Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education
Transkript
Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education
Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research GENİŞ YÖNELİMLİ OKUMA YAZMA ÖĞRETİM YÖNTEMİ BROAD ORIENTED LITERACY TEACHING METHOD Kısmet DELİVELİ Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Muğla, TÜRKİYE [email protected]. ÖZET Okuma yazma öğretiminde öğrencilerin gelişim özelliklerinin dikkate alınmasına ve Türk diline özgü farklı yöntemlerin geliştirilerek-denenmesine gerek vardır. Bu amaç için, bu çalışmada “Geniş Yönelimli Okuma Yazma Öğretim Yöntemi” geliştirilmiştir. Yöntem geliştirilirken, okuma yazma öğretimi konusunda görüş ve uygulamalar incelenerek, yapısalcı eğitim anlayış ilkeleri göz önünde bulundurulmuştur. Buna göre, yapısalcı anlayış, bireyin kendi deneyimleri ve düşüncesi sonucunda kendi bilgilerini oluşturması anlayışına dayanır. Bu anlayış öğrencinin sahip olduğu bilgi ve becerilerin dikkate alınması gerektiğini savunur. Dolayısıyla öğrenme sürecinde çocukların aktif olabilecekleri, gerçek deneyimler yaşayabilecekleri ya da deneyerek bilgiye ulaşabilecekleri uygulamalara ağırlık verilmesini önemser. Bu yöntem ile okuma ve yazmanın öğretiminin dört aşamada gerçekleştirilmesi düşünülmektedir. Bunlar; hazırlık, cümle oluşturma aşaması, çözümleme ve bireşim aşaması ve serbest okumaya geçiş aşamalarıdır. Yöntemin amacı, anlamdan uzaklaşmadan okumayı ve yazmayı öğretmek ve bu süreçte çocukların Türk dilinin yapısal özelliklerini sezerek öğrenmelerini sağlamaktır. Buna göre; Hazırlık aşamasında, çocukların hazır bulunuşluk düzeyleri dikkate alınarak, dinleme, konuşma, okuma ve yazma, görsel okuma ve görsel sunu etkinlikleriyle temel becerileri geliştirilmeye, ünlü ve ünsüzler hissettirilmeye çalışılır. Cümle oluşturma aşamasında, kelime yoluyla anlamlı yapı bütünü olan cümlelere ulaşılır. Türkçenin sözdiziminin kavratılmaya çalışıldığı bu aşamada, kelime öğretiminde “özne-tümleç-yüklem” sırası izlenir. Öncelikle sekiz ünlünün öğretileceği ve farklı cümlelerde özne olarak kullanılabilecek “Ali, Emel, Itır, İrem, Oya, Öner, Ufuk, Üstün” kelimeleri okutularak-yazdırılır. Kelime okutulup yazdırılırken, kelimenin hece ve seslerine vurgu yapılır. Yeterince hissettirildikten sonra “Aa, Ee, Iı, İi, Oo, Öö, Uu, Üü” sesleri okutularak-yazdırılır. Öznelerden sonra, öznelere eklenecek ve tümleç olarak kullanabilecek kelimeler belirlenerek, okutulup-yazdırılır. Benzer şekilde kelimeler içinde ünsüz seslerin okunuşlarına da vurgu yapılarak, ünsüzlerin yazılış yönleri kavratılmaya çalışılır. Son olarak yüklem olarak kullanılabilecek kelimeler öğretilir. Kelimelerle “özne-tümleç-yüklem” sıralamasına uygun olarak cümleler oluşturulurken, çocuklar farklı cümleler kurma konusunda cesaretlendirilir. Bu süreçte amaç, Türkçenin söz dizimini kavratmak, cümle içinde kelimelerin varlığına, kelime içinde hece ve seslerin oluşumuna dikkat çekerek, çocukların fonetik farkındalıklarını da geliştirmektir. Bu çalışmada kurallı cümleler oluştururken, yararlanılabilecek kelimelere yer verilmiştir. Ancak arzu edilirse, bu kelimelerin değiştirilmesi mümkündür. Çözümleme ve bireşim aşamasında ise çocuklarla birlikte hedef sese ait cümleler elde edilerek, çözümlemelere geçilir. Diğer aşamalarda olduğu gibi bu aşamada da ezbere değil, anlama ve çocukların yaratıcı yeteneklerine önem verilir. Örnek olarak “l” sesine ulaşmak için çocuklarla birlikte “Ali lale al.” cümlesi oluşturularak, sese ulaşılabilir. Benzer şekilde, “Emel elma al.” cümlesiyle “m” sesine ulaşılabilir. Bireşim çalışmalarında ise, ses ünlülerle kaynaştırılarak, açık ve kapalı heceler, hecelerle yeni kelimeler ve bu kelimelerle cümleler elde edilir. Bu oluşumlar sırasında, Türk dilinin yapısal özelliklerinin sezdirilmesine ve çocukların sözcük dağarcığını geliştirecek uygulamalarla, anlama ve anlatım becerilerinin geliştirilmesine özen gösterilir. Bu çalışmada cümle içinde hedeflenecek seslerin öğretiminde dört düzey belirlenmiştir. Buna göre, 1. Aşama; l, m, r, t, k, 2. Aşama; p, ç, s, ş, y, z, c, 3. Aşama; b, n, d, f ve 4. Aşama; g, ğ, h, j sesleridir. Ancak bireysel özellikler göz önünde bulundurularak, bu seslerin sıralaması değiştirilebilir. Son düzey olan, serbest okumaya geçiş aşamasında Türkçenin öğrenme alanlarına yönelik uygulamalarla çocukların beş temel alana yönelik becerileri geliştirilmeye ve okuma ve yazmada yaşanan sorunlar tespit edilerek, giderilmeye çalışılır. Anahtar Sözcükler: okuma yazma öğretimi, bireysel özellikler, yapısalcı anlayış, geniş yönelimli okuma yazma öğretim yöntemi, fonetik farkındalık. 277 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ABSTRACT In literacy teaching it is a must to take the development characteristics of the students into account and to develop/practice different methods peculiar to the Turkish language. For this aim, “Broad Oriented Literacy Teaching Method” is developed in this study. While the method is developed, ideas and practices about literacy teaching are studied and structural education principles are taken into consideration. With reference to this, structuralism is based on the individual’s constituting knowledge through his own experience and thoughts. This idea justifies the need the student’s knowledge and skills to be taken into account. Therefore; it gives importance to the care about the practices in which the children will be active, through which they will reach information by practice or real experiences in the learning process.It is thought to achieve literacy teaching in four steps. These are; preparation step, sentence constitution step, analysis and synthesis step and introduction to free reading step. The aim of the method is to teach literacy without getting far from the meaning and to help children learn the structural characteristics of the Turkish language in this process. Within this idea;In the preparation step, taking the readiness of the children into account, the children are tried to sense the vowels and consonants; their basic skills are tried to be improved by the help of listening, speaking, reading and writing and visual presentation activities. In the sentence constitution step, we reach at the sentences which are the set of the meaningful structure through words. In this step where the word order of Turkish is tried to be taught, “subject-complementverb” order is followed during word teaching process. First of all, the words “Ali, Emel, Itır, İrem, Oya, Öner, Ufuk, Üstün” in which eight vowels will be taught and which can be used as subjects in different sentences are taught. While the words are read and written, the syllables and the sounds are emphasized. Upon enough sensation, the vowels “Aa, Ee, Iı, İi, Oo, Öö, Uu, Üü” are pronounced and written. After the subjects, the words to be added to the subjects and to be used as complements are determined, read and written. Likely, the pronunciation of consonants in words is emphasized and the writing of these consonants is studied. Lastly, the words to be used as verbs are taught. While the children are made to set up sentences in the order of “subjectcomplement-verb”, the children are encouraged about setting up different sentences. The aim in this step is to make the Turkish word order to be taught and to increase the phonetic awareness of the children by attracting attention to the existence of words in sentences, and to the constitution of syllables and sounds in words. The words to be useful during the constitution of regular sentences are mentioned in this study. However, when desired, it is possible to change these words. In analysis and synthesis step, sentences belonging to the targeted sound are obtained together with the children and the analysis studies are initiated. As in the other steps, importance is allocated to the comprehension and creative skills of the children but not to memorization. As an example; in order to achieve the sound “l”, the sentence “Ali lale al.” is set up together with the children and the sound is achieved. Similarly, “m” sound is achieved through the sentence “Emel elma al”. In the synthesis studies, open and closed syllables, new words through syllables, and sentences through words are obtained by combining these sounds with vowels. During these formations, one should take care of understanding of the structural characteristics of the Turkish language and the development of understanding and explaining skills by the help of the practices that will improve the vocabulary of the children. In this study, four levels are determined in teaching of the targeted sounds in sentences. With reference to this, 1st level sounds are “l, m, r, t, k”; 2nd level sounds are “p, ç, s, ş, y, z, c”; 3rd level sounds are “b, n, d, f” and 4th level sounds are “g, ğ, h, j”. However, the order of these sounds may change depending on the individual characteristics. In the last step, which is the introduction to free reading step, it is tried to improve five basic skills of the children and to define and solve the problems met in reading and writing by the help of the practices related to learning environments of Turkish. Key Words: Literacy teaching, individual characteristics, structuralism, broad oriented literacy teaching method, phonetic awareness. 1. GİRİŞ Geçmişten günümüze kadar gerek ülkemizde gerekse diğer ülkelerde değişik yöntemler kullanılmıştır. Bu yöntemlerin bazıları “öykü, harf, fonetik, sözcük, cümle ve eklektik yöntemleri” dir. Ülkemizde bazı teorisyenler bu yöntemleri özellik ve uygulama açısından çözümleme, bireşim ve karma yöntemler olmak üzere üç ana grupta incelemektedirler (Çelenk, 2005; Güneş, 2000; Dikmen, 1998; Erturan, Sağırlı ve Çağlayan, 2002; Göçer, 2000; Güleryüz, 2002; Kavcar ve diğerleri 1997; Öztürk, 2002). Değerlendirmek gerekirse, ülkemizde Osmanlılar döneminde, Arap alfabesinin okuma yazma öğretimi bireşim yöntemi ile yapılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 278 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research çözümleme yöntemi programlardaki yerini almıştır. Buna göre, ilk olarak 1924 yılında Türkçe programının değişmesiyle, okuma yazma öğretiminde “kelime usulü ile alfabe” öğretimi tavsiye edilmiştir. 1926 Türkçe programında ise harf yöntemi yasaklanarak “kelime ve cümle” yöntemlerinin uygulanması istenmiştir. 1936 yılında, 1926 programı günün ihtiyaçlarına göre yeniden gözden geçirilerek yeni bir program hazırlanmış, “bireşim ve çözümleme” yöntemiyle okuma ve yazma öğretiminin gerçekleştirilmesi öngörülmüş ancak, çözümleme yöntemi esas olmak koşuluyla, bireşim yönteminin de uygulanabileceği ifade edilmiştir (Şahin ve diğerleri, 2009; 113). 20 yıl boyunca uygulanan 1948 Türkçe programına göre ise, basit cümlelerden başlanması, daha sonra cümlelerin kelimelere, kelimelerin hecelere, hecelerin ise harflere bölünmesini esas alan bir öğretim yöntemi (cümle yöntemi) benimsenmiş, bitişik eğik yazı örneklerine aynı programda yer verilmiştir. 1962’de taslak bir ilkokul programı hazırlanmış, taslak programın beş yıl pilot uygulamaları sonucu bu program 1968 yılında tamamlanmıştır. Bu programda da okuma yazma öğretiminde 1936 programında olduğu gibi “bütünden parçaya” anlayışı esas alınmış ve bu kez cümle yöntemi tavsiye edilmiştir (Coşkun, 2009; 5). 1981 tarihli İlkokul programında da 1948 ve 1968 programlarında olduğu gibi okuma yazma öğretiminde kullanılacak yöntemle ilgili olarak benzer açıklamalara yer verilmiş ve çözümleme yönteminin kullanılması istenmiştir (MEB, 1982; 11). Son olarak 2005 yılında yenilenen Türkçe programıyla okuma-yazma öğretiminde tek tip yöntem olarak “Ses Temelli Cümle Yöntemi”nin kullanılması öngörülmüştür (MEB, 2005; 15). 2005 Türkçe programı düşünen, anlayan, sorgulayan, öğrenmeyi öğrenen, bilgiyi kullanabilen ve sorun çözebilen bireylerin yetiştirilmesini hedeflemektedir. Çağın gereklerine ve öğrencinin gelişim düzeyine uygun olarak hazırlanan bu program “Çoklu Zekâ, Yapılandırmacı Yaklaşım, Beyin Temelli Öğrenme, Öğrenci Merkezli Öğrenme, Bireysel Farklılıklara Duyarlı Öğretim” gibi yaklaşım ve modellere uygun olarak hazırlanmıştır (MEB, 2005; 253). Ancak bu programla ilgili en önemli eleştiri okuma yazma öğretiminde tek tip yöntem anlayışının hala geçerli olmasıdır. Düşünülürse Türkçe programı gibi çağdaş eğitim anlayışına dayalı olarak geliştirilecek olan yeni yöntemler okuma yazma öğretim alanına farklı boyutlar kazandırabilir. Bu nedenle okuma-yazma öğretimi konusunda farklı yöntemler geliştirilip/denenmeli ve öğretmenlere alternatif yöntemler sunulmalıdır. 2. YÖNTEM Okuma yazma öğretiminde öğrencilerin gelişim özelliklerinin dikkate alınmasına ve Türk diline özgü farklı yöntemlerin geliştirilerek-denenmesine gerek vardır. Çünkü farklı özelliklere sahip ve farklı hazır bulunuşluk düzeyinde bulunan çocuklar için öğretmenler, okuma ve yazma öğretiminde farklı yöntem ve teknik arayışında olabilirler. Dolayısıyla bu ihtiyaca cevap verebilmek için, eğitim bilimleri alanındaki gelişmeler takip edilerek, bulgular okuma yazma öğretim alanına uyarlanabilir ve yeni yöntemler geliştirilebilir. Bu amaç için, bu çalışmada “Geniş Yönelimli Okuma Yazma Öğretim Yöntemi” geliştirilmiştir. Yöntem geliştirilirken, okuma yazma öğretimi konusunda görüş ve uygulamalar incelenmiş ve Yapısalcı eğitim anlayış ilkeleri göz önünde bulundurularak yöntemin işlem basamaklarına karar verilmiştir. 3. BULGULAR 3. 1. Yapısalcı Anlayış ve Temel İlkeleri Son yıllarda eğitim dünyasını ve eğitim programlarını etkileyen önemli yaklaşımlardan biri de yapılandırmacılıktır. Yapılandırmacılık; bilgi nedir? Öğrenme Nedir? 279 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Nesnellik olası mıdır? gibi sorulara cevap arayarak bilginin doğasıyla ilgili bir felsefe, bir bilgi kuramı olarak ortaya çıkmıştır. Ancak geleneksel bilgi kuramlarından farklıdır. Bu kuramda bilgi, öğrenenin var olan değer yargıları ve yaşantıları tarafından üretilir, bireyin yaşantısından bağımsız değildir. Yapılandırmacı kuramların hepsinin özünde, öğrenme ve anlam oluşturma teorisi bulunmaktadır. Bu nedenle yapılandırmacılık öğretimle ilgili bir kuram değil, bilgi ve öğrenmeyle ilgili bir kuramdır ve bilgiyi temelden kurma anlayışına dayanır (Akınoğlu, 2011; 430). Yapısalcılık, Dewey’in eğitim anlayışına, Piaget ve Vygotsky’in insanın biyolojik, kültürel, toplumsal ve dil gelişimi ile ilgili ilkelerine; Bruner ve Ausubel’in öğrenme konusundaki görüşlerine dayandırılabilecek bir yaklaşımdır. Geneleneksel yaklaşımın tersine Yapılandırmacı yaklaşımda öğrenme, bireyin kendi çabası sonucunda oluşmakta ve yine bireyin zihninde yapılandırılmaktadır. Bu anlayışa göre, bilgi kişinin çevresiyle geçirdiği yaşantılar yoluyla kazanılır ve kişi her seferinde elde ettiği bilgiyi yeniden yapılandırmak zorundadır (Dewey, 1938; Piaget, 1963: Vygotsky 1962; Bruner, 1968; Ausubel, 1968; Akt. Sönmez, 2007; 146). Yapılandırma yaklaşımına göre öğrenme, bireyin deneyim temelinde geliştirdiği aktif bir süreçtir. Bu süreçte öğrencide içsel bir bilgi gösterimi, deneyime ilişkin kişisel bir yorum oluşur. Bilgi ve yorum değişime sürekli açıktır. Bu bilgi görüşü, gerçek dünyanın var olduğunu yadsımaz ve gerçekliğin, bilinebilen kavramları kısıtladığını kabul eder. Ancak anlamın bizden bağımsız olarak değil, bizler tarafından dünyaya kazandırıldığını ifade eder. Dolayısıyla Yapılandırmacı yaklaşıma göre tek doğru yoktur (Aslim, 2011; 336). Yapılandırmacı anlayışa göre bireyler doldurmayı bekleyen boş variller değil, anlamları araştıran etkin organizmalardır. Öğrenilen şey ne olursa olsun, öğrenme sürecinde yapılandırmacı süreçler çalışmakta ve öğrenenler tatmin edici bir yapıya ulaşıncaya kadar aday zihinsel yapılar oluşturulmakta, anlamlandırılmakta ve test edilmektedir. Sonraki süreçte yeni, özellikle de çelişkili yaşantılar bu yapıda meraka neden olmakta, böylece bireyler yeni bilgiyi anlamlandırmak için yeniden yapılandırmak zorunda kalmaktadır (Yurdakul, 2005; 41). Dolayısıyla bu yaklaşım öğrencilerin etkin olduğunu, öğrenme ve öğretme sürecinin dinamik bir şekilde ilerlediği anlayışını savunur. Bu yaklaşımda sosyal ortamın önemi büyüktür. Etkileşimli öğrenme sürecinde, öğrencilerin bireysel farklılıklarının dikkate alınmasına, yeni öğrenilecek bilginin; ön öğrenmeler üzerine inşa edilmesine ve öğrenmenin kalıcılığı için, günlük yaşamla, diğer dersler ve ara disiplinlerle ilişkilendirilmesine önem verilir. Bu anlayışa göre, öğrenmelerin çok uyaranlı bir ortamda gerçekleştirilmesi, öğrencilerin etkin olmasını kolaylaştıracaktır. Bu yaklaşımın işlevsel öğrenmelerle edinilen bilgilerin beceriye dönüşmesi ve günlük yaşamda kullanılması gibi önemli hedefleri vardır (Göçer, 2008; 56). Yapısalcı anlayışa göre öğrenme ilkeleri; (Yılmaz, 2007; 30-31). Öğrenme pasif bir alma süreci değil, aktif bir anlam oluşturma sürecidir. Öğrenme kavramsal bir değişmeyi içirir. Öğrenme, bireylerin çeşitli kavramlarla ilgili daha önceki anlayışlarını, daha karmaşık ve daha geçerli hale getirmek için yeniden yapılandırılmasıdır. Öğrenme özneldir. Öğrenme her bir bireyin öğrendiği şeyleri çeşitli semboller, imgeler, grafikler veya modeller yoluyla içselleştirmesidir. Öğrenme durumsaldır ve çevresel şartlara göre şekillenir. Öğrenme sosyaldir. Öğrenme bireylerin bakış açılarını birbirleriyle paylaşmalarını ve bilgi alışverişinde bulunmalarını gerektirir. Öğrenme duygusaldır. Zihin ve duygu birbiriyle ilişkilidir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 280 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Öğrenme işinin niteliği öğrenme sürecinde önemlidir. Öğrenme gelişimseldir. Öğrenme bireylerin sosyal, fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişimlerinden doğrudan etkilenir. Öğrenme öğrenci merkezlidir. Yapılandırmacı yaklaşıma göre öğretmenin görevleri farklılaşmıştır ve öğrenme sürecinde öğrenmeyi kolaylaştıran rehber konumundadır. Buna göre, öğretmen: Öğrencilerine Türkçe dersiyle ilgili zengin kaynak ve materyalleri sunar. Türkçe öğretiminde sınıflandırma, ilişkilendirme, analiz-sentez, tahmin etme, sorun çözme, yaratıcılık vb. gibi zihinsel becerileri geliştirici çalışmalara ağırlık verir. Öğrencilerin bireysel farklılıklarını dikkate alır. Öğrencilerin birbiriyle ve öğretmenle karşılıklı iletişime girmelerine önem verir. Öğrencilerle kurduğu ilişkilerin demokratik olmasına özen gösterir Öğrencilerin öğrenme hızlarını zorlamaz. Öğrencilerin her öğrenme aşamasında kendilerine güvenlerini sağlar. Bir rehber ve danışman rolündedir (Çelenk, 2008; 19). 3. 2. “Geniş Yönelimli Okuma Yazma Öğretim Yöntemi” Tasarısında Temel Alınan Görüşler Binbaşıoğlu’na göre (2004; 2) “İlkokuma ve yazmada “anlam”a önem vererek gereği gibi öğrenememiş bir kimse diğer derslerin öğretiminde de sıkıntı çeker. Çünkü anlaşılma olmayan şeyde düşünce de olmaz.” Bu nedenle bu yöntem uygulamalarında anlam ikinci plana itilmez. “Sözcük kendi başına bir anlamı olan, cümle kuruluşunda görev üstelenen, insanlar arasında duygu, düşünce ve görüş iletişimini sağlayan, kavramla sesi birlikte kendinde toplayan, zihinde ses ve anlam yönünden bir işlev yüklenen en küçük dil birimidir. Zengin bir sözcük dağarcığına sahip olmak zengin ve geniş bir düşünce evrenine sahip olmak anlamına gelmektedir.” (Güleryüz; 2002; 19-20). Bu nedenle yöntemin çıkış noktası anlamlı yapı birimi olan sözcüklerdir. “Türkçe kelimelerdeki biçimsel yapı ile anlamsal yapı örtüşmektedir. Yani Türkçede anlamlı en küçük biçim birim köktür. Köke eklenen yapım ekleri, kökün anlamı ile bağlantılı başka kelimeler türetmektedir. Dolayısıyla kelime hazinesinin geliştirilmesi faaliyetlerinde kelimelerin biçimsel yapıları ile anlamsal yapıları beraber kavratılmalıdır. Yeni bilginin kalıcı olabilmesinin temel şartı ise, yeni bilginin öğrencilerin sahip olduğu hali hazırdaki bilgilerle bütünleştirilerek verilmesidir” (Kurudayıoğlu, 2006; 497-505). Dolayısıyla bu yöntem uygulamalarında yapısalcı anlayış ilkeleri uygulanır ve bilgiler birbiriyle ilişkili olacak şekilde öğretilir. “Hazırlık döneminde çocuğun söz hazinesi geliştirilmeli ve çocuklara okuma yazma kavramları (telaffuz etme, cümle yapısı, kelime, ses, harf, sayfa, çizgi, sağ, sol vb. ) çocuğa kazandırılmalıdır. Çünkü kelimeyi kavrayan çocuk kelime kavramında neler bulunduğunu düşünür ve onun nasıl kullanılması gerektiğini bilecektir” (Akyol, 2001; 30). Bu nedenle bu yöntemin hazırlık aşamasında çocuğun sözcük dağarcığı geliştirilmeye, temel kavram ve ilkeler kavratılmaya ve okuma yazma temel beceriler kazandırılmaya çalışılır. “Öğrencinin konuşma diliyle yazı dili arasındaki ilişkiyi kurması önemlidir.” (Cemaloğlu, 2000; 87). Bu yöntem ile kısa sürede yazı diliyle konuşma dili arasındaki ilişkiyi kurabilmeleri için, hazırlık aşamasından itibaren çocuklar cümle kurmaya özendirilir ve çözümleme ve bireşim çalışmaları sonucu ulaşılan ilk cümlelerin konuşma diline özgü olmasına ve çocuğun anlam evrenine uygun olmasına özen gösterilir. 281 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research “İlkokuma yazma öğretimi, cümle, sözcük ve hecelerin öğrenilmesi ve çocuğun zihninin yapılanabilmesi için, çok sayıda tekrar çalışmalarını gerektirir. Tekrarın rutin çalışmalara dönüşmesi öğrenciyi bıktıracak onu öğrenme ortamından uzaklaştıracaktır. Bu durumu engellemek için çocuğun yaş özelliğinin gereği öğretimin oyunlaştırılmasında sayısız yarar bulunmaktadır.” (Çelenk, 2005; 45). Bu nedenle bu yöntem ile tekrarlarla bütün-parça, parça-bütün ilişkileri oyunlaştırılarak öğretilir. “Dil gelişimi çocukta kelimelerin, sembollerin, sayıların kazanılması, saklanması ve uygun şekilde kullanılması demektir.”(Aydın ve Temel, 1998; 117). Bu nedenle bu yöntem uygulamaları sırasında kelimelerle çalışılarak cümlelere ulaşılır. Elde edilen kelime ve cümlelerin anlamı üzerinde durulur. Cümleler tekrar edildikçe, çözümleme yoluyla sese ve kısa sürede hece-kelime ve cümlelere ulaşılmaya çalışılır. “Çocukta dil yeteneğinin gelişmesi ile dilin ses yapısını öğrenme arasında sıkı bir ilişki vardır. Dilin gramerinin öğrenilmesi, çocuğun kulağına ses grupları halinde gelen konuşmalardan çıkartılan ve onlardan hareketle soyutlanan bilgilere dayanılmaktadır.” (Yapıcı ve Yapıcı, 2005; 89). Dolayısıyla yöntem uygulamaları sırasında dilin ses yapısının da kavratılmasına önem verilir. “Psikologlara göre kişilik, bireyin kendine özgü ve ayırıcı olan davranışlarının bütünü olarak tanımlanmaktadır. Böylelikle kişilik, bir insanı diğerlerinden farklı kılan fiziksel, zihinsel ve ruhsal özelliklerin tümüdür. Kısaca bireyler bedensel ve ruhsal nitelikleri bakımından birbirlerinden farklı olup, her birey biricik ve kendine özgü bir varlıktır.” (Keskinkılıç, 2002; 9-27). Bu nedenle yöntem uygulamaları sırasında çocuklar yalnızca zihinsel yönden değil, bedensel ve bilişsel özellikleri bakımından tanınmaya çalışılır. Çocuklar okula yeni başladıkları sıralarda sosyal, bilişsel ve duyuşsal alanla ilgili alanlarla ilgili becerileri desteklenmeli ve geliştirilmeye çalışılmalıdır. Çünkü “bu alanlarla ilgili beceri kazanan çocuklar okuma ve yazmayı çok çabuk ve kolay öğrenmekte ve öğrenmekten zevk almakta, öğrenimleri boyunca üstün başarı elde etmektedirler.” (Dilaver, 1984; 6). Dolayısıyla yöntemin işlem basamaklarında, çocukların bütün gelişim alanlarını destekleyici uygulamalara yer verilir. Okuma yazma öğretimine geçilmeden önce çocukların birinci sınıfa uyumunu sağlayıcı tedbirler alınmalıdır. Bunlar; “okumaya hazırlık becerileri, okumaya hazırlık becerileri (okuma ve yazma öncesi beceriler, sesleri tanıma, dikkat yoğunlaştırma, el göz koordinasyonu) bilimsel düşünme becerileri (tümdengelim, tümevarım, problem çözme, neden-sonuç ilişkisi kurma vb) sosyal beceriler (başladığı işi bitirme, yönergeleri yerine getirme, işbirliği vb.) motor beceriler (büyük ve küçük kas gelişimi) duygusal beceriler (kendini toplum önünde ifade edebilme, empati vb) öz bakım becerileri (dinlenme, beslenme, kazalardan korunma vb) destek olunması gereken alanlardır.” (Oktay ve Unutkan, 2003; 147; 149). Ayrıca öğrencilerin okuma yazma materyallerini (defter, kalem, kitaplar, okuma kartları kartlar, görsel materyaller vs) nasıl kullanmaları gerektiği öğretilmeli ve okuma yazma ile ilgili temel kavramların ne olduğu (kelime, hece, ses, cümle, noktalama işaretleri vb) sözel örneklerle anlatılmalıdır. Okuma yazma etkinliklerinde müzik etkin bir araç olarak kullanılmalıdır. Çünkü “müzik çalışmaları, çocukların kelime dağarcığını geliştirme, insanlarla iletişim kurabilme, duygularını ifade edebilme ve psikomotor gelişimlerine yardımcı olmaktadır. Ayrıca, ritim duygusunun, müzik beğenisinin oluşması ve şarkı sözleri yoluyla çocuklar pek çok kavramları öğrendiklerinden müzik, çocukların kavram gelişimine katkıda bulunmaktadır” (Oğuzkan ve diğerleri, 1999; 57). Dolayısıyla bu yöntemin işlem basamaklarında müzik etkin bir araç olarak kullanılır. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 282 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 3. 3. “Geniş Yönelimli Okuma Yazma Öğretim Yöntemi ile Okuma Yazma Öğretimi Nasıl Gerçekleştirilir? “Geniş Yönelimli Okuma Yazma Öğretim” yöntemi ile okuma yazmanın öğretilmesinde, yapısalcı eğitim anlayış ilkeleri ile göz önünde bulundurulur. Öğrencilerin kendi yaşantıları yoluyla yaparak, yaşayarak öğrenebilecekleri öğrenme ortamları sağlanır. Türk dilinin yapısal özelliklerinin de kavratılmaya çalışıldığı bu süreçte, öncelikle kelimeler öğretilir. Kelimeler öğretildikçe, Türkçenin söz dizimine uygun kurallı cümleler oluşturulur. Kelime öğretiminde, “özne-tümleç-yüklem” sırası izlenir. Bu yöntemde amaç kelime yoluyla anlamlı yapı bütünü olan cümleye ulaşılırken, anlamdan uzaklaşmadan, ünlü ve ünsüz seslerin öğretimini gerçekleştirmek; ünlü ve ünsüz seslerin öğretimi ile kısa sürede heceler/kelimeler/cümleler oluşturabilmek ve böylece parça-bütün, bütün-parça ilişkilerini bir arada kavratabilmektir. Yöntem ile okuma ve yazmanın öğretiminin dört aşamada gerçekleştirilebileceği düşünülmektedir. Bunlar; hazırlık, cümle oluşturma aşaması, çözümleme ve bireşim aşaması ve serbest okumaya geçiş aşamalarıdır. Buna göre; Yöntemin hazırlık aşamasında, çocukların hazır bulunuşluk düzeyleri dikkate alınarak, dinleme, konuşma, okuma ve yazma, görsel okuma ve görsel sunu etkinlikleriyle temel becerileri ve söz hazinesi geliştirilmeye çalışılır. Ayrıca çocuklara temel okuma yazma kavramları (ses-hece-kelime-cümle) öğretilir. Bu aşamada sekiz ünlünün öğretileceği özneler tespit edilerek (Ali, Emel, Itır, İrem, Oya, Öner, Ufuk, Üstün) bu kelimelere uygun resimli kavram kartları (kelime-kelimeyi temsil eden resim) hazırlanır. Konuşmalar sırasında çağrışımlar yaratmak için bu kartlardan yararlanılır. Örnek olarak kartlar kullanılarak, bir olay anlatılır ya da çocukların bu kelimelerle konuşmalar yapmaları sağlanır. Bu yolla çocukların dinleme ve konuşma, görsel okuma ve görsel sunu becerileri geliştirilmeye çalışılır. Böylece çocuklar Türkçenin söz dizimine uygun cümleler kurmaya başlarlar. Ayrıca çocukların fonetik farkındalıklarını geliştirebilecekleri uygulamalarla çocuklar (konuşmalar sırasında kelimeler içinde seslere dikkat çekilmesi, tekerlemeler, sayışmacalar, şarkılardan söylenirken, hece ve seslerin vurgulanması gibi) kelime içinde hece ve sesleri hissetmeye başlarlar. Bu süreçte, görsel hafızadan yararlanmak için kelime içinde ünlü sesler büyük ve küçük harf kuralına (Aa, Ee, Iı, İi, Oo, Öö, Uu, Üü) uygun olarak yazılarak, sınıf panosuna asılabilir. Cümle oluşturma aşamasında, kelime yoluyla anlamlı yapı bütünü olan cümlelere ulaşılır. Okuma yazma etkinlikleriyle Türkçenin sözdiziminin kavratılmaya çalışıldığı bu aşamada, kelime öğretiminde “özne-tümleç-yüklem” sırası izlenir. Öncelikle sekiz ünlünün öğretileceği ve farklı cümlelerde özne olarak kullanılabilecek “Ali, Emel, Itır, İrem, Oya, Öner, Ufuk, Üstün” kelimeleri sırasıyla öğretilerek okutulup/yazdırılır. Kelime okutulup yazdırılırken, kelimenin hece ve seslerine vurgu yapılır. Her biri kelime içinde hissettirilen ve oluşumu incelenen “Aa, Ee, Iı, İi, Oo, Öö, Uu, Üü” sesleri okutulup/yazdırılarak öğretimi tamamlanır. Öznelerin elde edilmesinden sonra, öznelere eklenecek ve tümleç olarak kullanabilecek kelimeler belirlenerek (lale, elma, erik, kitap vb.) okutulup-yazdırılır. Benzer şekilde kelimeler içinde ünlü sesler ile ünsüz seslerin okunuşlarına da vurgu yapılarak, ünsüzler hissettirilmeye ve ünsüzlerin yazılış yönleri kavratılmaya çalışılır. Bu aşamada birkaç kelimenin okutularak-yazdırılması yeterli olacaktır. Çünkü çocuklar söz dizimini kavradıkça ve yeni kelimeler oluşturmayı öğrendikçe, çözümleme sırasında işlerine yarayacak ve oluşturacakları cümlelerde “tümleç” olarak kullanabilecekleri kelimeleri öğretmen rehberliğinde elde edebileceklerdir. 283 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Son olarak yüklem olarak kullanılabilecek kelimeler öğretilir. Kelimelerle “öznetümleç-yüklem” sıralamasına uygun olarak cümleler oluşturulurken, çocuklar farklı cümleler kurma konusunda cesaretlendirilir. Bu nedenle çocuklardan “özne-tümleç-yüklem” sırlamasına uygun konuşma diline özgü cümleler kurmaları ve bu cümlelerle ilgili birbirlerine sorular sorarak cevaplamaları istenir. Bu süreçte amaç, Türkçenin söz dizimini kavratmak, cümle içinde kelimelerin varlığına, kelime içinde hece ve seslerin oluşumuna dikkat çekerek, çocukların fonetik farkındalıklarını da geliştirmektir. Aşağıda kurallı cümleler oluştururken, yararlanılabilecek kelimelere yer verilmiştir. Ancak arzu edilirse, bu kelimelerin değiştirilmesi mümkündür. Tablo 1. Cümle Oluşumunda Kullanılabilecek Kelimeler Özne Tümleç Ali (Aa) , Emel( Ee), Itır lale, elma, erik, kitap, top, ip, (Iı), İrem (İi), Oya (Oo), defter, sıra, masa, yemek, su, Öner (Öö), Ufuk (Uu), tur Üstün (Üü) baba, anne, kapı, resim, üzüm, çiçek, muz, çilek…. Yüklem al, at ört, tak, yak, ör, yat, ye, uyu, yap, çiz, çöz, ara, iç, otur, kalk, ver, bul, boya dön, dinle, gir, gel, git,….. Çocukların sözcük dağarcığını geliştirmek ve görsel hafızadan yararlanmak için bu kelimeler “okuma panosu”na asılabilir. Öğretmen bu panoya kaç tane kelime asacağına ya da hangi kelimeleri seçeceğine, sınıfı ve öğrencilerin özelliklerini göz önünde bulundurarak kendisi karar vermelidir. Kelimeler öğrenildikçe öğretmen rehberliğinde hedef kelimeler seçilerek, çocuklar cümleler kurmaya özendirilmelidir. Elde edilen cümleler de okunup/yazdırıldıktan sonra sınıf panosuna asılabilir. (Örnek olarak “al” kelimesi yüklem olarak seçilerek “Ali lale al. Lale, elma al.” cümleleri elde edilebilir. Böylece ünsüz harflerin yazılış yönleri öğrenilirken, çözümleme sürecinde kullanılacak temel cümleler elde edilmiş olacaktır. Çözümleme ve bireşim aşamasında ise hedef sese ait cümleler elde edilir. Diğer aşamalarda olduğu gibi bu aşamada da ezbere değil, anlama ve çocukların yaratıcı yeteneklerine önem verilir. Örnek olarak “l” sesine ulaşmak için çocuklarla birlikte “Ali lale al.” cümlesi oluşturularak, tekrar edildikten sonra sese ulaşılabilir. Cümle okunuşları sırasında cümle içinde kelime, kelimeler içinde hece ve seslerin oluşumlarına dikkat çekilmelidir. Cümle “A-l-i /l-a-l-e /a-l.” şeklinde çözümlendikten sonra, “l” ünsüzü elde edilince, bireşim çalışmalarına geçilir ve ses ünlülerle kaynaştırılarak, açık ve kapalı heceler, hecelerle yeni kelimeler ve cümleler (al-el-il-ulu-ela-lale-Ali lale al. Ali elli lale al.) oluşturulur. Benzer şekilde, “Emel elma al.” cümlesiyle “m” sesine ulaşılabilir. Bu amaç için cümleyi oluşturacak kelimelerin öğretiminin tamamlanmış olması gerekir. Çözümlemeye geçmeden farklı cümle kuruluşlarıyla kelimeler yeterince tekrar edilebilir. Örnek olarak; “Ali lale al. Lale elma al. Emel elma al.” şeklinde anlamlı metinler elde edilerek, kelimeler ve kelime içinde seslere vurgu yapılabilir. Çocuklar cümleyi oluşturmayı başardıklarında, cümle içinde hedef sese vurgu yapılarak sese ulaşıldığında, bireşim çalışmalarına geçilir. Bireşim çalışmaları sırasında, ses (m) ünlülerle kaynaştırılarak, açık ve kapalı heceler, hecelerle yeni kelimeler ve bu kelimelerle cümleler elde edilir. Bu oluşumlar sırasında, Türk dilinin yapısal özellikleri sezdirilmesine ve çocukların sözcük dağarcığını geliştirecek uygulamalarla, anlama ve anlatım becerilerinin geliştirilmesine özen gösterilir. Böylece “özne-tümleç-yüklem” sıralamasına uygun olarak cümle oluşturabilmeyi öğrenmiş olan çocuklar, çözümleme ve bireşim yoluyla hece/kelime/cümle oluşumlarını kavramaya başlarlar. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 284 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Öğretmenler bu çalışmada önerilen kelimeler yerine alternatif kelimeler seçebilirler. Ancak kelimenin öğretimi “özne-tümleç-yüklem” sıralamasına uygun olmalı ve kelimeler öğretildikçe öncelikle Türkçenin sözdizimi kavratılmalıdır. Bu süreçte diğer bir önemli husus, öğretmenlerin öncelikle hangi hedef sese ulaşacakları konusudur. Bu çalışmada ünsüz seslerin öğretiminde kolay kelime oluşturulabileceği düşünülen sesler öncelikle tercih edilerek, cümle içinde hedeflenecek seslerin öğretiminde dört düzey belirlenmiştir. Ancak arzu edilirse, bu seslerin sırası değiştirilebilir. Bunlar; 1. Aşama: l, m, r, t, k, 2. Aşama: Aşama: p, ç, s, ş, y, z, c 3. Aşama: Aşama: b, n, d, f, v 4. Aşama: Aşama, g, ğ, h, j sesleri şeklindedir. İlk aşama için hedef sese ait cümleler “Ali lale al. (l) Emel elma al. (m) İrem elma al. (r) Itır tur at. (t) İrem erik alma. (k)” cümleleri olabilir. Tablo 2. Birinci Aşama Çözümleme ve Bireşim Çalışmaları Özne Tümleç Ali (Aa) , Emel( Ee), Itır (Iı), İrem (İi), Oya (Oo), Öner (Öö), Ufuk (Uu), Üstün (Üü) Çözümleme Cümleler Öncesi lale, elma, erik, kitap, top, ip, defter, sıra, masa, yemek, su, tur baba, anne, kapı, resim, üzüm, çiçek, muz, çilek…. Kurulabilecek Çözümleme Cümleler Ali elma al. Emel yemek yap. Ufuk su iç. Oya kitap oku. İrem, erik ye. Oya çilek ye. Ali top at. Üstün uyu. Oya resim yap. Öner çilek çiz. Oya boya. Itır kitap oku. Ufuk uyu. Ufuk otur. Üstün top at. Emel ip al, ör. ……. Yüklem al, at ört, tak, yak, ör, yat, ye, uyu, yap, çiz, çöz, ara, iç, otur, kalk, ver, bul, boya dön, dinle, gir, gel, git,….. Sonrası Kurulabilecek Ali lale el ele. Lale, Ela el ele. (Ll) Emel erik yemeli mi? (Mm) Ömür uyur (Rr) Emel elimi itti (Tt) Melek kolumu tuttu. (Kk) Cümleler Sesler Heceler Kelimeler Cümleler Ali lale al. Ll el, Ela, Lale, eli, elele, Emel elma al. Mm al, el, il, ol, lu, lü, lo,… ma, me, mı, em, im, om,. Ali elma al. Lale erik al. Lale top al. Lale defter al. Ali elma almalı mı? Lale erik yemeli mi? Oya içmeli mi? Oya elimi boya. Emel yemek yapma….. İrem elma al. Rr ar, er, ir, ra, re, rı, rü, ro… Ömer, Ömür, Emre -ler,-lar (çoğul eki) Itır tur at. Tt at, et, it, ot, tu, tü, to,.. etli, itti, tuttu, öttü, tur, tam, İrem erik alma. Kk ak,ek, ka, ke, ki, ko, ku,.. ok, oku, ek, eki, Ekim, koku, kol, kolu, kek, kel, keli kul, okul, okullu, kukla, kulak, kül, köle, küllük, kölelik, melek, kural, kur, kura, kira, koro,-mek, -mak (mastar eki), erimek, örmek, okumak, tutmak, itmek, ötmek, ittirmek... 285 mal, mil, elim, -meli, -malı, (gereklilik kipi) -ma, -me (olumsuzluk eki) mala, olumlu, alımlı, Ali, Ömer elma yer. Emel, Emre yemek yapar. Ufuk su içer. Üstün uyur. Ömür uyur. Oya kitap okur…… Emel elimi tut. Oya itti. Oya elimi tuttu mu? Emel elimi itti mi? Lale kitap okur. Ömer lale kokla. Melek kolumu tuttu. Ela küllük alma. İrem kelime kur. Ömer kelime kurar mı? Emre tur at. Itır keki ye. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Yöntemin en son aşaması olan serbest okumaya geçiş aşamasında ise çocukların düzeye uygun basit metinleri okuyup-yazmaları beklenir. Serbest okuma düzeylerini geliştirmek için ise, Türkçenin öğrenme alanlarına yönelik uygulamalarla çocukların beş temel alana yönelik becerileri geliştirilmeye ve okuma ve yazmada yaşanan sorunlar tespit edilerek, giderilmeye çalışılır. Bu amaç için okuma ve yazma düzeylerini geliştirici tamamlayıcı eğitim çalışmalarına (birebir eğitim, grupla eğitim, sınıfla eğitim, evde eğitim, etüt eğitimi vb.) yer verilir. 4. YORUM VE TARTIŞMA Yapılandırmacı yaklaşım bireyin kendi deneyimleri ve düşüncesi sonucunda kendi bilgilerini oluşturması anlayışına dayanan bir öğrenme yaklaşımıdır. Bu anlayış öğrencinin sahip olduğu bilgi ve becerilerin dikkate alınması, farklı algılama ve öğrenme özelliğine sahip öğrenciler için farklı uygulamaların düzenlenmesi gerektiğini görüşünü savunur. Buna göre, öğrenme sürecinde çocuğun, beceriler yoluyla bilgiyi anlamayıp- yorumlamayı ve üretebilmeyi öğrenmesi çok önemlidir. Bu nedenle bu süreçte çocukların aktif olabilecekleri, gerçek deneyimler yaşayabilecekleri ya da deneyerek bilgiye ulaşabilecekleri uygulamalara ağırlık verilmesi gerekir. Bilgiyi üretme sürecinde çocuklar, bireysel özellikleri gereği farklı yöntemlere ve uygulamalara ihtiyaç duyabilmektedir. Bu nedenle ilk okuma yazma öğretiminde tek tip yöntem yerine, öğrencilerin gelişim özelliklerine uygun olarak tasarlanmış, Türk diline özgü farklı yöntemlerin geliştirilerek-denenmesine gerek vardır. Bu amaç için bu çalışmada yapısalcı anlayış ilkeleri göz önünde bulundurularak, Türkçenin dinleme, konuşma, okuma, yazma, görsel okuma ve görsel sunu alanları bütün olarak ele alınarak, “Geniş Yönelimli Okuma-Yazma Öğretim Yöntemi” geliştirilmiştir. Buna göre, bu yöntemle okuma yazma etkinliklerine anlamlı yapı birimleriyle başlanır. Bilinenden bilinmeyene bir yol izlenir. Çocukların bilgi dağarcığında bulunan yapılardan hareketle, hece/kelime/cümle oluşumları kavratılmaya çalışılır. Kelime yoluyla Türkçenin sözdiziminin öğretilmesiyle başlayan öğretim etkinlikleri, kelimeler içinde sesin hissettirilmesi şeklinde devam eder. Kelime ve cümle gibi anlamlı yapılar içinde, ünlüleri ve ünsüzleri fark ederek öğrenmeye başlayan çocuklar; çözümleme ve bireşim çalışmalarına geçildiğinde, hece-kelimeler-cümleler elde etmeye çalışırlar. Böylece konuşma diline özgü bir biçimde “özne-tümleç-yüklem” sıralamasına uygun cümle oluşturmayı öğrenirken, Türk dilinin yapısal özelliklerini sezmeye başlarlar. 5. SONUÇ VE ÖNERİLER Bilgiyi üretme sürecinde bireysel özellikleri gereği çocukların farklı yöntemlere ve uygulamalara ihtiyaç duyabilecekleri göz önünde bulundurulması gerekir. Ülkemizde uzun yıllardır ilk okuma yazma öğretiminde tek tip yöntem kullanılmaktadır. MEB’in 2005 yılından beri uygun gördüğü "Ses Temelli Cümle Yöntemi" çağdaş eğitim anlayışına uygun olarak geliştirilmiş bir yöntemdir. Ancak araştırılırsa, bu yöntem gibi Türk diline özgü ve modern eğitim anlayışına uygun çok sayıda yöntem geliştirilebilir. O halde MEB yeni yöntemlerin denenmesine fırsat vermeli ve öğrenme sürecinde öğretmenlere alternatif yöntemler seçme özgürlüğü tanımalıdır. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 286 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 6. KAYNAKÇA Akınoğlu, O. (2011). “Yapılandırmacılık” Oral, B. (edit). Öğrenme Öğretme Kuram ve Yaklaşımları, Ankara: Pegem A Yayıncılık Akyol, H. (2001). Türkçe İlkokuma Yazma Öğretimi. Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık Aydın, Öz ve Temel Z. F. (1998). “Dil Eğitimi Programının 5-6 yaşlardaki Korunmaya Muhtaç Çocukların Dil Gelişimine Etkisi” Türk Dili, sy: 560,ss. 117-127 Aslim, S. T. (2011). “Yapılandırmacı Yaklaşım” Filiz, B. S. (edit). Öğrenme Öğretme Kuram ve Yaklaşımları, Ankara: Pegem A Yayıncılık. Binbaşıoğlu, C. (2004). İlkokuma ve Yazma Öğretimi (5. Baskı). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Şti Cemaloğlu, N. (2000). İlkokuma Yazma Öğretimi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Şt. Coşkun, E. (2009). “Geçmişten Günümüze Türkçe Öğretimi” Kırkkılıç, A ve Akyol, H. (edit). Türkçe Öğretimi. Ankara: Pegem A Yayıncılık Çelenk, S. (2005). İlkokuma Yazma Programı ve Öğretimi (5. Baskı). Ankara: Anı Yayıncılık Çelenk, S. (2008). “Türkçe Öğretiminde Yararlanılabilecek Öğretim Yöntem ve Teknikleri” Tazebay, A. ve Çelenk, S. (edit) Türkçe Öğretimi, Ankara; Maya Akademi Yayın Dağıtım Dikmen, S. (1998). İlkokuma Yazma Öğretmen Rehberi. Ankara Dilaver, S. (1984). Okul Öncesi Eğitim Klavuzu, Ankara: Megabil Limited Yayınları Erturan, N, Sağırlı, M. ve Çağlayan, O (2002). Farklı Öğrenme Özellikleri Olan Öğrencilere Okuma Yazma Becerilerinin Kazandırılması Uluslararası Katılımlı 2000’li Yıllarda I. Öğrenme ve Öğretme Sempozyumu Bildiri Özetleri. İstanbul: Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi. Göçer, A. (2000). İlköğretim Öğretmeni Adaylarına İlkokuma Yazma Çalışmaları İle İlgili Pratik Öneriler, Milli Eğitim Dergisi. 148; 67-74. Göçer, A. (2008). Etkinlik Temelli İlkokuma ve Yazma Öğretimi Güleryüz, H. (2002). Türkçe İlkokuma Yazma Öğretimi. Ankara: Pegem Yayıncılık. Güneş, F. (2000) Okuma Yazma Öğretimi ve Beyin Teknolojisi Ankara: Ocak Yayınları Kavcar, C., Oğuzkan, F. ve Sever, S. (1997). Türkçe Öğretimi. Ankara: Engin Yayınları. Keskinkılıç, K. (2002). İlkokuma Yazma Öğretimi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Şti. Kurudayıoğlu, M. (2006). “Türkçenin Morfolojik Yapısının Kelime Hazinesi Açısından Önemi.” Büyük Türk Dili Kurultayı, Bildiriler Kitabı (26-27) Eylül 2006, Ankara, 497-505. MEB (1982) Türkçe Temel Eğitim Programı. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları MEB (2005). İlköğretim Türkçe Dersi 1-5. Sınflar Türkçe Öğretim Programı. Ankara: Milli Eğitim Basımevi Oğuzkan Ş. Demirel, Öz. ve Tür, G. (1999). Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Programın Değerlendirilmesi” Yapa 6. Okul Öncesi Eğitimi ve Yaygınlaştırılması Semineri, İstanbul: Eren Ofset, 152-158 Oktay, A. ve Unutkan, Ö. (2003). “İlköğretime Hazır Oluş ve Okul Öncesi Eğitimle İlköğretim Karşılaştırılması” Gelişim ve Eğitimde Yeni Yaklaşımlar. İstanbul: Morpa Kültür Yayınları Ltd. Şti. Öztürk, N. (2002). Okuma Yazma Öğretiminde Yanlış Uygulamalar, Anadili Dil ve Eğitim Dergisi. 27; 27-32 Sönmez, Veysel (2007). Öğretim İlke ve Yöntemleri: Ankara: Anı Yayıncılık Şahin, A. ve diğerleri (2009). İlkokuma ve Yazma Öğretimi: İlokuma Yazma Öğretiminde Yöntemler, . Ankara: Pegem A Yayıncılık, s. 111-124 Yapıcı, Ş. ve Yapıcı, M. (2005). Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi Ankara: Anı Yayıncılık Yılmaz, Z. A. (2007). Türkçe Öğretimi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Yurdakul, B (2005). “Yapılandırmacılık” Demirel, Ö. (edit) Eğitimde Yeni Yönelimler, Ankara: Pegem A 287 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research KELİME TABANLI SES ÖĞRETİM YÖNTEMİ WORD BASED VOICE TEACHING TECHNIQUE Kısmet DELİVELİ Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Muğla, TÜRKİYE [email protected]. ÖZET Okuma-yazmanın öğretilmesi sürecinde öğretmenlere, farklı yöntemler önererek, alternatifler sunmak gerekir. Bu çalışmanın amacı, okuma yazma öğretim sürecinde kullanılabilecek farklı bir yöntem geliştirerekönermektir. Bu amaç için, “Kelime Tabanlı Ses Öğretim Yöntemi” geliştirilmiştir. Bu yöntemde okuma yazma öğretiminde bütün-parça, parça-bütün ilişkileri incelenirken, çağdaş eğitim esasları uygulanır. Yöntemin bütün aşamalarında okuma-yazma faaliyetleri sürdürülürken, Türkçenin öğrenme alanlarına yönelik uygulamalarla, çocukların sözcük dağarcığı geliştirilmeye ve Türk dilinin yapısal özellikleri kavratılmaya çalışılır. Buna göre bu yöntemde beş aşama vardır. Bunlar; “Hazırlık, Kavram, Sesi Hissetme ve Oluşturma, Çözümleme ve Bireşim Aşaması ile Değerlendirme” aşamalarıdır. Hazırlık aşaması, dinleme, konuşma, görsel okuma çalışmalarının yanı sıra okuma ve yazmaya hazırlık çalışmalarıyla çocukların okuma ve yazma öğretim sürecine hazırlandıkları aşamadır. Kavram aşamasında, çocuk dünyasına özgü ve günlük hayatta sık karşılaştıkları basit sözcükler ele alınarak öğretilmeye ve sözcükler içinde sesler hissettirilmeye çalışılır. Bu amaç için öğretilecek olan kelimeler görseli eşliğinde çifter halinde hazırlanarak, kavram kartlarına yazılır. 4 düzey halinde öğretilecek olan bu kelimeler hedef ünsüz ses sırasına uygun olarak gruplanır. İleride ünlü ve ünsüzlerin öğretiminde kullanılabilecek kelimeler şunlardır: 1 Grup: arı (r) el (l) elma (m) kalem (m) kuş (ş) 2. Grup: çiçek (ç) ataç (t) kitap (p) üzüm (z) kuyu (y) 3. Grup: (koyun (n) aslan (n) ocak (c) böcek (b) yıldız (d) 4. Grup gelin (g) vida (v) dağ (ğ) efe (f) huni (h) jilet (j) kelime ve sesleridir. Kelimeler birer birer öğretilirken, öğretmen çiftler halinde hazırladığı kavram kartlarındaki kelimeleri çocukların eşleştirmesini isteyerek, çocukların kelimenin seslerini de fark etmelerini sağlar. Sesi hissetme ve oluşturma aşamasında; okunup-yazılması tamamlanan kelimeler içinde sesler vurgulanarak ünlüler öğretilmeye ve ünsüz sesler hissettirilmeye çalışılır. Buna göre her bir kavram kartı öncelikle öğretilecek her bir ünlü sesi çağrıştıran bir eleman ve çözümleme sürecinde ünsüze ulaşmak için yararlanılacak bir araçtır. Buna göre, kelime kartlarıyla çağrışım yoluyla (arı (a) el (e) yıldız (ı) kitap (i) ocak (o) böcek (ö) kuş (u) üzüm (ü) ) 8 ünlünün öğretimi gerçekleştirilirken, çözümlemeye hazırlık için gruplar içinden seçilen kelimelerin ünsüzleri hissettirilir. Örnek olarak seçilen “arı” kelimesi “a-r-ı” şeklinde okunarak, kelime içindeki “r’ sesinin varlığına dikkat çekilir. Bu ses kavram kartlarına “Rr” şeklinde yazıldıktan sonra, “ses kutusu” adı verilen öğretmenin hazırladığı bir kutuya konulur. Kelime tekrarları sırasında ses eşleştirmesi yoluyla 21 ünsüzün de kelimeler içinde varlığına dikkat çekilmesiyle bu aşama tamamlanır. Çözümleme ve bireşim aşamasında, öğretmen okunup-yazılması eksiksiz olarak tamamlanan ve en fazla hece, kelime türetileceği düşündüğü kelimeden başlayarak çözümlemelere geçer. Çözümleme sürecinde öğretmen, ilk olarak çözümleyeceği kelimenin ağız içinde oluşumlarına dikkat çekerek, çocuklara ünsüz sesi kelime içinde hissettirmeye çalışır. Çözümlenecek kelimenin kavram kartı “kelime kutusu” ndan çıkartılarak tahtaya asılır. Daha önce “sesi hissetme ve oluşturma aşamasında” okunuşuna ve yazılışına vurgu yapılan ve “ses kutusu” nda biriktirilen bu kelimeye ait ses çıkartılır. Çocuklar çözümledikleri kelimenin sesleriyle “ses kutusu” ndan seçilen sesleri eşleştirirler. Ses eşleştirmesi tamamlanınca ünlülerle, hedef ünsüz sesin bireşim çalışmalarına geçilir. Bireşim çalışmalarında çocuklardan öğrenilen seslerle “hece, kelime ve cümle ” oluşturmaları istenir. Çocuklarla birlikte bu cümleler anlamlı bütünler haline getirilerek, metinler oluşturulur. Son düzey olan serbest okuma aşamasında okunuşunda ve yazılışında güçlük çekilen sesler tespit edilir. Basit hikâye ve metinlerle başlanarak, çocukların okuma yazma becerileri geliştirilmeye çalışılır. Anahtar Sözcükler: İlkokuma yazma öğretimi, kelime tabanlı ses öğretim yöntemi, Türkçenin öğrenme alanları, çağdaş öğrenme kuramları. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 288 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ABSTRACT During the process of literacy teaching, it is necessary to serve alternative ways to teachers by advising various other techniques. The aim of this research is to develop and advise a different technique that can be used in literacy teaching process. Within this aim, "Word Based Voice Teaching Technique" is developed. In this technique while whole-part and part-whole relationships are identified, contemporary educational principles are applied. During the process of literacy teaching, it is tried to develop the vocabulary of children and to make them comprehend the structural characteristics of Turkish language by the help of practices related to the teaching areas of Turkish in each step of the technique. Accordingly, there are five steps in this technique. These steps are; "Preparation, Concept, Feeling and Constructing Voice, Analysis and Synthesis step and Evaluation". The preparation step is where children get ready to the process of literacy teaching by the help of workouts for writing besides listening, speaking and visual reading studies. In the concept step, it is tried to make the voices in the words sensed and to teach simple words peculiar to child world that they often meet in daily life. For this aim, the words to be taught are written on concept cards in pairs with their visuals. These words which are going to be taught in 4 stages are grouped according to the targeted consonant voice order. The words that would be used to teach vowels and consonants are as follows: 1st Group: arı (r) el (l) elma (m) kalem (m) kuş (ş); 2nd Group: çiçek (ç) ataç (t) kitap (p) üzüm (z) kuyu (y); 3 rd Group: (koyun (n) aslan (n) ocak (c) böcek (b) yıldız (d); 4th Group gelin (g) vida (v) dağ (ğ) efe (f) huni (h) jilet (j). While the words are taught one by one, the teacher makes his students realize the voices of the words by making them to match the words on the concept cards prepared beforehand as pairs. In the step of feeling and constructing voice, it is tried to make the vowels taught and the consonants sensed by emphasizing the voices in words that are completely written and read. Accordingly, each concept card is a tool to recall all the vowels to be taught and to reach to the consonant in analysis step. For instance, by recalling with word cards (arı (a) el (e) yıldız (ı) kitap (i) ocak (o) böcek (ö) kuş (u) üzüm (ü)), 8 vowels are taught while the consonants are stressed from the words as preparation for analysis. For example the word "arı" is read as "a-r-ı" to stress the voice "r". This voice is written as "Rr" on the concept cards and then put into a box named as voice box. This step is completed by pointing attention to the existence of 21 consonants in words by voice matching while repeating the words. In the analysis and synthesis step the teacher goes on the analysis by starting with the word completely read and written from which he thinks the maximum syllables and words are derived. In the analysis step, the teacher first of all aims to make the consonant voice sensed by the students by pointing attention to the constructions of the words in the mouth. The concept card of the word to be analyzed is taken out of the word box and hanged on the board. The voice that belong to this word and the reading and writing of which is emphasized during sensation and construction step of the voice beforehand is taken out. The children match the voices chosen from the voice box with the voices of the word they have analyzed. After voice matching is completed, it is time to pass through the synthesis of vowels and targeted consonants. In synthesis studies, children are needed to form "syllables, words and sentences" from the voices they have learned. These sentences are turned into meaningful ones and texts are composed with the children. During free reading which is the last step, the voices that are hard to read and write are identified. Starting with simple texts and stories, the children's literacy skills are tried to be enhanced. Key Words: Literacy teaching, word based voice teaching technique, learning areas of Turkish, modern learning theories. 1. GİRİŞ Günümüzde her alanda yaşanan değişim diğer alanları olduğu gibi eğitim dünyasını da etkilemiştir. Bu nedenle bu yüzyılda eğitim, okul ve öğretmen sürekli bir değişim ve gelişim içindedir. Olmuş bitmiş bir eğitim, okul ve öğretmen anlayışı şimdilik yoktur. Yaşanan toplumsal değişmeler eğitim anlayışını ve eğitimin hedefleri değiştirmiştir. Daimici esasici eğitim anlayışından, ilerlemeci, yeniden kurmacı ve varoluşçu eğitim anlayışları kabul görmeye başlamıştır. Konu ve öğretmen merkezli görüşün yerini öğrenci merkezli görüşler almıştır. Her öğrencinin yeteneklerini en son noktaya kadar geliştirebilmesi için ona uygun olanaklar ve fırsatlar verilmesi görüşü yaygınlaşmıştır. Bu değişim sürecinde, öğretmen iyi bir yol gösteri görevini yüklenmeye başlamış, dolayısıyla eğitimde öğrenci merkezli anlayışlar kabul görmeye başlamıştır. Bu yüzyılda eğitim alanında yapılan araştırmaların sayısı artmıştır. Bu nedenle eğitim hem kurumsal ve hem de uygulamalı deneysel bir bilim alanı olmuştur (Sönmez, 2006; 47-57). 289 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Öğrenmenin hangi koşullar altında oluşacağını ya da oluşmayacağını öğrenme kuramları betimlemekte ve açıklamaktadır. Öğrenmeyi açıklayan pek çok kuram vardır. Bu kuramların her biri öğrenme olgusunu tam anlamıyla açıklamaktan şimdilik uzaktır. Yani tüm öğrenme durumlarını açıklayabilen bir kuram henüz bulunmamaktadır (Sönmez, 2007; 88: Kaya, 2003; 88). Sever ve diğerlerine göre (2006; 21) Türkçe öğretiminde geleneksel uygulamalar yerine, öğrencilerin anlama ve anlatma becerilerini uyaran çağdaş yaklaşımlar, yöntem ve tekniklerden yararlanılmalıdır. Böylece “öğretimde tam öğrenme, etkin öğrenme, beyin tabanlı öğrenme, çoklu zekâ, yapılandırmacılık, sunuş yoluyla, buluş yoluyla, araştırma yoluşla öğrenme gibi kuram ve öğretme-öğrenme yaklaşımlarından yararlanılarak, “bütünleştirilmiş bir öğrenme-öğretme yaklaşımı”na ulaşılmalıdır. 2. YÖNTEM Günümüz toplumundaki eğitim anlayışında kökten bir değişim yaşamaktadır. Çağdaş eğitimin amacı kişiyi sadece, bilişsel yönden değil, kişinin çok yönlü özelliklerini geliştirmeyi hedef almaktadır (Büyükkaragöz ve diğerleri, 2007; 2-75). Çağdaş eğitim anlayışa göre eğitimde öğrencinin herhangi bir öğrenme birimine karşı ilgi, ihtiyaç, merak duymasını sağlayarak içsel güdülenmesine yardımcı olmak ve öğrenme etkinliğini sürdürmesi için gerekli öğretme-öğrenme ortamlarını düzenlemek önemlidir (Senemoğlu, 2006; 146). Bu ortamın düzenleyicisi öğretmendir. Bu nedenle öğretmene öğretme işinde yardımcı olacak materyaller temin edilmeli, çağdaş eğitim araştırmaları takip edilerek yeni yöntem ve teknikler sunulmalıdır. Elbette eğitim hedeflerinin gerçekleşmesi uygun bir yöntemin seçilmesine bağlıdır. Öğretimde yöntem ve teknikler ne kadar önemliyse bunların seçimi de o kadar önemlidir Ancak hiçbir dersin her zaman her yerde geçerli, objektif ve öğretilebilir bir metodu yoktur. Dolayısıyla en iyi yöntem diye bir şey yoktur. Her yöntemin kendine has üstünlük ve sınırlılıkları mevcuttur. Çünkü öğretim yöntem ve tekniklerinin kullanılması için gerekli şartlar birbirinden farklıdır. Öğretmen, hedeflerin konunun ve öğrenci özellikleri ile öğretim çevresi imkânlarına göre öğretimini çeşitli metot, teknik ve araçlar kullanarak gerçekleştirmelidirler. Bu nedenle öğretmenler uygun düşecek strateji, yöntem ve teknikleri seçebilmelidirler (Taşdemir, 2007; 127-129). 2005 yılından beri okuma yazma öğretiminde; öğretmenlerden tek tip yöntem olarak “Ses Temelli Cümle Yöntemi”ni kullanmaları istenmektedir. Oysa çağdaş eğitim anlayışı gereği diğer derslerin öğretiminde olduğu gibi, ortaya çıkan görüşler değerlendirilebilir ve okuma yazma öğretiminde yöntem konusunda alternatifler oluşturulabilir. Bu düşünceden hareketle bu çalışmada, bilişsel teoriler, çoklu zekâ kuramı, yapılandırmacı yaklaşımlar ve beyin temelli öğrenme yaklaşımları incelenerek, yeni bir yöntem tasarlanmaya çalışılmıştır. Yöntemin amacı, çağdaş yaklaşım ilkelerini okuma yazma öğretim sürecine uyarlayabilmektir. Böylece “Kelime Tabanlı Ses Öğretim Yöntemi” tasarlanmış ve tasarlama sürecinde, bilişsel alan kuramcıların görüşleri çerçevesinde, gestalt ekolü ve bilgi işlem modeli değerlendirilmiş, beyin temelli yaklaşım ile yapısalcı yaklaşım ilkeleri ile çoklu zekânın boyutları incelenerek, yöntemin işlem basamaklarına karar verilmiştir. Bütün-parça ve parça-bütün ilişkilerine yönelik uygulamalara karar verilirken Türk dilinin yapısal özellikleri göz önünde bulundurulmuştur. 3. BULGULAR 3. 1. Kelime Tabanlı Ses Öğretim Yönteminin Bilimsel Temelleri 3. 1. 1. Bilişsel Yaklaşımlar KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 290 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Bilişsel alan kuramcıları davranışçıların göz ardı ettikleri içsel olarak oluşan bilişsel değişikliklerle ilgilenmişlerdir. Bu kuramcılara göre öğrenmeyi “uyaran-tepki” bağıntısı ve “şartlanma” ile açıklamak yeterli değildir. Öğrenmede “bilme, anlama ve sezme” gibi zihinsel etkenler daha egemendir (Binbaşıoğlu, 1995; 253). Bilişsel yaklaşımların gelişmesinde Piaget, Bruner, Ausubel gibi eğitimcilerin önemli katkıları olmuştur. Bu yaklaşımlar, öğrenmeyi insan beynin ve sinir sistemin oluşan bir içsel süreç olarak yorumlamışlardır. Bu görüşe göre öğrenen pasif alıcı değil, öğrenmenin bizzat oluşturucusudur. Öğrenmede geçmiş yaşantıların, ön bilgi ve becerilerin önemli bir yeri vardır. Bu nedenle öğrenme yaşantıları öğrencilerin önbilgilerine uygun olarak düzenlenmelidir. Öğrenme ise öğrencinin kendi yaptıkları ile oluşmaktadır. Bu nedenle öğrencilere öncelikle nasıl öğreneceklerini öğretmek gerekir. Buna göre birey örgütlenmiş ve anlamlı bilgileri belleğine daha kolay depolamakta ve kolay hatırlamaktadır. Bu nedenle öğrencilere belli bir alanla ilgili temel kavram ve ilkeler kazandırılmalıdır (Erden, 1998; 114118). Bilişsel alan kuramcıları öğrenme sürecini, dıştan alınan uyarımların algılanması, önceki bilgilerle karşılaştırılması, yeni bilgilerin oluşturulması, elde edilen bilgilerin belleğe depolanması ve hatırlanması şeklinde açıklamışlardır. Bu bağlamda öğrenme, dikkat süreciyle başlamaktadır. Dikkat çekmeyen uyarıcıyla zihinsel olarak ilgilenmeyen bireyin bu uyaranlarla öğrenmeyi gerçekleştirmesi söz konusu değildir. Anlamlandırma, dikkatle başlayan sürecin devamını sağlamaktadır. Durumun anlamlandırılması, bireyin önceki öğrenmelerine ve yaşantılarına bağlıdır. Anlamsız tekrarlar, bilginin zihinde yapılanması sürecinde önemsiz bir yer tutar. Bunun yerine birey, bir anlam yükleme çabası içine girerek, konunun özünü kavramak için çeşitli faaliyetlerde bulunmalıdır. Zihinsel yapılanma sürecinde bireyin, bilgi üzerinde işlem yapması önemlidir. Birey, eski bilgilerle yeni bilgileri bütünleştirmesine olanak tanıyacak etkinliklerle uygulama yapmaya çalışmalı, böylece daha önceden öğrendiklerini kullanabilmedir (Şişman, 2002; 75). Eğitsel Çıkarım: Öğrenme ortamı düzenlenirken, çocuğun ön bilgilerinden yararlanılmalı, ezberleyerek, değil, anlayarak öğrenmesini sağlayacak ortamlar sağlanmalıdır. Bu süreçte çocuğun etkin olarak öğrenme sürecine katılımı sağlanabilmeli, ön bilgi ve becerilerinden yararlanarak, bilgiyi zihninde örgütleyebilmesine yardımcı olunmalıdır. Bunun için dikkat çekici ve algılamasını kolaylaştıracak materyaller tasarlanmalıdır. Bilişsel yaklaşımın gelişmesinde gestaltçıların önemli rolü bulunmaktadır. Gestaltçılara göre, öğrenme bilişsel bir süreçtir. Aslında öğrenme sürecinde oluşan şey içinde bulunulan “alanın” algısal bir yeniden organizasyonundan ibarettir. Öğrenme oluştuktan sonra birey bu alanı yeni bir açıdan görmeye başlamaktadır (Yüksel, 2011; 47). Gestalt psikologlarına göre, birey uyarıcıları ayrı ayrı değil, anlamlı bir bütün olarak görür ve bütün, onu meydana getiren parçaların toplamından çok anlam ifade eder. Her bireyin algıladığı uyarımları örgütleme biçimi farklıdır. Aynı uyarıcılara baksalar da her birey aynı anda farklı şeyler görebilirler. Öğrenme seziş sonucu gerçekleşir. Birey çevresindeki uyarıcılar arasındaki ilişkiyi aniden kavrayarak öğrenir. Bu nedenle bireyin öğrenmesini kolaylaştırmak için ona sunulan uyarıcıların belli bir düzen içinde verilmesi, öğrencinin uyarıcılar arasındaki ilişkiyi kurmasına yardımcı olunması gerekir (Erden, 1998; 111-113). Eğitsel Çıkarım: Okuma yazma öğretiminde “kelime ve cümle” gibi bütüncül yöntemlerinin kullanılmasının mantığı Gestalt psikolojinin bulgularına dayanmaktadır. O halde Gestalt 291 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research teorisyenlerinin görüşlerine göre okuma yazma öğretim sürecine karar vermek gerekirse; öğretim ortamını düzenlenmesinde öğrencilerin algılamalarını kolaylaştıracak düzenlemelere yer verilmeli okuma yazma öğretiminde geliştirilecek yöntem tasarlanırken “parça” yerine “bütün” anlayışı benimsenmelidir. Bilişsel öğrenme kuramcıları bilgi işlem sürecini anlamayı kolaylaştırmak için modeller kullanmışlardır. Bilgi işlem modeli, bilginin zihne ulaşımı, depolanması ve hafızadan geri getirilmesi açıklayan bilişsel bir kuramdır (Yüksel, 2011; 47-48). Bilgi İşlem Süreci Kuramcılarına (Allen Nevell, Herbert A. Simon, Gagne ve Briggs) göre, öğrenme bilgi işlem sürecine benzer biçimde oluşmaktadır. Yani girdiler belli bir zamanda istendik ürüne dönüştürülür. Bilgi işlem kuramcılarının girdi, işlemler, çıktı ve dönüt şeklinde ele aldıkları bu süreçte, uyarıcılar duyu organlarınca alınır ve buradan duyusal kayda geçirilir. Duyusal kayıtta çok kısa süre kalan bilgi, “kısa süreli belleğe” aktarılarak tekrarlandıktan sonra “uzun süreli bellekte” bütünleştirilince, kodlanarak, depolanır. Öğrenilen her davranış sekiz aşamadan geçerek kazanılır. Bunlar; güdüleme, farkına varma, kazanma, kodlama, hatırlama, genelleme, davranma ve pekiştirmedir (Sönmez, 2007; 91-92). Kısa süreli belleğin hem kapasitesi hem de bilgiyi koruma süresi sınırlıdır. Bu nedenle tekrar edilen bilgiler, bu bellek yardımıyla anlam kazanır ve bilgiler uzun süreli bellekte depolanır. Uzun süreli belleğin hem kapasitesi hem de bilgiyi saklama süresi sınırsızdır. Burada pasif bir biçimde korunan bilgiler, ihtiyaç duyulduğu zaman hatırlama süreci ile geri çağrılır, uzun süreli bellekte örgütlenen bilgiler daha sonra davranışa dönüşürler (Erden ve Altun, 2006; 16-17). Eğitsel çıkarım: O halde bilginin algılamanın kolaylaşabilmesi için dikkat çekici şekilde öğretim etkinlikleri tasarlanmalıdır. Bilginin kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe aktarılabilmesi için tekrarlara yer verilmeli, uzun süreli bellekte bilginin bütünleştirilebilmesi için “bütünparça” ilişkileri kavratılırken, önceki bilinenlerle bağ kurulmasına önem verilmelidir. 3. 1. 2. Yapısalcı Yaklaşımlar Son zamanlarda ortaya çıkan yapısalcı kuramlar eğitimci ve teknoloji uzmanlarının dikkatini çekmektedir. Bilginin doğası ve dolayısıyla da öğrenme, yapısalcı kuramların temel dayanağını oluşturmaktadır. Çoğu bilişsel alan kuramlarıyla doğrudan ilgili bu kuramların öğretim tasarımı ve uygulanmasında önemli etkileri olduğu düşünülmektedir. Yapısalcı kuramlar; “öğrenciler kendi anlamlarını öğretim etkinlikleriyle oluştururlar. Anlam deneyimden kaynaklanır. Düşüncenin bulunduğu deneyim, bireyin düşünceyi kullanma yeteneğinde önem taşır. Öğrenciler bilgiyi keşfetmez, uygun ortamlarda bilgi oluştururlar. Etkili öğrenme, öğrenciler için anlamı olan, öğrenme ortamı oluşturmasına olanak veren gerçek görevlere dayanmalıdır. “görüşlerini savunurlar (Kaya, 2003; 91). Yapısalcı anlayışa göre, bilgi kişinin çevresiyle geçirdiği yaşantılar yoluyla kazanılır ve kişi her seferinde elde ettiği bilgiyi yeniden yapılandırmak zorundadır. Bu süreçte bilgi edinmede genel geçer bir yol, yöntem ve teknik de yoktur. Her insan farklı yollar, yöntemler, stratejiler, teknikler ve taktikler kullanarak bilgiye ulaşır. Bu nedenle öğrenciye bilgiyi doğrudan aktarmak yerine, bilgiyi elde etme yolu ve yöntemlerini öğreneceği zengin ortamlar sağlanmalıdır. Ön öğrenmeler, kişinin hazır bulunuşluk düzeyi, içinde bulunduğu ortam, öğrencinin bilgi edinme sürecini etkiler. Bilişsel yapılandırmacılar, bireyin yeni karşılaştıkları durumları, bilgileri kendisinde daha önce var olan bilgi ve deneyimlerle bağdaştırarak yeniden yapılandırdığı görüşündedirler. Sosyo-kültürel yapılandırmacılar ise, bilginin yalnız bireyin zihninde yapılandırılmadığı, içinde bulunulan sosyo-kültürel ortamın da öğrenme sürecinde KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 292 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research önemli rol oynadığını savunurlar. Yapısalcı eğitim ortamı, öğrenci merkezlidir ve öğretmen yol gösterici bir rehberdir. Öğrenciye bilgiyi yapılandıracağı zengin ortamlar sağlanır. Öğrencinin hazıbulunuşluk düzeyinin dikkate alındığı öğrenme sürecinde, gereksinim ve ilgilerine de önem verilir (Sönmez, 2007; 147-148). Görüşleriyle yapısalcı anlayışa katkılar getiren Zoharic’e göre (1995; akt. Saban, 2000; 127-128) öğretimde yapısalcı yaklaşımın beş temel öğesi vardır. “Öğrenci merkezli” olacak şekilde düzenlenmesi ve öğrenme sürecinde aşamalar halinde uygulanması gereken bu öğeler sırasıyla şu şekilde özetlenebilir: a. Eski Bilginin Harekete Geçirilmesi: Öğrenilen her yeni şey, öğrencilerin daha önce öğrendikleri ile yani, zihinlerinde var olan bilgi yapısıyla ilgili olmalı ve öğrencinin bilgiyi öncekilerle yapılandırabilmesine olanak tanımalıdır. b. Yeni Bilginin Kazanılması: Bu düzeyde bilgi öğrencilerin kendi zihinlerinde var olan bilgi yapılarına uyup uymadığına karar vermelerine yardım edebilecek şekilde sunulmalıdır. Bu nedenle, öğretmen bilgiyi “bütün” olarak ele almalı ve öğrencilerin öğrenmesine yardım edilmelidir. Eğer öğrencilerin bilgileri ezberlemeleri yerine, anlamaları hedefleniyorsa, öğrencilerin “bütün”, onun “ilgili parçalarını” ve bu “parçalar ile bütün arasındaki ilişkileri” açıkça görebilmeleri sağlanmalıdır. Çünkü konunun anlaşılması ve kavranması, konunun yalnızca birbirinden soyutlanmış küçük parçalar halinde sunumu ile gerçekleşmez. c. Bilginin Anlaşılması: Dışarıdan edinilen bilgi çocuğun zihninde bir anlam kazanarak yapılandırılır. Öğrenciler konu hakkında yeni bilgi ve beceriler ile karşı karşıya bırakılırsa öğrenciler anlama ve kavrama sürecini başlatmalıdır. d. Bilginin Uygulanması: Yeni konu ile ilgili bilgiyi içselleştirebilmeleri için, bilgi yapılarına uygun öğrenme yaşantıları ve etkinlikler sunulmalıdır. e. Bilginin Farkında Olunması: Bu düzeye geçişte, öğrenciler belli bir konuyla ilgili bilgiyi kazanır ve konu hakkındaki anlayışlarını derinleştirirler. Bilgiyi uygulayarak belli bir problemi çözer ve kendilerini çözüme ulaştıran stratejiyi fark ederler. Problemin çözümünde, sahip oldukları bilgiyi test eder ve bütün ve parça arasındaki ilişkileri karşılaştırıp, sonuca ulaşırlar. Eğitsel çıkarım: Öğrencinin deneyimlerine dayalı olarak bilgiyi yapılandırması görüşü bilgi işlem modeli ile paralellik göstermektedir. Yapısalcılık öğrencinin yaparak yaşayarak öğrenmesine fırsat veren uygulamalara önem vermektedir. Bu nedenle öğrenme süreci öğrenci merkezli olacak şekilde düzenlenmelidir. Bu süreçte öğrenciye rehber olunmalı, bilgiyi yapılandıracakları yollar taktikler öğretilmelidir. Bu nedenle okuma yazma öğretiminde, çocuklara bütün-parça ve parça-bütün ilişkileri örneklendirilerek, “hece-kelime-cümle” oluşumları anlatılmalı; bilgiyi bizzat kendilerinin yapılandırabilmelerini sağlamak için bilinenden hareket edilmeli ve dil öğretimi yaratıcı bir süreç olarak ele alınmalı ve çocuklara çok miktarda uygulama şansı yaratılmalıdır. 3. 1. 3. Nörobiyolojik Kuram ve Beyin Temelli Öğrenme Öğrenme sürecini açıklama girişimlerinde ilk kuramsal açıklamalar doğrudan gözlenen ve ölçülebilen özelliklere odaklanmış; öğrenmenin biyolojik örüntüleri ve buna ilişkin açıklamalar ele alınmamıştır. Bilişsel kuramlar ile birlikte üretici düşünme, algılama ve içgörüsel öğrenme kavramlarının kullanılmasıyla “kara kutunun” içinde gerçekleşenlerin de ele alınmaya başladığı görülmektedir. İnsan beyni ve nöronlar hakkında yapılan bilimsel 293 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research çalışmalar, nörobiyoloji ve beyin temelli kuramlarının ortaya çıkmasında paralellik göstermektedir (Karçkay ve Aktuğ, 2011; 194). Öğrenme ile beyin hücreleri arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmacılar öğrenme süreci sonunda nöronlarda yeni axon iplikçiklerinin oluştuğunu iddia etmektedirler. Buna göre, her öğrenme yaşantısı yeni sinaptik bağların oluşması demektir. Öğrenme, biyokimyasal bir değişme sonucu ortaya çıkmaktadır (Özden, 1997; 34-35). Bu yaklaşıma göre davranışın temelinde son derece karmaşık sinirsel süreçler yer alır. Beyinde oluşan sinirsel süreçler belirli bir düzen izleyerek kaslara geçer ve gözlenebilen davranışlara dönüşür (Özyurt, 2000; 107). Beyin Temelli Öğrenme anlayışında, insan beyninin öğrenme için en uygun hale getirilmesi önem arz etmektedir. Bu yaklaşım öğrenmede izlenecek bir reçete sunmaz, ancak karar vermede beynin doğasını göz önünde bulundurmayı önerir. Buna göre yaşantılarımız, deneyimlerimiz sonucu oluşan, sinir hücreleri arasındaki bağlantılar, kişisel bilişsel haritaları meydana getirir. Her bireyin düşünme ve algılamayla ilgili haritaları çok farklıdır. Öğrenme, görme, işitme, dokunma, tat ve doku duyular ile algılanan uyarıları beyinde ilişkilendirme, tekrarlama gibi birden çok beyin işlemi sonucu gerçekleşir. Buna göre, bireyler yeni algılarını daha önce öğrendiği bilgiler ve uzun süreli bellekte depolanan ilgili bilgilerle ilişkilendirerek anlamlı öğrenirler ve kendi bilgilerini yaratırlar (Çoban, 2011; 454). Beyin Temelli Öğrenme, anlamlı öğrenme için beynin kurallarının kabul edilmesini ve öğretimin zihindeki bu kurallarla örgütlenmesini içerir. Caine ve Caine tarafında ileri sürülen görüşler beyin temelli yaklaşımının temel ilkelerini oluşturmuştur. Buna göre; “Beyin bir parelel işlemcidir ve eş zamanlı birçok işlevi yerine getirebilir. Öğrenme fizyolojik bir olaydır. Anlamı araştırma doğuştandır. Beyin kendisine ulaşan verilere anlam yüklemeye çalışır. Anlamı araştırma örüntüleme yoluyla olur. Etkili bir öğrenme için anlamlı ve birbiriyle ilişkili örüntü yaratılmalıdır. Örüntü oluşturmada duygular önemlidir. Beyin parçaları ve bütünü aynı anda algılar. Öğrenme hem doğrudan odaklanmış, hem de çevresel algılamayı içerir. Öğrenme teşvikle artar, korkuyla azalır. Hiçbir beyin diğerine benzemez. Her beyin tektir. Öğrenme bilinçli ve bilinçsiz süreçleri içirir. Bireyler ancak bilinçli olarak anladığında daha fazlasını öğrenir. Bu bağlamda iki tür bellek sistemi vardır. Ezbere dayalı bellek sistemi bunlardan biridir. Diğeri deneyimleri tekrarlamaya gerek kalmadan hafızaya kaydedilen doğal bir uzaysal hafıza sistemi’dir.” (Köksal, 2007; 113-114). Eğitsel çıkarım: Okuma yazma etkinlikleri otomatik ve ezberi gerektiren bir öğrenme sistemi ile öğretilemez. Bu nedenle öğrenme sürecinde ezbere değil anlama yer verilmelidir. Bu bağlamda çocukların kendi bilgilerini bizzat kendilerinin yarattığı ve her birinin tek ve biricik olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca çocuğu güdüleyecek öğrenme isteği artıracak uygulamalara yer verilmeli ve öğrenmeyi kolaylaştıracak çoklu ortamlar tasarlanmalıdır. Beynin yapısı gereği; hece-kelime oluşumları incelenirken, bütün ve parça ilişkileri bir arada kavratılmaya çalışılmalıdır. 3. 1. 4. Çoklu Zekâ Kuramı Çoklu Zekâ kuramı bilişsel bilim, gelişimsel pisikoloji ve nöro-bilimden yararlanarak her bireyin zekâ seviyesinin özek güçler ve yetenekler tarafından şekillendiği ve her çocuğun bir veya birkaç alanda zekâ potansiyeline sahip olduğu iddiasındadır. Gardner geleneksel zeka anlayışının dil ve matematik zekasına dayandığını bu nedenle, bu anlayışın insan zekasının bütün potansiyelini açıklamada yeterli olmadığını öne sürmüştür (Akınoğlu, 2011; 415). Beynin işlevlerine dayalı olarak zekâ kavramını açıklamaya çalışan Gardner çalışmalarına KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 294 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research beynin iki yolla nasıl çalıştığını sorgulayarak başlamıştır. Yaptığı çalışmalarla tek zekâ kavramıyla mücadele etmeye çalışmış ve bunun neticesinde zekâyı öncelikle dört kategoride toplamıştır (Temur, 2011; 175). Çoklu zekâ kuramı bireyin sahip olduğu zekâ potansiyeleri üzerine kurgulanmıştır. Gardner, bilişsel yaklaşımın öğrenmeye ilişkin açıklamalarından ve nörobilim bulgularından yararlanarak her bireyin zekâ kapasitesinin kendi başına özerk güçler ya da yetenekler tarafından oluşturulduğunu ve bunların zekâ gücünü kapsadığını savunmuştur. Gardner zekâ alanlarını en son olarak dokuz boyutta toplamıştır. Bunlar: Dil zekası, sosyal zeka, özedünük zeka, mantıksal-matematiksel zeka, bedensel-kinestetik zeka, uzamsal zeka, doğa zekası, duyuşsal zeka. Ona göre, bireysel farklılıklar, bireylerin bu dokuz zekâ alanıyla ilgilidir. Bunlar bilginin alınmasını, kullanılmasını ve bireyin kendi anlayışıyla dışa vurumunu kapsamaktadır (Şişman, 2002; 77-79). Eğitsel çıkarım: O halde çocukların bireysel açıdan farklılıkları kabul edilmeli, sahip oldukları potansiyelleri kullanarak, okuma yazma faaliyetlerinde ilerlemeleri sağlanmalıdır. Bu amaç için bütün duyulara hitap eden araçlar kullanılmalı, çoklu zekânın boyutlarına yönelik uygulamalarla okuma yazma faaliyetleri zenginleştirilmelidir. 3. 2. Kelime Tabanlı Ses Öğretim Yöntemi ile Okuma Yazma Öğretimi “Kelime Tabanlı Ses Öğretim Yöntemi” okuma yazma öğretiminde yöntem arayışlarına katkı getirmek amacıyla geliştirilmiş bir yöntemdir. Bu yöntem ile okuma yazma öğretim sürecinde çocukların öncelikle sözcük dağarcığı geliştirilmeye ve okuma yazma faaliyetleri sürdürülürken, Türk dilinin yapısal özellikleri kavratılmaya çalışılır. Ayrıca yöntem uygulamaları sırasında 5-6 yaş çocuğunun oyun ihtiyacı giderecek etkinliklere yer verilerek ilk okuma yazma öğretim sürecini eğlenceli hale getirilmesine özen gösterilir. “Kelime Tabanlı Ses Öğretim Yöntemi” ile okuma ve yazmanın öğretilmesinde, bütünlük yaklaşımının ilkeleri (gestalt) göz önünde bulundurulur. Öğretim ortamının düzenlenmesinde ve öğrencilere uyarıcıların sunulmasında öğrencilerin algılamalarını kolaylaştıracak düzenlemelere önem verilir. Bu amaçla öğrencilere sunulacak uyarıcılar bir bütün olarak sunulur. Çocukların uyarıcılar arasındaki ilişkileri (bütün-parça) görmeleri sağlanmaya çalışılır. Uygulamalar sırasında ezbere yer verilmez. Çünkü anlayarak /kavrayarak öğrenme, ezberleyerek öğrenmeden daha kalıcıdır ve yeni öğrenmelere transfer edilmesi kolaydır. Buna göre, okuma yazmanın öğretimi gerçekleştirilirken, anlamlı yapı birimi olan, kelimeler ile başlanır. Kelimeler içinde sesler hissettirilir. Ses yoluyla yeniden kelimelere ulaşılırken, çocuğun deneyerek, hece-kelime ve cümle gibi oluşumlara ulaşmaları sağlanır. Böylece bütün ve parçalar bir arada ele alınarak, çocuğun bütün ve parçalar arasındaki ilişkiyi görebilmesi sağlanır. Öğrendiklerini transfer edebilmeleri için kelime, cümle oluşumları ile ilgili örnekler çoğaltılır. Bu yöntem ile okuma yazma öğretilirken, bilginin kısa süreli belleğe geçirilmesini kolaylaştırmak ve öğrencinin yeni bilgiye hazır olması ve kodlamasına yardımcı olmak için, şekil, grafik, resim, şema ve renkli görseller kullanılır. Çünkü dikkatin odaklaşmasında, şekil, grafik, şema etkili rol oynamaktadır. “Kelime Tabanlı Ses Öğretim Yöntemi” ile okuma yazma öğretimi gerçekleştirilirken, öğrencinin sahip olduğu bilgi ve becerilerin dikkate alınır. Çünkü bilişsel yaklaşımlara göre, dikkatini odaklaştıran öğrenci kendisinde var olan şemalardan yararlanarak, zihninde ön örgütleyicileri oluşturmaktadır. 295 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Ayrıca farklı algılama ve öğrenme özelliğine sahip öğrenciler için farklı uygulamalar düzenlenir. Öğrenme sürecinde çocukların gerçek deneyimler yaşayabilecekleri ya da deneyerek bilgiye ulaşabilecekleri uygulamalara ağırlık verilir. Etkinlikler sırasında anlayarak ve yorumlayarak hece/kelime/cümle oluşumlarını öğrenmelerini sağlayıcı örneklere yer verilirken, dile özgü kuralları sezerek öğrenmeleri amaçlanır. Bireşim ve çözümleme çalışmaları sırasında dikkati yoğunlaştıracak uygulamalara özellikle yer verilir. Örnek olarak kelime, hece oluşumlarını kavratırken, kelimeler daire içine alınabilir, kelimeye ait heceler renkli kalemlerle yazılarak gösterilebilir. Kelime içinde hece ya da sese vurgu yapılırken özel işaretlerle vurgulanabilir. Hece, kelime oluşumları kavrandıkça tekrar çalışmalarına yer verilir. Çünkü tekrar stratejisi duyusal kayıttan gelen bilginin kısa süreli bellekte tekrarlanmasıyla, uzun süreli belleğe kaydedilmesi sürecinde etkili olacaktır. Ayrıca bu yöntemde, öğrencilerin anlamlandırmalarını kolaylaştıran ve arttıran stratejilere de yer verilir. Örnek olarak soru sorarak, eşleştirmeler yaparak, benzetimlerden yararlanarak ya da karşılaştırmalar yaparak, çocuklar hece-kelimelerin benzerliklerini ve farklılıklarını bulmaya çalışabilirler Öğrencilerin yürütücü biliş stratejilerini geliştirmeleri için, öğrencilerin bireysel olarak nasıl öğrendikleri de gözlemlenerek farklı etkinlik ve uygulamalar araştırılır. Bu yöntemde öğretme-öğrenme süreci bütün öğrencilerin görsel-işitsel ve duygusal tercihlerini ifade etmelerine olanak tanıyacak şekilde tasarlanır. Bu süreçte çocuklar sürekli olarak güdülenerek, cesaretlendirilirken, çoklu zekâ alanlarına yönelik uygulamalar düzenlenir. Bu uygulamalar giriş etkinliği olarak kullanılabileceği gibi (müzikli oyunlar, resimler, örnek olaylar/hikâyelerin anlatılarak/canlandırmalar yapılarak kelimelere ulaşılması vb.) öğrenme sürecini etkili ve eğlenceli hale getirmek ve temel becerilerin geliştirilmesi (dinleme, konuşma, okuma, yazma, görsel okuma alanlarıyla bütünleştirerek) için de kullanılabilir. Öğrenmede duygusal ve güdüsel engelleri ortadan kaldırmak için ise öğrenmeyi destekleyen en iyi çevresel şartlar oluşturulmasına ve öğrenme sürecinde çocukların ilgi ve güdülerini uyanık tutacak etkinlikler düzenlenmesine özen gösterilir. Bu amaç için eğitici oyunlar, tekerlemeler, bilmeceler, drama çalışmalarına yeri geldikçe yer verilirken; okuma yazma etkinlikleri sürerken, şarkılar söyletilerek, kukla oynatılarak, bilmeceler sorularak, oyunlar oynatılarak (eğitsel, müzikli vs.)öğrenme süreci eğlenceli hale getirilmeye çalışılır. Etkinlikler sırasında çoklu araçlar ve ortamlar tasarlanır. Resimler, slaytlar, örnekler, modeller, grafikler, kavram haritaları, video, akıllı tahta, bilgisayar, tepegöz bu araçlardan bazılarıdır. Öğretmen yeri geldikçe, geliştirdiği materyallerle bilgiyi somutlaştırmaya ve çocukların bilgiyi yapılandırma sürecini kolaylaştırmaya çalışır. Seçilen ya da geliştirilen aracın da hedeflere ve çocuklar hazır bulunuşluk düzeyine uygun olması, basit, yalın ve anlaşılır olmasına birden fazla etkinlikte kullanılabilir olmasına özen gösterilir. Eğitim ortamının fiziksel özellikleri düzenlenirken, sınıf ortamı grup çalışmalarına uygun hale getirilir. Öğrencilerle göz temasını sağlamak için bazı etkinlikler (oyun, drama, gösteri) U düzeninde ya da yarım daire şeklinde düzenlenebilir. Özel uygulamalar için, farklı sınıf düzenlemeleri yapılabilir. Örnek olarak masal/hikâye/canlandırma köşesi, okuma köşesi, görsel okuma ve görsel sunu köşesi oluşturulabilir. Ayrıca sınıfta hikâye dolabı (içinde masal/hikâye kitapları) kostüm dolabı (basit canlandırmalar için şemsiye, şişe, gözlük, kutu, kostümler, kuklalar, oyuncaklar vb) görsel okuma dolabı (kavram kartları, resimler, tahmin edilebilir okuma kartları, tahmin edilebilir hikâye kartları ya da kitapları vs.) bulundurulabilir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 296 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 3. 2. 1. “Kelime Tabanlı Ses Öğretim Yönteminin Aşamaları “Kelime Tabanlı Ses Öğretim Yöntemi” ile okuma yazmanın öğretilmesinde beş aşama vardır. Bunlar; hazırlık aşaması, kavram aşaması, sesi hissetme ve oluşturma aşaması, çözümleme ve bireşim aşaması ve serbest okuma yazma aşamalarıdır. 3. 2. 1. 1. Hazırlık Aşaması Dinleme, konuşma, görsel okuma çalışmalarının yanı sıra okuma ve yazmaya hazırlık çalışmalarıyla çocukların okuma ve yazma öğretim sürecine hazırlandıkları aşamadır. Bilmece, şarkı, türkü çalışmaları sırasında dilin fonetik yapıları kavratılmaya çalışılırken, farklı kelimelerin söylenişi, ağız içinde seslerin oluşumları, incelenir. Günlük hayatla ilgili konular üzerine konuşma, merak ettikleri konular üzerine konuşma (uzay, su altı, canlılar, bitkiler) çalışmalarıyla çocuklar Türkçenin sözdizimine uygun cümleler kurmaya özendirilirler. Bu aşamada hikâye resimleri ya da kavramlara ait görseller kullanılarak, çocukların sözcük dağarcığını geliştirecek, uygulamalara yer verilir. Örnek olarak, hikâye resimlerine bakarak, masal/hikâye okuma/tamamlama, olay/konu sıralı resimlere bakarak olay/konu anlatma, uygulamalar yaptırılabilir. Benzer şekilde kavram kartlarıyla çeşitli kavramlara ait kelimelerin görsel okumaları ya da tahmin edilebilir hikâye kitapları ya da kartlarıyla, görsel okuma çalışmaları gerçekleştirilebilir. Görsel okuma ve görsel sunu, dinleme, konuşma çalışmaları devam ederken, okuma ve yazmaya çalışmaları da beraber yürütülür. Yazmaya hazırlık çalışmalarında çocukların el parmak kaslarını geliştirecek uygulamalara önem verilir. Yazmaya hazırlık çalışmalarına boyama, hamur işleri, yırtma/kesme/yapıştırma çalışmaları ile başlanırken, düzensiz ve düzensiz çizgi alıştırmalarıyla bu aşama tamamlanır. 3. 2. 1. 2. Kavram aşaması Bu aşamada çocuk dünyasına özgü ve günlük hayatta sık karşılaştıkları basit sözcükler ele alınarak öğretilmeye ve sözcükler içinde sesler hissettirilmeye çalışılır. Bu amaç için öğretilecek olan kelimeler görseli eşliğinde çifter halinde hazırlanarak, kavram kartlarına yazılır. 4 düzey halinde öğretilecek olan bu kelimeler hedef ünsüz ses sırasına uygun olarak gruplanarak, sırasıyla öğretilir. 1. grup kelimeleri öğretilince 2. ve 3. ve 4. grup kelimelerin öğretimine geçilir. Tablo 1. Kelime Grupları ve Hedef Ünsüz Sırası Kelime Grupları 1. Grup Kelimeler arı Rr el Ll elma Mm kalem Kk kuş Şş 2. Grup Kelimeler çiçek Çç ataç Tt üzüm Zz kitap Pp kuyu Yy 3. Grup Kelimeler koyun Nn aslan Ss böcek Bb ocak Cc yıldız Dd 4. Grup Kelimeler gelin Gg 297 vida Vv dağ Gğ efe Ff huni Hh KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs jilet Jj Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Kelimenin öğretimi sırasında, öğretmen çiftler halinde hazırladığı kavram kartlarını çocukların eşleştirmesini isteyerek, kelimenin seslerini fark etmelerini sağlar. Eşleştirme sonrası kavram kartlarındaki kelimenin birini “kelime panosu”nda sergilerken, diğerini “kelime kutusu” adını verdiği bir kutuda biriktirir. Örnek olarak birinci grubun ilk kelimesi olan “arı” kelimesinin kavram kartı tahtaya asılır. Kelimenin her bir sesinin yazılış yönüne dikkat çekilerek, tahtaya yazılır. “Kelime kutusu”ndan çıkartılan diğer kavram kartı çocuklarla birlikte okunduktan ve tahtadaki kavram kartıyla birebir eşleştirilir. Eşleştirme sırasında kelimenin her bir sesine dikkat çekilerek, seslere vurgu yapılır. Kelimelerden biri tekrar “kelime kutusuna” yerleştirilirken diğer kelime, sınıfta bulunan “kelime panosuna” asılarak, okuma ve yazma çalışmaları tamamlanır. 3. 2. 1. 3. Sesi Hissetme ve Oluşturma Aşaması Bu aşamada kelime içinde seslerin vurgulu bir şekilde okunmasıyla ünlü ve ünsüz hissettirilmeye çalışılır. Öncelikle ünlü seslerin öğretileceği kelimeler, gruplar içinden seçilir. Sesi çağrıştıran kelime eşliğinde ünlü seslerin öğretimi gerçekleştirilerek, alfabedeki 8 ünlü okutulup-yazdırılır. Buna göre her bir kavram kartı öncelikle öğretilecek her bir ünlü sesi çağrıştıran elemandır. Tablo 2. Ünlü Sesler aslan Aa el Ee yıldız Iı kitap İi ocak Oo böcek Öö kuş Uu üzüm Üü İkinci olarak, düzeyler içinden seçilen kelimeler, okunurken, ünsüz sesler hissettirilir. Örnek olarak “kuş” kelimesi tekrar edilirken “k-u-ş” şeklinde okunarak, kelime içindeki “k ve ş” sesinin varlığına dikkat çekilir. Öğretmen bu sesleri “Kk” ya da “Şş” şeklinde tahtaya yazarak, çocuklara okutturur. Benzer şekilde bu ünsüzleri çiftler halinde büyük ve küçük harfler olarak kavram kartlarına “Kk” ya da “Şş” şeklinde yazarak, okuma ve eşleştirme çalışmalarında kullanır. Okunuşları tamamlanan bu ünsüzler “ses kutusu” adı verilen öğretmenin hazırladığı bir kutuya konulur. Bu aşamada öğretilen bütün kelimeler tekrar edilirken, kelime eşleştirmesi yoluyla seslere dikkat çekilir. Bu çalışmalar sırasında çocuklar, “kelime kutusu”ndan seçtikleri bir kelimeyi “sınıf panosu”nda bularak seslerine uygun olarak kelimeleri eşleştirmeye çalışırlar. Eşlenen kelimeler çocuklarla birlikte okunup-yazılırken, sesler vurgulanır. Böylece çocukların kelimeleri ve sesleri görsel hafızalarına yerleştirmeleri sağlanır. Elde edilen bu kelimeler okunup/yazdırılırken, kelime eşleştirmesi yoluyla alfabedeki 29 harfin kelimeler içinde varlığına dikkat çekilir. Kelimeler yazılırken, aynı zamanda harflerin yazılış yönleri de kavratılmaya çalışılır. 3. 2. 1. 4. Çözümleme ve Bireşim Aşaması Bu aşamada görsel okumaları tamamlanmış olan ve eşleştirme yoluyla tanınmış olan kelimeler birer birer seçilerek, kolaydan zora olacak şekilde çözümlemeye başlanır. Bu aşamada öğretmen okunup-yazılması eksiksiz olarak tamamlanan ve en fazla hece, kelime türetileceği düşündüğü kelimeden başlayarak çözümlemelere geçer. Bu çalışmada Tablo 1.’de kolay öğretileceği düşünülen kelimelere yer verilerek, kelime grupları içinde, çözümleme yoluyla işlek hecelere ulaşılabilecek, hedef ses sırası önerilmiştir. Ancak arzu ettikleri KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 298 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research takdirde öğretmenlerin bu grupları ya da grup içindeki ses sıralarını değiştirmeleri mümkündür. Tablo 3. Çözümleme ve Bireşime Örnekler Kelimeler Sesler Heceler arı Rr ar, er, ir, ro, re, ru, rü… el Ll al, el, il, ol, lu, lü, lo,… elma Mm ma, me, mı, em, im, om,. kalem Kk ak,ek, ka, ke, ki, ko, ku,.. kuş Şş aş, şa, şe, şı, şi, iş, oş,üş.. Kelimeler Cümleler ara, iri, ora, arı, er, eri, arar, el, Ela, Lale, eli, elele, (-ler, -lar çoğul eki) Emel mil, mal, mala, mele, olumlu, ılımlı, alımlı, Ömer, Ömür ok, oku, ek, eki, Ekim, koku, kol, kolu, kel, keli ku, kul, okul, okullu, kukla, kulak, kül, köle, küllük, kölelik, melek, kural, kur, kura, kira, koro (-mek, -mak mastar eki), erimek, örmek, okumak.. aşı, kaşık, aşık, eşi, eşik, şal, şalım, kişi, şık, Işık, ekşi, ekşili, Şule, şimşek, ışımak, şiş, şişe, şaş, uşak, kuşak, kumaş, Şam, şırıltı, eşin, Işıl, örmüş, ermiş, ara. Ali, elma al. Lale, iri elma al. Emel elimi al. Ömer mili al. Ömür mala alma. Lale eki oku. Ömer lale kokla. Melek kolumu elle. Ela küllük alma. -Okullu olalım mı? -Okullu olalım. -Kelime kuralım mı? -Kelime kuralım. Işık şık olalım mı?. Şule şık olur. Ali’ler elma almış. Melek kumaş almış. Şule şal örmüş. Okul ışıl ışıl olmuş. Çözümleme sürecinde öğretmen, ilk olarak çözümleyeceği kelimenin ağız içinde oluşumlarına dikkat çekerek, çocuklara ünsüz sesi kelime içinde hissettirmeye çalışır. Çözümlenecek kelimenin kavram kartı “kelime kutusu”ndan çıkartılarak tahtaya asılır. Öğretmen çocuklardan “kelime panosu”ndan bu kelimenin eşini bulmalarını ister. Sınıf olarak eşleştirilen bu iki kelime hep birlikte seslere vurgu yapılarak okunur. Kelime çözümlenerek, seslere ulaşılır. Daha önce “sesi hissetme ve oluşturma aşamasında” okunuşuna ve yazılışına vurgu yapılan ve “ses kutusu”nda biriktirilen bu kelimeye ait sesler çıkartılır. Çocuklardan çözümledikleri kelimenin sesleriyle bu sesleri eşleştirerek okumaları istenir. Örnek olarak kelime “kuş” “ k-u-ş” şeklinde çözümlenerek hedef “k” ve “ş” sesleri elde edilir. Bu seslerin okunması ve yazılması tamamlandığında, öğretmen “ses kutusu” adı verilen kutudaki seslerle eşleştirme çalışmalarına geçer. Çocuklar kutudan çektikleri sesin, o gün çözümleyerek ulaştıkları “k” ya da “ş” sesine benzeyip benzemediğini bulmaya çalışırlar. Eşleştirme tamamlandığında öğrenilen sesler “ses tablosu”na eklenir. Benzer uygulamalarla sesler öğrenildikçe bu tabloya yenileri eklenerek, sınıf panosunda sergilenir. Bireşim çalışmalarında öğretmen “ses tablo”sundan yararlanarak çocukların, tablodaki seslerle “hece ve kelime” oluşturmalarını sağladıktan sonra, eşleştirme yoluyla kelimenin sağlamasını yapmalarını ister. Çözümleme ve bireşim sürecinde, hece ve kelimeler oluştukça, “hece ve kelime” tabloları da oluşturularak, sınıfın bir köşesine asılır. “Hece, kelime ve ses tablosu”ndan yararlanarak, yeni hece-kelime ve seslere ulaşabilecekleri uygulamalara yer verilir. Bu uygulamalar sırasında çocukların elde ettikleri yapılar, tekrar çalışmalarında kullanılabilir. Çocuklar farklı kelimeler kullanarak, Türkçenin sözdizimine özgü cümle cümleler oluşturdukça bu cümleler anlamlı bütünler haline getirilerek, metinler oluşturulur. Cümleler 299 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research elde edilirken, yapım ve çekim ekleriyle kelime oluşumlarına dikkat çekilirken, cümlenin değişik zamanlarda yazılışları ve okunuşları üzerinde durulur. 3. 2. 1. 5. Serbest Okuma Aşaması Bu aşamada okunuşunda ve yazılışında güçlük çekilen sesler dikte edilir. Heceleme sorunları varsa gözden geçirilir. Basit hikâyeler okutularak, çocukların okuma yazma becerileri geliştirilmeye çalışılır. Okuma ve yazmada yaşanan sorunlar giderildiğinde, Türkçenin temel alanlarına yönelik metin uygulamalara geçilir. 4. YORUM VE TARTIŞMA Ülkemizde 2005 yılından itibaren çağdaş eğitim anlayışına uygun olarak ilköğretim 15 programları yenilenmiş ve bu programlarda farklı derslerin öğretiminde öğretmenlerin farklı yöntemleri kullanmaları tavsiye edilmiştir. Ancak Türkçe Programı’na göre, okuma yazma öğretim sürecinde tek tip yöntem olarak “Ses Temelli Cümle Yöntemi”ni kullanmaları istenmiştir. Ancak öğretmenlerden okuma yazma gibi temel becerilerin kazandırıldığı birinci sınıflar için okuma yazma öğretim sürecine yönelik tek yöntemin kullanılmasının istenmesi, çağdaş eğitim anlayışına uygun bir yaklaşım değildir. Çünkü çağdaş anlayış, bireyin kendi deneyimleri ve düşüncesi sonucunda kendi bilgilerini oluşturmasını, bireysel farklılıkların dikkate alınmasını önemsemektedir. Bu bağlamda, öğrencinin sahip olduğu bilgi ve becerilerin dikkate alınması, farklı algılama ve öğrenme özelliğine sahip öğrenciler için farklı uygulamaların düzenlenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu olgu bizi çocukların farklı uygulamalara ve yöntemlere ihtiyaç duyabilecekleri gerçeğine ulaştırmaktadır. 5. SONUÇ VE ÖNERİLER Günümüzde etkin bir öğretim için yöntem zenginliğine gitme artık evrensel bir kural haline gelmiştir. Etkin bir öğretim için seçim yapılabilecek yöntem sayısı sınırsızdır. Çünkü öğretmenler kendi yaratıcılıklarını da katarak yeni yöntemler geliştirebilmektedir (Küçükahmet, 2000; 71). O halde okuma yazma öğretiminde öğretmen ya da akademisyen kim olursa olsun farklı yöntemler tasarlayarak alternatifler çoğaltılmalıdır. Bu süreçte araştırmacılara düşün en önemli görev bu yöntemlerin etkililiğini tartışmaktır. “Kelime Tabanlı Ses Öğretim Yöntemi” Türk dilinin yapısal özellikleri göz önünde bulundurularak, çağdaş eğitim anlayış ilkelerine göre geliştirilmiş, bir yöntemdir. Bu yöntemde alfabedeki 29 harfin öğretimi kelime eşleştirmesi yoluyla kelime grupları içinde hissettirilerek-öğretilir. Bu süreçte çocukların sesi somut halde algılayabilmelerini sağlayabilmek için, görsellerden ve kavram kartlarından yararlanılır. Eşleştirme sonrası seslere ulaşıldıkça bireşim çalışmalarıyla hece-kelime-cümlelere ulaşılır. Bu yöntem birinci sınıflarda okuma-yazma öğretiminde, farklı uygulama ve yöntemler denemek isteyen öğretmenler olabileceği düşüncesinden hareketle oluşturulmuştur. Dolayısıyla bu yöntem farklı uygulamalara ihtiyaç duyan çocukların bulunduğu sınıflarda okuma-yazmanın öğretilmesinde kullanılabilir. Ancak bu yöntem gibi herhangi bir yöntemin tek tip yöntemin kullanılması doğru değildir. Bu sebepten eğitim bilimlerindeki gelişmelere paralel olarak, MEB’in de desteğiyle okuma-yazma öğretimi konusunda yenilikler takip edilerek, farklı yöntemler geliştirilmeli/denenmelidir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 300 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 6. KAYNAKÇA Akınoğlu, O. (2011) “Öğrenme ve Öğretmede Yeni Yönelimler: Çoklu Zekâ Kuramı” Oral, B. (edit) Öğrenme Öğretme Kuram ve Yaklaşımları Ankara: Pegem A Yayıncılık Binbaşıoğlu, C. (1995) Eğitim Psikolojisi. Ankara: Yargıcı Matbaası Büyükkaragöz , S., Muşta, M. C., Yılmaz, H., Pilten, Ö. ( 2007). Öğretmenlik Mesleğine Giriş. Konya: Mikro Basım-Yayım-Dağıtım Çoban, A. (2011) “Öğrenme ve Öğretmede Yeni Yönelimler: Beyin Temelli Öğrenme” Oral, B. (edit) Öğrenme Öğretme Kuram ve Yaklaşımları Ankara: Pegem A Yayıncılık Erden, M. (1998). Öğretmenlik Mesleğine Giriş. İstanbul: Alkım Yayınları Erden, M. ve Altun, S. (2006). Öğrenme Stilleri. İstanbul: Morpa Kültür Yayınları Ltd. Şti. Karçkay, A. T. ve Aktuğ, S. (2011). “Öğrenme Kuramları ve Eğitime Yansımaları: Nörobiylojik Kuram” Oral, B. (edit) Öğrenme Öğretme Kuram ve Yaklaşımları Ankara: Pegem A Yayıncılık Kaya, Z. (2003) “Eğitimin Psikolojik Temelleri” Demirel, Ö ve Kaya Z. Mesleğine Giriş. Ankara: Pegem A Yayıncılık (edit) Öğretmenlik Köksal, N. (2007). “Beyin Temelli Öğrenme” Demirel, Ö. (edit). Eğitimde Yeni Yönelimler, Ankara: Pegem A Yayıncılık Küçükahmet, L. (2000). Öğretimde Planlama ve Değerlendirme. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Özden, Yüksel (1997) Öğrenme ve Öğretme. Ankara: Pegem Özel Eğitim ve Hizmetleri Özyurt, S (2000). Öğretmenlik Mesleğine Giriş. Adapazarı: Değişim Yayınları Saban, A. (2000). Öğrenme Öğretme Sürecinde Yeni Teori ve Yaklaşımlar. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Senemoğlu, N. (2006) Eğitim Bilimine Giriş: Eğitimin Psikoloji Temelleri. Sönmez, V (edit) Ankara: Anı Yayıncılık. s.119-150. Sever, S, Kaya, Z. ve Aslan, C. (2006). Etkinliklerle Türkçe Öğretimi. İstanbul: Morpa Kültür Yayınları Ltd. Şt. Sönmez, V. (2006) Eğitim Bilimine Giriş: Eğitimin Tarihsel Temelleri. Sönmez, V (edit) Ankara: Anı Yayıncılık. s.25-60. Sönmez, Veysel (2007). Öğretim İlke ve Yöntemleri. Ankara: Anı Yayıncılık Şişman, M. (2002). Öğretmenlik Mesleğine Giriş. Ankara: Pegem A Yayıncılık Taşdemir, M. (2007). Öğretim İlke ve Yöntemleri. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Temur, D. Ö. (2011). “Çoklu Zekâ Kuramı” Filiz, B. S (edit) Öğreme Öğretme Kuram ve Yaklaşımları Ankara: Pegem A Yayıncılık Yüksel, G. (2011). “Bilişsel Öğrenme Kuramı” Filiz, B. (edit) Öğrenme ve Öğretme Kuram ve Yaklaşımları Ankara: Pegem A Yayınclık 301 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research EYLEM ESASLI DİL ÖĞRETİM YÖNTEMİ ACT BASED LANGUAGE TEACHING METHOD Kısmet DELİVELİ Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Muğla, TÜRKİYE [email protected] ÖZET 5-6 yaş çocuklarının en büyük ihtiyaçlarından biri oyun ve harekettir. Bu sebepten uzun süren bilişsel çalışmalarda dikkatleri çabucak dağılabilir, öğrenme istekleri azalabilir. Dolayısıyla yoğun çaba ve dikkat gerektiren okuma-yazma gibi gerçekten çocuklar için yeni ve zor bir becerinin öğretilmesinde oyun ve hareketten yararlanılarak, çocuklarda öğrenme isteği uyandırılabilir ve dikkatlerini yoğunlaştırmaları sağlanabilir. Bu çalışmanın amacı okuma yazma öğretim sürecinde farklı yöntemler denemek isteyen öğretmenlere çocukların hareket ihtiyacını karşılayacağı düşünülen yeni bir yöntem önermektir. Bu amaç için “oyun çağı” çocuklarının özellikleri incelenerek “Eylem Esaslı Dil Öğretim Yöntemi” geliştirilmiştir. “Eylem Esaslı Dil Öğretim Yöntemi” ile okuma yazmanın öğretilmesinde dört aşama vardır. Bunlar; eylem aşaması, çözümleme ve bireşim aşaması ve değerlendirme aşamalarıdır. Buna göre; Eylem aşamasında öğretilecek eylem odaklı kelimeler seçilir. Komuta dayalı oyunlar oynatılarak, oyun sonrasında “aç, al, kaç, ekle, çek, seç, atla, sıçra, çıkar” gibi kelimelere ulaşılır. Oyun sırasında komut olarak kullanılan bu kelimeler, oyun bitiminde okutulup-yazdırılır. Örnek olarak, öğretmen sınıfa öğrenci sayısı kadar mektup zarfı getirir. “aç” komutuyla zarflar açılır. Zarfın içindeki kâğıtlar da “aç” komutuyla açılır ve kâğıtta yazılı olan “aç” kelimesi, öğretmenin elindeki “aç” kelimesiyle karşılaştırılır. Okuma ve yazma çalışmalarıyla kelimenin öğretimi tamamlanır. Çözümleme ve bireşim aşamasında, çözümlenmek üzere seçilen “aç” kelimesi “a-ç” şeklinde okunurken, seslere vurgu yapılır. Böylece “a” ve “ç” seslerine ulaşılır. Kelimeler çözümlendikçe ünlüler ve ünsüzler elde edilir. Bu aşamada en önemli hedef kısa sürede ünlülere ve işlek heceler oluşturulabilecek ünsüzlere ulaşmaktır. Bu çalışmada en basit ve çocuk dilinde oyun sırasında en çok kullanılan komutlar (eylem odaklı kelimeler) kullanılmıştır. Ayrıca yöntemde kelimelerin öğretilmesi ve çözümlenmesinde dört düzey belirlenmiştir. Buna göre, eylem odaklı kelimeler içinde; 1. Düzeyde, “Aa, Ee, Iı, İi” ünlüleri ile “Çç,Ll, Kk,Tt, Mm, Rr” ünsüzleri 2. Düzeyde, Oo, Öö, Uu,Üü” ünlüleri ile “Ss, Yy, Pp, Şş, Bb, Gg, Nn” ünsüzleri 3. Düzeyde “Vv, Cc, Zz, Dd, Ğğ” ünsüzleri 4. Düzeyde “Ff, Hh (Jj)” ünsüzlerinin öğretimi gerçekleştirilir. Yöntemin çözümleme ve bireşim aşaması girişiktir. Dolayısıyla çözümleme yoluyla bütün-parça, bireşim yoluyla parça-bütün ilişkileri düzeyler halinde incelenerek, bir arada kavratılmaya çalışılır. Özetle bu aşamada; Çözümleme yoluyla ünlüler ve ünsüzler elde edilir. Sesler kaynaştırılarak, açık ve kapalı heceler oluşturulur. Yeni kelimeler elde edilirken, kelimelerin farklı kullanımları da örneklendirilir. Elde edilen kelimelerin cümle kuruluşlarına örnekler verilir. Oluşturulan ilk cümlelerin de basit ve eylem esaslı olmasına özen gösterilir. Örnek olarak “Lale al, aç .” “Seçil ekle, çıkar. Kemal salça al.” Çocuklar Türkçenin sözdizimini kavradıkça ve seslerin sayısı artıkça, konuşma diline özgü cümleler oluşturulur. Örnek olarak “Babam eve geliyor.” “Annem yemek yaptı. “ “Kardeşim kekini yemiş. Sütünü içmiş.” Olay-konu sıralı resimlerle eylem odaklı basit metinler oluşturularak okutulup-yazdırılır. Örnek olarak “Güler ve babası markete gitmişler. Birlikte alışveriş yapmışlar. Güler iki kitap almış. Babası ise gazete almış. Birlikte eve dönmüşler….” Çocuklar okuma yazma çalışmalarında gelişme gösterdikçe, giderek daha kapsamlı metinler oluşturularak, okutulup-yazdırılır. Son olarak değerlendirme aşamasında öğrencilerin okuma-yazma yeterlilikleri ölçülür. Bireysel ve grup çalışmalarına yer verilerek, okuma ve yazmada yetersizlikler giderilmeye çalışılır. Anahtar Sözcükler: Oyun ve hareket, okuma ve yazma öğretimi, eylem esaslı dil öğretim yöntemi, eylem odaklı kelime, Türkçenin yapısal özellikleri, bilişsel, psikomotor ve duyuşsal gelişim KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 302 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ABSTRACT One of the biggest needs of 5-6 year old children is play and movement. Thus, they can be easily distracted by long lasting cognitive excercises and their learning desire can be broken. Thereby, learning desire can be builded up and their attention can be focused by benefiting from play and movement in teaching a new and hard skill for children such as reading-writing requiring intensive effort and attention. The purpose of the study is suggesting a new method proposed to face children’s needs of movement, to the teachers who want to try different methods in reading-writing process. For this purpose “Act Based Language Teaching Method” was developed by analysing the characteristics of “play time” children. There are four stages in teaching reading-writing with “Act Based Language Teaching Method”. These are; the stage of acting, solution, synthesis and evaluating. Act centered words are chosen in acting stage. Words such as “aç, al, kaç, ekle, çek, seç, atla, sıçra, çıkar” are reached after the play by making the children play games based on commands. For instance, teacher brings envelopes to the classroom for each student. The envelopes are opened with an “aç” command. The papers in the envelopes are also opened with “aç” command and the “aç” word written on the paper is compared to the “aç” word of teacher has. The teaching of the word is completed with reading and writing exercises. In solution and synthesis stages, the sounds are underlined while the “aç” word chosen for analysing is read as “a-ç”. Therefore, “a” and “ç” sounds are reached. The vowels and consonants are acquired as long as words are analysed. In this stage the most important goal is reaching to vowels and consonants which can form productive syllable in a short time. The most used basic commands in children language (act centered words) are used during the plays in this study. Besides, in teaching and analysing the words, four stages are determined. According to this, for act centered words; in 1. Stage, “Aa, Ee, Iı, İi” vowels and “Çç, Ll, Kk, Tt, Mm, Rr” consonants, in 2. Stage, “Oo, Öö, Uu, Üü” vowels and “Ss, Yy, Pp, Şş, Bb, Gg, Nn” consonants, in 3. Stage “Vv, Cc, Zz, Dd, Ğğ” consonants and 4. Stage “Ff, Hh (Jj)” consonants teaching are carried out. The solution and synthesis stages are elaborated. Therefore the complete-piece with solution and piece-complete with synthesis relationships are tried to make children comprehend by examining under levels. Briefly, in this stage, vowels and constants are acquired by solution. Open and closed syllables are formed integrating sounds. While new words are obtained, different usages of the words are exemplified. Examples are given for the building of the sentences of obtained words. It is taken pains in building first sentences for being basic and act based. For instance, “Lale al, aç.” “Seçil ekle, çıkar. Kemal salça al.”. As long as children comprehend the syntax of Turkish language, the sentences particular to conversation language are formed. For example, “Babam eve geliyor.” “Annem yemek yaptı. “ “Kardeşim keki ni yemiş. Sütünü içmiş.”. They are made read and write by forming act centered simple texts with eventsubject ordered pictures. For example, “Güler ve babası markete gitmişler. Birlikte alışveriş yapmışlar. Güler iki kitap almış. Babası ise gazete almış. Birlikte eve dönmüşler….”. As soon as children show developments on reading-writing excercises, they are made read and write with step by step comprehensive texts. Eventually, in the evaluating stage the students’ reading-writing proficiencies are assessed. The inadequacies in reading and writing are tried to be removed by giving a place to the individual and group practices. Key Words: Play and movement, reading and writing teaching, act based language teaching method, act centered word, the structural characteristics of Turkish language, cognitive, psychomotor and emotional development. 1. GİRİŞ Ülkemizde 2005 Türkçe programının yenilenmesiyle, okuma yazma öğretiminde “Ses Temelli Cümle Yöntemi kullanılmaya başlanmıştır (2005, Türkçe Programı). Ancak farklı yer ve zamanlarda, farklı veri toplama teknikleriyle yapılmış olan araştırmalar, Ses Temelli Cümle Yöntemi’nin olumlu yanları kadar uygulamada sorunlar olduğunu ortaya koymuştur (Tok, Tok ve Mazı, 2008; Karadağ ve Gültekin, 2007; Engin, 2006; Özsoy, 2006; Acat ve Özsoy, 2005; Sağırlı, 2005). Bu araştırmalar okuma ve yazma öğretimi konusunda farklı yöntemlerin araştırılarak, uygulanması düşüncesinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu nedenle bu çalışmada, “Eylem Esaslı Dil Öğretim Yöntemi” geliştirilmiştir. 303 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 2. YÖNTEM Öğretim sürecinde çocukların bilişsel, duyuşsal ve psikomotor özelliklerini bilmek çok önemlidir. Çünkü bilişsel, duyuşsal ve psikomotor alanların birbiriyle birbirlerine etkileri vardır ve öğrenme sürecinde bu alanların birbiriyle ilişkisinin kurulması gerekir. Oyunun çocuğun bilişsel, duyuşsal ve psikomotor gelişimini desteklediği bilinmektedir. Değerlendirildiğinde 5-6 yaş çocukları hala “oyun çağı”ndadır. Bu yaşlarda çocuğun en büyük ihtiyaçlarından biri oyun ve harekettir. Bu sebepten uzun süren bilişsel çalışmalarda bu yaş grubunun dikkatleri çabucak dağılabilir, öğrenme isteği azalabilir. Dolayısıyla yoğun çaba ve dikkat gerektiren okuma-yazma gibi gerçekten çocuklar için yeni ve zor bir becerinin öğretilmesinde oyun ve hareketten yararlanılarak, çocuklarda öğrenme isteği uyandırılabilir ve dikkatlerini yoğunlaştırmaları sağlanabilir. Bu düşünceden hareketle oyun ve hareketten yararlanılarak bu çalışmanın konusu olan yeni bir yöntem geliştirilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın amacı okuma yazma öğretim sürecinde farklı yöntemler denemek isteyen öğretmenlere çocukların hareket ihtiyacını karşılayacağı düşünülen yeni bir yöntem önermektir. Bu amaç için “oyun çağı” çocukların özellikleri incelenerek “Eylem Esaslı Dil Öğretim Yöntemi” geliştirilmiştir. 3. BULGULAR 3. 1. Oyun Dönemi Çocukların Özellikleri 3-6 yaşlar arası çocukluğun en önemli dönemidir ve bu döneme “oyun dönemi” adı verilmektedir. Oyun döneminde çocuk durmadan konuşup sorduğu gibi bıkmadan, sıkılmadan oyun oynar. Bu dönemde çocuklar yaşıtlarıyla oyun oynamaya ve paylaşmaya yatkındır. 3 yaşında büyük kaslar oldukça gelişmiştir. 4 yaşında küçük kas gelişiminin hızlı olduğu dönemdir ve bu dönemde oyun ve etkinlikler açısından çocuklar çok beceriklidir. Etkinlikleri çok yönlüdür (müzik, dans, şarkı, oyun, resim, kitap vb. ) 5 yaşında bedensel etkinlikler yoğundur. Bu yaş çocukları da çok devinimlidirler. Devinimli küme oyunları ile birlikte masa oyunlarına (kurgu oyuncaklar, boya biçim kavramları, bulmacalar) düşkündürler. 6 yaşında her türlü oyun ve etkinliğe yoğun olarak katılma isteği artar ve buna iş başarma isteği eklenir. Bu yaşlarda da beş yaşın oyun ve etkinlikleri devam eder. Bu nedenle 3-6 yaş çocukları söz konusu olduğunda oyun, biricik eğitim aracı ve yöntemi sayılmaktadır (Seyrek ve Sun, 2006; 10-28). Gelişim alanlarının birbiriyle ilişkisi vardır. Hareket gelişimi beden gelişimine paralel düşünülür ve bu iki gelişim birbirinden pek ayrılmaz. Sinir sistemi ve kasların gelişmesi hareket için gereklidir. Dil gelişimi ile zihinsel gelişim paralel ilerlemektedir. Zihinsel gelişim gibi sosyal, duygusal ve bedensel gelişim de dil gelişimi ile etkileşim halindedir. (Yangın, 2002; 15). Bilişsel açıdan hangi yaşta olursa bireysel farklılıklar vardır. Ancak cinsiyet farkı yoktur. Sosyo-ekonomik durum bilişsel gelişime etki eder. Algı kavramı, dil, bellek, problem çözme, zekâ vb ögeler bilişsel süreçler içinde incelenmektedir. Algı gelişimine temel olan olgunlaşma ve öğrenme 3-6 yaşlarda hızlı gelişme göstermektedir. Bu yaşlarda algı gelişimi, seçicilik, ayırt etme, nesne değişmezliği ve nesne kalıcılığının öğrenilmesi, ben merkeziyetçilikte azalma şeklinde incelenir. Seçicilik önemli olan uyarıcıya öncelikle yönelmedir. Ayırtetme önceleri bir bütün olarak bir nesne ya da durumun zamanla parçalarını, ayrıntılarını, özelliklerini algılamadır (Poyraz ve Dere, 2003; 27-37). KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 304 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Piaget’e göre, çocuklar dış dünyayı kendilerine göre yorumlayarak ve algılamaya çalışmaktadırlar. Piaget gibi dil gelişimi ve bilişsel gelişim alanı ile ilgilen psikologlar çocuğun, nesne ve olguları kavrayış biçiminin toptan ve genel bir nitelik taşıdığını savunmuşlardır. Gestalt psikolojisinin de hareket noktası budur. Bu nedenle çocuklar nesne ve olayların belirgin özelliklerine bakarak, bir bütün halinde ve toptan algılamaktadırlar. (Binbaşıoğlu, 2004; 29-30). O halde çocukların dünyayı anlamalarına yardımcı olacak temel kaynakları sağlamak gerekir. Bu yönlendirme doğrudan okuma yazma etkinlikleri yerine, okuma yazma becerilerini geliştiren bağlamsal oyun ortamları planlamakla gerçekleştirilebilir (Sevinç, 2006; 138). Dolayısıyla okuma yazma öğretimi oyunlaştırılarak gerçekleştirilmeli ve bu süreçte çocuğun kavrayış özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Öte yandan, çocuğun dünya ile ilgili bilgisi, anlama yeterlilik ve kapasitesi kelime dağarcığı ile ölçülebilir. Çünkü çocuk dünyayı, bildiği kelime sayısı kadar bilir ve kendisini bu bildiği kelime sayısıyla ifade eder (Flood, 2003; akt. Yıldız ve diğerleri, 2010; 31). Buna göre; 2 yaşındaki bir çocuğun repertuarında yaklaşık 200-300 kelime vardır 3 yaşına geldiğinde artık kelimelerle (900-1000 kelime) oynayabilir düzeye gelir. 4 yaşında çocuklar artan kelime repertuarıyla (1500-2000) oldukça çok soru sorarlar (niçin, nasıl) ve karmaşık cümle yapılarını kullanırlar. Gramer yapılarının % 90’ını 5-6 yaşlarında kullanabilir düzeye gelirler. Öyle ki duygularını rahatça ifade etmeye başlarlar ve 2-3 bin konuşma, 20-24 bin anlamaya dayalı kelime hazinesine sahiptirler (Özbay, 2004; 95). Duygusal gelişim bakımından değerlendirildiğinde; bir öğretim görevinin öğrencide yarattığı duygu, onun öğrenmesinin en önemli etkenidir. Bu yüzden öğrencinin duygusal sistemi, en az devinimsel ve bilişsel sistemleri kadar önemlidir. Çünkü insanın duygusal alt sistemi, devinimsel ve bilişsel alt sistemleri ile içi içe birlikte çalışır. Duygusal sistem, duyu sistemleri yolu ile çevreden fizikler (etki, uyaran, girdi) güçler alır. Bunları algılayarak kendi duygusal gücüne ve işleyerek de değişik türde duygulara dönüştürür (Başaran, 2000; 96). İlk çocukluk dönemi de denilen 3-6 yaşlar arasında çocuklar çevreleriyle sosyal ilişkiler kurabilirler. Doğru ve yanlışı birbirinden ayırmaya ve vicdan geliştirmeye başlarlar. Akran gruplarıyla oyun oynamaya isteklidirler (Erden, 1998; 104). Bu yaşlarda çocuklar için oyun ortamı duygusal ilişkilerin başladığı yerdir. Çünkü çocuk oyun yolu ile arkadaşlık kurma, cinsel rolünü kavrama, hak ve özgürlüklere saygılı olma, yardımlaşma, paylaşma, kazanma, kaybetme gibi birlikte yaşamanın gerektirdiği pek çok konuyu öğrenmekte (Poyraz, 2003; 41) dolayısıyla dil ve iletişim becerilerini geliştirerek, sosyalleşmektedir. 3. 2. Eylem Esaslı Dil Öğretim Yöntemi Nedir? Çocuk yaşamın ilk yıllarında “zevk ilkesine” göre yaşar. Eğitimin amacı da zevk ilkesinden gerçeklik ilkesine geçişi sağlamaktır. Çocuğun yaşı ilerledikçe gerçeklik ilkesi önem kazanır ve çocuk kendini bulunduğu ortama uydurabilmek için beklemesi gerektiğini öğrenir. Çocuğun okula başladığı yıllar yaşamının en kritik devresidir. Duygusal yönden çocuğun bu yeni ortama uyum sağlaması son derece önemlidir. Bu nedenle çocuk okul ortamında fazla zorlanmamalı, oyun ve öğrenme ya da başka bir deyimle oyunla öğrenme yöntemleri kullanılmalıdır. Çünkü oyun çocuğun ortama uyumunu kolaylaştırmaktadır (Özdoğan, 2004;14-15). Bu bağlamda “Eylem Esaslı Dil Öğretim Yöntemi” çocuğun okul ortamına uyumunu sağlamayı ve oyun etkinlikleriyle 5-6 yaşındaki çocuklara okumayı yazmayı öğretmeyi hedefleyen bir yöntemdir. Bu yöntem, ilkokuma yazma öğretim sürecinde farklı yöntemler denemek isteyen öğretmenlere önerilmektedir. Buna göre, bu yöntem uygulamalarıyla çocuğun oyun ve hareket ihtiyacı karşılanarak, öğrenme süreci eğlenceli hale getirilmeye ve kolaylaştırılmaya çalışılır. 305 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Yöntem uygulamaları eylem odaklıdır ve bu uygulamalarla öğrenme isteği uyandırılmaya çalışılır. Okuma yazma öğretimine geçmeden hazırlık aşamasında; sözcük oyunları, dil geliştirici oyunlar, gözlem oyunları, ifade oyunları, arama oyunları ile müzikli oyunlar oynatılır. Hazırlık çalışmaları okul öncesi dönemden başlayarak, birinci sınıflarda birkaç haftaya kadar sürdürülür. Hazırlık süresi sınıftan sınıfa farklılıklar gösterebilir. Sözcük oyunları, çocukların dil gelişimlerine katkıda bulunan, devinimli oyunlardan sonra oynanan oyunlardır. Dil geliştirici oyunlar da çocukların yeni sözcükler öğrenmesine, düzgün cümleler kurabilmesine katkısı olan oyunlardır. Genellikle parmak, el, kol ya da bacak gibi vücudun belli bölümlerini kullanarak oynanan oyunlar da bu gruba girer. Her ikisi de malzeme gerektirmediği için her yerde oynanabilir. Gözlem oyunları çocuğa öncelikle gözlem yapmayı öğretir. Dolayısıyla çocuk tahmin ve taklit yeteneğini, hızlı düşünme becerisini geliştirir. Bu tür kolay temin edilen malzemelerle oynandığı için tercih edilen oyunlardır. İfade oyunları da gözlem ve taklide dayalıdır. Dolayısıyla çocuğun taklit yeteneğini ve dramatizasyon yeteneğini geliştirirken, küçük ve büyük kas gelişimine katkıda bulunur. Bu oyunlarda genellikle malzeme gerektirmez. Çocuk vücudunu malzeme olarak kullanır. Parti oyunları da zıplama, el çırpma, alıp kaçma eylemlerini içerir. Bu oyunlar da çocuğun taklit yeteneğini, büyük ve küçük kas gelişimini destekler. Arama oyunlarını oynarken çocuklar, sessiz hareket edebilmeyi gözü kapalıyken sesleri dinleyerek sesleri algılayabilmeyi, hızlı hareket edebilmeyi ve gözlem yapabilmeyi öğrenirler (Çetin, 2006; 6-93). Müzikli oyunlar, ise hem hareket hem ritim duygusu hem de çocukların çok yönlü gelişimlerine katkıda bulunan oyunlardır. Bu oyunlar çocukların dil ve zihin gelişimine katkıda bulunurken, yaratıcılıklarını destekler. Ayrıca duygusal gelişimlerini desteklerken, çocuğun sosyalleşmesini ve iletişim becerilerinin artmasını sağlar (Işıltan ve diğerleri, 5; 2006). Oyunlar sırasında çocukların el parmak kaslarını geliştirici etkinlikler (kesmeyaştırma-katlama-boyama-hamur yoğurma ve çizgi çalışmaları vb) ile görsel okuma (resimleri yorumlama, tahmin edilebilir hikâye kitaplarını okuma) çalışmalarına yer verilir. Okuma yazma öğretimine geçilirken ise, ilk işlem basamaklarında harekete/eyleme dayalı fiil soylu kelimeler seçilerek, komuta dayalı oyunlar oynatılır. Örnek olarak “aç, al, kaç, ekle, çek, seç, atla, sıçra, çıkar, mele (kuzu gibi), çömel, otur, kalk, çek, bul, böl, dinle, sus” gibi komutlardan hangisi seçilmişse oyun sırasında bu komutlar tekrarlanarak, bu komutlara çocukların dikkati çekilir. Oyun sonrasında ise oyunda, eylem odaklı hangi kelime kullanılmışsa, bu kelime okutulup-yazdırılır. Komutlar şeklinde oynanan oyun sırasında dikkat çeken bu kelimeler, “aç” “al” şeklinde birer birer kullanılabileceği gibi, ikişerli gruplar halinde “aç-al” “ çek-çıkar “ “girgeç” şeklinde de kullanılabilir. Bu süreci eğlenceli hale getirmek için, öğretmenler bu komutlara uygun kısa senaryolar hazırlayarak, öğrencilerin canlandırmalarını isteyebilir. Oyun sonrası öğrenilen ve yeterince tekrar edilen “eylem odaklı kelimeler” çözümlenerek, seslere; ses yoluyla hecelere/kelimelere/cümlelere ulaşılır. Böylece kısa sürede kelimeler ve cümleler elde edilmeye; bu cümlelerle de metinler oluşturulmaya çalışılır. Bu süreçte anlam ikinci plana itilmez. Uygulamalar sırasında öncelikle “bütün-parça” ilişkileri incelenerek “kelime, hece ve ses”in ne olduğu örneklerle açıklanırken, çözümleme sonrası, ses yoluyla “hece, kelime, cümle” oluşturuldukça, “parça, bütün” ilişkilerinin kavratılması amaçlanır. 3. 3. Eylem Esaslı Dil Öğretim Yöntemi Uygulama Basamakları Bu yöntem ile okuma ve yazmanın öğretilmesinde üç aşama vardır. Bunlar; eylem aşaması, çözümleme aşaması-bireşim aşaması ve değerlendirme aşamalarıdır. Bu aşamaların hepsi eylem odaklıdır ve ilk üç aşama birbiriyle girişik olarak ele alınır. Yani eylem aşaması KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 306 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research devam ederken, çözümleme aşamasına geçilebilir. Benzer şekilde, çözümleme sonrası bireşim çalışmaları devam ederken, eylem aşamasına dönülebilir. Ancak son aşama olan değerlendirme aşamasında, ilk üç aşamada öğrenilen bilgi ve beceriler bir bütün olarak değerlendirilerek, çocukların okuma-yazma yeterlilikleri gözden geçirilir. 3. 3. 1. Eylem aşaması Bu aşamada öğrenilecek eylem odaklı kelimeler oyun yoluyla elde edilir. Öğrenilen kelimeler gruplandırılarak sınıf panosuna asılır. Sayıları arttıkça “aç, al, ekle, çek, çıkar, atla” gibi kelimelerin okunuş ve yazılışları yeterince tekrar edilir. Örnek Uygulama: Öğretmen, sınıfa öğrenci sayısı kadar kapalı mektup zarfları getirir. Kendi elinde de bir zarf bulunmaktadır ve bu zarfın içinde bütün öğrencilerin görebileceği büyüklükte bir kâğıda yazılı halde olan “aç” kelimesi mevcuttur. Sınıfın “aç” komutuyla öğretmen önce zarfı, sonra, içindeki kâğıdı açarak, “aç” kelimesini bulur ve sesli olarak okuyarak, sınıftaki tahtaya asar. Oyunun devamında öğrencilere, öğretmen komut vererek, önce zarfı, daha sonra kâğıtlarını açmalarını ister. Yani çocuklar öğretmenin “aç” komutuyla zarflarını ve kâğıtlarını açmaya başlarlar. Zarftaki kâğıtların bazılarının içinde “kuş, çiçek, araba” resimleri bulunmaktadır. Ancak joker olarak belirlenen zarftaki kâğıtta “aç” kelimesi mevcuttur. Öğretmeni gibi aç kelimesini bulan öğrenci “aç” kelimesini göstererek, okur. Tahtada öğretmenin astığı “aç” kelimesiyle karşılaştırarak, sınıfa okutur. Böylece bu anahtar kelime oyun süresince sık sık tekrar edilerek farkındalık yaratılır. Oyun sırasında tekrar edilen “aç” kelimesi tahtaya ve defterlere yazılarak okunup-tekrar edilir. Eylem odaklı kelime bulunduktan sonra, bu kelimelerin cümle içinde kullanımlarına örnekler verilerek (Emre zarfını aç. Ayşe mektubunu aç. Emel kalemini aç.) Türkçenin sözdizimi sezdirilmeye çalışılır. Bu süreçte öğretmen cümle içinde kelimelerin dizilişine, kelime içinde hecelerin varlığına dikkat çeker. Kelimelere dikkat çekerken bu kelimelerin çekim (kalem-kalemi-kalemini-kaleme) ve yapım (kalem-kalemlik) ekleriyle farklı söylenişlerine örnekler isteyerek, çocukların kelime dağarcığı zenginleştirilmeye çalışır. 3. 3. 2. Çözümleme ve Bireşim Aşaması Çözümleme sürecinde ilk öğretilen “aç” kelimesiyle başlanarak, ünlü ve ünsüz seslere ulaşılması hedeflenir. Öğretmen oyunlaştırarak o gün çözümlenecek kelimeyi öğrencilerle birlikte sınıftaki “eylem panosu” adı verilen panodan seçer. Çözümlenecek kelime “aç” kelimesi “a-ç” şeklinde okunurken, seslere vurgu yapılır. Böylece “a” ve “ç” seslerine ulaşılır. Kelimeler çözümlendikçe, ünlüler ve ünsüzler tablosu hazırlanarak, bu tabloya ayrı ayrı sesler yazılarak, sınıfın bir köşesine asılır. Kelimeler ve sesler öğrenildikçe de tekrar çalışmalarıyla öğrenilenler pekiştirilir. Bu süreçte çocuklara bütün-parça ilişkileri kavratılmaya çalışılır. Çocuklar bütünparça ilişkilerini kavradıkça, ikili gruplar halinde verilen ve yeterince tekrar edilen kelimeler çözümlenerek, benzerlikler ve farklılıklara vurgu yapılarak yeni seslere ulaşılır. Görsel hafızadan yararlanmak için ise elde edilen bu sesler de ünlüler ve ünsüzler tablosunda gruplandırılarak yeri geldikçe hece oluşturma sürecinde kullanılır. Bu süreçte en önemli hedef kısa sürede ünlülere ve işlek heceler oluşturulabilecek ünsüzlere ulaşmaktır. Bu çalışmada en basit ve çocuk dilinde oyun sırasında en çok kullanılan komutlar (eylem odaklı kelimeler) kullanılmıştır. Ancak öğretmenler kelimeleri oluşturmak ya da sese ulaşmak için kendileri daha etkili olduğunu düşündükleri eylem odaklı farklı kelimeler seçebilir ya da düzeylerde kullanılan kelimelerin sayısını azaltıp-çoğaltabilirler. 307 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Bu yöntemde eylem odaklı kelimelerin öğretilmesi ve çözümlenmesinde dört düzey belirlenmiştir. Bu düzeylerde, kelime eylem aşaması, çözümleme aşaması ve bireşim aşamalarına yönelik uygulamalar girişik olacak şekilde ele alınır. Örnek olarak 1. Düzeydeki kelimelerin öğretimi tamamlandığında, çözümlemelerine başlanırken, bir taraftan da 2. Düzey kelimelerin öğretimine geçilir. 2. Düzey kelimeleri tamamlanıp çözümleme ve bireşim çalışmalarına geçilirken, 3. Düzey kelimelerin öğretimine başlanır. Bu işlem bütün düzeylerde hedeflenen seslere ulaşılıncaya kadar devam ettirilir. Tablo 1. Kelimelerin Öğretimi ve Hedef Ünlü/Ünsüz Ses Sırası Düzeyler Ünlüler Kelimeler 1. Düzey “aç, al, ekle, çek, çıkar, sar, mele, it, atla” Aa, Ee, Iı, İi 2. Düzey Oo, Öö, Uu,Üü 3. Düzey 4. Düzey “kalk-otur-çömel, otur-sar, oku-söyle, söyleyap, ara-koş, bak-bil ya da bul-böl, gel-görgir, getir-götür kaç-saklan, sevin-üzül-ütüle” “al-ver, sor-cevapla, sevin-üzül, yüz-yaz-çöz, konuş-dinle, sus-bağır” “üfle-ofla, zıpla-hopla” Ünsüzler Çç,Ll, Kk,Tt, Mm, Rr Ss, Yy, Pp, Şş, Bb, Gg, Nn, Bütün ünlüler Vv, Cc, Zz, Dd, Ğğ Bütün ünlüler Ff, Hh (Jj) Tablo 2. Birinci Düzey Kelime Çözümlemeleri ve Bireşim Çalışmaları 1. Düzey Kelimeler Hedef Sesler ve Heceler Bireşim Çalışmaları aç (a-ç) al (a-l) çek (ç-e-k) it (i-t) Aa-Çç, aç, ça, Ll, al,la Ee-Kk, ak, ek, İi-Tt, at, it, ta, ti, mele (m-e-l-e) Mm, ma, me, mi, (olumsuzluk eki -ma-me) (-mak-mek mastar ekleri), (iyelik ekleri –m, em, mem) (gereklilik kipi-meli,) çıkar (ç-ı-k-a-r) Çç, aç, eç, iç, ıç, ça, çe, çı, çi (iyelik ekleri -r ır, ım,) (-gereklilik kipi: malı) çaça (hece tekrarlı yapı) lala (hece tekrarlı yapı) çal ek, eke, ka, kal, ke, kel, kelek ta, taç, ataç, ça, çat, çi, çit, iç, çil, çe, çek, ke, kaç, kaç, ke, keçi,çi, çiçek, et, eti, etli, katil, atla, etli, çile, lale (Lale) çilek, çilekli, çileli, kil, kilit, Ali, “Ali çilek al. Ali lale al. Ali kiliti aç. Lale atla….” Emel, emi, çim, çam, tam, atam, ele, elli, Kamil, Kemal, mal, mala, elma, alma, çekim, açma, içme, kaçma, atma, atmam, kaçmam, içmem, almam, Ekim, mil, ellemek, çekmek, çakmak, almak, içmek, açmak, atmak, itmek, melemek, kelime, elime, ilmek, ekmek, akmak, emmek, elemek, çekmek, çakmak, çilemek, içim, ele, elerim, çekil, çekilirim,… “Kemal elma alma. Emel tamamla. Ali içmemeli…..” akıl, akıllı, kemir, kemirmek, altı, katıl, katılmak, atlı, alır, eler, çıkmak, çıkarmak, çakır, çakar, çalı, açıl, katıl, kalır, katır, kıtır, Itır, ılık, allık, açım, açı, açılır, katılır, katılır, çıkar, alırım, çıkarım, çıkmalı, almalı, katılmalı, çıkarmalı…. “Kemal altı elma alır. Emel katıl. Lale çıkarmalı…..” Çözümleme ve bireşim çalışmaları sırasında; kelime çözümlemesi sonucu elde edilen seslerle hecelerin/kelimelerin/cümlelerin oluşumları incelenir. Ünlü sesler tamamlandıkça ve ünsüz seslerin sayısı arttıkça kapalı ve açık heceler, hecelerle yeni kelimeler ve cümleler oluşturularak (Ali elma al. Emel altı elma alır. Ekmek alırım. Elimi çekerim.) daha kapsamlı bireşim çalışmalarına geçilir. Böylece çözümleme ve bireşim yoluyla Türkçenin ses olayları, KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 308 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research yapısal özellikleri ile sözdizimi sezerek kavratılmaya çalışırken; okuma ve yazma faaliyetleri, dinleme, konuşma, görsel okuma ve görsel okuma alanlarıyla bütünleştirilir. Yöntemin çözümleme ve bireşim aşaması girişiktir. Dolayısıyla çözümleme yoluyla bütün-parça, bireşim yoluyla parça-bütün ilişkileri düzeyler halinde incelenerek, bir arada kavratılmaya çalışılır. Özetle bu aşamada; Çözümleme yoluyla ünlülerle ünsüzler elde edilir. Sesler kaynaştırılarak, açık ve kapalı heceler oluşturulur. al-el-ıl-aç-eç-ıç-ak-ek-ık-at-et-ıt-em-ım-im-as-es-ıs-is la-le-lı-ça-çe-çı-ka-ke-kı-ta-te-tı-ma-me-mı-sa-se-sı-si Hecelerin kaynaştırılmasından yola çıkılarak ya da kelime sonuna yeni ses ya da hecelerin eklenmesiyle yeni kelimeler elde edilir. al-alalım-aç-açalım-kaç-kaçalım-saç-saçalım-iç-içelim-it-telim-at-atalım- kal-kalalım sal-salla-kas-kaslı-kul-kulak-kus-kusma-kıs-kısma--salça-mala-olta-atlı-otlu-otlak-altı kalmak-açmak-içmek-saçmak-itmek-atmak-otlamak-kısmak-kusmak-sallamak Elde edilen kelimelerin cümle kuruluşlarına örnekler verilir. Çocukların cümleyi somut bir şekilde kavramalarını sağlayabilmek için, elde edilen ilk cümlelerin de basit ve eylem odaklı olmasına özen gösterilir. Çocuklarla birlikte oluşturulan bu cümleler eyleme dönüştürülerek, canlandırılır. Örnek olarak “Lale, oku, söyle.” “Seçil ekle, çıkar.” Çocuklar Türkçe’nin sözdizimini kavradıkça ve öğrendikleri ünsüz seslerin sayısı artıkça, konuşma diline özgü cümle kuruluşlarına yer verilir. Örnek olarak konuşma diline özgü “Kemal kapıyı aç. Babam eve geliyor.” şeklinde cümle örnekleri okunarakyazdırıldıktan sonra, çocuklar cümleleri eyleme dönüştürüp, canlandırırlar. Çocuklarla birlikte eylem odaklı basit metinler oluşturularak canlandırılır. Örnek olarak “Güler ve babası markete gitmişler. Birlikte alışveriş yapmışlar. Güler iki kitap almış. Babası ise gazete almış. Birlikte eve dönmüşler….” Benzer şekilde olay-konu sıralı resimler gösterilerek, çocuklarla birlikte bu resimlerdeki eylemlere uygun cümleler oluşturularak, okutulup-yazdırılır. Çocuklar okuma ve yazma çalışmalarında gelişme gösterdikçe giderek daha kapsamlı metinler oluşturularak, okutulup-yazdırılır. 3. 3. 3. Değerlendirme Aşaması Bu aşamada öğrencilerin okuma-yazma yeterlilikleri ölçülür. Bireysel ve grup çalışmalarına yer verilerek, okuma ve yazmada yetersizlikler varsa giderilmeye çalışılır. Bu aşamada çocukların okur-yazarlık düzeyine erişebilmelerini sağlayabilmek için tamamlayıcı eğitim çalışmaları gerçekleştirilirken; müzikli oyunlar, rontlar, canlandırmaya dayalı oyunlar ve eğitsel oyunlar ile drama çalışmalarına yer verilir. Üst düzey değerlendirmeler için, metin çalışmalarına geçilir ve bu çalışmalar sırasında da oyunlara çokça yer verilerek, çocukların anlama ve anlatım becerilerinin geliştirilmesi hedeflenir. 4. YORUM VE TARTIŞMA Her çocuğun fiziksel yapısı ve gelişim hızı, onun ne yapacağının ve ne öğreneceğinin sınırını çizmektedir. Öğrenme ile gelişim arasında sürekli bir etkileşim söz konusudur. Özetle öğrencinin gelişim özelliklerinin incelenmesi, başarılı bir öğretimin gerçekleştirilmesi için önemlidir (Çelenk, 2006; 18). 0-6 yaşlar çocuğun gelişim hızı ve öğrenme kapasitesinin en yüksek olduğu kritik yıllardır. Bu yıllarda temeli atılan beden sağlığı ve kişilik yapısının, ileri yaşlarda yön değiştirmeden daha çok aynı yönde gelişme şansı daha yüksektir. Çocuğun kendini tanıması ve kendi yeterliliklerinin ve geliştirilmesi gereken yönlerinin farkına varması büyük ölçüde bu 309 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research dönemde gerçekleşir. Bu dönem aynı zamanda diğer insanlar ve toplumsal kurullarla ilk tanışmanın gerçekleştiği dönemdir (Unutkan, 2006; 43). Çağdaş eğitim anlayışı çocuğun oyun oynarken öğrenmesini hedeflenmektedir. Çünkü oyun sayesinde öğrenilecek konuya çocuğun dikkati yoğunlaşmakta, eğlence ihtiyacı da karşılanabilmektedir. Oyunun, çocuğun kendisini ve duygularını ifade edebildiği, yeteneklerini, dil, zihin, sosyal ve duygusal becerilerini geliştirebildiği görüşü günümüzde neredeyse bütün eğitimciler tarafından kabul edilmektedir. Bu nedenle “oyun çağı” denilen bir dönemde içinde değerlendirilen 5-6 yaş çocuklarına okuma yazma öğretilirken; öğrenme süreci oyunlaştırılmalı ve çocukların oyun ihtiyacı karşılanabilmelidir. 5. SONUÇ VE ÖNERİLER Bu çalışmada, 5-6 yaş çocuklarının bilişsel, psikomotor ve duyuşsal özellikleri dikkate alınarak, çocukların oyun ve hareket ihtiyacını karşılayacak etkinliklere göre tasarlanmış, yeni bir yöntem geliştirilmeye çalışılmıştır. Buna göre “Eylem Esaslı Dil Öğretim Yöntemi”ne yönelik uygulamalarla, çocukların oyun ve eğlence ihtiyaçlarını karşılanacağına ve hem de öğrenmeye daha hazır ve hevesli hale geleceğine inanılmaktadır. Bu yöntem uygulamalarının Türkçe’nin yeterince konuşulmadığı bölgelerde, okumayazmaya yönelik beceriler kadar, dinleme, konuşma, görsel okuma ve görsel sunu gibi temel dil becerilerini geliştirmede de etkili olabileceği düşünülmektedir. Dolayısıyla “Eylem Esaslı Dil Öğretim Yöntemi”, okuma-yazma öğretiminde alternatif yöntem arayışında olan öğretmenlere önerilmektedir. 6. KAYNAKÇA Acat, B. ve Özsoy, U. (2005), “Ses Temelli Cümle Yöntemi’yle İlk Okuma Yazma Öğretiminde Karşılaşılan Güçlükler”, Gazi Üniversitesi Ulusal Sınıf Öğretmenliği Kongresi Bildiri Kitabı, 1 Cilt, Kök Yayıncılık, Ankara. Başaran, İ. E. (2000) Eğitimin Psikolojik Temelleri: Eğitim Pisikolojisi. Ankara: Feryal Matbaası Binbaşıoğlu,C. (2004). İlkokuma ve Yazma Öğretimi (5. Baskı). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Şti Çelenk, S. (2006). Etkinlik Temelli İlkokuma ve Yazma Öğretimi. İstanbul: Morpa Kültür Yayınları LTd. Şt. Çetin, F. (2006) Okul Öncesi Çocukları İçin 90 Yeni Oyun: EBESİN, İstanbul: Morpa Kültür Yayınları Ltd. Şti. Engin, G. (2006), “İlk Okuma Yazma Öğretimi Uygulamalarında Öğretmen Görüşleri ve Yaşanan Sorunlar”, Gazi Üniversitesi Ulusal Sınıf Öğretmenliği Kongresi Bildiri Kitabı, 1 Cilt, Kök Yayıncılık, Ankara Erden, M. (1998) Öğretmenlik Mesleğine Giriş. İstanbul: Alkım Yayınları Işıltan, U. Özdemir, M. A, Özdemir, S. Öztürk, A. Acay, S. Tercanlı, C (2006). Müzikli Çocuk Oyunları, İstanbul: Morpa Kültür Yayınları LTd. Şti. Karadağ, R. ve Gültekin, M. (2007). İlkokuma Yazma Öğretiminde Çözümleme ve Bireşim Yöntemlerinin Etkililiğine İlişkin Öğretmen Görüşleri, Egitimde Kuram ve Uygulama, 3 (1), 102-121. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 310 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research MEB Türkçe Programı (2005). İlköğretim Türkçe Dersi 1-5. Sınflar Türkçe Öğretim Programı. Ankara: Milli Eğitim Basımevi Özbay, Y. (2004). Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi (5. Baskı) Anara: Pegem A Yayınları Özdoğan, B. (2004) Çocuk ve Oyun. (Genişletilmiş 4. Baskı). Ankara: Anı Yayıncılık Özsoy, U. (2006). “Ses Temelli Cümle Yöntemiyle Okuma Yazma Öğretiminde Karşılaşılan Güçlükler”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Eskişehir: Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Poyraz, H. (2003). Okul Öncesi Dönemde Oyun ve Oyuncak (2. Baskı) Ankara: Anı Yayıncılık Poyraz, H. ve Dere. H. (2003). Okul Öncesi Eğitimin İlke ve Yöntemleri (2. Baskı) Ankara: Anı Yayıncılılık Sevinç, M. (2006). Erken Çocukluk Gelişimi ve Eğitiminde Oyun. İstanbul: Morpa Kültür Yayınları LTd. Şt. Seyrek, H ve Sun, M. (2006). Okul Öncesi Eğitiminde Oyun. İzmir: Müzik Eserleri Yayınları Tok, Ş. Tok, T. ve Mazı, A. (2008). İlkokuma Yazma Öğretiminde Çözümleme ve Ses Temelli Cümle Yönteminin Değerlendirilmesi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, 53, 123-144. Unutkan, Ö. P. (2006). Okul Öncesinde İlköğretime Hazırlık İstanbul: Morpa Kültür Yayınları LTd. Şti. Yangın, B. (2002). Kuramdan Uygulamaya Türkçe Öğretimi. Ankara: Dersal Yayıncılık Yıldız, C. Okur, A. Arı, G. Yılmaz, Y. (2010) Yeni Öğretim Programına Göre Kuramdan Uygulamaya Türkçe Öğretimi (5. Baskı) Ankara: Pegem A Yayıncılık 311 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research GENİŞ YÖNELİMLİ OKUMA YAZMA ÖĞRETİM YÖNTEMİ BROAD ORIENTED LITERACY TEACHING METHOD Kısmet DELİVELİ Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Muğla, TÜRKİYE [email protected] ÖZET Okuma yazma öğretiminde öğrencilerin gelişim özelliklerinin dikkate alınmasına ve Türk diline özgü farklı yöntemlerin geliştirilerek-denenmesine gerek vardır. Bu amaç için, bu çalışmada “Geniş Yönelimli Okuma Yazma Öğretim Yöntemi” geliştirilmiştir. Yöntem geliştirilirken, okuma yazma öğretimi konusunda görüş ve uygulamalar incelenerek, yapısalcı eğitim anlayış ilkeleri göz önünde bulundurulmuştur. Buna göre, yapısalcı anlayış, bireyin kendi deneyimleri ve düşüncesi sonucunda kendi bilgilerini oluşturması anlayışına dayanır. Bu anlayış öğrencinin sahip olduğu bilgi ve becerilerin dikkate alınması gerektiğini savunur. Dolayısıyla öğrenme sürecinde çocukların aktif olabilecekleri, gerçek deneyimler yaşayabilecekleri ya da deneyerek bilgiye ulaşabilecekleri uygulamalara ağırlık verilmesini önemser. Bu yöntem ile okuma ve yazmanın öğretiminin dört aşamada gerçekleştirilmesi düşünülmektedir. Bunlar; hazırlık, cümle oluşturma aşaması, çözümleme ve bireşim aşaması ve serbest okumaya geçiş aşamalarıdır. Yöntemin amacı, anlamdan uzaklaşmadan okumayı ve yazmayı öğretmek ve bu süreçte çocukların Türk dilinin yapısal özelliklerini sezerek öğrenmelerini sağlamaktır. Buna göre; Hazırlık aşamasında, çocukların hazır bulunuşluk düzeyleri dikkate alınarak, dinleme, konuşma, okuma ve yazma, görsel okuma ve görsel sunu etkinlikleriyle temel becerileri geliştirilmeye, ünlü ve ünsüzler hissettirilmeye çalışılır. Cümle oluşturma aşamasında, kelime yoluyla anlamlı yapı bütünü olan cümlelere ulaşılır. Türkçenin sözdiziminin kavratılmaya çalışıldığı bu aşamada, kelime öğretiminde “özne-tümleç-yüklem” sırası izlenir. Öncelikle sekiz ünlünün öğretileceği ve farklı cümlelerde özne olarak kullanılabilecek “Ali, Emel, Itır, İrem, Oya, Öner, Ufuk, Üstün” kelimeleri okutularak-yazdırılır. Kelime okutulup yazdırılırken, kelimenin hece ve seslerine vurgu yapılır. Yeterince hissettirildikten sonra “Aa, Ee, Iı, İi, Oo, Öö, Uu, Üü” sesleri okutularak-yazdırılır. Öznelerden sonra, öznelere eklenecek ve tümleç olarak kullanabilecek kelimeler belirlenerek, okutulup-yazdırılır. Benzer şekilde kelimeler içinde ünsüz seslerin okunuşlarına da vurgu yapılarak, ünsüzlerin yazılış yönleri kavratılmaya çalışılır. Son olarak yüklem olarak kullanılabilecek kelimeler öğretilir. Kelimelerle “özne-tümleç-yüklem” sıralamasına uygun olarak cümleler oluşturulurken, çocuklar farklı cümleler kurma konusunda cesaretlendirilir. Bu süreçte amaç, Türkçenin söz dizimini kavratmak, cümle içinde kelimelerin varlığına, kelime içinde hece ve seslerin oluşumuna dikkat çekerek, çocukların fonetik farkındalıklarını da geliştirmektir. Bu çalışmada kurallı cümleler oluştururken, yararlanılabilecek kelimelere yer verilmiştir. Ancak arzu edilirse, bu kelimelerin değiştirilmesi mümkündür. Çözümleme ve bireşim aşamasında ise çocuklarla birlikte hedef sese ait cümleler elde edilerek, çözümlemelere geçilir. Diğer aşamalarda olduğu gibi bu aşamada da ezbere değil, anlama ve çocukların yaratıcı yeteneklerine önem verilir. Örnek olarak “l” sesine ulaşmak için çocuklarla birlikte “Ali lale al.” cümlesi oluşturularak, sese ulaşılabilir. Benzer şekilde, “Emel elma al.” cümlesiyle “m” sesine ulaşılabilir. Bireşim çalışmalarında ise, ses ünlülerle kaynaştırılarak, açık ve kapalı heceler, hecelerle yeni kelimeler ve bu kelimelerle cümleler elde edilir. Bu oluşumlar sırasında, Türk dilinin yapısal özelliklerinin sezdirilmesine ve çocukların sözcük dağarcığını geliştirecek uygulamalarla, anlama ve anlatım becerilerinin geliştirilmesine özen gösterilir. Bu çalışmada cümle içinde hedeflenecek seslerin öğretiminde dört düzey belirlenmiştir. Buna göre, 1. Aşama; l, m, r, t, k, 2. Aşama; p, ç, s, ş, y, z, c, 3. Aşama; b, n, d, f ve 4. Aşama; g, ğ, h, j sesleridir. Ancak bireysel özellikler göz önünde bulundurularak, bu seslerin sıralaması değiştirilebilir. Son düzey olan, serbest okumaya geçiş aşamasında Türkçenin öğrenme alanlarına yönelik uygulamalarla çocukların beş temel alana yönelik becerileri geliştirilmeye ve okuma ve yazmada yaşanan sorunlar tespit edilerek, giderilmeye çalışılır. Anahtar Sözcükler: Okuma yazma öğretimi, bireysel özellikler, yapısalcı anlayış, geniş yönelimli okuma yazma öğretim yöntemi, fonetik farkındalık KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 312 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ABSTRACT In literacy teaching it is a must to take the development characteristics of the students into account and to develop/practice different methods peculiar to the Turkish language. For this aim, “Broad Oriented Literacy Teaching Method” is developed in this study. While the method is developed, ideas and practices about literacy teaching are studied and structural education principles are taken into consideration. With reference to this, structuralism is based on the individual’s constituting knowledge through his own experience and thoughts. This idea justifies the need the student’s knowledge and skills to be taken into account. Therefore; it gives importance to the care about the practices in which the children will be active, through which they will reach information by practice or real experiences in the learning process. It is thought to achieve literacy teaching in four steps. These are; preparation step, sentence constitution step, analysis and synthesis step and introduction to free reading step. The aim of the method is to teach literacy without getting far from the meaning and to help children learn the structural characteristics of the Turkish language in this process. Within this idea; In the preparation step, taking the readiness of the children into account, the children are tried to sense the vowels and consonants; their basic skills are tried to be improved by the help of listening, speaking, reading and writing and visual presentation activities. In the sentence constitution step, we reach at the sentences which are the set of the meaningful structure through words. In this step where the word order of Turkish is tried to be taught, “subject-complementverb” order is followed during word teaching process. First of all, the words “Ali, Emel, Itır, İrem, Oya, Öner, Ufuk, Üstün” in which eight vowels will be taught and which can be used as subjects in different sentences are taught. While the words are read and written, the syllables and the sounds are emphasized. Upon enough sensation, the vowels “Aa, Ee, Iı, İi, Oo, Öö, Uu, Üü” are pronounced and written. After the subjects, the words to be added to the subjects and to be used as complements are determined, read and written. Likely, the pronunciation of consonants in words is emphasized and the writing of these consonants is studied. Lastly, the words to be used as verbs are taught. While the children are made to set up sentences in the order of “subjectcomplement-verb”, the children are encouraged about setting up different sentences. The aim in this step is to make the Turkish word order to be taught and to increase the phonetic awareness of the children by attracting attention to the existence of words in sentences, and to the constitution of syllables and sounds in words. The words to be useful during the constitution of regular sentences are mentioned in this study. However, when desired, it is possible to change these words. In analysis and synthesis step, sentences belonging to the targeted sound are obtained together with the children and the analysis studies are initiated. As in the other steps, importance is allocated to the comprehension and creative skills of the children but not to memorization. As an example; in order to achieve the sound “l”, the sentence “Ali lale al.” is set up together with the children and the sound is achieved. Similarly, “m” sound is achieved through the sentence “Emel elma al”. In the synthesis studies, open and closed syllables, new words through syllables, and sentences through words are obtained by combining these sounds with vowels. During these formations, one should take care of understanding of the structural characteristics of the Turkish language and the development of understanding and explaining skills by the help of the practices that will improve the vocabulary of the children. In this study, four levels are determined in teaching of the targeted sounds in sentences. With reference to this, 1st level sounds are “l, m, r, t, k”; 2nd level sounds are “p, ç, s, ş, y, z, c”; 3rd level sounds are “b, n, d, f” and 4th level sounds are “g, ğ, h, j”. However, the order of these sounds may change depending on the individual characteristics. In the last step, which is the introduction to free reading step, it is tried to improve five basic skills of the children and to define and solve the problems met in reading and writing by the help of the practices related to learning environments of Turkish. Key Words: literacy teaching, individual characteristics, structuralism, broad oriented literacy teaching method, phonetic awareness 1. GİRİŞ Geçmişten günümüze kadar gerek ülkemizde gerekse diğer ülkelerde değişik yöntemler kullanılmıştır. Bu yöntemlerin bazıları “öykü, harf, fonetik, sözcük, cümle ve eklektik yöntemleri” dir. Ülkemizde bazı teorisyenler bu yöntemleri özellik ve uygulama açısından çözümleme, bireşim ve karma yöntemler olmak üzere üç ana grupta incelemektedirler (Çelenk, 2005; Güneş, 2000; Dikmen, 1998; Erturan, Sağırlı ve Çağlayan, 2002; Göçer, 2000; Güleryüz, 2002; Kavcar ve diğerleri 1997; Öztürk, 2002). Değerlendirmek gerekirse, ülkemizde Osmanlılar döneminde, Arap alfabesinin okuma yazma öğretimi bireşim yöntemi ile yapılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 313 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research çözümleme yöntemi programlardaki yerini almıştır. Buna göre, ilk olarak 1924 yılında Türkçe programının değişmesiyle, okuma yazma öğretiminde “kelime usulü ile alfabe” öğretimi tavsiye edilmiştir. 1926 Türkçe programında ise harf yöntemi yasaklanarak “kelime ve cümle” yöntemlerinin uygulanması istenmiştir. 1936 yılında, 1926 programı günün ihtiyaçlarına göre yeniden gözden geçirilerek yeni bir program hazırlanmış, “bireşim ve çözümleme” yöntemiyle okuma ve yazma öğretiminin gerçekleştirilmesi öngörülmüş ancak, çözümleme yöntemi esas olmak koşuluyla, bireşim yönteminin de uygulanabileceği ifade edilmiştir (Şahin ve diğerleri, 2009; 113). 20 yıl boyunca uygulanan 1948 Türkçe programına göre ise, basit cümlelerden başlanması, daha sonra cümlelerin kelimelere, kelimelerin hecelere, hecelerin ise harflere bölünmesini esas alan bir öğretim yöntemi (cümle yöntemi) benimsenmiş, bitişik eğik yazı örneklerine aynı programda yer verilmiştir. 1962’de taslak bir ilkokul programı hazırlanmış, taslak programın beş yıl pilot uygulamaları sonucu bu program 1968 yılında tamamlanmıştır. Bu programda da okuma yazma öğretiminde 1936 programında olduğu gibi “bütünden parçaya” anlayışı esas alınmış ve bu kez cümle yöntemi tavsiye edilmiştir (Coşkun, 2009; 5). 1981 tarihli İlkokul programında da 1948 ve 1968 programlarında olduğu gibi okuma yazma öğretiminde kullanılacak yöntemle ilgili olarak benzer açıklamalara yer verilmiş ve çözümleme yönteminin kullanılması istenmiştir (MEB, 1982; 11). Son olarak 2005 yılında yenilenen Türkçe programıyla okuma-yazma öğretiminde tek tip yöntem olarak “Ses Temelli Cümle Yöntemi”nin kullanılması öngörülmüştür (MEB, 2005; 15). 2005 Türkçe programı düşünen, anlayan, sorgulayan, öğrenmeyi öğrenen, bilgiyi kullanabilen ve sorun çözebilen bireylerin yetiştirilmesini hedeflemektedir. Çağın gereklerine ve öğrencinin gelişim düzeyine uygun olarak hazırlanan bu program “Çoklu Zekâ, Yapılandırmacı Yaklaşım, Beyin Temelli Öğrenme, Öğrenci Merkezli Öğrenme, Bireysel Farklılıklara Duyarlı Öğretim” gibi yaklaşım ve modellere uygun olarak hazırlanmıştır (MEB, 2005; 253). Ancak bu programla ilgili en önemli eleştiri okuma yazma öğretiminde tek tip yöntem anlayışının hala geçerli olmasıdır. Düşünülürse Türkçe programı gibi çağdaş eğitim anlayışına dayalı olarak geliştirilecek olan yeni yöntemler okuma yazma öğretim alanına farklı boyutlar kazandırabilir. Bu nedenle okuma-yazma öğretimi konusunda farklı yöntemler geliştirilip/denenmeli ve öğretmenlere alternatif yöntemler sunulmalıdır. 2. YÖNTEM Okuma yazma öğretiminde öğrencilerin gelişim özelliklerinin dikkate alınmasına ve Türk diline özgü farklı yöntemlerin geliştirilerek-denenmesine gerek vardır. Çünkü farklı özelliklere sahip ve farklı hazır bulunuşluk düzeyinde bulunan çocuklar için öğretmenler, okuma ve yazma öğretiminde farklı yöntem ve teknik arayışında olabilirler. Dolayısıyla bu ihtiyaca cevap verebilmek için, eğitim bilimleri alanındaki gelişmeler takip edilerek, bulgular okuma yazma öğretim alanına uyarlanabilir ve yeni yöntemler geliştirilebilir. Bu amaç için, bu çalışmada “Geniş Yönelimli Okuma Yazma Öğretim Yöntemi” geliştirilmiştir. Yöntem geliştirilirken, okuma yazma öğretimi konusunda görüş ve uygulamalar incelenmiş ve Yapısalcı eğitim anlayış ilkeleri göz önünde bulundurularak yöntemin işlem basamaklarına karar verilmiştir. 3. BULGULAR 4. 1. Yapısalcı Anlayış ve Temel İlkeleri Son yıllarda eğitim dünyasını ve eğitim programlarını etkileyen önemli yaklaşımlardan biri de yapılandırmacılıktır. Yapılandırmacılık; bilgi nedir? Öğrenme Nedir? KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 314 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Nesnellik olası mıdır? gibi sorulara cevap arayarak bilginin doğasıyla ilgili bir felsefe, bir bilgi kuramı olarak ortaya çıkmıştır. Ancak geleneksel bilgi kuramlarından farklıdır. Bu kuramda bilgi, öğrenenin var olan değer yargıları ve yaşantıları tarafından üretilir, bireyin yaşantısından bağımsız değildir. Yapılandırmacı kuramların hepsinin özünde, öğrenme ve anlam oluşturma teorisi bulunmaktadır. Bu nedenle yapılandırmacılık öğretimle ilgili bir kuram değil, bilgi ve öğrenmeyle ilgili bir kuramdır ve bilgiyi temelden kurma anlayışına dayanır (Akınoğlu, 2011; 430). Yapısalcılık, Dewey’in eğitim anlayışına, Piaget ve Vygotsky’in insanın biyolojik, kültürel, toplumsal ve dil gelişimi ile ilgili ilkelerine; Bruner ve Ausubel’in öğrenme konusundaki görüşlerine dayandırılabilecek bir yaklaşımdır. Geneleneksel yaklaşımın tersine Yapılandırmacı yaklaşımda öğrenme, bireyin kendi çabası sonucunda oluşmakta ve yine bireyin zihninde yapılandırılmaktadır. Bu anlayışa göre, bilgi kişinin çevresiyle geçirdiği yaşantılar yoluyla kazanılır ve kişi her seferinde elde ettiği bilgiyi yeniden yapılandırmak zorundadır (Dewey, 1938; Piaget, 1963: Vygotsky 1962; Bruner, 1968; Ausubel, 1968; Akt. Sönmez, 2007; 146). Yapılandırma yaklaşımına göre öğrenme, bireyin deneyim temelinde geliştirdiği aktif bir süreçtir. Bu süreçte öğrencide içsel bir bilgi gösterimi, deneyime ilişkin kişisel bir yorum oluşur. Bilgi ve yorum değişime sürekli açıktır. Bu bilgi görüşü, gerçek dünyanın var olduğunu yadsımaz ve gerçekliğin, bilinebilen kavramları kısıtladığını kabul eder. Ancak anlamın bizden bağımsız olarak değil, bizler tarafından dünyaya kazandırıldığını ifade eder. Dolayısıyla Yapılandırmacı yaklaşıma göre tek doğru yoktur (Aslim, 2011; 336). Yapılandırmacı anlayışa göre bireyler doldurmayı bekleyen boş variller değil, anlamları araştıran etkin organizmalardır. Öğrenilen şey ne olursa olsun, öğrenme sürecinde yapılandırmacı süreçler çalışmakta ve öğrenenler tatmin edici bir yapıya ulaşıncaya kadar aday zihinsel yapılar oluşturulmakta, anlamlandırılmakta ve test edilmektedir. Sonraki süreçte yeni, özellikle de çelişkili yaşantılar bu yapıda meraka neden olmakta, böylece bireyler yeni bilgiyi anlamlandırmak için yeniden yapılandırmak zorunda kalmaktadır (Yurdakul, 2005; 41). Dolayısıyla bu yaklaşım öğrencilerin etkin olduğunu, öğrenme ve öğretme sürecinin dinamik bir şekilde ilerlediği anlayışını savunur. Bu yaklaşımda sosyal ortamın önemi büyüktür. Etkileşimli öğrenme sürecinde, öğrencilerin bireysel farklılıklarının dikkate alınmasına, yeni öğrenilecek bilginin; ön öğrenmeler üzerine inşa edilmesine ve öğrenmenin kalıcılığı için, günlük yaşamla, diğer dersler ve ara disiplinlerle ilişkilendirilmesine önem verilir. Bu anlayışa göre, öğrenmelerin çok uyaranlı bir ortamda gerçekleştirilmesi, öğrencilerin etkin olmasını kolaylaştıracaktır. Bu yaklaşımın işlevsel öğrenmelerle edinilen bilgilerin beceriye dönüşmesi ve günlük yaşamda kullanılması gibi önemli hedefleri vardır (Göçer, 2008; 56). Yapısalcı anlayışa göre öğrenme ilkeleri; (Yılmaz, 2007; 30-31). Öğrenme pasif bir alma süreci değil, aktif bir anlam oluşturma sürecidir. Öğrenme kavramsal bir değişmeyi içirir. Öğrenme, bireylerin çeşitli kavramlarla ilgili daha önceki anlayışlarını, daha karmaşık ve daha geçerli hale getirmek için yeniden yapılandırılmasıdır. Öğrenme özneldir. Öğrenme her bir bireyin öğrendiği şeyleri çeşitli semboller, imgeler, grafikler veya modeller yoluyla içselleştirmesidir. Öğrenme durumsaldır ve çevresel şartlara göre şekillenir. Öğrenme sosyaldir. Öğrenme bireylerin bakış açılarını birbirleriyle paylaşmalarını ve bilgi alışverişinde bulunmalarını gerektirir. Öğrenme duygusaldır. Zihin ve duygu birbiriyle ilişkilidir. 315 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Öğrenme işinin niteliği öğrenme sürecinde önemlidir. Öğrenme gelişimseldir. Öğrenme bireylerin sosyal, fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişimlerinden doğrudan etkilenir. Öğrenme öğrenci merkezlidir. Yapılandırmacı yaklaşıma göre öğretmenin görevleri farklılaşmıştır ve öğrenme sürecinde öğrenmeyi kolaylaştıran rehber konumundadır. Buna göre, öğretmen: Öğrencilerine Türkçe dersiyle ilgili zengin kaynak ve materyalleri sunar. Türkçe öğretiminde sınıflandırma, ilişkilendirme, analiz-sentez, tahmin etme, sorun çözme, yaratıcılık vb. gibi zihinsel becerileri geliştirici çalışmalara ağırlık verir. Öğrencilerin bireysel farklılıklarını dikkate alır. Öğrencilerin birbiriyle ve öğretmenle karşılıklı iletişime girmelerine önem verir. Öğrencilerle kurduğu ilişkilerin demokratik olmasına özen gösterir Öğrencilerin öğrenme hızlarını zorlamaz. Öğrencilerin her öğrenme aşamasında kendilerine güvenlerini sağlar. Bir rehber ve danışman rolündedir (Çelenk, 2008; 19). 3.2. “Geniş Yönelimli Okuma Yazma Öğretim Yöntemi” Tasarısında Temel Alınan Görüşler Binbaşıoğlu’na göre (2004; 2) “İlkokuma ve yazmada “anlam”a önem vererek gereği gibi öğrenememiş bir kimse diğer derslerin öğretiminde de sıkıntı çeker. Çünkü anlaşılma olmayan şeyde düşünce de olmaz.” Bu nedenle bu yöntem uygulamalarında anlam ikinci plana itilmez. “Sözcük kendi başına bir anlamı olan, cümle kuruluşunda görev üstelenen, insanlar arasında duygu, düşünce ve görüş iletişimini sağlayan, kavramla sesi birlikte kendinde toplayan, zihinde ses ve anlam yönünden bir işlev yüklenen en küçük dil birimidir. Zengin bir sözcük dağarcığına sahip olmak zengin ve geniş bir düşünce evrenine sahip olmak anlamına gelmektedir.” (Güleryüz; 2002; 19-20). Bu nedenle yöntemin çıkış noktası anlamlı yapı birimi olan sözcüklerdir. “Türkçe kelimelerdeki biçimsel yapı ile anlamsal yapı örtüşmektedir. Yani Türkçede anlamlı en küçük biçim birim köktür. Köke eklenen yapım ekleri, kökün anlamı ile bağlantılı başka kelimeler türetmektedir. Dolayısıyla kelime hazinesinin geliştirilmesi faaliyetlerinde kelimelerin biçimsel yapıları ile anlamsal yapıları beraber kavratılmalıdır. Yeni bilginin kalıcı olabilmesinin temel şartı ise, yeni bilginin öğrencilerin sahip olduğu hali hazırdaki bilgilerle bütünleştirilerek verilmesidir” (Kurudayıoğlu, 2006; 497-505). Dolayısıyla bu yöntem uygulamalarında yapısalcı anlayış ilkeleri uygulanır ve bilgiler birbiriyle ilişkili olacak şekilde öğretilir. “Hazırlık döneminde çocuğun söz hazinesi geliştirilmeli ve çocuklara okuma yazma kavramları (telaffuz etme, cümle yapısı, kelime, ses, harf, sayfa, çizgi, sağ, sol vb. ) çocuğa kazandırılmalıdır. Çünkü kelimeyi kavrayan çocuk kelime kavramında neler bulunduğunu düşünür ve onun nasıl kullanılması gerektiğini bilecektir” (Akyol, 2001; 30). Bu nedenle bu yöntemin hazırlık aşamasında çocuğun sözcük dağarcığı geliştirilmeye, temel kavram ve ilkeler kavratılmaya ve okuma yazma temel beceriler kazandırılmaya çalışılır. “Öğrencinin konuşma diliyle yazı dili arasındaki ilişkiyi kurması önemlidir.” (Cemaloğlu, 2000; 87). Bu yöntem ile kısa sürede yazı diliyle konuşma dili arasındaki ilişkiyi kurabilmeleri için, hazırlık aşamasından itibaren çocuklar cümle kurmaya özendirilir ve çözümleme ve bireşim çalışmaları sonucu ulaşılan ilk cümlelerin konuşma diline özgü olmasına ve çocuğun anlam evrenine uygun olmasına özen gösterilir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 316 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research “İlkokuma yazma öğretimi, cümle, sözcük ve hecelerin öğrenilmesi ve çocuğun zihninin yapılanabilmesi için, çok sayıda tekrar çalışmalarını gerektirir. Tekrarın rutin çalışmalara dönüşmesi öğrenciyi bıktıracak onu öğrenme ortamından uzaklaştıracaktır. Bu durumu engellemek için çocuğun yaş özelliğinin gereği öğretimin oyunlaştırılmasında sayısız yarar bulunmaktadır.” (Çelenk, 2005; 45). Bu nedenle bu yöntem ile tekrarlarla bütün-parça, parça-bütün ilişkileri oyunlaştırılarak öğretilir. “Dil gelişimi çocukta kelimelerin, sembollerin, sayıların kazanılması, saklanması ve uygun şekilde kullanılması demektir.”(Aydın ve Temel, 1998; 117). Bu nedenle bu yöntem uygulamaları sırasında kelimelerle çalışılarak cümlelere ulaşılır. Elde edilen kelime ve cümlelerin anlamı üzerinde durulur. Cümleler tekrar edildikçe, çözümleme yoluyla sese ve kısa sürede hece-kelime ve cümlelere ulaşılmaya çalışılır. “Çocukta dil yeteneğinin gelişmesi ile dilin ses yapısını öğrenme arasında sıkı bir ilişki vardır. Dilin gramerinin öğrenilmesi, çocuğun kulağına ses grupları halinde gelen konuşmalardan çıkartılan ve onlardan hareketle soyutlanan bilgilere dayanılmaktadır.” (Yapıcı ve Yapıcı, 2005; 89). Dolayısıyla yöntem uygulamaları sırasında dilin ses yapısının da kavratılmasına önem verilir. “Psikologlara göre kişilik, bireyin kendine özgü ve ayırıcı olan davranışlarının bütünü olarak tanımlanmaktadır. Böylelikle kişilik, bir insanı diğerlerinden farklı kılan fiziksel, zihinsel ve ruhsal özelliklerin tümüdür. Kısaca bireyler bedensel ve ruhsal nitelikleri bakımından birbirlerinden farklı olup, her birey biricik ve kendine özgü bir varlıktır.” (Keskinkılıç, 2002; 9-27). Bu nedenle yöntem uygulamaları sırasında çocuklar yalnızca zihinsel yönden değil, bedensel ve bilişsel özellikleri bakımından tanınmaya çalışılır. Çocuklar okula yeni başladıkları sıralarda sosyal, bilişsel ve duyuşsal alanla ilgili alanlarla ilgili becerileri desteklenmeli ve geliştirilmeye çalışılmalıdır. Çünkü “bu alanlarla ilgili beceri kazanan çocuklar okuma ve yazmayı çok çabuk ve kolay öğrenmekte ve öğrenmekten zevk almakta, öğrenimleri boyunca üstün başarı elde etmektedirler.” (Dilaver, 1984; 6). Dolayısıyla yöntemin işlem basamaklarında, çocukların bütün gelişim alanlarını destekleyici uygulamalara yer verilir. Okuma yazma öğretimine geçilmeden önce çocukların birinci sınıfa uyumunu sağlayıcı tedbirler alınmalıdır. Bunlar; “okumaya hazırlık becerileri, okumaya hazırlık becerileri (okuma ve yazma öncesi beceriler, sesleri tanıma, dikkat yoğunlaştırma, el göz koordinasyonu) bilimsel düşünme becerileri (tümdengelim, tümevarım, problem çözme, neden-sonuç ilişkisi kurma vb) sosyal beceriler (başladığı işi bitirme, yönergeleri yerine getirme, işbirliği vb.) motor beceriler (büyük ve küçük kas gelişimi) duygusal beceriler (kendini toplum önünde ifade edebilme, empati vb) öz bakım becerileri (dinlenme, beslenme, kazalardan korunma vb) destek olunması gereken alanlardır.” (Oktay ve Unutkan, 2003; 147; 149). Ayrıca öğrencilerin okuma yazma materyallerini (defter, kalem, kitaplar, okuma kartları kartlar, görsel materyaller vs) nasıl kullanmaları gerektiği öğretilmeli ve okuma yazma ile ilgili temel kavramların ne olduğu (kelime, hece, ses, cümle, noktalama işaretleri vb) sözel örneklerle anlatılmalıdır. Okuma yazma etkinliklerinde müzik etkin bir araç olarak kullanılmalıdır. Çünkü “müzik çalışmaları, çocukların kelime dağarcığını geliştirme, insanlarla iletişim kurabilme, duygularını ifade edebilme ve psikomotor gelişimlerine yardımcı olmaktadır. Ayrıca, ritim duygusunun, müzik beğenisinin oluşması ve şarkı sözleri yoluyla çocuklar pek çok kavramları öğrendiklerinden müzik, çocukların kavram gelişimine katkıda bulunmaktadır” (Oğuzkan ve diğerleri, 1999; 57). Dolayısıyla bu yöntemin işlem basamaklarında müzik etkin bir araç olarak kullanılır. 317 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 3. 3. “Geniş Yönelimli Okuma Yazma Öğretim Yöntemi ile Okuma Yazma Öğretimi Nasıl Gerçekleştirilir? “Geniş Yönelimli Okuma Yazma Öğretim” yöntemi ile okuma yazmanın öğretilmesinde, yapısalcı eğitim anlayış ilkeleri ile göz önünde bulundurulur. Öğrencilerin kendi yaşantıları yoluyla yaparak, yaşayarak öğrenebilecekleri öğrenme ortamları sağlanır. Türk dilinin yapısal özelliklerinin de kavratılmaya çalışıldığı bu süreçte, öncelikle kelimeler öğretilir. Kelimeler öğretildikçe, Türkçenin söz dizimine uygun kurallı cümleler oluşturulur. Kelime öğretiminde, “özne-tümleç-yüklem” sırası izlenir. Bu yöntemde amaç kelime yoluyla anlamlı yapı bütünü olan cümleye ulaşılırken, anlamdan uzaklaşmadan, ünlü ve ünsüz seslerin öğretimini gerçekleştirmek; ünlü ve ünsüz seslerin öğretimi ile kısa sürede heceler/kelimeler/cümleler oluşturabilmek ve böylece parça-bütün, bütün-parça ilişkilerini bir arada kavratabilmektir. Yöntem ile okuma ve yazmanın öğretiminin dört aşamada gerçekleştirilebileceği düşünülmektedir. Bunlar; hazırlık, cümle oluşturma aşaması, çözümleme ve bireşim aşaması ve serbest okumaya geçiş aşamalarıdır. Buna göre; Yöntemin hazırlık aşamasında, çocukların hazır bulunuşluk düzeyleri dikkate alınarak, dinleme, konuşma, okuma ve yazma, görsel okuma ve görsel sunu etkinlikleriyle temel becerileri ve söz hazinesi geliştirilmeye çalışılır. Ayrıca çocuklara temel okuma yazma kavramları (ses-hece-kelime-cümle) öğretilir. Bu aşamada sekiz ünlünün öğretileceği özneler tespit edilerek (Ali, Emel, Itır, İrem, Oya, Öner, Ufuk, Üstün) bu kelimelere uygun resimli kavram kartları (kelime-kelimeyi temsil eden resim) hazırlanır. Konuşmalar sırasında çağrışımlar yaratmak için bu kartlardan yararlanılır. Örnek olarak kartlar kullanılarak, bir olay anlatılır ya da çocukların bu kelimelerle konuşmalar yapmaları sağlanır. Bu yolla çocukların dinleme ve konuşma, görsel okuma ve görsel sunu becerileri geliştirilmeye çalışılır. Böylece çocuklar Türkçenin söz dizimine uygun cümleler kurmaya başlarlar. Ayrıca çocukların fonetik farkındalıklarını geliştirebilecekleri uygulamalarla çocuklar (konuşmalar sırasında kelimeler içinde seslere dikkat çekilmesi, tekerlemeler, sayışmacalar, şarkılardan söylenirken, hece ve seslerin vurgulanması gibi) kelime içinde hece ve sesleri hissetmeye başlarlar. Bu süreçte, görsel hafızadan yararlanmak için kelime içinde ünlü sesler büyük ve küçük harf kuralına (Aa, Ee, Iı, İi, Oo, Öö, Uu, Üü) uygun olarak yazılarak, sınıf panosuna asılabilir. Cümle oluşturma aşamasında, kelime yoluyla anlamlı yapı bütünü olan cümlelere ulaşılır. Okuma yazma etkinlikleriyle Türkçenin sözdiziminin kavratılmaya çalışıldığı bu aşamada, kelime öğretiminde “özne-tümleç-yüklem” sırası izlenir. Öncelikle sekiz ünlünün öğretileceği ve farklı cümlelerde özne olarak kullanılabilecek “Ali, Emel, Itır, İrem, Oya, Öner, Ufuk, Üstün” kelimeleri sırasıyla öğretilerek okutulup/yazdırılır. Kelime okutulup yazdırılırken, kelimenin hece ve seslerine vurgu yapılır. Her biri kelime içinde hissettirilen ve oluşumu incelenen “Aa, Ee, Iı, İi, Oo, Öö, Uu, Üü” sesleri okutulup/yazdırılarak öğretimi tamamlanır. Öznelerin elde edilmesinden sonra, öznelere eklenecek ve tümleç olarak kullanabilecek kelimeler belirlenerek (lale, elma, erik, kitap vb.) okutulup-yazdırılır. Benzer şekilde kelimeler içinde ünlü sesler ile ünsüz seslerin okunuşlarına da vurgu yapılarak, ünsüzler hissettirilmeye ve ünsüzlerin yazılış yönleri kavratılmaya çalışılır. Bu aşamada birkaç kelimenin okutularak-yazdırılması yeterli olacaktır. Çünkü çocuklar söz dizimini kavradıkça ve yeni kelimeler oluşturmayı öğrendikçe, çözümleme sırasında işlerine yarayacak ve oluşturacakları cümlelerde “tümleç” olarak kullanabilecekleri kelimeleri öğretmen rehberliğinde elde edebileceklerdir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 318 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Son olarak yüklem olarak kullanılabilecek kelimeler öğretilir. Kelimelerle “öznetümleç-yüklem” sıralamasına uygun olarak cümleler oluşturulurken, çocuklar farklı cümleler kurma konusunda cesaretlendirilir. Bu nedenle çocuklardan “özne-tümleç-yüklem” sırlamasına uygun konuşma diline özgü cümleler kurmaları ve bu cümlelerle ilgili birbirlerine sorular sorarak cevaplamaları istenir. Bu süreçte amaç, Türkçenin söz dizimini kavratmak, cümle içinde kelimelerin varlığına, kelime içinde hece ve seslerin oluşumuna dikkat çekerek, çocukların fonetik farkındalıklarını da geliştirmektir. Aşağıda kurallı cümleler oluştururken, yararlanılabilecek kelimelere yer verilmiştir. Ancak arzu edilirse, bu kelimelerin değiştirilmesi mümkündür. Tablo 1. Cümle Oluşumunda Kullanılabilecek Kelimeler Özne Tümleç Ali (Aa) , Emel( Ee), Itır (Iı), İrem (İi), Oya (Oo), Öner (Öö), Ufuk (Uu), Üstün (Üü) lale, elma, erik, kitap, top, ip, defter, sıra, masa, yemek, su, tur baba, anne, kapı, resim, üzüm, çiçek, muz, çilek…. Yüklem al, at ört, tak, yak, ör, yat, ye, uyu, yap, çiz, çöz, ara, iç, otur, kalk, ver, bul, boya dön, dinle, gir, gel, git,….. Çocukların sözcük dağarcığını geliştirmek ve görsel hafızadan yararlanmak için bu kelimeler “okuma panosu”na asılabilir. Öğretmen bu panoya kaç tane kelime asacağına ya da hangi kelimeleri seçeceğine, sınıfı ve öğrencilerin özelliklerini göz önünde bulundurarak kendisi karar vermelidir. Kelimeler öğrenildikçe öğretmen rehberliğinde hedef kelimeler seçilerek, çocuklar cümleler kurmaya özendirilmelidir. Elde edilen cümleler de okunup/yazdırıldıktan sonra sınıf panosuna asılabilir. (Örnek olarak “al” kelimesi yüklem olarak seçilerek “Ali lale al. Lale, elma al.” cümleleri elde edilebilir. Böylece ünsüz harflerin yazılış yönleri öğrenilirken, çözümleme sürecinde kullanılacak temel cümleler elde edilmiş olacaktır. Çözümleme ve bireşim aşamasında ise hedef sese ait cümleler elde edilir. Diğer aşamalarda olduğu gibi bu aşamada da ezbere değil, anlama ve çocukların yaratıcı yeteneklerine önem verilir. Örnek olarak “l” sesine ulaşmak için çocuklarla birlikte “Ali lale al.” cümlesi oluşturularak, tekrar edildikten sonra sese ulaşılabilir. Cümle okunuşları sırasında cümle içinde kelime, kelimeler içinde hece ve seslerin oluşumlarına dikkat çekilmelidir. Cümle “A-l-i /l-a-l-e /a-l.” şeklinde çözümlendikten sonra, “l” ünsüzü elde edilince, bireşim çalışmalarına geçilir ve ses ünlülerle kaynaştırılarak, açık ve kapalı heceler, hecelerle yeni kelimeler ve cümleler (al-el-il-ulu-ela-lale-Ali lale al. Ali elli lale al.) oluşturulur. Benzer şekilde, “Emel elma al.” cümlesiyle “m” sesine ulaşılabilir. Bu amaç için cümleyi oluşturacak kelimelerin öğretiminin tamamlanmış olması gerekir. Çözümlemeye geçmeden farklı cümle kuruluşlarıyla kelimeler yeterince tekrar edilebilir. Örnek olarak; “Ali lale al. Lale elma al. Emel elma al.” şeklinde anlamlı metinler elde edilerek, kelimeler ve kelime içinde seslere vurgu yapılabilir. Çocuklar cümleyi oluşturmayı başardıklarında, cümle içinde hedef sese vurgu yapılarak sese ulaşıldığında, bireşim çalışmalarına geçilir. Bireşim çalışmaları sırasında, ses (m) ünlülerle kaynaştırılarak, açık ve kapalı heceler, hecelerle yeni kelimeler ve bu kelimelerle cümleler elde edilir. Bu oluşumlar sırasında, Türk dilinin yapısal özellikleri sezdirilmesine ve çocukların sözcük dağarcığını geliştirecek uygulamalarla, anlama ve anlatım becerilerinin geliştirilmesine özen gösterilir. Böylece “özne-tümleç-yüklem” sıralamasına uygun olarak cümle oluşturabilmeyi öğrenmiş olan çocuklar, çözümleme ve bireşim yoluyla hece/kelime/cümle oluşumlarını kavramaya başlarlar. Öğretmenler bu çalışmada önerilen kelimeler yerine alternatif kelimeler seçebilirler. Ancak kelimenin öğretimi “özne-tümleç-yüklem” sıralamasına uygun olmalı ve kelimeler 319 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research öğretildikçe öncelikle Türkçenin sözdizimi kavratılmalıdır. Bu süreçte diğer bir önemli husus, öğretmenlerin öncelikle hangi hedef sese ulaşacakları konusudur. Bu çalışmada ünsüz seslerin öğretiminde kolay kelime oluşturulabileceği düşünülen sesler öncelikle tercih edilerek, cümle içinde hedeflenecek seslerin öğretiminde dört düzey belirlenmiştir. Ancak arzu edilirse, bu seslerin sırası değiştirilebilir. Bunlar; 1. Aşama: l, m, r, t, k, 2. Aşama: Aşama: p, ç, s, ş, y, z, c 3. Aşama: Aşama: b, n, d, f, v 4. Aşama: Aşama, g, ğ, h, j sesleri şeklindedir. İlk aşama için hedef sese ait cümleler “Ali lale al. (l) Emel elma al. (m) İrem elma al. (r) Itır tur at. (t) İrem erik alma. (k)” cümleleri olabilir. Tablo 2. Birinci Aşama Çözümleme ve Bireşim Çalışmaları Özne Tümleç Ali (Aa) , Emel( Ee), Itır (Iı), İrem (İi), Oya (Oo), Öner (Öö), Ufuk (Uu), Üstün (Üü) Çözümleme Cümleler Öncesi lale, elma, erik, kitap, top, ip, defter, sıra, masa, yemek, su, tur baba, anne, kapı, resim, üzüm, çiçek, muz, çilek…. Kurulabilecek Çözümleme Cümleler Ali elma al. Emel yemek yap. Ufuk su iç. Oya kitap oku. İrem, erik ye. Oya çilek ye. Ali top at. Üstün uyu. Oya resim yap. Öner çilek çiz. Oya boya. Itır kitap oku. Ufuk uyu. Ufuk otur. Üstün top at. Emel ip al, ör. ……. Yüklem al, at ört, tak, yak, ör, yat, ye, uyu, yap, çiz, çöz, ara, iç, otur, kalk, ver, bul, boya dön, dinle, gir, gel, git,….. Sonrası Kurulabilecek Ali lale el ele. Lale, Ela el ele. (Ll) Emel erik yemeli mi? (Mm) Ömür uyur (Rr) Emel elimi itti (Tt) Melek kolumu tuttu. (Kk) Cümleler Sesler Heceler Kelimeler Cümleler Ali lale al. Ll el, Ela, Lale, eli, elele, Emel elma al. Mm al, el, il, ol, lu, lü, lo,… ma, me, mı, em, im, om,. Ali elma al. Lale erik al. Lale top al. Lale defter al. Ali elma almalı mı? Lale erik yemeli mi? Oya içmeli mi? Oya elimi boya. Emel yemek yapma….. İrem elma al. Rr ar, er, ir, ra, re, rı, rü, ro… Ömer, Ömür, Emre -ler,-lar (çoğul eki) Itır tur at. Tt at, et, it, ot, tu, tü, to,.. etli, itti, tuttu, öttü, tur, tam, İrem erik alma. Kk ak,ek, ka, ke, ki, ko, ku,.. ok, oku, ek, eki, Ekim, koku, kol, kolu, kek, kel, keli kul, okul, okullu, kukla, kulak, kül, köle, küllük, kölelik, melek, kural, kur, kura, kira, koro,-mek, -mak (mastar eki), erimek, örmek, okumak, tutmak, itmek, ötmek, ittirmek... mal, mil, elim, -meli, -malı, (gereklilik kipi) -ma, -me (olumsuzluk eki) mala, olumlu, alımlı, Ali, Ömer elma yer. Emel, Emre yemek yapar. Ufuk su içer. Üstün uyur. Ömür uyur. Oya kitap okur…… Emel elimi tut. Oya itti. Oya elimi tuttu mu? Emel elimi itti mi? Lale kitap okur. Ömer lale kokla. Melek kolumu tuttu. Ela küllük alma. İrem kelime kur. Ömer kelime kurar mı? Emre tur at. Itır keki ye. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 320 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Yöntemin en son aşaması olan serbest okumaya geçiş aşamasında ise çocukların düzeye uygun basit metinleri okuyup-yazmaları beklenir. Serbest okuma düzeylerini geliştirmek için ise, Türkçenin öğrenme alanlarına yönelik uygulamalarla çocukların beş temel alana yönelik becerileri geliştirilmeye ve okuma ve yazmada yaşanan sorunlar tespit edilerek, giderilmeye çalışılır. Bu amaç için okuma ve yazma düzeylerini geliştirici tamamlayıcı eğitim çalışmalarına (birebir eğitim, grupla eğitim, sınıfla eğitim, evde eğitim, etüt eğitimi vb.) yer verilir. 4.YORUM VE TARTIŞMA Yapılandırmacı yaklaşım bireyin kendi deneyimleri ve düşüncesi sonucunda kendi bilgilerini oluşturması anlayışına dayanan bir öğrenme yaklaşımıdır. Bu anlayış öğrencinin sahip olduğu bilgi ve becerilerin dikkate alınması, farklı algılama ve öğrenme özelliğine sahip öğrenciler için farklı uygulamaların düzenlenmesi gerektiğini görüşünü savunur. Buna göre, öğrenme sürecinde çocuğun, beceriler yoluyla bilgiyi anlamayıp- yorumlamayı ve üretebilmeyi öğrenmesi çok önemlidir. Bu nedenle bu süreçte çocukların aktif olabilecekleri, gerçek deneyimler yaşayabilecekleri ya da deneyerek bilgiye ulaşabilecekleri uygulamalara ağırlık verilmesi gerekir. Bilgiyi üretme sürecinde çocuklar, bireysel özellikleri gereği farklı yöntemlere ve uygulamalara ihtiyaç duyabilmektedir. Bu nedenle ilk okuma yazma öğretiminde tek tip yöntem yerine, öğrencilerin gelişim özelliklerine uygun olarak tasarlanmış, Türk diline özgü farklı yöntemlerin geliştirilerek-denenmesine gerek vardır. Bu amaç için bu çalışmada yapısalcı anlayış ilkeleri göz önünde bulundurularak, Türkçenin dinleme, konuşma, okuma, yazma, görsel okuma ve görsel sunu alanları bütün olarak ele alınarak, “Geniş Yönelimli Okuma-Yazma Öğretim Yöntemi” geliştirilmiştir. Buna göre, bu yöntemle okuma yazma etkinliklerine anlamlı yapı birimleriyle başlanır. Bilinenden bilinmeyene bir yol izlenir. Çocukların bilgi dağarcığında bulunan yapılardan hareketle, hece/kelime/cümle oluşumları kavratılmaya çalışılır. Kelime yoluyla Türkçenin sözdiziminin öğretilmesiyle başlayan öğretim etkinlikleri, kelimeler içinde sesin hissettirilmesi şeklinde devam eder. Kelime ve cümle gibi anlamlı yapılar içinde, ünlüleri ve ünsüzleri fark ederek öğrenmeye başlayan çocuklar; çözümleme ve bireşim çalışmalarına geçildiğinde, hece-kelimeler-cümleler elde etmeye çalışırlar. Böylece konuşma diline özgü bir biçimde “özne-tümleç-yüklem” sıralamasına uygun cümle oluşturmayı öğrenirken, Türk dilinin yapısal özelliklerini sezmeye başlarlar. 5. SONUÇ VE ÖNERİLER Bilgiyi üretme sürecinde bireysel özellikleri gereği çocukların farklı yöntemlere ve uygulamalara ihtiyaç duyabilecekleri göz önünde bulundurulması gerekir. Ülkemizde uzun yıllardır ilk okuma yazma öğretiminde tek tip yöntem kullanılmaktadır. MEB’in 2005 yılından beri uygun gördüğü "Ses Temelli Cümle Yöntemi" çağdaş eğitim anlayışına uygun olarak geliştirilmiş bir yöntemdir. Ancak araştırılırsa, bu yöntem gibi Türk diline özgü ve modern eğitim anlayışına uygun çok sayıda yöntem geliştirilebilir. O halde MEB yeni yöntemlerin denenmesine fırsat vermeli ve öğrenme sürecinde öğretmenlere alternatif yöntemler seçme özgürlüğü tanımalıdır. 321 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 6. KAYNAKÇA Akınoğlu, O. (2011). “Yapılandırmacılık” Oral, B. (edit). Öğrenme Öğretme Kuram ve Yaklaşımları, Ankara: Pegem A Yayıncılık Akyol, H. (2001). Türkçe İlkokuma Yazma Öğretimi. Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık Aydın, Öz ve Temel Z. F. (1998). “Dil Eğitimi Programının 5-6 yaşlardaki Korunmaya Muhtaç Çocukların Dil Gelişimine Etkisi” Türk Dili, sy: 560,ss. 117-127 Aslim, S. T. (2011). “Yapılandırmacı Yaklaşım” Filiz, B. S. (edit). Öğrenme Öğretme Kuram ve Yaklaşımları, Ankara: Pegem A Yayıncılık. Binbaşıoğlu, C. (2004). İlkokuma ve Yazma Öğretimi (5. Baskı). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Şti Cemaloğlu, N. (2000). İlkokuma Yazma Öğretimi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Şt. Coşkun, E. (2009). “Geçmişten Günümüze Türkçe Öğretimi” Kırkkılıç, A ve Akyol, H. (edit). Türkçe Öğretimi. Ankara: Pegem A Yayıncılık Çelenk, S. (2005). İlkokuma Yazma Programı ve Öğretimi (5. Baskı). Ankara: Anı Yayıncılık Çelenk, S. (2008). “Türkçe Öğretiminde Yararlanılabilecek Öğretim Yöntem ve Teknikleri” Tazebay, A. ve Çelenk, S. (edit) Türkçe Öğretimi, Ankara; Maya Akademi Yayın Dağıtım Dikmen, S. (1998). İlkokuma Yazma Öğretmen Rehberi. Ankara Dilaver, S. (1984). Okul Öncesi Eğitim Klavuzu, Ankara: Megabil Limited Yayınları Erturan, N, Sağırlı, M. ve Çağlayan, O (2002). Farklı Öğrenme Özellikleri Olan Öğrencilere Okuma Yazma Becerilerinin Kazandırılması Uluslararası Katılımlı 2000’li Yıllarda I. Öğrenme ve Öğretme Sempozyumu Bildiri Özetleri. İstanbul: Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi. Göçer, A. (2000). İlköğretim Öğretmeni Adaylarına İlkokuma Yazma Çalışmaları İle İlgili Pratik Öneriler, Milli Eğitim Dergisi. 148; 67-74. Göçer, A. (2008). Etkinlik Temelli İlkokuma ve Yazma Öğretimi Güleryüz, H. (2002). Türkçe İlkokuma Yazma Öğretimi. Ankara: Pegem Yayıncılık. Güneş, F. (2000) Okuma Yazma Öğretimi ve Beyin Teknolojisi Ankara: Ocak Yayınları Kavcar, C., Oğuzkan, F. ve Sever, S. (1997). Türkçe Öğretimi. Ankara: Engin Yayınları. Keskinkılıç, K. (2002). İlkokuma Yazma Öğretimi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Şti. Kurudayıoğlu, M. (2006). “Türkçenin Morfolojik Yapısının Kelime Hazinesi Açısından Önemi.” Büyük Türk Dili Kurultayı, Bildiriler Kitabı (26-27) Eylül 2006, Ankara, 497-505. MEB (1982) Türkçe Temel Eğitim Programı. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları MEB (2005). İlköğretim Türkçe Dersi 1-5. Sınflar Türkçe Öğretim Programı. Ankara: Milli Eğitim Basımevi Oğuzkan Ş. Demirel, Öz. ve Tür, G. (1999). Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Programın Değerlendirilmesi” Yapa 6. Okul Öncesi Eğitimi ve Yaygınlaştırılması Semineri, İstanbul: Eren Ofset, 152-158 Oktay, A. ve Unutkan, Ö. (2003). “İlköğretime Hazır Oluş ve Okul Öncesi Eğitimle İlköğretim Karşılaştırılması” Gelişim ve Eğitimde Yeni Yaklaşımlar. İstanbul: Morpa Kültür Yayınları Ltd. Şti. Öztürk, N. (2002). Okuma Yazma Öğretiminde Yanlış Uygulamalar, Anadili Dil ve Eğitim Dergisi. 27; 27-32 Sönmez, Veysel (2007). Öğretim İlke ve Yöntemleri: Ankara: Anı Yayıncılık Şahin, A. ve diğerleri (2009). İlkokuma ve Yazma Öğretimi: İlokuma Yazma Öğretiminde Yöntemler, . Ankara: Pegem A Yayıncılık, s. 111-124 Yapıcı, Ş. ve Yapıcı, M. (2005). Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi Ankara: Anı Yayıncılık Yılmaz, Z. A. (2007). Türkçe Öğretimi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Yurdakul, B (2005). “Yapılandırmacılık” Demirel, Ö. (edit) Eğitimde Yeni Yönelimler, Ankara: Pegem A KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 322 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research BİLGİSAYAR VE ÖĞRETİM TEKNOLOJİLERİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE İLİŞKİN TUTUMLARI COMPUTER EDUCATION AND INSTRUCTIONAL TECHNOLOGIES PROSPECTIVE TEACHERS’ ATTITUDES TOWARDS TEACHING PROFESSION Barış SEZER Hacettepe Üniversitesi, TÜRKİYE [email protected] ÖZET Bir eğitim sisteminin başarısında rol oynayan unsurlardan biride öğretmenlerin niteliğidir. Öğretmen adaylarının mesleğini sevmeleri, meslekteki başarıları için ön koşuldur. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve çeşitli bakanlıkların ortaklaşa yürüttüğü ve eğitim tarihimizin en kapsamlı teknoloji yapılanma projesi olan FATİH Projesinin başarılı olabilmesinde bilişim teknolojileri (BT) öğretmenlerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu açıdan bakıldığında, BT öğretmen adaylarının büyük özveri ve sürekli çalışma gerektiren öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının belirlenmesinin, meslekte sağlayacakları başarı ve doyumu yordamaya ışık tutacağı, öğretmenlik mesleğini geliştirme ve FATİH Projesinin başarısı yönündeki çabalara katkı getireceği düşünülmektedir. Bu bağlamda, bu araştırmanın amacı öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarını belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubunu Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü’nde öğrenim gören 106 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma grubundaki öğretmen adaylarından 55’i (%51,9) kadın, 51’i (48,1) ise erkektir. Araştırmada Çetin (2006) tarafından geliştirilen “Öğretmenlik Mesleği Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumları ölçen ve 3 boyutlu olan 35 sorudan oluşmaktadır. Birinci alt boyut olan “sevgi” alt boyutu 22 sorudan, ikinci alt boyut olan “değer” alt boyutu 8 sorudan ve üçüncü alt boyut olan “uyum” alt boyutu 5 sorudan oluşmaktadır. İkinci bölümde, ise kişisel bilgiler edinmeye yönelik 5 sorudan oluşmaktadır.Araştırma sonuçlarına bakıldığında, öğretmen adaylarının mesleklerine ilişkin tutumlarının orta düzeyde olduğu ve ölçeğin alt boyutlarından olan değer alt boyutuna ilişkin ortalama puanların, diğer iki alt boyut olan “sevgi” ve “uyum” alt boyutlarından daha yüksek olduğu görülmektedir. Aynı zamanda, cinsiyet ve sınıf düzeyi açısından, öğretmen adaylarının mesleklerine ilişkin tutumlarına ilişkin anlamlı farklılıklar bulunmamıştır. Anahtar Sözcükler: Öğretmenlik mesleği, bilgisayar ve öğretim teknolojileri eğitimi, tutum. ABSTRACT The teacher is one of the most important factors that affect the efficiency of education. Loving teaching profession of the students, who are students in the faculty and will be teacher of the future, is a precondition for carrying out their profession. The FATIH Project which is carried out by The Ministry of National Education and other ministries is the most comprehensive project in our country. ICT teachers have an important responsibility for the success of this project. In this perspective, ICT teachers’ attitudes ought to be determined towards teaching profession. In this manner, if it is made, teaching profession and the success of FATIH project will be developed and increased. In this context, the aim of this study is to present the attitudes of students towards the teaching profession. The sample of this study is composed of 106 students in Computer Education and Instructional Technology (CEIT) Department of Educational Sciences Faculty in Ankara University. The research group included 55 female (51,9 %) and 51 male (48,1 %) senior students. In the data collection process the survey (The Profession of Teaching Attitude Scale), established by Cetin (2006), was used. The survey is composed of two parts. The first part consists of 35 questions and 3 dimensions prepared with the purpose of determining the attitudes of students towards the teaching profession. The first sub-dimension is the subdimension of love and consists of 22 questions; the second sub-dimension is the sub-dimension of value and consists of 8 questions and the third sub-dimension is the sub-dimension of harmony and consists of 5 questions. And the second part consists of 5 questions with the purpose of determining demographic and personal features. 323 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Looking at the general view of the research results, it is seen that students’ attitudes towards the teaching profession is mid-level and the average of the sub-dimension of value is higher than the averages of the subdimensions of love and harmony. Also, looking at the research and the students' attitudes towards the teaching profession; according to the gender and class level variables, a significant association wasn’t found. Key Words: Teaching profession, computer education and ınstructional technology, attitude. 1. GİRİŞ Bir eğitim sisteminin başarısında rol oynayan temel öğe öğretmenlerin niteliğidir. Bu nitelik boyutunda, mesleğe ilişkin yeterlikler kadar, mesleğe yönelik tutumlar da önemli bir yer tutmaktadır. Öğretmenlerin mesleki öz-yeterlik inançları, onları birçok açıdan etkileyebilmektedir. Bandura’ya (1997) göre, bireylerin sahip oldukları inançların onların bilişsel, duyuşsal, güdüsel ve seçim yapma süreçleri üzerinde belirleyici bir rolü bulunmaktadır. Öğretmenlik mesleği, eğitim sektörü ile ilgili olan sosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel ve teknolojik boyutlara sahip, alanda özel uzmanlık bilgi ve becerisini temel alan akademik çalışma ve mesleki formasyon gerektiren profesyonel statüde bir uğraşı alanıdır (Erden, 1998). Öte yandan öğretmenlik, bilgi, beceri gibi bilişsel alan yeterlilikleri gerektirmesinin yanı sıra tutum ve davranış gibi duyuşsal alan yeterlikleri gerektiren de bir meslektir. Tutum, bir bireye atfedilen ve onun bir nesne ile ilgili düşünce duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir (Kağıtçıbaşı, 1988). Buna göre, öğretmen adaylarının meslekleriyle ilgili değer ve tutum kazanmalarının en az bilgi kadar gerekli olduğu söylenebilir. Çünkü araştırmalar bize öğrencinin, öğretmeninin tutum ve davranışlarından etkilendiğini göstermektedir (Çetin, 2006; Gülsoy, 2010). Öte yandan, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve çeşitli bakanlıkların ortaklaşa yürüttüğü ve eğitim tarihimizin en kapsamlı teknoloji yapılanma projesi olan FATİH Projesinin başarılı olabilmesinde bilişim teknolojileri (BT) öğretmenlerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu açıdan bakıldığında, BT öğretmen adaylarının büyük özveri ve sürekli çalışma gerektiren öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının belirlenmesinin, meslekte sağlayacakları başarı ve doyumu yordamaya ışık tutacağı, öğretmenlik mesleğini geliştirme ve FATİH Projesinin başarısı yönündeki çabalara katkı getireceği düşünülmektedir. Bu bağlamda bu araştırmanın genel amacı, bilişim teknolojileri öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarını ölçmek, yorumlamak ve önerilerde bulunmaktır. Bu genel amaca ulaşabilmek için aşağıdaki alt problemlere yanıt aranmıştır. 1. 2. 3. 4. 5. Bilişim teknolojileri öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumları nasıldır? Öğretmen adaylarının öğretmenliğe ilişkin tutumları cinsiyetlerine göre farklılaşmakta mıdır? Öğretmen adaylarının öğretmenliğe ilişkin tutumları sınıf düzeylerine göre farklılaşmakta mıdır? Öğretmen adaylarının yalnızca ilgileri dikkate alındığında, yine bu bölümde mi okumak isterlerdi? Öğretmen adaylarının iş bulma konusundaki düşünceleri nelerdir? KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 324 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 6. Öğretmen adaylarının almış oldukları eğitime ilişkin görüşleri ve beklentileri nelerdir? 2. YÖNTEM Araştırmada, öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarını belirlemek amacıyla tarama modeli kullanılmıştır. Tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır (Karasar, 1994). Aşağıda, çalışma grubu, veri toplama araçları ve verilerin analizi alt başlıklarına yer verilmiştir. Çalışma Grubu Araştırmanın çalışma grubunu, 2011-2012 yılında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümünde öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırma modelinin tarama modeli olması, katılımcıların sayısının fazla olmaması ve evrene ulaşılabilir olması nedeniyle örneklem alma yoluna gidilmemiştir. Buna göre, 2011-2012 bahar döneminde birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıflarda öğrenim gören 106 öğretmen adayı araştırmanın çalışma grubu olarak seçilmiştir. Bu öğretmen adaylarının 51’i erkek (%48,1), 55’i ise kadın’dır (%51,9). Araştırma grubunda yer alan öğretmen adaylarının sınıf düzeylerine ilişkin betimsel bilgileri Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1. Araştırma Grubunda Yer Alan Öğretmen Adaylarına İlişkin Betimsel Bilgiler Sınıf 1 2 3 4 Toplam Öğrenci Sayısı f % 30 28,3 26 24,5 33 31,1 17 16,0 106 100,0 Veri Toplama Araçları Bu araştırmada, öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarını belirlemek için Çetin (2006) tarafından geliştirilen “Öğretmenlik Mesleği Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Bu ölçek 35 maddeden oluşmaktadır. Ölçek maddeleri “kuvvetle katılırım” seçeneğinden, “asla katılmam” seçeneğine doğru 5,4,3,2,1 biçiminde puanlanırken, olumsuz cümleler de bunun tam tersi bir yol izlenerek “kuvvetle katılırım” seçeneğinden “asla katılmam” seçeneğine doğru 1,2,3,4,5 şeklinde puanlanmıştır. Ölçekte yer alan 3, 5, 7, 10, 13, 16, 18, 20, 21, 22, 31, 32, 33, 34 ve 35. maddeler ters olarak puanlanmaktadır. Bu ölçme aracı ile ilgili geçerlilik ve güvenilirlik çalışması 2001-2002 öğrenim yılı Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği, Fen Bilgisi Öğretmenliği, Sınıf Öğretmenliği ve Matematik Öğretmenliği bölümlerinde son sınıfta öğrenim görmekte olan 341 öğrenciyle 325 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research yapılmış ve ölçeğin güvenilirlik katsayısı 0,95 olarak bulunmuştur. Bu haliyle araştırmacı tarafından yapılan geçerlilik ve güvenirlik analizleri sonucunda bu ölçeğin, öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarını ölçen, 3 alt boyuttan (sevgi, değer, uyum) oluşan geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olarak kabul edildiği rapor edilmiştir. Bu araştırmadan toplanan veriler üzerinde hesaplanan alfa iç tutarlık katsayısı ise .91 olarak bulunmuştur. Öte yandan öğretmen adayları ile ilgili çeşitli değişkenlere ilişkin bilgi toplamak amacıyla, öğrencilerin cinsiyetleri, sınıfları, ilgileri, iş bulma konusundaki düşünceleri ile beklentileri gibi değişkenleri içeren bir bilgi formu oluşturulmuş ve kullanılmıştır. Verilerin Analizi Verilerin istatistiksel analizleri için SPSS 13 paket programı kullanılmıştır. Verilerin analizinde demografik özellikler için frekans dağılımı, grupların istatistiksel açıdan karşılaştırılmasında ise t testi ve tek yönlü ANOVA testi kullanılmıştır. Araştırmada hata payı 0.05 olarak kabul edilmiştir. 3. BULGULAR VE YORUMLAR Araştırmanın bu bölümünde, öğretmen adaylarından toplanan verilerin çözümlemesi sonucu elde edilen bulgulara ve bulgulara ilişkin yorumlara alt başlıklar altında değinilmiştir. 1. “Bilişim Teknolojileri Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine İlişkin Tutumları Nasıldır?” Araştırmanın birinci alt amacı doğrultusunda, ölçekten alınan toplam puanların aritmetik ortalamasının yüksekliği, öğretmen adaylarının mesleklerine yönelik olumlu tutuma sahip olma düzeylerinin yüksek olduğunu, düşük olması ise mesleklerine yönelik olumlu tutum düzeylerinin düşük olduğunu göstermektedir. Elde edilen verilere göre öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarını gösteren değerler Tablo 2’de gösterilmiştir. Tablo 2. Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine İlişkin Tutumlarının Alt Ölçek Boyutlarına İlişkin Dağılımları Boyutlar Madde Sayısı En Puan 1. Sevgi 22 22.00 2. Değer 8 3. Uyum Toplam Düşük En Puan Yüksek X ss X 110.00 67.76 1.36 3.08 8.00 40.00 27.01 4.48 3.37 5 5.00 25.00 14.14 3.86 2.82 35 35.00 175.00 108.91 3.23 3.09 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus /k 326 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 2’de de görüldüğü gibi tüm boyutlardan elde edilen toplam puan ortalaması 108.91’dir (5 üzerinden 3.09). Alt boyutlar açısından incelendiğinde öğretmen adaylarının “Sevgi” boyutuna ilişkin ortalama puanı X =3.08, “Değer” boyutuna ilişkin ortalama puanı X =3.37, “Uyum” boyutuna ilişkin ortalama puanı ise X =2.82’dir. Buna göre, öğretmen adaylarının “Değer” boyutuna ilişkin sahip oldukları tutumun diğer alt boyutlara oranla daha yüksek düzeyde olduğu söylenebilir. Öte yandan, bütün ölçeğin ortalamasına bakıldığında ise bu ortalamanın 3,09 olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının orta seviyede olduğu söylenebilir. 2. “Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine Cinsiyetlerine Göre Farklılaşmakta mıdır?” İlişkin Tutumları Araştırmanın ikinci alt amacı doğrultusunda, araştırmaya katılan öğretmen adaylarının görüşlerine göre, öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarının cinsiyet durumuna göre farklılıklaşıp farklılaşmadığına ilişkin elde edilen betimsel istatistikler Tablo 3’de verilmiştir. Tablo 3. Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine İlişkin Tutumlarının Cinsiyet Durumuna Göre Farklılıkları Boyutlar 1. Sevgi 2. Değer 3. Uyum Genel Cinsiyet Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın n 51 55 51 55 51 55 51 55 X 67.13 68.40 27.55 26.47 15.16 13.13 109.85 108.00 ss 1.44 1.29 4.86 4.10 3.80 3.91 1.55 1.40 p .515 .218 2.70 .380 Tablo 3’de görüldüğü gibi, farklı cinsiyetlere sahip öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutum puan ortalamalarının birbirine çok yakın olduğu ve bu puanlar arasında üç alt boyutta da istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık olmadığı görülmektedir (p>.05). Bu bulgu, cinsiyet ile öğretmenlik mesleğine ilişkin tutum açısından anlamlı bir ilişkinin olmadığını göstermektedir. Gruplara ait ortalamalar incelendiğinde ise, erkek öğretmen adaylarının, kadın öğretmen adaylarına göre daha olumlu tutuma sahip oldukları söylenebilir. Bu durumun nedeni, BÖTE bölümünün teknoloji odaklı bir program olmasından kaynaklı olduğu söylenebilir. Çünkü alanyazın, bize erkek öğrencilerin teknolojiye daha yatkın olduğunu söylemektedir. 3. “Öğretmen Adaylarının Öğretmenliğe İlişkin Tutumları Sınıf Düzeylerine Göre Farklılaşmakta mıdır?” Araştırmanın üçüncü alt amacı doğrultusunda, öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarının sınıf düzeylerine göre farklılaşıp farklılaşmadığına bakılmıştır. Bu duruma ilişkin elde edilen betimsel istatistikler Tablo 4’de verilmiştir. 327 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 4. Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine İlişkin Tutumlarının Sınıf Düzeyi Durumuna Göre Farklılıkları GENEL Sevgi Değer Uyum Sınıf 1 2 3 4 1 2 3 4 1 2 3 4 1 2 3 4 n 30 26 33 17 30 26 33 17 30 26 33 17 30 26 33 17 X 107,04 108,27 108,34 114,19 67,39 67,83 66,76 70,43 26,03 26,34 27,61 28,47 13,61 14,09 13,96 15,29 ss 12,30 9,07 10,96 8,70 12,06 8,82 9,21 9,18 4,21 5,26 4,52 3,28 4,59 3,77 3,63 3,85 f p 1,77 ,156 ,526 ,666 1,476 ,225 ,666 ,575 Tablo 4 incelendiğinde, farklı sınıflarda öğrenim gören öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutum puan ortalamaları arasında sınıf düzeyine göre tüm alt boyutlarda istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görülmektedir (p>.05). Bu bulgu, öğrenim görülen sınıf düzeyi ile öğretmenlik mesleği arasında tutum açısından anlamlı bir ilişkinin olmadığını göstermektedir. Gruplara ait ortalamalar incelendiğinde ise, en yüksek ortalamaya “Son sınıf” da öğrenim gören öğretmen adaylarının, en düşük ortalamaya ise “Birinci sınıf” da öğrenim gören öğretmen adaylarının sahip oldukları görülmektedir. Bu durum, son sınıfta öğrenim gören öğretmen adayların, öğretmenlik mesleğine ilişkin birçok açıdan (staj, dersler vb.) daha fazla deneyim kazanmış olmalarıyla açıklanabilir. 4. Öğretmen Adaylarının Yalnızca İlgileri Dikkate Alındığında, Yine Bu Bölümde mi Okumak İsterlerdi? Araştırmanın dördüncü alt amacı doğrultusunda, öğretmen adaylarından, yalnızca ilgileri dikkate alındığında hangi bölümde okumak istedikleri açık uçlu olarak sorulmuştur. Bu soruya ilişkin elde edilen betimsel istatistikler Tablo 5’de verilmiştir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 328 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 5. Öğretmen Adaylarının İlgilerine Göre Okumak İstedikleri Bölümlere İlişkin Görüşleri Bölüm Bilgisayar Mühendisliği BÖTE Tıp Matematik Öğretmenliği Psikoloji Hukuk Diğer f 12 % 12,72 11 7 6 11,66 7,42 6,36 6 4 60 6,36 4,24 51,24 Yukarıdaki tablo incelendiğinde, öğretmen adaylarından yalnızca %11,66’sının yine aynı bölümde okumak istediği görülmektedir. İlgilere bakıldığında öğretmen adaylarının en fazla Bilgisayar Mühendisliği bölümünde okumak istedikleri görülmektedir. Öte yandan, diğer bir dikkat çekici bulguda her iki öğrenciden birinin başka bir bölümde okumak istemesidir. Bu durum, bu araştırmada orta düzeyde saptanan öğretmenlik mesleğine ilişkin tutum düzeyinin belirleyici bir ölçütü olabilir. Hiç kuşkusuz, bir öğretmen adayının mesleğine ilişkin olumlu tutuma sahip olmasının en büyük sağlayıcı faktörü, işini/bölümünü sevmesidir. 5. “Öğretmen Adaylarının İş Bulma Konusundaki Düşünceleri Nedir?” Araştırmanın beşinci alt amacı doğrultusunda, öğretmen adaylarının iş bulma konusundaki görüşleri değerlendirilmiştir. Bu soruya ilişkin betimsel istatistikler Tablo 6’da verilmiştir. Tablo 6. Öğretmen Adaylarının İş Bulma Konusundaki Düşünceleri Sınıf Düşünce Karamsar 1 18 %19,8 2 11 %11,6 3 17 %18,0 4 14 %14,8 Toplam 60 %63,6 İyimser 10 %10,6 14 %14,8 15 %15,9 3 %3,1 42 %44,5 Tablo 6 incelendiğinde öğretmen adaylarının % 61,2’sinin iş bulma konusunda endişeleri olduğu görülmektedir. Özellikle son sınıfta öğrenim gören öğretmen adaylarının iş bulma konusunda diğer sınıf düzeylerinde öğrenim gören öğretmen adaylarından daha fazla karamsar oldukları görülmektedir. Genel olarak bu olumsuz duruma, son öğretmen alımlarında BT alanında çok az düzeyde öğretmen alımı olmasının neden olduğu söylenebilir. 329 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 6. Öğretmen Adaylarının Almış Oldukları Eğitime İlişkin Görüşleri ve Beklentileri Nelerdir? Araştırmanın altıncı alt amacı doğrultusunda, öğretmen adaylarına lisans eğitimi boyunca almış oldukları eğitime ilişkin görüşleri ve beklentileri sorulmuştur. Bu soruya ilişkin betimsel istatistikler Tablo 7’de verilmiştir. Tablo 7. Öğretmen Adaylarının Eğitime İlişkin Görüşleri Beklenti Bilgisayar konuları uygulamalı olarak öğretilmeli Dersleri konusunda uzman öğretim elemanları yürütmeli Eğitim programı ve ders içerikleri güncellenmeli Öğretmenlik mesleğine ilişkin ders ve uygulamalara önem verilmeli Fizik, kimya, matematik ve biyoloji gibi dersler kaldırılmalı Gerçekleştirilen öğretimde öğrenci istekleri dikkate alınmalı f 29 20 15 15 x %27,4 %18,9 %14,2 %14,2 15 7 %14,2 %6,6 Tablo 7 incelendiğinde öğretmen adayları tarafından en çok, bilgisayar konularının uygulamalı olarak öğretilmesi (%27,4) ve derslerin uzman öğretim elemanları tarafından verilmesinin (%18,9) beklendiği görülmektedir. Bu durum, BÖTE bölümünde okutulan derslerin teoriğine, pratiğinden çok daha fazla zaman ayrılmasından kaynaklanmış olabilir. Ayrıca, derslere uzman eğitmenlerin girmesi yönündeki beklenti, öğrencilerin farkındalıklarının yüksek olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda bu alt amaca yönelik ulaşılan bulgula, BÖTE programı ders içeriğinin var olan mevcut uygulamaları baz alarak güncellenmesi gerektiğini de açıkça dile getirmektedir. 4. TARTIŞMA, SONUÇ VE ÖNERİLER Bu araştırma, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümünde öğrenim gören öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu araştırmayla ortaya koyulan sonuçlara göre, öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının orta düzeyde olduğu belirlenmiştir. Bu bulgu, Bulut (2009), Sağlam (2008), Üstün, Erkan ve Akman (2002), Atalay (2005), Semerci ve Semerci (2004), Pehlivan (2003), Duran (2009) ve Çağdaş’ın (2010), gerçekleştirmiş oldukları çalışmalardaki öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının yüksek olduğunu belirledikleri araştırma bulgularıyla farklılaşmaktadır. Bu durum, MEB tarafından belirlenen kontenjanlarda BT öğretmen alımlarının az olmasının bir sonucu olarak açıklanabilir. Öte yandan, bu durumun FATİH Projesi bağlamında da önemli bir belirleyici durum olduğu düşünülebilir. Bilindiği üzere, MEB tarafından FATİH Projesinin uygulamasında BT öğretmenlerine büyük sorumluluklar verilmiştir. Ancak, BT öğretmen adaylarının hem son alımlarda kontenjan azlığı, hem de lisans eğitimleri boyunca bu proje ile ilgili herhangi bir bilgilendirici içerikle karşılaşmamaları, onlar üzerinde bir baskı yaratmış olabilir. Bu durumun biran önce giderilmesi, BT öğretmen adaylarının tutumlarının daha derin bir bağlamda belirlenerek, gereksinimlerinin dikkate alınması gerektiği söylenebilir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 330 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Araştırmadan elde edilen diğer bir bulguya göre, BT öğretmen adaylarının, mesleklerine ilişkin tutumlarında cinsiyet değişkenine göre anlamlı farklılık görülmemiştir. Bu bulgu, Gülsoy (2010), Bulut (2009), Çapa ve Çil (2000), Tanel, Şengören ve Tanel (2007), Çeliköz ve Çetin (2004), Bulut ve Doğar (2005), Semerci ve Semerci (2004) ve Duran’ın (2009) çalışmalarında öğrencilerin tutumlarında cinsiyet değişkenine göre anlamlı farklılık görülmediği araştırmalarla benzerlik göstermektedir. Ayrıca, öğretmen adaylarının mesleklerine yönelik tutumlarında, öğrenim gördükleri sınıf düzeyi değişkenine göre de anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Bu bulgular Çeliköz ve Çetin (2004), Pehlivan (2003), Aysu (2007) ve Çağdaş’ın (2010) yaptıkları araştırmalarda öğrencilerin mesleki tutumlarında sınıf düzeyi değişkenine göre anlamlı farklılık olmadığını belirledikleri araştırma bulguları ile benzerlik göstermektedir. Ulaşılan bu bulgular, her iki cinsiyet ve tüm sınıf düzeylerinde öğretmenlik mesleğine ilişkin algılanan tutum düzeyinin değişken olmadığının bir göstergesidir. Öte yandan bu araştırmada, BT öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarını belirlemede etken olduğu düşünülen bazı değişkenlere ilişkin bilgilerde toplanmıştır. Özellikle tutumla yakın ilgisi olduğu düşünülen ilgi boyutuna bakıldığında, öğretmen adaylarından yalnızca %11,66’sının yine aynı bölümde okumak istediğinin saptanması üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Bu durum orta düzeyde çıkan öğretmenlik mesleğine ilişkin tutum düzeyinin belirleyici bir ölçütü olabilir. Hiç kuşkusuz, bir öğretmen adayının mesleğine ilişkin olumlu tutuma sahip olmasının en büyük sağlayıcı faktörü, işini/bölümünü sevmesidir. Bu bağlamda, genel anlamda öğrencilere üniversite giriş sınavı öncesinde bir ilgi programına katılmalarının özendirilmesi ve lisans eğitimlerinin birinci – ikinci yılında bölümler arası geçiş kontenjanlarının artırılmasının bu istenmeyen duruma bir önlem olabileceği düşünülebilir. Öte yandan, BT öğretmen adaylarının % 63,6’sının iş bulma konusunda endişeleri olduğu belirlenmiştir. Bu durum, son zamanlarda öğretmen alımlarındaki BT öğretmen kontenjanlarının oldukça düşük olmasının bir sonucu olduğu söylenebilir. Bu araştırmada elde edilen diğer bir bulguya göre, BT öğretmen adayları, lisans derslerinin daha fazla uygulamalı olmasını, bu ders içeriklerinin güncellenmesini, fen derslerinin azaltılarak, öğretmenlik mesleğine ilişkin derslerin sayısının artırılmasını istemektedirler. Şüphesiz bu yönde yapılacak değişikliklerin öğretmen adaylarının tutumlarına olumlu şekilde yansıyacağı söylenebilir. KAYNAKÇA Atalay, C. (2005). Öğretmen Liselerindeki Öğrencilerin Kişilik Özellikleri ve Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutumları Arasındaki İlişkiler. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya. Aysu, B. (2007). Okul Öncesi Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine Karşı Tutumlarının İncelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Bandura, A. (1997). Self-Efficacy: The exercise of control. New York: W.H. Freeman. 331 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Bulut, G. (2009). Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine İlişkin Tutumlarının Değerlendirmesi. Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 14, 13-24. Bulut, H. & Doğar, Ç. (2005). Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine Karşı Tutumlarının İncelenmesi. Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, 8(1), 13-27. Çapa Y. & Çil N. (2000). Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutumlarının Farklı Değişkenler Açısından İncelenmesi. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,18, 69-73. Çeliköz, N. & Çetin, F. (2004). Anadolu Öğretmen Lisesi Öğrencilerinin Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutumlarını Etkileyen Etmenler. Milli Eğitim Dergisi, 162, 136145. Çetin, Ş. (2006). Öğretmenlik Mesleği Tutum Ölçeğinin Geliştirilmesi (Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması). Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi 18, 28-37. Duran, O. (2009). Anadolu Öğretmen Liselerinde Öğrenim Gören Son Sınıf Öğrencilerinin Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutumları. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Yeditepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Gülsoy, F. (2010). Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fizik Öğretmenliği Öğrencilerinin Öğretmenlik Mesleğine İlişkin Tutumları. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Kağıtçıbaşı, Ç. (1988). İnsan Ve İnsanlar. Evrim Basım Yayım, İstanbul. Karasar, N. (1994) Araştırmada Rapor Hazırlama (7.Baskı), Ankara: 3A Araştırma Eğitim Danışmanlık Ltd. Pehlivan, K. B. (2008). Sınıf Öğretmeni Adaylarının Sosyo-kültürel Özellikleri ve Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutumları Üzerine Bir Çalışma. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi.4(2), 151-168. Sağlam, Ç. (2008). Müzik Öğretmenliği Bölümü Öğrencilerinin Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutumları. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 5(1), 59-69. Semerci, N. & Semerci, Ç. (2004) Türkiye’de Öğretmenlik Tutumları. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14 (1), 137-146. Tanel, R., Şengören, S. K. & Tanel Z. (2007). Fizik Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine İlişkin Tutumlarının Farklı Değişkenler Açısından İncelenmesi. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,2(22), 1-9. Üstün, E., Erkan, S. & Akman, B. (2002). Türkiye’de Okul Öncesi Öğretmenliği Öğrencilerinin Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutumlarının İncelenmesi. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 23, 108-117. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 332 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 1-8. SINIF BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETİM PROGRAMINA İLİŞKİN ÖĞRENCİ, VELİ VE BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİ THE VISIONS OF STUDENTS', PARENTS' AND PHYSICAL EDUCATION TEACHERS' AS OPPOSED TO 1-8 CLASSES PHYSICAL EDUCATION CURRICULUM Gülsen ÖZCAN Yrd. Doç. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, TÜRKİYE [email protected] A.Dilşad MİRZEOĞLU Yrd. Doç. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, TÜRKİYE ÖZET Bu çalışmanın amacı, 2006-2007 öğretim yılında ilköğretim okullarında uygulanmaya başlanan yapılandırmacı öğrenme anlayışına dayalı 1-8. sınıflar beden eğitimi programı ile ilgili öğrenci, veli ve beden eğitimi öğretmen görüşlerini belirlemektir. Araştırma nitel verilere dayalı bir çalışmadır. Çalışmada 20 öğrenci, 20 veli ve 20 beden eğitimi öğretmeninin görüşlerinden yararlanılmıştır. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılıştır. Araştırmada elde edilen nitel verilerin analizinde betimsel ve içerik analizi yöntemleri kullanılmıştır. Ayrıca elde edilen nitel veriler nicel verilere döndürülerek yüzde ve frekans değerlerinden yararlanılmıştır. Araştırmanın sonunda yapılandırmacı öğrenme anlayışına göre düzenlenen beden eğitimi programının uygulamada bazı eksikliklere sahip olduğu belirlenmiştir. Öğrenci ve velilerin çoğunun bu dersi voleybol, basketbol, futbol vb. gibi belli bazı spor branşlarının öğretildiği, çoğu zaman ikinci saati boş geçen ve yüksek notla geçilen bir ders olarak algıladıkları görülmüştür. Diğer taraftan öğretmenlerin çoğu, programın kazanım, içerik, eğitim durumları ve değerlendirme boyutlarını mevcut araç, gereç ve donanım yetersizliği yüzünden etkili bir şekilde uygulayamadıklarını belirtmişlerdir. Anahtar Sözcükler: Beden eğitimi öğretim programı, beden eğitimi, ilköğretim. ABSTRACT The purpose of the study was to examine visions of students', parents' and physical education teachers' as opposed to 1-8 classes physical education curriculum which had been put into practice in 2006-2007 academic year. The research was quantitative study. 20 students, 20 parents and 20 physical education teachers were participated in this study. The data was gathered with semi-structured interwiev form. The inductive content and describe analyses techniques were used to evaluate the quantitative datas. At the end of the study, great portions of student and parent were perceived this lesson which as taught some sport evets (volleyball, basketball, football etc.) and generally past free at second lesson and taken high point. On the other hand, many of the physical education teachers emphasized that they did not apply dimension of aim, content, teaching-learning situation and evaluation of the curriculum through the lack of material and equipment. Key Words: Physical education curriculum, physical education, primary school. 333 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research GİRİŞ İnsana yapılan yatırımın, yine insana dönen kazanç olduğunu fark eden ülkelerin diğerlerine göre daha ileride olduğu, sosyal, kültürel, ekonomik bir pazar yeri olan dünyada söz konusu toplumlar lehine önemli faydalar sağladığı bir gerçektir. Diğer yandan, neredeyse köşe kapma oyununa dönen iyiler arasında olma yarışı toplumlar açısından gelecek garantisi gibi algılanmaktadır. Bu durum insana olan ihtiyaç sürdüğü sürece işlevlerine devam edecek olan eğitim programlarının değerini artırmaktadır. Toplum-insan etkileşiminde vazgeçilmez beklentileri karşılama (Varış,1994:26), belirlenen eğitimsel hedeflere ulaşmak için öğrencilere düzenli öğrenme yaşantıları sunma (Bilen,1996:5) gibi görevleri olan eğitim programları, aynı zamanda dinamik bir süreçte gerçekleşir (Sönmez,2004). Değişim olgusuna ayak uydurma kaygısı taşıyan eğitim programlarındaki yapı değişikliği ülkemizde 1990 yılında Dünya Bankası ve Türkiye arasında imzalanan bir protokolle hızlanmıştır. Milli Eğitimi Geliştirme Projesi olarak bilinen bu proje ile ilk ve orta öğretimin niteliğinin arttırılması, öğretmen eğitiminde kalitenin yükseltilmesi ve yeni yöntem ve stratejilerin geliştirilmesi amaçlanmıştır (MEB, 1999). Bu anlayış çerçevesinde 2005-2006 öğretim yılında öğretmenin sınıf içinde sahnede olmasının eleştirildiği ve geleneksel diye adlandırıldığı program anlayışı yerine, öğrencinin esas rol üstlendiği yapılandırmacı öğrenme yaklaşımı yeni programların ön adı olmuştur. Temelini Piaget, Vygotsky ve Dewey’in attığı yapılandırmacı öğrenme anlayışı (Özden, 2003:56) bireylere kendi öğrenmelerinden sorumlu olma (Saban, 2002:167), göreceli ve toplumdan topluma değişebilen bilgiyi edinmede kendi biçimlendirmesini oluşturma fırsatı tanır (Kotzee,2010). Öğretmene, eski öğrenmelere dayanarak yeni bilgiyi öğrencinin kendi kendisine yapılandırmasına rehberlik etme görevi yükleyen yapılandırmacı öğrenme yaklaşımı (Garbett,2011), Piaget’in bilişsel ve Vygotsky’nin sosyal yapılandırmacılık teorilerine dayalı, daha çok öğrencilerin bilişsel ve sosyal yönlerini geliştiren bir yaklaşımdır (Powell ve Kalina, 2009). Okulların fabrikalaşması ve tek tip insan yetiştirme eleştirisine karşılık yenilenen yeni ilköğretim programları içinde yer alan beden eğitimi öğretim programı 2006-2007 öğretim yılında uygulamaya konularak yeni görüntüsüyle vitrine çıkmıştır. Bıkmaz (2006)’a göre yeni program sürecinde en dikkat çeken nokta öğretmenlerin bu süreçte yeterince bilgilendirilmemiş olmasıdır. Pilot uygulamanın gerçekleştirildiği dokuz ilden toplam 120 okulun öğretmen ve okul müdürleri onar günlük hizmet içi eğitimden geçirilmiş ve bu süreçte hazırlanan yeni programların tanıtımları yapılmıştır. Ayrıca, pilot uygulama sürecinde Talim ve Terbiye Kurulu’nun internet sitesinde öğretmenlerin yaptıkları örnek uygulamalar ve geliştirdikleri etkinlikler paylaşıma açılmıştır. Öğretmenlere yönelik hizmet içi eğitim çalışmalarına yıl boyunca devam edilmiş, diğer taraftan tüm ilköğretim müfettişlerinin de bu eğitimi almaları sağlanmıştır. Bir taraftan reformla ilgili hizmet içi eğitimler sürdürülürken diğer taraftan pilot illerdeki uygulamalar il bazında yapılan toplantılarla değerlendirilmiştir. 2005-2006 öğretim yılında yeni programların Türkiye genelinde uygulanmasına başlanmadan önce ilköğretim müfettişleri tarafından ilköğretim okullarında öğretmenlere kısa süreli seminerler verilmiş ve bu yolla onların yeni öğretim yılına hazırlanmaları amaçlanmıştır (Bıkmaz,2006). Yukarıdaki kaygılar ve çağdaş program geliştirme anlayışı gereği 2006-2007 yılında uygulamaya konan ilköğretim programlarından 1-8.Sınıflar Beden Eğitimi Öğretim Programı’nın değerlendirmesine ihtiyaç duyulmuştur. Programların etkililiği ve program unsurlarının gözden geçirilmesi olarak adlandırılan program değerlendirme çalışmasına (Erden,1995,S.10) örnek olduğu düşünülen bu araştırma aynı zamanda Metfessel ve Michael KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 334 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research yaklaşımına göre öğrenci, veli, öğretmen, yönetici, sıradan insan vs. gibi veri kaynaklarının değerlendirmedeki önemini (Demirel,1999:172) doğrulayıcı bir çalışma olarak görülmektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacı, 2006-2007 öğretim yılında ilköğretim okullarında uygulanmaya başlanan yapılandırmacı öğrenme anlayışına dayalı 1-8.sınıflar beden eğitimi programı ile ilgili öğrenci, veli ve beden eğitimi öğretmen görüşlerini belirlemektir. YÖNTEM Araştırmanın Modeli Bu araştırma nitel araştırma verilerine dayalı betimsel bir çalışmadır. Çalışma Grubu Araştırmadaki çalışma grubu kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yöntemiyle oluşturulmuştur. Bu örnekleme yöntemi araştırmacıya hız ve pratiklik kazandırır. Çünkü bu yöntemde araştırmacı yakın ve erişilmesi kolay gruplara ulaşır (Yıldırım ve Şimşek,2000). Çalışma grubunun üçayağından birini oluşturan öğrenciler toplam 20 kişi olup, Bolu İli Merkez İlçede bulunan devlet okullarının ilköğretim okulları ikinci kademede derse giren öğrencilerden oluşmaktadır. Öğrenci grubu, bir-beşinci sınıflarda öğrenim gören öğrencilerin büyük çoğunluğunun dersine sınıf öğretmenlerinin girme olasılığının yüksekliği nedeniyle altı-sekizinci sınıf öğrencilerden oluşturulmuştur. Öğrencilerin sekiz tanesi altıncı sınıf (%40), yedi tanesi yedinci sınıf (%35)ve beş tanesi sekizinci sınıf (%25) öğrencilerinden oluşup yedi ayrı ilköğretim okulunda öğrenim görmektedir. Çalışma grubundaki veliler ise araştırmayı yürüten iki araştırmacının Bolu ilinde çeşitli çevrelerden ulaşabildikleri kamuya ait ilköğretim okullarının ikinci kademesinde çocuğu olan 20 kişiden oluşmaktadır. Velilerden sekiz tanesinin çocuğu altıncı sınıf(%40), dokuz tanesinin çocuğu yedinci sınıf (%45) ve üç tanesinin(%15) çocuğu sekizinci sınıf düzeyinde olup beş değişik okulda öğrenim görmektedirler. Ayrıca çalışma grubundaki beden eğitimi öğretmenleri de araştırmacıların ulaşabildikleri Bolu ilinde ilköğretim okullarında görev yapan 20 öğretmenden oluşup 16 değişik okulda görev yapmaktadırlar. Veri Toplama Aracı ve Verilerin Toplanması Araştırmada veri toplamak amacıyla yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunun hazırlanması aşamasında program geliştirme uzmanı olan iki araştırmacı programın kazanım, içerik, eğitim durumları ve değerlendirme boyutuyla ilgili öğrenci, veli ve öğretmen gruplarına hangi soruların sorulabileceği konusunda görüş alış verişinde bulunarak ana soru ve alternatif sorulara karar vermişlerdir. Araştırmanın veri toplama aşamasında araştırmacılar görüşüme yapılacak kişilere uygun ortam ve zamana dikkat ederek samimi bir sohbet havasında kişilere sorularını yöneltmişlerdir. Görüşme esnasında görüşmecilerin izni alınarak görüşmeler ses kaydına alınmıştır. Bu uygulama hem görüşmenin doğal bir sohbet havasında geçmesine hem de bilgi kaybının önlenmesine yardımcı olmuştur. Görüşmeler yaklaşık 20-30 dakika civarı tutmuş, her bir araştırmacı onar kişilik öğrenci, veli ve öğretmen grubuyla görüşmelerini tamamlamıştır. Verilerin Çözümlenmesi Araştırmacılar tarafından toplam 60 kişiyle yapılan görüşmelerden elde edilen ses kayıtları araştırmacılar tarafından dikkatlice dinlenerek yazılı kayıt haline getirilmiştir. Daha sonra bu yazılı kayıtlar üzerinde betimsel ve içerik analizi yapılmıştır. Yıldırım ve Şimşek (2000)’e göre, betimsel analizde, görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir 335 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara sık sık yer verilir ve daha sonra bu betimlemeler araştırmacı tarafından yorumlanır ve gerekirse tahminler yürütülebilir. İçerik analizinde ise betimsel analizde özetlenen ve yorumlanan veriler daha derin bir işleme tabi tutulur ve betimsel analizde fark edilemeyebilen kavram ve temalar bu analiz sonucu keşfedilir. Ayrıca toplanan verilerin daha kolay anlaşılması ve araştırmanın güvenirliğini artırmak amacıyla nitel veriler yüzde ve frekans değerlerine dönüştürülerek yorumlanmaya çalışılmıştır. BULGULAR Tablo 1: Programın kazanım boyutuna ilişkin öğrenci, veli ve beden eğitimi öğretmen görüşleri Görüşler Öğrenci N=20 1,2,5,8,10,13,15, 16,17,20, F % Görüşler 1 0 5 0 Boş zamanla rımda spor yapma alışkanlı ğı kazandır dı Kendim e olan güvenim arttı 1,2,5,7,8,10,16,2 0 8 4 0 5,6,8 3 1 5 Çocuğu mun özgüven i arttı 8,17 2 1 0 Önemli bir özellik kazandır madı 3,4,7,11,12, 14,18,19 8 4 0 Önemli bir özellik kazandır madı 3,6,7,9,10,13, 15,16,18 9 4 5 Yaptığı m sporları daha bilinçli yapmam ı sağladı Çocuğu ma serbest zamanla rında spor yapma alışkanlı ğı kazandır dı Spor branşları yla ilgili bilgisi arttı Veli N=20 1,2,4,5,8,11,1 2,14,17, 19,20 F % 1 1 5 5 2,4,8,14,20 5 2 5 Görüşle r Öğrenci lerin yaratıcı düşünm e yetenek leri gelişiyo r Öğretm N=20 1,5,12, 13,16 F % 5 2 5 Öğrenci 2 lerin proble m çözme yetenek leri gelişiyo r Öğrenci lerin kendile rini ifade etme becerile ri gelişiyo r Öğrenci ler araştır ma, incelem e alışkanl ığı kazanıy or Öğrenci lerin özgüve 1,5,12, 13,6 5 2 5 1,5,13 ,16 4 2 0 1,5,7,13, 16, 1,5,12, 13,6 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 2 5 5 336 2 5 5 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research nleri gelişiyo r Çoğu kazanı mı kazandı rma şu anki şartlard a zor 2,3,4,5,6,7,8,9, 11,14,15, 17,18,19,20 1 3 7 5 Tablo 1’e bakıldığında, programın kazanım boyutuyla ilgili olarak öğrenci ve velilerin birbirlerine yakın görüşlerde oldukları, öğretmenlerin ise yüksek oranda kazanımlara ilişkin eleştirel bir görüş sergiledikleri görülmektedir. Öğrencilerin %50'si beden eğitimi dersinin yaptığı sporları daha bilinçli yapmasına yardımcı olduğunu ve % 40’ı serbest zamanlarında spor yapma alışkanlığı kazandırdığını ifade ederken, diğer yandan %40'lık bir öğrenci grubu ise önemli bir özellik kazandırmadığını belirtmiştir. Öğrencilerin ifadelerine benzer şekilde velilerin %55’i beden eğitimi dersinin çocuğuna serbest zamanlarında spor yapma alışkanlığı kazandırdığını ifade ederken, %45’lik bir bölümü ise çocuğuna önemli bir özellik kazandırmadığı düşüncesindedir. Bu görüşler dikkate alındığında beden eğitimi programının kazanım başarısı açısından orta düzeyde olduğu ve program geliştirme anlayışında yapılan değişikliklerin öğrenci ve veli açısından önemli bir fark yaratmadığı anlamına gelmektedir. Diğer yandan öğretmenlerin %75’i programda yer alan pek çok kazanımı öğrenciye kazandırmanın mevcut imkanlarla zor olduğunu ifade etmişlerdir. Öğrenci, veli ve beden eğitimi öğretmen görüşlerine göre çıkan olumsuz eleştiriler yeni programın oluşturulmasında öğrenci düzeyleri, ilgi ve ihtiyaçları, uygulama için gerekli alt yapı çalışmalarının ve imkanların sağlanması vb. gibi zorunlu ön hazırlıkların yapılış niteliği ile ilgili bir sorgulama ihtiyacı duyurmaktadır. Ayrıca Okutan ve Hancı tarafından ilköğretim müfettişlerinin yeni programlar hakkındaki görüşleriyle ilgili yaptıkları araştırma sonuçları da bu bulguyu destekler niteliktedir. Müfettişlerin çoğu yeni ilköğretim programını genel olarak olumlu özelliklere sahip olduğunu ifade etmekle birlikte, programın önündeki en önemli engelin alt yapı sorunu olduğunu ifade etmişlerdir (http://www.mufettisler.net/meslekicalismalar/arastirmalar/335-kurhanciars.html). Bu çalışmaya destek bir başka araştırma da Çınar, Teyfur ve Teyfur (2006) tarafından yapılmış ve bu çalışmada yeni programlarla ilgili görüş almak üzere öğretmen ve yönetici görüşleri alınmış ve yeni program hakkında genel olarak olumlu görüşler yanında en önemli sorun olarak alt yapı eksikliği olduğu vurgulanmıştır. Tablo 1' deki içerik analizini destekleyen öğrenci, veli ve beden eğitimi öğretmen görüşlerine örnekler ise aşağıda verilmiştir: Öğrenci 16 “Beden eğitimi dersi bazı yaptığım sporları ne kadar hatalı yaptığımı görmemi sağladı diyebilirim. Örneğin mahallede voleybol oynarız bazen, ben kendimin iyi oynadığını düşünüyordum ancak öğretmenimiz parmak pası, manşet pası öğrettiğinde ne kadar yanlış yaptığımı görmemi sağladı” Öğrenci 5 “Beden eğitimi dersini seviyorum. Stres atmamı sağlıyor. Derslerde genellikle ikinci saatlerde basketbol oynuyoruz arkadaşlarımla ve eve gidince de bazen zaman bulup basketbol, futbol oynuyoruz” Öğrenci 18 “Beden eğitimi dersi bende hiçbir önemli değişiklik yapmadı. Hep aynı şekilde devam ediyor ders. Programın değiştiğinden bile haberim yok farkında değilim.” 337 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Veli 11 “Bizim sokakta bir basketbol sahası var, Emre sık sık sıkılınca oraya gider oynar. Zaten futbol hastası bıraksan her gün oynar. Tabi bunları yapmasında beden eğitimi dersinin etkisi olmuştur” Veli 9 “Beden eğitimi dersinin çocuğuma iyi bir özellik kazandırdığını düşünmüyorum. Eve gelmesiyle bilgisayarın başına bir geçiyor saatlerce orada, yemeğe bile zor geliyor yanımıza.” B. E. Öğretmeni 3 “Bence bu program bu günkü imkânlarla uygulanabilir bir program değil. Her şeyin öğrencilerin elinde olması çok saçma. Programı biliyorum ama uygulayamıyorum, güvenemiyorum öğrencilere. En iyi yöntem benim kontrolümde olan yöntemdir.” B. E. Öğretmeni 7 “Yeni programdaki öğrencilerimiz için hazırlanan izleme dosyalarının güncel tutulması yani yaptığını anlama ve muhakeme yeteneği nereden nereye geldiğini takip edebilmesi ve günlük hayatta karşılaştığı problemleri çözme yeteneğinin geliştirilmesi güzel ve etkili bir uygulamadır. Fakat sınıftaki kalabalık öğrenci sayısı bu etkinlikleri yapmama izin vermiyor. Ayrıca bunların yanı sıra tesis, araç gereç eksikliklerimizi de eklersek bu programı uygulamak nerdeyse imkansız.” B. E. Öğretmeni 19 “Ben bu programın beden eğitimi dersi için düşünülerek, araştırılarak yapıldığı konusunda inançsızım, çünkü beden eğitimi dersinin işlenişinde ön koşul olan bir çok koşul zaten okullarda yok, sırf en iyi olsun demekle en iyiyi elde edemezsiniz, yetersiz kalır. Çünkü en iyinin olması için en iyi koşullar olmalı bu anlamda bir kere zaman olarak beden eğitimi dersi bir sürü sıralanmış kazanımı kazandıracak vakte sahip değil.” Programın içerik boyutuna ilişkin öğrenci, veli ve öğretmen görüşleri Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2. Programın İçerik Boyutu İle İlgili Öğrenci, Veli ve Beden Eğitimi Öğretmen Görüşleri Görüşler Genelde belli konuları işliyoruz (Voleybol,bas ketbol, futbol) Bilmediğim bazı branşları öğrendim Öğrenci N=20 1,2,3,4,5 ,7,9, 10,11,12 ,13, 14,15,16 ,17, 18,19,20 , 6,8,17,2 0 F % Görüşler Veli N=20 1,2,4,5,7,9,1 0,11, 12,14,15,17, 19,20, F % Görüşler 2 0 10 0 Belli konuları işliyorlar (Voleybol,bas ketbol, futbol) 1 4 7 0 İçeriği olanakla ra göre kazandır mak çok zor 4 20 Çocuğum bilmediği bazı sor branşlarını öğrendi 2,4,8,14 4 2 0 Derste ne işlediklerini bilmiyorum 3,6,10,13,15 ,16,18 7 3 5 İçerik öğrencil erin gelişim özellikle rine uygun İçeriği zamana göre yetiştir mek zor Öğretmen N=20 6,7,8,10, 11,14,15,18,1 9 F % 1,5,9,12, 13,16,20 7 3 5 2,4,5,7,8,14,1 7,18,19 9 4 5 9 4 5 Tablo2’ ye bakıldığında öğrenci veli ve öğretmenlerin yeni beden eğitimi programının içeriği ile ilgili olarak genel olarak olumsuz görüşlere sahip oldukları görülmektedir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 338 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Öğrencilerin %100’ü derslerinde sürekli belli birkaç konuyu (voleybol,basketbol,futbol vb.) işlediklerini belirtirken, benzer şekilde velilerin %70’i de çocuklarının belli konuları öğrendiklerini ifade etmişlerdir. Diğer yandan öğretmenlerin %45’i içeriği olanaklara göre yetiştirmenin zor olduğunu ve yine %45'lik bir bölümü de içeriği zamana göre yetiştirmenin zor olduğu görüşünü bildirmişlerdir. Programın içerik boyutuyla ilgili olumlu görüşlere bakıldığında ise öğrencilerin %20’si bilmedikleri bazı spor branşlarını öğrenmelerine katkı sağladığını belirtirken, veliler de %20’lik oranla bu görüşü desteklemişlerdir. Beden eğitimi öğretmenlerinin %35’i programın öğrencilerin gelişim seviyelerine uygun olduğu görüşündedirler. Programın içerik başarısı açısından öğrenci ve veli görüşleri ölçüt alınacak olunursa ve beden eğitimi ders içeriğinin gerek spor branşları ve gerekse entelektüel bilgi açısından zenginliği hatırlanacak olursa, programın uygulayıcısı olan öğretmenlerle ilgili olarak bilgi, donanım, kendini geliştirme vb. eksikliğinin sorgulanması gereği ortaya çıkabilir. Öğretmenler açısından bakıldığında ise her ne kadar araç gereç, donanım ve zaman açısından konuları yetiştirme konusunda haklı olsalar da yapılandırmacı programda yetiştirilmesi zorunlu olan belli, zorunlu bir içeriğin olmaması (Temel ve Avşar, 2009) ve önemli olanın kazanımlara ulaşma olup, öğretmenlerin yaratıcı bilgi ve becerilerini, öğrenci ilgi ve ihtiyaçlarıyla birleştirme yeteneğinin yeterli olacağı gerçeğini göz ardı etmeleri nedeniyle programı çok iyi anladıklarına ilişkin şüphe uyandırmaktadır. Diğer yandan Talbert ve Mc Laughlin (1993)’e göre yapılandırmacı öğrenme sürecini planlama ve uygulamanın çok zaman alıcı ve gerekli şartlarlar hazırlanmadığı takdirde tam olarak gerçekleşmesinin zor bir süreç olduğunu vurgulaması tamamen programa ya da öğretmene yüklenen bir başarısızlığın adil olmayacağını da düşündürmektedir. Tablo 2’ye ait öğrenci veli ve beden eğitimi öğretmen görüşlerine örnekler ise şöyledir; Öğrenci 4 “Genelde aynı konuları işliyoruz. Öğretmenimiz voleybol takımını çalıştırıyor. Biz de genelde voleybol oynuyoruz. Erkek arkadaşlar futbol oynuyorlar.” Öğrenci 6 “Ben çim hokeyini bilmiyordum. Öğretmenimiz öğretti. Slayttan anlattı. Çok dikkatimi çekti. Profesyonel anlamda oynamak isterdim. Daha bilmediğimiz bir çok branş var. Aslında onları da öğrensek yeteneklerimiz ortaya çıkar bence” Veli “Aynı okulda ikinci sınıfa giden bir kızım var. Okula sık sık gidiyorum. Bahçede beden eğitimi derslerini görüyorum. Ne zaman gitsem ya basketbol potasının başındalar ya da voleybol oynuyorlar. Gerçi okulda başka da imkan yoksa öğretmen ne yapsın.” B. E. Öğretmeni 18 “Okulumuzda spor salonumuz yok. Zaten dersimiz uygulamalı ders olarak geçtiğinden öğrencileri toparlamak, derse çekmek çok zor oluyor. Bir de bizden beklenen bir sürü içeriği düşünürseniz zaman olarak bir kere bu imkânsız.” B. E. Öğretmeni 5 “Programın içerik boyutunu beğeniyorum. Öğrencilerin gelişim düzeylerine hitap ediyor.” B. E. Öğretmeni 20 “İçerik boyutu hakkında düşüncelerim olumlu. Öğrencilerin bilişsel, duyuşsal ve psikomotor düzeylerine uygun, özellikle kaynaştırma öğrencilerini de düşünülerek hazırlanmış etkinlikleri beğeniyorum” Programın eğitim durumları boyutuna ilişkin öğrenci, veli ve beden eğitimi öğretmen görüşleri ise Tablo 3’de verilmiştir. 339 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 3. Programın Eğitim Durumları Boyutu İle İlgili Öğrenci, Veli ve Öğretmen Görüşleri Görüşl er Ders eğlenc eli geçiyo r Öğrenci N=20 1,2,3,4,5,6,7,8, 9,10, 11,12,13, 14,15,16, 17,18,19, 20 F % 2 0 1 0 0 İkinci dersler serbest kalıyor uz 1,2,3,4,5,6,7,9, 10,11,12,13,14, 15,16,18, 19 1 7 8 5 Öğret menim iz çoğu zaman başka bir yerde görevli oluyor 2,3,4,6,7,9,10,1 1,13,15,16,18, 1 2 6 0 Görü şler Çocu ğum beden eğiti mi dersi ni seviy or Çocu ğum genel de dersle rinin boş geçti ğini söylü yor Veli N=20 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,1 1,12,13,14,15,16,17, 18,19,20, F % 2 0 1 0 0 2,3,6,8,9,12, 14,18 8 4 0 Derst e ne yaptı kların ı bilmi yoru m 3,6,10,13,15, 16,18 7 3 5 Görüşl er Dersle r eğlene li ve öğretic i Öğretmen N=20 1,5,11,12, 13,16 F % 6 3 0 Yeni progra m hakkın da yeterli bilgim olmadı ğından bildiği m şekilde dersler i işliyor um Okuld aki imkanl ara göre yeni progra mın etkinli klerini uygula ma çok zor 2,3,4,6,7,8,9,10, 14,15,17 1 1 5 5 3,4,6,7,8,9,10,1 4,15,17,18,19,2 0 1 3 6 5 Tablo 3’e bakıldığında, beden eğitimi öğretim programının eğitim durumları boyutu ile ilgili olarak öğrenci ve velilerin %100 oranında beden eğitimi dersi hakkında olumlu görüş bildirdikleri tespit edilmiştir. Çalışmaya katılan öğrencilerin %100’ü beden eğitimi derslerinin eğlenceli geçtiğini belirtirken, velilerin %100’ü de çocuğunun beden eğitimi dersini sevdiğini ifade etmiştir. Ancak yine bu iki grup bir başka ifadelerinde bu olumlu görüşlerine farklı bir bakış açısı getirmiştirler. Öğrencilerin %85’i ikinci derslerinin boş geçtiğini, yine %60'lık bir öğrenci grubu da öğretmenlerinin ders zamanında bir başka yerde görevli olduğunu ve %40’lık bir veli grubu da derslerin boş geçtiğinden haberdar olduklarını belirtmişlerdir. Eğitim durumları hakkındaki bu görüşler, yapılandırmacı anlayışa göre programın bel kemiğini oluşturan eğitim durumlarının beden eğitimi dersi açısından işlevinin çok düşük KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 340 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research olduğunu düşündürmektedir. Programın eğitim durumları boyutundaki bu durumun, içerik ve kazanımlara olan etkisi düşünüldüğünde, programın süreç kısmındaki yenilik anlayışının amacına ulaştığıni söylemek zor olabilir. Tablo 3’deki öğretmen görüşleri incelendiğinde ise, öğretmenlerin %65’i okullarının sahip oldukları imkanlarla eğitim durumlarındaki çeşitlilik ve zenginliği derslerine yansıtmanın zor olduğunu ifade ederken,%55’i ise yeni program hakkında yeterli bilgisi olmadığından derslerini kendi bildiği şekilde işlediğini belirtmiştir. Öğretenlerin sadece %30’luk bir kısmı derlerin eğlenceli geçtiğini belirterek öğrenci ve velilerle ortak bir görüşte birleşmiştir. Alesandrini ve Larson (2002) ve Windshitl (2002) öğretim programlarının uygulanışında öğretmenlerin genellikle öğrenme-öğretme sürecinde yaptıkları etkinliklerde bu etkinliklerin altında yatan amaçları ihmal ettiklerini belirtirken, Bıkmaz (2006)'a göre de yeni programların başarısının uygulamada görev alan öğretmenlerin, programı iyi anlaması ve benimsemesiyle ilgili bir süreç olduğunu belirterek doğru cevap arayışına katkıda bulunmuşlardır. Tablo 3’e ait öğrenci,veli ve beden eğitimi öğretmen görüşlerine örnekler aşağıda verilmiştir; Öğrenci 18 “Beden eğitimi dersini çok seviyorum. Çok eğlenceli geçiyor. Arkadaşlarla bahçede takılıyoruz, oyunlar oynuyoruz. Zaten ikinci dersler çoğu zaman boş geçiyor.” Öğrenci 4 “Beden eğitimi dersi çok güzel geçiyor. Özgür olduğumu hissediyorum diğer derslere göre. Sıkılıyorum teorik derslerden. Biraz nefes alıyoruz bu ders sayesinde. Zaten ikinci derslerimiz boş geçiyor, bu bizim için daha iyi oluyor. Kendimize zaman ayırıyoruz.” Öğrenci 8 “Öğretmenimiz çok yoğun. Genelde başka yerde görevli oluyor, turnuva, bayram gibi yerlerde, dönem boyunca neredeyse hiç karşılaşmadım desem yeridir. Olduğu zaman da bizi yönlendirip gidiyor” Veli 8 “Benim kızım yedinci sınıfa gidiyor. En sevdiği dersler arasında beden eğitimi dersi var, iyi geçtiğini söylüyor.” Veli12 “Zaman zaman çocuğuma derlerini sorarım. Beden eğitimi dersi için çoğu zaman boş geçtiğini söylüyor” B. E. Öğretmeni 7 “Öğrencilerimize hazırlanan izleme dosyalarının güncel tutulması, yani yaptığını anlama ve muhakeme yeteneği, nereden nereye geldiğinin takibi, günlük hayatta karşılaştığı problemleri çözebilmesi için olan kazanımlar çok iyi ancak, sınıflarımızdaki öğrenci sayılarını düşünürsek biz öğretmenlerin bu programı uygulaması çok zor. Bunun yanına tesis araç-gereç eksikliklerini de eklersek bu programın uygulanabilirliğini düşünün artık” B. E. Öğretmeni 3 “Bence bu program uygulanabilir bir program değil. Her şeyin öğrencilerin elinde olması çok saçma. Programı biliyorum ama uygulayamıyorum, güvenemiyorum öğrencilere. En iyi yöntem benim kontrolüm altında olan yöntemdir. Ben hiçbir dersimi boşa geçirmem, hakkını veririm fakat bu programı kim ne derse desin uygulayamam” B. E. Öğretmeni 12 “Öğretmenlik daha çok kişilikle ilgili bir meslek, eğer çocukları seviyorsanız, hareketliyseniz, şakacıysanız, ders hakkında azcık bilginiz varsa zaten yapılandırmacı programı uyguluyorsunuz demektir. Bu anlamda kendimi bu mesleğe uygun buluyorum. Derslerimi boş geçirmemeye çalışırım, mutlaka yapacağım şeyi kafamda kurmuşumdur ve böyle olunca da ders etkili ve eğlenceli geçiyor diyebilirim.” B. E: Öğretmeni 16 “Programı elimden geldiğince uygulamaya çalışıyorum. Zaten ben derslerimde öğrenciyi pek sıkmam, hep birlikte çalışırım onlarla. Fikirlerini alırım, ben de eğlenirim derste onlar da” 341 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Programın değerlendirme boyutuna ilşkin öğrenci,veli ve beden eğitimi öğretmen görüşleri Tablo 4’de verilmiştir. Tablo 4.Programın Değerlendirme Boyutu Görüşleri İle İlgili Öğrenci, Veli ve Öğretmen Görüşl er Hepimi z geneld e yüksek notla geçiyor uz Öğrenci N=20 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10, 11,12,13,14,15,16,1 7,18, 19,20 F % Görüşl er 2 1 Değerl 0 0 endirm 0 ede herkese yüksek not veriyor lar Değerl endirm eyi objekti f bulmu yorum 1,2,5,7,8,9,12,13,14 ,18,20, 1 1 5 5 Değerl endirm eyi objektif bulmuy orum 2,4,6,7,8,11,14,18,20 Verilen proje ödevler ini yararlı buluyo rum 7,9,12,20 4 2 0 Verilen proje ödevler ini faydalı buluyor um 1,17,19 Veli N=20 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11 ,12,13,14,15,16,17,18, 19,20 F % Görüşle r 2 1 Süreçte 0 0 kullandı 0 ğım değerlen dirme teknikle rini etkili buluyor um 9 4 Yeni 5 program ı çok iyi anlamad ığımdan değerlen dirmeyi gelenek sel şekilde yapıyor um 3 1 Değerle 5 ndirmed eki çeşitliliğ i uygula mak için zaman ve olanakla r yetersiz Öğretm N=20 1,5,9,11, 12,13,16 ,20 F % 2,3,4,6,7 ,8,14,15, 18 9 4 5 5,6,7,8, 14,15,17 , 18 8 4 0 8 4 0 Tablo 4’ bakıldığında, öğrenci ve velilerin programın değerlendirme boyutuyla ilgili olarak benzer ifadelerde bulundukları, öğretmenlerin ise eleştirel bir görüş sergiledikleri görülmektedir. Öğrencilerin %100’ünün değerlendirmeyi not alma olarak algıladıkları ve beden eğitimi dersinde herkesin yüksek notlarla geçtiğini ifade ettikleri görülmektedir. Benzer şekilde veliler de değerlendirme hakkında notla sonuçlanan bir durum vurgusu yaparak %100 katılımla değerlendirmede beden eğitimi öğretmenlerinin çocuklara yüksek not verdiği görüşünde birleşmişlerdir. Diğer yandan öğrencilerin %55’i yapılan değerlendirmeleri objektif bulmadığını açıklarken, yakın oranda veli grubu da (%45) aynı görüşü paylaşmaktadır. Öğrenci ve veli görüşlerindeki benzer açıklamalar dikkate alındığında, yeni beden eğitimi programının değerlendirme boyutu için araştırmaya katılanların, programın KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 342 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research daha önceki boyutlarıyla ilgili olarak yaptıkları eleştirilerin kaçınılmaz bir sonucu olduğunu söylemek zor değildir. Yeni programın değerlendirme boyutuyla ilgili olarak öğretmen görüşlerine bakıldığında ise, öğretmenlerin yüzdelik olarak yüksek oranda birleştikleri bir görüş olmadığı görülmektedir. Öğretmenlerin %45’i programı çok iyi anlamadıklarından dolayı değerlendirmeyi geleneksel yöntemlere göre yaptıklarını, %40’ının zaman ve olanak yetersizliğinden programdaki değerlendirme çeşitliliğini takip edemediklerini ve sadece %40’lık bir bölümünün ise yapılandırmacı anlayışa uygun olarak süreç değerlendirmesini uygulayabildiklerini ifade ettikleri belirlenmiştir. Bu görüşler analiz edildiğinde öğretmenlerin değerlendirme boyutu ile ilgili yüksek oranda birleştikleri olumlu bir görüş olmadığı dikkat çekmektedir. Nitekim Gözütok ve arkadaşları (2005)’nın yaptıkları araştırma sonuçlarına göre de, öğretmenlerin yeni programlara ilişkin kendilerini en yetersiz gördükleri alan ölçme ve değerlendirme boyutudur. Harwell (2000)’e göre ise yapılandırmacı öğrenme yaklaşımına uygun düzenlenen programlarda zaman yönetimi, sınıf yönetimi ve değerlendirme başlıca problemler arasındadır. Tablo 4’e ilişkin öğrenci, veli ve beden eğitimi öğretmen görüşlerine örnekler ise aşağıda verilmiştir; Öğrenci 11 “Beden eğitimi dersini çok seviyorum.Çünkü beş olan tek dersim o” Öğrenci 13 “Beden eğitimi dersinde hiç çalışmamıza gerek yok, hepimiz nasılsa beş alıyoruz. Öğretmenimiz hepimize yüksek not veriyor, hatta hareketleri hiç yapamayanlar bile yüksek alacağını biliyor. Bence böyle olması kötü, o arkadaşlarımız hiç kendini yetiştirmiyor.” Öğrenci 20 “Beden eğitiminde herkes yüksek not alıyor. Bence bu haksızlık, yapan da aynı yapmayan da. O zaman neden daha iyi olalım ki?” Veli 15 “Beden eğitimi dersinden çocuğum hep yüksek not alır. Karnesinde ona bakmam bile. Sonuçta herkes yüksek not alıyor. Doğru değil bence ama, eğlence dersi olarak görülüyor herhalde” Veli 18 “Ben değerlendirmede herkese yüksek not verilmesini doğru bulmuyorum. Bu yüzden çocuklarda spor alışkanlığı yok, önemsenmiyor çünkü, teşvik edici hale getirilmiyor. Not da biraz ciddiye almalarını sağlar dersi bence” B. E. Öğretmeni 2 “Yapılandırmacı programı çok iyi anlamadığımdan kendi yöntemlerime göre değerlendirme yapıyorum doğrusu. Sonuçta dersimi işliyorum. İşlediğim konulardan, gösterdiğim hareketlerden dereceleme yapıp puan veriyorum. Bu yöntemin en etkili yöntem olduğunu düşünüyorum.” B. E. Öğretmeni 6 “Programı biliyorum. İnceliyorum her zaman ama, o kadar çok şey istiyor ki bizim bunu yapmamız çok zor. Zaten beden eğitimi öğretmenlerinin görünmez angarya o kadar çok işi var ki, hiç kimse bunları görmek istemiyor. Bayramlar, törenler, takımlar, tüm bunlara yetmek öyle kolay değil, bir de ders dört dörtlük olacakmış….” B. E. Öğretmeni 16 “2005 yılından beri beden eğitimi öğretmenliği yapmaktayım. Programın uygulamasıyla ilgili bir sıkıntı yaşamıyorum. Derslerde kılavuz kitaptaki kazanımların ve içeriğin öğrencilere aktarılmasında, öğrencilerin hazır bulunuşluklarının tespitinde kullanılan formları ve değerlendirmede kullandığımız performans testlerini ve ölçme araçlarını etkili buluyorum.” 343 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research SONUÇ Yapılandırmacı öğrenme yaklaşıma göre düzenlenen yeni beden eğitimi programı hakkındaki öğrenci, veli ve beden eğitimi öğretmen görüşlerini belirlemek amacıyla yapılan bu araştırmanın sonuçları genel olarak şöyle çıkmıştır; 1. Genel olarak öğrenci, veli ve öğretmen görüşlerine bakıldığında yapılandırmacı öğrenme anlayışına göre düzenlenen beden eğitimi öğretim programının gereğine uygun şekilde uygulanmadığı sonucuna varılmıştır. Programın tüm boyutlarıyla ilgili olarak öğrenci ve veliler birbirlerine yakın görüşler sergilerken, öğretmenler daha çok eleştirel vurgulamalar yapmayı ve mevcut olan durumlara gerekçeler göstermeyi tercih etmişlerdir. 2. Programın kazanım boyutuyla ilgili olarak öğrenci ve velilerin yarısı (%50-55) spor yapma alışkanlığı kazandırma, yapılan spor branşlarını daha bilinçli yapma gibi olumlu özellikler kazandırdığı yönünde hem fikirken, öğretmenlerin çoğunluğu (%75) sahip oldukları okul imkanlarıyla kazanımları tam olarak kazandırmanın çok zor olduğunu ifade etmişlerdir. 3. Programın içerik boyutuyla ilgili olarak öğrenci ve veliler olumsuz denebilecek benzer görüşlere sahiptir. Öğrencilerin %100’ü derste sürekli belli birkaç konuyu (voleybol,basketbol,futbol vb.) işlediklerini belirtirken, velilerin %70’ i de bu görüşü desteklemiştir. Diğer yandan öğretmenlerin %45’ lik bir bölümü de sanki öğrenci ve velilerin bu görüşlerine mazeret gösterir şekilde, sahip oldukları olanaklara ve zamana göre içeriği yetiştirmenin zor olduğunu belirtmişlerdir. 4. Programın eğitim durumuyla ilgili olarak öğrenci ve velilerin profesyonel ders anlayışı açısından rahatsız edici görüşlere sahip oldukları görülmektedir. Yapılan içerik analizinde öğrenci ve velilerin ders hakkında tamamının (%100) dersi sevme ve dersin eğlenceli geçmesi gibi olumlu görüşlerine sevinilirken, bunun sebebi olarak ikinci derlerin genelde boş geçmesi (%85) ve öğretenlerinin genelde başka görevlerde oluşu (%60) gibi sebepleri sunmaları dersin bir disiplin anlayışından uzak olduğu gibi sorgulara yol açmıştır. Öğrenmen görüşlerine bakıldığında ise %65' i eğitim durumlarındaki çeşitlilik ve zenginliği öğrencilerine yaşatamama sorununu kabul edip buna gerekçe olarak, okul olanaklarını ileri sunmayı tercih eden görüşler bildirmişler, yine %55’lik bir öğretmen grubu da yeni programı çok iyi anlayamadığından eski bildiği şekliyle derslerini işlediğini ifade etmiştir. 5. Programın değerlendirme boyutuyla ilgili olarak öğrenci ve veli görüşlerine bakıldığında profesyonel ders anlayışına uymayan bir görüş içinde oldukları dikkat çekmektedir. Öğrenci ve velilerin tamamı (%100) değerlendirmede herkesin beden eğitimi dersinden yüksek notla geçtiğini ifade etmişlerdir. Öğretmen görüşlerine bakıldığında ise % 45 oranında bir grup öğretmen programın değerlendirme kısmıyla ilgili bilgi eksiğinin olduğunu ve bu yüzden kendi bildiği yöntemlere göre değerlendirme yaptığını belirtirken, %40' lık bir bölümü de değerlendirme için yeterli olanak, araç-gereç ve zamanın olmadığı görüşünü bildirmişlerdir. ÖNERİLER Yapılan çalışmanın sonuçlarından elde edilen bulgulara dayalı olarak, belirlenen öneriler aşağıda belirtilmiştir; 1. Eğitim ve öğretim programları hazırlamak zorlu bir süreçtir. İhtiyaç analiziyle başlaması gereken bu süreç sürekli olarak operasyonel bir yaklaşımla da düzeltmelere tabii tutulmalıdır. Elde edilen bulgulara dayalı olarak öncelikle beden eğitimi öğretmenlerinin yenilenmiş beden eğitimi öğretim programı ve programı oluşturan öğeler hakkında yeterince bilgilendirilmeleri sağlanmalıdır. 2. Uygulama süreci içinde sürekli programla ilişkili farklı kişilerden görüşler alınarak eksiklikler tespit edilmeli ve düzeltme yoluna gidilmelidir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 344 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 3. Yenilenmiş beden eğitimi programının ilkokularda etkiliğini ve başarısını arttırmanın bir yolu da okullardaki bu derse ilişkin alt yapı (araç-gereç, donanım, mekan vb.) sorunlarını en aza indirmektir. Her okul kendi imkanları ölçüsünde okulundaki alt yapı sorunlarını mimimuma indirmek gayretinde olmalı, böylece genel eğitimin ayrılmaz bir parçası olan ve spor kültürünün oluşturulmasında en önemli ayak olan beden eğitimi derslerinin daha etkili işlenmesi sağlanmalıdır. 4. Beden eğitimi öğretmenlerinin kolaylıkla ulaşabilecekleri web sayfaları düzenlenerek Beden eğitimi dersi öğretim felsefesinin dayalı olduğu pragmatik felsefe ve yapılandırmacı öğrenme anlayışının uygulandığı örnek derslere ait uygulamalar yayınlanmalı ve öğretmenlerin takibi sağlanmalıdır. 5.Beden eğitimi derslerinde öğrencilere karne notu verilmeyip, öğretmenler dönem sonunda öğrencilerin dersin başlangıcından sonucuna kadar geçen süre içindeki gelişimlerini yansıtan raporlar düzenlenerek idareye ve velilere sunulabilirler. Böylece, öğrenci ve veliler objektif olarak görmedikleri dersin değerlendirmesine ait algılarını değiştirme fırsatı bulabilecekleri gibi, öğrencilerin kendileri ile ilgili, velilerin de çocuklarınin gelişimleri ile ilgili daha somut ve güvenilir bilgilere ulaşmaları sağlanabilir. KAYNAKLAR Alesandrini, K. and Larson, L. (2002). Teachers Bridge To Constructivism. The Clearing House, 75(3), 118-122. Bıkmaz, F. (2006). Yeni İlköğretim Programları ve Öğretmenler, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Dergisi, Cilt,39,Sayı,1,s: 99-116. Bilen,M.(1996). Plandan Uygulamaya Öğretim, Ankara:Anı Yayıncılık. Çınar ,O; Teyfur,E. ve Teyfur,M. (2006). İlköğretim Okulu Öğretmen ve Yöneticilerinin Yapılandırmacı Eğitim Yaklaşımı ve Programı Hakkındaki Görüşleri. Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt: 7 Sayı:11, s:47-64. Demirel, Ö. (1999). Kuramdan Ankara:Pegem Yayıncılık. Uygulamaya Eğitimde Program Geliştirme, Erden, M. (1995). Eğitimde Program Değerlendirme, Ankara:Pegem Yayıncılık. Garbett,D. (2011). Constructivism Deconstructed in Science Teacher Education, Australian Journal of Teacher Education, Vol:36, No:6 , p:36-4 Gözütok, D.; Akgün, Ö. E. ve Karacaoğlu, Ö.C. (2005). Yeni İlkögretim Programlarının Uygulanmasına Ögretmenlerin Hazırlanması, VIII, Yeni İlkögretim Programlarını Degerlendirme Sempozyumu, Kayseri, s:17-41. Harwell, S. H. (2000). Impediments To Changes: An Application For Forcefield Analysis To Leader Master Teacher Training in An Elementary Level Science Systemic Reform Initiative, Journal Of Elementary Science Education, 12(2), p: 7-19. Kotzee, B. (2010). Seven Posers in The Constructivist Classroom, London Review Of Education, Vol. 8, Issue 2, p:177-187, 11p; DOI: 10.1080/14748460.2010.487340 ) 345 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Okutan, M. ve Hancı, K. (YIL) İlköğretim Müfettişlerinin Yapılandırmacı Eğitim Yaklaşımı ve Yenilenen İlköğretim Programına İlişkin Görüşleri .Www.Mufettisler.Net/MeslekiCalismalar/.../335-Kurhanciars.Html MEB. (1999). 2000 Yılında Milli Egitim. T.C. Milli Egitim Bakanlıgı. Ankara: A.Ç.E.M Ve 4. Akşam Sanat Okulu Matbaası. Özden, Y. (2003) Öğrenme ve Öğretme, Ankara:Pegem A Yayıncılık. Patton, M. Q. (1990). Qualitative Evaluation and Research Methods. (2nd Ed.). Newbury Park, California: Sage Publications. Powell, K. C. and Kalina, C J. (2009). Cognıtıve And Socıal Constructıvısm: Developıng Tools For An Effectıve Classroom, Education, Vol. 130 Issue 2, p:241-250. Saban, A. (2002). Öğrenme Öğretme Süreci, Ankara:Nobel Yayın Dağıtım. Sönmez, V. (2004). Program Geliştirmede Öğretmen El Kitabı.Ankara:Anı Yayıncılık. Talbert, J. E. and Mc Laughlin, M. V. (1993). Understanding Teaching in Context. San Francisco: Jossey-Bass. P:167- 205. Temel, C. ve Avşar, P. (2009). İlköğretim Beden Eğitimi Dersi 1-8.Sınıflar Öğretmen Klavuz Kitabı. Ankara :Saray Matbaacılık. MEB Devlet Kitapları. Varış, F.(1994). Eğitimde Program Geliştirme, Ankara:Alkım Yayıncılık. Yurdakul,B. (2008). Yapılandırmacı Öğrenme Yaklaşımının Sosyal Bilişsel Bağlamda Bilgiyi Oluşturmaya Katkısı, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,Cilt 11, Sayı 20,s:.39-67. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2000). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayıncılık. Windschitl, M. (2002). Framing Constructivism in Practice As The Negotiation Of Dilemmas: An Analysis of The Conceptual, Pedagogical, Cultural and Political Challenges Facing Teachers, Review of Educational Research, 72(2), p:131-175. Http://www.Mufettisler.Net/Mesleki-Calismalar/Arastirmalar/335-Kurhanciars.Html KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 346 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research OTİZM VE SANAT EĞİTİMİ: SERAMİK VE RESİM DERSLERİYLE ÖZEL BİR DENEYİM AUTISM AND ART EDUCATION: A SPECIAL EXPERIENCE WITH CERAMIC AND PICTURE LESSONS Eylem TATAROĞLU Yrd. Doç. Dr., Görsel Sanatlar ve Tasarım, Başkent Üniversitesi, TÜRKİYE [email protected] Sibel AKTAŞ Görsel Sanatlar ve Tasarım, Başkent Üniversitesi, TÜRKİYE ÖZET Sanat herkes içindir. Sanat eğitimi de tüm vatandaşların alması gereken “zorunlu” bir eğitim ve deneyim sürecidir. Bu eğitim süreci, Türkiye Cumhuriyeti örgün eğitiminin ilk ve ortaöğretim derecelerinde tüm plastik sanatları ve tasarım alanlarını da kapsar şekilde “görsel sanatlar” adlandırması ile eğitime katkı yapmaktadır. Görsel sanatlar disiplinler arası sanat eğitimini öğrenme alanları ve eğitim sürecinin sonunda beklenen ve hedeflenen kazanımlarla öğrenciye vermeyi amaçlamaktadır. Yukarıda anılanların hepsi genel olarak örgün eğitiminin “sağlıklı” kabul edilen; bilişsel, duyuşsal ve devinimsel olarak gelişim basamaklarının görevlerini yerine getirebilen öğrenciler için geçerlidir. Peki ya diğerleri? Başa dönecek olursak; sanat eğitimi herkes içindir. Burada “diğerleri”nden kastedilen fiziksel veya zihinsel engelli, görme, işitme vb. duyu kaybı olan, hareket engelli ya da otistik çocuklar ya da gençler ile sürekli hastanede yatmak zorunda olanlar olabileceği gibi üstün yetenekliler de olabilir. Bu araştırmaya konu olan ise otistik çocuk ve gençlerdir. Türkiye sanat eğitimi tarihine baktığımızda ya da genel olarak eğitim tarihine baktığımızda bu gençlere nasıl ve ne nitelikte sanat eğitimi verilmektedir? Sanatın iyileştirici yanı düşünüldüğünde verilen sanat eğitimi bu gençler için yeterli midir? Araştırmanın amacı kuramsal bilgilerin ve derlemelerin yanında otistik gençlerle yapılan sanat etkinliklerinin onların gelişimlerine katkısını vurgulamak ve olası müfredat değişikliklerinde eğitimcilerin dikkatini özel durumu olan bu gençlere çekmek ve yaşanılan deneyimin sonuçlarına ilişkin bilgi vererek önerilerde bulunmaktır. Otistik çocuklarının sanatla serüvenlerini konu alan bu araştırma, Başkent Üniversitesi Rektörlüğü’nün Otizm Vakfı Ankara Şubesi’nin yaz okulu programına verdiği sanat dersleri desteğini kapsamaktadır. Araştırmaya değişkenli 20 öğrenci katılmış; araştırma seramik ve resim dersleri şeklinde yapılandırılmış ve dersler bir buçuk ay sürmüştür. Bu süreçte öğretim üyeleri gözlem, görüşme ve kuramsal veri toplama gibi nitel veri toplama yöntemleri ile bilgi toplamış; öğrencilerle birlikte deneyim kazanmışlardır. Bu çalışmanın “özel eğitim” süreci kadar yükseköğretime kadar uzanan örgün eğitimde de çok çeşitli becerileri geliştirmeyi hedefleyen görsel sanatlar dersinin içeriğine önemli katkıları olacağı düşünülmektedir. Anahtar Sözcükler: Otizm, görsel sanatlar eğitimi, resim, seramik. ABSTRACT Art is for everyone. Art education for all citizens should take the "necessary" is the process of training and experience. This process of education, includes all the plastic arts and design which name is "visual arts" contributes to education in primary and secondary grades non-formal education in the Republic of Turkey., Visual arts aims to provide interdisciplinary art education learning and expected and targeted gains to student at the end of the training process. All of the foregoing generally "healthy" accepted in non- formal education; as valid for students capable of performing the duties of cognitive, affective and psychomotor developmental steps . But what about the others? Going back to the arts education is for everyone; here, the "others" is meant the amount of physical or mental disability, vision, hearing, and so on. With loss of sensation,loss of movement, or young people with disabilities or children with autism. In this research, which is the subject of children and young people with autism. When we look at the history of art education in Turkey or in general the history of 347 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research education how and what quality of arts education these young people are given? This is considered as the healing art, is the art education for young people enough? The aim of the research with young people with autism in addition to theoretical knowledge and reviews of art activities to highlight their contribution to development.,and when the potential curriculum changes, to attract the attention of the educators for of these young people which have specific situation and make recommendations on the results of the living experience by providing information. This research on autistic children's art adventures include,which given support for art classes of summer school program of Ankara Branch of Autism Foundation and Rectorate of Baskent University. 20 variable students participated in the study; research structured in the form of ceramics and painting lessons and lessons lasted one and a half months. In this process, faculty member collected information by qualitative data collection methods, such as observations, interviews and theoretical the data collection; gained experience with the students. This study is a "special education" process, ranging from formal education up to higher education aims to develop skills in a range of visual arts are thought to be important contributions to the course content. 1. GİRİŞ Eğitim insanı bütün yönleriyle geliştirmeyi hedefleyen sistematik bir süreç ve birbirini tamamlayan deneyimler bütünüdür. Pekmezci’ye göre (2010) “Eğitim sistemleri insanı bütün yönleri ile geliştirmeyi ve içinde bulunduğu, ait olduğu topluma ve insanlık âlemine yararlı bireyler hâline getirmeyi amaç edinir. Genel eğitimin önemli bir alanı olan sanat eğitimi de bireyin, duygu ve düşünce dünyasını zenginleştirmeyi; kendini, duygularını, düşüncelerini, hayallerini ifade edebileceği yol ve yöntemleri göstermeyi; tarihî ve doğal çevreyi, bütün canlı-cansız varlıklarıyla doğayı tanıtmayı; içinde yaşadığı toplumunu anlamayı ve algılamayı; özünde bulunan cevheri keşfetmeyi ve böylece onu dengeli bir birey hâline getirmeyi hedefler” (s.7). Ülkemizde kesin sayı bilinmemekle beraber, Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre 7,5 milyon civarında özürlü bulunduğu, bunlardan da 3-3,5 milyon kadarının eğitim döneminde oldukları tahmin edilmektedir. Ancak eğitim verilebilen özürlülere bakıldığında en iyimser tahminle 32.242 (MEB bilgileri) özürlüden bahsedebilmekteyiz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarındaki bu sayıya, özel ve üstün yetenekliler de dâhil edilmiş olup, bunların sayısı hakkında da kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Özel eğitim hizmetleri, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından verilmektedir. Bunun yanı sıra özel teşebbüsün girişimleri ile açılan okullar da bulunmaktadır. 1980’li yıllarda açılmaya başlanan özel okullar, MEB ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan açılış izni alarak çalışmalarını yürütmekte, ancak sadece Milli Eğitim Bakanlığı’ndan okul olarak açılış izni alanlar diploma verebilmektedir (Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, s. 43). Yukarıdaki veriler özür dereceleri ve buna bağlı eğitilebilirlikleri değerlendirilen engelli gençlerin hiç de azımsanmayacak sayıda ve çeşitlilikte olduğunu ortaya koyar niteliktedir. Bu araştırma, sanat eğitiminin bu öğrenciler için önemini vurgulamak ve görsel sanatlar eğitiminin engelli ve özellikle de otistik gençler üzerindeki olumlu etkilerini ortaya koyması bakımından önemlidir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 348 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Çalışma sanat eğitiminin Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan tüm vatandaşların eğitim hakları olduğunun anayasal dayanağından hareketle, bunun doğal sonucu olan, sanat eğitiminin herkes için gerekli olduğu düşüncesiyle yapılandırılmıştır. Bu çerçevede, çalışmada otizmin tanımı, otistik gençlerin özellikleri ve ihtiyaçlarına değinilerek, görsel sanatlar eğitiminin özellikleri, gerekliliği ve otistik çocukların görsel sanatlar yoluyla eğitilmesi konusundaki kuramsal bilgi, deneyim ve analizleri resim ve seramik eğitimi sınırlılığında kapsayacaktır. 2. KURAMSAL ÇERÇEVE 2.1. Otizm ve Tanımı: Otizm, yaşam boyu süren sosyalleşme, dil, iletişim ve diğer birçok etkinlik ve ilgi alanını etkileyen yüksek kortikal işlevlerle bağlantılı olarak davranış belirtileriyle tanımlanan bir bozukluk olarak tanımlanabilir. Klinik belirtilerin şiddetinin, bireyden bireye değişiklik göstermesi nedeniyle otistik yelpaze (spektrum) içinde en hafiften en ağıra kadar değişik şiddette otistik davranış özellikleri görülebilir (Fazlıoğlu, Yurdakul, 2009, s.16). Otizm, ilk olarak 1943 yılında Amerikalı çocuk psikiyatristi Leo Kanner tarafından “Erken Çocukluk Otizmi” olarak adlandırılmıştır (Darıca, Gümüşçü, s.3). Otizmin tanımlanmasından bu yana, otizmi açıklamayı amaçlayan çok sayıda teori ortaya atılmıştır. Ancak, otizmin tek bir nedenle değil, birçok nedene bağlı olarak ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Bu konuda öne sürülen teoriler; Psikojenik, Davranışsal, Organik ve Kavramsal olmak üzere dört grupta toplanmaktadır: 2.1.1. Psikojenik Teori: Psikojenik teoriye göre otizm; özellikle anne-çocuk ilişkisinde, soğuk reddedici olarak algılanan davranışlarla çocuğun karşılaşması sonucunda ortaya çıkan, psikolojik bir geri çekilme davranışı olarak ileri sürülmektedir. Bu görüş, Bruno Bettleheim (1967)’in teorisi olarak anılmaktadır. 2.1.2. Davranışsal Teori: Davranışsal teoriyi savunanlar; otizmin ödül ve ceza sistemleriyle pekiştirilen ve bir seri tesadüfi olasılıklarla şekillendirilmiş, öğrenilmiş davranış grupları olduğunu ileri sürmektedirler. Bu görüşe göre; otizm, çocuğun içinde bulunduğu ortamda, çevresiyle ilişki kurma yolunda öğrendiği, bir takım atipik ve özel davranışlar bütünüdür. 2.1.3. Organik Teori: Son yıllarda otizmin biyolojik bir kaynağının olduğu kesinlik kazanmakta be beyindeki bazı yapısal anomalilerin otizme neden olduğu kabul edilmektedir. Bu konuda yapılan son araştırmalar, cerebellumun (beyincik) gelişmesi ile ilgili bir bozukluk olduğu üzerinde durmakta ve teknolojinin gelişmesine bağlı olarak, ilerde beyin yapısının daha ayrıntılı inceleneceği düşünülmektedir. Otizmin, organik bir nedene bağlı olarak beynin bazı fonksiyonlarını yerine getirememesi sonucu ortaya çıktığını öne süren bu teori, günümüzde oldukça benimsenmektedir. Teori, otistik çocuğun gösterdiği öğrenme, dikkat ve algı süreçleri ile ilgili yetersizliği kapsamaktadır. Otizmin ortaya çıkma riskini arttırmada, doğum öncesi ve sonrası oluşan biyolojik yönden yeterince gelişememe ve özellikle hamileliğin ilk üç ayında, olumsuz 349 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research etkileri olan bazı durumlar da etken olabilmektedir. Bunun yanı sıra, genetik yönden yapılan incelemelerde; otistik çocuklar ve ailelerinin kanında normalden farklı bulgulara rastlanmaktadır. 2.1.4. Kavramsal Teori: Frith’in teorisi, otistik bireylerdeki temel problemin, doğuştan gelen zihinsel kavramaya ait bir eksiklik olduğu ve bu eksikliğin mantıki sonuçlar çıkarmayı engellediği şeklindedir. Bu eksiklik, çocuğu farklı bir gelişme yönünde zorlamakta, böylece farklı otistik belirtiler ortaya çıkarmaktadır (Darıca, Gümüşçü, s.9-12). 2.2. Otistik Çocukların Özellikleri: Otizmli çocukların hepsinin özellikleri birbirinden farklıdır. Onlar birbirinden farklı gelişimsel özellikleri nedeni ile en ağırdan hafife doğru bir spektrum içinde değerlendirilirler. Otizmde görülen bazı belirtiler bir çocukta yoğun olarak gözlemlenirken, diğer bir çocukta nadir veya hiç görülmeyebilir. Bazı otizm belirtileri zaman içinde kaybolabilir veya yerini farklı davranışlara bırakabilir. 2.2.1. Zihinsel Gelişim Özellikleri: Otizmli çocuklar ile ilgili olarak yapılan araştırmalar, bu çocukların %40’nın 40-50 IQ (orta ve derin mental retardasyon), %30’unun 50-70 IQ (hafif MR) ve %30’unun 70 ve daha fazla IQ skoruna sahip olduğunu vurgulamaktadır. 2.2.2. Dil Gelişim Özellikleri: Normal gelişim gösteren çocukların büyük çoğunluğu herhangi bir güçlük yaşamadan konuşma dilini öğrenebilir ve etkin bir şekilde konuşmaya başlayabilir. Otistik bebeklerin kişilerin kendileriyle konuşmasına ya da seslenmesine karşı tepkisiz kaldıkları gözlenmiştir. Bazı otizmli çocuklar, 0-2 yaş döneminde tamamen sessiz kalır. Bazıları ise yaşıtları gibi birkaç sözcük öğrenebilirler (Fazlıoğlu, Yurdakul, 2009, s.37). Otizmin iki ana semptomu konuşma, dil ve iletişim problemidir. Yaklaşık olarak otizmli çocukların %40’ında konuşma gelişmeyebilir. Bu çocuklarda konuşma gelişse de, dilin fonksiyonel olarak kullanımı çok azdır ya da yoktur. Sesleri ve hareketleri taklit etme yetenekleri zayıftır. Nesnelerin ayırt edilmesi ile ilgili güçlükler yaşayabilirler. Bazı otizmli çocuklar ekolalik (yankı konuşması) tarzda konuşurlar. Bu konuşma tarzında çocuk, sözcükleri veya cümleleri duyduğu anda ya da daha sonra papağan gibi tekrar eder. Otizmli çocukların bazılarında, ergenlik döneminde bile konuşma başlayabilir. Otizmli çocuklar, sözel ifadelerinde kendilerinden 3. tekil şahısmış gibi bahsederler. 2.2.3. Sosyal-Duygusal Gelişim Özellikleri: Otizmli çocuklarda hayal gücünün ve taklit etme becerilerinin yetersizliklerinin olması, onların sosyal oyun oynama becerilerinin gelişmemesine yol açmaktadır. Otizmli bir çocuk oyuncaklarla amacına uygun olarak oynayamayabilir. Otizmli bireyler normal akranlarıyla sosyal ilişki kurmakta da güçlük çekerler. 2.3.4. Motor Gelişim Özellikleri: Kanner, otizmli çocukların normal bir motor gelişime sahip olduklarını belirtmiştir. Fiziksel görünüş olarak normal olan bu çocuklarda, motor becerilerin gelişiminde yaşıtlarına göre farklılıklar gözlenmektedir. Fiziksel yapı olarak, birçok beceriyi normal zamanında gerçekleştirecek gibi görünmelerine rağmen, kağıt kesme, bir kutu içine küpleri atma gibi becerilerin gelişimi geç olabilmektedir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 350 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Bu nedenle otizmli çocuklar için hazırlanan eğitim programlarında temel hareket becerilerini destekleyici egzersiz çalışmalarına yer verilmesi önemlidir (Fazlıoğlu, Yurdakul, 2009, s.37-41). 2.3. Görsel Sanatlar / Resim ve Otizm: Öğrencinin her alanda kullanabileceği yaratıcı davranışlar geliştirmesini sağlamak; işbirliği yapma, paylaşma, sorumluluk alma, kendine saygı duyduğu kadar başkalarına da saygı duyma bilinci ve duyarlılığı kazandırmak gibi bireysel ve toplumsal amaçları olan görsel sanatlar eğitimi özellikle yukarıda anılan becerilerin geliştirilmesi açısından otistik çocuklar için bir mecburiyettir. Hayal gücünün gelişmemesi ile bilinen bu hastalığın sanatla tedavi sürecinde hayal gücünü ve görsel algısının sanatsal etkinliklerle desteklenmesi de kuşkusuz son derece ilerletici ve faydalı olacaktır. Bununla birlikte görsel sanatların ilkelerinden biri (Peşkersoy, Yıldırım, 2010) her çocuğun farklı algı, bilgi, sezgi, duygu dünyası ve geçmiş hayat tecrübesine sahip olduğunun kabul edilmesi gerektiğidir. Daha da önemlisi görsel sanatlar her çocuğun yaratıcı olduğu ilkesini temel alır (s.11). Konu biraz daha derinlemesine ele alınacak olursa, görsel sanatlar eğitimi bütün öğrenciler için gereklidir diyebiliriz. Bu durumu Özsoy (2003), şu şekilde açıklamıştır: “Yetenek, yetersizlik ya da geçmişlerine bakılmaksızın bütün öğrencilerin görsel sanatların sağladığı eğitim ve anlayışı hak ettiklerini bilmek durumundayız” (s.51) Çocuğun gereksinimi olan becerileri kazanmasını sağlamak ve davranış bozukluklarını mümkün olduğunca azaltmak otistik çocukların eğitiminde temel amaçtır. Birçok araştırma eğitimin aile-eğitimci-çocuk üçgeninde sürdürülmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Özürlü çocuğa verilecek eğitimin etkili ve başarılı olması, okul-ev gibi farklı iki ortamdaki yaklaşım ve davranışlar arasındaki tutarlılıkla yakından ilgilidir (Gümüşçü, Pişkin, 1992, s. 242-244). Bu bilgiden hareketle görsel sanatların ilkeleri ve gerekliliği aileler tarafından kavranmalı; sanatın iyileştirici ve ruhu dinginleştiren etkisi aileler tarafından bilinmelidir. Otistik çocuklar gerek özel eğitim kurumlarında gerekse diğer faaliyet okullarında geçirdikleri vakit ve hatta daha fazlasını aileleri ile geçirmektedir; - tıpkı diğer tüm çocuklar gibi- dolayısıyla aile faktörünün eğitimdeki rolü burada da azımsanmamalıdır. Özel eğitim uzmanları, otistik çocukların bazı davranış problemlerinin kendilerini sözel olarak ifade edemediklerinden kaynaklandığı, konusunda hemfikirdirler. Görsel sanatlar eğitimi, çocukların kendini ifade edebilmesine olanak sağlayarak davranış problemlerinin azaltılması ile birlikte öğrenmenin etkinliğini ve kalıcılığını sağlayarak eğitimin niteliği yükselecektir (Bayraktar, 2007, s.82). Bayraktar’ın otistik çocuklar üzerinde yaptığı araştırmanın dersin bu çocuklara yaptığı katkıyı göz önüne sermesi bakımından önemli sonuçları vardır: * Kendilerini sözel olarak ifade edemeyen otistik çocuklar, kendilerini ifade etmede görsel sanatlar dersini kullanabilmektedir. Bu sonuçtan yola çıkarak, otistik çocuklara kendilerini ifade edebilmeleri için uygun ortam, zaman, malzeme, mekân verilmeli ve kendilerini ifade ederek ruhsal doyuma ulaşmaları sağlanmalıdır. *Görsel sanatlar eğitiminden önce öfkeli, saldırgan davranışlar gösteren otistik çocuklarda bu davranışın söndüğü gözlenmiştir (s.83). 351 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Burada otistik çocuklarla yapılan görsel sanatlar çalışmalarının temel birkaç temaya dayalı resim çalışmaları olduğunu vurgulamak gerekiyor. Bu araştırmada ise görsel sanatların iki boyutlu olan resim çalışmaları ve yine resimde olduğu gibi birkaç temalık üç boyutlu seramik çalışmaları olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. Bu açıdan bakıldığında yaklaşık 6-8 haftalık bir süreçte çocuklar üniversitenin çeşitli atölyelerinden faydalanma, o ortamı yaşama, yeni ortama uyum ve üretme noktasında öğretim elemanlarıyla birlikte pek çok deneyim yaşamışlardır. Bundan sonraki aşamada görsel sanatların bir dalı olan seramik eğitimi ve otizme katkıları hakkında kuramsal bilgiyi paylaşmakta yarar vardır. 2.4. Görsel Sanatlar / Seramik ve Otizm: İnsanoğlu,geçmişten günümüze yaşadığı çevrede sanatın herhangi bir dalıyla ilgilenme mecburiyeti içerisinde olmuştur. Sanat içerisinde olmak insana huzur, rahatlama ve en önemlisi üretme hazını vermiştir. Bu süreç içerisinde sanat çeşitli dallara ayrılmış olup, hayatımızın her alanında yer almaya başlamıştır. Seramik sanatı da bu sanat dallarından birisidir. Seramik binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. İnsanoğlunu hayatına kullanım eşyası olarak yer almıştır. Seramik modern sanata öncelikle malzeme olarak girmiş ve daha sonra teknik bilgiye Picasso, Changall, Matisse, Miro gibi dev ustaların seramik malzemesine ellerini sürmeleriyle birlikte dünyada çağdaş boyuta yönelik ilk eserler yaratılmıştır(Galatalı, 1985, s.70). Bu sanatçıların seramiğin sahip olduğu malzeme ve tekniğin sanatçıya sağladığı ifade imkânını görmeleri, seramik teknik ve malzemesiyle bireysel, estetik, biçimsel, düşünsel yorumlarını başarıyla ortaya koymaları seramiğin sanata girişini sağlamıştır(Aktaş:2003:9). Seramik, sanat içerisinde büyük gelişme gösterirken, eğitim kurumları içerisinde seramik eğitimi olarak yer almaya başlamıştır. İlk olarak yüksek öğretim kurumlarında 4 yıllık fakülte ve 2 yıllık yüksek okullarda anabilim dalı olarak yer almıştır(Ayda, 2001, s.67). Seramik eğitimi eğitim kurumlarında yer alması ve gelişme göstermesiyle, okul öncesi kurumlarında da yer almıştır. Sanat eğitimi, bireyde var olan yaratıcılığın ortaya çıkarılmasını, kendini ve duygularını sanatıyla ve yaptığı ürünle ifade etmesini sağlarken; okul öncesi eğitiminde KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 352 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research çocuklara seramik derslerinin verilmesi de çocuğun zihinsel ve fiziksel gelişimini olumlu yönde destekleyecektir (Aktaş, 2003, s.27). Otizmli çocuklar fiziksel görünüş olarak normal çocuklarla kıyaslandığında aralarında fark olmadığı görülmektedir(Darıca, Pişkin, Gümüşcü, YIL, s.19). Buna rağmen otizmli çocukların birçok aile tarafından bir utanç kaynağı olarak görülmesi kapalı kapılar arkasında tutulması ve toplum tarafından dışlanması bu çocukların motor beceri eğitimlerinin ve sosyalleşmelerinin engellenmesine neden olmaktadır. Bu engellemelerin yapılmadığı ve çocuğa bir şans verildiği durumlarda özellikle iletişim becerileri ve yaratıcı etkinliklerindeki yetersizlikleri ile tanımlanan otistik çocukların eğitim ile birçok beceriyi kazanabildikleri bilinmektedir (Gümüşçü, Pişkin, 1992, s.242). Otizmli çocukların varlığından toplumu haberdar edilmesi, bu çocukların topluma kazandırılması ve otizmli çocuklardan utanmak yerine toplumun bu fertleri sahiplenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla burada en büyük görev ailelerle birlikte sanatçılara, sanat eğitimcilerine ve özetle eğitimcilere düşmektedir. Otizmli çocukların eğitimlerin devamlığını ve sosyalleşmelerini sağlamak için ikinci görev kurum ve kuruşlara düşmektedir. Sosyal sorumluluk bağlamında, kurumların uygun eğitim ortamları sağlayarak, bu çocuk ve gençlerimizi normal bireylerle kaynaştırması gerekli farkındalığın yaratılmasında zemin oluşturacaktır. 3. YÖNTEM Bu araştırma, genel tarama modelinin yanında; verilerin gözlem ve görüşme yoluyla toplandığı nitel araştırma teknikleriyle yapılmıştır. 4. BULGULAR VE YORUM Otizmli çocukların küçük kas motor becerilerin yüksek oranda eksik olması nedeniyle seramik çalışmalar yaptırılarak özellikle kili yoğurma, kopartma, parmaklarla sıkma ve yapıştırma küçük kas motor becerilerinin gelişiminde etkili olduğu deneyimler sonucunda görülmüştür. Otizmli çocukların, motor kas becerilerinin eksikliğinin yanı sıra iletişim açısından problemli davranışları da bulunmaktadır. Çocuğun vurma, elini ısırma ya da yüzünü tırmalama (Darıca, Pişkin, Gümüşcü, s.81), çığlık atma, aşırı öfkeli davranışlar problemli davranış olarak kabul edilmektedir. Seramik çalışmalarda özellikle kile sürekli vurma ve kili sürekli yoğurmadan sonra bu problemli davranışların tekrarlanma sıklıklarında azalma görülmüştür. 353 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 5. SONUÇ VE ÖNERİLER Başkent Üniverstesi, Otizm Vakfı işbirliğinde gerçekleştirilen projede hem resim hem de seramik eğitimi otizmli çocuklara psikomotor becerilerin geliştirilmesi ve uyum problemlerinin giderilmesi hususunda özellikle fayda sağlamıştır. Seramik ve resim derslerinde başlarda çekingen ve hatta isteksiz olan çocukların zamanla daha istekli ve neşeyle işe koyuldukları gözlenmiştir. Seramik derslerinde hiç konuşamayan hatta hastalığın en zor safhasını geçiren kursiyerin sürecin sonuna doğru seramikleri boyadığı ve konuştuğu gözlenmiştir. Resim dersinde belli bir konuya bağlı olarak çalışma alışkanlığı zamanla kazandırılmıştır. Bunun yanında her konuya aynı temada resim yapmaya devam edenlerin olduğu da gözlenmiştir. Üniversitemizin galerisinde sergilenen çalışmalarını gördüklerinde kalabalığa rağmen oldukça uyumlu ve kendi işlerini tanıyan bakışlarla bir ziyaret gerçekleştirdikleri görüldü. Bu durum araştırmacılar tarafından kendi öz benliklerinin farkında oldukları ve çalışmalarını diğerlerinden ayırt edebildikleri yönünde yorumlanmıştır. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 354 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research KAYNAKÇA Aktaş, S. (2003), Seramik Sanat Eğitiminde Görsel ve Düşlünsel Kavramların Yaratıcılığa Katkıları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi. Ayda, D.(2001), Seramik Tasarımı, Ya-pa Yayınları, Ankara. Bayraktar, E. (2007), Görsel Sanatlar Eğitiminin Otistik Çocuklar Üzerindeki Etkileri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi. Darıca N., Pişkin Ü., Gümüşçü Ş., Otizm ve Otistik Çocuklar, Basım Grafik, Ankara. Fazlıoğlu Y, Yurdakul M. (2009). Otizm -Otizmde Görsel İletişim Tekniklerinin Kullanımı- , Morpa Kültür Yayınları LTD. Ş. , İstanbul. Galatalı A.(1985) Eleştirim, Hacettepe Üniversitesi güzel sanatlar yayınları I-II 1.Ulusal Özel Eğitim Kongresi, Hacattepe Üniversitesi, Ev Ekonomisi Yüksekokulu, Çocuk Sağlığı ve Eğitimi Bölümü, Özel Eğitim Anabilim Dalı, Ya-Pa Yayınları, Ankara, 1992. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi Bildirileri 4, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları No: 51, 1999. Okul Öncesi Eğitim-İlköğretim-Özel Eğitim, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Yayın No: DPT: 2598-ÖİK:609, Ankara, 2001. Özel İhtiyaçları Olan Çocuklar İçin Eğitim Binaları, TC Milli Eğitim Bakanlığı, Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, MEB Basımevi, Ankara, 1994. Özsoy, V.(2003), Görsel Sanatlar Eğitimi –Resim-İş Eğitiminin Tarihsel ve Düşünsel Temelleri, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara. Peşkersoy E., Yıldırım O. (2008), Görsel Sanatlar Dersi (1-8. Sınıflar) Öğretmen Kılavuz Kitabı, Kelebek Matbaacılık, İstanbul. 355 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research FEN SINIFLARINDA ARGÜMANTASYONUN KULLANIMINA İLİŞKİN BİR ÇALIŞMA A STUDY ON THE USE OF ARGUMENTATION IN SCIENCE CLASSES Safiye ASLAN Dr., Aksaray Üniversitesi, TÜRKİYE [email protected] ÖZET Fen eğitiminin hedefleri arasında bilimsel muhakemeyi kullanabilen ve eleştirel düşünebilen bireyler yetiştirmek önemli bir yer tutmaktadır. Fen eğitimcileri bu hedefe ulaşmada, fen ile soruşturmaya dayalı olarak ilgilenmenin gerekliliğine sıklıkla vurgu yapmaktadırlar. Soruşturmaya dayalı olarak fenle ilgilenmenin içeriğinde “tartışma” sürecinin önemli bir yeri vardır. Bu durum; argümantasyonun fen eğitimindeki yerine bir kez daha dikkatleri çekmektedir. Argümantasyonun fen eğitimindeki önemi, bilim tarihi boyunca bilim insanlarının bilimsel bilginin yapılandırılmasında argümantasyonu kullanmalarına dayanır. Çünkü bilim tarihinde, incelenen bir olguyla ilgili elde edilen verilerin farklı şekillerde yorumlanmasıyla ortaya çıkan yarışan teorilerin değerlendirilmesinde, argümantasyon kullanılmıştır. Bu nedenle fen içeriğinin öğretilmesinde bilim kültürünün vazgeçilmez bileşeni olan argümantasyonu kullanmak önemlidir. Bu bağlamda argümantasyonun fen eğitimindeki önemi son yirmi yılda pek çok çalışma tarafından vurgulanmıştır. Bu çalışmalarda öğrencilerde kavramsal anlamayı, araştırma yeteneğini, bilimsel epistemolojiyi geliştirme veya öğrencilerin sosyal bir uygulama olarak bilimi anlamalarını sağlama amaçlanmıştır. Bu çalışmalardan argümantasyonu, öğrencilerde kavramsal anlamayı ve akademik başarıyı artırmada kullanmayı konu edinenlere bakıldığında, argümantasyonun öğrencilerin kavramsal anlamalarını geliştirmede ve akademik başarılarını artırmada etkili olduğu sonucuna ulaştıkları görülmüştür. Literatürde yer alan çalışmaların büyük çoğunluğunda argümantasyon, fen sınıflarında derslerin yürütülmesi sırasında kullanılan bir öğretim yöntemi olarak ele alınmıştır. Ancak bu çalışmada, sözü edilen uygulamadan farklı olarak, argümantasyon derslerin yürütülmesinde kullanılan bir öğretim yöntemi olarak değil, fen içeriğinin derinlemesine kavranmasına ve anlamlı öğrenmenin gerçekleşmesine katkı sağlayacak yardımcı bir uygulama olarak ele alınmıştır. Bu çalışmada, öğrencilerin kavramada güçlük çektikleri ve konuyla ilgili yanlış kavramalar geliştirdikleri bilinen kimyasal denge konusu ele alınmıştır. Türkiye’de lise öğretim programında yer alan fen konularının öğretilmesinde öğretmenlerin genel eğilimi, geleneksel öğretim yaklaşımı ile konuların öğretilmesi, ardından konuyla ilgili soru çözümünün yapılması şeklindedir. Özellikle 11. ve 12. sınıf konularının işlenişi sırasında, ifade edilen bu durum tercih edilmektedir. Öğretim programında yer alan konuları zamanında bitirme ve üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanma kaygısı, bu tercihin nedeni olarak gösterilebilir. Bu çalışmada soru çözümü uygulamalarına alternatif olarak argümantasyonun kullanımı ele alınmıştır. Çalışma Türkiye’de bir devlet okulunda öğrenim gören 20 öğrenciyle beş hafta boyunca yürütülmüştür. Gruplar rasgele deney (N:10) ve kontrol (N:10) grubu olarak atanmıştır. Ancak gruplar oluşturulurken, öğrencilerin genel zeka düzeyleri, 10. sınıf kimya notları ve kimya dersine yönelik tutumları dikkate alınmış ve bu açılardan iki grup arasında fark olmayacak şekilde, yansız atama ile öğrenciler belirlenmiştir. Ayrıca ön test sonuçları grupların birbirine denk olduğunu göstermiştir. Kontrol grubunda dersler, öğretmenlerin sıklıkla tercih ettikleri geleneksel öğretim yaklaşımı ve ardından konuyla ilgili soru çözümü uygulamaları, deney grubunda ise geleneksel öğretim yaklaşımı ve ardından argümantasyon uygulamaları yapılarak yürütülmüştür. Her iki grupta da derslerin işlenişi sırasında geleneksel öğretim yaklaşımı kullanılmış, aynı konular, aynı sırayla, aynı ders föyleri ve aynı örnek sorular çözülerek, anlatım ve soru-cevap ağırlıklı olarak işlenmiştir. Gruplar arası uygulama farklılığını; soru çözümü ve argümantasyon uygulamaları oluşturmuştur. Çalışmada kontrol ve deney grubu öğrencilerinin kimyasal denge konusundaki kavramları anlamalarının ve akademik başarılarının kıyaslanması amaçlanmıştır. Bunun için veri toplama aracı olarak Kimyasal Denge Kavram Testi (KDKT) ve Kimyasal Denge Başarı Testi (KDBT), ön test ve son test olarak uygulanmıştır. Kontrol ve deney gruplarının KDKT ve KDBT testlerinden aldıkları puanlar, SPSS paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda, geleneksel öğretim yaklaşımı ve ardından uygulanan argümantasyonun, öğrencilerin fen içeriğini anlamalarına (kimyasal denge konusu ile ilgili kavramsal anlamalarına ve akademik başarılarına), geleneksel öğretim yaklaşımı ve ardından uygulanan soru çözümüne kıyasla daha etkili olduğu ortaya çıkmıştır. Bu sonuç argümantasyonun fen sınıflarında kullanılmasının önemine vurgu yapmaktadır. Anahtar Sözcükler: Fen eğitimi, argümantasyon, kimyasal denge. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 356 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ABSTRACT Training individuals able to use scientific reasoning and critical thinking has an important place among the objectives of science education. Science educators, in achieving this objective, often emphasize the necessity of dealing with science-based investigation. The process of "discussion" has an important place in the content of dealing with investigation based on science. This situation attracts one more time the attention of argumentation in science education. The importance of argumentation in science education is based on the use of argumentation in structuring the scientific knowledge by scientists throughout the history. Because in the history of science argumentation is used in evaluation of competing theories emerged by interpreting in different ways the data related to studied phenomenon. Therefore it is important to use argumentation, which is an essential component of the science culture, in teaching the content of science. In this context, the importance of argumentation in science education was emphasized by many studies during the last twenty years. The purpose of these studies is developing of conceptual understanding, research ability, and scientific epistemology or providing understanding of science as a social application by students. When the studies, devoted to the use of argumentation in improving the students’ conceptual understanding and academic achievement, are analyzed it seems that they are achieving the results, where they are effective in increasing the academic achievements and conceptual understanding of argumentation among students. In the vast majority of studies found in the literature, argumentation is discussed as a teaching method used during the science classes. However, unlike the application mentioned above, in this study argumentation is not discussed as teaching method used in classes but as an application helping to provide an in-depth understanding and meaningful learning of the content of science. In this study, the subject of chemical equilibrium occurred when students have difficulty in understanding and develop misconceptions related to subjects is discussed. In teaching the science subject which takes place in the lyceum educational programs in Turkey, generally, teachers use traditional approach in teaching the subjects followed by solving issues related to those subjects. Especially this approach is preferred in teaching the subjects of the 11th and 12th forms. This approach is preferred because the students concern about working out the subjects on time and preparation for university entrance exams. The use of argumentation alternatively to application of issue solving is discussed in this study. This study has been carried out with 20 students of a state school in Turkey during five weeks. The groups were appointed as a random experimental groups (n: 10) and control groups (n: 10). However, when creating groups, the students' general intelligence levels, their attitudes towards the chemistry class and the chemistry notes of the 10th-year students was taken into account and the students were randomly assigned so that there is no difference between the two groups in these respects. In addition, the results of the pre-test showed that the groups are equivalent to each other. In the control group the lessons were carried out with the traditional approach, often preferred by teachers, followed by issue solving. In the test group the lessons were carried out with traditional approach followed by application of argumentation. In both groups, the traditional teaching approach was used during the process of the studying the topics, where the same topics, same order, same course and solving the same sample questions, explanation and question-andanswer were applied. The difference of the applications between the groups was formed by practices of question solving and argumentation. The comparison of academic achievement and understanding the concepts of the subject on chemical equilibrium of the students of the experimental and control groups were the aim of this study. As a means of data collection the Chemical Equilibrium Concept Test (CECT) and Chemical Equilibrium Achievement Test (CEAT), pre-test and post-test were used. The scores of the control and experimental groups in the CECT and CEAT tests were analyzed using the SPSS program. As a result, the use of traditional teaching approach followed by argumentation, in comparison to the use of traditional approach followed by issue solving, proved to be more effective in understanding by students the science content (the conceptual understanding of chemical equilibrium, and academic achievement). These results emphasize the importance of the use of argumentation in science classes. Key Words: Science education, argumentation, chemical equilibrium. 1. GİRİŞ Fen eğitiminin en önemli amaçları arasında; öğrencilerde ‘bilimsel bakış’ anlayışı geliştirmek ve gereken durumlarda bilimsel muhakemeyi kullanabilmelerini sağlamak yer almaktadır. Öğrencilerden bilimsel bilginin ampirik ve teorik temellerini anlamalarını beklemeksizin yalnızca hatırlamalarını beklemek, bu amaçlara ulaşılmasında engel oluşturmaktadır (Norris, Philips & Osborne, 2007). Bu engelin aşılması için öğrencilere eleştirel düşünme becerilerini geliştirecek ve bilimsel zihin alışkanlıkları kazandıracak 357 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research fırsatlar sunulmalıdır (Sampson & Grooms, 2009). Bu bağlamda fen eğitimcileri tarafından fen öğrenme ve öğretmede yeni vizyon; öğrencilerin ‘soruşturma olarak fenle ilgilenmelerine fırsatlar sağlama’ şeklinde belirlenmiş ve soruşturmanın “keşif ve deney” süreci kadar “açıklama ve argümantasyon” süreci olarak da görülmesi gerektiği ifade edilmiştir (Carin ve Bass, 2001; Sampson & Grooms, 2009). Argümantasyon, hem günlük yaşamda hem de bilimde akıl yürütme sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır (Tümay & Köseoğlu, 2011). Argümantasyon; -dil aracılığıyla yürütülen- sözlü, -diğer insanlarla yürütülen- sosyal ve -tartışmacıların konuyla ilgili düşüncelerini gösterenmuhakeme etkinliğidir. Argümantasyonda amaç, kişinin bir fikir ya da konu hakkındaki bakış açısını haklı çıkarma veya başkasının bakış açısını çürütme, tartışmalı bir konudaki bakış açısını dinleyici veya okuyucu için kabul edilebilirliğini artırma veya azaltmadır (van Eemeren, Grootendorst, Henkemans, Blair, Johnson, Krabbe, Plantin, Walton, Willard, Woods Zarefsky, 1996). Argümantasyonun literatürde farklı tanımları da yer almaktadır (Billig, 1987; Harlow & Otero, 2003; Kuhn, 1993; Nussbaum & Bendixen, 2003; Toulmin, 1958). Argümantasyonun en dikkat çeken tanımı, argümana bağlı olarak yapılan tanımıdır. Argüman; bir tartışmanın içeriğine katkıda bulunan iddialar, veriler, gerekçeler ve destekleyiciler anlamına gelirken, argümantasyon bu bileşenlerin bir araya gelme sürecidir (Simon, Erduran & Osborne, 2006). Bu tanım Toulmin’in Argüman Modeli’ne dayanır. Çünkü Toulmin’in retorik tartışmaların analizine yönelik sunduğu model; veri, iddia, gerekçe, destekleyici, sınırlayıcı ve çürütme bileşenlerini içerir (Driver, Newton & Osborne, 2000; Kaya & Kılıç, 2008; Russell, 1983; Simon et. al., 2006; Toulmin, 1958). Bu modelde iddia, bir soru veya probleme çözüm olarak öne sürülen görüş, sonuç veya açıklamayı; veri, iddiayı desteklemek için kullanılan olgu, örnek veya gözlemleri; gerekçe, verilerin iddiayı nasıl desteklediğini gösteren nedenleri; destekleyici, gerekçeyi destekleyen bilgileri; sınırlayıcı, iddianın geçerli olduğu koşulları; çürütme ise iddianın geçerli olmadığı durumları ifade eder (Tümay & Köseoğlu, 2011). Toulmin’in Argüman Modeli, argümantasyonun öğretim hayatına girmesini sağlaması ile de ayrı bir öneme sahiptir (Aldağ, 2006). Bu model, öğrencilerin özellikle bilimin doğası ile ilgili anlayışlarını geliştirmek için fen eğitimcileri tarafından kullanımı en çok tercih edilen modeldir (Ebenezer, 1996; Driver et. al., 2000; Jimenez-Aleixandre, Rodriguez & Duschl, 2000; Kelly & Takao, 2002; Osborne, Erduran & Simon, 2004). Argümantasyonun fen eğitimindeki önemi, bilim tarihi boyunca bilim insanlarının bilimsel bilginin yapılandırılmasında argümantasyonu kullanmalarına dayanır. Çünkü bilim tarihinde, incelenen bir olguyla ilgili elde edilen verilerin farklı şekillerde yorumlanmasıyla ortaya çıkan yarışan teorilerin değerlendirilmesinde, argümantasyon kullanılmıştır. Bu nedenle fen içeriğinin öğretilmesinde bilim kültürünün vazgeçilmez bileşeni olan argümantasyonu kullanmak önemlidir. Argümantasyonun fen eğitimindeki önemi, son yirmi yılda pek çok çalışma tarafından vurgulanmıştır. Bu çalışmalarda öğrencilerde kavramsal anlamayı, araştırma yeteneğini, bilimsel epistemolojiyi geliştirme veya öğrencilerin sosyal bir uygulama olarak bilimi anlamalarını sağlama amaçlanmıştır (Bricker & Bell 2008; Driver et. al., 2000; Hogan, Nastasi & Pressley 1999; Kaya, Doğan, Kılıç & Ebenezer, 2004; Nussbaum & Sinatra, 2003; Yerrick, 2000). Bu çalışmalardan argümantasyonu, öğrencilerde kavramsal anlamayı ve akademik başarıyı artırmada kullanmayı konu edinenlere bakıldığında, argümantasyonun öğrencilerin kavramsal anlamalarını geliştirmede ve akademik başarılarını artırmada etkili olduğu sonucuna ulaştıkları görülmüştür (Aslan, 2010a; Çelik, 2010; Kaya, 2005; Kıngır, 2011; Sağır, 2008). Literatürdeki çalışmaların büyük çoğunluğunda argümantasyon, fen sınıflarında derslerin yürütülmesi sırasında kullanılan bir öğretim yaklaşımı olarak ele KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 358 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research alınmıştır. Ancak bu çalışmada, sözü edilen uygulamadan farklı olarak, argümantasyon derslerin yürütülmesinde kullanılan bir öğretim yaklaşımı olarak değil, fen içeriğinin derinlemesine kavranmasına ve anlamlı öğrenmenin gerçekleşmesine katkı sağlayacak yardımcı bir uygulama olarak ele alınmıştır. 2. ÇALIŞMANIN AMACI Türkiye’de lise düzeyinde fen konularının öğretilmesi sırasında öğretmenlerin genel eğilimi, geleneksel öğretim yaklaşımı ile derslerin yürütülmesi ve her konunun ardından konuyla ilgili soru çözümünün yapılması şeklindedir. Bu çalışmada soru çözümü uygulamalarına alternatif olarak argümantasyonun kullanımı, konu olarak ise, öğrencilerin anlamada güçlük çektikleri ve konuyla ilgili yanlış kavramalar geliştirdikleri bilinen kimyasal denge konusu (Barke, Hazari & Yitbarek, 2009) ele alınmıştır. Çalışmaya ilişkin araştırma soruları aşağıdaki şekilde oluşturulmuştur: 1) Geleneksel öğretim yaklaşımı ve ardından yapılan argümantasyon uygulamalarının yürütüldüğü deney grubu öğrencileri ile geleneksel öğretim yaklaşımı ve ardından konuyla ilgili soru çözümü uygulamalarının yürütüldüğü kontrol grubu öğrencilerinin kimyasal denge konusu ile ilgili kavramları anlamaları açısından farklılık var mıdır? 2) Geleneksel öğretim yaklaşımı ve ardından yapılan argümantasyon uygulamalarının yürütüldüğü deney grubu öğrencileri ile geleneksel öğretim yaklaşımı ve ardından konuyla ilgili soru çözümü uygulamalarının yürütüldüğü kontrol grubu öğrencilerinin kimyasal denge konusu ile ilgili akademik başarıları arasında farklılık var mıdır? 3. YÖNTEM Bu araştırma yarı-deneysel yöntem kapsamındadır. Araştırma, Türkiye’de bir devlet okulunun iki farklı 11. sınıf şubesinde öğrenim gören toplam 20 öğrenci (10 deney ve 10 kontrol grubu) ile yürütüldü. Deney ve kontrol grupları rasgele belirlendi. Ancak gruplar oluşturulurken, öğrencilerin genel zeka düzeyleri, 10. sınıf kimya notları ve kimya dersine yönelik tutumları dikkate alındı ve bu açılardan iki grup arasında fark olmayacak şekilde, yansız atama ile öğrenciler belirlendi. a) Veri Toplama Araçları 1. Kimyasal Denge Kavram Testi (KDKT) Bu çalışmada, öğrencilerin kimyasal denge konusu ile ilgili kavramalarını ve anlama seviyelerini belirlemek amacıyla iki aşamalı test kullanıldı. 16 maddeden oluşan bu test literatürden alındı (Yıldırım, 2009). Testte yer alan soruların 8 tanesi çoktan seçmeli iki aşamalı test maddesi, 8 tanesi ise açık uçlu iki aşamalı test maddesidir. Testteki sorular; dengenin dinamik yapısı, dengeye derişimin, hacmin, sıcaklığın etkisi, denge sabitine sıcaklığın, derişimin, basıncın etkisi ve hayatımızda denge konularını içermektedir. KDKT testi, deney ve kontrol gruplarına ön test ve son test olarak uygulandı. Testin Spearman Brown güvenirlik katsayısı 0,94, Pearson Momentler Çarpımı korelasyon katsayısı 0,88’dir. Test sorularından bazı örnekler aşağıda sunulmuştur. 1. 0,1 mol H2 gazı ve 0,1 mol Br2 gazı 2,0 L’lik bir reaksiyon kabına konuluyor. Daha sonra sabit sıcaklık ve basınçta, H2(g)+ Br2(g) 2HBr(g) reaksiyonunun dengeye gelmesi bekleniyor. Sistem dengeye geldiğinde reaksiyon kabında aşağıdakilerden hangisi vardır? I) H2, Br2 II) HBr III) H2, Br2, HBr IV) Br2, HBr Sebebi; a) H2 ve Br2 reaksiyon ortamında harcanmıştır. b)İleri reaksiyon tamamlanmadan geri reaksiyon başlamaz. 359 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research c)Kimyasal reaksiyonların geneli çift yönlü çalışır. d)Kimyasal reaksiyonlar tamamlanıncaya kadar tersinirdirler. e) Kendi cevabınız………………………………………………….. 2. Kimyasal Denge Başarı Testi Öğrencilerin kimyasal denge konusu ile ilgili akademik başarılarını ölçmek amacıyla KDBT testi, ön test ve son test olarak deney ve kontrol gruplarına uygulandı. Literatürden alınan KDBT testi, 38 soru içermektedir (Sarıçayır, 2007). KDBT testine dair ölçümlerin iç tutarlılığı Cronbach alfa 0,88’dir. Test sorularından bazı örnekler aşağıda sunulmuştur. 26- X2(g) + Y2 (g) 2XY(g) tepkimesi için belli bir sıcaklıkta denge sabitinin değeri K = 40 tır. Bu sıcaklıkta bir litrelik kapalı bir kapta 0,3 mol X 2, 0,3 mol Y2 ve 0,6 mol XY bulunduğuna göre bu tepkime için aşağıdakilerden hangisi doğru olur? A) Tepkime dengededir. B) Tepkime, ürünler (XY) yönünde yürür. C) Tepkime XY yönünde yürürse kaptaki basınç artar. D) Katalizör kullanırsa dengedeki XY miktarı artar. E) Tepkime, girenler (X2, Y2) yönünde yürür. b) Uygulama Bu çalışma, iki farklı 11. sınıf fen şubesinden 20 öğrenciyle 5 hafta boyunca yürütüldü. Çalışmada kimyasal tepkimelerde denge konusu ele alındı. Bu konu; kontrol grubu öğrencilerinin öğrenim gördüğü 11B sınıfı (10 öğrenci) ve deney grubu öğrencilerinin öğrenim gördüğü 11A sınıfı (10 öğrenci) olmak üzere iki 11. sınıf fen şubesinde, sınıf ortamında geleneksel öğretim yaklaşımıyla işlendi. Her iki sınıfta da aynı konular, aynı sırayla, aynı ders föyleri ve aynı örnek sorular kullanılarak, anlatım ve soru-cevap ağırlıklı olarak araştırmacı tarafından işlendi. Kontrol ve deney gruplarında uygulamadaki farklılıklar şu şekilde gerçekleştirildi: 1. Kontrol Grubu Kontrol grubunda kimyasal denge konusu haftada 3 ders saati (135 dakika) geleneksel öğretim yaklaşımı ile işlendi, ardından bu 3 ders saatinin dışında, haftada 1 ders saati (45 dakika), ders içeriğinde yer alan konularla ilgili çoktan seçmeli test soruları çözüldü. Bu amaçla; kimyasal denge konusuyla ilgili soru sayısı 15 ile 20 arasında değişen çoktan seçmeli test soruları, ders kitapları ve yardımcı kitaplardan faydalanılarak araştırmacı tarafından hazırlandı. Test sorularının KDBT soruları ile aynı soruları içermemesine dikkat edildi. Bu amaçla alanında doktoralı bir uzmandan da görüş alındı. Test sorularının önce öğrenciler tarafından çözülmesi istendi, ardından testin cevap anahtarı verildi ve çözülemeyen test soruları belirlendi, sonrasında ise çözülemeyen sorular araştırmacı tarafından açıklanarak çözüldü. Çoktan seçmeli test sorularına örnekler aşağıda sunulmuştur: N2(g) + 3H2 (g) 2NH3 (g) ∆H<0 Denge reaksiyonunda NH3(g) veriminin artırılması için; I. Sıcaklık artırılmalı II. Basınç azaltılmalı III. Kaba N2(g) ilave edilmeli İşlemlerinden hangileri uygulanmalıdır? A) Yalnız I B) Yalnız III C) I ve II D) I ve III E) II ve III 2. Deney Grubu Deney grubunda kimyasal denge konusu, haftada 3 ders saati (135 dakika) geleneksel öğretim yaklaşımı ile işlendi, ardından bu 3 ders saatinin dışında, haftada 1 ders saati (45 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 360 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research dakika) ders içeriğinde yer alan konuların öğrenciler tarafından tartışılması sağlandı. Bunun için araştırmacı tarafından kimyasal denge konusu ile ilgili tartışma etkinlikleri hazırlandı. Bu etkinlikler, tartışma ortamının oluşmasını, öğrenilmesi hedeflenen kavram ve konuların tartışılmasını sağlamak amacıyla hazırlandı. Grup içi, gruplar arası ve tüm sınıf tartışması şeklinde gerçekleştirilen tartışmalar için öğrenciler, ikişer kişilik beş gruba ayrıldı. Gruplar kendilerine verilen tartışma etkinliklerinde yer alan konular üzerinde önce grup içinde tartıştılar ve bir grup kararına vararak, bu kararlarını etkinlik kağıdına yazdılar. Daha sonra gruplar, aldıkları kararları grup sözcüleri aracılığıyla açıkladılar. Açıklamalar sırasında itirazı veya sorusu olan öğrenciler, itirazlarını ve sorularını ifade ederek tartıştılar. Araştırmacı tartışmalara müdahil olmadı, sadece öğrencileri delil öne sürme, gerekçe veya çürütme üretme konularında cesaretlendirdi. Öğrenciler tartışmalar sonucunda konu ile ilgili ortak bir karara vardılar, ancak bazı tartışmalarda ortak karara varılamadığı görüldü. Bu durumda araştırmacı uygun delil, gerekçe, destekleyici veya çürütme kullanarak konuya açıklık getirdi. Deney grubunda tartışma uygulamalarına başlamadan önce, tartışmanın öğelerini ve tartışmanın mantıksal kurallarını ortaya koymak amacıyla “meslek seçimi” adlı giriş aktivitesi yapıldı (Aslan, 2010b). Bu aktiviteyle, Toulmin’in Argüman Modeli’nde argümanın bileşenleri olarak yer alan veri-iddia-gerekçe-destekleyici-sınırlayıcı-çürütme bileşenleri açıklandı. Bu bileşenlerin daha iyi kavranması için literatürde kullanılan örnekler de öğrencilerle beraber incelendi (Kaya & Kılıç, 2008; Simon, 2008). Tartışma etkinliklerine ait örnek aşağıda sunulmuştur. N2(g), H2(g) ve NH3(g) aşağıda verilen tepkimeye göre dengededir. N2(g) + 3H2(g) 2 NH3(g) Bu denge tepkimesine yapılan bir etki sonucunda önce dengenin bozulduğu ve sistemin yeniden dengeye ulaştığı belirleniyor. Denge yeniden kurulduğunda ortamda H 2(g) ve NH3(g) miktarlarının başlangıçtakinden daha fazla ancak N2(g) miktarının başlangıçtakinden daha az olduğu tespit ediliyor. Buna göre; Sisteme yapılan etki ne olabilir? Bu konudaki iddianız nedir? Gerekçeniz: Destekleyicileriniz: Yukarıda ifade edilen denge durumunu derişim-zaman grafiğinde gösteriniz. c) Verilerin Analizi Bu çalışmada kavram testi olarak kullanılan KDKT testindeki iki aşamalı ve açık uçlu soruların değerlendirilmesinde puanlama kategorileri kullanılmıştır (Şahin & Çepni, 2011). Testin birinci aşamasında yer alan sorular Doğru Seçenek (DS), Yanlış Seçenek (YS) ve Boş (B) şeklinde kodlanarak değerlendirilmiştir. Testin ikinci aşamasının analizinde ise anlama düzeyi kategorilerine göre oluşturulan ve önem sırasına göre sıralanarak puanlanan kategoriler kullanılmıştır. Testin ikinci aşamasının analizinde kullanılan kategorilerin puanları ve içerikleri Tablo 1’de sunulmuştur. Tablo 1: KDKT Testinin İkinci Aşamasının Analizinde Kullanılan Kategoriler, Kategorilerin Puanları ve İçerikleri Anlama Düzeyi / Kısaltma Puan İçeriği Doğru Neden / (DN) 10 Geçerliliği olan nedenin bütün yönlerini içeren cevaplar Kısmen Doğru Neden / (KDN) 8 Geçerli gerekçenin bütün yönlerini içermeyen, bazı yönlerini içeren cevaplar 361 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Kavram Yanılgılı Neden / (KYN) açıklamalarla birlikte Yanlış Neden / (YN) ifadeler İlişkisiz Neden, Boş / (B) cevap verme veya 3 Açıklamalarda kısmen doğru kavram yanılgısı içeren ifadeler 2 Doğru olmayan bilgiler içeren 0 İlgisiz, soruyla ilgisi anlaşılamayan boş bırakma ve sorunun aynen yazılması gibi durumlar İki aşamalı KDKT testinin birinci ve ikinci aşamasının puanlandırılmasında, her iki aşamanın birlikte kullanılmasıyla oluşan 11 kategori kullanılmıştır. Bu kategorilerin puanlarına, iki aşamalı soruların birinci ve ikinci aşamalarından elde edilen puanların toplamından ulaşılmıştır (Şahin & Çepni, 2011). KDKT testinin analizinde kullanılan 11 kategori ile ilgili bilgiler Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2: KDKT Testinden Elde Edilen Verilerin Analizinde Kullanılan Kategoriler, Kategorilerin Puanları ve İçerikleri KDKT Testini Analizindeki Kategoriler Kısaltmalar Puanlar Doğru Seçenek - Doğru Neden DS-DN 15 Doğru Seçenek - Kısmen Doğru Neden DS-KDN 13 Yanlış Seçenek - Doğru Neden YS-DN 11 Yanlış Seçenek - Kısmen Doğru Neden YS-KDN 9 Doğru Seçenek - Kavram Yanılgılı Neden DS-KYN 8 Doğru Seçenek - Yanlış Neden DS-YN 7 Doğru Seçenek – Boş DS-B 5 Yanlış Seçenek - Kavram Yanılgılı Neden YS-KYN 4 Yanlış Seçenek - Yanlış Neden YS-YN 3 Yanlış Seçenek - İlişkisiz/Boş YS-B 1 Boş - İlişkisiz/Boş B-B 0 KDKT testinin bir sorusu kimyasal denge konusu ilgili problemlere örnek niteliğinde, sayısal işlem gerektiren bir sorudur. Bu soruya verilen cevapların analizinde Tablo 3’te verilen puanlama sistemi kullanılmıştır. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 362 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 3: KDKT Testinin Sayısal İşlem Gerektiren 14. Sorudan Elde Edilen Verilerin Analizinde Kullanılan Puanlar ve İçerikleri Puan İçeriği Problemi çözme şekli ve açıklaması doğru, düşüncelerini doğru 4 gösterim ve sembollerle ifade eden, akıl yürütme biçimini net olarak ifade eden ve tam bir anlama içersinde olduğunu belirten cevaplara verilmiştir. 3 Problemi çözme şekli ve açıklaması birkaç küçük hata veya belirsizlik dışında doğru olan, düşüncelerini doğru gösterim ve sembollerle ifade eden, akıl yürütme biçimini ifade eden ve tam bir anlama içersinde olduğunu belirten cevaplara verilmiştir. 2 Problemi çözme şekli ve açıklaması problemin biraz anlaşıldığını gösterse de, çözüme yönelik açıklamaları bazı yönlerden yetersiz bilgiye sahip olduğuna işaret eden cevaplara verilmiştir. 1 Problemi çözme şekli ve açıklaması konu ile ilgili sınırlı bilgiye sahip olduğunu gösteren cevaplara verilmiştir. 0 Problemi yanlış çözen veya yanıtsız bırakılan cevaplara verilmiştir. (Yeşildere & Türnüklü, 2007) KDKT testinin analiz sonuçlarının güvenirliğini sağlamak amacıyla; testin ön test ve son test sonuçları üç ay ara ile araştırmacı tarafından iki kez analiz edilmiştir. Elde edilen verilerin puanlamalarının tutarlılık oranlarının %88 ile %95 aralığında olduğu bulunmuştur. 4. BULGULAR a) Kimyasal Denge Kavram Testi (KDKT)’nden elde edilen bulgular KDKT testi, öğrencilerin kimyasal denge konusu ile ilgili kavramları ne kadar bildiklerini belirlemek amacıyla ön test, uygulamadan sonra bu kavramları anlama düzeylerini ne kadar geliştirdiklerini belirlemek amacıyla son test olarak hem kontrol hem de deney grubuna uygulandı. Grupların sayısının az olması nedeniyle; KDKT testinden alınan puanlar, Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi ve Kruskal Wallis H-Testi kullanılarak karşılaştırıldı. Kontrol ve deney grubu öğrencilerinin KDKT ön testinden aldıkları puanlar, Kruskal Wallis H-Testi ile karşılaştırıldı. Tablo 4: Uygulama Öncesi KDKT Ön Testinin Gruba Göre Kruskal Wallis Testi Sonucu Grup n Sıra Ort. sd X2 p Kontrol 10 9.35 1 .75 .384 Deney 10 11.65 Tablo 4’e göre kontrol ve deney grubu öğrencilerinin KDKT ön testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (X 2 (sd=1, n=20) =0.75, p>0.05). Dolayısıyla çalışmaya kimyasal denge konusunda benzer kavramsal bilgilere sahip öğrencilerle başlandığı söylenebilir. Kontrol ve deney grubu öğrencilerinin KDKT ön test-son test puanlarının karşılaştırılması Tablo 5 ve Tablo 6’da verilmiştir. 363 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 5: Kontrol Grubu Öğrencilerinin KDKT Ön Test-Son Test Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları Son test-Ön test n Sıra Ort. Sıra Toplamı z p Negatif sıra 0 .00 .00 2.80* .005 Pozitif sıra 10 5.50 55.00 Eşit 0 *Negatif sıralar temeline dayalı Tablo 6: Deney Grubu Öğrencilerinin KDKT Ön Test-Son Test Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları Son test-Ön test n Sıra Ort. Sıra Toplamı z p Negatif sıra 0 .00 .00 2.80* .005 Pozitif sıra 10 5.50 55.00 Eşit 0 *Negatif sıralar temeline dayalı Tablo 5, kontrol grubu öğrencilerinin ön test-son test puanları arasında anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir (z=2.80, p<0.05). Bu durum, kontrol grubunda yapılan uygulamanın, öğrencilerin kimyasal denge ile ilgili kavramsal anlamalarını artırdığını ifade etmektedir. Tablo 6 incelendiğinde de aynı durumun deney grubu için söz konusu olduğu görülmektedir (z=2.80, p<0.05). Kontrol ve deney grubunda yapılan uygulamaların her ikisi de öğrencilerin kavramsal anlamalarını geliştirdiğine göre, burada ‘hangi uygulama daha etkilidir?’ sorusu önemli hale gelmektedir. Bu sorunun cevabı için kontrol ve deney gruplarının son test puanları Kruskal Wallis H-Testi kullanılarak karşılaştırıldı. Tablo 7: Uygulama Sonrası KDKT Son Testinin Gruba Göre Kruskal Wallis Testi Sonucu Grup n Sıra Ort. sd X2 p Kontrol 10 7.15 1 6.41 .011 Deney 10 13.85 Tablo 7, kontrol ve deney grubu öğrencilerinin KDKT son test puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir (X 2 (sd=1, n=20) =6.41, p<0.05). Bu sonuca dayanarak; deney grubunda yapılan uygulamanın kontrol grubunda yapılan uygulamaya göre kimyasal denge konusu ile ilgili kavramların öğrenilmesine daha fazla katkı sağladığı söylenebilir. b) Kimyasal Denge Başarı Testi (KDBT)’nden elde edilen bulgular Bu çalışmada kontrol ve deney gruplarına uygulanan testlerden biri de KDBT testidir. KDBT testi, öğrencilerin kimyasal denge konusu işlenmeden önce konu ile ilgili ön bilgilerini belirlemek amacıyla ön test, konunun işlenişinden sonra sahip oldukları bilgileri ölçmek amacıyla son test olarak uygulandı. KDBT testinden alınan puanlar, Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi ve Kruskal Wallis H-Testi kullanılarak karşılaştırıldı. Tablo 8: Uygulama Öncesi KDBT Ön Testinin Gruba Göre Kruskal Wallis Testi Sonucu Grup n Sıra Ort. sd X2 p Kontrol 10 12.60 1 2.535 .111 Deney 10 8.40 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 364 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 8’ye göre kontrol ve deney grubu öğrencilerinin KDBT ön testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (X 2 (sd=1, n=20) =2.535, p>0.05). Dolayısıyla kontrol ve deney grubu öğrencilerinin kimyasal denge konusu ile ilgili benzer ön bilgilere sahip oldukları söylenebilir. Tablo 9: Kontrol Grubu Öğrencilerinin KDBT Ön Test-Son Test Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları Son test-Ön test n Sıra Ort. Sıra Toplamı z p Negatif sıra 0 .00 .00 2.81* .005 Pozitif sıra 10 5.50 55.00 Eşit 0 *Negatif sıralar temeline dayalı Tablo 9, kontrol grubu öğrencilerinin KDBT ön test-son test puanları arasında anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir (z=2.81, p<0.05). Bu sonuç, kontrol grubunda yapılan uygulamanın öğrencilerin kimyasal denge konusu ile ilgili başarılarını artırdığını göstermektedir. Tablo 10: Deney Grubu Öğrencilerinin KDBT Ön Test-Son Test Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları Son test-Ön test n Sıra Ort. Sıra Toplamı z p Negatif sıra 0 .00 .00 2.80* .005 Pozitif sıra 10 5.50 55.00 Eşit 0 *Negatif sıralar temeline dayalı Tablo 10 ise aynı durumun deney grubu için söz konusu olduğunu göstermektedir (z=2.80, p<0.05). Bu sonuçlara göre, kontrol ve deney grubunda yapılan uygulamaların her ikisinin de öğrencilerin kimyasal denge konusu ile ilgili başarılarını artırdığı ifade edilebilir. Tablo 11: Uygulama Sonrası KDBT Son Testinin Gruba Göre Kruskal Wallis Testi Sonucu Grup n Sıra Ort. sd X2 p Kontrol 10 7.05 1 6.900 .009 Deney 10 13.95 Kontrol ve deney grubu öğrencilerinin KDBT son test puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu Tablo 11’de görülmektedir (X 2 (sd=1, n=20) =6.900, p<0.05). Buradan yola çıkarak; deney grubunda yapılan uygulamanın kontrol grubunda yapılan uygulamaya göre öğrencilerin kimyasal denge konusu ile ilgili başarılarına daha fazla katkı sağladığı söylenebilir. 5. TARTIŞMA Bu çalışmada; 11. sınıf öğrencilerinin kimyasal denge konusu ile ilgili kavramsal anlamalarını ve akademik başarılarını artırmak amacıyla deney grubunda, geleneksel öğretim yaklaşımı ve ardından argümantasyon, kontrol grubunda ise geleneksel öğretim yaklaşımı ve 365 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ardından soru çözümü uygulamaları yapılmıştır. Çalışma sonucunda yapılan istatistiksel analizler, deney grubunda yapılan uygulamanın kontrol grubunda yapılan uygulamaya göre daha etkili olduğunu ortaya koymuştur. Bu sonuç, argümantasyonu konu edinen araştırmalarla uyum göstermektedir (Aslan, 2010a; Çelik, 2010; Eryılmaz, 2002; Hall Sampson, 2009; Kaya, 2005; Kıngır, 2011; Niaz, Aguilera, Maza Liendo, 2002; Sağır, 2008; Şahin Hacıoğlu, 2010; Teichert Stacy, 2002; Yeşiloğlu, 2007). Ülkemizde kimya konularının işlenişinde yaygın olarak; geleneksel öğretim yaklaşımı (Sarıkaya, Güven, Göksu, Aka, 2010; Tezcan Yılmaz, 2003) ve ardından yapılan soru çözümü uygulamaları kullanılmaktadır. Ancak bu çalışmaya ait bulgular göstermektedir ki; öğrencilerin kimya konuları ile ilgili kavramsal anlamalarında ve akademik başarılarında argümantasyon, soru çözme uygulamalarından daha etkilidir. Bu sonuca argümantasyon süreci sırasında öğrencilerin, kimyasal denge konusu ile ilgili öğrenmelerini gözden geçirme, irdeleme, kavramlar üzerinde düşünme ve fikir üretme, akranlarıyla beraber kavramlar arasındaki ilişkileri sorgulama, yanlış kavramaları var ise bunlarla yüzleşme, delilin önemini fark etme, kimyayı konuşma ve yazma fırsatı bulmaları neden olmuş olabilir. Ayrıca kimyasal denge konusunun geleneksel öğretim yaklaşımı kullanılarak yürütülmesi sırasında öğrencilerin zihinlerinde oluşan modellerin, argümantasyon süreci ile sorgulanması, öğrencilerin işbirlikli bir öğrenme ortamında düşüncelerini rahatça paylaşabilmeleri, farklı düşünceleri sorgulama, gerekçelendirme, delilleri zihinde tartma, karşıt argüman geliştirme deneyimi yaşamaları, konunun öğrenciler tarafından daha derinlemesine anlaşılmasını sağlamış olabilir. Çalışma sonucunda ulaşılan sonuçlar, fen eğitimi ile ilgilenen araştırmacıların sıklıkla vurgu yaptığı “argümantasyonun fen eğitiminin ayrılmaz bir parçası, fen eğitiminde anahtar bir role sahip olduğu ve kullanılmasının gerekliliği (Erduran & Jimenez-Aleixandre, 2007)” konusunu bir kez daha hatırlatmaktadır. 6. SONUÇLAR VE ÖNERİLER Bu çalışma; 11. sınıf öğrencilerinin kimyasal denge konusu ile ilgili kavramsal anlamalarına ve akademik başarılarına geleneksel öğretim yaklaşımı ve ardından argümantasyon kullanımının, geleneksel öğretim yaklaşımı ve ardından yapılan soru çözümü uygulamalarına kıyasla daha fazla katkı sağladığını ortaya koymaktadır. Bu sonuçlara dayanarak, fen öğretimine laboratuar ve soru çözümü uygulamalarının dahil edildiği gibi argümantasyonun da dahil edilmesi gerektiği söylenebilir. Ayrıca argümantasyonun derslerin yürütülmesinde bir öğretim yöntemi olarak kullanmadan önce öğretmenlerin ve öğrencilerin argümantasyon ile ilgili anlayış kazanmalarında ve geliştirmelerinde, bu çalışmadaki şekliyle yapılan bir uygulama faydalı olabilir. Sınırlı sayıda öğrenci ile yürütülen bu çalışma, yükseköğretimde alanında uzman bireylerin yetiştirilmesinde, argümantasyona dayalı uygulamalar yapılmasının yararlı olacağını da düşündürmektedir. KAYNAKLAR Aldağ, H. (2006). Toulmin Tartışma Modeli. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15(1), 13-34. Aslan, S. (2010a). Tartışma Esaslı Öğretim Yaklaşımının Öğrencilerin Kavramsal Algılamalarına Etkisi. Kastamonu Eğitim Dergisi, 18(2), 467-500. Aslan, S. (2010b). Ortaöğretim 10. Sınıf Öğrencilerinin Üst Bilimsel Süreç Ve Eleştirel Düşünme Becerilerinin Geliştirilmesine Bilimsel Tartışma Odaklı Öğretim KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 366 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Yaklaşımının Etkisi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Barke, H. D., Hazari, A. & Yitbarek, S. (2009). Misconceptions in Chemistry: Addressing Perceptions in Chemical Education. Springer-Verlag Berlin Heilderberg. Billig, M. (1987). Arguing and Thinking: A Rhetorical Approach to Social Psychology. Cambridge: Cambridge. Bricker, L. A. & Bell, P. (2008). Conceptualizations of Argumentation From Science Studies and The Learning Sciences and Their Implications for The Practices of Science Education. Science Education, 92(3), 473-498. Carin, A. A. & Bass, J. E. (2001). Teaching Science as Inquiry (9th Edition). New Jersey: Prentice-Hall, Inc., Upper Saddle River. Çelik, A. Y. (2010). Bilimsel Tartışma (Argümantasyon) Esaslı Öğretim Yaklaşımının Lise Öğrencilerinin Kavramsal Anlamaları, Kimya Dersine Karşı Tutumları, Tartışma İsteklilikleri Ve Kalitesi Üzerine Etkisinin İncelenmesi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Driver, R., Newton, P. & Osborne, J. (2000). Establishing the Norms of Scientific Argumentation in Classrooms. Science Education, 84(3), 287-312. Ebenezer, J. V. (1996). Christian Pre-service Teachers’ Practical Arguments in a Science Curriculum and Instructional Course. Science Education, 80(4), 437-456. Erduran, S. & Jimenez-Aleixandre, M. P. (2007). Argumentation in Science Education: Perspectives from Classroom-Based Research. Dordrecht: Springer. Eryılmaz, A. (2002). Effects of Conceptual Assignments and Conceptual Change Discussions on Students’ Misconceptions and Achievement Regarding Force and Motion. Journal of Research in Science Teaching, 39(10), 1001–1015. Gültepe, N. (2011). Bilimsel Tartışma Odaklı Öğretimin Lise Öğrencilerinin Bilimsel Süreç ve Eleştirel Düşünme Becerilerinin Geliştirilmesine Etkisi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Hall, C. B. Sampson, V. (2009). Inquiry, Argumentation, and the Phases of the Moon: Helping Students Learn Important Concepts and Practices. Science Scope, 32(7), 3035. Harlow, B. D. & Otero, K., V. (2003) An Examination of Children’s Scientific Argumentation. www.colorado.edu/physics/.../papers/.../Harlow_Otero_PERC03.pdf. 12.07.2009 Erişim tarihi: Hogan, K., Nastasi, B. K. & Pressley, M. (1999). Discourse Patterns and Collaborative Scientific Reasoning in Peer and Teacher-Guided Discussions. Cognition and Instruction, 17(4), 379-432. Jimenez-Aleixandre, M., Rodriguez, A. & Duschl, R. (2000). “Doing the Lesson” or “doing science”: Argument in High School Genetics. Science Education, 84(6), 757-792. Kaya, O. N., Doğan, A., Kılıç, Z. & Ebenezer, J. (2004). Pre-Service Science Teachers’ Views on Their Online Argumentation About What İs Happening in Middle School Science Classrooms During Their Practicum Period. 18th International Conference on 367 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Chemical Education “Chemistry Education for the Modern World”, İstanbul. ED500727. Kaya, O. N. (2005). Tartışma Teorisine Dayalı Öğretim Yaklaşımının Öğrencilerin Maddenin Tanecikli Yapısı Konusundaki Başarılarına ve Bilimin Doğası Hakkındaki Kavramalarına Etkisi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Kaya, O. N. & Kılıç, Z. (2008). Etkin Bir Fen Öğretimi İçin Tartışmacı Söylev. Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi (KEFAD), 9(3), 89-100. Kelly, G. J. & Takao, A. (2002). Epistemic Levels in Argument: An Analysis of University Oceanography Students’ Use of Evidence in Writing. Science Education, 86(3), 314342. Kıngır, S. (2011). Argümantasyon Tabanlı Bilim Öğrenme Yaklaşımının Öğrencilerin Kimyasal Değişim ve Karışım Kavramlarını Anlamalarını Sağlamada Kullanılması. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Kuhn, D. (1993). Science Argument: Implications for Teaching and Learning Scientific Thinking. Science Education, 77, 319-337. Niaz, M., Aguilera, D., Maza, A. & Liendo, G. (2002). Arguments, Contradictions, Resistances, and Conceptual Change In Students' Understanding of Atomic Structure. Science Education, 86(4), 505-525. Norris, S., Philips, L. & Osborne, J. (2007). Scientific Inquiry: The Place of Interpretation and Argumentation. http://iss.rbe.sk.ca/files/Ch8InterpretationandArgumentation.pdf Erişim tarihi: 17.03.2010 Nussbaum, M. E. & Bendixen, L. D. (2003). Approaching and Avoiding Arguments: The Role of Epistemological Beliefs, Need for Cognition and Extraverted Personality Traits. Contemporary Educational Psychology, 28(4), 573-595. Nussbaum, E. M. & Sinatra, G. M. (2003). Argument and Conceptual Engagement. Contemporary Educational Psychology, 28(3), 384-395. Osborne, J., Erduran, S. & Simon, S. (2004). Enhancing the Quality of Argument in School Science. Journal of Research in Science Teaching, 4(10), 994-1020. Russell, T. L. (1983). Analyzing Arguments in Science Classroom Discourse: Can Teachers’ Questions Distort Scientific Authority?. Journal of Research in Science Teaching, 20(1), 27-45. Sağır, Ş. U. (2008). Fen Bilgisi Dersinde Bilimsel Tartışma Odaklı Öğretimin Etkililiğinin İncelenmesi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Sampson, V. & Grooms, J. (2009). Promoting and Supporting Scientific Argumentation in the Classroom: The Evaluate-Alternatives Instructional Model. Science Scope, 33(1), 6673. Sarıçayır, H. (2007). Kimya Eğitiminde Kimyasal Tepkimelerde Denge Konusunun Bilgisayar Destekli Laboratuar Temelli Öğretiminin Öğrencilerin Kimya KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 368 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Başarılarına, Hatırlama Düzeylerine Ve Tutumlarına Etkisi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Sarıkaya, M., Güven, E., Göksu, V. Aka, E. (2010). Yapılandırmacı Yaklaşımın Öğrencilerin Akademik Başarı ve Bilgilerinin Kalıcılığı Üzerine Etkisi. İlköğretim Online, 9(1), 413-423. Simon, S., Erduran, S. & Osborne, J. (2006). Learning to Teach Argumentation: Research and Development in the Science Classroom. International Journal of Science Education, 28(2-3), 235-260. Simon, S. (2008). Using Toulmin’s Argument Pattern in the Evaluation of Argumentation in School Science. International Journal of Research & Method in Education, 31(3), 277–289. Şahin, F. Hacıoğlu, Y. (2010). Bilimsel Tartışma Destekli Örnek Olayların 8. Sınıf Öğrencilerinin “Kalıtım” Konusunda Kavram Öğrenmelerine ve Okuduğunu Anlama Becerilerine Etkisi. International Conference on New Trends in Education and Their Implications, 11-13 Kasım, Antalya. Teichert, M. Stacy, A. M. (2002). Promoting Understanding of Chemical Bonding and Spontaneity Through Student Explanation and Integration of Ideas. Journal of Research in Science Teaching, 39(6), 464-496. Tezcan, H. Yılmaz, Ü. (2003). Kimya Öğretiminde Kavramsal Bilgisayar Animasyonları ile Geleneksel Anlatım Yöntemin Başarıya Etkileri. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2(14), 18-32. Toulmin, S. (1958). The Uses of Argument. Cambridge: Cambridge University Press. Tümay, H. & Köseoğlu, F. (2011). Kimya Öğretmen Adaylarının Argümantasyon Odaklı Öğretim Konusunda Anlayışlarının Geliştirilmesi. Türk Fen Eğitimi Dergisi (TÜFED), 8(3), 105-119. van Eemeren, F. H., Grootendorst, R., Henkemans, F. S., Blair, J. A., Johnson, R. H., Krabbe, E. C. W., Plantin, C., Walton, D. N., Willard, C. A., Woods, J. Zarefsky, D. (1996) Fundamentals of Argumentation Theory: A handbook of Historical Backgrounds and Contemporary Developments. Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum Associates. Yerrick, R. K. (2000). Lower Track Science Students' Argumentation and Open Inquiry Instruction. Journal of Research in Science Teaching. 37(8), 807-838. Yeşildere, S. Türnüklü, E. B. (2007). Öğrencilerin Matematiksel Düşünme ve Akıl Yürütme Süreçlerinin İncelenmesi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 40(1), 181-213. Yeşiloğlu, S. N. (2007). Gazlar Konusunun Lise Öğrencilerine Bilimsel Tartışma (Argümantasyon) Odaklı Yöntem ile Öğretimi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Yıldırım, N. (2009). Kimyasal Denge Konusuyla İlgili Materyal Geliştirilmesi, Uygulanması ve Sonuçlarının Değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon. 369 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research THE EFFECT OF GUIDED INSTRUCTION IN STRICTLY ONLINE AND HYBRID CLASSES ON STUDENTS' ACHIEVEMENT AND ATTITUDES TOWARDS COLLEGE ALGEBRA COURSES Nilay MANZAGOL Georgia State University, USA [email protected] ABSTRACT College algebra is a required course for most majors, but is viewed by many as a gatekeeper course for degree completion by students (Reyes 2010). In last couple years, many mathematics professors are increasingly turning to online homework systems to enhance teaching and learning in college algebra. Although research on the effectiveness of online homework systems has had mixed results, most studies conclude that online homework is as effective as traditional paper-and-pencil homework or is in fact an improvement over the traditional techniques (Burch and Kuo 2010). After seeing the effectiveness of online assignment systems in teaching, learning, and assessments, most universities including Georgia State University has started offering 100% online courses along with traditional and hybrid courses. Changing nature of student population, developments in technology, and busy life styles made online courses popular around the world. Various definitions of online education, including the types of courses, programs, and degrees have been examined by different researchers (Cejda 2010). We would like to examine both hybrid and online college algebra courses and their effects on Georgia State University students' achievement and attitudes towards College Algebra courses with this study. Key Words: Mathematics, College Algebra, online and hybrid, technology Theoretical Framework and Methods: In both hybrid and online college algebra courses we would like to help students become creative and innovative through analysis, conceptualizations, and synthesis of prior experience to create new and advance knowledge in mathematics. According to the social constructivism approach, instructors have to adapt to the role of facilitators (Bauersfeld 1995) who helps the student to get to his or her own understanding of the College Algebra content and creates a learning environment that is designed to support and challenge the student's thinking. The facilitator’s role is to mentor the learner during problem solving by enabling quested learning that may modify existing knowledge and allow for creation of new knowledge. Knowledge is constructed uniquely and individually, in multiple ways, through a variety of tools, resources, and contexts. Considering students with different backgrounds, at Georgia State University, we would like to use our tools and teaching and learning environments in a maximized efficiency to better prepare our students to be more successful in higher level mathematics and to enter our globally competitive market, in which students must go beyond memorization of facts to knowing how and why and prepare. We have a reflection of constructivism in the current teaching and learning model in our College Algebra courses. It is imperative that we look into our current model and both learning environment to reach out all our students and improve the success rate by applying appropriate learning theories, methods and tools. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 370 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research In this study, we would like to examine the student success rates and its underlying pathways in hybrid and online environments by using the student final overall scores in College Algebra classes. Program Description Georgia State University offers 34 sections of College Algebra, a three-credit course every academic year. Course enrollment averages 750 students in the fall, 450 in the spring, and 150 in the summer. The course has traditionally been taught by a combination of lecturers, course coordinator, and graduate teaching assistants. Students in this class come from different majors between their first and last year of studies to fulfill their program requirements. The Department of Mathematics and Statistics has redesigned the delivery of some largeenrollment courses, namely, College Algebra, MATH 1111 and PreCalculus, MATH 1113 courses since Fall semester of 2008. The interactive learning environment, the MILE, was designed to be student-centered and not essentially in an instructor-led setting. The main goal of this redesign is the use of information technology in improving student learning and reducing instructional costs. Student performance using this model is expected to improve compared to the 'traditional' model to meet a satisfactory 75% ABC passing rate and as a consequence, lowering the DWF% rate. When learning becomes the central focus, the important concern is how best to use all available resources, including faculty time, space and technology, to achieve learning objectives, to create interactive student learning, to improve learning-success rates, and to increase retention of material covered in these courses. In this redesigned hybrid model, students meet in a breakout session with their instructor once a week and attend the computer lab, MILE, for at least three hours per week according to their own schedule. The MILE facilities access to an array of interactive materials and activities through mathematical software (MyMathLab). This software is designed to engage the students in their learning process. MyMathLab includes a variety of multimedia resources such as video lectures, animations, and audio clips - to help students improve their understanding of key concepts. Videos and animations are also accessible from individual online homework and practice exercises. PowerPoint presentations are available to describe the essence of the material. MyMathLab generates personalized study plans for students based on their sample test results. The Study Plan links directly to tutorial exercises for topics a student still needs to work on, and these exercises regenerate algorithmically to provide unlimited practice. The Study Plan is updated each time a student takes a sample test, so students can continually monitor their progress throughout the course. All assignments and the textbook are available through MyMathLab. In addition to this hybrid model, one 100% online section (with no lab attendance requirement) for both MATH 1111 and MATH 1113 are offered by the department. The same mathematical software is used in online classes. These online courses often fill quickly due to popular demand since they have the schedule flexibility for busy individuals. This growing demand and students’ potential lack of structure and discipline in an online environment compared to having the hybrid model make us look into these two different teaching and learning models more closely to avoid drop-outs and to get better success rates in both models. 371 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Purpose of the Project The purpose of this study is to investigate the impact of guided instruction on enhancing students' understanding of college algebra concepts in two different environments: A strictly online environment where students have online learning materials and receive guided feedback online. The second environment is a hybrid class a combination of online learning environment supplemented by mandatory lab attendance with tutor/instructor guidance to facilitate student learning. Research Question: The study will address the following question: What is the effect of the teaching method (1. using only online modules with instructor feedback, and 2. using online modules with breakout sessions facilitated by an instructor and in a lab) for teaching/enriching College Algebra content knowledge on students’ achievement/performance in College Algebra and on student efficacy and confidence in their ability to learn future algebra and other mathematical content? Hypothesis: In this study we hypothesize that students learning college algebra through guided instruction using a hybrid environment have higher achievement rate than their counter parts that are learning through a strictly online environment. Project Procedure: At the beginning of intervention an efficacy questionnaire will be conducted. During the intervention all students will be assigned online homework assignments, quizzes on College Algebra topics and given tests in a proctored learning environment. The strictly online class students will have a discussion board for the concepts covered every week and the hybrid class students will have 50 minutes in class breakout sessions and lab work. The groups have online videos, podcasts, and other multimedia materials. To complete the assignments and quizzes, students are encouraged to review textbook sections and videos. All material that is embedded in online learning modules is available on an online website to which the students are subscribed. At the end of the semester, the final overall scores of all assignments will be collected and students will be given post-tests to measure the effects of the intervention on their performance and efficacy. The data will be collected and analyzed by using ANOVA or ANCOVA statistical methods. Expected Outcomes: The goal of the project is to enable students to have better understanding of College Algebra content regardless different learning environments, so that they can succeed in school, retain the knowledge they gained, and develop analytic skills and high confidence in mathematics that will help them in their future education and professional life. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 372 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Results: In this study we would like to collect data from at least three consecutive semesters. The following results are from last semester, spring 2012, in which we first initiated the study. The study and analysis is still in ongoing process. Table 1 shows the class final grade average in two hybrid classes and the online class. Table 1: Final grade averages (Out of 4) Class Average Hybrid 1 2.4 Hybrid 2 2.4 Online 2.1 As a part of the self-efficacy analysis, a 2 x 3 factorial ANOVA was conducted to examine the effects of teaching methods in College Algebra (hybrid, online) and ethnicity (Asian, Black, and White) on students' attitudes toward college algebra concepts and their achievement. The factorial analysis revealed a significant interaction between teaching method and ethnicity on students’ achievement, F (.05, 2, 33) = 3.77, p = .034, η2p = .186, no statistically significant effect for ethnicity F (.05, 2, 33) = 3.009, p = .063, η2p = .154 and no significant effect for teaching methods F (.05, 1, 33) = .182, p = .672, η2p = .005. Levene’s test, indicated equal variances (p =.351). Figure 1 displays the mean achievement scores as a function of teaching method and ethnicity. 373 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Figure 1 Mean Achievement Scores as a Function of Teaching Method and Ethnicity This pilot study did not reveal any statistically significant effect on students’ achievement scores of teaching methods and ethnicity; however, a teaching method and ethnicity interaction was found. Particularly, a statistically significant difference in scores for Asian or Pacific Islander students between teaching methods was detected. References Bauersfeld, H. (1995). "Language games. In P. Cobb & H. Bauersfeld (eds.), The emergence of mathematical meaning: interactions in mathematics cultures, 277-. Hillsdale: Lawrence Elrbaum. Bereiter, C. (1997). S." Burch, K. J. and Y.-J. Kuo (2010). "Traditional vs. Online Homework in College Algebra." Mathematics and Computer Education 44(1): 53-63. Cejda, B. (2010). "Online education in community colleges." New Directions for Community Colleges(150): 7-16. Reyes, C. (2010). "Success in Algebra Among Community College Students." Community College Journal of Research & Practice 34(3): 256-266. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 374 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ÖĞRETMEN ADAYLARININ “MUTLU OKUL” KAVRAMINA İLİŞKİN ALGILARI CANDIDATE TEACHERS’ PERCEPTIONS OF THE CONCEPT OF ‘HAPPY SCHOOL’ İzzet DÖŞ Yrd. Doç. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Eğitim Fakültesi, TÜRKİYE [email protected] ÖZET Bu çalışma, çocukların eğitildiği mekanlar olarak okulların, mutlu bir yer olması gerektiği düşünülerek, “mutlu okul” kavramını ele almış ve öğretmen adaylarına göre “mutlu okul”u tanımlamayı amaçlamıştır. Araştırma, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde 2011-2012 eğitim öğretim yılında “öğretmenlik meslek bilgisi eğitimini” alan öğrencilerden 47 öğretmen adayıyla gerçekleştirilmiştir. Veriler, görüşme ve odak grup görüşmeleriyle, açık uçlu iki sorudan oluşan bir form ile elde edilmiştir. Bir de metafor sorusu sorulmuştur. Verilerin analizinde nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi kullanılmıştır. Çalışma sonunda, mutlu okulun özellikleri dört kategoride ele alınıp incelenmiştir. Katılımcılar mutlu okulu en çok aile, yuva ve ev metaforlarıyla ifade etmişlerdir. Anahtar Sözückler: Mutlu okul, mutlu okul özellikleri, mutlu okul ve öğretmen ABSTRACT This study deals with the concept of ‘happy school’ and aims to seek the candidate teachers’ perceptions of this concept. The research is done with a total of 47 candidate students, who participated in the “pedagogical formation” program in Kahramanmaras Sutcu Imam University. The study data were obtained from a scale with two open-ended questions, an interview, and a focus group discussion. Also a metaphors question was asked. Content analysis of qualitative research methods were used to analyze the data. At the end of the study “happy school” properties were researched at four categories. Participants associated the happy school to the metaphors of family, lair, and home. Key Words: Happy school, happy school characteristics, happy schools and teachers. GİRİŞ Eğitim öğretim, tarih boyunca tüm insanlar için çok önemli bir görev olarak kabul edilmiş ve toplumların oluşmasında ve ilerlemesinde önemli roller oynamıştır. Eğitim öğretimin planlı, programlı ve sistemli yapıldığı yerler okullardır. Okulların varlık amacı, topluma sağlıklı bireyler kazandırmaktır. Okul, bir ülkenin geleceğinin inşa edildiği yerlerdir ve ülkelerin geleceği, okulların verimliliğine ve amaçlarına ulaşmasına bağlıdır. Önemli görevleri yerine getiren okullar, toplumun kabul ettiği, beklentilerini karşıladığı, memnun olduğu ve desteğini aldığı kurumlar olmalıdırlar. Okulların en önemli paydaşları öğrencilerdir. Öğrencilerin okullarından memnun olmaları, sevmeleri ve mutlu olmaları istenir. Çünkü okulunu sevmeyen öğrenci, eğitimi de sevemez ve dolayısıyla hayatta kendisine lazım olacak bilgilere de ilgisiz kalabilir. Bu açıdan bakıldığında öğrencilerin mutlu 375 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research olabilecekleri okulların oluşturulması ve yapılandırılması gerekmektedir. Gittiklerinde öğrencilerin mutlu oldukları okulları “mutlu okul” olarak tanımlayabiliriz. Eğitim-öğretim çalışmalarında, okulun mekanı, fiziki yapısı, donanımı, öğrenme ortamı, kültürü, iklimi, öğretmeni, yöneticisi, çevresiyle olan ilişkileri çok önemli bir yer tutmaktadır. Öğrenci memnuniyetinde ve mutluluğunda okulun bazı etken faktörleri vardır. Bunlar okulun yapısı, öğretmen ve idareci rolleri, davranış ve yaklaşımları şeklinde ele alınabilir. Okul binalarının mimarisi, okul içi sosyal kapalı mekan, aktivite alanları öğrencilerin başarısında, moralinde ve davranışlarında etkilidir. Okulda esnek uyarlanabilir mekanların, geniş stüdyoların bulunması okulun öğrenme ortamı olmasında önemli bir yer tutmaktadır (Özbayraktar, 2005; Aksu, Demirel ve Bektaş, 2011; Karaküçük, 2010; Kıldan, 2007). Öğrencilerin kendilerini daha rahat hissedecekleri, dersliklerin genişliği, araç gereç donanımın olması, okulun fiziksel yapısının öğrencilerin gelişimlerine ve duygularına uygunluğu, okulu daha sevilir ve mutlu bir ortam haline getirebilir. Okul idarecileri ve özellikle müdür okulun gelişiminde, öğrencilerin başarısında, yönlendirilmesinde önemli rollere sahiptirler (Balcı, 2007; Çelikten, 2004; Gurr, Drysdale ve Mulford, 2006; Leitwood, Harris ve Hopkins, 2008:27; Şişman, 2011). Okul müdürü okul kültürünün oluşturulmasında ve yönetilmesinde de etkin bir rolü vardır (Çelik, 2002:67). Okul müdürünün öğrencilere yakın olması, onları dinlemesi, okulda iyi bir iklim oluşturması okulun daha uygun bir eğitim öğretim ortamı olmasında etken olabilir. Bu açıdan bakıldığında öğretmenlerin, öğrencilerin ve diğer çalışanların müdürlerden beklentileri olabilmektedir. Öğretmen yaklaşımları, tutumları ve başarısı, yeterliği, liderliği öğrenciler üzerinde olumlu veya olumsuz etkileri olabilmektedir (Ekinci ve Burgaz, 2009). Öğretmen davranışları, öğrenci motivasyonunda (Güzel, Özdöl ve Oral, 2010), başarısında (Döş, 2011; Olcay ve Döş, 2009), öğrenci gözetim ve kontrolünde (Turan ve Altuğ, 2008) ve rehberliğinde (Nazlı, 2008; Kesici, 2007; Quinn, Haggard ve Ford, 2006) etkindir. Öğretmen eğitim öğretim etkinliklerinin baş aktörüdür. Sınıf etkiliklerini yönetmesi, öğrencilere rehberlik yapması, mesleki uzmanlığıyla çok önemli misyonu yüklenmektedir. Bu açıdan bakıldığında mutlu okulun oluşturulmasında öğretmenin bazı rolleri yerine getirmesi beklenmektedir. Mutluluk kavramı Hayatın merkezinde mutluluk vardır. Mutluluk, erdemlerle kazanılacak, iyi ve güzel bir hayatı öngörmektedir. Mutluluk, hazdan, ahlaktan ve her şeyin orta noktasında bulunmaktan ibarettir (Kırbıyık, 2012). Mutluluk insanın kendisini iyi hissetmesi, hayattan keyif alması, neşelenme, doyma, ısınma, sağlıklı bir hayat sürme, özgürlük, huzurlu bir aile ortamı, sevmek sevilmek, yaşadığı anın değerini bilme şeklinde tanımlanmaktadır. Mutlu insan neşelidir, hareketlidir ve içten bir gülüşü vardır (Gökdemir-Dumludağ, 2011). Mutluluk, insanların içsel doygunluğa ulaşmasıdır. Bu doygunluğun ve tatmin oluşun devam etmesidir. İnsanlar gündelik yaşamlarında birçok sorunlarla karşılaşırlar, bu sorunlar çoğu zaman insanları ruhsal, bilişsel ve duygusal anlamda sıkar, tereddütlere, karmaşaya ve gerginliklere neden olur. Bu problemler çözümlenince insanlarda psikolojik ve fizyolojik bir rahatlama ve denge söz konusu olur. Bu durum mutlulukla ifade edilebilir. Örgütler, insan ilişkilerinin en yoğun olduğu ortamlardan biridir. Bu ortamlarda insanlar bağlı oldukları örgütlerin amaçlarına ulaşmasına katkı sağlarlar. Mutlu ve huzurlu olan örgüt çalışanları örgütsel faaliyetleri daha verimli bir şekilde yerine getirirler. Örgütlerde insanların mutluluklarını, memnuniyetlerini etkileyen bazı etmenler vardır. Bunlar, örgütsel stres (Aydın, 2004; Code, Fox, 2001; Miller, Griffin ve Hart, 2010), örgütsel iklim (Şişman, KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 376 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 2011:183), örgüt kültürü (Tsui, Wang ve Xin, 2006; Whetten, 2008), örgütsel sağlık (Gül, 2007:325) ve örgütsel doyum (Açıkalın, 2011:239; Demirtaş, 2010:186; Naseem, Sheikh ve Malik, 2011:41) bunlardan sayılabilir. Bu kavramlar çalışanların örgüte bağlılığı, verimliliğini ve sevgisini artıran öğelerdir. İnsanın memnun eden, mutlu eden yaşantıların örgütte olması istenen bir durumdur. Özel bir sistem olan okullarda her gün yüzlerce öğrenci eğitim almakta, onlarca öğretmen ders işlemektedir. Bir öğrenci ortalama 6-7 saatini okulda geçirmekte ve bu zaman dilimi günün en verimli zamanlarında olmaktadır. Öğrenciler için günün önemli bir kısmının geçirildiği okulların, mutlu ve huzurlu bir yer olması önemlidir. Mutlu olan öğrenci okula daha çok motive olacak, devamsızlığı azalacak, derslerine daha çok çalışacak ve başarılı olacaktır. Böyle bir ortamda öğretmenler ve idareciler de mutlu olacak, zevkle ve neşeyle görevlerini yerine getireceklerdir. Milli Eğitim Mevzuatında da yer alan ve okulun amaçlarından sayılan “mutlu bireyler yetiştirmek”, okullar için en önemli görevlerden biridir. Araştırmanın amacı Toplumlar ve insanlar için eğitim, eğitim için de okul vazgeçilmez değerlerlerden olmuştur. Bilgi toplumunun oluşması, devam etmesi, daha iyi bir yaşamın sürdürülmesi bilimin ve eğitimin gelişmesiyle olacaktır. Bu anlamda okul önemli roller üstlenmiş ve okuldan toplumsal beklenti yükselmiş, insan eğitimi daha da önemli görülmeye başlanmıştır. İnsanlar mutlu oldukları yerleri sever ve bu mekanlar kendileri için çekici olur. Öğrencilerin okullara daha fazla bağlanması, mutlu olmaları, okulların “etkili okul” olmasında, hedeflerine ulaşmasında ve okulun kendisinden beklenen görevleri yapmasında önemli roller oynayabilir. Okulların öğrencileri eğitebilmesi, öğrencilerin öğrenmeye açık olmasına, okulu sevmesine bağlıdır. Okulunda mutlu olan öğrenci okulunu sever, isteyerek okuluna gelir ve öğrenmeye açık olur. Bu açıdan bakıldığında okulların mutluluk veren bir yer olması eğitim ve öğrenciler tarafından önemli sayılmalıdır. Bu çalışma, öğretmen adaylarının görüşlerine göre “mutlu okul”u ifade etmeyi amaçlamıştır. Öğretmen adaylarına göre mutlu okulun özellikleri belirlenip, mutlu okul betimlenmeye çalışılmıştır. Böylece okullarımızın öğrenciler için daha huzurlu, ilgi çekici ve daha mutlu bir yer olmasına katkı sağlayacağı düşünülmüştür. Bu amaçla çalışmada, “öğretmenlik meslek eğitimi” alan öğretmen adaylarının “okul deneyimi” sürecinde, “mutlu okul” kavramına ilişkin edindikleri deneyim ve gözlemleri sonucunda oluşan algılarını ortaya çıkarmak hedeflenmiştir. YÖNTEM Araştırma nitel verilerle elde edilen betimsel bir çalışmadır. Çalışmada olgubilim deseni kullanılmıştır. Olgubilim deseni farkında olduğumuz ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Bu tümüyle bize yabancı olmayan aynı zamanda tam anlamıyla kavrayamadığımız olguları araştırmak için kullanılır (Yıldırım ve Şimşek, 2008:72). Çalışmada amaçlı örnekleme yöntemi seçilmiştir. Buradaki amaç, ortalama durumları çalışarak belirli bir alan hakkında fikir sahibi olmaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2008:107). Çalışma grubu, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde “öğretmenlik meslek eğitimi” alan 200 kişilik gruptan 47 öğretmen adayından oluşmuştur. Bu eğitimi alan öğrenciler aynı zamanda “okul deneyimi” için uygulama okullarına staj yapmaya giden öğrencilerdir. Katılımcılar, öğretmenlik uygulamasına giden ve araştırmacının, “öğretmenlik uygulamasında” danışmanlığını yaptığı öğrencilerden oluşmaktadır. Araştırmacı, 377 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research danışmanlığını yaptığı öğrencilerle “mutlu okul” kavramını görüşmüş ve bu kavrama ilişkin uygulamaya gittikleri okullarda gözlem yapmalarını istemiştir. Staj süresince öğrencilerin “mutlu okul” kavramına ilişkin yaptıkları gözlem sonucunda “mutlu okula” ilişkin zihinlerinde oluşan algılar görüşme yoluyla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırma grubuna giden öğretmen adayları 13’ü matematik, 9’u ilahiyat, 6’sı coğrafya ve 19’u Türk dili ve edebiyatı branşından oluşmuştur. Veri toplama aracı Veriler, görüşme ve odak grup görüşmeleriyle, açık uçlu iki sorudan oluşan bir form ile elde edilmiştir. Formda bir temel soru ve bir de metafor sorusu yer almıştır. Veri toplama aracı oluşturulurken, öğretmen adaylarının “mutlu okul” kavramından ne algıladıkları ortaya konulmaya çalışılmıştır. Veri toplama aracı maddeleri oluşturulduktan sonra KSÜ Eğitim Fakültesi eğitim bilimleri alanında uzman kişilerden bu soruların geçerliğine ilişkin görüşler alınmıştır. Daha önce yapılan araştırmaların, bu araştırma bulgularını teyit etmesi, araştırmanın yapılırken okullara bizzat gidilip öğrencilerle görüşülmesi, değerlendirmelerin birden fazla uzman tarafından yapılması, bulunan sonuçların teyit edilebilir olması, katılımcı görüşlerinin bulgular kısmında doğrudan aktarılması ve tutarlılığı araştırmanın geçerliği ve güvenirliği açısından önemli özellikleri yansıtmaktadır. Veri toplama aracında açık soru uçlu bir soru sorulmuş ve katılımcılara bu sorular açıklanmıştır. Bu soru; “Geldiğinizde sizleri mutlu edecek bir okul hayal ediniz ve bu okulu tarif ediniz? Bu okulun özellikleri açıklayınız?” şeklindedir. Veri toplama aracında bir de metafor sorusu yer almıştır. Metafor sorusu ise; “Mutlu okul ……………..………benzer. Çünkü …………..” şeklindedir. Veri analizi Veri analizinde tümevarımcı içerik analizi yönteminden faydalanılmıştır. İçerik analizindeki temel amaç toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktır. Burada veriler daha derin bir işleme tabi tutulur (Yıldırım ve Şimşek, 2008:227). Veriler öncelikle sorular boyutunda ele alınmış, her soruya ilişkin elde edilen veriler kodlanmıştır. Kodlama işlemi elle yapılmış, kâğıtların kenarlarına öne çıkan kavramlar not alınmıştır. Bu kodlar alt temaları, alt temalar da üst temaları oluşturmuştur. Kodlar oluşturulurken önceden hazırlanmış bir kod listesi yerine, araştırmadan elde edilen kavramlardan yararlanılarak kodlar oluşturulmuştur. Bu şekilde ortaya çıkan temaların altında yer alan verilerin anlamlı bir bütün oluşturması (iç tutarlık), ikinci olarak da ortaya çıkan temaların tümünün araştırmada elde edilen verileri anlamlı bir biçimde açıklayabilmesi, yani kendi aralarında anlamlı bir bütün oluşturabilmesi (dış tutarlık) için alan uzmanı iki akademisyenden görüş alınmıştır. Bu uzmanların önerileri doğrultusunda değişiklikler yapılmıştır. Birinci soruya ilişkin “mutlu okul” üst teması oluşturulmuş bu temanın altında okul kavramına ilişkin alt temalar elde edilmiştir. Oluşturulan temalar: “Eğitim öğretim Okul kültürü, iklimi ve yönetimi Fiziki durum Öğretmen özellikleri” şeklindedir. Metafor sorusunda elde edilen cevaplar ve gerekçeleri de açıklanarak yorumlanmıştır. BULGULAR VE YORUM Elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulmuştur. İçerik analizine veriler dört tema altında ele alınarak yorumlanmıştır. Bu temalar mutlu okulu oluşturan temel özellikler olarak kabul edilmiştir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 378 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Mutlu okul özellikleri Mutlu okula ilişkin elde edilen veriler dört tema altında ele alınmıştır. Bu temalar aşağıda verilmiştir. 1. Tema: Eğitim öğretim Bu temada mutlu okulda olması gereken özelliklerden eğitim öğretimle ilgili olan bulgular ele alınmış ve yorumlanmıştır. Eğitim öğretime ilişkin bulgular Tablo 1’de aşağıda verilmiştir. Tablo 1. Eğitim Öğretime İlişkin Mutlu Okulda Olması Gereken Nitelikler Görüşler Okul ve sınıflar modern teknoloji ve ders araç gereçleriyle donatılmalıdır Öğrenciler birçok alanda spor yapacağı alanlar olmalıdır Öğrencilerin gelişimlerini destekleyen sosyal aktivitelerin ve çalışmalar yapılmalıdır Sınıflar kalabalık olmamalıdır Ezberden ziyade uygulamalı eğitimler olmalıdır Öğretmen ve öğrencilerin streslerini atabilecekleri yeteneklerini sergileyebilecekleri tesisler olmalıdır Öğrencilere karşı yardımseverlik ve dayanışma olmalıdır Öğretmen ve öğrenci arasında sıkı bir eğitimsel iletişim olmalıdır Öğretmen ve öğrenci birbirini anlamalıdır Öğrencinin evindeki sıcak ortamın sınıfta olmalıdır Okulda öğretilen programlar hayatın içinden alınmalıdır Ağır ders programları uygulanmamalıdır Öğrenci farklılıkları ve yetenekleri dikkate alınmalıdır Dersler öğrencilere sıkılmayacakları şekilde verilmelidir Okulda sevgi ön planla olmalı ve öncelikle sevgi öğretilmelidir f 14 7 5 5 3 2 2 2 1 1 1 1 1 1 1 Mutlu okulda olması gereken eğitim öğretime ilişkin özelliklerin başında okul ve sınıfların modern teknolojilerle donatılmış olması gelmektedir. Öğrencilerin streslerini atacak kinestetik yeteneklerini geliştirecek sportif alanların olması, öğrencilerin gelişimlerini destekleyen sosyal aktivitelerin yapılması ve bu etkinlikleri yapacak alanların olması diğer öne çıkan önemli bulgulardır. Sınıfların kalabalık olmaması ve uygulamalı eğitimlere ağırlık verilmesi de öne çıkan diğer özelliklerdir. Tablo 1’de verilen özellikler eğitim öğretim aktivitelerinde öğrencilerin ve okul çalışanlarının mutlu olabilecekleri özellikler olarak ifade edilmiştir. Teknoloji çağında öğrencilerin ilgisini çekecek araçların, değişik türdeki sporları yapılabileceği alanların olması, sosyal ilişkileri ve toplumsal bilinci kazanacakları etkinliklerin yapılması öğrencilerin, mutlu bir yuva gibi, mutlu bir okula sahip olabilecekler ifade edilmiştir. 2. Tema: Okul kültürü, iklimi ve yönetimi Mutlu okulda olması gereken özelliklerden, bulgulardan okul iklimi, kültürü ve yönetimi teması oluşturulmuş ve elde edilen veriler Tablo 2’de aşağıda ele alınmıştır. 379 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 2. Okul Kültürü, İklimi Ve Yönetimine İlişkin Mutlu Okulda Olması Gereken Nitelikler Görüşler f Öğretmenler, öğrenciler ve personel arasında saygı ve sevgiye dayalı bir samimi 11 bir ilişki olmalıdır Öğrencilere arkadaş gibi bakıldığı, sıcak, sevecen ve hoşgörülü bir ortam 9 olmalıdır Herkes görevini bilmeli ve layıkıyla yerine getirmelidir 5 Okulda kıvamında bir disiplin ve düzen olmalıdır 5 Öğrenciler, öğretmen ve yöneticilere saygılı olmalıdır 5 Öğrenci ve öğretmene güven veren bir ortam olmalıdır (okul güvenlidir) 4 İnsanların birbirlerine güler yüz gösterdikleri bir ortam olmalıdır 3 Okul adına alınan kararlarda öğretmen görüşlerine değer verilmelidir 2 Demokratik ve eşit bir yönetimin olmalıdır Öğrencilerin okuldan korku duymadığı bir ortam sağlanmalıdır Üst düzeyde seviyeli iletişim olmalıdır Veli okul işbirliğinin tam anlamıyla gerçekleştirildiği bir ortam olmalıdır Öğretmenler arasında üst düzeyde bir iletişim, etkileşim ve yardımlaşma olmalıdır Öğrenciler özgürce duygularını ifade edebilecekleri ortamlar sağlanmalıdır Kıyafet zorunluluğu kaldırılmalıdır 1 1 1 1 1 1 1 Tablo 2’ye bakıldığında okul yönetimi, kültürü ve iklimine ilişkin en önemi özelliğin öğretmen, öğrenci ve personel arasında saygı, sevgiye dayalı samimi bir ilişkinin olması şeklinde ifade edilmiştir. Öğrencilere, arkadaş gibi bakıldığı, sıcak ve sevecen davranıldığı bir okul kültürünün olması diğer öne çıkan diğer bir özelliktir. Okul çalışanlarının görevlerini tam hakkıyla yapması, kıvamında bir disiplin ortamının olması, öğrencilerin kendi yerlerini bilmesi mutlu okulun kültürel boyutunu ifade eden nitelikler olarak gösterilmiştir. Okula gelindiğinde güvenli bir ortamın olması, insanı etkileten bir iklimin ve havanın olması insan psikolojisinde ve davranışında önemli etkiler oluşturabilir. Bu açıdan yukarıda ifade edilen özelliklere sahip okul kültürünün olumlu bir ortam oluşturup öğrencileri mutlu edeceği düşünülebilir. 3. Tema: Fiziki durum Mutlu okulun fiziki özelliklerinin ifade edildiği Tablo 3 aşağıda gösterilmiştir. Tablo 3. Fiziki Özelliklere İlişkin Mutlu Okulda Olması Gereken Nitelikler Görüşler Okul öğrencinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir donanına sahip olmalıdır Okul binası ve derslikler aydınlık, ferah olmalıdır ve okul sessiz bir bölgede olmalıdır Okul temiz olmalıdır Okul güzel, yeşil bir bahçe sahip olmalıdır Okul ve sınıf çeşitli etkinlikler için fiziki anlamda müsait ve geniş olmalıdır Okulun dış görüntüsü çok önemlidir ve okul güzel görünmelidir Okul göze ve ruha hitap edecek özelliklere sahip olmalıdır Çocuklar için oyun imkanları sağlanmalıdır KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus f 6 3 3 3 3 2 1 1 380 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Okul boyası düzgün ve iç açıcı olmalıdır Her dersliğin rengi farklı olabilir 1 1 Okulun fiziki özelliklerinin başında okul binasının öğrenci ihtiyaçlarını karşılayabilecek donanıma sahip olması gelmektedir. Okulun kendisinin ve dersliklerin ferah, aydın ve temiz olması istenen diğer özelliklerdir. Mutlu okulun fiziki diğer özellikleri ise, yeşil bir bahçenin olması, dersliklerin geniş olması, okulun dış görüntüsünün ferah olması gösterilmiştir. Okul öğrencilerin davranış kazandığı ve eğitimlerini devam ettirdikleri özel yapıya sahip binalardır. Bu bina öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek donanıma sahip olmalıdır. Öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap veremeyen öğretmenin etkiliklerini tam anlamıyla yapamadığı okullarda, eğitim öğretim tam anlamıyla gerçekleştirilemez. 4. Tema: Öğretmen özellikleri Mutlu okulda çalışan öğretmen özelliklerin ifade edildiği Tablo 4 aşağıda verilmiştir. Tablo 4. Öğretmen Özelliklerine İlişkin Mutlu Okulda Olması Gereken Nitelikler Görüşler Öğretmenin alanında uzman olmalıdır Öğretmen ve öğrenci arasındaki samimi ve seviyeli diyalog olmalıdır Öğretmenler görevlerini tam olarak yapmalıdırlar Sevecen öğretmenler vardır Öğretmen ve öğrenci birbirini anlamalıdır f 4 3 2 2 1 Mutlu okulda öğreten özelliklerin başında öğretmenlerin alanında uzman olması gösterilmiştir. Öğrencilerle eğitimsel ve sosyal iletişimlerinin samimi ve seviyeli olması öne çıkan özellikler olarak ifade edilmiştir. Öğretmenler okulların lokomotifi konumundadırlar. Aslına bakılırsa eğitimsel faaliyetlerin büyük bir kısmı dersliklerde ve öğretmen kontrolünde gerçekleşmektedir. Bu durum öğretmen ve öğretmen niteliklerinin ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Mutlu okul metaforları Mutlu okula ilişkin metaforların ifade edildiği Tablo 5 aşağıda verilmiştir. Tablo 5. Mutlu Okulun Benzetildiği Metaforlar Metaforlar f Gerekçesi Aile 12 Aile ortamı sıcak ve huzurludur/ insanlar ailesinin yanında kendisini rahat ve güvende hisseder/ailede bireyler farklı özelliklere sahiptirler ama bir arada mutlu bir şekilde yaşarlar/insanın en mutlu olduğu yer ailesinin yanıdır/insan en fazla zamanını aile yanında geçirir Yuvaya 3 Her fert yuvasında mutludur/okul yuvaya benzer Eve 2 Çünkü evimiz sıcak ve rahattır Hayata 1 Yaşam hayatla anlamlı olmaktadır Çiçeğe 1 Çiçek güzeldir ve bakınca insanın içi açılır Denize 1 Bazen dalgalı bazen fırtınalı ama kime sorsan gitmek istenilen bir yer Zeytin 1 Her zaman yeşil ve meyvesi çok faydalıdır ağacına Gül 1 Tüm öğrenciler güle benzer 381 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research bahçesi Rüzgara Suya Pasta İnsan vücudu 1 1 Işığa Kafessiz kuşa Anneye Yemeğe Öyküye Ekmeğe Mutlu öğretmene Buğdaya Romana Trambolin Futbol takımına Güneşe 1 1 Mutlu okulda zaman bir rüzgâr gibi çok hızlı ve tatlı geçer Su olan her yerde hayat vardır. Su olmazsa hayat olmayacağı gibi okul olmazsa hayat da olmaz Pastanın kreması ve keki güzel olursa pasta da güzel olur Nasıl ki insandaki organlar düzenli işlerse sağlıklı olursa insan huzurlu oluyor, okuldaki idareci ve öğretmenler de görevlerini yerine getirirse sağlıklı bir eğitim olur Çünkü ışık her yeri aydınlatır Öğrencilere karşı özgür bir ortam vardır 1 1 1 1 1 Öğrenciyi eğitir, korur ve öğretir Malzemenin biri eksik olursa tadı eksik olur Herkesin bir rolü vardır ve her olaya gerçek hayatta rastlayabilirsiniz Paylaşıldıkça sevgi artar Öğretmen mutlu olursa öğrenci de mutlu olur 1 1 1 1 Sabır ve emek ister Okudukça okumak istersin Ne kadar çok çabalarsan o kadar çok yükseğe sıçrarsın Çünkü başarı her zaman mutluluk getirir 1 Çikolata fabrikasına 1 Güneş nasıl dünyayı aydınlatırsa mutlu okulda eğitim alan bireyler de çevrelerini aydınlatırlar Kişilere mutluluk verir 1 1 Metaforlar, sosyal bir gerçeği ifade etmek için kullanılan dilsel araçlar olarak tanımlanır (Töremen ve Döş, 2009:24). Metaforlar, genellikle söylemi süslemeye yönelik bir söz sanatından ibaret sayılır ama önemi bundan çok daha fazladır. Metafor kullanımı, genel olarak dünyayı kavrayışımıza sinen bir düşünme biçimi ve bir görme biçimi anlamına gelir. Sözgelimi çeşitli alanlarda yapılan araştırmalar göstermiştir ki metafor, düşünme biçimimiz, dilimiz ve bilim üzerinde olduğu kadar, kendimizi günlük temelde ifade edişimiz üzerinde de biçimlendirici bir etkiye sahiptir (Morgan, 1997:14). Metaforlar, tecrübelerimizin bazı boyutlarını tutarlı kılmaları ve vurgulamaları nedeniyle gerekliliklere sahiptir. Metafor tecrübelerimizin boyutlarını yegane ön plana çıkarma ve tutarlı şekilde organize etme tarzıdır. Metaforlar bizim için gerçeklikler oluşturabilir, özellikle de sosyal gerçeklikleri. Metafor bu yüzden gelecekteki eylemlerimiz için bir kılavuz olabilir. Elbette bu tür eylemler metafora uyar. Bu yeri geldiğinde tecrübeyi tutarlı kılacak metaforun gücünü takviye eder. Bu anlamda metaforlar kendi kendine yeterli kehanetler olabilir (Lakoff ve Johnson, 2010:186). Katılımcıların mutlu okula ilişkin en çok benzettikleri metaforlar aile, ev ve yuva olmuştur. Bu metaforların üçü de aynı anlama gelmektedir. Demek ki katılımcıların geneli en mutlu oldukları yer olarak, aile ve kendi evlerini göstermişlerdir. Dolayısıyla okulun, bir ev, bir yuva gibi, aile sıcaklığını hissettirecek bir ortama sahip olması, öğrenci ve öğretmenlerin daha mutlu olacakları okulların oluşmasına yardımcı olacaktır. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 382 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research SONUÇ VE TARTIŞMA Öğrencilerin huzurlu ve mutlu oldukları okulları genel olarak “mutlu okul” olarak tanımlayabiliriz. Araştırmada öğretmen adaylarının, mutlu okulu betimlemeleri istenmiştir. İnsanlar mutlu olmak isterler ve mutlu oldukları zaman hayata daha çok tutunur, insan ilişkilerinde daha iyi olur ve işlerini daha verimli yaparlar. Okullarımız da “mutlu okul” olabilirlerse, amaçlarına daha çabuk erişecek ve öğrencilerini daha iyi yetiştireceklerdir. Çalışma sonucunda ortaya konulan sonuçlar aşağıda ele alınmıştır. Mutlu okulda olması gereken eğitim öğretime ilişkin özelliklerin başında okul ve sınıfların modern teknolojilerle donatılmış olması gelmektedir. Öğrencilerin streslerini atacak yetenek, ilgi ve motivasyonlarını geliştirecek sportif alanların olması, okulda öğrencilerin gelişimlerini destekleyen sosyal aktivitelerin yapılması ve bu etkinlikleri yapacak alanların olması öne çıkan diğer bulgulardır. Sınıfların kalabalık olmaması ve uygulamalı eğitimlere ağırlık verilmesi de öne çıkan diğer özelliklerdir. Teknoloji, okulun en önemli ve vazgeçilmez boyutlarından birisidir. Çünkü, teknoloji sayesinde daha önce mümkün olmayan yeni öğrenme ve öğretme fırsatları sunulmaktadır. Teknoloji bakımından zengin bir eğitim ortamında, öğretmen ve öğrenciler için dinamik ve etkileşimli öğrenme tecrübeleri sağlanmaktadır (Saban, 2007:24). Çağımızda sporun önemli bir rol oynadığı herkes tarafından kabul edilmektedir. Çocuğun ergenlik öncesi ve sonrasında düzenli spor faaliyetlerinde bulunması solunum ve dolaşım sisteminin daha sağlıklı olmasını sağlarken diğer taraftan da zihinsel ve ruhsal gelişimine ve okul başarısına olumlu katkıda bulunmaktadır (Alpay, Altuğ ve Hazar, 2008:23). Broh (2002:76-84) yaptığı çalışmada, araştırma verilerini inceleyerek sosyal etkinliklerin lise öğrencilerinin başarısı üzerindeki etkisi ile ilgili yargılara varmaya çalışmıştır. Yapılan incelemede, 10. ve 12. sınıflarda spor etkinliklerine katılan öğrencilerin matematik puanlarının diğer öğrencilere göre anlamlı derecede yüksek olduğu bulunmuştur. Aynı zamanda, spor etkinlikleri öğrencilerin öz güvenini, dikkatlerini toplamalarını ve ödevlere ayrılan zamanı arttırmaktadır. Spor etkinliklerine katılımın öğrenci-aile, aile-okul ve öğrenci aileleri arasındaki ilişkileri geliştirdiği de bulunan bulgular arasındadır. Ayrıca, spor etkinliklerine benzer biçimde müzik etkinlikleri de öğrencilerin matematik ve İngilizce puanlarının artmasına neden olmaktadır. Broh, sosyal etkinliklerin grupları ve çeşitlerinin belirtilmesi ile öğrenci başarı üzerindeki etkileri ile ilgili yargıya varılması gerektiğini belirtmesine karşın spor, müzik gibi sosyal etkinliklerin öğrenciler açısından okulda birçok eğitim avantajı sağladığı görüşündedir. Dolayısıyla öğrencilerin spor, sosyal etkinlik ve üst düzey teknoloji donanıma sahip okullarda eğitim görmeleri onları mutlu edecektir. Araştırmada okul yönetimi, kültürü ve iklimine ilişkin en önemi özelliğin öğretmen, öğrenci ve personel arasında saygı, sevgiye dayalı samimi bir ilişkinin olması şeklinde ifade edilmiştir. Öğrencilere, arkadaş gibi bakıldığı, sıcak ve sevecen davranıldığı bir okul kültürünün olması, okul çalışanlarının görevlerini tam hakkıyla yapması, kıvamında bir disiplin ortamının olması, öğrencilerin kendi yerlerini bilmesi mutlu okulun kültürel boyutunu ifade eden nitelikler olarak gösterilmiştir. Okul müdürünün mutlu okul oluşturmada önemli davranışları ve liderliği olabilir. Öğrenciler mutlu okulda müdürün kendileriyle iletişim halinde olmasını, konuşmasını, şakalaşmasını beklemektedirler. Benzer şekilde Recepoğlu (2008) okul müdürünün mizah duygusunun okul iklimini olumlu etkilediğini, işbirliği, dostluk, iyi niyeti ve iletişimi artırdığını ifade etmektedir. Benzer şekilde Çelikten (2003), okul müdürlerinin, etkili karar verme becerisine sahip, çevresiyle çift yönlü sağlıklı iletişim kurabilen, değerlendirmelerinde şeffaf, zamanını etkili kullanan, sağlam bir ahlak yapısına sahip, Türk Milli Eğitimi’nin amaçlanın benimsemiş, bilimsel gelişmeleri zamanında okul ortamına taşıyabilen vizyon 383 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research sahibi biri olması gerektiğini belirtmiştir. Yine Yıldırım ve Uğur (2011:424), yapmış oldukları çalışmada öğrenciler, okul müdürlerinden, kendilerine kızmamalarını, bağırmamalarını, cana yakın olmalarını ve gülümsemelerini istemektedirler. Okulun fiziki özelliklerinin başında okul binasının öğrenci ihtiyaçlarını karşılayabilecek donanıma sahip olması gelmektedir. Okulun kendisinin ve dersliklerin ferah, aydın ve temiz olması istenen diğer özelliklerdir. Mutlu okulun fiziki diğer özellikleri ise, yeşil bir bahçenin olması, dersliklerin geniş olması, okulun dış görüntüsünün ferah olması gösterilmiştir. Okulun fiziki imkanları öğretim, öğrenme ve öğrenci, öğretmen motivasyonu açısından önemlidir. Alacapınar (2012:199), yapmış olduğu çalışmada okulların fiziki yapısından, donanımından, araç-gereçten, temizliğinden kaynaklı sorunlar olduğunu ve bahçenin, binaların, dersliklerin, laboratuarların, kütüphanenin, beden eğitimi salonunun, yemekhanenin, kantinin ve işliklerin yetersiz olduğu, temizliğin, bakım ve onarımın yeteri şekilde yapılmadığı, konferans, dans, eğlence salonlarının olmadığı vurgulanmıştır. Eğitim öğretimin gerçekleştirildiği okul binaları, sınıf, fiziki yapı öğrenci öğrenmesi açısından çok önemlidir. Okul binalarının da öğrencilerin istek ve arzularını tam anlamıyla karşılamadığı söylenebilir. Bu konuda Dinç ve Onat (2002:54) yapmış oldukları çalışmada okulların kullanıcı istek ve ihtiyaçlarının mevcut kullanımları da irdeleyerek, değerlendirilmesini önermişlerdir. Kıldan (2007:508) sınıflardaki öğrenci sayısına değinmiş ideal ölçütlerde olmasının kişiler arası ilişkilerde önemli olduğunu vurgulamıştır. Mutlu okulda öğreten özelliklerin başında öğretmenlerin alanında uzman olması gösterilmiştir. Öğrencilerle eğitimsel ve sosyal iletişimlerinin samimi ve seviyeli olması öne çıkan özellikler olarak ifade edilmiştir. Eğitimin en önemli öğesi öğretmenlerdir ve kaliteli eğitim nitelikli öğretmenlerle gerçekleşir. Nitelikli insan gücünün yetiştirilmesinde, bireyin sosyalleşmesinde ve topluma kazandırılmasında baş aktör öğretmendir. Öğretmen yeterliğine ilişkin araştırmalar, öğretmen yeterliklerine vurgu yapmış ve öğrenci açısından, kalıcı öğreneme ve eğitim açısından önemine değinmişlerdir (Çelikten, Şanal ve Yeni, 2005; Çoban ve Turan, 2006; Karacaoğlu, 2008). Araştırma elde edilen diğer bir veri de metaforlardır. Araştırmada okul en çok, aileye benzetilmiştir. Daha sonra yuva ve eve benzetilmiştir. Bu metaforlar da aynı anlamdadır. Yani öğretmen adaylarımız kendilerini en çok ailelerinin yanlarında ve evlerinde mutlu görmüşlerdir. Dolayısıyla okulun da mutlu olması için aile gibi bir ortama sahip olması gerektiğini belirtmişlerdir. Öneriler Çalışma neticesinde aşağıdaki önerilerde bulunulabilir. 1. Okulların, öğrencilerin ve öğretmenlerin kendilerini mutlu hissedecek okul özellikleri zaman içerisinde kazanmalarına ilişkin çalışmalara başlanabilir. 2. Okul türüne göre mutlu okul çalışmaları yapılabilir ve ortak bir tanım geliştirilebilir. KAYNAKÇA Açıkalın, C. (2011). İçsel ve dışsal doyumun örgütsel bağlılığa etkisi: Eskişehir üretim sektörü örneği. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 31,237-254. Aksu, Ö. V., Demirel, Ö. ve Bektaş, N. (2011). Trabzon kenti ilköğretim okul bahçelerinde donatı elemanları üzerine bir araştırma. İnönü Üniversitesi Sanat ve Tasarım Dergisi, 1(3), 243-254. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 384 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Alacapınar, F. G. (2012). İlköğretim okulu öğrencileri okullarında hangi durumları problem olarak algılamakta ve bunlara nasıl çözümler önermektedir. İlköğretim Online, 11(1), 195-200 Alpay, B., Altuğ, K. ve Hazar, S. (2008). İlköğretim okul takımlarında yer alan 11-13 yaş grubu öğrencilerin bazı solunum ve dolaşım parametrelerinin spor yapmayan öğrencilerle karşılaştırılarak değerlendirilmesi. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Aydın, Ş. (2004). Örgütsel stres yönetimi. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6(3), 49-74. Balcı, A. (2007). Etkili okul, okul geliştirme kuram uygulama ve araştırma (4. Baskı). Ankara: Pegema yayıncılık. Broh, A. B. (2002). Linking Extracurricular Programming to Academic Achievement: Who Benefits and Why? Sociology of Education, 25 (January), ss:69-91. Code, S. Ve Fox, L. J. (2001). Motivation, cognitions and traits: predicting occupational health, wellbeing and performance. Stress and Health, 17, 159-174. Çelik, V. (2002). Okul kültürü ve yönetimi (3. baskı). Ankara: Pegema yayıncılık. Çelikten, M. (2003). İdeal Bir Okul Müdürü Portresi. Eğitim Araştırmaları Dergisi. S.13,n 139-162. Çelikten, M. (2004). Bir okul müdürünün günlüğü. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14(1), 123-135. Çelikten, M., Şanal, M. ve Yeni, Y. (2005). Öğretmenlik mesleği ve özellikleri. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19, 207-237. Çoban, B. ve Turan, M. (2006). Öğrenci görüşlerine göre ideal beden eğitimi öğretmeninin nitelikleri: ölçek geliştirme çalışması. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 16(1), 149-161. Demirtaş, Z. (2010). Okul kültürü ile öğrenci başarısı arasındaki ilişki. Eğitim ve Bilim, 35 (158), 313. Dinç, P. Ve Onat, E. (2002). Bir ilköğretim yapısının bina programı ve tasarımı bağlamında değerlendirilmesi. Gazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Dergisi, 17(3), 35-55. Ekinci, E. Ve Burgaz, B. (2009). İstenmeyen öğrenci davranışlarının öğretmen ve okuldan kaynaklanan nedenleri. Manas Üniversitesi sosyal bilimler dergisi, 22, 91-111. Gökdemir-Dumludağ, Ö. (2011). “Mutluluk ve iktisadi parametreler üzerine bir inceleme.” Yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Gurr, D., Drysdale, L. Ve Mulford, B. (2006). Models of successful principal leadership. School Leadership and Management, 26(4), 371-395. Gül, H. (2007). İş stresi, örgütsel sağlık ve performans arasındaki ilişkiler:bir alan araştırması. Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 2, 318332. Güzel, H., Özdöl, M. F. Ve Oral, İ. (2010). Öğretmen profillerinin öğrenci motivasyonuna etkisi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 24, 241-253. Karacaoğlu, Ö. C. (2008). Öğretmenlerin yeterlik algıları. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi, 5(1), 70-97. Karaküçük, S. (2010). Okul rehberlik servislerinin fiziksel/mekânsal koşullarının incelenmesi (rehber öğretmenlerin mekânsal algıları bağlamında). Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 28, 421-440. Kesici, Ş. (2007). Şube rehber öğretmenlerinin görüşlerine göre 6., 7. ve 8. sınıf öğrencilerinin rehberlik ve danışma ihtiyaçları. Selçuk üniversitesi sosyal bilimler dergisi, 17, 365-385 385 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Kıldan, A. O. (2007). Okul öncesi eğitim ortamları. Kastamonu Eğitim Dergisi, 15 (2), 501-510. Kırbıyık, M. E. (2012). Mutluluk ahlakı (Eudaimonizm). Farabi e-dergi, 3, 12-19. Lakoff, G., ve Johnson, M., Metaforlar Hayat, Anlam ve Dil, (Çeviren:Gökhan Yavuz DEMİR) Paradigma Yay. İstanbul, 2010. Leithwood, K., Harris, A. ve Hopkins, D. (2008). Seven strong claims about successful school leadership. School Leadership and Management, 28 (1), 27-42. Miller, R. L., Griffin, M. A. ve Hart, P. M. (2010). Personality and organizational health: The role of conscientiousness. The Journal of Supply Chain Management, 1,15-23. Morgan, G., Yönetim ve Örgüt Teorilerinde Metafor, (Çeviren: Gündüz BULUT) Mess Yay. İstanbul, 1997. Naseem, A., Sheikh, S. E. Ve Malik, K. P. (2011). Impact of Employee Satisfaction on Success of Organization: Relation between Customer Experience and Employee Satisfaction. Internatıonal Journal of Multıdıscıplınary Scıences and Engıneerıng, 2(5),41-46. Nazlı, S. (2008). Öğretmenlerin değişen rehberlik hizmetlerini ve kendi rollerini algılamaları. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11(20), 11-25. Olcay, A. ve Döş, İ. (2009). Ortaöğretimde başarıyı olumsuz etkileyen unsurların öğrenci boyutuyla tespitine yönelik bir uygulama. Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(1), 131-155. Özbayraktar, M. (2005). Bilgi teknolojilerinin öğrenim alanı planlamasına etkileri-ilköğretim okullarının derslik ve kütüphane mekanları örneğinde. The Turkish Online Journal of Educational Technology – TOJET, 4(3), 101-108. Quinn, C. L., Haggard, C. S. ve Ford, A. B. (2006). Preparing new teachers for leadership roles: a model in four phases. School Leadership and Management, 26 (1), 55-68. Recepoğlu, E. (2008). Okul müdürlerinin mizah yeteneğinin öğretmenlerin iş doyumlarına etkisi. Eğitim ve Bilim, 33 (150), 74-86. Saban, A. (2007). Seçmeci okul teknoloji planlama modeli ve özel Konya Esentepe ilköğretim okulu teknoloji profili. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı : 22, 23-43. Şişman, M. (2011). Eğitimde mükemmellik arayışı etkili okullar (2. Baskı). Ankara: Pegema yayıncılık. Töremen, F. ve Döş, İ. (2009). İlköğretim Öğretmenlerinin Müfettişlik Kavramına İlişkin Metaforik Algıları”, Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, C:9, S:4, 1973-2012. Tsui, A. S., Wang, H. Ve Xin, R. K. (2006). Organizational culture in china: an analysis of culture dimensions and culture Types. Management and Organization Review, 2(3), 345–376. Turan, S. ve Altuğ, S. C. (2008). Öğretmenlerin öğrenci kontrol ideolojileri. Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1(1), 95–113. Yazar. (2011). Milli Eğitim, 190, 72-91. Yıldırım, N. ve Uğur, M. (2011). Öğrencilerin algısından okul müdürü imgelerinin karikatürize ifadeleri. Kastamonu Eğitim Dergisi, 19(2), 409-426. Whetten, A. D. (2008). An Examination of the Interface between Context and Theory Applied to the Study of Chinese Organizations. Management and Organization Review, 5(1), 29–55. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2008). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri (6. Baskı). Ankara. Seçkin yayıncılık. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 386 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research WEB BASED ONLINE ARTICLE EVALUATING SYSTEM (AKDENİZ UNIVERSITY SAMPLE) WEB TABANLI ÇEVRİMİÇİ MAKALE DEĞERLENDİRME SİSTEMİ (AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ) Fırat YUCEL Instructor, Department of Informatics, Akdeniz University, Antalya, TURKEY [email protected] Evren SEZGIN Instructor, Department of Informatics, Akdeniz University, Antalya, TURKEY [email protected] Okan ORAL Instructor, Department of Informatics, Akdeniz University, Antalya, TURKEY [email protected] Mehmet TOPAKCI Assoc. Prof. Dr., Department of Agricultural Machinery, Faculty of Agriculture, Akdeniz University, Antalya, TURKEY [email protected] ABSTRACT With the help of the internet, people are now able to easily reach limitless information and share their knowledge instantly with lower costs in a virtual environment. This study shows the lower cost, rapid and productive evaluation and electronic storage and prompting and reviewing of the academic materials that were applied to be published in Akdeniz University Faculty of Agriculture magazine, using internet based applications effectively with a sample application. This system was developed with the codes that can be embedded into HTML (Hyper Text Markup Language) and has ASP.NET object trend programming option and for database operations SQL SERVER was used. Making the article evaluation process using web technologies reduces the time loss during the reviewing of the materials and the costs arising from over-documenting and this process creates the productivity and effectiveness technology provides. Key Words: Article system, Information technologies, Web programming, ASP.NET ÖZET İnternet vasıtasıyla insanlar, sınırsız bilgiye kolay erişilebilmelerinin yanında bilgilerini sanal ortamda ucuz ve hızlı paylaşma olanağı bulmaktadırlar. Bu çalışma, internet tabanlı uygulamalardan etkin bir şekilde yararlanarak, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi dergisinde yayınlanmak üzere başvurulan akademik yayınların; elektronik ortamda saklanması, yetkiye bağlı olarak sorgulanması ve incelenmesi, değerlendirme sürecinin hızlı, verimli ve düşük maliyette gerçekleştirilmesini örnek bir uygulama ile ortaya koymaktadır. Sistem web tabanlı olarak ASP.NET nesne yönelimli programlama özelliğine sahip HTML (Hyper Text Markup Language) içerisine gömülebilen kodlar ile birlikte geliştirilmiş, veritabanı işlemleri için SQL SERVER kullanılmıştır. Makale değerlendirme sürecinin web teknolojileri kullanılarak gerçekleştirilmesi, karmaşık ve maliyetli bir sürecin iyileştirilmesini sağlanmakta; bunun sonucunda yayınların incelenmesinde yaşanan zaman kayıpları ve aşırı dokümantasyondan kaynaklanan maliyetleri azaltarak, teknolojinin sağladığı verim ve etkinliği oluşturmaktadır. Anahtar Sözcükler: Makale Sistemi, Bilgi teknolojileri, Web programlama, ASP.NET 387 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 1. INTRODUCTION The development in the communication technologies caused new areas such as information transfer, processing and storage and new technologies regarding these areas to emerge. Internet is a world-wide used, ever-growing communication network connected to each other with computer systems, enabling people to get information and share it with other people in an easy, cheap, fast and safe way (Özen, Gülaçtı, Çıkılı, 2004). In today’s World where internet is growing and spreading rapidly, developing web-based software has increased (Deperlioğlu & Ergün, 2011). A Web-based system means applications and services which can be reached via web by using a web browser from all around the world (Answers, 2012). A good web based system makes the lives of the users easier by providing the users with benefits such as research speed/productivity, ability to move independent from places, online actions and saving time. Furthermore, the fact that the information in a web-based system will be stored orderly in a specific database enables people to store important information and use it again in the future (Satman & Reis & Karataş, 2012). With the help of developing internet technologies many institutions and organizations made their data accessible through internet. Institutions and organizations backing themselves up with technologic developments, started to put their automation projects into practice via internet. In this study, an automation software for an article sending, evaluating and following system through internet has been developed. The automation system has been designed in a way that it enables online interactions. The periodical publication and reviewerd, scientific journal of Akdeniz University Faculty of Agriculture, enables sharing information on national and international levels by publishing Turkish and English articles on agriculture, life sciences and areas regarding these themes. The journal is published twice a year, in December and June. The articles presented to the Journal are subjected to a pre-assessment by the Board of Editors. The Board returns the articles that it considers as not qualified to be published because of their contents or/and the mistakes regarding spelling to the authors without sending the articles to the reviewers. The articles qualified as to be published are sent to three reviewers, according to the reviewers’ area of expertise, to be analyzed. A notification is given to the author about the article which is considered as not qualified to be published by the reviewers by a majority or unanimous vote and the documentation is not returned to the author. If the article is qualified to be published in the way it was presented to the reviewers, the author is notified that the article is accepted to be published. If the article is accepted to be published but there are some correction/proofreading suggestions made, the article is sent back to the author with the reviewer suggestions, so that the corrections could be made. After making the corrections, the author has to hand in the article to the editors with its final form in sixty days. The author is obliged to explain the reasons for the suggestions they didn’t take into consideration in the corrections list, with scientific proof and resources. The Board of Editors makes its final decision after taking the reviewer reports and corrections into consideration and the author is informed about the result. The assessment period of the articles begins after the responsible author (the author who is corresponding, from the beginning of the presentation process to the publishing phase) hands in the master copy to the editors (Tanyıldızı & Bal & Güldemir, 2011). With the article evaluation process being managed in the developed web-based article evaluation system; the observation of the phases, speeding up the process, getting feedbacks, KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 388 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research minimizing the waste of paper and time, storing the transactions in a database are done in a more efficient way compared to the present methods. This study is about how the developed web-based software makes the evaluation process of the articles to be published more productive and effective for the Editors and Reviewers of the Akdeniz University Faculty of Agriculture Journal. 2. THE STRUCTURE OF THE ONLINE ARTICLE SYSTEM System software is prepared by using Visual Studio.NET 2010 Professional and SQL Server 2008R2 development platforms. The design of the Journal of Instrumentation (JINST) is taken as an example in the preparation of the interfaces (Journal of Instrumentation Web Page, 2012). Users reach the home page of the online article system via http://proje.akdeniz.edu.tr/zfd web address and proceed by choosing a user name, a password and an authorization type. There are four levels of authorization in the system: 1. Editor: is authorized to accept and finalize the applications, to determine the co-editor to evaluate the articles, to reach and change the user information, to determine the authorization of all users and to follow the article evaluation process. 2. Co-Editor: is authorized to appoint reviewers for the evaluation of articles and to make the final evaluation. 3. Reviewer: is authorized to evaluate the articles sent to him. 4. Author: is authorized to send and revise articles, to reach and change his personal information and to follow the evaluation process. In the system, the authorization levels mentioned above involves the authorizations below. Accordingly, a person authorized as a reviewer can also log in to the system as an author. Coeditor has the authorities of both reviewers and the authors. Editor has all the other authorities. The operation logic of the system is summarized in Figure 1. Figure 1- The structure of online article system 3. THE FUNCTIONAL PROPERTIES OF THE ONLINE ARTICLE SYSTEM The general feature of the automation system contains the sending, evaluation and tracking of the article. As there are four distinct parts as editor, reviewer, author and article tracking as seen in Figure 2, each user is led to different pages. 389 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Figure 2-Log in page of the system The System Created for the Authors Users register to the system by clicking the Register link (Figure 3-a). during the registration the user is required to determine a login name and a password; also information such as title, name, surname, e-mail, institution, department, address and phone number is required. The system checks whether the data entry to necessary areas is done or not and the registration process cannot be finished unless these entries are completed. After completing the registration, a notification e-mail is sent to the user’s e-mail address he logged in with. When registered for the first time the users have the author’s authority as default setting (Figure 3-b). The users who forget their user names and passwords can get the system to send an e-mail containing their user names and passwords to their e-mail addresses by clicking on the Automatic Password Recovery link on the system home page. When clicked on the Manuscript Submission link on the author interface, a screen appears containing a file upload option and where information on the article can be entered (Figure 3-c). On this screen, first of all, the type of the article is determined: (1) Research Article or (2) Review. Later, the title, author, key words and field of study of the article are entered in Turkish and English. After these entries are completed the file to be uploaded is chosen and uploaded. To be able to complete these operations on this screen, firstly the option about the copyrights has to be accepted. Otherwise, the Submit button is not activated. (a) (b) Figure 3. (a) User member screen (c) (b) Log in to the system (c) Send article screen display KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 390 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Editor Interface Editor has the authority to see the articles sent, to put them into process or to turn them back. Besides, the editor can reach to the account information of the users, can delete users or limit their access. He can determine the authority of registered users as co-editors, reviewers or authors. In the editor interface of the system (Figure 4-a) all of the articles uploaded to the system can be seen and the condition of these articles can be monitored. The details of these articles can be analyzed and the articles can be downloaded to a computer. To access to the article details, the View Details option in the Details section is clicked. If the article number, Turkish and English title of the article, submission date and the state of the article are sent to the co-editor before, details such as correction number, the latest reviewer evaluation date and co-editor evaluation date can be monitored. The uploaded file can be downloaded by clicking on the Show Submission option. Append Co-Editor of Reviewer button in this page can be used to determine a new co-editor or reviewer to send this article to. In the opening window the users can be searched according to their names, surnames, fields of expertise or authorities. To change authorities, the relative authority type should be clicked on (Figure 4b). To see the final decision that the co-editor made, after the evaluation process is over, Show Co-Editor Decision button should be clicked on (Figure 4-c). Figure 4 – (a) Editor Login Screen Figure 4- (b) Determining co-editor and reviewer 391 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Figure 4- (c) Sending the paper to co-editor Co-Editor Interface Co-editor sends the article he received to the reviewers for evaluation. The sequence number, title, submission date, type and state of the article sent to the co-editor by editor is displayed on a table in the co-editor interface (Figure 5-a). Click the View Details option to be able to see the details on the article. In the page where the details are displayed, the article sent by the author can be downloaded and the documents sent for revision can be viewed. With the Send Decision to Author option, the decision (acceptance, correction or decline) about the article can be conveyed to the author (Figure 5-b). Besides, a written document about the required revision can be added. Also, the revision decision is sent to the author’s e-mail address as an automatic notification. When the co-editor wants to convey the last decision about the sent article to the editor, an evaluation form can be filled out and sent to the editor by clicking on the Send Decision to Editor option located on the bottom of the page. This decision is also entered to the system as the last decision taken after the article evaluation. This last decision is sent to the editor via e-mail. When clicked on the Send Reviewers button, people can be searched according to their names, surnames, authorities and areas of expertise on the new window that opens. By clicking on the send manuscript option, the chosen person gets reviewer authority and an automatic e-mail is sent to that person asking whether he accepts the assignment or not (Figure 5-c). In this e-mail, the title and the summary of the article are also included. In the e-mail that is sent to the person appointed as reviewer, two links to be clicked in the case of accepting or rejecting the assignment are included. These links are controlled by producing a random token. After the person appointed as the reviewer, the article is displayed on the related reviewer interface. If the assignment is declined then the article cannot be seen on the account of the person. To view the reviewer opinions, the Select link across the related article in the table where articles are listed in the co-editor interface is clicked. When clicked on this link, the reviewers that the article is sent are listed above. The evaluations and the reports of the reviewers are displayed with View Evaluation and View Report options. If the evaluation is not completed or not uploaded yet, a warning is displayed. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 392 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research (b) (a) (c) Figure 5(a) Co-Editor Log In Screen (b) Author notification screen (c)Sending to the reviewer Reviewer Interface The articles whose reviews are accepted by the reviewers are listed in the Waiting Manuscript section of the reviewer interface (Figure 6). With the View Submission option here, the uploaded article can be downloaded by the reviewer. By clicking the Evaluation link in the reviewer interface, the evaluation of the related article can be made. When clicked on this link, after giving answers to the multiple choice questions asked in the article evaluation window that opens, the reviewer can upload his own evaluation report if he wants to. Figure 6- Waiting and revieved articles display screen Figure 7- Sending of the evaluating file back to the co-editor The options located on the bottom of the article evaluation window are used to make the reviewer decision and to upload the reviewer evaluation report to the system. The reviewer can make decisions for an article such as accept, minor revision, major revision or reject 393 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research (Figure 7). If there are several files to be sent, these files can be uploaded to the system after being archived. The system accepts the extensions of archive files (zip,rar etc.). Corrections cannot be made on the files saved by clicking on the Save option. A notification e-mail is also sent to the co-editor saying that the evaluation is made. After that, the article is displayed in the reviewer interface in the Reviewed Manuscript section. The evaluations can be viewed by clicking on the View evaluation and View Report links. Conveying the Decision to the Author by the Co-Editor After all of the reviewer opinions are conveyed to the co-editor, these opinions are evaluated by the co-editor and combined into one opinion. The evaluation of the co-editor is uploaded to the system via the View details link and this last uploaded document and the article evaluation result is sent to the author as an automatic e-mail. The author can download and analyze the evaluation document by accessing his own account. Uploading the Author’s corrections to the System When the major/minor revision decision is made, this decision is conveyed to the author via e-mail. The author can upload his corrections with the View details link by logging into his own account (Figure 8). Figure 8- The image of send-back screen of the corrected article by the author By clicking the Show Submission button in the details window, the author can download the article he sent. He can also download the evaluation result with the Reviews to the Authors section. The author uploads the reviewed article with the Upload Manuscript option and with Upload Revision Comment he can upload the corrections/reviews to the system. When the Send Revision button is clicked on, the article is sent to the co-editor again. Besides, the coeditor is notified via an e-mail when a new correction is uploaded to the system. To be able to reach the files he sent, the author can use Show Submission and Response to the reviewers comments links. After this phase, a new evaluation process can be started or the last decision can be made. Making the Last Decision About the Article After the correction phases are completed the last decision about the article is conveyed to the editor by the co-editor via the system. To do this, the co-editor fills out the send decision section in the article details page and sends. An automatic notification e-mail is sent to the editor about the last decision on the article. The editor can view the last decision made by the co-editor, in the details section by opening the article page. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 394 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 4. CONCLUSION Implementing the operations made in the education institutions with web-based software in accordance with today’s technology is of vital importance in terms of credibility, lowering the cost and time of the evaluations, and the efficient progress of the management process. The usage of web-based systems reduced the load of the progress management by transferring the procedures causing complaints from the authors such as piling up of the article evaluations into the software. The developed system performs the article evaluation process between the co-editor and editor as web-based. There is no need for the users to install different software to their computers to be able to use the system. Possible time and document losses are prevented by carrying the operations such as creating article lists that the editors make, doing the reviewer evaluations and conveying the evaluation results to the authors to the web with the developed software and thus making these operations independent from places. References Answers.com, (Accessed Date: 2012). http://wiki.answers.com/Q/What_is_a_web_based_system Deperlioğlu, Ö., Ergün, E. (2011). Uzaktan Eğitim Uygulamaları ve Öğretim Yönetim Sistemleri, Akademik Bilişim 2011, Bildiri No. 153. Gürbüz, T., (2001). Değişen Anlamıyla Bilgisayar Okuryazarlığı, Bilişim Teknolojileri Işığında Eğitim (BTIE) Konferans ve Sergisi Bildiriler Kitabı, ODTÜ, Ankara, ss.163-168. Journal of Instrumentation Web Page (Accessed Date: 2012). http://jinst.sissa.it/jinst Özen, Y., Gülaçtı, F., Çıkılı, Y. (2004). Eğitim Bilimleri ve İnternet, Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları; Atatürk Üniversitesi Erzincan, (52)5. Satman, G., Reis, Z. A., Karataş, E. K. (2011). Online Ödev Teslim Süreci Uygulaması, Akademik Bilişim 2011, Bildiri No. 209. Tanyıldızı, E., Bal, C.,Güldemir, H. (2011). Online Makale Gönderme Değerlendirme ve Takip Sistemi, 6th International Advanced Technologies Symposium (IATS’11), Elazığ, Turkey. 395 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research A MODEL FOR COMMON COURSES IN HIGHER EDUCATION: WEB BASED STUDENT GROUPING SOFTWARE (EXAMPLE OF AKDENIZ UNIVERSITY) YÜKSEKÖĞRETİMDE ORTAK DERSLER EĞİTİM MODELİ: WEB TABANLI DERSLİK YERLEŞTİRME YAZILIMI (AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ) Okan ORAL Instructor, Department of Informatics, Akdeniz University, Antalya, TURKEY [email protected] Evren SEZGIN Instructor, Department of Informatics, Akdeniz University, Antalya, TURKEY [email protected] Fırat YUCEL Instructor, Department of Informatics, Akdeniz University, Antalya, TURKEY [email protected] Mehmet TOPAKCI Assoc. Prof. Dr., Department of Agricultural Machinery, Faculty of Agriculture, Akdeniz University, Antalya, TURKEY [email protected] ABSTRACT Today, the necessity of widespread using in all areas of informatics and to gain basic skills for the use of information technologies has increased the importance of these courses. In this study, an education model developed for all undergraduate and college freshmen students who are taking compulsory computer courses at Akdeniz University. In this education model, computer usage and knowledge level of each students are measured by “a proficiency exam”. Homogeneous classes are established by distributing students into groups according to their success rates. Approximately 3000 students take these lessons in every term. These lessons are organized online. Thus, loss of time at the beginning of each semester is prevented and costs arising from the documentation are reduced. In addition, academic staff and laboratories assigned to lessons are reduced. Key Words: Informatics, computer education, web based software ÖZET Günümüzde bilişimin her alanda kullanımının yaygınlaşması, bilgi teknolojilerinin kullanımına yönelik temel becerilerin kazandırılması gerekliliği, verilen bu derslerin önemini arttırmıştır. Bu çalışmada Akdeniz Üniversitesi’nde tüm lisans ve önlisans bölüm/programlarında ortak bilgisayar derslerini almakta olan birinci sınıf öğrencileri için bir eğitim modeli geliştirilmiştir. Bu eğitim modelinde her bir öğrencinin bilgisayar bilme ve kullanma seviyesi yarıyıl başında yapılan “Sorumluluk Kaldırma Sınavı” ile ölçülmüştür. Öğrenciler başarı oranlarına göre kurlara ayrılarak homojen sınıflar elde edilmiştir. Yaklaşık olarak her dönemde 3000 civarında öğrencinin aldığı bu derslerin web üzerinden organizasyonunun sağlanması, her eğitim öğretim yarıyılı başlangıcında yaşanan zaman kaybını önlemiş, dokümantasyondan kaynaklanan maliyetleri azaltmıştır. Ayrıca derslere tanımlanan akademik personel sayısı ile laboratuar sayısı azalarak teknolojinin sağladığı etkinlik oluşturulmuştur. Anahtar Sözcükler: Enformatik, Bilgisayar Eğitimi, Web tabanlı yazılım. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 396 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 1. INTRODUCTION Rapid improvements in the field of technology, globalization of the international market, increase in communication and easy information exchange and transportation worldwide have an enormous impact on the economies of the countries. In today’s world, the rapid transformation in the technology also triggered the economic transformation. Modern age is also called ‘’Information Age’’ due to concepts such as information society, information economy and information management. In this era, where the countries that produce information and use it efficiently will have a say in the world economy and the ones that do not will be left behind, countries invest more and more in education every day. Because, in the era that we live in, the richness of the countries is not measured with the money or natural resources they have but with the richness of their information and human resources (Tecim & Gökşen, 2012). With the effect of globalization alongside with the information technologies, societies are trying to exist as information and technology societies and because of this, it is inevitable that professionalism need to be added to the changing human qualifications. In this context, being included in a qualified education program in the name of being professional and having the art of knowing what is good have become the truth of existence in the information and technology society (Aksal, 2011). In recent years, being able to use information technologies in both business and school or academic field has become criteria for successful performance. As a result, the need to integrate information technologies into educational activities has emerged in many countries around the world (Kartal & Yıldız & İnelmen, 2005). Internet technology, which emerged in parallel with the rapid developments in the information technologies, has a deep impact on economy, education, consumer behaviors and thus on the life itself. With the internet people find the opportunity to share and improve their knowledge in a virtual platform. Therefore, people obtain the opportunity to be able to learn constantly for a lifetime and create a sustainable added value for himself and for other people in the information age (Tecim & Gökşen, 2012). In Turkey, higher education students pass the transition to higher education exam, which is held once a year across the country, and are placed into the departments they choose. All of the students who start higher education take shared lessons such as Turkish Language, Ataturk’s principles and history of Turkish revolution, Physical Education and Information Technologies, with same credits and contends in their first year. It is of vital importance that students follow the developments in technology closely, use the opportunities of the technology efficiently in their fields and integrate these developments into their own lives. With the aim of helping students in the Turkish universities gain skills regarding information technologies and to make them computer-literate; in accordance with the decision of the Presidency of the Council of Higher Education dated 17.06.1997 and numbered 97.19.1429, within the body of Universities and High Technology Institutes, Informatics Departments bound to the Presidency (rectorship) were introduced. In accordance with the same decision, with the aim of teaching information technologies to all students, it was required that the students take Basic Information Technologies Usage as a compulsory course in the first year of their higher education, and in the remaining years of their educations one of the Basic Computer Sciences courses as optional courses (Sezgin & Yücel & Oral & Kasalak & Akbunar & Uyar, 2010). These courses are lectured in every university but the education models can differ. In this study, the education model of Usage of Information Technologies course is explained, which is one of the compulsory courses within the body of the Presidency of Akdeniz 397 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research University Informatics Department. Moreover, this study gives information on the web-based applications, which are designed to make activities regarding the areas of responsibility of the unit more efficient and effective. 2. SHARED COURSE EDUCATION MODEL The superiority of institutions depends on the effectiveness and efficiency of the plans they make. And the effectiveness and efficiency of the planning depends on the planning process. If the information flow is not preset in the planning process or if there is any delay in the planning, this will either cause a delay in the implementation or cause a plan with lacking information to be put into practice. In the study made by Işık and Aypay (2004) the problems encountered while strategic planning is done in the educational institutions are determined as conceptual, juridical, financial, human resources and time. Transition to web programming in the planning process will resolve these problems. With internet or a network like internet, processes such as preparing, implementing, monitoring the phases, getting feedback and making required arrangements can be done in a faster and more effective way (Çetin & Ünal, 2005). Informatics departments were established with the aim of spreading information technologies to all of the departments in the universities and organizations outside of the universities, making necessary arrangements to be able to teach information technologies subjects to all students in universities and high technology institutions and coordinating courses virtually. Akdeniz University Informatics Department gives Usage Information Technologies course, which is one of the compulsory courses, and 6 optional courses (Computer Programming, Internet Programming, Data Base Applications, Computer-aided Drawing and Design, Advanced Office Applications, Multimedia Applications) according to the needs of the units in associate and bachelor’s degree levels in formal and evening education. As seen in Table 1, these courses are given to 6000 freshmen students with 140 student branches in either fall semester or spring semester according to the unit based planning done. The unit has 11 computer laboratories with 40 student capacity (Figure 1-a). Table 1. Akdeniz University 2011-2012 academic year Information Technologies course planning in unit base Fall semester Unit Faculty of Agriculture Faculty of Communication Faculty of Aquaculture Faculty of Law Physical tra. and sports fac. Technical Sciences VHS Social Sciences VHS Total Spring semester Normal Education 240 Secondary Education Unit Normal Education 580 126 Faculty of Arts and Sciences Health Care VHS 40 Antalya Healt H.S. 100 150 Faculty of Fine Arts 185 140 Faculty of Engineering Fac. of Economics and Adm. Sciences Tourism and Hotel Management H.S. Antalya State Conservatory 325 Total 1994 700 750 600 720 1996 1470 Secondary Education 170 150 439 140 140 75 310 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 398 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research The aim of the compulsory computer course is to help students gain problem solving and analysis skills by teaching them the importance of information technologies and to build infrastructure according to their learning needs. Also, other objectives are, to raise individuals who have knowledge about obtaining, producing, conveying and using information; who can use information and communication technologies opportunities when needed; who can improve themselves by using these technologies, solve problems they encounter and who can independently meet their information and communication needs in their own fields. In the universities where there are no exemption exams, it is a unnecessary waste of time for a student with a good level of computer knowledge. Forming computer course classrooms according to departments constitutes a burden for providing one computer for each student. Forming more classrooms because of classes with low student numbers causes problems in terms of instructor deficiency, cost loss, unnecessary time-waste and unnecessary classroom occupation. This situation contradicts with the efficiency and productivity principles of universities. To be able to prevent these problems, Akdeniz University developed a shared course education model application. In the beginning of every academic year, the list of students who gained the right to study in Akdeniz University is obtained from the student automation system of the university. Considering that there may be students with a good level of computer knowledge, an exemption exam (20% theory + 80% applied at the computer) is performed, for one time only, for all freshmen students (Figure 1-b). The exemption exam schedule is formed, stating the time and place, with classes in 40, according to the laboratory number in the department and then this schedule is announced via the developed web software. From the students attending to the exam in the specified time and place, the ones who get 70 points out of 100 are considered as successful and are exempted from this course. But, if these exempted students want to improve their computer knowledge, they can take other optional courses involving advanced level computer subjects. Fig. 1. (a) Computer Rooms ; (b) Exemption Exam The students who failed the exam, never took the exam or failed it last year have to take this course. The students who were successful in the exam are removed from the database. Remaining students are listed separately, unit-based according to undergraduate and associate degree records. The students who took the exemption exam are listed according to their grades; the ones who didn’t take the exam are listed below these students in a unit based order. The students who take the exam for the first time and the ones who take it to get higher grades are separated in the list. The students are divided into homogenous groups of 40, 399 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research divided into branches and then a number is given for every branch. There are computer education rooms for every branch for 4 hours in the weekly program. Instructors are assigned to the branches. So, the students are placed into homogenous groups according to their level of computer knowledge and each student can practice at one computer assigned to himself (Fig.2). With this model, fewer instructors are assigned, the efficient usage of the laboratories is and equivalence in the course process is ensured. The exams are done at the same time with the same questions so that a fair exam system can be applied. Fig. 2. Shared Course Education Model Scheme 3. WEB BASED CLASS PLACEMENT SOFTWARE The preparation of weekly academic program is one of the important activities carried out in the beginning of the academic year in education institutions. It is very important for these educational institutions that this preparation process is carried out fast, efficient and with low cost. The hardest problem in this process is that, different parameters such as different departments, instructors and course hours are evaluated all together. Preparing the academic program by using web technologies is very helpful for making a complicated and costly process better. Thus, costs arising from excessive documentation and the waste of time experienced in the beginning of every academic year would be reduced (Harmanşah & Seylan & Sözeri & Önal, 2011). With this study, Akdeniz University prepared the weekly program of the Informatics Department by using web software. In the created web software; department’s education room locations, courses and their contents, branch lists, course time and places, exam time, date and places, the instructor assignments are announced (Fig.3). Program consists of codes that can be buried in HTLM in ASP and ASP.NET 2010 web developing platforms. Database consists of Microsoft SQL Server 2008 R2 and Microsoft Access 2007 software. The software model is designed through 6 parameters as courses, education rooms, branches (student groups), days of the week, course hours and instructors. 140 branches, 8 different courses given in one semester, 30 instructors, and 15 nonoverlapping 4-hour-time frames are given as inputs to the software. The instructors are asked about the time frames they want to and do not want to give courses in and these parameters are entered by the user. Time period is determined for a 4hour course in week days, in the unit base The last version of the list is announced on the web 480student quota in the morning, 480in the afternoon 240 in the evening for 11 education rooms 1instructor is assigned to each branch according to the time they stated before. Fig. 4. Working chart of the system Branch names from 1 to 120 are given to the student groups formed The exempted students are removed from the list In the time and place announced in the system, exemption exam is performed for every freshmen student in student groups of 40 40 students for each room are assigned to predetermined course hours periods The remaining students are listed in a unit / department base according to their grades in the exam The students who didn’t take the exam are added under the last list according to their unit departments KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 400 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research All of the departments who take the courses are written in the periods according to the time frames they want in the week days. For 11 education rooms, 480-student quota in the morning, 480 in the afternoon and 240 in the evening are given for course hour periods. The students who successfully passed the exemption exam are removed from the freshmen student list taken from the Rectorship Registrar’s Office. The remaining students are listed according to the grades they got in the exam. The students who didn’t take the exam are added to the list under the students who have unit department based grades. The latest form of the list, ranked from high grades to the low, is placed to the rooms as 40 students per room according to previously determined course hour periods and a branch name is assigned. One instructor is assigned to each branch according to the previously chosen time frames and these information is displayed on the home page (Fig.5). In the developed software these conditions below are taken into consideration; Each instructor should give courses at least 24-hours, An instructor should be assigned to each brach, Only one classroom should be assigned for each branch, There should be a 4-hour-course time frame for each branch, There should be only one course in one classroom at any time, Each instructor should give maximum one course in a single time frame, Overlapping between the courses should be prevented. Fig. 5. Unit Management Branch Query Screen In the unit management query screen (Fig.5); as soon as the Faculty Academy, Department program is choosen, branch no, course name, group, day, time, laboratory, assigned instructor and if there is any, explanations can be seen. At the same time, the time, day and laboratory for the exams can be viewed. Fig. 6. Instructor branch query and list taking screen 401 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research In the instructor query screen where registration number is entered (Fig.6); the code of the course, branch no, laboratory, day and time, branch list that can be converted into excel program, time and laboratory of the exams when entered by the management, can be viewed respectively. Fig. 7. (a) Student branch query screen (b) Student branch query result screen In the student query screen where student number is entered (Fig.7); the number of the student, name and surname, unit/department, registry state, branch no, instructor, education room, course day and hour can be seen respectively. Besides, the date and time of the exam is seen on the student query screen as soon as this data is entered by the management. The developed software; makes the jobs of instructors, students and the coordinators who prepare the academic programs of other units. When compared to the existing methods, this software provides a better process management and control in terms of making the shared course planning much simpler and understandable, preparing the system and lowering the costs by minimizing the waste of paper and time. The fact that units prepare their programs by looking at other units’ programs via web software, made the solution for overlapping courses fast and easy. 4. CONCLUSION With the prepared software, all of the freshmen students of the Akdeniz University who takes the Information Technologies course are provided with a much more efficient and high quality computer education and the problems encountered during the education room planning are solved. Qualified instructor problem has been dealt with, evaluation criteria are equalized and the quality of education is taken to a higher standard. With the developed we-based software, it is now possible to create branch lists, do the assignment of instructors, and prepare academic programs. It is also possible for the academic personnel and students to view all this progress online via internet. In the beginning of the academic year, depending on the infrastructure of the unit’s computer room, transactions requiring a lot of time and effort are managed with a coordinated process. As a result, the waste of time experienced in the beginning of every academic year and the costs deriving from documentation are reduced, thus the performance of the units giving the course is increased and a system appropriate to the mission of Informatics Department is provided. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 402 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research References Aksal, A. F. (2011). Bilgisayar Teknolojilerinin Kullanımında Etik ve Karşılaşılan Sorunlar, Eğitim Teknolojileri Araştırma Dergisi, 2 (3). Çetin, H., Ünal, Ö. F. (2011). Bilişim Teknolojileri Temelli Stratejik Planlama: Eğitim Sektörüne Yönelik Bir Model Önerisi, Bilişim Teknolojileri Dergisi, 4(3). Harmanşah, C., Seylan, N., Sözeri, V., Önal, A. (2011). Web Tabanlı Derslik Yerleştirme Sistemi, Türkiye'de İnternet Konferansı (Inet-tr 11). Kartal, G., Yıldız, S., İnelmen, E. (2005). Bilişim Teknolojilerinin Yüksek Öğretimde Kullanımı: BT Destekli Bir Öğretim Modeli, Akademik Bilişim 2005. Sezgin, E. Yücel, F., Oral, O., Kasalak, T.F., Akbunar, Ş., Uyar, R. (2010). Temel Bilgisayar Derslerinin İçerik Ve Gerekliliği Açısından Değerlendirilmesi (Akdeniz Üniversitesi Örneği), International Computer And Instructional Technologies Symposium (ICITS 2010), Konya. Tecim, V., Gökşen, Y. (2012). Bilişim teknolojilerinin üniversitelerde etkin kullanımı üzerine bir çalışma, Journal of Yasar University, 4(14), 2237-2256. 403 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research SANAT EĞİTİMİNDE GERÇEKLERİN VE DOĞRULARIN SENTEZİ THE SYNTHESIS OF THE TRUTHS AND FACTS IN ART EDUCATION Rüstem MÜRSELOĞLU Yrd. Doç. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, TÜRKİYE [email protected] ÖZET Hayati yaşayıp öğrenmeden sanatı icra etmek imkânsızdır. Bir yazar, bestekâr, müzisyen, heykeltıraş, ressam his ve içgüdülerine bağımlıdır. Bir sanat ustasının ünlü olması, eserlerine hayatin tüm gerçeklerini yansıtabilmesine, ayrıca bu gerçeklere kendisinin de görmek istediği güzellikleri ve doğruları katabilmesine bağlıdır. Yaşanan olayların mahiyetini olduğu gibi göstermek, insanlar için mühim olan hakikati aydınlaştırmak, tasvir olunan olayı kendi hisleriyle (nefreti ya da sevgisiyle) beslemek, sanatçının asil vazifesi olmalıdır. Sanat hususunda yetenek öncü amillerden sayılır. Fakat bu yetenek sahibi onda olan mücevher, yüksek medeniyet, geniş bir dünya görüsü, derin düşünmek ve duymak kabiliyetiyle bütünleşmiş olduğu zaman kendi yeteneğini kullanabilir hale gelmektedir. Onun içindir ki sanatta dünya görüsü ile bedii yaratıcılık ayrılmazdır. Sanat eğitimi evrensel olarak iki temel görüşe dayanır. Birincisi, sanat yoluyla eğitim; ikincisi sanatın anlatılması ve anlaşılması için uygulanan sanat için eğitim anlayışıdır. Sinemanın çağdaş yasamdaki önemini kanıtlamak artik gereksizdir. Sinemanın yıldırım hızıyla, işitilmedik ve beklenmedik gelişmesi, yeni tekniğin söyleyeceği şeyi bulduğu, evrensel çapta çoğalmasına elverişli temalara rastladığı andan başlayarak meydana geldiği düşünüldüğünde; sanki toplum bilinçdışı şekilde sinemanın bildirisini bekliyordu. Sinema çağımızın halk sanatlarının en üstünü olduğu bir gerçek midir? Ortaçağdan beri, bu açıdan sinemayla karsılaştırılabilecek bir başka sanat bulunamaz. Bir sanatın halk tarafından tutulması artik gitgide bu sanatın coğrafi dağılma yeteneğine ve ulaşabileceği insan sayısına bağlı olmaktadır. Gelenekçi, bölgeci ya da el sanatı niteliğindeki halk sanatının yerini, ulusal coğrafyayı bile asan yığın sanatı, çağdaş ekonomik ve toplumsal ilişkiler ölçüsündeki, ayni zamanda haberleşme araçlarının (televizyonla birlikte bir an içinde evrensel olmaktadır ki) hızlılığı ölçüsündeki sanat almaktadır. Tiyatroda olduğu gibi sinemada da önemli olan repertuar seçimidir. Yönetmen sadece teknik açıdan görüntü ve ses efektlerini düşünmemeli ayni zamanda izleyici açısından senaryonun günümüz şartlarına cevap verebilirliğini araştırmayı öncü vazifelerinden saymalıdır. Sinema ve televizyon bir iletişim aracı olarak varsayarsak toplumun eğitimini geliştirmek ve yarına özgüveni artırmak adına bir araç olarak kullanabileceğimiz güzel sanat alanımızın en önemli silahı olarak değerlendirmemiz gerekmiyor mu? Ne yazık ki, günümüzde bu dalda eğitim alınmadan da birçok dizi ve filmler yapılmaktadır. Teknik ve görsellikten ziyade senaryo, hayat kesitlerinden ibaret olan, gerçeklere mi dayanmalıdır? Oysa sanat okulu gerçekleri değil, gerçeklerin derinliklerinde saklanan doğruları bulma eğitimini vermelidir. Nasıl ve hangi yöntemle? Bu hassas hususların eğitim ve tecrübelerle sanata kazanımlarını sağlamak çok daha elzemdir. Cennetin Rengi (Rang-e Khoda) Iran filmi. Kör olarak doğan ve çevresindeki dünyayı dokunarak ve işiterek anlamaya çalışan Muhammed'in öyküsüdür. Muhammed'in annesi ölmüştür ve babası yeni bir evlilik planlamaktadır. Özürlü bir çocuğun evlilik planlarını bozacağından endişelenen baba sürekli olarak ondan kurtulmak için çareler arar. Bu filmle ilgili yönetmen açıklamasında söyle diyor: "Ödüller tabii ki önemli ama daha önemlisi filmlerin kalıcı olmasıdır. İnsanda değişim dönüşüm oluşturmasıdır. Bir gün bir mail aldım. Çocuğu engelli bir baba göndermiş. Diyor ki " Benim sakat bir çocuğum var. Artik bana yük oluyordu. Onu bir yerlere bırakıp ondan kurtulmak istiyordum. Ta ki sizin filmi izleyene kadar. "Cennetin Rengi" filmi bana yeni bir yaşamın kapılarını açtı. Bu filmi gördükten sonra çocuğuma asık oldum. İnsan ve varlık alemine bakışım değişti. Çocuğumu çok seviyorum." Bu anlamda sunacağımız makalede Güzel Sanatlarımızın lokomotifi sayılan sinema ve televizyon dalında "gerçekler ve doğrular" hakkında örnekler sunacak; mecazi benzerlikleri olan "gerçekler ve doğruların" toplum yaşamında nasıl algılandığını irdeleyeceğiz. Bildiride bu konu üzerindeki araştırmalarımızı sunacağız. Anahtar Sözcükler: Sanat, eğitim, doğrular, gerçekler KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 404 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ABSTRACT It is impossible to perform the art without learning and living the life. A writer, composer, musician, sculptor or a painter depends on his feelings and instincts. It is necessary for an artist to be popular that he should reflect all the truths of the life to his works, and also he should add his personal truths and goddesses to these truths. The main responsibilities of the artist should be to show the nature of the events directly, to enlighten the truth essential for people, and to contribute his feelings (hate or love) to the event illustrated. Talent is the primary factor of art. However, the talented person can use this talent on condition that he could compound this talent with his high view of world, the ability of deep thinking and feeling. Therefore, in art, the esthetic creativity is inseparable from the world view. Art education depends on two main views globally. First of them is the education by art, the second one is the education includes explanations and understanding of art. To prove the importance of the cinema in contemporary life is unnecessary. Cinema has developed suddenly and unexpectedly, the new technique has found the message, and it has started when it encountered the themes opportune for developing globally. In this way, as if the community was waiting for the report of the cinema unconsciously. Is it true that cinema is the top of the folk arts of our time? Since middle ages, it is impossible to find any other art comparable with cinema in this respect. Anyway, popularity of an art is more and more depends on ability of geographical dispersion of this art and the number of the people which it reaches. Art of crowds, art in contemporary and economic standard of commerce, and also in the standard of the speed of communication instruments (suddenly became global with television) replaced the folk art which is traditional and sectionalist in the handicraft character. As in theatre, in cinema the important thing is to choose repertoire. The film director should not only think the visual and sound effects but also should search script’s responsiveness of present-day conditions in terms of the audiences. If we consider cinema and television as communication instruments, couldn’t we think them as instruments we can use to improve the education and self-confidence of the community? Unfortunately, today there are lots of films and series made without education. Should script depend on facts which consist of sections of life, rather than technique and visuality? However, the school of art should give not the facts but the education of finding the truths in the depth of the facts. How and in which way? It is more essential to bring these delicate issues in the art by education and experiences. “The color of paradise” (Rang-e Khoda), an Iranian film is the story of Muhammad who was born blind and tries to see the world by touching and hearing. Muhammad's mother died and his father is planning a new marriage. The father is worried about that the handicapped child would contravene his wedding plans, so he tries to get rid of this child. The director says in his report: “The prices are certainly important, but the more important one is the permanence of films. Films should create conversion and change in a person. Someday, I got an e-mail. A father whose child is handicapped has sent it. He says: “I have a handicapped child. He became a burden to me. I wanted to leave him. Until I saw your film. The film “the color of paradise” opened the door of a new life to me. After that film I loved my child. My view of the world of existence and humans has changed. I love my child.” In the article, we will offer some examples about “the facts and truths” in the area of cinema and television considered the locomotive of fine arts. We will inquire how facts and truths, have metaphorical similarities are perceived in social life. In the report, we will offer our research on this topic. Key Words: Art, education, facts, truths GİRİŞ Hayati yaşayıp öğrenmeden sanatı icra etmek imkânsızdır. Bir yazar, bestekâr, müzisyen, heykeltıraş, ressam his ve içgüdülerine bağımlıdır. Bir sanat ustasının ünlü olması, eserlerine hayatın tüm gerçeklerini yansıtabilmesine, ayrıca bu gerçeklere kendisinin de görmek istediği güzellikleri ve doğruları katabilmesine bağlıdır. 405 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Yaşanan olayların mahiyetini olduğu gibi göstermek, insanlar için mühim olan hakikati aydınlaştırmak, tasvir olunan olayı kendi hisleriyle (nefreti ya da sevgisiyle) beslemek, sanatçının asıl vazifesi olmalıdır. Sanat hususunda yetenek öncü amillerden sayılır. Fakat bu yetenek sahibi onda olan mücevher, yüksek medeniyet, geniş bir dünya görüsü, derin düşünmek ve duymak kabiliyetiyle bütünleşmiş olduğu zaman kendi yeteneğini kullanabilir. Onun içindir ki sanatta dünya görüşü ile bedii yaratıcılık ayrılmazdır (Zaxava, 1984). Sanat eğitimi evrensel olarak iki temel görüşe dayanır. Birincisi, sanat yoluyla eğitim; ikincisi sanatın anlatılması ve anlaşılması için uygulanan sanat için eğitim anlayışıdır. Konumuzu dramatik sanatın kolu olan sinema üzerinden ele alacağız. BAĞIMSIZ SİNEMANIN KAZANIMLARI Sinemanın çağdaş yaşamdaki önemini kanıtlamak artık gereksizdir. Sinemanın yıldırım hızıyla, işitilmedik ve beklenmedik şekilde gelişmesi evrensel çaptaki temaları kullanmasıyla başlamıştır. Bu yöndeki toplum ihtiyacı sinema tarafından karşılandı. Sanki toplum bilinçdışı şekilde sinemanın bildirisini bekliyordu. Sinema çağımızın halk sanatlarının en üstünü olduğu bir gerçektir. Ortaçağdan beri, bu açıdan sinemayla karşılaştırılabilecek bir başka sanat bulunamaz. Bir sanatın halk tarafından tutulması artık gitgide bu sanatın coğrafi dağılma yeteneğine ve ulaşabileceği insan sayısına bağlı olmaktadır. Gelenekçi, bölgeci ya da el sanatı niteliğindeki halk sanatının yerini, ulusal coğrafyayı bile aşan yığın sanatı, çağdaş ekonomik ve toplumsal ilişkiler ölçüsündeki, aynı zamanda haberleşme araçlarının (televizyonla birlikte bir an içinde evrensel olmaktadır ki) hızlılığı ölçüsündeki sanat almaktadır (Bazin, 1995). 1990’larda Türk sinemasında ortaya çıkan en radikal olarak tanımlayabilecek olgu ise bağımsız bir sinemanın ve bağımsız bir sinema anlayışının ortaya çıkmasıdır ki, bu koşulları hazırlayan nedenlerin liste başında yapımcılık kurumunun çökmesi gelmektedir. Yeşilçam’ın düzeni değişince, Yeşilçam yok olunca, Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Derviş Zaim, Serdar Akar gibi yönetmenler yeni baştan bir sinema yaratmaya başladılar. Türkiye’de bağımsız sinemayı ortaya çıkışını hazırlayan yönetmenlerin başında gelen Zeki Demirkubuz, bağımsız sinema hakkındaki görüşlerini şöyle ifade etmektedir: “Daha çok kendi parasıyla, kendi özel olanaklarıyla, film çekebilen bir kahraman sıfatını istemiş olduğum için değil; sadece bu filmlerin düşüncesinin oluşmasından, ortaya çıkmasına kadar hiçbir müdahalenin olmadığını ifade etmek açısından yani, ben bu filmleri dışarıya dönük sebeplerle değil, içe dönük sebeplerle yaptığımı ifade ettim. Ama her şeyin bu kadar politize olduğu bir dünyada siyaset ve ekonominin dışında, entelektüel dünyanın bile artık kriterleri kalmadığı bir dünyada… ben utanç duyduğum bir kahramanlaştırma gördüm ve bu noktada bundan vazgeçtim… Bağımsız filmi son derece iyi niyyetle ya da kötü niyetle, meseleyi gözardı etmemize, bir filmi anlamamıza, bizi engelleyici bir tanım olarak KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 406 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research görüyorum”.(06.09.2004 tarihinde yapılan söyleşi) Ülkemizde bağımsız sinemanın diğer bir temsilcisi olarak kabul edilen yönetmen Derviş Zaim’in ise bağımsız sinema hakkındaki görüşleri şöyledir: Şartlar, bu ülkede bu tip filimler yapmaya çalışan yönetmenlerin kendi kendilerinin yapımcıları olmasını getirdi… yapımcı yok oldu, dominant anlatım tarzları, baskın anlatım tarzları dışında başka anlatım tarzları denemeye çalışan insanlar, yapmaya çalıştıkları işleri yürütecek yapımcı bulmakta zorluklarla karşılaşacaklarını düşündükleri için kendi göbeklerini kendileri kesmeğe karar verdiler, o yüzden sokağa çıktılar. Bu sadece yeni anlatımlara sahip olmak için yapılmış bir şey değildir. Bu insanların film yapmaya başlayabilmeleri için de zaten kendi yağlarında kavrulmaları gerekiyordu”. (15.04.2004 tarihide yapılan söyleşi) (Onaran & Vardar, 2005) SİNEMA VE SENARYO Tiyatroda olduğu gibi sinemada da önemli olan repertuar seçimidir. Yönetmen sadece teknik açıdan görüntü ve ses efektlerini düşünmemeli aynı zamanda izleyici açısından senaryonun günümüz şartlarına cevap verebilirliğini araştırmayı öncü vazifelerinden saymalıdır. Sinema ve televizyon bir iletişim aracı olarak varsayarsak toplumun eğitimini geliştirmek ve yarına özgüveni artırmak adına bir araç olarak kullanabileceğimiz güzel sanat alanımızın en önemli silahı olarak değerlendirmemiz gerekmiyor mu? Ne yazık ki, günümüzde bu dalda eğitim almadan da birçok dizi ve filmler yapılmaktadır. Teknik ve görsellikten ziyade senaryo hayat kesitlerinden ibaret olan sadece gerçeklere mi dayanmalıdır? Oysa sanat okulu gerçekleri değil, gerçeklerin derinliklerinde saklanan doğruları bulma eğitimini vermelidir. Nasıl ve hangi yöntemle? Bu hassas hususların eğitim ve tecrübelerle sanata kazanımlarını sağlamak çok daha elzemdir. Konumuz olan sanatta doğrular ve gerçekler le ilgili bir film üzerinden tahlilimizi yapalım. Örneğin senaryosunu ve yönetmenliğini Mahsum Kırmızıgül’ün gerçekleştirdiği “Newyork’ta beş Minare” filmini irdeleyelim. Bitlis’te başlayan bir hikâye Bitlis’te sona eriyor. Filmde işlenen ana tema, yan yana getirilmesi bile mümkün olmayan ama günümüzün adeta 'paranoya fabrikası' haline gelen bazı devletler tarafından üretilen: “İslami terör” ve bu paranoyanın temel sebebi olan önyargı ve cehalet. Bu bağlamda filmin iskeletini de üç kişinin yansıttıkları oluşturuyor. Çeşitli nedenlerden dolayı ülkesinden ayrılıp Amerika’ya göç eden ve “İslami terör örgütünün lideri olmakla suçlanan Bitlisli Hacı Gümüş (Haluk Bilginer), 11 Eylül’ü yaşamış Amerika’nın, Müslümanlara olan önyargılı yaklaşımını ve Müslümanları ‘potansiyel terörist’ olarak yaftalamasını temsil eden FBI ajanı Becker (Robert Patrick) ve cemaat-tarikatların arasına sızmış Bitlisli bir polis olan ve Deccal adını verdiği Hacı Gümüş’ün peşinde olan Fırat (Mahsun Kırmızıgül). Hacı Gümüş’ün yansıttığı hoşgörü, Becker’ın yansıttığı önyargı, (Bu önyargının Türkiye ayağı da işleniyor)Fırat’ın yansıttığı cehalet (http://www.analitikbakis.com, 2010). 407 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Farklı tartışmaların ve eleştirilerin hedefi olan bu filim; iyi polis, kötü polis veya iyi Müslüman, kötü Müslüman ayrımını sunan kan davası gerçeğini hafızamıza kazımaya çalışan, sonuçta hepimiz kardeşiz demeye getirilen görsel ve işitsel efektleri ile göz dolduran bir yapım. Verilen emeğe saygı çerçevesinden yaklaşımımızı sürdürerek filme farklı bir bakış açısını sunmak istiyorum. İlk önce filmin ana amacının ne olduğunu düşünürsek görüş ayrılıkları çıkmazına gireriz. Birisine göre ana amaç polis teşkilatındaki yapılanma farkıdır, diğerine göre ılımlı ve aşırı dinci faktörlerinin olasılığıdır. Dolayısıyla filmin politik ve propaganda paradigmasını değil, evrensel değerlere değinecek boyutunu ele alarak doğruları ve gerçekleri bulmaya çalışalım. Tartışmasız kabullenecek bir gerçek var, o da ilkel olmayan kan davası hakikatinin sürdürüle geldiğidir. Konuyu gündemine alan sanatçımız, dede ve torunun intikam alma girişimlerini beyaz perdeye taşımakla kendi hayali yöntemlerini kullanarak hayat gerçeklerinden bir kesit sunmaktadır. Bu bir sanattır. Sanatın içinden çıkarmamız gereken dersler olmalıdır. Bu dersi nasıl ve hangi yöntemi kullanarak izleyicisine veren yazar, yönetmen ve oyunculardır. Sanat sadece gerçekleri mi yansıtmalıdır? Tolstoy’a göre “Önemli olan sanatı anlamak değil ona yön vermektir. Bunun için iyi görmek ve iyi düşünmek gerekir” Final bölümünde aksakallı dedenin polis torunu ile karşılaştığı bölüm sanata yön verecek sahnenin olduğunu düşünmek isterdik ama bu kes öyle olmadı. Eğitimimizden ve kültürümüzden olacak ki, zorluklar ve sıkıntılar çektiğimiz dönemlerde her zaman fikirlerinden ve nasihatlerinden yararlandığımız aksakallı dede bu kez karşımıza bir katil olarak sunuluyor hem de kısas peşinde olduğu kişinin kanlısı olup olmadığına tam emin olmadan. Töre bunu mu gerektiriyor? Buradan izleyici hangi dersi çıkarmalıdır? Ailenle sinemada filmi izlerken 15 yaşlı bir gencin gayri ihtiyari “rolü gereği Hacı Gümüş’e kurşunu sıkan” dedesi yaşında bir aksakala filmin etkisine kapılarak ağza almayacak küfür kaçırmasına ne demeli? Acaba bu da sanatın doğasında mıdır diyelim? Bu arada son beş yılda yapılan Türk filmleri arasında küfre yer verilmemesi ile takdir edilen bir film. Belki de mantık olarak “evet bu tip bunak ihtiyarların yüzünden kan davası son bulmuyor” haşiyesine varmak gerekiyor. Üzücü, ama bu bir gerçektir denilmek isteniyorsa… Peki doğru olan ne? Sanat olarak ne öneriyoruz. Bu çağdışı kan davası belasını nasıl durduracağız? Azerbaycan’ın ünlü kalem ustası, dramaturg yazar Anar Rzayev’in yazdığı Tofik Tağızade’nin yönettiği “Dede Korkut” filmindeki(1975) bir aksakallı dede karakterini mukayese edersek; Buradaki aksakallı dede karakteri, kardeş savaşını engellemek amacıyla ordunun önüne geçerek ettiği nasihat, bir Türkü nasıl etkilemişse, bir Çinli veya Rus seyircisinde de aynı hisleri uyandıracaktır. Çünkü kullanılan üslup umumi beşeri bir üsluptur. Bu filmde de nasihatin dinlenmemesi ağır sonuçlar doğurmaktadır. Fakat mesaj gayet açıktır; Masum Kırmızıgül filimde katil ihtiyar rolünde ki kahramanın daha çok nasihate ihtiyacı var diyorsak sanatın eğitici yönü adına sözün bittiği yerde olduğu kanısındayım… Dramatik yazarlık bir uzman yazarlık dalıdır. Yalnız yetenekle ve istekle üstesinden gelinebilecek bir iş değildir. Dram sanatı ile bilgilerin, önceden ve iyi öğrenilmesi gerekmektedir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 408 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Bir romancı kurallarını serbestçe kendi belirleyebilir ama bir dramatik yazar istediği gibi belirleyemez. Çünkü işin doğasından, yönetmen, oyuncu vb. gibi sanatçılarla işbirliği zorunluluğundan kaynaklanan bir çok kural, drama yazarını bağlamaktadır (Özakman, 2009). Cennetin Rengi (Rang-e Khoda) İran filmi. Kör olarak doğan ve çevresindeki dünyayı dokunarak ve işiterek anlamaya çalışan Muhammed’in öyküsüdür. Muhammed’in annesi ölmüştür ve babası yeni bir evlilik planlamaktadır. Özürlü bir çocuğun evlilik planlarını bozacağından endişelenen baba sürekli olarak ondan kurtulmak için çareler arar. Bu filimle ilgili yönetmen açıklamasında şöyle diyor: “Ödüller tabii ki önemli ama daha önemlisi filmlerin kalıcı olmasıdır. İnsanda değişim dönüşüm oluşturmasıdır. Bir gün bir mail aldım. Çocuğu engelli bir baba göndermiş. Diyor ki “ Benim sakat bir çocuğum var. Artık bana yük oluyordu. Onu bir yerlere bırakıp ondan kurtulmak istiyordum. Ta ki sizin filmi izleyene kadar. “Cennetin Rengi” filmi bana yeni bir yaşamın kapılarını açtı. Bu filmi gördükten sonra çocuğuma aşık oldum. İnsan ve varlık alemine bakışım değişti. Çocuğumu çok seviyorum.” (http://www.ipekyolhaber.com, 2012) Duygulara hitap eden, düşündüren, bizi insan olarak doğruları bulmaya iten sanat eserlerinin dili hep aynıdır. Tolstoy’un “Sanat Nedir?” adlı eserindeki dil hakkında söyledikleri sanatın evrensellik ilkelerine ışık tutmaktadır. “Bir konuşmanın fevkalade olduğu, fakat konuşulan dili bilmeyen insanların konuşmayı anlayamadığı söylenebilir. Çince yapılan bir konuşma mükemmel olabilir. Fakat Çince bilmiyorsam, konuşma benim için anlamsız kalır. Bir sanat eserini diğer zihinsel faaliyetlerden ayıran, dilinin herkes tarafından anlaşılması ve onun, ayrım yapmaksızın herkesi etkileyebilmesi gerçeğidir. Bir Çinlinin gözyaşları ve gülüşü beni bir Rus’un gözyaşları ve gülüşü kadar etkiler. Resim’de, müzikte, hatta anladığım bir dile çevrildiği zaman şiirde de aynı durum geçerlidir. Bir Kırgız’ın ya da bir Japon’un şarkıları bana dokunur; her ne kadar bir Kırgız yada bir Japon’u duygulandırdığı kadar olmasa da. Ayrıca Japon resmi, Hint mimarisi ve Arap hikayeleri de beni etkiler. Bir Japon şarkısı ve bir Çin romanından daha az etkilensem de, bu onları anlamıyorum demek değildir. Ben üstün sanat eserlerini biliyorum ve onlara alışkınım demektir. Bu, onların sanatı benimkinin üstünde olduğu için de değildir. Büyük sanat eserleri, herkese ulaşabildikleri ve herkes tarafından anlaşılabilir oldukları için büyüktürler. Sanat insanlara ulaşamıyorsa, bu izleyicilerin ya da dinleyicilerin anlayış eksikliğindendir denilemez. Bundan çıkarılması gereken sonuç, böyle bir sanatın ya kötü olduğu ya da hiç sanat olmadığıdır.” (Tolstoy, 2000) SONUÇ Güzel sanatlar ve konservatuar eğitimini, tamamen özel kabiliyetlere hitap eden bir alan olma sebebiyle farklı bir alan olarak değerlendirmek gerekir. Güzel sanatlar ayrı bir bölüm olarak üniversite bünyesinde yer almalıdır. Tespit edilen özel yeteneğe sahip çocuklar, 409 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research orta öğrenim ve temel eğitim kurumlarından alınarak yetiştirilebilmeli ya da bu kurumları açma yetkisi ve imkânı üniversiteye verilmelidir. Bireylere güzel vasıfların kazandırılması ve kişisel yeteneklerin geliştirilmesi için güzel sanatlar ve konservatuar eğitiminin verilmesi önemlidir. Ancak bu eğitim, toplumun yapısına, milli kültürüne uygun, bütün bölgeleri kapsayan ve ifade eden bir bütünlük içerisinde sanat ve kültür eğitimi olarak verilmelidir (Oğuz, Oktay, & Ayhan , 2004). Ayrıca, globalleşen dünyamızda sanatın ne olduğu ve nasıl olduğu konusuna bir felsefi bakışımızı katmamız gerekirse; Aristoteles’in görüşü ağırlık kazanır. Aristoteles’e (M.Ö. 384-322) göre trajedi yaşamı taklit eder, fakat yaşanmış olanın genel ve tipik yanı, görsel yanına akla uygun olası olarak ele alır ve onu olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi, yani düzeltip etkinleştirerek gösterir. Bir yönetmen, iyi bir öğretmen değilse uzun vadede mesleğinde başarılı olma olasılığı düşüktür. Pedagojik bir eğitim almadan, kolektif bir sanata yön vermek yetenek ve beceri ister. Oyuncularının gerek psikolojik, gerek ekonomik ölçütlerini ayarlamak bir bilimsel çalışmayı da gerektirdiğine inanmaktayım. Dolayısıyla dramatik sanat sadece sanat dalı olarak değil, eğitimde bir bilim dalı olarak da kuvvetlendirile bilirliğini savunuyorum. Sonuç olarak sanat eğitimi doğrular ve gerçeklerin ayırt edilmesine imkân verecek formasyona sahip olmalıdır. Ancak o zaman topluma doğru zamanda doğru mesajı verecek sinema eserlerinin sayısı artacaktır. K AYNAKÇA Bazin, A. (1995). Çağdaş Sinemanın Sorunları. Oğuz, O., Oktay, A., & Ayhan , H. (2004). 21.yüzyılda Eğitim ve Türk Eğitim Sistemi. Onaran, A. Ş., & Vardar, B. (2005). 20.Yüzyılın Türk Sineması. Özakman, T. (2009). Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği. Tolstoy, L. (2000). Sanat Nedir? Zaxava, B. (1984). Aktör ve Rekjisör Sanatı. Bakü. İnternet Kaynakları http://www.analitikbakis.com. (2010, 11 15). 2012 tarihinde Analitikbakis. adresinden alındı http://www.ipekyolhaber.com. (2012, 1 25). 2012 tarihinde alındı KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 410 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ÜNİVERSİTELERİN MİSYONU NEDİR? TÜRKİYE’DEKİ ÜNİVERSİTELERİN MİSYON İFADELERİNİN KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ WHAT IS THE UNIVERSITY'S MISSION? COMPARATIVE ANALYSIS OF TURKISH UNIVERSITIES MISSION EXPRESSIONS Esma ESGİN GÜNDER Yrd. Doç. Dr., Celal Bayar Üniversitesi, TÜRKİYE [email protected] ÖZET Misyon kavramı için geliştirilen tanımların ortak özelliği, misyonun örgütlerin “ne için” ve “kim için” var olduklarını açıklayan yaklaşımlar üzerine de odaklanmış olmasıdır. Bugün Türkiye’nin AB ile entegrasyonunda önemli bir yeri olan Bologna sürecinde, Avrupa Yükseköğretim Alanı’nın oluşturulmasında Türkiye’deki üniversitelerin varoluş nedenlerini (misyonları) tanımlamaları kendilerine özgü farklılıkları koruyarak diğer üniversitelerle karşılaştırılabilir ve uyumlu hale getirilmesinde önem taşımaktadır. Bu çalışma, Türkiye’deki üniversitelerde a) misyon ifadelerini oluşturan öğelerin (müşteriler, ürün, pazar, teknoloji, devamlılık, felsefe, yetkinlik, kamu imajı ve çalışanlar) tamamının kullanılıp kullanılmadığını, b) üniversitelerin misyon ifadelerini oluşturan öğelerin kullanımında bir benzerlik olup olmadığını, c) üniversitelerin devlet / vakıf üniversitesi olma durumuna göre kullanılan öğelerin farklılaşıp farklılaşmadığını tespit etmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversitelerinin misyon ifadelerine, alan yazınında kullanılması gerektiği belirtilen dokuz öge dikkate alınarak içerik analizi uygulanmıştır. Çalışmada, elde edilen bu bulgular ışığında değerlendirmeler yapılarak, gelecekte yapılabilecek çalışmalar için öneriler sunulmuştur. Anahtar Sözcükler: Misyon, Üniversite, İçerik analizi. ABSTRACT The common feature of developed definitions for the concept of mission, mission organizations, "what for" and "for whom" they were there also tend to focus on describing approaches. The Bologna Process that has a great importance in the integration of Turkey with European Union, in the creation of European Higher Education Area that has a great importance for the universities in Turkey to discribe their existance reasons, their diffrences and in harmonizing the differences is important to maintain comparable to other universities. This study in universities in Turkey a) The the elements that make the mission statements (customers, products, marketing, technology, sustainability, philosophy, competence, public image and employees) all being used, b) whether there is a similarity in the use of the elements that make statements of the mission of universities, c) it should aim to determine the items used in universities whether they differ or not in state universities and private universities.For this purpose, content analysis is carried out for mission statements of the state and private universities by the nine items. In this study, it is obtained from the assessments that are made in the light of these findings, recommendations are given for the works will be done in the future. Key Words: Mission, University, Content Analysis. I. GİRİŞ Stratejik yönetimin uygulanmasında önemli araçlardan biri olan misyon ifadeleri son yıllarda birçok araştırmanın konusu olmaktadır (Bart, 2001; Bolon, 2005). Ancak, Türkiye’de misyon ifadeleri üzerine yapılan çalışmalar oldukça azdır ve genellikle ekonomi kurumuna odaklanmıştır. Türkiye’de misyon ifadeleri konusunda yapılan çalışmaların özellikle büyük ölçekli sanayi işletmelerinde (Doğan, 2000; Barca & Yıldırım, 2003; Coşkun & Geyik 2004; Özdemir, 2005; Karabulut, 2007), büyük ölçekli aile işletmelerinde (Çuhadar & Özmen, 2008), İMKB’de işlem gören işletmelerde (Köseoğlu & Karabulut, 2008) ve KOBİ’lerde 411 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research (Acuner & Genç,2007; Köseoğlu, 2008) yoğunlaşmasına rağmen üniversitelerin misyon ifadelerine odaklanan ampirik bir çalışmaya rastlanmamıştır. Yine Türkiye’de yapılan çalışmalarda genellikle misyon ifadeleri içeriğine (Köseoğlu, 2008; Köseoğlu&Karabulut,2008) odaklanıldığı için “misyon ifadelerinde kullanılan öğelerin” neler olduğu ve kullanılan öğelerin kurumlar arasında farklılık gösterip göstermediği net bir şekilde tartışılmamıştır. Bu araştırmanın amacı, Türkiye’deki üniversitelerde a)misyon ifadelerini oluşturan ögelerin (müşteriler, ürün, pazar, teknoloji, devamlılık, felsefe, yetkinlik, kamu imajı ve çalışanlar) tamamının kullanılıp kullanılmadığı, b) üniversitelerin misyon ifadelerini oluşturan ögelerin kullanımında bir benzerlik olup olmadığı, c) üniversitelerin devlet / vakıf üniversitesi olma durumuna göre kullanılan ögelerin farklılaşıp farklılaşmadığı ve üniversitelerin devlet ya da vakıf üniversitesi olma durumuna göre bu ögelerden hangilerine daha çok yer verildiğini karşılaştırmalı olarak analiz etmektir. Nüfus artışı sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda meydana gelen değişimlere bağlı olarak sayıları hızla artan üniversitelerin kuruluş süreçlerinin, dönemin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel özellikleri doğrultusunda şekillendiği ve bu doğrultuda misyonlarını oluşturdukları düşünülmektedir. Küreselleşme sürecinde yaşanan yoğun rekabet ortamı ise bu süreçte etkisini hissettiren bir başka unsur olarak kabul edilmektedir. Küresel rekabet ortamında üniversiteler varlıklarını devam ettirebilmek amacı ile yeterliklerini arttırma çabası içine girmişlerdir. Araştırma amacı doğrultusunda seçilen örneklem grubunda yer alan devlet ve vakıf üniversitelerinin internet adreslerinden elde edilen misyon ifadeleri çalışma kapsamına alınmıştır. Bu araştırmanın literatüre genel olarak en önemli katkısı üniversitelerin misyon ifadelerinde kullanılan ögelerin mülkiyet yapısına göre değişip değişmediğinin tespit edilmesidir. Daha özelde ise üniversitelerin misyon ifadelerini oluşturmasındaki hassasiyetlerinin ortaya çıkarılmasıdır. Bu katkıların gerçekleştirilebilmesi için üniversitelerin misyon ifadelerine literatürde sıklıkla kullanılan Pearce ve David (1987) belirttiği dokuz ögeye (Müşteriler, Ürünler/ Hizmetler, Yer/Piyasalar, Teknoloji, Süreklilik/ Büyüme/ Kararlılık, Felsefesi, Yetkinlik, Kamu Kaygısı, Çalışanlar) göre içerik analizi uygulanarak elde edilen veriler SPSS ile değerlendirilmiştir. Çalışmada ilk olarak misyon kavramı ele alınmakta ve günümüzde üniversitelerin misyonunun ne olduğunu tartışılmaktadır. İlerleyen bölümlerde ise sırasıyla araştırma sorularına ve misyon ifadelerinin içerik analizi sonucunda elde edilen bulgulara ve analiz sonuçlarına yer verilerek son olarak sonuçların değerlendirilmesiyle öneriler sunulmaktadır. II. KURAMSAL ÇERÇEVE 2.1. Misyon Bir örgütün kendine özgün karakterini ve örgütsel kimliğini açıklayan ifade (Albert & Whetten,1985) olarak tanımlanan misyon ifadelerinin ortak özelliği örgütte “paylaşılan değer” ve “ortak inanç”ları açık bir şekilde ortaya koymasıdır. Misyon, yönetim açısından “örgütü benzer örgütlerden ayırt etmeye yarayacak uzun dönemli görev veya amaç” şeklinde de tanımlanabilmektedir (Dinçer, 1996; TDK, 1992). Her örgütün yaptığı işi ve amaçlarını belirleyen misyon ifadelerinde örgütün “ne için” ve “kim için” var olduğunu açıklayan yaklaşımlar üzerinde durulur. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 412 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Misyon ifadelerinin iç ve dış çevre üzerinde güçlü bir motivasyon etkisi oluşturmasının yanı sıra örgütlere çeşitli faydalar sağladığı da düşünülmektedir. (Coşkun & Geyik, 2004). Bu faydalar şu şekilde sıralanmaktadır (Koçel ,2003): 1. Çalışanların örgüt amaçlarını doğru şekilde algılamasını; böylelikle bu amaçlarla bütünleşmesini sağlar, 2. Misyon, toplum içinde örgüt imajının oluşumunda belirleyicidir, 3. Misyon, işletmenin belirli çerçeve içinde hareket etmesini sağlar, 4. İşgörenin motivasyonuna ve ekip çalışmasına katkı sağlar, 5. Stratejik planlama sürecinin gerçekleştirilmesine yardımcı olur, 6. Faaliyetlerin gerçekçi değerlendirilmesini kolaylaştırır. Ülgen ve Mirze (2007) etkili bir misyon ifadesinde bulunması gerekli özellikleri şu şekilde sıralamaktadır: • Misyon paylaşılan ortak değer ve inançlardan oluşmalıdır, • Misyon uzun dönemli bir amaçtır, • Misyon örgütte çalışanların hepsiyle ilgilidir, • Misyon her zaman daha iyiye ve daha üstün başarılara yöneliktir, • Misyon belirli bir örgüte özgüdür ve özeldir, • Misyon nicelikle değil nitelikle ilgili bir değerdir, Bu nedenle örgüt misyonu, paydaşlarının duygu ve düşüncelerine hükmettiği ölçüde başarılı olabilecektir. Bunun yolu da Çomaklı (vd. 2007)’ya göre evrensel boyutta insanlığa hizmet, çevreye saygı, toplumsal ve ahlaki kurallara uymak gibi ilkeleri temel alan ve insanların uğrunda mücadele etmeye değer amaçları içeren misyon ifadelerini oluşturabilmekten geçmektedir. 2.2. Üniversitelerin Misyonu Üniversitelerin eğitim-öğretim, temel bilimsel araştırmalar ve topluma hizmet olmak üzere geleneksel üç misyonu vardır. UNESCO’ya (1998) göre toplumdaki değişmelere paralel olarak üniversitenin yeni misyonları ortaya çıkmıştır (aktaran Baskan, 2000). Bunlar: (a) Yoksulluk, açlık, cahillik, sosyal dışlanma, uluslararası ve ulusal alandaki eşitsizlikleri artması gibi ana küresel, bölgesel ve yerel sorunların çözümünde aktif olarak yer almak. (b) Özellikle alternatif öneri ve tavsiyeler yaparak sürdürülebilir insani gelişim, insan haklarına evrensel boyutta saygı, kadınlar ve erkekler için eşit haklar, üniversitede ve toplumda adalet ve demokratik prensiplerin uygulanması; uluslar, etnik, dini, kültürel ve diğer gruplar arasında anlayış, şiddet içermeyen ve barış yanlısı bir kültürle entelektüel ve ahlaksal dayanışmayı ilerletmek için bıkıp usanmadan çalışmak. (c) Kültürel çeşitliliği koruyup desteklemesi ve kültürler arası anlayış ve uyumun geliştirilmesi ve kültürlerin karşılıklı olarak zenginleşmesi konularında çalışmak (d) Öğrencilerin sorumluluk sahibi ve kendini adamış vatandaşlar olarak yönlendirilmelerini sağlayacak bilgileri, becerileri, tutumları, değerleri ve yetenekleri kavramalarına yardımcı olmak. (e) Kendisini değiştirip dönüştürmek, eğitimin farklı seviyeleri ve biçimleriyle bağlarını güçlendirerek herkes için eğitim ve çeşitli açılardan eğitsel sürecin kalitesini yükseltmek ve etkinliğini artırmak. Bu yeni ortaya çıkan misyonların işlevselleştirilmesi diğer ülkelerdeki üniversitelerde olduğu gibi Türkiye’deki üniversiteler için de üzerinde çalışılması gereken durumlardır. Bugün modern üniversitenin görevleri literatürde “eğitim-öğretim, temel bilimsel araştırmalar ve topluma hizmet” şeklinde belirtilmektedir. Üniversitelerin diğer kurumlardan farkını 413 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ortaya koyan bu görevler, Kwiek’e (2002) göre küreselleşmeyle bu görevleri yerine getiren rakiplerin ortaya çıkması ve çoğalmasıyla üniversitelerin diğer kurumlardan farkını açık seçik ortaya koyamamaktadır.Günümüzde üniversitelerin eğitim-öğretim hizmetindeki rakipleri şunlardır: Eğitim hizmeti veren özel ulusal ve özel yabancı kurumlar, Ulusal ve yabancı ortaklı sertifika merkezleri, Ulusal ve yabancı sanal eğitim sağlayıcılar. 1982 Anayasası’nın 130. ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 4. maddesindeki üniversitenin işlevlerine baktığımızda, dünyadaki diğer üniversiteler gibi Türk üniversiteleri için de “eğitim-öğretim”, “bilimsel araştırma” ve “topluma hizmet”in amaçlandığı görülmektedir. Bugün üniversitelerimizde “eğitim-öğretim” ve “bilimsel araştırma” işlevleri iç içe birbirine girmiş durumdadır. Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversitelerinin çoğu kitlelere yönelik eğitim veren “kitlesel eğitim üniversiteleri” konumundadırlar. Günümüzde gerek devlet üniversitelerinde gerekse vakıf üniversitelerinde misyon ifadelerinin geliştirildiği ve bunların iç ve dış çevreyle paylaşıldığı gözlenmektedir. Misyon ifadesi, üniversitenin amaçlarının resmi ifadesidir ve varlıklarının temel sebebidir. Üniversitenin varlık nedenini belirleyen ve diğer üniversitelerden farklı kılan bu amaç; eğitim hizmeti ve araştırma – geliştirme faaliyetlerini tanımlayarak, kurum içinde ortak bir yönelim kazandırmakta, kararlarda bütünlüğü sağlamaktadır. Üniversitelerin misyon ifadeleri üzerine ulusal ve uluslararası literatürde yer alan çalışmalar oldukça sınırlı sayıdadır. Ülkemizde Güçlü ve Karadağ (2011) tarafından yapılan bir çalışmada ise Quacquarelli Symonds Dünya Üniversiteler Sıralaması çerçevesinde Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin üniversiteleri ile Türk Üniversitelerinin kuruluş amaçları doğrultusunda, genel amaçlar, vizyon ve misyon parametreleri yönünden bir karşılaştırılması yapılmıştır. Adı geçen bu çalışmada AB’ye üye ülkelerin üniversiteleri ile Türkiye’deki üniversitelerin misyon ifadelerinin içerik yönünden farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir. Yapılan literatür taraması sonucunda üniversitelerin misyon ifadelerini oluşturan öğelerin neler olması gerektiği konusunda bir netliğin olmadığı görülmüştür. Ancak bu çalışmada literatürde örgütlerin misyon ifadelerinde bulunması gerektiği konusunda yaygın olarak kabul gören ve bu çalışmada araştırma aracı olan Tablo:1’deki dokuz öğe dikkate alınmıştır. Tablo 1: Misyon İfadelerini Oluşturan Öğeler ÖGELER Cevaplanması Gereken Sorular Müşteriler Örgütün müşterileri kimlerdir? Ürünler/ Hizmetler Örgütün ürünleri veya hizmetleri nelerdir? Pazar Teknoloji Örgüt hangi piyasada veya hangi bölgede rekabet etmektedir? Örgütün temel kaygısı teknoloji midir? Devamlılık, kararlılık Örgüt hedeflerinde kararlı mıdır? Felsefesi Yetkinlik Kamu İmajı Örgütün temel değerleri, inançları, etik öncelikleri nelerdir? Örgütün temel yetkinliği nedir veya rekabet avantajı nedir? Örgüt sosyal konulara duyarlı mı? Çalışanlar Örgüt çalışanlarına değer veriyor mu? KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 414 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Kaynak: Pearce ve David, 1987. Misyon içeriğindeki bazı bileşenlerin, diğerlerine göre daha fazla davranışsal etkiye sahip olduğu ve çalışanları güdülemek suretiyle, örgüt performansını geliştirdiği görülmüştür (Bekaroğlu & Gemlik 2008). Çünkü misyon kurumlar için bir ilham kaynağıdır ve kurumun tanıtımında oldukça önemli yere sahiptir. III. ARAŞTIRMA 3.1. Araştırmanın Amacı ve Hipotezlerin Geliştirilmesi Bu araştırmanın temel amacı, üniversitelerin mülkiyet yapısına göre misyon ifadelerinde kullanılan ögelerin değişiklik gösterip göstermediğini ve devlet / vakıf üniversitesi olma durumuna göre bu ögelerden hangilerinin daha sık kullanıldığının belirlenmesidir.Bu bağlamda her bir üniversitenin misyon ifadelerinde kullanılması gereken ögelerin ne kadarını içerip içermediği tespit edilerek aşağıdaki hipotezler test edilecektir. Hipotez 1: Üniversitelerin misyon ifadelerini oluşturan ögelerin kullanımında farklılık vardır. Hipotez 2: Üniversitelerin devlet ya da vakıf üniversitesi olma durumuna göre misyon ifadelerini oluşturan ögelerin kullanımında farklılık vardır. 3.2. Araştırmanın Kapsamı Çalışmanın evrenini Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversiteleri oluşturmaktadır. 2006 yılı ve sonrasında kurulan üniversiteler yapılanmasını henüz tamamlamadığı için çalışma dışında bırakılmış ve çalışmada 2006 yılı öncesinde kurulan 77 devlet ve vakıf üniversitesinden amaçlı örnekleme çeşitlerinden gelişigüzel örnekleme yöntemi ile 14 devlet, 10 vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 24 üniversite örnekleme seçilmiştir. Verilerin Çözümlenmesi Araştırmanın hipotezlerini analiz edebilmek için, yazılanların veya söylenenlerin sistematik hale getirilerek hangi sıklıkta olduğunu tespit etmek amacıyla kullanılan nitel araştırma yöntemi olan içerik analizi (Hepkul,2002) kullanılmıştır. Bu bağlamda üniversitelerin misyon ifadelerini analiz etmek için ilk olarak her bir üniversitenin internet adreslerinden misyon ifadeleri elde edilmiştir. Daha sonra üç araştırmacı tarafından misyon ifadeleri içerik analizi yöntemiyle Tablo:1’de verilen dokuz ögeye göre irdelenmiştir. Misyon cümleleri belirtilen öğeleri içermiyorsa “1” içeriyorsa “2” kodlaması yapılarak her üç araştırmacının birbirinden bağımsız olarak yaptıkları analiz karşılaştırılmıştır. Ortaya çıkan farklılıklar karşılıklı tartışmalar sonucunda giderilerek içerik analizi sonuçlandırılmıştır. İçerik analizinden sonra hipotezlerin analizi gerçekleştirilmiştir. 3.3. 3.4. Bulgular Hipotezlerin analizinden önce misyon ifadelerinin içerik analizi sonucunda devlet ve vakıf üniversitelerinin misyon ifadelerinde aynı anda kaç öğenin kullanıldığını gösteren tanımlayıcı bilgilere ait frekans dağılımı Tablo 2’ de gösterilmiştir. Tablo: 2 incelendiğinde şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır: • Devlet üniversitelerinin % 21,4’ü vakıf üniversitelerinin ise %30’u misyon ifadelerinde dokuz ögenin tamamını bir arada kullanmaktadırlar. • Devlet üniversitelerinin %35,7’si misyon ifadelerinde 5 ögeye yer verirken; vakıf üniversitelerinin %50’sinde 6 öge kullanılmaktadır. 415 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research • Devlet üniversitelerinin %21,4’ü misyon ifadelerinde yalnızca 2 ögeye yer verirken vakıf üniversitelerinin misyon ifadelerinde en az 5 ögeye (%20) yer verilmektedir. Tablo 2: Misyon İfadelerinde Ögelerin Aynı Anda Kullanılma Durumuna Göre Dağılımı Kullanılan Öge sayısı 1 öge 2 öge 3 öge 4 öge 5 öge 6 öge 7 öge 8 öge 9 öge Toplam Devlet n 0 3 3 0 5 0 0 0 3 14 Üniversiteler Vakıf % n ,0 0 21,4 0 21,4 0 ,0 0 2 35,7 ,0 5 ,0 0 ,0 0 21,4 3 100,0 10 % ,0 ,0 ,0 ,0 20,0 50,0 ,0 ,0 30,0 100,0 Toplam n % 0 ,0 3 12,5 3 12,5 0 ,0 7 29,2 5 20,8 0 ,0 0 ,0 6 25,0 24 100,0 Genel olarak üniversiteler misyon ifadelerinde çoğunlukla beş ya da altı ögeyi bir arada kullanırken her dört üniversiteden biri de misyon ifadelerinde Pearce ve David (1987) tarafından tanımlanan dokuz ögenin (müşteriler, ürün, pazar, teknoloji, süreklilik, felsefe, yetkinlik, kamu imajı ve çalışanlar) tamamını kullanmaktadır. Birinci hipotezin analizi için frekans dağılımı ve veriler sınıflandırıldığında frekans dağılımının kategorilere dengeli veya eşit ihtimalle dağılıp dağılmadığını test etmek amacıyla kullanılan non-parametrik ki-kare testinden yararlanılmıştır. Ki-kare analiz yöntemi, sadece ilişkilerin saptanmasında değil, aynı zamanda değişkenler arasındaki farklılıkların belirlenmesinde de kullanılmaktadır. Ki-kare analiz yöntemi frekans dağılımları üzerinden işlem yapan bir analiz yöntemidir. İki değişkenin birbirlerinden bağımsız olması aralarında bir ilişkinin bulunmadığı anlamına gelir. Ki-kare analizlerinde H0 hipotezi “benzerlik/farklılık yoktur şeklinde oluşturulur” (www.istatistikanaliz.com/kikare_analiz_testi.asp, erişim: 23.08.2012). Bunun için misyon ifadelerini oluşturan her bir ögenin kullanılıp kullanılmadığına göre frekans dağılımı çıkarılmıştır. Daha sonra her bir öge için ayrı ayrı ki-kare analizi uygulanmıştır. Misyon ifadelerini oluşturan her bir öge için işlem tekrarlanarak ögelerin ki-kare testinin sonuçları Tablo:3’te sunulmuştur. Elde edilen verilere göre çalışmanın birinci hipotezi “üniversitelerin misyon ifadelerini oluşturan ögelerin kullanımında farklılık vardır” kısmen doğrulanmaktadır. Ki- kare testine göre misyon ifadelerinde Pazar, Felsefe, Yetkinlik ve Kamu İmajı üniversiteler arasında farklı şekilde kullanılırken, Müşteriler, Ürün, Teknoloji, Kararlılık ve Çalışanlar ögelerinin kullanımında üniversiteler arasında önemli bir farklılık yoktur. Üniversitelerin büyük bir çoğunluğunun (%95,8) misyon ifadelerinde sunmuş oldukları hizmetlere ilişkin açıklamalara yer verdiği ancak kararlılık ve çalışanlar konusunda çok az üniversitenin misyon ifadelerinde bu ögeleri kullandıkları düşünülebilir (Tablo:3). KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 416 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 3: Misyon İfadelerini Oluşturan Ögelerin Tipleri ve Ögelerin Kullanımı Arasındaki İlişki Öğeleri Misyon İfadelerini Kullanan Oluşturan Öğeler Üniversiteler n 20 23 19 10 6 19 15 15 7 Müşteriler Ürün/ Hizmet Pazar* Teknoloji Kararlılık Felsefe* Yetkinlik* Kamu İmajı* Çalışanlar p < 0.05 % 83,3 95,8 79,2 41,7 25,0 79,2 62,5 62,5 29,2 Öğeleri Kullanmayan Üniversiteler n 4 1 5 14 18 5 9 9 17 χ2 % 16,7 4,2 20,8 58,3 75,0 20,8 37,5 37,5 70,8 p 3.429 0.745 4.511 0.960 0.229 4.511 5.531 5.531 0.006 0.064 0.388 0.034 0.327 0.633 0.034 0.019 0.019 0.939 İkinci hipotezin analizi için üniversitelerin sahiplik (mülkiyet) yapısına göre misyon ögelerini kullanma durumlarının değerlendirildiği çapraz tablo oluşturularak non-parametrik ki-kare testi yapılmıştır (Tablo:4). Bu hesaplamada kullanılan ki-kare analizinde “iki değişkenli dört gözlü ki-kare” testi kullanılmıştır. Bunun için ilk olarak her bir misyon ifadesinin üniversite türüne göre kullanılıp kullanılmadığını test etmek amacıyla frekans dağılımlarından oluşan çapraz tablolar oluşturularak ki-kare testine ön hazırlık yapılmıştır. Daha sonra ki-kare testi uygulanmıştır. Test sonucunda elde edilen misyon ögelerinin üniversite türlerine göre kullanılma durumları şu şekildedir: Tablo 4: Mülkiyet Yapısına Göre Misyon İfadelerini Oluşturan Öğeler ve Öğelerin Kullanımı Arasındaki İlişki Ögeleri Ögeleri Ögeleri Ögeleri Kullanan Kullanmayan Kullanan Kullanmayan Devlet Devlet Vakıf Vakıf Ögeler χ2 p Üniversiteleri Üniversiteleri Üniversiteleri Üniversiteleri n % n % n % n % 4 28.6 0 .0 3.429 0.064 71.4 10 100 Müşteriler 10 1 7.1 0 .0 0.745 0.388 13 92.9 10 100 Ürün 9 64.3 5 35.7 0 .0 4.511 0.034 10 100 Pazar* 7 50 3 30 0.960 0.327 50 7 70 Teknoloji 7 21.4 3 30 0.229 0.633 11 78.6 7 70 Kararlılık 3 5 35.7 0 .0 4.511 0.034 9 64.3 10 100 Felsefe* 42.9 8 57.1 1 10 5.531 0.019 9 90 Yetkinlik* 6 Kamu İmajı* Çalışanlar 6 42.9 8 57.1 9 90 1 10 5.531 0.019 4 28.6 10 71.4 3 30 7 70 0.006 0.939 Ki-kare testi sonucuna göre üniversitelerin misyon ifadelerinde beş ögenin (müşteriler, ürün, teknoloji, kararlılık ve çalışanlar) kullanımının benzerlik gösterdiği elde edilmiştir. Devlet ve vakıf üniversiteleri arasında farklılaşan misyon ögeleri ise; Pazar, felsefe, yetkinlik 417 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ve kamu imajıdır. Tablo:4 daha ayrıntılı olarak incelendiğinde devlet üniversitelerinin misyon ifadelerinde en çok yer verdikleri öge (%92.9) ürün ve hizmetlerdir. Ürün ögesini sırasıyla müşteriler ve felsefe ögesi izlemektedir. Vakıf üniversitelerinde ise en çok tercih edilen ögeler; Pazar, ürün, müşteriler, felsefe, yetkinlik ve kamu imajıdır. Bu durumda vakıf üniversitelerinin misyon ifadelerinin hazırlanmasında literatüre daha uygun hareket ettikleri düşünülebilir. IV. SONUÇ Bu çalışma, üniversitelerin misyon ifadelerindeki yer verdikleri öğeleri tanımlayarak bu ifadelerin mülkiyet yapısına göre benzerlik gösterip göstermediğini irdelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Genel olarak üniversitelerin misyon ifadelerinde ürün, müşteriler, Pazar ve felsefe ögelerine daha çok yer verildiği görülmektedir. Mülkiyet açısından bakıldığında devlet üniversitelerinde ürün ve müşteriler ögeleri daha çok tercih edilirken vakıf üniversitelerinde ise dokuz ögeden altısının (Pazar, ürün, müşteriler, felsefe, yetkinlik ve kamu imajı) sıklıkla ifade edildiği gözlenmektedir. Bu durum vakıf üniversitelerinin yapı ve işleyişleri gereği daha rekabetçi ortamda kâr odaklı çalışmaları nedeniyle açıklanabilir. Ancak yine de gerek devlet üniversitelerinde gerekse vakıf üniversitelerinde Kararlılık (süreklilik) ve özellikle de üniversitelerin olmazsa olmaz unsuru olan çalışanlar (öğretim üyeleri / akademisyenler) ögeleri misyon ifadelerinde yeterince temsil edilmemektedir. Öneriler: Özellikle devlet üniversitelerinde misyon ifadelerinin yükseköğretim alanının normlarına göre yeniden tasarlanması gerekmektedir. Bu çalışmada misyon ifadelerinin birbirinden çok farklı olmadığı görülmüştür. Misyon ifadeleri özellikle 3 ya da 5 öge etrafında odaklanarak birbirinin taklidinden öteye gitmemektedir. Misyon ifadelerinde bulunması gereken özelliklerden biri misyonun kuruma özgü ve özel olmasıdır. Dolayısıyla misyon ifadelerinde üniversitelerin kurumlarına özgü özelliklerine odaklanmaları gereği ortaya çıkmaktadır. Yine misyon ifadelerinde bulunması gereken bir diğer özellik misyonun kurumda görev yapan çalışanların tümüyle ilgili olmasıdır. Çünkü, misyon ifadelerinin oluşturulmasındaki katılım düzeyi bunların beklenen faydalarını etkileyecektir. Misyon ifadelerini tasarlamak için ne kadar çok katılım sağlanırsa insan kaynaklarının performansı ve farkındalığı da o derece yüksek olacaktır. Ancak çalışmada elde edilen verilere göre devlet ve vakıf üniversitelerinin misyon ifadelerini oluşturmadaki katılım düzeylerinin ve farkındalıklarının düşük olduğu ileri sürülebilir. Bu nedenle üniversitelerin misyon ifadelerinde yükseköğretim kurumlarının hizmetlerinden yararlananlar (müşteriler) kadar bu kurumlarda hizmet sunanların da (çalışanlar) yer alması gerektiği düşünülmektedir. Son olarak özellikle devlet üniversitelerinin misyonları incelendiğinde “yetkin bireyler yetiştirmek”, “topluma faydalı bireyler yetiştirmek” gibi misyonların ön plana çıktığı ve bu misyonların üniversitelerin temel misyonu olan bilgi üretmek, toplumda paylaşıma açmak, katma değer üretmek ve toplumsal sorumlulukları yerine getirmek gibi temel misyonlardan uzak olduğu görülmektedir. Bu nedenle özellikle günümüz küreselleşen dünyasında yükseköğretim kurumları yeniden yapılandırılırken devlet üniversitelerimiz de akademik çalışmaları dikkate alarak misyon ifadelerini yeniden tasarlamalıdırlar. Üniversiteler, yükseköğretim öğrencilerine en iyi eğitim fırsatı ve imkânı sunmanın yanı sıra disiplinler arası yaklaşımın benimsendiği, toplumsal sorunların ele alındığı kurumlardır (Gür, 2003). Üniversitelerden yeni bilgiler üretme, toplumda paylaşıma açma, çeşitli toplumsal sorunlara çözüm üretme amaçlarına yoğunlaşmaları beklenilmektedir (Marangoz, 2004). Bu açıdan bakıldığında Türkiye’deki üniversitelerin de yükseköğretim kurumlarının KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 418 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research yeniden yapılandığı bu süreçte gerçekleştirecekleri temel faaliyetleri ve bu faaliyetlere rehberlik edecek temel değerlerin belirlenebilmesi amacıyla vizyon ve misyonlarını tanımlamaları beklenilmektedir. KAYNAKÇA Acuner, T. ve Genç, K. Y. (2007) “KOBİ’lerin Stratejik Yönelimlerinin İncelenmesi”, 4. KOBİ’ler ve Verimlilik Kongresi Kongre Kitabı, İstanbul Kültür Üniversitesi, İstanbul. Albert, S., and Whetten, D. A. (1985). “Organizational Identity”. in L. L. Cummings and B. M. Staw (Eds.), Research in Organizational Behavior, 7, JAI Press: 263-295, Greenwich, CT. Barca, M. ve Yıldırım, M. (2003). “Vizyon ve Misyon Bildirgeleri Sektörel Rekabet Dayanaklarını Ne Ölçüde Yansıtmaktadır?”, 11. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Afyon. Bart, C. K. (2001). “Exploring the Application of Mission Statements in the World Wide Web”, Internet Research, 11(4): 360-368. Bekaroğlu, Ş. B. ve Gemlik H. N. (2003). “İstanbul’daki Özel Hastanelerin Web Siteleri Yoluyla Misyon İletişimi Gerçekleştirme Düzeylerini Ölçmeye Yönelik Araştırma”, Modern Hastane Yönetimi Dergisi, 7(1), Ocak, Şubat, Mart 2003: 6-13 Bolon, D. S. (2005). “Comparing Mission Statement Content in For-Profit and Not-For-Profit Hospitals: Does Mission really Matter?”, Hospital Topics, 83 (4): 2-9. Coşkun, R. ve Geyik M. (2004). “Küresel Firmaların Misyon İfadeleri Yerelliğe Ne Kadar Vurgu Yapıyor?”, 12. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Bursa. Çomaklı, Ş. E., Ekici, K. H. ve Şahin, T.Z. (2007). Geleceği Planlamada Stratejik Yönetim, A-C Yayınevi: Ankara. Çuhadar, T. ve Özmen, H. İ. (2008). “Mission Statement Institutional Family Business: A Content Analysis”, First International Conference On Management and Economics, Epoka University, Albania. Dinçer, Ö. (1996). Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Beta Yayınları: İstanbul, Yayın No: 659 Doğan, S. (2000). “İşletmelerde Vizyon ve Misyon Bildiri Geliştirme ve Önemi”, 8. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F. : Kayseri. Güçlü,N. ve Karadağ, N. (2011). “Türkiye ve AB Ülkeleri Yükseköğretim Kurumlarının Kuruluş Amaçları Doğrultusunda Genel Amaç, Vizyon ve Misyonlarının Karşılaştırılması”, Uluslararası Yükseköğretim Kongresi-Yeni Yönelişler ve Sorunlar (UYK-2011) : İstanbul, 1.Cilt, Bölüm VII, syf.667-677. 419 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Gür, T. (2003). Araştırma ve Eğitimde Disiplinler Arasılık, Babüroğlu, O. (Ed.). Eğitimin Geleceği: Üniversitelerin ve Eğitimin Değişen Paradigması, Sabancı Üniversitesi Yayınları: İstanbul. Hepkul, A. (2002). “Bir Sosyal Bilim Araştırma Yöntemi Olarak İçerik Analizi”, Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi: Eskişehir, 18(1-2): 1-12. Karabulut Temel, E. (2007). “Büyük İşletmelerin Misyon ve Vizyon İfadelerinin İçerikleri Bakımından İncelenmesi”, 15. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Sakarya Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi: Sakarya, 486- 492. Koçel, T. (2003). İşletme Yöneticiliği, 9. Bası, Beta: İstanbul. Köseoğlu, M. A. (2008). “İşletmeler Var Olma Sebeplerini Nasıl İfade Ederler?: KOBİ’ lerin Misyon İfadeleri Üzerine Bir Araştırma”, Celal Bayar Üniversitesi İİBF Yönetim ve Ekonomi Dergisi: Manisa, 15(2): 89-97. Köseoğlu, M. A. ve Karabulut Temel, E. (2008), “Sektörlere Göre Misyon İfadelerinde Kullanılan Öğelerdeki Farklılaşmalar: İMKB Şirketleri Üzerine Bir Araştırma”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 9(2): 71-88. Kwiek, M. (2002). Yükseköğretimi Yeniden Düşünürken Yeni Bir Paradigma Olarak Küreselleşme: Gelecek İçin Göstergeler. (Çeviren: Emrah Akbaş), Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 2 (1), 132–154. Marangoz, C. (2004). Çağdaş Üniversite Üzerine Düşünceler, Ed: Aktan, C.C. Nasıl Bir Üniversite. Değişim Yayınları : İstanbul. Özdemir, A. Z. Ö. (2005). “İşletmelerin Vizyon ve Misyon İadelerindeki Eşbiçimlilik”, 13.Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Marmara Üniversitesi, İstanbul: 435-436. Pearce, J. and David, F. (1987). “Corporate Mission Statement: The Bottom Line”, Executive, 1(2): 109-116. Türk Dil Kurumu (1992). Türkçe Sözlük, İstanbul, Cilt:2. UNESCO (2000). Yirmi Birinci Yüzyılda Yükseköğretim, Vizyon ve Eylem, (Çeviren:Gülsüm Baskan), Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, Yıl: 6, Sayı: 22, s: 167-189. Ülgen H. ve Mirze, S. K., (2007) İşletmelerde Stratejik Yönetim, 4. Bası, Arıkan Yayınları: İstanbul. İnternet Kaynakçası: www.istatistikanaliz.com/ki-kare_analiz_testi.asp, erişim: 23.08.2012. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 420 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN FENE KARŞI TUTUMLARINDA KAVRAM HARİTASI TEKNİĞİ VE CİNSİYET ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI INVESTIGATION OF THE EFFECTIVENESS OF CONCEPT MAPPING TECHNIQUE AND GENDER DIFFERENCE ON SECONDARY STUDENTS’ ATTITUDE TOWARD SCIENCE Emel KILIÇ Milli Eğitim Bakanlığı Şehit Savaş Bıyıklı Ortaokulu, Fen ve Teknoloji Öğretmeni, TÜRKİYE [email protected] Mustafa SARIKAYA Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Fen Bilgisi Eğitimi ABD, TÜRKİYE [email protected] ÖZET Bu çalışmanın amacı, yedinci sınıf öğrencilerinin fene karşı tutumları üzerine fen öğretiminde kavram haritası tekniğini kullanmanın ve cinsiyet farkının etkilerini araştırmaktır. Araştırma, öntest-sontest kontrol gruplu deneysel bir çalışmadır. Araştırmanın örneklemi, toplam 36 yedinci sınıf öğrencisinden (Deney: n = 18, 8 kız ve 10 erkek; Kontrol: n = 18, 10 kız ve 8 erkek) meydana gelmiştir. Kontrol grubundaki öğrenciler ile dersler geleneksel öğretim yöntemi ile işlenirken, deney grubunda kavram haritası tekniğine göre hazırlanmış öğretim etkinlikleri ile sunulmuştur. Araştırmanın verileri, Fene Karşı Tutum Testi (FKTT) ile toplanmıştır. FKTT, her iki gruba da öntest ve sontest olarak uygulanmıştır. Araştırmanın hipotezleri, .05 anlamlılık düzeyinde SPSS 10.0 programı kullanılarak ilişkisiz örneklemler için t-testi ile test edilmiştir. T-testi sonuçları, hem deney ve kontrol gruplarının ve hem de kız ve erkek öğrenci gruplarının öntest ortalamaları bakımından denk olduğuna işaret etmiştir. Yine t-testi sonuçları, deney ve kontrol gruplarının FKTT sontest ortalamaları arasında deney grubu lehine anlamlı fark olduğunu gösterirken, kız ve erkek öğrenci gruplarının ortalamaları arasında anlamlı bir farkın olmadığını göstermiştir. Araştırmanın sonuçları ışığında, fen derslerinin kavram haritası tekniğine göre işlenmesinin öğrencilerin fene karşı tutumları üzerinde olumlu etkilere sahip olduğu, cinsiyet farkının fene karşı tutumda önemli olmadığı bulunmuştur. Eğitimsel bir çıkarım olarak, başarılı bir fen eğitimi için, fen öğretmenlerinin ve fen programı geliştiricilerinin kavram haritası temelli öğrenmeyi dikkate almalarının yerinde olacağı sonucuna varılmıştır. Anahtar Sözcükler: Tutum, kavram haritası, ilköğretim, cinsiyet, fen eğitimi, geleneksel öğretim. ABSTRACT The purpose of this study is to investigate the effects of gender and concept mapping technique on grade seven students’ attitude toward science. The study is an experimental study with pretest-posttest control group. The Sample consists of 36 students (experimental: n = 18, 8 girls and 10 boys; control: n = 18, 10 girls and 8 boys). While the lessons were taught using the traditional teaching method with control group students, in the experiment group, the lesson was taught using concept mapping technique.The data was collected using Attitude toward Science Scale (ASS). The ASS was applied as both pretest and posttest to the groups. The hypotheses were analyzed with SPSS 10.0 software using independent Samples for t-test at a .05 level of significance. The ttest results indicated that both experimental and control groups, and both girls and boys were equivalent in terms of means of the pretests on the ASS. While the t-test results showed that there were significant differences between ASS posttest means of experiment and control groups in favourite of the experimental, it indicated that 421 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research there was no significant different between girls’ and boys’ ASS posttest means. In the light of these results, it is found that the fact that science topics are presented using concept map has positive effects on student attitude. In addition, gender difference has no impact on attitude toward science. As an educational inference, it is attained that science teachers and science program developers should favour concept map-based learning for students’ positive attitude toward science. Key Words: Attitude, concept maps, elementary education, gender, science education, traditional teaching. BÖLÜM I GİRİŞ 1.1. Problem Durumu Bilgi ve teknoloji çağının yaşandığı günümüzde her alanda meydana gelen değişim yaşamımızı da değiştirmektedir. Bu hızlı gelişme ve bunun beraberinde getirdiği değişim hiç şüphe yok ki gelecekte de sürecektir. Bu durumun farkında olan ülkeler, değişen dünyaya ayak uydurabilmenin tek yolu olan eğitime yatırım yapmaktadır. Çünkü bir toplumda eğitimin en genel amacı, o toplumun bireylerini topluma faydalı hale getirmektir (Küçükahmet, 1999). Fen eğitimiyle, bireylerin bilimsel düşünme, problem çözme gibi bilişsel süreç becerilerinin gelişimine yönelik yeteneklerinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır (Sökmen ve Bayram, 1999). Hedeflenen bu amaçlar anlamlı ve kalıcı öğrenme ile gerçekleştirilebilir. Anlamlı ve kalıcı öğrenme ise etkili yöntem ve tekniklerle kavramlar ve kavramlar arası ilişkilerin gösterilmesiyle sağlanabilmektedir. Yerleşim yerlerinin ve aralarındaki iletişimin insanlık için önemi ne ise; kavramların da zihnimizdeki konumları ve doğru öğrenilmesi bundan daha önemlidir (Demirkuş, 2006). Öğrencilere bilgi aktarışı için öğretim yöntem ve tekniklerinin doğru seçilip başarılı bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Fen bilimleri öğretiminde, öğretmen, öğrenci ve içeriğe bağlı olarak çok çeşitli yöntem ve teknikler kullanılabilmektedir. Özellikle son yıllarda anlamlı ve kalıcı öğrenmeyi sağlamak ve kavram yanılgılarını ortadan kaldırmak için birçok yeni yöntem ve teknik geliştirilmiştir. Bunlardan biri de kavram haritalarıdır. Anlamlı öğrenmede kavramlar arası ilişkilerin önemi ve bu ilişkiyi kurmada kavram haritalarının faydaları açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Kavram haritası, kavramlar arasındaki ilişkinin grafiksel bir yolla ortaya konması; yani bir yol haritasıdır. Bu kapsamda, bu çalışmada fen öğretiminde kavram haritası tekniğinin ve cinsiyetin etkileri öğrencilerin fene karşı tutumları açısından araştırılmıştır. 1.2. Problem cümlesi Araştırmanın amacının gerçekleştirilmesi için, çalışma iki temel problem cümlesi üzerine kurulmuştur. Bu temel problem cümleleri aşağıda ifade edilmiştir: 1. Yedinci sınıf öğrencilerinin fene karşı tutumlarına, geleneksel öğretim yöntemine kıyasla kavram haritası tekniğinin etkileri var mıdır? 2. Yedinci sınıf öğrencilerinin fene karşı tutumlarına cinsiyet farkının etkileri var mıdır? KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 422 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 1.3. Alt Problemler Bu iki ana problem cümlesi çerçevesinde, altı alt problem araştırılmıştır. Bu alt problemler aşağıda ifade edildiği gibidir: 1. Deney ve kontrol gruplarının Fene Karşı Tutum Testi (FKTT) öntest ortalamaları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 2. Deney ve kontrol gruplarının FKTT sontest ortalamaları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 3. Deney grubunun FKTT öntest ortalaması ile sontest ortalaması arasında anlamlı bir fark var mıdır? 4. Kontrol grubunun FKTT öntest ortalaması ile sontest ortalaması arasında anlamlı bir fark var mıdır? 5. Kız ve erkek öğrenci gruplarının FKTT öntest ortalamaları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 6. Kız ve erkek öğrencilerin gruplarının FKTT sontest ortalamaları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 1.4. Araştırmanın Amacı Bu Çalışmanın İki Temel Amacı Vardır: Bunlardan Birincisi, Yedinci Sınıf Öğrencilerinin Fene Karşı Tutumlarına, Geleneksel Öğretim Yöntemine Kıyasla Kavram Haritası Tekniğinin Etkilerinin Araştırılmasıdır. İkincisi İse, Yine Yedinci Sınıf Öğrencilerinin Fene Karşı Tutumlarına Cinsiyet Farkının Etkilerinin Araştırılmasıdır. 1.5. Araştırmanın Önemi Konularını hayattan almasına rağmen fen dersleri boş, anlamsız, ezber dersleri olmaktan ileri gidememekte, gençlerimiz bu derslerde başarısız olmakta (Demirci, 1993), sınıflar ilerledikçe fen derslerine karşı tutum puanları düşmektedir (Baykul, 1990). Kavram haritaları öğrenciler için öğrenilmesi zor gelen konuları zevkli hale getirir. Bu açıdan kavram haritalarının “Yaşamımızdaki Elektrik ünitesinin” öğretiminde öğrenmeöğretme sürecine etkisine bakılması önem arz etmektedir. İlköğretim yedinci sınıf öğrencilerinin fene karşı tutumlarına, geleneksel öğretim yöntemine kıyasla kavram haritası tekniğinin etkisi ve cinsiyet farkının etkisinin incelendiği bu araştırma ile sağlanan verilerin, gelecek dönemlerde fen eğitimi için yeni yol ve yöntemler geliştirecek fen eğitimcileri ve konuya ilgi duyanlar için önemli bir kaynak olduğunu söylemek mümkündür. BÖLÜM II YÖNTEM 2.1. Araştırmanın Modeli Araştırma öntest-sontest kontrol gruplu deneysel desen modeline göre tasarlanmıştır. Araştırmanın deneysel deseni, ayrıntılı bir şekilde Tablo 2.1.’ de gösterilmiştir. 423 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 2.1. Araştırmanın Ayrıntılı Deneysel Deseni Grup Öntest İşlem Sontest Deney Fene Karşı Tutum Testi (FKTT) Kavram Haritası Tekniği FKTT Kontrol Fene Karşı Tutum Testi (FKTT) Geleneksel Öğrenme FKTT 2.2. Veri toplama Bu çalışma, 2008–2009 eğitim–öğretim yılının ikinci döneminde Yozgat ilinin Saraykent İlçesinde bulunan bir İlköğretim Okulu’ nda 7. sınıfta öğrenim gören 36 öğrenciyle haftada 4 ders saati olmak üzere 4 hafta boyunca yürütülmüştür. Deney grubunda kavram haritaları yöntemine göre hazırlanan öğretim etkinlikleri ile kontrol grubunda ise geleneksel öğretim yöntemine göre hazırlanan öğretim etkinlikleriyle dersler işlenmiştir. Her iki gruptaki dersler araştırmacı tarafından yürütülmüştür. Uygulama sonunda deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin fene karşı tutumları üzerine kullanılan öğretim yöntemlerinin etkisini belirlemek için Fene Karşı Tutum Testi (FKTT) öntest ve sontest olarak uygulanmıştır. 2.3. Verilerin Analizi Çalışmanın verileri, SPSS (Statistical Package for the Social Sciences) programı ile analiz edilmiştir. Bu çalışmada gerek grup bağımsız değişkeni ve gerekse cinsiyet bağımsız değişkeni iki seviyeden (deney ve kontrol; kız ve erkek) meydana gelmektedir. Bu nedenle, iki grubun ortalamalarının karşılaştırıldığı hipotez testlerinde Fene Karşı Tutum Testi (FKTT) öntest ve sontest verileri ilişkilisiz örneklem t-testi ile analiz edilmiştir. Aynı bir grubun farklı iki test ortalamalarının karşılaştırıldığı durumlarda ise, ilişkili örneklem t-test kullanılmıştır. Ayrıca, bağımsız değişkenin etkisini ifade etmek için “etki büyüklüğü” ve null hipotezinin reddindeki doğru karar olasılığını ifade etmek için “istatistiksel güç” kavramlarına yer verilmiştir. Hipotez testinde anlamlılık düzeyi, geleneksel olarak sıkça kullanılan α = .05 alınmıştır. BÖLÜM III BULGULAR VE YORUMLAR Araştırmada, ilköğretim 7. sınıf öğrencilerinin fene karşı tutumları üzerine geleneksel öğretim yöntemine kıyasla kavram haritası tekniğinin etkisini belirlemek için uygulanan testlerden elde edilen veriler SPSS 10.0 (Statistical Package for Social Science) programı ile analiz edilmiştir. 3.1. Deneysel Çalışma Verileri Deney ve kontrol grupları öğrencilerine ait Fene Karşı Tutum Testi (FKTT) sonuçları Tablo 3.1. ve Tablo 3.2.’de verilmiştir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 424 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 3.1. Deney Grubundaki Öğrencilere Ait Tüm Test Puanları Öğrenci Öntutum Sontutum 1 81 94 2 78 94 3 64 76 4 71 91 5 58 82 6 69 80 7 73 83 8 73 86 9 82 86 10 79 91 11 82 96 12 80 90 13 75 87 14 82 90 15 69 83 16 87 95 17 74 84 18 72 98 Ortalama 74,9 88,1 Tablo 3.2. Kontrol Grubundaki Öğrencilere Ait Tüm Test Puanları Öğrenci Öntutum Sontutum 1 65 77 2 62 73 3 74 74 4 65 76 5 82 84 6 83 86 7 82 86 8 76 77 9 80 83 10 79 84 11 79 84 12 81 85 13 73 78 14 69 72 15 70 78 16 52 63 17 70 78 18 82 84 Ortalama 73,5 79 425 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 3.2. Sonuçlar Araştırmanın iki bağımsız değişkeni bulunmaktadır. Bunlar işlem (deney ve kontrol grupları) ve cinsiyet (kız ve erkek öğrenci grupları) tir. Burada hipotez testlerine geçmeden önce, işlem grupları ve cinsiyet grupları başına verilerin normal dağılım gösterip göstermedikleri araştırılmıştır. Deney ve kontrol grupları başına FKTT öntest, FKTT sontesti normal dağılım analiz sonuçları Tablo 3.3.’de verilmiştir. Tablo 3.3. Deney ve kontrol gruplarının FKTT Öntest, FKTT Sontestinin bazı parametreler temelinde analiz sonuçları Grup Deney Kontrol Parametre n M SEM Medyan Mod SD S2 Çarpıklık Basıklık Ranj Minimum Maksimum n M SEM Medyan Mod SD S2 Çarpıklık Basıklık Ranj Minimum Maksimum FKTT Öntest 18 74.94 1.71 74.50 82 7.25 52.53 -0.60 0.35 29 58 87 18 73.56 2.03 75.00 82 8.60 73.91 -0.97 0.61 31 52 83 FKTT Sontest 18 88.11 1.43 88.50 83 6.09 37.05 -0.19 -0.73 22 76 98 18 79.00 1.44 78.00 84 6.12 37.41 -0.97 1.11 23 63 86 Katılımcılardan toplanan puanlar aralık ölçeğindedir. Halbuki aralık ölçeğindeki bir veriler kümesini parametrik testler (t-testi, ANOVA, ANCOVA, ...) ile analiz edebilmek için sağlanması gereken ilk varsayım, grup başına verilerin normal dağılım göstermesidir. Normal dağılımın bazı kriterleri, ortalama, medyan ve modun birbirine eşit (veya yakın) olmasıdır. Tablo 3.3.’den görülebileceği gibi, veri kümelerinin tamamında bu üç değer hemen hemen birbirine çok yakındır. İkinci kriter çarpıklık katsayısı ve basıklık katsayısının sıfıra eşit (veya yakın, -1 ve +1 aralığı kabul edilebilir) olması gereğidir. Tablo 3.3.’den görülebileceği gibi, çarpıklık katsayıları ve basıklık katsayıları da hemen hemen normallik sınırları içinde kalmaktadır. Sonuç olarak bu iki kriter kapsamında verilerin normal dağılım gösterdikleri ve dolayısı ile parametrik testler ile analiz edilebilecekleri söylenebilir. Aslında bir veri kümesinin normal dağılım gösterip göstermediği en güvenilir Kolmogorov-Smirnov ve Shapiro-Wilk testleri ile test edilebilir. Literatüre göre grup başına örneklem büyüklükleri 50 nin altında ise, daha iyimser (liberal) olan Kolmogorov-Smirnov testi yerine daha tutucu (conservative) olan Shapiro-Wilk testi kullanılmaktadır. Bu KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 426 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research araştırmada grup büyüklükleri 18/18 olduğu için normallik varsayımı Shapiro-Wilk testi ile test edilmiştir. Tablo 3.4. Deney ve kontrol gruplarının FKTT Öntest ve FKTT Sontesti KolmogorovSmirnov ve Shapiro-Wilk normallik testi sonuçları Kolmogorov-Smirnov Shapiro-Wilk Test Grup İstatistik df p İstatistik df p Deney 0.11 18 .200 0.96 18 .590 FKTT Öntest Kontrol 0.18 18 .122 0.90 18 .059 Deney 0.12 18 .200 0.97 18 .810 FKTT Sontest Kontrol 0.19 18 .093 0.89 18 .044 Araştırmanın ikinci bağımsız değişkeni cinsiyettir. Kızlar ve erkeklerin FKTT öntest, FKTT sontest normal dağılım analiz sonuçları, Tablo 3.5. ve Tablo 3.6.’da verilmiştir. Tablo 3.5. ve Tablo 3.6.’daki verilerin incelenmesinde görülebileceği gibi, bütün veri kümeleri normal dağılım göstermektedir. Sonuç olarak kız ve erkek öğrenci gruplarının FKTT öntest, FKTT sontest sonuçları da deney ve kontrol gruplarının sonuçları gibi parametrik testler ile en azından normallik varsayımı temelinde analiz edilebilir. Tablo 3.5. Kız ve erkek öğrenci gruplarının FKTT Öntest, FKTT Sontesti bazı parametreler temelinde analiz sonuçları Grup Kız Erkek 427 Parametre FKTT Öntest FKTT Sontest n M SEM Medyan Mod SD S2 Çarpıklık Basıklık Ranj Minimum Maksimum n M SEM Medyan Mod SD S2 Çarpıklık Basıklık Ranj Minimum 18 76.61 1.34 78.50 82 5.68 32.25 -.567 -.998 18 65 83 18 71.89 2.15 73.00 69 9.13 83.40 -.504 -.133 35 52 18 84.94 1.83 85.00 78 7.78 60.53 .018 -.991 26 72 98 18 82.17 1.73 83.00 83 7.33 53.79 -.787 1.738 32 63 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Maksimum 87 95 Tablo 3.6. Kız ve erkek öğrenci gruplarının FKTT Öntest, FKTT Sontesti KolmogorovSmirnov ve Shapiro-Wilk normallik testi sonuçları Kolmogorov-Smirnov Shapiro-Wilk Test Grup İstatistik df p İstatistik df p Kız 0.17 18 .187 0.89 18 .036 FKTT Öntest Erkek 0.12 18 .200 0.97 18 .823 Kız 0.15 18 .200 0.96 18 .565 FKTT Sontest Erkek 0.16 18 .200 0.94 18 .387 Bu çalışmada grup bağımsız değişkeni (deney ve kontrol) ve cinsiyet bağımsız değişkeni (kız ve erkek) iki seviyeden meydana gelmektedir. Bu nedenle her iki bağımsız değişken için de FKTT öntest, FKTT sontesti verileri de ilişkisiz örneklem t-testi ile analiz edilmiştir. Aynı bir grubun iki veri kümesi ortalamaları ise ilişkili örneklem t-testi ile analiz edilmiştir. Araştırmanın hipotezleri null formunda kurulmuştur. İstatistiksel kurallar null hipotezinin test edilmesini gerektirir. 3.2.1. Hipotez 1 Null Hipotezi 1: H01: Deney ve kontrol gruplarının FKTT öntest ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 1, ilişkisiz örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.7.’de verilmiştir. t-testi sonuçları, grupların FKTT öntest ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başaramamıştır, t(34) = 0.524, p = .604, 2p = .017, OP = .113. Etki büyüklüğünün değeri ( 2p = .017) ve istatistiksel gücün değeri (OP = .113) bu kararın verilmesindeki kuvveti ifade etmektedir. Sonuç olarak, deney ve kontrol gruplarının, işlem öncesi fene karşı aynı derecede bir tutum sergiledikleri söylenebilir. Tablo 3.7. Deney ve Kontrol testi sonuçları Grup n M Deney 18 74.94 Kontrol 18 73.56 gruplarının FKTT öntest puanlarının ilişkisiz örneklem tSD 7.25 8.60 df 34 t 0.524 p .604 2p .017 OP .113 3.2.2. Hipotez 2 Null Hipotezi 2: H02: Deney ve kontrol gruplarının FKTT sontest ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 2, ilişkisiz örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.8.’de verilmiştir. t-testi sonuçları, grupların FKTT sontest ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başarabilmiştir, t(34) = 4.48, p = .000, 2p = .433, OP = .998. Deney grubunun ortalaması (M = 88.11), kontrol grubunun ortalamasından (M = 79.00) daha büyük olduğundan kavram haritası tekniği kullanılarak yapılan fen öğretiminin geleneksel öğretim yöntemine göre, öğrencilerin fene karşı olumlu tutum geliştirmelerinde daha başarılı olduğu KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 428 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research söylenebilir. Yani, deneysel işlemin, öğrencilerin feni öğrenmelerinde olduğu gibi, fene karşı olumlu tutum geliştirmelerinde de etkili olduğu ifade edilebilir. İstatistikte bir işlemin etkisinin derecesi, kuvveti etki büyüklüğü ve istatistiksel güç ile sayısallaştırılmaktadır. Tablo 3.8.’de görüldüğü gibi, etki büyüklüğü eta-karenin değeri .433 dür. Bunun anlamı, işlem bağımsız değişkeni, FKTT sontest puanları değişkenliğinin %43.3 ünü açıklamaktadır. Literatüre göre, .14 ün üzerindeki etki büyüklüğü büyük bir etkiyi tanımlamaktadır. Bu sonuca göre, işlem büyük bir etkiye sebep olmuştur. İşlemin kuvvetini ifade eden diğer büyüklük istatistiksel gücün değeri .998 dir. Bunun anlamı, grupların FKTT sontest ortalamalarının eşitliği null hipotezini reddetme olasılığının %99.8, reddedememe olasılığının ise sadece %0.2 olduğudur. Literatüre göre, .80 lik bir istatistiksel güç null hipotezini reddetmek için kuvvetli bir kanıttır. Deneysel işlem, öğrencilerin fene karşı olumlu tutum geliştirmelerinde etkili olmuştur. Tablo 3.8. Deney ve kontrol gruplarının FKTT sontest puanlarının ilişkisiz örneklem ttesti sonuçları Grup n M SD df t p OP 2p Deney Kontrol 18 18 88.11 79.00 6.09 6.12 34 4.48 .000 .433 .998 3.2.3. Hipotez 3 Null Hipotezi 3: H03: Deney grubunun FKTT öntest ortalaması ile sontest ortalaması arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 3, ilişkili örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.9.’da verilmiştir. t-testi sonuçları, grubun FKTT öntest ve sontest ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başarabilmiştir, t(17) = -10.15, p = .000, 2p = .858. Sontest ortalaması (M = 88.11), öntest ortalamasından (M = 74.94) daha büyük olduğundan, kavram haritası tekniği kullanılarak yapılan fen öğretiminin öğrencilerin fene karşı olumlu tutum geliştirmeleri konusunda mutlak bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Yani, deneysel işlem, öğrencilerin fene karşı önceki tavırlarına göre feni daha çok sevmeleri, ondan korkmamaları yönünde etkili olmuştur. Ayrıca, t-testi işlem için .858 gibi büyük bir etki büyüklüğünü hesaplamıştır. Bu değer, oldukça büyük bir değerdir ve işlemin deney grubunun FKTT puanları değişkenliğinin %85.8 ini açıkladığını göstermektedir. Sonuç olarak kavram haritası tekniği ile fen öğretimi, öğrencilerin akademik başarılarında olduğu gibi, fene karşı pozitif tutum geliştirmeleri konusunda da mutlak olarak başarılı olmuştur. Tablo 3.9. Deney grubunun FKTT öntest ve sontest puanlarının ilişkili örneklem t-testi sonuçları Ölçüm n Öntest Sontest 18 18 M M SD df t 74.94 -13.17 7.25 17 - 10.15 88.11 6.09 r(18) = .672, r2 = .452, p = .002 p 2p .000 .858 Ayrıca, korelasyonal hesaplamalar deney grubunun FKTT öntest puanları ile sontest puanları arasında yüksek ve pozitif bir ilişkinin olduğunu göstermiştir, r(18) = .672, r 2 = .452, 429 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research p = .002. Determinasyon katsayısı, r2 ye göre, bu iki testin her biri diğer testteki değişkenliğin %45.2 sini açıklamaktadır. Bu değer, .14 ten oldukça büyük bir değerdir ve büyük bir etkiyi işaret etmektedir. Başka bir ifade ile, öğrencilerin işlem sonrası tutum puanları, işlem öncesi tutum puanlarına göre belirgin bir artış göstermiştir. 3.2.4. Hipotez 4 Null Hipotezi 4: H04: Kontrol grubunun FKTT öntest ortalaması ile sontest ortalaması arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 4, ilişkili örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.10.’da verilmiştir. t-testi sonuçları, kontrol grubunun FKTT öntest ve sontest ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddedebilmiştir, t(17) = -6.09, p = .000, 2p = .686. Grubun sontest ortalaması (M = 79.00), öntest ortalamasından (M = 73.56) daha büyük olduğundan kontrol grubunda da öntestten sonteste işlem etkili olmuştur. Ayrıca, ilişkili örneklem t-testi, işlem için .686 gibi çok büyük bir etki büyüklüğünü hesaplamıştır. Bu değer, oldukça büyük bir değerdir. Sonuç olarak, geleneksel işlem, kavram haritası tekniği ile fen öğretimi işleminde olduğu gibi, öğrencilerin fene karşı tutumlarında mutlak bir değişime sebep olmuştur. Tablo 3.10. Kontrol grubunun FKTT öntest ve sontest puanlarının ilişkili örneklem ttesti sonuçları Ölçüm n Öntest Sontest 18 18 M M SD df t 73.56 -5.44 8.60 17 - 6.091 79.00 6.12 r(18) = .922, r2 = .850, p = .000 p 2p .000 .686 Ayrıca, korelasyonal hesaplamalar grubun öntest puanları ile sontest puanları arasında yüksek ve pozitif bir ilişkinin olduğunu göstermiştir, r(18) = .922, r 2 = .850, p = .000. Bu iki testin her biri diğer testteki değişkenliğin %85.0 ini açıklamaktadır ve r = .922 değeri, grup katılımcılarının teker teker öntest ve sontest puanlarının büyük ölçüde örtüştüğünü işaret etmektedir. Bu değer, .14 ten oldukça büyük bir değerdir ve büyük bir etkiyi işaret etmektedir. Tablo 3.9. ve Tablo 3.10.’nın karşılaştırılmasından görülebileceği gibi, FKTT öntest puanlarından sontest puanlarına gerek deney grubunda ve gerekse kontrol grubunda önemli değişimler olmuştur. Başka bir ifade ile, fene karşı tutumda hem deney grubu ve hem de kontrol grubu mutlak anlamda belli bir başarıyı yakalamıştır. 3.2.5. Hipotez 5 Null Hipotezi 5: H05: Kız ve erkek öğrenci gruplarının FKTT öntest ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 5, ilişkisiz örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.11.’de verilmiştir. t-testi sonuçları, grupların FKTT öntest ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başaramamıştır, t(34) = 1.86, p = .071, 2p = .103, OP = .461. Bu sonuca göre, kız ve erkek öğrenci gruplarının, işlem öncesi fene karşı aynı derecede bir tutum sergiledikleri söylenebilir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 430 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 3.11. Kız ve erkek öğrenci gruplarının FKTT öntest puanlarının ilişkisiz örneklem t-testi sonuçları 2p Grup n M SD df t p OP Kız Erkek 18 18 76.61 71.89 5.68 9.13 34 1.86 .071 .103 .461 3.2.6. Hipotez 6 Null Hipotezi 6: H06: Kız ve erkek öğrencilerin gruplarının FKTT sontest ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 6, ilişkisiz örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.12.’de verilmiştir. t-testi sonuçları, grupların FKTT sontest ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başaramamıştır, t(34) = 1.10, p = .278, 2p = .110, OP = .488. Bu sonuca göre, kız ve erkek öğrencilerin fene karşı aynı derecede bir tutum sergiledikleri ifade edilebilir. Tablo 3.12. Kız ve erkek öğrenci gruplarının FKTT sontest puanlarının ilişkisiz örneklem t-testi sonuçları Grup n M SD df t p OP 2p Kız Erkek 18 18 84.94 82.17 7.78 7.33 34 1.102 .278 .110 .488 Sonuç olarak Hipotez 5 ve Hipotez 6 testi sonuçları birlikte hesaba katıldığı zaman cinsiyet farkının feni öğrenme ve fene karşı tutum belirleme üzerinde etkili olmadığı söylenebilir. BÖLÜM IV SONUÇLAR VE ÖNERİLER 4.1. Sonuçların Tartışılması 4.1.1. Yöntemsel Sonuçlar Deney ve kontrol gruplarının öntestler bakımından denkliği Tablo 4.1.’de gösterilmiştir. Tablo 4.1. Deney ve Kontrol Gruplarının Öntest Sonuçları Öntestler FKTT Öntest 431 Grup Deney Kontrol n 18 18 M 74.94 73.56 SD 7.25 8.60 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 4.1.1.1. Kavram Haritası Tekniğinin Öğrencilerin Fene Karşı Tutumlarına Etkisi Bu çalışmada uygulamanın başlangıcında öğrencilerin Fen ve Teknoloji dersine karşı tutumlarını ölçmek için Fene Karşı Tutum Testi (FKTT) öntest olarak uygulanmıştır. Deney grubunda kavram haritası tekniğine göre hazırlanan öğretim etkinlikleri ile kontrol grubunda ise geleneksel öğretim yöntemi kullanılarak dersler işlendikten sonra deney ve kontrol grubu öğrencilerinin tutumları üzerine kullanılan öğretim yöntemlerinin etkisini belirlemek için Fene Karşı Tutum Testi (FKTT) sontest olarak uygulanmıştır. Deney ve kontrol gruplarına uygulanan FKTT’ nin sontest ortalamaları arasında deney grubu lehine anlamlı bir fark vardır. Bu sonuç Tablo 4.2.’de gösterilmiştir. Tablo 4.2. Deney ve Kontrol Gruplarının FKTT (ön) ve FKTT (son) Sonuçları Testler FKTT Öntest FKTT Sontest Grup Deney Kontrol Deney Kontrol n 18 18 18 18 M 74.94 73.56 88.11 79.00 SD 7.25 8.60 6.09 6.09 Kavram haritalarıyla desteklenmiş öğretim işi geleneksel öğretim işine göre öğrencilerin fene karşı tutumlarını olumlu yönde etkilemiştir. FKTT öntest puanlarından sontest puanlarına gerek deney grubunda ve gerekse kontrol grubunda önemli değişimler olmuştur. Başka bir ifade ile, fene karşı tutumda hem deney grubu ve hem de kontrol grubu mutlak anlamda belli bir başarıyı yakalamıştır. Bu araştırmada elde edilen bulgular Güçlüer (2006)’ in ilköğretim fen bilgisi eğitiminde kavram haritaları ile verilen bilişsel desteğin başarıya, hatırda tutmaya ve fen bilgisi dersine ilişkin tutuma etkisini ortaya çıkardığı çalışmasıyla ve Yener (2006) tarafından kavram haritaları destekli eğitiminin öğrencilerin fen bilgisi dersindeki başarı ve tutumları üzerinde etkilerini incelemek amacıyla yapılan çalışmayla uyum göstermektedir. 4.1.2. Cinsiyetle İlgili Sonuçlar Cinsiyet bağımsız değişkeninin, öğrenci tutumuna etkisi incelenmiş ve şu sonuçlar bulunmuştur. Tablo 4.3. Kız ve Erkek Öğrenci Gruplarının Öntest Sonuçları Öntestler FKTT Öntest Grup Kız Erkek n 18 18 M 76.61 71.89 SD 5.68 9.13 Bu sonuca göre, kız ve erkek öğrenci grupları öntest puanları bakımından da denktirler. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 432 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 4.1.2.1. Cinsiyetin Öğrencilerin Tutumlarına Etkisi Tablo 4.4.’de görüldüğü gibi, kız ve erkek öğrencilerin fene karşı aynı derecede bir tutum sergiledikleri ifade edilebilir. Bu sonuç literatürle uyum içindedir. Turhan, Kılıç, Boğar ve Sarıkaya (2008), ilköğretim öğrencilerinin fende başarılarını ve fene karşı tutumlarını öğretim yöntemi ve cinsiyet değişkeni kapsamında incelemişlerdir. Araştırmada, cinsiyet değişkeninin fene karşı tutumda etkili olmadığı bulunmuştur. Tablo 4.4. Kız ve Erkek Öğrenci Gruplarının FKTT (ön) ve FKTT (son) Sonuçları Testler FKTT Öntest FKTT Sontest Grup Kız Erkek Kız Erkek n 18 18 18 18 M 76.61 71.89 84.94 82.17 SD 5.68 9.13 7.78 7.33 Demiral (2007) “İlköğretim Fen Bilgisi Dersi Maddenin İç Yapısına Yolculuk Ünitesinde, İşbirlikli Öğrenme Yönteminin Öğrenci Başarısına, Bilgilerin Kalıcılığına ve Derse Karşı Tutumlarına Etkisi " adlı çalışmada öğrencilerin Tutum ölçeği sontest puanları karşılaştırmalarında cinsiyetlerine göre aralarında anlamlı bir fark olduğu görülmüştür. Bunun yanında Weinburgh (1995), öğrencilerin fen bilgisine karşı tutumları içinde cinsiyet farklılıklarını 1970'ten 1991'e kadar inceleyen bir meta-analiz çalışması yaptığı görülmektedir. İncelemeler sonucunda erkek öğrencilerin kız öğrencilere oranla fen bilgisinin her alanında daha olumlu tutumlara sahip olduklarını ortaya çıkarmıştır. Francis ve Greer (1999), ortaokul öğrencilerinin fen bilgisine karşı tutumlarını ölçmek için yaptıkları çalışmada da erkek öğrencilerin kız öğrencilere oranla daha olumlu tutumlara sahip olduğunu ve aynı zamanda yaşı küçük öğrencilerin büyük öğrencilere göre daha olumlu tutum sergilediğini bulmuşlardır. Bu son bulguyu destekleyen çalışmalardan biri de Morrell ve Ledeerman (1998) tarafından yapılmıştır. Öğrencilerin tutumlarında cinsiyet farkları görülmemiş fakat küçük yaştaki öğrencilerin büyük yaştakilere oranla fen bilgisine karşı daha olumlu tutumlara sahip oldukları görülmüştür. 4.2. Öneriler 1. Kavram haritaları kullanılmadan önce öğrencilere kavram haritalarının özellikleri tanıtılmalı ve nasıl harita oluşturacakları ayrıntılı bir biçimde öğretilmelidir. 2. Hazırlanan kavram haritalarının öğretilecek olan kazanımla ilgili tüm kavramları içermesine ve adım adım hazırlanmasına dikkat edilmeli, gereksiz kavramlarla kavram haritası şişirilmemelidir. 3. Yaparak yaşayarak öğrenme en etkili öğrenme yolu olduğundan kavram haritaları sadece öğretmenler tarafından yapılmamalı, öğrencilerin de katılımı hatta bireysel ve grupla kavram haritası yapmaları sağlanmalıdır. 4. Öğrencilerin bulunduğu eğitim kademesine göre kavram haritaları daha renkli hale getirilebilir. Ayrıca resimler kullanılarak kavram haritaları daha görsel ve dikkat çekici hale getirilebilir. 5. Fen ve teknoloji dersi öğretmen kılavuz kitaplarında ve öğrenci çalışma kitaplarında daha çok kavram haritasına yer verilebilir. 433 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 6. 7. 8. 9. Kavram haritaları esnektir ve yaratıcılık gerektirir. Bu nedenle öğrencilerin yaratıcı olabilecekleri rahat ve huzurlu bir ders ortamı oluşturulmalıdır. Öğrencilerin bir kavramla ilgili zihinlerinde oluşturdukları yapıyı ortaya çıkarmak ve var olan kavram yanılgılarını gidermek için kavram haritası tekniği kullanılabilir. “Yaşamımızdaki Elektrik” ünitesinin öğretiminde, kavram haritası tekniği kullanımının, öğrencilerin başarısına, bilgilerin kalıcılığına, fene karşı tutumlarına ve cinsiyete etkisi daha büyük bir örneklem grubuyla araştırılabilir. Fen ve Teknoloji dersi program geliştiricileri kavram haritasının fen öğretiminde kullanılmasına daha çok yer vermelidir. KAYNAKÇA Baykul, Y. (1990). İlkokul beşinci sınıftan lise ve dengi okulların son sınıflarına kadar matematik ve fen derslerine karşı tutumda görülen değişmeler ve öğrenci seçme sınavındaki başarı ile ilişkili olduğu düşünülen bazı faktörler. Ankara: ÖSYM Yayınları, 1990-1. Demiral, S.(2007). İlköğretim Fen Bilgisi Dersi Maddenin İç Yapısına Yolculuk Ünitesinde, İşbirlikli Öğrenme Yönteminin Öğrenci Başarısına, Bilgilerin Kalıcılığına ve Derse Karşı Tutumlarına Etkisi. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İlköğretim Fen Bilgisi Anabilim Dalı, Ankara. Demirci, B. (1993). Çağdaş fen bilimleri ve eğitimcileri. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. 9, 155-160 Demirkuş, N. (2006). Öğretim teknolojileri ve biyolojide materyal geliştirme, Fen teknoloji ve toplum ders notu, 2006. Francis, L.J. and Greer. J. E. (1999). Attitude Toward Science Among Secondary School Pupils in Northem Ireland: Relationship with Sex, Age and Religion. Research in Science and Technological Education, 17(1), 67-75. Güçlüer, E.(2006). İlköğretim fen bilgisi eğitiminde kavram haritaları ile verilen bilişsel desteğin başarıya hatırda tutmaya ve fen bilgisi dersine ilişkin tutuma etkisi. Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İlköğretim Anabilim Dalı, İzmir. Küçükahmet, L. (1999). Öğretmenlik mesleğine giriş. Ankara: Alkım Yayınevi. Morrell, P.D. and Ledeerman. N.G. (1998). Students' attitudes toward school and classroom science: are they ındependent phenomena? School Science and Mathematics. 98(2), 76-84. Sökmen, N. and Bayram, H. (1999). Lise 1. sınıf öğrencilerinin temel kimya kavramlarını anlama düzeyleri ile mantıksal düşünme yetenekleri arasındaki ilişki, H.Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi, 16-17,89-94. Turhan, E.A., Kılıç, E., Boğar, Y. ve Sarıkaya, M. (2008). Sekizinci sınıf öğrencilerinin mıknatıs ve özellikleri konusunu kavramalarına ve fene karşı tutumlarına çoklu zeka kuramına dayalı öğrenme modeli ve cinsiyetin etkileri. Özetler Kitabı: Fen ve Teknoloji Eğitimi Bildiri Özetleri, s. 117-183: 155. VIII. Ulusal Fen Bilimleri Kongresi, 27-29 Ağustos, Bolu. Weinburg, M. (1995). Gender differences in students' attitudes toward science: A meta-analysis of the literature from 1970 to 1991. Journal of Research in Science Teaching, 32(4), 387-398. Yener, N. (2006). İlköğretim 7. sınıf fen bilgisi dersinde çevremizde hangi ekosistemler var ve buralarda neler oluyor? konusunun kavram haritaları ile işlenmesinin öğrenci başarı ve tutumu üzerinde etkisi. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Fen Bilgisi Öğretmenliği Anabilim Dalı, Ankara. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 434 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research FEN KONULARINI ÖĞRENME VE BİLGİ KALICILIĞINDA KAVRAM HARİTASI TEKNİĞİ VE CİNSİYET ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI INVESTIGATION OF THE EFFECTIVENESS OF CONCEPT MAPPING TECHNIQUE AND GENDER DIFFERENCE ON LERANING SCIENCE AND RETENTION Emel KILIÇ Milli Eğitim Bakanlığı Şehit Savaş Bıyıklı Ortaokulu, Fen ve Teknoloji Öğretmeni, TÜRKİYE [email protected] Mustafa SARIKAYA Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Fen Bilgisi Eğitimi ABD, TÜRKİYE [email protected] ÖZET Bu çalışmanın amacı, yedinci sınıf öğrencilerinin elektrik konusunu kavramalarına ve bilgilerinin kalıcılığına kavram haritası tekniği ve cinsiyetin etkilerini araştırmaktır. Araştırma, öntest-sontest kontrol gruplu deneysel bir çalışmadır. Örneklem, toplam 36 yedinci sınıf öğrencisinden (Deney: n = 18, 8 kız ve 10 erkek; Kontrol: n = 18, 10 kız ve 8 erkek) meydana gelmiştir. Kontrol grubundaki öğrenciler ile dersler geleneksel öğretim yöntemi ile işlenirken, deney grubunda kavram haritası tekniğine göre hazırlanmış öğretim etkinlikleri ile sunulmuştur. Araştırmanın verileri, Fen Önbilgi Testi (FÖT) ve Elektrik Başarı Testi (EBT) ile toplanmıştır. Her iki gruba her iki test de öntest olarak uygulanırken, işlem sonrası EBT sontest ve sontestten üç hafta sonra kalıcılık testi olarak uygulanmıştır. Araştırmanın hipotezleri, .05 anlamlılık düzeyinde SPSS 10.0 programı kullanılarak ilişkisiz örneklemler için t-testi ile test edilmiştir. T-testi sonuçları, hem deney ve kontrol gruplarının ve hem de kız ve erkek öğrenci gruplarının her iki testin öntest ortalamaları bakımından denk olduğuna işaret etmiştir. Yine t-testi sonuçları, deney ve kontrol gruplarının EBT sontest ve kalıcılık testi ortalamaları arasında deney grubu lehine anlamlı farklar olduğunu göstermiştir. Yine t-testi sonuçları, kız ve erkek öğrenci gruplarının EBT sontest ortalamaları arasında anlamlı bir farkın olmadığını göstermiştir. Araştırmanın sonuçları ışığında, fen derslerinin kavram haritası tekniğine göre işlenmesinin öğrenci başarısı ve bilgi kalıcılığı üzerinde olumlu etkilere sahip olduğu, cinsiyet farkının feni öğrenmede önemli olmadığı bulunmuştur. Eğitimsel bir çıkarım olarak, başarılı bir fen eğitimi için, fen öğretmenlerinin ve fen programı geliştiricilerinin kavram haritası temelli öğrenmeyi dikkate almalarının yerinde olacağı sonucuna varılmıştır. Anahtar Sözcükler: Kavram haritası, elektrik, ilköğretim, fen eğitimi, cinsiyet, kalıcılık, geleneksel öğretim ABSTRACT The purpose of this study is to investigate the effects of gender and concept mapping technique on the comprehension of electricity of seventh grade students and retention of their knowledge. The study is an experimental study with pretest-posttest control group. The Sample consists of 36 students (experimental: n = 18, 8 girls and 10 boys; control: n = 18, 10 girls and 8 boys). While the lessons were taught using the traditional teaching method with control group students, in the experiment group, the lesson was taught using concept mapping technique. The data was collected using Science Foreknowledge Test (SFT) and Electricity Achievement Test (EAT). While the SFT and EAT were applied as pretests to the groups, and only the EAT was applied as a retention test three weeks after the treatment. The hypotheses were analyzed with SPSS 10.0 software using independent Samples for t-test at a .05 level of significance. The t-test results indicated that both 435 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research experimental and control groups, and both girls and boys were equivalent in terms of the mean of the two tests’ pretests. Again, the t-test results showed that there were significant differences between EAT posttest and retention test means of experiment and control groups in favourite of the experimental in both two tests. Again the t-test results showed that there was no significant different between girls’ and boys’ EAT posttest means. In the light of these results, it is found that the fact that science topics are presented using concept map has positive effects on student success. In addition, gender difference has no impact on learning science. As an educational inference, it is attained that science teachers and science program developers should favour concept map-based learning for a successful science education. Key Words: Concept maps, elementary education, gender, science education, retention, traditional teaching BÖLÜM I GİRİŞ 1.1. Problem Durumu Günümüzde fen eğitimcileri, fen ve teknoloji eğitimini daha verimli ve kalıcı kılacak yeni yol ve yöntemler geliştirmekte ve en etkili olanlarını kullanmak zorundadırlar. Bunun için de çeşitli yöntem ve tekniklerin öğretim sürecindeki etkililiğinin araştırılması büyük önem arz etmektedir. Bu kapsamda, bu çalışmada fen öğretiminde kavram haritası tekniğinin etkileri farklı bağımlı değişkenler açısından araştırılmıştır. Ayrıca, cinsiyet farkı öğretim yöntemi konusunda seçici olabilmektedir. Bu yüzden bu araştırmada kız ve erkek öğrencilerin öğretim yöntemlerine karşı verdikleri tepkiler de araştırılmıştır. 1.2. Problem cümlesi 3. Yedinci sınıf öğrencilerinin yaşamımızdaki elektrik konusunu kavramalarına, bilgilerin kalıcılığına, geleneksel öğretim yöntemine kıyasla kavram haritası tekniğinin etkileri var mıdır? 4. Yedinci sınıf öğrencilerinin yaşamımızdaki elektrik konusunu kavramalarına, bilgilerin kalıcılığına cinsiyet farkının etkileri var mıdır? 1.3. Alt Problemler Bu iki ana problem cümlesi çerçevesinde, on bir alt problem araştırılmıştır. 7. Deney ve kontrol gruplarının Fen Önbilgi Testi (FÖT) ortalamaları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 8. Deney ve kontrol gruplarının Elektrik Başarı Testi (EBT) öntest ortalamaları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 9. Deney ve kontrol gruplarının Elektrik Başarı Testi (EBT) sontest ortalamaları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 10. Deney ve kontrol gruplarının EBT kalıcılık testi ortalamaları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 11. Deney grubunun EBT öntest ortalaması ile sontest ortalaması arasında anlamlı bir fark var mıdır? 12. Kontrol grubunun EBT öntest ortalaması ile sontest ortalaması arasında anlamlı bir fark var mıdır? 13. Deney grubunun EBT sontest ortalaması ile kalıcılık testi ortalaması arasında anlamlı bir fark var mıdır? KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 436 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 14. Kontrol grubunun EBT sontest ortalaması ile kalıcılık testi ortalaması arasında anlamlı bir fark var mıdır? 15. Kız ve erkek öğrenci gruplarının FÖT ortalamaları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 16. Kız ve erkek öğrenci gruplarının EBT öntest ortalamaları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 17. Kız ve erkek gruplarının EBT sontest ortalamaları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 1.4. Araştırmanın Amacı Bu çalışmanın iki temel amacı vardır: Bunlardan birincisi, yedinci sınıf öğrencilerinin yaşamımızdaki elektrik konusunu kavramalarına, bilgilerin kalıcılığına, geleneksel öğretim yöntemine kıyasla kavram haritası tekniğinin etkilerinin araştırılmasıdır. İkincisi ise, yine yedinci sınıf öğrencilerinin yaşamımızdaki elektrik konusunu kavramalarına, bilgilerin kalıcılığına cinsiyet farkının et kilerinin araştırılmasıdır. 1.5. Araştırmanın Önemi Fen bilgisi alanında yer alan kavramların çoğu soyut kavramlardır. Bu nedenle bu kavramların öğrenilmesinde özellikle ilköğretim öğrencileri zorluk çekmektedir. Fen bilgisi öğretiminde fizik konuları öğrencilerin en çok zorlandıkları konulardandır. Özellikle “Yaşamımızdaki Elektrik” ünitesi anlaşılması güç konulardandır. Günümüz eğitim anlayışında, öğrenciler pasif bir alıcı olmaktan çıkmıştır. Bireylerin bilgiyi kendilerince anlamlandırıp kullanabilmesi ve bu noktada kavram yanılgılarının en aza indirilmesi için geliştirilen yöntemlerden biri de kavram haritalarıdır. Kavram haritaları, öğrencilerin ezberleyerek değil; kavramlar arasındaki ilişkileri görerek öğrenmelerini sağlar. Ayrıca, öğrenciler için öğrenilmesi zor gelen konuları zevkli hale getirir. Bu açıdan kavram haritalarının “Yaşamımızdaki Elektrik ünitesinin” öğretiminde öğrenme-öğretme sürecine etkisine bakılması önem arz etmektedir. İlköğretim yedinci sınıf öğrencilerinin yaşamımızdaki elektrik konusunu kavramalarına, bilgilerin kalıcılığına, geleneksel öğretim yöntemine kıyasla kavram haritası tekniğinin etkisi ve cinsiyet farkının etkisinin incelendiği bu araştırma ile sağlanan verilerin, gelecek dönemlerde fen eğitimi için yeni yol ve yöntemler geliştirecek fen eğitimcileri ve konuya ilgi duyanlar için önemli bir kaynak olduğunu söylemek mümkündür. 1.6. Kuramsal Çerçeve Kavram haritaları eğitim literatürüne ilk defa 1980’li yılların başında Cornell Üniversitesinden J.D.Novak tarafından bir öğretim stratejisi ve materyali olarak kazandırılmıştır. Bu strateji Ausubel’in anlamlı öğrenme teorisine dayalı olarak geliştirilmiştir. Ausubel, yeni kavramların öğrenilebilmesi için önceki kavramların önemine dikkat çekmektedir. Ausubel’e göre öğrenciye öğretilecek bilgilerin sistematik olarak sunulması ve her yeni öğrenilen bilginin daha önce öğrenilen bilgilerle bütünleştirilmesi gerekir (Korkmaz, 2004). Kablan (2004) “Lise 1. Sınıf Biyoloji Dersi Hücre Konusunda Kavram Haritası Kullanımının Öğrenci Başarısına Etkisi” ni geleneksel öğretim yöntemiyle karşılaştırarak incelemiştir. Sonucunda kavram haritaları ile öğrenim gören öğrencilerin kavramları ve olayları kontrol grubuna göre daha iyi öğrendikleri ve kavram haritalarının daha etkili olduğu ortaya çıkmıştır. 437 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Güçlüer (2006) “İlköğretim Fen Bilgisi Eğitiminde Kavram Haritaları ile Verilen Bilişsel Desteğin Başarıya, Hatırda Tutmaya ve Fen Bilgisi Dersine İlişkin Tutuma Etkisi” isimli araştırmasında kavram haritaları ile verilen bilişsel desteğin öğrencilerin başarılarına, fen dersi ile ilgili tutumlarına ve öğretilen bilgilerin akılda kalıcılığa olumlu etkileri olduğu bulunmuştur. BÖLÜM II YÖNTEM 2.1. Araştırmanın Modeli Araştırma öntest-sontest kontrol gruplu deneysel desen modeline göre tasarlanmıştır. Araştırmanın deneysel deseni (modeli), ayrıntılı bir şekilde Tablo 2.1.’ de gösterilmiştir. Tablo 2.1. Araştırmanın Ayrıntılı Deneysel Deseni Grup Öntest Deney Fen Önbilgi Testi (FÖT) Elektrik Başarı Testi (EBT) Kontrol Fen Önbilgi Testi (FÖT) Elektrik Başarı Testi (EBT) İşlem Sontest Kalıcılık Testi Kavram EBT Haritası Tekniği EBT Geleneksel Öğrenme EBT EBT 2.2. Veri toplama Bu çalışma, 2008–2009 eğitim–öğretim yılının ikinci döneminde Yozgat ilinin Saraykent İlçesinde bulunan bir ilköğretim okulunda 7. sınıfta öğrenim gören 36 öğrenciyle haftada 4 ders saati olmak üzere 4 hafta boyunca yürütülmüştür. Bu çalışmada öğrencilerin; “Yaşamımızdaki Elektrik” konusunu öğrenebilmeleri için gerekli olan ve daha önceki yıllarda öğrendikleri konuların değerlendirmesini yapmak için Fen Önbilgi Testi (FÖT), “Yaşamımızdaki Elektrik” konusundaki önbilgilerini ölçmek için Elektrik Başarı Testi (EBT) öntest olarak uygulanmıştır. Uygulama sonrasında, deney ve kontrol grubu öğrencilerinin başarıları üzerine kullanılan öğretim yöntemlerinin etkisini belirlemek için Elektrik Başarı Testi (EBT) sontest olarak uygulanmıştır. Kalıcılık testi, sontestlerin uygulanmasından üç hafta sonra uygulanmıştır. 2.3. Verilerin Analizi Çalışmanın verileri, SPSS programı ile analiz edilmiştir. Bu çalışmada gerek grup bağımsız değişkeni ve gerekse cinsiyet bağımsız değişkeni iki seviyeden (deney ve kontrol; kız ve erkek) meydana gelmektedir. Bu nedenle, iki grubun ortalamalarının karşılaştırıldığı hipotez testlerinde Fen Önbilgi Testi (FÖT) verileri, Elektrik Başarı Testi (EBT) öntest, sontest ve kalıcılık testi verileri ilişkilisiz örneklem t-testi ile analiz edilmiştir. Aynı bir KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 438 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research grubun farklı iki test ortalamalarının karşılaştırıldığı durumlarda ise, ilişkili örneklem t-test kullanılmıştır. Hipotez testinde anlamlılık düzeyi, geleneksel olarak sıkça kullanılan α = .05 alınmıştır. BÖLÜM III BULGULAR VE YORUMLAR 3.1. Deneysel Çalışma Verileri Deney ve kontrol grupları öğrencilerine ait Elektrik Başarı Testi (EBT) ve Kalıcılık Testi sonuçları Tablo 3.1. ve Tablo 3.2.’de verilmiştir. Tablo 3.1. Deney Grubundaki Öğrencilere Ait Tüm Test Puanları Öğrenci Öntest Sontest 1 6 25 2 9 23 3 7 19 4 7 15 5 6 14 6 8 15 7 5 13 8 6 17 9 6 18 10 7 18 11 8 30 12 7 24 13 8 25 14 7 21 15 7 18 16 5 21 17 8 21 18 7 30 Ortalama 6,8 20,4 Kalıcılık 20 20 19 12 13 15 13 17 18 18 28 24 23 21 16 20 18 28 19,0 Tablo 3.2. Kontrol Grubundaki Öğrencilere Ait Tüm Test Puanları Öğrenci Öntest Sontest Kalıcılık 1 2 12 9 2 12 18 18 3 6 18 18 4 6 10 8 5 2 10 9 6 4 17 17 7 5 15 14 8 2 12 11 9 10 14 13 439 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 10 11 12 13 14 15 16 17 18 Ortalama 4 6 5 4 10 6 9 11 1 5,8 14 15 16 11 20 12 10 22 14 14,4 13 14 17 11 19 11 10 21 13 13,6 3.2. Sonuçlar Deney ve kontrol grupları başına FÖT, EBT Öntest, EBT sontest ve EBT kalıcılık testi normal dağılım analiz sonuçları Tablo 3.3.’de verilmiştir. Tablo 3.3. Deney ve kontrol gruplarının FÖT, EBT Öntest, EBT sontest ve EBT kalıcılık testi bazı parametreler temelinde analiz sonuçları Grup Deney Kontrol Parametre n M SEM Medyan Mod SD S2 Çarpıklık Basıklık Ranj Minimum Maksimum n M SEM Medyan Mod SD S2 Çarpıklık Basıklık Ranj Minimum Maksimum Önbilgi Testi EBT Öntest EBT Sontest 18 6.50 0.48 6.00 9 2.04 4.15 0.16 -1.63 5 4 9 18 5.28 0.60 5.00 3 2.54 6.45 0.72 0.03 9 2 11 18 6.89 0.25 7.00 7 1.08 1.16 -0.07 -0.27 4 5 9 18 5.83 0.78 5.50 6 3.33 11.09 0.44 -0.82 11 1 12 18 20.39 1.19 20.00 18 5.04 25.43 0.50 -0.40 17 13 30 18 14.44 0.83 14.00 10 3.54 12.50 0.55 -0.39 12 10 22 EBT Kalıcılık Testi 18 19.06 1.09 18.50 18 4.62 21.35 0.48 -0.08 16 12 28 18 13.67 0.91 13.00 11 3.87 14.94 0.33 -1.00 13 8 21 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 440 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Bu araştırmada grup büyüklükleri 18/18 olduğu için normallik varsayımı ShapiroWilk testi ile test edilmiştir. Tablo 3.4.’de görüldüğü gibi, Shapiro-Wilk testi sonuçları deney grubunun Fen Önbilgi Testi (FÖT) verilerinin (p = .010 < .05) .05 anlamlılık düzeyinde normal dağılmadığını işaret etmektedir. Diğer bütün veri kümeleri normal dağılım göstermektedir. Yine de anlamlılık düzeyi aşağılara çekilerek bu iki veri kümesinin normal dağıldığı da söylenebilir. Deney grubunun FÖT verileri .005 anlamlılık düzeyinde (p = .010 < .005) normal dağılmaktadır. Diğer bütün veri kümeleri ise .05 anlamlılık düzeyinde normal dağılım göstermektedir. Sonuç olarak her iki grubun bütün testlerdeki veri kümeleri de normal dağılım göstermektedir. Buna göre veriler parametrik testler (t-testi, ANOVA, ANCOVA, ...) ile analiz edilebilir. Tablo 3.4. Deney ve kontrol gruplarının FÖT, EBT Öntest, EBT sontest ve EBT kalıcılık testi Kolmogorov-Smirnov ve Shapiro-Wilk normallik testi sonuçları Kolmogorov-Smirnov Shapiro-Wilk Test Grup İstatistik df p İstatistik df p 0.22 18 .018 0.84 18 .010 Deney FÖT Kontrol 0.17 18 .200 0.92 18 .202 Deney 0.21 18 .039 0.93 18 .228 EBT Öntest Kontrol 0.20 18 .050 0.93 18 .241 0.13 18 .200 0.95 18 .410 Deney EBT Sontest Kontrol 0.14 18 .200 0.94 18 .370 EBT Deney 0.14 18 .200 0.95 18 .429 Kalıcılık 0.14 18 .200 0.95 18 .400 Kontrol Testi Araştırmanın ikinci bağımsız değişkeni cinsiyettir. Kızlar ve erkeklerin FÖT, EBT Öntest, EBT sontest ve EBT kalıcılık testi normal dağılım analiz sonuçları, Tablo 3.5. ve Tablo 3.6.’da verilmiştir. Bütün veri kümeleri normal dağılım göstermektedir. Sonuç olarak kız ve erkek öğrenci gruplarının FÖT, EBT Öntest, EBT sontest ve EBT kalıcılık testi sonuçları da deney ve kontrol gruplarının sonuçları gibi parametrik testler ile en azından normallik varsayımı temelinde analiz edilebilir. Tablo 3.5. Kız ve erkek öğrenci gruplarının FÖT, EBT Öntest, EBT sontest ve EBT kalıcılık testi bazı parametreler temelinde analiz sonuçları Grup Parametre Kız n M SEM Medyan Mod SD S2 Çarpıklık Basıklık Ranj 441 Önbilgi Testi EBT Öntest EBT Sontest 18 6.33 .60 6.00 9 2.54 6.47 .086 -.878 9 18 6.22 .61 6.00 6 2.58 6.65 -.207 .061 10 18 19.11 1.51 19.00 10 6.42 41.16 .128 -.968 20 EBT Kalıcılık Testi 18 17.89 1.42 18.50 11 6.03 36.34 -.015 -.778 20 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Erkek Minimum Maksimum n M SEM Medyan Mod SD S2 Çarpıklık Basıklık Ranj Minimum Maksimum 2 11 18 5.44 .50 5.00 4 2.12 4.50 .420 -.623 7 2 9 1 11 18 6.50 .58 6.50 5 2.48 6.15 .156 .725 10 2 12 10 30 18 15.72 .72 15.00 15 3.06 9.39 .102 -.493 11 10 21 8 28 18 14.83 .76 14.50 13 3.22 10.38 -.164 -.984 11 9 20 Tablo 3.6. Kız ve erkek öğrenci gruplarının FÖT, EBT Öntest, EBT sontest ve EBT kalıcılık testi Kolmogorov-Smirnov ve Shapiro-Wilk normallik testi sonuçları Kolmogorov-Smirnov Shapiro-Wilk Test Grup İstatistik df p İstatistik df p Kız 0.19 18 .100 0.94 18 .364 Önbilgi Testi Erkek 0.14 18 .200 0.93 18 .276 Kız 0.19 18 .093 0.97 18 .704 EBT Öntest Erkek 0.16 18 .200 0.95 18 .469 Kız 0.12 18 .200 0.95 18 .418 EBT Sontest Erkek 0.15 18 .200 0.97 18 .722 EBT Kız 0.12 18 .200 0.96 18 .492 Kalıcılık Erkek 0.14 18 .200 0.96 18 .605 Testi Bu çalışmada grup bağımsız değişkeni (deney ve kontrol) ve cinsiyet bağımsız değişkeni (kız ve erkek) iki seviyeden meydana gelmektedir. Bu nedenle her iki bağımsız değişken için de FÖT, EBT Öntest, EBT sontest ve EBT kalıcılık testi verileri de İlişkilisiz Örneklem t-testi ile analiz edilmiştir. Aynı bir grubun iki veri kümesi ortalamaları ise İlişkili Örneklem t-testi ile analiz edilmiştir. Araştırmanın hipotezleri null formunda kurulmuştur. 3.2.1. Hipotez 1 Null Hipotezi 1: H01: Deney ve kontrol gruplarının FÖT ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 1, ilişkisiz örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.7.’de verilmiştir. t-testi sonuçları, grupların FÖT ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başaramamıştır, Sonuç olarak, deney ve kontrol gruplarının FÖT başarıları bakımından denk oldukları söylenebilir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 442 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 3.7. Deney ve kontrol gruplarının FÖT puanlarının ilişkisiz örneklem t-testi sonuçları 2p Grup n M SD df t p OP Deney 18 6.50 2.04 34 1.59 .120 .085 .388 18 5.28 2.54 Kontrol 3.2.2. Hipotez 2 Null Hipotezi 2: H02: Deney ve kontrol gruplarının EBT öntest ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Null formundaki Hipotez 2, bağımsız örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.8.’de verilmiştir. t-testi sonuçları, grupların EBT öntest ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başaramamıştır. Deney ve kontrol gruplarının her biri, öğretmenleri tarafından onlara daha önce sunulan fen öğretiminden aynı derecede bilgi birikimine sahip olmuşlardır. Tablo 3.8. Deney ve kontrol gruplarının EBT öntest puanlarının ilişkisiz örneklem t-testi sonuçları 2p Grup n M SD df t p OP Deney 18 6.89 1.08 34 1.28 .209 .045 .223 18 5.83 3.33 Kontrol 3.2.3. Hipotez 3 Null Hipotezi 3: H03: Deney ve kontrol gruplarının EBT sontest ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 3, ilişkisiz örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.9.’da verilmiştir. t-testi sonuçları, grupların EBT sontest ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başarabilmiştir. Kavram haritası tekniği kullanılarak yapılan fen öğretiminin geleneksel öğretim yöntemine göre daha başarılı olduğu söylenebilir. Tablo 3.9. Deney ve kontrol gruplarının EBT sontest puanlarının ilişkisiz örneklem ttesti sonuçları Grup n M SD df t p OP 2p Deney Kontrol 18 18 20.39 14.44 5.04 3.54 34 4.10 .000 .477 .999 3.2.4. Hipotez 4 Null Hipotezi 4: H04: Deney ve kontrol gruplarının EBT kalıcılık testi ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 4, ilişkisiz örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.10.’da verilmiştir. t-testi sonuçları, grupların EBT kalıcılık testi ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başarabilmiştir. Kavram haritası tekniği kullanılarak yapılan fen öğretiminin geleneksel öğretim yöntemine göre öğrencilerin bilgisinin kalıcılığı üzerinde daha etkili olduğu söylenebilir. 443 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 3.10. Deney ve kontrol gruplarının EBT kalıcılık testi puanlarının ilişkisiz örneklem t-testi sonuçları Grup n M SD df t p OP 2p Deney Kontrol 18 18 19.06 13.67 4.62 3.87 34 3.795 .001 .417 .996 3.2.5. Hipotez 5 Null Hipotezi 5: H05: Deney grubunun EBT öntest ortalaması ile sontest ortalaması arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 5, ilişkili örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.11.’de verilmiştir. t-testi sonuçları, grubun EBT öntest ve sontest ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başarabilmiştir. Kavram haritası tekniği kullanılarak yapılan fen öğretiminin öğrencilerin başlangıçtaki seviyelerine göre feni öğrenmeleri üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Tablo 3.11. Deney grubunun EBT öntest ve sontest puanlarının ilişkili örneklem t-testi sonuçları M Ölçüm n M SD df t P 2p Öntest Sontest 18 18 6.89 -13.50 1.06 17 -12.11 20.39 5.04 r(18) = .387, r2 = .150, p = .113 .000 .896 Ancak, korelasyonal hesaplamalar deney grubunun öntest puanları ile sontest puanları arasındaki ilişkinin anlamlı olmadığına işaret etmiştir. İlişkinin anlamlı olmayışı, öntestsontest puan uyumu sergileyen öğrenci sayısının çok da fazla olmadığını göstermektedir. 3.2.6. Hipotez 6 Null Hipotezi 6: H06: Kontrol grubunun EBT öntest ortalaması ile sontest ortalaması arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 6, ilişkili örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.12.’de verilmiştir. t-testi sonuçları, kontrol grubunun EBT öntest ve sontest ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başarabilmiştir. Geleneksel öğretim yönteminin de kavram haritası tekniği kullanılarak yapılan fen öğretiminde olduğu gibi, kontrol grubu katılımcılarının başlangıçtaki seviyelerine göre feni öğrenmeleri üzerinde mutlak anlamda etkili olduğu söylenebilir. Tablo 3.12. Kontrol grubunun EBT öntest ve sontest puanlarının ilişkili örneklem t-testi sonuçları M Ölçüm n M SD df t p 2p Öntest Sontest 18 18 5.83 -8.61 3.33 17 -10.98 14.44 3.54 r(18) = .531, r2 = .282, p = .023 .000 .876 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 444 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research EBT öntest puanlarından sontest puanlarına gerek deney grubunda ve gerekse kontrol grubunda önemli değişimler olmuştur. Her ne kadar deney grubu ile kontrol grubu arasında bağıl olarak deney grubu lehine bir fark varsa da, kendi içinde kontrol grubu da mutlak bir başarıyı yakalamıştır. 3.2.7. Hipotez 7 Null Hipotezi 7: H07: Deney grubunun EBT sontest ortalaması ile kalıcılık testi ortalaması arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 7, ilişkili örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.13.’de verilmiştir. t-testi sonuçları, grubun EBT sontest ve kalıcılık testi ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başarabilmiştir. Deney grubu öğrencilerinin bilgilerinde sontest başarı seviyesine göre, feni öğrenmelerinde anlamlı aşınmalar olduğu söylenebilir. Sonuç olarak, kavram haritası tekniği ile fen öğretiminde öğrenciler son testte oldukça başarılı olmalarına rağmen, bilgilerin muhafaza edilmesinde bu başarı seviyesi yakalanamamıştır. Tablo 3.13. Deney grubunun EBT sontest ve kalıcılık testi puanlarının ilişkili örneklem t-testi sonuçları M Ölçüm n M SD df t p 2p Sontest Kalıcılık 18 18 20.39 1.33 5.04 17 3.78 19.06 4.62 2 r(18) = .956, r = .914, p = .000 .001 .457 3.2.8. Hipotez 8 Null Hipotezi 8: H08: Kontrol grubunun EBT sontest ortalaması ile kalıcılık testi ortalaması arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 8, ilişkili örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.14.’de verilmiştir. t-testi sonuçları, grubun EBT sontest ve kalıcılık ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başarabilmiştir. Sontestten kalıcılık testine kadar geçen üç haftalık zaman (Javidi & Sheybani, 2008) içinde kontrol grubunun bilgilerinde bir miktar aşınmaların olduğu söylenebilir. Tablo 3.14. Kontrol grubunun EBT sontest ve kalıcılık testi puanlarının ilişkili örneklem t-testi sonuçları M Ölçüm n M SD df t p 2p Sontest Kalıcılık 18 18 14.44 0.77 3.54 17 3.757 13.67 3.87 r(18) = .976, r2 = .953, p = .000 .002 .454 3.2.9. Hipotez 9 Null Hipotezi 9: H09: Kız ve erkek öğrenci gruplarının FÖT ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 9, ilişkisiz örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.15.’de verilmiştir. t-testi sonuçları, grupların FÖT ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini 445 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research reddetmeyi başaramamıştır. Bu sonuca göre, kız ve erkek öğrenci gruplarının FÖT başarıları bakımından denk oldukları söylenebilir. Tablo 3.15. Kız ve erkek öğrenci gruplarının FÖT puanlarının ilişkisiz örneklem t-testi sonuçları 2p Grup n M SD df t p OP 18 6.33 2.54 34 1.14 .263 .053 .255 Kız 18 5.44 2.12 Erkek 3.2.10. Hipotez 10 Null Hipotezi 10: H010: Kız ve erkek öğrenci gruplarının EBT öntest ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Null formundaki Hipotez 10, bağımsız örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.16.’da verilmiştir. t-testi sonuçları, grupların EBT öntest ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başaramamıştır. Bu sonuca göre, kız ve erkek öğrenci gruplarının EBT öntest başarıları bakımından denk oldukları söylenebilir. Tablo 3.16. Kız ve erkek öğrenci gruplarının EBT öntest puanlarının ilişkisiz örneklem t-testi sonuçları 2p Grup n M SD df t p OP Kız 18 6.22 2.58 34 -0.33 .744 .001 .054 18 6.50 2.48 Erkek 3.2.11. Hipotez 11 Null Hipotezi 11: H011: Kız ve erkek gruplarının EBT sontest ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Hipotez 11, ilişkisiz örneklem t-testi ile test edilmiştir. Sonuçlar, Tablo 3.17.’de verilmiştir. t-testi sonuçları, grupların EBT sontest ortalamalarının eşit olduğu null hipotezini reddetmeyi başaramamıştır. Bu sonuca göre, feni öğrenmede cinsiyet farkının önemli olmadığı ifade edilebilir. Tablo 3.17. Kız ve erkek öğrenci gruplarının EBT sontest puanlarının ilişkisiz örneklem t-testi sonuçları Grup n M SD df t p OP 2p Kız Erkek 18 18 19.11 15.72 6.42 3.06 34 2.02 .051 .107 .502 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 446 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research BÖLÜM IV SONUÇLAR VE ÖNERİLER 4.1. Sonuçların Tartışılması 4.1.1. Yöntemsel Sonuçlar Deney ve kontrol gruplarının öntestler bakımından denkliği Tablo 4.1.’de gösterilmiştir. Tablo 4.1. Deney ve Kontrol Gruplarının Öntest Sonuçları Öntestler Grup n M Deney 18 6.50 FÖT Kontrol 18 5.28 Deney 18 6.89 EBT Öntest Kontrol 18 5.83 SD 2.04 2.54 1.08 3.33 4.1.1.1. Kavram Haritası Tekniğinin Öğrencilerin Başarısına Etkisi Deney ve kontrol gruplarına uygulanan EBT’nin sontest ortalamaları arasında deney grubu lehine anlamlı bir fark vardır. Bu sonuç Tablo 4.2.’de gösterilmiştir. Tablo 4.2. Deney ve Kontrol Gruplarının EBT(ön) ve EBT(son) Sonuçları Testler Grup n M SD Deney 18 6.89 1.08 EBT Öntest Kontrol 18 5.83 3.33 Deney 18 20.39 5.04 EBT Sontest Kontrol 18 14.44 3.54 Tablo 4.2.’de görüldüğü gibi, deneysel işlem öğrencilerin bilgilerini artırmada etkili olmuştur. Kavram haritalarıyla desteklenmiş öğretim işi geleneksel öğretim işine göre feni öğrenmede daha etkili olmuştur. Sonuç olarak kavram haritası tekniği ile fen öğretimi, kontrol işlemine göre bağıl anlamda olduğu gibi, mutlak anlamda da oldukça başarılı olmuştur. Deney ile kontrol arasında bağıl olarak deney grubu lehine bir fark varsa da, kendi içinde kontrol grubu da mutlak bir başarıyı yakalamıştır. Yani, geleneksel öğretim yöntemi denilen yöntem de belki popüler öğretim yöntemleri kadar etkili olmasa da grubun kendi içinde başarısına önemli katkılar sağlamaktadır. Sonuç olarak, geleneksel öğretim yöntemi de kavram haritası tekniği ile yapılan fen öğretiminde olduğu gibi, öğrencilerin başarılarına mutlak olarak bir katkıda bulunmuştur. Sınırları belli olmasa da geleneksel öğretim yöntemi de yabana atılacak bir öğretme yöntemi değildir. Belki, geleneksel öğretim yöntemini popüler öğretim yöntemlerinden ayıran en belirgin karakteristik, onun öğretmen merkezli oluşudur. 4.1.1.2. Kavram Haritası Tekniğinin Bilgilerin Kalıcılığına Etkisi Deney ve kontrol gruplarına uygulanan EBT sontest ortalamaları ile kalıcılık testinin ortalamaları arasında deney grubu lehine anlamlı bir fark vardır. Bu sonuç Tablo 4.3.’de gösterilmiştir. 447 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 4.3. Deney ve Kontrol Gruplarının EBT (son) ile Kalıcılık Testi Sonuçları Testler Grup n M SD Deney 18 20.39 5.04 EBT Sonbaşarı Kontrol 18 14.44 3.54 Deney 18 19.06 4.62 EBT Kalıcılık Kontrol 18 13.67 3.87 Tablo 4.3.’e göre EBT sontest puanlarından kalıcılık testi puanlarına gerek deney grubunda ve gerekse kontrol grubunda anlamlı aşınmalar olmuştur. Deney grubunda sontest ortalamasının %4.5 i kadar bir aşınma varken, kontrol grubunda bu aşınmanın oranı %2.5 dir. Hem deney grubunda ve hem de kontrol grubunda anlamlı olarak bilgi unutulma hızı kendini göstermektedir. Yine de deney grubunda kalıcılık testi ortalaması tam öğrenme değeri olan %70 e çok yakındır. Bu nedenle bilgilerin kalıcılığı anlamında kavram haritası tekniği ile yapılan fen öğretiminin geleneksel öğretim yöntemine göre çok daha başarılı olduğunu söylenebilir. Bu çalışmanın sonuçları Duru ve Gürdal (2001)’ın ilköğretim fen bilgisi dersinde, 7. sınıfta basınç konusunun kavram haritasıyla ve gruplara kavram haritası çizdirilerek anlatılmasının öğrenci başarısına etkisini inceledikleri çalışmalarıyla, Aykanat, Doğru ve Kalender (2005)’ in, 6. sınıfta hücre yapısı ve fonksiyonu bilgisayar destekli kavram haritaları yönteminin öğrenci başarısı üzerine etkisini inceledikleri çalışmayla, Barut (2006)’ un, ilköğretim 7. sınıfta okuyan öğrencilerin, fen bilgisi konularını klasik yöntem ile mi yoksa kavram haritası yöntemi ile mi daha iyi anladıklarını tespit ettiği çalışmasıyla uyum göstermektedir. Akgündüz (2002) ‘ İlköğretim Fen Bilgisi Dersi Öğretimi 6. Sınıf Biyoloji Konularında Kavram haritalarının Kullanımı ve Başarıya Olan Etkisi’ ni araştırmıştır. Sonuçlar kavram haritaları ile yapılan öğretimin, öğrencinin fen kavramlarını doğru kavramsallaştırmasına ve böylece geçerli kavramlar edinmesine olan etkisini olumlu olarak ortaya koymuş ayrıca fen bilgisi dersi biyoloji konularında yanlış kavramların giderilmesinde ve başarının arttırılmasında geliştirilen kavram haritalarının öğrencilerin başarılarını artırdığı sonucuna varılmıştır. Kavram haritaları özgür ve esnek bir yaklaşımdır. Kavram haritalarını diğer birçok grafiksel yaklaşımdan ayıran en önemli özelliği, eğitimsel bir strateji olarak anlamlı öğrenmeyi artırmada kullanılabilmesidir (Kaya, 2003). Yapılan bu araştırmada deney grubunun kalıcılık testi sonuçlarının kontrol grubunun kalıcılık testi sonuçlarından daha yüksek olması, kavram haritaları tekniğiyle anlamlı öğrenmenin gerçekleştiğini bir kere daha doğrulamaktadır. 4.1.2. Cinsiyetle İlgili Sonuçlar Cinsiyet bağımsız değişkeninin, öğrenci başarısına etkisi incelenmiş ve şu sonuçlar bulunmuştur. Tablo 4.4. Kız ve Erkek Öğrenci Gruplarının Öntest Sonuçları Öntestler Grup n M SD Kız 18 6.33 2.54 FÖT Erkek 18 5.44 2.12 Kız 18 6.22 2.58 EBT Öntest Erkek 18 6.50 2.48 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 448 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Bu sonuca göre, kız ve erkek öğrenci grupları her iki öntest puanları bakımından da denktirler. 4.1.2.1. Cinsiyetin Öğrencilerin Başarısına Etkisi Tablo 4.5.’de görüldüğü gibi, feni öğrenmede cinsiyet farkının önemli olmadığı ifade edilebilir. Bu sonuç literatürle uyum içindedir. Akkayüz (2003) tarafından yapılan bir yüksek lisans tezi çalışmasında ilköğretim 4. ve 6. sınıf öğrencilerinin kavram haritası oluşturma düzeyleri kompozisyon toplam puanları, kavram haritası toplam puanları ve bağ niteliği bakımlarından sınıf düzeyi ve cinsiyete göre anlamlı fark olup olmadığı karşılaştırılmıştır. Araştırmada; kompozisyon toplam puanlarının sınıf düzeyine göre anlamlı olarak farklılaştığı, cinsiyete göre anlamlı olarak farklılaşmadığı, kavram haritalarındaki doğru bağ sayısının sınıf düzeyi ve cinsiyete göre anlamlı olarak farklılaşmadığı, kavram haritası toplam puanlarının sınıf düzeyine göre anlamlı olarak farklılaşmadığı ancak altıncı sınıflarda cinsiyete göre anlamlı olarak farklılaştığı bulunmuştur. Tablo 4.5. Kız ve Erkek Öğrenci Gruplarının EBT(ön) ve EBT(son) Sonuçları Testler Grup n M SD Kız 18 6.22 2.58 EBT Öntest Erkek 18 6.50 2.48 Kız 18 19.11 6.42 EBT Sontest Erkek 18 15.72 3.06 Demiral (2007) “İlköğretim Fen Bilgisi Dersi Maddenin İç Yapısına Yolculuk Ünitesinde, İşbirlikli Öğrenme Yönteminin Öğrenci Başarısına, Bilgilerin Kalıcılığına ve Derse Karşı Tutumlarına Etkisi " adlı çalışmada öğrencilerin cinsiyetlerinin akademik başarılarına etkisi olmadığı görülmüştür. 4.2. Öneriler 10. Fen ve teknoloji eğitiminin niteliğini artırmak için öğrenci merkezli olan ve anlamlı öğrenmeyi sağlayan kavram haritaları tekniğiyle öğretim konusunda öğretmenlerinin yeterli bilgi ve beceriye sahip olması ülkemizdeki fen eğitiminin niteliğini artırma konusunda son derece önemli bir etkiye sahiptir. Bu nedenle fen ve teknoloji öğretmenlerine kavram haritalarını nasıl hazırlayacakları ve bir öğretim materyali olarak nasıl kullanacakları konusunda hizmet içi eğitim kursları verilebilir. 11. Fen ve teknoloji dersinin diğer ünitelerinde de kavram haritalarına göre hazırlanmış öğretim etkinliklerinin öğrencilerin başarısına, bilgilerin kalıcılığına ve cinsiyete etkisini ortaya çıkarmak için benzer çalışmalar yapılabilir. 12. “Yaşamımızdaki Elektrik” ünitesinin öğretiminde, kavram haritası tekniği kullanımının, öğrencilerin başarısına, bilgilerin kalıcılığına etkisi diğer öğretim yöntemleri ile de karşılaştırılabilir. 13. “Yaşamımızdaki Elektrik” ünitesinde öğrencilerin sahip oldukları kavram yanılgıları ve bu kavram yanılgılarının giderilmesinde kavram haritası tekniğinin etkisi araştırılabilir. 449 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 14. Bu çalışmada elden edilen sonuçlar, “Yaşamımızdaki Elektrik” ünitesinin öğretiminde, kavram haritası tekniğinin öğrencilerin başarısına, öğrenmelerin kalıcılığına ve cinsiyete olumlu etkilerini ortaya koymuştur. Bu sonuçlara göre “Yaşamımızdaki Elektrik” ünitesinin öğretimini etkili bir şekilde gerçekleştirebilmek için kavram haritaları tekniği kullanılabilir. KAYNAKÇA Akgündüz, D. (2002). 6. Sınıf biyoloji konularında kavram haritalarının kullanımı ve başarıya olan etkisi. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İlköğretim Fen Bilgisi Anabilim Dalı, Ankara. Akkayüz E. (2003). İlköğretim 4. ve 6. sınıf öğrencilerinin kavram haritası oluşturma düzeyleri. Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Aykanat, F., Doğru, M. ve Kalender, S. (2005). Bilgisayar destekli kavram haritaları yöntemiyle fen öğretiminin öğrenci başarısına etkisi. Kastamonu Eğitim Dergisi, 13( 2), 391–400. Barut, Ö.(2006). İlköğretim 7. sınıf fen bilgisi konularının kavram haritaları ile öğretilmesi. Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanları Eğitimi Anabilim Dalı, Van. Demiral, S.(2007). İlköğretim Fen Bilgisi Dersi Maddenin İç Yapısına Yolculuk Ünitesinde, İşbirlikli Öğrenme Yönteminin Öğrenci Başarısına, Bilgilerin Kalıcılığına ve Derse Karşı Tutumlarına Etkisi. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İlköğretim Fen Bilgisi Anabilim Dalı, Ankara. Güçlüer, E.(2006). İlköğretim fen bilgisi eğitiminde kavram haritaları ile verilen bilişsel desteğin başarıya hatırda tutmaya ve fen bilgisi dersine ilişkin tutuma etkisi. Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İlköğretim Anabilim Dalı, İzmir. Gürdal, A. ve Duru, K (2001). İlköğretim fen bilgisi dersinde kavram haritasıyla ve gruplara kavram haritası çizdirilerek öğretimin öğrenci başarısına etkisi. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Fen Bilgisi Öğretimi A.B.D. İstanbul. Javidi, G. and Sheybani E. (2008). Content-based computer simulation of a networking course: An assessment. Journal of Computers (JCP), 3(3), 64-72. Kablan, F.(2004). Lise 1. sınıf biyoloji dersi hücre konusunda kavram haritası kullanımının öğrenci başarısına etkisi. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Eğitimi Bilim Dalı, Ankara. Kaya, O.N.(2003). Eğitimde alternatif bir değerlendirme yolu: Kavram haritaları. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 25,265-271 Kaya, O. N. (2003). Fen eğitiminde kavram haritaları. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 13,7079. Korkmaz, H. (2004). Fen ve teknoloji eğitiminde alternatif değerlendirme yaklaşımları. Ankara: Yeryüzü Yayınevi. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 450 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research SANAT EĞİTİMİNE DAYALI MESLEK YÜKSEK OKULU PROGRAMLARINDA YAŞANAN SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK EĞİTİCİ GÖRÜŞLERİ ART EDUCATION BASED ON VOCATIONAL HIGH SCHOOL PROGRAMME OF THE PROBLEMS, FOR THE SOLUTION OF EDUCATIONAL OPINIONS Mine CAN Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi Değirmendere Ali Özbay Meslek Yüksekokulu, Kocaeli, TÜRKİYE [email protected] Nilgün ŞENER Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi Değirmendere Ali Özbay Meslek Yüksekokulu, Kocaeli, TÜRKİYE [email protected] ÖZET İçinde bulunduğumuz yüzyılda teknolojinin hızla gelişmesi ile sadece bilgiyi üreten değil, aynı zamanda sorunları çözmede bilgiyi kullanan toplumlar öncü olmaktadır. Bu nedenle bir yandan ekonomik büyüme ve refah ortamı oluşturulurken, diğer yandan da yeni çalışma ortamlarına ve biçimlerine, bireylerin ve toplumların eğitim yoluyla hazırlanması gerçeği ortaya çıkmaktadır. Bu süreçte iş piyasasının ihtiyaçlarına yanıt verebilen, çağın gereklerine uygun bireylerin yetiştirilmesi adına, planlı bir mesleki eğitim sistemi artık kaçınılmazdır. Yükseköğretim alanında mesleki eğitimin ilk basamağı olan Meslek Yüksek Okullarının önemi bu noktada büyüktür. Ancak Türkiye’de bu okullara yönelik yapılan düzenlemeler kağıt üzerinde kalmakta ve uluslararası bir standarda dayanmamaktadır. Bugün Meslek Yüksek Okullarında yaşanan sorunların başında meslek liselerinden sınavsız geçiş hakkı gelmektedir. Bireyin ilgi ve yetenekleri ile işin gerektirdiği özellikler arasındaki uyumun, başarıyı doğrudan etkileyen bir faktör olduğu gerçektir. Özellikle sanatsal eğitim veren ve el becerisi gerektiren programlara bilinçsizce yerleştirilen öğrencilerle sürdürülen eğitimin kalitesi tartışma yaratan bir konudur. Geleneksel mesleklere yönelik başarı çoğunlukla öğretim elemanının tecrübesi ile doğru orantılı olmakta, bunun sonucunda aynı programdan mezun olan öğrenciler farklı yeteneklere sahip olmaktadır. Meslek Yüksek Okullarının yaşadığı sorunlardan bir diğeri sorun ise teknoloji eksikliği ve yeterli alt yapının olmamasıdır. Özellikle sanat eğitimine dayalı programların atölye donanımlarının teknik anlamda eksik olması, öğrencilerin eksik bilgilerle mezun olmasına neden olmaktadır. Meslek Yüksek Okullarının açıldığı bölgelere yönelik bir planlama yapılmamasıdır. Bu durum hem mezunların staj yapacak işletme bulmaları konusunda sıkıntı yaratmakta, hem de mezuniyet sonrasında da bireylerin iş bulma imkanını zorlaştırmaktadır. Bütün bu sorunlara rağmen Meslek Yüksek Okullarında eğitim devam etmektedir.Türkiye’deki Meslek Yüksek Okullarında uygulanan eğitim programları incelendiğinde de tamamen çağın gerisinde olduğu görülür. Geleneksel eğitim anlayışı ile öğrencilerin belirli bir mesleğe dönük olarak sadece soyut bilgilerle donatılmasının, ilgili sektörler ve okul açısından faydalı bir eğitim–öğretim stratejisi olmadığı açıktır. Meslek Yüksek Okullarında eğitim gören öğrencilerin başarı durumlarının hesaplanırken hazır bilgiyi ölçme teknikleri ile sorgulamak yerine, eldeki bilgileri kullanarak yeni keşifler yapma ve soyut bilgiyi somut hale getirme becerileri ölçülmelidir. Ders içeriklerinin projeler, seminerler hazırlayıp sunmaya yönelik bir sistemle yürütülmesi gereklidir. Kısacası dersler genel anlamda çağın gereklerine uygun mutlaka sağlam bir akademik eğitim üzerine kurgulanmalıdır. Sistem sadece 8 yarıyıllık eğitim programları ve stajdan ibaret değil, aynı zamanda sektörün talep etmesi durumunda meslek içi eğitim, kısa süreli kurslar ve hafta sonu seminerleri verilecek şekilde organize edilmelidir. Bu nedenle Meslek Yüksek Okullarının programlarının yapısını esnek tutması ve beklentiler ölçüsünde sürekli güncellemesi gerekmektedir. Ayrıca atölye donanımı konusunda işletmelerle protokoller yapılmalı ve yeni teknolojinin yakından takip edilmesi sağlanmalıdır. Mevcut durumun iyileştirilmesi için Yüksek Öğretim Kurumu, Milli Eğitim Bakanlığı, Çalışma sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Meslek Odaları, Sanayi Odaları Meslek Yüksek Okullarının sorunlarının giderilmesinde ortak bir koordinasyon içinde olmaları gerekmektedir. Yurt dışındaki uygulamalara bakıldığında bu alanda çalışmalarını uluslararası çapta sürdüren örgütlerin olduğu görülür. Bu örgütlerin geniş çerçeveli kamusal ya da üniversite destekli kurumlar olarak, eğitimin niteliklerine yönelik çalışmalar ortaya koymaktadır. Bu kurumlar belirli türde bir işin gerek kazanılacak mesleki yetenek, gerekse verilecek eğitim programlarının belirli standartta 451 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research oluşturulmasını sağlama konusunda ortak modeller geliştirilmekte ve aynı zamanda eğitim sağlayıcılarının da bu standartlarla denetlenmesini gerçekleştirmektedir. Türkiye’deki duruma bakıldığında ise Meslek Yüksek Okullarını denetleyen bir organizasyonun olmadığı görülmektedir. Sonuç olarak, Meslek Yüksek Okullarının beklenen düzeyde ihtiyaçlara cevap verebilmesi için yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Bugünün rekabet şartları ile yarışabilmek için mesleki eğitim programlarının stratejik bir yönetim anlayışı ile planlanması kaçınılmaz bir gerçektir. Toplumun verimliliğinin artması ve yetenek düzeyinin yükseltilmesinde mesleki eğitimin bugün olduğu gibi gelecekte de önemini koruyacaktır. Anahtar Sözcükler: Meslek Yüksek Okulu, mesleki eğitim, sanat eğitimi. ABSTRACT In the present century technology, with the rapid development of not only information, not producing the same time, solving the problems of information using communities to pioneer. Therefore, economic growth and prosperity of the environment, while on the other hand, the new work environments and forms of individuals and communities through education, the preparation of the truth is emerging. In this process the job market response to the needs of that era, in accordance with the requirements of the individuals in the name of cultivating, a structured vocational training system is now inevitable. Higher education in the field of vocational training is the first step of the Vocational High Schools, the importance of this point is great. In Turkey, however, these schools for the arrangements made on paper and in an international standard is not based on. Today Vocational High Schools of the problems encountered at the beginning of the Vocational High Schools without a right of passage. Individual interests and abilities with the work required by the features of the harmony between, the success of a factor directly affecting the fact that it is. Especially artistic providing education and ability to require programs unconsciously placed on the students carried out the quality of education is controversial issue. The traditional occupation for the success mostly instructor with experience in the right proportion, with the result that the same who graduate from the program, students with different abilities. Vocational High School problems another problem is the lack of technology and adequate infrastructure, the lack of. Especially in art education programmes workshop equipment in the technical sense is missing, the students in the missing information graduated. Vocational High School opened in the regions for planning. This situation is both graduates will do an internship in business to find the problem in creating, as well as after graduation individuals the possibility of finding a job difficult. All this, despite the problems of Vocational education in Schools continues. In Turkey, Vocational High Schools, the training programs are examined fully era is behind the seen. Traditional education with the understanding of the students for a specific profession dull as only the abstract information are equipped with related sectors and the school beneficial in terms of an educational-teaching strategy is clear. Vocational education in Schools, students ' success in the situation when calculating the ready information on measurement techniques, instead of querying the hand and using the information making new discoveries and abstract information in concrete making skills to be measured. The course of the contents of the projects, seminars to prepare and to provide for a system of execution is required. In short courses in the general sense of the age in accordance with the requirements necessarily a solid academic education. The system is just 8-semester education programs and training is not only, but also the industry's request, in the case of on-the-job training, short courses and weekend seminars will be given should be organized. Therefore, Vocational High Schools, programs in the structure of the flexible and expectations of the extent to constantly update required. Also the equipment of a workshop on businesses protocols should be done and new technology should be closely monitored, should be provided. The current situation for the improvement of the Higher Education Institution, the Ministry of National Education, Labour and Social Security Ministry, the Ministry of Trade and Industry, Professional Associations, Chambers of Vocational High Schools in the problems of a joint co-ordination is required. Abroad, applications, when this area of the work of the international scale, continues to organizations that can be seen. These organizations are of broader public or university-aided institutions, the education, the qualifications for studies reveals. These institutions are a particular kind of work you need to acquire the professional skills, both in the education programmes of the specific standard, allowing for the creation of a common models are being developed and at the same time, the training of providers of these standards, the monitoring of the realizes. In Turkey the situation at Vocational High Schools that controls the organization can be seen. As a result, Vocational High Schools, the expected level needs to respond to the restructuring is required. In today's competitive terms with the challenge for the vocational training programmes of a strategic approach to management planning, is an unavoidable fact. Society is the increase in productivity and the ability of the level raising of vocational education in the future as it is today maintain the importance of the. Key Words: Vocational High School, vocational education, art education. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 452 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research GİRİŞ Meslek Yüksek Okulları, mesleki ve teknik eğitimin yüksek öğretim kademesinde eğitim veren en önemli aşamalarından birisidir. İlgili sektörlerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek niteliklere sahip, yeterli bilgi ve beceriyle donanmış ara eleman yetiştirmek amacıyla kurulmuş önlisans düzeyinde eğitim veren okullardır. Bugün Meslek Yüksek Okulları lisans düzeyinde eğitim veren mesleki ve teknik eğitim kurumları ile ortaöğretim kurumlarının hedef aldığı istihdam sahaları arasında kalan boşluğu doldurma işlevini yerine getirmektedir (Şahin ve Fındık, 2008). 21. Yüzyılın dinamik dünyasında iş dünyasının talep ettiği teknik bilgi ve beceriye sahip nitelikli ara eleman olmanın yanı sıra, bireylerde aranan diğer nitelikler sırasıyla şunlardır: 1. Değişen koşullara hızlı uyum sağlayabilmek, 2. Güncel mesleki teknolojik bilgiye sahip olmak 3. Problem çözebilmek, 4. İletişim kurabilmek, 5. Takım çalışması yapabilmek, 6. Sorumluluk alabilmek, 7. Çok yönlü düşünebilmektir. Yeterlilik ve kaliteye ulaşmak hiç şüphesiz her seviyedeki eğitimin olduğu gibi, Meslek Yüksek Okullarındaki eğitimin de en başta gelen amaçlarındandır. Mesleki ara eleman ihtiyacını karşılayan Meslek Yüksek Okulu mezunlarının, sektörde her yıl dinamik bir katkı yaratacağı beklenmektedir. Bu nedenle her Meslek Yüksek Okulu çağdaş insan kaynakları piyasasının beklentilerine uygun mesleki yeterlilikte eğitim vermelidir. Bununla birlikte, Meslek Yüksek Okulu mezunlarının; bilgi birikimleri, uyumları ve uygulama tecrübeleriyle, gelecekte de potansiyel insan kaynakları yeteneği olarak değerlendirilebilecek uluslararası standartlara sahip kalite güvenceleri de olmalıdır (Erdem, 1999). Meslek Yüksek Okullarının önemi nitelikli ara eleman ihtiyacı nedeni ile her geçen gün biraz daha artmaktadır. İşletmeler ara eleman ihtiyacını Meslek Yüksek Okullarından karşılama beklentisi içindedir. Özellikle bilgi teknolojilerinde yaşanan hızlı değişim sonrasında öğrencilerin istek ve beklentilerinde de önemli değişimler olmuştur. Bu nedenle hedefleri bilgi düzeyi yetkin insanlar yetiştirmek olan üniversitelerin, yeni duruma uyum sağlamaları ve rakipleri karsısında rekabet avantajı elde edebilmeleri için bünyelerindeki Meslek Yüksek Okullarında bütünüyle bir dönüşüm gerçekleştirmeleri gerekmektedir (Vurgun, 2009). Bu çalışma ile; ilgili sektörlerin ara eleman ihtiyacını karşılamak için kurulmuş olan Meslek Yüksek Okullarının genel sorunlarını ve sanat eğitimine dayalı programlarda yaşanan problemlerini eğitici gözüyle değerlendirip, çözüm önerileri getirerek katkı sağlamak hedeflenmiştir. 1. Meslek Yüksek Okullarında Yaşanan Sorunların Genel Bir Değerlendirilmesi Meslek Yüksek Okulları ülkemizde sorunlu okullar olarak görülmektedir. Bu sorunların en başında eğitim kurumlarına yerleştirilen öğrencilerin yetenek, istek ve beklentilerinin dikkate alınmaması gelmektedir. Mesleki yönlendirmeden kaynaklanan bütün olumsuzluklar eğitim esnasında veya mezuniyet sonrasında büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bireyin ilgi ve yetenekleri ile işin gerektirdiği özellikler arasındaki uyum, bireyin işe karşı motivasyonunu ve başarısını doğrudan etkilemektedir. Meslek seçiminin isabetli olması bireyin kendi ilgi ve yetenekleri ile işin gerektirdiği nitelikleri tanıması ile 453 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research mümkündür. Ancak ülkemizde mesleki yönlendirmede bireyin yeteneklerinden ziyade ailenin talepleri ve çevresel faktörler belirleyici olmaktadır. Çocuğunun üniversite okumasını isteyen aileler, üniversiteye giriş sınavında göreceli olarak dezavantaja sahip olan meslek okullarına yönelmemektedirler. Mevcut sınav sistemi ve rehberlik hizmetindeki eksikliklerden dolayı bilinçli bir mesleki yönlendirme yapılamamakta bu nedenle ortaöğretimde düzeyinde zaten sıkıntı içerisinde olan mesleki eğitim yükseköğretim aşamasında bilinçsiz tercihin kurbanı olmaktadır. Orta ve yükseköğretimde mesleki eğitim veren kurumların düşük profilli öğrencilerin tercih ettiği okullar haline dönüşmesi, yetenekli öğrencilerin mesleki eğitimden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Meslek Yüksek Okullarına isteksiz şekilde gelen öğrencilerle gerçekleştirilen eğitim, derslerde motivasyon bozukluklarına dolayısıyla eğitimin kalitesinin düşmesine sebep olmaktadır. Aynı sorunun bir başka ayağı ise Meslek Lisesi mezunlarının 4702 Sayılı Yasa ile Meslek Yüksek Okullarına sınavsız şekilde kayıt yaptırmalarıdır. Uygulamanın hayata geçirildiği 2002 yılında öğrencisi sayısı % 159 artmış ve daha sonraki yıllarda da bu artış eğilimi devam etmiştir. Ancak bu uygulamaya geçmeden evvel öğretim elemanı veya eğitim materyalleri gibi altyapı eksiklikleri gözden geçirilmediği için eğitimin kalitesi sorgulanır hale gelmiştir. Bu uygulama ile iş piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücü ihtiyacını karşılamak hedeflenmiş ancak mevcut alt yapı ile bu mümkün olmamış sadece karşılıklı olarak beklentiler artmıştır. Bu nedenle ülkemizde sınavsız geçiş sisteminin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bunun için Meslek Yüksek Okullarına girecek öğrencilerin % 50’si alan bilgisinden oluşan bir sınavdan geçirilmesi çözüm yolu olarak görülebilir. Böylece öğrencilerin mesleki bir yeterlikten geçirilerek yerleştirilmeleri sağlanmış olur. Avrupa’da güzel sanatlar ağırlık eğitim veren bir meslek yüksek okuluna veya çocuk yuvası ve sosyal pedagoji eğitim kurumlarına girebilmek için adayların her durumda yetenek sınavını başarmaları gerekmekdir (http://www.bmukk.gv). Özellikle sanat eğitimine dayalı Meslek Yüksek Okulu programlarında bu uygulamanın mutlaka hayata geçirilmesi gerekmektedir. Meslek Yüksek Okullarında yaşanan diğer önemli sorun ise eğitim programları ve bu programlarda yetiştirilen teknik işgücü ile piyasasının ihtiyaçları arasında nitelik ve nicelik yönünden yaşanan farklılıklardır. Okullarda verilen eğitim mesleki ihtiyacı karşılamamakta, öğrenci mesleği ile ilgili bilgiyi iş hayatında öğrenmektedir. Bu durum, uygulanan eğitim programlarının ilgili meslek dalının güncel ihtiyacını karşılamadığını göstermektedir. Hangi mesleklerin hangi seviyede yetkinlik gerektirdiği tespit edilmeden, programlar kurumsal bir yaklaşımla öğretim elemanının bireysel uğraşları ile güncellenmemektedir. Bu nedenle mesleki ve teknik eğitim programlarının ülkemizde yeniden tanımlanması ve güncellenmesi gerekmektedir. Orta ve yükseköğretimde mesleki eğitim programlarında teknolojik gelişmenin zorlamasıyla bazı gelişmeler olsa da, programlar geleneksel mesleklere dönük ve güncelliğini yitirmiş durumdadır. Bu durum aynı programdan olup farklı okullardan mezun olan bireylerin farklı yeterlikler kazanması sonucunu doğurmaktadır (Şahin ve Fındık, 2008). Ülkemizde Meslek Yüksek Okullarında meslek standartlarının belirlenememesi ve müfredat programlarının oluşturulmasında iş hayatından kopuk geleneksel yöntemlerin uygulanması, eğitimin yetersizliğinin nedenlerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Reel sektörle yaşanan uyumsuzluklar istihdam problemini de beraberinde getirmektedir. Eğitimin niteliğinden kaynaklanan sorunlar sektörün ihtiyacını karşılamaktan uzak bireyler yetiştirilmesine sebep olduğu için, mezunların istihdamında güçlükler yaşanmaktadır. Ayrıca programların bölgesel düzeyde ilgili sektöre yakınlığı ya da çevre ihtiyaçları gözetilmeden açılması da öğrenci staj imkanlarını zorlamakta ve mezuniyet sonrası istihdam sorununu beraberinde getirmektedir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 454 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Büte (2010) tarafında Meslek Yüksek Okulu Yöneticilerinin Kişisel ve Örgütsel Vizyonları üzerine yapılan bir araştırmanın sonuçları bu görüşleri destekler niteliktedir. Araştırma kapsamına alınan toplam 404 Meslek Yüksek Okulu yöneticisinin % 65,7’si ilçelerde sanayi tesislerinin bulunmadığını, % 64,9’u sanayi ile ilişkilerin yeterli olmaması sonucu amaca uygun şekilde uygulamaya yönelik eğitim-öğretim verilemediğini, % 69,5’i mezun öğrencilerin işe yerleştirilmeleri konusunda yasal düzenlemelerin bulunmadığını belirterek, bu konuda yaşanan sorunlara dikkat çekmektedir. Meslek Yüksek Okulunda yaşanan diğer bir sorun ise yetersiz altyapı ve teknoloji eksikliğidir. Bilginin hızla yenilendiği günümüzde eğitim kurumlarının da organizasyon yapılarını tekrar gözden geçirmelerini gerekli kılmaktadır. Eğitim kurumlarının ulusal piyasa ve kamu tercihlerinin yanında küresel piyasanın tercihleri de göz önünde bulundurmaları ve küresel kültürlere dayalı eğitimin gelişmesi destek vermeleri gerekmektedir. Çağın gereklerine uygun eğitim ortamlarında gerçekleştirilmesi gereken mesleki ve teknik eğitim bu nedenle pahalı bir eğitimdir. Meslek Yüksek Okulları teknolojinin durmak bilmeyen ilerlemesini takip etmek zorundadır. Ülkemizdeki meslek yüksek okullarının gerek alt yapı, gerekse de mesleki donanım olarak büyük sıkıntılarla mücadele ettiği bilinen bir gerçektir. Bilginin ve bunun paralelinde teknolojinin sürekli yenilenmesi okulların donanımını sürekli olarak gözden geçirmelerini gerektirmektedir. Ancak Meslek Yüksek Okullarına ayrılan kaynakların azlığı bunun önündeki en büyük engel olarak görülmekle birlikte, sorunların bu yolla çözülmesi de imkansızdır. Bunun için gelişmiş ülkelerde olduğu gibi öncelikle eğitime kamu dışından müteşebbislerin desteğini çekmek gerekmektedir. Bu bir devlet politikası haline getirilerek, Meslek Yüksek Okullarının işleyişi ulusal anlamda dünya standartlarına getirilmelidir. Örneğin Almanya’da mesleki eğitim ve öğretim maliyetinin %73'ü isletmeler tarafından karşılanmaktadır. Bu yüzden Almanya Hükümeti isletmelerle aktif bir şekilde işletme eğitim ve öğretim yerlerinin sayısını artırma konusunda faaliyet göstererek sistemi çok etkili bir biçimde yürütülebilmektedir. Ayrıca okullar devletten aldığı bütçenin dışında döner sermaye vasıtasıyla üniversite dışından proje alarak veya dışarıya hizmet sunarak kendisine ek kaynak yaratmalıdır (Yıldırım, 2003; Akt: Vurgun, 2009). Meslek Yüksek Okullarının sorunlarına yönelik olarak Bahşi (2011) tarafından yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, Meslek Yüksek Okullu yöneticileri yaşadıkları sorunları şöyle sıralamışlardır: Ankete katılan 239 yöneticinin; % 87,4’ü kaynak yetersizliğinden dolayı ekonomik sıkıntı, % 74,5’i fiziki yetersizlikler (bina, sınıf, laboratuar vb.), % 67’si araç-gereç yetersizlikleri (bilgisayar, kitap, dökümantasyon), % 47,7’si çalışma ortamına ilişkin fiziki yetersizlikler (odanın küçüklüğü, ısı, ışık, gürültü vb.) yaşandığını belirtmiştir. 2. Meslek Yüksek Okullarının Sanat Eğitimine Dayalı Programlarında Yaşanan Sorunlar Ülkemizdeki Meslek Yüksek Okullarında yaşanan sorunlar üzerine yapılan araştırmalar çoğunlukla sosyal, sağlık, hizmet, tarım vb. alanlara ait programlarda yapılmakta, sanat eğitimi veren programlar ise genellikle araştırma dışında tutulmaktadır. Ancak sanat eğitimine dayalı Meslek Yüksek Okulları programlarında, sadece o mesleğe ait teknik bilgi ve beceri değil, aynı zamanda sanat eğitimi verilmektedir. Bu programların üstlendikleri misyonun diğerlerinden farklı olması nedeniyle, genel sorunlara ek olarak farklı sorunlar yaşanmaktadır. Aşağıda bu sorunlara Avrupa ve Kuzey Amerika’da model olarak gösterilecek bazı okullarla kıyaslama yapılarak, çözüm yolları üzerine tartışılmıştır. Sanat eğitimi veren Meslek Yüksek Okulları programlarında yaşanan sorunlar; 455 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 1. 2. 3. 4. 5. 6. Vizyon eksikliği Meslek Yüksek Okulları ders izlenceleri Mezuniyet sonrası eğitim çalışmalarının olmaması İlgili teknolojilerin eksikliği Öğrenci değişim programlarına öğrenci ve öğretim elemanlarının ilgisizliği Meslek Yüksek Okullarının dışarıdan gelen eğitim taleplerine cevap verememesidir. 2.1.Vizyon eksikliği Vizyon, örgütün değerlerinin tespit edilmesi, misyonunun ve amaçlarının belirlenmesi ve hedeflerinin ortaya çıkarılmasıdır (Güzelcik, 1999; Akt. Büte, 2010). Başka bir tanıma göre ise; vizyon, lider ve izleyicilerin sahip oldukları enerji ve kaynakların belli bir hedefe yönlendirilmesi ve dikkat çekici bir şekilde gelecek imajının oluşturulması, tartışılması ve eksiksiz olarak ortaya konulmasıdır (Hackett and Spurgeon, 1996; Akt. Büte, 2010). Genel olarak tanımlamak gerekirse, vizyon geleceği hayal etmek ve tasarlamaktır. Günümüz ekonomik koşullarında işletmelerin başarısı nitelikli insan gücü yetiştirmek ve güçlü bir vizyon oluşturmakla mümkün olabilmektedir. Ancak nitelikli insan gücü yetiştirmek bugün artık gelişmiş ülkelerin bile en önemli sorunlarından birisi haline gelmiştir. Gelişmiş ülkeler, bu sorunu mesleki ve teknik eğitim kurumlarına daha fazla önem vererek çözmeye başlamışlardır. Hatta bu ülkelerde ekonomik kalkınmanın itici gücü mesleki eğitim olmuştur. Ülkemizde ise nitelikli ara eleman yetiştirilmesi görevi Meslek Yüksek Okulları tarafından gerçekleştirilmektedir. Ancak çeşitli sorunlar nedeniyle bu okullardan beklenen katkı sağlanamamaktadır (Bahşi, 2009; Akt. Büte, 2010). Özellikle sanat eğitimine dayalı programlarda vizyon eksikliğinden kaynaklanan sorunlar diğerlerine göre çok daha fazla öne çıkmaktadır. Büte (2010) tarafında Meslek Yüksek Okulu Yöneticilerinin Kişisel ve Örgütsel Vizyonları üzerine yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre; akademik kadronun kalitesi, öğrenci profili ve eğitimin kalitesinin iyileştirilmesi gereken sorunlu alanlar olduğu konusunda tüm yöneticilerin ortak bir görüş birliği içinde olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Araştırmada Meslek yüksekokulu müdürlerinin ideallerinde; akademik personel yerine profesyonel yöneticiler tarafından yönetilen, sürekli gelişmeye açık, modern bir altyapıya sahip, sanayi ile işbirliği içinde ve çalışanların, okuyanların ve sanayicilerin övgü ile söz ettiği bir meslek yüksekokulu olduğu tespit edilmiştir. Örgütsel vizyon oluşturma iki aşamadan oluşur. Birinci aşamada, lider örgütünü değerlendirir, ikinci aşamada ise, hayallerindeki örgütü tanımlar. Liderin hayallerindeki toplumu ve örgütü tanımlaması ise, başarmak, gerçekleştirmek, ulaşmak istediği hayallerindeki toplumu, hayallerinin örgütünü tüm yönleriyle ortaya koyma çabasıdır (Erçetin, 2000; Akt: Büte, 2010). Yukarıda verilen araştırma sonuçlarından liderlerin vizyon sahibi olma konusunda her iki aşamayı da tanımlamaları Meslek Yüksek Okullarında vizyonun ne kadar önemli olduğunu vurgular niteliktedir. Yüksek öğretim düzeyinde vizyon oluşturmanın en başarılı örneklerini Avrupa ve Kuzey Amerika’da bulunan Üniversiteler incelendiğinde görülür. Önlisans düzeyinde sanatsal eğitim veren okullara bakıldığında, çağdaş uygulama, yöntem ve teknolojileri takip ederek, öğrencilerine kazandırmış olduğu iş becerilerini ortaya koyduğu yeni kreasyonlarla fark yaratabilecek biçimde sunma, ulusal ve uluslararası sektörde çağın gerektirdiği ilerici, yenilikçi bireyler yetiştirme konusunda tam donanımlı olmaları, ancak kuruldukları günden bu yana vizyon sahibi olma konusundaki başarıları ile açıklanabilir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 456 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Örneğin, Avrupa’da kurulmuş en eski Üniversitelerden biri olan Padua Üniversitesi, Görsel Sanatlar Bölümü’nde vermiş olduğu kuyumculuk eğitimi ile dünyada birinci sıradadır. İtalya’nın en eski ikinci üniversitesi olan Okul, altın işlemeciliği üzerine verdiği kurslarda öğrencilerin yaptığı sıra dışı tasarımlarla tüm dünyada tanınmaktadır. Eğitimciler aynı zamanda İtalya dışındaki okullarda da özel kurslar vermektedir. Padua Üniversitesi’nin esas ünü okulda ders veren sanatçıların ve eğitimcilerin kurulduğu günden bu yana belli bir ilke doğrultusunda birleşmiş olmasıdır. İlk günden bugüne kadar sahip olduğu misyonu korumayı başaran okul her dönem özel olmayı başarmıştır. Padua Üniversitesinde ilk kez Francesco Pavan tarafından 1961 yılında mücevher tasarımı eğitimi verilmeye başlanmıştır. Bunu izleyen süreçte Padua Okulunda mücevher eğitim veren sanatçılar kendi sanatsal yaklaşımlarını oluşturarak yaptıkları özgün çalışmalarla, İtalyan mücevher sanatı için dünya çapında bir gelişim sürecini başlatmışlar ve uluslar arası camiada İtalyan altın işlemeciliğinin adını duyurarak Padua Okulunun bir marka olmasını sağlamışlardır. (Yağmur, 2007). 2.2 Meslek Yüksek Okulları ders izlenceleri Bilgi toplumunda mesleki eğitim sadece geleneksel teknik bilgi ve beceri geliştirmeye odaklı olarak değil, aynı zamanda o işin yapılması için gerekli olan süreçte yeni teknolojilerin takibi ve farklı alanlara ait bilgilerinde sorunların çözümünde kullanılması esaslı olmalıdır. Bu nedenle Meslek Yüksek Okullarının geleneksel yöntemleri izleyerek başarılı olmaları mümkün değildir. Avrupa’daki sanat eğitimi veren programlar incelendiğinde, teorik bilgilerden ziyade yoğun olarak ilgili mesleki alana dönük uygulamalı eğitimden oluştuğu görülmektedir. Türkiye’de ise Meslek Yüksek Okullarının eğitim programlarında zorunlu teorik derslerin oldukça geniş bir kısım oluşturduğu ve derslerin sistem üzerinden takip edilmek suretiyle ders öğretim elemanlarını kalıplara soktuğu bir gerçektir. Özellikle materyal ve atölye donanımın eksik olduğu okullarda bu sistem kağıt üzerinde ezbere dayalı bir anlayışla öğrenciye kazandırılmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla eğitimin kalitesi öğretim elemanının başarısı ile doğru orantılı gitmektedir. Özellikle sanat eğitimi veren mesleki eğitim kurumlarının başarısı, yenilikçi yaklaşımlara sahip olmak ve bunları geliştirmek olmalıdır. Avrupa ve Kuzey Amerika’da Meslek Yüksek Okulu konumundaki üniversitelerin programlarının, bir program danışma komitesi tarafından onaylanması gerekmektedir. Bu program danışma komiteleri, küçük endüstriler, küçük orta ölçekli isletmeler ve büyük isletmeler, endüstriyel dernekler/ kuruluşlar, isçi ve işveren sendikaları ve profesyonel odalar, örgütlerin temsilcilerinden oluşmaktadır. Program danışma komitesi hem işyerini, hem eğitim kurumunu, uygulama yapan öğrenciyi, onu çalıştıran işvereni, işyerinin devletle ilişkisini, ilgili hükümet programlarını vb. tüm işleyişi gözetlemekte ve denetlemektedir. Böylece çok daha kurumsal ve planlı bir işleyiş içerisinde eğitim programı uygulanmış olmaktadır (Vurgun, 2009). Dünyada kuyumculuk eğitimi veren Üniversiteler izledikleri eğitim yöntemi bakımından incelendiğinde, ülkemizdeki Üniversitelerden oldukça farklı oldukları görülür. Amerika’da sanat tarihi ve sanat eğitimi veren ilk okullardan biri olan Iowa Üniversitesinde dersler öğrencilerin yaratıcılıklarını ve teknik yeteneklerini geliştirmeye odaklanmış program doğrultusunda, ağırlıklı olarak atölyelerde grup ya da kişisel demonstrasyonlar, tartışmalar ve eleştiriler, slayt gösterileri, sanatçı atölyelerine ziyaretler, proje oluşturma ve yenilikçi tartışmalarla yürütülmektedir. Adeta bir yaşam alanına dönüştürülmüş olan bu atölyelerde öğrenciler bütün vakitlerini geçirmektedir (Yağmur, 2007). Atölye derslerinde öğrenciler kendilerine öğretilen tekniklere göre çeşitli projelerle ürün oluşturmakta ve ders notları sınavla değil ödev teslimi şeklinde yapılmaktadır. Örneğin Metal Sanatları Programındaki ders içerikleri yaratıcılık, özel sanatsal yönelimler ve ifadelerin kullanımı, metal ve diğer 457 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research malzemelerin geleneksel ve güncel tekniklerle öğrenilmesi, yenilikçi tekniklerle sıra dışı malzemelerin kullanımı, 3-D CAD yazılımlarının (AutoCAD, Rhino vb.) öğrenimi, CAD tasarımların CNC cihazları ile ürüne dönüştürülmesini kapsamaktadır. Öğrenci ve öğretim elemanları kendilerine sunulan geniş bir dijital koleksiyon, mikrofilm, kitap, ofis kaynakları ve görsel malzeme olanağına sahiptir. Okul içerisinde dersliklerin dışında ahşap ve metal atölyeleri, çelik heykel kaynak ve üretim tesisleri, boya ve çizim stüdyoları, grafik ve üç boyutlu bilgisayarlı tasarım laboratuarı, fotoğraf ve baskı olanakları, video sisteminin yanı sıra özel sanat stüdyoları, sanat kütüphanesi ve müze bulunmaktadır. Bu Müzede 1900-1970 yılları arası Avrupa ve Amerika sanatlarına ait koleksiyonlar, çağdaş resim ve heykel örnekleri, çizimler, baskılar, fotoğraflar, eski Amerika sanatları, seramik ve metal işleri, dijital sanat koleksiyonu ile hizmet vermektedir. Müzede sürekli olarak düzenlenen sergiler öğrenciler tarafından takip edilmekte, ayrıca dışarıdan gelen taleplere göre okul turları düzenlenebilmektedir. 2.3. Mezuniyet sonrası eğitim çalışmalarının olmaması Ülkemizdeki Meslek Yüksek Okullarında mezuniyet sonrası eğitim programlarının olmaması büyük bir eksikliktir. İçinde bulunduğumuz yüzyıl itibariyle yeni teknolojilerin veya tekniklerin gelişimi ile birlikte bilginin de sürekli güncellenmesi gerekmektedir. Ancak Meslek Yüksek Okullarında mezunlara veya ilgili sektörden gelebilecek eğitim taleplerine cevap verebilecek bir mevzuat bulunmamaktadır. Oysa yabancı Üniversitelerin tamamında Mezuniyet sonrası eğitim çalışmaları sistemin bir parçası haline gelmiştir. Örneğin Iowa Üniversitesi’nde mezun öğrenciler bu sayede alanlarında sanatsal, kavramsal ve teknik anlamda yeteneklerini geliştirmek için atölyelerde kendilerine sağlanan materyal desteği ile deneysel çalışmalarda bulunmakta, ulusal veya uluslararası yarışmalara veya sergilere hazırlanmakta ya da araştırma yapabilmektedir. Böylelikle okul dışı profesyonel çalışmalar ve araştırma gereksinimleri ders programlarına dahil edilmiştir. 2.4. İlgili teknolojilerin eksikliği Meslek Yüksek Okullarının en büyük eksikliği teknolojik alt yapılarını yenileyememeleridir. Bu eksikliğin giderilmesi için Üniversitelerin mutlaka sektörde faaliyet gösteren firmalara eğitim, tamir, onarım, bakım gibi konularda destek vermek suretiyle gelirlerini artırması gerekmektedir. Bunun dışında firmalara verilecek eğitim karşılığında sağlanacak teknolojik destek veya iş protokolleri sayesinde başarılı uygulamalar sürdürülebilir. Örneğin İngiltere’deki Birmingham Üniversitesi Sanat ve Tasarım Enstitüsü’nde kuyumculuk alanına yönelik teknolojik ve ticari konuları içeren, tam gün-1 yıl veya yarı zamanlı-2 yıl süreli kuyumculuk kursları verilmekte ve saygın ve oldukça popüler olan bu tür ileri eğitim kurslarını tamamlayan bireylere, Londra Gemoloji Derneği tarafından Gemoloji diploması (BKA) ve Elmas Değerlendirme diploması (DGA) verilmektedir. Lisans düzeyinde Gemoloji programını tamamlayan öğrencilerde aynı hakka sahiptir. Amerika Temple Üniversitesi Tyler Sanat Okulu CAD-CAM teknolojileri alanlarında ülkede 3-D üretimi içeren bilgisayar uygulamalarını eğitim programlarına alan okullar arasında lider konumundadır. Sanat eğitimi veren bir okula göre oldukça seçkin kaynaklara ve cihazlara sahip okulun bilgisayar laboratuarı, ülkedeki tam donanımlı sayılı elektro laboratuarlar arasındadır. Bu atölyelerde bilgisayar destekli tasarım ve üretim içerikli dersler ve özel kurslar verilmektedir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 458 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 2.5. Öğrenci değişim programlarına öğrenci ve öğretim elemanlarının ilgisizliği Ülkemizin en büyük eksikliklerinden birisi Yüksek öğretim düzeyinde hala öğrenci değişim programları konusundaki zayıflıktır. Özellikle Meslek Yüksek Okullarına giren öğrencilerin seviyelerinin düşüklüğü, yabancı dil bilgisinin zayıflığı gibi konular bunun önündeki engel olarak görülmektedir. Oysa Avrupa ve Amerika’ya bakıldığında öğrenci takip sistemlerinin oldukça başarılı şekilde izlendiği ve bu takiplerde öğrenciler daha mezun olmadan nitelikli üst sınıf öğrencilerinin alt gruplara ders vermesine veya mezuniyet sonrası öğretim elemanı olarak yetiştirilmesine imkan tanımaktadır. Sonuç olarak, Meslek Yüksek Okullarının beklenen düzeyde ihtiyaçlara cevap verebilmesi için yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Bugünün rekabet şartları ile yarışabilmek için mesleki eğitim programlarının stratejik bir yönetim anlayışı ile planlanması kaçınılmaz bir gerçektir. Toplumun verimliliğinin artması ve yetenek düzeyinin yükseltilmesinde mesleki eğitimin bugün olduğu gibi gelecekte de önemini koruyacaktır. KAYNAKLAR Büte, M. (2010). Meslek Yüksekokulu Yöneticilerinin Kişisel ve Örgütsel Vizyonları, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C. 24, S. 4, s.175-193. Erdem, A. (1999). Meslek Yüksek Okullarındaki Eğitimin Yeterliliği ve Kalite Güvencesi. Mevzuat Dergisi. S. 23. http://www.mevzuatdergisi.com/1999/11a/01.htm Şahin, İ. ve Fındık, T. (2008). Türkiye’de Mesleki ve Teknik Eğitim: Mevcut Durum, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, TSA, Yıl: 12, S. 3, S. 65-86. Vurgun, L. (2009). Bilgi Toplumu Açısından Türkiye’deki Meslek Yüksek Okullarının Örgütlenme Problemleri ve Çözüm Önerileri, Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi. C. 4, S.2, s. 99 – 116. Yağmur, Ö. (2007). Modern Sanatın Takı Sanatına Yansımaları. (Danısman: Yrd. Doç. Dr. Mustafa Bulat). Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Yararlanılan İnternet Sayfaları http://www.yok.gov.tr/ (20.11.2012) http://www.bmukk.gv (18.11.2012) http://www.art.uiowa.edu/programs.html (18.11.2012) http://portale-unipd3.prod.cineca.it/ (20.11.2012) http://www.biad.bcu.ac.uk/courses/index.htm (20.11.2012) 459 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research AKADEMİK PERSONELİN, ÖĞRETMENLERİN VE ÖĞRETMEN ADAYLARININ BENLİK SAYGI DÜZEYLERİNİN VE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVREYE YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİ THE INVESTIGATION SELF-ESTEEM LEVELS AND ATTİTUDES TOWARDS SUSTAİNABLE ENVİRONMENT OF THE ACADEMICS, TEACHERS AND PROSPECTIVE TEACHERS Esra BENLİ Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Fen Bilgisi Eğitimi ABD, TÜRKİYE [email protected] Selçuk ARIK Gaziosmanpaşa Üniversitesi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Fen Bilgisi Eğitimi ABD, TÜRKİYE [email protected] ÖZET Bu araştırmada, akademik personelin, öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının benlik saygı düzeylerinin ve sürdürülebilir çevreye yönelik tutumlarının bazı değişkenler açısından belirlenmesi ve sonrasında benlik saygı düzeyleri ile sürdürülebilir çevreye yönelik tutumlarının karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Betimsel bir çalışma olup, bu araştırmada tarama modeli kullanılmıştır ve 2012-2013 Eğitim-Öğretim yılında Türkiye’nin farklı illerinde ve farklı alanlarda görev yapan akademisyenler, öğretmenler ve öğrenim görmekte olan öğretmen adaylarıyla (Öğretmen adayı=208, Öğretmen, n=69, Akademisyen, n=36) gerçekleştirilmiştir. Verilerin analizleri, SPSS paket programı ile gerekli istatistikî teknikler belirlenerek yapılmıştır. Bunun için bağımsız gruplar için t-testi, one-way anova ve basit korelasyon analizi yapılmıştır. Katılımcıların sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları; kadın ve yüksek lisans mezunu bireylerin lehine anlamlı düzeyde farklılaşırken; öğretmen adayı, öğretmen ve akademik personelin tutumları benzer düzeydedir. Bireylerin sahip oldukları meslekler tutumlarını etkilememiştir. Katılımcıların benlik saygı düzeyleri; cinsiyete göre bir farklılık göstermezken, doktora eğitimi almış bireylerin benlik saygı düzeylerinin daha yüksek seviyede olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin ve akademisyenlerin, öğretmen adaylarına göre benlik düzeylerinin yine yüksek olduğu belirlenmiştir. Bunun yanı sıra öğretmenler ile akademisyenlerin benlik saygı düzeyleri yakın seviyededir. Öğretmen adayı, öğretmen ve akademik personelin sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları ile benlik saygı düzeyleri arasında anlamlı fakat düşük düzeyde bir ilişki vardır. Anahtar Kelimeler: Benlik saygısı, sürdürülebilir çevre eğitimi, öğretmenler, öğretmen adayları. ABSTRACT The aim of this study was the investigation determination of some of the variables of self-esteem levels and attitudes towards sustainable environment of the academics, teachers and prospective teachers. Survey method was used in this study. It was performed in the fall term of 2012-2013 academic year with the academics, teachers and prospective teachers who are working in different areas in different provinces of Turkey. (Prospective teachers = 208, Teachers, n=69, Academics, n=36) The data has been analyzed by SPSS package program. The analysis of the data was performed through t-test for independent groups, one-way anova and simple correlation analysis. At the end of the study, it was found that there was a significant difference favoring the women's and master's degree of attitudes towards sustainable environment; academics, teachers and prospective teachers at a similar level position. Their jobs weren’t affect attitudes towards sustainable environment. There wasn’t significant difference by gender between participants' levels of self-esteem, level of doctoral education is seen that individuals with higher levels of self esteem. Teachers and academics, based on pre-service teachers still had high levels of self. It was also close to levels of self esteem, as well as teachers and academics. There was a positive correlation between the academics, teachers and prospective teachers of the self-esteem and towards sustainable environment levels. Key Words: Self-esteem, sustainable environment education, academics, teachers, prospective teachers. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 460 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research BÖLÜM I GİRİŞ Sürdürülebilirlik, genellikle kalkınma ve çevre bağlamında ele alınmaktadır. Araştırma konusu açısından da bu çerçeveden bakıldığında, sürdürülebilir kalkınma, 1987 Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu Raporu’nda “bugünün ihtiyaçlarını, gelecekteki kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini tehlikeye atmadan karşılamak” olarak tanımlanmıştır. Dünyamızın ve çevremizin gelecek nesillere bırakılması ve yaşanabilir bir halde tutulması ancak çevre eğitimi ile mümkündür. Geleceğe yaşanabilir bir çevre bırakmak ve bireylerde çevre bilincinin oluşmasını istiyorsak öncelikle eğitim kurumlarının var olan durumunun incelenmesi önemlidir. Bu nedenle çevrenin sürdürülebilirliği için sürdürülebilir çevreye yönelik tutumların ne düzeyde olduğu belirlenmelidir. Benlik saygısı, bireyi ve beraberinde toplumu etkileyen önemli bir faktördür. Coopersmith (1967) benlik saygısını, kişiliğin önemli bir boyutu ve olumlu bir kişilik özelliği olarak kabul ederken, bireyin kendini yetenekli, önemli, başarılı ve değerli olarak algılama derecesi olarak tanımlamaktadır. Benlik saygısı yüksek olan bireylerin, kendi kapasiteleri ile beklentileri de yüksek olur. Kendilerine olan güvenleri fazladır. Beklentileri ve tutumları onları daha bağımsız ve yaratıcı kişiler yapar. Atılgan ve gayretli sosyal davranışlar gösterirler. Buna karşılık benlik saygısı düşük olan bireylerin ise kendilerine olan güven duyguları azdır. Fikirlerinin kabul görmeyeceğini düşünerek daha pasif ve çekingen davranırlar. Yalnızlığı tercih ederler. Bu tutumları nedeniyle sosyal ilişkileri de sınırlıdır. Araştırmada, katılımcıların benlik saygı düzeyleri ile sürdürülebilir çevreye yönelik tutumlarının belirlenmesi ve aralarında ilişki aranması; akademik personelin, öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının değişkenler açısından sahip oldukları düzeyi belirlemek ve benlik saygısı yüksek olan bireylerin-sürdürülebilir çevreye yönelik tutumlarının da yüksek olması beklentisidir. Araştırmanın Amacı: Bu araştırmanın amacı; akademik personelin, öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının benlik saygı düzeylerinin ve sürdürülebilir çevreye yönelik tutumlarının bazı değişkenler açısından belirlenmesi ve sonrasında benlik saygı düzeyleri ile sürdürülebilir çevreye yönelik tutumlarının karşılaştırılmasıdır. Kuramsal Çerçeve: Erten (2004)’e göre çevre sorunları sadece teknoloji ve yasalarla çözülemez, bireyin davranışlarının değişmesi gerekmektedir. Davranış değişmesi ise tutum, bilgi ve değer yargılarının değişmesini gerekli kılar (Erten, 2004). Bu durum ise eğitim sisteminde var olan durumun belirlenmesinin gerekli olduğunu göstermektedir. Belirlemenin de ötesinde sürdürülebilir bir gelecek isteniyorsa, eğitim sisteminde sürdürülebilirlik kavramını anlatmaya ve benimsetmeye dair yenilikler yapmak gereklidir (McKeown, 2002; akt. Teksöz vd., 2010). Kişinin oluşturduğu tutum, bilinç ve bilginin altında yatan, kişinin olayları zihninde anlamlandırmasıdır. Bu nedenle çevre eğitimini veren akademisyen ve öğretmenlerin, gelecekte bu eğitimi verecek öğretmen adaylarının sürdürülebilir çevreye yönelik tutumlarının belirlenmesi önemli olmaktadır. Benlik kavramı; kişinin kendisiyle ilgili ihtiyaçları, ilgileri, tutumları, yetenekleri ve özellikleri hakkındaki algı ve değerlendirmelerinin tamamıdır. Yapılan araştırmalar, yüksek benlik saygısına sahip bireylerin, olaylara ve insanlara başarılı olacakları ve iyi karşılanacakları beklentisi ile yaklaştıklarını göstermektedir. Bu bireyler kendini olumlu değerlendiren kişilerdir, kendi algılamalarına ve kendi yargılarına güvenirler. Çaba 461 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research gösterdiklerinde sorunlarını çözebileceklerine inanırlar. Sosyal ilişkilerinde daha etkin ve girişimcidirler. Düşük benlik saygısına sahip bireyler ise kendilerine güvenmez, değişik düşünceler ortaya koymaktan çekinirler. Sosyal gruplarda dinlemeyi, katılmaya tercih ederler. Bu nedenle sosyal ilişkileri sınırlanırken yakın ilişkilerden yoksun hale gelirler. BÖLÜM II YÖNTEM 2.1. Araştırmanın Modeli: Bu araştırma betimsel bir çalışma olup araştırmada, tarama modeli kullanılmıştır. Durum saptamaya yönelik bir araştırmadır. Araştırmada, evren hakkında genel bir yargıya varmak amacı ile evrenden alınan örneklem üzerinde yapılan genel tarama modeli kullanılmıştır. Tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır. Onları, herhangi bir şekilde değiştirme, etkileme çabası gösterilmez. Önemli olan bilinmek istenen şeyin uygun bir biçimde gözleyip belirlenmesidir (Karasar, 2000: 77). Araştırmanın örneklemini, 2012-2013 Eğitim-Öğretim yılında Türkiye’nin farklı illerinde ve farklı alanlarda görev yapan akademisyenler, öğretmenler ve öğrenim görmekte olan öğretmen adayları oluşturmaktadır (Öğretmen adayı=208, Öğretmen, n=69, Akademisyen, n=36). 2.2. Veri Toplama Araçları: Araştırmada katılımcıların benlik saygı düzeylerini belirlemek için “Coopersmith Benlik Saygısı Ölçeği” ile sürdürülebilir çevre eğitimine yönelik tutumlarını belirlemek için ise “Sürdürülebilir Çevre Eğitimi Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. 2.2.1. Coopersmith Benlik Saygısı Ölçeği Öğrencilerin, benlik saygısı puanını saptamada, Coopersmith (1986) tarafından geliştirilmiş olan, Turan ve Tufan (1987) tarafından Türkçe'ye uyarlanan ve geçerlik güvenirlik çalışması yapılan "Coopersmith Benlik Saygısı Ölçeği" kullanılmıştır. 25 maddeden oluşan bu ölçek, kişinin çeşitli alanlarda kendisi hakkındaki tutumunu değerlendirmede kullanılan bir ölçme aracıdır. Bu ölçek için geçerli olan benlik saygısı kavramı; kişinin kendisi hakkında ve sürekliliği olan bir değerlendirme anlamında kullanılmıştır. Ölçeğin puanlanması; beklenen cevaplar 1, diğer cevaplar ise 0 puandır. Maddeler için beklenen puanlar; 1. evet, 2. hayır, 3. hayır, 4. evet, 5. evet, 6. hayır, 7. hayır, 8. evet, 9. evet, 10. hayır, 11. hayır, 12. hayır, 13. hayır, 14. evet, 15. hayır, 16. hayır, 17. hayır, 18. hayır, 19. evet, 20. evet, 21. hayır, 22. hayır, 23. hayır, 24. hayır ve 25. hayır. Bireyin benlik saygısı puanı maksimum 25 olabilir. Ölçeğin Cronbach Alfa iç tutarlık katsayısı0,65 olarak bulunmuştur. Bu araştırmadan toplanan veriler üzerinde hesaplanan Cronbach alfa iç tutarlık katsayısı ise 0,75 olarak bulunmuştur. 2.2.2. Sürdürülebilir Çevre Eğitimi Tutum Ölçeği Sürdürülebilir Çevre Eğitimi Tutum Ölçeği, Afacan ve Güler (2011) tarafından geliştirilmiştir. Alanyazında belirtildiği üzere; ölçek geliştirme sürecine, Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümünün Fen Bilgisi Öğretmenliği, Sınıf Öğretmenliği ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Ana Bilim Dallarında öğrenim gören 400 öğretmen adayı katılmıştır. 67 maddelik aday tutum ölçeği pilot çalışma sonucunda yapılan madde toplam korelasyon değerleri göz önüne alındığında ve faktör analizi sonucunda 30 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 462 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research maddeye inmiştir. Aynı zamanda “Sürdürülebilir Çevre Eğitimi Tutum Ölçeği”nin 6 faktörlü olduğu da tespit edilmiştir. Ölçeğin cronbach alpha güvenilirlik katsayısı 0.904 olarak bulunmuştur. Bulunan değerden ölçeğin oldukça güvenilir bir ölçek olduğu söylenebilir. BÖLÜM III BULGULAR VE YORUMLAR Katılımcılara ilişkin demografik bilgiler aşağıdaki tablolardadır: Tablo 3.1. Katılımcıların demografik özelliklerine ilişkin bulgular I Cinsiyet Kadın Erkek Toplam n % n % n 141 67.5 67 64.4 208 Öğretmen adayı 49 23.4 20 19.2 69 Öğretmen 9.1 17 16.3 36 Akademisyen 19 209 100 104 100 313 Toplam % 66.4 Tablo 3.2. Katılımcıların demografik özelliklerine ilişkin bulgular II Cinsiyet Kadın Erkek Toplam n % n % n 162 77.5 84 80.8 246 Lisans 30 14.4 6 5.8 36 Yüksek Lisans 17 8.1 14 14 31 Doktora 209 100 104 100 313 Toplam % 78.6 11.5 22.1 11.5 100 9.9 100 Alt problem 1.1. Öğretmen adayı, öğretmen ve akademik personelin sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları arasında; cinsiyete göre anlamlı bir farklılık var mıdır? Tablo 3.3. Kadın ve erkek katılımcıların sürdürülebilir çevreye yönelik tutum puanları ortalamalarına göre t-testi sonuçları Grup N S Sd t P Kadın 209 129.94 10.90 311 5.30 .00 Erkek 104 121.67 16.42 Öğretmen adayı, öğretmen ve akademik personelin sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermektedir. (t 311=5.30, p=0.00<0.05) Kadın katılımcıların tutumları (M=129.94), erkek katılımcılara (M=121.67) göre daha olumludur. Bu bulgu ışığında, sürdürülebilir çevreye yönelik tutumlar ile cinsiyet arasında anlamlı bir ilişki vardır. Alt problem 1.2. Öğretmen adayı, öğretmen ve akademik personelin sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları arasında; eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık var mıdır? 463 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 3.4. Gruplar arası görüşlerin betimsel analizi Grup N S Lisans Yüksek Lisans Doktora Toplam 13.62 9.98 14.89 13.54 246 36 31 313 126.21 133.41 127.77 127.19 Tablo 3.5. Görüşlerin eğitim durumuna göre ANOVA sonuçları Varyansın Kareler Serbestlik Kareler Ortalaması F Kaynağı Toplamı (SS) Derecesi (df) (MS) Gruplararası 1641.93 2 p 820.96 4.57 .01 Gruplariçi 55633.17 310 Toplam 57275.11 312 179.46 p=0.01<0.05 olduğundan en az bir çiftin (Lisans-Yüksek Lisans, Lisans-Doktora, Yüksek Lisans-Doktora) ortalamaları arasında anlamlı bir fark olduğunu işaret eder. . Tablo 3.6. Sürdürülebilir çevreye yönelik tutum puanlarının eğitim durumuna göre scheffe sonuçları Grup (i) Grup (j) p Lisans Yüksek Lisans .01 Lisans Doktora .82 Yüksek Lisans Doktora .23 Lisans-Yüksek Lisans grupları için, p=0.00<0.05 olduğundan Lisans ile Yüksek Lisans gruplarının ortalamaları arasında anlamlı bir fark vardır. M A=126.21, MB=133.41 olduğundan bu fark Yüksek Lisans grubunun lehinedir. Lisans-Doktora grupları için, p=0.82>0.05 olduğundan grupların ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Yüksek Lisans-Doktora grupları için, p=0.23>0.05 olduğundan grupların ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Alt problem 1.3. Öğretmen adayı, öğretmen ve akademik personelin sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları arasında; nitelendirilen duruma (Akademik personel, öğretmen ve öğretmen adayı) göre anlamlı bir farklılık var mıdır? KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 464 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 3.7. Gruplar arası görüşlerin betimsel analizi Grup N S Öğretmen adayı Öğretmen Akademik personel Toplam 12.54 12.84 19.17 13.54 208 69 36 313 126.39 129.81 126.80 127.19 Tablo 3.8. Görüşlerin sınıf seviyelerine göre ANOVA sonuçları Varyansın Kareler Serbestlik Kareler Kaynağı Toplamı (SS) Derecesi (df) Ortalaması (MS) Gruplararası 611.24 2 305.62 Gruplariçi 56663.86 310 Toplam 57275.11 312 F p 1.67 .19 182.78 p=0.19>0.05 olduğundan gruplar arasında nitelendirilen durum (Öğretmen adayı, öğretmen, akademik personel) bakımından sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları arasında anlamlı bir fark yoktur. Alt problem 2.1. Öğretmen adayı, öğretmen ve akademik personelin benlik saygı düzeyleri arasında; cinsiyete göre anlamlı bir farklılık var mıdır? Tablo 3.9. Kadın ve erkek katılımcıların benlik saygı düzeyleri ortalamalarına göre t-testi sonuçları Grup N S Sd t P Kadın 209 18.59 4.22 311 0.44 .65 Erkek 104 18.37 3.90 Öğretmen adayı, öğretmen ve akademik personelin benlik saygı düzeyleri cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. (t 311=0.44, p=0.65>0.05) Kadın katılımcıların benlik saygı düzeyleri (M=18.59), erkek katılımcılar (M=18.37) ile yakın düzeydedir. Bu bulgu ışığında, benlik saygı düzeyleri ile cinsiyet arasında anlamlı bir ilişki yoktur. Alt problem 2.2. Öğretmen adayı, öğretmen ve akademik personelin benlik saygı düzeyleri arasında; eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık var mıdır? Tablo 3.10. Gruplar arası görüşlerin betimsel analizi Grup N S Lisans Yüksek Lisans Doktora Toplam 465 246 36 31 313 18.15 19.63 20.16 18.52 4.21 3.95 2.72 4.11 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 3.11. Görüşlerin eğitim durumlarına göre anova sonuçları Varyansın Kareler Serbestlik Kareler Kaynağı Toplamı (SS) Derecesi (df) Ortalaması (MS) Gruplararası 162.18 2 81.09 Gruplariçi 5119.93 310 Toplam 5282.11 312 F p 4.91 .00 16.51 p=0.01<0.05 olduğundan en az bir çiftin (Lisans-Yüksek Lisans, Lisans-Doktora, Yüksek Lisans-Doktora) ortalamaları arasında anlamlı bir fark olduğunu işaret eder. Tablo 3.12. Benlik saygı düzeyi puanlarının eğitim durumuna göre scheffe sonuçları Grup (i) Grup (j) p Lisans Yüksek Lisans .12 Lisans Doktora .03 Yüksek Lisans Doktora .87 Lisans-Doktora grupları için, p=0.03<0.05 olduğundan Lisans ile Doktora gruplarının ortalamaları arasında anlamlı bir fark vardır. M A=18.15, MC=20.16 olduğundan bu fark Doktora grubunun lehinedir. Lisans-Yüksek Lisans grupları için, p=0.12>0.05 olduğundan grupların ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Yüksek Lisans-Doktora grupları için, p=0.87>0.05 olduğundan grupların ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Alt problem 2.3. Öğretmen adayı, öğretmen ve akademik personelin benlik saygı düzeyleri arasında; nitelendirilen duruma (Akademik personel, öğretmen ve öğretmen adayı) göre anlamlı bir farklılık var mıdır? Tablo 3.13. Gruplar arası görüşlerin betimsel analizi Grup N S Öğretmen adayı Öğretmen Akademik personel Toplam 4.10 3.95 3.27 4.11 208 69 36 313 17.75 19.97 20.13 18.52 Tablo 3.14. Görüşlerin sınıf seviyelerine göre anova sonuçları Varyansın Kareler Serbestlik Kareler Kaynağı Toplamı (SS) Derecesi (df) Ortalaması (MS) Gruplararası 359.88 2 179.94 Gruplariçi 4922.22 310 Toplam 5282.11 312 F p 11.33 .00 15.87 p=0.01<0.05 olduğundan en az bir çiftin (Öğretmen adayı-öğretmen, Öğretmen adayıakademik personel, Öğretmen-akademik personel) ortalamaları arasında anlamlı bir fark olduğunu işaret eder. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 466 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Tablo 3.15. Benlik saygı düzeyi puanlarının nitelendirilen duruma göre göre scheffe sonuçları Grup (i) Grup (j) p Öğretmen adayı Öğretmen .00 Öğretmen adayı Akademik personel .00 Öğretmen Akademik personel .97 Öğretmen adayı-Öğretmen grupları için, p=0.00<0.05 olduğundan Öğretmen adayı ile Öğretmen gruplarının ortalamaları arasında anlamlı bir fark vardır. M A=17.75, MB=19.97 olduğundan bu fark öğretmen grubunun lehinedir Öğretmen adayı-Akademik personel için, p=0.00<0.05 olduğundan Öğretmen adayı ile akademik personel gruplarının ortalamaları arasında anlamlı bir fark vardır. M A=17.75, MC=20.13 olduğundan bu fark akademik personel grubunun lehinedir. Öğretmen adayı-akademisyen grupları için, p=0.97>0.05 olduğundan grupların ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur. Alt problem 3: Öğretmen adayı, öğretmen ve akademik personelin sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları ile benlik saygı düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? Sürdürülebilir yönelik tutum çevreye Tablo 3.16. Sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları ile benlik saygı düzeyleri arasındaki ilişki Sürdürülebilir Benlik saygı çevreye yönelik düzeyi tutum Pearson 1 0,15 Correlation p . 0.00 Öğretm en adayı, öğretmen ve akademik personelin sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları ile benlik saygı düzeyleri arasında anlamlı (p=0.00<0.01) fakat düşük düzeyde (r = 0.15<0.30) bir ilişki vardır. N 313 313 BÖLÜM IV SONUÇLAR VE ÖNERİLER Elde edilen bulgulara dayalı olarak özetle aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır: Katılımcıların sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları; kadın ve yüksek lisans mezunu bireylerin lehine anlamlı düzeyde farklılaşırken; öğretmen adayı, öğretmen ve akademik personelin tutumları benzer düzeydedir. Bireylerin sahip oldukları meslekler tutumlarını etkilememiştir. Katılımcıların benlik saygı düzeyleri; cinsiyete göre bir farklılık göstermezken, doktora eğitimi almış bireylerin benlik saygı düzeylerinin daha yüksek seviyede olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin ve akademisyenlerin, öğretmen adaylarına göre benlik düzeylerinin yine yüksek olduğu belirlenmiştir. Öğretmen adaylarının benlik 467 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research saygıları beklenilen seviyeye çıkmamıştır. Bunun yanı sıra öğretmenler ile akademisyenlerin benlik saygı düzeyleri yakın seviyededir. Öğretmen adayı, öğretmen ve akademik personelin sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları ile benlik saygı düzeyleri arasında anlamlı fakat düşük düzeyde bir ilişki vardır. Yapılan çalışmalar da göz önünde bulundurulduğunda akademisyen, öğretmen ve öğretmen adaylarının sürdürülebilir çevreye yönelik nasıl bir tutum oluşturduklarının ve sahip oldukları benlik saygı düzeylerinin araştırılmasının, bu alanda var olan eksikliği dolduracağı düşünülmektedir. Çevre konularına daha fazla değinen fen ve teknoloji dersi ve ilköğretimin tüm sınıflarında kullanılan fen ve teknoloji dersi kitaplarında sürdürülebilirlik kavramına ve ne anlama geldiğine vurgu yapılması önerilir. Öğretmenlerin sürdürülebilir çevreye yönelik kavramsal anlamlarını daha iyi düzeye çıkarabilmek için hizmet içi seminerler düzenlenmesi, öğretmen adaylarının çevreye yönelik kavramsal anlamalarını daha iyi düzeye çıkarabilmek için ise sürdürülebilir üniversitelerde çevre eğitimine dayalı derslere daha fazla ağırlık verilmesi önerilebilir. Bireylerin kendilerini tanıyabilmeleri ve kişiliklerini geliştirebilmelerine olanak sağlayacak eğitim ortamının oluşturulması, başarılı ve ruh sağlığı yerinde bireyler yetiştirmek için benlik saygısı düzeyini yükseltici ve olumlu yönde etkileyebilecek sosyal ve sanatsal etkinliklere yer verilmesi sağlanabilir. Sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları ile benlik saygı düzeyleri arasındaki ilişkinin anlamlı düzeyde olduğu göz önüne alınacak olursa, bireylerin sürdürülebilir çevreye yönelik tutumları ve sahip oldukları benlik saygı düzeylerinin geliştirilmesi önemlidir. BÖLÜM V KAYNAKÇA Afacan, Ö. ve Demirci Güler P. (2011). 2nd International Conference on New Trends in Education and Their Implications, Antalya-Turkey. Coopersmith, S. (1959). A method for determining types of self-esteem. Journal of Abnormaland Social Psychology, 59, 87-94. Coopersmith, S. (1967). The Antecedents of Self-Esteem. San Francisco: W. H. Freeman. Coopersmith, S. & Gilberts, R. (1982). Professional manual. Behavioral Academic SelfEsteem. Palo Alto, CA: Consulting Psychologists Press. Coopersmith, S. (1991). SEI-Self-Esteem Inventories. Consulting Psychologist Press, Inc. Palo Alto.5-Cüceoğlu, D. (1991) İnsan ve Davranışı. Remzi Kitapevi, 2. Baskı, İstanbul. Erten, S. (2004). Çevre Eğitimi ve Çevre Bilinci Nedir, Çevre Eğitimi Nasıl Olmalıdır? Çevre ve İnsan Dergisi, Çevre ve Orman Bakanlığı Yayın Organı. Sayı 65/66. Karasar, N. (2000). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Ankara. Teksöz, G., Şahin, E. ve Ertepınar, H. (2010). Çevre Okuryazarlığı, Öğretmen Adayları ve Sürdürülebilir Bir Gelecek. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, (39), 307-320. Turan, N. ve Tufan, B. (1987). “Coopersmith Benlik Saygısı Envarterinin GeçerlilikGüvenilirlik Çalışması”. 23. Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Kongresi, 816817. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 468 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research İNTER DİSİPLİN‘DE “TA”: EDEBİ METİNLERDE TRANSAKSİYONEL ANALİZ TRANSACTİONAL ANALYSİS AND İNTER-DİSCİPLİNARY: TRANSACTİONAL ANALYSİS OF LİTERARY TEXTS Battal ODABAŞI İstanbul Aydın Üniversitesi, TÜRKİYE Güliz KOLBURAN Yrd. Doç. Dr., İstanbul Aydın Üniversitesi, TÜRKİYE [email protected] ÖZET Bu çalışma da günlük yaşamımızda kişiler arası iletişimde önemli bir yere sahip olan ve bir çok araştırmaya konu olan Transaksiyonel Analizden yararlanarak, iki kitap incelenmiştir. Bu çalışmanın amacı; Transaksiyonel Analizle ilgili kuramsal bazı bilgileri vermek, incelenen kitaplarda sosyal etkileşimde bulunurken hangi benlik durumların daha çok ve nasıl kullanıldığını açıklamaktır. Çalışmada TA’nın disiplinler arası kullanımını özendirmek ve bu süreci eğitim bilim açısından kullanmak amaçlanmıştır. Anahtar Sözcükler: İletişim, transaksiyonel analiz, benlik durumları ABSTRACT In this study we examined two books using Transactionel Analysis, which has been used in many studies in the field and has a substantial place in interpersonal communication in daily life. Our aim is to give theoretical information about Transactionel Analysis, and to explain which ego states are often used and how they are used during interpersonal communication in the books. This study also aims to encourege interdisciplinary use of Transactionel Analysis in educational sciences. Key Words: Communication, transactional analysis, ego states. GİRİŞ Kişiler arası etkileşimleri analiz etmek için kullanılan yaklaşımlardan biri transaksiyonel analizdir. Bizler gün içinde birçok insanla sosyal etkileşim kurarız ancak bu iletişimin türü içinde bulunduğumuz ortama, iletişime girmiş olduğumuz insana ve vermek istediğimiz mesaja göre değişiklik göstermektedir. Bu etkileşim anında kişiler üç temel role girebilir. “Ana-baba rolüne girebilir, yani bir anne ya da bir baba gibi davranabilir; yetişkin rolüne girebilir, yetişkin gibi davranabilir; çocuk rolüne girip bir çocuk gibi davranabilir”(dökmen, 2008.sy:78). Bu ego durumlarına ait tepkiler yaşa bağlı kalmaksızın herkeste görülebilmektedir. Bu benlik durumları her insanda farklı düzeylerde bulunmaktadır. Kiminin çocuk benliği daha baskınken, kiminin yetişkin benliği, kiminin de ana-baba benliği ağır basar. Bazı insanlar her üç benliği her durumda olması gerektiği biçimde kullanabilir; bazı insanlar ise bu benlik durumlarını dengesiz kullanabilir ve sorun yaşayabilir. “Çevresine sürekli olarak ana-baba benlik durumundan mesaj veren bir kişi, zamanla yargılayıcı, otoriter, dediğim dedik, yüzü gülmez bir insan haline gelebilir. Yalnızca yetişkin yanını sergileyen bir kişi giderek, bir robota dönüşebilir, mantıklı fakat tatsız tuzsuz bir insan haline gelebilir. Sadece çocuk benlik durumunu kullanan birisi ise toplumsal ve fiziksel gerçeklerden uzak, yalnızca kendisiyle ilgili bir insan olur (Dökmen,2008:88). 469 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Eğitim bilimlerinin temelini oluşturan felsefi ve psikolojik temeller kendi içinde bütünleştirilmemiş bölümler olarak kalmaktadırlar. Oysa her bilim alanı aynı zamanda birbirini beslemelidir. Eğitim felsefesinde kavramlar, epistemolojik öğeleri ayrıntıyı içerdiği kadar, zekayı da destekleyici kavramlardır. Bilginin kökeni ve o bilgiye sahip olma serüveni analitik kişiliği ve aynı zamanda bilginin de gelişmesini sağlamaktadır. Bu sebeple bu çaba hem felsefi temellerin, hem de psikolojik temellerin gelişimine katkıda bulunacaktır. TA, edebiyat alanında incelendiğinde hem psikoloji bilimine ve hem de bilgi kökeni olarak da felsefe (eğitim felsefesi) ye katkı sunacaktır. Çağımız koşulları ve ihtiyaç duyulan insan tipolojisi, bilimler arasındaki bu çalışmaların yoğunlaşmasını inter disipliner alanların gelişmesini istemektedir. Eğitim bilimciler de inter disiplin alanında edebiyat, psikoloji ve felsefe ve diğer bilimleri de içeren çalışmalara katkı sunarak ve bu disiplinlerden yararlanarak bu istemi ihtiyaç haline getirmelidirler. Böylece içerik ve değerlendirme süreci program geliştirmenin hedef alanını da etkileyecek ve inter disiplinleri içeren programların doğmasına neden olabilecektir. Transaksiyonel Analiz (Transactional Analyis/TA) “Transaksiyonel analiz (kişiler arası ilişkilerin çözümlenmesi) 1950’lerin sonunda Eric Berne tarafından geliştirilmiştir. Bu kuram psikolojinin iletişim, gelişim, psikopatoloji, eğitim ve danışma/terapi alanlarıyla ilgili bilgi verir. TA yaklaşımı insanı olumlu ele alan insancıl bir yaklaşımdır”(Akkoyun,1995:4) Transaksiyonel analizciler de iletişimi sosyal bağlamda açıklarken bilincin ego kısmında yoğunlaşmışlardır ve egoyu da; anne baba ego durumu, yetişkin ego durumu ve çocuk ego durumu olmak üzere 3 kısımda (anne baba, çocuk ve yetişkin benlik durumu olarak) incelemişlerdir. Bu ego durumlarına ait tepkiler yaşa bağlı kalmaksızın herkeste görülebilmektedir. Aynı zamanda sosyal etkileşime girmiş olduğumuz insanlarla aynı ego durumundan mesajlar alıp verirsek karşımızdakiyle tamamlayıcı bir iletişim kurmuş oluruz, fakat farklı ego durumlarından mesajlar alıp verirsek karşımızdakiyle çapraz iletişim kurmuş oluruz bu durumda da iletişim bitebilir, kesilebilir ya da çatışma halini alabilir. Araştırmanın Önemi: “İnsanlar arası iletişim; kişilerin birbirlerine bilinçli veya bilinçsiz olarak iletmek istedikleri duygu ve düşüncelerini aktardıkları bir süreçtir. Bu sürecin başarısı, bireyin yaşamındaki mutluluğun temelini oluşturur”(Yavuzer,1996:11). İletişim iki kişinin benlik durumları arasındaki alışveriştir, buna etkileşim (transaksiyon) adı verilir. Bu sebeple Transaksiyonel analizciler insanlar arasındaki ilişkinin niteliğini, tepkilerin altında yatan kişilik özelliklerini saptamak ve daha etkili iletişim kurmaya yönelik bu analiz yöntemini geliştirmişlerdir. Yapılan bu çalışmada da bireyde kişiliğin nasıl yapılandığı, kişilerin iletişim kurarken hangi benlik durumunu ne şekilde ortaya koydukları, sağlıklı iletişimde benlik durumlarının nasıl sergilenmesi gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca bu çalışmada disiplinler arası çalışmalarda (analitik kişilik gelişimi-psikoloji; bilgi bilimi; felsefe) TA’nın edebi ve diğer alanlarda da kullanılmasının, ayrıntıcı düşünme ve bilgi bilim temelinin gelişimine katkı sunmayı sağlayacağına inanılmaktadır. TA’nın uygulanması insan ilişkilerini içeren hemen hemen tüm içerik programlarında kullanılması sağlanmalıdır. Bu çalışma İnter disiplin alan olarak TA’yı edebiyat, felsefe ve psikoloji bilimlerinin nasıl ortaklaşa kullanılabildiklerini göstermesi bakımından önemlidir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 470 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research YÖNTEM: Yapılan çalışmada nitel araştırma yönteminde veri toplama tekniklerinden olan dokümanlardan yararlanılmıştır. Nitel Araştırma: “Gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya konmasına yönelik nitel bir sürecin izlendiği araştırmadır. Kuram oluşturmayı temel alan bir anlayışla sosyal olguları bağlı bulundukları çevre içerisinde araştırmayı ve anlamayı ön plana alan bir yaklaşımdır. Nitel araştırma yoluyla kuram oluşturma yaklaşımı sosyal bilimler alanındaki araştırmalara yeni bir bakış açısı getirmiştir. Nitel araştırmanın en çok karşımıza çıkan yedi özelliği vardır: 1- Doğal ortama duyarlık, 2- Araştırmacının katılımcı rolü, 3- Bütüncül yaklaşım, 4- Algıların ortaya konması, 5- Araştırma deseninde esneklik, 6- Tümevarımcı analiz ve nitel veri” ( Şimşek:39-41) Sınırlılıklar: Araştırma Necip Fazıl Kısakürek’in “Hikâyelerim” adlı kitabı ile Yılmaz Güney’in “Oğluma Hikâyeler” adlı eserleriyle sınırlıdır. BULGULAR Necip Fazıl Kısakürek-Hikâyelerim - “Ağabeyciğim, yüzünüz ne kadar da solgun! Sabahlara kadar kumar, sabahlara kadar kumar, yeter artık! Gençliğiniz ve tertemiz ruhunuza acıyın! Değer mi hiç? - Hasta kumarbaz: Bana inan kardeşim, diye cevap verdi, artık bir daha elimi kâğıda sürmeyeceğim!” (Kısakürek,2002:65) (Yukarıdaki diyalogda kardeşin konuşmasında hem koruyucu ana-baba hem de eleştirici ana-baba tavrı, hasta kumarbazın cevabında ise uslu çocuk tavrı sergilenmektedir. “yüzünüz ne kadar da solgun” ifadesiyle koruyucu ana-babadan mesaj iletilmektedir. “ Sabahlara kadar kumar, sabahlara kadar kumar, yeter artık! Gençliğiniz ve tertemiz ruhunuza acıyın! Değer mi hiç”? İfadesi ise eleştirici anababadan mesaj iletmektedir. “Birinin elinde kahverengi bir şey… Bir kuş… Kül rengine çalan yumuşak tüylü minicik bir baş… Nokta gözler perdeli… Kıl gibi ince ayakları bükük ve parmakları büzgülü… - Çocuklar ne bu? - Kuş… - Ne kuşu - Yusufçuk - Kim öldürdü onu? - Yolda şu ağacın dibinde bulduk. (Yukarıdaki diyalogda yetişkinden yetişkine mesaj verilmiştir). - Ve çocuk, kuşu kıl kadar ince ayaklarından tutup fırlattı”(Kısakürek,2002:96).( doğal çocuk) “Mindere yan vaziyette uzanan, en kayıtsız görünmeye çalışanıydı. Kendisinin sesine benzeyen bir ses sordu. - Daha ne kadar var? Hepsi birden masanın üstündeki saate baktılar. Bir takım mırıltılar duyuldu: 471 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Vakit geliyor, yakındır”(Kısakürek,2002:44) (Yukarıdaki konuşmada Yetişinden yetişkine mesaj verilmiştir). - “Anne bana bir viyolonsel al! - Benim öyle şeytan aletlerine verilecek param yok! (Yukarıdaki diyalogda doğal çocuk ve eleştirici ana-baba tavrı sergilenmiştir). - Anne çok lazım! Babamdan kalan üç aylıklardan birini versen olur. - Sandığındaki beşibirlikleri bilmiyor muyum zannediyorsun! (doğal çocuk ve asi çocuk tavrı sergilenmiştir). Aradan birkaç gün geçer - Anne bana viyolonsel al! - Ne yapacaksın onu? (Doğal çocuk ve yetişkin benlik durumu kullanılmıştır). - Cazbanda takımına gireceğim. Orada kendi bestelerimi de çalacağım. - Git bir gün için olsun, hamallık et de, eve bir baş kuru soğan getir! Ben de başımı şükür secdesine koyup oğlumun mürüvvetini gördüm diyebileyim! (yetişkin ve eleştirel ana-baba tavrı sergilenmiştir). - Anne bana bir viyolonsel al! … - Her lirama 1000 altın verseler yine de 1000 lirayı vermem! (yukarıdaki diyalog da doğal çocuk tavrı sergilenmiştir). Hayati annesine bağırıyordu: - Altınları nereye sakladın? Onları sandıktan ne zaman kaldırdın? İhtiyar kadının ince ve bitkin sesi: - Yerlerini ben ölmeden haber alamazsın! (eleştirel ana-baba ve asi çocuk tavrı sergilenmiştir). - Sen ölünce kimden alacağım haberi - Alırsın haberini getirirler”(Kısakürek,2002:159-160) (Yetişkinden yetişkine mesaj verilmiştir). “Uzakta, kayadan birer kibrit çöpü gibi görünen iki köylü, uzaktan kayada bir kibrit çöpü görünen kadına bakarak konuşuyorlar: - Satılmışın Zeynep değil mi şı? - Başka kim olabilir? - Ne arıyor kayanın üstünde? - Denizden kızını istiyor? (Yetişkinden yetişkine mesaj verilmiştir). - İstemekle verir mi deniz, aldığını? - Sen de onun haline gelirsen anlarsın (Ana-baba ve eleştirel ana-baba tavrı sergilenmiştir). Köylüler konuşuyor: - Köyün en güzel kızıydı Zeynep… - Hala öyle değil mi? - Aklını bozduktan sonra değişti. Kocasının yelkenlisini açıklarda devirdikten sonra, bu kayanın üzerinde sekiz yaşındaki kızını da alıveren deniz onu çıldırttı”(Kısakürek,2002:167-168) (yetişkinden yetişkine mesaj verilmiştir). “Enis Bey elini omzuna götürdü: Buradan vuruldum. Bölüğümden bir kişi dönmedi. Ben nasıl döndüm bilmiyorum. Hastanedeki yatağımda haftalarca baygın yattıktan sonra bir sabah doktorun alnımdaki teri havlıyla silerek: - KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 472 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Artık iyileştiniz, korkmayınız dediğini hatırlıyorum. Aynı doktor, aynı an dedi ki: - Sizi menzil hastanesine yarı çıplak, uzun boylu, uzun suratlı, siyah ve dalgın gözlü, insandan ziyade hayale benzeyen bir nefer, sırtında götürmüş… Yatağınıza yatırdıktan sonra arkasını dönmüş, kapıdan çıkıp gitmiş… Bazı şeyler sormak üzere arkasından koşanlar, sonsuz ve dümdüz kar sahrasında kimseyi bulamamışlar” (Kısakürek,2002:51-52). (yukarıdaki diyalogda koruyucu ana-baba ve yetişkin benlik durumundan mesaj iletilmiştir). “Doktora dedim ki: - Tifoya, kuduza, tetanosa aşı bulunuyor da nasıl kumara bulunmuyor. Dedi ki doktor: - Bütün bunlar maddi hastalıklar; çareleri de maddi tarafından bulunmuştur. Fakat kumar manevi bir illet… Çaresi ancak manevi olabilir”(Kısakürek,2002:154)! - (Eleştirel ana-baba ve koruyucu ana-babadan mesaj iletilmiştir). - “İsmin ne senin? - Halim... - Kaç yaşındasın - On üç - Nerede oturuyorsunuz? - Okmeydanı yolundaki gecekondularda - Kimler var evde? - İhtiyar babaannemden başka kimse yok”(Kısakürek, 2002:180) (Yetişkin benlik durumu) - “Sana bir şey söyleyeceğim - Söyle! - Yüzüme bak! - Gözlerimin içine bak! (Yukarıdaki diyalogda yetişkin ve ana-babadan mesaj iletilmiştir). Öfkeyle sarsıldı: - Bir şey gördüğüm yok - Beni dinle - Ne söyleyeceksen hemen söyle! Ne istiyorsun?”(Kısakürek,2002:40) (Asi çocuk ve ana-baba tavrı sergilenmiştir). - “Kaç yaşındasın, nine? - 71… - Demek İstiklal Savaş’ında 20-21 yaşlarındaydın… - Öyle zahir… - O günden beri çıkmadın mı köyünden - Çıkmadım - Seni ardı arkası gelmeyen sorularla sıkıyorum, değil mi? - Estağfurullah (yetişkinden yetişkine mesaj verilmiştir). - Ne yapayım; sen anlatmıyorsun ki, dinleyeyim… Niçin anlatmayı sevmiyorsun? - Sevmem!”(Kısakürek,2002:275) (çocuk benlik durumu). - YILMAZ GÜNEY-Oğluma Hikâyeler 473 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research “Küçük çocuk şeftali çekirdeğini dişiyle kırmak için zorlanıyordu. Babası ona dedi ki: - Oğlum! Şeftali çekirdeğini dişinle kıramazsın! (Koruyucu ana-baba tavrı sergilenmiştir). - Çocuk şeftali çekirdeğini dişiyle yeniden zorladı. - Oğlum dedi babası yeniden. “şeftali çekirdeği çok serttir, yazık edersin dişlerine”. Çocuk inat ediyordu. İlle kıracaktı bu sert çekirdeği. Kırılmıyordu çekirdek. (Yukarıdaki diyalogda “şeftali çekirdeği çok serttir” cümlesini de yetişkin benlik durumundan mesaj iletilmektedir. “yazık edersin dişlerine” ifadesi ise koruyucu ana-babadan mesaj iletmektedir.) Bu kez bir taş aldı eline; taşla kırmayı denedi. Her vuruşta bir yana fırlıyordu çekirdek. - “Şeftali çekirdeği çok serttir oğlum”, dedi babası”(Güney,1999:13). (yetişkin benlik durumu) (Çocuğun şeftali çekirdeğini kırmak için inat etmesi asi çocuktan, babanın cevabı ise yetişkin benlik durumundan mesaj iletmektedir). “Çocuk dedi ki: - Ben doktora gitmem - Niye dedi babası (Doğal çocuk ve yetişkin benlik tavrı sergilenmiştir). - İğneden korkuyorum dedi (çocuk benlik durumu) - Annesi kızdı ona. İğneden korkarsan hastalıktan da kurtulamazsın dedi. (doğal çocuk ve eleştirel ana-baba) - Ben doktora gitmem dedi çocuk - Babası dedi ki: - Bak güzel oğlum. Beni can kulağıyla dinle. Sen hastasın. Hastalıktan kurtulman için doktorun sana bakması, hastalığını bilmesi gerekir. Bize yol göstermesi gerek. İlaç yazması gerek. ( çocuk benlik durumu ve yetişkin benlik durumu). - Ben ilaç istemem, dedi çocuk. İlaç acı - Öyleyse geber! dedi annesi - Baba devam etti: - Bazı insanlar vardır oğlum; kocaman adamdırlar. Onlarda doktora gitmekten korkarlar. Tıpkı senin gibi. Onlar, hasta olduklarını bilirler, fakat doktorun hastalığın adını söylemesinden korkarlar. Hastalıkla bir arada yaşamaktan korkmazlar, hastalığın adından hastalıklarının adını bilmekten korkarlar. Oysa korkmamız gereken doktor değil, iğne değil, ilacın acısı değil, hastalığın adı değil, hastalığın kendisidir oğlum”(Güney,1999:27-30) (Yukarıdaki diyalogda anne eleştirici bir tavır sergilerken, baba hem yetişkin hem de koruyucu ana-baba tavrı sergilemiştir). “Çocuk ağlayarak eve geldi. - Neden ağlıyorsun güzel oğlum? Dedi babası Çocuk dedi ki: - Ekrem’in tahta arabası var. Beni bindirmiyor. Ben de araba isterim.(doğal çocuk) (Koruyucu ana-baba ve doğal çocuk tavrı sergilenmiştir). Ekrem komşularının oğluydu. Baba dedi ki: - İkinizde arkadaşsınız. Bir araba ikinize yetmiyor mu? Çocuk dedi ki: KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 474 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Ekrem beni arabaya hiç bindirmiyor. Hep o biniyor. Bende onu çekiyorum. Bana diyor ki, sen benim arabamın atısın, diyor. Bu araba benim, sen de arabamın atısın, diyor. (Eleştirel ana-baba ve doğal çocuk tavrı sergilenmiştir). Baba düşündü Dedi ki: - Anlıyorum ki, Ekrem’le senin arana o tahta araba girdikten sonra Ekrem değişti. O tahta araba Ekrem’in değil de senin olsaydı, yani Ekrem’in arabası olmasaydı da ben sana bir tahta araba yapsaydım, Ekrem’in şimdi yaptıklarını sen yapacaktın; arabaya binecektin, çocukları ardından koşturacaktın, övünecektin filan”(Güney,1999:6062)…(eleştirel ana-baba) “Çocuk, sesini kısarak dedi ki: - Bu evde hayalet varmış baba! Baba oğlunun sesine gizlenmiş körpe korkudan tedirgin oldu. - Hayalet mi? Dedi, ne hayaleti? (doğal çocuk tavrı sergilenmiştir). - Hayalet işte dedi çocuk. Murat söyledi. - Hayalet mayalet diye bir şey yok be oğlum, dedi gülerek. Böyle uydurma şeylere inanma, böyle şeylerle kafanı bulandırma. (ana-baba benlik durumu) - Olmaz olur mu görmüşler bile! - Kim görmüş - Murat’ın babası görmüş, bir daha o binanın önünde oynamayın, hayalet var orda, sizi yer yutar orda demiş; bizde oraya gitmiyoruz artık” (Güney,1999:72-74) (yetişkin benlik durumuyla, uslu çocuktan mesaj iletilmiştir) - SONUÇ ve TARTIŞMA 1. Günlük yaşamda kişilerarası ilişkilerimizde üç temel role de bürünmek gerekir. Anababa, yetişkin ve çocuk. Bu benlik durumundan sadece birine takılıp kalan kişiler, tek bir benlik durumundan birbirine mesaj verirken iletişimde çatışma yaşarlar, topluma uyum sağlamakta güçlük çekerler. Yapılan bu çalışmadaki bazı örneklerde görüldüğü üzere birbirlerine aynı ego durumundan mesaj alıp veren kişilerde iletişim tamamlanmıştır. Fakat farklı ego durumundan mesaj alıp veren kişilerde iletişim kesilmiş ya da çatışama yaşanmıştır. Bunun yanında incelenen kitaplarda kişilerin sergiledikleri etkileşimlerde Ana-baba, Çocuk ve Yetişkin benlik durumları sergilenmiştir. Ama çoğunluğu Ana-baba Çocuk etkileşimi şeklindedir. Yetişkin benlik durumu ise daha çok bir gerçeğe ilişkin bilgi alışverişi şeklinde sergilenmiştir. Bunun yanında günlük yaşamda da kitaplardaki bazı diyaloglarda olduğu gibi ana-baba çocuk konuşmalarında, anne veya babadan biri koruyucu ve yetişkin tavır sergilerken, diğeri eleştirel tavır sergileyebilir. Bu da çocuğun çatışma yaşamasına ve bu durumdan olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır. Sağlıklı bir iletişim için ego durumlarından birine takılı kalmadan iletişimin türüne, karşımızdaki kişiye ve vermek istediğimiz mesaja göre tüm ego durumlarını uygun biçimde kullanmamız gerekmektedir. 2. Bu türden analitik çalışma ve tahliller, öğretmenlerin (kendi) iletişim süreçlerini yeniden gözden geçirmelerini de sağlamalıdır. Edebiyattı kullanarak, psikoloji ve felsefe disiplinlerinde de yararlanarak, iletişim normları geliştirilebilir. Ayrıca bu türden yöntemler kullanılarak, kişinin (kendi) aile içi veya çevresi ile iletişimini analiz 475 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 3. 4. 5. 6. edebilmesi özendirilebilir. Farkındalığı ve duyarlılığı yüksek, analitik düşünebilen öğrenci yetiştirilmiş olur. İçerik programlarındaki iletişim ve insan ilişkileri analiz yöntemi TA ile yapılarak özendirilebilir. Keza içerikler daha çağdaş bir yazım diline, ezbere zorlayan (Annebaba’dan çocuğa) iletişim dilinde çıkarılarak, eşitler kıstası içeren demokratik (yetişkinden-yetişkine) dille yazılabilir. Bu sistem daha çok sunuyu esas alan, bütüncül ve anlatımcı eğitim-ders sistemidir. Sunu yerine, detaycı ve tahlilci kişiliklerin gelişimine de katkıda bulunan eklektik, tahlilci ve ayrıntıcı modeller geliştirilmelidir. TA gibi çalışmalar, daha yaratıcı, deneysel, kuramı içerdiği kadar öğrencinin kendini de sürece katmasını sağlayan öğretim yöntemlerini destekleyecektir. TA yöntemi, karşı tarafı (öğretmeni) değerlendirme ve tahlil etme (öğrenci-öğretmen ilişkisi üzerinden) hakkı vererek, öğretmenin kendini öğrenci aynasından görmesini sağlayabilir. TA kullanımı sınıf yönetimi sürecinde, “ben dilini kullanan öğretmenin, demokratik ve eşitlikten yana, öğrenci merkezli eğitimi yürütme kaygısıyla hareket etmesine katkı sağlar. Tüm bu duyarlılık, disiplinler alanının öğretmenler-eğitimciler tarafından kullanılması sürecini doğdurabileceği gibi, duyarlı ve samimi öğretmeni de ortaya çıkaracaktır. KAYNAKLAR Akkoyun, F.(1995). “Transaksiyonel Analize Giriş”, Yazarın kendi yayını Güney, Y. (1993).“Oğluma Hikâyeler”, Güney Yayıncılık-İst. Güney, Y. (1995). “İnsan, Militan ve Sanatçı” Güney Filmcilik- İst. Kabaklı A. (1983). “Türk Edebiyatı III. Cilt” Türk Edebiyatı Yayınları, İstanbul Kaya, A. (2011). “Kişilerarası İlişkiler ve Etkili İletim” A Pegem Yayıncılık, Ank. Kısakürek, N. F. (2002). “Hikâyelerim” B.D. yayınları, İstanbul Şimşek H. (2011). “Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri” Seçkin Yayıncılık, Ankara Üstün, D. (2008). “İletişim Çatışmaları ve Empati”, Remzi Kitapevi, İst. Yavuzer H. (1996). “Çocuk Eğitimi El kitabı”, Remzi Kitapevi, İstanbul KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 476 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research EMPLOYMENT OF ACTİVE LEARNİNG IN CLASSROOM MANAGEMENT AND IT’S EFFECT ON STUDENTS’ ACADEMİC SUCCESS Battal ODABAŞI Assistan Proffesor, İstanbul Aydın University, İstanbul, TURKEY [email protected] Güliz KOLBURAN Assistan Proffesor, İstanbul Aydın University, İstanbul, TURKEY ABSTRACT The employment of active learning in classroom management, which centers individual and values the self-creation in educational process, and the effect of this method on students have been analysed in this study. As the method of the study, action research procedure of qualitative research method is employed. The acquired-data of the study have been analysed by SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 17.0 programme. The descriptive norms ( numbers, percentages) are used during the process of data evaluation. In the comparison of quantitative data, in order to identify the differences between two groups t-test was used and for more than two groups one way anova test was used to compare parameters between groups. The findings out of the study are interpreted in %95 confidence interval and %5 level of significance.It has been ascertained that the students expressed a positive opinion about the necessity of active learning method in the classroom management. Moreover, it is also cleared up that active learning makes a major contribution in academic success. 1.0.Introduction In modern society, change and development can been observed in every step of life. Under favour of mass communication, the interaction between societies in every fields is increased and innovations are spread fast, the universal knowledge, which is the product of interactions between socities, replaces the solid knowledge belonging to only one society. These changes and developments are also in individual’s life. The adoptation of the individuals into the enviroment where he lives becomes a major problem. The development requires individuals that are also evolved and changed. As a result, quantity of the attitudes that people must learn become more complex and are increased both in quantitive and qualitive ways. Some stereotype practices, facts and rules can be changed in the time. For this reason, people must learn how to use the knowledge instead of memorizing it. Moreover, it is rather important that individuals have unique structure and coding system of the knowledge that they use. The increase in information (knowledge) and solidity in manners cause a caos. It is pretty tough to transfer all these attitudes and knowledge to the students. This rapid change may even make the knowledge we have learned invalid and make it meaningless. The important thing is individuals should structure their own knowledge with their own effort, in order to achieve this purpose they should be taught how to obtain knowledge by using science and technology tools and instruments. In other words, this method is a sort of guide of learning. This guidance process can help individual to use the knowledge he has learned in his life and can help him to level up to higher attitude and intelligence phase. In the educational systems that try to keep up with these features of the information age learning programmes, which are student-orianted, mutual interactive, based on problem solving and also have elective lessons , has emerged. In this system, students learn how to use the knowledge in their real life and improve the auto-learning abilities for life-long. Piaget says ‘’ if an effective school give students opportunities to do something as they wish not for they have to do and if it has students do genuine studies by using their own intelligence instead of learning knowledge that has been prepared by someone else , we can 477 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research say that the rules of intelligence are respected ‘’. According to Piaget, duties of the traditional educational system and teachers are not suitable for the intelligence structure of the children, they put boundaries for them. The teacher is active but students are passive. As for Piaget, education is a process that improves the things that a child has hereditary by activities appropiate for his intelligence structure (Büyükkaragöz, 1999). Montessori suggested that students should decide what they want to learn. Dewey value the discovery of the knowledge by students. Although these opinions are accepted as vital, the collection of ampiric evidence and their practice in life was performed in the last decade. The researches and practices about active learning in developed countries are conducted as big project with governments supports (Açıkgöz, 2008). The future is going to be a century when we experience change and development in every field of life. The children of our country should also be involved in these change and development at very early age. Starting from pre-school education in every level of education active learning programmes should be used in order to raise children who learn things empirical instead of parrot fashion. (Büyükkaragöz,1999). Students have the role of a teacher, who is dominant in traditional educational systems, in active learning method. A student is not a passive learner that records the knowledge transfered by someone else and learns them after several revisions. But he is a person that researches, questiones, discovers the knowledge and he also reproduces the knowledge by his own unique strategies. ‘’ without a doubt, it is not that easy to achieve this and take the responsibility of a learning process that is pretty tough. For instance, while a passive student repeats the features of the seasons by their stereotype adjectives and general descriptive sentences, the active student can determine the pros and cons of each seasons through these defined features (Açıkgöz, 2008:39-40; Odabaşı, 2005:62-63) Stundents are not passive learners, they are individuals who shape their life by learning. He states that learner must be active in order to learn active learning approach. In this method, debats, conversations and problem solving activities are used excessively. .(Lubbers and Gorcyca,1997:67-70; Harrnın,1994). Active Learning; It is a learning process where the learners are given oppurtunities to make decisions about various phases of learning activities and they are forced to use their intelligence abilities during learning process. As it can be clearly understood from the previous lines, it is emphasizd that students make decisions and thinking ability (reasoning) is activited. According to active learning approach, learner should decide how the learning is going to happen, how much knowledge has been learned and what are the missing parts of the learning. If needed, student can ask for help from the teacher but learner is the one who must think about the subject and must take responsibilities. Humanbeings have the capacity to perform these activities. The researches also support this opinion. For instance, subjects, who learn active, are aware of when they act strategically and when they do not. The other important side of active education is that it is a concept that is beyond ‘’participating learning process actively’’. Active participation is required for active learning but it is not enough. Not only does active learning include signs of active participations such as asking questions, explanations etc, it also includes activities such as planning and revision of the learning process. Moreover, in some circumstances active learning may cause misunderstandings; some teachers share the subjects among students and have them lecture about these subjects in the classroom and by doing this practice they think that they have active learning in their class. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 478 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research This practice is not even close to active learning. On the contrary by making students,who have insufficient knowledge about the subject, do the task that must be performed by the teacher the efficiency is decreased . (Açıkgöz, 1992:9) Active learning method give students oppurtunities to speak, listen, read, write and think. The content of the lesson is learned through activities, which have students practice the knowledge, such as problem solving, informal buzz groups, simulations, case studies, drama etc. For this purpose the practice of active learning in educational enviroments is crucial. Students directing and evaluting the learning process realize their own and develop their learning strategies. Active learning is an approach that provides meaningful learning and learning how to learn. Active learning affects every segments of the education programme. After appropriate programme development process for active learning aprroach, lectures must be held for teachers, parents and princibles in order to get benefit from the method where teachers and students exchange their roles. Some researches about the impact of active learning on learning and students should be conducted. Active learning also brings the concepts such as learning how to learn and lifelong learning. Because the student, who can participate in decision-making phase of his learning, direct and evaluate his learning experiences, can control his learning and carry on this learning for a long time after he graduates school. (Koç,2000:220-226). The student-orianted approach in educational systems is a must to raise qualified people. Thus, various researches and practices about active learning is significiantly important. This study has been done to analyse the effects of active learning —in classroom management as a teaching method and technique— on the students. 2.0.Method Action research method is used in this study. Not only does action research method include qualitative research method, but it also includes survey that is qualitive way expression. In this study, frequency and t-test are done to determine students’ opinions about active learning and effect of active learning on academic success. The common exam consists of the former KPSS questions. It has been prepared according to table of specifications. According to Education Dictionary action research; 1-teachers’ own teaching methods, their systematical researches to gather informations about how students learn best and how the evaluation is done, 2- school and classroom based research that aims to improve educational practices and conducted by teachers, mostly (Demirel, 2005: 52). This sort of researches help educators to get systematical information about their methods and give them opportunity to analyse their methods’ success by using research techniques. (Ferrance, 2000: 7): Action research is conducted by individuals that are involved in the research personally such as school principals, teachers, educational specialist or engineer, administrator, planning specialist, human resources specialist in other sectors. It is a research design that contains data acquisition and data analysis to understand and resolve a problem or it is way to find out the problems of the research process conducted by the implementer himself or with his co-worker. (Yıldırım ve Şimşek, 2005: 295). Furthermore, the test, which was conducted to understand students’ opinions about lesson method, was done one month after the lesson had been finished. Getting students’ opinions about active learning method is significiant as being cold evalution. Students have 479 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research stated their thoughts about the current education strategies without being concerned about grades or other things. Problem Active learning method is way more effective than traditional methods in long lasting learning, students participation and socialization terms. Sub-Problems 1. Active learning method is more effective than the traditional one in terms of students’ participation to the lessom. 2. Active learning method is more effective than the traditional one in terms of students’ socialization and cooperation tendency. 3. Active learning method is more effective than the traditional one in terms of permanent learning. 3.0.Findings Table.1. Students’ Opinions About Active Learning Method Students’ Opinions Strongly Rarely Neither Agree Disagree Agree Agree Or Disagree Lesson are more fun in Active 0 0 2 (%5) 22 (%50) Learning Method Strongl y Agree 20 (%45) Active Learning Method make 0 me understand the subjects better 0 2 (%5) 16 (%36) 22 (%59) We do group work/we hash out 0 0 12 (%27) 32 (%73) 2 (%5) 4 (%9) 32 (%73) 6 (%14) 0 0 8 (%18) 12 (%27) 24 (%55) I understand better/ it helps me 0 to understand. 0 4 (%9) 2 (%5) 16 (%36) Subjects sticks in my mind 0 more. It helps me to remember. It’s much easier to learn with 0 that method/ I comprehend the concepts quicker. 0 6 (%14) 18 (%41) 20 (%45) 0 10 (%23) 16 (%36) 18 (%41) I attend the unreluctantly lesson I pay utmost attention 0 pretty 0 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 480 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research 0 2 (%5) 4 (%9) 24 (%55) 14 (%32) Everyone do researches about 0 certain parts/We cooperate and share our knowledge. We learn the things that we do 0 not know from each other. 0 2 (%5) 16 (%36) 26 (%59) 4 (%9) 2 (%5) 20 (%45) 18 (%41) We come up with alternative 0 ideas. 2 (%5) 0 16 (%36) 26 (%59) We compare our opinions. 0 2 (%5) 6 (%14) 14 (%32) 24 (%55) Active Learning Method can be 0 employed in other lessons. 2 (%5) 2 (%5) 12(%27) 30 (%68) It helps to teach the subject better. 481 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research As it can be understood from the table above, students have stated that having active learning method in classroom management makes a major contribution to have them participate in lessons more actively, have them work in groups and make the lessons more fun and charming. Moreover, they have also agreed that this method help them to have meaningful and permanent learnings and it also helps them to remember concepts. They have positive opinion on using active learning not only in classroom management but also in other lessons. Table.2. Comparison of Control and Experimental Groups’ Academic Success Standings Ranks VAR00002 N VAR00001 Experimental group Control group Total Mean Rank Sum of Ranks 48 59,27 2845,00 36 20,14 725,00 84 Test Statisticsa VAR00001 Mann-Whitney U Wilcoxon W Z Asymp. Sig. (2tailed) 59,000 725,000 -7,357 ,000 As it can be seen in the Table.2, there is a difference in quality of education between experimental group and control group as a result of ‘’t’’ analysis (U= 59,000; p<0,05). Moreover, when averages are considered, experimental group is more successful than control group ( avg experimental=59,27> avg control=20,14). 4.0.Conclusion and Evaluation As a conclusion, using active learning in classroom management gives full satisfaction to the students. Moreover, it has been determined that students that have had active learning method in their lessons are more succesful than students of traditional learning system. This statistically significant determination is also confirmed in the opinion survey. Students that have active learning method in their lessons states that not only does this method cultivate amusing and interactive atmosphere but it also helps them to remember and keep knowledge in their mind and this method is vital for their academic success. Active learning both maintaines permanent learning and it is also an effective approach to keep students’ motivation high. There are plenty of studies on this matter. These studies proof that effects of active learning is quite operative in development of metacognition and learning through social interaction (Açıkgöz,2008; Johnson ve Johnson,1991; Koç,2000; Slavin,1990). This study also supports the similar studies. Active learning method should be encouraged and generalized in our educational system as a teaching strategy. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 482 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Reference Açıkgöz, K(2008).Etkili Öğrenme ve Öğretme. İstanbul: Biliş yayıncılık Büyükkaragöz, S.(1999). Genel Öğretim Yöntemleri. İstanbul: Beta Basın Yayın Dağıtım Demirel, Ö. (2005). Eğitim Sözlüğü.Ankara: Pegema Yayıncılık Ferrance, E. (2000). Action Research. Themes in Education. Northeast and Laboratory at Brown University. USA Islands Regional Educational Harrnın, M.(1994). Inspiring Active Learning, Virginian: A Handbook for Teachers. ASCD. Johnson, D.W., R.T., Johnson, &K.A.Smith (1991). Activite Learning: Cooperation in the College Classroom, Edina MN:Interaction. Koç, G. (2000). Etkin Öğrenme Yaklaşımının Eğitim Ortamlarında Kullanılması. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 19 : 220-226 (2000) Lubbers, C.A. And D. A. Gorcyca(1997). "Using Active Learning in Public Relations Instructions: Demographic Predictors of Faculty Use. Public Relations Review, 23 (1): 67-80 Mayring P. (2000). Nitel Sosyal Araştırmaya Giriş( Çev. A Gümüş ve M S Durgun).Adana: Baki Kitabevi Odabaşı,B.(2005). Eğitim Bilimleri Böl, KPSS. Konya: Çizgi Yayıncılık Robert, P.J.(2009). Definitions and theories of active learning. (ed.Huber, G.) Active Learning for Students and Teachers, OECD Yayını,18-36. Slavin, R. (1990). Cooperative Learning: Theory, Research and Practice. Englewood Cliffs, NJ: Prentice Vygotsky, L.S. (1978). Mind in Society: The Development of Higher Psychological Processes. Cambridge: Harvard University Press. Yıldırım, A., &Şimşek, H. (2005). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri (5. baskı). Ankara: Seçkin Yayıncılık 483 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research BİLGİ ÇAĞINDA SANAT EĞİTİMİNİN GEREKLİLİĞİNİN GENEL BİR DEĞERLENDİRİLMESİ IN THE INFORMATION AGE, ART EDUCATION, THE NECESSITY OF A GENERAL ASSESSMENT Nilgün ŞENER Yrd. Doç. Dr., KOÜ. Değirmendere Ali Özbay MYO. El Sanatları Bölümü, TÜRKİYE [email protected] Mine CAN Yrd. Doç. Dr., KOÜ. Değirmendere Ali Özbay MYO. El Sanatları Bölümü, TÜRKİYE [email protected] ÖZET Küreselleşme ile ortaya çıkan teknolojik gelişmeler, uluslararası birleşmeler, hızlı değişimler, rekabet olgusu; bireylerin, kurumların ve ülkelerin ekonomik refah ve üretkenlikleri, iş ile ilgili yeterlikleri, iş gücü piyasalarının esnekliği yeni beklenti ve ihtiyaçlara hızlı cevap vermeyi zorunlu kılmaktadır. Ülkeler bu ve benzeri nedenlerle iş gücü nitelikleri yolu ile rekabet edebilmeyi arttırmak için eğitim ve meslek standartlarını geliştirmeye önem vermek durumundadır. Bu süreçte özellikle yükseköğretim düzeyinde istihdama hazırlayıcı mesleki, teknik ve sanatsal eğitim programlarının uluslar arası standartlara ulaştırılması gerekmektedir. Yükseköğretim kurumları ülkelerin kalkınması ve gelişmesi için gerekli olan bilginin üretildiği ve insan kaynaklarının yetiştirildiği kurumlar olması nedeniyle ülkelerin geleceğini belirleyen önemli bir basamaktır. Dahası yaşam tarzının gerektirdiği değişikliklerin ve değer yargılarının şekillenmesi, toplumsal hafıza ve zihinsel yeniden üretim gibi düşünce yapısının yeniden şekillenmesine, yeni bilgilerin insanlığa kazandırılması ve bunların korunmasında önemli işlev ve sorumluluklara sahiptir. Özellikle Avrupa ile uyum sürecinde yükseköğretim kurumlarından beklenti daha fazladır. Temelinde bilgi ve iletişim teknolojisindeki hızlı gelişmelerin yer aldığı günümüz çağı, ürettiği araçlarla ortaya koyduğu verilerin kullanımına dayalı olarak toplumsal dinamizm ve bilgi ve iletişim teknolojisinin sonuçları nedeniyle sürekli olarak kendini yenileyen ve gelişen bir ivme kazanmaktadır. Bu gerçeklik de bilgi ve iletişim teknolojilerini öğrenmeyi, daha etkin kullanımının sağlanmasını, bilişim okuryazarlığının artırılmasını şart kılmaktadır. Sadece bilişim teknolojilerini kullanmak değil, bilişim teknolojilerini eğitimde bir amaca ulaştırma gayesiyle etkin ve verimli kullanmak için gerekli düzenlemelerin yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu bağlamda bilginin araştırılması, bulunması, işlenmesi, sunulması ve değerlendirilmesi teknolojiyi kullanabilme becerilerini kapsar. Dahası bilgi teknolojilerini yerinde kullanma konusunda doğru karar verme, bilgi teknolojilerini kullanırken planlama yapma, bu teknolojilerin kullanılması için gerekli becerilere sahip olma, kaynaklardan bilgiye ulaşma, taranan bilgilerin işe yararlılığını sezme ve ayırma, ayrılan bilgileri analiz etme, işe yarayanları seçme, seçilen bilgileri değerlendirme, sonuca varma, sonuca uygun formda sunma ve yeni alanlarda kullanma alt becerilerini içermektedir. Bilgi toplumunun en önemli öğesi olan insan, dolayısıyla eğitim, bilgi toplumunun öncelikli konusudur. Çünkü bilgi toplumunda bilgiyi üretebilecek, bilgiyi etkin bir şekilde kullanabilecek, bilgiden verimli bir şekilde yararlanabilecek insanlara –eğitimli insanlara- ihtiyaç duyulmaktadır. Bu amaçla bilgi toplumuna geçişin temel şartı bilgi teknolojilerini kullanacak insan ve eğitimine gerekli önemin verilmesinden geçmektedir. 21. Yüzyılın ilk yıllarının yaşandığı günümüzde eğitim kurumları ve de eğitimcileri yeni taleplerle karşılaşacağından kaliteli ve etkin eğitim, eğitimli insan tanımı, öğrenme ve öğretme biçimleri, öğrenilen ve öğretilenler hızla değişmeye ve gelişmeye devam edecektir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi ve yaygınlaşması, öğrenme olgusunu okul duvarlarının dışına taşımakta, bilgiye her yerden ulaşılabilir hale getirmektedir. Ortak çalışma ve işbirliği imkânlarının artmasını ve öğrenme alışkanlıklarını olumlu yönde değiştirmektedir. Bu değişim, doğal olarak okulların mekân ve zamandan bağımsız olarak geleneksel işlevlerine ek olarak yeni işlevlerin de yerine getirilmelerini zorunlu kılmaktadır. Yeterli düzeyde bilişim tabanının oluşturulabilmesi hâlinde, bilgiye dayalı karar oluşturma imkânı olacaktır. Bunun için ulusal ve uluslararası düzeyde araştırma ve bilişim tabanlarının yeniçağın gerektirdiği koşullara uyumlu bir hale getirilmesi acil ihtiyaç KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 484 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research olmuştur. Okullara, yenilenen müfredat programlarına uygun araç ve gereçler sağlanarak yeni öğrenme ortamları geliştirilmelidir. Bilişim teknolojileri altyapısının etkin olarak kullanılabilmesi için yenilenmiş müfredat programlarına uygun güncel donanımlar ve yazılımlar hazırlanmalıdır. Öğrenme ortamlarının nitelikleri değerlendirilirken, derslik ve okullardaki koşullar ile öğrenme süreçlerini destekleyen diğer donanımlar da ele alınmalıdır. Sürekli değişen ve gelişen çağın koşullarına ayak uydurmaya çalışan her alan ve her birey için bilgi çağı verileriyle beslenen sanat eğitiminin önemi ve gerekliliği tartışmasız bir ihtiyaç olarak öne çıkmaktadır. Çünkü bilgi toplumunun değişim ve gelişiminde etken olan yaratıcı kişilik özelliklerine sahip bireylerin yetişmesine gerek duyulmaktadır. Yaratıcı kişiliğin gelişmesinde önemli rol oynayan sanat eğitimi özellikle yükseköğretim kurumlarının sanat eğitimi veren bölümlerin ve programlarının çağın dinamizmine paralel eğitim verebilmesi amacı ile öneriler geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu anlamda atölye, laboratuar, kütüphane gibi altyapı ihtiyaçları kadar bilgi teknolojilerinin gerektirdiği eğitim araçlarının niteliği ve yeterliliğinin önemi üzerine vurgu yapılacaktır. Sanat eğitiminin bu kapsamlardaki eğitim kurumlarında yüksek düzeyde verilmesi ile mezun olan sanatçı ve sanat eğitimcisi konumundaki bireylerin sanat eğitimi alanında eksikliğini hisseden her alan ve her birey için farklı mekanlarda eğitim alma isteğine doğru yaklaşımda bulunmasını sağlayacak, çağın önemli ihtiyacı olarak öne çıkan yaratıcı kişilik özelliklerine sahip bireylerin yetişmesi hız kazanacaktır. Anahtar Sözcükler: Bilgi Çağı, Bilgi Toplumu, Sanat Eğitimi, Yaratıcı İnsan. ABSTRACT With the globalization of the emerging technological developments, international mergers, rapid changes in competition cases; individuals, institutions and countries in economic prosperity and productivity, job-related competencies, labour markets flexibility in the new expectations and the needs of the rapid response to oblige. Countries in these and similar reasons, the work force qualifications way to compete with the ability to enhance the training for the profession, and improving the standards of importance to the state. In this process, especially in the higher education level, employment, preparatory vocational, technical, and artistic training curriculums to international standards should be delivered to. Higher education institutions in the development of the countries and for the development of the required information produced and human resources are the institutions, due to the countries that can determine the future is an important step. Moreover, the lifestyle, the required changes and value judgments in the formation of social memory and mental re-production of thinking as well as the structure of the reshaping of the new information to the humanity and to give them the protection of important functions and responsibilities. Especially with Europe in the process of adaptation of the higher education institutions in the expectation of more. On the basis of information and communication technologies, the rapid developments in today's age, produced by means revealed that the data is based on the use of social dynamism and information and communication technology, due to the results of constantly renewing itself and developing a gaining momentum. This is also the reality that information and communication technologies in learning more effective use of the provision, information literacy is to increase the terms of the location. The only information technologies to not use the information technologies in education, a purpose transport with the aim of effective and efficient to use the necessary arrangements required. In this context, the knowledge of the investigation, exploration, processing, presentation and evaluation of the technology abilities to use control. Moreover, information technologies in place to use the correct decision-making, information technologies, using the planning, making the use of these technologies have the necessary skills to be, sources, access to information, scanned information, the usefulness of detection and separation, allocated to analyze information, that worked, selection, the selected information, evaluation, conclusion, the conclusion of the appropriate form of presenting new areas and the use of sub-skills. The information society is the most important element of which is the human, hence, education, the information society is a priority. Because of the information society, the information is capable of generating information to effectively use information in an efficient manner to benefit the people-educated people - is needed. For this purpose, the information society, the transition to the basic requirement of information technologies of the use of the human and the training required of the importance of the submission of the pass. 21. In the first century, the years of experiencing today, the educational institutions and educators in the new demands facing the future of effective and good quality education, trained human definition of teaching and learning formats, learned, and learned to change rapidly and will continue to evolve. Information and communication technologies to the development and popularization of learning the phenomenon of school outside the walls of the information from anywhere accessible. The joint working and co-operation opportunities to increase and learning the habits of the positive changes. This change naturally schools in space and time, and independently of the traditional functions in addition to the new functions, and instead of their compulsory. Adequate levels of informatics of the base of the creation of the case, the information-based decision making will have the possibility. For this, the national and the international level of research and information bases new era in the conditions required by aligning the urgent need. 485 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research The schools, the renewed curricula appropriate tools and materials, providing new learning environments must be developed. Information technologies infrastructure enabled in order to use the new curriculum programs available to current hardware and software should be prepared. The learning environments of the qualities of the evaluation, in classrooms and schools, the terms and conditions of the learning processes that support other hardware are also addressed. Constantly changing and evolving era of the conditions of the pace working in each area and for each individual, the information age, the data fed to art education, the importance and necessity of an undisputed as you need to stand out. Because of the information society is the change and development of the creative personality characteristics of the individuals with the growth is needed. Creative personality in the development of an important role of art education, especially higher education institutions for art education of the departments and programs of the era to the dynamism of the parallel education in order with the aim of recommendations tried to develop. In this sense, workshop, laboratory, library, such as the infrastructure up to the needs of information technologies requires training tools and the nature and adequacy of the importance of the emphasis will be made. Art education in this scopes education institutions, high level of granting of the artist graduated from the art and educator in the position of individuals in the art education in the field of the lack of feeling in each area and for each individual, different places to education, the desire to approach that will allow the era important as you need, and the outstanding creative personality that has the characteristics of individuals who gain momentum. Key Words: Information Age, Information Society, Art Education, Creative People. BİLGİ TOPLUMUNDA EĞİTİM ve SANAT EĞİTİMİ Bilgi Toplumu Bilgi-iletişim-bilişim teknolojilerindeki hızlı gelişmelerin yaşandığı günümüz çağı, ürettiği araçlarla ortaya koyduğu verilerin kullanımı ve sonuçları nedeniyle sürekli kendini yenileyen bir hızla değişim göstermektedir. Bu gerçeklik de bilgi-iletişim-bilişim teknolojilerini öğrenmeyi, daha etkin kullanmayı, bilişim okuryazarlığını şart kılmaktadır. Yeni temel teknolojilerin gelişimiyle bilgi sektörünün, bilgi üretiminin, bilgi sermayesinin ve nitelikli insan faktörünün önem kazandığı, eğitimin sürekliliğinin ön plana çıktığı, iletişim teknolojileri, bilgi otoyolları, elektronik ticaret gibi yeni gelişmeler ile toplumu ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal açıdan sanayi toplumunun ötesine taşıyan bir gelişme aşaması olarak (www.canaktan.org/egitim/universitereform/bilgi-toplum) tanımlanan bilgi toplumunda yaşanan her türlü gelişme, toplum yapılarının yeniden şekillenmesine neden olmaktadır. “Bilgi toplumu, “bilginin kullanımının büyük ölçüde yaygınlaştığı, bilgi temelli iletişim teknolojilerinin varolduğu, bilgiye ulaşımın kolaylaştığı bir toplum” olarak tanımlanmaktadır (Taşkesen ve Çötok, 2005)…Özyakışır ise bilgi toplumunu; “teknoloji ve bilgi temelinde şekillenen ve itici gücünü küreselleşmenin dinamizminden alarak gelişme gösteren sanayi sonrası toplum biçimi” olarak tanımlamaktadır” (Kültekin, 2006: 25). Bilgi toplumu: “Bilginin temel güç ve ona sermaye olduğu, ancak amaç değil araç olduğu,…toplumsal yaşamın her aşamasını aydınlatan, yönlendiren başlıca güç olduğu bir hayat biçimi, bir düşünce biçimidir. Bilgi toplumunun oluşabilmesi, temelde “bilgi insanı” ve “bilgi organizasyonlarını” bu ise “öğrenen birey” ve “öğrenen organizasyonları” gerektirir. Böylece bilgi toplumunun temel karakteristiği de “öğrenen toplum” olarak şekillenmektedir (Fındıkçı: 83)” (Genç & Eryaman, 2007: 92). Öğrenen birey ile öğrenen toplum arasında kurulan bağ ve dinamizm ile sürekli olarak kendini yenileyen, değişen ve gelişen bir ivme ile toplumsal yaşam biçimi çağa uygun olarak yeniden şekillenmektedir. Bu bağlamda bilgi toplumunun bireyi -aslında eğitimli bireyi-; bilgiyi alan, özümseyen ve yeni bilgiler üretebilen bir yapıya sahip olmalıdır. İlk örneklerinin 20. yüzyılda kullanılmaya başlandığı bilgisayarlar, yeniçağın habercisi olmuştur. Hızlı bilgi artışı, hızlı değişme, hızlı gelişme, hızlı iletişim insanların hayata ilişkin alışkanlıklarını derinden etkilemiştir. “Eğitimli insan yani okur-yazar kişi kavramı değişmiştir. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 486 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research O artık okuma-yazma ve aritmetik bilen kişi olmayıp, temel bilgisayar becerilerini bilen kişidir. Bilgi çağının bireyleri kendileriyle ilgili gelişmeler ve tartışmaların dışında kalmamak ve katılımcı vatandaşlar olabilmek için yeni teknolojileri etkin kullanmak zorundadırlar. Bilgi networkleri üzerinde eğitimini gerçekleştiren birey, zengin bir içerikle karşı karşıyadır; sadece öğretmenine bağlı/edilgen değildir (Bozkurt, 1996: 191)” (Genç & Eryaman, 2007: 92). Öyleyse en yalın ifadeyle bilgi teknolojisi; bilginin üretilmesi, toplanması, biriktirilmesi, işlenmesi, yeniden elde edilmesi, yayılması, korunmasına yardımcı olan araçlar olarak tanımlanabilir. Günümüzde yaşanan değişim ve gelişimle beraber yeni kavramlar ortaya çıkmakta hatta bazı kavramlar günün şartlarına uygun yeniden şekillenmektedir. Küreselleşme ve bilgi çağında bilgi, toplum, teknoloji, eğitim, eğitim sistemi, eğitimli insan, okul, öğretmen, öğrenci, öğrenilen, öğretilen gibi kavramlar değişime uğramış, değişim ve gelişimde en etken öğe olan bireylerin yaratıcı kişilik özelliğine sahip olarak yetişmesi/yetiştirilmesi önem kazanmıştır. Buna paralel olarak bilgi çağının verileriyle beslenen sanat eğitiminin gerekliliği artmış; çağın dinamizmine uygun sanat, sanat eğitimcisi, sanatçı ve sanat eğitimi veren kurumların nasıl olması gerektiği sorgulanmaya başlamıştır. Bu söylemler doğrultusunda çalışmanın amacı; bilgi çağı perspektifinde, görsel sanatlar eğitimini açıklamak, bu alanın gerekliliğini ortaya koymaktır. Bilgi Toplumunda Eğitim Anlayışı Bilgi toplumunun yeni üretim elemanları, toplumsal yaşamın geleneksel anlayışlarını, kurumların yapı ve içeriklerini değiştirdiği gibi eğitim anlayışında da değişikleri gerekli kılmıştır. Bu süreçte eğitimin tanımında da değişiklikler olmuştur. Eğitim: “Kişide kendi öğrenme profili hakkında farkındalık yaratılması yoluyla, daha üst zihinsel yeteneklerini ortaya çıkarıp geliştirmesi ve bu arada da değişen çevresel koşullara uyum gösterebileceği bilgi, beceri ve davranışları sürekli olarak güncelleyebilmesi için uygun öğrenme ortamlarının yaratılması süreci (http://www.beyaznokta.org.tr)” (Genç&Eryaman, 2007: 94) olarak tanımlanabilir. Bilgi çağına uyum sağlayabilmenin en temel unsuru eğitimdir. Eğitim kurumlarının ve örgütlerinin bilgi toplumundaki rolü değişmektedir. Bilgi çağının eğitimi, yaratıcı ve yenilikçi insanları yetiştirmeyi temel amaç edinmektedir. “Bilgi çağında bilgiler aktarılmakla öğretilemeyecek kadar çoğalmakta ve bu nedenle eğitim-öğretimde bilgi aktarılmaktan daha çok bilgiye nasıl ulaşılacağı üzerinde durulmaktadır (Erdoğan, 2000)” (Nugay). “Bilgi toplumunda merkez olan kişidir. Eğitimli insan doğrudan doğruya toplumun simgesidir, toplumun performans kapasitesini tanımlayandır. Aynı zamanda toplumun değerlerini inançlarını, taahhütlerini temsil edendir (Drucker: 293)” (Genç & Eryaman, 2007: 92). “Bilgi toplumunda insan; bilgiye ulaşma yollarını, bilgiyi sınıflandırmayı, üretebilmeyi, paylaşabilmeyi ve bu işlemlerin hızla gerçekleştirildiği ortamlara uyum sağlayabilmeyi öğrenmek zorundadır. Bilgi teknolojilerini rahatlıkla ve verimli bir şekilde kullanabilen, yaratıcı, girişimci, üreten, yenilikçi, bireysel sorumluluk sahibi, sürekli kendini yenileyen insanlar bilgi çağının başarılı bireyleri olacaklardır. Bu niteliklere sahip bireylerin yetiştirilmesi eğitimcilerin ve eğitim sisteminin sorumluluğudur (Atalay, 1996)” (Bölükoğlu, 2002: 248). Bilgi çağında bilgi üretimi önemlidir. “Bilgi toplumunun temelini teknoloji oluşturmakta ve bilginin kaynağını bilimsel düşünce ve bilişim teknolojisi oluşturmaktadır (Erkan, 1994)” (Nugay). Düşünme; gözlem, anlama, kavrama, sezgi, akıl yürütme, analiz etme, değerlendirme, algılama, yorumlama, hüküm çıkarma, kodlama, tecrübe, ilişki kurma, kavramsallaştırma, uygulamaya dönüştürme /kullanma, yenilerini ortaya koyma gibi birçok öğrenebilir davranışların disipline edilmesi şeklinde yorumlanabilir. Başka bir ifadeyle mevcut bilgilerin 487 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ötesine giderek başka bir yere ulaşma olarak tanımlanabilir. Bilgi çağında yaşanan hızlı değişimin ve gelişimin bireyden beklediği davranışlardan en önemlisi düşünmenin sağlanmasıdır. Bu nitelik de ancak çağa uygun müfredat programlarının geliştirilmesi ile değer kazanabilir. Bu nedenle eğitim programlarından: “Çok yönlü, soyut, eleştirel, yaratıcı, bağımsız düşünme, problem çözme ve iletişim becerisi kazandırmasının yanı sıra, bilgi üretmeyi ve öğrenmeyi öğretmesi; kendilerini değerli bir insan olarak hissetme, kapasitelerine güvenme ve farklılıklara değer vermede rehberlik etmesi beklenmektedir (Özden, 1999)” (Bölükoğlu, 2002: 25-29). Çünkü bilgi toplumunda olgu ile görüşü ayırt etme, iletişim becerileri kazanma, temeli olmayan varsayımları saptama, önyargıyı ya da propagandayı fark etme, ekip çalışma yeterliliğine sahip olma, mantıklı çözümler üretme ve sonuçları tahmin etme, sezgi, kavrayış, hayal gücünü kullanabilme gibi yetenekleri kazanmış olması beklenen birey için müfredat programlarında yer alan derslerin, içeriklerin, işleyişin, metodun, ölçme ve değerlendirmenin, sunulan bilgilerin güncelliğinin, tutarlılığının ve geçerliliğinin yüksek olması gerekmektedir. Bilgi çağı toplumunda bireylerin yaratıcılığı çok önemlidir. Hatta yaratıcılık bilgi toplumunun temel karakteristik öğelerinden biridir. Yaratıcılık insanları bağımsız hissettiren bir duygu, bir yaşam şeklidir. Yaratıcılık farklı alanlarda ve değişen oranlarda olsa da her insanın doğasında varolan, ortaya çıkartıldıkça gelişen, bastırıldıkça körelen bir değerdir. Müfredat programları ve öğretim yöntemleri; öğrencileri cesaretlendirecek, motive edecek, özgüven verecek, hataların başarıya giden yoldaki öğrenmeler olduğunu fark ettirecek ve olabildiğince bu değere işlerlik kazandıracak şekilde hazırlanırsa yaratıcı kişilik özelliğinin gelişmesi de bir o kadar ivme kazanmış olacaktır. Günün hızlı değişim ve gelişimlerinden en çok etkilenen alanların başında eğitim gelmektedir. Bilgi toplumuna egemen olan yeni değerler, bireylerin eğitimden beklentilerinin değişmesine neden olmuştur. Bilgi toplumunun en değerli öğesi olan insan tanımının -daha doğrusu eğitimli insan tanımının- yeniden şekillenmesi, dolayısıyla öğrenme-öğretmeye ilişkin değerlerde önceliklerin değişmesi (öğrenme-öğretme süreçlerindeki odak noktasının öğrenmeden yana kayması) söz konusu olmuştur. Kişinin ilgi, yetenek ve tercihlerinde yaşanan değişimler alternatif eğitim programlarının ve okul çeşitliliğinin artmasını zorunlu kılmış, öğrenmenin ise bireyselleşmesine neden olmuştur. Dolayısıyla değişen yeni değerler üzerinden öğretim programlarının içerik, ders sayısı, türü, sunumu, ölçme-değerlendirme şekilleri, izlence, kaynak, materyal kullanımı, işleyişi ile ilgili köklü değişime olan ihtiyaç artmıştır. Bilgi çağında öğrenci profilindeki bireyin eğitim-öğretimden beklentisi sadece mezun olup diploma almak değil, derslerin ve içeriklerinin gerçek hayat ile anlamlı ve ilişkili olmasıdır. Bunun için öğretmenin, öğrettiği konuların bilgi çağı gereklerine uygun tekrar düzenlenmesi kadar derslerin hayattaki izdüşümlerini öğrenciye göstermesi gerekmektedir. Ders konuları; kitabın sayfaları, sınıfın duvarları, okulun bahçesi arasında sıkışıp kalmamalı, öğrencinin öğrendiği bilgilerin değerini görmesi sağlanmalıdır. Bu nedenle derslerin içeriklerinin hızla değişebilen esnek bir yapıya ve çeşitliliğe sahip olması gerekmektedir. Bu da bireylere yetenek ve zekalarını uygun düzeyde geliştirme fırsatı vermek anlamına gelmektedir. Bilgi çağında eğitim ve öğretim kurumlarının niteliği kaçınılmaz bir değişim göstermek durumundadır. Küreselleşmenin yaşandığı günümüzde ve bilgi çağında iyi eğitim almış, nitelikli insan gücü ülkelerin rekabet gücünü belirleyen temel unsurlardan biridir. Son yıllarda ekonomik anlamda çıkış yapan ülkeler bunu büyük ölçüde eğitimli insan gücüne borçludurlar. Bu nedenle eğitime ayrılan kaynağın artırılması ve etkin bir şekilde kullanılması ekonomik anlamda verimliliği arttıran bir gerçektir. “Bu çerçevede nitelikli insan gücü yetiştirmeyi hedefleyen eğitimin amacı; analitik düşünebilen, araştırmacı, bilgi üretimine katkısı olan ve bilgiyi yaratıcı kullanan “bilgi çağı” insanını yetiştirmektir” (Çelebi, 1998: 28-29). Yirmi birinci yüzyılda bilgi KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 488 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research toplumu niteliklerini sergileyen insan gücüne sahip toplumların, uluslararası alanda söz sahibi olacağı düşünülmektedir. Bu nedenle, toplumların belki de en önemli görevi bireylerini, bilgi çağının gerektirdiği koşullara göre hazırlamasıdır (Cem, 1998: 22)” (Kültekin, 2006). Bu bağlamda eğitim kurumları çevreye açık ve ilişkili, bireyselliğe değer veren, çeşitliliğin önemini kavrayan, öğrencilerin öğrenme kapasitesini geliştirme çabasında olan, bilgi üretebilen, bilimsel gelişme ve yeniliğe açık, insan kaynaklarına değer veren, bireyin yeteneklerini gerçekleştirmesine yardım eden bir yapıya sahip olmalıdır. Çünkü bilgi çağında öğrencilerin, nedensel düşünen, düşünce üreten, zihinlerini kullanabilmeyi öğrenmiş olarak mezun olmaları beklenmektedir. “Öğrenciler bir olay hakkında geniş boyutlu düşünebilme ve bir alandaki problemi çözerken başka alandaki bilgilerini kullanabilme becerisini kazanmalıdır. Bilgi toplumunda öğrenciler sınırlıda olsa farklı söylemler hakkında bilgi sahibi olmalı ve bunlara eleştirel olarak bakabilmelidir. Eleştirel düşüncenin Ennis’e göre bazı özellikleri şöyledir; konuya odaklanma, tartışmaları analiz etme, açıklayıcı ve meydan okuyucu sorular sorma ve cevaplama, kaynağın güvenirliği sorgulama, verileri yargılama ve sonuç çıkarma, tahminleri değerlendirme ve başkalarıyla iletişim kurmadır (Ennis, 1997: 10)” (Genç & Eryaman, 2007: 97). Öğrenciler farklı fikirleri karşılaştırabilmelidir. Çünkü mukayese edilmeyen veriler tek başına gerçekçi bilgiler vermekten uzaktır. Farklı bakış açılarından izlenen bir konuda daha objektif yorumlar yapmak mümkün olabilir. “Eğitim kurumlarında gerçekleştirilecek eğitim ve öğretimin kalitesini belirleyecek en önemli etken, onları yetiştirecek eğiticilerin ne ölçüde çağın gereklerine uygun olarak yeni roller üstlenebilecek biçimde yetiştirilebildiklerine bağlıdır (Ataman, 1996). Bu bağlamda, çağın sürekli değişen ve gelişen koşullarına mesleğinin gerekleri içinde ayak uydurmak her meslek gurubu için önemliyken, öğretmenler için bir zorunluluk olmuştur. Ülkenin gelişmesi için gereken insan kaynağı, ancak çağdaş bilgiye ulaşıp, yeni teknolojiler üretebildiği oranda yeniçağda etkin olabilecektir. Bunda da eğitim teknolojisindeki yeni yaklaşımların uygulanma düzeyi ile kullanımındaki başarının rolü büyüktür” (Bölükoğlu, 2002: 251). Bilgi toplumunda öğretmen kavramları değişmektedir. Öğretmenin bilgi toplumunu anlayıp yorumlayabilen, eğitim teknolojisindeki çağdaş yaklaşımları ve bunları eğitim ortamında nasıl kullanabileceğini bilen, bilgi teknolojileri konusunda bilgi sahibi olması beklenmektedir. “Can’a göre (1998); öğretmenlerin etkililik, kalite gibi değer ve davranışları kazanan ve özümseyen bireyler olması önemli beklentidir. Meslekte başarı; uzmanlık, sürekli kendini yenileme, değişen teknolojiye uyum sağlama ve amaçlarını başarma yeteneğine bağlı olacaktır. Açıkalın’a göre (1995); bilgi toplumunda geleneksel öğretmen ve öğrenci kavramları, bilgi toplumunun iletişim nesnesi konumuna düşmekte; öğretme becerisi salt öğretmenlere özgü bir uzmanlık olmaktan çıkmakta, eğitim görmüş yetişkinlerin tümü öğrenmeyi ve öğretmeyi de öğrenmiş olmaktadır. Öğretmenler girişken, karar alma yeteneğine sahip, değerleri yorumlayabilen, lider özellikler i olan, iletişim, araştırma, yaratıcılık becerileri gelişmiş kişiler olmak zorundadırlar. Öğretmenler, bilgi toplumunun özelliklerini, değer ve davranışlarını kazanmalıdırlar; çünkü bu şekilde bilgi toplumunun insanını yetiştirmek mümkün olacaktır” (Nugay). “Bilgi toplumunda öğretmen ve öğrenci arasındaki çizgi belirsizleşmektedir. Öğretmenler bundan böyle tartışmasız tek doğruya sahip olması beklenen kişiler olmayacaklardır. Onlardan beklenen öğrencinin merakını canlandırması, onu araştırmaya yöneltmesi ve sistemli çalışmasına yardımcı olmalarıdır (Dalin ve Rust, 1996: 145)” (Genç & Eryaman, 2007: 97). Bilgi toplumunda yaratıcılık ve zekâ önemli olup “öğrenmeyi öğrenme” yaşamanın gereği olacaktır. “Bu bağlamda, geleceğin insanlarını yetiştirme görevindeki, eğitim-öğretim sistemimizin de çağın gereği olarak kendini sürekli yenileme ve değişimin gereklerini yerine getirme sürecinde olması gerekmektedir. Her ne kadar yapılanları yeterli görmek olası değilse de, konunun nedenli benimsendiğine ilişkin sergilenen yaklaşımlar, maddi imkânsızlıklarımızı aştığımız oranda bilgi çağının gerekli kıldığı altyapıya 489 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research kavuşma ve uygulamalarından yararlanmada daha da hızlı yol alabileceğimiz vermektedir. Bu alanda ülkesel kaynakların tümünün yaygın ve etkin devreye çabaları, kısa zamanda olması gerekene ulaşmamız ve bilgi çağında bilgiyi teknolojiyi geliştirmedeki rolümüzü üstlenmemiz açısından, birey ve toplum olarak çağdaş sorumluluğumuzdur” (Bölükoğlu, 2002: 251). umudunu sokulması üretmede, en önemli Her düzey ve her yaş için öğrenme motivasyonu, öğrenmeye devam sürekliliği ve devam etme disiplini oluşturabilmek çağımızın temel gereksinimdir. Başka bir ifadeyle eğitimde geleneksel yaş sınırlaması geçerliliğini yitirecek, sona ermiş bir eğitim anlayışı olmayacak. Ayrıca her seviyedeki insan profiline uygun eğitim olanaklarının sağlanması ile eğitimde fırsat eşitliliği yaratmak, 21. yüzyılın önem kazanan değerlerinin başında gelmeye devam edecektir. Bilgi Toplumunda Sanat ve Sanat Eğitimi ve Gerekliliği Sanat ve eğitimi, teknik yenilikler ve sosyal değişimlerin yaşandığı yeniçağın içinde önemli bir yer tutmaktadır. Teorik ve uygulamalı bir alan olması nedeniyle sadece içerik ve uygulamada değil aynı zamanda yeni çalışma alanlarının ve konularının eklenmesi, değişen tutumların sergilenmesi nedeni ile birçok düşünsel değişimlere uğramaya başlamıştır. Bugünün sanat ve sanat eğitimi, sanatın düzenli ve bilinçli bir eğitimle gelişip ve değiştiği, diğer alanlardan etkilenip etkilediği ve her geçen gün artan yararlarından bahsedilmektedir. Artık sanatın diğer alanlar kadar önemli ve gerekli olduğu bilinmektedir. Ayrıca görsel sanatlar eğitimi ile ilgilenmenin çağdaş bir insan olmanın gereği olduğu, dünyayı anlamak için ihtiyaç olduğu kanısı yaygındır. Eğer bireylere dengeli ve kapsamlı bir sanat eğitimi verilirse sanatsal algının ve anlatımın değeri yükselecek, yaratıcı kişilik özelliklerinin artarak çağın gelişimine ayak uydurabilecek genç kuşaklar ve toplumsal gelişme hızlanacaktır. “Çağdaş Eğitim anlayışında bireylere bilgi aktarımı yanında, ilgi ve yeteneklerin geliştirilerek, bireylerdeki yaratıcı yetinin ortaya çıkmasını ve gelişmesini sağlamak son derece önem kazanmıştır. Öğretilenin öğrenilmesi gerektiği varsayımı, yerini öğrenmenin öğretilmesi gerektiği varsayımına bırakmaktadır. Hedef; yaratıcı, üretken, düşünen, tartışan, katılarak öğrenen özgür ve mutlu bireyler yetiştirmektir. Yaratıcılık ise, gerek bilim ve teknikte, gerekse düşünsel, sanatsal ve kültürel alanda özgün ürünler verme demektir. Dolayısıyla bireylerin tek yönlü değil, bilişsel, devinişsel ve duyuşsal yönleriyle bir bütün olarak ele alınıp yetiştirilmesi söz konusudur. Bu nedenle, Güzel Sanatlar Eğitiminin, çağdaş eğitim kavramı ve uygulamaları içinde, bilim ve teknik eğitiminin yanında özel bir yeri vardır (San, 1990). Eisner, E. W. (1994) göre de sanat eğitimi; bireylerin duygu ve imgelem kapasitelerini bulmalarına yardım eder, keşfetmeye olanak verir. Keşfetmek ve ifade etmek insanı geliştiren temel bileşenlerdir. Bu nedenle eğitimin önemli bir parçası olan sanat eğitimi bilgi çağında daha da önem kazanmıştır. Çünkü çağın değişimine ayak uydurabilecek genç kuşakların yetişmesinde, insan ve toplumun gelişmesinde sanat eğitimi önemli bir yoldur. Sanat eğitiminin en önemli hedeflerinden biri de yaratıcı düşünmenin gelişimidir” (Bölükoğlu, 2002: 253). Bireylerin eksiksiz bir eğitim sürecinden geçmesinde görsel sanatlar eğitimi önemli bir yer tutar. Görsel sanatlar eğitiminin çağdaş düşünceye sahip ve güncel gelişmelere hâkim bireylerin yetiştirilmesindeki gerekliliği her geçen gün biraz daha iyi anlaşılmaktadır. Görsel sanatlar eğitimi genel eğitim sürecinin gerekli bir parçasıdır. Sanat eğitimi sadece sanatçı yetiştirmeyi değil daha önemlisi tüm insanları sanat yoluyla eğitmeyi amaçlar. Basit bir söylemle sanat insan olmanın gereğidir. İnsanların birbirleriyle iletişim kurma biçimlerinden biridir. Her bireye görsel okuryazarlığı kazandırmaktır. Sanayileşmenin insan yaşamına getirdiği sıkıntıları avantaja çevirme gayesiyle sanat-teknolojiKEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 490 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research eğitime yeni bir anlayış getiren ve izleri hala günümüzde de hissedilen Bauhaus, sanat eğitimi anlamında birçok başarılara imza atmıştır. “Almanya’da 1919’da Walter Groupius tarafından kurulan ilk Bauhaus okulunun programında; okulun görevi “sanatsal yetisi olan insanları; yaratıcı şekillendirmeyi başaracak mimar, ressam ve el sanatçısını uygulamalı yetiştirme biçimi” olarak belirlemiştir. Bauhaus’un görsel sanatlar eğitimine getirdiği temel yenilik “Basic Design” (temel sanat/tasar) eğitimidir. Diğer temel anlayış ise, tekniği ve teknolojiyi bilmek, el sanatları tekniğini bilmek ve fiilen uygulayıcı olmaktır (Gümrah, 2002: 227)” (Ayaydın, 2010: 53-54). “Almanya’nın gelişiminde önemli bir yeri olan Bauhaus okulunun kurucularından Walter Groupius, sanat ve teknoloji ilişkisini şöyle açıklamaktadır; “El işçiliğinden endüstriye geçiş, kişisel tecrübeden kolektif deneyime geçiş demektir” (Tepecik, 2002: 13). Güncel teknolojiyi sanata uygulayan bu anlayış ile Bauhaus, dönemin sanat anlayışını elinde tutmuş ve günümüz sanat anlayışını önemli ölçüde etkilemiştir. Çünkü Bauhaus, sanat eğitimini teknolojiden ayrı düşünmenin yanlış olduğu, kullanılan tekniklerin dönemin teknik imkanlarıyla daha doğrusu teknolojisiyle doğruda ilişkili olduğu üzerine vurgu yaparak sanat ve teknoloji asındaki kuvvetli ilişkiyi göstermiştir. Bu dönemlerde başlayan teknoloji-sanat ilişkisi bilgisayar teknolojisinde yaşanan baş döndürücü gelişmeler, beraberinde görselliği dolayısı ile görsel sanatları insanoğlunun günlük hayatında zorunlu hale getirmiştir. Çağımız sanatında dünyanın birçok yerinde sanat kavramı değiştirmektedir. Bilgisayara ve teknolojiye bağlı yeni sanat dalları ve sanatsal çalışmalar doğmaktadır. “Sanat dünyasında teknoloji ancak sanatçının elinde anlam kazanır ve sanata dönüşebilir. Genç’e (1988: 100) göre; örneğin, anlatım düzeyinde, görsel imgeleri kaydeden ve aktaran aygıtların her türü, dünyanın herhangi bir yerindeki insanlık sorununu paylaşmamızı önerebilmektedir. Ama aynı alıcı aygıtlar bizi, ne olduğunu bilemediğimiz, nasıl oluştuklarına vakıf olamadığımız, standart ve hazır imgeler dünyasına sürüklemektedir. Önceden hazırlanmış, çerçevesi çizilmiş imge, insan düşüncesini de aynı çerçeveler içinde kalmaya zorlamakta, insan yaratıcılığını aynı ölçüde engellemektedir. Bu imgeler çoğu zaman belleğimize, bilinçaltımıza yerleşen davetsiz misafirler gibidir” (Ayaydın, 2010: 55). “Sanatın teknoloji karşısında aldığı tavır, İtalyan Fütüristlerin onu yüceltmesinden, Marcel Duchamp ve Francis Picabia gibi Dada sanatçılarının hicivli yergilerine kadar geniş bir yelpazede çeşitlilik gösterir. Sanatçıların farklı sanat, bilim ve düşün alanlarıyla kurdukları ortaklıklar, geleneksellik duygusu ve anlayışı taşımayan çalışmalar üretmelerine neden olmuştur. 21. yüzyıl sonrası etrafımızı teknolojik aletlerin kuşattığı ve teknolojik çalışmaların artık hayatımızın her aşamasında karşımıza çıktığı görülmektedir. Sanat da bu ortamla uyum içerisinde varlığını sürdürmektedir (Kara, 2010). Yaşadığımız yüzyılda sanat, teknolojiye bağlı olarak gelişmekte, değişmekte ve çeşitlenmektedir. Yeni sanat alanları doğmakta ve bazı alanlar sanata her zaman olduğundan daha fazla yakınlaşmaktadır… Yeni biçimlerin, katışık ve karışık tekniklerin ortaya çıkışı teknolojinin, bilimin ve sanatın buluştuğu noktada çağdaş söylemlere giderek daha fazla ileti olanakları sağlamaktadır. Teknolojinin olumlu yönü ön plana çıkarılarak kabullenilmesi ve içselleştirilmesi, sanatçının düşünsel temeline dayanan bir dayanıklılık unsuruyla desteklendiğinde ortaya konulan işler, üretim biçimi ve süreci ne olursa olsun, daha güçlü anlam ve mecaz unsurları içermektedir (Ün, 2001). Böylece teknolojinin sanatı olumlu yönde değiştirmesi daha net görülebilmektedir” (Ayaydın, 2010: 57). Günümüz özellikle yeni teknolojik araçlar sayesinde oluşturulmuş çağımıza özgü estetik değerler yeni görsel duyumsamalar ve görsel algı yöntemleri ortaya çıkmaktadır. Özellikle dijital ortamda oluşturulan estetik değerler doğal ortamlardaki görsel değerlerden çok farklıdır. Dolayısıyla bu değerleri algılama, geleneksel yöntemlerle üretilen değerleri algılamaktan daha çok farklı özellikler gösterebilmektedir. Yaşadığımız çağın teknolojisi; yeni görme biçimlerini, yeni algılama yöntemlerini ve yaşamın farklı bakış açılarını da beraberinde getirmektedir. Böyle 491 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research bir ortamda gelecek kuşak sanatçı ve sanat eğitimcisi yetiştirmek adına eğitim kurumlarına çok önemli görevler düşmektedir. Görsel sanatlar eğitimi de, görselliği en üst düzeyde kullanan bir alan olarak çağın gereği olan bilgisayara ve dijital ortama hâkim olmak durumundadır. “Bilgisayar, düşünmek için çok hızlı ve çok çeşitli alternatifler sunabilmektedir. Bazen insanoğlunun en etkili olması gereken yer sadece karar verme aşaması olabilmektedir. Çok çeşitli tasarım olanakları sunan bir bilgisayarda neyi nasıl seçip nereye koymak gerektiği kararını vermek bir tasarımcı için yeterli olabilmektedir (Fresco, 2007: 77). Bu durum da sanatta üretim biçimi, ifade olanakları, malzemesi ve süreci ne olursa olsun tasarımın, sanatçının da düşünsel temele dayalı tasarlama/yaratma kısmında etkin ve önemli olduğunu vurgulamaktadır. Şahiner’e (2010) göre; günümüzün sanatçısı, artık bir şey üretmekten çok tasarlayabilen ve belki de bu sürece yaratıcı bir beyin olarak eklemlenmesi beklenen bir özneye dönüşmüştür. Sanat ise, güzel bir resim ya da heykel yapmanın çok ötesinde, her şeyden önce yüksek bir düşünce düzleminde çalışma, sanat sorunsallarını özgün biçimde çözümleme, küresel ve kültürel olguları kavrama becerisinin somut-soyut bir sonucu olarak tezahür etmektedir” (Ayaydın, 2010: 59). “Bir yandan üretenin ele geçirdiği olanakların giderek klasik sınırları zorlaması, öte yandan iletişim teknolojilerinin tüketim olgusunu koşullandıran ve sanatı seçkinci bir yapıda tutmaya çalışan müze, galeri, koleksiyon gibi mekan kavramlarını yeniden sorgulamaya bırakması –üretenin yeniden mekan yapılandırmasını öngörmesi ve düzenlemesi dışında- ve sanatçının bunlara ilişkin bilinç altına sinmiş değer yargılarını giderek yitirmesi sanatın kavramsal değişimler yaşamasına sebep olmaktadır” (Karayağmurlar). “Sanatın yarara dönük bilgi vermek ve bilgi yaratmak gibi bir işlevi olmamakla birlikte; değişik alanlarda yaratılan bilgileri kullanmak ve önce kendisine, sonra da diğer alanlara bilgi olması kaçınılmaz. Sanat, bilgiyi yaratan kaynaklardan biridir. İnsanın çevresi ve kendisiyle kurduğu ilişkide algı ve deneyle kazandığı, dilsel anlamda değişik gruplara yerleştirebileceğimiz, aktarılabilir nitelikteki imleri bilgi olarak tanımlarsak; sanat ve bilgi arasındaki ilişki daha kolay anlaşılabilir…. Bilginin oluşturulmasında, değişik alanlar farklı yöntem ve tekniklerle çalışarak, sanki sadece o alana ilişkin olanları yaratırmış gibi gözükse de gerçekte, bütün alanlar birbirlerine sıkıca bağlıdırlar. Herhangi bir alanın oluşturduğu ilgi bir başka alanda da çözümlenmeye çalışılabilir. Elde edilenler, öncelikle o alana ait olsalar bile insanlığın ortak kalıtını oluştururlar. Leonardo da Vinci’nin uçma makineleri bir sanatçının elinden çıkmış çizimler gibi değerlendirileceği gibi, onun bir bilim adamı olduğunu da gösterebilir. Geçmişte görülen yaratmadaki içiçelik günümüzde uzmanlık isteyen alanların gittikçe özelleşmesi nedeniyle pek görülmemekle birlikte; iletişimin hızlanması, üretilen bilgilerin dile aktarılarak iletim sistemlerine kolayca taşınması nedeniyle, başka alanlara geçişi hızlandırmıştır (Karayağmurlar). Günümüzde sanat, bilim ve düşün alanları, benzer yöntemleri kullanarak birbirinden etkilenip iç içe geçmeye başlamıştır. Buradaki asıl sorun, sanatın bu gelişen ilişkilerde nerede olduğu, kurduğu ortaklıklarda uyum sağlayıp sağlayamadığıdır. Teknolojiyi kolaylıkla benimseyen sanat ve sanatçı, bugün teknolojinin sunduğu değişen ve onun için yeni olan görüntüyü,çağa uygun estetik değerleri,görsel duyumsamaları ve algıları izlemektedir. “Sanatın insanlar arası ilişkileri kurduğu, toplumların tinsel yanını temsil ettiği, bilime yeni ilgi alanları sunduğu bilinir. Teknolojinin yükselmesinde ve bilimsel çalışmaların yoğunluğunda sanatçının üstlendiği görev bu açıdan ilginçtir. Örneğin, Kübistlerin doğaya bakışta, bir merkezli optik bakışı değiştirmesi, Fütüristlerin teknolojiyi kutsamaları, Dadaistlerin, Konstrüvistlerin teknolojiyi sanatın merkezine çekmeleri, Bauhaus’un teknoloji ve sanatı birleştirerek günlük yaşama ve eğitime kazandırmaları bilimsel bilginin teknolojiye aktırılmasında önemli olmuştur kuşkusuz” KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 492 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research (Karayağmurlar). Yapay görüntüleri algı merkezine yerleştiren, geçmişe oranla daha fazla kavramsal ve görsel kaos içeren yeni ifade biçimleri kullanan, doğadan uzaklaşmayı öne çıkaran, değişik tekniklerin denendiği çalışmalar yeni sanatçı profilinin şekillenmesine yardımcı olurken geleneksel yapının yıkılmaya başlamasına da neden olmuştur. Genç sanatçıların yeni donanım ve kavramlar karşısında takındıkları tutum ve tavır, onlar için doğal sürecin gerçekleşmesidir. “Burada ortak nokta gelişen teknolojinin yapısının değiştirdiği toplumlarda sanatçının yeni kimliklerle kendisine hazırladığı yerin, önceki dönemlerin sanatçılarından oldukça farklılaşmasıdır… Felsefeyle, bilimle, teknolojiyle daha çok ilgilenen yeni bir kimlik” (Karayağmurlar). Sonuç olarak; Bilgiyi içerik, süreç olarak aktaran, konunun özünü yakalamanın gerekliliğine bağlı hareket ederek özü yakalayan, seçenekleri arttırarak bireyin yetenek, ilgi, zeka düzeylerini geliştirme fırsatı sağlayacak, eğitimde sürekliliğin sağlanmasının önemini bilerek gelişim gösteren eğitim kurumlarına ihtiyaç duyulduğu unutulmamalıdır. Bugün bilgi toplumunun gelişen trendlerine cevap vermenin çok uzağında olan eğitim kurumlarının ve sanat eğitiminin yeni bir yüze ve kimliğe ihtiyacı vardır. Bilgi toplumunun en büyük sermayesi olan eğitimli insana şekil verecek kurum olarak okulun işlevi, içeriği ve amaçları yeniden düşünülmeli ve sanat eğitimine ağırlık veren, yaratıcılığın gelişmesini sağlayan, yaratıcı ve yenilikçi kişiliğin geliştirilmesinde etkili ve etkin, çeşitliliğe açık, yetenek ve tercihlerde yaşanan değişimlere hızla uyum sağlayabilecek esnek bir programa ihtiyaç duyulmaktadır. Öneriler Bilgi çağında sanatın ve sanat eğitiminin önemi her geçen gün daha da hissedilmektedir. Doğduğumuz ilk andan itibaren görsel dünya ile yaşanan ilişkinin daha sağlam, nitelikli, içeriği dolu, diğer ders ve alanlarla bağlantılı, geleceğin yaratıcı beyinlerinin temellerini atacak kalitede, sanatın ve eğitiminin önemini ve değerini kavratacak, öğrenci profiline ve çağın gereklerine uygun, teknoloji ile ilişkilendirilmiş programlar ülke gerçekleri ve kültürel yapı göz ardı edilmeksizin esnek bir yapıda olmalıdır. Bilişim ve görsel okuryazarlık gerçeğine dayanan eğitim ve değişen yeni öğrenme metotları bireyselleşen dünyaya uygun verilmesi sağlanmalıdır. Bu nedenle her eğitim kurumunda öğrenci ve öğretmenlerin yurtiçi ve yurtdışı değişimi ile, hizmet içi kurslarla, eğitim seminerleri ile hatta ülke çapında teknolojiden yararlanılarak hazırlanmış eğitimlerle bilgilerin yenilenmesi ve taze tutulması çalışmalarına önem verilmelidir. Aynı, benzer ya da ilişkili tüm alanların ortak linkleri ile (Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK. temelli olabileceği gibi okul bazında da olabilir) birbirleriyle her türlü iletişimin kurulduğu ortaklıkların sağlanması gerekmektedir. Sanat ve sanat eğitimi derslerinin seçmeli ders olarak tüm alanlarda okutulması için gerekli düzenlemelerin yapılması ile ülkenin gerek duyduğu eğitimli insan ve yaratıcı kişilik eğitimi temel anlamda verilmelidir. Teknoloji, sanat teknolojileri gibi başlıklar altında bilgi çağının gereklerini yerine getirmeye destek olacak alanlara destek arttırılmalı, okullarda bu alan üzerine eğitim veren birimlerin, fakültelerin, enstitülerin açılmaları hızlandırılmalı, hatta seçmeli dersler kapsamında her türlü alanın yararlanması sağlanmalıdır. 493 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Pedagojik formasyonun öğretmenlik yapacak/yapan her bireye verilmesi hatta belli aralıkla yinelenerek güncellenmesi sağlanmalıdır. Kurallar, gelenek, akademi ve ekol mantığının yerini günümüzde özgür birey yetiştirme almış ve değer kazanmıştır. Bilgiye ulaşmanın kolaylaşması sınırları kaldırmış, disiplinlerarası yaklaşıma daha fazla Bilgisayar teknolojisi yirminci yüzyıl eğitiminin ve sanatının bir parçasıdır. Teknoloji yolu ile öğrenme sanatta yerini daha etkili biçimde göstermektedir. Günümüz görsel sanat eğitimi programının önemli bir konusu olan müze eğitimi artık bilgisayar ortamına taşınmaktadır. Birçok ülkede sanal müzeler kurulmakta ve eğitim ortamlarında bunlardan faydalanılmaktadır. Öğrenmenin okul duvarlarının dışına taştığı, uzaktan eğitim-elektronik yada online eğitimin yaygınlaştığı, yaşam boyu eğitim-yetişkin eğitimiyle yaş sınırının kalmadığı bir ortamda çağın gerek ve isteklerine uygun programlar geliştirilirken sanat eğitimi unutulmadan hatta önemi vurgulanarak hem eğitim kurumlarında hem de bu konuya değer verip bireysel ve kurumsal gelişmelerinin bir parçası olarak gören diğer kuruluşlara her türlü destek verilmelidir. Araştırma ve bilişim tabanlarının sık sık güncellenerek bilgiye kolay ve doğru ulaşım sağlanmalıdır. Sanat eğitimi alan her birey için yeni öğrenme metodları geliştirilerek bunların kullanımı, paylaşılmasına ve uygulanmasına destek olunmalıdır. KAYNAKÇA Adnan Tepecik. Grafik Sanatlar, Detay Yayıncılık..Ankara 2002. (http://www.beyaznokta.org.tr). Abdullah Ayaydın, “Temel Tasarım Eğitiminde Bilgisayar Teknolojisinin Gerekliliği Ve Geleceği” Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı 15 , (2010), 52-62. Bedri Karayağmurlar, “Bilgi Çağında Sanat, Bilgi Çağında Sanat- Bilim İlişkisi ve Yeni Sanatçı Kimliği”. -29 Ağustos 2007 Çarşamba(http://karayagmurlaryazilar.blogspot.com/2007/08/bilgi-anda-sanat.html). Buket Akkoyunlu, Editör: Doç. Dr. Bekir Özer, “Eğitimde Teknolojik Gelişmeler”, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları No: 1021, Açıköğretim Fakültesi Yayınları No: 564, ISBN 975-492-7707, 1998. (http://www.nenedir.net/nedir/egitim-ve-teknoloji/2481-bilgi-teknolojileri-nedir.html). http://www.canaktan.org/yeni-trendler/bilgi-toplumu/bilgi_toplumu-ozellik.htm Hülya İz Bölükoğlu, “Bilgi Çağında Eğitim Fakültelerinde Resim-İş Eğitiminin Genel Bir Değerlendirmesi”, G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 22, Sayı 3 (2002) 247-259, AnkaraTürkiye. Ömer Nugay, “Bilgi Toplumu Ve Eğitim”, Mamak İlköğretim Okulu Öğretmeni ankara (http://www.turkceciler.com/24_kasim/bilgi_toplumu_ve_egitim.html). Özlem Ünsal, “Teknoloji ve Sanatın Buluşması: Digital (http://lebriz.com/pages/lsd.aspx?lang=TR§ionID=2&articleID=825&bhcp=1) Art” Salih Zeki Genç, M. Yunus Eryaman. “Değişen Değerler Ve Yeni Eğitim Paradigması” Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Haziran, 2007, Cilt 9, Sayı 1, ss. 89-102 Selcen Kültekin, Bilgi Toplumu Ve Eğitim Programları, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2006. (http://www.belgeler.com/blg/13lj/bilgi-toplumu-ve-eitim-programlari-information-society-andcurriculum). KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 494 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ÇOCUK EDEBİYATI DERSİNİN ÇOCUK GELİŞİMİ ÖĞRENCİLERİNİN KİTAP OKUMA ALIŞKANLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ THE EFFECT OF CHILD LITERATURE ON THE HABITUATION OF READING BOOK WHICH OF CHİLD DEVELOPMENT STUDENTS Seda BAPOĞLU Öğr. Gör., Düzce Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Çocuk Gelişimi Bölümü, Düzce, TÜRKİYE Miray ÖZÖZEN Öğr. Gör., Düzce Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Çocuk Gelişimi Bölümü, Düzce, TÜRKİYE [email protected] Dilek AKKUŞ Öğr. Gör., Düzce Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Çocuk Gelişimi Bölümü, Düzce, TÜRKİYE ÖZET Okuma alışkanlığı, toplumu oluşturan en küçük birim olan bireyde başlayan ve toplumun gelişmişlik kriterleri arasında sayılan en önemli unsurlardan biridir. Eğitim sistemi içerisinde en yüksekteki ve en sondaki basamağı oluşturan üniversitede eğitim almakta olan öğrencilerin okuma alışkanlıklarının en yüksek seviyede olması beklenen bir durumdur. Bu çalışma, Düzce Üniversitesi Çocuk Gelişimi bölümü ön lisans programında yer alan öğrencilerin Çocuk Edebiyatı ve Medya dersinin okuma alışkanlıkları üzerindeki etkisini ölçmek amacıyla yapılmıştır. Geleceğin öğretmen adaylarının çocuk edebiyatından yola çıkarak kendi okuma alışkanlıklarını olumlu yönde etkileyecekleri düşünülmektedir. Çalışmada, 12 hafta boyunca yetişkin edebiyatı örnekleri incelenmiş (münazara, köşe yazıları, biyografi, anı, gezi, tiyatro, şiir, edebi destan, tiyatro ve mizah) ve gerekli uzman görüşleri doğrultusunda her hafta bir konu işlenmiştir. Araştırmanın evrenini Düzce Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Çocuk Gelişimi bölümüne bağlı öğrenciler oluşturmaktadır. Gömleksiz ( 2004) tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış ‘’Kitap Okuma Alışkanlığına İlişkin Tutum Ölçeği’’ ve yazarlar tarafından hazırlanmış ‘’Bilgi Formu’’ uygulanmış olup 12 hafta boyunca Çocuk Edebiyatı ve Medya dersi altında verilen eğitimde ön testler ve son testler arasındaki fark incelenmiştir. Elde edilen verilerin aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri verilmiş ve istatistiksel analizinde eşleştirilmiş t-testi (paired test) kullanılmıştır. Elde edilen verilere dayanarak bulgular incelendiğinde, Çocuk Gelişimi bölümü birinci sınıf öğrencilerinin Çocuk Edebiyatı dersi ile ilgili genel bilgi puan ortalamaları ders ile ilgili eğitim almadan önceki puan ortalamalarına göre anlamlı derecede artarken, kitap okuma alışkanlığı tutum ölçeğine ilişkin toplam puanları, ön test ve son test arasında bir miktar artış göstermiş ancak istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Ders eğitimi sürecinde kitap okuma alışkanlığı tutumunun, gereklilik, etkililik, isteklilik, sevgi, alışkanlık, gereklilik, etki ve yarar alt boyutlarındaki farklar istatistiksel olarak incelendiğinde ön test ve son test puan arasındaki en fazla artışın ‘etki’ alt boyutunda olduğu belirlenmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre; okuma alışkanlığının geliştirilebilir olmasında sağlanacak verimli desteklerden birinin de Çocuk Edebiyatı ve Medya dersinin okutulmasının olabileceği ve bu desteğin öğrencilerin Çocuk Edebiyatı hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamıştır. Ancak Çocuk Edebiyatı ve Medya dersinin okutulmasının okuma alışkanlığı kazandırmada tek başına yeterli olmadığı, dersin yanı sıra kitap okuma tutumunu değiştirecek farklı etkinlikler denenerek araştırmanın tekrarlanması önerilmiştir. Anahtar Sözcükler: Çocuk edebiyatı, kitap okuma alışkanlığı, tutum ölçeği 495 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research ABSTRACT The Habituation of Reading Book is the most important component which started on the individuals and respects of the society’s development level. The students reading book habitation must be high level and this is guarding condition the students which are studies in universities which is consist of the high and down degree on the system of education. This study was done to make use and determine the effectiveness of Child Literature and Medya lesson in develop Duzce University School of Health Services department students’ reading book habituation as semi-empirical (one-grouppretest-posttestdesign). This is thinking of the teacher candidates of tomorrow’s will be effect of their habituation about reading book positive direction through child literature. İn this study, the adults samples are analysed along the 12 weeks and lessons are lectured every weeks of a subject according to specialist opinions. The horizon of research was composed by Child Development students which are studied department of health services school at Düzce University at 2011-2012 academic year. ’Scale of Attitude About Reading Book’ which validity and reliability was made by Gömleksiz and ‘İnformation Form’ which was prepared by author were apply and checked of the diffirences between first test and last test points along the 12 weeks. The datas arithmetic average and standard diversion were given and the (paired test) t-test was used to statistic analiyses. When the diagnosis was being analysed, there was an expressive changing as statistical between first test and last test points of knowledge about Child Literary lesson subsequently, total points of the habituation of reading book was increased an amount of points betwixt first test and last test but this increasing don’t marked being significantly. To be in process of education of lessons alt dimensions are observed as statistical which was found that the most increased sub dimension of efficacy amoung the sub dimensions of requirement, effectiveness, avidity, affection, habituation and benefits. According the results of this study Child Literary lesson is an efficiency assistance factor which was educated being efficiency of habituation of reading book but this supporting factor is able to increasing student’s knowledge and not enough to developing student’s habituation of reading book being solutary. This was suggested with this study, right along with reading book, the research must repeat with making practices inludes set of variants other factors and diffirent activities and applications. Key Words: Child Literature, the habituation of reading book, scale of attitude GİRİŞ 1.1. Problem Durumu Hızla gelişen bilim ve teknoloji çağında yaşadığımız şu günlerde herkesin kazanması gereken en önemli alışkanlıklardan bir tanesi de kitap okumaktır. Okuma alışkanlığı, toplumu oluşturan en küçük birim olan bireyde başlayan ve toplumun gelişmişlik kriterleri arasında sayılan en önemli unsurlardan biridir. Eğitim sistemi içerisinde en yüksekteki ve en sondaki basamağı oluşturan üniversitede eğitim almakta olan öğrencilerinin okuma alışkanlıklarının en yüksek seviyede olması beklenen bir durumdur. Uzmanlar, okuma alışkanlığı ile ekonomik gelişme, güç, suç, okuldan ayrılma, işinde başarılı olma arasında çeşitli ilişkilerin varlığından söz etmektedirler (Alpay, 1990; Tosunoğlu, 2002). Okuma alışkanlığı, kişilerin okumayı öğrendikten sonra bu eylemi zevkle yapmalarını sağlamak için kazanmaları gereken önemli bir beceridir. “Okuma alışkanlığı” kişinin bir gereksinim olarak algılaması sonucu okuma eylemini, yaşam boyu sürekli ve düzenli biçimde gerçekleştirmesidir.(Devrimci, 1993). Okuma alışkanlığı, okumanın bir anlamda otomatikleşmiş bir davranışa dönüştürülmesi olarak tanımlanabilmektedir (Aksaçlıoğlu ve Yılmaz, 2007). Okumanın alışkanlık hâline gelmesinde rol oynayan birçok etken bulunmaktadır. Bunlar arasında en başta çocuğun ailesi, sonra da içinde yaşadığı toplum, okulu ve öğretmeni bulunmaktadır (Gürcan, 1999). KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 496 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Okumayı bir beceri haline getirmek okulun birinci ve en temel görevidir. Böylece öğrencilerin düşünen, anlayan, eleştiren, tartışan, ön bilgileriyle okudukları arasında ilişkiler kuran ve yeni anlamlara ulaşan okuyucular olmaları amaçlanmaktadır. Başarılı olmuş pek çok kişinin kitap okuma alışkanlığına sahip olması tesadüf değildir(Maltepe, 2009). Okulda sadece ders kitaplarını okuyan kişi, okuryazar olmakta; ama kültürlü kişi olamamaktadır. Olaylar arasındaki zihinsel üst süreçleri yerine getiremez, analiz-sentez yapamaz, eleştiriye kapalı, sorumluluktan kaçan, her söylenene çabuk inanan, belleği zayıf , yorum gücü yetersiz biri olur. Okumanın zenginliği, kişinin düşünce dünyasına ve yaşantısına yansır. Okuyan bireylerin davranış ve düşünce dünyaları farklı olur. Okuma, bilgi edinmenin altyapısını oluşturmakla birlikte, eleştirel düşünme, yorum yapma gücünün de temelini teşkil eder (Ungan, 2008). Dil, edebiyat, sanat ve estetik değeri taşıyan ve iyi okur, duyarlı birey yetiştirmeyi amaçlayan çocuk kitapları, çocuklukta, dinleme, okuma, yazma, düşünme ve eleştiri kültürü edinme süreçlerinde en etkili uyarandır (Şirin, 2007). Edebiyatın, değişik insanlık durumlarını, serüvenlerini yansıtarak insan doğasını tanıtma, bu yolla yaşantımızı zenginleştirip, güzelin tadına ve farkına varma gücünü geliştirme, insana yeryüzünde ne kadar insan varsa o kadar ayrı mizaç ve kişilik olduğunu canlı örneklerle gösterme, sadece kafaya değil daha çok kalbe hitap ederek insandan insana duyguları aktarma ve dolayısıyla insanlar arasında bir bağ ve birlik kurma, insanda bir takım özlemler, hayaller, tutku ve sevgiler uyandırma, bilinç düzeyini yükseltme, insan kişiliğini değiştirme ve geliştirme, insanoğluna sevmeyi, acımayı, heyecanlanmayı öğretme, kişiyi sığlıktan, bencillikten kurtarma” gibi daha birçok kişisel ve toplumsal faydaları sayılabilir (Akt: Kuran, 2009). Bilgi toplumunda okuyan, okuduğunu sorgulayan öğrenciler yetiştirmeyi amaçlayan bir eğitimin gerekli olduğu düşünülürse, okuma eğitimi çocuk yaşlarda ailede ve ilköğretim eğitimi sıralarında başlamalıdır (Dilidüzgün, 1996). Çocuğun kitaplara duyduğu ilgi okulöncesi dönemde dil ağırlıklı etkinliklerin çeşitliliğince ve zenginleştirilmiş deneyimlerle, yaşamın ilk yıllarında başlar. Ona okunan öyküler, söylenen şarkılar, mırıldanılan çocuk şiirleri/ melodilerinin tümü çocuğun konuşma ve yazma diline duyduğu ilginin gelişmesine yardımcı olur. Bu tür etkinlikler de ileriki okuma becerisinin temellerini oluşturur ( Yavuzer,2001). Çocuk ve edebiyat ilişkisi nasıl kurulur? Edebiyat çocuğun dünyasında öncelikle eğlendirme, oyalama ve rahatlatma işlevi ile bir yer edinir. Anneden ve diğer büyüklerden duyulan ninniler, ezgiler çocuğun tanıştığı ilk edebi ürünlerdir (Akt: Kuran 2009). Çocuk edebiyatı, “Erken çocukluk döneminden başlayıp ergenlik dönemini de kapsayan bir yaşam evresinde, çocukların dil gelişimi ve anlama düzeylerine uygun olarak duygu ve düşünce dünyalarını sanatsal niteliği olan dilsel ve görsel iletilerle zenginleştiren, beğeni düzeylerini yükselten ürünlerin genel adıdır” (Sever, 2003). Erken dönemde dil ve edebiyat (okuma ve yazma) gelişimleri yaşamın ilk üç yıllarında başlar ve hemen ardından çocuğun kitaplarla ve hikâyelerle olan en erken deneyimlerine bağlanır. Küçük çocuklar arasındaki etkileşimler, kitaplar, kâğıtlar ve pastel boyalar gibi materyallerle olmakta ve yetişkinler sayesinde on dil okuma ve yazma gelişimleri yapılandırılmaktadır. Bu erken edebi gelişim tamamlayıcılarının yeni bilinenleriyle son yıllarda yapılan araştırmalar beyin gelişiminin şekillendiği erken gelişim döneminin kritik rolünü desteklemektedir (Frankenstein 2003). 497 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Okul Öncesi dönemde okumaya hazırlık yapılmalı, ilgi kitabın içindekiler üzerinde toplayarak dil öğretimi ile teşvik edilmelidir. Ebeveynler ve ana okulu öğretmenleri, erken özendirmenin en etkili yol olduğu ve dil eğitiminin özellikle gerekli bulunduğu konusunda bilinçlendirilirse, çocukları resimli kitaplara bakmaya teşvik edecekler, daha çok hikaye anlatacaklar ve yüksek sesle okuma pratiği yapacaklardır (Akt: Güngör, 2009). Çocuk Edebiyatında, çocukların kavramsal çerçevede aydınlatılması ile çocuk edebiyatı çalışmalarında, ideolojinin yorumlanması tartışılmasının baskın olarak açıklanması sağlanır (Joosen, 2006). Cumhuriyet’ten önce sadece çocuklar için yayın yapmanın önemi üzerinde yoğunlaşılmış, Cumhuriyet’ten sonra ise “çocuk edebiyatı” kavramı üzerinde durulmaya, akademik anlamda çocuk edebiyatının eğitim boyutu üzerinde araştırmalar yapılmaya ve bu bağlamda birtakım teorik ve akademik kitaplar yazılmaya başlanmıştır (Çıkla, 2005). ‘’Okumayı sevmek’’ kavramının daha çok ileriki yaşlarda, hatta gençlik veya orta yaşlar için geçerli olduğunu söylemek bile mümkündür. Okumayı sevdiğini söyleyen bir çocuğun bu ifadesi çok da bilinçli değildir aslında. O bakımdan anne ve babalar onların yazar olamasa da hayat boyu okuyan bilinçli bireyler olarak yetişmelerinde onlara öncülük etmelidirler. (Çıkla, 2005 )”Ağaç yaşken eğilir” atasözünde de ifade edildiği gibi bunu küçük yaşlarda yapmak sonuç almayı kolaylaştırmaktadır"(Maltepe, 2009). Okuma alışkanlığının kazandırılmasında sistemin en önemli öğelerinden biri de öğretmenlerdir. Gelecek kuşakların eğitilmesinde önemli görevler beklediğimiz öğretmenlere, okuma alışkanlığının kazandırılmasının kuşkusuz ayrı bir önemi vardır (Bircan, 1989). Anne ve babaların, bir de öğretmenlerin, bilinçli öncülükleri iki yolla olabilir: 1. Bizzat kendilerinin çocuklara yönelik çeşitli türlerdeki yayınları takip etmeleri, bunlardan seçme yapmaları; 2. Bu konudaki süreli yayınlar veya kitaplarda çocuklara (ve velilere) tavsiye edilen yayınları çocuklarına takdim etmeleri. Çocuklara okumayı sevdirmek için en faydalı yollardan birkaçı şunlardır: a) Okul çağı öncesinde ebeveynin çocuğa özellikle uyku öncesinde masal, hikâye, fıkra türünden metinler anlatması veya okuması, b) Okul çağında çocuğun yaşına, ilgi ve düzeyine uygun yayınların anne-babalar tarafından çocuğa alıştırılması ve çocuğun bunları okuması için teşvik edilmesi, c) Okul çağından itibaren çocuğun ileriki yaşlarda okumayı seven bir birey olabilmesi için ödüllendirilmesi, d) Çocuğun evde anne ve babasının sık sık gazete, dergi, kitap okuduğunu görmesi Okuma alışkanlığı ilköğretim çağında edinilmemişse, yetişkinlik döneminde bu alışkanlığın edinilebilmesi güçleşir. Bu nedenle eğitim sistemi, 35 öğrencilere kendi kendine öğrenmeyi öğreterek, yetişkinlik dönemindeki okuma alışkanlığının temellerini oluşturmalıdır. “Çocuk, okula başlayana kadar ebeveyni, başladıktan sonra da öğretmeni taklit eder. Çok okuyan ve okuduğunu öğrencilerinin gördüğü bir öğretmenin, okumaya teşvik ve yönlendirme konusunda öğrenciler üzerindeki etkisi büyük olur” (Maraşlı,2005). KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 498 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research YÖNTEM Çalışma, kitap okuma alışkanlığı kazanımında Çocuk Edebiyatı dersinin etkililiğini ölçmek amacı ile yarı deneysel (tek grupta öntest-sontest düzeni) olarak planlanmıştır. 12 hafta boyunca yetişkin edebiyatı örnekleri incelenmiş (münazara, köşe yazıları, biyografi, anı, gezi, tiyatro, şiir, edebi destan, tiyatro ve mizah) ve gerekli uzman görüşleri doğrultusunda her hafta bir konu işlenmiştir. Elde edilen verilerin analizinde aritmetik ortalama, standart sapma ve ilişkisiz örneklemler için p değerleri hesaplanmıştır. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p< 0.05 olarak alınmıştır. Çalışma Grubu Araştırmanın evrenini Düzce Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Çocuk Gelişimi bölümünde 2011-2012 eğitim-öğretim yılında eğitim gören birinci sınıf öğrencileri (n=31) oluşturmaktadır. Dersin İşlenişi Okumanın alışkanlık haline gelebilmesinde süreklilik önem taşımaktadır. Sürekliliğin oluşması için erken yaşlarda okumanın bilincine varılmalı, yetişkinlik döneminde ise bunu alışkanlık haline getirmeye çalışılmalıdır. Ne yazık ki ülkemizdeki okuma alışkanlığının diğer ülkelerle kıyaslandığı zaman yeterince gelişmemiş olduğu görülmektedir. Çocuk gelişimi bölümü öğrencilerinin okuma alışkanlıklarının geliştirmesi sayesinde, eğitim sisteminde aktif olarak görev alacak bireylerin yaşam boyu öğrenmelerine ve öğretmelerine katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Bu doğrultuda çocuk gelişimi bölümü 1. Sınıf öğrencilerinin 2011 – 2012 eğitim yılı müfredatında yer alan Çocuk Edebiyatı ve Medya dersi kapsamında, derse başlamadan önce konu hakkında uzman görüşü desteği ile birlikte seçilen 12 konu (münazara, hikâye, masal, şiir, didaktik yazılar, tiyatro eserleri, çizgi romanlar, biyografiler, resimli hikâyeler, fen ve doğa olayları) gruplar halinde öğrenciler tarafından işlenmiştir. Her hafta belirlenen konu doğrultusunda; bilgi verilip, örnekleri paylaşılmış ve yetişkin edebiyatının örnekleri incelenmiştir. 12 hafta sonunda Çocuk Edebiyatı ve Medya dersinin katılımcı öğrencilerin okuma alışkanlılarına etkisi incelenmiştir. Veri Toplama Aracı Araştırmada veri toplama aracı olarak likert tipi tutum ölçeği kullanılmıştır. Türkçe öğretmeni adaylarının kitap okuma alışkanlıklarına yönelik tutumlarını belirlemek amacıyla Gömleksiz (2004a) tarafından hazırlanan geçerlilik ve güvenirlik dereceleri belirlenmiş 30 maddelik bir tutum ölçeği uygulanmıştır. Adı geçen ölçek 6 alt boyuttan oluşmakta olup bunlar araştırmacı tarafından sevgi, alışkanlık, gereklilik, istek, etki, yarar şeklinde isimlendirilmiştir. Araştırmacı tarafından literatürden yararlanılarak geliştirilen 20 maddelik bir bilgi formu kullanılmıştır. Bilgi formu ‘işlevsellik, çocuk kitabı özellikleri, yararlılık’ başlıklarından oluşmaktadır. Bilgi formunda yer alan Doğru, Yanlış ve Bilmiyorum şıklarının her biri sırasıyla 1,0,0 şeklinde puanlanmıştır. Bilgi formundan alınabilecek en yüksek puan 20 en düşük puan 0’dır. Gömleksiz (2004) tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış ‘’Kitap Okuma 499 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Alışkanlığına İlişkin Tutum Ölçeği’’ ve yazarlar tarafından hazırlanmış ‘’Bilgi Formu’’ uygulanmış olup 12 hafta boyunca Çocuk Edebiyatı ve Medya dersi altında verilen eğitimde ön testler ve son testler arasındaki fark incelenmiştir. Elde edilen verilerin aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri verilmiş ve istatistiksel analizinde eşleştirilmiş t-testi (paired test) kullanılmıştır. Öğrencilerden elde edilen veriler bilgisayar paket program SPSS 16.0 kullanılarak analiz edilmiştir. Tutum ölçeğindeki her bir madde için verilen cevaplar “tamamen katılıyorum=5”, “katılıyorum=4”, “kararsızım=3”, “katılmıyorum=2”, “hiç katılmıyorum=1” şeklinde puanlanmış, veriler girildikten sonra olumsuz maddelerdeki puanlar “tamamen katılıyorum=1”, “katılıyorum=2”, “kararsızım=3”, “katılmıyorum=4”, “hiç katılmıyorum=5” olarak değiştirilmiştir. Veri setinin homojenliğini test etmede ve normallik varsayımının sınanmasında Kolmogorov-Smirnov (K-S) testinden faydalanılmıştır. Test sonucu 0,05 den büyük olduğu için analizde nonparametrik testlerden yararlanılmıştır. BULGULAR VE YORUM Çocuk Gelişimi bölümü birinci sınıf öğrencilerinin Çocuk Edebiyatı dersi ile ilgili eğitim almadan önceki genel bilgi puan ortalamaları 13,03 ± 0,50 iken, Çocuk Edebiyatı dersi ile ilgili eğitim sonrası genel bilgi puan ortalamaları 14,90 ± 0,42 olarak belirlenmiş ve aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı olarak bulunmuştur. t(2,145)= 4,76 ve P<0,01 Çocuk Gelişimi bölümü birinci sınıf öğrencilerinin kitap okuma alışkanlığı tutum ölçeğine ilişkin toplam puanları Çocuk Edebiyatı dersi ile ilgili verilen eğitim öncesinde 124,97 ± 9,65 iken Çocuk Edebiyatı dersi ile ilgili verilen eğitim sonrasında ise kitap okuma alışkanlığı tutum ölçeğine ilişkin toplam puanları 128,65 ± 9,21 olup, ön test ve son test puan ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir. t(1,83)= 11,17 P>0,05). Kitap okuma alışkanlığı tutum ölçeğine ait, ‘sevgi, alışkanlık, gereklilik, istek, etki, yarar’ alt boyutları incelendiğinde Çocuk Edebiyatı dersi ile ilgili verilen eğitim öncesi ve sonrası tutum öğrencilerin verdiği yanıtların puanlarında bir miktar artış olmuş ancak bu artış anlamlı düzeyde bulunmamıştır. Kitap Okuma Alışkanlığı Tutum Ölçeği ön test ve son test ortalama puanları arasındaki anlamlılık için yapılan t-testi sonuçları aşağıda verilmiştir. Tablo 1. Kitap Okuma Alışkanlığı Tutum Ölçeği Tüm Ölçek n Ön Test Son Test 31 df X sd t P 124,97 9,65 -1,83 P>0,05 128,65 9,21 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus P>0,05 500 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Ön Test Sevgi 31 Son Test Alışkanlık Ön Test Ön Test 31 Ön Test 31 Ön Test 31 Ön Test 2,17 2,17 2,02 12,02 2,03 9,06 31 1,46 17,70 2,05 2,05 Son Test 2,86 37,06 P>0,05 P>0,05 1,61 1,59 P>0,05 P>0,05 1,85 1,85 1,46 18,29 31 P>0,05 P>0,05 2,01 10,00 Son Test Yarar 2,46 15,93 P>0,05 P>0,05 2,07 12,32 Son Test Etki -1,40 2,27 16,48 Son Test Gereklilik 4,61 3,37 29,29 Son Test İstek 3,73 28,12 P>0,05 P>0,05 4,34 4,34 3,71 37,32 P>0,05 P>0,05 Çocuk Gelişimi bölümü öğrencilerinin Çocuk Edebiyatı dersi sonrasında kitap okuma alışkanlıklarına yönelik tutumlarının belli bir düzeyde arttığı ancak ders ile ilgili verilen eğitim öncesi ve sonrası tutum puanları arasındaki farkın anlamlı düzeyde olmadığı sonuçlarına ulaşılmıştır. Bu bulguya dayanarak Çocuk Gelişimi bölümü öğrencilerinin Çocuk Edebiyatı ile ilgili bilgi seviyelerinin anlamlı bir düzeyde arttığı buna karşın Çocuk Edebiyatı dersinin öğrencilere okutulmasının tek başına öğrencilerin kitap okuma alışkanlıklarını yükseltmeyeceği sonucuna varılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, Çocuk Gelişimi öğrencilerinin en beğendiği çocuk edebiyatçısı %67,7 lik bir oranla Ömer Seyfettin olarak bulunmuştur. TARTIŞMA SONUÇ VE ÖNERİLER Kitap okuma alışkanlığına ilişkin yapılan çalışmalar, kısıtlı sayıda olmakla birlikte sadece kitap okuma alışkanlığını ölçen nitelikte olup kitap okuma alışkanlığının her hangi bir uygulama öncesi ve ya sonrasında belli bir durumdan etkilenip etkilenmediği üzerine yapılan her hangi bir çalışma bulunmamaktadır. Araştırma sonucunda elde edilen ortalama puanlara bakıldığında, puanlar okuma alışkanlığının belli bir düzeyde arttığını ortaya koymakta olup, tutum ölçeği ön test puanı 124,97±9,65 ile son testten elde edilen 128,65±9,21 ortalama puanlar, literatür destekler niteliktedir. Güngör (2009), ilköğretim beşinci sınıf öğrencilerinin kitap okuma alışkanlığı ile Türkçe dersi başarıları üzerinde yaptığı bir araştırmada, öğrencilerin kitap okuma alışkanlığını geliştiren/geliştirmeyen en önemli iki faktörün aile ve öğretmen olduğu sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca, cinsiyet değişkenine göre kız öğrencilerin erkek öğrencilere oranla daha fazla kitap okuma alışkanlığına sahip olduğu bulunmuştur. Benzer bulgulara göre de çocukları yetiştiren 501 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research öğretmenlerin ve eğitimcilerin çocukların kitap okuma alışkanlığı kazanmasında etkili olduğu görülmekte bu sebeple özellikle erken çocukluk döneminde eğitimcilerin bu becerileri kazanmalarının önemli olduğu görülmektedir. Alleyne (2005), tarafından yapılan benzer bir çalışma da ise okul öncesi eğitim gören çocukların anaokullarında çocuk edebiyatı eserleri yardımıyla sosyalleşebileceği ancak çocukların büyük bir kısmının okullarda eğitime başlamadan önce oldukça sınırlı bir bilgi ile çocuk kitaplarına yaklaştıkları görülmüştür. Ayrıca çocukların literatür gelişiminin desteklenmesi için eğitimcilerin de okuma alışkanlığı kazanmış olmalarının önemli olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Strickland ve Riley’in (2006), çocuk edebiyatı üzerine yaptıkları bir çalışmada ise çocuklara edebi eserlerin ve anadillerinin öğretiminde, eğitim programının kapsamlı bir destek sağlaması için, programların İngilizce dili ve literatürü konusunda bilgi sahibi eğitimciler tarafından sağlanmasının önemli olduğu bulgularına ulaşılmıştır. Stahlschmidt ve Agnes (1981), “ Book Reading Habits of Selected Fifth Grade Children” (Seçilen 5. Sınıf Çocuklarının Kitap Okuma Alışkanlığı) adlı araştırmalarını 5. sınıf öğrencilerine uygulamışlardır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre sık kitap okuyanlar okuma sebeplerini iç ve dış etkenlere bağlarken, sık kitap okumayanlar ise okumama sebebi olarak iç etkenleri göstermişlerdir. Yine benzer araştırma sonuçlarından da hareketle okuma sevgisi kazandırmada eğitimcilere önemli görevler düştüğü görülebilmektedir. İnsan hayatının en kritik yıllarını içine erken çocukluk döneminin çocuğa kitap okumayı sevdirme ve okuma alışkanlığını kazandırma konusunda görevi de sorumluluğu da son derece büyüktür. Bu sebeple öğretmenler, pedagoglar, çocuk gelişimciler, çocukta okuma alışkanlığının kazandırılması konusu üzerinde daha ciddî durmalı, bu konuda yeni yaklaşımlar geliştirebilmelidir. Bunun için ise, öncelikli olarak eğitimcilerin kendilerinin bu alışkanlıkları kazanmaları önem arz etmektedir. Bu araştırma ışığında, okuma alışkanlığının artırılmasına yönelik Çocuk Edebiyatı dersi gibi faktörlere yönelik yapılacak çalışmalarda, araştırma farklı değişkenlerde dahil edilerek, öğrencilere farklı konu alanı ile ilgili uygulamalar yaptırılması ön görülmüştür. Araştırmanın sonuçlarına göre Çocuk Edebiyatı ile ilgili öğrencilerin bilgi düzeyleri ortalama puanlarında anlamlı düzeyde bir artış olurken, okuma alışkanlıkları ile ilgili ortalama puanlarında anlamlı bir artışın bulunmaması okuma etkinliğine yönelik öğrencilerin bilgi edinmelerinin kolay olduğu ancak alışkanlık kazanımının elde edilmesi için dersle ilgili işlenen konulara başka faaliyetlerinde eklenmesinin uygun olacağı önerilmektedir. Ayrıca erken çocukluk dönemine ilişkin Milli Eğitim Okul Öncesi Eğitim Programı temel amaçlarından birinin çocukların Türkçe’yi doğru, güzel ve yaşına uygun konuşmalarını sağlamak olduğu unutulmamalı bu çerçevede eğitimcilerin Çocuk Edebiyatı ile ilgili daha fazla bilgi sahibi olmaları sağlanmalıdır. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 502 Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research KAYNAKLAR Aksaçlıoğlu, A. G. ve Yılmaz, B. (2007). Öğrencilerin Televizyon İzlemeleri ve Bilgisayar Kullanmalarının Okuma Alışkanlıklarının Üzerine Etkisi. Türk Kütüphaneciliği 21, (1) 3-28. Alleyne, C. (2005). Early Literacy Early Literacy Development: A Focus on Preschool, State Department of Education Bureau of Early Childhood Education Alpay, M. (1990), Kütüphane: Dünü Yarına Bağlayan Köprü, İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği. Bircan, İ. Tekin, M. (1989). Türkiye'de Okuma Alışkanlığının Azalması Sorunu ve Çözüm Yolları, Cilt: 22 Sayı: 1 Çıkla, S. (2005). Tanzimat’tan Günümüze Çocuk Edebiyatı ve Bazı Öneriler, Hece Dergisi. 104-105 (9), s. 89-107. Devrimci, H. (1993), “İlkokul 5. Sınıf Çocuklarında Okuma Alışkanlığının İncelenmesi”, Bilim Uzmanlığı Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara Dilidüzgün, S. (1996), Çağdaş Çocuk Yazını, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Frankenstein, D. (2003). Early Literacy. Early Language&Literacy Development Podcast, San Francisco: BrainWonders. Gömleksiz, M.N. (2004a). Kitap okuma alışkanlığına ilişkin bir tutum ölçeğinin geçerlik ve güvenirliği. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14 (2), 185-195. Güngör, E. (2009). İlköğretim Beşinci Sınıf Öğrencilerinin Kitap Okuma Alışkanlığı ile Türkçe Dersi Akademik Başarıları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Adana. Gürcan, H. İ. (1999), Okuma Alışkanlığı İle Kitap Yayımcılığının Kültürel İletişim ve Teknolojisine Bağlı Sorunları Karşısında Türkiye Koşulları Temelinde Bir Model Önerisi, Eskişehir: T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları No 1113. Joosen, V., Vloeberghs, K., (2006). Changing Concepts of Childhood and Children's Literature, Cambridge Scholars Press. Sever, S. (2004). Çocuk ve Edebiyat. Ankara: Kök Yayıncılık, s.9. Kuran, Ş. (2009). Sınıf Öğretmenlerinin Çocuk Edebiyatına İlişkin Görüşleri’. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2009. Cilt:V1, Sayı:I, 1 http://efdergi.yyu.edu.tr . Erişim Tarihi: 13.11.2012 saat: 14:00 Maltepe, S. (2009).Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 12 Sayı 21 Haziran 2009 ss.398-412 Maraşlı, A. (2005), Okumayı Sevdirme Yolları, İstanbul: Bilge Yayıncılık. Ungan, Ungan, (2008). Okuma Alışkanlığımızın Kültürel Altyapısı, Gaziantep Üniv. Sosyal Bilimler Dergisi 7(1): 218-228 Strickland, D. ve Riley, S. (2006). Early Literacy: Policy and Practice in the Preschool Years, Nisan 2006, Konu:10 Series (Editör) Ellen Frede and W. Steven Barnett Stahlscmıdt, A., D. (1981). “A Study of the Recreational Book Reading Habits of Selected Fifth 503 KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 Aralık 20122, Girne / Kuzey Kıbrıs Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education Research Grade Children”, Dıssertation Abstract International Vol:42, No:7 Şirin, M. R. (2007). Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış. Ankara: Kök Yayıncılık. Tosunoğlu, M. (2002). “Türkçe Öğretiminde Okuma Alışkanlığı ve Çocukların Okuma Eğilimleri”, Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı 609. KEAB - I.CYPRUS INTERNATIONAL CONGRESS OF EDUCATIONAL RESEACH 06-09 December 2012, Kyrenia / North Cyprus 504
Benzer belgeler
Proceedings of the 1st Cyprus International Congress of Education
çatışmanın etkilerini kestirme faktörlerinde yaşa göre anlamlı bir farklılık yoktur (p>.05).
Ancak çatışmayı yönetmede, uygun yöntemleri kullanma ve çatışmayı örgütün amaçlarına
uygun yönlendirme f...