the PDF file
Transkript
the PDF file
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BİLİM DALI ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DUYGULARINI FARK ETMELERİ VE İFADE ETMELERİ İLE PSİKOLOJİK İYİ OLUŞLARI: KÜLTÜRLERARASI BİR KARŞILAŞTIRMA DOKTORA TEZİ Hazırlayan Behire KUYUMCU ANKARA Haziran, 2012 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BİLİM DALI ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DUYGULARINI FARK ETMELERİ VE İFADE ETMELERİ İLE PSİKOLOJİK İYİ OLUŞLARI: KÜLTÜRLERARASI BİR KARŞILAŞTIRMA DOKTORA TEZİ Hazırlayan Behire KUYUMCU Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet GÜVEN ANKARA Haziran, 2012 i JÜRİ ONAY SAYFASI Behire KUYUMCU’nun “Üniversite Öğrencilerinin Duygularını Fark Etmeleri Ve İfade Etmeleri İle Psikolojik İyi Oluşları: Kültürlerarası Bir Karşılaştırma” başlıklı tezi, Haziran 2012 tarihinde jürimiz tarafından Eğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bilim Dalı’nda DOKTORA TEZİ olarak kabul edilmiştir. Adı Soyadı İmza Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet GÜVEN ………………………. Üye : Prof. Dr. Feride BACANLI ………………………. Üye : Prof. Dr. Galip YÜKSEL ………………………. Üye : Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY ………………………. Üye : Doç. Dr. Filiz BİLGE ………………………. ii ÖN SÖZ Bitmeyen öğrencilik olarak değerlendirdiğim akademik yaşamımda emeği geçen bütün hocalarıma ve bilginin yanında manevi değerlerin de “insana” yakıştığını öğreten herkese teşekkür ederek başlamak istiyorum. Bilim insanı, araştırmalarına yaratıcı bir ruh, özgün bir bakış açısıyla başlamak ister. Sadece özgürlüğün olduğu ortamlarda hissedilebilen bu duyguları yaşamama ve kendimce özgün olmama olanak sağlayan ve desteğini esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. Mehmet GÜVEN’e, özgün olmanın zenginlik olduğunu öğreten ve sınırlarımı zorlamam konusunda cesaretlendiren değerli hocam Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY’a, bilimsel etik duyarlılığını örnek aldığım değerli hocam Doç. Dr. Filiz BİLGE’ye; yönlendirmeleri ile tezimi güzelleştiren değerli hocalarım Prof. Dr. Feride BACANLI ve Prof. Dr. Galip YÜKSEL’e katkılarından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. Tezin yurt dışı uygulamaları için Gazi Üniversitesi BAP birimi (Proje Kodu: 08/2010-15) maddi destek sağlamıştır. Sağlanan destek için Gazi Üniversitesi’ne de teşekkürlerimi sunuyorum. Zorlu doktora sürecinde yaşadığım karanlıkları aydınlatan ve yardımlarını esirgemeyen değerli hocalarım Yrd. Doç. Dr. Mehmet PALANCI’ya ve Cem AYHAN’A, arkadaşlarım Yrd. Doç. Dr. Tazegül DEMİR’e, Öğr. Gör. Gökçe KILIÇOĞLU’na, Özlem MISIRLI TAŞDEMİR’e, Serap DURMUŞ ÖZÜDOĞRU’ya, Yiğit HACIEFENDİOĞLU’na, Zeynep YÜREKTEN’e; İngiltere’deki süreçte yardımlarını esirgemeyen Prof. Dr. Mine DOĞANTAN DACK ve Prof. Dr. John DACK’a, Hayrunisa PELGE’ye, Zülfükar Uğur YIKAN’a teşekkür ediyorum. Ve son olarak her seferinde “Bu kitap bitince ne olacaksın” sorularıyla doktora sürecine dâhil olmaya çalışan, her daim her kararımda yanımda olan aileme sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Behire KUYUMCU Haziran 2012 iii ÖZET ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DUYGULARINI FARK ETMELERİ VE İFADE ETMELERİ İLE PSİKOLOJİK İYİ OLUŞLARI: KÜLTÜRLERARASI BİR KARŞILAŞTIRMA KUYUMCU, Behire Doktora, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet GÜVEN Haziran-2012, 144 s. Bu araştırmanın iki amacı vardır. Birincisi, üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme puanlarının ülke ve cinsiyete göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini incelemektir. İkincisi ise, Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme yeterliliklerinin psikolojik iyi oluşlarını yordama gücünü incelemektir. Araştırmanın çalışma grubu Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinden oluşturulmuştur. Türk öğrenciler 2010–2011 öğretim yılında Gazi Üniversitesi’nde öğrenim görenler arasından seçilen 349 (211 kadın, 138 erkek) kişidir. Yabancı uyruklu öğrenciler araştırmaya dâhil edilmemiştir. Çalışma grubundaki 251 İngiliz öğrenciden (143 kadın, 108 erkek) 229’u 2010–2011 eğitim öğretim yılında Londra Kolej Üniversitesi (University College of London), Londra Üniversitesi (University of London) ve Middelesex Üniversitesi’nde (Middelesex University) www.mediko.gazi.edu.tr/survey öğrenim adresinden gören araştırmaya öğrenciler; katılan 19’u öğrencilerdir. Öğrencilerin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme düzeylerini belirlemek için Toronto Aleksitimi-20 (Bagby, Parker ve Taylor, 1994; Beştepe, 1997), öğrencilerin psikolojik iyi oluş düzeylerini belirlemek amacıyla Psikolojik İyi Oluş Ölçeği (Ryff, 1989; Cenkseven, 2004) kullanılmıştır. İngiliz öğrencilere ölçeklerin orijinal formu uygulanmıştır. Ayrıca öğrencilerin yaş, cinsiyet, etnik yapılarına ilişkin bilgiler, araştırmacı tarafından hazırlanan Kişisel Bilgi Formu ile toplanmıştır. Üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duygularını ifade etme ve psikolojik iyi oluş puanlarının ülke, cinsiyet ve ülke ile cinsiyetin ortak etkisine göre nasıl farklılaştığını analiz etmek için çoklu varyans analizi (MANOVA); Türk ve İngiliz üniversite iv öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme puanlarının psikolojik iyi oluş puanlarını yordayıcılığını test etmek için hiyerarşik regresyon analizi ve değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek için Pearson momentler çarpımı korelâsyon katsayısı hesaplanmıştır. Araştırma sonucunda, Türk üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi İngiliz öğrencilere göre daha düşük bulunmuştur. Kızların psikolojik iyi oluş düzeyleri erkeklerin psikolojik iyi oluş düzeylerinden daha yüksek bulunmuştur. Üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi cinsiyete göre farklılık göstermemiştir. Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyinin psikolojik iyi oluş düzeyini yordadığı bulunmuştur. Sonuçlar literatür ışığında tartışılmış, ileride yapılacak araştırmalara ve psikolojik danışmanlara yönelik önerilerde bulunulmuştur. v ABSTRACT THE RELATIONSHIP BETWEEN THE EMOTIONAL AWARENESS EXPRESSION OF EMOTION AND PSYCHOLOGICAL WELL-BEING OF UNIVERSITY STUDENTS: A CROSS CULTURAL RESEARCH KUYUMCU, Behire Doctoral Dissertation In Guidance and Counseling Science Thesis supervisor: Prof. Dr. Mehmet GÜVEN June-2012, 144 p. There are two aims of this research. Firs aim is to investigate the university students’ psychological well-being, emotional awareness and expression of emotions if change according to gender and nation or not. Second aim is to investigate how Turkish and English university students’ psychological well-being is predicted by the emotional awareness and expression of emotions. The research is a descriptive study. The Turkish group of the research was 349 (211 female, 138 male) Turkish university students educated at Gazi University in 2010-2011. The foreign students were not included in this sample. The English group was 251 (143 female, 108 male) English university students. 229 of these students were from University College of London, University of London or Middelesex University in 2010-2011; 19 of these students were participated in the online research which was addressed as www.mediko.gazi.edu.tr/survey. In order to state the emotional awareness and the expression of emotions of students, the original form of Toronto Alexithymia 20 Scale, developed by Bagby, Parker ve Taylor, (1994) and adapted to Turkish by Beştepe (1997), is applied to English group and the adapted one is used for the Turkish group. In order to state psychological well-being of students the original form of Psychological Well-being Scale, developed by Ryff (1989) and adapted to Turkish by Cenkseven (2004), is applied to English group and the adapted form is used for the Turkish group. Moreover, the information about the age, sex and ethnical structure of the students were collected via Personal Information Form prepared vi by the researcher. To analyze points of the differences in emotional awareness, expression of emotions and psychological well-being based on effect of country, sex and coefficient country and sex multi analysis of variance (MANOVA) was used; in order to analyze how Turkish and English university students’ psychological well-being is predicted by the emotional awareness and expression of emotions in emotional awareness, regression analysis and to identify the relationship between the parameters Pearson product moment correlation coefficient were used. The results of the research showed that psychological well-being, emotional awareness and expression of emotions of Turkish university students was lower than the English students. It was found that the level of psychological well-being of the female students was higher than the male students. The emotional awareness and expression of emotions of university students did not show differences in terms of gender. The emotional awareness and expression of emotions of Turkish and English university students predicted the psychological well-being. The results were evaluated in terms of literature and institutional prospect; the suggestions were made by considering the future research and practical implication for counseling services. vii İÇİNDEKİLER JÜRİ ONAY SAYFASI ................................................................................................... i ÖN SÖZ ........................................................................................................................... ii ABSTRACT ..................................................................................................................... v İÇİNDEKİLER ............................................................................................................. vii TABLOLAR LİSTESİ .................................................................................................. ix KISALTMALAR ............................................................................................................ x BÖLÜM I ......................................................................................................................... 1 1.GİRİŞ ............................................................................................................................. 1 1.1.Problem Durumu................................................................................................. 1 1.2.Araştırmanın Amacı ............................................................................................ 8 1.2.1.Alt Problemler.................................................................................................. 9 1.3.Araştırmanın Önemi ........................................................................................... 9 1.4.Sınırlılıklar ........................................................................................................ 11 1.5.Sayıltılar ............................................................................................................ 11 1.6.Tanımlar ............................................................................................................ 12 BÖLÜM II ..................................................................................................................... 13 2.KAVRAMSAL ÇERÇEVE ......................................................................................... 13 2.1.İyi Oluş ............................................................................................................. 13 2.1.1.Öznel İyi Oluş ............................................................................................. 14 2.1.2.Psikolojik İyi Oluş ...................................................................................... 15 2.2.Duygular ........................................................................................................... 21 2.2.1.Duygu Kuramları ........................................................................................ 22 2.2.2.Duygusal Farkındalık .................................................................................. 25 2.2.3.Duyguları İfade Etme.................................................................................. 28 2.2.4.Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme ile Psikolojik İyi Oluş Arasındaki İlişki ................................................................................................... 31 2.3.Kültür ................................................................................................................ 33 2.3.1.Bağımsız ve İlişkisel Benlik Kurgusu ........................................................ 36 2.3.2.Kültür ile Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme Arasındaki İlişki ............................................................................................................................. 40 2.3.3.Kültür ile Psikolojik İyi Oluş Arasındaki İlişki .......................................... 44 2.4.Cinsiyet ............................................................................................................. 50 2.4.1.Cinsiyet ve Psikolojik İyi Oluş ................................................................... 50 viii 2.4.2.Cinsiyet ile Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme ...................... 51 BÖLÜM III .................................................................................................................... 56 3.YÖNTEM .................................................................................................................... 56 3.1.Araştırma Modeli .............................................................................................. 56 3.2.Çalışma Grubu .................................................................................................. 57 3.3.Veri Toplama Araçları ...................................................................................... 58 3.3.1.Kişisel Bilgi Formu ..................................................................................... 58 3.3.2.Psikolojik İyi Oluş Ölçeği........................................................................... 59 3.3.3.Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği ..................................................................... 61 3.4.Verilerin Analizi ............................................................................................... 62 BÖLÜM IV .................................................................................................................... 65 4.BULGULAR ................................................................................................................ 65 4.1.Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik İyi Oluş, Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme Puanlarının Ülke ve Cinsiyete Göre İncelenmesine İlişkin Bulgular .................................................................................................................. 65 4.2.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalık ve Duygularını İfade Etme Puanlarının Psikolojik İyi Oluş Puanlarını Yordamasına İlişkin Bulgular .................................................................................................................. 69 4.3.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalık ve Duygularını İfade Etme Puanlarının Psikolojik İyi Oluş Faktörlerini Yordamasına İlişkin Bulgular .................................................................................................................. 73 BÖLÜM V ..................................................................................................................... 87 5.TARTIŞMA VE YORUM ........................................................................................... 87 5.1.Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik İyi Oluş, Duygusal Farkındalık ve Duygularını İfade Etmelerinin Ülke ve Cinsiyete Göre İncelenmesine İlişkin Bulguların Tartışılması ........................................................................................... 87 5.2.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalıklarının ve Duygularını İfade Etmelerinin Psikolojik İyi Oluşlarını Yordamasına İlişkin Bulguların Tartışılması ........................................................................................... 94 5.3.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalıklarının ve Duygularını İfade Etmelerinin Psikolojik İyi Oluş Faktörlerini Yordamasına İlişkin Bulguların Tartışılması ........................................................................................... 96 BÖLÜM VI ................................................................................................................... 100 6.SONUÇ VE ÖNERİLER......................................................................................... 100 6.1.Sonuçlar .................................................................................................................. 100 6.2.Öneriler ................................................................................................................... 103 6.2.1.Uygulayıcılara Yönelik Öneriler ................................................................. 103 6.2.2.Alan Araştırmacılarına Yönelik Öneriler .................................................... 104 KAYNAKÇA ............................................................................................................... 124 EKLER ........................................................................................................................ 129 ix TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1: Değişkenlere Ait Ortalama ve Standart Sapma Puanları ................................ 66 Tablo 2: Ülke ve Cinsiyete Göre Değişkenlerin MANOVA Sonuçları............................ 67 Tablo 5: İki Ülke Kızlarının Değişkenlerine İlişkin t Testi Sonuçları ............................ 68 Tablo 6: İki Ülke Erkeklerinin Değişkenlerine İlişkin t Testi Sonuçları......................... 69 Tablo 7: Türk Üniversite Öğrencileri İçin Değişkenler Arası ilişkileri Gösteren Pearson Momentler Korelasyon Matrisi ....................................................................................... 70 Tablo 8: İngiliz Üniversite Öğrencileri İçin Değişkenler Arası ilişkileri Gösteren Pearson Momentler Korelasyon Matrisi ........................................................................ 71 Tablo 9: Psikolojik İyi Oluşun Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 72 Tablo 10: Psikolojik İyi Oluşun Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları .......................................................................... 73 Tablo 11: Diğerleri İle Olumlu İlişkilerin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları................................................................ 74 Tablo 12: Diğerleri İle Olumlu İlişkilerin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları .............................................................. 75 Tablo 13: Özerkliğin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ....................................................................................................... 76 Tablo 14: Özerkliğin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 77 Tablo 15: Çevre Hâkimiyetinin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ............................................................................ 78 Tablo 16: Çevre Hâkimiyetinin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları .......................................................................... 79 Tablo 17: Kişisel Gelişimin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 80 Tablo 18: Kişisel Gelişimin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 81 Tablo 19: Yaşam Amacının Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 82 Tablo 20: Yaşam Amacının Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 83 Tablo 21: Kendini Kabulün Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 84 Tablo 22: Kendini Kabulün Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları ......................................................................................... 85 x KISALTMALAR DUFA: Duygusal farkındalık DUİF: Duyguları ifade etme PİO: Psikolojik iyi oluş DUFA*DUİF: Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi 1 BÖLÜM I 1.GİRİŞ Bu bölümde öncelikli olarak araştırmanın problem durumuna yer verilmiştir. Daha sonra, araştırmanın amacı, önemi, sınırlılıkları, sayıltıları ve araştırmada verilen çeşitli kavramların tanımları anlatılmıştır. 1.1.Problem Durumu Psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinde bireyin sorunlar yaşamasını önlemek ya da sorunlarının çözümünde yardımcı olmak kadar, kişisel gelişimine yardımcı olmak da bir o kadar önemlidir. Çünkü bireyin modern yaşamda en üst düzey performans gösterebilmesi için hasta olmamasının ötesinde, sahip olduğu potansiyeli bilmesi ve onu kullanarak yaşam doyumunu artırması beklenir. Bu nedenle iyi oluş kavramının günümüzde giderek önemini arttırdığı düşünülmektedir. İyi oluş (Well-being) Aristo’dan bu yana yapılan tartışmanın devamıdır. Aristo, insan davranışı ile başarılabilen şeylerin zirvesinde iyi oluş (eudaimonizm) olduğunu belirtmiştir. Felsefeden ayrıldıktan sonra psikoloji, iyi oluşu kendi paradigması içerisinde tartışmaya devam etmiştir. Bradburn (1969) Aristo’nun iyi oluş tanımını “mutluluk” olarak anlamlandırmıştır. Onun için mutluluk süreç değil olumlu ve olumsuz duygu dengesinin ve yaşam doyumunun sonucudur (Akt: Ryff, 1989). Ryff (1989) iyi oluşun, patolojinin olmaması anlamına gelmeyebileceğini belirtmiş; iyi oluşun temelinde, var olan potansiyeli en üst düzeyde kullanabilmenin bulunduğunu vurgulamıştır. McGrgor ve Little’e (1998) göre ise iyi oluş, yaşamın anlamının ve yaşamdaki amaçların değerlendirilmesiyle ilişkilidir. Ryan ve Deci (2001), iyi oluşu psikolojik ihtiyaçla açıklamıştır. Onlara göre özerklik, yeterlik ve ilişki kurma temel psikolojik ihtiyaçlar olup, bunların karşılanma becerisi iyi oluşu açıklamaktadır. İyi oluşla ilgili iki temel bakış açısı olduğu kabul edilmektedir: (a) Hedonizm ve (b) 2 Eudemonizm. Hedonik yaklaşımda iyi oluş, yaşamdan alınan haz olarak görülür. Kişinin yaşamdan aldığı doyumla ilgili değerlendirmeleri önemlidir. Diğer bir ifadeyle hedonik yaklaşımda iyi oluş öznel değerlendirmeleri içerir ve psikolojideki kavramsal karşılığı “öznel iyi oluş” tur. Eudemonik yaklaşımda iyi oluş, tam olarak psikolojik fonksiyonda olmadır ve psikolojideki kavramsal karşılığı “psikolojik iyi oluş” tur (Keyes, Shmotkin ve Ryff, 2002). Farklı bakış açıları ile açıklanmaya çalışıldığı görülen iyi oluş kavramının bu araştırmadaki teorik dayanağını Ryff’in (1989) genç, yetişkin ve orta yaşlılardan oluşan katılımcılar üzerinde yaptığı bir çalışma sonucu iyi oluş tanımı ve geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş modeli oluşturmaktadır. Ryff (1989), iyi oluşun mutluluk değil, kendini geliştirme olarak düşünülmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu nedenle iyi oluşla, özellikle de psikolojik iyi oluşla ilgili çalışmalarında gelişim psikolojisinden, kendini gerçekleştirme, işlevsel olma ve olgunlaşma kavramlarından ve ruh sağlığını pozitif kriterlerle açıklama bakış açısından etkilenmiştir. Bu etkileşim sonucunda psikolojik iyi oluşu olumlu psikolojik işlevsellik olarak tanımlamış ve altı boyutta ele almıştır. Bunlar, diğerleriyle olumlu ilişkiler, özerklik, çevre hâkimiyeti, kişisel gelişim, yaşam amacı, kendini kabul’dür. Diğerleriyle olumlu ilişkiler (Positive relations with others), samimiyet, ilişkilere güvenme, empati, doyum, yakın ilişkilerde bulunmaktan kaçınmama, başkalarına yardımcı olma gibi özellikleri tanımlar. Özerklik (Autonomy) kişinin geniş sosyal çevrede bireyselliğini elde etmek için kişisel özerklik araması, sosyal beklentiye rağmen düşünce ve davranışlarını kişisel standartlarına göre düzenlemesi olarak açıklanmaktadır. Kişinin kendi kendini denetleyebilmesi, bağımsız olması, davranışlarını kendi içinde organize edebilmesi davranış örneklerindendir. Çevre hâkimiyeti (Environmental mastery), kişinin içinde bulunduğu ruh haline uygun çevre seçme ya da oluşturma becerisine sahip olmasıdır. Akıl sağlığı kuramcılarına göre bu özellik akıl sağlığının en kilit özelliğidir. Kişisel gelişim (Personal growth), psikolojik iyi oluş boyutları arasında Aristo’nun “eudemonia” tanımına en yakın olanıdır ve kendini gerçekleştirme ile ilgilidir. Kişinin potansiyelini geliştirmesi, birey olarak büyüme ve gelişme becerisini sürdürebilmesidir. Kişinin sadece temel becerileri başarmış olması yeterli değildir. Birey olarak potansiyelini ilerletmeye, gelişmeye ve büyümeye devam etmesi gerekir. Yaşam amacı (Purpose in life), kişinin yaşamda 3 amacının olmasının yanı sıra yaşamın amacını kavrayabilme becerisidir. Bu boyut kuramsal temelini varoluş perspektifinden, özellikle de Frankl’ın “anlam arayışı” ile ilgili açıklamalarından almıştır. Logo terapi olarak bilinen bu yaklaşıma göre, insanlara yaşadıkları olayların ve çektikleri acıların anlamını ve amacını bulmaları konusunda yardım etmek önemlidir. Sartre’ın otantik yaşama algısı (Olduğu gibi davranabilme) da bu boyutu etkilemiştir. Kendini kabul (Self-Acceptance), kişinin davranışlarının, motivasyon kaynaklarının ve duygularının farkında olması ve onlara karşı olumlu tutum içerisinde olmasıdır. Sadece güçlü değil güçsüz yönler de fark edilmeli ve kabul edilmelidir (Ryff, 1989; 1995; Ryff ve Singer, 2008). Kişinin psikolojik işlevselliğinin tam olması isteniyorsa öncelikle duygu, düşünce, davranış ve fizyoloji bütünlüğünde kendini fark etmesi önemlidir. Bu bütünlük içerisinde duygunun anlaşılması, yaşama dâhil edilmesinin psikolojik sağlığı artırmak ya da psikolojik sorunlarına çözüm bulmakta etkili olduğu birçok araştırma (Lane, Quinlan, Schawartz, Walker ve Zeitlin, 1990; Lundh, Johnson, Sundqvist ve Olsson, 2002; Winkelman, 2000; Zentner, 1999) tarafından da vurgulanmaktadır. Psikolojik iyi oluşun sağlanmasında duyguların önemli olduğu bilinmektedir. Duygunun özellikle, kendini koruma, motive olma, karar verme, harekete geçme gibi durumlarda etkili olduğu (Çeçen, 2002) göz önünde bulundurulduğunda, duygunun iyi oluş için öneminin daha iyi anlaşılacağı düşünülebilir. Plutchik’a (1980) göre duygu, insanları ve hayvanları uyum ve denge sağlayıcı davranışlara sürükleyen iç faktörlerdir. Lazarus’a (1982) göre, bireyin çevresindeki uyarıcıları algılaması ve değerlendirmesi sonucu oluşan iç yaşantılardır. Watson ve Clark (1984) duyguları organizmanın ihtiyacı, amaçları, hayatta kalması ve çevreyle uyum sağlayabilmesi için gerekli olan, olaylara karşı gösterdiği düzenli ve kısa süreli uyumsal tepkiler olarak ele almaktadır. Goleman’a (1998) göre ise duygu bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimidir. Bu tanımlara bakıldığında duygunun uyum sağlamak, hayatta kalmak için ne derece gerekli olduğu anlaşılabilmektedir. İfade edilen işlevselliğin ortaya konabilmesi için duygusal farkındalığın ve duyguları ifade etmenin önemli olduğu düşünülebilir. Duygusal farkındalık kişinin ve diğerlerinin duygularını tanıma yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Duygusal farkındalık duygunun yaşanması ve ifadesinden farklı 4 olarak, o andaki duygu hakkında bilgi sahibi olmayı içermektedir. Duygusal farkındalık olmadan insanın kendi iç dünyasını, ihtiyaçlarını fark etmesi, kendini tanıması oldukça zordur (Lane ve Schwartz, 1987). Duyguları ifade etme, duyguların sözel ya da sözel olmayan dille açığa vurulmasıdır. Duyguların nasıl ifade edildiğinden daha önemli olanı kişinin duygularını fark etmesi ve tercih ettiği biçimde duygularını ifade edebilmesidir. Kişinin duygularıyla ilgili konuşması, bu duyguları anlaması ve kontrol etmesi için en kısa yoldur (Lane ve ark., 1990). Duyguları fark etme ve ifade etme yeterliği aynı zamanda aleksitiminin (duygusal küntlük) en belirgin özelliklerinden olsa da (Sifneos, 1972, Akt: Koçak, 2003), Taylor, Bagby ve Parker (1991), aleksitiminin karakteristik özelliklerinin dört ana başlık altında toplandığını belirtmiştir: 1) Duyguları fark etme ve ifade etme zorluğu, 2) Hayal kurma yaşantısında kısıtlılık, 3) İşe vuruk (amaca yönelik) düşünme ve 4) Dış merkezli – uyum sağlamaya yönelik bilişsel yapıdır. Bir kişiye aleksitimi tanısının konabilmesi için bu özelliklerin birlikte değerlendirilmesi ve ölçekten alınan puanın belirli düzeyin üstünde olması gerekmektedir. Bu araştırmada duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyleri kişilerin aleksitimi düzeylerini ortaya koymak için değil, literatürde (Ciarrochi ve Scott, 2007; Laible, 2007) duygusal yeterlikleri (Emotional Competence) değerlendirebilmek amacıyla araştırmaya dâhil edilmiştir. Duyguları sözel ya da sözel olmayan yollarla ifade etmenin, fiziksel ve ruhsal sağlık üzerinde olumlu etkileri olduğu (Pennebaker, 1995); ruh sağlığı ile birlikte kişiler arası ilişkileri devam ettirmek için önemli olduğu bilinmektedir. Duygusal ifadeler akıl ve beden sağlığının önemli bir yönü olarak görülürken (King ve Emmons, 1990; Pennebaker, 1995) psikoterapi ve psikolojik danışma programlarında kişinin psikolojik iyi oluşunu arttırmak ya da psikolojik sorunlarına çözüm bulmasına yardımcı olmak için duyguları kullanmaktadır (Winkelman, 2000). Duyguları ifade etme sıkıntılı düşünceleri bilişsel olarak daha anlaşılabilir ve çözülebilir kılmaktadır. Bu nedenle duygusal kendini açma, psikolojik işlevselliğin istenen düzeye yükselmesinde etkili bir yoludur (Wegner, 1997). 5 Duyguları anlamakta ve ifade etmekte yaşanan güçlüğün, psikopatoloji ile ilişkili olabileceğini belirten (Novick-Kine, Turk, Mennin, Hoyt ve Gallagher, 2005) araştırmacılar da bulunmaktadır. Duyguları ifade edememek, duygu yüklü konunun sürekli düşünülmesine neden olarak sağlığın olumsuz etkilenme riskini artırmaktadır (Nolen-Hoeksema, Morrow ve Fredricson, 1993). Psikolojik iyi oluşta önemli olan olumlu duygular hissetmek değil; hissedilen duyguların yaşanmasına ne kadar izin verildiğidir. Örneğin sevdiği birini kaybeden bir kişinin psikolojik iyi oluşu için önemli olan olumsuz duygularını yok sayması değil; bu duyguları yaşamasına ne kadar izin verdiğidir. Kişinin duyguları yaşamasına ne kadar izin verdiğinin ise yaşanılan kültüre göre değişebileceği düşünülebilir. Benzer durumun psikolojik iyi oluş düzeyi için de geçerli olduğu düşünülmektedir (Christopher, 1992). Ryff (1989; 1995), psikolojik iyi oluşun teorik yapısını oluştururken ve geliştirdiği psikolojik iyi oluş modeliyle ilgili çalışmalarını sürdürürken yaptığı eleştirilerden biri, modelin farklı kültürlerde nasıl yorumlandığının araştırılması gerektiğidir. Benzer şekilde Christopher (1999), psikolojik iyi oluşu açıklayabilmek ya da ölçmek için yapılan çalışmalarda kültürel değerlerin göz önünde bulundurulması gerektiğini önemle vurgulamıştır. O’na göre, kültürü dikkate almadan, evrensel bir psikolojik iyi oluş tanımlanmaya çalışılırsa bireysel kültürün dışında kalanların, etnik azınlıkların psikolojik iyi oluşlarına ilişkin açıklamalarda fazla risk alınmış olur. Adejuna (2010) da benzer endişeleri dile getiren araştırmacılardandır. Literatüre bakıldığında psikolojik iyi oluşla kültür arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalar (Christopher, 1999; Dinnel, Kleinknecht ve Matsumi, 2002; Kim, Kasser ve Lee, 2003; Moscovitch, Hofmann ve Litz, 2004; Norasakkunkit ve Kalick, 2002; Okazaki, 1997; Ryff, 1995; Ryff, Lee ve Na, 1995) daha önce yapılmış olsa da Türkiye’de ve özellikle Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında böyle bir çalışmaya rastlanmamış olması psikolojik iyi oluş ile kültür ilişkisini tartışan bir araştırmaya gereksinim olduğunu düşündürmüştür. Kültür, ‘İnsan ve toplumların yapıp öğrenerek kazandığı tutum, davranış ve değerler, kısaca her şeydir. Diğer bir ifadeyle “Medeniyet” anlamında kullanılabilmektedir, Doğu Medeniyeti, Batı Medeniyeti gibi.” (Güvenç, 1993, s.110). Kültürel farklılıkları ya da benzerlikleri ortaya koyarken kültürel sınıflamadan 6 yararlanılır. Sıklıkla kullanılan sınıflama, bireyci ve toplulukçu kültür’dür. Bireysel kültürün genellikle Batı toplumlarında, toplulukçu kültürün Doğu toplumlarında baskın olduğu ifade edilmektedir. Avrupa ve Amerika’da baskın olan bu kültürde benlik önceliklidir ve benlik toplumun kurallarını arkada bırakarak yapılanır. Aile, cemiyet, gelenek, ulus ya da genel geçer roller “ben”i tanımlamaz. Bireysel kültür kişiye özgürlük sağlamakla birlikte kendi hayatını yönetme hakkı vermekte; kişiler kararlarını aile, akran, inanç, kariyer, eş, arkadaş, kişisel amaçlar ya da değer yargılarından bağımsız alabilmektedir. Toplulukçu kültürde grup bireyden önce gelir ve grup bireylerin toplamının fazlası olarak değerlendirilir. Benlik bireysel özelliklerden ziyade sosyal sisteme dayalı oluşur. Kişinin önemi, içinde bulunduğu büyük gruptaki statüsünden ve rolünden ileri gelir (Triandis, 2001). Bireysel kültür ile toplulukçu kültür arasındaki farklar, olgunlaşma, akıl sağlığı, büyüme ve gelişme, kendini tanıma, diğerlerini ve diğerleri ile kendi arasındaki ilişkiyi anlama ve açıklama biçiminde ve değer yargıları oluşturmada önemli ölçüde etkilidir. “Sosyalleşme Süreci” olarak tanımlanan bu yaşantılarda bireyler kendi toplumunun sosyalleşme sürecinden geçmekte ve ona uygun benlik geliştirmektedir. Bu benlik yapısı bireyin duygu, düşünce, davranış ve tinsel/manevi boyutunun yapılanmasına yön verebilmektedir (Markus ve Kitayama, 1991). Diğer bir ifadeyle, kültürün insan davranışları üzerindeki etkisini sosyalleşme süreciyle birlikte yapılanan benlik kurgusunun aracılık ettiği söylenebilir. Araştırma süresince bireysel kültürün birey bazındaki karşılığı olan bağımsız benlik kurgusu bireysel kültür ile; toplulukçu kültürün birey bazındaki karşılığı olan ilişkisel benlik kurgusu toplulukçu kültür ile değişim içerinde kullanılmıştır. Kültürlerarası psikoloji literatüründe (Markus ve Kitayama, 1991; Triandis, 2001) daha çok ilişkisel benliğin toplulukçu kültürlerde; bağımsız benliğin bireysel kültürlerde daha yaygın olduğu bilgisi kültür ile benlik kurgusu kavramlarını değişimli kullanıma yol açmıştır. Duygular ile kültür etkileşiminde duyguları sözel ya da sözel olmayan ifadelerle aktarmada kültürün belirleyici (Elfenbein, Beaupré, Lévesque ve Hess, 2007; Matsumoto ve Kupperbusch, 2001) olduğu bilinmektetir. Duyguları fark etmenin ve ifade etmenin kültürden kültüre farklılık gösterebildiğini (Ekman ve Friesen, 1969; Oyserman, Coon, Kemmelmeier, 2002; Solomon, 2007; Stephan, Stephan ve De Vargas, 1996) ortaya koyan araştırmalar bulunmaktadır. 7 Duyguları ifade etme Batı ve Doğu toplumlarında farklı algılandığı için toplumlar arasında duyguları ifade etme düzeyi farklılaşmaktadır. Batı toplumları için duyguları ifade etme kişiler arası ilişkilerin oluşmasında anahtardır. Asyalılar için ise duygusal olarak kendini ifade etme ile diğerleriyle yakın ilişki oluşturma arasında önemli bir ilişki bulunmamaktadır. ABD’de kendini açmanın iletişimde pozitif etkiye sahip olan unsurlardan biri olduğu bilinmektedir (Chen, 1993). Batı toplumlarında, insanların duygularını mutlaka dışa vurmaları gerektiğine dair bir inanç vardır. Aksi takdirde kendilerine fiziksel ya da psikolojik olarak “kötü” şeyler olacağına inanılır. Kişinin, hissettiği duyguları içine atmasından ziyade, dışarıya çıkmasına, görünür olmasına izin vermesi Batı toplumlarında önemlidir (Kennedy-Moore ve Watson, 2001). Doğu toplumlarında duyguları ifade etmek Batılılara oranla daha azdır. Bunun nedeni kişilerin sosyalleşme sürecinde duygularını bastırmayı öğrenmiş olmalarıdır (Mesquita ve Frijda, 1992). Kendi duygularını ifade etmeye odaklanmaktan ziyade diğerlerinin duygularına duyarlı olmak daha önemlidir. Bu nedenle bu toplumların üyeleri duygu ifadelerini kontrol etmeyi öğrenerek sosyalleşmektedir (Oyserman ve ark., 2002). Diğer yandan, psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin cinsiyete göre farklılık gösterebildiği düşünülmektedir. Psikolojik iyi oluş ile ilgili literatüre bakıldığında (Cenkseven ve Akbaş, 2007; Cirhinlioğlu, 2006; Cooper, Okamura ve McNeil, 1995; Gilligan, 1993; Ryff, 1989; 1995; Ryff ve Singer, 1996) kızların psikolojik iyi oluşları erkeklerden daha yüksek çıkmıştır. Fakat psikolojik iyi oluşun cinsiyete göre farklaşmadığını gösteren araştırmalar da (Hori, 2010; Benjet ve Hernandez-Guzman, 2001; Kirkcoldy, Furnham ve Siefen, 2010) yok değildir. Kadın ve erkek arasında duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin farklılaştığını gösteren araştırmalar (Barret, Gross, Christensen ve Benvenuto, 2001; Boden ve Berenbaum, 2007; Conway, 2000; Lane ve Schwartz, 1987; Pennebaker, 1995; Polce-Lynch, Myers, Kilmartin, Forsmann-Falck ve Kliewer, 1998; Scherer ve Ceschi, 2000) da mevcuttur. Bu araştırmalara göre kızların duygusal farkındalık düzeyi ve duygularını ifade etme düzeyi erkeklerden daha yüksektir. Bu konudaki araştırmalarda farklı sonuçlar elde edildiği görülmektedir. Bu araştırma üniversite öğrencileri üniversite öğrencileri üzerinde yürütülmüştür. Bunun nedeni bireyin hem kendinin hem de diğerlerinin duygusal 8 geçişlerinin farkına varabilme ve duygularını ifade edebilme becerisinin ergenlik ve sonrasında şekillenmeye başlaması (Ciarrochi, Heaven ve Supavadeeprasit, 2008); psikolojik iyi oluş için gerekli olan kendini kabul, yaşam amacı gibi özelliklerin ve kültürel kimliğinin bu yıllarda netleşmeye başladığı düşüncesidir. Literatür incelendiğinde psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme ile kültür ve cinsiyet değişkenleri arasındaki ilişkiyi farklı kombinasyonlarla inceleyen çalışmaların olduğu görülmektedir. Fakat bu çalışmalar çoğunlukla yurt dışında yapılmış çalışmalardır. Türkiye’de, ifade edilen değişkenleri birlikte ele alan ve iki ülke (İngiltere/Türkiye) karşılaştırması şeklinde tartışılmış olan bir araştırmaya rastlanmamıştır. Araştırmaya dâhil edilen İngiltere, bireysel kültürün yaygın olduğu ülkelerden biriyken; Türkiye’de toplulukçu kültür daha yaygındır. Türk toplumu özellikle 1980’li yıllardan sonra geleneksel/toplulukçu yapıdan modern/bireysel yapıya doğru bir değişim gösterse de (Göregenli, 1995; İmamoğlu, 1998; Kağıtçıbaşı, 1998) Batı ülkelerine kıyasla Türk toplumunda hâlâ toplulukçu kültürün karakteristik özelliklerinin hâkim olduğu (Hofstede, 1980; Kağıtçıbaşı, 2010; Mesquita, 2001; Uskul, Hynie ve Lalonde, 2004) düşünülmektedir. Ayrıca, mevcut çoğu araştırmanın psikolojik danışma ve rehberlik alanında değil psikoloji alanında yapıldığı görülmüştür. Böylelikle verilerin psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerine katkılarının tartışma olanağının bulunmadığı düşünülebilir. Bu nedenler sonucunda bu araştırmada, üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme yeterliği cinsiyet ve ülke (Türkiye ve İngiltere) değişkenleri açısından incelenmiştir. 1.2.Araştırmanın Amacı Bu araştırmanın iki temel amacı vardır. Birincisi, üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme puanlarının ülke ve cinsiyete göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini incelemektir. İkincisi ise, Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme yeterliliklerinin psikolojik iyi oluşlarını yordayıp yordamadığını incelemektir. 9 1.2.1.Alt Problemler 1. Üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme puanları ülke ve cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir? 2. Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin, duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme puanları, psikolojik iyi oluş puanlarını yordamakta mıdır? 3. Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin, duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme puanları, psikolojik iyi oluş faktörlerinden, a) diğerleri ile olumlu ilişkide olma puanını yordamakta mıdır? b) özerklik puanını yordamakta mıdır? c) çevre hâkimiyeti puanını yordamakta mıdır? d) kişisel gelişim puanını yordamakta mıdır? e) yaşam amacı puanını yordamakta mıdır? f) kendini kabul puanını yordamakta mıdır? 1.3.Araştırmanın Önemi İnsanın gelişmeye, büyümeye ve kendini gerçekleştirmeye eğilimli olduğu bilinmektedir. Bu bakış açısının psikolojik danışma sürecini etkileyebileceği düşünülmektedir. Danışanlar, psikolojik danışmaya sadece sorunlarını çözmek için değil, öğrenmek, olgunlaşmak, yaşamın anlamını bulmak gibi varoluşsal beklentilerle gelebilmektedir. Diğer bir ifade ile psikolojik iyi oluş düzeyini artırmanın da psikolojik danışmanın amaçları arasında yer edinmeye başladığı düşünülmektedir. Christopher’a (1999) göre psikolojik iyi oluş, psikolojik danışma alanı için çok önemli bir konudur ve danışanın anlam ve amaç bütünlüğü bulmasına yardımcı olan psikolojik danışmanın çalışmalarına rehber olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında araştırma konusunun PDR alanı için güncel olması ve Türkiye’de bu alanda kültürler arası karşılaştırma şeklinde modellenen bir özelliklerdendir. araştırmaya rastlanmamış olması araştırmayı önemli kılan 10 Araştırmanın birinci amacı doğrultusunda Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duygularını ifade etmeleri karşılaştırmalı olarak tartışılmıştır. Amaç Batı kültürüyle oluşturulan ve evrensel olarak algılanan psikoloji yaklaşımlarının doğru olmadığını belirtmek değil; bozukluk ya da yetersizlik olarak algılanan bazı davranışların aslında kültürel normların sonucu olabileceğini tartışmaktır. Böylelikle davranışları değerlendirirken daha geniş bir perspektiften bakabilme imkânı doğabilecektir. Ayrıca kültürler arası farkların ortaya konması, biyolojik özellikten kaynaklı olabileceği düşünülen bazı özelliklerin (cinsiyet karşılaştırması gibi) çevresel etkenlerden de kaynaklanabileceğini göstermektedir Bunun yanı sıra, davranışları değiştirmeye çalışan profesyonel uygulamalarda kültüre duyarlılığın artması da kültürler arası çalışmaların sonucudur (Kağıtçıbaşı, 2010). Bu bağlamda düşünüldüğünde araştırma, bir diğer önemini kültürel farkları/benzerlikleri ortaya koymasından almaktadır. Araştırma sonuçları, ABD-Avrupa psikolojisi kuramlarının evrensel olduğu düşüncesine katkı sağladığı gibi, psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin tanımlanmasında kültürel farkların olması gerektiğini tartışmaya açmıştır. Öte yandan, sonuçların, psikolojik danışma ve rehberlik uygulamalarında kültüre duyarlılığın artması için önemli bir adım olduğu düşünülebilir. Böylelikle, davranış değişikliğine yönelik PDR uygulamasında karşı tarafı anlama düzeyinin artacağı söylenebilir. Çünkü insanı anlamak için kültürün (toplulukçu/bireysel) göz önünde bulundurulması gerekir (Markus ve Kitayama, 1991) Psikoterapi ve danışma programları, kişinin psikolojik sağlığını arttırmak ya da psikolojik sorunlarına çözüm bulmasına yardımcı olmak için duyguların ifade edilmesini kullanmaktadır (Winkelman, 2000). Duyguları fark etmek ve ifade etmek, en doğru kararı vermeye yardımcı (Gasper ve Clore, 2000), problem çözme sürecinde yol gösterici ve duyguyu düzenlemede öncü (Barett ve ark., 2001) olduğu için, çözüme yönelik dış yardım arama becerilerini arttırdığı (Göçet, 2006), sıkıntılı düşünceleri bilişsel olarak daha anlaşılabilir ve çözülebilir kıldığı (Wegner, 1997) için psikolojik danışmada duyguları anlamaya önem verilmesi gerektiği söylenebilir. Önceki çalışmalarda da (Feldman-Barret, Gross, Conner-Cristensen ve Benvenuto, 2001; Lane ve Schwartz, 1987; Pennebaker, 1995) duygusal farkındalığın ve duyguları ifade etmenin psikolojik iyi oluşu pozitif yönde etkilediği bulunmuştur. Bu araştırmayla önceki çalışmaların evrenselliğine katkı sağlanacağı gibi, duyguların fark edilmesi ve 11 ifade edilmesinin psikolojik iyi oluş için ne kadar önemli olduğu ortaya konarak danışma planına yol gösterici olacağı düşünülmektedir. 1.4.Sınırlılıklar 1. Bu araştırma, Gazi Üniversitesi 2010-2011 Eğitim Öğretim yılı güz dönemi (Aralık Ayı) öğrencilerinden oluşturulan Türk çalışma grubu ve 2011-2012 Öğretim yılı güz döneminde (Ekim Ayı) Londra Kolej Üniversitesi (University College of London), Londra Üniversitesi (University of London) ve Middelesex Üniversitesi’nde (Middelesex University) öğrenim gören İngiliz öğrencilerden oluşturulan İngiliz çalışma grubu ile sınırlıdır. 2. Türk öğrencilerin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği’nin (Beştepe, 1997) ölçtüğü özelliklerle; psikolojik iyi oluş düzeyi, Psikolojik İyi Oluş Ölçeği’nin (Cenkseven, 2004) ölçtüğü özelliklerle sınırlıdır. İngiliz öğrencilerin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi Toronto-Alexithymia 20 Scale’nin (Bagby, Parker and Taylor, 1994) ölçtüğü özelliklerle; psikolojik iyi oluş düzeyi, Psychological Well-being Scale’nin (Ryff, 1989 ölçtüğü özelliklerle sınırlıdır. 3. Ülke değişkeni Türkiye ve İngiltere ile sınırlıdır. 1.5.Sayıltılar 1. Türkiye’de toplulukçu kültürün, İngiltere’de ise bireysel kültürün daha yaygın olduğu varsayılmıştır. 2. Türkiye’de ve İngiltere’de kullanılan ölçme araçları, kavramsal ve fonksiyonel denkliğin yanı sıra dil ve yanıtlama stili denkliğini de sağladığı varsayılmıştır. 12 1.6.Tanımlar Duygu: Organizmanın ihtiyacı, amaçları, hayatta kalması ve çevreyle uyum sağlayabilmesi için gerekli olan, olaylara karşı gösterdiği düzenli ve kısa süreli uyumsal tepkilerdir (Watson ve Clark, 1984). Duygusal Farkındalık (DUFA): Kişinin kendinin ve diğerlerinin duygularını tanıma yeteneği olarak tanımlanmaktadır (Lane ve Schwartz, 1987). Bu araştırmada duygusal farkındalık Toronto-Aleksitimi-20 Ölçeğinin duyguları tanıma zorluğu boyutu ile ölçülmüş olup, aleksitimi özelliği olarak değil duygusal yeterlik (Emotional Competence) olarak araştırmada yer almıştır. Duyguları İfade Etme (DUİF): Duyguların sözel ya da sözel olmayan dille açığa vurulmasıdır (Lane ve ark., 1990). Bu araştırmada duyguları ifade etme TorontoAleksitimi-20 Ölçeğinin duyguları ifade etme zorluğu boyutu ile ölçülmüş olup, aleksitimi özelliği olarak değil duygusal yeterliklerden (Emotional Competence) biri olarak araştırmada yer almıştır. Psikolojik İyi Oluş (PİO): Psikolojik işlevselliğin en üst düzeyde olabilmesi halidir (Ryff, 1989). Bu araştırmada PİO Ryff’in (1989) geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş modeline dayandırılmış olup; ölçüm yine aynı araştırmacının geliştirdiği Psikolojik İyi Oluş Ölçeği ile gerçekleştirilmiştir. Kültür: ‘‘Kültür, bir insan topluluğunu diğer bir topluluktan ayıran normlar, değerler, inanç sistemleri, varsayımlar ve davranış biçimlerinin bütünüdür. Kültür paylaşılır, bir kuşaktan diğerine aktarılır ve davranışlarımızı şekillendirir.’ (Adler, 1997). Araştırma değişkenleri üzerinde kültürel farkın olup olmadığını ortaya koymak için İngiliz ve Türk üniversite öğrencileri karşılaştırılmıştır. İngiltere bireysel kültürü temsil ettiği düşünülen, Türkiye ise toplulukçu kültürü temsil ettiği düşünülen ülkedir. Benlik Kurgusu: Bireyin, kendine ve diğerleri ile ilişkisine dair duygu, düşünce ve eylemlerinin bütünüdür (Singelis, 1994). Kültürün benlik üzerindeki etkisini gösteren bir kavram olan benlik kurgusu her hangi bir ölçme aracı kullanılmadan kuramsal bilgiler ışığında araştırmaya dâhil edilmiştir. 13 BÖLÜM II 2.KAVRAMSAL ÇERÇEVE Bu bölümde psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık, duyguları ifade etme, kültür ve cinsiyet hakkında kuramsal bilgiler ve ilgili araştırmalar birlikte verilmiştir. Psikolojik iyi oluşla ilgili bilgilerden önce iyi oluş kavramı; duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme ile ilgili bilgilerden önce de duygular kavramı açıklanarak konu bütünlüğünün sağlanması amaçlanmıştır. 2.1.İyi Oluş İyi oluş (Well-being) Aristo’ya kadar dayanmaktadır. Aristo, insan davranışı ile başarılabilen şeylerin zirvesinde iyi oluş (eudaimonizm) olduğunu belirtmiştir. Felsefeden ayrıldıktan sonra psikoloji, iyi oluşu kendi paradigması içerisinde tartışmaya devam etmiştir. Bradburn (1969) Aristo’nun eudaimoni tanımını “mutluluk” olarak anlamlandırmıştır. Onun için mutluluk, süreç değil olumlu ve olumsuz duygu dengesinin ve yaşam doyumunun sonucudur (Akt: Diener, Suh ve Oishi, 1997). Ryff (1989) iyi oluşun patolojinin yokluğu anlamına gelmeyebileceğini belirtmiş; iyi oluşun temelinde, var olan potansiyeli en üst düzeyde kullanabilmenin olduğuna vurgu yapmıştır. McGrgor ve Little’e göre (1998) iyi oluş yaşamın anlamının ve yaşamdaki amaçların değerlendirilmesiyle ilişkilidir. Ryan ve Deci (2001), iyi oluşu psikolojik ihtiyaçla açıklamıştır. Özerklik, yeterlik ve ilişki kurma temel psikolojik ihtiyaçlardır ve bunların karşılanma becerisi iyi oluşu açıklamaktadır. Zamanla iyi oluşla ilgili iki temel bakış açısı olduğu kabul edilmiştir: (a) Hedonizm (hazcılık) ve (b) Eudemonizm (psikolojik işlevsellik). Hazcılık bakış açısı iyi 14 oluşu yaşam doyumu ve mutluluk olarak tanımlamaktadır. Olumlu duyguların olumsuz duygulardan fazla yaşanması ve hayatın çeşitli alanlarında (iş, aile, okul vb.) doyum sağlanması önemlidir. Burada kişi iyi oluşunu kendi belirlediği standartlara göre değerlendirir. Tek bir ölçüt vardır o da kişi ve kişinin özel değerleridir. Bu tür iyi oluşun kavramsal karşılığı öznel iyi oluştur. Psikolojik işlevsellik bakış açısına göre ise iyi oluş kendini gerçekleştirme, anlamlılık, canlılık, potansiyelini işlevsel biçimde kullanabilme olarak açıklanmaktadır ve psikolojideki kavramsal karşılığı “psikolojik iyi oluş” tur (Keyes, Shmotkin ve Ryff, 2002). Psikolojik iyi oluşu kişinin kendisi değil, standart sağlıklı davranış kriterleri belirlemektedir. Bu durum iki perspektif arasındaki temel farklılıktır (Ryff, 1995). Psikolojik ve öznel iyi oluş birbiri ile ilişkili olsa da her biri genel iyi oluşun ayrı bir yüzü olarak düşünülmektedir, öznel iyi oluş öznel yüzü, psikolojik iyi oluş nesnel yüzüdür (Diener, Sapyta ve Sulh, 1998). 2.1.1.Öznel İyi Oluş Öznel iyi oluş kavramı ilk olarak Bradburn (1969) tarafından ortaya atılmıştır. Bradburn, öznel iyi oluşu olumlu duygu (isteklilik, enerjik olma, kararlılık, ruhsal uyarılmışlık) ile olumsuz duygu (üzüntü, kaygı, korku, öfke, suçluluk, küçümseme) arasındaki denge olarak tanımlamıştır (Akt: Diener, Suh ve Oishi, 1997). Öznel iyi oluşun üç boyutunun olduğu ifade edilmektedir: Pozitif duygu, negatif duygu ve yaşam doyumudur. Bunlar, pozitif duygu kişinin mutluluk, heyecan gibi olumlu duygularını, negatif duygu ise olumsuz duygularını yaşama eğilimini gösterir. Yaşam doyumu, kişinin yaşamının farklı alanlarındaki ihtiyaçlarını karşılayabilme algısı olarak tanımlanmaktadır. Yaşam doyumu değerlendirmesi hem genel hayat için hem de özel olaylar için (Örneğin evliliğinden memnun olma) yapılabilir. Pozitif ve negatif duygu öznel iyi oluşun duygu boyutunu; yaşam doyumu ise bilişsel boyutunu göstermektedir. Öznel iyi oluş düzeyi yüksek insan, pozitif duyguları sık ve yoğun, negatif duyguları az ya da yok denecek kadar az yaşayan, genel yaşamından memnun kişilerdir (Diener, Lucas ve Oishi, 2002). Bireysel değerlendirmeye dayanan öznel iyi oluş kuram temelli olan psikolojik iyi oluştan farklıdır. Öznel iyi oluşun kişisel değerlendirmeye odaklı olması onu psikolojik iyi oluştan ayıran en önemli özelliktir. Bu nedenle öznel iyi oluş psikolojik sağlığı tanımlamada tek başına yeterli değildir ve psikolojik işlevsellik ya da ruh sağlığı 15 ile eş anlamda kullanılmamalıdır. Örneğin takıntılı bir insan yaşam doyumunun yüksek olduğunu, duygularının farkında olmamasına rağmen mutlu olduğunu söyleyebilir, ancak bu, kişinin psikolojik sağlığının yerinde olduğu anlamına gelmemektedir (Diener, Suh ve Oishi, 1997). 2.1.2.Psikolojik İyi Oluş Psikolojik iyi oluş, kişinin hayat endişesi ile bireysel ve sosyal ilgileri arasındaki dengeyi kurmak için çabalayacak gücünün olmasıdır (Ryff, 1989). Psikolojik iyi oluş alanındaki önemli araştırmacılardan olan Ryff (1989), psikolojik iyi oluşun pozitif psikoloji kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini açıklamıştır. Psikolojik iyi oluşu olumlu psikolojik işlevsellik olarak tanımlamış; iyi oluşun yaşam doyumu ve duygu temelli değerlendirilmesinin bu işlevsel bakış açısını ihmal ettiğini öne sürmüştür. Psikolojik iyi oluş kavramı ile olumlu duygulanım, olumsuz duygulanım ve yaşam doyumunun basit bir birleşiminden (öznel iyi oluş) çok, yaşam tutumlarından oluşan çok boyutlu bir yapının anlatılması gerektiğini belirtmiştir. Ryff (1989) çoklu psikolojik iyi oluş modelinin teorik yapısını ve ölçümünü açıkladığı çalışmasını 321 kişi üzerinde gerçekleştirmiştir. Psikolojik iyi oluşun, yaşam doyumu, duygusal denge, benlik saygısı, maneviyat ve içsel kontrol ile arasında pozitif yönde; diğerlerinin güçlü olduğu inancı, şans kontrolü (chance control) ve depresyonla arasında negatif yönde ilişki olduğu görülmüştür. PİO ile demografik değişkenler arasındaki ilişkiye bakıldığında, kişilerin sağlık durumları ve mali durumlarının önemli olduğu bulunmuştur. Buna karşılık, iyi oluş yaş ve eğitim durumu ile en düşük ilişkiyi göstermiştir. Yapının bazı alt boyutlarının bazı demografik faktörlerle gösterdiği yakın ilişki de dikkati çeken bir başka husus olmuştur. Yaş, diğerleriyle olumlu ilişkiler ve kişisel gelişim boyutları ile ilişki gösterirken medeni durum, sadece kendini kabul ve yaşam amacı boyutlarıyla ilişkili çıkmıştır. Cinsiyete göre psikolojik iyi oluşun nasıl farklılaştığı sorgulandığında kadınların psikolojik iyi oluş düzeyleri, erkeklerinkine göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Psikolojik iyi oluş yönünden cinsiyetler arası oluşan bu anlamlı farklılık alt ölçeklerden yalnızca kişisel gelişim için gözlenmiştir. Ryff, çok boyutlu psikolojik iyi oluş yaklaşımını oluştururken gelişim psikolojisi, klinik psikoloji ve ruh sağlığı kuramlarının olumlu psikolojik sağlığa ilişkin görüşlerinden 16 yararlanmıştır. Gelişim kuramcılarından Erikson’un psiko-sosyal gelişim evreleri, Buhler’in temel yaşam eğilimleri (Basic Life Tendencies) ve Neugarten’in kişilik ile ilgili açıklamaları gelişim psikolojisinin psikolojik iyi oluşun tanımlanmasındaki katkısıdır. Klinik psikoloji alanında, Maslow’un kendini gerçekleştirme kavramı, Alport’un olgunluk ile ilgili açıklamaları, Rogers’ın pozitif psikolojik işlevsellikte olma ve Jung’un bireyselleşme kavramı klinik psikolojinin psikolojik iyi oluşun tanımlanmasına katkıdır. Ruh sağlığı literatürü genelde psikolojik işlevsellikte yaşanan sorunlara, hastalıklara yer verse de Johada’nın pozitif sağlık kriterlerine ilişkin açıklamaları ve Birren’in ilerleyen yaşlardaki pozitif işlevsellikle ilgili çalışmaları gelişim psikoloji ve klinik psikolojinin, psikolojik iyi oluşun kuramsal temeline ortak katkı sağlamıştır (Ryff, 1995). Ona göre iyi oluş yaşam gelişimi, ruh sağlığı ve klinik bakış açısından yararlanarak bütüncül bir anlayışla açıklanmalıdır. İyi oluşun sadece mutlu olmaktan ziyade kişinin gerçek potansiyelini gerçekleştirmesi çabası olarak tanımlanmıştır. Bu bakış açısında mutluluk temel mesaj değildir. Mutluluk iyi bir yaşamın sonucu olabilir. Bahsedilen iyi yaşam, psikolojik iyi oluş faktörleri, diğerleriyle ile olumlu ilişkiler, özerklik, çevre hâkimiyeti, yaşam amacı, kişisel gelişim ve kendini kabulü yansıtmaktadır. Diğerleriyle olumlu ilişkiler (Positive Relations With Others), samimiyet, ilişkilere güvenme, empati, doyum, yakın ilişkilerde bulunmaktan kaçınmama, diğerlerine yardımcı olma gibi özellikleri tanımlar (Ryff, 1995). Jahoda’ya göre diğerlerini sevebiliyor olma akıl sağlığının temel öğesidir. Maslow’un kendini gerçekleştirme, Alport’un olgunlaşma, Rogers’ın empati, Erikson’un gelişim evresindeki yetişkin dönem özellikleri, başkalarıyla olumlu ilişkiler kurabilme becerisi ile yakından ilişkilidir (Ryff ve Singer, 2008). Özerklik (Autonomy) kişinin geniş sosyal çevrede bireyselliğini elde etmek için kişisel özerklik araması, sosyal baskıya rağmen düşünce ve davranışlarını kişisel standartlarına göre düzenlemesidir. Kişinin kendi kendini denetleyebilmesi, bağımsız olması, davranışlarını kendi içinde organize edebilmesi davranış örneklerindendir (Ryff, 1995). Maslow’un kendini gerçekleştirme kavramı, Rogers’ın değerlendirme yaparken içsel değerlere odaklanılması görüşü, Jung’un düzenden kurtulma (deliverance from convention) diğer bir ifade ile kolektif inançların, gelenek ve göreneklerin duygu, 17 düşünce ve davranışları yönetmede belirleyici olmaması özerklik boyutunun kuramsal temeline katkı sağlamışlardır (Ryff ve Singer, 2008). Çevre hâkimiyeti (Environmental Mastery), kişinin içinde bulunduğu ruh haline uygun çevre seçme ya da oluşturma becerisine sahip olmasıdır. Karşılaştığı olumsuzluklarla yüzleşip duruma en uygun seçim yapabilme yetisidir. Akıl sağlığı kuramcılarına göre bu özellik ruh sağlılığın en kilit özelliğidir. Gelişim kuramcıları çevre hakimiyetini komplike bir çevreyi manipule etme ya da kontrol etme becerisi olarak tanımlamaktadır (Ryff, 1995). Klinik psikolog Alport’un olgunluk kriteri olan kendini geliştirme çevre hâkimiyetinin özünü oluşturur. Kendini geliştirmenin anlamı bireyi ileriye götürecek anlamlı yaşantılara dâhil olabilmektir. Öz yeterlilik, öz-saygı, duygusal denge ve yaşam doyumu çevre hâkimiyeti için önemli özellikler olmasının yanında kişinin ihtiyaçlarına ya da kapasitesine uygun çevre bulması ya da oluşturması çevre hâkimiyeti için esas şeydir (Ryff ve Singer, 2008). Yaşam amacı (Purpose in Life), kişinin yaşamda amacının olmasının yanısıra yaşamın amacını kavrayabilme becerisidir. Bu boyut kuramsal temelini varoluş perspektifinden özellikle de Frankl’ın “anlam arayışı” açıklamalarından almıştır. Logo terapi olarak bilinen bu yaklaşıma göre insanlara yaşadıkları olayların ve çektikleri acıların anlamını ve amacını bulmalarına yardım etmek önemlidir. Sartre’ın otantik (olduğu gibi görünebilme) yaşama algısı da bu boyutu etkilemiştir. Bu yaklaşımlar yaşanan iyi ya da kötü her şeye yüklenen anlamlara vurgu yaparken; yaşanan şeylerin amacına vurgu yapan bakış açıları da yaşam amacının kuramsal yapısında etkili olmuştur. Bunlardan ilki mutluluk üzerine araştırmalar yapan Bertrand Russell’in “iştah” (zest) kavramıdır. Ona göre aç birinin yemek ile olan ilişkisi neyse bireyin yaşamla ilişkisi de öyle bir şeydir. İyi oluş/mutluluk doğru ilişkinin kurulması ile gerçekleşecektir. Bunun için kişinin çaba göstermesi, yaşadıklarının anlamını, amacını farketmesi gerekir (Ryff, 1995). Gelişim kuramcıları yaşam amacının olmasının yeterli olmadığını; zaman içerisinde amacı yenileme, değiştirme becerisinin de olması gerektiğini belirtmişlerdir. Çünkü her bir gelişim döneminde amaç ve anlam değişebilmektedir. Aynı zamanda, ruh sağlığı yaşamın anlamını ve amacını farkettiren inançların olmasını gerektirmektedir (Ryff ve Singer, 2008). 18 Kişisel gelişim (Personal Growth), psikolojik iyi oluş boyutları arasında Aristo’nun eudaimonia tanımına en yakın olanıdır ve kendini gerçekleştirme ile ilgilidir. Kişisel gelişim, potansiyelin geliştirilmesi, bireyin büyüme ve gelişme becerisini sürdürebilmesidir. Kişinin sadece temel becerileri başarmış olması yeterli değildir. Birey olarak potansiyelini ilerletmeye, geliştirmeye ve büyümeye devam etmesi gerekir (Ryff, 1995). Kişisel gelişim boyutunun kuramsal alt yapısını özellikle gelişim kuramları, Maslow’un kendini gerçekleştirme kavramı, Rogers’ın işlevsel insan (functioning person) kavramı, başarılara ya da çözülen problemlere takılı kalmadan yeni deneyime açık olma becerisi oluşturmuştur (Ryff ve Singer, 2008). Kendini kabul (Self-Acceptance), kişinin davranışlarının, motivasyon kaynaklarının ve duygularının farkında olması ve onlara karşı olumlu tutum içerisinde olmasıdır. Sadece güçlü yönler değil güçsüz yönler de fark edilmeli ve kabul edilmelidir. Kendini gerçekleştirme, olgunluk, ruh sağlığı ve optimal düzeyde psikolojik işlevselliğin karakteristik özelliğidir (Ryff, 1995). Kendini kabul içerik olarak özsaygıya benzese de öz-saygıdan daha zengin bir kapsama sahiptir. Kendini kabulde kişinin kendine karşı olumlu yüklemeleri olduğu gibi geçmişine yönelik de olumlu yüklemeleri vardır. Kendini kabul, yaşam doyumu, duygusal denge, öz saygı ile yüksek ilişkiye sahiptir (Ryff ve Singer, 2008). İyi oluş kavramını tanımlarken Ryff ile Ryan ve Deci farklı görüşlerde olduklarını psikolojik iyi oluş tanımında da göstermişlerdir. Ryff (1995), diğerleriyle olumlu ilişkiler, özerklik, çevre hâkimiyeti, yaşam amacı, kişisel gelişim ve kendini kabul faktörlerinin psikolojik iyi oluşun koşulları değil, psikolojik iyi oluşun ta kendisi olduğunu düşünürken; Ryan ve Deci (2001), psikolojik iyi oluşun, belirtilen boyutların sonucu olduğunu düşünmektedir. Bu araştırmada Ryff’in geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş modeli temel alınmış olup; özellikle Onun psikolojik iyi oluş bakış açısına yer verilmiştir. Psikolojik iyi oluş ile sosyal statü ve ekonomik durum arasında ilişki olup olmadığına ilişkin olarak Ryff, Lee ve Na (1993), yetişkinler üzerinde yaptığı çalışmada, sosyo-ekonomik durum ile psikolojik iyi oluşun boyutları kendini kabul, yaşam amacı, çevre hâkimiyeti ve kişisel gelişim arasında ilişki olduğu ortaya koymuşlardır. Araştırmacılar bu ilişkiyi, psikolojik iyi oluş için statü ve para gerekli 19 olan birincil koşul olmasa da psikolojik ihtiyaçların karşılanmasında aracı olduğu için önemli olduğu şeklinde yorumlamıştır. Ryff (1995) konuyla ilgili daha önce yaptıkları çalışmaları değerlendirdiği makalesinde sosyo-demografik özelliklerin kendini kabul ve kişisel gelişim gibi psikolojik iyi oluşun bazı özelliklerini etkilediğini ifade etmiştir. Aynı çalışmasında, çocukluk ve ergenlikte anne-baba tutum ve özelliklerin (alkolik olma, boşanma vb.) psikolojik iyi oluşu etkilerken; yetişkinlikte sosyal statü ve gelirin, yaşlılıkta ise sağlık durumunun psikolojik iyi oluşta etkili olduğunu ifade etmiştir. Kaplan, Shema ve Leite (2008), 29 yıl süren boylamsal çalışmalarında kişinin ortalama ekonomik gelirini, süreç içerisinde yaşadığı gelir değişikliğini ve psikolojik iyi oluş düzeyini farklı zaman periyodunda ölçmüşlerdir. Araştırma sonucunda ekonomik gelir ortalaması ve yaşanılan gelir değişikliğindeki dalgalanma kişisel gelişim, yaşam amacı, çevre hâkimiyeti ve kendini kabulü etkilerken; özerklik boyutunu etkilememiştir. Ekonomik düzey yükseldikçe psikolojik iyi oluş düzeyinde de artış görülmüştür. Ryff ve Heidrich (1997), geçmiş deneyimlerin şimdi ve gelecekteki psikolojik iyi oluşla nasıl bir bağının olduğunu araştırmıştır. Katılımcılar, genç, orta yaşlı ve yaşlı şeklinde sınıflandırmıştır. Gençlerin ilk yıllardaki yaşantılarının (ailelerinin paylaştığı) psikolojik iyi oluşlarını yordadığı görülmüştür. Normal olmayan yaşantılar genç yetişkinlerin psikolojik iyi oluş faktörlerinden sadece kişisel gelişimi yordamıştır. Üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, olumsuz duygular ve cinsiyet rolleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Bu çalışmada, dışa vurumcu özellikleri daha yüksek düzeyde olan üniversite öğrencilerinin, diğerleriyle olumlu ilişkileri de yüksek bulunmuştur. Sözel olarak ifade edilmeyen özellikleri yüksek olanların ise özerklik faktörünün daha yüksek olduğu görülmüştür. Olumsuz duyguları yüksek olanların kendini kabul ve çevresel hâkimiyeti daha düşük çıkmıştır (September, McCarrey, Baranowsky, Paren ve Schindler, 2001). Keyes, Shmotkin ve Riyff (2002), iyi oluşun en uygun hale getirmesi için hangi özelliklerin önemli olduğunu araştırmıştır. Genç, orta yaşlı ve yaşlı (n=3032) kişiler üzerinde yürüttüğü çalışmada, yaş, eğitim, dışa dönüklüğün ve vicdanlı olmanın yüksek ve nevrotik özelliklerin düşük olmasının psikolojik iyi oluşu optimal düzeye çektiği bulunmuştur. 20 İyi oluş, özellikle de öznel iyi oluş kavramı Türkiye’de daha yaygın olarak araştırılmasına rağmen; psikolojik iyi oluş ile ilgili araştırma sayısı oldukça azdır. Üniversite öğrencileri üzerinde Ryff’in Psikolojik İyi Oluş Modeline dayalı az sayıda araştırma bulunmaktadır. Psikolojik iyi oluş ile duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme arasındaki ilişkiyi deneysel yöntemle inceleyen Kuzucu (2006), üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeylerini artırmaya yönelik psiko-eğitim programının, psikolojik iyi oluşu yükseltmede etkili olmadığı, fakat aynı programın duygularla ilgili ifade edilen becerileri artırdığını bulmuştur. Cirhinlioğlu (2006), üniversite öğrencilerinde utanç eğilimi, dini yönelimler, benlik kurgusu ve psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkiyi incelediği çalışmasında ifade edilen değişkenlerin psikolojik iyi oluşu yordadığı sonucuna ulaşmıştır. Cenkseven ve Akbaş, (2007), üniversite öğrencilerinin öznel iyi oluş ve psikolojik iyi oluşlarının yordayıcılarını araştırdığı bir çalışmada öğrenilmiş güçlük, dışadönüklük, nevrotizm ve cinsiyetin psikolojik iyi oluşu yordadığını bulmuştur. Güler-Edwards’in (2008), üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyi ve benlik yönelimlerini incelediği çalışmasında benlik yönelimleri, geleceğe bakış ve yeni hedeflere bağlanmanın psikolojik iyi oluşla ilişkili olduğu; cinsiyete göre psikolojik iyi oluşun farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır. İşgör (2011), üniversite öğrencilerinin muhafazakârlık ile psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkiyi karşılaştırdığı çalışmasında muhafazakâr yaşam tarzı ile psikolojik iyi oluş arasında pozitif ilişki olduğu sonucuna ulaşmıştır. Arıcı (2011) ise çalışmasında üniversite öğrencilerinde toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin algılar ve psikolojik iyi oluşu incelemiştir. Araştırma sonucunda toplumsal cinsiyet rollerini geleneksel algılama düzeyi düşük olan üniversite öğrencilerinin kişisel gelişim faktörü dışındaki psikolojik iyi oluş faktörleri gelenekçi algılama düzeyi yüksek olanlara göre daha yüksek; cinsiyet rollerini eşitlikçi algılama düzeyi yüksek olanların psikolojik iyi oluşun düzeylerinin tüm boyutlarıyla daha yüksek olduğu sonucuna ulaşmıştır. İlgili literatür incelendiğinde Ryff’in geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş modelinin felsefeden ve psikolojideki farklı yaklaşımlardan etkilendiği görülmektedir. Bu modelin yer aldığı çalışmalar Türkiye’de az sayıda olduğu için konunun güncelliğini koruduğu düşünülmektedir. Çalışmalarda çoğunlukla psikolojik iyi oluşun yordayıcılarının incelendiği dikkat çekmektedir. Bu araştırmada da duygusal farkındalık 21 ve duyguları ifade etmenin psikolojik iyi oluşu yordama gücü araştırıldığı için aşağıda duygulara yer verilmiştir. 2.2.Duygular İlk olarak felsefe alanında tartışılmaya başlanan duygular farklı felsefeciler tarafından kendi düşünce akımları doğrultusunda açıklanmıştır. Stoacılar, duyguları aşağılayarak aklı yüceltirken; Platon duygunun akıl tarafından yönlendirilmesi gerektiğini; Aristo, duyguların zihin işlevleriyle beraber ortaya çıktığını ve bu işlevlere eşlik ettiklerini ifade etmiştir. Galen’e göre ise duygular ruhun hastalığıdır. Descartes’e göre duygular kişilerin düşüncelerine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Spinoza, bedende oluşan değişiklikler ile bu değişikliklerin zihindeki yansımasının bütünlüğüne dayalı bir tanım yapar. Orta çağın sonuna kadar bu tanımlar akıl-duygu tartışması şeklinde olmuştur. Akıl beynin, duygu kalbin ürünü olarak görülmüştür. 18.yy’ da duyguların baskın olduğu romantizm akımı doğsa da sanayi devriminden itibaren akıl duygunun önüne geçmiştir. Duygu ile ilgili tartışmalar felsefeden ayrılan psikoloji araştırmalarında da devam etmiştir (Akt: Strongman, 2003). • Psikoloji alanında duyguların farklı bakış açıları ile değerlendirilmiş olması duyguların tanımında fikir birliği sağlanmasını engellemiştir. Literatürde sıklıkla yer verilen duygu tanımlarından bazıları şöyledir: Plutchik’e (1980) göre duygu, insanları ve hayvanları uyum ve denge sağlayıcı davranışlara sürükleyen iç faktörlerdir. Lazarus’a (1982) göre, bireyin çevresindeki uyarıcıları algılaması ve değerlendirmesi sonucu oluşan iç yaşantılardır. Watson ve Clark (1994) duyguları, organizmanın ihtiyacı, amaçları, hayatta kalması ve çevreyle uyum sağlayabilmesi için gerekli olan, olaylara karşı gösterdiği düzenli ve kısa süreli uyumsal tepkiler olarak ele almaktadır. Goleman’a (1998) göre ise duygu bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimidir. Izard (1993) duygunun tanımını yapmaktan daha önemli olan şeyin duyguların bileşenlerinin saptanması olduğunu ifade etmiş, duygunun nöro-biyo-kimyasal, motor-duygusal, davranışsal-güdüsel, bilişsel-öznel bileşenleri üzerinde incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Duygularla ilgili yapılan tanımlardan yola çıkarak duyguların ortak özellikleri şu şekilde sıralanmaktadır (Caruso ve Salovey, 2004, s.10–13) 22 • Bireyin çevresinde meydana gelen değişikliklerden dolayı ortaya çıkar, • Otomatik olarak başlar, • Çabuk bir şekilde fizyolojik değişiklik yaratır, • Uyulan kuralları ve düşünme şekillerini değiştirir, • Eyleme hazırlar, • Etkileri çevreye hızlıca yayılır, • Dünyayla başa çıkma, hayatta kalma ve çabalamaya yardımcı olur. Bu özellikler ışığında duygunun çevreden gelen uyarıcılar nedeniyle ortaya çıkan, hem fizyolojik hem de düşünce ve davranışı etkileyen ve insanın varoluşunu sürdürebilmesine yardımcı olan güç olarak tanımlanabileceği düşünülebilir. Yine de duygunun tanımı ile ilgili fikir birliği sağlanamamıştır. Bu konuda farklı kuramlar bulunmaktadır. 2.2.1.Duygu Kuramları Duygular ile ilgili ilk psikoloji odaklı araştırma William James ile başlamıştır. James-Lange teorisi olarak bilinen teoride duygu, uyaranların etkisi ile başlayan, bilinçli duygusal deneyimle son bulan olaylar dizisi olarak açıklanmıştır. James‘e göre duygular çevreden gelen bilgilere karşı oluşturulan bilişsel yanıtlardır. Duyguları araştırmasının temel amacı, uyaran ve duygu arasındaki zihinsel işlemleri anlamaktır. Şöyle ki, olay uyarılmaya sebep olmakta; uyarılma sonucu zihinsel süreç başlamakta ve kişinin yaptığı yorumun sonucu olarak duygu ortaya çıkmaktadır (Akt: Strongman, 2003). Duygu ile ilgili ilk çalışmalardan sonra duygunun tanımı ve işleyişi ile ilgili süreç içerisinde farklı araştırmacılar görüş belirtmişlerdir. Bu görüşler evrensel, bilişsel ya da sosyo-kültürel zeminde oluşturulmuştur. 2.2.1.1.Evrensel Görüş: Evrensel yaklaşımlar, biyolojik yönelimli yaklaşımlardır. Bu yaklaşımların çıkış noktası, duyguların doğuştan var olduğu ve her kültürde aynı anlamlandırıldığı düşüncesidir. Dolayısıyla duyguların zamana ve sosyal çevreye göre değişmediğini iddia etmektedirler. Evrensel duygu kuramları iki grupta toplanmaktadır: Temel Duygu kuramı ve Boyutsal Duygu kuramıdır. Temel duygu kuramının (Basic Emotion Theory) temelinde evrimsel yaklaşımlar bulunmaktadır. Duyguyu evrimsel 23 bakışla ilk değerlendiren Darwin duygusal yüz ifadelerinin evrenselliğini kanıtlamak için farklı ülkelerdeki insanların yüz ifadelerini incelemiştir (Akt: Strongman, 2003). Darwinci görüşün temel düşüncesi, duyguların hayatta kalmak için önemli bir işleve sahip olduğu ve türler evrimleşirken duyguların da şekillendiğidir. Bu yaklaşıma göre her bir duygu ayrışıktır ve kendine özgü zihinsel değerlendirmesi, fizyolojik hareketi ve ifadesi bulunmaktadır. Darwin’den etkilenen Ekman, Friesen, Izard, Plutchick ve Tompkins ileri gelen çağdaş duygu kuramcılarıdır ve yüz ifadelerinin evrenselliğini kanıtlamak için oldukça araştırma yapmışlardır. Bu ispatlar sonrasında elde edilen bulgular temel duygular olarak isimlendirilmiştir. Temel duyguların sayısı kuramcılara göre farklılık gösterse de ortak olan görüş bu duyguların tüm insanlarda var olduğudur. Ekman ve Friesen (1969) öfke, iğrenme, korku, mutluluk, üzüntü ve şaşkınlık duygularının temel duygular olduğunu belirtmiştir. Daha sonra hoşnutluk duygusunu da buna dâhil etmişlerdir. Izard (1993), bu duygulara suçluluk, utanma, sıkıntı ve küçümsemeyi; Plutchick (1980), ümit, can sıkıntısı ve mahcubiyet duygularını da ekleyerek temel duyguları genişletmiştir. Evrensel duygu kuramlarından ikincisi olan boyutsal duygu kuramında duygular arası ilişkiler ortaya koyulmaya çalışılmaktadır. Bu kurama göre duygular birbirinden bağımsız değildir. Bu kurama dayalı çalışmalarda duygusal ifadelerin altında yatan temel boyutları ortaya koymak (hoşnutluk-hoşnutsuzluk, olumlu-olumsuz, yoğunlukseyreklik gibi), bu boyutları yansıtan duygusal ifadeleri açığa çıkarmak, kültürel geçerliliği bulmak ve boyutlar arasındaki ilişkiyi ortaya koymak temel amaçlardır. Diener, Larsen, Nejad, Fujita ve Russell çalışmalarını bu alanda yapmış en tanıdık araştırmacılardır (Akt: Strongman, 2003). 2.2.1.2.Bilişsel Görüş: Duygu kuramlarından ikincisi bilişsel duygu kuramlarıdır. Bilişsel duygu kuramlarında duygular ayrık olarak değerlendirilmektedir. Bu kuramlara bilişsel değerlendirme kuramları da denmektedir. Kökeni Arnold’un “İnsanlar kendi iyi oluşları için sürekli olarak çevreyle ilgili değerlendirme ve yorumlamalar yapmakta ve bu değerlendirmeler farklı duygulara neden olmaktadır.” düşüncesine dayanır. Arnold’a göre olay ya da durumun ilk değerlendirmesi duygusal işleyişi başlatmaktadır. Bu ilk değerlendirme hem olaya uygun tepkiyi hem de o duyguya ilişkin fizyolojik değişiklikleri ve duygusal deneyimleri uyarmaktadır. Bilişsel değerlendirme kuramları içerisinde farklı bakış açıları gelişmiştir. Lazarus bilişsel süreçlerin, duygunun ortaya 24 çıkmasında baskın rol oynadığını belirtmiştir. Duyguyu hayal edilmiş ya da yaşanmış bir olayın veya durumun sonucu olarak görmektedir. Böylece farklı bilişler aynı olaya farklı duygusal tepkinin verilmesine neden olmaktadır. Schachter’e göre duyguyu hem bilişsel hem de fizyolojik faktörler oluşturur. Belli koşullar altında bilişsel değerlendirmeler fizyolojik uyarılmışlığı takip eder. İnsanların duygusal durumlarına bir anlam, bir değer yükledikleri olayın kendilerini fizyolojik olarak nasıl uyardığını gözlemleyerek yaşadıkları olaya anlam verdiklerini belirtmektedir. Bu kurama göre duygusal durum fizyolojik uyarılmışlık ve biliş arasındaki etkileşimin ürünüdür. Yani bilişsel yaşantılar doğrultusunda duygusal yaşantılar adlandırılır. Dolayısıyla farklı ortamlarda benzer uyarılara farklı tepkiler verilmesinin ve birtakım çatışmalara girilmesinin nedeni, duyguları farklı şekillerde yönlendiren farklı bilişsel durumlar içinde olunmasıdır. Bilişsel değerlendirme yaklaşımında duygunun bilişin sonucu olduğunu ifade eden araştırmacıların yanı sıra bilişi birbirinden bağımsız alt sistemler olarak gören araştırmacılar da vardır. Bunlardan en bilineni Zajonc’a göre duygu ve biliş birbirinden bağımsız sistemlerdir. Duygusal kararlar bilişten bağımsızdır. Duygu bilişten önce oluşmaktadır, bilişsel kodlama olmadan da duygu oluşabilir (Akt: Strongman, 2003). 2.2.1.3.Sosyo-Kültürel Görüş: Duygu kuramlarının üçüncüsü sosyo-kültürel duygu kuramlarıdır. Sosyo-kültürel açıdan duygu ile ilgili çalışmalar azımsanmayacak kadar çoktur (Ekman, 1972; 1982; 1992; Izard, 1977; 1991; 1992). Bu çalışmalarda önemle vurgulanan nokta, temel duyguların (Kızgınlık, mutluluk, korku, üzüntü, tiksinti, şaşkınlık) evrensel olduğu ve evrensel duyguların kültürden kültüre farklılık göstermediği; asıl farklılığın duyguların ifade edilme biçiminde yaşandığıdır. Duyguları ifade etme biçimi kültürden kültüre değişen, öğrenilmiş davranışlardır (Akt: Strongman, 2003). Markus ve Kitayama (1991) duyguların sosyal ve kültürel üretimler olduğunu vurgulamıştır. Kültür kapsamında temel sosyal gerçeklerin bilgisine ulaşan kişi, bu bilgiler ışığında duyguların ifadesine yön vermektedir. Bu konudaki görüşler “Kültür ile Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme Arasındaki İlişkisi” başlığında ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Sonuç olarak, temel duyguların evrensel olduğu yaygın bir düşüncedir. Duyguların oluşum sürecini açıklamakta farklılıklar görülmektedir. Evrensel yaklaşımlar, duygunun evrenselliği üzerinde dururken; bilişsel yaklaşımlar duyguların 25 düşüncelerin sonucu olduğunu; sosyo-kültürel yaklaşımlar duygunun evrensel olduğunu, fakat duyguları farketmenin ve deneyimlemenin kültürden kültüre farklılık gösterdiğini ifade etmektedir. Buradan hareketle, araştırmanın amacı gereği sosyokültürel yaklaşıma dayalı olarak duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmeye ilişkin bilgiler de bu bölümde yer almıştır. 2.2.2.Duygusal Farkındalık Duyguyu tanıma ve deneyimleme ve bunların davranış ve düşünce üzerindeki etkilerini incelemeye yönelik bilimsel ilginin giderek arttığı; bunun olması gereken önemli bir yöneliş olduğu düşünülmektedir. Duygularla ilgili çalışmalar yapan bilim adamları (Lane ve ark.,1990; Taylor, 2000) kişinin kendi duygularına erişebilmesinin, duygularını birbirinden ayırt edebilmesinin ve duygularını adlandırabilmesinin önemine dikkat çekmektedir. İlgili literatürde “duygusal beceri” olarak isimlendirilen bu becerilerin, duygusal farkındalık (Lane ve ark., 1990), duygu durum farkındalığı (Swinkles ve Giuliano, 1995), duygusal zeka (Salovey ve ark., 1995), aleksitimi (Taylor ve ark., 1991), duyguları saptama becerisi (Ciarocchi ve Scot, 2007) gibi farklı kavramlar altında yer aldığı görülmektedir. Bu araştırmada duyguları tanıma yeterliği için duygusal farkındalık; duyguları ifade etme yeterliği için ise duyguları ifade etme kavramı kullanılmıştır. Duygusal farkındalık (emotional awareness), kişinin ve diğerlerinin duygularını tanıma ve tanımlama yeteneğidir. Duygusal farkındalık, duygunun yaşanması ve ifade edilmesinden farklı olarak, o andaki duygu hakkında bilgi sahibi olmak anlamına gelmektedir (Lane ve Schwartz, 1987). Başka bir ifadeyle, duygusal farkındalık, duygunun bilinçli bir düzeyde net bir şekilde farkına varılmasıdır. Duygusal farkındalık, dikkatin hissedilen duygusal değişime ve varolan duyguyu tanımlamaya yoğunlaşma sürecidir. Bu süreçte kişi duygusunu izleyebilme, farklı duygular arasında ayrım yapabilme ve duygularının nedenlerini saptayabilme yaşantıları geçirmektedir (Lane ve ark., 1990). Duygusal farkındalık hem duygulara dikkat etme hem de duyguların netliğini farkedebilme olarak da tanımlanmaktadır. Duygulara dikkat etme, kişinin duygu durumunu fark etmesi, üzerinde düşünmesi ve o duygu durumunu izlemesidir (emotional monitoring). Duyguları netleştirme ise, kişinin kendi duygularını net bir 26 şekilde anlaması, duygularını birbirinden ayırt edebilmesi ve bu duyguları nasıl adlandıracağını bilmesidir (Thompson, Dizen ve Berenbaum, 2009). Duygusal farkındalık ilk çocukluk yıllarında kazanılmaktadır. Çocuklar 12 ile 28 ay arasında kendi duygusal tepkilerine dair ilk farkındalıklarını geliştirirler. Okul öncesi dönemde (2.5-5 yaş) duygularını ve duygularını ortaya çıkaran olayları diğerlerine anlatmaya başlarlar. Bu tarzda bir iletişim, farkındalıklarının gelişmesine yardımcı olur. Çocuklar kendi kendilerini ve ‘iyi’ ya da ‘kötü’ oluşlarına göre duygularını değerlendirme becerisi de kazanırlar. Bu kazanımlar ‘öz-bilinç’ (selfconscious) kazanımlarıdır. Ortaokul döneminde ise çocuklar aynı kişiye bazen birbiriyle çelişen, birden fazla duygu hissedebileceklerinin farkına varmaya başlarlar ve sonunda da bir ergen olarak kendi duygusal döngülerinin farkına varırlar (Ciarrochi, Heaven ve Supavadeeprasit, 2008). Lane ve Schwartz (1987), duygusal farkındalığı açıklamak için, Piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramına dayalı Duygusal Farkındalık Gelişim Modeli oluşturmuştur. Bu modelde, kendinin ve diğerlerinin duygularını fark etmede bireysel farklılıklarının olduğu ve bu farklılığın kişinin kullandığı içsel ve dışsal bilişsel temsillerdeki farklılıktan kaynaklandığı öne sürülmektedir. Bu modelde, duygusal farkındalık beş düzeyden oluşan bilişsel-gelişimsel bir serinin sonrasında gerçekleşir. Başka bir ifade ile her bir düzey bir önceki ile birleşir ve gittikçe karmaşıklaşan hiyerarşik bir duygusal deneyim örüntüsü ortaya çıkar. Bu modelde kişinin duygusal farkındalık düzeyi, bireysel duygu-çağrışım (emotion-evoking) durumlarının sunulması ve bu durumda ne hissettiğinin sorulmasıyla değerlendirilebilmektedir. Duygusal farkındalığın ilk düzeyi, duyusalmotor-refleksif (sensorimotor-reflexive) düzeydir. Bu düzeyde duygular beden üzerinden algılanır ve diğerlerinin duygularına karşı bir farkındalık yoktur. İkinci düzey, duyusalmotor-etkin (sensorimoto-enactive) olarak adlandırılmıştır. Bu düzeyde kişi hem bedeninde hissettiği duygunun hem de duygusal davranışlarının farkında olabilir. Fakat henüz duygularını spesifik olarak fark edememektedir. Bu düzeyde duyguları tanımlamak için “kendimi kötü hissediyorum” gibi genel bir ifade kullanılır. Diğerlerinin duygularını fark etme sınırlıdır. Üçüncü düzey işlem öncesidir (preoperation). Kişi bireysel duygularının farkındadır fakat duygular sınırlıdır. Kişi sadece o anki bir duygusunu tanımlar, bu duygusal farkındalığının da sadece bir kısmını ifade edebilir (Örn. Öfkeliyim). Duygusal farkındalığın dördüncü düzeyi somut-işlem 27 (concrete-operational) düzeyidir. Kişi bu düzeyde farklı duyguları tanıma ve duyguları harmanlama becerisine sahip olmuştur (Örn. Kendimi mutlu ve şaşkın hissediyorum). Kişi hem kendisinin hem diğerlerinin çoklu duygularını tanıyabilmektedir. Fakat diğerlerinin çoklu duygularını fark edebilme henüz yeni oluşmuştur. Beşinci düzey formal işlem düzeyidir. Kişi kendi duygularını ayırt edebildiği gibi diğerlerinin yaşadığı duyguları ayırt edebilmiş biçimde çok yönlü olarak algılayabilir (Lane, 2000; Lane ve ark., 1990). Prinz (2005), duygusal farkındalığın üç farklı şekilde incelenebileceğini ileri sürmüştür. Bunlardan ilki ve en temel olduğu düşünülen kendi duygularının farkında olmadır. Duygular, bedensel değişimlerin algılanmasıdır ve bir duygunun farkında olmak bedensel bir değişim örüntüsünü bilinç düzeyinde deneyimlemektir. Bu bakımdan duygusal farkındalık, bilinç düzeyinde bir algıdır. İkincisi, belirli bir duyguyu neden hissediyor olduğunun farkında olmaktır. Duygusal bir tepkiyi tetikleyen düşünce ya da algı bilinebilir. Duyguya yol açtığı düşünülen düşünce ya da algının farkında olma, duyguları doğuran nesneleri anlamayı sağlamaktadır. Üçüncü olarak, ne tür bir spesifik duyguya sahip olduğunun farkında olmaktır. Bunun için kişi yüksek düzeyde bir bilişsel süreçten geçerek ne hissettiğini bilebilir. Duygusal farkındalık duyguyu düzenlemenin öncüsü olduğundan, öfke gibi antisosyal etkiler ortaya çıkarabilecek duygularda azalma meydana getirmektedir. Çünkü duyguları konusunda net olan bireyler, duygu düzenleme stratejilerini başlatan sinyalleri erkenden yakalayıp, hissettikleri duyguyu (örn. öfke) daha kabul edilebilir bir forma sokabilirler. Kişideki duygusal farkındalık düzeyi ne kadar fazlaysa hayata uyum sağlama becerisi de o kadar büyük olmaktadır (Wilkowski ve Robinson, 2008). Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir çalışmada, duygularını fark etmekte zorlanan bireyler kişiler arası ilişkilerinde oldukça güçlük çekmektedirler. Bunun nedeni olarak da bu kişilerin duygusal deneyimlerini diğer insanlarla paylaşmamaları ve onlardan uzak durmaları gösterilmektedir (Vanheule, Desmet ve Meganck, 2006). Swinkles ve Giuliano (1995), duygusal farkındalığı düşük olan grupla yüksek olan grubu karşılaştırdığında, farkındalığı yüksek olanların daha sık pozitif duygu yaşadıkları, kendine saygılarının daha yüksek olduğu, daha dışa dönük oldukları, sosyal olarak daha az kaygılı oldukları ve daha çok yaşam doyumu belirttiklerini ifade etmiştir. 28 2.2.3.Duyguları İfade Etme Duyguları ifade etme, bir duyguya tipik olarak eşlik eden gülme, ağlama, surat asma gibi davranışsal değişimlerdir (Gross ve John, 1997). Bir başka tanıma göre duyguları ifade etme, duygusal deneyimi gözlenebilir sözel ya da sözel olmayan davranışlarla aktarmaktır (Kennedy-Moore ve Watson, 2001). Duyguları ifade etmenin dinamiğini açıklayan iki kuramdan biri olan GelişimselEtkileşimsel Kuram bilişsel yaklaşıma dayalı olarak duyguları yapılandırılmış bilgiler olarak açıklamaktadır. Yani duygu gerçek anlamda bir tür “bilgidir”, bir tür “biliştir”. Kurama göre, birtakım varsayımlar en başta yapılandırılmış bilgi kaynakları olarak insan zihninde yerleşiktir. Kişinin, kendisi ve diğerleri ile ilgili bilgi işleme sürecinde yaptığı atıflar bu varsayımlara dayalı olarak ortaya çıkar. Bireyler bu bilişsel düşünceleri ve duyguları, yaşam deneyimleri ve dil aracılığıyla anlamayı ve adlandırmayı öğrenirler. İkinci kuram Sosyal Bilgi Modelidir. Bu model, duyguları ifade etmenin diğerlerine bilgi taşıdığı varsayımı üzerine yapılandırılmıştır. İnsanlar, diğerlerinin duygularını ifade etmelerine dayalı olarak, onların duyguları, tutumları, niyetleri ve davranışları hakkında bilgi işleyerek bazı çıkarımlar yaparlar. Sonrasında bu çıkarım döngüsel bir şekilde duygularını ifade eden kişinin davranışlarını etkiler. Dolaylı olarak ifade etme desteklenir ya da ketlenir. Diğerlerinin duygularını ifade etmelerine dayalı olarak yapılan çıkarımlar ve gösterilen duygusal tepkiler sadece bilgi işleme süreci ile değil; aynı zamanda yaygın kültürel normlar, sosyal-ilişkisel faktörlerle de ilişkilidir. Bu faktörler duyguları ifade etmenin uygunluğunu ve nasıl bir davranışsal tepkide bulunacağını etkiler (Keltner ve Haidt, 1999). Duyguların ifade edilmesi ve ifade edilen duyguların diğerleri tarafından anlaşılması sosyal etkileşimde, ilişkilerin derinleşmesinde önemli görülmektedir. İfade edilen duygular anlaşılma ve insanlarla ilişkilerini düzenleme fırsatı sunar (KennedyMoore ve Watson, 2001). Duyguları ifade etme, farkında olunarak ya da farkında olunmadan yapılabilir. Kişi duygularını ifade etmeyi kısmen kontrol edilebilir ya da istediği biçimde planlayabilir (Kennedy-Moore ve Watson, 2001). Duyguları ifade etmenin ya da 29 etmemenin çok çeşitli nedenleri olabilir. Bazı duygular (örn. neşe) içerikleri gereği diğerlerinden (örn. utanma) daha fazla ifade edilirler (Trierwiler, Eid ve Lischetcke, 2002). Fakat duyguları ifade etme, bireysel farklılıklarla olduğu gibi, sosyalleşme süreci ile de ilişkilidir. Bazı insanlar duygularını sıklıkla ve sürekli ifade ederken, diğerleri duygu ifadelerini gizlerler. Örneğin bazı insanlar mutlu olduklarında, duygularını yüz ifadeleri, duruşları, söylemleri aracılığıyla yani birçok kanaldan dışa vururken; diğerleri mutluluklarını sadece bir tebessümle dışa vurabilir ya da vurmayabilirler (Andersen ve Guerrero, 1998). Duyguları fark etmekte ve ifade etmekte sorun yaşayan kişiler duygularını çok kabaca, “rahatlama ve rahatsız olma” gibi basit kelimelerle ifade edebilmekte veya “gevşeme ve gergin olma” gibi bedensel tepkilerle gösterebilmektedir. Konuşmaları tekrarlayıcı ve ayrıntıcıdır. Sık sık bedensel yakınmalarından söz ederler. Duygusal yaşamlarındaki kısıtlılık, bazen duruşlarındaki donukluk ve duygularının yüzlerinden anlaşılamamasıyla da kendini belli eder (Lesser, 1981). Aleksitimi düzeyi yüksek olan ve düşük olan kişilerin bazı özelleri karşılaştırıldığında, duyguları ifade edemeyen bireylerin düşük benlik saygısına sahip oldukları ve bağımlı kişiler oldukları (Taylor, Bagby ve Parker, 1991); duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düştükçe kişilerin madde bağımlılığı, yeme bozukluğu ve başka türlü somatik hastalıklarının ortaya çıkma oranın arttığı (Taylor, 2000) belirtilmektedir. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme arasındaki ilişkiye bakıldığında bazı araştırmacılara göre birey tarafından fark edilen belirli bir duygu, o duygunun ifade edileceği bilgisini vermez. Duyguyu fark etmek ve onu ifade etmek duygusal sürecin iki farklı bileşenidir. Duyguları ifade etme, yüz ifadesi ya da sözel ifade şeklinde duyguların dışa vurumudur. Bunun için duygusal farkındalık gerekli değildir. Duygusal farkındalık duyguları deneyimlemeyi içerse de duygusal farkındalık bundan daha fazla bir şeydir. Diğer bir ifade ile duygusal farkındalık duyguları deneyimlemenin bilincinde olmayı içermektedir (Lane ve Schwartz, 1987). Fakat bu görüşün aksine duyguların ifade edilmesi için farkına varma, duygularla düşünceler ve yaşantılar arasında bağlantı kurma ve duyguları kabul etme aşamalarından geçilmesi gerekmektedir. Farkında olunmadan gerçekleşen duygusal dışa vurum tercihli olmayacağı için istenen dışa vurum biçimi değildir (Daş, 2006). 30 Türkiye’de duyguları fark etme ve ifade etme becerilerini birlikte araştıran sadece bir araştırmaya (Kuzucu, 2006) rastlanmıştır. Diğer çalışmalarda duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme duygusal zekâ başlığı altında (Göçet, 2006; Köksal, 2003), aleksitimi başlığı altında (Aydemir, 2010) ya da aleksitiminin toplam puanını elde etmek için kullanılan alt boyut olarak (Bağçı, 2008; Koçak, 2003; Sallıoğlu, 2002) ya da ayrı olarak (Boratav, Ataca ve Sunar, 2006) araştırmalarda yer almıştır. Kuzucu (2006), geliştirmiş olduğu duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme psiko-eğitim programının üniversite öğrencilerinin bu becerilerini geliştirmede etkili olurken aynı öğrencilerin psikolojik iyi oluşlarını yükseltmede etkili olmadığı sonucuna varmıştır. Göçet’in (2006) 419 üniversite öğrencisi üzerine yaptığı araştırmada; duygularını ifade edebilen bireylerin stresle başa çıkmada daha aktif planlama yapabildiklerini, problemle ilgili rasyonel adımlar atabildiklerini, duygularının farkında olan ve onlardan yararlanan bireylerin de; çözüme yönelik dış yardım arama becerilerinin daha yüksek olduğunu bulmuştur. Köksal (2003), çalışmasında; ergenlerde mantıklı karar verme stratejisi ile duygusal zekânın alt boyutlarından kendi duygularını anlama, karşısındakinin duygularını anlama ve duyguların manipülasyonu arasında aynı yönde anlamlı bir ilişki bulmuştur. Aydemir’in (2010), çalışmasında duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmede cinsiyete göre anlamlı fark görülmemiştir. Kadınların ve erkeklerin bu verileri birbirine yakın çıkmıştır. Bağcı (2008) tarafından üniversite öğrencileri üzerinde yapılan araştırmada Benlik saygısı düşük ve yüksek olan üniversite öğrencilerinin aleksitimi puan ortalamaları arasında önemli bir fark olduğu görülmüştür. Benlik saygısı düşük olan öğrencilerin aleksitimi düzeyleri benlik saygısı yüksek olan öğrencilerinkinden daha yüksek bulunmuştur. Sürekli kaygıları yüksek ve normal olan üniversite öğrencilerin aleksitimi puan ortalamaları arasında da önemli bir fark görülmüştür. Sürekli kaygıları yüksek olan öğrencilerin aleksitimi düzeyleri sürekli kaygıları normal olan öğrencilerin kaygı düzeylerine göre daha yüksek bulunmuştur. Durumluk kaygıları yüksek ve normal olan üniversite öğrencilerinin aleksitimi puan ortalamaları arasında anlamlı bir farkın olmadığı görülmüştür. Erkek ve kız üniversite öğrencilerinin aleksitimi puan ortalamaları arasında önemli bir fark görülmüştür. Erkeklerin aleksitimi düzeyleri kız öğrencilerinkinden daha yüksektir. Üniversite öğrencilerinin yaşa, ekonomik duruma ve kullanılan ele göre (sağ el, sol el) aleksitimi düzeyleri arasında ise anlamlı fark bulunmamıştır. Koçak’ın (2003) geliştirmiş olduğu duygusal ifade eğitimi programı etkili olmuş ve öğrencilerin aleksitimi düzeyini aza indirmiştir. Sallıoğlu (2002), araştırmasında üniversite öğrencilerin duygu ifade eden 31 sözcük ve deyimlere yükledikleri duygu yoğunluklarının farklılık gösterdiğini ortaya koymuştur. Yeterlilik duygu kategorisinde aleksitimik olmayanlarda aleksitimik olanlardan; mutsuzluk ve kuşku duygu kategorisinde aleksitimik olanların duygu yoğunluklarının aleksitimik olmayanlardan daha fazla olduğu bulunmuştur. Boratav, Atmaca ve Sunar’ın (2006) üniversite öğrencileri ile yaptıkları çalışmada Türkiye’de olumlu ya da nötr duyguların (mutluluk, şaşırma) olduğu gibi ifade edilmesine izin verildiği görülmüştür. Korku, öfke ve üzüntünün saklanması ya da az gösterilmesi desteklenmiştir. Küçük görme ve iğrenme duygularının gülümseyerek ifade edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. 2.2.4.Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme ile Psikolojik İyi Oluş Arasındaki İlişki Psikolojik iyi oluş ile duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmaların olduğu görülmektedir. Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada, duygusal farkındalığı yüksek olan kişilerin psikolojik olarak daha sağlıklı olduğu (Lane ve Schwartz, 1987) belirtilmiştir. Pennebaker (1993) olumsuz yaşantılarla ilgili duyguları sözlü ya da yazılı paylaşmanın psikolojik sağlığı nasıl etkilediğini araştırdığı çalışmasında, öfke, anksiyete ve üzüntü duygularıyla ilgili farkındalık arttıkça sağlıkta ilerlemenin arttığını; duyguları ifade etmemenin psikolojik ve fizyolojik sağlığı olumsuz etkilediğini belirtmiştir (Akt: Pennebaker, 1995). Zentner (1999), olumsuz bir durum yaşayan yetişkinler üzerinde yaptığı bir çalışmada duyguları yazarak da olsa ifade etmenin hem fiziksel sağlığı hem de psikolojik iyi oluşu etkilediğini ortaya koymuştur. Feldman-Barret, Gross, Conner-Cristensen ve Benvenuto, (2001) olumsuz duyguları fark etme ve ifade etmenin psikolojik iyi oluşu artırdığı sonucuna ulaşmış; kişinin duygularını fark etmesinin, sonrası için karar verebilmesi ve duygularını düzenlemesini kolaylaştırdığı için bu sonuca ulaşılmış olabileceğini belirtmiştir. Berthoz ve arkadaşları (2000) depresyon puanı yüksek olan ve düşük olan kişilerin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme düzeylerinin karşılaştırıldığı bir çalışmada, depresyon puanı yüksek olanların kendi ve diğerlerinin duygularını fark etmede sorun yaşadıklarını bulmuştur. Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir başka çalışmada duygusal farkındalığı ve duyguları ifade etme düzeyi azaldıkça depresyon ve kaygı puanlarının arttığı görülmüştür (Lundh ve ark., 2002). 32 Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ruh sağlığı ile birlikte kişiler arası ilişkileri devam ettirmek için de önemli olduğu belirtilmektedir. Duygusal ifadeler akıl ve beden sağlığının önemli bir yönü olarak görülürken (King ve Emmons, 1990; Pennebaker, 1995) psikoterapi ve danışma programları, kişinin psikolojik iyi oluşlarını arttırmak ya da psikolojik sorunlarına çözüm bulmasına yardımcı olmak için duyguları kullanmaktadır (Winkelman, 2000). Duyguları ifade etme sıkıntılı düşünceleri bilişsel olarak daha anlaşılabilir ve çözülebilir kılmaktadır. Bu nedenle duygusal kendini açma, psikolojik işlevselliği arttırmanın etkili bir yolu olabilmektedir (Wegner, 1997). Duyguları fark etmedeki güçlüğün psikopatoloji ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Kaygı bozukluğu olan ve olmayan kişilerin duygusal farkındalık düzeyleri karşılaştırıldığında kaygılı olanların duygusal farkındalığının kaygılı olmayanlardan daha düşük olduğu bulunmuştur (Novick-Kine, Turk, Mennin, Hoyt ve Gallagher, 2005). Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir çalışmada, duyguları ifade edememek, duygu hissedilen konunun sürekli düşünülmesine neden olarak, uzun süreli negatif duyguların ve depresyon belirtilerinin ortaya çıkma, sağlığın olumsuz etkilenme riskini artırdığı bulunmuştur (Nolen-Hoeksema, Morrow ve Fredricson, 1993). Hemenover’in (2003) travmatik bir yaşantıya maruz kalmış kişilerin duygusal olarak kendilerini açmalarının psikolojik iyi oluşları üzerindeki etkisini incelediği çalışması da, kendini açmanın psikolojik sağlık üzerinde olumlu etkilere sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Duygusal olarak kendini açan kişinin çevresel hâkimiyet duygusu kendini açmadan öncekine oranla daha yüksek çıkmıştır. Duygusal olarak kendini açma süresince kişisel gelişim, kendini kabul ve özerklik faktörlerinde de yükselme görülmüştür. Üniversite öğrencilerinin problem odaklı olma, ruminasyon ve duygusal farkındalık- duyguları ifade ile psikolojik iyi oluşları arasındaki ilişkiyi boylamsal olarak inceleyen bir çalışmada bir yıl arayla değişkenler tekrar ölçülmüştür. Araştırma sonucunda, problem odaklı olma, ruminasyon ve duygudal farkındalık- duyguları ifade etmenin aynı zamanda ölçülen psikolojik iyi oluş düzeyini yordadığı görülmüştür. Sadece duyguları tanıma ve ifade etme yeterliliği (birinci ölçümdeki psikolojik iyi oluş kontrol altına alındığında) bir yıl sonrasındaki psikolojik iyi oluş boyutlarından kaygıyı pozitif; pozitif duygu durumunu negatif yönde ve en yüksek değerde yordamıştır (Ciarrochi ve Scott, 2007). 33 Diğer yandan duyguları fark etmenin ve ifade etmenin tek başına psikolojik sağlığı arttırmak için yeterli olamayabileceği görüşünün (Pennebaker, Zech ve Rime, 2001) yanı sıra bu konuda araştırma da (Zech, Rime ve Nils, 2003) bulunmaktadır. Pennebaker, Zech ve Rime (2001) duyguları fark etmenin ve ifade etmenin psikolojik sağlığı artırdığını gösteren çalışmalar olsa da bu becerilerin tek başına yeterli olamayabileceğini, diğer dinamiklerin de araştırılması gerektiğini belirtmiştir. Duyguların sosyal paylaşımının insanların iyileşme derecesine etkisinin incelendiği bir diğer araştırmada da sosyal olarak duygunun paylaşılmasının tek başına duygusal rahatlama ve psikolojik iyileşme sağlamadığını göstermektedir (Zech, Rime ve Nils, 2003). Türkiye’de duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme ile psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkiyi inceleyen sadece bir araştırmaya rastlanmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi, Kuzucu (2006) tarafından yapılan bu araştırmada duyguları fark etmeye ve ifade etmeye yönelik psiko-eğitim programı geliştirilmiş ve programın işlevselliği test edilmiştir. Sonuçta psiko-eğitim programı öğrencilerin duygusal farkındalık düzeylerinin artmasında etkili olurken, duyguları ifade etme eğilimleri ve psikolojik ve öznel iyi oluş düzeylerini arttırmada etkili bulunmamıştır. Özetle, psikolojik iyi oluşun sağlanması için duyguları fark etmenin ve ifade etmenin önemli olduğu çoğu araştırmada ortaya konmuştur. Fakat psikolojik iyi oluş için önemli olan olumlu duygular hissetmek değil; hissedilen duyguların yaşanmasına ne kadar izin verildiğidir. Örneğin sevdiği birini kaybeden bir kişinin psikolojik iyi oluşu için önemli olan olumsuz duygularını yok sayması değil; üzüntüsünü ya da diğer duygularını yaşamasına ne kadar izin verdiğidir. Bu duygusal yaşantıların şekillenmesinde de kültürün etkili olduğu düşünülmektedir. 2.3.Kültür Kültür zaman içinde farklı şekillerde tanımlanan ve ortak bir tanımda buluşulmamış olan bir kavramdır. 1930’lu yıllarda kültür, insanlığın sosyal mirası olarak tanımlanmıştır (Linton, 1936). Sonraki yıllarda tanım genişletilerek insan gruplarının özgün yapılarını ortaya koyan, yaratılan ve aktarılan sembollerle ifade edilen düşünce, duygu ve davranış biçimlerine kültür denmiştir (Kroeber ve Kluckhohn, 34 1952). Geertz’in (1973) tanımına göre kültür, “Tarihsel olarak aktarılan, sembolik olarak ifadesini bulan anlam sistemleri ve bireylerin bu anlam sistemleriyle etkileşimi sürecinde geliştirdikleri tutum ve değerler bütünüdür.” (Akt. :Kağıtçıbaşı, 2010, s.3552). Kültür, ‘İnsan ve toplumların yapıp öğrenerek kazandığı tutum, davranış ve değerler, kısaca her şeydir. Diğer bir ifadeyle “Medeniyet” anlamında kullanılabilmektedir, Doğu Medeniyeti, Batı Medeniyeti gibi.” (Güvenç, 1985, s.110). Kültür ve psikoloji kavramlarının birlikte ele alınması 1920’li yıllara dayanmaktadır. Bu yıllardaki çalışmalar kültür ve kişilik arasındaki ilişkiye odaklanmışken; 1950’li yıllarda kültürlerarası karşılaştırma çalışmaları başlamıştır. Kültürlerarası benzerlik ve farklılığı ayırt etmede en yaygın olarak kullanılan iki kavram bireysellik ve toplulukçuluktur. Hofstede ortaya koyduğu bu kavramları şöyle açıklamıştır: “Bireycilik, bireyler arasındaki bağların gevşek olduğu, herkesin kendine ya da çekirdek ailesine bakmak zorunda olduğu kültürler için geçerlidir” derken toplulukçuluğu da şu şekilde açıklamıştır: “Toplulukçuluk, insanların doğuştan itibaren güçlü ve sıkı gruplara bağlı olduğu ve bu bağlılığın yaşam boyunca, sorgulanmayan bir sadakat karşılığında varolduğu toplumlarda vardır” (Akt: Kağıtçıbaşı, 1999, s.359-360). Bireysel ve toplulukçu toplumlar arasındaki farklar, a) bireyin içinde yaşadığı gruptan bağımsız ya da gruba bağlı olması, b) kişisel amaçların grubun amaçlarından önce ya da grubun amaçlarından sonra gelmesi, c) bireylerin ikili ilişkilere ya da toplumsal ilişkilere daha çok önem vermesi, d) sosyal davranışı, normların ya da tutumların belirlemesine bağlı olarak gelişmektedir. Bireyci toplum üyeleri genellikle gruptan bağımsız hareket etmektedirler. Kendi istek, amaç ve ihtiyaçlarını grubun üzerinde tutmaktadırlar. İkili ilişkiler önemli olmakla birlikte kişinin kendi haklılığı ilişkilerin devamından daha önemlidir. Grup içi davranışlarda özerk ve bağımsız bir kişilik özelliği ortaya konmaktadır. Yaşadıkları toplumun amaçlarından daha çok kendi amaçlarına önem verilmektedir. Davranışlarının belirleyicisi grup normlarından ziyade kendi tutumlarıdır (Triandis, 1994). Bireysel ve toplulukçu kültürdeki aile yapılarını karşılaştıran Kağıtçıbaşı (1998), toplulukçu kültürlerde modern hayatla birlikte aileler çekirdek aile yapısında olsa da ataerkil yapılarını koruduklarını ve aile bağlarının güçlü olduğunu ifade etmektedir. Bu aile modelinde çocuğa karşılıklı bağımlılık değerleri yüklenmekte; ona 35 maddi ve duygusal yatırım yapılmaktadır. Çünkü çocuk ailesinin gelecekteki güvencesi olarak düşünülür. Çocuk ailesine hem maddi destek sağlayacak hem de yaşlandıklarında onlara bakacaktır. Bireysel kültürde çekirdek aile yapısı yaygındır ve çocuk sosyal güvence kaynağı olarak görülmemekte; değerini bireyselliğinden almaktadır. Çocuklar bağımsızlığa, keşfetmeye, yaratıcılığa ve kendine güvenmeye vurgu yapılarak yetiştirilir. Bu farklılığın ekonomik refah düzeyinden ya da sanayileşmeden kaynaklı olabileceği düşüncesi akla gelmektedir. Fakat Kağıtçıbaşı (1998), tarihi belgelerin, mahkeme tutanaklarının ve nüfus kayıtlarının ilişkileri ve evlilik yapısını inceleme olanağı verdiğini; sonuçlara göre İngiliz aile yapısının sanayileşmeden önce de bağların çok kuvvetli olmadığı çekirdek aile yapısında olduğunu aktarmıştır. Kültürel özelliklerin benlik oluşumunda etkili olduğu bilinmektedir. Batı toplumlarında daha baskın olduğu kabul edilen bireysel kültürde “ben” önceliklidir ve “kimlik” toplumun kurallarını arkada bırakarak yapılanır. Aile, cemiyet, gelenek, ulus ya da genel geçer roller “ben”i tanımlamaz. Bu kültür kişiye özgürlük sağlamakla birlikte kendi hayatını yönetme hakkı vermektedir. Kişi kararlarını, aile, akran, inanç, kariyer, eş, arkadaş, kişisel amaçlar ya da değer yargılarından bağımsız alabilir. Bunun aksine, toplulukçu toplumlarda bireyler grup içi davranışlarda birlikte hareket etmekte; kendi amaçlarını toplumsal amaçların gerisinde tutmaktadır. “Kimlik” bireysel özelliklerden ziyade sosyal sisteme dayalı oluşur. Kişinin önemi içinde bulunduğu büyük gruptaki konumundan ve rolünden ileri gelmektedir (Kağıtçıbaşı, 2010). Bireysel kültür Kuzey Amerika ve Batı Avrupa toplumlarının sahip olduğu kültür olarak ifadelendirilmektedir. Asya, Güney Avrupa’nın birçok ülkesi, Latin Amerika ve Afrika toplumlarında toplulukçu kültür daha yaygındır. Bireysel kültür ile toplulukçu kültür arasındaki farklar, olgunlaşma, akıl sağlığı, büyüme ve gelişme, kendini tanıma, diğerlerini ve diğerleri ile kendi arasındaki ilişkiyi anlama ve açıklama biçiminde ve değer yargıları oluşturmada önemli ölçüde etkilidir (Markus ve Kitayama, 1991). Kısaca “Sosyalleşme Süreci” olarak tanımlanan bu yaşantılarda bireyler kendi toplumunun sosyalleşme sürecinden geçmekte ve ona uygun “benlik kurgusu” oluşturmaktadır. Benlik kurgusu, “diğerlerinden ayrı olarak kendisi ve diğerleri ile ilişkilerine dair duygu, düşünce ve eylemlerinin bütünü” olarak tanımlanmaktadır (Singelis, 1994, s.581). Bireyin duygu, düşünce ve güdülerini çeşitli şekillerde etkileyen ve bireye yol gösteren iki farklı benlik kurgusu biçimi tanımlanmaktadır. Bunlar: 36 bağımsız benlik kurgusu ve ilişkisel benlik kurgusudur. Bağımsız benlik kurgusu ayrışıklık, bireysellik ve kendine özgü olmanın idealleştirildiği ve vurgulandığı bireyci Batı toplumunu temsil etmektedir. Buna karşın diğerleri ile bağlı, bir gruba ait olma, uyma gibi özelliklerinin olduğu ilişkisel benlik kurgusu Batılı olmayan (toplulukçu) sosyal sistemleri temsil etmektedir (Singelis ve Sharkey, 1995). 2.3.1.Bağımsız ve İlişkisel Benlik Kurgusu Bağımsız benlik kurgusu ile ilişkisel benlik kurgusu arasındaki temel fark, “başka” ile bütünleşme ya da ayrışma derecesidir. Bağımsız benlik kurgusunun temel özelliği benliğin bağımsız ve özerk bir kişi olarak algılanmasıdır. Benlik sosyal bağlamdaki ilişkilerden bağımsızdır ve davranışları düzenleyen temel güç, kişinin kendi duygu, düşünce, amaç, yetenek ve ihtiyacı gibi içsel özellikleridir. Bir diğer önemli nokta bu içsel özelliklerin süreklilik ve devamlılık göstermesidir. İlişkisel benlik kurgusunda benlik diğerleri ile bağlılığını sürdürerek yapılanmaktadır. Kişi kendini büyük bir bütünün parçası olarak algılamaktadır. İlişkisel benliğe sahip olan kişi bir gruba ait olmaya ve uymaya çalıştığı için duygu, düşünce, amaç, yetenek ve ihtiyaç gibi içsel özellikler bireyin içinde bulunduğu duruma göre değişebilmektedir (Markus ve Kitayama, 1991). İçsel özelliklerini ve kendi amaçlarını gerçekleştirme, kendini ifade etme, eşsiz olma, grupta sivrilme ve açık iletişime önem verme bağımsız benlik kurgusunun karakteristik özelliklerindendir. İlişkisel benliği olan kişi ise bir grupta içsel niteliklerini göstermez ve vurgulamaz. Grubun amaçları ve ihtiyaçları bireyin amaç ve ihtiyaçlarından önce gelir. Bu nedenle ilişkisel benlik sosyal beklentilere göre değişebilen ve esnek olan bir benliktir. Statü, rol ve ilişki gibi dışsal, kamusal özelliklere önem verme, ait olma ve uyma, uygun davranışı gösterme, dolaylı iletişim kurma ve diğerlerinin düşüncelerini okuma ilişkisel benlik kurgusunun karakteristik özelliklerindendir. Kişiler arası ilişkilerde uyum ve çeşitli durumlara uyma yeteneği ilişkisel benlik kurgusu için benlik değerinin kaynağıdır (Singelis, 1994). Bağımsız benliğe sahip kişiler kendilerini, zaman, mekân ve sosyal ortamdan bağımsız olarak tanımlamaktadırlar (Örn: Ben sosyal biriyim). İlişkisel benliğe sahip 37 kişiler ise kendilerini, ilişkileri ve belli sosyal ortamları çerçevesinde düşünmektedirler (Örn: Yakın arkadaşlarımla beraberken sosyal biriyim). Aynı tür farklılık sadece benliğin algılanmasında değil; başkalarının algılanmasında da ortaya çıkmaktadır. Sosyal etkileşim açısından bakıldığında, ilişkisel benlik kurgusuna sahip kişiler az sayıda insanla ama daha uzun süren, etkileşimin yoğun olduğu ilişkiler yaşamaktadır. İşbirlikçi bir tutuma sahiptirler. Bireysel benlik kurgusuna sahip kişiler çok sayıda insanla ama kısa süreli ve derinlik içermeyen etkileşimde bulunurlar. İşbirliğinden uzak daha rekabetçi tutum sergilerler (Kağıtçıbaşı, 1999). Bağımsız ve ilişkisel benlik kurguları herhangi bir kültürde, toplumda veya bireyde birlikte var olabilmektedir (Singelis, 1994). Bu iki benlik kurgusu birbirinin zıt boyutları değildir. Bir toplumda bireyci ya da toplulukçu kültürün baskın olması, o toplumdaki bireylerin daha bağımsız veya daha ilişkisel benlik kurgusuna sahip olmasında etkilidir (Triandis, 2001). Toplumda ve bireyde her iki benlik kurgusu birlikte var olsa da bu örüntülerden birinin baskın olma eğilimi güçlüdür (Yamada ve Singelis, 1999). Bağımsız benlik kurgusuna sahip bireylerin bireyci toplumlarda, ilişkisel benlik kurgusuna sahip bireylerin toplulukçu toplumlarda yaşadığı varsayılmaktadır (Markus ve Kitayama, 1991). Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri bireysel toplum olarak; Doğu ülkeleri toplulukçu toplum olarak değerlendirilir (Shweder ve Bourne, 1984). Türkiye açısından bakıldığında Türk toplumu özellikle 1980’li yıllardan sonra geleneksel/toplulukçu yapıdan modern/bireysel yapıya doğru bir değişim gösterse de (Göregenli, 1995; İmamoğlu, 1998; Kağıtçıbaşı, 1998) Batı ülkelerine kıyasla Türk toplumunda hâlâ toplulukçu kültürün karakteristik özellikleri hâkimdir (Hofstede, 1980; Kağıtçıbaşı, 2010; Mesquita, 2001; Uskul, Hynie, ve Lalonde, 2004). Geleneksel Türk sosyo-kültürel yapısının en karakteristik özelliklerinin başında gelen kişilerarası ilişkilere önem verme, aile, komşu ve arkadaşlarla yakın ilişkilerde olma ilişkisel benlik yapısının oluşmasında etkilidir (Kağıtçıbaşı, 1996b; 2010; İmamoğlu, 1998). Bu sosyalleşme sürecinde aile bütünlüğüne, ilişkilerdeki uyuma, aile ve grup üyeleri ile yakın ilişkilere vurgu yapılmaktadır. Aile ve sosyal roller “benlik” oluşumunda ve tanımlanmasında en büyük etki alanına sahiptir (İmamoğlu,1995). 38 Türkiye’de benlik kuramları üzerine yapılan çalışmalarda Türk insanının benlik yapısını tanımlayan yeni modeller öne sürülmüştür: “Karşılıklı Duygusal Bağlılık Modeli” (Kağıtçıbaşı, 1994) ve “Dengeli Ayrışma- Bütünleşme Modeli” (İmamoğlu, 1998). Kağıtçıbaşı (1994), benlik kurgusunu kuramsallaştırmanın Türkiye gibi hem toplulukçu hem de bireysel kültürün geçerliğini koruduğu ülkelerde farklı şekilde yapılandırılması gerektiğini ileri sürmüş ve Karşılıklı Duygusal Bağlılık Modeli’ni geliştirmiştir. Modelde hem özerk hem de ilişkisel olunabileceğini belirterek “özerkilişkisel benlik” gelişimini vurgulamıştır. Bu model daha çok toplulukçu kültürlerin kentleşmiş bölgelerinde daha yaygındır. Bu bölgelerde erkek ve kadın ayrımı azalmış, kadının statüsü yükselmiş, ekonomik refahla birlikte aile üyeleri birbirini duygusal bağlarla bağlanmış durumdadır. Türk kültüründe benlik gelişimi özerk-ilişkiseldir. İmamoğlu’nun (1998) geliştirdiği Dengeli Ayrışma-Bütünleşme Modeli’nde insan gelişiminin bağımsızlık değil, karşılıklı bağımlılık modeli çerçevesinde ele alınması gerektiğini; Türkiye’deki değişimin Batı’da gözlenen “kopuk bağımsızlık”tan farklı olarak hem bağımsız hem de ilişkili olmayı içeren, “etkin-bağlantılı” (Agentic Interdependence) benlik gelişimi yönünde olduğunu; dolayısıyla, ilişkili olmakla yetkinlik anlamındaki bağımsızlığın birbirine zıt değil, birarada varolabilen kavramlar olduğunu belirtmiştir. Modele göre her insan hem bireysel/ayrışık hem de ilişkisel/bütüncül eğilime birden sahiptir. Birey kendi potansiyelini gerçekleştirmeye çalışırken diğerleri ile de bütünleşmeye gereksinim duymaktadır. Ayrışma ve bütünleşme birbirini tamamladığı ölçüde dengeli gelişme gerçekleşmektedir (İmamoğlu, 1998). Kültürün bir parçası olan ve sosyalleşme sürecinde etkili olabilen sosyoekonomik durumun ve anne baba tutumlarının benlik kurgusunu etkilediği bilinmektedir. Sosyo-ekonomik durumu yüksek olan aileler, bağımsız benlik kurgusu özelliklerinden özerklik, bireysellik, kendi ihtiyaçlarına odaklı olma davranışları konusunda çocuklarını sosyo-ekonomik durumu düşük olan ailelerden daha fazla teşvik etmektedir (Marjoribanks, 1991). Türk üniversite öğrencileri arasında yapılan çalışmada orta ve üst düzey ekonomik gelire sahip öğrencilerin ekonomik geliri düşük öğrencilere gore daha fazla bireysel benlik kurgusu özelliklerine sahip olduğu görülmüştür (Karakitapoğlu Aygün ve İmamoğlu, 2002). 39 Anne-baba tutumları kültürün diğer parçalarından biridir ve sosyalleşme sürecinde benlik kurgusunu etkilediği bilinmektedir. Sosyalleşme sürecinde anne-baba kendi yetiştikleri kültürel çevrenin davranışları ile çocuklarına etki etmektedirler. Bireysel toplumlarda anne-baba çocuklarını özerk bırakma eğilimindedir. Kişisel başarı, bağımsız olma, özgüven bu toplumlarda önemlidir. Anne-baba kontrolü istenmeyen bir tutumdur (Harkness ve Super, 1995). Toplulukçu toplumlarda anne-baba tutumları daha müdahaleci, kısıtlayıcı ve otoriterdir (Berndt, Cheung, Lau, Hau ve Lew, 1993). Çocukların inançları, değer yargıları, sosyal davranışları, diğerleri ile olan ilişkileri anne-babaların sosyalleşme süreci ile etkileşim halindedir. Bu toplumlarda çocukların anne-babaya bağlı olması, anne-baba ya da grup üyelerine uyma davranışında bulunması desteklenir. Karar verme sürecinde kişi başkaya bağımlı düşünmek zorundadır. Fakat ailenin müdahaleci tavrı olumsuz bir davranıştan ziyade sevgi gösterisi olarak yorumlanır (Harkness ve Super, 1995). Türk anne-baba tutumlarının batı toplumlarından farklı olarak, toplulukçu kültürlerdeki anne-baba tutumlarına benzediğini öne süren çalışmalar bulunmaktadır. (İmamoğlu, 1995; Karadayı, 1994). Bu çalışmalarda Türk anne-babalarının çocuklarına yüksek seviyede hem kontrol hem de ilgi gösterdikleri görülmüştür. Türk anne-babalarının ABD’li anne-babalara kıyasla daha müdahaleci ve kontrol edici olduğu; bu müdahale ve kontrol diktatör bir anlamda değil, sevgi ve ilgi ile birlikte aileyi bir arada tutabilmek niyetiyle yapıldığı da (Kağıtçıbaşı, 1996a) belirtilmektedir. Sonuç olarak kültürün benlik yapısında etkili olduğu, bireysel kültürde bağımsız benlik kurgusunun; toplulukçu kültürde ilişkisel benlik kurgusunun daha baskın olduğu anlaşılmıştır. Araştırma boyunca bireysel kültürün birey bazındaki karşılığı olan bağımsız benlik kurgusu bireysel kültür ile toplulukçu kültürün birey bazındaki karşılığı olan ilişkisel benlik kurgusu toplulukçu kültür ile değişim içerinde kullanılmıştır. Kültürlerarası psikoloji literatüründe (örn: Markus ve Kitayama, 1991; Triandis, 2001) daha çok ilişkili benliklerin toplulukçu kültürlerde; bağımsız benliklerin bireysel kültürlerde daha yaygın olduğu bilgisi değişimli kullanıma yol açmıştır. 40 2.3.2.Kültür ile Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme Arasındaki İlişki Kültür, duyguları sözel ya da sözel olmayan ifadelerle aktarmada belirleyicidir (Elfenbein ve ark., 2007). Bazı duyguların ifade edilmesi kültür tarafından engellenebilir ya da onaylanabilir (Matsumoto ve Kupperbusch, 2001). Duyguları ifade etmede kültürlerarası fark olacağı ilk olarak Ekman tarafından yapılan araştırmalarda açıkça ifade edilmiştir. Ekman, dünyanın çeşitli ülkelerinde (Amerika, Japonya, Papua Yeni Gine, Brezilya, Arjantin, Endonezya, Rusya) yerel kabileleri de içine alacak şekilde 60’lı yıllarda başladığı çalışmalarında, bazı duyguların insanoğlunda doğuştan var olduğunu ve her birinin kendine özgü fizyolojik örüntüleri olduğunu ileri sürmüştür. Bununla birlikte duyguları ifade etmeyi yöneten, hangi duygunun, kime, nasıl ifade edileceğini etkileyen kültüre özgü bazı kuralların olduğunu da yaptığı çalışmalarla ortaya koymuştur (Akt. Strongman, 2003). Duyguların yoğunluğu; duygu repertuarları (önem verilen duygular); özgün bir duyguya neden olan olay/neden; kültürel değerlere ve sergileme kurallarına bağlı olarak duyguların ifade edilme tarzları ve bu ifade etmelerin topluma uygunluğu kültürden kültüre değişkenlik gösterebilmektedir. Örneğin bireysel kültürde yetişen biri aklından geçen her şeyi söyleyebilmeyi bir beceri olarak değerlendirirken, toplulukçu kültürde yetişen birisi ailede ya da işteki huzuru korumak için sadece bazı şeyleri söylemeyi beceri olarak değerlendirebilir. Benzer şekilde toplulukçu kültürde yetişen birisi nerede nasıl konuşulacağına dikkat etmeyi olgun olmakla açıklarken; bireysel kültürde yetişen biri kendisi ile başkası arasına mesafe koymayı olgun olmakla açıklar (Soloman, 2007). Kültürün duyguları ifade etme üzerinde beş şekilde etki edebileceği ifade edilmektedir. Bunlardan birincisi ketleme, hissedilen bir duygu ifadesinin bastırılmasıdır. İkincisi mış gibi yapma, herhangi uyarılma hissedilmediği halde bir duyguyu ifade etmedir. Üçüncüsü abartma, bir duyguyu gerçekte hissedilenden çok daha şiddette ifade etmedir. Dördüncüsü hafife alma, bir duyguyu gerçekte hissedilenden çok daha az şiddette ifade etme ve sonuncusu maskeleme, başka bir duygu hissedildiği halde olmayan bir duyguyu ifade etmedir. Duygusunu ifade etmek isteyen 41 kişi ifade etme biçimini kültürün onayladığı bu beş sergileme kuralına göre düzenlemektedir. Değer yargılarına göre duygusal olarak kendini açma ya da kendini sınırlama iffet ya da ahlaksızlık olarak görülebilir. Duygusal olarak kendini açma Batı ve Doğu toplumlarında farklı algılandığı için farklılaşmaktadır. Batı toplumları için konuşma isteği, kişiler arası ilişkilerin oluşmasında anahtardır. Bununla birlikte Asyalılar için kendini açmanın derinliği ve miktarıyla, yakın ilişki oluşturma arasında önemli bir ilişki bulunmamıştır. ABD’de kendini açma etkili iletişim üzerinde pozitif etkiye sahip olan unsurlardan birisidir (Cheng, 1993). Mesquita (2001) benzer şekilde, toplulukçu kültürlerde yaşayan bireylerin genel olarak duygu yaşantılarının sosyal ilişkilere göre şekillendiğini; bireysel kültürlerde ise sosyal çevrenin daha az ön planda olduğunu ifade etmiştir. Duygular öncelikle bireyin iç dünyasıyla ilişkilidir. Doğu toplumlarında duyguları ifade etmek Batılılara oranla daha azdır. Bunun nedeni, Doğu toplumlarında kişiler duygularını bastırmayı öğrenmişlerdir (Mesquita ve Frijda, 1992). Batı toplumlarında, insanların duygularını mutlaka dışa vurmaları gerektiğine dair bir inanç vardır. Aksi takdirde kendilerine fiziksel ya da psikolojik olarak “kötü” şeyler olacağına inanılır. Kişinin, hissettiği duyguları içine atmasından ziyade, dışarıya çıkmasına, görünür olmasına izin vermesi Batı toplumlarında önemlidir (Kennedy-Moore ve Watson, 2001). Toplulukçu toplumlarda kendi duygularını ifade etmeye odaklanmaktan ziyade diğerlerinin duygularına duyarlı olmak daha önemlidir. Bu nedenle bu toplumların üyeleri duygu ifadelerini kontrol etmeyi öğrenerek sosyalleşmektedir (Oyserman ve ark., 2002). Ayrıca bu toplumlarda üyelerin gruba uyumlarını sürdürmeleri bireyci toplumlara oranla daha fazla önemsenmektedir. Bu durumla birlikte, toplulukçu kültürlerde duyguları tanımanın daha önemli olduğu varsayılabilir. Diğer yandan bireyci toplumların üyeleri duygularını ifade etme konusunda daha doğrudan desteklenmektedir, çünkü sosyal etkileşimlerde akıllarından geçenin okunmasını beklememektedirler. Bireyci kültürlerde duyguları ifade etmek, çoğulcu kültürlere oranla ilişkilerin devamında daha önemlidir (Kang ve ark., 2003). Bu temel ilişkisel farklılık nedeniyle bağımsız benlik kurgusuna sahip bireyler değişik durumlarda kendi tutum ve davranışlarını ortaya koymakta sorun yaşamazlar. İlişkisel benlik kurgusundaki bireylerin duruma ve ilişki yapısına göre kendini ayarlama eğilimleri daha yüksektir (Markus ve Kitayama, 1991; Singelis, 1994). Karakteristik 42 özellikleri gereği (kendini ortaya koyma, özerk davranma, kendi ihtiyaçlarına odaklı ve duyarlı olma gibi) bağımsız benlik kurgusuna sahip kişiler benlik kurgusunu pekiştirmek ve sürdürmek için duyguları ifade etme ve yaşama geçirmede beceri kazanmak zorundadır (Kitayama, Markus ve Kurokawa, 2000). Ekman ve Friesen (1969) yürüttükleri bir araştırmada Amerikalı ve Japon deneklere yalnız olduklarında ve araştırmacı ile beraber olduklarında olumsuz bir film izletmişlerdir. Amerikalı ve Japon denekler filmi yalnız izlerken yaşadıkları kızgınlık, korku veya üzüntü duygularını ifade etmişlerdir. Fakat filmin araştırmacı ile izlenmesi aşamasında Amerikalılar olumsuz duygularını ifade etmeye devam ederken Japon katılımcılar olumsuz duygularını gizlemeye çalışarak gülümsemişlerdir. Bu sonuçlar araştırmacı tarafından kültürel fark ile açıklanmıştır. Japon toplumu gibi toplulukçu kültürlerde diğerleri ile olumlu ilişkilerde olmak kişinin kendi ihtiyaçlarından daha önemlidir. Amerikan toplumu gibi bireysel kültürlerde böyle bir öğreti bulunmamaktadır. Çünkü bu kültürde kişinin kendi ihtiyaçlarını dile getirmek diğerleri ile arasındaki uyumu devam ettirmekten daha önemlidir. Benzer bir araştırmada Amerikalılar, kişiler arası ilişkilerde duyguların ifade edilmesini Korelilere ya da Çinlilere oranla daha önemli bir faktör olarak değerlendirmişlerdir. Diğer bir ifade ile bireysel kültürün üyeleri için duyguyu ifade etmek önemliyken; toplulukçu kültürün üyelerine göre önemli olan, duyguların ifade edilmesinden önce kişinin hangi özgün duyguyu ifade ettiğidir. Yani toplulukçu kültürün üyeleri hem kendi hem de karşılarındaki kişilerin neşeli mi, mutlu mu, üzgün mü, olduklarına daha fazla dikkat etmektedir. Çünkü bu kültürde gizil anlamı ayırt etme yeteneği vurgulandığı için iletişimde duyguları ifade etme önemini kaybetmektedir (Kang ve ark., 2003). Kültür, duygunun ifade biçimini etkilemenin yanı sıra hangi duyguların ifade edilebileceğini de etkilemektedir. Markus ve Kitayama (1991), duyguları yaşama ve ifade etmenin kültürün parçası olduğu ve kültürün insanlara duyguları nerede ve ne zaman ifade edilmesi gerektiğinin yanında hangi duyguyu yansıtması gerektiği de belirlediğini vurgulamaktadır. Diğer bir ifadeyle kişilerin duygularını deneyimlemeleri kültür ve kültürün etkisi altında olan benlik sisteminden etkilenmektedir. Öte yandan hangi duyguların nasıl deneyimleneceği de bu etkinin altındadır. “Ego odaklı” olarak adlandırılan duygular (Öfke, gurur, hayal kırıklığı, kendi amaç, istek ve ihtiyaçlarına öncelik verme gibi) Batı toplumlarında rahatlıkla ifade edilebilmektedir. “Diğerleri 43 odaklı” duygular ise (Sempati, diğerlerinin amaç, istek ve ihtiyaçlarına öncelik verme, diğerleriyle olumlu ilişkiler kurma, utanma gibi) yaygın olarak doğu toplumlarında ve bu toplumlarda daha yaygın olan ilişkisel benlik kurgusunda ifade edilmektedir. Matsumato (1991) Amerikalı deneklerin ve Japon deneklerin, sekiz farklı sosyal ortamda altı temel duyguyu ifade etme oranlarını karşılaştırmıştır. Sekiz sosyal ortamdan üçü iç grup (yalnızken, yakın arkadaşlarla, aile üyeleri ile) beşi dış gruptur (kamusal alan, rastgele tanışmalar, yüksek ve düşük statüdeki kişiler, çocuklar). Amerikalılar Japonlara göre “iğrenme” ve “üzüntü” duygularını iç gruplarda; “mutluluğu” ise dış gruplarda daha yüksek oranda ifade etmiştir. Japonlar ise Amerikalılarla karşılaştırıldığında “iğrenme” ve “üzüntü” duygularını iç grupta daha az ifade ederken “öfke” ve “korku” duygularını dış gruplarda daha yüksek oranda ifade etmiştir. Bu sonuç araştırmacı tarafından toplumda hiyerarşik yapı ne kadar güçlüyse utanma, suçluluk, korku gibi olumsuz duyguların sözel olmayan bir şekilde dışavurumun o kadar az ortaya konduğu şeklinde yorumlanmıştır. Stephan ve arkadaşları (1996), Amerikan ve Costa Ricalı katılımcıların duygularını ifade etme düzeylerini karşılaştırdığı çalışmasında, toplulukçu kültürün hâkim olduğu Costa Rica’da ilişkisel duyguların (bir kişiye karşı bağlılık, sadakat) daha sık hissedildiği ve ifade edildiği sonucuna ulaşmışlardır. Bireysel kültürdeki Amerikalı katılımcılar ise bağımsızlığı ifade eden duyguları (gurur, kendine yeterlilik) daha sık ifade etmişlerdir. Aynı çalışmada iç grup (yalnızken, yakın arkadaşlarla, aile üyeleri ile) ve dış grup (kamusal alan, rastgele tanışmalar, yüksek ve düşük statüdeki kişiler, çocuklar) üyelerine karşı duyguları ifade etme davranış şekilleri incelendiğinde, Costa Ricalı katılımcıların Amerikan katılımcılara göre iç gruba karşı olumsuz duygularını daha az yansıtabildikleri ortaya çıkmıştır. Kitayama, Markus ve Kurokawa (2000), Stephan ve arkadaşlarının araştırmasını destekler biçimde Japonların minnettarlık, sadakat gibi ilişkileri kuvvetlendiren duyguları, gurur, öfke gibi ilişkileri bireyselleştiren duygulardan daha sık ifade ettikleri sonucunu bulmuştur. Araştırmalar göstermektedir ki duyguları fark etmek ve ifade etmek toplumdan topluma farklılık göstermektedir. Temel duygular evrensel olmakla birlikte duyguları tanıma ve ifade etme oranı ve ifade etme biçimi sosyalleşme süreci ile birlikte öğrenilen bir beceridir. 44 2.3.3.Kültür ile Psikolojik İyi Oluş Arasındaki İlişki Psikolojik iyi oluşu açıklayabilmek ya da ölçmek için yapılan çalışmalarda kültürel değerleri göz önünde bulundurmak gerektiği düşünülmektedir. Christopher (1999), kültürü dikkate almadan, evrensel bir psikolojik iyi oluş hali tanımlanmaya çalışılırsa bireysel kültürün dışında kalanların, etnik azınlıkların psikolojik iyi oluşlarına ilişkin açıklamalarda fazla risk alınmış olacağını belirtmektedir. Ryff (1995), psikolojik iyi oluşun kuramsal yapısını oluştururken kültür değişkeninin de dikkate alınması gerektiğini düşünmüştür. Kendine odaklılığın belirgin olduğu kendini kabul ve özerklik boyutlarının bireysel kültürde/Batı kültüründe; başkaya odaklılığın belirgin olduğu diğerleriyle olumlu ilişkiler boyutunun ise toplulukçu kültürde/Doğu kültüründe öne çıkabileceğini belirtmiştir. Ryff, Lee ve Na (1995) Psikolojik İyi Oluş Modelinin farklı kültürlerde nasıl işlediğini görmek amacıyla Amerikalı ile Güney Koreli gençlerin psikolojik iyi oluş düzeylerini karşılaştırmıştır. Araştırma sonucunda Amerikalı gençlerin psikolojik iyi oluş faktörlerinden kişisel gelişim puanları Güney Koreli gençlerden daha yüksek çıkmıştır. Amerikan kültüründe benlik (self) kavramına çok önem verilmesine rağmen özerklik puanları düşük çıkmıştır. Fakat kişilerin kendilerine ilişkin atıfların (kendini kabul) daha olumlu olduğu görülmüştür. Güney Kore grubunda beklendiği gibi diğerleri ile olumlu ilişkiler puanı yüksek, kendini kabul ve kişisel gelişim puanları düşük çıkmıştır. Araştırmacılar bu sonuçları psikolojik iyi oluş kavramının kültürden kültüre değişiklik gösterebileceğinin delili olarak sunmuştur. Christopher, (1992) Tayvanlı ve Amerikalı üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluşlarını karşılaştırmıştır. Amerikalı öğrencilerin psikolojik iyi oluş düzeyleri Tayvanlı öğrencilerden daha yüksek çıkmıştır. Araştırmacı bu sonucun kültürel farktan kaynaklı olabileceğini tartışmış ve Ryff’in geliştirdiği psikolojik iyi oluş modelinin kültüre duyarlı olduğunu ifade etmiştir. Christopher’a (1999) göre psikolojik iyi oluş faktörlerinden diğerleri ile olumlu ilişkiler toplulukçu kültüre daha yakın görünmektedir. Fakat içerik olarak yine de kültürel farkın olduğu düşünülmektedir. Çünkü sosyal ağ içerisinde kişinin kendini 45 nerede konumlandırdığı, ilişkiler arasındaki alış-veriş, duygusal yatırım kültüre göre değişebilmektedir. Bireysel toplumlarda birey, ilişki sürecinde kendi ihtiyacına duyarlılığına önem vermektedir. Toplulukçu kültürlerde ise birey, kendi ihtiyacından ayrışarak, karşı tarafın ihtiyacına odaklı ilişki yaşamaktadır. Amerikan toplumunda yetişen birinin ilişkilerinde bile kendi ihtiyaçlarına öncelik vermesi, öznel sınırlarını muhafaza etmesi Doğu kültüründe mesafeli duruşu, yabancılaşma olarak yorumlanabilmektedir. Özerklik faktörü, Batı kültüründe en yaygın olan ve itibar edilen özelliklerden biridir. Batı psikolojisinde olduğu gibi bireysel kültürün tanımı ve idealleri içerisinde yer alan bir kavramdır. Fakat özerklik tanımının diğer kültürler ya da kadınlar için uygun olduğu açık değildir. Amerikalı ve Hindistanlı denekler arasında özerklik kavramının karşılaştırıldığı bir çalışmada (Shweder ve Bourne, 1984) özerklik, birey olma düşüncelerinin Hindistan halkı için karakteristik bir özellik olmadığı sonucu çıkmıştır. Japonya’da yapılan benzer bir araştırmada (Rosenberger, 1992), özerk olmak birey olmak, bağımsız olmak, sosyal normlardan sıyrılmak anlamında değil; toplumun, grupların, ilişkilerinin bir parçası olarak kendin olabilmek anlamını içermektedir. Yeni Gine’de yapılan bir araştırmada (Read, 1955) özerkliliğin karşıtı olarak tanımlanan uyumsamanın (conformity) Amerikan kültüründeki gibi küçümsenecek, güçsüzlük olarak alınacak bir özellik olmadığı belirtilmiştir. Hatta çoğu kültürde uyumsama olgunluk, güçlülük olarak algılanmaktadır (Akt: Christopher, 1999). Özetle ifade edilmesi gereken şey özerklik kavramının farklı kültürlerde de mevcut olduğu; fakat tanımın, yüklenen anlamın zamana, duruma göre değişebileceğidir. Yapılan bilimsel genellemelerde bunu göz önünde bulundurmak yerinde olacaktır. Çevre hâkimiyeti faktörü bireysel kültürün karakteristik özelliği olarak görülmektedir. Çevre hâkimiyetinde kişi karşılaştığı olumsuzlukla gerçekçi biçimde yüzleşir ve amacına ulaşmak için en uygun, mantıklı seçimleri oluşturmaya çalışır. Kontrolün kendinde olduğuna inanır ve ihtiyacına uygun çevre oluşturması desteklenir. Batı kültürü dışındaki kültürlerde bu inanç farklı algılanabilir. Tanrı, kader, mistik yaklaşımların yaygın olduğu bu kültürlerde çevre hâkimiyeti becerisinin Batı toplumlarından farklı olmasını doğal karşılamak gerekmektedir. Batı toplumlarında insanlar seçimlerini oluşturma ve seçim yapma becerisi üzerine motive edilirken; Doğu toplumlarında insanın kozmik âlemin küçük bir parçası olduğu, var olan âlemin 46 kurallarına karşı gelmemesinin, her şeyi olduğu gibi kabul etmesinin değerli olduğu vurgulanmaktadır (Christopher, 1992; 1999). Yaşam amacı faktörü, bireysel toplumlarda da toplulukçu toplumlarda da önemli görülmektedir. İki toplum arasındaki fark, kişinin “Yaşamımın anlamı nedir?” sorusuna cevap ararken kullandığı referanslar ve kendine yüklediği anlamdır. Doğu kültüründe yaşamın amacı kaderci, kozmik bakış açısı ile oluşturulur. Hatta yaşam amacı kişi doğmadan belli olabilmektedir. Dogmatik yaklaşım belirleyici olabilmektedir. Batı dünyasında ise kişi kendi yaşam amacını kendi belirler. Bunun için çaba gösterir, sorular sorar, bireysel seçimlerde bulunur. Modern dünyada da böyle olması gerektiğine inanır (Christopher, 1992; 1999). Kişisel gelişim kişinin kendini geliştirmesi, potansiyelini en üst düzeyde kullanabilme çabasına devam etmesidir. Aydınlanma dönemi ile birlikte temelleri atılan kişisel gelişim Romantizm akımından da etkilenmiştir. Örneğin Aydınlanma çağında Locke, insan zihninin boş bir levha olduğunu ve gelişimle ilgili öğretileri öznel biçimde levhalara yazdığında kişisel gelişimin de başladığını ifade etmiştir. Bu açıdan bakıldığında içinde yaşanılan kültürün kişisel gelişime dâhil olduğu görülmektedir. Öte yandan Romantik gelenekte de benzer bir anlayış vardır. Kişi, içses kazanmaya çalışmalıdır. Romantikler için öz, dışsal engellere karşı kendini ifade etmek için mücadele etmek zorunda olan içsel güçtür. Bu görüş kökleşmiş Amerikan kültürünün evlilikten iş dünyasına kadar her alanında hâkim olan bir görüştür. Kişi gelişimini kendi içinden alır (Christopher, 1992; 1999). Kendini kabul faktörü ile kültür arasındaki etkileşime göre toplulukçu kültür içerisinde kendini kabul, bireysel odaklı değil; grup içine yayılmış biçimdedir. Bu, ‘kendini kabul toplulukçu kültürde yaşanmaz’ ya da ‘kendini kabul psikolojik iyi oluşun bir boyutu değildir’ anlamına gelmemektedir. Sadece, kendini kabul algısına referans olan ahlaki vizyonun Batı kültürüyle bağlantılı olduğunu dikkate almak gerekir. Christopher’a (1999) göre psikolojik iyi oluşun kuramsal çalışmalarında kendini kabul açıklamalarında tanımlar ayrıntılı yapılmamıştır. Çünkü Batı toplumu dışındaki bir toplumda yaşayan biri, hayatın merkezine öncelikli olarak kendini koymadığı için; kendinin öncelikli değerin olmadığı bir toplumda kendini kabulün nasıl tanımlanacağı önemli bir konudur. Bunun yanında hangi duygu, düşünce ve davranışlarını kabul 47 edeceği, bunların o toplumda ne anlama geldiği sorgulanması gereken bir durumdur. Toplulukçu kültürde kişi kendini dışsal değerlere göre değerlendirmekte ve kabul etmektedir. Ryff’in geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş modelinin kültür ile ilişkisini tartışan Christopher, (1999) Batı tarihi ve kültürü ile oluşturulan psikolojik iyi oluş tanımının diğer kültürler için de geçerli olduğunu, incelemeden kabul etmenin büyük bir yanlış olacağını belirtmiştir. Toplulukçu kültürde “iyi” olarak nitelendirilen bir özellik bireysel kültürde “kötü” olarak tanımlanabilmektedir. Bu yüzden, bireysel kültürde geliştirilen iyi oluşun teorisi ve ölçümü Doğu kültürünün değerlerini ve yargılarını yansıtabilse de Doğu toplumları farklı olan bu tanımlamaları kendi kültüründe düzenlemelidir. Batı kültürünün anladığı psikolojik iyi oluş diğer kültürlere aktarılırken yanlış anlaşılma, yanlış aktarma risklerinin de olduğunun göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Aksi takdirde insanların psikolojik iyi oluşlarını anlamaya çalışırken büyük yanlışlar yapılabilir. Kültür ile psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalara (Bettencourt ve Dorr, 1997; Dinnel, Kleinknecht ve Matsumi, 2002; Henderson, Byrne, Duncan-Jones, Scot ve Adcock, 1980; Kim, Kasser ve Lee 2003; Kitayama, Markus ve Kurokawa, 2000; Kwan, Bond ve Singelis, 1997; Norasakkunkit ve Kalick, 2002; Okazaki, 1997) incelendiğinde, psikolojik iyi oluş düzeyinin kültür ya da benlik kurgusu biçimine göre farklılaştığı görülmektedir. Asya kökenli Amerikalı ve Beyaz Amerikalı üniversite öğrencilerinin karşılaştırıldığı çalışmada ilişkisel benlik kurgusu yüksek olan Asya kökenli Amerikalıların, bu boyutta düşük puana sahip Beyaz Amerikalılardan daha yüksek düzeyde sosyal kaygı yaşadığı görülmüştür (Okazaki, 1997). Amerikalı ve Hong Konglu üniversite öğrencilerinin karşılaştırıldığı çalışmada, bağımsız benlik kurgusuna sahip Amerikalı öğrencilerin özerklik ve bireysellik duygusunun onaylanması psikolojik iyi oluşu artırırken; ilişkisel benlik kurgusuna sahip Hong Konglu öğrencilerde diğerleri ile olumlu ilişki kurma psikolojik iyi oluşu artırmaktadır. Aynı araştırmada bağımsız benlik kurgusuna sahip bireylerin psikolojik iyi oluş düzeyi benlik değeri tarafından, ilişkisel benlik kurgusuna sahip bireylerin psikolojik iyi oluşu ise ilişki uyumu tarafından yordanmıştır (Kwan, Bond ve Singelis, 1997). Benzer bir sonuç Bettencourt ve Dorr (1997)’un araştırmasında görülmüştür. Bu araştırmada iyi oluş ve toplulukçu kültür arasındaki ilişkide ilişkisel benlik değerinin ve 48 sosyal desteğin rolünün önemli olduğu vurgulanmıştır. Kitayama, Markus ve Kurokawa (2000) Amerikalılar için iyi oluşun bağımsızlık ve kişiler arası ayrışıklıkla ilgili olduğunu; Japonlar için ise ilişkisellik ve kişiler arası ilişkisellikle özdeşleştirildiğini saptamışlardır. Asya kökenli Amerikalı ve Avrupa kökenli Amerikalı üniversite öğrencilerinin karşılaştırıldığı bir çalışmada, Asya kökenli öğrencilerin ilişkisel benlik kurgusu, Avrupa kökenli öğrencilerin ise bağımsız benlik kurgusu puanları daha yüksek çıkmıştır. Sosyal kaçınma, duygusal sıkıntı ve negatif değerlendirilme korkusunun ilişkisel benlik kurgusu ile pozitif; bağımsız benlik kurgusu ile negatif ilişki gösterdiği saptanmıştır (Norasakkunkit ve Kalick, 2002). Benlik kurguları ile sosyal kaygı semptomları arasındaki bu ilişki Amerikan ve Japon üniversite öğrencileri ile yapılan kültürler arası bir başka çalışmada da desteklenmiştir (Dinnel, Kleinknecht ve Matsumi, 2002). Kim, Kasser ve Lee (2003), tarafından Kuzey Koreli ve Amerikalı üniversite öğrencileri ile yapılan bir çalışmada bağımsız benlik kurgusu ile psikolojik iyi oluş pozitif ilişki göstermiştir. Bağımsız benlik kurgusu, psikolojik iyi oluşun temel özelliklerinden olan kendini gerçekleştirme, gelişime açık olma ve mutluluk düzeylerini yordamıştır. Buna karşın araştırmacılar ilişkisel benlik kurgusunun bir özelliği olarak görülen ilişkisellik faktörünün iyi oluşu güçlendireceğini belirtmişlerdir. Bu araştırmacılara göre kişi olumsuz yaşam olayları ile karşılaştığı zaman kuvvetli sosyal bağlar patolojik semptomların ortaya çıkmasına karşı koruyucu işlev görmektedir (Henderson, Byrne, Duncan-Jones, Scot ve Adcock, 1980). Bağımsız benlik kurgusu ile nevrotizm arasındaki ilişkinin daha yüksek olduğu ileri sürülmektedir (Kwan, Bond ve Singelis, 1997). İlişkisel benlik kurgusu Afrikalı, Asyalı ve Latin Amerikalılarda psikolojik problemleri negatif yönde yordarken, yaşam doyumunu pozitif yönde yordamıştır (Sinha ve Verma, 1994). Buna karşın, Avrupalı ve Asya Amerikalı’larda ilişkisel benlik kurgusu arttıkça psikolojik problemler de artmıştır. Özellikle Avrupalı-Amerikalılarda ilişkisel benlik kurgusu psikolojik problemleri pozitif yönde, yaşam doyumunu negatif yönde yordamıştır (Norasakkunkit ve Kalick, 2002; Okazaki, 1997). Bu durumda, toplulukçu toplumlarda ilişkisel benlik kurgusuna sahip olma ile psikolojik iyi oluş arasında pozitif ilişki beklenebilir. Bireysel toplumlarda ise ilişkisel benlik kurgusuna sahip olmak hem pozitif hem de negatif ilişki gösterebilmektedir. Bu beklenti içerisinde olunmasının en önemli nedeni iki benlik kurgusuna daha önce ifade edilmiş olan karakteristik özellikleridir. 49 Kültür insan davranışına etkisini o toplumda yaygın olan din üzerinden de gerçekleştirmektedir. Diener, Tay ve Myers (2011), dindarlık ile iyi oluş arasındaki ilişkiyi incelemek için yürüttükleri çalışmada sosyo-ekonomik koşulları kontrol altına aldığında dört büyük din içinde geçerli olan dindarlık ile iyi oluş arasında pozitif yönde beklenenden az bir ilişki bulmuştur. Bu ilişkiye sosyal destek, saygınlık hissi ve yaşamın anlamı aracılık etmiştir. Dindar olan ülkelerde din iyi oluş düzeyi ile ilişkili çıkarken; dini hassasiyeti az olan ya da hiç olmayan gelişmiş ülke insanlarının iyi oluş düzeyleri farklılık göstermemiştir. Özetle, yurt dışında yapılan araştırmalar göstermiştir ki psikolojik iyi oluş kültürel farklılığa dolayısıyla da benlik kurgusu farklılığına göre değişmektedir. Toplulukçu kültür ve bu kültürde daha yaygın olduğu düşünülen ilişkisel benlik kurgusu ile psikolojik iyi oluş arasında negatif ilişki, bireysel kültür ve bu kültürde daha yaygın olduğu düşünülen bireysel benlik kurgusu ile psikolojik iyi oluş arasında pozitik ilişki görülmüştür. Türkiye’deki ilgili literatüre bakıldığında benlik kurgusu ile psikolojik iyi oluş arasında ilişki olduğunu ortaya koyan araştırmalar bulunmaktadır. Türk üniversite öğrencileri ile yapılan bir çalışmada (Cirhinlioğlu, 2006), ilişkisel benlik kurgusu ile depresyon, kaygı, olumsuz benlik algısı ve diğerleriyle olumlu ilişkiler kurma arasında pozitif yönde anlamlı, özerklik ile negatif yönde anlamlı ilişki görülmüştür. Bağımsız benlik kurgusu ile depresyon, kaygı, somatizasyon, düşmanlık ve olumsuz benlik algısı ile negatif ilişki görülmüştür. Diğer bir ifadeyle ilişkisel benlik kurgusu özellikleri arttıkça psikolojik sağlık göstergeleri azalmakta, fakat diğerleri ile olumlu ilişkiler artmaktadır. Bağımsız benlik kurgusu özellikleri arttıkça psikolojik sağlıkla birlikte özerk davranışlarda bulunma eğilimi de artmaktadır. Türk üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir diğer çalışmada (Güler-Edwards, 2008) da hem ilişkisel benlik kurgusunun hem de bireysel benlik kurgusunun psikolojik iyi oluşu birbirine yakın derecede ve pozitif yönde yordadığı görülmüştür. 50 2.4.Cinsiyet Cinsiyet özellikle sosyoloji, antropoloji, psikoloji gibi sosyal bilimlerde yer edinen önemli bir değişken olarak görülmektedir. Araştırmalarda insan biyolojik yapısına göre kadın ve erkek olarak sınıflanmakta, olgular bu sınıflama arasındaki fark ya da benzerliklere göre açıklanmaktadır. Kadın ve erkek değerlerinin farklılaşmasında psikolojik farkların etkili olduğu kabul edilmekte; farkı yaratan gerçek noktanın toplumsal ve kültürel faktörler olduğu belirtilmektedir (Güngör, 1998). Bhasin’e (2003) göre her toplum erkek ve kadını farklı nitelikleri, davranış modelleri, sorumlulukları, hakları ve beklentileri olan toplumsal cinsiyet kimliklerine dönüştürmektedir. 2.4.1.Cinsiyet ve Psikolojik İyi Oluş Ryff’in geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş modelinin kullanıldığı ilgili araştırmalara (Cooper ve ark, 1995; Ryff, 1989; 1995; Ryff ve Singer, 2008) bakıldığında psikolojik iyi oluşun cinsiyete göre farklılaştığı ortaya konmuştur. Ryff (1989), araştırmasında kişisel gelişim ve diğerleri ile olumlu ilişkilerde kadınların daha başarılı olduğu; diğer boyutlarda cinsiyet farkının olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Ryff (1995)’in Amerikalı ile Güney Koreli gençlerin psikolojik iyi oluşlarını karşılaştırdığı çalışmada Amerikalı gençler arasında da Güney Koreli gençler arasında da kadınlar kişisel gelişimde ve diğerleriyle olumlu ilişkilerde erkeklerden daha başarılı bulunmuştur. Ryff ve Singer’in (2008) genç, yetişkin ve orta yaşlı kişilerin kadın ve erkeğin psikolojik iyi oluşlarını karşılaştırdığı çalışmada her yaş grubu için özerklik boyutunda kadınların puanları daha gerideyken diğerleriyle olumlu ilişkiler boyutunda erkeklerden daha başarılı oldukları görülmüştür. Psikolojik iyi oluşun diğer boyutlarında cinsiyet farkına rastlanmamıştır. Cooper ve arkadaşları (1995), kadınların psikolojik iyi oluşlarının erkeklere göre daha yüksek olduğunu belirtmişlerdir. Hori (2010), aralarında İngiltere’nin de bulunduğu 33 ülkeden katılımcıların psikolojik iyi oluşlarını cinsiyet ve kültürel yapıya dayalı olarak karşılaştırmıştır. İngiliz kadın ve erkeklerin psikolojik iyi oluşları arasında fark olmadığı görülmüştür. Araştırmacı bu sonucun İngiltere’nin liberal bir ülke olmasından dolayı cinsiyet farklarına yol açan güç/statü farkının kadın ve erkek arasında az, cinsiyete ilişkin sosyal 51 beklentilerin gelenekçi algıdan ziyade daha eşitlikçi olmasından kaynaklanabileceğini belirtmiştir. Meksikalı gençlerin psikolojik iyi oluş düzeylerindeki cinsiyet farkının araştırıldığı bir çalışmada kızlar ile erkekler arasında fark çıkmadığı görülmüştür (Benjet, ve Hernandez-Guzman, 2001). Türkiye’deki Ryff’in psikolojik iyi oluş modelinin kullanıldığı sınırlı sayıda araştırma bulunmaktadır. Cirhinlioğlu (2006) üniversite öğrencileri düzeyinde yaptığı araştırmasında kişisel gelişim, çevre hâkimiyeti ve özerklik faktörlerinin cinsiyete göre farklılaşmadığı, diğerleriyle olumlu ilişkiler ve kendini kabulün kadınlarda daha yüksek olduğunu bulmuştur. Üniversite öğrencilerinin öznel iyi oluş ve psikolojik iyi oluş düzeylerinin yordayıcılarının araştırıldığı bir çalışmada cinsiyetin psikolojik iyi oluşu yordadığı (Cenkseven, Akbaş, 2007); Türk üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş ile benlik kurgusu arasındaki ilişkinin incelendiği bir diğer çalışmada cinsiyete göre psikolojik iyi oluşun farklılık göstermediği görülmüştür (Güler-Edward, 2008). Özetle, konuyla ilgili yurt dışı çalışmalarda görülmüştür ki psikolojik iyi oluşun bazı boyutları cinsiyete göre farklılık gösterse de kız ve erkek arasında farklılık olmadığını belirten araştırmalar da bulunmaktadır. Benzer sonuçlara Türkiye’deki araştırmalarda da rastlanmıştır. 2.4.2.Cinsiyet ile Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme Cinsiyet ile duygu arasındaki ilişkiler incelendiğinde yaygın olan inanç kadınların daha duygusal olduğu, duygularını daha sık ifade ettikleri yönündedir (Lane, Lee ve Riedel, 1998). Duygusal farkındalık konusunda araştırma yapanların ileri gelenlerinden Lane (2000), başlangıçta bu inanca eleştiride bulunarak deneysel olarak ispatlanmış bir sonucun olmadığını ifade etmiştir. Yapılan çalışmaların genel duygu düzeyi için olduğunu, spesifik duygu araştırmalarında ise sonuçların tutarlılık göstermediğini belirtmiştir. Bu tutarlılığa açıklık getirmek için yedi çalışma grubundan (Çalışma grupları, yaş, bölüm, İngilizcenin ana dil olup olmamasına göre oluşturulmuştur.) oluşan bir araştırmasında duygusal farkındalığın cinsiyete göre 52 değiştiği sonucuna ulaşmıştır. Kadınların duygusal farkındalığı erkeklerden yüksek çıkmıştır. Kadınlar duygularını daha ayırıcı ve kompleks cümlelerle ifade etmiştir. Sonuç olarak duygu ile ilgili cinsiyet farkına ilişkin inancın genellenebileceği kararına O da katılmıştır. Aynı araştırmada kadınların bu becerilerinin sözel zekâlarının yüksek olmasından kaynaklı olabileceği ihtimaline karşı, sözel zekâ kontrol altına alınarak analiz yapıldığında sonucun değişmediği görülmüştür. Duygusal farkındalıkdaki cinsiyet farkı sözel zekâ ile açıklanamamıştır. Tulving ve Pearlstone’a (1966) göre kadınlar otobiyografik belleğe duygu ile ilgili erkeklerden daha fazla detay bilgi kod etmektedir. Kadınlar kendi duyguları ile diğerlerinin duygularını ilişkilendirip kodlayabilmektedir. Kadınlarla erkekler arasındaki kodlama farkı cinsiyet farkına neden olabilmektedir. Üstelik kadınlar duyguları otobiyografik bellekten erkeklerden daha hızlı geri getirebilmektedirler. Kadınların bilgilerini paylaşma, kullanma eğilimlerinin erkeklerden daha yüksek olduğu bilinmektedir. Bu özellik kadınların duygularını fark etme ve ifade etme düzeyin daha yüksek olmasında etken olabilir (Akt: Strongman, 2003). Lane’e (2000) göre duygularını fark etme ve ifade etme birbirinden bağımsız özellik olmadığı için duygular hakkında konuşma, duyguları tanıma ve ayırt etme becerisini artırabilir. Kadınların duygularını sözel ya da sözel olmayan her iki biçimde de ifade etme becerisi erkeklerden daha yüksektir. Bu bağlamda düşünüldüğünde duyguya ait bilginin mevcut olması, duyguya ait bilginin erişilebilirliği ve duyguya ait bilginin kullanımına ilişkin motivasyonun yüksek olması duygusal farkındalığın kadınlarda neden daha yüksek olduğunu açıklayabilmektedir. Markus ve Kitayama (1991) kadın ve erkek arasındaki duygusallık farkını kadınların duygu ile ilgili daha ayrıntılı bilgiye sahip olması ile açıklamanın mümkün olduğunu belirtmiştir. Bunun yanında kadınlar ile erkeklerin sosyalleşme sürecindeki farklılıktan kaynaklı bir durumun olabileceği de düşünülmektedir. Boyatzis (1992), çocukların yüz ifadelerini anlama becerilerine yönelik bir araştırma yapmışlardır. Okul öncesi eğitimi alan bu çocuklardan 16’sı 3-5 yaş, 16’sı 5 yaşında olup, cinsiyet eşit olarak dağılmıştır. Çocuklara, yedi yaşındaki bir erkek çocuğunun kızgınlık, tiksinti, korku, mutluluk, üzüntü ve şaşkınlık duygularını ifade 53 eden fotoğrafları gösterilmiştir. Sonuç olarak, kadınların duyguları tanımada erkeklere oranla daha başarılı oldukları görülmüştür. Aynı araştırmada yaş ile duyguları tanıma arasındaki ilişkiye bakıldığında, her iki cinsiyet için olmak üzere duyguları tanıma ve ifade etme yeteneği yaş ilerledikçe artmıştır. King ve Emmons (1990), üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı bir çalışmada duyguları sınırlandırmanın cinsiyet açısından farklı olup olmadığını araştırmıştır. Erkeklerin kadınlara oranla duygularını daha az ifade ettikleri görülmüştür. Brody ve Hall, (1993) ise gençler üzerinde yaptığı bir çalışmada kadınların mimikler ya da kelimelerle duygularını ifade ederken; erkeklerin duygularını davranışları ile ifade etme eğiliminde olduğu sonucuna ulaşmıştır. Polce-Lynch ve arkadaşları (1998; 2001) ergenler üzerinde yaptıkları iki araştırmada da benzer şekilde ergenlik boyunca genç erkeklerin duygularını daha çok sınırlandırdığı görülmüştür. Duyguların yüzde doksan beşinin sözsüz iletişimle yani beden dili ile ifade edildiği belirtilmektedir. Kadınların erkeklerden daha fazla bu dili kullandığı ortaya konmaktadır. Bunun nedeni olarak da kadının toplumdaki ast olma rolünden kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Bu açıklamaya göre, kadın erkekten daha zorlu ve güç koşullarda mücadele ettiğinden yaşamda varlığını devam ettirebilmek için diğerlerinin davranışlarını yorumlayacak bir yöntem geliştirmek zorunda kalmıştır. Duyguları beden dili ile ifade etme de bunlardan biridir. Çünkü kadınlar, güç ve baskı karşısında zarar görmeden duygularını ifade etme yolunun bu olduğunu düşünmektedir (LaFrance ve Henley, 1997/2005) Duygusal farkındalığın, maskülen-feminen karakter özelikleri ile oldukça ilişkili olduğunu bilinmektedir (Conway, 2000). Sözel zekanın kontrol altına alındığı bir çalışmada (Barrett ve ark., 2001), kadınların erkeklerden daha fazla duygusal farkındalık sergiledikleri; bunu da hem kendilerinin hem de diğerlerinin farklılaşmış ve karmaşık duygusal deneyimlerini ifade etmek için duygu dili (emotion language) kullanarak yaptıkları ileri sürülmüştür. Bireylerin duygu durum farkındalıklarının incelendiği bir araştırmada (Wismeijer ve ark., 2009), kadınların duygu durumu izleme puanları erkeklerden daha yüksek iken; duygu durumu etiketleme için kadınlar ve erkekler arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. 54 Araştırma bulguları, kadınların erkeklere oranla duygularının daha çok farkında olduklarını ancak erkeklere de bir takım müdahalelerle bu farkındalığın kazandırılabileceğine işaret etmektedir (Boden ve Berenbaum, 2007). Üniversite öğrencileri ile yapılan bir çalışmada, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyleri arasında fark olan kız ve erkek öğrencilerden oluşan kontrol ve deney grubu oluşturulmuştur. Deney grubuna duygusal farkındalığın önemini vurgulayan ve bireyleri motive eden okuma parçaları okutulduktan sonra hem kadınların hem de erkeklerin duygusal farkındalık düzeylerinin anlamlı bir şekilde artmış; cinsiyet arasındaki fark ortadan kalkmıştır. Bu bulgu, motivasyonun duygusal farkındalıkta önemli bir rol oynadığını göstererek, duygusal farkındalığın bütünüyle stabil bir kişilik özelliği olmadığı şeklinde değerlendirilmiştir. Sosyalleşirken kendi duygusal durumlarını fark etmeleri yönünde cesaretlendirilmeyen bireylerin, bu becerilerini geliştirmelerinin mümkün olduğu görülmektedir (Ciarrochi, Hynes ve Crittenden, 2005). Christopher (1992) Tayvanlı ve Amerikalı üniversite öğrencilerini karşılaştırdığı çalışmasında Amerikalı kadınlarının psikolojik iyi oluşu Amerikalı erkeklerinkinden daha yüksek çıkmıştır. Tayvanlı grup içerisinde grup farkında rastlanmamıştır. Türk kültüründe, erkeklerin ve otorite rolündeki kişilerin olumlu duygularını genelde ifade etmediği, diğer taraftan öfke gibi olumsuz duygularını ifade etme konusunda çekingenlik yaşamadıkları belirtilmektedir (Dökmen, 1995). Türk üniversite öğrencileri üzerinde yapılan araştırmalarda kız öğrencilerin duygularını ifade etme düzeyinin erkeklere göre daha yüksek olduğunu görüldüğü gibi (Kuzucu, 2006; Bağcı, 2008) çocuk ve ergenlerde duyguları fark etme ve ifade etmede cinsiyet farkının olmadığını gösteren araştırma da (Aydemir, 2010) bulunmaktadır. Öte yandan erkek üniversite öğrencilerinin bazı duygularını (mutluluk, şaşkınlık ve bir ölçüde iğrenme) hissettiklerinden çok daha az; bazı duygusunu (korku) ise hiç göstermeyerek kadınlara oranla daha az ifade ettikleri görülmüştür. Aynı araştırmada hiçbir duygunun olduğundan fazla gösterilmemiş olmasını araştırmacı, Türk toplumunda ifade biçimlerinin genellikle duyguları az göstermeyi vurguladığının işareti olarak sunmuştur (Boratav, Atmaca ve Sunar, 2006) Literatür ile ilgili genel bir değerlendirme yapılacak olursa, Ryff’in geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş modelinin kullanıldığı çalışmalar sınırlı olsa da konuyla ilgili 55 araştırmalar hala devam etmektedir. Bu araştırmanın amacına yakın amaçta olan çalışmalar çoğunlukla yurt dışında yapılmıştır ve elde edilen sonuçlar kendi içerisinde de farklılık gösterebilmiştir. 56 BÖLÜM III 3.YÖNTEM Bu bölümde araştırma modeli, çalışma grubu, veri toplama araçları, veri toplama süreci ve verilerin analizinde kullanılan istatistiksel teknikler hakkında bilgi verilmiştir. 3.1.Araştırma Modeli Bu araştırma, Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeylerinin, psikolojik iyi oluşu yordayıcılığını incelemeyi amaçlayan betimsel bir çalışmadır. Betimsel yöntem var olan olay/olguyu araştırmacının müdahalesi olmadan tanımlamayı amaçlayan araştırma yöntemidir (Karasar, 1995, s.77). Betimsel çalışmalar belirli bir grubun tipik özelliklerini tanımlamayı, belirli bir grupta yer alan insanların belirli durumlar karşısında nasıl davranışlar ortaya koyacaklarını kestirmeyi ve bu konuda çıkarımlar yapmayı hedefler (Borg- Gall, 1989, s.201). Araştırma Türk ve İngiliz üniversite öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle araştırma modelinin kültürlerarası araştırma modelleri açısından da tanımlanması gerektiği düşünülmektedir. Kültürlerarası psikoloji araştırmalarının hangi araştırma modelinde olduğu araştırmanın amacına göre belirlenmektedir. Genelleme araştırması, psikolojik farkların belirlendiği araştırmalar, kuram temelli araştırmalar ve dışsal geçerlilik çalışmaları kültürlerarası araştırma modelleridir. Psikolojik farkların belirlendiği araştırma modelinde orijinal araştırmaların tekrarı yapılabileceği gibi yeni araştırmalar da yapılabilmektedir (Aycan, 2002). Bu araştırmanın amacı göz önünde 57 bulundurulduğunda araştırma modeli, psikolojik farkların belirlendiği çalışmalar grubunda yer almaktadır. 3.2.Çalışma Grubu Araştırmanın çalışma grubu üniversite öğrencilerinden oluşturulmuştur. Bu öğrencilerin bir kısmı Türk bir kısmı İngiliz üniversite öğrencileridir. Çalışma gruplarına ilişkin bilgiler aşağıda sunulmuştur. Çalışma grubundaki Türk öğrenciler, 2010-2011 Eğitim öğretim yılı Aralık ayında, Gazi Üniversitesi’ndeki Türk öğrenciler arasından, ulaşılabilirlik (Ölçeklerin uygulanabildiği sınıflardaki gönüllü öğrencilerden seçilmiştir) ve elverişlilik (Türk öğrenci) ölçüsünde seçilmiştir. Gazi Üniversitesine devam eden yabancı uyruklu öğrenciler araştırmaya dâhil edilmemiştir. Ölçekler sınıf ortamında araştırmacı tarafından uygulanmıştır. Başlangıçta veri toplama araçları 400 öğrenciye uygulanmıştır. Verilerin uygunluğu incelendiğinde uç değerleri fazla olan ya da ölçek maddelerinin çoğunu boş bırakan 51 öğrenci veri setinden çıkarılmıştır. Türk öğrenciler için analizler 349 üniversite öğrencisi üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bu öğrencilerin 231’i Eğitim Fakültesi, 118’i Mühendislik Fakültesi öğrencisidir. Çalışmaya katılan Türk üniversite öğrencilerinin %60.5’i (n=211) kadın, % 39.5’i (n= 138) erkektir. Yaş aralığı 18 ile 25 olan grubun yaş ortalaması 20.70’tir. Araştırmanın amacı doğrultusunda çalışma grubuna İngiliz Üniversite öğrencileri de dâhil edilmiştir. İngiltere, bireysel kültürün yaygın olduğu ülkeler arasından kasıtlı örnekleme yöntemiyle seçilmiştir. Kasıtlı örnekleme yöntemi ya kuram temelli ya da elverişli seçim şeklinde olmaktadır (Aycan, 2002). Bu araştırmada İngiltere, elverişli seçim yöntemiyle belirlenmiştir. Veri toplama araçlarının orijinal dilinin İngilizce olması en önemli elverişli seçim nedenidir. Çalışma grubundaki İngiliz öğrenciler 2011-2012 eğitim öğretim yılı Eylül ayında, Londra Kolej Üniversitesi (University College of London), Londra Üniversitesi (University of London) ve Middelesex Üniversitesi’nde (Middelesex University) öğrenim gören İngiliz öğrenciler arasından seçilerek oluşturulmuştur. Ölçekler, 102 öğrenciye Middelesex Üniversitesi’nde sınıf ortamında; 127 öğrenciye ise Londra 58 Kolej Üniversitesi ve Londra Üniversitesi yerleşkesinde araştırmacı tarafından uygulanmıştır. Uygulama bir ay süresince gerçekleştirilmiştir. İngiliz öğrenciler için kullanılan bir diğer veri toplama yöntemi, ölçeklerin yer aldığı www.mediko.gazi.edu.tr/survey adresini İngiliz üniversite öğrenci topluluklarına, üniversitelerin öğrenci işleri daire başkanlıklarına, uluslararası öğrenci topluluklarına ve bireysel irtibat sağlanan öğretim üyeleri ve öğrencilere göndermek olmuştur. Öğrencilerden 45’i soruları internet aracılığıyla cevaplamıştır. Başlangıçta toplam 274 öğrenciye ulaşılmıştır. Verilerin analiz için uygunluğu incelendiğinde internet aracılığı ile cevap veren 45 öğrenciden İngiliz/beyaz ırk olmayan 19 öğrenci; geriye kalan 229 öğrenciden 4’ü uç değerlerinin fazla olması nedeni ile veri setinden çıkarılmıştır. İngiliz öğrenciler için analizler toplam 251 İngiliz üniversite öğrencisi üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bu öğrencilerden 102’si Konservatuar, 127’si Ekonomi ve Uluslararası İlişkiler öğrencisidir. 19 öğrenci öğrenim gördüğü fakülteyi beyan etmemiştir. İngiltere farklı etnik yapıdaki insanların yoğun olduğu bir ülkedir. Bu durumun araştırmanın amacını ve sonuçlarını etkilememesi için çalışma grubuna sadece Beyaz İngiliz’ler (native student) dâhil edilmiştir. 251 öğrenciden 9’u İrlanda, 2’si Skotland ve 1’i Galler kökenlidir. Kalan 239 öğrenci İngiliz olduğunu beyan etmiştir. Çalışmaya katılan İngiliz üniversite öğrencilerinin %57’si (n=143) kadın, %43’ü (n=108) erkektir. Yaş aralığı 17 ile 27 olan grubun yaş ortalaması 20.68’tir. 3.3.Veri Toplama Araçları Bu araştırmada Kişisel Bilgi Formu, Psikolojik İyi Oluş Ölçeği ve Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği kullanılmıştır. Aşağıda bu ölçme araçlarının psikometrik özelliklerine ilişkin bilgiler sunulmuştur. 3.3.1.Kişisel Bilgi Formu Çalışma gruplarının demografik özelliklerini belirlemek amacıyla Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Yaş ve cinsiyetin sorulduğu formun İngiliz öğrenciler için hazırlananında etnik yapının sorulduğu bir madde eklenmiştir. Bilgi Formunun Türkçe ve İngilizce örneği Ek-1’de sunulmuştur. 59 3.3.2.Psikolojik İyi Oluş Ölçeği Psikolojik İyi Oluş Ölçeği, Ryff (1989) tarafından bireyin psikolojik iyi oluşunu ölçmek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçek, 321 kişi üzerinde yürütülen çalışmalarla geliştirilmiştir. Bu kişilerden 133’ü genç (yaş ortlaması, 19), 108’i orta yaşlı (yaş ortalaması, 49) ve 80’i (yaş ortalaması 74) yaşlıdır. Öncelikle, psikolojik iyi oluşun altı boyutu oluşturulmuş ve operasyonel tanımları yapılmıştır. Maddeleri betimleyecek biçimde, alınan yüksek ve düşük puanların ne anlama geldiği tanımlanmıştır. Her bir faktör için 80 madde yazılmıştır. Bunlardan yarısı pozitif özellikleri yarısı negatif özellikleri temsil etmiştir. Madde-toplam korelâsyonunda, kendi dışındaki faktör puanları ile çok yüksek ilişkisi olan ya da kendi faktörünün toplam puanı ile çok düşük ilişkide olan maddeler ölçekten çıkarılmıştır. Ölçeği son formu, 84 madde ve altı faktörden oluşan 6’lı Likert tipindedir. Ölçeği oluşturan faktörler şunlardır: Diğerleriyle olumlu ilişkiler, özerklik, çevre hâkimiyeti, kişisel gelişim, yaşam amacı ve kendini kabul. Her bir faktör 14 maddeden oluşmaktadır. Psikolojik iyi oluş ölçeğinden toplam puan elde edildiği gibi alt faktörler ayrı puanlanabilmektedir. Ölçekten alınabilecek en yüksek toplam puan 504; en düşük toplam puan 84’tür. Her bir faktörden alınabilecek en yüksek puan 84; en düşük puan ise 14’tür. Ölçüt bağımlı geçerlik çalışması için faktörlerin yaşam doyumu, duygusal denge, benlik saygısı, maneviyat ve içsel kontrol ile .25 ile .73 arasında değişen pozitif yönde; diğerlerinin güçlü olduğu inancı, şans kontrolü (chance control) ve depresyonla -.30 ile -.60 arasında negatif yönde ilişki görülmüştür. Puan yükseldikçe psikolojik iyi oluş düzeyi de yükselmektedir. Faktörler için iç tutarlılık katsayısı (Cronbach Alfa), diğerleriyle olumlu ilişkiler .91; özerklik .86; çevre hâkimiyeti .90; kişisel gelişim .87 yaşam amacı .90; kendini kabul .93’tür. Test tekrar test güvenirlik katsayısı için altı hafta arayla iki uygulama yapılmıştır. Faktörler için korelasyon katsayıları .81 ile .88 arasındadır. Ölçeğin Türkçe’ye uyarlama çalışması ilk olarak Cenkseven (2004) tarafından yapılmıştır. Güvenirlik çalışmaları 475 üniversite öğrencisi üzerinde gerçekleştirilmiştir. Madde-toplam korelasyonunda ilişki katsayısı .25 ile .57 arasında değişmiştir. Her faktör için yapılan madde-toplam korelasyonunda ilişki katsayıları: diğerleriyle olumlu ilişkiler .42 ile .70; özerklik .38 ile .60; çevre hakimiyeti .32 ile .63; kişisel gelişim .38 60 ile .61; yaşam amacı .30 ile .58; kendini kabul .37 ile .63 arasındadır. Ölçeğin iç tutarlık katsayıları (Cronbach Alpha), diğerleriyle olumlu ilişkiler .83; özerklik .78; çevre hakimiyeti .77; kişisel gelişim .74; yaşam amacı .76; kendini kabul .79 olarak bulunmuştur. Psikolojik İyi Oluş Ölçeği’nin toplam iç tutarlık katsayısı ise .93 olarak belirlenmiştir. Test tekrar test güvenirliği için korelasyon katsayıları, diğerleriyle olumlu ilişkiler .74; özerklik .77; çevre hâkimiyeti .77; kişisel gelişim.74; yaşam amacı.75; kendini kabul .76 olduğu bulunmuştur. Ayrıca toplam puan için test-tekrar test korelasyon katsayısının .84 olduğu belirlenmiştir. Ölçüt bağımlı geçerlik çalışmalarında Psikolojik İyi Oluş Ölçeği’nin korelasyonları, Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği (Rosenberg, 1968) ile -.62, Yaşam Yönelimi Ölçeği (Scheier ve Carver, 1985) ile .48, Zung Depresyon Ölçeği (Zung, 1965) ile -.72, Yaşam Doyumu Ölçeği (Diener ve ark., 1985) ile .60, Pozitif ve Negatif Duygu Ölçeği (Watson ve ark., 1988) pozitif duygu boyutuyla .52, Negatif Duygu boyutuyla -.52 ve Rotter İç-Dış Kontrol Odağı Ölçeği (Rotter, 1966) ile -.39 bulunmuştur. Korelâsyonların hepsi. 01 düzeyinde anlamlı bulunmuştur. Ölçeğin Türkçe’ye uyarlama çalışması Cirhinlioğlu (2006) tarafından tekrar yapılmıştır. Ölçek Cumhuriyet Üniversitesi 1. sınıf ve 4. sınıfta öğrencileri arasından random seçilen toplam 515 gönüllü katılımcıya uygulanmıştır. Madde-toplam korelasyonunda ilişki katsayılarının .14 ile .68 arasında değiştiği görülmüştür. İç tutarlık katsayısı (Cronbach alfa) .91’dir. İkiye bölme güvenirliği .86 olarak hesaplanmıştır. Alt ölçeklerinin iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayıları diğerleriyle olumlu ilişkiler .77; özerklik .73; çevre hâkimiyeti .83; kişisel gelişim .74; yaşam amacı .75; kendini kabul .86 olduğu bulunmuştur. Faktör analizi sonuçlarının, Ryff’in (1989) orijinal ölçeğe ilişkin bulgularına paralellik gösterdiği araştırmacı tarafından belirtilmiştir. Ryff’in (1989) geliştirdiği Psikolojik İyi Oluş Ölçeğini kültürlerarası çalışmalarında kullanan çalışmalar (Meza, 2008; Ryff ve arkadaşları, 1995) bulunmaktadır. Ryff (1995) çalışmasın Amerikalı ve Güney Koreli gençlerin psikolojik iyi oluşlarını karşılaştırırken; Meza (2008) doktora tezinde Meksikalı ve Amerikalı üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyleri ile akademik istikrar arasındaki ilişkide kültürün etkisini araştırmıştır. PİO ölçeğinin kullanıldığı kültürlerarası araştırmalara Türkiye’de rastlanmamıştır. 61 Bu çalışmada Türk öğrenciler için PİO ölçeğinin iç tutarlılık katsayısı .93 olarak hesaplanmıştır. Ölçeğin faktörlerine ilişkin iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayıları sırasıyla, diğerleriyle olumlu ilişkiler .81; özerklik .52; çevre hâkimiyeti .67; kişisel gelişim .72; yaşam amacı .74; kendini kabul .73’tür. İngiliz öğrenciler için ölçeğin iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı diğerleriyle olumlu ilişkiler .85; özerklik .80; çevre hâkimiyeti .84; kişisel gelişim .84; yaşam amacı .84; kendini kabul .88’dir. Psikolojik iyi oluş ölçeği iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı ise .96’dır. Psikolojik İyi Oluş Ölçeği’nin Türkçe ve İngilizce örnek soru maddeleri EK-2’de verilmiştir. 3.3.3.Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği bu araştırmada duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ölçülmesi amacıyla kullanılmıştır. Ölçek ilk olarak Taylor ve arkadaşları (1985) tarafından kişinin kendi duygu ve heyecanlarını tanımaması olarak tanımlanan aleksitimiyi ölçmek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçeğin 26 madde ve 4 faktörden oluşan ilk formu Bagby, Parker ve Taylor tarafından 1994 yılında gözden geçirilmiş ve Toronto Aleksitimi Ölçeği duygularını tanıma zorluğu (iç tutarlılık katsayısı .78), duygularını ifade etme zorluğu (iç tutarlılık katsayısı .75) ve dışa dönük düşünce olmak (iç tutarlılık katsayısı .63) üzere 3 boyutlu ve 20 maddeli hale getirilmiştir. Bu araştırmada duygularını tanıma zorluğu ve duygularını ifade etme zorluğu boyutları kullanılmıştır. Ölçek 5’li Likert tipinde olup toplam puan kullanılabildiği gibi boyutlar ayrı puanlanabilmektedir. Toronto Aleksitimi-20 Ölçeğinin duyguları tanıma zorluğu alt boyutunda 7 madde bulunmaktadır. Duyguları tanıma zorluğu boyutunda alınabilecek en düşük toplam puan 7, en yüksek toplam puan 35’dir. Puanlar yükseldikçe duygusal farkındalık sorunu yaşandığı anlaşılmaktadır. Duyguları ifade etme zorluğu boyutu 5 maddedir. Bu boyuttan alınabilecek en düşük puan 9, en yüksek puan 21’dir. Puanın yükselmesi duyguları ifade etme zorluğunun yaşandığı anlamına gelmektedir (Akt: Güleç ve arkadaşları, 2009). Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği’nin Türkçe’ye uyarlanması farklı zamanlarda farklı araştırmacılar tarafında yapılmıştır. Beştepe (1997) tarafından 300 kişilik örneklem üzerinde yapılan çalışmada elde edilen iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı 0.81 dir. Sayar ve arkadaşları (2001) tarafından yapılan geçerlik ve güvenirlik çalışmasında ölçeğin iç tutarlılık katsayısı .76; test tekrar test güvenirlik katsayısı .34 ile 62 .55 arasında bulunmuştur. Yapı geçerliliğinde ölçek iki faktör altında toplanmıştır. Duyguları tanıma zorluğu ve duyguları ifade etme zorluğu boyutları tek faktör altında, dışa dönük düşünme ayrı faktör altında toplanmıştır. Ölçeğin orijinal formundan farklı çıkmasının, maddelerin iyi çevrilememesi, kültürel farklılığın olması, homojen grupta çalışılmış olması veya farklı istatistik yöntemi kullanması gibi nedenlerden kaynaklı olabileceği belirtilmiştir. Yenier ve arkadaşları (2004) tarafından 124 yetişkin üzerinde yapılan geçerlilik ve güvenirlik çalışmalarında ölçeğinin iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .69 olarak hesaplanmıştır. Köse ve arkadaşları (2005) Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği’nin geçerlik ve güvenirlik çalışmalarını tekrarlamışlardır. Faktör analizinde ölçeğin orijinaline uygun olarak üç faktörlü yapı sağlanmıştır. Ölçeğin toplam iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .74; duygularını tanıma zorluğu için iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .80; duyguları ifade etme zorluğu için iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .64 ve dışa yönelik düşünme iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .22’dir. Bu araştırmada Beştepe’nin (1997) uyarladığı ölçek kullanılmıştır. Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği’nin kültürlerarası araştırmalarda da kullanıldığı bilinmektedir. Çinli, Hint ve Malezya'lı üniversite öğrencilerinin aleksitimi düzeylerinin karşılaştırıldığı kültürlerarası bir çalışmada her üç örneklem için Toronto Aleksitimi-20 ölçeğinin duygularını tanıma zorluğu ve duyguları ifade etme zorluğu iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayılarının .75 ile .84 arasında değiştiği beyan edilmiştir (Kaus, 2011). Bu araştırmada ise Türk çalışma grubu için duygularını tanıma zorluğu için iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .79; duygularını ifade etme zorluğu için iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .64 çıkmıştır. İngiliz çalışma grubu için duygularını tanıma zorluğu için iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .81; duygularını ifade etme zorluğu için iç tutarlılık (cronbach alfa) katsayısı .69’dur. Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği’nin bu araştırmada kullanılmış olan duyguları tanıma zorluğu ve duyguları ifade etme zorluğu faktörlerinin Türkçe ve İngilizce örnek soru maddeleri EK-3’te verilmiştir. 3.4.Verilerin Analizi Araştırmada katılımcılardan toplanan verilerin analizinde SPSS-16 programından yararlanılmıştır. İstatistiksel işlemler yapılmadan önce verilerin normal 63 dağılımı, ham puan üzerinden basıklık (Kurtosis) ve çarpıklık (Skewness) katsayılarının incelenmesi ile yapılmıştır. Standart normal dağılımların basıklık ve çarpıklık katsayıları sıfırdır. Bu değerlerin, + 1 ile - 1 arasında kalması, dağılımın normalden aşırı sapma göstermediğinin bir kanıtı olarak değerlendirilebilir (Çokluk, Şekercioğlu ve Büyüköztürk, 2010, s.16). Türkiye çalışma grubuna ait veri setinde duygusal farkındalık için çarpıklık .32; basıklık -.31, duyguları ifade etme için çarpıklık .25; basıklık -.02, diğerleriyle olumlu ilişkiler için çarpıklık -.19; basıklık -.54, özerklik için çarpıklık .20; basıklık .30, çevre hâkimiyeti için çarpıklık .008; basıklık -.42, kişisel gelişim için çarpıklık -.03; basıklık -.70, yaşam amacı için çarpıklık -.05; basıklık -.52, kendini kabul için çarpıklık .06; basıklık -.17, ve psikolojik iyi oluş toplam puan için çarpıklık .21; basıklık -.71 dir. İngiltere çalışma grubuna ait veri setinde çarpıklık ve basıklı değerleri incelendiğinde duygusal farkındalık için çarpıklık .62; basıklık .10, duyguları ifade etme için çarpıklık .62; basıklık: .10, diğerleriyle olumlu ilişkiler için çarpıklık .34; basıklık -.83, özerklik için çarpıklık -.12; basıklık -.35, çevre hâkimiyeti için çarpıklık - .48; basıklık .87, kişisel gelişim için çarpıklık -.72; basıklık .27, yaşam amacı için çarpıklık -.56; basıklık .39, kendini kabul için çarpıklık -.89; basıklık 1.06, ve psikolojik iyi oluş toplam puan için çarpıklık -.62; basıklık .77 dir. Bu değerlere göre veri setinin normal dağılımdan aşırı sapmadığı görülmektedir. Dağılım normalden orta düzeyde sapmışsa öncelikle karekök döndürme yöntemi denenmesi önerildiği için (Çokluk, Şekercioğlu ve Büyüköztürk, 2010, s.17) veri setini normal dağılıma yaklaştırmak amacıyla karekök döndürme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın birinci alt probleminde üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duygularını ifade etme ve psikolojik iyi oluş puanlarının ülke, cinsiyet, ülke ile cinsiyetin ortak etkisine göre farklılığı incelenmiştir. Bu alt amacın çözümlenmesinde çoklu varyans analizi (MANOVA) kullanılmıştır. Bu analiz bağımsız değişkenlerin (Ülke ve cinsiyet) bütün bağımlı değişkenler (PİO, DUFA ve DUİF) birlikteliği üzerindeki toplam etkisini görme fırsatı sağlamaktadır. MANOVA analizi için sağlanması gereken sayıltılara ait analiz sonuçlarına göre grupların kovaryans matrislerinin eşitliğini gösteren Box’s M= 7.27, p>.05’dir. Bu sonuç, grupların kovaryans matrislerinin eşit olduğunu göstermektedir. Varyans homojenliğini test eden Levene testi sonuçlarına göre, duygusal farkındalık (F=.11, p>.05), duyguları ifade etme (F= .94, p>.05) ve psikolojik iyi oluş (F=.97, p>.05) değişkenlerinin varyanslarının homojen olduğu görülmektedir. Bağımlı değişkenlerin (PİO, DUFA ve 64 DUİF) birbirinden bağımsız olarak, ülke ve cinsiyete göre ne derece farklılaştığı da araştırma da test edilmek istendiği için t testi de kullanılmıştır. Araştırmanın ikinci alt problemi için Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme puanlarının psikolojik iyi oluşu yordayıcılığı incelenmiştir. Bu alt amacın çözümlenmesinde hiyerarşik regresyon analizi uygulanmıştır. Benzer şekilde üçüncü alt amaç için de hiyerarşik regresyon analizi kullanılmıştır. Hiyerarşik regresyon analizi kullanılmadan önce, yordayıcı değişkenler ile bağımlı değişken arasındaki ilişkinin doğrusallığı Pearson momentler çarpımı korelasyonu ile değerlendirilmiştir. Hiyerarşik regresyon analizinde değişkenler araştırmacı tarafından belirlenen sırada eşitliğe dâhil edilmektedir. Araştırmacı mantıksal ya da kuramsal görüşlere dayanarak değişkenlerin eşitliğe dâhil olma sırasını belirlemektedir (Tabachnick ve Fidel, 2007). Bu araştırmada bağımsız değişkenlerden duyguları fark etme birinci sırada, duyguları ifade etme ikinci sırada eşitliğe dâhil edilmiştir. Bu sıralama hem mantıksal hem de kuramsal dayanakla oluşturulmuştur. Açıklanan varyans düzeyinin düşmesini engellemek için araştırmanın nitel (dummy) değişkenleri ülke (Türkiye ve İngiltere) ve cinsiyet regresyon eşitliğine dâhil edilmemiş olup; İngiliz ve Türk çalışma grubu için regresyon analizi ayrı yapılmıştır. 65 BÖLÜM IV 4.BULGULAR Bu bölümde, araştırmanın amacına ve alt amaçlarına bağlı olarak elde edilen bulgulara yer verilmiştir. Araştırmanın her bir alt amacı ayrı başlık altında ele alınmıştır. 4.1.Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik İyi Oluş, Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme Puanlarının Ülke ve Cinsiyete Göre İncelenmesine İlişkin Bulgular Araştırmanın birinci alt amacı doğrultusunda, üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ülke (Türkiye/İngiltere), cinsiyet ve ikisinin ortak etkisine göre farklılık gösterip göstermediği çok yönlü varyans analizi (MANOVA) ile test edilmiştir. Ülke ve cinsiyete göre değişkenlerin betimsel istatistik sonuçları Tablo 1’de; MANOVA sonuçları Tablo 2’de verilmiştir. 66 Tablo 1: Değişkenlere Ait Ortalama ve Standart Sapma Puanları Ülke Cinsiyet N Ort Ss Kız 211 7.67 .54 Türkiye Erkek 138 7.58 .50 Toplam 349 7.63 .53 PİO 7.94 .55 Kız 143 7.86 .59 İngiltere Erkek 108 7.90 .57 Toplam 251 Kız 211 4.12 .71 Türkiye Erkek 138 4.14 .68 Toplam 349 4.13 .70 DUFA 3.86 .68 Kız 143 3.78 .72 İngiltere Erkek 108 3.82 .69 Toplam 251 Kız 211 3.64 .54 Türkiye Erkek 138 3.66 .52 Toplam 349 3.65 .53 DUİF 3.35 .56 Kız 143 3.35 .57 İngiltere Erkek 108 3.35 .56 Toplam 251 PİO: Psikolojik İyi Oluş, DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, Tablo 1’de görüldüğü gibi Türk öğrencilerinin psikolojik iyi oluş ortalamaları 7.62; duygusal farkındalık ortalaması 4.13; duyguları ifade etme ortalması 3.65’tir. İngiliz öğrencilerin psikolojik iyi oluş ortalaması 7.90; duygusal farkındalık ortalaması 3.82; duyguları ifade etme ortalaması 3.35’tir. Öğrencilerin duygusal farkındalık düzeyini ölçmek için Toronto Aleksitimi-20 ölçeği’nin duyguları tanıma zorluğu faktörü ve duyguları ifade etme düzeyini ölçmek için Toronto Aleksitimi-20 ölçeğinin duyguları ifade etme zorluğu faktörü kullanılmıştır. Bu nedenle, ortalamanın düşük olması belirtilen yeterliklerin yüksek olduğu anlamına gelmektedir. 67 Tablo 2: Ülke ve Cinsiyete Göre Değişkenlerin MANOVA Sonuçları Varyansın Kaynağı Değişken KT Sd KO F p PİO 11.12 1 11.12 37.79 .000*** Ülke DUFA 13.31 1 13.31 27.49 .000*** DUİF 12.27 1 12.27 41.15 .000*** PİO 1.17 1 1.17 3.98 .047* .637 Cinsiyet DUFA .11 1 .11 .22 DUİF .04 .735 1 .04 .12 PİO .002 1 .002 .006 .938 ÜlkeXCinsiyet DUFA .33 1 .33 .68 .409 DUİF .01 1 .01 .04 .839 PİO 175.32 596 .294 Hata DUFA 288.69 596 .484 DUİF 177.74 596 .298 PİO 36222 600 Toplam DUFA 9927 600 DUİF 7640 600 PİO: Psikolojik İyi Oluş DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, *p < .05; ***p < .001 Tablo 2’de görüldüğü gibi ülke değişkenine göre, üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyi (F=37.79, p<.001), duygusal farkındalık düzeyi (F=27.49, p<.001) ve duyguları ifade etme düzeyi (F=41.15, p<.001) farklılık göstermiştir. Ülke değişkeninin Wilks’ Lambda değeri= .915, p<.001’dir. Tablo 1’deki ortalamalara göre MANOVA sonucu yorumlandığında İngiliz üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyleri Türk öğrencilere göre daha yüksektir (Ort(TR)=7.62/ Ort(İNG)=7.90). Türk üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık (Ort(TR)= 4.13/ Ort(İNG)=3.82) ve duyguları ifade etme düzeyinin (Ort(TR)= 3.65/ Ort(İNG)= 3.35) İngiliz üniversite öğrencilerine göre daha düşük olduğu bulunmuştur. Öğrencilerin duygusal farkındalık düzeyini ölçmek için Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği’nin duyguları tanıma zorluğu faktörü ve duyguları ifade etme düzeyini ölçmek için Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği’nin duyguları ifade etme zorluğu faktörü kullanılmıştır. Bu nedenle, ortalamanın düşük olması belirtilen yeterliklerin yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Türk üniversite öğrencilerinin ortalamalarının yüksek olması duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyinin düşük olduğunu göstermektedir. 68 Cinsiyete göre üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyi (F=3.98, p<.05) farklılık göstermiştir. Cinsiyet değişkeninin Wilks’ Lambda değeri=.989, p>.05’tir. Kız öğrencilerin psikolojik iyi oluş ortalamaları (Ort=7.81) erkeklerin psikolojik iyi oluş ortalamalarından (Ort=7.71) daha yüksek çıkmıştır. Cinsiyete göre üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık düzeyi (F=.22, p>.05) ve duyguları ifade etme düzeyi (F= .12, p>.05) farklılık göstermemiştir. ÜlkeXcinsiyet etkileşiminin değişkenler üzerinde etkili olmadığı görülmüştür. Ülke*cinsiyet etkileşimin Wilks’ Lambda=.999, p>.05’tir. Diğer bir ifade ile Türk kız ve erkek öğrenciler arasında psikolojik iyi oluş (Ort(TRkız)=7.67/(Ort(TRerkek)=7.58), duygusal farkındalık (Ort(TRkız)=4.12/(Ort(TRerkek)=4.14) ve duyguları ifade etme (Ort(TRkız)= 3.64/(Ort(TRerkek)= 3.66) puanları farklılık göstermemiştir. Aynı şekilde İngiliz kız ve erkek öğrenci arasında psikolojik iyi oluş (Ort(İNGkız)=7.94/(Ort(İNGerkek)=7.86) duygusal farkındalık (Ort(İNGkız)=3.86/(Ort(İNGerkek)=3.78) ve duyguları ifade etme (Ort(İNGkız)= 3.35/(Ort(İNGerkek)= 3.35) puanları farklılık göstermemiştir. Cinsiyet ile değişkenler arasındaki ilişkiyi araştırırken iki ülkenin hemcinslerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyleri karşılaştırılmıştır. Analize ilişkin t testi sonuçları Tablo 3 ve Tablo 4’ te verilmiştir. Tablo 3: İki Ülke Kızlarının Değişkenlerine İlişkin t Testi Sonuçları Değişken Cin N Ort Ss TR-Kız 211 7.67 .53 PİO İNG-Kız 143 7.94 .54 TR-Kız 211 4.12 .71 DUFA İNG-Kız 143 3.86 .68 TR-Kız 211 3.63 .54 DUİF İNG-Kız 143 3.35 .56 PİO: Psikolojik İyi Oluş, DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, ***p < .001 t -4.69 p . 000*** 3.42 .000*** 4.78 . 000*** Tablo 3’te görüldüğü gibi, Türk kız öğrencileri ile İngiliz kız öğrencileri arasında psikolojik iyi oluş (t=-4.69, p<.001), duygusal farkındalık (t=3.42, p<.001), duyguları ifade etme (t=4.78, p<.001) düzeylerinde fark bulunmuştur. İngiliz kız 69 öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyleri Türk kız öğrencilerine göre daha yüksek çıkmıştır (Ort(TR)=7.67/Ort(İNG)= 7.94). Türk kız öğrencilerinin duygusal farkındalık (Ort(TR)= 4.12/Ort(İNG)= 3.86) ve duyguları ifade etme düzeyinin (Ort(TR)= 3.63/Ort(İNG)= 3.35) İngiliz kız öğrencilerine göre daha düşük olduğu bulunmuştur. Tablo 4: İki Ülke Erkeklerinin Değişkenlerine İlişkin t Testi Sonuçları Değişken Cin N Ort Ss TR-Erkek 138 7.57 .50 PİO İNG-Erkek 108 7.86 .57 TR-Erkek 138 4.14 .67 DUFA İNG-Erkek 108 3.78 .71 TR-Erkek 138 3.66 .52 DUİF İNG-Erkek 108 3.35 .57 PİO: Psikolojik İyi Oluş DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, ***p < .001 t -4.09 p 000*** 3.97 000*** 4.38 000*** Tablo 4’te görüldüğü gibi, Türk erkek öğrencileri ile İngiliz erkek öğrencileri arasında psikolojik iyi oluş (t=-4.09, p<.001), duygusal farkındalık (t=3.97, p<.001) ve duyguları ifade etme (t=4.38, p<.001) düzeylerinde fark bulunmuştur. Türk erkek öğrencilerinin duygusal farkındalık (Ort(TR)=4.14/ Ort(İNG)= 3.78) ve duyguları ifade etme düzeyinin (Ort(TR)=3.66/Ort(İNG)=3.35) İngiliz erkek öğrencilerine göre daha düşük olduğu bulunmuştur. İngiliz erkek öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyleri Türk erkek öğrencilerine göre daha yüksek bulunmuştur (Ort(TR)=7.57/ Ort(İNG)= 7.86). 4.2.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalık ve Duygularını İfade Etme Puanlarının Psikolojik İyi Oluş Puanlarını Yordamasına İlişkin Bulgular Araştırmanın ikinci alt amacı doğrultusunda, üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duyguları ifade etme, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisinin psikolojik iyi oluşu yordayıcılığı hiyerarşik regresyon analizi ile test edilmiştir. Daha öncesinde ise, değişkenler arasındaki ilişkileri belirlemek amacıyla korelasyon katsayıları hesaplanmıştır. Türk üniversite öğrencileri için korelasyon değerleri Tablo 5’te; İngiliz üniversite öğrencileri için korelasyon değerleri Tablo 6’da verilmiştir. 70 Tablo 5: Türk Üniversite Öğrencileri İçin Değişkenler Arası ilişkileri Gösteren Pearson Momentler Korelasyon Matrisi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 DUFA (1) 1.00 DUİF(2) .59** 1.00 ** OLİL (3) -.35 -.38** 1.00 ** ÖZRK(4) -.26 -.23** .32** 1.00 ÇEHA (5) -.46** -.39** .72** .39** 1.00 ** ** ** ** KİGE (6) -.28 -.24 .62 .45 .60** 1.00 YAAM(7) -.36** -.32** .67** .43** .67** .69** 1.00 KEKA(8) -.45** -.39** .65** .43** .72** .56** .69** 1.00 ** ** ** ** PİO(9) -.45 -.41 .84 .60 .85** .81** .87** .85** 1.00 DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, OLİL: Diğerleri İle Olumlu İlişkiler, ÖZRK: Özerklik, ÇEHA: Çevre Hâkimiyeti, KİGE: Kişisel Gelişim, YAAM: Yaşam Amacı, KEKA: Kendini Kabul, PİO: Psikolojik İyi Oluş, **p<.01 Tablo 5 incelendiğinde, Türkiye çalışma grubu için, duygusal farkındalık ile duyguları ifade etme arasında pozitif ve anlamlı (r=.59, p<.01) ilişki görülmüştür. Psikolojik iyi oluşun duygusal farkındalık (r=-.45, p<.01) ve duyguları ifade etme ile ilişkisi (r=-.41, p<.01) negatif yönde ve anlamlıdır. Diğer değişkenlere ilişkin katsayılar .23 ile .87 arasında değişmektedir. 71 Tablo 6: İngiliz Üniversite Öğrencileri İçin Değişkenler Arası ilişkileri Gösteren Pearson Momentler Korelasyon Matrisi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 DUFA 1) 1.00 DUİF(2) .64** 1.00 ** OLİL (3) -.31 -.47** 1.00 ** ** ÖZRK 4) -.32 -.41 .48** 1.00 ÇEHA (5) -.50** -.45** .62** .55** 1.00 KİGE (6) -.19** -.22* * .55** .52** .52** 1.00 YAAM (7) -.34** -.31** .54** .47** .70** .62** 1.00 KEKA(8) -.46** -.41** .65** .58** .77** .61** .76** 1.00 PİO(9) -.44** -.47** .77** .73** .86** .77** .84** .90** 1.00 DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, OLİL: Diğerleri İle Olumlu İlişkiler, ÖZRK: Özerklik, ÇEHA: Çevre Hâkimiyeti, KİGE: Kişisel Gelişim, YAAM: Yaşam Amacı, KEKA: Kendini Kabul, PİO: Psikolojik İyi Oluş **p<.01 Tablo 6 incelendiğinde, İngiltere çalışma grubu için, duygusal farkındalık ile duyguları ifade etme arasında pozitif ve anlamlı (r=.64, p<.01) ilişki görülmüştür. Psikolojik iyi oluşun duygusal farkındalık ile (r=-.44, p<.01) ve duyguları ifade etme ile ilişkisi (r=-.47, p<.01) negatif yönde ve anlamlıdır. Diğer değişkenlere ilişkin katsayılar .19 ile .90 arasında değişmektedir. Türk üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duyguları ifade etme, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisinin psikolojik iyi oluşu yordamasına ilişkin hiyerarşik regresyon analizi sonuçları Tablo 7’de verilmiştir. İngiliz üniversite öğrencilerine ilişkin sonuçlar ise tablo 8’de verilmiştir. 72 Tablo 7: Psikolojik İyi Oluşun Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df β .45 .20 .20 86.00 86.00 1/348 (Sabit) -.45 1 DUFA (Sabit) .48 .23 .03 14.04 51.64 2/348 2 DUFA -.32 DUİF -.22 .48 .23 .01 2.05 35.21 3/348 (Sabit) -.32 DUFA 3 -.21 DUİF .07 DUFA* DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme DUFA*DUİF: Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi PİO: Psikolojik İyi Oluş, ***p < .001 Model p .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .153 Tablo ’ye bakıldığında, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre psikolojik iyi oluş puanlarında gözlenen toplam varyansın %20’sini açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.20, Freg (1/348) =86.00, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %23’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (2/348)=51.64, p<.001) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğişim (2/348) (R2=.23, Freg =14.04, p<.001) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat açıklanan toplam varyans oranında artış görülmemiştir (R2=.23, Freg (3/348) =35.21, p>.05). 73 Tablo 8: Psikolojik İyi Oluşun Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df β .44 .20 .20 60.59 60.59 1/250 (Sabit) -.44 1 DUFA (Sabit) .51 .26 .06 19.57 42.34 2/250 2 DUFA -.24 DUİF -.32 .53 .28 .03 9.78 32.49 3/250 (Sabit) -.23 DUFA 3 -.31 DUİF -.17 DUFA*DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi PİO: Psikolojik İyi Oluş, ***p < .001 Model p .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .002** Tablo 8 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre psikolojik iyi oluş puanlarında gözlenen toplam varyansın %20’sini açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.20, Freg(1/250)=60.59, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %26’ya yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (2/250)=42.34, (R2=.26, Freg p<.001) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/250)=19.57, p<.001) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Böylece açıklanan toplam varyans oranı %28’e yükselmiştir. Bu değişkenin, varyansa olan katkısı (R2=.28, Freg (3/250)=32.49, p<.01) ve R2 de sağladığı artışın (Fdeğ(3/250)=9.78, p<.01) anlamlı olduğu bulunmuştur. 4.3.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalık ve Duygularını İfade Etme Puanlarının Psikolojik İyi Oluş Faktörlerini Yordamasına İlişkin Bulgular Araştırmanın üçüncü alt amacı doğrultusunda, üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duyguları ifade etme, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisinin psikolojik iyi oluş faktörlerini yordayıcılığı hiyerarşik regresyon analizi ile test 74 edilmiştir. Diğerleri ile olumlu ilişkiler faktörünün yordanmasına ilişkin aşamalı regresyon analizinin Türk üniversite öğrencilerine ait sonuçları Tablo 9’da; İngiliz üniversite öğrencilerine ait sonuçlar ise Tablo 10’da verilmiştir. Tablo 3: Diğerleri İle Olumlu İlişkilerin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df β .35 .12 .12 48.98 48.98 1/348 (Sabit) -.35 1 DUFA (Sabit) .41 .17 .05 18.67 35.07 2/348 2 DUFA -.20 DUİF -.26 .42 .17 .01 2.22 24.20 3/348 (Sabit) -.20 DUFA 3 -.26 DUİF .07 DUFA*DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001 Model P .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .137 Duygusal Tablo 9’a bakıldığında analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre Türk üniversite öğrencilerinin diğerleriyle olumlu ilişkiler puanlarında gözlenen toplam varyansın %12’sini açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.12, Freg(1/348)=48.98, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %17’ye yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (R2=.17, Freg(2/348)=35.07, p<.001) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/348)=18.67, p<.001) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat açıklanan toplam varyans oranında artış görülmemiştir (R2=.17, Freg(3/348)=24.20, p>.05). 75 Tablo 40: Diğerleri İle Olumlu İlişkilerin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df β .31 .10 .10 26.57 26.57 1/250 (Sabit) -.31 1 DUFA (Sabit) .47 .22 .12 38.88 34.75 2/250 2 DUFA -.02 DUİF -.46 .49 .24 .02 6.25 25.74 3/250 (Sabit) -.01 DUFA 3 -.45 DUİF -.14 DUFA*DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001 Model p .000*** .000*** .000*** .793 .000*** .000*** .889 .000*** .013** Duygusal Tablo 10 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre İngiliz üniversite öğrencilerinin diğerleriyle olumlu ilişkiler puanlarında gözlenen toplam varyansın %10’unu açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.10, Freg(1/250) =26.57, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %22’ye yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (R2=.22, Freg (2/250)=34.75, p<.001) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/250)=38.88, p<.001) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Böylece açıklanan toplam varyans oranı %24’e yükselmiştir. Bu değişkenin, varyansa olan katkısı (R2=.24, Freg(3/250)=25.74, p<.01) ve R2 de sağladığı artışın (Fdeğ(3/250)=6.25, p<.01) anlamlı olduğu bulunmuştur. Özerklik faktörünün yordanmasına ilişkin aşamalı regresyon analizinin Türk üniversite öğrencilerine ait sonuçları Tablo 11’de; İngiliz üniversite öğrencilerine ait sonuçlar ise Tablo 12’de sunulmuştur. 76 Tablo 51: Özerkliğin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df β .26 .06 .07 24.14 24.14 1/348 (Sabit) -.26 1 DUFA (Sabit) .27 .07 .01 3.50 13.91 2/348 2 DUFA -.18 DUİF -.12 .28 .08 .004 1.55 9.80 3/348 (Sabit) -.19 DUFA 3 -.12 DUİF .06 DUFA*DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001 Model p .000*** .000*** .000*** .004** .062 .000*** .004** .074 .214 Duygusal Tablo 11’e bakıldığında analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre Türk üniversite öğrencilerinin özerklik puanlarında gözlenen toplam varyansın %6’sını açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.06, Freg(1/348)=24.14, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %7’ye yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (R2=.07, Freg(2/348)=13.91, p>.05) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/348)=3.50, p>.05) olmadığı belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat ortak etkinin açıklanan toplam varyansa olan katkısı (R2=.08, Freg(3/348)=9.80, p>.05) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/348)=1.55, p>.05) olmadığı belirlenmiştir. 77 Tablo 62: Özerkliğin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df β .32 .10 .10 28.84 28.84 1/250 (Sabit) -.32 1 DUFA (Sabit) .42 .18 .08 21.40 26.30 2/250 2 DUFA -.10 DUİF -.35 .43 .18 .009 2.86 18.62 3/250 (Sabit) -.09 DUFA 3 -.35 DUİF -.10 DUFA*DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001 Model P .000*** .000*** .000*** .184 .000*** .000*** .212 .000*** .092 Duygusal Tablo 12’ye bakıldığında analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre İngiliz üniversite öğrencilerinin özerklik puanlarında gözlenen toplam varyansın %10’unu açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2= .10, Freg(1/250)=28.84, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %18’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (R2= .18, Freg (2/348) = 26.30, p<.001) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/250)=21.40, p<.001) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat açıklanan toplam varyans oranında artış görülmemiştir (R2=18, Freg (3/250)=18.62, p>.05). Çevre hâkimiyeti faktörünün yordanmasına ilişkin aşamalı regresyon analizinin Türk üniversite öğrencilerine ait sonuçlar Tablo 13’te; İngiliz üniversite öğrencilerine ait sonuçlar ise Tablo 14’te sunulmuştur. 78 Tablo 73: Çevre Hâkimiyetinin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df P β .46 .21 .21 91.73 91.73 1/348 .000*** (Sabit) -.46 .000*** 1 DUFA (Sabit) .48 .23 .02 9.80 51.93 2/348 .000*** 2 DUFA -.35 .000*** DUİF -.18 .002** .48 .23 .001 .48 34.72 3/348 .000*** (Sabit) -.35 .000*** DUFA 3 -.18 .000*** DUİF .03 .490 DUFA*DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001 Model Tablo 13 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre Türk üniversite öğrencilerinin çevre hâkimiyeti puanlarında gözlenen toplam varyansın %21’ini açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.21, Freg(1/348)=91.73, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %23’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (R2=.23, Freg(2/348)=51.93, p<.001) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/348)=9.80, p<.001) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat açıklanan toplam varyans oranında artış görülmemiştir (R2=.23, Freg p>.05). (3/348)=34.72, 79 Tablo 84: Çevre Hâkimiyetinin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df β .50 .25 .25 81.44 81.44 1/250 (Sabit) -.50 1 DUFA (Sabit) .53 .28 .03 10.21 47.33 2/250 2 DUFA -.35 DUİF -.23 .55 .30 .03 8.82 35.49 3/250 (Sabit) -.34 DUFA 3 -.22 DUİF -.16 DUFA*DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001 Model p .000*** .000*** .000*** .000*** .002** .000*** .000*** .002** .003** Duygusal Tablo 14 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre İngiliz üniversite öğrencilerinin çevre hâkimiyeti puanlarında gözlenen toplam varyansın %25’ini açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.25, Freg(1/250)=81.44, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %28’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (R2= .28, Freg (2/250)=47.33, p<.01) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/250)=10.21, p<.01) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Böylece açıklanan toplam varyans oranı %30’a yükselmiştir. Bu değişkenin, varyansa olan katkısı (R2=.30, Freg (3/250)=35.49, p<.01) ve R2 de sağladığı artışın (Fdeğ (3/250)=8.82, p<.01) anlamlı olduğu bulunmuştur. Kişisel gelişim faktörünün yordanmasına ilişkin aşamalı regresyon analizinin Türk üniversite öğrencilerine ait sonuçları Tablo 15’te; İngiliz üniversite öğrencilerine ait sonuçlar ise Tablo 16’da sunulmuştur. 80 Tablo 15: Kişisel Gelişimin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df β .28 .08 .08 28.71 28.71 1/348 (Sabit) -.28 1 DUFA (Sabit) .29 .09 .01 3.58 16.25 2/348 2 DUFA -.21 DUİF -.12 .30 .09 .004 1.48 11.34 3/348 (Sabit) -.21 DUFA 3 -.12 DUİF .06 DUFA*DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001 Model p .000*** .000*** .000*** .000*** .059 .000*** .000*** .070 .225 Duygusal Tablo 15’e bakıldığında analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre Türk üniversite öğrencilerinin kişisel gelişim puanlarında gözlenen toplam varyansın %8’ini açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2= 08, Freg(1/348)=28.71, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %9’a yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (R2=.09, Freg (2/348)=16.25, p>.05) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/348)=3.58, p>.05) olmadığı görülmüştür. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat açıklanan toplam varyans oranında artış görülmemiştir (R2=.09, Freg (3/348)=11.34, p>.05). 81 Tablo 96: Kişisel Gelişimin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df β .19 .04 .04 9.26 9.26 1/250 (Sabit) -.19 1 DUFA (Sabit) .23 .05 .02 4.48 6.93 2/250 2 DUFA -.08 DUİF -.17 .28 .08 .02 6.26 6.81 3/250 (Sabit) -.07 DUFA 3 -.17 DUİF -.15 DUFA*DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001 Model p .000*** .003** .000*** .318 .035* .000*** .377 .037* .013** Duygusal Tablo 16 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre İngiliz üniversite öğrencilerinin kişisel gelişim puanlarında gözlenen toplam varyansın %4’ünü açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2= .04, Freg(1/250)=9.26, p<.01) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %.5’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (R2=.05, Freg(2/250)=6.93, p<.05) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/250)=4.48, p<.05) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Böylece açıklanan toplam varyans oranı %8’e yükselmiştir. Bu değişkenin, varyansa olan katkısı (R2=.08, Freg(3/250)=6.81, p<.01) ve R2 de sağladığı artışın (Fdeğ(3/250)=6.26, p<.01) anlamlı olduğu bulunmuştur. Yaşam amacı faktörünün yordanmasına ilişkin aşamalı regresyon analizinin Türk üniversite öğrencilerine ait sonuçları Tablo 17’de; İngiliz üniversite öğrencilerine ait sonuçlar ise Tablo 18’de sunulmuştur. 82 Tablo 107: Yaşam Amacının Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df β .36 .13 .13 50.04 50.04 1/348 (Sabit) -.36 1 DUFA (Sabit) .38 .14 .02 7.25 29.10 2/348 2 DUFA -.26 DUİF -.17 .38 .15 .002 .610 19.58 3/348 (Sabit) -.26 DUFA 3 -.16 DUİF .04 DUFA*DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001 Model p .000*** .000*** .000*** .000*** .007** .000*** .000*** .009** .435 Duygusal Tablo 17’ye bakıldığında analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre yaşam amacı puanlarında gözlenen toplam varyansın %13’ünü açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.13, Freg(1/348)=50.04, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %14’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (2/348)=29.10, (R2=.14, Freg p<.001) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/348)=7.25, p<.01) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat ortak etkinin açıklanan toplam varyansa olan katkısı (R2=.15, Freg(3/348)=19.58, p>.05) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/348)=.61, p>.05) olmadığı belirlenmiştir. 83 Tablo 1811: Yaşam Amacının Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df β .34 .12 .12 33.01 33.01 1/250 (Sabit) -.34 1 DUFA (Sabit) .36 .13 .01 3.92 18.66 2/250 2 DUFA -.24 DUİF -.15 .37 .14 .01 2.35 13.29 3/250 (Sabit) -.24 DUFA 3 -.15 DUİF -.09 DUFA*DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001 Model p .000*** .000*** .000*** .002** .049* .000*** .002** .051* .127 Duygusal Tablo 18 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre İngiliz üniversite öğrencilerinin yaşam amacı puanlarında gözlenen toplam varyansın %12’sini açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.12, Freg(1/250)=33.01, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %13’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (R2=.13, Freg(2/250)=18.66, p<.05) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/250)=3.92, p<.05) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat ortak etkinin açıklanan toplam varyansa olan katkısı (R2=.14, Freg(3/348)=13.29, p>.05) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/348)=2.35, p>.05) olmadığı belirlenmiştir. Kendini kabul faktörünün yordanmasına ilişkin aşamalı regresyon analizinin Türk üniversite öğrencilerine ait sonuçları Tablo 19’da; İngiliz üniversite öğrencilerine ait sonuçlar ise Tablo 20’de sunulmuştur. 84 Tablo 1912: Kendini Kabulün Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df β .45 .20 .20 88.26 88.26 1/348 (Sabit) -.45 1 DUFA (Sabit) .48 .23 .02 10.53 50.60 2/348 2 DUFA -.33 DUİF -.19 .48 .23 .003 1.40 34.24 3/348 (Sabit) -.34 DUFA 3 -.19 DUİF .06 DUFA*DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001 Model p .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .000*** .002** .238 Duygusal Tablo 19’a bakıldığında analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre Türk üniversite öğrencilerinin kendini kabul puanlarında gözlenen toplam varyansın %20’sini açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.20, Freg (1/348) = 88.26, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %23’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (R2=.23, Freg(2/348)=50.60, p<.001) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/348)=10.53, p<.001) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Fakat açıklanan toplam varyans oranında artış görülmemiştir (R2=.23, Freg(3/348)=34.24, p>.05). 85 Tablo 130: Kendini Kabulün Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları Yordayan R R2 R2değ Fdeğ Freg df β .46 .22 .22 68.04 68.04 1/250 (Sabit) -.46 1 DUFA (Sabit) .49 .24 .02 7.53 38.68 2/250 2 DUFA -.34 DUİF -.20 .52 .27 .03 11.23 30.59 3/250 (Sabit) -.33 DUFA 3 -.19 DUİF -.18 DUFA*DUİF DUFA: Duygusal Farkındalık, DUİF: Duyguları İfade Etme, DUFA*DUİF: Farkındalık ve Duyguları İfade Etmenin Ortak Etkisi, ***p < .001 Model p .000*** .000*** .000*** .000*** .007** .000*** .000*** .007** .000*** Duygusal Tablo 20 incelendiğinde, analiz aşamasında ilk sırada yer olan duygusal farkındalık değişkeninin, ilgili R2 değerine göre İngiliz üniversite öğrencilerinin kendini kabul puanlarında gözlenen toplam varyansın %22’sini açıkladığı görülmektedir. Duygusal farkındalığın varyansa olan bu katkısı (R2=.22, Freg(1/250)=68.04, p<.001) anlamlıdır. İkinci aşamada regresyon eşitliğine katılan duyguları ifade etme ile açıklanan toplam varyans oranı %24’e yükselmiştir. Duyguları ifade etmenin varyansa olan bu katkısının (R2=.24, Freg(2/250)=38.68, p<.01) ve R2 de sağladığı artışın anlamlı (Fdeğ(2/250)=7.53, p<.01) olduğu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme değişkenlerinin ortak etkisi eşitliğe katılmıştır. Böylece açıklanan toplam varyans oranı %27’ye yükselmiştir. Bu değişkenin, varyansa olan katkısı (R2=.27, Freg(3/250)=30.59, p<.001) ve R2 de sağladığı artışın (Fdeğ (3/250)=11.23, p<.001) anlamlı olduğu bulunmuştur. Genel olarak bulgular özetlendiğinde, Türk üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi İngiliz öğrencilere göre daha düşük bulunmuştur. Kızların psikolojik iyi oluş düzeyleri erkeklerin psikolojik iyi oluş düzeylerinden daha yüksek çıkmıştır. Cinsiyete göre üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi farklılık göstermemiştir. Türk üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi psikolojik iyi oluş düzeyini yordarken; duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak 86 etkisi yordamamıştır. İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duyguları ifade etme düzeyi ve ikisinin ortak etkisi psikolojik iyi oluş düzeylerini yordamıştır. 87 BÖLÜM V 5.TARTIŞMA VE YORUM Bu bölüm üç ayrı alt başlık altında ele alınmıştır. İlk alt bölümde üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme puanlarının ülke ve cinsiyete göre farklılık gösterip göstermediğine ilişkin MANOVA sonuçları tartışılmıştır. İkinci alt bölümde üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duyguları ifade etme, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisinin psikolojik iyi oluşu ne derece yordadığına ilişkin bulgular tartışılmıştır. Üçüncü alt bölümde ise üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duyguları ifade etme ve duyguları ifade etmenin ortak etkisinin psikolojik iyi oluş faktörlerini yordama değişkenliğine ilişkin bulgular tartışılmıştır. Elde edilen bulgular temel alınan teoriler ve diğer araştırma sonuçları çerçevesinde değerlendirilmiştir. 5.1.Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik İyi Oluş, Duygusal Farkındalık ve Duygularını İfade Etmelerinin Ülke ve Cinsiyete Göre İncelenmesine İlişkin Bulguların Tartışılması Araştırmanın bu konudaki bulgusuna göre, üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyleri ülke değişkenine göre farklılık göstermiştir. İngiliz üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyleri Türk öğrencilere göre daha yüksek bulunmuştur. Bulgu üzerinde Türk ve İngiliz toplumsal yapısının etkili olduğu düşünülebilir. Çünkü Kağtçıbaşı’na (1998) göre insan gelişimi her zaman kültürün içinde gerçekleşir ve hiçbir insan bulunduğu kültürden bağımsız davranamaz. Kültürel ortam, davranışlara ve bunların nedensel bağlantılarına yüklenen anlamlarda etkili olduğu için aynı davranış farklı ortamlarda farklı anlamlar ifade edebilmektedir. Bu nedenle Türk ve İngiliz 88 öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeylerine ilişkin sonuçları yorumlamak için öğrencilerin içinde yaşadığı kültürü ve kültürün birey üzerindeki yansıması olan benlik kurgusunu (Markus ve Kitayama, 1991) göz önünde bulundurmak gerektiği düşünülebilir. Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri bireysel kültürün hâkim olduğu toplumlardır (Markus ve Kitayama, 1991). İngiltere hem Avrupa ülkelerinden biri hem de liberal (bireyin özgürlüğünün her şeyin üstünde olduğu düşüncesi) bir ülke olduğu (Akt: Hori, 2010) için bireysel kültürün karakteristik özelliklerinin yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Konuyla ilgili literatüre göre bireysel toplum üyeleri genellikle gruptan bağımsız hareket ederler (Triandis, 1994) ve içinde bulunulan kültür, üyelerin kendi isteklerini ve ihtiyaçlarını grubun üzerinde tutmasını pekiştirir (Matsumoto, 1991). Bu kültür kişiye özgürlük sağlayarak kendi hayatını yönetme hakkı vermektedir. Kişi kararlarını, aile, akran, inanç, kariyer, eş, arkadaş, kişisel amaçlar ya da değer yargılarından bağımsız alabilir. (Kağıtçıbaşı, 2010). Toplulukçu toplumlarda bireyler grupla birlikte hareket eder ve içinde bulunulan kültür, üyelerin amaçlarını grubun amaçlarının gerisinde tutar. Toplumun beklentileri bireyin ihtiyaçlarının önündedir. Bu nedenle birey ya ihtiyaçlarının farkına varma yetisini geliştirememiştir ya da ihtiyaçlarına duyarsız olmayı ya da ertelemeyi öğrenmiştir (Matsumoto, 1991; Kağıtçıbaşı, 2010; Triandis, 1994). Bu açıdan bakıldığında, özerkliği, kendi olmayı pekiştiren bir kültürün üyeleri olan İngiliz üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluşlarının, bireysel özgürlük açısından daha farklı düzeyde olduğu düşünülen Türk üniversite öğrencilerine göre daha yüksek olması anlaşılabilir bir sonuçtur. Araştırmanın Türkiye çalışma grubunu oluşturan Gazi Üniversitesi öğrencilerinin büyük bir kısmının gelenekçi yapının daha baskın olduğu düşünülen Orta Anadolu ve Orta Anadolu’nun doğusundaki illerden gelen gençler olması ve bu gençlerin çoğunun eğitim seviyesi ve ekonomik düzeyi düşük olan ailelerin çocukları olması (Güngör, Yaşın, Evirgen, Demirkol ve Cengiz, 2007), bu düşünceyi destekler niteliktedir. Bu aşamada Türk toplum yapısının artık toplulukçu algıdan sıyrılmaya başladığı düşüncesi akla gelebilir. Fakat Türk toplumu özellikle 1980’li yıllardan sonra geleneksel/toplulukçu yapıdan modern/bireysel yapıya doğru bir değişim gösterse de (Göregenli, 1995; İmamoğlu, 1998; Kağıtçıbaşı, 1998) Batı ülkelerine kıyasla Türk toplumunda hâlâ toplulukçu kültürün karakteristik özellikleri hâkimdir (Hofstede, 1980; 89 Kağıtçıbaşı, 2010; Uskul, Hynie, ve Lalonde, 2004). Öte yandan, küreselleşme, bilişim sistemindeki gelişmeler ve ekonomik ferahlıkla birlikte bireysel kültürün bazı özelliklerinin (Örn: Bireysel özgürlük, kendi ihtiyaçlarını sosyal beklentilerin önünde tutma, aileden ayrışık bir hayat algısı gibi) Türkiye’de yaygınlaşmaya başlaması (Göregenli, 1995; İmamoğlu, 1998; Kağıtçıbaşı, 1998) Türk öğrencilerinin psikolojik iyi oluşlarının daha düşük olmasında etkili olabilir. Şöyle ki ülkeler/kültürler arası etkileşim hızlı biçimde devam etmekte, gençler de bu etkileşimle birlikte bir değişime sürüklenebilmektedir. İçselleştirmeden dâhil olunan bu değişimler Türk öğrencileri olumsuz etkileyebilir. Diğer bir ifadeyle toplulukçu kültürle sosyalleşen Türk öğrencilerinin ülkeler arası etkileşim sonucu bireysel değerlerle yapılanmaya başlamış çevre ile yaşadıkları çatışmanın, araştırmanın bu bulgusunda etkili olabileceği düşünülebilir. Konuyla ilgili literatür incelendiğinde, psikolojik iyi oluş ya da psikolojik sağlığın kültürel yapı ile ilişkili olduğunu ortaya koyan araştırmalar olduğu (Dinnel, Kleinknecht ve Matsumi, 2002; Kim, Kasser ve Lee, 2003; Moscovitch, Hofmann ve Litz, 2005; Norasakkunkit ve Kalick, 2002; Okazaki, 1997) görülmüştür. Bu araştırmalarda ifade edilen ilişkinin kültürden etkilenerek oluşan benlik kurgusu (ilişkisel benlik kurgusu-bireysel benlik kurgusu) ile ilişkili olabileceği tartışılmıştır. Bağımsız benlik kurgusu ayrışıklık, bireysellik ve kendine özgü olmanın idealleştirildiği ve vurgulandığı bireyci Batı toplumunu temsil etmektedir. Buna karşın diğerleri ile duygusal bağı güçlü, bir gruba ait olma, uyma gibi özelliklerinin olduğu ilişkisel benlik kurgusunun Batılı olmayan (toplulukçu) sosyal sistemleri temsil ettiği (Singelis ve Sharkey, 1995) bilinmektedir. Bağımsız benlik kurgusunun temel özelliği benliğin bağımsız ve özerk olarak algılanmasıdır. Benlik sosyal bağlamdaki ilişkilerden bağımsızdır ve davranışları düzenleyen temel güç, kişinin kendi duygu, düşünce, amaç, yetenek ve ihtiyacı gibi içsel özellikleridir (Markus ve Kitayama, 1991). Dolayısıyla bağımsız benlik kavramına sahip üniversite öğrencilerinin kendi ihtiyaçlarının daha önemli olduğuna inandığı ve duygu, düşünce ve davranışlarını bu ihtiyaçlar etrafında düzenlediği düşünülebilir. İlişkisel benlik kurgusunda benlik, diğerleriyle bağlılığını sürdürerek yapılanmaktadır. Kişi kendini büyük bir bütünün parçası olarak algılamaktadır. İlişkisel benliğe sahip olan kişi bir gruba ait olmaya ve uymaya çalıştığı için duygu, düşünce, amaç, yetenek ve ihtiyaç gibi içsel özellikler bireyin içinde bulunduğu duruma göre değişebilmektedir (Markus ve Kitayama, 1991). Bireysel benlik 90 kurgusu, öğrencilerin kendini gerçekleştirme, öz-değer, öz-saygı gibi psikolojik ihtiyaçlarına odaklanmasına yol açarken ilişkisel benlik kurgusu öğrencilerin kendi psikolojik ihtiyaçlarına daha az dikkat etmesine yol açacağı için, psikolojik iyi oluş üzerinde pozitif yönde anlamlı bir etkinin olması beklenmemektedir. Kuramsal açıdan bakıldığında bireysel benlik kurgusunun daha yoğun olduğu İngiliz üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyinin yüksek olmasının mantıksal çıkarıma uygun olduğu düşünülebilir. Araştırma bulgusu literatürle ve önceki çoğu araştırma ile örtüşse de bağımsız ve ilişkisel benlik kurgularının psikolojik iyi oluş üzerindeki etkisi arasında istatistiki açıdan çok büyük fark olmadığını ifade eden çalışmalarla (Bettencourt ve Doff, 1997; Kwan, Bond ve Singelis, 1997), ilişkisel benliğin psikolojik iyi oluşla özellikle de diğerleriyle olumlu ilişkiler kurma faktörüyle pozitif ilişkisi olduğunu gösteren araştırmalar (Kitayama, Markus ve Kurukowa, 2000; Kwan, Bond ve Singelis, 1997; Sinha ve Verma, 1994; Triandis, Leung, Villeral ve Clack, 1985) da bulunmaktadır. Sonuçlar arasındaki bu ikilemin psikolojik iyi oluş ve kültür ilişkisini araştıran çalışma sayısı arttıkça azalacağı düşünülmektedir. Araştırmanın diğer bir bulgusuna göre, Türk üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalıkları ve duygularını ifade etme düzeyleri İngiliz üniversite öğrencilerine göre daha düşük bulunmuştur. Kültürün duyguları sözel ya da sözel olmayan ifadelerle aktarmada belirleyici (Elfenbein ve ark., 2007) olduğu bilinmektedir. Bazı duyguların ifade edilmesi kültür tarafından engellenebilir ya da onaylanabilir (Matsumoto ve Kupperbusch, 2001). Türkiye gibi toplulukçu kültürün baskın olduğu ülkelerde duyguları fark etmenin ve ifade etmenin daha az olmasını, bu kültürün duyguları bastırmak (Mesquita ve Frijda, 1992), kontrol altına almak (Oyserman ve ark., 2002) gerektiğini öğretmesiyle ya da duygusal yaşantıların nasıl ve ne kadar ifade edilebileceğini sosyal ilişkilerin belirliyor olmasıyla (Mesquita, 2001) açıklamak mümkündür. Duyguları fark etme ve ifade etme düzeyinin kültürel farklılığa göre değişebileceğini ortaya koyan araştırmalar (Chen, 1993; Kitayama, Markus ve Kurokawa, 2000; Kitayama, Markus ve Matsumoto, 1995; Lutz, 1987; Markus ve Kitayama, 1991; Oyserman ve ark., 2002; Soloman, 2007; Stephan, Stephan ve De 91 Vargas, 1996) bulunmaktadır. Bu araştırmalardaki ortak sonucun, ilişkisel benlik kurgusuna sahip bireylerin duyguları ifade etme düzeyinin bağımsız benlik kurgusuna sahip bireylerden daha düşük olduğudur. Singelis’e (1994) göre, bu kişilerin bir gruba ait olmaya ve uymaya çalıştığı için duygu, düşünce, amaç, yetenek ve ihtiyaç gibi içsel özellikleri içinde bulunduğu duruma göre değişebilmektedir. Kişiler arası ilişkilerde uyum ve çeşitli durumlara uyma yeteneği ilişkisel benlik kurgusu için benlik değerinin kaynağıdır. Bu gereksinimlerden dolayı kişi, duyguları ifade etmemenin uyumu ve gruba dâhil olmayı kolaylaştırdığını öğrenmiş olabilir. Türk toplumu için de benzer durumun geçerli olduğu düşünülebilir. Kağıtçıbaşı (1998), bu düşünceyi destekler nitelikte, Türk kültüründe duyguların dışa vurulmasının ve konuşulmasının desteklenmediğini belirtmiştir. Diğer yandan, bireyci toplumların üyeleri duygularını tanıma ve ifade etme konusunda açıkça desteklenmektedir. Çünkü sosyal etkileşimlerde akıldan geçenin okunmasını beklemek gibi bir davranış bulunmamaktadır (Chen, 1993) ve duyguları ifade etmek ilişkilerin devamı için önemlidir (Kang ve ark., 2003). Bu bağlamda araştırma bulgusunun ilgili literatürle tutarlı olduğu söylenebilir. Araştırmanın başka bir bulgusu, cinsiyete göre üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyinin farklılık gösterdiğidir. Kızların psikolojik iyi oluş düzeyleri erkeklerin psikolojik iyi oluş düzeylerinden daha yüksek bulunmuştur. Psikolojik iyi oluşla ilgili literatürde (Cenkseven ve Akbaş, 2007; Cirhinlioğlu, 2006; Cooper ve ark., 1995; Gilligan, 1981; Ryff, 1989; 1995; Ryff ve Singer, 2008) kızların psikolojik iyi oluşlarının erkeklerden daha yüksek olduğu sonucuna ulaşan araştırmalar bulunmaktadır. Kadınların psikolojik iyi oluşlarının daha yüksek olmasında modern hayatla birlikte hem özel hem de kamusal/toplumsal alanda kadın haklarının gelişim göstermesinin etkili olduğu düşünülebilir. Söz sahibi olmaya başlayan kadının kendini daha özerk, güvenli, gücünün farkında biri olarak hissettiği düşünülebilir. Üstelik kadınlar sosyal ilişkilerde ve başkalarıyla ilişkilerde daha girişken ve başarılı olduğu, bu nedenle psikolojik iyi oluş düzeylerinin erkeklerden daha yüksek olduğunu öne süren araştırma (Pinquart ve Sörensen, 2000) da bulunmaktadır. Araştırma bulgusu kültürel açıdan yorumlandığında, kadınların bağımsız benlik kurgusuna erkeklere kıyasla daha yatkın olmalarının (Uskul, Hynie, ve Lalonde, 2004) psikolojik iyi oluş düzeylerinin yüksek olmasında etkili olduğu düşünülebilir. Öte 92 yandan araştırmanın bu sonucunda psikolojik iyi oluşla pozitif yönde ilişkisi olduğu düşünülen iletişime açık olma ve kendini açma (Lepore ve ark., 2004), yardım arama (Türküm, 2005), empati gibi becerilerin (Brems ve Christian, 1992) ve toplumsal cinsiyet rollerini gelenekçi algıdan ziyade eşitlikçi algılamanın (Arıcı, 2011) kızlarda daha yüksek olması, kızların psikolojik iyi oluşlarının erkeklere göre daha yüksek olmasında etkili olabileceğini düşündürmektedir. Bulgu önceki çoğu araştırma ile benzerlik göstermiştir. Fakat psikolojik iyi oluşun cinsiyete göre farklılaşmadığını gösteren araştırmalar da (Benjet ve HernandezGuzman, 2001; Hori, 2010; Kirkcaldy, Furnham ve Siefen, 2010) bulunmaktadır. Bu konudaki araştırmaların tekrarlanmasıyla sonuçlar arasındaki farklılıkların azalacağı düşünülebilir. Araştırmanın diğer bir bulgusu, cinsiyete göre üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyinin farklılık göstermediğidir. Diğer bir ifade ile duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi açısından kızlar ve erkekler arasında fark olmadığı tespit edilmiştir. Araştırma bulgusunun literatürde yaygın olan kızların duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyinin erkeklerden daha yüksek olduğu bilgisi ile (Bağcı, 2008; Barret ve ark., 2000; Boden ve Berenbaum, 2007; Boyatzis, 1992; Brody ve Hall, 1993; Conway, 2000; King ve Emmons, 1990; Kuzucu, 2006; Lane, 2000; Polce-Lynch ve ark., 1998; 2001; Scherer ve Ceschi, 2000) tutarlılık göstermese de bu bulguyu destekleyen araştırmalar da (Aydemir, 2010; Wismeijer ve ark., 2009) bulunmaktadır. Araştırmada kız ve erkek öğrenciler arasında duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme farkının çıkmamış olması sonuç üzerinde biyolojik farktan öte sosyal faktörlerin, cinsiyet rolleri ile ilgili kalıp yargıların etkili olabileceğini düşündürmüştür. Çünkü içinde yaşanılan toplum, duyguyu deneyimleme beklentisinde olmadığında ya da sosyalleşme sürecinde kişiler duygularını tanıma ve ifade etme konusunda cesaretlendirilmediğinde kadın ve erkek arasındaki alışılagelmiş olan duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme farkı anlamlı olmamaktadır (Shields, 1995; Wismeijer ve ark., 2009). Toplumsal cinsiyet rollerinde geleneksel beklentiden ziyade kadın ve erkeği birbirinden farklı kategorilere yerleştirmeyen eşitlikçi bir algının olması 93 da cinsiyete dayalı farkların ortadan kalkmasında etken olabilmektedir (Wester ve ark., 2002). Araştırmada kız ve erkek öğrenciler genel olarak karşılaştırılsa da hemcinslerin karşılaştırılmasının (Türk kız öğrenci ile İngiliz kız öğrenci; Türk erkek öğrenci ile İngiliz erkek öğrenci) araştırma değişkenlerin kültür ile olan ilişkisini daha iyi ortaya koyabileceği düşünülmüştür. Analiz sonucunda, İngiliz kız öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyinin Türk kız öğrencilerden; İngiliz erkek öğrencilerin puanlarının Türk erkek öğrencilerinden daha yüksek olduğu görülmüştür. öğrenci arasında farklılık Araştırmanın bu bulgusu, değişkenlerin kız ve erkek göstermemesinin toplumsal cinsiyet rolleriyle açıklanabileceğini destekler niteliktedir. Üniversite öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rolleri ile psikolojik iyi oluş düzeyleri arasındaki ilişkinin araştırıldığı bir çalışmada (Arıcı, 2011), cinsiyet rollerini geleneksel algılama düzeyi azaldıkça psikolojik iyi oluş düzeyinin arttığı görülmüştür. Aynı araştırmada cinsiyet rollerini eşitlikçi algılama düzeyi artıkça psikolojik iyi oluş düzeyi de artmıştır. Doğu toplumlarında geleneklerin önemli olması, eşlerin ya da ebeveynlerin erkeklerden beklentilerinin yüksek olması, gelecek kaygısı, sosyal güvenlik hakları gibi yaşam kalitesi açısından İngiltere’nin Türkiye’den ileri olmasının bulgu üzerinde etkili olduğu düşünülebilir. Toplumsal cinsiyet farklılıkları, doğuştan gelen bir durum değildir; kazanılmış olarak, kültürün kız ve erkeğe çocukluk döneminden itibaren uygun gördüğü duygu, düşünce, davranışlardan ileri gelmektedir (Ersoy, 2009). Özetle, iki ülke hemcinsleri arasında farkın çıkması Türk kültüründe kız ya da erkek olmaya yönelik yüklenen anlam ve beklentilerin İngiliz kültüründen farklı olması ile açıklanabilir. Sonuç olarak, görülmüştür ki duygusal farkındalık, duyguları ifade etme ve psikolojik iyi oluş düzeyi İngiliz ve Türk üniversite öğrencileri arasında farklılık göstermiştir. İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duyguları ifade etme ve psikolojik iyi oluş düzeyi Türk öğrencilere göre daha yüksektir. Kızların psikolojik iyi oluş düzeyi erkeklere göre daha yüksektir. Duyguları fark etme ve ifade etme cinsiyete göre farklılık göstermemiştir. İngiliz kız öğrencilerin Türk kız öğrencilere göre ve İngiliz erkek öğrencilerinin Türk erkek öğrencilerine göre duygularını fark etme ve 94 ifade etme ve psikolojik iyi oluş düzeyleri daha yüksektir. Araştırma sonuçları kültür ve dolayısıyla benlik kurgusu ve toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde tartışılmıştır. 5.2.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalıklarının ve Duygularını İfade Etmelerinin Psikolojik İyi Oluşlarını Yordamasına İlişkin Bulguların Tartışılması Araştırmanın bu konudaki bulgusuna göre, Türk üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyinin psikolojik iyi oluşu yordadığı bulunmuştur. Duyguları fark etmenin psikolojik iyi oluşu duyguları ifade etmeden daha fazla açıkladığı dikkat çekmiştir. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi bu öğrencilerin psikolojik iyi oluş düzeylerini yordamamıştır. İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi psikolojik iyi oluşlarını yordamıştır. Türk öğrencilerin aksine, İngiliz üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluşunu açıklamada, duyguları ifade etmenin daha etkili olduğu görülmüştür. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi, İngiliz öğrencilerin psikolojik iyi oluş düzeylerini yordamıştır; fakat bu ortak etki duyguları ifade etmenin açıkladığı değişkenlikten daha azdır. Duygusal farkındalığın ve duyguları ifade etmenin psikolojik iyi oluşu yordadığı sonucu hem teoriyle hem de önceki benzer çalışmalarla (Berthoz ve ark., 2000; Ciarrochi ve Scott, 2007; Charry ve arkadaşları; 2004; Feldman- Barret, Gross, ConnerCristensen ve Benvenuto, 2001; Hemenover, 2003; King ve Emmons, 1990; King ve Pennebaker, 1998; Lane ve Schwartz, 1987; Lane ve ark., 1990; Lundh ve ark., 2002; Nolen-Hoeksema, Morrow ve Fredricson, 1993; Novick-Kine, Turk, Mennin, Hoyt ve Gallagher, 2005; Pennebaker, 1993; Zech, 2000; Zech, Rime ve Nils, 2003; Zentner, 1999) tutarlılık göstermektedir. Belirtilen bu çalışmaların ortak bulgusu, duyguları fark etmenin ve ifade etmenin psikolojik sağlığı arttırdığı şeklindedir. Çünkü duyguyu tanımak ve ifade etmek, yaşanan psikolojik sıkıntıya ilişkin duygusal tepkiyi anlamayı sağlayarak duyguların düzenlenmesine yardımcı olmakta (Lepore ve ark., 2000; Kennedy-Moore ve Watson, 2001); duyguları düzenleyebilme doğru karar verebilmeyi etkilemektedir. 95 Duyguların farkında olmak kişinin uygun başa çıkma stratejisini seçmesine ve içinde bulunduğu durumu tanımlamasına yardımcı olur. Kişinin kendi duygularını ayırt edebilmesi ve bu duyguları etiketleyebilmesinin duygusal bilgiyi işlemede çok önemli olduğuna dikkat çekilmektedir (Salovey ve ark., 1995). Duygusal farkındalıkları yüksek bireyler, psikolojik ihtiyaçlarının farkında olan bireylerdir ve bu ihtiyaçlarını diğer insanlar aracılığı ile karşılayabileceklerini düşündükleri zamanlarda, amaçlarına uygun hareket etmeleri ve diğerleriyle ilişkilerinde başarıları yüksektir (Dizen, Berenbaum ve Kerns, 2005). Aynı zamanda, kişinin duygusunun farkında olması en doğru kararı vermesine (Gasper ve Clore, 2000), bir sonraki adımında ne yapacağı ile ilgili en iyi seçenekleri belirlemesine ve eğer isterse duyguyu düzenlemek için özgün stratejiler geliştirmesine (Barett ve ark., 2001) yardımcı olur. Bu bilgiler ışığında duyguları tanıma ve ifade etmenin psikolojik iyi oluşu yordadığı sonucu beklentileri doğrular şekilde bir bulgudur. Araştırma bulgusu iki ülke arasında karşılaştırılmalı olarak yorumlandığında, Türk öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyleri için duyguları fark etmek daha yordayıcıyken; İngiliz öğrencilerin psikolojik iyi oluş düzeyi için duyguları ifade etmenin daha yordayıcı olduğu görülmektedir. Bu sonucu kültürel, dolayısı ile benlik kurgusu farklılığı ile açıklamanın uygun olacağı düşünülmektedir. Toplulukçu toplumlarda kendi duygularını ifade etmeye odaklanmaktan ziyade diğerlerinin duygularına duyarlı olmak daha önemlidir. Bu nedenle bu toplumların üyeleri duygu ifadelerini kontrol etmeyi öğrenerek sosyalleşmektedir (Oyserman ve ark., 2002). Türk kültüründe duyguların dışa vurulmasının ve konuşulmasının desteklenmediği belirtilmektedir (Dökmen, 1995; Kağıtçıbaşı, 1998). Diğer yandan, bireyci toplumların üyeleri duygularını ifade etme konusunda açıkça desteklenmektedir; çünkü sosyal etkileşimlerde akıldan geçenin okunmasını beklemek gibi bir davranış bulunmamaktadır. İngiltere gibi bireysel kültürün yaygın olduğu ülkelerde duyguları ifade etme konusunda bireyler desteklenir ve duyguları ifade etmek ilişkilerin devamı için önemlidir (Chen, 1993; Kang ve ark., 2003). Öte yandan, duyguları ifade etmede kararsızlık yaşanması, duygular ifade edilse dahi bu kararsızlığın psikolojik sağlığı olumsuz etkilediği bilinmektedir (King ve Emmons, 1990). Gelenekçilik ile modernlik arasında olan Türkiye gibi bir toplumda duyguları ifade etme ya da etmeme kararsızlığının olası bir durum olacağı 96 düşünülmektedir. Bu geçiş döneminde yetişen Türk üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyindeki düşüklüğün, duygularını ifade etme sıkıntısından öte, duyguları ifade edip edememekteki kararsızlık yaşama ihtimaliyle ilişkili olduğu düşünülebilir. Bu nedenle İngiliz öğrencilere göre daha toplulukçu bir algıda olduğu düşünülen Türk öğrenciler için potansiyelini en üst düzeyde gösterebilme, yani psikolojik olarak iyi olabilmesi için duyguları fark etmek önemliyken; İngiliz öğrencilerin duyguları ifade etmeye daha fazla önem verdikleri düşünülmektedir. Duyguyu fark etmenin ve onu ifade etmenin duygusal sürecin iki farklı bileşeni olduğu bilinmektedir. Duyguları ifade etme, yüz ifadesi ya da sözel ifade şeklinde duyguların dışa vurumudur. Bunun için duygusal farkındalığın gerekli olmayabileceği (Lane ve Schwartz, 1987) görüşü vardır. Fark edilen her duygunun ifade edilmesi gerekmediği ya da ifade edilen duygunun spesifik olarak fark edildiğinin düşünülmemesi gerektiğini belirten görüşlerin (Andersen ve Guerrero, 1998; KennedyMoore ve Watson, 2001) olması, duyguyu fark etme ve ifade etmenin ortak etkisinin, bu değişkenlerin ayrı ayrı ele alınmasından farklı bir şey olduğunu düşündürmüştür. Bu nedenle araştırmaya dâhil edilen duyguyu fark etme ve ifade etmenin ortak etkisi Türk öğrencilerin psikolojik iyi oluş düzeyini yordamazken; İngiliz öğrencilerin psikolojik iyi oluşunu yordadığı görülmüştür. Türk öğrencilerin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme yerliklerinin daha düşük olması, onların duygusal kültlük (aleksitimi) eğilimlerinin yüksek olabileceğini düşündürmektedir. Bağcı (2008) tarafından yapılan bir araştırmada Türk öğrencilerin aleksitimi eğiliminin yüksek olduğu bulunmuştur. Fakat asıl dinaniklerin başka araştırmalarla bulunacağı düşünülebilir. Böylelikle öğrencilerin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düşüklüğünün kişilik özelliği mi (aleksitimi) yeterliklerin eksikliği olarak mı değerlendirileceği belirlenmiş olacaktır. 5.3.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalıklarının ve Duygularını İfade Etmelerinin Psikolojik İyi Oluş Faktörlerini Yordamasına İlişkin Bulguların Tartışılması Tartışmanın bu bölümünde duyguları fark etme ve ifade etme düzeyinin psikolojik iyi oluş faktörlerini ne derece yordadığı tartışılmıştır. Yapılan literatür çalışmasında Ryff’in (1989) geliştirdiği psikolojik iyi oluş modelini faktör boyutunda 97 inceleyen çalışmaların oldukça az olduğu görülmüştür. Bu nedenle bu bölümdeki bulgular öncelikli olarak kuramsal görüşlere dayanılarak tartışılmıştır. Araştırmanın bulgusuna göre üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi Türk öğrencilerinin diğerleri ile olumlu ilişkiler düzeyini yordarken; İngiliz öğrencilerin diğerleri ile olumlu ilişkiler düzeyini sadece duyguları ifade etme düzeyi yordamıştır. İlgili literatüre bakıldığında duyguları fark etmenin ve özellikle batı kültüründe duyguları ifade etmenin diğerleri ile olumlu ilişkileri desteklediğini ortaya koyan çalışmalar vardır (Dizen, Berenbaum ve Kerns, 2005; Hemenover, 2003; Kennedy-Moore ve Watson, 2001; Vanheule, Desmet ve Meganck, 2006). Daha önce de ifade edildiği gibi, İngiltere gibi bireysel kültürün yaygın olduğu ülkelerde duyguları ifade etme konusunda bireyler desteklenir ve duyguları ifade etmek ilişkilerin istenen biçimde devam edebilmesi için önemlidir (Chen, 1993; Kang ve ark., 2003; Matsumato, 1991; Singelis, 1994). Toplulukçu kültürde iletişim karşı tarafın duygularını fark etme ve ona göre davranışta bulunma önceliği taşır. İlişkilerin olumlu başlayıp devam etmesi için kişilerin duyguları fark etmesi oldukça önemlidir (Oyserman ve ark., 2002). İlişkisel benlik, dolaylı iletişimde bulunma ve diğerlerinin duygularına ve ifade edilmemiş düşüncelerine hassasiyet gösterme bu benlik yapısının karakteristik özelliğidir (Markus ve Kitayama, 1991; Singelis, 1994). Bu konudaki diğer bulguya göre, duygusal farkındalık Türk üniversite öğrencilerinin özerklik puanının anlamlı yordayıcısıdır. Duyguları ifade etme özerkliği yordamamıştır. İngiliz üniversite öğrencileri için ise sadece duyguları ifade etme özerkliği yordamıştır. Özerklik bireysel kültürün karakteristik özelliklerinden biri olarak görülmektedir (Christopher, 1999; Ryff, 1995). Ryff (1989; 1995) özerkliği, sosyal baskıya rağmen kişinin düşünce ve davranışlarını kişisel standartlarına göre düzenlemesi olarak açıklamaktadır. Toplulukçu kültürün ve bireysel kültürün özellikleri düşünüldüğünde sonuçların ilgili teorik bilgilerle örtüştüğü söylenebilir. Bireysel kültürde bireyin duygu düşünce ve davranışını ortaya koyması desteklenen bir özelliktir Araştırmanın bir sonraki bulgusuna göre, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme hem Türk hem de İngiliz üniversite öğrencilerinin çevre hâkimiyeti düzeyini yordamıştır. Çevre hâkimiyeti, kişinin içinde bulunduğu ruh hâline göre çevre seçme ya da oluşturma becerisidir. Karşılaştığı olumsuzluklarla gerçekçi biçimde yüzleşip 98 duruma en uygun seçimi yapabilme yetisidir (Ryff, 1995; Ryff ve Singer, 2008). Bu bulgunun literatüre uygun olduğu düşünülmektedir. Çünkü kişinin hem kendi hem de karşı tarafın duygularını fark etmesi, içinde bulunduğu ruh halini doğru tanımlamasına, ruh halininin tanımlanması da uygun çevre oluşturma ya da seçme yaşantısını kolaylaştıracaktır. Duyguların farkında olmak insanın sosyal bilgiyi değerlendirmesini ve stratejik sosyal düzenlemelerde bulunmasını kolaylaştırmaktadır (Neyem ve ark., 2007). Duyguları ifade etme becerisinin de aynı kolaylığı sağlayacağı düşünülmektedir. İki ülke öğrencileri arasında benzer sonuca varılsa da burada yaşanabileceği düşünülen bir farklılık kişinin ruh hâaline göre nasıl bir çevre seçeceğinin kültüre göre değişebileceğidir. Örneğin bireysel kültür içerisinde sosyalleşen bir birey ailesine öfkesini ifade etme hakkı olduğunu düşünürken, kolektif kültürde yetişen biri öfkenin konuşulmaması gerektiği şeklinde bir tercih yapabilir. Elde edilen başka bir bulgu, Türk öğrencilerinin kişisel gelişim düzeyinin sadece duygusal farkındalık tarafından yordanmış olduğudur. İngiliz öğrencilerin kişisel gelişim düzeyi ise sadece duyguları ifade etme tarafından yordanmıştır. Kişisel gelişim, kendini gerçekleştirme, birey olarak büyüme ve gelişme becerisini sürdürmektir (Ryff, 1995). Araştırmanın bu bulgusunun literatüre uygunluk gösterdiği düşünülmektedir. Türk öğrencilerinin yaşam amacı duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme tarafından yordanmıştır. İngiliz öğrencilerinin yaşam amacı sadece duygusal farkındalık tarafından yordanmıştır. Yaşam amacı, hayatın anlamı olduğunu hissetme ve onu kavrama becerisidir. Yaşam amacı oluşturmak için özgür olmak gerektiğine inanılır (Ryff, 1995). Herkesin yaşam amacı kendi öznelliğindedir (Christopher, 1999). Türk üniversite öğrencilerinin yaşam amacında duyguları ifade etmenin önemli olması ilişkisel benlik kurgusundan gelen anlayışla, kişisel yaşam amacını toplumsal yaşam amacı ile örtüştürme çabası olarak düşünülebilir. İngiliz toplumu, dolayısıyla bireysel benlik kurgusunda böyle bir ortaklığın oluşturulmasına gerek olmaması, duyguları ifade etmeyi daha az önemli kılmaktadır. Türk ve İngiliz öğrencilerin kendini kabul düzeyi hem duygusal farkındalık hem de duyguları ifade etme tarafından yordanmıştır. Kendini kabul, kişinin kendine karşı olumlu yüklemelerde bulunmasıdır. Kişinin davranışlarının, motivasyonlarının ve duygularının farkında olması ve onlara karşı olumlu tutum içerisinde olmasıdır. Sadece 99 güçlü yönler değil güçsüz yönler de fark edilmeli ve kabul edilmelidir (Ryff, 1995). Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin kendini kabulü yordaması literatür ile örtüşmektedir. Fakat kültürlerarası fark olduğu düşünülen iki ülke arasında kendini kabulün hem duygusal farkındalık hem de duyguları ifade etme tarafından yordanması, kendini kabul kavramının iki kültürde de aynı referansa dayalı açıklanıyor olması ile izah edilebilir. Şöyle ki batı psikolojisinden doğan bütüncül bakışaçısına göre kişi duygu, düşünce, davranış ve beden varoluş boyutlarından hepsini kabul noktasına geldiğinde beklenen kendini kabul gerçekleşmiş olur. Duyguları fark etmenin duygu ve düşünce boyutunu; duyguları ifade etmenin hem davranış hem beden boyutunu içine aldığı düşünülmektedir. Duygusunu ifade etme biçimine ilişkin tutumu gelişmeden sadece farkındalığa sahip olmak, kendini kabulün eksik olduğunu düşündürmektedir. Özetle bu sonucunun literatür ile örtüştüğü söylenebilir. Genel olarak özetlenecek olursa, psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme ülke ve cinsiyete göre farklılık göstermiştir. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin psikolojik iyi oluşu yordadığı görülmüştür. Türk üniversite öğrencileri için duyguları fark etmek psikolojik iyi oluşu daha açıklayıcıyken; İngiliz üniversite öğrencileri için hem duyguları fark etme hem de duyguları ifade etme psikolojik iyi oluşu açıklamada etkili olmuştur. Fakat duyguları ifade etmenin daha etkili olduğu dikkatlerden kaçmamıştır. Araştırma sonuçları kültür ve dolaylı olarak benlik kurgusu ve toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde tartışılmıştır. Sonuçların sadece araştırma unutulmamalıdır. grubu ve benzer nitelikteki öğrencilere genellenebileceği 100 BÖLÜM VI 6.SONUÇ VE ÖNERİLER 6.1.Sonuçlar Bu araştırmada Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluşları, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmeleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Ulaşılan sonuçlar aşağıda sunulmuştur. 1. Türk üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluşları, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmeleri İngiliz öğrencilere göre daha düşük bulunmuştur. Genel olarak, kız öğrencilerin psikolojik iyi oluşu erkeklerden daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkınalık ve duyguları ifade etme cinsiyete göre farklılık göstermemiştir. İngiliz kız ve erkek öğrencilerin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmeleri Türk hemcinslerine göre daha yüksek bulunmuştur. Ülke ve cinsiyet etkileşiminin değişkenler üzerinde etkili olmadığı görülmüştür. 2. Türk üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmeleri psikolojik iyi oluşlarını yordamıştır. Duygusal farkındalık psikolojik iyi oluşu duyguları ifade etme yeterliğinden daha yüksek oranda yordamıştır. İki yeterliğin ortak etkisi anlamlı bir yordayıcı olmamıştır. İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmeleri psikolojik iyi oluşlarını yordamıştır. Türk öğrencilerinin aksine, İngiliz 101 üniversite öğrencilerin psikolojikolojik iyi oluşlarını duyguları ifade etme yeterliği daha yüksek oranda yordamıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi psikolojik iyi oluşu açıklamıştır, fakat bu ortak etkinin açıklayıcılığı duyguları ifade etme yeterliğinin açıkladığı orandan daha az çıkmıştır. 3. Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme yeterliği birlikte ya da ayrı olarak psikolojik iyi oluş faktörlerini yordamıştır. a. Türk öğrencilerinin diğerleriyle olumlu ilşkilerini duygusal farkındalıkları ve duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal farkındalık yeterliğinin bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır. İngiliz öğrencilerinin diğerleriyle olumlu ilşkilerini duygusal farkındalıkları ve duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duyguları ifade etme yeterliğinin bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmıştır. b. Türk öğrencilerinin özerkliklerini duygusal farkındalıkları yordarken, duyguları ifade etmeleri yordamamıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır. İngiliz öğrencilerinin özerkliklerini duygusal farkındalıkları ve duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duyguları ifade etme yeterliğinin bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır. c. Türk öğrencilerinin çevre hâkimiyetini duygusal farkındalıkları ve duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal farkındalık yeterliğinin bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık 102 yeterliğinin yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır. İngiliz öğrencilerinin çevre hâkimiyetini duygusal farkındalıkları ve duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal farkındalık yeterliğinin bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmıştır. d. Türk öğrencilerinin kişisel gelişimlerini duygusal farkındalıkları yordarken, duyguları ifade etmeleri yordamamıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır. İngiliz öğrencilerinin kişisel gelişim duygusal farkındalıkları ve duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duyguları ifade etme yeterliğinin bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmıştır. e. Türk öğrencilerinin yaşam amaçlarını duygusal farkındalıkları ve duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal farkındalık yeterliğinin bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır. İngiliz öğrencilerinin yaşam amaçlarını duygusal farkındalıkları ve duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal farkındalık yeterliğinin bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır. f. Türk öğrencilerinin kendini kabullerini duygusal farkındalıkları ve duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal farkındalık yeterliğinin bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmamıştır. İngiliz öğrencilerinin kendini kabullerini duygusal farkındalıkları ve duyguları ifade etmeleri yordamıştır. Duygusal farkındalık yeterliğinin 103 bu faktörü yordama gücü daha yüksek çıkmıştır. Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ortak etkisi anlamlı yordayıcı çıkmıştır. 6.2.Öneriler Bu kısımda araştırmadan elde edilen sonuçlara dayalı olarak önerilerde bulunulmuştur. Bu öneriler rehberlik ve psikolojik danışmanlık alanında çalışma yapan araştırmacılara ve bu alanın uygulayıcılarına yönelik olarak hazırlanmıştır. 6.2.1.Uygulayıcılara Yönelik Öneriler Araştırma üniversite öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubu dikkate alınarak uygulayıcılara yönelik hazırlanan öneriler aşağıda sunulmuştur. 1. Türk öğrencilerin duygusal farkındalık, duyguları ifade etme ve psikolojik iyi oluş düzeyi İngiliz öğrencilere göre daha düşük bulunmuştur. Bu sonuç üzerinde Türk toplum yapısının (toplulukçu toplum) etkili olduğu söylenebilir. Psikolojik iyi oluş düzeyi düşük olan Türk üniversite öğrencileri ile danışma yaparken sosyalleşme sürecinde kazandıkları toplumsal yapının olumsuz özelliklerini (Diğerlerinin düşüncelerine öncelik verme, sosyal beklentilerin bireyin yaşam amacının önüne geçmesi, bireysel kararlarda diğerlerinin müdahaleci tutumlarına izin verilmesi gibi) azaltmak ya da ortadan kaldırmak için özel çalışmalar (“Ben-Çevre” sınırı oluşturma, kişisel ihtiyaçları fark etme ve ihtiyaçlara duyarlı olabilme, sorgulamadan kabul ettiğim “içe aldığı” sosyal kazanımları güncellemesine yardımcı olabilme vb.) yapılabilir. Psikolojik danışmanın danışanını doğru değerlendirebilmek için o kültüre ait sözel ya da sözel olmayan ifade biçimlerini tanıması ve bu konuda duyarlı olması önerilir. Türk kültüründe ya da alt grup kültürlerde yer alan alışkanlıkların, kullanılan sembollerin, metaforların bilinmesi, sorunu tanıma ve çözme sürecinde önemlidir. Örneğin metropolde yetişmiş, eğitimini buralarda tamamlamış bir psikolojik danışman taşradan büyükşehre taşınan (göç, deprem vb. nedenlerle) bir kız çocuğuna rehberlik ve psikolojik danışma hizmeti 104 sunarken, davranışta gözlenen kültürel farklılıkları kültürel düzeyde açıklayabilmek için danışmanın hem kendinin hem de danışanın kültürel özelliklerini bilmesi ve aynı mesafede durması gerektiği düşünülebilir. 2. Türk kız öğrencilerinin İngiliz kız öğrencilerden, Türk erkek öğrencilerin İngiliz erkek öğrencilerden duyguları fark etme ve ifade etme ile psikolojik iyi oluş açısından daha düşük olduğu sonucunda kültürel farklılıkların etkili olduğu düşünülebilir. Psikolojik danışmanlar öğrencilerinin cinsiyet rollerini tanımasına ve hem kadınsı hem de erkeksi rollerin yer, zaman ve mekâna göre işlevsel olabileceğini fark etmesine yardımcı olabilir. 3. Gelişim grupları, psiko-eğitsel programlar, kariyer gelişim çalışma grupları gibi gelişimsel ve önleyici hizmetlerde duygusal farkındalık ve duygularını ifade yeterliği geliştirilmesine yardımcı olunarak psikolojik iyi oluş düzeyi artırılabilir. Araştırmadaki Türk öğrencilerin psikolojik iyi oluşları için duygusal farkındalığın daha etkili olduğu sonucunun, ifade edilen hizmetlerdeki hedef davranışları belirlemede yardımcı olacağı düşünülebilir. 6.2.2.Alan Araştırmacılarına Yönelik Öneriler 1. Araştırma sonuçlarının genellenebilmesi için benzer çalışmaların yapılması önerilebilir. Sonuçların genellenebilmesi için en az iki ya da daha fazla emik (Kültürü, o topluma ait olan kendi ölçütlerine ve anlamlar sistemine göre değerlendiren bakış) araştırmaya; emik bulguların karşılaştırılması için ise kültürler arası bakış açısına ihtiyaç vardır (Kağıtçıbaşı, 2010). Türk örneklemi üzerinde psikolojik iyi oluş ile duyguları fark etme ve duyguları ifade etme arasındaki ilişkiyi inceleyen sadece bir araştırmaya rastlanmıştır. Aynı konunun kültürler arası araştırıldığı çalışmaya ise rastlanmamıştır. Bu nedenle öncelikli olarak benzer çalışmaların tekrarlanmasının yararlı olacağı söylenebilir. 2. Bu araştırma üniversite öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle elde edilen sonuçlar sadece araştırma grubuna ya da benzer özellikteki gruplara 105 genellenebilir. Araştırma sonuçlarının genellenebilmesine yardımcı olmak için, diğer gelişim dönemlerinde olan (ergen, yetişkin vs.) ya da ayrıcalığı bulunan (boşanmış ya da ebeveynlerinden biri/ikisi ölmüş ailelerin çocukları, kronik bir rahatsızlığı/engeli olanlar, ilköğretimi yatılı okuyan öğrenciler gibi) bireylerin psikolojik iyi oluş düzeyi ve bunun duyguları fark etme ve ifade etme düzeyiyle ne derece ilişkili olduğu araştırılabilir. 3. Araştırma betimsel yöntemle yapılmıştır. Literatür taramasında benzer çoğu araştırmaların betimsel yöntemle yapıldığı görülmüştür. Yeni araştırmacıların çalışmalarını deneysel yöntemde modelleyerek değişkenler arasındaki nedensonuç ilişkisini ortaya koymada daha başarılı olacağı düşünülmektedir. Bu çerçevede psikolojik iyi oluş ile ilişkili olabileceği düşünülen konuların (başaçıkma tarzı, problem çözme becerisi, duyguları düzenleme becerisi, bağlanma stilleri gibi) etkisi incelenebilir. 4. Araştırma sonucuna bakıldığında duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin toplam varyansın sadece dörtte birini açıkladığı dikkat çekmiştir. Bu sonuç bir yandan insanoğlunun dört varoluşsal boyutundan biri olan duygunun psikolojik iyi oluş için önemli olduğunu ortaya koysa da; düşünce, davranış ve mistik boyutlara ilişkin farkındalık olmadan duygunun tek başına psikolojik iyi oluşu sağlamada yeterli olamadığını düşündürmektedir. Yeni araştırmalarda dört varoluş boyutu birlikte araştırmaya dâhil edilip psikolojik iyi oluş ile ilişkisi araştırılabilir. 5. Araştırmada Türk ve İngiliz üniversite öğrencileri arasındaki fark iki ülke arasındaki kültür ve benlik kurgusu farkıyla açıklanmıştır. Yeni araştırmalarla bu farkın diğer dinamikleri (Eğitim sistemi, ülke politikası, ekonomik gelişim, kentleşme, göç, kültürlerarası etkileşim, inanç, anne-baba tutumları vb.) incelenebilir. 106 KAYNAKÇA Adejune, A. (2010). The need for cultural contextualisation in establishing psychological wellness or ilness. I. Wells (Eds.), Psychological well-being (pp.213-221). Adler, A. (1997). İnsan Tabiatını Tanıma. Çev. A. Yörükan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, No.334. Alpaydın, Y. (2007). Kültür ve kişilik: Yapı-aktör paradoksu bağlamında bir değerlendirme. İLEM Yıllık, 2(2), 79-89. Anderson, P. & Guerrero, L. K. (1998). Communication and emotion: Basic concepts and approaches. Handbook of emotion, Academic Press San Diego, CA. Arıcı, F. (2011). Üniversite öğrencilerinde toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin algılar ve psikolojik iyi oluş. Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Aycan, Z. (2002 ). Kültürlerarası psikoloji araştırmaları: Kuramsal yaklaşımlar ve yöntem. XII. Ulusal Psikoloji Kongresinde sunuldu, Ankara. Aydemir, A. (2010). Çocuk ve ergenlerde obezite, depresyon ve aleksitimi arasındaki ilişki. Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi, Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İstanbul. Bağcı, T. (2008). Üniversite öğrencilerinin aleksitimi düzeylerinin bazı değişkenlere göre incelenmesi (Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Örneği). Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi. Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Barrett, F., Gross J., Christensen, T. & Benvenuto, M. (2001 ). Knowing what you're feeling and knowing what to do about it: Mapping the relation between 107 emotion differentiation and emotion regulation. Cognition & Emotion, 15(6), 713-724. Bektaş, Y. (2006). Kültüre duyarlı psikolojik danışma yeterlikleri ve psikolojik danışman eğitimindeki yeri. Ege Eğitim Dergisi, 7(1), 43-59. Benjet, C. & Hernandez-Guzman, L. (2001). Gender differences in psychological well being of Mexican early adolescents. Adolescence, 36(141), 47-65. Berndt, T., Cheung, P., Lau, S., Hau, K. & Lew, W. (1993). Perceptions of parenting in mainland China, Taiwan, and Hong Kong: Sex differences and societal differences. Developmental Psychology, 29(1), 156-164. Berthoz, S., Ouhayoun, B., Parage, N., Kirzenbaum, M., Bourgey, M. & Allilaire, J. F. (2000). Preliminary study of levels of emotional awareness in depressed patients and controls. Annales Medico-Psychologist, 158, 665-672. Bettencourt, B. A. & Dorr, N. (1997). Collective self-esteem as a mediator of the relationship between allocentrism and subjective well-being. Personality and Social Psychology Bulletin, 23, 955-964. Bhasin, K. (2003). Toplumsal cinsiyete bazı yüklenen roller. (Çev. A. Çoşkun). İstanbul: Kadav Yayınları. Boden, M. T. & Berenbaum, H. (2007). Emotional awareness, gender, and suspiciousness. Cognition & Emotion 21(2), 268-280. Borg, W.R. & Gall, M. (1989). Educational research: An introduction. New York: Longmen. Borotav, H., Atmaca, B. ve Sunar, D. (2006). Üniversite öğrencilerinin duyguları ifade biçimleri ve cinsiyet farkları. 14. Ulusal Psikoloji Kongresi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara. 108 Boyatzis, J. (1992). Preschool childeren’s decoding of facial emotions. The Journal of Genetic Psychology, 15(3), 375-382. Bozkurt, S. (2004). Geştalt haritaları: Bir vaka formülasyonu. Temas: Geştalt Terapi Dergisi, 1(3), 59-82. Brems, C. & Fromme, D. K. (1992). Group modification of empathic verbalizations and self-disclosure. Journal of Social Psychology, 132(2), 456-477. Brody, L.R. & Hall, J. A. (1993). Gender and emotion. In M. Lewis & J. Haviland (Eds.), Handbook of emotions (pp. 447- 460). New York: Guilford. Caruso, D. & Salovey, P. (2004). The emotionally intelligent manager: How to develop and use the four key emotional skills of lidear ship. San Francisco: JosseyBoss. Castillo, R. J. (1997). Culture and mental illness: A client centered approach, NY: Brooks/cole. Cenkseven, F. (2004). Üniversite öğrencilerinde öznel ve psikolojik iyi olmanın yordayıcılarının incelenmesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana. Cenkseven, F. & Akbaş, T. (2007). Üniversite öğrencilerinde öznel ve psikolojik iyi olmanın yordayıcılarının incelenmesi. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 27(3), 43-65. Chang, E., D’Zurilla, T. & Sanna, L. (2009). Social problem solving as a mediator of the link between stress and psychological well-being in middle-adulthood. Cognitive Therapy & Research, 33 (1), 33-49. Chen, G. M. (1993). Self disclosure and Assian student's abilities to cope with social difficulties in the United States. Journal of Psychology, 127 (6), 108-119. 109 Cheng, H. & Furnham, A. (2003). Attributional style and self-esteem as predictors of psychological well being. Counselling Psychology Quarterly, 16 (2), 121. Chia-Chih D. & Castañeda-Sound, C. (2008). The role of generational status, selfesteem, academic self-efficacy, and perceived social support in college students' psychological well-being. Journal of College Counseling, 11 (2), 101118. Christopher, J. C. (1992). The role of individualism in psychological well-being: Exploring the interplay of ideology, culture, and social science. Dissertation for the degree of doctor of philosophy, The University of Texas, Austin-USA. Christopher, J. C. (1999). Stituating psychological well-being. Journal Of Counseling and Development, 77, 141-152. Ciarrochi, J., Caputi, P. & Mayer, J. D. (2003). The distinctiveness and utility of a measure of trait emotional awareness. Personality and Individual Differences, 34, 1477-1490. Ciarrochi, J., Hynes, K. & Crittenden, N. (2005). Can men do better if they try harder: Sex and motivational effects on emotional awareness. Cognition & Emotion, 19(1), 133-141. Ciarrochi, J. & Scott, G. (2007). The link between emotional competence and wellbeing: A longitudinal study. British Journal of Guidance & Counselling, 34(2), 231-243. Ciarrochi, J., Heaven, P. C. L.& Supavadeeprasit, S. (2008). The link between emotion identification skills and socio-emotional functioning in early adolescence: A one-year longitudinal study. Journal of Adolescence, 31, 564–581. Cirhinlioğlu, F.G. (2006). Üniversite öğrencilerinde utanç eğilimi, dini yönelimler, benlik kurguları ve psikolojik iyilik hali arasındaki ilişkiler, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. 110 Conway, M. (2000). On sex roles and representationas of emotional experience: Masculinity, feminity, and emotional awareness. Sex Roles, 43 (9/10), 687698. Cooper, H., Okamura, L. & McNeil, P. (1995). Situation and personality correlats of psychological well-being: Social activity and personal control. Journal of Research in Personality, 29, 395-417. Cross, S.E. (1995). Self construals coping and stress in cross-cultural adaptation. Journal of Cross-Cultural Psychology, 26 (6), 673-697. Çeçen, R. (2002). Duyguları yönetme becerileri eğitimi programının öğretmen adaylarının duyguları yönetme becerileri üzerindeki etkisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana. Çokluk, Ö., Şekercioğlu, G. & Büyüköztürk, Ş. (2010). Sosyal bilimler için çok değişkenli istatistik. Ankara: Pegem Akademi. Daş, C. (2006). Bütünleşmek ve büyümek. Ankara: HYB yayıncılık. Diener, E., Suh, E. & Oshi, S. (1997). Recent findings on subjective well-being. Indian Journal of Clinical Psychology, 24, 25-41. Diener, E., Sapyta, J. J. & Suh, E. (1998). Subjective well-being is essential to wellbeing. Psychological Inquiry, 9, 33-37. Diener, E., Lucas, R. E. & Oshi, S. (2002). Subjective well-being: The science of happiness and life satisfaction. In C. R. Snyder & E. S. J. Lopez (Ed.), Handbook of positive psychology (pp. 63-73). New York: Oxford University Press. 111 Diener, E, Tay, L. & Myers, D. (2011). The religion paradox: If religion makes people happy, why are so many dropping out? Journal of Personality and Social Psychology, 101 (6), 1278–1290. Dinnel, D., Kleinknecht, R. & Matsumi, T. (2002). A cross-cultural comparison of social phobia symptoms. Journal of Psychopathology and Behavioral Assessment, 24 (2), 75-84. Dizen, M., Berenbaum, H. & Kerns J. (2005). Emotional awareness and psychological needs. Cognition & Emotion, 19 (8), 1140-1157. Dökmen, Ü. (1995). Sosyometri ve psikodrama: Kuramsal temeller, uygulamalardan örnekler. İstanbul: Sistem Yayıncılık. Dökmen, Z. (2004). Toplumsal cinsiyet. İstanbul: Sistem Yayıncılık. Ekman, P. & Friesen, W. V. (1969). The repertoire of nonverbal behavior: Categories, origins usage and coding. Semiotica, 1, 49-98. Elfenbein, H., Beaupré, M., Lévesque, M. & Hess, U. (2007). Toward a dialect theory: Cultural differences in the expression and recognition of posed facial expressions. Emotion, 7(1), 131-146. Ergin, E. (2000). Üniversite öğrencilerinin sahip oldukları duygusal zeka düzeyleri ile 16 faktör kişilik özelliği arasında ilişki üzerine bir araştırma, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya. Ersoy, E. (2009). Cinsiyet kültürü içerisinde kadın ve erkek kimliği. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 19 (2), 209-230. Feldman-Barrett, L., Gross, J., Conner-Christensen, T. & Benvenuto, M. (2001). Knowing what you’re feeling and knowing what to do about it: Mapping the 112 relation between emotion differentiation and emotion regulation. Cognition & Emotion, 15, 713-724. Frost, K. & Frost. C. (2000). Romanian and American life aspirations in relation to psychological well-being. Journal of Cross-Cultural Psychology, 31, 726-734. Gasper, K. & Clore, G. (2000). Do you have to pay attention to your feelings to be influenced by them? Personality and Social Psychology Bulletin, 26(6), 698711. Gilligan, C. (1993). In a different voice: Psychological theory and women's development. Cambridge: Harvard University Press. Goleman, D. (1998). Duygusal zekâ. (7. Basım). İstanbul: Varlık/Bilim. Goleman D. (2003). Yıkıcı duygular ile nasıl başa çıkabilirsiniz? (Çev. Seda Hauser). Ankara: İnkılâp Yayıncılık. Göregenli, M. (1995). Kültürümüz açısından bireycilik-toplulukçuluk eğilimleri: Bir başlangıç çalışması. Türk Psikoloji Dergisi, 10(35), 1-14. Göçet, E. (2006). Üniversite ögrencilerinin duygusal zeka düzeyleri ile stresle başa çıkma tutumları arasındaki iliski. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya. Gross, J. J. & John, O. P. (1997). Revealing feelings: Facets of emotional expressivity in self-reports, peer ratings, and behavior. Journal of Personality and Social Psychology, 72, 435-448. Güleç, H., Köse, S., Güleç, M., Çitak, S., Evren, C., Borckardt, J. & Sayar, K. (2009). Reliability and factorial validity of the Turkish version 20-item Toronto alexithymia scale (TAS-20). Bulletin of Clinical Psychopharmacology, 19, 214-220. 113 Güler-Edwards, A. (2008). Relationship between future time orientation, adaptive selfregulation, and well-being: Self – type and age related differences. Dissertation for the degree of doctor of philosophy, Middle East Technical University, Ankara. Güngör, E. (1998). Değerler psikolojisi üzerinde araştırmalar. İstanbul: Ötüken Yayınları. Güngör, N., Yaşın, C., Evirgen, D., Demirkol, G. ve Cengiz, C. (2007). Gazi Üniversitesi, öğrenci profili araştırması. Ankara: Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Basım evi. Güvenç, B. (1985). Kültür konusu ve sorunlarımız. (2. Baskı). Ankara: Remzi Kitapevi. Harkness, S. & Super, C. (1995). Culture and parenting. Handbook of Parenting: 2, 211-234. Harumi, Y. (2006). Relating implicit theories of personality, self-monitoring and selfconstruals the United State and Japan: Testing an integrated cultural trait psychology theory. Dissertation fort the degree of doctor of philosophy, Washington State University, Washington-ABD. Hemenover, S. H. (2003). The good, the bad, and the healty: Impacts of emotional disclosure of truma on resilient self-concept and psychological distrees. Society for Personality and Social Pscyhology, 23(10), 1236-1244. Henderson, S., Byrne, G., Duncan-Jones, P., Scott, R. & Adcock, S. (1980). Social relationships, adversity and neurosis: A study of associations in a general population sample. The British Journal of Psychiatry 136, 574-583. Hofstede, G. (1980). Culture’s consequences: International differences in work-related values. Beverly Hills, CA. 114 Hori, M. (2010). Gender differences and cultural contexts: psychological well-being in cross-national perspective. Dissertation fort the degree of doctor of philosophy, Louisiana State University, Louisiana, USA. Izard, C. (1993). Four systems for emotion activation; cognitive and negative processes. Psychological Review, 100(81), 68-90. İmamoğlu, E. O. (1995). Değişim sürecinde aile: Evlilik ilişkileri, bireysel gelişim ve demokratik değerler. 1994 Aile Kurultayı (s. 35-51). Ankara, Türkiye: Aile Araştırma Kurumu. İmamoğlu, O. (1998). Individualism and collectivism in a model and scale of balanced differentiation and integration. Journal of Psychology, 132 (1), 95-105. İmamoğlu, E. O. & Karakitapoğlu-Aygün, Z. (2004). Self-construals and values in different cultural and socioeconomic contexts. Genetic, Social and General Psychology Monographs, 130 (4), 277-306. İşgör, İ. (2011). Üniversite öğrencilerinin muhafazakâr yaşam tarzları ile psikolojik iyi oluşları açısından incelenmesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Atatürk Üniversitesi, Erzurum. Kağıtçıbaşı, Ç. (1994). Psychology in Turkey. International Journal of Psychology, 26, 729-738. Kağıtçıbaşı, Ç. (1996a). Family and human development across cultures: A view from the other side. New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates. Kağıtçıbaşı, Ç. (1996b). The autonomous relational self. European Psychologist, 1, 180-186. Kağıtçıbaşı, Ç. (1998). Kültürel psikoloji: Kültür bağlamında insan ve aile. İstanbul: Evrim Yayınevi. 115 Kağıtçıbaşı, Ç. (1999). Yeni insan ve insanlar. İstanbul: Evrim Yayınevi. Kağıtçıbaşı, Ç. & Poortinga, Y. (2000). Cross-cultural psychology: Issues and overarching themes. Journal of Cross-Cultural Psychology, 31(1), 129-147. Kağıtçıbaşı, Ç. (2010). Benlik, aile ve insan gelişimi kültürel psikoloji. İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları. Kang, S. M., Shaver, P. R., Min, K. H. & Jing, H. (2003). Culture-specific patterns in the prediction of life satisfaction: Roles of emotion, relationship quality, and self- esteem. Personality and Social Psychology, 29 (12), 1596-1608. Kaplan, G., Shema, S. & Leite, A. (2008). Socioeconomic determinants of psychological well-being: The role of income, income change, and income sources during the course of 29 years. Annals of Epidemiology, 18 (7), 531537. Karadayı, F. (1994). Üniversite gençlerinin algılanan ana-baba tutumları, ana-babayla ilişkileri ve bunların bazı kişilik özellikleri ile bağlantısı. Türk Psikoloji Dergisi, 9, 15-26. Karakitapoğlu-Aygün, Z. (2002). Self-construal, perceived parenting styles and wellbeing in different cultural and socio-economic contexts. Yayımlanmamış Doktora Tezi, ODTÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Karakitapoğlu-Aygün, Z. & İmamoğlu, E. O. (2002). Value domains of Turkish adults and university students. The Journal of Social Psychology, 142, 333-351. Karasar, N. (1995). Bilimsel araştırma yöntemi. (7. Basım). Ankara: 3A Araştırma Eğitim Danışmanlık. Katz, I. M. & Campbell, J. D. (1994). Ambivalence over emotional expression and well- being: Nomethetic and ideographic tests of the stress buffering hypothesis. Journal of Personality and Social Psychology, 67, 513-524. 116 Kaus, A. (2011). Individual differences in anxiety sensitivity: the role of emotion regulation and alexithymia, Dissertation fort he degree of doctor of philosophy, Eastern Michigan University, Michigan-USA. Keltner, D. & Haidt, J. (1999). Social functions of emotions at four levels of analysis. Cognition and Emotion, 13(5), 505-521. Kennedy-Moore, E. & Watson, J. C. (2001). How and when does emotional expression help? Review of General Psychology, 5 (3), 187-212. Keyes, C. L. M., Shmotkin, D. & Ryff, C. D. (2002). Optimizing well-being: The emprical encounter of two traditions. Journal of Personality and Social Psychology, 82 (6), 1007-1022. Kim, Y., Kasser, T. & Lee, H. (2003). Self concept, aspirations, and well-being in South Korea and United States. The Journal of Social Psychology, 143 (3), 277-281. King, L. A. & Emmons, R. A. (1990). Conflict over emotional expression: Psychological and psysical correlates. Journal of Personality and Social Psychology, 58 (5), 64-877. King, L. A. & Pennebaker, J.W. (1998). What’s so great about feeling good? Psychological Inquiry, 9, 53-56. Kitayama, S. Markus, H. R. & Kurokawa, M. (2000). Culture, emotion and well-being: Good feelings in Japan and United States. Cognition & Emotion, 14, 93-124. Kitayama, S., Markus, H. & Matsumoto, H. (1995). Culture, self, and emotion: A cultural perspective on "self-conscious" emotions. Tangney, June Price (Ed); Fischer, Kurt W. (Ed). Self-conscious emotions: The psychology of shame, guilt, embarrassment, and pride. (pp. 439-464). 117 Kitayama, S., Mesquita, B., & Karasawa, M. (2006). Cultural affordances and emotional experience: Socially engaging and disengaging emotions in Japan and the United States. Journal of Personality and Social Psychology, 91 (5), 890-903. Kleinman, A. (1995). Do psychiatric disorders differ in different cultures? The methodological questions. In Goldberg & Veroff (Eds.). The Culture and Psychology: Reader (631-651). NY: New York University Pres. Koçak, R. (2002). Aleksitimi: Kuramsal çerçeve tedavi yaklaşımları ve ilgili araştırmalar. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 1-2 (35), 183-212. Köknel, Ö. (1997). Kaygıdan kişiliğe mutluluk. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi. Köksal, A. ( 2003). Ergenlerde duygusal zekâ ile karar verme stratejileri arasındaki ilişki. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Köse, S., Sayar, K., Güleç, H., Evren, C., & Borckardt, J. (2005).The Turkish version of the 20-Item Toronto Alexithymia Scale (TAS-20): Reliability, validity, and factorial structure. Society of Biological Psychiatry Symposium, May 19-22, Atlanta. Kuzucu, Y. (2005). Duyguları fark etmeye ve ifade etmeye yönelik bir psiko-eğitim programının, üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık düzeylerine, duyguları ifade etme eğilimlerine psikolojik ve öznel iyi oluşlarına etkisi, Yayımlanmış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Kwan, V. S. Y., Bond, M. H. & Singelis, T. M. (1997). Pancultural explanations for life satisfaction: Adding relationship harmony to self-esteem. Journal of Personality and Social Psychology, 73, 1038-1051. 118 LaFrance, M. & Henley, N.M. (2005). Sosyal psikolojide cinsiyet ve sözsüz iletişim (çev. M. Saraç). Türk Psikoloji Bülteni, 11(36), 51-58. Laible, D. (2007). Attachment with parents and peers in late adolescence: Links with emotional competence and social behavior. Personality and Individual Differences, 43, 1185–1197. Lane, R. D. (2000). Levels of emotional awareness. In R. Bar-On & J. D. A. Parker (Eds.), The handbook of emotional intelligence: Theory, development, assessment, and application at home, school, and in the workplace. San Francisco: Jossey-Bass. Lane, R. D. & Schwartz, G. E. (1987). Levels of emotional awareness: A cognitivedevelopmental theory and its application to psychopathology. American Journal of Psychiatry, 144, 133-143. Lane, R. D., Quinlan, D. M., Schawartz, G. E., Walker, P. A. & Zeitlin, S. B. (1990). The levels of emotional awareness scale: A cognitive developmental measure of emotion. Journal of Personality and Assessment, 55 (1/2), 124-134. Lane, R. D., Lee, S. & Riedel, R. (1998). Sociodemographic correlations of alexithymia. Comprehensive Psychiatry, 39 (6), 377-385. Lazarus, R.S. (1982). Thoughts on the relation between emotion and cognition. American Psychologist, 37, 1019-1024. Lepore, S. J., Fernandez-Berrocal, P., Ragan, J., & Ramos, N. (2004). It's not that bad: Social challneges to emotional disclosure enhance adjustment to stress. Anxiety, Stress, and Coping, 17(4), 341-361. Lesser, I.M. (1981). A review of the alexithymia copore, S. J., Fernandez-Berrocal, P., Ragan, J., and Ramos, N. (2004). It's not that bad: Social challenges to emotional disclosure enhance adjustment to stress. Anxiety, Stress, and Coping, 17 (4), 341-361. 119 Lu, L., Gilmour, R., Kao, S., Weng, T, Hu, C., Chern, J., Huang, S. & Shih, J. (2001). Two ways to achieve happiness: When the East meets the West. Personality and Individual Differences, 30 (7), 1161-1174. Lundh, L. G., Johnsson, A., Sundqvist, K. & Olsson, H. (2002). Alexithymia, memory of emotion, emotional awareness, and perfectionism. Emotion, 2 (4), 361-379. Lutz, C. (1987). Goals, events and understanding in Ifaluk emotions theory. In N. Guinne & D. Hoalland (Ed.), Cultural models in language anad thougt (pp.290-312). Cambridge, UK: Cambridge University Press. Marjorıbanks, K. (1991). Family, human and social capital and young adults educational attainment and occupational aspirations. Psychological Reports, 69, 237-238. Marjorıbanks, K. (1996). Factors affecting the social status of Australian young adults. The Journal of Social Psychology, 136 (2), 133-138. Markus, H. R. & Kitayama, S. (1991). Culture and the self: Implications for cognition, emotion, and motivation. Psychological Review, 98, 224-253. Matsumoto, D. (1991). Cultural influences on facial expressions of emotion. Southern Communication Journal, 56, 128-137. Matsumoto, D. & Kupperbusch, C. (2001). Idiocentric and allocentric differences in emotional expression, experience, and the coherence between expression and experience. Asian Journal of Social Psychology, 4 (2), 113–131. Matsumoto, D., Yoo, S. H. & Nakagawa, S.(2008). Multinational study of cultural display rules. Journal of Personality and Social Psychology, 94 (6), 925-937. 120 McGregor, I. & Little, B. R. (1998). Personal projects, happiness and meaning: On doing well and being yourself. Journal of Personality and Social Psychology,74, 494-512. Mesquita, B. (2001). Emotion in collectivist and individualist contexts. Journal of Personality and Social Psychology, 80(1), 68-74. Mesquita, B. & Frijda, N. H. (1992). Cultural variations in emotions: A review. Psychological Bulletin, 98, 224-253. Meza, R. (2008). Latına/o cultural values, acculturation, cultural fit, psychological well-being and academic persistence in Mexican American college students Rocio Rosales. Dissertation fort the degree of doctor of philosophy, University of Missouri – Columbia. Moeini, B., Shafii, F., Hidarnia, A., Babaii, G., Birashk, B. & Allahverdipour, H. (2008). Perceived stress, self-efficacy and its relations to psychological wellbeing status in Iranian male high school students. Social Behavior and Personality: An International Journal, 36(2), 257-266. Moscovitch, D.A., Hofmann, S.G. & Litz, B.T. (2005). The impact of self-construals on social anxiety: A gender specific interaction. Personality and Individual Differences, 38(3), 659-672. Neyem, A., Aracena, C., Collazos, C. & Alorcon, R. (2007). Designing emotional awareness devices: What one sees is what one feels. Revista Chilena de Ingeniería,15(3), 27-235. Nolen-Hoeksama, S., Morrow, J. & Fredickson, B. L. (1993). Response styles and the duration of episodes of depressed mood. Journal of Abnormal Psychology, 102, 20-28. 121 Norasakkunkit, V. & Kalick, S. M. (2002). Culture, ethnicity, and emotional distress measures: The role of self-construal and self enhancement. Journal of CrossCultural Psychology, 33, 56-70. Novick-Kline, P., Turk, C. L., Mennin, D. S., Hoyt, E. A. & Gallagher, C. L. (2005). Level of emotional awareness as a differentiating variable between individuals with and without generalized anxety disorder. Anxiety Disorders, 19, 557-572. Nyklíček, I. & Kuijpers, K. F. (2008). Effects of mindfulness-based stress reduction intervention on psychological well-being and quality of life: Is increased mindfulness indeed the mechanism? Annals of Behavioral Medicine, 35(3), 331-340. Okazaki, S. (1997). Sources of ethnic differences between Asian American and White American college students on measures of depression and social anxiety. Journal of Abnormal Psychology, 106, 52-60. Oyserman, D., Coon, H. & Kemmelmeier, M. (2002). Rethinking individualism and collectivism: Evaluation of theoretical assumptions and meta-analyses. Psychological Bulletin, 128(1), 3-72. Pennebaker, J. W. (1995). Emotion, disclosure, and health: An overview. In J. W. Pennebaker (Ed.), Emotion, disclosure, and health. Washington, D.C.: American Psychological Association. Pennebaker, J. W., Zech, E. & Rime, B. (2001). Disclosing and sharing emotion: Psychological, social and health consequences. In M. Strobe, W. Strobe, R. O., Hasson & H. Schut (Ed.), New handbook of bereavement: Consequences, coping, and care. Washington, D.C.: American Pschological Association. Phillips, D. R. , Siu, O., Yeh, A. & Cheng, K. (2005). The impacts of dwelling conditions on older persons psychological well-being in Hong Kong: The mediating role of residential satisfaction. Social Science and Medicine, 60 (12), 2785–2797. 122 Plutchik, R. (1980). A general psycho evolutionary theory. Emotional Theory Research Experience, 68-78. Polce-Lynch, M., Myers, B. J., Kilmartin, C. T., Forssmann-Falck, R. & Kliewer, W. (1998). Gender and age patterns in emotional expression, body image, and self esteem: A qualitative analysis. Sex Roles,38(11/12), 1025-1048. Polce-Lynch, M., Myers, B. J., Kliewer, W. & Kilmartin, C. T. (2001). Adolescent selfesteem and gender: Exploring relations to sexual harassment, body image, media influence, and expression. Journal of Youth and Adolescence, 30(2), 225-244. Prinz, J. (2005). Emotions, Embodiment and Awareness. In L. Barrett, P. Nicdenthal and P. Winkiclmam (Eds.), Emotion and consciousness (pp.363-383). New York: The Guilford Press. Ryan, R. M. & Deci, E. L. (2001). On happiness and homan potentials: A review of research on hedonic and eudaimonic well-being. Annual Review of Psychology, 52, 141-166. Ryan, R.M., Huta, V. & Deci, E. L (2008). Living well: A self-determination theory perspective on eudaimonia. Journal of Happiness Studies, 9(1), 139-170. Ryff, C. D. (1989). Happiness is everyting, or is it? Explorations on the meaning of psychological well-being. Journal of Personality and Social Psychology, 57(6), 1069-1081. Ryff, C.D. (1995). Psychological well-being in adult life. Current Directions in Psychological Science, 4(4), 99-106. Ryff, C.D.,& Keyes, C.L.M. (1995). The structure o psychological well-being revisited. Journal of Personality and Social Psychology, 69(4), 719-727. 123 Ryff, C. D. & Heidrich, S. M. (1997). Experience and well-being: Explorations on domains of life and how they matter. International Journal of Behavioral Development, 20( 2), 193-206. Ryff, C.D., Lee, Y.H. & Na, K.C. (1993). Through the lens of culture: Pychological well-being at midlife. University of Wisconsin Press, Madison. Ryff, C. D. & Singer, B. (1996). Psychological well-being: Meaning, measurent, and implication for psychotherapy research. Psychotherapy and Psychosomotics, 65, 14-23. Ryff, C. D. & Singer, B. (2000). Interpersonal flourishing: A positive health agenda for the new millennium. Personality & Social Psychology Review, 4(1), 30-44. Ryff, C.D. & Singer, B. (2008). Know thyself and become what you are: A eudaimonic approach to psychological well-being. Journal of Happiness Studies, 9, 13-39. Sallıoğlu, G. (2002). Aleksitimik olan ve olmayan üniversite öğrencilerinin duygu ifade eden sözcük ve deyimlere yükledikleri duygu yoğunlukları. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Salovey, P., Mayer, J., Goldman, S. L., Turvey, C. & Palfai, T. P. (1995). Emotional Attention, Clarity, and Repair: Exploring Emotional Intelligence Using the Trait Meta-Mood Scale. In Pennebaker, J. W. (ED), Emotion, disclosure, and health, Washington, D.C.: American Psychological Assn, 125-154. Sayar, K., Güleç, H. & Ak, İ. (2001). Yirmi soruluk Toronto Aleksitimi Ölçeğinin geçerlik ve güvenirliği. 37. Ulusal Psikiyatri Kongresi Kitabı, 02-06 Ekim 2001, İstanbul, s.130. Scherer, K. & Ceschi, G. (2000). Criteria for emotion recognition from verbal and nonverbal expression: Studying baggage loss in the airport. Personality and Social Psychology Bulletin, 26(3), 327-339. 124 Schmutte, P. S. & Ryff, C. D. (1997). Personality and well-being: Reexamining methods and meanings. Journal of Personality and Social Psychology, 73(3), 549-559. September, A., McCarrey, M., Baranowsky, A., Paren, C. & Schindler, D. (2001). The relation between well-being, impostor feelings, and gender role orientation among Canadian university students. Journal of Social Psychology, 141(2), 218-232 Shields, S. A. (1995). The role of emotions belief and values in gender development. Review of Personality and Social Psychology, 15, 212-232. Shweder, R. A. & Bourne, E. J. (1984). Does the concept of the person vary crossculturally? In R. A. Shweder & R. A. LeVine (Eds.), Culture theory: Essays on mind, self, and emotion (pp. 158-199). New York: Cambridge University Press. Sifneos, P. E., Apfel S. R. & Frankel, F. H. (1977). The phenomenon of alexithymia. Psychotherapy Psychosomatic, 28, 47-57. Singelis, T. M. (1994). The measurement of independent and interdependent selfconstruals. Personality and Social Psychology Bulletin, 20, 1994: 580-591. Singelis, T. M. & Sharkey, W. (1195). Culture, self-construal, and embarrasability. Journal of Cross-Cultural Psychology, 26, 622-644. Sinha, B. P. & Verma, J. (1994). Individualism and collectivism: Theory, method, and applications. Cross-Cultural Research and Methodology Series, 18, 267292. Solomon, R. C. (2007). True to our feelings: What emotions are really telling us. New York: Oxford University Press. 125 Stephanie, S. (1995). The role of emotion beliefs and values in gender development. Review of Personality and Social Psychology, 15, 212-232. Stephan, G., Stephan, W. & De Vargas, C. (1996). Emotional expression in Costa Rica and the United States. Journal of Cross-Cultural Psychology, 27(2), 147-160. Strobe, M., Strobe, W., Schut, H., Zech, E. & Bout, J. (2002). Does disclosure of emotions facilitate recovery from bereavement? Evidence from two prospective studies. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 70(1), 169-178. Strongman, K.T. (2003) The psychology of emotion. (Fifth edition). New Zealand: Wiley. Swinkles, A. & Giuliano, T.A. (1995). The measurement and conceptualization of mood awareness: Monitoring and labelling one's mood states. Personality and Social Psychology Bulletin, 21(9), 934-950. Şimşek, Ö.F. (2007). Yapısal eşitlik modellemesine giriş: Temel ilkeler ve LISREL uygulamaları. Ankara: Ekinoks. Tabachnick, B. & Fidell, L. (2007). Using multivariate statistics. Boston: Pearson International Edition. Taylor, G.J., Bagby, RM. & Parker, J.D.(1991). Alexithymia construct, a potential paradigm for sychosomatic medicine. The Academy of Psychosomatic Medicine, 32(2),153-163. Taylor, G.J. & Bagby, RM.(1998). Creation validity of the Toronto “Alexithymia Scale”. Psychosomatic Medicine, 50, 500-509. Taylor, G.J. (2000). Recent developments in alexithymia theory and research. Canadian Journal of Psychiatry, 45, 134-142. 126 Thompson, R. J., Dizen, M. & Berenbaum, H. (2009). The unique relations between emotional awareness and facets of affective instability. Journal of Research in Personality, 43, 875–879. Triandis, H.C. (1994). Theoretical and Methodological Approaches to the Study of Collectivizm and Individualism. In U. Kim, H.C. Triandis, Ç. Kağıtçıbaşı, S.C. Choi, G. Yoon (Eds.), Individualism and collectivism (pp.41-52). London: Sage publication. Triandis, H.C. (2001). Individualism-collectivism. Journal of Personality, 69 (6), 907924. Triandis, H. C, Leung, K., Villareal, M. J. & Clack, F. L. (1985). AIlocentric versus idiocentric tendencies: Convergent and discriminant validation. Journal of Research in Personality, 19, 395-415. Trierweiler, L.I., Eid, M. & Lischetzke, T. (2002). The structure of emotional expressivity: Each emotion counts. Journal of Personality and Social Psychology, 82, 1023-1040. Tsai, J.L., Knutson, B. & Fung, H. H. (2006). Cultural variation in affect valuation. Journal of Personality and Social Psychology, 90(2), 288-307. Türküm, A. S. (2005). Who seeks help? Examining the differences in attitude of Turkish university students toward seeking psychological help by gender, gender roles and help-seeking experiences. The Journal of Men’s Studies, 13, 389-401. Uskul, A.K., Hynie, M. & Lalonde, R. N. (2004). Interdependence as a mediator between culture and interpersonal closeness for Euro–Canadians and Turks. Journal of Cross-Cultural Psychology, 35, 174-191. Vanheule, S., Desmet, M., Meganck, R. & Bogaerts, S. (2007). Alexithymia and interpersonal problems. Journal of Clinical Psychology, 63(1), 109–117. 127 Watson, D. & Clark, L. A. (1984). Negative affectivity: The disposition to experience aversive emotional states. Psychological Bulletin, 96, 463-490. Wegner, D.M. (1997). When the antidote is the poison. Ironic mental control processes. Psychological Science, 8,148-150. Wester, S., Vogel, D., Pressly, P. & Heesacker, M. (2002). Sex differences in emotion a critical review of the literature and implications for counseling psychology. The Counseling Psychologist, 30(4), 630-652. Wig, N. (1990). Indian concepts of mental health and their impact on care of mentally ill. International Journal of Mental Health, 18, 71-80. Wilkowski, B. M. & Robinson, M. D. (2008). The cognitive basis of trait anger and reactive aggression: An integrative analysis. Personality and Social Psychology Review, 12, 3–21. Winkelman, D. K. (2000). The relationship among ambivalence over the inhibition and expression of specific emotions, physical health, and psychological well-being. Dissertation for the degree of doctor of philosophy Brandeis University, Massachusetts. Wismeijer, A., Van Assen, M, Sijtsma, K. & Vingerhoets, A. (2009). Is the negative association between self-concealment and subjective well-being mediated by mood awareness? Journal of Social and Clinical Psychology, 28(6), 728-748. Yamada, A. & Singelis, T. M. (1999). Biculturalism and self-construal. International Journal of Intercultural Relations, 23, 697-709. Zech, E. (2000). The effects of communication of emotional experiences. Dissertation for the degree of doctor of philosophy, University of Louvain, Louvain. 128 Zech, E., Rime, B. & Nils, F. (2003). Social sharing of emotion, emotional recovery, and interpersonal aspects. In P. Philippot & R. Feldman (Ed.), The regulation of emotion. New York: Lawrence Erlbaum Associates. Zentner, M. A. (1999). The influence of expression of emotions in writing on physical and psychological well-being. Dissertation for the degree of doctor of philosophy, Texas University, Austin-USA. 129 EKLER 130 Ek-1. Kişisel Bilgi Formu Türkçe ve İngilizce Formu Kişisel Bilgi Formu Değerli Katılımcı Bu araştırmanın amacı, üniversite öğrencilerinin duygularını fark etme ve ifade etme ile psikolojik iyi oluşlarını incelemektir. Araştırmada yer alan ölçeklere vereceğiniz cevaplar, sadece araştırma kapsamında bilimsel amaçlar için kullanılacak ve kesinlikle gizli tutulacaktır. İçtenlikle cevaplamanız, araştırmanın amacına ulaşmasında katkıda bulunacaktır. Gösterdiğiniz ilgi ve özen için teşekkürler. Uzm. Psi.Dan. Behire KUYUMCU Gazi Üniversitesi, [email protected] 1. 2. 3. 4. 5. 6. Cinsiyet: E ( ) K( ) Yaş:…………… Fakülte:……….. Bölüm:……………… Sınıf:………………… Sosyo-Ekonomik Düzey: Düşük ( ) Orta ( ) Yüksek ( ) INFORMATION FORM The aim of this research is to analyse the role of culture in relationship between emotional awareness, expressing feelings and psychological well-being. There is nonecessity to write your name. The completed questionnaires will be placed in a secure locker. The items in the questionnaires are not contrary to ethical values and dignity of participants. Age: …...... Gender: Male ( ) Female ( ) University…………………………… Faculty……………………………………… Are you a native/home student? YES( ) NO( What is your ethnic background?..................................... ) 131 Ek-2. Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği Türkçe ve İngilizce Madde Örnekleri Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği 1. Bedenimde doktorların dahi anlamadığı hisler oluyor. 2. Keyfim kaçtığında üzgün mü korkmuş mu yoksa kızgın mı olduğumu bilemem. 3. Tam olarak tanımlayamadığım duygularım var. 4. İnsanlar duygularımı kolayca tarif etmemi isterler. 5. Çoğu zaman neden kızgın olduğumu bilmem. Toronto Aleksitimi-20 Scale 1. I have sensations in my body that even doctors do not understand 2. When I am upset, I do not know if i am sad, scared, or angry 3. I have feelings that I am unable to define completely 4. People demand to talk about my feelings more 5. I do not know most of the time why I am angry 132 Ek-3. Psikolojik İyi Oluş Ölçeği Türkçe ve İngilizce Madde Örnekleri Psikolojik İyi Oluş Ölçeği 1. İnsanların çoğu beni sevgi dolu ve şefkatli biri olarak görür. 2. Bazen etrafımdaki insanlara daha fazla benzemek için düşünce ve davranış tarzımı değiştiririm. 3. Genellikle yaşadığım durumlardan sorumlu olduğumu hissederim. 4. Ufkumu genişletecek aktivitelerle ilgilenmiyorum. 5. Geçmişte yaptıklarımı ve gelecekte yapacaklarımı düşündüğümde kendimi iyi hissederim. 6. Yaşamımı gözden geçirdiğimde, yaşamımdaki olayların sonuçlanış şeklinden memnunluk duyarım. Psychological Well-being Scale 1. Most people see me as loving and Affectionate 2. Sometimes I change the way I act or think to be more like those around me 3. In general, I feel I am in charge of the situation in which I live. 4. I am not interested in activities that will expand my horizons. 5. I feel good when I think of what I’ve done in the past and what I hope to do in the future. 6. When I look at the story of my life, I am pleased with how things have turned out.
Benzer belgeler
PDF İndir - Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi
kadın, 138 erkek) kişidir. Yabancı uyruklu öğrenciler araştırmaya dâhil edilmemiştir.
Çalışma grubundaki 251 İngiliz öğrenciden (143 kadın, 108 erkek) 229’u 2010–2011
eğitim öğretim yılında Londra ...