iskeletsel ankraj kullanırak yapılan sınıf ıı fonksiyonel tedaviler
Transkript
iskeletsel ankraj kullanırak yapılan sınıf ıı fonksiyonel tedaviler
T.C. İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ “İSKELETSEL ANKRAJ KULLANIRAK YAPILAN SINIF II FONKSİYONEL TEDAVİLER” Sibel PALACI UZMANLIK EĞİTİMİ SEMİNERİ ORTODONTİ ANABİLİM DALI Danışman Prof. Dr. Tancan UYSAL İZMİR-2014 İÇİNDEKİLER ÖZET GİRİŞ GENEL BİLGİ 1.Sınıf II maloklüzyonun dişsel ve iskeletsel özellikleri 1.1.Sınıf II Maloklüzyonun dişsel Özellikleri 1.2.Sınıf II Maloklüzyonun İskeletsel Özellikleri 2.Fonksiyonel apareyler 4.Ortodontide kullanılan iskeletsel ankraj çeşitleri 4.1.Dental implantlar 4.2.Onplantlar 4.3. Ortosistem implantlar 4.4. Graz İmplantlar 4.5. Biogradable İmplantlar (BİOS) 4.6. Modular Transitional İmplantlar (MTI) 4.7. Mini İmplantlar 4.8. Mini Plaklar 4.9. Mini Vidalar 4.10. Mikro İmplantlar 5.İskeletsel ankraj kullanılarak yapılan Sınıf II fonksiyonel tedaviler 5.1. Herbst apareyi ile iskeletsel ankrajın beraber kullanılması 5.2. Forsus apareyi ile iskeletsel ankrajın beraber kullanılması 5.3. Jusper Jumper apareyi ile iskeletsel ankrajın beraber kullanılması SONUÇ KAYNAKLAR 1 ÖZET Sınıf II anomaliler toplumda sık karşılaşılan maloklüzyonlardır. Mandibular retrognatiye bağlı Sınıf II anomalilerle karşılaşıldığında, mandibular büyümeyi stimüle etmek ve maksiller büyümeyi sınırlandırmak amacıyla hareketli ve sabit fonksiyonel apareyler kullanılmaktadır. Sabit fonksiyonel apareylerin hasta kooperasyonunun olmaması, 24 saat etkisinin devam etmesi gibi avantajlarının yanı sıra istenmeyen alt keser proklinasyonu, ankraj kaybı gibi dezavantajları bulunmaktadır. Ankraj kaybının önlenmesi amacıyla birden fazla dişin dahil edilmesi, döküm cap splint tipi apareylerin kullanılması, tork bükümlerinin yapılması, negatif torklu braketlerin kullanılması gibi seçenekler denenmiş fakat istenilen sonuçlara ulaşılamamıştır. Geçici iskeletsel ankraj ünitelerinin (Temporary anchorage devices-TADs) tanıtılmasıyla ankraj kaybı olmadan tedavi yapabilme olanağı sağlanmıştır. Fonksiyonel apareylerdeki ankraj kaybının TADs ile kombine kullanılarak elimine edilme fikri ortaya çıkmış fakat yeterli klinik çalışma yapılmamıştır. Bu seminerde mandibular retrognatisi bulunan Sınıf II anomaliye sahip hastalarda sabit fonksiyonel apareylerle beraber iskeletsel ankraj ünitelerinin kullanılması tartışılmıştır. 2 ABSTRACT Prevalence of Class II abnormalities is high in the population. To stimulate mandibular growth and in order to limit maxillary growth, removable and fixed functional appliances are generally used to treat Class II abnormalities which are depending on mandibular retrognathia. Fixed functional appliances have some advantages like they do not need patient cooperation and their effects last 24 hours. On the other hand they have some disadvantages such as undesired lower incisor proclination and loss of anchorage. With the aim of preventing the loss of anchorage, to include more teeth, using of cast cap splint appliances, making torque bends, using of negative torque bracket options had tried but failed to reach the desired result. The chance of treating without anchorage loss has occurred with introducing temporary skeletal anchorage devices. The idea of elimination of the loss of anchorage in the functional appliances combined with TADs appeared , but there has not been enough clinical studies. In this seminar patients who have Class II abnormalities with mandibular retrognathia treated with using of skeletal anchorage devices and fixed functional appliances are discussed. 3 GİRİŞ Sınıf II maloklüzyonlar toplumda sıklıkla karşılaşılan, çeşitli tedavi seçenekleri bulunan ve gelişmelerle yeni tedavi seçeneklerine açık olan anomalilerdir (Özel, 2009). Sınıf II maloklüzyonların tedavisinde sıklıkla dentofasiyal ortopedinin biyomekanik araçları olarak tanımlanan hareketli ve sabit fonksiyonel apareyler kullanılır (Karabulut, 2007). Fonksiyonel apareyler ilk defa 19. Yüzyıl sonlarında Avrupa’da geliştirilmiş olup 60 yıldan uzun bir zaman geçmesine rağmen, günümüzde sıklıkla kullanılmaktadır. Bu apareyler felsefe ve etki mekanizmaları açısından benzerlikler gösterirler (Kim, 1979). Yapılan çalışmalarla bu apareylerin etkinlikleri kanıtlanmıştır. Fakat ankraj kaybı ve alt keser proklinasyonu gibi dezavantajları bulunmaktadır (Luzi ve ark., 2013 ; Çelikoğlu ve ark., 2014). Mandibular keserlerin istenmeyen proklinasyonu aynı zamanda apareyin iskeletsel etkilerini sınırlamaktadır (Aslan ve ark., 2014). Geçici iskeletsel ankraj ünitelerinin geliştirilmesi ile herhangi bir ankraj kaybı olmadan tedavi yapabilme imkanı sağlanmıştır (Luzi ve ark., 2013). Ortodontinin çeşitli alanlarında kullanılan iskeletsel ankrajın, dezavantajları elimine etmek amacı ile fonksiyonel tedaviler ile beraber kullanılma fikri ortaya çıkmıştır. Fakat bu konu ile ilgili yeterli klinik çalışma bulunmamaktadır. Bu seminerdeki amaç iskeletsel ankraj kullanılarak yapılan Sınıf II fonksiyonel tedavileri ve dentofasiyal yapılar üzerindeki etkilerini mevcut literatür desteğiyle değerlendirmektir. 4 GENEL BİLGİ 1.Sınıf II Maloklüzyonun Dişsel ve İskeletsel Özellikleri 1.1.Sınıf II Maloklüzyonun Dişsel Özellikleri Angle Sınıflamasına göre Sınıf II maloklüzyonun iki alt grubu vardır (Ahlgren, 1978); 1) Bölüm 1: Sınıf II bölüm 1 vakalarda üst çene dar olmakla beraber üst keser dişler protrüze ve uzamış durumdadır, dudaklarda anormal fonksiyon mevcuttur, bazı nasal tıkanıklık tipleri ve ağız solunumu beraberinde bulunabilir. 2) Bölüm 2: Sınıf II bölüm 2 vakalarda ise, üst çenedeki darlık nispeten daha azdır, üst keser dişler bölgesi çapraşık ve retrüzedir. Ayrıca overbite artmış durumdadır. Dudak ve nasal fonksiyonlar normaldir. 1.2.Sınıf II Maloklüzyonun İskeletsel Özellikleri Sınıf II maloklüzyonlar sagittal yönde şu iskeletsel özelliklere göre gruplandırılabilirler. - Prognatik maksilla ve normal mandibula - Prognatik maksilla ve retrognatik mandibula - Normal maksilla ve retrognatik mandibula - Mandibulanın aşağı geri rotasyonu (Proffit, 1986; Graber, 1994) 5 2. Fonksiyonel apareyler Fonksiyonel apareyler, genellikle mandibula maksillaya göre geride olduğunda endikedir. Fonksiyonel tedaviler ile maksillanın büyümesini engellenmesi, mandibular büyümenin arttırılması amaçlanır (Jean ve ark., 2002). Sınıf II maloklüzyonun tedavisi amacıyla birçok hareketli ve sabit aparey mevcuttur. Hareketli apareylerin oldukça büyük olması ve ağız içerisinde hareketli olmaları hasta için rahatsızlık vericidir. Ağız içerisinde dilin bulunduğu ortamın daralmasına dolayısıyla konuşma ve yutkunma zorluğuna neden olurlar. Hacimli yapılarından dolayı estetik olmayan bu apareyler kısmen gündüz olmak üzere geceleri kullanıldığı için hekimin hasta kooperasyonu üzerinde kontrolü yoktur (Schwindling, 1997). Sabit fonksiyonel aparey kullanımında hasta kooperasyonuna ihtiyaç duyulmamakla beraber, bütün ağız fonksiyonlarına izin verirler. Bölümlü arklar yardımıyla kuvvetin uygulama noktası istenilen şekilde ayarlanabilir. Dikey yönde meydana gelen düzeltim ekstrüzyon ile değil, intrüzyon ile sağlanır (Schwindling, 1997). Sabit fonksiyonel apareyleri kullanımının en büyük avantajı 24 saat boyunca büyüme uyarımına neden olmalarıdır (Papadopoulos, 2006). Bununla beraber, 1. Profilin hızlı bir şekilde değişmesi, 2. İskeletsel uyumsuzluğun düzeltilmesi, 3. Derin örtülü kapanışa sahip bireylerde periodontal problemlerin önlenmesi, 4. Üst keser dişlerde travmatik yaralanmaların azalması, 5. Parmak emme gibi kötü alışkanlıkların ortadan kalkması, 6 6. Orofarengeal boşlukla beraber dilin bulunduğu boşluğun artması, 7. Ağız solunumu ve konuşma zorluğu gibi fonksiyonel problemlerin düzeltilmesinde sabit fonksiyonel apareylerin diğer avantajları arasında yer almaktadır. Sabit fonksiyonel apareylerin dezavantajları ise dişlerin rotasyonu veya alt keser dişlerin protrüzyonu gibi genellikle istenmeyen diş hareketlerine neden olmalarıdır. Bu nedenle, bu apareylerin kullanımı sırasında iyi bir ankraj sağlanması önemlidir. Bu amaçla bir çok sayıda dişin veya yardımcı ankraj artırıcı apareylerin sabit fonksiyonel apareylere dahil edilmesi gerekir (Papadopoulos, 2006). 4.Ortodontide kullanılan iskeletsel ankraj çeşitleri Ortodontik tedavilerde direkt veya indirekt ankraj amacıyla çeşitli implantlar kullanılmaktadır. İmplantın mukoza dışında kalan kısmından ankraj alınıyorsa direkt ankraj, bir diş veya diş grubu implant ile stabilize edilip, segment ankraj alınarak kuvvet uygulanıyorsa indirekt ankraj olarak adlandırılır (Block ve Hoffman, 1995). 4.1.Dental implantlar Dental implantlar ankraj amaçlı kullanıldıklarında tedavi sonrasında cerrahi olarak çıkartılabilirler ya da eksik diş veya dişlerin restorasyonu için kullanılabilirler (Özel, 2009). 4.2.Onplantlar Onplant, 1989 yılında Block ve Hoffman (1995) tarafından dizayn edilmiş titanyumdan hazırlanan subperiosteal bir disktir. Osseointegrasyon söz konusu değildir. Kemik yüzeyine gelen kısım hidroksiapatitle kaplanmıştır. Diğer yüzeyinde ise abutmentların yerleştirilebileceği bir yuva hazırlanmıştır. Kemik ile bağlanma şekline biyoentegrasyon denmektedir. Biyoentegrasyon için minimum 10 hafta gerekir. Bu sistem 300 gramdan 7 fazla kuvvete direnç gösterebilmektedir. Tedavi sonunda osteomlar ile çıkartılırlar. Uzaklaştırılması sırasında geniş bir yumuşak doku açığa çıkar ve hasta için oldukça travmatiktir (İsmail ve Johal, 2002). 4.3.Ortosistem implantlar Ortosistem implantlar, endosseöz implant gövdesi, transmukozal boyun kısmı, abutmenttan oluşan ve titanyumdan hazırlanan tek parça implantlardır. Endosseöz implant gövdesi kumlanmış, geniş dişli, yüzeyi asitle pürüzlendirilmiş kendinden geçmeli bir vidadır. Çapı 3.3 mm, uzunluğu ise 4-6 mm’ dir. Taban kısmı kumlanmış, asitlenmiş ve kemik yüzeye temas eder. Abutment 0,8 x 0,8 veya 1,2 x 1,2 mm’ lik kare kesitli bölümlü ark tellerin yerleştirilebileceği bir slot içeren titanyum bir klempten oluşmaktadır. İmplant yerleştirildikten sonra osseointegrasyon için 9-15 hafta beklenmelidir (Wehrbein ve ark., 1999). 4.4.Graz İmplantlar Efektif bir palatal implant, yerleştirildikten sonra osseointegrasyon için beklemeden hemen kuvvet uygulanmasına izin vermeli, rotasyona dirençli olmalı ve molar distalizasyonu için gereken kuvvetlere dayanıklı olmalıdır. Graz implantlar, bu kriterleri sağlamaktadır. Titanyumdan hazırlanan Graz implantlar, 4 adet deliği bulunan bir plak üzerine yerleştirilmiş 9 mm uzunluğunda 2 adet pinden oluşmaktadır ve 4 adet 5 mm’ lik mini vida ile kemiğe yerleştirilmektedir (Karcher ve ark., 2002). 4.5.Biogradable İmplantlar (BİOS) BIOS implantlar, biyolojik ortamda rezorbe olabilen bir ortodontik implant ankraj sistemidir. Bu implantlar, rezorbe olabilen polylactide alphapolyester materyalden hazırlanan bir implant gövdesi ve değişik metal abutment üst yapılardan oluşmaktadır. İmplant gövdesi, materyalin kalıp içine enjeksiyonuyla şekillendirilmektedir. Metal abutmentlar 6 mm uzunluğunda vidalardır. BIOS implantlar, çene kemiğine yerleştirildikten sonra 9-12 ay 8 stabil kalmaktadır. Daha sonra hiçbir kalıntı bırakmadan ve yabancı cisim reaksiyonu oluşturmadan rezorbe olmaktadır. Bu sayede tedavi bitiminde implantların çıkartılması için ikinci bir cerrahi işleme gerek duyulmamaktadır. Bu implantların yükleme kapasitesinin ortodontik uygulamalar için yeterli olduğu belirtilmiştir (Glatzmaier ve ark., 1996). 4.6.Modular Transitional İmplantlar (MTI) MTI’lar, aslında protetik restorasyonlar için implant yerleştirildikten sonra, iyileşme periyodu boyunca geçici restorasyonlara destek amacıyla tasarlanmıştır. 1,8 mm çapında, 14, 17, 21 mm uzunluğunda titanyum alaşımlardır. Araştırmacılar implanta kuvvet uygulamadan önce biraz beklenmesi ve rotasyona karşı stabilite sağlanması gerektiğini belirtilmişlerdir (Gray ve Smith, 2000). 4.7.Mini İmplantlar Kanomi tarafından 1997’de tanıtılan mini implantlar 1,2 mm çapında, 6 mm uzunluğunda mini vidalardır. Dental implantların sınırlı alanlara yerleştirilebilmesi, uygulanan kuvvetin yönündeki kısıtlamalar ve hijyen sağlama zorlukları düşünülerek geliştirilmişlerdir. Mini implantlar istenen bölgeye kolayca yerleştirilebilmekte ve tedavi bitiminde kolayca çıkartılabilmektedir. Mini implantlar genel olarak molar intrüzyonunda, kanin retraksiyonunda ve palatal bölgeye yerleştirilerek molar distalizasyonunda da kullanılabilir (Kanomi, 1997). 4.8. Mini Plaklar Titanyum mini plaklar maksillofasiyal fraktürlerde ve ortognatik cerrahi uygulamalarında fragmanların stabilizasyonu için kullanılmaktadır. Bu miniplakların üzerinde 5-7 mm uzunluğunda monokortikal titanyum mini vidaların yerleştirileceği delikler bulunmaktadır. Mini vidalar plağın kemiğe fiksasyonunu sağlamaktadır. Mini plaklar yerleştirildikten sonra osseointegrasyon için beklemeden hemen kuvvet uygulanabilmektedir. 9 Ortodontik ankraj için L, Y, T, I gibi çeşitli şekillerde mini plaklar kullanılabilmektedir. Maksillada genellikle Y ve T, mandibulada ise yerleştirilme kolaylığından dolayı L şeklinde mini plaklar tercih edilmektedir (Kaan, 2003). 4.9.Mini Vidalar Mini vidalar 1-2 mm çapında ve 5-11 mm uzunluğunda olup titanyumdan üretilmişlerdir. Kemik içinde kalan kısmı, lokalizasyona bağlı olarak 5-9 mm, kemik dışında kalan kısmı 2-4 mm arasında değişir. Mini vidalar lokal anestezi altında, flap kaldırmayı gerektirmeksizin direkt yerleştirilebilmektedir. Tedavi sonrasında lokal anestezi altında kolaylıkla çıkartılabilir (Costa ve ark., 1998). Mini vidaların geniş kullanım alanları vardır. Çünkü yerleştirme ve çıkartma prosedürleri kolaydır. Alveoler kemikte diş kökleri arasına yerleştirilebilecek kadar küçüktür (De Clerck ve ark., 2002). 4.10.Mikro İmplantlar Bae ve ark. ve Park ve ark. mikro-implant olarak adlandırdıkları mini vidaları kullandıkları bir çok çalışma yayınlamışlardır. Mikro-implantların kesiti silindirik veya uca doğru incelen tarzda iki tipi mevcuttur. Silindirik olanların stabilitesi daha yüksektir. Ancak uca doğru incelen tipleri çevre anatomik yapıların korunması açısından daha avantajlıdır (Kaan, 2003). Mikroimplantlar farklı uzunluklarda, 1,2 mm çapında, interradiküler bölge dahil, istenilen bölgeye yerleştirilebilecek boyutlardadır. 200-300 gr’ lık ortodontik kuvvetlere dayanıklıdır (Celenza, 2000). 5.İskeletsel ankraj kullanılarak yapılan Sınıf II fonksiyonel tedaviler Sabit fonksiyonel apareylerin hasta uyumu gerektirmemesi, tedavi süresinin kısa olması, braketlerle beraber kullanılabilmesi gibi avantajları 10 bulunmaktadır (O’Brien ve ark., 2003). Diğer yandan ankraj kaybı ve alt keser proklinasyonu gibi istenmeyen yan etkileri bulunmaktadır (Luzi ve ark., 2013). Keser proklinasyonu önlemek için, selektif torklu braketlerin kullanılması, birden fazla dişten destek alınması, tork bükümleri yapılması, döküm mandibular aygıtların kullanılması gibi önlemler alınmış fakat istenilen sonuca ulaşılamamıştır. Tüm bite-jumping aygıtlar alt keser proklinasyonu ile overjette azalma sağlamaktadır. Bu istenmeyen durum iskeletsel etkileri minimize edip mandibulanın istenen öne hareketine engel olmakta ve tam Sınıf I ilişki ve sıkı interdijitasyon meydana gelememektedir (Pancherz, 1997; Purkayastha, 2008). Keser proklinasyonunun apareyin iskeletsel etkisini kısıtladığı düşünülmektedir (Aslan ve ark., 2014). Weschler ve Pancherz (2005) Herbst apareyinde mandibular ankraj kaybının meydana geldiği ve herhangi bir ankraj sistemi ile bunun önlemediği sonucuna ulaşmışlardır. Geçici ankraj aygıtlarının (TADs) tanıtılmasıyla tam bir ankraj kontrol seçeneği oluşmuştur. Aynı zamanda geçici ankraj aygıtları distalizasyon, ön bölge ankraj kaybı gibi durumlarda kullanılmış ve sonrasında bite-jumping aygıtlarında kullanılması gibi yeni protokoller ortaya çıkmış fakat yeterli çalışma yapılmamıştır (Luzi ve ark., 2013). 5.1.Herbst apareyi ile iskeletsel ankrajın beraber kullanılması Herbst apareyi, ilk kez 1905 yılında Prof. Dr. Emily Herbst tarafından uluslararası bir diş hekimliği kongresinde tanıtılmıştır. Uzun bir aradan sonra Pancherz, bu apareyi 1979 yılında tekrar gündeme getirerek, apareyin kraniyofasial kompleks yapılar üzerindeki etkilerini araştırmıştır (Pancherz, 1985). Herbst apareyi Sınıf II düzeltiminde sıklıkla kullanılır. Dişsel etkileri üst dental arkın arka, alt dental arkın öne hareketi, iskeletsel etkileri ise 11 maksillanın sagittal büyümesinin azaltılması ve mandibulanın sagittal büyümesinin arttırılmasıdır. Bu etkiler hasta yaşı ve tedavi süresine bağlı olarak değişir. Herbst apareyinin dezavantajı teleskop parçanın uyguladığı kuvvetler sonucu meydana gelen alt keser proklinasyonudur. Keser proklinasyonu önlemek için, Sınıf III elastik kullanılması, parsiyel ya da total cast splint gibi bir çok modifikasyon yapılmış olup tam olarak istenilen sonuca ulaşılamamıştır (Manni ve ark., 2012). Bu durum özellikle tedavi başında prokline keserleri bulunan hastalarda daha fazla proklinasyon istenmediğinden önemlidir (Luzi ve ark., 2013). Hansen ve ark. (1997) total mandibular cast splint Herbst hastalarında mandibular keser proklinasyonunu 10,8⁰ bulmuştur. Ruf ve ark. (1998) 98 Class II total mandibular splint Herbst hastasında alt keser proklinasyonunu 8,9⁰ bulmuştur. Von Bremen ve ark. (2007) total mandibular cast splint Herbst hastasında ankraj kaybı ve ortalama 11,8⁰ ve 9,3⁰ alt keser proklinasyonu gözlemlemiştir. El-Fateh ve Ruf (2011), 100 Class II hastayı parsiyel mandibular splint Herbst hastasını incelemişler ve tedavi sonunda ortalama 12,9⁰ ± 4,6⁰ alt keser proklinasyonu gözlenmiştir. Wiechmann ve ark. (2010) tarafından mandibular keser kontrolünü sağlamak amacıyla tanıtılan lingual aparey ve Herbst kombinasyonu hakkında daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Geçici iskeletsel ankraj ünitelerinin (TADs) gelişmesiyle bu dezavantajların çözülme fikri ortaya çıkmıştır. TADs günlük klinik kullanıma yeni girdiğinden Herbst apareyi ile kombine kullanımı ile ilgili yeterli çalışma bulunmamaktadır (Manni ve ark., 2012). Manni ve ark., (2012) Herbst apareyini mini vida destekli ve desteksiz kullanarak karşılaştırmalı bir çalışma yapmışlardır. Toplam 56 hasta ile 12 yapılan bu çalışmada hastalar bilateral Sınıf II bölüm 1 maloklüzyonlu (yarım kasptan fazla), daimi ya da geç karışık dentisyona sahiptir. Test grubunda marjinal ya da yapışık dişeti ya da mukogingival birleşim sınırında alt molar ve ikinci premolar arasına titanyum mini vida yerleştirilmiştir. Mini vidalar 11 mm uzunluğunda kemik seviyesinde 1,5-1,3 mm ve boyun seviyesinde 2.2 mm kalınlığındadır. Tel ya da elastik ligatür (100 gr) ile mini vidayla kanin butonu birbirine bağlanmıştır. Kontrol grubunda ise mandibular akrilik splintli Herbst apareyi kullanılmıştır (Manni ve ark., 2012). Sefalometrik değerlendirme Değişkenler Test (T0) Test (T1) Kontrol Kontrol Grup (T0) (T1) farkı Maksiller kaide 79,1±4,3 78,7±4,4 76,6±3,4 75,6±3,7 n.s Mandibular kaide 81,1±5,1 83,3±5,8 78±4,6 77,7±6,1 n.s Maksiller keser 86.6±5,4 86,5±5 83,5±4,3 82,5±5,1 n.s Mandibular keser 80±5,1 83±4,9 76,9±4,2 78,9±4,9 n.s Maksiller molar 55±4,9 53,9±4,4 51,7±4,2 49,6±4,9 n.s Mandibular molar 53,9±5,7 57,6±5,1 49,8±4,7 52,5±5,4 n.s İskeletsel −2±3 −4,5±3,4 −1,4±3,3 −2,1±4 n.s Overjet 6,6±2,4 3,4±1,4 6,6±2,2 3,6±1,5 n.s Molar ilişki 1±1,8 −3,8±2,6 1,8±1,8 −2,6±2,9 n.s IMPA 100,5±6 103,3±5,7 94,5±4,7 101,9±7,4 P<0.05 SN-GoMe 33,5±6,4 32,6±6,3 33±6,6 n.s yetersizlik 32,8±5,6 Tablo 1: Kontrol ve test grubunun tedavi öncesi ve sonrası değerleri Bulgulara göre (Tablo 1); Her iki grupta hafif maksiler kaidede retrüzyon tespit edilmiştir. Her iki grupta maksiller kesicilerde hafif insizal retrüzyon gözlenmiştir. Her iki grupta da alt keserlerin flare olduğu gözlenmiş, bu durum test grubunda daha az olarak belirlenmiş ve istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. 13 Her iki grupta Sınıf I molar ilişki sağlanmış ve iskeletsel ve dişsel olarak overjette anlamlı azalma gözlenmiştir. A noktası keserlerin geri hareketi ile hafifçe geriye hareket ederken, mandibular keserler öne doğru hareket etmiştir. Kraniyel kaide-mandibular açıda daha önceki Herbst çalışmaları ile uyumlu olarak belirgin bir değişiklik gözlenmemiştir. Her iki grupta alt keser proklinasyonu gözlenmiştir. Diğer yandan Herbst ve mini vida kombinasyonu uygulanan test grubunda mandibular keser proklinasyonu kontrolü anlamlı olarak daha iyi bulunmuştur (Manni ve ark., 2012). Bu çalışmada test grubunda keser proklinasyonu daha az olup, keser protrüzyonu kontrol grubuna göre hafif daha fazla bulunmuştur. Bu bulgular tahmin edilenin tam aksine olmuştur. Çünkü daha fazla keser proklinasyonunun daha fazla insizal kenar pozisyonu ile sonuçlanacağı düşünülmüştür. Bunun nedeni, test grubunda mandibulanın sagittal pozisyonunda meydana gelen artışın kontrol grubuna göre daha fazla olmasıdır. Test grubunda mandibulanın hafif ön rotasyonu gözlenmiştir (Manni ve ark., 2012). Test grubunda mandibulanın öne hareketi Wigal ve ark. (2011)’nın yaptığı çalışma ile benzer bulunmuştur. Toplam 22 Sınıf II hasta edgewise kron Herbst apareyi ile erken karışık dentisyonda tedavi edilmiş ve mandibular kaidede 2 mm öne hareket bulunmuştur. Bu çalışmanın sonuçlarına göre keser proklinasyonunun daha iyi kontrolü, mandibulanın hafif öne gelmesine olanak sağlamıştır (Manni ve ark., 2012). Luzi ve ark. Sınıf II düzeltiminde istenmeyen alt keser proklinasyonunu önlemek amacıyla modifiye Herbst apareyi ile TADs beraber kullanılmasını araştıran çalışmalarında; Sınıf II divizyon 1 maloklüzyona sahip, 11-15 yaşlarında, artmış overjeti (5-12 mm) bulunan 10 hasta tedavi etmişlerdir. 14 Beş hasta mini implant destekli modifiye Herbst apareyi ile tedavi edilmiştir (Luzi ve ark., 2013). Modifiye Herbst apareyi yapılırken kişiye özel çengeller, döküm yapısına lehimlenerek TAD ile bağlantı sağlanmıştır. Kontrol grubundaki apareyden fark aparey tasarımında çengellerin olmasıdır (Resim 1) (Luzi ve ark., 2013). Resim 1: Modifiye Herbst apareyi Herbst yerleştirildikten sonra iki mini vida (6mm uzunlukta, 1,5 mm çapında) bilateral olarak mandibular 1. ve 2. premolar kökleri arasına ya da 2. premolar ve 1. molar arasına yerleştirilmiştir (Resim 2) (Luzi ve ark., 2013). 15 Resim 2: Alt 1. ve 2. premolar arasına yerleştirilen mini vidanın radyografik görüntüsü Yerleştirilen mini vidalar kişiye özel Herbst çengellerine 0,12 mm tel ligatür ile sıkıca bağlanmıştır (Resim 3). Herbst direkt olarak mandibular dentisyona ve indirekt olarak alt bazal kemiğe bağlanmıştır. Böylece iskeletsel etkiyi arttırmak ve mandibular arktaki dentoalveolar kompanzasyonu azaltmak amaçlanmıştır. Mini vida üzerine direkt ortopedik kuvvet uygulamaktan kaçınılmıştır. Kuvvet uygulanması immediat ve indirekt olarak yapılmıştır (Luzi ve ark., 2013). Resim 3 : Mini vida ile Herbst apareyinin 0,12 mm tel ligatür ile bağlanması Tüm hastalarda yeterli iskeletsel ve nöromüsküler adaptasyon sağlamak için Herbst apareyi en az 9 ay ağızda tutulmuş, sonrasında sabit apareylere geçilmiştir. (toplam tedavi süresi 19-23 ay). Herbst tedavi fazı sırasında aparey kademeli olarak keserler başbaşa pozisyona gelene kadar 16 8 haftada bir 2 mm aktive edilmiştir. Tedavi sonunda başlangıç ve son keser açıları incelenerek kontrol grubu ile karşılaştırılmıştır (Luzi ve ark. 2013). Grup Hasta Başlangıç Bitiş Başlangıç Bitiş IMPA IMPA ANB ANB Tedavi 1 109⁰ 109⁰ 9⁰ 4⁰ Grubu 2 107⁰ 109⁰ 8⁰ 5⁰ 3 102⁰ 102⁰ 5⁰ 3⁰ 4 105⁰ 107⁰ 9⁰ 4⁰ 5 112⁰ 113⁰ 7⁰ 4⁰ Kontrol 1 97⁰ 104⁰ 7⁰ 4⁰ Grubu 2 99⁰ 103⁰ 6⁰ 4⁰ 3 101⁰ 111⁰ 9⁰ 7⁰ 4 96⁰ 105⁰ 6⁰ 5⁰ 5 90⁰ 95⁰ 7⁰ 5⁰ Tablo 2: Tüm hastaların başlangıç ve bitiş keser açıları ve ANB değerleri Çalışma grubunda ortalama keser açısı artışı 1⁰ (0⁰-2⁰ aralığında), kontrol grubunda 7⁰ (4⁰-10⁰ aralığında). ANB açısındaki ortalama azalma 3,6⁰ (2⁰-5⁰ aralığında) gözlenmiştir (Tablo 2). Örnek sayısı az olduğundan istatistiksel analiz yapılmamıştır (Luzi ve ark., 2013). Resim 4: Hastanın tedavi önce ve sonrasının karşılaştırılması 17 Mini vidanın premolarlar arasına ya da premolar ve molar arasına yerleştirmek açısından büyüyen bireylerde fark bulunmamıştır. Tedavi sonunda tüm hastalarda ANB açısı azalmış ve Sınıf I ilişki sağlanmıştır. Keser proklinasyonu açısından çalışma gurubunda belirgin farklılık bulunmuştur. Çalışma grubunda keser proklinasyonu azalarak dentoalveolar kompanzasyon azalmış ve tedavi sırasında daha iyi bir iskeletsel etki sağlanmıştır (Luzi ve ark., 2013). Resim 5 : Modifiye Herbst apareyi ile tedavi öncesi hastanın görünümü 18 Resim 6 : Hastaya modifiye Herbst apareyinin uygulanması Resim 7 : Hastanın tedavi sonrası görüntüsü Sefalometrik Değerlendirme Tedavi öncesi Tedavi sonrası SNA 80⁰ 80⁰ SNB 72⁰ 74⁰ ANB 8⁰ 6⁰ AoBo 7 mm 5 mm SN-MP 30⁰ 29⁰ SN-ANS/PNS 9⁰ 8⁰ ANS/PNS-MP 21⁰ 21⁰ U1-ANS/PNS 100⁰ 100⁰ 19 IMPA 107⁰ 109⁰ U1/L1 133⁰ 132⁰ Tablo 3 : Hastanın tedavi öncesi ve sonrasının karşılaştırılması Resim 8 : Hastanın tedavi önce ve sonraki görüntülerinin karşılaştırılması Resim 9 : Hastanın tedavi öncesi fotoğrafları 20 Resim 10 : Hastaya modifiye Herbst apareyinin uygulanması Resim 11 : Hastanın tedavi önce ve sonrası sefalometrik radyografları Sefalometrik Değerlendirme Tedavi öncesi Tedavi sonrası SNA 84⁰ 85⁰ SNB 80⁰ 81⁰ ANB 4⁰ 4⁰ AoBo 5 mm 4 mm SN-MP 27⁰ 25⁰ SN-ANS/PNS 10⁰ 10⁰ 21 ANS/PNS-MP 17⁰ 15⁰ U1-ANS/PNS 115⁰ 116⁰ IMPA 103⁰ 102⁰ U1/L1 128⁰ 129⁰ Tablo 4 : Hastanın tedavi öncesi ve sonrasının karşılaştırılması Resim 12 : Hastanın tedavi sonrası görüntüleri Luzi ve ark. (2012) Sınıf II bölüm 1, retrüziv çeneye sahip, şiddetli overjeti bulunan, tedavi öncesinde 107⁰ IMPA’ya sahip hastayı mini vida 22 destekli Herbst (Miniscrew-Anchored Herbst - MAH) ile tedavi etmişlerdir. Tedavi 20-24 ay devam etmiştir. Resim 13 : Hastanın tedavi öncesi görüntüleri Resim 14 : Hastanın tedavi öncesi sefalometrik değerlendirilmesi 23 6 mm uzunluğunda, 1,5 mm çapında implant 1. ve 2. alt premolar arasına yerleştirilmiştir (Resim 15) (Luzi ve ark., 2012). Resim 15 : 1. ve 2. Premolar arasına yerleştirilen mini vida İndirekt bağlanmıştır. ankraj Böylece ile Herbst apareyindeki bite-jumping periyodu çengel sırasında ile mini vida dentoalveolar kompanzasyondan kaçınılması amaçlanmıştır (Resim 16) (Luzi ve ark., 2012). Resim 16 : Mini vida ile Herbst apareyinin bağlanması Molar ve alt premolarlar hariç braketler seviyeleme amacıyla yerleştirilmiştir (Resim 17). Aparey 9 ay sonra çıkartılmıştır. TADs mini vidalardan, üst kanin braketlerine intermaksiller elastik kullandırılması açısından aparey çıkartıldıktan sonra yerinde bırakılmıştır. Bu elastikler 24 mandibular ilerleme nüksünün önlenmesi amacıyla geceleri kullanılmıştır (Resim 18) (Luzi ve ark., 2012). Resim 17 : Herbst apareyinin uygulanması Resim 18 : İntermaksiller elastiklerin kullanılması Tedaviden sonrasında sefalometrik çakıştırmalar sonrasında mandibular ilerlemeye bağlı sagittal ilişkide belirgin bir gelişme gözlenmiştir. IMPA’ da 1⁰’ lik bir artış gözlenmiştir (Resim 20) (Luzi ve ark., 2012). Tedavi Öncesi Tedavi Sonrası SNA 80⁰ 79⁰ SNB 72⁰ 74⁰ ANB 8⁰ 5⁰ Wits +5 mm +3 mm SN-MP 35⁰ 36⁰ SN-ANS/PNS 12⁰ 13⁰ ANS/PNS-MP 23⁰ 23⁰ U1-ANS/PNS 113⁰ 111⁰ IMPA 107⁰ 108⁰ U1/L1 118⁰ 116⁰ 25 Üst dudak-E çizgisi -2 mm -2 mm Alt dudak-E çizgisi -1 mm 0 mm Tablo 5 : Hastanın başlangıç ve bitiş sefalometrik değerleri Mini vida destekli Herbst apareyi biyomekaniği, ataşman çengellerini power armların son kısmına yerleştirerek ankraj ligatürü ile alt dentisyona etki eden kuvvet çizgisi arasında paralellik sağlanarak arttırılmaya çalışılmıştır. Bu sayede mini vida etrafında menteşe hareketi ile oluşacak ve sistemin rotasyonuna, alt keser proklinasyonuna sebep olabilecek torsiyonel moment engellenmeye çalışılmıştır (Resim 19) (Luzi ve ark., 2012). Resim 19 : Çengellerin power arms son kısmına yerleştirilerek torsiyonel momentin engellenmesi 26 Resim 20 : Hastanın 20 aylık tedavi sonrası görüntüleri ve sefalometrik değerlendirilmesi Mini vidaların planlanabilirken; mini intraark vidalardan mekanikleriyle uygulanan kullanılması intermaksiller kolay elastikleri planlamak zordur. Mini vidalara uygulanabilen kuvvet ortodontik aralığı geçmemelidir. Bu nedenle Herbst apareyiyle uygulanan ortopedik kuvvetler direkt olarak mini vidalara uygulanmamıştır (Luzi ve ark., 2012). 27 Direkt olarak ortopedik kuvvetleri TADs üzerine uygulayabilmek için Lopes ve ark. ankraj için mini implant prototip dizaynlı Herbst apareyi geliştirmişler ve pirinç bloklar üzerinde in vitro olarak esneklik direnç limitlerini incelemişlerdir (Resim 21) (Lopes ve ark., 2010). Resim 21 : Mini implant prototipi (2mm çaplı, 10 mm uzunlukta) Resim 22 : Pirinç blok örnekleri Testler sonrasında maksimum esneklik direnci ortalama 989 N bulunmuştur. Bu kuvvet insanın uyguladığı maksimum ısırma kuvveti olan 756 N dan fazladır. Maksimum kuvvet kriteri mini implant ya da teleskopik tüpte meydana gelen plastik deformasyondur (Resim 23) (Lopes ve ark., 2010). Lopes ve ark. yaptıkları diğer bir çalışmada domuz kadavraları kullanılarak Herbst apareyi için dizayn edilen mini implant prototiplerin esneklik dirençlerini incelemişlerdir (Resim 24) (Lopes ve ark., 2013). 28 Resim 23 : Mini implant ve teleskopik tüpte meydana gelen deformasyon Resim 24 : A: Teleskobik tüp B: Kemik fragmanları C: Esneklik direnci testi Toplam 13 mini-implant (2 mm kalınlığında, 10 mm uzunluğunda) Herbst apareyinin teleskobik tüplerine bağlanmış ve sonrasında üç domuz kadavrasına yerleştirilmiştir. İki maksilla 2 mandibulada olmak üzere toplam 4 mini implant kullanılmıştır. Örnekler tekli cantilever esneklik testine tabi tutulmuş, 1,5 mm dislokasyon gözlenene kadar dakikada 0,5 mm traksiyon uygulanmıştır. Huja ve ark. göre cantilever testin bir takım dezavantajları bulunmaktadır. Bunlar standardizasyon, tekrar edilebilirlik, kemik esnekliği, mini implantın komşu diş ya da köke temasıdır (Lopes ve ark., 2013). Test edilen hipoteze göre 1,0 Kgf üstündeki kuvvetler ortopedik kabul edilmiştir. Mini implant prototipi maksiller arka bölgede 13,86±2,30 Kgf ve mandibular ön bölgede 20,5±5,20 Kgf bulunmuştur. Maksillanın arka bölgesi ve mandibulanın ön bölgesi arasındaki esneklik direnci anlamlı bir şekilde 29 farklı bulunmuştur. Ön mandibula belirgin bir şekilde daha dayanıklı bulunmuştur (Lopes ve ark., 2013). Miyawaki ve ark. (2003) mini implant başarı oranının 1 mm çapındaki implantın 1,5 mm ya da 2,3 mm çapındaki implanttan daha az başarı gösterdiğini rapor etmiştir. Araştırmacılar 1,5 mm çaplı implantın ortalama ve düşük mandibular düzlem açısına sahip hastalarda; 2,3 mm çaplı implantın yüksek mandibular düzlem açısına sahip hastalarda kullanımını önermişlerdir. Miyawaki ve ark. (2003) implant uzunluğu ile başarı arasında bağlantı bulamamışlardır. Diğer yandan Brettin ve ark. (2008) bikortikal mini implantın daha iyi ankraj direnci, azalmış kemik stresi ve monokortikal implantlara göre daha iyi stabilite sağladığı sonucuna ulaşmışlardır. Barros ve ark. (2011) mini implant çapı artışının anlamlı bir şekilde artmış yerleştirme torku, kırılma torku ile kırılma riskini azalttığını söylemişlerdir. Bu nedenle mini implant prototipi direncinin arttırılması için çap 2 mm ve uzunluk 10 mm ye arttırılmış ve bikortikal ankraj sağlanmıştır. Huja ve ark. (2005) iyileşme periyodu olmadan primer stabilite varlığında kuvvet uygulanabileceğini belirtmiştir. Lopes ve ark. yaptığı çalışmada da immediat yükleme yapılmış ve benzer sonuçlara ulaşılmıştır (Lopes ve ark., 2013). Maksiller arka bölge ve mandibular ön bölgedeki esneklik direncinin farklı olmasının mandibulada bikortikal ankraj sağlanırken maksillada sağlanamamasına bağlı olarak oluştuğu belirtilmiştir. Pancherz’e göre Herbst apareyi uygulandıktan sonra arka dişler temas etmemektedir. Kontak sadece anterior dişlerde gözlenmektedir. Bu durum tedavinin ilk üç ayında masseter ve temporal kasların etkilerinin azalarak çiğneme kuvvetinin etkisinin azalmasına neden olmaktadır. Yazarlar tedavinin 6 ayı içinde çiğneme kuvvetlerinin tekrar arttığını belirtmişlerdir. Yapılan çalışmada kas ve yumuşak dokuların uyguladığı kuvvetlerin dirence olan etkisi 30 incelenememiştir. Bu nedenle in vivo çalışmaların gerekliliği vurgulanmıştır (Lopes ve ark., 2013). Özel (2009)’in yaptığı çalışmada 32 hastada; 2 mm çapında, 8 mm uzunluğunda mini vidalar mandibular 2. premolar ve 1. molar arasına yerleştirilmiştir. Mini vida ile üst santral kesici dişlerin distalindeki çengeller arasında Sınıf II elastikler kullanılmıştır. Yaklaşık 500 gr ortopedik kuvvet uygulanmış ve %89,06 başarı gözlenmiştir. Ayrıca Sınıf II vakalarda olumlu dişsel, iskeletsel ve yumuşak doku etkileri olan, ortodontik tedavi süresini 6-8 ay kısaltan, ekstraoral ankraj aygıtı kullanılmasına gerek kalmayan, tedavinin tek aşamalı yapılmasına imkan tanıyan, çevre dokulara olumsuz etkileri olmayan bir alternatif yöntem olarak sunulmuştur. 5.2.Forsus apareyi ile iskeletsel ankrajın beraber kullanılması Vogt tarafından 2001 yılında geliştirilen Forsus aygıtı (3M Unitek, St.Paul,Minn. ABD), yanakların yaralanmasını önleyen saydam plastik ile kaplı NiTi sarmal yaydan oluşmaktadır . Dört ayrı uzunlukta (28,31,34 ve 37 mm) piyasaya sürülen aygıt, Jasper Jumper ile benzer etki mekanizmasına sahiptir (Karaçay ve ark., 2006). Fonksiyonel apareylerde görülen alt keser proklinasyonunu önlemek ve iskeletsel değişiklikleri araştırmak amacıyla Aslan ve ark. Forsus FRD’nin (Fatigue Resistant Device) mini vida ile beraber kullanılmasını inceleyen bir araştırma yapmışlardır. Aktif büyüme periyoduna sahip 16 hasta mini vida destekli Forsus ile, 17 hasta konvansiyonel Forsus ile tedavi edilmiştir. Mini vida destekli Forsus grubunda mini vida ile bağlantı sağlamak için mandibular kaninler 0,018 X 0,018 inç vertikal slotlu braket ile bondlanmıştır. Bu grupta mini vida (spider screw 1.5 mm X 8 mm) alt kanin ve 1. premolar arasına forsus uygulanmadan en az 1 hafta önce uygulanmıştır. 0,018 X 0,025 inç çelik tel aracılığıyla vertikal kanin braketi ile mini vida slotu arasına yerleştirilerek indirekt ankraj sağlanmıştır (Resim 25) (Aslan ve ark., 2014). 31 Resim 25 : 0,018 X 0,025 çelik telin spider screw-kanin braketi arasına yerleştirilerek indirekt ankraj olarak uygulanması Bu çalışmada Forsus aygıtının mini vidalı ya da mini vidasız maksilla ya da mandibula üzerinde sagittal ve vertikal anlamlı etkisi olmadığı, mini vida destekli grupta alt keser protrüzyonunun etkin biçimde azaltıldığı sonucuna ulaşılmıştır (Aslan ve ark., 2014). Total ön yüz yüksekliği (2,25 ± 1,94), alt ön yüz yüksekliği (1,81 ± 1,54), posterior yüz yüksekliği(1,53 ± 1,67) mini vida destekli grupta artmıştır. Forsus grubunda sadece arka yüz yüksekliği (1,26 ± 1,79) artmıştır (Aslan ve ark., 2014). Forsus grubundaki mandibular molarların mezial tipping değerleri mini vida destekli Forsus ve kontrol grubundan daha fazla gözlenmiştir (Aslan ve ark., 2014). Maksiller keser retroklinasyonu mini vida destekli grupta Forsus grubuna göre daha fazla gözlenmiştir. Alt keser proklinasyonu Forsus grubunda, mini vida destekli grup ve kontrol grubuna göre daha fazla gözlenmiştir. Tedavi grubunda kontrol grubuyla karşılaştırıldığında alt keser intrüzyonu anlamlı olarak bulunmuşlardır. Oklüzal düzlemin saat yönü rotasyonu mini vida destekli (3,66 ± 3,24) ve Forsus (3,78 ± 3,33) grubunda gözlenmiştir (Aslan ve ark., 2014). İnterinsizal açı Forsus grubunda (6,09 ± 4,42) mini vida destekli grup ile karşılaştırıldığında anlamlı bir şekilde azalmıştır. Mini vida destekli (4,28 ± 32 2,15) ve Forsus (4,08 ± 2,02) grubunda anlamlı bir şekilde overjet azalmıştır. Overbite ise mini vida destekli grupta (1,53 ± 1,19), Forsus grubunda (2,68 ± 1,52) anlamlı bir şekilde azalmıştır. Molar ilişkileri mini vida destekli Forsus grubunda (3,50 ± 2,06), Forsus grubuna (3,39 ± 1,72) göre anlamlı bir şekilde düzelmiştir. Diğer yandan Forsus grubu da mini vida destekli Forsus grubu ile karşılaştırıldığında overbite daha fazla azalmıştır (Aslan ve ark., 2014). Forsus grubunda alt dudak protrüzyonu (1,47 ± 1,77) ve labiomental açıda artış (14,56 ± 13,17) gözlenmiştir. Bu bulgular Nalbantgil ve ark. (2005) ile uyumludur (Aslan ve ark., 2014). Maksilla ile ilgili sonuçlar Günay ve ark. (2011) , Weiland ve Bantleon (1995) ile uyumludur. Diğer yandan bazı araştırmacılar maksillanın büyümesinin peak ya da postpeak döneminde bazı sabit interark uygulamaları ile sınırlanabileceği sonucuna ulaşmışlardır (Aslan ve ark., 2014). Maksilla ile benzer olarak mandibulanın sagittal pozisyonu, mandibular uzunlukta herhangi anlamlı bir değişiklik göstermemiştir. Aras ve ark. (2011) ve Franchi ve ark. (2011) forsusun mandibular anterior translasyonu üzerindeki etkisinin sınırlı olduğunu belirtmişlerdir. Apareyin dayanıklılığı mandibular büyüme stimülasyonunda önemlidir. Rijit bir aparey olan Herbst ile mandibular büyümedeki artış olduğu aşikardır. Bu çalışmada mini vida destekli Forsus ile mandibulada alt keser protrüzyonu olmadan daha fazla ön pozisyona yönlendirilmesinin desteklenebileceği, büyümesinin stimüle edilebileceği hipotezi araştırılmıştır. Fakat bunun aksine mandibula ile ilgili herhangi bir değişiklik gözlenmemiştir. Diğer yandan mandibular büyüme periyodu için 6 aylık süre yeterli değildir (Aslan ve ark., 2014). Bu çalışmada alt keser proklinasyonu etkin bir şekilde mini vida destekli grupta azaltılmıştır ki bu durum tedavi öncesinde protruziv mandibular keserleri bulunan vakalar için avantajdır (Aslan ve ark., 2014). 33 Mandibular molarların mezial hareket ve tippingi mini vida destekli grupta mandibular keserlerde olduğu gibi anlamlı bulunmamıştır. Bu durumun mandibular dentisyon ankrajının mini vida ile arttırılmış olması nedeni ile olduğu belirtilmiştir (Aslan ve ark., 2014). Overbite Forsus grubunda mini vida destekli gruba göre daha fazla azalmıştır. Bunun nedeninin Forsus grubunda daha fazla mandibular keser intrüzyonu ve daha az maksiller keser ekstrüzyonu olduğu belirtilmiştir. Overjet düzeltimi her iki grupta tamamen dentoalveolar olup maksiller keser retrüzyonu ve mandibular keser proklinasyonu ile meydana gelmiştir. Overjet ve molar ilişkinin düzeltilmesi her iki grupta tamamen dentoalveolerdir (Aslan ve ark., 2014). Molar ilişkinin düzeltilmesi de dentoalveolar olarak meydana gelmiştir. Maksiller molarların distal hareketi mini vida destekli grupta daha belirgindir. Jones ve ark. yaptığı bir çalışmada molar ilişkinin mandibulanın dişsel ve iskeletsel olarak hareket etmesi sonucu olduğunu belirtmiş fakat tedavi süresi 2,7 yıl sürmüştür. Karacay ve ark. maksiller molarların distal hareketi ile mandibular molarların mezial hareketinin benzer olduğu sonucuna ulaşmışlardır (Aslan ve ark., 2014). Bu çalışmada Forsus grubunda belirgin dentoalveolar değişikliklere bağlı olarak alt dudak protrüze hale gelmiş ve labiomental açı anlamlı bir artış göstermiştir (Aslan ve ark., 2014). Çelikoğlu ve ark. mandibular retrüzyonu bulunan iskeletsel Sınıf II maloklüzyonlu hastada Forsus FRD’nin (Fatigue Resistant Device) simfiz plağı ile beraber kullanılmasını incelemişlerdir (Çelikoğlu ve ark., 2014). Üst arkın seviyelenmesi sonrası simfiz için tasarlanan mini plaklar yerleştirilmiştir. Mini plaklar mandibular simfize lokal anestezi altında bilateral olarak yerleştirilmiştir. Mini plaklar simfiz kontürüne uyumlanmış ve 3 adet titanyum vida (7 mm uzunluk, 2 mm genişlikte) ile sabitlenmiştir (Resim 27). İki hafta sonra Forsus FRD 35 mm rod seçilerek yerleştirilmiştir. Hasta 4 34 haftalık aralar ile görülmüş ve gerekirse pushrod üzerine stopper eklenerek aktivasyon yapılmıştır. İskeletsel ankrajlı Forsus FRD uygulandıktan 9 ay sonra Sınıf I kanin ve molar ilişki sağlanmış ve overjet elimine edilmiştir (Çelikoğlu ve ark., 2014). Lateral sefalometri alınmış ve maksiller büyümenin kısıtlanması, mandibulanın öne pozisyonu gözlenmiş ve bunların sonucunda maksiller ve mandibular keserler retrüze olmuş ve bu durum klinik olarak da gözlenmiştir (Çelikoğlu ve ark., 2014). Mandibular keserlerin protrüze olmasını engellemek ve iskeletsel olarak Sınıf II maloklüzyonu düzeltmek için kullanılan mini vida ankrajı alt keser protrüzyonunu azaltarak başarı sağlamış fakat iskeletsel bir değişikliğe neden olmamıştır (Aslan, 2014 ). Mini vida ankrajlı Forsus FRD kullanılarak haraketli ve sabit fonksiyonel apareylerin en yaygın bulgusu olan alt keser protrüzyonu elimine edilmiştir (Aslan, 2014). Otörlere göre tüm değişiklikler dentoalveoler ve mandibular ilerletme için herhangi bir gelişme sağlanamamıştır (Çelikoğlu ve ark., 2014). Fakat simfize yerleştirilen mini plak kullanıldığında sefalometrik değerlendirmeler sonucu maksiller büyümenin hafif azaldığı (ort. SNS – 0,7 Co-A – 0,4mm, A-PMV – 0,6 mm), mandibular büyümenin arttığı (ort. SNB 1,6⁰, Co-Gn 3,1 mm, Pog-PMV 3 mm) gözlenmiştir. Alt ve üst keserler retrüze olmuş ve overbite artmıştır. Maksiller keserlerin retrüze olması daha önceki çalışmalarda yaygın bulgu olmasına rağmen bu çalışmada maksiller keser retrüzyonu önceki çalışmalardan fazladır. IMPA’da belirgin azalma (7,8) meydana gelmiştir. İskeletsel Sınıf II maloklüzyon ve profil konveksitesi düzelmiştir (Çelikoğlu ve ark., 2014). Avantajların yanında, mini plakları yerleştirmek için minör bir cerrahinin ve çıkartmak için ikinci cerrahinin gerekiyor olması bu sistemin dezavantajıdır. Uzun dönem çalışmalar gerekmektedir (Çelikoğlu ve ark., 2014). 35 Resim 26 : Hastanın tedavi öncesi görüntüleri 36 Resim 27 : Hastanın 8 aylık seviyeleme sonrası görüntüleri Resim 28 : Simfiz plaklarının yerleştirilmesi 37 Resim 29 : İskeletsel ankrajlı Forsus sonrası hastanın görüntüsü Resim 30 : Hastanın başlangıç ve bitiş sefalometrik radyografları 38 Parametreler T0 T1 T2 SNA 80,7⁰ 81,3⁰ 80,6⁰ SNB 76,5⁰ 76,9⁰ 78,5⁰ ANB 4,2⁰ 4,4⁰ 2,1⁰ SN/GoGn 28,4⁰ 28,3⁰ 30,2⁰ FMA 25,3⁰ 25,5⁰ 26,8⁰ U1-SN 100,4⁰ 102,3⁰ 93,2⁰ IMPA 95,2⁰ 95,3⁰ 87,5⁰ U1-NA 19,7⁰ 20,9⁰ 12,7⁰ U1-NA 4,5 mm 3,9 mm 1,4 mm L1-NB 23,6⁰ 21,6⁰ 11,8⁰ L1-NB 3,4 mm 2,9 mm -0,3 mm Co-A 81,7 mm 82,3 mm 81,9 mm Co-Gn 98,4 mm 99,2 mm 103,3 mm A-PMV 46,4 mm 47,3 mm 46,7 mm Pog-PMV 39,1 mm 40 mm 43 mm Ls-E -4,8 mm -2 mm -4.8 mm Li-E -1,5 mm -1,7 mm -5,3 mm Overjet 5,5 mm 6 mm 2 mm Overbite 5,5 mm 5 mm 6 mm Tablo 6 : Hastanın başlangıç, seviyeleme sonrası, iskeletsel ankraj sonrası sefalometrik değerleri Ünal ve ark. (2014) mandibular retrüzyonu bulunan iskeletsel Sınıf II maloklüzyonlu 17 hastada Forsus FRD’nin simfiz plağı ile beraber kullanılmasını incelemişlerdir. Simfiz plağı yerleştirildikten sonra oluşacak olan ödemi azaltmak amacıyla hastalara cerrahi işlemi takiben 3 gün süresince hafif kuvvet uygulayacak şekilde çenelik uygulanmıştır. İskeletsel ankrajlı Forsus maksillanın sagittal pozisyonunu belirgin bir şekilde kısıtlamıştır (SNA: -0,73 ± 0,53⁰ ; Co-A: -1,60 ± 1,00 mm; A-VRL: 1,16 ± 0,76 mm). Bu etki oksipital headgear ile benzer olup daha önce 39 yapılan bazı çalışmalarla uyumludur. Mandibular parametrelerde anlamlı bir artış gözlenmiştir (SNB: 2,60 ± 0,60⁰ ; Co-Gn: 2,65 ± 0,94 mm; B-VRL: 3,05 ± 0,85 mm; Pog-VRL: 2,62 ± 0,61 mm). Bu değişiklikler de maksillomandibular ilişkilerin gelişmesini sağlamıştır (ANB: -3,32 ± 0,70⁰ ; konveksite: -5,71 ± 2,14⁰) (Ünal ve ark., 2014). Bu çalışma sonrasında meydana gelen dentoalveolar değişiklikler; üst molarların distalizasyonu, üst ve alt keserlerin retrüzyonudur. Bu dentoalveolar değişiklikler iskeletsel katkı ile beraber overjette belirgin düzelme ile sonuçlanmıştır (-5,11 ± 2,43 mm). Geçmiş çalışmalarla karşılaştırıldığında; bu çalışmada maksiller keser retrüzyonu daha fazla gözlenmiştir (-10,86 ± 4,57⁰). Bu durumun mandibulaya uygulanan iskeletsel ankraj kuvvetinin, maksiller arka iletilmesi nedeni ile olduğu düşünülmüştür (Ünal ve ark., 2014). Alt dudak ve yumuşak doku pogonyonu belirgin bir şekilde protrüze olurken, üst dudak retrüze olmuştur. Bu değişiklikler fasiyal yumuşak doku konveksitesinin gelişmesini sağlamıştır (Ünal ve ark., 2014). Bu çalışma sonucunda özet olarak: Maksillanın öne doğru büyümesinin önemli derecede kısıtlandığı, Mandibulanın öne doğru gelişiminin önemli derecede stimüle edildiği, Üst kesici dişlerde retrüzyon ve ekstrüzyon meydana geldiği, Alt kesici dişlerde retrüzyon meydana geldiği, Elde edilen 5.11 mm’lik overjet düzeltiminin büyük oranda iskeletsel olduğu (%74 iskeletsel, %26 dentoalveolar), İskeletsel ve dişsel yapılarda meydana gelen değişikliklere bağlı olarak yumuşak doku profilinin olumlu yönde etkilendiği ve profil konveksitesinin azaldığı, 40 Mini plakların sabit fonksiyonel aparey için yeterli stabilitede olduğu tespit edilmiştir (Ünal ve ark., 2014). İskeletsel ankraj destekli Forsus FRD apareyinin mandibular retrognatiye bağlı Sınıf II maloklüzyon tedavisinde etkili olduğu ve elde edilen düzelmenin büyük oranda iskeletsel olarak gerçekleştiği sonucuna varılmıştır. Ancak bu yöntemin tedavi maliyeti ve cerrahi müdahale gerektirdiği göz önünde bulundurulmalıdır (Ünal ve ark., 2014). Üst kesici dişlerde meydana gelen retrüzyonu azaltmak için üst çenede 0.021x0.025 inç çelik telin takılmasının ve palatinal kök torku verilmesinin overjet değişikliğinde dişsel katkıyı azaltıp, iskeletsel katkıyı arttırabileceği düşünülmektedir (Ünal ve ark., 2014). 5.2.Jusper Jumper apareyi ile iskeletsel ankrajın beraber kullanılması Jasper Jumper™ (American Orthodontics, Sheboygan/Wisconsin, USA.) apareyi, Dr. James Jasper tarafından geliştirilen sabit fonksiyonel bir aygıttır. Araştırıcıların elde ettikleri tedavi sonuçları: - Ortalama altı ay süren tedavinin sonunda tüm hastalarda Sınıf I oklüzal ilişki elde edilmiştir. - Sınıf II maloklüzyonun düzeltilmesi iskeletsel (%40) ve dişsel (%60) değişikliklerin sonucu meydana gelmiştir. Küçükkeleş ve ark. %80 dentoalveolar etkisi olduğu sonucuna ulaşmışlardır. - İskeletsel Sınıf II maloklüzyonun düzeltilmesi daha çok mandibula ile sınırlanmıştır. 41 - Molar ilişkisinin total düzelmesi, dentoalveoler olarak her iki çenede de aynı oranda gerçekleşirken, overjetteki düzelme maksillada mandibuladan daha fazla olmuştur. - Normal büyüme sırasında meydana gelen değişikliklerle karşılaştırıldığında Jasper Jumper apareyi, üst dişleri distalize ve alt dişleri de mesialize eder. Mandibular büyüme bir miktar artmış gibi gözükmektedir. Gazivekilli (2007) Jasper Jumper apareyinin alt çenedeki dentoalveolar etkilerini ortadan kaldıracak bir düzenek oluşturmak ve böylece bu aygıtın alt çenede yarattığı saf iskeletsel etkiyi ortaya çıkarmak amacı ile simfiz plakları kullanarak post peak evresinde 7 hastayı değerlendirmişlerdir. Maksiller keser dişlerin seviyelenmesinden hemen sonra, özel olarak tasarlanmış olan mini-plaklar, simfiz bölgesinin sağ ve sol kısımlarına cerrahi olarak yerleştirilmiştir (Resim 31) (Gazivekilli, 2007). Simfiz bölgesine yerleştirilen bu mini-plaklara, Jasper Jumper apareyi ağız içerisinde kolaylıkla uygulanabilmesi için mini-plakların uç bölgelerinde topuzlar yer almaktadır. Bu topuzların ortasında, oklüzal düzleme paralel olarak yerleştirilmiş oluklar bulunmaktadır, Jasper Jumper apareyi bu noktadan mandibulaya kuvvet uygulayacaktır (Resim 32) (Gazivekilli, 2007). Resim 31 : Mini plaklar ve mini vidalar 42 Resim 32 : Mini plaklarda yer alan olukların doğrultusu Cerrahi işlem sırasında iyi bir mini-plak ve kemik uyumu sağlandıktan sonra, mini-plakların, 10 veya 12 mm uzunluğunda, 2 mm çapındaki titanyumdan üretilmiş mini-vidalar ile sabitlenmesi sağlanmıştır (Resim 33) (Gazivekilli, 2007). Resim 33 : Mini plakların cerrahi olarak uygulanması 43 Plakların uyumlanması sırasında, ağız içerisinde Jasper Jumper ile bağlantı sağlayacak olan topuz kısmının, alt kanin dişlerinin uzun aksı üzerinde yer almasına ve topuzun içerisindeki oluğun, mandibular oklüzal düzleme paralel olmasına dikkat edilmiştir. Uygun boyutta Jasper Jumper apareyi seçildikten sonra, üst çenede birinci molar diş bantının headgear tüpü ile bağlantı, stoplu pin yardımı ile sağlanmıştır. Pin, Jasper Jumper’ın üst kısmının distalinden geçirildikten sonra üst molar dişin headgear tüpünün distalinden geçirilmiş ve headgear tüpünün mezailden çıkan kısım yukarı doğru kıvrılarak Jasper Jumper apareyinin üst dental ark ile bağlantısı sağlanmıştır. Alt çenede ise, Jasper Jumper apareyinin çene ucuna yerleştirilmiş olan miniplağa ait topuz ile bağlantısı, yine pin yardımı ile gerçekleştirilmiştir. Üst çene ile bağlantısı sağlanmış olan Jasper Jumper apareyi, alt bağlantı kısmı topuzun mezialinde yer alacak şekilde yerleştirildikten sonra, pin sırasıyla Jasper Jumper apareyinin alt kısmından ve topuzun içerisinde yer alan oluğun mezial kısmından geçirilerek, distal yönde uzamış olan pin aşağı doğru kıvrılarak, apareyin alt çene ile bağlantısı sağlanmıştır (Resim 34) (Gazivekilli, 2007). Resim 34 :Apareyin headgear tüpüne ve simfiz plağındaki topuza bağlanması Birinci aşamada, geleneksel yöntemin aksine üst çenede, pin sırasıyla Jasper Jumper’ın üst kısmının mezialinden, sonrada üst molar diş bantının headgear tüpünün mezialinden geçirilmiştir. Headgear tüpünün distalinden çıkan pin ise yukarı doğru kıvrılmıştır (Gazivekilli, 2007). 44 İkinci aşamada ise, bazı olgularda birinci yöntemdeki aktivasyon miktarı yeterli olmamıştır. Bu durumda, üretici firma tarafından üretilmiş olan ve geleneksel yöntemde alt çene ile Jasper Jumper apareyinin bağlantısında kullanılan teflon toplar kullanılmıştır. Pin, sırasıyla Jasper Jumper’ın üst kısmının mezialinden, sonra ortasında oluk bulunan teflon toptan ve en son olarak üst molar diş bandının headgear tüpünün mezialinden geçirilmiştir. Headgear tüpünün distalinden çıkan kısım yine yukarı doğru kıvrılarak bağlantı ve aktivasyon sağlanmıştır (Resim 35). Tedavi sonrasında SNA, SNB ve SN-Pog açılarında hem çalışma grubunda hemde kontrol grubunda anlamlı bir değişime rastlanmamıştır (Gazivekilli, 2007). Resim 35 : Apareyin mazialden uygulanması ve teflon tüpler ile aktive edilmesi Resim 36 : Apareyin model üzerinde görünümü 45 Hem çalışma grubunda hem de kontrol grubunda, yumuşak dokuya ait verilerdeki anlamsız değişiklikler, Jasper Jumper apareyinin her iki uygulama biçimininde yumuşak doku üzerinde sınırlı etki ettiğini göstermektedir. Dişkemik ankrajıyla uygulanan Jasper Jumper apareyi, mandibulanın sagital yönde iskeletsel olarak büyümesini sağlamakta yetersiz olmuş ve temelde dentoalveolar değişikliklere neden olmuştur (Gazivekilli, 2007). Simfiz mini-plakları, hastalarda herhangi bir rahatsızlığa ve enfeksiyona neden olmadan, ortalama 9 ay süresince başarıyla kullanılmıştır. Jasper Jumper apareyi, mini-plakların topuz kısımlarına başarı ile sabitlenmiş ve bu bölgede herhangi bir kırılma görülmemiştir. Bu çalışma için tasarlanan mini-plaklar, sabit bir fonksiyonel apareyi taşıyacak yeterlikte, stabil bulunmuştur. Jasper Jumper apareyinin, üst molar diş headgear tüpü ile bağlantı sağlayan delik ile yay kısmı arasında sıklıkla kırılmalar görülmüştür. Diş-kemik destekli Jasper Jumper apareyi uygulaması, mandibulanın sagittal yönde büyümesinde etkili olmadığı saptanmıştır. Diş-kemik destekli Jasper Jumper apareyi uygulaması, maksillanın sagital yöndeki konumunda etkili olmadığı saptanmıştır. Diş-kemik destekli Jasper Jumper apareyi uygulaması, palatal düzlemde 1,57° ± 1,51° derecelik saat yönünde rotasyona neden olmuştur. Diş-kemik destekli Jasper Jumper apareyi uygulaması, oklüzal düzlemde 5,71° ± 4,15° derecelik saat yönünde rotasyona neden olmuştur. Diş-kemik destekli Jasper Jumper apareyi uygulaması sonucunda, mandibulada IMPA açısında 1,43° ± 3,6° derecelik anlamsız miktarda retroklinasyon görülmüştür. Bu çalışmadaki sonuçların ışığı altında, Jasper Jumper apareyi yerine Herbst benzeri daha rijid sabit fonksiyonel apareylerin denenmesi önerilmektedir. 46 Resim 37 : Hastanın iskeletsel ankrajlı Jusper Jumper apareyi uygulama önce ve sonrası fotoğrafları 47 SONUÇ Mini vida destekli Herbst apareyi (MAH) kullanımı sonucu keser proklinasyonu azalarak dentoalveolar kompanzasyon azalmış ve tedavi sırasında daha iyi bir iskeletsel etki sağlanmıştır. MAH sonrası mandibulanın sagittal pozisyonundaki hafif artış ve mandibulanın hafif öne rotasyonu gözlenmiştir. Mini vida ankrajlı Forsus FRD kullanılarak haraketli ve sabit fonksiyonel apareylerin en yaygın bulgusu olan alt keser protrüzyonu elimine edilmiştir. Forsus FRD mini vida beraber kullanıldığında tüm değişiklikler değerlendirilmiş, dentoalveolar ve mandibular ilerletme için herhangi bir gelişme sağlanamamıştır. Forsus apareyi ile simfiz plağının kombine kullanıldığında maksillanın öne doğru büyümesinin önemli derecede kısıtlandığı, mandibulanın öne doğru gelişiminin önemli derecede stimüle edildiği, üst ve alt kesici dişlerde belirgin bir retrüzyon meydana geldiği, overjet düzeltiminin büyük oranda iskeletsel olduğu, yumuşak doku profilinin olumlu yönde etkilendiği ve profil konveksitesinin azaldığı gözlenmiştir. Jusper jumper apareyi ile simfiz plağı beraber kullanıldığında alt keser proklinasyonunda kontrol sağlanmış fakat iskeletsel herhangi bir değişikliğe rastlanmamıştır. Sabit fonksiyonel apareyler ile iskeletsel ankraj ünitelerinin kombine olarak kullanılması alt keser proklinasyonun önlenmesi açısından iyi bir seçenektir. İskeletsel etkinin değerlendirilmesi amacıyla Herbst gibi rijit apareylerle TADs ile direkt ankrajın kullanılarak klinik çalışmaların yapılması gerekmektedir. 48 KAYNAKLAR Ahlgren J.: Early and late electromyographic response to treatment with activators, Am J Orthod. 74 :88-93, 1978. Aslan B., Kucukkaraca E., Turkoz C., Dincer M.: Treatment effects of the Forsus Fatigue Resistant Device used with miniscrew anchorage, Angle Orthod. 2014;84:76-87. Block MS, Hoffman DR. : A new device for absolute anchorage for orthodontics. Am J Orthod Dentofacial Orthop, 107(3):251-8, 1995. Büyüknacar Ö. : Sabit Fonksiyonel Apareyler, Bitirme Tezi. Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı. İZMİR 2013. Çelikoglu M., Unal T., Bayram M., Candirli C.: Treatment of skeletal Class II malocclusion using fixed functional appliance with miniplate anchorage, Eur J Dent 2014; 8:276-80. El‑Fateh T, Ruf S. Herbst treatment with mandibular cast splints–revisited. Angle Orthod 2011;81:820‑7. Gazivekilli C.: Mandibular Retrognatiye Bağlı Sınıf II Olgularda İskeletsel Ankraj Desteği İle Birlikte Kullanılan Jasper Jumper Apareyinin Etkilerinin Sefalometrik İncelemesi. Bitirme Tezi. Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı. İSTANBUL 2007. Graber T.M., Vanarsdall R. L., J.R. Orthodontics, current principles and techniques. 2nd Ed. Mosby Company: St. Louis,MO, 1994. Hansen K, Koutsonas TG, Pancherz H. Long‑term effects of Herbst treatment on the mandibular incisor segment: A cephalometric and biometric investigation. Am J Orthod Dentofacial Orthop 1997; 112:92‑103. 49 Jasper J., McNamara J.A.: the correction of interarch malocclusions using a fixed force module. Am J Orthod Dentofac Orthop., 108 :641-650, 1995. Jean Y.C., Will L.A., Niederman R. : Analysis of efficacy of functional appliances on mandibular growth. Am J Orthod Dentofac Orthop, 122(5): 470–476, 2002. Karabulut A. Sınıf II Divizyon 1 Anomalilerin Fonksiyonel Apareyler ile Tedavileri. Bitirme Tezi. Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı. İZMİR 2007. Karaçay S., Akın E., Ölmez H., Gürton Ü., Sagdıç D. Forsus Nitinol Flat Spring and Jasper Jumper corrections of Class II division 1 malocclusions. Angle Orthod 2006; 76:666-672. Kim, Y.H.: Comperative Cephalometric Study of Class II, Division 1 Nonexraction and Exraction Cases, Angle Orthod, 49(2): 77-84, 1979. Luzi C., Luzi V., Carletti P., Melsen B.: The Miniscrew-Anchored Herbst, JCO/JULY 2012. Luzi C., Luzi V.: Skeletal Class II treatment with the miniscrew-anchored Herbst, Orthod Fr 2013;84:307–318. Luzi C., Luzi V., Melsen B.: Mini-implants and the efficiency of Herbst treatment: a preliminary study, Progress in Orthodontics 2013;14:21. Lopes K.B., Dominguez G.C., Biasi C., Rossi J.L.: Flexural strength of miniimplants developed for Herbst appliance skeletal anchorage. A study in Minipigs br1 cadavers, Dental Press J Orthod. 2013 Nov-Dec;18(6):124-9. Lopes K.B., Dominguez G.C., Tortamano A., Rossi J.L., Vigorito J.W.: In vitro flexural strength evaluation of a mini-implant prototype designed for Herbst appliance anchorage, Dental Press J Orthod. 2010 July-Aug;15(4):38.e1-6. 50 Manni A., Pasini M., Mauro C., Comparison between Herbst appliances with or without miniscrew anchorage, Dental Research Journal 2012; 9:8. Mcsherry P.F., Bradley H.: Class II Correction-reducing patient compliance: A review of the available techniques. J Orthod., 27 :219-231,2004. Miyawaki S, Koyama I, Inoue M, Mishima K, Sugahara T, Takano-Yamamoto T. Factors associated with the stability of titanium screws placed in the posterior region for orthodontic anchorage. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2003;124(4):373-8. Orgun A. Iskeletsel Sınıf II olgularda Jasper Jumper apareyinin tedavi etkinliğinin sefalometrik araştırılması. Marmara Üniversitesi, Doktora tezi, İstanbul, 1995. Özdemir Özel B. Sınıf II Divizyon 1 Vakalarda Mini Vida Kullanılarak Yapılan Tedavinin Dental ve İskeletsel Etkileri. Doktora Tezi. Ankara Üniversite Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı. Ankara 2009 . Özel N, Aksoy A. Functional orthopedic appliances used in the treatment of class II malocclusion. Smyrna Tıp Dergisi 2011; 48-52. Pancherz H.: Treatment of Class II malocclusions by jumping the bite with the Herbst appliance: A cephalometric investigation. Am J. Orthod., 76 :423442, 1979. Pancherz H. The mechanism of Class II correction in Herbst appliance treatment. Am J Orthod Dentofac Orthop 1982; 104-113. Pancherz H.: The Herbst appliance — Its biologic effects and clinical use. Am J Orthod Dentofac Orthop., 87: 1-20, 1985. Papadopoulos M.A.: Orthodontic Treatment of the Class II Noncompliant Patient. Ed: Papadopoulos M.A., Orthodontics: Current Principles and Techniquse. s. 9, s. 69- 78, s. 182, s. 107, Mosby Inc., 2006. 51 Proffit WR : Contemporary Orthodontics. 2nd Ed. Mosby-year book St. Louis, 1986. Proffit WR.: Malocclusion and dentofacial deformity in contemporary society. 2nd edition, s 1-16, 1993. Ruf S, Hansen K, Pancherz H. Does orthodontic proclination of lower incisors in children and adolescents cause gingival recession? Am J Orthod Dentofacial Orthop 1998;114:100‑6. Schwindling F.P.: Jasper Jumper Color Atlas. Schwindling-Merzig- Germany.1997ed. Unal T, Çelikoğlu M, Çandırlı C. Evaluation of the effects of skeletal anchoraged Forsus FRD using miniplates inserted on mandibular symphysis A new approach for the treatment of Class II malocclusion. Angle Orthod 2014. Uysal T. İmplantlar ve Ortodonti. Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi Cilt:8 Sayı:2 2005 Wiechmann D, Schwestka‑Polly R, Pancherz H, Hohoff A. Control of mandibular incisors with the combined Herbst and completely customized lingual appliance–a pilot study. Head Face Med 2010;6:3. Wigal TG, Dischinger T, Martin C, Razmus T, Gunel E, Ngan P. Stability of Class II treatment with an edgewise crowned Herbst appliance in the early mixed dentition: Skeletal and dental changes. Am J Orthod Dentofacial Orthop 2011;140:210‑23. Weiland FJ, Bantleon HP. Treatment of Class II malocclusions with the Jasper Jumper appliance. A preliminary report. Am J Orthod Dentofac Orthotop 1995; 108:341-350. 52 Weschler D, Pancherz H. Efficiency of three mandibular anchorage forms in Herbst treatment: A cephalometric investigation. Angle Orthod 2005;75:23‑7. Von Bremen J, Pancherz H, Ruf S. Reduced mandibular cast splints an alternative in Herbst therapy? A prospective multicentre study. Eur J Orthod 2007;29:609‑13. 53
Benzer belgeler
Sınıf II maloklüzyonların tedavisinde kullanılan
Forsus Nitinol Flat Spring and Jasper Jumper
corrections of Class II division 1 malocclusions. Angle