Nisan 2013 Sayı: 2 Yerel süreli yayın
Transkript
Nisan 2013 Sayı: 2 Yerel süreli yayın
Nisan 2013 Sayı: 2 Fiyatı: 20 TL / Kurum ve kuruluşlar için: 30 TL Yerel süreli yayın ISSN 2147-6616 Büyükharf Bas. Yay. Tan. Dan. ve Org. Ltd. Şti. adına TPB Parlamento Dergisi Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Eren Safi Yayın Koordinatörü Erbay Kücet TÜRK PARLAMENTERLER BİRLİĞİ GENEL BAŞKAN Nevzat PAKDİL Kahramanmaraş Milletvekili Editör Songül Baş Haber Merkezi Bilge Yavuz Cahit Yıldız Elif Çelik Gökçe Doru Pınar Ünsal Zeynep Yiğit Katkıda Bulunanlar Hakan Arslanbenzer Dr. Polat Safi Tasarım Sinan Günçiner YAYIN KURULU Yahya AKMAN Şanlıurfa Milletvekili Cahit BAĞCI Çorum Milletvekili Kadir Ramazan COŞKUN Genel Sekreter 19. Dönem İstanbul Milletvekili Koordinasyon İsmail Demir İlknur İNCEÖZ Aksaray Milletvekili YAPIM Alpaslan KAVAKLIOĞLU Niğde Milletvekili Büyükharf Bas. Yay. Tan. Dan. ve Org. Ltd. Şti. Uğur Mumcu Cd. 13/5 Çankaya / ANKARA T: 0312 446 15 72 F: 0312 446 15 82 www.buyukharf.com.tr BASKI Özel Ofset T: 0312 395 06 08 Nuri USLU Genel Sekreter Yardımcısı 23. Dönem Uşak Milletvekili Yayımlanan yazıların hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. Makul alıntılar dışında izinsiz iktibas yapılamaz. N i s a n 2 013 İçindekiler KAPAKDOSYA 18 Kurtuluş yolu: Büyük Millet Meclisi 4 Yeni Anayasa için zamanımız daralıyor 5Haberler 12Dünyadan 16 Mehmet Mehdi Eker: Tarım; ekonomik, stratejik ve sosyolojik bir faaliyet alanıdır 23 Prof. Dr. Türkan Dağoğlu: Çocuk haklarına saygı gösterelim 30 Grup başkanvekillerinden 93. yıl mesajı 34 Çocuk edebiyatı üzerine 36 Benim için Meclis 37 Kutlu Doğum Haftası KAPAKSÖYLEŞİ 24 TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile söyleşi: Türkiye anahtar ülke 42 Egemen Bağış: AB üyeliğinin yolu TBMM Genel Kurulu’ndan geçer 62 Vekillerin maçında dostluk kazanıyor 65 Sayılarla Meclis / Kaç yıl oldu? 74 İsmail Safi: KEİPA Kafkaslar ile Balkanlar arasında önemli bir köprü vazifesi görüyor 76 Tarih Sahnesi 78 Ayın Yasaları 79 Türk Parlamenterler Birliği’nden 92 Vekiller ne okuyor / ne izliyor 94 Sosyal Medya Günlükleri 96Unutmayacağız DOSYA 48 38 Sağlıkta büyük dönüşüm 50 Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu: Sağlıkta küresel bir aktör olmayı hedefliyoruz 54 Obezite Mücadele Hareketi Kampanyası 56 Tütün ve Sigarayla Mücadele “Görkemli, sade ve güzel” Amerikan Kongresi 44 Ferruh Bozbeyli: Bazı şeyler benimle birlikte gidecek Kampanyası 57 Her Şeyin Başı Sağlık, Sağlığın Başı Aşı 58 66 Devlet eski Bakanı Fikret Ünlü ile söyleşi Miting meydanından filoloji kürsüsüne bir kadının portresi Halide Edip 70 Osmanlı’nın son incisi Yıldız Sarayı KÜLTÜRSANATBİLİM 80 86 87 Her biri sır küpü: Kavaslar Şoray Uzun’la Seksenler söyleşisi Yakarsa dünyayı garipler yakar 83Kitap 84Film 85Müzik 90 Bilim ve Teknoloji 4 Başkanın Mesajı Yeni Anayasa için zamanımız daralıyor BILINDIĞI üzere, demokratik olmayan süreç ve aşamalardan geçirilerek yürürlüğe konan 1982 Anayasası’nın zaman içinde yapılan kimi değişikliklere rağmen anti-demokratik ruhu ortadan kaldırılamamıştır. 1982 yılından günümüze kadar üzerinde değişiklikler yapılmasına rağmen, mevcut Anayasa geleceğin Türkiyesini kurmada en büyük engel olarak karşımızda durmaktadır. Başta insan hakları olmak üzere Türkiye’nin kalkınmasıyla ilgili pek çok konuda engeller koyan ve yamalı bohça haline gelen bu Anayasa’nın artık rafa kaldırılarak yenisinin kabul edilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Türk Parlamenterler Birliği olarak, toplumun tüm kesimlerinin geniş katılımı esas alınarak sivil ve demokratik yeni bir anayasanın hazırlanması için pozitif bir zemine sahip, temsil gücü yüksek ve zinde bir parlamentomuz olduğuna inanıyoruz. Türkiye’de ilk defa sivil toplum örgütlerinin ve halkın katılımıyla bir anayasa yapılacak olması, yeni anayasanın hazırlık sürecini aslında olumlu yönde etkilemektedir. 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde bütün siyasi partilerimiz tarafından gündeme getirilen “yeni anayasa” konusu, seçim sonrasında da gündemin en önemli maddelerinden biri olmuştur. Yeni anayasa çalışmalarını yürütmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilen dört siyasi parti (AK Parti, CHP, MHP ve BDP) Komisyon’a üçer üye bildirmiştir. 2011 yılından bu yana geçen süre içerisinde yeni anayasanın yaklaşık üçte birinde uzlaşma sağlanmış olması ümidimizi ortadan kaldırmamaktadır. Önümüzdeki dönemde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı ilk kez halkımız seçecektir. Bu son derece önemli bir süreçtir. Fakat “seçilmiş başbakan ve seçilmiş cumhurbaşkanı yetki karmaşasına yol açar” tartışmalarını da beraberinde getirmektedir. Bu açıdan baktığımızda toplumun bütün kesimlerince benimsenecek, daha katılımcı, şeffaf ve demokratik bir anayasayı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce TBMM’den çıkarma gibi bir mecburiyetimiz bulunmaktadır. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan dergimize verdiği röportajda “Mevcut Anayasa, terör örgütünün eline çok büyük istismar imkanları veren bir anayasadır. Terör örgütü yıllar boyunca bu Anayasa’yı bir istismar aracı olarak kullanmış, gençleri bir şekilde kandırmış, bölge halkını bu şekilde istismar etmiştir” demiştir. Bu son derece önemli bir tespittir. 1982 Anayasası’nın birçok eksikliğine rağmen belki de en çok sorun oluşturan kısmı budur. Bazı insanları ötekileştirirken bazı insanları inançlarından dolayı ikinci sınıf konumuna iten bu anlayış toplumumuzda birlik ve beraberliği bozmuş, çatışmalara yol açmıştır. Anayasa toplumsal bir uzlaşma metni olmalıdır. Mevcut anayasa siyasete, millî iradeye alan tanımamakta, siyasetin üzerinde gölgeler oluşturmakta, toplumsal barışa ve huzura, ülkenin büyümesine kapı aralamamaktadır. Böyle bir anayasayı kimse tasvip etmemektedir. Askerî vesayet sisteminin güdümünde kabul edilen 1982 Anayasası’nın vakit kaybedilmeden millî iradenin temsilcileri olan milletvekilleri tarafından hazırlanması ve kabul edilmesi gerekmektedir. Hiçbir ötekileştirmeye imkan tanımayan; insanı ve emeği merkez alan; insan onurunu yükselten; demokratik, özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu nitelikte; adalet ve eşitlik temeli olan; din, kanaat ve inanç özgürlüğünü güvence altına alan; yasama, yürütme ve yargının her birinin kendi erkine dayanan ahenkli işleyişlerini sağlayan, dezavantajlı konumda bulunanları önceleyen; sosyal hakları, sosyal devlet olmanın gereklerine uygun şekilde düzenleyen bir anayasayı kim istemez… Bu düşüncelerle Türkiye’nin hedeflerine ulaşması için, yeni tartışmalara mahal vermemek için öncelikle “sivil anayasa”yı hayata geçirme hususunda herkesin üzerine düşen sorumluluğu yüklenmesini, elini taşın altına koymasını istiyoruz. Herkesin emeği geçecek olan bu anayasa millî irade tarafından kabul edilmiş bir anayasa olacaktır. Saygılarımla. Nisan 2013 Nevzat Pakdil Kahramanmaraş Milletvekili, Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Türk Parlamenterler Birliği olarak toplumun tüm kesimlerinin geniş katılımı esas alınarak sivil ve demokratik yeni bir anayasanın hazırlanması için pozitif bir zemine sahip, temsil gücü yüksek ve zinde bir parlamentomuz olduğuna inanıyoruz. Haberler Yaşlılarımıza sahip çıkalım TÜRK Parlamenterler Birliği Yönetim Kurulu, Yaşlılar Haftası dolayısıyla Ankara Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’ni ziyaret etti. Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı ve Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil, Genel Sekreter Yardımcısı Nuri Uslu, Sayman ve Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz, Yönetim Kurulu üyeleri Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Disiplin Kurulu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Sevim Savaşer ile Parlamento Dergisi Yayın Koordinatörü Erbay Kücet huzurevindeki yaşlılarla bir araya geldi. Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, herkesin beşikten mezara kadar ömrünün her evresinde ilgiye, sevgiye, saygıya ve insanca yaşama hakkına sahip olduğunu belirterek, “Çocuklarımız bize emanettir. Onların üzerine titriyoruz, en güzel şekilde yetişmeleri için mücadele veriyoruz. Fakat günümüzde yaşlılarımız için aynı hassasiyeti göstermediğimizi görüyoruz. Oysa yaşlılarımız da bize emanet” dedi. Türkiye’de yeni bir aile modelinin geliştiğini ifade eden Pakdil şunları söyledi: “Türk aile fotoğrafında artık dede ve nine yer almıyor, bu son derece sakıncalı bir durum. Çocukların teslim edilebileceği merhamet kucaklarının var olması lazım. Dede ve ninesinden uzakta büyüyen çocukların iletişim becerilerinin iyi olmadığı ortaya çıkıyor.” “Her aile bir Yeşilay gönüllüsü olmalı” Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, Yeşilay’ın toplumu her türlü kötü alışkanlık ve bağımlılıktan kurtarma konusunda verdiği mücadeleyi desteklediklerini söyledi. Yeşilay Haftası dolayısıyla Yeşilay Ankara Şubesi’ni ziyaret eden Pakdil, “Bağımlılık denince akla madde, sigara, alkol, kumar gelmekle birlikte gelişen teknoloji neticesinde bilgisayar ve internet bağımlılığı da ortaya çıktı. Günümüzde teknoloji daha çok sanal bir yaşam malzemesi olarak kullanılıyor. Oysa insanların yüz yüze görüşmeleri, merhabalaşmaları, sosyal diyalog içerisinde olmaları gerekiyor” dedi. Yeşilay ile ortak çalışmalar yapmaya hazır olduklarını belirten Pakdil, “Yeşilay’ın çalışmaları toplumun temel unsuru olan aileyi çökmekten kurtarıyor. Her ailenin bir Yeşilay gönüllüsü olması gerekiyor” diye konuştu. İnternet bağımlılığına dikkat Yeşilay’a üye olan Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil’e rozetini Yeşilay Ankara Şube Başkanı Şemsettin Toprak taktı. Toprak, “Biz her türlü bağımlılıkla mücadele ediyoruz. Şu anda internet bağımlılığı, ekran bağımlılığı bir tehlike olarak karşımızda duruyor. ABD’de yapılan bir araştırma, her beş boşanmadan birinin internet bağımlılığından kaynaklandığını gösteriyor. Ülkemizde boşanma dilekçelerinde internet bağımlılığı da yer almaya başladı. Biz bağımlılara karşı çıkmıyoruz, onları dışlamıyoruz, bağımlılık yapan şeylere karşı mücadele veriyoruz” dedi. Nisan 2013 5 6 Haberler “Eğitimde çok mesafe alındı” Eski parlamenterler Paris’te buluştu TÜRK Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil ve Yönetim Kurulu üyeleri, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’yı makamında ziyaret etti. Bakan Avcı, ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek yeni çalışmalarla ilgili açıklamalarda bulundu. Nevzat Pakdil ise “Sayın Bakanımıza görevinde başarılar diliyorum. 2023 yılında dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girmek istiyorsak topyekün bir eğitim seferberliğinin başlatılması gerekiyor. Eğitimde son yıllarda aldığımız mesafe herkes tarafından takdirle karşılanmaktadır” dedi. Ziyarette Türk Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri Kadir Ramazan Coşkun, Sayman ve Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz, Yönetim Kurulu üyeleri Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, 20. Dönem Kastamonu Milletvekili Haluk Yıldız ve Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem ile Parlamento Dergisi Yayın Koordinatörü Erbay Kücet de yer aldı. Ahıska Türklerine destek Dünya Ahıska Türkleri Birliği’nin yönetici ve üyeleri Prof. Dr. İlyas Doğan, Sadir Eyübov, Prof. Dr. Hamit Hancı, Av. Cahit Doğan ve Hayati Başaran, Türk Parlamenterler Birliği’ni ziyaret ederek Ahıska Türklerinin sorunlarını dile getirdiler. Ahıska Türklerinin vatansızlık nedeniyle ciddi sıkıntılar çektiğini belirten Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, “Ahıska Türklerinin vatanlarına dönüş yolundaki tüm engeller kaldırılmalıdır. Bu bir insan hakkıdır. Ahıska Türklerinin vatan ve hukuk mücadelesine herkes destek vermelidir” dedi. Nisan 2013 Avrupa Konseyi’ne Üye Ülkeler Eski Parlamenterleri Avrupa Derneği’nin (FP-AP) Divan ve Genel Kurul toplantıları Paris’te yapıldı. Toplantılarda Türk Parlamenterler Birliği’ni Vehbi Dinçerler temsil etti. Divan Toplantısı’nda, 1 Kasım 2012’de Malta’daki toplantıda kabul edilen “Güney Akdeniz ve Ortadoğu’da Demokrasiye Geçiş Sürecinin Desteklenmesi” başlıklı Malta Bildirisi hakkında üye ülkelerde yapılan çalışmalar gözden geçirildi. Vehbi Dinçerler, Türk Parlamenterler Birliği’nin temsil edilmediği Malta’daki toplantıda kabul edilen bildiriye ilişkin görüşlerini ve çekincelerini dile getirdi. Üye derneklerden, bildirinin daha geniş kitlelere ulaştırılması konusunda gayret gösterilmesi, tepkilerin toplanması ve sonuçların Haziran 2013’te Andorra’da yapılacak Divan Toplantısı’nda paylaşılması istendi. Türkiye’nin ev sahipliği talebi Genel Kurul Toplantısı’nda 2012 yılındaki Genel Kurul tutanakları ve 2012 yılına ait harcamalar onaylandı, 2013 yılı faaliyet programı ve bütçesi kabul edildi. Ayrıca 2014 yılında bir çalıştay düzenlenmesi kararlaştırıldı. Konusunun Andorra’da tespit edilmesi öngörülen çalıştaya Türkiye’nin ev sahipliği yapma talebi destek gördü. İlk tohumları 1984 yılında Belçika, Almanya, Fransa ve İtalya tarafından atılan Avrupa Konseyi’ne Üye Ülkeler Eski Parlamenterleri Avrupa Derneği, 1988’de Türkiye’nin de katılımıyla gayriresmi olarak çalışmalarını devam ettirdi, 1994 yılında ise resmen kuruldu. Eski parlamenterlerin tecrübelerini toplum, demokrasi, Avrupa’nın geleceği ve dünyanın gelişimi doğrultusunda kullanabilmelerine imkan tanımayı amaçlayan derneğin merkezi Fransa Parlamento binasında yer alıyor. Haberler “Çalışma hayatındaki barış ve huzur kalkınmamızı sağlar” TÜRK Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, çeşitli sendikaları ziyaret ederek hem sorunları dinledi hem de görüş alışverişinde bulundu. Pakdil, Türkiye Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Nurettin Akçul’u ziyaretinde madenciliğin çok zor bir işkolu olduğuna işaret ederek, “Madenciliği, dolayısıyla yer altı kaynaklarımızı işlemeyi ne kadar önemsiyorsak çalışanlarımızın hak ve menfaatlerini de o kadar önemsiyoruz. Madenlerde ve ağır işkollarında çalışan işçilerimizin sorunlarının çözümü için ciddi çalışmalar yapıyoruz” dedi. Nurettin Akçul’un yanı sıra Öz İplik-İş Sendikası Genel Başkanı Murat İnanç, Öz Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mehmet Şahin ve Çelik-İş Sendikası Genel Başkanı Cengiz Gül’ü ziyaret eden Nevzat Pakdil, Genç Memur-Sen üyeleriyle de bir araya geldi. Şeker-İş Sendikası Elbistan Şube Yönetim Kurulu ise Pakdil’le makamında görüştü. Çalışma hayatında sağlanacak barış ve huzurun, ülke olarak kalkınmamıza büyük katkı sağlayacağını belirten Nevzat Pakdil, “Bir sivil toplum örgütü olarak sendikaların çalışma hayatına katkılarını yakından biliyorum. Çalışma hayatının sorunlarının çözümü konusunda üzerimize düşeni yapmaktan mutluluk duyarım” dedi. “Tıp alanındaki başarılar yankı uyandırıyor” 14 M a r t Tı p B ay r a m ı’n d a TBMM Sağlık Merkezi’ni ziyaret eden Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, “Sorumluluk ve fedakarlıkla hizmet sunan hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı’nı kutluyorum” dedi. Son yıllarda Türkiye’de tıp alanındaki başarıların tüm dünyada yankı uyandırdığını ifade eden Pakdil, “Doktorlarımızın gerçekleştirdiği organ nakilleri, literatüre geçen buluşları uluslararası kamuoyunda dikkatle izlenmektedir. Ayrıca son yıllarda Türkiye, dünyanın en çok yabancı hasta çeken ülkelerinden biri haline geldi” diye konuştu. Nisan 2013 7 8 Haberler Meclis’e mobil uygulama TBMM, millet vek illeri ve Meclis personeli için Meclis faaliyetleriyle çeşitli bilgilerin bulunduğu bir mobil uygulama başlattı. İlk etapta iPhone ve iPad gibi cihazlarda kullanılabilecek uygulamada milletvekillerinin listesi, özgeçmişi, sandalye dağılımı, Genel Kurul gündemi, Genel Kurul açılış ve kapanış saatleri yer alıyor. Meclis TV’nin de canlı olarak takip edilebileceği uygulama sayesinde sosyal medyadan Anadolu Ajansı’na, loka nta mönüsünden hava durumuna kadar birçok bilgiye rahatç a u la şma k mümkün. TCDD serbestleşiyor Özel sektöre demiryolu taşımacılığı ve işletmeciliğinin önü açılıyor. TÜRKIYE Demiryolu Ulaştırmasının Ser- Âşıklar Meclis’te atıştı TBMM’nin düzenlediği “Ozanların Dilinden Türk Halk Şiiri” etkinliğine UNESCO’nun “Yaşayan İnsan Hazinesi” ilan ettiği Âşık Şeref Taşlıova ile birlikte ozanlar Âşık Kulnuri ve İsmail Aladağlı katıldı. Kendi yörelerinden “koşma”lar okuyan âşıklar, etkinliğin sonunda da “atışma” yaptılar. Renkli anların yaşandığı etkinliğin ardından AK Parti Kars Milletvekili Yunus Kılıç, Âşık Şeref Taşlıova’ya plaket verdi. Nisan 2013 bestleştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu’nda kabul edildi. Tasarı ile TCDD, demiryolu altyapı işletmecisi olarak yeniden yapılandırılırken mevcut hukuki statüsünde bir değişiklik yapılmıyor. TCDD’nin tren işletmesi ile ilgili birimleri ise ayrılarak Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Taşımacılık Anonim Şirketi (TCDD Taşımacılık A.Ş.) kuruluyor. TCDD, ulusal demiryolu altyapı ağı içinde yer alan ve devletin tasarrufundaki demiryolu altyapısının kendisine devredilen kısmı üzerinde demiryolu altyapı işletmecisi olarak görev yapacak. TCDD’nin yüksek hızlı ve hızlı tren taşımacılığı için yaptığı demiryolu altyapı yatırımları, hatların çift veya çoklu hat haline getirilmesi ile demiryolu altyapısının yenilenmesine ve iyileştirilmesine ilişkin yatırımları için Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nda gerekli ödenek öngörülecek. Altyapı inşa edecek şirketler, taşınmazların kamulaştırma bedelini ödeyecekler. Karşılığında 49 yıllığına bedelsiz olarak bu hattı işletebilecekler. Demiryolu inşaatına belirlenen mesafeden daha yakın olan yapılar yıktırılacak. Demiryolu kazalarında bakanlık, altyapı işletmecisi ve tren işletmecilerinden oluşan bir komisyon kaza tespit tutanağı düzenleyecek. Demiryolu, karayolu ve benzeri yollarla kesişiyorsa demiryolu ana yol sayılacak ve geçiş üstünlüğü olacak. Haberler Çin’de Türk Kültür Yılı Meclis’te Zafer etkinlikleri Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Çin’de bir dizi temasta bulunarak önemli açılışlar gerçekleştirdi. KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Çin’in başkenti Pekin’de “Çin’de Türk Kültür Yılı” etkinliklerinin galasına katıldı. Açılış öncesi Çin Kültür Bakanı Say Vu ile bir araya gelen Bakan Çelik, Türkiye’de geçen yıl “Çin Kültür Yılı”nın çok başarılı geçtiğini hatırlatarak bu yıl da Çin’de başlayacak “Türk Kültür Yılı”nın başarılı geçmesini ümit ettiklerini söyledi. “Çin’de Türk Kültür Yılı” boyunca yapılacak etkinlikleri de anlatan Bakan Çelik, “Doğu ve Batı sentezinin uyumunu yansıtarak Türk kültürünü ve sanatını tanıtmayı” amaçladıklarını vurguladı. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, etkinliklerin Çin’in birçok kentinde sergileneceğinin altını çizdiği konuşmasında, geleneksel sanatların yanı sıra “Saraydan Kız Kaçırma” gibi önemli opera eserlerinin sahneleneceğini, birçok sergi ve gösterinin yapılacağını belirtti. Çin gezisi çerçevesinde Şanghay şehrine de giden Ömer Çelik, burada da önemli bir açılış gerçekleştirdi. Dünyaca ünlü Şanghay Üniversitesi’nin kurduğu Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin açılışını yapan Bakan Çelik, çalışmanın önemine değinerek böyle bir merkezin açılmasını “tarihî an” olarak nitelendirdi. Çelik “Çinliler Türkleri Mısırlı araştırmacılar üzerinden tanıyor. Türkler de Çinlileri uzun zamandır İngiliz ya da Amerikalı araştırmacılar üzerinden tanıyor” diyerek bu merkezin açılışıyla Türklerin ve Çinlilerin birbirlerini doğrudan tanıma fırsatı doğduğuna işaret etti. TBMM Destek Hizmetleri Başkanlığı tarafından Çanakkale Zaferi’nin 98. yıldönümü ve “Şehitler Günü” münasebetiyle bir etkinlik düzenlendi. Büyük Grup Salonu’nda gerçekleştirilen etkinlikte konuşma yapan TBMM İdare Amiri Salim Uslu, “Büyük zaferin 98. yıldönümünde hür ve bağımsız yaşama kararlılığımızın eşsiz bir kahramanlık destanı olduğu gerçeğini bir kez daha hem yaşadık hem de tüm dünyaya haykırdık. Tarihin akışını değiştiren Çanakkale ruhu birlik ve beraberliğin, inanmanın, güvenmenin nasıl büyük zaferlere vesile olabildiği gerçeğini dünyaya gösterdi” dedi. TBMM’de halk günleri TBMM Başkanlığı artık her cumartesi “Halk Günü” düzenleyecek. Vatandaşların TBMM’yi tanıması ve bilgi edinmesi amacıyla hazırlanan etkinlikler çerçevesinde her cumartesi 11:00-16:00 saatleri arasında tanıtım turları düzenlenecek. İlki 16 Mart Cumartesi günü gerçekleşen uygulamada Genel Kurul Salonu’nu gezen vatandaşlar TBMM Şeref Kapısı’nda ve Atatürk Anıtı önünde fotoğraf çektirdiler. Nisan 2013 9 10 Haberler Seçimlere katılabilecek partiler açıklandı Yüksek Seçim Kurulu (YSK), “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun” gereği seçmen kütüklerinin verileceği, seçimlere katılma yeterliliği taşıyan siyasi partileri belirledi. Resmî Gazete’de de yayımlanan karara göre, kanun gereği 1 Temmuz 2012 itibarıyla illerin en az yarısında teşkilatını kurmuş ve büyük kongrelerini yapmış 22 siyasi partiye seçmen kütükleri verilecek. Seçmen kütüklerinin verileceği siyasi partiler şöyle sıralandı: 1. Adalet ve Kalkınma Partisi 2. Alternatif Parti 3. Bağımsız Türkiye Partisi 4. Barış ve Demokrasi Partisi 5. Büyük Birlik Partisi 6. Cumhuriyet Halk Partisi 7. Demokrat Parti 8. Demokratik Sol Parti 9. Doğru Yol Partisi 10. Emek Partisi 11. Genç Parti 12. Hak ve Eşitlik Partisi 13. Hak ve Özgürlükler Partisi 14. Halkın Yükselişi Partisi 15. İşçi Partisi 16. Liberal Demokrat Parti 17. Millet Partisi 18. Milliyetçi Hareket Partisi 19. Milliyetçi ve Muhafazakar Parti 20. Özgürlük ve Dayanışma Partisi 21. Saadet Partisi 22. Türkiye Komünist Partisi Nisan 2013 “Ekmek israf etme” EKMEĞIN israfını önlemek, doğru muhafazasını sağlamak, tam buğday ekmeği tüketilmesini teşvik etmek ve toplum duyarlılığını sağlamak amacıyla Gıda, Tarım ve Hay vancılık Bakanlığı önemli bir kampanyaya imza atıyor. Kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör işbirliğiyle toplumun tüm kesimlerine ulaşılacak şekilde yürütülmesi planlanan “Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası”, 17 Ocak 2013 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından başlatıldı. Başlangıç toplantısında yaptığı konuşmada “Bir tarafta yiyecek bir dilim ekmek bulamayan yığınlar, diğer tarafta ise tıka basa doyan, yiyemediğini de çöpe atan bir kitle var” diyen Başbakan Erdoğan, yaşanan ekonomik krizlerin, çöküşlerin, savaş ve çatışmaların altında bu adaletsizliğin olduğunu ifade etti. Kampanya çerçevesinde hem Türkiye hem de dünya genelinde tüketim ve israfa yönelik sayısal veriler ele alınırken ekmek israfı nedeniyle ülkemizin yıllık ekonomik kaybının 1,546 milyar TL olduğu vurgulandı. Mehmet Akif, Birinci Meclis’te anıldı Ankara İl Kültür Müdürlüğü’nün düzenlediği “İstiklal Marşı’nın Kabulünün 92. Yıldönümü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Programı” Birinci Meclis Binası’nda gerçekleştirildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı yöneticilerinin katıldığı etkinlikte İstiklal Harbi görüntülerini içeren slayt gösterimi yapıldı. Etkinlik, Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçıları tarafından İstiklal Marşı’nın kabul sürecini konu alan bir piyesin sahnelenmesiyle son buldu. Haberler AK Partili vekilden Meclis’e “muhteşem” teklif TBMM’de “Toplantı ve Zaman Yönetimi” eğitimi AK Parti Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz, AK Parti Grup Salonu olarak kullanılan yerin isminin “Kanuni Sultan Süleyman Toplantı Salonu” olarak değiştirilmesi için kanun teklifi verdi. Kanuni’nin Osmanlı Devleti’ni en geniş sınırlara ulaştırdığını ve askerî başarıları kadar bu topraklarda adaletli yönetimin tesisi için de çalışmalar yaptığını vurgulayan AK Partili Öz, Kanuni Sultan Süleyman’ın bu özelliğinin sadece Osmanlı coğrafyasında değil dünyanın birçok yerinde takdir edildiğini belirtti. Öz, bunun en güzel örneklerinden birinin de ABD Temsilciler Meclisi binasında en ünlü 23 kanun koyucunun rölyefleri arasında Kanuni Sultan Süleyman’a da yer verilmesi olduğunu ifade etti. Öz, dünyada kanun yapıcılığında bir otorite olan Kanuni’nin isminin kanun yapıcı olan Meclis’te bir salona verilmesinden daha doğal bir şey olmayacağını sözlerine ekledi. Meclis’te, TBMM idari teşkilat yöneticilerinin katıldığı “Başarıyı Artırma Tekniklerinde Toplantı ve Zaman Yönetimi” konulu bir eğitim düzenlendi. Prof. Dr. Ali Halıcı’nın yaptığı sunumda zaman tuzakları, öncelikleri bilmek ve sıralamak, ertelemek, kendini gereğinden fazla işe adamak, acelecilik, kırtasiyecilik ve verimsiz okuma, rutin ve gereksiz işler, hayır diyememek, gündemsiz ve verimsiz toplantılar, kararsızlık, dağınık masa başlıkları yer aldı. TBMM idari teşkilat yöneticileri ile karşılıklı sorucevap şeklinde gerçekleşen “Toplantı ve Zaman Yönetimi” eğitiminde Halıcı, toplantılarda herkese söz verilmesi gereğini dile getirerek “Toplantı, toplantıya katılanların fikrini almak için yapılıyor. Bir kişinin hakimiyetine dönüştüğünde toplantının verimliliği konusunda sıkıntı oluyor. Bunun arkasında da kültür yatıyor” dedi. Milletvekillerinden CHP İZMIR MILLETVEKILI HÜLYA GÜVEN’DEN ANLAMLI ZIYARET MHP HATAY MILLETVEKILI ADNAN ŞEFIK ÇIRKIN: TÜRKMEN KARDEŞLERIMIZE ÇOK IYI BAKILIYOR CHP İzmir Milletvekili Hülya Güven, Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi gören lösemi hastası çocukları ziyaret etti. Başhekim Yardımcısı Dr. Mustafa Kurtuluş, Çocuk Klinikleri Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Ali Rahmi Bakiler, Doku Tipi Laboratuvarı, Kemik İliği ve Kordon Kanı Bankacılığı Sorumlusu Prof. Dr. İbrahim Pirim ile de görüşen Güven’e CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı Dr. Ülkümen Rodoplu, Konak Gençlik Kolları Başkanı Kemal Özdönmez ve LÖSYAD Başkanı Celal Demirtaş eşlik etti. Lösemili çocukları ziyaretinin ardından Çocuk Onkoloji Uzmanı ve Kemik İliği Nakli Sorumlusu Uz. Dr. Haldun Öniz’den serviste yatan çocuklar hakkında bilgi alan Güven, kanser hastalarının tedavisinde Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir onkoloji merkezine ihtiyaç olduğunu belirtti ve onkoloji hastalarının bir merkez olarak ayrı binada bulunması gerektiğini söyledi. MHP Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin, MHP Hatay İl Başkanı Adnan Akdaş, Yayladağı Belediye Başkanı Mustafa Kemal Dağıstanlı ve beraberindeki heyet, Yayladağı’nda Türkmenlerin yoğun olarak bulunduğu çadır kenti ziyaret etti. Çadır kente gelen heyeti, Yayladağı Kaymakamı Tolga Polat karşıladı. Bir süre bilgi a lışverişinde bulunan Kaymakam Polat ile heyet üyeleri, daha sonra çadır kentte incelemeler yaptı. Çadır kent ziyareti sonrası basın açıklaması yapan Adnan Şefik Çirkin, ziyaretin amacının buradaki Türkmenlerin içinde bulunduğu durumu görmek; eksiklikleri, sıkıntıları varsa bunları dinlemek; hatırlarını sormak ve moral vermek olduğunu belirtti. MHP’li vekil, “Gördüğümüz kadarıyla devletimiz buradaki Türkmen kardeşlerimize çok iyi bakıyor, dünya standartlarının üzerinde bir bakım yapılıyor. Bu konudan çok memnun kaldık” dedi. Nisan 2013 11 12 Dünyadan İsrail’den “Mavi Marmara” özrü GAZZE’YE insani yardım götürmek için yola çıkan “Mavi Marmara” gemisine 31 Mayıs 2010 tarihinde Akdeniz’de baskın düzenleyen İsrail, 9 Türk vatandaşının öldüğü olayla ilgili hem özür diledi hem de hayatını kaybedenler için tazminat ödemeyi kabul etti. Dünya kamuoyunda da yankı bulan gelişme, ABD Başkanı Barack Obama’nın İsrail ziyareti sırasında yaşandı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesinde Mavi Marmara baskını dolayısıyla Türkiye’den özür diledi. Erdoğan, Netanyahu’nun özrünü Türk halkı adına kabul ettiğini bildirdi. “İşbirliğine değer veriyoruz” İki ülkenin ilişkileri açısından tarihî öneme sahip olduğu ifade edilen görüşmeyle ilgili Başbakanlık’tan şu açıklama yapıldı: “Sayın Başbakanımız, Sayın Nisan 2013 Netanyahu’ya, Türk ve Yahudi halkları arasındaki ortak tarihe dayanan ve yüzyıllardır süregelen güçlü dostluk bağlarına ve işbirliğine değer verdiğini söylemiştir. Bölgenin barış ve istikrarı için hayati stratejik öneme sahip olarak gördüğü ilişkilerin son dönemde bozulmuş olmasının üzüntü verici olduğunu ifade etmiştir. Türkiye’nin, İsrail-Filistin ihtilafına iki devletli vizyon temelinde adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüm bulunmasına yönelik uluslararası ve bölgesel tüm çabalara desteğini yinelemiştir. Sayın Netanyahu, İsrail tarafından hadiseyle ilgili olarak yürütülen ve bir dizi operasyonel hatanın yapıldığına işaret eden soruşturma ışığında, can kaybına veya yaralanmaya yol açan her türlü hatadan dolayı İsrail adına Türk halkından özür dilemiş; Sayın Başbakanımız da söz konusu özrü Türk halkı adına kabul etmiştir. İki başbakan, tazminat/âdemi mesuliyet konusunda bir anlaşma yapılması hususunda da mutabık kalmıştır. Sayın Netanyahu ayrıca İsrail’in, sivil halkın kullanacağı malların Gazze dahil Filistin topraklarına girişine ilişkin kısıtlamaları esas itibarıyla kaldırdığını ve sükunet devam ettiği müddetçe bu durumun da devam edeceğini ifade etmiştir. İki lider, Filistin topraklarındaki insani durumun iyileştirilmesi için birlikte çalışmak konusunda mutabık kalmıştır.” Dünyadan Bulgar Parlamentosu son oturumunu yaptı BULGARISTAN Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev tarafından feshedilen 41. Parlamento son oturumunu gerçekleştirdi. Tüm siyasi sistemi reddeden ve siyasi partilerin yasaklanmasını talep eden sokak protestolarının baskısı yüzünden Boyko Borisov hükümetinin istifa etmesi ve parlamentonun feshedilmesiyle ülkede yeni bir dönem başlıyor. Son oturumda siyasi partilerin grup başkanları ve bağımsız milletvekilleri birer konuşma yaptı. Milletvekilleri, iktidar partisinin 4 yıllık görev süresini değerlendirdi. Parlamento Başkanı Tzetzka Tzaçeva, kapanış konuşmasında kriz döneminde çalışan 41. Parlamento’nun başarı notunun halk ve tarih tarafından verileceğini söyledi. Tarihi 12 Mayıs olarak belirlenen erken seçime kadar iktidarda kalacak Bulgaristan’ın geçici hükümetine ise diplomat Marin Raykov başkanlık edecek. Netanyahu koalisyon kurmayı kabul etti Tunus’ta Ali el-Ureyd liderliğindeki yeni hükümet güvenoyu aldı Enndahda Partisi’nin önde gelen isimlerinden Ali el-Ureyd liderliğinde oluşturulan koalisyon, parlamentoda 217 üyeden 139’unun oyunu alarak yeni hükümeti kurmayı başardı. Güvenoyu sonrası hükümet başkent Tunus’taki Kartaca Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Munsif elMerzuki’nin önünde anayasal yeminini etti. Cumhurbaşkanı Merzuki yaptığı konuşmada, “Herkesi açık hedeflere odaklanmaya çağırıyorum. Bu hedeflerin ilki ülkenin güvenliğini sağlamaktır” dedi. Tunus’un yeni başbakanı Ali el-Ureyd, güvenoyu oturumunda sayıları azaltılmış, tarafsız bir bakanlar kurulu hazırladığını vurgulayarak “Hükümetin gelecek dönemde ele alacağı öncelikler ortada” dedi. Ureyd, yeni hükümetin sekteye uğrayan kalkınma projelerini uygulamaya koymayı, yeni yatırım alanları açmayı ve bin 250 kişiyi istihdam etmeyi taahhüt ettiğini söyledi. İSRAIL’DE 22 Ocak 2013’te yapılan genel seçimlerin ardından bir karara varıla- mayan koalisyon hükümeti için Başbakan Netanyahu uzlaşmaya vardığını açıkladı. Beş haftalık sürecin ardından Ortodoks partiler olan Şas ve Birleşik Tevrat Yahudiliği ile işbirliğine son vermek zorunda kalan Netanyahu’nun liderliğini yaptığı Likud-Yisrael Beitenu partisi, merkez solcu Yeş Atid (Bir Gelecek Var), aşırı sağcı Yahudi Evimiz ve Hatnua partileriyle koalisyon oluşturacak. Bakanlar Kurulu’nda Başbakan dışında 21 bakanın yer alması kararlaştırılırken Yesh Atid 5, Yahudi Evimiz Partisi 3 bakanlık aldı. Bununla birli kte öncek i seçim lere ora nla oy ora nı oldu kça düşen Netanyahu’nun partisi Likud-Yisrael Beitenu’nun 120 sandalyelik Parlamento’daki sandalye sayısı 42’den 31’e düştü. Yesh Atid 19 sandalye, Naftali Bennett’in liderliğini yaptığı sağcı Yahudi Evimiz partisi ise 12 sandalye aldı. Nisan 2013 13 14 Dünyadan Berlusconi’ye hapis şoku Silvio Berlusconi İtalya’nın eski başbakanlarından Silvio Berlusconi, 2005 yılında bir bankanın devri sırasında yapılan bazı telefon görüşmelerinin kayıtlarını yasa dışı bir şekilde ailesine ait Il Giornale gazetesinde yayımlamasından ötürü 1 yıl hapis cezası aldı. Berlusconi’nin karara itiraz hakkı bulunmakla birlikte İtalya’daki yasalara göre itiraz süreci sonuçlanmadan Berlusconi’nin hapse girmesi söz konusu değil. Çek milletvekillerinin ömür boyu dokunulmazlığı kaldırılıyor Çek Parlamentosu’nun üst kanadı Senato’daki oylamada, milletvekillerinin görev süreleri bittiğinde dokunulmazlık haklarının da kaldırılmasına ilişkin öneri, 6’ya karşı 58 oyla kabul edildi. Çek Cumhuriyeti’nde günümüze dek yürürlükte olan uygulama, milletvekillerini görevdeyken karşı karşıya kaldıkları suçlamalarla ilgili yargılanmaktan ömür boyu koruyordu. Nisan 2013 Kırgızistan’da seçim kanunu değişiyor KIRGIZISTAN Cumhurbaşkanlığı, Almazbek Atambayev’in seçim sisteminin iyileştirilmesi için seçim kanunundaki eksikliklerin tespit edilmesine ilişkin kararı imzaladığını açıkladı. Atambayev’in, konunun nisan ayında yapılacak 2013-2017 Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi toplantısının gündemine alınmasını istediği ifade edildi. Atambayev Japonya ziyareti sırasında gazetecilerin sorularını yanıtlarken meclisin feshedilmesine karşı olduğunu belirtmiş, meclisin feshi durumunda milletvekillerinin büyük bölümünün değişmeyeceğini Almazbek Atambayev söylemişti. Atambayev, yargı reform toplantısında da 2 yıl sonra yapılacak genel seçimlere partilerin şimdiden hazırlanmasını istemişti. Florida’da Türk Günü ABD’NIN Florida Eyaleti Se- natosu, 21 Mart tarihini “Türk Günü” ilan etti. Senato üyesi Rene Garcia’nın teklifiyle alınan karar, eyaletin birçok şehrinde faaliyet gösteren İstanbul Kültür Merkezi’nin girişimleriyle senatoya taşınmıştı. İstanbul Kültür Merkezi tarafından gerçekleştirilen faaliyetlerin kararda önemli bir rolü olduğunu söyleyen Florida Türk Amerikan Ticaret Odası (TACC) Başkanı Fatih Beyhan, “Düzenlenen Türkiye gezileri vesilesiyle kurulan güzel ilişkilerin bir noktaya gelmesi senatodan Türk Günü kararının çıkmasına imkan sağladı. Derneklerimizin 6 senedir Türkiye’yi ve Türk kültürünü tanıtma amacıyla yaptığı faaliyetlerin büyük katkısı oldu’’ dedi. İstanbul Kültür Merkezi’nin Miami, Jacksonville, Tampa, Orlando, Ft Lauderdale ve Tallahassee şehirlerinde şubeleri bulunuyor. 16 Tarım; ekonomik, stratejik ve sosyolojik bir faaliyet alanıdır T arım sektörü, dünyadaki doğal kaynakların azalması ve nüfusun çoğalmasına bağlı olarak gittikçe artan bir rekabet ile karşı karşıya kalmaktadır. Tüm dünyada tarım politikası, verimlilik ve insan odaklı kalkınma esasına dayalı uygulanarak kaynakların etkili kullanılmasını gerektirir. Türkiye, tarım arazisi geniş ve ürün çeşitliliği bol bir ülke olsa da ürün verimini ve kalitesini artıracak doğru politikaların uygulanması ve tarımsal tasarrufun sağlanması ile dünya klasmanında daha üst sıralarda yer alacaktır. Mehmet Mehdi Eker Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ekmeği nimet kabul eden bir toplum olarak bizler, en azından kendi ülkemiz için bu israfı önlemekle yükümlüyüz. Nisan 2013 Ekmeğini israf etme Buğdayın anavatanının Anadolu olduğu düşünülürse bu ekonomik kaynağa erişim konusunda dünyanın diğer ülkelerindeki insanlardan daha avantajlı olduğumuz söylenebilir. Yılda 20 milyon tondan fazla buğday, 7,5 milyon ton arpa üreten bir ülke olarak un ve makarna ihracatında dünya genelinde üst sıralarda yer almaktayız. Ancak zenginleştikçe israfı artan bir ülke konumuna gelmek üzereyiz. Dünya genelinde yılda yaklaşık 10 milyon insan açlıktan ölürken, 1 milyar 300 milyon ton gıda çöpe atılmaktadır. Ekmeği nimet kabul eden bir toplum olarak bizler, en azından kendi ülkemiz için bu israfı önlemekle yükümlüyüz. Zira israf edilen ekmeğin her bir diliminde aç insanların hakkı vardır. Bakanlık olarak ülkemizdeki ekmek israfına ilişkin bir araştırma yaptık ve çok üzücü sonuçlarla karşılaştık. Türkiye’de her yıl tam 550 bin ton ekmek çöpe atılıyor; bu 2 milyar adet, 1,5 milyar lira demek. Bununla 80 hastane, 500 okul yapılabilir. Bakanlığımızın başlatmış olduğu ve çeşitli kuruluşlarla ortaklaşa yürüttüğü “Ekmeğini İsraf Etme” kampanyası ile israf konusunda toplumsal duyarlık yaratmayı, üretim ve tüketim aşamalarında israfı önlemeyi, dolayısıyla ülke ekonomisine katkı sağlamayı hedeflemekteyiz. 17 Tarımsal destekler yerini buluyor Tarım gibi hayvancılık sektörü de ekonomik ve stratejik önemi olan konulardan biridir. Bireylerin yeterli ve dengeli beslenmesinde önemli rolü bulunan hayvancılık aynı zamanda kırsal alandan kente nüfus göçünün önlenmesi gibi sosyo-ekonomik bir öneme de sahiptir. Hayvancılık sektörünün gelişmesi ve verimliliğin artırılması amacıyla Bakanlığımız tarafından birtakım destekler verilmekte, bazı önemli projeler yürütülmektedir. Burada amaç, sektörü cazip yatırım konularından biri haline getirmektir. İpek böcekçiliğinden arıcılığa, aşı temininden suni tohumlamaya kadar geniş bir skalada olan hayvancılık desteklerinin toplam destekler içindeki payı %4 iken çalışmalarımız sonucu son on yılda %28’e çıktı. 2013 yılında ödenen desteğin 2,5 milyar lirası hayvancılık için yapıldı. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanların sayısı artırıldı, 50’den fazla hayvanı bulunan işletme sayısı 4 bin 300 iken 27 bin 865’e ulaştı. Ülkemiz coğrafyasına daha uygun olduğu için koyun ve keçi yetiştiriciliğini daha fazla destekliyoruz. Küçükbaş ve büyükbaş hayvan ıslahına önem vererek damızlık ihtiyacının iç kaynaklardan karşılanmasını hedefliyoruz. Ülkemizde, önemli gelişmeler yaşanan diğer bir konu ise organik tarımdır. Kimyasal gübre, ilaç, hormon gibi çevreye ve insan sağlığına zararlı maddeler kullanılmadan gerçekleştirilen organik tarım, sağlıklı beslenme konusunda tüm dünyada artan duyarlılık sebebiyle yükselen bir çizgi izlemektedir. Ülkemizde yaklaşık 1 milyon hektar alan organik tarıma ayrılmış, bu konudaki çalışmalara hız verilmiş, yasal altyapı sağlanarak organik ürün tarımı destekleme kapsamına alınmıştır. Bu alanda yapılan çalışmalar sonucu son on yılda ürün çeşitliliği %50 artmış, üretilen miktar 310 bin tondan 1,6 milyon tona çıkarılmıştır. Dört yanı denizlerle çevrili, akarsular bakımından zengin ülkemizde su ürünleri de Bakanlığımızın destekleriyle gelişme gösteren sektörler- den biridir. Türkiye son yıllarda su ürünlerinde hızlı bir büyüme sağlayarak dünyada 3. sırada yer aldı. Ülkemiz 27 Avrupa Birliği ülkesi arasında su ürünleri yetiştiricilik üretiminde 4. sırada, alabalık üretiminde 1. sırada, levrek ve çipura üretiminde 2. sırada yer alarak Avrupa pazarında %25’lik bir paya ulaşmıştır. Halkımızın sağlığıyla oynatmayız Bakanlığımızın yürüttüğü bir diğer önemli çalışma sucuk, salam, sosis gibi et ürünlerinde kırmızı ve beyaz et karışımının önlenmesi; fermente ve ısıl işlem görmüş et ürünlerinde et kaynaklı olmayan proteinler, nişasta ve soya ürünlerinin kullanımının engellenmesidir. Bunun için tüm gıda maddelerinde olduğu gibi et ürünleri yapan firmalar denetlenmekte, Bakanlığımızın getirdiği kurallara uymayanlara cezai işlem uygulanmaktadır. Türkiye özellikle güvenilir gıda konusunda mevzuat ve denetim alanlarında önemli gelişmeler kaydetti. Bakanlığımız tarafından, ürünlerinde yazılı standartlara aykırı olarak taklit veya tağşiş yapan 50 firmaya hem ceza uygulandı hem de bu firmalar kamuoyuna duyuruldu. Halkımıza sağlıksız yiyecekler sunan firmalara yasal prosedürler çerçevesinde gerekli işlemler yapılırken aldığımız bazı önlemlerle de sağlıklı beslenme alanına yenilikler getirdik. Obezite ile mücadele için ekmekteki kepek oranını artırıp tuz oranını azaltmak yaptığımız çalışmalardan biridir. Tarım ve hayvancılık konusunda verdiğimiz destekler ve hayata geçirdiğimiz projelerle en kaliteli ürünü elde etmek, yaptığımız denetimler ve çıkarılan yasalarla en sağlıklı ürünlerin tüketilmesini sağlamak Bakanlık olarak üzerinde hassasiyetle durduğumuz konulardır. Üreticimizi ve tüketicimizi koruyarak Türkiye’yi gıda, tarım ve hayvancılıkta daha iyi noktalara taşımak temel hedefimizdir. Nisan 2013 Kurtuluş yolu: BÜYÜK MİLLET MECLİSİ Büyük Türk halkının mücadeleci ruhu, seçtiği mebuslarda vücut bulur ve Meclis tüm şartların aleyhine işlediği koşullarda, elindeki kıt imkanlarla büyük ihtilallerin nasıl yapılacağını tüm dünyaya gösterir. Meclis kazandığı zaferlerle, var olan sistemi baştan sona değiştirme başarısıyla, her alanda çok çalışarak imkansızı zorlama özelliğiyle adeta bir devrim yapar. Nisan 2013 Nisan 2013 20 Kapak / Dosya 1920’ler... Bir millet uyanıyor... Pınar Ünsal V atanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir... İşgalci devletlerin, I. Dünya Savaşı sonrası imzaladıkları anlaşmalara dayanarak yurdumuzu işgal etmeye başladığı zamanlar... Düşmanın arsızlık sebebi İstanbul’un sessizliği ve çaresizlik bahanesi... İstanbul, İngilizlere mi sığınsak Avrupa’ya mı yaransak derken memleket bir avuç eşkıyanın kolayca işgal edebileceği bir hale gelmiştir. Halk, savaşların getirdiği yoksulluk ve yorgunluktan mustarip, topraklarında gavur bayrağı dalgalandırmamak uğruna canı dahil tüm varlığını vermeye hazırdır. Hükümet saray pencerelerinden işgalci ülkelerin gemilerini izleyedursun, dönemin paşaları ve aydınları memleketi kurtarma arayışlarına başlamıştır bile. Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır… Memleketin içinde bulunduğu vaziyeti görmezden gelmeyen, işgalci devletlerin saldırılarına boyun eğmek istemeyen ve mandacılığı hiçbir şekilde kabul etmeyen Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler, halkı örgütleyerek işgallere karşı durmak ve milli kurtuluşu sağlamak için Anadolu’ya geçmeye kararlıdır. Tam bağımsızlık için belirledikleri yolun dayandığı tek bir temel vardır: millî irade... Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini Bulunur kurtaracak elbet bahtı kara mâderini... Halkın işgallere en büyük tepkisi olan ve dalga dalga tüm Anadolu’ya yayılan mitingler, paşaların bağımsızlık mücadelesinde halkı yanlarına aldıklarının en büyük göstergesiydi. Yayımlanan bildirilerle tüm ülkeye millî beraberlik fikri benimsetilmiş, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde memleketin kurtuluşu için gerçekleştirilecek her türlü faaliyetin “meclis” Nisan 2013 Meclis ivedilikle açılmalıydı! Zira düşmanın kirli postalları memleketin başkentine kadar uzanmıştı. tarafından yürütülmesi gerekliliği vurgulanmıştı. Tam bağımsızlığın sağlanması, Ankara’da açılacak millî bir meclis sayesinde mümkün olacaktı. Meclis ivedilikle açılmalıydı! Zira düşmanın kirli postalları memleketin başkentine kadar uzanmıştı. Vatan sevdalıları tarafından meclisin açılma süreci desteklenirken bazı kesimler bu sürece köstek olmak üzere olay çıkarıyor, bazıları ağızlarından kötü sözü düşürmüyordu. Times gazetesi bir yazısında “Bütün cihan kuvvetine karşı millî bir hareket yaratmak... Ne Kapak / Dosya çocukça bir hayal!” demiş ve bu fikrin imkansızlığını vurgulamıştı. Bazıları ise Anadolu’daki kurtuluş mücadelesini din düşmanlığı olarak gösteriyor ve bu mücadelede görev alanların imandan yoksun kişiler olduklarını öne sürüyordu. Meclis tüm olumsuzluklara rağmen 23 Nisan 1920 günü, Hacı Bayram Ca mii ’nde k ı l ı na n Cu ma na ma zı sonrası açıldı. İstanbul’dan Ankara’ya gelen mebuslar, hükümet memurları ve Ankara halkı bu açılışı ellerinde sancaklarla, coşkuyla izlediler. İzmir Milletvekili Yunus Nadi Bey’in “Yerli yabancı bütün Ankara bu muhit içine sıkışmaya çalışıyor, fakat mümkün olmadığı için taşıyor, taşıyordu. Bir hayat manzarası ki, mütemadi dalgaları ve mütevali med ve cezirleri ile hakikaten heyecan vericiydi” diye tasvir ettiği manzara, kuşkusuz millî bir bayram havasında geçmişti. İmkansızı başarmak Ülkenin bağımsızlık sembolü olan, millî iradeyi egemen kılan yönetim merkezi Meclis’in adı da etkili ve ken- dine yakışır olmalıydı. Mustafa Kemal Paşa yayımladığı bir tebliğde Meclis-i Müessiân (Kurucu Meclis) derken, Antalya Milletvekili Hamdullah Suphi Bey Kurultay, Erzurum Milletvekili Celalettin Arif Bey ise Meclis-i Kebir-i Millî adının kullanılmasını uygun görmüşlerdi. Yapılan toplantılar sonrası Büyük Millet Meclisi adında karar kılındı ve bu ad yazışmalara yerleşti. Bazı araştırmacılara göre Meclis’in “büyük” olarak nitelenmesi bir kanun veya kararla olmamış, bu olgu kendiliğinden doğmuştu; Büyük Türk milletinin Nisan 2013 21 22 Kapak / Dosya meclisi… 1921 yılında Meclis’in adının önüne “Türkiye” sözcüğü getirildi. Mustafa Kemal yaptığı yazışmalarda ve gönderdiği tebliğlerde meclis için “Türkiye Büyük Millet Meclisi” ibaresini kullandı ve bunları “TBMM Reisi” olarak imzaladı. Üyelerini çift seçimle belirleyen Meclis’te çiftçiden avukata, askerden tari kat şeyhine, doktordan aşiret reisine kadar çok çeşitli mesleklerde mebuslar bulunuyordu. Bazıları okuma-yazma bilmezken, bazıları yüksek tahsilli, yurt dışında eğitim görmüş kişilerdi. Bir kısmı siyaseti biliyordu, çünkü Osmanlı Mebuslar Meclisi’nden gelmişti; bir kısmı ise hayatında ilk defa profesyonel siyasetin içindeydi. Nisan 2013 Hepsi bu milletin mebusuydu, ama beklentileri farklıydı. Kimi padişahı ve halifeliği içine düştüğü zor durumdan kurtarmak için buradaydı, kimi modern Türkiye’nin temellerini atmak için. 437 vekilin tek ortak düşüncesi ise memleketi düşmandan temizlemekti. Yeni meclis tarafından düzenli ordunun kurulmasıyla, İslamın Hıristiyanlığa, Doğu’nun Batı’ya, Asya’nın Avrupa’ya ve Türkiye’nin emperyalizme karşı kazandığı zaferler de ardı ardına geldi: I. İnönü, II. İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz... Türk, uzandığı yerden doğrulmuştu ve Meclis’in başarıları hem Türkiye’de hem dış basında yankılanıyor, gazetelerde Türk ordusunu öven yazılar ve şiirler yer alıyordu. Büyük Türk halkının mücadeleci ruhu, seçtiği mebuslarda vücut bulmuştu ve Meclis tüm şartların aleyhine işlediği koşullarda, elindeki kıt imkanlarla büyük ihtilallerin nasıl yapılacağını tüm dünyaya göstermişti. Meclis kazandığı zaferlerle, var olan sistemi baştan sona değiştirme başarısıyla, her alanda çok çalışarak imkansızı zorlama özelliğiyle adeta bir devrim yapmıştı. Tüm bunlar sadece 500 kişiyle değil, arkasında milyonların desteği bulunan 500 kişiyle yapılmıştı. Ülkenin kaderini değiştiren, geleceğine yön veren Meclis azmini ve kararlılık gücünü milletten almıştı. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindi ve kurtuluşa giden yolda Anadolu insanının emeği, yüreği, inancı ve fedakarlığı vardı. Kapak / Dosya Çocuk haklarına saygı gösterelim Prof. Dr. Türkan Dağoğlu Çocuklar geleceğimiz… Yaşadığımız hayat onlarla güzel, onlarla anlamlı... Çocuklarımızı yarınlara hazırlarken atacağımız her adım önemli. İyi eğitim almış, sağlıklı nesiller yetiştirmek bizim elimizde. Ne ekersek onu biçeceğiz. Çocuklarımıza ayna tuttuğumuzda aslında kendimizi göreceğiz… Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ulu Önder Atatürk’ün “bayram” armağan ettiği çocuklarla ilgili önemli çalışmalara imza atıyor. Bunlardan biri, 2008 yılında kurulan TBMM Çocuk Hakları İzleme Komitesi. Meclis’teki farklı siyasi partilerden milletvekillerinin yer aldığı Komite’nin başkanlığını AK Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Türkan Dağoğlu yürütüyor. Dağoğlu, TBMM Çocuk Hakları İzleme Komitesi ile ilgili sorularımızı yanıtladı. Çocuk Hakları İzleme Komitesi ne zaman, hangi amaçla kuruldu? TBMM Çocuk Hakları İzleme Komitesi, çocuk hakları ile ilgili çalışmaları kurumsal bir yapıya kavuşturmak üzere 2008 yılında kuruldu. Komite’nin tanıtımı için oluşturulan internet sitesi, çocukların ve çocukla ilgili alanlarda çalışan kişi ve kurumların, yasama organı üyeleri ile doğrudan iletişim kurarak sorunlarını ve görüşlerini aktarmalarına imkan sağlıyor. Komite’nin gerçekleştirdiği çalışmaları ana hatlarıyla belirtir misiniz? Komitemiz bugüne dek birçok sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve Polis Çocuklarımızı sağlıklı ve özgüvenli şekilde yarınlara hazırlamamız büyük önem taşıyor. Akademisi gibi konusunda uzman kuruluşların yetkilileriyle bir araya geldi. Bu toplantılarda, çocukların sorunları ele alındı ve çözümler konusunda görüş alışverişinde bulunuldu. Çocuk Hakları İzleme Komitesi, UNICEF ile yakın işbirliği içerisinde. Gerek UNICEF’in düzenlediği gerekse yurt dışında Türkiye’nin davet edildiği çeşitli toplantılara mutlaka katılım sağlıyoruz. En son geçen sene Brüksel’de katıldığım toplantıda, Türkiye’nin de taraf olduğu bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmayla çocukların internet üzerinden istismara uğramasını önlemeye ilişkin olarak küresel düzeyde bir ittifak kuruldu. Çocuk Hakları İzleme Komitesi çocuklarla iletişimi nasıl sağlıyor? Komitemiz çocuklarla doğru ve etkin iletişimi, çocuk hakları savunucusu sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri aracılığıyla sağlıyor. Ayrıca, çocuklarla ilgili tüm ulusal ve uluslararası toplantılara katılarak çocuk sorunlarını güncel bir bakış açısıyla takip ediyoruz. Komite üyesi milletvekilleri, seçim bölgelerindeki çocukların sorun ve taleplerine duyarlılıklarını sürdürüyor ve çözüm önerileri geliştiriyorlar. Çocuklarımızın her türlü sorununa çağdaş ve etkin çözümler üretilmesini çok önemsiyorum. Çocuklarımızı sağlıklı ve özgüvenli şekilde yarınlara hazırlamamız büyük önem taşıyor. En çok hangi istek ve sorunlarla Komite’ye başvuruluyor? Çocuk istismarı, çocuk adaleti, çocuk işçiliği, çocuk gelinler gibi konular, temel çalışma alanlarımız arasında yer alıyor. Bu alanlarda söz ve uzmanlık sahibi kişi ve kurumları görüş alışverişinde bulunmaları için toplantılarımıza davet ediyoruz. Ülkemizde çocuklarla ilgili en önemli sorunlar nelerdir? Çocuk işçiler, henüz 15’indeyken dedesi yaşındaki biriyle evlendirilen çocuk gelinler, aile fertlerinden kaynaklanan istismarı itiraf edemediği için en mutlu olması gereken yılları kabus gibi geçiren çocuklar… Tüm bunların kökeninde, toplumsal düzeyde çocuk odaklı bakış açısı geliştirmede yaşadığımız sorunlar yatıyor. Bu noktada birçok kademede sorun odaklı çalışmalar yürütülüyor. Çocuklarımızın sahip oldukları haklardan yararlanmaları için uygun şartlar oluşturuluyor. Nisan 2013 23 Nisan 2013 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek: TÜRKİYE ANAHTAR ÜLKE Türkiye bulunduğu bölgenin huzuru, refahı ve güvenliği için anahtar ülke konumundadır. 93 yıl boyunca olduğu gibi bugün de sorun değil, çözüm üreten bir ülkedir. Barışı, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü savunan bir devlettir. Bu kimliğiyle dünya tarafından takdirle takip edilmektedir. Söyleşi: Songül Baş Nisan 2013 26 Kapak / Söyleşi TBMM’nin 93. yılını kutluyoruz. Size göre 1920’den günümüze uzanan TBMM tarihinin dönüm noktaları nelerdir? Türkiye Büyük Millet Meclisi, dünyadaki pek çok parlamentodan farklı olarak gazi bir meclistir ve devlet kuran bir meclistir. Dolayısıyla müktesebi olan bir meclistir. Devletimizin kurucusu olan meclisimizin, devletin değişim dönemlerine paralel çeşitli değişimler geçirmesi gayet tabiidir. Bu süreç salt bizim parlamentomuza özgü değildir, dünyada da böyle olmuştur. Her şeyden önce 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin önemli bir bölümü tek parti ile geçmiştir. Kalan yarısında da çok partili bir tablo söz konusudur. Bu süreç aynı zamanda dünyada soğuk savaş yıllarıdır. Bu yıllar kutuplar arası çekişmelere sahne olmuştur. Dolayısıyla parlamentomuz ve siyasetimiz de kendini içinde bulunduğu şartlara göre konumlandırmıştır. Bu noktada döneme damgasını vuran olaylar yaşanmıştır. TBMM açısından bunların en önemlisi 23 Nisan 1920, 14 Mayıs 1950, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997’dir. Bu tarihler parlamentomuzun sevinç ve hüzün günleridir. TBMM 93. yılına girerken sizin gözünüzdeki “Türkiye fotoğrafı” nedir? Zor bir coğrafyada devlet kurduğumuzu halka hitaben yaptığım birçok konuşmada dile getirmişimdir. Bu coğrafyada devlet kurmak ve ayakta tutmak ancak güçlü milletlerin başarabileceği bir iştir. Bizim bu coğrafyada 1000 yıllık bir geçmişimiz söz konusu. Bu coğrafyadaki varlığımızı devam ettirebilmemiz, devletin milletini, milletin devleti yapmamızla mümkün olacaktır. Birbirinin antitezi gibi algılanan yapıların el ele vermesi lazımdır. Aynı şekilde, iç barışını tesis etmiş ve çevresinde de barış ile huzuru hâkim kılmış bir Türkiye en büyük hayalimizdir. Maddi ve manevi değerleriyle kalkınma yolunda ilerleyen bir Türkiye’dir benim gördüğüm. Eğitim, sağlık, haberleşme, ulaştırma ve enerji alanında atılan adımlar Türkiye fotoğrafını pozitif hale getirmektedir. Baktığım fotoğrafa gölge düşüren tek unsur, çevremizin sorunlar yumağıyla sarmallanmış olmasıdır. Irak’ta, Suriye’de meydana gelen gelişmeler bizi de doğrudan etkilemekte ve sınır güvenliğimizi tehdit etmektedir. Buna rağmen Türkiye, geçmişte olduğu gibi kendine sığınanlara kucak açıp yaralarını sarmak için çaba göstermektedir. Ülkemiz TBMM’nin 93. yılına hangi sorunları geride bırakmış olarak giriyor? Size göre Türkiye’nin çözülmeyi bekleyen önemli sorunları nelerdir? İmparatorluk bakiyesi genç bir ülkeyiz. İmparatorluğun varisi olarak yeni bir Cumhuriyet kurduk. Kurduğumuz Cumhuriyet’in çözüm bekleyen en önemli sorunu eğitim ve okullaşma idi. Ülkemiz bu noktada bugüne kadar önemli mesa- Nisan 2013 feler almıştır. Aynı zamanda Anadolu, kıtalar arası geçiş güzergâhındadır. Dolayısıyla coğrafyamızda önemli ölçüde ulaşım ağı ihtiyacı söz konusu idi. Çok şükür ülkemiz bu noktada kara, hava, deniz ve demir yolu olmak üzere ciddi mesafeler almıştır. Diğer yandan 100 bin kişiye 1 doktorun düştüğü dönemden, bugün en ücra köşelere kadar sağlık ocakları, poliklinikler ve hastanelerle sağlık hizmetini götürmüş durumdayız. Dinamik bir nüfusa sahibiz. Bu nüfusun iş ve istihdam ihtiyacı olduğu gibi sağlıklı konutlarda oturma ihtiyacı da söz konusu. Bu noktada attığımız her adım, aldığımız her tedbir yeni adımları ve yeni tedbirleri gerek li kılmaktadır. Nitekim her sorun kendi çözümünü üretirken, bir zaman sonra her çözüm yeni sorunları gündeme getirmektedir. Elbette ülkemizin somut sorunları olduğu kadar soyut sorunları da vardır. İnsanlarımızın ciddi oranda kendi tarihsel kimliğine yakışır bir kültürlenme ihtiyacı söz konusudur. Kapak / Söyleşi Ön yargısız ve hoşgörülü insanlara ihtiyacımız var. Bu konu ciddi bir zihniyet değişimini gerektirmektedir. Bunu başardığımız takdirde Türkiye’nin muasırlaşma hedefine ulaşması kaçınılmaz olacaktır. Türk demokrasisinden söz ederken “darbeler tarihi”yle de karşılaşıyoruz. TBMM’nin olağanüstü dönemlerde nasıl bir sınav verdiğini düşünüyorsunuz? Ülkemiz 93 yıllık parlamento tarihi boyunca doğrudan ya da dolaylı olarak darbelere maruz kalmıştır. Bu darbeler parlamentomuzun manevi şahsiyetini ayaklar altına alırken, ülkemizin demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 ihtilalleri doğrudan bir darbe iken, 12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997’de yapılanlar dolaylı darbeler olmuştur. Halkın iradesinin vesayet altına alındığı bu darbeler karşısında yazık ki parlamentomuz iyi bir sınav verememiştir. “Millî hakimiyet” ilkesi ayaklar altına alınırken sivil inisiyatif geliştirilememiş ve millî iradeye sahip çıkılamamıştır. Ancak 1946’da başlayan demokrasiye geçiş sürecinde, günümüzde önemli bir mesafe alınmıştır. Türkiye, çağdaş devletler gibi darbe hevesinin canlı tutulduğu bir ülke olmasın diye ekonomik, sosyal ve siyasal olarak önemli bir değişim geçirmiştir. 93. yıl, dünyanın ülkemize bakışı açısından geçmiş yıllara göre nasıl bir farklılık ortaya koyuyor? Türkiye sıradan, basit bir devlet değildir. Kurulduğu tarihten itibaren temel prensibi “Yurtta sulh cihanda sulh” olmuştur. 93 yıllık TBMM tarihi aynı zamanda Türk tarihinin en uzun barış dönemidir. Bu dönem Türk milletinin restorasyon dönemi olmuştur. Ateş çemberinin içinden geçerek kurulan devletimiz, dünyanın en sorunlu böl- Türkiye sıradan, basit bir devlet değildir. Kurulduğu tarihten itibaren temel prensibi “Yurtta sulh cihanda sulh” olmuştur. 93 yıllık TBMM tarihi aynı zamanda Türk tarihinin en uzun barış dönemidir. geleri olan Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu’nun ortasında bulunmaktadır. Bu bölgelerde meydana gelen gelişmelerden doğrudan etkilenen Türkiye, bulunduğu bölgenin huzuru, refahı ve güvenliği için anahtar ülke konumundadır. 93 yıl boyunca olduğu gibi bugün de sorun değil, çözüm üreten bir ülkedir. Barışı, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü savunan bir devlettir. Suriye gibi ülkelerde meydana gelen iç çatışmaların sona ermesine ilişkin savunduğu temel ilkeler bunlardır. Bu kimliğiyle dünya tarafından takdirle takip edilmektedir. Türkiye - Avrupa Birliği ilişkilerinin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir dargın bir barışık demek kifayet eder aslında. Ne içindeyiz ne dışında; hem içindeyiz hem dışında. Tabii sitem eder gibi bunları söylesem de Türkiye-AB ilişkileri birkaç cümle Nisan 2013 27 28 Kapak / Söyleşi ile özetlenemeyecek kadar derinliğe kavuşmuştur. Ömrünün yarısı siyasette geçmiş bir kişi ve TBMM’nin Başkanı olarak şunu belirtmek isterim ki, ülkemizin demokratikleşmesinde AB’nin önemli bir itici ve motive edici etkisi olmuştur. Ülkemizde sivil siyaset üzerindeki vesayetin kaldırılmasında da AB ile ilişkilerin büyük katkısı vardır. Gelinen bu aşamadan itibaren bizim AB’den beklentimiz, tam üyelik konusunda bir karar vermeleridir. Türkiye, bu şekilde kapı eşiğinde daha fazla bekletilecek bir ülke değildir. Yeni anayasa hazırlık çalışmaları TBMM 24. Dönem’in en önemli gündem maddeleri arasında bulunuyor. Siz anayasa çalışmalarının geldiği noktayı ve geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni anayasaya ilişkin kamuoyuna ilan edilen takvimde şu an itibarıyla herhangi bir değişiklik yok. Anayasa Uzlaşma Komisyonu olarak 19 Ekim 2011’de başladığımız çalışmalarımızı 30 Mart 2013’te bitireceğimizi daha önce ilan etmiştik. Biz çalışmalarımızı yetkilerimiz çerçevesinde yürütüyoruz. TBMM olarak, kurulduğu günden sonra ilk sivil anayasa yapma çabamızın olumlu sonuçlanmasını istiyorum. “Hayırlı işlerde acele etmek lazım” derler. Parlamentoda grubu bulunan dört partinin bu konuda halkımızı hayal kırıklığına uğratmayacak bir sonuca ulaşacağına inanmak istiyorum. Türkiye’nin ilk defa yakaladığı sivil anayasa yapma fırsatını doğru değerlendireceğini düşünüyorum. Bu çalışma, ülkemiz için son derece önemli bir tecrübe ve kazanım olacaktır. Parlamentomuz ve halkımız sağduyuludur. Ülkemizin geleceğini inşa edecek bu çalışmadan hayırlı bir sonuç çıkacağına inanıyorum. TBMM 24. Dönem’in “Kürt sorunu”nun çözümüne ilişkin olarak siyaset tarihimizde nasıl bir iz bırakacağını düşünüyorsunuz? Şunu peşinen ifade edeyim ki Türkiye’de bir sorun var ise, adı ne olursa olsun, bunu çözecek biz olmalıyız. Sorunlarımızı biz çözmez isek çözüme ilişkin dayatmalara maruz kalacağımızı unutmamalıyız. Sorun bizdeyse çözümü bulacak olan da biziz. O halde bizim üzerimize düşen “Terör Sorunu”, “Güneydoğu Sorunu”, Nisan 2013 “Kürt Sorunu” gibi değişik şekillerde adlandırılan bu sorunu çözmektir. Bunun tarihselliğini tartışacak olan bizler değiliz. Bir şekilde sorun getirilip önümüze konulmuştur. Bu sorunu çözen Türkiye, ayağındaki prangadan kurtulmuş olacaktır. Sürekli güvenlik sendromu yaşamaktan uzaklaşacak ve geleceğe daha güvenli bakacaktır. İç barışın tesisinde bu sorunun çözümü, ülkede görev yapan bütün siyasilerin Kapak / Söyleşi kültürünü özümsemiş bir kişiliğe sahip olmaları bizim en büyük hedefimizdir. TBMM’nin başlattığı “Çocuk Meclisi” çalışması bu konuda önemli bir demokrasi laboratuvarıdır. Demokrasinin tabana yayılması ve demokrasi bilincinin kökleşmesi, yürütülen bu çalışmalarla mümkün olacaktır. Halkımız sorunlarının çözüm noktası olarak TBMM’yi görüyor ve 81 ilden vatandaşlar adeta Meclis’e akın ediyor. Ziyaretçi yoğunluğu Meclis çalışmalarını nasıl etkiliyor? Bu konuda yeni bir uygulama söz konusu olacak mı? sorumluluğudur. Çeşitli kaygıların dile getirildiği bu konuda iktidarıyla, muhalefetiyle herkesin bu sorunun çözümüne katkı sunması milletimizin menfaatinedir. 23 Nisan’da Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlayacağız. Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarla ilgili Meclis’in özellikle üzerinde durduğu konular nelerdir? 23 Nisa n, Tü rk iye Büy ü k M i l let Meclisi’nin doğum günüdür. O gün aynı zamanda ülkemizde Çocuk Bayramı olarak ilan edilmiştir ve geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızın bağımsızlık bilinciyle yetişmeleri için uluslararası düzeyde etkinlikler düzenlenmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her yıl olduğu gibi bu yıl da bu etkinliklere ev sahipliği yapacaktır. Ülkemizin geleceği bilim, kültür ve sanatla uğraşan gençlerimiz tarafından şekillendirilecektir. Onların ön yargılardan uzak, birbirlerini “öteki” olarak görmeyecek, demokrasi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak görevimi her zaman tarafsız bir şekilde yürütmeye çalışıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ziyaretçi akını bizim çok da arzu ettiğimiz bir durum değil. İstiyoruz ki sorunlar yerinde çözülsün. Tabii sorunlar yerinde çözülemeyince çözüm mercii olarak parlamento görülüyor. Özellikle partilerin grup toplantılarının olduğu günlerde parlamentomuza gelen ziyaretçi sayısı 12 bine ulaşmaktadır. Bu kadar yoğun ziyaretçinin Meclis kampüsünde karşılanması, ağırlanması giriş kapılarından itibaren çeşitli sorunlara yol açmaktadır. Vatandaşlarımız kendi sorunlarına çözüm aramak için Meclis’e akın ederken, bu durum parlamentomuzda ziyaretçi sorunu yaratmaktadır. Çoğu kez milletvekilleri, yasama çalışmalarını aksatmak durumunda kalmaktadırlar. Bu konuda geçtiğimiz günlerde partilerimizin grup başkanvekilleri ile bir toplantı yaptık. Toplantıda aldığımız kararları da kamuoyu ile paylaştık. Hatta hafta içi ziyaretçi akınını azaltmak için cumartesi günlerini “halk günü” ilan edip parlamentomuzu vatandaşlara açtık. Yaptığımız bu düzenlemelerden sonra ziyaretçi yoğunluğunun aynı ağırlıkla devam etmemesi en büyük dileğimizdir. Sizin siyaset yaşamınızda TBMM Başkanlığının yeri ve önemi nedir? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, bir siyasetçi için onurlu bir görevdir. Oturduğum koltuk Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğudur. Üzerimizde milletin sorumluluğu vardır. Milletin haklarını korumak ve devletimizi daha güzel yarınlara taşımak hepimizin sorumluluğudur. 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan seçimlerde halkımızın yüzde 95’inin tercihi parlamentomuzda temsil edilmektedir. Onlar adına yürüttüğümüz bu görevin sorumluluğu ağırdır. Bu ağırlığın altından kalkmak, zaman zaman çıkan krizleri çözmek bizim ödülümüzdür. Burada şunu da belirtmek isterim ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak görevimi her zaman tarafsız bir şekilde yürütmeye çalışmaktayım. Bu konuda en küçük bir taraflılık imasında dahi bulunulmaması için azami gayret göstermekteyim. Bu konudan hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Nisan 2013 29 30 Kapak / Dosya Grup başkanvekillerinden 93. yıl mesajı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 93. yılında siyasi partilerin grup başkanvekilleri dergimizin konuğu... AK Parti Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, CHP İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi, MHP Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’a “93. yıl mesajları”nı sorduk. Grup başkanvekilleri, “TBMM’nin 93. yılındaki Türkiye fotoğrafı”nı ortaya koyarken, sorunlar ve çözüm önerilerini de dile getirdi. Ahmet Aydın AK Parti Grup Başkanvekili Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığında dünyada millî iradeye dayalı temsil meclisi neredeyse yoktu. TBMM tüm sınırlarından kovulmak ve boğulmak istenen milletimiz adına dünyada emsali görülmemiş bir görev üstlenmiştir. Bu Yüce Meclis önce ordusunu kurmuş, sonra İstiklal Savaşı’nı yönetmiştir. Bu bakımdan da eşsiz bir örnek ve Gazi unvanlı bir parlamentodur. Millet iradesinin tecelligahı TBMM çeşitli darbeler ve müdahalelerle devre dışında bırakıldığı zamanlar yaşamıştır. Üstelik halk iradesinin merkezi bu meclisi by-pass edenler Nisan 2013 Türkiye’nin büyük sorunları ancak güçlü, istikrarlı siyasi iradenin Meclisimize yansıdığı dönemlerde çözüm yoluna girmiştir. bunu millet için yaptıklarını söylemekten geri durmamışlardır. Meclisimiz kurduğu “Darbeleri Araştırma Komisyonu” ile iradesini askıya alan oluşum ve geçmiş darbe suçlarıyla hesaplaşmaktadır. Ülkemizde hâlen kendisini millet iradesinin üzerinde görenlerin ilk yaptıkları işlerden biri TBMM’nin ve milletin vekillerinin itibarını zedelemeye çalışmaktır. Bilirler ki millet iradesinin temsil makamı geriletilir, gözden düşürülürse kendi seslerini daha çok duyurur, üzerlerine vazife olmayan işleri daha kolay yapabilirler. “Çok mesafe kat ettik” TBM M’nin 93. y ı lında k i Türk iye fotoğrafına baktığımızda gördüğümüz şudur: 10 yıl önceye göre bugün ekonomide, sağlıkta, insan hakları ve demokraside çıtasını örnek alınacak seviyelere çıkarmış bir Türkiye var. Bugün ülkemiz tarihî süreçlerden geçiyor; büyük değişimlere, gelişimlere, başarılara imza atıyor. Hazinemiz Kapak / Dosya güçlü, ekonomimiz dünya küçülürken büyümekte. Siyasi yapı, güçlendikçe sorun çözen bir kurum haline geldi. Türkiye’nin, bölgesinde lider ve dünyada söz sahibi olması için öncelikle iç barışını, birliğini, bütünlüğünü sağlaması gerekiyor. Bunun en temel şartı millî birlik ve kardeşliğin tahkim edilmesidir. Bu yolda çok mesafe kat ettik. Birlik ve bütünlüğünü sağlamış, iç barışına kavuşmuş, 2023 ve 2071 hedef lerine odaklanmış bir Türkiye tablosu oluşturmalıyız. Türkiye’nin büyük sorunları ancak güçlü, istikrarlı siyasi iradenin Meclisimize yansıdığı dönemlerde çözüm yoluna girmiştir. “Kürt sorunu” ve yeni sivil anayasa, ülkemizin çözüm bekleyen konularıdır. Millet bu sorunların çözümü için irade ortaya koymuştur. “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” ile ülkemizin en yakıcı, ya- ralayıcı sorununu barış içinde çözeceğiz. Biz meseleyi bir temel hak ve özgürlük sorunu olarak gördük. 75 milyon insanın bu ülkede birinci sınıf olması gerektiğinin mücadelesini verdik. Çünkü terör sorunu ancak bu şekilde çözülür. Geldiğimiz nokta doğru şeyler yaptığımızı gösteriyor. Ülkemiz açısından bir başka önemli süreci sivil anayasa yapımı oluşturuyor. Mevcut sistem vesayet paradigması ile kurulduğundan her türlü düzenlemeye rağmen sorunları devam ediyor. Türkiye bu durumu kökten değiştirecek bir anayasa değişikliği yapmak zorunda. Bütün çabamız milletimizin sivil, özgürlükçü, hak ve özgürlükleri zenginleştiren bir anayasaya kavuşmasıdır. Akif Hamzaçebi CHP Grup Başkanvekili Üyesi olmaktan onur duyduğum bu Meclis, tarih sahnesinden silinmek istenen ulusumuzun adına dünyada örneği olmayan bir görev üstlenerek Kurtuluş Savaşımızı yönetmiş, devletimizi kurmuş ve çok kısa bir sürede Cumhuriyetimizi ilan etmiştir. “Cumhuriyet” dediğimiz devrim bu Meclis’in eseridir. 20’nci yüzyılın başlarında yapılan diğer bütün devrimler tarihe karıştığı halde Türkiye Cumhuriyeti Devrimi tarih yazmaya devam etmektedir. Bunun yegane nedeni, Meclis’in “hakimiyet-i milliye” prensibine bağlı kalmasıdır. Halkımız emin olmalıdır ki “hakimiyet-i milliye” esasına dayalı toplumsal sözleşmeye bağlı kalındığı müddetçe devletimiz ve milletimiz Cumhuriyet devrimlerinin kazanımlarıyla birlikte ilelebet var olacaktır. 23 Nisan tarihi, milletimizin parlamenter sisteme inancının, bu milletin bir meclisle yönetilmek için gösterdiği cesaret ve kararlılığın simgesidir. Kurtuluş Savaşı’na ve Cumhuriyet’in kuruluşuna öncülük edenler, o günün zor şartlarında dahi mücadelelerini hukuk içinde yürütme iradesini göstermişlerdir. Millet hakimiyetine duydukları inanç sayesinde Cumhuriyet’in kuruluşunun hemen ardından demokrasi denemelerine girişmişler, birtakım hak ve özgürlükleri tanımakta Kıta Avrupası’nın önünde olmuşlar ve genç Cumhuriyet’i 27 yılın sonunda çok partili demokrasiyle buluşturmuşlardır. Yeni bir toplumsal sözleşme Bugüne baktığımızda Türkiye’nin zor bir süreçten geçtiğini görmekteyiz. Güçler ayrılığı ilkesi, güçler birliğine dönüşmüştür. Yargı bağımsız değildir. Demokrasi ayağımızın altından kaymakta, özgürlük alanları her geçen gün daralmaktadır. Otoriter bir yapılanma kendini hissettirmektedir. Halkın iradesiyle seçilen milletvekilleri tutukludur. Üniversitelerimiz özerkliğini ve özgürlüğünü yitirmiştir. Anayasa’nın açık hükmüne rağmen basın sansür altındadır. Vatandaşın haberleşme özgürlüğü sınırlandırılmıştır. 2002 yılı sonunda sorun olmaktan çıkan terör, 10 yıl boyunca Türkiye’yi etkisi altına almıştır. Bugün sorun karmaşık bir hale gelmiş, terör sorunu ile “Kürt sorunu” iç içe geçmiştir. Bu sorunları toplumsal uzlaşmayla çözecek bir irade hükümet tarafından ortaya konulmamıştır. Hükümetin parlamentoyu dışlayan bir anlayışla çözüm bulmaya çalışmasının birleştirici değil, ayrıştırıcı sonuçlar yaratmasından endişe ediyoruz. Nisan 2013 31 32 Kapak / Dosya Türkiye’nin önünde eğitimden sağlığa, adaletten dış politikaya, işsizlikten yoksulluğa, terörden yolsuzluğa kadar çözülmeyi bekleyen birçok sorun vardır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi gözetilerek yargının bağımsızlığı yeniden tesis edilmelidir. Meclisimiz toplumsal uzlaşmaya dayalı yeni bir anayasa yapmalıdır. Yeni bir toplumsal sözleşme için öncelikle özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması, karşılıklı diyalog ve uzlaşı ortamının sağlanması ve gerçek demokrasinin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Ancak görüyoruz ki yeni anayasa sürecinde AKP “başkanlık sistemi” arayışı içindedir. Parlamenter sistemden vazgeçilme düşüncesi vardır. Aslında yapılmak istenen, Sayın Başbakan’a Başkanlık yolunu açmaktır. Anayasa bireyin hak ve özgürlüklerini merkeze alan, Cumhuriyet’in kazanımlarını, “laiklik ilkesi”ni muhafaza eden bir anlayışta olmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruluşu, işleyişi ve sonuçları itibarıyla Türk milletinin karakterinin ifadesidir. Mehmet Şandır MHP Grup Başkanvekili Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruluşu, işleyişi ve sonuçları itibarıyla Türk milletinin karakterinin ifadesidir. Meclis’in açılma tarihi olan 23 Nisan 1920 mübarek cuma günü, Haçlı zihniyetin yüzyıllardır rüyalarını süsleyen emellerinin kursaklarında bırakıldığı kutsal bir gündür. Osmanlı Devleti’nin idam fermanı sayılan Sevr Antlaşması’nın şartlarını o yıllarda kabul ettiremeyen Haçlı ruhu, bugün hüviyet değiştirmiş bir şekilde karşımızdadır. Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kurtuluş Savaşı’ndan “ezelden beridir hür yaşamış” bir millet olduğunu ispatlayarak çıktı ve Lozan’la birlikte Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ebedi yurdunun sınırları çizildi. Lozan sonrasında Lord Curzon, “İleride dara düşüp bize yardım için geldiğinizde, burada reddettiğiniz her şeyi cebimden çıkartıp önünüze koyacağım ...” demiştir. Batı, bu sözünü yerine getirmek için Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana fırsat kollamıştır ve o gün tankla, tüfekle başaramadığı Sevr’i bugün diplomasi yoluyla hortlatma gayreti içindedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 93. yılında Türk milletinin çözülmeyi bekleyen en önemli sorunu, deruni manada bir terör sorunu olmayıp, yüzyıllardır Batı’nın İslam’a karşı yürüttüğü Türk’ü dolayısıyla İslam’ı yok etme sorunudur. Batı bunu her fırsatta Türkiye üzerinde denemekten geri durmamıştır. 1970’lerde kardeş kavgası ve mezhep çekişmesi, 1980’lerde Ermeni maşaları Nisan 2013 ile diplomatlarımıza saldırı şeklinde baş gösteren tehlike, şimdi de terör sorunu olarak başımıza sarılmıştır. Türkiye ve Türk milletinin bana göre temel sorunu, yaratılıştan ve yaşanan tarihten kaynaklanan “büyüklüğün” farkında olmayan ruh halidir. Türkiye öncelikle bu “büyüklük” şuurunu yeniden keşfetmelidir. Meclisimizin 93. yılında, zamanın ruhuna uygun, insanı merkezine alan ve özgürleştiren bir hukuk belgesi kapsamında yeni anayasayı inşallah birlikte yapacağız. MHP olarak buna inanıyoruz. Sözde “Kürt sorunu”nu çözmek için bir anayasa yapma ham Kapak / Dosya hayalleri birilerinin başını yakacaktır. Sonunda mutlaka doğruda ittifak edecek, bize ve çağa yakışan bir anayasa yapacağız. 23 Nisan 1920’den itibaren Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan tüm vatandaşlar Cumhuriyet’in kurucusu ve asli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bu bir gerçek olarak karşımızda dururken terör sorununun adını “Kürt sorunu” koyup, Batı’nın o dönemde kabul ettiremediği Sevr’i, yedi düvele meydan okumuş milletin meclisinden yasayla geçirmeye kalkmak en hafif ifadesiyle gaflettir. Türkiye’nin üzerinde oynanan tüm ihanet projeleri karşısında milletimizi uyanık olmaya davet ediyoruz. Türkiye her türlü güçlüğün altından kalkacak bir yapıdadır ve bu yapının ebediyete kadar yaşaması konusundaki azim ve kararlılığımız devam edecektir. Pervin Buldan BDP Grup Başkanvekili Cumhuriyet tarihi boyunca parlamentonun en büyük sorumluluğu alması gereken bir dönemdeyiz. Çünkü Ortadoğu ve dünyadaki hızlı değişimlere ayak uydurmak, Türkiye’nin iç ve dış sorunlarını çözüp barışı yeniden inşa edebilmek için tarihsel bir fırsatın doğduğu süreçteyiz. Benim en büyük beklentim, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu tarihsel sorumluluğu en üst düzeyde yerine getirmesidir. Türkiye küresel, bölgesel ve iç sorunlarını çözmek için Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte başlayan yapısal sorunlarını aşmak zorundadır. Bunun için demokrasi kültürünün ve özgürlüklerin geliştirilmesi gerekiyor. Bugünkü “Türkiye fotoğrafı” değişim sancısı çekiyor ve değişmesi gerektiğini anlamış olmanın şaşkınlığını yaşıyor. Bunun için tarihiyle yüzleşmek zorundadır. Sanırım buna dair korku hâlâ bitmiş değil. TBMM’nin 93. yılında Türkiye’nin en önemli sorunu Kürt sorunu, dolayısıyla demokratikleşme sorunudur. Eğer bu dönem Meclis bu sorunun üstesinden gelirse bana göre Cumhuriyet’in kuruluşunda üstlendiği sorumluluk kadar ağır bir tarihsel sorumluluğu yerine getirmiş olacaktır. Çözemezse bundan önceki parlamento grupları gibi unutulup gidecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 93. yılında Türkiye’nin diğer sorunları ekonomik eşitsizlik, emek dünyasının sorunları, işsizlik, kadın-erkek eşitsizliği, ekolojik yıkım şeklinde sıralanabilir. Her yıl 23 Nisan’da TBMM’nin kuruluşu ve Çocuk Bayramı birlikte kutlanmaktadır. Çocuklarımıza savaşsız, kayıpsız, huzur ve barış içinde kardeşçe yaşanan özgür bir ülke bırakmalıyız. Bugün bunun yolu Kürt sorununun çözümünden geçmektedir. Kürt sorunu, Türkiye tarihinin en ağır ve en yakıcı sorunudur. Bu sorunu çözmek için barış dilini yeniden kurmak, halkların bir arada özgürce ve eşit koşullarda yaşamaları için yürütülen çalışmaları desteklemek hem insani hem de tarihî bir görevdir. Bu konuda diğer siyasi partilere derginiz aracılığıyla bir çağrı yapmak istiyorum: Bu sorunun çözümünde herkes elini taşın altına koymak zorundadır. Aksi takdirde çocuklarımızın iki eli yakamızda olacaktır. Nisan 2013 33 34 Kapak / Dosya Erbay Kücet Ç ocuğun toplumda bir yere sahip olduğu, ona iyi bir eğitimle anlatılabilir ve uygun edebi eserler aracılığıyla öğretilebilir. Türkiye Dede Korkut hikayeleri, Nasreddin Hoca fıkraları, Karagöz-Hacivat gibi çocuk edebiyatı adına zengin bir mirasa sahip olmasına rağmen hızla gelişen görsel medya karşısında olması gereken yerde değildir. Çocuk edebiyatını, “Çocuk ların hayal, duygu, düşünce, duyarlık ve zevklerine eğilirken eğlenmelerini de sağlamak, aynı zamanda büyüme ve gelişimlerine katkıda bulunmak amacıyla yapılan edebiyat” olarak tanımlayabiliriz. Uzmanlar, çocuğa sağlam bir eğitim verebilmenin, onun kitapla iyi ilişki kurmasına bağlı olduğunu belirtmektedir. Çocukların ilk olarak masal ve hikaye ile tanıştığı düşünülürse, söz konusu ilişkinin kurulmasında bu tür kitapların önemli bir yeri vardır. Küçük yaşlarda kitapla tanışılması ona Nisan 2013 Çocuğun kitapla tanışmasında, onu sevmesinde, kitapla geçirdiği sürenin uzun olmasında aile, öğretmen, okul ve kurumlara görev düşmektedir. karşı bir sevgi doğmasını, kitabın eğlence ve bilgi kaynağı olduğunun anlaşılmasını sağlar. Masal ve hikaye kitaplarının hem niteliği hem çeşitliliği çocukların gelişimi için istenilen düzeyde olsa dahi, kitaplarla olan ilişkiler aile ve eğitimciler aracılığıyla kurulmaktadır. Dolayısıyla okuyacağı kitabı kendisi seçecek duruma gelinceye kadar çocuğun yaşı, eğitim durumu, zeka düzeyi ve ilgileri göz önünde bulundurulmalı, kitap bu kriterlere göre seçilmelidir. Günümüzde kitapçıya giren bir çocuk resimli-resimsiz macera romanları, masallar ve efsaneler, bilimkurgu, hayat öyküleri, tarih kitapları, tabiatla ilgili kitaplar, şiirler... gibi yeryüzünde var olan hemen her şeyle ilgili yüzlerce kitabı bulabilmektedir. Önceleri çocuk kitapları, baştan sona iyi davranış kuralları ile doluydu ve ders kitabı niteliğindeydi. Yakın zamanda çocuklara yönelik eğlendirici ve ilginç konuları içeren kitapların raflarda yer alması bu alanda bir sektör oluşmasını sağladı. Dolayısıyla “çocuk edebiyatı” bir alt kategori olarak kabul edilmeye başladı. Çocuğun kitapla tanışmasında, onu sevmesinde, kitapla geçirdiği sürenin uzun olmasında aile, öğretmen, okul ve kurumlara görevler düşmektedir. Çocuğun kitap okuması isteniyorsa aile içinde kitapla tanıştırılmalı, kitap okumaya özendirilmelidir. Kitap okumayan bir ailenin çocuğu da büyük bir ihtimalle kitap okumayacaktır. Kapak / Dosya Meclis’in çocuk kitapları Ülkemizde bu amaçlar doğrultusunda Kültür Bakanlığı başta olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı, diğer bazı bakanlıklar ve yerel yöneticilerimiz üstlendikleri projeler kapsamında zaman zaman çocuklara yönelik yayınlar yapmaktadırlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi de hem açılış günü hem de Atatürk tarafından çocuklara hediye edilen bayram günü olan 23 Nisan’da bir dizi etkinliğe imza atmaktadır. 23-30 Nisan haftası “çocuk haftası” olarak kutlanmakta, bu haftalarda ülkemizin çeşitli yerlerinden Meclis’i gezip görmeye gelen öğrencilere hediye olarak kitap verilmektedir. Bu etkinliğin çocuklarımıza Meclis’i tanıttığı, onlarda demokrasi bilincini geliştirdiği ve edebiyata katkı sağladığı açıktır. Ne var ki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce çocuklar için hazırlatılan yayınların sayısı pek fazla değildir. Daha önce yayımlanan ve görselliği olmayan kitapçıkları bir kenara bırakırsak Limon ile Zeytin Meclis’te kitabını başlangıç kitabı olarak kabul edebiliriz. Meclis Başkanlığı’nca öğrencilere dağıtılan bu kitapta, karikatürist Salih Memecan’ın çizgi kahramanları Limon ile Zeytin, TBMM içinde yaptıkları geziyi kendi üslupları ile anlatıyorlar. Bir diğer kitap Güneşe Aşık Çocuk’tur. Osman Turhan’ın çizgileriyle yayımlanan kitapta Necip Fazıl Kısakürek, Behçet Necatigil, Cahit Sıtkı Tarancı, Rıfat Ilgaz, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cahit Külebi, Can Yücel, Cahit Koytak, Beşir Ayvazoğlu, Cemal Süreya, Ataol Behramoğlu gibi ünlü şairlerin çocuklar için yazdığı şiirler bulunuyor. Kitapla birlikte verilen CD’de ise bu şiirlerin Metin Serezli, Müşfik Kenter, Tamer Karadağlı, Cem Davran, Bülent Arınç, Kenan Işık, Ataol Behramoğlu, Erkan Tarhan gibi ünlüler tarafından seslendirmeleri yer alıyor. K a r i k at ü r ist Necdet Ku r u’nu n ç i zg isiyle ba sı la n TBMM’ de Bir Gün adlı kitap, Meclis’i gezmeye gelen bir grup öğrencinin yaşadıklarını anlatıyor. TBMM’ye bağlı bir kurum olan Milli Saraylar Daire Başkanlığı tarafından yayımlanan Adım Adım Dolmabahçe kitabında ise sarayı gezen miniklerin gözüyle Dolmabahçe anlatılmaktadır. Padişahların devletin işlerini sarayın Selamlık kısmında görmeleri, Harem kısmında aileleri ile birlikte özel hayatlarını sürdürmeleri gibi konuların anlatıldığı kitap, yakın tarihimize de ışık tutmaktadır. Bu eserlerde, TBMM ve yasama ile ilgili bilgilerin ilköğretim çocuklarının rahatlıkla anlayabileceği biçimde, sıcak ve masalsı bir üslupla anlatılması çok önemlidir. Meclis’i, demokrasiyi ve temel vatandaşlık görevlerini tanıtmak için hazırlanan bu kitaplarla ilgili ayrıntılı bilgi TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Başkanlığı’ndan alınabilir. Nisan 2013 35 36 Kapak / Dosya Benim için Meclis... Hakan Aysev / Opera Sanatçısı Parlamento, demokrasi demektir; bir ülkede demokrasinin doğru işlediğini gösteren bir olgudur. Benim için en önemlisi parlamentomuzun Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmuş olması ve ülkemizin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için gerekli adımların o yıllarda atılmasıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki değerli milletvekillerimizin kültür ve sanata daha fazla ilgi göstermesini, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ayrılan bütçenin artırılmasını diliyorum. Yalçın Gökçebağ / Ressam TBMM benim için öncelik le Cumhuriyet, demokrasi, laiklik ve sanat demektir. Ülkemizde sanatın gelişmesi, geniş halk kitlelerine ulaşması TBMM sayesinde olmuştur. Bugün İbrahim Çallı, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Turan Erol, Burhan Doğançay gibi sanatçılarımız varsa bunu TBMM’ye borçluyuz. Turgut Özakman / Yazar T BM M z a fe r i s a ğ l ayan, Cumhuriyet’i ilan eden ve çağdaş devleti kuran, millî iradeyi temsil eden büyük kuruluştur. Bu duruşunu sürdürmek, herkes de TBMM’ye saygı göstermek zorundadır. Nisan 2013 Yaşar Taşkın Koç / Kanal 24 Ankara Temsilcisi ve Yeni Şafak gazetesi yazarı Milletin hakkını yemek isteyenlerin daima küçümsemeye çalıştığı; İdeal halinin 1. Meclis olduğunu düşündüğüm; Yeni binasının kendisine yakıştığına inandığım; Ne olduğumuzu, ne yaptığımızı, nereye doğru gittiğimizi en iyi gösteren “şey”dir benim için... Yıldız İbrahimova Dinçer / Caz Sanatçısı Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en önemli olay bence Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde 23 Nisan 19 2 0 ’ d e a ç ı l m a sıd ı r. Türk milletinin geleceği, uygarlık ve çağdaşlık yolundan ilerlemesidir. Benim için TBMM’nin duygusal bir önemi de var. 1992’de eşim Ali Dinçer’le (o zaman CHP milletvekili ve grup başkanvekiliydi) Meclis’te tanıştık. Benim hayatımı değiştiren bir olaydı bu. Safiye Soyman / Türk Sanat Müziği Sanatçısı Türk iye Büy ük Millet Meclisi benim için öncelikle Atatürk’ü ifade ediyor. Büyük zorlukların yaşandığı yıllarda Atatürk ’ ün engin bilgisi ve zekası sayesinde TBMM’nin açılması çok önemli. Canlarını feda ederek bize bu güzel ülkemizi kazandıran, özgürlüğe kavuşmamızı sağlayan Ulu Önder Atatürk’ü, şehitlerimizi minnetle ve saygıyla anıyorum. Bir sanatçı olarak ben de ülkemi en iyi şekilde temsil etmek, tanıtımına katkı sağlamak için elimden geleni yapmaya gayret ediyorum. Zekai Tunca / Türk Sanat Müziği Sanatçısı Türkiye Büyük Millet Meclisi bence büyük milletin meclisidir. TBMM, vatandaşın kendine dert ed i nd iğ i fa k at ç a re bulmak için bireysel ç aba sı n ı n yet med iğ i ülke sorunlarının çözüm yeridir. Millet iradesini temsil etmek üzere Meclis çatısı altında yer alan vekillerimizin seçim kampanyalarındaki gayreti ülke sorunlarının çözümünde de sürdürmeleri önem taşımaktadır. Nazlı Eray / Yazar TBMM, Türkiye Cumhuriyeti’nin 23 Nisan 1920’de kurulan yasama organıdır. Hepimizin bildiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin birçok karar alma yetkisi ve görevi vardır. Millet iradesine dayanan ve seçimle işbaşına gelen bir kuruluş olması nedeniyle benim için kutsaldır. 37 14-20 Nisan: Kutlu Doğum Haftası Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, bu yıl “Hz. Peygamber ve İnsan Onuru” temasının işleneceği Kutlu Doğum Haftası mesajında, “İslâm’ın, insan onurunu merkeze alarak tesis ettiği insan anlayışının esaslarını Hz. Peygamberin (s.a.s) çağlar üstü örnek hayatında, sünnet-i seniyyesinde, söz ve davranışlarında, en genel hatlarıyla da Veda Hutbesi’nde görmek mümkündür. Rahmet Peygamberi (s.a.s), on binlerce insana hitaben yaptığı o tarihî konuşmasında insanların canlarının, mallarının ve ırzlarının yani kişilik değerlerinin ve insanlık onurlarının dokunulmaz olduğunu bildirmiştir” dedi. Bir Gece On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi, Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi! Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler; Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi! Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî’î: Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi; Bir kere de, ma’mure-i dünyâ, o zamanlar, Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi. Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi. Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz, Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma’sum, Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi! Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi; Zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi! Âlemlere, rahmetti, evet, Şer’-i mübîni, Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi. Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep; Medyûn ona cem’iyyeti, medyûn ona ferdi. Medyûndur o ma’sûma bütün bir beşeriyyet... Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret. Mehmet Akif Ersoy Nisan 2013 38 Dünya Parlamentoları “Görkemli, sade ve güzel” AMERİKAN KONGRESİ Elif Çelik Tarih sahnesinin başrol oyuncularından biri olan ve dünya siyasetinde önemli bir konum işgal eden Amerika Birleşik Devletleri’nin Kongre Binası da hem siyasi hem sosyal pek çok işlevi yerine getiriyor. Nisan 2013 A merikan Kongre Binası, Temsilciler Meclisi ve Senato’dan oluşan ABD Parlamentosu’na ev sahipliği yapıyor. Binanın orijinal ismi olan “Capitol” Latinceden geliyor ve mimarisi de Capitol Tepesi’ndeki Roma tapınağına benziyor. Her ne kadar özgün bir mimariye sahip olmasa da Kongre Binası Roma’daki örneğinden çok daha ihtişamlı ve kendi çapında bir sanat eseri. 1793’te inşasına başlanan Amerikan Kongre Binası, neredeyse ABD ile yaşıttır. O günden beri büyük bir yangın atlatan, yeniden inşa edilen, genişletilen, defalarca restore edilen binanın bugün gördüğümüz hali mahir ellerden çıkmış bir abide olarak ayakta durur. Binaya en son 1960 yılında birtakım yenilemeler yapılmış, ardından 19 Kasım 1960 günü “ulusal öneme sahip tarihî eser” seçilmiş. 2007 yılında ise Amerika Mimarlar Enstitüsü tarafından “Amerika’nın favori mimari eserleri” listesinde ilk sıralarda yer almış. Dünya Parlamentoları 1792 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’nin üçüncü başkanı Thomas Jefferson’ın isteği üzerine Kongre Binası’nın inşası için bir tasarım yarışması düzenlenir ve yarışmacılara dört aylık süre verilir. 500 dolar ve bir arsa ödülü konulan yarışmaya on tane proje sunulur. 1792 y ı lında, A meri ka Birleşi k Devletleri’nin üçüncü başkanı Thomas Jefferson’ın isteği üzerine Kongre Binası’nın inşası için bir tasarım yarışması düzenlenir ve yarışmacılara dört aylık süre verilir. 500 dolar ve bir arsa ödülü konulan yarışmaya on tane proje sunulur. Bunlardan beklentileri karşılayan sadece eğitimli Fransız mimar Stephen Hallet’e ait tasarımdır, ne var ki Fransız üslubu ağır bastığı, çok süslü ve pahalıya mal olduğu için sonradan bu tasarım kabul edilmez. Yarışmaya son anda katılan William Thornton’ın 19. yüzyıl neo-klasik üslubundaki tasarımı hem halk hem de Başkan tarafın- dan oldukça beğenilir, “görkemli, sade ve güzel” övgüsüyle karşılanır. Bununla birlikte Thornton’ın orijinal tasarımı daha sonra Benjamin Henry Latrobe ve Charles Bulfinch tarafından değiştirilir. Kongre Binası için temel atma törenleri 18 Ekim 1793’te yapılır ve bu tarihin yazılı olduğu taşı, ritüel gereği Mason kıyafetleri giyen George Washington yerleştirir. Binanın Senato kanadı 1800, Meclis ise 1811 yılında tamamlanır. Binanın inşası henüz tamamlanmamış iken, 17 Kasım 1800 tarihinde ABD Kongresi’nin ilk oturumu gerçekleştirilir. Her iki kanadın da tamamlanmasının üzerinden çok geçmeden, 24 Ağustos 1814’te Kongre Binası İngilizler tarafından yakılır ve 1815’te başlayan yenilemeler 1819’da tamamlanır. 1850 dolaylarında, yeni eyaletlerden gelen meclis üyelerinin sayısı arttıkça Kongre Binası’nın yetersiz olduğu düşünülür ve yeni bir tasarım yarışmasının ardından Phila- Nisan 2013 39 40 Dünya Parlamentoları delphialı mimar Thomas U. Walter tarafından binanın güney ucuna Temsilciler Meclisi, kuzey ucuna ise Senato olmak üzere iki kanat eklenir. Bu inşa sırasında başta planlandığı gibi Avrupa’dan getirilen ücretli işçiler değil, zenci köleler kullanılmıştır. Yenilemeler sırasında binanın orijinal tasarımındaki kubbe de yıkılır ve “düğün pastası” şeklindeki yeni kubbe yapılır. Yine Mimar Walter tarafından tasarlanan kubbe, eski kubbeye ait kâgir ayaklar üzerinde oturmasına rağmen ondan üç kat daha ağırdır ve 30 metre daha geniş çapa sahiptir. Kubbe vakur bir şekilde taçlandırdığı binaya öyle yakışır ki oraya sonradan eklenmiş olması şaşırtıcıdır. Bununla birlikte, ilk bakışta görüleceği üzere Kongre Binası’nın Vatikan’daki Aziz Petrus Bazilikası’na ve Londra’daki Aziz Paul Katedrali’ne çok benzemesine neden olmuştur. İki katlı olan bu kubbenin alt katında, en güzel örneğini Roma mimarisindeki Pantheon’da görebileceğimiz bir göz (pencere) vardır. Normalde göğe açık olması gereken bu göz, kubbenin ikinci katındaki “Washington’ın ilahlaştırılması”nı anlatan resime, yani temsilî gökyüzüne açılır. Kubbenin tepe noktasında yer alan ve Tanrı katını temsil eden bu eser, masonluğun simgelerinden biri olan ve Roma İmparatorluğu için de önem taşıyan “Tanrı’nın gözü”nün bir tasviridir. George Washington’ı Roma ve Yunan tanrıları ile çevrelenmiş olarak gösteren bu resimle, ABD’de ilk kez henüz hayatta olan bir kurucunun ilahlaştırıldığı rivayet edilir. Binanın böyle ezoterik simgelerle bezeli oluşu, pek çok komplo teorisyeni için de ilham kaynağı olmuştur. Görülmeye değer bir sanat merkezi Binanın içinde özellikle resimlerden oluşan pek çok sanat eseri bulunmakla birlikte bunların büyük bölümü ziyaretçilerin görebileceği yerlerde bulunmuyor. Ulusal ülkülerin, vatanseverlik gibi değerlerin temsil edildiği bu resimler, esasında parlamenterlere ilham veren, kılavuzluk eden, hatta nasihatte bulunan sanatsal betimlemelerden oluşuyor ve kronolojik olarak Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfi ile başlıyor. İlk olarak İtalyan/Yunan kökenli Amerikan sanatçı Constantino Brumidi tarafından 1856 yılında Senato kanadının ilk katındaki koridorlara yapılan duvar resimleri, Birleşik Devletler tarihindeki çok önemli olay ve kişileri betimliyor. Bu çalışmalar arasında Benjamin Franklin, John Fitch, Robert Fulton gibi isimler ile “Louisiana’nın alınması” gibi sahneler yer alır. Bölgeye özgü bitki örtüsü ile hayvan betimlemelerinin de duvarları süslediği görülür. Brumidi, gelecek olay ve kişiler için de pek çok boş yer bırakmış, örneğin Apollo 11 ve Challenger adlı uzay mekiklerinin tasvirleri buralara Nisan 2013 yerleştirilmiş. Kubbedeki “Washington’ın İlahlaştırılması” ile “Birleşik Devletler Tarihi” adlı resimleri de Brumidi yapmıştır. Bunların dışında, kubbenin içinde Birleşik Devletler’in bir ulus olarak gelişmesini gösteren sekiz büyük resim yer alıyor. Doğu tarafında “Pocahontas’ın vaftizi”, “seyyahların gemiye binişi”, “Mississippi’nin keşfi” ve “Kristof Kolomb’un karaya ayak basışı” temalı resimler yer alırken batı tarafını “bağımsızlığın ilanı”, “General Burgoyne’un teslim oluşu”, “Lord Cornwallis’in teslim oluşu” ve “George Washington’ın komiteden çekilmesi” temalı resimler süslüyor. Kubbenin tepesindeki “Özgürlük Heykeli” ise 1863 yılında eklenmiş. Kongre Binası, ABD’nin elli eyaleti tarafından bağışlanan ikişer heykelle birlikte ulusal heykel koleksiyonuna da ev sahipliği yapıyor. Bu heykellerden biri, Hawaii adalarını fetheden Kral Kamehameha’nın tunç heykelidir. Koleksiyonun Dünya Parlamentoları yüzüncü ve son parçası ise New Mexico eyaletinin 2005’te bağışladığı, 1680 yılında İspanyol sömürgesine karşı çıkan ruhani lider Popé’nin heykelidir. Kubbenin hemen altında bir yeraltı mezarı yer alıyor; burası başta George Washington’ın ebedi istirahatgahı olarak düşünülmüş, ama vasiyeti üzerine Washington’daki Vernon dağında ziyaretçilere de açık olan bir mezara gömülmüş. Söz konusu yeraltı mezarı günümüzde sergiler için kullanılıyor. Kongre Binası’nın bodrumunda, şehirde henüz modern su tesisatı bile mevcut değilken Kongre üyeleri ve on- ların misafirleri tarafından kullanılan spa benzeri banyolar mevcutmuş. Zamanında masaj ve berber salonları da barındıran bu banyolardan günümüze sadece iki tane mermer küvet kalmış. Bodrumdan Kongre Binası’nın kubbe kısmına çıkan merdivenin, bir yılın günlerini temsilen 365 tane basamağı bulunuyor. Kubbenin kuzeyindeki kanat Senato, güneyindeki kanat ise Temsilciler Meclisi’dir. Bunların üst kısımlarında, ziyaretçilerin her iki meclisi de görebileceği salonlar bulunan yapı neo-klasik mimariye örnektir. Ana binayı ofislerin olduğu ek binalara yeraltı tünelleri ve özel alt geçitler bağlar. Kongre Binası’nın içindeki odalardan Senato kanadındakiler “S” (İngilizce: Senate), Meclis kanadındakiler ise “H” (İngilizce: House) harfleriyle tayin edilmiştir. Kongre Binası’nın Temsilciler Meclisi bugün 448 koltuğa sahip ve senatörlerden farklı olarak temsilcilerin kendileri için tahsis edilmiş koltukları yok. Meclis salonu, Kanuni Sultan Süleyman’ın da aralarında bulunduğu yirmi üç ünlü yasa koyucunun port- releriyle süslenmiş; bunlardan sadece Hz. Musa’nın bir bütün olarak betimlendiği temsilî heykel meclis başkanı kürsüsünün karşısında yer alıyor. Meclis kanadının ilk katında kuzey-güney mihverinde uzanan 30 buçuk metrelik koridorda, beyaz mermerden yapılmış 28 tane oluklu sütun yer alıyor. Senato ilk olarak dışarıdan gürültü gelmemesi için penceresiz olarak yapılmış, ışık ise tavandaki bir pencere ile sağlanıyormuş. Daha sonra bu pencere kaldırılmış, tavan ve duvarlar restore edilmiş. Bugün senatörler yarım daire oluşturan tasarımıyla yüz koltuklu ve iki katlı bir salon kullanıyor. Tarih sahnesinin başrol oyuncularından biri olarak dünya siyasetinde önemli bir konuma sahip Amerika Birleşik Devletleri... Kongre Binası ise ünlü e pluribus unum (Birlikten kuvvet doğar) mottosunun vuku bulduğu, parlamentonun görevini yerine getirdiği yer olmakla birlikte sosyal bir işleve de sahip; yabancı siyasetçiler burada ağırlanıyor, Amerikan sanatının nadide örnekleri sergileniyor ve bina her yıl binlerce turistin akınına uğruyor. Nisan 2013 41 42 AB üyeliğinin yolu TBMM Genel Kurulu’ndan geçer T Egemen Bağış Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci AB reformları, AB’nin reformları değildir. Bu reformların her biri milletimizin yaşam kalitesini yükselten, ülkemizi daha demokratik, daha müreffeh, daha dinamik ve şeffaf bir yapıya kavuşturan nitelik taşımaktadır. Nisan 2013 ürkiye ile Avrupa Birliği arasındaki bağların en güçlü yansımasını parlamentolar oluşturuyor. Millet iradesinin tecelli ettiği parlamentolar arasındaki güçlü diyalog ve işbirliği, esasen halklar arasındaki güçlü diyaloğun ve etkileşimin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin iradesinin yansıdığı aziz bir meclistir. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesini gururla taşıyan yüce bir meclistir. Her zaman, her platformda vurguladığım bir hususu Parlamento dergisi aracılığıyla da hatırlatmak isterim. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin yolu belirli minvallerden, belirli mekanlardan, belirli kesimlerin onayından değil, bu yüce Meclis’in, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Genel Kurulu’ndan geçmektedir. TBMM Genel Kurulu’nda görüştüğümüz her mevzu, çıkarılan her yasa Avrupa Birliği sürecinde de mesafe almamız anlamına geliyor. Bu çerçevede, kuruluşundan bugüne yüce Meclisimizde Türkiye’nin muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma hedefine katkı sağlamış bütün üyelere şükranlarımı sunuyor, ebediyete intikal etmiş olan bütün parlamenterlerimizi de hayırla, rahmetle yad ediyorum. Bilindiği gibi milletimizin teveccühüyle 2002 yılında iktidara gelen Hükümetimiz, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini öncelikli ve kararlı bir hedef olarak belirlemiş, yüce Meclisimizin yardımıyla bu kararlı hedefi somut kazanımlara dönüştürmüştür. O günden, yani Hükümetimizin işbaşına geldiği 2002 yılından bugüne kadar, TBMM’de yaklaşık 300 birincil düzenleme, 1400’e yakın da ikincil düzenleme çıkarılmıştır. Şu anda Avrupa’da dahi ülkemizin reform hızını yakalayabilen, Parlamentomuzun hızına yetişebilen bir başka ülke olabileceğini zannetmiyorum. 43 Bu kararlılığımız sayesinde Türkiye, Hükümetimizin göreve gelmesinden iki yıl sonra 17 Aralık 2004’te müzakere tarihi almış, 3 Ekim 2005’te de Avrupa’da saatleri durdurmak suretiyle müzakerelere başlamıştır. Şunu her platformda rahatlıkla dile getiriyorum: Türkiye bugün itibarıyla Cumhuriyet tarihinde Avrupa Birliği standartlarına en yakın olduğu noktadadır. Biz Avrupa Birliği sürecimize reform perspektifinden bakıyor ve süreci asla karşımıza çıkarılan siyasi engellere endekslemiyoruz. Durmak yok reforma devam İleri demokrasi için, AB standartlarının da üzerinde bir Türkiye için, 2023 hedeflerimiz için “İnadına reform” diyerek, “Durmak yok reforma devam” diyerek yolumuza devam ediyoruz. Önümüzdeki dönemde de TBMM Genel Kurulumuzun ve Komisyonlarımızın, AB uyum sürecimizin bir aktörü olarak reform sürecine bağlılığını muhafaza edeceğine şüphe yoktur. Sadece AB ile katılım müzakerelerimizin ilerlemesi için değil, vatandaşlarımızın yaşam standartlarının yükseltilmesi için de reformlar olmazsa olmaz bir unsurdur. AB reformları, AB’nin reformları değildir. Bu reformların her biri milletimizin yaşam kalitesini yükselten, ülkemizi daha demokratik, daha müreffeh, daha dinamik ve şeffaf bir yapıya kavuşturan bir nitelik taşımaktadır. Biz bu zamana kadar olduğu gibi önümüzdeki dönemde de üzerimize düşenleri, milletimizin bize verdiği ödevleri yerine getirmeye ve reform sürecimize sahip çıkarak kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğiz. Son günlerde Türkiye’nin bu kararlılığının artık somut kazanımlara dönüştüğü gelişmelere hep birlikte şahit oluyoruz. Bunun son örne- ği, Fransa’nın Hollande yönetimiyle birlikte önceki Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin engel koyduğu 5 başlıktan birinde, 22. Fasıl’da (Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu) blokajı kaldıracağını açıklamasıydı. Bu gelişmenin ardından Fransa’ya bir ziyaret gerçekleştirmiş ve muhataplarımıza bunun sadece bir başlangıç olduğunu iletmiştik. Bu mesajlarımızın ardından 22. Faslın açılması konusunda Avrupa Birliği ile de resmî temaslara başlanmıştır. İnşallah en kısa sürede bu Faslı müzakerelere açmış olacağız. Bu yeterli mi, elbette değil. Dediğimiz gibi bu bir başlangıç. Ancak iyi bitirmek, iyi başlamaktan daha önemlidir. Sadece bir fasılda böyle olumlu bir tutum takınılması, diğer fasıllardaki blokajların kaldırılması zaruretini ortadan kaldırmaz. Hükümetimiz reform sürecindeki tavizsiz ve kararlı duruşuyla Avrupa’nın Türkiye’ye karşı gösterdiği dirençleri bir bir kırmaya başlamıştır. Önümüzdeki süreçte de Türkiye’nin önüne koyulan duvarların bir bir yıkılmaya devam edeceğini ümit ediyoruz. Zira bu, hâlihazırda birçok krizle aynı anda mücadele etmek durumunda kalan Avrupa Birliği için aklın ve mantığın gereğidir. Türkiye Avrupa Birliği sürecinin temelini reform sürecine bağlılık üzerine bina etmiştir, Hükümetimiz yoluna bu temel üzerinde ve kararlılıkla devam edecektir. Bu çerçevede, Bakanlar Kurulu’nun yeniden yapılandırılması kapsamında Hükümetimizin ihdas ettiği Avrupa Birliği Bakanlığı, aynı zamanda Türkiye’nin bir reform mutfağı anlayışıyla çalışmaya devam edecektir. Nisan 2013 44 Röportaj Zor yılların Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli Bazı şeyler benimle birlikte gidecek Röportaj: Songül Baş | Fotoğraflar: İsmail Demir “Türk sağının kara kutusu” Ferruh Bozbeyli’nin siyaset yaşamı birbirinden çarpıcı notlarla dolu. Türkiye’nin zor yıllarına tanıklık eden Bozbeyli, “Bazı şeyler benimle birlikte gidecek” diyor. Nisan 2013 H ani “kitap gibi adam” denir ya bazıları için… Ya da “Hayatımı yazsam roman olur” der kimileri… Karşımızda hem “kitap gibi bir adam” vardı, hem de roman gibi bir hayat… Her sorumuza öyle derinlikli yanıtlar verdi ki, yalnız kendi siyasi yaşamının değil, Türk siyasetinin de bir fotoğrafını koydu önümüze. Onu dinlerken 1960’lı yıllardan günümüze uzandık; kâh renkli kâh acı hatıralara kulak verdik. “Türk sağının kara kutusu” Ferruh Bozbeyli, siyasette dolu dolu geçirdiği 17 yıla ilişkin öyle şeyler anlattı ki, “Güleriz ağlanacak halimize” demekten kendimizi alamadık. Röportajımız sırasında Bozbeyli’nin söylediği bir cümle ise dikkatlerden kaçacak gibi değildi: “Bazı şeyler benimle birlikte gidecek.” Siyasetin duayen ismi Ferruh Bozbeyli ile sohbet ederken 86 yıllık yaşamının dönüm noktalarına değindik. 1927’de Kahramanmaraş’ın Pazarcık kazasında başlayıp Ankara’ya Röportaj uzanan hayat yolculuğunun ilk ipuçlarını çocuk luk yıllarında aradık. Bozbeyli, o günleri şöyle anlatıyor: “Bir köy ortamında büyüdüm. Rahmetli babamın memuriyeti dolayısıyla ilkokulu Islahiye’de, ortaokulu İskenderun’da, liseyi Antakya’da okudum. Ailemde okuma şansını yakalayan ilk ben oldum. Çok iyi bir talebeydim. Liseyi bitirdiğimde, babam yüksek tahsil için imkanımızın olmadığını söyledi. Ben de askere gittim. Döndüğümde belediyede memur olurum diye düşünüyordum. Askerliği bitirdim, o sırada İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde okuyan arkadaşım Fatin Baki geldi, ‘Memurluk yapacaksan İstanbul’da da belediye var. Belki orada okuma şansın da olur’ dedi. Bana yol parası ve başlangıçta harcamalara yetecek kadar para verdi. Böylece İstanbul’a gittim.” Gece bekçiliği ve figüranlık Ferruh Bozbeyli, İstanbul ’da hem eğitimine devam etmiş hem de çeşitli işlerde çalışarak para kazanmış. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu Bozbeyli, öğrencilik yıllarında “Dokunulmazlık kaldırılmamalı” Ferruh Bozbeyli, milletvekili dokunulmazlığı ile ilgili tartışmaları şöyle değerlendirdi: “Anayasa milletvekili dokunulmazlığı demiyor ki, yasama dokunulmazlığı diyor. Dokunulmaz olan yasamadır, yasama faaliyetlerdir. Bunun bir manası var, durduk yere değil... Ben dokunulmazlığın kaldırılmaması lazım geldiği kanaatindeyim. Ancak ‘dokunulmazlık kalksın’ diye savcı müracaat etmişse Meclis’in de bunu yapması gerekir, yani Meclis de adamını korumayacak.” Yassıada’da karşılaştığım olaylar beni siyasete yönlendirdi, yaşananlara seyirci kalamayacağımı düşündüm. İETT’de gece bekçisi, matbaalarda kağıt kırıcı, film setlerinde figüran olarak çalışmış. “İETT’de gece bekçisiyken sokak lambalarının yanıp yanmadığını kontrol ediyordum. 186 lira maaş alıyordum; o zaman için iyi bir paraydı, arkadaşlarıma borç bile veriyordum. Benim okumamda İETT’nin çok payı vardır” diyen Bozbeyli, figüranlık işinden de keyif le söz ediyor: “Arkadaşlarımla birlikte Yavuz Sultan Selim Ağlıyor, İstanbul’un Fethi, İngiliz Kemal gibi birkaç filmde figüranlık yaptık. Günlük 5 lira veriyorlardı. Bir öğrenci için önemli bir paraydı.” Ferruh Bozbeyli, Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra 1962’ye kadar İstanbul’da avukatlık yapmış. 27 Mayıs askerî darbesinin zor günlerinde Yassıada’da Adnan Menderes ve arkadaşlarının yargılanma sürecinde Prof. Dr. Osman Turan’ın avukatlığını üstlenmiş. Yassıada mahkemelerinde yaşananlar Ferruh Bozbeyli’yi siyasete yönlendirmiş. Bozbeyli, yaşamındaki dönüm noktalarından biri olarak değerlendirdiği Yassıada günlerini şöyle anlatıyor: “Ben Türkiye’de bazı şeylerin varlığını Yassıada münasebetiyle fark ettim. Gördüm ki, ülkemizde siyasi parti veya dernek kurulduğunda, bunların maksadına mani olmak isteyenler, yani hasımları da Türkiye’de. Oysa biz hep beraber olmalıyız, hasımlarımız varsa hudutlarımızın dışında bir yerde olmalı. Biz birbirimizle uğraşırsak başkalarının uğraşmasına lüzum yok. Ben bunu Yassıada’da fark ettim; insanlar birbirlerine düşmüşler, biri diğerini düşman biliyor... Bugün dahi bundan yakamızı kurtaramadığımızı düşünüyorum ve üzülüyorum. Siyasi görüşü birbirine benzemeyen insanlar komşuluk bile yapmayabiliyor. Şu hale bakın... Hani demokrasi? Farklı düşünceye niye tahammül edilemiyor? Türkiye’nin insanı birbirine sevgiyi çok görüyor, birbirinin eksiğini, kusurunu arıyor. Cennet gibi bir vatanımız var ama bunun yeterince kıymetini bilmediğimizi düşünüyorum.” “Yaşananlara seyirci kalamazdım” Ferruh Bozbeyli, söz Yassıada’dan açılınca pek çok konuya değiniyor. Belli ki o olağanüstü dönemlerin izleri hafızasında ilk günkü canlılığıyla duruyor. Bozbeyli’nin o günlere ait hatıralarından biri şöyle: “Yassıada’da duruşmalar Nisan 2013 45 46 Röportaj bitince iddiaya bir ay süre verdiler, müdafaaya ise on gün… Üstelik bu on günün bir günü müvekkillerle görüşmeye ayrıldı. Fenerbahçe Vapuru her gün saat sekizi çeyrek geçe kalkıyor, 45 dakikada bizi oraya götürüyordu. Fakat müvekkillerimizle görüşeceğimiz gün vapur bozuldu. Bize ‘Kendiniz bir motor bulup gidebilirsiniz’ diyorlar. Bu amme hizmetiyse motoru niye ben bulacağım? Neyse sonunda bir motor bulundu, gittik. Saat öğleyi bulmuştu. İçeri girdik, Demokrat Parti’nin 10 yıllık Meclis zabıtlarını bir yere yığmışlar. Onun yanına da 10 yıllık grup zabıtlarını koymuşlar. Bir üsteğmen var. Bu üsteğmen, 72 avukatın her birine istediği belgeleri bulup verecek. Bu mümkün mü? Üstelik müvekkillerle görüşme de aynı gün olacak. İnsan insana bunu yapar mı? Çok acı bir şey. Fakat hâlâ bu acıyı yüreğinde hissetmeyen insanların Türkiye’de yaşadığını biliyorum. Yassıada’da karşılaştığım olaylar beni siyasete yönlendirdi; yaşananlara seyirci kalamayacağımı düşündüm. Türkiye Yayınevi’nin sahibi Tahsin Demiray, ‘Senin siyasete girmen lazım’ dedi ve beni Adalet Partisi İstanbul İl İdare Heyeti’ne yazdırdı. Böylece siyasete girdim.” “Korka korka milletvekilliği yapılmaz” Ferruh Bozbeyli, 1961 genel seçimlerinde Adalet Partisi İstanbul Milletvekili oldu. Henüz 34 yaşında genç bir siyasetçiydi. Adalet Partisi’nin ilk grup toplantısında yaşanan olay onu Grup Başkanvekili yaptı: “Tahsin Demiray kürsüde hoş geldiniz konuşması yapıyor. Bu sırada bir kargaşa oldu. Meğer bir gazeteci de girmiş grup toplantısına, hiçbirimizin haberi yok. O telaş sırasında konuşmak için söz istedim. ‘Bir grup önce organize olur. İlk iş olarak grup başkanvekillerimizi ve grup yönetim “Grup toplantısına ziyaretçi giremezdi” Ferruh Bozbeyli’ye “Meclis’te sizin döneminizle bugün arasında büyük farklar var mı?” diye sorduk. “Bizim zamanımızda olmayan birkaç şeyi bugün Meclis’te görüyorum. Bu beni ciddi şekilde kaygılandırıyor” diyen Bozbeyli, şöyle devam etti: “TBMM’deki parti grupları, partinin değil, Meclis’in organıdır. Oraya milletvekillerinden başkası giremez. Oysa ziyaretçileri dolduruyorlar. Bu, içtüzüğe aykırıdır ve yanlış bir harekettir. Bizim zamanımızda grup toplantısına evrakı getirip götüren sağır ve dilsiz bir hademeden başkası giremezdi. Meclis grupları parti organı olmadığı için parti amblemi, bayrağı da asılamaz. Meclis’in çatısı altında bunu yapamazsın. Ama ne yazık ki bunun da örneklerini görüyorum.” Nisan 2013 kurulu üyelerimizi seçmeliyiz’ demeyi düşünüyordum. Kürsüye çıktığım sırada önde oturan biri ceketini çıkarıp benim mikrofonun üzerine örttü. Sonradan Maliye Bakanlığı yapan Sadık Tekin Müftüoğlu’na, ‘Niye mikrofonu örttün?’ diye sordum. ‘Bu mikrofonun ucunu bir yere bağlarlar, komiteciler dinler’ dedi. Ben de ceketi topladım, y üzüne doğru attım ve düşündüğümden çok daha farklı bir konuşma yaptım. ‘Ben milletvekiliyim. Benim söylediğimi Cemal Gürsel de duysun, komiteciler de duysun, herkes de duysun. Öyle korka korka milletvekilliği yapılmaz’ dedim. Bir alkış koptu. ‘Grup Başkanvekili seçilsin’ dediler ve seçtiler. Babamın yanına geldim, ‘Beni Grup Başkanvekili seçtiler’ dedim. Babam, ‘Bu memlekette bir yere isabetle de gelinir, şansla da gelinir. Ama o yerde şansla kalınmaz, madem ki geldin, çalışacaksın’ dedi, ben de öyle yaptım.” Ferruh Bozbeyli’nin milletvekilliği döneminden ilginç bir not daha aktaralım. Öğrencilik yıllarından itibaren kitap okumayı çok seven, İstanbul’da Röportaj sahafları sık sık ziyaret eden Bozbeyli, araştırma-inceleme merakını Meclis’te de sürdürmüş. Grup Başkanvekili olunca 36 isim belirlediğini anlatan Bozbeyli, “Tekrar tekrar milletvekili seçilmiş, bakan olmuş, Meclis’te itibar görmüş 36 kişi tespit ettim. Bunların icraatlarını, konuşmalarını Meclis zabıtlarında okudum, önemli bulduğum yerleri not aldım. Bu çalışma 6 ay sürdü. 4 nüsha yaptım, arkadaşlarıma da dağıttım. Bir tanesi hâlâ durur bende” diyor. Bozbeyli’yi şaşırtan manşet Milletvekili seçilip İstanbul’dan Ankara’ya geldiğinde Ferruh Bozbeyli’yi hayrete düşüren konulardan biri “siyasetin dili” olmuş. Bozbeyli, o dönemde yaşadığı şaşkınlığı şöyle anlatıyor: “İstanbul’da öyle bir muhitten geldim ki, konuşmanız sırasında ‘at’ demeniz icap etse önce ‘affedersiniz’ der, sonra ‘at’ kelimesini söylerdiniz. Milletvekili olarak Ankara’ya geldiğim ilk günlerde Ulus Gazetesi’nde bir manşet gördüm: ‘Gümüşpala deli dana gibi dolaşıyor.’ CHP Genel Sekreteri Kemal Satır böyle demiş, gazete de manşet yapmış. Bir arkadaşıma, ‘Böyle bir ifade nasıl kullanılabilir? Siyaset böyle mi yapılıyor? Biz bunun için mi buraya geldik?’ diye yakındım. O da ‘Biraz sabırlı ol, yarın cevap verirler’ dedi. Ben cevap verirler mi vermezler mi ona bakmıyordum, seçilen kelimeye itiraz ediyordum. Bir gün sonra Adalet Partisi’ni tutan bir gazetede ‘İsmet Paşa da koca öküz gibi oturuyor’ diye yazdılar. Bu nasıl bir iştir? Biz birbirimizle tartışamıyoruz, dövüşüyoruz. Türkiye’nin bugün de yarın da en önemli meselesi budur.” 1961-1962’de Adalet Partisi Grup Başkanvekili, 1962-1965 yılları arasında üç dönem TBMM Başkanvekili olan Ferruh Bozbeyli, 1965’te ise TBMM Başkanı seçildi. O sırada henüz 38 yaşında olması nedeniyle “genç başkan” diye anılan Bozbeyli, 1970’e kadar üç dönem bu görevi yürüttü. Hem Adalet Partisi hem de Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin oyuyla başkanlık koltuğuna oturan Bozbeyli, “Meclis’teki bütün milletvekilleri bana güveniyordu, yönetimde taraf tutmayacağıma, dürüst davranacağıma, hukuk dışına çıkmayacağıma inanıyorlardı. Öyle de oldu. Bunu kendi kendime söylemiş olmak istemem ama bunu bana ifade edenler çok olmuştur” diyor. 1970 yılında önce TBMM Başkanlığı’ndan, ardından Adalet Partisi’nden istifa eden Bozbeyli, bunun nedenini sorduğumuzda şu yanıtı veriyor: “Ben bulunduğum yerde ısrar ettiğim takdirde bu durumun çevrem için bir problem haline geleceği kaygısını taşıdığım andan itibaren orada durmuyorum. O zaman Adalet Partiliydim ve orada kalmakta ısrar ederek parti içinde ayrılıklara, çözülmelere yol açmak istemedim. Adalet Partisi, 1970’e kadar çok başarılı bir partidir, Süleyman Demirel de o dönemde memlekete çok önemli hizmetler yapmıştır. Ama ondan sonra kendi içinde birçok sıkıntısı oldu. Kurulu bir parti benim yüzümden zarar görmemeli diye düşündüm.” “Hepimiz imtihandan geçtik” Ferruh Bozbeyli, istifaların ardından parti genel başkanı olarak siyaset yolculuğunu sürdürdü. 1970-1978 yılları arasında Demokratik Parti Genel Başkanlığı’nı üstlenen Bozbeyli, 16 Mayıs 1978’de istifa ederek siyasi hayattan çekildi. Türkiye’nin zor yıllarında siyaset yaptığını ifade eden Ferruh Bozbeyli, “27 Mayıs’ın rüzgarı devam ediyordu. Biz, 27 Mayısçılar ne yapmışsa hepsini tersine çevirmek istiyorduk, Halk Partisi ise hiçbir şeye dokundurmak istemiyordu. Bu bir zorluk yaratıyordu. 22 Şubat, 21 Mayıs, 12 Mart… Hepsi arka arkaya geldi. Hepimiz bir imtihandan geçtik bu zor yıllarda” diyor. Ferruh Bozbeyli’ye “Sizin için ‘Türk sağının kara kutusu’ deniyor. Kendinize sakladığınız çok şey var mı?” diye sorduğumuzda, “Evet, var. Başka kimse bilmiyor, tek şahidi Allah… Bazı şeyler var, benimle birlikte gidecek” diyor. Nisan 2013 47 Sağlıkta büyük dönüşüm Kanserle Savaş Haftası, Dünya Sağlık Günü, Sağlık Haftası, Ebeler Haftası... Bol bol sağlığı konuşacağımız bir aydayız. Her şeyin başı sağlık olunca bu alandaki çalışmalar ön plana çıkıyor, kamuoyunda dikkatle izleniyor. “Sağlıkta Dönüşüm” yeni düzenlemelerle devam ediyor. Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ile hem “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nı hem de bakanlığın yeni projelerini konuştuk. Çarpıcı açıklamalar yapan Müezzinoğlu, “Biz 2023 hedefimizi dünyanın en mükemmel sağlık sistemleri içerisinde ilk 10’a girmek olarak belirledik. Sağlık hizmetlerini bu hedefe ulaştırmak için kararlılıkla çalışacağız” diyor. Nisan 2013 Nisan 2013 50 Dosya / Söyleşi Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu: Sağlıkta küresel bir aktör olmayı hedefliyoruz Nisan 2013 Dosya / Söyleşi “Sağlıkta Dönüşüm”ün dinamik bir süreç olduğunu belirten Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, “Bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplumu kalıcı kılmayı hedefliyoruz. Türkiye sağlıkta küresel bir aktör olma hedefinde yoluna emin adımlarla devam edecektir” dedi. Söyleşi: Elif Çelik Hükümetiniz döneminde uygulamaya konulan “Sağlıkta Dönüşüm Programı”, ülkemize ne tür kazanımlar sağlamıştır? “Sağlıkta Dönüşüm Programı” sağlık hizmetlerinde tarihî bir değişimi getirdi. Halkın sağlık hizmetlerine eşit koşullarda erişebildiği; acil hizmetlerden halk sağlığı hizmetlerine kadar her alanda ülkemizin en ücra köşesinde yaşayan vatandaşlarımızın ayağına sağlık hizmeti götürülebilen bir dönüşümü gerçekleştirdik. Ana-çocuk sağlığı, aşılama faaliyetleri, bulaşıcı hastalıklarla mücadele gibi sağlıkla ilgili gelişmişlik kriterlerinin pek çoğunda önemli mesafeler alındı. Dünyada sağlığa hakkaniyetli erişim ve sürdürülebilirlik önemli bir sorun iken, hükümet olarak yürüttüğümüz sistemle dünyaya örnek olduk. Bugün “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın ülkemiz adına en büyük kazanımı halkın gülen yüzü ve memnuniyetidir. Sağlık altyapısı ve teknolojik donanımın yanı sıra dünya çapında değere sahip sağlık tecrübesine ulaşılmıştır. Başbakanımızın büyük desteği ile hükümetimiz, sağlıkta “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın, insanı yücelt ki devlet yücelsin” anlayışının Cumhuriyet tarihindeki en somut yansımalarını gerçekleştirdi. “Sağlıkta Dönüşüm”, devam eden, kendini yenileyen dinamik bir süreçtir. Bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplumu kalıcı kılmayı hedefliyoruz. Türkiye sağlıkta küresel bir aktör olma hedefinde yoluna emin adımlarla devam edecektir. Bu soruya son cümle olarak her konuşmamda vurguladığım bir gerçeği eklemek istiyorum. Bizim hükümet olarak sağlıkta belirlediğimiz hedeflerde elde edilen başarıda, halkın yüzünün gülmesinde, özveri ile çalışan hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımızın büyük payı bulunmaktadır. Onlara bir kez daha halkımız adına şükranlarımı sunuyorum. Bakanlığınız döneminde “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın nasıl bir yol haritası olacaktır? Bu çerçevede yaşama geçirmeyi planladığınız uygulamalar nelerdir? Söylediğim gibi dönüşüm dinamik bir süreç. Sağlık politikalarımızın temel amacı vatandaşlarımızın ekonomik ve sosyal hayata sağlıklı bireyler olarak katılımlarını sağlamak ve yaşam kalitelerini yükseltmek. Biz 2023 hedefimizi dünyanın en mükemmel sağlık sistemleri içerisinde ilk 10’a girmek olarak belirledik. Sağlık hizmetlerini bu hedefe ulaştırmak için kararlılıkla çalışacağız. Nisan 2013 51 52 Dosya / Söyleşi Sağlık Bakanlığı tütün, sigara ve obeziteyle mücadelenin de aralarında bulunduğu çeşitli kampanyalar düzenliyor. Sizin özellikle üzerinde durduğunuz konular nelerdir? İnsan sağlığını tehdit eden en önemli etkenlerin başında obezite ve tütün ürünlerinin kullanımı gelmektedir. Bunların ortak özellikleri ise kontrol altına alınabilen ve önlenebilen risk faktörleri olmalarıdır. Mevcut kampanyalarla bu risk faktörleri konusunda toplum bilgilendirilmiş ve farkındalık oluşturulmuştur. Obezite ile mücadelede vatandaşlarımıza porsiyonlarını küçültmelerini ve hareketlerini artırmalarını tavsiye ediyoruz. Sağlıklı yaşamın bir diğer olmazsa olmazı ise tütün ürünlerini kullanmamaktır. Dumansız Hava Sahası uygulaması ile 2012 yılında dünyaya örnek olduk. Yeni dönemde sigara yasağının denetimleri ve önlemler konusunda tedbirleri geliştireceğiz. Ayrıca Bakanlığımız tarafından yürütülmekte olan “Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı” kapsamında tuz ve şeker tüketiminin azaltılmasını, başta obezite olmak üzere diyabet, kalp hastalıklarının önlenmesi için ekmeğin tam buğday unundan yapılmasını öneriyoruz. Mevcut kampanyalara yenilerini eklemeyi düşünüyor musunuz? Kampanyaların kamuoyundaki yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Mevcut kampanyalarımız kamuoyunda büyük oranda kabul görüyor. Gerek kamu spotları gerekse kampanyalarla ilgili faaliyetlerimiz kamuoyu tarafından yakinen takip ediliyor. Özellikle obezite ve tütün konusundaki kampanyalarımızla toplumun büyük kısmında farkındalık oluştuğuna inanıyorum. Önümüzdeki dönemde toplum sağlığı açısından önemli bir mücadele alanının da ruh sağlığı olduğunu düşünüyorum. Dünya Sağlık Örgütü, sağlığı “ruhen ve fiziken sağlıklı olma hali” olarak tarif etmektedir. Bugün toplumun geneline baktığımızda ruhen sağlıklı olma kısmını ciddi oranda ihmal ettiğimiz görülüyor. Ruhen sağlıklı nesiller yetişmesi için önümüzdeki dönemde “Sağlıklı toplumu, sağlıklı bireyi, sağlıklı bir aile ortamını nasıl oluştururuz” sorusuna yanıt arayacağız. “Tam Gün Yasası” sağlık sektörünün en önemli gündem maddeleri arasında yer alıyor. Kısa süre önce açıkladığınız yeni düzenlemelerin sağlık sektörüne katkıları hakkında görüşleriniz nelerdir? Tam Gün Yasası’na ilişkin şimdilik ilkesel bakış açımızı deklare ediyoruz. Yasal düzenlemeler konusunda çalışmalarımız devam etmektedir. Tüm meslektaşlarımızın birikimlerinden bu millet ve kurumların azami derecede istifade etmesini is- Nisan 2013 Sağlık çalışanları son 10 yılda gerçekten çok büyük işler başardı. Halkımızın devlet ve hizmet algısı kökten değişti. tiyoruz. Sürdürülebilir ve geliştirilebilir bir sistemin önünü açmaya çalışıyoruz. Üniversite hocalarımızın tam gününü eğitime ve sağlık hizmetlerine ayırmalarını istiyoruz. Hocalarımızın saat 17:00’den sonra veya cumartesi-pazar ilave zamanlarını da yine kurumlarında kullanmalarını ve değerlendirmelerini istiyoruz. Bir taraftan kurum gelişirken diğer taraftan hocamız orada hem mesleğini icra edecek, hem de ilave kazanç elde edecektir. Amacımız marka değeri olan fakültelerimizin, marka değeri olan hocalarımızla hizmet vermesidir. Tam Gün Yasası ile ilgili yapacağımız düzenlemeler mevcut sistemde kalan hocalarımızın daha dinamik, daha motive olmalarını sağlayacaktır. Mevcut dinamikler üzerinden yüzde 50 kazanım sağlamayı planlıyoruz. Ayrıca sistemden ayrılan hocaların en az yüzde 50-60’ının döneceği inancındayız. Ayrılanların yarısı dönüyorsa, kalanlar da daha çok motive oluyorsa daha sağlıklı hizmet vermemiz kaçınılmazdır. Biz ortak, uygulanabilir ve sürdürülüp geliştirilebilir bir yol bulmak için çalışıyoruz. Sağlık kadrolarını nicelik ve nitelik açısından yeterli görüyor musunuz? Hastanelerimizde doktor açığı söz konusu mu? Dosya / Söyleşi Sağlık çalışanları son on yılda gerçekten çok büyük işler başardı. Halkımızın devlet ve hizmet algısı kökten değişti. Sayıları az ama mesleğine âşık, merhamet duygusuna sahip, yürüttüğü hizmetin ertelenemez olduğunu bilen hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımız gerçekten tüm dünyanın imreneceği başarılara imza attı. Ülkemizde sağlık personeli açığı maalesef kökü geçmişe dayanan plansızlığın sonucunda halen önemli bir sorun olarak karşımızda duruyor. Pek çok kere ifade ettiğim gibi bizim 20 bin uzman hekime, 30 bin pratisyen hekime ihtiyacımız var. 50 bin hemşire açığımız var. Önümüzdeki dönemde bizi en çok zorlayacak konu istihdam açığı. Ancak elbette şikayet edecek değiliz. Başta üniversitelerimiz olmak üzere sağlığın tüm paydaşları ile el ele vererek, sağlıkta insan gücü açığını giderme gayreti içinde olacağız. Bizim 2023’e kadar sağlık hizmetlerindeki personel ihtiyacını giderecek, işleyen, reel bir projeksiyonumuz var. İnşallah sağlıkta insan kaynağı kapasitesini gelişmiş ülke standartlarına taşıyacağız. Şehir Hastaneleri projesinde gelinen nokta nedir? Bu projenin yaşama geçmesiyle birlikte sağlık sektörünün kazanımları neler olacaktır? Şehir Hastaneleri, bünyesinde farklı alanlarda uzmanlaşmış ihtisas hastaneleri, Ar-Ge laboratuvarları ve merkezleri, teknopark, sosyal tesisler, otel, alışveriş merkezi, konaklama ve açık alan kullanımlarının bir bütün olarak barındırıldığı sağlık kompleksleridir. Tüm dünyada yaygın olarak kullanılan bir modeldir. Ülkemiz genelinde 44 bin 635 yatak kapasiteli Şehir Hastaneleri, Kamu-Özel Ortaklığı modeli ile planlanmış, 18 adet projenin onayı alınmıştır. Bakanlığımız, Kamu-Özel Ortaklığı modelinde arsayı temin etmekte, yüklenicilere arsa üzerinde üst hakkı tesis etmekte, 3 yıl ödemesiz 25 yıl süreyle kira ödemektedir. Tesisin 25 yıl süreyle yenileme de dahil bütün bakım onarımı, proje ve finansman riskleri yüklenicilere bırakılmaktadır. Ülkemizin sağlık altyapısı ihtiyacı dikkate alındığında, kamunun kendi kaynaklarıyla gerçekleştirmesi zor olan sağlık kentleri gibi önemli ve acil büyük yatırım projeleri ile bunlarla ilişkili hizmetlerin tasarım ve yönetim süreçlerinde özel sektörün sermaye, tecrübe ve becerilerinden istifade edilerek sağlık hizmetlerinin daha etkin ve verimli bir şekilde sunulması bu metotla mümkün kılınmaktadır. İdarenin sağlık tesisinden sağlayacağı işletme kârı, kamuya bu proje sebebiyle çok fazla yeni maliyet yüklememiş olacaktır. Dolayısıyla bu proje sağlık alanında önemli bir ihtiyaca cevap verecektir. Sağlık Bakanlığı’nın “Anne Sütü Merkezi” projesi de ilgi uyandırdı. Bu projenin amaçları ve ne zaman yaşama geçirileceği konusunda bilgi aktarabilir misiniz? Anne Sütü projesiyle, anne sütü alamadığı için her yıl ölen binlerce prematüre bebeği hayatta tutmayı amaçlıyoruz. Bu bebeklerin en büyük ilacı ve en hayati gıdası anne sütüdür. Ancak annelerinde, erken doğum yapmaları nedeniyle süt üretimi olmamaktadır. Bizim burada sütannelerine ihtiyacımız var. Bu bebekleri yaşatabilmek Sağlık Bakanlığı olarak bizim sorumluluğumuzdadır. Bebek Yoğun Bakım Ünitelerinin olduğu birimlere Sütanne Merkezleri kuracağız. Bizim inanç değerlerimizde sütanne ve süt kardeşliğinin zaten bir hukuku vardır. Kültürümüzde olan bir şeyi daha reel, daha yasal, daha takip edilebilir ve daha faydalı bir hale getirmek istiyoruz. Bu konuda toplumsal güveni üst noktaya taşımak istiyoruz. Bununla ilgili bir yasal düzenleme yapacağız ve sistemi bu millete ait bir medeniyet projesi haline getirmeye çalışacağız. Nisan 2013 53 54 Dosya Obezite Mücadele Hareketi ı s a y an p m a K Günümüzde dünyanın neredeyse her bölgesinde obezite yaygınlaşıyor. Üstelik bu durum sadece yetişkin kadın ve erkekleri değil, çocukları ve gençleri de etkiliyor. Tehlikeyle hem gelişmiş hem gelişmekte olan ülkeler yüzleşiyor. Nisan 2013 “T ürkiye Obezite (Şişmanlık) ile Mücadele ve Kontrol Programı” ülkemizde de görülme sıklığı giderek artan obezitenin önlenmesine yönelik bilimsel ve siyasi kararlılığın oluşturulması, toplumsal farkındalığın artırılması ve sektörler arası faaliyetlerin güçlendirilmesi amacıyla hazırlanmış bir kampanya. Program, özellikle obezitenin nedenleri ve yol açtığı sağlık problemlerine vurgu yapıyor. Genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, sosyo-kültürel ve psikolojik pek çok faktör obezitede etkili olurken aşırı ve yanlış beslenme ile fiziksel aktivite yetersizliği bu rahatsızlığın en önemli nedenleri arasında kabul ediliyor. Kampanya çalışmalarında, obezitenin gelişmesinde dikkat edilmesi gereken faktörlerden birinin de yaşamın ilk yıllarındaki beslenme şekli olduğu vurgulanıyor. Araştırmalara göre obezitenin görülme sıklığı anne sütü ile beslenen çocuklarda, anne sütü ile beslenmeyenlere göre daha düşük oranlarda iken anne sütü verme süresi, tamamlayıcı besinlerin türü, miktarı ve başlama zamanları da obezite oluşumunu etkiliyor. Obezite kalp damar hastalıkları, diyabet, hipertansiyon, bazı kanser türleri, kas-iskelet sistemi hastalıkları, solunum zorluğu, uyku apnesi, karaciğer yağlanması, felç gibi sağlık sorunlarının oluşmasına, yaşam kalitesinin azalmasına ve ölümlere yol açıyor. Kampanyanın dikkat çektiği bir diğer nokta ise obezitenin toplumsal uyumsuzluklara neden olması. Peki, bu tehlike Türkiye’yi ne ölçüde etkiliyor? Sağlık Bakanlığınca yapılan ön çalışma raporu, diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de obezite görülme sıklığının gün geçtikçe arttığını ortaya koyuyor. Oranlar erkeklerde %20.5, kadınlarda %41, toplamda ise %30.3 olarak açıklanmış. Obezitenin nedenleri, sağlığa ve yaşama olumsuz etkileri, tedavi yöntemleri hakkında detaylı bilgilendirme, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun “Obezite, Diyabet ve Metabolik Dosya Hastalıklar Daire Başkanlığı” tarafından düzenlenen kampanya etkinlikleri, kongreler, sempozyumlar, afişler ve kamu spotları aracılığıyla yapılıyor. Ayrıca Sağlık Bakanlığı’na bağlı internet sitesinden (www.beslenme.gov. tr) konu hakkında daha fazla ayrıntı almak mümkün. Sitede obezite, yeterli ve dengeli beslenme, okul sağlığı, fiziksel aktivite, tuz tüketimi, diyabet hakkında bilgi ve yönlendirmelere ulaşabilir, ayrıca beden kitle endeksinizi, yaptığınız aktiviteye göre harcadığınız kaloriyi hesaplayabilirsiniz. Minimum hastalık riski, maksimum sağlık Yeterli ve dengeli beslenme sağlığın temelidir. Beslenme; sağlığı korumak, geliştirmek ve yaşam kalitesini yükseltmek için vücudun gereksinimi olan besin öğelerini yeterli miktarlarda ve uygun zamanlarda almak için bilinçli yapılması gereken bir davranıştır. Maksimum sağlık için; • Yeterli ve dengeli beslenme • Düzenli fiziksel aktivite • Sigarasız yaşam • Stresten uzak durma • Düzenli sağlık kontrolü şarttır. Tuz tüketimini azaltın Birçok kronik hastalığın temelinde yatan aşırı tuz tüketimi, değiştirilebilir bir sağlıksız beslenme alışkanlığıdır. Yapılan bilimsel çalışmalar, ülkemizde tuz tüketiminin Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği değerin yaklaşık üç katı olduğunu gösteriyor. Sağlık Bakanlığı’nca aşırı tüketildiğinde sağlığımızı olumsuz etkileyebilen tuzun daha az kullanılmasını sağlamak amacıyla “Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı” uygulanıyor. “Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı” kapsamında; • Toplumda tuzun aşırı tüketimi ve sağlığa etkileri konusunda farkındalık oluşturmak amacıyla spot filmler hazırlandı. • Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile yapılan işbirliği çalışması sonucunda ekmekteki tuz miktarı % 1,75’ten % 1,5’e düşürüldü. • Milli Piyango İdaresi genel müdürlüğü ile yapılan işbirliği sonrasında 9 Şubat 2013 tarihli piyango çekilişinde tuz tüketiminin sağlığa etkisini vurgulayan bir mesaj yer aldı. Fiziksel aktivite için vakit ayırın Son yıllarda tüm dünyada mücadelesi yoğun bir şekilde devam eden, uzun süreli enerji dengesizliği sonucunda oluşan ve birçok hastalığın ortaya çıkmasına zemin hazırlayarak yaşam süresini ve kalitesini olumsuz yönde etkileyen şişmanlığın (obezite) en önemli sebeplerinden biri fiziksel aktivitenin yetersiz olması. Yaşımız ilerledikçe kas dokusunda azalma, yağ dokusunda artma meydana gelir; kemikler mineral içeriklerini (kalsiyum ve fosfor) kaybeder; kan damarları içinde kalsiyum, kolesterol ve yağlar birikerek tıkanıklığa, bu durum ise kalp krizi veya felce neden olur; reflekslerimiz ve reaksiyonlarımız daha yavaş hale gelir. Düzenli fiziksel aktivitenin bu olumsuzluklar üzerindeki faydaları nelerdir? • Kas gücü ve vücut esnekliğini geliştirir. • Kalp-damar sistemini güçlendirerek dayanıklılığı artırır. • Akıl ve ruh sağlığı açısından da faydalıdır. Düzenli egzersizle kişi gerilimini azaltabilir, günlük baskılardan uzaklaşabilir ve zihnini zinde tutabilir. • İdeal vücut ağırlığına ulaşmayı ve yağ dokusunda azalmayı sağlar. • Daha iyi motor koordinasyon sağlar. • Çevikliği artırır. Nisan 2013 55 56 Dosya Tütün ve Sigarayla Mücadele Kampanyası D ünyada yaşı 15’in üzerinde olan 1,2 milyar kişi (her üç erişkinden biri) tütün bağımlısı ve bunların %80’i gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor. Ülkemiz ise sigara tüketiminde Avrupa ülkeleri arasında üçüncü sırada, dünya genelinde yedinci sırada yer alıyor Tütün kullanımı, dünya çapında önemli bir halk sağlığı sorunu olmakla birlikte bu sorunun önlenebilir olduğunu unutmamak gerekir. Sağlık Bakanlığı, 19 Ocak 2008 tarihinde “Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa” ile bu mücadelede önemli bir adım attı. Kapalı alanlarda sigara içilmesini yasaklayan mevzuat düzenlemesi ile ilgili olarak halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi, yasayla ilgili farkındalığı artırma, yasaya uyum ve kabulü sağlama amacıyla “Dumansız Hava Sahası” ve “Havanı Koru” sloganları eşliğinde yürütülen Ulusal Medya Kampanyası halen devam ediyor. Kampanya çerçevesinde hem Sağlık Bakanlığı hem de Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK), Nisan 2013 Tütün kullanımı, dünya çapında önemli bir halk sağlığı sorunu olmakla birlikte bu sorunun önlenebilir olduğunu unutmamak gerekir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Tüberküloz ve Akciğer Hastalıklarına Karşı Uluslararası Birlik (UNION) ve Sigarasız Çocuklar Kampanyası (CTFK) tarafından çeşitli poster, afiş, broşür ve kitapçıklar, reklam filmleri, radyo-gazete reklamları, sloganlar, logolar, posterler hazırlandı. Kampanya ile her sosyo-ekonomik konumdan ve görüşten bireyin, rol modelin ve siyasetçinin kampanyanın ortak sözcülüğünü yapması hedefleniyor. Bu kapsamda “Dumansız Hava Sahası Kampanyası” ile kapalı alanlarda sigara tüketiminin engellenmesi ve yasaya geniş bir kamuoyu desteği sağlanması için sanatçılar, kanaat önderleri, sporcular ve siyasi parti liderlerinin kampanyaya desteği alındı. Yasa kafe, bar, restoran, eğlence mekanları ve kahvehaneleri de kapsadığı için “%100 Dumansız Hava Sahası” konsepti üretildi. Pasif içiciliğin zararlarına değinen 2 reklam filmi ve kadın sağlığını öne çıkaran afişler kullanıldı. Sigara içmenin ölümcül sonuçlarına vurgu yapılarak, bu davranıştan vazgeçirmek amacıyla tütün kullanımının yol açtığı negatif sonuçlar gösterildi, destek için Sağlık Bakanlığı’nın Sigara Bırakma Danışma Hattı ALO 171’e yönlendirme yapılmaya başladı. Yasa hakkında kamuoyunun bilgi ve farkındalık düzeyi, kapalı ortamlarda hava kalitesi, gençlerin ve yetişkinlerin sigara içme alışkanlıkları, sağlık çalışanlarının sigara içme durumları gibi konularda Bakanlığın yaptığı araştırmalara dair rapor ile istatistiklere “Havanı Koru” (www.havanikoru.org.tr) adlı internet sitesinden ulaşılabilir; yasa hakkında kampanyalar, haberler, bilgi dokümanları incelenebilir. Dosya Her Şeyin Başı Sağlık, Sağlığın Başı Aşı Türkiye aşı programını genişleterek uyguluyor. Hepatit A Aşı takvimindeki aşılar ücretsiz uygulanmaktadır. Aile hekiminize başvurunuz. B ağışıklama hizmetleri, aşıyla korunulabilir hastalıkların ve ölümlerin önlenmesi açısından çocuklara yönelik en önemli toplum sağlığı müdahaleleri arasında yer alıyor. Ülkemizde yürütülmekte olan Genişletilmiş Bağışıklama Programı’nın amacı; difteri, boğmaca, tetanoz, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, verem, çocuk felci, Hepatit B gibi hastalıkları kontrol altına alarak hasta sayısını ve bu hastalıklar sonucu meydana gelen ölümleri azaltmak, hatta hastalık etkenini tamamen ortadan kaldırmaktır. Sağlık Bakanlığı’nın bu amaçla yürütmekte olduğu Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla koruyucu ve temel sağlık hizmetleri alanında önemli değişiklikler yapıldı; koruyucu sağlık hizmetleri güçlendirildi, birinci basamak sağlık hizmetleri etkinleştirildi. Gelinen noktada, rutin bağışıklama çalışmaları sağlık politikaları alanında titizlikle yürütülüyor. Toplumun ve bireylerin sağlıklarını geliştirmek, sağlık www.saglik.gov.tr risklerinden korunmak ve sağlık enformasyonu sağlamak için “Her Şeyin Başı Sağlık, Sağlığın Başı Aşı” sloganıyla, aşı takvimine eklenen aşılar için iletişim kampanyaları düzenlendi. 2002 yılında 7 antijene karşı korunma sağlanırken bu sayı Hepatit-A ve suçiçeği aşılarının takvime girmesiyle 2013 yılında 13 antijene yükseldi. Türkiye yeni aşıların rutin aşılama programına dahil edilmesi için kararlı ve bu konuda çaba sarf etmekte. Hepatit-A aşısının çocukluk çağı aşı takvimine dahil edilmesi ile Sağlık Bakanlığı, Hepatit-A aşısı için “Aşıyla Hastalıkları Aşıyoruz” ve suçiçeği için “Aşıyla Korunuyoruz” sloganları altında bir farkındalık kampanyası başlattı. Kampanyanın amacı, çocukluk dönemi aşı takviminin uygulanmasının önemine dikkat çekmek ve aşılar konusunda ülkemizde bilinç ve farkındalık oluşmasına katkıda bulunmak. Nisan 2013 57 58 Söyleşi Siyasetten uzakta, sporla ic ice Söyleşi: Songül Baş Bülent Ecevit hükümetlerinin Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, aktif siyasetten uzakta, sporla iç içe bir hayat sürüyor. Golf, kayak ve dağcılığa tutkuyla bağlı olan Ünlü, “Spor yapmayı ihmal etmeyelim” çağrısında bulunuyor. Nisan 2013 G alatasaray’ın UEFA Şampiyonu olduğu, “12 Dev Adam”ın Avrupa ikinciliğine adını yazdırdığı, futbolda dünya üçüncülüğünün kazanıldığı yıllardı. Sporda birbiri ardına gelen zaferler büyük sevinç yaratmıştı. Futbol ve basketbol başta olmak üzere çeşitli branşlarda “tarih yazdığımız” o yılları dün gibi hatırlayan isimlerden biri Fikret Ünlü… Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı olduğu dönemde bu başarılara ulaşılmasının mutluluğunu yaşayan Ünlü, şu sıralar aktif siyasetten uzakta, sporla iç içe bir hayat sürüyor. En son TBMM 22. Dönem’de Meclis çatısı altında yer alan Fikret Ünlü ile hem siyaseti hem sporu konuştuk. Dergimize önemli açıklamalar yapan Ünlü, bir de çağrıda bulundu: “Spor yapmayı ihmal etmeyelim.” Söyleşi Siyaset hayatınız nasıl başladı? Sizi politikaya yönlendiren ne oldu? Siyasi hayatım SODEP Parti Meclisi üyeliğiyle 1984’te başladı ama önceki yıllarda sivil toplum örgütlerindeki görevlerim nedeniyle bir ölçüde siyasetin içindeydim. Örneğin, 1965-66-67 Gazi Eğitim Öğrenci Derneği başkanlığım sırasında günlük gazetelerin manşetlerinde adı geçen bir öğrenciydim. Meslek hayatımda Konya TÖB-DER başkanlığım, Beden Eğitimi Öğretmenleri Derneği genel başkanlığım ve Amatör Sporcular Derneği genel başkanlığım sırasında da ister istemez siyasetle ilgilenmiş oldum. Bunlar bir ölçüde ısınma turları gibi oldu. Beni siyasete zorlayan asıl gelişme ise Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü görevimden alınışımla yaşandı. O günleri hatırlayanlar bilirler. Her gün gazeteler ve TRT televizyonu, istifa eden federasyon başkanlarının ve millî sporcuların direnişleriyle ilgili haber üstüne haber üretiyorlardı. Günün konusu olup çıkmıştık. İlgi odağı haline gelmiştim. İşin ilginç yanı, beni göreve Ecevit getirmiş, Ecevit almıştı. Dostlarla dertleştiğimiz bir gün Hıncal Uluç’un şu uyarısını hiç unutmam: “Arkadaş, bundan sonra ben Spor Bakanı olsam seni genel müdür yapmam. Artık senin yapacağın iş siyasettir. Milletvekili olacaksın, bakan olacaksın…” Kadere bakın ki dediği gibi de oldu. Siyasete hangi hedef ve umutlarla girdiniz? Siyaset yaptığınız dönemde hedeflerinizi gerçekleştirebildiniz mi? Siyasi hayatım dolu dolu geçti. Kendime bir hedef koymuş değildim. Ancak spor yönetimi konusunda iddialı bir insan olduğum için bu misyonumla g ündemden düşmemeye ça lıştım. Allah’a şükür vatanıma hizmet etme olanaklarına kavuştum. Siyasi hayatım dolu dolu geçti. Kendime bir hedef koymuş değildim. Ancak spor yönetimi konusunda iddialı bir insan olduğum için bu misyonumla gündemden düşmemeye çalıştım. 56. ve 57. hükümetlerde Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yaptınız. Geçmişe dönüp baktığınızda o dönemleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Başarılı yıllardı diye düşünüyorum. Koalisyon dönemi olsa da ufak tefek sıkıntılara rağmen toplumsal barışın sağlandığı, terörün durma noktasına geldiği günlerdi. Bakanlığınız döneminde sporda önemli başarılar elde edildi. Sizde iz bırakanlar nelerdir? Futboldaki dünya üçüncülüğümüz Türkiye’ye olağanüstü sevinç yaşatmıştı. Galatarasay’ın UEFA Şampiyonluğu ve Süper Kupa’yı kazanması, basketboldaki Avrupa ikinciliğimiz, kadın voleybolcularımızın üstün başarıları, güreş ve halterdeki kazanımlar, judo ve atletizmde öne çıkan yıldız sporcular büyük bir moral güç ve motivasyon kaynağı olmuştu. Dünya çapında elde edilen başarılar, “Türk sporunun altın yılları” değerlendirmesinin yapılmasını, bu yönde bir kanaat oluşmasını sağladı. Siz Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki hükümetlerde bakanlık yaptınız. Sayın Ecevit’le ilgili değerlendirmeleriniz ya da anılarınız nelerdir? Ben rahmetli Bülent Ecevit’in başbakanlık dönemlerinde hem genel müdürlük hem de bakanlık yaptım. İki dönem de milletvekili olarak çalıştık. Birikimlerini, niteliklerini değerlendirmek bana düşmez. Ancak tabii ki kişilik özellikleri açısından gözlemlerim, tespitlerim var. Şöyle söyleyeyim; Bülent Bey odasına giren her insan için ayağa kalkan bir başbakandı. Sakin ve kontrollü bir insandı. Dinlemeyi bilen, çevresinin ve çalışma arkadaşlarının fikirlerine değer veren biriydi. Önceden danışmanlarının görüşlerini almadan grup konuşmasını yapmazdı. Nisan 2013 59 60 Söyleşi Rahmetli Ecevit, yaptığınız işi sorgulamaz, özgür bırakmaya özen gösterirdi. Ancak bir gün odasına çağırıp “Sayın Ünlü, size rağmen bir federasyon başkanı nasıl böyle davranabiliyor?” diye sordu. Futbol Federasyonu Başkanı Sayın Ulusoy’la tartışmalardan rahatsız olmuştu. Ben de “Sayın Başbakanım, Bakanlar Kurulu’ndaki bazı arkadaşlardan cesaret alıyorlar” diye yanıtladım. “Kimlerden?” dedi, sustum. Tekrar sorunca “Sizi üzmek istemem” dedim. Güldü ve ayrıldık. En son TBMM 22. Dönem’de (2002-2007) milletvekili olarak görev yaptınız. Gelecek planlarınız arasında siyaset var mı? Aktif siyasetten çok uzaklaştım. Gelecek için de hiçbir beklentim yok. Ülkemizin huzur ve güvenliği adına söyleyecek sözümüz olursa bir vatandaşlık görevi olarak ilgi duyanlara iletiyorum o kadar. Sohbet tarzında yani... Meclis ve Hükümet çalışmalarını takip ediyor musunuz? Bugünün siyasetine ilişkin gözlemleriniz nelerdir? Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümet’in çalışmalarını medyadan takip ediyorum. Sorunlu yıllar... Yapılacak çok iş var. Toplumsal barışa her zamankinden daha fazla ihtiyacımızın olduğu günleri yaşıyoruz. Ne var ki lider kadrolarının söylem biçimleri bu acil hedefe ulaşmayı geciktiriyor. Yoksa çalışılıyor tabii ama bir taraftan da gereksiz bir enerji kaybı yaşanıyor. Gençlik ve Spordan Sorumlu eski Devlet Bakanı olarak günümüzde bu alanda yürütülen çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bizim spor camiasında öteden beri gelen ve yaşatmakta olduğumuz iyi bir geleneğimiz vardır. Sporu siyasete karıştırmamak gibi... O nedenle gelip geçenler birbirlerini pek eleştirmezler. Ben de kendimi bu kurala uymaya zorluyorum. Zaten işin başında olanlar ne yaptıklarını çok iyi biliyorlardır. Yani işlerin tatmin edici olmadığını… Genç Bakan arkadaşımızın gençlik kamplarına yönelik değerlendirmelerinden çok rahatsız olduğumu da söylemeden geçemiyorum. Şu sıralar Meclis’te yeni anayasa hazırlık çalışmaları yürütülüyor. Bu çalışmalarla ilgili görüşleriniz nelerdir? Yeni anayasa çalışmalarının bir an önce ve büyük bir toplumsal mutabakatla sonuçlanmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Türkiye’nin gündemindeki en önemli konulardan biri “Kürt sorunu”nun çözümüne yönelik atılan adımlar. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Nisan 2013 “Kürt sorunu”nun çözümüne yönelik başlatılan çalışmaların gelecek yıllara pürüz bırakmayacak biçimde sonuçlanması en büyük dileğimdir. Toplumun çoğunluğunda “Bu işin sonu nereye varacak?” kaygısı hakim. Bu algıyı değiştirebilmeliyiz. Siyasetten ayrıldıktan sonra zamanınızı nasıl geçirmeye başladınız? İlk işimiz Ankara’dan İstanbul’a taşınmak oldu. En büyük kazancımız ve mutluluk kaynağımız, torunumuz Ömer’le geçirdiğimiz günler. Lisanslı golf oynuyorum. Kayak vazgeçilmez tutkum, dağcılık da öyle. Bol bol seyahat ediyoruz, kitap-gazete okuyoruz, sinemaya gidiyoruz. Sporla iç içesiniz. Bu alanda elde ettiğiniz başarılar var mı? 12 yıldır golf oynuyorum. Çok sayıda kupa aldım. En son geçen ocak ayında Antalya’da düzenlenen uluslararası Calista turnuvasında birinci oldum. Her gün düzenli olarak spor yapıyorum. Ayrıca yüzme, kayak gibi mevsimsel sporlarımı ihmal etmem. Milletvekilliğiniz döneminde Ankara’da resim sergilerini takip ediyordunuz. Sanata ilginiz sadece izleyici olarak mı, yoksa bu alanda da çalışmalarınız var mı? Ankara’dayken sanat faaliyetlerini kaçırmamaya çalışıyorduk. İstanbul’da ise henüz sergileri izlemeye ve tiyatroya gitmeye başlayamadık. Çünkü İstanbul’da trafik büyük sorun, insanın gözünü korkutuyor. Benim ek branşım resim. Torunumuz Ömer’le zaman zaman çalışıyoruz. 62 Vekillerin maçında dostluk kazanıyor Zeynep Yiğit Milletvekilleri yoğun Meclis çalışmalarının stresini futbolla atıyor. Siyaset sahnesinde farklı görüşleri savunan vekiller, yeşil sahada yan yana omuz omuza mücadele ediyor. Nisan 2013 A nkara’da ılık bir bahar sabahı… Saatler 7:30’u gösteriyor. Bulunduğumuz yer Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Futbol Tesisleri. Yeşil sahaya doğru ilerlerken AK Parti Konya Milletvekili Harun Tüfekci ile karşılaşıyoruz. “Günaydın” deyip kısa bir sohbet ediyoruz. İçimizi aydınlatan bahar güneşi eşliğinde sahaya geldiğimizde ise çoktan ısınma turlarına başlamış milletvekilleriyle selamlaşıyoruz. Her zaman takım elbiseli, kravatlı görmeye alıştığımız vekiller, bu kez eşofmanları ve formalarıyla karşımızda duruyor. Neşeli antrenman Meclisspor’da top koşturan milletvekilleri, birazdan başlayacak maça hazırlanıyor. Sahanın etrafında önce yavaş sonra giderek hızlanan adımlarla birkaç tur atılıyor. Ardından ısınma hareketlerine geçiliyor. Bu sırada milletvekillerinin neşesi dikkatlerden kaçmıyor. Karşılıklı espriler ve şakalaşmalar eşliğinde maç başlıyor. Farklı partilerden vekiller, karşılaşma sırasında sportmenliği elden bırakmıyor. Siyaset sahnesinde kimi zaman tamamen zıt görüşleri savunan milletvekilleri, yeşil sahada yan yana, omuz omuza mücadele ediyor. 2005’te dernek kuruldu Kısaca Meclisspor diye bilinse de aslında tam adı Parlamenterler Spor Kulübü Derneği Futbol Takımı. 2005 yılında kurulan derneğin başkanlığını 2007’den bu yana AK Parti Giresun Milletvekili Adem Tatlı yürütüyor. Tatlı, Meclis futbol takımının 1999’da dönemin ANAP İstanbul Milletvekili Yusuf Namoğlu’nun girişimleriyle oluştuğunu belirtiyor. 2005 yılına kadar Meclisspor adı altında yürütülen çalışma- ların Parlamenterler Spor Kulübü Derneği’nin kurulmasıyla kurumsal bir kimlik kazandığını ifade eden Tatlı, şunları söylüyor: “2002 yılında milletvekili seçildiğimde takımın antrenmanlarına katılmaya başladım. O zamanlar Meclis’te yalnızca AK Parti ve CHP olduğu için takımda bu iki partiden yaklaşık 20 milletvekili vardı. 2005 yılında Meclis futbol takımına kurumsal bir kimlik kazandırmak istedik ve derneğimizi kurduk. Yalnızca futbol organizasyonları değil, parlamentolararası golf turnuvası gibi etkinlikler yaptık.” Meclis çalışmalarını engellemiyor Adem Tatlı, derneğin sadece futbol amaçlı kurulmadığına işaret ederek, “Ülkemizin tanıtımını yapmayı, lobi faaliyet- lerinde bulunmayı, Türkiye’nin uluslararası alanda kazandığı ivmeye katkı sağlamayı da amaçlıyoruz. Bu hedefler doğrultusunda organizasyonlar yapıyoruz” diyor. Milletvekillerinin hem spor yapması hem stresten uzaklaşması amacıyla gerçekleştirilen antrenmanlar ve maçların Meclis çalışmalarını engellemeyecek şekilde düzenlendiğini vurgulayan Tatlı, şu görüşleri dile getiriyor: “Spor sayesinde birbirimizi daha yakından tanıma imkanı buluyoruz. Farklı partilerden milletvekilleri arasında çok güzel dostluklar oluşuyor. Türkiye, Meclis futbol takımı konusunda diğer ülkelere öncülük etti. Pek çok ülke bizden sonra Meclis takımlarını oluşturdu. Yabancı parlamenterlerle yaptığımız maçlar, uluslararası dostluk ilişkilerinin kurulması, ülkemizin tanıtımı açısından büyük önem taşıyor. Uluslararası maçlarda İstiklal Marşımızın okunması sırasında hissettiklerimizi kelimelerle anlatmak mümkün değil. Milli takımın futbolcusuymuşuz gibi bir duyguya kapılıyoruz. Ülkemizi en iyi şekilde temsil etmek için mücadele ediyoruz.” Adem Tatlı 63 Soruşturma Mevlüt Çavuşoğlu “Gençler takıma dinamizm kattı” AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu, Meclisspor’un en deneyimli isimlerinden biri. 2002’den bu yana takımda yer alan Çavuşoğlu, “Zaman zaman çeşitli ülkelerin Meclis takımlarıyla maç yapıyoruz. Bu organizasyonlar, parlamenterler arasında dostlukların kurulmasına, Türkiye’nin tanıtımına ve ülkemiz hakkında eğer önyargılar varsa bunların giderilmesine yarar sağlıyor” diyor. Mevlüt Çavuşoğlu, Meclisspor’da çok iyi oyuncular olduğunu belirterek, “Bu dönem pek çok genç milletvekili var. Genç arkadaşlarımız takıma dinamizm katıyor; tecrübeyle enerjiyi birleştiriyoruz” görüşünü dile getiriyor. Mevlüt Akgün AK Parti Karaman Milletvekili: Üç dönemdir milletvekiliyim ama Meclisspor’da 2010 yılından bu yana yer alıyorum. Hem spor yapmak hem Meclisimizi bu alanda da temsil etmek çok güzel. Antrenmanlar sayesinde güne enerjiyle ve çok olumlu duygularla başlıyoruz. Takımımızda dostluk ortamı ve ekip ruhu var. Bu durum Meclis çalışmalarına da yansıyarak verimliliği artırıyor. Sporun centilmenlik, kardeşlik, dostluk olduğunu düşünüyorum. 45’inden sonra futbola başladım, geç oldu ama güzel oldu. Geçen aralık ayında Türkiye-Romanya maçında bir talihsizlik yaşadım. Maalesef 5. dakikada sakatlandım ve çok istememe rağmen oyuna devam edemedim. Şu anda gayet iyiyim, kendimi uluslararası maçlara hazır hissediyorum. Nisan 2013 64 Harun Tüfekci AK Parti Konya Milletvekili: Millletvekili seçildiğim 2002 yılından bu yana takımdayım. En eski oyunculardan biriyim. Sporun faydasını her alanda gördük. Hem sağlığımız hem de arkadaşlarımızla ilişkilerimiz açısından çok olumlu etkileri oldu. Meclis’te yoğun bir temponun içindeyiz, stresli bir iş yapıyoruz. Sporla stresimizi atıyoruz. Meclis’e daha dinç ve moral depolamış olarak gidiyoruz. Bu da çalışma verimimizi artırıyor. Uluslararası maçlarda ülkemizi temsil etmek ise bize büyük gurur veriyor. Fatih Şahin AK Parti Ankara Milletvekili: Antrenmanlar, milletvekili arkadaşlarımızla bir araya gelerek ilişkilerimizi derinleştirmek, dostluk bağlarımızı güçlendirmek için çok güzel bir ortam. Hepimiz çok yoğun çalışıyoruz. Çalışma stresimizi bu vesileyle atmış oluyoruz. Bedenen ve ruhen kendimizi daha iyi, daha dinç hissediyoruz. Meclis’teki ilk dönemim olduğu için takımın en yeni oyuncularından biriyim. Orta sahada oynuyorum. Bu dönem yapılan tüm maçlarda yer aldım. Aydın Şengül AK Parti İzmir Milletvekili: Meclis’teki ilk dönemim. Milletvekili seçildiğimden bu yana takımdayım. Antrenmanlar, hem arkadaşlarla kaynaşmak hem spor yapmak için iyi bir imkan sunuyor. Bunu değerlendirmek istedim. Maçlar çok keyifli geçiyor. Spora başladıktan sonra yaşam tarzım değişti. Eskiden günde yaklaşık 2 paket sigara içiyordum. Sporla birlikte sigarayı bıraktım. rucu bir günün ertesinde spor yaparak stres atmak çok iyi geliyor. Havalar güzel olduğunda antrenmanlara katılanların sayısı artıyor, bazen 25’i buluyor. Hasan Hüseyin Türkoğlu MHP Osmaniye Milletvekili: Yoğun parlamento çalışmalarının stresini atmak, zihinsel yorgunluğu gidermek, farklı partilerden arkadaşlarla diyalog kurabilmek için sporun önemli katkılar sağladığını düşünüyorum. Beşeri ilişkiler yoğunlaştıkça fikir alışverişi artıyor, sorunlar daha kolay çözümleniyor. Meclis çalışmaları sırasındaki sert tartışmalar ya da olumsuz diyaloglar nedeniyle yaşanan kırgınlıkların burada giderildiğini gördüm. Zaman zaman başka ülkelerin parlamenterlerinden oluşan takımlarla müsabakalar yapıyoruz. Geçmişte Türk futbolu için çok önemli yabancı oyunculardan biri olan Kosecki şu anda Polonya’da parlamenter. Üniversite yıllarında spor medyasından tanıdığımız futbolcularla şimdi birlikte maç yapıyoruz. Bu da ayrı bir güzellik. Osman Aşkın Bak Saadettin Aydın AK Parti İstanbul Milletvekili: 23. Dönem Erzurum Milletvekili: Uzun yıllar hem sporcu hem yönetici olarak sporun içerisinde yer aldım. 2007-2011 yılları arasında Türkiye Güreş Federasyonu Başkanlığı yaptım. Bu dönem milletvekili seçilince Meclis’in futbol takımında yer aldım. Burası spor yapmamız, arkadaşlarımızla kaynaşmamız için güzel bir ortam. Futbol oynuyoruz, şakalaşıyoruz, eğleniyoruz, birbirimize sevgimiz ve saygımız artıyor. Antrenman yaptığımız günleri iple çekiyoruz. Yo- 2007’de parlamentoya girdiğimden beri takımdayım. Sağlıklı olmak, dinç kalabilmek için düzenli bir şekilde spor yapmak gerekiyor. Siyaset, çok yoğun temposu olan bir alan. Biz de spor yaparak bu yoğunluğun karşısında daha dirençli olmaya çalışıyoruz. Takımdaki arkadaşlarımızla disiplinli, planlı, programlı bir şekilde hareket ederek, pek çok kişinin uykuda olduğu saatlerde spor yapıp zamanımızı çok iyi değerlendiriyoruz. Nisan 2013 65 SAYILARLA MECLİS 79 58.048 milletvekili sayısı 65 31 Mart 2013 itibarıyla Meclis’in twitter resmî hesabındaki takipçi sayısı 338 258 MECLIS’TEKI kadın YEREL seçimlerin 1 yıl erkene alınması için 25 Eylül 1988 tarihinde yapılan halk oylamasında seçmenlerin verdiği “hayır” cevabı yüzdesi MECLIS’IN I. Dönem’de kabul ettiği kanun sayısı TÜRK kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınması için 89 Genel Kurul’da yapılan görüşmelerin sonunda kabul oyu veren milletvekili sayısı (Genel Kurul’a 258 milletvekili katılmıştı.) 2002 yılı Milletvekili Genel Seçimleri sonucunda TBMM’nin yenilenme yüzdesi K AÇ YIL OLDU? MALIYE Bakanlığı’na bağlı olarak görev yapan ve Osmanlılardan kalan saray, köşk ve kasırların idaresi, bakımı ve restorasyonundan sorumlu olan Milli Saraylar Müdürlüğü, TBMM Başkanlığı emrine verileli TBMM tarihinde ilk defa bir grup milletvekili kendi hükümetlerince hazırlanan bütçe teklifine “ret oyu” vereli 43YIL TÜRKIYE’DE ilk defa bir kadın, “bakan” olarak atanalı 1. TBMM Spor Oyunları düzenleneli 80YIL 42YIL 9YIL TBMM, ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi Belgesi’ni almaya hak kazanan ilk parlamento olalı TBMM tarihinde ilk defa bir hükümet, güvenoyu alamadığı için kısa bir süre sonra görevi bırakalı 38YIL 7YIL olmuş... Nisan 2013 66 Miting meydanından filoloji kürsüsüne bir kadının portresi Halide Edip Hakan Arslanbenzer Ş Halide Edip o zamanın imkanlarına göre çoğu erkekten daha iyi yetiştirilmiş bir Osmanlı kadınıydı. Nisan 2013 air Nigar Hanım ve Şükufe Nihal bu aralar daha moda, ama kadın yazar denince modası hiç geçmeyen biri varsa bu, Halide Edip olmalı. Halide Edip için internette İngilizce yazılmış (bence bir Türk yazmıştır) bir not gördüm: “feminist political leader”. Feminist siyasi lider… Öyle miydi gerçekten? Siyasi olduğu kesin, ama feministliği, liderliği konuşulur. Feminist denmesine şaşmamak lazım bir yerde. Millî Edebiyat akımının tek kadın yazarı Halide Edip ne de olsa. Bu akımın önde gelen on yazarı arasında Halide Edip mutlaka sayılır. “100 Temel Eser” (bir an “temel” yerine “tekel” yazacak oldum) listesine baktım; Mor Salkımlı Ev’i almışlar Halide Edip’ten. Halide Edip deyince, Millî Edebiyat deyince akla Mor Salkımlı Ev mi gelir? Sanmıyorum. 1963 gibi geç bir vakitte kaleme alınmış bir anı kitabıdır ve temsil hüviyetini haiz değildir. Ama sonranın karizmatik kadın yazarının, politikacısının hayatının ilk yıllarına yaşlılığındaki bakışını yansıtması bakımından bir değeri mutlaka vardır. Mor Salkımlı Ev’i tipik Tanzimat ailesine doğan, bahtsız çünkü annesiz büyüyen bir kadın yazarın sonradan içine doğduğu bu kozmopolitizmi kısmen aşarak yerlileşmesinin belgelerinden biri olarak okumak da mümkün. Şahsen, Mor Salkımlı Ev’i Ayşe Şasa’nın birkaç yıl önce çıkan, şahsi hikayesini anlattığı Bir Ruh Macerası’na benzetiyorum. Daha doğrusu Ayşe Şasa ve eserinin Halide Edip’ten aldığı bir şeyler olduğunu söylemek lazım. Böyle bakılınca, Halide Edip bir örnektir, hatta bir rol modelidir. Şasa, İslam yolunda yürümüştür, Halide Edip için Türklüktür bu yol. Küçük Halide, babası ve üvey annesinin ona sunduğu seçkin, rahat, fakat aşırı Batılılaşmış ev-aile ortamına tahammül edemediği için anne tarafına gönderilir. Beşiktaş’taki mor salkımlı evde başlayan çocukluğu Üsküdar’daki İbrahim Efendi Konağı’nda devam eder. Halide Edip, burada Hasan Ağa adında bir yakınlarının ona Battal Gazi, Ebu Müslim Horasani gibi destanları okuttuğunu kaydediyor. Karagöz de küçük Halide’nin yerli meraklarından biridir. 67 Halide Edip’in birçok portresi var. Kimine göre ilerici, laik, Batılılaşmış bir Türk kadın aydını. Kimine göre kozmopolit liberal bir feminist. Kimine göre milliyetçi bir gazi ana. Üsk üd a r A mer i k a n Koleji ’nde okuyan Halide, burada hocası Rıza Tevfik’ten tasavvuf ve halkbilim öğrenir. Bunlar önemli, çünkü Amerikan Koleji ’nde okuyan, konakta büyümüş bir genç kız olduğu halde Halide Edip’in kendini Millî Mücadele’nin ortasında nasıl bulduğunu anlamamıza yardımı olacak şeyler. Eğitimi, aile hayatı ve karakteriyle ilgili bilgilerimizden yola çıkarak Halide Edip portremizin eskizini çizebiliriz. Buna göre, Halide Edip’in birbiriyle pek çatışmadan bir arada durabilen birkaç yönü vardır. Birincisi, karma diyebileceğimiz bir siyasi ve kültürel ortamda bulunmuştur, ki bu da Meşrutiyet dönemi için tanıdık bir şey. Bir taraftan pozitivizm seviyesinde bir Avrupalılığı edinirken diğer yandan kendi ülkesini ve vatandaşlarını her şeyin üzerinde tutma eğilimi göze çarpıyor. İlginç olan, bu ikisinin şizofrenik diyebileceğimiz bir karaktere yol açmaması. Tevfik Fikret kısmen şizofrendi, Abdullah Cevdet hakeza. Halide Edip belki Osmanlı kadını olmanın çok yönlülüğü sayesinde bu tutarsızlıkları bir çile veya beyin işkencesi halinde yaşamamış görünüyor. Halide Edip o zamanın imkanlarına göre çoğu erkekten daha iyi yetiştirilmiş bir Osmanlı kadınıydı. Bunun bir sonucu, birlikte çalıştığı İttihatçılara ve Kemalistlere oranla otoriter tavra yabancı duruşu. İngilizce yazdığı siyasi kitaplarından birinde (The Turkish Ordeal) şiddete karşı olmakla iftihar ediyor ve Mustafa Kemal’in, bu yönünü “zayıflık” olarak eleştirdiğini vurguluyor. İstiklal Harbi sırasında, genel olarak savaş söz konusu olduğunda meşru müdafaa dışında kalan şiddet hareketlerini ve katı tedbirleri, mesela idam cezasını telin ve şikayet ediyordu. Hem milliyetçi hem şiddet karşıtı… Bugün şaşırtıcı görünebilecek (kafamıza işledikleri klişeler yüzünden elbette) bu tutum Halide Edip’te çatışmadan bir arada bulunan uyumsuzlukların çarpıcı olanlarından biri. Hem Halide Onbaşı hem de Nisan 2013 68 İstiklal Harbi boyunca yanında tüfek taşıyor; fakat bu tüfeği eğlence olsun diye çekmediğini biliyoruz. Doğu-Batı kavrayışı da bununla paralel Halide Edip’in. Doğu’yu ruh, Batı’yı maddi varlık gibi algılıyor ve bu ikisini bir arada yaşatacak, biri diğerini yok etmeden kardeşçe bir dünya yaratabilecek bir formül arıyor. Gözlerini ilk defa 1920’de Anadolu’da, TBMM açıldığı vakit parlamentonun beşiği sayılan İngiltere’nin TBMM’yi yıkmaya çalışması üzerine açtığını söylüyor bir yerde. Daha doğrusu kocası Adnan Adıvar’ın dikkatini buna çektiğini ve o zaman Batı’nın da ideal olmadığını gördüğünü… Modern demokrasiyi yaratanlar, kendi ülkelerinde işlettikleri barışçı demokratik yollar Anadolu toprağında yeşerince onu hemen yok etmeye yönelecek kadar hunharlaşabiliyordu. Halide Edip bunu İngilizce olarak hem de İngiltere toprağında tenkit etmekten çekinmiyordu. Halide Edip’in birçok portresi var. Kimine göre ilerici, laik, Batılılaşmış bir Türk kadın aydını. Kimine göre kozmopolit liberal bir feminist. Kimine göre milliyetçi bir gazi ana. Bunların hiçbiri tam değil. Yanıltıcı oldukları da söylenebilir. Her birinden bir şeyler taşıyordu Halide Edip. Ve bunlar arasındaki kanlı çatışmaları o bir ruh bunalımı veya söylem karmaşası halinde bile yaşamıyordu. Tuzu kuruluğunun bir yere kadar bunda rolü var bence. İstiklal Harbi’ni idare eden ve yeni kurulacak rejimin başına geçeceği hesaplanabilecek paşaları burunlarının dibinde eleştirebiliyordu. Böyle bir lükse her zaman sahipti. Meşhur Sultanahmet Mitingi’nde konuştuğunda otuz beş yaşında genç bir anneydi. Çoğunlukla Millî Edebiyat akımının erkek yazarlarından ve İttihat-Terakki mensuplarından oluşan çevresi sayesinde zaten beklenen, Nisan 2013 olması gereken, doğal bir hareketmiş gibi (gerçekten de öyleydi) kürsüye çıkıp İzmir’in işgaline karşı halka hitap ediyordu. Bu feminist bir rol müdür? Milliyetçi tarafı o kadar ağır basıyor ki Sultanahmet Mitingi’nde veya İstiklal Harbi’nde, genel olarak Halide Edip’in siyasi kariyeri boyunca feminist bir çalışma yürüttüğü kolayına söylenemez. Kadınların sosyal hayata ölçülü bir şekilde katıldığı, siyasi toplumda ise hemen hiç rol almadıkları bir toplumda, son Osmanlı yıllarında görev ve ödev almış bir kadın olarak, belki, kendisi feminist olmasa da sırf orada bulunması ve var olmasıyla kadın hareketine etki ve katkı yaptığı söylenebilir. Liberalizmi için de benzeri biçimde akıl yürütebiliriz. İngiliz hayranı, Amerikan mandasını müdafaa eden bir görüntüsü var, ama bu onun doğal görüntüsü değil, memleketi bırakıp İngiltere’ye yerleşmesine neden olan 69 tek parti rejiminin, hassaten Mustafa Kemal yönetiminin sağladığı bir görüntü bu. Yoğun bir İngilizce yazma tecrübesi olmasına ve çok sayıda İngiliz arkadaşı bulunmasına, Anglo-Sakson yetişme tarzına vesaireye rağmen Halide Edip’in dilinde tükenmeyen mesele hep Türkiye’dir, Türkiye’nin siyasetidir, Türk halkıdır. Türkçe de yazsa İngilizce de yazsa hep İstanbul’dan, Ankara’dan ve buralı olmanın nasıl bir şey olduğundan veya olması gerektiğinden söz eder. Belli bir üst sınıf lüksüne sahip olsa da, Nutuk’a cevap yazacak kadar siyasi sorumluluk ve cesarete sahip olması nadir görülen bir şey. Ve son derece kıymetli. Hocası Rıza Tevfik cevabında (Biraz Da Ben Konuşayım) sadece ve sadece nefsini müdafaa eder. Büyük bir beklentiyle okuduğum kitabın bende aynı büyüklükte hayal kırıklığı yarattığını itiraf etmeliyim. O kadar ehemmiyet vermeden göz attığım, Halide Edip’in 1926 ve 28’de kaleme aldığı İngilizce notlarda çok daha ciddi çözümlemeler görmek, fakat bunları biraz geç okumuş olmak benim için bir kayıp. Halide Edip’in sürgünde geçen yılları ise kendisi için olduğu kadar, belki daha çok memleket için bir kayıp. Döndükten sonra da her hareketinde görmeye alışık olduğumuz sorumluluk ve kendinden eminlik içinde İstanbul Üniversi- Türkçe de yazsa İngilizce de yazsa hep İstanbul’dan, Ankara’dan ve buralı olmanın nasıl bir şey olduğundan veya olması gerektiğinden söz eder. Belli bir üst sınıf lüksüne sahip olsa da, Nutuk’a cevap yazacak kadar siyasi sorumluluk ve cesarete sahip olması nadir görülen bir şey. Ve son derece kıymetli. tesi İngiliz Filolojisi bölümünü kurdu. Bunun yanında Türkiye-Batı ilişkileri ve modernleşme meseleleri konusunda eski eserlerini gözden geçirip yenileyerek yayımlamaya devam etti. 1955 tarihli Türkiye’de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri kitabı bu bakımdan kilit kitapları arasındadır. “Amerikancı”, “İngilizci” gibi yaftalara rağmen Halide Edip ölçülü bir Batılılaşmayı savunur. Toplumun bir anda değişmesinin ve dünyada tek hakim güç olmasının insanları robotlaştıracağını düşünür. Maneviyatı olmayan maddi medeniyetin tahrip edici olduğuna inanır. Toplumun şekillenmesinde aileye çok büyük önem verir. Tarih de önemsediği başka bir keyfiyettir. Böyle bakınca Halide Edip muhafazakar bir görüntü de vermiyor değil. Halide Edip’in karakterine yakından bakmak isteyecekler için ipucu değerinde bir hikayemiz var, onunla tamamlayalım: Vurun Kahpeye romanının sonunda (biz çocukken filmini izlemiştik tabii), modernleşmeyi temsil ettiği için köylü tarafından öldürülen Aliye Öğretmen’in koynundan Kur’an-ı Kerim çıkar. Nisan 2013 70 Milli Saraylar Osmanlı’nın son incisi YILDIZ SARAYI Gökçe Doru Osmanlı’nın çöküşünden önce inşa edilen son saray olan Yıldız, deyim yerindeyse adı gibi parlayamamış, döneminin en talihsiz sarayı olmuştur. Nisan 2013 O smanlı’nın son yüz yılına tanıklık etmiş sarayların çoğu Beşiktaş’tan Ortaköy’e uzanan yolda. Bu yüzden insan kendini buralarda bir tuhaf hissediyor. Bir zamanlar dünyaya hükmetmiş koskoca İmparatorluk, kaderini belirleyecek kararları burada veriyor, çeşitli anlaşmaları burada imzalıyor. Bölge, İmparatorluğun çöküşüne tanık oluyor. Bu bölgedeki sarayların en bahtsızı belki de Yıldız Sarayı. Osmanlı’nın en entrikalı dönemlerinde yönetim merkezi olan Saray, bir zamanlar Hazine-i Hassa’ya ait koruluklarda bulunuyor. Önceleri “Beşiktaş Tepesi” denen bölge, II. Milli Saraylar Yıldız Sarayı etrafındaki kalın ve yüksek duvarlar II. Abdülhamid zamanında yaptırılır. Sultan, cuma selamlığı sonrası uğradığı suikastin ardından Saray’ı daha güvenli hale getirmek için böyle bir önlem alır. Mahmud’un (1808-1839) yaptırdığı “Yıldız” adındaki köşkten sonra “Yıldız” olarak anılmaya başlamış. Korulukların bulunduğu arazi uzun yıllar padişahların avlanma yeri, II. Mahmud döneminde ise “Asakir-i Mansure-i Muhammediye”nin talim yeri olarak kullanılmış. Zaman içinde padişahlar savaşmaktan ve avlanmaktan elini eteğini çekince bölge eski önemini kaybetmiş. Buraya ilk köşkü Sultan I. Ahmet (1603-1617) yaptırmış. Bölgenin büyüklüğü ve konumu nedeniyle, takip eden yıllarda çeşitli padişahlar tarafından büyüklü küçüklü köşkler yaptırılmış, daha önce yapılanlar yıktırılmış... Şehr-i Hümâyûn Yıldız Sarayı’nın en şaşaalı dönemini Sultan II. Abdülhamid (1876-1909) zamanında yaşadığı söylenebilir. I. Meşrutiyet’in ilanından sonra kendini Dolmabahçe’de güvende hissetmeyen Sultan, 7 Nisan 1877 tarihinde Yıldız’a taşınır. Bu olay, Saray arazisinde yıllarca süren inşa faaliyetlerinin başlangıcını oluşturur. İlk iş olarak Yıldız’dan Ortaköy’e kadar uzanan arazi Yıldız Parkı’na katılır ve zaman içinde saray kompleksine Seyir Köşkü (Set Köşkü), Harem iç kapısı, Küçük Mabeyn Köşkü, tiyatro, Yaveran Köşkü, Cihannüma Köşkü, Limonluk Köşkü, Küçük Pavyon, Silahhane, marangozhane, kütüphane, hamam, harem binaları ve bir süre saray eczanesi olarak kullanılan Güvercinlik Köşkü ekletilir. O dönemde Saray, “Yıldız Saray-ı Hümâyûn” olarak anılır. Yıldız Sarayı etrafındaki kalın ve yüksek duvarlar da II. Abdülhamid zamanında yaptırılır. Sultan, cuma selamlığı sonrası uğradığı suikastın ardından Saray’ı daha güvenli hale getirmek için böyle bir önlem alır. Halk tarafından “duvarların arkasına saklandığı” şeklinde eleştiri alsa da Padişah, yüksek duvarlar içinde kendini daha güvende hisseder. Hasbahçe ve Dışbahçe ayrı ayrı duvarlarla birbirinden ayrılmış, Saray kompleksine açılan beş büyük kapı da sıkı denetim altına alınmıştır. II. Abdülhamid döneminde saray nüfusu 12 bin kişiye ulaşır. Buna bir de saray güvenliğinden sorumlu ve 14 bin nüfuslu kışla eklenince saray adeta bir şehir haline gelir. Yıldız yaklaşık yüz adet köşk, kasır, pavyon ve eklenti binaların arasındaki minik sokakları ve bahçeyi dolaşan akarsuyuyla başkent İstanbul’un göbeğinde adeta başka bir şehir oluşturur. Yaşayan saray Saray’ın büyük bir alan üzerine kurulu birçok yapıdan oluşması, bu yapılardaki üslup çeşitliliği ve son otuz yılı Nisan 2013 71 72 Milli Saraylar daha aktif olmak üzere yaklaşık üç yüz yıl boyunca farklı mimarilerden etkilenilmesi, Saray’da emeği geçen mimarların kimler olduğu konusunda görüş ayrılıklarına neden olmuş. Yıldız Sarayı’nın çeşitli bölümlerinde çalıştığı kesin olarak bilinen mimarlar Sarkis ve Agop Balyan ile Raimondo d’Aronco. Bazı kaynaklara göre Garabet Balyan, Alexandre Vallaury, Vasilaki ve Yanko Ioannidis de Saray’a katkısı bulunan mimarlar. Yıldız Sarayı, son dönem Osmanlı saraylarının taşıdığı mimari özelliklerden kısmen uzaktır ve Topkapı Sarayı gibi yapılar bütünü şeklindedir. Kompleks yapısı ve yakınına inşa edilen iki büyük kışla nedeniyle çok büyük bir alan üzerine yayılmış durumda olan Saray, yıllar içinde bütünlüğünü koruyamamış, içerdiği yapılar çeşitli kurumların kullanımına verilmiştir. Yıldız’ın bugün Milli Saraylar’a bağlı olan Şale Köşkü, Saray’ın en önemli olaylarına tanıklık etmiş bölümdür. Alman İmparator II. Wilhelm ve eşi burada ağırlanmış, II. Meşrutiyet’in Nisan 2013 ilanı sonrası milletvekillerine burada yemek verilmiştir. 7 kapısı ve 64 odası bulunan Köşk’ün Muayede Salonu’nda, dünyanın en büyük halılarından biri olan 124 metrekare ve 7 ton ağırlığındaki Hereke halısı bulunur. Günümüzde Yıldız’ın Seyir/Set Köşkü, Çit Kasrı, Yaveran Köşkü ve Silahhane Binası İslam Tarihi, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi’nin (IRCICA) kullanımına tahsis edilmiştir. Bu yapılardan Seyir Köşkü, II. Abdülhamid’in isteği üzerine Yıldız (Hamidiye) Camii’ni görecek şekilde konumlandırılmıştır. Sultan’ın misafirlerinin bu köşkten Cami’deki cuma selamlığını izledikleri rivayet edilir. Şehzade Köşkleri, Çukur Saray, Hünkar Kasrı, Bekar Sultanlar, Sünnet Köşkü, Damatlar Dairesi, Avagat ve Kiler-i Hümayun Yıldız Teknik Üniversitesi’nin kullanımındadır. Osmanlı’da ilk sinema gösterimi 1896 yılında Yıldız Sarayı’nda yapıldı. Gösterilen film II. Abdülhamid tarafından ara sıra yurt dışına gönderilerek oradaki yenilikleri takip etmesi istenen Bertrand isimli bir Fransız tarafından getirilmişti. Saray düğünlerinde sultanların giydiği koyu kırmızı gelinlik yerine Avrupa modası olan beyaz kumaştan gelinliği ilk kez II. Abdülhamid’in kızı Naime Sultan giydi. Sultan, 1898 yılında Mehmet Kemaleddin Paşa ile Yıldız Sarayı’nda evlenmişti. Yıldız Sarayı Osmanlı’da elektrikle aydınlatılan ilk mekanlardan biriydi. Milli Saraylar Yıldız yağması sırasında Yıldız Sarayı’nın bahçesindeki Yıldız Çini Fabrika-i Hümayunu, Saray’ın porselen ve çini malzeme ihtiyaçlarını karşılamak için II. Abdülhamid tarafından kurulmuş. Çini ve seramik sanatının canlandırılmasını da amaçlayan fabrikanın tüm teknolojik gereçleri o dönemde oldukça meşhur olan Sèvres ve Limoges fabrikalarından getirilmiş. Sultan’ın tahttan indirilmesinden sonra üretimi durduran Fabrika, 1911 yılında tekrar üretim yapmaya başlamış. Günümüzde fabrika Milli Saraylar’a bağlıdır ve halen modern ihtiyaçlara göre porselen üretmekte, eski saray porselenlerinin kopyasını yapmaktadır. yağmacıların II. Abdülhamid’in kütüphanesindeki çoğu kitabı yaktıkları, tarihî önemi olan bazı belgeleri yok ettikleri rivayet edilir. Yıldız sözlüğü Yıldız mahkemesi: 27-29 Haziran 1881 tarihlerinde Yıldız Sarayı’nın bahçesinde kurulan bir çadırda yapılan, Osmanlı padişahı Abdülaziz’i öldürmekle suçlanan sanıkların yargılandığı özel amaçlı ve geçici mahkeme. Yı l d ı z s u i k a s t ı: 21 Temmu z 19 05 C uma günü, II . Abdülhamid’in cuma selamlığı sırasında Hamidiye Camii’nde uğradığı ve kıl payı kurtulduğu bombalı suikast. Suikastı Edward Jorris adında bir Belçikalı gerçekleştirmiş, 26 kişi ve 20 at ölmüş, 58 kişi yaralanmıştır. Yıldız yağması: Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra yaşanan olay. Padişah’a düşman bazı çeteler Yıldız Sarayı’nı basıp binaları tahrip etmişler, pek çok değerli eşyayı çalmışlardır. Yağmacıların II. Abdülhamid’in kütüphanesindeki çoğu kitabı yaktıkları, tarihî önemi olan bazı belgeleri yok ettikleri rivayet edilir. Yıldız yasağı: Doğruluğu ispatlanmış bir bilgi olmasa da, II. Abdülhamid’in “yıldız” kelimesinin kullanımını yasaklattığı söylenir. Meşrutiyetin askıya alındığı, imparatorluğun en çalkantılı dönemini yaşadığı günlerde “yıldız”ın kullanıldığı her cümle aslında bir eleştiri cümlesidir ve o dönemde her eleştiri “yönetim”e yapılmaktadır. Yıldız yeniden parlıyor Osmanlı’nın çöküşünden önce inşa edilen son saray olan Yıldız, deyim yerindeyse adı gibi parlayamamış, döneminin en talihsiz sarayı olmuş. Tanık olduğu olaylar yeterince acıyken bir de zaman içinde fiziksel tahribata uğramış, yağmalanmış, hatta birkaç büyük yangın geçirmiş. Şimdi ise AB destekli bir proje ile küllerinden doğuyor denebilir. “Osmanlı İmparatorluğu Yıldız Sarayı Hazinelerini Gün Yüzüne Çıkarıyor” adlı proje ile Saray bünyesindeki birçok yapı yenileniyor. Saray mobilyalarının, duvar resimlerinin, tabloların ve süslemelerin orijinallerine sadık kalınarak restore edildiği proje ile ziyaretçi sayısının artırılması ve Saray’ın dünyaya tanıtılması hedefleniyor. Nisan 2013 73 74 Söyleşi KEİPA Türk Grubu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili İsmail Safi: KEİPA Kafkaslar ile Balkanlar arasında önemli bir köprü vazifesi görüyor Söyleşi: Cahit Yıldız | Fotoğraflar: İsmail Demir 25 Haziran 1992 tarihinde kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİ), Karadeniz’de uluslararası alanda önemli faaliyet ve işbirliklerine imza atıyor. Türkiye, Karadeniz Bölgesi işbirliği imkanlarının değerlendirildiği, bölgenin en kapsayıcı ve tam teşekküllü ekonomik kuruluşu olan KEİ’nin kuruluşunda aktif rol almıştır. Ülkemiz, Genel Sekreterlik görevini de bizzat sürdürdüğü KEİ’nin somut işbirliği projelerinin hayata geçirilmesinde ve etkinliğinin artmasında büyük çaba sarf etmekte, önemli görevler üstlenmektedir. 26 Şubat 1993 tarihinde kurulan ve bu yıl 20. yılını kutlayan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) ise KEİ sürecine hukuki zemin hazırlama, parlamenter- Nisan 2013 ler aracılığıyla sürece siyasi destek sağlama görevlerinin yanı sıra bölgede sosyal ve kültürel alanlarda işbirliği, dayanışma ve diyalogları artıracak çalışmalarda bulunma, siyasi, ekonomik, ticari ve sosyal alanlarda izleyeceği istikrarlı faaliyetlerle bölge halkları arasında dostluk ve barış ilişkilerinin kurulup geliştirilmesine çalışıyor. KEİPA Türk Grubu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili İsmail Safi’yle KEİPA çalışmaları çerçevesinde görüştük. KEİPA’nın ekonomiden demokrasiye, yerel yönetimlerden sosyal medyaya birçok faaliyet alanı var. Başkanlığınız döneminde ne gibi çalışmalar yaptınız? Karadeniz Bölgesi, dış politikamızda önemli yer tutan Kafkaslar ile Balkanlar arasında önemli bir köprü vazifesi görmektedir. Parçası olduğumuz Karadeniz Bölgesi’ne duyulan uluslararası ilgi gün geçtikçe artmaya devam etmektedir. KEİPA Türk Delegasyonu olarak en büyük hedefimiz, 20 yıllık geçmişine rağmen yeteri kadar gelişme gösterememiş KEİ’yi ve onun alt organlarını canlandırmaktır. İçinde bulunduğumuz 2013 yılı KEİPA’nın 20. kuruluş yılı. Biz bu yıl KEİ’ye üye 12 ülkenin parlamentolarıyla ilişkileri artırıp Karadeniz’deki ekonomik potansiyeli harekete geçirmek istiyoruz. Balkanlarda kimi ülkeler hâlâ KEİPA’ya üye değil… Bizim için tarihsel önemi olan Balkanlardaki Bosna-Hersek, Kosova, Karadağ ve Makedonya’yı en kısa zamanda KEİPA ailesi içinde görmek istiyoruz. Bu amaçla özellikle Balkanlarda KEİPA Türk Delagasyonu olarak önemli projelere imza attık. Örneğin geçtiğimiz yıl Türkiye’den Söyleşi milletvekili arkadaşlarımız, iş adamları, basın mensupları ve sanatçılar ile Makedonya’ya “Bir Dost Selamı” götürdük. Türkiye’nin çayı ÇAYKUR’un tanıtım tırı ile Makedonya’nın değişik şehirlerinde dolaştık, çay ikram ettik. İkili görüşmeler ve ekonomik işbirliği toplantıları düzenledik. Üsküp Havalimanı’nda bir fotoğraf sergisi açtık. Aynı şekilde bu organizasyonun bir benzerini KKTC’de gerçekleştirdik. Üniversitelerde öğrencilerle buluştuk. Resmî temasların yanı sıra ticari görüşmelere vesile olduk. Bütün bu çalışmalarla hem KEİPA’yı hem de Türkiye’yi dünyaya tanıttık. Sivil toplumun desteğini oldukça önemsiyorsunuz. KEİPA’nın sağlamaya çalıştığı işbirliğine halkın katılımını nasıl buluyorsunuz? Katılımcı ve çoğulcu bir toplumun oluşmasına katkıda bulunan sivil toplum kuruluşları modern toplumların en etkin toplumsal aktörleri konumundadır. Sivil toplum kuruluşları geleneksel devlet anlayışının değiştiği ve sınırların kalktığı günümüzde, devletlerin ulaşamadığı sahalara ulaşıp oldukça önemli çalışmalara imza atmaya başladılar. Şu anda bankası ve üniversiteler ağı bulunan KEİ’ye bir de sivil toplum ayağı kazandırmak istiyoruz. Bu amaçla Karadeniz Sivil Toplum Forumu’nu oluşturduk. 12 ülkenin en önemli sivil toplum kuruluşlarını bir araya getiriyoruz. İlkini İstanbul’da ikincisini Bakü’de gerçekleştirdiğimiz Karadeniz Sivil Toplum Forumu’nun üçüncüsünü bu yıl Ankara’da düzenleyeceğiz. Forum, Karadeniz toplumlarının birbirini daha iyi tanıması ve diyaloglarının gelişmesi için projeler geliştiriyor. KEİPA olarak önümüzdeki günlerde gerçekleştireceğiniz çalışmalar nelerdir? Avrupa ülkeleri bir araya gelerek ekonomik bir dev oluşturdular. Fazladan refah alanı oluşturdular. Çünkü ölçek ekonomisinin gereğini yaptılar. Günümüzde bölgesel işbirliklerinin önemi ortadadır ve Karadeniz bunun için en uygun zemin. Karadeniz’deki işbirliğini yasal düzenlemelerle hayata geçirebiliriz, yeni dönemde KEİPA özellikle bu konuya eğilecek. KEİPA Türk Delegasyonu olarak projelerimizin büyük bir çoğunluğunu “kamu diplomasisi” alanında gerçekleştireceğiz. Temmuz ayında tüm dünyadan gelen gençlerle Trabzon’da barış güvercinleri uçuracağız. Düzenleyeceğimiz Küresel Barış ve Gençlik Çalıştayı’nda dünyanın farklı ülkelerinden gelen gençler yine dünyanın farklı ülkelerinden gelen akademisyenlerle evrensel barış sürecini konuşacak, tartışacaklar. İçinde bulunduğumuz 2013 yılı KEİPA’nın 20. kuruluş yılı. Biz bu yıl KEİ’ye üye 12 ülkenin parlamentolarıyla ilişkileri artırıp Karadeniz’deki ekonomik potansiyeli harekete geçirmek istiyoruz. Medeniyetler İttifakı KEİPA ülkelerini de kapsayacak Ayrıca, 2013 yılı içerisinde, KEİPA Türk Grubu olarak gerek KEİPA’nın 20. kuruluş yılı olması ve gerekse Karadeniz’de üstlenmiş olduğumuz misyon nedeniyle Avrasya Sivil Toplum İşbirliği Derneği, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi ve TÜRKSOY’un katılımıyla Karadeniz’de büyük bir projeye imza atmayı planlıyoruz. Farklı kültürler ve dinler arası anlayış eksikliğinin günümüzde giderek daha derinleşen bir hal alması ve buna bağlı şiddet olaylarının insanlığı tehdit eden bir nitelik kazanması karşısında, dinler/kültürler arası diyaloğun geliştirilmesi amacıyla son dönemde birçok girişim başlatıldı. Bu girişimlerin en somut ve en uluslararası boyutlusu olanı “Medeniyetler İttifakı Projesi”dir. “Karadeniz Medeniyetler Diyaloğu” projesi, Sayın Başbakanımız ile İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero’nun başlatmış oldukları “Medeniyetler İttifakı Girişimi” ruhuna uygun olarak Karadeniz Havzası’nda kıyısı olan KEİPA ülkelerini kapsayacak. Proje kapsamında Rize’den bir gemi hareket edecek ve 12 gün boyunca Karadeniz’e limanı olan kentlerde demir atacak. Gemide farklı ülkelerden öğrenciler, sanatçılar, din adamları yer alacak. İstanbul’da ve Rize’de KEİPA ülkelerini tanıtan etkinlikler, konserler, film gösterimleri gerçekleştirilecek. Küresel barış, diyalog ve işbirliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulan günümüzde bu proje ile Karadeniz etrafında yer alan ve köklü bir tarihi olan tüm medeniyetlerin buluşmasını, kaynaşmasını ve işbirliklerinin artmasını planlıyoruz. Nisan 2013 75 76 Tarih Sahnesi 8 Nisan 1923 - Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin seçim bildirisi niteliğindeki “9 Umde”, Mustafa Kemal tarafından açıklandı. 1 Nisan 1949 - Türkiye, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne imza attı. 1 3 6 8 11 12 12 Nisan 1961 - Uza6 Nisan 3 Nisan 1930 - Yeni Belediyeler Kanunu kabul edildi. Böylece Türk kadınlarına belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. Nisan 2013 1896 - İlk uluslararası Olimpiyat Oyunları Yunanistan’ın başkenti Atina’da başladı. ya ilk insan gönderildi. Sovyetler Birliği’nin aracı Vostok 1’le uzaya giden Yuri Gagarin, uzayda toplam 108 dakika kaldı. 11 Nisan 1920 - Urfa Fransız işgalinden kurtuldu. 77 27 Nisan 1988 Efsane sporcu Naim Süleymanoğlu, Cardiff’te yapılan Avrupa Halter Şampiyonası’nda üç altın madalya kazandı. Ayrıca 62 kiloyla yarıştığı koparmada 150 kg kaldırarak dünya rekoru kırdı. 18 Nisan 1951 - Paris Antlaşması imzalanarak Avrupa Birliği’nin temellerini oluşturan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kuruldu. 15 18 23 27 30 Nisan 1945 - Adolf Hitler, iki gün önce evlendiği karısı Eva Braun’la birlikte intihar etti. 30 23 Nisan 1920 - Türkiye Büyük Millet Meclisi, halkın yoğun katılımıyla açıldı. 15 Nisan 1865 - ABD’nin 14 Nisan akşamı bir casus tarafından vurulan 16. Başkanı Abraham Lincoln öldü. Nisan 2013 78 Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Mart 2013’te kabul edilen yasalar Kanun Numarası Kabul Tarihi Başlığı 6444 06/03/2013 Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun ile Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 6445 12/03/2013 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında 13 Aralık 1993 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Antalya İlinin Kemer İlçesindeki Taşınmazın Kazakistan Cumhuriyetine Kullandırılmasına İlişkin Protokole Değişikliklerin ve Eklemelerin Yapılmasına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun 6446 14/03/2013 Elektrik Piyasası Kanunu 6447 14/03/2013 On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 6448 19/03/2013 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilim ve Teknoloji Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6449 19/03/2013 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Mektupların ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun 6450 19/03/2013 Stratejik Deniz Taşımacılığı Taahhütlerine İlişkin Çok Uluslu Uygulama Düzenlemesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6451 19/03/2013 Federal Almanya Cumhuriyeti Federal Savunma Bakanlığı, Fransa Cumhuriyeti Savunma Bakanı ve Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı Arasında İmzalanan Cobra Topçu Tespit Radarı 2013-2015 Arası Hizmet Desteği ile İlgili Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6452 19/03/2013 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6453 19/03/2013 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanlarında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6454 19/03/2013 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Nisan 2013 79 Türk Parlamenterler Birliği’nden Üye aidatlarımız 16. Olağan Genel Kurul kararıyla 2013 yılında yıllık 120 TL’dir. Bankalar tarafından müşterilerine, uluslararası Banka Hesap Numarası (IBAN) verilmektedir. Üyelerimizin aidatlarını yatırırken problem yaşamamaları için Birliğin IBAN Numarası aşağıda belirtilmiştir. Bilindiği gibi 2002’de yıllık 30 TL olan üye aidatları 2004 yılından beri 60 TL ve 2013 yılından itibaren 120 TL’dir. Geriye doğru aidat borçlarının buna göre hesaplanması ve Birliğimizin aşağıdaki hesap numarasına yatırılması, 5253 sayılı Dernekler Kanunu’na göre, alınan aidatların belgesine üyelerin TC Kimlik Numarasının yazılması gerekmektedir. Üyelerimizin TC Kimlik Numaralarını mektup veya telefonla Birliğe bildirmeleri rica olunur. Türk Parlamenterler Birliği TBMM B. Blok 2. Asma Kat 06540 Bakanlıklar / ANKARA Tel: 0 312 420 66 21 Fax: 0 312 420 66 24 Türk Parlamenterler Birliği Ziraat Bankası TBMM Şubesi IBAN: TR 33 0001 0009 0303 296732 6001 Sağlık Hattı Sağlık uygulamaları, hastaneler ve anlaşmalı eczanelere ilişkin her türlü bilgi için 0312 420 0 112 numaralı telefonu arayabilirsiniz. Fax Hattı: 0312 420 6624 TPB Haber Portalı www.tpb.org.tr Sayın Üyelerimiz, her konuda bize ulaşabilirsiniz. Nisan 2013 Meclis Çalışanları Her biri sır küpü: R A L S KAVA Zeynep Yiğit Onlar, TBMM Genel Kurul Salonu’nda evrak akışını sağlıyor. “Sır küpü” olma özellikleri ve şık kıyafetleriyle dikkat çeken kavaslar, “Sıfır hatayla çalışmak zorundayız” diyor. Nisan 2013 “K avas” kelimesini daha önce hiç duydunuz mu? İtiraf edeyim, gazeteci olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev yapmaya başlamadan önce ben duymamıştım. Meclis’te kavas çalıştığını öğrendiğimde küçük bir araştırma yaptım. Karşıma oldukça ilginç bir meslek çıktı. “İlginç” diyorum, çünkü gördüm ki TBMM’de “sır küpü” denince ilk akla gelen kavaslar oluyor. Ben de bu “sır”rın peşine düşüp soluğu kavasların yanında aldım. “Ne öğrendin?” diye sorarsanız, yanıtım çok da uzun olmaz. Dedim ya, her biri “sır küpü”. Ne iş yaptıkları ve ne kadar zamandır Meclis’te çalıştıkları dışında onlardan bilgi almak pek kolay değil. Anlayacağınız ser verip sır vermiyorlar. Bir başka ortak noktaları ise TBMM çatısı altında çalışmaktan duydukları onur... Meclis Çalışanları Kıyafetleri çok şık Kavaslar, Meclis’in en şık personeli… Görevlerini yaparken özel kıyafetler giyiyorlar. Erkek kavaslar frak, gömlek ve papyon; kadınlar ise etek, ceket, gömlek ve fulardan oluşan kıyafetleriyle Genel Kurul Salonu’nda yer alıyor. Özel giysinin en dikkat çekici yanlarından biri gümüş zincirler. Üzerinde ay-yıldız motifli halkaların bulunduğu zincirler, Türk milletinin birlik ve beraberliğini simgeliyor. Zincirin, “duyduklarım ve gördüklerim burada kalacak” anlamını taşıdığı da belirtiliyor. Kavaslar, Genel Kurul Salonu’nda görev yaptıkları için sık sık televizyon ekranında görünüyorlar. Bu durum nedeniyle yaşadıkları ilginç anıları olup olmadığını sorduğumuzda, “Aslında tanınan biz değiliz, kıyafetlerimiz… Özel giysilerimizi çıkardıktan sonra Meclis içinde bile bizi tanıyamayanlar oluyor” yanıtını veriyorlar. Kavaslar, Türk iye Büy ük Millet Meclisi Genel Kurul Salonu’nda görev yapıyor. Ülkemizin geleceğine yön veren kararların alındığı bu salona milletvekillerinin dışında yalnızca kavaslar ve stenograf lar girebiliyor. Genel Kurul’daki konuşmalar stenograf lar tarafından anında kayda geçiriliyor. Kavaslar ise evrak akışını sağlıyor. Bu cümleyi biraz açarsak kavasların görevini daha iyi anlayabiliriz. Genel Kurul Salonu’nda milletvekilleri birbirlerine veya Başkanlık Divanı’na yazılı ya da sözlü not iletmek istediklerinde kavasları çağırıyor. Talep edildiğinde evrak fotokopisini çekmek, Meclis arşivinden çeşitli belgeleri getirmek, oy pusulalarını taşımak gibi hizmetler de kavaslar tarafından yerine getiriliyor. Genel Kurul Salonu’nun dört bir yanını dikkatle izleyen kavaslar milletvekilleri, bakanlar veya Başkanlık Divanı’ndan gelen bir işaretle hemen harekete geçiyor. 7 kavas çalışıyor Kavasların görevi evrak akışını sağlamakla sınırlı değil. TBMM Genel Kurul Salonu’nun her şeyiyle ilgileniyorlar. Salonun temizliği, düzeni, toplantılara hazır hale getirilmesi de kavasların görevleri arasında. Kürsüde her konuşmacı için yenilenen su bardağından da onlar sorumlu. Genel Kurul Salonu’nda sürekli hareket halinde bulunan kavasların bir başka görevi ise TBMM Başkanı ve Başkanvekillerinin kıyafetlerinin Genel Kurul toplantısı öncesinde hazır hale getirilmesi. Nisan 2013 81 82 Meclis Çalışanları TBMM’de beşi erkek ikisi kadın olmak üzere yedi kavas çalışıyor. Genel Kurul’un toplandığı günlerde hepsi aynı anda görevlerinin başında oluyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kavasları kendi personeli arasından seçiyor. Değerlendirme yapılırken tarafsızlık, dürüstlük, çalışkanlık, iş disiplini, tecrübe, genel görünüş, iletişim kurma becerisi gibi özellikler dikkate alınıyor. Kavas olması uygun görülenler, TBMM Genel Kurul Salonu’nda milletvekilleriyle bire bir çalışıyor. Görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmeleri için hizmet içi eğitim verilen kavaslar, işlerini yaparken pek çok şeyi görüyor, duyuyor, ancak bunları hiç kimseyle paylaşmıyor. Mesleğe adım atmadan önce “kapalı oturumlardaki görüşmeleri hiçbir şekilde açıklamayacaklarına ve bunları devlet sırrı olarak saklayacaklarına” dair yemin eden kavaslar, bu nedenle “sır küpü” olarak anılıyor. Geçmişte TBMM Genel Kurulu’nun kapalı oturumlarında sağır ve dilsiz kavaslar görev yapıyordu. Kavaslık yemini edilmeye başlanmasının ardından bu uygulamaya son verildi. Sözlük anlamı Türk Dil Kurumu, kavas kelimesini şöyle tanımlıyor: “1. Elçilik veya konsolosluklarda görev yapan hizmetli 2. Banka, patrikhane, otel vb. yerlerde hizmetli veya koruma görevlisi 3. Elçilik ve konsolosluklarda koruma görevlisi.” TBMM’de kavas kelimesi, sözlük anlamından farklı şekilde, bir parlamento geleneği olarak kullanılıyor. En deneyimlisi 20. yılında Meclis’teki kavasların en deneyimlisi Erol Nazlı. 52 yaşındaki Nazlı, 20 yıldır bu işi yaptığını belirterek “TBMM’de 19. Dönem’den bu yana kavas olarak çalışıyorum. Müdürlüğümüz tarafından bu görev için seçildiğimde mesleği tanımıyordum. Deneyimli arkadaşlarımızın yanında yetiştik. Kavaslık, onur ve gurur verici bir meslek. Milletvekillerimizle birlikte çalışmak çok güzel” diyor. “Mesleğinizin zor yanları nedir?” diye sorduğumuz Erol Nazlı şu yanıtı veriyor: “Bu işi yaparken milletvekillerinin hepsini adı, soyadı, partisi ve seçim bölgesiyle bilmeniz gerekiyor. Sıfır hatayla çalışmak zorundasınız. O nedenle görevimizi yaparken çok dikkatli davranıyoruz ve işimize büyük özen gösteriyoruz.” Erol Nazlı, 20 yıl boyunca pek çok olaya tanıklık etmiş, nice anı biriktirmiş. Bunlardan birkaçını bizimle paylaşmasını rica ettiğimizde, “Yaşadığımız olaylar, gördüklerimiz, duyduklarımız bizde saklı. Bunları eşimizle bile paylaşmayız” diyor. Meclis’in en genç kavası Tuğçe Özdemir henüz 23 yaşında. 4 yıldır bu mesleği yapıyor. “Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında milletvekillerimizle birlikte çalışmaktan onur duyuyorum. İşimizi severek ve büyük bir mutlulukla yapıyoruz” diyen Özdemir, kavaslığın zor ama keyifli olduğunu vurguluyor. Meclis’teki 7 kavas içinde en yenisi ise Lale Yavuz. 6 aydır kavaslık yaptığını ifade eden Yavuz, şunları söylüyor: “TBMM Genel Kurul Salonu’nda çalışmak bir ayrıcalık. Çünkü bu salona dışarıdan kimse giremiyor. Bizler milletvekillerimizle birlikte çalışıyor olmanın mutluluğunu Nisan 2013 yaşıyoruz. Meslekte yeni olmama rağmen kısa sürede alıştım ve kavaslığı çok sevdim.” “Burası Türkiye’nin kalbi” Adem Demirtaş, 6 yıldır kavas olarak çalışıyor. Onun görevi, TBMM Başkanı ve Başkanvekillerinin kıyafetleriyle ilgilenmek. Genel Kurul toplantısı öncesinde kıyafetleri temizletip ütülettiğini ve TBMM Başkanı ile Başkanvekillerine giyinmeleri sırasında yardımcı olduğunu anlatan Demirtaş, işini büyük bir özenle ve severek yaptığını dile getiriyor. Sinan Kayıpoğlu, Hüseyin Bartan ve Ersin Kahraman, 2009’dan bu yana kavaslık yapıyor. Sinan Kayıpoğlu, mesleğe başladığında büyük heyecan duyduğunu ifade ederek, “Zaman içerisinde hem kavaslığa alıştım hem de heyecanım yatıştı. Burası Türkiye’nin kalbi. Hata götürmeyen bir iş yapıyoruz ve görevimizi en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyoruz” diyor. Hüseyin Bartan, kavaslığın eski bir meslek olduğunu ve günümüzde yalnızca Meclis’te uygulandığını dile getirirken işini severek yaptığının altını çiziyor. Ersin Kahraman ise Osmanlı zamanında “silahlı vezir koruması” anlamına gelen kavaslığın günümüzdeki uygulanışının çok farklı olduğuna işaret ederek şu bilgileri aktarıyor: “Bizler Genel Kurul Salonu’nda milletvekillerimizin taleplerini yerine getiriyoruz. Birbirlerine ya da dışarıya iletmek istedikleri notları, dosyaları ulaştırıyoruz. TBMM Başkanı’yla milletvekili arasındaki koordinasyonu sağlıyoruz.” Kitap İmparatorluktan Cumhuriyete Ali Fuat Paşa Aksel Keskin Paraf Yayınları, Şubat 2013, 376 sayfa Ali Fuat Cebesoy yakın tarihimizin en önemli şahsiyetlerinden biri şüphesiz. Bu tarihî kişiliği kendi anılarından tanımak isteyenler için daha önce yayımlanmış kitaplar mevcut, fakat Ali Fuat Paşa üzerine yapılan çalışmalar çok yetersiz. Aksel Keskin böyle bir açığı kapatma gayretiyle Ali Fuat Paşa’nın hayatını ele alan bir kitap hazırlamış. Çocukluk yıllarından ölümüne kadar Paşa’nın hayatındaki bütün kritik noktaları sırasıyla anlatan yazar, roman tadında bir biyografi sunmuş. I. Dünya Savaşı’ndan Moskova anılarına, Lozan’dan Ankara yıllarına kadar Paşa’nın bütün hayatını inceleyen kitap, aynı zamanda Cumhuriyet’in ilk yıllarına dair birçok bilgiyi de barındırıyor. Balkan Savaşları Günlüğü Boğdan Filov Timaş, 2013, Haz: Hüseyin Mevsim, 144 sayfa Balkan Savaşlarının 100. yılı dolayısıyla birçok kitap, film, belgesel hazırlanıyor. Bunlar arasında ilgi çekici bir kitap, Balkan Savaşları Günlüğü Timaş Yayınları tarafından okuyucuya sunuldu. Kitabın yazarı Boğdan Filov, Bulgaristan’ın yer aldığı Birinci Balkan, İkinci Balkan ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında (1912-1918) Doğu Trakya, Ege ve Vardar Makedonyası’nı kapsayan bölgelere arkeolojik ve etnografik materyallerin ortaya çıkarılması, derlenmesi ve korunması amacıyla bilimsel gezilere çıkar. Ulusal Arkeoloji Müzesi Müdürü sıfatıyla katıldığı ve bir ya da birkaç ay süren bu geziler sırasında Filov, titizlikle günlükler tutar. 1912 ile 1916 yıllarını kapsayan ve ilk kez Bulgarca dışında bir dilde Timaş Tarih Kitaplığı Hatırat Dizisi’nde yayımlanan günlükler, hem arkeoloji disiplininin siyasi işlevlerini kavrama hem de Osmanlı’nın Balkan coğrafyasındaki kültürel mirasıyla ilgilenen okurlara önemli ipuçları ve bilgiler sunma bağlamında eşsiz bir değere sahip. Balkan Savaşları Günlüğü, Filov’un çektiği ve ilk defa yayımlanan fotoğraflarla görsel açıdan da oldukça zengin bir kitap. 83 Hitler Almanyası Jane Caplan İnkılap Yayınları, 2012, Çev: İdem Erman, 278 sayfa 20. yüzyıla damgasını vuran dönemin baş aktörü olarak Adolf Hitler ve Nazi ideolojisi üzerine yayımlanan yüzlerce eser mevcut. Son dönemde yayımlananlar ise genellikle o dönemin gizli yönlerini açığa çıkarma iddiasını taşıyan kitaplar. Hitler Almanyası onlardan biri değil. Modern Avrupa Tarihi profesörü Jane Caplan’ın kendisi gibi on akademisyenin daha yazılarından derlediği kitap, 1933-1945 yıllarında Nazi ideolojisinin sosyal ve siyasi etkilerini ele alıyor. Kitabın bazı başlıkları bile yazarların yanlı bir tutum sergilediğini anlamaya yeter. Yine de bu kitapta dönemin Almanyası hakkında birçok önemli detay var. Hitler Almanyası’nda ilk Naziler, Nazi rejiminin ekonomi politikası, dış politika ve tabii ki Nazilerin ırk ve nüfus politikası hakkında bolca bilgi ile ilginç rakamlara ulaşmak mümkün. Türkiye’nin klasik müzik dergisi Andante, 2002 Ekiminde başladığı yolculuğ una ara vermeksizin devam ediyor. Derginin uzun yıllar Genel Yayın Yönetmenliğini üstlenen Serhan Aylık Süreli Yayın Bali bu görevini Ahu Ünalp’e bıraktı. Ama Andante hız kesmedi. 10 yıl ve 78 sayıya ulaşan dergi, yaptıklarıyla Türkiye’de klasik müzik adına büyük bir boşluğu dolduruyor. Derginin son sayısında Türkiye’nin oda müziği kültürü detaylı bir dosya ile okuyucuya sunulmuş. Bunun yanı sıra Devlet Sanatçısı Verda Erman ile röportaj, geçtiğimiz yüzyılın önemli bestecisi Vaughan Williams portresi ve bu yıl on yedincisi düzenlenen dünyaca ünlü Beethoven Paskalya Festivali’nin sanat yönetmeni Elzbieta Penderecka ile yapılan söyleşi bu sayının öne çıkanları. Derginin hazırladığı ek ise Ankaralıları ilgilendiriyor. 4-30 Nisan günleri arasında düzenlenecek 30. Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nin programı ve müzisyenleri hakkında bilgiler sunulan ek, festivale katılacaklar için iyi bir rehber. Andante Nisan 2013 Film 84 Kelebeğin Rüyası Yönetmen: Yılmaz Erdoğan Oyuncular: Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat, Yılmaz Erdoğan, Belçim Erdoğan Yılmaz Erdoğan filmlerinin en belirgin özelliği birbirine benzememeleri. Vizontele’den bu yana yönetmen koltuğunda dört filme imza atan Erdoğan, son filminde de öncekilerden farklı bir üslupla karşımıza çıktı. Vizontele serisi ve Organize İşler gibi mizah yüklü filmlerden sonra Neşeli Hayat ile kendisinden yoğun mizah bekleyenlerin eleştirisine maruz kalsa da trajik kurgudaki başarısı yadsınamaz. Kelebeğin Rüyası ise daha ağır bir dramı beyazperdeye taşımış. Film, II. Dünya Savaşı sırasında Zonguldak’ta yaşayan iki genç şairin, Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur’un hikayesi üzerinden dönemin Türkiyesini anlatıyor. Gerçek hikayeden esinlenen filmde Muzaffer Tayyip Uslu (Kıvanç Tatlıtuğ) ve Rüştü Onur (Mert Fırat) modernleşme çabasındaki Türkiye’de savaşın etkisiyle kapıldığı umutsuzluğu şiirle bertaraf etmeye çalışan iki genç şairdir. Aşk ve edebiyatın hızlandırdığı hayatları vereme yakalanmalarıyla farklı bir boyut kazanır. Her sahnesi dolu dolu işlenmiş filmde oyuncuların performansları Türk Sineması’nın yakın gelecekte oyuncu sıkıntısı çekmeyeceği yönünde umut verici işaretler taşıyor. Django Unchained – Zincirsiz Lincoln Yönetmen: Quentin Tarantino Oyuncular: Jamie Foxx, Leonardo DiCaprio, Samuel L. Jackson, Christoph Waltz, Kerry Washington Amerikan sinemasının asi ve ilginç çocuğu Quentin Tarantino, Django karakterini yeniden beyazperdeye taşımış. Spaghetti Western filmlerinin efsane yönetmenlerinden Sergio Corbucci’nin 1966 yılında çektiği Django’dan sonra belki yirmi filmde daha bu karakteri izledik. Ama en etkilisi Franco Nero’nun canlandırdığı Corbucci’nin Django’su oldu. Daha önceki filmlerinde Django’nun birçok sahnesinden alıntılar yapan Tarantino, bu sefer bu karakteri kendi gözünden anlatmaya koyulmuş. Kahramanımız Django (Jamie Foxx), bir köle olarak Güneyli bir efendinin çiftliğinde karısı Broomhilda (Kerry Washington) ile birlikte yaşamaktadır. Efendilerinin evinden kaçarken yakalanırlar ve efendileri Django’yu başka birine karısını ise Candle’a (Leonardo DiCaprio) satar. Django’nun karısını kurtarma çabası etrafında dönen filmde tam bir Spaghetti Western tarzı hakim. Leonardo DiCaprio’nun oyunculukta yapacaklarını bitirmediğini gösterdiği Django Unchained, Western sinemasında adı anılacak filmlerden biri olmayı hak ediyor. Nisan 2013 Yönetmen: Steven Spielberg Oyuncular: Daniel Day-Lewis, Sally Field, David Strathairn, Joseph Gordon-Lewitt Bu yılın Oscar adaylarından biriydi Lincoln. Yönetmen Steven Spielberg, siyasi konjonktürü ıskalamayan bir yönetmen. Amerika’da başkanlık seçimlerini Obama ikinci kez kazanmasaydı bu film hiç olmayabilirdi ya da bir süre daha bekleyebilirdi. Ama Obama kazandı ve Spielberg Lincoln’ü patlattı. Uzun diyalogları ve Spielberg’den beklenmeyen durağanlığı bazı izleyicileri hayal kırıklığına uğratsa da usta yönetmen bir kenara bırakamayacağımız bir film sunmuş izleyiciye. Başroldeki Daniel Day-Lewis, Lincoln’ün kendisi olmuş adeta, filmografisini hiç de hafife alınmayacak bir oyunculuk sergileyerek genişletmiş. Filmin konusu ABD’nin 16. Başkanı Abraham Lincoln’ün hayatının son döneminde yaşadıkları çerçevesinde şekilleniyor. 1861-1865 arası yaşanan iç savaşın sonlandırılması ve arkasından köleliğin kaldırılması konusunda ısrarlı bir başkanın yaşadığı zorluklar, gösterdiği dirayet ve onu ölüme götüren sebepleri işleyen film, Amerikalıların en sevdikleri başkanlarının hayatının son dönemini yakından tanıma fırsatı sunuyor. Müzik Kara Balım TRT Arşiv Serisi piyasaya harika albümAhmet Sezgin ler sundu. Türkiye’nin zengin müzik kü ltürünün unutu lmaya y üz tutmuş TRT Arşiv Serisi birçok sanatçısı ve eserleri bu seride yer alıyor. Bunlardan birisi de Ahmet Sezgin. 60’lı yıllarda TRT Ankara Radyosu’nun önemli sanatçılarındandı Ahmet Sezgin. 400’ün üzerinde kaset ve plak çalışması bulunan müzisyen, 100’den fazla türkünün de derlemesini yaparak TRT repertuarına kazandırmış önemli bir isim. Kara Balım, bu önemli müzik adamının seslendirdiği 17 türküden oluşan bir albüm. Albümde “Bir Of Çeksem”, “Hey Onbeşli Onbeşli” gibi hepimizin ezbere bildiği türkülerin yanı sıra bu günlerde pek seslendirilmeyen bazı türkülere de yer verilmiş. Kara Balım asla eskimeyecek bir çalışma. Schumann: Szenen Aus Goethes F Aust Goethe’nin Faust ’undan sahneler... Almanya’daki romantik akımın öncülerinden olan besteci Robert Schumann’ı Claudio Abbado zirveye taşıyan oratoryo, 1844-1853 yılları arasında yazılır ki bu Johann Wolfgang Sony Müzik von Goethe’nin ölümünden 10 yıl sonraya denk gelir. Goethe, eğer hayatta olsa Faust’u bestelemek için en uygun kişinin Mozart olduğunu söylerken “Szenen Aus Goethes F Aust”un magnum opus (şaheser) olarak niteleneceğinden habersizdir... Goethe’nin eserinin kalbini oluşturan “iyi” ile “kötü” arasındaki çatışkıyı ve Faust’un aydınlanma ile huzur arayışını Schumann’ın besteleriyle kulaklarımıza çalan “Schumann: Szenen Aus Goethes F Aust”, Sony Müzik tarafından dinleyicilere sunuldu. Albüm, Viyana Filarmoni Orkestrası şefliği, Viyana Devlet Operası müzik yönetmenliği, Milano La Scala Operası şefliği, Londra Filarmoni Orkestrası müzik yönetmenliği, Berlin Filarmoni Orkestrası müzik yönetmenliği, Berlin Gustav Mahler Orkestrası yöneticiliği gibi görevlerde bulunan İtalyan orkestra şefi Claudio Abbado’nun imzasını taşıyor. 85 İşte Kanun Son dönemin önemli kanunîsi Göksel Kartal’ın muhteşem soloları ve kanun taksimlerinin buAti Müzik lunduğu yeni albümü İşte Kanun – The Kanun piyasadaki yerini aldı. Albümün yönetmenliğini ve aranjörlüğünü başka birçok başarılı yapıma da imza atan Hakan Polat üstlenmiş. Albüm 19 şarkıdan oluşuyor. “Gamzedeyim Deva Bulmam”, “Yemenimde Hare Var”, “Gülşen-i Hüsnüne Kimler Varıyor” gibi klasik eserlerin çok farklı icraları yer alan albüm, enstrümantal sevenlerin ilgilerini boşa çıkarmayacak kalitede. Göksel Kartal To Be Free: The Nina Simone Story Sony Müzik Sisteme muhalif bir sanatçı olarak Nina Simone, çeşitli müzik türlerini kendi dünya görüşü ve kimliği çerçevesinde dönüştüren bir isimdi. Bir döneme sesiyle damgasını vuran ve gelmiş geçmiş en beğenilen kadın vokaller arasında gösterilen Nina Simone’un şarkılarında folk, jazz, blues, pop ve melankolik aşk şarkılarından öğeler görmek mümkün. Sony Müzik etiketiyle çıkan “To Be Free: The Nina Simone Story” albümünde, Simone’un 1957-1993 yılları arasında çıkardığı “Feeling Good”, “Ain’t Got No”, “I Put A Spell On You”, “Ne Me Quitte Pas” gibi en sevilen şarkılarının ve çeşitli konser kayıtlarının yer aldığı 3 CD ile 1970 tarihli Emmy Ödülü adayı Nina Simone belgeseli DVD’si bulunuyor. Albüm, Nina Simone hayranları için tam bir arşiv niteliğinde. Nisan 2013 Televizyon 86 Şoray Uzun: Sette kim hangi rolü oynuyor ise gerçek hayatta da sanki benim için o oluyor Türk dizileri altın çağını yaşıyor. Yıllarca Latin Amerika menşeli diziler yayınlayan Türk televizyonları uzun süredir yerli yapımlara ağırlık veriyor. Birol Güven’in Made in Turkey etiketiyle ekrana taşıdığı diziler bu sürecin en önemli yapımları arasında yer aldı. Bunlardan birisi de son döneme damgasını vuran Seksenler. Dönem dizisi çekmenin tüm risklerini ve zorluklarını bertaraf eden Seksenler, yakın tarihimizi mizahi bir dille ele alan başarılı bir yapım. Gerçekçi karakterleri ve oyuncu performansları sayesinde bu başarıyı yakalayan dizinin “Ahmet” karakteri Şoray Uzun’la Seksenler üzerine konuştuk. Seksenler dizisi 50 bölümün üzerine çıktı. Dizinin başarısını neye bağlıyorsunuz? Bence dizinin başarısı dizinin kendisi. Yani projenin, konseptin doğruluğu. Castın olabilecek en doğru, en uygun cast olması, dizinin TRT’de yayınlanması, güzel yazılması, güzel çekilmesi, güzel oynanması, güzel montajlanması... İşin teknik kısmının dışında, öykünün yakın dönemin en ilgi çekici bölümünü işlemesi... Yine bana göre dizinin ilgi görmesinin en büyük nedenlerinden biri de insan ilişkilerinin insanca yaşandığı son zaman dilimini ele alması. Metropoldeki modern zaman insanı yalnızlaşmadan önceki son sosyal aktivitelerin olduğu zaman dilimini işlemesi. Bu dizinin oyunculuk kariyerinizdeki yeri nedir? Bu dizi benim kariyerime, daha önceki yapmış olduğum işler gibi çok büyük bir deneyim, büyük bir keyif ve her zaman bir önceki işimin üstüne daha da ilave ederek yoluma devam etme noktasında çok büyük artılar getirdi. Her şeyden önce benden sonraki kuşakla tanışma, mesai arkadaşlığı etme şansım oldu ve moralim tavan yaptı. Çünkü son derece yetenekli, iyi yetişmiş bir yeni jenerasyon var ve onlar kendilerinden önceki jenerasyonun ortaya koyduklarını çok daha ileriye taşıyacaklar. Siz de seksenli yılları yaşamış birisiniz. Sosyal ve siyasi açıdan neler kaldı aklınızda? Dizinin anlattıklarıyla hatıralarınız arasında bir bağ var mı? Dizinin anlattıkları ile benim o dönem yaşadıklarım paralellik gösteriyor. Sadece benim için değil, benim yaş grubumdan herkesin o dönemi ile ilgili paralellik gösteriyor. Zaten özellikle 12 Eylül’ü anlattığımız bölümlerdeki öykülerin bazıları gerçek öykülerdir. Burada ilginç olan şudur; senaristimiz Murat Aras belki 80 darbesini Nisan 2013 birebir yaşamadı, ama darbe günlerini çok iyi bir şekilde kaleme aldı. Buradan “darbe bu ülkenin çocuklarının genlerine işledi ” sonucunu pekala çıkarabiliriz. İzleyici çok sıcak, kendinden birilerini bulduğu bir dizi izliyor. Set ortamından bahseder misiniz biraz? Set ortamı belki de en az dizi kadar çekici benim için. Her şeyden önce sevgili Müfitcan Saçıntı var. Aranan adam, Mandıra Filozofu, yönetmenimiz ve eğer kabul ederse 1987’den itibaren arkadaşım. Setteki büyüğümüz Rasim Ağabey’dir. Geçenlerde bir tweet atmış; “Bütün ustalarımızı bir bir kaybediyoruz. Bundan sonra ben kime danışacağım?” diye. Şöyle cevap yazdım: “Valla orasını sen düşüneceksin. Bizim aslan gibi Rasim Ağabeyimiz var.” Sette kim hangi rolü oynuyor ise gerçek hayatta da sanki benim için o oluyor. Müthiş, ama herhalde bu da bir MinT geleneği. Sanıyorum Arzu Film ekolü günümüzde de devam ediyor. MinT bu ekolün günümüzdeki karşılığıdır. Bana da bunun bir parçası olmanın keyfini sürmek kalıyor. Allah her oyuncuya çekim günü olmadığı halde sete gidecek kadar arkadaşlarını özleyen ekiplerde yer almayı nasip etsin. Biz öyleyiz. 87 Yakarsa dünyayı garipler yakar Pınar Ünsal Hızla modernleşiyor Türkiye, elinde bir elek. Eleğin tellerine tutunabilen varoş kesim i bir de feleğin çemberi bekliyor sonraları... 1970 ’ler… Kentsel nüfus hızla artmaya devam etmektedir, yani Türkiye daha da moderndir (!) Arabesk… Adı çok daha önceleri anılsa da 70’lerde yaygınlaşır; o yıllarda bir müzikal üslup olmaktan çıkıp bir yaşam biçimi halini alır. Büyük şehirlerin, kırsal kesim bireylerini ekmek parası uğruna kendine çektiği ve onları şehir hayatına uyum sağlamaya zorladığı yıllar... “Yeni” şehirliler, cismen kendilerine benzeyen ama ruhen yüzlerce basamak uzaktaki “eski” şehirlilerle aynı hayat kavgasının içindeler, ama itiliyorlar. Çünkü onlar çarpık kentleşmenin sorumlusu, gü- rültünün, suç oranının yükselmesinin, kültürel yozlaşmanın, hatta Batı’nın kapısında bekletilmenin(!) Hızla modernleşiyor Türkiye, elinde bir elek. Eleğin tellerine tutunabilen varoş kesimi bir de feleğin çemberi bekliyor sonraları... Türk iye’nin “yaranamayanlar”ı, halinden anlayacak birilerini arıyor. Sorunlarını çözsün diye değil, dertlerine ortak olsun diye... Sığınacak bir liman, belki bir baba... Müslüm Baba... Hor görülenlerin isyanıdır bu, sevip sevilmeyenlerin isyanı; düzensiz dünyanın günahıdır bu, yakarsa dünyayı garipler yakar… Nisan 2013 Nereden sevdim o zalimi diye ağlayan binlerce insan, beterin beteri var haline şükret dostum ile teselli bulur. “Baba”lıktan “Bey”liğe Blues, Amerika’ya gelen köle Afrikalıların müziğiydi. Sosyolojik olarak düşünüldüğünde bizim kültürümüzde bu, arabesk müziğe karşılık gelir; şehre uyum sağlama çabasındaki garibanların müziği. İyimser bir çerçeveden bakacak olursak aslında bir terapidir arabesk. Sıradan müzik dinleyicisini dertlerden dertlere sürükleyip buhranlı ve melankolik anlar yaşatan Müslüm Gürses şarkıları, “tutunamayanlar” tarafından dinlendiğinde “aynı şeyleri başkaları da yaşıyor, yalnız değilim” ya da “aynı dertlere ağlamasak da herkesin bir derdi var” hissi yaratır ve bu müziği dinleyen kesimin kendini daha iyi hissetmesini sağlar. Nereden sevdim o zalimi diye ağlayan binlerce insan, beterin beteri var haline şükret dostum ile teselli bulur. Nisan 2013 Müslüm Gürses 80’lerde hatırı çiğnenenlerin, kalbi kırılanların meselesiyken 2000’lerde jiletle tıraş haricinde işi olmayanların meselesi haline gelir. Adı Björk, Garbage, David Bowie gibi, hayranlarının telaffuz dahi edemediği ve Murathan Mungan, Orhan Atasoy, Ahmet Güntan, Ayşe Kulin gibi bu kesime tamamen yabancı isimlerle anılmaya başlar. Bazı kesimlerce Müslüm Baba Türkiye’nin Louis Armstrong’u, bazılarına göre Jim Morrison’ıdır. Bazıları ise 89 şarkı sözlerinin İngilizceye çevrilmesi halinde en sağlam metal grupların şarkı sözlerine taş çıkaracağını iddia eder. Müslüm Gürses bir anda adı tezlere konu olan, ses özellikleri mutlaka araştırılması gereken, reklam filmlerinin olmazsa olmazı biri haline gelir. “Eski” hayranlarının ona dargınlığı, sanılanın aksine müzik tarzını değiştirmesi değil onu başka bir kesimin sahiplenmesi, kendilerine artık “baba”lık yapama- yacağı korkusudur. Hayranları kızgın değildir ona, sadece biraz dargındır; dünya tersine dönse vazgeçmeyecekleri Müslüm Babaları, öyle yer etmiştir kalp otağlarında… İyi bilirdik… Hiçbir derdi olmayan insan yoktur elbet. Ama Baba’nın yaşadık larını öğrenince dudağı uçukluyor insanın. “Allah ’ı çok, insanı yok bir köyde doğmuşum” diye anlatmaya başladığı hayatında bir dolu dert yüklenmiş. Çocukluğunu yaşayamamış, gençliğinde bir sürü sorunla uğraşmış diyelim kısaca; ama senin benim sorunlarımız gibi değil. Senin derdin dert midir benim derdim yanımda dediği kadar var Baba’nın… İşte tüm bu dertleri bilip de onun nevi şahsına münhasır kahkahasını bir yerlerde duy unca “Gittiğin yerde mutlu ol Baba” diyesi geliyor insanın. On dört yaşında başladığı müzik hayatı, kırk küsur sene çeşitli başarılarla devam etmiş Müslüm Gürses’in. Türk sanat müziği de söylemiş, türkü de. Ancak Baba, en çok arabesk söylediği dönemde sevilmiş; hayranlarının ona layık gördüğü ve sonuna kadar hak ettiği “baba”lık mertebesine bu dönemde ulaşmış. Alçakgönüllü ve efendi kişiliğiyle kendini eleştiren kesimin bile saygısını kazanan Müslüm Gürses güzel adamdı. Ona yakın olanlar kalp kırmayı hiç bilmediğini söyler. Hayranlarının taşkınlıklarını kastederek “çok kan akıttı” derler arkasından, şakayla karışık. Çok da gözyaşı döktü Müslüm Baba; herkesin acısı sevgisi kadardı... Çok sevildi. Her büyük yıldızın ardından söylendiği gibi, “ölmedi aslında, şöhretten yoruldu ve dinlenceye çekildi” tesellisi onun ardından da sürecek kim bilir kaç yıl. Doğru, Baba’da yılların yorgunluğu vardı, ama bünye ta çocukluktan gelen dertlerle mahvolmuştu bir kere. 1978’de olduğu gibi, keşke yine öldü sansaydık. Onunla özdeşleşmiş beyaz takım elbise ve doğal kahkahasıyla hatırlanacak bu yüce gönüllü insanı bizler iyi bilirdik... Nesimî’nin dediği gibi Kâh çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi, kâh inerim yeryüzüne seyreder alem beni… Baba için artık alemi seyretme vaktidir… Nisan 2013 90 Bilim ve Teknoloji Kot pantolondan yalıtım malzemesi ABD Enerji Bakanlığı ile Çin Ulusal Enerji İdaresi tarafından düzenlenen ve enerji tasarruflu binalar yapılmasını amaçlayan “Solar Decathlon” adlı yarışmaya ODTÜ de katılıyor. Yüzlerce takım arasından seçilerek ilk 20’ye giren ODTÜ’lü öğrenciler, enerjisini tümüyle güneşten alan bir ev dizayn edecek. Bu evde yalıtım malzemesi olarak kot kullanılacak. Kotu geri dönüşümlü doğal bir madde olduğu için de tercih ettiklerini söyleyen öğrenciler, “Kotunuzu Evimize Giydirelim” kampanyasıyla topladıkları atık kotları proje için değerlendirecek. Tasarım aşaması biten, kolayca sökülüp tekrar yapılabilen ve öğrencilerin “eCOurt” adını verdikleri ev, ODTÜ’de sergilendikten sonra Çin’de tekrar kurulacak. Datong şehrinde düzenlenecek yarışmanın kazananı ise ağustos ayında belli olacak. Doku naklinde 3 boyutlu mucize KOÇ Üniversitesi profesörleri tarafından hasarlı kemik dokuları ve yanmış deri bölgelerinde kullanılmak üzere “doku iskeleti sistemi” geliştirildi. 3 boyutlu bir iskelet üzerine hastanın kendinden alınan deri veya kemik hücrelerinin ekilmesiyle oluşturulan dokular, kemik yaması ve deri nakli gereken hastaların da umudu oldu. TÜBİTAK desteğiyle geliştirilen sistem, nakil yapılacak hastanın kendi hücrelerinden üretildiği için vücut tarafından reddedilme oranı düşüyor. Kullanılan doku iskeleti biyo-uyumlu özelliği sayesinde vücutta eriyor ve sonradan çıkarılması gerekmiyor. Nisan 2013 Bilim ve Teknoloji Denizlerdeki petrol kirliliğini temizleyecek sünger geliştirildi İTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyeleri, pet- rol emici özel bir madde geliştirdi. Gemilerden denizlere dökülen ve ciddi çevre problemlerine yol açan petrolün bu özel madde ile temizlenebileceğini ifade eden bilim adamları, maddenin suyu emmediğini sadece petrol ve türevlerine özgü olduğunu vurguluyor. 1 gramı 25 gram petrol emebilen bu özel madde, emme kapasitesinin yüksek olması ve bir kereden fazla kullanılabilmesi gibi özellikleriyle daha önce geliştirilmiş petrol sorbentlerinden ayrılıyor. Emilen petrolün geri kazanımına da imkan veren sorbent için TÜBİTAK’tan yaklaşık 450 bin TL destek alınmış. Ağızda gül ferahlığı SÜLEYMAN Demirel Üniversitesi Gül ve Gül Ürünleri Araştırma Uygulama Merkezi (GÜLAR), gül yağının ağızda bulunan bakteriler üzerinde öldürücü etkisi olduğunu tespit etti. Gülün Osmanlı döneminde de hekimlerce tedavi amaçlı olarak kullanıldığını ifade eden GÜLAR Müdürü Fatih Ali Canlı, yağı alınmamış gül suyundan gargara yapma projesini hayata geçirdi. Yüzde 100 doğal bir ürün olan gargara, antibakteriyel etkisinin yanında ağız ve diş eti kanamalarına da iyi geliyor. Kömürden doğalgaz üreten tesis KÜTAHYA Tunçbilek’te açılan Türkiye’nin ilk kömür gazlaştır- ma pilot tesisi, kalorisi düşük yerli kömürden doğalgaz üretecek. Tamamı Türk mühendisler tarafından tasarlanan ve yerli kaynaklarla imal edilen tesis, kalitesi düşük linyiti verimli bir şekilde değerlendirmeyi amaçlıyor. Kömürü gazlaştırma yöntemi sayesinde Türkiye’nin enerji konusundaki dışa bağımlılığı bir ölçüde azalacak. Kalp yetmezliği için minyatür pompa YEDITEPE Üniversitesi ve Koç Üniversitesi’nden bazı öğretim üyeleri yürüttükleri ortak proje neticesinde yapay kalp pompası geliştirmeyi başardı. 5 cm çapında olan minyatür pompa, kalp yetmezliği bulunan hastalarda kalbin sol karıncığına yerleştirilerek dakikada 8 litreye kadar kan pompalayabilecek. İthal pompalara oranla yüzde seksen daha ucuza mal edilen pompa, yapılan hayvan deneylerinin ardından insan için kullanılmaya hazır hale gelecek. Nisan 2013 91 92 Vekiller Ne Okuyor Ne İzliyor Safiye Seymenoğlu Özcan Yeniçeri ŞU sıralar Nazan Bekiroğlu’nun Nar Ağacı adlı kitabını okuyorum. SOROKIN’IN Bir Bunalım Çağında Toplum Felsefeleri ile Mehmet AK Parti Trabzon Milletvekili Merak ettiğim bir romandı, çok beğendim. Trabzon’u anlatması nedeniyle kitabın benim için özel bir yeri var. En son “Gelmeyen Bahar” adlı filmi izledim. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde vizyona giren ve kadına yönelik şiddeti konu alan filmin galasına katıldım. Müzik dinlemeyi seviyorum. Her türden güzel müziği dinlerim, ancak Türk Sanat Müziği’ne özel bir ilgim var. MHP Ankara Milletvekili Kaplan’ın Nesillerin Ruhu kitabını okuyorum. Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesiyim. Komisyonda eğitimle ilgili yapacağım konuşmaya hazırlık için TBMM Kütüphanesi’nden aldığım kitapları da okuyorum. Başucumda daha çok felsefe ve din kitapları bulunuyor. Geniş bir kütüphaneye sahibim. Her hafta mutlaka kitabevlerini dolaşırım. Klasik Türk Müziği’ni severim. Itri’nin Tûtî-i mu’cize-gûyem ne desem lâf değil eserini çok beğenirim. Alpaslan Kavaklıoğlu AK Parti Niğde Milletvekili Erdal Aksünger CHP İzmir Milletvekili SON bir ay içinde 20’ye yakın kitap aldım. Şu sıralar Gelecek 50 Yıl ve Gladio: NATO’nun Gizli Terör Örgütü adlı kitapları okuyorum. Ayrıca Beyaz Zambaklar Ülkesinde’yi yeniden okumaya başladım. Sinemaya fırsat buldukça gitmeye çalışıyorum. En son oğlumla birlikte “Pi’nin Yaşamı” adlı filmi izledim. Müzikte ise bu sıralar en çok Musa Eroğlu’ndan “Anadolu’ya Ağıt”ı dinliyorum. “Yanar Anadolum sana yanarım” diyen türkünün bugünü özetlediğini düşünüyorum. Türk Halk Müziği’ne büyük ilgim var. Güney Amerika müziklerini de ön planda tutuyorum. Nisan 2013 SON dönemde okuduğum üç kitap var. John Perkins’in yazdığı Bir Ekonomik Tetikçinin İtiraf ları, üçüncü dünya ülkelerinin kalkınma ve gelişme yalanı ile nasıl borçlandırıldığını ve dış borçlanmalarla kaybedilen ekonomik özgürlüğün ülkelerin egemenlik ve bağımsızlıklarını nasıl ortadan kaldırdığını anlatıyor. Platon’un Sokrates’in Savunması adlı eseri, onurlu bir hak ve hukuk mücadelesinin en güzel örneklerinden biri. Fırat Sunel’in imzasını taşıyan Salkım Söğütlerin Gölgesinde ise heyecanla okuduğum bir Ahıska romanı. Bence hemen dizi veya film yapılmalı. En son ailemle birlikte Quentin Tarantino’nun filmini izledim: Django Unchained-Zincirsiz. Film, köleliğin ve ırkçılığın çirkinliğini başarılı şekilde anlatmış. Son aldığım albümlerden biri Pink Floyd-The Wall. Müzik tarihinin önemli noktalarından birinde duran bu albümü, ufak plak koleksiyonuma katmak beni çok mutlu etti. Ailece hiç bıkmadan dinlediğimiz “Orhan Gencebay ile Bir Ömür” ise bana göre müzik sektörümüzde şimdiye kadarki en başarılı derleme albüm. 93 Kadir Ramazan Coşkun Ahmet Kenan Tanrıkulu Türk Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri MHP İzmir Milletvekili YOĞUN siyasi çalışmalarımız nedeniyle OKUMAYA değer her türlü kitabı okurum, ancak çok kısıtlı vakitlerde kitapçıları dolaşıp okumak istediğimiz ve takip ettiğimiz yayınları alabiliyoruz. Tercihlerim genellikle Türk siyasi tarihi, ekonomi, siyaset ve sosyal içerikli yayınlar oluyor. Bu bağlamda en son Turgut Özakman’ın Diriliş Çanakkale 1915 kitabını okudum. Son seyrettiğim film ise “Fetih 1453”. Zaman zaman Türk müziği dinliyorum, vakit buldukça da bu müziklerin hikayelerini öğrenmeye çalışıyorum. ancak bana hitap etmezse olduğu yerde bırakırım. Şu sıralar Saygı Öztürk’ün Dünden Bugüne Belgelerle 28 Şubat kitabını okuyorum. En son “Çanakkale Yolun Sonu” adlı filmi izledim. Filmin konusu ve iki kardeşin Çanakkale harbindeki birlikteliği ilginçti. Sahne çekimleri güzeldi. Kemal Uzun’un yönettiği filmi seyredilmeye değer buldum. Müzikteki tercihim ise Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği. Dilek Akagün Yılmaz CHP Uşak Milletvekili DAHA çok bilimsel nitelikli kitaplar okumaya çalışıyorum. Çünkü bizim her konuda belli bir donanım kazanmamız gerekiyor. Son dönemde TBMM Kütüphanesi’nden Ege adalarıyla ilgili kitaplar aldım. Bu konuda bir araştırma önergesi hazırlamayı düşünüyorum. O nedenle Ege adalarıyla ilgili kitapları, tutanakları, anlaşmaları, çeşitli değerlendirmeleri okuyorum. Sinemada en son Çağan Irmak’ın yönettiği, Çetin Tekindor’un rol aldığı “Dedemin İnsanları” filmini izledim. Ege’nin iki kıyısındaki insanların mübadelesini anlatan çok etkileyici bir filmdi. Mübadele nedeniyle yaşanan acılar, dost olmalarına karşın iki halkın birbirine nasıl yabancılaştırıldığı çarpıcı bir şekilde beyazperdeye aktarılmış. Yahya Akman AK Parti Şanlıurfa Milletvekili YOĞUN siyasi trafikten fırsat buldukça kitap okumayı ve tiyatro izlemeyi severim. Henüz bitirdiğim Fatıma’nın Eli adlı 16. yüzyıl Endülüsü’nü anlatan kitap, bugüne kadar okuduğum ve etkilendiğim eserlerden biri oldu. Şu sıralar birkaç tane daha bitirilmeyi bekleyen kitap başucumda duruyor. Ankara Devlet Tiyatrosu’nun sahnelediği “Venedik Taciri” adlı oy unu seyrettim. Sinemada ise son izlediğim film, müzikal olarak beyazperdeye uyarlanan “Sefiller”. Filmi çok beğendim, küçük kızımın İngilizcesini geliştirmesi için de faydalı oldu. Aydın Ayaydın CHP İstanbul Milletvekili EKONOMI, siyasi tarih, eko-politik ve anı kitaplarını okumayı severim. Yoğunluktan dolayı son dönemlerde kitap okumaya pek vakit ayıramasam da okumayı seven, okumanın değerini bilen biriyim. Sanırım akademisyenliğe bu kadar emek vermemin sebeplerinden biri de budur. Gerek ilgi alanı gerekse bilgi dağarcığı itibarıyla okumanın hayatın olmazsa olmazlarından biri olduğunu düşünmekteyim. En son Türkiye İktisat Tarihi 1908-2009 adlı kitabı okudum. Tarihî, aksiyonlu ve yerli filmleri severim. En son “Fetih 1453”ü izledim. Kaliteli her müziği dinlerim ancak öncelikli tercihim halk müziği ve sanat müziği. En son “Orhan Gencebay ile Bir Ömür” albümünü aldım. Nisan 2013 94 sosyalmedya HAYATIN her alanında hak düşünen, hakkıyla çalışan, düşündüğünü hakkaniyetle gerçekleştiren kişilerin önünde engel olamayacağına inanıyorum. ÇAYIN belki kahve gibi 40 yıl hatırı yoktur ama en hatırı sayılır içeceğimiz çaydır! Hiç vaktimiz yoksa, dostlarımıza çay içmeye gideriz. @FatmaSahin_ ASPB @necdetunuvar HAFTADA 3-4 kez yapılan, 30-60 dakikalık orta şiddette fiziksel aktivite bile sağlığımız üzerinde olumlu etkileri açığa çıkarmaya yeterlidir. BARIŞ ve güvenlik içinde Güneydoğu Anadolu... Tarihî şehirleri, arkeolojisi, mutfağı ve müziğiyle dünya kültür turizmi için yeni bir Endülüs. @MuezzinogluDR @ErtugrulGunay MILLETVEKILI olarak keza bir erkek olarak kadın cinayetleri karşısında insanlığımdan utanıyorum. Bu meseleyi önemseyelim. @burhankuzu DUA, yaratıcıdan istekte bulunmaktır. Bediüzzaman der ki, “Vermek istemeseydi, istemeyi vermezdi.” BEMBEYAZ karlar üzerinden masmavi Van Gölü’ne doğru kaymak. Müthiş bir keyif. @vedatdemiroz “SÜT Anneliği Projesi”, bir “CAN SÜTÜ” projesidir… @Salih_Kapusuz @hc_huseyincelik IĞDIR’DA Kadınlar Günü muhteşemdi. ZALIM olup galip olmaktansa, haklı olup mağlup olmak iyidir. @PervinBuldan A R K A DA ŞL A R I M I Z L A b i r l i k te Buca’da güzel bir çalışma yaptık. Kurtlar Vadisi’nden değil Buca’daki çalışmamızdan bir görüntü. Arkadaşlarımıza maşallah diyorum ve tebrik ediyorum. @saitrifat @mehmeterdogan27 yaşayan ülke Türkiye’dir. Bu da Cumhuriyet sayesindedir. OLIMPIYATLAR için en güçlü yönümüz sağlam olan bütçemizdir, kaynağımız var. İstanbul ise olimpiyatları çok hak ediyor... @ahmet_toptas @memetsimsek İSLAM ülkeleri arasında dinini en güzel Nisan 2013 95 “UYUYABILENLER ne bilsin bizi, uyuyamayanlara selam olsun...” “MAÇ için kral ile birlikte koltuklardaki yerimizi aldık. Milli takımımıza başarılar diliyoruz.” POZITIVIZM yoktur, az çay vardır... Fatih Şahin @_fatihsahin AK PARTi Ankara Milletvekili, Hukukçu Ankara, Türkiye · fatihsahin.net DÜN Çanakkale’deydik... Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda, şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda. AR K ADAŞLAR bu kadar üzerime gelmeyin, hesabı kapatır giderim, faksla sohbet ederiz sonra. @_fatihsahin Hesabımı 2010 yılının nisan-mayıs aylarında açtım. 5-6 ay hiç kullanmadım. 2010 yılı ekim ayından bu yana ise aktif bir şekilde kullanıyorum. Gündüzleri yoğun olduğum için genelde geceleri kullandığımı söyleyebilirim. kamuoyunun nabzını tutma imkânı sunan, gündemi takip ettiğimiz bir mecra. Ayrıca bu mecra yeni arkadaşlıklar, dostluklar kurmama vesile oldu. Twitter sayesinde yeni ve çok değerli insanlar tanıdım. Yani benim için hiç de “sanal” bir âlem değil. Twitter dışında ise başkaca bir sosyal medya mecraını kullanmıyorum. Sosyal medya sizin için ne ifade ediyor, Facebook veya diğer sosyal paylaşım siteleri de ilgi alanınıza giriyor mu? Sizce siyasetçilerin sosyal paylaşım sitelerini etkin ve doğru olarak kullanması ne gibi bir önem taşıyor? Sosyal medya mesajlarımızı daha geniş kitlelere ulaştırabildiğimiz, kendimizi anlatma fırsatı bulduğumuz, Derdinizi, söylemek istediklerinizi yurdun, hatta dünyanın dört bir yanına ulaştırabiliyorsunuz. Yine yurdun ve dünyanın dört bir yanından haberler alabiliyorsunuz. Oluşturduğunuz takip edilen listesi ile hem gündemi takip edebiliyor, hem de merkez medyada yer almayan gelişmelerden haberdar olabiliyorsunuz. Ancak tabii ki birçok bilgiye ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor. Ayrıca benim gibi biraz daha “eğlenceli” kullananlar için bulunmaz fırsatlar sunuyor Twitter. Twitter’ı aktif biçimde kullanan siyasetçilerimiz arasında ilk sıralarda yer alıyorsunuz. Twitter’ı ne zamandır ve gün içinde hangi sıklıkla kullanıyorsunuz? Sosyal paylaşım ortamında ilginç anılarınız oldu mu? Twitter aracılığı ile 15-20 yeni dost edinip, kurduğum bu dostlukları gerçek hayata taşıma imkânım oldu. Fırsat buldukça bu yeni dostlarımla bir araya geliyorum. Eğitimcisinden hukukçusuna, üst düzey yöneticisinden reklamcısına, öğrencisinden akademisyenine, gazetecisinden bankacısına ve mimarına geniş bir yelpaze bu. Her yeni insan yeni bir dünya demek. Onlarla aramızda derin ve güçlü bir bağ oluştu. Onlardan ve Twitter’dan çok şey öğreniyorum. Nisan 2013 Bahtiyar Uzunoğlu Refaiddin Şahin 1981-1983 Danışma Meclisi Giresun Üyesi Bahtiyar Uzunoğlu, 1929 Giresun doğumludur. Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yapan Uzunoğlu, Maliye Bakanlığı Vergiler İtiraz Komisyonu Memurluğu ve Ticaret Bakanlığı Başmüfettişliği görevlerinde bulundu. 9 Mart 2013 tarihinde vefat eden Uzunoğlu’nun cenazesi 11 Mart Pazartesi günü İstanbul Fenerbahçe Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. 19. Dönem Ordu Milletvekili Refaiddin Şahin, 1939 Samsun doğumludur. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunu olan Şahin, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, İzmir Akdeniz Oyunları Genel Müdürlüğü yapmıştır. Büyük Türkiye Partisi, Doğru Yol Partisi ve Demokrat Türkiye Partisi Kurucu Üyesi olan Refaiddin Şahin, 50. Hükümet Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile 51 ve 55. Hükümetlerde Devlet Bakanlığı yapmıştır. 16 Mart 2013 tarihinde vefat eden Refaiddin Şahin için 18 Mart günü TBMM’de tören düzenlendi. Şahin’in cenazesi 19 Mart Salı günü Ordu’nun Ünye ilçesi Merkez Büyük Camii’nde kılınan öğle namazının ardından toprağa verildi. Mustafa Kemal Yılmaz 13 ve 14. Dönem Aydın Milletvekili Mustafa Kemal Yılmaz, 1921 Aydın doğumludur. Yüksek öğrenimini Gazi Eğitim Enstitüsü ve Paris Üniversitesi’nde tamamlayan Yılmaz, Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğrenim Genel Müdürlüğü Şube Müdür Yardımcılığı, Londra Büyükelçiliği Eğitim Ataşe Yardımcılığı, Milli Eğitim Bakanlığı Dış İlişkiler Şube Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Genel Müdürlüğü ile Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nda Fransızca ve İngilizce Öğretmenliği görevlerinde bulundu. 10 Mart 2013 tarihinde vefat eden Yılmaz’ın cenazesi Aydın Bey Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Umurlu’da toprağa verildi. 17, 18 ve 20. Dönem Gaziantep Milletvekili Ünal Yaşar 1941 Gaziantep Nizip doğumludur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Yaşar, bir dönem serbest avukatlık yaptı. 23 Mart 2013 tarihinde vefat eden Yaşar’ın cenazesi, 25 Mart Pazartesi günü Nizip Mezarlık Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Nizip Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi. Necat Tunçsiper Abdülmümin Kavalalı 17. Dönem Balıkesir Milletvekili Necat Tunçsiper, 1927 Mersin doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Akademisi mezunu olan Tunçsiper, serbest avukatlık, İl Genel Meclisi İdari Komisyon Başkanlığı, İl Genel Meclisi Başkanvekilliği ve TBMM İçişleri Komisyon Başkanlığı görevlerinde bulundu. 11 Mart 2013 tarihinde tedavi gördüğü hastanede vefat eden Necat Tunçsiper’in cenazesi, 12 Mart Salı günü Balıkesir Valiliği’nde yapılan tören ve Zağnospaşa Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Başçeşme Mezarlığı’nda toprağa verildi. 1981-1983 Danışma Meclisi Üyesi Abdülmümin Kavalalı, 1925 Gümüş doğumludur. Yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamlayan Kava la lı, Tirebolu Hâ k im Yardımcı lığı, Ara k lı Hâkimliği, Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi Üye ve Başkanlığı, Kalkandere Yetkili Hâkimliği, Kars Ağır Ceza Mahkemeleri Başkanlığı, Yargıtay Üyeliği, Yargıtay 8. Ceza Dairesi Üyeliği görevlerinde bulundu. 16 Mart 2013 tarihinde vefat eden Kavalalı’nın cenazesi, 17 Mart Pazar günü Kocatepe Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi. Ünal Yaşar Mart ayında aramızdan ayrılan arkadaşlarımız için Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, kederli aileleri için kalpten duygularla sabr-ı cemîl niyaz ediyoruz. Nisan 2013
Benzer belgeler
Fikri Işık: Hedefimiz “Yerli, Yenilikçi ve Yeşil Üretim”...28
Pınar Ünsal
Zeynep Yiğit
Katkıda Bulunanlar
Dr. Ahmet Tetik
Hakan Arslanbenzer
Dr. Polat Safi
Tasarım
Evrim Uluçay
Sinan Günçiner