83_2013 Umre Dosyası
Transkript
83_2013 Umre Dosyası
1 GÖNÜLDEN ESİNTİLER TERZİ BABA (2013 UMRE DOSYASI) 83 NECDET ARDIÇ İRFAN SOFRASI NECDET ARDIÇ TASAVVUF SERİSİ (83) 2 Yeşil kubbe ve mescid-i Nebevinin ilk krokisi. “Cennet bahçesi.” 3 Mescid-i Nebevi’de, Eshab-ı Suffa, arkasında, Hakikat-i Muhammed-î namazını kılmak için niyet ederken. (25/06/2013) Hudeybiye ziyaretin de, biat sünnetini yerine getirmeğe hazırlanırken. 4 ÖN SÖZ Bismillâhirrahmânirrahîm. 22.06.2013 Cumartesi. 2012 umresinden geldikten sonra bizimle umreye gelemeyen kardeşlerimizden bâzılarıyla 2013 Haziran’ında kendileriyle tekrar umreye gitmek için bir karar almıştık. Nihâyet sene içerisinde umreye gelecek kardeşlerimiz belirlenmeye başladı. Bizde onlarla 22.06.2013 olarak tarihi belirlemiş idik, ancak Sıla Turizm tarafından uçağımız 23.06.2013 Pazar tarihinde olduğundan, uçuşumuz da 23.06.2013 Pazar ve saat 09.10 olarak belirlenmişti. Bu umrenin bizim için bir önemi daha var idi ki, o da evliliğimizin 50. yılı olması idi. Bu zâhiri duygular içinde hazırlıklarımıza epey evvelden başlamış idik. Nihâyet günümüz yaklaştı hazırladığımız eşyâlarımızı bavullarımıza yerleştirmeye başladık. Hareket saati 23.06.2013 saat: 09.10 (9+10=19) Bu seferki umremizin daha baştan tarih olarak bir özelliği var idi, (23.06.2013) tarihinin görüldüğü gibi sonu zâten (13) tür. (23+6+2+0=31) – (13). Diğer şekilde toplarsak (2+3+6+2=13) yine (13) tür yâni hilafsız (13) tür. Demekki umre yolculuğumuzun 1 gün ertelenmesi bu yüzden imiş. Ayrıca (23) Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in (23) senelik peygamberlik süresini de ifâde etmektedir. (6) cihetten hakîkat-i Muhammediyye’yi ve hakîkat-i esmâ-i ilâhiyyeyi müşâhede üzere ifâde etmektedir. Ayrıca (2) mutlak olan ilâhî hakîkatlerde zâhir ve bâtının idrâk ile yaşanmasıdır. (13) ise bilindiği gibi hakîkat’ül-ahadiyyet-ül-Ahmediyye’dir. “Ahad”a bir (mîm) (imkân-mümkün) ilâve edilince “Ahmed” olmaktadır ki âlemlerin kaynağıdır. NOT= Bu yazıların devamı ileride “Terzi Baba Umre hatıraları” bölümünde gelecektir. NOT= Umreye gelen kardeş ve evlâtlarımızdan, hatıralarını yazmaya hareket gününden iki gün evvel başlamalarını ve yazabildikleri kadar hatıra ve duyuşlarını hemen kaleme almalarını ve dönüşte düzenleyerek bana göndermelerini istemiştim. Dönüşten bir müddet sonra bu hatıralar gelmeye başladı bende onları geliş sırası ile kaydetmeye başladım böylece onlardan gelen hatıraları ile, bende yazdığım yazılarım ve bazı ilâvelerim ile, bu hatıra dosyasını meydana getirmeye çalıştım. İnşeallah okuma fırsatını bulanlar, bizlerle beraber gıyabende olsa oralarını gezmiş olurlar Cenâb-ı Hakk arzu eden her kese nasib etsin İnşeallah. ÖNEMLİ NOT= Umre seyatimizde ki sohbetlerimizin bir çoğunu Ta….. oğlumuz Terzi Baba notlarının arasına yeri geldikçe isteyen kimselerin dinleyebilmeri için kodlarıyla kaydetti, sizde yeri geldiğinde sayfalarında göreceksiniz, dikkatinizi çekecektir. (tıkla sohbet dinle) yazmaktadır oralara tıklarsanız aynı gün yapılan sohbeti o günki gibi dinler sizde oralarda olmuş olursunuz. ************* 5 TERZİ BABA VE GURUBU (2013) UMRE HATIRALARI DOSYASI: Bismillâhirrahmânirrahîm. (23/HAZİRAN/2013) Umre programının gidiş dönüş hareket saatleriyle birlikte özet bilgileri faydalı olur düşüncesiyle aktarmak istedim Selâmün aleyküm. Kardeşlerimiz evlâtlarımız. İnşeallah herkes iyidir. Yapılacak umre yolculuğu için bazı bilgileri sizlere bildirmek istedim. Aşağıda şirketimizden gelen, gidiş dönüş bilgileri vardır. Mübarek yolculuğumuzda, gidiş ve dönüşlerimizde herhangi bir aksilik olmadan tekrar evlerimize döneriz, İnşeallah. Cenâb-ı Hakk şimdiden kabul etsin. Amin. ------------------------------Aleyküm SELÂM Ve Rahmetullahi ve Berekatühü…. Necdet hocam hürmetler, 23 Haziran Grubumuzun detayları aşağıdaki gibidir… 23 HAZIRAN SABAH SAAT 06:30 ISTANBUL ( ATATÜRK HAVALİMANINDA BULUŞMA ) Hocam nasib olursa Atatürk Havalimanı Dış hatlar terminali ( C ) KONTUARINDA ACENTA MASASINDA Olacağız İNŞALLAH.. Ayrıca konaklama listelerinin birer fotokopisini Havalimanında sizlere verebilirim.. SELÂM ve Dua ile….. Yahya DİLMEN HAVALİMANI GÖREVLİSİ 291 13 12 ; SELÇUK KESGİNGÖR --- 0531 --------------------------------MEDİNE OTELİ : AL-HARAM MEKKE OTELİ : AJYAD MEKKE ************************************************************ 10 GÜNLÜKLER : MEVCUT OLMADIĞI İÇİN 2 TARİHİ SEÇİLMİŞTİR. GİDİŞ ( KALKIS ) 09:10 : ( VARIS ) 12:30 ARA KARAYOLU ILE) DÖNÜŞ ( KALKIŞ ) 10:05 01 TEMMUZ CİDDE-IST UÇAK TEMMUZ : : ( VARIŞ ) 13:45 23 HAZIRAN IST-MEDINE SV 2723 26 HAZİRAN MEDINE – MEKKE ( 02 TEMMUZ CIDDE-IST SV 257 ************************************************************ 12 GÜNLÜKLER : 6 GİDİŞ ( KALKIS ) 09:10 : ( VARIS ) 12:30 ARA KARAYOLU ILE) DÖNÜŞ ( KALKIS ) 10:05 : : ( VARIS ) 13:45 23 HAZIRAN IST-MEDINE SV 2723 26 HAZİRAN MEDINE – MEKKE ( 04 TEMMUZ CIDDE-IST SV 257 ************************************************************ 17 GÜNLÜKLER GİDİŞ ( KALKIS ) 09:10 : : ( VARIS ) 12:30 ARA KARAYOLU ILE) DÖNÜŞ ( KALKIS ) 10:05 : : ( VARIS ) 13:45 23 HAZIRAN IST-MEDINE SV 2723 26 HAZİRAN MEDINE – MEKKE ( 09 TEMMUZ CIDDE-IST SV 257 ************************************************************ 19 GÜNLÜKLER GİDİŞ ( KALKIS ) 09:10 : : ( VARIS ) 12:30 ARA KARAYOLU ILE) DÖNÜŞ ( KALKIS ) 10:05 : : ( VARIS ) 13:45 23 HAZIRAN IST-MEDINE SV 2723 26 HAZİRAN MEDINE – MEKKE ( 11 TEMMUZ CIDDE-IST SV 257 ************************************************************ Saygılarımla… Yahya DİLMEN ---------------------------------2013 Umre yolcularımızın listesi. Musa BİÇKİOĞLU Adres ve ulaşım bilgileri. Sıla Tur. Akdeniz Caddesi, No=6 Kat 1. Fatih İstanbul. Tel (0 212 631 57 58) Web= www.silatur.com.tr E mail= [email protected] Musa BİÇKİOĞLU: Cep=(0 532 404 15 56) Yahya….Cep=(0 553 627 55 33) ------------------- TO : SN. TERZİ BABA TEL : 0 533 774 39 37 Mail : [email protected] 7 ------------------- Terzi Baba gurubu (23/haziran/2013) pazar, Umre seyehati, Muhtemel adaylar ve kalacakları süreler. 5* Yıldız Otel MEKKE : AJYAD MAKAREM OTELİ OTELİ MEDİNE : HAREM İkili Oda Üçlü Oda - 9 GÜN / 8 GECE : 1260 € 1230 € - 12 GÜN / 11 GECE : 1450 € 1420 € - 17 GÜN / 16 GECE : 1760 € 1720 € - 22 GÜN / 21 GECE : 2400 € 2350 € **************** Birinci gurup. (9 gün / 8 gece) kalacaklar. ********** 1- (1) Mu….. Ca…….: 2- (2) Se…… Ca……: (İki kişilik oda) (9/gün/8/gece) ********** 3- (1) Me…… Ya….. Bi….: 4- (2) Ha…… Bi……: Eş. (iki kişilik oda) (9/gün/8/gece) ********** 5- (1) Si…… Se…….: üç kişilik oda. 6- (2) Ab…… çe…..: Tel: (9/gün/8/gece) 7- (3) Ha…… Ne….. Tü……: ********** 8- (1) Mu…… Pa…..: Baba-Aile. 9- (2) Ay….. Pa….: Eş. 10- (3) Ah…… Pa….: Evlât. 11- (4) Le…… Pa…..: Evlât Dört kişilik oda. (9/gün/8/gece) ********** 12- (1) Ar….. Ka……: Anne Aile. 13- (2) Ta…... Ka…..: Oğul 14- (3) Bi…… Ka……: Torun üç kişilik oda (9/gün/8/gece) ********** İkinci gurup. (12 GÜN / 11 GECE) kalacaklar. ********** 8 1- (1) Yu….. Yü…..: 2- (2) Ra….. Yü…..: iki kişilik oda ********** Üçüncü gurup. (17 GÜN / 16 GECE) kalacaklar. ********** 1- (1) Ni….. De…..: (aile) 2- (2) Ma…. De…..: İki kişilk oda (17 GÜN / 16 GECE) ********** 3- (1) Ce…… De…….: (iki kişilik oda) 4- (2) Ce….. De……..: (17 GÜN / 16 GECE) ********** 5- Oz….. şe……: (iki kişilik oda) 6- Al…. Ca….. Er…..: (17 GÜN / 16 GECE) ********** 7- (1) Sa…… Bu…..: Aile 8- (2) As….. Bu……: üç kişilik oda 9- (3) Os….. yı…….: Babaları: (17 GÜN / 16 GECE) ********** 10- (1) Me…… Fi….. DE…..: (İki kişilik oda) 11- (2) Ze….. De…..: (17 GÜN / 16 GECE) ********** 12- (1) Ay…… GÜ……: (İki kişilik oda) 13- (2) Se…… EK……: (17 GÜN / 16 GECE) ********** 14- (1) Ha…….. ER…….: Aile. ( İki kişilik oda) 15- (2) Ay…….. ER…….: (17 GÜN / 16 GECE) ********** 16- (1) Âd….. Sa……: Aile: 17- (2) So…. Sa…….: 18- (3) Me… Sa…….: Üç kişilik oda (17 GÜN / 16 GECE) ********** DÖRDÜNCÜ GURUP - 22 GÜN / 21 GECE 1- (1) Er…… Al…….: Aile. İki kişilik oda 2- (2) Nu…. Al……..: (19 GÜN / 18 GECE) ********** 3- (1) Ne…… Ar……: Aile. İki kişilik oda 4-(2) Nü…… Ar…….: (19 GÜN / 18 GECE) 9 ********** 14- Kişi. 2 Kişi. (9/gün/8/gece) (12 GÜN / 11 GECE) 18- Kişi. (17 GÜN / 16 GECE) 4- Kişi. (19 GÜN / 18 GECE) ---38 Toplam kişi. ************* Umrede muhtemelen lâzım olabilecek ihtiyaçlar. Kalacakları süreye göre miktarlarını kendileri ayarlarlar. Poşet çay, çamaşır asmaya mandal, çamaşır ipi, deterjan, calve çorba, peçete, bardak, çatal, kaşık, bıçak, sabun, şampuan, büyük çengelli iğne, el ayak havlusu, az peynir, zeytin, kaşer, limon, biraz kesme şeker, tırnak makası, ihram erkekler için, rahat terlik. İsteyen daha başka şeylerde alabilir. İlâçlar. Pişik kremi, ishal hapı, Calsiyum sandoz, sel pak mendil, boğaz pastili, ateş düşürücü, ağrı kesici, vazelin. Ayrıca kişilerin özel kullandıkları ilâçları varsa onları da unutmamaları yerinde olur. Herkes kendine göre daha başka ihtiyaçları varsa alırlar. -------------------------HAREKET GÜNÜ: (23/haziran/2013) pazar, Umre seyehati, Gidiş Ist-Medıne Sv 2723 ( Kalkıs ) 09:10 ( Varıs ) 12:30 Hava alanında toplanma. Uçağa binme. Medine-i Münevvere’ye inme. ----------------Medine-İlâh-î Medeniyyet-Gönül şehrine girerken. --------------Eûzübillâhimineşşeytanirracîm Bismillâhirrahmânirrahim. Bizi buralara getirip ulaştıran Rabb’ımıza şükrederiz. Sıla şirketine ve bütün çalışanlarına da teşekkür ederiz. Bizlerin bütün bu hakikitleri anlamamamız için aracı olan iki cihan serveri Rasûlü sakaleyn olan Peygamber Efendimize Essalâtu vesselâmu aleyke Ya Rasûlellah. Essalâtu vesselâmu aleyke Ya Habibellah. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Nebiyyallah. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Cemali pak. 10 Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Kemali pak. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Varlığı Hakk. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Gönüller sultanı. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Aşıklar kıblegahı. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Dertliler dermanı. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Hakikati Muhammedi. Essalâtu vesselâmu aleyke Ya Seyyidel evveline vel ahirîn. Velhamdü lillâhi Rabbül âlemîn. (Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed.) ----------------Ya Seyyidenâ ve senedenâ ve mevlânâ Muhammed Mustafa. (s.a.v.) Huz biyediy ya Rasûlellah. (Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed.) ----------------İnnellahe ve melâiketehu yüsallune alen nebiy ya eyyühellezine âmenû sallu aleyhi ve sellimu teslimâ. (Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed.) -----------------Lekad câeküm Rasûlün min enfüsiküm azîz, aleyhima anittüm harisun aleyküm bil mü’minine raufunrahim, Fe in tevellen fekûl hasbiyellahu lâ ilâhe illâhu aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbil arşil azîm. (Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed.) -----------------Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed. ----------------NOT= Bu yazılanlar Medine-i Münevvereye girerken okunan dualardır ses kayıtlarında sesli mevcuttur. Devamını benim hatıralarımın başında en sonda bulacaksınız evvelâ gelen hatıraları geliş sırasına göre kaydettikten sonra da benim hatıralarım en sonda olacaktır. Bazı yerlerde belki bazı tekrarlar olacaktır onları çıkarmadım çünkü Umre seyahatimize katılan herkes aynı yerlerde bulunduğu için hepsinin birbirine benzer hatıraları olduğundan herkesin hatırasının da kendilerine göre mühim olduğundan gelen her yazıyı değiştirmeden ilâve ettim çünkü her gönülün aynı şeyleri idrak ve zevk etmesi değişik olmaktadır. Cenâb-ı Hakk bizimle Umeye gelen bütün yolcularımızın Umrelerini en güzel bir şekilde kabul etsin İnşeallah. Yazılar gelmeye başladı. Ve son yazılarda geldi. Şimdi aşağıda bu yazıları geliş sırasına göre düzenlemeye çalışacağım ve bitincede Umrecilere ve diğer kardeşlerime göndereceğim ve siteyede herkesin okuyabilmesi için konacaktır. Gayret bizden yardım Hakk’tandır. T.B. 11 2013 Umresi hakkında kardeş ve evlâtlarımızdan gelen hatıra ve seziş yazıları. ************************** From: [email protected] Subject: RE: Umre ziyareti sırasında yazıya dökülmesini istediğiniz bazı bilgiler... Date: Sun, 14 Jul 2013 14:50:01 +0300 Hayırlı günler Ce.. oğlum Hayırlı ramazanlar, sağ olasın ellerine sağlık vakit bulunca diğerlerini de gönderirsin, herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban. Date: Thu, 11 Jul 2013 17:52:56 +0300 Subject: Umre ziyareti sırasında yazıya dökülmesini istediğiniz bazı bilgiler... To: [email protected] (1) Ce…… De……… Hayırlı günler Babacığım. Az önce Gustavo'nun size yazdığı email'i ve sizin ona yazdığınız cevabı ayrı ayrı email'ler halinde size yolladım. Bu email'de de seyahat boyunca toplanan ve yazıya dökülmesini istediğiniz bilgileri gönderiyorum. Umre hatıralarımı ve zuhûratlarımı ayrıca önümüzdeki günlerde göndereceğim inşeallah. Ellerinizden öperim, hürmetler, hayırlı ve bereketli ramazanlar olsun inşeallah. Anneme ve diğer herkese selâmlar. -----------------------Ayniyyet ve gayriyyet sohbeti (Medine, Mescid-i Nebevi) 1) Bu halk âlemine zâhir ve noksanlığın mahalli olmak itibariyle halk dersin. İstersen kemâl sıfatlarıyla Hakk’ın zuhuru olmak itibariyle Hakk dersin. 2) Ve istersen, zâhir ve bâtın kemâl ve noksanı câmi olması itibariyle Hakk olan halktır dersin. 3) Ve istersen, zâhir yönünden Hakk değildir, çünkü bu yönüyle halktır. Ve bâtın yönüyle halk değildir, çünkü bu cihetten Hakk’tır dersin. Ve istersen bu kevne hayret ederek bakarsın. Fütuhât-ı Mekkiye: “Rab Hak’tır. Ve nazâr-ı hakikat ile bakınca abd de Hakk’tır. Mükellefin kim olduğuna şuurum ve vukûfum olaydı, ne olurdu?” -----------------------Araştırmalar: 1. Oberoi Medina oteli: Oberoi Hindistan’da Katri kastına ait yüksek zümreden bir sülâlenin ismidir. Bir halkası da Medine'de bulunan uluslararası Oberoi oteller zincirini bu ailenin üyelerinden Rai Bahadur Mohan Singh Oberoi kurmuştur. Bu kişi 2002 yılında 103 yaşında ölmüştür. 2. Haram ( ﺣــــــــﺮمHaram veya ﺣــــــــــــﺮامHarām): İbranice’deki H-R-M kökünden gelmektedir. Kelimenin birkaç değişik anlamı vardır: (1) Helâl olmayan, günah, (2) yasaklanmış ya da korunmuş, (3) kutsal, (4) camilerin ibadet yapılan ya da namaz kılınan bölümleri, (5) Müslümanlarca kutsal kabul edilen mahaller (Mekke ve Medine gibi). 3. Ajyad: Kelimenin Osmanlıca karşılığı Ecyad, lügat manası “uzun boyunlu”. Mekke’de Osmanlılar tarafından 1781 yılında inşa edilen Ecyad Kalesi’nin bulunduğu 12 bölgeye Araplar Ajyad diyorlar. Ajyad Kalesi 2002 yılında üzerinde bulunduğu Bülbül Tepesi ile birlikte yıkılmıştır. 4. Mekke’deki otelimizin tavanındaki bal peteği sembolü: Altı köşeli bal peteği kalbi ve gönül yaşantısının tatlılığını sembolize eder. Aynı zamanda güneşin ve güneş enerjisinin sembolüdür. 5. Nemire (Mescidi): Nemire kaplanın dişisine denir (erkeğine “nemir” derler). Ayrıca, üzerinde siyah-beyaz çizgiler olan peştemal, örtü, ihram ve benzeri giysi ve kumaşlarla alacalı bulut parçalarına da Arap dilinde “nemire” denir. Bu tür eşyaya nemire denmesi, üzerlerindeki desenlerin kaplan derisi üzerindeki desene benzemesindendir (İbn Manzûr, Lisânül Arab). Nemire aynı zamanda Arafat Dağı’na yakın bir yerin adıdır, fakat Arafat’tan değildir. Hill ile Harem arasındadır (Mansur Ali Nâsıf, et-Tâc). Nemire Mescid'inin inşa edilmiş olduğu bu yerin Nemire diye adlandırılması da, muhtemelen buradaki taşlarla kayalıklarda, siyah ve beyaz rengin hakim olmasındandır. NOT=Bu bilgiler ileride benim bölümümde ki ilgili yerlerinde gelecektir ---------------------------------From: [email protected] Subject: RE: umre 2013 notları Date: Sun, 14 Jul 2013 14:56:38 +0300 Hoş bulduk ha……..ğum sağ olasın geldik ama bilgisayara bakmaya daha henüz çok zaman bulamadım arada bir kaç mail cevaplamaya çalışıyorum torunlar burada onlara daha çok zaman gidiyor, sağlık olsun hepsi yoluna girer. Yazıların güzel olmuş ellerine sağlık dosyasına aktaracağım İnşeallah. Herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban. To: [email protected] Subject: umre 2013 notları Date: Thu, 11 Jul 2013 13:03:29 -0400 (2) Ha……. Ne…… Sultanım, Bugün zannedersem geldiniz. Hoşgeldiniz. Bizler çok iyiyiz. Umre notlarını hazırladık. Hem "WORD" dosyası olarak ektedir. Hem de aşağıda tahoma formatında ektedir. En derin muhabbetlerimiz siz ve annemle...Sizleri çok seviyoruz. UMRE GÜNLÜĞÜ 1. Gün: 21/06/13-Gebze - (Umre yolculuğundan 2 gün önce): Daha derinlere nüfuz etme niyetiyle yapılan bu seyahatin arefesinde bir umut içindeyim. İnşallah bu seyahat “fefirru illallah” “Allah’a firar edin” olabilir. Kıyısız bir okyanusta eşsiz bir sessizliğe girmek için iyi bir fırsat ve başlangıç Sultanımın himmetiyle Sultanıma “fefirru illallah”. (51/50) 2. Gün: 22/06/13-İstanbul - (Umre yolculuğundan 1 gün önce): Bugün son hazırlıklarımı yaptım. Saç tıraşımı oldum. Yarın ilk ayak basacağımız yer Medine olacağı için oraya yönelik zikirleri arttırıp Hakikati Muhammedi irfaniyeti ve Muhabbeti Muhammediye nail olma arzusu ile. 3. Gün: 23/06/13-İstanbul Havalimanı - (Umre yolculuğu): Üzerimde kırmızı beyaz kareli bir gömlek ve beyaza yakın krem renkli bir pantolon var. Havalimanına eşim ve ufaklıkla birlikte vardık. Pasaportumu aldım. Üzerinde Sıla Tur No:58, Sıra No:13 yazmakta idi. Daha sonra uçak biletimi aldım. 13 Koltuk No : 23G, Uçuş No: SV 2723, Kapı No: 208, Kalkış Saati: 09:1023/06/2013. Sultanım ile pasaport kuyruğunda karşılaştım. Üzerimde ki turuncu renkli Sıla kartını görünce “Kurbanlıklar belli oluyor” dedi. İnşeallah Hakk’a kurban olmak nasib olur. Ve Sultanımın elinden öptüm. 23/06/2013-Medine: İkindi namazının ardından Efendi babam bizlere nefes veriyordu. Sohbet esnasında sohbet halkasının ortasına bir çocuk girdi. Ve Sultanıma “Sen vaaz mı veriyorsun ?” dedi. Sultanım ise “Hayır, nefes veriyorum” dedi. Sultanım ismini sorunca, çocuk ismim “Can Ahmet” dedi. Tam o sırada bu çocuğun ikizi geldi. Onun da adı “Can Muhammet” imiş. Çocuklar 14 yaşında idi. Soy isimleri ise “Uçan” idi. Babalarının adı soyadı “İlyas Uçan”. Büyük ablaları “31 yaşında Hatice Uçan” büyük abileri “30 yaşında Adem Uçan” idi. Bu sohbet halkasında çocuklar hariç biz 14 kişi idik. Medine’de ki otelin adı El-Haram idi. Oda numarası 1434. (1+4+3+4=12) Oda arkadaşlarım Sinan ve Abdullah. 4. Gün: 24/06/13-Medine-Kısa ziyaretler: Üzerimde yeşil bir gömlek ve beyaz-krem arası bir pantolon vardı. Sabah kahvaltısından sonra ziyaretlere başladık. Uhud’u ziyaret ettik. Kıbleteyn mescidini ziyaret ettik. Bugün berat kandilinin ertesi günü ve gerçekte ki tarihi vak’a da berat günün ertesinde vuk’u buldu. Efendim “Berat alınmadan kıble değişmez” dedi. Daha sonra “Derviş museviyet ve iseviyet hallerindeyken kıblesi Kudüs olmalıdır” dedi. Kıbleteyn mescidinden sonra Hendek savaşının yapıldığı yer ziyaret edildi. Buradan sonra Kuba mescidi ziyaret edildi. Kuba mescidinde kılınan namaz umre sevabına denkmiş. Terzibabam “Kuba kelime olarak “Küp” manasına gelmekteymiş ve Kâ’be’yi sembolize etmekte” dedi. Daha sonra “ilk tevhidin yapıldığı mescid olduğu, Kâ’be’ye gelinmeden, Kâ’be fetholunmadan, tevhid anlayışı kurulmaya başlandığini” söyledi. 24/06/13-Medine-Kısa sohbet notları: Hakk’daki “h” daha içeriden gelmekte, Halk’daki “h” ise daha üstten gelmekteymiş. Sünnet halkdan uzaklaşmak, farz ise Hakk’la beraber olmak. Fail “elif” ile olur, İsmi zaman, ismi mekan, ismi alet ise “mim” ile olur. 24/06/13-Medine-Hurma bahçesi Hava karardıktan sonra hurma bahçesini ziyaret ettik. Gittiğimiz hurma bahçesi Hz. Peygamberin eşi Hz. Marya validemizin yaşamış olduğu ve oğlu İbrahimin doğup vefat ettiği yer imiş. Hurma bahçesinde bir Türk bize hurma hakkında detaylı bilgi verdi. Not alabildiklerim aşağıdaki gibidir: Hurma ağacının kökü cennet, üstü cehennem. (Toprak serin, dallar ise çok güneş gördüğünden.) Altından su, üstünden ise sıcaklık gerekmekte. Hurmanın oluşması için 55-60 dere sıcaklığa ihtiyaç var. Hadis : “Hurma insanın halasının oğludur.” Hadis: “ Hurma ağacı yaz kış yeşil olan bir insan-ı kamildir.” Hurma ağacında dişi ve erkek ağaç vardır. Yalnızca dişi ağaç meyve vermekte. Ve dişi ağaç erkek ağaçtan alınan polenlerin insan eliyle dişi ağaca eklenmesiyle bir nevi sun-i döllenme ile döllenmesi gerekmekte. Ancak böyle olunca dişi ağaç meyve vermekte. 14 Yavru fidan anne fidanın yanında 6-8 yaşına kadar kalmak zorunda. Aksi takdirde yaşayamaz. Bir hurma ağacının ortalama yaşı 60-65 ve en verimli olduğu zamanla 15-45 yaşlarıdır. 24/06/13-Zuhurat Sultanım başımızda Kâ’be’ye imam olmuş. Sultanımın başında ise benim Medine’de ilk gün giymiş olduğum gömleğin renklerinden oluşan bir örtü vardı. Bu örtü kendi giydiğim gömleğe benzemekteydi sadece kolları ve yakası yoktu. Gömleğin renkleri ise kırmız beyazdı. Ve başındaki bu örtünün şekli aşçıların kullandığı kepe benzemekteydi. 5. Gün: 25/06/13: Medine Bugün üzerimde kum rengi tonlarında bir gömlek ve rahat beyaza yakın krem bir pantolon vardı. Sabah kahvaltısından sonra Mescid i Nebeviye gidiş ve Hakikat i Muhammedi namazını Sultanım ile 19 kişi olarak Ashab ı Suffa’nın biraz arkasında Sultanımın imametinde ikmal ettik. 25/06/13-Mescid i Nebevi-Kısa Sohbet Notları: Berat gecesinde İslâmın iseviyet ve museviyetten mutlak manada beratı alınmış oldu. Esma Beytül atik, Sıfat Kudüs, Zat Beytullah manasına gelmektedir. Seyri Süluk’da büluğa ermek İbrahim makamında olur. Aşık maşukunu hangi libasda olsa tanır. Ademilik seyri sülukda yeni doğmuş bebek durumundadır. Beyt Olsa istidadı salik Kabil i idraki vahiy Emri Hakk irsaline Her zerredir Cebrail. 6. Gün-26/06/2013 Medine, Mekke Yolculuğu ve 1. Umre Sabah üzerimde yine beyaza yakın krem rengi pantolon beyazlı grili kareli gömlek vardı. Mescidi nebeviyi ziyaret öğle namazı ve veda yapıldı. Vedalaşmadan sonra ihramlarımı giyip, mikat mahallinde namazlarımızı kılıp niyetlerimiz yapıp yollara çıktık. Akşam saat 9’da Makaram Makkah’a vardık. 1 saat dinlenme hazırlanmadan sonra odalarımızda Mescid i Haram’ a doğru yola çıktık. Tavaf ve saylarmızı tamamladığımız zaman günlerden 27/06/2013 ve gece 01:00 idi. Daha sonra otelimize döndük. Oda numaramız 208, oda arkadaşları Sinan ve Abdullah idi. Makaram ise İkram edilen manasına gelmekteydi. 7. Gün-27/06/2013 Mekke i Mükerreme Sabah üzerimde kırmızılı, mavili kahverengili bir gömlek ve beyaza yakın krem rengi bir pantolon ile yola çıktım. Sabah kahvaltısından sonra 9:30 sularında tavaf yaptım. Tavaftan sonra namaz kılmak ve zikir yapmak için klimaların olduğu kısmı doğru yürürken, arkamdan biri seslendi. Dilenci olabileceği düşüncesi ile dönmedim. Bir kez daha seslenince bu sefer döndüm. Seslenen eski çalışmış olduğum şirketten Kadir’di. Dünya çok küçükmüş dedi. O’da Mekke’den Medine’ye gidiyormuş ve acelesi varmış. Ayrıldık. Sonra kaza namazı ve zikirlere devam ettim. 15 8. Gün-28/06/13 Mekke i Mükerreme Üzerimde kareli, kırmızılı, turunculu bir gömlek ile çağla yeşili bir pantolon vardı. Sabah namazını Kâ’be’de kıldıktan sonra 9 sularında kahvaltı yaptık. Saat 10’da Efendim ile Cuma namazı kılmak için Mescid i Haram’a vardık. 28/06/2013-Mescidel Haram- Kısa Sohbet Notları: Kişi her zaman ümitvar olmalı, eğer iş olmasa daha bu uğurda ölürüm demeli. İblis olmasa kimse mi’rac edemez. Safları sık tutun demek, saf hallerinizi sık tutun demek. Cins cinsi ile uyuşur. Sırat ı Müstakim olmayınca mutmainnilik olmaz. Cidde “Ciddi” olarak düşünülebilir. Girdiğimiz kapı numarası 94. Kuran’da 94. Sure inşirah suresidir. Derviş cehennemi bu dünyada geçirmelidir. Cehennemden geçmeyen Cennete ulaşamaz. Ahirette Allah azamet ve kibriyasından sıyrılarak süfli olarak tecelli edecektir. Mesela, örnek vermek gerekirse, bir mahlûk sûretinde. Kullar bu yüzden secde etmeyecektir. İnsanlar aciz kaldığında “Mucize” gelmektedir. Hadis’de “Müminin firasetinden korkunuz. O Allah’ın nuruyla bakar.”Manası hiç kimseye Celal ile bakmayın. Mü’mini kızdırmayın. (Özelliklere dervişlerin kulağına küpe Dip not: H.N.T.) 9. Gün-29/06/13 Mekke i Mükerreme Üzerimde beyaz tişört ve çağla yeşili beyaz pantolonum var. Bizim grup Arafat’a geziye gitti. Uyku problemlerim sebebiyle gidemedim. Sabah kahvaltısından sonra tavaf ve günlük zikirlerimi yaptım. 28/06/2013-Mekke Kısa Sohbet Notları: Kâ’be’nin kendisi insan-ı kamili temsil etmektedir. Orta namaz, esmâ demektir. Salat-u vusta, sıfat ile ef’âl arasındaki namaz demektir. Salatu daimun, fiili namaz değildir. Allah’ın insanın özelinde olan iki namaz vardır. 1.İnsan-ı Kamil 2.Hakikati Muhammedi’ye Makamlara hürmeten hususi bir namaz Ehli tarikat, muhabbet ile tavaf etmeli Makam-ı İbrahim: İnsan-ı Kamil Kâ’be: Uluhiyyet İnsan-ı Kamil namazı Kürretül Ayn namazı olmaktadır. “Kürretül Ayn, gözümün kararı” demektir. Kişi İnsan-ı Kamil namazında kendi ayan-ı sabitesini idrak etmektedir. 16 Bikesim ben sandı âlem, Halbuki ben herkesim. Mihverim amma, Hem de âleme muhitim, Lem yezük, lem yuraf (tatmayan bilemez) Yegâne görme vasıtası göz iken o bile kendini görmez. Ve enşeeküm fil ardı (sizi yeryüzüne inşa ettik.) Bazı hallerde, sünneti terk etmekte sünnettir. Sıkışık olan bazı zamanlarda ikindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetlerini, ancak âdet olmamak şartıyledir. Kevser Sûresinde bahsi geçen Salât ve Kurb’an kesme Rabbin içindir. Rabb’i Hass’ına kesilen kurban ile Rabb’i Has’ın eksikleri kapatılıyor. Düşünce bizim ayan-ı sabitemizden gelir. Derslerimiz Rabb-i Hass’ı Rabbül’erbab’a dönüştürmek içindir. Namaz ; Emir (zâhir ehline) Borç (yediğimiz yemekler için) Lütuf (miraç ehli) Uzun uzun sohbetler edildi ve 3 tavaf tamamladım bugün içerisinde. 10. Gün-30/06/13 Mekke i Mükerreme Saat 00:30 Efendi Babamdan ayrıldıktan sonra iki grup halinde umre yaptık. Birinci grup 4 kişiyken ikinci grup 9 kişi idi. Sabah 3:30 sularında umreyi tamamladık. Sabah namazını Mescid-i Haram’da kıldıktan sonra kahvaltı yapıp uykuya daldım. 30/06/13-Zuhurat Efendi Babama terlik ile ilgili bir soru soruyorum. Terzi babam kargo ile siyah, etli rahat bir terlik bana gönderiyor. 30/06/13-Zuhurat Eşim ve bir başka kadın var. Diğer bayanla ya ilişkim var ya da buna benzer bir durum var. Ben diğer bayanla buluşmak için randevulaşıyorum. Ancak son anda bir irade gösteriyorum ve kendi eşimi arıyorum. 30/06/13 Mekke i Mükerreme Saat 11 gibi uyandım. Üzerimde turkuaz bir tişört ve çağla yeşili bir pantolon var. Öğle ve İkindi namazları kılındı. İkindi namazından sonra Hira dağına çıkmaya karar verdik. Murat, Sinan, Ozan, Abdullah ve ben beş kişi bir taksi tuttuk. Bu taksi bizi götürdü ve getirdi. Taksicinin adı Sultan idi. Hira dağının zirvesine çıkarken Muhammed (s.a.v.) insanlardan kaçmak için nasıl bir çaba verdiği çok açık gözüküyordu. Dağ çok sert bir yamaç üzerine kurulu ve oldukça yüksek. Biz bugün basamaklardan çıkarak bu konforlu haliyle bile perişan olduk. Hz. Hatice buraya erzak getirmek için merdivenlerin olmadığı halde ve vahşi hayvanların olduğu halde çıkıyormuş. Bu nasıl fedakârlık ve dirayetmiş. Hira mağarasında 2 rekat namaz kıldıktan sonra biraz fotoğraf çektirdikten sonra Hira’nın tepesinde orta yaşlı kuvvetli bir Pakistanlı ile görüştük. Adı Ali Pehlivan idi. 30/06/2013 Kısa Sohbet Notları: 17 Bu akşam Ercan Bey ile Nuray Hanım kaldıkları odayı bizlere açtılar. Efendi babam bizlere sohbet etti. Bu sohbetin misal aleminde gerçekleştiğini buradak vakitlerin misal aleminde olduğunun özellikle altını çizdi. Harfler ve sayılar ile bu âlemde eğitim olmakta. Mekke-i Mükerreme güneş sistemindeki en ikram edilen yerdir. Kâ’be’nin bulunduğu yer “Bekke” Kâ’be’nin kendisi ve etrafı ise “Mekke” olarak geçmektedir. Gönül aynan senin neden gammaz değil, senin İsâ’n gelir giderde haberin olmaz Tecelle-i Berk’i (Burak’dan gelen tecelli) çakarak, parlayarak olan tecellidir. Cebrail Peygamber Efendi’mize 24.000 kez gelmiştir. (Takriben her seneye 1000 kez, her güne 3 veya 4 kez düşüyor H.N.T. dipnot) Hadis: Kaza anında kişinin aklı bir karış yukarı kaldırılır. Bizim başımıza gelen şeyler hep programlıdır. 11. Gün-01/07/13 Mekke i Mükerreme Sabah ihramlarımızı giyip kahvaltı yaptık. Bu bizim 3. Umremiz olacaktı. Ve Hudeybiye’de Mikat olacak idi. Hudeybiye’ye vardık. Niyetlerimizi yaptık. Sultanımız ile biatımızı tazeledik. Sonra Efendi babam bu Umre’nin toplu olarak yapılması yerine küçük gruplar halinde yapılmasının daha iyi olacağını söyledi. Bende Ozan hoca ile Umre’yi tamamladım. Bizim gruptan umreyi tamamlayan ilk grup olduk. Saçlarımızı oldukça genç teni esmer olan ismi “MUSA” olan birisi kesti. Efendi Babamın Mekke de kaldığımız oteldeki kaldığı kat 9. Kat idi. Şu an yazmakta olduğu kitap “6 kitap Musa” idi. Ve en son sohbetinde dikkat edin şu an misal aleminde yaşıyoruz demişti. Üçüncü umrenin tarihi 01/07/2013 1+7+2+1+3=14 Otele döndük ihramlarımızı çıkarıp duş aldıktan sonra, mercan rengi bir tişört ve koyu yeşil bir pantolon giydim. Vakit namazları için Mescid-i Haram’a gittim. Tavaf ve akşam yemeğinden sonra Kâ’be’yle vedalaşmak için terasa çıktım. Terasdan 15 dakika boyunca Kâ’be’yi seyrettim. Zât-i tecelliye karşı “duran adam” olmaya çalıştım. Aziz ve Mukaddes Kâ’be’yle vedalaştıktan sonra odalarımıza çekildik. 12. Gün-02/07/13 Mekke i Mükerreme Gece birkaç saatlik uykudan sonra saat 4 de kalktık. Her zaman ki gibi Sultanım bizle vedalaşmak için lobideydi. Bizi uğurladı. Minibüsle Cidde’ye vardık. Cidde havalimanında uçuş öncesi bir takım sıkıntılar yaşadık. Uluslararası terminalden bizi hacc terminaline götürdüler. Burada Arapların tuhaf halleriyle karşılaştık. En nihayetinde uçağa bindik. Uçuş bilgileri şöyleydi: Uçuş numarası: SV257 Uçuş saati: 10:05 Kapı no: 00 Koltuk no: 43J Ve üç saatlik yolculuktan sonra İstanbul’a vardık. Bavulları aldıktan sonra dağıldık. Hanım ve çocukla Bakırköy’de buluştuk. Bir değişiklik olsun diye Florya sahiline gittik. Bayağı yürüdükten sonra, deniz kenarındaki yoldan dönerken, ufaklık acıktı. Annesi onu doyurmak için ağaçlar arasına geçti. Bende onları perdelemek için önlerinde durdum. Ortalık bayağı sesli ve gürültülü idi. Çömeldim. Deniz kenarındaki serpme kayalara bakarken, tam karşımdaki kayada “CAN” yazıyordu. 18 Ve bir anda bütün gürültü kesildi. Sessizlik tam olarak hakim oldu. Misal haliydi veya misale örnekti. ---------------------------------From: [email protected] Subject: RE: Umre için bazı ilgiler. Date: Thu, 18 Jul 2013 18:30:48 +0300 (3) Oz……. Sa…….. Şe……. Hayırlı günler hayırlı Ramazanlar Oz…..cığım. Yazıların güzel olmuş eline diline sağlık Umre dosyasına aktaracağım yavaş yavaş yazılar gelmeye başladı. Eğer o günlerde bunları yazmamış olsaydın şimdi hepsi sadece bir hatıra olarak kalacaktı gerçi şimdide güzel bir hatıra ancak kayda alınmış ve hiç unutulmayacak güzel hatıralar olarak saklanacak kayıtlar oldu. Hamdolsun iyi sayılırız, Herkese selâmlar Nüket Anneninde selâmları var hoşça kal Efendi Baban. Cenâb-ı Hakk tekrarını nasib etsin İnşeallah. To: [email protected] Subject: RE: Umre için bazı ilgiler. Date: Tue, 16 Jul 2013 15:30:12 +0300 Canım Efendi Babam Kutsal Topraklara yaptığımız ziyerete ilişkin izlenimlerimi word dosyası şeklinde iliştirdim. En kısa zamanda görüşmek dileğiyle sizin ve Nüket Anne'min ellerinden hürmetle öpüyorum. Oz…….. ---------------------------------Canım Efendi Babam, Kutsal topraklara yola çıkmadan önce duygularınızı not edin demiştiniz bende izlenimlerimi aktarmaya 20.06.2013 tarihinde yazdigim ilk duygu yoğunluğunu yazarak başlıyorum , Yolda yürüken; Beni yok sayarsan Sana kim var der? Ben elzem Sen Ezel Evde, Evvel, zaman icinde Ahir, zaman icinde Bir derviş var imiş Bir derviş yok imiş Oku, özünden İlâh-i sözü Dinle, konuşan özü Allah yoluna baş kestik Sâlih kul olmak için niyet ettik 23.06.2013 gunü sabah saat 7:00’de vardım Atatürk Havalimanı’na ve başladım bir rüyanın gerçekleşmeye başladığı anı yaşamaya. Heyecan doruktaydı ve 19 birazda korku vardı. Bu korku benden kaynaklanabilecek olumsuz bir davranış gösterme korkusuydu. Gerekli kontrollerden geçince 208 Nolu kapıdan geçerek 50H Nolu koltuğa oturdum. Hemen yan koltuklara Murat Bey ve eşi oturdu. Medine de Haram Otel de 1331 Nolu oda da Ali Cahit Bey’le kaldım. Medine’ye vardığımız günün gecesi 23.06.2013, Beraat Kandili’ydi. Ertesi gün Kibleyetn Cami’ini hep birlikte ziyaret ettik, ne kutlu bir gün ki Beraat Gecesinin ertesi günü kıblenin Kudüs'ten Mekke'ye döndüğü günün seneye devresinde orda namaz kılmak bizlere nasip oldu. Medine benim üzerimde sakinlik, dinginlik ve farklı bir tefekkür hali bıraktı. Ayrıca diğer arkadaşlarla birlikte yoğun sohbetlerinize mazhar olduk . Dördüncü gün, 26.06.2013 Çarşamba gunü saat 14:00'de Mekke ye ihram giyerek yola çıktık, otobüste telbiyeler, tekbirler, salâvatlar getirerek ve ilâhiler söyleyerek yaklaşık beş saat süren bir yolculuktan sonra Mekkeyi Mükkerrem'e vardık, Makarim Ajyad Mekkah Oteli’nde 831 nolu odada Ali Cihat Bey’le kaldım. Akşam yemeğinden sonra hep birlikte Kâ’be’ye doğru yürüyüşe geçtik, atılan her adım da duyulan heyecan, titreyen kalbler, gözlerimizde yaş, dudaklarımızda ise "Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk İnne'l-hamde ve'nni'mete leke ve'l-mülk lâ şerike lek” “Allah'ım, davetine isteyerek uydum, emrine amadeyim. Senin eşin ve ortağın yoktur. Sana yöneldim, hamd senin, nimet senin, mülk de senindir. Eşin ve ortağın yoktur" diyerek Kâ’be-i Muazzama'nın huzuruna çıktık, O anda başımı kaldırdığımda kalbim dolu dizgin çarpıyordu. Kâ’be benide büyüledi, etkisi altında hepbirlikte tavafa başladık, sonra geçtik Safa ile Merve arasında saya, inanılmaz bir duygu ilk Umre’m nasip oldu, Yüce Allah kabul eyleye inşeallah. Mekke’de kaldığımız süre icinde kendiliğinden ortaya çıkan ibadetlerim söyle gerçekleşti 13 adet tavaf 13 adet tavaf + 13 adet İnsan-ı Kamil namazı 7 adet tavaf + 7 adet say ( 7 adet umre) Hepsini topladığımda şaşırmadığım bir rakam, 53 çıktı. Bu planlanmış bir çalışma değildi. Rüya 1: Yaklaşık beş yıl önce bir rüya gördüm ama içimden bir ses, sizinle Umre'ye gidene kadar söz etme diye telkinde bulundu. Bilmiyorum doğru mu yoksa yanlış mı yaptım? Rüyam şöyle; "Siz Kâ’be’de size ayrılan 53 No’u makam da oturuyorsunuz, bende hemen sizin biraz önünüzdeyim ve yüzüm Kâ’be’ye dönük. Siz tefekkür halindesiniz konuşmuyorsunuz. Yüzünüz de düşünceli bir ifade ve üzerinizde siyah renkli bir cüppe var. Birden tavaf yapanlardan biri bana el sallıyor ve yanına çağırıyor, ben ayağa kalkıyorum ve bulunduğumuz yerden onun yanına, tavaf yapılan yere doğru havadan koşarak iniyorum, oda elimden tutarak ve aynı hızla koşarak beni Kâ’be'nin duvarının içinden geçirerek Kâ’be'nin içine sokuyor, (Kâ’be’nin içine girdiğimiz duvar sizin 53 Nolu makamınızın tam karşısına denk gelen duvar) Sonra aynı hızla ben Kâ’be'nin duvarindan tek basına dışarı çıkıyorum ve yukarı size 20 doğru havadan koşarak yanınıza geliyorum. İçimden mırıldanarak Efendi Babam olmadan ben Kâ’be'ye girmem diyorum, Siz sâkin bir şekilde ayağa kalkmış benim size koşmamı izliyorsunuz. 28.06.2013 öğle vaktinden sonra, tavafa başlamadan önce, içimden gelen niyeti yazdım, bu niyetle bütün tavaflarimi, Umre’lerimi ve İnsan-ı Kamil namazlarımı kılmaya çalıştım, Niyet ettim eyledim Allah Rızası için bu tavafla Ölmeden önce ölmeye Efendimde yeniden dirilmeye Allah'ın Salih ve has kullarından biri olmaya Allah'ın ahlakı ile ahlaklanmaya Sırat-ı müstakimle hidayete ermeye Hidayet yolu üzerine ilmimin artmasına Sen Nasip eyle yüce Allah'ım 30.06.2013 sabahı Hudeybiye ziyaretini takiben yapılan umre ve iki tavaftan sonra saat 19:00’da Kâ’be' nin terasından Kâ’be’yi izliyorum, tek başınayım, Gözüm Hacer'ül Esved'te, insanlar, yüz sürmek ve öpmek için birbirleri ile boğuşuyor. Birden aklıma Mescid-i Nebi'deki hurma kütüğü aklıma geldi. İkiside öksüz kalmiş dedim ve şu dizileri ardı ardına dizmeye çalıştım , Ey sırlı taş Nedir bu hâlin? Yurtsuz bülbül gibi ne inlersin? Yoksa bu dünyadan dertlimisin? Onca insan yer birbirini Öpmek icin seni Nice ârifler tavaf etti Dindirmedi mi hasretini? Ey sırlı taş Eyledin halini faş Biçare kaldım gözlerimde yaş Bekler boynu bükük bu baş Bu hüzünlü haline olmaz başkasi çare Kalblerin kıblesi Alemlerin efendisi Habibin Muhammed Mustafa Aksam namazi ikinci rekâtta Kâ’be üzerinde iki Kartal uçuyordu. Aynı günün gecesi sabaha karşı gördüğüm rüya söyle 01.07.2013 saat 3:00 Rüya 2: "Siz, arkadaşlara, herkes belirli bir tavaf yapsın demişsiniz. Bende arkadaşlara sordum. Nasıl yani birden farklı tavaf çeşidimi var? Onlar da var dedi! Bende hemen Ozaman Muhammedi tavafı yaparım dedim. Başlıdim tavafa. Hemen önümde sizin yüzünüz belirdi ve yüzünüz bana dönük bir şekilde birlikte tavaf yaptık." Uyandıktan sonra sabah namazına Kâ’be'ye doğru giderken sizi düşündüm ve 21 birden şu sözler ağzımdan döküldü. Lâ ilâhe illâllah Necdet Varisullah 03.07.2013 Akşam ezanı öncesi Kâ’be Ezan Uyandıran Tehvidi duyuran Davete çağıran Vakit Hakimi Ma’nâ denizi Salât’ın Habercisi Ali’nin tasdiki Muhammeddin aşk şiiri 04.07.2013 18:00 Akşam namazı öncesi Kâ’be Terasından Kâ’be'yi izlerken Kâ’be içinde Kâ’be Duyarsan hoş bir nâme İcab edersin davete Rab-ül Has rehber Kapı önünde hükmü biter Girersen içeri Er-Rahman ev sahibi Zât içinde fenâ Dönüşürüsün kul mutlaka Kâ’be içinde Kâ’be Hepsi İnsan-ı Kâmil'de 05. 07.2013, 18:45, Kâ’be Zâhir bâtın içinde Bâtın zâhir içinde İlk perde Ayan-ı Sâbite Son perde kâmil bedende Bitmez çekişme nefs indinde Ey müşâhede ehli Sanma bu âlem perdeli Eğer istersen Terzi Baba uzatır elini Bu bir zerre oyunu Kazanırsan Açığa çıkar Hakk yolu 06.07.2013 22 16:30 Kâ’be Verirsen İbrahim Makamından bir selâm Soyunursun anında nefs zırhından Açılır o vakit Rahim Kapısı Belirir Esma diyarı Attınmı bir adım içeri Sırlanır bir adım geri Esma âlemi farklar âlemi Müşahede edersin hem Hâdi’yi hem Mudill’i Erersen esma sırrına Dalarsın sıfat bağına Bu bağ benzemez başka bağa Her dane farklı tatta Hepsi aynı salkımda Hayat bulur bir arada 07.07.2013, 00:40 otel odası Üstümü örttüğüm sensin Sağa yana dönüp konuştuğum sensin Kafamdaki düşüncelerde sensin Yediğim her lokma İçtiğim her yudum Gördüğüm her menzil Duydugum her söz sensin Aynadaki görüntümde Aynanın kendisinde Ve bizati aynaya bakan da yine sensin Bir sır vereyim mi? Bende sensin Unutma! Eğer olurda unutursan Başlarım put’ta yapmaya Söylemedi deme İmza Meçhul sen 13:30 otel lobisi Gönül Kâ’be’si içindeki ilk Kâ’be’nin adı Rahim’dir. Diğer Esma’yı İlâhiler Rahman’ın lütfu ile Rahim’i tavaf eder. Rahim, Nefs’i Küllün en kâmil halidir Rahman, Akl’ı Küllün en kâmil hâlidir. 18:25 Kâ’be İsmâil, İbrâhimden olma Hacer’den doğma Susuzluktan kavrulmuş dudakları İnletti Safa ile Merve arası 23 Yedikez koştu anası Safa ile Merve arası Bırakınca kendini hakk’a Fışkırdı zemzem pınarı son anda 18:50 Kâ’be Bâtını Ezan Zahiri Ozan Nefsi Zan Üflemezse Terzi Baba Nefesi Rahmani Olur ziyan 19:00 Kâ’be Hakkın gölgesi düşmüş o mübarek başına Âlemi Halk etmiş Hakikati Muhammed aşkına Müşşerref oldum her an adını anmakla 08.07.2013 18:15 Kâ’be son gece Bir saat okudum Arabi’yi Bilmem belki onun etkisi Ne gelirse sırdan Bil ki hepsi Hakk’tan Bu ateşle yürüdüm Mescid-i Haram’a Baktım Hakk karşımda Sanma sadece karşımda Yüzü belirdi hertarafta Hakkım!, Hakkım!, Hakkım! Diye bağırdım Duyan olmadı ondan baska Yürü, sus, konuşma Hakkı kayıtaltına alma Hakk’ta fani Hakk’ta baki Ozan yok gari 9 Temmuz 2013 saat sabah 4:00’te Otel Lobisinde toplandık ve 1 saat 15 dakikalık bir gecikmeyle saat 5:15’te Cidde havalimanına doğru hareket ettik. Havalimanında 13 No’lu bankoda işelemlerimiz yapıldı ve uçağa 257 Nolu kapıdan geçerek bindik. 36J no’lu koltukta oturdum. İstanbul varış 13:15’te gerçekleşti, 15:30’da eve vardım. Bir şiir gibiydi 24 Yaşanan her nefesi Burnum da kokusu Kullakarımda sesi Şimdiden başladı hasreti Canım Efendi Babam sizin ve Nüket Annemin ellerinizden hürmetle ve muhabbetle öpüyorum. Oz…… Sa….. Şe……. ---------------------------------Date: Sun, 21 Jul 2013 21:41:45 +0300 Subject: Bir umreden akılda kalanlar To: [email protected] S. A. Babacığım. Yayladan biraz önce döndük. Orada umre hatıralarımı tamamladım. Biraz uzun oldu Arzu ederseniz bazı kısımlarını çıkarabilirim. Selâm ve hürmetlerimle sizin ve Nüket annemin ellerinden öperim ---------------------------------(4) Al….. Büneyye…... 2013 UMRE HATIRALARI (23 HAZİRAN-09 TEMMUZ) 2010 Yılındaki ilk umre tecrübesinden sonra şimdi ikinci kez gitmeye niyetlenerek düştük yollara. Bu kez kayınpederimi de aldık yanımıza. Bu yazıda kendisinden O. Baba diye söz edeceğiz. 23 Haziran’da yolculuğumuz. Allah’ım bu yolculuğumuzu ve yapacağımız ibadetleri bize kolaylaştır ve kabul eyle. Âmin. MEDİNE’DE İLK NAMAZ Mescid-i Nebî’ de ilk namazımız. İmam “ Ya Büneyye “diye başladı okumaya,”Ey yavrucuğum / oğulcuğum, rüyanı sakın kardeşlerine anlatma sonra sana bir tuzak kurarlar, çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.” diyordu okuduğu âyette. İrkildim. Bunun iki sebebi vardı. Birincisi, imam âdeta benim için hoş geldin ayeti okumuş gibiydi. İmamın, Yusuf suresini okuduğunu anlamıştım. Ancak ilk namazda ilk rekatta ya Büneyye deyince imam, gerçekten afalladım. Evet zahirde Yusuf suresi okunuyordu. Ancak bâtında hitap Büneyye’ye olabilir miydi? “Büneyye” benim yazılarımda kullandığım ikinci ismimdi. İkincisi: Medine’deki ilk gün Büneyye’ye hatırlatılan âyete bakınız. “Şeytan insana apaçık bir düşmandır.” ekber. Sadakallahulazîm ve dahi Allahu MEDİNE’DE İKİNCİ GÜN Mescid-i Nebî’de efendimizi ziyaret etmek istiyoruz. Geçişleri kapatmışlar. Sürekli yönlendiriyorlar. Nihayet kendimizi dışarıda bulduk ve ziyaret için başka bir kapıdan girmek durumundaydık. Hikmeti ne ola ki diye düşünürken kapının ismi dikkatimi çekti. O kadar dolaşmanın hikmeti buydu demek. İlk ziyaretimiz, girdiğimiz kapı RAHMAN kapısı. Çıkışta kapı adına dikkat edemedim. Ama numarası aklımda 41 no’lu kapıdan çıktık. Ziyaretimizden hoşnuttur inşallah sevgili Efendimiz. 25 24/06 16.00 Medine’deki ikinci günümüz Mescid-i Nebî’de dua ediyoruz. Uzak – yakın tüm dost, akraba, komşu ve arkadaşları hatırlamaya çalışıyorum. O sırada birkaç adım ileride çok sevdiğim bir arkadaşımı görüyorum. İsmi Ali olan bu arkadaşımın umreye geleceğinden haberim olmadığı için şaşırıyorum. Ancak biraz dikkatli baktığımda şahsın Ali olmadığını fark ediyorum. Yoruma gerek var mı bilmiyorum ama bu olayın hemen ardından Ali’nin bana kendisini bu yolla hatırlattığını düşünüyor ve ona özel olarak dua ediyorum. (24/06) 16.45 HURMA BAHÇESİNDE 24/06 22:00 Rehber eşliğinde gittiğimiz hurma bahçesi bir Türk tarafından işletiliyor. Hurma ağaçları altında bir çay bahçesi. Burada dinlenip çayınızı içerken bir görevli hurma ve bulunduğumuz bahçe hakkında bilgiler veriyor. Bulunduğumuz bahçenin Mariye annemizin evinin yeri olduğunu, İbrahim’in de burada doğduğunu söylüyor. Anlatılanlardan en orijinal iki bilgiden birisinin hurmalarda rüzgâr yoluyla döllenme olmadığı bunun insan eliyle yapıldığı, diğeri ise hurmanın çekirdekten fidanlaştırılmadığı, yeni bir hurma ağacı dikmek için mutlaka bir ağacın yavrusuna ihtiyaç duyulduğuydu. Bu yavru ağacın fotoğrafını çektik. Sonra isteyenler hurmalarını aldılar. Fazla pazarlık etmiyorlar. Bir miktar hediye hurma verip gönül alıyorlar. MEKKE’DE İLK CELÂL 26/06 Saat: 20:00-20:30 Medine’den otobüsle Mekke’ye doğru yola çıktık. Bu yolculuğu 2. kez yaptığımız için neler olacağını nerelere uğrayıp neler göreceğimizi az çok bilmek biraz daha farklı hissiyatlar oluşturuyor insanda. Zül huleyfe’ye vardığımızda ihrama niyet ederek camiinde iki rekat namaz kıldık. Dualarla, zikir, tekbir ve tahmidlerle yoculuğumuz devam ediyor. Salvele (Salatü SELÂM) ve Telbiyelerle ( Lebbeyk nidalarıyla) bir an önce Mekke’ye ve Bekke’ye (Kâ’be’nin oturduğu mekan) ulaşmak arzusundaydık. Mekke’ye yaklaşık 100 km. kalmıştı. Hasret bitecek 1-1,5 saat sonra otelimizde olacak ardından da Kâ’be’ye koşacaktık. Medine’deki rehberimiz bizi uğurlamış, Mekke’deki rehberimizin de otelde bizi karşılayacağını söylemişti. Otobüs şoförüne oteli bilip bilmediğini sordum. Rehberle (Mehmet Gürbüz) konuştuğunu, otelin yerini bildiğini, sorun olmadığını söyledi. Mekke’ye yaklaşırken bir kontrol noktasından geçiyorsunuz. Buradan itibaren Müslüman olmayan devam edemiyor yoluna. Onlar için “Müslüman olmayanlar için sağa mecburi ayrılış” manasında bir tabela olduğunu duymuştum. Dikkat etmeme rağmen yine fark edemedim. Rehberimiz olsaydı belki gösterirdi. (Sonradan öğrendiğime göre bu tabela Ten’im’den 15 km önceymiş.) S. Arabistanda arapça konuşarak anlaşmak çok kolay değil. Şoföründen, otel görevlilerine, esnaftan, harem de çalışanlara, dilenenlere, hatta polisine kadar muhatap olduğunuz insanların yüzde 80 den fazlası yabancı. Ya Pakistanlı ya Bangladeşli ya da Güney Afrikalı. Nerelisin diye sorduğunuzda adını ilk kez duyacağınız Afrika ülkelerinden birini duymanız muhtemel. Böyle olunca, Arapça bilseniz de işe yaramıyor. Burada belki de sayıca en çok olan işçiler Pakistanlılar. Onlarda yöresel tabiriyle hem Arapça mafiş hem İngilizce. Diğerleri çat pat İngilizce bildiklerinden ortaya bir karışık misali, anlaşabiliyorsunuz. İngilabça (İngilizceArapça). Bu arada bir Suudi ya da Mısırlıyla karşılaşınca özellikle ben çok mutlu oluyorum. Arapça konuşabileceğim için. Mısırlı demişken hemen belirteyim 03 26 Temmuz da Mısırda gerçekleşen askeri darbenin buradaki Mısırlılar tarafından da sevinçle karşılanması bizi biraz düşündürdü doğrusu. İncelemeye değer… Mekke’ye vardık nihayet. Otelimize doğru gidiyoruz. Ancak şoförün girdiği yolları görünce herkes birbirine bakmaya başladı. Bize söylenen, otelimizin M.Haram’a 100 m. uzaklıkta ana cadde üzerinde olduğuydu. Adının Ajyad Mekke Mekarim Oteli olduğunu da biliyorduk. Hatta 2010 umresinde aynı otelin 4 yıldızlı şubesi olan Alaf Ajyad’da kalmıştık Araları sadece 30 metre kadardı. Yani otelin yerini biliyorduk. Bu kez 5 yıldızlı bölümünde kalacaktık. Ne var ki otobüsün bizi götürdüğü sokak, “bu da ne?” Dedirtecek cinstendi. Şoföre nereye gidiyoruz, burası neresi derken bir binanın önünde durduk. Durduğumuz yer İzmir’i bilenler için söylüyorum Kemeraltı’nın arka sokakları gibi bir yerdi. Şoför arabayı durdurup otel burası deyince bir Celâl sınavıyla karşı karşıya olduğumuzu anladık. Sâkin olmalıydık. Binaya baktık üzerinde gerçekten de Mekarim Otel yazıyordu. Terzi baba “kimse inmesin bir bakalım” derken N. Annemizin yüzü pancar gibi olmuştu bile. Belli ki herkesin sorumluluğunun ağırlığı yüzüne yansımıştı. Otel dışarıdan 2 ya da 3 yıldızlı gibi gözüküyordu. Daha önemlisi buranın Hareme uzak olduğunu söyleyince şoför önümüzde giden bir kırmızı otobüsü göstererek “bunlar geçiyor” demişti. Ben hemen kimse inmesin anonsunu tekrarlayıp aşağı atladım. Otele girip rehberimizi sorduğumda “burada öyle biri yok “denildi. Bu cevap aslında iyi bir cevaptı. Bir yanlışlık olma ihtimalini kuvvetlendiriyordu. Çünkü turizm firmamız iyi ve güvenilirdi. Böyle bir durumun olabileceğine ihtimal veremezdik. Bu sırada bir Türk görevli geldi ve bu otele bu akşam bir kafile beklemiyoruz deyince ben rahatladım. Şimdi sıra otobüstekileri rahatlatmaktaydı. Otelimizin tam adını söyleyince bu arkadaş, şoförün bizi yanlış getirdiğini belirtip kendisine doğru adresi tarif etti. Şoför anladığını söyleyip bindi araca. Bende otobüse binip, meraklı bakışlarla bekleyenlere güzel haberi verdim. Herkesin derinden bir of çektiği duyuluyordu. Nüket annemizin tekrar yüzü gülmeye başladı. Böylece ilk celâlden sabır esmamızı güçlendirerek çıkmış olduk. Bu güzel bir durum olsa gerek. Rabbimize şükürler olsun. 10 Dk. Sonra doğru adrese varmıştık. İnsan seli bir cadde ve az ötede Haremin minareleri. Allah şimdiden umremizi kabul eylesin. Âmin. VERMEK İSTEYEN RABBİM İSTEMEK DE VERİR. 26/06 Mekke’ye geldiğimiz ilk gündü. Otelimize yerleşmiş, umre için otel lobisinde toplanmaya başlamıştık. Etrafımızda güzel yüzlü, Türkiye’deki bir özel liseden gelen öğrenciler şen şakrak dolaşıyorlar. Bir yandan moral oluyor insana bir yandan da düşündürüyor. Biz ne çok gecikmişiz diye. İçlerinden biri arkadaşlarına öyle bir acıyla sesleniyor ki, “Bir ağrı kesici olsa” diye. Duyup ta lâkayt kalmak mümkün değil. Çantamdan bir ağrı kesici çıkarıp uzatıyorum delikanlıya. Sevinci bir görmeli sevindireni düşünmeliydi… KÂBE’Yİ İLK SELÂMLAMA 26/06 Saat: 22:30 suları 2010 Umresindeki kadar derli toplu değildik bu kez. Din görevlimizin de ilk göreviymiş meğer. Otelimizden çıkınca minareler görülüyor zaten. Kâ’beyi göreceğimiz noktaya kadar baş önde vardık huzura. Kalktı başlar muhabbetle 27 buluşuldu Kâ’be ile. İşte karşımızda o muhteşem mekân-ı zât- ilâhi. Olanca heybetiyle yakan enerjisiyle bakıyor bize. İlk kez tanışanlarda duygu seli -gözyaşı- daha yoğun sanki. Benim hissettiğim ise o anda, önceden tanışıp çok sevdiğin, ayrı kaldığın sürede merak ettiğin biriyle “oooo dostum nerelerdesin” diyerek hasretle kucaklaşmak türünden bir şeydi. Ağlamamak zordu, hasret büyüktü. 3 yıldır mânâda da zâten birdik. Şimdi zâhir de de kucaklaştık. Özü özüme dokunsun isteyerek, tavsiye edilen o mâlûm duayı dillendirdik. “Allah’ım bugüne dek yaptığımız, bundan sonrada yapacağımız bütün dualarımızı kabul eyle. Şimdiye kadar işlediğimiz tüm günahlarımızı da affeyle.” Gönülden isteyeni affeyler elbet. Bakarak, gözyaşlarıyla kelâmsız konuşmanın lezzetini de tadıp başladık tavafa. Bir halka yapıp grupça tamamladık tavafımızı. Dostun evinde 2. kez misafirlik daha kolaymış. Tıpkı önceden tanıdığınız bir evde odaların yerini bilmenin insana rahatlık sağlaması gibi. Tavaf çok kolay oldu. Halka yapmanın zorluğu gruptaki herkesin dağılmadan sağlıklı bir şekilde tavafı tamamlamasıyla, unutulmuştu. Sıra sa’ye geldiğinde yürüyemeyecek durumda olan sadece N. Anneydi. Ona alınan araba, grubumuzdaki bebek Ali’ye ve bazı bayanların çantalarını taşımaya da yaradı. Grubun en yaşlısı O.babamdı. Onunla kol kola başladık yürümeye. Yürüdükçe dinçleştik. Saat 24:00 sularında bitti sa’yimiz. Merve’de T. Baba kesti benim saçımı. Ben de babamı tıraş ettim. Medine’den aldığımız pilli tıraş makinesine horhor diyorlar. Horhor da vazifesini tamamlamış, ilk umremiz bitmişti. Allah kabul etsin dualarıyla otelimize dönüp istirahate çekildik. Otelimize dönerken grubun önünü kesen berberler tıraş edelim aşara riyal (on riyal) dediklerinde makineyi gösterip ben hamse (beş) riyale tıraş ederim deyince bizden uzaklaşıyorlardı. MEKKE’DE İLK CUMA (28/06) Bugün Cuma, Burada tatil olunca Perşembeden itibaren çevre illerden de gelenler oluyor kalabalık neredeyse iki katına çıkıyor. Sadece namaz kılarız, kâbeyi seyreder döneriz derken Osman Babamın isteği üzerine denedik. Girerseniz bitiyor tavaf ama hem süre çok uzuyor hem de her şavtta birkaç insan selinin basıncından korunmanız gerekiyor. Babamın zor oluşuna tepkisi sevabın çokluğu yönünde. Yorum yapmadan tamamlıyoruz tavafımızı. (1 saatte) Normali ise 15-20 dk. Neyse sadece sol ayak küçük parmakta küçük bir vukuatla bitirdik. Buna da şükür. Cuma namazı için saat 10:15 te geldik. Türkiyede namazdan 15 dk önce gelmiş gibi rahatça yer bulduk. Namaz 12:30 da. Kâ’beyi seyrettik, tefekküre daldık. Dua sohbet derken vakit tamam. Bu yazdıklarımın çoğunu da burada kayda geçirdim. Cuma hutbesinde anladığım kadarıyla Allaha inanma ile başarmak arasındaki ilişki anlatıldı. Allahın kendisinden yardım isteyenleri boş çevirmeyeceği mutlaka yardım edeceği vurgulandı, peygemberimizin savaşlarından örnekler verildi . Sayıca az olunmasına rağmen, Allahın yardımıyla gâlip gelindiği vurgulandı. Müminlere sabredip, Allahtan yardım isteneleri tavsiyesinde bulunuldu. Allahın gafur ve rahim olduğu hatırlatılarak hutbe bitirildi. Ancak burada hutbede 2. Bir bölüm gibi günlük ve siyasi konularda dualar yapılıyor. Yeryüzündeki sıkıntı yaşayan tüm Müslümanlara Müslüman devletlere Allahtan yardım istendi. Özellikle Suriye’deki kargaşanın bitmesi için dua edildi. UMREYE GELİŞİMİZDEKİ HİKMETLERDEN BİRİ Mİ? 28 Bu yıl umre grubuna katılıp katılmayacağımız tam belli değildi. Şartlar değişti, olgunlaştı ve karar verildi. Umre yolculuğumuz başlamadan 2 gün önceydi. Yeğenim Muhammed Atakan’ın düğünü için bir geceliğine Malatya’ya gitmiştim. Düğün sırasında ablamın kızı Nesibe, dedesinin, yani babamın vefat etmeden önce hicaza giden birine verip Kâ’be’de okunmasını istediği bir şiirden söz etti. Babam 17 KASIM 2012 tarihinde Hakka yürümüş, 2 yıl önce yazmış olduğu şiirden kimseye de söz etmemişti. Yeğenim söyleyince şaşırdım. Nasip bizeymiş diyerek şiiri bana göndermesini istedim. Cep telefonuma fotoğraf olarak gelen şiir şöyleydi. HACI UĞURLAMA GEÇTĞİNİZ YOLLARA, BİZDEN SELÂM GÖTÜRÜN HAK DOST DİYEN DİLLERE BİZDEN SELÂM GÖTÜRÜN KUTLU HİCAZ ÇÖLÜNE, HAKKIN SOLMAZ GÜLÜNE OL MÜMİNLER SELİNE, BİZDEN SELÂM GÖTÜRÜN GİRENLER DOST BAĞINA, DÜŞMEZ KÜFRÜN AĞINA MÜBAREK NUR DAĞINA, BİZDEN SELÂM GÖTÜRÜN YOĞUN NUR-U HÜDÂ’YA, MERVE İLE SAFÂ’YA MUHAMMED MUSTAFA’YA, BİZDEN SELÂM GÖTÜRÜN YALVARIP RABBİMİZE, DUALAR EDİN BİZE MUAZZAM KÂBEMİZE, BİZDEN SELÂM GÖTÜRÜN HER YÖNELEN ALLAH’A, ÇIKAR NURLU SABAHA ÂL-İ RESULULLAH’A, BİZDEN SELÂM GÖTÜRÜN GİRERSİNİZ İHRAMA, EL SÜRMEDEN HARAMA SAHABE-İ KİRÂMA, BİZDEN SELÂM GÖTÜRÜN LEBBEYK DEYİP BOYUNA, KOŞUN ZEMZEM SUYUNA BENÎ HAŞİM SOYUNA, BİZDEN SELÂM GÖTÜRÜN MEKKE İLE MEDİNE İKİ EŞSİZ HAZİNE CİHAR-I YÂR-I GÜZÎN’E, BİZDEN SELÂM GÖTÜRÜN KAVRULAN AÇIK BAŞA, ÖPÜLEN SİYAH TAŞA GÖZLERDEN AKAN YAŞA, BİZDEN SELÂM GÖTÜRÜN TEKBİR ALAN İHVANA, KESİLEN HER KURBANA BÜTÜN EHL-İ ÎMAN’A, BİZDEN SELÂM GÖTÜRÜN YETİŞİR İHSAN GAYRI, ÇOK SÖZÜN YOKTUR HAYRI HÜCCÂC’A AYRI AYRI, BİZDEN SELÂM GÖTÜRÜN İHSAN BUDAK 22/04/2010 Babacığımın şiirini Mescid-i Nebî’de okudum. Mekke’ye gelirken de Terzi Babamın izniyle tüm otobüsteki kardeşlerimize okudum. Bu okumadan sonra Terzi Babam duasında ismen zikrederek rahmet diledi, tüm kardeşlerimizden birer Fatiha da nasîb oldu. Mekânı cennet olsun. Âmin. Umremiz süresince, yaşadıklarımdan birkaçını yazmam gerek ancak, bu şiirle bağlantılı olması sebebiyle tarihi dikkate almadan devam edeceğim. 28/06 Cuma Sabahı Kâ’be’deyiz. Ezanı kayda aldıktan sonra Babacığımın şiirini okudum, Terzi Babam onu da kayda aldı. Aynı gün Cuma namazını beklerken babacığımın şiirine karşılık birkaç satır döküldü kalemden: SEVGİLİ BABACIĞIM TERK-İ DİYARDAN ÖNCE, BİR ŞİİR NAKŞETMİŞSİN 29 GİDEN OLURSA EĞER, KUTLU HİCAZ ÇÖLÜNE OKUSUNLAR DİYEREK, BİR VASİYET ETMİŞSİN İLÂHİ TAKDİR İMİŞ BEKLETMİŞSİN. BUGÜNE SÛRETİNİ GÖNDERDİ, ABLAM KIZI NESÎBE OKUTTU RABBİM BANA, ULAŞTIM OL NASÎBE OL MESCİD-İ NEBÎ’DE ALDILAR SELÂMINI KÂBENİN YOLLARINDA DİNLEDİK KELÂMINI RUHUMUZU HOŞ KILDI, SENDEN KALAN HATIRA SONRA BU KELİMELER DÖKÜLDÜLER SATIRA EL-ÂN KARŞIMDA KÂBE , SELÂMIN VERDİK ONA BEŞ GÜNDÜR BURADAYIZ, KOŞTUK ZEMZEM SUYUNA DOKUNMAK KOLAY DEĞİL, OL HACERÜL ESVEDE AMMA SELÂMIN VARDI OL RESÛL-Ü AHMED’E “LEBBEYK” ‘İ SENLE DEDİK, RAHMAN TAAMINDAN YEDİK TEKBİR ALAN TÜM HÜCCÂC, RUHUNU ŞÂD EYLEDİK. MEKÂNIN CENNET OLSUN. (AMÎN) 28/06/2013 11.25 KÜÇÜK NOTLAR Kâ’beye giriş çıkşta genellikle 94 nolu kapıyı kullandık 94. Sûre İnşirah Sûresi. Kâ’be de zemzemin yanında herhangi bir duvarda hatta şehrin bazı yerlerinde yol gösteren tabelâlar gibi tabelâlar görürsünüz, eğer bakarsanız ve okursanız. Orada şöyle yazar : Lâ tensi zikrallah (Allah’ı anmayı unutmayınız) Bu husus dikkatimi çekti, sonra elimdeki kağıda bakınca Allahuekber dedim. Buradaki dualardan biri de: Vezkur isme Rabbike bukreten veasîla. (Sabahlarken ve akşamlerken Allah’ı zikrediniz) Şimdi kızıma (Bukre) ne güzel isim koyduğumu daha da idrak ettim. Oğlumun ismini de Asil koymak istemiştim. Mustafa oldu. Bu ismin güzelliği ise hiç tartışılmaz. Zahiren Asil denmedi ama batınen asil ve asaletli. Allah’ım Bukre kızıma ve Asil Mustafa oğluma hayırlar ihsan eyle. Evlendikleri ve evlenecekleri eşleri ile birlikte Hakkı bilen, Hakkı bulan ve onunla olan kullar eyle. Ömürlerini hayırlı, mutluluklarını daim eyle. Aynı dileklerimi ben ve eşim için tekrarlıyorum. Özünle özümüzü kapla, nurunla nurlandır ya rabbi. Âmin. Akşam Er……ların odada düzen alındı küçücük odaya 19 kişi sığmıştı. T. Baba 3 Asli İlim’den (Vahiy-İlham ve Firaset) bahsetti. Mekke’de sohbet bir başka oluyormuş. Gaflet uykusu kimseye yanaşamadı. Grubumuz gerçekten çok güzel. İdrak seviyesi sohbetin lezzetini artırıyor. ARAFAT DAĞ MI OVA MI? (29/06) Gezi programımızın 2.durağı Arafat. Arafat’ta vakfe haccın şartlarından. Umrecilere ise bir ziyaret şeklinde yaptırılıyor. Kâ’be’den sonra ilâhi rahmetin arefe günü sağnak sağnak boşaldığı bu kutsal mekândan bize de bir hisse düşer mi acep diyerek vardık. Arafat’ın bilinenin aksine bir dağ yada tepe değil bir düzlük olduğunu bu kez daha dikkatli bakarak gördük. Arafat’taki Cebel-i Rahme ise Hz.Adem ile Havva annemizin buluştuğu yer olan merdivenlerle 3-4 dakikada çıkılan tepenin adı. Bugünkü Sri Lanka’da Serendip Vadisine indirilen Hz. Âdem ile Cidde’ye indirilen Hz.Havva validemizin 40 yıl sonra bir araya geldikleri rahmet tepesi. Ruh ile nefsin buluştuğu yer. Arafe, kelime anlamıyla da; bilmek, tanımak demek. Rabbim burada bizim ruhumuzla nefsimizi de 30 buluşturur, tanıştırır da aklımızı inşa eder ümidindeyiz. Buranın feyzine yakışmadığını biliyorum ama merdivenlere dizilmiş küçük çocuklar istemeseniz de dikkatinizi çekiyor. Bir çoğunun eli kolu kesik. Ancak içlerinde kollarını kıvırarak kesik gibi gösterenleri de nasıl izah edeceğimi bilemiyorum. Allah’ım Arafat’ın rahmetinden bizi de nasiplendirsin. Âmin. MESCİD-İ HARAM’DA OLAĞAN BİR İKRAM (28/06 19:00) Akşam namazını beklerken bir ikram naylonu serildi. İçinde 8 tane hurma olan tek kişilik ikramlar dağıtıldı. Ardından kahve ve çay. Çay bizim ağız tadımıza uygun, kahve ise çok farklı. İlk denemede zorlanabiliyor insan sonraları alışıyor. Hurmayla birlikte güzel bir ikili oluyor. Arap kahvesi bizim menengiç (meneviç) tadına benziyor. Yanımdaki Libyalı öğretmen, bana hurma verilmediğini sanıp kendi hurmasından ikram etti. Bir tane aldım. Devam edin deyince bende de var dedim. Biraz bozuldu. Sonra ben de kendi hurmamı açıp “İkram sünnettir” deyince aramızdaki soğukluk muhabbete döndü. 9 çocuğu varmış 1500 tl öğ.maaşı alıyormuş. Kaddafi’den sonra elimiz para gördü diye söyledi. Sadece konaklama dahil (yemek hariç) 4500 tl vererek umreye gelmiş. Bu arada çocuklarımı ve yaşlarını sordu. Kızım 27 yaşında deyince. “Senin değil çocuğunun yaşını sordum” dedi. Türk olsaydı bir çay ısmarlardım. Galiba görme problemi vardı. Gülüştük. BABALIK BU OLSA GEREK Biz bir çocuğumuzla ilgilenirken zorlanırdık. Yanımda namaz kılan arap bir babanın yanında 4 çocuğu var. Biri büyük 10-11 yaşında, diğeri 3, üçüncüsü 1.5 2, en küçüğü de 4-5 aylık. Bunlar babadakiler, belki bir bu kadar da annelerinde var Allah bilir. Namaz sırasında ne yapacak diye merakla bakıyorum. Kamet başlayınca en küçüğü secde yerine sırt üstü kendine bakar vaziyette yatırıp ayaklarıyla bebeğin ayaklarını sıkıştırdı. Bir büyüğünü hemen sağına diğerlerini de onun yanına dizip namaza durdu. Her secdeden doğrulduğumuzda bebeğin yaşıyor olduğunu görmek sevindirici. Secde sırasında en çok ağlayan ise bir büyüğü. Bir namaz da böyle eda edildi. Allah kabul etsin. KINUF NAMAZI Araplar akşam namazının farzından önce 2 rekâtlı bir namaz kılıyorlar. Bunun ne namazı olduğunu merak edip 3-4 kişiye sordum onlarda bilmiyorlardı. Sonunda bir Suudi bunun sünnet namazı olduğunu adına da “kınifun” dendiğini söyledi. O gün bende kınuf namazı kıldım. O suudi de farzdan sonra benim gibi 2 rekat sünnet kıldı. Sanki birbirimize 2 şer rekat sünnet hediye etmiş gibiydik. Bu namazı ve adını teyid için sonradan bir kaç kişiye daha sordum. Ancak böyle bir isim söyleyen olmadı. Bir kişi de bu, sünnet bir namaz, güneşin batışı namazı (salat-ı garbî) ifadesinde bulundu. AS……’IN TELEFONU KAYIP Nefsani oldu galiba telefonu kaybettik. Eşimin telefonunu otelde yemek yediğimiz masada bırakmışız. İkinci gün sabah namazından gelince fark ettik. Hemen lobiye inip görevliye söyledim. Bulursak odanızı ararız dediler. Saat 08:30 da aradılar. Zemzem restoranda kalmış alabilirsiniz, dediler. Sevindik sebebini 31 düşündük. Kendimize göre bir yorum yaptık. Böylece küçük de olsa bir celâli daha atlatmış olduk. BABAM BİZİ OTELE GETİRECEK AMA TERSİNE GİDİYOR. O. Babam’a Mekke’deki ikinci gün namaz çıkışında otelin yolunu bulup bulamayacağını sordum. Bulurum dedi ama zıt istikamete götürdü. Babamı mescid çıkışında yalnız bırakıp bırakamayacağımı böylece anlamış oldum. İNSAN-I KÂMİL NAMAZI İnsan- Kâmil namazını da eda ettik Terzi Babam” Haketmeyen bu namazı kılamaz. Ancak irfan ehli kılabilir. Bu namazı kılan Mültezem’den miraç etmiş gibi olur.(Gök ehli olur) demişti. Biz hak ettik mi bilmiyorum ama birkaç kez kılmak nasip oldu. Allah’ım idrakini de nasip etsin. Bu sırada idrakine çalıştığımız Terzi babamdan aldığımız bazı bilgiler şöyleydi: Makam-ı İbrahim Şeriat ve Marifet köşelerinin ortasında Burası en kâmil secde yeri, burada kılınan namaz da en kâmil namazdır. Buradaki insan-ı kâmilin hiçbir işareti olmadığından onu tanımak da mümkün olmaz. Kâ’be’nin içindeki kişinin kıblesi kendi mertebesine göredir. Hangi mertebedeyse ona göre kıblesine döner. Tam ortada ise namaz kılınmaz. Ortada duran İnsan-ı Kâmil, kendi ekseninde döner, diğerlerine ayna olur. Türkiye’de kıbleye döndüğümüzde Şeriat ve Tarikat köşelerine bakıyoruz. BİR CELÂL DE Os. BABAM CİHETİYLE ZUHURA ÇIKTI Bugün 30 HAZİRAN Pazar, akşam fazla yorgun olunca tavafı sabaha bırakmıştık. Sabah tavafı her zamankinden daha kalabalıktı. Her şavtta birkaç dalgadan korunmaya çalıştık. Namaza ve tavafa ilk defa eşim, babam ve ben birlikte gelmiştik. Bunun da bir hikmeti olmalıydı. Tavaf bittiğinde halıların bulunduğu iç bölüme geçip bir sütunun dibine oturduk. Saat 06:20 sularıydı. Babama bir sandalye bulmuş biz de onun iki yanına yere oturmuştuk. Etrafı seyrederken As…..’ın “ Babam bayıldı” sözüyle irkildim. Bulunduğu sandalyeden As….’ın üzerine yığılmıştı. Hemen doğrultmaya çalıştım As….. koşup biraz zemzem getirip yüzüne sürdü. Biraz kendine gelir gibi oldu. Dikkatimizi çeken, o halde bile dudaklarının kımıldıyor, okumaya devam ediyor olmasıydı. Okuyor ama bize tepki vermiyordu. Bizim desteğimizle sandalyede oturuyordu. 1 Dakika sonra ise külçe halinde yere serildi. Tamamen cansız vaziyette idi. İlk hâlin baygınlık olduğu belliydi. Bu kez tamamen kendinden geçmişti. Biri Türk diğeri Arap iki kişi yardıma geldi. Üçümüz birlikte karga tulumba misali kenara aldık. Türk arkadaş, tansiyonunun düşmüş olabileceğini beyanla babamın ayaklarını omuzuna aldı. O anda As…… da ben de ciddi olarak korkmuştuk. Kutsal topraklarda babamızı bırakmak nefsimize pek hoş gelmemişti açıkçası. 2-3 dakika daha babamda hiçbir kımıldama olmadı. Bir yandan okuyor bir yandan dua ediyorduk. “Allah’ım onun için bir hayır olabilir belki ama ben onu sağlıklı bir şekilde geri götürmeyi arzu ediyorum. Bunu senden diliyorum” diye yaptığım dua kabul edilmiş olacak ki, babamın dudakları 32 kımıldamaya başladı sonra elini oynatıp gözlerini açtı. Ayaklarını tanımadığı bir adamın omuzlarında görünce hemen tepki verip indirmek istedi. Adamcağız, çok naif bir edayla biraz öyle kalmak gerektiğini, bunu bir doktor arkadaşından kısa süre önce öğrendiğini söyleyince itiraz etmedi. 5 dakika kadar bu şekilde durduk. Babam konuşmaya başladı. Tamamen normalleşmiş gibiydi. Türk arkadaş babamın elini öpüp ayrıldı. Adamcağıza heyecandan adını bile sormayı unutmuştuk. 10-15 dakika daha dinlenip otelimize döndük. Nasıl bir celâldi, neyin ikazıydı? İdrake çalışıyoruz. Şimdi ikindi vakti yine Mescid-i Haram’dayız. Babam ben iyiyim diyor. Sabah olanlardan sonra da hiçbir şey hatırlamaması çok ilginç. “Biraz içim geçti” deyişi üzerinde de düşünmemiz gerekiyor. “Ölüm de insanın bu dünyadan içinin geçmesi mi acep?” RAHMAN TAAMINA DUA (01/07) Hudeybiye dönüşünde İkinci umremizi yapıyorduk. Bu umreyi 7 ay önce Hakka uğurladığımız merhum babam için yapmaya niyetlenmiştim. Safa ve Merve arasındaki Say’ımız bitmek üzereydi. Bildiğim duaları okuyarak sona varmaya çalışıyordum. Bir ara okuduğum duanın, yemek duası olduğunu fark ettim. Duayı tamamladım. O anda bunun sebebini düşünürken aklıma üç gün önce yazdığım şiirdeki cümle geldi. Rahmetli babamın Kâ’be’de okunmasını istediği bir şiire cevap olarak karaladığım satırlardan birinde “Rahman taamından yedik” demiştim. Şimdi o taamın duasını yapmış oldum. Şükründen âcizim. Duamı bitirdiğim anda saatime baktım saat 18: 18 idi. Şaşkınlık içerisindeydim. Otele döndüğümde ilk kez dikkatimi çekti otel girişindeki levhada otelin telefonu yazılıydı: 572 22 00 Toplamı 18- 18 bin âlemin sahibine şükürler olsun. BİR BARDAK ÇAY’A NELER BORÇLUYUM (02/07) Geç vakit bir bardak çay içip uzandım yatağıma. Herkes uyudu. Bende uyku yok. Uyudum sanıyorum. Ancak bir zikir sesi hafiften. Yakaza halindeyim. Önce “Lâ ilâhe illallah” Sonra “Lâ ilâhe illâ ente” Ardından “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah” Sonra “Lâ ilâhe illâ ente Muhammedün resûlullah” Ben mi söylüyorum? Hayır. O mu söylüyor? … Ama ben duyuyorum ve onaylıyorum. Ses dışarıdan değil kendimden. Bende ki O mu? Doğru ifade mi bilemiyorum. Uyanıyorum. Unutmamak için yazıyorum. (03/07 Saat:00:35) NEYDİ BU? DİL SÖYLEMİYORDU, GÖNÜLDE KELÂM SAATLERCE ONU ANDIM VESSELÂM. Bu satırları yazdıktan sonra uyku gitti uyanıklık geldi. Bugün eşim, N. Hanım ve Meryem isimli bir kızımızla birlikte peygamberimizin doğduğu evi ziyaret etmişler. Orada onlara birer K.Kerim vermişler. Yanında da biri “Son üç cüzün tefsiri” isimli iki kitap daha hediye etmişler. Uykum kaçınca Son üç 33 cüzün tefsirini alıp göz gezdirmeye başladım Adı böyleydi ama kitap Fatiha’nın tefsiriyle başlıyordu. Okumaya başladım. Sanki az önce yaşadıklarımın tefsiri gibiydi. Önceki gün yaşadığım celâlin cemale dönüşeceğini hissediyordum. Sonucunda Allah’a şükretmem gerektiğini belirtmiştim. Ancak kafama takılan bu durumda yapmam gereken şükür mü? Hamd mi? İşte cevabı: Yukarıda belirttiğim kelime-i tevhitlerden sonra, okuduğum satırlarda yazanlar: Hamd, isteyerek yapılan bir iyilik sebebiyle birisini diliyle övmektir. Şükür ise; dil, kalp ve azalarla yapılır. Şükür ancak bir nimet karşılığında yapılır. Şükrettirene şükürler olsun. Hamd sadece onun içindir. Elhamdü lillahi rabbi’l âlemîn. MİNİK KÜRE Kaslarımı kuvvetlendirmek için kullandığım küçük lâstik top parçalanınca “Ne alırsan 3 S.R. bir mağazadan küçük şirin bir top aldım. Her zaman yanımda olan bu küçük şeyle o kadar bütünleştik ki bir arkadaş gibi olmuştuk. Elimde topu gören çocuklarla bazen oynuyorduk bile. Sağ elimde kalem, sol elimde küçük topun olduğu bir sırada hisler kağıda şöyle dökülüverdi. Top Arapçada “küre” demekti. Çocuklar “eyne’l küre” diyerek topu soruyorlardı. Bu nedenle şiirin başlığı Minik Küre olmuştu. MİNİK KÜRE BENİMLE TAVAF YAPTIN SEN BOLCA ECİR KAPTIN HER ZERRENDE TECELLÎ VÂHİD’SİN MİNİK KÜRE ŞİFA İÇİN GELDİN BANA MEKKE EV SAHİBİ SANA BAŞTACIM, MİSAFİRİM BEN’LESİN MİNİK KÜRE RABBİMİN İZNİ İLE DÖNER İSEK VATANA KALACAKSIN BENİMLE ŞİFASIN MİNİK KÜRE ZEMZEM İLE TANIŞTIN İKİ AVUCUMA ALIŞTIN EZDİM BÜKTÜM SENİ BEN HAK’TANSIN MİNİK KÜRE DÜNYAYI HATIRLATTIN SENİ GÖREN BEŞERE SEN AYRI BİR DÜNYASIN ÂLEMSİN MİNİK KÜRE ÇOCUKLARLA OYNADIN KÂBENİN AVLUSUNDA DİLLERİNİ TEZ ÇÖZDÜN KELÂMSIN MİNİK KÜRE KÂBENİN NAKIŞINA İLÂHÎ YAKIŞINA ÂLEMİN BAKIŞINA 34 NAZARSIN MİNİK KÜRE DUAMDA DA SEN VARDIN AVUCUMUN İÇİNDE İSTİLÂM (SELÂMLAMA) YAPTIN SEN DE SELÂMSIN MİNİK KÜRE 03/07/2013 04:10 MEKKE’DE BİR CELÂL DAHA (03/07) Boz niyeti, ye tokadı. Bu umrede alışverişi asgari düzeyde tutup hurma ve zemzemin dışında bir şey almamayı planlamıştık. Yemin etmemiştik ama bunun doğru olacağını düşünüyorduk. Babamın istediği birkaç tesbih ve kokuya As……’ın şalları eklendi. Bu arada Türkiye ile irtibat halinde olunca dünyalık konuşmaların dozu artmış otelde internet olduğundan çocuklarla konuşma ve yazışmalar artmıştı. Onların da talebi doğrultusunda 2 tane Ipod almaya kalkışınca olanlar oldu. Rehberle baktığımızda Ipod 4 pazarlığı yaptık. Ancak TL yi çok düşük almaya kalkınca ertesi gün parayı rehberimize verip getirmesini istedim. Bu kez gelen 4 değil 2 idi yani bir iki model öncesi. Bunu yapmazlar, yanlışlık olmuştur diyerek ertesi akşam tekrar gittik. Siz bunu beğendiniz deyince daha da şaşırdık. Kimseye suç bulmadan bu tokadın acısını bir an önce azaltmaya çalışarak iade ettik. Daha doğrusu işimize yarayacak (ablamın bulursanız alın dediği) bir ürünle değiştirerek bu sıkıntıdan kurtulduk. O günden sonra hediye türünden, Türkiye’ye getirmek için neredeyse hiçbir şey almadım. Harcanan zamana mı yoksa düşüncedeki bulanıklığa mı yanayım bilmem. Ama çabuk toparlayıp ibadetimize yönelebilmemizin binlerce şükrü gerek… Küçük bir celâl, sonu cemâl olacak inşeallah. Haydi hayırlısı. Yarın Hira’ya yolculuk var. İkra’yı gönüllerimize indiren Allah’ımıza şükürler olsun. HACERRÜ’L ESVED’ LE GÖZ GÖZE (03/07 02.50) İki rekat teheccüdün ardından eşimi ve babamı bekleyemedim. Kâ’beye geldim. Onlarla birlikte gelecektik ama sözleştiğimiz saate daha çok vardı ve ben uyuyamamıştım. Uyutmayana hamdolsun. Daha önce aşırı izdihamdam dolayı makamlarında kılamadığım İ.K. namazını bu kez makamlarında tekraren eda etmekti niyetim. Çoğunluğun sabah namazı öncesindeki istirahat saati olunca nisbeten yoğunluk azdı. Dünya kelâmı etmemeye çalışıyordum. Rükn-i Şâmî köşesine giderken yabancı bir çift durdurup bir şeyler sordu. Cevap vermemek olmazdı. Hele benim gibi biraz Arapça biraz İngilizce karıştır, yuvarla gitsin misali konuşmayı seven birisi için. Ne sorduklarını anlamaya çalıştım. O da ne, konuştukları dili ömrümde ilk kez duyuyordum. Hindu dili mi Urdu dili mi bilmem. Bildiğim tek şey o insanlarla konuşamayışımız. Jest ve mimiklerle dillerini bilmediğimi onları anlamadığımı söyleyince ayrıldılar. Mûseviyet köşesinde namazımı eda ederken görevli asker, yolu açmak için insanları oradan uzaklaştırırken beni de omuzumdan yavaşça 25-30 cm. kadar sola doğru kaydırdı. Kim bilir namazın tam makamı belki de orasıydı. İseviyet ve Mûseviyet mertebelerindeki namazları da eda ettikten sonra Yemâni köşesinden girip, Hacerü’l Esved’e yakın geçerek, ol mübarekle SELÂMlaşıp son iki 35 rekat namazımı kılacağım mekâna gitmeyi plânlamıştım. Hacerü’l Esved’in önü oldukça kalabalıktı. Hiç olmazsa yakından SELÂMlaşırız diye bıraktım kendimi insan seline. 30-40 cm.lik bir mesafe kalmıştı. İlk defa bu kadar yakın olmuştuk. Bakıştık sadece ama el sürmek imkânsızdı. İnsanların halet-i ruhiyesini anlamaya çalıştım. Bir dalgaydı ki aldı beni önce sağa sonra sola savurdu. Kendimi Mültezem’in önünde buldum. İki elimle yapıştım o an peygamberimin miracını görmeye çalıştım.. Ama sadece çalıştım… Ve şeriat-marifet köşelerinin tam ortasında kıldım son iki rekatımı. Şükründen âcizim. BELKİ OL ESVEDLE MUSÂFAHAYDI NİYYET VAKTAKİ ULAŞTIM, GÖRDÜM ÇEKİLMEZ O EZİYYET KIRAMAZDIM MÜMİNİN KALBİNİ, ORADA KİM VAR BİLİRİM KUCAK AÇTIM MÜLTEZEMDE, YÜKSELEN RESÛLÜME, BEN ARTIK SEVİNCİMDEN, ÖLÜR ÖLÜR DİRİLİRİM. Günlerce hep aynı kapıyı kullandık. 1 no’lu Abdülaziz kapısının hemen sağındaki 94 no’lu kapıyı (Arapça söylenişi Erbaa ve tis’în, sayı değerleri toplamı: 13) Devamını iki dörtlükle kalem söylesin: Gir erbaa ve tis’înden Geç inen merdiveni Yüzün döndür yemine (sağa) İşte vardın kürsîye Hep burada cem olduk Can sohbetiyle dolduk Terzi babam anlattı Biz de hissedâr olduk. KÂBE İMAMI AĞLIYOR Yatsı namazı sonrasında eşim imamın namazda ağladığını söyleyince şaşırmıştım. Bana nefesi yetmemiş de yeni tabiriyle detone olmuş gibi gelmişti. Ertesi gün sabah namazını aynı imam kıldırıyordu. Ben bu kez hoperlorün tam altındaydım. Sesi çok net işitiyordum. İmam insan Sûresinden okuyordu. İlk rekatte “… ve kâne sa’yukum mezkûra.” İle, ikinci rekatte ise “eadde leküm azaben elîmâ” ile bitirdi Âyetleri. Anlamına bakmak için aklımda tuttum ağladığı yeri. İmam Sûrenin 15. Âyetindeki “..yutafu aleyh….” İfadesinde başladı ağlamaya. Resmen hıçkırıyordu. Âyeti baştan aldı ama yine geçemedi. Üçüncü kez okuyup tamamladı. Çoğu kişinin aklına takılan bir soru çıktı ortaya. Bu kadar duygusallık neden di? Ağlamalı mıydı? Herkesin bu soruya cevabı farklıydı belki ama ortak olan husus, imamın ağladığı Âyeti ve anlamını araştırma ve öğrenme arzusuydu sanırım. Ben de öyle yaptım eve gelince baktım 3ayetin tamamına ve anlamına. Sûrenin bu bölümünde naîm cennetinin nimetlerinden bahsediliyor ve cennet ehline yaşatılacak güzellikler anlatılıyordu. 15. Âyette ise Rabbim şöyle diyordu: “ ve yutâfu aleyhim biâniyetin min fiddatin ve ekvâbin kânet kavârîrâ.” 36 Anlamı ise şöyle: “ Etraflarında gümüşten kaplar ve billur küplerle dolaşılır.” KÂBENİN KARŞISINDA HEY MÜBAREK NESİN SEN? TAŞTAN MEBNU YAPI MI? HAK’TAN GELEN TAPU MU? O’NA VARAN KAPU MU? HEY MÜBAREK NESİN SEN? OL EVVELDE CENNETTEN HEDİYYEYDİN ÂDEM’E İBRAHİM BULDU SENİ MAKAM OLDUN NEBÎYE HEY MÜBAREK NESİN SEN? HACER, İSMÂİL İLE SENDE KALDI BİR ZAMAN ZUHUR ETTİN ZEMZEMİ YAŞATMADIN EL-AMÂN HEY MÜBAREK NESİN SEN? TAŞIP ÇAĞLAYACAKTIN ZEM DENMESEYDİ EĞER MİLYONLARCA BEŞERE KIYMETİN ÂLİ DEĞER HEY MÜBAREK NESİN SEN? AKTIN SÎNELERE AKTIN ŞÜKÜR Kİ ZÂTINLA YAKTIN TAVAF BİTTİ SAY BAŞLADI YİNE DÖNDÜN BİZE BAKTIN HEY MÜBAREK ZÂT’SIN SEN. MEKKE/MESCİD-İ HARAM/MAT’AF/ 03.07.2013 Saat: 13:13 Şiirin son kıtası hariç bitiş saati 13.08 idi. 13.13 gibi algıladım. Son kıtayı yazınca yeniden saate baktım. Bu kez gerçekten 13.13 olmuştu. Yanlış hesap bir kıta ilavesiyle düzeltildi. Hem göz hem gönül ulaştı tevhide. “GÖNÜLLERE İKRA” ’YA YOLCULUK (04/07) Grubumuzdaki 38 kişiden 14’ü dönmüş, kalan 24 kişiden 21’i Hira’ya çıkmaya niyetlenmiş yolculuğumuz 17.00 sularında başlamıştı. Ayağımdaki sıkıntıdan dolayı ben de otelde kalacaktım. Eşimin “sen de gel, çıkabildiğin kadar çıkarsın. Çıkamadığın yerde oturur beklersin.” Deyişiyle moral motivasyonum artmış, gruba katılmıştım. Eski bir minibüsle gidince şoför bizi bıraktı evlerin alt kısmındaki ana caddede. Oysa taksiler 500 m. kadar daha yukarı çıkabiliyorlardı. Burası dağın eteğine kadar olan asfalt/beton bir zemin olduğundan tırmanması da inişi de oldukça zordu. Diyebilirim ki, enerjimizin üçte birini burada harcadık. Sonra başladık merdivenlerden tırmanmaya. Birkaç merdivende bir dinleniyor, su ikmali yapıyorduk. Terzi babamın elinden aldığım enerji ve bastonlarımızdan aldığımız destekle, kendimizi dağın zirvesinde bulmuştuk. Çantalarımızı ve sularımızı O.S. 37 isimli bir kardeşimiz taşıyınca işimiz daha kolay oldu. Allah razı olsun. Tepeye vardığımızda sayımız 19 idi. Bir bayan bir erkek, iki kişi sağlık nedeniyle çıkamamışlardı. Neyse ki önemli bir sorun olmamıştı. Geri döndüğümüzde mesleği doktorluk olan abimizin “zorlasam belki çıkardım ama bir sıkıntı olursa grubun tamamın huzuru ve neşesi kaçardı” şeklindeki düşüncesi ibretlik ve mânidardı. Sadece kendi nefsini düşünerek sevap peşinde koşanlar için kulak küpesi misali bir sözdü. Allah’ın bu abimizin yaptığı duaları Hira’da yapılmış gibi kabul ettiğinden âcizane benim hiç şüphem yoktur. Daha önce merdivenler olmadığından daha zor olurmuş tırmanış. Biz dinlene dinlene 1 saat 15 dakikada çıktık. Tepeye vardıktan sonra Hira’yı görebilmek için az bir mesafe de inmek gerekiyor. Terzi babamın tavsiyesiyle yukarıdan seyredip duamızı yaptık. Çünkü Hira’nın tam kapısına varmak için geçilmesi gereken çok dar bir yer var. Oradan sadece grubun enerji bombası bir arkadaş eşiyle geçti, onlara heveslenen N. kardeşimiz de arkalarından. 16 kişi inmeyi denemedik. Allah ziyaretimizi kabul etsin, burada Hz. Muhammed‘e (a.s.) gelen İKRA’yı gönüllerimize indirsin. Tefekkürünü nasip etsin ve faydalandırsın inşallah. Âmin. KÂBE’DE SON CUMAMIZ (05/07) Bir önceki Cuma’da olduğu gibi yine saat 10.30 gibi vardık Mescid-i Haram’a. Merdiven altındaki hem sakin hem serin yerimize indik. Çevre illerden de gelenler olduğu için Cuma vaktine 2 saat kala yer bulmak oldukça zorlaşıyor. Cuma vaktine kadar çok hoş bir sohbet oldu. Bir arkadaşımızın Türk aile yapısındaki evlat çocuk ilişkisindeki ölçüye dair sorduğu soru üzerinde konuştuk. Aldığım notlardan birkaç cümleyi aktarmak isterim. “Ailenin dengeli oluşunda birinci aktör babadır. Baba eşinin hakkına mutlaka riayet etmelidir. Allah, Âdem’i kendine ayna olarak zuhura çıkardı. Havva da Âdem’e ayna oldu. Er kişi eşine bu idrakle bakmalıdır. Nefsimizi âdemliğimize aktaracak, çocukları annesine, anneyi bize ayna yapacağız. Kendimiz de Hak’ta fani olmalıyız ki, sonrasında hakla bâki olunduğunda artık kimse tanıyamasın. Boşanmalarda suç ne kadar kadında gibi gözükse de asıl suç erkeğindir. Eşini idare edememiş, ona hakkını verememiştir. Zâhirdeki yetimliği biliyoruz. Ancak, esas yetimlik, Rububiyet ve Abdiyet yetimliğidir. Onlardan habersiz olmamızdır. …….. Sohbet devam ederken arka safta oturan 3-4 yaşlarında çok sevimli bir çocuk babası Kuran okuduğundan onunla fazla ilgilenmiyordu. Oda bizim gruba katıldı. El kaslarımı kuvvetlendirmek için avcumda sıktığım küçük topla oynadı biraz. Topu alabilmek için sarılışı görülmeye değerdi. Bu kadar candan bu kadar Hak’tan bir sarılışı daha önce hiç yaşamadım desem yanlış olmaz sanırım. Kendisi adını Fuat gibi söyledi. Babası kâğıda yazıp Fırat olduğunu belirtti. Fırat birçok defa otur dediğim halde oturmadı etrafımızda döndü durdu. Bir defasında “Fırat bak Terzi baba sohbet edecek otur.” Dediğimde Fırat pat diye oturdu. Bir süre sonra çocukluğuna devam için kalktı tabi. Topu gizleyip kurtarmaya çalışsam da her defasında “Eyne’l küre?”(Top nerede?) diyerek onu almayı başardı. Sonuçta galip gelen Fırat oldu. Top onda kaldı. O dakikalar gerçekten unutulacak gibi değildi. Birlikte fotoğraf da çektirdik hatıra olarak. Cuma hutbesinde imam, üç aylar ve ramazan ayının öneminden, orucun faziletlerinden bahsetti. Cümlelerin çoğunu anlamak hoşuma gitti dikkatlice 38 dinledim. Orucun sadece bedene tutturulmaması gerektiğinden bahsedip nefis ve oruç ilişkisinden bahsetti. Oruçluya cennet kapılarının açılacağından, oruç ayında kardeşlik duygularının ve yardımlaşmanın artması gerektiğinden söz etti. Türkiye’deki Cuma hutbesinden farklı olarak hutbenin ikinci bölümü diyebileceğimiz ve neredeyse ilk bölüm kadar uzunlukta olan kısmında ise bol bol dua edildi. Özellikle mısırda ve Suriye’de yaşananlardan dolayı oradaki Müslümanlar için Allah’ın yardımı istendi. Bizlerde âmin dedik. GÜNLER AZALDI, SON BİR UMRE İÇİN ÇIKTIK YOLA (06/07) ? Saat 16:30 gibi çıktık yola. Bir taksiye binip Ten’im ‘e vardık. İhrama niyetlenip namazımızı kılıp aynı araçla döndük. Adı İbrahim olan Hintli şoförümüzün kullandığı aracın plaka numarası: 4429 (Toplamı 19 )idi. Kolumuzda saat yoktu. M.Haram’a vardığımızda duvardaki saat 17:10‘u gösteriyordu. Tavafımızı bitirdikten sonra babam da ben de sa’yda akülü araca binebiliriz diye düşünürken, kendimizi iyi hissedince bu fikrimizden vazgeçip, sa’yimizi yürüyerek yapmaya karar verdik. İyi ki vermişiz Rabbim gücünü verdi fazla zorlanmadan bitirdik sa’yimizi. Sa’yın bitiminde otele döneriz, sonra akşam namazına gelir miyiz diye düşünürken, sa’yın son şavtında bitişe 15-20 metre kala akşam ezanı okunmaya başladı. Böylece namazı orada kılmamız gerektiğini anlamış olduk. Namaz sonrası eşim ve H.H. ile buluşamadık. Arka tarafta inşaat olduğundan oradan çıkamadık. Tekrar mescide girdik. Kısaca yolumuzu kaybetmiştik. Sonunda bir çıkış kapısı bulduk 13 Nolu kapıyı. O kapıdan saray tarafına çıkıp otelimize yürümeye başladık. Epeyce zaman kaybetmiştik . Saat kaç oldu acaba diye başımı kaldırıp saate baktım. 19.53 tü. Allahuekber. İLGİNÇ BİR İSTATİSTİK Mekke’de bulunduğum süre içerisinde sanıyorum on binlerce insanla karşılaştım. Çevremdeki herkesi hesaba kattığımızda bu sayının yüz binin üzerinde olduğunu tahmin etsem yanılmam herhalde. İnsanlar birbirlerine karşı yanlış yapabiliyorlar. Yollarında engel oluşturabiliyorlar, birbirlerini sıkıştırıp zora sokabiliyorlar. Kısaca küçük hak hukuk ihlâlleri olabiliyor. Ancak kimse hiddetlenmiyor. Bağırmıyor, çağırmıyor. Sakince ikaz ediyor ya da sessiz kalarak o mübarek makam hatırına saygısızlık etmiyor. Ne var ki bu gözlemimin küçücük bir istisnası var. Sabredemeyen, bağırıp çağıran istisna insanlar. Kaç kişi mi? Bu yazıyı not aldığımda toplam 3 kişiydi. Son gün bir ilave edildi, oldu 4. İlginç olan ise şu: Mescid-i Haram’daki insan sayısı: Yüz binler Bu insanların sabredemeyen bağırıp çağıranı sadece :4 Bunların içindeki Türk sayısı :1 ( %25 ) Türk olmayan : 3 ( % 75 ) Bunlardan çevresindekilere (yolu tıkayanlara) bağıran 2 kişi ( %50 ) Eşine bağıran 2 kişi ( % 50 ) Bunlardan 1 tanesi Türk (maalesef) Eşine bağıranların % 50’si Düşünmeye değer. SON GÜN 4 TAVAF Veda tavafımızı yapmadan T.Babamın tavsiye ettiği İbrahimiyet, Muhammediyet ve Ulûhiyet namazlarını eda ettik. Veda tavafını sabah namazından sonraya saat 39 09.00 a erteledik. İyi de oldu. O. Babamı otele bırakıp tekrar geldik. Rahatça yaptık vedamızı. Sarıldık, öpüştük, koklaştık, vedalaştık. Görüşmek üzere diyerek ayrıldık. Bu arada son akşam N. Kardeşimiz Misk-i Haram adıyla bir koku hediye edince fark ettik bunun Kâ’be’nin örtüsüne sıkılan koku olduğunu. Birkaç tane alıp arzu edenlere hediye ettim. Birkaçını da Türkiye’ye getirdim. Şu satırları bilgisayara geçerken dahi o koku hala burnumda. Bir nebze de olsa özlem gideriyor. SON GECE VE KILINAMAYAN TERAVİH 17 Günlük umre suremiz gece saat 04:00 gibi otelden ayrılışımızla sona erecek. Cidde’de 10:05 de S.Arabistan havayollarına ait uçakla vatanımıza dönecektik. Birkaç gün önce oteldeki görevlilere bu yıl ramazan hangi gün başlıyor diye sormuştum. Bazen bizden bir gün önce başladıklarını bildiğimizden özellikle sordum. 9 Temmuz dediler. Yani Türkiye ile aynı. Gece restoranın sahur saatini sordum: 01:00-04:00 arası açık olacağını söylediler. Her şey planlandığı gibi hatta planlandığından güzel gidiyordu. Sabah kahvaltı yapamadan çıkmamız gerekecekti Oysa Ramazan olunca sahuru yedikten sonra çıkacaktık. Güzel olan bir şey daha vardı ki ömrümüzde belki de bir defa Kâ’be’de teravih kılmak nasip olacaktı. Bu duygularla vardık M.Haram’a o kadar kalabalıktı ki, Ramazan umrecileri de gelmişti ve iğne atacak yer yoktu. O.Babamla birlikte 94 nolu kapıdan girip sol kısımda kendimize bir yer bulduk. Yatsı namazını müteakip başladık beklemeye. 5 dakika kadar geçmişti ki imam cenaze namazı anonsu yaptı. İlk şaşkınlık anıydı. Ne oluyoruz dedim kendi kendime. Çünkü cenaze namazları hep namazların sonunda kılınırdı. Bu kez teravihten önce mi kılacaklar acaba? Diye düşündüm. Yanımdaki Arap’a sordum. “Teravih ne zaman kılınacak?” Adamın cevabı “Teravih Bukre inşallah” oldu. Nasıl yani? Adam teravihin yarın kılınacağını söylüyordu.”Yarın Ramazan değil mi?” dediğimde ise hayır hilal görülmedi o da bukre yani yarından sonra deyince “Teravihin nasibimizde olmadığını anlamıştım. Buruk bir şekilde cenaze namazı için kalkıp imama uydum. Sonradan öğrendim ki, Kâ’be’de olmasa da, Mekke’de (otelde) eşim teravih kılmış. Ona nasip olan da bu kadarmış. En ilginç olan ise O.Babamın teravihi. İmamın cenaze namazı anonsunu anlamayınca niyetlenip teravihe, uymuş imama. Oysa imam cenaze namazı kıldırıyor. Kendisi anlatıyor. “Baktım imam Fatiha okumuyor, herhalde tekbir alınmadı yeni alınıyor diyerek ikinci tekbirde yeniden başladım teravihe. Yine bir şey okunmayıp tekbir alınınca anladım cenaze namazı kıldığımızı. Hatlar karıştı …” Cenaze namazı bitiminde O.babama “vitiri kıl da gidelim” deyip durumu izah ettim. Bu kez şaşırma sırası ondaydı. Ne de olsa Arapçamız mükemmel değil diye otele gelinceye kadar görevli askerden esnafa, en az 4-5 kişiye tekrar tekrar sordum. Söylenen doğruydu: Araplar bu defa Ramazana bir gün sonra başlayacaklardı. Tv. Açıklama yapmış. Ayrıca o gece sahur da çıkmayacakmış (doğal olarak) Kısaca bir teravih serüveni böylece sona erdi. Rabbim kılmış gibi ecrini verir inşallah. CİDDE’DEN VEDA Küçük bir aksilik (Arap firmasının otobüsümüzü göndermeyişi) kiralanan otobüsle vardık Cidde havaalanına. Bu kez daha önceden bildiğimiz değil küçük bir 40 havaalanıydı. Sanıyorum umrecileri buradan aldılar sadece. Çünkü uçağa giderken kapıdan çıkan sadece 19 kişiydik. Bizim grup + pasaportunu kaybedip 3 gün geciken Bursalı bir Türk. Uçağa bindikten sonra 10-15 kişi daha geldi. 350 kişilik uçakta 40 kişi kadardık. Otobüs şoförü bizi doğruca 13 nolu perona getirdi. Eee 13 ‘e uğramadan olmazdı. Nitekim yanlış girdiğini söylediler. 13’e selâm verip vardık 33’e. İşte umre yolculuğumuzdaki son rakamlar: Çıkış kapısı 13 ve otobüs 14 nolu sütunun dibinde bekliyor ve numarası 35. İçerden bakıp tersten okuyun bir de. Allah bütün inananlarla birlikte bizim de umremizi kabul etsin. Bize bu güzellikleri yaşamamız hususunda öncü ve sebep olanlardan, başta Terzi Babam ve Nüket annem olmak üzere herkesten Allah razı olsun. Allah tekrarını nasip etsin. ÂMiN. ---------------------------------UMRE 2013 (5) Hazırlayan: Mu…… Pa… Günlük Notları, Medine 23 Haziran 2013, Otel Odası Umre yolculuğu başladı. Günler süren koşturmaca kendini sükûnete bıraktı. Efendi Babam'ın her zamanki sâkin hali yeni ve farklı bir yolculuğun habercisiydi. 24 Haziran 2013, 15.45, Otel Odası Kayda değer bir tevafuk oldu. Efendi Babam 53 numaralı koltukta uçakta seyahat etti. Bu kendisinin ma’nâ âlemindeki rakkamı idi. Uçak Medine'den beklenen yumuşaklıkta bir iniş yapmadı. Muhtemelen hava boşluklarına istinaden sarsıntılı ve yorucu bir iniş yaptık. Geldiğimiz gün Berat kandiline tevafuk etti. Efendi Babamın da dediği gibi ‘Beratımızı’ almamız gereken bir gecenin akabinde Hendeğe, Kıbleteyn ve Kuba mescidine gidecek olmamız hakikat yolculuğuna dönük emareler taşıyordu. Bu keyfiyeti hakkıyla idrak edebilmek dileğiyle. Çocuklarla gelmiştik. Bu sebeple Efendi Babamın sohbetinden uzak olduğum zamanlar vâki oldu. Sağolsun bu sohbetleri arkadaşlara soruyor ve onlardan öğrenmeye çalışıyordum. Kaçırmadığım sohbetlerden birisinde Mescid-i Nebi’de değişik meşrep ve mezhepte insanların değişik değişik namaz kılmalarını mevzu ediliyordu. Efendi Babam "Burada hukuksuzluğun hukukunu görüyoruz ki bu büyük bir nimettir." dedi. Akabinde bu durumun bazı sıkı ve sert kuralları olan Ehl-i Sünnet'e önemli bir mesaj verdiğinin altını çizdi. Daha sonra kucağımda küçük oğlum Ahmet uyurken Terzi Babamızla Mescid-i Nebevi'nin etrafını gezmeye başladık. Bu gezintide uzaktan da olsa Bulut Camii'ne uğradık. Bulut Camii, Efendimiz (s.a.v.)'i güneşten korumak için takip eden bulutlara ithafen yapılmış. Ne sevgi! Mescid-i Nebevi'nin çevresini gezerken Efendi Babamızdan öğrendik ki Kâinatın Efendisi, Resul-ü Kibriya, Sultanül Enbiya hazretlerini (salat ve SELÂM ona olsun) tavaf ediyormuşuz. İnsan bilmeden nelerin içerisinde oluyor. Rabbime hamdolsun. Aynı sohbette şu da mevzu olmuştu. Biz, Efendimiz (s.a.v.)'in vücudunda yani insan olarak zuhur eden Hakikat-i Muhammediye'yi idrak edebilmek ve bundan nasiplenebilmek için bu kutsal kabri ziyaret ediyorduk. Allah Efendimizin(s.a.v.) şefaatine nail eylesin. 41 Berat gecesinin akabinde sabah namazını Mescid-i Nebevi'de ifa etmeye çalıştım. Kahvaltıda arkadaşlardan katılamadığım dünkü sohbetteki bazı mevzuları dinledim. Efendi Babam şöyle anlatmış: Üç hayal var. Birincisi, Allah'ın Hayal'i. Yani bu âlem ve bizler. İkincisi, İnsan'ın Allah'ın Hayal'ini idrak etmeye çalıştığı Hayal. Üçüncüsü Vehim: İnsanın kendi nefsinden kaynaklanan ve Allah'ın Hayal'ini idrakten uzak hayal. Dolayısıyla kişi nasıl bir yer, cennet, cehennem hayal ediyorsa ölümden sonra da öyle bir yere gider. Bahusus şunu da eklemeli. Hayal meselesi ölümden sonra da devam ediyor. Kısaca seyr-i süluk devam ediyor. Otobüse binip Uhud dağına gittik. Hemen okçular tepesinin orada biraz oturduk ve tefekkür etmeye gayret ettik. Uhud... Efendimiz (s.a.v.)'in mübarek yüzlerinin kanadığı, Hz. Hamza'nın şehit edildiği, okçuların emre itaat etmemeleriyle mağlubiyetin gerçekleştiği Uhud. Allah Uhud hakikatini anlamayı nasip etsin. Amin. Daha sonra Kıbleteyn mescidine gittik. Efendimiz (s.a.v.)'in putlar ve müşrikler olduğu için çok sevdiği Kâ’be yerine Mescid-i Aksa'yı (Kudüs) kıble yaparak namaz kıldırırken, namaz ortasında gelen bir emirle kıbleyi Kâ’be istikametine çevirdiği mescid. Bu sebeple ismi iki kıbleli manasında Kıbleteyn kalmış. Efendi Babam bu kıble değişimini bizzat tatbikat ile anlattı. Ve ekledi: Buradaki hakikati anlamak için kişi otuz umre yapsa yetmez. Rakam, göreceli keyfiyeti aktarmak için misal olarak verilmişti. Vurgu şu idi: Berat gecesi ile başlayan yolculuğumuzun izleri hakikat perdesinin aralandığı bir patikayı andırıyordu. (Hakikat-i Muhammediye tatbikatı gibi...) Akabinde, Hendek savaşının gerçekleştiği, hendeklerin kazıldığı meydana gittik. Buradan sonra Kuba mescidine yani Efendimizin (s.a.v.) hicreti sırasında dinlendiği yerde yapılan mescide gittik. İlk mescide... Efendi Babamın burada aktardığı anekdot dikkate değer: Onca zaman önce burada Efendimiz(s.a.v.) ve arkadaşları bazı hakikatleri, halleri yaşamışlar. "Zaman" kelimesini ortadan kaldırın. Aslında şimdi bile bu hakikatler yaşanıyor birileri tarafından ve yaşanacaktır da. Bir önceki gün gerçekleşen önemli bir detayı aktarmayı unuttum. Mescid-i Nebevi'de birçok kapı var. Bunlardan SELÂM kapısından girdiğimizde Efendimiz (s.a.v.)'in kabrini ziyaret ederek Baki kapısından çıkıyorsunuz. İhvanla beraber Efendi Babamızın peşinde SELÂM kapısından yürümeye başladık. Efendi Babam "Bu kapıdan girip öbür kapıdan çıkmak 10-15 yıl alır. O da iyi çalışılırsa" dedi. Mesaj alınmıştı. Mesafe kısa, ufukta ışık var ama göründüğü kadar kolay değil. Çünkü SELÂM kapısından itibaren 12 bölüm var sütunlarla bölünmüş. Bu 12 sütun nefis ve hazret mertebelerini temsil ediyor. Her sütunlarla bölünmüş koridorları geçmek o an için 3-5 saniye sürse de hakikatte başka bir zaman mertebesi devreye girdiği aşikar. Kalemi bırakmaya yakın şunu söylemeliyim. İlk geldiğimde ilk anda çok daha yoğun bir duygu patlaması yaşarım dediğim Medine-i Münevvere'de bu durum hasıl olmayınca biraz üzülmüştüm. Halihazırda anlıyorum ki Ev'imden (Medine'den) uzak yaşadığım için duyduğum küçük bir yabancılıkmış bu. Yavaş yavaş ve büyüyerek hafızamı tazeliyor ve evimi hatırlıyorum. Sevgim ve aşkım bu nispette artıyor. İnsan evinden uzak kalır ama asıl evine yaklaşınca birşeyler hatırlar. Muhtemelen Ev'imden (Medine'den) uzaklaşmak zor gelecek. Allah Hakikat-i Muhammediye yolundaki gerçek evimizi bulmayı nasip etsin. 26 Haziran 2013, Mescid-i Nebi, 6.15 Bugün Mescid-i Nebevi’den ayrılma günü. Kâinatın Efendisine (s.a.v.) veda etme günü. Hafif bir ürperti ve korku; buralardan gitmek istememenin küçük işaretleri. Efendimize (s.a.v.) son SELÂMdan önce Terzi Babamız her zaman buluştuğumuz yerde Mescid-i Nebi’de sabah namazı sonrası ihram giyme tatbikatı yaptırdı. Bu küçük tatbikat her yönden önemliydi. Akabinde ayrılacak olmanın verdiği hüznü heybemde taşıyarak SELÂM kapısı ile bâki kapısı arasındaki uzun yolculuğu katetmeye başladım. Efendimize (s.a.v.) yaklaştım ve SELÂMımı ilettim. Allah inşallah tekrar gelmeyi nasip eder. 42 Çıkışta kalabalığın Cennet-ül Baki’ye girebildiğini gördüm. Fecr vaktiydi… Girmese idim bir eksiklik hissedecektim. İnişli çıkışlı araziler ve toprak ve derme çatma koyulmuş taşlar. Suudların bu mantığını anlamak pek mümkün değil. Mezarlıkta kimler yatmıyor ki… Efendimizin (s.a.v.) zevceleri, Hz. Ayşe, Hz. Rukiyye… Kızı Hz. Fatıma… Daha başka Hz. Osman, Hz. Halime, Uhud şehitleri… Kimin nerede yattığını anlamak mümkün değil. Yavaş yavaş geziyorum. Etrafta grup halinde uçuşan güvercinler gittikçe yükselen güneşin şimdilik tahammül edilebilir ışığı altında tur atıyor. Son derece güzel bir ışık var ortalıkta. Dualar okuyarak gidiyorum. Kalabalığa karışıyor, tefekkür etmeye çalışıyorum. Dün neler yaptığımızı not etme fırsatı bulamadım. Gecesinde saat bir gibi arkadaşlarla mescide gitmeye karar verdik. Elimizde harita, kroki ve açıklamalar ile Efendimizin (s.a.v.) türbesinin civarını anlamaya çalıştık. Namazı ‘yeşil halıda’ yani Cennet-ül Bâki bölgesinde kıldım. Gündelik virdlerimizi yaparken etrafın sakinliğinde istifade ile Ashab-ı Suffa kısmına gittik. Ve gün içinde kalabalıktan girilmesi mümkün olmayan bu kısma oturma bahtiyarlığına erdik. Yine burada hayatımda ilk defa icra edeceğim ‘Hakikat-i Muhammediye’ namazını eda ettim. Allah bu mekândaki ilmi bereketi idrak etmeyi nasip etsin. Yine çok rahat bir şekilde Efendimizin (s.a.v.) kabrini ziyaret ettik. Salatü SELÂMlarla yanından geçtik. Sabah namazını erkenden kılıp yattık. Sabah tekrar Terzi Babamla buluştuk. Bu sefer Hakikat-i Muhammediye namazını cemaatle kıldık. 2 Ademiyyet mertebesi, 4 İbrahimiyyet mertebesi, 3 İseviyet mertebesi, 4 Muhammediyet mertebesi, 3 Vitriyet mertebesi… Toplamda 20 rekâtlık bir namaz. Bu kutlu namazın ardından öğle vaktini bekledik ve eda ettik. Dönüşte biraz dinlenmenin akabinde müze ziyareti gerçekleştirdik… Gece çocukları uyutmaya çalışırken kızımın sorusu uykumu kaçırmadı değil: Baba, Allah’ı neden göremiyoruz? Esaslı bir soru. Cevabını sonraya bıraktım. Yazıya son verirken benim çocuklara baktığım zaman diliminde Terzi Babamın arkadaşlarla yaptığı sohbetten bir parçayı da aktarmak istiyorum. Efendi Babam, Hz Peygamberimizin (s.a.v.) hakikatlerine dönük hususları arz ediyormuş. Birden bir çocuk gelmiş ve sormuş: Sen ne yapıyorsun, vaaz mı veriyorsun? Efendi Babam hafif bir tebessümle ‘Nefes veriyorum.’ demiş. Akabinde çocuğun adını sormuş. Çocuk, Can Ahmet demiş. Herkesi şaşırma hali aldığı sırada aynı çocuğun ikizi gelmiş ve aynı şekilde Efendi Babama ‘Sen ne yapıyorsun, vaaz mı veriyorsun?’ demiş. Efendi Babam ‘nefes veriyorum’ dedikten sonra çocuğun adını sormuş. Çocuk, Can Muhammed demiş. Tam da Efendimizin (s.a.v.) zahiri ve bâtıni hakikatlerinden bahsedilirken vuku bulan bu hadise oldukça manidar. Bugün ayrıca şunu öğrendim. Kıbleteyn mescidindeki kıblenin değişmesi yine Berat gecesinin akabinde imiş. Tıpkı bizim berat gecesi günü gelip ertesi günü Kıbleteyn mescidine gitmemiz gibi. Rabbim hakikatlerini anlamayı nasip etsin. Günlük Notları, Mekke 27 Haziran 2013, Mescid-i Haram Mekke’ye yolculuğumuz yaklaşık altı saat sürdü. Peygamberimizin (s.a.v.) risaletinin asılı olduğu beldeden bir hüzünle ayrıldık. Yolculuk esnasında ihram kıyafetleri üzerimizdeydi. ‘Zül Huleyfe’ adını verdikleri yerde yani mikat mahallinde umre namazı kılıp yola devam ettik. Yol boyu Efendi Babamın öncülüğünde ilahiler, şiirler okuduk, zikirler yaptık. Medine’nin Cemal Mekke’nin Celâl esmâlarının tecelli ettiğini hemen anlamaya başladık. İhrama girdiğimiz için ihram yasakları da başlamıştı. Cemâl ve Celâl isimleri. Bu yönüyle Mekke ve Medine bana oldukça zıt mekânlar hissiyatı verdi. Hem de hiç beklemediğim kadar. Bir yerde sükûnet, dinginlik bir yerde hareketlilik. Bir taraf sanki şefkatli bir ev, bir taraf insanın ‘ben’ olmak zorunda olduğu bir temaşagâh. Cemâl ve Celâl isimleri. Boşuna denmemiş. İki zıt isim bir araya 43 geldiğinde ma’nâlı bir resim karşımıza çıkıyor. Daha kâmil bir birliktelik. Zıtlıklar toplandıkça kemâlâtın artması gibi. Saltanat mekânındayız. Allah’ın Zat’ının tecelli ettiği yer. Kâ’be’yi ilk gördüğümde Efendi Babamın tavsiye ettiği ve yazdığı ‘Varlığımı varlığınla, özümü özünle kapla. Senden başka bir yere yöneltme. Zat tecellini nasip eyle. Hüvalla hüllezi esmaül hüsnasının hakikatini idrak etmeyi nasip eyle.” duasını okudum. 29 Haziran 2013, Mekke Otel, 16.00 Kâ’be nasıl bir mekân? Bu soruyu detaylı düşünme fırsatım olmadı. Fakat Kâ’be temaşa edildikçe temaşa edilesi bir mekân. Makam-ı İbrahim’den tut, Hacer-ül Esved’e, Hatim bölgesinden tut, Altınoluğa kadar, Mültezem kısmından, şeriat, tarikat, hakikat, marifet köşelerine kadar, insanların etrafında dönmelerinden, Rükn-ü Yemani’de bir defa Hacer-ül Esved’de üç defa “bismillah allahüekber” demelerine değin bütün süreçler adeta her an, bir şey ifade ediyor. 29 Haziran 2013, Kâ’be, Makam-ı İbrahim’in önü, 19.00 Müslüman kardeşlerim sayesinde burada insan akıntısına takılmadan insan-ı kamil namazının son iki rekatını makam-ı İbrahim’in önünde kılmak üzere beklemeye başladım. Akşam okunmak üzere. Hamdolsun ki müslümanım. Bu cümleyi iliklerime kadar hissettim. Buradaki akış insanın iç ritmine o kadar benziyor ki etkilenmemek mümkün değil. Öyle bir akış ki (tavafı kastediyorum) hepsi ‘bir şey’ olmak istiyor ve tıpkı ‘lâilâheillâllah’ zikrinin tecelli ettiği Muammediyet mertebesindeki Hacer-ül Esved’e SELÂM verirken ortaya çıkan etkili ritme benziyor. Herşey iç içe. Zahir ile batının beraber tecelli ettiği yerin burası olması böyle bir şey olsa gerek. Burası ‘er’ meydanı. Cinsiyetler, ırklar, diller ortadan kalkıyor. Tıpkı Kâni Karaca’nın ayin öncesi meşhur bir kaside kaydında söylediği gibi burası öyle bir meydan ki her can bu meydana çıkmaya cesaret edemez. Aşk meydanı. Muhameddiyet’in her yönüyle tecelli ettiği yer. Başka meydan mı var? Burada her şey duruyor, başlıyor, dönüyor, yürüyor, oturuyor. Hepsi her dâim aynı zamanda aynı şey için oluyor. Ne inanılmaz bir atmosfer. Allah Altınoluk’tan akan rahmaniyeti kana kana içmeyi nasip eylesin. Amin. Bir beyit düştü haddimizi aşarak: “Huzurundan ayırma Ya Rabbi Kâ’beni genişlet benim için” 1 Temmuz 2013, Kâ’be-i Muazzama, Sabah namazı vakti Dün önemli bir karar alarak Hira (Nur) dağına çıkıp Efendimizin (s.a.v.) tefekkür denizine kulaç attığı mekânı ziyaret ettik. Öncesinde buraya gitmek için bir taksiciyle anlaşamadık. İkinci konuştuğumuz taksiciyle yola revan olduk. Şoförümüzün adı Sultan idi. Bu önemli yolculuğumuzun bu isimde bir şoförle başlaması manidar. Sultan, bizi dağın eteklerine, arabanın girebileceği bir yere kadar bıraktı. Oradan sonra yürümeye başladık. Dağ çok dik bir patikaya sahipti. Merdivenler insanların gayretleri ile yapılmış belli bir nizam içeriyordu. Fakat Suud mantığının bu tip değerlere ‘kıymetsiz’ bir anlam yüklemesi çevreden derhal anlaşılabiliyor idi. Çünkü bu kadar öneme haiz bir mekânın, Efendimizin (s.a.v.) seyr-i sülukunun önemli bir aşamasının gerçekleştiği mağaranın, ilk vahiy ‘Oku’ emrinin Cebrail (a.s.) aracılığıyla indirildiği bu kutsal taş ve toprağın, tefekkür yolculuklarının en önemli misali olan bu patikanın çıkardığı minik kartal yuvası denebilecek temaşagâhın sahipsiz bırakılması başka nasıl açıklanabilir ki? Revan olduk. Zorlu yolculuğa çıkarken Efendimizin (s.a.v.) kırk yaşlarında, o zamanın vahşi tabiatını da dikkate alarak böylesi tenha bir yere inip çıkmasını anlamağa gayret ettik. Hz. Hatice validemizin bu mekâna yiyecek içecek getirmesindeki fedakârlığı ve sevgiyi tahayyül ettik. 44 İslamiyet’in dünyayı anlamağa muktedir gücünü gösteren küçük bir seremoni daha yaşıyorduk. Tepeyi çıktıkça artan temaşa imkânlarını, çevrenin korkutucu hayati tehlikesini aramızda konuşuyorduk. Mekke’yi, Kâ’be’yi sanki bir perdeden seyrediyormuş gibi konumlanan bu dağı idrak etmeye çalışıyorduk. Mekân korkutucu dedim. Kastım, çetin bir dağın, ölümle burun buruna olan tenhalığına vurgu yapmak. Nasıl bir tefekkür ihtiyacı, nasıl bir dikey yolculuk idraki ki mekân ve zaman adeta en uygun demlerini yaşıyor. Nur dağının tepesine vardık. Kâ’be artık nazara düşüyordu. Fakat mağara tam tepede değildi. Menzile varmak için birazcık tepeden aşağıya inmek ve sanki saklanmak için daha tenha bir yere geçmek kurgusu vardı. Bilemiyorum, Allahualem. Ama bu husus bile derin bir tefekkürü hak ediyordu. Bir insanın ancak sığabileceği iki dar taşın arasından geçerek ucundan Kâ’be’nin görülebildiği (tabi günümüz bina putlarından bu mümkün değil!) mağaraya geldik. Maymunlar bize eşlik etmeye başladı. Dağın civarında yaşayan bu maymunlar ilginç görüntülere sebebiyet verdiler. Bekledik mağaranın ağzında. Biraz düşündük, muhayyilemize Efendimizin (s.a.v.) buradaki tefekkür deryasını getirmeye çalıştık. Elbette getirebilmemiz mümkün değil. Fakat O’nun bu konuda bize yardımcı olacağından eminim. Sapa ve tehlikeli bir yer olduğundan bahsetmiştim. Bu husus önemli. Çünkü Terzi Babam, Efendimizin (s.a.v.) bu mağarada öylesi hafakanlar yaşadığını söyledi ki adeta intiharın eşiğindeydi. Bu kadar uca gidilen bir noktada imdada Cebrail (a.s) yetişiyordu. Beşer aklımla buradaki hakikati anlamağa gayret ediyorum. Allah inşallah idrak etmeyi nasip eder. Düşünce âleminde tamamen kendi ile baş başa kalan Efendimiz (s.a.v.) dikey git-geller yaşıyor. Ve gönlüne düşmüş, Allah’ın Zat’ının tecelli ettiği Kâ’be’yi seyrediyor. Muazzam bir durum. Kimsenin olmadığı ıpıssız bir yerde, sadece tabiatın eşlik ettiği bir ortamda tefekkür melekesi işliyor. Tefekkür melekesinin temaşagâhı da Kâ’be-i Muazzama. İçimden şöyle geçirdim. Bir Hira’m olmalı. Öyle bir Hira ki, O’na çok yaklaşabilmek imkânı vermeli. Öyle ki gönlümde inşa etmem gereken Kâ’be’nin seyrine imkân vermeli. Uzaktan seyrettiğim belki de mürşidim, benim temel referansım. Kalanı ise bir ferd, insan olarak içimdeki cevher. Allah’a lika olan cevher. Rabbim Hira mağarasının hakikatini idrak etmeyi nasip etsin. Hira’larımızı bulmayı nasip etsin. Hira’larda Allah’ın Zat’ını tefekkür ederek dikey yolculuklar yapmayı nasip etsin. Nur dağından indik. “Sultan” adlı şoför bizi otele geri bıraktı. Oldukça çarpıcı bir yolculuk nihayete erdi. Akşamında Efendi Babamızla sohbet oldu. Hira dağımdan temaşa etmem gereken referans noktam olan kişiyi olabildiğince dinlemeğe çalıştım. Olabildiğince diyorum çünkü Hira mağarasına inip çıktıktan sonra yorulmuştum. Göz kapaklarım ağırlaşmıştı. Tam bu sırada Efendi Babam filmde saniyede kaç kare geçtiğini sordu. “24” cevabımdan sonra Efendimizle (s.a.v.) Cebrâil (as)’ın 24.000 defa görüştüğü rivayet edilir dedi. Dikkat kesbettim ve uykum açıldı. Hira yolculuğundan, ilk Âyeti Hira’da getiren Cebrâil (as)’ın Efendimizle (s.a.v.) olan irtibatına geçiş yaptık. Bunun da bir anlamı olması lâzım. Bu satırları Rabbimin Zât’ının tecelli ettiği Kâ’be’yi temaşa ederken yazıyorum. Az öncesinde ecdad yadigârı Osmanlı revakları altında yine gözüm, yönüm Kâ’be’de namaz kılmıştım. Namaz kılarken avizelerin kubbeyle birleştiği yerde yuva yapmış yüzlerce kuşun sesini halâ dinliyorum. Bu da temaşanın bir parçası olsa gerek. Bir yandan mahşeri kalabalık, bir yandan atalarımın Kâ’be’den büyük olmasın diye inşa ettikleri görece küçük revaklar, (revaklarda, tamir hususunda Mimar Sinan’ın imzası var.) bir yandan kuşlar, bir yandan varlığı şüpheli ben. Aynı gün, ikindi sonrası 45 Hudeybiye antlaşmasının yapıldığı yerden dönüyoruz. Ecdad yadigârı bir mescide halka halinde küçük bir zikir ve dualı biat programı yaptık. Halkanın ortasında küçük oğlum Ahmet vardı. Aklımdan çıkmadan bir hatırayı not etmek istiyorum. Mescid-i Haram’ın alt katında bir yerde ikindi namazını müteakip küçük bir sohbet yapıyoruz Efendi Babamla. Sohbet İbrahimiyyet mertebesindeki tevhid hakkında idi. Nihayetinde kısa sohbet sona eriyor. Sekiz kişi olduğumuzu fark ediyoruz. İbrahimiyyet mertebesi de seyr-i süluk da sekizinci sırada. ……………….. Müslüman olduğumu hissettim burada. Daha önce yazdım belki. Bu kadar farklı dil ve ırkın bir ortak paydada tevhidi yönelimleri etkileyici. İşin diğer bir yönü İslâm’ın fiziki tarafı. Meselâ Umre yapmak çok da kolay bir ibadet değil. Tavaf, akabinde say oldukça zorlayan fiziki hususiyetlere sahipler. Bu ibadetlerde bedenen yoruluyoruz. Dolayısıyla dünyaya dönük ciddi bir mesaj da var gibime geliyor. Müslüman olmak kolay değil bu sebeple. Müslümanlığı fiziki meselelere hapsettiği düşünülmesin. Aslında fizikin taşıdığı fikri anlam katmanları bedeni yorgunluğu unutturacak zihni yorgunluklara sürükleyebiliyor insanı. ………………… Bu insanlar neden dönüyor? Her biri farklı olan insan tek’leri neden aynı fiili yapıyorlar? Neden Rükn-ü Hacer-ül Esved’de üç defa ‘Bismillah Allahüekber’ diyerek SELÂM veriyorlar? Neden Kâ’be kapısına ve hemen solundaki mültezem bölgesine hayranlıkla bakıyorlar? Neden Makam-ı İbrahim’i de tavaf ediyorlar adeta? Rükn-ü Iraki’nin hemen başındaki hatim bölgesinde namaz kılmak istiyorlar? Rükn-ü Şami’yi geçtikten sonra Hacer-ül Esved’e dokunmak isteyenlerin kuyruğuna dalıyorlar? Ve bu esnada üçüncü köşe Rükn-ü Yemani’yi SELÂMlıyorlar? Neden? ………………… Sâlik, Hacer-ül Esved’de başladığı yolculuğu İbrahimiyet makamının ortasında bitiriyor ve halka karışıyor; bilinmezliğe geçen bir ‘arif’ oluyor. Sâlik, ‘lâilâheillâllah’ ile başladığı yolculuğu yine ‘lâilâheillâllah’ ile noktalıyor. Döngü tamam olduğunda zâhirde aynı insan lâkin bâtında artık insan-ı kâmil, arif-i billâh. Sâlik, hayy ile hayat bulmağa çalışırken altınoluk altında rahmani gıdaları alıyor ve İbrahim (a.s) ve İsmâil (a.s) kabirlerinin olduğu düşünülen hatim bölgesinde duaya duruyor. Sâlik, dönen her şeye karşı bir hassasiyet geliştiriyor. Sâlik, her an farklı olan Allah’ın tecellilerini yine Allah’ın Zat’ının tecelli ettiği Kâ’be üzerinden seyre dalıyor. Sâlik, celal (Mekke) ve cemal (Medine) şehirlerinde Hakikat-i Muhammediye yolunda rüyalara mazhar oluyor. Sâlik, cenneti isteyenlere bırakıyor. Zât’ın tecellisinde her dâim yanan ve sönen ateş böcekleri gibi diri kalmak istiyor. ………………… Mescid-i Nebevi’de Efendimizi (s.a.v.) tefekkür etmeye çalışıyordum. Bir an aklıma Efendimizin (s.a.v.) vefatı ve bizim bu vefatı nasıl anlamlandırmamız gerektiği meselesi düştü. Biraz da umutsuzca bir duyguya kapıldım. Tam o sırada Efendi Babam Mescid-i Nebevi’de namazdan çıkmış ilerliyordu. Hemen peşine takıldım. Cevabı bulmuştum. Efendi Babamın peşinden giderken zâhirde geride, arkamızda Kâinatın Efendisinin (s.a.v.) kabrini bırakıp oradan uzaklaşıyorduk. Fakat bâtında ise Hakikat-i Muhammediye’yi şimdi yaşayan ve taşıyan bir mürşidin peşine takılmıştık. Çok düşündürücü! ………………. 46 Umre bitti. O gece sabah dörtte hareket edecektik. Efendi Babam bizi uğurlamak için zahmet edip kalkmış, otel lobisine gelmişti. Arapların giydikleri beyaz ve uzun entari üzerindeydi. Önceden duyduğuma göre bu kıyafetini kendisi dikmişti. Beyazlara bürünmüş bir hali vardı. Bizi uğurlamak için gösterdiği bu nezaket hepimizde şaşkınlık uyandırmıştı. Yavaş yavaş geçen saniyeler her birerlerimizin Efendi Babamızla tek tek vedalaşmasının ardından hüzünlü bir atmosfere büründü. Sohbet Notları, Medine 24 Haziran 2013, İkindi Sonrası, Mescid-i Nebi, Terzi Babam’ın sohbetinden notlar Âlemde şer-i hükümler geçerli olduğu için meselâ bir haklılığı hep bu istikamette düşünmek lâzım. Bâtın meselelerde şer-i hükümler yok. Dolayısıyla bir hükmün zâhir ve bâtın kısmı karıştırılmadan değerlendirilmelidir. Tasavvuf, hayatın kendisi olduğu için her konuyla/işle ilgilidir. ‘Duran Adam’lar kendi cenazelerinin namazlarını kılıyorlar. Çünkü hakikatte ölüler. Füsus Sohbeti, C II, Hud Faslı Hizmetçi, Köle, Efendi ilişkisinde hizmetçi paraya bakar, köle ise ubudiyete… Kötülükleri nefislerine vererek âlimler/arifler Hakk’ı korurlar. Âdem (a.s) “Biz kendimize zulmettik.” diyerek Hakk’a noksanlık gibi görülecek şeyleri perdeler. Edebe uygun olduğu için de bunu yapar. Hak kelimesini Efendi Babam iki ‘k’ ile yazıyor: Hakk. Çünkü üçüncü harf olan ‘k’ halkın zuhur mahalli. Bu şekilde ‘k’ düşüyor yerine ‘l’ geliyor. Bu sebeple âleme noksanlıkları itibariyle ‘Halk’, Zat’ı itibariyle Hakk diyoruz. Veya zahirde Halk batında Hakk. Kemal nokta ikisini cem etmek. İdrak edemediğini idrak etmek idraktir. İnsan bir yandan mutlak acziyette bir yandan da mutlak kudrette. Kudretle ilgili izinler bu dünyada pek yok… Hayret Makamı: İnsanın dünyadaki Hakk yönlerini görmesi, müşahade etmesi. Rab Hakk’dır. Hakikat nazarıyla bakınca abd’de Hakk’tır. İnsan zahiri ile Halk, batını ile Hakk. Kul da Hakk ise Rab da Hakk ise mükellef kim? Zahir itibariyle mükellefiz, batın olarak değiliz. Sünnet Halk’tan uzaklaşmak, farz Hak ile olmak. Ne zaman farz’ı yapıyoruz o zaman Hakk oluyoruz. Hakk zuhura çıktığı yerde tahdid ediyor kendini, sınırlıyor. Sınırlayarak kendini ortaya çıkarıyor. Öbür türlü görülmesi nemümkün. Eğer tahdid olmasa idi peygamberler O’nu vasfedemezdi. Eşya, tahdid edilmiş suretten ibarettir. İlâhi emirlerde Hakk’ın tahdidine cevaz olmasa idi peygamberler Hakk’ın sûretlerinden haber veremezlerdi. Hak Teâlâ halka noksan şekilde tecelli edip ‘ben sizin Rabbinizim.’ der. Dünyadaki sûretlere mahlûkatı itibariyle Halk, hakikati itibariyle Hakk’tır demek arifane yaklaşımdır. “lillâhi” dendiğinde tevhidi bir mantık var. 47 İnsanda Allah’ın Zât’ının, diğer unsurlarda (bitki, hayvan, vb.) Allah’ın ef’al ve esmalarının zuhuru var. Aşığın biri Hakk’a: Ben olmasaydım sen de olmazdın. Bana mecbursun. Fakr ganiden çıkar, gani fakr’dan değil. Rahmetten gazap çıkar. Kaynağı odur. Nefsimizden çıkan kötülükleri bize, güzellikleri Hakk’a vereceğiz. Nefsimize dememiz nezâketen, edeben. Hâlbuki hepsi Hakk’dan. Hayal’i olan ben ortadan kalkınca ceza mahalli kalmıyor ortada. Allah’ın en kemalli zuhuru bu âlemde. Hallac-ı Mansur’un bir iddiası yoktu. Ben yok’um deseydi yanlış olurdu. Bana bakan Hakk’ı görüyor buyuruyor Efendimiz (s.a.v.). Daha açık ve nezaketli oluyor bu ifade. Ders Özeti: • Bu halk âlemine zahir ve noksanlığın mahalli olmak itibariyle Halk dersin. İstersen kemal sıfatlarıyla Hakk’ın zuhuru olmak itibariyle Hakk dersin. • Ve isterse zâhir ve bâtın, kemal ve noksanı câmi olması itibariyle Hakk olana Halk’tır dersin. • Ve istersen zâhir yönünden Hakk değildir. Çünkü bu yönüyle Halk’tır. Ve bâtın yönünden Halk değildir. Çünkü bu cihetten Hakk’tır dersin. • Ve istersen bu kevne hayret ederek bakarsın. • (Fütuhat-ı Mekkiye) Rab Hakk’tır. Ve nazar-ı hakikatte bakılınca abd de Hakk’tır. Mükellefin kim olduğuna vukufum ve şuurum ola idi? Eğer abd’dir desem o ölüdür ve yoktur. Eğer Hakk’tır desem teklif olunan nerede? Kalem ve kağıt sürekli yanınızda olsun. Aklına düşeni not et. O emanet verildiği gibi alınabilir de. Çünkü akla düşen neşe her zaman olmayabilir. Hakikat-i İlahiye Fail, Hakikat-i Muhammediye Meful. Bu denklem her fiilde, her şeyde var. Hristiyan bir kişi ancak İslamiyet yolunda İseviyeti yaşayabilir. Aksinde hayal olur. ‘Lâilâheillâllah’a geçiş kapısı burada (Medine) ve Efendimiz’de (s.a.v.). Burası (Medine) risalet makamı olduğu için Hz. Ali’nin makamı Necef’te. Burada olsaydı onun velâyet makamı ortaya çıkmazdı. Hz Ali, Peygamberimizin (s.a.v.) Peygamberi. Pencü ali aba hepsi peygamberdir diyen Mısrî hazretleri hapse atılıyor. Bir gülün etrafındaki goncalar da güldür… 25 Haziran 2013, 11.55, Mescid-i Nebi, Terzi Babamın sohbeti… Hakikat-i Muhammediye namazı altı ayda ya da yılda bir her yerde kılınabilir. Efendimiz (s.a.v.) seyr-i sülukuna çok önceden başlamıştı. İbrahim (as)’dan sonra peygamberlerin geliş çerçevesi genişlemeye başladı. Eskiden bir kavme geliyordu. Efendimizin (s.a.v.) tefekkürü yavaş yavaş artıyor ve Hira dağına çıkmak istiyordu. Ruh-ul Kuds hakikatleri inmişti. Kendisine gelen Ruh-ul Azam hakikatleriydi. 48 Cebrâil (a.s) ‘oku’ diyerek içindeki hakikati ortaya çıkar diyor. ‘Okuma yazma bilmem’… Cebrâil (a.s) O’na (s.a.v.) hiçbirşey (kitap vb.) vermeden ‘Oku’ diyor. Yani gönül kitabını ortaya çıkarmasını istiyor. Bu mesele dervişlikte çok önemli. Kendi bünyesinde ortaya çıkan düşüncelerin tasdiki ile bir başka noktaya çevrilen seyr-i süluk 23 yıl boyunca devam ediyor ve son Âyet ile sona eriyor. “Biz sana şimdi öğretiyoruz.” vb. Âyetler olduğu için her Âyet Efendimiz (s.a.v.) için bir eğitim olmakta. Meselâ namaz ve fiiller 13 yıl sonra başlamış. Bu sebeple ilk önce namaz vb. şeyleri şart koşmak eksik. Zahirde yanlış tatbikat. İlmi altyapı lâzım. Kâ’be’de put çok idi bu sebeple ilk seferde kıble buraya döndürülmedi. Zâhiri sebep bu, dönülmemesinde. Bâtıni sebep henüz Zâti tecelli inmemişti. Sıfat tecellisi var idi. 26 Haziran 2013, Mescid-i Nebi, Terzi Babamın Sohbeti Muhkem Âyetler Allah’ın Zât’ından bahseden Âyetlerdir. Zâhiri muhkem âyetler şeriat, Bâtıni muhkem âyetler ilâhi tarafa işaret ediyor. Kur’an’da elif, lâm, mim gibi mahiyetini tam idrak edemediğimiz, dini manada izah edebildiğimiz harfler var. Beşeri Arapça şeriat mertebesine, ilahi Arapça ise tarikat, hakikat ve marifet mertebesine sesleniyor. Zuhuratlar illâ iyi yolda olunduğuna işaret etmez. Rüya görmese de kişi tevhid eğitimi alıyorsa yol’dadır. Bazen kişi rüya görmek ister ve ‘hayal’ görür. Açık olan açılıyor… Müşahade âleminde. Şiir: Olsa istidad-ı sâlik Kabil-i idraki vahiy Emr-i Hak irsaline Her zerredir Cebrail Eğer Allah bizi görüyorsa biz de onu görüyoruz aslında. Perdeler düşüncemizde, nefsimizde. Allah bizi görüyor bilgisini en azından bilmeli. “Aşık maşukunu hangi libasta görürse görsün tanır.” Sohbet Notları, Mekke 28 Haziran 2013, Mescid-i Haram, Terzi Babam ile Sohbet Soru: İbrahimiyet mertebesindeki tevhid nasıl oluyor? Fiiller mertebesindeki tevhid. Önceden sadece Allah’a yönelmekti, dua vardı. İlmi ma’nâda tevhidi ma’nâda Allah bilinci yoktu. Miracın başlangıcı İbrâhim (a.s) ile başlar. Miraçtan kasıt tevhidi hakikatleri ortaya çıkarmasıdır. Kıyas yaparak… Halillik özelliğinin husule gelmesi… Tahallül özelliği… Hakikat-i esmaiyyeden (Âdem (a.s)) bu yönüyle Hz İbrahim’e kadar zemin hazırlanıyor. Esma-i İlâhiyye’lerin hepsi ilk defa Hz. İbrâhim’in bünyesinde yaşanmaya başlıyor. Bu sebeple tevhidin babası olarak biliniyor. Hakkın dostu olması bu: Yani tahallül elbisesini giydi. O kadar çok sevdi ki Hakkı “Heyeman” dendi bu sevgiye, aşka. Tevhid’in başlangıcının habercisi… Tevhid-i efal’in ilk defa onda tecelli etmesi… 29 Haziran 2013, Kâ’be ile Otel Yolu Arasında Terzi Babamın Sohbeti 49 Peygamberimiz (s.a.v.) mühürlü peygamber, diğerleri batında peygamber ama mühürsüz. Özellikle ehl-i beyt: Hz Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (r.a) için geçerli. Onlarda bu durum var. 29 Haziran 2013, Makarim Ecyad Oteli, Yatsı sonrası, Terzi Babamın Sohbeti Müslüman için her yer ibadet mekânı. Sinegog da kilise de. Soru: Kulak, göz hakikati idrakte nasıl konumlanır? Evvela duymak lâzım. Bu sebeple Hz. Mevlânâ ‘dinle’ diye başlıyor. Dinlemek ‘be’ harfi ile başlıyor. Bir kulak ki hak sözünü duymaya Akıt onu deliğinden kurşunu (Niyazi Mısri) Meselâ ressam o kadar güzel bir çirkinliği resmeder ki bu onun sanatını gösterir. Önemli olan resimden nakkaşa geçmek. Cenâb-ı Hakk çirkinliği de kıyas için yaratmıştır. Allah’ın sünnetinde ihtilâf olmaz. Ama bazen istisna olarak, ibret olsun diye de olur. Mucizenin sünnetullahı da var. Mucizede sünnetullahın bozulması da var. Evvela kişi dinlemesini öğrenecek. Konuşmayacak. Bir söz söyle ki müşahadeli olsun. Falan kimseler, şeyhim böyle dedi diye değil kendi yaşıyorsa söylemeli. Aksinde taklidi olur. Tadan bilir, gören bilir. (Mesnevi’den) On âmâ filin etrafını sarmış fil nedir diye? Biri hortumunu, biri ayağını biri kuyruğunu tutmuş. Hepsi kendince yorum yapmış. Ayağını tutan, fil çubuktur demiş, kuyruğunu tutan, fil püsküldür demiş… Fil çobanı, herkes için ‘hepiniz doğru söylediniz’ ama doğru olan hepsi. Bu tarifler onların hayal’i oluyor. Sâlikde böyledir. Gözleri karanlık, bu sebeple görmez. “Yegâne vasıta-i rüyet iken göremez kendini dide/göz, bile” Göz her şeyi görür de kendini göremez. İnsan da böyledir. Herşeyi gördüğünü zanneder ama kendini göremez. Kişiye meslek öğretmekten evvel, kişiyi öğretmek lâzım. “Şükretmesini bilmezse insan O nimeti alır Yaradan” Hak, Resul ve Abd. Üçü de kelime-i şehadette var. Ayan-ı sabite beden olmazsa ya da âlem olmazsa zuhura gelemez. Bu sebeple bu âlem mükemmel. Burası geçici vatan, şuurlanma şuurlandıktan sonra varabiliriz. vatanı. Aslımıza, sıla-i rahime burada İnsan acizin acizi. Burada sahiplik iddiası, öldükten sonra da sorulacaksa, asıl sahipse kişi, o zaman da kalkıp sahibim diyebilmesi lâzım. Ama mümkün değil. Risâlet makamının asâleti olduğu için sünnet var. Bu Efendimize (s.a.v.) verilen bir ruhsat, aynı zamanda bizim için Efendimizin (s.a.v.) rahmeti. Bu sebeple bazen sünnet, sünnet olduğu için terk ediliyor. “…fesallilirabbike…” kendin için değil Rabbin için namaz kıl diyor. Burada ‘Rabbin için’ diyor. Senin Rabb-ı Has’ın buradaki, yani Rabbül Erbab değil. Rabbı Has’ını eğitiyorsun. Bize ait esma-i ilahiyyeyi (yani kula dönük esma-i ilâhiye) eğitiyorsun. 50 Akıl, Ruh, Nefis, Toprak(ceset)… Ruh ve toprak izdivac ediyor; nefs doğuyor. Babası ruh-ul kuds, anası toprak… Zıt tecelliler aynı anda olmaz. Biri gider biri gelir. Düşünce bizim merkezimiz olan ayan-ı sabitemizden gelir de fark etmeyiz. Bilginin nereden geldiğini tespit edeceksin. Rabb-ı Has’ın terbiye edildikçe (yani nefs ve hazret mertebeleri) Rabb-ı Has çıtayı yükseltiyor ve Rabbül Erbab’a doğru gidiyor. Mescid-i Hayf (korku mescidi). Hz. İbrahim’in kurban meselesinde yaşadığı korku ve git gellerin mekânı. Evliyaullah burada namaz kılmayı tercih etmezmiş. Yiyebildiğin helâl, attığın haram (yemek husus). Yemek insana gıda olma imkânı yakalayacak. İnsan da fatiha okuyarak, miraç kanalını çalıştırarak ilim olarak yemeği zuhur ettirecek. Kısaca yiyecek, ya bel altına gidiyor ya da miraç ediyor. Ancak miraç olduğunda yemek hakkını helâl ediyor. Bir portakalı âlem üretiyor. Bahçıvan ancak vesile olabilir. Bu Allah’ın Rezzak ve Vehhab isimlerinin zuhuru. Meselâ portakalın bir şahsiyeti var, kimliği var. Yediğimiz esma-i ilahiyyenin bir zuhuru. Attığımız da. İnsan bu borcu ancak namazla ödeyebilir. Her namaz arasında yediklerimizi namaz ile miraç ettirmiş oluyoruz. Namazın üç hali var. Emir (kaytarmak isteyen için emir), Borç (nimetleri edaya imkân), Lütuf (idrak edene ihsan-ı mükafat). Üç hal insanın mertebelerine ya da haline göre karşılık buluyor. “Alemin miracı sende son bulur. Sen de Hak da ya Rasulallah.” Herşey birbirinden farklı. Allah bir tecelliyi iki defa yapmaz. “O her an ayrı tecellidedir…” ayeti… “Yevmin Cedid”, “Her Gün Yeni Gün” Kimse, kimse değildir, bu âlemde. Can sohbeti derler bu sohbete. O konuşurken ben yorulmuyorum. Ben konuşurken yoruluyorum. Aslolan insanlık davası, hakikat davası. Kişinin bin davası olacağına bir davası olsun, o da bu olsun. “Naçar kaldığım yerde Nagah açar o perde” Olağanüstü hallere, kerametlere takılma, yol kesicidir. Bizim yolda olmamız, buna takılmamamız lazım. Mesela Umre’ye giderken yolda ağaçlı güzel bir yerde durduk, dinlendik. Sakın orada kalmayın, bizim için önemli husus menzil yani yol. Kendini kurtarmayan adam başkasını kurtaramaz ki. Kişi bir ömür boyu istiğfar çektiğinde bu, insanın kendisini suçlu olduğunun ilanı olur. Bu sebeple çekilecek ama aşılmalı. Çünkü biz gök ehliyiz. Kuş dili demek gök ehli demek. Süleyman (as) bunu yapıyordu. Biz de ne zaman idrak edersek onların dilinden konuşuyoruz. 30 Haziran 2013, Ecyad Oteli Odası, 22.00, Terzi Babam ile Sohbet Misal âleminde berzah (zahir ile batın arası) yaşıyoruz. Âlem iki şekilde algılanıyor: Harfler, sayılar. Zat tecellisinin zuhur ettiği yerdir Mekke. Yani Mekke-i Mükerreme’de bütün mertebeler mevcut. Aynı zamanda en çok ikram yapılan yer. Efendimizden (s.a.v.) sonra Eski Atik, Kâ’be adını aldı. Hatta eskiden hicr bölümü de dahildi yapıya. Müslümanlar 18 ay Küdüs'ü kıble yaptılar. 51 Gönül aynamızın üzeri taş duvarla dolmuş, kemikleşmiş. Oruç, riyazet vb. uygulamalarla bu taşlar yerinden oynatılmaya gayret ediliyor. En üstün olan Zati tecelli insanın gönlüne yapılıyor. İlk yapılan iş ekilecek tarlayı (gönlü) satırlamak ve temizlemek. Bu toprakta her türlü böcek vb. şeyler olur. Kısaca tarlayı boşaltmak lazım. İnsanın ilk başta içi hayvanat bahçesi gibi. Ve Nuh tufanında yıkılmış olan kâbemizi İbrahim (as) gibi yeniden inşa edebilmeli… Mekke’ye yapılan en büyük ikram Efendimiz (s.a.v.), ikincisi Kur’an. Her birerlerimiz Mekke’yiz. Bu yönüyle insanın gönlüne olan tecelli daha büyüktür. Tecelli-i Suri: Zahire dönük yenilenmeler. Tecelli-i berki: Yıldırım çarpması gibi insanın gönlünde ve aklında olması… Ayan-ı sabite: Açık olan program. Her birerlerimizin ayine-i sabitelerinin bir kapsamı var. Bu kapsamın içinde bazı oluşumlar var ki buna istidat diyoruz. Her ayet her an bize iner. Allah’ın Zât’ında mevcut olan bir programdır insan. Burası tecelli için bir mahal oluyor. Tecellisiz bir an yok. Âlemin varlığı müteselsilen devam etmektedir. Cebrail (as)’ın dünyaya gelişi 24.000 defadır. (Sinemada saniyede 24 kare geçiyor.) Tecelli kesilirse âlem yok olur. Muhteşem bilinç akl-ı küll, her an tecelli ediyor ve her an uyanık. Kaza hükümdür. Kaderin kazası var. Kaza anında Allah kaydını kesiyor. Göstermiyor rahmetinden. Aksinde sürekli onunla yaşamak çok zor. Nasıl Mekke Zat’ın tecelli ettiği yer, mübarek insan bedeni de Allah’ın tecellilerinin zuhur yeridir. Mu…… Pa……. ---------------------------------Euzü Billâhi Mineşşeytanirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm. (6) Ze…… De Tarih 19 Haziran 2013 Çarşamba Saat:23:05 Şu an itibari ile Mübarek topraklara hareket etmemize 3 gün kaldı duygular iyice yoğunlaştı. Son bir haftadır Zâhiren bakınca hayat normal bir şekilde devam ediyor. Halbuki ben hiçbir şey duymuyorum görmüyorum. Sanki bütün her şey etrafımdan sıyrılıp gidiyor ben bir tünel içindeyim hızla 23 Hazirana doğru gidiyorum. Hiçbir şeyi duymadan görmeden ilgilenmeden sadece o anı bekliyorum. Çok yoğun duygular içindeyim. Umreye gideceğimiz kesinleştiği anda da yoğun duygular içindeydim. Şaşkınlık, sevinç, korku, heyecan v.s günler yaklaştıkça sevinç ve korku at başı gider oldular. Korku diyorum çünkü ilk defa nasip olacak bana bu mübarek yerlere gitmek. (İnşallah)” Ya hakkını veremez yapamazsam, bana lütfedilen bu güzelliği değerlendiremezsem.”Fakat son günler yaklaştıkça heyecan ve sevinç yerlerini sağlamlaştırdılar. Benim yaşımdaki birçok kişiye bu ibadet defalarca nasip oldu ben ilk defa yaşayacağım bunu… Bu nedenle çok üzgünüm. Ama öyle bir sevincim de var ki 52 bunca yıl beklemiş olmama değer. Evet ben bu ilki BABAM ve ANNEMLE yaşayacağım. O mübarek insanların kanatları arasında ve derin ilimleri ile. Artık bekliyorum son 3 gün maddi hazırlıkların hemen hemen hepsi bitmiş durumda… Manevi olarak ta mümkün olduğunca hazırlanmaya çalışıyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun. Ve 23 Haziran Sabah namazından sonra 2 arabada 12 kişi olarak havalimanına Ümraniye’den hareket ettik. 6 kişi umre yolcusu 6 kişi uğurlayan olarak. Havalimanında Sıla Tur’un bulunduğu yerde babam, annem ve diğer arkadaşlarla buluştuk. Herkesteki heyecan gözlerden okunuyor, özellikle ilk defa gidecek olanlar daha da bir farklı… Görevliler hepimize Arabistan da kullanacağımız telefon hatlarımızı verdi. Numaram 0 548 572 23 20… Valizlerimizi C17 den teslim ettik. Yapılan duadan ve bizi uğurlamaya gelenlerle vedalaşmadan sonra sevinç gözyaşları ile onlardan ayrıldık. 13 nolu gişede pasaport kontrolü yapıldı ve ilerledik. Uçağımız 9 da hareket etti. 3 saatlik bir yolculuktan sonra Medine’ye indik. Karmakarışık duygular içinde uçaktan indim. İlk yaptığım O mübarek beldenin dağlarına tepelerine ağaçlarına gözümün ulaştığı her yere bakmak ve havayı ciğerlerime çekmek oldu. Her zerremde hissetmek istedim o manevi güzelliği olan havayı… Pasaport kontrollerinden sonra sıla görevlilerinin aracı ile otelemize doğru yola çıktık. Efendi babamın sohbeti gönlümüzde güller açtırdı, bu kısa yolculuk esnasında… Yol boyunca ilk defa gördüğüm bu mübarek yerlerde gördüğüm her şeyi beynime kazımak istercesine seyrettim. EL HARAM otel… Bizi 3 gün boyunca misafir edecek otel. Efendiler efendisinin ravzasına sadece 100 metre ötedeyiz. Sadece 100 metre… Ve sadece 3 gün kalacağız burada. Şaşkınım... Korkuyorum… Ne yapacağım nasıl yapacağım. Burada olmanın zerre miktarı hakkını verebilir miyim? Şunu söylemek istiyorum. Medine de kaldığım 3 gün boyunca ben hiç not tutamadım. Şu anda sadece aklımda kalanları buraya yazıyorum. Çünkü Medine’de bana çok garip bir hal oldu. Müthiş bir iç sıkıntısı kapladı beni… Sonra bu iç sıkıntısı benim sanki içimi dışıma çıkardı. Ben böylece nefsimin bütün pisliklerini çirkinliklerini gördüm. 3 gün boyunca tövbe istiğfardan başka bir şey yapamadım nerdeyse… Kendi iç âlemimi seyrettim ve tövbe istiğfar çok sıkıntı acı çektim 3 gün boyunca. 1312 numaralı odamıza yerleştikten sonra ikindi namazına gitmek için lobide buluştuk. Hep beraber Mescid-i Nebeviye gittik. Hiçbir şey görmüyor duymuyor bilmiyor haldeyim. Başka bir âlemdeyim. Dünyadan sıyrıldım ayrıldım. Başka bir âlem… İkinci gün 24 Haziranda sabah 7’de lobide toplandık. Ziyaretler var. İlk ziyaretimiz UHUD. Uhud, Medine-i Münevverinin kuzeyinde, Mescid-i Nebi’ye yaklaşık 4-5 km. Mesafede… Rasülullah (s.a.v) Efendimizin “Uhud bizi sever, bizde Uhud’u” diye sevgisini kelimelere döktüğü dağdır. Uhud savaşından sonra “Okçular Tepesi” olarak anılan Cebel-i Ayneyn tepesinin eteklerine oturduk. Sıla görevlileri bizi Uhud savaşı hakkında bilgilendirdi. 53 Uhud bizi hüzünlendirdi. Yıllar evveline gittik sanki bir nebzede olsa o günleri yaşadık. Aralarında Efendimizin amcası Hz. Hamza İslam’ın ilk davetçisi Mus’ab İbn Umeyr’inde olduğu şehitliği ziyaret ettik. Duygu yoğunluğu ile oradan ayrıldık. Hicretten önce ve hicretin ilk yıllarında namaz için kıble Kudüs’teki Beytü-l Makdis idi. Rasûlüllahın (s.a.v) gönlü hep Beytullah’ı kıble edinmeyi arzu ederdi. Ancak emir gelmediği için Beytü-l Makdis’e dönüyordu. Hicret-i Nebi’den 16-17 ay sonra bu arzusu gerçekleşiyor. Kıblenin değiştirildiğini bildiren âyetler nazil oluyordu. Rasulallah (s.a.v) bu sırada Medine yakınlarında Beni Seleme kabilesinin yaşadığı köyü ziyaret etmiş. Rivayetlere göre Berâ İbn Ma’rûr’un kızı Ümmü Beşir’in davetine icabet etmişti. Köyün mescidinde öğle namazını kılıyordu. Namazın iki rekatını tamamlamışlardı ki nüzul başladı : Bakara 144 Ayet-i Kerime nâzil olunca, Rasûlüllah (s.a.v) Beytullah’a yöneldi. Arkasındaki saflarda konumunu yeniden ayarlayarak onu takip etti. Böylece aynı namazın ilk iki rekatı Beytü’l-Makdis’e, son iki rekatı da Beytullah’a (Kâ’be’ye) yönelerek kılındığı için “Beni Seleme Mescidi” o günden sonra “Mescid-i Kıbleteyn” (Çift Kıbleli Mescid) olarak anıldı. Mescid-i Kıbleteyn’i ziyaret edip iki rekat namaz kıldık. Daha sonra Kuba Mescidini ziyaret ettik. Rasululah (s.a.v) Efendimiz, Medine-i Münevvere’ye hicretleri esnasında, Medine yakınlarındaki Kuba köyünde konaklamış, bir müddet burada misafir olarak kalmış, bu esnada misafir olunan evin arkasındaki boş arsanın kenarları duvarla çevrilerek mescid haline getirilmiş, böylece Kuba Mescidi kurulmuştu. Burada da iki rekat namaz kılıp ayrıldık. Hendek savaşının olduğu yeri ziyaret edip bilgi aldık. Fetih mescidler (Yedi Mescidler) hakkında bilgi aldık. Medine’de ki ikinci günümüzde yatsı namazından sonra çok güzel bir hurma bahçesine gittik. Türkiye’den bir kardeşimiz Medine’ye yerleşmiş burada güzel bir hurma bahçedi yetiştirmiş. Bize ikram edilen mis gibi çaylarımızı büyük bir keyifle yudumladık. Türkiye’ye getireceğimiz hurmalarımızı aldık. Zevkle geçirilen saatlerden sonra otelimize döndük. Medine’de ki üçüncü günümüzde müze ziyaretimiz vardı. Maketler üzerinde birçok konuda bilgilendirildik. 26 Haziran Çarşamba 2013 Bugün uyandığımda kuşlar gibi hafiftim. Medine’de bulunduğum üç gün içindeki sıkıntılarım tamamen geçmiş ve ferahlamış durumdaydım. Saat 14:00 , 9672 nolu otobüste 17-18 numaralı koltuklarımızda hazırız hareket etmeyi bekliyoruz. 14:15 ‘ de hareket ettik. Bir yanımız Rasûlüllah (s.a.v) ‘ den ayrıldığımız için hüzün, bir yanımız Beytullah’a kavuşacağımız için sevinç… Efendi Baba’nın kısa bir konuşmasından sonra Rasûlüllah (s.a.v) ‘ e veda edip Mekke’ye doğru yola çıktık. Allah kolaylaştıra… Aşağı yukarı yarım saat sonra mikat mahalli Zülhuleyfe’ye geldik. İki rekat namaz kılıp umreye niyet ettik. (Şu an da bu notlarımı düzenlerken gönlüm öyle bir 54 coştu ki sanki oradayım. En kısa zamanda Efendi Babam, Nüket Annem ve kardeşlerimizle tekrar gitmeyi Allah nasib etsin.) Çaylarımızı da içtikten sonra saat 14:53 ‘ de telbiyelerle yola çıktık. Önce Osman Baba Fetih Suresi okudu. Sonra Saadettin Bey’den Terzi Baba ‘ nın şiirlerini dinleyerek yolculuğumuza devam ettik. Bu arada önümüzde giden bir arabanın plakası neden bilmem ama dikkatimi çekti; 1976 TJB. Güzel bir yolculuk, sıkıntısız huzurlu. Sohbetler, şiirler, Kur’an’la süslü… Bir müddet sonra mola verdik. Yarım saatlık bir dinlenmeden sonra 17:18 ‘de tekrar yola çıktık. Yolculuğumuzun ikinci kısmına Kur’an okuyarak başladık. 21:17 ‘ de otele yerleştik. Saat 22:00 ‘ da lobide buluşup umre yapmak için sözleştik. Sözleştiğimiz saatte lobide buluştuk, Kâ’be ‘ ye doğru yola çıktık. İşte bu heyecanların en büyüğü idi. İlk defa Kâ’be ‘ yi görmek… Mescid ‘ in kapısından girerken Kâ’be‘ yi ilk görecek olanlar gözlerini kapadı. Ta ki Kâ’be ile karşı karşıya gelinceye kadar açmadık. Daha önce gören kardeşlerimiz bizi yönlendirdi. Gurumuzda ki beyler halka oldu bayanları ve yaşlıları halkanın içine aldı. Ve o an… ZÂT ‘ ının vechinin zuhûr ettiği yer KÂBE… Karşı karşıyayız gözlerimi açtım görüyorum. Dualarımı ediyorum. Tavafımızı bitirdik say yapmak için SAFA , MERVE tepesine gittik. Çok şükür say’ ımızı bitirip ihramdan çıktığımızda zannediyorum saat gece 01:30 gibiydi. Otelimize yorgun ama huzurlu bir şekilde döndük. O gece uyudum mu? Bilmiyorum… Gözlerim kapalı uyku yok. İlk gün böyle geçti. Sabah 07:00 ‘ de lobide toplanıp Mekke çevre ziyaretleri yapılacak. 27 Haziran Perşembe günü sabah 07:35 ‘ de 9681 numaralı otobüsümüze bindik 21 numaralı koltukta oturduk ve hareket ettik. İlk durağımız CEBEL-İ SEVR… Rasulallah (s.a.v.) Efendimizin saklandığı mağaranın bulunduğu dağdır. Mekke’den Medine’ye hicret ederken Dağın yakınında bir müddet kalıp görevlilerimizin SEVR mağarası hakkında verdiği bilgileri dinledik. İkinci durağımız ARAFAT.. Mekke-i Mükerremenin yaklaşık doğu istikametinde, Harem-i Şerif’e 20-22 km mesafede,geniş düz bir sahadır. Ana hatlarıyla sınırları Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından tayin edilmiştir. Zilhicce ayının 9. Uncu günü hac için vakfe burada yapılır. Bu vakfe hac’ın iki rüknünden biridir. Rasûlüllah (S.A.V) tarafından; “Hac Arafat’ta vakfedir” buyurularak ehemmiyetine işaret edilmiştir. Peygamber efendimiz vakfesini Cebel-i Rahmenin önlerinde, kıble istikametine yakın bir yerde yapmış, veda hutbesinin bir kısmını burada îrad etmişti. ilk ve son haccı olan Veda Haccı’nın öğle ve ikindi namazlarını birleştirerek Mescid-i Nemira’nın olduğu yerde kıldırmıştı. Arafattan ayrıldıktan sonra yol boyunca Ümmül Kura üniversitesi, Müzdelife ve Mina’yı birleştiren raylı sistem, Kabil’le Habil’in arasındaki ilk kan dökülen yer, 55 şeytan taşlanan bölge,Hz.İbrahim’in Hz. İsamil’i kurban edeceği yer, Peygamberimizin dedesi, amcası, oğlu Kasım ve Abdullah ve Hz. Hatice’ninde bulunduğu Cennetül Mualla, Cin Mescidi, Şecere Mescidi ve uzaktanda olsa SAV in doğduğu yeri gördük. 30 Haziran 2013 Pazar Bugünün benim için bir ayrıcalığı var. Benim doğum günüm. Diliyorum birçok güzelliklerin açılımlarında doğum günü olsun benim için Bugün öğle namazını kıldıktan sonra Mescid-i Haram’da kalıp biraz kaza namazı biraz tefekkür ve KÂ’BE’yi seyretmek istedim. Kâ’beyi daha iyi görebilme ümidi ile yürüyen merdivenlere binip 2.inci kata çıktım. Mescid de yoğun bir çalışma var, kırıp döküp yenileme işlemi. Bu benim gönül kâ’be’mdeki putların yıkılıp onarılmasına işaret olmasını diledim. Kâ’be’ye bakarak bir günlük nın tavaf edenlere 40 nın namaz söylemişti Efendi Babam. Kâ’beyi rahmete nail olabileceğimizi söyledi. kaza namazı kıldım. Kâ’be’ye inen rahmetin 60 kılanlara 20 sinin ise seyredenlere olduğunu seyrederek namaz kıldığımız taktirde bütün İnşaallah nail olmuşuzdur. Mescidin 11.inci kapısından çıkıp otele yöneldim. Yatsı namazını kıldıktan sonra otele dönmek için daha aceleciyim bugün… Çünkü Efendi Babanın sohbeti var yatsıdan sonra… Otele döndükten sonra tekrar abdest tazeleyip 931 nolu odaya çıktık. Arkadaşlar toplandıktan sonra çok güzel bir sohbet başladı. Güzel güzel ikramlarla sohbet sona erdi. Maddi manevi rızıklandık. (çok uzun olur düşüncesi ile sohbet notlarımı buraya aktarmıyorum). Gönlümüz hoşluklar içinde. Efendi Babam kayıt cihazına orada bulunanların isimlerini ve şehirlerini söylemesini istedi. Bu işlem bittikten sonra Nusret babadan bahsetti Onun da aynı şekilde kayıt aldığını söyledi. 1 Temmuz 2013 Pazartesi Sabah namazından sonra notlarımı tutmaya başladım. Sabah 7 de lobide toplanacağız. Kahvaltıdan sonra Hudeybiye ve başka yerlere gideceğiz. Tekrar ihram giyip ikinci umreye niyet edeceğiz. Heyecan had safhada… Kahvaltı yapıldı otobüse bindik, hareketi bekliyoruz. 07.43 te hareket ettik. İlk durağımız Hudeybiye. Yol boyunca sağlı sollu deve çiftlikleri gördük. Bir tanede Osmanlı’nın açmış olduğu su kuyusu. Umre için namaz kıldık niyet ettik. Sonra Efendi Baba ya biat ettik. Mescid den 8.59 da ayrıldık. 2 Temmuz 2013 Salı Bugün hep ağlıyorum, gözyaşlarımı durduramıyorum, bilmem neden. Öğle namazını 2.inci katta eda ettik. Kâ’be yi seyrediyorum. O esnada ağlayan bir erkek çocuk gördüm. Anlaşılan annesini kaybetmiş. Hanımların bir çoğu annelik içgüdüsü ile hemen çocuğun yanına koştu. Konuşmaya çalıştılar, çocuk devamlı ağlıyor. O esnada bir olay aklıma geldi. Savaş esnasında çocuğunu kaybetmiş ve yakaladığı her çocuğu kendi çocuğu imiş gibi emziren anneyi gösterip şöyle dedi SAV, “Bu annenin çocuğunu ateşe atabileceğini düşünür müsünüz? İşte ALLAH bu anneden çok daha merhametlidir”. Öğle sıcağı, sıcaklık bilmem kaç derece. Kâ’bedeki işçiler çalışıyor zor şartlarda bile. Lâ faile illâllah. 3 Temmuz 2013 Çarşamba 56 İkindi namazından sonra lobide toplandık. 20 kişi, iki araba ile Hira’ya doğru yola çıktık. Tırmanacağımız mesafeye gelince arabalardan inip Hira’ya doğru yola çıktık. Yolun 4 te biri olmadan bir kardeşimiz rahatsızlandı, orada kaldı. Bir müddet sonra bir başka kardeşimiz rahatsızlandı,18 kişi olarak yola devam ettik. Epeyce zorlandıktan sonra nihayet zirveye ulaştık Yükseklere çıkmak epeyce zor… Bu zorluğu bir nebzede olsa hafifletmek için bütün ağırlıkları terk etmek gerekiyor. Hiranın zirvesinde iken akşam ezanı okundu. Müthiş bir manzara… Bütün MEKKE gözlerimin önünde… Akşam namazının farzını orada kılmak nasip oldu. Ne yazık ki mağaraya girme imkanımız olmadı, vakit dar ve mağara epeyce kalabalıktı… İnişe geçtik. Zannettim ki iniş kolay olur. Hiç de öyle olmadı Her çıkışın bir inişi varmış meğer, inişlerde en az çıkışlar kadar zormuş. İndikten sonra 14 kişi minübüse binip saat 20.30 da otelimize ulaştık. 4 Temmuz 2013 Perşembe Yatsıdan sonra 931 nolu odada sohbet var. Her sohbette olduğu gibi bu sohbette çok faydalıydı. Ben anladım ki bu yola bugün çıktım, 1,5 yıl evvel başlayışım bu yola alıştırma imiş… Yatsıdan sonra umre yaptık, gece 1.45 te otele geldik. Dönüşe iki gün var, tabi ki sevinç ve hüzün… 7 temmuz 2013 pazar İkindiden sonra tavaf yapmaya niyet ettim. İkinci tavafın 5.inci şavtında annem ve babamla karşılaştım, onlarda tavaf yapıyorlardı. Efendi babam “say bakalım bu şavtta kaç adım atacaksın” dedi. Şavtın sonunda 371 adım attığımı söyledim. “Bunu unutma” dedi. Kendisinin de 376 adım attığını söyledi. Bir şavtın ortalama 400 adım olduğunu söyledi. Tavaf bitince biz annemle otele döndük Babam orada kaldı. Onlarla beraber olmak çok büyük nimet, çok mutluyum. 8 Temmuz 2013 pazartesi Dün akşam 931 nolu odada son sohbet yapıldı. Efendi babaya gelen bir bilgiye göre 3 tavaf daha yapmamızı istedi bizden. İbrahim A.S. için Resulullah S.A.V için ve Allah için. Kendimizi zorlamadan, edebileceklerini söyledi. zorlanacak olanların önceki tavaflara Bu söylenene binaen gece 03:00 de kabeye gelip iki tavaf yaptık. İkindiden sonra iki tavaf daha yapacağız inşaAllah. 9 Temmuz 2013 Salı Gece neredeyse hiç uyumadık. Sabah 04:00 te lobide toplandık. Otobüs bekliyoruz. 05.15 te otobüs hareket etti. 57 niyet 28 nolu koltukta 2 saat bir yolculuktan sonra 07:06 da Cidde havaalanına geldik. Cidde’de nemli bir hava var. Yağmur yağmış. 50/c nolu kapıdan valizleri teslim ettik. 13 Nolu kontrol kapısından geçip bekleme salonuna geldik. 09:20 de A35 nolu otobüse binip uçağa geçtik. Yerlerimize yerleştik. O anda bana bir hal oldu. Sanki gökyüzünden pat diye yeryüzüne düştüm. Güzel ve rahat bir yolculuktu. Saat 13:18 de uçağımız İstanbul’a indi. Pasaport kontrolü, bagajların alımı ve arkadaşlara veda… Göz açıp kapatıncaya kadar geçen 17 gün. İnşeaAllah en iyi şekilde değerlendirmişizdir. Notlarımı temize çektiğim şu anda o mübarek yerlerden geleli 1 ay oldu. Bedenlerimiz geldi ama gönlümüzü orada bıraktık. İnşaAllah en kısa zamanda Efendi babam ve Nüket annemle yine nasip olur. -------------------------------------- Umre Yolculuğu Hakkında… (7) Mu……. Ca……. Se… Ca,. Efendi Babam’dan bu Umre Hatıraları dosyasının hazırlanması için 3 mail gelmişti. Birbirinin benzeri olduğu için buraya sadece bir maili aldık. 3 defa bu isteğin tekrar edilmesi, İlm’el Yakin, Ayn’el Yakin, Hakk’el Yakin mertebelerini ifade etmekte ve elinizden geldiği kadar, zuhuratlarını, müşahadesini ve yaşantısını yazın. Kim nereye kadar yazabiliyorsa yazsın, demektir. Üstte ki mail 13 kişiye gitmiş ve Hazreti Muhammedin şifre rakamı olan Hakik’tül Ahadiyet’ül Ahmediye dir. Umre 2013 senesinin umresi olması, 20= Zahir Batın 18 000 âlemin ihata etmiş, Hakika’tul Ahmediyenin Hicri 1434, 14 Nuru Muhammed ile 34: Bakara Çalışması, Bakıp aranması, Özetlersek; Bu Umre’mizi Zahir ve Batın 18000 âlemi ihata etmiş olan, Hakikat’ul Ahadiyyet’ul Ahmed’iyenin Hakikatlerinin Nuru Muhammedi ile bakı aranması olarak düşünebiliriz. 19 Haziran 2013 Bugün Umre alışverişi için Ümraniye de bulunan 64 numaradaki alışveriş merkezine gittik. 21 Haziran 2013 Bugün sababh 08:00 da senelik izine çıktım. 11 gün senelik izinim den aldım. Pazar günleri ile birlikte 13 gün yapmakta, 05-07-2013 Cuma günü sabah saat 08:00 da içe başlayacağım için toplam süre 14 gün yapıyor. 22 Haziran 2013 Eslem Şura bugün Marmara hukuk fakültesinde Fen imtihanına girdi. Zemin amfi 40. Sırada idi. Eslem’i 19 nolu binada ki Anne ve Babama bıraktım. Serpil ile son alışverişi Çimen pastanesi ve Çetinkaya marketten yaptık. Allahaısmarladık için Çengelköy’e Kayınvalide Müşerref hanıma gittik. İlyas dede Ramazan umresi anılarını anlattı. Seyyid Fettah ile birliktelermiş. Eve dönerken Kamer’in 14 ü dolunay bize eşlik etti. 23 Haziran 2013 (Umre’ye Gidiş) 58 Gece gördüğüm zuhuratın sonunda hatırladığım işyerimizden emekli Abdi ağabeyi görmüş olmam. Sabah 06:10 da Abdullah bizi almaya geldi. 06:40 ta havalimanındaydık. Dış hatlar C terminalinde gurubumuzda ki 38 kişi ile buluştuk. Sonra sıla görevlisi dua ile bizi uğurladı. S… 6 Ben 7 nolu pasaport kontrolünden geçtik. 208 nolu kapı (Gate) dan uçağa bindik. Acil çıkış yanı 50K nolu koltuğa oturdum. S… 50J nolu koltuğa oturdu. Görevli Pulmantur elamanı. yanımızda 50H ta O… kardeş oturuyor. Tam önümüzde 49 numaralı koltukta Tayfun ve ailesi oturuyordu. 53K da Efendi Babam ve 50j de N…. annem oturdu. Uçak B 747-468 modeldi. Uçak numarası SV 2723.. Kabin görevlisi Celâl Hasan idi. Dağıtılan suyun üzerinde Fayha yazıyordu. Uçakta İlahiyat grubu ileydik. Türkiye üzerinden Ege sahili ve Akdeniz geçildikten sonra Mısır ve Kızıldeniz geçilip Arabistan’a girdik. Kaybolan üzerinde Yeşil taşı bulunan yüzüğün sahibi aranıyordu. Uçak sert bir inişle 12:13 te indi. Saat 13:30 civarı El-HARAM oteldeydik. Zannedersem bu otelin eski ismi ElRAWDA idi. 1215 oda numaramız idi. Efendi babamlar sağımızda ki oda da 1214 numaralı odada kalıyorlardı: 15:15 te ikindi namazı için lobide toplanıldı. 15:45 Mescid-i Nebevide Ravza-ı Mutahharanın arkasında erkekler topluca oturduk. Önümüzdeki adamın boynunda Mavi Beyaz şeritli askı ipinde TAZKİA yazıyordu. Burada İnsan-ı Kamil namazı ve İkindi namazının farzını kıldım. Efendi Babam ile topluca Bab’üs Selam kapısında girdik. 12 aralık (mertebeden) geçip Resülûllahı ziyaret etik. 39 numaralı Nisa kapısından girdik. Çıkış kapısına ilerlerken üzerimize 13 nolu temizlik arabası geldi. Biz kenara çekilirken, oda suyunu yere döktü. Mescid-i Nebevinin 19 nolu iç kapısından çıktık. Gamama (Bulut) mescidine doğru gidip biraz uzaktan dua ettik ve Mescid-i Nebeviye döndük. N.. Anne ile karşılaştık ve 36 nolu dış kapıdan çıktık. Akşam namazı öncesi Mescid-i Nebevinin arka taraflarında sohbet yapılıyordu. Bir çocuk halkanın ortasına girdi. Efendi Baba’ma vaaz mı? Veriyorsunuz hocam, dedi. Efendi Babam “Nefes” veriyoruz dedi. Efendi Babam biz yanımıza gelenlerin isimlerini sorarız, senin ismin ne dedi? Can Ahmed Uçan dedi. İkizlermiş, ikizinin ismi Can Muhammed, 14 yaşın dalarmış. Abisinin ismi Âdem, 30 yaşında, Ablası Hatice 31 yaşındaymış. Annelerinin adı Necla, babalarının adı İlyas.. İstanbul sanayi mahallesinde oturuyorlar. Şair Mehmet Emin Yurdakul İlköğretim okulu 8. Sınıfa gidiyorlar. Can Ahmed’in sürekli sorduğu “Mali Müşavir” olan yok mu? Sorusu dikkat çekiciydi. Mebrur tur ile 21 günlüğüne Umreye gelmişlerdi. Akşam namazından sonra Mescid-i Nebevinin sol tarafından Ay (Nur-u Muhammedi) doğmuştu. Yatsı namazından sonra Efendi Babam sohbet veriyordu ve 9 kişi idik. 59 1 Nolu Bab’üs Selam kapısından, 41 nolu Cennet’ül Baki kapısına gidi yaklaşık 10-15 dakika sürmektedir. Ama Seyr-i sülükte bir dervişin burayı geçmesi yaklaşık 15-20 yılını almaktadır. 24 Haziran 2013 Tehheccüd namazı için 1091 nolu terlikliğe T… ile terlikliklerimizi koyduk. Tekerlikli sandalyede gelen adamın sandalyesinde M üstte ortada olmak üzere M, N, C harfleri vardı. Daha sonra Medine ve Mekke de tüm sandalyelerin böyle olduğunu gördüm. Efendi Baba ile 04:30 da sabah namazını kılıp, 04:50 de otele döndük. Sabah 07:00 da kahvaltı edildi. 07:30 ziyaret yerleri için hareket edildi. Otobüs plakamız 8856, numaramız C 9709 idi. Saat 08:00 Uhud ve okçular tepesinde idik. Rehberimiz burası ile ilgili bilgiler verdi. Okçular Tepesi: 24-06-2013 (Hakikat-i İlahi Güneşinin İrfan Ehline nasıl yansıdığın güzel bir örneği… Daha sonra Hazreti Hamza’nın bulunduğu şehitlik ziyaret edildi. Hazreti Hamza’nın ziyaretinden sonra Kıbleteyn Mescidine (Kıblenin değiştiği mescid) geçildi. İlginç bir hadise ile karşı karşıyaydık. Umreye gelmeden bu olayı düşünmekteydim. Şaban ayının 15. Günü Berat gecesinin gündüzü bu olay vuku bulmuştu ve biz Şabanın 15. Günü Kıbleteyn camiinde bulunmaktaydık. Kudüs’ten Esma ve Sıfat tecellisinden Mekke’ye Zat, Bekabillah tecellisine dönülmüştü. Ve bunun zahiri tatbikatı da yapılmış oldu. Daha sonra Hendek mevki-i ziyaret edildi. Hendek uzunluğu 3,5 kilometre, derinliği 6 metre, Eni 8,9 metredir. Kırılamayan bir kayayı Resülullah efendimiz 3 vuruşta kırmıştır. Birinci vuruşta Yemen anahtarları, ikinci vuruşta Farisi anahtarları ve üçüncü vuruşta Şam ve Bizans anahtarları verilmiştir. Hendek Mevkiinden Kuba mescidine geçildi. Takva üzer,ne yapılan camii. Yapında bizzat peygamber efendimiz çalıştı.Yapılan ilk camidir. Kuran’ı Kerimde geçmektedir. Burada kılınan iki rekatlık namaz Umre gibidir. Efendi Babam Kuba camii Medinenin Kabesidir dedi. Kelime-i Tevhid bayrağı burada dalgalanmıştır. Saat 10:00 civarı otele döndük.Serpil otelin arka tarafında bulunan hediyelik eşya dükkanından 15 adet tesbih aldı ve 75 riyal verdi. Daha sonra Mescid-i Nebeviye geldim. Yeşil halıya doğru yöneldim. Tam Resülullahın yanında ve 4 ve 5 numaralı sütunlar arasında namaz kılmak nasip oldu. 60 Sırası gelmişken yazalım. Bundan seneler önce görmüş olduğum (Yaklaşık 15-17) önce bir zuhuratın müşahadesi oldu. Efendi Babam manasını daha iyi bilir. (Kuba mescidi hakkında açıklaması yukarıdadır.) O zamanlar görmüş olduğum zuhuratta Küba camiine giriyorum yerlerde kırmızı halı serilmiş. Peygamber efendimizin namaz kıldırmış olduğu mihrapta İkindi namazının farzını kılıyordum. “Makam-ı Mahmud”un içindeki merkez nokta, işaret yeri, alemin kalbi, Sureti Rasullüllah’ın makamın son görüldüğü yer. Sukunet deryası, İlahi tecelligah, aşıkların maşuku, ümitsizlerin ümidi, ariflerin marufu. Ashabı sufhanın arkasına yöneldim. Burada Hakikati Muhammediye namazı kıldım. Ve daha sonra günlük dersimi yaptım. Dersimi yaparken okuduğum Kuran’ın Tebareke suresinin sonunda 30. Ayet yanına sayfanın boşluğuna Ârapça Allahu Rabbül Âlemin yazılmıştı. Allah âlemlerin Rabbidir ile Sıratullah müşahadesi olmuştu. Mescidin 2 numaralı Ebu Bekir Sıddık R.A kapısından çıkıp 1 numaralı Bab’üs Selam kapısından girip Selatu Selam getirip Ravzanın önüne geldim. Bu sırada muhtemelen Türk olan bir adam cehri zikr yapıyordu. Nefesini ensemde hissettim. 41 numaralı kapıdan çıkarken adamın zikri ayyuka çıkmış bağırıp çağırıyordu. Mescidin dış kapılarını karıştırıp otelin olmayan bir yönden dışarı çıkmışım, tekrar aynı yönden içeri 15 numaralı kapıdan girdiğimde 13 numaralı kapıdan çıkmış olduğu fark ettim. İçerde oturan görevli adama kıble yönünü sordum. Ve yönümü tayin edip otele döndüm. Öğle namazı için 12:30 da Mescidi Nebevideydim. Yanıma Â… bey, A… bey ve E… bey geldiler. Karşımızda Kelime-i Tevhid yazısı vardı. Üstümüzdeki çatı açıldı ve gökyüzü gözüktü. Namazdan sonra Â… bey isminin manasına soranlara yok dediğini ifade etti. Â…. yok demek değil tam tersi varım demektir. Adem’in manası yoktur dedim. Saat 15:30 civarı ikindi namazı için Mescid-i Nebevideydik. O saatlerde koyulmuş olan perdeler kaldırıldığı için A… bey, F… bey, Â…. bey ve F… bey ile açılmasını bekliyorduk. Birden açılınca bizde hızlıca ilerlemeye başladık. Ashab-ı Suffa ya gitmek isterken cennet bahçesi denen mahalde içinde kaldık. Orada oturduk. 20 rekatlı Hakikat-i Muhammedi namazı kıldık. Namaza daha vakit vardı. Seher vakti Nûsret’in senden şefaat bekler, Ümmete vermek için, ya Hazret-i Muhammed. Mahbesin içindeyim, saatin dördündeyim, Ağlar seni beklerim, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) Bu dizeleri okurken F… Bey yanımdaydı. Saatte 4 ve Cennet bahçesinde mahbus kalmıştık. Ona da gösterdim. Önce gözlerim görmüyor dedi. Dikkatli bakınca doğru valla diye tastiği geldi. İkindi namazımızı da bu mevkide eda ettiği 13 nolu kapının arka tarafındaydık. 18:00 da Mescid-i Nebeviye geldim. Kalkan olur mu diye, Ashab-ı Suffanın başında bekledim. Yaşlı bir adam sandalyesi, tesbihi ve örtüsünü bırakarak abdest için kalktı. Namaz için gelene kadar müsaade istedim tamam olur dedi. Hamd olsun 20 rekatlı Hakikat-i Muhammedi namazını Ashab-ı Suffa içinde kılmak nasip oldu. Hakikat-i Muhammedi namazının Museviyet Mertebesinde yanıldığım için sevih secdesi yaptım. Hakikat-i Muhammedi namazının İseviyet mertebesini namazını kılarken bir adam torba İçinde bademli hurma dağıtıyordu. Selam verip ayağa kalktım sol elimi 61 uzatıp elimi açınca Üç adet hurmayı elime bıraktı. Bir tanesini yaşlı adamın sandalyesine bıraktım. Bir tanesini yedim. Mescidin arka taraflarına Efendi Babamın sohbet verdiği yere gittim. Üçüncü hurmayı yanımda oturan M… Y…a verdim. Efendi Babam 1114 ve 1115 numaralı terlikliklerin ortasında bulunan sütunlara sırtını vermiş sohbet veriyordu. Karşı tarafta 1135 ve 1136 numaralı terlikler vardı. 13 kişilerdi ben ile 14 kişi olundu. Akşam namazı kılındı Kral Fahd 21B yazan kapıadan çıkıldı. Mescid-i Nebevide Efendi Baba 21. kapıyı ve dış kapı olarak 25 nuraralı kapıyı kullanmaktaydı. Buradan çıkınca çapraz karşımıza düşen otelin altındaki bir mağazada kırmızı ve büyük HM (Hakikat-i Muhammedi) yazısı dikkat çekmekteydi. Bugün yatsı namazından sonra kıbleden Ay (Nuru Muhammedi) doğdu. Yatsı namazından sonra saat 22:00 da Hurma bahçesine gitmek üzere lobide toplanıldı. Şirketin getirmiş olduğu otobüs ile Hz. Mariye validenin bulunmuş olduğu ve Resülullahın oğlu olan Hz. İbrahim’in doğmuş olduğu bahçeye geldik. Çaylar içildi. Bahçenin sahibi Ordu’lu bir Türk idi. Peygamber hurmasının altında oturduk. Hediyelik olarak 22 riyallik hurmadan alıp saat 24:00 dan sonra otele döndük. 25-06-2013 Sabah namazına saat 04:00 gibi gelip, her zaman toplandığımız yerde toplandık. 6 kişiydik. Efendi Baba yanımızda yoktu. Solumda formasında 13 yazan çocuk, sağımda ise forma numarası 10 olan çocuk vardı. 13 numaralı çocuk, 10 numaralı formalı çocuğun sağına geçti 1013 oldu. Sabah namazında 51 numaralı Zariyat suresi okundu. Çıkışta Efendi Babam ile otele döndük. Sabah 09:30 da kahvaltıda buluşmak için söz verildi. Efendi Babam kahvaltıya biraz geç indi. Bende çay içiyordum. Yanına oturdum. Fırsat bulmuşken biraz muhabbet ettik. Genelde etrafı kalabalık olduğu için yemek saatinde yalnız bulmak zor oluyordu. Saat 10:00 da Mescid-i Nebeviye hareket edildi. Saat 10:30 da Mescid-i Nebevide, Hakikat-i Muhammedi namazı için saf tutuldu. Efendi Babam ve 18 kişi toplam 19 kişi namaz kılındı. Efendi Baba Ömer r.a yazan yazının karşısındaydı. Bende Ali r.a yazan yazının karşısındaydım. Osman baba duayı yaparken, duaya bir kişi iştirak etti. Toplam 20 kişi olmuştuk. Duadan sonra Efendi Babam Hakikat-i Muhammedi namazının cemaat olarak tatbikatının ilk defa yapıldığını ve sessiz olarak kılmak gerektiğini söyledi. Eğer sesli kılınırsa kaza namazı yerine geçermiş. Saat 11:30 da Efendimizi topluca ziyarete yöneldik. Saat 12:00 da Efendimizi ziyaret.. 13 numaralı iç kapıdan 14 numaralı Efendimizin kabrine yönelmişken, yanımda A… C… ağabey ve Mehmet Yavuz vardı. Tam önümüzde pehlivan gibi boylu poslu birinin ensesinde yeşil zemine siyah yazı ile İKRAM yazıyordu. 62 . Namazdan sonra Efendi Babam kağıtlar dağıtmıştı. A.. C… Ağabeyin elinde bu kağıttan vardı. Medine-i Mükerreme 91 nolu sayı mevcuttu. “Daha önceden görmüş olduğum bir zuhuratta; Efendi Babam Aynı sokak 19 numarada bulunan camiinin kıble tarafında önünde üzerimde fanila bulunduğu halde ensemden çekerek pehlivan demişti.” Sonra İhram giyme tatbikatı yapıldı. Tavafta 3 şavt omuz açık, 4 şavt omuz kapalı buna remel deniyor. Efendi Babam, bazı alimler “Mekruh” deseler de Çengelli iğne takmak gerektiğini söyledi. Aksi takdirde edep yerlerinin açılabileceği ve bu ise kurban gerektirmektedir. Hakikat-i Muhammedi namazı ve Hakikat-i İlahiyye hakkında Efendi Babam sohbet ediyordu. T… abdest için kalktı. AbdurRahman Ayyıldız’a ait İnsan-ı Kamil kitabını ve bir adet güneş gözlüğünü beni önüme bıraktı. Telefonum Terzi Baba’nın önünde kayıtta dedi. (H.M) (Hakikat-i Muhammed-i) yazan otel hakkında araştırma yapmışlar. Otelin ismi OBEROİ, sahibi 103 yaşında ölmüş. Bu arada hemen hesapladım. Sayısal değeri 352 yapmaktaydı. Tersten 253 İnsan-ı Kamil sayısal değerlerini veriyordu. Dışarı çıktığımızda C… yanıma yanaştı. Genç arkadaşların sabırsızlandığını ve müşahadenin nasıl oluşacağını sordu. Sabırlı olmak ve çalışmak gerektiğini söyledim. Bu işi 15-20 sene alabilir dedim. Ravzaya girdiğimde Efendi Babamların ve daha önce Resülullah için yazmış olduğu şiirleri ve son olarak fakirin yazmış olduğu şiiri okudum. GÜNDÜZÜM YA RESÜLULLAH Özlediğim sensin YA NEBİYULLAH, Namazımın nurusun Ya HALİLULLAH, Geldim huzuruna YA HABİBULLAH, Gündüzüm Huzuru YA RESÜLULLAH. Hz. Pirim fakir ne yapsın yol göster, Canından çok Resülullahı sever, Firakından sine dağını deler, Gündüzüm Kelimi YA KELİMULLAH. Kudretinden doldu bütün âlemin, Cümle varlıktan söyleyen kelamın, Vazgeçmez yazmaktan senin kalemin, Gündüzüm Mahfuzu YA KAVİYULLAH. Yardımın geldi Eyüp Ensariden, Karar geldi bizlere Akli Külden, En güzeli bize uymak tümden, Gündüzüm Seninle YA VELİYULLAH. İkram eder Umre Fatih kulundan, Nasıl yapalım gösterir yolundan, Hakikat'ı bulunmaz gönle sormadan, Gündüzüm Gönlündür YA FATİHULLAH. Surre alayına dahil eder bizi, Gelince ravzana bilirsin bizi, Cennet bahçesinde ağırlar bizi, Gündüzüm Ravzandır YA SALİHULLAH. Medine de oluruz biz zahiran, Varırız huzura cümle yakaran, Eller kalkar göğe Hakkı arayan, 63 Gündüzüm Bayramın YA KAMİLULLAH. Huzuruna varırım gönlüm çağlar, Işıldar gözlerim ıslanır dolar, Bilirim güneşin Fecr ile doğar, Gündüzüm Güneşin YA SAFİYULLLAH. Umre Hakikati Muhammedidir, Hac ise Hakikati İlahidir, Gelenler Alinin zürriyetidir, Gündüzüm Alinin YA SIRATULLAH. Üzmezsin bilirim seni seveni, Cana açarsın Cennet'ül Bakini, Gelip ravzana öptüm elini, Gündüzüm Bakinin YA RAHMETULLAH, Cümle canları huzura çağırdın, Onları sardın bağrına bastırdın, Bu garibede yolları aştırdın, Gündüzüm EL HAMİD YA NASIRULLAH. Ararım gece ve gündüz izini, Takip ederim bütün şifreni, İfşa eder Hakkın Elif Lam Mim'i, Gündüzüm Necatım YA NECİYULLAH. Murat’a bilirim maşuku güler, Dilinden döktürürsün bunca sözler, Bağrımı sularsın, Ah söner közler, Gündüzüm Nurusun YA SİRACULLAH. 09-12-2012 00:26 Nurat CAĞALOĞLU Resülullahın Ümmetiyiz (S.A.V) Vardım huzuruna Ahmetin, Konuştuğun dilindir Nurettin, Kılıcını verdiğin Ümmetin, Resülullahın Ümmetiyiz. Olsun O incir, O zeytin, Bildin mi? Nerde turu sinin, Gönül Kabesidir O Emin, Resülullahın Ümmetiyiz. Ümmeti, Ümmeti bendesin, Resüle Ümm diyenlerdesin, Bize bizden yâkin yerdesin, Resülullahın Ümmetiyiz. Hakikatim Hanif İbrahim, Buldun mu? Onu oldun Rahim, Aksi takdirde halin vahim, Resülullahın Ümmetiyiz. 64 Dedi; Ver sende git cihada, Koymadım hiç bir şey pahada, Vardım O güzel Ahada, Resülullahın Ümmetiyiz. Daveti ümmet ve icabet, Davut halifesi rica et, Şahımı edelim ziyaret, Resülullahın Ümmetiyiz. Gönderir yanıma aşıklar, Bir çoğu aklı karışıklar, Yandı kandilin ışıklar, Resülullahın Ümmetiyiz. Dedin; Okuma yazma bilmez, Hadi oradan Hakikat görmez, İhtiyacı yok, lokma yemez, Resülullahın Ümmetiyiz. Bilen halidine ebeda, Zatın misafiri bekada, Zevk eder ümmeti sefada, Resülullahın Ümmetiyiz. Şeytan götürür Fesada, Secde ettirirsen Kabede, Müslüman edersen kadede, Resülullahın Ümmetiyiz. Ali eli kapı Hayberde, Kırk kişi toplanır seherde, Koyamazlar yerine perde, Resülullahın Ümmetiyiz. Oturur Cemal tahtıma, Manası da güzel bahtıma, Atladım Necatım yatıma, Resülullahın Ümmetiyiz. Yetmiş üçte bir O Naciye, Bahçemizde oldu narenciye, Sıktım dağıttım Umreciye, Resülullahın Ümmetiyiz. Cümle mertebe seyraneyim, Verdim varlığımı sekineyim, Murat tan çalar söyler neyim, Resülullahın Ümmetiyiz. Ah Anam, Ah Anam, Ah Anam, Zem Zemi içip kanam, Pir Hasan Hüsamettin canam, Resülullahın Ümmetiyiz. El Fakir Turat CAĞALOĞLU 18-12-2012 65 Bu şiirleri okuduğum anda yanıma Efendi Babam geldi. Çıkarken A… A… Çengelli iğne istedi. 17:00 da Otel lobisinde Medine müzesine gitmek üzere buluştuk. Topluca rehberimiz eşliğinde Medine müzesine gittik. Anlatım ve belgesel film seyrettikten sonra müzeden ayrıldık. 19:00 da Akşam namazı için Mescid-i Nebevi’deydik. Efendi Babamın sohbeti 1104 ve 1105 numaralı terliklikler arasında oldu. Sohbette bulunanlar 13 kişiydi. Akşam yemeğinde N… Annem, yemek sırasında beklerken yanımda bulunan meyve sularında istedi. Nasıl olsun dedim. O da Fark etmez dedi. 21:00 yatsı namazı için Mescid-i Nebevideydim. Önümde 11 ve 10 numaralı formalı çocuklar var. 11 numaralı çocuğun sırtında İbrahimoviç (İbrahim) yazıyordu. “Hırvat, Boşnak, Sırp soyadları; İsimlerin ya da mesleklerin sonlarına "ic" ve "ovic" ekleri getirilerek, soyadı yapıyorlar.” Yatsı namazında (19) Meryem suresi, Zekeriyya a.s ve Yahya a.s ile ilgili ayetler okundu. 21 numaralı kapıdan “YAHYA” 4 numaralı çocukta önümden çıkıyordu. Çıkışta Ay (Kamer) Mescid-i Nebevin sağ tarafından doğmuştu. Bu gün grubumuza bir kişi dahil olmuş ve 39 kişi olmuştuk. 26-06-2013 ÇARŞAMBA 04:00 sabah namazı için 5 kişi Mescid-i Nebevideydik. Sabah namazından sonra gördüğüm zuhuratta; Kenan ağabey ile Mescid-i Nebevide Resülullah’ın kabrini ziyaret ettik. Sabah kahvaltıdan sonra eşyalarımızı topladık. 11:10 civarı Mescid-i Nebeviye geldim. 21 numaralı Kral Fahd kapısından girip 4 numaralı Hicrah (Hicret) kapısından çıktım. 1 numaralı Bab’üs Selam kapısından girip, Resüllahı ziyaret edip 41 numaralı Cennet’ul Baki kapısından çıktım. 3 nolu Rahmah (Rahmet) kapısından tekrar Mescide girdim. Ashabı Sufha da yer bulup oturdum. 2 rekat namazdan sonra dersimi tamamladım. Solumda oturan Azeri yere seccade sermişti. Sürekli telefonu çalıyordu. Öğlen namazından önce iki küçük kuş (Gönül Kuşları) Asshab-ı Suffanın tavanında cıvıldaşıyorlardı. Bu arada fakire aşağıda ki şiiri yazmak nasip oldu. SENİ GÖRDÜM YA RESÜLÛLLAH Oturmuş ravzanı seyrederken, Kuşlar gönlünde cıvıldarken, Cemalin ikramı senden gelirken, Seni gördüm Ya Resülûllah. Bab-ı Selamdan Resüle gelinir, Ravzana girenler sevilir, Huzuru İlahiyye yükselir, Seni gördüm Ya Resülûllah. Muhabbetine şahit melekler, Beyt’ül Mamuru tavaf ederler, Allah ile sana salat ederler, Seni gördüm Ya Resülûllah. Zahiri merteben Hz. Muhammed, Batının Hakikat-i Muhammed, Tevhid ettim Hakikat-i Âhmed, 66 Seni gördüm Ya Resülûllah. Bilmem seni nasıl anlatsam, Hangi harf kisvesine giydirsem, Mananı Ah! Bir bildirebilsem, Seni gördüm Ya Resülûllah. İhtişamın almışta yürümüş, Her hukuk ravzanda yürütülmüş, Her mertebe Resülde dürülmüş, Seni gördüm Ya Resülûllah. Ashab-ı suffana dahil ettin, Bizi evlatlığa kabul ettin, Sevdiğim bizi bahtiyar ettin, Seni gördüm Ya Resülûllah. Cennet bahçende misafirlerin, Kendinden geçer mücahitlerin, Fetihler müjdeler haberlerin, Seni gördüm Ya Resülûllah. Hamdü senalar olsun Rabbime, Kavuşturdu bizleri sevdiğime, Şaşırmayın Resülü gördüğüme, Seni gördüm Ya Resülûllah. Kenan illerinden geçirildim, Dostların selamını getirdim, Resülûn huzurunda bildirdim, Seni gördüm Ya Resülûllah. Sensin âlemlerin Âhmed sultanı, Varlığın tüm âlemde seyrani, Vardım ravzana oldum medeni, Seni gördüm Ya Resülûllah. Müjdeler olsun ümmetine, Bayramındır bugün Muradına, Kavuşturdun onu ikizine, Seni gördüm Ya Resülûllah. Murat CAĞALOĞLU 26-06-2013, Saat 12:00 Medine-i Münevvere Ravza-i Mutahhara- Ashab-ı Suffa İkiz: (Kur'an ve İnsan bir batında doğan kardeştir. Hadis-i Şerif) Öğle namazını Ashab-ı Suffa da kılıp, Resülullaha veda edip 26 numaralı kapıdan çıktım. Mescid-i Nebevide Resüllahın Ravzasını 5 kez ziyaret edip 1, Cemaat ile 5 kez Hakikat-i Muhammedi namazını kılmak nasip oldu. MEKKE ye Hareket 67 Otele dönüp İhramları giydik. 14:10 da Otelden ayrılıp, Mekkeye doğru 38 kişi yola çıktık. 15 ve 16 numaralı koltuklarda oturduk. Otobüsün plakası 4409 ve numarası L9672 idi. 16 vakit Medine’deydik. 15 Vakit Ravza’da namazları kılmak nasip oldu. 15+16= 31 koltuk numaraları ile aynıydı. MEKKE ye Varış Önce şöför El Bustan otele yanaştı. Sıla şirketi ile yapılan görüşmede başka bir otele gelindiği anlaşıldı. 20:00 civarı Makarım Ecyad otele vardık. Meyve suyu kokteyliyle bizi karşıladılar. Akşam yemeği yenip odalara çıkıldı. 2. Kat 221 numaralı oda bize verilmişti. Karşı komşumuz 222 numara M… Y… ve H… idiler. 22:00 civarı lobide toplanıp Kabe’ye gidildi. 1 numaralı Melik Abdül Azizi kapısından Kabe’ye girildi. Burası Kabe’nin Rüknü Yemani (Sıfat) köşesine açılıyor. Sıfat ve Zatı selamlayarak grup (38 kişi) olarak tavafa başlandı. Daha sonra Sa’y (MASAY) mahalline çıkıldı. Önce iki rekat tavaf namazı kılındı. Tavafa başlarken Serpil’in ateşi yükselmişti. Tavaf bitti traş olduk. Serpil’e bakındım bulmadım. Grup yatsı namazını kılarken Merve ve Safa arasını 2-3 kez dolandım yine yok. Grup ile otele döndüm. Otelde yoktu. Efendi Babam söyleyip, Abdullah ve Mehmet’i aldım. Tekrar say mahalline geldik. Üç koldan Safa ya giderken, Rabbim gönlümden merak etme burada dedi. Abdullah, Murat ağabey Serpil ablayı buldum diye haber verdi. Sayını tamamlamış, ateşi yükselmiş ve su aramış, takatı kesilince bir köşeye oturup kalmış. Otele döndük. Bronşit rahatsızlığı iyice artmıştı. Saçını kestim ve ihramdan çıktı. Hacer valide sıcaklığı dışarıdan yaşamış, ateş benim içimdeydi dedi. Hecer validenin yaşadığı çaresizliği bende yaşadım dedi. 27-06-2013 PERŞEMBE Serpil’in sabah ateşi çıkmış ve öksürüyordu. Kahvaltıya inemedi. Doktor Ali ağabey akşam ilaç verebileceğini söylemişti. Kendisi sağ olsun antibiyotik verdi. Serpil istirahat ederken Kabe’ye gittim. Kabe’nin bazı bölümlerinde çalışma vardı. Sağ taraftan 16. Kapıya kadar, sol taraftan 62. Kapıya kadar açıktı. Diğer bölümlere geçilemiyordu. Daha sonra say mahalline 25 numaralı kapının giriş için açık olduğunu fark ettim. Otele Serpil e bakmaya döndüm. 12:00 da Kabe’ye öğle namazı için 94 numaralı kapıdan girip Kabe’yi gören bir yere oturdum. Yanımda ki adam Kurân’ı Kerimden “Kalem” suresini okuyordu. 79 numaralı Kral Fahd kapısından çıkıp, otele döndüm.İkindi namazını odada kıldım. Akşam namazına Efendi Babam ile gittim. 19:00 da 94 numaralı kapıdan Kabe’ye girildi. Alt kata inip namazımı eda ettik. Akşam yemeğini alırken 15-16 yaşlarında ki bir gence Nusret diye seslenildiğini duydum. Üzerinde ÜLKER yazan forma ile köşeye arkası dönük çapraz oturdu. Daha sonra Efendi Babam gelip çapraz biçimde tam arkasına oturdu. Yatsı namazı için 22:00 da Serpil, Yavuz, Hatice ile Kabe’ye üst kata çıktık. 23:00 da Kabe’yi tavaf edip İnsan-ı Kamil namazı kıldık. Tavaf ederken önümüzde ki iki hanımın örtülerinde 51 ve 52 numaralar vardı. Mehmet Yavuz’a Nusret Baba ve Hazmi Baba rahmetullahi aley burada dedim. O da İnşeAllah dedi. (Ruhaniyetleriyle) Mehmet Yavuz’un elinde bir mektup vardı. Murat ağabey bunu biri Allah’a yazmış ne yalım dedi.Hacer’ül Esvede yaklaşıyorduk. Ver dedim ve yavaşça yere bıraktım. Daha sonra Efendi Babama bu hadiseyi anlatınca, o mektubu yazan kopyasını almış mı? Tek tek yazılanları sorarla dedi. Kabe’nin üst balkonunda oturup Rüknü Yemani (sıfat) köşesinde tavaf edenleri seyir ettik. Yanımda oturan Kurân’ı Kerimden Ra’d suresini okuyordu. Daha sonra İbrahim suresine geçti. Bu arada yeşil elbiseli temizlikçiler Kabe tavaf alanını temizlemeye başladılar. 28-06-2013 CUMA 68 10:00 da Kabe’ye geldim. Toplanma mahallimiz kapalıydı. Kabe’ye anneme niyetle tavaf için yöneldim. Tavaftan sonra merdivenlerden aşağı indim. F… bey oturuyordu. Onunla sohbet etmeğe başladık. Yanımızda bulunan adam dua etsenize diye telkinde bulundu. İsmini sordum. Abdullah dedi. Nerelisin deyince Yemenliyim dedi. Nefesi Rahmani, Yemen, Hazreti Muhammed deyince anlamsız, anlamsız baktı. Cuma namazında imam birinci rekatta Kureyş (106) ve ikinci rekatta Nasr (110) surelerini okudu. Namazdan sonra F… beyle otelin yolunu tuttu. Odanın anahtarını unutmuştum. Nasr adlı görevliden M… Y… yeni bir kart aldı. S… ile ikindi namazına Kabe’nin üst katına geldik. Z… hanım ile karşılaştık. İkindi namazını beklerken yanıma Aday tour yazan bir adam oturdu. İsmi Yaşar Karakaya idi. Sünneti kıldıktan sonra cebinden simit sarayına ait bir adisyon fişi çıkardı. Üzerinde 8 ve 5 toplamda 13 sayısı vardı. Üst katın girişinde Serpil ve Zekiye hanım ile buluştuk. Zekiye hanım otele geri döndük. Bizde merdivenlerden aşağı kata tavaf alanına indik. Babam benim için dön demişti. Ona niyetle tavafa başladım. Serpil Makamı İbrahim’e geldiğimizde T… değil mi? O dedi. Yanında Â… bey vardı. Tavaflarını tamamlamışlar. Makam-ı İbrahim’in arkasına gidiyorlardı. Makam-ı İbrahim’in yanından geçerken içinde ne olduğunu sordu. Hz. İbrah’in ayak izi var dedim. Tavafı tamamladık. S… ve Z… hanım Hicr’de namaz kılmış dedi. Tavaf’tan sonra Hicr’e yöneldik. Sıfat ile Zat arasında Kabe’ye sarıldık ve öptük. Makamı İbrahim’in önünde Marifet ve Şeriat köşesi birleşiminde Kabe’ye sarıldık. Hicr’e Şeriat köşesinden giriş kapalıydı. Hicr den çıkarken Serpil mermerin üzerine çıkıp girsene dedi. Tarikat köşesine geldiğimizde kalabalığı aşıp Hicr’in içine girip namaz kıldık. Dışarıdan kalabalık içeri bastırıyordu. Serpil önümdeydi, kollarından tutup itince kalabalığı yarıp çıktık. S… ile orayı nasıl yarıp çıktığımıza şaşırdık. Makam-ı İbrahim’in önü namaz kılmak için uygun durumdaydı. Çıkarken ben namaz kılacağı, sen otele git dedim. 1 numaralı Abdül Aziz kapısı tarafında zem zem içtik. İnsanı Kamil namazını belirtilmiş olduğu üzere yerlerinde kıldım. Makam-ı İbrahim’in önünde son iki rekatlık namazı kılarken veya bitirince, Kamil İnsanlığa kabulüm için Rabb’ül Âlemine niyaz ettim. Başımı kaldırdığımda Şeriat ve Marifet köşesi arasında yeşil örtülü hanımlar duruyordu. Üzerinde Beyaz harflerle ND (50+4=54) harflerini gördüm. Daha sonra başörtüsü kat yapmış, El-HİND yazıyormuş. Kabe’den çıkıp otele döndüm. 19:00 da 7-8 kişi Kabe’nin 94 numaralı kapısından girip zemin kata indik. 20:00 de otele yemek için döndük. Serpil geldi. Akşam namazına kadar Kabe’nin üst katında beklemiş ve ateşi çıkmış. Serpil odaya çıktı. Bende Efendi Babam ile yatsı namazına gittim. Yine 94 kapıdan girip zemin kata indik. Namazın farzına yetişmiştik. Saat 21:00 yani 9 idi ve 9 kişiydik, 9 rekat namaz kılmıştık. M… kardeş tarafından İbrahimiyet ve Muhammediyet mertebelerinin tevhidi soruldu. İbrahimiyet Tevhidi anlatılırken dinleyen 8 kişiydik. Sohbetin 9. Dakikasında halılar dürülmeye başlandı. Bizde kalktık en üst kata çıktık. İhtişamın almışta yürümüş, Her hukuk ravzanda yürütülmüş, Her mertebe Resülde dürülmüş, Seni gördüm Ya Resülûllah. En üst tarasa çıkmadan çıkışı biraz aradık. Birisine soruldu, polislerin beklediği yerden üst kata çıkın dendi. Kabe’nin terasına çıkılmıştı. Sıfat mertebesine karşı, resimler çekildi. 22:00 da otele dönüldü. 29-06-2013 CUMARTESİ Sabah namazından önce 04:00 da 94 numaralı Kabe kapısından girdim. Zemin kata inen merdivenlerin kapısı kapalıydı. Direklerin arasına Kabe’yi gören bir yerde Teheccüd namazı kıldım. 69 Önümde ki çocuğun üzerinde AQRA ve arkasında 88 rakamları vardı. Sağımda bulunan Arap namaza dururken onların ayaklarını açtığı gibi ayaklarımı açamam için sağ kolumu sıktı. Sabah namazından İmam Saf (61) suresini okuyup Ahmed a.s mın müjdesini verdi. Sabah namazından sonra manada: Efendi Babam ile bir dükkanın yanında ve köşesindeyiz. Efendi Babamın elindeki bir fiş yere düşüyor. Yerden beraber almaya çalışıyoruz. Fiş rüzgar ile uçuyor. Yerden bir fiş alıyorum. Üzerinde kırmızı mürekkep var. Bunu biliyorum ama aradığımız değil diyor. Daha sonra fiş sola doğru uçuyor. Almaya çalışırken orada bulunan tahta sopalar düşüyor. Sopalar düşerken dükkanın önünde upuzun duran katlı camdan raflı dolabı kırıp, tuzla buz ediyor. Efendi Babam şaşkın şimdi ne olacak der gibi, bende bunun parası nasıl ödenecek diye düşünüyorum. Aşağıda ve üstte yazılanlarda üsteki zuhuratın müşahade ve yaşantıları oldu. Dükkan Hira dağına karşı durduğumuz yerdi. Kırılan cam ile daha sonradan Fenafiş Şeyh yani Şeyhte fani olmanın hayal olduğu ki bunun kırılması gerektiği bunun ise Fena fir Resül mertebesine ve dolapile Od (Ateş- Efal) Bal (Marifet) yani bu mertebeden de ref ederek yükselerek… Fenafillah ve Bekabillaha yükselmekti… Sabah 07:00 da kahvaltı yapıldı. 07:35 de ziyaretlere hareket edildi. Otobüs kodumuz L 9681 di. Sıla görevlisi Mehmet Mümin bey ve Nurullah Hoca’ydı. 36 kişiydik. Şöför ve görevlilerle 39 kişi olduk. Lobiye inerken asansörde 3/6 numaralarda takılmıştı. Bulunduğumuz katta kahverengi taş gibi şeyler yere saçılmıştı. Etrafın toz içinde olduğunu Serpil haber vermişti. Resülullah Mekke’den hicret için yolculuğa çıkarken, müşriklere Ya-Sin suresinden ayetler okumuş ve üzerlerine toprak atmıştı. Sevr mağarasına çıkan dağ önünde duruldu ve burası hakkında bilgi verildi. Sevr mağarasının önünde bekleyen bir taksi vardı. Plakası 6099 idi. Aradan 0 kalktı zaman 699 olmakta ve bize burada olan La İlahe İlla Allah Muhammeder Resülullah’ı haber veriyordu. Z… hanım, Sevr de pencere numaralarını sormuştu. 21 numarada oturuyordu. eşi 22 numarada oturuyordu. Kendi numara baktım. 19 numarada oturuyordum. Serpil de 20 numaradadı. 08:18 de Arafat’a ziyaret için hareket edildi. ARAFAT – AREFE idi. Yani kişinin kendi hakikatine arif olmasıdır. Hz. Âdem ve Hz. Havva burada birlerini buldular. Arafat’ta gündüz vakfeye durulur. Resülullah s.a.v “Hac Arafat”tır demiştir. Meşarde ki vakfe gece yapılır. Müzdelifede - Meşarde Hz. Âdem ve Hz. Havva zifafa girdi. 08:40 ta Arafat ve Cebel-i Rahme’ye girildi. Ziyaretten sonra 10:19 da hareket edildi. Efendi babam Cebel-i Rahme için herkes ayrılırken baksın hangi harfe benziyor dedi. Serpil ile Ayın harfine benzettik. 11:00 civarı Müzdelife ve Mina’ya geliş. Şeytan taşlama mahallinin üst tarafında duruldu. A…. Mekke den çıkarılmış bir taş var. Ne yapayım dedi. Taşı alıp Şeytan’a doğru fırlattım. Akabe biatının yapıldığı yerden geçtik. 10:10 da Hira dağını ziyaret ettik. Mağara’lar Kehf ve Gar olmak üzere iki çeşittir. Gar olanda arka tarafından da bir çıkış bulunmaktadır. Hira, Nur dağıdır. Cennet’ul Muallayı ziyaret. Hz. Aişe, Resülluhın dedesi Abdülmuttalip ve oğlu Kasım yatıyor. 11:30 da Cin mescidindeydik. Dağa sonra Mescid-i Secere geçildi. 10:40 a Resülullah’ın doğduğu evin önünden geçtik. Şu ana kütüphane olarak kullanılıyor. 11:00 da tekrar otele geldik. 70 Öğle namazına yorgunluktan Kabe’ye gidemedik. İkindi namazına Serpil ile Kabe’nin üst katına gittik. Akşam namazına Efendi Babam ile giderken, Y… Efendi Babama ben boğa burcuyum, boğayı nasıl keseceğim diye sordu. Efendi Babam yavaş yavaş olur, boğayı kesme ilerde lazım olu dedi. 94 nolu kapıdan girdik. Efendi Babam ile sol tarafımızda Nil Turizm yazan siyah bir çanta vardı. Sıfat mertebesi karşısında oturduk. Çıkışta M… Y… üst katta çekirge bulduğunu ve havaya attığında lambanın ışığına konduğunu söyledi. Yatsı namazında yine 94 numaralı kapıdan girdim. O… ile karşılaştım. Sağ koridordan Âdem bey hızlıca sağa yöneldi. O… direklerin arkasında kaldı. Ben ise Yeşil ışık ve Tarikat köşesini görebiliyordum. Tam önümüzde engelli bir Arap elinde baston ile namaz kılıyordu. O… otele döndü. Üst kata çıktım. S… ile buluştuk. Umre yapacaklar varmış, bizde Umre yapalım dedi. Hastasın tavaf edelim dedim. Baktım umre yapmamız lazım, tamam otele dönüp konuşalım dedim. Kabe’nin üst katından aşağı inen köprüden inerken bir çocuğun sırtında UMRE yazıyordu. Tamam tastiğide geldi dedim. Otele dönüp M… Y…’la konuştuk. Otel lobisinde sohbet vardı. Sohbet olduğu için kimse kalkmıyordu. S… hasta olduğu için bir an önce gidip gelmek iyi olacak diye düşündüm. M… Y…a Efendi Baba’dan izin al gidelim dedim. İzin alındı. A… taksi bulunması konusunda yardımcı oldu. Taksici ile anlaştık. Kişi başı 20 riyal toplam 80 riyal’e Tenim (tanem, Hz. Ayşe mescidi) yola çıktık. Taksici ismi Muhammed idi. Yoldan 95 oktan benzinden 10 riyallik aldı. Mescid de namaz kılıp, niyet, duamızı yaptık ve Kabe’ye geri döndük. Tenim = Te, Nun, Ayın, Mim.. Taksici Muhammed bizi say tarafında bıraktı. 25 numaralı say kapısından girdik. Safa’dan (Akl-i Küllden), Merve’ye (Nefsi Külle) inip. Tavaf alanına indik. Tavafa indiğimizde Arapça Nuran Seyr yazısını müşahade ettim. Mehmet Umre’de yerden bir inci tanesi buldu. Murat Ağabey inciyi bulduk, dedi. Umreden sonra Serpil ve Hatice otele döndüler. Biz Mekmet Yavuz ile İnsan-ı Kamil namazı kılmak için tekrar Kabe’ye yöneldik. Bu sefer müşahade ettiğim yazılar Arapça Seyr-i Can yazılarıydı. Makam-ı İbrahimin önünde son iki rekat namazı kılarken hanımların üzerinde ne yazdığını Mehmet sordu. Arapça yazan yazının ilk bölümünü tam çıkaramadım, sayısal değeri 267 idi. Devamı ise Reyhan idi. M…’i Hicr’de namaz kılmaya yönlendirdim. Bende dışarıda Tarikat köşesinde mermerlerinin orada beklerken, bir adam Bakara suresinin 3 ve 4 sayfalarını okudu. Daha sonra okur musun diye bana da uzattı. Mehmet Yavuz dışarı çıkınca bir müşahade oldu. Adamın birisi sıkışmış tam sıfat mertebesi önünde büyük abdestini boşaltmıştı. Uzak doğulu hanımların bağrışları vardı. Ayak yoluyla her yere yayılmıştı. Bizde kenardan çıkarken, temizlikçiler olay mahallini çevirip temizlemeye başladılar. “Daha sonra Efendi Babama bu olay hakkında ki düşüncesini sorduğumda; önemli bir olay, Allah’ın sufli tecellisi olmuş” dedi. 30-06-2012 CUMARTESİ Sabah namazını otelde kıldık. Sabah kahvaltıya inerken Efendi Babam ve N… Annem ile Lobide karşılaştım. Onlar biraz önümden inmişlerdi. Anneciğim nasılsın dedim. Efendi Babama seslendim duymadı. Hızlı hızlı yürüyordu. Bir daha seslenmedim. Bunun üzerine Murat bak sana sesleniyor diyince arkasını döndü, A! merhaba Murat dedi. 3. Katta ki zam zam Restauran da yemek yedik. Otel dolu olduğu için bizi 1. Kata indiriyorlardı. Bugün ilk defa Kahvaltıda masa etrafında toplandık. Ben, S…, O…, C…, Z… H…, F… B.., A… H… ve H… bey 8 kişi idik. Öğle namazına inerken Asansörde otel görevlisi Sad ile beraber aşağı indik. Öğle namazı için 11:55 te 9 kişi Kabe’ye hareket ettik. S… çanta yüzünden içeri sokmadılar Daha sonra T… geldi. Yine 9 kişi olduk. Makine de ondaymış. Kılıf dışarıda kaldı, öz burada gibi espri konusu oldu. H… yanımda oturuyordu. Önümüzde ki direk numarası 203 idi. Arkamızda bulunan Efendi Babamın telefonu çaldı. Bak kim arıyor dedi. Sonra soruyu Abdullah diye yine cevapladı. Uluhiyet ile Abdiyet… Araplar Ten’im’e, Tan’em diyorlardı. Efendi Babam, bütün bu alemler 71 benim tenim olarak düşünülebilir dedi. Harunlar dün 9 kişi Umre yapmışlar. Bizde 4 kişi idik. Toplam 13 kişi olduk. Onlar minübüs ile Umre yapmışlar. Adam başı, 11 riyal den toplam 99 riyal vermişler. Onlar Umreye 30-06-2013 tarihinde başlamışlar. Biz ise 29-06-2013 tarihinde başlayıp, 30-06-2013 tarihinde umremizi bitirmiştik. İlk Umremizi de 26-06-2013 tarihinde başlamış ve 27-06-2013 tarihinde bitmişti ve 3. Umremizde 01—07-2013 tarihinde oldu. İkindi namazına gelmek için Efendi Babam’ı bekliyoruz. Asuman hanım babası O… amcanın bayıldığını anlatıyor. Önceki akşam namazına girmeden birkaç sefer KAISA yazısı görmüştüm. Daha sonra yatsı namazı boyunca da Kabe içinde müşahade etmiştim. Efendi Babam bizden önce namaza gelmiş. Namazdan sonra onlar döndü. Bir grup Hira’ya gitmiş. Bende tavaf için kaldım. Biz çıkamadık ama birkaç tane resim hatıra olarak bulunsun… Tavafı kızım Eslem Şura’ya niyetle yaptım. Tavafta, İsmail-Nilüfer-Bursa, SEMERŞAH- ŞEHİT KAMİL müşahadelerim oldu. Tavaftan hemen sonra bir hanımın düşen kimliği Hacer’ül Esved – Zat köşesinin karşınında bulunan panoya asıldı. Kırmızı fon üzerine olan bu kimliğin önce rakamları dikkatimi çekti. Sayılar 53 ile başlıyor 53 ile bitiyordu. Önemli bir müşahade diye hemen kimlik bilgilerini kaydettim. NOORJANRAK ŞUKRI LASA Pas No: A 5324353 Dört rekatlık İbrahimiyet mertebesi namazımı kılarken solumdaki adam Cüzi Sani yazan cüzden bakara suresi 30 ve 31. Sayfaları okuyordu. (Daha sonra bu ayetler kontrol ettiğimde Hac ve Umre ile ilgili ayetler olduğunu gördüm). Museviyet mertebesi namazını kıldıktan sonra, çalışma yapılan sahaya engeller koymuşlardı. Bunun üzerinde de Arapça bir kimlik vardı. Birde şu sayılar 0542138972 toplamı da 41 yapmaktaydı. Bunları yazarken kalemim çalışma platformunun içine düştü. Kalemi alırken görevli, Hacı, Hacı uzak dur türünden bir şeyler diyordu. Sıfat mertebesi namazını kılarken önüme inci tanesi düştü. Namazım bitince önümden geçen çocuğun kot pantolunun dizlerinde ve baldırında 55 sayıları vardı. Önümde park işaretlerini görevli düzeltti. Zat mertebesine giderken Gözyaşı ekibi tavaftaydı. Bes-Tur ile karşılaşma… Daha sonra Makamı İbrahim’in önüne gelebilmek için sıfat mertebesine döndüm. Boynunda Pakem yazan hanım ile o önde ben arkada zat mertebesine kadar gittim. Hacer’ül Esved de mütiş bir mücadele vardı. Makam-ı İbrahim’in önünde namaz kılarken önümde Kabe’nin Şeriat ve Marifet köşesinde olan siyah örtülü kadın elinde ki bastonu havaya kaldırdı. Daha sonra çıkarken Hicr boştu ve temizlik yapılmaktaydı. Çıkarken say mahalli tarafından çıktım. Bir grubun önünde ki adam da elinde ki asayı havaya kaldırmış yürüyordu. 9 numaralı kapıdan çıkıp otele döndüm. Serpil de ikindi namazından sonra tavaftaymış. Bir zenci’ye tutunup, Hacer’ül Esved’e ulaşmış. Daha sonra Mültezem’e tutunmuş. Cebrail, Resüllah’ı nasıl sıkmış diye düşünüyordum. Az kalsın kemiklerim kırılacaktı dedi. Bu sıkma hadisesinin yaşantısı ve tatbikatı olmuş. Akşam namazın da Efendi Babam ile yan yanaydık. Geçen sabah namazda gördüğüm Arap çocuk önümüzde duruyordu. Efendi Babam da Hayret içinde ona bakıyordu. Ne oldu dedim. Tişörtünde LETE yazıyormuş. Senin için diyor dedi. Altında da MSC yazıyordu. Bu da Serpil le bizim kodumuz dedim Murat Serpil Cağaloğlu, güldü. Çocuğun göğsünde ufak bir MP yazısı mevcuttu. Akşam namazında 14-3 numaralı direğin gerisinde Sıfat ve Zat köşesini seyrettik. Efendi 72 Babam Cenaze namazında kaç tekbir var ve niye bir Selam var diye sordu. Otele giderken direklerde ki ışıklı şekilde ne görüyorsunuz diye sordu. Ben ise şöyle düşündüm. Öncelikle bu resimler karşılıklı aynada ki gibi.. Mümin müminin aynasıdır.. Bu en üst tarafından anlaşılıyor. Üste ki şekil hilala benziyor. Karşısındaki de ters duruyor. Bir de birlerine bakıyorlar. Ecza dolablarında ki kızılay işareti gibi.. Onun altında ki ile birlikte bir askı şekli alıyor. İnsanın omzuna benziyor. Tamamıda insana benziyor. Askı ile birlikte ortada bir sekiz işareti oluşuyor. Karşısında ki 8 ile 88 ediyor… Bu Necdet ismi ile bağlantılı, kırmızı tşörtli çocuktada vardı. Batından bakacak olursak üsteki Hilal, harflerin yeri değişek olursa HALİL oluyor, Askı da Sin harfi var. Seyri sülüğün üç evresi (Cünun, Fünun, Sükün) geçilecek olursa Sin harfi üç nokta ile Şın harfine dönüşüyor. Halil de müheymen; aşırı aşk demek ve bu hal ile tahallül etmiş hakkın varlığı ile kaşışan demek. 8 de bu mertebe olan Tevhid-i Efal ve İbrahimiyet mertebesini ifade ediyor. Şekilde iki adet maşa var. Askı ve Hilal kısnmını tutan… Maşa alet, yani Müheymen olan Halil’in hakkın aleti olması bu durumda, Halil, Habibe ve Rami ise Ahmede dönüşmektedir… Necdet Babamın 88 ve çocuğun üzerindeki 88’i okumasını istemesi… Gaşyolunmuş Allah aşıklarının İbrahim as. ve Ahmed a.s mı Necdet’in özünden okunması istenmektedir. Oku okuyabilrsen deryayı…. Yatsı namazından sonra saat 22:00 da, Er… bey tarafından sohbete davet edildik. 931 numara tersten 139 Muhammed isminin sayısal değerini veriyor. Son olarak Abdullah geldi ve 28 kişi olundu. 13 ve 9, Hakikat-i Museviye’nin 13 içinde açılımıdır. Mekke-i Mükkereme en çok ikram edilen şehirdir. Kabe’nin ilk kurulduğu arsanın ismi Bekke’dir. N… anne ağrı kesici istedi. Er… bey NUROFEN isimli ağrı kesiciden verdi. Sonra Efendi Babam burada bulunan 28 kişinin isimlerini sesleriyle kayda aldı. Bende baş harfleriyle yazayım. N, N, T, Â, S, H, E-A, S, E, M, N, S, M, Z, M-F, Y, R, A-C, M, M,A, O, M-Y, H, A… Asansörden odalara inerken 2 ve 8 bastık. Başka gelmek isteyenlerde oldu ise de kapı kapandı. 28. Mertebe Muhammediyet mertebesinin etkisindeydik. 01-06-2013 Pazartesi 73 Hudeybiye Umresi için 07:43 te hareket ettik. Otobüsün plakası Elif-Be-Nun 9254 idi. Hoca Fetih suresinden bir bölüm okudu. 37 kişi kafileden vardı. 3 te personelle 40 kişi idik. Bu arada Hudeybiye’nin kelime köklerini tefekkür ediyordum. Hu- Yed- Beyi; Hu:Hazret-i Muhammedin batında ki ismi, ismi azam, Yed: El, Bey: İnsanı Kamil. Beyi; Bi: İle birliktelik, Ye: Yakîn hali, müşahade.. Hu- Iyd- Ebe; Hu:Hazret-i Muhammedin batında ki ismi, ismi azam, Iyd: Bayram, Ebe: Çocuk doğurtan, Eba: Baba, Ebi: Evlat…. Otobüs plakası: Elif: 1, Be: 2, Nun= 53, 92= Mim, Ha, Mim, Dal… Muhammed isminin asli harfleri… 92 den Hakikat-i Muhammedi 40 çıkarsa 52 kalır… Hakikati Muhammed-i ve 52 – 53 – 54… 5+3+9+2+5+4= 28 Muhammediyet mertebesi… Hudeybiyeye, Hakikat-i Muhammedi üzere , Hazreti Muhammed mertebesi ve 52-53-54 silsilesiniz birbirine bağlayan maneviyat otobüsü ile gidiyorduk… Otobüsün plakası 9254 dışı, 94 Kabeye girip çıktığımız kapılar içi 25 buda Mescid-i Nebeviye girip çıktığımız kapılar, başta ki 53 ise Efendi Baba ile girip çıkmaktaydık… Hudeybiye de, Umre’ye niyet, dua ve biat tatbikatı yapıldı. Bu Umre’yi kızım Eslem Şura için aymaya niyetlendim. Daha sonra Umre’nin tavafında gönlümden bu Umren tüm ümmeti Muhammed için denildi. Biat yapılırken ortada yaşında ki Ahmed vardı. Herkes el ele tutuşmuş ve halka yapılmıştı. 38 kişi halkada Ahmed ortada idi. Ahmed hanımların üzerine toprak atmak ile uğraşıyordu. Nüket Annem rahatsızlanınca, deve sütü içme programı iptal edidi. 09:00 da otele hareket edildi. Efendi Babam herkes serbest kimse kimseyi bekleyip engellemesin müsait zamanınız da umrelerimizi yapalım dedi. Odaya çıktık. Kapıda dikkatimi çeken bir şey vardı. Kat planı vardı. 2 katta 44 oda vardı. 244 ile oda numarası sonlanıyordu. Ve bu rakamın bir manası vardı. 244; MİRAC sayısal değeriydi. S…, M… Y… ve H… ile Umre için Kabe’ye yöneldik. Kabe’ye girdiğimizde Mültezem ve Hacer’ül Esved saç pano ile kapatılmıştı. Mültezem tamir ediliyordu. Tavafta A… C… Abi, O…ve H…yi gördük. Daha sonra saya geçtik. Say mahallinde yerde kan izleri vardı. Basılmış ve dağılmıştı. Sayda T… ve annesi ile karşılaştık. Haşmet, Diyanet ve İspa grupları vardı. Sayımı yaparken gönlümden Rabbim Umreni tüm Ümmeti Muhammed için de niyetlen dedi. Bu ümreye Ümmet-i Muhammed içinde niyetlendim… Say bitti. Traş olmuş birini bulup traş oldum. S… ve M… Y… saçını kestim. M…’in başında yara varmış. Saçıda kısa olduğu için kesilmiş ve kanıyordu. Daha sonra Endonezya’lı bir hanım yanında bulunana erkeklerin saçını kesmemi istedi. 4 kişilerdi onlarında saçını kestim. Üst kattan dışarı çıkarken Serpil yerde bir inci tanesi buldu. Alerjik rahatsızlığımı artmıştı. Öğlen ve ikindi namazlarını otelde kıldım. Saat 17:00 da veda tavafı için Kabe’ye geldim. Kapıda 9 numaralı temizlik aracı vardı. 94 numaralı kapıdan içeri girdim. Tavaf duasını yanıma almayı unutmuştum. Otele dönersem rahatsızlığımdan bir daha gelemeyebilirdim. Bir hikmeti de vardır diye düşündüm. ZE/130 numaralı araç içeri zem zem taşıyordu. Tavafa başlarken Reis yazan çantayı gördüm. 4 ve 5. Turlarda 21 kişilik hanım Umre grubu vardı. Süzüle süzüle, kıvrıla kıvrıla ikişerli sıra olu diizlmişlerdi. Musa a.s asasının yılan olduğu gibi hareket ediyorlardı. 6. Turda Felak gurubunu gördüm. 7. Turda yanımda 7. Şavt duasını okuyan bir hanım gördüm. Tavafımın duaları yapılı kabul olmuş diye tefekkür ettim. Hacer’ül Esved köşesine geldiğimde elinde altın yaldız bir kitap olan hanım vardı. “Bir Kırık Dilekçe” isimli kitabı açmış okuyordu. İnsan-ı Kamil namazı kılmak için Makam-ı İbrahim’in arkasına yöneldim. El-Habib yazan çanta yanımda duruyordu. Şeriat köşesinde Nur grubu vardı. 74 Sağımda Al-Hind başörtüsü, solumda Ahmet Usta… Trabzon 97. Cadde… Namazı kılarken alnıma kırmızı (mercan) ufak bir taş yapışmıştı. Museviyet mertebesine giderken Uzman grubu eşlik etti. Namazın tahiyatını kılarken önüme siyah bir inci yuvarlandı ve namazdan sonra namaz kıldığım mahal çalışma için kapandı. İsevivet mertebesine yöneldim. Önümden Rugby 09 yazan bir adam geçiyor. Bir adam bir adama hurma veriyor. Secde ettiğim mahalde iki adet hurma çekirdeği var. Yanımda ki adamın elinde PAKİSTAN yazan termos var. Karşımda FLY HİND yazan baş örtüleri.. Zat mertebesi namazını kılıyorum. Polis Yallah hacı diyerek Yeşik park işaretleri ile alanı kapattı. Makam- İbrahim’in önünde namaz kılarken ensesinde Beyaz yazan genç... ve sağ tarafımda üzerinde 25 rakamı bulunan adam… 62 nolu Umre kapısından çıkarken, dışarıdaki çocuğun tişörtünde KAKA 8 yazıyordu. Akşam namazı yaklaştığı halde Kabe’de kalacak dermanın kalmamış ve 18:30 da otele dönmüştüm. Kapıdan içeri girdiğimde A… Umre için gidiyordu. Yatsı namazına da gidemedim. Otelde kıldım. Yemekte, M…, Y… ısrarla ketçap istedi. Numarası 57 idi. 02-07-2013 Salı Sabah saat 4 de doğru Lobiye indik. Efendi Babam bizi uğurlamak için aşağı inmişti. Üzerinde Beyaz elbisesi vardı. Seher vakti Murat’ın senden şefaat bekler, Ümmete vermek için, ya Hazret-i Muhammed. Mahbesin içindeyim, saatin dördündeyim, Ağlar seni beklerim, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) Asansörlerde, 9 kat ve bir tarafta (Recetion, A,B,C) diğer tarafta (L,M,C,D) ve dokuz kat vardı… Lobynin karşı tarafında 3 katta yemek salonuydu… A,B,C yazanların altında araça yazılar vardı… Aynı zamanda Elif, Be ve Te idi.. Elif: Ahadiyet, Be: Risalet, Te: Sen, Abdiyet, Lam, Mim, Cim ve Dal harflerini toplarsak… 30+40+3+4= 77, İbrahim (Suresi) sayısal değeri ve 14 Nuru Muhammed-i 9 Kat; Muhammediyet mertebesi içinde, Museviyet mertebesi müşahade ve açılımı… 77+9= 86, Tarık Suresi, Marifet Yıldızı… 9 veşifre 3 yan yana 93 Hakikat-i Muhamedi çıkarılırsa 93-40= 53 Şifre sayımızdır… 04:15 te görevli Hüseyin ile beraber 14 kişi ECD 4899 plakalı minübüs ile Ciddeye doğru yola çıktık. Saat 05:00 da Rehberi ikazım üzere Bahrah’ta sabah namazı kıldık. Yolda Rehber ile sohbet ederken hava sıcaklığından mevzu açılınca bu yolda 55 i gördüm dedi. 06:00 da Abdülaziz hava alanındaydık. Eşyalarımızı buradan aldılar. Contuarlarımız diğer taraftan olduğu için Hac kapısına gitmemizi söylediler. İki adet geniş taksi tutuldu. Bizim taksi plakamız, Elif, Cim, Kef, 4263 takside 8 kişiydik. Taksi şöförümüzün ismi Muhanned idi. Diğer taksinin plakası Elif, Cim, Kaf 827 idi. K 11 nolu direğe yanaştık. 07:30 da Hac kapısından girdik. 7 numaralı terminale gidildi. Çıkarken L02C13-213 numaralı kapıdan çıkıp A36 numaralı servis otobüsüne binildi. Uçak Suud 257 numaralı idi ve uçağın kuyruk kısmında HZ ADE yazması dikkat çekiciydi. 75 Koltuk numaralarımız S…’in 42 F benim ki 42 H idi. Hostesin birinin ismi VENÜS olması ilginçti. Uçağımız 10:05 te hareket etti. Uçak koltukları 8 er liydi ve toplam 63 sıra vardı. 8x63= 254 koltuk sayısı vardı. İlk gözüme çarpan Bayram sayısal değerini vermesiydi. M…. arka tarafta biriyle sohbet etti. 43 numarada oturuyordu. Trabzonlu ve ismi Âdem idi. 13:37 de perona yanaşıp indik. Pasaport kontrolünde 28 bankonun önündeydim. Serpil 26 daydı. Abdullah ağabey sen böyle gel deyince yer değiştirdik. Grubun toplam 22 valizi vardı. 11 numaralı valiz alanından valizlerimizi aldı. Abdullah ile otoparka yöneldik. Asönsör ile 4. Kata çıkarken, inip binenler oldu. Bir kartta servis elamanı Muhammed Murat Metin yazıyordu. Saat 16:00 gibi evdeydik. *********************** 2013 Umre seyrimiz için almış olduğum notlar ve yorumlarım burada tamamlanmış oldu. Kabe’den âlem Kabe’sine döndüğümüzde orada görmüş olduğumuz zuhuratların müşahade devam etmekte bunların hepsini bu yazıya ilave edersek zaten hacmini aşmış olan bu yazıyı şişirir. 2013 umre yazım nihayete ermiş oluyor.. 13-08-2013 Mu….Ca… MEDİNE-MEKKE-İSTANBUL Not: Hiçbir plân ve program ile şu güne gelsin denilmeyen Umre notları, Başta 13 ve sonda 13 ün hakimiyeti ile bitmiştir… ------------------------------------------(2013) UMRE HATIRALARI. (8) ME….. YA…. Bİ….. 23 Haziran sabahı havalimanına haraketle evden ciktık. Ataturk havalimanında Efendi Babam ve grupla buluştuk. Check in işlemleri için kontuarda beklerken Abdullah kardeşim işlemlerin yapılması için Terzi Babamın yanındaydi. Boarding basildi ve bizde hemen Terzi Babam dan hemen sonra check in işlemlerizi yaptık. Koltuk numaramiz 56 h ve j idi. Terzi Babaminkine dikkat etmedik taki ucaga geçene kadar . Uçağa gecerken Terzi Babama sordum 53 numara dedi ve gulumsedi. Ben istedim 53 u dedi ama istememisti. Biz yanındaydık . Pasaport konturolunden de geçerken 13 numaralı memurdan gectik . Diğer insanların anlattığı gibi bir heyecan yoktu. İcimde sanki daha öncede gitmiştim . Sanki içimde Medine ve Mekke vardi da ben temsilen gönlum deki Medine ve Mekke nin temsilini yer yuzunde gormeye gidiyordum ve nitekim öyle de olacaktı. Medineye vardık. Otele yerlestik. Terzi babam ile aynı kattaydık. Terzi Babam 1214 nolu oda da ben eşimle 1210 nolu oda da kalıyorduk . Hersey cok güzel hazırlanmıştı. Lobide Terzi Babamla buluştuk grup halinde Mescidi Nebeviye SELÂM vermeye cıktık. Tüm Mescidi Nebeviyi tavaf ettik ve rasulullaha SELÂM verdik. Mescidi oğrenmiştik. Mescidde akşamlari bulusup Terzi Babamdan sohbetler dinliyorduk. Akşam sohbet ederken ( 14 kisi ) ikiz kopyalarından bahsederken Mekkeden umreden dönen ikiz kardeşler sohbete dahil oldular. Can Ahmet ve Can Muhammet cocukların baba ismi İlyas diğer kardeşlerinin isimleri Hatice ve Âdem anne ismi Ne..… 24/06/2013 Dış ziyaretler icin yola çiktık. Okçular tepesi ve ardindan kuba mescidi yedi mescit ve diğer ziyaretler yapildı . Terzi Babam Kuba mescidinde kıblenin Kudüsten Kâ’beye değişimini tatbikatli olarak anlatti. 24/06/2013 saat 18:00 Mescidi Nebevi 76 Ey gönül hiç durulmaz mısın? Şu sinede biraz susup durulmaz mısın? Bu hakikatleri anlamaz mısın? Karşında durur Hakk, Bir kez olsun bakıpta, Gönül gözuyle vurulmaz mısın? Hep sanarsın karşın daki Halk, Halk olup burunmuş işte Hakk. Anlamak istersen sırları, Kulak ver Halka burünmüs sözleri, Gören göz ol(da) Bak bu gizleri, O seninleyim diyor şimdi, Ya sen neredesin , Gel ey gönlüm kendine Cemali seyredesin. Hakikati Muhammedi namazını Mescidi Nebevi de Ashabı Suffanın arkasinda 18 +1 kisi olarak kıldık. Namazdan sonra 1 kisi daha zahir ehli olarak sohbete katıldı ve kısa bir süre sonra ayrıldı . 26/06/2013 Kutsal şehir Medine den, Medeniyetin baskentinden cıktık, SELÂM vererek âlemlerin efendisine, Zul huleyfeden SELÂM verdik kabeye, Biz geliyoruz dedik Mekkeye. Kildık iki rekat gönül namazını, Yavuz, Necdet den al Beratını. Neredeydin gönül, Şöyle şimdi neredesin, Inip nefsin gemisinden, Bindin necatin gemisine, Âdem olup döndün. Uyandın tende can oldun, Ibrahim oldun ,Musaydın dün gece, Ne çabuk İsa idin, Geldin gönül nereye geldin, Muhammed olup kabedeydin Sanma sen oldun sen, Bilmeseydin bu canan, Olurmuydun kâmuran . Bu fakirin yazacaklari bunlar oldu gönlümüzde hissettiklerimiz ayrı yer buldu sırlar denizen de kimi zaman nuhun oğlu kenan gibi boğuldu kimi zaman necat bulup yeniden dogdu . Efendi babamın bizlere gösterdiği şevkatten dolayı kendisine sonsuz şükranlarımı sunarım . Rabbime bize bu nimeti sunduğu icin hamdu sena eder. Herkese SELÂMlar dilerim. Me… Ya… Bil…. --------------------------------------- 77 (2013) UMRE HATIRALARI. (9) As….. Bu…. İKİNCİ UMREYE YOLCULUK 22/06 2010 yılında Terzi Babamlarla yaptığımız umre ziyaretinin tadı damağımızda kalmış, bu yıl bizim tatil süresine de uygun olan bir umre planlandığını işittiğimizde biz bu plâna dahil oluruz inşaallah diye düşünmüştük. Eşimin durumu uymazsa, ben ve 0sman babam gideriz diye niyetimize koymuştuk. Neyse ki şartlar olumlu gelişti. Üçümüz birlikte gidiyoruz. Son hazırlıklar da tamam. O.Babamla birlikte İzmir Menderes Hava Limanından THY uçağı ile saat: 23.00’da İstanbul’a hareket ettik. Evden çıkarken komşularımız kapıdan uğurlarken Özgür Bey bizi havaalanına getirdi. Özgürlüğümüzün başlangıcının tasdiki geldi. Uçağa binmeden önce son geçiş kapısında alyansımı unutmuşum. Fark ettiğimde epey bir mücadele ve koşturmadan sonra geri aldım. Bilet numarama baktım sayılar toplamı 53 idi. (2352109394852) UÇUŞ NO: 2341-22 KAPI NO : 226 KOLTUK NO: 17-B 23/06 İstanbul’a vardık. Dış hatlar terminalindeki mescitteyim. Birçok umre yolcusu bayan yatmış uyuyor. 5-6 yaşlarında ihramlı bir çocuk dikkatimi çekti. Adı Muhammed Enes’miş. O kadar hoş görünüyordu ki, dakikalarca bakakaldım. Diğer bir tarafta da Ayşenur isimli bir genç kızın başörtüsünü 3 kat saracağım diye nasıl uğraştığına, ailesinin acele edişi karşısındaki rahatlığına şahit oldum. Bu sırada eşini aramak için içeri giren bir erkek kardeşimiz de oldu…. Sabah 04:30 gibi eşim memleketinden geldi. Mescidin önündeki kafeteryada buluştuk. T.Babamlarla buluşmamız ise 07.00 sularındaydı. Tatlı bir heyecan ile her gruptan gelenleri karşılayıp, firma görevlisi ile buluşunca işler rahatladı. Saat :09.10 da kalkacak uçağımıza bindiğimizde 36/DEF‘ye oturduk. S.Arabistan hava yollarına ait uçak oldukça farklıydı. İki katlı uçağın 2. Katı 26 kişilik VİP imiş. Eşim bir hostese sordu, çocuk öğrenip geldi toplam 311 yolcu varmış uçakta. Tam kapasitesi ise, 400’den fazla. Yolculardan 230’u çoğunluğu bayan olmak üzere Marmara ve İst. İlahiyat öğrencileriydi. Heyecanları görülmeye değerdi. Uçak içinde gezinti yaparken T.Babamların yanında boşluk bulunca oraya oturdum. İnişte biraz sıkıntı yaşandı. T.Babamın tavsiyesi ile “selâm” ismini çektik. T.Babamın söylediğine göre ilk kez böyle bir durum olmuş. Çok şükür Medine Hava Alanına sağ salim indik. Saat:12.13 Sıla turizm görevlisi grubu karşıladı. Otobüsle El-Haram isimli otelimize geldik. Otelimiz Mescid-i Nebi’ye oldukça yakındı. 1424 no’lu odamıza yerleştik. T.Babamlar ise 1214 numaradaydı. 15:15 de lobide buluşup Mescid-i Nebî’ye vardık. Girişimiz 11-B numaralı bir yapının yanındaki 26-A avlu kapısından oldu. İkindi namazını burada kılıp akşamı beklemeye başladık. Bugün Berat kandili. Gelemeyen tüm kardeşlerimiz için de dua ettik. 24/06/2013 Teheccüd ve sabah namazından sonra ziyaret yerleri için saat 07.00 de lobideydik. 07.35 de Ayneyn tepesindeyiz .Hava yavaş yavaş ısınıyor. Rehberi dinlerken bir yandan da fotoğraf çekiyoruz. Güneşe iki dakika dayanamıyoruz. Peygamberimiz ve arkadaşları nasıl mücadele ettiler diye düşünmemek elde değil. 78 Şehitlerimizi ziyaretten sonra 08.15 de Kıbleteyn camiine gidiyoruz. 08.45 de Hendek savaşının yapıldığı yere geldik. Şimdi üzerinde yol var. Yol kenarındaki parkta bir müddet oturup o günleri anıyoruz. 09.30 da Kuba Mescidinde 2 rekat namaz kılmak için içeriye girerken resim çekmek istedik . Eşimin telefonu aniden “ayırmasın mevlam bizi ömür boyunca” şarkısını çalmaya başladı. Telefonumuz yeni olduğundan özelliklerini tam bilemiyorduk. Kapatmak için bayağı uğraştık. Kendimize göre yorumladık. Öğle namazından sonra Mescidi Nebevi ziyaretimizde Ravza-i Mutahhara denilen yerde (yeşil halıda) namaz kıldık. Ayrıca T.Babamın tavsiye ettiği Hakikat-i Muhammedi namazını da eda ettik. Yatsıdan sonra hurma bahçesine gittik. Cennet gibiydi. Oturduk sohbet ettik. Saat 23.25 civarı otururken başıma hurma düştü. Güzel bir hatıra oldu benim için. Kesrette vahdet işareti. Hurmaların alınmasıyla güzel bir gece daha sona erdi. Her bitiş yeni bir başlangıç….. 25/6/2013 Sabah namazını yine Mescid-i Nebevide kıldık. Nüket annem kardeşlerimle beraber aynı ortamı paylaşmak manevi yönden ayrı bir güzellik…. ve 09:00 dan sonra Ravza-i Mutahhara ziyaretine hep beraber gittik. (Annem Nu, Ni, Me, ve Ha.) Yeşil halıda 4 defa 2’şer rekat namaz kılmak nasip oldu. Hz. Ayşe sütunu Tevbe ve Teheccüd namazı sütununun resimlerini çektik. Hz. Ömer, Hz.Ebu Bekir’in kabirlerinin hemen Peygamberimize oldukça yaklaşabilmek çok heyecan vericiydi… yakınında olmak, İkindi namazını beklerken Ravza’da çok hoş bir ortam oluştu. Nu kardeşimiz annemden isim istedi. O isim alınca ben de aşağıdaki cümlelerle latife yaptım. Düküldü nüket hazinesinden isimler. Boynu bükük kaldı bazı garipler. Bunun üzerine N.Annem bizlere yeni isimler verdi. Bana Rumeysa. Bü’ye Şeyma, Mu.’ya Furkan, Alemdar’a Vahdet, O.Babama’da Cemâl isimlerini. Nu. Ni.’ye Yurdagül. Ay. Ablaya Rüveyda, Se. Ablaya da Zehra… Oluşan bu güzel ortamda hep beraber birer cümle söyleyerek şiir yazmayı denedik. Bir örnek olsun diye dört satırı aşağıya yazdım. Kusur ve eksiklerimizle kapındayız gücünle güçlendir. Sevgimiz muhabbetimiz seninle ya resulallah Boş çevirme ellerimizi, geldiğimiz gibi döndürme, Kesretle geldik vahdet denizine, Gark olduk ya resulallah 79 Namazdan sonra grupça müze ziyareti yapıldı. Anlatılanlar güzel bilgilerdi. Ancak müze çok kalabalık olduğundan anlatımlar çok hızlı bir şekilde yapıldı. Faydalanmaya çalıştık. Peygamberimizin evinin ilk halinin maketi o günlerin yaşantısını anlamak açısından çok iyi fikir veriyordu. 26/6/2013 Sabah namazı için Ha. ve Me. ile orada Nu. ile karşılaştık. Otelden farklı zamanda çıkanlarla karşılaşmak çok heyecan veriyor insana. Birlikte döndük. Kahvaltıda N.annem ve Terzi babamla birlikteydik. T.Babama normal çay diye yeşil çay vermişim. İçtikten sonra fark ettik. Hoş bir anı olarak kaldı. T.babamın “26.kapı girişinde Ha ve Mim’i gördünüz mü? Geçerken SELÂM verin” deyince epeyce aradık. Oysa avlu kapısı dışındaymış. Bir mağazanın isimlerinin iki harfiymiş. Kocaman yazılıymış ve adeta gelenleri karşılayan H ve M İmiş. Biz Mescidin kapısında arayınca göremedik tabi. Medine’deki son öğle namazını kılıp, peygamber efendimize veda ettik. Ayrılırken mescidin tavanı açılmaya başladı. Efendimiz bize güle güle diyor diye algıladık. Lobi ’de İpek ve Ömer adlı 4-5 yaşlarında iki kardeşle otur-kalk oynadık. O kadar zeki, dikkatli ve tatlıydılar ki, hayran kaldık. Medine’de toprak bedenler yoktu artık. Manâlar deniziydi Mescid-i Nebî Bizlik içinde bir oldu gönüller, Açıldı perdeler, döküldü inciler. (Peygamberimizden hediye; ikinci denemem) MEKKE’YE HAREKET Medine’deki 3 günlük süremiz bitmiş, Mekke’ye doğru yola koyulmuştuk. Dualar, ilahiler ve zikirlerle çok güzel bir yolculuk oluyordu. Otobüsümüzün bir numarası vardı : L9672 Zül Huleyfeye vardığımızda ihram için niyet edip namazlarımızı kıldık. Çay içtik, acıkanlar bir şeyler yedi ve yolculuğumuza devam ettik. Zikirlerin, ilahi ve duaların ilk bölümünü gruptaki genç bir arkadaş kameraya aldı. İkinci bölümde ise uyuya kalmış bu bölüm sadece ses olarak kaydedilmişti. 11-12 numaralı koltukta Me ile oturuyordum. O.Babam ve eşim önde oturdu, T.babam’a takviye ettiler. O.babam’a iki-üç kez kuran okutuldu. Bir ara O.babam hızını alamayıp program dışı kendi kendine mevlit mırıldanmaya başlayınca T.Babam nezaketle mikrofon uzattı. Eşimin anlattığına göre, Mesccid-i Haram’daki sohbetlerde de bazen ona ayetler sorulup da ezberden okuyunca epeyce neşelenmiş ve Terzi babama oldukça ısınmıştı. İlk olarak otobüsümüz bizi farklı bir otele götürdü. Otel okuduğum kadarıyla El-Bostan Mekarim oteliydi. Biraz heyecanın ardından kendi otelimize, Ajyad Mekke Mekarim’e geldik. Odalarımıza yerleşip yemeğimizi yedikten sonra 22.00 de lobi’de buluşup 22.30 sularında ilk umre için Mescid-i Haram’a hareket ettik. Grup şeklinde Kâ’beyi ziyaret ettik. Elhamdülillah. Kâ’be ile ikinci kez buluştuğumuzda sanki, ben buradan hiç ayrılmamış gibiydim. Tavafın ardından say yaparak, ilk umremizi tamamlamanın ferahlığı içinde döndük otelimize. 27/06/2013 Sabah namazını otelde, öğle namazını Kâ’be’de kıldık. Terzi Babam ve Nüket annemle markete gittik. İkindi ve akşam namazlarını yine Kâ’be’de eda edildi. Yatsı namazını otelden çıkıp, mescid-i haram’a giden cadde üzerindeki kaldırımda kıldık. Kendi aramızda esprili bir şekilde burayı “Kaldırım Tower” diye isimlendirdik. Aramızda da hep bu ismi kullandık. 80 Yatsıdan sonra A.Bey ve H.Hanımların odasında 3 aile misafir olduk. (N.Annem Biz ve E.Beyler) 28/06/2013 Sabah namazı Nüket annem Nu ve Me. ile Kâ’be’de kıldık. Vaad isimli Suudi bir genç kız önce ayakkabı poşeti sonra tesbih hediye etti. Yatsı namazı yine sokakta kılındı. Mahşer kalabalığı sanki. Arkadaşlarla tavafa gittik. E.Bey önde 7 bayan arka arkaya tren gibi koştururcasına yaptık tavafımızı. Aramızda yaşlı bir teyzemiz de vardı. Siryanın ne anlama geldiğini daha iyi anladık. 29/06/2013 07:30 da ziyaret yerlerine gitmek üzere lobide toplandık. Önce Sevr, sonra Nur dağı eteklerine vardık. Sonra Arafat’a çıktık. O.Babam arzu ettiği için Cebel-i Rahme’ye de çıktık. Gezilerimizi bol miktarda fotoğraf ve video görüntüsüyle kayıt altına aldık. Akşam namazını Bi. Kızımız ve babaannesiyle 5. Kapı (Ecdad) önünde kıldık. Yatsı namazını ise 94. kapıdan girip alt kata inerek kıldık. 30/06/2013 81 Sabah namazı için cemaate yetişemedik. 94 nolu kapıdan giriş yapıp Kâ’be’de bireysel olarak namazımızı kılıp 05:15 de tavafa başladık. Bu tavafı tüm hastalara şifa arzusuyla yaptım. 06:30 da tavafımız bitince Kâ’be’nin karşısına oturup dinlenirken O.Babam baygınlık geçirdi. 5-10 dakika o halde kaldı. Bizi oldukça korkutmuştu. Anneannemin daha önce burada vefat etmiş olması belki bu korkumuzun sebeplerinden biriydi. 6 nolu kapıdan çıkıp otelimize döndük. Yatsı namazında sonra dönüş için eşimi bekliyordum. O sırada T.Babam gülerek yaklaştı ve avucunu aç diyerek içine bir şey koyar gibi yaptı. Gece sohbet için E.Beylerin odasına gidildi. Kâ’be ‘de batınen aldığımı orada zahiren aldım. Babamın verdiği 10 SR’yi sakladım. Bugün Terzi babamın bir sohbetini dinledim. Bir kez daha anladım ki, vahdet halinde her esma birdi. Kesrette ayrıldı. Nefsani olarak isimler kullanılmaya başlayınca ayrılıklar zıtlıklar oluştu. Emr-i teklifi gelince hâdiler bir tarafa mudiller bir tarafa ayrıldı. Kavgalar bu nefsani zıtlıklardan oluşuyor. Nefisler terbiye edilip geriye “öz” kalınca kavgalar da kendiliğinden ortadan kalkıyor. Gurubumuzda büyük bir sükûnet var. Küçük aksaklıklar ve yorgunlukların kimse üzerinde durmuyor. Hemen olumlu hale çevriliyor. T.Babam ve N.Annemle birlikte, onların himmet ve himayesinde olmak çok güzel. Bugün tavaftaki Celâl dalgalarını görüp yaşayınca, işte mahşer bu olsa gerek, diye düşündüm. Bizim O.Babamın ezilmemesine çalıştığımız gibi Terzi Babamın da orada olan-olmayan, tüm kardeşlerimizin yükünü omuzlamış bizleri korumaya çalıştığını anlamamak mümkün değil. Bu yüzden hep ona dua ettik. Allah başımızdan eksik etmesin. Anam babam dedim girdim kolunuza, Yaradan’a sığınarak yürüdüm yolunuza Bırakmayın ne olur beni de ardınıza Hep beraber gidelim mi, haydi Hû makamına İsimlerin birer birer “BİR” olduğu, o anda Gönüllerin hubbiyetle doldukları zamanda Biz’in hepten yok olup “BİR” olduğu mekânda Hep beraber gidelim, haydi Hû makamına 01/07/2013 Fetih suresinin nazil olduğu Hudeybiye’deyiz. Efendimize biat ettikleri gibi biz de o biatı tekrarladık. Müminlerin peygamber Kelimelerin anlatmaya yetmediği bir atmosferdi. Biatı baştan sona videoya aldım. Sıcakların fazla olması nedeniyle deve çiftliğinde mola verilmedi. Hudeybiye aynı zamanda mikat mahalli. İhrama niyet edip namazlarımızı kılıp döndük. Umreyi yatsı namazından sonra yapmayı planlamıştık. Terzi babamlar ikindiden sonra yapalım deyince bizde onlara katılmaya karar verdik. Eşim O.Babamla birlikte daha yavaş bir şekilde tavaf ve say yaptılar. Sayin 3. şavtında karşılaştık kucaklaşmamız görülmeye değerdi. Sayin sonunda buluştuğumuzda onların bir şavtı kalmıştı. Onlarda sağlıklı bir şekilde bitirdiler elhamdülillah. Annemin ilk defa akülü arabaya binmesi de çok hoştu. Say esnasında T.Babamla kısa sohbetlerimiz oldu. Safa ile Merve arasındaki direklerin 53 adet olduğunu söyledi. 31 adet de büyük direk vardı. 13, 19 ve 31. Direklerin önünde T.Babamın fotoğrafını çektim. 82 İhramdan çıktıktan sonra biraz oturup dinlendik. Bu arada eşim ve O.Babam da geldiler. Kısa süreli sohbette zat tecellisinin en fazla Kâ’be’de daha sonra Arafat ve diğer mekânlarda olduğu hakkında konuşuldu. 02/07/2013 Sabah namazına O.Babamla N.kardeşim ve annesiyle gittik. İkindi namazından sonra ise Nu ve M. İle tavaf yapıp İnsan-ı Kâmil Namazı kıldık. Makam-ı museviyette sol göze aldığım bir dirsek darbesiyle kıldım namazı. Son iki rekatı ise, Kâ’benin dibinde örtüsünün hemen önünde kılalım istedik. Zorlandığımızı gören bir Türk yardım etti. Adını sorduk, Abdülhamit’miş. Çıkışta da bir Türk hacı ile konuştuk. Adı İbrahim’miş. 03/07/2013 Babam, annemin kızlarını Hira’ya çıkar deyişiyle çıktık yola. Eşim de çıkmak istememişti ancak T.Babamın desteğiyle o da geldi bizimle. Nur Dağı eteğinde 21 kişiyle başladı tırmanışımız. 19 kişi Hira’ya ulaşmıştık Bir erkek bir bayan sağlık nedeniyle dönüşümüzü beklediler. Tırmanış oldukça meşakkatli idi. Ancak oraya vardığımızda karşılaştığımız manzara yorgunluklarımızı unutturdu. Dualarımız “ikra” nın hakikatini yaşamak içindi. 83 17:30 da tırmanışa başladık. Takriben 1 saat 15 dakika sürdü. Yarım saat kadar Hira’da kaldık. İnişimiz ise 45 dakikamızı aldı. 20:00 da aşağıdaydık. Bizi götüren dolmuşları çağırmaktansa oradan yeni dolmuş bulup pazarlık ederek otelimize döndük. Çıkarken ve inerken gerek erkek gerekse bayanlardan gençlerin bizlere yardımcı olması çok güzel bir dayanışma örneği olarak hatıralarda yerini aldı. 04/07/2013 Sabah öğle ve ikindi namazlarını Kâ’be’de kıldıktan sonra O.Babam ve M.ile beraber tavaf yaptık. Burada aklıma gelenler: Hem dua edip hem haddi aşıyoruz. C.Hak o kadar affedici ki hemen görüyor hesabı. (Serîu’l hisâb) Biz olmanın sırrı sanırım Kâ’be’nin etrafında daha iyi anlaşılıyor. Vahdet denizinde yüzerken, küçüldüm yok oldum sanki, En küçük hatanın karşılığı var burada. Akşam N. ve Kardeşlerimizde sohbet vardı. Bu ikramdan dolayı C.Hakka dua ediyorum. 05/07/2013 Bugün Cuma, ayrı bir heyecan oluyor insanda. Namazdan sonra N.Anneme elbise almak için kısa bir çarşı turu yaptık. İkindi ve akşam namazları Kâ’be’de, yatsı ise kaldırımda kılındı. Sonra lobide sohbet. Kısa da olsa T.babam ve kardeşlerimizle yapılan sohbetlerin tadı bir başka güzel. Sohbette Nu. Ni. ve Ke. nin de kulaklarını çınlattık. 06/07/2013 O.Babamla sabah namazına gittik. Namazdan sonra babamı peygamber efendimizin doğduğu eve götürdüm. Namazı beklerken bir yandan ne kadar yalnız olduğumu bir yandan da rabbimle beraber olduğumu düşündüm. Efâle ait duygular kalmamış, dua bile edememiştim. Sadece Terzi Babamın, sohbette söylediği, bizdeki isimlerin çıkışının zatî tecelli ile arttığı konusunu düşündüm. Cenâb-ı Hakkın hangi isminin benden daha fazla zuhur ettiğini merak etmekteydim. Terzi Babam, Nu. ile bana “Siz Kâ’be’nin aruzlarısınız (gelinleri) demesi hoşumuza gitmişti. Öğle namazında Meryem isminde bir buçuk-iki yaşında bir çocuk seccademin üstüne oturup, her secdede başıma vurdu. Aklıma tek gelen şey onun ulûhiyetine secde ediyor olduğumdu. İkindi namazını müteakip ailece Ten’ime gittik. Yanımızda H.Hanım da vardı. Ramazan umrecilerinin gelişiyle yoğunluk artmış, uygun bir taksi bulmak için 10-15 dakika beklemiştik. Allah umremizi kolaylaştırdı. İhramdan çıkarken saçımızı kesen Zeynep isminde bir Türk idi. Umremiz bittiğinde akşam namazı vakti olmuştu. Namazımızı Merve’de eda ettikten sonra otelimize döndük. Akşam yemeğinden sonra da Terzi babam lobide kısa bir sohbet yaptı. Arafat’taki kısa vakfede dua etmeden durulabileceğini, gelen rahmetin ve enerjinin zaten bizi kapladığını öğrendik. T.Babam, Kâ’be’de ise zamanın daha geniş olmasından dolayı dua edilebileceğini söyledi. Ayrıca sembollerin öneminden bahsetti. Otelin tavanındaki ahşap işlemelerde “hu” ismi olduğunu gösterdi. Manaların her yerde zuhura çıktığını, sokaktaki ve Kâ’be’deki işaretlere dikkat etmemizi tavsiye etti. 84 Cadde boyunca yapılmış ışıklandırmalardaki motiflerin fotoğrafını çektik. Sanki karşılıklı birbirine bakan iki insan gibiydi. Aklı küll ile nefsi küllü, ya da zahir ve batını temsil ettiğini düşündük. Alt kısmı da sonsuzluk işareti gibiydi. Gece çekilen fotoğrafa ise sadece büyük bir “U” harfi yansımış olduğunu gördük. Ulûhiyetin işareti diye düşündüm. Bu ışıklandırma için T.Babam, “bizi her yerde karşılıyorlar” demişti. 07/07/2013 Saat 09:30 da T.Babam ve N. Annemle İbrahimiyet tavafı yaptık. Gücü yetenlerin İbrahimiyet, Muhammediyet ve Ulûhiyet olmak üzere 3 tavaf yapmalarını T.Babam o sabah söylemişti. Öğle namazından sonra H.Hanımla birlikte uzun uzun seyrettik Kâ’be’yi. Veda zamanı yaklaşıyor, insanın yüreğinde ayrılık rüzgârları esmeye başlıyordu. İkindi namazından sonra Muhammediyet tavafını yapıp, akşam namazının ardından otele döndük. Akşam namazı sırasında soğuk su serpintisi yapan pervanelere dikkatlice baktığımda her pervanede 13 ayrı püskürtme mekanizması olduğunu fark ettim. Ayrıca bariyerlerin üzerindeki iç içe geçmiş kareler vardı. 1 No’lu Abdülaziz kapısının her iki yanında hu işaretinin içinde Allah yazısı olduğunu gördüm. Yatsıdan sonraki sohbeti müteakip Kâ’be’ye vardık. Ulûhiyet tavafından sonra İnsan-ı Kâmil namazı kıldım. Artık ayın 8’ i olmuş Mekke’deki son günümüze girmiştik. 85 08/07/2013 Saat: 02:30’da Otele gelip O.Babamı da aldık. Babam veda tavafı yaparken ben seyr-i sülûk pirlerimiz adına bir tavaf yaptım. Sabah namazından sonra kahvaltımızı yapıp veda tavafına niyetlendik. Öğle namazına gittiğimizde sanıyorum Ramazan hazırlığı kapsamında kırmızı halıların kaldırılıp yeşil halıların serildiğini fark ettim. Namazı bu tertemiz halılarda eda ederken yanımda Sâfiye isimli bir teyzenin oluşu ilginç bir tevafuktu. Otele dönüp eşyaları toplarken, veda vaktinin çok yakınlaştığını içimde hissettim. Her ayrılığın yeni bir kavuşmanın başlangıcı olacağını düşünerek üzülmek yerine sevinmeyi tercih ettim. 9 Temmuz Ramazanın başlangıcıydı. Araplar da öyle diyordu. Akşam teravih kılmak için eşim ve O.Babam Kâ’be’ye gittiler. Ben otelde 8 rekat teravih kıldım. Sonradan öğrendim ki, gruptan Mekke’de teravih kılan sadece benmişim. Çünkü babamla eşimin anlattığına göre araplar yatsının farzından sonra cenaze namazı kılmaya başlamışlar. Kısa bir şaşkınlığın ardından durum anlaşılmış. Araplar Ramazana ayın 10’unda başlayacaklarmış. İkindiden sonra tv’de açıklama yapılmış. Dolayısıyla teravih bir gün sonraya kaymış. Neyse, ben Türkiye’ye göre kılmış oldum, Allah kabul etsin. 09/07/2013 Saat 02:00 de valizleri oda kapısına koyup 04:00’e doğru lobiye indik. Planlanmış otobüsümüz gelmeyince firmamız başka bir otobüs kiraladı. Cidde’ye bu otobüsle hareket ettik. E.ve N.Kardeşimizi Terzi Babamlarla birlikte geride bırakarak ayrıldık. Karşılanmak kadar, uğurlanmanın da güzelliğini bir kez daha idrak ettik. Ancak bu kez farklı bir havaalanına gittik. Sanıyorum sadece umrecilerin girişini yaptıkları havaalanıymış. Çünkü bizim grubun dışında sadece bir başka umreci katıldı orada. Otobüsün önce 13 nolu perona girip, bir anlamda 13’e SELÂM verip 33 nolu peronda indirmesinin ardından işlemlerimizi de 13 numaralı kapı için gişeden uçağa bindikten sonra da 15-20 kişi başka taraftan geldiler. 14 numaralı bir direğin yanından otobüse bindik. Otobüsün arka camındaki 35 rakamı bize 53 olarak yansımıştı. 350-400 kişilik uçakta 40 kişi kadardık. 3 Saat boyunca kendi evimiz gibi dolaştık. 3 saatlik bir yolculuğun ardından 13:20 sularında A.H.L.’na indik. A.Bey ve ailesini Konya’ya uğurlayıp, biz ailece H. Hüsamettin UŞŞAKÎ Hazretlerinin makamını ziyaret ederek mübarek toprakların SELÂMını ilettik. C.Hak tekrarını nasip eder inşallah. 86 Usta Kızı : Ma…….. ---------------------------------UMRE HATIRALARI (05/07/2013) (10) Os…… Yı…….. (O.De…..) Bu yıl, gönlümde umre yapmak için bir arzu belirmişti. Ancak kimseyle paylaşamamıştım. Pek ümidim de yoktu. Bir gün torunum Bü. “annem ile babam umreye gidecekler” deyince çok sevindim. Ben de onlarla giderim diye düşündüm. Ertesi gün kızım A. telefonla arayıp, istersem beni de götüreceklerini söyledi. Çok sevindim. Nasipte varmış, şimdi buradayız. Medine’deki günlerimiz çok rahat ve çabuk geçti. Efendimizi ve birlikte medfun olan halifeleri ziyaret ettik. Tüm vakit namazlarımızı Mescid-i Nebî’de kılmaya gayret ettik. Bâki mezarlığını da ziyaret ettik. Çok kalabalık olmasına rağmen gelmeden bir gün önce Sa. ile birlikte zorla da olsa peygamber efendimizin kabri ile evi arasındaki Ravza’da bir yer bulup namaz kıldık. Ayın 26’sında ihramlarımızı Medine’de giyerek Mekke’ye doğru yola çıktık. ZülHuleyfede ihrama niyet edip 2 rekat namaz kıldıktan sonra, güzel bir yolculukla (Kuran tilâveti, zikirler, tesbihler, ilâhilerle, şiirlerle) Mekke’ye vardık. Medine’de olduğu gibi Mekke’de de otelimiz çok güzel. Buradaki manevi atmosfer içimizi rahatlattı. Memleketi bile düşünemiyor insan. Buranın ruhani durumu insanı etkiliyor. Türkiye’den gelirken selâm yollayıp dua isteyen tüm dost ve akrabalara hatırlayabildiğimiz kadarıyla ismen dua ettik. Rahmet ve mağfiret diledik. Bundan sonra da dualarımıza devam edeceğiz inşaallah. Grubumuzda çok güzel insanlar var. İzmir’den ve İstanbul’dan katılmışlar. Hepsiyle çok iyi anlaştık. Terzi Baba bize rehberlik etti. Lobide sık sık yaptığı sohbetlerinden faydalandık. Hatta Cuma namazından önce 1.5 saat kadar yine sohbet ettik. Sabah namazlarına gittiğimizde gördüğüm kalabalık hep mahşeri hatırlattı bana. Sanki sûra üfürülmüş de insanlar hesap için kıyam etmişler gibiydi. Defterlerini sağ elinden alarak, cennete sevk edilenleri ve sol eline verilip cehenneme sevk edilenleri düşündüm. İlk gruptan olabilmeyi arzulayarak Allah’ın inayetine sığındım. 09/07/2013 Elhamdülillah umremizi bitirdik. Dün veda tavafımızı da yaptık. Şimdi havaalanındayız. Birazdan Türkiye’ye hareket edeceğiz. Umreden son bir hatıra anlatarak sözlerimi bitireyim. Yatsı namazında zoraki yer bulduk. Hiç olmazsa ömürde bir kez Kâbe’de teravih kılacaktık. Farzdan sonra teravihe kalktık. Niyetlenip hocayla tekbir aldım. İçimden sübhaneke duasını okudum. Hocanın Fatiha’ya başlamasını beklerken bir tekbir sesi duydum. Erken tekbir almışım diye namazı bozup yeniden tekbir aldım. Kısa bir süre sonra bir tekbir daha işittim. Yanımdakilere baktım elleri bağlıydı. Anladım ki teravih değil cenaze namazı kılıyoruz. Selâmladıktan sonra damadım Sa. ”baba vitri kıl da gidelim” deyince şaşırdım. Oysa ramazanın ertesi gün başlayacağı tv’den açıklanmış. Böylece teravih kılamadan otelimize döndük. Her şey nasip ile. Birkaç gün önce sabah namazından sonra Kâbe’de galiba şekerim düşmüş. İçim geçer gibi oldu. Çocuklar biraz korkmuşlar. Söylediklerine göre 5-10 dakika kadar bayılmışım. Ben farkında değilim. Bugüne kavuşturan Rabbime şükürler olsun. Allahümme inneke afuvvun, kerîmün. Tuhibbul afve. Fa’fu annî, vağfirlî, verhamnî, vehdinî, verzuknî. Ve ente hayru’r- Râzikîn. Os….. Yı…… (Os…. De….) 87 ---------------------------------From: [email protected] Subject: RE: 2013 umre Date: Fri, 30 Aug 2013 23:13:45 +0300 Hayırlı akşamlar, Nihan kızım gönderdiğin Umre hatıralarını indirdim okudum güzel olmuş ellerine diline sağlık, daha sonra dosyasındaki geliş sırasına göre yerine aktaracağım Cenâb-ı Hakk tekrarını nasib etsin İnşeallah. herkese selâmlar Nüket annenin de selâmları vardır. Hoşça kal Efendi baban. ---------------------------------2013 Umre hatıraları. (11) Ni….. Er…... Kıymetli Terzi Babacığım ve Nüket Anneciğim, Umre ile ilgili notlarımı nacizane duygularımla kaleme alırken haddimi aşmaktan affınıza sığınarak Yüce gönlünüze sunuyorum. yanlış sözden ve BİR GÜN KENDİNİ DUANI YAŞARKEN BULURSUN. HZ MEVLâNÂ. Aslında benim umrem yıllardır dilime dökülen duamın hayat bulması ile başladı. Arapça kursuna başladıktan sonra bir kardeşimin beni sohbetlerine daveti ile aradığım ilimle buluştum. 2. kez Umre ye Efendi babamın evlâdı olarak gitmek nasip oldu. Her geçen günle Efendi babam’a ve anneme olan sevgim arttı.2013 umresine Terzi babamlarla gitmeyi çok istedim yaşımdan dolayı Olmayınca bende kayınvalidem ile birlikte diyanetin umresine yazıldım. Cenâb-ı Hakk 2013 umresinde zaman ve mekanla beni en uygun şekilde Terzi babamlarla buluşturdu.Umremizin bir gece öncesi berat kandilinde mübarek geceler kitabından o gece ile ilgili bölümü okuyordum (dervişin mürşidine yönelmesi onun kıblesinin değişmesi ve onun nefsinden beratıdır) cümlesi benim umremin amacı oldu. Ben umreye nefsimi tertemiz etmek için giderken gönlümü aslında mürşidimle uzun bir yolculuğa çıkardım. 24/06/2013-saat 18 de önce Ankara’ya 120 no lu kapıdan geçerek Medine uçağına bindim, koltuk numaram 5052 idi yanımda 53 no lu koltuğun sahibi gelmeyince oraya geçtim. Medine’ye vardığımızda otelimizin değiştiğini öğrendim. Terzi babamların oteli karşımdaydı ve hayret içindeydim. Sabah namazından sonra Nüket annemle ve kardeşlerimle buluştum. Birlikte peygamber efendimizi ziyarete gittik . Sevilenle sevdiklerimle en SEVGİLİNİN huzurundaydım ve nasıl şükür edeceğimi bilemedim hiçbir kelime yetmezdi sadece ELHAMDÜLİLLAH diye bildim. Öğlen namazını beklerken annemle çok güzel anılar yaşadık biz şiir yazmaya çalışırken yanımıza gelen güldeste isimli bayanla annemin gönlüne isimler geldi. Bana da Şeyma ismini verdi. O gece rüyamda yüzümde düğme şeklinde üzerinde altın süsü olan bir şey gördüm. Sabah efendi babamları umre ye uğurlamak üzere otellerine geldiğimde rüyamı babama anlattım. Bana doğuda kadınların süs için yüzlerine dövme yaptırdıklarını buranın bana bir ikramı olduğunu söyledi. Bugün bu yazılarımı toparlarken Şeyma isminin anlamına baktım-yüzünde iz yada ben olan tutkun kadın, dağda nadir yetişen bir çiçek-demekmiş Annemin verdiği ismi Cenâbı Hakk tastik etmiş şükürler olsun. Terzi babamla Medine de son dakikalarımızdı her sözü benim için çok önemliydi. Bize-Her zerre Cebrail dir-sözü ile âlemde her şeyi dikkate alıp okumamız gerektiğini anlattı. Medine deki günlerimi Terzi Babamın 2010 umre dosyasını okuyarak ve tefekkür ederek geçirdim. Ziyaret yerlerini gezerken gönlümdeki yerlerini aradım. Uhud dağı gibi olan nefsimdi bende söz vermiştim Okçular bize bir örnekti rabbim 88 idrakından ayırmasın. 2 kez kûba mescidini ziyaret ettik zâhir bâtin manâlarını anlamakta nasip olur inşallah.Son gün veda ziyareti yaptıktan sonra öğle namazını beklerken yanıma bir kadın geldi ve Kuran’ın son 3 cüzünün tefsiri- sevgili ile bir gün isimli kitapları hediye etti ismini sordum “budur” dedi B-D-R harfleri ile beni Medine den Efendim hediyesi ile uğurladı. 01/07/2013-Medine den 4.grup Mustafa Hoca’nın kafilesinde 1538 no lu otobüse binerek ayrıldık plakanın içinde 53 olması Terzi babamla umre yolculuğuna başladığıma tasdik oldu. Gece saat 12 de Mescid-il Haram’a 87 no lu kapıdan girerek Terzi Babamın duasıyla canımın özü kâ’bemle zahiren buluştum. Ertesi gün Efendi babamların odalarında kısa bir ziyaret ve sohbet oldu. Bize Zat makamı Mekke nin önemini, işaretlerin takibini, bir günlük namazın burada ne kadar değerli olduğunu anlattı. Zaman çok yoğun bir koşturma içinde akıp gidiyordu gece ve gündüz birbirine karışmış zahir ve batin Zat’ın bir arada olmasının huzurunda ibadetlerimi yapmaya çalışıyordum. 03/07/2013-Hira nur dağına çıkacağımızı duyunca çok sevindim. İlk defa gidecektim ve Efendi babamla birlikte olmak çok güzeldi. İkindi olması sebebiyle güneş hafiflemiş esen rüzgar tırmanışımıza yardım etmişti. Çok zor olmasına rağmen dinlenerek kolay bir şekilde zirveye vardık. Güneş batmak üzereydi manzara ise muhteşemdi ama asıl görülmeğe değer Efendi babamın delikanlı haliydi. Herkesin indiği mağaraya bizde indik Ercan kardeşim namaz kılarken babamın bizi çağırmasıyla isimlerimiz Hira da yankılandı. Çok hızlı bir şekilde ALAK suresini okuyup iniş için Efendi babamlara yetiştik. Harika bir gündü gözlerimin önünde kalan “Babamın pembe gül yüzü” ve kulaklarımda akşam ezanıydı. 07/07/2013-Pazar günü oteldeki grubumuzun Hudeybiye umresine gittik. Geç geldiğimiz için Terzi babamların umresine katılamamıştım. Hudeybiye de biat önemliydi. Niyetimi Peygamber Efendimizi ve Terzi Babamı düşünerek yaptım. Hudeybiye den ayrılırken bizi öbür otobüsten çağırdılar önündeki numara 5357 yi görünce hemen oraya geçtim. Bu umrede işaretlerin ne kadar önemli olduğunu ve hayretle seyrettiğimi bir kez daha anladım. 08/07/2013-son gün Efendi Babamın bizlere vermiş olduğu yeni tavaflarla vedamı yapıp Terzi babamla ve Nüket annemle vedalaşmak için otele geldim. Kâ’be den ve onlardan ayrılmak çok zordu ama gönlüm onlarlaydı. Akşam namazını cadde palas da Terzi Babamın arkasında kılmak unutulmayacak bir andı. İmamın okuduğu ayette “tevbeten nasuhan”ve “ve ne fahtü miruhi” kelimeleri Mekke deki son namazımda Terzi Babamla olan yolculuğumda bana muhteşem bir hediye oldu. Canım Babam ve Annem sizinle geçirdiğim her dakika için sonsuz teşekkür ederim. Hakkınızı helâl edin. Umre ye gitmemde vesile olan herkesten de Allah razı olsun. Rabbime hamd’u senalar olsun. Saygı ve sevgilerimle Kızınız Ni….. Er…… ------------------------------From: [email protected] Subject: RE: Umre Notları Date: Sun, 8 Sep 2013 16:05:31 +0300 Hayırlı günler günler Yu…… oğlum Mail-i ne ancak bakabildim yeni dosyanı yerine aktaracağım selâmlar hoşça kal Efendi baban. ---------------------------------To: [email protected] Subject: Umre Notları Date: Fri, 6 Sep 2013 16:28:14 +0300 89 Babacığım Hayırlı Cuma'lar, Umre notları biraz uzun olduğu için dosyada gönderiyorum. Ellerinizden öperim, hürmetler. -------------------Umre Notları. (12) Yu……. Yü…….. MEKKE’DE İKRAM EDİLENLER “Nûn. Ve’l Kalemi ve mâ yesturûn.” “Kalem’e ve yazdıklarına andolsun.” MEDİNE-İ MÜNEVVERE 23/06/2013-Pazar Umre sebebiyle yolculuğa çıktığımız turun ismi “Sıla Turizm.” Ne kadar da anlamlı. Çünkü ruhun sılasına doğru yolculuğa çıkmıştık, asli vatana doğru bir yolculuk. Pazar sabahı, Peygamber’imizi evinde ağırlayan, bizi de İstanbul’da ağırlayan ve bir Medine’li olan Eba Eyyub el- Ensari Hazretlerinden destur alarak çıktık yola. Havaalanında Terzi Babamız ve Nükhet Annemizle buluşup diğer arkadaşlarla beraber uçaktaki yerlerimize doğru hareket etmeye başladık. Uçak havalandıktan sonra bir ara Terzi Babama baktım, havadayken bile elinden kağıt-kalem eksik olmuyor, eminim ki biz evlâtlarına yol gösterecek, ışık tutacak bilgiler yazıya geçiriyordu. Her haliyle bize örnek oluyordu. Yolculuğumuz sağ-salim geçtikten sonra Allah’ın Habib’inin yaşadığı yere, onun nuruyla nurlanmış Medine’ye vardık. Medine havaalanına indiğimizde daha önce görev yaptığım liseden bir öğrencimle karşılaştım. İlâhiyat Fakültesinde okuyordu. Adı ve soyadı Fatma Ay. İlk başlarda bu karşılaşma normal bir hadise gibi geldi ise de daha sonraları aklıma geldiğinde anlaşılmış oldu. Medine’ye ayak basar basmaz Fatma anamız tarafından karşılandığımıza ve ziyaretimizin de kabulüne işarettir diye ümid ettim. Fatma Validemiz Medine’de yatıyordu. Ay yüzlünün (Ay ki Hz.Peygamber’i temsil eder) emaneti, Fatma Validemiz. Hz. Peygamberimizin varisi. Medine-i Münevvere, nurlanmış, aydınlanmış şehir. Nasıl nurlanmasın ki, üzerinde gezip dolaşan, orada yaşayan, âlemlere Rahmet olarak gönderilen Sevgili. Medine onunla hayat buldu, her şeyin onunla hayat bulduğu gibi. Eski ismi Yesrib, Hz. Peygamber’in ayak basmasıyla ismi de değişiyor, cismi de değişiyor ve eski ismiyle anılmıyor. Çünkü âlemler değişiyor onunla Yesrib niye değişmesin ki. Artık Medine diye, Peygamber şehri diye anılıyor. Kalacağımız otele yaklaştıkça bir çoşkudur kaplıyor insanın içini. Salavatlar getiriyoruz hep bir ağızdan, gözler ise Sevgili’nin ayak bastığı, gezdiği yerlerde. Otelin ismi El-Haram, kalacağımız oda 13.katta, numarası 1339 (13 , 9+3:12 ). Bütün işaretler onu gösteriyor. Âyetlerde bir işaret değil mi hakikatini gösteren. İşte Hakikati Muhammedi’nin zuhur mahalli Hz.Muhammed(s.a.v)’in misafiriyiz. Medine’ye geldiğimiz günün ayrı bir özelliği daha var. Bugün Berat Kandili. İnşaallah Babamızla çıktığımız bu yolculukta onun hürmetine beratımızı da alırız. Oteldeki işlerimiz bittikten sonra Mescid-i Nebi’ye doğru hareket etmeye başladık. Hareket eden sadece ayaklarımız değil, bütün varlığımız ile hareket halindeyiz. Mesafeler kısaldıkça insan sanki bir rüyanın içinde, inanamıyor. Peygamberimizin, ümmetine çok düşkün olan Peygamberimizin mescidindeyiz. Önce Peygamberimizi ziyarete gittik, huzurunda SELÂM verdik, kabulümüz için baş eğdik. Hemen peşinden yaşadığı dönemde yanından ayrılmayan en büyük destekçilerinden sadık dost Hz.Ebubekir-i Sıddık ve adalet timsali Hz.Ömer-ul Faruk Efendilerimizi de SELÂMladık. Daha sonra Medine’deki ilk gecemizi kendi çapımızda değerlendirmeye çalıştık. 90 Medine’deki vaktimizin çoğunu Mescid-i Nebi’de geçirmeye çalışıyorduk. Terzi Babam nerede biz oradaydık. Namaz vakitlerinde beraber olmaya çalışıyorduk. Toplandığımız bir yer vardı, orada bir araya gelir, sohbetler ederdik. Sorularımız olurdu cevaplarını alırdık. Ne kadar güzel anlarımız olmuştu. Yine bir sohbet esnasında arkadaşlarmızdan birisi, Hz. Peygamber’e hürmet nasıl olmalı diye bir soru sormuştu. Terzi Babam cevaben, hürmetin hem zahiri hem de batıni mâ’nâda nasıl olmasıyla ilgili açıklamalarda bulunuyordu. Sohbet devam ederken bir çocuk yanımıza geldi, halkanın tam ortasına oturdu. Sohbeti dinlemek istediğini söyledi. İsmi sorulunca Can Muhammed diye cevap verince hepimiz birbirimize baktık. Şaşkınlığımız devam ederken biraz sonra ikizi olduğunu öğrendiğimiz kardeşi gelince, ona da ismi sorulunca Can Ahmed olduğunu söylediğinde bütün hücrelerimizle hayretler içinde kalmıştık. İkizlerin yaşlarının 14 olduğunu öğrendiğimizde hayretimiz daha da artıyordu. Memleketleri Sivas, plakası 58, 5+8=13 . Her şey apaçık ortadaydı. Ya Rabbi bu ne büyük lütuftur, şükründen aciziz. Hakiki mâ’nâda Hz.Muhammed (s.a.v.)’e hürmet gösterilince her şey nasıl da ortaya çıkıyordu. Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimize hürmetin sadece zâhiri anlamda sınırlı kalmaması gerektiğini, Peygamberimizi 571-632 yılları arasına hapsetmemek gerektiğini ve asıl en önemlisi Hz. Peygambere hürmetin onu hakikatiyle tanımak olduğunu çok açık ve net olarak o an orada, Mescid-i Nebi’de müşahade etmiştik. Başta sorulan sorunun cevabı her yönden bu kadar net olarak verilebilirdi. Yaşadığımız bu müşahade bize Terzi Babamızın hakikatinin hangi boyutta olduğunu, o konuştuğu zaman ondan kimin konuştuğunu da kendi kabımıza göre anlamış ve idrak etmiş olduk. Medine’de kaldığımız günler içinde Peygamberimizin yaşamış olduğu bazı yerleri ve bazı savaşların gerçekleştiği yerleri de ziyaret etmiştik. Gamame(Bulut) Mescidi, Hendek Savaşının yapıldığı yer, Uhud Dağı ve Uhud Savaşının cereyan ettiği yer, Uhud Şehidliği. Bu mekanları gezerken insan tabiki hüzünleniyor. Özellikle Uhud dağına bakıp durdukça. Peygamberimiz ve yanındaki ashabı Uhud dağını arkalarına almıştı. Bir dağ deyip geçemez insan. Uhud dağı için Peygamberimizin sözünü hatırlıyor insan bakıp durdukça Uhud dağına “Uhud bizi sever, biz de Uhud’u severiz.” Mescid-i Nebi’de kılınması gereken 20 rekatlık Hakikati Muhammedi namazını Terzi Babamızın imamlığıyla, cemaatle kıldık. Terzi Babam bu namazın ilk defa cemaatle kılındığını da bize orada haber vermiş oldu. Medine’deki günlerimizin sonuna geliyorduk. Yola çıkacağımız Çarşamba gününün sabahında, namazdan sonra Cennet’ül- Baki’yi ziyaret etmeye gittik. Havaalanında bizi karşılayan Fatma Anamıza iade-i ziyarette bulunmak niyetiyle ziyaretimizi yaptık. Hz.Fatma, Hz.Hasan, Hz.Cafer bin Sadık, Hz.Zeynel Abidin ve diğer sahabe efendilerimizi de ziyaret ettik. Öğlen vakti namazı Mescid-i Nebi’de kıldıktan sonra Peygamberimizi ve yanındaki iki kadim dostunu, hüzünle son bir ziyaretimizi yaptıktan sonra otele döndük. Günahkâr halimizle geldik kapına, Bizim de SELÂMımızı alır mısın. Sana bakmaya yüzümüz yok ama, Bizim de simamızdan tanır mısın. Ya Rasulallah. MEKKE Öğle namazını kıldıktan sonra otele gelip, ihramlarımızı giydik, beşeriyetimizden soyunmuş olmak ümidiyle. Allah’ın sevgilisinin yurdundan ayrılmak üzere otobüse bindik. İlk defa böyle bir tecrübeyi yaşamak insanı çok heyecanlandırıyor. Otobüs hareket ettikten sonra Terzi Babamın eşliğinde zikir ve ilâhilerle yolculuğumuz devam ediyordu. İlk defa Terzi Babamla beraber topluca zikir ediyorduk. İlerlemiş yaşına rağmen zikir ederken biz gençlere taş çıkartıyordu. Ondaki nefesin kime ait olduğunu, ondan zikir edenin kim olduğunu daha iyi idrak 91 ediyor insan, zikir devam ederken. Öyle bir zikir ediş ki, Davudi bir sesle ve bu zikre tıpkı Davud (a.s.)’ın zikrine dağlar ve kuşlar nasıl eşlik ediyorsa aynen eşlik ediyorlar gibi. Bütün bir âlem zikir halinde. Otobüs bile sağa sola sallanırken o da sanki zikre katılmış gibi. Ruhun sılası, yeryüzündeki ilk mabed, bütün âlemlerin merkezi Kâ’be’nin bulunduğu Mükerrem Mekke’ye vardığımızda akşam vaktini geçmişti. Eşyalarımızı otele yerleştirip, yemek yedikten sonra muhteşem karşılaşmaya doğru, İnsan-ı Kâmil’in ve Kâ’be’nin buluşmasına şahit olmak için, otelden çıkıp hep beraber bembeyaz elbiseler içinde yürümeye başladık. Evin sahibinden gelen davete icabet ederek, Lebbeyk- Buyur Allah’ım-diyerek gittikçe yaklaşıyorduk. Sanki bir rüyadayız, insan inanamıyor. Mescid-i Haram’dan ihramlı olarak içeriye girerken başlar önde, bir yandan tekbirler getiriliyor diğer yandan ağır ağır yol alıyorduk. Kâ’be’yi bütün ihtişamıyla karşımızda gördüğümüzde “Varlığınla varlığımı, özünle özümü kapla. Senden başka hiçbir şeye yöneltme. Zati tecellini nasip eyle. Huvallahullezi Esma-ül Hüsna’nın tahakkukunu nasip eyle.” Duasını hep beraber söyleyerek karşılaştık Kâ’be’yle. Göz göze geldik. Simsiyah örtüsüyle, bütün ihtişamıyla karşımızdaydı. Şu an karşısındayız, Allah adına yapılan ilk ev, İlâhi tecellilerin mekanı, Beytullah. Allah adına yapılan ilk ev karşımızda, Allah’ın yaptığı gönül de içimizde. İnsanın bazı şeyleri idrak etmesi bir anda olmuyor tabiki. Bu idrakin oluşmasına vesile olan ve en büyük katkısı olan İnsan-ı Kâmil yanıbaşımızda. Aslında onun gönlünden bizim gönlümüze gelenleri kabımıza göre idrak ediyoruz. Tavaf için niyetimizi ettikten sonra metaf alanına hareket edip başladık Kâ’be’nin etrafındaki seyrimize. Benim açımdan daha da önemli olanı tavafta Terzi Babamla el ele tutuşup onunla beraber tavaf etmekti. Allah’ım bu ne büyük bir lütuf böyle. Tavaf alanını oradayken hep denize benzetirdim. Merdivenlerden inerken usulca, ayaklarımız çıplak sanki denize giriyormuşcasına bir hal içinde olurdum. Babamız elimizden tutup ilk şavta başladığımızda da İlâhi tecelliler denizinde yüzme bilmeyen bizlere yardımcı oluyordu. Bizleri İlâhi tecelli deryasına batırıp batırıp çıkarıyordu. Yoksa biz ne biliriz yüzmeyi. Denizi bilmek İlmel yakin, denizi görmek Aynel yakin, denize girmek Hakkel yakin, dalıp dalıp çıkıyorduk, batmadan yorulmadan kendi kabiliyetimiz ölçüsünde. Tavafımız bittikten sonra iki rekat namaz kılıp say alanına geldiğimizde, Safa ile Merve tepeleri arasındaki yolculuğumuz başladı, saf olan hallerimizle. Hz. Hacer’in oğlu Hz. İsmail’e su bulmak, rahmet olmak için yaptığı say’i, koşuşturmayı onun anısına biz de yapıyorduk. Say ederken, çaba gösterirken belki de dünyaya getirdiğimiz veled-i kalbimize hayat suyunu bulmak için,rahmet olmak için bizlerde koşuşturuyorduk. Su bulunmalıydı çünkü o su,Hakikati Muhammediyi yetiştirecekti bizlerdeki. Say: Safa ve Merve (Saf olanlar,arınanlar ancak olur Muhammedi) Zem Zem: Zati Zuhuru Em. Say; bir annenin evlâdına su aramak için çırpınışları. Bu çırpınışının çok büyük bir sebebi var. Oğluna su bulacak ki, büyüsün, hayat bulsun. Çünkü o çocuk büyümeli, ileride Hakikati Muhammedinin en kemalli zuhur mahalli olan Hz.Muhammed(s.a.v.)’in zuhuruna sebep olacak. Kur’an-ı Kerim Bakara suresindeki 74.ayeti bu konuyla ilgili olarak şöyle yorumlayabilir miyiz. ”......taşların öylesi var ki içinden nehirler kaynıyor........” ayette geçen hacer kelime anlamı taş demek. Öyle Hacerler (taşlar) var ki içinden Hakikati Muhammedi nehirleri (İsmâil a.s.) kaynıyor. 27/06/2013-Perşembe günü kahvaltıdan sonra odaya geldiğimizde saat 10 civarıydı. Pencerenin önünde bir güvercin vardı. Sanki bizi bekler gibiydi. Bize söyleyeceği bir şeyler olduğunu anlatıyordu lisan-ı hal ile. Bizi gördüğü halde kaçmadı. Öylece bakıp durdu bir süre ve daha sonra süzülerek uçtu gitti. Hiçbir şey 92 boş değildi, hele ki bu kutsal mekânlarda. Biliyorduk ki güvercin gök ehli idi. Bakalım bize ne bırakıp ta gitti diye düşünmeye başladık. Vakit namazlarına gidiyor, Babamıza sorular soruyor, sohbetler ediyorduk. Günler geçtikçe insanın şuurunda ve idrakinde açılmalar oluyordu. Bunu yavaş yavaşta olsa hissetmeye başlamıştık. Mükerrem Mekke’nin cömertliğine şahit olmaya başlıyorduk. 28/06/2013- Cuma günü İkindi namazından sonra tavaf etmek niyetiyle metaf alanına gittik. Aslında deryada yüzmeye gidiyorduk, Babamızın yüzme bilmeyen biz evlâtlarına öğrettiği şekilde. Hacerul-Esved’i SELÂMlayıp başladık tavaf etmeye. Tavaf esnasında İstanbul’dan tanıdığım bir kişiyi gördüm, ama o beni görmemişti. Gördüğüm kişi Güngören ilçesinde bir mahallenin muhtarı. İsmi de Özcan. O esnada neye işaret olduğunu tam olarak idrak edememiştim. Tavaf bittikten sonra otele döndüğümüzde bazı şeyler açılmaya başladı. Tavaf alanında gösterilen kişi Haznedar Mahallesi Muhtarı Özcan. Haznedar aslı Hazinedâr, farsça bir kelime, hazineyi koruyan anlamına geliyor. Muhtar kelime anlamı “Seçilmiş”demek. Aynı zamanda Peygamberimizin İsmi Şeriflerinden biri. Özcan ; Öz-Can. Canın Özü. Bu kişinin gösterildiği yer de ilginç. Makam-ı İbrahim ile Muhammediyet köşesi arasında. Burda verilmek istenen mesajın ne olduğunu kabiliyetimiz miktarınca anlamaya çalışıyoruz. Şunu da biliyorum ki Terzi Babamın büyüklüğünü daha da fazla idrak ediyorum. (Özellikle bu hadisenin yorumu için Terzi Babamın fikrine ihtiyaç duymuştum. Kendisine mail olarak gönderdim ve aldığım cevabı da bu dosya içine eklememi istediği için buraya aktardım.) “Hayırlı günler Yu... oğlum, belirttiğin husus oldukça güzel, gördüğün o kişinin şu anki sûreti ve zahir mevkii mühim değil, mühim olan taşıdığı ma'nâlar onlarıda farketmişsin işte mühim olan zâhirdeki bâtını görebilmek ve idrak edebilmek. Zaman zaman dediğimiz gibi eşyanın hakikatini idrak etmek en büyük keramettir. Zâhiren gördüğün o görüntü irfan ehline göre, aslında gezen bir eşya hükmünde dir. O kişi ise kendine göre ne olursa olsun, çünkü ehli zâhirin bütün anlayış ve davranışları ve varlıkları kendileri yönünden hayal ürünüdür. Ancak onlar bu durumu gerçek zannederler çünkü yaşantıları zanna göre bina edilmiştir. Bu hususta irfan ehlini bağlamaz mühim olan onlarda ki ma'nâ tecellileridir. İşte bir bakıma zâhirde bâtını görmekte budur. İşte yorumunu yaptığın hadise güzel bir tesbittir. İfade ettiğin ma'nâların görüntüsü, zâhiren kendisine o isim ve vasıf verilen kimse üzerinde gösterilmiştir. Görünen zâhir, görünen de görülen-tesbit edilen ise bâtınıdır. Cenâb-ı Hakk karşımıza öyle tabii şekilde çıkarda biz onu tenzih anlayışına ters düştüğünden inkâr ederiz. "Mûsâ" (a.s.)'ın yemeğine yaşlı bir ihtiyar sûretinde gelmesi gibi. O zaman bu halide içine alacak şekilde Umre hatıralarını yeniden düzenleyerek tekrar bana gönder bu tecelli de oraya girmiş olsun.” 29/06/2013- Cumartesi. Mekke’de ziyaret edilecek yerleri ziyaret etmekle geçti vaktimiz. Bu ziyaretler neticesinde gördüğümüz yerlerin hakikati hakkında tefekkür etmeye başladık. Sevr Mağarası: Sevr mağarasına yolculuğun Hira mağarasına yolculuktan daha zor olduğunu söylerler. Peygamberimiz Sevr mağarasına giderken herkesin bildiği bir yolu değil, Yemen tarafındaki yolu tercih ediyor. “Rahman’ın kokusu Yemen’den gelir” sözündeki hakikat mucibince Rahman’ın kokusunun geldiği yönü takip ediyor. Yemen tarafındaki yol daha emniyetli, daha güvenlikli olduğu için o yolu tercih ediyor. Yanında Hz.Ebubekir ile çıkılan bir yolculuk. Mağaraya girdiklerinde yaklaşmakta olan düşmanların seslerini duyduklarında endişelenen İki’nin ikincisi Hz.Ebubekir’e “Lâ Tahzen İnnallahe meanâ” hitabıyla “Hüzünlenme Allah bizimle beraberdir” diye sesleniyor Peygamberimiz. Sevr’in bize bakan yönü nedir acaba? Hicret için yola çıkan derviş, eski-cahilce düşüncelerinden, 93 alışkanlıklarından; medeni ve ilmi hakikat kokan düşüncelere göç etmek için uğradığımız duraklardan birisi. Yalnız yol alınacak, çıkılacak bir yer değil. Muhakkak Allah ehli olan kişiyle yol alınmalı. Rahman’ın kokusunu alanla yolculuk yapılmalı ve sarp yokuşlar aşılmalı. Yani mürşidle, yol gösteren, yol- iz bilen birisiyle. Çünkü peşimizde nefsin güçleri, askerleri. Bizi terketmek istemeyen cahilliklerimiz, alışkanlıklarımız takipte. Beden mülkünde hakimiyetlerinin kaybolmamasını istemekteler. Çünkü biliyorlar ki Medine’ye, Medeniyete varılırsa hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İşte bu yolculukta korkuya, endişeye kapılan dervişe hitap Mürşidinden geliyor. “Lâ Tahzen İnnallahe meanâ” “Hüzünlenme Allah bizimle beraberdir.” (9/40) Arafat: Diğer adı Cebelu’r- Rahme. Hz. Âdem (a.s.) ile Hz. Havva’nın buluştukları yer. Hacc’ın en önemli şartı. Arafatta vakfe gündüz. Arefe sırrının gerçekleştiği yer. Arafatta Vakfe; durma, hazır olma. Vakfe vakıf olma, arefe sırrına vakıf olma. Müzdelife: Arafattan sonra Müzdelifeye geçiliyor. Müzdelife yaklaşma, yakınlaşma anlamında bir kelime. Müzdelife vakfesi yapılır. Burası Akşam ile Yatsı namazlarının cemedildiği yer. Müzdelife’de gece kalınıyor. Hz. Adem ile Hz. Havva’nın birleştiği yer. Aklı Küll ile nefsi küllün bir olduğu yer ve zaman. Diğer adı Meş’ar’ul-Haram, şuurlanma yeri. Aynı zamanda gönül, insandaki mahrem yerin (gönlün) şuuruna varma. Bakara suresi 198. Âyette şöyle buyuruyor Allah: “......Arafattan ayrılıp( sel gibi Müzdelifeye) akın ettiğinizde,Meş’ari’l Haram’da Allah’ı zikredin. O’nu size gösterdiği gibi zikredin.....” Her ne kadar Hacc ibadetini yapmamış olsakta Umre niyetiyle bu yerleri ziyaret ettiğimizde bu yerlerin hakikatte ifade ettiği anlamların üzerinde tefekkür etmeye çalışıyorduk. Arafat ve Müzdelife dervişin Aklı Küll olan Mürşidiyle olduğu ve onda kendini kaybettiği oranda,yani arefe sırrına vakıf olmaya,şuurlanma yeri,mahrem yer olan gönülün hakikatini anlamaya başladığı bu yerlerde İnsan-ı Kamil’in gönlünden kendi gönlüne gelen ariflikle, onun gösterdiği gibi Allah’ı zikretmesi istenmekte. Ayette yer alan ifade de belirtildiği gibi “O’nu size gösterdiği gibi zikredin.” 199.ayette “Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah’tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Arafatta arefe sırrına vakıf olanların istiğfar etmesi, bağışlanma dilemesi,günahlarından kaynaklanan bir istiğfar değil, gerçek anlamda kendilerindeki hakikatin farkına varıp, bir önceki hallerinden istiğfar etmeleri. Tıpkı Peygamberimizin her makam geçişinde istiğfar etmesi gibi. Aşk tecellinin vuslatı. Tecelli olduğunda vuslat, bu vuslat aynı zamanda diğer tecelliyi cezbediyor. Ve böyle sonsuza kadar devam eden bir sereyan. Aşk, Sevgili’nin bir güzelliğini görüp kanmama, daha yok mu diye inlemenin, feryadın adı. Her gün odaya geldiğimizde bir güvercin pencere önünde bizi karşılar oldu. Öğle namazından sonra otel odasına döndüğümüzde yine bir güvercin, pencerenin önünde uyuyordu. Sanki rabıta halinde idi. Saate baktığımızda 14:28’i gösteriyordu. Artık şunu biliyorduk ki her gelen güvercin boş gelmiyordu. 01/07/2013-Pazartesi. Sabah ihramlarımızı giyip Hudeybiye’ye gitmek için yolculuğa çıktık. Peygamberimiz döneminde Hudeybiye’nin yeri ne kadar önemliyse bizim için de önemli olduğunu, o yeri ziyaret ettikten sonra anlamış olduk. Hudeybiye’deki biatin tarihte olmuş bitmiş bir hadise olmadığını ve bugün bizim dünyamızda neye karşılık geldiğini de öğrenmiş olduk. Sahabeler (Hz. Peygamber’deki irfana, hikmete sahib olmak isteyenler) Hz. Peygamebr’e, Hz. Osman’ın müşrik güçleri tarafından esir alındığı duyulmasından dolayı, Hz.Peygamber’le birlikte Allah yolunda, ölene kadar savaşacaklarına dair biat ettikleri, yemin ettikleri yerin adı Hudeybiye. Hudeybiye ziyaretini bitirip otele döndüğümüzde ilk işim Kur’an-ı Kerim mealinden Fetih suresindeki ilgili ayete bakmak oldu. Fetih suresi 10. Âyette bu durum şöyle belirtiliyor.”Herhalde sana 94 bey’at edenler ancak Allah’a bey’at etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük mükafat verecektir.” Fetih Sûresindeki bu Âyeti okurken, Âyetin tam bu anda indiğini hissetmiştim. Ne kadar da capcanlı idi. Babamıza daha önce biat etmiştik. Ama bugün Hudeybiye’de yaşadığımız bu hadise, bu biatin hakiki anlamda burada edildiğini gösteriyordu. Bugün bizler de Hudeybiye’de biat ederken tuttuğumuz elin kimin eli olduğunu bir kere daha müşahede etmiş olduk. Ve ölünceye kadar savaşacağımıza yani büyük cihad demek olan nefisle mücadelede, bu dünyada ‘ölmeden önce ölünüz’ hadisini kendi bünyemizde beden arzımızda tahakkuk ettireceğimize dair biat etmiş olduk. Âyetin devamında kim vermiş olduğu bu ahde, söze vefa gösterirse Allah’ın ona büyük bir mükâfat vereceğinden bahsediyor. Buradaki büyük mükâfat kişinin kendi hakikatine ulaşması olsa gerek. Ya Rabbi, vermiş olduğu ahde vefa gösterenlerden eyle bizi. Umremizi yapmak için otelden ayrıldık. Tavaf ederken her bir şavtta, biatte verdiğimiz sözü hatırlarcasına şu duayı okuduk. ”Allah’ım, Sana inanarak, kitabını tasdik ederek, Sana verdiğim ahdi tutarak ve Peygamber’inin sünnetine uyarak buradayım.” Tavaf; insanların Kâ’be’nin etrafında dönmesi, Kâ’be ve insanlarında İnsan-ı Kâmil’in etrafında dönmesi. Sanki bir semazen gibi. Kâ’be’nin özü İnsan-ı Kâmil, etrafındaki insanlarda onun eteğinden tutup tavaf ediyorlar,sema ediyorlar. Dönen kim, biz mi dönüyoruz,yoksa İnsan-ı Kâmil mi bizi döndürüyor. Aslında bütün âlem İnsan-ı Kâmil’in eteğinden tutmuş sema ediyor. İnsan Zati tecellinin zuhur mahalli olan Kâ’be’nin kucağında, gerçek mâ’nâda ailesini burada idrak ediyor. Allah ailesine mensubiyetini kavrıyor. Her birerlerimiz bir esmanın zuhur mahalli olduğumuzdan Allah esması tahtında, O’nun fertleri olarak nefes aldığımızı anlıyoruz. İstilam; SELÂMlama. Hacer’ul-Esved’i Allah’ın sağ eli olduğunu söyler arifler. SELÂMlama. Hacer’ul-esved için İstilâ, sözlükteki bir anlamı kaplamak, yayılmak. İstila kelimesinin sonuna m harfini eklediğimizde İstilâm, Hakikati Muhammedinin bizi kaplaması, bizde tamamıyla yayılması. Hz. Peygamber Hacer’ul Esved’i öptüğü ve elini sürdüğü için ayrı bir önemi var istilâmın. Her ne kadar biz uzaktan SELÂMlamış olsakta, uzaktan SELÂMlamakta onu öpmek ve ona el sürmek hükmüne geçtiğinden, Hakikati Muhammed’inin bizi de istilâ etmesini istemiş olmaktayız. İSTİLÂ-M; varlığınla varlığımı, özünle özümü kapla, istilâ et. 03/07/2013-Çarşamba. İkindi namazından sonra Hira yolculuğu başladı. Babamızla beraber çıktık bu yolculuğa. Babamız önde biz evlâ tları onun arkasında adımlarını takip ederek başladı yolculuğumuz. Çetin, zor ve meşakkatli seyru süluk yolculuğu gibi. Babamızın rehberliği olmasa biz nasıl aşarız o sarp yokuşları. İlerlemiş yaşına rağmen o yokuşları nasıl da çıkıyor. Hakk ile olan kişide yorgunluk olur mu. Hakk batınında olunca kişi yorulur mu. Hira mağarası Peygamberimizin hayatında çok önemli bir yeri var. Hira’da Allah’ı tefekküre dalması, Cebrail (a.s.) ile orada karşılaşması, ilk Âyetlerin orada nazil olması ve “Oku” hitabıyla okumaya başlaması ve âlemin bu okuyuşu dinlemesi. Bütün bunlar tefekkür tarihinin zirvesi. Kadir Sûresinde belirtilen kudretli bir oluşum. Artık Hakikati Muhammedi’nin en kemalli haliyle okunmaya başlandığı zaman, bin aydan daha hayırlı bir zaman. Bize bakan yönü; Kur’an-ın indiği gece bin aydan daha hayırlı olur da, gönlündeki Kur’an-ı oku hitabıyla okumaya başlayan kişi ne kadar hayırlı olur, tasavvur dahi edemeyiz. Bu oluşum büyük bir kudret gerektirdiği için Kadir gecesinde meydana gelmesi de bundan kaynaklanıyor. 95 Seyru süluk yolcusu olan derviş, yaptığı ibadetler, çektiği zikirler ile bedenini (dağ) Nur haline getirirse, gönül (hira) denilen mağaraya ulaşacak ve orada Oku hitabını duyduğunda okumaya başlayacak gönül kitabından. Cebeli Nur’da Hira mağarası, Terzi Babamın bedeni Nur haline geldiğinden Nur dağı, Hira’da onun gönlü. İşte onun gönlüne girdiğimizde, onun öğrettiği şekilde okumak Kur’an-ı. Bizler okuma bilmeyen evlâtlarıyız Babamızın, o ne öğretirse onu öğreniriz, onu biliriz ve onu okuruz. Umre ziyaretinde bulunduğumuz zamanda Mekke’de Mescid-i Haram içerisinde ve dışında inşaat çalişmaları vardı. Döndükten sonra insan orada yaşananları düşündükçe anlıyor ki asıl inşaat çalışmaları biz de imiş, bizim içimizde. Babamızdı Hz. İbrahim, biz ise onun İsmâili gibiydik. Beraber inşa ediyorduk gönül Kâ’besini. Çünkü yerini o biliyor, biz çocuktuk ne anlarız gönül evini inşa etmekten. Babamız önderliğinde eskimiş, köhnemiş yanlarımızı yıkıp döküyorduk. Orda yapılan sohbetler esnasında her bir söz bir balyoz etkisinde yıkıyordu eskimiş yanlarımızı. Dar düşüncelerimiz, dar kalıplarımız tek tek yıkılıyormuş, biz ise etraftaki toz dumana bakıyorduk. Asıl bizden çıkıyormuş etrafımızı kaplayan toz duman. İnsan-ı Kâmil önderliğinde inşa ediyoruz gönül evini, beden mülkünde. Bu yazıları Ramazan ayı içerisinde düzenlerken o günlerde tekrardan Terzi Babamın Bakara suresi kitabını okuyordum. Şu ayeti okurken, yukarıda yazılanlara ne kadar da uygun düşmüştü. “Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâ’be’nin) temellerini yükseltiyor. Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen Hakk’ıyla işitensin ve Hakk’ıyla bilensin. diyorlardı.” Biz de Hz. İbrahim ve Hz. İsmâil gibi dilimiz döndüğünce Ya Rabbi, bizden kabul buyur diyoruz. Gönül evi ancak Gönül Eri ile yapılır. “Yıkıp bin pare eden şişe-i kalbi Celâl’indir, Yine her paresinden görünen rûy-i Cemâl’indir.” Celâl’i tecelliler ile yıkılan eski, kalıplaşmış taraflarımızdan yine Cemâl’i ortaya çıkıyor ilim, hikmet ve marifet olarak. Mekke’de son gecemiz, yatsı namazını en üst katta kıldık. Ağlayan çocukların sesleri geliyor derinden ve insanın yüreğine dokunuyor. Sanki say alanından geliyor ağlayan çocukların sesleri yankılanarak. Birden bir his kaplıyor içimi. Sanki bu ses annesi tarafından bırakılan İsmâil (a.s.)’in ağlama sesi. Belki de orada ağlaşan çocuklarda gözü yaşlı İsmâil (a.s.)’in ağlamasına eşlik ediyorlar. Her tarafta ağlaşan masumların sesi, saf olanların sesi. Sesler arttığında biliyoruz ki o sesler rahmeti çoşturacak, rahmetin gelmesi yakın. Ve ayak darbesiyle İsmail (a.s.)’in fışkırıyor rahmet yerin altından. Ve yetişiyor o masumun imdadına. Aslında bütün her şey âlemlere rahmet olanın zuhura çıkması için. Mekke’deyken bir yatsı namazı çıkışında otele dönerken, Terzi Babam orada bulunanlara dönerek cadde üzerindeki elektrik direklerinde yer alan ışıklı bir görüntüyü gösterip ne anlama geldiğini sordu ve üzerinde düşünün dedi. Cadde Mescid-i Haram’a doğru uzanan ana cadde. Ara sokaklarda bu görüntü yok. O zamana kadar bu görüntü dikkatimizi çekmemişti. Sanki birbirine bakan iki insan görünümünde. Sanki İnsan-ı Kâmil ve Kâ’be’nin birbirine doğru yürüyüşünü anlatıyor. Caddenin son noktası Mescid-i Haram’ın girişinde bitiyor ve buluşmanın gerçekleşeceği yeri de gösteriyor adeta. Bu görüntü üzerinde düşünürken, TerziBaba.org sitesinin anasayfasında Terzi Babamın Kâ’be’ye bakan resmini görünce ne anlama geldiği de benim açımdan ortaya çıkmış oldu. 96 Son olarak Şeyh’ul-Ekber Muhyiddin İbn’ul Arabi Hz.’nin Mekke’de yaşadıklarını anlatan şiirinin kısa bir bölümünü buraya eklemeyi uygun gördüm. “Unutamam hiçbir zaman, ne Mina’daki ne Muhassab’taki o güzel günlerimizi, Ne Zemzem’de içtiğimiz suları ne de konuştuğumuz o tatlı sohbetleri, Onların Muhassab’ı benim kalbim şimdi...” ---------------------------------From: [email protected] Subject: RE: umre 2013 Date: Thu, 12 Sep 2013 11:25:46 +0300 Hayırlı günler Ad…..ciğim. Sağolasın eline sağlık yazın çok güzel olmuş dosyasına aktardım. Dosya tamamlanınca bütününü herkese göndereceğim üzerinde çalışıyorum. Herkese selâmlar hoşça kal Efendi baban. ---------------------------------Umre hatıraları. (13) Âdem sayar 97 EFENDI BABAM Konu 2013 umre ziyareti Ömrümün en güzel günlerinden 17 gün. Bazi seyler anlatilmaz… o kadar mutlu, o kadar duygu, o kadar da sevgi dolu anlar kolay kolay anlatılamaz. Birde bu Efendi Babam ile yolculuk olursa ! onun için ne yazsam sanki o günlerimi anlatamıyorum, ama yinede gönlümden gelen esintileri anlatacağım. Efendi babam « hadi Umre’ye gidiyoruz » deyince, içimiz içimize sığmadı. sanki ona sığınmaya, hasreti sona erdirmeye gidiyorduk, mutluluk yüzümüzden okunuyordu . Vize korkuttu ama ALLAH’hın izniyle kolay oldu. Passaportlarımız elimize geçince Hanımım ve kızım ile o kadar sevindik ki, o andan itibaren o havayı yaşamaya başladık. Hazırlıklar başladı ve O gün geldi. Yolculuk başladı: istanbul’a geldik ve butun canlarla görüştük. herkez tatli bir telaş içindeydi, herkez çok iyi sanki yılardır tanışıyorcasına yakındık. Terzi Babam bizi kucakladı. Uçak yolculuğundan sonra, medine-i münevvere hazreti muhammed aleyhi ve selemin nuru ile nurlanan o guzel peygamberler şehrinde olmanın verdiği heyecan, gönül rahatlığını ve efendi babam ile olmanın halini nasıl anlatsam bilemiyorum… O şehiri, medine-i munevvere, bu ismi daha geniş ma’nâ’da Efendi Babamın sayesinde usul usul anlamaya, muhammediye mertebesinin idrakina, ruhuna nail olmaya çalıştık. Öğrenmek istediklerimi sanki kalbimi okurcasına bunu mu öğrenmek istiyorsun diyerek sormadan aklımdakilere cevaplar yağmaya başladı. efendi babama ait ozelikler, çok nadir kimselere nasip olan namazlar, dersler, sohbetler ve gezilerimiz başladı. O mübarek uhud meydanı’nın manevi batınını efendi babamdan bir daha dinledikten sonra mescidi kûba, mescidi kıbleteyn ve diyer mescidleride ziyaret ettik. sonra mekke’ye dogru yolculuk başladi. O manevi dolu otobus yolculuğu zikirlerle ve şiirlerle çok guzel bir yoculuk oldu. 600km birden bitti verdi ve sadece huzur vardı. Mekke farklılıklar şehri, beytullahi bağrında barındıran o şehir, nurların dağıldığı şehir… otelimize yerleştikten sonra gurup halinde hep birlikte KÂ’BETULLAH ziyaretine koştuk, duygular göz yaşlarına döndü. Çok mutluyduk. Canlar ve Efendi Babam ile Kâ’be tavafımızı yaptik, sefa ile merve sayımızıda yaptik ve umremizi buyuk bir coşku ile tamamladik, ihramdan çıktık, bunlar ömür boyu unutulmayacak anılar ALLAHIM HERKEZE NASIP ETSIN. Oranın ma’nevi havası bizi öyle sardıkı, sanki nerden geldiğimizi, ne oldugumuzu ve ne olacağımızın fakinda bile değildik, Beytullahtaki yokluk bu olsa gerek…. günlük gezilerimizi yaptik, sohbetlere devam ettik. o can sohbetleri, o anlar o kadar ki anıları bile oraları tekrar yaşamaya yetiyor. ALLAH tekrar üçüncü bir umreyi Terzi Babam ile nasip eder İNŞEALLAH ! Yine Kâ’be’de, Muhammediye mertebesi nin namazlarını tayfun kardeşimle birlikte kılmaya devam ettik. O kadar şey varki anlatılacak, ama yazıya dökmek biraz zor oluyor benim için. bunlar yazmakla anlatılamaz yaşanır diyorum ! ALLAH tekrarını nasip etsin İnanıyorum ki canlar benden çok farkli daha guzel yazılar yazmışlardır. Takdir eder saygı duyarım. önceden de dediğim gibi İnsan-ı Kâmille birliktelik biraz zor anlatılır. yanımda Efendi Babam ve karşımda İnsan-ı Kâmilin sembolü beytullah. yaşamak lâzım… bir de bende yazıya dökme yeteneği uuff. 98 Ama benim canlar tarafindan anlaşıldığıma tereddütsüz inanıyorum. Ayrıca gurubumuzun eksiksiz mukemmelikleri muhabbetin mertebesinde ve kalite seviyesi dahada özel anlamlarla değer buldu. en yüce Bu satırlar içimdeki herşeyi anlatmaya yetmedi ama önce Efendi Babamı canı yürekten SELÂMlar, bütün canlarıda aynı SELÂM eder saygıyla anıyorum… Ad…… Sa……. Ha…… Sa……. Me…… Sa…… ------------------------------------------- To: [email protected] Subject: Date: Thu, 7 Nov 2013 21:05:47 +0200 (14) Er……. Al……. UMREDEN GETİRDİKLERİM. Ocak ayında geçirdiğim bel fıtığı sonucunda ayağıma vuran şiddetli ağrılar ve kasıntılar yürümeme engel olmaya başlamıştı.Ağrıların verdiği üzüntü ve sıkıntı yanında kutsal topraklara gitmek isteyipte bugüne kadar gidemememde bana üzüntü oluyordu. Bütün profosörlere gidildi, ameliyattan kaçış yoktu. Enson randevu aldığımız doktor hiçbir şeyin yok otururken ayağını altına almışsın oradaki sinir sıkışmış demesiyle moralmen iyileştim ve nisana kadar hiçbirşeyim kalmadı. İyileşir iyileşmez Umreye gideceğim diye adamıştım. İyileşmem ile Umre programlarına bakmaya başladım. Bize en uygun program 23 Haziran da yapılacak Terzi Baba grubuyla Umre programıydı. Pasaportlarımızı çıkartıp teslim ettik. Gönlüm'de 2 günde olsa Ramazan'ı Kâ!be’ de geçirmek vardı. Çok şükür bu isteğimde kabul oldu. 23 Haziranda istanbul-medine yolculuğuna çıkacaktık. İstanbula 1 gün önce geldik. Ziyaretlerimizi yaptık. Sabah erkenden Atatürk havaalanına gittik. Hocamla ve grubumuzla buluşup dualarla uçağımıza bindik. Güzel bir yolculuktan sonra Medineye indik. Otobüslere binip Mescidin avlusuna çok yakın olan Al Haram oteline yerleştik. 3 gün Medinede Efendimizi (s.a.v.) ziyaretlerde bulunup bol bol namaz kıldım.Hocamın sohbetlerine katıldım. Çok mutlu ve huzurlu günler geçirdim. 26-06-2013 Abdestımı alıp ilk defa Umre için ihrama girdim. Çok farklı bir duyguydu benim için. Tüm dostlar bembeyaz ihramlar içinde çok güzel bir tabloydu. Daha sonra otobüsümüze binip Zülhuleyfe camisine gidip Umre için namazlarımızı kılıp niyetimizi ettik. Dualarla tekbirler ve salavatlar ile yola başladık. Kendi kendime yarabbi ben bunları hakettim mi? ben bunlara lâyıkmıyım? diye duygulandım. Çok akıcı geçen yolculuktan sonra şöfor bizi karanlık ve sessiz bir otelin önüne getirdi. Bir süre sonra yanlışlık olduğu anlaşıldı. Bizi Makarım Ajyad otelinin önünde indirdi. Çok güzel bir oteldi ve Kâ’be’ye çok yakındı buralarda olup Mekke havasını soluduğuma inanamıyordum. Saat 10 da lobide buluşup ilk tavaf için yola çıktık. Önde erkekler ortada bayanlar olmak üzere halkla oluşturduk. Kâ’be’yi ilk görüğümde şok olmuştum. Ağlamak istıyor ağlayamıyordum çünkü televizyon ve resimlerde gördüğüm Kâ’be şuanda karşımda idi. Bütün kapıların açık olup dualarımın kabul olacağından emindim. Aklıma ne geliyorsa istedim dua ederken tavafa çoktan başlamıştık. Sayımızı yaptıktan sonra saç kesimi ile kazasız Umre yasaklarından çıktık. Otelimize gelip dinlenmeye çekildik. Bundan sonraki gün ve gecelerimde bol bol tavaf ve umre yaptık. İzmirdeyken dünya işlerinin arasına ibadetimi koyuyordum. Burada ise ibadetten kalan vakitlerde 99 dünya istekleri giriyordu. Çok huzurlu ve mutluydum içim içime sığmıyor uykular haram oluyordu. Devamlı Kâ’be’de olmak istiyordum. Orada bulunmak bana huzur veriyordu. Tavaf edenlere su dağıtmaktan bile ayrı bir zevk aldım. 03-07-2013 İkindi namazından sonra Hira dağına çıktık. Hira mağarasını çok merak ediyordum. Girip iki rekat namaz kılmak nasip oldu. ( tüm grup adına) Hira dağında hocamın Ercan Ercan diye sesleri halâ kulağımda. Akşam ezanı ile Hira dağından indik otelimize gelip akşam yemeğine katıldık. Namaza yetişemediğimiz vakitlerde o kaldırım Palas'ta kıldığımız namazların tadıda bir başkaydı. 08-07-2013 Gece 24:00 de umre niyetiyle tenime gittik.Namazımızı kılıp niyetimizi ettikten sonra,dışarıdaki bir satıcıdan 5 riyal'e tesbih aldım. Çantamıza baktığımızda cüzdanımızı almadığımızı farkettik. Arapta tesbihi al parayı yarın getir dedi. Her gün umre yaptığımız için tenime geliyorduk bir sorun yoktu. Tesbihi aldık. Dönüşte taksiciyi otele getirip taksi parasını verdik. Umremizi yaptık. 09-07-2013 Ramazan umresi için gelen insanlar okadar kalabalıktı ki, yollarda yürünmüyor, arabalar hareket etmiyordu. Fakat benim tenime gitmem geriyordu ama gidemedim. 10-07-2013 Odada valizler toplanacak fakat benim borcumu ödemem gerekiyordu. Vakit daralmıştı. Saat 22:00 dan gece 02: 00 kadar taksi aradım hiç biri almıyordu. Borçlu gitme korkusu sarmışti beni. En sonunda boş bir taksi geldi. 40-50 riyale gittiğimiz tenime 200 riyale gittim. Çok şükür borcumu ödedim. Bu 5 riyallik tesbih bana 205 riyale mal olmuştu. Buda benim imtahanım oldu. Günlerden 9 temmuz 2013 ilk teravi namazı yanımda Hocam tahiyyatta kendimden geçmişim hocamdan omuzuma gelen bir ikaz ile kendime gelip selâm verdim. Ayaktayız ben yine kendimden geçmişim yine hocamdan bir ikaz rükudayım işte benim unutulmaz ilk Teravi namazım. 100 19 gün geçmiş ama doyamadım. Tekrar gelme duaları ile Mekke ile vedalaştık. Beni bir an bile yanlız bırakmayan ve bu Umreye vesile olan çok değerli Hocam ve Hacı anneme Allah (c.c) ibadet ömrü versin onları başımızdan eksik etmesin.Ellerinizden öperim . ---------------------------------- To: [email protected] Subject: Date: Thu, 7 Nov 2013 21:05:47 +0200 (15) Nu…… Al…… VAKİT VUSLAT VAKTİ Uzun yıllar hasretini çektiğim,gitme arzusuyla yandığım fakat nasip olmayan bu yolculuğa çıkma isteğim artık içime sığmayan bir volkan olmuştu. Sonunda beklediğim o davet 2013 de gelmişti. Bu davete terzibaba grubuyla katılmak istiyordum ama şartlar elverir mi bilemiyordum. Allah'ın(c.c) izniyle terzibaba grubuna katıldık. Pasaportlarımız çıktı.6 mayıs 2013 de nüket anneme pasaportlarımızı teslim ettim.Yolculuğum böylece başladı. Şaşkınlık mı? Sevinç mi? ne oldugunu anlayamadıgım bir duygu kaşıladı beni. Duyguda değildi bu duygusuzluktu nötr olmuştu hersey heyecanlı olmam gereken yerde sukut halindeydim. 23.06.2013 Sabahın ilk ışıklarında dualarımızı yapıp yola çıktık. Atatürk havaalanına geldik. Dış hatlar A da buluştuk. Annemin ve babamın elini öptüm. Arkadaşlarla tanıştık. Dualarla pasaport geçiş yerine gittik. 101 .Bizi 13 nolu pasaport girişinden aldılar. 7 numaralı koltukta artık yolculuk başlamıştı. Sevinç, heyecan hepsi karıştı. Mide bulantısı tuzu biberi oldu. Neyse ortama alıştım. Bundan sonraki hislerimi günlüğüme döktügüm cümlelerden dinleyelim. Medineye yaklaşıyoruz. sohbet dinlemek amacıyla kayıt cihazımı açıp kulaklığımı taktım. İzmir'de yaptığımız zikir çıktı değiştirmedim dinlemeye başladım. Bütün arkadaşlarımın sesini duyuyorum, işte hepberaberiz. Salavat-ı şerif çekmeye başladık ve camdan mescidi nebevi göründü. Uçaktayken selâmlarımızı almıştı karşılıyordu bizleri Duyuyor Rasul duygu yoğunluğuna girdim. Kulağımda salavat-ı şerif gözümde yaşlar uçak inişe geçti. Kulağımdaki zikirler devam ediyor. Allah (c.c) zikirine geldik. İşte o anda uçağın tekerlekleri medineye indi. Allah nidalarıyla uçak durdu. Bizimde zikrimiz bitmişti. Hemen eşyalarımızı toplayıp uçaktan indik. Üzerimize huzur sakinlik mutluluk giydirildi. Bayrama giden cocuklar gibiydik. Nihayet otelimize geldik. Al Haram Hotel'i. Odalarımıza yerleştikten sonra ikindi namazı için Peygamber(s.a.v.) kucağına koştuk. Başka bir âlemdeydik hayalmi? gerçekmi? daha önce böyle bir his duymamıştı bu beden. Bayanlara ziyaret açık değildi biz'de mescit etrafında tura çıktık şemsiyeler pervaneler derken yeşil kubbenin altına geldiğimizde Efendi babamlarla karşılaştık. Onlarda çevre gezisine çıkmışlar.Fotoğraflar çekildik. Akşam namazlarımızı kılıp otelimize döndük. 102 24.06.2013 sabah 07:00 Otobüse binip haraket ettik. Uhud okçular tepesi, kıbleteyn mescidi, Kuba mescidine ziyaretlerimizi yapıp otelimize döndük. İLK BULUŞMA İçme düşüncesiyle yanıma bir şişe zemzem suyu aldım. Lobide annemlerle buluşup Efendimizi (s.a.v.) ziyrete gittik. Türkiye'ye ayrılan yerde oturup ziyaret sıramızı beklemeye başladık. Yasin, mülk ve amme Sûrelerini okuduktan sonra burnumun kanadığını farkettim. Abdestim bozulmuştu dışarıya çıkmam imkansızdı. Asuman abla-suyun var mı? dedi hemen çantamdaki zemzem suyuyla oturdugum yerde abdest aldım. Daha sonra duam aklıma geldi. Allah'ım (c.c.)zemzem suyula abdest almayı nasip et derdim ve aldım. Ziyaret sırası bize gelmişti. Çok büyük bir kargaşa vardı. Kalabalık bizi bir yere sürüklüyordu. Anlamsız bağrışlar itişmeler- yeşil halıya geldikmi?-evet evet yeşil halıdayız, çekilin namaz kılacagız ,-itirmeyin arkadan ezilenler var. Kıldıgımız en hızlı namaz. Şimdi sıra çıkışı bulmak bulduk bulmasına bütün sinirlerim boşaldı ağlamaya başladım. Allahım bu nasıl bir ziyaretti? Nerde edep, nerde huşu hiç birşey anlayamamış sadece ağlıyordum. Annem ile Asuman ablam ilkler böyle olur alışırsın diye teselli ettiler. İkindi namazını beklerken yine burnum kanamaya başladı. Tekrar oturduğum yerden abdestimi aldım. İki defa burun kanaması ve iki abdest" Allahu alem" 25.06.2013 öğlen ezanını bekliyoruz annem Güldeste ismini verdi. Asuman abla'daNüket'in hazinesinden döküldü isimler boynu bükük kaldı bazı garipler dedi. Asuman ablama da Rümeysa ismini verdi. Nihana'da Şeyma. Daha bir çok evlâdını sevindirdi annem o gün. 7 kişiyiz şiir yazmaya karar verdik. bizim şiirimiz olsun istedik. Sevgimiz muhabbetimiz seninle ya RASULALLAH kusurlarımızla eksiklerimizle kapındayız ya RASULALLAH Boş çevirme ellerimi ya RASULALLAH Geldiğimiz gibi döndürme bizi 103 Ey Nebi Nurunla nurlandır yüzümüzü Gücünle güçlendir Kabul et dergâhına Beni kaldır gör Allahım Unutma bizi açtık ellerimizi Sevdik Habibini Habibinin sevdiğini Geldik yanına Döndük kıbleye bir olduk ya RASULALLAH Açılsın sırlar dökülsün dilden nağmeler Gönüller bir olsun ya RASULALLAH Kesretle geldik vahdet denizine Garg olduk ya RASULALLAH Açılan kapıdan saçıldı isimler Annenin gönlünden gariplerde sevindi güldürdün ya RASULALLAH Birleştir binbir binbir direk oldu tek yürek Yırtıldı zahir batın perdeler çıktı meydana Hak taleb edince isimler suretlendi mübarekler Zahir batın -batın zahir oldu Tevhid oldu bütün isimler Sen bendesin ben sende Kalmadı artık gayrı bizde Kalktı artık gayrı bizde Pervaneler çalışır fır fır Çarpar kalbim sana doğru pır pır (Buda bizim şiirimiz hiçbir düzeltme yapılmamıştır) 26.06.2013 Medine'ye, âlemler sultanına (s.a.v.) elvada Saat 14:13 Kâinatın merkezine yolculuğumuz başladı. Abdestler alınıp ihramlar giyildi. Herkes otobüste 38 kişiyle hareket vakti. Yürekler hem buruk, hem Mekke coşkulu. Hatimleri, yasinleri salavatları toplayan babam dualarla zikirlerle bağışladı. Zülhuleyfe camisinde namazlarımızı kılıp niyetlerimizi ettik. Artık hepimiz ihramdaydık. Osman amca Fetih Sûresini okuyor. Sadettin abi Beratını al, Vakti firak şiirlerini okuyor. Sanki beraatımız verilmiş Mekke'ye doğru firardayız. (Medine'ye geldiğimiz gün Berat kandiliydi) Rasulallahı özledim ağla gözlerim ağla, duygularımızın toplu ifadesiydi bu şiirler. Saat 16:36 İkindi namazı edası için Can Baba Turkısh Resturat'a mola verildi,çaylar içildi sohbet muhabbet adeta ayaklarımız yere basmıyor. Latiftik, Latifeliydik. Yüzler'de mutluluk gönüllerde huzur vardı. 104 Saat 17:19 Otobüslere bindik yolculuk kaldığı yerden devam ediyor Saadettin abi Hoşçakal Ya Rasullallah şiirini nede güzel ve içli okuyor. Saat 19:00 Babam lebbeyk'e başladı.Lebbeyk Allahümme lebbeyk... Işıklar göründü. İlk Zemzem Tower ile tanıştık. Otelimiz Makarım Ajyad Makkah Hotel. Çok güzel bir otel di. Hemen yemek salonuna geçip akşam yemeklerimizi yedik. Herbir konfor düşünülmüştü. Tavanlarında bal peteğine benzeyen tahtadan süsler 105 vardı. Buda araplara özel bir simgeymiş. Gelen misafirler muhabbetli ve tatlı olması için bu bal petekleri kullanılırmış. .9.kat 931 no'lu odaya yerleştik Annemlerin odasıda aynı kat odamızın karşı çaprazındaydı.. Saat 22:00 da lobide buluşmak üzere sözleştik. Grubumuz okadar mutlu ve huzurlu insanlardan oluşmaktaydı ki herkes edepli ve saygılıydı. Buda bize huzurlu ve mutlu bir umre habercisiydi. Hep birlikte yola çıktık. Abdül Aziz kapısının önüne geldik. Erkekler dışta bayanlar içte olmak üzere bir halkla olduk hemde Hu halkası. Önümde babam kolumda annem. Başlar önde gençler sağlı sollu etrafımızda Mekkenin taşlarına basıyorum doya doya öpsem koklasam ama duramam. Bizi çeviren Aklı küllerin heyecanı ve coşkusu kelimelere sığmaz. Yaklaştığımı hissediyorum çünkü sahip olduğumu zannettiğim kalbim öyle bir çırpınıyor ki bırak beni dercesine. Ten kafesime çarpıp geri geliyor. Yarabbi kontrol dışıyım bir ceyrana tutuldum ne olduğunu anlayamıyorum. Akıl ve beden devre dışı sadece bir gönül koşup ona kavusmak isteyen bir yürekten ibaretmişim. Daha göz göze gelmeden hiçlik ve acziyet duygusu. Bükük boyunlar kalksın artık. VAKİT VUSLAT VAKTİ. Allahım diye ağladım. Sevdiğimi haykırdım. Hasretini çok çekmiştim ama şimdi an o buluşma anıydı. Hani söylenecek çok söz okunacak çok dua vardı Hani ezberlediğim dualar 106 nerdesiniz?...Gençler başladı Varlığınla varlığımı Özünle özümü kapla... bizede tekrarı kaldı. Allahım zatındaki hayretimi arttır işte tamda bu bu hayretteyim. Duygular ve gözyaşları çoktan tavafa katılmıştı. Bu bedende arzuluyordu onu katalım tavafa. Tavaf'a başladık önümde babam, yanımda annem, solumda muhteşem Kâ’be. Kâ’be’ye garg olduğumuz an. Okunan duaları tekrar ederek dönüyoruz. Nasılki bir vida döne döne sabitleniyorsa, bizde kimliklerimizi sabitliyorduk ait olduklara yere döne döne. Söyleye bileceğim hiç bir şeyin orada yaşadıklarımı anlatabileceğini düşünmüyorum. Bu nedenle anlatamıyorum. Kelimeler bukadar izin veriyor hislerimi anlatmaya. Tavaf tamam oldu herkes zemzeme koştu. Yanan yürekler şifa buldu. Kana kana içtik dualar ettik. Haydi sa’ya...Safa ve Merveye doğru en üst kata çıktık. Namazlarımızı kıldık. İlk olmanın verdiği şaşkınlık neresi Safa? Neresi Merve? bütün herşey birbirine girdi. Sadece babamı takip edip nederlerse onu tekrar ediyorduk. Buz gibi bir Say mekanı insanın içi ürperiyor. Bir sağa bir sola yeşil ışıkta çocuklar gibi koşan erkekler. Anlamsızca bakıyorum etrafa şimdi ne oluyor diye bakınırken Sayda bitmiş. Saç kesimi ve ihram yasaklarından çıkış. Şükürler olsun ki kazasız Umremizi tamamladık. 27.06.2013 Öğlen namazından sonra tavafa başladık, "Bismillahi Allahu Ekber" Sıcak ama hissetmiyoruz. Sadece dokunmak ve koklamak istiyoruz. İlk dokunuş: iliklerimize kadar işleyen bir koku alıp götürdü bizleri. Yaşanan bu anlar bu beden kabıma çok dar geliyordu. Hicir'e girip namaz kılmak nasip oldu. Namazlarımızı kılıp otele döndük. Abdest alıp çıkıncaya kadar kamet okunmuştu. Otelden çıktık baktıkki cadde kapatılmış seccadasini yazan namaza durmuş. Bizde iki cadde arasındaki kaldırımda durduk namaza. "Yeryüzünü size mescit kıldık" Âyet-i geldi aklıma. Basılan her topragın bir secdegâh oldugunu düşünerek Basmaya kıyamadığım toprak İşte sendin o, kutsal toprak sendin o özlemim Sendin o gelme gayreti Sendin o basmaya kıyamadığım kıymetlim. Yatsı namazı vakti Efendi babamla kaldırımda yatsı namazlarımızı eda ettik. Babamın tabiriyle kaldırım tower'da. 107 29.06.2013 Saat 07:00 lobide buluşup ziyaretlere başladık. İlk önce sevr, arkasından Arafat-Müzdelife, Mina, şeytan taşlanan alan ve cebe-li Nur. Cin mescidi, H.z Hatice annemizin Efendimiz (s.a.v.)'e yemek getirdiği buluşma mesidi denilen cami. İsmâil aleyhisselamın kesilecek olduğu yer ve Cennetü'l Muallâ ziyaretlerimizi bitirip otelimize döndük. Hudeybiye'de yapılan biad Efendimiz (s.a.v.)'e yapılan umre ile son buldu. 02.07.2013 Hergece sabah namazına kadar tavaf veya umremizi yapıp sabah namazından sora otele geliyorduk. Bu sabah saat 04:00'ilk grup arkadaşlarımızın eve dönüş günleri. Efendi babamla birlikte tekrar görüşme dileğiyle arkadaşlarımızı uğurladık. İkindi mamazından sonra Asuman abla ve meryemle İnsan-ı kâmil namazını kıldık. İki kere bu namazı kılmak nasip oldu şükründen acizim Allahım. Ne dileyip istediysem anında kabul oluyordu. Hacerül esved'i çok öpmek istedim nasip oldu. Kâ’be'nin kapısına tutunmak istedim oradayım. Cenâb-ı Hakk (c.c.) çok güzel bir ev sahibiydi. 03.07.2013 BUGÜN GÜNLERDEN CEBEL-İ HIRA 108 Çok güzel ve çok önemli bir gündü. Bugün Hira günüydü. Çıkmayı çok arzuluyordum. Bizleri kırmayan Babacım Allah sizden razı olsun. Dinlene dinlene çıkılan bu yol yerini kesik nefeslere ve yorgun bedenlere bırakmaya başlamıştı. Şükürler olsun zirvedeyiz. Efendimiz (s.a.v.)in adımlarını takip etmek nasip oldu bizlere. Ah Efendim (S.A.V.) âlemler sana kurban, sen sevdiğine hayran. "Sen olmasaydın bu âlemleri halk etmezdim" "Seni âlemlere rahmet olarak gönderdim" buyuruyor C.Hakk (c.c.) sen ise bu sesiz uzak ve yalın dağda buluyorsun kendini. Mekke'de akşam ezanı okunuyor. Hıradan ezan sesleriyle ayrılma vakti. Ah! hıra Ah! yazarken bile burnumun direği sızlıyor muhabbetle anıyorum seni. 07.07.2013 Bu gece odamızda olan güzel bir sohbetin ardından Efendi babam, Nüket annaemin rüyasıyla tastiklenmiş H.z. İbrahim makamına ,Hakikati Muhammedi (s.a.v.) tavafı ve uluhiyyet tavafı olmak üzere üç tavaf yapmamızı söyledi. Zorlanmadan ve şartlar uygun olursa arka arkayada olabilir farklı zamanlardada olabilecegini anlattıktan sonra herkes odalarına abdest tazelemeye gitti. Lobide buluşup Kâ’be'ye gittik herkes eşiyle tavafa başladı. Çok farklı bir tavaftı. İbrahimiyyet tavafında her şavtta ibrahim aleyhisselam ayak izine dokunup öyle geçiyorduk her şavtta aynı şeyin olması ilginç gelmişti Hakikati Muhammedi tavafında ise dıştan yapmak istesek bile kendimizi Kâ’be ile İbrâhim aleyhisselâmın ayak izi arasında tavaf ederken bulduk. Uluhiyyet tavafı nda: C.Hak kulumun" -gören gözü -duyan kulagı-yürüyen ayağı olurum" buyuruyor. 109 Kattı canımı canına Gör dedi canlarımı Ha senin canın ha onların Garg olmuş canlar sana 09.07.2013 Saat 03:30 ikinci grup arkadaşlarımızı uğurlamak için lobideyiz. Yolların kalabalık olması sebebiyle beş civarı otobüs gelebildi. Tüm dostlarla vedalaşıp yolcu ettik. Nüket annemle akşam namazımızı kıldıktan sonra yemak haneye girdik bütün kaplar boştu. Yeni grup gelmediği için sahur yemeği programına geçilmiş. Dört kişi bir masaya oturduk siparişlerimizi aldılar ve çok özel bir akşam yemeği yedik. Yatsı ezanı okundu caddede kıldığımız namazdan sora kırmızı bir halı bulduk. (Ramazan gelmeden Kâ’be'nin tüm halıları yeşil oldu. Kırmızı halıları dışarılara serdiler.) Cadde kenarına serdigimiz halıların üzerinde teravih namazı Önde Efendi babam ve Ercan arkada annemle beraber teravih namazı kaç kişiye nasip olurdu bu tablo. Birdaha yakalaya bilirmiydim bu anı, inşaallah.. 110 Gece sahura kalktık yemekhanede yabancılar vardı. Gözler hep dosları aradı ayrılık işte o anda koydu. Gerçekten çok özel insanların bir araya gelmesiyle oluşmuştuk tam da ismine yakışır TERZİ BABA GRUBU yduk. Allah(c.c.) hepimize tekrarını nasip etsin tüm dostlarla beraber. 10.07.2013 Bugün ramazanın ilk günü Türkiye'ye göre bir gün sonra başladı. Sakin sakin yürüdüğümüz yollar insan seli, arabalar otobüsler tam bir curcunaydı ortalık. Kâ’be'ye girmek mümkün değildi kapılar ağzına kadar doluydu. Girmek zorundayız çünkü veda tavafını yapmamıştık. Tecrübeli olan annem ve babam kalabalık olur düşüncesiyle birkaç gün önceden veda tavaflarını yapmışlardı. Zorda olsa kapıdan girdik. Girdik girmesine fakat tavaf alanına ihramsız erkekleri sokmuyorlar sadece umre yapanları alıyorlar. Bir çok girişi denedikten sonra bir askerden kaçmayı başararak tavaf alanına indik. Tavafa başladık, hızlı ve koşar adımlarla yapılan tavafların ardından, hiç yürümeyen bir tavaftayız. Hiç hayal ettiğimiz gibi vedalaşamadık ama şükürler olsun tavafımızı tamamladık namazımızı kılıp çıkmak zorundaydık. Her yerde sokaklarda ikramlar hurmalar tesbihler akla gelebilecek tüm yiyecek ve içecekler dağıtılıyordu. Sofralar hazırlanıyor kolilerce yiyecek ve içecek dagıtılmayı bekliyor. Akşam ezanıyla tutulan tüm oruçlar açıldı namazımızı kılıp yemegimizi yedik. Yatsı ezanı okundu kendimize serin ve rahat bir yer bulduk yatsı ve teravih namazlarının edasından sonra çok çabuk geçen günlerin ardından bizimde sayılı günlerimizin sonuna gelmiştik. Ayrılık acısı kapladı bir dahaki davet kimbilr ne zamandı? Cidde'ye dogru yola çıktık. Yorgun ve uykusuz bedenler kendini arabanın koltuğuna teslim etmişti. Cidde'ye kadar biraz uyduk, biraz etrafa bakındık. Havaalanına geldiğimizde bizden başka İstanbul yolcusu yoktu sadece bize özeldi tüm işlemler. Uçağa bindik sadece dördümüz vardık. 111 Uçak rötar yapmıştı bu esnada uçak birazda olsa dolmuştu. Boş kalan yerlerde istanbula kadar yataklarımız olmuştu. Güzel bir yolculuktan sonra İstanbul'a vardık. Beklediğimizden daha güzel ve feyizli bir yolculuk olmuştu. Her yönden dolu döndük. Farklı formatlanmıştık. Bu kadar güzel bir umreye vesilen olan Babacım ve Annecim kendimizi tanımak için ruhumuza yaptırdığınız bu sılayı rahimi, Hudeybiyede yaptığımız biad'ı, kıldığımız namazlar'ı, sohbetlerimizi ve kaleme dökülmeyen an ve an yaşanan her paylaşımı halen yaşıyormuşcasını hatırlayarak ömrümüzü umreleştirmek nasip olsun. Haklarınızı bizlere helâl edin. Hürmetle ellerinizden öperim. kızınız. SÖZ CANIN KOKUSUDUR M. NUSRET TURA ---------------------------------Umre hatıralarım. (16) Ab… Çe… 1. Gün 23.06.2013 Otobüs ile Medine'ye hareket ederken 13.16 da kişi kontrolü için Terzi Babam sayım yapılmasını söylemesinin ardından 38 kişi olarak 13.21 dua ile yolculuğa devam ediyoruz. 1434 Oda numaralı otelimize yerleştikten sonra ziyaret için 03.15 geçe “tekrar” buluştuk ve 41 no.lu Babu Selam kapısından girdik. Bu buluşmada cennetül baki kapısından çıkış yaptık. Notlarımda Nisa kapısı giriş 19. Kapı çıkış yazmakta o akşam hatırladığım bir olayda hep birlikte otele dönerken Medine î münevvereyi temizleyen işçilerin kullandığı arabanın bir ara önümüzde belirmesi ve kod’unun 13 olması idi. Notlarımda yine 21. Kapı kral faht yer almakta. 2. Gün 24.06.2013 1. Ziyaret yeri Uhud (Ahad) Dağı. Mekâna konu Savaş hakkında zahiri bilgiler alıyoruz. Müminlerin sayısı 700 iken müşrikler 3000 idiler. Hz. Hamzanın Şehit edildiği yer. Okçuların bulunduğu tepenin ismi Ayneyn. Bu gezide 41 kişi vardı. 112 Notlarım arasında terk edilen dağın nefis dağı olduğu yazmakta. Dikkatimi Efendi Babamın Nüket Anneye olan sevgisi çekti. Onu düz taş bir zemine oturttu. Kendisi ise gayet rahatsız edici bir yerde oturdu ve her zaman ki gibi ses kayıt cihazını çıkartarak zuhuratı kaydetmeye başladı. Not olarak Efendimize karşı göstereceğimiz zahiri hürmetin dervişler arasında konuşulması ve yapılacak ziyaret gezi vb. durumlarda tedbirli olunması gerekliliği gönlüme geldi. 2. Ziyaret yerimiz Kıblateyn Mescidi idi. Efendimizin gelen vahiy neticesinde yönünü Mescidi Aksa dan Kâbe’ye çevirmesi bizim ziyarette bulunduğumuz gün ile aynı tarihte gerçekleşti. Beraat almadan oluşumların gerçekleşmediği kesin olduğundan burada yaşanan olayın her birerlerimiz için tatbikîni yaptığımız ve gerçek kıblemize dönmenin heyecanını bizlere hal ile yaşatması niyazı ile ziyaretlerimize devam ettik. 3. Ziyaret yerimiz Hendek savaşının (Ahzab notu var) meydana geldiği yer. Hz. Muhammed’in istişareye verdiği önem bu savaşta vurgulanmaktadır. 4. Ziyaret yerimiz Küba mescidi. İslam âleminin ilk Cami Şerifidir. Notlarımın arasında Müşahede adı altında Günlerin tarihi olaylar ile uyumu Mescidi Kıblateyn de yaşanan durum hatırıma gelerek ve bunu Uçağın planlanan tarihten 22.06.2013 cumartesiden pazar sabahına değiştirilmesindeki hikmeti yazıya dökmüşüm. “Bu hayatta hiçbir şeyin tesadüf diye açıklanamayacağının gerçeği ile.” Sohbetler 1 Ziyaretler bitirip otelimize döndük. Namaz için Medine î münevvere de buluşmak üzere sözleştik. Namazımızı eda ettikten sonra Terzi Babamız hep birlikte bir tefekkür çalışması yapalım dedi. Son günlerde ülkemizdeki olayları gündeme geldi. Fikirlerimizi ifade etmeye başladık. Şahsi fikrim olarak şeytanın Âdeme üstünlük taslayarak isyan etmesi olarak yorumda bulundum. Hareketsiz durma eylemleri ile, batındaki gerçeklerin farklı âlemlerde şer'i hükme dönüşmesi ve Kendi cenaze namazlarını kılmaları notlarımda. Halk ile Hakk; Âlemin özü batında Hakk zahirde Halk tır. Terzi Babamızın kitaplarında Hakk kelimesini iki k ile yazmasını manası olarak, birinci k harfini yerinden alıp L harfini koyarak zahire çıkışı, Ha harfi boğazdan çıkarken He harfi halk olmakta, noksan sıfatlardan meydana gelmesi, noksan sıfatların nefsine verilmesi. Tevhit ehlinin Hakk bakışı; İnsanın ancak Acziyyetini ve Kudretini bilmesi ile İrfan ehli olabilmesi mümkündür. Arif, İrfan ehlinin Ahirette saltanatının olacağı, Arifin kendisindeki irfaniyeti gördüğünde hayrete düşeceği ve halk olmadığını idrak edeceğidir. Nazari Hakikati itibari ile bakıldığında insan zahiri ile Halk Batını ile Hakktır. İbadetlerin farz olması yol göstermesi. Farz ibadetleri Hakk ile olmak demektir. O sizin ile beraber siz neredesiniz. Sünnet halktan uzaklaşmak demektir. 55. paragraf. Hakk zuhura çıktığı yerde kendini sınırlamakta olduğunu sünnetler incelendiğinde görülmektedir. Eğer bu sınırlama olmasa idi peygamberlere olan ihtiyaç ortadan kalkardı. Kendi kendini sınırlaması eşyanın hakikatini bilmeyi sırlaması anlamına gelmektedir. Eşyanın sınırlandırılmışı sûrettir. Halka noksan bir şekilde ben sizin yüce rabbinizim. “ Hz. Musa'nın Firavun ile durumu.” Hayali Rablerin her bireyde değişik surette şekillenmesi de bu şekilde kendini sınırlaması durumudur. Mahlûkatta görünen Hakk olduğundan özü itibari ile Hakka bağlıdır. Hakkın Zuhurudur. Ulûhiyet Hakikatlerinin ettahiyyatü oturuşunda ortaya çıkması. İnsanda olan Zatın Zuhuru… Fakir Ganiye Bağlıdır. 59. Paragraf. 312. Sayfa 2.Cilt Hud faslı… İlmin bereketi. Hayal ve Vehmin Nefsin cezalandırılması… Hayal ve Vehmin benliğin altında üretilmektedir. Birey manada Hakk, düşünen insan olması nedeni ile Bana bakan Hakkı görür. Enel Hakk örnekleri… 113 1. Bu Halk Âlemine Zaif ve Noksanlığın mahalli olmak itibari ile Halk dersin. İstersen Kemal sıfatları ile Hakkın Zuhuru olmak itibari ile Hakk Dersin. 2. Ve istersen Zahir ve Batın Kemal ve noksanı cami olması itibari ile Hakk olan Halktır dersin. 3. Ve istersen Zahir yönünde Hakk değildir çünkü bu yönü ile Halktır ve Batın yönü halk değildir. Çünkü bu cihhedden Haktır dersin ve istersen bu kerre hayret ederek bakarsın. F.Mekkiye Rab Haktır ve Nazarı Hakikati ile bakıldığında Abd da haktır. Mükellefin kim olduğuna umurum ve vukufum ola idi ne olurdu. Eğer Abd dır desem o ölüdür ve yoktur ve eğer haktır desem teklif olunan nerede. Notlarımın arasında Terzi Babamın ezberlemenin önemini vurgulayarak günde bir ayet ezberlemeye çalıştığını ifade etti. İnci Tezgâhı Özün Özü… Yazıda Türkçe kelimeler kullanılmasına dikkat edilmesi ve zenginleştirilmesinin önemi. Arif İnsan, siyaset ve diğer dünyevi işler ile uğraşması ve Allah’ı tebliğ etme örneği F.Hikem. Terzi Babama sorulan Lübabe Sütunu Hakikati. 3. Gün 25.06.2013 Hakikati Muhammedi Namazı için Cemaat Yapıldı. Sohbetler 2 Ademiyet Mertebesinin idraki ile doğum. Hakikatin Beden arzına indirilmesi… Mertebelerin geçişlerde zorlukların yaşanması ve buna karşılık Maneviyatın bireyin dirayetini ve gücünü arttırması. Olsa istidadı Salik Kabili idraki Vahiy Emri Hakk irsaliye Her Zerredir Cebrâil. Âşık Maşukunu hangi libasta görse tanır. Terzi Babama soru sorarken gönlüme gelenin vehmin ve hayalin etkisinde olabilir ihtimaline dikkat ediyorum. Yine böyle bir durumda Terzi Baba Hz. Resûlüllaha Hürmet nasıl olur diye sordum. Hz. Resûlüllaha Hürmet onu ilim ile bilmekle mümkündür. İsim Ahirette, dünya hayatında isminin doğrultusunda hareket ettiğinde etkisi mümkündür. Hakikat-i Muhammediyye, Ulûhiyyeti ve İlmi ilâhiyyeyi Ulûhiyyet ilmi ile kalıba girmesi. Lâtif Hz. Muhammedi, Yoktan var eden. İzâfi yokluk Mutlak yokluk zannediliyor. İki misafir ile gelen neşe. Can Ahmet ve Can Muhammet… Kendilerini daha sonra görüp selam verdim. Sanki beni hiç tanımamışlardı. Çocukların Terzi Babama sen burada ne yapıyorsun sorusuna karşılık Efendimin Nefes veriyorum cevabı. Hakkin Bâtını ve Zâhiri Hz. Muhammed'dir. Çocukların Baba ismi İlyas idi. Varlık Hayal, Görüntüler Rüya. 114 Bireyin Hayal Âlemi… Berzahlar ve Dünyaya Geliş. Dünyadan Ahirete... Felsefe Aklı Cüzün ürettiği çok tanrılı bir akımdır. Olması gereken ise Aklı Külle bağlanarak neden sonuç ilişkisini kurabilmek. Bilinmekliği sevmesi neden, sonuç ise Âlemleri Halk etmesi. Bilinmekliğini Halkın içerisinde batında Hakk olarak gizlemesi. Tasavvuf Hz. Allah ve Hz. Peygamberdir. Velâyeti Hz. Ali'dir. Gönülden gönül’e geçmesidir. 4. Gün 26.06.2013 14.16 Mekke ye Hareket. Terzi Babamın Mekke ile ilgili grup ve birey olarak dikkat edilmesi gereken hususları belirtmesi. Kaybolmamak için hangi kapıdan girildi ise o kapıdan çıkılmalıdır. Eşyalara dikkat edilmelidir. Sayda kaybolan Merve’de buluşmalıdır. Erkeklerin kadınların etrafında çember yapması… Sinir stresli durumlarda itidalli hareket edilmelidir. İlâhiler eşliğinde devam eden yolculuğumuz. (Alla Hü Ekber Alla Hü Ekber La İlahe İllallah HüvAllahü Ekber Alla Hü Ekber Velillâhil Hamd. (3 Kere) Umre için kılınacak 2 rekâtlık Namazdan Sonra Umre için Topluca Niyet edildi. Aşır ve ardından şiirler okundu. İzmirli hocamızın güzel sesinden şiirler için albüm yapılabilir notu düşmüşüm. Saate baktığımda 17.53 gösteriyor sıcaklık 36 derce idi. Okunacak dualar sıralaması ve adet; 3 kere Lebbeyk 3 kere Allahü Ekber 3 kere Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammed Saat 19.19 36 derece ile devam ediyoruz. 19.37 Mikat Mahali dualarla devam ediyoruz. 19.41 Kâbe Hadisesi Allahın Tecellisi 40 + 20 namaz, seyret. 6364 EJA Plaka numaralı otobüs. 350 BUS model. 7975 20.04 Yanlış Otel 20.08 otele geliş. Mekke de otelimize yerleştikten sonra Umre yapmak için Kâbe-i Muazzama doğru ilerliyoruz. Bizim ve diğer tur şirket görevlilerinin genel olarak işin ehli olmadığını gözlemliyorum. Genel olarak rehber kalitesi düşük. İşin ticaretinde, tavırları ve kimi zaman kibirli haller beni sinirlendirse de, Efendime olan hürmetim ve onun Ahlâkını yanında yaşamanın müşahedesi ile umremizi gerçekleştiriyoruz. Kâbe-i ilk görmenin heyecanı bir başka. Kendine çeken öğle bir enerjisi var ki insanda dünyanın başka yerinde böyle bir yer daha olamaz hissi veriyor. Dünyanın Altın Oran Noktası ile ilgili Terzi Babamın cümleleri oldu. Bunun ile ilgili olarak araştırmacı ve yazar Erdem Çetinkaya'nın Çalışmasını inceledim. ---------------------------------- 115 DÜNYANIN ALTIN ORAN NOKTASI Peki ya dünyamızın Altın Oran Noktası nerededir? Hıristiyanlığın merkezi Roma? Modanın başkenti Paris? Sihrin anavatanı Mısır? Dünyanın zirvesi Himalayalar? En kalabalık şehir New York? Ya da binlerce şehirden herhangi biri mi? Hayır! Kûr’an'da şehirlerin anası olarak övülen, en kutsal ve İlâhi merkez olarak tanıtılan Mekke'nin kuzey kutup noktasına olan uzaklığı ile güney kutup noktasına olan uzaklığının oranı tam olarak 1,618 yani Altın Orandır. Ayrıca Mekke şehrinin Güney kutup noktasına olan uzaklığı ile iki kutup arasındaki uzaklığın birbirine oranı da yine 1,618'dir. Erdem Çetinkaya Altın Oran. Mucize bununla bitmez; tüm insanlığın ortak yer belirleme dili haline gelmiş enlem boylam haritasına göre de Dünya'nın Altın Oranı Mekke şehrindedir. Mekke'den günlerin değiştiği ve gün dönümü çizgisi olarak belirtilen sınıra olan doğu uzaklığı ile batı uzaklığının birbirine oranı da yine 1,618'dir. Ayrıca Mekke'nin gündönümü çizgisine batı yönlü uzaklığının, dünyanın o enlemdeki çevre uzunluğuna oranı da şekilde görüldüğü gibi yine şaşırtıcı şekilde Altın Oran yani 1,618 sayısını verir. Dünyanın her boylamda farklı çaplara sahip olması, tektonik düzlükler, gelgitlerle okyanusların çap değiştirmesi ve benzeri sayısız etkene dayanan küçük farklara rağmen tüm ölçüm sistemlerine göre Altın Oran Noktası, Mekke il sınırlarından asla dışarı çıkmaz ve Kâbe'yi içine alan Kutsal Bölge dairesinde kalır. Phi Matrix, tabloların ve resimlerin Altın Oran noktasını göstermeye yarayan Amerikalı yazılımcılar tarafından geliştirilmiş bir programdır. Dünya enlem boylam haritasını derinliği hiç bitmeyen canlı bir tablo gibi düşünerek bu programla inceleyecek olursak Dünya'nın Altın Oran noktasının Mekke şehri olarak belirlendiğini görürüz. Atrise Golden Section ya da Golden Ratio Viewer gibi Altın Oran varlığını test edebilen programların tamamı da bize Mekke'yi işaret edecektir. Dünya’da binlerce şehir varken, neden Altın Oran noktası Mekke sınırları içindedir? Mekke’nin dini terminolojide hayırlı olarak nitelendirilen ve insan doğasına da uygun düşen "sağ yöne" ve seçkin olarak kabul edilen "üst noktaya" yerleştirilmesi de son derece anlamlı bir konumlandırmadır. Bakır (a.s)'ın belirttiği üzere Allah (c.c), Hz. Âdem (a.s)'e "Kâbe'yi nefsine en güzel gelen bölgeye yerleştirdiğini" ifade etmiştir. İnsan nefsine kendi ruhundan üfleyerek Altın Oranı sevdiren Yaratıcının kendi nefsi de Altın Oranı sevmiş ve en seçkin eserlerini bu orana göre dizayn etmiştir. Kader Sırrı Sadece kutup noktalarına göre değil de; siyasi mülâhazalarla 1844 yılında batılı devletlerce çizilen ve daha sonra tüm dünyanın ortak yer belirleme dili haline gelen enlem-boylam ve GPS değerlerine göre de Altın Oran noktasının Mekke'de bulunması başka bir büyük gerçeği daha ortaya çıkarmaktadır. İnsanoğlunun çizdiği çizgiler ve sınırlar dahi İlâhi sınırların ve kaderin dışına çıkamamaktadır. Mekke Ayetinde Altın Oran "Doğrusu insanlara (ma'bed olarak) ilk kurulan ev, Mekke'de olandır. Âlemlere uğur, bereket ve hidâyet kaynağı olarak kurulmuştur." (Ali İmran Suresi 96. Ayet) Kûr'ân-ı Kerim'de "Mekke" kelimesinin geçtiği ve orada tüm insanlığın imanına vesile olacak açık delillerin varlığından bahseden "Ali İmran Suresi 96. Ayetinde", Mekke şehri ile Altın Oran arasındaki bağıntı Evrenin Yaratıcısı 116 tarafından açıkça nakşedilmiştir. Bu Âyetin tüm harf sayısı 47’dir. Harf sayılarının altın oranını aldığımızda (47 / 1,618 = 29,0) "Mekke" kelimesinin işaret edildiğini görürüz. Âyet başından "Mekke"kelimesine kadar tam 29 harf vardır. Aynı dünya haritasındaki gibi. Eğer bir harf fazla ya da eksik olsa idi bu oran asla oluşmayacaktı. Hiçbir zorlama olmadan dünya üzerinde yaptığımız aynı işlemi yaptık ve harf sayılarının Mekke'yi ve altın oranı işaret eden muhteşem uyumuna şahit olduk. Tüm bu işaretler göstermektedir ki; Dünya'yı ve Matematiği yaratan tasvir edilmesi imkânsız muhteşem güç; yani Allah ile Kâbe'nin ve Kutsal Şehrin yer belirleyicisi ile Kûrân'ın sahibi aynı ve tek İlâh'tır. O, bu mucizelerle geleceği ve insanların ortak dillerini önceden bilerek onlara işaretler verdiğini tüm insanlığa hatırlatmaktadır. *Şeddeler tekrarlanan harfleri gösterdiğinden, belgeseldeki tüm harf sayımlarında dikkate alınmıştır. Altın Oran Noktasının Tavafı Kutup noktası bir topacı andırırcasına sürekli küçük daireler çizerek hareket eder ve bu Altın Oran Noktasının da daireler çizmesine neden olur. Buna Chandler hareketi denir. Fakat bu tavafa benzeyen yani soldan sağa doğru olan helezonik hareket yine Mekke sınırlarında gerçekleşir ve dairesel döngüler halinde kutsal şehirdeki gezisine devam eder. Mekke, kıtaların hareketlerine rağmen insanlık tarihi ve dinin Dünya'ya indirildiği günden itibaren Altın Oran Noktasına sahiptir. Kıtasal kaymalar binlerce yılda ancak birkaç metre olabileceğinden Altın Oran noktası çokta uzak olmayan kıyamet anına kadar Mekke, "Kutsal Bölge" sınırlarında kalacaktır. Çünkü "Kutsal Bölge" olarak tanımlanan, inançsızların ve ihram giymemişlerin girmesi Kuran ile yasaklanmış olan, mikat bölgesinin sınırları Medine il sınırından başlayıp Kâbe'yi de içine alan geniş bir alanı kapsar. Mucizeler devam ediyor... Mekke'nin Altın Oran Noktası Dünya'nın Altın Oran Noktasının "Mekke" şehri olduğu açıktır. Peki ya Mekke şehrinin Altın Oran Noktası neresidir? Dünya yörüngesine 23 derece kadar eğik durmaktadır. Uzaydan bakıldığında Mekke'nin en kuzey sınırına olan uzaklığı ile en güney sınırına olan uzaklığının Altın Oran Noktasını aldığımızda tam olarak Kâbe'nin üzerine düşmektedir. İnternetten ücretsiz kullanılabilen Google Earth yazılımıyla Mekke'nin ölçülerini GPS kullanarak hesaplamak, uzaydan düzlemsel olarak görülebilen ve göreceli olarak küçük bir alan olan Mekke için oldukça kolaydır. Bu durum bizlere ikinci kez siyasi olayların ve kararların dahi ilâhi bir yönlendirme ile yapıldığına güçlü bir delil teşkil etmektedir. Çünkü uzaydan bakıldığında Mekke'nin Altın Oran Noktasının Kâbe'nin ancak bir ev kadar büyük olan çatısının tam ortasına düşmesi milyonda bir ihtimaldir. Mekke'nin kuzey-güney Altın Oran Noktası 23,472387 - 18,107806 = 5,364581 5,364581 / 1,6180339 = 3,3154936 18,106970 + 3,3154936 = 21,4224636 Her şey anlamsız bir tesadüf mü? Yoksa muhteşem ve kontrollü bir sistemin içinde nefes alıp veren canlılar mıyız? ---------------------------------- 117 Mekke de Namaz Sonrası Sohbet ve Notlarım Sabah Namazı Notları; Rabbani ve ekolü, insanın zahiri yönüyle ilgilenmekte olup nefsanî bir varlığı Hakkın en kemalli zuhuru olabileceğini anlayamıyorlar. Bu neden ile günah ve sevap cetvelinin ötesine geçememektedirler. Deryasın suya dalmak isterim izin verilmiyor iki kelâm edeyim. Gönül deryası nerededir ey sevdiğim. Yanmak isterim Aşkınla, Aşk Şarabını Kana Kana içmek isterim. Nurul Ayn Nusret Baba’mın Efendime sözü. Kûrânı Kerimde Peygamber Efendimizin ailesinden bahsederken Efendimizi Allah, ailesi olarak adlandırmaktadır. Batıni Ulûhiyetinden bahsetmekte… Gelenin saraya alınması gönül… Mekke ibadet yeridir. Namaz, Zikir ile vakitler değerlendirilmedir. Kûdüs-i Şerifte var olan tecelli Kıblenin değişmesi ile Mekke’ye aktarılmıştır. Kûdüs’e yapılan ziyaretler kabir ziyaretinden öteye geçemez. Terzi Babamızın tertip ve titizliği… Nefsinin sevdiğini sevme… Bedeni ortadan kaldırdıktan sonra geriye kalan düşüncelerdir. Akılda kendini hissediyor ve kendini var etmiş oluyor. Tasvir ve hayal kabiliyeti olan Akıl. Varlık ve Kimlik... Niyetim gerçekleşti Elhamdülillah Tavafımı yaptım 02.00 başlangıç idi. Ezan okunuyor duamda bitti. Bu Âlemde Allahtan başka hiçbir şey yok. Bırak kendini Mevlâ’ya Ne güzeldir ona teslim olana. Dokundum İbrahimiyete sürdüm elimi güzele… Durdurdu İbrahimiyet köşesinde, seyrettirdi güzelliğini Merhametini Şefkatini Rahmetini Azametini. Terzi Babam Canım, öz anlamına ulaşılması gücüm. Sevgisi sonsuzum duası kabulüm. Her yönü kıblem. Ne güzeldir senin ile olmak tanımak bilmek anlamak. Tavaf bitti bir köşeye oturdum Kâbe’yi izliyorum. Kuş gübresi sürprizi sol ayağıma düştü. Okullarda yapılması gereken en önemli eğitim öğrenciye kendinin tanıtılması olmalıdır. Kâbe’ye gelme lütfünün önemi. Hacı olmanın, Umre yapmanın şükrü… Dünya Âlemi tüm Âlemlerden üstündür. Kelime Tevhit Şehadet. Kul Resul Hakk Varlığım olarak bilmek. Dünyevi hiçbir şeyin sahibi sen değilsin. Hakikatte Rabbi Has… Fesalli li Rabbike. Rabbin için Namaz kıl. Kurban da geçen. Rabbi Hasın mutlu edilmesi lâzım. Ona yaklaşmak. Bunun için ibadet lâzım gelmektedir. Oda onu idrak ile Rabbi has Rabbul Erbaba Dönüşür. Hacer validemiz İbrahim a.s eşi… Muhiddin Arabî Sözü; Sana helâl olan yiyebildiğin kadarıdır. Yenen yiyeceklerin ilim ile vücutta fenâ bulması. Vahhab ve Rezzak isminin zuhura çıkmasıdır. 118 Esmâ-i İlâhiyyenin Zuhuru meyve sebze formunda görünmesi. Madde olan yiyecekler latifleşerek dönüşmekte ve bu şekilde miracını tamamlamış olmakta. Kuşdili. Gök ehli. Süleyman Tasavvuf sohbetleri... Ölçü sûret değil. Şoför ismi Sultan... 8 kişi. 931 Sıfat Zat 28 kişi. Bütün Hayat Sayı ve Harflerden ibarettir. Doğuş sayı ile başlar sayı ile biter. Zati tecellinin zuhur mahalli Esma, Sıfat, Zat, İnsanı Kâmil… Kûrânı Kerim ilmi tecellinin Zuhuru dur. Mekke’nin Fethi, kıblenin değişmesi Âyeti ile gerçekleşti. Gönül aynasının üzeri taş toprak ile dolmuş. Riya zat, oruç, zikir, namaz ile aynanın temizlenmesi gerekmektedir. Ruh-ul Kûdüs. İsevi. Gönül bir kitap hanedir. Âdemi manaya gönlünde yer aç. Kaderin Kazası. Kırmızı sarı deri kaplı iskemleye oturdum. 4899 plaka no ile hareket. 14 + 2 zahiri. 35 numaralı perondan giriş yapıldı. 13 Gate giriş. Sürekli müşahede hali… ---------------------------------Date: Thu, 14 Nov 2013 02:34:46 +0200 Subject: 2013 Umre hatıraları To: [email protected] (17) Ce…… De…... Hayırlı günler Efendi Babam. 2013 yılı umre hatıralarımı aşağıda bulabilirsiniz. Daha önce gönderdiğim umreye dair bazı bilgileri de aşağıdaki yazının içine serpiştirdim; tekrar olmaması açısından sadece aşağıdaki yazıyı umre dosyasına kopyalamanız yeterli olacaktır inşeallah. Gecikmeden ötürü beni affedin. Ellerinizden öperim. Yolculuk öncesi: Yola çıkmadan önceki birkaç gün, eşim yurtdışında olduğu için, evde yalnızdım. Üzerimde oldukça büyük bir heyecan vardı. O kadar ki, son gece hiç uyuyamadım. Kur’ân-ı Kerîm ve Hatm-i Hâcegân okuyarak ve zikir yaparak sabahladım. Yolculuk günü: 23.06.2013 sabahı erken vakitte İstanbul Atatürk Havalimanı’nda kafilemizle buluştuk. Uçağımızın kalkış saati 09:10’du (19’un hakikatine yolculuk denebilir). Uçuş numaramız SV 2723 (toplamı 14, nûr-u Muhammedî), uçağımıza bindiğimiz kapı numarası 208 (toplamı 10, varlıktan yokluğa yolculuk, aynı zamanda 28 peygamberin hakikatine ve 28. Peygamber olan Efendimiz’e yolculuk da denebilir). Bindiğimiz uçak 477 kişilik çift katlı bir jetti. 4+7+7 = 18 (18.000 âlemi dolaşmak). Üst kat business class yolcularına aitti, ama uçak kalktıktan sonra farkettik ki üst katta hiç yolcu yoktu. Bu durum bir nevî dünyevî farklılıkların terk edilip herkesin eşit bir şekilde Hakk’a yürüdüğünün ifadesiydi. Uçağımız saat 9:03’de hareket etti ve 9:14’te havalandı ve böylece Medine’ye doğru yola çıkmış olduk. Efendi Babam ve Nüket Annem 53 numaralı koltuklarda oturuyorlardı. Artık böyle haller bize olağan gelmeye başladığından, Efendi Babam’ın kendi şifre sayısına denk gelen koltukta oturmasına pek şaşırmadık. Bana 42D numaralı koltuk verilmişti, ancak uçakta boş yerler olduğundan 44 numaralı koltuklardan birine 119 geçtim. Bir ara gözüm koltuğun önündeki kartta yazan Suudi Havayolları’nın telefon numarasına takıldı. Numara 932-2353 idi. 9+3+2=14 ve 2+3+5+3=13 ve sondaki 53… Sanki Sıla Tur’un bizi neden THY yerine Suudi Havayolları’yla gönderdiğinin bir işareti gibiydi bu… Daha sonra Sıla’nın da ebced değerinin 131 olduğunu öğrendim ki, ne mânâya geldiği mâlûmdur. Ayrıca, yaptığımız ziyaret bir tür sıla-i rahîm olduğundan, bu ziyaretin Sıla Tur’la yapılması/turlanması, tabiidir. Yolculuğumuzun ilk yarısı oldukça rahat geçti. Ancak Medine’ye doğru alçalmaya başladığımızda çok güçlü ve uzunca devam eden bir türbülansa yakalandık, bir çoğumuz oldukça tedirgin olduk. Benim yanımda imam-hatip liseli olduğunu zannettiğim bir grup genç kız vardı, aralarında fenalık geçiren, çığlık atanlar oldu. Medine bizi hafif de olsa bir “Celâl” tecellisi ile karşılamıştı. Bu sarsıntı sayesinde, üzerimizdeki dünya yüklerini de sırtımızdan attık, Resülullah’ın (s.a.v.) huzuruna öylece vardık diyelim. Havalimanı’nda bizi tur şirketinin görevlileri karşıladılar. Kafilemizden birinin bavulu kaybolduğu için biraz bekledikten sonra otobüsle geçen seneki ziyaretimizde de kaldığımız Haram Oteli’ne geçtik… Haram ( ﺣــــــــﺮمHaram veya ﺣــــــــــــﺮامHarām): İbranice’deki H-R-M kökünden gelmektedir. Kelimenin birkaç değişik anlamı vardır: (1) Helâl olmayan, günah, (2) yasaklanmış ya da korunmuş, (3) kutsal, (4) camilerin ibadet yapılan ya da namaz kılınan bölümleri, (5) Müslümanlarca kutsal kabul edilen mahaller (Mekke ve Medine gibi). Ayrıca Hakikat-i Risâlet-i Muhammedî (yani Efendimiz’in risâlet hakîkatleri) de denebilir. Otele vardığımızda ikindi namazı için lobide buluşmak üzere sözleşildi ve herkes odasına çekildi. Bu yılki oda numaram 1334’tü (bir önceki sene hemen karşıdaki 1333 numaralı odada kalmıştım, bu sene o odada O. ve A. kaldılar). Bir kez daha 13. katta olmaktan ötürü mutluydum. Rasûlüllah’a (s.a.v.) duyduğum özlem ikindiye kadar odada beklememe müsaade etmedi. Hızlıca abdest alıp odadan çıktım ve H. ile beraber Efendimiz’i (s.a.v.) ziyaret ettik. Günün geri kalanında yol yorgunluğunun ve önceki geceden kalan uykusuzluğun da etkisiyle odada istirahat ettim ve sadece farz namazlar için mescide gittim. Medine günleri: Bu yıl umreye gelmeden evvel bir karar almıştım; etrafı gezerek vakit ve enerji kaybetmek yerine çokça nafile ibadet yapmaya gayret edecektim. Bu nedenle Berat gecesinin ertesi günü, yani kıblenin Kudüs’ten Mekke’ye çevrilmesi emrinin geldiği gün, tüm kafilemiz bu hadisenin gerçekleştiği Kıbleteyn Mescidi’ne gitmişken, ben bu özel durumun farkında olmadığımdan, geçmişte de bu mescidi ziyaret etmiş olduğumdan, onlarla beraber olamamıştım. Kendimi Berat’ımı alamamış gibi hissettim ve biraz hüzünlendim. Elbet vardır bunda da bir hikmet! Bu hususta Efendi Babam’dan şu alıntıyı da ekleyeyim: “Kâbe’nin kıble olmasıyla beraber Mekke’nin fethi mânen gerçekleşmiş oldu.” Medine’de mümkün oldukça Efendimiz’i (s.a.v.) ziyaret ettik, Efendi Babam’ın hazırladığı, Medine’de yapılacak zikirler listesindeki zikirleri yaptık, kaza namazları ve Hakikat-i Muhammedî namazı kıldık. Bir defasında da (25.06.2013 günü ki içinde en az iki adet 13 gizli) toplu halde (18 kişi cemaat ve 1 kişi Efendi Babam-imam, toplam 19 kişi) Hakikat-i Muhammedî namazı kıldık. Burada bizimle gelemeyen kardeşler ve büyüklerim için bir not olsun: Efendi Babam Hakikat-i Muhammedî namazını, eğer istersek, ayda bir veya üç ayda bir defa evlerimizde de kılabileceğimizi söyledi. Medine’de kısa kısa namaz öncesi ve sonrası sohbetlerimiz de oldu. Efendi Babam bir soru üzerine önemli bazı Âyet, hadis, ve beyitlerin ezberlenmesinin faydalı olacağını söyledi. Ayrıca, Mescid-i Nebevî’de ayniyyet ve gayriyyet meselesi konuşulurken de şu aşağıdakileri bize dikte edip yazdırdı ve ezberlememizi tavsiye etti: 120 1. Bu hâlk âlemine zâhir ve noksanlığın mahalli olmak itibariyle halk dersin. İstersen kemâl sıfatlarıyla Hakk’ın zuhuru olmak itibariyle Hakk dersin. 2. Ve istersen, zâhir ve bâtın kemâl ve noksanı câmi olması itibariyle Hakk olan halktır dersin. 3. Ve istersen, zâhir yönünden Hakk değildir, çünkü bu yönüyle halktır. Ve bâtın yönüyle halk değildir, çünkü bu cihetten Hakk’tır dersin. Ve istersen bu kevne hayret ederek bakarsın. Fütuhât-ı Mekkiye’den alâkalı bir bölüm: “Rab Hak’tır. Ve nazâr-ı hakikat ile bakınca abd de Hakk’tır. Mükellefin kim olduğuna şuurum ve vukûfum olaydı, ne olurdu?” Yine bu konuda konuşulurken şu söylendi: “Beyin insanı birey makâmında ilâh yapar” (Not: Altı çizili kısım önemli, çünkü Efendi Babam ayrıca, Allah Allah’lığını kimseye vermez, dedi.) Medine’de bazı ilginç gözlemlerimiz de oldu. Örneğin, Mescid’e girdiğimiz kapının hemen yakınlarında açılan H & M isimli dükkanın kırmızı renk büyük tabelası sanki burada Hakikat-i Muhammedî sancağının bulunduğunu ilân ediyordu. Mescidin karşısında bulunan Oberoi Oteli de Efendi Babam’ın dikkatini çekti. İnternetten araştırınca şu bilgilere ulaştık: Oberoi Hindistan’da Katri kastına ait yüksek zümreden bir sülâlenin ismidir. Bir halkası da Medine'de bulunan uluslararası Oberoi oteller zincirini bu ailenin üyelerinden Rai Bahadur Mohan Singh Oberoi kurmuştur. Bu kişi 2002 yılında 103 yaşında ölmüştür. Otelin sahibinin 103 yaşında vefat etmesi bize oldukça manidar geldi… Bir de ibretlik bir olay… Medine’deki son gecemizde otele yeni bir Türk kafilesi giriş yaptı. Yemek için onlara ayrı bir salon açılmadığından akşam yemeği vakti oldukça büyük bir yoğunluk ve sıra oldu. Benim iki sıra önümde Efendi Babam vardı. Onun uzun süre sırada beklemesi, yorulması, ve vakit kaybetmesi beni üzüyordu. Bir ara orta yaşlı bir bayan tam benim önümden sırayı yardı ve yemek almaya başladı. Bir an içimden “bu durumda tepki mi vermeli miyim, yoksa sessiz mi kalmalıyım?” diye geçirdim. Bir süre tereddüt ettikten sonra yumuşak bir ses tonuyla kadına bu yaptığının uygun olmadığını, sırada bekleyen onca kişiye haksızlık ettiğini söyledim. Kadın “hakkınızı helâl edin o zaman,” deyince, “ben ederim ama sıradaki herkesten tek tek helâllik alman lâzım,” dedim. Cevap vermeden yemek almaya devam etti. Yemeğimizi alıp masamıza döndüğümüzde, eşyalarımızı bıraktığımız masaya bir Türk ailenin oturup yemeğe başladığını gördük. Mecburen başka boş bir masa aramaya başladık. Zor da olsa bir masa bulduk oturduk. Az sonra arkadaşlardan biri tatlı almak için kalktığında, az önce masamıza oturan ailenin kızı hiç bize sormadan kalkan arkadaşın sandalyesini kapıp gitti. Arkadaşlar seslenip sandalyeyi geri istediler. Sonrasında aramızda olanları konuşmaya başladık. Bir derviş böyle durumlarda nasıl tepki vermeliydi? Herkesin kendince bir düşüncesi olsa da bu durumlarda refleksif davranmamıza engel olacak bir düşünce prensibine sahip olmadığımızı farkettim. Akşam namaz çıkışı Efendi Babam’a bu durumu anlattığımda, “çok canını yakmadığı sürece, karşıdakinin nefsini kendi nefsine tercih etmelisin,” dedi. Bu sözü kulağıma küpe oldu, sizlerle de paylaşmak istedim. Bunun dışında Medine’den özet olarak hatırımda kalanlar: (1) Grup halinde Ğamame (bulut) Mescidi’ni ararken Mescid-i Nebevi’yi tavaf etmemiz, (2) hurma bahçesi ziyaretimizde hurmaya dair anlatılan çok ilginç bazı hakikatler (eminim arkadaşlardan biri anılarının içine bunları koymuştur, tekrar olmaması ve lâfı fazlaca uzatmamak için buraya almıyorum), (3) Mescid-i Nebevî’nin ihtişamı, büyüklüğü, (4) Cennet-i Bâki kapısının Arap rakamlarıyla yazılışının 13’ün tersine benzediğinin farkedilmesi, (5) Yürüyerek toplu halde Medine Müzesi’ni ziyaret, orada Mescid-î Nebevi’nin ilk hâlinin bugünkü hâline oranla ne kadar mütevâzi göründüğüne şaşma ve zâhirî ihtişamla batınî hâlin ters orantılı olup olmadığını tefekkür etme, (5) Efendi 121 Babam’ın konuşurken şefkatle omuzuma dokunması, Nüket Annem’in bana çok sıcak davranması… Mekke yolculuğu: Medine günlerimizi tamamladıktan sonra, kafilemiz öğlen vakti ihramlı bir şekilde otobüsle Medine’ye doğru yola çıktık. Yaklaşık 15 dakikalık bir yolculuğun ardından Zülhuleyfe (Âbâr-ı Ali) ismindeki mikat mahallinde durup iki rekât namaz kıldık ve umreye niyet ettik. Efendi Babam bir sohbette mikat mahallinin, zâta nefis elbisesini çıkarmadan yaklaşılamayacağının işareti olduğunu söyledi… Zülhuleyfe, Mekke'ye yaklaşık 464 km uzaklıkta. Buradan Mekke’ye kadar otobüsle yaklaşık 5 saatlik bir yol gittik. Yolda S. Bey şiirler okudu, toplu zikir yaptık, ilâhiler söyledik, Efendi Babam dua yaptırdı, A. Abla’nın babası Kur’an okudu. Kısacası yol oldukça keyifli geçti… Saat 19:18 itibariyle Mekke şehrini uzaktan da olsa otobüsümüzün içinden gördük. Böylece Efendi Babam’ın deyişiyle, madde âleminden mânâ âlemine geçişimiz gerçekleşmiş oldu. Bir sohbette Mekke şehrine neden Mekke-i Münevvere dendiği konuşuldu. Efendi Babam, Mekke şehrine hem Efendimiz’in (s.a.v.) hem de Kur’an-ı Kerîm’in ikram edildiğini söyledi. Başka bir bakışla, buraya gelenlere de manevî ikramlar yapıldığı söylenebilir. Efendi Babam başka bir sohbette Mekke’deyken kişilerin üzerindeki Selâm, Âlim, Seyyah, Bast, Nur gibi esmâlarda artış olduğunu söylemişti örneğin. Mekke’ye girdiğimizde ufak bir karışıklık oldu, şöförümüz bizi yanlışlıkla Konak Otel’e götürdü, ama hata farkedilince El-Ajyad isimli otelimize bizi çabucak ulaştırdı. Ajyad kelimesinin Osmanlıca karşılığı Ecyad ve lügat manası “uzun boyunlu” imiş. Mekke’de Osmanlılar tarafından 1781 yılında Mekke’yi âsi kabilelerden korumak için inşa edilen Ecyad Kalesi’nin bulunduğu bölgeye Araplar Ajyad diyorlar. Kalenin şehre hâkim bir tepede olmasından ve yüksek duvarları olmasından ötürü ismi Ecyad konmuş olabilir. Ajyad Kalesi 2002 yılında üzerinde bulunduğu Bülbül Tepesi ile birlikte yerine otel yapılması amacıyla yıkılmış. Otelimizin ismi dışında dikkat çeken özelliklerinden biri de duvarlarında ve tavanında bal peteğine benzer ahşap dekorlardı. Bal peteği neyi sembolize ediyor olabilir diye araştırdığımda, altı köşeli bal peteğinin kalbi ve gönül yaşantısının tatlılığını sembolize ettiğini öğrendim. Bal peteği aynı zamanda güneşin ve güneş enerjisinin sembolü imiş. Ayrıca Mekke’den ayrıldığımız gün Efendi Babam bu peteklerin HU’ya (yani bâtın âleminin ism-i âzam’ına) benzediğini söylemişti. Kafilemiz otelimizin 8. ve 9. katına yerleşti. Ben abimle beraber 814 numaralı odada kaldım (oda numaramı not almamışım ama aklımda bu şekilde kalmış). Otelin asansörüne ilk bindiğimde ilk 3 katın C, M, ve D harfleriyle ifâde edildiğini farkettim. Bu oldukça hoş bir sürpriz oldu, çünkü bu harfler doğru sırayla ismimin ilk ve son harfi ile soyismimin ilk harfini ifâde ediyorlar. Mekke günleri: Mekke’de günlerimizi vakit namazlarını ve kaza namazları kılarak, tavaf ve umre yaparak değerlendirmeye çalıştık. Yaptığım umrelerden birinin sevabını kanser tedavisi görmekte olan kayınpederime, birini o günlerde ülkemizde yaşanan karmaşadan duyduğum üzüntüden ötürü ülkemizi iyi niyetle ve başarılı bir şekilde yöneten tüm yöneticilerimize, bir diğerini Nüket Annem ve Efendi Babam’a, ve birini de uçak yolculuklarımda her korktuğumda yardıma çağırdığım Abdülkadir Geylâni Hazretleri’ne hediye ettim. Mekke’de toplu halde çevre gezileri de yaptık. Hudeybiye’de sahâbe efendilerimizin Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e biât ettiği yerin yakınında el ele tutuşup Terzi Babam’a biât yaptık. Ayrıca Sevr Mağarası, Arafat, ve Nur Dağı’nı gördük. Hava çok sıcak olduğundan Arafat’a kafilemizden çok fazla çıkan olmadı, ben tek başıma çıkıp fotoğraf çektim. Arafat’a giderken yolda rehberimiz Nemire (Kaplan) Mescidi’nden bahsetti. Bu bölgede geçmişte kaplanlar yaşadığı için mescidin bu ismi aldığını söyledi. 122 İnternetten bu konuda biraz araştırma yaptım ve şu bilgilere ulaştım: Nemire kaplanın dişisine denir (erkeğine “nemir” derler). Ayrıca, üzerinde siyah-beyaz çizgiler olan peştemal, örtü, ihram ve benzeri giysi ve kumaşlarla alacalı bulut parçalarına da Arap dilinde “nemire” denir. Bu tür eşyaya nemire denmesi, üzerlerindeki desenlerin kaplan derisi üzerindeki desene benzemesindendir (İbn Manzûr, Lisânül Arab). Nemire aynı zamanda Arafat Dağı’na yakın bir yerin adıdır, fakat Arafat’tan değildir. Hill ile Harem arasındadır (Mansur Ali Nâsıf, et-Tâc). Nemire Mescid'inin inşa edilmiş olduğu bu yerin Nemire diye adlandırılması da, muhtemelen buradaki taşlarla kayalıklarda, siyah ve beyaz rengin hakim olmasındandır. Mekke günlerimizin sonlarına doğru bir akşam üstü de Nur Dağı’na çıktık ve Hira Mağarası’nı ziyaret ettik. Oldukça zor bir tırmanış oldu. Efendi Babam’ın 75 yaşında olmasına rağmen bu tırmanışı tamamlamış olması hepimizi hayretler içinde bıraktı. Aslında tırmanışa 21 kişi başlamıştık. Ancak 2 kişi yukarı çıkmakta zorlanınca tırmanışı yarım bıraktılar ve tepeye 19 kişi çıktık. Güneş batarken muhteşem bir Mekke manzarası ile karşı karşıya kaldık dağın tepesinde. Hira Mağarası’nın önü çok büyük bir kalabalık olduğundan içeri girmek mümkün olmadı. İçimizden bir tek E. Abi içeri girebilmeyi başardı. Yeri gelmişken Efendi Babam bir soru üzerine, kişi iç bünyede yükseldikçe, dış bünyede de yükselme isteği oluşur, o yüzden yüksek yerlere çıkıp orada tefekkür etmek ister, dedi. Çevre gezilerimiz sırasında dikkatimi çeken etrafın ne kadar pis ve bakımsız olduğuydu. Zahirî olarak, Suudi yönetimi Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’ye gözleri gibi bakarken acaba buraları neden ihmal ediyorlardı? Batınî olarak acaba buraların perişan halde bırakılmasının mânâsı ne olabilirdi? Mekke’deyken G.’den Efendi Babam’a iletilmek üzere bir mektup aldım. Uzun zamandır Efendi Babam’ı ziyaret etmek istiyor ancak fırsat bulamıyordu. Rabbımıza hamdolsun, umreden döndükten 3.5 ay sonra kendisiyle beraber Efendi Babam’ı İzmir’de ziyaret etmek nasip oldu. Mekke’de birkaç defa akşam sohbetlerimiz oldu. Bu sohbetleri 931 numaralı odada (E. Abi ve N. Abla’nın odasında) yaptık. (931’in rakamlarının toplamı 13, son iki rakamının tersi 13, 9 + 31 = 40, ve 931’in tersi 139 = Muhammed). Bu sohbetlerde pek çok konu konuşuldu elbet ve bunların hepsini buraya sığdırmak mümkün değil. Ancak aklımda yer eden birkaç konuyu özet olarak buraya almak istiyorum: 1. Efendi Babam’ın kendi seyrinin başlarında düstûr edindiği ve bizlere de ezberlememizi tavsiye ettiği bir ayet (Kehf 18/28): Vasbır nefseke meallezîne yed'ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi yurîdûne vechehu ve lâ ta'du aynâke anhum, turîdu zînetel hayâtid dunyâ ve lâ tutı' men agfelnâ kalbehu an zikrinâ vettebea hevâhu ve kâne emruhu furutâ(furutan). Mealen: Sabah akşam, O'nun Vechi'ni isteyerek Rabbine dua edenlerle beraber nefsini sabırlı tut. Dünya hayatının ziynetini dileyerek gözünü onlardan çevirme! Kalbini zikrimizden gâfil kıldığımız ve hevasına tâbî olan kimselere, isteyerek işinde haddi aşmış olanlara itaat etme! 2. Vicdan, Cenâb-ı Hakk’ın HAKK esmâsının zuhûra çıkmasıdır. Vicdan kişiye ve nefahtü ile yüklendiğinden bir bakıma, Vicdan Allah’tır, demişler. 3. Namazlar hangi zammî sûrelerin okunabileceğine dair bir soruya cevaben, Efendi Babam mevcut kısa sûrelerin yanında kişilerin kendi fıtratlarına uygun olan sûreleri de tespit edip okuyabileceklerini söyledi. 4. Kâbe’nin etrafında bir dönüşün yaklaşık 400 adım olduğu söylendi. Ayrıca Efendi Babam bize yeni bir tavaf sistemi öğretti. Buna göre, daha önce yaptığımız tavafların dışında üç özel tavaf daha yapıyoruz. Bunlardan birincisi Hakikat-i İbrahimiyye tavafı, ikincisi Hakikat-i Muhammediyye tavafı, ve üçüncüsü Hakikat-i İlahiyye tavafı. 123 Seyahatimizin sonunda bir sabah namazı vakti Efendi Babam, N. Abla, ve E. Abi bizi yolculadılar. Dönüş yolunda, aynen Hakikat-i Muhammediyye namazı kıldığımızda ve Hira’ya tırmandığımızda olduğu gibi, 19 kişiydik (kafilemizden 18 kişi + Mustafa isminde rehberimiz). Çok farklı mânevi haller yaşadığım, bilgiler ve tecrübeler edindiğim, güzel dostluklar kurduğum harika bir ziyâret oldu bu (Buradan İzmir’deki büyüklerime özel olarak selâm olsun demek istiyorum, hepsini ailem gibi çok seviyorum, onların yanındayken cennette gibi hissediyorum kendimi). Ama mertçe itirâf etmem gerekir ki, ziyaret ettiğimiz yerlerdeki batınî hakîkatlerin çok azını hakkıyla idrâk edebildim. O yüzden memlekete Mevlâna Hazretleri’nin şu sözlerini mırıldanarak döndüm: Bilir misin ayna neden gammaz değil? Yüzünden pası silmemiş de ondan... Hiç düşündün mü cânım, kalb neden duyarsızdır? Gâyesiz yaşayanlar uyumsuz, ayarsızdır; Yanar döner olanlar imanda kararsızdır. Ayna neden göstermez bilir misin bu sırrı, Ya yüzünü silmemiş yahut dökülmüş sırı. Birkaç tefekkür: 1. Kıblenin Kudüs’ten Mescid-i Haram’a çevrilmesiyle ilgili şöyle bir soru geldi aklıma: Acaba bu olay Efendimiz’in (s.a.v.) kendi şahsında fenâfillah’tan bakâbillah’a geçtiğinin, Rûh-ül Kudüs hakikatlerinden sonra kendisine Ruh-u Âzam hakikatleri indiğinin bir işâreti olabilir mi? Eğer öyleyse, bu olayın Berat gecesinin ertesine gelmesi neyi ifâde eder? (Efendi Babam’ın Mübarek Günler ve Geceler kitabında şöyle bir ifâde var: İslâm’ın berâtı, hakikatinin yaşanır olması, diğer sistemlerden kurtulması…) 2. Mekke’ye girerken farkettim ki, Medine çevresi genelde kayalıkken, Mekke çevresi daha bir kumluk. Arkadaşlardan biri bunun Mekke’deki Celâl tecellisinden kaynaklanıyor olabileceğini söyledi ki aklıma yattı. 3. Hz. İsmail’e batılılar İshmail diyorlar. Ortadaki HM harfleri sanki Hakikat-i Muhammedî’nin yeryüzündeki zuhûrunun müjdecisi. Aynı zamanda iki kardeş, İshak ve İsmail’in isimlerinin 3. harflerini de alırsak HM oluşumu ortaya çıkıyor. 4. Mescid-i Haram’da yapılan inşaat çalışmalarından ötürü esmâ, sıfat, ve uluhiyyet mertebeleri olarak ifade edilen mescidin 2., 3., ve 4. katından tavaf yapma imkânı kalmamıştı. Ayrıca, mescidin her yanı devasa boyutlarla iş makinalarıyla kaplanmış, ve Kâbe’nin hemen etrafına çekilen çelik platform nedeniyle görüntüsü kapanmıştı. İster istemez buradaki bu tecellilerin (başka bir ifâde ile tecelli-i bendlerin) genelde e’fâl âlemindeki başka tecellilerin özeti olup olmadığı geçti gönlümden. 5. Biz Kâbe’nin etrafında dönüyoruz, Kâbe dünyayla beraber güneşin etrafında, güneş de kendi etrafında... Âlemde herşey dönüyor. Bir şiir: AFFET BENİ SULTANIM Nefsimden kaçamadım Hayallerde dolandım Öğütlerini tutamadım Affet beni Sultanım Her günah bin pişmanlık Bu halden bir kurtulamadık Verir misin bana helâllık? Affet beni Sultanım 124 Seni dinlerken gözlerim dolar yaşla Sultanım ne olur beni bağışla Eğer yaptıysam seni kıracak bir hata Affet beni Sultanım Utanıyorum yüzüne bakmaya Kaçıyorum sohbette, namazda arkaya Acaba ne zaman varacağım berata? Affet beni Sultanım Nasuh tevbe acaba nasıl olur derdim Galiba bugün o hâle erdim Cayır cayır yanıyor kalbim Affet beni Sultanım 02.07.2013 Mekke (Bu şiiri Efendi Babam Mescid-i Haram’da okudu. Ardından kendisiyle biraz sohbet ettik. O sohbette Efendim şöyle bir söz söyledi: Seyr-i sülûk, Hakk’ın kendinden, kendine, kendiyle yaptığı yolculuktur.) ---------------------------------Buraya kadar, kardeş ve evlâtlarımızdan gelen yazılarıyla devam ettik buradan sonra da benim yazı ve hatıralarımla yola devam edeceğiz İnşeallah. Cenâb-ı Hakk oralara gitme arzusunda olanlara da nasib etsin. Şimdi tekrar baştan itibaren bu yolculuğa çıkmış olalım. ---------------------------------- 125 TERZİ BABA 2013 UMRE HATIRALARI. HAREKET GÜNÜ: 23.06.2013 Pazar. 2012 umresinden geldikten sonra bizimle umreye gelemeyen kardeşlerimizden bâzılarıyla 2013 Haziran’ında kendileriyle tekrar umreye gitmek için bir karar almıştık. Nihâyet sene içerisinde umreye gelecek kardeşlerimiz belirlenmeye başladı. Bizde onlarla 22.06.2013 olarak tarihi belirlemiş idik, ancak Sıla Turizm tarafından uçağımız 23.06.2013 Pazar tarihinde olduğundan, uçuşumuz da 23.06.2013 Paza ve saat 09.10 olarak belirlenmişti. Bu umrenin bizim için bir önemi daha var idi ki, o da evliliğimizin 50. yılı olması idi. Bu zâhiri duygular içinde hazırlıklarımıza epey evvelden başlamış idik. Nihâyet günümüz yaklaştı hazırladığımız eşyâlarımızı bavullarımıza yerleştirmeye başladık. Hareket saati 23.06.2013 saat: 09.10 (9+10=19) Bu seferki umremizin daha baştan tarih olarak bir özelliği var idi, (23.06.2013) tarihinin görüldüğü gibi sonu zâten (13) tür. (23+6+2+0=31) – (13). Diğer şekilde toplarsak (2+3+6+2=13) yine (13) tür yâni hilafsız (13) tür. Demekki umre yolculuğumuzun 1 gün ertelenmesi bu yüzden imiş. Ayrıca (23) Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in (23) senelik peygamberlik süresini de ifâde etmektedir. (6) cihetten hakîkat-i Muhammediyye’yi ve hakîkat-i esmâ-i ilâhiyyeyi müşâhede üzere ifâde etmektedir. Ayrıca (2) mutlak olan ilâhî hakîkatlerde zâhir ve bâtının idrâk ile yaşanmasıdır. (13) ise bilindiği gibi hakîkat’ül-ahadiyyet-ül-Ahmediyye’dir. “Ahad”a bir (mîm) (imkân-mümkün) ilâve edilince “Ahmed” olmaktadır ki âlemlerin kaynağıdır. 22.06.2013 Cumartesi günü yâni yolculuğa çıkacağımızdan bir gece evvel şöyle bir zuhûrat gördüm: ---------------------------------“Bilmediğim bir şehrin, bilmediğim az yokuşu olan bir caddesindeyim. Sağda solda yeni inşaatlar var. Biz üç-beş kişi kadarız yanımda ağabeyim Ahmed’de var ve elinde nüfûs kağıdına benzer bir evrak var; onu nasıl saklasam diye düşünüyor. Bende “istersen ver bende dursun” diyorum ve elimdeki çantanın içinde bulunan cd zarfları gibi sıralanmış olan eşyânın yanına onu da koyuyorum. Bu arada yanımda Nüket Anne ve bir iki kişi daha tanıdık var. Kimler olduğu aklımda değil. Bir ara bulunduğumuz yerden ayrılmamız lâzım geldiğini düşünüp, ayrılmaya niyet ediyoruz ancak Nüket Anne, üç kişi ile berâber ben de arkalarından geliyorum zannı ile oradan uzaklaşıyorlar. Bir bakıyorum yanımda kimse yok, yalnız kalmışım. Elimde çantam ile ben de bulunduğum yerden hareket ettim ancak, farkına vardım ki burası neresi hiç bilmiyorum. Nüket Anneye ulaşmak için telefon etmeye çalıştım fakat bir türlü numarasını bulamadım. Bu arada başka bir inşaatın uygun bir yerinde durdum ve çantamı yere bıraktım, bu sefer Nüket Anneyi Avea’dan aramak istedim fakat onunda numarasını bulamadım. Elimde sanki onun Avea numaralı telefonu vardı, onunla aramak için numaralara baktım; bu sefer telefon numara yazılan rehber gibi oldu, sayfaları karıştırırken içinden yemek târifleri ve âdeta fizîkî ince sıkılan yol, yol salçalar var gibi idi. Bu arada bulunduğum yerden ayrılıp, birilerine bulunduğum yerin neresi olduğunu sormak için herhangi bir kimse ararken çantamın elimde olmadığını farkettim. Tekrar geri dönüp durduğum yerleri aradım ise de hepsi değişmiş, âdeta orası başka bir yol-yer olmuş idi. Bu halde kendim hiçbir şeyi olmayan, hiçbir kimliği olmayan ve nerede olduğunu bilmeyen kişi var idi, o da ben idim fakat hiçbir şeyi ve hiç yeri olmayan ben.” 126 ---------------------------------Bu zuhurat biraz incelendiğinde yapılacak Umrenin gerçekten tamamen kimliksiz ve niteliksiz, fenâ halinde başlayıp ancak bâtında, heplik/bakâ içinde bir Umre olarak gerçekleşeceği görülücektir. Gizli hazinenin Beytullah ismi ile açılması fenâfillâtan bakâ billâh’a geçilmesinin ve orada zâti tecelli ile bütün bu hakikatlerin bu Umrede de tekrar yaşanacağının işaretidir diyebiliriz. ---------------------------------Bilmediğim bir şehrin, bilmediğim az yokuşu olan bir caddesindeyim. Bilmediğim şehir bâtın âleminin hakikatlerinden bir hakikattir. Caddenin yokuş olması, bu yolun biraz çetin olmasıdır. Yukarıya doğru gitmesi Mi’rac’a doğru yükselmesidir. Ağabeyim Ahmed, ma’nâ’ı muhammediyye’dir. Nüfüs kâğıdını, saklanması için bana vermesi, Hüvviyyet-i İlâhiyyenin ve ma’nâ’ı muhammediyye’nin vekâleten teslim edilmesidir. Zarfların yanında ve çantanın içinde saklamak, onu muhafaza etmek gayrıdan korumak içindir. Çanta gizli hazine dir. Bu arada yanımda Nüket Anne ve bir iki kişi daha tanıdık var. “Nüket Anne” Nefsi küldür birkaç kişi nefsi küllün zuhurlarıdır. Bunların uzaklaşması zât ile yalnız kalınmasıdır. Nefsi küllün aklı külde kaybolması ile telefon hattı kapandığından konuşmak mümkün olamamaktadır. “Avea” (A-ve-A) – (Ahad ve Ahad) – (Ahmed ve Ahmed). Mertebesinde ikilik olmadığından konuşmak mümkün olamamaktadır. Orada ancak, (Ahad ile Ahad) – (Ahmed ile Ahmed). Konuşur, ikiliğe yer yoktur. Bu halde kendim hiçbir şeyi olmayan, hiçbir kimliği olmayan ve nerede olduğunu bilmeyen kişi var idi, o da ben idim fakat hiçbir şeyi ve hiçbir yeri olmayan ben.” Çantanın kaybolması, Ahmed’in nüfûs kağıdı da var. Âlemlerin (nüfûs kağıdı) ortadan kalkması, yalnız başına kalmak ferdiyyet-i ilâhiyye’nin zuhûrudur . ---------------------------------Bu zuhurat yapılmasına niyet edilen Umrenin zât-î bir Umre olacağının baştan ifadesi imişki zâten aynen de olmuştur. Yukarıda kardeş ve evlâtlarımızn bildirdiği , gelecek sayfalarda da bizim ifade etmeye çalıştığımız gibi, gerçekten her yönü ile gıpte edilecek kemalde bir umre olarak tecelli etmiş ve ayrıca iki ilâhi hediye alıp onlarla dönmüş olduk. Ve bunları taliplisi olanlara hiç karşılıksız dağıtıyoruz. Alan alır kalan kalır. Böyle bir Umre nasib ettiği için Rabb’ımıza şükrederiz. Sebeb olanlara ve her türlü emeği geçenlere de teşekkür edriz. T.B. ---------------------------------23.06.2013 Pazar. Biz gene yolumuza devam edelim. Havaalanına geliş. Saat 06.20 arkadaşları buluş. Bavulları geçiriş, şirket temsilcisini buluş. Ömer bey pasaportlarımızı verdi. Uçak bilet numaramız . 208 nolu kapıdan giriş. İstanbul-Medîne 2723 sefer sayılı uçuş. 23.06.2013 hareket günü 09.10. Koltuk no 53-K. 08.30 uçağa biniş. (Eskiden tayy-i mekân varmış, şimdi ise ilmî tayy-i mekân var.) Uçak 09.10 ‘da harekete geçti, yavaş yavaş ilerliyor ama piste çıktı bekliyor. 09.15 motorlar hızlandı, uçak sür’atlendi, 1 dakika sonra havalandı. Artık havadayız, şehir kuş bakışı görünüyor, başka bir âlemde yaşamaya başladık. Uçak her an yükseliyor, evler daha da küçüldü, yollar ince birer iplik gibi kıvrılarak uzayıp gidiyor. Uçak 311 kişi alıyor. Marmara ve Ankara İlâhiyyat Fakültesi talebeleri. Uçak iki katlı, toplam 477 kişi, üst kat 26 kişilik. Yerimiz (53/53/E/k) 127 Saat 12.00, yavaş yavaş inişe geçiyoruz. Geniş çöllerin üstünden geçiyoruz, sanki havada Anka kuşu gibi duruyoruz da fezâ altımızdan geçiyor. Arazi yavaş yavaş daha belirgin oluyor. Yemek, çay servisi oldu, uçak iniş halinde gümbürtü çıkarmaya, sarsmaya başladı, kanat kapakları açıldı, kanatların bir kısmı içeriye çekildi, ara sıra olan boşluklarda içimiz çekiliyor, yere yaklaşıyoruz iniş devam ediyor. Aşağıda siyah arâzi, yerleşim yerleri belirginleşmeye başladı, kurak arâzi, bâzı yerlerde yetiştirilmeye çalışılan küçük yeşillikler var. İnişe az kaldı artık yer iyice farkediliyor, yere inmek üzereyiz. Saat 12.13, nihâyet yere tekerlekler bastı, Rabb’imize şükrederiz. Nihâyet Medîne-i Münevvere’ye indik, uçak yerde, yolcular iniş yerine doğru ilerliyor. Uçaktan inip gümrükten geçtikten sonra bizi karşılamaya gelen sıla şirketimizin elemanları ile otobüsümüze bindiğimiz andan sonra ki medine-i Münevvereye doğru yola çıktığımızdan itibaren başlayan hatıra ve yaşantılarımızla yazılarımıza devam etmiş olacağız. Ara, ara sizlerde okurken gözlerinizi kapayarak hayalen de olsa oralarını bizlerle dolaşmış olacaksınız. Şimdi yolda, otobüste, sesli olarak okunan dua ve şiir salâvat ve diğerlerini sırası ile ilâve edeceğim, Mevlâm faydalandırsın İnşeallah. Bunlarında hepsi ses kayıtlarında mevcuttur. ---------------------------------Medine-İlâh-î Medeniyyet-Gönül şehrine girerken okunanlar. -----------------------------Eûzübillâhimineşşeytanirracîm Bismillâhirrahmânirrahim. Bizi buralara getirip ulaştıran Rabb’ımıza şükrederiz. Sıla şirketine ve bütün çalışanlarına da teşekkür ederiz. Bizlerin bütün bu hakikitleri anlamamız için aracı olan iki cihan serveri Rasûlü sakaleyn olan Peygamber Efendimize. Essalâtu vesselâmu aleyke Ya Rasûlellah. Essalâtu vesselâmu aleyke Ya Habibellah. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Nebiyyallah. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Cemali pak. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Kemali pak. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Varlığı Hakk. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Gönüller sultanı. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Aşıklar kıblegahı. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Dertliler dermanı. Esselâtü vesSELÂM aleyke ya Hakikati Muhammedi. Essalâtu vesselâmu aleyke Ya Seyyidel evveline vel ahirîn. Velhamdü lillâhi Rabbül âlemîn. (Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed.) ---------------------------------Ya Seyyidenâ ve senedenâ ve mevlânâ Muhammed Mustafa. (s.a.v.) Huz biyediy ya Rasûlellah. (Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed.) ---------------------------------İnnellahe ve melâiketehu yüsallune alen nebiy ya eyyühellezine âmenû sallu aleyhi ve sellimu teslimâ. (Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed.) ---------------------------------- 128 Lekad câeküm Rasûlün min enfüsiküm azîz, aleyhima anittüm harisun aleyküm bil mü’minine raufunrahim, Fe in tevellen fekûl hasbiyellahu lâ ilâhe illâhu aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbil arşil azîm. (Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed.) ---------------------------------Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed. ---------------------------------(30/07/2010) Risâlet tecellileri: “Ahad” ile tenzîh eder, “Ahmed” ile teşbîh ederim. Her ikisi ile de tevhîd, ederim. Yedi “Hâ-Mim” de “Hâ” ile seni Hakk’ın hakikatiyle tenzîh eder, mim’i Muhammed-î ile teşbîh ederim. Her ikisi ile de tevhîd, ederim. “Mâkâne Muhammedin” ile tenzîh eder, “velâkin rasûlüllah ve hatemenniy” ile teşbîh ederim. Her ikisi ile de tevhîd, ederim. “Vemâ erselnâke” ile tenzîh eder, “illâ rahmeten lil âlemîn” ile teşbîh ederim. Her ikisi ile de tevhîd, ederim. “Vemâ erselnâke” ile tenzîh eder, illâ şâhiden, mübeşşiran, ve nezira,” ile teşbîh ederim. Her ikisi ile de tevhîd, ederim. “İllâ yuha” ile tenzîh eder, “ene misliküm beşer” ile teşbîh ederim. Her ikisi ile de tevhîd, ederim. (Ahzab/33/56) “innallahe ve melâiketehü yusallune alennebiyyi ya eyyühelleziyne amenu sallu aleyhi ve sellimu tesliymen” ‘‘Gerçekten Allah ve melekleri Peygamber üzerine Salat ederler, Ey iman edenler! Sizde ona salat edin ve gönülden teslim olun” Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed. Bu Âyet-i Kerîme’nin bâtın ve iş’ari mânâlarının tefekkürünün yeri burası olmadığı için, sadece zâhirini aktarmakla yetinelim, arzu edenler kendileri araştırabilirler. ---------------------------------Hatırasıne binaen. NUSRET BABAMIN ŞİİRİ: Fahri âlem Efendimize Bu gün gönlüm kaynıyor, sebeb bilmem ne hikmet. Misafiriz âlemde, ev sahibim Muhammed. (s.a.v.) Seher vakti Nûsret’in senden şefaat bekler, Ümmete vermek için, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) Mahbesin içindeyim, saatin dördündeyim, Ağlar seni beklerim, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) Kula secde yok derler, sana dahi olmazmış, Kırk yıl secdem sadır, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) Bilmez âlem bu sırrı,bir Hakk O’nda sen varsın, Gören O görülen sen, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) 129 Dışı sana benzeyen, içi Hakk’tır şüphesiz. Birden gayrı ne vardır, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) Kâinatın mi’râc-ı veliler de son bulur, Veli sende yok olur, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) Seni görmeyen bir göz, sana yanmayan bir dil, Varsa eğer şaşarım, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) Seninle bitti firkat, sende bulundu vuslat, Sana feda bin Nûsret, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) Senin isminle dahi titremeyen bir gönül, Varsa eğer şaşarım, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) Senden baktım âleme, yine Allah’ı gördüm, Hakk gözüyle de seni, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) Bir şehre vardı yolum, kalpten nûr ile doldum, Her vârımla sen oldum, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) Arşa bastı ayağım, kıble oldu durağım, Sende kayboldu Nûsret, ya Hazret-i Muhammed. (s.a.v.) Not = Yukarıda ki şiirin (8) inci satırında ki “kırk yıl secdem sanadır” ifadesi okuyanlara ters gelmesin, çünkü bu sözler değişik mertebeden, Hakikat-i Muham-mediyye ye göre söylenmiştir, zuhuru Muhamme-diyye ye göre değildir. Hz. Rasûlüllah’ın bâtını na ve hakikatine göre, sûret ve zâhirine göre değildir. O nun bâtını “Hakk” zâhiri ise “halk”’tır, ifade edilen secde bâtınına’dır. Bâtını ise “Hakk” olduğundan en ganiş mânâda hakk’ ın zuhur mahalli olan Hz. Muhammed (s.a.v.) min şahsında yapılan secde dileği doğrudan Hakk’a olmaktadır. Kâ’be ye dönerek secde eden bütün Müslümanlar, tabii ki onun taş yapısına değil, özünde bulunan hakk’ın tecellisinedir. Meleklerin Âdem’e secde etmeleri onun toprak kalıbına değil, özünde bulunan Hakk’ın varlığınadır. Bu sahada söz çoktur yeri olmadığı için bu kadar izahı yeterli bulalım ve Hz. Rasûlümüzü gerçek mertebeleriyle idrak edip anlamaya gayret edelim. ---------------------------------Hatırasıne binaen. Hazmi Babamın şiirleri. YETİŞ Ey goncai bağ'ı safa, ey virdi handanım yetiş. Lütfün senin derde deva, ey derde dermanım yetiş. Dolmuş gözüm göynüm senin aşkınla, ey nazlı güzel. Sensiz cihanı neylerim, ey munisi canım yetiş. 130 İçtim gözünden bir kadeh, aşkın şarabın mest olup. Ayılmazam ta haşre dek, ey mesti çeşmanım yetiş., Ey tuti'i sükker deher, nutkun verir bu cisme can. Kurb'an yolunda başı can, ey mah'ı tabanım yetiş. Nûr'ı Cemâlin şem'ine pervane veş yandı gönül, Aşkından ayırma beni, ey şem'i tabanım yetiş. Dil bülbülü feryad eder, ağlar durur şamu seher. Bekler ol canandan haber, ey can'u cananım yetiş. Ey goncai bağı emel, ey hüsnü anı bi bedel. Ey Hâzminin leylâsı gel, sultanı habanım yetiş. ---------------------------------Yâ Resûlâllah Bu âlem buldu nûrunla bidâyet yâ Resûlâllah, Yine sende bulur âlem nihayet yâ Resûlâllah. Sana tazim için gönderdi Cebrâil-i emîn-i, Hakk, Seni dergâhına Hakk etti davet, yâ Resûlâllah. Şeb-i mi’râc hususi bir tecellidir sana, yoksa, Bütün ânın senin mi-râc-ı izzet, yâ Resûlâllah. Seni gören görür, Hakkı ki sen mir-at-ı Rahmânsın, Cemâl-i zatını görmek ne devlet, yâ Resûlâllah. Senin hâk-i ıtırnâkin tefahür eyler eflâke, Harem-i hazretindir arz-ı cennet, yâ Resûlâllah. Günahkârım huzurunda beni affeyle sûltanım, Ki sensin âleme hüccet-i Rahmân, yâ Resûlâllah. Der-i devlet divanın da, boyun bükmüş niyâz eyler, Kulun Hazmî’diler senden şefâât, yâ Resûlâllah. ---------------------------------BOŞ ÇEVİRME ELLERİMİ Y RASÛLÛLLAH Yüzüm yok iken geldim kapına, Gönül rüzgarı savurdu katına, Binmiş idim ben sevgi atına, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Senin ismin ile çarpar kalbim, Gözetmezsen nolur benim hâlim, İsmini anmadan durursa kalbim, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Ravzana aldın bu günahkârı, Yitirmişim ben ezelden arı, Günahımı yüzüme vurma bari, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. 131 Sana lâyık olamadım bir türlü, Ağlar gözlerim geceli gündüzlü, Kalbim temizlenmedi pürüzlü, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Gönlüm köşesinden çıktı bir ışık, Ben sana belki ezelden aşık, Sensin bütün cihanda tek maşuk, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. İsmini anmadan geçmez anım, Sana kendimden daha yakınım, Gönülden gönüllere akanım, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Sevgin kalbimde yanıyor her an, Gözlerimden akan yaş değil kan, Cemâlini gösterdiğin zaman, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Senin çün bu âlemde cümbüş var, Cümleler dosttur kalmamış ağyar, Sana kâinat olur hep bahar, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Huzuruna vardım girdim ravzana, Anlayamazsam seni vah bana, Feda olsun varlığım hep sana, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Gafletle geçiyor şamu seher, Seni bilmek ne zormuş meğer, Seni anlamadan gidersem eğer, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Hicret ettin Mekke’den Medine’ye Ben de ederim hicret içeriye, Kazancımız kalmazsa geriye, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Başımı koydum ezelde önüne, Hesabım kalmasın mahşer gününe, Yüzümü tuttum hep senin yönüne, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Kölen olsam hep kapında kalsam, Lûtfundan mânâ gülleri alsam, Varlığımla seni anamazsam, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Aciz ve de naçiz biçareyim, Baştan aşağı harab, yareyim, Ciğerim delik pare pareyim, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Lütfetmezsen nolur benim hâlim, 132 Yalvaracak güçte değil kalim, Geçiyor günler gafletle daim, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Görüp de cemâlin veririm can, Sana salât-u selâmlar her an, Aşkındır yine gönlümde yanan, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Bir nefes ayrılsam ona yanarım, Mecnunum yine kalmadı kararım, Gönlümdesin de neden ararım? Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Seni anmak hayat verir bana, İçeyim aşkını kana kana, Eylerim niyaz kalmasın sona, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Davetin ile ravzana geldim, Lâyık değil iken selâm verdim, Zahir de olsa lûtfuna erdim, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. Sensin âlemde varlığa sebep, Ey gönül darılma; edeb, edeb, Düşersem de bir gün gaflet edip, Boş çevirme ellerimi yâ Rasûlûllah. MEDİNE-İ MÜNEVVERE (4.10.1982) TERZİ BABA: ---------------------------------elhamdü lillâhi rabbil âlemin vessalâtu vesselâmu alâ rasûlüna muhammedin ve alâ âlihi ve eshabihi ecmain elhamdü lillâhillezi halâkal insâni minnûr vessalâtu vesselâmu alâ rasûlüna mazharil envar ve alâ âlihi ve ehli beytihi kıyaminnasi minnûr. sallü alâ rasûlüna muhammed sallü alâ seyyidina muhammed sallü alâ tabibi kulûbena muhammed sallü alâ şefii zünübena muhammed allahümme salli alâ seyyidina muhammed. Rabbena atina fiyddünya haseneten ve fiylahireti haseneten ve kına azabennar bi rahmetike ya erhamerrrahimin. bi hakkı ve bi hörmeti elif lâm mim bi hakkı ve bi hörmeti elif lâm ra bi hakkı ve bi hörmeti ta ha ve ya sin bi hakkı ve bi hörmeti kef ha ya ayın sad bi hakkı ve bi hörmeti ha mim, ha mim, ha mim, ha mim, ha mim, ha mim, ha mim, ayn kaf sin vel Kûr’ânil hakim ve selâmün alel mürselin velhamdülillâhi rabbil âleminel fatiha 133 ---------------------------------09/11/1999 Salı Mekke (Kâ’be) ATAYIM DEDİM Bir şeyler atayım dedim, Herkes bir şey atıyorken. Bir şeyler satayım dedim, Herkes bir şey satıyorken. Gelmişim çün bu âleme, Hem dert verip derman için. Düşse gönüller şuleme, Hep yanarlar için için. Şu zamanda doğdun, derler. Ben doğmadım o zamanda. Doğan şu cesettir, derler. Ben bakîyim her zamanda Çekmişim varlık perdesin, Sen var olmuşun arada. Şimdi geriye dönüş var, Sen, ben olmandır sırada. Ufkunu geniş tut ey zahit, Bildiğin gibi değil işler. Alemde "Ben"dir tek vahit, Her şeyi isimlerim işler Salarsam Mudil ismimi, Bulamazsın bir tek mü'min. Her şey inkâr eder beni, Sanma elindedir imân. Eğer çıkarırsam Hâdî'yi, Cümle zuhurda ortaya. Herkes bulurdu Bâkî'yi, Gayrı kalmazdı arada. Celâlimi açsam bir an, Kalmaz ortada zahirim. Altüst olur bütün âlem, Ben yine benle bakîyim., Cemâlimi eğer açsam, Mest olurdu bütün âlem. Ta haşra dek ayılmazlar, Çekmişler, derdin hepsi dem. Zatımla bassam zemine, Kaldıramaz vallah beni. Bir nefes alsam yeniden, Nefes-i Rahmân almaz beni. 134 Allah dediler ismime, Anlamadı kimse beni. İnsan dediler cismime, Sallamadı kimse beni. İster deli de, ister mecnun, İster velî de, ister cünun. Ne dersen de, hep öyleyim, Ben zannına göreyim. ---------------------------------- El Harâm oteline indik, yerlerimize çıktık, bavullar sonra geldi. Hazırlandık ikindi namazını kılmak için Mescid-i Nebevî’ye gittik. İkindi namazından sonra Mescîd-i Gamâme’yi (Bulut Mescid) aramak için Harem’in üst köşesinden çıkmışız halbuki alt tarafından imiş. Bulduk sonra, Harem’i dışarıdan tavaf ettik. Mescîd-i Gamâme-Bulut Mescîd’ini ziyâretten sonra Harem-i Şerîf’in en büyük kapısından içeriye girdik ve bir müddet ilerledikten sonra sağ taraf geçtik ve açılır kapanır kubbenin tam altına oturduk. Yarı halka halinde idik, genel bir sohbet oluyordu, mânâlı, muhabbetli ve irfânî idi. Bir ara etrâfımızda dolaşan bir çocuk farkettik ve ısrarla “Siz burada ne yapıyorsunuz?” dedi. Daha sonra bana dönerek, “Sen bunlara vaaz mı veriyorsun?” dedi. Bende “Hayır, aramızda konuşuyoruz, nefes veriyorum” dedim. Yine ısrarla “vaaz mı veriyorsun” diyerek sorusunu tekrarladı, bende tekrar, “Ben hoca değilim, aramızda konuşuyoruz nefes veriyorum” dedim. Bu arada çocuk geldi dizleri üzerinde ortamıza oturdu. Sanki bakışları bir acaip idi, yaşından beklenmeyen bir tuhaflığı vardı ve hep soru soruyordu. Daha sonra biz ona ismini sorduk (Can Ahmed Uçan) dedi. Hepimiz şöyle bir irkildik Allah, Allah şu işe bak dedik. Sorular, cevaplar devam ederken Can Ahmed’in yanına kendisinin aynen benzeri bir çocuk daha geldi oturdu. O da aynı Can Ahmed gibi sorular sormaya başladı, burada ne yaptığımızı, kimler olduğumuz gibi. Yeni gelen çocuk bu benim ikizim dedi. Biz yine hayret ettik ve hemen onun da ismini sorduk. Aldığımız cevap gerçekten çok olağanüstü idi, yeni gelen çocuk isminin (Can Muhammed Uçan) olduğunu söyleyince ben ve orada bulunan 12 kişi âdeta şok olup hayretler içinde kalmıştık. Bu hayret ve heyecan içinde Can Ahmed’e ve ikiz kardeşine kaç yaşlarında olduklarını sorduk, onlarda 14 yaşlarında olduklarını söylediler, yine hayretler içinde kaldık ayrıca onlarla berâber biz de 14 kişi olmuştuk. 135 Bu arada baba isimlerini de sorduk, baba ismi (İlyas Uçan) imiş. Daha sonra başka kardeşleri olup olmadığını sorduk, 4 kardeş olduklarını söylediler, ancak bize cevap verirlerken gözleri hep ileriye bakıyor ve derinden bakıyorlar idi. Gerçektende sanki birbirinin kopyası yüzleri, esmere bakan bir tende, gözleri iri ve derinden sanki bir başka âlemden gibi idiler. İkisi de diz üstü oturuyorlardı. Kardeşlerinin kimler olduğunu sorunca, en büyüklerinin abla (Hatice Uçan) 31 yaşında, onun küçüğü (Âdem Uçan) 30 yaşında imiş. Bu isimlere de hayret ettik. Daha sonra Ahmed Can’a bâri annenin ismini de söyle deyince bu sefer çocuklar meraklanmaya başladılar; “Siz bütün bunları niçin soruyorsunuz” dediler ve “hemen babamızı alıp buraya getirelim mi?” dediler. Biz de “Yok yanlış anlamayın, gerek yok. Siz bize nasılki bir sürü soru sordunuz, biz de merak edip sorduk” dedik ve daha sonra memleketini sorduk. İki kardeş aslen Sivas’lı imişler ama İstanbul’da oturuyorlarmış, babaları da şöför imiş. Sivas’ın plakası (58) o da (5+8=13)tür. Bu minval üzere konuşma devam etti, vakitte yaklaştığından ikiz kardeşler vedâ edip yanımızdan ayrıldılar. Biz de hayretler içinde bu açık tecellîyi müşâhede ile yaşadık. İki kardeş Ahadiyyetin iki, ikiz tecellîsi inniyyeti ve hüviyyeti. Ahad ve Muhammed’in orada buluşmaları, bizlerin de şâhit olmamız. Biz Efendimiz (s.a.v)in mescîdinin içinde, o da kendi mescîdinde sûret mânâsında Ahmed ve Muhammed can olarak bizim içimizde, ortamızda genç birer delikanlı şeklinde çok açık olarak orada bize zuhûru ile tecellî etmesi, âdeta Zâhir ismi ile siz bana geldiniz; Ben de size geldim; Hoşgeldiniz, demesi, bâtınen de çok büyük bir lütfullah, lütfurasûlullah idi. Bu kadar uygunluk ancak böyle bir tecellî içinde olurdu ve öyle oldu. Dışarıdan gören ve iki çocuk ile konuştuklarını zanneden kimseler aslında iki çocuk şeklinde zuhûr eden nûr-u Muhammedî olduğunu nereden farkedeceklerdi. Baba, İlyas Uçan, Abla Hatice Uçan, kardeşi Âdem Uçan, iki kardeş Can Ahmed, Uçan, Can Muhammed, Uçan. Bu ma’nâ’lar orada toplanmış daha ilk günü bu isimlerin hakikatlerinin zuhurları bizleri orada karşılamışlar idi. Bu husus ise bize seyehatimizin Medine bölümünün ikramı olmuştu. Bu bölüm’ün hatıralanı düzenlerken adete gene aynı yerde aynı kişilerle ve ma’nâ’ı Muhammed-î ile oralarda yaşıyor ve akşama kadar süren bu hazzı taşıyor idim. Şükründen aciziz. Genelde yazılarımı isimleri gizleyerek yazardım, ancak burada gizlenecek bir şey yok idi, çünkü bu hâdise gök ehlinin zuhuru olduğundan beşeriyetleri itibarı yönünden meseleye bakılmamalıdır, bu isimleri ifşa değil taşıdıkları ma’nâ’larının o anda bizler için ne ma’nâ’ ifade ettikleri idi. İsimler gizlenmiş olsa bu ma’nâ’ların anlatılması mümkün olmaz idi. Aslında bu ailenin Peygamber âşığı olan bir aile olduğu açık olarak görülmektedir bütün aileyi bu durumlarından dolayı tebrik ederiz. Cenâb-ı Hakk Uçan ailesinin cümlesine ebedi saadetler nasib etsin İnşeallah. Bunların çocuk sâfiyeti yavaş yavaş geçecek, sonra çocukluk cennetinden kovulma günleri gelecek, örtünmek için cennet yaprakları aramaya başlayacaklar, ve hayatın güzellik ve zorluklarıyla yaşamlarına devam edeceklerdir. Cenâb-ı Hakk ailenin bütün fertlerine kolaylıklar ve güzellikler nasib etsin İnşeallah. ----------------------------------Akşam namazını kılıp otelin (M) katında, Muhammed-î rızkından, akşam yemeğini yedik. Tekrar yatsı namazı için Mescîd-i Nebevî’ye geldik, namazı kılıp tekrar otele döndük, çok yorgun olduğumuzdan hemen istirahate çekildik. Çok anlamlı, keyifli ve ihsanı çok bol olan bir gün idi. 136 24.06.2013 Pazartesi Sabah saat 03.10’da kalkıp, abdest alıp hazırlandık. Mescîd-i Nebevî’ye geldik. Âd…….., Er……., Al,,,,,, Câ….. Er…... Sabah namazını kıldık. Sabah namazında okunan âyetler; 1. Rek’at: Lokmân sûresi (31. sûrenin, ilk 13 âyeti) 2. Rek’at: Lokmân sûresi (31. sûrenin, 14-15-16-17-18-19.âyetleri) Sonra otele Kahvaltıdan sonra aynı olayın günü ziyâretimizde aynı geldik, küçük bir istirahatten sonra kahvaltıya indik. ziyâret yerlerini gezmeye gidiyoruz. Uhud, Kıbleteyn; Bugün yâni Berâat Gecesinin ertesi günü ve Kıbleteyn Câmi’ni güne rastladı, çok mânâlı idi. 7 Mescîdler, Henden savaşı. Önümüzdeki otobüsün (Kûbâ tabelâsı 5370-LBA) idi. = lil-için, 53, baba için. Medîne’nin Ka’be’si, ilk Kelime-i Tevhîd’in söylendiği yer, Efendimiz (s.a.v)in inşaatında, kuruluşunda şahsen çalıştığı yer. Sabah gezisinden sonra otele gelip biraz istirahat ettikten sonra bâzı yazıları düzenledim. Daha sonra biraz kahvaltı edip, ikindiyi kılmak için Harem-i Şerîfe gittim. Yine gelenler akın akın idi. Bunlar ”Allah’ın Abdullah kulları, askerleri” idi. (Buraya Allah’ın askerleri şiirini ilâve ediyorum.) 28 / 6 / 1990 Perşembe MEKKE ALLAH'IN ASKERLERİ Ezan okunmazdan evvel, Hazırlanır'lar bir güzel, Böyle oluyordu ezel, ALLAH'ın askerleri. Oluk oluk girenlerden, Yad ellerden gelenlerden, Haberin almış kimlerden, ALLAH'ın askerleri. Tekbir'le başlar kumandan, Ayağa kalkar o andan, Yetişen olur sonradan, ALLAH'ın askerleri. Hepsi düzgünce sırada, Şeytan kalmaz arada, İhtişam var manzarada, ALLAH'ın askerleri. Özle dinlenir hep Kur'an, Geçilmez gafletle o an, Yamandır manzara yaman, ALLAH'ın askerleri. Binlerce er bir arada, Ayakları hep karada, Sanki yaşarlar havada, ALLAH'ın askerleri. 137 Hepsi durmuş huşu ile, Yönetemez Kral bile, Zor gelir bu haller dile, ALLAH'ın askerleri. Tek komutu hepsi dinler, Allahu ekber'le yüz binler, Her hareketi düzenler, ALLAH'ın askerleri. Kimseden bir isyan çıkmaz, Mü'min'ler canların sıkmaz, Kimseler gayre'de bakmaz, ALLAH'ın askerleri. Nasıl bir ordu böyle, bu, Dinlenir Hakkın buyruğu, Hepsi birden çekerler hu, ALLAH'ın askerleri. ---------------------------------Biraz dünyâlık olacak ama ibretlik olduğu için yazayım istedim; Türkiye’deki taksim olaylarında sessiz direniş için, duran adamlar vardı: Allah’ın askeleri gerçek Rabb’a ibâdet ediyorlarken, duran adamlar ise ibâdetlerini sâdece ayakta ve sessiz yaptıklarından, bulundukları konumla cenâze namazını kılan kimselere benzemekte idiler. Yânî ölmüş ideâllerinin ne diyeceğini bilmeyen hayâl-i sükûtuna uğramış ancak bunun bile farkında olmayan, hayâle tapıcı ve ölü olan kimselerin yaptıkları İblis’in oyunu ile aslında ne yaptıklarını bilmeyen kimselerdi. Bu hareketleri ile Mudill Rabb’larına ibâdet etmekteydiler. ---------------------------------Arkadaşlara bunların ne yaptıklarını sorduğumuzda, bir kardeşimiz sünnetullah’a karşı direniş yapıyorlar, kâinatta herşey, her an Mudill’in askerleri, hareket halinde. Onların durmaları aslında kendilerini ölüme terketmek olmaktadır. Diğer bir cevap, Hakk’a olan taleplerini hâl diliyle anlatıp, Hakk’tan hakedişlerini bulundukları mertebeden talep etmeleridir. Bu husûs onların bâtınlarında olan bir oluşumdur, gaflet hallerini mâzur göstermez. Diğer bir düşünce, sembol olarak elifi ef’âl âleminden görüntü olarak gözükmekte. Diğer bir düşünce, kendi gerçek ilâhî nefislerine etmektedir. zâhirleri isyânm Diğer bir düşünce, kişinin yada o kişilerin özlerindeki ilâhî esmâları, nefs karanlığında hapsedip, cehâletin sessizliğine bürünmek ve tatbîk etmek. Diğer bir düşünce, Recep Tayyîp Erdoğan’ın ilâhî aynasında kendilerini seyredip, mudilliklerini açık olarak ilân etmekle ele vermiş olmaktadırlar. Diğer bir düşünce, “E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh” ya’nî “hevâsını ilâh edineni-edinenleri gördün mü?” âyetini kerîmesini açık olarak müşâhede edeni gördün mü? Diğer bir düşünce, Âdem’e secde etmeyen bireyler durumundalar. Orada yaptıkları iş kendi kendi ölmüş düşünce ve ideâllerinin peşinden koşmaktalar ve 138 farkında olmadan onların ve kendilerinin cenâze namazını kılmaktadırlar. Sâdece cenâze namazının rükû ve secdesi yoktur, sâdece kıyâmı vardır. ---------------------------------Evet, şu anda 9 kişiyiz. Namazdan sonra toplandık, inşallah Fusûsul Hikem’den küçük bir sohbet yapacağız. 24.6-İKİNDİ SONRASI SOHBET...TIKLA DİNLE.MP3 Karşılıklı konuşup Fusûsul Hikem zâhir ehli bölümünü sohbet ettikten sonra akşam namazını kılıp otele döndük, yemek yedik daha sonra abdest alıp yatsıya gittik. Yatsıyı kıldıktan sonra otobüs geldi bizi hepimizi hurma bahçesine götürdü. Gerçekten çok güzel, vahâ benzeri rû’ya gibi bir yerdi. Bu yerde hurma ikrâmından sonra çay ikrâmı vardı ve hurma ile ilgili bilgiler verildi. Hurma Hakkında Bilgiler: “Öncelikle içinde bulunduğumuz bahçe Efendimiz (s.a.v)’in hanımlarından hazreti Mâriye annemize âit olan bir bahçedir ve Efendimiz (s.a.v)’in oğlu Hz. İbrâhim’in doğmuş olduğu ve vefât etmiş olduğu bahçenin içindeyiz. Bunun bereketini ve mâneviyâtını bilmelisiniz. Allah Rasûlü (a.s.v) hurma ağacından bahsederken, “insanoğlunun halasıdır” buyumuşlardır yânî hálk edilişten gelen insanoğlu ile akrabalık bağı olduğunu belirtmiştir. Hurma ağacına Arapçada “nakhle” denilir ve bâzı âyetlerde geçer. Anlamı ise “eleğin üzerinde kalan çamur” demektir. Cenâb-ı Allah Âdem (a.s)’ı hálk ederken elekten geçen toprak ile Âdem (a.s)’ı, eleğin üzerinde kalan kaba çamur ile de hurma ağacını hálk etmiştir. Yânî kısaca aynı toprak ile hálk edilmişizdir ve hurma ağacının insana çok benzer yönleri vardır ve zâten diğer ağaçlardan farkı da budur. Cenâb-ı Hakk insanoğlunu çift cinsiyet ile hálk etmiştir ve aynı şekilde hurma 139 ağacını da dişi ve erkek olarak hálk etmiştir. Dişi ağacın dalları uzun ve aşağıya doğru sarkıktır, erkek ağacın dalları ise kısa ve diktir. Ortalama yaşama süreleri tıpkı insanda olduğu 60-70 yıldır. Erkek ağacın görevi senede bir defa sâdece polen vermektir, kesinlikle meyve vermez. Dişi ağacın görevi ise yine senede bir defa meyvesini vermek veyâ yavrusunu vermektir. Şubat ayının başlangıcında erkek ağacın vermiş olduğu polen arkadaşlarımız tarafından toplanılıyor. Toplanırken hiçbir merdiven veyâ âlet kullanılmaksızın gövdesindeki çıkıntılara basılarak tırmanılır ve öyle toplanır. Toplanmış olan polen aynı şekilde dişi ağacın en üst noktasındaki belirli bölgelere tek tek yerleştirilir, bu işlem diğer ağaçlarda böcek veyâ rüzgâr yoluyla olurken hurma ağacında bizzat insanın elinin değmesi gerekiyor, tâbiri câiz ise sûnî dölleme yapılması gerekiyor. Eğer bu işlem yapılmaz ise o ağaç o sene kesinlikle meyve vermiyor. Bu işlem sonrası kimi dişi ağaç meyvesini verir kimisi ise neslini devam ettirebilmek için yavrusunu verir. Anlayacağınız hurma ağacı çekirdek dikimiyle veyâ aşılama yöntemiyle olmuyor, bizzat dişi ağaç yavrusunu kendisi veriyor. Yavrusunu verdiği zaman ise köküne doğru veyâ gövdesine yapışık bir vaziyette veriyor. Bu görülen yavru ağaçların ergenlik çağına kadar annesinin yanında kalması gerekiyor. Eğer ki bu vakitten önce oradan ayrılırsa yavru ağaç kesinlikle büyümez ve ölür. Ergenlik çağı da sıcak iklim olduğu için 7 ilâ 10 sene arasıdır. Bu süre geçtikten sonra o yavru ağaç bulunduğu yerden alınıp 200-300 km. uzağa götürülse de hiçbir sıkıntı oluşturmuyor. Gelelim hurma ağacının insana benzer olan bir başka yönüne daha; Nasılki bizlerin en çalışkan en enerjili en verimli olduğumuz 15 ile 45 yaş arası dönemimiz vardır, aynı şey hurma ağacı için de geçerlidir. Hurma ağacının en kaliteli, en verimli ve en çok hurmayı verdiği dönem bu dönemdir. Ortalama bir ağaç eğer iyi bakılırsa bu dönemde en fazla 200 kg. kadar hurma verebiliyor. Yaşı ilerledikçe verdiği hurmanın kalitesi ve verimi buna göre azalmaktadır. Yine Efendimiz (s.a.v) hurma ağacının kökünü cennete, üzerini ise cehenneme benzetmiştir ya’nî Efendimiz (s.a.v) burada hurma ağacının olmazsa olmaz iki gıdâsından bahsetmiştir burada. Bunlar tahmin ettiğiniz gibi su ve sıcaklık ya’nî güneştir. Hurma ağacının kökünden bol bol suyu eksik olmayacak, üzerinden ise kesinlikle güneş ya’nî sıcaklık eksik olmayacaktır. Bunlar olmayınca hurma ağacının hiçbir faaliyeti olmuyor ve süs ağacından hiçbir farkı kalmıyor. Nasıl ki soğuk dönemlerde bizim vücûdumuz fazla su ihtiyâcı hissetmiyorsa aynı şekilde hurma ağaçları da hissetmez ve iki üç günde bir sâdece sulaması yapılır. Sıcak dönemlerde ya’nî içinde bulunduğumuz şu dönemlerde günde üç dört defa devamlı sulanması gerekir, suyunu bol bol alması gerekir, suyunu eksik alırsa eğer hurmanın kalitesi ona göre 140 azalmaktadır. Ağustos ve Eylül aylarına Arabistan’da hurma sıcaklıkları denilir. Bu aylarda ortalama 55-60 derece sıcaklık olmaktadır, hurma bu sıcaklığı gördükten sonra yenecek kıvama gelmektedir ve ondan sonra hasatı yapılarak toplanmaktadır. Tâze hurmalar ise bu sıcaklığı görmeden önce toplanan hurmalardır ve bunların Temmuz ayının başlarında hasatı yapılmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in hurma ağacı ile ilgili şu hadîsi de vardır; “Yaz, kış yaprağını dökmeyen kâmil bir mü’mine benzeyen ağaç hurma ağacıdır” buyurmuşlardır. Etrafa dikkatlice bakılırsa eğer yaprak görülmez, yaprağını dökecek olduğu zaman dal hâlinde bırakır ve kesmeye gerek kalmadan dallar kendiliğinden düşer. Gövdesinde görülen çıkıntılar da bunun izleridir. Hurma ağacının yaşını öğrenmek için bu çıkıntıların çaprazlama şekilde yukarı doğru sayılması yeterlidir. Gelelim en önemli hurmaya ve en önemli konuya; Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in kendi mübârek eli ile dikmiş olduğu acve hurmasına ya’nî bizim deyimimiz ile peygamber hurmasına. Bu hurmanın üzerinde veyâ çekirdeğinde yazı çıkmaktadır ve çoğunlukla bu hurmayı almaya gelenler de acaba yazıyı görebilecek miyim, yazı bana çıkacak mı, diyerek bu hurmadan almaktadırlar. Benim sizlere tavsiyem ise peygamber hurmasından alacaksanız eğer şifâ niyetiyle alınız, ki biiznillah şifâ bulasınız. Bu konuda hadîs-i şerîfler vardır, “acve şifâdır” buyurmuştur Allah Rasûl’ü, ve “kim ki aç karnına sabahleyin 7 tâne yer ise o gün o kişiye ne zehir, ne sihir işler” buyurmuştur. Acve hurmasını yedikten sonra kesinlikle çekirdeklerini atmayınız, senede 3 veyâ 5 defa çekirdeğini yutun çünkü çekirdeğinin mide ve bağırsak hastalıklarına, her türlü iç hastalıklara çok büyük şifâsı ve faydası vardır. Tabi ki önemli olan niyettir. Rabb’im bunlardan istifâde etmeyi nasîp eylesin.” ---------------------------------Daha sonra 10 kilo hurma aldık, diğer kardeşlerde aldılar ve saat 23.30’da hurma bahçesinden döndük. Otele gelince Er….’lar kahve içmeye çağırdılar, gittik. Sa……. beyler de orada idi (1209). Kahvelerimizi içtik, aynı katta idiler, daha sonra istirahat için (1214) nolu odamıza döndük. 25.06.2013 Salı Sabah saat 03.30’da kalkıp, saat 04.00’da Mescid-i Nebevî’ye her zaman girdiğimiz kral Faht (21) nolu kapıdan girip, her zaman toplandığımız yere oturup, evvelâ sünnetleri edâ ettik, sonra bir çocuğun cenâze namazı vardı, onu da kıldıktan sonra yine geldiğimiz (21) nolu büyük kapıdan çıktık. Gidiş gelişlerimizde sürekli önünden geçtiğimiz Oberoi isimli bir binâ var idi ve üzerinde kırmızı ışık ile yazılmış H.M harfleri vardı. O harfler bizi her gidiş ve dönüşlerimizde Hakk olan Muhammed’i hatırlatırdı. Hakîkat-i Muhammediyye’nin hakîkati Hakk, olan Muhammed’dir. Yukarıda bahsedildi. Oradan geçtikten sonra tekrar el-Haram isimli otelimize istirahat etmek için döndük. Niyetimiz biraz uyuyup, dinlenmek daha sonra da 09.30’da kalkıp, kahvaltı edip, Ravzâ’ya gidip ziyâret etmek ve Hakîkat-i Muhammedî namazını kılmak olacaktı. Nihâyet istirahatten kalktık, hazırlanıp kahvaltı ettikten sonra tekrar Mescîd-i Nebevî’ye gelip Eshâb-ı Suffâ’nın arka tarafında cemâat olarak 2+4+4+3+4=17 rek’at ve vitr yerine 3 rek’at kılınca, 20 rek’atlık hakîkat-i Muhammedî namazımız tamamlanmış idi. 18 cemâat ve 1 imâma o anda bir de seyirci gelince 20 kişi olunmuş idi. 141 O saatte daha henüz öğle namazı yaklaşmadığı için ortalık sâkin idi, fazla kimseler yok idi. Hakîkat-i Muhammedî namazını bitirdikten sonra Efendimiz (s.a.v)’i ziyârete gittik ve daha sonra tekrar eski yerimize geldik. Bir miktar vaktimiz olduğundan Peygamnberimiz (s.a.v) hakkında bir soru vardı, onu cevaplamaya başladım. 25 dakika kadar sonra öğlen ezanı okunmaya başladı. Kayıt cihazı sohbeti kaydediyor idi, ezan okunmaya başlayınca sohbeti kesip, ezan-ı Muhammedî’yi kaydetmeye başladık. 25.6-ÖĞLE-SOHBET...TIKLA DİNLE.MP3 Nihâyet o da bitti. Daha sonra namazı kılıp otele geldik. Biraz istirahat ettikten sonra ikindi namazı için tekrar Ravzâ’ya gittik. Namazı kıldıktan sonra bizi müzeye götürdüler. Orada Mescîd-i Nebevî’nin ilk yapılış krokilerini gösterdiler, bir slayt gösterisi yaptılar, onların hepsinin ses kayıtlarını aldım. O gösteri de bitti, otele gelip abdest tâzeledik ve tekrar Ravzâ’ya döndük. Akşam namazı başlamadan küçük bir sohbet oldu, akşam ezanı ve namazını da kayda aldım. 25.6-AKŞAM-SOHBET...TIKLA DİNLE.MP3 Akşam namazında okunan âyetler; 1. Rek’at: Nisâ sûresi (4.sûre 29 ve 30. âyetleri) 2. Rek’at: Nisâ sûresi (4.sûre 31 ve 32. âyetleri) Daha sonra tekrar otele döndük, akşam yemeğimizi yedik, abdest alıp tekrar yatsıya gittik. Bu bizim son yatsı namazımız olacak. Yatsı namazında okunan âyetler; 1. Rek’at: Meryem sûresi (19.sûre, ilk 10 âyeti) 2. Rek’at: Meryem sûresi (19.sûre, 11-12-13-14-15. âyetleri) 142 Namazdan sonra biraz çarşıda dolaştık. Daha sonra istirahat için otele döndük. Yarın kısmet olursa öğle namazını müteakip buradaki süremiz bitecek. Saat 14.00 civarında Mekke-i Mükerreme’ye doğru hareket edeceğiz. El-Harâm otelinin arka kapısından çıktığımızda hemen karşıya geçince yolda sol tarafta büyük bir otel vardı. Orası hep dikkatimi çekmiştir. Yan tarafında bir çok dükkanlar ve onların reklamları vardır, bir de oldukça büyük bir yazı ile kırmızı ışıklı iki adet (H.M) yazısı vardı. Ve o binânın kapısının önünde (Oberoi Madina) yazısı, yanında birde içinde (H) harfi olan bir amblem vardı. Sonra bunun ne olduğunu araştırdık. (Oberoi) Hindistan’da yaşayan büyük bir âilenin ismi imiş. Baba Oberoi ise 103 yaşında vefat etmiş. Şimdi mesele anlaşıldı, bu rumuzlar bize Mescîd-i Nebevî’nin yolunu gösteriyor imiş. İki (H.M) zâhir ve bâtın hakîkat-i Muhammediyye’yi ve Hakk olan Muhammed’i. (Oberoi) (O-Ber-i), H-O hüviyyet-i mutlaka’yı, 103 olan yaş ise (13) olan kemâl yaşı ifâde ediyormuş. ------------------Araştırmalar: göndermiş idi. Yukarıda belirtilenleri araştıran Ce…….. oğlumuz bunları 1. Oberoi Medina oteli: Oberoi Hindistan’da Katri kastına ait yüksek zümreden bir sülalenin ismidir. Bir halkası da Medine'de bulunan uluslararası Oberoi oteller zincirini bu ailenin üyelerinden Rai Bahadur Mohan Singh Oberoi kurmuştur. Bu kişi 2002 yılında 103 yaşında ölmüştür. 2. Haram ( حرمḥaram veya حرامḥarām): İbranice’deki H-R-M kökünden gelmektedir. Kelimenin birkaç değişik anlamı vardır: (1) Helâl olmayan, günah, (2) yasaklanmış ya da korunmuş, (3) kutsal, (4) camilerin ibadet yapılan ya da namaz kılınan bölümleri, (5) Müslümanlarca kutsal kabul edilen mahaller (Mekke ve Medine gibi). 3. Ajyad: Kelimenin Osmanlıca karşılığı Ecyad, lügat manası “uzun boyunlu”. Mekke’de Osmanlılar tarafından 1781 yılında inşa edilen Ecyad Kalesi’nin bulunduğu bölgeye Araplar Ajyad diyorlar. Ajyad Kalesi 2002 yılında üzerinde bulunduğu Bülbül Tepesi ile birlikte yıkılmıştır. 4. Mekke’deki otelimizin tavanındaki bal peteği sembolü: Altı köşeli bal peteği kalbi ve gönül yaşantısının tatlılığını sembolize eder. Aynı zamanda güneşin ve güneş enerjisinin sembolüdür. 143 5. Nemire (Mescidi): Nemire kaplanın dişisine denir (erkeğine “nemir” derler). Ayrıca, üzerinde siyah-beyaz çizgiler olan peştemal, örtü, ihram ve benzeri giysi ve kumaşlarla alacalı bulut parçalarına da Arap dilinde “nemire” denir. Bu tür eşyaya nemire denmesi, üzerlerindeki desenlerin kaplan derisi üzerindeki desene benzemesindendir (İbn Manzûr, Lisânül Arab). Nemire aynı zamanda Arafat Dağı’na yakın bir yerin adıdır, fakat Arafat’tan değildir. Hill ile Harem arasındadır (Mansur Ali Nâsıf, et-Tâc). Nemire Mescid'inin inşa edilmiş olduğu bu yerin Nemire diye adlandırılması da, muhtemelen buradaki taşlarla kayalıklarda, siyah ve beyaz rengin hakim olmasındandır. ------------------------------------------------İnşallah sabah kalkıp namaza gideceğiz. 26.06.2013 Çarşamba Saat 03.30’da kalkıp sabah namazına gittik. Sabah namazında okunan âyetler; 1. Rek’at: Vâkıa sûresi (56.sûre, ilk 56 âyeti) 2. Rek’at: Vâkıa sûresi (56.sûre, 57-96 arası âyetleri) Orada arkadaşlarla birlikte sabah namazını kıldıktan sonra küçük bir ihram giyme provası yaptık. Daha sonra otele dönüp biraz istirahat ettik. İstirahatten sonra tekrar kalktık kahvaltı ettik ve odalarımıza çıkıp bavulları hazırladık, duş aldık. Öğle namazına gitmek için tekrar hazırlandık, bavullarımızı kapının önüne bıraktık, görevliler alıp otobüse koyacaklar. Bugün Medîne’de son yarım günümüz, inşallah öğle namazından sonra Mekke-i Mükerreme’ye doğru yola çıkacağız. Ve yine (H.M)’nin önünden geçeceğiz o bizi SELÂMlayacak, biz de onu. Dediğimiz gibi oldu, öğle namazını kıldıktan sonra hemen ihramlarımızı giydik, hazır bekleyen otobüsümüze bindik. Bavullar daha evvelce odaların önüne bırakıldığından görevliler onları aşağıya indirip otobüse koymuşlar idi. Yerlerimizi aldık, herkes hazır olduktan sonra otobüsümüz Mekke-i Mükerreme’ye doğru yola çıktı. İhramlı idik. (Şimdi burada size daha evvelki umremizde yazdığım ziyaret ettiğimiz yerler hakkında biraz bilgi vermek istiyorum, Belki takrar olacak ama daha evvel okumayanlarda okumuş olurlar.) ---------------------------------Az yukarıda belirtildiği gibi, Medîne-i Münevvere’deki ziyaret yerlerinin (11-09-2001) ikibin bir Ûmremizde yazdığım ve “Kelime-i Tevhid” isimli kitabımızda bulunan bu bölümü de faydalı olur düşüncesiyle ilâve ediyorum. ---------------------------------DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 1. “HİCRET” - Hicret’in hakikati 2. “Gar-ı Sevr” - Sevr mağarası hakikati 3. “Küba Mescidi” ve hakikati 4. “Cum’a Mescidi” hakikati 5. “Mescid-i Nebevi” 6. Kaybettim Kendimi (Şiir) 7. “Mescidi Nebevi”de bulunan bazı mevkiler 8. İhtişam-ı Rasûlüllahı gör (Şiir) 9. “Mescidi Nebevi”nin diğer bazı özellikleri 10. 1. Ağlayan Hurma kütüğü 144 11. 2. Hz. Aişe sütunu 12. 3. Hz. Lübabe’nin tevbe sütunu 13. 4. Serir sütunu 14. 5. Muharras sütunu 15. 6. Vüfud sütunu 16. 7. Teheccüd sütunu 17. 8. Halen imamın namaz kıldırğı mihrab 18. 9. Efendimiz (s.a.v.)’in namaz kıldırdığı mihrab 19. 10. Halen hutbelerin okunduğu minber 20. 11. Müezzinlik 21. 12. İç kapı 22. 13. İç kapı 23. 14. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin kabri 24. 15. Hz. Ebubekir Sıddık (RA)’ın kabri 25. 16. Hz. Ömer’ül Faruk (RA)’ın kabri 26. 17. Üzerinde Ahzab suresi 40. ayet yazılı 1. pencere 27. 18. Üzerinde Hucerat suresi 3. ayet yazılı 2. pencere 28. 19. Üzerinde Hucerat suresi 2. ayet yazılı 3. pencere 29. 20. Cibril Makamı 30. 21. Baki kapısı 31. 22. Cibril kapısı 32. 23. Nisa/kadın kapısı 33. 24. Eshab-ı Suffa 34. 25. Mihrab 35. 26. Bab-üs SELÂM 36. Mescid-i Gamame (Bulut mescidi) 37. Ebubekir Sıddık mescidi 38. Ömer’ul Faruk mescidi 39. Ömer’ul Faruk mescidi 40. Hz. Ali (k.a.v.) mescidi 41. Ehli Beyt 42. Bilali Habeşi mescidi ---------------------------------- DÖRDÜNCÜ BÖLÜM HİCRET Hicret’in hakikati 11-09-2001 Medine-i Münevvere “Kelime-i Tevhid”in mutlak kemalde son zuhur mahalli olan “Muhammediyyet” Hakikati Muhammedi mertebelerini ne kadar iyi tanır ve idrak edebilirsek, kendimizi de o derece koruyup idrak etmemiz mümkün olacaktır. Bu yaşam ise, Medine’de meydana gelen, zuhura çıkan yaşamdır. Bunları tanımak seyri süluk yolunda bizlere çok şeyler kazandıracaktır. (¢¢éܨ Û¨£ a £ü ¨ ¡a ü ) “lâ ilâhe illâ allahü” Mekke-i Mükerreme’de “uluhiyyet”in ¡a éÛ zuhuru; 145 (¢¢éܨ Û¨£ a ¤4좉 †§ ࣠z ߢ ) “muhammedin resul allahü” Medine-i Münevvere’de “Risalet-i Muhammedi”nin zuhurudur. O halde “tevhid bayrağı” Mekke’ye, “risalet ve tebliğ bayrağı” da Medine’ye asılarak her iki şehre de manevi olarak mutlak bir muhtariyet verilmiştir. Eğer Rasullullah Medine’ye hicret ettirmeyip Mekke’de kalsa idi ikinci derecede bir ziyaret yeri olup, Kâ’be-i Muazzama’nın gölgesinde kalacaktı. İşte bu yüzden Cenâb-ı Hakk oluşumun bilindiği üzre “Hicret” hadisesinin gerçekleştirdi, yoksa bir kaç kendini bilmezin Hz. Rasûlüllah’ı Mekke’den çıkarması mümkün değildir. Bunu daha iyi anlayabilmemiz için evvelâ “Medine” kelimesinin ne olduğunu anlamaya çalışalım. Lügat manası, şehir olan bu kelime; batın ma’nâsı itibariyle medeni yani göçebelikten, taşralı olmaktan, vahşetten kurtulmuş, eğitilmiş, öz cevher madenine ulaşmış ve kendini tanımış insanların oturdukları yer, demektir. İşte sen de bulunduğun yerde bu vasıflara sahipsen şüphesiz “Medine” halkına mensupsun demektir. Eğer bu vasıfların yoksa, hemen bulunduğun yerden hicret ederek “medeni” olmaya bak. Mertebe-i Risaletin Hz. Rasûlüllah’ın hakikatinin daha iyi anlaşılması için Medine-i Münevver’e ve oradaki ziyaret yerlerinin sembolik ve gerçek ifadelerinin ne olduğunu anlamamız gerekmektedir. İşte bu yoldan bizim de “medeni” yani “Medine”li olmamız imkân dahiline girecektir. İslâmiyet’in gelişinin 13 üncü senesi “Hicret” hadisesi meydana gelmiştir. Bu tarih rastlantı değildir; bilindiği gibi 13 sayısı Hz. Rasûlüllah’ın şifre rakkamıdır. Birçok oluşum bu sayı ile ilgilidir, yeri geldikçe kısa kısa ifade etmeye çalışıyoruz. Zati tecellinin kaynağı olan “Mekke-i Mükerreme”de Hz. Rasûlüllah’a ait olan Mir’ac, Kadir ve diğer geceler ile ilâhi tecelliler, zat şehri olan “Mekke”de tamamlandığından, bundan sonraki zamanın da bu tecellilerin başkalarına ulaştırma işine başlanabilmesi için “Hicret” hadisesi oluşmuş. “Mertebe-i Muhammedi” bunları anlayabilecek “Medeni İnsanları” eğitmek ve risalet hakikatini ortaya koymak, medeni olmaya kabiliyetleri olan “Yesrib”li (eski Medine)nin insanları kendisini daveti üzerine “hicret” hadisesi meydana gelmiştir. Şu noktaya gerçek ma’nâ da dikkat etmemiz lâzım gelmektedir. Hz. Resulullah’ın hicreti, zat mertebesinden, sıfat, esma ve ef’al mertebesine, o mertebelerde “Hakikat-i Muhammediyye”yi ilân ve eğitim esasına dayanmaktadır. Eğer Hz. Resûlüllah Mekke’de kalmış olsaydı, bizler de “Kelime-i Tevhid”i sadece (¢¢éܨ Û¨£ a £ü ¨ ¡a ü ) ¡a éÛ (¢¢éܨ Û¨£ a ¤4좉 †§ ࣠z ߢ ) “lâ ilâhe illâ allah” olarak bilecek, oradan “muhammedin resul allahü” bölümüne geçemeyecektik ve böylece de İslâmiyetin “ef’al âlemi” tatbikatı olamıyacaktı. Şimdi gelelim bizlerin hicretine; aleyhisselâtu vesSELÂM Efendimiz hayatında nasıl bir seyr çizmişse, biz de onun bu seyrini gerçekçi olarak takib etmemiz gerekmektedir, ancak bu yolla ona en yakın idrake ulaşmamız mümkün olabilecektir. 146 Şöyle ki; her müslümanın da “ma’nen” hicret etmesi gerekmektedir, ancak bu hicretin “maddi” ma’nâ da olması gerekmemektedir. Hicret, zahiren bir yöreden bir yöreye yerleşmek olduğu gibi, batınen de aklımızda olan eski ve yanlış bilgileri asılları ile değiştirmek de bir hicrettir ve bu en büyük hicrettir. Gaflet ile yaşanan taşralı hayatından kurtulup “Medeni” olmaya “can Medinesi”ne ulaşmaya çalışmak en makbul hicrettir. Bir sefer ile, oraya hicret edersen ondan sonraki hayatın da düzene girerek kemalât yolunda hayatını sürdürürsün. Özet olarak, Hz. Rasulüllah’ın hicreti, “Hakk’tan halka” Rahmet olarak, bizlerin hicreti ise “halktan Hakk’a” kendimizi tanımamız içindir. Eğer Hakk nasib ederse Mi’rac ile Hicret, kemâl bulduğunda, Hakk o kimseleri de Hz. Rasûlüllah’ın Hicret’i gibi benzer bir şekilde tekrar Hakk’tan halka döndürerek beşeriyyetine risâlet elbisesi giydirip onların arasına hicret ettirir, böylece Hakk’tan halka, halktan Hakk’a olan hicret devam eder gider. Özet olarak “Hicret”, beşeriyetinden hakikatine dönüştür. Bunu gerçekleştiremeyenler nefisleriyle birlikte Hakk’tan taşrada çok uzaklarda vahşice bir yaşam içinde olurlar, kravat takıp lüks odalarda ve her türlü lüks ile yaşamak onları bir batın cehaletinden kurtaramaz. “Gar-ı Sevr” Sevr mağarası hakikati Hz. Muhammed (s.a.v.) ile Ebubekir sıddık R.A. Hazretlerinin girdikleri o mağara gizlenebilecek gönül mağarasıdır, orada korkulmaz. Cenab-ı Hakk; Kur’anı Keriym Tevbe 9/40 ayetinde, 7bä È ß éܨ Û£ a æ ¤ m ü £ ¡a ¤æŒz “lâ tahzen innellahe meana” mealen, “mahzun olma Allah bizimledir” diyordu. Allah’ın kendileriyle birlikte, Hz. Rasulüllah da zâtıyla mevcud olduğunu bildirmiştir. Zararlı nefsi güçlerden korunmak için bir müddet “gönül mağarasında” gizlenmek gerekmektedir. Dışarıda ise, iki aciz varlık onları korumuştur, ki bunların biri örümcek, “yer ehli” diğeri de, güvercin “gök ehli”dir. Her ne kadar bunlar zahiren “nefs-i emmare” hükmünde iseler de, onlarda bulunan zâti tecelli dolayısıyla zararları değil faydaları olmuştur. İşte sen de Rabb’ınla gönül mağaranda gizlenirsen ne gök, ne yer ehlinden kimse sana kötülük yapamadığı gibi, yardımcı da olurlar. “Sevr”in rakkam değeri: (t t) “se” 500 (ëë) “vav” 6 (‰‰) “rı” 200 = 500 (500+6+200) = 706 eder, 147 ki bunun da toplamı (7+0+6)=13 tür. Burada da Hakikat-i Muhammedinin tesiratı açık olarak görülmektedir. “Küba Mescidi” ve hakikati Vakti gelince Sevr’den çıkıldı, hicret devam ediyordu, nihayet gelmekte olan yolcular Medine’nin dış taraflarında bulunan “Küba” köyünden görüldüler ve herkes “talâal bedrü aleynâ.....” diyerek , karşılandılar. Acaba onlara hakikaten gelenin “bedri münir” (nurlu kamer) ilâhiyat güneşinin yansıtıcısı olduğunu kim bildirmişti?.... İşte sen hicret yolunda medeni olmaya doğru gidersen o nurlu gönül nağmelerini duymaya başlarsın. Bilindiği gibi “Mescid” secde yeri, ibadethane demektir. Hicret ehlinin ilk yapması lâzım gelen şey, gönlünde bir ibadethane kurmasıdır. Şöyle ki, daha evvelce gönlü her türlü menfaat ve dünyalıkla dolu olduğundan ne zamanı ve ne de mekânı mescid yapmaya imkân vermiyordu. Belli bir aşamadan sonra bunu anlayarak gönlünden kendine hiç faydası olmayan bir çok şeyleri çıkararak, onlardan boşalan yere de bir mescid yaparak, buna da “Küba” (Kudret Mescidi) demesi, kendisine çok şey kazandıracaktır. Orada ibadetiyle gücünü daha da arttırarak nefsine hakim olması imkân dahiline girmiş olacaktır. O “Mescid”in yapılmasında muhacir, ensar ve Hz. Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz dahi çalışmaktadır. Yani içten ve dıştan gelen yardımcı güçler ve “Hakikati Muhammedi”den gelen yardımla sen de gönül “küba”nı oluşturmaya çalış. “Küba Mescidi” hükmündedir. Medine-i Münevvere’nin ilk zat tecellisi, “Kâ’be”si Nasıl ki, Mekke’de “Beytül Atik” (eski/ilk ev)de “Kelime-i Tevhid” zuhura geldi; Medeni Münevvere’de de ilk resmi “Kelime-i Tevhid” “Küba Mescidi”nde telaffuz edildi. Bu yüzden değeri çok yüksek ve Medine’nin “Kâ’be”si hükmündedir. “Küba” harf değerleri itibariyle; (Ö Ö) “kaf” 100 (ëë) “vav” 6 (l l) “be” 2 = 108 (1+0+8) =18 eder, ki bu mescidin hakikati 18000 alemi toplamış demektir. “Cum’a Mescidi” hakikati “Küba”da bir müddet kaldıktan sonra yola çıkan Rasûlüllah az ileride bir yerde “Cum’a Namazı”nın farz olması ile orada da bir mescid yaparak ilk cum’ayı da orada kıldırmıştır. Bu oluşum ile de “fark’ta cem’i” (çoklukta tekliği) yaşama hakikati faaliyete geçirilmiştir Bilindiği gibi Mekke devri “ilimlendirme/eğitim” Medine devri ise, hem “tatbikat” ve yine hem de “ilimlendirme/eğitim” hakikatini belirtmektedir. Farzlar daha ziyade bu sürelerde gelmişlerdir. 148 Bugün yaptığımız bulunmamızdır. yanlışlık, ilim vermeden amel tavsiyesinde Cuma 16, Mescid 17 sayı değerindedir. Toplarsak (16+17)= 33 sayısı çıkmaktadır, ki bu da sonra yapılacak olan “Mescidi Nebi”nin ilk direk sayısıdır. “Mescid-i Nebevi” Medineye girme zamanı gelmiştir. Kafile rebi’ül evvelin 12. Cuma günü Medine şehrine doğru yola çıkar ve Medine’ye girilir. Böylece “Medeni” hayata geçiş başlamış olmaktadır. Medineliler yani ensarın herbiri Rasûlüllah’ı evlerine davet etmekteydi, fakat o hiçbirini kırmak istemiyordu ve devesinin yularını serbest bıraktı, deve durursa orada bir müddet ikamet edecekti. Yavaş yavaş yürüyen kafilenin önündeki deve nihayet bir yerde durdu ve oturdu ancak az sonra kalkarak, tekrar yürümeye başladı; herkes heyecanlıydı, az sonra deve tekrar bir evin önünde durdu, oturdu ve orada kaldı. Bu ev Eba Eyyübül Ensari’nin eviydi; bu arada Hz. Rasûlüllah (s.a.v.) deveye hiç müdahale etmemiş, kararı “deveyi yönetene” bırakmış idi. Devenin ilk durduğu yere Mescidil Nebevi’nin yapılması, ikinci durduğu yerde de kalınması kararlaştırıldı. Böylece Cenâb-ı Hakk, habibinin mekân yerlerini hayırlılarından olan bir deveden tespit ettirmiş oldu. hayvanların en Musa (as.)’na ağaçtan konuşan Allah (cc.) Muhammed (s.a.v.) Efendimize de bir hayvandan mekân tespiti yaptırmıştır. Burada nebati tecelliden, hayvani tecelli daha üstündür. Ayrıca Hz. Rasûlüllah’a Cenâb-ı Hakk her mertebeden tecelli etmiştir. “Çakılların konuşması,” maden mertebesinden; daha sonraları üzerinde hutbe okuduğu “hurma kütüğünün ağlaması,” bitki mertebesinde; “devenin yer tespiti yapması,” hayvanlık mertebesinden; “insanlık tasdiği,” insanlık mertebesinden; “cinlerle konuşması,” cinlik mertebesinden O’na hitabı ve o mertebelerin de O’nu tasdiğidir. Böylece her mertebedeki varlıkların O’nu tanıması, O’nun âlemlere rahmet olması yönündendir. Az geriye dönerek bir izah yapmaya çalışalım; şöyle ki, eğer sen de peygamberinin yolundan gidip, O’nun hayatını yaşamak istiyorsan, nefsi benliğinden, “medeniyyet”e hicret etmen gerekecektir; eğer zâten yola çıkmışsan, sana “Medine” şehrine girmenin yollarını göstererek kolaylaştırırlar. Seni yolda taşıyan, “vücud” denendir. “Medine”ye girdiğinde devenin ilk çöktüğü yer, “gönül meydanı”dır, ki orada “gönül mescidi”ni kurmalısın. Daha sonra devenin çöktüğü ve oturup kaldığı evin önü de “sabır evi”dir. Çünkü Eyyubül Ensari “sabır ile yardımı” ifade etmektedir. Eskilerden beri “Eyyub” ismi “sabır” ile özdeşmiştir. Nitekim, “Allah sabredenlerle beraberdir.” “Sabreden zafere erer.” “Sabredersen hakikate erersin,” gibi birçok şekilde belirtilen bu güzel haslet ile vasıflanmamız lâzım geldiğini bilmemiz gerekmektedir. 149 Nihayet “Medine Mescidi” “Mescidi Nebevi”nin inşaatına başlandı, yanına “Hane-i Saadet” inşa ediliyordu. Bu hadise bize, Kur’ân-ı Keriym Bakara 2/127 Âyetindeki, 6 ¢3î©Èਠ¤ ¡aë 7 ¡oî¤ j Û¤ a åß¡ †Ç¡ aìÔ Û¤ a ¢áî©ç¨Š2¤ ¡a ¢ÉÏ ¤Ší ¤‡¡aë “ve iz yerfe’u ibrahimül kavaide minel beyti ve ismailü” mealen, “o vakti hatırla ki, hani ibrahim ile ismail beytin duvarlarını yükseltiyorlardı.” oluşumunu hatırlatmaktadır. Bu Âyet ile bizlere “gönül kâ’be”mizin (¢¢éܨ Û¨£ a £ü ¨ ¡a ü ) “lâ ilâhe illâ allah” ¡a éÛ “zat mertebesi” itibariyle yapılmasının gerekliliği bildiriliyorken, “Medine Mescidi”nin yapılmasıyla da gönlümüzde “Hakikati Muhammedi”nin gelişmesini (¢¢éܨ Û¨£ a ¤4좉 †§ ࣠z ߢ ) sağlayacak faaliyete geçmesi ile “muhammedin resul allahü” sırrının açılacağı mekân bildirilmektedir. Mekke’de, “Kâ’be-i Muazzama” (¢¢éܨ Û¨£ a £ü ¨ ¡a ü ) “lâ ilâhe illâ allah” ¡a éÛ Medine’de, “Mescidi Nebevi” (¢¢éܨ Û¨£ a 4 ¤ 좉 §† ࣠z ߢ ) “muhammedin resul allahü” dır. İşte Hakk celle ve alâ Hazretleri “Zâti Zuhuru”nu her mertebesi itibariyle tecelli ettireceği mahalline müstakil bir bayrak “liva-il hamd” (hamd sancağı) vererek “medeniyyet yolunu” yani “kendini tanıma” yolunu bu mahalden açmıştır. Eğer Hz. Rasûlüllah (s.a.v.) Mekke-i Mükerreme’de kalsa idi ikinci derecede bir ziyaret yeri olacaktı, ki bu da onun şanına yaraşmaz ve sisteme de uygun olmazdı. Senaryo gereği zâhirde bazı zorlamalar ile “hicret” ettirilmiş ise de, hicret’in mutlak ifadesi, Hz. Allah (cc.)’ın habibine mutlak bir saltanat vermesi için Medineyi seçerek, O’na sancak vermesidir. “Hilâfeti”nin ve “Muhtariyeti”nin tasdiğidir. Hacc ve Umre’ye gidenler, eğer azıcık dikkat etmişler ise, Medine-i Münevvere de kendilerini “Muhammed (s.a.v.) sevdası” kapladığında, hatırlarında hiç birşey kalmaz. Çünkü orası (¢¢éܨ Û¨£ a ¤4좉 †§ ࣠z ߢ ) “muhammedin resul allahü” dır. Orada O’nun saltanatı vardır. Orası, O’nun muhabbetiyle o kadar doludur, ki oraya hiç birşey giremez. Fazla ileriye gitmemek şartıyle söyleyeyim, ki (beni lütfen hoş görün) orada “allah” lâfzı celil dahi sadece ezanlarda, kametlerde, tekbirlerde ve lâfızlarda kalır. Medine’de “muhammed” isminin tecellisi zâhir, “allah” bâtın’dır. isminin tecellisi Bu yüzden herşey “muhammed” ismini zikreder. Bu Allah (c.c.)’nin habibine verdiği bir haktır; beşer cinsinden hiçbir insana nasip olmamıştır; çünkü “levlâke levlâk” (eğer sen olmasaydın, olmasaydın) sancağı merkez olan “Medeni” olarak “Medine”de açılmıştır. 150 Böylece bilinse de, bilinmese de bu böyledir, vesSELÂM. Buraya mevzu ile ilgili bir şiirimi ilâve ediyorum. 19-06-1990 Salı Medine Kaybettim Kendimi (Şiir) Sardı ufkumu Rasul güneşi Olmaz diyerek bu halin eşi Nasıl kalmaz hayal gibi kişi Kaybettim kendimi Medine-i Münevvere’de Yürürüm sokaklarda ben garip Nefsin bağını yerlere serip Dünyayı hemen bir pula verip Kaybettim kendimi Medine-i Münevvere’de Varlığım galiba çıktı benden Sıyrıldı ruhum burda bedenden Şaşkın dolaşırım ne gelir elden Kaybettim kendimi Medine-i Münevvere’de Oldum bu günler bir garip yolcu Acaba kim hancı kim yolcu İçimde vardı bir büyük sancı Kaybettim kendimi Medine-i Münevvere’de Suretim güya benim gibidir Bilmiyorum kendimi nicedir Aşk denilen bir güzel hecedir Kaybettim kendimi Medine-i Münevvere’de Canımın canı burdadır burda Gelmişim canım güzeli yurda Ey canlar canı bana buyur da Kaybettim kendimi Medine-i Münevvere’de Başımda eser sevda yelleri Çoşturur bazan can gönülleri Bulup Muhammedi erenleri Kaybettim kendimi Medine-i Münevvere’de Bu hal ne haldir yüce keremkâr İçim sızlıyor yine zari zar Müflisim kalmadı sermaye kâr Kaybettim kendimi Medine-i Münevvere’de Rasûlün pervanesi olarak Yeni yeni taze can bularak İçin için buhur gibi yanarak Kaybettim kendimi Medine-i Münevvere’de Ravzanda nasıl fırtına eser Seni seven elbet mecnun gezer Kalmadı benden böylece eser Kaybettim kendimi Medine-i Münevvere’de O yüce “Serdar”a “Sultan”a selat-ü SELÂM. kendi makamında, bu fakirden olsun binlece 12-09-2001 Medine-i Münevvere Şu satırları yazdığım anlarda akşam namazı için ezanı muhammedi okunduğunda kağıt ve kalemi yerine koyup namazı eda etmek için imama uyduğumda birinci rek’atta imam efendi, “el hamd”dan sonra zammı sure yerinde, Kur’anı Keriym Rahman sûresi 55/46 - 47 Âyetindeki, ›7 ¡æbn ä£ u ©é2¡£ ‰ âbÔß Òb ¤åà Û¡ ë ›TV › =¡æb2¡£ˆØ m¢ bàØ ¢ 2¡£ ‰ ¡õ¬ü¨ üa¨ ¡£ôbj¡ Ï ›TW “ve limen hafe mekame rabbihi cennetani” “febieyyi alai rabbikü ma tükezzibani” 151 mealen, “rabbine karşı durmaktan korkan kimseye iki cennet vardır. Öyleyken rabbınızın nimetlerinden hangisini yalanlarsınız.” diye iki rek’atte sonuna kadar okuyarak namazı bitirdi. (17) (Not: (17) edebilir.) Geniş bilgi isteyenler “Errahman” isimli kitabımıza müracaat Rabbim imam efendinin dilinden yazdıklarımızı tasdik ettiğini, “hadi bunları inkâr edin,” diyerek, inkâr edebilecekleri, böylece baştan uyarmış olduğunu bildirmekteydi. Bu güzel hisler içinde gözlerimden yaşlar dökülerek, namazlarımız bittikten sonra kaldığım yerden yazılarıma tekrar devam etmeye başladım. Rabbim kolaylaştırır, ilhamlarını kesmez inşeallah. 13-09-2001 Medine-i Münevvere Mescidi Nebevi Milâdi 622 tarihinde Efendimiz (s.a.v.)’in de bilfiil çalışmalarıyle inşa edilmiştir. Genişliği 1.050 m 2 ve yüksekliği 3.25 m idi ve bugün yerlerinde beyaz mermer sütunlar olan 33 direği var idi. Sonradan yapılan 9 genişletme ile bugünkü halini almıştır. Bugünkü genişliği toplam 98.326 m 2 dir ve aynı anda 698.000 kişi namaz kılabilmektedir. Bu hususta bilgi isteyenler, ilgili kitaplara bakabilirler. Gayemiz bu mekânın zahiri özelliklerini saymak değil, batıni özelliklerini imkân dahilinde dile getirmeye çalışmaktır. Bugün sütun sayısı 2.014, kubbe sayısı 27, minare sayısı 10 dur. “Mescidi Nebevi”de bulunan bazı mevkiler Arka sahifede verilen krokideki yerleri aşağıda verilen numaralar ile takip ederek tanımak mümkün olacaktır. 1. Ağlayan hurma kütüğü. 2. Aişe sütunu. 3. Hz. Lübabe’nin tevbe sütunu. 4. Efendimiz (s.a.v.)’in itikafta iken yanına yataklarını koydukları “serir/yatak” sütunu. 5. Efendimiz (s.a.v.)’in korumalığını (muharese) yapan (muharras) sahabelerin beklediği sütun. 6. Efendimiz (s.a.v.) yanında heyetleri kabul ettiği “vüfud/elçi” sütunu. 7. Efendimiz (s.a.v.)’in teheccüd namazlarını kıldığı “teheccüd/gece namazı” sütunu. 8. Halen imamın namaz kıldırdığı mihrab. 9. Efendimiz (s.a.v.)’in namaz kıldırdığı mihrab. 10. Halen hutbelerin okunduğu minber. 11. Müezzinlik. 12. İç kapı. 13. İç kapı. 14. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in mübarek kabri. 15. Hz. Ebubekir (RA)’ın kabri. 16. Hz. Ömer (RA)’ın kabri. 17. Üzerinde Ahzab suresi 40 ıncı ayet yazılı 1. pencere. 18. Üzerinde Hucurat suresi 3 üncü ayet yazılı 2. pencere. 19. Üzerinde Hucurat suresi 2 incü ayet yazılı 3. pencere. 20. Cibril makamı. 21. Baki kapısı: Baki kabristan çıkışı. “Cennetül Baki.” 152 22. 23. 24. 25. 26. Cibril Kapısı. Nisa/hanım kapısı. Ashabı Suffa Mihrab (sonradan yapılan) Babüs SELÂM (1 nolu SELÂM giriş kapısı) Not: Efendimiz, “Kabrim ile evim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir,” buyurdukları Ravza-ı Muhatara”, bugün 33 adet beyaz sütunun bulunduğu krokide (o) işaretli alandır. İçi dolu (@) yuvarlak ile işaretlenen kayısı renkli sütunlar ise, Hz. Peygamber devrinde ilk genişletmede ilâve edilen 21 adet direklerdir. 18-06-1990 Pazartesi Medine İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör (Şiir) Medineye gelen kardeş. Hemen temizlen paklaş. Ravzaya doğru yaklaş. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Bab-üs SELÂMdan içeri. Nasıldır sevgi mahşeri. Çekiyor kendine beşeri. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Yollar dolup taşıyor. Akıl buna şaşıyor. Gayret neler aşıyor. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Huzura doğru gidince Ağlanır ince. Gözün aç vakti gelince. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Varınca o kutlu yere. Cümlemize aşkını vere. SELÂM eyle peygambere. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Eshabı suffa okur yerinde. Öyle olmak varmış kaderinde. Ne varsa çıkardılar derinde. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Acele duanı eyle. Cibril makamı da yukarda. 153 Eziyet olmasın gayriye. Yavaşça yürü ileriye. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Aşık durur mu bir kararda. Dostlar kalmayalım zararda. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör SELÂM gönder ruhuna. Kayda geçer adına. Sebep olur şefaatına. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Kimi siyah, kimi beyaz. Kimi dua, kimi niyaz. Kimi neş’e duyar kimi haz. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Onu ziyaret her zaman. Yaşadığı gün gibidir. Çünkü varlığı ebedidir. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Kimi ağlar gözü yaşlı. Kimi genç ihtiyar yaşlı. Hepsi de akıllı başlı. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Dolaşıyor ruhu içerde. Sanki zaman asrı saadette. Ey gönül bunları yadet de. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Dalga dalga içerde sevgi. Bu hale sebep neydi neydi. İnsan baş koyup gönül eğdi. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Ayrılmak zor o makamdan. Nasıl çıkılır huzurdan. Canları aşk ile kavuran. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Kimi Kur’an okur sessizce. Kimi yaş döker gizlice. Rasûlü düşünürken yalnızca. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Cennet bahçesi beyaz direkli. Ümmetinin hepsi yürekli. Bunu yaşamak cidden gerekli. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Doldukça dolunca harem. Ne sırlar açılır mahrem. Kerem ediyor nebi kerem. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Minberin zinnetlere bezenmiş. Ustalar yaparken özenmiş. Emsalsiz bir hünermiş. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Bu hal söze gelmez katiyyen. Mahzun olursun ebediyyen. İstiyorsan dünya gözüynen. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Ezan okununca ümmete. Gelir cemaat gayrete. Nasıl varılmaz hayrete. İhtişam-ı Rasûlüllah-ı gör Muhteşem Rasûlüllah-ı gör Aciz ifadelerimizle belirtmeye çalıştığımız yukarıda ifadeler çok yetersizdir. Mescidi Nebevi’nin şu andaki zahir halini dahi anlatmak adeta imkânsızdır; daha iyi anlaşılması için kişinin mutlaka kendinin gelip görmesi lâzımdır. “Mescidi Nebevi”nin diğer bazı özellikleri Orta yerinde göğe açılan 2 hava boşluğu vardır altışar adet açılır kapanır şemsiyeler ile gölge temin edilmektedir. Çok muazzam ses ve soğutma sistemi vardır. Dünyada Ka’be’den sonra bu büyüklük ve yükseklikte bir eşi daha yapılabilecek bir mekân tasavvur etmek mümkün değildir. 154 Biz yine kısaca özelliklerine temas etmeye çalışalım. “Mescidi Nebevi”nin sayı değeri 13 tür. Bilindiği gibi Hz. Rasûlüllah (s.a.v.)’ın doğum tarihi 571 toplandığında (5+7+1) = 13 tür. Hakka yürüme tarihi 634 yine toplandığında (6+3+4) = 13 tür. İlgili o kadar çok hadise ve oluşumlar vardır ki, hayret etmemek mümkün değildir; mevzumuzla ilgili yerlerde belirtmeye çalışıyoruz. Peki 13 ün aslı nedir? diye sorarsan şudur: başında olan (aa) Bilindiği gibi “Ahadiyyet”in “elif” harfi iki (2) bölümden meydana gelmiştir. Bunların biri 5 bölüm, ikincisi ise 7 bölümdür. Toplandığında 12 bölüm eder. Her bölüm bir mertebeyi ifade etmektedir. 5 bölüm “Hazret” mertebelerini, 7 bölüm de “nefis” mertebelerini ifade etmektedir. Bu (aa) “elif” çok değerli elif’tir. Zâhir ve bâtın yönden harflerin başbuğudur. “Ahad”, “Allah”, “Ahmed”, “Adem”, “İnsan” hep bu a) başlayarak yazılır ve bu isimlerde (a (aa) “elif” ile “elif”in bütün hakikatleri mevcuttur. İşte bütün bu mertebeleri batından zahire çıkararak, yaşam sahnesinde onlara “ayna” olarak yansıtan ve kemâliyle zuhur etmelerini sağlayan ilk “İnsanı Kamil”, “Peygamber”, “Rasul”, “Nebi”, “Veli”, “Âlemlerin Sultanı” bütün bu mertebeleri zahir ve batın kendisinde toplayan “Muhammed Mustafa” (s.a.v.) Efendimiz ile sayı 13 olmaktadır. Böylece (aa) “elif” harfi 12’si zahir 1’i batın olmak üzere 13 makam yani 13 noktadan meydana gelmektedir. Batılıların uğursuz dedikleri, gerçekten de onlar için uğursuz olan bu sayı müslümanlar için son derece uğurlu ve değerlidir. Batılılarca çok değer verilen İstanbul 1453 te alınmıştır; sayı değerleri toplandığında yine (1+4+5+3) =13 tür. 13-09-2001 Medine-i Mükerreme Ravza-i Mutahhara Bu sayı Hz. Rasûllüllah (s.a.v.)’e has bir sayıdır. Ayrı bir yönden de baktığımızda 13 ü kendi içinde toplarsak 4 eder ki, bu da İslâm’ın simge sayısıdır, o halde 13 = 4 ve 4 = 13 olur. Kur’anda 13 yerde “fakr” kelimesi geçmektedir. Bilindiği gibi efendimiz birçok hadislerinde fakirlikle iftihar ettiğini bildirmiştir. “Sevr”in da sayı değeri 13 tür. 113 Sûrenin başında “besmele-i şerif” vardır. Bu şu demektir, ki 113 ün önündeki 1 i ileriye alırsak, ki o “Ahadiyyet”tir; böylece “Ahadiyyet”e 13 ün “ayna” olup, onun bütün özelliklerini ortaya çıkaran “Ahmed” olduğunu; “Ahad”ın bâtın ve bir (ââ) “mim” ilâvesiyle “Ahmed”in zâhir olduğunu anlamamız zor olmayacaktır. İşte bu yüzden 114 Sûreden sadece 1 nin başına besmele gelmemiştir. O besmele ise, “Neml Sûresi”nin 30. Âyetinde yer almıştır. 155 113 sayısının başındaki 1 i alıp 30 ilâve ediver, o zaman 31 olur; tersine çevirirsen yine ulaşacağın sayı 13 tür. İşte bütün bu gerçeklerden yola çıkarak “Ahmed”in Hakk’ın indinde niye bu kadar çok değeri olduğunu ve habiblik ile vasfedildiğini düşün de hürmetini, saygını ona göre göster. “Mescidi Nebevi” ilk yapıldığında 33 direği olduğu belirtilmektedir. Bunu azıcık incelersek şunları görebiliriz. ilgili kitaplarda 3 ü 3 ile (3+3) toplarsak 6 eder, ki bu da imanın şartıdır. 6 dan 1 i çıkarırsak 5 eder, ki İslam’ın şartıdır, ki birincisi “kelime-i şehadet”tir. 33 ün birinci 3 ü, genel anlamda hadiseleri “ilmel yakiyn”, “aynel yakiyn”, “hakkel yakiyn” ma’nâ da idrak etmektir. 33 ün ikinci 3 ü, “mevâlidi selâse” yani (üç doğurgan), ki bunlar “maden”, “nebat”, “hayvan” olduğunu anlamamız zor olmayacaktır. Ayrıca cennet ehli erkeklerin de 33 yaşlarında olacakları bildirilmiştir. Efendimiz kendisi de, orasının cennet bahçesi olduğunu bildirmiştir. Yüz ölçümünün o dönemde 1050 m2 olması da bu hakikatleri destekler hükmündedir; çünkü toplarsak (1+0+5+0) = 6 eder, ki hangi yönden bakılsa gerek harf, gerek rakkam, gerek zâhir, gerek bâtın bütün sistemleriyle mutlak bir uyum sağlanmaktadır. Aslında mezuumuz bu tür araştırma yapmak olmadığından çok belirgin olanlarını ifade etmeye çalışıyoruz. Daha derinlemesine araştırma yapıldığında hayretimizin ne kadar çok artacağı ortadadır. “Mescidi Nebevi”nin içinde kıble istikametinde 6 sıra beyaz mermer sütun bulunmaktadır ve bunların aralarında 5 boşluk vardır. Kıbleyi arkamıza alarak içerde “Mescidi Nebevi”ye karşı durduğumuzda 1 inci boşlukta Efendimizin Hz. Ebubekir Sıddık ve Hz. Ömer (RA)’ın etraf ve üstü kapalı kabirlerinin bulunduğu yerini görürüz. Sağdan sola doğru bu mekân dışa kapalı özel haller dışında içeriye girmeye izin yoktur. İşte bu makam medine şehrindeki “Makamı Mahmud”dur. İkinci (2.) direkler arasındaki boşluk ise, “zat cenneti”dir, zatiyyun’a hastır. Üçüncü (3.) direkler arasındaki boşluk ise, “sıfat cenneti”dir. Burası ise, sıfatıyyun’a mahsustur. Dördüncü (4.) direkler arası boşluk ise, “esma cenneti”dir, esmaiyyun’a mahsustur. Beşinci (5.) direkler arası boşluk ise, “ef’al cenneti”dir, ef’aliyyun’a mahsustur. Bu cennetler, “Rahman Suresi”nde bildirilen tevhid cennetleridir. Amel ve fi’il cennetleri değildir. (17) Not : (17) Bu hususta daha geniş bilgi isteyenler “errahman” isimli kitabımıza bakabilirler.) Şimdi verilen krokiden takip ederek sıra ile “Mescidi Nebevi”nin diğer özel (¢¢éܨ Û¨£ a ¤4좉 †§ ࣠z ߢ ) “muhammedin Rasûl allahü” hükmü gereği (¢¢éܨ Û¨£ a ü £ ¡a éÛ¨ ¡a ü ) “lâ ilâhe illâ allah” “Kelime-i Tevhid’in zuhuru ile anlamaya mahallerini çalışalım. Çünkü bütün bu mahallerde “Kelime-i Tevhid’in zuhur hakikatleri mevcuttur. 156 1. Ağlayan Hurma kütüğü Mescid’de önceleri minber yoktu, Efendimiz bir hurma kütüğüne yaslanarak cema’ate hitap ederdi. Daha sonra üç (3) basamaklı bir minber yapıldı ve peygamberimiz hutbelerini bu minberde iradetti. Minberin üç (3) basamaklı olması “ilmel yakiyn”, “aynel yakiyn”, “hakkel yakiyn” ilimlerinin menbaı ve zuhur yeri olmasındandır. Bu sırada bir de mu’cize meydana geldi, şöyle ki, Efendimiz bir cum’a günü hutbesini bu minberden iradetmeye başlayınca daha önce dayanarak hutbe okuduğu hurma kütüğünün peygamberimizden ayrı kaldığı için yavrusundan ayrı kalan bir devenin feryadı gibi inlemeye başladığı duyuldu, görüldü. Bunun üzerine Peygamberimiz minberden inerek bu hurma kütüğünü kuçaklayıp okşadı ve kütüğün inlemesi kesildi. Peygamberimiz (s.a.v.), “Eğer ben onu kucaklamamış olsaydım kıyamet gününe kadar hep böyle inleyip duracaktı,” buyurdu. (18) Not : (18) İbn-i Mace 1-5-454) O kütük daha sonra Peygamberimizin emriyle yerinden alınıp minberin altına defnoldu. Hurma bilindiği gibi bir meyvedir, onun ağacı da bitkidir, eskiler “nebat” derler. Nebatlarla insanlar çok iç içe olan varlıklardır. Namazlarımızda “kıyamda” (ayakta) durduğumuz bölüm onlarla ilgilidir. Onlar bir ömür boyu hakkın huzurunda ayakta durmaktadırlar ve ibadetlerine böylece devam etmektedirler; hiç birşey istemeden hep verirler. Hurma, “kesrette vahdeti” (çoklukta birliği) ifade etmektedir. Bilindiği gibi, Hz. Meryem hamileliği anlaşılınca şehrin kenarına çıkmış orada bulunan kurumuş bir hurma kütüğünün yanında ikamete başlamıştır. O hurma kütüğü, kuru olduğu halde yeşerip, hurma vermiştir. Hurmalardan yiyerek, aşağıdan kaynayan pınardan da su içerek, o günlerini böylece tamamlanmıştır. Bütün varlıklar insan’a aşık oldukları gibi, onlar da insan’a aşıktırlar, çünkü mi’rac sebebleridir. Hele Efendimizin yakınlarında olan bir varlığın ondan uzak kalması zor bir hâdisedir. İşte bu yüzden hurma kütüğü az kenarda dahi bu ayrılığa tahammül edemeyip, inlemeye başlamıştır. Ey gönül dostum ondan uzak kalmaya bizlerin gönlü nasıl razı olur. Hiç olmazsa hurma kütüğü kadar ol da ağla, inle Peygamberinin sevgisini sahip ol, gaflette kalma. O makamda bitkilere dahi bir şahsiyet tanınmıştır. 2. Hz. Aişe sütunu Aişe (iaşe) sütunu, zahir ve batın her türlü rızkın mahalli, üretim sahası. Kendisinin islami ilimlerin eğitiminde büyük gayreti olmuştur. Ayrıca o makamda hanımların da yeri olduğunu belirtir. Nefsi küllün dahi orada tecellisi vardır. 3. Hz. Lübabe’nin tevbe sütunu Ebu Lübabe, Medine’li ensarın ileri gelenlerinden idi. Birçok savaşa katıldığı gibi “Uhud Savaşı”na da katıldı. “Beni Kuzayr”a muhasarasında onun müttefiki ve komşuları olan yahudiler Ebu Lübabe’nin yanlarına gönderilmesini istediler ve kendisini bir kurtarıcı gibi karşıladılar. Ebu Lübabe onlara kumandan Sa’d b. Muaz’ın hükmüne boyun eğmelerini ve teslim olmalarını tavsiye etti. Bunun kılıçtan geçirilmek demek olduğunu anlatmak için de eliyle boğazını işaret etti. 157 Fakat daha sonra pişman oldu ve bu davranışıyle Allah’a ve Rasulüne ihanet ettiğini düşünerek, Hz. Peygamber’in yanına uğramadan mescid’e gidip, kendisini bir direğe bağlattı. Affedildiğine dair ayet nazil oluncaya ve bizzat Hz. Peygamber tarafından çözülünceye kadar bir hafta yiyip içmeden direğe bağlı olarak kaldı. Sonraları bu direk “üstüvanet’t tevbe” (tevbe direği) diye anıldı. Ebu Lübabe (RA)’nın düştüğü bu hata ile ilgili olarak Kur’anı Keriym Enfal suresi 8/27 ayeti, 4ì¢ £ŠÛaë éܨ Û£ a aì¢ã좂m ü aì¢äߨßa¨ åí©ˆ Û£ a bè¢ í£ a ¬bí ›RW › æì¢àÜ È¤ m ¤án¢ 㤠aë ¤áØ ¢ m¡ bãbßa a¬ì㢠좂m ë “ya eyyühelleziyne amenu la tehunullahe ver resule ve tehunu emanatiküm ve entüm ta’lemune” mealen, “ey iman edenler Allah’a ve rasulüne hainlik etmeyin. Bile bile aranızdaki emanetlere de hainlik etmeyin.” nazil oldu. Durum Rasulüllah’a arz edildi. Peygamberimiz, “eğer doğruca yanıma gelseydi, bağışlanmasını Allahu Teala’dan dilerdim. Madem ki o kendisini bağlatmış artık Allahu Teala tevbesini kabul edinceye kadar onu bulunduğu yerde bırakırım,” buyurdu. Ebu Lübabe (RA) bu şekilde direğe bağlı olarak bir hafta kaldı. Ancak her namaz vaktinde bağları çözülür, namazını kıldıktan sonra yine direğe bağlanırdı. Nihayet Peygamberimizin hanımı Ümmü Seleme’nin evinde bulunduğu bir sırada vahiy geldi, Rasûlüllah gülmeye başladı. Ümmü Seleme, “Niçin gülüyorsun Ya Rasulüllah?” dedi. Peygamberimiz, “Ebu Lübabe’nin tevbesi kabul oldu,” buyurdu. Rasulüllah’ın müsaadesi üzerine Ümmü Seleme odasının kapısına dikildi, mescidde bulunan Ebu Lübabe’ye, “Seni müjdelerim, Allah senin tevbeni kabul buyurdu,” diyerek, müjdeyi ulaştırdı. Ashab onu bağlı olduğu direkten çözüp, salıvermek için koşuştular. Ebu Lübabe, “Hayır vallahi beni Rasulüllah eli ile salıvermedikçe bağlandığım direkten ayrılmam,” dedi. Peygamberimiz sabah namazına giderken yanına uğrayıp salıverdi. Ebu Lübabe “Mescid-i Dırar”ın yapımına da yardımda bulundu, ancak bu konu da herhangi bir ithama uğramadı. (20) (Not : (20) Bu hususta geniş bilgi sahabenin hayat hikâyelerini yazan kitaplarda mevcuttur, arzu eden araştırabilir.) Ebu Lübabe hadisesi seyri süluk yolunda çok önemli bir oluşumdur. Düşünmeden yapılan küçük bir hatanın bile ne kadar büyük, kişiye yakışmayan birşey olduğunu ve ancak çok samimi bir tevbe ve pişmanlıkla bu sorumluluktan kurtulma imkanı olduğu, başka yolunun olmadığını açıkça ifade etmektedir. Ya hatasında israr edenlerin hali nice olacaktır, tek yol helalleşmek ve özür dilemek, gönül kapısını tekrar açtırmaktır. Bu “tevbe-i nasuh”tur. Bir daha tekrar etmemek üzere biatını yenilemektir. 158 İşte bu hata “Kelime-i Tevhid”e karşı yapılan hatadır, özür dilemek de ancak onadır. “Mescidi Nebevi”de bir sütun bu hakikati her dem canlı tutmak için hadisenin olduğu günden beri ayakta durmakta ve idraklerde yaşatmaktadır. Bu meseleyi çok iyi anlamamız gerekmektedir. 4. Serir sütunu Efendimiz (s.a.v.) itikafta iken yanına yataklarını koydukları sütun. İtikaf, dünya işlerinden belirli bir süre uzaklaşıp o süre içerisinde zikir ve daha çok ibadetlerle meşgul olarak Hakk’ta fani olmaktır, “vahdet”tir. Yatakları demek, kendini teslim ettiği “Rahmeti İlahiyye” demektir. Özel rahmeti ilahiyye’nin simgesi o direktir. Böylece dikkatimiz bu hakikate çekilmek istenmiştir. 5. Muharras sütunu Efendimiz (s.a.v.)’ın korumalığını yapan sahabelerin beklediği sutundur. “Kelime-i Tevhid”in ve “Hakikati Muhammedi”nin korunmasının lazım geldiğini belirten sütundur. zahir ve batın 6. Vüfud sütunu Efendimiz (s.a.v.)’ın yanında heyetleri kabul ettiği sütun. Her bir heyet ziyaret ettiği yere ayrı bir ziyaret sebebi ile gelir; Hz. Muhammed’e ise, daha ziyade özel olarak “Hakikati Muhammedi” yönünden bilgi almak için gelinir, işte bu oluşumun ifadesi o direk ile belirlenmiştir. 7. Teheccüd sütunu Efendimiz (s.a.v.)’ın teheccüd namazını kıldığı sütun. Kur’anı Keriym İsra suresi 17/79 ayetinde, > ÙÛ ¦òÜ Ï¡ bã ©é2¡ ¤† v £ è n Ï ¡3î¤ Û£ a åß¡ ë ›WY › a¦…ì¢àz ¤ ß b¦ßbÔß Ù¢ 2£ ‰ Ùr È j¤ í ¤æa ó¬ ¨ Ç “ve minel leyli fetehecced bihi nafileten leke asa en yeb’aseke rabbüke mekamen mahmude” mealen, “gecenin bir vakti kalk senin için nafile hükmünde olan teheccüd namazını kıl umulur ki rabbın seni makamı mahmuda çıkarır.” ayetinin tahakkuk ve tatbikat mahallidir. 8. Halen imamın namaz kıldırğı mihrab “Hakikati Muhammediyye”nin bugünkü zahiri ve vekalet yeri 9. Efendimiz (s.a.v.)’in namaz kıldırdığı mihrab “Makamı Muhammedi”, bütün alemlerin ve varlıkların durduğu makam. “İmamül Mübin” (Önde olan imam). “Kelime-i Tevhid’in risalet dilinden izah, ilan ve şerh edildiği yer; Ka’be’den sonra ibadet hakkında en ulvi yer. 10. Halen hutbelerin okunduğu minber 159 “Hakikati Muhammedi”nin yaşanan zaman içerisinde zamanın icaplarına ve aslını bozmadan hakikatlerinin açılıp yenilendiği ve tekrarlandığı yer. 11. Müezzinlik Uluhiyyet mertebesinin Muhammediyyet mertebesinden açık il3anı. Yine aynı mahalden Muhammediyyet mertebesinin de bütün âlemlere olan ilânıdır. 12. İç kapı Cemeate içerideki dönüşümleri sağlayan geçit. Bu Hakk yolcularının kendi içindeki nefis mertebeleri düzeyinden dönüşümleridir. 13. İç kapı Diğerinin az yanında olan bu iç geçit Hakk yolcularının kendi iç bünyelerinde, Hazret mertebelerine geçişlerini göstermektedir. 14. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin kabri “Makam-ı Mahmud”un içindeki merkez nokta, işaret yeri, âlemin kalbi, Sûret-i Rasûllüllah’ın makamın son görüldüğü yer. Sukûnet deryası, İlâhi tecelligâh, aşıkların maşuku, ümitsizlerin ümidi, ariflerin marufu. 6.10.1982 Medine-i Münevver Bir gün denildi esselat Resule, Kılındı namazı hep fert ile, Acı çöktü bütün gönüllere, Sen o günleri hatırlıyor musun? O’na mekân oldu yattığı yer, Sûrettir orda yatan kulak ver. Ma’nâ da sırlar vardır ona er, Sen o sırları biliyor musun? Gerçi sûretin durur toprakta, Seni ihata etmiş bu babda. Bunlar hep mecazdır hakikatte, Sen o mecazı biliyor musun? Toprağın sarması muhaldir seni, Ne olursa olsun kabrin eni, Dar gelir yer, alamaz sineni, Sen o sineyi biliyor musun? Bu varlık senin çün var oldu. Bütün âlem de senden medfundu. Bu öyle bir ilâhi oyundu, O oyunu oynayabiliyor musun? Bu işler belirlendi ezelde, Neler vardır bilsen o güzelde. Bazen şarkı bazen gazelde, Sen o sırları duyabiliyor musun? 15. Hz. Ebubekir Sıddık (R.A.)’ın kabri 160 Sıddıkıyyet makamı, şeksiz şüphesiz, akıl yürütmeden her ne olursa olsun kabul ve tasdik makamı. Yanına geldi sevdiği sıddık, Daha sonra Ömer’ul Faruk. Kalmadı arada hiç ayrılık, Onların yattığı yeri biliyor musun? 16. Hz. Ömer’ül Faruk (R.A.)’ın kabri Hz. Ömer’in bilindiği gibi lâkabı “Faruk” fark edici, (ayırıcı) demektir. Yine bilindiği gibi Kur’an-ı Keriym’in de bir ismi ayırıcı manasında “Fürkan”dır. Yani zat’ın bütün özelliklerini “sıfat”, “esma”, “ef’al” mertebelerinde en güzel şekilde açıklayan demektir. İşte bu iki mertebe Hz. Rasûllüllah (s.a.v.) efendimize hayatlarında çok yakın oldukları gibi mematlarında da, yani yaşam sonrası hayatlarında da çok yakındırlar. Yani, Makamı İlâh-i ve Makamı Muhammedi’nin şeksiz şüphesiz tasdiği batın, her yönden bu tasdik halen dahi devam etmektedir. Hz. Ebubekir Sıddık bu tasdiği yapmış, bu mertebenin temsilcisi olmuştur. Bu tasdikten sonra, Makamı İlâh-i ve Makamı Muhammedi’nin şeksiz şüphesiz tatbikatta açılması izahı gerekecekti. İşte Hz. Ömer (r.a.)’da bu açılımın simgesi olmuştu. Bir yeniliğin oluşması için evvela çevreden tasdik, sonra da onun izâhı, yani özelliklerinin tatbikatla açıklanması gerekmektedir. Gerçek ise kabul görür, değilse unutulur gidilir. “Sıddıkiyyet” ve “Farukiyyet” kısaca bunlardır. Mevzuu olmadığı halde, ama yeri gelmişken Hz. Rasûlüllah’ın diğer “iki dostu ve akrabası” halifesinin Hz. Osman ve Hz. Ali (r.a.)’ın da niçin orada yanlarında olmadıklarını anlamağa çalışalım. Bilindiği gibi Hz. Osman (r.a.)’ın lâkabı “zinnureyn”, efendimizin iki kızıyla evlendiği için “iki nurlu” demektir ve kendisinin bilhassa yakınlarına karşı çok şevkatli olduğu söylenir. Eğer bu iki nurlu ve şefkatli insan Hz. Rasulüllah’ın kabri şeriflerine konsa idi kendisinden “zinnureyn” lâkabının alınması gerekecekti, çünkü orada sadece “Nuru Muhammedi” hakimdir, oraya başka nur giremez. Hal böyle olunca O’na yani Hz. Osman (r.a.)’a ayrı bir mekân gerekmekteydi. Defnedildiği yer de “cennet”tir, “cennet-ül baki” kabristanı. İşte böylece hem orada yatanlara, hem de orayı ziyaret edip dolaşanlara olmak üzere “iki nuru” fayda sağlamaktadır. Allah onlarda razı olsun. Hz. Ali (r.a.) (K.A.V.) efendimize gelince onun hali diğerlerinden biraz farklı olarak, varlığı Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) efendimize benzemektedir. Şöyle ki: Zat-ı İlahiyye, Mekke-i Mükerreme şehrini kendine saltanat yeri yapmıştır. (¢¢éܨ Û¨£ a £ü ¨ ¡a ü ) “lâ ilâhe illâ allah” Tevhid bayrağı orada asılıdır. ¡a éÛ Makam’ı oradadır. 161 (¢¢éܨ Û¨£ a £ü ¨ ¡a ü ) “lâ ilâhe illâ allah” Kelime-i Tevhid’in şerh ve çözüm yeri ¡a éÛ olan Medine-i Münevvere’de ise (¢¢éܨ Û¨£ a ¤4좉 † § ࣠z ߢ ) “muhammedin resul allahü”ın “Hamd” bayrağı asılıdır. Makam’ı orasıdır. İşte Hz.Ali (r.a.) (K.A.V.) efendimiz de (¢¢éܨ Û¨£ a ¤4좉 †§ ࣠z ߢ ) “muhammedin Rasûl allahü” bayrağını en güzel şekilde hem kendi varlığında, hem de alemde şerh ve çözüme kavuşturduğundan ona da ayrı bir saltanat yeri lâzım geldiğinden kabri şerifleri Irak sınırları içinde “Necef” denilen yerdedir ve burası da onun Ali Veliyuullah “Seyyidlik” bayrağının asıldığı yer olan onun makamıdır. “Necef” sayı değeri itibariyle, (æ æ) “nun” 50 (x x) “cim” 3 (Ò Ò) “fe” 80 = 113 / (5+8) 13 tür. Görüldüğü gibi Hz. Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimizin şifre ve hakikatlerinin çözüm makamı olduğu belirtilmekte geriye kalan 3 ise, üç (3) mertebeden yayın yapıldığını “ilmel yakiyn”, “aynel yakiyn”, “hakkel yakiyn” olduğunu bildirmektedir. Bu sayı değerinde küçük bir uygulama daha yapmak istedim, çıkacak sayı değerinin kısacık izahını ilerdeki sayfalarda yapmaya çalışacağım. (æ æ) “nun” 50 (x x) “cim” 3 = 53 eder, ki bu sayı bizimle ilgili bir şifre sayıdır. Nasıl ki, Hz. Rasûlüllah (s.a.v.) Mekke-i Mükerremede kalsa idi ikinci derecede bir ziyaret yeri olacak idi. Bu hakikate binaen Hz. Ali (k.a.v.) de Medine-i Münevvere’de kalsa idi nezaketen kendi bayrağını açamayacak ve velâyeti gizli kalacaktı. İşte bu oluşum gereği onun lâkabı “Keremullahu veche” Allah ona her yönden ikramda bulundu ve bu ikram Mekke-i Mükerreme’den yani Mertebe-i Uluhiyyet’ten verildi ve Hz. Rasûlüllah (s.a.v.)’ın “Kevser gölü” ve ırmağının hakikati ondan akmaya başladı, halen de devam etmekte ve kıyamete kadar da devam edecektir. (21) (Not : (21) Bu hususta mübarek geceler ve bayramlar adlı kıtabimzda da bilgiler vardır.) 17. Üzerinde Ahzab suresi 40. ayet yazılı 1. pencere 18. Üzerinde Hucerat suresi 3. ayet yazılı 2. pencere 19. Üzerinde Hucerat suresi 2. ayet yazılı 3. pencere 20. Cibril Makamı Orada Cibril (a.s.)’a da bir makam vermeden olmazdı. Onun makamı girip çıktığı yer diye belirtilen “Baki” kapısına doğru sağ tarafta yukarıda bir penceredir. Makamı Uluhiyyet’ten, Makamı Muhammediyye’ye olan hitaplar oradan böylece akmakta idi. Esasen onlar kesilmiş de değildir. 21. Baki kapısı 162 Bu kapı hakkında “Bab’üs SELÂM” (SELÂMet kapısı) ile birlikte bilgi vermeye çalışacağız. 22. Cibril kapısı Az yukarıda Cibril As. makamından bahsedilmişti. Burada ise, “kapısından” bahsedilmektedir. O hazretin giriş çıkışına engel her hangi birşey yoktur. Kapılara ancak kütle, madde varlıklı olanların ihtiyacı vardır. İşte bundan anlaşılıyor, ki her hangi bir “ümmeti muhammed” gerçek hakikatleri idrak etmiş ise ve bunları bazı kabiliyetli kimselere ulaştırıyorsa o insanlar arasında “mertebe-i cebrailiyyet”in temsilcisi sayılırlar. İşte o kapı bu neş’ede olan insanların kapısıdır ve hemen önünde “Eshabı Suffa”nın makamı vardır, yani eğitim mahallidir. Gönlüne gelen gerçek Hakk bilgisi “cebrailiyyet mertebesi”nden de gelir. İşte sana gelen o bilgileri sen de bir başkasına doğru olarak aktarabilirsen o hususta sende de “mertebe-i cibrillik” faaliyete geçmiş olur. Böylece gönül ravzana girdiğinde o kapı senin “cibril kapısı” olur. 23. Nisa/kadın kapısı Bu kapı cibril kapısının hemen yanındaki kapıdır. Bugün kadınlar o kapıdan giremiyor. Kapı girişleri arka taraftaki büyük kapılardandır. Herhalde evvelce hanımları oradan kabul ettikleri için o kapının ismi “nisa kapısı” olarak kalmış. Bugün için düşündüğümüzde kadın nefsi küll’ün temsilcisi olduğundan, efendimizde hem aklı küll’ü, hem de nefsi küll’ü temsil ettiğinden tabii ki, orada nefsi küll’e de bir makam verilmesi lazım gelecekti. İşte bu kapı da nefsi küll bilgilerinin girip çıktığı seyr kapısıdır. 14-09-2001 Medine-i Münevvere Mescidi Nebevi 24. Eshab-ı Suffa Yanları açık üstü kapalı mahallere bilindiği gibi halen daha “sofa” tabir edilir. “Eshab”, sahibler demek olduğundan “sofa” da, kalan dostlar demektir. Bu kimseler ortalama 250 kişi, zaman zaman da 400 kişiye kadar çıkarlar, orada kalırlar, devamlı eğitim ile uğraşırlarmış. Burası İslamiyyetin ilk üniversitesi olmuştur. İslamiyyet genişledikçe, yeni yeni beldeler alındıkça Efendimiz onları, oralara ya kadı veya vali tayin ederek, gittikleri yerde İslami eğitimi sürdürmüşlerdir. İşte şimdi şu anda aynı mekânda şu satırları kağıda dökerken birden kendimi “Eshabı suffa” gibi zannettim. Allah (c.c.) onlardan razı olsun. Dini Mübini İslam’ın bilgileri onların fedakerane çalışmalarıyla bu günlere ulaşmıştır. Bir bakıma “sufi” kelimesi de buradan türemiştir diyebiliriz, çünkü çok mütevazi ve mütteki olarak hayatlarını sürdürüyorlardı. Ravza-i Mutaharra’nın içindeki bu bölüm Hakikati Muhammedi ilminin toplanıp dağıtıldığı, geliştirildiği, uygulandığı yerdir. 25. Mihrab 163 Şu anda imam efendinin namaz kıldırmadığı rastgelen mü’minin önünde durabileceği bir ziyaret yeridir. Sonradan gelen idareciler, “biz Hz. Peygamberin makamında namaz kıldıramayız,” diyerek o mihrabı yaptırarak orada imamlık yapmışlardır, tarihi bir ziyaret yeridir ve o mihrabın önündeki direk, cennet bahçesinin 33 direğinden sonra sarı çiçekli 20 direğin daha ilavesiyle 53 üncü direk olmaktadır. (Krokide işaretlidir) Medine-i Münevverede ilk günlerden itibaren Rabbı’ma acaba burada da bize ait bir işaret, sembol var mıdır diye niyazda ve araştırmalarda bulunuyorken, nihayet o Mihrab’ın önündeki direk, sanki burası, burası diyordu. Evet gerek sayı hesabı, gerek konumu itibarıyla o direk gönlümüze yakın geldi. “Allahu a’lem” (Allah daha iyisini bilir.) Tabii ki o direkte diğerleri gibi herkesindir. Biz zahirine değil batınına bakmaktayız. Ayrıca Ka’be-i Muazzama’da bulunan “Bab’ül Feth” ile “Bab’ül Umre” arasındaki 53 nolu “Kehribarı babı şami” (elektrikli kapı) yani yürüyen merdivenli kapıda da manen şifremiz vardır. (22) (Not: (22) Bu hususta geniş bilgi (Terzi Baba) isimli kitabımızda vardır.) 26. Bab-üs Selâm “Selâm”, selâmet, saadet kapısı. Burası krokide (26) fakat “Ravza-ı Mutahhara” Mescidi Nebevi’nin 1 no.lu kapısıdır. Tam karşısına isabet eden kapı (41) nolu “Baki” kapısıdır ve ikisinin arası oldukça geniş uzun bir yol “koridor”dur ve sonuna doğru gelindiğinde Efendimiz (s.a.v.)’in önünden geçilmektedir. Kur’anı Keriym Yunus suresi 10/25 ayetinde, 6¡â5 £ Ûa ¡‰a… ó¨Û¡a a¬ìÇ¢ ¤†í ¢éܨ Û£ aë ›RU › §áî©Ôn ¤ ߢ §ÂaŠ• ¡ ó¨Û¡a ¢õ¬b' í ¤åß ô©†è¤ í ë “vallahü yed’u ila daris SELÂMi ve yehdiy men yeşaü ila sıratın müstekiymin” mealen, “Allah SELÂMet yurdu cennete çağırır ve dilediğini doğru yola iletir.” ayetinin bahsettiği dünyadaki “SELÂMet yurdu” Ravza-ı Mutahhara’dır ve oraya da 1 nolu kapı olan “babüs SELÂM”dan girilir. Gerçi Ravzanın bugünkü haliyle 42 kapısı vardır; hepsinden de içeriye girilir amma 1 inci “bab’üs SELÂM”dan (SELÂM kapısından) girerek, o koridoru bir defa olsun irfaniyetle geçmek gerekir, Hakk’a giden yol “sıratı müstakiym”, “sıratullah”tır. Şöyle ki, o mübarek koridorun kapıdan girip az yukarıda bahsedilen mihraba kadar olan kısmı “Sıratı Müstakim” bölümüdür, yani “ettur-u seba” (yedi tur) 7 nefis mertebeleridir. Ondan sonra dışarıya çıkıncaya kadar da “sıratullah” “Hazarat-ı Hamse” (beş hazret mertebesi) ve “Mi’rac” yoludur. Cennet bahçesinin içinden geçen bir bölüm, bu dünyada Ka’be-i Muazzama tarafından sonra yapılan en mühim ibadet ve ziyaret yeridir. Beyaz direkler, vasıtaları gibidir. ki sanki onlar ma’nâ âlemine yükselmeğe hazır, gök Onların birinci (1.) bölümüne geldiğinde, 164 Kur’anı Keriym Fecr suresi 89/29-30 ayetindeki, › =ô©…bjÇ¡ ó©Ï ó©Ü ¢ ¤…bÏ ›RY › ó©n ä£ u ó©Ü ¢ ¤…aë ›SP “fedhuliy fiy ibadiy” “vedhuliy cennetiy” mealen, “Benim has kullarımın arasına gir, onlarla birlikte benim zat cennetlerime dahil ol” müjdesini duyar gibi olursun. Burası “Tevhidi ef’al” cennetidir. Az ilerlediğinizde ikinci bölüm beyaz direkler arasına gelirsin, ki burası da “Tevhidi esma” cennetidir. Ef’al cennetinde, bütün fiillerin Hakk’ın fiili olduğunu, ancak “Hakikati Muhammedi” kanalıyla zuhura çıktığını idrak etmiş olursun. Esma cennetinde, hangi isimle vasfedilmiş olursa olsun bütün isimlerin Hakk’ın isimleri olduğu ancak cami ismi olan “Hakikati Muhammedi” kanalıyla zuhura çıktığını idrak etmiş olursun. Üçüncü (3) bölüm beyaz direkler arasına geldiğin zaman, burası da “Tevhidi Sıfat” cennetidir. Burada bütün sıfatlar yine Hakk’ın sıfatlarıdır, ancak “Hakikati Muhammedi” kanalıyla zuhur etmekte olduklarını idrak etmiş olursun. Dördüncü (4.) bölüm beyaz direkler arasına geldiğin zaman, burası da “Tevhidi zat” cennetidir. Burada bütün varlıkların zat’larının tek zattan kaynaklandığını, bu oluşumun da yine “Hakikati Muhammedi” kanalıyla zuhura çıktığını idrak edip bütün mertebeleri ile gerçek tevhidi idrak etmiş olursun. Kur’anı Keriym Muhammed suresi 47/19 ayetindeki, ¢éܨ Û£ a £ü¡a é¨Û¡a ¬ü ¢é 㣠a ¤áÜ Ç¤ bÏ ›QY “fa’lem ennehu lâ ilâhe illallahü” mealen, “Bil ki; muhakkak o lâ ilâhe illâ allah’tır” “Muhammed” elbisesiyle zuhur eden (¢¢éܨ Û¨£ a ¤4좉 †§ ࣠z ߢ ¢éܨ Û¨£ a £ü ¨ ¡a ü) ¡a éÛ “lâ ilâhe illâ allah muhammedin resul allahü” “Zat-i haberini” risaletini, kendi hakikatini “Muhammed” ismiyle açığa çıkarmıştır. Bu hisler ve yaşam ile az ileriye gittiğinde işte orası “Makamı Mahmud” yani “Makamı Muhammed”dir. İşte şimdi sen birinci (1.) pencerenin önündesin, onun üzerinde Kur’anı Keriym Ahzab suresi 33/40 ayetindeki, ¤áØ ¢ Û¡ bu¡‰ ¤åß¡ §†y a ¬b2 a ¥† z £ ߢ æb× bß ›TP ¡ Û¨ ë 6åî©£ j¡ ä£ Ûa ám bë ¡éܨ Û£ a 4좉 ¤åØ 165 › ;bঠî©ÜÇ §õ¤ó( ¡£3Ø ¢ 2¡ ¢éܨ Û£ a æb×ë “ma kane muhammedin ebe ehadin min ricaliküm ve lakin rasulellahi ve hatemennebiy ve kenellahü bi külli şey’in aliym” mealen, “Muhammed (s.a.v.) erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; fakat o Allah’ın rasulü ve Peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilir,” buyrulmaktadır. Evvela kısaca, rakkamlara dikkat etmemiz gerekecektir. Bakın sure 33, 33 direkli cennet bahçesinin hakikatini yine aynı sayıdaki surenin 40 ıncı Ayet’i açıklamaktadır, bunlar tesadüfi şeyler değildir. Özet olarak: Muhammed (s.a.v.) batıni yönden sizler gibi, çoluk çocuk sahibi bir beşer değildir. “Muhammed” elbisesiyle tecelli etmiş; zatından sıfatına, sıfatından esmasına, esmasından ef’aline tenezzül ederek irsal etmiş; Rasullük yapmış; ve bu hakikati “Muhammed” elbisesi ile sona erdirmiştir. Ondan sonra resmi olarak böyle bir tecelli olmaz, ancak varislerinde bu hadise batınen kıyamete kadar devam edecektir. onun Bu hakikat kendisinde Ayet’in belirttiği sayıda 40 yaşlarında ortaya çıkmıştır. Allah gerçekten neyin ne olduğunu, kimin beşerriyeti, kimin Uluhiyyet’i ile yaşadığını çok iyi bilir. Çünkü gerek halkıyeti yönüyle, gerek Hakkiyet’i yönüyle cümleden zuhurda olan ondan başkası değildir. Zaten alemde başkası yoktur. Evet bu güzel duygular içinde bir iki adım daha attığında birinci (1.) pencerenin sağ tarafına yaklaştığında, işte o anda alemlerin sultanının tam karşısında olduğunu bilmelisin. Bu hadise, Ka’be-i şerifedeki; Hacer’ul Esved’in tam karşısında durmaya, zat’a ayna olmağa benzer. İşte o anda sende Hz. Risalet penah-i Efendimizin aynası, hatta aynısı olmaya çalışırsın. O’na bundan daha çok zahir alemde yaklaşman mümkün değildir, gönül aleminde ise, senden ayrı değildir. Ka’be’de, seyirde ve tavafta, yaşadığın anıların dışında, hiç bir anın bu kadar güzel, bu kadar hoş, bu kadar bereketli ve nurlu değildir. Ve şöyle SELÂMlar dilinden dökülmeğe başlar. Esselâtü Esselâtü Esselâtü Esselâtü Esselâtü Esselâtü Esselâtü Esselâtü Esselâtü Esselâtü vesSELÂM vesSELÂM vesSELÂM vesSELÂM vesSELÂM vesSELÂM vesSELÂM vesSELÂM vesSELÂM vesSELÂM aleyke aleyke aleyke aleyke aleyke aleyke aleyke aleyke aleyke aleyke ya ya ya ya ya ya ya ya ya ya Rasulellah. Nebiyyallah. Cemali pak. Kemali pak. Varlığı Hakk. Gönüller sultanı. Aşıklar kıblegahı. Dertliler dermanı. seyyidel evveline vel ahirin. Hakikati Muhammedi. 166 Artık sen orada yoksun zaten. Sende mevcud mertebe-i Muhammedi, aslı olan, Hakikat-i Muhammedi ile birleşmiştir. Sen gerçekten “fena firrasul” (Rasul’de fani), o yoldan da “Baka billâh” (Hakk’ta baki) olmuşsundur. Ne varlığın, ne sesin, ne nefesin kalmıştır. Ancak orası durma yeri değildir, arkadan gelenlerin hakkını da korumak gerekir. Bu hisler içinde: Ayrılmak istemez gönül yardan Vakti firaktır ne gelir alden. Hasret başladı daha bu andan Hoşça kal ya Rasulellah. Sanki ravza geldi benimlen. Belki ben kaldım onunlan. Ayrılamadım huzurundan. Hoşça kal ya Rasulellah. Hoşça kal ya Rasulellah. Diyerek birkaç adım daha yan yan atarak yüzün oraya doğru bu sefer üzerinde, Kur’anı Keriym Hucurat suresi 49/3 ayetindeki, ¡éܨ Û£ a ¡4좉 †ä¤ Ç¡ ¤áè¢ m aì• ¤ a æì¢ š £ Ì¢ í åí©ˆ Û£ a £æ¡a ›S 6ô¨ìÔ¤ n£ Ü¡Û ¤áè¢ 2 ì¢ÜÓ¢ ¢éܨ Û£ a åz n ߤ a åí©ˆ Û£ a Ù÷¡ Û¬¨ ¯ë¢a › ¥áî©ÄÇ ¥Šu ¤ aë ¥ñŠ1¡ ̤ ß ¤áè¢ Û “innellezine yeguddune esvateküm ‘inde Resulillahi ulaikelleziynemtehazellahü kulubehüm littakva lehüm mağfiratün ve ecrun aziym”, mealen, “Gerçekten Allah’ın Peygamberi yanında seslerini kısanlara, bunlar o kimselerdir ki, Allah kalplerini takva için imtihan etmiştir, onlara bir mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.” ayetinin sana sırrı açılır. Yine burada da sayılara azıcık dikkat edelim, sure no’su 49 dur, kendi içinde toplarsak, 4+9=13 eder, bu da bilindiği gibi Hz. Rasûlüllah-ı’ın şifre rakamıdır. Ayet sayısı olan üç (3) ise bu hakikatleri üç (3) yönlü, yani “ilmel yakıyn”, “aynel yakıyn”, “Hakk’el yakıyn” mertebelerinden idrak etmektir. Allah’ın peygamberi yanında seslerini kısanlar. (s.a.v.)’in “sıddıkiyyet mertebesi”dir. “Seslerini kısanlar”, kendi varlıklarında, kalmadığından zaten sesleri çıkmaz. Burası Hz. Rasulüllah kendilerine ait birşeyleri Eğer daha sesleri çıkıyor ise, o mertebeye ulaşamamışlar demektir. Çünkü alemde tek ses vardır o da “Hakikati Muhammedi”nin sesidir. “Bunlar o kimselerdir, ki Allah kalblerini takva için imtihan etmiştir.” “Takva”, sakınmak olduğundan, her mertebenin kendine göre takvası vardır. Bu mertebenin takvası ise, Hakk’ın varlığını unutup, kişinin kendi varlığına düşmemesidir. 167 Bunlara nefislerinden mağfiret ve kendi hakikatlerini anlama yönünden büyük mükafat vardır. Böylece “sıddıkiyyet mertebesi”ni de SELÂMladıktan sonra yine yan yana birkaç adım daha atarak, bu sefer üçüncü (3.) pencerenin önüne gelirsin. Burası “Farukiyyet” makamıdır. Ona da gereken nezaketle SELÂMı verdikten sonra o pencerede yazılı ayetin yaşamına geçersin. Kur’anı Keriym Hucurat suresi 49/2 ayetindeki, aì¢äß ¨a åí©ˆ Û£ a bè¢ í£ a ¬bí ›R ¡£ój¡ ä£ Ûa ¡p¤ì• Ö¤ìÏ ¤áØ ¢ m aì• ¤ a a¬ìÈ¢ Ï ¤Šm ü §œÈ¤ j Û¡ á¤ Ø ¢ š ¡ È¤ 2 Š¡ è¤ v × 4 ¡ ¤ìÔ Û¤ b¡2 é¢ Û a뢊è v ¤ m ü ë ¤› æë¢ŠÈ¢ ' ¤ m ü ¤án¢ 㤠aë á¢áØ ¢ Û¢ bàǤ a Áj z ¤ m ¤æa “ya eyyühelleziyne amenu la terfe‘u asvateküm fevka savtin nebiyyi ve la techerü lehü bi’l kavli kecehri ba’dıküm liba’dın en tahbeta a’malüküm ve entüm la teş’urune” mealen, “Ey iman edenler seslerinizi peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın ve birbirinize bağırır gibi ona bağırmayın, haberiniz olmadan amelleriniz boşa çıkıverir.” Burada da yine sayılar dikkat çekicidir; az evvelki ayette olduğu gibi bu ayet de 49 nolu surenin 2 inci ayetidir. Bunun ifadesi 4+9=13 Hz. Rasulüllah’ı, bu mertebede dahi iki (2) zâhir ve bâtın idrak demektir. Burada bir şeye dikkat çekmemiz gerekmektedir. Evvelki Âyette “seslerini kısanlar” burada ise, “seslerinizi peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın,” buyruluyor. Birincide, “Hakikati Muhammedi” denizinde gark olanlar; İkincide, “hakikati Muhammedi” deryasına girip orada yıkanıp yeni bir hayatla ve “sıreti Muhammedi” ile o deryadan çıkarak etraflarını eğitiyorlarken, nefislerine kapılıp, halkın ezası ve zorlukları karşısında yılmadan, bıkmadan ve seslerini Hz. Muhammed’in risaletleri döneminde nasıl yumuşak ve müşfik davranmışlarsa siz de öyle davranarak, eğitimde ve diğer zamanlarda seslerinizi, onun sesinden daha yüksek çıkarmayın. Ömerül Faruk, bilindiği gibi, yüksek adalet sahibi olduğundan, haklıyı ve haksızı çok iyi ayırma kabiliyeti vardı. İşte o mertebe “Farukiyyet” yani “Furkan mertebesi”dir. Aynı zamanda “sıfat mertebesi”dir. O halden sonra artık birbirinizle konşutuğunuz gibi ona seslenmeyin, çünkü o sizler gibi sadece beşer değil, aynı zamanda “Rasul”dür. Ancak siz bu hakikatleri pek düşünmüyorsunuz. Kısaca toparlarsak üçüncü (3.) pencerede bu hisler içinde birinci (1.) ayette, belirtilen “Hakikati Muhammediyye”yi iyice tanımak, onda yok olmak; 168 ikinci (2.) başlamak; de, böylece sesini çıkaramamak, o deryada yüzmeye üçüncü (3.) de ise, tekrar yeni bir varlık bularak, irşat vazifesine başlamak, anlatılmaktadır. Orada da fazla duramayıp, arkadan gelenlere yol açmak üzere boyun bükerek, kısalan yolu tamamlamak üzere “Makamı Mahmud”a, “Makamı Sıddıkiyyet”e, “Makamı Furkaniyyet”e tazim ve SELÂM ederek, yoluna yavaş yavaş bu hakikatleri yaşayarak devam edersin. Oranın iki (2) çıkış kapısı vardır. Biri koridorun sonunda bedenliler için “Baki kapısı” cennetül bakiye açılan; diğeri de az yukarıdaki “Makamı Cibril” penceresidir. Buradan da bedensizlerin, “alemi ervah”a uruc ederler, yükselirler. Bu koridorun aynı zamanda bir ismi de “Medine’nin zaman tüneli”dir. Bütün zamanları da içinde bulundurur. İşte bu hakikatleri idrak ederek, alemlerin sultanının önünden ayrılan kimse, bu iki kapıdan çıkarak; ya “baki” olan gönül cennetinde, ya da gönül semasında yaşamlarına devam ederler. Misafir olarak gelenler, tekrar yerlerine dönünce, yani eski beşeriyyet hallerine dönünce bulundukları yerde, batınen “Makamı Mahmud”un zahiren de “Şeriatı Muhammedi”nin temsilcileri olurlar. İşte sen de bu hallere sahip olmak istersen, bulunduğun yerde böyle kimselerin var olup olmadığını araştır, eğer bulabilirsen hiç durma, onlardan hemen bu hallerin eğitimini al, öylece alemlerin sultanını bilerek ziyaretine git. “Bab’üs SELÂM”dan girip, “baki kapı”sından çıkarak yapılan ziyaret saat olarak belki onbeş dakikada biter amma gerçekten eğitimini alarak oradan geçmek ortalama 15-20 sene sürer, ki ancak irfaniyyet ve muhabbet ile gerçekleşir; iyi anlamaya çalışalım. Tabii ki, Hz. Rasulüllah’ı her mertebedeki ümmetinin ziyaret hakkı vardır, ancak şeriat mertebesindekiler, bulundukları idrak ve anlayış düzeyinden, tarikat mertebesindekiler tarikat mertebesinden, hakikat mertebesindekiler hakikat mertebesinden, marifet mertebesindekiler marifet mertebesinden ziyaret ederler, ki iyi niyetle yapılan her ziyaret makbuldür. Allah cc. bütün ziyaretlerinizi kabul etsin. Amin. 30-09-2001 Mekke-i Mükerreme Ka’be-i Muazzama Şimdi biraz daha Mescidi Nebevi’nin bazı özelliklerini anlamaya çalışalım. 27 açılır, kapanır kubbesi vardır. Tabii ışıklandırma için herbiri 80 ton ağırlığındadır. Kapladığı alan 324 m2 dir. Her kubbede 2.5 kg toplam 67.5 kg altın kullanılmştır, Medine’de imal edilmiştir. Ayrıca arka orta yerde iki (2) adet üstü açık alan vardır, ki gerektiğinde onların da üstü altı (6) şar adet direklere monte edilmiş muazzam hidrolik sistemiyle çalışarak açılıp kapanan şemsiyelerle örtülmüştür. Açılır kapanır sağlanmaktadır. kubbe ve şemsiyeler ile alemi ervahla irtibat Genel olarak anlatılacak pekçok şeyler daha vardır, fakat gayemiz oranın teknik özelliklerini saymak değil, içinde bulunan bazı mertebeleri kısa kısa anlayabildiğimiz kadar anlatmaya çalışmaktır 169 Bugün Mescid-i Nebevi’nin kapladığı alan “eski Yesrip” Medine şehrinin kapladığı alan olduğu söylenir. 98,326 m 2 olan Mescid’in kapladığı alan nerdeyse 100 dönümlük oldukça geniş bir sahayı kaplamaktadır. İçinde, üstünde, terasta ve bahçesinde toplam 698.000 kişi namaz kılabilmektedir. İnşaatı mimarisi, tezyinatıyla gerçekten dünya da Ka’be-i Muazzama’dan sonra, bir işi benzeri olamayacak Hz. Rasulüllah (s.a.v.) alemlerin sultanına yaraşır “liva’ul hamd” sancağının dalgalandığı muhteşem binadır. Medine’de ilk yapılan mescid “küba mescidi” ittika sahiplerinin, şeriat mertebesinin ilk temelinin atıldığı, Kelime-i Tevhid’in orada ilk defa resmen okunduğu yerdir. “Cum’a mescid”i ilk tarikat mertebesinin temelinin atıldığı yerdir. “Mescid-i Nebevi” ise, hakikat ve ma’rifet mertebelerinin temelinin atılıp, temelleştirildiği yerlerdir. Daha sonra yapılan adına “kıbleteyn” denilen mescid ise, kıblenin Kudüs’ten alınıp tekrar Ka’be-i Muazzamaya verildiği dünya ve mana alemindeki çok büyük değişikliği ifade etmektir. Böylece, merkez “sıfat” mertebesinden “zat” mertebesine, yani “Museviyyet” ve “İseviyyet” mertebesinden alınıp “Muhammediyyet” mertebesine döndürülerek, “mertebe-i İbrahimiyyet”in gerçek ve Hakk’a ulaşan devamının, “mertebe-i İbrahimiyyet”ten “Mertebe-i Muhammediyye”ye ancak bu yoldan da Hakk’a ulaşmanın mümkün olduğunu açık olarak bildirmektedir. Mescid-i Gamame (Bulut mescidi) Her zaman Rasulüllah (s.a.v.)’ın başının üstünde güneşten korunması için, bir bulut dolaşmakta idi. Bu yüzden gölgesi de yere düşmemekte idi. Bunun hatırasına binaen yapılan bu mescidin taşları bile gri renkli taşlardır, bakıldığı zaman bulut gibi görünür. Bulut “cami-i a’ma’iyyet” hakikatini ifade etmekte, Hz. Rasulüllah (s.a.v.) gölgesinin yere düşmemesi ise, kendisinin bir nur olduğu, nurun ise gölgesinin olmasının mümkün olmadığının gerçeğidir. Ebubekir Sıddık mescidi “Sıddıkiyyet mertebesi”nin zahiri genele Nebevi’deki makamı ise, batıni makamdır. açık yönüdür. Mescid-i açık yönüdür. Mescid-i Ömer’ul Faruk mescidi “Furkaniyyet mertebesi”nin zahiri genele Nebevi’deki makamı ise, batıni makamdır. Osman Zinnureyn Mescidi Sevgi, muhabbet ve nur mertebesinin zahiri genele açık yönüdür. Baki kabristanındaki makamı ise, batını makamıdır. Hz. Ali (k.a.v.) mescidi İlim, şeceat, mertlik mertebesinin zahiri, genele açık yönüdür. Batıni ve velayet mertebesinin zuhur mahalli “Ali veliyyullah” sancağının dalgalandığı yer ise, “necef”teki muhteşem kabridir. Ehli Beyt 170 Söz Hz.Ali (RA)’a gelmişken, mevzuumuzla fazla ilgili olmadığı halde “Ehli Beyt”i hanedanın şehit edilişleri hakkında birkaç satır yazmak istedim. Çünkü bu alevilik - sünnilik İslamın çok yersiz ve hazin bir tablosudur. Gerçek bir müslümanın, gerçek manada “sünni” aynı zamanda da gene gerçek manada “alevi” yani Hz. Ali’yi sever olması lazımdır. Sünnilik Hz. Muhammed’e (s.a.v.), Alevilik Hz. Ali’ye bağlılık gibi bir şey kat’iyyetle ne düşünülebilinir ve ne de kabul edilebilinir. Müslümanın tek ismi vardır, o da yine “müslüman”dır. Sünneti seniyyeye zaten mutlaka uyması lazımdır, bu yüzden “sünnidir” denilirse doğrudur. Fakat müslüman Allah’ın ve peygamberinin belirlediği kurallar içerisinde evvela müslüman ondan sonra belki eğilimine göre bir başka ilave kelime kullanılabilinir. Bu ölçünün dışındaki isimler siyasi guruplaşmalardan başka bir şey değildir. parti isimleri gibi olan Bu gurupların oluşması ise, İslam’ı iyi anlayıp değerlendiremediğimizden ortaya çıkan anlam kargaşalıklığındandır. Biz yine kısaca “Ehli Beyt” konusuna gelelim. Acaba?…. Cenab-ı Hakk: acizmiydi ki, Hz. Rasulüllah (s.a.v.)’ın “Ehli Beyt”inin hepsi, hatta bir rivayete göre, habibinin dahi “Hayber kalesi” feth edildiğinde yediği bir yemekten zehirlendiği, yediği bir yemeğin içindeki zehirin geç tesir eden bir zehir olduğundan hemen anlaşılamadığı ölüm sebeplerinden biri ve etken olanın bu zehir olduğu söylenir. Böylece hepsi bu dünyadan şehiyd olarak ayrıldılar. Allah c.c.’ nün, haşa onları koruyacak gücü yok muydu? Tabii ki böyle bir şey düşünülemez bile; o halde bu hadisenin bir hakikatı olmalı ve biz onu aramalıyız. 1400 küsur seneden beri yapılan kavga yerine uzlaşma aramalıyız. Daha bu konuyu çözemeyen ve hep 1400 küsur sene geride yaşayan “sünni alevi” ayrılıkçı anlayışı içerisinde bocalayıp duran saf, temiz, bitaraf müslüman kardeş ne zaman ve nasıl bir huzura kavuşabilecektir? … İnşeallah alimlerimiz bir araya gelirler de aşağıda belirtmeğe çalışacağım Ayet-i Kerime’nin gerçek ifadesini idrak ederek müşterek bir zeminde buluşurlar da, bu oluşumların gerçek yüzü ve hakikati ortaya çıkar. Aslında zaten ortadadır, gizli bir şey yoktur ancak bizim gözlerimiz ve akıllarımız perdeli olduğundan bu gerçekleri görme imkanımız olmuyor, bu yüzden yaptığımız işler “körlerin döğüşü”nden başka bir şey olmuyor. Kur’anı Keriym Nisa suresi 4/69 ayetindeki, ¤áè¡ î¤ Ü Ç ¢éܨ Û£ a áÈ ã¤ a åí©ˆ Û£ a Éß Ù÷¡ Û¬¨ ¯ë¢bÏ å ¢ y ë 7 åî©zÛ¡ b – £ Ûaë ¡õ¬a†è ' ¢£ Ûaë åî©Ôí©£†– ¡£ Ûaë å j¡ ä£ Ûa åß¡ › 6bÔ¦ î©Ï‰ Ù÷¡ Û¬¨ ¯ë¢a “feulaike me’alleziyne en’amallahü aleyhim minennebiyyiyne vessıddiykıyne veşşühedai ves salihıyne ve hasüne ulaike refiykan” mealen, “Allah’ın üzerlerine nimet verdiği, Peygamberler, sıddıklar, şehiytler ve salihler, işte onlar ne güzel arkadaştırlar.” 171 Ayeti Kerime bu kadar açık ve sarih iken “ehli beyt”in niye şehiyd edildiği, siyasi hesaplarını yapmak kime ne kazandırdı ki?… “Hane-i Saadet”, “Penc-ü Ali aba”, yani Hz. Muhammed (s.a.v.), kızı Fatıma, yeğeni ve damadı Hz. Ali (K.A.V.), oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir. Yukarıda da ayette bahsedilen dört (4) mertebenin de kemali “Ehli beyt” hanedanında bulunması gerekiyordu, aksi halde tam kemalde olmazlar bazı yönleri eksik olurdu ki, bu eksiklik de o “hane-i saadet”e yakışmaz idi. Ayette belirtilen “peygamberlik” asaleten o ailenin vasfıydı. “Sıddıklık” yani doğruluk ve tasdik etme, tabii halleriydi; “saliklik” ise günlük yaşantılarıydı. Geriye bir şehiydlik kalıyordu, ki bu da sonlarının böyle olmasını ve kendi bünyelerinde yukarıda belirtilen dört (4) mertebenin iştirakı ile kendi kemallerine ulaşmaları gerekiyordu. Kendilerinin şehiyd edilmeleri onların bir aciziyetleri değil bilakis derecelerinin yükselmesi ve kemalatlarını sağlamaktı. Meseleye bir de bu yönüyle bakarsak fikir ve kanaatlarımızda değişiklik olacağını zannediyorum. Allah cc. daha iyi bilir. Biz yine konumuza dönmeye çalışalım. Bilali Habeşi mescidi Bilali Habeşi hatırasına binaen yapılmış olan bu mescid ise, ezanı Muhammedi Kelime-i Şehadet’in alemlere ilan edilişinin sembolü mertebesindedir. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM (Savaşları) Bu bölümde savaşların tarihçilerini değil kısa, kısa manevi manalarını vermeğe çalışacağız. Bedir Savaşı Adı da üstünde olduğu gibi, Hz. Rasulülah’ın evvela Arap yarımadasına oradan da bütün dünyaya “Bedir/Ay” gibi parlak Nuru Muhammed’inin resmen doğmaya başladığının ilan ve ifadesidir. Sayı değeri, (l l) “be” 2 (……) “dal” 4 (‰‰) “rı” 200 dür. Toplarsak (2+4+2)= 8 eder, bu da iki adet 4 demektir. Biri İslamın hakikati, diğeri Hz. Rasulüllah’ın simgesidir. 4 - 1=3 /13 Uhud Savaşı Oldukça kritik ve çok mühim bir savaştır. Evvela bulunduğu mevkii anlamaya çalışalım. “Uhud” bilindiği gibi Medine-i Münevvere civarında bir dağdır, ön tarafı düzlüktür. Savaş işte bu düzlükte olmuştur, yani orası oyun “savaş” sahnesidir. O düzlüğün arkasında iki (2) ve iki (2), yan yana, dört (4) tepe, o tepelerin arkasında da yarım halkayı belirten bütün bir dağ devam etmektedir. Böylece tepelerin sayısı beş (5) olmaktadır. 172 Bu tepelerin karşısında da iki (2) küçük tepe vardır, ki bunlara “ayneyn tepesi” denmekte ve savaş esnasında okçuların menzil tuttuğu tepelerdir. Şimdi bunları anlamağa çalışalım. “Uhud” dağı bir bakıma sende mevcud “Ahad” dağıdır. Beş (5) tepeli olması, bilindiği gibi “ef’al tepesi”, “esma tepesi”, “sıfat tepesi”, “zat tepesi” ve arkadan çevreleyen “İnsanı Kâmil tepesi”dir. Karşıdaki “ayneyn tepeleri” ise, sendeki bireysel benlik tepeleridir. Karşıdaki “ahadiyyet mertebeleri” tepelerine ayna olan tepelerdir. Eğer orayı terkedersen, “ahadiyyet tepeleri mertebeleri” elinden gider. Hz. Hamza’nın şehiyd edilişi, (õ) a “hemze”nin “ahad”ın ( )“elif” inde ifna olmasıdır. Ortadaki düzlük savaş alanı ise, insanın nefsani varlığında mevcud olan savaş alanıdır. Orada yapılan müthiş savaş, salik tarafından “ef’al mertebesi”nin “esma mertebesi”nin, oradan “sıfat”, “zat” ve “insanı kamil”mertebelerinin fethini ifade eden savaştır. Uhud’un sayı değeri, (aa) ( ) “elif” “ha” 1 8 (……) “dal” 4 = 13 eder, ki bilindiği gibi Hz. Rasulüllah (s.a.v.)’ın şifre rakamıdır. Bu sahanın dahi onun mührünü taşıdığını görmekteyiz. O yüzden oradan da mağlup çıkması mümkün değildi. Hendek Savaşı Bilindiği gibi bu savaşın yapıldığı yere yedi (7) mescidler de denmektedir. Bu savaşın özelliği düşmanı Medine şehrine sokmamak için geniş ve derin bir hendek açılmasıdır. Bu hendeğin uzunluğu 225 m, derinliği 10 m, genişliği 20 m imiş. Rakam değer sayıları (2+2+5++1+2) = 12 eder, ki bu da “seyri süluk” mertebeleridir. Nefsinin önüne derin bir hendek aç, ki ondan sonra orayı atlayıp da sana ulaşmasın. O hendek kazılıyken büyük bir taş çıkar, sahabe ne kadar uğraştılarsa da o taşı kıramadılar. Durumu Hz. Peygambere haber verdiler. Hz. Peygamber o taşa bir vurduğunda oradan bir kıvılcım çıkar, ortalığı aydınlatır ve Efendimiz, “Konstantaniye’yi görüyorum,” der. Taştan bir parça kopar. İkinci defa vurduğunda gene bir kıvılcım çıkar ve Efendimiz, “İran kisra’nın saraylarını görüyorum,” der. Taştan ikinci parça kopar. Tekrar bir daha vurur, bir kıvılcım daha etrafı aydınlatır, Efendimiz be sefer de, “Şam taraflarını görüyorum,” der ve taştan üçüncü parça koparak, taş ortadan kalkmış olur. Gelecek zaman içinde bütün bunların fethinin olacağını o günden haber vererek mu’cizeler göstermiştir. 173 Orada olan yedi (7) mescid’in yerinde yedi (7) çadır olduğundan onlara göre isim almışlardır. 1. bulunduğu çadır, Fetih Mescidi, Efendimizin 2. Selmanı Farisi çadırı, yerindeki mescid, 3. Ömerül Faruk çadırı, yerindeki mescid, 4. Hz. Ali (k.a.v.) çadırı, yerindeki mescid, 5. Hz. Fatıma çadırı, yerindeki mescid, 6. Müslümanlar çadırı, yerindeki mescid, 7. Sahabeler çadırı, yerindeki mescid, içinde Sondan iki mescid yol genişletilmesinde yıkıldığı için onlar orada fi’ilen yok, manen vardırlar. Bu yedi (7) mescid ise, “etturu seb’a” yedi (7) nefis mertebesini; onların fethini ifade etmektedir. Zor kırılan taş, “nefsi emmare”, “nefsi levvame”, “nefsi mülhime”yi ifade etmektedirler. Oldukça zorludurlar, ancak (ü ) “lâ” kılıcı ile parçalanabilirler. Medine’ye hicret, zat mertebesinden, bu mertebeden aldığı özellik ve güzellikleri “medeni”ce yaşayabileceği bir yerde sergilemisidir ve bu şehirde (Medine’de) oluşan herşey zahiren olduğu gibi batınen de mutlak bir oluşumu ifade etmektedir. (¢¢éܨ Û¨£ a £ü ¨ ¡a ü ) “lâ ilâhe illâ allah”dan aldığı hakikatleri, ¡a éÛ (¢¢éܨ Û¨£ a 4 ¤ 좉 §† ࣠z ߢ ) “muhammedin resul allahü” çerçevesi ve ma’nâsı içinde açıklayan Hz. Rasulüllah’a ve bütün bu hakikatleri ortaya getiren Hz. Allah’a ne kadar dua ve şükür etsek hamdımızı yerine getirmemiz mümkün değildir, bundan aciziz. Daha iyisi zâten bizlerde var olan bu mertebeleri ortaya çıkarmaya gayret etmek olacaktır. Allah daha iyisini bilir. Allah hak söyler, hakkı söyler. Buraya kadar Allahu Teâlâ Hazretlerinin ve habibinin ilham ve açık olarak bildirdikleriyle “Kelime-i Tevhid” ve “Kelime-i Risalet”in özelliklerini anlamaya ve anlatmaya, tatbikatlı olarak gayret ettik. Bundan sonraki bölümlerde ise, “Kelime-i hadislerdeki ifadelerini görmeye çalışacağız. Ayetlerde “Kelime-i mahiyetindedirler. Tevhid” kendinin Tevhid”in tanıtımdır; ayetlerde hadislerde ise, ve dua Yaklaşık olarak “Kelime-i Tevhid”leri bulundukları mertebeleri itibariyle vermeye çalışacağız. TERZİ BABA---------------------------------- 174 Medine-i Münevvereden ayrılmadan “Hakikat-i Muhammed-î namazı”nın tarifini de yapalım da öyle ayrılalım. Cenâb-ı Hakk kılmış ve kılacak oalnların namazlarını kabul etsin. ---------------------------------Mescid-i Nebevide kılınacak Muhammed-î namazının îzâhı. (6) rükünlü (20) rek’atli Hakikat-i Mevkii= Eshab-ı Suffanın yeri veya onun arkası eğer kalabalıktan mümkün olmuyor ise mescid’in her hangi bir yeri olabilir. Genel niyyet-i= Niyyet ettim Hakikat-i Muhammediyye nin toplu olarak (20) rek’atlik namazını kılmaya. Denir, daha sonra aşağıdaki niyyetlerle devam edilir. (1) Niyyet ettim hakikat-i Muhammed-î namazının (2) rek’atlık Âdemiyet mertebesinin namazına. (Kılınması sabah namazının (2) rek’at farzı gibi) (2) Niyyet ettim hakikat-i Muhammed-î namazının (4) rek’atlık İbrâhîmiyyet mertebesinin namazına. (Kılınması öğlen namazının (4) rek’at farzı gibi) (3) Niyyet ettim hakikat-i Muhammed-î namazının (4) rek’atlık Mûseviyyet mertebesinin namazına. (Kılınması ikindi namazının (4) rek’at farzı gibi) (4) Niyyet ettim hakikat-i Muhammed-î namazının (3) rek’atlık İseviyyet mertebesinin namazına. (Kılınması akşam namazının (3) rek’at farzı gibi) (5) Niyyet ettim hakikat-i Muhammed-î namazının (4) rek’atlık Muhammediyyet mertebesinin namazına. (Kılınması yatsı namazının (4) rek’at farzı gibi) (6) Niyyet ettim hakikat-i Muhammed-î namazının (3) rek’atlık Vitriyyet mertebesinin namazına. (Kılınması Aynen (3) rek’at “vitr” namazı gibi kılınır.) Tamamı (20) rek’at olup toplamı (ferdiyet) tir. (20-2=18) Onsekiz bin âlem içindedir. Geriye kalan (2) ise bütün bunların zâhir ve bâtın, fenâ ve bakâ, idraki ile yaşanmasıdır diyebiliriz. Ve bu hakikatleri açtığı için Rabb-ı mıza şükrederiz. Kılabilenlerin ibadetlerini Cenâb-ı Hakk kabul etsin İnşeallah. Eğer niyetlerdeki sözler zor gelirse yukarıda belirtilen ilk niyyet yeterli olur. *********** (20) Rek’atli (Hakikat-i Muhammed-î) özel namazı kılınacak. Mevkii “ Eshâb-ı suffa” mahalli, kalabalık ise daha arka tarafta da kılınır. ---------------------------------- Medine-i Münevvere de tesbihat. Bismillâhirrahmânirrahîm. (Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed, ve alâ âli seyyidinâ Muhammed) ---------------------------------(İnnellahe ve melâiketehu yüsallüne alânnebî yâ eyyühellezine âmenû sallü aleyhi ve sellimûteslimâ.) ---------------------------------Mevlâya salli ve sellem dâimen ebeden, alâ habîbike, hayril halkı küllihim. 175 ---------------------------------“Ya Resûlallah! Allah’a hangi söz daha sevimlidir?” diye sorulunca, Peygamberimiz “Şânı yüce Allah’ın melekleri, kulları için seçmiş olduğu “Subhanallahi ve bihamdihi sözüdür.” “İki kelime vardır ki dilde hafif, terazide ağırdır ve Rahman olan Allah’ a pek sevgilidir. Onlar “Subhanallahi ve bihamdihi, subhanallahil azim”dir.” Sahihi Müslim ---------------------------------Subhanallahi Subhanallahi Subhanallahi Subhanallahi adede halkıhî rızake nefsihi zineti arşihi midade kelimâtihî, de!’ buyurdu. Tirmizi, Sünen, Ahmed bin Hanbel Başka bir rivayette ise şöyle söylenir: “Her şeyden münezzeh olan Allahü Teâlâ’yı noksan sıfatlardan tenzih ederim ve ona hamdederim. Şânı büyük yüce Allah’ı tesbih ederim. Allah’tan mağfiret dilerim ve O’na tövbe ederim.” Buhari ---------------------------------Yüsebbihûnelleyle ven nehâra lâ yeftürûn. ---------------------------------Fe sübhanellahi hîyne tümsûne ve hîyne tusbihûn ---------------------------------Ve sebbihûhu bükraten ve esîla. ---------------------------------Ve teral melâikete hâffîne min havlil arşi yüsebbihûne bi hamdi rabbihim ve kudıye beynehüm bil hakkı ve kîlel hamdü lillahi rabbil âlemîn ---------------------------------Fesebbıh bismi rabbikel'azîm. O halde o yüce Rabbinin adını tesbih et. ---------------------------------Sebbeha lillahi mâ fis semâvâti ve mâ fil'ard. Ve huvel'azîzul hakîm. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir, O üstündür, hikmet sahibidir. ---------------------------------Bu radan sonra yolumuza “Mekke-i Mükerreme” bölümü ile devam edelim. Bu vesile ile “Beled Sûresi” nin birinci âyetinin kısa bir yorumunu verelim. 90 – BELED Sûresi ¡ágggggggggggî©y£ŠÛa ¡åਠy ¤ £ŠÛa ¡éܨ£ Ûa ¡ágggggggggg¤2¡ BİSMİLLâHİR RAHMÂNİR RAHîM 176 ›=¡†Ü j Û¤ a aˆè¨ 2¡ ¢á ¡ Ó¤ ¢a ¬ü ›Q (Lâ uksimu bi hâzel beled.) (90/1-2) “Hayır, bu beldeye kasem ederim ki.” ********** Âyet-i Kerîme’de yemin edilen belde, zâhiren genelde Mekke şehridir. Özelde ise “beled-bedeni nur-u Muhammed –î dir. Kasem-yemin’lerde, yemin edilenin, en az yemin eden kadar değeri olması lâzımdır. Zât-ı akdes, Zât-ı mukaddes olan lûhiyet, beldesinden hakikat-i Muhammed-î beldesine, tenezzül ettiğinde cem olan bu belde her beldesi itibariyle, bütün âlemlerde tafsîlen zuhura çıkmış, bu beldenin nokta zuhur mahalli olan “Hazret-i Peygamber Efendimiz” de kendi şahsında bizlere Hakk’tan naklederek, Hakk lisanı ile bu hakikati haber vermektedir. ********** ›=¡†Ü j Û¤ a aˆè¨ 2¡ ¥£3y ¡ o㤠aë ›R (Ve ente hıllun bi hâzel beled) (90/2) “Ve sen, bu beldede ikâmet ediyorsun.” ********** Hıll= Lügat mânâsı. Helâl-Harem ile mikat arası. Ey habibim sen fiziken bu belde de, ruhen bütün âlemler beldesinde yaşıyorsun sana hiçbir yerde sınır yoktur, ********** ---------------------------------- Mekke’i Mükerreme de zikir. Bismillâhirrahmânirrahîm. Lâilâhe illâllah. Lâ havle velâ kuvvete illâ billah Sübhanellahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illâllahu vallahu ekber ve Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm. İnnâ nahnu nezzelnez zikra ve innâ lehu le hafizûn. Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz Vasbir nefseke meallezine yed'une rabbehum bil ğadati vel aşiyyi yuridune vechehu Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını-vechini- dileyerek dua edenlerle birlikte ol. İnneni enallahu la ilahe illa ene fa'budni ve ekimis salate li zikri. “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.” Ve nezkurake kesira. “Seni çok zikredelim diye.” ve lezikrullahi ekber, vallahu ya'lemu ma tasne'ûn. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor. 177 Ya eyyuhellezine amenu’zkurullahe zikran kesira. Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin İn huve illa zikru’n lil âlemîn. Bu Kur’an, âlemler için ancak bir öğüttür. Ve ma huve illa zikrun lil'alemîn. Hâlbuki o (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür. Vezkur isme rabbike bukraten ve asila. Sabah akşam Rabbinin adını an. Tebarekesmü Rabbike zilcelâli vel ikrâm. Celâl ve ikram sahibi olan Rab'binin ismi, mübârek -yüce mukaddes- olmuştur. ---------------------------------Not= Bunların hepsinin yapılması tabî ki şart değildir vakit buldukça çekilir. ---------------------------------Mekke-i Mükerreme- Kâ’be-Beytullah’ta kılınacak (19) rek’atli “İnsân-ı Kâmil namazı:” (19) Rek’atli (İnsân-ı Kâmil) özel namazı kılınacak. Mevkileri aşağıdaki tarifinde vardır. (1)=Tavaftan sonra Mâkâm-ı İbrâhîm-in arkasında: namaz. 2= rek’ât (2)= İbrâhimiyyet köşesi’nde-(mertebesinde) namaz. 4= rek’ât (3) =Mûseviyyet köşesi’nde-(mertebesinde) namaz. 4= rek’ât (4) =Îseviyyet köşesi’nde-(mertebesinde) namaz. 3= rek’ât (5) =Muhammediyyet köşesi’inde-(mertebesinde) namaz. 4= rek’ât (6) = Mâkâm-ı İbrâhîm’in tam önünde, kapı yüzeyinin tam ortasında şeriat ve marifet mertebelerinin birleştiği yerde Kâfirûn ve İhlâs Sûreleri okunarak kılınan 2= rek’ât namaz seyridir. Toplamda (2+4+4+3+4+2=19) rek’atli “İnsân-ı Kâmil namazı” dır. ---------------------------------Aynen farz namazı usulünde kılınır. Kaza namazı yerine de geçer. Sadece tavaftan sonra değil herhangi bir zamanda da kılınır efdal olması tavaftan sonradır. Bu halleri bilen çok azdır. Genel tavaf yapanlar içinde bu haller geçerlidir, ancak farkında olmazlar. (Allah tecellisi Kâ’be-i Muazzama) (İçi Rahmân tecellisi) (Hatim Rahim tecellisi) Böylece orada (Bismillâhirrhmânirrahîm) (19) harfli Besmele-i şerifin de zuhuru vardır. ---------------------------------Ulûhiyet tecellileri: İlâh-î yarabb-î: Seni bütün varlık mertebelerinden, Zâtının kûdsiyyetinde “Tenzîh” ederim: 178 İlâh-î yarabb-î: Seni bütün varlık mertebelerinde, hakikatin de “Teşbîh” ederim: Ulûhiyetinin İlâh-î yarabb-î: Seni bütün varlık mertebelerinde, Zât-ı mutlak ve Zât-ı mukayyed’in ile, “Tenzîh-ini ve Teşbîh-ini birleştirip, “Tevvhîd” ederim: İllâ Huuuuu: ---------------------------------Mekke-i Mükerremede ziyaret yerleri. Mescid-el Haram. Hira dağı. Sevr dağı. Arafat dağı. Cebeli Rahme. Müzdelife. Minâ. Cemerat. Şeytan taşlama. Mescid-i nemire. Mescid-i Hayf. Mikat mahalleri. Zülhuleyfe. Hudeybiye. Cirane. Medine içinde Ten’im. ************************ İKİNCİ BÖLÜM MEKKE-İ MÜKERREME ANILARI 26.06.2013 Çarşamba İlk durağımız ve aynı zamanda Medîne’nin mîkat mahalli olan Zülhuleyfe’ye geldik. Orada iki rek’at umre namazı kıldık, hemen otobüse binip yola çıktık. Hava sıcak olduğundan niyetimizi otobüsün içinde yaptık ve yola devam ettik. Yol boyunca Kur’an, zikir ve ilâhîler ve şiirler eşliğinde hep birlikte okuduk. Nihâyet ikindi vakti geldi. Bir Türk benzin istasyonundan durduk. İkindi namazlarını kıldıktan sonra tekrar yola çıktık. Zikir ve ilâhiler aynı şekilde devam etti, bunların ses kayıtları alındı. 2013 umre ses kayıtları dosyasındadır. Nihâyet Mekke-i Mükerreme’ye yaklaşmaya başladık ve Ten’im umre başlangıcı yerine geldik. Tekbîr, tahlîl, lebbeykler ile yolumuza devam ettik. Nihâyet Ecyad Makaram isimli otelimize geldik. Görevliler bizi karşıladı ve oda numaralarımızı verdiler, odalarımıza çıktık, abdest tâzeleyip yemekhaneye geçtik, yemeğimizi yedik ve hemen umremizi tamamlamak için hep birlikte toplanıp çok yakın olduğumuz Ka’be-i Muazzama’nın dış avlusuna geldik. ---------------------------------Yine buraya yukarıda belirttiğimiz kitabımızdan vaktiyle Mekke’de yazılmış, ilgili duygusal bir şiiri de ilâve edelim 27 / 6 / 1990 Çarşamba MEKKE İŞTE KARŞIMDA MUHTEŞEM KÂ’BE Nihayet vardık Mekke şehrine, Şükr ettik Rabbul Âlemiyn'e, Yaklaştık sevgili Haremine, İşte karşımda muhteşem Kâ'be. 179 Dua etmek için durduk biraz, Gönüller'de her dem bin bir niyaz, Durma gayret et yaz kalemim yaz, İşte karşımda muhteşem Kâ'be. Çevrende tavaf ediyor canlar, Bu öyle sırdır'ki ehli anlar, İçlerinde var nasıl yananlar, İşte karşımda muhteşem Kâ'be. Beytül atik bir ismi'de onun, Anlarsan bak ona varır yolun, İnsandan gider ona bu yolun, İşte karşımda muhteşem Kâ'be. Selâm eder Hacer'ül Esved'de, İade eder Rab ahiret'de, Korkma çalış kalmassın firkat'te, İşte karşımda muhteşem Kâ'be. Yedi def'a dönüyor hacılar, Her kes bir, dost analar bacılar, Kimler kimi acaba hatırlar, İşte karşımda muhteşem Kâ'be. Sevenler sevgilisi ortada, Yarab cemalin açık burada, İdrak edip öyle dur huzurda, İşte karşımda muhteşem Kâ'be. Sanki gördüğüm o ezeli dost, Pek yeni değil sırtımdaki post, Her makamda istediğim bu kast, İşte karşımda muhteşem Kâ'be. Bu gün yaşım belki elli iki, Aslında yedi bin elli iki, İnsan ve Kâ'be kardeş ikisi, İşte karşımda muhteşem Kâ'be. Göz nurum görüyor hep özünü, Anlarsam bu garibin sözünü, Çok görme bu neş'eli günümü, İşte karşımda muhteşem Kâ'be. ---------------------------------- İlk Tavaf ...TIKLA DİNLE.MP3 Bu hisler içerisinde. Orada içeride yapılacak davranışları hatırlattık. Erkeklerin el ele tutuşup bayanları ortaya almalarını ve grubun içine kimseyi sokmamalarını tenbîh ettik ve tavaf yapmak için (metaf/Tavaf) sahasına indik. Niyetimizi yapmak için 180 toplandık niyet ettik ve rüknu yemânî köşesinden tavafa başladık. Başımızda din görevlileri vardı, içimizde yaşlılarda olduğundan tavaf epey yavaş oluyordu ve tavaf alanı çok kalabalık idi. Nihâyet birer birer şavtları bitirdik ve daha geriye çıkıp tavaf namazlarımızı da kıldıktan sonra biraz zem zem içip başımıza da serptik. Daha sonra yapacağımız sa’yimiz için daha tenha olduğu için üst kata çıktık. Safâ tepesinde niyet edip sa’yimize başladık. Yine gereken dualar ile sa’yimize devam ederek 7. son durak olan Merve tepesinde saçlarımızı kestik ve sa’yimizi de bitirmiş olduk. İlk Say...TIKLA DİNLE.MP3 Hamdolsun hemen arkasından yatsı namazlarımızı kıldık otelimize dönmek üzere yola çıktık. Saat 24.00’ü geçmiş ve yeni gün başlamıştı. Saat 01.00’i geçti otele geldik, banyo yaptık ve ihramdan çıkmış olduk. Saat epey ilerlemiş olduğundan yatmaya zaman kalmamış idi biraz daha bekledikten sonra hiç uyumadan sabah namazına gittik. Sabah namazında okunan âyetler; 1.Rek’at: Muhammed sûresi (47.sûre, ilk 14 âyeti) 2.Rek’at: Muhammed sûresi (47.sûre, 15-16-17-18-19. âyetleri) ---------------------------------Bu arada Tavaf ve sa’yin bazı özelliklerinden bahsedelim. Gerçi birçok vesile ile bunlardan bahsedilmiştir ama kitaplarımızın ve sohbetlerimizin değişik yerlerinde olduğundan bulmak zor olabilir, yeri gelmişken özetle onlardanda bahasedelim. Dinimizin yaşanan her fiil ve her meretebesinde olduğu gibi “tavaf ve sa’yın” da, “şeriat, tarikat, hakikat ve ma’rifet mertebelirinden izah ve yaşantıları vardır. Hacca ve Umreye giden kişiler bulundukları hâl üzere hangi mertebe de iseler bu görevlerini bulundukları mertebenin haline göre yerine getirirler safiyetle yapıldığında hepsi Hakk’tır ve geçerlidir. Ancak aradaki fark irfaniyyet ve idrak farkıdır. Şeriat mertebesinde olan bir kimse, Tavaf ve sa’yi ni, beşeri benlik üzere emir olduğu için ve beşeri muhabbeti ile yapar. Tarikat mertebesinde olan kimse gerçekten seyr ehli ise bunları nefs mertebeleri üzere ancak şimdilik takliden ancak daha fazla bir muhabbet ile yaparlar. Hakikat mertebesinde olanlar ise gene nefs mertebeleri, ancak bu sefer hakikatleri itibari ile ve helezonik bir yükselişle yaparlar. 181 Marifet mertebesinde ise bu dönüşler Sıfat-ı subutiyyenin hakikati itibarile tatbik edilir, yani kişi kendinde olan “hayat, ilim, irade, kudret, kelâm, semi, basar,” sıfatlarını kendi bünyesinde yaşamasıdır. Tavaf süresi Mekke devri, Sa’y süresi ise, Bir bakıma Medine Hicret seyahat devridir. ---------------------------------27.06.2013 Perşembe Kaldığımız yerden devam edelim. Sabah namazından sonra uyumak için tekrar otele geldik. Bir müddet uyuduktan sonra kalkıp kahvaltıya gittik, ondan sonra tekrar biraz uyuduk ve öğle namazını kılmak için tekrar Kâ’be’ye gittik. Herşey çok güzeldi, Rabb’im kendinden kendine kendi umresini, kendi “ene” sinin “ente”si olarak yapıyordu. Namazdan sonra tekrar otele gelip çorba ile öğlen kahvaltı yemeğimizi yedik ve biraz istirahatten sonra tekrar ikindi için Ravzâ’ya gittik. İkindi namazını kılıp döndük ancak bu seferki yerimiz Ka’be-i Şerîf’in 94.kapısından girip 100 metre yürüdükten sonra sağa dönüp 5-6 basamaklı geniş merdivenlerden indik ve orada namaz kıldık. Burası biraz daha serindi. Daha sonra akşam namazı için kardeşler ile tekrar Ka’be-i Muazzama’ya gittik. Akşam namazını kıldık ve otele geri geldik. Akşam namazında okunan âyetler; 1.Rek’at: Mâide sûresi (5.sûre, 96-97-98-99-100. âyetleri) 2.Rek’at: Neml sûresi (27.sûre, 91-92-93. âyetleri) Akşam yemeklerimizi yedikten ve abdest tâzeledikten ve yatsı namazını kıldıktan sonra istirahat etmek için otelimize geldik ve bir miktar lobide oturduk. Lobi gerçekten çok güzel düzenlenmiş bir bahçe gibi âdeta hayâl gibi. Ben çok yorgun olduğumdan ve ertesi günde Cum’a olduğundan ve Ka’be’ye erken gitmemiz gerektiğinden biraz dinlenmemiz lâzım gelmekte idi. Ben de öyle yaptım ve yukarıya çıkıp yattım. 182 28.06.2013 Cuma Sabah namazı için kalktım, abdest alıp namaz için kardeşlerle berâber yeni yerimize gittik. Orada sabah namazını kıldıktan sonra tekrar otelimize geldik. Biraz uyuduktan sonra kahvaltıya geldik ve saat 10.00 civârı Cum’a namazını kılmak için tekrar Harem’e gittik. Çok kalabalık olduğundan o saatte bile zor yer bulabildik. Cum’a namazını beklerken sorulardan meydana gelen bir sohbet yaptık. Nihâyet ezan-ı Muhammedî okundu. Bütün sohbeti ve namazı sonuna kadar kayda aldım, onlarda 2013 umre ziyâreti ses kayıtları olarak kendi dosyasında olacak inşallah. Cum’a namazında okunan âyetler; 1.Rek’at: 106-Kureyş sûresinin tamâmı 2.Rek’at: 110-Nasr sûresinin tamâmı Cum’a namazı bittikten sonra otele geldik. Kardeşlere çok yorgun olduğumu ikindiye çıkmayacağımı ve yarın da çevreyi tanıtım gezisi olduğundan ve namazdan sonra uyunamayacağı için biraz dinlenmem lâzım geldiğini söyledim. Ve namazdan sonra tekrar küçük bir yemek yedik. Ben de bu fırsattan istifâde ederek eksik kalan yazılarımı yazmaya başladım.Bu arada Nüket anne de arkadaşları ile buluşmak üzere lobiye indi. Ben de yazılarımı günü gününe tamamlamaya çalışıyorum. Sesle ilgili olanları da ses cihazına kaydediyorum. Böylece ses ve yazı olarak iki dosya oluşmuş oluyor. Bir de çekilen resimlerimiz var onunla 3 dosya oluşmuş olacak (Not: Bir de videolar dosyası olacak) inşallah. Otelimiz gerçekten çok güzel. 5 yıldızlı, ismi (Ajyad Makarim); “Ajyad” ecdad demek aynı zamanda, “Makarim” ikrâm edilmiş yânî ecdad-ceddlerimizin ikrâmı anlamında. Büyük ceddimiz de Efendimiz (s.a.v) olduğundan (Eb’ulervah), onun kanalından gelen ilâhî ikrâmın içinde olmaktayız. (Hâzâ min fazlı Rabbî) 94.kapıdan giriş ise (9+4=13)’ten giriştir yânî Cenâb-ı Hakk’ın Zât-ı Pâk’ının yolu 13 olan hakîkat-i Muhammedî’nin ikrâmıdır. Yârabbi, bütün bu güzelliklere şükründen âciziz sen bizi yine aynı güzellikler ile geri döndür. Gerçekten şehir güzel, Kâ’be mekânı güzel, kaldığımız otel güzel, kardeşler güzel, idrak ve anlayışları güzel, ziyâretimiz de oldukça güzel geçmekte. Cenâb-ı Hakkdaha da güzellikler nasîp etsin. Nedendir bilmem, bu umremiz şimdiye kadar yaptığımız umrelerin içinde sanki en güzeli gibi oluyordu. Cenâb-ı Hakk bastımızı kabzımıza döndürmesin. Oldukça yoruldum. Bu sefer fizîkî olarak fazla ibâdet edemiyorum ancak tefekkür ve kardeşlerin eğitimine ağırlık veriyorum ve yazılarıma devam 183 ediyorum. Yine biraz istirahat etmem için biraz vahdet etmem lâzım, sabah istirahat edememiştik. İnşallah biraz dinlenirim, şu anda yazılarıma devam ediyorum ve aynı zamanda Ka’be-i Muazzama’dan ikindi namazının sesi de geliyor, bende ikindiyi kılıp, bir saat kadar dinleneceğim. Daha sonra Nüket Anne geldi, o da yorulmuş. Bende biraz uyudum, kalkıp akşam için abdest alıp aşağıya indik. Namaz için yola çıktık fakat vakit daralmış idi Cen…… De……. ile gittik. 94. Kapıya gelince içeriye almadılar ve 95. Kapıyı gösterdiler. O kapı biraz yukarıdadır, merdivenlerinden yukarı kata çıktık, her yer dolu idi sâdece geçilecek bir koridor kalmıştı ve o sırada kamet okunmakta idi. Hemen olduğumuz yerde tekbîr getirip zar zor namaza durduk. Böylece değişik bir şekilde namaz kılmış olduk. Akşam namazında okunan âyetler; 1.Rek’at: 98-Beyyine sûresinin tamâmı 2.Rek’at: 107-Mâûn sûresinin tamâmı Namaz bittikten sonra o kalabalıkla berâber tekrar otelimize döndük. Otelimizin çok yakın olması bize bu imkânı veriyordu, her namaza gidebiliyorduk. Otelde akşam yemeğimizi yedikten sonra hemen odaya abdest tâzelemek için çıktım ve abdest tâzeleyerek hemen indim. Kardeşlerden bir grup bekliyordu. Ezan da okunmuş idi. Hemen hızlı adımlarla yola çıktık, Nüket Annede hanım evlâtlarıyla berâber idi. Ka’be’nin ön meydanına geldik, çok kalabalık idi. Hızlı adımlarla 94 nolu kapının önüne geldik, bu sefer girmek serbest idi. Hemen terliklerimizi torbasına koyup içeriye girerken kamet okunmaya başladı. İçeride her taraf dolu saflara girecek yer yok, yollar da dolu. O anda hemen yanından geçmekte olduğumuz bodruma inen merdivenleri gördük ve oraya indik. Arka taraflarda boş yerler bularak aralara girdik ve namaza durduk. Yatsı namazında okunan âyetler; 1.Rek’at: Zumer sûresi (39.sûre, 53-61.âyetler arası) 2.Rek’at: Zumer sûresi (39.sûre, 62-66. âyetler arası) Farzı tamamladıktan ve son sünneti ve salât-ı vitri de kıldıktan sonra biraz bekledik. Etraf sâkinleşince kardeşlerin bâzı soruları vardı, onları sormak istediler. İki halıyı birleştirip karşılıklı oturduk. Soruları İbrâhim (a.s)’ın ile tevhîdi ile Muhammed (a.s)’ın tevhîdi arasında ne fark olduğu idi. Cihazları açtık sohbete hullet ile başladık ve İbrâhim (a.s)’ın tevhîdini özetle bitirip Muhammediyyet tevhîdine başlarken, görevliler halıları toplamaya başladılar. Bizimde kalkmamız gerektiğinden oradan ayrıldık. Sohbet ses cihazından kayıtlıdır, onlarda bir dosya olacaktır. 28.06.Sohbet...TIKLA DİNLE.MP3 Oradan ayrıldıktan sonra üst kata çıkmayı düşündük ve çıktık ancak oldukça gürültülü olduğundan sohbete uygun değildi. Terasa çıkmayı düşündük ve çıkılacak merdivenleri aradık bir müddet, bulamadık, sonra bir kişiye sorduk, o da ileride ve kapısında polisler var dedi. Yukarıya çıkan bir çok kapı var ancak her zaman açık değil. Daha sonra bahsedilen kapıyı bulduk, aşağıdan girişi 8 nolu kapı imiş ve sohbette de 8 kişi vardı ve sohbet (8) İbrâhim mertebesinden idi. Yukarıya terasa çıktık. Burası sonsuz Ulûhiyyet mertebesidir. Bir müddet zemindeki tavafı izledik. Bu Hakk’tan halka olan bir bakış idi. Daha sonra o şekilde fotoğraf çektik. 184 Zem zem içtik ve aynı yoldan geri döndük. İnerken yürüyen merdivenlerle âdeta mi’rac dönüşü gibi kolayca rampa yola indik. Oradan aşağıya caddeye geldik, oradan da otelimize yürüyerek geldik. Yukarıya çıktım elbiselerimi değiştirdim ve yazılarımı yazmaya başladım. Nihâyet özet yazılarım şimdi bitti. Saat 11.20 istirahat etmek için artık vahdet zamanı geldi. Yarın sabah namazından sonra inşallah ziyâret yerlerine gideceğiz. 29.06.2013 Cumartesi Saat 03.00’da kalkıp sabah namazına gittik. 94. kapıdan girip ileriden merdivenlerden aşağıya indik. Orada vaaz verilen bir kürsî var ve onun yakınında saffta yer bulduk ve oturduk. Ezan-ı Muhammedî okundu, sünneti kıldık, kamet getirildi, farzı da kıldık, SELÂMdan sonra dua edip çıktık, otele geldik, elimizi yüzümüzü yıkadık, saat 06.00’da kahvaltı için yemekhaneye gideceğiz. Saat 07.00’de ziyâret yerlerini ziyârete gideceğiz inşeallah. Otelin bahçe gibi olan lobisinin tavan çatı içinin ahşap dekorları (Hu) ve (Elif)ler ile donatılmıştı. İçeride bir kuyumcu dükkânı vardı, kapısının süslemesinde soldan sağa az yukarıya doğru uzayan bir (nûn) harfi vardı. Ortada sehpa üzerinde çok büyük bir çiçekli saksı vardı. Üst lobide 3 adet büyük ekran televizyon Ka’be’den canlı yayın yapmakta idi. İki adet hurma ağacı büyük saksı içinde, biri iki gövdeli diğer tek gövdeli idi. Plastik ağaç idiler ancak oldukça güzeldiler. Saat 06.10’da lobiye indik. Yemek salonunun açılmasını bekliyoruz. Etrafta umreci kişiler, kimileri yeni geliyor, kimileri gidiyor. 185 Saat 07.30 geziye çıkıldı. Sevr mağarasına gelindi. 08.15 çıkış, izahat yapıldı, kayda alındı. Cebel-i Sevr, Azamet dağı, Settâr tecellîsi. Arafat yolculuğu, 08.40 varış, arabada izahat, sonra dışarıda dua, daha sonra dileyenlerin Cebel-i Rahme’ye çıkmaları. Biz birkaç kişi arabada kaldık. Görevli Mehmet kardeş bize nescafe ikram etti. Âdem (a.s)’ın diktiği direk (Elif), üzerinde gidilen yol (Ye) harfi, dağın genel şekli (Fe) harfini göstermektedir. Daha yanda olan küçük tepe (Ayn) harfini, büyük tepe ziyâretçilerin çıktığı yol ile (He) harfini ifâde etmekte. (Elif, ye, fe, ayn, he) – (E-Y-F-A-H) Ey feyekûnu olan Ahmed’in hakikatidir. a ( ) “Elif” Sayı değeri, (1 ve 13) tür. Âdem (a.s.) ın diktiği söylenen taşın asli görüntüsüdür. Bu işaret taşı Arafat dağının/ovasının en yüsek yeri olan “Cebeli rahme/rahmet tepesi” sinde’dir. Gerek Hacc’da ve gerek Umrede o mahalde fiziken çıkılan en yüksek tepedir. Adeta Arafat dağından gök âlemlerine gönderilecek ma’nevi füze ve rampası durumundadır. Arafat/Ariflik dağı, irfaniyyetin en yüksek idrak seviyesinin ulaştığı sembolik şekli ve ma’nâ’sı itibariyle de ulaşılacak en üst idrak mahallidir. Ma’nâ’yı Âdemiyet “akl-ı kül” ile ma’nâ’yı Havvaiyyet, “nefs-i kül” gök yüzünden cennetten yer yüzüne indirildikten sonra bu tepede buluşup nişanlanmışlardır. Adeta görevlerini bitirdikten sonra bu füze rampası olan mahalden gene geldikleri yere (Elif) Ulûhiyyet füzesi ile çıkacaklardır. Sayı değerleride bunu göstermektedir. ô) “Ye” Sayı değeri, (10) dur. Tepenin üzerinde gidilen yukarıya doğru ( çıkılan merdivenli yol âdeta yürüyen insanlar tarafından yaşanan hâl olarak yazılan (Ye) harfi, dir ki. İfadesi ma’nen müthiştir. Yukarıda ki resimde çok açık olarak gözükmektedir. Bilindiği gibi “ye” harfi Arap alfebesinin en sonunda olan harfidir. Sonu yani kemâli ifade etmektedir ki resimde de görüldüğü gibi tepeye çıkış yolu bu kavisleri takib ederek çıkılan en uygun arazi yoludur. Ve yolun nihayeti 186 “yolcu/sâlik” i güvenle Ulûhiyyet rampasının sahasına çıkarmaktadır. Oradan da elif’in hakikatine ve sonsuzluğuna ulaşılmaktadır. (10) Sayı değerine, geçmişte “aşere-i kâmile/kâmil on sayısı” demişlerdir. Çünkü tek sayıların sonu çift sayılarında başlangıcıdır. (10) sayısının önünden “hiçlikteki çokluk” olan, sıfırını alırsak geriye (1) kalır ki zâten kendinin de aslı olan, çizdiği yol ile (1) e (alif) e ulaşmakta ve orada onunla ezeli bir dost ìç) (hüve) (O) su olarak Hüvviyyet- ve yakîn hali ile “ene ve ente”nin (Hu) ( i mutlakada ki Ulûhiyeti ve velâyeti ile sonsuz kucaklaşmasıdir ki, “hüsnü hâtime/güzel son” dur. Ò) ( “fe” Sayı değeri, (80) dir. dağın genel şekli (Fe) harfini göstermektedir. “Kün” emrini alan o mahal “Feyekünü” hemen istenilen ma’nâ ve şekilde olmuştur.” Sayı değeri (8) bu hakikatleri gerçek ma’nâ da yaşayabilenler daha dünyada iken gönül cennetine girmiş demek olmaktadırlar. Ê) ( “ayn” Sayı değeri, (70) dir. Daha yanda olan küçük tepe (Ayn) harfini ifade etmektedir. Ayn ise diğer ifade ile gözdür ki, bu göz orada olan bütün ilâh-î hakikatleri görme kabiliyetinde olan basiret gözüdür. Ayrıca Nurdan ve zulmetten olan (70) bin perdenin kalktığı perdesiz gören bir gözdür. (7) Nefs mertebelerinin kalktığı muhteşem bir ilâhi temaşa makamıdır. éç) ( (H) Sayı değeri, (5) dir büyük tepe ziyâretçilerin çıktığı yol ile (He) harfini ifâde etmektedir. Ancak bu (He) iki gözlü iki makamlı Hâlik ve mahlûk hüvviyyetli olan (He) dir. Onun aslı ise tek gözlü “Allah” isminin sonunda olan ê ìç) ( ) (He) dir ki “Mutlak hüvviyyet/Hüvviyyeti mutlaka” dır. ( (hüve) ise ì “Hüvvet-i mutlaka” nın içinde bulunan zuhur mahalli olan ( ) (vav/ve) velâyet- ê i İlâhiyye’dir ki diğer yönden “İnsan-ı Kâmil’dir. O nun ( ) (He) nin tek gözlü ìç) hali zuhura çıkmamış “hüvviyyet-i Mutlaka” ( (hüve) ise “hüvviyyet-i Mutlaka” ve “Hüvviyyet-i Velâyeti” ifade etmektedir. Velâyete bir mahal/saha ìç) (He) nin ikinci gözü olup (ve/ile) lâzım olduğundan o saha da ( birlikte ì ( ) (vav/ve) velâyet-i İlâhiyye’dir ki diğer yönden “İnsan-ı Kâmil’dir. Ve bu şekilde “hüvviyyet-i Mutlaka” nın ilk zhuru “İnsan-ı Kâmil/Hakikat-i Muhammed-î” olarak. Mahlûk görünümündeki gizli “Hâlik” olarak iki hüvviyyet-i ile “vahdette kesret” olarak zuhur etmiştir éç) ( (H) Sayı değeri, (5) dir. Bilindiği gibi bu da “Hazarat-ı hamse/beş hazret mertebesidirki, bütün âlemler afâkî olarak bu âlem mertebelerinin içindedir. ìç) (hüve) ( ( ç) (He) ve ì ( ) (vav) harflerinin toplam sayı değerleri (5+6=11) dir ki bu da, mertebe-i Hazret-i Muhammed (s.a.v.) lem dir. Mi’râc hakikatlerinin başlangıcıdır oradan (12) Hakikat-i Muhammediyye ye, oradan (13) Hakikat-i Ahadiyyetül Ahmediyye ye, oradanda, (14) bütün mertebelerde sari ve cari bütün âlemleri kapsamış olan Deryayı Nur-ı Muhammedi hakikatlerine böylece yol bulunmuş olur. 187 Yukarıda bahsedildiği gibi Arafat yolculuğu, 08.40 varış, arabada zahiren izahat, verildi sonra dışarıda dua edildi, daha sonra dileyenlerin Cebel-i Rahme’ye çıkmalarını uzaktan seyrettik. Biz birkaç kişi arabada kaldık. Görevli Mehmet kardeş bize nescafe ikram etti sağolsun. “Mehmed”in zâhiren sunduğu O neskafe bizi “Muhammed” olarak (s.a.v.) “A’mâiyyet” içindeki âlemlerine götürdü, oralarda açık olarak yazan ve gerçekten Zât-î Âyetlerden olan ârafat ve Cebeli rahme Âyetlerini “fiziki ve fiili” Kûr’ân- kerîm olan bu âlem sahnesinden “bîlâfzı saft/sessiz ve sözsüz” olarak okumak nasib oldu. Orada bulunan en yakınımdakiler bile bu okumanın farkında dahi olmadılar. Yukarıdaki resme sizde gerçekten yukarıdaki ifadeler eşliğinde bâtın gözünüzle bakın ilk gördüğünüz durumda okuduğunuzdan daha ne kadar çok ve güzel fatklı okuyacaksınız. Bu açıktır. Resim ve ma’nâ sı gerçekten yürek yakacak insanı dehşete ve hayretlere düşürecek cinstendir. Şu yazıları yazarken dahi sanki oralarda gezip temaşalar içinde idim. Bu resmi birde Hacc da olduğumuz zaman da tefekkür edersek ortada ne (ye) yolunu nede bir işaret görebiliriz çünkü o zaman orayı dolduran Allah’ın mü’min kul askerleri tamamen doldurmuş olduklarından her taraf Ulûhiyyet rengi olan “renksizlik/beyazla) ifade edilir, beyazdan başka bir renk görülememektedir. Cenâb-ı Hakk her birerlerimizin idraklerini Zâtının istikametinde açsın. NOT=Yukarıdaki yedi nefs mertebeleri ve buradaki beş hazret mertebelerini daha tafsilli bulabileceniz (İrfan mektebi) kitabımızı okumanızda yayar olacağını tahmin etmekteyim. Arafat sahasından ayrılış saati 09.35. L 9681 plaka nosu. Su kanalı 90 km. uzaktan gelmiş. Müzdelife Meşâril Haram mescidi, ümmetinin tamamının affedilmesi, Peygamberimiz (s.a.v)’in gülmesi, şeytanın üzülmesi. Mina’da Muhassar vâdisinde fil olayı cereyan etmiştir. Sol tarafımızda İsmâil (a.s)’ın kesilme teşebbüsünün olduğu yer. Şeytan taşlama, saat 09.45. Sağ tarafımızda Hayf Mescîdi, hayıflanma mescîdi. Üç taş hanis, hannas tekrar tekrar devam etmek. korku Akabe biatları. Şişe bölgesi, nargile şişelerinin yapıldığı yer. Hira dağı, saat 10.00. Nur dağı, Ramazan’da girerdi, kehf, gar iki çıkışı girişi olan mağara. “İkrâ” ilk âyet, vahyin indiği yer, dünyâ tefekkür tarihinin en mühim dönüm noktası. Mescîd-i İcâbe. Sol taraf belediyelik. Cennet’ül Muallâ’da Hatice (r.a.), Muttalip ebu Tâlip, oğul Kâsım, Efendimizin lakâbı (ebu’l Kâsım), ilk oğul Abdullah hepsi burada medfum. Cin mescîdi, Taif’den dönüş. Muhassab vâdisi, cinlerin îmân etmesi, ağacın yerinden çıkıp gelmesi, Mescîd-i Şecere, Ağaç mescîdi, Peygamberimiz (s.a.v)’in sözünü dinleyip gelen ağacın olduğu yerdeki mescîd. Hz. Peygamber (s.a.v)’in doğduğu evin yeri. 10.45 dönüş. (Bu yerlerin sesli izahları Umre ses kayıtları dosyasında hepsi mevcuttur, oradan takib edilebilir.) 188 Otele geldik, yeniden abdest alıp 12’de tekrar Harem’e gittik. Öğle namazını kıldık, tekrar otele geldik, ihtiyac giderdik, yemek yedik, abdest alıp saat 15’de lobiye indik. İkindiye gitmek için lobide bekliyoruz. Asansör iniş, 9 kat ve D-M-C-L katları ile 13 kat olmakta. De’de duran bugün bir devrân Mîm-i Muhammedî bırakıyor hayrân Elif çekmiş ahadiyyet sancağını Lâhuttan yayıyor bütün esmâlarını Gelecek olanlar geldi, ikindiye gittik, namazı kıldık, daha sonra insân-ı kâmil namazının sohbetini yaptık, kaydı ses kayıtlarındadır. 29.06.ikindi namazı sonrası sohbet...TIKLA DİNLE.MP3 Daha sonra tekrar otele geldik. Akşam namazı için hazırlık yapıyoruz. Bu arada biraz da yazı yazıyorum. Hazırlanıp akşam namazına gittik, namazı kılıp otele döndük, yemek vakti idi, yemeğimizi yedik. Yemekler her zaman olduğu gibi yine çok güzel idi. Daha sonra hemen odaya çıkıp abdest tâzeleyip yatsıya gittik. Namaza ancak yetişebildik. Daha sonra otele döndük. Lobide oturan birkaç kardeş vardı, bende onların yanına oturdum. Yavaş yavaş bâzı sorular gelmeye başladı, bende cevaplamaya başladım. Güzel bir sohbet oluyordu, lobi mekânı çok güzeldi, dinleyenlerin idrâk ve anlayışları çok güzeldi, gerçekten Cenâb-ı Hakk’ın zâtî zikri yânî mevzûları vardı. Efendimiz (s.a.v)’in buyurduğu “Cennet bahçelerine uğrayınız” sözünün tahakkuk ettiği zamanlardan bir zaman idi. Biraz sohber eder kalkarız niyetiyle oturduğumuz yerden bir türlü kalkamadık. Bu arada bir grup bayan kardeşlerimizde iştirak ettiler. Nihâyet bâzılarımız umre yapacaklardı, onlar kalkıp mîkat mahalline bir vâsıta ile gittiler. Bizde sabah namazına hazırlanmak için otel odamıza çıktık. İki saat kadar uyku uyduktan sonra tekrar kalkıp Ravzâ’ya sabah namazı için yola çıktık. 30.06.2013 Pazar Namazı birkaç kardeş ile berâber kıldık, sonra otele dönüp tekrar biraz uyuduk. Sabah namazında okunan âyetler; 1.Rek’at: Nûh sûresi (71.sûre, ilk 20 âyeti) 2.Rek’at: Nûh sûresi (71.sûre, 21-28. âyetler arası) Saat 09.00’da kalkıp kahvaltıya indik. Yemek salonu epey dolu idi, yalnız başına yemek yiyen bir genç vardı, ona başka birinin olup olmadığını sordum, yalnız olduğunu söyledi. Tabağımı o masaya koydum. Sonra genç yemeğini bitirdi ve kalktı, masa bize kaldı. Nüket anne de kahvaltısını alıp gelmişti. Bu arada Fransa’dan Âdem kardeş geldi, onu da yanımıza aldık, az sonra hanımı ve kızı da geldiler, hemen yan masada onlara yer bulduk. Böylece kahvaltılarımızı ettikten sonra ben yukarıya odaya çıktım, temizlik yapılacaktı, Nüket anne lobiye gitti. Şu anda temizlikçiler geldi, gereken işleri yapıyorlar. Havlular değişti, yerler silindi, eksikler tamamlandı ve temizlikçiler gitti. Bende bu arada yazılarımı günü gününe yazmaya çalışıyorum. Cenâb-ı Hakk herhangi bir aksiliğe bizi bırakmasın. 189 Tekrar abdest alıp öğle namazı için lobiye indik. Birkaç arkadaşa telefon ettim, daha sonra Ka’be’ye doğru öğle namazını kılmak için kardeşlerle yola çıktık. Devamlı bulunduğumuz yerde yine oturduk. Bu arada telefon çaldı Kayseri’den Abdullah idi arayan. Bu arada kardeşlerden birinin kamera çantası biraz büyük olduğundan ve içerinde fotoğraf makinasının kılıfı olduğundan, içinde kamera olmamasına rağmen içeriye almadılar, diğer bir kardeş ise küçük bir poşette o çantaya âit olan kamerayı hiç kontrolsüz içeriye soktu. Namaz vakti yaklaşıyor, ezan-ı Muhammedî’yi bekliyoruz, küçük küçük konuşmalar oluyor. Şu anda da ezan-ı Muhammedî okunmaya başladı. Ulûhiyyet ve risâlet makamlarını abdiyyet lisânı ile îlan ediyor. (30.06.2103-Pazar, Saat 12.25) Îlan orada sonra erdi, kılanlar ilk sünneti kıldı, kılmayanlar da farzı beklediler. Orada tatbîkatlar değişik şekilde çünkü her mezhepten insan var. Sâdece farzlarda müşterek hareket var, diğer ibâdetler tamâmen ferdî olmakta. Bu yüzden ayrıca girip çıkmalarda büyük bir kargaşa hâkim, ancak hiçbir şekilde, istisnâlar dışında, bir sertleşme ve kavga yok. Eğer bir kimse farkında olmadan bir kimsenin ayağına basmış veyâ başka bir şekilde azda olsa rahatsız etmiş ise hemen omuzuna dokunur özür diler. Bir bakıma oranın kanûnu kargaşa kanûnudur, ancak kimse kimseye bir şey demez, herkes yoluna devam eder. Namaz kılanların önünden her zaman geçilir çünkü başka çâresi yoktur. Farza başlanıp namaza durulduğunda kişinin önünde bir boşluk kalmışsa hemen namaz içinde safını değiştirir, hattâ daha öndeki saflar sıklaştıkça arkalarda açılan boşlukları namazın içinde yürüyerek doldururlar, onların anlayışları bunlara cevaz verir ve yadırgamazlar, safı doldurmayanlara da iyi bakmazlar. Böylece aynı hal yine devam etti, ön saflar sıklaşınca bizde birer saf ileriye gitmek zorunda kaldık. Namazın farzı bitti son sünneti kıldık, bu arada birde cenâze namazı vardı biz ona yetişemedik çünkü son sünneti kılıyorduk. Bu arada namazlar bitti, kısa duamızı yaptık ve otele döndük. Sıcak oldukça fazla, Nüket Anne sıcaktan biraz etkilenmiş oldukça zorda idi, hemen odaya çıktık, biraz elini yüzünü yıkadı, biraz açıldı, daha sonra istirahat için yattı. Bu arada As……. kızımızın babası tavafta-namazda bir baygınlık geçirmiş ama iyileşmiş. Kolay çorba, zeytin, peynir ile öğle yemeğimizi yedik. Nüket Anne istirahate geçti, bende o günün yazılarını tamamlamak için kağıt ve kalemin başına geçtim. Notlarımı almaya devam ediyorum. Aşağıda lobide namaz çıkışı bir yere telefon ettim. Şimdi de vakit yaklaştı, ikindi namazı için abdest alıp lobiye ineceğim orada kardeşlerle buluşup inşeallah ikindiye gideceğiz. Cenâb-ı Hakk’tan hayırlısı. Vakit geldi, abdest alıp hazırlanıp lobiye indim. İki arkadaş gördüm uzaktan, onlarda acele ile yukarıya çıkıyorlardı. Galiba biraz erkenmiş, bende fazla beklemeden ikindi namazı için Harem-i Şerîf’e doğru yola çıktım. Nihâyet yine 94. kapıdan içeriye girdim, devamlı oturduğumuz yere gittim oturdum. Arkadaşlardan, kardeşlerden uygun olanlar, yorgun olmayanlar gelirler inşeallah. 2013 umresi diğerlerine göre çok daha başka seyrediyor. Çok büyük bir muhabbet ve kâmil bir bast-açıklık-ferahlık huzur var, çok açık çok belli doğrusu. Biraz bu halden çekiniyorum çünkü herşey zıddı ile kâim olduğundan arkasından kabz-sıkıntı gelmesi mümkün. Cenâb-ı Hakk’ın Vâsî ve Hâfız ismine sığınırız. İnşeallah başka bir sıkıntı olmadan beşeriyetimize, kendi evlerimize döneriz, zîrâ şu günlerde Cemâl-Cemîl-Vedûd, bir yönden mahbubiyyet, bir yönden azamet var. Bende ben kalmadı oldu sen Can içre can geldi bugün 190 Tecellî ettiğinde bende sen Bende oldum, ben’de oldum, bende ben, Tam bu esnâda iki arkadaş geldi, biri biraz rahatsızlık geçirmişti , iyileşmiş, maşeallah şimdi iyiler. İkindiyi bekliyoruz. Nihâyet ikindi namazı okundu. Evvelâ sünnetini kıldık sonra kamet getirildi cemâat ile farzını kıldık. Daha sonra çok kalabalığın arasından otele geldik, odaya çıkıp elimizi yüzümüzü yıkadıktan sonra çok yorgun olduğumuzdan biraz istirahat etmek için akşam namazına kadar uyuduk. Akşam namazında okunan âyetler; 1.Rek’at: En’am sûresi (6.sûre 159-163.âyetler arası) 2.Rek’at: En’am sûresi (6.sûre 164-165.âyetleri) Kalkıp abdest alıp akşamı otelde kıldık sonra aşağıya yemekhaneye indik ve yemeğimizi yedik. Yatsıya gittik. Ölünün cenâze namazında neden SELÂM tek taraflı? Ayrıca yoldaki şekiller? Lete-senin için, yatsıda çocuğun üstünde M.S.C yazıyordu. Yatsıda imâm 1. rek’atta Târık sûresini, 2. rek’atte Ve’t-tîn sûresini Hak kendi açısından okudu. Namazı kıldıktan sonra Er….. cemâati evine-odasına dâvet etti. Nuray odayı hazırlamıştı. Kafilenin çoğu orada idi, sohbet istediler. Sorular: - Tecellînin vücût tarafında kabûlü nasıl oluyor? Bilinçte mi ve bilinçli bir tecellî çekebilir miyiz? - Alûn melekleri - A’yân-ı sâbiteyi kendimiz mi seçiyoruz? - Kur’ân-ı Kerîm’i gerçek anlamıyla insân-ı kâmiller hakîkati …….. ? Epey sohbet yapıldı, cevapları kayıt cihazındadır. Arkasından çay içildi, çerezler yendi, saat 24.00 gibi dağıldık. 30.06.Odada sohbet...TIKLA DİNLE.MP3 01.07.2013 Pazartesi Sabah kalktık, daha akşamdan kararlaştırıldığı gibi Hudeybiye umresine gidilecek idi. Sabah namazını otelde kıldık, daha sonra kalkıp ihramlarımızı giyip lobiye yemekhaneye indik. Sabah namazında okunan âyetler; 1.Rek’at: Necm sûresi (53.sûre 17.âyete kadar, sonra 12-13-14-1516.âyetlerini bir def’a daha okudu ) 2.Rek’at: Necm sûresi (53.sûre 19-26.âyetler arası) Yemeklerimizi yedikten sonra otobüse bindik ve Hudeybiye’ye doğru yola çıktık. Nihâyet yarım saat kadar sonra oraya vardık. Hoca kardeşimiz gereken dîni formaliteleri ve duâları yaptırdı. Oraya varınca iki rek’at umre namazı kıldık, sonra niyetimizi ve duâmızı yaptık, ayrıca bizde kısa bir biat yaptık. Erkekler bir tarafa, kadınlar bir tarafa toplandı, evli iki âile biri bir tarafta biri diğer tarafta olmak üzere bir elleriyle kendi hanımlarının ellerini tuttular, diğer 191 elleri ile de erkek kardeşimizin hanımı da hanım kardeşimizin ellerini tuttular. Böylece halkanın bir tarafı erkeklerden bir tarafı da hanımlardan oluştu. Böylece Efendimiz (s.a.v)’in biat sünnetini de yerine getirmiş olduk. NOT= Bu araya mevzu hakkında daha geniş bilgi vermek için (19/48/Feth Sûresi) isimli kitabımızdan, (58/74) sayfalarını faydalı olur düşüncesi ile aktarmış olalım. İnşeallah faydalı olur. Orada bu sünnet tatbik edilmiş oldu. 6éܨ£ Ûa æì¢Èí¡ bjí¢ bà㣠¡a Ùã ì¢Èí¡ bjí¢ åí©ˆÛ£ a £æ¡a ›QP ó¨ÜÇ ¢sØ ¢ ä¤ í bà㣠¡bÏ sØ ã ¤åà Ï 7¤áè¡ í©†í¤ a Ö¤ìÏ ¡é¨£ÜÛa ¢†í éî©m¤ªìî¢ , Ï éܨ£ Ûa ¢éî¤ Ü Ç †ç bÇ bà2¡ ó¨Ï¤ëa ¤åßë 7©é ¡ 1¤ ã ›b;ঠî©ÄÇ a¦Šu ¤ a (İnnellezîne yübayiuneke innemâ yübayiunellah yedullahi fevka eydîhim femen nekese fe innemâ yenküsü alâ nefsihî femen evfa bima ahede aleyhullahe feseyü’tihi ecran azîmâ) 48/10. “Şüphe yok, sana bîy'at edenler, muhakkak ki, Allah'a bîy'at ederler. Allah'ın eli, onların ellerinin üstün-dedir. Artık kim -ahdinibozarsa kendi aleyhine bozmuş olur ve her kim de Allah ile üzerine sözleşmede bulunduğu şeyi yerine getirirse ona da -Allah Teâlâ- büyük bir mükâfat verecektir.” Bu Âyet-i Kerîme hakkında tefsirlerde geniş bilgiler vardır, araştırmacı olanların, oralara da bakmaları mutlaka yararlı olacaktır. Biz yine yolumuza devam edelim. (oÈî2) “Biat” kelimesi, Ebcet hesabı ile toplam olarak (482) sayı değerini vermektedir. Toplarsak, (4+8+2=14) etmektedir ki, çok manidar’dır. Bilindiği 192 gibi (14) bütün mertebeler de geçerli olan Nûr’u Muhammed-î dir. (Bu hususta geniş bilgi 13 ve hakikat-i İlâhiyye kitabımızda verilmiştir, oraya bakılabilir.) “Biat” Âyet-i Kerîmesi’nin Sûre içindeki sayısı (10) dur. (10) ise “fenâfillâh” İseviyyet mertebesi’dir. O halde seyr-i sülûk’ta İseviyyet mertebesinden, Muhammediyyet mertebesine geçebilmek için mutlaka bu mertebenin (biat)ı na ihtiyaç vardır ve bu biat o mertebeye geçmeye ruhsattır, başka da yolu yoktur. Bu “biat” ın zâhir ve bâtın iki yönlü olması kemâlinin gereğidir. “Biat” kelimesinin Lügat manâsı, ( Kabul ve tasdik) hükmün de’dir. “Biat” eden kimsenin evvelâ (11) inci, Hazret-i Muhammed (s.a.v.) mertebesi’nedir. Bu hâl kemâle erdiğinde, (12) kinci, Hakikat-i Muhammed-î mertebesinedir. Bu da kemâle erdiğinde, (13) üncü, Ahadiyyet’ül Ahmediyye mertebesine dir. (14) üncü Nûr’u Muhammed-î ise bütün bu mertebeler de o mertebenin gereği olarak özlerinde varolup oraları aydınlatmaktadır. Böylece (14) sıralanmış bir mertebe değil, bütün mertebelere nüfûz etmiş küllî bir mertebedir. Buradan da anlaşıldığı gibi, “biat” sayısal değeri itibariyle de Hakikat-i Muhammediyye’nin bütün mertebelerinde faaliyyet’e geçirilmesinin gereği ortaya çıkmaktadır. Bu özet bilgiyi verdikten sonra şimdi tekrar gelelim“meâlen” Âyet-i Kerîme’ye. 48/10. “Şüphe yok, sana bîy'at edenler, muhakkak ki, Allah'a bîy'at ederler. Allah'ın eli, onların ellerinin üstün-dedir. Artık kim -ahdinibozarsa kendi aleyhine bozmuş olur ve her kim de Allah ile üzerine sözleşmede bulunduğu şeyi yerine getirirse ona da -Allah Teâlâ- büyük bir mükâfat verecektir.” Görüldüğü gibi hemen okunduğunda dahi insân-ı dehşete düşüren bir ifade ile karşılaşmaktayız. Hakikat-i İlâhiyye, Hakikat-i Muhammediyye, ve Hakikat-i Abdiyye nin nasıl muhteşem bir birliktelik’te buluşmuş olduğu açık olarak görülmektedir. Zâten bütün bu âlemlerin aslı ve özü de bu üç mertebedir, onlar da, Ulûhiyyet, Risâlet ve Abdiyyet’tir. İşte gerçek kemalât bu üç mertebeyi kişinin kendi varlığında cem etmesidir. Tabi i ki, maddî manâda değil irfan-î manâdadır. ¢áØ ¢ j¤ j¡ z ¤ í¢ ó©ãì¢Èj¡ m£ bÏ éܨ£ Ûa æì¢j£ z ¡ m¢ ¤án¢ ä¤ × ¢ ¤æ¡a ¤3Ó¢ ›SQ ›¥ ¢éܨ£ Ûa ( Kûl in küntüm tühibbünellahe fettebiûnî tühbib kümüllah) 3/31. De ki: “ Eğer Allah Teâlâ'yı seviyor iseniz bana uyunuz ki, Allah Teâlâ'da sizi sevsin.” Bu Âyet-i Kerîme Allah-ı sevmenin Peygamberine tabi olmaktan geçtiğini açık olarak göstermektedir. › 7éܨ£ Ûa ÊbŸa ¤†Ô Ï 4좣ŠÛa ¡ÉÀ ¡ í¢ ¤åß ›XP ( Men yutiirrasûle fekad etaellahu) 4/80. ” Her kim Peygambere itaat ederse muhak kak Allah Teâlâ'ya itaat etmiş olur.” 193 Bu Âyet-i Kerîme de “Peygambere” itaatin mutlak manâda “Allah’a” itaat etmek olduğunu açık olarak göstermektedir. Çünkü bilindiği gibi Hz. Peygamber (s.a.v.) âlemde en geniş manâda Hakk’ın zuhur mahalli olduğundan Onun gayrı değildir. Yukarıda ki, ve benzeri Âyet-i Kerîmeler, risâlet mertebesinin Hakk ile kulu arasında nasıl bir bağ oluşturduğunu açık olarak göstermekte ve tanıtmak tadır. Belirtilen üç mertebenin nasıl birbirlerini tamamladığı da ifade edilmektedir. Bu mertebelerden biri olmazsa bâtın’ın zâhire çıkması mümkün değildir. O halde de tebliğin imkânı yoktur. Ulûhiyyet mertebe sinden Risâlet mertebesine “inzâl” olan, inen, “hakayık” hakikatler, oradan da abdiyyet mertebesine “inzâl” olurlar. İşte bu abdiyyet metebesi bütün bu hakikatleri idrak edecek şekilde varedilmiştir. Ancak bir kısmı da bunları inkâr derecesinde gaflet ehli olmuşlardır. Yukarıda bahsedilen üç elin aslında bir hakikatin üç mertebesinden olan zuhurunu ifade etmektedir. Ancak burada ki, “abd-kul” dan murat, (abdühû) olan velâyet mertebesidir. Yukarıda bahsedilen “biat” ta, ki, eller, zâhiren et kemik elleri ifade ediyorken gerçekte ise bu mertebeleri ifade etmektedirler. Benzeyişleri tutma yönündendir. Bu mevzua (18) inci Âyette yine gelecek olan (bîy’at) Âyetiyle yolumuza devam etmek üzere şimdilik bu kadarla bırakarak yolumuza devam edelim İnşeallah. ---------------------------------- Ùã ì¢Èí¡ bjí¢ ¤‡¡a åî©äß¡ ¤ªìࢠۤ a ¡åÇ ¢éܨ£ Ûa ó™ ¡ ‰ ¤†Ô Û ›QX òä î©Ø £ Ûa 4Œã¤ bÏ ¤áè¡ 2¡ ì¢ÜÓ¢ ó©Ï bß áÜ¡ È Ï ¡ñŠv £'Ûa oz ¤ m ›#b=j¦ í©ŠÓ b¦zn¤ Ï ¤áè¢ 2 bqaë ¤áè¡ î¤ Ü Ç ( Lekad radıyellahü anil mü’minine iz yübayiûneke tahteşşecerati fe alime ma fî kulûbihim fe enzeles sekînete aleyhim ve esabehüm fethan karîben.) 48/18.” Yemin olsun ki, Allah, müminlerden râzı oldu, o vakit ki, ağacın altında seninle inatlaşmada bulunur oldular. Onların kalblerinde olanı bildi de üzerlerine o sekiyneti -o huzur ve sükûneti- indirdi ve onlar bir yakın feth ile mükâfatlandırdı.” Şimdi, tekrar burada ki, “bîy’at” kelimesiyle (10)uncu Âyette geçen “bîy’at” kelimelerini beraber değerlendirmeğe çalışalım. Daha evvelce (biat) kelimesinin lügat manâsını vermiştik. Diğer şekliyle ise (biat) hakikat-i İlâhiyye yi, Hakikat-i Muhammediyye yi ve Hakikt-i Abdiyye yi, irfaniyyet ile birleştirip her mertebenin hakkını vererek yaşayabilmektir, diyebiliriz. İşte, “Biat-ı Rıdvan” denilen bu hadise de, bu üç mertebeyi bir arada görmekteyiz.Biri, “Yedullah” Allah-ın eli, diğeri, “yed-i Rasûlüllah” Hz. Rasûlüllah’ın eli, diğeri ise, “yed-i abd” sahâbî’nin, yani kulun elidir. Bu üç el, yani bu üç mertebe bu hadise de içtima etmiş, yani birleşmiştir. Her ne kadar bu mertebeler bir birinden ayrı imiş gibi ise de aslında “tek bir” olan (Ahadiyyet) mertebesinin zuhur halinde faaliyyet-şeenliğini ifade etmektedir. Ehline malûm olan çok büyük bir irfaniyyet hakikatidir. 194 Ayrıca tenzih, teşbih ve tevhid hakikatlerinin de buluştuğu ve birleştiği müthiş bir sahnedir. Ve bu sahne ve hakikatleri kıyamete kadar da tatbik edilerek devam edip yaşanacaktır. Bir bakıma “Sahabî”nin, yani “abd-kulun” merte-besi, “tenzih” Hz. Peygamberin Risâlet mertebesi, “teşbih” Ulûhiyyet mertebesi ise “tevhid” mertebesidir. Bütün bu âlemlerin var olması zâten, bu üç mertebenin zuhura çıkıp faaliyyete geçmesi için değil mi’dir.? Bu aslî mertebeler ve ara mertebelerinin ortaya çıkmaları da birer (fetih) değilmi’dir.? Ayrıca bu mertebeleri de birer, birer idrak etmekte (fetih) değil midir.? Cem’ül cem’ül cem ile feth oldu ebvab-ı Hüda, diyen kişi de ne güzel demiş değilmidir.? İşte bütün bu fetihler dolayısıyla Hakk-ı anlamamız mümkün olabilecektir. Sadece taklidî ve irfaniyyetsiz faaliyyetlerle anlamamız mümkün olamayacak sadece sevaplarımız artacaktır, bu da çok güzel bir oluşumdur, ancak (biat) hakikati ortaya çıkamayacaktır. Bazı Îsevî gurupların temsilcileri, “Grogoryan ve Yahova şahitleri” gibi, onlarla yaptığımız görüşmelerde, Îsâ’nın (a.s.) anahtar olduğunu belirtmişlerdi. Yani gerçekleri açacak olan ancak odur, ona îmân ile her şeyin kapısı açılacak mahiyette beyanda bulunuyorlar idi. Biz de, onlara; bizler zâten Îsâ (a.s.) a îmân ediyoruz, ama esas anahtar bizdedir, O da Hz. Muhammed (s.a.v.) dir, diyorduk. O nun ümmetine hediye ettiği anahtarların başlıcaları (Besmele-i şerif, Elham-Fatiha Sûresi ve Fetih Sûresi) dir. Aslında her bir “Sûre-Sûret” Hakikat-i İlâhiy ye yi tanıtan bir hususiyyet-i olduğundan Kûr’ân-ı kerîm’ de ki, (114) Sûrenin hepsi birer büyük anahtar, diğer Âyet-i Kerîme’ler ise her biri kendi mertebesinden birer anahtardır. Bu Âyet-i Kerîme’de de olduğu gibi, ancak bu anahtarları kullanmak’ta bir irfaniyyet gerektirmektedir. Bu anahtarları hakkıyla kullanan ise İnsân-ı Kâmildir ki, ef’âl-i, esmâsı ve sıtatları ile halka rahmettir. Kayıtta, yani yazıda, Kûr’ân-ı Kerîmin başında olan anahtar-besmele, Elham-ı açmakta, Elham da hamd-ı ve diğer hakikatleri açmaktadır. Elhamd, yani Fatiha sûresi Ulûhiyyet ve abdiyyet mertebelerinin hakikatlerini açmakta, çünkü o Sûre kul ile Hakk arasında bölünmüştür. Fetih Sûresi ise, Abdiyyet, Risalet ve Ulûhiyyet hakikatlerini açmaktadır. Diğer bir ifadeyle Peygamber Efendimizin belirttikleri, (Ben ilim şehriyim, Alî onun kapısıdır) beyanlarından, Hakikat-i Muhammed-î ilmine yönelmek onun anahtarı-kapısı ve fâtih-i olan hakikat-i Alî’ye den girmek gerektiği anlaşılmaktadır. Tekrar gelelim (10) uncu Âyet-i Kerîme’ye. (Bilindiği gibi bu Âyet-i Kerîme ilk derse başlarken ve ders geçirilirken el ele tutularak okunan Âyet-i Kerîme’dir.) (İnnellezîne yübayiuneke innemâ yübayiunellah yedullahi fevka eydîhim femen nekese fe innemâ yenküsü alâ nefsihî femen evfa bima ahede aleyhullahe feseyü’tihi ecran azîmâ) 48/10. “Şüphe yok, sana bîy'at edenler, muhakkak ki, Allah'a bîy'at ederler. Allah'ın eli, onların ellerinin üstün-dedir. Artık kim -ahdini- 195 bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur ve her kim de Allah ile üzerine sözleşmede bulunduğu şeyi yerine getirirse ona da -Allah Teâlâ- büyük bir mükâfat verecektir.” (İnnellezîne) “muhakkak o kimseler ki,” Görüldüğü gibi burada tahsis yapılmakta bir tahsis yapılmakta, hitap bütün insânlara değil belirli bir guruba ve Hz. Peygamberin çok yakının da olan kimseleredir. Biat-ın ilk şartı gönülden yakınlık olmasıdır. Biat ehli alma ve olma ehli olanlardır. (Yübayiuneke) “Sana bîy’at ediyorlar” tabi olup alış veriş yapıyorlar. Bayi, bilindiği gibi alış veriş yapılan yerdir. Âyet-i Kerîme’de belirtilen (bayi) ise Hz. Rasûlüllah’ın sahibi olduğu Ulûhiyyet hakikatlerinin pazarlandığı âlemlerin en büyük (bayisi) dir. Her Peygamber Ulûhiyyet hakikatlerinden kendi mertebesi olan hakikat-i pazarlamakta yani, o mertebenin ilminin bayisi olmakta, Hz. Peygamber Efendimiz ise (biat) ehli ne en geniş Ulûhiyyet hakikatlarini ifşa etmekte ve pazarlamaktadır.Yani açığa çıkarmaktadır. Âyet-i Kerîme’nin diğer ifadesi ise (senin bayi’in den alış veriş ederler) bu alış verişte, Hz. Peygamberden ilâh-î ilim ve muhabbet alanlar, her alış verişin bir bedeli olduğu gibi, acaba bu alış verişin karşılığında ne vermeleri icap etmiştir. Bunun cevabını (Tevbe Sûresi 9/111 Âyetinde) ve benzerlerinde görmekteyiz. ¤áè¢ Û aìߤ aë ¤áè¢ 1¢ 㤠a åî©äß¡ ¤ªìࢠۤ a åß¡ ô¨Šn ( ¤ a éܨ£ Ûa £æ¡a ›QQQ æì¢Ün¢ Ô¤ î Ï ¡éܨ£ Ûa ¡3î©j ó©Ï æì¢Üm¡ bÔí¢ 6òä£ v Û¤ a ¢áè¢ Û £æb2¡ ¡3î©v㤠¡üaë ¡òí¨‰¤ìn£ Ûa ó¡Ï b¦Ô£ y ¡éî¤ Ü Ç a¦†Ç¤ ë æì¢Ün Ô¤ í¢ ë a뢊' ¡ j¤ n ¤ bÏ ¡éܨ£ Ûa åß¡ ©ê¡†è¤ È 2¡ ó¨Ï¤ëa ¤åß ë 6¡æ¨a¤ŠÔ¢ ¤Ûaë ›¢áî©ÄÈ Û¤ a ¢‹¤ì1 Û¤ a ìç¢ ÙÛ¡ ¨‡ë 6©é2¡ ¤án¢ Ȥ í b2 ô©ˆÛ£ a ¢áØ ¢ È¡ î¤ j 2¡ (İnnellaheştera minel mü’minîne enfüsehüm ve emvalehüm bienne lehümülcennete yükâtilüne fî sebilillâhi ve yuktelüne va’den aleyhi hakkan fit-tevrât-i vel İncîl-i vel Kûr’ân-i ve men evfe biahdi-hî minellahi festebşirû bi bey’ikümüllezî baye’tüm bihî ve zâlike hüvel fevzul azîm.) 9/111. “Şüphe yok ki. Allah Teâlâ mü'minlerden nefisleri ni ve mallarını cennet muhakkak onların olması karşılığında satın almıştır. Allah Teâlâ yolunda savaşacaklar da öldürecekler ve öldürüle-ceklerdir. Onların öyle cennete konulmaları, Tev-rat'ta, İncil'de ve Kûr'ân'da zikredilmiş, hakk olan bir ilâhî va'ddır. Ve sözünü Allah Teâlâ'dan daha fazla yerine getirebilen kim vardır?. Artık yapmış olduğunuz o alış verişten dolayı size müjdeler olsun ve işte bu, en büyük bir kurtuluştur.” Yorum yapmadan sadece meâl olarak geçelim. İşte biat eden o mü’minler, biat esnasında Ulû-hiyyet hakikatleri için nefislerini, cennet için de mallarını vermişlerdir. (innemâ yübayiunellah) Sana biat edip alış veriş yapanlar, senin varlığında, (hakikatte bu biat ve alış verişi Allah ile yapmaktadırlar.) Beyanı görüldüğü gibi ne müthiş bir ifadedir, ve Hz. Peygamber Efendimizin de, Hakk’ın indindeki yüce yerini açık olarak göstermektedir. Ayrıca, (Nisâ Sûresi 4/80 Âyetinde) 196 › 7éܨ£ Ûa ÊbŸa ¤†Ô Ï 4좣ŠÛa ¡ÉÀ ¡ í¢ ¤åß ›XP (Men yutiirrasûle fekad etaallahu) 4/80. “Her kim Peygambere itaat ederse muhakkak Allah-u Teâlâ'ya itaat etmiş olur.” Hükmü’de bu oluşumu diğer bir yönden tasdik etmektedir. Bu Âyet-i Kerîme’nin de mevzuumuz itibariyle ne kadar açık olduğu kolayca anlaşılmaktadır. (Enfal 8/17 Âyetinde) belirtilen. › 7óߨ ‰ éܨ£ Ûå¡ØÛ¨ ë oî¤ ß ‰ ¤‡¡ao¤îß ‰ bßë ›QW ( Vemâ rameyte iz rameyte velâkinnellahe ramâ) 8/17. “Ve attığın vakit sen atmadın, fakat Allah Teâlâ attı.” İfadesi ile, Yed-i Muhammedî nin Yedullah, yani; Hz. Peygamberin elinin, Allah-ın eli olduğu burada da açıkça ifade edilmektedir. Müthiş bir ifade ve muhteşem bir oluştur. İşte o eli tutup itaat etmek, Allah’ın elini daha bu dünya da tutup itaat etmektir. Ve karşılığı en azîz varlığımız olan nefsimizi feda etmemizdir. Karşılığı (can) vermektir. Eğer nefsimizi veripte bu eli tutmamış isek bilelim ki, “nefs-i emmâre’nin elini tutmuş onu kendimize dost edinmiş oluruz. Bu hususu çok iyi düşünmemiz gerekmektedir. (İnsân oğlu mutlaka bir “yed-el” tutar, yani bir yöne yönelir, dikkat edelimde o “yed-el” ve yön Hakk’ın eli “yedullah” ve hakk’ın yönü “Vechullah” olsun.) (yedullahi fevka eydîhim) Onların ellerinin üstünde de Allah’ın eli vardır. Bura da ifade edilen “Allah’ın eli- Yedullah” lâtif ve bâtınî manâsı’dır. Böylece üç el cem olup bir el hükmüne girip ellerin tevhid-i olmuştur. Birinci el. Abd’ın (alıcı) eli. İkinci el. Hakikat-i İlâhiyye üzere muhammed ismiyle zuhur etmiş olan zuhuru Muhammed-î nin Ulûhiyyet tecellisinde olan (aktarıcı) “yed-i Muhammed-î nin eli.” Üçüncü el. İse, Bâtın-î manâ da (verici) olan “Yedullah-Allah-ın eli” dir. Dikkat edersek göreceğiz ki, bu açıklanan sahneler de, üç mertebe ve bir de bu hakikatleri anlatan mertebe vardır. Böylece mertebeler dört olmaktadır. Bu Âyet-i Kerîme’lerin, bu anlayışla tekrar okuduğumuz zaman bahsedilen dördüncü mertebeyi farketmiş olacağız ki; o da bütün bu oluşumlara hâkim olan Ahadiyyet mertebesidir, ve bu Âyet-i kerîme’ler zât-î Âyetlerdendir. Bunları anlamak için o mertebenin irfaniyyet-i gerekmektedir. İşte bir sâlik gerçek manâ da Mürşit makamında olan bir kimsenin, “biat” etmek için elini tuttuğu huzurunda durduğu zaman bütün bunlar olabildiği kadar hakikat ve gerçeğine uygun olarak tatbik edilmeli, taklit edilmemelidir. Bu hususun ilk şartı, eli tutulan kişinin mutlaka silsilesi belli, 197 İrfan ehli ve vâris-i Muhammed-î olması lâzımdır. Aksi halde bu tatbikat küçük bir merasimden ileriye gitmez. Biat edilen zâtın hayat anlayışı ne ise, oralarda dolaşılır durulur. Ve biat’ta bu dört mertebe hasıl olmaz, sadece iki gözüken beşeri bir elin tutulması olur ki; yed-i Rasûlüllah ve yedullah’ın tutulması olmaz, ayrıca bu hadise Hakk’ın huzurunda da geçerli olmadığından hakikatine de vukuf olmadığından gereği gibi anlatılamaz, anlatılamayınca da orada Ahadiyyet mertebesi de olamaz. Netice olarak bu oluşum sadece bir beşeri ve zâhirî uygulama olarak kalacaktır. Bu oluşumun sıhhati mutlaka gerçek manâ da fenâ ve bakâ hakikatlerini yaşayarak tatbik edebilecek bir İrfan ehline ve bunları bünyesine indirerek ve sindirerek yaşayıp idrak edebilecek bir Hakk taliplisine ihtiyaç vardır. Genelde bu biat’lar yapılmaktadır, ancak biat edilen kimse hangi mertebe ve makam da ise o makam dan biat edilmektedir. Daha yukarıya çıkılması mümkün değildir. Âyet-i Kerîme’de belirtilen üç elin hususiyeti, yed-i Rasûlüllah, yedullah’tan aldığını, yed-i abdiyyetine risâletiyle ulaştırmasıdır. Yani “Rasûlüllah Allah’tan (c.c.) aldığını, kulunun eline, risâletiyle ulaştırması’dır ki, müthiş bir oluşumdur. Eğer yed-i Rasûlüllah, yani Rasûlüllah’ın eli olmasaydı, yed-i abd, yani kulun eli boş kalırdı. Veya her hangi bir şey verilse bile o şeyi anlayamazdı. İşte bu hadisede de Hz. Peygamber (s.a.v.) in şefeat mertebesinden’dir ve onun elinden Yedullah’a yol vardır, başka ellerden değil. Tutabilirsek o eli bulup tutmağa çalışalım. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin bu yönleriyle de bizler için ne büyük bir lütuf olduğunu anlamağa çalışarak Onu gerçek manâ da değerlendirerek muhabbet etmeğe çalışalım ki, Onun elinden ve gönlünden bizler de feyiz ve bereketlere nâil olalım. (femen nekese) “Aman yarabb’î sen bu Âyet-i Kerîme’nin ihtarından bizleri koru.” Kim ki; biat’ın dan sonra (nekes) lik etti, bütün bunlardan (caydı) geri döndü, vaz geçti, veya gerçek değerini koruyamayarak benliğini arttırdı. (fe innemâ yenküsü alâ nefsihî) “O ancak kendi zararına cayar.” Cayma neticesinde oluşacak olan bu zararın tarifi imkânsızdır. “En vahîmi ise Hakk’ın elinin gitmesi, yerine vehmin ve iblisin elinin gelmesi onu tutmasıdır” ki, âhirette de büyük bir pişmanlık ve hüsrandır. Her insân farkında olsun olmasın bir el tutar yani bir hedefi vardır. Hedefi dünya ise iblisin ve cehennemin elini tutmuştur. Eğer hedefi ahirette cennet ise cennetin elini tutmuştur. Eğer hedefi Hakk ise o zaman yukarıda bahsedilen elleri tutmuştur. (femen evfa) “Kim ki, ifa eder,” yerine getirirse. yaptığı biat’a vefa gösterirse, hükmünü (bima ahede aleyhullahe) “Üzerinde Allah ile yaptığı ahde vefa gösterirse” yerine getirirse, yani ne için biat etmişse onun icaplarını yerine getirirse. (feseyü’tîhi ecran azîmâ) “Yakında ona azametli bir mükâfat verilir.” Bu mükâfat-ı hak etmiş olanlardan, kim hangi mertebeden neyi hak etmişse o mertebeden onu alır. Eğer bir kimse cennet talebinde ise, cennet-i alır, ona kavuşur. Ancak bir kimse Hakk taliplisiyse Onu alır Ona kavuşur. (Ecri azîm) “büyük mükâfat” her mertebe veya kişilere göre başkadır. Cennet isteyene cennet, (ecri azîm-)i “büyük mükâfat” verilir.Hakk taliplisine de, Hakkanî 198 yaşantı (ecri azîm-)i “büyük mükâfat” olarak verilir ki; en büyük mükâfatta budur. Şimdi şurada bir hususa da dikkat çekmek yerinde olacaktır. Bir kimse aradan belirli bir zaman geçtikten sonra tuttuğu elin yanlış bir el olduğunu anladığında o eli bırakmasında kendine bir mes’uliyyet yoktur ve sorumlu da olmaz. ---------------------------------Bu ara izah girişinden sonra kaldığımız yerde yapılan uygulamaya dönelim. Gerçekten çok müthiş bir Sünnet-i seniyye idi sanki her şey ve her taraf bizimle birlikte olmuş veya seyre dalmış idi. Sanki bindörtyüz küsur sene evveline gitmişiz veya o günleri gönlümüzde bu güne getirmiş o gündeki sahabinin de hallerini yaşamış idik. Zaten o biattan kısa bir zaman sonra da “gönül Kâ’be’si ve Mekke” fetih olunacaktır. Biat’ın olmadığı yerde Fetihte olmaz. Bu tatbîkatta bittikten sonra otobüsümüze binip tekrar geri dönmeye başladık. Yolda bundan sonraki tavaf ve sa’yi herkesin kendi kendine veyâ bir arkadaşı ile birlikte yapmasına karar verdik. Otele geldik biraz dinlenmek ve abdest almak için. Bundan sonra dileyen ikindiden dileyen akşamdan sonra gidip geri kalan umrelerini tamamlayacaklar. İnşeallah bunlarında hepsi ses cihazında kayıtlıdır. Bir bölüm ilk partiler bu gece dönecekler inşeallah. Biraz dinlendikten sonra Sa…… bey, eşi ve Os…… baba ile birlikte 5 kişi olarak ikindiye gidip, ikindi namazını kıldıktan sonra umremizi tamamlamak için tavafa girdik. Tavaf 2. şavttan sonra iyice kalabalıklaştı. Ka’be’de inşaat devam etmekte olduğundan durum oldukça sıkıntılı idi. Yavaş yavaş şavtları bitirdik. Nihâyet tavafımız tamamlandı. Daha sonra say’in üst katına çıktık, orada tavaf namazını kıldık. Sonra Nüket anneye bir elektrikli araba kirâladım ve o araba ile sa’ye başladı. Bizde 4 kişi yürüyerek devam ettik, aşağıda 2 kişiyi kaybetmiş idik, sonra yukarıda buluştuk. Nihâyet sa’yimizi de bitirdik. Saçı kesilmiş birine ben saçımı kestirdim, sonra da ben bizimkilerin saçlarını biraz kestim. Merve tepesinde biraz dinlendik. Daha sonra otele doğru yola çıktık. Akşam ezanı da okundu. Onu duş aldıktan sonra otelde kıldık. Akşam yemeği için lobiye yemekhaneye indik ve yemeğimizi yedik. Nüket anne oldukça yorgun olduğundan odasına çıktı ancak biraz rahatsız gibiydi. Nu….. kızımız ilaç verdi, onları kullanıyoruz. Ezan-ı Muhammedî, yatsı ezanı okunuyordu ve bizim de yemeğimiz yeni bitmişti. Seccadeler yanımızda idi ana cadde üzerindeki yaya yolunda bir direğin önünde namazlarımızı kıldık. 199 Yatsı namazında okunan âyetler; 1.Rek’at: Haşr sûresi (59.sûre 18.den 24.son âyete kadar) 2.Rek’at: Münâfikûn sûresi (63.sûre 9-10-11.âyetleri) Sonra otele dönerken cadde üzerindeki elektrik direklerinde bulunan, beyaz küçük ampuller ile yapılmış şekiller vardı, onların ne mânâya gelebileceğini sordum ve bu şekli kaydetmelerini istedim. Şekil şöyle idi. Bunlardan cadde boyunca her elektrik direğinde vardır. İkisi de karşılıklı aynı şekillerdir, beyaz ışıklı küçük ampullerden meydana gelmiştir. Onları sorduktan sonra yanımdakiler fotoğraflarını çektiler ve ne mânâya geldiğini düşünmeye başladılar. Bu hususta herkes bir fikir ortaya koydu bazıları yukarıda geçmişti. ---------------------------------Yeri gelmiş iken bu ışıklı aydınlatma sembollerinin de yorumunu yapmaya çalışalım. Şimdi geniş caddelerde olan bu ışıklı fotoğrafı karşımıza alıp yukarıdan aşağıya doğru tekrar dikkatle incelemeye bakalım. İlk gördüğümüz, en üstte olan (ay/Kamer) dir ki, Nur-u Muhammedidir. Diğer yönüyle (Ce/Cim) harfidir ki, Cemâli İlâhidir. İki karşılıklı olması celâli ve cemâli’dir. Ayrıca (C.C.) dür. Altında olan bağlantı noktası ile (C/Ç) dir, zâten iki tarafa eğilmiş çubuklar ile çatıdır ki, arştır. Çatıyı tutan (U) Ulûhiyettir, onun altında olan gövde şeklinde bulunan altıgen kısmı aynı zamanda (He) Huvviyyetidir, ve altı cihetten tecellisidir. Onun altında olan iki ayak ise (kademeyn/iki ayaktır) (Aziz ve Mütekebbir) isimlerinin İlâh-i zuhurlarıdır. Basılan yer ise bütün isimlerinin zuhur mahalli olan Hz. Şehâdet âlemidir. Görüntünün karşılıklı aynen iki olması zâhir ve bâtın yönden iki ayrı tecellisinin İnsan sûretinde ki, ifadesidir diyebiliriz. Adeta Zât-ı mutlak, Mekkeke-i Mükerreme, Zât-î tecellisi olan bu belde de kendini çok açık olarak ilân ve aşikâr etmektedir. Aslında herkes için sıradan bir aydınlatma hükmünde olan bu semboller Zat şehrinin Zâti ilânlarıdır. 200 ---------------------------------Biz yine notlarımıza kaldığımız yerden devam edelim. Daha sonra bende otel odamıza çıktım. Nüket Anne herhalde sa’yde üşütmüş olacak grip olmuş. Nu…. kızımız yanında bulunan grip haplarından getirdi, daha sonra insân-ı kâmil namazını kılmak için Kâ’be’ye gideceklerdi. Ben yine yazılarımı yazmaya devam ediyorum. Bu gece ilk kâfilemiz 03.30’da otelden çıkacaklar, bende uğurlamak için lobiye ineceğim inşeallah. Saat 23.00’e geliyor, oldukça yorgunluk var, yine erken kalkılacak. Cenâbı Hakk kolaylıklar nasîp etsin, inşeallah. Bugüne kadar hamdolsun oldukça iyi gitti yolculuğumuz. İnşeallah bundan sonrası da iyi ve hayırlı olur ve hayırlı geceler. 02.07.2013 Salı Gece saat 03.00’da kalktım, birinci grup saat 04.00’da gideceklerdi ve onları uğurlamak için abdest alıp lobiye indim. Daha henüz gelen olmamış, bekliyorum. Bu arada sabah namazının ilk ezanı okunuyor idi. Burada sabahları iki ezan okunuyor, birincisi namaz ezanının bir saat evvelinde. Nihâyet yolcular gelmeye başladılar, sabah namazına gidecek olanlar da lobiye inmiş idiler, lobide biraz oturduk, hareket saati geldi, yolcular vâsıtalarına bindiler, bizde onları uğurladık, güle güle gitsinler. Daha sonra ben otele çıktım, sabah namazını otelde kılıp biraz yattım, dünden çok yorgun idim. Saat 09.00’da kalktım, hazırlandım ve lobiye kahvaltıya indim, orada bizim kardeşlerden birkaçı ile karşılaştım. Nüket Anne biraz üşütmüş idi ve dünden yorgunluğu da çok idi, bu yüzden kahvaltıya inmedi, burgulu poğçalardan istedi, bende onlardan iki tane onun için aldım. Daha sonra yanıma Ce…., Âd… ve Sa….. geldi, bende kahvaltımı bitirmiş idim, poğçaları peçeteye sardım, Âd…. eline aldı, biz yemekhanenin kapısından çıktık, arkadan Âd…. çıkarken elindeki peçeteyi görmüşler ve poğçaları elinden almışlar. Ben geri dönüp baktım, kartımı gösterdim, “eşim hasta yemeğe gelemedi, o yüzden bunları ona götürüyorum” şeklinde ifâde etmeye çalıştım, oda numarasını istediler, bende 926 dedim, peçetenin üzerine yazdılar ve “biz göndeririz” dediler. O zaman benim de hemen odaya çıkmam gerekti, hemen asansör ile odaya çıktım ve beklemeye başladım, az sonra kapı çaldı ve bir tabak içerisinde poğçalar bir resmi görevli tarafından odamıza getirilmiş oldu. Nüket Anne de kalktı kahvaltısını yaptı, ilaçlarını içti tekrar istirahat etmeye başladı. Bende traş oldum ve yazılarımı yazmaya başladım. Tam o sırada yine kapı çaldı, kat görevlileri eksik bir şey var mı? diye sordular ve eksikleri tamamlayıp suyumuzu bıraktıktan sonra gittiler. Bende o gün oluşan halleri yazmaya devam ettim. Daha sonra istirahat etmek için biraz yattım, öğlen okundu biraz daha yattım. O arada telefon çaldı, telefonu açtım, İzmir’den Ni….. kızımız gelmiş ve odada olup olmadığımızı soruyordu. Bende odada olduğumuzu ve gelebileceğini söyledim. Az sonra kaim vâlidesi ile birlikte geldiler. Biraz oturduk, As….. ve Nu….. geldi, bize çay getirdi, bir müddet oturduktan sonra gittiler. Bende hazırlandım, abdest aldım, öğle namazını kıldım, daha sonra ikindiye gitmek için lobiye indim. Lobide kardeşler ile buluştuk ve yine 94. Kapıdan girerek ikindi namazını kıldıktan sonra tekrar otele dönmek üzere dışarıya çıktık. Dışarısı her zaman olduğu gibi çok kalabalık idi, mahşerî bir kalabalık. İkindi namazı olmasına rağmen güneş halen daha yakıcı ve çok sıcak . 201 Otele döndük ve otelin lobisinde uygun bir yerde oturduk. Elli dakikalık küçük bir sohbet oldu, ses kayıtlarında kayıtlıdır, oldukça iyi idi, bazı sorular vardı, onlar cevaplanmıştı ve sonra dağıldık. Daha sonra otel odamıza çıktım, Nüket Anne üşütmüş, biraz rahatsızdı ve bugün dışarıya çıkamamıştı. Bende biraz oturduktan sonra akşam namazı için abdest alıp hazırlandım ve akşamı kılmak için Ka’be’ye giderken lobiye uğradım. Orada bulunan birkaç kardeşle berâber akşam namazını kılmaya gittik ve ancak yetiştik. Otelimizin yakın olması bize çok yardımcı oluyordu, ezan-ı Muhammedî okunurken yola çıksak dahi namaza yetişebiliyorduk. Akşam namazını edâ ettikten sonra otele dönüp yemekhaneye girmek için lobiden geçerken daha evvelden kararlaştırdığımız gibi Nüket Anne ve bazı kardeşler orada bizi bekliyorlardı. Hep birlikte yemekhaneye gidip akşam yemeğimizi yedikten sonra ben tekrar yukarıya odaya çıktım, yatsı namazı için hazırlanıp abdest alacaktım. Abdestimi aldım, sabah garsonun getirdiği porselen tabağı da alıp aşağıya indim, yemekhanedeki görevliye tabağı teslim ettim, daha sonra kardeşlerle yatsı namazını kılmak için yola çıkarken, daha içeride hayal bahçesi gibi güzel olan lobide iken ezan-ı Muhammedî okunmaya başladı, bizde hemen yola çıkıp Ka’be-i Muazzâma’ya doğru sık adımlarla yürümeye başladık, nihâyet 94. kapıya ulaştık içeriye girdik. Çok kalabalıktı ve koridorda adım atacak yer yoktu, hemen önünden geçmekte olduğumuz bodrum katın merdivenlerine yönelerek aşağıya indik, orada halılar da vardı çünkü orada her zaman halılar olmaz veya bir iki sıra halı olur arkası sadece mermer taştır. Bu akşam ise her tarafa halı serilmişti. Hemen ön taraftaki sıraların birinde yer bulup oraya dizildik. Sünnetleri kıldıktan sonra kamet getirildi ve farz namazı, son sünnet ve vitr kılındı. Daha sonra otele dönmek için Ravzâ’dan ayrıldık ve otele döndük. Otele döndükten sonra lobide küçük bir sohbet yaptık. 02.07.Sohbet lobi...TIKLA DİNLE.MP3 Daha sonra ben otel odama bazı kardeşlerde alışveriş yapmadıkları için alışverişe gideceklerdi, bu şekilde ben odama çıktım ve o gün oluşan yaşantımızın hatıralarını yazıya aktarmaya başladım. Şu anda saat 23.10 ve yazılarım şimdilik sona erdi, yarın kısmet olursa öğleden sonra Hira Dağı’na gitmeyi düşünüyoruz inşeallah. Bugünlük bu kadar oluştu, bunların hepsi her ne kadar zâhirî yaşantılar olarak görülüyor ve zannediliyor isede bunların hepsi ilâhî bir sistem içerisinde oluşmaktadır. Zâhir gördüğümüz fiillerin sâdece zâhirlerine bakıp öylece karar verirsek eğer verdiğimiz karar eksik ve yanlış olur, görülen her fiilin bir de bâtını vardır ki gerçekte fiilde asıl olan odur yâni Hakk bütün varlıkta Zâhir ismi ile zuhur etmiş olduğundan bütün fiillerin sâhibidir, zâhir ve bâtın haktır, kuldan işleyen de Hakk’tır ancak nâkıs (noksan) kişi bunları kendi yaptı zanneder, ârif olan kişi ise Hakk’ın âleti olup Hakk’ın ondan istediği fiili işlediğini bilir. İşte bu yüzden yapılan ve yapılmış olan bütün fiilleri kulundan Hakk işler ve bu mertebe kulun Hakk’ta fânî olduğu mertebedir ki bu fiilin ismine ubûdet denir. Ubûdet Hakk’ın fiilidir, ibâdet ise kulun fiilidir yânî kul kendisini vehmi ile var zannedip kendi hayâlî birey anlayışı ile fillerini kendisi yaptığını zanneder buna ibâdet denir. Bu anlayış ile kul ne kadar çok ibâdet ederse etsin Rabb’ına ulaşamaz çünkü bakışı ve anlayışı ikilik üzere kurgulanmıştır. “Len terânî-sen beni göremezsin” hükmü onun üzerinde âmir hükümdür ve kişinin beşerî kimliği üzerinde iken Hakk’ı idrâk müşâhedesi mümkün değildir. İki ayrı şeyden bir bütün olmaz, iki ayrı şey olarak görünen zâten bir bütündür, ayrı görülmesi makâmları yönüyledir. Aslı bir olduğundan iki görünse de yine birdir. Bu hakîkati idrak edenin fiiline ubûdet denir. İşte 202 kısmet olupta okuyabildiğiniz, sıradan dünyâlık gibi görünen bu yazı ve yazıda belirtilen fiillerin hepsi bu hükümler kapsamındadır. Havanın sıcaklığı dolayısıyla Mescîd’il-Harâm’ın çevresinden avluya girişinde vantilatörler vardır, bunlar oldukça büyüktürler ve direklerin üzerlerindedirler. Yeni bir sistem ile o vantilatörler sürekli rüzgâr üflemekte, o rüzgâr ile birlikte birde buhar gibi hava püskürtmektedirler, gerçekten görülecek bir manzaradır; sanki hemen üzerimizde küçük kümeli bulutlar oluşmaktadır. Altlarından geçerken etrafta uçuşan su zerrecikleri yüzünüze gelince bir serinlik vermektedirler ve havayı da azda olsa nemlendirmektedirler. İşte bu pervâneler de bütün âleme yayılan nefes-i rahmânî gibidirler; çevreye hayat verirler, azda olsa o sıcak hava, gelen geçen Ka’be sâkinlerini serinletir, gönüllerini ferahlatırlar. İbretlik bir manzaradır, yerinde görmeye değer. Ömrümüz varsa yarın (03.07.2013) Çarşamba günü inşallah sabah namazına gitmek için kalkacağız. Şu an saat 23.45 sabah ola hayır ola diyerek, kağıt kalemi de torbasına koyup berâber vahdete çekildim, inşallah herkese hayırlı geceler. Ben görmedim böyle bir umre Gir gönlüme sen de seyreyle! 03.07.2013 Çarşamba Gece saat 03.10 ve Türkiyeden getirdiğim bizim sâdık nöbetçi kuş cik, cik ötmeye başladı, nöbetini güzel tutmuş, biz uyurken sâniye aksatmadan hâl dili ile “vakt-i salât, vakt-i salât” diyordu. Tamam “sağol” dedim, soldaki düğmesine dokundum, bu sefer o uykuya daldı, şarkı söylemez, ötmez oldu, sâdece yelkovan, akrep devrine, onlarda kendi âlemlerinde, kendi mihverlerinde sonsuz “tavaf”larına devâm ediyorlar idi. Onlar işlerine bizden daha sâdıklar. Uyandım, ama acaba gerçekten uyandım mı? Bu husus biraz mechûl, beden devesi uyandı abdestini aldı, mi’rac-asansöre bindi, 13. kattan yere indi, orada bir Âdemoğlu Âdem gördü, onunla berâber zât-ı mukayyede’nin kendi evinde ona misâfir olmaya gittiler ve kalabalık arasından farkettirmeden içeri daldılar, kapı önünde “feh lâ nâleyk” tabelası vardı, nalınlarını çıkardılar, ancak atmadılar; torbalarına koyup yanlarına aldılar çünkü çıkışta aynı yerde “nalınlarını giy!” hükmü karşılarına çıkacak idi, beşeriyetlerine dönmeleri gerekecek idi. İçeriye girerken kapıdaki nöbetçiler tarafından gözle kontrol de edildiler, 94. kapıdan yine içeriye girmiş oldular, kalabalık arasından koridorda yürüdüler, her zaman döndükleri yerden sağa dönerek birkaç merdiven aşağıya indiler, kürsünün yakınında bir yere oturdular, aralarında bir miktar sohbet ettiler, sünnet namazlarını kıldılar, az sonra kamet getirilmeye başladı ve namaz için ayağa kalkıldı, bu arada grubumuzdan bâzı kardeşler de gelmişlerdi, nihâyet tekbîr getirildi, namaza başlandı; el-Hamd’dan sonra imâm efendi İnsan sûresini okumaya başladı, bâzı yerlerinde duygulandı ağlamaya başladı, hemen kendini toparladı, okumaya devâm etti, birinci rek’at rükû ve secde ile bitti, ikinci rek’atte yine İnsan sûresinin devâmı ile başladı; orada geçen “ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâh” yânî “Allah dilemezse siz bir şey dilemezsiniz” âyetini de okudu ve sûreyi sonuna kadar okuyarak bitirdi, yine rükû, secde, tahiyyat ve sonra selâm ile namaz bitti. Zâhiren bakınca böyle, bâtınen bakınca ise zât-ı mutlak’ın zât-ı mukayyedi lisânından kendi kitabını, kendi kelâm sıfatından, kendini insan ismiyle izah edip anlatması idi. Cemaat ise O’nun isimlerinin, esmâ’ül-hüsnâ’nın zuhûrları idi yânî zâtından sıfat ve isimlerine kelâm sıfatı ile seslenişi idi. Tahiyyattan sonra sağa mânâ âlemine verilen ve sola madde âlemine verilen selâm ile Zât’ın huzûrunda zâtî duruş bitmiş, tekrar dünyâya dönme ruhsatı verilmiş idi. Biz de bulunduğumuz yerden kalkarak geldiğimiz yerden, aynı 94. kapıdan dışarıya çıkarken torbadaki nalınlarımızı yere koyup tekrar giyerek yine dünyâ ehli 203 olduk; ancak bu sefer zâhirimiz halk bâtınımız Hakk olarak. İçeride namazda ise zâhir, bâtın Hakk olarak vardık. Kalabalığın arasında bizde onlarla uygun adımlarla otele (Ejyad Makarim) geldik. Lobiye girince odaya çıkmak için asansöre binmeye giderken hep önünden geçtiğimiz (cevherci N) yine orada idi fakat daha erken olduğundan açılmamış idi ancak Beyt’ül-Harâm’da zâtî cevherler açılmış ve saçılmış idi, İnsan sûresinde de okunduğu gibi. Sonra asansöre mi’raca binerek yine 13.kat 26.odadaki; “(13) hakîkat-i ahadiyyet’ül-ahmediyye, (2) herşeyde var olan zâhir ve bâtın hakîkatleri, (6) ise altı cihetin zuhûru, (6+2=8) ise sekiz cennet mertebesidir”; odamıza çıktım, yavaşça içeriye girdim, Nüket Anne biraz grip olduğu için namaza gitmemesini söylemiş idik, o da istirahat ediyordu. Bende üstümü değiştirdikten sonra biraz vahdet yapmak için yattım. Yatmadan önce kahvaltıya kalkmak için kuşu vakti haber vermesi için saat 09.00’a ayarladım. O nöbete başladı, ben de ona güvenerek vahdete kendimi bıraktım. Bir müddet sonra nöbetçi kuşun güzel sesi cik, cik duyulmaya başladı, bende uyandıktan sonra tekrar kuşun sol tarafına biraz dokundum, sesini kesti, ancak çok az duyulacak kadar tık tık, Hakk Hakk diye durmayan zikrine ve ön yüzünde kendi mihverinde bıkmadan, durmadan tavafına devâm ediyor idi. Kalkıp hazırlık yaptıktan sonra tekrar aynı yollardan aşağıda lobideki yemekhaneye giderek sabah kahvaltımı ettim. Yemekhanede yine kardeşler vardı, onlarla görüştük. İkindi namazından sonra inşeallah Hira Dağı’na çıkmayı düşünüyoruz. Yemek bittikten sonra tekrar odamıza çıktım, elime kağıt kalemi alıp, kaldığım yerden yaşadıklarımı yazmaya devam ediyorum; nihâyet şimdilik onları da kaydettim, tekrar vahdete çekilmek gerekecek çünkü ikindiden sonra oldukça zorlu saatler bizleri bekliyor. Saat şu an 11.15, vahdete çekildim. Kalktığımda saat 14.30 civârında idi, iki misâfirimiz geldi, biraz onlarla oturduk, daha sonra öğleni ve ikindiyi otelde kılıp Hira Dağı’na çıkmak için lobiye indik, bu arada şirketin görevlisi bize vâsıta buldu ve onunla Hira’ya doğru yola çıktık. Nihâyet dağın eteğine geldik, minibüs daha yukarıya çıkamadığı için bizi dağın eteğinde bıraktı, bizde yayan olarak yukarıya doğru tırmanmaya başladık, eskiye göre tırmanış biraz daha kolay oluyordu çünkü yukarıya kadar merdivenler yapılmıştı. Yaklaşık 1,5 saatte yukarıya çıktık, iki kişi biraz zorlandıkları için yolda kaldılar, sonra onları dönüşte kaldıkları yerden aldık. Yukarıya çıkarken Sa….. kardeş kendisine katlanan bir baston almış, kendisine alırken bana da bir tane almış, o bastonları kurduk, elimize aldık, dayanarak ve kolkola girerek Nûr dağı’na çıktık, bastonlar gerçekten çok işimize yaradı, âdeta Mûsâ’nın a’sâsı gibi oldu, onlara dayandık ve yardımcı güç olarak bize çok faydaları oldu. 204 Nihâyet tepeye, zirveye çıktık, oradan az aşağıda arka tarafta olan Hira mağarasını yukarıdan gördük, oldukça kalabalık idi, fotoğraf çekenler oldu, etrafta bâzı hayvanlar da vardı, maymunlar da vardı, kayalıklarda hoplayıp zıplıyorlar, kendilerine yiyecek verilmesini bekliyorlardı. Elinde elma olan birisi koparıp vermeye başladı, hemen yemeye başladılar. Er…., Nu….., Ni….. aşağıya inmişlerdi. Er….. mağarada namaz kılmak için sıra bekliyordu ancak vakitte epey ilerlemişti ve inişimizin geceye kalmaması lâzımdı. Bu arada Er….. mağarada namazını kılmıştı, hemen yukarıya, tepeye yanımıza çıktılar, sonra hep berâber aşağıya inmeye başladık. İnmek oldukça kolay oluyordu ancak bir o kadar da tehlikeli idi. Benim kollarımdan iki evlâd, Sa….. beyin kollarından iki evlâd tuttu, onlarla berâber inmeye başladık. Bir taraftan da hava kararıyordu, telefonların ışıklarından yararlanmaya başladık, yolda kalan kardeşlerimizi de bulundukları yerden alarak nihâyet merdivenlerin başına geldik. Bundan 205 sonraki inişler geniş asfalt yol üzerindendi ancak bu yollarda oldukça dik idi. Nihâyet en aşağı düzlüğe indik, biraz sonra bir minibüs bulduk, alabildiği kadar ona bindik, kalan beş kişi de başka bir araba ile arkadan geldiler. Minibüs bizi otelin önünde indirdi, otele girip yemekhaneye geldik, akşam yemeğimizi yiyip otel odamıza çıktık, epey yorulmuş ve terlemiş idik, hemen bir duş aldım, bu esnâda telefon çaldı, yarın sabah saat 04.00’te dönecek olan iki oğlumuz, Ra…. ve Yu…. vedâya geleceklermiş, onlar geldiler, biraz oturdular sonra vedâ edip tavafa gittiler, hayırlı yolculuklar olsun. Onlar gittikten sonra bende akşam ve yatsı namazını kıldım daha sonra yazılarımı yazmak için sehpa başına oturdum, yazmaya devam ediyorum, saat şu anda yarıma geliyor, inşeallah sabah namazına kalkmak için artık yatmamız gerekiyor, oldukça da yorgunuz, inşellah yarın sabah da sağlıkla kalkarız. ---------------------------------Bu araya muvzûmuzla ilgili (11/Vahy ve Cebrâil) ismi kitabımızdan ilgili bölümden özet olarak bir kısmını aktaralım daha çok bilgi isteyenler kitabın tamamını okuyabilirler. T. B. --------------------------------Hira Mevzuumuz vâhy ve Cebrâil olunca, onun ilk geldiği yer olan Hira dağından bahsetmeden geçmek olmazdı. 07.07.1990 Cumartesi sabahı Hacc görevimizi yerine getirmek bulunduğumuz Mekke’de sabah namazından sonra Hira dağına çıkmıştım. için Oldukça heyecanlı ve düşünceli, orada olan ilk vâhy hadisesini şühûd etmeğe çalışıyordum. Zirvedeki büyük kaya adeta bıçakla ikiye ayrılıp ortadan yarılmış tekne gibi duruyordu. Rivâyetler ilk vâhy geldiğinde, vâhyin şiddetinden o taşın yarıldığını söylerler. Bu hisler içerisinde ve birazda yorgun olarak, Mekke-i Mükerremeyi karşıma alarak o taşın kenarına oturup etrafı seyre başladım. O sıralarda güneş de yavaş yavaş ışıklarını yaymağa başlıyordu. O esnada hayretle bir şey dikkatimi çekti, arkadan güneşin ışıklarının vurmasıyla Hira dağının ve yan tepelerin gölgelerinin kumlar üstüne vurmasıyla adeta düz arazide sanki çoook büyük bir “Allah” ismi yazılmış idi. NOT= O dönemde Hira dağının çevresinde ve muhitte hiç yerleşim yeri yoktu. Epey bir müddet bu manzarayı seyrettikten sonra kağıdı kâlemi elime alıp aşağidaki birkaç hissiyatımı not etmeye başlamıştım. Mekke-i Mükerreme 07.07.1990 Cumartesi Hira Seni nasıl tarif edeyim. İdrakim çok zayıf nideyim. Neler oldu sende hayretteyim. Ah... Nûrlu Hira heybetli Hira. Civarında sen en yücesin. Az daha göğe ereceksin. Heybetli çok azametlisin. Ah... Nûrlu Hira heybetli Hira. Sabah vakti ulaştık sana. 206 Çıktık zirvene yana yana. Seyrettik seni kana kana Ah... Nûrlu Hira heybetli Hira. Rasûlun nefesi sanki orda. Sakin olmuş çok zaman sanki burda. Bunları düşün az yan durda. Ah... Nûrlu Hira heybetli Hira. Bütün Mekke görüş alanı. Mevlâ tüm oldurmuş alanı. Nasıl anlatayım kalanı. Ah... Nûrlu Hira heybetli Hira. Harem-i şerif de karşıda. Neler vardır bu çarşıda. Görecekmiş gibi Arş-ı da. Ah... Nûrlu Hira heybetli Hira. Uzun ibadetlerden sonra. Nihâyet cibril geldi burda. Ne sırlar getirdi hep orda. Ah... Nûrlu Hira heybetli Hira. Mânâdan dünyaya bir kapı. Değişti Rasûlün hayatı. Anla kardeşim bu hakikatı. Ah... Nûrlu Hira heybetli Hira. IKRA dedi Hazret-i Cibril. Kûr’ândır bu önünde eğil. Haktan’dır hepsi gayrı değil. Ah... Nûrlu Hira heybetli Hira. Sen de Hira’nı keşf edersen. Türlü sırlara erersen. Peygamberini yad edersen. Ah... Nûrlu Hira heybetli Hira. *(26) *(26) Hacc Divanı Necdet Ardıç sayfa 93 Mekke-i Mükerremenin yakınlarında olan bu dağ, a-deta ezelden beri “küntü kenzen mahfiyyen” “gizli hazi-ne”de mevcud olan “Hakikat-i İnsâniyye” ile “Hakikat-i Kûr’âniyye”nin, yani bir bâtında doğan ikiz kardeşin çok u-zun zaman bir birinden ayrı kalıp o gecede “Kadir Gecesi” (Kadir-i mutlağın gecesi) (Kadir kıymetini idrak etme gecesi) ilk buluşmaya başladıkları “zât-i gece”dir. İşte bu gece “Cibril-i Emin”den “Muhammed’il e-min”e gelen lûtfu ilâhi ile, Muhammed (a.s.) ın eminliği Haz-retliğe tebdil olduğundan bundan sonraki vasfı Hz. Muham-med (s.a.v.) olmuştur ve bu andan itibaren “Kelime-i Tevhid” kitabımızda da bahsettiğimiz gibi dünya tefekkür tarihinde bu hadise en büyük inkilâbın başlangıcı olmuştur. ---------------------------------- 207 İlk Vâhy ve Ikra Sayın okuyucum, bir an için beşeri vasıflarından sıy-rılarak salt bir akıl ile hadiseye bir kenar yerden müdahil olup hayâlen seyre dalabilirsin. İster isen sen o devre rucu et, ister o devri bu ana tatbik et, her ikisi de olabilir. Böyle bir idrak ve anlayış seni ilâhi hakikatlere daha geniş mânâda aşina edecektir. Dünya, izafi senelerinden Milâdi 610 larda idi ve günler bünyesinde oluşacak muhteşem hadiseleri zuhura ge-tirmeğe hazırlanıyordu. Yer, Arap yarımadasında Hicaz’da Mekke ve Mekke ’de buluna Hira dağı idi. Orada “emin” bir insân kendinden emin olarak, çölün o muhteşem sakin gecesinde bütün varlığı ile mutlak bir mü-şahedede oluşacak muazzam şeyleri adeta derûni bir seziş ile bekler gibiydi. Sanki âlem, insânlık ve kendisi yepyeni oluşumları kucaklamaya hazırlanıyordu. Diğer taraftan bâtın âleminde, “küntü kenzen” (gizli hazine) den bütün âlemlere yayılan rahmetin en yücesi zuhura çıkmağa hazırlanıyordu. Bu rahmet zâti tecellinin ilk defa zu-hura çıkmaya başlamasıydı. İnsânlık tefekkür tarihinn en bü-yük inkilâbı olacaktı. Ve ezelden seyrana çıkan iki kardeş, “İnsân” ve “Kûr’ân”ın muhteşem buluşma gecesiydi. Adeta bütün çevre ve âlem nefeslerini dahi kesmişler mutlak bir sukûnet içerisinde oluşacak halleri merakla bekle-mekteydiler. Evet işte o gece nihâyet oluşacak olan oluşmağa baş-lamakta idi. Hira dağında, sonradan âlemlere rahmet olduğu-nu öğreneceğimiz o emin kişi de sonsuz bir vecd içinde tefekkürde idi. Kendinden geçmiş salt rûhsal varlığında oluşan, o günlere kadar hiç bir beşer ve varlığın ulaşamadığı ilâhi dü-şüncelere, hakikatlere ulaşmış, büyük sırları bünyesinde açığa çıkarmaya çalışıyordu. O kadar ileri derecede derûni tecelliler aklında, bey-ninde, gönlünde, dilinde lisanına geliyordu, ki bunlar bir ba-kıma kendini korkutuyor ve ürpertiyor idi. O kadar çok ilâhi sırlarla dolmuştu ki, daha evvelce bunlar hiç bir insân veya diğer varlıklardan duyulmadığı için sıhhatlerinden endişeliydi. İşte tam bu yoğun düşünceler içerisinde iken birden gök yüzünde büyük bir uğultu ve hışırtı hissetti, başını kal-dırıp baktığında daha evvelce görmediği, bilmediği bir varlık, gökyüzü semasını tamamen kaplamış olduğunu gördü ve da-ha da endişelendi. İşte o anda; o anda işte; olan oldu. Gayb anahtarı madde kilidine değdi ve gelen azametli gayb elçisi şifre kelimeyi de söyledi ve evet; evet gayb’ın muhteşem kapısı gıcırtılarla o anda aralanmağa başlamıştı. Artık kapı bulunmuş, kilit açılmış, muhteşem gayb’a doğru muhteşem ilâhi yolculuk başlamıştı. Evet, bâtın âleminin kilidinin açılmasını sağlayan o şifre sözcük yüce kuvvetleri olan bâtın elçisinin lisanından, kendi alfebe düzeni içerisinde, ª ¤aŠÓ¤ ¡a “IKRA” tertibi ile “Rûh’ul Emin”in lisanından, “Muhammed’ül Emin”in kulağına, oradan gönlüne, oradan aklına ve vücûd iklimine “nü-zül” yaşanması için indirilmekteydi. 208 İşte o anın müthiş hadiselerinden birisi “Muham-med’ül emin”in “Hz. Muhammed”e tebdil edilmesi, “Mu-ham’med” kelimesinin içindeki “ikinci mim”in faaliyete geçmesi idi. Bilindiği gibi; birinci “mim” → “Muhammed’ül emin”, ikinci “mim” → “Hz. Muhammed”, üçüncü “mim”ise daha sonra kemâlâtını gösterecek olan → Evet o gece “Hakikat-i Muhammed”idir. ª ¤aŠÓ¤ ¡a “IKRA” ile “nübüvvet”i başla-mış; daha sonra gelen âyetlerle de “risâlet”i başlamış olu-yordu. ¤aaŠ Ó¤ ¡a “IKRA” lâfzının mutlak mânâ’da kendi haki-kati üzere, gerek harf sembolleri, gerekse ses tonlamaları iti-bariyle başka bir kelime ile tercüme edilmesi hiçbir beşeri li-sanda mümkün değildir. Ancak lâtin harfleriyle türkçe “OKU” ifadesi sadece “meâl” karşılığıdır, mutlak karşılığı değildir. Başkaca da çaremiz olmadığından böylece kabullenmemiz icab etmektedir. “OKU” dendiğinde beynimizde oku-ma ile ilgili hangi bilinç kaydı varsa bu kelimeyi sadece o yö-nüyle çok dar bir çerçevede anlamış oluyoruz. Aslı olan, ¤aŠÓ¤ ¡a “IKRA” (OKU) ise, gerek sembol harf düzenlemesi, gerek ses tonlaması, gerek “iç” bâtın yapısı itibariyle ayrı ayrı incelendiğinde ifade ettiği mânâyı en geniş şekilde bizlerin gözlerine ve gönüllerine sunmaktadır. *(32) ---------------------------------*(32) “IKRA” (OKU) harf ve sayı değerleri bölümüne bakın. Not : “IKRA” (OKU) sözcüğünün diğer lisanlara tercümesini daha iyi anlayabilmemiz için ayrıca özel bir çalışma yapılması gerekmektedir. N.A. ---------------------------------Evet; o yüce kuvvetleri olan Cebrâil idi ve kendi gerçek asli varlığı ile ilk def’a tecelli ediyor ve “Hakikat-i Muhammedi”den aldığı bilgileri, “zuhuru Muhammediyye”ye ulaştırıyor idi. ¤aaŠ Ó¤ ¡a “IKRA” bu sürecin başlangıcı oldu ve devamı 23 sene sürdü. O, müthiş ve ûlvî anda söylenen o müthiş “IKRA” (OKU) sözcüğünün muhatabı “âlemlerin Sultânı” - “ben okumak bilmem,” dedi. Sonra O’nu sıktı ve bıraktı,. Tekrar “IKRA” (OKU) dedi. - “Okumak bilmem,” dedi, sonra O’nu tekrar sıktı bıraktı, tekrar “IKRA” (OKU) dedi. -“Okumak bilmem,” dedi. Bunun üzerine Cebrâil (a.s.) Alak 96/1-5 âyetlerini okumağa başladı........... 209 ---------------------------------Biz yine kayıtlarımıza dönelim. 04.07.2013 Perşembe Hamdolsun, sağlıkla kalktık. Saat 03.10’da abdest alıp hazırlığımı yaptım, saat 03.50’de lobiye indim, lobide iki oğlumuzu, Ra…..ve Yu…. tekrar gördüm, saat 04.00’te onları uğurladık, sonra bizde Beytullah’a gittik, cemaat ile sabah namazını kıldık, sonra tekrar dışarıya çıkarak otele geldik ve tekrar dinlenmek için biraz uykuya yattık. Saat 09.00’da yine kalktık, aşağıya kahvaltıya indik, kahvaltımızı yaptıktan sonra Ka’be-i Muazzâma’ya gittik, biraz resim çektik sonra Safa Oteli’nin altında biraz alışveriş yaptık ve daha sonra tekrar otele döndük. Odamızın temizlenmesi gerekiyordu, temizlikçileri çağırıp temizlik yaptırdık, eksik malzemeleri de aldık, işimiz tamamlanmış oldu, onlarda gittiler. Öğle yemeğimizi daha evvel zaten yemiştik, ancak sıra geldi ve yazılarıma devam etmeye başladım, ancak yine çok yorgun olduğumdan biraz daha yatmam gerekiyor ve kağıdı kalemi olduğu yerde bırakıp vahdet yolculuğuna geçtim, saat 14.30 idi. Nihâyet saat 16.30’da kalktım, abdest aldım ve ikindi namazını kıldım. Sonra alışveriş yapmak için tekrar Zemzem Tower’a gittik. Alışveriş sonrası tekrar otele döndük, akşam namazını kıldıktan sonra yemekhaneye giderek akşam yemeğimizi yedik, abdest alıp yatsı namazını kıldıktan sonra tekrar otele gelerek odamıza çıktık ve tekrar abdest alarak sohbet yapmak için 931 nolu odada kalan Er…..’ların odasına gittik. Diğer kardeşlerde geldiler, sorular istikametinde sohbetler oldu, ses kayıtlarında mevcuttur. Nihâyet sohbet bitti, geç olduğundan dağıldık herkes odasına gitti ve istirahate geçti. 04.07.1. sohbet...TIKLA DİNLE.MP3 04.07. 2.Sohbet...TIKLA DİNLE.MP3 05.07.2013 Cuma Sabah namazı için saat 03.10’da tekrar kalktık, hazırlanıp sabah namazına gittik, sabah namazını kıldıktan sonra tekrar otele gelip istirahate çekildik. Saat 09.00’da tekrar kalktık, kahvaltıya gittik, kahvaltıdan sonra tekrar otel odasına çıktım, abdest alıp tekrar aşağıya indim. Saat 10.30 civarı idi, kalabalık olacağından dolayı Cuma namazı için Ravza’ya erken gitmemiz gerekiyordu, bizde öyle yaptık ve Ravza’ya doğru yola çıktık, 94. kapıdan içeriye girdik, ancak içerisi çok kalabalık idi, baktık zor olacak hemen aşağıya alt kata indik, orada yer vardı ve oturup namaz vaktini beklemeye başladık. Bu arada sorular vardı ve küçük sohbetler oluyordu, nihâyet vakit oldu , iç ezan okundu sünnetler kılındı, hutbe okundu sonra Cuma namazı kılındı, daha sonra son sünneti de kıldık, dışarıya çıkmak için merdivenlere gelince dışarısının çok kalabalık olduğunu gördük ve orada biraz daha bekledik, daha sonra oradan çıktık ve yolumuza devam ederek dinlenmek için otelimize döndük. Odamızda yemeğimizi yedik, daha sonra dünden kalan yazılarıma devam etmeye başladım, onları da şimdilik tamamlamış oldum. Bu arada saat 15.45 oldu ve ikindi namazının da ezanı okunmaya başladı, bende namazı odada kılmak için abdest almaya başlayacağım, daha sonra devam etmek üzere kağıt kalemi yerine koyuyorum, bu arada günlerimiz de yavaş yavaş sonuna doğru yaklaşmakta. Saat 17.50’de kalktım, abdest aldım, Nüket Anne ile berâber hazırlanıp lobiye indik, birkaç arkadaş daha geldi ve onlarla birlikte akşam namazını 210 kılmak için yine 94. kapıdan girip devamlı olarak geldiğimiz yere geldik, sıkışarak oturduk. Bu arada ezanı beklerken ikindi, akşam arası notlarımı yazmaya çalışıyorum. Saat şu an 19.00, burada her namazın sonunda genellikle cenâze namazı kılınıyor; bu da şu demek oluyor; cenâze namazını oldukça çok cemaat kılıyor, hâl böyle olunca zâhiren cenâzeler fenâfillah mertebesindeler, cemaat ise bâkâbillah mertebesinde onların namazını kılıyor, bu hâdise devâm edip duruyor, bir fenâfillah, bir bâkâbillah. Akşamki sohbette geçti bizim grupta olan kimseler gerçekte bu umremizde (Aruz-u Ka’be) “Ka’be’nin gelini” hükmünde idiler. Şu anda akşam ezanı okunuyor, kağıt kalemi yerine koyuyorum, bu arada bir Arap kardeş hurma ikrâm etti ancak yazılara devam ettiğim için alamadım, Allah râzı olsun. Nihâyet ezan bitti tekbir alındı, el-Hamd okundu, arkasında zamm-ı sûre olarak “amenar râsulü” bölünerek iki rek’atte okundu, üçüncü rek’at kılındıktan sonra sünneti de kılıp namazımızı bitirmiş olduk. Yine her zaman olduğu gibi cenâze namazı vardı. Harem’den ayrılıp otele geldik, yemek için yemekhaneye geçtik. Yemeğimizi yedikten sonra tekrar yatsı namazını kılmak için Ka’be’ye doğru yola çıktık, avluya girdiğimiz anda ezan okunmaya başladı, hemen içeriye girdik ve yine alt kata indik orada yer bulduk. Kamet getirildi namaz başladı, imâm bu sfer “fefirru ilallah” âyetinin bulunduğu yeri okuyordu, ikinci rek’atte ise “insanları ve cinleri bana ibâdet etsinler diye halk ettim” âyetinin bulunduğu yeri okudu, tahiyyattan sonra diğer rek’atler de kılındı ve selâm verilip yatsı namazının farzı kılınmış oldu, daha sonra son sünneti ve salât-ı vitri de kıldık ve Ravza’dan ayrılmak üzere yerimizden kalktık. Kâ’be’nin içinden avluya ve avludan da caddeye çıkıncaya kadar mahşerî kalabalığın içinden geçmemiz gerekiyor, her yönden gelenler ve gidenler var, bu yüzden tam bir düzensizlik düzeni yaşanmakta. Caddeden geçip bir şişe su alıp otele odaya çıktım, böylece bu günde nihâyet sona ermişti, Rabb’imize şükrederiz. 06.07.2013 Cumartesi Dünden kâfile ile birlikte Ten’im umresi yapmayı düşünmüştük ancak daha sonra kalabalık ile zor olacağı düşüncesiyle herkesin kendi başına yapmasına karar verdik. Bu arada bizim de ne yapacağımız tam belli değildi, daha odamıza yatmaya gidince bu gece 01.30’da kalkıp umre yapmaya karar verdik çünkü Ramazan yaklaştığı için gelenler artıyordu, ayrıca Ka’be’nin metaf-tavaf yerinde iki katlı tavaf yolları yapıldığından metaf iyice daralmıştı, bu yüzden herkes için geçerli tavafta epey sıkıntı vardı ancak yinede Cenâb-ı Hakk herkese kolaylıklar veriyordu. Hazırlanıp, ihramlarımızı giyinip otelin önüne vâsıta bulmak için çıktık, bir taksiye sorduk 80 riyal istedi, bir başkasına sorduk 50 riyal istedi ve daha aşağıya bırakmadı, bizde bindik, taksinin plaka nosu 52.63 idi. Rahat bir yolculuktan sonra mîkat mahalli olan Ten’im’e geldik, şöför bizi bekledi, umre namazımızı kıldık, niyetimizi yaptık ve taksinin yanına gittik, şöför bekliyordu, taksiye bindik ve Harem’e doğru yola çıktık. Şöförün ismi Muhammed imiş, sorunca öğrendik. Harem’in önünde indik, 1.kapı Kral Faht kapısından girdik. O saatte bile tavaf alanı çok kalabalık idi, niyet edip tavafa başladık, birinci şavtı bitirip ikinciye başlamak üzere iken Er….., Nu….. ve Me…. bizi görerek yanımıza geldiler, devamını onlarla tamamladık. Onlar bizden evvel bir şavt yapmışlar, sonra bizden ayrılmamak için fazladan bir şavt daha yaptılar. Tavaf bitiğinde sa’yi yapmak üzere Safâ’ya doğru yöneldik, baktık geçitte Âd….. ve Oz…. bekliyorlar, sonra onlarla berâber üst kata çıktık, orada tavf namazlarımızı ancak kılabildik çünkü alt kat çok kalabalık idi. Namazlarımız bittikten sonra evlâtlar bize iki tane elektrikli araba getirdiler, onlarla biz sa’y yapmaya başladık. Arabaların hızı yaklaşık yürüyüş hızında olduğundan diğerleri de bizim az arkamızdan sa’ylerini yapıyorlardı. Nihâyet yedinci seyrimiz de bitti, Merve 211 tepesinde daha evvel saçı kesilmiş bir kişi bulup birimizin saçını kestirdik, daha sonra o saçı kesilen kişi diğerlerimizin de saçlarını kesince umremiz tamamlanmış oldu, Rabb’imize şükrederiz. Bu arada sabah namazı vakti de gelmişti, uygun bir yerde oturduk ve sabah namazını beklemeye başladık, nihâyet ezan okundu sünnetleri kıldık, kamet okundu farza başlandı, el-Hamd’dan sonra imâm efendi zamm-ı sûrede “nûn ve’l kalem” sûresini iki rek’atte iki bölüm halinde okudu, rükû ve secdelerden sonra tahiyyata oturuldu ve selâm verilip namaz bitmiş oldu. Bizde kalabalığa kalmamak için kısa duâmızı yaptıktan sonra otele doğru yola çıkarak yürüyen merdivenlerden aşağıya indik. Nihâyet odamıza geldik, duşumuzu alıp biraz dinlenmek üzere yatmak istedik ancak ben yazılarımı yazmak için kağıtla kalemi elime alıp o günkü yapılanları yazmaya başladım. Daha sonra uyudum. Saat 09.00’da kalkıp yemekhaneye kahvaltı için indik, kahvaltıdan sonra ben odamıza çıktım ve kaldığım yerden yazılarıma devam ettim, Nüket Anne’nin evlâtlarıyla biraz işi vardı, çarşıya gitti. Şu anda saat 13.00 oldu, öğle ezanı okunmuştu, şimdi kalkıp abest alıp namaz kılacağım, sonrada öğlen yemeğini yiyip biraz istirahat etmem gerekecek. Ne yazık ki istirahate zaman kalmadı, tekrar yazılarımı yazmaya devam ettim. Nihâyet ikindi namazı vakti yaklaştı ve ikindi namazına gittim. Her zaman girdiğimiz 94. kapıdan girip, her zaman oturduğumuz yere gittim, baktım bizden kimse yoktu, daha sonra namaza kalkınca baktım ön tarafta iki kardeş vardı ve onlarla birlikte ikindi namazının farzını kılıp onlar tavafa bende insân-ı kâmil namazını kılmaya metafa-tavaf yerine gittik. Etraf çok kalabalık olduğundan ve oldukça geniş bir sahada inşaat olduğundan tavaf yerine girilecek gibi değildi, ancak zar zor bir yer bulup İbrâhim makâmının arkasında iki rek’at namaz kıldım, daha az ileride ibrâhimiyyet köşesinde dört rek’at namaz kıldım, daha sonra hicrin diğer köşesi olan mûseviyyet köşesinde dört rek’at namaz kıldım, daha sonra rüknü yemânî ya’nî iseviyyet köşesinde üç rek’at namaz kıldım, daha sonra Hacer’ül-Esved ,muhammediyyet köşesinde dört rek’at namaz kılmak için yer aradım ancak bulamadım, daha ileriye giderek makâm-ı İbrâhim’in arkasında her iki namazı da kıldım, biri Hacer’ülEsved köşesinde kılınması lâzım iken yer olmadığından orada kılındı. Bu işi tamamlamış ve oldukça yorulmuştum, otele dönerek üstümü değiştirdim ve tekrar yazılarıma devam ettim. Saat akşam namazına epey yaklaşmıştı ve namaz için Ravza’ya gitmeye vakit kalmamıştı, abdest aldım ve akşam namazını kıldım, daha sonra arkadaşlarla berâber akşam yemeğine giderek yemeğimizi yedik. Yemekten sonra Ravza’ya yatsı namazına gittik ,yine kalabalık idi bu yüzden alt kata indik ve yatsıyı orada kıldık. Bu arada arkamızdaki safta bulunan bir çocuk farz namazı müddetince hep ağladı, bu da yine İsmâil (a.s)’ın o günlerden gelen ağlamasının yankılarının hâtıraları idi. Böylece farz namazı bitti, biz son sünneti ve salât-ı vitri kılarken onlar yine cenâze namazına kalktılar ve fenâfillâha idhâl edilen bireylerin son işlerinin yapılması ya’nî Zâhir isminden Bâtın ismine aktarılması için cenâze arabalarına bindirip götürüldüler. Namaz bitti dışarıya çıktık, avluda yine her zamanki gibi hükümsüzlük hükmü sürüyor, her taraftan giren çıkan olduğundan yürümemiz oldukça kargaşalı oluyordu. Nihâyet avludan çıkarak ana caddeye geldik, otelimiz Ajyad Makarim zâten oldukça yakındı, otele geldiğimizde ba’zı kardeşler de orada idi, biraz oturulmasını istediler ve bizde lobide oturmaya başladık, diğer kardeşlerden ba’zıları daha geldi ve küçük bir sohbet oldu. Sohbetten sonra odalarımıza çıktık ve istirahat için hazırlanmaya başladık, bende yatmadan önce o günün hâtıralarını yazmaya başladım ve bitirdim. Saat 23.50 ve 212 yazılarım bugünlük bitmek üzere, inşeallah yarın sabah sağ olursak yine kaldığımız yerden devâm ederiz. 07.07.2013 Pazar 03.15’te kalktım, hazırlanmaya başladım, abdest alıp giyinerek yola çıktım. Nüket Anne’nin ayakları ağrıyordu, kalkamadı. Ben yola çıktım ve zâten yakın olan Ravza’ya 94. kapıdan içeri girdim, yine terliklerimi-nalınlarımı dönüşte giymek için çantamdaki naylon poşete koyup elime aldım. Girdiğim kapıdan biraz daha ilerleyerek sağa döndüm ve kürsî yakınında bir yere oturdum. Biraz yazmaya çalışıyorum, şu an saat 04.20 ikinci ezan okunuyor, daha sonra sünneti kılacağız ve arkadan kamet getirilip sabah namazının farzı kılınacak, inşeallah. ---------------------------------(Bu umrede üzerimde oluşan hal aşağıda bahsedilen hâlin bir benzeri idi.) (Fütuhat-ı Mekkiye) Yukarıda da bahsedildiği gibi. “Rab Hakk’tır. Ve nazar-ı hakikatte bakılınca abd de Hakk’tır. Mükellefin kim olduğuna vukufum ve şuurum ola idi? Eğer abd’dir desem o ölüdür ve yoktur. Eğer Hakk’tır desem teklif olunan nerede?” Gerçekten müthiş bir tesbit ve İnsân-i seyr de yaşam gerçeği. Bu halin yaşantısına gerçekten tam bir (fenâ/fenâfillah) denmektedir. Bunun daha ilerisi (bakabillâhtır) burada ise kişi kendi bünyesinde hakikat-i itibariyle “bir yönüyle halk bir yönüyle de Hakk”tır, Kendi kendinde kendi olarak aynı zuhurda “ene” si olarak “Hakk” “ente”si olarakta halk’tır. İkisinin birliği de Huu sudur ve iki hüvviyyete camîdir. Halkıyyeti ve acziyyeti yönünden “mükellef/âbit”, Hakk’ıyyeti yönünden “Rabb/irade ve Mabud” dur. Ancak bu anlayış sadece kendi beden mülkünde geçerlidir. Herhangi bir ikinci şahıs veya bir başka şekilde hiçbir kimse veya bir mahal hakkında geçerli değildir. Kendi hür irade sahası içindedir. Bu hususu dışarıya dönük kullanmak isteyenler olursa haddini aşmış olarak yanlış yapılmış olur. ---------------------------------Sünnetler kılındıktan biraz sonra kamet getirildi ve farza başlandı, imâm efendi. (“Elif, lâm, mîm, sâd, kitâbun ünzile ileyke….” “sana bir kitab indirildi”……. Diye devam ederek A’râf sûresinden okumaya başladı,) İkinci rek’atte de devâm etti, rükû ve secdelerden sonra tahiyyata oturuldu, bittikten sonra selâm verilerek namazdan çıkıldı. Yukarıda ifade edilmeye çalışılan yaşam düzeyleri bu Âyet-i Kerîmelerin hakikat mertebesi itibariyle çok özde olan yaşantıları ile adeta tasdik gelmiş olarak devam etmekte idi. Namaz bitince herkes kendi hâline kalıyor, isteyen gidiyor isteyen kalıyor. Bende küçük duâmı yaptıktan sonra çıkmak için kalktım, biraz gitmiştim ki yine cenâze namazı olduğu bildirildi ve imâm kamet getirdikten sonra namaza durdular, benim gibi yolda olanlar yollarına devam ettiler. Ben tam kapıdan çıkarken onlar selâm verip namazdan çıktılar. Cenâze namazının sonunda sâdece sağ tarafa selâm verip çıkıyorlar ki bu da artık o ölen kimsenin sâdece ehl-i bâtın olduğundan dolayı olsa gerek, normal namazlarda her iki tarafa da selâm verilir çünkü hayatta olan kişinin zâhiri ve bâtını vardır, mevtânın ise sâdece bâtını vardır. Bu halleri düşünürken aynı zamanda yapmam gereken bir tavafım daha vardı ve onu ne zaman yaparım diye de düşünüyordum, o tavafta Allah (c.c) ve 213 Peygamber (s.a.v) Efendimiz içindi. Bunları düşünürken aslında daha üç tavafın yapılması lâzım geldiği gönlüme iletildi. Bunlar; Makâm-ı İbrâhim, Makâm-ı Muhammedî, Ve makâm-ı Ulûhiyet, içindi. Bunları yaparken tavaf esnâsında neler okunması lâzım geldiğine aklımla istişâre ederken. ---------------------------------Makâm-ı İbrâhim Tavafı, için yapılacak tavafta, Tabî’ki tavafa başlarken ve her şavtın başından okunanlardan sonra. ( Eslemtü Lirabbil Alemin) (Bakara Sûresi /2/ 131) Meal: “Ben Alemlerin Rabbine Teslim Oldum ..!” (İnnî veccehtu vechiye lillezî fatares semâvâti vel arda hanîfen ve mâ ene minel muşrikîn (muşrikîne). (6/En’am/79) Meal: “Muhakkak ki ben, hanif olarak yüzümü, yeri ve semaları yaratan Allah'ın Zat'ına döndürdüm. Ve ben, müşriklerden değilim.” Daha sonra. “Allahümme salli ve bârik âlâ” ve sonunda vakit olduğu kadar, “Selâm” esmâsının okunması lâzım geleceği bildirildi. ---------------------------------Makâm-ı Muhammediyye’ Tavafında ise yine en baştan aynı şeyler okunduktan sonra, “innallahe ve melâiketehu…..” ve Efendimiz (s.a.v)’e yazılan tenzîh, teşbîh ve tevhîd hakîkatleri okunacak. (30/07/2010) Risâlet tecellileri: “Ahad” ile tenzîh eder, “Ahmed” ile teşbîh ederim. Her ikisi ile de tevhîd, ederim. Yedi “Hâ-Mim” de “Hâ” ile seni Hakk’ın hakikatiyle tenzîh eder, mim’i Muhammed-î ile teşbîh ederim. Her ikisi ile de tevhîd, ederim. “Mâkâne Muhammedin” ile tenzîh eder, “velâkin rasûlüllah ve hatemenniy” ile teşbîh ederim. Her ikisi ile de tevhîd, ederim. “Vemâ erselnâke” ile tenzîh eder, “illâ rahmeten lil âlemîn” ile teşbîh ederim. Her ikisi ile de tevhîd, ederim. “Vemâ erselnâke” ile tenzîh eder, illâ şâhiden, mübeşşiran, ve nezira,” ile teşbîh ederim. Her ikisi ile de tevhîd, ederim. “İllâ yuha” ile tenzîh eder, “ene misliküm beşer” ile teşbîh ederim. Her ikisi ile de tevhîd, ederim. Vakit kalıldığı kadar, salâvat-ı şerîfeler okunacak ve. ---------------------------------Makâm-ı Ulûhiyyet tavafı’nda ise yine başta okunanlar aynı kalmakla birlikte daha yazdığımız uluhiyyet için tenzîh, teşbîh ve tevhîd sözleri okunacak, İlâh-î yarabb-î: Seni bütün varlık mertebelerinden, Zâtının kûdsiyyetinde “Tenzîh” ederim: İlâh-î yarabb-î: Seni bütün varlık mertebelerinde, hakikatin de “Teşbîh” ederim: 214 Ulûhiyetinin İlâh-î yarabb-î: Seni bütün varlık mertebelerinde, Zât-ı mutlak ve Zât-ı mukayyed’in ile, “Tenzîh-ini ve Teşbîh-ini birleştirip, “Tevvhîd” ederim: İllâ Huuuuu: ondan sonra vakit kaldıkça ism-i Celâl çekilecek. ---------------------------------Namazlar gibi bu hususta Rabb’imin bu umremizdeki en büyük lütfu ve hediyesi oldu, bizde kabul edene bunları aktarırız. Unutmamak için bunları otel odamıza çıkmadan hemen lobide kayda almak istedim, saat şu an 05.30, kağıt ve kalemi yerine koyup yukarıya çıkacağım. Daha evvelde belirttiğim gibi lobi çok geniş, âdeta büyük bir bahçe gibi, iç tavan düzenlenişi de sıralanmış bal peteği gibi (Hu-O)’larla dolu âdeta, bütün semâdan bal marifetullah yağıyor. hüviyyet-i mutlaka ve hüviyyet-i ilâhiyye’yi bu güzelliklerden îlân ediyorlar. Gerçekten burasıda hurma bahçesi gibi rü’ya âlemini andıran bir yer idi. Bir bölümü bu resimde gözüküyor. Kalemi kağıdı torbaya koydum ve yukarıya odamıza çıktım, elimi ayağımı yıkadıktan sonra saat 09.00’da kalkabilmek için saati kurdum ve uykuya vahdete çekildim. Nihâyet vakti gelmişti ve saat kuşu cik, cik diyerek ötmeye başladı, bende hemen kalktım ve abdest alıp hazırlanmaya başladım. Nüket Anne’yi de uyandırdım ve hemen o da hazırlandıktan sonra lobiye kahvaltıya indik. Benim niyetim kahvaltıdan sonra akşam bildirilen hakîkat-i İbrâhimiyye tavafını yapmak. Bu arada Nüket Anne gece gördüğü bir zuhuratını anlatmak istedi, bende anlatmasını söyledim. Şimdi onu Nüket Anne’nin kendi ağzından dinleyelim: ---------------------------------- 215 “Gece zuhuratımda İbrâhim’lerin evine gitmişim, temizlik yapıyorum, sonra düğün varmış, oynuyoruz ve arkasından yemek veriliyor. Sen benden tuz ve karabiber istiyorsun, bende onları almak için aşağıya iniyorum, tuz ve karabiberi alıp tekrar yukarıya çıkmak istiyorum ancak yukarıda iki basamak eksik, ben yine atlayarak yukarıya çıkıyorum, tuzu ve karabiberi sana getiriyorum.” ---------------------------------Gerçekten bu zuhûrat bildirilen husûsların başka bir kanaldan da tasdîki olmuş oldu. Özetle küçük bir yorum yaparsak. İbrâhîm’in evinin temizlenmesi, Makâm-ı İbrâhim’in yeni bir Tavafla gönlümüzde temizlenmesi/süslenmesidir. Bu hususun kutlanması için düğün neşesinde İlâh-i oyun oynanıyor ve bereketine ma’nâ âleminde, ma’nâ yemeği veriliyor. Tuz ve karabiber gerekiyor. Efendimiz zâhiren Arap kavminden olduğundan onun şahsında “karabiber ve taneleri” Makâm-ı Muhammedî’ yi ümmetiyle birlikte temsil etmektedir. Tuz, genelde beyaz küçük tanecikler olduğundan “renksizlik/beyaz” ise, Ulûhiyyet rengi olduğundan ve İlâhi deryalar olan, denizler de tuzlu olduğundan bu zuhuratta tuz, “deryayı İlâhi olan, makâm-ı Ulûhiyet’i” temsil etmektedir. Aşağı inip tuzu ve kara biberi almak, bu mertebeleri daha çok değerlendirmek için bulundukları yerden yukarıya çıkarmak, bunları yukarıya çıkarmak için her ikisine birer tane engel olmakla birlikte gayretle bu engeller aşılıp yukarıya çıkarılmış olmaktadır. Bu çıkarılış zuhurat-ı gören Nüket Anne eşim olduğundan oda bana göre nefs’i kül olduğundan nefs-i küllün aklı külle ma’nâ yemeklerini daha da çok tatlandırmak ve ma’nevi zek’te katmak için istediklerini getirmesidir. Bir düğün ve yemek merasimi ile de, bu husus bâtın âleminde kutlanarak tasdik görüp değerlendirilmiş olmaktadır. Şükrederiz. ---------------------------------Bu tavafların yapılması hakkındaki husûsları ve kendilerine âit okunması lâzım gelen duâları yukarıda ayrı ayrı düzenleyip belirtmiştim. Ayrıca! Bunlar. Makâm-ı İbrâhim Tavafı, Makâm-ı Muhammedî Tavafı, Ve makâm-ı Ulûhiyet Tavafı, Diğer yönden bu tavaflar Besmele-i Şerîfe’nin de tavaflarıdır, üçünün tamamı ayrıca yine başka yönden bir tavaftır. İbrâhimiyyet tavafı, Rahîm; Muhammediyyet tavafı, Rahmân; Ulûhiyyet tavafı ise Allah esmâ-i Zât’ının karşılığıdır. ---------------------------------Bu Umremizde bize verilen ikinci ikram da bu idi. Birinci ikram. Yukarılarda bahsedildiği gibi, Medine-i Münevvere de Hakikat-i Muhammediyyenin “Can Ahmed Uçan ve Can Muhammed Uçan ikiz kardeşler” ile, (İnsan ve Kur’ân bir batında doğan ikiz kardeştir) diye, 216 hadîs-i Kûds-i ile bildirilen, Ahadiyyetin Hüvviyyet ve İnniyyetinden, gelen, bir tecellisi ile, ve ayrıca, “Rabb’ımı taze bir delikanlı sûretinde gördüm” ve bu hadîs-i şerifin de hükmü ile bunların orada ne kadar açık olarak bu tecellilerinin yaşantıya dönüştüğü ve müşahede halinde çevremizdekiler ile birlikte görülüp yaşanmış ve unutulmaması için kayd edilmiş Zât-î ikramlarıdır. Şükründen aciziz. “Can Ahmed Uçan ve Can Muhammed Uçan ikiz kardeşler” in sûretinde nüzül eden görüntüleri Mescid-i Nebevi’de bu yönden bize gösterilen hakikat-i Muhammediyyenin hususi ikramıdır. Şükrederiz. İkinci ikram, ise Zât-ı İlâhiyyenin kendi makamında kendi Zât-î devranının daha ileri derecede üç tavaf tarifi ile üç makamda ki bu tavafları Zât-ı yönünden ikram etmesidir. Şükrederiz. Bizde bu ikramları büyük bir memnuniyyet, haz ve irfaniyyetle alıp daha hemen, orada bulunan kardeş ve evlâtlarımıza tavsiye edip dağıtmaya başlamıştık bile. Ve onlarda ilk fırsat bulduklarında bu tavaflarını hemen tatbik ettiler. Ancak bu husus ilk giden kafilemizden sonra tecelli ettiği için onlara bildirme imkânımız olmadı ancak onlarda sonradan öğreneceklerdir. Ehli zâhir bu tür hallerin farkında bile olmaz tesadüfi bir karşılaşmadır, der ve geçerler, ehli bâtın ise bunların nasıl bir ma’nevi sistem içinde kurgulandığını ve müjdelerle dolu olduğunu idrak ile müşahede eder ve şükrederler. ---------------------------------Biz gene kaldığımız yerden yolumuza devam edelim. Kahvaltımızı Sa….. beylerle yaptık, kısaca onlara bu tavaftan bahsettim ve yemekten sonra “Hakîkat-i ibrâhimiyye” tavafını yapmak için Harem’e gideceğimizi söyledik, o “ben de gelirim” dedi. Yemeğimizi bitirdikten sonra hemen Ravza’ya gidip niyetlenerek 1. şavta başladık. Onlar kendi başlarına tavafa girdiler, “bende Rabb’ımla tavafa girdim”. 1-2-3 diye şavtlara başladım, hava oldukça sıcaklamaya başlamasına rağmen daha evvelce pek hissetmediğim zâtî duygularla, büyük bir vecd ve huzûr içinde dönmeye başladım. Her şavtın başında ma’lûm sözleri-duâları okuduktan sonra “eslemtü birabb’il-âlemin”i “innî veccehtü”yü, “Allahümme salli ve bârik âlâ”yı, ve İbrâhim (a.s) ile ilgili olanları okumaya başladım, bir de baktım ki 6. şavta geldim ve hemen yanıma baktım, Nüket Anne ile Âs…. kızımız son şavtlarını bitirmiş çıkışa doğru gidiyorlardı, bende son şavta devam etmek için makâm-ı İbrâhim istikâmetine doğru yöneldim, hicri geçtim, rükü yemânî’de küçük bir selâm verdim ve “Rabbenâ”yı okuyarak, rükn-ü Hacer’ülEsved’e gelince tekrar selâm verip tavafı tamamlamış oldum. Yan tarafta uygun bir yerde tavaf namazını kıldıktan sonra otele doğru yola çıktım. Yolda giderken gerçekten çok neş’eli ve huzûrlu olduğum halde lisânımdan şunlar dökülüyordu: “Rabb’ımı Rabb’ımla buldum Rahmân’ı Rahmân ile buldum Allâh’ımı bendeki ilâh-Allah ile buldum.” Bunların yaşantısı kahvaltıdan sonra yapılan ibrâhimiyyet tavafından sonra otele gelirken yoldaki tecellîlerdi. “Rabb’ımı bende, bendeki Rabb’ımla buldum” ve bu yaşantılar nefsî benlik üzerinde değil, izâfî ve ilâhî benlik üzerinde oluyordu ya’nî iç bünyedeki muharriklerle oluyordu, onlar faaliyette idi ya’nî rubûbiyyet sahasında yaşanan hâdiselerdi, ef’âl-madde sahasında yaşanan haller değillerdi. İbrâhim (a.s) nasıl gökyüzüne bakıp yıldızdan, aydan, güneşten hisseler çıkarmıştı ya’nî gözünü Âsuman’a döndürmüştü, işte bu yüzden o mertebelerin hakîkati i’tibârıyla zâhiren tasdiği, yanımızdaki kızımız Âsuman’ın şahsında, ya’nî ma’nâ’sı itibariyle, yere inmiş gökyüzü idi. 217 Hakîkat-i ibrâhimiyye tavafından evvel böyle bir tavaf yapmamıştım, gerçî daha evvelce yapmış olduğum tavafların her şavtının, “şerîat, tarîkat, hakîkat ve ma’rifet” mertebelerinden neleri ifâde ettiğini biliyordum ve ba’zı kitaplarım da, da yazmıştım ancak bu tavafın yeri de hâli de başka idi. İnşeallah bir mânî olmazsa ikindiden sonra hakîkat-i muhammedî tavafını yapmak istiyorum, Rabb’im inşeallah onu da kolaylaştırır. Şu anda saat 12.45 ve bir müddet evvel öğle ezanı okundu, bende öğle namazını kılmak için kağıdı kalemi toplamaya başladım, namazdan sonra biraz istirahat edeceğim ve sonra kalkıp ikindiye gitmek için hazırlık yapmam gerekecek. Şimdilik yine kağıdı ve kalemi yerine koyup öğleni kılmak için kalkıyorum, Cenâb-ı Hakk hepimize herşey için kolaylıklar nasîp etsin inşeallah. Ancak öğleni kıldım zannı ile biraz vahdete dalmışım ve saat 16.00 olmuş. Uyandım, Nüket Anne de uyanmıştı, hemen öğle yemeğimizi yemek için pratik bir sehpa sofrası kurduk, buzdolabımızda ne varsa onlardan biraz yedikten sonra abdest alıp hakîkat-i muhammedî tavafını yapmak için Ravza’ya gittik. 1. kapı olan Kral Abdulazîz kapısından girip Kâ’be’ye doğru yavaş yavaş merdivenlerden inerek metafa geldik. Tavaf çok kalabalıktı, bizde niyet edip şavta başladık, birinci şavtı bitirip, ikinci şavta başladıktan biraz sonra giderken kızlarımızdan Ze….’ye rastladık, o da bize katıldı ve birlikte dönmeye başladık. Beşinci veya altıncı şavtta idi Ze’ye bir şavt boyunca adımlarını saymasını söyledim, ayrıca bende Hacer’ül-Esved köşesinden başlayarak saymaya başladım. Nihâyet aynı yere gelince benim saydığım adım sayısı yaklaşık 380, Ze…..’nin saydığı adım sayısı ise 373 gibi birbirine çok yakın sayılardı. Tabî’ki bu sayılar mutlak değildir, dâire daha küçük olursa daha az, daha geniş olursa daha fazla olur, ancak ortalamasına 400 adım diyebiliriz, her bir köşeden köşeye 100 adımdır. Son şavtımızı da bitirdikten sonra çıkış yerine doğru giderek bulduğumuz uygun bir yerde tavaf namazımızı kıldık. Bu tavaf benim için Hakîkat-i Muhammed-î tavafı idi, şükrederiz. Yarın inşeallah yine aynı saatlerde hakîkat-i ilâhiyye tavafını ve vedâ tavâfını yapmak istiyoruz çünkü Ramazan başlayacak ve oruçlu olarak tavaf zor olur. Namazlarımızı kıldıktan sonra Nüket Anne ve kızımız Ze….. terli olduklarınden üstlerini değiştirmek için otele döndüler. Bende alt kattan yürüyerek her zaman kardeşlerle oturduğumuz yere geldim ancak oldukça serin olduğu için daha önlerde kuytu bir yere oturdum çünkü ben de oldukça terlemiştim. Kazâya kalmış olan öğle namazını, arkasından günün ikindi namazını kılıp, kaldığı yerden yazılarımı yaşanmış süreye kadar yazmaya çalışıyorum, hamdolsun şu ana kadar bitmek üzere. Akşam namazı yaklaşıyor, bende kağıdı ve kalemi torbaya koymaya hazırlanıyorum. Gece yatsıdan sonra Er…… oğlumuzun odasında son sohbetimizi yapmayı düşünüyoruz çünkü Salı sabahı erkenden son grubumuz da gidecek, bizde dört kişi onlardan iki gün sonra inşeallah döneceğiz. Nihâyet akşam ezanı okundu ve namaz kılındı, sonra otele doğru yola çıktım, otele gelince lobide Nüket Anne ve diğer ba’zı kardeşler vardı, onlarla berâber akşam yemeğimizi yedik ve ben hemen otel odasına çıkıp abdest tâzeledim, aşağıya indim yatsı ezanı okunuyordu ve yatsıya gitmek için yola çıktık. Gece sohbet olacağı için namazı seccâdeleri yayarak yolda kıldık ve geri dönerek otele odamıza çıktık ve oradan da 931 nolu Ercan’ların odasına sohbet için gittik. Diğer kardeşler de geldiler, bir soru üzerine a’yân-ı sâbitenin Hâdî ve Mudill isimlerinin tecellîleri soruldu, o cevaplandı, kaydı ses dosyasında vardır, 50 dakika kadar sürdü. 07.07.2013 Sohbeti Tıkla - Dinle.MP3 218 Sonra çaylar ve meşrubatlar içildi, sabah erken kalkılacağından herkes odalarına dağıldı. Dağılmadan evvel yukarıda bahsedilen üç tür tavaf anlatıldı, herkes ona vakitlerini ayarlayıp yapacaklar. 08.07.2013 Pazartesi Akşam yatarken bu sabah için sabah namazına gitmeyip saat 06.00’da kalkarak erkenden kalan tavaflarımızı tamamlamak için Ka’be’ye gitmeye karar vermiştik ve öyle yaptık. Metafa girince evvelâ hakîkat-i ilâhiyye tavafına niyet ettik ve başladıktan sonra 25 dakikada onu bitirdik. Tavafa girmeden evvel güçsüz kalmamak için otelin yemekhanesinde birer çorba içmiştik, iyi geldi. Arkasından vedâ tavafına girdik, yaklaşık onu da aynı şekilde bitirdik ve tavaftan çıktık. Erken bir saat olmasına rağmen tavaf oldukça kalabalıktı. Tavafı bitirince Safâ istikâmetindeki çıkış yolu üzerinde bir kenarda tavaf namazlarımızı ve sabah namazlarımızı kılıp otele geldik ve sabah kahvaltımızı tamamladıktan sonra odamıza çıktık, duşumuzu alıp istirahate çekildik. Daha sonra öğlen ve ikindiyi otelde kıldım, çok yorgundum. Bir müddet istirahat ettikten sonra hazırlanıp akşam namazını kılmak için lobiye indim, orada kardeşlerle birlikte akşam namazını kılmak için dışarıya çıktık ancak vakitte daralmıştı, yola seccâdelerimizi yayarak orada akşam namazını kıldık ve otele döndük akşam yemeğimizi yedik. Bende hemen abdest tâzelemek için odamıza çıktım çünkü bu akşam terâvih namazı kılınacaktı. Ravzaya girmek zor olur düşüncesiyle seccâdelerimizi her ihtimâle karşı yanımıza almıştık. Yola çıktık Kâ’be’ye yakın bir yerde seccâdelerimizi yaydık ve namazı bekledik, yol bizim gibi yapan insanlarla doluydu. Namaz başladı, farz kılındı, imâm efendi cenâze namazını da kıldırdı. Baktık ki terâvih namazı kılınmadı, o halde yarın oruç yok demek oluyordu bu. Neye göre karar verildiyse, hayırlısı, bizde otele döndük biraz lobide oturduktan sonra odamıza çıktık. Sabah saat 04.00’te son grupta buradan yolcu olacak, sabah onları yolcu etmek için erken kalkacağız inşeallah. 09.07.2013 Salı Sabah saat 04.00’te lobiye indim, yolcu olacaklar toplanmaya başlamışlardı, otobüsü beklemeye başladık, nihâyet saat 05.00’te otobüs geldi. Bu arada bizde lobide oturduk ve sabah namazını orada teker teker kıldık, yolcular otobüse bindiler, daha evvelden hâtıralarını yazıp bana göndermelerini istemiştim, tekrar hatırlattım, ilk fırsatta hâtıra ve izlenimlerini gönderecekler, bende “2013 Umre Dosyası” ismi ile kendi yazılarımı da ilâve ederek bir dosya meydana getirmiş olacağım ve bu dosya bir bütün hâlinde burada yaşadığımız yaşantıların-anıların unutulmaz belgesi olacaktır, inşeallah. Evet, otobüs harekete hazırdı, tekrar el salladık, son resimlerini de çektiler ve otobüs Cidde’ye-Ciddiye, havalanına gitmek üzere hareket etti, otelin önünden sağa döndükten sonra gözden kayboldu. Uğurlar olsun, sağlıkla giderler inşeallah. Bizde geride kalanlarla otele dinlenmeye çıktık. 219 Saat 09.00’da kahvaltıya indik, geriye kalan dört kişi kahvaltımızı yaptık, o gün Suudi Arabistan’da Ramazan başlamadı. Kahvaltıdan sonra odamıza çıktık, odamız (9+4=13)üncü katta (926) nolu odaydı. Bende kaldığı yerden bu âna kadar olan süreyi kayda almaya başladım, bittiğinde biraz dinlenmek için uykuya yatacağım inşeallah. Not:Suudi Arabistan televizyonunda Ka’be yayını 13. üncü kanalda çıkıyor. Uykuya yatmadan öğleni de kıldım ve bir miktar dinlenmek için uykuya yattım. Saat 17.00 gibi kalktım ikindiyi kıldım ve aşağıya lobiye indik. Er….’larla telefonla haberleştik, onlar da dışarıya çıkmışlar şu anda otele doğru geliyorlarmış. Bin Dâvud alışveriş merkezi önünde buluştuk, onların ellerinde alışveriş paketleri vardı, Er….. onları otele bırakıp geldi. Akşam namazı vakti de yaklaşıyordu ve etraf çok kalabalıktı, 94. kapıya geldik, içerisi dolu olduğundan görevliler içeriye almıyordu, bizde hanımları meydandaki hanımlar bölümünde bırakarak bir başka kapıdan üst kata çıkmak zorunda kaldık. Bir müddet yürüdükten sonra taşlar üzerinde namaz kılmak için yanımıza aldığımız seccâdelerimizi yaydık ve üzerlerine oturarak ezân-ı muhammedî’yi beklemeye başladık. O sırada yanımızdaki küçük boşluğa birisi oturmaya, sığışmaya çalıştı ve seccâdesini ikiye katlayarak secde edeceği yeri taş olarak açıkta bıraktı, bu arada ben Er….’a ba’zı Muhammedî hakîkatleri anlatmaya çalışıyordum, tam bu esnâda ezan okunmaya başladı, yanımıza gelen kişi ezan okunurken konuşulmaz diyerek bizi îkâz etti, bende zâten ondan bahsediyoruz dedim. Ezan-ı muhammedî bitti, o zaman ben kendisine ismini ve nereli olduğunu sordum, yaşının 76 ve aslen Sivas’lı olduğunu söylediğini sanıyorum, hatırımda yanlış kalmamışsa, ancak şu anda İstanbul’da yaşadığını ve isminin Ali olduğunu söyledi. Bende yaş olarak kendisini bir yaş arkadan tâkip ettiğimi söyledim. Bu arada kamet getirildi ve akşam namazına kalktık, sağımda Ali solumda can’er Er…. vardı. Bu şekilde akşam namazının farzını ve arkadan sünnetini kılıp, Ali efendiye hoşça kal deyip oradan ayrıldık ve geldiğimiz yoldan avluya indik, oradan otele döndük. Hanımlar bizden evvel gelmişlerdi, lobide buluşup yemekhaneye geldik, yemekhanede bizden başka 2 kişi vardı, bunu pek anlayamamıştık ve her zamanki gibi yemek servisi yoktu, görevli gelerek oda numaralarımızı sordu, ne yemek istediğimizi sordu, not aldı gitti. Aradan epey zaman geçtikten sonra yemeklerle geldi, demek ki sâdece bize kadar sipâriş üzerine yemek hazırlamışlar. Bu arada zaman ilerledi ve yatsı ezanı okunmaya başladı. Seccadenin biri yanımızda yoktu, yemekhaneden meyve de çıkarmışlardı fakat yemeye zaman yoktu, görevli odalarımıza götürebileceğimizi söyledi, hemen onları yukarıya çıkardık, seccâdeyi aldım ve hemen aşağıya indim. Otelden çıkıp yola koyulduk fakat cadde çok kalabalıktı, bir müddet daha gidince yatsı namazı için kamet getirilmeye başlandı. Bizde caddenin uygun bir yerine seccâdelerimizi yayarak cemaate uyduk, farz kılındı, sonra bir baktık durdular, sanki terâvih yok gibi geldi, biz son sünneti ve vitri kıldık, o anda cenâze namazına kalkıldı ve o da kılındı, bu akşam da terâvih namazı yok herhalde diye düşünürken müezzin terâvih namazına kaldırdı. İmâm da değişmişti, böylece bizimde içinde olduğumuz bu senenin Suudi Arabistan’da, Harem-i Şerîf’te ilk terâvih kılınmaya başlamış oldu. İkişer rek’atli beş SELÂMlı on rek’at ve her rek’atte bir sayfa okunmak sûretiyle on rek’atte on sayfa okundu ve bir ara verildi. Az sonra ikinci bölüme başlandı, o da on rek’at ve on sayfa idi. Biraz aradan sonra salât-ı vitr için tekrar kalkıldı, iki rek’at kılındı, SELÂM verildi, sonra tekrar tekbîr alınıp elHamd ve zamm-ı sûre okunup tekbîr getirildi, bu sefer duâya başlandı, cemaat ellerini duâ şeklinde açmıştı, uzun bir duâdan sonra rükûsuz secdeye varıldı, tahiyyattan sonra selâm verildi ve namaz tamamlanmış oldu. 220 Bu arada saate baktım, ezanın okunmasından, namazın bitmesine kadar iki saat sürmüştü. 20.45’te başlandı ve 22.45’te bitti. Bu arada gözüme çarpan önümüzdeki arabanın plakasında olan U.H.B harfleriydi. O anda U-Ulûhiyyeti, H-Hubbiyyetini ve hüviyyetini, B ise bunların birlikteliğini hal diliyle ifşâ ediyordu, ya’nî ulûhiyyetin hubbiyyet ya’nî habîblik ile ortaya çıktığını temsil ediyordu ve şöyle devam ediyordu; “Ulûhiyyetin kevnde görünüşünün ismi hakîkat-i muhammediyye’dir, H. M.’lerde de zâhire çıkmıştır.” Böylece Kâ’be’nin çevresinde ilk def’a terâvih namazlarımızı kılmış olduk, Allah kabûl etsin, kendinden kendine. Namaz bittikten sonra otele geldik, odalarımıza çıktık, epey terlemiştik, bir duş alıp yeni çamaşır giydikten sonra biraz kendimize gelmiştik. Daha sonra yine bugünkü kalan yazılarımı tamamlamak için kağıdı kalemi elime alıp yazmaya başladım, nihâyet bugünkü bölüm özetle bitti. Saatte 01.00’i geçti, inşeallah saat 02.30’da sahur için yemekhanede olacağız. Kağıdı kalemi yerine koyup az bir müddet yatmak için vahdete çekilelim, hayırlı geceler. 10.07.2013 Çarşamba Gece saat 02.30’da lobiye yemekhaneye indik, otelde kalan diğer kişiler ve Er….’lar da inmişlerdi. Sahur yemeğimizi yedik, birer çay içtik, bu arada sabah namazı vakti yaklaşıyordu, az sonra kalkıp yola koyulduk, cadde yine akın, akın insanlarla doluydu, bizde yola devam ediyorduk, içeride yer bulmak zor olabilirdi, bizde Kâ’be’ye biraz daha yaklaşarak Safâ binâsının önüne geldik, orada namaz için bırakılmış kırmızı halılar vardı ve rulo hâlindeydiler, kişiler onları kaldırım üzerine yayıyor, oturuyorlar ve namazı orada kılmak için bekliyorlardı. Biz de az ileride duran rulo halılardan bir tanesini alıp yere serdik ve üstüne oturduk, az sonra sabah namazının ezanı okundu ve sünnetleri kıldık, daha sonra kamet getirildi ve farza duruldu, iki rek’at kılındıktan sonra SELÂM verildi, biz de duâmızı yaparak oradan ayrıldık ve otelimize gelerek dinlenmeye, istirahate, vahdete çekildik. Kalktığımda saat 13.00 civârındaydı, evvelâ yazılarımı kaldığım yerden tamamlamaya başladım, ondan sonra da abdest alarak öğle namazını otelde kılacağım. Bu saatlerde hava sıcaklığı yaklaşık 45° civârında olduğundan korunmak gerekiyor, ayrıca bugün orucumuz da başladı, burada bir gün geç başlattılar, yarın sabahta inşeallah dönüş için yola çıkacağımızdan kendimizi korumamız gerekiyor. Bugünlere kadar ârızasız getiren Rabb’ımız, bundan sonrasını ârızasız tamamlatır inşeallah. Öğle namaznı kıldım, yine biraz istirahat için vahdete çekildim, daha sonra ikindi oldu, onu da otelde kılarak bir müddet sonra vedâ için Harem-i Şerîf’e gittik, iki rek’at vedâ namazı kılıp bir müddet Ka’be-i Muazzama’yı seyrettikten ve bir miktar daha hurma alıp birkaç eksiği de tamamladıktan sonra otele döndük. Bavulları yerleştirdik, son eşyâları ilâve etmek için ağızlarını açık bıraktık. Daha sonra akşam namazına gittik, yine yolda kıldık, etraf çok kalabalık, oradan lobiye yemekhaneye geldik, yemeğimizi yedik sonra otel odamıza çıktık, abdest tâzeleyip aşağıya indik. Yatsı ve terâvihi kılmak için yine dün akşam terâvihi kıldığımız yere gittik ve uygun bir yer bularak oraya oturduk. Az sonra ezan okundu, sünneti kılmak için kalktık, sünnetten sonra kamet getirilip farza başladık, daha sonra bir ara verildi, bu arada son sünneti de kıldık, arkasından yine cenâze namazı kılındı, bütün cemaat o anda fenâfillah’ta idi, tek tarafa selâm verildi, bu da artık bâtın âlemine geçildiğinden dolayı bâtın âlemineydi. Daha sonra terâvih namazına başlandı ikişer rek’at olarak on rek’atli iki bölümde kılındı, arkasından üç rek’at salât-ı vitr kılındı, ancak onlar biraz farklı kılıyorlar, daha sonra ta’rif ederim, bu şekilde toplam 33 rek’at namaz oldu, 221 her rek’atine 1000 sevap olan bu beldede bir terâvih namazının kaç rek’ate bedel olduğu hemen anlaşılır. Terâvih bittikten sonra tekrar otele gelip bavulların kalan kısmını tamamlamak için uğraşıyorken o anda telefonum çaldı, arayan Şerîf Hoca idi ve lobide olduğunu söyledi, bende hemen lobiye indim, orada görüştük. Onlarda yeni gelmişlerdi, o da ben de çok yorgun olduğumuzdan fazla oturamadık, daha sonra ona lobinin tavanındaki bal peteği süslemelerini gösterdim, benzer süslemelerin caddede ışıklandırılmış hallerinin varlığını da gösterdim, bunların ma’rifetullah temsilcisi olduğunu, lobide üzerimize ma’rifetullah yağdığını söyledim ve üç yeni tavafı özetle ta’rif ettim, memnun oldu, fırsat bulunca tatbîkatını yapacak, daha sonra izin alıp kendi oteline gitti, bende yukarıya odamıza kalan eşyâları toparlamak için çıktım, onlar bittikten sonra vakit kalırsa inşeallah biraz uyurum. Şu an saat 02.30, vakit 11.07.2013 oldu, uyumaya zaman kalmadı, yazılarıma biraz daha devâm edip yola çıkmak üzere lobiye ineriz. Girip çıkarken önünden geçtiğimiz “N. Cevherci” cevherlerini dağıtıyordu, yukarıdan lobinin çatı tavanından da bal misli ma’rifetullâh’lar yağıyordu. Odamızın pencerisini örten perdenin hâli değişikti, hiç böyle bir perde görmemiştim, raylar üzerinde iki yana kaydırılan kapı kanatlardan meydana geliyordu, kapanınca içerisi gözükmüyordu, (üstten 4 aşağı doğru 11) 8 kenarlı şekil sekizgen, ile süslenmişlerdi ve çok kullanışlıydı (4*11=44), iki kat olunca (2*44=88) toplarsak (8+8=16) ayrıca (8*8=64) toplarsak (6+4=10) ayrıca çıkan (16) değerimizden zahir batın (2) orada (14) diğer tarftan o (2) değeri (10)a ilâve edersek (12) olurki, bu da hakikat-i Muhammed-î olduğundan (14) olan Nur-u Muhammed-î perdesi bu hakikatler üzerine gereğinde açılıp gereğinde kapanmaktaydılar. Bu duygular içinde zâten. herşeyimiz hazır oldu ve bavullarla birlikte lobiye indik, az sonra Er….’lar da geldi ve hep birlikte yemekhaneye geçerek sahur yemeğimizi yedik, daha sonra görevli kardeşimiz geldi, saat 04.30 civârı olmuştu, arabanın gelmesi biraz gecikti, Ramazan ve vaktin namaz vakti olmasından dolayı yolu kapatmışlar, araba gelemiyormuş. Görevli kardeşimiz bir başka vâsıta ile bir buluşma yeri tespît ederek bizi Cidde’ye götürecek olan esas arabaya kadar ulaştırdı. Aracımıza bindik ve yola koyulduk, bu arada saat 07.00 olmuştu. Bavullarımızı yerleştirdikten sonra Cidde’ye doğru yola devam ettik, Cidde dış hatlar terminaline gelince oradan bizi hacılar için olan havaalanına gönderdiler. Oraya varınca muameleler için içeriye girdik, bavulları teslîm ettik, bu arada Nüket Anne’nin “vertiga” iğnesini, uzun yolda uçak tutmasın diye yaptırdık. Daha sonra bilet kontrolü ve genel kontrol için daha ileriye yürüdük, oralardan da geçtikten sonra bizi üst kata aldılar, oradan da biz otobüse bindirdiler ve uçağın yanına getirdiler. İndik, uçağın merdivenlerinden yukarıya çıkıp içeriye girdik ve SV3257-11-07-3U-10-05 nolu yerlerimize oturduk. Şu anda saat 09.50 ve uçağın kalkış saati yaklaştı, kağıdı ve kalemi yerine koyarak torbamı kapattım, inşeallah sağlıkla yolculuğumuz geçer. Ancak ne hikmetse uçağa bindikten sonra hareket etmemiz bir hayli gecikti, saat 10.05’te kalkmamız gerekiyorken saat 12.00’de kalkabildik, bu yüzden inişimiz de gecikti, karşılamaya epey gelen olmuş, onlar da epey beklemişler. Kızımız Özlem havaalanından bizi alacaktı, onlar da epey beklemişler, ancak daha mühimi Er…..’ların İzmir bağlantılı uçaklarına yetişmeleri zorlaşmıştı. Uçak fazla kalabalık değildi. Türkiye’ye sağlıkla indikten sonra gümrükten pasaportlarımızı göstererek geçtik, hemen bavullarımızı almaya gittik ancak bavulların epey ilerideki onuncu perona geleceği bildirildi, bizde oraya doğru yöneldik. Epey yol vardı, oraya vardık ve bavullarımızın gelmesini beklemeye başladık, az bir zaman 222 sonra bütün bavullarla berâber bizimkiler de geldi. Bavulları aldık biz çıkış kapısına, Ercan’lar da binecekleri uçak şirketinin bulunduğu yere doğru gitmeye başladılar. Kapıdan dışarıya çıktığımız zaman bizleri bekleyen epey evlâtlarımız vardı, sağolsunlar, bavullarımızı aldılar, az sonra bavulları arabaya yükledik ve Özlem’le Tekirdağ’ına doğru yola çıktık. Kınalı köprüsünü geçtikten sonra Silivri yakınlarında bulunan Güllüoğlu baklavacısına uğradık ve biraz oturduktan sonra tatlı alarak yola devam ettik. Nihâyet Tekirdağ’a vardık, evimize çıktık, bavullarımızı da çıkardık, daha sonra onları boşaltmaya başladık. Bir çok yıkanacak kıyâfet vardı, hiç olmazsa bir kısmını yıkayalım dedik ve makineye atarak yıkamaya başladık. O gün ve ertesi gün yıkamalar ve ütüler devâm etti, temizlenenler yerlerine yerleşiyor. Böylece bizde tekrar eski hayâtımıza dönmeye çalışıyoruz. 19 günlük bir başka dünyânın-âlemin içinden o âlemin yaşantısı ile yine bulunduğumuz yere döndük, bizi tekrar görenler “aaa hoşgelmişsiniz, nasıl geçti” diyerek yine aynı gözle bakıyorlar, halbuki biz o giden bizler değiliz. Yazıları okuyanlar bunlar da sâece gidip gelmişler birşeyin farkında olmamışlar, diyebilirler. İşte bu sâde gibi görünen hallerin aslında Hakk’In fiilinden ve kulun dilinden ta’rifleri idi. Hakk ile hakk olarak ve HakK’ı ziyâret edip, yine Hakk’la dönülen bir anlayış ile yapılan umre ziyâretiydi, şerîat mertebesinden, tarîkat mertebesinden, hakîkat mertebesinden, ma’rifet mertebesinden hepsinin birden yaşantısı vardı. Oraya ilk gittiğimiz günlerde yeni çelik tavaf sahasının yapımına yeni başlanmış idi. Dönüşümüze yakın devrede çevresinin son bağlantıları yapılıyor idi nihayet yukarıda görülen şekle gelmiş ve o yerde tavaf yapılmaya başlanmış idi. Bu devrede Ka’be-i Muazzâma’nın etrafı kocaman bir O ile iki katlı olarak çevrildi ve kaldığımız otelin lobi bahçesinin tavanları da bal peteği şekilleri ile donatılmıştı, ayrıca Mekke’nin ana caddelerinde de bal peteği sembolleri vardı. Bilindiği gibi yuvarlak işâreti Allah esmâ-i Zât’ının sonundaki yuvarlak tek gözlü Hû’dur. İşte bu devrede Mekke’nin ve Ka’be-i Muazzâma’nın yeni çevresinde ki, (Hu) nun hakîkati, hüviyyet-i mutlaka’dır, Onun ile çevrelenmiştir. Yazı içinde geçen Hu’lar ise iki gözlüdür, bir gözü hüviyyet-i mutlaka, diğer gözü hüviyyeti kevndir ya’nî o mertebedeki varlık-mahlûk hüviyyetidir. Kim ki bu iki hüviyyeti birleştirdi ise Allah lafzındaki Hu’ya ulaşmış olur, ki gerçek ma’nâda kendi hakîkatine ulaşmış olur, kişi Huu dediği zaman bu hakîkati idrâk etmezse, söylediği hayâlindeki Huu’dur, bu da kendisinin kendisi için tekvin-îcâd ettiği hu-yu hayâlîdir. 223 Böylece bir seyr ve tatbîkatımızda yeni bir tecrübe ile de devâm etti gitti, aslında ne gidilen vardı ne de giden, bunların hepsi o Huu’nun içinde kendinden kendine ve kendi ile eylediği bir sefer idi, bu seferin ağırlığı hakîkat-i Huu içindeki, Huu’nun hakîkati içinde idi. Bu sebepten dolayı herkese Huu’dan Huu ile selâmlar olsun. 13.07.2013 Terzi Baba, Tekirdağ (13+7+2+13=35) Tersi (53) Bu Umremizin de her yönü özellikler ile dolu idi, ancak iki hususiyet burada daha belirgin oldu biri Medine-i Münevverede. Yanımıza gelen ikiz can kardeşler idi. Diğeride Mekke-i Mükerremede ki üç tavaf ikramı idi, bizde bu ikramları çevremize ikram ediyoruz. İnşeallah kısmeti olanlar faydalanırlar ve bu vesile bizleri de hatırlarlar. ---------------------------------Devrân bugün başka bir devrân Mîm-i Muhammedî bırakıyor hayrân Elif çekmiş ahadiyyet sancağını Lâhuttan yayıyor bütün esmâlarını Asansör oldu bize mi’rac yolu Kalmadı varlığın sağı solu 9 kat 4 harf birleşince böylece 13 oldu lisânda bir hece. ---------------------------------- Yukarıda verdiğimiz bu fotoğrafın başka bir yönden okunuşu. Cemâl-i ilâhiyyenin karşılıklı birbirlerini seyretmesi. Sağdaki akl-ı kül - lâ taayyün, sol nefs-i kül taayyün-ü evvel. Ç – Çatı, arş; arşı tutan zıt isimler, iki ayrıca azamet ve kudret, birbirinin kesiştiği yer birlikteliği, ortada olan boşluk Hu, hüviyyetin hu-o’su, tekrar 224 bunların birleşimi, daha sonra kademeyn; iki ayak kevniyyet âleminin üstüne basıp zâhir olması, celâl ve cemâl tecellîlerinin birlikte âleme yayılmasıdır. Bu şekiller beyaz ışıklar hâinde Mekke’nin sanki hakîkatini simgeleyen işâretler olarak ana caddelerinin ortalarında yer almaktadırlar, Ulûhiyyetin rengi beyaz ya’nî renksizliktir. O nu ilân etmektedirler. ---------------------------------Bir ismi Bir ismi Terzi Baba bir ismi Settâr Bir ismi Necdet bir ismi Necâd Bir ismi Usta bir ismi Mu’cîd Bir ismi Ardıç bir ismi Şecer Bir ismi Ya’kûb bir ismi Yûsûf Bir ismi Ken’an bir ismi Mısır ---------------------------------09.07.2013 Salı Her şeyi Hakk gördüm bakarken kevne Mesellerden geçip geldim bugüne 28.06.2013 Cuma, Mekke-Ka’be Kendi gitti, kendi geldi, kendi gezdi kendi kendinde eyledi umre. Böylece bir Umremiz daha gerçekten çok verimli ve çok güzel hatıralar ile neticelenmiş oldu, Cenâb-ı Hakk herkese oralara gitmeyi nasib etsin İnşeallah. Bizi sağ salim gönderip getiren rabbımıza şükrederiz, herkez birbirine uyum sağlayıp hiçbir sıkıtıntı verici hadiseye sebeb olamadıkları içinde bütün Umre kardeş ve evlâtlarımıza da teşekkür ederiz. Dosyadaki notlarımızı okuyanlara da idrak fehimlerinin açılmasını niyaz ederiz. Terzi Baba Necdet Ardıç Tekirdağ. (21/11/2013 çarşamba) Hoşça kalın. Selâm ve selâmetle kalın. ---------------------------------İnci Mercan: Umre süresince, daha evvel başlanmış, üzerinde zaman, zaman çalıştığım, İnci ve Mercan tezgâhı: isimli kitabımız içinde, bazı yazılarımız olmuştu. Kendi asli yerine aktardım, ancak Umre de yazıldıkları için onlarıda bu yerinde kayıtlarında bırakmayı uygun gördüm. Aşağıdakiler onlardır. ---------------------------------28.06.2013 Cuma, Mekke-Ka’be İlâhî olan esmâ-i ilâhiyyenin sözcüsü Hakk’ın kelâm sıfatıdır. Kendini bilmeyen kimsenin esmâ-i nefsâniyyesinin sözcüsü ise İblis’in hayâl sıfatıdır, o yüzden konuştuğunda varı yok yoku da var gösterir. ---------------------------------28.06.2013 Cuma, Mekke-Ka’be 225 Eskiden kan aldırmak veyâ şifâ bulmak için insanların ba’zı yerlerinden sülüklere kan aldırırlardı, o eskimiş ve kıvâmı bozulmuş kan o sülüklerin gıdâsıdır. Bir başka cana göre kerih olan şey onun meşrebine göre hasengüzeldir. ---------------------------------28.06.2013 Cuma, Mekke-Ka’be Kendi gitti, kendi geldi, kendi gezdi kendi kendinde eyledi umre. ---------------------------------28.06.2013 Cuma, Mekke-Ka’be Bâtından a’yân-ı sâbiteden bir ma’nâ yola çıkar, havada uçuşan bir yaprak gibi gönül semâsından uçuşarak dünyâ akıl semâsına ulaşır, orada o ma’nâ bilinme elbiseleri giymeye başlar. Kişinin idrâki, anlayışı ve şartlanmaları neler ise o istikâmette kelimeler oluşmakta, kişide bunları aklıma geldi diyerek zuhûra çıkarmaya başlar. İşte bu zuhûra çıkarmaya başladığı bilgi ve düşüncelerini eğer kendini tanımıyorsa nefs kaynaklı üzere değerlendirir ve bunlar halkî olur ya’nî beşeriyyetini ilgilendiren konular olur. Eğer kişinin biraz idrâk ve irfâniyyeti varsa zuhûra getirdiği konu ve bilgiler rabbânî olur ve bir değer taşır. Mühim olan gelen konuyu ilâhî isimler istikâmetinde değerlendirmektir, aksi halde o ma’nâlar nefsî isimler olarak değerlendirilirler ve nefsânî olurlar. ---------------------------------02.07.2013 Cennet rûhun ve nefsin tüm ihtiyâclarının giderildiği yerdir. ---------------------------------Uhud savaşı istişâre ile yapılmış. Ashâb-ı kirâmın kararı ile Uhud’da oldu. Not: Kazâ bahsine ilâve ---------------------------------Hira’ya 21 kişi çıkmaya niyet etti ancak 2 kişi kısa bir süre sonra yolda kaldı, tepeye 19 kişi çıktı. ---------------------------------06.07.2013, Cumartesi A’yân-ı sâbite kişinin kişiliğinin nefes-i rahmâniyyesidir. ---------------------------------07.07.2013, Pazar Rabb’ımı Rabb’ımla buldum Rahmân-ı Rahmân ile buldum Allâh’ımı bendeki ilâh-Allah ile buldum. Bunların yaşantısı, kahvaltıdan sonra yapılan ibrâhimiyyet tavafından sonra otele gelirken yoldaki tecellîler. Rabb’ımı bendeki Rabb’ımla buldum. ---------------------------------Hakîkat-i ibrâhimiyye tavafından sonra; Böyle güzel bir tavaf yapmamış idim. ---------------------------------- 226 09.07.2013, Salı Kişinin nefsine kullanmasındandır. zulmetmesi, ilâhî isimleri beşerî isimler olarak ---------------------------------09.07.2013, Salı Yakaza, Er…. ’ın verdiği 1-2 cm dikdörtgen tablet ilacın ismi. Bensiz bakıyor imiş… ---------------------------------Ulûhiyyetin kevnde görünüşünün ismi hakîkat-i muhammediyye’dir. H.M’lerde de zâhire çıkmıştır. Kendindeki Hakk’ı bulup ona ibâdet etmektir ve Hakk’ın kendisini “yusallî” etmesi “innallahe ve melâiketehu yusallîne…..” dir. ---------------------------------- KAYNAKÇA 1. KÛR’ÂN VE HADîS : 2. VEHB : Hakk’ın hibe yoluyla verdiği ilim. 3. KESB : Çalışılarak kazanılan ilim. 4. NAKİL : Muhtelif eserlerden, Mesnevi’i şerif, İnsân-ı Kâmil, Fusûsu’l Hikem ve sohbetlemizden müşahede ile toplanan ilim. “DAHA EVVELCE ÇIKAN KİTAPLARIMIZ” (Gönülden Esintiler) 1. 2. 3. 4. 5. Necdet Divanı: Hacc Divanı: İrfan Mektebi, Hakk Yolu’nun Seyr defteri: Lübb’ül Lübb Özün Özü, (Osmanlıca’dan çeviri): Salât- Namaz ve Ezan-ı muhammedi’de Bazı hakikatler: “İngilizce, İspanyolca” 6. İslâm’da Mübarek Geceler, bayramlar ve Hakikatleri: 7. İslâm, İmân, İhsân, İkân, (Cibril Hadîs’i): 8. Tuhfetu’l Uşşâkiyye, (Osmanlıca’dan çeviri): 9. Sûre-i Rahmân ve Rahmâniyyet: 10. Kelime-i Tevhid, değişik yönleriyle: 11. Vâhy ve Cebrâil: 12. Terzi Baba (1) ve Necm Sûresi: 13. (13) On üç ve Hakikat-i İlâhiyye: 14. İrfan mektebi, “Hakk yolu”nun seyr defteri ve şerhi 15. 6 Pey- (1) Hz. Âdem Safiyyullah (a.s.) 16. Divân (3) 17. Kevkeb. Kayan yıldızlar. 227 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33. 34. 35. 36. 37. 38. 39. 40. 41. 42. 43. 44. 45. 46. 47. 48. 49. 50. 51. 52. 53. 54. 55. 56. 57. 58. 59. 60. 61. 61. 63. 64. 65. 66. 67. 68. 69. 70. 71. 72. 73. 74. Peygamberimizi rû’ya-da görmek. Sûre-i Feth ve fethin hakikat-i. Terzi Baba Umre (2009) 6 Pey-(2) Hz. Nûh Neciyyullah: (a.s.) Sûre-i Yûsuf ve dervişlik: Değmez dosyası: 6 Pey-(3) Hz. İbrâhîm Halîlûllah: (a.s.) -1-Köle ve incir dosyası: Bir zuhûrât’ın düşündürdükleri: -2-Genç ve elmas dosyası: Kûr’ân’da Tesbîh ve Zikr: Karınca, Neml Sûresi: Meryem Sûresi: Kehf Sûresi: İstişare dosyası: Terzi Baba Umre dosyası: (2010) -3-Bakara dosyası: Fâtiha Sûresi: Bakara Sûresi: Necm Sûresi: İsrâ Sûresi: Terzi Baba: (2) Âl-i İmrân Sûresi: İnci tezgâhı: 4-Nisâ Sûresi: 5-Mâide Sûresi: 7-A’raf Sûresi: 14-İbrâhîm Sûresi: İngilizce, Salât-Namaz: İspanyolca, Salât-Namaz: Fransızca İrfan mektebi: 36-Yâ’sîn, Sûresi: 76-İnsân, Sûresi: 81-Tekvir, Sûresi: 89-Fecr, Sûresi: Hazmi Tura: 95-Beled-Tîn, Sûresi: 28- Kasas, Sûresi: İrfan-Mek-Şer-Fransızca-Baba: 20-T H Sûresi: Mirat-ül-İrfan-ve-şerhi: 6 Pey-(4) Hz. Mûsâ Kelîlmullah: (a.s.) 6 Pey-(5) Hz. Îsâ Rûhullah: (a.s.) 6 Pey-(6) Hz. Muhammed: (s.a.v.) -4-Bir ressam hikâyesi: İnci mercan tezgâhı Ölüm hakkında: Reşehatt’an bölümler: Risâle-i Gavsiyye: 067-Mülk Sûresi: 1-Namaz Sûrereleri: 2-Namaz Sûrereleri: Yahova Şahitleri: Mü-Geceler-Fran-les-nuits: Îman bahsi: Celâl ve İkram: 2012 Umre dosyası: 228 75. Gülşen-i Râz şerhi: 76. -5-Doğdular, yaşadılar hikâyesi: 77. Aşk ve muhabbet yolu: 78. A’yân-ı sâbite. Kazâ ve kader: 79- Terzi Baba-(4) İstişare dosyası. 80- Terzi Baba-(5) İstişare dosyası. 81- Hayal vâdîsi’nin çıkmaz sokakları: 82- Mektuplarda yolculuk-M.Nusret-Tura. 83- 2013 Umre dosyası. 84- Nusret Tura-Vecizeler ve ata sözleri. 85- Nusret Tura-Tasavvufta aşk ve gönül. 86- Terzi Baba-(6) İstişare dosyası. 87- Terzi Baba-İlâhiler derleme. 88- Nusret Tura-Divanı. ------------------------Terzi Baba kitapları serisi: 123456- 123932798086- Terzi Terzi Terzi Terzi Terzi Terzi Baba-(1) Baba-(2) Baba-(3) Baba-(4) Baba-(5) Baba-(6) İstişare İstişare İstişare İstişare dosyası. dosyası. dosyası. dosyası. ------------------------Mektuplar ve zuhuratlar serisi: Terzi Baba İnternet dosyaları: ----------------------------91-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-192-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-293-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-394-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-495-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-596-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-697-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-798-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-899-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-9100-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-10101-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-11102-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-12103-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-13104-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-14105-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar-15106-Terzi-Baba-Mek-ve-zu-Ke-Kara-bi-dosyası-16107-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar -17108-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar -18109-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar -19110-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar -20111-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar -21112-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar -22113-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar -23114-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar -24115-Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar -25- 229 116-Terzi-Baba-Mektuplar 117-Terzi-Baba-Mektuplar 118-Terzi-Baba-Mektuplar 119-Terzi-Baba-Mektuplar 120-Terzi-Baba-Mektuplar ve ve ve ve ve zuhuratlar zuhuratlar zuhuratlar zuhuratlar zuhuratlar -26-27-28-29-30- NECDET ARDIÇ Büro : Ertuğrul mah. Hüseyin Pehlivan caddesi no. 29/4 Servet Apt. 59 100 Tekirdağ. Ev : 100 yıl Mahallesi uğur Mumcu Cad. Ata Kent sitesi A Blok kat 3 D. 13. 59 100 Tekirdağ Tel (ev) : (0282) 261 43 18 Cep : (0533) 774 39 37 Veb sayfası: Amerika: <http:// necdetardic. org/ Veb sayfası: Amerika: <www.necdetardic.info> Veb sayfası: Almanya: <www.terzibaba.com> Radyo adresi (form): <terzibaba13.org/radyo.html> İnternet, MSN Adresi: Necdet Ardıç <[email protected] 230