Selâmlar... - Muhammedi Melamet
Transkript
Selâmlar... - Muhammedi Melamet
S e l â m l a r. . . B’ismillah’ir-Rahman’ir-Rahîm Sevgili Dostlar, www. tasavvufdernegi. com ISSN : 2149-5505 Sahibi: Tasavvuf Kültürünü Araştırma ve Yaşatma Derneği Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Numan ÇIPLAK Sizlerle yeni bir dergide buluşmamızı gerçekleştiren Rabbimize sonsuz hamd u senalar olsun. Rasulü Hz. Muhammed’e (sav) ashabına, Ehl-i Beyt’ine nihayetsiz salat u selam olsun. Dergimizin adının niçin Muhammedî Melâmet olduğu ilk yazıda yer almakta. Muhammedî Melâmilerin vasıfları, şeriatla hakikatin bir vücut olup birbirinden ayrılmalarının asla mümkün olmadığı, sadece midemize değil; azalarımıza da oruç tutturmamız gerektiği Hacı Babamızın yazılarında yer almaktadır. Yayın Kurulu Ali Havuç Orhan Yazıcı Ali Mahmut Can İsmet Bıçak Bir soru sormanın insan hayatındaki etkilerini hatırlarla anlatan yazıyı, bir koltukta iki karpuz taşınmayacağının bir örneğini “Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu?” yazısında bulacaksınız. Kapak Tasarım Metin Bozdemir Ramazanla, Kadir Gecesi ile ilgili ilahiler de dergimizin sayfalarını anlamlandırmakta. Grafik & Mizanpaj Metin Bozdemir “Oruç Tutan Kulu Allah Sever” başlıklı yazıda orucun hikmetlerini, çamurun insanı olmaktan kurtulup Rıza insanı olmanın inceliklerini bulacaksınız. Baskı ve Hazırlık Birleşik Matbaa 5619 Sokak No: 1 Çamdibi - İZMİR Tel: 0. 232 433 68 66 Gsm:0. 506 469 79 44 www. birlesikmatbaa. com Sertifika No: 14892 Basım Tarihi 01 Temmuz 2015 Yönetim Adresi 6411 sokak No: 9/4 Şemikler Karşıyaka - İZMİR Tel:0232 336 81 86 Gsm: 0505 669 09 21 E-mail: muhammedimelamet@gmail. com Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitiminin önemini anlatan bir yazı yer alıyor sayfalarımızda. Pir Seyyid Muhammed Nuru’l- Arabi Hz.’lerini, eserlerinden alıntılarınla tanıtan yazıyı da zevkle okuyacağınız kanaatindeyiz. Mürşidin kıymetini dile getiren yazı ve ilahileri de dergimizde bulacaksınız. Dergimiz şeriatla hakikatin ayrılmaz bir bütün olduğu hakikatini vurgulamakta, huzurun elde edilmesinin şeriat ve hakikat kanatlarını takmakla mümkün olduğunun altını çizmektedir. Dergimiz hayırlı olsun, hayırlara vesile olsun. Amin! Muhammedî Melâmet Dergisi 2 İÇINDEKILER Hasan Hilmi SOYYİĞİT Erdinç ÖZKAN Muhammedî Melâmet Dergisine Hoşgeldiniz . . . . . 3 Merhaba Dostlar Merhaba!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 41 Hüseyin Sabri SOYYİĞİT Mürsel KARACA Muhammedî Melâmiler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3 Şeyim Bana Aynım Dedi!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 42 Ne Olur Melâmi Olursak?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7 Ali HAVUÇ Hakk’ın Sevgili Kulu!. . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . 48 Birbirinden Ayrılmaz. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11 Sidre Hannane Oruç Tutmak. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15 Ramazan Işığı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . 49 Selâmi ÇEŞME Muhittin DURGUT Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu?. . . . . . . .. . . . 17 Bize Der ki. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 53 Mehmet GÖNÜLLÜ Mustfa TEKÇE Dostlar Meclisini Buldum. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23 Hz. Pîr’in Yüce Ufkuna İnsanın Yolculuğu. . . . . . . . 56 Hasan AKTAŞ Halil ARAS Yaz Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitimi. . . . . . . . . 24 Gönül Rabbine Mekan Olur!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 62 Fazilet ÇITACI Gönül TEMİZ Hoşgeldin Ayların En Şereflisi!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31 Dost ile Bayram Ediyor. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . 63 Hasan Hilmi SOYYİĞİT Hatice ÖZERENLER Oruç Tutan Kulu, Allah Sever!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 32 Kadriniz Mübarek Olsun!. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . 64 3 MUHAMMEDÎ MELÂMET DERGISINE HOŞGELDINIZ! med’le var oluşun hâli ve zevkidir. Bunu ancak tevhid kelimesiyle ifade edebiliriz ki: “Lâ ilâhe illallah Muhammedür Rasulullah” Muhterem Dostlar, Rabbimize hamd olsun, Efendimize, âline, ashabına ve bilcümle Hak dostlarına salat ve selam olsun. Sizlere yeni dergimiz “MUHAMMEDÎ MELÂMET”ten ulaşmanın sevinç ve huzurunu yaşıyoruz. Evet, on seneyi bulan “Birdenbire”dergimizin yayın hayatına ara vermesini uygun gören “Meksav” yönetim kurulu üyelerine teşekkür ediyor, başarılar diliyoruz. Bu dergiye ilk sayısından son sayısına kadar sahip çıkıp yazılarıyla, sohbetleriyle en büyük desteği veren Hacı Baba (Hüseyin Sabri SOYYİĞİT) mızın fikri ve rızası alınmalıydı diyoruz. Gerisini onlara bırakıyoruz. Bu dergi bize “Muhammedî Melâmet” dergisini getirdi. Bu açıdan görevini tamamladığı kanaatindeyiz. Muhammedî Melâmet dergimizin anlamı, içeriği, var oluş hikmeti ve hizmeti inşallah bu çizgide olacak ve olmaya devam edecektir. Bu ilkelerin korunup, gözetilmesi hepimizin görev ve sorumluluğu içerisinde olacaktır. Muhammedî olmayan Melâmet, makbul ve maksud değildir, olamaz da! Melâmet; Allah’ta yok oluşun, Hz. Muham- “Lâ ilâhe illallah”sız tevhid olamayacağı gibi, “Muhammedür Rasulullah”sız da tevhid olmaz. Allah’sız tevhid edenler, müşrik; Muhammed’siz tevhid edenler, münkirdirler. Allah’ı Muhammed’iyle tevhid edenler, muvahhiddirler. Bütün peygamberler “Lâ ilâhe illallah” ile geldiler. Hz. Muhammed (sav) “Lâ ilâhe illallah Muhammedür Rasulullah” ile geldi ve “Benden sonra peygamber gelmeyecek.” dedi. Muhammedür Rasulullah ile tevhidi ikmâl etti. Âlemin ve Ademin var oluş hikmeti bilindi. Evvelin ve Ahirin sırları açıldı. Tenzih ve teşbih, tevhid olundu. İsa (as) gökten indi, Mehdi (as) zuhur etti. Hiç gizli bir şey kalmadı. Kur’an indi, sünnet yaşandı ve yaşanıyor. Muhammed Rasul Allah! Rasul Muhammed’le Allah arasında. Muhammed kesretin, halkın, esmanın açığa çıkması ki Hazret makamı. Rasul, Kavseyn makamı ki bir yüzü Hak, bir yüzü halk. Allah, Ehadiyet sırrı. Hakk’ın ehadiyetinden, vahidiyetine tecellli eden hakikatlerin (Hak) Rasul tarafından Muhammed’e yani halka iletilmesi sözlü, fiili, takriri. İşte bunun adı İSLÂM! Allah katında din İslâm’dır. İslâm, teslimiyet ve rızadır. Kendi varlığından izhar ettiği ve Muhammed’inden açığa çıkardığı varlığın (insan) Allah’a teslimiyeti “Lâ ilâhe illallah” Kulluğu ve bu sayede rızaya ermesi “Muhammedür Rasulullah”tır. Muhammedî Melâmet Dergisi 4 Hasan Hilmi Soyyiğit Muhammedî Melâmet Dergisine Hoşgeldiniz! “Muhammedür Rasulullah” varlıkta kulluk bilincidir. Varlıkta kulluk bilinci en önce Hz. Muhammed’le açığa çıkmış ve Hz. Muhammed (sav) kulluğu tercih etmiştir. “Ben şükreden bir kul olmayayım mı?” Kulluk, kula varlık bilinci verir. “İyyake na’budu” “Ancak sana ibadet ederiz.” Hak varlığının, kul mazharından açığa çıkışı. “İyyake nes’tain” “Ancak senden yardım dileriz.” Senin varlığın (yardımın) olmazsa, var olamayız, açığa çıkamayız. Bu açıdan sürekli senin yardımına (tecellilerine) muhtacız. Bu ihtiyaç kulluktur. Kul, kime ihtiyaçlı olduğunu bilmiş ve O’na yönelmiştir. O’ndan “İhdinas sıratel mustakîm.” doğru yolu, hidayeti talep etmiştir. Doğru yol, Hz. Muhammed (sav) in yoludur. Bize Muhammed’inin yolunu ver demektir. “Sıratallezîne enamte aleyhim” “Muhammed’in yolu öyle bir yol ki, o yolda olanlara nimetler verdin.” Bu yolun nimetleri, Nübüvvet, Sıddıkiyet, Şehadet ve Salihiyet. Bize Hz. Muhammed’le Nübüvvet, O’na bağlanmakla Sıddıkiyet, O’nu tasdik etmekle Şehadet, O’nunla beraber olma zevkiyle Salihiyet verilmiştir. Muhammed’siz tevhid edenlere “Gayril mağdûbi aleyhim” “Gazap ettiklerinin yoluna” değil. Gazap yolu, “Farksız Cem yapan” Cem makamında “Kul Hak oldu”deyip Hak’tan sapanların yoludur. Bunu biraz daha açayım inşallah: Salik, fena mertebelerinden geçip de Cem makamına gelince, “Ancak mevcud benim!” sözünü hakiki benlik sahibinden değil de kendi vehmî benliğinden zannediyor. Oysa fena mertebelerinde “Fiiller Allah’ın” dedik, kendimizde fiil kalmadı. “Sıfatlar Allah’ın” dedik, Hakk’ın dışında sıfat kalmadı. “Vücud Allah’ın” dedik, Hakk’ın dışında vücut, varlık kalmadı. Pekala, Cem’de kim “Ben Hakk’ım!” dedi? Hak’tır “Ben Hakk’ım!” diyen. İsevîler burada İsa’ya Allah dediler de şirke düştüler, gazaba uğradılar. Bu yer Cem makamıdır ki, imandan sonra küfre düşmek, ayakların kayması, gazab-ı İlahî’nin hışmına uğrama tehlikesi vardır. Ey dost, Bu yer, Hakk’ın HAK ismini alıp, kulun mazharından kendini ilan etmesi, Hak zahir, halk batın şuurunun açığa çıktığı yerdir. “Veleddâllîn” “Ve dalalete düşenlerin (yoluna değil) Dâl, şaşırmış, Hak’la batılı karıştırmış olanlar. Yahudiler (Musevîler) burada şaşırdılar da buzağı icad ettiler. Allah’a cisim ve şekil ittihaz ettiler. Oysa Allah bu gibi sıfatlardan münezzehtir. Tevhid yönüyle dalalete düşenler, kesrette vahdeti göremeyen, eşyaya Allah deme gafletine düşüp sapanlardan oldular. Kulun kul; Hakk’ın Hak olduğu sırrına eremeyen bu anlayış, sapıklıkta kaldı. Hakikat; kulunu kendi varlığı ile zuhura getiren Hak, kulun batınında batın oldu. Hak varlığıyla var olan, kul ismini alan kul da zahir oldu. Zahir olunca şeriat farz olundu. Her zahir bir hükme tabidir. Kulun zahir oluşu, emir ve nehiyleri gerektirmiştir. “Ve kada Rabbuke ellâ ta’budû illa iyyâhu.” “Rabbin sadece kendisine kulluk edilmesine hükmetti.” Hak, kulun batını (hakikati) olma yönüyle zahir kıldığı kulundan bu kulluğu istemiştir. (buna hükmetmiştir) Çünkü bu kulluk, kulun varlığı, varlığının bekasıdır. Allah bizi kulluğundan ayırmasın. Kulluk bilinciyle yaşamayı nasip eylesin. Amin! 5 Hüseyin Sabri SOYYİĞİT Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri MUHAMMEDÎ MELÂMİLER... İhvanımıza “Muhammedî melâmiler” diyoruz. Muhammedî oluşumuzdaki gaye; sözü doğru, özü doğru, telkine sadık, al denileni alan, at denileni atan, iyilikte, tevazuda yarışan, niçin, niye, nedenlere takılmayan... Hülâsa sadık derviş olma! Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri 6 Hüseyin Sabri Soyyiğit Muhammedî Melâmiler. . MUHAMMEDÎ MELÂMİLER... Allah bu yolda ezel ebed elimizden tutsun. Muhterem Dostlar! Ey Evlat! Abdestli ve şuurlu ol. Adımını göre göre at. Kur’an-ı Kerim’i günlük hayatına uygula. Gerçek Muhammedî olduğunu ahlâkınla, ahkamınla, edep ve terbiyenle ispat eyle. Sevgili Hak Yolcusu! Dünya bütün haşmetiyle önünde diz çökse, sakın dünyaya aldanma! Va’dedilen ukbanın zevk u safasını hayal ederek önüne engel koyma. Yaradan, Yaşatan, Rızkını Verenden sakın ha, hiçbir şey seni alıkoymasın! Dünya ehli, dünyaya hizmet eder. Ukba ehli, ukba için hizmet eder. Ehlullah, her yüzden Hakk’a nazar eder, Hakk’a hizmet eder. Bu yolun erkânı da, Hak mürşidin emrine itaat, telkinine sadakat, Hak Resul’ün izinden yürümekle gerçekleşecektir. Dervişanımızdan istediğimiz: Daima abdestli, şuurlu, mütefekkir, adımını göre göre atan, çukur yere basmayan, sözü sohbeti kontrollü ve murakabeli, iyilikte yarışan olmalarıdır. Sevgili dostlar, bu özellikleri taşıyan, sizler olacaksınız. Bir şeyin cüzünden feragat, küllünden feragattir. Kur’an-ı Kerîm’in bütün emirlerine saygılı davranacağız, al denileni alacağız, at denileni atacağız. İnşallah! İhvanımıza “Muhammedî Melâmiler” diyoruz. Muhammedî oluşumuzdaki gaye; sözü doğru, özü doğru, telkine sadık, al denileni alan, at denileni atan, iyilikte, tevazuda yarışan, niçin, niye, nedenlere takılmayan. Hülâsa sadık derviş olma! Mevla cümlemize nasip eylesin! İstiyorum ki, ihvanımız hâlde tevhid etsinler. Görerek, bilerek, yaşayarak şehadet versinler. İman-ı kâmil burada, vuslat-ı yarla halvet burada. İyilikte, tevazuda yarışma, sevgiliyle hemdem olma burada. Allah Hak mürşidin himmetini üzerimizden eksik etmesin. Bunlar Hak mürşidin himmetiyle gerçekleşen hakikatlerdir. Allah bu yolda ihvanımıza anlayış, ilham, feyiz, aşk ve muhabbet versin. Mevla bütün engellerden korusun. Selâm ve sevgiler!. Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri Hüseyin Sabri Soyyiğit Ne Olur Melâmi Olursak? NE OLUR MELÂMİ OLURSAK? hemdem olup, sırrına sırdaş, yoluna yoldaş olabildiysen tebrikler ve takdirler. Onun için ben istiyorum ki dervişan her gün bir atılım içerisinde, her gün bir yenilikte olsun. Üretici olsun. Mütefekkir olsun. Aşkla zevkle dolsun, taşsın. Çevresine nur saçsın. Esselamüaleyküm Muhterem Kardeşlerim! Bazen arayan, bulandan daha kıymetlidir. Çünkü bulmuş da kadr u kıymetini bilmemiş. Bulmuş da sevmiş; sevilememiş. Bulmuş da zevk u safasına, aşkına erememiş. Ne anladık o bulmaktan? Diğeri yana yana arıyor: Ah diyor, Kabe yollarına kumlara batsam, izinin tozuna yüzümü sürsem, ağlayı ağlayı bir kere düşümde görsem. . Arayanda bir feryat var. Bulanda, bulmanın gevşekliği, “Bu, bu kadar” deyip de bulduğunun kıymetini takdir edememek var. “Ben şu sarayın mensubu olsaydım, ne güzel, sarayda sultan vardır. ” diyor. Güzel, hakikaten saraylarda sultanlar vardır. Ama sarayın mensubu olmuş da at beslemişsin, bahçıvanlık yapmışsın, paspasçılık yapmışsın. . Saraya girip de güven kazanabildiysen, sevginin mazharı olabildiysen, naz ve niyaza yükselebildiysen bin yaşa! Ne kadar güzel!. Yuvarlak masaya girebildiysen, padişahla - Benim gayem, saraya girmekti. Melâmete intisap ettik yeter. İntisapla oluyor mu? Sultanım diyor ki: Sultanların Sultanıyız. Hu’dur huzurumuz Hak’tır zuhurumuz. İnsan vücudunda yapılacak ihtilâl; insanın İlâhi basamaklardan, İlâhi merdivenden tırmanabilmesidir! Hz. Muhammed (s. a. ) bu merdivenden tırmandı, mirac eyledi. Biz gittik Kudüs’e. Orda bir taş var: Muallak taş. Altına girdim, mumlar yakmışlar. Peygamber onun üzerinden miraca çıkarken taş havalanmış. Fevkalade oturmuş kenarları. Havada duran bir taş görmedim. Peki, Peygamber (s. a. ) oradan nereye gidecekti? - Göklere! Merdiven, fenadan bekaya, beka âlemine. Velayet tevhitte, nübüvvet tevhitte, kavseyn tevhitte. “Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu. ” âyetinin 7 Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri 8 Hüseyin Sabri Soyyiğit Ne Olur Melâmi Olursak? sırrı tevhitte. Seyr üsülûku fenadan bekaya, bekadan fenaya. Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya eyvallah. Ondan sonra ihtilaf olmuş. Cenab-ı Hak: “Biz ona şah damarından daha yakınız. ” “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O’nu ne gaflet basar, ne de uyku. ” Allah’ın kapısını kendimizden kapatalım, gidelim gök kapılarında bilmem nerelerde Allah, peygamber aramaya… Yapmayın yahu! Niye melâmete geldik? Niye fenafillaha uğradık? Mürşidi Hak bil Hakk’ı seversen Pîr yüzündendir Hak hidayatı. Hak mürşidin emrine itaat, telkinine sadakat görevimizdir. Şu insan kendine dönmeli. Kendini bulmalı: Ben kimim? Sırrını çözüp ermeli ve günden güne farka gelmeli. İki gününüz aynı geçerse zarardasınız. Bu farkiyeti kendimizde hissedeceğiz. Allah; bulmanın, bilmenin, halliyle hâllenip, zevkiyle zevkiyap olmanın aşkını, zevkini ihvanımıza ikram ve ihsan eylesin. Uzak değil çok yakınsın Canda, gönülde sen varsın Anladım ki sen benmişsin. Şu insana niye abdestli ol, mütefekkir ol, dikkat et, diyoruz? Niye canda cananını incitme, adımını göre göre at, diyoruz? Sultanlar sultanı ayrılınca biz onu üç defa yıkıyoruz, pırıl pırıl, tertemiz. Allah bize bu yolda anlayış versin. İsterim ki şu ihvan bana bir soru sorsun; ama sormasın ki: “Hz. İsa (a. s. ) gökte ne yiyor?” Ben bilmem ne yiyor. Bana beni sorsun, kendini sorsun. -Ben kimim Efendi? desin. “Sen kimsin?” Fenafillahtan bahsedersiniz, nedir fenafillah? Bekadan, velayetten, nübüvvetten sorsun. “İstidat ve kabiliyetimize göre vuslat-i yarla nasıl halvet olunur? “Tevhitte akıl baliğ nasıl olunur?” Bunları sorsun. Akıl baliğ olursa, tevhitte Kur’an verilecek kendine. Manevi mesuliyetini idrak edecek. Adem isen, semme vechullahı bul. Kande baksan ol güzel Allah’ı bul. Gayre bakma sende iste, sende bul. Kendinde bul. Men aref sırrına er, ko gafleti Gör ne remz işler bu insan sureti. Haşri neşri, tamuyu hem cenneti Gayre bakma sende iste sende bul yahu! Söz var ki sahibini vuslete getirsin. Aşka, zevke getirsin. Vuslat-i yarla halvet ettirsin. Padişah gidiyormuş sokakta, vezir ü vüzerâsıyla. Çocuklar da oynuyor. Hemen çocuğun birisi hazrola geçmiş, tazim etmiş. 7-8 Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri Hüseyin Sabri Soyyiğit Ne Olur Melâmi Olursak? yaşında bir çocuk. Çağırmış çocuğu: - Sen beni tanıyor musun? - Tanıyorum efendim, padişahsınız. - Nerden biliyorsun? - Merasimlerden, resimlerden. . Padişah, “Verin iki tane altın buna. ” diyor kesedara. - Almam efendim, babam döver. Nerden çaldın? der. - Padişah verdi dersin. Çocuk gülmüş, - Padişahım, o zaman daha çok döver. - Niye? - Padişah verirse, kesesiyle verir, öyle iki altın vermez, der. Bir de yalan diyorsun, der döver beni. Padişah: - Verin bir kese altın, demiş. Yazın bu çocuğu, alın saraya. Bunda nişâneler var. Bu, büyük insan olacak. Efendi, gençleri toplayıp üç ay durmadan sohbet etmiş. O zaman Kemal ders verir. Bir tanesi: - Efendi bir soru soracağım, demiş. - Sor demiş oğlum. Efendi de sevinmiş. Artık nedir melâmilik? Buna nasıl girilir? Nasıl yapılır? Böyle soru bekliyor. Efendi’nin derdi melâmet. Demiş ki genç: - Efendim, ben Galatasaray’ı tutuyorum, bunda günah var mı?” Efendi: -Sopayı başıma vursa, bu kadar üzülmezdim, diyor. Kişi akl-ı selimle hareket etmeli, mütefekkir olup düşünmeli. Bazı nişaneler kendisini gösterir, ne olacağını gösterir. O çocuğu iyi tanıyorum, ondan hiçbir hayır gelmedi, ne anasına, ne babasına. İstidadı tam olanlar eylediler iktida. Bir soru sorun bana: - Sen melâmi oldun da ne oldu? Olursak ne olacak? - Seni Allah’a sevdirmeye çalışacağız. Seni annesini kırmayan, üzmeyen, hayırlı bir evlât yapacağız. Halkı seven, halkın yüzünden Hakk’ı seven bir insan yapmaya çalışacağız. Hanımına beyefendi, efendi hazretleri olacaksın. Dilin en tatlısını, sözün en güzelini söyleyen bir insan olacaksın. Komşusunun yarasını saran, açın karnını doyuran, düşeni kaldıran, muhtacın halini ahvâlini soran iyi bir insan olacaksın. - Daha ne olur melâmi olursak? - Mezarlığın ötesinde Allah aramayacaksın. Her yüzden Hakk’ı seyredeceksin. Kelâmı Hak’tan duyacaksın. Hikmetle konuşacaksın. Allah’ın nuruyla nazar edeceksin. Tenezzülde tevazuda yarışacaksın. Hâl sahibi olacaksın. Geleceği hâl edeceksin. 9 Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri 10 Hüseyin Sabri Soyyiğit Ne Olur Melâmi Olursak? Nefsî mücadele edeceksin. Siyasetin ötesinde, dünyanın, ukbanın ötesinde; sevginin insanı, hoşgörünün, tatlı dilin insanı olacaksın. Melâmi olmak kolay dava mıdır? Allah Hak mürşidin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin! Allah bize razı olduğu iyilikleri versin. İhvanımıza aşk versin, bol sevgi versin inşallah. Allah hepinizden razı olsun. Bize Muhammedî Melâmileriz demek mecburiyeti hâsıl oldu. - Niye Muhammedî diyoruz? - Hz. Muhammed (s. a. )’i hâle getirdik de onun için. Sabri Hoca’yı, Mehmet Hocayı, Hasan Hocayı sildik, kaldırdık. Hz. Muhammed (s. a. )’i meriyete getirmek mecburiyetimiz vardı. - Ne var Muhammedî melâmette? - Şeriat-ı Muhammediyye, ahlâk-ı Muhammediyye, ahkâm-ı şer’iye var. Vuslat-ı yarla halvet var. Sevgi var, hoşgörü var. Kontrol var. Her hâliyle örnek insan olma var. - Ne yok Muhammedî melâmette? - Muhammedî olanlarda yalan yok, haram yok. Allah Hak mürşidin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin! HAK RASULE ÜMMET BUNLAR Hak rızasın kazananlar Gönülde Hakk’ı bulanlar Sevgisine erişenler Hak Resule ümmet bunlar Emre itaat edenler Kur’an, yolunda gidenler Helal haram fark edenler Hak Resule ümmet bunlar Ender fenadan geçenler Varın Allah’a verenler Hakk’ı diyet eyleyenler Hak Resule ümmet bunlar Tefekkürle zikredenler Men aref sırrın bilenler Her zerreden zevk edenler Hak Resule ümmet bunlar Niçin niyeden geçenler Kelamı Hak’tan duyanlar Halde tevhid eyleyenler Hak Resule ümmet bunlar Sözüne dikkat edenler Canda cananı sevenler Gönüllerde yer tutanlar Hak Resule ümmet bunlar Hakk’ı batılı seçenler Sözü özden söyleyenler Melamet zevkin alanlar Hak Resule ümmet bunlar Mürşid gönlüne girenler Telkini Hak’tan alanlar SABRİ huzurda duranlar Hak Resule ümmet bunlar Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri Hüseyin Sabri Soyyiğit Birbirinden Ayrılmaz. . BIRBIRINDEN AYRILMAZ... insanı İslâm dininin dışına çıkartır. Muhterem Dostlarım! Esselâmualeyküm Muhterem Dostlarım! Allah cümlemize razı olduğu iyilikleri ihsan eylesin. Hak yolda giderken, âşık olmak, sâdık olmak, ârif insan olmak nasip eylesin. İllâ ve illâ arifiyet! Şeriat, tarîkat, hakikat, marifet! Bunlar birer denge unsurudur. Bunları eşit hâle getirebilme! Alabildiğine şeriatı var, fakat tarîkat-ı Muhammediye’den haberdar değil. Böylelerini de görüyoruz ki şeriatta farzı yerine getirmiyor ya da çok az getiriyor. “Ben ehli tarikim!” diyor. Şeriatsız hakikatin, hakikatsiz de şeriatın kemâl bulması mümkün değil. Şeriat, Hz. Muhammed’in (s. a. ) Allah tarafından bize tebliğ ettiği ilâhî emirler demektir. Bunlardan feragat, hatta cüzünden feragat veya inkâr etme, “Lüzum yok!” deme, insanı telafisi mümkün olmayan felâkete sürükler. Değil hakikatten hissedar olmak; bazı ölçüsüz, ayarsız, farzı inkâr mahiyetindeki ifadeler, Şeriatı inkâr, Hz. Muhammed’i inkârdır. Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmesinde “Beni sevenler Habîbime tâbi olsunlar. ” buyuruyor. Bir başka âyeti kerimesinde de “Habîbim, tarafımdan neyi getirip alın dediyse, onu alın. Neyi sizden yasakladıysa, terk edin dediyse, onu da terk edin” diyor. Şeriat-ı Muhammediye, Kanun-u İlâhîdir. Ona can ü gönülden bağlıyız. Tarîkat-ı Muhammediye onunla zevk edilir, yaşanır. Ölçümüz, intizamımız Kuran-ı Kerim’in gösterdiği hakikat yoludur. Hakikat-ı Muhammediye’ye bu erkân üzerine varılır. O zaman Marifet-i ilâhîyenin kapıları açılır. Allah, dostlarımızı ve cümlemizi, bu erkân üzerine vuslata giden Hak dostlardan ayırmasın. Sevgili Dostlar! İfrat ve tefrit aşırılıktır. Aşırılık bizi kemâle getirmez. Dikkat edip ölçülü, ayarlı, hareket edeceğiz. Bir bardağa bir kova su dökmeyeceğiz. Hem şu insan, akl-ı selimiyle çok kıymetli bir varlıktır. Ârifane hareketlerde bulunacağız. Aile düzenimizde, Allah’ın hediyesi olan hatunumuza ve çocuklarımıza, yakın 11 Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri 12 Hüseyin Sabri Soyyiğit Birbirinden Ayrılmaz. . akrabalarımıza, bilhassa hayattaysalar, anne ve babalarımıza, karşı çok kutsî görevlerimiz vardır. Şu insan, hayatını bir intizam içerisinde devam ettirecektir. Sağlıklı ve verimli bir durumda olabilmesi için önce kendi sağlığını hiç ihmâl etmeyecek. Aşırı olmamak şartıyla yeme içmesine, uyuyup dinlenmesine dikkat edecek. Edecek ki Allah’a kulluk görevini yapsın, anne, babaya, evlâd u iyaline, yakın akrabaya faydalı bir insan olsun! “Sizin hayırlınız, insanlara iyilik edendir. ” buyuruyor Peygamber Efendimiz. (s. a. ) Melâmet, insanı ârifiyete getirir. Biz milletin sırtından geçinen, asalak olan, zavallı durumda dervişlik arayan zihniyete karşıyız. Cenâb-ı Hak: “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. İnsan sây u gayret edendir. ” buyurmakta. Peygamber Efendimiz (s. a. ) buyuruyor ki: “Veren el, alan elden hayırlıdır. ” Hizmeti gaye edinmek, yardımlaşmak, düşeni kaldırmak, açı doyurmak, iyilikte yarışmak hepimizin görevidir. İnsan gücünün tarihte ne büyük hizmetler yaptığını okuyoruz. Hatta karadan gemiler yüzdürmüşler. Başarıdan başarıya koşmuşlar. Ben, dostlara çok çalışmalarını, veren el olmalarını, insanlara iyilik etmelerini can ü gönülden tavsiye ederim. Çünkü vatanımız da çok çalışan, âdil vergilerini veren vatanperver kişilerin omuzlarında kalkınacak. Hedefimize ulaşabilmek için, âşıkane, sâdıkane, ârifane hareket etmeliyiz. El ele, omuz omuza, gönül gönüle iyilikte, tevâzuda yarışmayı, sevgi ve muhabbette kardeşliğimizi kuvvetlendirmeyi Allah cümlemize nasip eylesin. Muhterem Dostlar! Memlekete, anne, babasına ve yuvasına hizmet eden kişinin uykusu da ibadettir. Onun için her hâlimizle örnek olmak, aşırılık yapmamak şartıyla, Allah’ın razı olduğu yoldan rızası üzerine gitmek Allah ihsan etsin. Amin! Memlekete hayırlı evlât yetiştirme çok önemidir. Öyle evlâtlar ki vatan sevgisi onlarda. Bayrak ve sancak sevgisi onlarda. Edep, ahlâk, insanlık onlarda. Öyle gençler ki İslâm’a bağlı, insanlara karşı mütevazı, alçakgönüllü. İman-ı kâmil, amel-i sâlihle Hak yolda yürümekteler. Küfrün, zulmün, vatan hainlerinin karşısında azimli, cesaretli, göğsünü siper edebilen, gözünü budaktan sakınmayan gençler. Vatana hizmetin imandan olduğunun zevkiyle mânâsıyla “Ölürsem şehit, kalırsam gazi!” inancını taşıyan evlâtlar. Bu imanın fethedemeyeceği hiçbir zorluk, yoktur. Erzurum, Hasankale, Bayburt cephelerinde binlerce şehit verilmiştir. Kanlarıyla iz bırakan bu şehitlerin sarsılmaz bir imanla, cennet vatana ne muazzam bir hizmet verdiklerini akıl, idrakten acizdir. Bizzat şâhit oldum, gezdim, ziyaret ettim. Erzurum-Hasankale yaylalarında, Bayburt, Trabzon yaylalarında ne şehitler yatıyor: Sultan Murat Şehitleri, Harmanlar Yaylası Şehit- Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri Hüseyin Sabri Soyyiğit Birbirinden Ayrılmaz. . leri, Çimenyayla Şehitleri. . Şehit oldular, gazi oldular, memleketi düşman istilâsından kurtardılar. Erzurum’dan Afyon-Uşak cephesine kadar yürüyerek geldiler. Bin beş yüz kilometrenin üzerinde bir yol yürümüşler. Harp ederek, cephanelerini sırtlarında taşıyarak. . Akif ’in dediği gibi: Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın! Ne kadar medhüsenâ edilse, bunların hakkı ödenmez. “Medhüsenâ bu kadar olur!” denmez. Allah onları Kur’an’da, Peygamber de hadislerinde methediyor. İşte ben, sevgili babalara sesleniyorum, gözlerinden öpüyorum. Davanın önemini idrak ederek hareket etmelerini sevgili babalardan istiyorum. Çok çalışacaklar, vatanı imar edecekler. Vatana hizmet edecek evlâtları da çok iyi yetiştirecekler. Öyle evlâtlar ki helâli-haramı, Hakk’ı-bâtılı, yaratılış gayesini idrak eden evlatlar!. Bu yavrular adımlarını göre göre atsınlar. Memlekete hizmeti gaye edinsinler. Bu evlâtları vatanperver yetiştirecek olan hayırlı anneleri hayırlı babaları, hayırlı öğretmenleri, can ü gönülden tebrik ediyor, Allah’tan sonsuz iyilikler diliyorum. Muhterem Efendiler! Cidden öyle bir dönemden geçiyoruz ki dikkat kelimesi bana yetmiyor. Çok uyanık, anlayışlı, ölçülü, pek çok dikkatli olmak, cennet vatanı bize emânet eden atalarımıza lâ- yık bir nesil yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Allah bu yolda elimizden tutsun. Doğrusunu ifade etmek gerekirse, ki gerekir, borçlu olmak, bizden olmayanlara boyun eğmek, yanlış hareketlerine dur diyememek, haksızın karşısında susmak veya susturulmak Ya Rab ne zor, ne ağır! Hani “Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı!” sözünün mânâsını idrak etme? Allah’ın Resûlü: “Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, kendi yaşayacakları zamana göre yetiştirin. ” “Düşmanın silâhından daha üstün silâhla düşmana mukabele edin!” buyuruyor. Müşriklerin, inkârcıların karşısında güçsüz, kuvvetsiz, cesaretsiz kalmak ne felâket, ne ağır bir yük!. Ey söz sahibi olanlar! Yöneticiler! İdare edenler! Ağalar! Paşalar! Zenginler! Fakirler! Anneler! Bacılar! Gelin, Allah aşkına barışalım, vatana hizmette yarışalım. İmanda, İslâm’da kardeşliğimizi kuvvetlendirerek, memleketimizde huzurlu, sevgi, muhabbet dolu bir ortam meydana getirelim. Düşeni kaldırıp acı doyururarak, birlik ve beraberlik anlayışıyla atalarımızın ruhunu şâd edelim. Şehitlerimizi sevindirerek, onlara lâyık birer evlât, birer torun olduğumuzu ispat edelim. Başımız dik, alnımız açık, maddî-mânevî zaferlere ulaşmış, temiz bir nesil, 13 Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri 14 Hüseyin Sabri Soyyiğit Birbirinden Ayrılmaz. . muzaffer olan temiz bir toplum olalım. Sonra da barışı ilân edeceğiz. Allah ve Resûlü’nün rızası doğrultusunda hizmet veren bu necip milleti, Allah bize en kısa zamanda ihsan etsin, ikram etsin. Memleketimize barışı, kardeşliği yaşamak nasip u mukadder eylesin. Melâmet hakim olduğu zaman, Allah’ın hükmü hükümran olur. Barış gelir, sevgi gelir, kardeşlik gelir. Çünkü Melâmette halkı sevmek, Hakk’ı sevmektir. Gayemiz barıştır, sevgi ve muhabbettir. İmha değil, ihyâdır. Allah necip milletimize; insana insan olduğu için en iyi hizmeti getirebilmeyi, zâlime haddini bildirmeyi, mazlumun elinden tutup kaldırmayı, ikram ve ihsan eylesin. Selâm, sevgi ve dualarımla Allah’a emânet olun. Sevgili Dostlar! İnsanın yetişmesi kalıbıyla değil, ilmî, ahlâkî yönüyledir. Bir insan tarihini çok iyi bilecek. Yaratılış gayesini bilecek. Haksızlıkların karşısında susmak ne büyük ızdırap, ne büyük felaket! Güçlü, kuvvetli olmak mecburiyetindeyiz. Ezilen, mazlum milleti kurtarmak için, zâlime dur diyebilmek için, mazlumu tutup kaldırabilmek için, barışı getirmek için güçlü kuvvetli olmalıyız. Memleketin en büyük ihtiyacı barıştır, sevgi ve muhabbettir. İlimde, fende, teknikte el ele, gönül gönüle seferber olabilmedir! Sömürü düzenini, zâlim yönetimi, Allah’a imanı zayıf, insanlara tepeden bakan, insanları ezen zihniyeti, materyalist dünyayı Allah islâh eylesin. İşte bunlara karşı güçlü kuvvetli olacağız. Onları durdurabilecek kuvvette olacağız. Melâmet’e dünyanın ihtiyacı var. Silâh terbiyesiyle değil; ilim terbiyesiyle zulümle değil, sevgi, muhabbetle insanı yetiştirme Melâmet’te! Huzur Melâmet’te! Nefsî mücadelede muzaffer olmak, kendisinde Allah ve Resûlü’nü söz sahibi etmek, kadere rıza, emre itaat ile Hak yoldan yürümek, görerek, bilerek şahadet vermek, Melâmet’te kemâl bulanlarda. Allah bu yolda Hak mürşidin himmetlerini üzerlerimizden eksik etmesin. Allah ihvanımıza kesret vahdet tevhid etmek, Hakk’ın nuruyla nazar ederek gayrullahı silip atmak, fenâ-yı tamda bekâya ermek, ihsan, ikram eylesin. Selâm olsun dostlara! Selâm olsun Hak yoldan gidenlere! Selâm olsun Hakk’ı batılı, helâli-haramı fark edenlere! Selâm olsun aşkla zevkle Allah diyenlere! Emre itaat, telkine sadâkat ile gönüller fethedenlere selâm olsun! Selâm dostlar size! Allah’tan sonsuz iyilikler size! Allah’a emânet olunuz. Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri Hüseyin Sabri Soyyiğit Oruç Tutmak. . ORUÇ TUTMAK... geçmiş günahlarını bağışlar. ” Oruç, çok önemli, çok hikmetli, mânidar bir ibadettir. İnsan, onun faziletine inanarak, Allah’ın emrine itaat ederek, yemeden, içmeden, nefsî arzulardan kendisini geri çekecek. Avam orucu değil; havas, havassü’l-havas orucu tutabilme! Sade midesine oruç tutturma değil; gözü oruçlu olsun, Allah’ın nuruyla nazar etsin. Dili oruçlu olsun, Allah’ı zikretsin, Allah’la mülâkata girsin. Kulak, muhabbetullah dinlesin. El, ayak Allah’ın emrini yerine getirerek düşeni kaldırsın, acı doyursun, sırat-ı müstakîmden yürüsün. Allah rızası için yapılacak ibadete Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: “Sadâkatle tutulan orucun mükâfatını bizatihi ben veririm. Oruç benim içindir. ” Herkes sadâkatinin, ihlâsı- nın karşılığını bulur. “Kimler Ramazanın gelişiyle ferahlanır, sevinirse, Allah o zat-ı muhteremlerin vücutlarını nâr-ı cehime haram kılar. ” Ve yine “Her kim Ramazan-ı Şerifin farziyetine, kutsîyetine inanır, sadâkat ve samimiyetle onu tutarsa, Allah bu zat-ı muhteremin Şunu da ifade edeyim ki Cenâb-ı Hak bu emirlerde, hep zat-ı ulûhiyetine iman edenlere hitap ediyor: “Ey iman edenler! Size namaz farz kılındı. ” (Nur, 24/56) Yine “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. ” (Bakara, 2/183) Bu ilâhî emir ve tebliğ müminleredir. Ne mutlu bu emirleri duyabilen, zevkle kabul edip yaşayanlara ne mutlu!. Allah bizi Allah demekten mahrum etmesin. Lâyık kul olmayı bize nasip etsin. Amin! Bak şu insana! Orucu tutmaz. Bir de tutanlarla alay eder: Ben oruç tutmam, o kadar saf değilim. Oruç seni tutmuyor. . Oruca âşina olan zat-ı muhteremler, öyle severek edâ ederler, dil târiften âciz. Oruç, namaz, müminlere farz kılınmıştır. Bu farz olan ibadetlerin inkârı küfrü iktiza ettirir. Allah korusun!. Allah dostları, ancak Allah rızası için oruç tutarlar. Mükâfatlarını da bizatihi Allah verir. Şu insan, sabahlara kadar, oruç tutamadığından, namaz kılamadığından dolayı ağlasa, feryat etse, az! “Aman Allah’ım, niçin bende farz ibadetlerin sevgisi yok? Bana ne 15 Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri 16 Hüseyin Sabri Soyyiğit Oruç Tutmak. . oluyor ki bu güzel ibadetleri yapamıyorum? Yoksa Allah beni kulluğuna kabul etmiyor mu?” Ah bunun ne kadar büyük bir felâket, bir uçurum olduğunu idrak edip sadâkatle tövbe edip Allah’a bir yönelebilsek! Ulu Mevlâ kulunu yakmak için değil, sevmek için yaratmıştır. “Sadâkat ve samimiyetle tövbe eden kulun, Allah, seyyiatını hasenata, cezasını mükâfata çevirir” (Furkan,25/70) Allah bizleri hakkıyla tövbe eden, ahdine vefa, tövbesinde sabit olan zümre-yi sâlihine ilhak eylesin. Sizlere bir oruç ilahisi: Men aref ’ten ders alanlar Ramazan’a bağlananlar Her an Hak’la buluşanlar Hak orucun kabul etsin Allah için oruç tutan Varlık benlik bahre atan Malâyaniden kurtulan Hak orucun kabul etsin Oruçlunun var ihlâsı Gaye sizde Hak rızası Bulursunuz ruh safası Hak orucun kabul etsin Havassül Havas olanlar Cennet kapısın açanlar Cemâl-i yâre bakanlar Hak orucun kabul etsin Oruç vuslat zevkin verir Maşûkuna o erdirir Sohbetin zevkin tattırır Hak orucun kabul etsin Âzâların Hakk’a bağlar Gönlün ruhun onla dolar Ârif olan bunu anlar Hak orucun kabul etsin Ref ’i hicap olan canlar Dostu ile buluşanlar Sohbetin zevkin alanlar Hak orucun kabul etsin Orucunuz miraç olmuş Sâdıkların kemâl bulmuş Sabri Hak’tan niyaz etmiş Hak orucun kabul etsin 17 Selami ÇEŞME Unutulmayanlar SEN HEP SORU MU HAZIRLASIN BE YAHU? Yaz mevsimiydi. Serinde, bahçede Efendi Baba teşrif edip çok güzel bir sohbet lütfettiler. Sohbetin bitiminde dedim ki: - Efendim, birşey sorabilir miyim? Güya bir şeyler biliyormuşum da bunu ortaya koyacağım. Unutulmayanlar 18 Selami ÇEŞME Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu? Eskişehir’i yaz. - Başüstüne Hacı Babam, dedim. Hasan Hilmi Efendi de yazmam konusunda teşvik etti. Ben de bu emri yerine getirmek için Merzifon’daki seyrimi ve de bazı hatıraları yazmaya başladım. Esselâmualeykum, Pek Muhterem Dostlarım, “Hakikata Giden Yolda” başlığı ile bir yazım Birdenbire dergisinin Mayıs-Haziran 2015 sayısında yayımlanmıştı. Bir pazar günü Atça’dan misafir dervişler gelmişti. Hacı Babamız dergahta sohbet yapıyordu. Hasan Hilmi Efendi dergiyi eline aldı Hacı Babamızın sohbete ara verdiği bir vakitte ve dedi ki: - Hacı Baba müsade edersen Selami Efendi’nin bir yazısı var okuyayım. Hacı Babamız: -Buyrun, dedi. Hasan Hilmi Efendi yazının tamamını okudu. Yazı bitince Hacı Babamız dedi: -İyi, güzel olmuş. Hemen kalkıp elini öptüm. Kendileri de ben de duygulandık, gözyaşlarımıza hakim olamadık. Bir müddet sonra buyurdular ki: - Selami, devamını isterim. Merzifon ve Rabbimden niyazım yaşadıklarımı olduğu gibi aktarabilmemdir. Ne eksik, ne fazla!. Yazacaklarım pek kayda değer olur mu bilmem; ama Sultanımın emri yerine gelsin. Beğenip beğenmeme sizlerin takdirinize kalmıştır. Dostlar, 1974 yılındaki biattan sonra Merzifon’da 3,5 senem geçti. Bu zaman zarfında haftada bir Cumartesiyi Pazara baplayan akşamlar evlerde toplanıyorduk. Bu dönemde Hasan Fehmi Kumanlıoğlu zaman zaman gelip bizlere sohbet yapardı. Hacı Babam, Sultanlar Sultanı, eşi benzeri olmayan bir zat-ı muhterem. Bir daha bu aleme aynısı gelir mi bilmem diyeceğim; ama aynısı ve de kendi olan Hasan Hilmi Efendi’yi ve de muhtereme Hoca Hanımefendi’yi yetiştirdi. Ve bunlara yardımcı olacak bir çok muhteremi de yetiştirdiler. Rabbim, zat-ı âlilerinie ağrısız, sızısız, sıkıntısız uzun ömür versin de ilminden, ilhamından, feyzinden, sevgisinden, nazarından, meylinden cümlemizi nasipdar eylesin. Cemal-i pâkini seyrimizden almasın inşallah. Sultanımın buyurduğu gibi çok entrikaları aştık, çok çetin mücadeleler verdik. Kimlerle başladık bu yola kimlerle devam ediyoruz. Unutulmayanlar Selami ÇEŞME Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu? Kıyamete kadar atılan bu sağlam temeller biiznillah devam edecektir. Ve yine efendimizin buyurduğu çok önemli bir uyarıcı ifade var: -Fenafillah olmayan benim sohbetimi yapamaz. Evet fenafilah her kişinin işi değil; ancak er kişinin işidir. Malumunuz tevhid kelam ötesi, akıl ötesi, madde ötesi letafettir, manadır. Hissedip, zevk edilir, yaşanılır. Rabbim cümlemize nasip etsin. Aynıyettedir safa Kelâmla olmaz ifa Sabri ahde et vefa Her yüzden nazarım sen Bu dörtlük ciltleri doldurur, dil anlatamaz, akıl idrak edemez. Çünkü Sabri senin manana vuslat eden hamd etsin. Sohbet, sohbet ehlinin işidir. Biz hislerimizi zaman zaman birbirimize anlatabiliriz. O da Sultanımın izinden gitmek kaydıyla. - Efendim, birşey sorabilir miyim? Güya bir şeyler biliyormuşum da bunu ortaya koyacağım. Efendi Baba: - Buyur, dedi. - Yaptığınız bu sohbetten anlamaya çalıştığım kadarıyla kim kime dua edecek? Şöyle bana bir baktı ve dedi ki: - Sen hep soru mu hazırlarsın be yahu? Sen bana dua et, ben sana dua edeyim. O anı zaman zaman hatırlarım. Ruhu şad olsun! Himmeti bizlerle olsun! Bir tarihte Hacı Baba’ya bunu anlatınca: - Soru soracak bir şey mi bıraktık yavrum! Dedi. Bana genelde yavrum diye hitap ederdi. Çünkü 24 yaşında Rabbim dizinin dibine oturttu elhamdulillah! O andan itibaren bırak soru sormayı, aklımdan bile geçmedi. Ama kendime soru sorarım: Efendi Baba Ahmet Kumanlıoğlu Hz. ’leri -himmeti üzerimize olsun- Merzifon’a teşrif ettiler. Bizlere sohbet yapan ağabeyin evinde misafir oldular. O abimizin evi müstakil ve de bahçeliydi. Oradaki ihvana haber gönderildi. “İkindi’den sonra Efendi Baba sohbet yapacak, bahçede toplanalım. ”denildi. - Selami, sen günün kaçta kaçını zikir, tefekkür ve hizmetle geçiriyorsun? Yaz mevsimiydi. Serinde, bahçede Efendi Baba teşrif edip çok güzel bir sohbet lütfettiler. Sohbetin bitiminde dedim ki: Merzifon’da 3,5 yıl kaldığımı yazmıştım. Benim ve arkadaşlarımın tayini değişik illere çıktı. Amirim diye hitap ettiğim, Hacı Babamızın sevgisini kazanan merhum Süleyman Sevgili Dostlar, Zaman içinde nâmütenahi tecelliler zuhura geldi. Tabii ki olanların hepsini tam olarak hatırlayıp yazma durumunda değilim. 19 Unutulmayanlar 20 Selami ÇEŞME Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu? Çetin ile -ruhu şad olsun, mekanı cennet olsun- benim tayinim İzmir-Çiğli Havaüssü’ne çıktı. Sevinçten uçuyorduk. Çünkü Sultanın cemal-i pâkinin seyredip, dizinin dibinde oturup, o mübarek lebinden çıkan bizlere hayat veren ve hikmet dolu, mutlak kelamından, nur saçan sohbetinden nasipdar olacağız. Merzifondan ilişiği kesip İzmir’e geldik. Amirim Şemikler’de Marangoz Mustafa ile Şemsettin Usta’nın atelyelerinin karşısında ev tuttu. Ben ise Üssün içerisindeki lojman olarak geçen barakalarda oturdum. İzmir’deki görevimiz 4 yıl sürdu. Bu zaman zarfında fırsat buldukça vaktimizin çoğunu (yüzde doksan beşini diyebilirim) Hacı Babamızın yanında, O’nun zücaciye dükkanında geçiriyorduk. 1980 yılında dergah olmadığı için yine cumartesiyi pazara bağlayan akşamları evlerde toplanıyorduk. Hacı Baba teşrif edip bizlere sohbetler ediyordu. Nöbetçi olduğumuz günler hariç tüm sohbetlere Çiğli Havaüssünden dolmuşla gelip katılıyordum. Amirim zaten Şemiklerdeydi. İlk defa Hacı Babamın da duyacağı bir hatıramı anlatmaya çalışacağım. Düşünüyorum da kendime hayret edesim gelir: 80’li yıllarda İzmir-Çanakkale yolu tek şeritli daracık bir yoldu. Gece gündüz o yolda yaya olarak yürüdüğüm zaman şayet bir kamyon geliyorsa bir kaç adım şarampole inerdim ki araba çarpmasın. Asıl konumuz şudur: 1980’nin yaz ayları cumartesi akşamları sohbete geliyordum. Sohbet devam ederken saat 23-23. 30 arası Hacı Babam bazı ihvanlara seslenirdi: - Sen kalk, vapuru kaçırma! Sen de kalk arabanı kaçırma. Bana bir şey söylemiyordu. Ben de utanır, haya ederdim, izin istemeye. Sohbet devam ederken müsade istemezdim. Sabaha kadar devam etse yine de istemezdim. Bazen sohbet geceyarısını buluyordu. Sohbetten 24’te çıkıp da Serinkuyu’ya gelene kadar saat yarım oluyordu, bazen de bire geliyordu. O saate değil araba bulmak kamyonlar dahi tek tük geçerdi. Kimse de almazdı. anarinin hızlı zamanı. Yarım saat daha beklerdim. Araba gelmeyince Bismillahi Allahuekber, ya Hak, Allah Allah Allah diye zikre başlayıp sabaha karşı eve varırdım. Yine bir gün geldim sohbetten sabaha karşı. Bizim evin karşısındaki bahçede birkaç astsubay arkadaş masayı kurmuş oturuyorlar. İçlerinden birisi sordu: - Hayrola bu saatte nerden geliyorsun? Çünkü biliyorlardı arabamın olmadığını. O saatlerde de araba bulmak mümkün değildi. - İzmir’den geliyorum, dedim. - Vay uyanık vay! Gündüzleri namaz geceleri. . . . Vay seni vay! Onlara: - Siz yanlış düşünüyorsunuz. Gittiğim yere sizi de götürebilirim. Buyrun haftaya beraber gidelim. Beraber yaşarız yaşanacakları! Unutulmayanlar Selami ÇEŞME Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu? Böyle bir zuhurat yaşamıştım. Sultanlar Sultanı “Sadakatin yolun Açar. ”buyurmuştur. Rabbim anlayışımızı arttırsın. Bu dört sene zarfında neler yaşandı neler!. Sultanımızın sohbetlerini, gittiği yeri hep takip edip giderdim. Helvacı, Menemen, Kuşadası vs. Sırası gelmişken bir hatıramı daha anlatmaya çalışayım inşallah: Bir gün lojman komşumuz olan astsubayla Çankaya’ya bazı ihtiyaçlarımızı temin için gidiyoruz. Arkadaşla fazla bir samimiyetimiz de yoktu. Dolmuşta yan yana oturuyoruz. Döndü bana dedi ki: - Abi ben namaza yeni başladım. Normal zamanda aklıma gelmeyen şeyler namazda aklıma geliyor. Rahat bir namaz kılamıyorum. Ben de o anki halet-i ruhiyemle düşünmeden: - Sen namazı kılarsan, tabii ki aklına herşey gelir. Hak kılarsa, Hak’tan başka birşey gelmez. Çankaya’da ihtiyaçlarımızı alıp eve gelene kadar arkadaşla tek kelime konuşmadık. Arkdaş benim söylediklerimle ilgili tek kelime etmedi. Akşam üzeri eve döndük. Üç gün sonra kapı çaldı. Açtım baktım o arkadaş. Bugüne kadar hiç görüşmediğimiz arkadaş kapının önünde duruyor. - Buyrun, dedim. - Müsaitseniz biraz görüşmek istiyorum. - Tabii tabii buyur, deyip içeri aldım. Hoşbeşten sonra: - Abi üç gündür düşünüyorum. Bir türlü çözemedim, anlayamadım ne demek istedin. Hak namaz kılar mı? Üç gün önce söylediğim o sözün zamansız düşünülmeden söylenmiş bir söz olduğunu anladım. Tevil etmeye çalıştımsa da arkadaş tatmin olmadı. Kendisine Hasan Fehmi Tezdoğan Hz. ’lerinin Divanını verdim. Bu Divanı oku, anlamaya çalış, dedim. Dvanı götürdü. Birkaç gün sonra geri getirdi. - Abi bu kitabı okumamdaki neden, Cumhuriyeti methediyor. Bugün oldu cumhuriyet Kalmadı harice mihnet Oturdu tahtına millet Yaşasın Pîr Melamiyyun Kendimce anlatabildiğim kadar anlattım; ama tatmin olmadı. Dedi ki: - Sen bunu Efendine sorar mısın? - Efendime sormaya haya ederim. Çünkü soru soracak birşeyim kalmadı. Sen gelip sormak istersen, Efendimden müsade alırım. Kabul ederse, gelip sorarsın. - Tamam, dedi. Müsadesini aldım. Beraber gidip Cuma’yı kıldık. Çıktıktan sonra Hacı Baba Konya’dan gelen bir minibüs dolusu ihvanı yemeğe götürdü. Biz çıkmadık. Bir müddet sonra çıktık. Oda doluydu, kapının girişinde kendimize 21 Unutulmayanlar 22 Selami ÇEŞME Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu? yer bulup oturduk. Sultan, Peygamber Efendimizin devr-i saadetinden başlayıp o günkü hükümete kadar değerlendirme yapıp sohbeti sonlandırdı. Arkadaş bana dedi ki: - Abi, bir an benden ayrılıp efendinin yanına gitseydin şüphelenirdim. Efendiye söyle bir daha gelebilir miyim? Elini öperken Hacı Baba’ya sordum: - Tabii tabii sen geldikçe seninle gelsin. Fazla uzatmayalım neticede arkadaş biat etmek istedi. Hacı Baba’yı üssün içindeki o baraka olan evimize davet ettim. Kabul buyurdular. Orada arkadaşa ders verecek. Sanırım pazar günü idi. Evlerimiz karşı karşıya idi. Hacı Babanın gelmesine bir saat kala camdan baktım ki bir araba arkadaşın evinin önüne park etti. İçerisinde iki aile vardı. Piknik yapmak için eşyalarını indirmeye başladılar. - Eyvah dedim, bu adamlar kim? Birazdan Sultan gelecek. Diye düşünürken arkadaş bize doğru geldi. İçeri aldım. Dedi ki: - Abi bunlar çocukluk ve mahalle arkadaşlarım. Piknik yapmaya gelmişler. Ne yapayım şimdi? Ona dedim: - Bak, bir koltukta iki karpuz taşıyabilir misin? - Taşıyamam, dedi. - O zaman birisinden vazgeçeceksin! Ya o taraf ya bu taraf! - Tamam, dedi ve gitti. Biz pencereden bakıyoruz. Kendilerine ne söylediyse, gelenler eşyalarını toplayıp gittiler. Arkadaşın hanımı ağlayarak bize geldi: - Abi, beyim gelen arkadaşları kovdu. - Ne dedi? Dedi ki: - Arkdaşlar, ben yolumu değiştirdim. Şimdi benim efendim gelecek, artık sizinle olamam; ama istiyorsanız siz de gelebilirsiniz. Onlar da hemen gittiler. -Üzülüp ağlama bacım. Sen kovmadın, o kovdu. Sonu hayırlı olur inşallah. İleride sen de biat edersin. Ağlayarak ayrıldı. 15 dakika sonra Sultanlar Sultanı teşrif ettiler. Yemekten sonra çok güzel bir sohbet ve zikir oldu. Sonra da ders verildi. Daha sonra arkadaşın hanımı da biat etti. Ailece tevhid evi oldu evleri. Çok şükür Rabbime. 80’lerde böyle bir zuhurat yaşadım dostlar. Selamlarımla. 23 DOSTLAR MECLİSİNİ BULDUM Melamet Nişanı Olan Zikirle Kendinden Geçen Erenler Meclisin Bulan Melamet Yolunu Seçen Gece Gündüz Allah Diyen Yücelere Kanat Açan Dostlar Meclisini Buldum Dostlar Meclisini Buldum Nefis Ateşinde Yanan Gayeleri Hizmet Olan Zikir Meclisinde Sönen Himmeti Hizmetle Bulan Allah Allah Diye Dönen Sermayesi Zikir Olan Dostlar Meclisini Buldum Dostlar Meclisini Buldum Mazisi Ademe Varan Melamet Meşrebim Diyen Peygamber Varisi Olan Zikir Halkasına Giren Zamanın Nebisin Bulan Canlar Gurubuna Giren Dostlar Meclisini Buldum Dostlar Meclisini Buldum Zikir Sofrasında Coşan Hüseyin Sabriyi Bulan Canla Cananla Buluşan Tevhitle Yeniden Doğan Hep Allah İçin Sevişen Ten Varlığından Soyunan Dostlar Meclisini Buldum Dostlar Meclisini Buldum Maziyi Hale Döndüren Bana Benden Yakın Olan Ölmeden Evvel Öldüren Peygamber Varisin Bulan Nefis Ateşin Söndüren Mehmet Gayesi Hak Olan Dostlar Meclisini Buldum Dostlar Meclisini Buldum. Mehmet GÖNÜLLÜ 24 Hasan AKTAŞ Dostlarımızla YAZ KUR’AN KURSLARIMIZ VE ÇOCUK EĞİTİMİ Çocuklarımızla olan ilişkilerimizde sevginin önemi çok büyüktür. Çocukların özellikle sevgiyle beslenmesi gerekmektedir. Sevginin aşırı olmasının da, yetersiz olmasının da çocuğun ruh sağlığında davranış bozukluğuna sebep olacağı kaçınılmazdır. Dostlarımızla Hasan AKTAŞ Yaz Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitimi Değerli okuyucularım, Cümlenizi saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. Bu sayımızda konumuzu çocuklarımıza ayıralım istedim. İnşaallah faydalı oluruz. Çocuklarımızın dokuz aylık yorucu bir okul döneminden sonra tatile girdiği yaz dönemini yaşıyoruz. Tabi ki aynı zamanda mübarek ramazan ayını da bitirmek üzereyiz. Diyanet İşleri Başkanlığı önderliğinde Kur’an kurslarımızda, okullarımızda ve camilerimizde yaz dönemi kursu açılmış olup yavrularımızı okutmaktayız. Bir din görevlisi olarak ve uzun yılların tecrübesi ile şunu belirtmek istiyorum: Anne-baba olarak yavrularımız için okullara giderken gösterdiğimiz özeni, devamlılığı, dikkati yaz kursuna giderken maalesef göstermiyoruz. Okula giderken sabahın 06’sında kaldırıp karnını doyurup servise yetiştirdiğimiz yavrumuza saat 09’da veya 10’da kursa göndermek için çaba sarf etmiyoruz. Yaz tatili diye çocuğumuzu fazla serbest bırakıyor gece yarılarına kadar eğlenip yatağa girmemesine ve ertesi gün öğleye veya ikindine kadar uyumasına mani olamıyoruz veya olmuyoruz. Çocuklarımızı kursa gitme konusunda çok serbest bırakıyoruz. Biz eğiticiler bakıyorsun bir gün 50 kişi okuttuğumuz yavrumuzu ertesi gün 25 kişi olarak görüyoruz. Bu çok acı bir durum. Anne-baba olarak bu konuda çok büyük sorumluluğumuzun olduğunu bilmemiz lazım. Çocuğumuz için doktor olsun, hâkim olsun, mühendis olsun,yüksel rütbeli asker olsun diye dünyası için elimizden gelen bütün imkânları kullanırken ukbası için, manası için aynı gayreti göstermiyoruz. Muhterem Dostlarım, Diyanet İşleri Başkanlığımız ve biz din görevlileri olarak inanın çok gayret gösteriyoruz. Bu konuda görevli arkadaşlarımızın oldukça donanımlı ve gayretli olduğuna inanıyorum. Çocuklarımıza dini kitapları, cd’li elif-ba’yı ve Kur’an-ı Kerim’i bedava veriyoruz. Hep sevgi ile yaklaşıyoruz. İmtihan etmiyoruz. Yoklama yapmıyoruz. İkramlarda bulunuyoruz. Sosyal faaliyetleri için çalışmalar yapıyoruz. Sabah uyusunlar diye kurs saatini 10:00 – 12:45 arası yapıyoruz. (Kurs saatlerini Diyanet İşleri Başkanlığımız o yerin durumuna göre 3 saat olmak kaydı ile esnek bırakmıştır. Farklı saat dilimleri arasında da olabilir. ) Bütün bunlara rağmen en büyük sıkıntımız yavrularımızın kursa devamsızlığı konusudur. Bu konuda anne ve babalara tekrar sesleniyorum. Dünyamızın süsü olan çocuklarımızı seviyorsak ki seviyoruz o zaman çocuklarımızın geçici dünyası için gösterdiğimiz gayreti gelin ebedi âlemleri içinde gösterelim. Çocuklarımızı kendi ellerimizle ateşe atmayalım. Tabi ki yavrularımızın oynamaya, gezmeye, eğlenmeye hakkı var ve bu gayet tabiidir. Biz yalnızca yavrularımızın 24 saatinin 3 saatini camide veya kurslarımızda 25 Dostlarımzla 26 Hasan AKTAŞ Yaz Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitimi geçirmelerini istiyoruz. Biz çocuklarımızla dinimizi öğretirken, aynı zamanda da eğleniyoruz. Dayak yok, kızmak yok, sevgi var, hoşgörü var, ikram var, sosyal aktiviteler var. Onun için gelin ey anne-babalar çocuklarımızı yaz kursuna gönderelim. Tatil için size kurs bitimi çok zaman tanınacaktır. Tatil dedim de hani imkânı olanlar her sene sahile doğru değil de bir de ailecek umreye gitseler ne güzel olur değil mi. Yüce Rabbim hepimize nasip etsin. Evlatlarımız adına böyle tatlı bir serzenişten ve duadan sonra çocuklarımızı sıfır yaşından itibaren nasıl yetiştirmeliyiz, bu konuda anne ve babaya ne gibi sorumluluklar düşüyor, gelin biraz da bu konuda kendimizi kontrol edelim. Kardeşlerim, İyi bir evlat yetiştirmek öncelikle iyi bir eş seçimiyle başlar ve arkasından helal lokma gelir. Peygamber efendimiz (sav) buyururlar ki: “Evleneceğiniz kişide şu dört özelliği arayınız. Dindarlığı, soyu-sopu, güzelliği ve zenginliği. Siz dindar olanı seçiniz. ”hadisin son cümlesinin altı kalın harflerle çizilmesi gerekiyor. “Siz dindar olanını seçiniz. ” Bu zamanda genelde gençlerimiz evleneceği bayanda neyi aradığının yorumunu size bırakıyorum. Bir mü’min olarak evleneceğimiz kişi için şunları düşünmemiz lazım. Bu bayan mü’mine biri midir, bana eş, çocuğuma anne olabilir mi? Haramı helali seçer mi? Bunları düşünmek gerekiyor. Sonra kazancımıza zerre kadar haram karıştırmamamız lazım. Özellikle hamilelik döneminde eşin yediği lokmanın helal olup olmadığına dik- kat etmek gerekiyor. Dünyaya geldikten sonra altı yaşına kadar anne ve babanın yaşantısı ve lokması çocuk için çok önem arz etmektedir. Çünkü çocuk Allah’ın insana bir lütfudur. Ana-babalara da birer emanettir. Çocuk doğduğunda kulağına ezan okunur ve böylece hayata başlamış olur. Çocuk anadan doğduğunda tertemizdir. Ekilmemiş toprak gibi, işlenmemiş alçı gibidir. O mevsimde çocuğa ne verilirse onu alır. Çocuk boş kaset gibidir. Kasete ne doldurulursa onu alır. Toprağa ne ekilmişse o biçilir. Alçı nasıl kalıba konulursa öyle şekillenir. Çocuk da öyledir. Çocuğa, İslam’ı öğretirsek Müslüman, Hristiyanlığı öğretirsek Hristiyan, Yahudiliği öğretirsek Yahudi olur. Kısaca; biz hangi dine mensup isek çocuk da o dine mensup olur. Hadis-i Şerif ’de Allah Resulü (sav) şöyle buyuruyorlar: “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar, anne-babası onu ya Hıristiyan, ya Yahudi veya Mecusi yapar”. Dikkat ederseniz “Müslüman yapar” demiyor. Çünkü çocuk zaten İslam fıtratı üzere doğmaktadır. Tüm terbiyecilerin: “Altı yaşa kadar çocuğun karakteri nasılsa, ondan sonraki yaşantısında fazla ekleme yapılmayıp, aynı izlerin devam ettiğini” söylemeleri cidden önemlidir. Hz. Peygamber (sav): “Hiçbir baba (ve anne) çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz. ” buyuruyor. (Tâç, M. A. Nâsıf, C. V, sf. 8) Ayrıca “Hepiniz yöneticisiniz ve hepiniz yönettiklerinizden sorumlusunuz” buyurmuştur. (Buhari, “Nikâh”, 90) Dostlarımızla Hasan AKTAŞ Yaz Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitimi Yine Efendimiz (sav): En hayırlınız, ailesine karşı hayırlı olanlardır”(İ. Mace, Nikah,50) buyururlarken;“Kendini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez” prensibinden hareketle annelerin evlat yetiştirebilecek vasıf kazanması ve bu işe ehil olması tüm toplumca hedeflenmelidir. Zira “İyi evlatlar iyi annelerin meyveleridir. ” sözü de bu gerçeği ifade etmektedir. Kıymetli Okuyucularım, Öyleyken özellikle ülkemizde çocukların ilk öğretmenleri olan annelerin %30’unun eğitim bozukluğu içinde olması, tüm toplumu düşündürmelidir. Pedagog ve psikologlar tarafından yapılan araştırmalar, çocuğun ruhî dünyasının en çok sarsıldığı yaşların 7 ve 9 yaşları olduğunu ortaya koymuşlardır. Anne ve baba olarak çok dikkatli olmamız gerekiyor. Çocuklarımızla olan ilişkilerimizde sevginin önemi çok büyüktür. Çocukların özellikle sevgiyle beslenmesi gerekmektedir. Sevginin aşırı olmasının da, yetersiz olmasının da çocuğun ruh sağlığında davranış bozukluğuna sebep olacağı kaçınılmazdır. Ruh bilim ve ruh sağlığı hekimliğinin ortaya koyduğu şu gerçeği belirtmekte yarar vardır. İnsanoğlu sevilme yeteneğini sevile sevile kazanır, sevmeden önce sevilmeyi öğrenir. Belirli zamanlarda aile içinde birlikte paylaşılan zamanlar olmalıdır. Zira çocuklar birlikte paylaşılan anları örneğin yemek, gezi, okuma, oyun vs. gibi birliktelikleri sevgi olarak algılar. İslami gelenekten mülhem olan, Osmanlı aile yapısı için, İsviçreli Gaston JEZZ şöyle söylemiştir: “Dünyanın en sağlam aile ocağı Osmanlı’da doğdu ve bu varlık, hiçbir milletin tarihinde görülmemiş şekilde umumi hayatı inşa etmiştir. ” Çocuk altı yaşından itibaren ergenlik çağına kadar ise dışarıdan etkilenecektir. Yani okul, çevre, arkadaşlar çocuğumuzun olumlu veya olumsuz gelişmesinde çok etkili rol oynayacaktır. Onun için toplum olarak hepimize çok önemli görevler düşmektedir. Yavrularımız bir canlı olarak nefsine; bir evlat olarak anne-babasına, akraba ve komşusuna; bir insan olarak insanlara, kul olarak Allah’a, fert olarak devletine, milletine karşı görevlerini bilen ve yerine getiren dengeli, tutarlı, uyumlu, dürüst ve ahlaklı bir insan olarak yetiştirilmesi çocuğun hakkı ve anne-babaların ise görevidir. Gelin tam da burada her konuda önderimiz, liderimiz, efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) in çocuklarla olan ilişkisine bir göz atalım. Hz. Peygamber (sav) yakın çevresindeki çocuklara ve torunlarına o kadar ilgi ve sevgi göstermiştir ki; camide namaz kıldırıyorken bile çocuklar omuzunda ve sırtındadır. Hz. Zeynep’ten torunu Umame bu çocuklardan biridir. Hz. Peygamber onu namazda omuzuna alır, rükûa gittiğinde yere kor, kalktığında tekrar omuzuna alırdı. (Kütüb-ü Sitte). Bazen efendimiz secdeye gidince Hz. Hasan ve Hüseyin gelip sırtlarına binerlerdi. Hz. Peygamber secdeden kalkarken onları yumuşak bir şekilde alıp yere koyarlardı. Secdeye gidince onlar yine sırtına binerlerdi, bu durum namaz bitene kadar devam ederdi. Yine 27 Dostlarımzla 28 Hasan AKTAŞ Yaz Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitimi bir defasında Hz. Peygamber secdedeyken sırtına Hz. Hasan veya Hz. Hüseyin binince, ininceye kadar secdeyi uzatmıştı. Bütün bu örneklerden anlaşılacağı gibi Hz. Peygamber (sav) çocuk ve torunları ile çok yakından ilgilenmiş, onlara her zaman ve mekânda sevgi, anlayış ve sorumlulukla yaklaşmış şefkatle muamele etmiştir. Çocuk terbiyesinde dini terbiyeye öncelik verilmesine rağmen günümüzde Müslümanların çocuklarının yetişmesinde, bütün gayret ve maddi manevi imkânlarını, sadece dünyevi geleceklerini kazanma doğrultusunda harcamaları, onların, ahiretlerine yatırım yapmamaları inançlarına son derece aykırı bir durumdur. Kıymetli dostlarım, Kerim kitabımızda bu konuda çok dikkatimizi çeken ayetlerden ikisini sizinle paylaşmak istiyorum. Bu ayetlerden birinde Rabbimiz şöyle buyururlar: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun “(Tahrîm/6) Ayete dikkatli bakarsak yüce Rabbimiz önce kendimizi sonra ailemizi korumamızı emrediyor. Korunmak derken; şemsiye ile yağmurdan, elbise ile soğuktan korunmak değil tabi ki. Kendinizi ateşten koruyunuz. Peki, ateş nedir? Efendimiz tarif ediyor. “El-kizbünârun” yalan ateştir. Yalnızca yalan mı? Gıybet, dedikodu, haset, inat, gurur, kibir, zina, içki, faiz, Anne-babaya isyan vs. bunların hepsi ateştir. Kişi önce bunlardan kendini korumalı ki ailesini koruyabilsin. Kendisi namazını kıl- mayıp ailesine namaz kılın derse, kendisi yalan söyleyip siz yalancı olmayın derse, kendisi sigara içtiği halde aman yavrularım siz bu illete müptela olmayın derse bunun hiç etkisi ve faydası olmaz. İslam’ın yasakladığı bütün kötü huylardanönce kendi vazgeçecek, emredilen güzel ve iyi davranışları yapacak, bir Müslümanın nasıl olması gerekiyorsa aynen yaşayıp ailesine örnek olacak ki, çocuklar da atanın sözünü dinlesinler. Kendisi bütün münkirattan ve fuhşuyattan korunmalı ki evlad-u iyalini de korumuş olsun. Aksi takdirde çocuklarımızı kendi elimizle ateşe atmış oluruz. Diğer ayet-i kerimede ise Rabbimiz: “Ehline (yani aile halkına) namazı emret! Hem de kendin ona sabır ile devam et. ”(Taha/132)buyuruyor. Bir mü’miniçin namaz çok önemlidir. Namaz dinin direğidir. Efendimizin iki gözünün nurudur. Namaz, Miraç hediyesidir. Namaz, Allah’a imandan sonra gelen en büyük kulluk görevimizdir. Efendimiz (sav) vefatının son anına kadar namazlarını cemaat ile kılmış ve kıldırmıştır. Hatta en son anlarında bile mihraba geçemese de Hz Ebu Bekir’e imam olmasını söylemiş ve arkasında cemaat olmuştur. Namaz bu kadar önemli olmasına rağmen namazında gevşek davrananlara hatta hiç kılmayanlara şahit olmaktayız. Hal böyle olunca çocuklarımızda İslam’dan, namazdan uzak bir hayat sürer hale geliyorlar. Yüce Rabbimiz namazı ailene emret; ama sen de ona devam et buyuruyor. Anne-baba olarak biz namaza devam etmezsek, evladımız bizi seccade üzerinde görmezse, tak- Dostlarımızla Hasan AKTAŞ Yaz Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitimi kesiz, tesbihsiz bir hayat sürersek, alnımız secdeye varmazsa hem kendimizi hem de ailemizi ateşe atmış oluruz. Peygamber efendimiz (sav) çocuklarımızla ilgili : “Çocuklarınız yedi yaşına geldiğinde onlara namazı alıştırınız. On yaşına geldikleri halde kılmazlarsa yaptırım uygulayınız” buyuruyor. Söz peygamberimize, hitap biz ümmetine olduğuna göre bu hadisi çocuklarımız üzerinde uygulamak dini görevlerimiz arasındadır. Rabbim bu konuda yardımcımız olsun. Âmin. Cuma/2, Maide/67. . vb. Buradan şunu anlıyoruz: İki türlü ilim var. Biri kitabî biri ledünnî. Biri maddi biri manevi, biri şer’i biri hakiki. Genel manada anne-babalar birinci ilmi öğreniyor ve çocuklarına öğretiyorlar; ama ikincisini öğrenen ve öğretenlerin sayısı oldukça azdır. Cenab-ı Hak bütün kardeşlerimize ikinci ilmi öğrenmeyi, sırrına ermeyi, zevkiyle zevkiyâb olmayı, Hz İnsan olmayı nasib-i müyesser eylesin. Amin. Amin. Dostlarım, Bundan yaklaşık 30-40 sene evvel çocuk yaşlarımda babamın getirmiş olduğu vaaz kasetlerini zevkle dinler ve etkilenirdim. O vaaz kasetlerinin birinde meşhur İstanbul vaizlerinden merhum Timurtaş hoca efendi bu ayetle ilgili şunları söylüyordu. “Eğer bir baba sabah erkende kalkar abdestini alır camiye gider cemaatle namazını kılar gelir fakat evdeki hanımına hanım kalk namazını kıl, oğlum kalk namazını kıl, kızım kalk namazını kıl demezse dört mezhebe göre de cehenneme gitmiştir. ” Neden böyle söyledi hoca efendi? Çünkü ayet çok açık. Ailene namazı emredeceksin, sen de ona devam edeceksin buyuruyor. İfade biraz ağır ama düşünmek lazım. Ortada bir emir var ve onu uygulamak gerekiyor. Yazımın sonuna gelirken bir konuya da dikkatinizi çekerek bitirmek istiyorum. Kerim kitabımızı baştan sona incelediğimizde yüce Allah, Peygamber efendimize müteaddit defalar kitabı ve hikmeti öğretmek için gönderdiğini beyan buyuruyor. Al-i İmran/164, Ve âhiru de’vânâ enilhamdülillahi rabbil âlemin. 29 Dostlarımzla 30 Hasan AKTAŞ Çocuk Deyip de Geçmeyin! ÇOCUK DEYİP DE GEÇMEYİN! Çocuk deyip de geçmeyin N’olur ilgiyi kesmeyin Çevreye dikkat ediniz Dikkat edin hem üzmeyin Arkadaşın kim sorunuz Dünya süsüdür çocuklar. Her daim takip ediniz Yanlışa kayar çocuklar. Sakın ha! Haram yemeyin Helal lokmayla besleyin Neslimizin devamları Narı cehime atmayın Halis muhlis olanları Cennet çiçeği çocuklar. Hasan çok sever bunları Gelecek nesil çocuklar. Güzel isimler koyunuz Kamet ezan okuyunuz Emzirerek büyütünüz Süte muhtaçtır çocuklar. Örnek olun sizi görsün Ömür boyu böyle bilsin Sen onu, o seni sevsin Evin gülüdür çocuklar. Namaz kılın zekât verin Güler yüz, tatlı dil olun Kopya eder bunu bilin Kaset gibidir çocuklar. HOŞGELDİN AYLARIN EN ŞEREFLİSİ! On bir ayın sultanı şerefisin Kadir gecesinin sahibi sensin Ayların en şereflisi hayrısın Resulun Cebrailin şahidisin Rahmetsin marifetsin hidayetsin Mukabelelerini dinleyensin Hoş geldin ayların en şereflisi Hoş geldin ayların en şereflisi Kur an ayı mukabele ayısın Daim oruç tutanlaradır lütfun Af ve hidayet kurtuluş ayısın İndirirsin onlara Kur anını Bereket bolluk teravih ayısın Veririsin arifiyet sıfatını Hoş geldin ayların en şereflisi Hoş geldin ayların en şereflisi Nimetin kıymetini bildirensin Her anını onun miraç edersin Sabretmeyi şükretmeyi öğretensin Her gecesini hep kadir edersin Nefsaniyeti terbiye edensin Her ayını ramazan edersin Hoş geldin ayların en şereflisi Hoş geldin ayların en şereflisi Cehennem ateşini söndürensin Hakkı diyet etmemi istersin Cennet kapılarını sen açarsın Oruçla Hakka uruç ettirirsin Kullarının affını isteyensin Bayramı afiyetle verirsin Hoş geldin ayların en şereflisi Hoş geldin ayların en şereflisi Kullarını gayriyetten kurtaransın Sen Hakkı zahire çıkaran aysın Nefis ateşlerini söndürensin Hak kelamını Hakla anlatansın Rahmaniyete davet edensin Aşkla zevkle mutmain eden aysın Hoş geldin ayların en şereflisi Hoş geldin ayların en şereflisi Gecenle gündüzünle rahmetsin sen Fazilet her ayın ramazan olsun Maddi manevi rızık verensin sen Orucun uruç daim vuslat olsun Hem ruha hem vücuda şifasın sen Yaşantın hep sahur iftar olsun Hoş geldin ayların en şereflisi Hoş geldin ayların en şereflisi Fazilet ÇITACI 31 32 Hasan Hilmi SOYYİĞİT Gönül Bağından ORUÇ TUTAN KULU, ALLAH SEVER! Sevgili Dostlar, Ramazan-ı Şerif ile bütünleştiğimiz zaman, o rahmeti kendi enfüsümüzde bulacağız. Rahmet, Allah’ın merhametidir. Kişinin merhamete uğraması, zahiren azalarının selamet bulması, sıhhat bulması... Gönül Bağından Hasan Hilmi SOYYİĞİT Oruç Tutan Kulu, Allah Sever! Bunun zahirinde böyle, manen de hükmü böyledir. Yani insanı helak eden şeyler; çok yemek, çok konuşmak, çok uyumak. Az yemek, az konuşmak, az uyumak. “İnsan ya hayır söylesin ya sussun!” diyor Peygamber Efendimiz. Hayırlı söze herkesten fazla bizim ihtiyacımız var. Şimdi ben nefsim ile muhabbet edersem nefsime diyorum ki, herkesten fazla senin bu hayra ihtiyacın var. Öyleyse kendine hayrı söyle. Sevgili Dostlar, Rabbimize sonsuz hamd ü senalar olsun. Efendiler Efendisine sonsuz salat u selamlar olsun. Allah dostlarına bizden selamlar olsun, hürmetler olsun, muhabbetler olsun Amin! “Evveli rahmet, ortası mağfiret, ve ahiru itkumminan yani ateşten azat olma. ” (İbn Huzeyme, Sahîh, III, 191 (h. no: 1887) hadisini duyuyoruz, efendilerimiz de izah ediyorlar. -Allah onlardan razı olsun- Bizim kendimize hayır söylememiz zikirdir, tefekkürdür. “Ya hayır söyle ya sus!” (Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75) hadisini kendi enfüsümüzde zevk etmeye çalışırsak, önce kendimize hayrı söyleyeceğiz. Bizim kendimize söyleyeceğimiz hayır, zikrullahtır, fikrullahtır, muhabbetullahtır. Burada susmak, tefekkür etmektir. Yani Allah’ın üzerimizde ki nimetlerini tefekkür etmektir. Siz Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, sayamazsınız, diyor ayet. Ramazan-ı Şerif ile bütünleşmek. Yani Ramazan-ı Şerif ile bütünleştiğimiz zaman o rahmeti kendi enfüsümüzde bulacağız. Rahmet, Allah’ın merhametidir. Kişinin merhamete uğraması, zahiren azalarının selamet bulması, sıhhat bulması. Bir insan Rabbisinin nimetlerini zikretmek suretiyle Rabbisine şükretmiş olur. Bazen düşünüyoruz ya babamızın üzerimizde ki hakkı. İşte büyüttü, okuttu, evlendirdi, elimizden tuttu… Bunları saymak ne oluyor? Saygıyı meydana getiriyor. Bütün sene bu vücudu kullanıyoruz. Midesini kullanıyoruz, kalbini, karaciğerini, diğer iç organları. Ramazanda bir rahmete uğruyorlar. Bu bariz bir rahmet. İnsan dışında aramasın kendi enfüsünde arasın rahmeti. Şimdi Allah’ın üzerimizde ki nimetlerini sayarsak o zaman Allah’a karşı bir saygı, bir sevgi, bir muhabbet; içimizde meydana gelir. Az yiyip, az uyuyan olur melek. Çok yiyip çok uyuyan olur helak. Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ıbâdetî seyedhulûne cehenneme dâhırîn. ” (Mu- 33 Gönül Bağından 34 Hasan Hilmi SOYYİĞİT Oruç Tutan Kulu, Allah Sever! min, 40/60) “Benden istediğiniz zaman size icabet ederim. Bana kulluktan yüz çevirenleri alçaltılmış bir vaziyette cehennem sokarım.” diyor. Cenab-ı Hakk’a iltica etmek, sığınmak. Peki bu duanın hikmeti? Kul acziyeti ile Allah’a duada bulunuyor: “Ya Rabbi ben bu işte aciz kaldım. Bana yardım edecek, benim müşkülümü giderecek sensin. Benim sahibim sensin. Anamın karanlık karnında benim ihtiyaçlarımı sen giderdin. ” Boynunu bükerek istiyor, mahviyet ile. “Bize ibadette büyüklenenleri hor ve hakir bir şekilde cehenneme sokarız” diyor ki, burada, ibadet duadır. Kendisinde bir varlık görüyor ya, gemisini yürütüyor güya, görünüşte. Halbuki dalgalar yükselmeye başladığı zaman, rüzgarlar sağa, sola gemiyi yatırdığı zaman, feryat etmeye başlıyor. Onlar böyle kullara bakarlar, ibadet edenlere, zikir ehline, sohbet ehline de onlar ile istihza ederler, onları hafife alırlar. Allah, onları o hafife aldıkları şey ile alçaltır. Allah’a iltica edenleri, dua edenleri yüceltir. “feinnel ızzete lillâhi cemîâ. ” (Nisa, 4/139) İzzetin cem’isi Allah’a aittir. ” Libya lideri halkına fare demişti. Cenab-ı Hak onu fare deliğinde gebertti. Bunlar Allah’ın apaçık ayetleri. Kendi halkına kimyasal silah kullananları rezil i rüsvay etti. Bizim görmediğimiz daha niceler cereyan ediyor. Allah’ı dilimize saygı ile alacağız, sevgi ile alacağız, muhabbet ile. Bütün varlığı var eden, zuhura getiren, kuvvet, kudret, ilim, irade sahibi olan Allah, kurban olduğum bizi kendisi ile ziynetlendiriyor, şereflendiriyor. Şu çamurun koynundan çıkmış olan insanı Hz. İnsan yapıyor. Ona Muhammed‘inin nurunu koyuyor. O kuluna nazar ediyor, onun ile sohbet ediyor. Bana bir ibadet gösterin ki bir ucunda kul bir ucunda Rab olmasınBizimle ibadette aynı seviyede yani bizim ile muhatap oluyor. Oruçta oruçlunun iki sevinci var. Biri iftar vakti, biri de Rabbisine vuslat diyor. Elhamdülillah vuslattayız, sohbetteyiz. Namazda Allahuekber dediğimiz zaman huzurdayız. Allah’ı zikrettiğimiz zaman sevgili ile beraberiz. Uzak değil çok yakınsın. İşte rahmet! Nasıl Ramazan rahmet, mağfiret, cehennem azabından azat ise, şu insan da rahmettir, merhamettir ve cehennem azabından azat eder. Bize en büyük rahmet mağfiret kimden geldi? Mürşidimizden geldi. Nispetlerimizi giderdi. Fenayı zata uğrattı da yanacak bir şeyimiz kalmadı. Haydi getirelim bu kardeşimizi cehenneme. Hep cennete gidecek değiliz ya, hay Allah! Bir kere yananı bir daha ateş yakmaz. Ama götürelim bu kardeşimizi, mürşit yanacak olanları telkin ile aldı. Halk zanneder ki şu beden yanacak. Bunun bir hükmü yok, bu malzeme. Allah bu malzemeyi Kur’an da açık, saraheten bildiriyor, topraktan yarattım, diyor. Feizâ sevveytuhû ve nefahtu fîhi mir rûhî fegaû lehû sâcidîn. (Sad, 38/72) “Onu iyice biçimlendirip ona Rûhumdan üfleyince hep birden, secde ediniz. ” Gönül Bağından Hasan Hilmi SOYYİĞİT Oruç Tutan Kulu, Allah Sever! Topraktan yarattı. Neyi? Adem’in heykelini topraktan yarattı. ”ve ize sevveyhitu” onu tesviye ettiğim zaman” Şu insanın tesviyesine bak. Git aynaya bak ne kadar muazzam bir tesviye. Şöyle yukarıdan aşağıya kemikleri, mafsalları, kasları, hücreleri, etleri, içi, dışı, her şeyi. Kudret eli ile bunu tesviye etti ve ruhundan üfledi. Adem boş demek, yok demek. Adem’i işte o boşluktan, yokluktan, kendisine üflenen ruh varlığa çıkardı, vücuda getirdi. Yani Adem’de varlık, ona üflenen ruh ile zuhura geldi. Dolayısı ile biz varlık neye diyoruz? O boş varlığa diyorsak, o boş. Eğer dolu olana diyorsak, o da Hakk’ın varlığı. Ruhlarımızı burada mürşidi kâmil in dizinin dibinde onun terbiyesinde, onun telkininde kemale erdiremez isek, o zaman ruh-i süflide kalır. Ruh-i ulvi ilmullahtır, Allah ilmidir, ruh-i ilmi muhabbetullahtır, ruh-i ulvi insan vücudunda zikrullahtır. Bunların hiç birisi bize ait değildir. İlmullah, muhabbetullah, zikrullah hepsi mürşide aittir. İşte mürşitte böyle saltanat var. Bütün bunları, Allah, mürşidinde zuhura getiriyor. Bize de diyor: Var kâmil mürşide sarıl eline Aç kulağını sen mana diline. Peygamberimizin etrafında olanlar, bu manayı aldılar. O gün bugün değişen ne var? Aynı güneş değil mi, aynı arz değil mi aynı gök değil mi? Biz de Allah’ın aynı kulları değil miyiz? Kelam aynı, ruh aynı! Ramazan bizi coşturacak, biz de Ramazan’ı coşturalım. O da zikirle bizimle zevklensin. Zevklensin desin bize: - Sen oruç tuttun; niçin oruç tuttun? Biz de deriz: - Sen geldin ya Ramazan. Sende Allah orucu farz kıldı. Allah’ın emri, Ramazan-ı Şerifin gelişi bizde orucu meydana getirdi. Peki soruyor: - Bunun karşılığında ne istersin? - Biz daha oruca başlamadan, karşılığı sen geldin ya Ramazan! Evlerimize geldin, şehirlerimize geldin. Hepsinden önemlisi gönüllerimize geldin. Sen geldin sen! Allah, mükafatı peşinen veriyor. Ramazan-ı Şerif bize buyuruyor: - Peki siz beni tanır mısınız? - Rabbimizin tanıttığı kadar. Sen Kur’an ayısın, sen rahmet ayısın. Sende şeytanlar zincire vurulur, sende melekler yere iner. Cennetin kapıları ardına kadar açılır. Ramazan’da mest olur Ramazan-ı Şerif dostlar. Hayal etmeyelim; bu emirdir bizi bu zevke getiren. O emre intisap etmek. Allah’ın emrini tutmak, neyhinden kaçınmak. Açın Kur’an ı Kerimi ayet, ayet okuyun. Ben acizane öyle yapmaya çalışıyorum. Orada Allah’a sevimli olan şeyler nelerdir? Vallahi Allah’ın sevdiği şeyler; Allah’ın emrettiğini yerine getirmek. Bundan sevim- 35 Gönül Bağından 36 Hasan Hilmi SOYYİĞİT Oruç Tutan Kulu, Allah Sever! lisi yok. Bu en sevimli olanların başında namaz geliyor. Oruç, hac, zekat, zikrullah, cihat, infak. Allah’ın sevmediklerine bakıyorsun. Kendine mağrur olan mütekkebirleri sevmiyor. O hasis, cimriyi sevmiyor. Allah’ın zikrinden yüz çevireni sevmiyor. Allah’a ibadette büyüklenenleri sevmiyor. Cihattan kaçanları sevmiyor. İfsat edenleri sevmiyor. Aman Allah’ım! Biz Allah’ın neleri sevdiğini, neleri sevmediğini O’nun bildirdikleri ile az çok biliyoruz. İşte Allah’ın sevgisini kazanmak için yarışmalıyız. Öyle imkanlar geliyor, fırsatlar veriyor Cenabı Hak. Kullar Allah’ın sevgisini kazanma hususunda iştiyaklı olacaklarından dolayı onlara bazen Cuma diyor haftada bir. Diğer günlere göre, günlerin efendisi Cuma. Ay olarak Ramazan ayını diyor, onbir ayın sultanı. Ve bayram günleri, üç ayların içerisindeki günler, geceler… Hepsi bizim Allah’ın rızasını, sevgisini, muhabbetini tahsil etmek için Cenab-ı Hakk’ın bize vermiş olduğu fırsatlar. Ey insanoğlu bak bu ayda her şeyin karşılığını Cenab-ı Hak bire on, yüz, bin veriyor. Ama “Oruç benim içindir onun karşılığı sayıya girmez. Onun karşılığı benim.” “Es savmu li ve ene eczibihi” O zaman şu geliyor zevkime: Oruç tutan kulu Allah sever. Allah sevdiği kulun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, söyleyen dili, yürüyen ayağı olur ve onun diyeti olur. Hacı Baba bize burada söyleyip duruyor “Allah’ın yakınlığını hissedelim, Allah’ın yakınlığını yaşayalım!” Yemin billah ediyorum analarımızdan, eşlerimizden, çocuklarımızdan, her şeyimizden bize daha yakındır Allah. Çocuklarımızdan gizleyeceğimiz şeyler olur, eşimizden, ailemizden. Ama Allah’tan hiçbir şeyi gizleyemeyiz. O bizi içimizle, dışımızla, her şeyimizle bildiği halde rahmetini üzerimizden çekmez. Biz birbirimizin birbirimizin içinden geçeni, eksikliğini bilsek, birbirimize soğuk davranırız. Yani sevgimize gölge olur. Bak yahu benim için ne düşünmüş! deriz, etkileniriz. Yahu Allah içimizi de biliyor, dışımızı da biliyor bize darılmıyor kurban olduğum Allah. Geç ak ile karadan Halkı bırak aradan Niyazi dön buradan Durma, sana gel oldu Niye halkı bırak diyor; çünkü onların Allah’tan niyazı maldır, kadındır, mevkidir, şandır, şöhrettir. Ama Hakk’ı isteyenlerin, Allah şöyle kalbine nazar eder: - Yahu sen beni istiyorsun; ama kalbinde bin bir çeşit şey var. Onun yüzüne vurmaz. Bazı ayetler okuyorum ben hayret ediyorum. “Ve lev neşâu leeraynâkehum felearaftehum bisîmâhum, ve letağrifennehum fî lahnil gavl, vallâhu yağlemu ağmâlekum. ” (Muhammed, 47/30) Biz dileseydik, onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun, sen onları, konuşma tarzlarından da tanırsın. Allah, yaptıklarınızı bilir. Cenab-ı Hak münafıklardan bahsediyor. Peygamberine (asv) diyor Gönül Bağından Hasan Hilmi SOYYİĞİT Oruç Tutan Kulu, Allah Sever! “Sen onları, konuşturduğun zaman konuşmalarından, sesinden, tavrından anlarsın. ” Demiyor ki falandır, filandır. O münafıkları deşifre etmiyor, açıklamıyor; ama sen onları tanırsın diyor. Hakikaten feraseti olan insan, nur sahibi insan Hakk’ı-batılı ayırt edemez mi? Eder. Ama Allah bize örnek oluyor. Hani Allah’ın ahlakı diyoruz ya, Allah’ın ahlakı, güzel isimleridir. ”El hayau minel iman” Cenabı Hak, haya sahibidir. Bir yaşlı, saçı, sakalı ağarmış kuluna diyor ki: - Şunu şöyle yaptın mı? diyor. O ihtiyar, yaptığı halde, yapmadım, diyor. - Tamam diyor Cenabı Hak. Melekler: - Aman ya Rabbi. - Ben şimdi onu burada mahcup mu çıkarayım bu yaşta, bu başta! Ben o ihtiyar kulumun nurunu, nara yakmaya haya ederim diyor. Allah bize bu kadar değer veriyor, yani meleklerinin katında yüzümüzü karartmıyor. Dikkat edelim! Her şeyi bize veren, bizi yaratan, anne-babalardan bizi dünyaya getiren, bize anne-baba veren, eşler, çocuklar veren, dostlar, ahbaplar veren değil mi? Şu dostluğun kıymetini ne ile ifade edebiliriz? Bunu en iyi anlayanlardan iki kişi burada. Şu dostluğun, şu cemaatin, şu sevginin kıymeti ne ile ölçülebilir? İşte Allah bizi bu mananın, bu tevhidin etrafında bir sevgi yumağı haline getiriyor. Yemin ediyorum bakın, Halil Amca şu dergâhtan üç ay ayrı dursun yaşayamaz. Bakın yemin ediyorum dedim. - Nasıl Efendim? - Yahu burada hücreleri yenileniyor, burada kalbi sevgi, muhabbet ile çarpıyor. Burada cenneti! Nasıl yaşadı öyle. -Allah yolunda ölenler, ölmezler onlar nakledilirler. Nakledildiği zaman bir bakacak, aynı gençlik karşılamış Halil Amcayı. Ama Halil Amca sana bir müjde vereyim mi? Sen de 33 yaşında olacaksın. Böyle pırıl pırıl, çakır gözlü! Bakacak ve diyecek ki: - Ya Rabbi biz bunu zaten yaşıyorduk, biz bunu zevk ediyorduk. - Eyvallah. Kullarım siz bunu zevk ettiğiniz, buradan neşelendiğiniz için ben gene size bunu hazırladım. Rabbimiz Teala ve Tekaddes Hz.leri Miraç’ta habibinin kalb-i şerifine nazar ediyor. Bakıyor ki Ali sevgisi Peygamberde her şeyden fazla. Efendimize Hz. Ali’nin sesi ile sesleniyor. Peygamberimiz bir an hayrete kapılıyor: - Ben neredeyim, nedir bu tecelli? diyor. Cenabı Hak: - Ey Habibim gönlünde en fazla Ali’nin sevgisini görünce onun dili ile sana hitap ettim. Bizim de gönüllerimizin, kalplerimizin, ruhlarımızın huzur bulduğu yer bu dergâhlarımız, sohbetlerimiz. Cenab-ı Hak bunları gene o dergâhına, Efendiler Efendisinin sohbetine, halkasına dahil ediyor. 37 Gönül Bağından 38 Hasan Hilmi SOYYİĞİT Oruç Tutan Kulu, Allah Sever! Bir şey daha söyleyeyim mi? Hay Allah yahu! Rahmet ayındayız değil mi? Hepinize söyleyeyim. Siz Hz. Muhammed (asv)’ı gördüğünüz gibi tanıyacaksınız. Gördüğünüz gibi tanıyacaksınız, hiç sıkıntıya girmeden. Böyle kırk yıldır tanıyorsunuz da öyle. Muşsunuz gibi değil. - Peki bunu nasıl söylüyorsunuz? - Bunu bir mana ile söylüyorum, biraz hususi; ama eyvallah aynen öyle. Nefsimizi o rahmetin içine daldıracağız. Nefsimizi o rahmetten müstefit, en fazla istifade ettireceğiz. Bu ayda elimizin kilidi açılacak. - Yahu bizim ellerimiz kilitli miydi? - Bu mecazi manada. kilidi açılacak demek, daha fazla Allah’ın ihtiyaçlı kullarını görebilme. O elinin açılmasının rahmeti, sanadır. Dillerimizin kilidi açılacak zikrullah ile, muhabetullah ile. Yoksa evveli rahmet hadisinin tecellisi için göğe mi bakacağız rahmet nasıl geldi, nasıl gidiyor? diye. Ramazan-ı Şerif gönlümüzde. Rahmet gönlümüzden tecelli edecek. Bu ayın hürmetine!. Birisinden alacağın var, o alacağına da fazla bir ihtiyacın yok. Allah’ın dediğini derken ben niye zorlanıyorum! Eksiklik bende demek ki. Cenab-ı Hak diyor ki “Alacaklı borçluyu sıkıştırmasın. ” Kasdettiğimiz, ticari alacaklı değil tamam mı? Bu komşuluk ile alakalı, akrabalık ile alakalı, çevre ile alakalı. Bir ihtiyaç sahibi gelmiş, kızını evlendi- recek, senden bir yardım talep etmiş mesela, bunu sıkıştırma, diyor. Ben tefsir ederek ayeti anlatıyorum. Ona ödemekte kolaylık yap. Ödeyemiyorsa, alacağından vazgeçmen senin için daha hayırlıdır, diyor. Eyyy güzel Allah’ım! Ticareti bunun dışında tutuyorum, çünkü ticarette kâr var. Alan insan da ticaret yapıyor. Geldim ben senden bir mal aldım, borçlu aldım. Ne yapıyorum? O malı on liraya aldım on beş liraya satıyorum. On bin liralık malda beş bin lira zaten kazandım. O, onu benim sana vermem ticaretin devamı için. Onu dışarıda tuttum. Ama komşun bir felakete uğradı. Değil mi bunları yaşıyoruz! Bir kaza oldu veya evi yandı veya hırsız girdi. Ticari mallar ayrı. Onun kendine göre ticari hukuku var. Her şeyin bir hukuku var. Ticareti de Cenab-ı Hak bir hukuka bağlamış. Bizim sosyal çevremizde, etrafımızda bir aile var. Beş tane çocuğu var. Kimisini okutmaya çalışıyor, kimisini büyütmeye. Bu, bizim görmemiz gereken. Ticarette de borçluyu sıkıştırmayın. Ama o ticaretin dönüşebilmesi için borcun mutlaka ödenmesi gerekli. Adam açtı şuraya bir market. Ona verdi, buna verdi, şuna verdi rafta bir şey kalmadı. Böyle bir şeyi zaten öngörmez İslâm. Önce yakın akraba ve yakın komşu. Peygamber Efendimiz: “Komşu hakları ile ilgili Cebrail o kadar geldi gitti ki ben zannettim ki komşuyu komşuya vâris kılacak.” diyor. Zaten komşu komşudan mesul. Komşusu Gönül Bağından Hasan Hilmi SOYYİĞİT Oruç Tutan Kulu, Allah Sever! aç iken tok yatan bizden değildir. Bakın bizim ne güzel tabirlerimiz var. Ne diyor büyüklerimiz - Komşuda pişer, bize de düşer. - Komşu komşunun külüne muhtaçtır. - Komşusu kendisinden razı olmayan, Hakk’ın rızasını kazanamaz. Ooo!. Çok önemli. İslâm böylece insanları birbirleriyle kaynaştırıyor. Ben demin sohbetimde bir zevk ile dedim ki “Bu ayın rahmeti ellerimizin kilidini çözecek.” Dillerimizin kilidini çözecek. Hepsinden önemlisi gönüllerimizin kilidini çözecek. Gönül sevgi verecek sevgi. İnsan sevdiğinden dolayı hesaba çekilmez; ama yerdiğinden, buğz ettiğinden dolayı hesaba çekilecektir. Buğz ettiğin kişide, o buğz ettiğin sıfatlar bulunsa da o buğz’a nefsin karışmış olabilir. Ama Hakk’ı söylemek, doğruyu söylemek o görevimiz, bulunduğumuz yere göre. Peygamber Efendimiz: - Hepiniz çobansınız. Gütmekte olduğunuz sürüden mesulsünüz. Her birerlerimiz çoban. Cenab-ı Hak insanı yeryüzüne halife kıldı. Sen bir halifesin. kimseye halife olmasan da kendine halifesin. Halife demek; Allah’ın emirlerini yeryüzünde uygulayan demektir. Sen de onu nefsinde uygulayacaksın. Çobansın. Sürün olmasa da kendini Allah ve Resulünün emri doğrultusunda güdeceksin. Allah hepimize anlayış versin, zevk versin dostlar! Ramazan-ı Şerifin rahmeti bizde tecelli edecek ve açığa çıkacak. Mağfireti yine bizden tecelli edecek, bizden açığa çıkacak. - Peki ya ateşten azat olmak? Bir insan rahmete, mağfirete mazhar oldu mu, onun ateşi söner. Vücudunda nefse ait, şehvete ait, dünyaya ait arzular, istekler biter. Nur tecelli eder. Allah’ın nuru, narına galiptir. Allah’ın nuru, narını söndürür. Çünkü o kul, mağfiret olduğu zaman, onda nur tecelli eder. Biz neden mağfiret oluyoruz? Nispet fiilden, nispet sıfattan, şirk vücuttan. Bunlardan eser kalmıyor. Nur; tecelli ef ’al, tecelli sıfat, tecelli zat. Hakk‘ın zatı, nuru. İşte tecelli zata mazhar düşünce o kul, ne olur? Nardan azat olur nura mazhar olur. Nur, Allah’ın vücududur. Bir başka ifade ile nur Allah’ın cennetidir. İşte o insanın vücudunda cennet kurulur. Olsa muhabbet vasfı mahbuptan Cennet kurulur aşığa karşı Şimdi o cennetleri bir araya getiriyoruz. Bu sohbetler bize bu aşk ile, bu zevk ile, bu sohbet duygusu ile veriliyor. Allah’a sonsuz hamd ü senalar olsun, habibine sonsuz salat u selam olsun. Cenab-ı Hak bizi şefaat-i Muhammediye’ye nail eylesin. Dilimizi zikri ile, kalplerimiz fikri ile daim eylesin inşallah. Allah hepinizden razı olsun! 39 Gönül Bağından 40 Hasan Hilmi SOYYİĞİT Ya Rab Hâdim Eyle Kur’an’a Bizi YA RAB HÂDİM EYLE KUR’AN’A BİZİ İndi Kur’an âyet âyet bizlere Muhammed gönlünde cem oldu Kur’an Yeniden hayat verdi gönüllere Muhabbet ehline can oldu Kur’an Nakşolundu mushaflara, kalplere Can ile cananı câmidir Kur’an Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi Kur’an-ı Mübin’dir anın bir ismi Yaş ve kuru hepsi mevcut Kur’an’da Beyan eder bize Hakk’ı, batılı Hakk’ın doksan dokuz ismi Kur’an’da İnsan olan onda bulur kendini Cennet ırmakları akar Kur’an’da Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi Ramazan ayıdır Kur’an’ın ayı Fatiha fetheder gönüllerimiz Bereket doludur her bir âyeti Onunla güzeldir hep sözlerimiz Aşk ile okuyan bulur sohbeti Ef ’alimiz, sıfatımız, zatımız Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi Allah kelâmıdır Kur’an-ı Kerim Hüseyin Sabri’dir Hak Mürşidimiz Hikmet menbaıdır Kur’an-ı Kerim Kur’an-ı öğreten can mürşidimiz Hidayet rehberi Kur’an-ı Kerim Kur’an’ın ikizi Hak Mürşidimiz Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi Kur’an-ı natıkla Kur’an okunur Hasan Hilmi candan sarıl Kur’an’a Sırrı velayete Hakla erilir Mürşid ile ulaş sırr-ı Kur’an’a Hakk’ın kelâmına Kur’an denilir Senin Kadrindir hem hizmet Kur’an’a Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi 41 MERHABA DOSTLAR MERHABA Daveti duyup gelenler, Allah’a gönül verenler, Resule beyat edenler Hakk’ı sevip, sevilenler, Güzel ahlaka erenler Mana hikmete erenler, Merhaba dostlar merhaba Merhaba dostlar merhaba Emmareyi hep yeneler Ahsen- i takvim olanlar Heva, hevesten geçenler Gizli levhi okuyanlar Eşsiz zafere erenler Rahman, Rahim’e kokanlar Merhaba dostlar merhaba Merhaba dostlar merhaba Yaslanıp yana yatanlar Daim zikrullah edenler Oturup ayak duranlar Cennet içine girenler Her nefes zikir yapanlar Sonsuz nimete erenler Merhaba dostlar merhaba Merhaba dostlar merhaba Verdiği sözde duranlar Yüzü daim parlayanlar Hakk’ın yakını olanlar Mevlasını tanıyanlar Ecir mükâfat alanlar Derviş sözü anlayanlar Merhaba dostlar merhaba Merhaba dostlar merhaba Mukaddes vadiyi bulanlar Nalın, bastonu atanlar Hakk’ın sesini duyanlar Merhaba dostlar merhaba Erdinç Özkan 42 Mürsel KARACA Gülümseyerek ŞEYHİM BANA AYNIM DEDİ Sevgili Dostlar, Mürşidi kamilin himmeti üzerimizde. Onun himmeti en başta bizi bize bildirmesi, bizi gerçek manada Allah’a kul, Habibine ümmet noktasında daha bilinçli daha duyarlı hale getirmesi. Gülümseyerek Mürsel KARACA Şeyhim Bana Aynım Dedi! Sonsuz onun nimetleri Yakın eder öteleri Şeyhim bana aynım dedi Kaf dağının Anka’sına Düştüm gönlüm sevdasına Canım feda manasına Şeyhim bana aynım dedi Sevgili Dostlar, Bu ilahinin yazılmasına vesile Hacı babamız ile bizim bir telefon görüşmemiz olmuştu. İşte bu görüşmede bir yerde Hacı Babamız dedi ki: - Mürsel Efendi sen-ben, ben-sen aynıyız dedi. O bizi coşturdu, o zaman, hoşumuza gitti. Bu ilahi öyle tecelli etti. Efendimiz, mürşidimiz, ruhumuz, her şeyimiz, tabi onun öyle bir ifadesi gönülleri hoş ediyor. O aşk ile yazılan bir ilahi. Orada Kaf dağı Anka’sı var. Mürşidi kamilin bir yönü Kaf dağı bir yönü Anka’sı. Onun manasına canımız feda olsun zevki ile yazılan bir ilahi. Tabi hikmetleri var. Kaf dağının hikmetleri Mürşidi kamilin himmeti üzerimizde. Onun himmeti en başta bizi bize bildirmesi, bizi gerçek manada Allah’a kul, Habibine ümmet noktasında daha bilinçli daha duyarlı hale getirmesi. Hikmetleri çok, sonsuz. Yani gizli, sır hazinelerinin kapısı Hak mürşidin himmeti ile, telkini ile bizlere açılıyor. Bizler bizi bilmenin sırrına ancak böyle ulaşıyoruz. Dolayısı ile “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu“ “Nefsine arif olan Rabbine arif olur. ” Biz de Hak mürşidin himmeti ile, telkini ile işte o hadisi şerifin sırrına ermeye çalışıyoruz. Kişinin kendini bilmesi, Rabbini bilmesi oluyor. Kendindeki öz benliğini, öz varlığını tanıması oluyor. Bakıyor ki bir yönü Hak bir yönü halk. Halkiyeti ile Hakkıyetine kulluk etmesi. Bunlar hep bizim üzerimizdeki himmetleri. O, yakın eder öteleri. İşte hep ötelerde veya geçmişte zannedilen, bırakılan mananın anda yaşanması, zevk edilmesi Hak mürşidin telkini ile olur. İşte bize himmeti bu! Hacı Babamızın bu manada bize güzel sözleri, sohbetleri oluyor. Efendimiz, mürşidimiz bizi geçmişte bir Peygamber anlayışından kurtarıyor. Bu bence çok önemli. Zaten tevhitteki püf nokta bu olsa gerek. Bunun altını çizmek lazım, bunu yaşamak lazım. 43 Gülümseyerek 44 Mürsel KARACA Şeyhim Bana Aynım Dedi! Geçmişteki bir Peygamber anlayışından, yani o mahrumiyetten kurtarıyor. Gele-cekte ulaşılacak, şu an sanki bizden ayrı bir Allah anlayışından kurtarıyor. Ve halde tevhit etmenin sırrını veriyor. Bundan daha büyük nimet olur mu, bundan büyük hikmet olur mu? Yani ölmezden evvel ölmenin sırrına ulaştırıyor. Hacı Babamızın zaman zaman ifade ettiği şöyle bir kıta var, çok veciz: Duyduk ki sen bizi ukbada ateşe atacakmışsın Şaştık biz bu işe sen bizi nerde yakacaksın Zira Rahimsin sen, Kerimsin sen, Allahsın Sen olmadığın ol yerde, azab olmaz Ol yer neredir ki sen orda olmayacaksın Sen her yerde mevcutsun. E, senin olduğun yerde cehennem olur mu, ateş olur mu, nar olur mu? Mürşidimiz bize bu sırrı bildiriyor. Hak aşığı dervişlerin eğlencesi tevhit olurmuş. Bizim cennetimiz, cemalimiz tevhit ile. Hacı Babamızın ifadesi: Halde tevhit edenler ederler hep teşehhüd İşte Efendimizin hikmetleri, himmetleri. Bize halde tevhidin sırrını veriyor. Halde tevhit etmenin yolunu açıyor. Hali ile hallenmeyi, zevki ile zevkiyab olmayı bize sunuyor. Tabi bizim de talebimize bağlı, gayretimize bağlı. Biz emre itaat, telkine riayetle bu sırlara ulaşabiliyoruz. Sevgili Dostlar, Ben acizane, fakirane şöyle düşünüyorum. Hacı Babayı Hacı Baba yapan telkin ne ise bizlere de, her birimize de verilen telkin, mana aynı. O mana bize veriliyor. İşte ona sarılmalıyız. Emre itaat, telkine riayet etmeliyiz. Bir pazar bu bir alem. Bu pazar kuruluyor, hepimiz için kuruluyor. Malı da ortada bize sunuluyor. Herkes talebince, istidadınca bu pazardan mal alıyor. Bunu bize Efendimiz sunuyor. Soruyor kardeşim bana: - Bu pazarda sunulan mal ne, verilen ne? Öyle şeyler sunuluyor ki! Velayet sırrı veriliyor velayetin kapıları bize açılıyor. Yine Hacı Babamız bir sohbetinde; “Bizim dervişimiz velayette veliler ile haşr olacak. ” Onun kapısını açıyor. Yolu fenafillahtan geçiyor. Zikrullaha sımsıkı sarılmaktan geçiyor. Daimi zikir halinde olmaktan geçiyor. İşte o fena mertebelerini, rabıtalarını zevk edip, tecellisine mahzar düşmekten geçiyor. Velayette velilerle haşr olmak, nübüvvette nebilerle haşr olmak… Himmetleri, nimetleri Gülümseyerek Mürsel KARACA Şeyhim Bana Aynım Dedi! sonsuz. Aslında bize insan olmayı öğretiyor. Gerçek manada o himmet edilen, “ ahseni takvim “ diye methedilen insan olmayı öğretiyor. Bize verdiği zikrullah ile, muhabbetullah ile ibadetten tat almayı kazandırıyor. Allah’ı zikretmekten keyif almayı kazandırıyor. İyilikten lezzet almayı kazandırıyor. Ben onu kendimde bulduğumda şükrediyorum halime. Yaptığım ibadetten tat alıyorsam, Allah’ı zikirden keyif alıyorsam, oh ya Rabbi şükür. İşte dervişlik biraz bize bulaştı, biraz sindi diyoruz, şükrediyoruz. Şükrümüz de dervişliğimizi arttırır zaten. Çünkü o en büyük nimettir dervişlik. Allah’ın kullarına bahşettiği en büyük nimet. Biz onu anlar, şükreder ve eda edersek o zaman Allah, onu ziyadeleştirir, nimetini arttırır. Biz bakıyoruz zikrimiz var mı? Bizim dostlarımızda bizde de olabilir, bazen zikirsiz kaldığımızı hissederiz. O zaman ne yapmak lazım? Üzülmek lazım. Allah’ın zikrinden beni alıkoyan nedir?diye sorgulamamız gerek kendimizi. Ama bazen kendimizi zikrederken buluruz. Sabah kalkarız bir zikir var. Veya ak-şam başımızı yastığa koyarız dilimizde bir zikir var bir devran var. Ya Rabbi şükür! O zaman şükrederiz. Zikirsiz kalırsak, farkına vardık o zaman ne yaparız? Biraz feryat ederiz. Hacı Ba-ba- mız ilahisinde buyuruyor ki: Hak aşkıyla ağlamayan Hakk’a gönül bağlamayan Feryadımız duyamayan Niçin feryat etmez bilmem Kıymetli Dostlar, Biz kelamı Hak’tan duyamazsak, feryat etmemiz gerekmez mi? Biz kelamı Hak’tan duyarsak, sohbet bizde etkili olur. Mürşidimizin sohbetleri hep hikmetlidir, hayat verir, faydalıdır. Ama duyabilmek lazım. İşte onu duyabilmek için can kulağını açıp, kelamı Hak’tan dinleyebilmeliyiz. Biz, madem ki biz mürşid-i kamili Efendiler Efendisinin, alemlerin Efendisi Hz. Muhammed Mustafa(sav) Efendimizin bugünkü mazharı biliriz, aynı biliriz. O zaman aynı duyguyla o düşünce ile dinlersek, o söz bizde hayat bulacak. O derde düşersek, o dert ile dinlersek, bizde hayat bulacak. Onun hayat bulması ile bizde ne olur? Efendimiz ile yavaş yavaş aynileşiriz. Üzüm üzüme baka baka kararırmış. Biz de ona baka baka, sözüne kulak verdikçe anlamaya başlarız. Aynı olmaya başlarız, Ayna olmaya başlarız. Yani mü’min mü’minin aynasıdır. Ayna pırıl pırıl, tertemiz olursa değil mi o zaman gösterir. Mü’min; pırıl pırıl, tertemiz olandır. 45 Gülümseyerek 46 Mürsel KARACA Şeyhim Bana Aynım Dedi! Mü’min temizlenmiş anlamında. İşte mürşidi kamil kendi temizlenmiş mürşidi eliyle, o bizi temizliyor. Bizi de mü’minlik vasfı ile vasıflandırıyor. İşte mü’min mü’minin aynasıdır. Ayniyet anlamında söylüyorum. Efendimiz bize ayniyette olur, dervişte ayniyete erdi mi o da Efendiye ayna olur. Sen-ben, ben-sen olmuşuz hem Budur bana himmet şeyhim, dizeleri hayat bulur. Evet dervişlikten muradımız, mürşidi kamile varmaktan muradımız güzel bir insan olmak olmalı. İnsanı hakiki noktasında güzel bir insan olmak olmalı, iyi bir insan olmak olmalı. Hacı Baba bir gün telefon ile görüşmemizde; “Evladım bizim bu dergahlarımıza, sohbetlere gelişimizin sebebi ne? Ne isteriz? Derdimiz güzel bir insan olmak. Başka bir şey yok. ” Ama o insan ki, bir yüzü Hak bir yüzü halk. Bir yüzü velayet bir yüzü nübüvvet. Bir yüzü muhabbet yani velayet zevkinde muhabbete ermiş. Bir yönü halk. Bugün gene yolda gelirken öyle zevk ettim güzel bir sohbet zuhur etti de. Ben mürşitte şunu müşahede ettim. İlahide “Kâh çıkarım gökyüzüne” diye ifade edilmiş. Ben bunu velayet olarak zevk ettim. Biz o zevke gireriz, velayette veliler ile haşr olmak. Orada ne olur? Halk batın Hak zahir olur. Bu noktada bir ayağımız velayet zevkinde. Bir ayağımız da -bir daire var- şeriatı Muhammediye. O dairenin dışına çıkmadan meşru çerçevede kulluğumuzu yaşarız. İşimiz var, ailemiz var, çoluğumuz var, çevremiz var. Evde ailemiz ile münasebetlerimiz olacak. İşimiz olacak, işimizi yapacağız. Ama bir ayağımız o merkezde. Vahdet, birlik zevkinde. O muhabbette olursak, o zaman halkın içinde yani zahiri halk ile; ama batını Hak zevk ve şuhudunda olursak, dervişlik gerçek olur. İşte o zaman eyvallah diyoruz. Allah bize çok anlayış versin. Allah hepimize aşk versin, zevk versin. Muhabbet versin. Bizleri kendine kul, Habibine ümmet eylesin inşallah! Yeni dergimiz gerek ismiyle, gerek ihtiva ettiği manalarla ruhlara şifa sunan bir yapıya sahip hamd olsun. Muhammedî erkan üzre Melâmeti anlamak, yaşamak Rabbim bizlere ihsan etsin. Cümlemize hayırlı olsun! Gülümseyerek Mürsel KARACA Şeyhim Bana Aynım Dedi! ŞEYHIM BANA AYNIM DEDI! Kaf dağının ankasına Süleyman’da Sultan olan Düştü gönlüm sevdasına Bahr içinde umman olan Canım feda manasına Dertlilere derman olan Şeyhim bana aynım dedi! Şeyhim bana aynım dedi! Kaf dağının hikmetleri Ruhumuza abdest veren Sonsuz imiş nimetleri Namazımız mirac eden Yakin eder öteleri Fenafillâhtan geçiren Şeyhim bana aynım dedi! Şeyhim bana aynım dedi! Yakine ermek dileyen Bekabillaha erdiren Kendini bilmek dileyen Sıfatullahı giydiren Gülünü dermek dileyen Kesret vahdet bir eyleyen Şeyhim bana aynım dedi! Şeyhim bana aynım dedi! Verirsen elin eline Bu yol inceden ince Açarsan gönlün diline Yürünür ancak mümince Erersin tez visaline Varlık benlikten geçince Şeyhim bana aynım dedi! Şeyhim bana aynım dedi! Dağlarını dümdüz eder Ben Sabrime oldum bende Gecelerin gündüz eder Sabrimi buldum kendimde Hiç bırakmaz gam u keder Kalmadı Mürsel’de perde Şeyhim bana aynım dedi! Şeyhim bana aynım dedi! 47 48 HAKK’IN SEVGILI KULU Zikri dilinden düşmez Feraizi zevk eder Tefekkürsüz zikretmez Nübüveti fehm eder Haktan başka düşünmez Ademiyete erer Hakk’ın sevgili kulu Hakk’ın sevgili kulu Dünyaya yoktur meyli Celalde cemal bulur Ukbadan hiç ümidi Kesrette vahdet olur Hakla olmaktır derdi Cananda canı görür Hakk’ın sevgili kulu Hakk’ın sevgili kulu Nasuh tövbesi eder Gönlü miracgah olur Mürşide biat eder Her an huzurda durur Tahkik imana erer Ali kendinde bulur Hakk’ın sevgili kulu Hakk’ın sevgili kulu Hak için canın verir Anda bekaya erer Hakk’ınsırrına erer Hakk’ın sevgili kulu Ali HAVUÇ 49 Severek Sidre Hannâne RAMAZAN IŞIĞI! Bütün ibadetlerin ve tasavvufi yolların amacı; insanı beden karanlığından, esaretinden kurtarmak, layık olduğu mertebeye ulaştırmak, insanı kendinden ötelerde bir Tanrı algısından koparıp Hakk’a vuslat etme mutluluğuna eriştirmektir. Severek 50 Sidre Hannâne Ramazan Işığı! âlemlerin özüsün, âlemlerin gözbebeği olan insansın sen. ! Ramazan kelimesinin birçok anlamı vardır, fakat benim en çok ilgimi çeken “yaz sonunda, sonbahar mevsiminden önce yağarak yeryüzünü tozdan topraktan temizleyen yağmur” manasıdır. Yeryüzünün bir mevsimi geride bırakıp yeni bir mevsime girerken, temizlenmeye ihtiyacı olduğu gibi, insanın da kemâle ulaşması için maddi ve manevi bir arınmaya ihtiyacı vardır. İnsan da bir yeryüzüdür aslında. Hatta büyük İslam mutasavvıfları insanı; dış görüntüsü itibarıyla küçük âlem, mana yönüyle de büyük âlem olarak nitelendirirler. Nitekim Hz. Ali Efendimiz: “Sen kendini küçük bir varlık zannedersin, halbuki büyük âlem sende toplanmıştır. ” diyerek insanın önemine ve yaratılış gayesine dikkat çekmektedir. Divan şiirinin sultanı Şeyh Galip’in: sen “Hoşca bak zâtına kim zübde-i âlemsin Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen” dizeleri de bizi en büyük hakikatin kapısına getiriyor: Ey insan kendine gel; kendine hakikat gözüyle bir bak; sen basit bir varlık değilsin; Bilindiği gibi, gözbebeği gözün en önemli işlevlerinden birini yerine getirir. Işığın azlık çokluğuna göre büyüyüp küçülerek retinaya düşen ışığın miktarını ayarlarlar ve sağlam bir görüş elde etmede çok önemli bir rol üstlenir. Yani gözbebeği olmazsa göz ışığı alamaz ve görme gerçekleştirilemez. Dilimizde “gözbebeği”, bu önemine binaen, mecazi olarak “en sevilen, en değerli” anlamında kullanılır. Tevhit açısından düşünürsek, Hakk’ın nurunu alıp yansıtan, basiret nazarıyla tam bir görüş sağlayan ve hikmetle bakarak Hakk’ı tüm yönleriyle değerlendirebilen kâmil insan… Tabii ki böyle değerli bir varlık da bilinmek isteyerek bu âlemi yaratanvC. Allah için, en sevgili varlık oluyor. Mazhar-ı tam olan Hz Muhammed (sav) bu kriterleri taşıması yönüyle Habibullah sıfatını almıştır. Hasan Hilmi Soyyiğit Efendimiz, nurun varlığın hakikatini açığa çıkarmasını ne de güzel anlatmıştır şu dizelerinde: “Sevgili dolunay, ben yıldızıyım O benim ışığım, hayatım nurum O varsa ben varım, o yoksa yokum Sevilecek yâri buldunsa eğer” Demek ki, âlemlerin gözbebeği olan insan, C. Allah’a ayna olabilen kıymetli bir varlıktır. Süleyman Çelebi de, Mevlid adlı eserinde: “Zâtıma mir’at edindim zatını Bile yazdım adın ile adımı” diyerek C. Allah’ın sevgili habibi Hz. Muhammed’i, kendi varlığına ayna olarak yarattığını anlatmıyor Severek Sidre Hannâne Ramazan Işığı! mu? Maalesef insanların çoğu kendi hakikatinden habersizdir. Kendini sadece bir bedenle ve egosuyla sınırlandıran insan, kanatsız bir kuş gibidir. Kendini bilmeyen, Hakk’ı bilebilir mi? İnsanın kendi varlığının hakikatini anlaması, kâmil bir insan olabilmesi için, tam teşekküllü bir manevi eğitimden geçmesi olmazsa olmazdır. Yunus Emreler, Mevlanalar hep bu tedristen geçmiştir. İnsana yüklenen emanet sırrını düşünürsek, insanın görevinin ve yükününçok ağır olduğunu görüyoruz. Fakat sonuçta erişilecek olan nimeti de kelimelerle ifade etmek mümkün değildir. Cenabı Allah, insanı kayda değer bir varlık değilken, isim ve sıfatlarıyla donatarak onu kendine dost olabilecek potansiyele getirmiştir. Ve şu mısralar dökülmektedir sonunda aşığın dilinden. “Nikabın kaldırdı bana bir baktı “Âlemin maksûdu sensin cânı sen Eritti varımı kül etti yaktı Hayf ola kim olan şâkird-i ten. ” Yokluktan varımı yeniden yaptı “Bu dünyanın yaratılma amacı sensin, canı da sen. Eğer ten’e çırak olursan yazıktır. ” anlamındaki bu beyitte Gülşenî,insanın bedene köle olmasının zavallılığını belirtiyor. Sevilecek yâri buldunsa eğer Bütün ibadetlerin ve tasavvufi yolların amacı; insanı beden karanlığından, esaretinden kurtarmak, layık olduğu mertebeye ulaştırmak, insanı kendinden ötelerde bir Tanrı algısından koparıp Hakk’a vuslat etme mutluluğuna eriştirmektir. Mesela namaz; insanın sırat-ı müstakim üzerinde dengede durmasını sağlayan, Rabbiyle buluşturan bir nirengi noktasıdır. Ramazan ve oruç da işte bu iç disiplinin en önemli kısmını teşkil etmektedir. Sevgilime oldum ben de sevgili Hazreti Allah’ın muradı, zalim ve cahil olarak yaratılan insanı; karanlık, yokluk ve bilgisizlikten kurtarıp nura, aydınlığa, varlığa, ilme kavuşturarak ona varlık sırrı olan emaneti yüklemek, kendine ayna etmektir. Ne yazık ki özünü bilmeyen insan, bir aynaya bakar gibi dış görünüşü seyreder de onun gerçeğinden habersizdir. Âleme ibret gözüyle bakmayan da aslında gerçek bir görüş elde edememiştir. Seni seviyorum, dedi sevgili Ayan oldu sırlar, kalmadı gizli Sevilecek yâri buldunsa eğer” Sevgiliye böylesine vuslat etmek için de insanın kalbi bir yolculuğa çıkması gerekmektedir. Bu yolculukta nefis tezkiyesi, arınma olmalıdır ki, insan yücelebilsin; emreden nefis, rıza makamına terfi edip “Ey emîn ve tatmin olmuş nefs! Sen O’ndan, O da senden razı olduğun halde dön Rabbine“hitabına muhatap olabilsin. Ruh, bedenin vücuttaki egemenliğinden çıkıp insanın kontrolünü ele alabilsin. Ramazanda tutulan oruç işte bu yükselmenin en büyük basamaklarından biridir. Bu özellikleriyle oruç, aslında başlıbaşına bir nefis, beden, duygu ve düşünce terbiyesidir. Çok kısır manada anlaşıldığı gibi sadece belli bir süre yemek ve içmekten kesilmek değildir. Oruç tutacak insan, oruca niyet ederken her gün, sadece midesine değil, bütün 51 Severek 52 Sidre Hannâne Ramazan Işığı! azalarına orucun hakikatini yaşatmaya niyet etmelidir. Göz, baktığında tertemiz, hikmetle bakacak. Hakk’ın bu âlemdeki tasarruflarını gözlemleyecek, onu her yüzden sevecek, gayrı görmeyecek. Kimsenin gizlisini saklısını araştırmayacak. Hacı Babamız Hüseyin Sabri Soyyiğit’in ne güzel mısraları vardır bu ölçünün nasıl olması gerektiğiyle ilgili: Gönlüm miraçgâhındır Kıblem vechullahındır Makâm-ı şahâdettir Her yüzden nazarım sen Kulak, Hak’tan gelen söze sohbete kulak kesilecek, boş sözleri kulak ardı edecek. Söz söylemekten önce, dinlemeyi öğrenecek. İnsan, kulağına faydalı sohbetler dinletecek. Araştırmadan, her duyduğuna inanmayacak. Mü’minun suresindeki: “Onlar ki boş ve beyhude sözlerden yüz çevirirler. ”ayetini hayatına geçirecek. Furkan suresindeki: “Onlar ki boş ve beyhude bir söze uğradıklarında’Selam’deyip geçerler”ayetini uygulayacak. ”Dil, Hacı Babamızın dediği gibi:‘sözlerin en güzelini, en tatlısını’ söyleyecek. Ya hayır söyleyip ya susacak. Sözünün esiri değil, sahibi olacak. Doğru ve hakiki söz söyleyecek. Kesin olmayan, zanna dayalı bilgileri ifade etmeyecek. İnsanlara kötü lakaplarla hitap etmeyecek. Kimsenin arkasından hoşlanmayacağı tarzda konuşmayacak. Fitne fesat yapanlara prim vermeyecek. El, güzel fiiller işleyecek. Ve işlerken dikkat edecek bu güzelliklerin Hak’tan geldiğine. Yaptığı işi zamanında, en güzel şekilde yapacak. Eli açık olacak, çok da savurmayacak. Ayaklar, Hakk’ın razı olmadığı yerlere gitmeyecek. Nefsin özgürlüğünü baz alan hakim bir zümrenin insanlara empoze ettiği ve doğru olarak lanse edilen bireysel yaşam tarzı, İslam’a uygun değilse, bizim için oradan ayak kesmek kati surette gereklidir. Hafız Ahmet Efendi Hazretleri ne diyor: Gönlünü düşürme gayre Elini çalıştır hayre Ayağın yürüsün yâre Yürü Allah diye diye Allah Resulü şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi/doğru/düzgün olursa bütün vücut iyi/doğru/düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir. ” (Buharî, İman, 39)” Çeşitli tecellilerin meydanı olan kalp, her daim Allah diyecek. Nefs-i emmareden gelen dürtülere sırt çevirip daima ilahî olana yönelecek. Bütün bu azaları koordineli bir şekilde kullanmak; tevhit şuuru içinde; akıl, kalp, ruh birliğine ulaşmakla mümkündür. Tüm ibadetlerin, Ramazan ayının ve orucun en önemli yönü bu ilahi ölçüyü sağlamak ve sıratı müstakimde daim olmaktır. Tabii ki bu ruh ve beden disiplinini hayatımızın her anına yaymak, her anımızda Hakla olup Hak’la dolmak nihai hedefimizdir. İşte aslında Ramazan ayında bunları tecrübe etmeye çalışıyoruz. C. Allah bu yolda hepimizin yâr ve yardımcısı olsun. Sidre HANNANE 53 Ustamızdan Muhittin DURGUT BIZE DER KI Ben hamd ediyorum Allahıma, bize böyle mürşit ihsan etti diye. Mürşidimizi gönül evine koyalım. Onu gönül evinde hükümdar yapalım. O, bizim yöneticimiz olsun. Ustamızdan 54 Muhittin DURGUT Bize Der ki Dostlar! Bize der ki: Aç gözünü hikmetle bak Esselamualeyküm Can Mürşidim ve Can Kardeşlerim! Coştu yine rahmet deryası, Gark oldu cümle asi. Dört kitabın manası Lâ ilahe illallah Cuma günü Lâ ilahe illallah ile sohbetine başlayan, Muhammedî Melami olan, mürşidimiz ve biatı, Hak Muhammed’den alıp bize fisebilillah, gayesiz, maksatsız ikram eden, sevgiye ve saygıya değer olan Hacı Sabri Efendimizden, coştu yine rahmet deryası. Bu rahmetten ihvanlar nasipleri kadar hisse aldılar. Bu dergah-ı alemde mürşidimiz, biz dervişlerin fenafillahla Allah’a kul, Muhammed’ine ümmet olmaları için bütün yüzünü apaçık açıyor. Aynen zaman-ı saadeti dergaha getiriyor. Aynısı gibi anlatıyor. Mürşidimiz bakıyor bizlere; kimimiz uykusunu yenememiş, kimimiz gafletten geçememiş. Burada suç kimin dostlar? Suç Kayıkçı Muhittin Usta’nın canlarım. Onun için kendime soruyorum: Niçin kamil gönlü semme vechullah imiş? Evet, kamil gönlü semme vechullahtır dostlar. Bizim mürşidimizde dört anasır vardır: Şeriat vardır, tarikat vardır, hakikat vardır. Marifetullaha da ermiştir mürşidimiz. Görünen değil mi Hak Bunu bize defalarca söyler. Bizler bunu anlayamayız. Mürşidimiz maya-yı Muhammediye’den aldıkları için biz dervişler, kamillerimizi çok çok sevelim ki Allah da onları çok sevsin. Bizlere muhabbet ürününü bol bol versinler. Biz dervişler için temenni edelim ki bizlere ihsan, ikram eden mürşidimizin rehberliğinde tevhit bayrağını gönüle çekelim. Çünkü mürşidimiz tevhit bayrağını bütün dünyaya çekti ve çekiyor. Canlarım ve de Dostlarım! Ben hamd ediyorum Allahıma, bize böyle mürşit ihsan etti diye. Mürşidimizi gönül evine koyalım. Onu gönül evinde hükümdar yapalım. O, bizim yöneticimiz olsun. Amin! Amin! Amin! Mürşidim Hacı Sabri Efendiyle ikimiz aldık bu maya-yı Muhammedî’yi Hz. Ahmet’ten. O bizim can içinde canan mürşidimizdir. Dostlar! Canlar! Hepinize “Selamünaleyküm” derim. Mürşidimin ellerinden öperim. Muhittin Usta Ustamızdan Muhittin DURGUT Müjdeler Olsun! MÜJDELER OLSUN! Ya Rab, seni sevenler sana tabi olanlardır Zikr-i daiminde olanlardır onlar Beş vakit namazını kılanlardır onlar Müjdeler olsun zikr-i daimide olanlara Seni sevmek emirlerini yapmakla olur Zikr-i daimiye girmekle olur dostlar Kâmil mürşidin elini öpmekle olur Müjdeler olsun zikr-i daimide olanlara Kâmil, biat ettirdi Allah’ı zikretmek için Sana senden yakın olduğunu anlatmak için Telkine tabi olmazsan neylesin kâmil senin için Müjdeler olsun zikr-i daimide olanlara Ey Muhittin kulak ver dinle, kâmilin sözlerini Kıl namazını, et duanı, kazan kamilin gönlünü Yetmez mi sana bu izzet: Sabri’siyle dost olmak Müjdeler olsun zikr-i daimide olanlara Muhittin DURGUT 55 56 Dr. Mustafa TEKÇE Hekimin Dilinden HAZRETİ PİR’ İN YÜCE UFKUNA İNSANIN YOLCULUĞU. . Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül Arabi Hazretleri; kendi enfüsümüzde Muhammedi bir doğumu gerçekleştirebilmemiz için, safiyet yolculuğunda savrulmamızı, dağılmamızı önlemek için bir ana şefkatiyle bizi kucaklar. Hekimin Dilinden Dr. Mustafa TEKÇE Hz. Pîr’in Yüce Ufkuna. ! . Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül Arabi Hazretleri kendi yazdığı risale ve eserlerin haricinde bizzat bazı çok önemli eserleri hem okutarak hem de şerh ederek tevhid ve tasavvuf yolcusunun idrakine ve istifadesine sunmuştur. Bu eserler gelişigüzel seçilmiş olmayıp her devirde, her salikin en üst aydınlatıcı ve sarsıcı meşaleleri olmuş ve olmaya devam etmektedir. Belli başlı bu anlamdaki eserleri Şeyh Bedrettin’in Varidat, Niyazi Mısri Hazretlerinin Divanı, Bazı şiirlerin şerhi ile şu anda elimizde Türkçe olarak yazılı olmayan ders olarak okuttuğu Muhyiddin Arabi Hazretlerinin Füsûs-ul Hikem’idir. Hazreti Pir’in bu şerhlerinin tevhid ehline düşünce metodu ve tasavvuf psikolojisi açısından ruhsal bir plasenta görevi yaptığı açıkça görülebilmektedir. Bu ruhsal plasenta, ruh eşinde nefsani arınmanın da ilerisine geçip, şuurumuzu temizleyerek tefekkür, duygu,his ve hayallerimizi sürekli istikamet üzere geliştirerek rafine eden birer istasyon görevini üstlenmektedir. Ona tam bağlanarak, onu hissederek her yaklaşımımızda daha bir derinlikte yeni bir idrak dosyasının açıldığını fark ederiz. Denilebilir ki her biri bir güneş olan Muh- yiddin Arabi, Yunus Emre, Mevlana, Şeyh Bedrettin, Hacı Bayramı Veli ve Niyazi Mısri Hazretlerinin layığı veçhiyle anlaşılabilmesi için onları birbirlerinin eserlerinden incelemek ve nihayet Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül Arabi Efendimizin onlara yaptığı şerhlerden yola çıkmak gerekmektedir. Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül Arabi Hazretleri’nin ve diğer büyük ârifanın hayatları incelendiğinde onların, rüyalarında, ya da manalarında yakaza halinde pek çok kereler ruhsal bir yolculuk içinde bedeniyle yaşadıklarını görürüz. Bu öyle bir haldir ki tevhid yolcusu da eğer gönlünü tam bağlamışsa yoldaki işaretlerle müşkülünün aydınlandığını görecektir. Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül Arabi Hazretleri; adamın Adem, Adem’in Muhammediyet istikametine giden seyrinin usta kaptanıdır. Şuurumuzu temizleyerek bizi hür kılacak, bizde, bizden gizlenen hakikatımızı bulabilmemiz ve kendi enfüsümüzde Muhammedi bir doğumu gerçekleştirebilmemiz için bir ana şefkatiyle bizi kucaklar. Safiyet yolculuğunda savrulmamızı, dağılmamızı önlemek için bizi muhafaza altına alır. O’nun ayak izi, sağlam basılacak ve bize çamur bulaşmayacak güvenli alanlardır. Seyyidlere, Pirlere, Ehli Beyt’e has olan tüm tüten mana ve bereketleriyle bizi bizden iç alemimizde ve afakımızda sararak yanlışa düşmekten korur. Bu yolda edeple gayret, hizmet ve himmet de gereklidir. Ancak sabır ve tükenmez bir fiili dua ile beklemek de değişik bir cehd, kararlılık ve zorlamaktır. Bu emin insan ol- 57 Hekimin Dilinden 58 Dr. Mustafa TEKÇE Hz. Pîr’in Yüce Ufkuna. ! mak ekseninden hareketle zikirdir, salattır, tefekkürdür, iyi düşünmektir, güzel görmektir, dosdoğru sıdkıyet üzere olmaktır. Her tecelli Hak’kın olup nereye dönersen dön; yani başka bir deyişle hangi Esma’nın zuhurunu görürsen gör; ârif şaşırmaz. Görünen Hak, gören Hak, söyleyen Hak olduğundan bu hal bir an bile onun idrakinden çıkmaz. Ârife eşyâda esmâ görünür, Cümle esmâda müsemmâ görünür. (Mısri Niyazi K. S) Cümle Esmadan Müsemma görünür. Görünür ama ârif mutlaka kemal esmalara taliptir. Kemal esmaların zuhuru ve görünüşü olan Muhammedi Kemalât yolunun, daimi yolcusudur. Allah mutlak Adil’dir. Kapıyı çalana kapı açılacaktır. Bir adım yaklaşana on adım yaklaşır. Peygamberimiz işçinin hakkını teri kurumadan veriniz demiyor mu? C. Allah terimizi kurutur mu? Aşk, melametin odak noktasıdır. Fuzûlî’ nin dediği gibi aşk ile; ‘Tabîbâ kılmışım teşhîs, derd-i aşktır derdim’ diyerek O Aşık ve Sadık’lardan oluruz inşallah. Allah için bir şey yapanın karşılığını ancak C. Allah hakkıyle verir. Samimiyet, çıkarsız saflık, karşısında hangi kapı ardına kadar açılmaz. Bildikleriyle amel edenlere Allah bilmediklerini lütfeder. Kelime-i Şahadet tamam olunca tüm kapılar açılır. Yani iş dönüp dolaşıyor fiil, davranış, muamelemize yansımış idrakin ortaya konul- masındaki samimiyette, sıdkıyyette düğümleniyor. Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nûrü’l-Arabî Fatiha suresinin şerhine Besmele ile başlar. Besmelede Allah’ın üç ismi yer almaktadır. Bunlardan birincisi ism-i Celâl olan Allah, ism-i zâttır. İkincisi ism-i kemal’dir ki, er-Rahman, ism-i sıfattır. Üçüncüsü ise, ism-i Cemal’dir ki er-Rahîm, ism-i ef ’aldir. Buna göre besmele, ism-i zât, sıfat ve ef ’aldir. Yani bu âlem, Allah’ın ef ’al, sıfat ve zâtının tecellisiyle meydan gelmiştir. Dolayısıyla zât, sıfat ve ef ’al olmayınca herhangi bir şeyin meydana gelmesi mümkün değildir. Muhammed Nûrü’l-Arabî nin bu izahını tefekkür ettiğimizde Fatiha’nın ve her işin başlangıcında yaptığımız Besmele-i Şerifin bir anlamda da aslında Alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimizin kemalatına yönelmek olduğunu, fiillerimizde ve sıfatlarımızda her iş ve halimizde bu kemalatı izhar edebilme azim ve gayretiyle, onun huzurunda, onunla işe başlamayı anlamamız gerektiğini idrak ederiz. Şeyh Bedreddin Hazretleri Varidat’ında da Besmele-i Şerife ile başlamasının sebeplerini Muhammed Nûrûl’l-Arabi Hazretleri Varidat şerhinde şöyle açıklamaktadır: Besmele-i Şerifin birinci açıklaması: Besmele-i Şerif ’te Rahman ve Rahîm’le sıfatlanan Allah ismi şerifi, tecelli-i fiilidir. İnsan iş yaparken, yerken, içerken Bismillahirrahmanirrahîym der ve Rahman ve Rahim olan Allah’tan başka fâil yani yapan ve işleyen olmadığını düşünür ve aynı zamanda kendisi Hekimin Dilinden Dr. Mustafa TEKÇE Hz. Pîr’in Yüce Ufkuna. ! de en küçük işlediği işlerden tamamiyle fani olduğunu bilirse işte bu tecelli, fiilin tecellisidir. Allah, insana iş ile tecelli eder. Bu gerçek süluk olup hakikat yoluna girmenin ilk başlangıcıdır. C. Allah’ın tecelli-i sıfatı da vardır. Yerken, içerken, ve bunlara benzer işlerde Allah’ın sübutî sıfatları olduğunu düşünerek kendimizin o sıfatlardan fâni olduğumuzu bilecek olursak, bu tecelliye de Allah’ın sıfat tecellisi denilir. C. Allah için bir de Tecelli-i Zatı vardır. Bu tecelli, vücudun Allahu Zülcelal Hazretlerine mahsus olduğunu düşünerek insanın ef ’alinden, sıfatından fâni olduğu gibi vücudundan da fâni olursa, bu tecelli de Alah’ın zâti tecellisinden ibarettir. İşte insan bu üç tecelliden habersiz olarak Besmele-i Şerifi söylerse, demiş olmaz. Fakat bu üç tecelliden hepsini bilerek söylerse o zaman hakkıyla besmeleyi demiş olur. Bu hal henüz tevhid ilminde başlangıçta olanların halidir. Fakat tevhid ilminde bir rehberin aracılığıyla mesafe almış ehli nihâyete gelince, onlar güzel işler ile cemde, günah sayılan işler ile farkta bulunurlar. Yani kendilerinden çıkan güzel işleri kendilerine nispet etmeyip başarılı kıldığından dolayı Allah’tan bilerek hamdu sena ederler. İşledikleri günahları da kendilerinden bilerek pişman olurlar C. Allah Kuran-ı Kerimde Nisâ Sûresi 79. Âyetinde; “Mâ esâbeke min hasenetin feminalla- hi ve mâ esâbeke min seyyietin femin nefsike” “Sana isabet eden her iyilik Allah’dan, sana isabet eden her kötülük de kendi nefsindendir.” buyurmuştur. Bu makamda Şeyhü’l-Ekber(R. A. ) efendimiz: “Ve kün fil-cem’i ve’l-farki tekun fi mak’adi’s-sıdkin.” Yani: “Bu vechile cem ve farkda bulun ki, doğru yola ulaşasın. Birinin terk edilmesiyle yanlış harekette bulunmayasın” sözleriyle işaret etmişlerdir. Besmele ile başlamasının ikinci açıklaması : Bu ikinci açıklama Besmelenin Be harfinin altında bulunan nokta hakkındadır. Nokta bütün ilâhi sırları kendinde toplamıştır. Sahabelerden bazıları Hazreti Ali (K. V. ) ye sordular. Ya Ali Hazreti Resul sizin için “Ben ilmin şehriyim ve Ali onun kapısıdır.” buyurduğunda bize bildirmek istedikleri nedir? Hz. Ali “İlahi sırlar Peygamberlere inen kitaplarda, inen kitapların sırları Kur’ân’da, Kur’ân’ın sırları Fatiha’da, Fatiha’nın sırları Besmele’de, Besmele’nin sırları Be harfinde ve Be nin sırları da altındaki noktada toplanmıştır ve o nokta benim” buyurdular. Sahabeler tekrar sordular, “Nokta nedir?” Hz. Ali (K. V) “El-ilmu noktatün kesretel-cahilun” “İlim bir noktadır onu cahiller çoğalttı. “ buyurdu. Noktanın sırları; Yazı yazdığın kalemi hokkadaki mürekkebe batırıp kağıdın yüzeyine koyup kalemi hareket ettirmeden kaldırdığımızda kağıdın yüzeyinde bir noktanın zahir olduğunu görürsün. İşte bu nokta, bütün harflerin, başlangıcı ve belki de aynıdır. Mesela bir yere kapısından girildiği gibi- 59 Hekimin Dilinden 60 Dr. Mustafa TEKÇE Hz. Pîr’in Yüce Ufkuna. ! dir. Zira kapı bir giriştir. Bunu iyi anla, sırdır söylese akıl sarsılır. İşte Varidat da noktanın sırlarını camidir. Besmele-i Şerifin üçüncü açıklaması: Bütün mevcudat Besmeledeki üç isimden zuhura gelmiştir. Allah, Rahman, Rahim. İblis, cin, şeytanlar, yılanlar, akrepler, zarar veren hayvanlar, ateş,cehennem, mâlik, zebani, acılar, kederler, elem, hastalıklar ve bunlara benzer zuhurlar celâl mazharlarındandır. Bu mevcudat Rahman isminin mazharı olup bu esma Allahın Cemal ve Celalini kendinde toplayan bir ism-i Kemaldir. Buna rahmet-i dünyeviyye denilir. Allah’ın Rahim esması Ahiret nimetleri ve irfan ihsanları olup kederden âri olarak yalnız cemaline mahsus bir isimdir. Zira C. Allahın Rahîm esması celâle ait en ufak bir şaibe karışmayarak sırf cemâl ismidir. Buna Rahim-ül ahire denilir. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz mahz-ı cemâl mazharı olduğundan “Rauf ve Rahim” ile isimlerine mazhar olmuştur. C. Allah Tevbe Sûresi 128. Âyette şöyle buyurmuştur: “Lekad câeküm resûlün min enfüsiküm azîzün aleyhi mâ anittüm harîsün aleyküm bi’l-mü’mine raufun rahîmun. Size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir ” Bunun içün Resulullah Efendimiz(SAV) buyurdu ki: “Şifau ümmeti fi selasin, âyetin mine’l-kur’âni ev lokmati aselin ev keyyin binarin. ” Yine buyurdu: “Ve lakinni ekrehu li ümmeti’l-keyyi. ” Yani: “Ümmetimin hastalıktan şifa bulması üç şeydedir. Kur’ân âyetleri, bal yemesi ve yaraları ateşle dağlamak. ” Ancak ateşle dağlamak eziyetli ve güç olup kendileri Rauf ve Rahim esmasının mazharı olduklarından “Dağlamağı ümmetimden sakınırım,” buyurmuştur. Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül Arabi Hacı Bayramı Veli Hazretlerinin aşağıdaki çok meşhur şiirini de şerh etmiştir. Burada söz edilen şehir sensin… Çalabım bir şâr yaratmış iki cihân âresinde Bakıcak Dîdâr görinür ol şârın kenâresinde Nâgihân ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm Ben dahi bile yapıldım taş-ı toprak âresinde Hazreti Pir bu şiirin şerhinde şöyle buyurmuştur. Bu insaniyet şehrinin dört kapısı vardır. Birinci kapısı fiiller tecellisidir. Her işte Didarı (gerçek göreni) müşahede eylemektir. İkinci kapısı İsimler tecellisidir. Her isimde didarı müşahede eylemektir. Üçüncü kapısı sıfatların tecellisidir. Her sıfatlanan da Didarı görmektir. O şehrin dördüncü kapısı da Tecelli-i Zat tır. Yani her mevcud ta Didarı müşahede eylemektir. Tevhid yolunun hedefi olan safiyet ya da masumiyet Ehli Beyt’in vasfıdır. Unutmamak lazımdır ki Safa’da ancak safiyet üzere olanlar Merve’de mürüvvete nail olurlar. Safiyet girilip çıkılan bir hal değil, hayatın bu idrak ve hal üzere bundan sonraki her anıdır. Hekimin Dilinden 61 Dr. Mustafa TEKÇE Hz. Pîr’in Yüce Ufkuna. ! Ağaçların uçları bundan sonra sende açılan tomurcuk idrakler; içtiğin sular senden kaynaklanacak pınarların işaretidir. Ve artık sen zati idrak üzeresin, yani gecesin. Gece her andır. Gece sensin. müjdeler olsun. Hazreti Niyazi Mısri’nin dizeleri gönlünden aleme yayılsın aksın aksın… Zühdünü ko, aşka düş, ehli cânân etsin seni Pîr-i aşka kulluk et, cânâna cân etsin seni Bir zamân bülbül gibi, efgânın ağdır göklere Şol kadar kıl nâleyi, kim gülistân etsin seni Âr u nâmûsun bırak şöhret kabâsından soyun Giy melâmet hırkasın, kim ol nihân etsin seni Yüzünü yerler gibi,ayaklar altında ko kim Hak ta’âlâ başlar üzre, âsumân etsin seni Verme râhat nefsine, dâim gazâ-yı ekber et okuyarak Ka’be-i dil feth olup dârül-emân etsin seni Gel Niyazî’nin elinden bir kadeh nûş eyle kim Mahv edip nâm u nişânın bî-nîşân etsin seni Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül Arabi ile kalbi rabıtasını tam tutan bir tevhid yolcusunun müşkül idrakine çözüm bulmaması düşünülemez. Cenab-ı Hakk’ın hazinesi de aynen böyledir. Eminlere, emanetin sımsıkı kapalı olan şifreli sandık kilitleri kendiliğinden açılır. Sır ehline sırlar saçılır. Birdenbire sıkı bir yağmur yağarken çamurlu bir ormanda yol aramakta olduğunu görürsün. Hazreti Pir’ in ayak izi ayan beyan, apaçık sana yol göstermektedir. Kendisiyle göz göze gelirsin. Benim ayak izime basarsan ayağın çamur olmaz der. O’nun ayak izlerine basarak salimen şehre varırsın. Kelime-i şahadet sana verilmiş en önemli emanettir. Sandıkta sepette değil de açıkta olmasına rağmen en zor anlaşılan, en kolay görünen ama en zor taşınan emanettir. Yalancı şahitlerden olmamak için şahit olman, şahit olmak için ise bizzat bulman ve olman gerekmektedir. Unutma sen nimetlenenlerdensin. Hazreti Pir, ceddinin mirasına tevhid yolcusunu davet eder, onun mübarek ayak izi seni kirlenmeden bu hayatın her anında hakiki şahitliğe götürür. Kayıp olan onikinci imam, İmam-ı Mehdi sana ve tüm insanlığa sunulmuş Hâdi esmasıdır. Onun kaybolmasının tevhidi hikmeti her an, her hal ve her insana dağılmış olmasındandır. Bu isme mazhar olmak, sende mevcut ve emanet edilmiş olan Hâdi isminin tecellesine layık ve ehil olmak demektir. Hâdi esmasının tecellisine mazhar olursan, işte o zaman kayıp Mehdi sende zuhur etmiş olur. Bu sırada tüm alemde bir ses çınlar, kulakları dolduran, gönülleri aydınlatan, kalpleri titreten zikir gibi devamlı bir ses. Eşhedu en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve Resûluh… drtekce@hotmail. com 62 GÖNÜL RABBINE MEKAN OLUR! Zikirle gönüller uyanır Nur-u Muhammed zahir oldu Telkinle yeniden yapılır Mürşid-i kamilden göründü Can mürşid gönülde oturur Nur kadehten kevser içirdi Gönül Rabbine mekan olur Gönül Rabbine mekan olur Zikirsiz gönüller ölüdür Muhammediyet nuru baki zikrullah ile hayat bulur Her varlık onunla var oldu Hak mürşit ruhundan ruh üfler Bu hikmet mürşitle bilindi Gönül Rabbine mekan olur Gönül Rabbine mekan olur Sadakatin yolunu açar Yerler gökler hep seni sever Aşkla zevkle zikrullah yapar Aslımız sensin Muhammed der Rabıta ile Hakk’a bakar Güneş senin için doğar Gönül Rabbine mekan olur Gönül Rabbine mekan olur Aşkla vahdet güneşin doğar İki nurla eden tecelli Yerler gökler nur ile dolar Kavseyn deryasına varmayı Nereye baksan Hak görünür Hak ile halkı bir görmeyi Gönül Rabbine mekan olur Halil’den görünendir Rabbi Göründü vahdetin deryası Duyuldu “Enel Hak”nidası Bu mazhardan “Enel Hak”dedi Gönül Rabbine mekan olur Halil ARAS 63 DOST İLE BAYRAM EDİYOR Ircı’i hitabın duyan Hakk’ın davetine uyan Cennetine dahil olan Dost ile bayram ediyor Lâ mevcûde illâ Hû’da Dalanlar bahr-ı zatına “Mutu kable”nin sırrında Dost ile bayram ediyor Zikrullah kılıcın çeken Nefsî mücadele eden Sonunda zafere eren Dost ile bayram ediyor Dost iline sefer eden Kendisine iman eden Hak’la Hakk’ı ikrar eden Dost ile bayram ediyor Aşk-ı Hakka düşüp yanan Gayriyetinden kurtulan Yanıp yanıp pürnur olan Dost ile bayram ediyor Enel Hakk’ı ilan eden Dostun haremine giren Vuslatın zevkine eren Dost ile bayram ediyor Hak mürşidin manasından Hayat bulan nefhasından İçenler ab-ı hayatttan Dost ile bayram ediyor Hak Resul izinden giden şeriatıyla giyinen Muhammediyete eren Dost ile bayram ediyor Faili mutlak bilen Efalullahı zevk eden Kaderine razı olan Dost ile bayram ediyor Vahdet içre kesretinle kesrette hem vahdetinle Sonsuz olan kevserinle Dost ile bayram ediyor Hak sıfatların giyinen Rızası üzre kullanan Cennetü’s-sıfata dalan Dost ile bayram ediyor Gönül mürşidini bulan Manasından haber alan İkramına mazhar olan Dost ile bayram ediyor Gönül TEMİZ 64 KADRINIZ MÜBAREK OLSUN Allah diyen cananlarım Kuluna en büyük lütfu Hak aşkıyla coşanlarım Sevince olur diyeti Ateşiyle yananlarım Kul libasında Hak gizli Kadriniz mübarek olsun Kadriniz mübarek olsun Zikrullahla gönlün coşsun Dost iftara davet eder Azaların temiz olsun Muhabbetler ikram eder Sıbgatallahla boyansın Nice sırlarını açar Kadriniz mübarek olsun Kadriniz mübarek olsun Fail Allah senden fail Niyet,imsak,iftar,fıtır Bu zevklere ol sen nail Bayram için hazırlıktır Cennetül efale hem dahil Bayram dosta kavuşmaktır Kadriniz mübarek olsun Kadriniz mübarek olsun Dilin,gözün,el oruçlu Sen ben,ben sen diyenlerdir Tecellî sıfatla süslü Şahadetin verenlerdir Zahir oldu Hak rızası Gerçek îmân edenlerdir Kadriniz mübarek olsun Kadriniz mübarek olsun Bütün varın Hakkın varı Kim olduğun bilmek Kadir, Ver onları bul sen karı Rabbine ermektir Kadir, Mevcut Allah kalmaz gayrı Hatice vuslattır Kadir Kadriniz mübarek olsun Kadriniz mübarek olsun Allah mülkünde sultandır Varlığın ilan edendir Halk batındır, Hak zahirdir Kadriniz mübarek olsun Hatice ÖZERENLER