan barınma hakkını ihlal eden sosyal ve fiziki yıkım projelerine dönüşmektedir. Kentsel dönüşüm uygulamaları, barınma hakkı gasp edilen insanlara hiç bir söz ve karar hakkı verilmeden, yaşam alanlarından
çıkarılan insanların sosyal, ekonomik koşulları göz önünde tutulmadan
yaşama geçirilmektedir.
Sermaye neo-liberal dönüşüm içinde yeniden kentleşirken, önünde hiçbir değer ve kural tanımadan yıkıcı bir güç olarak ilerlemektedir.
Bu yıkıcılık kimi zaman bir kamu arazisini-kamu işletmesini bir otel, alışveriş merkezine çevirirken, kimi zaman bir gecekondu alanını lüks konut alanına dönüşmektedir.
Kentsel dönüşüm projeleri ile kamusal kaynaklar, kent mülkiyet ve
kullanım hakları, kentsel ekonomik kaynaklar ve varlıklar genel olarak
283
sermayeye, birçok durumda da ulus ötesi sermayeye transfer edilmektedir.Yönetenler sosyal adaleti, temel insan haklarını yok sayarak Kentsel Dönüşüm Projelerini yaşama geçirirken aynı zamanda toplum yararını, bilimi, hukuku, çevreyi, doğal, tarihsel ve kültürel mirası görmezden gelmektedir.
Kent topraklarına rant yaratma mantığıyla bakan bu uygulamalar,
büyük kentleri sadece yoksullar için değil, orta sınıflar açısından da yaşanamaz hale getirmektedir. “Herkese bir ev” söylemleri ile gündeme
getirilen Mortgage finansman sistemiyle insanların barınma hakları finans sermayesinin ve konut yatırımcılarının insafına bırakmakta; kamu
emekçileri için lojman talebini tamamen gündemden düşürmekte, üniversite öğrencileri için eğitim hakkının bir parçası olan barınma hakkını can yakıcı gündelik bir sorun haline getirmektedir.
Genel olarak kentlerde yaşanan bu dönüşüm, özelde de kentsel
dönüşüm projeleri barınma hakkını açıkça ihlal ederken, bu alanlarda
yaşayan yoksul emekçilere yaşadıkları mekanların düzenlenmesine ilişkin söz ve karar hakkı verilmemekte; onların içinde bulunduğu sosyal
ve ekonomik koşullar yok sayılmakta ve yoksul emekçiler kamu hizmetlerinden de yoksun bırakmaktadır.
Gecekondular, 1950’li yıllardan itibaren kentlerimizde yaşanan sanayileşme sürecine paralel olarak ortaya çıkan ucuz işgücü açığını kapatmak üzere bir toplumsal uzlaşma sonucu oluşmuş alanlardı. Geçmişte ortaya çıkan toplumsal uzlaşmanın esası şuydu: Kentlerde standardı
düşük ve plan dışı bu gelişmelerle emekçiler kendi barınma sorunlarını
çözmek üzere gecekonduları inşa ederken, bu durum emeğin maliyetini düşürmekte; gelişmekte olan sanayiye ucuz emek sağlamakta; gecekonducular tüm yerleşim maliyetlerini kendileri karşıladıklarından göçün devlete yükleyeceği sosyal harcama maliyeti azalmaktaydı.
1980’lerden sonra yaşanan süreçte üretim ekonomisinden vazgeçilip, tamamen rant ekonomisine teslim olunmuş ve dün emekçiler
üretim ekonomisinde ucuz işgücü olarak talep edilirken, bugün rant
ekonomisinde emekçilerin evleri talep edilir hale gelmiştir. Hiçbir toplumsal uzlaşma aranmadan gecekonduda yaşayanlar işgalci, rantiye,
284
haksız kazanç elde eden kesimler olarak suçlanarak, evlerinden, bulundukları semtlerden sürülmek istenmektedir.
İşte Halkın Hakları Forumu’nun Barınma Atölyesi tam da bu koşullarda kentsel dönüşüm süreçleri karşısında yıkım tehdidi altındaki
mahallelerdeki direniş deneyimlerini ve bu tehdit altındaki çeşitli bölgelerin temsilcilerini bir araya getirmiştir.
Bu atölyede katılımcıların yaptığı çalışmalardan ortaya çıkan vurgular ve talepler şunlardır.
• Neo-liberal projenin kentlere müdahalesi kentin bütününe yönelik bir müdahaledir. Gecekondu alanlarına yapılan müdahale bu saldırının bir parçasıdır. Bu bütüncül saldırı ve kente karşı işlenen suç karşısında verilecek mücadele, konut ve mahalle ölçeğine sıkışmadan, kent
bütününe yönelik talepleri içermek durumundadır.
• Bugüne değin barınma hakkına ilişkin çabalar, çok yakıcı biçimde
yaşanan yıkım tehdidinden “en az zararla kurtulmasından”, bu süreci
gerçek bir toplumsal mücadeleye, “barınma hakkı” mücadelesine evriltme çabalarına kadar geniş bir aralıkta sürmüştür. Atölye çalışmalarında varılan ortak noktalardan birisi, barınma hakkı mücadelesinin benim konutum-kendi mahallemiz ölçeğinin ötesine taşınmadığı ve öncelikle diğer süren barınma hakkı temelli mücadelelerle, ikinci olarak
da gecekondu alanlarında yaşamayan ancak neo-liberal saldırının mağduru olan diğer sosyal sınıflarla mücadele ortaklıkları kuramadığı sürece bir sonuca varamayacağıdır.
Bu ortak tespit, barınma hakkı mücadelesini sürdüren kesimlere,
aynı konumdaki başka mahallelerle ilgili süreçleri de yakından takip etme; orada yaşanan olumlu-olumsuz tüm deneyimleri kendi mücadelesi için kullanma ve diğer bölgelere yapılan tüm saldırılar karşısında, kendi mahallesine karşı yapılmışçasına tavır alma görevi yüklemektedir.
İçinde bulunduğumuz süreçte, barınma hakkı mücadelesini sürdüren
kesimler için eğitim ve sağlık hakkından başlayarak kadın hakları ve çalışma hakkı temelinde sürdürülen mücadeleler ve diğer kentsel mücadele süreçleri ile ilişkilenme zorunluluğunun bulunduğu bir süreçtir.
o Barınma hakkı mücadelesi, sadece mevcut yapıyı koruma ile sı285
nırlı bir perspektife sahip olamaz. Barınma hakkı mücadelesi yaşanan
semtin ve kentin sorunları ve ihtiyaçları ile somut talepleri, çözüm
önerileriyle donatılmış bir programa ve kent yönetiminde söz ve karar hakkı talep eden bir içeriğe kavuşturulmalıdır.
o Barınma hakkı mücadelesi, yaşanan diğer sosyal hak kayıplarının
durdurulmasını ve yeni hakların elde edilmesini kendi mücadele konusu haline getirerek, toplumun diğer kesimleri ile kurduğu ittifakı güçlendirmeli ve bu kesimlerin yürüttüğü mücadeleye güç katmalıdır.
o Mahalle ölçeğinde, barınma hakkı üzerinden yürütülen mücadelenin yarattığı örgütlülük sadece bir ilk adımdır. Bu örgütlülük mahallelerin özne olduğunun farkına varmasına, süreçle içersinde bilgilenme
ve bilinçlenmelerine olanak sağlamaktadır. Ancak mahalle içi örgütlenmelerden oluşan toplumsal hareketin yarattığı kitlesel güç, diğer mahallelerle birleştiğinde siyasal bir güç haline dönüşebilir. Bu anlamda
kentsel, bölgesel ve ülkesel birliklerin oluşması, toplumsal hareketin
yaygınlaşması gerekmektedir. Mahallelerde yürütülen mücadelelerden
ortaya çıkan barınma hakkı talebi siyasallaşacak ve kentsel yaşama ilişkin bütüncül taleplerle, halkın kent hakkı talebi haline gelecektir.
Halkın kent hakkı, halkın kentsel alandaki bütün kullanım ve hizmetler üzerinde söz sahibi olmasını ve bunlardan eşit bir şekilde faydalanmayı gerektirir.
• Barınma hakkı mücadelesinin, üniversiteler, demokratik kitle örgütleri ve meslek odaları tarafından desteklenmesi, diğer toplum kesimleri ile bütünleşmesi ve sorunun bilimsel ve mesleki alanda tartışılması açısından son derece değerli bir süreçtir. Bu sürecin kalıcı ve kurumsal ayaklarının oluşturulması gerekmektedir.
• Toplumsal hareketin sürekliliği ve gücü, kapsayıcılığından kaynaklanacak kitleselliğe, demokratik yöntemler üzerinden geliştirilecek
temsiliyete, karşılıklı öğrenme üzerinden bilgi biriktirme ve bilinçlenmeye ve nihayet politik bir dil oluşturmaya bağlıdır.
• Gündemde bulunan Kentsel Dönüşüm Yasası, barınma hakkı sorununu iyice ağırlaştırmaktadır. Bu nedenle, gerek yasanın iptal edilmesi, gerekse bu bölgelerde yaşayanların yasal haklarını kullanmaları ve bu
286
hakların geliştirilmesi için yapılacak olan hukuksal çalışmalara da ağırlık
verilmelidir.
• Barınma hakkı mücadelesi programının temel başlıkları şunlardır:
• Tüm insanlar gibi gecekondu alanlarında yaşayanlar da, sağlıklı bir
kentsel çevrede yaşama ve barınma hakkına sahiptir.
• Belgeli belgesiz ayrımı gözetilmeden ve barınma hakları göz ardı edilmeden, şu anda mahallede yaşayanlar açısından kentsel dönüşümün sosyal bir yıkıma dönüşmesi engellenmelidir.
• Gecekonduda yaşayanların on yıllardır yoğun bir çaba ve emekle ürettikleri, sosyal ve kültürel kimliklerini yansıttıkları bu mekanlarda
işgalci ilan edilmeleri kabul edilemez. Bu alanlarda yaşayanlar, yaşadıkları mahallelerden uzak yerlerde iskan edilmemeli, kiracıların da barınma hakkı güvence altına alınmalıdır.
• Çok uzun dönemli olarak borçlandırma yolu ile konut sahibi
yapma vaadi zaten dar gelirli olan bu kesimlerin geleceğini ipotek altına alacak olan bir uygulamadır.
• Yaşam alanlarında yapılacak her türlü değişiklik sürecinde tüm
insanların söz, yetki ve karar hakkı olmalı; kentte yaşanacak dönüşüm
süreçleri o kentte yaşayanların ortak ihtiyaçlarını ve kamu yararını temel alan bir biçimde şekillendirilmelidir.
• Kamu arazileri kentlerin geleceğidir; her geçen gün değeri artan
kentsel arazilerin ortak kullanımların sağlanabilmesi için kamu arazilerinin satışı durdurulmalı, bu şekilde satılmış araziler geri alınmalıdır.
• Kentin tüm doğal, tarihsel ve kültürel değerleri tüm kent halkının yararlanacağı şekilde düzenlenmelidir.
• Yaşadığımız kentler eğitim, sağlık, su, çevre, ulaşım gibi diğer tüm
kamusal hakları gözeten bir biçimde tasarlanmalıdır.
• Barınma hakkı eğitim hakkının bir parçası olarak kabul edilmeli,
ihtiyacı olan tüm öğrencilere ücretsiz, eşit nitelikli barınma olanağı sunulmalıdır.
Barınma Hakkı Çalışma Grubu
13 Haziran 2007
287
Halkın Hakları Forumu
Su Hakkı Atölyesi
Çağrı
Halkevleri 8-9-10 Haziran 2007 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) Sosyal Politika Araflt›rma ve Uygulama Merkezi ile birlikte Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) “Halk›n Haklar› Forumu” isimli bir etkinlik düzenlemektedir. Kamusal alanda gerçeklefltirilen neo-liberal düzenlemeler:
özellefltirme, piyasalaflt›rma, güvencesizlefltirme politikalar›, bu politikalara karfl› geliflen toplumsal dirençler ve sosyal haklar›n kullan›m› önündeki cinsiyetçilik, ›rkç›l›k, gericilik gibi di¤er önemli engeller, Halk›n Haklar› Forumu’nun dört temel tart›flma gündeminden
birisini oluflturmaktad›r.
Halk›n Haklar› Forumu’nun 8 Haziran Cuma günü yap›lacak
Kad›n Forumu bölümünde sosyal hak ihlallerinin kad›nlar üzerindeki sonuçlar› ele al›nacakt›r. Kamusal alanda yaflanan neo-liberal
dönüflüm 9 Haziran Cumartesi tarihli Forum aç›l›fl oturumunun da
konusunu oluflturmaktad›r. Öte yandan, sosyal haklar mücadelesinin somut gündemleri de, Forumun 9 Haziran Cumartesi ö¤leden
sonraki bölümünde ayn› anda düzenlenecek olan 13 ayr› atölye çal›flmas›nda hak ihlallerinden ma¤dur olan halk kesimleri, sendikalar-demokratik kitle örgütleri, emekçiler ve akademisyenlerin kat›l›m›yla ayr›nt›l› biçimde tart›fl›lacakt›r. E¤itim, sa¤l›k, enerji, bar›nma, ulafl›m, su, iletiflim, tar›m ve beslenme, çal›flma, kültür-sanat,
sosyal politika, çevre hakk› ve siyasal haklar ve özgürlükler alanlar›nda düzenlenecek olan bu atölye çal›flmalar›nda önümüzdeki dönemin somut ve ortak mücadele gündem ve hedefleri üzerinde yo289
¤unlafl›lmas› hedeflenmektedir. Atölye çal›flmalar›ndan ç›kan sonuçlar atölye raporlar›yla sonuçland›r›lacak ve atölye moderatörlerinin çal›flmas›yla kaleme al›nacak ortak vurgular, 10 Haziran Pazar
günü yap›lacak olan kapan›fl oturumdaki sunulacak Halk›n Haklar›
Bildirgesinde yer alacakt›r.
Su neo-liberal dönüflümün ticarilefltirme politikas›ndan en fazla
etkilenen alanlardan biridir. Suyun metalaflt›r›lmas›, do¤a kaynaklar›n›n yok edilmesi ile birlikte su konusunu uluslararas› politikan›n
da en önemli bafll›klar›ndan biri haline getirmifltir. Su toplumsal bir
varl›k olmaktan ç›kar›lmakta “ekonomik bir mal” olarak de¤erlendirilmektedir. Su hizmetlerinin iflletme, bak›m, hizmet ve altyap› alanlar›nda yaflanan özellefltirmeler; barajlar›n ve su kaynaklar›n›n kontrolü; ar›tma sistemlerindeki yeni teknolojilere dair patent haklar›,
fliflelenmifl su endüstrisi suyu, tekellerin boy gösterdi¤i bir alan haline getirmifltir. Su alan›nda yaflanan piyasalaflt›rma uygulamalar›n›n
sonuçlar› salg›n hastal›klar, temiz suya ulaflamayan milyonlar, k›rsal
kesimde su kaynaklar›n› kaybeden köylüler, artan su faturalar› olmufltur. Dengesiz endüstrileflmenin ve kar h›rs›n›n çevrede yaratt›¤›
tahribat en fazla su kaynaklar›n› etkilemektedir. Endüstriyel at›klar
ve iklimsel de¤ifliklikler temiz su kaynaklar›n› ve dolay›s›yla insan
yaflam›n› tehdit etmektedir.
Tüm bunlar suyun insanl›¤a ait toplumsal bir mal oldu¤u ve bu
yüzden ticarilefltirilemeyece¤i fikrinin yayg›nlaflt›r›lmas›n›, suyun
özellefltirilmesinin önünü açan uygulamalara karfl› mücadelenin
gündemlefltirilmesini, su kaynaklar›n›n kontrolü ve su hizmetlerinin
planlanmas›nda halk›n söz ve karar hakk›n›n savunulmas›n› ertelenemez bir hale getirmifltir. Su hakk› atölyesi su hakk›n›n bilince ç›kar›lmas› ve gündemlefltirilmesi konusunda ön aç›c› bir çal›flma yapmay› hedeflemektedir.
Su hakk› atölyesi kapsam›nda yap›lan ön çal›flmalar sonucunda
üretilmifl olan tart›flma gündemi bafll›klar› flunlard›r:
1. Türkiye’de su kaynaklar›n›n mevcut durumu ve sorunlar›
Endüstriyel kirlenme ve iklimsel de¤iflikliklerin etkileri
2. Türkiye’de su yönetiminde neo-liberal politikalar
290
Su hizmetlerinde özellefltirmeler
Su politikalar›nda yaflanan dönüflüm
Su yönetiminde kamu a¤›rl›¤›nda ve kamu ç›kar› anlay›fl›nda yaflanan afl›nma
3. Türkiye’de su kaynaklar›n›n gelecekte kullan›m›/planlama
4. Küresel su politikalar›n›n de¤erlendirilmesi ve elefltirisi
Su yönetimi ve finans modelleri
Suyun metalaflt›r›lmas›
Dünyada uygulanan su özellefltirmeleri ve sonuçlar›
5. Su kaynaklar› politikalar›na kamusal bak›fl aç›s›yla nas›l bak›lmal›
Su hakk› ve di¤er haklarla iliflkisi
Yukar›daki bafll›klar bir ön çal›flma niteli¤indedir. Katk›larla ve
önerilerle zenginlefltirilecektir.
Bu çabam›zda birlikte yol almak dile¤iyle…
291
Halkın Hakları Forumu
Su Hakkı Atölyesi Sonuç Metni
Halkın Su Hakkı Var
Dörtte üçü su ile kaplı dünyamızda tatlı su oranı yalnız %2.5-3 kadardır. Yararlanabilinecek tatlı suların %77’sinin buzullarda olduğu düşünülürse, dünya su kaynaklarının %1’inin insanlığın kullanım alanı içinde olduğu görülebilir. Bugün dünyada tüm tatlı su kaynaklarında kirlenme hızla ilerlemekte, suyun maliyeti artmakta, kişi başına düşen su
miktarı azalmaktadır.Yeryüzünde son derece az olan tatlı su kaynakları ülkeler arasında dengesiz dağılmaktadır. Dünyada kullanılan suyun
%85’ini nüfüsun %12’si tüketmektedir..
Küreselleşme süreci ile birlikte su, üzerinden büyük paralar kazanılan meta aracı olmuştur. Tüm bunlar neo-liberalizmin suyu hak olmaktan çıkarıp en değerli metalardan biri haline getirmesinin yolunu
açmaktadır.
Neoliberal politikalar kamusal alanı tasfiye ederek kamusal hizmetler alanını piyasalaştırmaya, insanlık için yaşamsal önemdeki tüm
alanları, hizmetleri ve kaynakları sermayenin karlılık alanları olarak yeniden düzenlemeye çalışmaktadır.Tüm canlıların en temel gereksinimi
olan olan su, piyasalaştırmanın tehditi altındadır.
Dolayısıyla su, insanlığa ait toplumsal bir mal olma özelliğinden soyutlanarak, piyasa koşulları çerçevesinde ele alınmaktadır.
Uluslararası politikaların desteği ile su kullanımı, hizmeti, kontrolü,
293
işletmesi, bakımı kamusal alanın dışına çıkarılmakta, sonuç olarak susuzluk, bulaşıcı hastalık ve artan faturalarla halka geri dönmektedir.
Bu kapsamda değerlendirilen su hakkı atölyesi tartışma sonuçları
aşağıda düzenlenmiştir;
1. Su hakkının insan hakkı olduğu ortak fikrinin dışında, suyun sosyal , ekonomik ve çevresel boyutları ile birlikte, toplumsal paylaşım sisteminin de değerlendirilmesi gerektiği belirtildi.
2. Dünyada uygulanan neo- liberal politikalara bakıldığında kar
amaçlı sistemler oluşturularak su yönetiminin küresel şirketlere devredildiği tespit edildi.
3. Özelleştirme politikaları sonucunda küresel şirketlerin yönettiği Antalya, Kocaeli örnekleri tartışıldı ve bu uygulamaların halkın yararına uygun olmadığı tespit edildi.
4. İzmit’te yaşanan sürekli su kesintileri sebebiyle,“su hakkının” öncelikli mağdurları olarak İzmitli kadınlar öncülüğünde İzmit halkı, şehrin çeşitli yerlerinde eylemler örgütleyerek kısa zamanda somut kazanımlar elde etmiştir. Bu eylem süreci somut pratikler açısından ele alındığında su hakkı mücadelesinde atılmış olan önemli bir adımdır.
TALEPLERİMİZ
1. Su hakkı insan hakkıdır. Bu haktan kesinlikle vazgeçilmemelidir.
2. Su kaynaklarında ve kullanımında kamu mülkiyetinden vazgeçilmemelidir.
3. İnsanca yaşam için gerekli temiz su miktarı ücretsiz olarak verilmelidir.
Su Hakkı Atölyesi Çalışma Grubu, 9 Haziran Cumartesi günü yaptığı çalışmada atölye çalışmalarını devam ettirme kararı alarak, bu doğrultuda yeni gündem önerileri geliştirmiştir;
1. Su hakkını bilince çıkartacak somut söylemler geliştirmek ve
yaygınlaştırarak halkla buluşmasını sağlamak,
294
2. İçme suyu hakkının ön plana çıkarılarak tartışıldığı forumda, kırsal ve endüstri alanını ve bu alanların mağdurlarının da katıldığı “su
hakkı” gündemli bir oturum yapmak,
3. Neo-liberal politikalara karşı alternatif politikalar geliştirme konusunda çalışmalar yapmak,
4. 2009 Dünya Su Forumu ile ilgili, diğer demokratik kitle örgütleriyle de bir araya gelebilecek bir platform oluşturmak,
5. Halkın katılımına ve söz hakkına açık, su hakkı mücadelesi veren
tüm kurum ve kuruluşları bir araya getirecek, alternatif bir forum oluşturma yöntemlerinin araştırılması.
Su Hakkı Atölyesi Çalışma Grubu
09.06.2007
295
Halkın Hakları Forumu
Ulaşım Hakkı Atölyesi
Çağrı
Halkevleri 8-9-10 Haziran 2007 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) Sosyal Politika Araflt›rma ve Uygulama Merkezi ile birlikte Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) Halk›n Haklar› Forumu” isimli bir etkinlik düzenlemektedir. Kamusal alanda gerçeklefltirilen neo-liberal düzenlemeler:
özellefltirme, piyasalaflt›rma, güvencesizlefltirme politikalar›, bu politikalara karfl› geliflen toplumsal dirençler ve sosyal haklar›n kullan›m› önündeki cinsiyetçilik, ›rkç›l›k, gericilik gibi di¤er önemli engeller, Halk›n Haklar› Forumu’nun dört temel tart›flma gündeminden
birisini oluflturmaktad›r.
Halk›n Haklar› Forumu’nun 8 Haziran Cuma günü yap›lacak
Kad›n Forumu bölümünde sosyal hak ihlallerinin kad›nlar üzerindeki sonuçlar› ele al›nacakt›r. Kamusal alanda yaflanan neo-liberal dönüflüm 9 Haziran Cumartesi tarihli Forum aç›l›fl oturumunun da konusunu oluflturmaktad›r. Öte yandan, sosyal haklar mücadelesinin
somut gündemleri de, Forumun 9 Haziran Cumartesi ö¤leden sonraki bölümünde ayn› anda düzenlenecek olan 13 ayr› atölye çal›flmas›nda hak ihlallerinden ma¤dur olan halk kesimleri, sendikalar-demokratik kitle örgütleri, emekçiler ve akademisyenlerin kat›l›m›yla
ayr›nt›l› biçimde tart›fl›lacakt›r. E¤itim, sa¤l›k, enerji, bar›nma, ulafl›m, su, iletiflim, tar›m ve beslenme, çal›flma, kültür-sanat, sosyal politika, çevre hakk› ve siyasal haklar ve özgürlükler alanlar›nda düzenlenecek olan bu atölye çal›flmalar›nda önümüzdeki dönemin somut ve ortak mücadele gündem ve hedefleri üzerinde yo¤unlafl›lma297
s› hedeflenmektedir. Atölye çal›flmalar›ndan ç›kan sonuçlar atölye
raporlar›yla sonuçland›r›lacak ve atölye moderatörlerinin çal›flmas›yla kaleme al›nacak ortak vurgular, 10 Haziran Pazar günü yap›lacak
olan kapan›fl oturumdaki sunulacak Halk›n Haklar› Bildirgesinde yer
alacakt›r.
Ulafl›m alan› neo-liberal dönüflümün temel hizmetleri piyasalaflt›rma stratejisinin temel hedef alanlar›ndan biridir. Temel yaflamsal
ihtiyaçlardan biri olan ulafl›m alan›n›n planlanmas›nda, hizmet üretimi ve sunumunda kamu ç›kar› ve toplumsal yarar ilkelerinin görmezden gelinmesi ulafl›m sorununu giderek büyütmektedir. Ulafl›m
alan›nda yap›lan düzenlemeler halk›n ihtiyaçlar› ve talepleri yok say›larak yaflama geçirilmektedir. Toplu tafl›ma ücretlerine yap›lan
zamlar, özellefltirmeler, ulafl›mda rant alan›n›n sadece tafl›mac›l›k de¤il altyap› alan›na geniflletilmesi, çevreyi ve kent yaflam›n› hiçe sayarak yap›lan ve kamu kaynaklar›n› uluslararas› - yerel sermayeye büyük karlarla devreden ulafl›m yat›r›m projeleri ve yat›r›m ihalelerinde yaflanan hak ihlalleri; ulafl›m hizmet sunumunda yaflanan niteliksizleflme, ulafl›m hizmeti yönetiminde insanlar›n de¤ersiz kabul edilifli ulafl›m› hak mücadelesi konusu haline getirmifltir.
Toplumun farkl› kesimleri insani koflullarda seyahat edilen,
ucuz, yayg›n bir kamu toplu tafl›ma talebini dile getirmektedir. Ulafl›mda yaflanan piyasalaflt›rma uygulamalar›na, kamu ulafl›m›na yap›lan fahifl zamlara, mevcut ulafl›m ve trafik yönetimi anlay›fl›na karfl›
sesler yükselmektedir. Tafl›t odakl› ulafl›m politikalar›n›n yanl›fll›¤›
konusunda meslek çevreleri ve akademik çevreler sürekli uyar›larda
bulunmakta, yanl›fl ulafl›m yat›r›mlar› nedeniyle kamu kaynaklar›
sermayeye aktar›larak yok edilmektedir. Ulafl›m yat›r›mlar›n›n yol
açt›¤› çevre tahribatlar›na karfl› ülkenin birçok farkl› bölgesinden
sesler yükselmektedir. Bütünüyle kamusal bir konu olan ulafl›m,
kentte ve içindeki toplum kesimleri ile tüm yol kullan›c›lar› aç›s›ndan nas›l bir yaflam, nas›l bir kent, nas›l bir kamu hizmeti sorular›n›n yo¤unlaflt›¤› temel alanlardan biri haline gelmektedir.
Ulafl›m hakk›, bu hakk›n kullan›m› önündeki engeller, ulafl›m
hakk› ihlalleri, ulafl›m politikalar› ve ulafl›m hakk› mücadelesi dinamikleri Halk›n Haklar› Forumu Ulafl›m Hakk› Atölyesi’nin temel ko298
nular›n› oluflturmaktad›r.
Ulafl›m Hakk› Atölyesi kapsam›nda yap›lan ön çal›flmalarda üretilen bafll›klar afla¤›daki gibidir.
Ulafl›m Hakk› Atölyesi Tart›flma Bafll›klar› (TASLAK)
1. Ulafl›m neden bir hakt›r?
2. Ulafl›m hakk›n›n boyutlar› nelerdir?
Birey/yurttafl aç›s›ndan
Toplum/devlet aç›s›ndan
Do¤a aç›s›ndan
3. Neoliberal politikalar›n ulafl›m alan›na etkileri (uluslararas›yerel düzlemde,
Ulafl›m hakk›n›n piyasa koflullar› ile iliflkisi (ücret politikas›, rol
oynayan aktörler, özellefltirme, özel tafl›mac›lar, rant, sosyal uygulamalar, sübvansiyonlar...)
Ulafl›m politikalar›/ulafl›m yat›r›m planlar›
4. Ulafl›mda yaya ve kentli haklar› - ulafl›m hakk›n›n di¤er kamusal haklarla iliflkisi
5. Otomobil odakl› politikalar
6. Ulafl›m alan›nda s›n›fsal eflitsizlikler ve toplumun en alt kesimleri ulafl›m hakk› iliflkisi (iflsizler, asgari ücretliler, ö¤renciler, kad›nlar)
7. Ulafl›m alan›na iliflkin örnek mücadeleler / ç›kar›lacak dersler
8. Ulafl›m hakk› mücadelesi dinamikleri
Atölye içeri¤i katk›lar ve öneriler ile gelifltirilecektir.
Çabam›zda birlikte yol almak dile¤iyle...
HALKIN HAKLARI FORUMU
ULAfiIM HAKKI ATÖLYES‹ ÇALIfiMA GRUBU
299
Halkın Hakları Forumu
Ulaşım Hakkı Atölyesi
Hazırlık Çalışmaları
Ulaşım hakkı atölyesi nasıl bir ihtiyaçtan doğdu?
Ulafl›m alan› giderek neo-liberal dönüflümün temel hizmetleri
piyasalaflt›rma stratejisinin temel hedef alanlar›ndan biri haline geliyor. Temel yaflamsal ihtiyaçlardan biri olan ulafl›m alan›n›n planlanmas›, hizmet üretimi ve sunumunda kamu ve toplumsal yarar ilkelerinin görmezden gelinmesi ulafl›m sorununu giderek büyütüyor.
Ulafl›m alan›nda yap›lan düzenlemeler halk›n ihtiyaçlar› ve talepleri
yok say›larak yaflama geçiriliyor. Toplu tafl›ma ücretlerine yap›lan
zamlar, özellefltirmeler, ulafl›mda rant alan›n›n sadece tafl›mac›l›k de¤il altyap› alan›na geniflletilmesi, çevreyi ve kent yaflam›n› hiçe sayarak yap›lan ve kamu kaynaklar›n› uluslararas› - yerel sermayeye büyük karlarla devreden ulafl›m yat›r›m projeleri ile yat›r›m ihalelerinde yaflanan hak ihlalleri ulafl›m hizmet sunumunda yaflanan niteliksizleflme, ulafl›m hizmeti yönetiminde insanlar›n de¤ersiz kabul edilifli ulafl›m› hak mücadelesinde ön s›ralara tafl›yor.
Toplumun farkl› kesimleri insani koflullarda seyahat edilen,
ucuz, yayg›n bir kamu toplu tafl›ma talebini dile getiriyor. Ulafl›mda
yaflanan piyasalaflt›rma uygulamalar›na, kamu ulafl›m›na yap›lan fahifl zamlara, mevcut ulafl›m ve trafik yönetimi anlay›fl›na karfl› sesler
yükseliyor. Tafl›t odakl› ulafl›m politikalar›n›n yanl›fll›¤› konusunda
301
meslek çevreleri ve akademik çevreler sürekli uyar›larda bulunuyor,
yanl›fl ulafl›m yat›r›mlar› nedeniyle kamu kaynaklar›n›n sermaye kesimine aktar›ld›¤› gözleniyor. Ulafl›m yat›r›mlar›n›n yol açt›¤› çevre
tahribatlar›na karfl› ülkenin birçok farkl› bölgesinden sesler yükseliyor. Sonuçta bütünüyle kamusal bir konu olan ulafl›m, kentte ve
içindeki toplum kesimleri ile tüm yol kullan›c›lar› aç›s›ndan nas›l bir
yaflam, nas›l bir kent, nas›l bir kamu hizmeti sorular›n›n yo¤unlaflt›¤› temel alanlardan biri haline geliyor.
Halk›n Haklar› Forumunun temel hak mücadelesi alanlar›ndan
birinin ulafl›m hakk› atölyesi olarak seçilmesi, bu dönüflümler karfl›s›nda daha fazla önem kazan›yordu. Ulafl›m, genellikle planlama ve
mühendislik meslek disiplinlerinin teknik olarak tart›flt›¤›, ancak sokaktaki yurttafl›n hak arama taleplerinin derinlemesine incelenmedi¤i bir konu olarak duruyordu. Oysa ulafl›m hakk›, pek çok kamusal
hak ve hizmete eriflimde arac› bir hak olma niteli¤i ile daha kritik bir
öneme sahip... Yürütülen atölye çal›flmas› ve forumdaki tart›flmalar,
ulafl›m konusunun sosyal boyutlar›n›n öne ç›kar›lmas› aç›s›ndan
önemli bir f›rsat yaratt›.
Foruma doğru hazırlık çalışmaları ve tartışmalar
Ulafl›m hakk› konusunun Haziran ay›ndaki Forumun öncesinde
bütünlüklü olarak tart›fl›labilmesi için bir günlük bir çal›fltay/arama
toplant›s› gerçeklefltirildi. Atölye kat›l›mc›lar›n› belirlerken temel
amaç, çeflitli toplum kesimlerinin bak›fl aç›s› ve sorunlar›n›n ulafl›m
hakk› kapsam›nda en genifl biçimde tart›fl›labilmesiydi. Bu nedenle
atölye kat›l›mc›lar›n›n profili; ulafl›m uzman›ndan gecekonduda yaflayan yurttafla, tüketici haklar› dernek temsilcisinden meslek odas›
temsilcilerine, ö¤rencilerden yaya hakk› konusunda bireysel mücadele veren kiflilere, akademisyenlerden engelli temsilcilerine kadar
de¤iflen bir çeflitlilik gösterdi. Bu çeflitlilik, üretilen sonuç ürünün
zenginleflmesine önemli katk› sa¤lad›.
Atölye kapsam›nda belirlenen tart›flma bafll›klar›nda 26 May›s
2007 Cumartesi günü, bir günlük bir çal›fltay yap›ld›. Bu çal›fltaya ev
sahipli¤ini D‹SK Dev Sa¤l›k ‹fl Sendikas› yapt›. Samimi ve s›cak bir
toplant› atmosferi ile kat›l›mc›lar ulafl›m hakk› konusunu kendi de302
neyim ve birikimleriyle ele ald› ve öneriler gelifltirildi.
Çal›flmada ulafl›m konusu teknik aç›dan de¤il, daha çok sosyal
ve temel haklara eriflim boyutlar› ile ele al›nd›. Ulafl›m neden bir
hakt›r? Yeni liberal politikalar›n ulafl›m alan›na etkileri nelerdir? Çeflitli toplum kesimleri aç›s›ndan ulafl›m hakk›n›n anlam› nedir? S›n›fsal ve cinsiyet temelli hak ihlalleri var m›? Yaya ve kentli haklar›n›n
ulafl›m hakk› ba¤lam›ndaki yeri nedir? Ulafl›m hakk› mücadele dinamikleri neler olmal›d›r? sorular› ana tart›flma eksenlerini oluflturdu.
Ankara’daki toplant› d›fl›nda ‹stanbul’da da forum öncesi haz›rl›k toplant›s› yap›ld› ve foruma dönük çeflitli görüfl ve yaz›l› katk›lar
iletildi. (‹stanbul toplant›s› ekenmeli)
9 Haziran Forumu
Ankara’daki 9 Haziran Forumundaki atölye çok daha genifl bir
kat›l›mla gerçekleflti. Foruma çeflitli illerden gelen 30’a yak›n arkadafl›n ulafl›m hakk› alan›ndaki sorun, deneyim ve birikimlerini karfl›l›kl› paylaflma olana¤› yarat›ld›. Özellikle genç ö¤renci dostlar›m›z›n
a¤›rl›¤›, ulafl›m hakk› alan›nda hem ö¤rencilerin kendi yörelerinde
yürüttükleri mücadele deneyimlerinden dersler ç›kar›lmas›n› sa¤lad›, hem de sorun çeflitlili¤i hakk›nda fikir verdi. Bursa ve ‹zmit’te ö¤renci arkadafllar›n kamu toplu tafl›ma ücretlerine karfl› gelifltirdikleri
yarat›c› mücadele yöntemleri, gelece¤e dönük olarak yap›lacak çal›flmalara ›fl›k tutucu nitelikteydi. Yap›lan tart›flmalarda, ulafl›m hakk›
konusunda kazan›mlar elde edilmesi için mutlaka somut mücadele
alanlar› tan›mlanmas›, hedefinin özellikle yerel yönetimler olmas›,
ulafl›m›n›n temel hak alanlar›ndan biri olarak kamusal niteli¤inin
öne ç›kar›larak piyasa koflullar›na terk edilmemesi gerekti¤i önemle
vurgulanan mesajlar oldu. Atölye sonunda bir sonuç bildirgesi haz›rlanarak temel sorun alanlar› ve talepler dile getirildi.
303
304
Halkın Hakları Forumu
Ulaşım Hakkı Atölyesi Sonuç Metni
Halkın Ulaşım Hakkı Var
Ulaşım Hakkı atölyesi katılımcıları, yaptıkları toplantılardan çıkan
tartışmalar sonucunda aşağıdaki tespit ve talepler konusunda ortaklaşmıştır:
- Ulaşım hakkı, en temel haklar olan çalışma, sağlık, eğitim ve kültürel yaşama katılma gibi diğer kamusal haklar ile doğrudan ve açık bir
ilişki içindedir. Bu bakımdan diğer haklara erişmeye aracılık eden temel
bir insan hakkıdır.
- Kamuya ait alanda gerçekleşen niteliği ve insanların şu ya da bu
şekilde toplum yaşamına katılmak için kullanmak zorunda olduğu ulaşımın,“kamusal bir hak” olduğu açıktır. Bu sebeple ulaşım, tek amacı kâr
etmek olan serbest piyasa koşullarının insafına terk edilemeyecek bir
alandır.
- Küresel düzeyde merkez olarak nitelenebilecek emperyalist
devletler, çevre ülkeleri, geri bıraktırılmış ulaşım politikaları ve teknolojilerine mahkûm etmiştir. Çeşitli uyum yasaları, GATS vb. anlaşmalar,
Dünya Bankası ve IMF politikaları ile kamusal hizmetler piyasalaştırılmaya çalışılmakta, ulaşım da bu anlayışla özelleştirme/piyasalaştırma
hamlesinin bir diğer halkasını oluşturmaktadır.
- Ulaşım, büyüyen kentler nedeniyle hem yatırım, hem de ulaşım
hizmetleri alanında büyüyen bir sektör ve pazar haline gelmiştir. Bu pa305
zarın ana aktörleri olan karayolu lobileri, otomotiv ve petrol şirketleri, taşımacılık ve inşaat şirketleri, çoğunlukla halkın aleyhine olmak üzere devletler ve yerel yönetimler üzerinde tahakküm kurmaktadır.
- Yerel yönetimler kent yaşamı ve toplum yararı ilkelerine aykırı biçimde kentsel ulaşımı ele almakta, bunun sonucunda kentlerin yaşanabilirliği azalmakta, yoksul kesimlerin ulaşımı zorlaşmaktadır.
- Yerel ve ulusal ölçekte yük ve yolcu taşımacılığında hem yanlış
politikalar, hem de özelleştirme ve taşeronlaştırma ile ulaşım, kamusal
bir hizmet olmaktan çıkarılmakta, ulaşım hizmeti pahalılaşmaktadır.
- Öğrenciler, kadınlar, engelliler, çocuklar gibi farklı toplum kesimlerinin ulaşım alanında yaşadığı hak mağduriyetleri ve engeller, bu kesimler için daha yıkıcı sonuçlar doğurmakta ve diğer kamusal hak ve
hizmetlerden yararlanmayı engellemektedir.
- Ulaşım alanında güvenlik ve kazaya uğramama hakkı konusunda
devlet sorumluluklarını yeterince yerine getirmemekte, ulaşım alanında
gerçekleşen can ve mal kayıpları çok ciddi bir sorun oluşturmaktadır.
- Gerek ulusal gerekse kentsel ölçekte, her bölge ve toplumdaki
çeşitli sosyal kesimler ulaşım olanaklarından eşit biçimde yararlanamamaktadır.
- Kamu toplu taşıma hizmetlerinde ücret, konfor, yaygınlık, hizmet
kalitesi, tarife konusunda önemli sıkıntılar mevcuttur.
- Kentlerde otomobiller ulaşım politikalarında ilk sıraya oturtulmakta, yayalar, bisikletliler ve toplu taşıma yolcularının ihtiyaç, hak ve
talepleri yok sayılmaktadır.
- Taşıt odaklı ulaşım politikalarına yapılan yatırımlar, özel araç sahibi olmayan ya da olmak istemeyenlere karşı sınıfsal bir ayrımcılık yaratmakta, bu kesimler istemedikleri halde ekonomik, toplumsal ve çevresel maliyetlere katlanmak zorunda kalmaktadır.
- Ulaşım alanında yeğlenen yatırım ve düzenlemelerde canlı yaşamına saygı duyulmamakta, bireysel ulaşımı destekleyen ve fosil yakıtlara dayalı ulaşım politikaları sonucu tüm canlı yaşamı tehlike altına girmektedir.
- Ulaşım iş kolunda çalışan emekçilerin de neo-liberal politikalar
306
çerçevesinde sosyal hakları ve çalışma koşullarının kötüleştirilmesi bu
kesimleri mağdur ederken, ulaşım hizmetinde can güvenliği ve hizmet
kalitesini de azaltmaktadır.
- Ulaşım planlamasına ait kararlar alınırken, çoğunlukla bundan
doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenecek halk kesimlerinin görüş ve
istekleri sorulmamaktadır.
- Ulaşım alanında hak ihlallerinin ortadan kaldırılmasına yönelik
mücadelede, haklara daha fazla sahip çıkılması ve anlaşılabilmesi için
yeni mücadele dinamiklerine ihtiyaç vardır.
Bu bağlamda ulaşım hakkı konusundaki taleplerimiz şunlardır:
1. Ulaşım hizmetinin herkes tarafından ulaşılabilir, güvenli, konforlu, eşit bir nitelikle sunulması gereklidir.
2. Uluslararası sermayenin istekleri doğrultusunda şekillendirilen,
otomobil ve petrole bağımlılık yaratan ulaşım politikalarından vazgeçilmeli, bu politikalar halkın ortak çıkarlarına göre belirlenmeli, daha az
enerji kullanıma dönük ulaşım alternatifleri desteklenmelidir.
3.Toplu taşımacılık kamusal bir hizmet mantığı ile ele alınmalı, kâr
amacı güdülmemeli, bu hizmet doğrudan yerel yönetimlerce sunularak özelleştirmeye konu edilmemelidir.
4.Toplu taşıma hizmeti günün her saatinde, her yere yeterli sıklıkta verilen, ucuz, güvenli, eşit ve nitelikli olmalıdır.
5. Kamu ulaşım hizmetinden ücretsiz yararlanması gereken kesimler kamu yararı gözetilerek yeniden belirlenmeli, toplumsal üretime
katkı sunması sınırlı olan öğrenci, yaşlı, işsiz, engelli gibi çeşitli kesimler
bu kapsama alınmalıdır.
6. Mevcut koşullarda öğrenci indirimi uygulamasından yararlanmak için sadece öğrenci kimliği yeterli olmalı, paralı bandrol uygulaması sona erdirilmeli, öğrenci kimliği tüm şehirlerde indirimden yararlanmak için geçerli olmalıdır. Kampusta eğitim gören öğrenciler için kampuslere ulaşım ücretsiz sunulmalıdır.
7. Engellilerin toplumsal yaşama katılımları için yaşamsal önem taşıyan ulaşım hizmeti ve tüm yapılı çevre engelliler gözetilerek düzenlenmelidir.
307
8. Kadınların daha fazla toplu taşımaya bağımlı olduğu göz önüne
alınarak ulaşım hizmeti kadınlar için kolay ve güvenli hale getirilmelidir.
Gerek toplu taşıma hizmeti, gerekse durak, istasyon ve sokaklar iyi aydınlatılmalı, gerekli güvenlik önlemleri alınmalıdır. Herhangi bir sosyal
güvencesi olmayan kadınlar ulaşımdan ücretsiz yararlanabilmelidir.
9. Ulusal ve kent ölçeğinde otomobil merkezli ulaşım politikaları
yerine insanı ulaştırmak amaçlanmalı, ulaşım politikalarında toplu taşıma, yaya ve bisiklete öncelik verilmelidir.
10. Kentlerde yaya hakları öncelikli bir konu olarak görülmeli, yaya ulaşımı ve güvenliğini sağlamak için gerekli önlemler alınmalıdır.
Özellikle kent merkezleri ve konut alanları mutlaka yaya ulaşımına göre düzenlenmelidir.
11. Kent dokusu ve doğanın bozulmasına yol açan ulaşım düzenlemeleri terk edilmelidir.
12. Devlet, tüm yol kullanıcıları için can güvenliği açısından üzerine düşeni yapmalı, yurttaşların kazaya uğramama ve asayiş yönünden
güvenli ulaşım hakkını her türlü tedbirle güvence altına almalıdır.
13. Ulaşıma ait kararlar alınırken bundan doğrudan ve dolaylı olarak etkilenecek halkın karar verme sürecine katılımı sağlanmalı, ulaşım
yatırım harcamaları halkın denetimine açık olmalıdır.
14. Ulaşım iş kolunda çalışanlar için statü farkları ortadan kaldırılmalı, çalışma koşulları iyileştirilmeli, güvenceli istihdam politikaları hayata geçirilmeli, insanca yaşanabilir düzeyde ücret verilmeli, örgütlenme
özgürlüğünü de kapsayan sosyo-ekonomik hakların tamamına sahip
olmaları yönündeki engeller kaldırılmalıdır.
15. Ulaşım hakkı mücadelesinde, siyasal arka plan unutulmadan,
çok kapsamlı hedefler yerine basit ve tek hedefe yönelen mücadele
süreçleri örgütlenmeli, sokak ve semt ölçeğinde çalışmalar yapılmalı,
hak ihlallerinde stratejik ortaklıklar kurulmalıdır. Öte yandan ulaşım
hakkının tüm hakları doğrudan etkileyen niteliği nedeniyle, demokratik
kitle örgütlerinin mücadele sürecinde ortaklaşması sağlanmalıdır.
Halkın Hakları Forumu Çalışma Grubu
13 Haziran 2007
308
Halkın Hakları Forumu
Çalışma Hakkı Atölyesi
Çağrı
Halkevleri, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF)
Sosyal Politika Araflt›rma ve Uygulama Merkezi ile birlikte 8-9-10
Haziran 2007 tarihlerinde “Halk›n Haklar› Forumu” isimli bir etkinlik düzenlemektedir. Kamusal alanda gerçeklefltirilen neo-liberal düzenlemeler: özellefltirme, piyasalaflt›rma, güvencesizlefltirme politikalar›, bu politikalara karfl› geliflen toplumsal dirençler ve sosyal
haklar›n kullan›m› önündeki cinsiyetçilik, ›rkç›l›k, gericilik gibi di¤er önemli engeller, Halk›n Haklar› Forumu’nun dört temel tart›flma
gündeminden birisini oluflturmaktad›r.
Halk›n Haklar› Forumu’nun 8 Haziran Cuma günü yap›lacak
Kad›n Forumu bölümünde sosyal hak ihlallerinin kad›nlar üzerindeki sonuçlar› ele al›nacakt›r. Kamusal alanda yaflanan neo-liberal dönüflüm 9 Haziran Cumartesi tarihli forum aç›l›fl oturumunun da konusunu oluflturmaktad›r. Öte yandan, sosyal haklar mücadelesinin
somut gündemleri de, forumun 9 Haziran Cumartesi ö¤leden sonraki bölümünde ayn› anda düzenlenecek olan 13 ayr› atölye çal›flmas›nda hak ihlallerinden ma¤dur olan halk kesimleri, sendikalar-demokratik kitle örgütleri, emekçiler ve akademisyenlerin kat›l›m›yla
ayr›nt›l› biçimde tart›fl›lacakt›r.
Sa¤l›k, e¤itim, enerji, bar›nma, ulafl›m, su, iletiflim, tar›m ve beslenme, çal›flma, kültür-sanat, sosyal politika, çevre hakk› ve siyasal
309
haklar ve özgürlükler alanlar›nda düzenlenecek olan bu atölye çal›flmalar›nda önümüzdeki dönemin somut ve ortak mücadele gündem
ve hedefleri üzerinde yo¤unlafl›lmas› hedeflenmektedir. Atölye çal›flmalar›ndan ç›kan sonuçlar atölye raporlar›yla sonuçland›r›lacak ve
atölye moderatörlerinin çal›flmas›yla kaleme al›nacak ortak vurgular,
10 Haziran Pazar günü yap›lacak olan kapan›fl oturumdaki sunulacak Halk›n Haklar› Bildirgesinde yer alacakt›r.
Temel insan haklar›ndan birisi olan çal›flma hakk›n›n çeflitli biçimlerde ihlal edilmesi, ülkemizde ve dünyada eme¤iyle yaflayan ve
say›lar› son dönemde muazzam boyutlarda ço¤alan büyük insan kitlelerine yönelik en temel hak gasplar›ndan birisini oluflturmaktad›r.
Sermayenin son otuz y›ld›r eme¤e karfl› yürüttü¤ü yukar›dan sald›r›n›n ad› olan ve tüm kamusal hak ihlallerinin temel kayna¤›n› oluflturan neo-liberal politikalar, temelde çal›flma hakk›na ve bu hakk›
tamamlayan sosyal güvenlik, örgütlenme ve eylem haklar›na yönelik
sald›r›lara yaslanmaktad›r. Üretimin dünya çap›nda kurals›zlaflt›r›lmas› ve esneklefltirilmesi, tar›ma yönelik sald›r›larla büyük insan kitlelerinin mülksüzlefltirilmesi; sanayisizleflme ve mali sömürü egemenli¤i, ba¤›ml› ülke ekonomilerinin yaflad›¤› tahribat› derinlefltirirken, esnek, kurals›z, güvencesiz, standart-alt› çal›flma biçimleri ve
büyük bir yap›sal iflsizlik, çal›flma hakk›n›n ifade etti¤i tüm gerçek
kazan›mlar›n alt›n›n boflalt›lmas› anlam›na gelmektedir. Çal›flma
hakk› ihlalinin gerçek kayna¤›n› oluflturan neo-liberal ekonomi politikalar›, bütün bu geliflmelerle birlikte iflçi s›n›f›n›n yap›s›nda
önemli farkl›laflmalar yaratmakta; sendikal örgütlenmeleri krize sürüklemekte; çal›flma hakk›n› tamamlayan ve çal›flma hakk›ndan kaynaklanan di¤er haklar› kullan›lamaz hale getirmektedir.
Dünya ve ülkemiz emekçi s›n›flar›n›n yaflad›¤› bütün bu sorun
ve dönüflümler, bir yandan da büyük bir mücadele ve örgütlenme
deneyiminin oluflmas›na kaynakl›k etmektedir. Dünyada 1980’lerden beri ortaya ç›kan çeflitli tip ve bileflimlerdeki yeni emekçi örgütlenmesi ve direnifli dalgalar›, toplumsal hareket sendikac›l›¤›ndan iflsiz örgütlenmelerine, güvencesiz iflçi a¤lar›ndan evde çal›flan kad›nlar›n ve topraks›z k›r iflçilerinin örgütlenmesine dek uzanan bir çeflitlilik ve zenginlik bar›nd›rmakta; iflçi s›n›f› sermayenin emek süre310
cini kurals›zlaflt›rmas› karfl›s›nda kurals›z ve yeni örgütlenme ve direnifl biçimlerini yaratmaktad›r. Sendikal hareketin krizi ve yeniden
yap›lanmas› içinde bu sürece paralel farkl› çözüm önerileri ve yaklafl›mlar gündeme gelmektedir. Çal›flma hakk› atölyesi, özellikle ülkemizin uluslararas› sermaye ve emperyalist politikalarla iliflkisinde
son dönemde ortaya ç›kan geliflmeleri de¤erlendirmeyi; eme¤e yönelik güncel sald›r› program›n›n karfl›s›nda eme¤in güncel direnifl çizgisini belirginlefltirmeyi amaçlamaktad›r. Atölye, sendika örgütçüleri, bilim insanlar› ile iflçi s›n›f›n›n evde çal›flan kad›nlar, üniversite
ö¤rencisi iflçiler, emeklilik, iflsizler, sözleflmeli kamu hizmetlileri, tafleron flirket çal›flanlar›, kamu çal›flanlar›, geleneksel sektör iflçileri ve
iflçileflen meslek sahipleri gibi çeflitli parçalar›n› bir araya getirerek,
önümüzdeki döneme yönelik somut bir mücadele program› üretmeyi hedeflemektedir.
Çalışma hakkı atölyesinde bu amaçla ele alınacak tartışma başlıkları şunlardır:
1. Eme¤e yönelik sald›r› program›
- ‹flçi s›n›f›n›n güncel profili ve Türkiye’deki çal›flma biçimleri
- IMF, Dünya Bankas›, AB politikalar›n›n çal›flma hakk› ve çal›flma koflullar› üzerindeki etkisi
- 2001 krizinden bu yana Türkiye ekonomisinin ve sermayesinin temel yönelimleri
2. Eme¤in direnifl program›: Örgütlenme deneyim ve stratejileri
Üç direnifl stratejisi üzerine tart›flma: ‹flkolunda birlik, tepede
birlik ve eme¤in cephesel örgütlenmesi
Yeni örgütlenme deneyimleri, sorunlar ve hedefler
Bu çabam›zda birlikte yol almak dile¤iyle…
311
Halkın Hakları Forumu
Çalışma Hakkı Atölyesi
Hazırlık Çalışmaları ve Rapor
Sermayenin son otuz y›ld›r eme¤e karfl› yürüttü¤ü yukar›dan
sald›r›n›n ad› olan ve tüm kamusal hak ihlallerinin temel kayna¤›n›
oluflturan neo-liberal politikalar, temelde çal›flma hakk›na ve bu
hakk› tamamlayan sosyal güvenlik, örgütlenme ve eylem haklar›na
yönelik sald›r›lara yaslanmaktad›r. Üretimin dünya çap›nda kurals›zlaflt›r›lmas› ve esneklefltirilmesi, tar›ma yönelik sald›r›larla büyük insan kitlelerinin mülksüzlefltirilmesi; sanayisizleflme ve mali sömürü
egemenli¤i, ba¤›ml› ülke ekonomilerinin yaflad›¤› tahribat› derinlefltirirken, esnek, kurals›z, güvencesiz, standart-alt› çal›flma biçimleri
ve büyük bir yap›sal iflsizlik, çal›flma hakk›n›n ifade etti¤i tüm gerçek kazan›mlar›n alt›n›n boflalt›lmas› anlam›na gelmektedir. Çal›flma
hakk› ihlalinin gerçek kayna¤›n› oluflturan neo-liberal ekonomi politikalar›, bütün bu geliflmelerle birlikte iflçi s›n›f›n›n yap›s›nda
önemli farkl›laflmalar yaratmakta; sendikal örgütlenmeleri krize sürüklemekte; çal›flma hakk›n› tamamlayan ve çal›flma hakk›ndan kaynaklanan di¤er haklar› kullan›lamaz hale getirmektedir.
Bir taraftan da tüm bunlara karfl› emek cephesinde; yeni emekçi örgütlenmeleri ve direnifl dalgalar›, toplumsal hareket sendikac›l›¤›ndan iflsiz örgütlenmelerine, güvencesiz iflçi a¤lar›ndan evde çal›flan kad›nlar›n ve topraks›z k›r iflçilerinin örgütlenmesine dek uza313
nan bir çeflitli ve zengin mücadele deneyimleri oratya ç›kmakta; iflçi
s›n›f› sermayenin emek sürecini kurals›zlaflt›rmas› karfl›s›nda kurals›z ve yeni örgütlenme ve direnifl biçimlerini yaratmaktad›r.
Çal›flma Hakk› Atölyesi forum öncesi; at›k ka¤›t ve temizlik iflçileriyle, evlerde çal›flan kad›nlarla, tafleron sa¤l›k iflçileri ve güvencesiz ö¤retmenlerle, ö¤renciler, tersane iflçileri, mühendisler ve meslek
örgütü iflçileri ile görüflmüfl, onlar›n mücadele deneyimlerini atölyeye tafl›maya çal›flm›flt›r. Neo-liberal sald›r›lar karfl›s›nda tüm bu bileflenlerle birlikte önümüzdeki döneme yönelik somut bir mücadele
program› üretmeyi hedeflemifltir.
Çal›flma Hakk› Atölyesi 9 Haziran 2007 tarihinde bir toplant›
yapm›fl ve forum günü tart›flman›n çerçevesini belirlemeye çal›flm›flt›r:
Toplant›da öncelikle bir içerik tart›flmas› yap›lm›fl, daha sonra 9
Haziran Cumartesi günü yap›lacak tart›flman›n bafll›klar› ve ekseni
belirlenmifltir. Öneriler flunlard›r:
1) Çalışma Kavramının Tanımlanması
a) ‹çerik aç›s›ndan çal›flma nedir?
Çal›flma; asl›nda insan›n kendi potansiyelini gelifltirdi¤i, kendini
gerçeklefltirdi¤i bir faaliyet olarak tan›mlanmal›d›r. Çal›flma durumunun fetifllefltirilmemesi, kifliyi gerçeklefltirebilecek bir durum olarak
kavranmas› gerekmektedir. Oysa bugün iflçi s›n›f› bu tan›m›n çok gerisine düflmüfltür. Hatta “istihdama dayal› refah” kavram› ortaya at›larak, çal›flmay› kendini gelifltirebilece¤i bir faaliyet olarak de¤il; yapmak zorunda oldu¤u hatta yapmazsa da insanca yaflayamayaca¤› ve
bu olumsuz durumu da hak etti¤i bir olgu olarak sunulmaktad›r.
Bu nedenle çal›flma kavram› ve dolay›s›yla çal›flan kavram› tart›fl›lmal› yeniden bir özne olarak kurulmal›d›r.
b) Bir hak olarak çal›flma nedir?
Bir hak olarak çal›flma kavram› tan›mlan›rken ise Philadelphia
bildirgesinde yer alan “emek meta de¤ildir” cümlesinin gerisine asla
düflmemek gerekir.(bkz.-Metin Özu¤urlu)
314
2) Deneyimlerin Aktarılması
Atölye çal›flmas›na ana rengini deneyimlerin aktar›lmas› belirlenmelidir. Fakat bu deneyimler abart›lm›fl baflar› öyküleri olarak de¤il, deneyimlerin bilgisine dayanarak bir mücadele program› ç›karmay› hedeflemelidir. Bu nedenle atölye çal›flmas›na,
*Tafleron iflçiler ve örgütlenme deneyimi
*At›k Ka¤›t ‹flçileri ve örgütlenme deneyimi
*Genel-‹fl’ten iflçiler ve örgütlenme deneyimi
*Dev-Sa¤l›k ‹fl örgütlenmesi
*Balcal› deneyimi
*Sözleflmeli sa¤l›k çal›flan›
*Emekli-Sen
*Halkevleri ve Emek Çal›flmalar› Merkezi (EÇM) deneyimi
*Novamend direnifli deneyimi
*Emek örgütünde çal›flan emekçilerin durumu
*Halkevleri yoksulluk araflt›rmas›
*Ücretli ö¤retmenin çal›flma koflullar›
*Di¤er iflçileri, iflsizleri ve tafleron iflçileri örgütlemeye çal›flan
politik gruplar›n baflar›l› ya da baflar›s›zl›klar›yla deneyimleri mutlaka kat›lmal›d›r.
3) Örgütlenme Tartışması
Çal›flma hakk› hem içerik hem de bir hak olarak tan›mland›ktan
sonra bu tan›mlara ba¤l› olarak örgütlenme sorunu tart›fl›lmal›d›r.
Sendika bir s›n›f›n örgütüdür, temsilcisidir. S›n›f›n tüm bileflenlerini kapsamaz ya da birleflik bir form olmazsa iflçi s›n›f›ndan söz
edilemez, dolay›s›yla sendikadan da söz edilemez.
Bu durumun sendikalar taraf›ndan bilince ç›kar›lmas›, hatta
sendikalar›n bu durumla yüzleflmesi gerekir. Ard›ndan sendikalar›n
içerden dönüflümü hedeflemesi gerekir. Fakat bu içerden dönüflüm
mümkün müdür?
Sendikalarda içerden dönüflüm beklentisi do¤ru mudur? Bu da
bafll› bafl›na bir tart›flma konusudur.
Tüm bu bafll›klar etraf›nda somut talepler ç›kar›lmal›, bir mücadele program› ç›karmak hedef olmal›d›r.
315
Atölye çal›flmas›na bilim insanlar›, sendika ve kurumlar›n uzmanlar›n›n yan› s›ra, hak mücadelesi içerisinde yer alm›fl deneyim
sahibi ma¤durlar da yer alacakt›r. Fakat tart›flmalarda durum tespitleri, uzun aç›klamalar yerine deneyimlerin paylafl›lmas›na özen gösterilmeli, deneyimlerin bilgisine dayanarak tart›flmalar zenginlefltirilip, ço¤alt›lmal›d›r.
316
Halkın Hakları Forumu
Çalışma Hakkı Atölyesi Sonuç Metni
Halkın Çalışma Hakkı Var
Çalışma Hakkı Atölyesi’nde işçi sınıfının farklı kesimlerinin deneyim aktarımları yapılmış ve çözüm önerileri ile talepler üzerinde durulmuştur.
Çalışmalarda atık kağıt ve temizlik işçileri, evlerde çalışan kadınlar,
taşeron vd. sağlık işçileri, güvencesiz öğretmenler, öğrenciler, çağrı merkezi işçileri, tersane işçileri, mühendisler ve meslek örgütü işçileri, öğretmenevi örgütlenme deneyimleri aktarılmış ve diğer verilerle birlikte tartışılmıştır.
Neo-liberalizm şartları altında hayat bulan yeni proleterleşme dalgası işsizlik, esnek çalışma ve genel olarak güvencesiz çalışmanın yaygınlığıyla birlikte hayat bulmaktadır.
Yapılan hazırlık ve tartışmalarda öne çıkan tespitler şunlardır:
- Sermaye, ücretleri dünya genelinde en düşük seviyede eşitleme
eğilimi içindedir.
- Üretim ve verimlilikteki artışlar istihdama ve ücretlere yansımamaktadır ve bu durum arızi değil yapısaldır.
- Tarımın ve köylülüğün yıkımıyla topraktan kopan milyonlarca insanın önemli kısmına üretken bir işte çalışma hakkı sistem tarafından
sunulmamaktadır.
- Evde çalışma görünmeyen emek özelliğindedir. Eve iş getiren
317
veya evlerde hizmete giden kadınların sınıfsal kimlik edinmeleri, tek
başına çalışma, yapılan işin “aileye destek” olarak görülmesi ve klasik işçi-patron ilişkisi görüntüsü taşımaması nedenleriyle zorlaşmaktadır.
- Çağrı merkezi gibi yeni iş biçimlerinde henüz el yordamıyla da
olsa deneyim birikimi yaşanmakta ve kendi özgün mücadele biçimleri
üretilmektedir.
- Bu mücadelede sınıf içi geleneksel statü farklarının aşılmasının
kendiliğinden olamayacağı, mutlaka özel gündemli ve uzun vadeli çalışmalarla sınıfın birliğinin sağlanmasının zorunlu olduğu görülmektedir.
- Evde çalışanlar, ücretli avukatlar, doktorlar, mühendisler gibi kesimlerin işçi sınıfıının parçası olarak örgütlenmeleri için özgün biçimler
ve talepler üretilerek bu kesimlere “sınıf kimliği” kazandırılmalıdır.
- İşçi örgütlenmeleri klasik biçimler ve yasal sınırlar altında güvencesiz çalışmanın tüm farklı biçimleri karşısında etkisiz kalmaktadır. Fiili,
meşru ve militan bir mücadele anlayışıyla işçi sınıfının farklı kesimlerini
ortak hedeflere yönelten, farklı statülerde çalışanlar arasındaki duvarları yıkan, işçileri tüm yaşamlarıyla kucaklayan, esnek, tek biçimli olmayan örgütlenmeler zorunludur. Bu örgütler sınıf içi dayanışmayı ve özsavunmayı da içeren çalışma tarzlarına sahip olmalıdırlar.
- Dernekleşmeler, komiteler, yerel ve bölgesel federasyonlar ve
bunların üst birlikleri gibi çok farklı düzey ve biçimde örgütlenmelere
kapalı olmayan bir çalışma ve örgütlenme tarzı gereklidir.
- Sermaye saldırganlığı ve genel geri çekiliş şartları altında yeni
mücadele ve örgütlenme biçimleri ortaya çıkmaktadır. Gelecek bugünden kurulmaktadır.
TALEPLERİMİZ
- Herkese iş sağlanmalı ve geçiş dönemi için etkin bir işsizlik sigortası uygulanmalıdır.
- Çalışanların işini kaybetme korkusu altında yaşadıkları yıkıcı sonuçlar dikkate alınarak “işgüvencesi” tüm çalışanlar için temel bir hak
olmalıdır.
318
- İşçinin yaşamını ve sağlığını tehdit eden çalışma koşuları karşısında insanca çalışma şartları, işçi sağlığı ve işgüvenliği temel alınmalı, sigorta sistemi denetim, sağlık ve emeklilik açılarından işçiler yararına etkinleştirilmelidir..
- Çalışma saatleri düşürülmeli, yemek saatleri ve yol süreleri iş saatlerine dahil edilmelidir.
- Dışarda ve evde çalışan tüm kadınlar sosyal güvenlik sistemine
kendi adlarıyla dahil edilerek eşlerine olan bağımlılıkları ortadan kaldırılmalıdır.
- İleri bir hedef olarak insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için
zorunlu çalışma ortadan kaldırılmalı ve çalışma/üretim insanın doğal
bir parçası olmalıdır..
- Örgütlenme özgürlüğünün önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır.
Halkın Hakları Forumu Çalışma Grubu
13 Haziran 2007
319
Halkın Hakları Forumu
Enerji Hakkı Atölyesi
Çağrı
Halkevleri 8-9-10 Haziran 2007 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) Sosyal Politika Araflt›rma ve Uygulama Merkezi ile birlikte Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’de (SBF) “Halk›n Haklar› Forumu” isimli bir etkinlik düzenlemektedir. Kamusal alanda gerçeklefltirilen neo-liberal düzenlemeler:
özellefltirme, piyasalaflt›rma, güvencesizlefltirme politikalar›, bu politikalara karfl› geliflen toplumsal dirençler ve sosyal haklar›n kullan›m› önündeki cinsiyetçilik, ›rkç›l›k, gericilik gibi di¤er önemli engeller, Halk›n Haklar› Forumu’nun dört temel tart›flma gündeminden
birisini oluflturmaktad›r.
Halk›n Haklar› Forumu’nun 8 Haziran Cuma günü yap›lacak
Kad›n Forumu bölümünde sosyal hak ihlallerinin kad›nlar üzerindeki sonuçlar› ele al›nacakt›r. Kamusal alanda yaflanan neo-liberal dönüflüm 9 Haziran Cumartesi tarihli forum aç›l›fl oturumunun da konusunu oluflturmaktad›r. Öte yandan, sosyal haklar mücadelesinin
somut gündemleri de, forumun 9 Haziran Cumartesi ö¤leden sonraki bölümünde ayn› anda düzenlenecek olan 13 ayr› atölye çal›flmas›nda hak ihlallerinden ma¤dur olan halk kesimleri, sendikalar-demokratik kitle örgütleri, meslek odalar› emekçiler ve akademisyenlerin kat›l›m›yla ayr›nt›l› biçimde tart›fl›lacakt›r. E¤itim, sa¤l›k, enerji, bar›nma, ulafl›m, su, iletiflim, tar›m ve beslenme, çal›flma, kültürsanat, sosyal politika, çevre hakk› ve siyasal haklar ve özgürlükler
alanlar›nda düzenlenecek olan bu atölye çal›flmalar›nda önümüzdeki dönemin somut ve ortak mücadele gündem ve hedefleri üzerinde
321
yo¤unlafl›lmas› hedeflenmektedir. Atölye çal›flmalar›ndan ç›kan sonuçlar atölye raporlar›yla sonuçland›r›lacak ve atölye moderatörlerinin çal›flmas›yla kaleme al›nacak ortak vurgular, 10 Haziran Pazar
günü yap›lacak olan kapan›fl oturumdaki sunulacak Halk›n Haklar›
Bildirgesinde yer alacakt›r.
Enerji alan›, emperyalist egemenlik ve do¤al kaynaklara el koyma mücadelelerine sahne olan Ortado¤u ve Kafkaslar co¤rafyas›nda
kritik bir siyasal-co¤rafi pozisyona sahip olan ülkemizin gelece¤ini
belirlemekte olan en önemli konular›n bafl›nda gelmektedir. Bölgesel paylafl›m mücadeleleri ile son derece yak›n bir iliflkiye sahip olan
neo-liberal enerji politikalar›, enerji alan›nda varolan ba¤›ml›l›¤›n
derinleflmesinden nükleer enerji dayatmalar›na; enerji kaynaklar›n›n, enerji üretimi ve enerji da¤›t›m›n›n piyasalaflt›r›lmas› ve özellefltirilmesine; enerji sektörü çal›flanlar›n›n güvencesizlefltirilmesinden
halk›n ulafl›m, ›s›nma ve ayd›nlanma için ödedi¤i bedellerin her geçen gün biraz daha yükselmesine dek uzanan y›k›c› bir sonuçlar dizisini harekete geçirmektedir.
Enerji hakk›, enerji kaynaklar›n›n halklar›n ve çevrenin ç›karlar›n› gözeten, eflit ve demokratik bir biçimde paylafl›lmas›n›, korunmas›n› ve iflletilmesini öngören temel bir insan hakk›d›r ve ancak bu
niteli¤e uygun bir enerji hizmeti ancak kamusal bir hizmet olarak örgütlenmesi durumunda mümkündür. Enerji hakk›, halk›n yeralt› ve
yerüstü kaynaklar› üzerindeki egemenlik hakk›ndan da ayr›lamaz
bir hak niteli¤ine sahiptir. Enerjiye ulaflma hakk› insan›n yaflama ve
kamusal refahtan yararlanma hakk›n›n temel bir parças›d›r. Sermayenin kar h›rs›ndan ve kapitalist tüketim kültüründen kaynaklanan
küresel çevresel bozulman›n dünyan›n gelece¤ini tehdit etti¤i bir dönemde, enerji hakk› ayn› zamanda emperyalizm taraf›ndan dayat›lan
kirli enerji politikalar› karfl›s›nda sürdürülebilir ve halk›n toplam kamusal refah›n› yükselten ve bar›fla katk›da bulunan enerji politikalar›n› belirleme hakk› olarak anlafl›lmal›d›r. Enerji alan›nda yaflanmakta olan iflgücünü güvencesizlefltirme, enerji üretimini ve da¤›t›m›n›
piyasalaflt›rma ve özellefltirme uygulamalar›, enerji hakk› ihlalinin
çal›flanlar üzerindeki do¤rudan sonuçlar›ndan baz›lar›n› oluflturmaktad›r.
322
Enerji hakk› atölyesi, özellikle ülkemizde son dönemde enerji
alan›nda h›zla devreye sokulmufl olan neo-liberal politikalar›n çeflitli cephelerini ortaya koyarak; halk›n temiz, ucuz ve sürdürülebilir
enerji kaynaklar›na ulaflma ve enerji ba¤›ms›zl›¤› hakk›n›n, halk›n
temel haklar›ndan birisi oldu¤unun alt›n› çizmeyi; bu alanda varolan nükleer enerji karfl›t› mücadele, güvencesiz enerji çal›flanlar›n›n
örgütlenmesi; enerji tüketicilerinin hak mücadeleleri gibi farkl› mücadele odaklar›n›n enerji hakk› sorununa ortak bir noktadan bakmas›n› sa¤lamay› amaçlamaktad›r. Ülkemizin önümüzdeki dönemde
enerji alan›nda önemli yeni geliflmelere sahne olaca¤›n›n bilinciyle
enerji hakk› çerçevesindeki somut mücadele hedeflerinin belirlenmesi ve enerji hakk›n›n halk›n di¤er temel haklar›yla iliflkisinin ortaya konulmas› da atölyenin bir baflka amac›n› oluflturmaktad›r.
Enerji hakk› atölyesinde tart›fl›lmas› önerilen bafll›klar flunlard›r:
1. Neo-liberal enerji politikalar›, Türkiye ve bölgesel paylafl›m
a. Enerji koridoru olarak Türkiye, yeni petrol yasas›, do¤al gaz
anlaflmalar›, Avrupa Enerji Bölgesi, Büyük Ortado¤u Projesi
b. Enerji Piyasas› Düzenleme Kurumu, enerjide yeniden yap›lanma, enerji ba¤›ms›zl›¤› ve arz güvenli¤i
c. Nükleer enerji piyasas› ve Türkiye
d. Kapitalist tüketim kültürü- neo-liberal enerji kayna¤› savafllar›
2. Enerji ve yer alt› kaynaklar›n›n özellefltirmesi ve halk›n ulafl›m, ›s›nma ve ayd›nlanma koflullar› üzerindeki etkileri
3. Enerjinin piyasalaflt›r›lmas› ve neo-liberal enerji politikalar›n›n çal›flanlar üzerindeki sonuçlar›
4. Enerji hakk›: Enerji ba¤›ms›zl›¤›; ucuz, yenilenebilir enerji
kaynaklar› ve enerjiye ulaflma hakk› mücadelesi (Türkiye ve dünyadan deneyimler)
Bu çabam›zda birlikte yol almak dile¤iyle…
323
324
Halkın Hakları Forumu
Enerji Hakkı Atölyesi
Hazırlık Çalışmaları ve Rapor
Yaflad›¤›m›z co¤rafya emperyalistlerin yo¤un müdahalelerine
sahne olmaktad›r. Bu müdahalelerin en önemli konusunu da enerji
alan› oluflturmaktad›r. Ortado¤u, Kafkaslar ve Orta Asya’da “enerji
savafllar›” olarak adland›r›lan süreç, aç›k iflgallerle veya zorlu diplomasi, flantaj politikalar›yla h›zla devam etmektedir. Emperyalizmin
enerji koridoru yap›lmaya çal›fl›lan ülkemizde, bu politikalar› IMF ve
Dünya Bankas› belirlemektedir. Tüprafl, Petrolofisi, Petkim, elektrik
santralleri, madenler, elektrik ve gaz da¤›t›m sistemleri h›zla çok
uluslu sermayeye sat›lmakta ve gelece¤imiz karart›lmaktad›r. Tahkim, GATS , MAI gibi emperyalist anlaflmalarla, do¤al kaynaklar›m›z
ve üretim sahalar›m›z geri dönülmez bir biçimde yabanc›lar›n ve yerli iflbirlikçilerinin denetimine geçmektedir.
Türkiye’de, 1980’li y›llara kadar tamamen kamu kurulufllar›n›n
kontrolü ve tekelinde bulunan enerji sektörü, 80’lerden sonra ve
özellikle de 90’l› y›llardan itibaren özel sektörün yat›r›mlar›na aç›lm›flt›r. Bu uygulamalar›n sonucu olarak da baflta ar›za, bak›m-iflletme hizmetleri ihmal edilerek sektörde kaos yaflanmas›na, hizmet kalitesi ve süreklili¤inin yok olmas›na, ar›za ve enerji kesintilerinin artmas›na, elektri¤in pahal› ve lüks tüketim arac› haline gelmesine neden olunmufltur. Ayr›ca enerji sektöründe çal›flanlar›n ifl güvencesi
ortadan kald›r›lm›fl ve sendikalaflma oran› y›llar itibariyle düflmüfltür. ‹fl sa¤l›¤› ve güvenli¤i; ihmal edilen bir olgu haline gelmifltir. Bu
süreç; çal›flanlar›n ölümüne, geçici ya da sürekli olarak ifl göremez
hale gelmelerine neden olmaktad›r.
Enerji Hakk› Atölyesi Halk›n Haklar› Forumu’na giderken özellefltirme politikalar› karfl›s›nda; enerji iflçileri ile yoksul halk örgütlenmelerinin birlikte mücadele etmesi gerekti¤ini görerek, enerji
325
özellefltirmelerinin amac› ve stratejilerinin bilgisine hakim olan mühendis, uzmanlarla birlikte çal›flm›fl ve bu bileflenleri bir araya getirmeyi hedeflemifltir. Özellefltirme karfl›t› örgütlenmelerin yayg›nlaflt›r›lmas› gerekti¤i bilincini a盤a ç›karmak; enerji çal›flanlar›n›n iflsizli¤e, güvencesizli¤e karfl›; özel/kamu, iflçi/iflsiz, kamu çal›flan›/mühendis, kadrolu/tafleron ay›rt etmeden ve bu örgütlülüklerin elektrik, su, do¤algaz, petrol ve maden iflçilerine tafl›nmas›, birlikte davranabilme kültürünün hayata geçirilmesi, hukuki mücadele yöntemlerinin yan› s›ra, kamuoyu bilgilendirilmesi, toplu sözleflme hakk› ve
grev hakk› kullan›lmas›n›n yayg›nlaflt›r›lmas› için tart›flma bafll›klar›
ve mücadele araçlar› gelifltirmek bafll›ca hedefi olmufltur.
Enerji Hakk› Atölyesi 2 Haziran 2007’de bir ön toplant› yapm›fl
ve forumda tart›fl›lmas› gereken bafll›klar› konuflmufl, sorular belirleyerek çerçeveyi çizmeye çal›flm›flt›r.
*Enerji nedir? Kaynaklar› nelerdir?
*Son kullan›c›lar üzerine bir mücadele program› ç›kar›labilir mi?
*Genel enerji bilgi içeren bir rapor haz›rlanmal›.
*Çevreye duyarl› enerji kullan›m› ele al›nmal›.
*Tüketiciye ulafl›rken ucuz, temiz, kolay ulafl›labilir enerji üretilmesi tart›fl›lmal›.
*Bir ailenin ihtiyaç duydu¤u olmazsa olmaz enerji miktar›n›n
belirlenmesi ve bunun talep olarak ifade edilmesi.
*Enerjinin kayna¤›ndan tüketiciye ulaflana kadar kay›p enerji.
*Ucuzluk tart›flmas›?
*Ucuz ve 150kw’a kadar ücretsiz enerjinin talep haline getirilmesi
*Enerji tamamen ücretsiz mi olmal›?
*Petrol
*Bir mücadele deneyimi olarak Dikmen’de “H›rs›z var” kampanyas› aktar›lmal›.
*Sosyo-ekonomik düzeyi farkl› mahallelerden elektrik faturas›
örne¤i getirilerek karfl›laflt›rma yap›labilir.
*Adana’da plastik sanayide kaçak elektrik kullanan fabrikaya
ceza kesen kiflinin öldürülmesi olay› ile ilgili olmak üzere bir kifliye
ulafl›labilir mi? Bu çerçevede sanayide elektrik ve kaçak elektrik kullan›m› üzerinde durulmal›.
*Özellefltirme ve tafleronlaflt›rma nedeniyle enerji sektöründe
çal›flanlar›n yaflad›¤› sorunlar ifade edilmeli.
326
Halkın Hakları Forumu
Enerji Hakkı Atölyesi Sonuç Metni
Halkın Enerji Hakkı Var
Enerji kullanımı, hem insan yaşamındaki vazgeçilmezliği ve sanayinin temel girdisi olması, hem de kaynaklarının kısıtlılığı nedeniyle evrensel bir hak olarak kabul edilmeli ve yaşamsal ihtiyaç olan elektrik,
ısınma, ulaşım, iletişim ve bilişim alanlarında ihtiyaç duyulan kamusal
dönüşümler gerçekleştirilmelidir. Bu nedenlerle enerjiye ulaşma ve
kullanma hakkı bir insan hakkıdır.
Ülkemizde iktidarlar varlıklarını uzun yıllardır enerji ve iletişim
üzerindeki dolaylı/gizli vergilerle sürdürmektedir. Bu temel ihtiyaçlar
üzerine % 300-400 oranında vergiler koyarak, en temel insani ihtiyaçları “lüks” tüketim araçlarına dönüştürmüşlerdir.
Örneğin tüketim alanında 4,5 kuruşa mal edilen elektrik enerjisi,
yaklaşık 16 kuruşa; 80 kuruşa mal edilen benzin yaklaşık 290 kuruşa satılarak, halk yoksullaştırılmaktadır. Halkın bu hizmetlere ucuz ve kaliteli
olarak ulaşımı engellenmektedir. İktidarların izlediği bu politikalar kamusal hizmeti ticarileştirerek halkın en temel haklarını gaspetmektedir.
Yaşadığımız coğrafya emperyalistlerin yoğun müdahalelerine sahne olmaktadır. Bu müdahalelerin en önemli konusunu da enerji alanı
oluşturmaktadır. Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya’da “enerji savaşları” olarak adlandırılan süreç, açık işgallerle veya zorlu diplomasi, şantaj
politikalarıyla hızla devam etmektedir.
327
ABD’nin bölgeye müdahalesinin en önemli ayağını ise Irak-Afganistan işgalleri oluşturmaktadır. İşgal sonrası Irak petrollerinin kaderi,
bu yıl başında açıklanan petrol yasasında ifade edilmiştir. Buna göre; Exxon, BP ve Shell gibi çokuluslu şirketler 30 yıl boyunca petrol çıkarmasatma ve gelirin %75’ini alma hakkına sahip olmuştur. Ortadoğu’da bir
ilk olan bu üretim ortaklığı anlaşması, ekonomisinin %95’i petrole dayalı olan Irak’taki yeni sömürgeci cendereyi gözler önüne sermektedir.
Rusya, Azerbaycan, Nijerya, Cezayir gibi ülkelerle milyarlarca metreküp gaz alım anlaşması yapan ve emperyalizmin enerji koridoru yapılmaya çalışılan ülkemizde, bu politikaları IMF ve Dünya Bankası belirlemektedir. Tüpraş, Petrolofisi, Petkim, elektrik santralleri, madenler,
elektrik ve gaz dağıtım sistemleri hızla çok uluslu sermayeye satılmakta ve geleceğimiz karartılmaktadır.Tahkim, GATS , MAI gibi emperyalist anlaşmalarla, doğal kaynaklarımız ve üretim sahalarımız geri dönülmez bir biçimde üzere yabancıların ve yerli işbirlikçilerinin denetimine geçmektedir.
Türkiye’de, 1980’li yıllara kadar tamamen kamu kuruluşlarının
kontrolü ve tekelinde bulunan enerji sektörü, 80’lerden sonra ve özellikle de 90’lı yıllardan itibaren özel sektörün yatırımlarına açılmıştır. Dağıtım alanında 1989 yılında İstanbul Anadolu Yakası’nda elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımı için özel bir şirket olan Aktaş Elektrik görevlendirilmiştir. Bu süreçte Aktaş Elektriğin 2000 yılı itibari ile devlete 120
trilyon borcu bulunmakta iken Danıştay tarafından bu görevlendirme
kamu yararı olmadığı gerekçesi ile iptal edilmiştir.
1980’lerin ortalarından itibaren devam eden özelleştirme kıskacına dahil edilen enerji sektörünün kamusal yönü azaltılarak, ticarileştirilmiştir. Bu uygulamaların sonucu olarak da başta arıza, bakım-işletme
hizmetleri ihmal edilerek sektörde kaos yaşanmasına, hizmet kalitesi ve
sürekliliğinin yok olmasına, arıza ve enerji kesintilerinin artmasına, elektriğin pahalı ve lüks tüketim aracı haline gelmesine neden olunmuştur.
2007 yılının başında yapılacak olan enerji özelleştirmeleri; hükümet
tarafından “şirketler zam yapar, halk bizden bilir” gerekçesiyle seçim sonuna ertelenmiştir. Ancak işbirlikçi tekeller pusuda beklemektedirler.
328
Özelleştirme politikalarını hayata geçiren hükümetler gerekçelerini
“enerjiye ihtiyacımız var” diye açıklarken özel sektöre de gereken kolaylığın sağlanacağı taahhütlerinde bulunmaktadırlar. Özel sektöre sağlanacak kolaylıkların belki de en başında sektörde çalışanların haklarının gaspı, işten çıkarmaların ve örgütsüzleştirmelerin daha da artmasının bulunduğu bilinmektedir.
Sektörde çalışanların iş güvencesi ortadan kaldırılmış ve sendikalaşma oranı yıllar itibariyle düşmüştür.
İş sağlığı ve güvenliği; ihmal edilen bir olgu haline gelmiştir. Bu süreç; çalışanların ölümüne, geçici ya da sürekli olarak iş göremez hale
gelmelerine neden olmaktadır.
Özelleştirme, zam, bölgesel ücret tarifesi gibi uygulamalar yoksul
halkın enerjiye ulaşımını engelleyecektir. Kaynaklarımız tekellere peşkeş
çekilirken; bu durumun halka elektriksiz-susuz kalma, ulaşım sıkıntısı, sağlık ve çevre sorunları gibi yaşamsal yansımaları olacaktır. İşte bu yüzden
enerji işçileri yoksul halk örgütlenmeleriyle birlikte mücadele etmelidir.
Özelleştirme karşıtı örgütlenmeler yaygınlaştırılmalıdır. Enerji çalışanları işsizliğe, güvencesizliğe karşı; özel/kamu, işçi/işsiz, kamu çalışanı/mühendis, kadrolu/taşeron ayırt etmeden ve bu örgütlülüğü elektrik, su, doğalgaz, petrol ve maden işçilerine taşıyarak örgütlenmelidirler. Birlikte davranabilme kültürü hayata geçirilmelidir. Hukuki mücadele yöntemlerinin yanı sıra, kamuoyu bilgilendirilmeli, toplu sözleşme
hakkı ve grev hakkı kullanılmalıdır.
TALEPLERİMİZ
• Yoksulluk sınırı altında ücret alanlar ve işsizler; konutlarda asgari
ihtiyaç olan elektrik enerjisini 180 kw/h’e kadar bedelsiz olarak kullanma hakkına sahip olmalıdır.
• Isınma hakkı en temel insan haklarındandır. Yoksulluk sınırı altında ücret alanlar ve işsizlerden; konutlarında tükettikleri doğalgaz için
herhangi bir bedel alınmamalıdır. Merkezi ısınma politikaları hayata geçirilmelidir.
329
• Yoksulluk sınırı altında ücret alanlar ve işsizler; toplu taşıma araçlarından ücretsiz olarak yararlanmalıdır.
• İletişim ve bilişim hakkı insan hakkıdır. Yoksulluk sınırı altında ücret alanlar ve işsizlerin telefon ve internet kullanımı ücretsiz olmalıdır.
• Elektrik enerjisi, petrol, doğalgaz, telefon ve internet gibi temel
insan hakları olan ihtiyaçlar; kar amacı güdülmeden kamu maliyeti üzerinden ücretlendirilmelidir. Borç nedeniyle elektrik, doğalgaz, telefon
ve internet hizmetlerinin kesilmesine son verilmelidir.
• Elektrik, petrol, doğalgaz, telefon ve internet sektöründeki tüm
özelleştirmeler durdurulmalıdır. Özelleştirilenler yeniden kamulaştırılmalıdır.
• Bu sektörlerde ihmal edilmiş olan altyapı çalışmaları ve bakım/
arıza hizmetleri toplum yararı gözetilerek yeniden yapılandırılmalıdır.
• Sektör çalışanlarının örgütlenme hakları artırılmalı ve ön koşulsuz sendikal örgütlenme teşvik edilmelidir. İş sağlığı ve güvenliği sağlanmalı sağlıklı çalışma ortamları yaratılmalıdır.
• Kirli ve ilkel enerji üretim yöntemleri, bilinçsiz tüketim ve sanayi atıkları nedeniyle çevre hızla kirlenmiş, yer altı ve yerüstü su kaynaklarımız kullanılamaz hale gelmiş, ekolojik denge bozulmuş durumdadır.
Hemen acil önlemler alınarak; bu sürece müdahale edilmelidir.
• Enerji üretiminde çevreci ve temiz teknolojilere yönelinmeli ve
hızla uygulamaya konulmalıdır. Çevreyi kirleten klasik üretim biçimleri
yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına (su, güneş, rüzgar, jeotermal vb)
yönelinmelidir. Bu konudaki Ar-Ge çalışmaları artırılmalı ve teknoloji
konusunda dışa bağımlılık azaltılmalıdır.
• Gerek insan, gerekse çevresel etkileri nedeniyle dünyanın terkettiği nükleer santral kurma ısrarından derhal vazgeçilmelidir. Her platformda nükleer enerji ve nükleer silahlanmaya karşı tavır alınmalıdır.
• Enerji santralı kurulurken tarihi, kültürel ve çevresel doku korunmalıdır. Yatağan, Kemerköy, Yeniköy termik santrallarının yer seçimindeki hataların bedelini yöre halkı ve çevre zehirlenerek ödemektedir. Fırtına Vadisi, Munzur Vadisi, Bergama, Hasankeyf vb. projelerden
vazgeçilmelidir.
330
• Sokak aydınlatmasından vazgeçilmemeli, aksine daha aydınlık sokaklar ve kentler yaratılmalıdır. Sokak lambalarında az enerji tüketen
ampuller tercih edilmeli ve sokak aydınlatmasında ışık kontrol teknolojilerinden yaralanılmalıdır.
• Tasarruf bilinci yaratılmalı ve bu konuda eğitici broşürler hazırlanmalıdır. Tasarruf ve verimlilik konularında gerekli hukuksal düzenlemeler yapılmalıdır.
Halkın Hakları Forumu Çalışma Grubu
13 Haziran 2007
331
332
Halkın Hakları Forumu
Tarım ve Beslenme Hakkı Atölyesi
Çağrı
Halkevleri, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF)
Sosyal Politika Araflt›rma ve Uygulama Merkezi ile birlikte 8-9-10
Haziran 2007 tarihlerinde “Halk›n Haklar› Forumu” isimli bir etkinlik düzenlemektedir. Kamusal alanda gerçeklefltirilen neo-liberal düzenlemeler: özellefltirme, piyasalaflt›rma, güvencesizlefltirme politikalar›, bu politikalara karfl› geliflen toplumsal dirençler ve sosyal
haklar›n kullan›m› önündeki cinsiyetçilik, ›rkç›l›k, gericilik gibi di¤er önemli engeller, Halk›n Haklar› Forumu’nun dört temel tart›flma
gündeminden birisini oluflturmaktad›r.
Halk›n Haklar› Forumu’nun 8 Haziran Cuma günü yap›lacak
Kad›n Forumu bölümünde sosyal hak ihlallerinin kad›nlar üzerindeki sonuçlar› ele al›nacakt›r. Kamusal alanda yaflanan neo-liberal dönüflüm 9 Haziran Cumartesi tarihli Forum aç›l›fl oturumunun da konusunu oluflturmaktad›r. Öte yandan, sosyal haklar mücadelesinin
somut gündemleri de, Forumun 9 Haziran Cumartesi ö¤leden sonraki bölümünde ayn› anda düzenlenecek olan 13 ayr› atölye çal›flmas›nda hak ihlallerinden ma¤dur olan halk kesimleri, sendikalar-demokratik kitle örgütleri, emekçiler ve akademisyenlerin kat›l›m›yla
ayr›nt›l› biçimde tart›fl›lacakt›r.
Sa¤l›k, e¤itim, enerji, bar›nma, ulafl›m, su, iletiflim, tar›m ve beslenme, çal›flma, kültür-sanat, sosyal politika, çevre hakk› ve siyasal
haklar ve özgürlükler alanlar›nda düzenlenecek olan bu atölye çal›flmalar›nda önümüzdeki dönemin somut ve ortak mücadele gündem
ve hedefleri üzerinde yo¤unlafl›lmas› hedeflenmektedir. Atölye çal›flmalar›ndan ç›kan sonuçlar atölye raporlar›yla sonuçland›r›lacak ve
atölye moderatörlerinin çal›flmas›yla kaleme al›nacak ortak vurgular,
10 Haziran Pazar günü yap›lacak olan kapan›fl oturumdaki sunula333
cak Halk›n Haklar› Bildirgesinde yer alacakt›r.
Tar›m, g›da egemenli¤i ve beslenme hakk›, neo-liberal politikalardan en fazla zarar gören alanlar›n bafl›nda gelmektedir. Tar›msal
üretim alan›n çokuluslu flirketlerin denetimi alt›na al›nmas›, bu alanda gerçeklefltirilen Dünya Bankas›, IMF ve Dünya Ticaret Örgütü
Düzenlemeleri ve di¤er neo-liberal uygulamalar tüm dünyada küçük
köylü tar›m›n›n çöküntüsüne neden olmakta; tar›msal küçük üreticiler h›zla mülksüzleflip tasfiye olarak esnek ve güvencesiz çal›flma
biçimlerinin egemen oldu¤u yoksul kentli nüfusa dönüfltürülmektedir. Çokuluslu flirketlerin tar›msal üreticileri sözleflmeli iflçilere dönüfltüren çeflitli uygulamalar›, giderek daha tehlikeli bir geliflme seyri gösteren geneti¤iyle oynanm›fl tohum ba¤›ml›l›¤›, tüm insanl›k tarihi boyunca birikmifl olan yerel tar›msal kültürleri, ürün çeflitlili¤i,
ülke ekonomileri ve halk›n beslenme hakk› aç›s›ndan büyük bir tehlikeye dönüflmüfl durumdad›r. Ülkemizde de son otuz y›ld›r sürekli
bir yoksullaflman›n hedefi olan tar›m, özellikle son y›llarda gündeme
gelen çokuluslu sermaye dayatmalar› nedeniyle birçok tar›msal
üründe büyük bir çöküntü ile karfl› karfl›yad›r. Çokuluslu sermayenin tekeller ve uluslararas› sermaye kurumlar› arac›l›¤›yla hakim k›ld›¤› tar›m modeli, küçük köylülerin, mevsimlik iflçilerin ve kentli
emekçi yoksul s›n›flar›n tar›msal üretim, g›da egemenli¤i ve beslenme hakk›n› ihlal etmektedir.
Öte yandan dünya son yirmi y›ll›k dönemde neo-liberal tar›m
politikalar› ve çokuluslu flirketlerin egemenli¤ine karfl› baflkald›ran
tar›m emekçilerinin yeni hareketlerine tan›k olmaktad›r. K›r yoksullar›n›n ve tar›msal küçük üreticilerin neo-liberalizme, gdo’lara ve
yoksullaflt›rma-mülksüzlefltirme sald›r›lar›na karfl› birçok ülkede birden yükselen yeni hareketleri, neo-liberalizme karfl› mücadelenin en
önemli örneklerini oluflturmakta, köylülerin uluslararas› örgütlenmeleri neo-liberalizme karfl› dünya çap›ndaki mücadelenin en
önemli damarlar›ndan birisine dönüflmektedir. Ülkemizde de hiçbir
sendikal örgütlenme gelene¤ine sahip olmayan küçük köylülerin son
dönemde gerçeklefltirdikleri sendikal örgütlenme deneyimleri, bu
dünya çap›ndaki sürecin ve ülkemizdeki neo-liberalizme karfl› mücadelenin önemli parçalar›ndan birisi haline dönüflmektedir. Küçük
köylülerin ve k›r yoksullar›n›n mücadelesi, kentli yoksul s›n›flar›n
334
beslenme hakk›n› da güvence alt›na almay› öngören alternatif tar›m
modelleri önerilerine de içermektedir.
Tar›m ve beslenme hakk› atölyesi, Türkiye tar›m›n›n ve küçük
üreticilerinin karfl› karfl›ya olduklar› yeni tehlikeleri saptamay›; bu
geliflmelerin kentli yoksul s›n›flar üzerindeki olas› etkilerini a盤a ç›karmay›; tar›msal küçük üreticilerin son dönemdeki sendikal örgütlenme giriflimlerinde biriken deneyimleri paylaflmay› ve kent yoksullar› ile küçük üreticiler aras›nda kurulabilecek ortak mücadele köprülerinin olanaklar›n› ele almay› hedeflemektedir.
Tar›m ve beslenme hakk› atölyesinde bu amaçla önerilen tart›flma bafll›klar› flunlard›r:
1. Neo-liberal politikalar ve Türkiye tar›m›
- Tar›msal üretimin politik, sosyolojik ve ekonomik boyutlar›
- Neo-liberal tar›m politikalar›n›n k›rdaki etkileri
- K›rda çözülen ve yoksullaflan köylülük, kentte güvencesizleflen
iflgücü
- Neo-liberal tar›m politikalar›nda kad›n eme¤inin yeri (kad›n›n
tar›msallaflmas›)
- IMF, Dünya Bankas›, AB tar›m politikalar› ve göçler
- GDO ve beslenme hakk›, neo-liberal tar›m modelinin k›r ve
kent yoksul s›n›flar› üzerindeki genel etkileri
- Küçük köylüler ve e¤itim, sa¤l›k, ulafl›m ve di¤er sosyal hak
gasplar›
2. Neo-liberal tar›m politikalar›na karfl› direnifl
- Neo-liberalizme karfl› yeni köylü hareketleri: dinamikleri, talepleri ve program vurgular›
- Türkiye’de küçük köylülü¤ün sendikal örgütlenme deneyimleri ve di¤er ilerici tar›m örgütlenmeleriyle iliflkileri
- Köylü örgütlenmeleri ve sosyal hak mücadeleleri: k›rda e¤itim,
sa¤l›k, ulafl›m hakk› mücadelesi
- Köylü sendikalar›-kent örgütlenmeleri: Küçük köylüler, güvencesiz iflçiler, sendikalar, meslek örgütleri: Ortak bir mücadelenin
sorunlar›, hedefleri ve biçimleri neler olabilir?
- Neo-liberalizme karfl› köylü hareketlerinin alternatifleri ve sürdürülebilir köylü tar›mc›l›¤›
Bu çabam›zda birlikte yol almak dile¤iyle…
335
Halkın Hakları Forumu
Tarım ve Beslenme Hakkı Atölyesi
Hazırlık Çalışmaları ve Rapor
Tar›m sektörü, kapitalist dünyan›n neo-liberal düzeninde piyasaya aç›lma h›z› “en geri” alan olarak görülmüfl ve bu ba¤lamda Dünya Ticaret Örgütü’nün gündemine al›narak piyasa iliflkilerinin tar›m
alan›nda da tam egemenlik kurmas› için bir planlama yap›lm›flt›r. Bu
ba¤lamda, özellikle “pazara girifl” olarak tan›mlanan DTÖ ilkesi uyar›nca, tüm ülkelerin gümrük vergilerini h›zla düflürmeleri bir taahhüt niteli¤ine dönüfltürülmüfl ve çevre ülkeler için 1995 - 2004 aral›¤›nda 10 y›ll›k bir indirim dönemi bafllat›lm›flt›r.
IMF ve Dünya Bankas›, çevreye dayatt›klar› “yap›sal uyarlama”
politikalar› ile DTÖ’nün “kurallar›n› koydu¤u” oyun alan›n›n içini
doldurmaktad›rlar.
Avrupa Birli¤i süreci de, emperyalizmin tar›m sektörü aç›s›ndan
etkin görünümlerini baflta MDAÜ’leri olmak üzere yak›n co¤rafyada
sergilemektedir.
Türkiye, 1995 y›l›ndan bu yana DTÖ, 1999 y›l› ile birlikte IMF
ve AB, 2004 y›l›ndan sonra da etkin olarak AB güdümünde girmifl
ve içeriden tar›m politikas› belirleme gücünü tümüyle yitirmifltir.
Öte yandan dünya son yirmi y›ll›k dönemde neo-liberal tar›m
politikalar› ve çokuluslu flirketlerin egemenli¤ine karfl› baflkald›ran
tar›m emekçilerinin yeni hareketlerine tan›k olmaktad›r. K›r yoksullar›n›n ve tar›msal küçük üreticilerin neo-liberalizme, geneti¤i
de¤ifltirilmifl organizmalara (GDO) ve yoksullaflt›rma-mülksüzlefltirme sald›r›lar›na karfl› birçok ülkede birden yükselen yeni hareketleri, neo-liberalizme karfl› mücadelenin en önemli örneklerini oluflturmakta, köylülerin uluslararas› örgütlenmeleri neo-liberalizme karfl›
dünya çap›ndaki mücadelenin en önemli damarlar›ndan birisine dö337
nüflmektedir. Ülkemizde de hiçbir sendikal örgütlenme gelene¤ine
sahip olmayan küçük köylülerin son dönemde gerçeklefltirdikleri
sendikal örgütlenme deneyimleri, bu dünya çap›ndaki sürecin ve ülkemizdeki neo-liberalizme karfl› mücadelenin önemli parçalar›ndan
birisi haline dönüflmektedir. Küçük köylülerin ve k›r yoksullar›n›n
mücadelesi, kentli yoksul s›n›flar›n beslenme hakk›n› da güvence alt›na almay› öngören alternatif tar›m modelleri önerilerini de içermektedir.
Tar›m ve Beslenme Hakk› Atölyesi, Türkiye tar›m›n›n ve küçük
üreticilerinin karfl› karfl›ya olduklar› yeni tehlikeleri saptamak; bu
geliflmelerin kentli yoksul s›n›flar üzerindeki olas› etkilerini a盤a ç›karmak; tar›msal küçük üreticilerin son dönemdeki sendikal örgütlenme giriflimlerinde biriken deneyimleri paylaflmak ve kent yoksullar› ile küçük üreticiler aras›nda kurulabilecek ortak mücadele köprülerinin olanaklar›n› yaratmaya çal›flm›flt›r.
Bunun için ‹stanbul’da; Bu¤day Dergisi ve Derne¤i, Do¤ader,
Ekoder, Ekoloji Kolektifi, Ekolojik Tar›m Organizasyonu, Toplumsal Ekoloji Grubu, KEÇ‹ (Kentlilerin Çiftçilerle Dayan›flma Platformu), GDO Karfl›t› Platform gibi tar›m ve beslenme hakk› mücadelesi veren örgütlerle yan yana gelmifl, görüfl al›flveriflinde bulunmufl ve
atölye çal›flmalar›na katmaya çal›flm›flt›r.
Tar›m ve Beslenme Hakk› Atölyesi, forum öncesi GDO’ya Hay›r
Platformu ile birlikte, bir etkinlik gerçeklefltirmifltir. 5 Haziran 2007
Sal› günü, sosyolog James Petras’›n da kat›ld›¤› “Tar›mda Neo-Liberal Dönüflüm ve Küçük Köylülü¤ün Tasfiyesi” bafll›kl› bir söylefli düzenlenmifltir.
338
Halkın Hakları Forumu
Tarım ve Beslenme Hakkı Atölyesi
Sonuç Metni
Halkın Tarım, Gıda Egemenliği ve
Beslenme Hakkı Var
Türkiye’de tarım sektörü, ekonomik ve sosyolojik göstergeler bakımından önemli bir sektör konumundadır. GSMH’ya % 11.4 oranında
katkı koyan sektör, istihdamın da % 28.4’ünü oluştumaktadır.
Diğer yandan Türkiye’de 85 bin köy ve köy altı yerleşmede 23
milyon köylü yaşamaktadır. Kırsal alanın hemen tek ekonomik faaliyetinin tarımsal üretim olduğu düşünüldüğünde, kırsal yaşam - kırsal kalkınma - köylülük sorunları ve siyaset bağlantılarının kavşağında tarım
sektörünün yer aldığı değerlendirilebilir.
Tarım sektörü, kapitalist dünyanın neo-liberal düzeninde piyasaya
açılma hızı “en geri” alan olarak görülmüş ve bu bağlamda Dünya Ticaret Örgütü’nün gündemine alınarak piyasa ilişkilerinin tarım alanında da tam egemenlik kurması için bir planlama yapılmıştır. Bu bağlamda, özellikle “pazara giriş” olarak tanımlanan DTÖ ilkesi uyarınca, tüm
ülkelerin gümrük vergilerini hızla düşürmeleri bir taahhüt niteliğine
dönüştürülmüş ve çevre ülkeler için 1995 - 2004 aralığında 10 yıllık bir
indirim dönemi başlatılmıştır.
Bu durum, merkez kapitalist ülkelerin fazla üretimlerinden kay339
naklanan stoklarının (et buzulları - tahıl dağları - süt gölleri - şarap ırmakları) korunan pazarlara girişini sağlamakta ve böylece çevrenin tarımsal üretim kapasitesi kırılmaktadır. Bu yolun sonu, efektif talep yaratabilen çevre ülkeler için dışalıma bağlı bir tarımsal yapı, yaratamayan
en yoksul ülkeler için ise açlık anlamına gelmektedir.
IMF ve Dünya Bankası, çevreye dayattıkları “yapısal uyarlama” politikaları ile DTÖ’nün “kurallarını koyduğu” oyun alanının içini doldurmaktadırlar.
Avrupa Birliği süreci de, emperyalizmin tarım sektörü açısından
etkin görünümlerini başta MDAÜ’leri olmak üzere yakın coğrafyada
sergilemektedir.
Yukarıda belirtilen DTÖ, DB, IMF ve AB belirlemeleri, çevrenin
tarım politikası oluşturma erkini kırmakta ve politika transferini bir
“hukuki süreç” niteliğine dönüştürerek sıradanlaştırmaktadır.
Türkiye, 1995 yılından bu yana DTÖ, 1999 yılı ile birlikte IMF ve
AB, 2004 yılından sonra da etkin olarak AB güdümünde girmiş ve içeriden tarım politikası belirleme gücünü tümüyle yitirmiştir.
Bu durum, doğal olarak, ÇUŞ ve yerli işbirlikçilerinin Türkiye’nin
kırsal alanına yönelik sermaye egemenliğini kurma çabalarını hızlandırmıştır.
Türkiye, “yapısal uyarlama” politikaları altında tarım sektöründeki
özelleştirmelerle kamunun müdahale gücünün ortadan kaldırıldığı, tarım il - ilçe müdürlüklerinin işlevsizleştirildiği bir süreç yaşamakta, böylece “temizlenen” alanda örgütsüz köylü, örgütlü sermaye ile karşı karşıya kalmaktadır.
24 Ocak kararları ile Türkiye’nin neoliberal iktisadi zemine oturması, 12 Eylül rejiminin bu düzenin yürütülebilmesi için işçi ve köylü
başta olmak üzere tüm emek yapılarını baskılaması, 1980’li yılların sonundan itibaren başlayan gazino kapitalizminin tüm üretim yapılarını
kırması, tarımın ve köylülüğün tasfiyesi süreçlerinin Türkiye’deki yapı
taşlarıdır.
Bu süreçte hayvancılık çökmüş, EBK - SEK - YEMSAN - TZDK
özelleştirmeleri hayvansal üretim yapılarını kırmış, canlı hayvan sayıla340
rında radikal azalmalar meydana gelmiştir. Bunun yanında, tütün ve
çayda liberalizasyona gidilmiş, üreticiler zor durumda bırakılmıştır.
1999 yılında başlayan 57. Hükümet dönemi, tarım politikalarının
tümüyle IMF ve Dünya Bankası’na teslim edildiği yılların başlangıcıdır.
Bu dönemde çıkarılan Tütün - Şeker ve Tarım Satış Kooperatiflerinin
Yeniden Yapılandırılması yasaları, ilgili alanlardaki üretimi ve örgütlü yapıyı kırmış; özelleştirmelere zemin hazırlamıştır. Bunun yanında, girdi ve
çıktı desteğine dayalı destekleme modeli tümüyle tasfiye edilmiş, yerine üretimle bağlantısız Doğrudan Gelir Desteği Sistemi kurulmuştur.
Bu yapı, köylünün ürettiğine yabancılaşması ve finansman aracılığıyla
kontrolü zeminini de yaratmıştır.
2002 yılı sonundan başlayan 58 ve 59. Hükümet Dönemi, “tarımın ve köylülüğün tasfiyesinde istikrar” yılları olarak tarihe geçmiştir. Bu
dönemde tarımın piyasalaştırılması ve doğal kaynaklarımızın (toprak su - mera -kıyı gibi) sermayenin sınırsız ve kuralsız kullanımına açılması için birçok yasa çıkarılmıştır. Tohumculuk, Tarım Sigortaları, Lisanslı
Depoculuk, Toprak ve Tarım Yasaları bunlar arasında öne çıkanlar olarak değerlendirilebilir.
Yapılan özelleştirmelerle tarım piyasalarını düzenlemekle görevli
tarımsal kamu kuruluşları ve KİT’ler yabancı sermaye ve yerli işbirlikçilerine peşkeş çekilirken, yaşanan talan süreci köylünün yoksulluğunu
derinleştirmiştir.
İç ticaret hadlerinin tarım aleyhine gelişimi sağlanarak köylü yoksullaştırılmakta, bu ortamda kırsal alanda tutunamayan köylünün kentlerin varoşlarına göçü organize edilmektedir. Böylece köylerde kalanların piyasa üzerinden kontrolü kolaylaşırken, diğer yandan kentlerin
varoşlarına yerleşen eski köylünün yedek işgücünü katılımı ile sendikasızlaştırma - taşeronlaştırma zemini güçlendirilmektedir.
Kapitalizmin kendini yeniden üretmesi süreci, üretim araçlarına piyasanın el koyması ile pekiştirilmektedir. Tarım arazisinden başlayarak
tarımsal sanayi tesislerine dek sermaye, piyasa ilişkileri içinde üretim
araçlarına el koymaktadır. Bu durum, feodalizm - yarı feodalizm - asya
tipi üretim tarzı tartışmalarının ötesinde, vahşi kapitalizmin Anadolu
341
köylerine kuralsız - koşulsuz girişinin de habercisidir.
Tarım alanlarının yabancılara satışını izin veren düzenlemeler yanında, yaşam patentlenmeye ve köylünün girdiden çıktıya tüm alanlarda bağımlılaştırılmasına çalışılmaktadır. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, 10 yıla yakın bir süredir Türkiye’ye hiçbir sınırlamaya tabi olmadan girmekte, işlenme süreçlerine konu olmakta ve bir hak ihlali niteliğinde 800’ün üzerinde çeşitle tüketici sofrasına ulaşmaktadır. Yağdan
hazır çorbaya, bebek mamalarından kolalı içeceklere kadar olan ürün
yelpazesinde yer alan genetiği değiştirilmiş hammaddeler, tüketici sağlığını tehdit etmektedir.
Bunun yanında 3 bini endemik olmak üzere 13 bin bitki türünün
yaşadığı ve bu niteliğiyle gen merkezi durumunda bulunan Anadolu biyoçeşitliliği, kaçak GDO’lu tohum ekimi nedeniyle çok ciddi bir tehditle karşı karşıyadır.
Küçük köylülüğün tasfiyesini “modern - rekabetçi tarım için” koşul
olarak gören meşruiyet temeli, bunun yanında işletme ölçeklerinin büyütülmesi ve sözleşmeli üreticilik ilişkilerinin yaygınlaştırılmasını da “tartışma dışı teknik doğrular” olarak kamuoyuna sunmaya çalışmaktadır.
Büyüyen ölçeğin doğuracağı yeni mülkiyet sorunları gizlenmeye
çalışılırken, hazine arazileri üzerinde kurulacak organize tarım - hayvancılık bölgelerinde sermayenin yeni iktidar alanları kurgulanmaktadır.
Oysa, başta Avrupa ve ABD’de olmak üzere, merkezi kapitalist ülkelerde tahrik edilen endüstriyel tarım modeli, toprağı - suyu - emeği
bir üretim faktöründen ibaret görmekte ve daha fazla kar hırsı ile çevreyi hızla kirletirken, tüketicinin sağlıklı ve ucuz gıdaya ulaşma hakkını
da hiçe saymaktadır. Bu bağlamda endüstriyel tarım emeğin düşmanıdır, kır ve kent yoksullarının düşmanıdır.
Bu çerçevede, kırsal yaşamın mirasçısı olan köylülerin; iyi yaşam,
tarımsal kaynaklara erişim, tohum ve tarıma egemen olma, üretim
araçlarına sahip olma, teknolojiyi üretme ve kullanma, ürettiğine yabancılaşmayarak üretiminin katma değerine sahip çıkma, tarımsal değerler - biyoçeşitlilik - doğayı ve çevreyi koruyup geliştirme ve örgütlenme hakları vardır.
342
Bu hakların yaşama geçirilebilmesi için;
1 - Dünya Ticaret Örgütü’nün tarım ve kırsal yaşam üzerinde genel düzenleyici işlem yapma yetkisi reddedilmelidir.
2 - Buna koşut biçimde, IMF ve Dünya Bankası’nın, genelde Türkiye’nin, özelde tarım ve kırsal yaşamın üzerinden elini çekmesi sağlanmalıdır. Bu yapı, başta kadın emeği olmak üzere, giderek boyutu artan
bir sömürü ilişkisi yaratmaktadır.
3 - Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası şirket tarımını tahrik etmekte ve yaygınlaştırmaktadır. Çevre üzerinde emperyal sömürü ilişkisi kurgulayıcı AB tarım müktesebatının reddi sağlanmadan,Türkiye’de
emek yapılarına yararlı bir tarım düzeni kurgulanamaz.
4 - Türkiye’nin tarım sektörünü piyasalaştıran neo-liberal yasalar
acilen ortadan kaldırılmalı, yaşama emekten yana müdahil olan tarım
yasaları yürürlüğe sokulmalıdır.
5 - Tarımsal yükseköğretimin, üretici ile mühendisin bağımsız bir
tarım modeli altında dayanışma içinde çalışacağı bir zemin yaratmak
üzere yeniden yapılandırılması sağlanmalıdır.
6 - Planlamacı, yatırımcı, mühendis ile köylünün omuz omuza çalışacağı bir zemin üzerinde, üretimi yeniden organize eden; üreticiden
tüketiciye doğrudan bir beslenme zinciri kuran, emeğin dayanışmasıyla yükselecek yeni bir mücadele yapısı,Türkiye tarımı ve kırsalın en acil
gereksinimidir.
Bu mücadele hattının tarafları kır emekçileri, kadınlar, erkekler, çocuklar, kendini doğanın efendisi olarak değil doğanın bir parçası olarak
gören herkes, topraksızlar, gezici ve geçici tarım işçileri, köylüler, kentliler, tüketicilerdir, yani bizleriz.
Halkın Hakları Forumu Çalışma Grubu
13 Haziran 2007
343
Halkın Hakları Forumu
Çevre Hakkı Atölyesi Sonuç Metni
Halkın Çevre Hakkı Var
Çevrenin kirlenmesi ya da bozulması, çevreyi oluşturan öğelerin
bu süreç içinde giderek niteliğinin değişmesi, değerini yitirmesi olayıdır.
Özellikle, 20. yüzyılda, hızlı teknolojik gelişme ile birlikte, nüfus artışının, kentleşmenin ve sanayileşmenin doğa üzerindeki baskısı tehlikeli boyutlara ulaşmış, yüzyılın sonuna doğru ise, toplumlar, çevreleri ile
olan ilişkilerinden kaynaklanan bir dizi sorunla karşı karşıya bulunduklarının ayrımına varmaya başlamışlardır.
Çevre sorunları birdenbire ortaya çıkmamış, zaman içinde, değişik etkenler nedeni ile bugünkü boyutlarına ulaşmıştır. Üretim ilişkileri,
üretim araçlarının biçimi, kullanımı, mülkiyeti, sanayileşme, kentleşme,
nüfus, göç, yoksulluk, barınma, açlık çevre sorunlarını oluşturan ya da
tetikleyen olgulardır.
Doğal varlıkların sınırlı olduğunun anlaşılması, bu noktada doğal
varlıkların ve doğal kaynakların yalnızca zengin ülkelerin tekelinde olmadığı düşüncesinin gelişmesi bir dizi tartışmaya da yol açmıştır.
Çevre sorunları ile birlikte, çevre duyarlılığının gelişmesi, çevresel
değerlere hukuksal güvence kazandırma çabalarının gelişmesini de
desteklemiştir. Bu kapsamda, insan hakları yazınında “çevre hakkı” kavramı ortaya çıkmış, buradan hareketle hukuk metinlerinde çevreye ilişkin düzenlemeler yer almaya başlamıştır. Anayasalarda yer alan çevre
ile ilgili bölümler, çevrenin korunması, iyileştirilmesi ve çevre kirliliğinin
345
önlenmesine yönelik yasa, yönetmelik gibi düzenlemeler, uluslararası
anlaşmalar, hukuk ortamında yargı kararları sonucunda ortaya çıkan içtihatlar, bu alana dair önemli gelişmelerdir.
Küreselleşme ve Çevre Alanına Yansıyanlar
Dünyayı kendilerine sınırsız bir pazar haline getirmek isteyen emperyalist güçler; başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın değişik coğrafyalarında, insanı ve geleceğimizi yok etme çabalarına işgallerle, kitlesel katliamlarla devam etmektedirler.
Bugün, dünyamız Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Raporu verilerine göre, sosyal ve ekonomik bölüşüm ilkeleri açısından en kötü dönemini yaşamaktadır. Örneğin, gelişmiş ülkeler olarak adlandırılan ülkelerin içinde birkaç ülke ve bu gelişmiş ülkelerin çok uluslu şirketleri,
tüm dünyada elde edilen gelirin %80’ine el koymaktadır. Açlık, barınma
ve yoksulluk temel sorun alanları olarak ortada durmaktadır.
Açlığın, yoksulluğun ve işsizliğin, bölüşüm ilişkilerindeki eşitsizlik sonucu ortaya çıktığı ve küreselleşme sürecinin yarattığı tahribat ile daha
da derinleştiği bilinmektedir. Küreselleşme akımı, dünyanın tüm insan ve
doğal kaynaklarının sermayeye tahsis edilmesini, sınırsız ve kuralsız bir
kar hedefli ekonomiyi ülkelerin ve dünya halklarının kabul etmesini öngörmektedir. Küreselleşme, özgürlükten yalnızca “ticaret” özgürlüğünü,
çocuk emeğini sömürme özgürlüğünü, sendikasız / örgütsüz işçi çalıştırma özgürlüğünü anlamaktadır. Küreselleşme, yeni dünya düzenini
kurma adına, savaş, yağma ve talan düzenidir. İnsan hakları ve insani değerler kağıt üzerinde kalan sözcüklerden başka bir şey değildir.
Oysa ki, insan hakları ve özgürlükleri, hem bireysel ve siyasal haklar demetiyle, hem ekonomik ve sosyal haklar demetiyle ve hem de
dayanışma hakları kavramı ile bir bütündür, bu haklar birbiri ile ilişkilidir ve biri diğerine tercih edilemez.
Uluslararası insan hakları belgelerinde yer alan haklar ve özgürlükler, tüm dünya ulusları ve devletler tarafından tanınsa ve uygulansa bugünkünden çok daha güzel bir dünya olacağı açıktır. Bugün insan hakları ve özgürlükler mücadelesi, bir anlamda yaşanabilir bir dünya ve
mutlu bir gelecek mücadelesidir.
346
Bugün dünyamızın içinde bulunduğu en büyük çevresel riskler;
• Aşırı tüketim/sürdürülebilirlik
• Fosil yakıtlar ve küresel ısınmaya dayalı iklim değişikliği
• Nükleer enerji
• Yoksulluk
• Savaş
• Nüfus artışı
• Su kıtlığı
olarak sıralanmaktadır.
KÜRESEL BULGULAR
1972 Stockholm Çevre Konferansı’nda en büyük çevre sorunu
olarak tespit edilen yoksulluk, bu yılda da önemini yitirmemiştir.
UNDP tarafından 2006 yılında yayınlanan insani gelişme raporuna
göre;
• 385 milyon insan günde 1 dolardan az parayla yaşıyor.
• 660 milyon insan 2 dolardan az parayla yaşamı sürdürüyor.
• En zengin % 20, dünya gelirlerinin dörtte üçüne sahipken, en
yoksul %20 dünya gelirinin %1,5’una sahip. Dünyanın en zengin 500 kişisinin, en yoksul 416 milyon kişisinden daha fazla geliri bulunuyor.
• 1.1 milyar insanın güvenli suya erişimi yok.
• 2.6 milyar insanın gelişmiş sağlık koşullarına erişimi yok.
• Avrupa’da ortalama su kullanımı 200 - 300 litre/gün ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 575 litre/gün olmasına rağmen kalkınmakta
olan ülkelerde yaşayan halkın beşte biri insan hakkı olarak kabul edilen en az 20 litre/gün suya ulaşamamaktadır.
• Kalkınmakta olan ülkelerde en zengin halkın %20’si şebeke sistemi ile ulaşan suyun %85’ini, halkın en yoksul %20’lik kısmı ise sadece %25’ini kullanabilmektedir.
• Cakarta, Manila, Lima ve Nairobi’de dar gelirli aileler, su tüketimleri karşılığında New York, Londra ve Roma’da refah içinde yaşayan
347
insanlara göre 5-10 kat daha fazla bedel ödemektedir.
• Yirminci yüzyıldaki çatışmalarda, daha önceki 4 yüzyıldaki toplamın yaklaşık 3 katı kadar insan yaşamını kaybetti.
• Doğal kaynaklar, sivillere uygulanan yasa dışı vergiler, haydutluk
ve yağma, düşük gelirli ülkelerde çatışmaları finanse ediyor.
Bu küresel paylaşım savaşlarının ortasında yer alan ve açlığın, yoksulluğun, işsizliğin ve toplumsal yozlaşmanın can yakıcı bir biçimde yaşandığı ülkemiz ise; IMF ve Dünya Bankası politikalarından, (GATS)
Hizmet Ticareti-Genel Anlaşması gibi uluslararası anlaşmalardan, Avrupa Birliği uyum sürecinden nasibini almaktadır.
TÜRKİYE’NİN 2007 “ÇEVRESİ”
• 19 milyon insan açlık sınırında yaşıyor.
• Her beş kişiden dördü belediye hizmetlerinden yararlanmakta
ve çevre sağlığı açısından belediyelerin vereceği hizmete bağlı bir yaşam sürmektedir.
• Belediyelerin %69’u kanalizasyon şebekesine sahiptir.
• Mevcut 3225 belediyenin 324’ünün atıksuları 195 atıksu arıtma
tesisi ile arıtılmaktadır.
• 3225 belediyeden içme ve kullanma suyu arıtma tesisi ile hizmet verilen belediye sayısı yalnızca 304.
• Katı atık depolama tesisleri sayısı yalnızca 46.
• Tehlikeli atıkların sadece yüzde 5’i kuralına uygun yok ediliyor,
%40’ı da yakılıyor.
• Tehlikeli atık yakma tesislerinin yapımı için gereken toplam yatırım 2004 fiyatlarıyla 853 milyon avro. Depolama alanları yapımı için ise
110 milyon avro gerekiyor. Aktarma istasyonları yapımı için de 74 milyon avroluk yatırım öngörülüyor.Toplam 1 milyar avroya ihtiyaç var.
• Türkiye’de yılda ortalama 13500 hektar ormanlık alan yanarak
yok oluyor.
• Geçen yıl çıkan yangınların 8’inin nedeni çöplükler.
• Amik Gölü, Avlan Gölü, Hotamış, Eşmekaya sazlıkları gibi sulak
348
alanlar kaybediliyor. Beyşehir Gölü,Tuz Gölü süratle kirlenmekte yüzey
alanları küçülmektedir.
• 135’i uluslararası öneme sahip olan 500 sulak alanımızdan
RAMSAR Sözleşmesi listesine dahil edilen 12 alanda ciddi oranlarda
kuruma ve kirlenme mevcuttur.
• Tüm dünyada koruma altına alınan alanların ülke yüz ölçümlerine oranını yüzde 12.8.Türkiye’deyse aynı oran sadece yüzde 3.9.
• Fethiye’ye foseptik, Tuz Gölü’ne kanalizasyon akıyor. Kekova’yı
yatlar, Foça’yı balık çiftlikleri yok ediyor.
• Bu yılın ilk ayında kükürt dioksit (SO2) ortalamaları, geçen yılın
aynı ayına kıyasla Gaziantep’te yüzde 93, Kırıkkale’de yüzde 47, Tekirdağ’da yüzde 46, Manisa’da yüzde 44 ve Kocaeli’nde (merkez) yüzde
33 oranında arttı.
• Dilovası’nda kanser oranı ülkemizdeki genel ortalamanın neredeyse üç katına ulaştı.
• Milyonlarca yıl sürecek olan bir kıyı tahribatına ve doğal olarak
da çevre katliamına yol açacak Karadeniz Otoyolu tamamlandı.
• Alınan yargı kararlarına rağmen Bergama Ovacık Altın Madeni
başta olmak üzere birçok yerde siyanürle altın madeni işletmeciliği hala devam etmektedir.
• Tarihi ve kültürel mirasımız kalkınma uğruna Hasankeyf, Allianoi,
Munzur’da yok edilmeye çalışılmaktadır.
Çevre Hakkı İnsan Hakkıdır
Kapitalizmin kar hırsı erozyondan su kirliliğine, radyo aktif atıklardan endüstriyel kirlenmeye, küresel ısınmadan tarım topraklarının yok
edilmesine kadar yol açtığı tüm sonuçlarla dünyayı yokoluşa sürüklüyor. Bu vahşi saldırganlık insanla doğa arasındaki ilişkiyi geri dönülmez
biçimde tahrip ediyor, doğal yaşamı ve insanlığı tehdit ediyor. Oysa insanlığın tüm haklarının gerçeklik kazanması dünyanın korunmasına
bağlıdır. Doğanın ve onun bir parçası olan insanın varlığını sürdürebilmesinin koşulu olan çevre hakkı kapitalizme karşı mücadelenin en te349
mel alanlarındandır.
Çevre duyarlılığının gelişimi ile birlikte, çevresel değerlere hukuksal güvenceler kazandırılması gereği de duyulmaya başlanmıştır. Bu gereğin sonucu olarak, insanın doğal ve yapay çevresini oluşturan öğeleri koruyan, geliştiren ve onların hukuksal durumlarını düzenleyen hukuk dalı olarak çevre hukuku ortaya çıkmıştır. Çevre hukukunun gelişimi ve çevresel değerlere hukuksal güvenceler kazandırılması yolundaki örneklerin yaygınlaşması ile birlikte, yeni tartışma alanları ve kavramlar gündeme gelmeye başlamıştır.
Çevre konusunun insan hakları felsefesi alanında yer aramaya başlaması sonucunu doğuran bu gelişmeler ile “Dayanışma Hakları” ya da
“Üçüncü Kuşak İnsan Hakları” çerçevesinde değerlendirilen “Çevre
Hakkı” gündeme gelmiştir. UNESCO’nun da kabul ettiği bu yaklaşım
sonucunda, Çevre Hakkı, üçüncü kuşak haklar kapsamında insan hakları alanında yerini almıştır.
1970’li yıllarla birlikte, “çevre hakkı” insan hakları alanında ayrı bir
hak olarak tanımlanmaya başlamış ve süreç içerisinde uluslararası anlaşma ve belgelerde yerini almıştır. Türkiye’de de, ulusal alanda, anayasa ve
değişik yasal düzenlemeler içinde çevre hakkı kavramı yerini almıştır.
Yeni bir insan hakkı olarak son yıllarda uluslararası belge ve anayasalara giren ve çevre korumanın en etkin hukuksal aracını oluşturan
çevre hakkı, çevre hukukunun ulusal düzeyde olduğu kadar, uluslararası düzeyde de ortaya çıkan yetersizliklerinin ve boşluklarının doğrudan
bir sonucu gibi görünmektedir.
Uluslararası alanda, çevre hakkının dile getirildiği ilk toplantı Birleşmiş Milletler Çevre ve İnsan Konferansı (Stockholm 1972) olmuştur.
Konferansın, çevre sorunlarına yönelik politika arayışlarında bir milat
olduğu bilinen bir durumdur. Çevre hakkı açısından önemi ise, “İnsan,
onurlu ve iyi bir yaşam sürmeye olanak veren nitelikli bir çevrede, özgürlük, eşitlik ve yeterli yaşam koşulları temel hakkına sahiptir.” (m.1)
ilkesinin yer aldığı bildirinin kabul edilmesinden ileri gelmektedir. Bu
konferansın sonrasında, gerek Birleşmiş Milletler ortamlarında, gerekse de diğer uluslararası platformlarda (Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi
350
gibi) çevre hakkı kavramının yeniden tanımlandığı ya da politikalarla içselleştirildiği gelişmeler yaşanmıştır.
T.C. Anayasası’nın 56. Maddesi’nde tanımlanan,“Sağlıklı Bir Çevrede Yaşama Hakkı” kavramı, bugün yaşanan olumsuzluklar ve kuralsızlıklar ortamında yeni tartışmaları gündeme getirmiştir.
Toplum ve ülke yararını göz ardı eden yatırımların, ülke kaynaklarını talan eden uygulamaların, çevrenin kirletilmesi ve doğanın sömürülmesi ortamını hazırlayan enerji santrallerinin, altın madenlerinin,
otoyolların “yükselen değer!” olduğu bir ülkede; ÇEVRE HAKKI KAVRAMI DA ÖZÜNDE BİR DEMOKRASİ SORUNU OLMAKTADIR.
Örneğin; Bergama halkının, Bergama köylülerinin bilim ve hukuk
alanında kazandıkları zafer sonucunda; siyanürlü altın işletmeciliğine karşı verilen mücadele, evrensel ölçülerde bir başarı kazanmıştır. Ancak,
mahkeme kararına rağmen önce Normandy ismi ile uluslar arası altın
tekelleri sonrasında ise Koza Madencilik adı altında yerli işbirlikçileri “faaliyetlerine” devam etmiş, bu durum Çevre Hukuku ve Çevre Hakkı
kavramlarının uygulama alanının sorgulanmasına neden olmuştur.
Çamlıhemşin’de santral uğruna doğanın tahribi, Çanakkale Çan’da
yaşanan çevresel kabus, Bursa’daki Cargill mevzu mu? Mobil santrallar,
Kahramanmaraş’da, Sinop’ta, Uşak Eşme’de, Trakya Ergene’de gündeme gelen enerji santralleri, maden işletmeleri ve çimento fabrikaları,
sanayide yer seçiminin yarattığı yıkımlar yanında, gelecek kuşakların
haklarını gasp eden uygulamalardır. Bu kapsamda, örneğin, zehirli atık
gemileri, toprağa gömülen variller, ormanların, meraların ve tarım alanlarının yasalar yolu ile yağmalanması gibi vakalar da aslında hak ihlalinden başka bir şey değildir.
Çevre ve halk sağlığına hiçe sayarak çalıştırılan termik santraller,
öte yandan nükleer santral yapımı yönündeki çabalar, bilim, hukuk ve
etik dışı politik girişimlerdir.
Bu durumda, ya plansızlık ve kuralsızlık ya da bilim ve hukuk gibi
iki seçenek ortaya çıkmaktadır.
Bu sorulara verilecek yanıtlar, yaşama ve geleceğe sahip çıkma mücadelesi ÇEVRE HAKKI kavramının sokakla buluşmasını sağlayacaktır.
351
Bugün, daha güzel ve yaşanabilir bir dünya için, ekolojik krizin nedenlerini tartışmak ve köklü çözümler oluşturmak gereği her zamankinden daha çok aciliyet kazanıyor.
Bu noktada, “çevremiz” de acil demokrasi bekliyor…
Çevre Hakkı İnsan Hakkıdır !!!
Çevremiz de Demokrasi Bekliyor...
Halkın Hakları Forumu Çevre Atölyesi Çalışmalarına ve Çevre
Hakkı Sonuç Bildirgesi’nin hazırlıklarına TMMOB Çevre Mühendisleri
Odası katkı sunmuştur.
Çevre Mühendisleri Odası’nın “ Çevre’nin 2007 Seçimi” isimli
çevre durum raporu metin hazırlıkları sırasında temel alınmıştır.
Ayrıca, 8-9 Haziran 2007 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen
TMMOB Çevre Sempozyumu’nun sonuçları da çalışmamıza katkı sağlamıştır.
352
Halkın Hakları Forumu
Siyasal Haklar ve Özgürlükler Atölyesi
Çağrı
Halkevleri 8-9-10 Haziran 2007 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) Sosyal Politika Araflt›rma ve Uygulama Merkezi ile birlikte, A.Ü. Cebeci Kampusu SBF amfi ve dersliklerinde “Halk›n Haklar› Forumu” isimli bir etkinlik düzenlemektedir. Kamusal alanda gerçeklefltirilen neo-liberal düzenlemeler; özellefltirme, piyasalaflt›rma, güvencesizlefltirme politikalar›, bu politikalara karfl› geliflen toplumsal dirençler ve sosyal haklar›n kullan›m›
önündeki cinsiyetçilik, ›rkç›l›k, gericilik gibi di¤er önemli engeller,
Halk›n Haklar› Forumu’nun dört temel tart›flma gündeminden birisini oluflturmaktad›r.
Halk›n Haklar› Forumu’nun 8 Haziran Cuma günü Dikmen Hac›bektafl Vakf› salonlar›nda yap›lacak Kad›n Forumu bölümünde
sosyal hak ihlallerinin kad›nlar üzerindeki sonuçlar› ele al›nacakt›r.
Kamusal alanda yaflanan neo-liberal dönüflüm 9 Haziran Cumartesi
günü SBF’de bafllayacak forumun aç›l›fl oturumunun konusunu
oluflturmaktad›r. Öte yandan, sosyal haklar mücadelesinin somut
gündemleri de, forumun 9 Haziran Cumartesi ö¤leden sonraki bölümünde ayn› anda düzenlenecek olan 13 ayr› atölye çal›flmas›nda hak
ihlallerinden ma¤dur olan halk kesimleri, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek odalar› temsilcileri, emekçiler ve akademisyenlerin kat›l›m›yla ayr›nt›l› biçimde tart›fl›lacakt›r. E¤itim, sa¤l›k, enerji, bar›nma, ulafl›m, su, iletiflim, tar›m ve beslenme, çal›flma, kültürsanat, sosyal politika, çevre hakk› ile siyasal haklar ve özgürlükler
alanlar›nda düzenlenecek olan bu atölye çal›flmalar›nda önümüzdeki dönemin somut ve ortak mücadele gündem ve hedefleri üzerinde
353
yo¤unlafl›lmas› hedeflenmektedir. Atölye çal›flmalar›ndan ç›kan sonuçlar atölye raporlar›yla sonuçland›r›lacak ve atölye moderatörlerinin çal›flmas›yla kaleme al›nacak ortak vurgular, 10 Haziran Pazar
günü yap›lacak olan kapan›fl oturumunda sunulacak “Halk›n Haklar› Bildirgesi”nde yer alacakt›r.
Bu atölyelerden biri olan “Siyasal Haklar ve Özgürlükler” atölyesinde; insan haklar› düflünü içerisinde, insan haklar›n›n tarihsel geliflim sürecini temel alan bildik formülasyonda “birinci kuflak” olarak
tan›mlanan ve ilk ifadesini gerek siyasal, gerekse normatif düzlemde
as›l olarak 1789 Frans›z Devrimi (ve devam›nda di¤er burjuva devrimleri) ile bulan hak ve özgürlükleri ele alaca¤›z. Bu kapsamda; yaflam hakk›, kifli özgürlü¤ü ve güvenli¤i hakk›, iflkence yasa¤›, düflünce ve ifade özgürlü¤ü, adil yarg›lanma hakk› gibi, kimi çevreler taraf›ndan “bireye özgü/bireysel” hak ve özgürlükler olarak da kavramlaflt›r›lan bafll›klar›; ayn› zamanda “eflitlik”, “özgürlük” ve “adalet”
idealini konu edinece¤iz.
‹nsan haklar›na ve yukar›da an›lan hak ve özgürlük kategorilerine dair kuramsal bir tart›flmadan çok, bu hak ve özgürlüklerin ülkemizde ne ölçüde yaflama geçti¤i, halk›n bu hak ve özgürlüklere ne
ölçüde sahip oldu¤u, flüphesiz as›l tart›flma gündemimizi oluflturacak. Tabi bu tart›flma bafll›¤›na dair söyleyeceklerimizi flimdiden öngörmek mümkün. Ancak ülkemizin zay›flarla dolu insan haklar› karnesini bir kez daha ortaya dökmekle yetinmeyip, bu alandaki gidiflat›n yönüne ve nedenlerine dair de tespit ve veriler ortaya koymay›
hedefleyece¤iz. Hak ve özgürlüklerimiz aç›s›ndan dünü, bugünü ve
as›l yar›n bizi neyin bekledi¤ini konuflaca¤›z.
Bu tart›flmalarda, yan›tlamaya çabalayaca¤›m›z önemli bir soru
da; kimi çevreler taraf›ndan, yukar›da an›lan birinci kuflak hak ve özgürlüklerin varl›¤›n›n ve gelifliminin bafll›ca do¤al zemini olarak sunulan neo-liberalizmin, gerçekte insan haklar› düflüncesi ve özelde
bu kategorideki hak ve özgürlüklerle ne kadar uyum içinde oldu¤udur. Neo-liberal düflünce ve eylem, dünyay› ve ülkemizi biçimlendirirken, insan haklar› düflününü önemli bir argüman olarak hep ele
ald›. ‹flçi s›n›f›n›n tarih sahnesine ç›kard›¤› ve insan haklar› belgelerine yazd›rd›¤› “ikinci kuflak” hak ve özgürlükler ile, an›lan neo-liberal politikalar›n kan uyuflmazl›¤›, ideolojik ve tarihsel bir gerçek ola354
rak öteden beri kabul görmekteydi. Peki burjuvazi, öteden beri kendi mülkiyetinde gördü¤ü birinci kuflak hak ve özgürlükler zemininde, iddia ve vaad etti¤i gibi gerçekten bir “insan haklar› ça¤›” m› bafllatt›? Her geçen gün daha da yoksul, yoksun ve güvencesiz k›l›nd›¤›m›z yeni düzende, efendilerimizin dillerinden düflürmedi¤i hak ve
özgürlükler, gerçekten halk›n hak ve özgürlükleri mi, yoksa sermayenin mi veya seçkin bir az›nl›¤›n m›?
Her koflulda, genel olarak insan haklar›na ve an›lan birinci kuflak hak ve özgürlüklere, sayfalar dolusu yaz›lm›fl kitaplar›n ya da
yald›zl› salonlarda coflkuyla kabul edilmifl bildirgelerin içinden de¤il,
halk›n ve yaflam›n penceresinden bakaca¤›z, yani somutta “halk›n
haklar›”n› konuflaca¤›z. Keyfi gözalt› ve tutuklamalar›, cezaevlerinde
süre gelen hak ihlallerini, düflünceye konulan yasaklar› ve “art›k bitti” denilen iflkenceyi anlataca¤›z. Geçti¤imiz haftalarda kamuoyu
gündemine gelen kollu¤a yetki art›r›m›na yönelik yasal düzenleme
haz›rl›klar› da bu kapsamda flüphesiz ele al›nmal›.
Sonuç olarak; ‹nsan Haklar› Evrensel Bildirgesi’nin 59. Avrupa
‹nsan Haklar› Sözleflmesi’nin 54. y›l›nda; bize vaad edilen cenneti ve
yaflad›¤›m›z cehennemi, aslolan›n onu de¤ifltirmek oldu¤u bilinciyle, hep birlikte masaya yat›raca¤›z.
Yukar›da yer alan bu de¤inmeler paralelinde, atölyemizin bafll›ca tart›flma çerçevesini (gündemlerini) afla¤›daki biçimde s›ralayabiliriz;
1) Atölyede ele al›nacak hak ve özgürlüklerin tart›flma kapsam›n›n belirlenmesi
2) Dünyada ve Türkiye’de insan haklar›n›n güncel somut durumu
3) ‹nsan haklar› alan›nda yaflanan mevcut sorunlar›n, toplumsal
gerilimlerin ve güncel hak ihlallerinin nedenleri neo-liberal politikalar, yoksulluk ve güvencesizlik ile hak ihlallerinin iliflkisi
4) Hak ihlallerine karfl› mücadele yöntemleri ve güvence mekanizmalar›
Atölyemiz, forum program› kapsam›nda 9 Haziran 2007/Pazar
günü saat 14.00-18.00 aras› SBF’de kendine ayr›lan derslikte çal›flmalar›n› gerçeklefltirecektir.
Bu çabam›zda birlikte yol almak dile¤iyle…
355
Halkın Hakları Forumu
Siyasal Haklar ve Özgürlükler Atölyesi
Sonuç Metni
Halkın Siyasal Hakları ve Özgürlükleri Var
Halkın Hakları Forumu Siyasal Haklar ve Özgürlükler Atölyesi’nde
yapılan sunuş ve tartışmalarda, aşağıdaki yaklaşımlar öne çıktı:
1-) Atölyemizde, insan haklarına veya özelde siyasal hak ve özgürlüklere dair, gerek zaman kısıtlığı gerekse ön hazırlık eksikliği nedeniyle, yeterli bir kuramsal tartışma yapılamamış olsa da; şu görüşlerin ifadesinde, -öncelikle mevcut ön kabuller de dikkate alınarak- fayda görmekteyiz.
İnsan hakları sorunu, asıl olarak ezilenlerin, bir başka ifade ile hak
ve özgürlükleri sürekli tehdit altında olan ve ihlal edilenlerin sorunudur. Doğal olarak onların gündelik yaşamının temel ve yakıcı bir gündemidir. İnsan haklarının, özelde siyasal hak ve özgürlüklerin; devlet ve
devlet aygıtını kendi egemenlik ve sömürü çıkarları için kullanan egemen sınıflar ile, ezilenler arasındaki bir gerilimin/çatışmanın içinde şekillendiği ve kuramsal veya normatif düzlemde bir dönüşüme uğradığı, dikkate alınmalıdır.
2-)Yaşadığımız dünyada ve ülkemizde, insan hakları başlığı altında
yer alan bütün gelişmeler; gerek mevcut yasa ve mekanizmalar düzleminde, gerekse uygulamada, açıkça halkın aleyhine hızlı bir geriye gidişi ortaya koymaktadır. Kolaylıkla söylenebilir ki; eğitimden sağlığa, barınmadan ulaşıma değin halkın en temel toplumsal gereksinimlerinin yok
357
sayıldığı bu düzende, sırf insan olmak nedeniyle sahip olduğumuz ilan
edilen, her mekan ve zamanda bireye özgülenen ilk kuşak haklarımızdan, özelde siyasal hak ve özgürlüklerimizden de her geçen gün daha
da yoksun kılınmaktayız.
3-) Siyasal haklar kapsamında, mevcut temsili demokrasinin yapısal veya işleyişe dair bilinen doğası gereği, halkın gerçek ve yeterli anlamda siyasete katılma, söz ve karar sahibi olma olanakları son derece
sınırlıdır. Başlı başına bir insan hakları sorunu olmanın yanında, aynı zamanda bütün olarak hak ve özgürlüklerimizin ihlal ve tehdit edilme
potansiyelini de arttıran bu olumsuz tablo karşısında, “doğrudan demokrasi” veya bu anlayışa yakın adımların atılması önemli bir gereksinim, aynı zamanda temel bir mücadele gündemidir.
4-) Örgütlenme hakkımız; dernekleşme, sendikalaşma veya siyasi
partiler düzleminde, ciddi engellerle karşılaşmakla birlikte, bütün olarak hak ve özgürlükler savunusunda temel bir öneme sahiptir. Hak ve
özgürlükleri yok sayılanların, “hak verilmez alınır” ilkesine sıkı sıkıya sarılan örgütlü bir mücadele pratiğini yaşama geçirmesi gereklidir.
5-) İnsan hakları sorununu, ilk elden görünür olan nedenleri ile
birlikte tarif ederken, bugün de güncel bir tehdit konumu kazanmış
olan “askeri darbe” olgusu, mutlaka dikkate alınmalıdır. Ülkemiz tarihinde de, özellikle 12 Eylül darbesi ile apaçık görüldüğü üzere, gerek darbenin ilk zamanda halka yönelen pervasız şiddeti, gerekse bu şiddeti
sürekli ve kurumsal kıran “darbe düzeni”, siyasal hak ve özgürlüklerimize varlık olanağı tanımayan önemli bir olgudur.
6-) Siyasal hak ve özgürlüklerimizi korumak ve geliştirmek adına
bize sunulan bildik mekanizmalar, başta yasal ve yargısal güvenceler,
gerçekte her geçen gün daha da işlevsiz kalmaktadır. Bu alanda, her biri geçmiş toplumsal mücadelelerin getirisi olan kimi kazanımlar yadsınmaksızın, bu mekanizmaların etkin biçimde kullanımından vazgeçmemek önemliyse de, özellikle polisin yetki alanına dair son yasal düzenlemelerle de görüldüğü üzere, bu alandaki gidişin yönü, kötümser bir
yaklaşımı desteklemektedir.
Atölyemize katılan birçok arkadaşımız, çeşitli toplum kesimlerin358
den sözcüler, kendi özgün insan hakları öykülerini de paylaştılar. Bunlara sonuç metnimizde uzun ve ayrıntılı olarak yer vermeyi tercih etmesek de, özellikle üniversite gençliğinin insan hakları alanında çok yönlü
bir mağduriyet yaşadığının altını çizmek isteriz.
Bu ürün ve tespitler ışığında,“Halkın Hakları Var” başlıklı bir sonuç
bildirgesine katkı olarak aşağıdaki somut ifadeler önerilmiştir.
TALEPLERİMİZ
“Halkın; birileri bağışladığı veya ahlaki gördüğü için değil; halk, bunları talep ettiği için daha insanca ve güvenli bir yaşamı vazgeçilmezi olarak gördüğü için; kişisel ve siyasal hak ve özgürlükleri vardır. Bunları, yaldızlı salonlarda bizim adımıza ilan edip, bildirgelere yazanlar; bugün
sözlerini unutmuş ve hatta inkara yönelmiş olsalar da; kişisel ve siyasal
hak ve özgürlüklerimize sahip çıkacak; dünyanın efendilerinin iki yüzlülüğünü apaçık ortaya dökerken, hak ve özgürlüklerimizi vermezlerse
de, biz mutlaka alacağız”.
Forum katılımcılarının bilgi ve takdirine, saygı ile sunarız.
359
Halkın Hakları Forumu
İletişim Hakkı Atölyesi
Çağrı
‹stanbul’daki tüm düzenleyicilere ve kat›l›mc›lara büyük umut
veren ve kentteki çeflitli medya ortamlar›n›, gruplar›n›, dokular›nda
bir etkileflime neden olan ön forumun ard›ndan Türkiye’nin farkl›
kentlerindeki iletiflim fakültelerinin ö¤retim üyelerine ve gazetecilere ça¤r› metni gönderildi.
Gönderilen ça¤r› metninde flu ifadelere yer verildi:
“Halkevleri, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF)
Sosyal Politika Araflt›rma ve Uygulama Merkezi ile birlikte 8-9-10
Haziran 2007 tarihlerinde “Halk›n Haklar› Forumu” isimli bir etkinlik düzenlemektedir. Kamusal alanda gerçeklefltirilen neo-liberal düzenlemeler: özellefltirme, piyasalaflt›rma, güvencesizlefltirme politikalar›, bu politikalara karfl› geliflen toplumsal dirençler ve sosyal
haklar›n kullan›m› önündeki cinsiyetçilik, ›rkç›l›k, gericilik gibi di¤er önemli engeller, Halk›n Haklar› Forumu’nun dört temel tart›flma
gündeminden birisini oluflturmaktad›r.
Halk›n Haklar› Forumu’nun 8 Haziran Cuma günü yap›lacak
Kad›n Forumu bölümünde sosyal hak ihlallerinin kad›nlar üzerindeki sonuçlar› ele al›nacakt›r. Kamusal alanda yaflanan neo-liberal dönüflüm 9 Haziran Cumartesi tarihli forum aç›l›fl oturumunun da konusunu oluflturmaktad›r. Öte yandan, sosyal haklar mücadelesinin
somut gündemleri de, forumun 9 Haziran Cumartesi ö¤leden sonraki bölümünde ayn› anda düzenlenecek olan 13 ayr› atölye çal›flmas›nda hak ihlallerinden ma¤dur olan halk kesimleri, sendikalar-demokratik kitle örgütleri, emekçiler ve akademisyenlerin kat›l›m›yla
ayr›nt›l› biçimde tart›fl›lacakt›r.
361
Sa¤l›k, e¤itim, enerji, bar›nma, ulafl›m, su, iletiflim, tar›m ve beslenme, çal›flma, kültür-sanat, sosyal politika, çevre hakk› ve siyasal
haklar ve özgürlükler alanlar›nda düzenlenecek olan bu atölye çal›flmalar›nda önümüzdeki dönemin somut ve ortak mücadele gündem
ve hedefleri üzerinde yo¤unlafl›lmas› hedeflenmektedir. Atölye çal›flmalar›ndan ç›kan sonuçlar atölye raporlar›yla sonuçland›r›lacak ve
atölye moderatörlerinin çal›flmas›yla kaleme al›nacak ortak vurgular,
10 Haziran Pazar günü yap›lacak olan kapan›fl oturumdaki sunulacak Halk›n Haklar› Bildirgesinde yer alacakt›r.
Sanayi ça¤›n›n sona erdi¤i ve enformasyon ça¤›na girildi¤inin
iddia edildi¤i günümüzde, “Enformasyon ve bilginin sahipleri kimlerdir?”, “Enformasyon ve bilgi üretim süreçlerini kimler denetim alt›nda tutmaktad›r?”, “Üretilen enformasyon ve bilgi kimlerin yarar›na dolafl›ma girmektedir?”, “‹letiflim sürecinin kurallar› kimler taraf›ndan koyulmaktad›r?”, “Üretilen bilgi ve enformasyonu kimler,
hangi amaçlarla kullanabilmektedir?” sorular›n›n yan›tlanmas› gerekmektedir.
“Halk›n ‹letiflim Hakk› Atölyesi”, Birleflmifl Milletler sözleflmeleri, ‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi, Dünya Bilgi Toplumu Zirvesi haz›rl›k toplant›lar› esnas›nda haz›rlanan ‹letiflim Haklar› Bildirisi
gibi bir dizi uluslararas› belgede oluflturulmaya çal›fl›lan “‹letiflim
Haklar›” kavram›n› ve tan›mlanan haklar› temel alarak, öncelikle
kavram›n tutarl› bir biçimde tan›mlanmas› ve tan›t›lmas›n›, halk›n
da haklar› konusunda bilgilendirilmesi ve bu haklar›na sahip ç›karak, özgür, adil, bar›flç›l ve onurlu bir yaflam sürdürebilmek ad›na
gelifltirmesi için temel araçlar›n› oluflturmay› hedeflemektedir. Bu
hedef do¤rultusunda, medya ve iletiflim ortam›n›n elefltirel bir de¤erlendirmesi; iletiflim hakk› kavram›n›n ve bu haklar›n temel örgütseltoplumsal güvencelerinin tart›fl›lmas› ve haklar› kullanabilmeye yönelik somut ç›k›fl yollar›n›n alt›n›n çizilmesi, atölyedeki temel etkinlik olacakt›r; tart›flmalar “halk›n haber alma hakk› ve medya-iletiflim
ortam›n›n demokratiklefltirilmesi” üzerinde yo¤unlaflacakt›r. Atölyede ayr›ca, kiflilerin ya da topluluklar›n kendi iletiflim haklar›n› nas›l
koruyacaklar› ve gelifltireceklerini içeren bir “iletiflim haklar› rehberi” haz›rlanmas› da hedeflenmektedir.
Herkesin enformasyon toplumunun özünde iletiflimin oldu¤u362
nu dile getirdi¤i bugün, halk›n iletiflim haklar›n›n güvence alt›na
al›nmas›n›n, tüm ülkelerin gündeminde en üst s›ralara oturmas› gerekmektedir. Oysa ne bizim ülkemizde, ne de baflka ülkelerde durum böyle de¤ildir. ‹letiflim haklar› kavram›n›n Birleflmifl Milletler
Örgütünün ilk toplant›lar›nda, insan haklar› kavram› dolay›m› ile tan›mlanan ilk biçimleri bile hala halklar aç›s›ndan eriflilmez durumdad›r. “Enformasyon toplumu” söylemi dolay›m› ile geniflleyen biçimi ise flimdilik bir hayalin ötesine geçememektedir. Oysa günümüzde geniflleyen iletiflim seçenekleri ve iletiflimin giderek artan biçimde
toplumlar›n siyasi, ekonomik, kültürel, toplumsal yaflamlar› aç›s›ndan merkezi konuma gelmesine karfl›t olarak yine ayn› geliflmelerin
tetikledi¤i, daha öncekilerle karfl›laflt›r›lamayacak denli büyük tehditler de söz konusudur.
Medya alan›n›n h›zla yo¤unlaflmas› ve tüm iletiflim araçlar›n›n
hem küresel hem de ulusal düzeyde birkaç holdingin elinde toplanmas›; artan elektronik gözetim; kamusal bilginin giderek daha fazla
özel mülkiyetin ve ticaretin konusu haline gelmesi; kamusal iletiflim
ortamlar›n›n h›zla özellefltirilmesi ve piyasa kurallar›na tabi hale gelmesi; iletiflim olanaklar›na eriflim aç›s›ndan oluflan ve say›sal bölünme olarak tan›mlanan eflitsizlikler bu tehditlerden baz›lar›d›r. Yine
bu tehditlerin belirledi¤i kad›nlar›n, az›nl›klar›n, toplumsal belirlenimlere uymayanlar›n, yoksullar›n, k›sacas› egemenleri rahats›z eden
tüm toplumsal gruplar›n yo¤unlaflm›fl ve birkaç holdingin elinde
toplanm›fl medya ortam›nda görünmez k›l›nmas› ya da sadece olumsuz yanlar›yla görünür hale gelmesi de sorununun bir di¤er boyutunu oluflturmaktad›r. Güvenlik kavram›, hem küresel hem de ulusal
düzeyde iletiflim hakk›n›n ihlal edilmesinin temel gerekçesini oluflturmakta ve bu ihlaller ayn› zamanda da medya emekçilerini hedef
almaktad›r. Medya patronlar›n›n savundu¤u “bas›n özgürlü¤ü” kavram›n›n ötesine geçen bir hak ve özgürlükler tan›m›n›n medya
emekçilerinin haklar›n› merkeze alan bir biçimde yap›lmas› ve medya emekçilerinin bu hak ve özgürlüklerini savunabilece¤i, koruyabilece¤i örgütlenmelere ve düzenlemelere sahip olabilmesi de halk›n
iletiflim hakk› aç›s›ndan büyük önem tafl›maktad›r. Halk›n medya
denetiminin sa¤lanmas›na yönelik somut öneriler ve küresel, ulusal,
yerel ve taban örgütlenmeleri düzleminde oluflan alternatif medya
363
deneyimleri, ‹letiflim Hakk› atölyesindeki tart›flmalar›n bir baflka
önemli boyutunu oluflturmaktad›r.
‹letiflim Hakk› Atölyesi’nde izlenmesini önerdi¤imiz tart›flma
çerçevesi afla¤›dad›r:
Halkın İletişim Hakkı ve Medya Ortamının
Demokratikleştirilmesi
1- Medya ve iletiflim ortam›n›n elefltirisi (Bilgi ve haber edinme
hakk›, ifade özgürlü¤ü, iletiflim altyap›lar›na fiziksel eriflim)
Medyan›n ticarileflmesi, medya ve bütün olarak iletiflim alan›nda yaflanan yo¤unlaflma, iletiflim süreçlerindeki s›n›fsal, etnik ya da
cinsiyete dayal› eflitsiz iktidar iliflkileri, iletiflim alan›nda yaflanan
özellefltirme ve serbestlefltirmeler, “devletin güvenli¤i” ve “milletin
bölünmez bütünlü¤ü” dolay›mlar› ile gündeme gelen sansür ve cezalar; fikri mülkiyet hakk›, copyright gibi kavramlarla, kamusal bilginin özel mülkiyetin konusu haline getirilmesi; ifade özgürlü¤ü,
bas›n özgürlü¤ü, kiflisel özgürlükler gibi kavramlar›n s›n›rlar›n›n
belirsizli¤i nedeniyle ›rkç›, floven, cinsiyetçi ya da kiflisel olan›n bas›n, medya ve özellikle yeni iletiflim ortamlar›nda ifade edilebilir hale gelmesi.
2- Halk›n ileflitim hakk›n›n sa¤lanmas› yolunda çözümler ve ç›k›fl yollar›
a- ‹letiflim hakk›n›n güvencesi olarak medya çal›flanlar›n›n sendikal örgütlenmesi
b- ‹letiflim hakk›n›n güvencesi olarak medya üzerinde halk denetiminin sa¤lanmas›
c- ‹letiflim hakk›n›n temel altyap›s›: Küresel, ulusal ve taban örgütlenmesi düzlemlerinde alternatif medya deneyimleri ve hedefler
HALKIN HAKLARI FORUMU
HALKIN ‹LET‹fi‹M HAKKI ATÖLYES‹ ÇALIfiMA GRUBU
364
Halkın Hakları Forumu
İletişim Hakkı Atölyesi
Hazırlık Çalışmaları
HABERDAR OLMAK HAKKIMIZ!
Halk›n Haklar› Forumu, sermaye ve AKP kuflatmas› alt›ndaki
medya ortam›n› toplumsal muhalefet aç›s›ndan ilk kez konunun
tüm taraflar›yla analiz etmek ve çözüm önerileri getirmek için büyük
bir f›rsat sundu. Forumda medya çal›flanlar›, iletiflim fakültelerinden
akademisyen ve ö¤renciler ile medya okurlar›, izleyicileri ayn› çat› alt›nda biraraya gelerek konuyla ilgili tart›flmalar yürütüp halk›n bilgiye erifliminin ve egemenler taraf›ndan ideolojik-politik manipülasyonunun engellenmesi için yarat›c› çözüm yollar›n› ortak ak›lla ortaya
ç›kard›.
Medya kurumlar›n›n önemli bölümünün merkezlerinin ‹stanbul’da bulunmas› ve Ankara’da foruma çal›flma düzeni nedeniyle
(Gazeteciler haftasonlar› da çal›fl›yor) ‹stanbul’da bir ön forum yap›lmas› kararlaflt›r›ld›. Bir ça¤r› metni yay›mlanarak ‹letiflim Fakültesi’nden akademisyenlere, medya emekçilerine ulaflt›r›ld›.
İSTANBUL ÖN FORUMU
Gönderilen metinde flu ifadelere yer verildi:
“Halkevleri siyasi gündemin makro politik aktörler taraf›ndan
flekillendi¤i ve politikan›n art›k halk›n gerçek gündemine yabanc›lafl›p ‘yüksek yerlerden yap›ld›¤›’ bir dönemde halk›n somut sorunlar›n›, gerçek gündemini ortaya ç›karmak için 8-9-10 Haziran 2007
tarihleri aras›nda Ankara’da Halk›n Haklar› Forumu’nu düzenliyor.
365
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dersliklerinde düzenlenecek forumda ana oturumlar›n d›fl›nda E¤itim Hakk›’ndan Tar›m
ve Beslenme Hakk›’na, Engelli Hakk›’ndan Çocuk Hakk›’na 13 ayr›
bafll›kta atölyeler düzenlenecek.
Türkiye’deki sorunlar›n bafll›ca ma¤dur halk kesimleri ile siyaset ve bilim çevrelerini bir araya getirmeyi; bu alanlardaki düflünsel
ve/veya eylemsel birikimleri ortak bir zeminde ele alarak ‘Halk›n
Haklar›’n› ve halk›n gerçek gündemlerini oluflturmak ve bir mücadele düzlemi kurmay› hedefleyen ana forumdan önceyse her ilde foruma yönelik ön çal›flmalar, toplant›lar ve atölyeler düzenleniyor.
Medya ve ‹letiflim Hakk› Atölyesi de bir süredir sürdürdü¤ü çal›flmalar› kapsam›nda ‹stanbul’da 24 May›s Perflembe günü saat 20.00’de
Tünel’deki Halkevi ‹stanbul flubesinde (‹stanbul Barosu’nun soka¤›Orhan Adli Apayd›n Sk. No:10) bir ön forum düzenleyecek. Medya
çal›flanlar›n›n ve iletiflim fakültesi ö¤retim üyelerinin kat›laca¤› forumda medya alan›yla ilgili sorunlar ve çözüm yollar› tart›fl›lacak.
Ön forumda medyan›n ticarileflmesi, medya ve bütün olarak iletiflim alan›nda yaflanan yo¤unlaflma, medya çal›flanlar›n›n sorunlar›,
‹letiflim süreçlerindeki s›n›fsal, etnik ya da cinsiyete dayal› eflitsiz iktidar iliflkileri, ‹letiflim alan›nda yaflanan özellefltirme ve serbestlefltirmeler, sansür ve cezalar; Fikri mülkiyet hakk›, copyright gibi kavramlarla, kamusal bilginin özel mülkiyetin konusu haline getirilmesi; ‹fade özgürlü¤ü, bas›n özgürlü¤ü, kiflisel özgürlükler gibi kavramlar›n s›n›rlar›n›n belirsizli¤i nedeniyle ›rkç›, floven, cinsiyetçi ya
da kiflisel olan›n bas›n, medya ve özellikle yeni iletiflim ortamlar›nda
ifade edilebilir hale gelmesi gibi konular tart›fl›lacak. Çözüm yollar›
ise üç ana bafll›k alt›nda ele al›nacak: 1) Medya çal›flanlar›n›n sendikal örgütlenmesi 2) Medya üzerinde halk denetiminin sa¤lanmas› Medya okuryazarl›¤›n›n gelifltirilmesi. 3) Küresel, ulusal ve taban örgütlenmesi düzlemlerinde alternatif medya deneyimleri ve hedefler.
Bu çabam›zda birlikte yol almak dile¤iyle...”
‹stanbul Ön Forumu öncesinde etkinli¤in yaz›l› bas›nda ve çeflitli medya sitelerinde haber olarak yer almas› sa¤land›. ‹stanbul Halkevi’nde yap›lan etkinlik ‹stanbul’daki benzer etkinliklere k›yasla daha genifl ve çeflitli kesimlerden kat›l›mla gerçeklefltirildi. Gazeteciler
366
Çi¤dem Çidaml›, Erol Aral ve Mahmut Hamsici’nin moderatörlü¤ündeki ön forum a¤›rl›kl› olarak gazeteciler olmak üzere konunun
farkl› taraflar›n› biraraya getirdi. Ön forumda bireyselli¤i ön plana ç›karan bir meslek olmas›ndan da kaynakl› olarak gazetecilerin bu tür
tart›flma ortamlar›nda ortaya ç›kan sorunlar›n yaflanmamas› dikkat
çekiciydi. Gazeteciler, uzun y›llard›r ‹stanbul’da oluflturulamayan bir
ortamda son derece yarat›c›, seviyeli, zihin aç›c› ve demokratik bir
tart›flma yürüttüler. Tart›flman›n ilk bölümünde Türkiye’deki mevcut medya ortam›n›n elefltirisi yap›lmaya, yeni sahiplik yap›s›yla tekel medyas› ve AKP medyas›n›n özellikleri analiz edilmeye çal›fl›ld›.
‹kinci bölümde ise mevcut medya ortam›na karfl› ç›k›fl yollar› tart›fl›ld›. Bu bölümde alternatif medyan›n sahip olmas› gereken özgünlükler, Türkiye’de mevcut alternatif medyalar›n eksikleri ile halk›n
haber alma hakk› aç›s›ndan gazetecilerin sendikal örgütlenmesinin
önemi konular› büyük ilgi çekti. Forumun sonunda yaln›zca medya
çal›flanlar›n›n ekonomik haklar› aç›s›ndan de¤il halk›n haber alma
hakk›n›n sa¤lanmas› aç›s›ndan da gazetecilerin sendikadaki tüm hatal› e¤ilimleri de düzeltme niyetini sakl› tutarak Türkiye Gazeteciler
Sendikas›’nda örgütlenmesi, alternatif medya organlar›n›n yaln›zca
günlük gazete ve televizyon fleklinde de¤il haftal›k, ayl›k ve yerellerde haz›rlanan organlar fleklinde de ele al›nmas› gerekti¤i, medya üzerinde okur, izleyici denetiminin sa¤lanmas› aç›s›ndan toplumsal muhalefetin rol üstlenmesi gerekti¤i, bununla ilgili bir platform kurulabilece¤i sonuçlar› ortaya ç›kt›.
Gerçek anlamda bir beyin f›rt›nas› fleklinde geçen tart›flmadan
sonra kat›l›mc›lar›n Halkevciler’e böyle bir tart›flma ortam› yaratt›klar›ndan dolay› özel olarak teflekkür etmeleri dikkat çekti. Düzenlendikten sonra da çeflitli medya ortamlar›nda yer alan ön forum, ‹stanbul medya ortam›nda mütevazi ancak bu alanla ilgili bir ilk çal›flma
oldu¤u düflünüldü¤ünde son derece güçlü bir etki yaratt›. Baz› gazeteciler ön forumdan sonradan haberdar olmak veya ifl nedeniyle kat›lamam›fl olmaktan dolay› üzgünlüklerini iletti.
367
ANKARA İLETİŞİM HAKKI ATÖLYESİ
9 Haziran’da Ankara Üniversitesi dersliklerinden birinde düzenlenen forumun moderatörlü¤ünü Ankara Üniversitesi ‹letiflim Fakültesi’nden Yard. Doç. Dr. Funda Baflaran Özdemir ve gazeteci Erol
Aral’›n yapt›¤› forumda iletiflim fakültelerinden akademisyenlerin
yo¤un kat›l›m› dikkat çekiciydi. Özdemir önce iletiflim hakk› kavram›n›n ç›k›fl› ve anlam›yla ilgili bir sunufl yaparak dünyada iletiflim
hakk› tart›flmas›n›n tarihi geliflimini anlatt›. Tart›flmalar bafllamadan
önce Arap dünyas›n›n CNN’i olarak bilinen Katar merkezli El Cezire televizyonunun Türkiye temsilcilerinden biri kanal›n yay›n politikalar›, sahiplik yap›s› ve ABD medyas› karfl›s›ndaki duruflu konusunda bir sunufl yapt›.
Sunuflun ard›ndan kat›l›mc›lar söz alarak düflüncelerini dile getirdi. ‹letiflim hakk› kavram›n›n içeri¤i, medyadaki tekelleflme sorunu, geliflen teknolojileri, özellikle de internet ve cep telefonu kullan›m›n›n iletiflim hakk›na etkileri, medya çal›flanlar›n›n mesleki sorunlar› ve sendikal haklar›, yurttafl gazetecili¤i, medya ortam›n›n demokratikleflmesi, medyan›n sistemin ideolojisinin üretimi, alternatif
medyalar›n önemi ve yarat›lma olas›l›klar›, medya okuryazarl›¤› en
fazla tart›fl›lan konu bafll›klar› oldu. Forumun sonunda afla¤›daki sonuç metni yay›mland›. Somut önerilerin ç›kt›¤› ‹letiflim Hakk› Atölyesi gelece¤i dair umutlar›n da yeflertildi¤i bir mücadele zemini olarak tarihsel yerini ald›.
368
Halkın Hakları Forumu
İletişim Hakkı Atölyesi Sonuç Metni
Halkın İletişim Hakkı Var
Neo-liberalizmin iletişimin tüm süreçlerini ticarileştirmesine rağmen, iletişim hakkının yaşamsal bir hak olduğu kabul edilmelidir. Bu hakkın gerçekleşebilmesi için her alanda olduğu gibi iletişim alanında da kamu yararını gözeten bir anlayış hakim olmalıdır. Neo-liberalizm ve küreselleşme iletişim süreçlerinde dolaşıma giren bilgi ve enformasyonu,
siyasi ve ticari çıkarlar için manipüle edilebilir hale getirmekte ve tekelleşmesine neden olmaktadır. İletişim alanında manipüle edilmemiş bilgi
ve enformasyonun dolaşıma girmesi ve kamu yararı anlayışının hakim
kılınması, içerikte demokratiklik (çoğulculuk, çeşitlilik, farklı olanın da görünür kılınması); iletişim ortamına erişimde eşitlik; iletişim alanında çalışan emekçilerin de editorial bağımsızlığı savunan, izleyici, okuyucu ve
dinleyici örgütlenmeleriyle de dayanışma içinde olacak bir sendikal örgütlenmeye sahip olmalarıyla mümkün olabilir. Atölye çalışması sonucunda, medya içeriğini denetleyen, medya okuryazarlığını destekleyen
oluşumları, halkın bilgi edinme hakkını geliştiren alternatif medya deneyimlerini, iletişim alanına dair sözü ve talebi olan her kesimi biraraya getirecek bir “İletişim Hakkı Platformu”nun oluşturulması kararlaştırılmıştır. Bu doğrultuda, iletişim eğitimi veren üniversitelerin de üretim sürecinin aktörleri ile, onların gelişmesine yardımcı olabilecek biçimde işbirliği içerisinde olmaları önerilmektedir.
Halkın Hakları Forumu Çalışma Grubu
13 Haziran 2007
369
Halkın Hakları Forumu
Sonuç Bildirgesi
Türkiye halkı kendi kaderini belirleyecek tarihsel birikime, yeteneğe ve olanağa sahiptir. Bu toprakların tarihini, bu toprakların her cinsten, dilden ve ulusal kökenden emekçi çocukları yazacaktır.
Bu toprakların iradesini evrensel insanlık değerleriyle bütünleştiren temel şiar; bağımsızlık, eşitlik ve halk demokrasisidir.
Mücadele etmeyen halkın hakkı da olmaz!
Halkın hakları bir mücadele programıdır. Tarihsel tecrübe açıktır:
Bugün bir bir kaybedilen haklar, vicdan sahibi yöneticilerin ihsanı neticesinde değil, dünya halklarının mücadelesi neticesinde kazanılmıştır.
Halkın hakları programı mevcut iktidar sahiplerine arz edilen talepler listesi değildir; halkın şartıdır; hiçbir unsuru pazarlığa konu edilemez.
Halkın hakları için verilen mücadele hem savunmacı bir direnişin
hem de kurucu bir inşanın bilinçli eylemidir; halkın hakları mücadelesinde direniş ve inşa içiçedir.
İçinde yaşadığımız dünyada emperyalizm artık dışımızdaki bir olgu olmaktan çıkmış; içselleşmiş bir olgu niteliği gittikçe daha da belirginlik kazanmıştır. Dünyanın ezilen kutbu bakımından, emperyalizme
karşı mücadele ile kapitalizme karşı mücadele arasındaki açı farkı kapanmıştır. Anti-emperyalist mücadelenin anti-kapitalist içeriği, ideolojik bir tercih konusu değil, nesnel bir durumdur. Bu durum, kendisini en
açık şekilde, kamusal varlıklar ve sosyal haklar etrafında cereyan eden
371
sınıflar mücadelesinde göstermektedir.
Halkın hakları programının ne ölçüde hayata geçirilebileceği, emperyalizmin değişik araçlarla sürdürdüğü neo-liberal sömürgeci savaşların ne ölçüde yenilgiye uğratılacağına bağlıdır. Neo-liberalizm; Amerikan hegemonyası altında belli ölçülerde kolektif bir karakter de taşıyan
emperyalizmin günümüzdeki yeni sömürgeci stratejisidir. Bu strateji,
devleti sermayeyle; ülkeyi de emperyalizmle bütünleştirmiş, bürokratik ve siyasal elit ile yerli sermayenin bütün fraksiyonları uluslararası tekelci kapitalizmle kader birliği içine girmiştir.
Neo-liberalizmin metalaştırma, piyasalaştırma, güvencesizleştirme
politikaları, insanlığın toplumsal bir anlayışla örgütlenmesi gereken eğitim, sağlık, barınma, ulaşım, iletişim haklarını gasp etmekte; çevreyi, doğal kaynakları ve toprağı bir bütün olarak geri dönülemez biçimde tahrip etmekte ve insanın en özgürleştirici faaliyeti olması gereken üretim
faaliyetlerini yıkıcı kölelik biçimlerine dönüştürmektedir. Halkın temel
haklarını; insanlığın ortak zenginliklerini ve dünyanın tüm doğal kaynaklarını neo-liberal saldırganlığa karşı savunmak halkın en temel meşru
hakkıdır. Çünkü halk ancak, neo-liberal sermaye saldırılarını püskürtebildiği oranda kendisine insanca bir yaşam alanı açabilecektir.
Halkın hakları mücadelesi, Büyük Ortadoğu adı verilen coğrafyanın yazgısı üzerinde cereyan eden mücadelelerin geleceğinin belirlenmesi açısından da büyük bir öneme sahiptir. Halkın hakları mücadelesi, Ortadoğu’da, ABD ve işbirlikçilerinin işgal, savaş ve yeni sömürgecilik politikalarının doğrudan karşısında yer alırken; Latin Amerika, Afrika
ve Asya’da gelişen anti-emperyalist halkçı emekçi direnişlerinin ayrılmaz bir parçasıdır.Tüm dünya halkları gibi Ortadoğu halkları da ancak
emperyalizmin bölgesel stratejileri, işgal ve savaşları yenilgiye uğratılabildiği ölçüde kendi yazgıları üzerinde bağımsız söz ve karar haklarına
sahip olacaklardır. Ezilen halkların kendi ortak geleceklerini emperyalist dayatmalardan özgür, bağımsız bir biçimde belirleme hakları, 21.
yüzyıl sosyalizminin temel bir öğesidir. Emekçilerin özgürce ürettikleri
ve toplumsal değerleri eşit biçimde paylaştıkları bir düzen, ancak kültürel ve kökensel farklılıkları kendi zenginliği olarak kabul eden, halkın
yaşadığı topraklar üzerindeki egemenliğine dayanan, çok-uluslu ve eşitlikçi bir düzen olarak inşa edilebilir.
372
Anadolu toprakları, üzerinde yaşayan farklı ulusal kökenlerden
halkların eşitçe, özgürce, kardeşçe ve barış içinde bir arada yaşayabilecekleri ortak bir mirasa sahiptir. Binlerce yıldır kardeşçe bir arada yaşayan Türk ve Kürt halkları, milliyetçilik, ırkçılık, savaş ve emperyalist
politikalar tarafından belirlenen bir siyasal ortamda ekilen düşmanlık
tohumlarına karşı birlikte mücadele etmelidir. Türk ve Kürt halklarının
aydınlık geleceği, neo-liberal sömürgecilik programlarının ve faşizmin
iki halkın ortak mücadelesi ve kader birliği yaparak yenilgiye uğratmasına bağlıdır.
Halkın hakları programının toplumsal ve siyasal plandaki dayanakları ve güvenceleri, toplumsal mülkiyet hakkı ile doğrudan halk demokrasisidir. Halkın hakları mücadelesi, emekçilerin söz, yetki ve karar hakkını; üretenlerin yönettikleri bir dünyayı savunur ve doğrudan demokrasi pratiklerini bugünden çoğaltmayı hedefler. Halkın kolektif haklarının özgürleştirici neticeler verebilmesi için, her türlü baskıya karşı direnme hakkı garanti altına alınmalı ve özel mülkiyetin hak statüsündeki hukuki varlığına son verilmelidir. Halkın hakları mücadelesi, özel mülkiyetin bir hak olarak tanınmasına karşı çıkar ve toplumsal mülkiyet
hakkını savunur.
Halkın Hakları Forumu’nun tüm katılımcılarını, bileşenlerini ve tüm
emekçi halkı bu ilkeler doğrultusunda ortak mücadeleleri yükseltmeye çağırıyoruz.
373