Untitled - Erciyes İletişim Dergisi

Transkript

Untitled - Erciyes İletişim Dergisi
1
ERCİYES İLETİŞİM
2010
OCAK
Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi
Erciyes İletişim (ISSN 1308-3198)
Sahibi ve Editör
Prof. Dr. Hamza ÇAKIR
Yazı İşleri Müdürü
Yrd. Doç. Dr. Mustafa AKDAĞ
Arş. Gör. Hülya ÖZTEKİN
Prof. Dr. Hamza ÇAKIR
Yazı İşleri Ekibi
Arş. Gör. Emel TANYERİ
Okt. Ahmet ÖZTEKİN
Yayın Kurulu
Doç. Dr. Metin IŞIK
Arş. Gör. Kürşad GÖLGELİ
Yrd. Doç. Dr. Mustafa AKDAĞ
Danışma Kurulu
Prof. Dr. A. Haluk YÜKSEL (Anadolu Ü.)
Prof. Dr. Ahmet Bülent GÖKSEL (Ege Ü.)
Prof. Dr. Ahmet KALENDER (Selçuk Ü.)
Prof. Dr. Alaeddin ASNA (Marmara Ü.)
Prof. Dr. Ali Atıf BİR (Bahçeşehir Ü.)
Prof. Dr. Asker KARTARI (Hacettepe Ü.)
Prof. Dr. Aysel AZİZ (İstanbul Yeni Yüzyıl Ü.)
Prof. Dr. Ersan İLAL (Beykent Ü.)
Prof. Dr. Fahrettin KORKMAZ (Atatürk Ü.)
Prof. Dr. Filiz B. PELTEKOĞLU (Marmara Ü.)
Prof. Dr. Füsun ALVER (Kocaeli Ü.)
Prof. Dr. H. İbrahim GÜRCAN (Anadolu Ü.)
Prof. Dr. Haluk GERAY (Ankara Ü.)
Prof. Dr. Haluk GÜRGEN (Bahçeşehir Ü.)
Prof. Dr. Haluk Hadi SÜMER (Selçuk Ü.)
Prof. Dr. Hülya YENGİN (Kocaeli Ü.)
Prof. Dr. Jale SARMAŞIK (İstanbul Ticaret Ü.)
Prof. Dr. M. Naci BOSTANCI (Gazi Ü.)
Prof. Dr. Mete ÇAMDERELİ (İstanbul Ü.)
Prof. Dr. Metin KAZANCI (Ankara Ü.)
Prof. Dr. Murat ÖZGEN (İstanbul Ü.)
Prof. Dr. Nurettin GÜZ (Gazi Ü.)
Prof. Dr. Nurdoğan RİGEL (İstanbul Ü.)
Prof. Dr. Özden CANKAYA (Galatasaray Ü.)
Prof. Dr. Peyami ÇELİKCAN (Maltepe Ü.)
Prof. Dr. Raşit KAYA (Ankara Ü.)
Prof. Dr. Suat ANAR (Yeditepe Ü.)
Prof. Dr. Suat GEZGİN (İstanbul Ü.)
Prof. Dr. Süleyman İRVAN (Akdeniz Ü.)
Prof. Dr. Şengül ÖZERKAN (Marmara Ü.)
Prof. Dr. Uğur DEMİRAY (Anadolu Ü.)
Prof. Dr. Uygur KOCABAŞOĞLU (İzmir Eko. Ü.)
Prof. Dr. Yasemin İNCEOĞLU (Galatasaray Ü.)
Doç. Dr. Alev PARSA (Ege Ü.)
Doç. Dr. Ayhan SELÇUK (Selçuk Ü.)
Doç. Dr. Ayla OKAY (İstanbul Ü.)
Doç. Dr. Aytekin CAN (Selçuk Ü.)
Doç. Dr. Bilal ARIK (Erciyes Ü.)
Doç. Dr. Mustafa ŞEKER (Selçuk Ü.)
Doç. Dr. Yusuf DEVRAN (Yeditepe Ü.)
akademia
Yazışma Adresi
Yrd. Doç. Dr. Mustafa AKDAĞ
Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi 38039 Talas/KAYSERİ
Tel: 0-352-4374937-(Dahili) 36105 Faks: 0-352-4375261
e-posta: [email protected] - [email protected]
2
Erciyes İletişim Ocak ve Temmuz aylarında yılda iki kez yayınlanan hakemli bir dergidir. Dergimizde
yayınlanan yazıların her türlü sorumluluğu yazarına aittir. Yayınlanan yazıların telif hakkı dergiye aittir
ve referans gösterilmeden aktarılamaz.
İÇİNDEKİLER
Künye
2
Yazı İşlerinden Merhaba
5
Birincil Haber Kaynaklarının Yerel Basında Sunumuna Dair Bir İnceleme
Haluk Birsen
7-22
‘Demokratik Açılım’ Konusunun Yazılı Basın Tarafından Yansıtılan
Söylemleri Üzerine Bir İnceleme
Suat Sungur
23-34
Medya ve Ahlaki Panik
Sevil Yıldız / Haluk Hadi Sümer
35-46
Türkiye’de Kentli Çekirdek Ailelerin Medya Okuryazarı Olabilirliği
Üzerine Bir Alan Araştırması
Aydan Özsoy
47-58
Uluslararası Enformasyon Akışında Etkilenen Taraf Olarak
Azerbaycan’ın Durumu
Vefalı Enserov
71-85
akademi a
Factors That Affect The Qualıtıes Of Envıronmental Journalısts
Şule Yüksel Öztürk
59-69
3
ERCİYES İLETİŞİM
2010
OCAK
Dijital Çağda Medya Okuryazarlığını Yeniden Tanımlamak
Renee Hobbs / Çev: Filiz Yıldız
87-95
Yeni İletişim Teknolojileri ve Bu Teknolojilerin Halkla İlişkiler
Çalışmalarında Kullanılması
Hüsamettin Akar
97-107
Yerel Televizyon Bağlamında İzleyici Algılamaları: Kayseri İli Üzerine Örnek Çalışma
Kenan Güllü / Mustafa Kacur / Y. Gürhan Topçu
109-123
İletişim Sürecinde Geri Bildirimin Önemi ve İletişime Katkısı
Ayhan Erdem
125-132
Çocuk Dünyasına Özgü Bir İletişim Aracı Olarak Oyuncağın
Kültür Kazanımındaki Rolü
Kazım Özkan Ertürk / Özge Uğurlu
133-142
Akademia Yayım ve Yazım Kuralları
143
akademia
Akademia Telif Yazısı
156
4
Yazı İşlerinden Merhaba
Erciyes İletişim “akademia”nın 3. sayısı ile karşınızdayız.
Özellikle dergimizin 3.sayısı için 20 civarında çalışmanın gönderilmesi desteklerin
artarak devam ettiğini göstermesi bakımından yaptığımız iş konusunda bizleri
cesaretlendirmeye devam etmektedir. Yayınlanmak üzere gönderilen çalışmaların
değerlendirmesinde danışma kurulumuzun ve hakemlerimizin itinalı değerlendirmeleri
kaliteli yayınların süzülerek sizlere ulaşmasında önemli katkı sağlamaktadır. Bu sebeple
değerli danışma kurulumuza ve bu sayımıza katkı sağlayan değerli akademisyenlerimize
hakemlik süreci boyunca özverilerinden ve anlayışlarından dolayı teşekkür ederiz.
İletişim bilimleri başta olmak üzere diğer sosyal bilimler alanlarından da çok çeşitli
akademik çalışmaların yer aldığı bu sayımızda 11 çalışma yer almaktadır.
“Birincil Haber Kaynaklarının Yerel Basında Sunumuna Dair Bir İnceleme” adlı
çalışmasıyla Haluk BİRSEN , ““Demokratik Açılım” Konusunun Yazılı Basın Tarafından
Yansıtılan Söylemleri Üzerine Bir İnceleme” isimli araştırmasıyla Suat SUNGUR,
“Medya ve Ahlaki Panik” adlı makaleleriyle Sevil YILDIZ ve Haluk Hadi SÜMER
“Türkiye’de Kentli Çekirdek Ailelerin Medya Okuryazarı Olabilirliği Üzerine Bir Alan
Araştırması” adlı makalesiyle Aydan ÖZSOY, “Factors That Affect The Qualities Of
Environmental Journalists” isimli bildiriyle Şule Yüksel ÖZTÜRK , “Dijital Çağda
Medya Okuryazarlığını Yeniden Tanımlamak” adlı çeviriyle Filiz YILDIZ, “Uluslararası
Enformasyon Akışında Etkilenen Taraf Olarak Azerbaycan’ın Durumu” isimli çalışmayla
Vefalı ENSEROV, “Yeni İletişim Teknolojileri ve Bu Teknolojilerin Halkla İlişkiler
Çalışmalarında Kullanılması” adlı tez özetiyle Hüsamettin AKAR, “Yerel Televizyon
Bağlamında İzleyici Algılamaları: Kayseri İli Üzerine Örnek Çalışma” adlı araştırmayla
Kenan GÜLLÜ, Mustafa KACUR ve Gürhan TOPÇU,” İletişim Sürecinde Geri
Bildirimin Önemi ve İletişime Katkısı” isimli çalışmayla Ayhan ERDEM, “Çocuk
Dünyasına Özgü Bir İletişim Aracı Olarak Oyuncağın Kültür Kazanımındaki Rolü” adlı
makalesiyle Kazım Özkan ERTÜRK ve Özge UĞURLU, değerli çalışmalarıyla bu sayıda
bizlerle birlikteler…
Değerli araştırmacılara göstermiş oldukları ilgiden dolayı teşekkür eder, üçüncü
sayımızda yer alan çalışmaları keyifle okumanız dileğiyle bir sonraki sayıda görüşmek
üzere sevgi ve saygılarımızı sunarız…
Basılmış halde sizlere sunulan 2010 yılının ilk sayısı ve dergimizin üçüncü sayısı
elektronik ortamda da okuyucularıyla buluşuyor (http://iletisim.erciyes.edu.tr). Çok
değerli danışma kurulumuz, bizleri yalnız bırakmayan kıymetli hakemlerimiz ve
çalışmalarıyla bizlere destek veren yazarlarımız ve ilgi duyan tüm okuyucularımız
dergimizi bundan itibaren elektronik ortamdan takip edebilirler.
Yrd.Doç.Dr. Mustafa AKDAĞ
akademi a
Önemli Not:
5
akademia
ERCİYES İLETİŞİM
6
2010
OCAK
BİRİNCİL HABER KAYNAKLARININ
YEREL BASINDA SUNUMUNA DAİR BİR İNCELEME
Haluk Birsen*
Özet
Yerel basın küreselleşen ekonomik yapı içinde yalnızca kendi dar coğrafyasındaki rakipleriyle
rekabet etmemektedir. İçinde bulunduğu ekonomik koşullar onu yaygın medya ile de rekabete
zorlamaktadır. Devlet otoritesinin ve sermayenin belirleyici gücü izlerkitlenin haber talebinin de
yönünü yerelden ulusala kaydırmaktadır. Bu durum izlerkitlenin gözünü yaygın medyaya
çevirmektedir. Talebin yaygın medyaya yönelmesi yerel basının reklam pastasından alacağı payı
da sınırlanmaktadır. Okura ve reklâm verene satılarak varlığını sürdüren yerel basın emeğe dayalı
haber üretim sürecinde kısıtlı sayıda işgörenle hareket etmek durumunda kalmaktadır.
Çalışan muhabir sayısındaki yetersizlik gazetenin haber kaynağına ulaşmasını
güçleştirmektedir. Medyada yer alma talebi içindeki “birincil haber kaynakları” ortaya çıkan
durumu kendi lehlerine çevirmekte, basınla olan ilişkilerinde haberi yapan durumuna gelmektedir.
Bu çalışma Eskişehir’in dört yerel gazetesi Sakarya, İstikbal, Anadolu ve Midas’ın birincil haber
kaynaklarına ilişkin haberleri nasıl değerlendirdiklerini incelemektedir.
Çalışmadan elde edilen bulgular birincil haber kaynaklarının üretkenliği oranında haber seçme
şansı elde eden ama gündem üzerindeki etkinliğini kaybeden yerel basına işaret etmektedir.
Anahtar Sözcükler: Gazete, Yerel Basın, Haber Kaynağı, Birincil Haber Kaynağı
Abstract
PRESENTATION OF PRIMARY NEWS SOURCES
IN LOCAL PRESS
In the globalizing economic structure, local press is not only competing local rivals but also
is competing prevalent media. The determinant power of capital and government authority is
changing news demand of newspaper readers from local to national. Local paper’ share of
advertisement cake is also limited by national news demand. Local press continues its existence
selling newspapers to readers and advertisement companies. Because of these narrow limits local
press make their news limited journalists.
Results of study shows that the only chance of local papers is choosing their news from news
comes from active news sources and they are getting loose their activity on agenda.
Keywords: Newspaper, Local Press, News Sources, Active News Sources
* Yrd. Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi
akademi a
Lack of employee makes difficult to reach news sources. “Active news sources” who want to
be on pages, are using this atmosphere and being news makers in their relationship with local
newspapers. This study investigated how four newspapers of Eskisehir, Sakarya, Istikbal, Anadolu
and Midas used news related with active news sources.
7
ERCİYES İLETİŞİM
1. GİRİŞ
Haber, toplumun kendi içinde olup bitenin
farkında olmak için geliştirdiği kitle iletişimi
sistemleri aracılığıyla edindiği, daha önce
bilmediği, ilgisini çeken, içinde bulunduğu
dinamik yapının sorunlarının, bu sorunlara
ilişkin çözümlerin, gelişmelerin aktarıldığı
bilgidir. Toplumsal bir gereksinim olan haber
homojen olmayan toplum yapısı içinde
kapattığı bilgi açığına göre sınıflandırılabilir.
Basit bir gözlemle haberlerin tür ve coğrafi
nitelik açısından iki gruba ayrılabileceğini iddia
edebiliriz. Burada haberlerin türü derken
geleneksel politika, kültür sanat, spor, eğitim
ve polis adliye ayrımı anlatılmak istenmektedir.
Coğrafi nitelik sınıflandırması ile ise haber
konusunun yerel, bölgesel, ulusal ya da küresel
içerik taşıması durumu kastedilmiştir.
Küreselleşmenin görece genişlettiği bireysel
sınırlar ve ilgi alanları medya izlerkitlesinin
taleplerinin de sınırlarını da değiştirmiştir.
akademia
Ancak medya izlerkitlesindeki talep
değişimi medya sektörünün yaşadığı ekonomik
kökenli değişim baskısının tek nedeni değildir.
Medya neredeyse domino etkisiyle sanki sonu
gelmeyecekmiş gibi hareket eden küresel
ekonomik dengelerin büyük baskısıyla da karşı
karşıyadır. Neoliberal ekonomik düzenin
giderek yerleşen kuralları ile şekillenen piyasa
yapısı, kitle iletişimi sektörü içinde izlerkitle
davranışında, işgörenin çalışma koşullarında,
medya sahipliği sisteminde, reklâm veren ve
gazete ilişkisinde ve bu çalışmanın öncelikli
konusu olan gazete haber kaynağı ilişkisinde
değişikliklere yol açmıştır. Kurumların
medyada yer alma ve yer alış sürecinde
belirleyici olma arzusu yeni dönemde öne
çıkmıştır. Genellikle halkla ilişkiler adı altında
organize edilmiş birimler aracılığıyla medyada
yer alma çabaları sürdürülmüştür.
8
Bu çalışma kurumsal haber kaynaklarını
medyada yer almaya dönük çabaları ve
örgütlenmeleri dikkate alınarak iki gruba
ayırmıştır. Araştırma bu ayrıma dayanarak
kendisini medyada gösterme eğiliminde olan
ve bu yönde bilinçli, organize ve sürekli bir
çaba içinde olan haber kaynaklarının sayfalarda
2010
OCAK
nasıl yer aldıklarını incelemiştir. İnceleme,
Sakarya, Anadolu, İstikbal ve Midas gazeteleri
üzerinden içerik çözümlemesi yöntemi ile
yapılmıştır. Çalışmada, haber kaynaklarının
etkinlik gösterdiği alanlara ilişkin haberlerde
hangi oranda yer aldığı, nasıl sunulduğu, haber
kaynaklarının konu oldukları haberlerde ne tür
fotoğraflarla
yansıtıldıkları,
etkinlik
gösterdikleri alanlardaki birincil haber
kaynaklarının sayısı sayfada yer almalarını
güçleştiriyor mu; sorularına yanıt aranmıştır.
1.1. Eskişehir Yerel Basınının Sorunları
Reklâm gelirleri dışarıda bırakıldığında
herhangi bir medya kuruluşu, örneğin bir
gazete sadece okur satışlarından gelir elde
etmek durumundadır. Başka bir açıdan ise okur
bir gazeteyi satın alabilmek için ödediği
bedelde gazetenin üretimi için yapılan her türlü
masrafı üstlenmiş olacaktır. Reklâmcılığın
gelişmesi ile çok reklâm alan gazeteler
maliyetinin altında bir fiyatla okura satılır hale
gelmişlerdir. Bu durum yeteri kadar reklâm
almayan gazeteler için ise bir engel
oluşturmuştur. Düşük fiyatla, kaliteli bir
gazeteyi olabildiğince geniş bir okur kitlesine
ulaştırmak daha çok reklâm almakla eş anlamlı
hale gelmiştir. Bu nedenle reklâma dayalı bir
düzen, sadece satışlardan elde ettiği gelirlerle
ayakta duran medya şirketlerini ve sektörlerini
yok etmekte ya da önemsizleştirmektedir.
Reklâm devreye girdikçe, serbest piyasa, son
karar alıcının verdiği tarafsız bir düzen
olmaktan da çıkmaktadır. Reklâm verenlerin
seçimleri, medyanın maddi durumunu ve
yaşamını etkilemektedir (Herman ve Chomsky,
1999, s.49). Ortaya çıkan bu göreli bağımlılık
medya içeriğinin toplanmasından, basımına,
dağıtımına kadar uzanan sürecin çeşitli
boyutlarıyla incelenmesini zorunlu kılmaktadır.
Çünkü özgür basın ve editoryal bağımsızlık
idealine ulaşmanın başlıca koşulu olan kamusal
çıkarlar ve tecimsel kaygılar arasındaki hassas
denginin sürekli, karlılık lehine bozulduğu
şüphesini uyanmaktadır. Medyaya dönük
eleştirilerin ve kaygıların temelinde de bozulan
bu denge yatmaktadır.
Öte yandan küresel değişimlerin ulusal
düzeyde yarattığı bu değişim aynı hızla yerele
yansımamıştır. İstanbul’da biriken ve
merkezileşen sermaye Anadolu’ya yayılmamış,
yerel medya ulusal medyanın geçirdiği evrimin
çok gerisinde kalmıştır. Basın İlan Kurumunun
varlığı ile daha çok devlet desteği ile yaşayan
yerel medya kuruluşları kentlerinin ekonomik
potansiyeli oranındaki reklam pastasından
yararlanmaktadır. Eskişehir’de özellikle yerel
gazeteler basımevi desteği ile çok zaman
basımevinin yan ürünü olarak varlılarını
sürdürmektedir. Pek çoğunun aile şirketi
olduğu hatta sonraki kuşaklara aktarılmış
oldukları da unutulmaması gereken bir başka
gerçektir (Vural, 1999, s.197). Basın ortaya
çıkan büyük değişimin parçası olamasa da
kentlerin ekonomik ve siyasi altyapısının
güçlülüğü oranında ulusal ve küresel güç
odaklarıyla çeşitli düzeylerde ilişkiye girmiştir.
Bu ilişki yalnızca siyasal ya da ekonomik
boyutta değil sosyal boyutta da gelişmiştir. Bu
nedenle günümüz bireyi kendi aidiyetini
yalnızca yerel düzeyde oluşturmamakta kimliği
ulusal
ve
küresel
değerlerle
de
biçimlenmektedir. Aldrige bu durumu “hayat
küresel, yaşamak yereldir” (Aldrige, 2007, s.
5) sözü ile özetlemektedir. Kısacası toplum pek
çok katmanıyla hızla değişirken, yerel basın bu
hıza, toplumun bütün katmanları kadar hızlı
ayak uyduramamaktadır.
Gelişmelerin dışında kalmak yerel basını
etkiye açık bir duruma sokmaktadır. Küresel,
ulusal, bölgesel gelişmelerin olası sonuçları
karşısında savunmasız olan yerel basını
etkileyen olaylar Vural tarafından iç ve dış
faktörler olarak ikiye ayrılmıştır.
İç Faktörler: Kadro, teknoloji, yönetim ve
organizasyon, çalışma koşulları, ilke ve
politikaları, içerik ve ekonomik güç;
Dış Faktörler: Okur, yerel yönetim,
ekonomideki gelişmeler, reklâm verenler,
rekabette olduğu diğer yayın kuruluşları,
coğrafi bölge, kentin yapısal ve kültürel
özellikleri (Vural, 1999, s.140-168).
Değişen okur beklentisi ve küresel-ulusal
sermaye ile bütünleşen yerel sermaye
karşısında tek başına kalan yerel medya aynı
anda genişleyen kitle iletişim araçları ve
kanalları seçkisi ile de rekabet içine
girmektedir. Bu durum yerel basının varlığını
öncelikle ekonomik olarak tehdit etmektedir.
Bir işletmenin varlığını sürdürebilmesinin
koşullarının başında kar edebilmek gelir.
Ulusal gazetelerin üstünlükleri onların yerel
basının dağıtım kanallarına kadar girmeleri
sonucunu yaratırken Yerel gazetelerin ilan
kaynakları ulusal basına kaymakta, çoğunluğu
matbaa öncelikli çalışmakta olan yerel
gazetelerin satıştan elde ettikleri gelir maliyeti
karşılamamaktadır (Bodur, 1997, s.116).
Ekonomik koşulların dayattığı yerel medya
ortamı
yerel
kuruluşların
profesyonelleşmesinin önünde bir engel
oluşturmaktadır. Başka bir ifadeyle yeterince
gelir getirmeyen yerel medya özellikle de
gazeteler yan iş olmakta ya da başka işlerle
desteklenmektedir. Ancak bu durum ulusal
akademi a
Bu kaygıyı paylaşan Kılıç’a göre de
habercilik mesleğine ilişkin yapılan bazı
eleştirilerin temelinde haber içeriklerinde ve
sunum biçiminde tecimsel kaygıların
belirleyici bir rol üstlendiği savı yatmaktadır.
Piyasa ekonomilerinin yoğunlaştırdığı rekabet
ortamında haberciliğin tanımına, işlevine ve
kurallara uygun bir şekilde yapılabilmesi için
ön koşul olan bağımsızlık, işveren, reklâm
veren ve içinde bulunulan ekonomik koşullar
nedeniyle tehlikeye girmektedir. Bu nedenle
editörü yönlendiren temel dürtünün bağımsız
mesleki kaygılar yerine çevrenin mali baskısı
olduğu iddiası ortaya çıkmaktadır (Kılıç, 2003,
s.37). Gazetenin hammaddesi olan haber ile
reklam arasındaki ilişki nedir? Başka bir
şekilde sorulacak olursa reklam vereni verdiği
reklam
değil
de
haber
neden
ilgilendirmektedir? Bu soruların yanıtı ilişkinin
bu kadar sığ ya da basit olmadığının
görülebilmesi durumunda verilebilecektir.
Çünkü bir ürün ya da hizmetin tanıtımı ile
sınırlandırılamayacak kadar iç içe girmiş olan
ticari ve siyasi ilişkiler reklam vereni başka
biçimlerde haberin malzemesi ya da kaynağı
olarak medya gündemine taşımaktadır.
9
ERCİYES İLETİŞİM
medyadaki
sahiplik
biçimleriyle
ilişkilendirilmemesi gereken bir durumdur.
Çünkü amaç basının verdiği güçle iş yapmak
değil, yapılan diğer işler yardımıyla yayını
sürdürmektir.
akademia
Ekonomik
yetersizliklerin
nitelikli
işgücünden, teknoloji sahipliğine kadar pek çok
şeyi etkilemesinin yanı sıra yerel gazetelerinin
iyi yönetilemediği de farkında olunması
gereken önemli bir gerçektir. Bodur tarafından
Eskişehir yerel basını üzerinde yapılan çalışma
ortaya çıkarmıştır ki yönetim yetersizlikleri ve
örgüt yapısındaki bozukluk, çalışanları
olumsuz yönde etkilemekte ve dağılmalara
neden olmaktadır. Yerel gazetelerdeki en
önemli sorun matbaa öncelikli kuruluşlarda
matbaa çalışanlarıyla gazete çalışanlarının iç
içe olmasıdır. İki ya da üç çalışanı ile
yayınlanan bir gazetede örgütsellikten ya da
yönetsel politikalardan söz etmek imkânsızdır
(Bodur, 1997, s.116). Bu durum yönetimsel bir
hiyerarşinin ve örgütsel yapılanmada gerekli
olan
işbölümünün
kurulamadığını
göstermektedir. Bu durumda uzmanlaşma
yerine çok sayıda işin üstesinden gelebilen
işgören talebi öne çıkmaktadır.
10
Bir diğer faktör ise okurdur. Temel
ekonomik zorluklara, nitelikli işgören
eksikliğine karşın gazetenin varlık nedeni ve
birincil hedef kitlesi okurdur. Yüksel tarafından
Eskişehirli gazete okurları ile yapılan çalışma
kent halkının bilgi almak için gazeteleri tercih
ettiğini haftada bir ya da iki kez yerel gazete
okuduğunu göstermektedir. Çalışmada, okurun
gözünde yerel basının, içerik açısından yetersiz
olduğu, gazeteye duyulan güvenin ortalama
olduğu vurgusu yapılmıştır. Elde edilen veriler
gazetenin 15-30 dakika arasında bir süre içinde
okunduğunu, daha çok birinci sayfa ve manşet
haberlerinin okur tarafından öncelendiğini
göstermektedir (Yüksel, 2006a, s.48). Güven
duygusunun zayıf, içeriğin tatmin edici
olmadığı, gazetenin çok kısa bir sürede
tüketildiği gerçeği göz önüne alındığında
görülmektedir ki gazete sahiplerinin okuru
tatmin edecek bir içerik yelpazesi sunmak
zorunda olduklarıdır. Küreselleşmenin de
etkisiyle gittikçe girift hale gelen ilişkiler,
2010
OCAK
kentlerin içine kapalı yapılar olmadığı
gerçeğine göz önüne sererken, gazetelerin
okurun beklentilerine cevap verecek çeşitlilikte
bir haber kaynağı grubuna hakim olması
gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Bu durumun farkında olan gazete
yöneticilerinin
çalışmaları
sonucunda
Eskişehir’de Yerel Basın tirajlarında artış
gerçekleşmiştir. Burada okurun yükselen talebi
de öne çıkmaktadır. Yerel basın sahipleri bu
yükselen talebi nasıl okumuşlar ve
karşılamışlardır? Yüksel tarafından yerel basın
yöneticileri ile yapılan görüşmelere dayanarak
yapılan bir çalışmanın verileri gazete
yöneticilerin tiraj artışını yeni okur kitlelerine
ulaşılmış olmasına, baskı ve içerik kalitesinin
artmasına
bağladığını
göstermektedir.
Yöneticilerin dikkat çektiği bir başka nokta ise
magazin ve spor haberlerine ayrılan yerin
artırılmasıdır.(Yüksel, 2006b, s.27)
Aynı çalışmada Prof. Dr. İnal Cem
Aşkun’un sözlerinden yapılan alıntıda asıl
olanın reklam olduğu, gazetelerin matbaaları
yan ürünü olarak çıktığı, bu nedenle tiraj
probleminin ikincil sırada yer aldığı vurgusuna
dikkat çekilmektedir. Aşkun gazete patronun
yerel gazeteyi para kazanmak için değil itibar
kazanmak için çıkardığını da iddia etmektedir.
Aşkun’a göre gazete, tirajı ne kadar düşük
olursa olsun etkilidir. (Yüksel, 2006b, s.27)
Yerel basının içinde bulunduğu, varlığını
sürdürdüğü koşullar profesyonel bir yapının
ortaya çıkmasının önündeki en büyük engeldir.
Matbaanın yan ürünü olan, reklam gelirleriyle
ayakta duran, daha çok sahibine sağladığı
saygınlık ölçüsünde değeri olan bir kurum
haline gelmiştir. Rekabetin artmış olması
gazetelerin tiraj beklentilerini baltalamakta,
okurun kentle ilgili bilgi almak için haftada iki
kez gazete okumayı yeterli görmesi de tiraj
artışı
olasılığını
azaltmaktadır.
Gelir
kaynaklarındaki kısıtlılık ise temel işlerini
yapmasını güçleştirmektedir. Bunlardan biri de
haber toplamaktır.
Haber kaynakları ile kurulacak ilişki haber
çeşitliliğini artıracak, gazeteyi içerik olarak
daha zengin bir ürün haline getirecek, bu yolla
Eskişehir yerel basını üzerine yapılmış
çalışmaların taramasından elde edilen verilerin
çizdiği tablo gazetelerin zayıf yanlarını ortaya
koymaktadır. Bu nedenle yerel basının haber
kaynakları ile kuracağı ilişki bu ilişkinin
gazeteci ve içerik üzerindeki etkisi
sorgulanması gereken bir konu haline
gelmektedir.
1.2. Yerel Basın Ve Haber Kaynakları
İlişkisi
Gazetecilerin haber toplaması için iki temel
yöntem söz konusudur. Bunlardan birincisi
gazetecinin olaya bizzat tanıklık etmesidir.
İkincisi ise olaya tanıklık etmiş ya da olayı
yorumlayabilecek potansiyeli olan kaynaklara
erişmektir.
Habercilerin, haber ve veri toplamak için
başvurabileceği kaynaklar basit bir sınıflama
ile birinci el kaynaklar ve ikinci el kaynaklar
olarak ikiye ayrılır (Tokgöz, 2000, s.190). Söz
konusu kaynaklar yapısı bakımından ise dört
başlık altında toplanabilir. Bunlar resmi
kaynaklar, özel kaynaklar, haber ajansları ve
diğer haber organlarıdır. (Yüksel ve Gürcan,
2005, s.79).
Ekonomik nedenlerle sıkıntı içinde olan bir
kurumun nitelikli personel çalıştırması, günün
teknolojisine sahip olması, işgöreni verimli
kılacak bir çalışma ortamı yaratması
güçleşeceği için kaliteli bir ürün ortaya
koyması da beklenemez. Bu durum ilkelerin ve
yayın politikalarının aşınmasına da yol açacağı
için gazetenin kimliğini, duruşunu, etkisini ve
satışını doğrudan etkileyen içeriğin gerektiği
gibi oluşamaması sonucunu da doğuracaktır.
İçerik üretimi konusunda yaşanacak sıkıntı
medya kuruluşlarını doğrudan kaynağa bağlı
hale getirmektedir. Bu durum belirli bir
sayıdaki sayfayı doldurmak, gazeteyi her gün
düzenli bir biçimde yayımlamak adına aslında
rekabet içinde olunan rakip kurumun
gazetesinden hiç de farkı olmayan bir ürünü
piyasaya sürmek sonucunu çıkaracaktır.
Zorunlu bir pasiflik hali olarak da
nitelenebilecek ortamda gazetenin işgören
eksikliği hareket alanını kısıtlamaktadır.
Haberciler bu zorunluluk karşısında haber
seçiminde ve metinlerin oluşturulmasında pasif
bir rol üstlenmekte gazetenin kurum olarak
haber kaynağına bağımlılığı artmaktadır. Bu
bağımlılığın oluşmasında her gün yeniden
standart bir şekilde yayını gerçekleştirme
zorunluluğu bulunmaktadır. Veriye ulaşmanın
yaratığı bürokrasi ve bu veriyi sunan bürokratik
yapıya bağımlılığı artırmaktadır (Karabay,
2000, s.102-103).
İçerik açısından zengin, konu yelpazesi
geniş, okur beklentilerini karşılayabilecek
nitelikteki bir gazetenin oluşabilmesinin asgari
koşullar Karabay tarafından belirtilen
nedenlerle yaratılamadığında ortaya çıkan
bağımlılık eşik bekçiliğinin aşındığı, editör
süzgecinin ortadan kalktığı, gündem oluşturma
gücünün gazeteciden haber kaynağına geçtiği
bir ortamı yaratma riski taşımaktadır.
Gieber ve Johnson haber kaynağı ve
muhabir arsındaki ilişkiyi modellerken üç
farklı durumu tasvir etmişler ve ilişkinin
muhabirin dolayısıyla yayın organının
tarafsızlığına nasıl etki edeceğini açıklamaya
çalışmışlardır. Birinci model özgür basını
anlatmaktadır. Kaynak ve muhabir arasında
mesafeli bir ilişki vardır. İkinci model ise daha
yakın bir iletişimi anlatır. Bu modele göre
akademi a
okurun beklentisi karşılanacaktır. Ancak
Eskişehir yerel basını üzerine yapılan
çalışmalar göstermektedir ki gazeteler, küresel
ve ulusal düzeyde yaşanan değişime ayak
uyduramamıştır.
Kentin
ekonomik
potansiyelinden yeterli payı alamayan basın
yayın kuruluşları az sayıda ama farklı işleri
yapabilme becerisine sahip işgörenlerle
çalışmayı tercih etmektedirler. Okurdan
kaynaklanan yüksek talebe karşın, okurun
gazetelere yeterince güvenmediği ve içerik
açısından zayıf bulduğu da çalışmaların ortaya
koyduğu sonuçlardandır. Kısacası gazeteler
ekonomik
açıdan
güçsüz,
profesyonelleşememiş, nitelikli personel
sıkıntısı yaşayan, içerik açısından yetersi
yapılar olarak ortaya çıkmaktadır. Başka bir
ifadeyle yerel gazeteler dış müdahaleye açık
zayıf kurumlardır.
11
ERCİYES İLETİŞİM
taraflar arasında bir işbirliği ve paylaşılan değer
yargıları vardır. Üçüncü model ise iletişim
sürecinin taraflarından birinin anlam çerçevesi
diğerleri tarafından özümsenmiş veya elde
edilmiştir. Burada ilişki düzeyi giderek bir
asimilasyona doğru kaymaktadır (Aktaran:
McQuail ve Windahl, 2005, s.190-192).
Gazete ile haber kaynağı arasındaki ilişkinin
kaynak tarafına dönük bağımlılığı artıran bir
biçimde gelişmesi haber kaynaklarına dönük
yeni bir sınıflandırmayı zorunlu kılmaktadır.
Bu sınıflandırma da kaynağın medya da yer
alma arzusu ve buna dönük çabası öne
geçmektedir. Düzenli olarak bültenlerle
bilgilendirmek,
çeşitli
etkinlikler
gerçekleştirmek, basın toplantıları ve basın
açıklamaları yapmak medyada yer alma arzusu
içinde
olan
haber
kaynaklarının
gerçekleştirebileceği çabalardır.
akademia
Kurumların ve kişilerin medyada yer alma
isteği bu talebin hangi sayfada ne büyüklükte
ve ne zaman yer alacağına ilişkin tartışmalar
medya dünyası için gizli bir bilgi değildir.
Aslında yeni medya sahipliği düzeninin
arkasında yatan gerçeklerden birisi de budur.
Yaptığı haberler beğenilmediği için işinden
olan gazetecilerle ilgili haberlerde zaman
zaman medyada yer almaktadır. Haber
beğenilmediği için büyük sermaye gruplarının
reklâm aracılığıyla baskı kurmaya çalışması
ihtimaline de açık olan bir sistemle karşı
karşıya kalındığını hatırlandığında ekonomik
sıkıntı içindeki yerel basının içinde bulunduğu
durumu “çaresizlik” olarak nitelemek doğaldır.
12
2. YÖNTEM
Yerel gazetelerin yayınlandığı bölgedeki
etkinliği sadece tirajıyla değil, haber
yelpazesinin genişliği, haber kaynaklarının
çeşitliliği ile de ilgilidir. Yerel gazeteler ait
oldukları yörenin ekonomik ve kültürel
potansiyelini yansıtırken, aynı anda ulusal
olanla da mücadele etmek zorundadır.
Türkiye’de kentlerin ve kasabaların en yetkili
yöneticisinin merkezden atanmakta, bütün
resmi
kurumlar
ulusal
merkezce
yönetilmektedir. Yerel olanın ulusal olana
2010
OCAK
bağımlılığının yüksek olduğu Türkiye gibi
ülkelerde toplumu ilgilendirenin büyük ölçüde
merkezce alınacak kararlar ile belirlendiği
gerçeği ortadır. Bu nedenle kamuoyu, ilgisini
doğal olarak öncelikle ulusal gündeme
çevirmektedir. İzlerkitlenin birincil haber talebi
ulusal kaynaktan olduğunda yerel medyanın
gücü ve etkinliği azalmaktadır. Bu da yerel
medyaya
ilişkin
çeşitli
sorunları
tetiklemektedir. Ekonomik yetersizlikler ve
nitelikli personel azlığı gibi gerekçelerle
hareket alanı kısıtlanan yerel basının haber
kaynaklarına bağımlılığı artmaktadır. Haber
kaynaklarının da bu durumun farkında olması
ve bu durumu değerlendirmeye çalışması
doğaldır. Bu nedenle haber kaynaklarının yerel
basındaki sunumlarını incelemek için yapılan
bu çalışmada kaynaklar medyada yer alma
arzuları dikkate alınarak birincil ve ikincil
kaynaklar olarak sınıflandırılmışlardır. Buna
göre;
Birincil haber kaynakları, medyada yer
alma çabasının öne geçtiği oluşumlar
biçiminde tanımlanmıştır. Bu oluşumlar
genellikle birey değildir. Siyasi partiler,
sendikalar, belediyeler, sanat kurumları, kamu
kurumları ve spor kulüpleri gibi bu tür bir
arayışlar içinde olan kuruluşlardır. Medyada
yer alma amacına dönük olarak basınla düzenli
bir iletişim içindedirler.
Birincil haber
kaynakları üretken yapılardır ve medya ile
iletişimi sağlıklı bir zeminde sürdürebilmek
için bünyelerinde profesyonel birimler
oluşturmakta, basın kuruluşlarının haber için
gereksinim duyacağı her türlü malzemeyi
hazırlamaktadır.
İkincil haber kaynakları, medyada yer
almak konusunda özel bir çaba göstermeyen,
muhtemel bir haber değeri taşıyan etkinliği,
gelişmeyi medya ile paylaşma arzusuna sahip
olmayan ya da bunun farkında olamayan kişiler
ya da kurumlardır.
Bu çalışmada Eskişehir yerel basının dört
üyesi olan Sakarya, Anadolu, İstikbal ve Midas
gazeteleri üzerinden yapılan içerik analizi ile
yerel basın ile düzenli bir iletişim içinde olan,
medyada yer alabilmek için çaba gösteren
Bu amaca ulaşabilmek için,
• haber kaynaklarının etkinlik gösterdiği
alanlara ilişkin haberlerde hangi oranda
yer aldığı;
• haber
kaynaklarının
etkinlik
gösterdikleri alanlara ilişkin haberlerde
nasıl sunulduğu;
Tepebaşı Belediyesi, Valilik, ETO, ESO
yer almaktadır.
• Kültür sanat haberleri içinde Büyük
Şehir Belediyesi, Tepebaşı Belediyesi,
Odunpazarı Belediyesi, Uluslararası
Eskişehir
Festivali,
Anadolu
Üniversitesi, Osmangazi Üniversitesi,
bağımsız etkinlikler (tiyatro/dans),
sinemalar, bar konserleri yer almaktadır.
• haber kaynaklarının konu oldukları
haberlerde
ne
tür
fotoğraflarla
yansıtıldıkları;
• Politika haberleri içinde Büyük Şehir
Belediyesi,
Tepebaşı
Belediyesi,
Odunpazarı Belediyesi, ETO, ESO,
Valilik, siyasi partiler yer almaktadır.
Amaçlı örneklem (yargısal örneklem)
kullanılarak Eskişehir yerel basınından dört
gazete araştırmada kullanılmıştır. Bu
gazetelerden Midas Eskişehir’in tek haftalık ve
ücretsiz dağıtılan ve kolay erişilir örneği
olduğu için Sakarya, İstikbal ve Anadolu ise
Yüksel tarafından yapılan araştırmada
Eskişehirliler tarafından en çok tercih edilen ilk
üç gazete olarak nitelendirildiği için seçilmiştir
(Yüksel, 2006b, s.35).
• Polis Adliye haberleri sıralaması içinde
ise emniyet güçleri, yargı mensupları,
mağdurlar, mağdur yakınları yer
almaktadır.
• etkinlik gösterdikleri alanlardaki birincil
haber kaynaklarının sayısı sayfada yer
almalarını güçleştiriyor mu; sorularına
yanıt aranmıştır.
Bu bağlamda basınla olan ilişkilerini
düzenli bir zemine oturtarak kurdukları
birimler aracılığıyla basını kendileri hakkında
bilgilendiren Eskişehir kurumları Eğitim,
Kültür Sanat, Politika, Spor ve Polis Adliye
haberleri sınıflandırması altında listelenmiştir.
Sakarya, Anadolu, İstikbal ve Midas
gazetelerinin 2006 yılı Eylül, Ekim, Kasım
aylarında yayınlanan bütün sayılarını kapsayan
araştırmada
yalnızca
yerel
haberler
incelenmiştir. Haber sınıflandırmasına göre
birincil haber kaynakları aşağıdaki biçimde
gruplandırılmıştır.
• Eğitim haberleri sınıflandırması içinde
Anadolu Üniversitesi, Osmangazi
Üniversitesi, Milli Eğitim Müdürlüğü,
iİlköğretim
okulları,
ortaöğretim
okulları, dershaneler, Büyükşehir
Belediyesi, Odunpazarı Belediyesi,
• Spor Haberleri içinde Anadolu
Üniversitesi,
Osmangazi
Üniversitesi, Eskişehirspor, ilköğretim
okulları,
ortaöğretim
okulları,
belediyeler, Valilik, Beden Terbiyesi İl
Müdürlüğü, bireysel sporcular yer
almaktadır.
Ancak
verilerin
tablolaştırılmasında
sınıflandırmanın
görselleştirilmesi
güçleşmiştir. Bu nedenle, Eğitim Haberleri:
Üniversiteler, Milli Eğitim Kurumları,
Belediyeler, Diğer Kamu Kurumları, Odalar,
Diğer biçiminde gruplandırılmıştır. Kültür
Sanat Haberleri: Belediyeler, Festival
Komitesi, Üniversiteler, Sinemalar, Diğer
biçiminde oluşturulmuştur. Politika Haberleri:
Belediyeler, Odalar, Resmi Kurumlar, Diğer
biçiminde; Spor Haberleri: Üniversiteler,
Eskişehirspor, Milli Eğitim Kurumları,
Belediyeler, Resmi Kurumlar, Beden terbiyesi
İl Müdürlüğü, Diğer biçiminde; Polis Adliye
Haberleri: Emniyet Güçleri, Diğer biçiminde
gruplanmıştır.
3. BULGULAR
Yerel basın bulunduğu koşullar içinde belli
başlı haber kaynakları ile düzenli bir ilişki
arayışındadır. Bu arayışın temelinde haber
kaynağından elde edilecek olası enformasyona
akademi a
birincil haber kaynaklarının sayfalarda nasıl yer
aldıkları ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.
13
ERCİYES İLETİŞİM
Polis
Toplam
Adliye
Anadolu 6,00%
10,00% 0,90%
3,40%
26,30%
Sakarya
10,50% 1,40% 10,40% 5,60%
30,90%
İstikbal
4,70%
Midas
0,80%
3,00%
6,10%
13,10% 3,90% 15,80% 3,10%
0,60%
0,00%
0,40%
0,40%
40,60%
2,20%
Toplam 14,60% 34,20% 6,10% 32,60% 12,50% 100,00%
Araştırmada dört gazetede 3 aylık dönem içinde
yayınlanmış olan 3917 yerel haber incelenmiştir.
İncelenen haberlerin %34,2’si politika haberleridir,
spor haberleri toplam haberlerin %32,6’sını
oluşturmaktadır, Eğitim haberlerinin ağırlığı %14,6,
polis adliye haberlerinin ağırlığı %12,5’tir. Kültür
akademia
Tablo 2. Birincil Haber Kaynaklarınca
Sağlanan İçeriğin Haber Türlerine Göre Dağılımı
14
Eğitim Haberleri
Kültür Sanat Haberleri
Politika Haberleri
Spor Haberleri
Polis Adliye Haberleri
Birincil Haber
Kaynakları
Diğer
54,70%
45,30%
42,20%
58,70%
54,70%
67,40%
91,40%
45,30%
32,60%
8,50%
Tablo 3. Eğitim Haberlerinde Kaynak
Anadolu 9,40% 22,10% 8,50% 4,20% 2,10% 53,80%
İstikbal 18,30% 25,90% 6,90% 1,60% 2,10% 45,20%
Sakarya 21,90% 35,30% 5,00% 2,50% 0,80% 34,50%
Midas
16,20% 35,50% 9,70% 16,10% 0,00% 22,60%
Toplam 15,20% 26,70% 2,80% 3,70% 1,80% 45,30%
X2=0,000
Toplam
Spor
Diğer
Kültür
Sanat
Odalar
Eğitim Politika
Eskişehir sahip olduğu iki üniversiteyle diğer
Anadolu kentlerinden farklı bir konumdadır.
Özellikle de Anadolu Üniversitesi 1milyonu aşan
öğrenci sayısı ile oldukça etkin bir yapıya sahiptir.
Üniversite kent etkileşiminin de oldukça yüksek
olduğu Eskişehir’de iki üniversitenin akademik
katkıları, öğrenci potansiyelleri, bir haber alanı
olarak eğitim konusunun yerel gündemde yer
almasını sağlamaktadır. Eğitim alanına dönük
çalışmalar üreten kurumların büyük bir kısmının
basınla olan ilişkilerini düzenleyecek bir çaba içine
girmiş olmaları da medya gündeminde eğitimin
yerini farklılaştırmaktadır. Elde edilen veriler
çalışmanın yapıldığı Ekim, Kasım, Aralık ayları
içinde Milli eğitim kurumlarına ilişkin haberlerin
%26,7 oranıyla medya da yer bulduğunu
göstermektedir. Üniversiteler % 15,2 ile bu grubu
takip etmektedir. Elde edilen veriler birincil haber
Kamu
Kurumları
Tablo 1. Haber Türlerinin Gazetelere Göre Dağılımı
3.1. Birincil Haber Kaynakları Olarak Eğitim
Kurumları
Belediyeler
Çalışma süresince basın kuruluşları ile
ilişkilerini düzenlemiş, bu kurumlara düzenli
olarak veri aktaran ve sayfalarda daha fazla yer
almak için çaba gösteren kuruluşlara birincil
haber kaynakları denilecektir.
Eskişehir yerel basınını temsilen seçilen ve
araştırmaya konu edilen Anadolu, İstikbal, Sakarya
ve Midas gazeteleri üzerinde yapılan incelemeler
birincil haber kaynaklarının etkisini açık bir biçimde
ortaya koymaktadır. Elde edilen veriler polis adliye
haberlerinde birincil haber kaynaklarının %91,4
oranıyla etkin bir rol üstlendiğini göstermektedir.
Benzer bir surum spor haberleri içinde geçerlidir.
Spor haberlerinde birincil haber kaynaklarının oranı
%67,4 tür. Kültür sanat ve eğitim haberleri
kategorisi içinde birincil haber kaynaklarının oranı
%54,7’dir. Buna karşın birincil haber kaynaklarının
oranı politika haberleri içinde bir miktar
düşmektedir. Bu oran %42,2’dir ve diğer haber
gruplarından görece düşük olsa da yüksek bir
orandır.
Milli Eğitim
Kurumları
Basın toplantıları, bültenler bu arayışın
sonucunda ortaya çıkan yöntemlerdir. Özellikle
sınırlı haber kaynağına ile sınırlı sayıda
muhabir ile erişmeye çalışan yerel basının içine
düştüğü açmaz, medya da kendi istediği
biçimde oranda yer almak isteyen haber
kaynağı için bir olanak sunmaktadır. Bu ortam
haber kaynağına süreci belirleme ve kontrol
etme olanağı da yaratmaktadır.
sanat haberleri ise en sonda yer almaktadır ve
ağırlığı %6,1’dir.
Üniversiteler
dönük kamuoyunda bir beklenti olduğu
varsayımı bulunmaktadır. Ancak bu varsayımın
haber ve kaynak ilişkisinde her iki tarafında
paylaştığı ve fayda elde etmeyi hedefledikleri
bir olgu olduğu da göz ardı edilmemelidir. Bu
fayda arayışı haber kaynağının bu iletişim
sürecinde birincil bir rol alarak basın ile
ilişkisini düzenleyecek yöntem arayışlarına
yöneltmiştir.
2010
OCAK
100,00
%
100,00
%
100,00
%
100,00
%
100,00
%
1,70% 3,20% 0,60% 2,30% 0,40% 19,10%
27,10
%
0,70% 0,50% 0,20% 0,50% 0,00% 0,50% 2,40%
Olay Ak70,50
12,80% 23,10% 6,60% 0,90% 1,40% 25,70%
tarımı
%
Toplam
X2=0,000
15,20% 26,70% 7,30% 3,70% 1,80% 45,30%
100,00
%
İyi bir haber fotoğrafı okuruna olayın kendisini
yansıtır. Bu nedenle içinde hareket olan fotoğraflar
tercih edilir. Olay fotoğrafı tam da bu amaca uygun
Grup Fotoğrafı
Diğer
Odalar
Devlet Kurumları
3,30% 1,90% 0,20% 1,40% 0,20% 10,00% 19,60%
2%
6,80% 2,60% 0,20% 0,80% 11,40% 24,00%
Olay Fotoğrafı 3,90% 7,80% 2,60% 1,20% 0,00% 7,20% 22,70%
Mekân/Ar
aç Fotoğrafı 0,70% 5,40% 1,40% 0,00% 0,20% 8,00% 15,70%
Fotoğraf
Yok
5,20% 2,30% 0,50% 0,90% 0,50% 8,70% 18,00%
Toplam 15,20% 26,70% 7,30% 3,70% 1,80% 45,30% 100,00%
X2=0,000
3.2. Birincil Haber Kaynakları Olarak
Kültür Sanat Hizmeti Veren Kurumlar
Eskişehir’in sahip olduğu iki üniversitenin
getirdiği genç ve eğitimli nüfus, kentteki kültür
sanat hayatının hareketlenmesini sağlamıştır. Bu
dinamik kitlenin varlığı kente iki senfoni orkestrası,
tiyatrolar, sinemalar kazandırmış, konserlere ev
sahipliği yapabilecek nitelikteki gece kulüplerin
barların açılmasına neden olmuş, kent bu sayede
Uluslararası nitelikteki Eskişehir Festivaline ve
Eskişehir Sinema Festivaline sahip olmuştur. Bu
kurumsallaşmış yapıya ek olarak gelen kültürel
etkinlikler de eklendiğinde ortaya oldukça hareketli
bir kültür sanat hayatı çıkmaktadır. Bu hareket yerel
akademi a
Toplam
Diğer
Odalar
Kamu
Kurumları
Belediyeler
Milli Eğitim
kurumları
Basın
Açıklaması
Özel
Demeç
Üniversiteler
Tablo 4. Eğitim Haberlerinde Kaynağın Sunumu
Kişi Fotoğrafı
Belediyeler
Eğitim haberlerinde kaynağın haberde nasıl yer
aldığı araştırıldığında görülmektedir ki olay
aktarımı %70,5’lik bir oranla ön plandadır. Başka
bir ifadeyle kurumlar aktif bir biçimde haberde
sunulmaktadır. Bir konudaki düşünceyi, bir
gelişmeyi, bir yeniliği aktarmak için yapılan basın
açıklamalarının
%27,1
oranında
kaldığı
görülmektedir. Bu da kurumların basınla kurdukları
ilişkilerde bu yolu çok tercih etmediklerini
göstermektedir. Basın açıklamasının dışında
herhangi bir konuda basına özel demeçler vererek
sayfalarda yer alan kurum yetkililerinin oranı ise
%2,4’tür. Elde edilen veriler basın açıklaması
yönteminin daha çok kamu kurumları ve milli
eğitim kurumlarınca tercih edildiğini gösterirken,
çeşitli konularda özel demeç verenlerin daha çok
üniversitelerden olduğu saptanmaktadır. Haberlerde
milli eğitim kurumlarına ilişkin olay aktarımının
oranı %23,1, Üniversitelere ilişkin olay aktarımı
oranı ise %12,8’dir.
Tablo 5. Eğitim Haberlerinde Haber Fotoğrafı
Kullanımı
Milli Eğitim Kurumları
Elde edilen veriler eğitim alanında birincil haber
kaynağı sayısının artması nedeniyle sayfalardaki
görünürlüğün düştüğünü, ancak gazeteler açısından
içerik çeşitliliğini artırdığını göstermektedir. Diğer
seçeneğinin %45,3 gibi yüksek bir orana sahip
olması da birincil haber kaynağı sayısının çok
olması nedeniyle gazetelerin işgücü kaynağını diğer
alanlara yöneltme fırsatı sağladığına işaret
etmektedir. İstatistikî veriler ilişkinin birincil haber
kaynaklarının lehine kurulduğunu göstermektedir.
Basınla kurulan ilişkinin belirleyeni birincil haber
kaynaklarıdır. (N=569, t(568)=-23,49, p<0,05)
olan görsellerdir. Milli eğitim kurumlarına ilişkin
haberlerinin %&,8’i olay fotoğrafları ile
desteklenmiştir. Ancak haberlerin büyük bir
bölümünde daha çok hatıra fotoğrafı niteliği taşıyan,
habere ilişkin yeterli bilgi taşımayan okura olay
anını yansıtmayan grup fotoğrafları kullanılmıştır
ve oranı %24’tür. Kişi fotoğraflarının oranı %19,6,
Mekân-Araç Fotoğraflarının oranı %15,7’dir. Her
iki yöntemde görselin haberin bütünden
uzaklaşmasına, görselin olayla bağının kopmasına,
okurun kişiye, mekâna ya da araca odaklanmasına
neden olmaktadır. Haberlerin %18’inde ise fotoğraf
kullanılmamıştır.
Üniversiteler
kaynaklarının söz konusu dönemde % 54,7 oranında
sayfalarda yer aldığını göstermektedir.
15
ERCİYES İLETİŞİM
akademia
X2=0,000
16
5,00% 4,60% 1,70% 30,40%
Toplam
Diğer
Sinemalar
Üniversiteler
X2=0,000
Kültür sanat etkinlikleri genellikle hareketli
doğasıyla, renkli, ilgi çekici bir özellik taşır. Haber
fotoğrafları içinde iyi bir ortam oluştururlar.
Estetiğin ön plana çıkacağı görsellere ilişkin bir
beklentinin ortaya çıkması bu tür haberler için
doğaldır ancak, haberlerin %41,6’sında kişi
fotoğrafı %13,4’ünde grup fotoğrafı %6,6’sında
mekân ve araç ilişkisi kullanılmıştır. Etkinliklerin
izlenmediği, doğal olarak da görüntülenemediği
sonucunun çıkarabileceği veriler olay fotoğraflarına
ilişkin oranın neredeyse kişi fotoğraflarının yarısı
kadar %23,9 olduğu görüldüğünde daha da anlamlı
bir hal almaktadır.
Tablo 8. Kültür Sanat Haberlerinde Haber Fotoğrafı
Kullanımı
45% 100,00%
Kültür sanat haberlerinin %64’ünde olay
aktarımı bulunmaktadır. Haberlerin %29,6’sı bir
basın açıklamasına dayanmaktadır. Özel bir demece
dayanan haberlerin oranı ise %6’dır. Kültür Sanat
haberlerinde basın açıklaması ile sayfalarda ağırlıklı
olarak yer bulan kurum %20,8 ile sinemalardır.
Kültür sanat etkinliklerinin en hareketli, etkin ve
içeriği hızla değişen kurumlar olan sinemalar aracı
kurumlar olarak aynı zamanda süreçte pasif bir rol
izlemektedirler bu nedenle sinemalar sayfalarda
basın açıklamaları yoluyla yer almışlardır.
Belediyelerin kültür sanat etkinlikleriyle sayfalarda
çokça yer buldukları verilerle de görülmektedir.
Belediyeler kültür sanat haberlerinin %17,9’unda
olay aktarımı yoluyla haberleştirilmiştir.
Festival Komitesi
Toplam 21,70% 4,30% 3,40% 20,80% 49,90% 100,00%
Kişi Fotoğrafı
Grup Fotoğrafı
Olay Fotoğrafı
Belediyeler
Toplam
6,00%
5,10% 0,60% 0,60% 20,80% 14,50% 41,60%
3,20% 0,30% 0,60% 0,00% %9,4% 13,40%
8,80% 2,30% 1,20% 0,00% 11,70% 23,90%
Mekan/Ara
1,40% 0,60% 0,30% 0,00% %4,3%
ç Fotoğrafı
Fotoğraf
Yok
Toplam
X2=0,000
Toplam
Sakarya 12,70% 1,80% 0,00% 0,00% 85,50% 100,00%
29,60%
Olay Ak17,90% 3,10% 3,10% 0,00% 40,20% 64,40%
tarımı
Diğer
İstikbal 20,50% 6,00% 2,70% 48,30% 22,60% 100,00%
4%
0,30% 0,00% 0,00% 0,00% 5,70%
Sinemalar
Anadolu 17,60% 2,90% 0,00% 0,00% 79,40% 100,00%
Özel
Demeç
3,20% 1,10% 0,30% 20,80%
Üniversiteler
Diğer
Sinemalar
Üniversiteler
Festival Komitesi
Belediyeler
Tablo 6. Kültür Sanat Haberlerinde Kaynağı
Basın
Açıklaması
Festival Komitesi
Kültür sanat haberleri ile sayfalarda yer bulan
birincil haber kaynağı sayısı sınırlıdır. Bu durum
sayfalardaki görünürlüğü artırmaktadır. Düzenli
etkinlik gerçekleştiren birincil kaynak sayısının az
olması ise sinemaların görünürlüğünü artırmaktadır.
Gazeteler arasında istikbal gazetesi haber
çeşitliliğini artırma çabası içinde görünmektedir.
(N=351, t(350)=-26,017, p<0,05)
Tablo 7. Kültür Sanat Haberlerinde Kaynağın
Sunumu
Belediyeler
basını haber içeriği olarak beslerken, bu renkli
ortamın yan ürünü olarak ortaya çıkan magazin
haberleri de ek bir nema olarak yerel basının kâr
hanesine yazılmaktadır. Araştırmadan elde edilen
veriler bu renkli ortamda medya da en fazla yer
alma şansını elde eden sektörün, kendini yenileme
ve çeşitlilik konusunda film sektörünün dinamik
desteğiyle popüler bir eğlenceye dönüşen sinema
salonları olduğunu göstermektedir. Sinema
haberlerinin kültür sanat haberleri içindeki oranı
%30,4’tür, sinemalardan sonra belediyeler kültür
sanat haberlerinde %5 oranında yer almaktadırlar.
Festival yalnızca 1 hafta gibi kısa bir süre devam
etmiş olmasına karşın kültür sanat haberleri içinde
%4,6’lık bir orana sahiptir.
2010
OCAK
6,60%
3,20% 0,60% 0,90% 0,00% 10,00% 14,50%
21,70% 4,30% 3,40% 20,80% 49,90% 100,00%
3.3. Birincil Haber Kaynakları Olarak Kamu
Kurumları Ve Siyasi Kurumlar
2004 Yerel Seçimlerinde oldukça önemli bir
çekişmeye sahip olan Eskişehir o tarihten itibaren
politik açıdan da oldukça hareketlenmiştir. Adalet
ve Kalkınma Partisinin seçimlerde başarılı
olamadığı birkaç Büyükşehir belediyesinden birisi
olan Eskişehir seçim sonuçlarına göre alt
belediyelerin ve belediye meclisinin büyük
çoğunluğunun Adalet ve Kalkınma Partisi’nde
olduğu karmaşık bir yapıya kavuşmuştur.
Belediyeler
arasındaki
sürtüşmeler
ve
uyumsuzluklar, belediye meclisinde yaşanan
tartışmalar gündemi ağırlıklı olarak işgal ederken,
açık bir hizmet yarışı ve rekabet de kendini
göstermiştir. Bu hareketli yapının diğer partileri ve
demokratik kitle örgütlerini de hareketlendirdiğini
söylemek yanlış olmayacaktır.
X2=0,053
Toplam
Siyasi Partiler ve STK
Resmi Kurumlar
0,00% 4,00% 64,00% 100,00%
2,20% 3,60% 58,70% 100,00%
Bu hareketli ortam yarattığı sözlü sataşmalar
ve rekabetle basın için oldukça verimli bir
dönem yaratmıştır. Bu süreçte belediyeler
%35,5’lik bir oranla sayfalarda yer almıştır.
Politika haberlerindeki en büyük grubu çok
çeşitli siyasi parti ve demokratik kitle
örgütlerinden oluşan seçenek oluşturmaktadır ve
oranı %58,7’dir. Bu grubun bu kadar geniş
olması ki-kare analizinde anlamlı bir sonuç
oluşmasını da engellemiştir. Ancak Türk siyasi
hayatındaki renklilik ve çeşitlilik siyasi parti
sayısını da demokratik kitle örgütü sayısı da
oldukça artırmıştır.
Basın Açıklaması
Özel Demeç
Olay Aktarımı
Toplam
X2=0,000
15,20%
0,30%
20,10%
35,50%
1,30% 1,70% 35,80% 54,00%
0,10% 0,00%
0,80%
1,20%
0,80% 1,90% 22,00% 44,80%
2,20% 3,60% 58,70% 100,00%
Politika haberlerinde fotoğraf kullanımı
irdelendiğinde basın açıklamasına dayanan
haberlere uygun düşen grup fotoğraflarının %36,8
oranında öne çıktığı görünüyor. Benzer şekilde
politika alanında olay aktarımına dayanan haberler
de önemli bir orana sahipti buna karşın haber
fotoğraflarının yalnızca %9,6’sı bir olay anını
anlatmaktadır. Haberlerde özel demece rastlanmasa
da kullanılan haber fotoğraflarının %35,9’u kişi
fotoğrafıdır.
akademi a
35,50%
32,00%
2,00% 3,90% 65,60% 100,00%
Toplam
Toplam
Midas
1,90% 2,50% 54,60% 100,00%
Siyasi Partiler ve STK
28,50%
2,90% 4,60% 56,40% 100,00%
Resmi Kurumlar
Sakarya
Tablo 10. Politika Haberlerinde Kaynağın Sunumu
Odalar
41%
Basın açıklaması yönteminin en yoğun
kullanıldığı alan politika haberleri alanıdır. Politika
haberlerinin %54’ü basın açıklaması yoluyla
oluşmuşken, olay aktarımı yöntemi haberlerin
%44,8 oranındadır. Siyasi partiler, dernekler ve
sendikalar bu çalışmada diğer başlığı altında
toplanmıştır. Bu grubun oranı %58,7’dir. Bu grup
dışarıda bırakıldığında belediyelerin politik haber
kaynağı olarak öne çıktığı ve çoğunlukla olay
aktarımı yoluyla haber oldukları saptanmıştır.
Belediyeler
İstikbal
36,10%
Odalar
Anadolu
Belediyeler
Tablo 9. Politika Haberlerinde Kaynak
Elde edilen veriler istatistiksel açıdan anlamlı bir
dağılımı göstermemekte birincil haber kaynakları
ile medya arasındaki ilişkinin yönü herhangi bir
tarafın ağırlığına işaret etmemektedir. Başka bir
ifadeyle birincil haber kaynağı sayısının çokluğu ya
da evrenin haber alanının doğası gereği sadece
birincil haber kaynaklarından oluşuyor olması,
konunun toplumu doğrudan ilgilendiren kararların
oluşum sürecindeki birincil kurum ve kişilerle
ilişkili olması basının da politik birincil haber
kaynaklarının da birbirlerine dönük ilgilerinin sıcak
ve yoğun olduğunu göstermektedir. (N=1338,
t(1337)= -24,18, p<0,05)
17
ERCİYES İLETİŞİM
ilgisinin alt liglerde oynadığı dönemde bile
düşmediği Eskişehirspor basının doğal ilgi
noktalarından biridir. Birincil haber kaynağı olma
çabası basının söz konusu yoğun ilgisiyle kolay bir
iletişime
dönüşmektedir.
Buna
karşın
Üniversitelerin Birincil haber kaynağı olarak
Toplam
4,30%
%7,4%
2,20% 3,60% 58,60% 100,00%
X2=0,395
3.4. Birincil Haber Kaynakları Olarak Sporla
İlgili Kurumlar
Birincil
haber
kaynaklarının
içinde
Eskişehirspor farklı bir
konuma sahiptir. Taraftar
Demeç
Olay Aktarımı
35%
28%
47,30
%
6,30
%
35,30
%
100,0
0%
100,0
0%
100,0
0%
100,0
0%
100,0
0%
gösterdikleri çaba sayfalardaki görünürlüğünü
artırmaktadır. İstatistiki veriler ilişkinin birincil
haber kaynakları lehine geliştiğini göstermektedir.
(N=1341, t(1340)=-28,84, p<0,05)
Spor haberleri genellikle karşılaşma sonuçları
üzerine kurulmaktadır. Doğası gereği içinde hareket,
rekabet ve mücadele barındırmaktadır. Bu durumun
doğal bir sonucu olarak haberler %78,3 oranında
olay aktarımı şeklinde olmuştur. Spor haberlerinin
incelemesi sonucunda kaynağın sunumuna ilişkin
olarak diğer haber türlerine göre farklı olan veri ise
özel demeçlere dayana haberlerin oranının görece
yüksek olmasıdır. Bu oran %8,4’tür ve önemli bir
bölümü doğrudan Eskişehirspor’a ilişkindir.
Tablo 13. Spor Haberlerinde Kaynağın Sunumu
Milli Eğitim
Kurumları
Eskişehirspor
Eskişehirspor Türk futbol tarihi ve kültürü
içinde özel bir yere sahiptir. Takım uzun bir süre
süper ligde oynamamasına karşın Türk futbolu
içinde adından halen söz edilen bir takımdır. Aslında
takımın adının öne çıkmasında geçmiş yıllarda
yaşanan başarılar kadar türbinleri renklendiren
taraftar gruplarının rolü çok büyüktür. Eskişehirliler
için spor denilince akla Eskişehirspor’un gelmesi
basın için ilişkili haberleri öncelikli hale
getirmektedir. Ayrıca Anadolu Üniversitesi bayan
hentbol takımının, bayan voleybol takımının, erkek
basketbol ve voleybol takımının kendi dallarında
birinci ve ikinci ligde oynamaları spor basınına
önemli haber malzemeleri yaratmaktadır.
Araştırmadan elde edilen
verilerde bu saptamaları
doğrulamaktadır. Spor
haberleri
içinde
Eskişehirspor’un ağırlığı
%41,2’dir. Üniversiteler
%11,3 Beden terbiyesi İl
Basın
Müdürlüğü %5,3 ağırlığa Açıklaması 0,90% %6,9%
Özel
sahiptir.
Üniversiteler
akademia
18
X2=0,000
5,10
%
6,60
%
3,70
%
0,00
%
5,30
%
Toplam
35,50%
0,10% 0,50%
Diğer
Toplam
2,40%
Fotoğraf
Yok
1,70
%
0,70
%
0,20
%
0,00
%
0,70
%
0,20% 0,30% 0,20% 0,70% 0,00% 4,10%
0,80% %5,5% 0,10% 0,20% 0,20% 0,30% 0,30% 1,30%
Toplam
4,90% 10,20%
1,70
%
2,30
%
2,00
%
0,00
%
2,00
%
Beden Terbiyesi
İl Müdürlüğü
0,10% 0,50%
1,70
%
4,70
%
8,80
%
0,00
%
4,11
%
Diğer
4,80%
Anadolu
Resmi Kurumlar
Mekân/Araç
Fotoğrafı
13,10 43,50
%
%
48,50
İstikbal 9,10%
%
10,60 27,10
Sakarya
%
%
87,50
Midas 6,30%
%
11,30 41,20
Toplam
%
%
%9,6%
Belediyeler
6,10%
Bireysel
Sporcular
0,20% 0,20%
Milli Eğitim
Kurumları
3,10%
Beden Terbiyesi
İl Müdürlüğü
0,70% 1,40% 21,90% 36,80%
Eskişehirspor
Olay Fotoğrafı
12,70%
Grup Fotoğrafı
Resmi
Kurumlar
1,10% 0,90% 21,40% 35,90%
Üniversiteler
12,50%
Tablo 12. Spor Haberlerinde Kaynak
Belediyeler
Siyasi Partiler ve STK
Resmi Kurumlar
Odalar
Belediyeler
Tablo 11. Politika Haberlerinde Haber Fotoğrafı
Kullanımı
Kişi Fotoğrafı
2010
OCAK
13,30%
8,40%
9,20% 29,20% 4,70% 1,40% 0,20% 4,20% 1,90% 29,40% 78,30%
Toplam 10,80% 41,60% 5,10% 1,90% 0,60% 5,10% 2,10% 33,70% 100,00%
X2=0,000
haberleri içindeki ağırlığının %91,4 olduğu
görülmektedir. İstatistiksel veriler göstermektedir ki
polis adliye haberciliği konusunda tek kaynak olan
emniyet güçleri basınla olan ilişkide belirleyici ve
yönlendirici taraftır. (N=491, t(490)= 25, 037,
p<0,05)
Tablo 15. Polis Adliye Haberlerinde Kaynak
Anadolu
İstikbal
Sakarya
Kişi Fo0,50% 15,70% 0,00% 0,10% 0,30% 0,30% 3,30% 20,20%
toğrafı
Grup Fo7,70% 12,30% %4% 1,00% 0,20% 3,20% %18% 46,20%
toğrafı
Olay Fo%2% 11,30% 0,70% 0,40% 0,10% 1,10% 5,90% 21,40%
toğrafı
Mekan/A
raç Fo- 0,00% 0,50% 0,00% 0,00% 0,00% 0,00% 0,20% 0,70%
toğrafı
Fotoğraf
0,80% 1,50% 0,60% 0,40% 0,10% 0,60% 7,70% 11,50%
Yok
Toplam 11% 41,30% 5,20% 1,90% 0,60% 5,00% %35% 100,00%
X2=0,000
3.5. Birincil Haber Kaynağı Olarak Emniyet
Güçleri
Polis adliye haberleri medyanın en çok
kullandığı haber türüdür. Günlük hayatın içinden
çıkan, sokaktaki insanın çok yakından bildiğini
düşündüğü, buna karşın bir o kadar da dışında
olduğu olaylardır polis adliye haberleri. Bireye üzeri
örtük bir biçimde seninde başına gelebilir mesajı
veren bu tür haberler, söz konusu mesaj izlerkitle
tarafından da tam da bu şekilde algılandığı için olsa
gerek ciddi bir ilgiyle takip edilir. Eskişehir Emniyet
Müdürlüğünün temel haber kaynağı olarak öne
çıktığı polis adliye haberlerinde adliye
koridorlarının ve mahkeme salonlarının belirli
ölçülerde basına kapalı olması nedeniyle bu yönün
eksik
kaldığı
araştırma
sonuçlarından
görülmektedir. Eskişehir yerel basınından dört
gazetenin incelendiği Araştırmada Emniyet
güçlerini kaynak alan haberlerin polis adliye
Midas
Toplam
Diğer
Beden Terbiyesi
İl Müdürlüğü
Resmi Kurumlar
Belediyeler
Milli Eğitim
Kurumları
Eskişehirspor
Üniversiteler
Tablo 14. Spor Haberlerinde Haber Fotoğrafı
Kullanımı
Toplam
X2=0,000
Emniyet
Güçleri
Diğer
99,30%
0,70%
82,20%
17,80%
91,40%
8,60%
98,40%
100,00%
1,60%
0,00%
Polis Adliye haberlerinde kaynağın
sunumuna ilişkin veriler irdelendiğinde
haberlerin %88,5’inin olay aktarımı
biçiminde gerçekleştiği özel demeçlere
dayanan haberlerin %7,8, bir basın
açıklamasına dayanan haberlerin ise
%3,7 orana sahip olduğunu görürsünüz.
Özel demeç verme yöntemiyle yapılan
haberlerin çoğunun, %5,5, diğer
kategorisine giren mağdurlar, mağdur
ya da sanık yakınları ve avukatlara ait
olduğunu görürüz.
Tablo 16. Polis Adliye Haberlerinde Kaynağın
Sunumu
Emniyet
Güçleri
Diğer
Toplam
Kişi Fotoğrafı
16,50%
1,20%
17,70%
8,60%
0,60%
9,20%
Olay Fotoğrafı
15,50%
3,00%
18,50%
Mekan/Araç Fotoğrafı
10,40%
1,20%
11,60%
Toplam
40,50%
91,40%
2,40%
43,00%
Grup Fotoğrafı
Fotoğraf Yok
X2=0,125
8,50%
100,00%
akademi a
Tıpkı kültür sanat haberlerinde olduğu gibi spor
haberlerinde de hareketli renkli bir ortam söz
konusudur. Genellikle haber değeri taşıyan ve
sayfalara yansıyan olaylar rekabet ve mücadele
barındıran olaylardır. Bu nedenle sayfalarda
kullanılan fotoğraflarda bu mücadeleyi gösteren
anların yer alması beklenir. Ancak sayfalarda bir
olay anını yansıtan fotoğrafların oranı %21,4’de
kalırken, grup fotoğrafları (burada bu kavramdan
toplu takım fotoğrafları anlaşılmalıdır) %46,2, kişi
fotoğrafları %20,2’lik bir orana sahiptir.
19
ERCİYES İLETİŞİM
Bu tür haberlerde olması beklenen olay
fotoğrafları ise %18,5 oranına sahip iken, olay
anında muhabirlerin olay yerinde bulunmaması,
haber kaynağının emniyet güçleri olması
nedeniyle haberlerin %43’ünde fotoğraf
kullanılmamıştır.
Yine
aynı
kaynağın
kullanılması nedeniyle kişi fotoğraflarının
oranında %17,7 gibi yüksek bir orandır.
Araştırma sırasında kişi fotoğraflarının
çoğunlukla mağdur ve sanıklara ait vesikalık
fotoğraflar olduğu da gözlenmiştir.
4. SONUÇ
Gazeteler toplumsal yapı içinde üstlendikleri
rolün gereği olarak aracılık görevi üstlenirler ve
bu doğrultuda haber kaynaklarından derledikleri
bilgileri kendi süzgeçlerinden geçirerek
yayınlarlar. Bu süzgecin geçirgenliği ise
tartışmanın odağını oluşturur. Neyin haber
olacağı,
neyin
haber
değeri
taşıdığı,
haberleştirilmesine karar verilen olayın hangi
malzemelerle hazırlanacağı, hangi sayfada hangi
fotoğraf ve başlıkla yayınlanacağına kadar her
şey süzgecin geçirgenliğine bağlıdır.
Okur açısından haber, sayfadaki olay özetiyse
de işin profesyonellerince çok iyi bilinir ki bir
olayın gerçeğe en yakın özetini aktarmak emek
yoğun bir süreçtir. Emek gücündeki kısıtlılık
teknolojik olanaksızlıklar ve gündemin darlığı
çeşitli açılardan zorlu bir rekabet ortamı yaratır.
Rekabetin ve koşulların zorladığı gazetecilik,
sayfalarda daha fazla ve olumlu yer alma
rekabeti içindeki haber kaynakları karşısında
zaaf göstermektedir. Bu çalışmada birincil haber
kaynakları olarak nitelendirilen kurumlar,
kuruluşlar ve gruplar ortaya çıkan fırsatı doğru
değerlendirmekte, haber seçme şansı gündemin
darlığı nedeniyle kısıtlı olan yerel basın
karşısında avantajlı bir duruma geçmektedir.
akademia
Varolan durum bir mücadele gibi algılanmasa
da ilkesel olarak bütün taraflara eşit mesafede
durması beklenen basın kuruluşlarının bu
şanslarının ellerinde olmaması nedeniyle hem
haber kaynakları arasında hem de yerel basınla
haber kaynakları arasında bir mücadele
yaratmaktadır.
20
Haber kaynağı ve medya arasındaki ilişkiyi
ve bunun sayfalara yansıyan sonuçlarını yerel
medya düzeyinde, Eskişehir özelinde irdeleyen
bu çalışmanın verileri, genel olarak medya
kullanıcılarının ilgisini çeken ve üçüncü sayfa
2010
OCAK
haberciliğinin ana malzemesini oluşturan polis
adliye haberlerinin birincil kaynağı konumunda
Eskişehir Emniyet Müdürlüğü olduğunu
göstermektedir. Bu alanda kaynaklar arası bir
rekabet söz konusu değildir. Bu rekabet yoktur
ama yerel basının başka haber kaynakları arayışı
içinde olduğunu gösteren bir iz de
bulunmamaktadır. Bu tür süreçlerin içinde
emniyet güçleri gibi zanlı yakınları, mağdurlar,
avukatlar ve tanıkların da bulunması beklenir.
Ancak haber kaynakları içinde yalnızca emniyet
güçleri yer almaktadır. Haberlerin %10’unda
olay fotoğrafı bulunurken %40’ı fotoğrafsız
girmiş, kalanları, kişi fotoğrafı, grup fotoğrafı ya
da mekân araç fotoğrafı düzeyinde kalmıştır.
Haberlerin büyük bir bölümünde olay aktarımı
yöntemi benimsenmişse de haberlerde fotoğraf
kullanılmaması
ya
da
olay
fotoğrafı
kullanılmaması, gazetecinin olayın birinci tanığı
olmadığını göstermektedir. Haberlerde kaynak
olarak emniyet güçlerinin görünmesi de
gazetelerin bu kaynaktan beslendiğini ortaya
koymaktadır.
Spor haberleri gazete okurunun öncelikli
tercihlerinden bir diğeridir. Gazetecilik mesleği
içinde bir uzmanlık alanı olan spor haberciliği
okura canlı, anı yaşatan dinamik haberler ve
sayfalar sunma iddiasındadır. Ancak Eskişehir
yerel basınında bu amaca uygun renkli,
fotoğraflı, spordaki mücadeleyi ve heyecanı
yansıtan haberler Eskişehirspor’un konu edildiği
haberlerdir. Bu haberlerde olay aktarımı ile
birlikte olay fotoğrafı kullanılmakta bu durum
gazetecinin metin fotoğraf ilişkisini anı
yakalayacak
şekilde
doğru
kurduğunu
göstermektedir. Oysa spor sayfalarında yer alan
diğer haberlerde spor haberciliği geleneğine
uygun olarak olay aktarımı yöntemi tercih
edilmişse de fotoğraflarda kişi ve grup
görüntülerine yer verilmemesi gazetecinin olaya
tanıklık etmediği gerçeğini ortaya koymaktadır.
İlgi çekici bir diğer haber konusu ise
politikadır. Bu tür haberlerde kaynak genellikle
birey olarak öndedir. Öte yandan siyasi aktörün
etrafı her zaman kalabalıktır. Üstelik bir eylemin
ya da hareketin içinde olmaktan çok bir masa
başında ya da kürsünün arkasında söz söyleme
telaşı içindedir. Bu nedenle haberlerin fotoğrafı
bireyi ya da grubu öne çıkaran durağan
fotoğraflardır. Olay aktarımı da aynı durağanlık
nedeniyle gerçekleşmez. Haberlerin daha çok
demece dayanması beklenir. Eskişehir yerel
basınının
politik
kaynaklarla
ilişkisi
En zengin içeriğe sahip olması belenen
alanlardan biriside kültür sanat alanıdır. Bu alana
ilişkin haberlerde birincil haber kaynaklarının
etkinliği azalırken diğer kategorisi içinde yer
alan bağımsız konserler tiyatrolar ve çeşitli
etkinlikler ön plana çıkmaktadır. Birincil haber
kaynakları içinde ise sinemalar birincil bir rol
üstleniyor. Oysa araştırmanın gerçekleştiği
dönem içinde Uluslararası Eskişehir Festivali
gerçekleşmiştir, bu süre içinde Eskişehir Senfoni
Orkestrasının konserleri, Şehir Tiyatrolarının
oyunları, Anadolu ve Osmangazi üniversitesinin
etkinlikleri devam etmiştir. Ancak yerel basın’ın
ilgi alanına sinema haberleri ve özel etkinlikler
girmiştir. Bu noktada organize olmuş ve geniş bir
yelpazede faaliyet gösteren birincil haber
kaynaklarının genellikle ulusal ve küresel
popüler kültür öğelerini kent gündemine taşıyan
etkinlikler karşısında rekabet güçlerinin ortadan
kalktığı
hatta
sıradanlaştıkları
yorumu
yapılabilir. Bu haber türünde de olay aktarımı
yöntemi tercih edilmişse de olay fotoğrafları geri
planda kalmakta kişi ve grup fotoğrafları ön
plana çıkmaktadır.
Eğitim haberleri yaygın medyanın tercih
ettiği haberler değildir. Ulusal gündemin yüksek
temposu ve hızlı değişimi içinde sayfalarda
yeterince yer bulamayan eğitim haberleri iki
üniversiteli bir Anadolu kenti olan Eskişehir’de
gazete sayfalarında sıklıkla yer bulabilmektedir.
Politika ve spor haberlerinin ardından
sayfalarda yer almaktadır. Eğitim haberleri
sayfalarda çoğunlukla olay aktarımı yöntemiyle
yer alırken kullanılan fotoğraflarda ise olay
fotoğraflarının da yüksek bir orana sahip olduğu
görülmektedir. Dinamik haber kaynakları olan
eğitim kurumları bu özelliklerin haberleşme
sürecinde de kullanarak sayfalarda yer bulmayı
başarmışlardır. Kullanılan haber fotoğraflarının
çoğunlukla kişi ve grup fotoğrafı olması,
haberci dürtüsüyle deklanşöre basılmamış
olması sayfalara yansıyan haberlerin okurun
kafasında yeniden canlanması ya da doğruya en
yakın biçimiyle algılanması sürecini sekteye
uğratmakta, tasarım açısından sayfalara sıkıcı,
hareketsiz bir görünüm vermektedir.
Elde edilen veriler ışığında haber konusuna
dönük medya ilgisi, haberin sayfada yer
almasının en önemli belirleyenlerinden biridir.
Bu nedenle birincil haber kaynağının sayfalarda
yer alma çabası bu ilgi alanın içinde olup
olmamasına bağlı olarak yoğunlaşacaktır ya da
işi kolaylaşacaktır. Bir başka belirleyen ise
haber alanındaki birincil haber kaynağının
çeşitliliğidir. Kaynağın sayfalarda yer almaya
dönük çabasının sınırını diğer haber
kaynaklarıyla gireceği rekabetin sınırı
olmaktadır. Son belirleyen ise aynı alandaki
birincil haber kaynaklarından birinin zaten var
olan bir ilgi nedeniyle diğerlerinden doğal
olarak önde olmasıdır.
Bu durumun temel nedeni gazetelerin
birincil haber kaynakları karşısında olayları
izlemekteki birincil tanıklık güçlerini kaybetmiş
olmalarıdır. Ekonomik olarak güçsüz olan yerel
basın, emek yoğun bir süreç olan haber
üretiminde maliyetten kaçmak, varlığını
sürdürebilmek adına kendi görevini birincil
haber kaynaklarına bırakmaktadır. Bu durumda
tek gücü kedi eline ulaştırılan haberler
arasından seçim yapabilmek olan yerel basın
gündemin kısıtlı olması ya da birincil haber
kaynaklarınca yapılan haberlerin yanı sıra haber
üretimi yapmamaları nedeniyle bu şanslarını da
kaybetmektedir.
Yerel basının gündemi oluşturma gücü var mı
sorusu bu koşullar altında anlamını yitirmektedir.
Aynı gerekçelerle yerel basının kamu çıkarlarını
gerektiği gibi koruma gücü de kısıtlanmaktadır.
Liberal kuramın medyaya atfettiği yasama,
yürütme, yargı ve toplum arasında köprü olma
görevinin
yerine
getirilmesi
imkânsızlaşmaktadır. Yerel medya ekonomik
nedenlerle yitirdiği bu etkinliği gerekçesiyle
tarafsızlığını elinde olmayan nedenlerle
yitirmektedir. Ortaya çıkan tablo yerel medyanın
tek başına aşabileceği bir sorunu ortaya
koymamaktadır. Daha önce yapılan çalışmaların
işaret ettiği ekonomik temelli sorunlar bugün de
geçerliliğini sürdürdüğü için yerel gazetelerin
piyasanın dayattığı bu açmaz karşısında birincil
haber kaynaklarının katkılarına kayıtsız
kalmaları, gelen bilginin güvenilirliğini kontrol
etmeleri, farklı bakış açılarıyla olaylara
yaklaşmaları güçleşmektedir.
akademi a
irdelendiğinde gazetecinin olay anına yeterince
tanık olamadığını gösteren veriler öne
çıkmaktadır. Öncelikle haberlerin basın
açıklamalarına dayandığı gözlenmektedir. Ancak
beklenenin aksine olay aktarımları da basın
açıklamaları kadar sayfalarda yer bulmuştur.
Haberin fotoğraflanmasında ise kişi ve grup
fotoğrafları öne çıkmış ama olay haberlerinin
oranı yüksek olmasına karşın olay fotoğrafı
görülmemiştir.
21
ERCİYES İLETİŞİM
KAYNAKÇA
Aldridge, Merry (2007). Understanding the
Local Media. Berkshire: McGrawwHill.
Bodur, Feyyaz (1997). Yerel Basında Yönetim
Ve Örgüt Yapısı. Eskişehir: Anadolu
Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi
Yayınları.
Herman, Edward S. Ve Naom Chomsky
(1999). Medya Halka Nasıl Evet
Dedirtir, Çev: Berfu Akyoldaş, Tamara
Han, Metin Çetin, İsmail Kaplan.
İstanbul: Minerva Yayınları.
Karabay, Nüzhet (2000). Gazetecilik ve Haber
(Kuramsal Bir Yaklaşımla). İzmir: Meta
Basım.
Kılıç, Deniz (2003). Haber Yapımı Sürecinde
Editör
ve
Editoryal
Sistem,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Anadolu
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
McQuail, Denis ve Sven Windahl (1997). Kitle
İletişim Modelleri, çev:Konca Yumlu
Ankara: İmge Kitabevi.
Tokgöz, Oya (2000). Temel Gazetecilik.
Ankara: İmge Kitabevi.
Vural, Ali Murat (1999). Yerel Basın Ve
Kamuoyu.
Eskişehir:
Anadolu
Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi
Yayınları.
Yüksel, Erkan (2006a). “Eskişehir Ölçeğinde
Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı ve
Okur Beklentileri Üzerine Bir Alan
Araştırması” Selçuk İletişim 4(3), 48.
Yüksel, Erkan (2006b). “Eskişehir Basını
Neden Tiraj Kazanıyor” Selçuk İletişim
4(2), 27-35.
akademia
Yüksel, Erkan ve Halil İbrahim Gürcan (2005),
Haber Toplama ve Yazma. Konya:
Tablet Kitabevi.
22
2010
OCAK
‘DEMOKRATİK AÇILIM’ KONUSUNUN YAZILI BASIN TARAFINDAN
YANSITILAN SÖYLEMLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME
Özet:
Suat SUNGUR*
Demokratik açılım konusu kamuoyuna yansıdığı andan itibaren siyasal partiler ve sivil toplum
örgütleri başta olmak üzere toplumun her kesiminden farklı sesler yükselmiştir. Bu arada konunun
medyada ele alınması ve kamuoyuna aktarılmasında ise medya kuruluşları arasında söylem
farklılıkları göze çarpmıştır. Bunun temel nedeni olarak medyanın toplumsal olayları sadece
kamuoyuna yansıtmakla kalmayan, aynı zamanda toplumsal güç/iktidarı da inşa eden bir özelliğe
sahip olması gösterilebilir. Söylem terimi çok basit bir ifade ile kullanılan dil ve dil pratiği
şeklinde tanımlanabilir. Medya aracılığı ile egemen söylemlerin nasıl kurulduğunu anlamak için
haberde kullanılan dilin incelenmesi gerekir. Ancak günümüz gazetecilik pratiklerine
baktığımızda bu günlük dilin haber metinlerinin üretilmesi sürecinde farklı dilsel kodlama
biçimleri aracılığı ile gerçekleştirildiği görülmektedir. Her gazetenin habere ilişkin yazı ve
fotoğrafları sayfaya yerleştirme biçimi, yazı karakterlerinin büyüklüğü, kullanılan başlıklar, alt
başlıklar, ara yazılarda seçilen kelimeler haber diline hâkim olan egemen söylemin oluşmasına
söz konusu bu kodlar aracılığı ile katkıda bulunmaktadır. Radikal, Sabah ve Ortadoğu
gazetelerinde ‘demokratik açılım’ konusu hakkında aktörlerin ne söylediğini, ön kabullerin ve
değerlerin kamuoyuna nasıl yansıtıldığını gösteren haberlerin kodlarını ve metinlerini nitel bir
araştırma yöntemi olan ‘söylem analizi’ ile çözümlemeyi amaçlayan bu çalışmada haber
kaynaklarının ne olduğu, haber başlıkları ve haberde yer alan aktörlerin nasıl temsil edildiği ve
onlar hakkında ne söylendiği incelenmiş ve araştırma sonucunda medyanın toplumdaki farklı
görüşleri dengeli bir biçimde sayfalarına taşıyamadığı, araştırmaya konu olan her üç gazetede
de sahiplik yapısının, ideolojik görüşlerin, ulusal çıkarların, sosyo-ekonomik kaygıların ve iktidar
ilişkilerinin (iktidara yakınlık/uzaklık) haberlerin seçilmesi, tasarlanması ve sunulması
aşamalarında etkili olduğu açıkça karşımıza çıkmıştır.
Anahtar kelimeler: ‘demokratik açılım’, söylem, eleştirel söylem analizi, temsil
A SURVEY ABOUT DISCOURSES THAT WAS REFLECTED BY WRITTEN MEDIA
When the Democratic evolution issue was opened to public opinion, many different voices
were heard: from political parties, non-governmental organizations, and other parts of the society.
Along the way, differences in discourse among various media organizations were observed in
the manner in which the issue was covered and presented to the public. The social
intensity/competence building attribution of the media can be seen as the basic reason for these
differences. The terms of discourse can be described as language and practice of language. It is
necessary to investigate the language of news in order to understand how the dominant discourse
was created by the media. Nevertheless, when we look at today’s journalism practices we see that
this daily language of the news has been made by different linguistic codes: mis-en-page, fond
of letters, titles, subtitles, and words in the subtext of every journal help to create the dominant
linguistic style of news discourse. In this paper, we have researched the discourse styles of the
actors of the Democratic evolution by using a critical discourse analysis technique in the Radikal,
Sabah and Ortadoğu newspapers and by looking at how the pre-acknowledgements were
presented to the public. As a result, we have noted that these media outlets have not transferred
the different ideas to their pages. The reason for this may have occurred due to the ownership of
the newspapers, ideological ideas, national benefits, social and economic apprehensions, and
political power relationships, all of which are instrumental in the selection, design and
presentation of the news.
Key words: ‘Democratic evolution’, discourse, critical discourse analysis, representation
* Yrd. Doç. Dr., İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi
akademi a
Abstract:
23
ERCİYES İLETİŞİM
Giriş:
akademia
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep
Tayyip Erdoğan, 12 Ağustos 2005 yılında
Diyarbakır’da yaptığı bir konuşmada ‘Türkiye
gibi büyük bir devlet ve güçlü ülke, pek çok
zorluğun harmanından geçti. O nedenle
geçmişte yapılan hataları yok saymak, büyük
devletlere asla yakışmaz. Büyük devlet, güçlü
millet, kendisiyle yüzleşip hata ve günahlarını
masaya yatırarak geleceğe yürüme güvenine
sahiptir... Bir gün gelir bu hatalar düzelir. O
nedenle bayrağımızın dalgalandığı her yerde,
herkesin birinci sınıf vatandaş olması,
çocuklarımızın geleceğe umutla bakması,
benim
ve
arkadaşlarımın
rüyasıdır...
Türkiye’nin geldiği noktadan geriye adım
atılmayacağını herkes bilmeli. Demokratik
sürecin geriye işlemesine izin vermeyeceğiz...’
demiştir (Çandar, 2008).
24
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuyla
ilgili olarak 22 Temmuz 2009 tarihinde yapmış
olduğu bir başka açıklamada da “Başlık
üzerinde konuşacak değilim. Buna ister ‘Kürt
sorunu’ deyin, ister ‘Güneydoğu sorunu’ deyin,
ister ‘Doğu sorunu’ deyin, isterse yine son
olarak adlandırılan ‘Kürt açılımı’ diyelim, ne
dersek diyelim, bu konu üzerinde bir çalışmayı
başlattık. …Bu süreci farklı bir merkeze
taşımak isteyenler, ülkemizi bu noktada
ayrıştırmak, bölme gayreti içerisine girenlere
‘evet’ diyemeyiz. Bu ülkede Türkü, Kürdü,
Lazı, Çerkezi, Abazası, Gürcüsü... Böyle bir
ayrım yok. Hepsi birbiriyle omuz omuza
vermiş, biri birinin kucağında şahadet şerbetini
içmiş. Hükümet olarak bir hafta önce MGK
üyesi arkadaşlarımla bu konuda bir çalışma
başlattık ve bu çalışmayı başlattıktan sonra da
bu görevi İçişleri Bakanlığımıza verdik ve
bütün ilgili bakanlıklarla İçişleri Bakanlığımız
görüşmelerini yapıyor, yapacak. Bunda
Genelkurmay’dı, MİT’di, vesaire, tüm bunlarla
görüşmelerini yapmak suretiyle, bunun
yanında bölge milletvekilleriyle görüşmelerini
yapacak. Bize olgun, bu noktada belli bir
hakikaten toparlamanın olduğu bir çalışmayı
getirecek ve bunun üzerinde bizler nihai
değerlendirmelerimizi yapacağız ve ondan
sonra da bir söylem birliği içerisinde kamuya
2010
OCAK
bunu açıklayacağız” (Radikal, 23.07.2009)
şeklindeki sözlere yer vermiştir. Başbakan
Erdoğan’ın yapmış olduğu bu açıklama
kamuoyuna yansıdığı andan itibaren siyasal
partiler, sivil toplum örgütleri başta olmak
üzere toplumun her kesiminden farklı seslerin
yükselmesine neden olmuş, bir takım
tartışmaların fitilini ateşlemiştir. Ancak
konunun medyada ele alınması ve kamuoyuna
aktarılmasında medya kuruluşları arasında
farklılıklar göze çarpmıştır.
Bir görüşe göre medya toplumsal olayları
kamuoyuna sadece yansıtan araçlar değil, aynı
zamanda toplumsal güç/iktidarın kurulduğu,
inşa edildiği araçlardır (İnal, 1996, 75). Söz
konusu bu güç/iktidarın söylem içinde
kurulduğuna ve yalnızca söylem içinde
kurulabileceğine ilişkin genel bir kabul medya
metinlerinin analizinde takınılması gereken
tavrı da belirler. Özellikle 20. Yüzyıl’ın ikinci
yarısından itibaren sosyal bilimler alanında
yapılan çalışmalarda yoğun bir şekilde
kullanılmaya başlayan söylem terimi çok basit
bir ifade ile kullanılan dil ve dil pratiği şeklinde
tanımlanabilir. Ancak bu pratiğin kullanımı
sadece dilbilimin geleneksel öğeleri ile sınırlı
değildir. Öte yanda söylem, toplumsal, siyasal,
kültürel, ekonomik alanlar gibi hayatın diğer
alanları ile de yakından ilişkilidir (Sözen, 1999,
20). Bu nedenle de terim, geniş anlamda dille
inşa edilen sözlü ve yazılı metinlere karşı
gelecek şekilde kullanılır.
Etimolojik olarak söylem terimi, Latince
‘discurrere’ (koşuşturma) kelimesinden türemiş
(www.etymonline.com)
ve
dönemin
literatüründe ‘uzaklaşma’, ‘eritme’, ‘yayılma’
anlamlarında kullanılmıştır. Bu kelime Ortaçağ
Latincesinde discursus şeklinde dönüşüme
uğramış ve ‘hararetli tartışma’ ve ‘bir yörünge
etrafında dönen’, ‘karşılıklı iletişim’ ve
‘görüşme’ anlamlarına gelmiştir (Barthes,
1993, 9; Wodak, 1996, 36). İngilizce
‘discourse’ olarak telaffuz edilen söylem
kelimesinin günümüz İngilizcesinde kullanılan
anlamı taşıyan ilk metinleri 1581 tarihlidir
(www.etymonline.com). Söylem kelimesi Türk
Dil Kurumu Sözlüğü’nde ise 1. Söyleyiş,
söyleniş, sesletim, telaffuz. 2. Kalıplaşmış,
Bu pratik, bilgi paylaşımı, güç ve gücün
mübadelesiyle eyleme dönüşen dil pratiklerine
ilişkin süreçleri de kapsar. Nitekim Fransız
filozof Foucault da güç ve bilgi arasında
doğrudan bir ilişki olduğunu, bilgi
kurumlarıyla karşılıklı ilişkiye dayanmayan
güç olamayacağı gibi, güçle ilişkili bir kuruma
dayanmayan herhangi bir bilgiden söz etmenin
de mümkün olamayacağını söyler (Foucault,
2006, 27). Bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere
söz konusu bu dil pratiği süreci sadece bireyin
kendini ifade etmesinin bir yolu değil, aynı
zamanda ideolojik bir mücadele alanı olarak da
görülmelidir (Macdonell, 1989, 47), çünkü
söylemlerde kullanılan sözcüklerin anlamları
“konuşana ve muhatap alınana göre
farklılaşırken”, ‘neyi açıkladıkları’na ve
‘nerede
açıklandıkları’na
göre
de
değişmektedir. Dolayısı ile bir diyalog süreci
olarak söyleme atfedilen anlamların değişmesi
ile birlikte bir noktada telaffuz edilmiş aynı
kelime karşıt taraflarca birbiriyle zıtlaşan iki
farklı anlama işaret etmesi mümkün
olabilmektedir.
Rus filozof ve edebiyat kuramcısı Mikhail
Bakhtin’e göre söylemi esas alan söylem
analizi ise günlük cümlelerin veya metinlerin
söylenme bağlamında incelenmesine dayanır
(Bakhtin, 1992, 24). Van Dijk ise söylem
analizini metinlerin semantik ve sentaktik
yapısını inceleyen ve metinlerin hem
dilbilimsel hem de sosyo-kültürel boyutlarını
ele alan teorik ve yöntemsel bir yaklaşım
olarak tanımlar (1988a, 24-25). Bu anlamda
çözümlemenin konusu olan söylemler;
metinler, mesajlar, konuşmalar, diyaloglar ve
haberleşmeler tarafından belirlenmektedir.
Ancak
unutulmamalıdır
ki
medya
içeriklerinden bir tür olan haber, yazım tekniği
ile kapalı bir yapıt iken, metin olarak çok
katmanlı okumaya/analize tabi tutulduğunda
içerdiği söylemle açık yapıta dönüşür (Rigel,
2000, 181). Nitekim İtalyan bilim adamı
Umberto Eco tarafından 1962 yılında kuram
haline getirilmiş olan ‘açık yapıt’ kavramı her
türlü yoruma açık yapıtın oluşumunu ifade
eder. Bu kavram tek yönlü klasik kurgu
biçimlerini reddederken, metinlerin söylemi
üzerinde daha esnek davranır ve onu bir
olanaklar alanı gibi görür (Eco, 1992). Öte
yandan Van Dijk (1998a, 19) ise medya
söylemini haber toplama faaliyetlerinin bir
bütünü olarak görmez. Van Dijk’a göre, haber
üretimi, olayların yanlı ya da yansız doğrudan
bir sonucu değil, söylem sonucunun bir formu
olarak hayata geçen bir pratiktir. Muhabirler
nadiren olaylara tanıklık etmekte ve genelde
haberlerini görgü tanıklarının ifadelerinden,
söyleşilerinden diğer medya kuruluşları ve
ajanslardan gelen bilgiler aracılığı ile
oluşturmaktadırlar. Dolayısıyla haberin
yapılanma süreci çoğunlukla mevcut
söylemlerin yeniden üretilmesi şeklinde
olmaktadır. Öte yandan haber üretiminin ve
algılanmasının özel şartları kadar, haberin
iletişimsel fonksiyonları da haber yapısını
etkilemektedir. Genel ilkeye göre önemli bilgi
önce gelmelidir. Bu ilke sadece haberin konusal
ve dizgesel düzenini etkilemekle kalmaz aynı
zamanda paragrafların içindeki cümlelerin
sıralanışını ve cümlenin iç düzenini de
etkilemektedir (van Dijk, 1988a, 19–20).
Buraya kadar verilen bilgilerin ışığında
söylem analizinin dili ve söylemi oluşturan
cümleleri dönemin güç dengeleri çerçevesinde
inceleyerek, söylemin dayandığı asıl sosyopolitik ve psikolojik alt yapıları tespit etmeyi
amaçladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bir
başka deyişle haber metinlerinde açık veya
örtük bir biçimde yer alan güç/iktidar
ilişkilerine taraf olan aktörlerin ne söylediğini,
ön kabullerin ve değerlerin kamuoyuna nasıl
yansıtıldığını ortaya koyabilmek için söylem
analizine ihtiyaç vardır. Bu çalışmada
Başbakan Erdoğan’ın 22.07.2009 tarihinde
demokratik açılım konusu ile ilgili olarak
yapmış olduğu açıklamaların ardından konuya
taraf olan aktörlerin basına yansıyan görüşlerini
bir söylem olarak ele almak gerekmekle
birlikte, söz konusu bu haber metinlerinin
oluşumunun temelde dört unsura dayandığının
unutulmaması gerekmektedir (İnal, 1996, 95–
96):
akademi a
klişeleşmiş söz, ifade. 3. Bir veya birçok
cümleden oluşan, başı ve sonu olan bildiri
şeklinde tanımlanmaktadır (www.tdk.gov.tr).
25
ERCİYES İLETİŞİM
1- Haber söylemi, gazeteciliğin günlük
pratikleri içinde oluşur.
2- Haberin
söylemi
gazetecilerin
profesyonel ideolojileri içinde oluşur.
3- Haberin söylemi haber metinlerinin
üretildiği somut tarihsel koşullar ve
üretim anı ile belirlenir.
4- Haberin söylemi medyanın ekonomi
politikası içinde yapılanır.
akademia
Haber metinlerinin üretiminin bu dört
boyutta ele alınması, toplumsal güç/iktidarın
kurulduğu maddi koşuların altını çizmesi
açısından da önemlidir Bu nedenle söylem
analizi üzerine yapılacak bir araştırmada söz
konusu bu unsurlar birbirinden bağımsız
değişkenler olarak ele alınmamalı ya da çalışma
boyunca göz ardı edilmemelidir, çünkü dikkat
edildiğinde hepsinin belli bir oluşumun başka
yönlerine işaret ettiği açıktır. Günümüz
gazetecilik pratiği içinde bir kişi, olay, durum
ya da açıklama ne kadar haber değeri taşırsa
taşısın haber olarak medyada yer bulabilmesi
için bu filtrelerden süzülerek geçmediği
takdirde
haber
metni
olarak
yayımlanamayacaktır. Öte yanda bir kişi, olay
ya da durum, yukarıda bahsi geçen filtrelerden
süzülerek yazılı/görsel medyada yayımlandığı
takdirde ise söz konusu haberlerin
çözümlenmesi ancak ‘tematik’ ve ‘şematik’
olmak üzere iki yapı üzerinden yapılabilecektir.
Tematik çözümlemede en önemli unsur
hiyerarşik yapıların ön plana çıkmış olmasıdır.
Dolayısıyla burada yapılacak olan, ana ya da üst
başlık, başlık, alt başlık, spot, haber girişleri,
haberler, hikâyeler ya da olaylar zincirinin
birbirini hiyerarşik olarak nasıl takip ettiğinin
ortaya konulmasıdır. Şematik çözümlemede ise
daha çok durumsallığa ve yorumlara yer
verilmektedir. Dolayısıyla da yapılan
incelemede, hikâye ya da olayın örgüsü ve
yapısı değerlendirilecektir (İnceoğlu&Çomak,
2009, 31–32; Özer, 2009, 92 ).
26
Amaç ve Yöntem:
Haber metinleri içerik açısından birer
söylemdir. Nitekim van Dijk (1988a; 1994)
haberi televizyon programları içerisinde bir tür
2010
OCAK
(genre) olarak değil, bir söylem olarak ele alır.
Günümüz gazetecilik pratiği içinde haberler
endüstriyel bir yapı tarafından seçilir,
biçimlendirilir, üretilir ve dağıtıma sokulur.
Ancak bu süreç kendiliğinden harekete geçen bir
yapıya sahip değildir. Haber örgütlerinin yapısı
ve gazetecilik pratiklerinin önemli ölçüde tek
tipleşmiş olduğu bir medya ortamında haberlerin
seçiminde çıkarların yanı sıra kültürel yapı ve
siyasal tercihler de belirleyicidir. Söz konusu bu
yapı içerisinde haber söyleminin oluşmasında
gazetenin genel yayın politikası, tiraj kaygısı ve
ekonomik bağımlılık, haber kaynaklarına
bağımlılık, toplumsal değerler ve hâkim ideoloji
ve siyasi otoriteden kaynaklanan baskılar da göz
ardı edilmemesi gereken unsurlar olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bunun sonucunda
haberin yapısına sinmiş egemen düşünceler,
yaklaşımlar, anlatılar aracılığı ile belli ideolojik
görüşlerin kamuoyuna sunulduğu görülür.
Haber metinlerinde egemen söylemlerin
nasıl kurulduğunu anlamak için haberde
kullanılan dilin incelenmesi gerekir. Haber
dilinin en önemli özelliklerinden biri günlük
yaşamda
insanların
kullandığı
dili
kullanmasıdır. Ancak günümüz gazetecilik
pratiklerine baktığımızda bu günlük dilin haber
metinlerinin üretilmesi sürecinde farklı dilsel
kodlama
biçimlerine
dönüştürüldüğü
görülmektedir. Her gazetenin habere ilişkin yazı
ve fotoğrafları sayfaya yerleştirme biçimi, yazı
karakterlerinin büyüklüğü, kullanılan başlıklar,
alt başlıklar, ara yazılarda seçilen kelimeler
haber diline hâkim olan egemen söylemin
oluşmasına söz konusu bu kodlar aracılığı ile
katkıda bulunur. Bu noktada bir metni
yorumlamanın, o metinde örtük olan anlamı
açığa çıkarmak değil; konuşmacı, yazar, aktör
ve okuyucular arasında kurulu bu söylemin
doğasını açığa çıkarmak olduğu söylenebilir.
Ancak bu noktada Kunelius’un da belirttiği gibi
günümüz
gazeteciliğinin
gerçekliği
anlamlandırmamızda özel bir konum kazanmış
olması durumu göz ardı edilmemelidir, çünkü
gazetecilik büyük ölçüde başka söylemlerden
oluşan, başka söylemleri temsil eden ve
dönüşüme sokan bir söylemdir (Kunelius, 1994,
251).
Bu çalışmada Başbakan Erdoğan’ın 22
Temmuz 2009 tarihinde yapmış olduğu
açıklamada dile getirdiği ‘demokratik açılım’
konusunun
haber
haline
getirilerek
kamuoyuna iletilmesinde ortaya çıkan
söylemin incelenmesinde van Dijk’ın
çalışmalarında yaptığı ayrım birebir temel
alınmamış, haber sentaksı ve sözcük
seçimleri içinde oluşan durumun çeşitliliğine
dikkat çekmeye yönelik bir yapı inşa
edilmeye çalışılmıştır. Nitekim İnal’ın da öne
sürdüğü gibi bu tür çalışmalarda ele alınacak
olan metin analizleri ile alımlama çalışmaları
arasındaki kuramsal ve yöntembilimsel
kopukluğu gidermeye yönelik bir çalışma
aynı zamanda farklı diller kullanan farklı
medya kuruluşlarının haberciliğini de ayrı
ayrı ele almanın kapılarını açması
bakımından yararlı olacağı kanaatine
varılmıştır (İnal, 1996, 97). Dolayısı ile
Başbakan Erdoğan’ın yapmış olduğu
açıklamada öne sürdüğü ‘demokratik açılım’
konusunda aktörlerin ne söylediği, ön
kabullerin ve değerlerin kamuoyuna nasıl
yansıtıldığını gösteren haberlerin kodlarını ve
metinlerini nitel bir araştırma yöntemi olan
‘söylem analizi’ ile çözümlemeyi amaçlayan
bu çalışmada haber kaynaklarının ne olduğu,
haber başlıkları ve haberde yer alan
aktörlerin nasıl temsil edildiği ve onlar
hakkında ne söylendiği incelenirken eleştirel
söylem
analizi1
kuramcılarının
çalışmalarında kullandıkları ‘kim konuşuyor?
(aktörler kim?)’ ve ‘nasıl diyor?’ (ön plana
çıkarma, cümle yapıları, sözcük seçimleri)
sorularının haber metinlerine yöneltildiği
söylenebilir.2
Bu çalışmada incelemeye konu olacak
gazeteler tesadüfî örneklem yöntemi ile
seçilmiştir. Yapılan seçim sonucunda
Radikal, Sabah ve Ortadoğu gazetelerinin
23.07.2009–30.07.2009 tarihleri arasındaki
konuyla ilgili haber metinleri ‘birincil kaynak
olarak’ gazetelerin internet ortamında
taranarak, haberlerin farklı bakış açılarıyla
nasıl ‘yeniden’ üretildikleri, medya
kuruluşunun
sahiplik
yapısından
kaynaklanan ideolojik bakış açısının haber
metinlerine nasıl yansıdığı, kodlanmış haber
dili aracılığı ile egemen söylemlerin nasıl
oluşturulduğu eleştirel söylem analizi
yöntemi ile incelenmesi amaçlanmıştır.
Ancak araştırma boyunca haberin okuyucular
tarafından nasıl alımlandığına bakılmamıştır.
Yapılan tarama sonucuna göre söz konusu
zaman aralığında ‘demokratik açılım’
konusunda Radikal Gazetesinde yayımlanan
15, Sabah Gazetesinde yayımlanan 15 ve
Ortadoğu Gazetesi’nde yayımlanan 9 haber
metni
analiz
kapsamına
alınmıştır.
Araştırmaya konu olan gazetelerin seçiminde
ideolojik konumlarına ilişkin farklılıklar rol
oynamış; bu durum analiz aşamasında
karşılaştırma yapma imkânını da sağlamıştır.
Buna göre Radikal Gazetesi liberal çizgiyi,
Sabah Gazetesi Hükümet yanlısı bir tutumu
ve Ortadoğu Gazetesi ise milliyetçi görüşü
temsil etmektedir.
Eleştirel söylem analizi, söylem ve dil içinde güç/iktidar ilişkilerinin kurulma biçimlerini sorgulayarak
çözümlemeyi hedefler. Bunu yaparken belli bir dilbilimsel çözümleme yöntemi kullanarak, işaretler, anlamlar ve söylemin semiotik yapısını belirleyen toplumsal ve tarihsel koşulların birbirleri ile olan ilişkilerini
inceler (Fowler, 1991, 5)
1
A. Teun van Dijk (1988a), haber söylemini incelerken makro ve mikro yapıların ayrımına dikkat çeker.
Makro yapı, tematik ve şematik yapıları içermektedir. Bu ayrımdan hareketle tematik yapı unsurları başlıklar, alt başlıklar, fotoğraflar, spotlar, haber girişleri; şematik yapı unsurları ise ana olayın sunumu, ardalan
ve bağlam bilgisidir. Mikro yapıyı ise cümle yapıları, sözcük seçimleri ve retorik (ikna yolları) çözümlemeleri oluşturmaktadır. Bu çalışma, van Dijk modelini birebir temel almamakla beraber, van Dijk ve
Fairclough’un (1995; 2003) çalışmalarına dayandırılarak oluşturulmuştur. Daha detaylı bilgi için bkz: A.
Teun van Dijk (1988a), News as Discourse, New Jersey, Lawrence Eearlbaum Associates Publication; A.
Teun van Dijk (1988b), News Analysis, New Jersey, Lawrence Eearlbaum Associates Publication; Norman
Fairclough (1995), Critical Discourse Analysis, London, Longman; Norman Fairclough (2003), Analysing
Discourse, Textual Analysis for Social Research, London, Routledge.
akademi a
2
27
ERCİYES İLETİŞİM
akademia
Bulgular:
28
Radikal, Sabah ve Ortadoğu gazetelerinde
yer
alan
ortak
aktörler
şunlardır:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Beşir
Atalay, CHP lideri Deniz Baykal, MHP lideri
Devlet Bahçeli, DTP lideri Ahmet Türk. Bunun
yanı sıra aktörler açısından gazeteler arasında
bir takım farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin
yukarıda sayılan bu aktörlerden farklı olarak
Radikal Gazetesi’nde Milli Güvenlik Kurulu,
Genelkurmay Başkanlığı, Milli İstihbarat
Teşkilatı, AKP Grup Başkanvekili Bekir
Bozdağ, CHP Grup Başkanvekili Mustafa
Özyürek, MHP Grup Başkanvekili Oktay
Vural, DTP Grup Başkanvekili Selahattin
Demirtaş, Güneydoğu Sanayici ve İşadamları
Derneği Başkanı Şah İsmail Bedirhanoğlu,
İnsan Hakları Derneği eski genel başkanları
Akın Birdal, Hüsnü Ödül, Reyhan Yalçındağ
Baydemir, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan
Yalçındağ gibi isimlere yer verilmiştir. Sabah
Gazetesi’nde ise diğer gazetelerden farklı
olarak Devlet Bakanı ve Başmüzakereci
Egemen Bağış, Türkiye Değişim Hareketi
lideri ve Şişli Belediye Başkanı Mustafa
Sarıgül, Hasip Kaplan (DTP), Fatma Kurtulan
(DTP), Onur Öymen (CHP), Mehmet Şandır
(MHP), İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır
Temsilcisi Sezgin Tanrıkulu’nun isimlerine yer
verilmiştir. Ortadoğu Gazetesi’nde ise Türkiye
Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri
Derneği Başkanı Taner Uran, Şehit Anneleri
Derneği Başkanı Pakize Akbaba ve AKP
Diyarbakır Milletvekili Rüstem Zeydan’ın
isimlerine ve yaptıkları açıklamalara yer
verilmiştir. Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası
Başkanı Galip Ensarioğlu ile Diyarbakır
Barosu Başkanı Emin Aktar’ın isimleri hem
Radikal hem de Sabah gazetelerinde
yayımlanan haberlerde yer almıştır. Bu
verilerin de ortaya koyduğu gibi gazeteler
arasında olayları ele alış bakımından bir takım
farklılıkların olduğu adı geçen aktörlerden de
anlaşılmaktadır.
Gazetelerin konuya yaklaşımı hangi
aktörlerin açıklamalarını ön plana çıkardıkları
açısından da farklılık göstermektedir.
2010
OCAK
Gazetelerin konuyla ilgili olarak açıklamalarına
yer verdikleri aktörlerin görüşleri tırnaklı ve
tırnaksız ifadelerle aktarırken özellikle Radikal
Gazetesi’nin diğer gazetelerden farklı olarak
tırnaklı cümleler içerisinde vurgu yapmak ya
da dikkat çekmek istediği sözcükleri tek tırnak
içine aldığı görülmüştür. Radikal Gazetesi’nin
23.07.2009 tarihli haberinde Başbakan
Erdoğan’ın Güneydoğu sorununun çözümüne
yönelik kapsamlı bir çalışma başlatıldığının
resmen açıklandığı haberi ihtiyatlı bir yaklaşım
içerinde verilmiş ve haber metni üzerine
herhangi bir yorum yapılmayarak Başbakan
Erdoğan’ın konuyla ilgili açıklamaları
kamuoyuna tarafsız bir şekilde aktarılmıştır.
Konuyla ilgili olarak 24.07.2009 tarihinde
CHP lideri Deniz Baykal’ın açıklamaları ise
‘Baykal, Erdoğan’a yüklendi’ şeklinde bir fiil
kullanılarak haberleştirilmiştir. Yine aynı tarihli
gazetede Tarık Işık’ın kaleme aldığı
‘Hükümetten biri açık diğeri gizli iki aşamalı
Kürt açılımı’ başlıklı haberde ise muhabirin
bilerek ya da farkında olmadan konuyla ilgili
haberi tarafsız bir şekilde aktarmak yerine
haber kaynağının aktarıcısı durumuna
düştüğünü göstermektedir. Işık’ın haberi
“Hükümet, ‘Kürt açılımı’ konusunda ‘birbirini
tamamlayan’ iki proje üzerinde çalışıyor”
cümlesi ile başlarken, haberin üçüncü
paragrafının ilk cümlesi “Hükümet kaynakları,
iki aşamalı ‘Kürt açılımı’nın ‘puzzle’ gibi
birbirini tamamladığını söylediler” şeklinde
verilmiştir. Oysaki birinci cümleden muhabirin
konuyla ilgili çalışmaları bizzat gözlemleyerek
aktardığına dair bir izlenim uyanırken, üçüncü
paragrafın ilk cümlesinden bu durumun
Hükümete yakın kaynaklar tarafından
söylendiği anlaşılmaktadır. Yine 24.07.2009
tarihli Radikal Gazetesi’nde “MHP: Mücadele
mi müzakere mi?” başlıklı haberde MHP Grup
Başkanvekili Oktay Vural’ın TBMM’nde
yapmış olduğu basın toplantısından küçük bir
kısım cımbızlanarak Vural’ın Başbakan’a tepki
gösterdiği kısmın altı çizilmiştir. Yayımlanan
haberde özellikle MHP Grup Başkanvekili
Vural’ın “yedi yıllık bir hükümet dönemi
içinde AKP’nin bu konuyla ilgili bir
çalışmasının olmadığı”na dair bir çıkarsamanın
Hükümetin ortaya koyduğu ‘demokratik
açılım’ konusu ile ilgili olarak Radikal
Gazetesi’nde 25.07.2009 tarihinde herhangi bir
haber yayımlanmazken, 26.07.2009 tarihinde
ise dört haber yayımlanmıştır. Bu tarihte
yayımlanan ilk haber “Bahçeli Kürt açılımına
öfkeli” başlığını taşımaktadır. Bu haberde
MHP’nin Konya İl Kongresi’nde konuşan
MHP lideri Bahçeli’nin Başbakan Tayyip
Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü
‘ağır bir dille’ eleştirdiği belirtilmektedir. Söz
konusu
haber
Bahçeli’nin
“Sayın
Cumhurbaşkanı’nın ‘büyük bir fırsat doğuyor
ve bu fırsatta devletin zirvesinde mutabakat
sağlanıyor’ ifadesi ‘bölücü unsurlar ve açılım
sevdalılarını cesaretlendirilmiştir’ ” sözleriyle
okuyucuya aktarılmıştır. Haberin devamında
“Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, ana
muhalefetin ve İmralı canisinin böyle bir
eksende buluşması büyük bir talihsizliktir”
şeklindeki sözlerine yer verilmesi haberin
başlığı ile içeriğinin örtüştüğünü ancak yine
oldukça uzun bir konuşma olan Bahçeli’nin
Konya İl Kongresi’nde verdiği mesajlardan bu
haberin okuyucuya bazı kısımlarının özellikle
seçilerek sunulduğu görülmektedir. 26.07.2009
tarihli “Baykal Kürt Sorunu için ‘İngiliz
Modeli’ önerdi” başlıklı haberde ise bir
siyasetçinin
konuşmalarını
aktarırken
kullanılan “dedi”, “belirtti”, “söyledi”, ifade
etti” şeklinde biten cümleler yerine, CHP lideri
Baykal’ın konuyla ilgili görüşleri söylendiği
şekli ile aynen korunarak ve tırnak içine
alınmayarak “muhatap alamazsın”, “hazırlık
yapacaksın” gibi gereklilik kipleri biçiminde
sonlandırıldığı tespit edilmiştir. Radikal
Gazetesi’nde yayınlanan “Yaşar Kemal ve
Gül'ün sözleri heyecan yarattı” başlıklı haberde
(29.07.2009) ise “Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül’ün ‘Kürt sorununun çözümü konusunda iyi
şeyler oluyor’ sözleriyle yazar Yaşar Kemal’in
Radikal’e yaptığı açıklamalar geniş yankı
uyandırdı. AKP ve DTP Gül’e destek çıkarken,
CHP ve MHP eleştiri cephesinde yer aldı”
cümlesine yer verilmiştir. Oysaki tırnak içinde
yayımlanmış olan bu cümle, haberin
devamında adı geçen aktörlerin sözlerinden
yapılan bir çıkarsamadır. Ancak objektif bir
habercilikte olması gereken haberin yorumsuz
olarak verilmesi ve çıkarımın okuyucular
tarafından yapılması gerekli iken habere yorum
katılmış ve yorum da haberin giriş kısmına
konularak okuyucuların daha haberi okumaya
başlamadan
önce
yönlendirilmeleri
sağlanmıştır. Yine 29.07.2009 tarihli ve “Kürt
sorununa ‘sivil’ çözüm arayışı” başlıklı haberde
Radikal Gazetesi’ne bilgi veren kaynaklar,
demokratik açılımı şekillendirirken sivil
toplum kuruluşlarıyla aydınların da görüşlerini
almak üzere düzenlenecek olan çalıştayın ‘ilk
ve son’ olmayacağını söylemeleri, söz konusu
çalıştaylara davet edilecek kişilerin ‘özenle’
seçileceğinin altını çizmeleri ve gazetenin de
bu cümlede tek tırnak içinde alıntılanmış olan
kelimeleri gazete sayfalarında da aynen
kullanmış
olması
nedeniyle
medya
kuruluşunun söz konusu haberle ilgili olarak
bazı bilgileri okuyucularının gözüne özellikle
sokmak istediğini göstermiştir.
Hükümet söylemlerini herhangi bir yorum
katmadan olduğu gibi aktaran ancak konuyla
ilgili hararetli tartışmaların yapıldığı bir
dönemde konuyu çok önemli olmayan sıradan
bir durummuş gibi ele alan yayın kuruluşu ise
Sabah Gazetesi’dir. Gazetenin 23.07.2009
tarihli ve “Bölmek isteyene ‘Evet’ demeyiz”
başlıklı ilk haberinde “Başbakan Erdoğan,
Sabah’ın duyurduğu hazırlıkları son aşamaya
gelen demokratik açılım ve terörü bitirme
planıyla ilgili olarak, İçişleri Bakanlığı'nın ilgili
kurum ve kuruluşlarla çalışmaları yürüttüğünü,
nihai şekil verildikten sonra kamuoyuna
açıklanacağını söyledi. Erdoğan, dün Suriye'ye
hareketinden önce Esenboğa'da yaptığı
açıklamada “ülkeyi bölme gayreti içinde
olanlara ise ‘evet’ diyemeyeceklerini belirtti”
şeklinde bir ifadeye yer verilmiştir. Haberin
sonunda haberin başlığı ile ilgili olmayan ve
akademi a
yapıldığı, bunun aynı zamanda bir itiraf olduğu
vurgulanarak bu konuda çalışmaları başlatan
Başbakan Erdoğan ve AKP Hükümeti
dışlanmıştır. Hükümetin “bu açılımla terörle
mücadelede bir kararlılık mı ortaya koyacağı
yoksa terörle ve teröristle müzakereye mi
oturacağı” konusunun oldukça önemli olduğu
konusuna vurgu yapılmıştır.
29
ERCİYES İLETİŞİM
akademia
Başbakan Erdoğan’ın Halep Üniversitesi’nden
fahri doktora unvanı alması ile ilgili bilgiler
aktarılmıştır. Sabah Gazetesi 24.07.2009 tarihli
nüshasında demokratik açılım konusunda CHP
lideri Deniz Baykal’ın gündeme dair
konuşmasından yayımladığı tek bir cümle
dışında konuyla ilgili bir haber yayımlamamış
ve konuyu yok saymıştır. Bir habere gazete
sayfalarında yer verilmesinde seçilen başlık,
fotoğraflar, giriş cümlesi, alt başlıklar, metni
oluşturan kodlar ve sonuç cümlesinde yer alan
kelimler ne kadar önemli ise bir haberin
Hükümete yakınlığı ile bilenen bir yayın
organınca görmezden gelinmesi de o kadar
dikkat çekicidir. Sabah Gazetesi’nde
‘demokratik açılım’ konusunda 24.07.2009–
28.07.2009 tarihleri arasında konuyla ilgili
ciddi olarak nitelendirilebilecek bir haber
yayımlanmazken gazetenin 29.07.2009 tarihli
yayımında “Beşir Atalay’dan önemli açıklama”
başlıklı bir haberde İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın kamuoyunda ‘demokratik açılımlar’
olarak adlandırılan çalışmalara ilişkin
değerlendirmelerde bulunduğu, söz konusu bu
çalışmaların henüz bir sonuca ulaşmadığını, bu
konuda bir karar alınmadığını bakanlığının
koordinasyonunda yürütülen çalışmaların
içeriğine ilişkin hiçbir açıklama yapılmadığını
ifade eden bir haber yayımlanmıştır. Haberin
devamında İçişleri Bakanlığı kaynak
gösterilerek yapılan haber ve yorumların
gerçeği yansıtmadığını basın mensupları ile
paylaşan ve öze ilişkin açıklamalar yapmak
konusunda daha çok erken olduğunun altını
çizen oldukça uzun açıklamalara yer
verilmiştir.
30
Demokratik açılım konusu ile ilgili olarak
haber yapılandırmasında Ortadoğu Gazetesi
milliyetçi söylemi ile dikkat çekmektedir. Adı
geçen gazetede yer alan 23.07.2009 tarihli ilk
haberin başlığı “Teröristle müzakereye öncelik
veriliyor” şeklindedir. Ortadoğu Gazetesi’nde
yer alan bu haberin diğer alt başlıklarını
incelediğimizde de “Türkiye, Terörist Başının
Açıklamasına Muhtaç Duruma Düşürüldü”,
2010
OCAK
“Bir Takım Şeylerin Üstünü Örtmek”, “IMF'ye
Verilen Taahhüt Mü?”, “Şimdi ‘Gayri Milli
Şef’ Var Galiba” bu gibi başlıklarda seçilen
kelimelerin söz konusu bu yayım organının
meseleye ne kadar önyargılı yaklaştığını ortaya
koymaktadır. MHP Grup Başkanvekili Oktay
Vural’ın Parlamento Muhabirleri Derneği
Başkanı Göksel Bozkurt ve Yönetim Kurulu
üyelerini ziyareti sırasında dile getirdiği
sözlerine geniş olarak yer verdiği haberde3
“AKP çevrelerinin, Öcalan ile açılım gayreti
içinde olduklarını, yedi yılık hükümet dönemi
içinde AKP’nin Kürt sorunu hakkında bir
çalışmasının olmadığını, Türkiye'nin, bir
terörist başının yapacağı açıklamaya, bir yol
haritasına muhtaç duruma düşürüldüğünü ve
bu Türkiye’yi bu tabloya AKP’nin getirdiğini
öne süren karamsar bir tablo yansıtılmıştır.
Haberde süreçle ilgili olarak karşıt tarafların
farklı görüşlerine yer vermek yerine MHP Grup
Başkan Vekili Vural’ın olumsuz görüşlerine
geniş yer ayrıldığı açıktır. Aynı gazetenin
23.07.2009 tarihli bir başka haberinde ise AKP
Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın
konuşması sırasında telaffuz ettiği cümlelerden
biri olan “Başbakan DTP ile görüşmeli”
cümlesi haberin başlığı olarak seçilmiştir.
Haberin alt başlıklarına baktığımızda ise
Zeydan’ın “Kürt sorunu AKP çözmelidir ve
çözecektir” şeklindeki ifadesinin yer aldığı
paragrafın başlığı “AKP Çözecekmiş”
şeklindedir. Alt başlık ve başlığın altında yer
alan haber okunduğunda söz konusu başlığın
AKP’yi küçümseyen ve dışlayan bir içeriğe
sahiptir.
Ortadoğu Gazetesi’nin 25.07.2009 tarihli
haberleri ise demokratik açılım konusunda
şehit ailelerinin görüşlerini “Şehit aileleri
isyanda”
başlığı
ile
okuyucularına
duyurmuştur. Haberin giriş cümlesi “ ‘vatan
sağolsun’ diyerek dağ gibi evlatlarını toprağa
veren, şehit aileleri ‘çözüm’ için terörist
başından medet uman hükümete ateş
püskürüyor” kelimelerinden oluşmaktadır ve
bu giriş cümlesi ile haberin devamının
Bu haber Radikal Gazetesi’nin 24.07.2009 tarihli nüshasında “MHP: Mücadele mi müzakere mi?” başlığı
ile yayımlanmış ancak haberin detaylarına Ortadoğu Gazetesi’ndeki kadar geniş yer verilmemiştir.
3
Ortadoğu Gazetesi’nin 26.07.2009 tarihli ve
“AKP Sanal Gündem Peşinde” başlıklı
haberinde ise MHP lideri Devlet Bahçeli’nin,
AKP’nin ‘Aldatma ve Kandırma Partisi’ haline
geldiğini, gerilim stratejisiyle iktidarını devam
ettirmeye çalıştığını vurgulayan sözlerine yer
verilmiş ve Bahçeli’nin hükümetin demokratik
açılımda olduğu gibi suni gündemlerle esas
sorunların üzerini örtme gayretinde olduğunu
açıkladığı belirtilmiştir. Haberin giriş
paragrafını oluşturan bu cümlenin açıkça
AKP’yi aşağılayan ve küçümseyen bir
yapılanma ile inşa edilmiştir. Nitekim haberin
diğer alt başlıklarına baktığımızda da haber
metninde “Teslimiyetçi İktidar”, “Aldatma ve
Kandırma Partisi”, “Erdoğan’ın Gözü
Çankaya’da” gibi kelimelerden oluşan
başlıklara yer verilmiştir. Aynı tarihli bir başka
haberde de yine MHP lideri Bahçeli’nin
Erdoğan’a atfen “DTP’nin Yedeği misiniz?”
başlığını atmış olan bir haber yayımlanmıştır.
Bu haberin dikkat çeken diğer alt başlıkları ise
“Türkiye’yi Nereye Götürüyorsunuz?”,
“Cesaretin Varsa PKK’nın Belini Kır”,
“Çapulcularla Pazarlık Olmaz”, “Bu Yanlıştan
Vazgeçin” gibi Başbakana öğüt veren bir takım
kelimelerden oluşan başlıklardır. İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın ‘demokratik açılım’
üzerine yapılması planlanan çalışmaları
anlattığı basın toplantısını konu alan
29.07.2009 tarihli ve “Halktan Neyi
Gizliyorsunuz” başlıklı haber, ilk göze çarpan
başlığıyla bile önyargılarla dolu olduğu
izlenimi uyandırmıştır. Nitekim başlıkta yer
alan önyargılara “İçişleri Bakanı Beşir Atalay,
hükümetin merakla beklenen demokratik
açılımla ilgili olarak bir basın toplantısı
düzenledi. Atalay, yapılanları halktan gizledi,
ancak herkesten destek istedi. Başbakan’ın
2005’te Diyarbakır’da başlattığı açılımların
süreceğini, alınan önlemlerin ‘devlet politikası’
olarak
kısa-orta-uzun
vadede
hayata
geçirileceğini kaydetti” şeklindeki giriş
paragrafı ile aynen devam edilmiştir. Haberin
“İşte Halktan Gizlenenler” alt başlığına
baktığımızda ise “Bakan açılım hakkında bilgi
vermese de sızan bilgilere göre…” şeklinde
başlayan paragrafın yansız ve haber kaynağını
açıkça belirten bir habercilik anlayışı
doğrultusunda değil, söz konusu haber
kaynağının basın meslek ilkeleri içinde yer
almayan fısıltı gazetesinden haberlerinden
yararlanarak
kaleme
alınmış
olduğu
anlaşılmaktadır.
Ortadoğu
Gazetesi’nde
30.07.2009
tarihinde yer alan “Başbakan Bölücülerin
Taşeronu” başlıklı haberde MHP lideri Devlet
akademi a
okuyucuları şehit ailelerinin acıları ve şehit
kanları üzerine inşa edilen bir söylem ile
kışkırtma eğilimindedir. Nitekim bu haberin
diğer alt başlıkları için “Çocuklarımızın
Kemikleri Sızlıyor”, “Kanımızı Donduran
Öneriler”,
“Yazıklar
Olsun”,
“Kime
Güveneceğimizi Şaşırdık” gibi provakatif
kelimeler seçilmiştir. Haberin devamında “eli
kanlı katiller ‘Sayın’, terörün adı ‘Kürt sorunu’
oldu. Şehit aileleri de bu ‘yeni açılıma’ isyan
etti. Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve
Yetimleri Derneği Başkanı Taner Uran,
“İmralı’da yatan eli kanlı bebek katilinin
muhatap alınması kanımızı donduruyor.
Siyasallaşan terörün bu kadar sesi çıkarken,
kimsenin sesinin çıkmamasını kabul
edemiyoruz. Biz bunu engellemek her şeyi
yapacağız’ şeklindeki sözleri ön plana
çıkarılarak yer verilmiştir. Araştırmanın
yapıldığı 23.07.2009–30.07.2009 tarihleri
arasında araştırmaya konu olan diğer
gazetelerde şehit ailelerinin görüşlerine hiçbir
şekilde
yer
verilmezken,
Ortadoğu
Gazetesi’nin konunun tartışılmaya başlandığı
ilk günlerde şehit ailelerinin dramatik
cümlelerini manşetlere ve haberlerine taşıması
söz konusu yayın organının bu konuyu
milliyetçilik söylemi üzerinden ele alarak
tartışmaya ters cepheden katılacağının işaretini
vermiştir. Nitekim söz konusu haberde
şehitlikte evlatlarının soğuk mezar taşlarını
okşayarak onların sıcaklığını hissetmeye
çalışan şehit ailelerinin, “Öcalan’a ‘sayın’,
şehide ‘kelle’ diyen, şimdi de bebek katilinden
medet uman bir başbakan istemiyoruz” diye
haykırdıkları, hükümetin bu girişiminin
çocuklarının kemiklerini sızlattığını ifade eden
bir metin oluşturulması bu savı destekler
niteliktedir.
31
ERCİYES İLETİŞİM
Bahçeli’nin “terörle mücadele iradesi olmayan
Başbakan, bölücü taleplerin taşeronluğunu
yaparak teröre teslim olma hazırlığındadır”
şeklindeki sözlerine yer verilmiştir. Haberin
devamında AKP hükümetinin Türkiye’ye
“bölünme modeli” arayışları içerisinde
olduğunu belirten açıklamada, “Tarihi bir yol
ayrımına hızla sürüklenen Türkiye’yi çok zor
ve karanlık günler beklemektedir” denildiğine
vurgu yapılmıştır. Haber başlığından son
cümlesine kadar MHP lideri Bahçeli’nin
Başbakan Erdoğan ve AKP Hükümeti’ni küçük
ve aciz durumda gören sözlerini yüceltmiştir.
Söz konusu bu haberin diğer alt başlıklarında
“Teslimiyetin Yeni Aşaması”, “Eyalet Sistemi
Hazırlığı”, “Kılavuzu Öcalan” ve “Türk
Milleti’nin Sabrı ile Oynamayın” gibi suçlayan
ve tehditkâr bir üslup üzerine yapılandırılmıştır.
Haberde İçişleri Bakan’ın açılımın amacının
‘toplumsal mutabakat süreci başlatmak’
olduğunu söylemesi gerçek niyetlere ışık
tuttuğu,
buradaki
amacın
Türkiye
Cumhuriyeti’nin milli devlet niteliğini ve üniter
siyasi yapısını tasfiye süreci başlatılması
olduğunu öne süren önyargılı düşüncelere yer
verilmiştir. Söz konusu bu süreçte
‘Türkiyelilik’ kavramı milli kimliğin yerini
alacağı, iki dilli eğitim ve kamu hizmetine
geçileceği, eyaletler sisteminin alt yapısı
hazırlanacağı ve teröristlere siyasi af
çıkarılarak ihanet ödüllendirileceğine dair
öngörülerde bulunulmuş, medya kurumu da
öne sürülen bu iddiaların arkasındaki gerçeklik
payını sorgulamadan MHP lideri Bahçeli’nin
görüşlerini aynen yayımlamıştır.
akademia
Sonuç ve Değerlendirme:
32
Başbakan Erdoğan’ın 22.07.2009 günü
Güneydoğu sorununun çözümüne dair yapmış
olduğu açıklamada Hükümet olarak MGK
üyeleri ile birlikte bu konuda bir çalışma
başlatıldığını ve çalışmayla ilgili görüşmeleri
yürütmek
üzere
İçişleri
Bakanı’nın
görevlendirildiğini, yapılacak müzakereler
sonucunda atılacak adımları bir söylem birliği
içerisinde kamuyla paylaşacaklarını dile
getirmesinin ardından konunun medyada
temsilini ortaya koymayı amaçlayan bu
2010
OCAK
çalışmada birinci el kaynaklar olan Radikal,
Sabah ve Ortadoğu gazeteleri 23.07.2009–
30.07.2009 tarihleri arasında internet
ortamında taranmıştır. Elde edilen veriler ‘http’
formatında kayıt altına alınmış ve söz konusu
bu süreçte medya kuruluşlarının Güneydoğu
sorununu haber yapılanmaları içinde nasıl dile
getirdikleri haberin başlığı, alt başlıkları, giriş
cümlesi, metin içinde kullanılan sözcükler, bu
sözcüklerin tekrarlanma sıklıkları ve sonuç
cümlesi bağlamında incelemeye tabi tutularak
eleştirel söylem analizi yöntemi ile
çözümlenmiştir.
Araştırmaya konu olan gazetelerin
demokratik açılım önerisini ele alış ve işleyiş
biçimlerine baktığımızda medyanın toplumdaki
farklı görüşleri dengeli bir biçimde sayfalarına
taşıyamamış olduğu görülmektedir. Her üç
gazetede de sahiplik yapısının, ideolojik
görüşlerin, ulusal çıkarların, sosyo-ekonomik
kaygıların ve iktidar ilişkilerinin (iktidara
yakınlık/uzaklık)
haberlerin
seçilmesi,
tasarlanması ve sunulması aşamalarında etkili
olduğu açıkça karşımıza çıkmıştır.
Analizden elde edilen bulgular gazetelerin
ideolojik konumlanmalarına göre farklılık
göstermiştir. Buna göre Radikal Gazetesi
konuyla ilgili olarak yayımlamış olduğu
23.07.2009 tarihli ilk haberde Başbakan’ın
görüşlerini herhangi bir yorum katmaksızın
olduğu gibi aktarırken, daha sonraki günlerde
yayımlamış olduğu haberlerde Parlamentoda
temsil edilen muhalefet partilerinin liderlerinin
olumsuz görüşlerini öne çıkarmış, hatta onların
bazı uzun konuşmaları arasından Hükümete
ağır eleştiriler yönelterek yüklenen paragrafları
itina ile seçtikten ve vurgu yapmak istediği
sözcükleri tek tırnak içine aldıktan sonra haber
metni haline dönüştürmüştür.
Sabah Gazetesi’nde ise konuyla ilgili
23.07.2009 tarihinde yayımlanan ilk haber
ihtiyatlı sözcüklerden oluşturulmuş, hatta haber
metninin sonuna konuyla ilgisi olmadığı halde
Başbakan’ın Halep Üniversitesi’nden fahri
doktora unvanı alacağının haberini veren
dolayısı ile asıl haber konusunun önemini
başka yönlere dağıtan bir paragraf eklenmiştir.
Sabah Gazetesi demokratik açılım konusuna
daha sonraki günlerde kayıtsız kalmış,
kamuoyunda tartışmalar yaşandığı halde bu
durumla ilgili bir haber yayımlamamıştır. Bir
başka deyişle yayım organı kamuoyunun
gündemi yerine kendi gündemini izlemiş ve
yayımladığı haberleri de buna göre seçmiş ve
sıralamıştır.4
Ortadoğu Gazetesi demokratik açılım
konusunu tamamen Türkiye Cumhuriyeti’nin
üniter yapısına zarar verecek bir gelişme olarak
öngörmüş ve milliyetçi bir üslup içerisinde
Hükümetin vahim bir yanlışın eşinde olduğuna
dair çığırtkanlık yaparak, bu görüş
doğrultusunda demeç veren siyasi aktörlerin
söylemlerini ön plana çıkarıp, söz konusu bu
görüşlere gazete sayfalarında abartılı bir
şekilde yer vererek ve Türkiye’nin terör
mücadelesinde hayatlarını kaybetmiş şehit
ailelerinin dramı üzerinden ajitasyon yaparak
yayımlarını gerçekleştirmiştir.
Burada altı çizilmesi gereken önemli
noktalardan biri de yapılan araştırma
bağlamında incelenen gazetelerin haber
söylemlerinde konunun çerçevelenmesi ve bu
süreç içinde egemen söylemlerin okuyucular
cephesinde inanılır bir konuma yerleşmesi
sadece seçilmiş kodlarla anlaşılabilecek bir
süreç olarak görülmememsi gerektiğidir. Ele
alınan söz konusu haberlerde anlam aynı
zamanda dilin cümle yapıları içinde oluşmuş,
bazı kelimeler ya da söz grupları tırnak içine
alınarak vurgu yapılmış ve sonuçta bilinçli ya
da iyi niyetli ama bilinçsiz davranış kalıpları
nedeniyle habere yorum girdiği görülmüştür.
Gazetecilik pratiği içinde bir olayın açık, yalın,
kesin, tarafsız ve nesnel bir bakış açısı ile
kaleme alınarak haber metni haline
dönüştürülmesi gerekirken, günlük pratiklere
baktığımızda gazetecinin öznel değerleri, yayın
kurumunun sahiplik yapısı, tiraj kaygısı ve
ekonomik baskılar, haber kaynaklarından
kaynaklanan baskılar, egemen ideoloji ve
toplumun değer yargıları ile siyasi çevrelerden
gelen telkin ve ricalar sonucunda kimi zaman
haber
metinlerinin
meslek
ilkeleri
doğrultusundan saptırılarak farklı söylemlere
büründürüldüğü ya da görmezden gelinerek hiç
yayımlanmadığı bir takım durumlar söz konusu
olabilmektedir. Nitekim yapılan araştırma
bağlamında incelenmiş olan haber metinlerine
bakıldığında Radikal Gazetesi’nde muhalif
cephenin görüşlerine daha çok yer verilerek
haber dengesinin bozulduğunu, Sabah
Gazetesi’nde haber metni içinde haber değerini
azaltan gereksiz bilgilere yer verildiğini, bazı
günlerde kamuoyunda konuyla ilgili hararetli
tartışmalar yapılmasına rağmen demokratik
açılım meselesine gazete sayfalarında hiç yer
verilmediği ya da bir başka günde İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın konuyla ilgili
açıklamalarını tam metin olarak yayımlayarak
Hükümetin sözcüsü durumuna düştüğü, konuyla
ilgili karşıt görüşlere aynı oranda yer
vermeyerek yayımlamış olduğu haberlerde
nesnellik/tarafsızlık
ilkelerini
çiğnediği,
Ortadoğu Gazetesi’nin ise tamamen ideolojik
düşünceler çerçevesinde bir söylem geliştirilerek
konunun kamuoyunda serbestçe tartışılmasına
ket vuracak bir takım metinlerin kaleme alındığı
ya da siyasi aktörlerin kışkırtıcı sözlerine
özellikle yer verildiği müşahede edilmiştir.
Nitekim incelenen bazı haberlerde tarafsızlık,
nesnellik gibi profesyonel normlara uyuluyor ve
haberde olaya ilişkin açık bir yorum yer almıyor
gibi bir duruş sergilense de, kaynaklar, gazeteci
Araçsal güncelleştirme modeli olarak tanımlanan bu teoriye göre tartışmalı ya da çatışmalı konularda belirli bir görüşü ya da farklı görüşleri savunan kişi ya da grupları ayrıcalıklı biçimde temsil eden ya da
dışlayan haber öyküleri ya da söz konusu haberleri önceleyen ve gündemde tutan ya da yok sayan haber
öyküleri aracılığı ile yayın kurumunun ulaşmak istediği bir takım amaçlar olabilir. Bu durumlarda hem
olayların sahnelenmesinden hem de bunların ayrıcalıklı biçimde değer yüklü sunumundan farklı biçimde
belirli temalara sahip olayların ya da bu olayların belirli yönlerinin araçsal güncelleştirmesinden, yani öne
çıkarılmasından, ayrıcalıklı biçimde sunumundan, gündeme getirilmesinden ya da yok sayılmasından söz
edilebilir. Daha detaylı bilgi için bkz: Murat Sadullah Çebi, (2002). Haberi Anlamak, Ankara: Gazi Kitapevi, ss. 49–50.
akademi a
4
33
ERCİYES İLETİŞİM
ve (varsayılan okuyucu) halk üçgeninde oluşan
kaymaların haberlerin içinde devam ettiği, bir
başka deyişle nesnellik norm ve kurallarını ihlal
etme durumunun haber metni içinde açıkça değil
ancak
örtülü
olarak
yapılandırıldığı
gözlemlenmiştir. Öte yandan araştırmaya konu
olan yayın kuruluşlarının hedef kitlesinin sahip
oluğu hâkim kültürel değerlerin haber
söyleminde örtülü bir şekilde belirleyici olması
durumunun da gazetecilerin haberlerini
oluşturma sürecinde kullandıkları başlıklar,
seçtikleri kelimeler, cümleleri oluşturmada
kullandıkları gramer yapıları aracılığı ile
nesnellikten
uzaklaştıkları,
olayları
okuyucularının değer yargılarının filtrelerinden
süzerek ele aldıkları anlaşılmıştır.
KAYNAKÇA
Bakhtin, M. M. (1992) Speech Genres and Other
Late Essays. C. Emerson ve M. Holquist,
(Der.). USA: University of Texas Press.
Barthes, R. (1993). Bir Aşk Söyleminden
Parçalar. Tahsin Yücel (Çev.). 2. Basım,
İstanbul: Metis Yayınları.
Çandar, C. (2008) Başbakan ve Diyarbakır 12
Ağustos
2005–21
Ekim
2008.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/habe
r.aspx?id=10180751&yazarid=215,
22.10.2008.
van Dijk, T. (1988a). News as Discourse. New
Jersey: Lawrence Eearlbaum Associates
Publication.
(1988b). News Analysis: Case Studies of
International and National News in the
Press, New Jersey: Lawrence Eearlbaum
Associates Publication.
(1994). Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları.
Mehmet Küçük (Der. ve Çev.). Medya,
İktidar, İdeoloji. (271–237). Ankara: Ark
Yayınları.
akademia
Çebi, M. S. (2002). Haberi Anlamak. Ankara:
Gazi Kitapevi.
34
Eco, U. (1992). Açık Yapıt. Yakup Şahan (Çev.).
İstanbul: Kabalcı Yayınları.
Fairclough, N. (1995). Critical Discourse
Analysis. London: Longman.
2010
OCAK
(2003). Analysing Discourse, Textual Analysis
for Social Research. London: Routledge.
Foucault, M. (2006). Hapishanenin Doğuşu.
Mehmet Ali Kılıçbay (Çev.). Ankara:
İmge Kitapevi Yayınları.
Fowler, R. (1991). Language in the News:
Discourse and Ideology in the Press.
London: Routledge.
İnal, A. (1996). Haberi Okumak. İstanbul:
Temuçin Yayınları.
İnceoğlu, Y. G.; Çomak, N. A. (2009). Metin
Çözümlemeleri.
İstanbul:
Ayrıntı
Yayınları.
Kunelius, R. (1994). Order and Interpretion: A
Narrative Perspective on Journalistic
Discourse. European Journal of
Comunication, 9, 249–270.
Macdonell, D. (1996). Theories of Discourse,
An Introduction. Oxford: Basil
Blackwell.
Özer, Ö. (2009) Eleştirel Haber Çözümlemeleri.
Eskişehir:
Anadolu
Üniversitesi
Yayınları.
Sözen, E. (1999). Söylem – Belirsizlik,
Mübadele, Bilgi/Güç ve Refleksivite.
İstanbul: Paradigma Yayınları.
Rigel, N. (2000). İleti Tasarımında Haber.
İstanbul: Der Yayınları.
Wodak, R. (1996). Disorders of Discourse.
London: Sage Publications.
ELEKTRONİK KAYNAKLAR:
Online Etymology Dictionary. Erişim:
01.09.2009, http:// www.etymonline.com
Online Türk Dil Kurumu Sözlüğü. Erişim:
01.09.2009, http://www.tdk.gov.tr
Ortadoğu Gazetesi. Erişim: 23.07.2009–
30.07.2009,
http://www.ortadogugazetesi.net
Radikal Gazetesi. Erişim: 23.07.2009–
30.07.2009, http:// www.radikal.com.tr
Sabah
Gazetesi: Erişim: 23.07.2009–
30.07.2009, http:// www.sabah.com.tr
MEDYA VE AHLAKİ PANİK
Sevil Yıldız*
Haluk Hadi Sümer**
Özet
Ahlaki panik kavramı, ortak değerler ve çıkarlara tehdit olarak görülen, sapkın davranış
sergileyen bireylere ya da gruplara karşı toplumsal ve politik tepkilere atfen kullanılmaktadır.
Bu toplumsal tepkilerde medya itici güçtür. Medya bir grubu veya eylemi sapkın olarak
tanımlamakta ve onun üzerine yoğunlaşmaktadır. Toplumsal endişe ve histerinin oluşmasına
neden olmaktadır. Toplumdaki kanaat önderleri, politikacılar, emniyet yetkilileri, hukuk
uygulayıcıları, kanun koyucular toplumda oluşan korkunun ortadan kaldırılması için idari ve
yasal düzenlemeler yapmaktadırlar.
Bu çalışmamızda medya araştırmalarında unutulmaya başlanan, ancak kriminoloji, sosyoloji,
psikolojide hala etkinliğini koruyan ahlaki panik kuramı incelenmektedir. Kuram ile ilgili
sorunlara da değinilen bu çalışmada aynı zamanda Türk ve Dünya medyalarından ahlaki panik
oluşturan olay örneklerine de yer verilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ahlaki panik, suç, medya
MEDIA AND MORAL PANIC
Abstract
The concept of moral panic is used as a reference against threat to common values and interests
common to individuals or groups who exhibit deviant behavior, social and political reactions.
Media is a driving force in these societal reactions. Media describe a group or an action as
heretical and focuses on her. Media led to the creation of social anxiety and hysteria. Opinion
leaders in society, politicians, police officers, legal practitioners, legislators are making
administrative and legal arrangements to eliminate the consisting fear in the community.
Keywords: Moral panic, guilt, media
* Dr., Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi
** Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi
akademi a
In this study moral panic theory is examined which is starting to be forgotten in media
research, but still protect the efficacy in criminology, sociology, psychology. Samples of events
which create moral panic from Turkish and world media are given in this study in which theories
about the issues are mentioned also.
35
ERCİYES İLETİŞİM
1. GİRİŞ
Ahlaki panik suç, sapkınlık ve medya
çalışmalarında geçen tanıdık bir terimdir.
Ahlaki panik analizi sadece medya
çalışmalarının
değil,
aynı
zamanda
psikolojinin,
kriminolojinin,
adalet
psikolojisinin ve sosyolojinin de ilgi alanı
arasındadır. Uzun zamandır ahlaki panik
kavramı uygulanmış, geliştirilmiş, övülmüş ve
aynı derecede eleştirilmiştir. Aslında ahlaki
panik kavramı o kadar kullanılmıştır ki, sadece
kriminoloji
kitaplarına
değil,
medya
çalışmalarına ilişkin kitaplara da girmiştir.
Konuya çocuk istismarcılarından, grip
salgınlarına kadar birçok sosyal olaya
toplumsal
tepkileri
tanımlamak
için
düşünmeden kullanan popüler medyada da
düzenli olarak değinilmiştir (Dönmezer, 1994,
391).
akademia
Toplumlar belirli zaman dilimleri içerisinde
sürekli sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu
sorunlarla ilgili olarak medya organları
haberler yapmakta, yorum ve görüşlere yer
vermektedir. Bu sorunun da medya tarafından
sürekli olarak işlenmesi, soruna çözüm yolları
aranması,
okurların
ve
izleyicilerin
bilinçlenmesi talepleri, zaman içerisinde olayın
konusuna bağlı olarak sapkın davranışta
bulunan kişilere ve benzer özellik taşıyan
kişilere önyargıyla bakılmasına yol açmaktadır.
Toplumda bu olaydan kaynaklanan bir korku
ve endişe hali baş göstermektedir. Bu tür
olayların toplumdaki yansımasına ahlaki panik
adı verilmektedir (Dönmezer, 1994, 391).
36
Daha önce de var olan ancak sessiz kalan
yaygın bir sosyal sorunun, sosyal bir
sapkınlığın isimlendirilerek, örnek olaylarla
kişileştirilerek ortaya çıkarılması, kamunun
gündemine oturtulması ve bu soruna uzmanlar
tarafından çözüm önerileri getirilmesi ahlaki
paniği açıklamaktadır. Aslında ahlaki panik,
sessizlik
döngüsünün
bozulmasıdır
(Soygüder, 2009, 2).
2. AHLAKİ PANİK TANIMI
Erol Mutlu (2004,283-284),
İletişim
2010
OCAK
Sözlüğü adlı eserinde ahlaki paniği “Esasında
ufak tefek toplumsal sapkınlık edimleri olan
şeylere karşı abartılı ve iletişim araçlarınca da
büyütülen toplumsal bir tepki” olarak
tanımlamaktadır.
Ahlaki panik konusunda, referans olarak ilk
Stanley Cohen'i görmekteyiz. 1972 yılında
yazdığı Folk Devils and Moral Panics adlı
eserinde Cohen bu kavrama yer vermiştir. Kitle
iletişim araçlarının topluma ayak uyduramayan
grupların etiketlenmesi ve suç dalgaları
oluşturmaktaki rolünü ilk keşfeden bilim adamı
olmasa da Cohen, medya sapkınlık abartması ve
ardından gelen halk tepkilerinin ilk sistematik
uygulamalı çalışmasını yapan kişi olarak
bilinmektedir.
Cohen (1972, 94)’in ilk kez 1972 yılında
yayınlanan ve yaklaşık 30 yıl sonra üçüncü
baskısını yapan kitabı terimin tanımlanmasına
aşağıda verilen girişle başlamaktadır:
Toplumların zaman zaman ahlaki panik
dönemleriyle karşı karşıya kaldıkları
görülmektedir. Bir durum, olay, kişi ya da
grup toplumsal değerlere ve çıkarlara karşı bir
tehdit olarak tanımlanmaya başlar; tehdit
olarak algılanan bu olay, kişi veya grubun
doğası kitle iletişim araçları tarafından yapay
ve basmakalıp bir biçimde sunulur; yazarlar,
din adamları, politikacılar ve diğer kanaat
önderleri manevi engeller koyarlar, teşhis ve
çözümlerini telaffuz ederler. Tehdidin
üstesinden gelme yolları geliştirilir veya çoğu
kez bu yollara başvurulur. Sonrasında durum
ortadan kalkar, bastırılır veya daha da
kötüleşerek görünür hale gelir. Kimi zaman
paniğin konusu oldukça yenidir ve kimi
zaman da uzun süredir var olan fakat
birdenbire ilgi odağı haline gelen bir şey panik
konusu olur. Bazen panik geçer ve toplumun
ortak bilincinde unutulur. Kimi zaman da daha
ciddi ve uzun süreli tepki ve yankıları olur.
Böylelikle yasal, politik ve hatta toplum
anlayışında belli değişimlere neden olabilir.
Cohen burada panik kelimesiyle ne demek
istediğini tam olarak ifade etmemektedir. Ancak
aklında olan tanım, terimin OED (Oxford
English Dictionary)’de açıklanan alışılagelmiş
kullanımıdır. “Genellikle bir insan topluluğunu
etkileyen ve güvenliği sağlamak için ölçüsüz
veya düşüncesiz çabalara yol açan, ani telaş veya
endişe duygusu.”
Bir insana, insan gruplarına ya da olaylar
dizisine gösterilen tepki, bu kişi ya da olaylar
dizisinin ortaya koyduğu asıl tehditle
karşılaştırıldığında tamamen orantısız
olduğunda, “uzmanlar” yani polisler,
yargıçlar, politikacılar, editörler tehdidi hep
birlikte ve benzer biçimde algıladıklarında ve
tek ses halinde tanımlamalardan, tehdidin
sonucunu tahminden ve çözüm yollarından
bahseder göründüklerinde, kitle iletişim
araçlarında gösterilenler ölçülü ve gerçekçi
bir değerlendirmenin doğrulayabileceğinin
üzerinde ve ötesinde ani tehdit artışı ve
alışılmadık durumlar vurgulandığında bir
ahlaki panikten bahsetmek uygundur.
Cohen’in çalışmasında sürekli geçen sapkın
davranış kavramı Sosyoloji Sözlüğünde,
“Normal sayılan ölçeklerden sapan, düzensiz
davranış” olarak tanımlanmaktadır ( Marshall,
1999,713). Aynı kavram Psikoloji Sözlüğünde
ise, “ Nitelik, biçim ve bağlam açısından
çoğunluğun ortalama davranışlarından farklılık
gösteren davranış” olarak tanımlanmaktadır
(Budak, 2001,841).
3. AHLAKİ PANİĞİN ÖZELLİKLERİ
Geleneksel tanımlamada ahlaki paniğin beş
önemli özelliği bulunmaktadır.
1- Ahlaki panik, medyanın sıradan bir olayı
alıp, onu sıra dışı bir olaymış gibi
sunmasıyla meydana gelmektedir.
2- Kolektif olarak yanlış davranışlarda
bulunanları ahlaki bozulma ve sosyal
çözülmenin nedeni olarak algılayan
yazarlar, düşünce liderleri ve benzeri
otoriteler tarafından oluşturulan ahlaki
ortamın içerisinde medya, bir suçluluk
abartması
döngüsünü
harekete
geçirmektedir.
3- Ahlaki panikler, meydana geldikleri
toplumda fikir ortaklığı ve ortak kaygılar
oluşturarak
ahlaki
sınırları
belirlemektedirler.
4- Ahlaki panikler hızlı sosyal değişim
esnasında oluşur ve riske yönelik geniş
sosyal endişeler tespit ettiği ve
kristalleştirdiği söylenebilmektedir.
5- Genelde genç insanlar, gelecek için bir
metafor oldukları ve davranışları
toplumun sağlıklı veya hastalıklı mı diye
test etmek için bir barometre olarak
görüldükleri için, hedeftedirler ( Jewkes,
2004, 86).
Bu özellikler şu şekilde sınıflandırılabilir.
Endişe. Anlatılan bir davranış veya olay
kaygıyı tetiklemektedir.
Düşmanlık. Failler halkın şeytanları olarak
tanımlanmaktadırlar.
Düşünce Birliği. Faillere karşı oluşan
toplumsal tepki geniş ve birleşiktir.
Orantısızlık. Davranışın veya ortaya
koyduğu tehdidin büyüklüğü abartılmaktadır.
Geçicilik. Medyanın bildirimi ve buna bağlı
panik birdenbire ortaya çıkar, fakat çabucak
yok da olabilmektedir (Goode ve Ben Yahuda,
1994, 89).
Bu kısa özete eklenebilecek iki özellik daha
bulunmaktadır. Bunlar toplumsal tepkinin
ahlaki boyutu, özellikle bu olaylara eşlik eden
iç gözleme dayalı olarak kendini değerlendirme
ve söz konusu olan aykırı davranışın
semptomatik olduğu düşüncesidir. Bir arada
bulunan bu iki unsur önemlidir. Bu unsurlar
toplumsal tepkinin altında yatan rahatsızlığın
gerçek doğasına; yani belli toplumsal aktörler
tarafından ifade edilen, kurulu bir değer
sisteminin tehdit altında olduğu kaygısına işaret
ederler (Goode ve Ben-Yehuda, 1994, 89).
Aslında Cohen’in ahlaki panikler, ahlaki panik
süreçlerinin doğası ve kökeni üzerine
açıklamalarının özü, değer verilen yaşam
tarzının
tehlikede
olduğu
korkusu
oluşturmaktadır.
akademi a
Yapılan panik tanımındaki orantısızlık,
abartma ve telaş gibi özellikler, ahlaki panik
konusunun incelendiği Policing the Crisis adlı
bir diğer klasik çalışmada sunulan tanımda da
vurgulanmaktadır. Ancak bu tanımda fazla
abartılmış toplumsal tepkinin zoraki ve yapay
bile olsa düşünce birliği ve ortak görüşe dayalı
olması gerekmektedir (Hall ve diğerleri, 1978,
16).
37
ERCİYES İLETİŞİM
4. AHLAKİ PANİK TİPLERİ
Cohen’in
tanımlamalarında
ve
örneklemelerinde klasik ahlaki panik sürecinin
bütün özelliklerini bulmak mümkündür. Fakat
daha sonraki araştırmalar ahlaki paniklerin,
sözde tepki gösterdikleri sapkınlık biçimleri ve
bu sapkınlık biçimlerinin sosyal toplum
üzerindeki etkileri gibi çeşitli biçim ve
boyutlarda ortaya çıktığını göstermektedir. Bu
biçim ve hedef farklılıkları ahlaki panikleri
çeşitlere ayırmaktadır.
akademia
Ahlaki panikler yoğunluk, süreklilik ve
toplumsal
etki
yönünden
çeşitlilik
göstermektedir. Kimileri küçük ve geçici
olaylardır. Bu olaylar arkalarında çok küçük bir
iz bırakırlar. 1950 yıllarında İngiltere’de ortaya
çıkan ve panik yaratan Teddy Boys’un neden
olduğu korku bir süre sonra unutulmuştur.
Diğerleri ise, kitlelerde ve tüm toplumsal
manzarada dönüşüme neden olan büyük ve
vahim gelişmelerdir. 16. ve 17. yüzyıllarda
Avrupa’daki cadı avı çılgınlığı ve 19. yüzyıl
İngiltere’sinde ulusal çöküş kaygıları buna
uygun örneklerdir. Ahlaki panikler 1980’lerin
sonlarında Los Angeles’da meydana gelen
otoban cinayetlerinin neden olduğu kısa süreli
panik gibi soyutlanmış toplumsal patlamalar
olabileceği gibi, her olayın diğeri üzerine
kurulu bir olaylar dizisinin bölümlerini de
oluşturabilirler (Critcher, 2003, 118).
Uyuşturucu panikleri ve çocuk istismarı
olayları bunlara örnek teşkil etmektedir.
38
Problemin ortaya koyulan boyutuna göre
ahlaki paniklerde, neden olduğu tepkiyle
genellikle küçük bir ilişkisi olmasına rağmen,
tepki gösterilen problemler ciddi, önemsiz ya
da hayal ürünü olabilmektedir. Meydana
geldiği dönemlerde sokak soygunları, ateşli
silah cinayetleri veya Mods ve Rockers olayları
bile şimdi zararsız gözükmektedir. 1990’lı
yıllarda İngiltere’yi sarsan satanist çocuk
istismarı ayini paniği, orta çağ cadı avları gibi
tamamen hayali gibi görünmektedir, fakat
etkilerine bakıldığında tamamen gerçektir ve
bunun sonucunda halen hapiste yatan insanlar
bulunmaktadır (Goode ve Ben- Yehuda, 1994,
73).
2010
OCAK
Ahlaki panikler neden sonuç ilişkisi ve
gelişim modelleri açısından da çeşitlilik
göstermektedir. Mods ve Rockers olayı üzerine
yaşanan panik gibi, yerel aktörler ve kaygılar
tarafından bilinçsiz bir şekilde yönlendirilenler,
kendiliğinden halk hareketleri olabilmekte
veya kasıtlı olarak ticari ya da politik kazanç
için tasarlanabilmektedirler. Angela McRobbie
ve Sarah Thorton, (1995, 185), Acid House
plak yapımcılarının çılgın partilerde Ecstasy
kullanımı üzerine ahlaki paniği kızıştırmak için
ellerinden
geleni
nasıl
yaptıklarını
anlatmaktadırlar. Plak yapımcılarının asıl
amacı ürünlerine medyanın ilgisini çekmek ve
ürünlerinin ücretsiz tanıtımını yapmaktır.
Reklâm amacıyla yaşlı nesli dehşete düşürme
ve genç neslin dikkatini çekme stratejisi
modern rock müziğinin tarihi boyunca
görülmektedir. Eğer ticari olarak tasarlanmış
ahlaki panikler zararsızsa bunların politik
benzerlerinin kesinlikle çok daha ölümcül
sonuçları olmuştur. Buna örnek olarak Hitler’in
1930’larda Reichstag’ı yakması olayı
verilmektedir (Garland, 2008, 119).
Neden sonuç ilişkisi, ahlaki paniğin doğası
ve
odağına
bağlı
olarak
çeşitlilik
göstermektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar
ahlaki panik ile ilişkilendirilen bir dizi nedensel
durumu bildirmektedir. Ahlaki paniklerin
ortaya çıkmasını kolaylaştıran koşullar şunları
içermektedir. (i) Sansasyonalist bir medyanın
varlığı. Tarihçiler 19. yüzyılın ortalarında ve
daha öncesinde meydana gelen ahlaki panik
olaylarını tespit etmektedirler
( Hall ve
diğerleri,1978, 228). Belki de ihtiyaç duyulan
şey etkin bir ortak iletişim kanalının varlığıdır.
(ii) Yeni veya şu ana kadar bildirilmemiş bir
sapkınlık biçiminin keşfi, (iii) Halkın şeytanları
olarak tanımlanmaya uygun dışlanmış aykırı
grupların varlığı ve (iv) Önceden doldurulmuş,
duyarlılaştırılmış bir genel izleyici halk.
Tetikleyici nedenler olarak araştırmalar
bunların toplumun sosyal, ekonomik veya
ahlaki düzeni ile ilişkili olduğundan söz
etmektedir. Var olan düzene karşı tehditler;
statü çekişmesi; sosyal değişimin kurulu yaşam
tarzları üzerindeki etkisi; önceden var olan
kontrol yapılarının çöküşü, tanımlanan
5.
SAPKINLIK
ABARTMA
SÜRECİNDE YETKİLİLERİN ROLÜ
Ahlaki paniklerin kaynağının 1900 ile
1920’ler arasındaki Amerikan Yasaklama
Hareketi ve bundan önce 16.ve 17.
yüzyıllarındaki Avrupa cadı avı gibi ahlaki
mücadele olduğu iddia edilmektedir (Goode ve
Ben-Yehuda 1994, 112). Çağdaş toplumun
ahlak mücadelecileri bir araya gelerek suça ve
marjinleşmeye giden sapkınlığa dikkat
çekildiği bir olaylar döngüsünü harekete
geçirenler gazeteciler, gazete editörleri,
politikacılar, polis ve baskı gruplarıdır. Bu
nedenle ahlaki panik modelinin bir çeşidinde,
belli bir kişi veya grup hakkında ahlaki bir
yargıda bulunmanın bir yolu olarak
kullananların,
yetkililer
olduğu
ileri
sürülmektedir (Uysal, 2007, 93). Gücü elinde
tutanlar, halk korkularını kullanarak azınlık
gruplarını yıkıcı olarak adlandırmakta ve
sonrasında günümüzün halkçı yaklaşımıyla
genellikle suça karşı sertleşmeye varan, soruna
popüler bir sonuç üretmeye başlamaktadırlar.
Artan dikkat sadece medyanın öncelikli
kaygısını doğrulamakla kalmaz, hedef grubun
daha da yabancı hissetmesine yol açmaktadır.
O zamanda çoğunlukla olduğu gibi
politikacılar ya da diğer düşünce önderleri de
tartışmaya katılmaktadırlar. Onlar, sapkınları
kontrol etmek ve cezalandırmak için daha sert
eylemler isteyerek halkı, sapkınların
eylemlerinin kontrol edilmediği takdirde
olabilecek tehlikelere karşı uyarmaktadırlar
(Furedi, 2001, 181). Bu tür kınamalar grubun
daha eziyet görmüş ve marjinalleşmiş
hissetmesine neden olabilir, bu da onların
sapkın hareketlerinde artışa yol açmaktadır.
Böylece daha çok, medya tarafından meydana
getirilmiş yaratıklara daha da benzer hale
gelmektedirler. Devam eden sapkınlık polisin
dikkatini daha çok çekmekte ve daha çok
tutuklamaya ve medyada daha fazla yer
almasına yol açmaktadır. Bu aşamada
“sapkınlık abartma döngüsü” harekete
geçmektedir ( Jewkes, 2004: 70).
Bir grup insan, suç kontrol edenler tarafından sapkın
olarak adlandırılabilecek bir eylem içine girer.
Medya hikayeyi ele alır ve gazeteciliğin haber
değerlerine göre haber yapar.
Hikâye okuyucuların dikkatini çekmeye başlayınca
medya en çok dikkati çeken hikayeyi yapmak için
yarışır. Hikâyeyi canlı tutmak için çarpıtma, abartma
ve tipikselleştirme kullanabilir.
Tepkiler çeşitli kaynaklardan gelmektedir:
-Halk sapkınlardan korunma ve onların
engellenmesini ister. Korku ve endişe seviyesi seçici
ve abartılmış haber yapmadan dolayı artar.
-Politikacılar vagona atlayıp toplumun
korkularını seslendirerek politik bir mesafe almak
isteyebilirler. Kendilerinin suça karşı sert olduklarını
kanıtlamak için, sorunla başa çıkmak için yeni
kanunlar çıkarmaya ve mevcut kanunları
kuvvetlendirmeye çalışabilirler.
-Polis, toplumsal ve politik taleplere karşı
kendi kanun ve düzenlerinin kuvvetlendirilmesini
isterler. Neredeyse sıfır toleranslı bir polise doğru
gider.
Artık bir sapkınlık döngüsü başlar. Grup, halk
şeytanları olarak yeni konumlarından zevk aldıkça
ve medyanın yarattığı canavarlara daha da
benzedikçe, gerçek ve algılanan sapkınlıkta artışlar
olur.
ŞEKİL 1: Sapkınlık Abartma Döngüsü ( Kaynak:
Jewkes, 2004, 70)
akademi a
yüzeysel paniklerin derin kaynaklarıdır. Goode
ve Ben- Yehuda (1994, 86) New England’da
gerçekleşen cadı avları üzerine; Hall ve
arkadaşları
(1978,
230)
1970’lerin
İngiltere’sinde gasp panikleri üzerine; Jenkins
(1992, 85)
1890’ların Amerika’sında
güneydeki linç olayları üzerine ve Garland
(2008, 162) 20. yüzyılın sonlarında İngiltere ve
Amerika’daki suç oluşumları üzerine
aydınlatıcı örnekler sunmaktadırlar.
39
ERCİYES İLETİŞİM
Sapkınlık abartma döngüsü sürecinde
oluşan
histerinin
halkı
yönetenlerin
vatandaşlarını kontrol etmek, sıra dışı yaşam
tarzlarını edinmekten caydırmak ve onları
toplumun normlarına uymaya zorlamak için
etkin bir yol olmaktadır. Bu nedenle sapkınlık
abartma döngüsü, bir toplumda bir grubun
kanun dışı ilan edildiği zaman neler olduğunu
tanımlamaktadır. Olumsuz sosyal tepki arttıkça
ve sapkınlar daha da izole edildikçe gittikçe
artan oranlarda suça yönelmektedirler.
Sapkınlık döngüsü haftalar hatta aylar sürebilir,
fakat birçok nedenden dolayı asla kontrol
dışına çıkmamaktadır. Medyanın ilgisi zamanla
azalmakta, başka bir olaya yönelmekte ve kısa
süre sonra halk “ şeytanına” aşina olmakta ve
bu nedenle daha az tehlikeli olarak
algılanmaktadır. Algılanan tehditle başa çıkma
yolları sorunu çözmek için çıkarılan yeni
yasalarla veya ilave idari tedbirlerle
sağlanmaktadır. Sonuç olarak sapkınlık
abartma döngüsü içerisinde genç alt kültürler
sapkın olmaktan çıkmaktadır (Cohen, 1972,
216).
6. MEDYA SIRADAN OLANI NASIL
SIRA DIŞI HALE GETİRİR?
akademia
Medyanın ahlaki panik olaylarının fikir
babaları ve başlıca faydalanıcıları olduğu
tartışmasızdır. Çünkü yarattıkları sansasyon,
gazetelerin satılmasını sağlamakta, okuyucuları
eğlendirmekte ve hikaye geliştikçe yeni haberler
ve yorumlar üretmekte, sözcüler taraf tutmakta
ve sapkın fenomen gelişmektedir. Aslında konu
üzerine eski bir tartışmada Jack Young (1971,
33) ticari medyanın “ ahlaki panikler yaratmaya
yönelik kurumsallaşmış bir ihtiyacının”
olduğuna dikkat çekmiştir. Dolayısıyla medya
haber üretmek ve okuyucularının hayal gücünü
etkilemek ve ilgisini çekebilmek için halkın
kızgınlığını alevlendirmekte ve ahlaki panikleri
tasarlamaktadır (Garland, 2008, 58)
40
1964 yılında İngiltere’nin deniz kenarında bir
kasabası olan Clacton’da olayların tek düzeliği
ve büsbütün sıradanlığının yol açtığı ahlaki
paniği Cohen çok iyi yakalamıştır (Cohen, 1972,
29).
2010
OCAK
1964 Easter’i her zamankinden daha
kötüydü. Soğuk ve ıslak. Aslında Easter’da
Pazar günü son seksen yılın en soğuk
zamanıydı. Dükkânlar ve büfeler iş
yokluğundan rahatsızdılar ve gençlerin de
kendi sıkıntıları vardı. Onlara hizmet vermek
istemeyen
kafe
sahipleri
barmen
dedikodularıyla
bu,
daha
da
şiddetlenmekteydi. Birkaç grup kaldırımları
aşındırmaya ve birbirlerine taşlar atmaya
başladılar. Modlar ve Rockerlar gruplaşması
– o zamanlar daha tam anlamıyla oluşmamış
ve başlangıçta giyim ve yaşam tarzına dayalı
ama sonradan katılaşmış bir ayırımayrıştırmaya başlamıştır. Bisiklet ve
motosiklet üzerindekilerin sayısı artmış,
camlar kırılmış, bazı kumsal kulübeleri
yıkılmış ve bir genç havaya başlangıç ateşi
etmiştir.
Cohen bu iki günün hoş olmadığı baskıcı ve
bazen korkutucu olduğunu kabul etmesine
rağmen Clacton’daki olayların sindirme,
çatışma ve şiddet seviyesi oldukça düşüktür.
Fakat medya, “Scooter mafyalarının terörü”
(Daily Telegraph) ve “Gençler kasabayı altüst
etti” (Daily Express) gibi başlıklarla olayları
duyurdular. Rutin olarak masum tatilcilerin
saldırgan topluluktan kaçtıkları, savaş alanına
çevrilmiş bir izlenimi vermek için “ isyan”,
“yıkım çılgınlığı”, “savaş”, “kuşatma”, “çılgın
grup” gibi deyimler kullanmışlardır.
Haber değeri olan her olay gibi medya,
ahlaki panikleri de kendi haber değerlerine göre
oluşturmaktadır. Bu yüzden abartma ve
çaptırma, potansiyel olarak haber olacak bir
olayı gerçek hikâyeye çevirmek için gerekli
olan eşiğe ulaştırmak için anahtar
elementlerdir. Ahlaki panikler, daha önceden
olan olayların tekrar olması kaçınılmaz
kestirimi anlamında, çoğu zaman haber
değeri
tahmin
edilebilirliğini
de
içermektedir. Böyle olmasa bile, tahminlerini
doğrular gibi görülen önemsiz olayları
atarak, bu etkiyi verecek bir hikâye
oluşturulmaktadır.
Buna
basitleştirme
denmektedir. Basitleştirme karmaşık fikir ve
duygulara
delalet
eden
isimlerin
oluşturulduğu bir sembolleştirme süreciyle
meydana gelmektedir. Bir kelime (mod) bir
durumun (sapkınlık) sembolü olmakta ve
nesneler (belli bir saç tipi veya giyim şekli)
Bu sürece karşı politik ve halk tepkilerine
gelince, Cohen’in önemli bulgularından
birisi de medyanın sıklıkla belli azınlıkları
sapkınlıkla bağdaştırıp, onlara karşı şiddet
kullanılmasını kınaması, ancak yine de
polisin sorunlarla başa çıkarken şiddet
kullanımını bazen misilleme için gerekli
meşru bir yol olarak kabul etmesidir.
Medyanın bu sunumlarından çıkan algılar,
resmi tutumları da etkilemektedir ki, böylece
onlarda
basmakalıplara
uymaya
başlamaktadırlar. Medya tarafından yapılan
durum tanımları bu yüzden pekişmekte ve
tüm taraflar beklendiği gibi davranmaya
başlamaktadır. Şiddet ve çatışma dili o kadar
yaygınlaşır ki, kitleler cepheleşmenin
medyada
yer
bulmasına
duyarsızlaşabilmektedirler. Birçok medya
mensubunda halkın eğlence istediği gibi bir
algı bulunmaktadır. Böylece haber aktarmada
giderek
heyecanlandırıcı
bir
tarz
geliştirmektedirler.
7. AHLAKİ PANİK KURAMININ
SORUNLARI
Ahlaki
panik
kavramı
algılanan
sınırlılığından dolayı eleştirilmiştir. Hâlbuki
1971 yılında ilk ortaya atılmasından bu yana
hiçbir eleştiriye maruz kalmadan kullanılan,
yazarlar, araştırmacılar, medya mensupları
tarafından kucaklanmış bir kavramdır. Halk
şeytanları ve ahlaki panikler o kadar büyük
ve önemli temel taşları bırakmıştır ki, bunlar
üzerine inşa edilecek temel taşları olmalarına
rağmen sürekli son yapı sanılmaktadır.
Oysaki ahlaki panik tezinin kısıtlılıkları
bulunmaktadır. Olası belirsizlik ve çekişme
noktaları sürekli tartışılmaktadır.
İlk olarak halk şeytanlarının hepsi
savunmasız ve iftira edilmiş değildir.
Sapkınlık abartma döngüsü sürecinde gizli
olan inandırıcılığın hızla yok olması tüm
gruplarda geçerli olan bir durumdur. Bunun
ötesinde toplumsal tepkinin ahlaki panik
olarak tanımlanması için ne kadar süreyle
devam etmesi gerektiği konusunda evrensel
bir kabul söz konusu değildir. Eğer Cohen’in
ahlaki panik kavramını oluşturduğu şekline
dönülürse, ahlaki paniklerin doğası itibariyle
toplumsal bilinç üzerinde geçici patlama
oluşturan, sadece birkaç hafta veya ay sonra
yok olan, kısa süreli, ara sıra görülen olaylar
olduğu çıkarımını yapmak mümkündür.
Fakat çocukların suça karışması gibi bazı
kaygıların kaynağı çok uzun zaman öncesine
dayanabilmekte
ve
sapkın
gençlik
hakkındaki mevcut endişeler yüzyıllardır dile
getirilmektedir (Hall ve diğerleri,1978,125).
Sübyancılar hakkındaki artmış olan endişe
bile en azından 10 yıldır devam etmektedir.
Sapkınlık abartma döngüsünün, çok katı
ve belirleyici olarak sapkınlık kavramını
basitleştirdiği
konusunda
da
eleştirilmektedir. “Sapkınlık” dediğimiz
şeyin farklı seviyeleri bulunmaktadır. Esrar
kullananlara karşı toplumun tepkisini
açıklayan bir teori, toplumun tecavüzcülere
karşı kızgınlığını açıklamada uygun
olmayabilmektedir (Goode ve Ben-Yehuda,
1994, 81).
Ahlaki panik modeli ile ilgili başka bir
zayıflık ise, onun sadece genç insanların
sınırlı yaşam seçenekleri olduğunu ve bu
nedenle farklı alt kültürler oluşturduğunu öne
sürmekle kalınmamış ve bu kültürlere karşı
ahlaki çoğunluğun tepkisi modern hayatta
değişim hızıyla çözülme ve şaşkınlık hissiyle
hızlandırılmıştır (Critcher,2003,99). Bu iddia
çoğu anne babanın çocuklarının şiddet içeren
oyunlar ve internet dahil olmak üzere yeni ve
alternatif
medyaya
maruz
kalması
konusundaki korkularında oldukça açıktır.
Bunlar gibi ahlaki paniğe karşı yöneltilen
eleştiriler, Cohen tarafından kitabının üçüncü
baskısının giriş kısmında değinilmiştir.
“Halk Şeytanları ve Ahlaki Panikler” in 30.
yılını kutlamak amacıyla basılan bu kitapta
Cohen, ahlaki panik kavramıyla ilgili bazı
sorunlara değinmektedir.
akademi a
bir durumu ve onunla bağdaşmış olumsuz
duyguları gösterir hale gelmektedir. Sonunda
mod terimi daha önce çağrıştırdığı olumsuz
durumlardan sıyrılmakta ve tamamen negatif
anlamlar kazanmaktadır (Cohen, 1972, 30).
41
ERCİYES İLETİŞİM
8. TÜRK VE BATI MEDYASINDAN
AHLAKİ PANİK ÖRNEKLERİ
İlk örnek olarak 1995 yılının Kasım ayında
Leah Betts isimli on sekiz yaşında bir gencin
ecstacy kullanması sonucunda ölmesi olayını
örnek
olarak
vermek
mümkündür
(Soygüder,2009,8). O yıllarda yeni ortaya çıkan
uyuşturucu madde olan ecstacy, genç birinin
ölümüne neden olmuştur. Medya bunu haber
olarak ele almış ve abartarak toplum üzerinde
yoğun bir endişe yaratmıştır. Hatta Ecstacy
kullanımı ünlü pop müziği grubu East 17‘nin
üyesi Brian Harvey tarafından yapılan
açıklamaların bir sonucu olarak haberlere ana
başlık
olmuştur.
Harvey
uyuşturucu
kullanmanın
hoşuna
gittiğini
açıkça
söylemiştir. Bu nedenle Harvey eleştirilmiş,
açıklamalarını takiben günümüz gençliği
üzerinde pop starlarının etkisi hakkında endişe
oluşmaya başlamıştır. Ecstacy bir uyuşturucu
çeşididir. Sürekli kullanımının zararlı etkilere
neden olduğu bilinmektedir. Eğer kişi, bu
uyuşturucu maddeyi bir defaya mahsus olarak
kullansa bile ölüme neden olabileceği, türü
açıklamalar uzun süre medyada yer almıştır.
Medya bilinen bir etkisini abartarak topluma
sunmuştur. Uyuşturucu kullanmanın toplum
kültürünü etkilediğini savunmuştur.
akademia
Uyuşturucu hap kullanmaktan zevk aldığını
söyleyen müzik topluluğunun üyesi Harvey’in
röportajına halk büyük tepki göstermiştir. Bu
grubun şarkılarının yayınlanması radyo ve
televizyon
istasyonları
tarafından
yasaklanmıştır. Grup, halktan özür dilemeye
zorlanmıştır. Harvey, grubun başarısını
tehlikeye attığı için diğer elemanları tarafından
gruptan atılmıştır. Medya bu aşamada bu
gençlerin her an bu açıklamalarla kendilerini
uyuşturucu kullanırken bulabileceklerini, bu
maddeyi kullanabileceklerini bildirerek halkı
uyarmaya devam etmiştir.
42
Başka bir rock grubu olan Oasis’in
elemanlarından Noel Gallagher “ Uyuşturucu
kullanmak sabah uyanmak ve bir fincan çay
içmek gibi bir şeydir” diyerek Harvey’i
desteklemiştir. Gallagher uyuşturucunun İngiliz
toplumunun bir parçası olduğunu halka
2010
OCAK
anlatmaya çalışmıştır. Bu iki yıldız, medya
tarafından gençleri ayartıcı olarak topluma
lanse edilmiştir. Toplumun da baskısıyla iki
rock yıldızı verdikleri demeçler nedeniyle
halktan özür dilemişlerdir.
İngiltere'de ecstacy kullanımı ahlaki paniğe
neden olmuştur. Tüm aileler "Acaba benim
çocuğum da kullanıyor mu?" diye endişeye
kapılmışlardır. Pek çok ahlaki panik örneğinde
olduğu gibi problemi çevreleyen gerçekler,
medyanın konuyu abartmasından dolayı, doğru
olarak açıklanamamıştır. Betts tarafından
üretilen propagandaya ve medyanın konuyla
ilgili tavrına bağlı olarak uyuşturucunun
tehlikeleriyle ilgili gerçekler bozulmuş ve
abartılmıştır. Konuyla ilgili olarak inançlarına
aykırı yayınlar yapan Brian Harvey ve Noel
Gallagher gibi yıldızlar halkın baskısıyla
karşılaşmışlar ve toplumdan dışlanmışlardır.
Medya bu insanları, özellikle de rock müzik
topluluklarının üyelerini, gençleri ayartan
kişiler olarak topluma tanıtmışlardır.
Toplumda ortaya çıkan birtakım salgın
hastalıkların da ahlaki panik yarattığı kabul
edilmektedir. 1980’lerde ortaya çıkan AİDS
hastalığı buna iyi bir örnektir. Medya
tarafından virüsün insanlığın geleceğine ciddi
bir tehdit olduğu fikri topluma sunulmuştur. Bu
hastalık ilk çıktığı dönemlerde medya olayı o
kadar çok abartmıştır ki, gerçekdışı delillerle
toplumda bir korkuya neden olmuştur. Medya
başlangıçta AİDS virüsünün eşcinsel kişilerde
bulunduğunu açıklamıştır. Medyanın bu
davranışı eşcinsellerin topluma küsmesine,
toplumdan dışlanmasına neden olmuştur.
Medya olayı abartarak ve gerçekleri çarptırarak
toplumda histeriye neden olmaktadır.
Bir diğer ahlaki panik örneği hem dünya
medyasında hem de Türk medyasında yer
bulan SARS virüsü paniğidir. 2003 yılının
Mart ayından itibaren Çin'de ortaya çıkan ve
Uzak Doğu ülkelerini etkisi altına alan SARS
virüsü de toplumlarda korku yaratmıştır. Kısa
sürede birçok insan bu virüs nedeniyle hayatını
kaybetmiştir. O ülkelere iş nedeni ile gitmek
zorunda olanlar tek çare olarak bilinen
maskelerini takmışlar; gitmek zorunda
Aşağıda, The New York Times adlı
gazetede Şubat 2007’de yayınlanmış, bir ahlaki
panik haberinin tüm özelliklerini taşıyan ve bu
özellikleri açık bir biçimde gösteren bir hikâye
verilmektedir(Garland,2008,154). Hikâye aynı
zamanda politikacıların ahlaki panik
süreçlerinin ne derecede farkına vardıklarını ve
bu süreçleri yönlendirme çabalarının düzeyini
de göstermektedir. Gazete haberi “ Güney
Londra’daki son genç ölümü Britanya’yı
sarstı.” başlığıyla yayınlamıştır.
Londra 16 Şubat- İngiltereli liderler
Cuma günü yoğun bir vicdan muhasebesi ve
toplumsal yas duygusuyla son günlerde
işlenen ve beş can alan çok sayıda silahlı
saldırıdan dolayı ve özellikle evlerinde
vurularak öldürülen gençlik çağlarının
başındaki delikanlılar hakkında endişelerini
ve üzüntülerini dile getirdiler. Bazı
politikacılar katliamı derin bir sosyal
rahatsızlığın belirtisi olarak tanımlarken,
Başbakan Tony Blair cinayetlerin İngiltere’de
gençler arasında var olan daha şiddetli bir
krizi yansıttığı düşüncesine karşı çıktı. Bu
hafta yayınlanan ve burada da geniş biçimde
yer alan bir Birleşmiş Milletler raporunun
ardından konu daha da önem kazandı. Adı
geçen rapor, İngiliz gençlerinin dünyanın en
zengin ülkelerindeki pek çok akranlarına
kıyasla sosyal açıdan çok daha kötü durumda
olduklarını göstermektedir.
Cinayetlerin korkunç olduğunu kabul eden
Başbakan Blair, halkın aşırı tepki
göstermemesi gerektiği üzerinde durmaktadır. “
Tepkilerimizde dikkatli olalım. Bu trajedi
İngiliz toplumunun simgesel bir örneği
değildir, hatta İngiliz gençliğinin bile örneği
olamaz.” Gazete haberi “Cinayetler pek çok
İngiliz’i hayrete düşürdü” ifadesiyle devam
etmektedir. Ateşli silahların, kokainin ve
uyuşturucu satıcısı çete üyeleri arasındaki
Amerikan tarzı çete savaşlarının yaygınlığı
konusundaki kaygıları tetiklemektedir. En son
kurbanın babasının şu sözleri aktarılmıştır:
“Silahları elde etme yolları inanılmaz”. Fakat
bu olayların hemen ardından dile getirilen
korku, cinayetlerin o anki gerçekliğinin ötesine
ulaştı: “ İngiliz toplumunun bazı kesimlerinin
kontrolden çıkmakta olup olmadığı üzerine
acılı bir tartışmaya neden oldu”.
Cinayetlere ilişkin toplumdaki kaygıyı söz
konusu haber artırmaktadır. Toplumda panik
havasının esmesine neden olmaktadır. Bu
olaylar ilave olarak o günlerde Muhalefet
Sözcüsü Alan Duncan’ın yayınladığı basın
bildirisinde cinayetlerin altında yatanın İngiliz
toplumundaki ayrışma süreci olduğunu
açıklaması paniği artırmıştır.
Ahlaki paniğe Türk medyasından ise
internette yayılan çocuk pornografisi örneğini
vermek mümkündür. Türkiye internet
üzerinden yapılan çocuk pornografisi olayı ile
ilk kez 2001 yılında tanışmıştır. Bursa’da bir
ilköğretim okulunda rehber öğretmen olarak
görev yapan kişi, İngiltere merkezli yürütülen
Landmark operasyonu sonucunda yakalanmış
ve tutuklanmıştır. Tutuklanan şahsın
bilgisayarında çok sayıda çocuk pornosu
resmine rastlanmıştır. Ayrıca kendisi de çocuk
pornosu resmi üretmekte olduğu ve bunları
internet aracılığıyla diğer ülkelerden alıcılara
ulaştırdığı, bunun ticaretini de yaptığı
belirlenmiştir. Öğretmen hakkında daha önce
görev aldığı okullarda da soruşturma
başlatılmış, ancak ceza verilmesi ile
sonuçlanmamıştır.
Son yıllarda özellikle internet, çocuk
pornografisi içeren materyallerin daha kolay
akademi a
olmayanlar ise önceden yaptıkları tatil
rezervasyonlarını
iptal
etmişlerdir.
Havaalanlarında SARS virüsünün ülkeye
girmemesi için gereken kontroller yapılmıştır.
Dünya Sağlık Örgütü bu virüsü ortadan
kaldıracak ilacı bulmak için gereken çalışmayı
başlatmıştır. Uzak Doğu'da insanlar maskelerle
dolaşmakta, ülkelerinden başka ülkelere yine
maskeleriyle çıkmaktadırlar. Medya, SARS
virüsünü gündemin ilk maddesine taşımıştır.
Bu korku sadece Uzak Doğu'yu değil tüm
dünya ülkelerini sarmıştır. Virüs tanımlanıp
gereken önlemler alındıktan sonra medya bu
hastalıktan korunmanın yollarını öğretmeye
başlamıştır. Bu haberi verirken yer yer abartılı
rakamlar da kullanılmıştır. Bu tür panik
haberleri zaman içerisinde bir süre Çinlilere
insanların önyargıyla bakmasına sebep
olmaktadır. Ancak hastalık ile ilgili panik
havası kısa süreli olmuştur.
43
ERCİYES İLETİŞİM
ulaşılabilir olmasını sağlamaktadır. Çocuk
pornografisinin de içinde bulunduğu yasadışı
yayınlara ilişkin suçlarda önceki yıllara nazaran
inanılmaz bir artış gözlemlenmektedir.
Bunların içinde % 40’lık pay ile çocuk
pornografisi yayınının en çok işlenen suç
olduğu belirlenmektedir.
Bursa’da gerçekleşen olay tüm gazetelere
yansımış ve Aralık 2001 ve Mart 2002 tarihleri
arasında gazetelerin ve televizyonların gündemini
oluşturmuştur. Olay ile ilgili haberlerin yanı sıra
psikolog, sosyolog, pedagog, emniyet yetkilileri,
hukukçular gibi uzmanların da bilgisine
başvurulmuştur. Olaylara karışan çocukların ruh
halleri tahlil edilmiş, toplumdaki cinsel eylemlere
bakış açıları sunulmuş, çocuk pornografisinin
internet üzerinden yayımının resmi rakamları
açıklanmış ve kanunlardaki düzenlemeler
irdelenmiştir. Bu haberleri izleyen halkın ise
duyguları, kanaatleri karışmış ve endişe duymaya
başlamıştır. Her gün artan sayıda yapılan haberler
ile toplumda ahlaki panik yaratılmıştır. Daha
sonra medyanın bu konudan uzaklaşması panik
havasını azaltmada etkili olmuşsa da Emniyet
birimleri ve kanun koyucular internetteki çocuk
pornografisini engellemeye yönelik idari ve cezai
tedbirler almaya başlamışlardır. İnternet servis
sağlayıcılar halkın da isteğiyle internet filtre
programları geliştirip müşterilerine sunmaya
başlamışlardır. Emniyet birimleri ailelere yönelik,
internet ortamı ve çocuklarının internet kullanımı
hakkında
bilgilendirme
çalışmaları
sürdürmüşlerdir. Bunun haricinde kanun yapıcılar
da kuralsız bir ortam gibi görünen internetin
hukuki düzenlemelerini belirleme çalışmalarına
başlamışlardır.
akademia
Bu olay klasik anlamda bir ahlaki panik
olayıdır. Medya, Bursa olayını ele almış ve biraz
da abartarak halkın özellikle de çocuklu ailelerin
internet hakkında endişe duymalarını sağlamıştır.
Kısa süre sonra olay unutulmuştur. Ancak panik
havasının da verdiği etkiyle idari düzenlemeler
yapılmıştır.
44
Türkiye’de gerçekleşen ve bir ahlaki panik
olayının tüm unsurlarını taşıyan bir diğer örnek
kapkaç olaylarıdır (Soygüder,2009,10). 2000’li
yılların başlarında özellikle İstanbul gibi büyük
2010
OCAK
kentlerde cadde ve sokaklarda kapkaççı olarak
adlandırılan yankesiciler ortaya çıkmaya
başlamışlardır. Daha sessiz ve sakin olan
mekânlarda kişilere yavaşça yaklaşıp cebinden
cüzdanını veya çantasını alıp kaçma eylemleri
olarak tanımlanabilen kapkaç olaylarının sayısı
gittikçe artmaya başlamıştır. Kapkaç olaylarının
sayısı arttıkça medya bu olayla daha fazla
ilgilenmiştir. Kapkaç olayı televizyonların ana
haber bültenlerinde ve gazetelerin 3. sayfalarında
yer almaya başlamıştır. Özellikle yaralanma ve
ölümle sonuçlanan olaylar medyanın ilgisini
çekmiştir. Kapkaççılar insanlardan zorla
çantalarını olduğu gibi kapıp kaçmakta ve
çantasını kaptırmak istemeyenlerin direnmesi ile
bu olaylar çeşitli yaralanmalar ve hatta ölümlerle
sonuçlanmaktadır.
Kapkaç olayları toplumda ahlaki panik
yaratmıştır. Hemen hemen her gün gazetelerin
sayfalarında ve televizyon ekranlarında bu
olaylara rastlanmaktadır. Gazeteler ahlaki panik
kuramına uygun olarak bu konuda uzman
görüşlerine yer vermekte, var olan düzeni
değiştirecek yeni yasal düzenlemelerin
uygulamaya konulmasına çalışmaktadır. Bu
konuda
hukukçuların,
psikiyatristlerin,
psikologların, emniyet yetkililerinin görüşleri
gazetelerde yer almakta ve halk böylece
aydınlatılmaktadır.
Kapkaç olaylarının artması sonucunda çeşitli
araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. Bu olayların
nedeni olarak, af yasası ve ekonomik kriz
gösterilmiştir. Büyük kentlere göç eden insanların
çoğunun işsiz olması ve bir şekilde ortaya çıkan
bu hırsızlık yöntemini medyadan öğrenip
uyguladıkları belirlenmiştir. Bu suça verilen
cezanın yetersiz olduğu, ortada yankesicilik suçu
değil, gasp suçunun bulunduğu tartışılmıştır. Bu
tartışmalara emniyet yetkilileri de katılmış ve
suçların faillerinin %70 inin yakalandığını ancak
kanunlarca serbest bırakıldığını belirtmişlerdir.
Günden güne artan kapkaç olayları ve gelen
haberler sonucunda birtakım düzenlemelere
gidilmeye başlanmıştır. Kapkaç olayları Türk
Ceza Kanununda sınıflandırılan şahsa karşı suçlar
kategorisinde değerlendirilmeye başlanmıştır.
Kapkaç olayı da "şahsa karşı işlenen suçlar"
Son zamanlarda özellikle büyük şehirlerde
yaşanan kapkaç olaylarına karşılık, Emniyet
Müdürlükleri tarafından halka dağıtılması için
vatandaşın kendini nasıl koruyabileceğini anlatan
broşürler hazırlatılmıştır. Emniyet Genel
Müdürlüğü tarafından hazırlatılan broşürde,
vatandaşlara, otomobille yapılan kapkaç
olaylarına maruz kalmamak için yaya
kaldırımlarının yola yakın kısımlarında
yürümemeleri tavsiye edilmiştir. Tehdit ederek
yaklaşan bir otomobil söz konusu olduğunda ise
bağırarak ters yöne doğru koşulması önerildiği
broşürde, ''Bu size altın değerinde saniyeler
kazandıracak ve otomobil sürücüsünün sizi takip
etmesini zorlaştıracaktır. Eğer imkânınız olursa
otomobilin plakasını ve kişilerin eşkâlini
belirleyiniz" denilmektedir. Medya da bu
tedbirler konusunda halkı uyarmaya devam
etmiştir. Gazeteler sürekli yolda yürürken
arabalarla veya motosikletlerle kapkaç yapıldığı,
bu nedenle çantaların cadde tarafından değil de
ters yönde taşınması, hatta boynumuzdan
çaprazlamasına asılması, bayan sürücülerin
kapılarını arabalarına biner binmez kilitlemeleri,
arabanın içinde seyir halinde iken bile çanta ve
cüzdanların görünür yerde bırakılmaması
gerektiği bilgisi hatırlatılmıştır.
Kapkaç olaylarının başlaması ve toplum
güvenliğini tehdit etmesi sonucu yukarıda da
görüldüğü gibi birtakım düzenlemelere
gidilmiştir. Toplumda korku oluşmuş, insanlar
caddelerde yürürken, arabalarındayken her an
kapkaç saldırısına uğrayabilecekleri paranoyası
yaşamaya başlamışlardır. Sokaklarda güven
telkin etmeyen görünüşteki insanlar kapkaççı
olabilir
korkusuyla
toplum
tarafından
dışlanmışlardır.
Bütün bu anlatılan ve incelenen olaylar ahlaki
panik kuramına uygun olmakta ve tüm
özelliklerini taşımaktadır. Bu olayları çoğaltmak,
hem Türk medyasından hem de dünya
medyasından örnekler göstermek mümkündür.
SARS paniği, AIDS paniği, Deli Dana hastalığı,
son günlerde medyada oldukça yer bulan domuz
gribi paniği, satanist gençlik paniği, Avrupa’da
rahiplerin cinsel taciz olayları, ecstacy
(uyuşturucu) kullanımı, tinerci çocuklar, Boğaz
Köprüsü intiharları, Batı'da birbirini silahla
öldüren çocuklar, Amerika'da insan avı ve
kreşlere, okullara düzenlenen saldırılar, alışveriş
merkezlerine düzenlenebilecek terörist saldırılar,
deprem söylentisi, cinsel tacizler, futbol
holiganlığı, Vandalizm olayları, kapkaç olayları,
ırkçı saldırılar örnek olarak sıralanabilmektedir.
9. SONUÇ
Toplumlar sık sık sorunlarla karşılaşmaktadır.
Bu sorunların bazıları aniden toplumda
gözükmektedir. Diğer bir kısmı ise uzun
zamandan beri var olup, çeşitli vasıtalarla
toplumda göz önüne çıkarılmakta ve gündeme
yerleştirilmektedir. Söz konusu olaylar, toplum
içerisinde uzun zamanlar boyunca var
olmaktadır. Ancak medya, bu olayları dile
getirerek toplumun dikkatini çekmektedir.
Medya ortaya çıkan sorunu fotoğraflarla ve
görüntülerle çok fazla işleyerek okurun sorunu
öğrenmesini sağlamaktadır. Hatta daha ileri
giderek toplumda histeri, endişe, sosyal tepkinin
doğmasına neden olmaktadır. Medyanın sıradan
bir olayı gündeme taşıyıp toplum içerisinde
endişe, tepki yaratması olayı, ahlaki panik
modelini oluşturmaktadır.
Ahlaki panik modeli sadece medya
çalışmalarına değil, sosyoloji, psikoloji, kriminoloji
gibi bilim alanlarının da araştırma konularından
birisini oluşturmaktadır. 1972 yılında Stanley
Cohen tarafından geliştirilen bu modelde, ortak
değerlere ve çıkarlara bir tür tehdit gibi görülen
azınlık veya marjinal bireyler ya da gruplara karşı
toplumsal ve politik tepkiler görülmektedir. Medya
bu modelde itici güç konumundadır. Medya
sıradan bir olayı ele alıp, sıra dışı bir olaymış gibi
göstermektedir. Yazarlar, düşünce liderleri, toplum
önderleri, politikacılar tarafından oluşturulan ahlaki
ortamda medya, suçluluk abartma döngüsünü
harekete geçirmektedir. Toplumun fikir ortaklığı ve
ortak kaygıları oluşturulmakta, sosyal endişe
tetiklenmektedir.
akademi a
kapsamında değerlendirildiği ilk dava 17 Haziran
2001 tarihinde gazetede yer aldı. Söz konusu
davada sanıklara Türk Ceza Kanununun kapkaç
suçunu içeren hırsızlık maddesinden değil, 'gasp'
suçundan ceza verilmiştir.
45
ERCİYES İLETİŞİM
Bu modelde suçluluk abartma döngüsü
işlevini hızlandırmakta ve toplumun düşünce
önderleri, politikacılar, kanun yapıcılar,
emniyet yetkilileri toplumdaki sosyal tepkinin
sonlandırılması amacıyla idari ve yasal
tedbirlere başvurmaktadır. Bu aşamada tepki
alan, halkın şeytanları olarak adlandırılan
sosyal grup sayısı artmaktadır.
Döngü içerisinde kısa süre sonra medyanın
olaya ilgisi azalmakta ve tamamen
unutulmaktadır. Ancak toplumun endişesi sona
ermemekte, ortak hafızada olay, her zaman
hatırlanmaktadır.
akademia
Ahlaki panik modeli bağlamında analiz
edilebilen birçok olay, Dünya ve Türk
medyasını meşgul etmiştir ve meşgul etmeye
devam etmektedir. 16. yüzyıl içerisinde
Avrupa’da yaşanan cadı avı olayları, Mod’lar
ve Rocker olayları, çocuk istismarları, salgın
hastalıkları, ekonomik kriz haberleri, yaşlı
kişilerin öldürülmesi, kapkaç terörü, satanistler,
uyuşturucu kullananların yarattığı olaylar ve
pek çok benzer olay ahlaki panik modeline
uygunluğu araştırılmaktadır.
46
Medyanın bu tür olayları gündeme
taşımasıyla birlikte önemli olan, bu toplumsal
soruna çözüm önerileri de getirmesi etik
açısından da zorunludur. Yani medyanın
uyarıları ve tespitleri, yetkilileri harekete
geçirmektedir. Ancak medya yaşanan korkuyu
ve endişeyi yasal düzenlemelere ve idari
tedbirlere çeviren, buna ortam hazırlayan bir
görev de üstlenmelidir. Polisin, mahkemelerin,
psikologların, doktorların ve kamuoyunun
tepkisini yansıtan medya böyle bir görev
üstlenmezse, bu sapkın davranışlar, ortadan
kalkacağı yerde, başkaları için izlenecek örnek
davranışlar olmaktadırlar. Sapkın davranışa
meyilli insanlar bu haberlerden etkilenerek bu
davranışları
uygulama
eğilimi
gösterebilmektedirler. Bu aşamada medya daha
hassas davranmak zorundadır. Aynı zamanda
yapılan her yayın ile birlikte toplumda endişe
yanı sıra, suç dalgaları da yaratma
potansiyelinin farkında olmalıdır.
2010
OCAK
KAYNAKÇA
Budak, S. ( 2001). Psikoloji Sözlüğü. Ankara:
Bilim ve Sanat Yayınları.
Cohen, S. ( 1972). Folk Devils and Moral Panics:
The Creation of Mods and Rockers.
London: Routledge
Critcher, C. ( 2003). Moral Panics and Media.
Buckingham: Open University Press.
Dönmezer, S. ( 1994). Kriminoloji. İstanbul: Beta
Yayıncılık.
Furedi, F. ( 2001). Korku Kültürü, Risk Almanın
Riskleri. (B. Yıldırım, Çev). İstanbul:
Ayrıntı Yayınları.(1998).
Garland, D. ( 2008). “ On The Concept Of Moral
Panic.” Media, Crime and Culture. 4.(9).
50-95.
Goode, E. ve Ben- Yehuda, N. ( 1994). Moral
Panics: The Social Construction of
Deviance. Oxford: Blackwell
Hall, S., Critcher, C., Jefferson, T., Clarke, J.,
Roberts, B. ( 1978). Policing the Crisis:
Mugging, the State and Law and Order.
London: Macmillan.
Jenkins, P. ( 1992). Intimate Enemies: Moral
Panics in Contemporary Great Britain.
New York: Adline de Gruyter.
Jewkes,Y. ( 2004). Media and Crime. London:
Sage Publications.
Marshall, G. ( 1999). Sosyoloji Sözlüğü (O.
Akınhay, Çev). Ankara: Bilim ve Sanat
Yayınları. (1977).
McRobbie, A. ve Thornton, S. (1995). “Rethinking Moral Panics for Multi-mediated
Social Worlds”. British Journal of
Sociology. 46.( 4).77- 98.
Mutlu, E. ( 2004). İletişim Sözlüğü. Ankara:
Bilim ve Sanat Yayınları.
Soygüder, Ş. ( 2009). “ Türk ve Batı
Medyasından Örneklerle Törel Ürkü
(Moral Panic) Kavramı”. Erişim:
2.3.2009.
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/ar
ticle.php?sid=1939.
Uysal, A. ( 2007). “ Ahlaki Panik ve Toplumsal
Hareketler: Kültür, Politika ve Toplumsal
İnşa Süreci”. Tezkire. 46-47.
Young, J. (1971). “ The Role of the Police as
Amplifiers of Deviancy”. Stanley Cohen
(Edited by) Images of Deviance. (27-61).
Harmondsworth: Penguin.
TÜRKİYE’DE KENTLİ ÇEKİRDEK AİLELERİN MEDYA OKURYAZARI
OLABİLİRLİĞİ ÜZERİNE BİR ALAN ARAŞTIRMASI*
Özet
Aydan ÖZSOY**
Televizyon alanında yaşanan hızlı gelişmeler, televizyon-izleyici arasındaki ilişkileri derinden
etkilemiştir. İzleyicinin bugün televizyon ile kurduğu ilişki farklılaşmış ve farklı tartışmaları da
beraberinde getirmiştir. Günümüzde tartışmaların temelini; izleyicinin televizyon ile ne yaptığı,
onu nasıl kullandığı ve yaşamında nasıl bir yere koyduğu, anlamlandırdığı oluşturmaktadır.
Gelişen medya okuryazarlığı ve eleştirel medya okuryazarlığı olgusu da tartışmaların geldiği bu
noktada önemli bir yere sahiptir. Medya okuryazarlığı kavramı, medyaya erişim kadar onu
okuyabilme becerisi üzerine geliştirilmiştir. Bu yöndeki çalışmalar, izleyicilerin/kullanıcıların
medya çıktılarını değerlendirebilme, eleştirebilme becerisinin geliştirilmesini amaçlar. ABD ve
Avrupa ülkelerinde yoğunlaşan tartışmaların ve çalışmaların ortak sorunu, nitelikli, katılımcı
izleyicilerin/kullanıcıların var edilebilmesi/edilememesidir. Aynı sorun bu çalışmanın da temelini
oluşturmaktadır. Acaba Türkiye’de televizyon izleyicileri olarak aileler (çalışma kapsamında
kentli çekirdek aileler) ne konumdadır? Etkin; değerlendirme, eleştirebilme becerisi ve azmi
göstererek izlediklerine katılıyorlar mı katılmıyorlar mı? Nasıl katılıyorlar? Neden katılmıyorlar?
Çalışma, eleştirel bakışın geliştirilmesinde belli bir sorumluluğa sahip olan ailelerin televizyon
ile kurduğu ilişkiyi ortaya koymayı ve televizyon karşısındaki konumlarını sorgulamayı
amaçlamaktadır. Çalışma televizyonun ailelerin gündelik yaşam pratikleri içinde önemli bir yere
sahip olduğunu ve onun karşısında aktif, kendi anlamlarını üreten özneler olabileceklerini
öngörmektedir. İzleyicinin aktif konumunun da sürekli olmadığı yer yer pasifleşebildiği
varsayılmaktadır. Çalışma etkin, eleştirel bakabilme becerisine sahip izleyiciler/kullanıcılar
oluşturulabilmesi yolunda sunduğu önerilerle de bu alandaki tartışmalara katkıda bulunmayı
amaçlar.
Anahtar Sözcükler: İzleyici, aile, medya okuryazarlığı, televizyon, alımlama
A FIELD STUDY ON TOWN-DWELLER NUCLEUS FAMILIES’ LIKELIHOOD TO
BE MEDIA LITERATE IN TURKEY
Rapid developments seen in the field of television have had a deep influence on the
relationships between television and the audience. Relationship audience establishes with the
television has changed today and led to different discussions. At the present day, what the
audience does with the television, how they use it, how a place they allocate for it in their lives,
and how they make sense of it underlie the discussions. Advanced media literacy and critical
media literacy take an important place at this point where discussions have reached. Concept of
media literacy was developed upon the skill of reading media as much as upon access to it. Studies
in this direction aim at developing audiences and users’ ability to evaluate and criticize media
outputs. Common problem of discussions and studies concentrating on U.S.A and E.U countries
is to or not to provide qualified and participant audiences and users. Same problem underlies
also this research. What are the positions of families (nucleus families within the scope of the
study) as television audiences in Turkey? Do or do not they participant actively in what they
watch by displaying skill and determination of evaluating and criticizing? How do they
participate? Why do not they participate? This study aims at revealing the relationship families
having a particular responsibility for developing critical view establish with the television and at
questioning their positions in front of the television. The present study anticipates that television
takes an important place in daily life practices of families and families could be active subjects
producing their own meanings in front of it. It is supposed that active position of the audiences
is not incessant, and they may become passive from place to place. The present study also aims
at making contributions to the discussions in this field, by means of the suggestions it offers in
the matter of forming active audiences and users having a critical view.
Key words: Audience, family, media literacy, television, reception
* Bu çalışma, 02-04.07.2009 tarihinde Zonguldak’ta düzenlenen ‘Medya ve Kültür’ adlı uluslararası
sempozyumda bildiri olarak sunulmuştur.
** Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi Gazi Meslek Yüksek Okulu, Görsel-İşitsel Teknikler ve Medya
Yapımcılığı Bölümü
akademi a
Abstract
47
ERCİYES İLETİŞİM
Giriş
akademia
Televizyon alanında yaşanan hızlı
gelişmeler, televizyon-izleyici arasındaki
ilişkileri derinden etkilemiştir. İzleyicinin
bugün televizyon ile kurduğu ilişki farklılaşmış
ve farklı tartışmaları da beraberinde getirmiştir.
1950’lerden başlayarak bugüne uzanan süreçte;
ilk olarak etki araştırmaları ardından 1950
sonlarıyla 1970’lere kadar “kullanımlar ve
doyumlar” yaklaşımı, “sihirli mermi kuramı”
etkili olmuştur. 1980’lerle birlikte ivme
kazanan İngiliz Kültürel Çalışmalar ekolü ve
bu ekol içinde öne çıkan Stuart Hall’ün
“kodlama-kodaçımlama” modeli, 1990’larla
birlikte iletişim alanında kullanılmaya başlayan
göstergebilim ve bugün edebiyat alanındaki
bakıştan hareketle televizyon ürünlerini metin
olarak değerlendirebilme olanağı ve bu
bağlamda tercih edilen“metin” vurgusu, anlam
sorunu bugün geldiğimiz noktanın önemli
ölçüde değiştiğine işaret eder. Günümüzde
televizyon üzerine süren tartışmaların önemli
bir bölümünü üretim, metin ve alımlama
arasındaki bütünlüklü bakışın da etkisiyle,
izleyicinin televizyon ile ne yaptığı, onu nasıl
kullandığı ve yaşamında nasıl bir yere
koyduğu, anlamlandırdığı oluşturmaktadır.
Gelişen medya okuryazarlığı ve eleştirel medya
okuryazarlığı olgusu da tartışmaların geldiği bu
noktada önemli bir yere sahiptir.
48
Medya okuryazarlığı kavramı, medyaya
erişim kadar onu okuyabilme ve eleştirebilme
becerisi üzerine geliştirilmiştir. Geleneksel
medya okuryazarlığının devamında gelişen
eleştirel medya okuryazarlığı ise David
Trend’in (1994, 235) vurguladığı üzere kültürel
çalışmalar ve eleştirel pedagojinin buluşma
noktası olarak tanımlanır (Aktaran: Binark ve
Gencel Bek, 2007, 102). Medya okuryazarlığı
ile ilgili çalışmalar, izleyicilerin/kullanıcıların
medya
çıktılarını
değerlendirebilme,
eleştirebilme becerisinin geliştirilmesini
amaçlar. ABD ve Avrupa ülkelerinde
yoğunlaşan tartışmaların ve çalışmaların ortak
sorunu, nitelikli, eleştirel bakabilen bireylerin,
izleyicilerin/kullanıcıların
var
edilebilmesi/edilememesidir. Aynı sorun bu
çalışmanın da temelini oluşturmaktadır. Acaba
2010
OCAK
Türkiye’de televizyon izleyicileri olarak aileler
(çalışma kapsamında kentli çekirdek aileler) ne
konumdadır?
Etkin;
değerlendirme,
eleştirebilme becerisi ve azmi göstererek
izlediklerine katılıyorlar mı? Nasıl katılıyorlar?
Katılmıyorlar mı? Neden katılmıyorlar?
Çalışma, eleştirel bakışın geliştirilmesinde belli
bir sorumluluğa sahip olan ailelerin televizyon
ile kurduğu ilişkiyi ortaya koymayı ve
televizyon
karşısındaki
konumlarını
sorgulamayı amaçlamaktadır.
Çalışma televizyonun ailelerin gündelik
yaşam pratikleri içinde önemli bir yere sahip
olduğunu ve onun karşısında aktif, kendi
anlamlarını üreten özneler olabileceklerini
öngörmektedir. İzleyicinin aktif konumunun da
sürekli olmadığı yer yer pasifleşebildiği
varsayılmaktadır. Çalışma etkin, eleştirel
bakabilme
becerisine
sahip
izleyiciler/kullanıcılar
oluşturulabilmesi
yolunda sunduğu önerilerle de bu alandaki
tartışmalara katkıda bulunmayı amaçlar.
I. Kuramsal Çerçeve
Çalışma kuramsal tabanını İngiliz Kültürel
Çalışmaları’nın bakışı içinden aktif izleyici
(izleyiciyi kitle iletişim araçları –çalışma
özelinde televizyon- karşısında anlam üreten,
kendi özgün anlamlarını üreten özneler olarak
gören yaklaşım) tezi çerçevesinde kurmaktadır.
Bu bağlamda medya okuryazarlığı ve eleştirel
medya okuryazarlığı tartışmaları da çalışmanın
bir diğer kuramsal dayanak noktasıdır.
Yeni izleyici araştırmaları içinde yer alan
‘aktif izleyici’ fikri medya çalışmalarında
önemli bir kopuşa işaret eder. Frankfurt Okulu
ve eleştirel teoriden beslenen bu yeni görüşün
tezi, izleyicileri sistemin kurbanları olarak
görmek yerine onları kendi seçimlerini yapan
ve kendi anlamlarını yaratan aktif izleyiciler
olarak konumlandırır (Ang, 1996, 9).
Postyapısalcı yaklaşımlar ışığında kültürel
çalışmaların medya metinlerinin farklı
anlamları bir arada taşıdığı, bu yüzden çok
anlamlı olduğu yönündeki vurgusu, izleyicinin
de farklı okuma biçimleri geliştirebileceği buna
bağlı olarak da aktif olduğu üzerinedir.
İzleyicinin kodaçımlama da aktif olarak
anlam ürettiğini savunan bu yeni yönelimin
kaynakları Elihu Katz’ın 1959’da geliştirdiği
ve 1970’lere kadar kullanılan ‘Kullanımlar
Doyumlar
Yaklaşımı
(Uses
and
Gratifications)’na kadar uzanır. Bu yaklaşımın
temelinde de izleyicilerin medyadan gidermeye
çalıştıkları karmaşık bir gereksinimler
dizgesine sahip oldukları inancı yatmaktadır.
Bu yaklaşım izleyicinin de en azından
gönderici kadar etkin olduğunu varsayar.
İletinin göndericinin niyetinden çok izleyicinin
ona verdiği anlam olduğunu savunur.
‘Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı’nı
izleyen etnografik kökenli izleyici çalışmaları
(izleyici etnografileri) ise metinlerin toplumsal
olarak kullanılma biçimlerinin metinlerin
yapılarında açıkça görülemediğini ve bazı
anlamların metinsel çözümlemelerle açığa
çıkarılamayacağını ortaya çıkarır. Metin
çözümlemelerinin yanı sıra izleyici odaklı alan
araştırmaları 80’lerle beraber daha sık
kullanılmaya başlar. Anlamların metinlerin
okurla buluştuğu ve üretildiği anda ve süreçte
oluştuğu yönündeki yeni bakış, medya
analizlerinde metin ile birlikte alımlama
analizlerini gerekli hale getirir. Bu buluşmada
okurun
anlamlandırma
sürecine
beklenilmeyen,
metin
dışı
etmenleri
getirebileceği fikrinden hareketle, anlamların,
yapısal
ya
da
göstergebilimsel
çözümlemelerden ziyade (bu çözümlemelerin
yanı sıra) etnografik çözümlemelerle eksiksiz
olarak ortaya çıkarılabileceği yönündeki kanı
güçlenir.
Alımlama
çalışmalarına
televizyon
bağlamında baktığımızda, yeni yönelimler
sonucu metin ve bağlamı sorunu yerini, metin
ve izleyici arasındaki ilişkiye bırakır. Bu yeni
ilişkide metin içindeki özne konumları merkeze
taşınır. Özellikle Hall’ün izleyiciye aktif olarak
konumlandırdığı ve farklı okuma biçimlerinin
varlığına işaret ettiği ‘Kodlama Kodaçımı’
modeli de bu anlamda önemli bir kopuşu
gerçekleştirir (Ang, 1996, 20). Hall’un (1984)
modeline göre, anlamlı bir söylem olan
televizyon programı, kodlama ve kodaçımı
evrelerinin birlikte kullanımı sürecinde
gerçekleşir. Bu yüzden de her evrenin
oluşturucu unsurlara ayrılarak analiz edilmesi
gerekmektedir.
Bu
modelin
temel
sorunsallarından biri olan ‘anlam’, anlamın
üretimi ve yeniden üretimi kodlanma ve
kodaçımlanmada aynı evrelerden geçerek
oluşmaktadır. Kodlamada verilen anlam ile
kodaçımlamada alınan anlamın örtüşmediği
anların çözümlenmesi önem kazanır. Hall,
izleyicilerin metinler karşısında üç farklı
konumda okuma yapabileceğine işaret eder,
metnin kodlarını üç farklı biçimde
açımlayacağını varsayar. Egemen, müzakereci
(tartışmalı) ve muhalif (eleştirel) okumalar.
Egemen okuma metnin istediği yönde,
izleyicinin metnin kodlarını kabul ederek,
onaylayarak
yaptığı
okuma
biçimini
(kodaçımlamayı) tanımlarken, müzakereci
okuma, izleyicinin metnin kodları ile tartıştığı
yer yer ona katılıp yer yer onu reddettiği okuma
biçimini ifade eder. Eleştirel okuma ise
izleyicinin metnin kodlarına tümüyle karşı
çıktığı, eleştirdiği okuma biçimini anlatır.
Genel olarak farklı formattaki iletiler
karşısında, daha özelde televizyon karşısında
artık etkin olduğu düşünülen izleyicilerin
izlediklerini
doğru
değerlendirebilme,
okuyabilme ve eleştirebilme becerisi
kazanması gerektiği yolundaki tartışmalar
iletişim araştırmalarında önemli açılımlar
sağlarken yeni tartışmaları da beraberinde
getirir. Günümüze kadar uzanan bu yeni süreçte
çalışmalar, izleyicinin bilinçlenmesi yani
izledikleri karşısında değerlendirebilme ve
eleştirebilme becerilerinin geliştirebilmesi
yönünde ilerler.
Medya okuryazarlığı kavramı da bu yeni
sürece paralel gelişir. Kavram, medya
mesajlarının doğru algılanması temeline
oturarak, yazılı ve yazılı olmayan farklı
formatlardaki (televizyon, radyo, sinema,
akademi a
Etnografik Kültürel Çalışmalar, televizyon
metinlerinin işleyişini üretim aşamasından
tüketim aşamasına taşıyarak bu aşamada
izleyiciye ‘seçme’ ve ‘reddetme’ hakkı verir ve
tüketim aşamasını anlamın kurulma anı olarak
konumlandırarak, izleyiciye özgür olabilme
şansı tanır.
49
ERCİYES İLETİŞİM
video, internet, müzik, basılı medya ve tüm
yeni medyalar) iletilere erişim, onları
çözümleme, değerlendirme ve iletme yeteneği
olarak tanımlanır. Medya okuryazarlığı,
demokratik toplumlarda katılımın sağlanması
açısından önemli olduğu kadar sosyal adaletin
ve ‘eleştirel vatandaş’ olmanın gereklerinden
birini
de
oluşturmaktadır.
Medya
okuryazarlığının, ‘eleştirel bir düşünce biçimi’
olarak algılanması yönünde de pek çok
kabuller bulunmaktadır (İnceoğlu 2007, 21,
24). Bu kabullerden hareketle medya
okuryazarlığının yanı sıra eleştirel medya
okuryazarlığı
tartışmalarının
başlaması
kaçınılmaz olmuştur. Medya okuryazarlığı
iletilere erişim, doğru algılama, çözümleme ve
değerlendirme ölçüleri ile açıklanırken,
eleştirel medya okuryazarlığı medya iletilerinin
eleştirel bir biçimde açımlanmasının ve
etkilerinin üzerinde durur. Douglas Kellner, bu
eleştirel bakışın önemine işaret ederken,
kültürde var olan farklı ideolojik sesleri ve
kodlamaları fark etmek gerektiğini söyler ve
hegemonik ideolojiler ve imgeler, söylemler ile
metinlerde bunları alt üst eden bir anlamda
muhalefet edenleri ayırmak gerektiğine vurgu
yapar. (Aktaran: Binark ve Gencel Bek, 2007,
102).
akademia
II. Yöntem
50
Çalışma niteliksel bir araştırma süreci
içermesi dolayısıyla, yöntem olarak ‘izlerküme
etnografisi’nden
yararlanmaktadır.
Antropolojinin nitel ampirik çözümleme
yöntemlerinden biri olan etnografi, ‘izlerküme
etnografisi’, ‘etnografik izleyici araştırmaları’
adlarıyla da anılarak, özellikle 1980’lerden
sonra Kültürel Çalışmalar ile birlikte
Etnografik Kültürel Çalışmalar adıyla
televizyon
alanında
da
kullanılmaya
başlanmıştır. Etnografik araştırma geleneği
içinden bakan bu çalışmada izleyici olarak
seçtiği, kentli yirmi beş adet çekirdek aile ile
yarı yapılandırılmış sorularla yaptığı
derinlemesine
görüşmeler
sonrasında
bulgularını çözümlemiştir. Çalışmanın özgün
verileri/bulguları Türkiye örneği Ankara ili
Çayyolu ilçesinde, ortanın üstü sınıftan 25 adet
2010
OCAK
kentli çekirdek aile ile derinlemesine yapılan
görüşmeler (görüşme çıktıları ve gözlemler)
sonucunda elde edilmiştir. Görüşmelerde hem
görüşme formu hem de teyp kullanılmıştır.
Görüşmeler
2-3
saat
arasında
gerçekleştirilmiştir.
Sorular,
izleyicinin
konumunu sorgulamak amacından hareketle,
izleyicinin televizyonu kullanma, izleme
alışkanlıkları ve televizyon ile kurduğu ilişki
bağlamında hazırlanmıştır.
Derinlemesine görüşme (depth interview),
görüşülen kişiye, bir konu hakkında ayrıntılı,
nitelikle ilgili sorular sorarak, konu ile ilgili
ayrıntılı bilgi almak amacıyla gerçekleştirilen
görüşme tekniklerinden biridir. Sorular genel
bir çerçeve çizmek için hazırlanır. Yanıtlara
bağlı olarak görüşmeci tarafından yeni sorular,
ara sorular sorularak görüşme sürdürülür (Aziz,
2003, 85). Niteliksel yöntemler içinde sıkça
kullanılan derinlemesine görüşme tekniği için
C. Briggs (1986), görüşmenin sosyal bilimler
alanında kullanılan en yaygın veri toplama
yöntemi (tekniği) olduğunu savunmakta ve
bireylerin
deneyimlerine,
tutumlarına,
görüşlerine, şikayetlerine, duygularına ve
inançlarına ilişkin bilgi toplamada etkili
olduğunu vurgulamaktadır. C.J. Stewart ve
W.B.Cash (1985) ise görüşmeyi, önceden
belirlenmiş ve ciddi bir amaç için yapılan, soru
sorma ve yanıtlama tarzına dayalı karşılıklı ve
etkileşimli bir iletişim süreci olarak
tanımlamaktadır. Görüşme tekniğinin, diğer
tekniklere göre bazı avantajları ve
dezavantajları bulunmaktadır. Görüşme,
araştırmacıya büyük ölçüde esneklik sağlar.
Soruların yeri değişebilir, bazı sorular
sorulmayabilir
ya
da
bazı
sorular
detaylandırılabilir. Araştırmacı veri toplamada
bizzat bulunduğu için yanıt alma oranı tam ve
yüksek olur ve görüşme sürecinde karşı tarafın
sözel olmayan davranışlarını, anlık tepkilerini
de kaydederek, elde edilen bilginin geçerliliği
hakkında ipuçları sağlar. Veri kaynağı teyit
edilir; araştırmacı yanlış yönlendirilemez
çünkü veri kaynağı ile yüz yüzedir. Araştırmacı
ortam üzerinde kontrol sağlayabilir. Görüşme
yoluyla derinlemesine bilgi elde edilebilir.
Avantajlarının yanında bu tip bir görüşme
Görüşme
tekniği
iki
biçimde
gerçekleştirilmektedir: ‘Yapılandırılmış’ ve
‘yapılandırılmamış’ görüşme. Yapılandırılmış
görüşmede amaç, görüşülen bireylerin
verdikleri bilgiler arasındaki paralellikler ve
farklılıkları
saptayarak,
buna
göre
karşılaştırmalar yapmaktır. Yapılandırılmamış
tür ise keşfe yöneliktir. Önceden belirlenmiş
sorular ve yanıtlar yoktur. Araştırma, görüşme
sırasında biçimlenir ve derinleşir. M.Q. Patton
(1987) ise üç tür görüşme yaklaşımından
bahseder. Bunlar; sohbet tarzı görüşme,
görüşme formu yaklaşımı ve standart açık uçlu
görüşmedir. Çalışma kapsamında kullanılan
görüşme formu yaklaşımı, benzer konular
hakkında değişik insanlardan aynı tür bilgilerin
alınmasını amaçlar. Görüşmeci önceden
hazırladığı konu veya alanlara sadık kalarak,
hem önceden hazırlanmış soruları sorma, hem
de bu sorular konusunda daha ayrıntılı bilgi
almak amacıyla ek sorular sorma özgürlüğüne
sahiptir. Görüşme formu, araştırma problemi
ile ilgili tüm boyutların ve sorunların
kapsanmasını güvence altına almak için
geliştirilmiştir. Görüşmeci, görüşme sırasında
soruların cümle yapısını ve sırasını
değiştirebilir, bazı konuların ayrıntısına
girebilir veya daha çok sohbet tarzı bir yöntem
de
benimseyebilir.
Görüşme
formu,
araştırmacıya zaman esnekliği sağlar, soruların
yerleri değişebilir, bazı sorular atlayabilir,
sormaktan vazgeçilebilir. Belirli bir forma
dayalı görüşme, farklı kişilerden daha
sistematik ve karşılaştırılabilir bilgi elde etmeyi
sağlar. Görüşme formu sayesinde elde edilen
verilerin belli bir düzen içinde analiz edilmesi
sağlanır (Aktaran: Yıldırım ve Şimşek, 1999,
93-96).
Görüşmeyi, düşünceden çok görüşmeyi
yapanın kişiliğinin bir yansıması olarak
tanımlayarak hem görüşmeyi yapan kişinin
varlığına hem de yorum sürecine dikkati çeken
Seidman (1991,56), görüşmecinin zor da olsa
aktif bir dinleyici olması gerektiğini söyler.
Aktif dinleme sürecindeki üç aşamanın
önemini vurgulayarak, bu aşamaları şu şekilde
açıklar: İlk aşama, görüşülen kişinin ne
söylediğinin farkında olarak dinleme, ikinci
aşama bir otorite olarak konumlanan kamunun
sesine rağmen görüşmecinin iç sesini dinlemesi
ve son olarak da görüşmecinin tıpkı sınıftaki
iyi bir öğretmen gibi sürecin farkında olarak
dinlemesidir. Seidman (1991,71), bu alanda
geliştirilen tekniklere rağmen görüşmecinin
kişisel deneyimlerinin, tecrübelerinin ve
yeteneğinin de başarılı bir görüşme için gerekli
olduğunu söyler. Özellikle diğer insanlarla
samimi ilişkiler geliştirebilme yeteneğinin çok
önemli olduğunu, bu süreçte de deneyimin
görüşmeciye önemli olanaklar sağladığını
belirtir.
III. Tarihsel Arka Plan
Geleneksel Medya Okuryazarlığından
Eleştirel Medya Okuryazarlığına
Medya okuryazarlığı ile ilgili farklı pek çok
ülkede (Hollanda, İtalya, Avustralya,
Yunanistan, Avusturya, İsviçre, İsveç, Norveç,
Portekiz, Macaristan, İspanya, Fransa,
Finlandiya, Danimarka, Almanya, Belçika,
Rusya, Malta, Kanada, İsrail, Ürdün)
çalışmaların varlığından söz etmekle beraber,
bunarın ağırlıklı olarak Amerika ve İngiltere’de
yoğunlaştığı görülmektedir. İlk çalışmalar
1920’lerde İngiltere’de başlar ve ülkeler
akademi a
yönteminin bazı dezavantajları da vardır:
Görüşme yönteminin, maliyeti (seyahat
paraları, görüşme materyalleri), ve harcanan
zaman (kişileri saptamak, iletişim kurmak,
randevu ayarlamak, ulaşım, görüşme kağıt,
bantların çözümlenmesi) diğer yöntemlere göre
daha fazladır, araştırmacı, veri kaynağından
etkilenerek, onu yanlış anlayarak ve
yorumlayarak yanlı davranabilir, görüşülen
kişiler o andaki öznel yargıları ve hatırladıkları
ile yanıt verdikleri için veriler sınırlıdır, gizlilik
ortadan kalktığı için bilgiler sosyal olarak kabul
edilebilir ölçülerde kalır, kesin bir soru
standardı olmadığı için zaman zaman
kullanılan farklı sorular, değerlendirme
sırasında
bilgilerin
karşılaştırılmasında
güçlükler doğurabilir, kişilere ulaşma ve
randevuyu istenilen zamanda gerçekleştirme
güçlüğü çekilebilir (Aktaran: Yıldırım ve
Şimşek, 1999, 92,97-100).
51
ERCİYES İLETİŞİM
akademia
arasında medya okuryazarlığı eğitimi
konferansları süreçlerinde uygulanacak
yöntem, hedef kitle ve metin içerikleri ile ilgili
olarak ortak bir görüşe varılamaması sonucu
bir bütünlük taşıyamaz. Her ülke kendi
savundukları ilkeleri ve yöntemleri uygulama
yoluna giderler (Öncel Taşkıran 2007, 94).
52
Medya Okuryazarlığı’na dair önemli
çabalardan biri 1960’larda UNESCO
tarafından Almanya’da atılır. UNESCO, 1982
yılında uluslararası uzmanlarla gerçekleştirdiği
toplantının ardından medya eğitiminin
gerekliliğini savunan bir bildiri yayınlar.
Bildiride medya metinlerini kullanan aileler,
öğretmenler, medya çalışanları ve karar
vericilerin eleştirel bakışın gelişmesinde
sorumluluklarının
altı
çizilir.
David
Buckingham’a (2001) göre, bildiride yer alan
bazı vurgular bugün sürdürülen medya
eğitiminde de geçerliliğini korumaktadır. Bu
bildirideki en temel vurgu; medya aracılığıyla
öğrenme yerine medya hakkında öğrenmedir.
Eğitimin eleştirel bakış içinde öğrencilerin aktif
katılımı ile gerçekleştirilmesi ve eleştirel ve
yaratıcılık yeteneklerinin geliştirilmesi en
önemli hedefler olarak belirlenir. Bu süreç
90’lar boyunca da konferans, bildiri, proje
çalışmaları, geliştirilen modeller ve medya
iletilerinin çözümlenmesinde bir dizi ilkenin
belirlenmesi çerçevesinde devam eder. 1998
yılında Journal of Communication dergisi
medya okuryazarlığı konusunda özel bir dosya
hazırlar. William G. Christ ve W. James Potter
(1998,5-15) özel sayının giriş yazısında, medya
okuryazarlığını çeşitli bağlamlarda iletilere
erişmek, çözümlemek, değerlendirme ve
iletileri yaratmak yeteneği olarak tanımlanır.
Bu tanım bir yandan dinamik bir öğrenme
sürecine işaret ederken diğer yandan medya
okuryazarlığını “beceri-temelli” (skills-based)
olarak kurar. Fakat bu yaklaşım medya
okuryazarlığını yetenek ve beceri temeline
indirgediği ve metinsellik, yeni iletişim
teknolojileri kullanım pratikleri ve medyanın
olanaklarını ihmal ettiği için eleştirilir. Medya
okuryazarlığı, becerilere dayalı kişisel bir
özellikten çok ideolojik ve pratik olarak işleyen
bir süreçtir. Mutlu Binark ve Mine Gencel
2010
OCAK
Bek’in de (2007,49 ) işaret ettiği nokta, medya
okuryazarlığının toplumsal denetim ve
düzenleme aracı olarak kullanabileceği gibi
tam tersine demokratik toplumsal düzende
özgürleşmeyi sağlamanın aracı olarak da
kullanılabilir olmasıdır. Christ ve Potter aynı
yazılarında medya okuryazarlığının bir çok
boyutu olduğuna dikkat çekerler. Bu boyutları;
okullarda
pedagojik
boyut,
ailelerde
antropolojik boyut, bilgili yurttaş olabilmek
için değer boyutu, eleştirel/kültürel bir sorun
olarak araştırma boyutu, kamu siyasasının ilgi
alanı olan boyutu olarak özetlerler. Potter
(1998), medya okuryazarlığını bireyin ne
şekilde medyaya maruz kaldığını anlama,
karşılaştığı iletileri yorumlama becerisi olarak
tanımlar ve sekiz sürekli evreden meydana
geldiğini vurgular. Potter’a göre medya
okuryazarlığının evreleri; temel öğeleri
öğrenmek, dili (medyanın dilini) öğrenmek,
anlatıyı
(anlatı
yapısını)
öğrenmek,
şüpheciliğin/eleştirinin gelişmesi, derinlikli
ilerleme, deneysel gelişme ve keşif, eleştirel
farkındalık, toplumsal sorumluluk olarak
sıralanır (Aktaran: Binark ve Gencel Bek 2007,
44-52).
Medya okuryazarlığının hazırlayıcı bir
yaklaşım olarak tanımlanması, bireylerin içinde
bulundukları medya kültürünü kavramaları ve
müdahil olmaları anlamından hareketle
geleneksel medya okuryazarlığından eleştirel
medya okuryazarlığına doğru geçişi hazırlar.
Bu geçişin ardından eleştirel medya
okuryazarlığında sorunsallaştırılan en temel
vurgular etik, iktidar/erk ve siyasallaşmadır.
Trend (1994) tarafından kültürel çalışmalar ve
eleştirel pedagojinin buluşma noktası olarak da
tanımlanan eleştirel medya okuryazarlığında,
özdüşünümsellik, diyalog ve bağlam vurguları
sürece dahil olur. Justin Lewis ve Sut Jhally
(1998), metin temelli yaklaşımları eleştirerek
üretim ve alımlama çalışmalarının da sürece
dahil olması gerektiğini, bunların metin
çözümlemeleriyle bütünleştirilerek medya
okuryazarlığı çalışmalarının genişletilmesi
gerektiğini savunurlar. Lewis ve Jhally , üretim,
metin ve alımlama arasındaki bütünlüklü
bakışın medya okuryazarlığı eğitiminde önemli
IV. Araştırma Bulguları
Alan Araştırması Hakkında Bilgi
Türkiye’de kentli
çekirdek ailelerin
televizyon ile kurdukları ilişkiyi ve bu
bağlamda, medya okuryazarı olabilme
potansiyellerini analiz etmeye çalışan bu
araştırma 2006 ve 2007 yılları içinde
gerçekleştirilmiştir. Ankara ili Konutkent /
Çayyolu ilçelerinde gerçekleştirilen bu alan
araştırmasına 25 çekirdek aile dahil edilmiştir.
Özer Ozankaya (1995, 31), çekirdek aileyi, karı
koca ve evlenmemiş çocuklardan oluşan ve
sanayileşmiş ve kentleşmiş toplumlarda oluşan
aile biçimi olarak tanımlar. Bu tanımdan
hareketle çalışmada ailelerin seçiminde kentli
olmaları, 1-2 çocuğa sahip olmaları ve kadının
çalışma yaşamına dahil olmasına özen
gösterilmiştir. Çalışma kapsamında seçilen 25
ailenin bu bağlamdaki demografik özelliklerini
şu şekilde sıralayabiliriz:
1.Eğitim:
25/14 ailede eşlerin her ikisi de üniversite
mezunudur
25/4 ailede eşlerin her ikisi de yüksek lisans
yapmıştır
25/1 ailede eşlerin her ikisi de doktora sahibidir
25/6 ailede eşlerin her ikisi de lise mezunudur
2. Yaş
25/17 ailede eşler 30-40 yaş arasındadır
25/8 ailede eşler 40-50 yaş arasındadır
3. Gelir
Ailelerin aylık ortalama gelirleri Beş Bin ile
On Bin Türk Lirası ararsında değişmektedir.
4. Meslek
25/21 ailede eşlerin her ikisi de çalışmaktadır.
25/4 ailede eşler ev hanımıdır. Bu aileler içinde
iki ailede kadınlar çocuk sahibi olduktan sonra
çalışma hayatını bırakmışlardır.
Kadınların Meslekleri: (Elektronik Müh.,
İşitme ve Konuşma Engelli Uzmanı, Yüksek
Mimar, Ressam, Öğretim Üyesi, Yönetici
Asistanı, Bankacı, Jeoloji Yük. Müh., Üst
Düzey Yönetici, Dış Ticaret Uzmanı)
Erkeklerin Meslekleri: (Matematik Müh.,
GSM Operatörü, Yüksek Mimar, Makine
Müh., Teknisyen, Sigorta Eksperi, Serbest
Meslek, Jeoloji Yük. Müh., İktisatçı, Hava
Müh.)
5. Çocuk Sayısı
25/15 aile 2 çocuk sahibidir.
25/10 aile tek çocuk sahibidir.
6. Barınma Durumu
25/18 aile ev sahibidir.
25/7 Kiracıdır.
Bu demografik özelliklerden hareketle
seçilen ailelerin ortanın üstü gelir ve sosyoekonomik
koşullara
sahip
olduğunu
söyleyebiliriz. Bu özelliklere sahip ailelerin
seçilme nedeni de bu ailelerin medyaya erişim
ve kullanma becerisi ile medyayı okuyabilme,
değerlendirme,
yorumlayabilme
ve
konuşabilme becerisine sahip olabilme
potansiyelleri taşımalarıdır.
Ailelere Yöneltilen Sorular
Ailelere toplam 25 soru yöneltilmiştir. İlk 8
soru aileleri ve çocuklarını tanımaya yönelik
sorulardır. 9-17 arası toplam 9 soru ailelerin
(eşler ve çocuklar) televizyonu kullanımları,
izleme,program seçmeye yöneliktir. 18-25 arası
da ailelerin izlediklerine katılma/katılmama,
tartışma/tartışmama, yorum yapma/yapmama
televizyon yerine başka bir etkinlik
akademi a
olduğunu vurgularlar. Medya okuryazarlığının
medya metinlerinin çözümlenmesinden de öte
bir şey olduğunun, metinlerin/üretimlerin
neden orada olduğuna dair bir farkındalık
olduğunun, neyin üretildiğinden çok, neden
hangi sınırlamalar ve koşullar altında, kimin
tarafından üretildiğini bilmeye yönelik bir
farkındalık olduğunun altını çizerler. Binark ve
Gencel Bek’in de (2007) vurguladığı gibi
eleştirel medya okuryazarlığı yurttaş katılımı
ve toplumsal sorumluluk bilinci ile
çakışmalıdır (Aktaran: Binark ve Gencel Bek
2007, 52, 102-105).
53
ERCİYES İLETİŞİM
koyma/koymama üzerinedir. Aileleri temsilen
bazı ailelerde kadınlar bazı ailelerde erkekler,
bazı ailelerde ise eşler bir arada sorulara yanıt
vermişlerdir. Görüşmeler ev dışında ***Doku
Kültür’ adlı anaokulunda gerçekleştirilmiştir.
Sorular, yarı yapılandırılmış, derinlemesine
görüşme tekniğine bağlı olarak sorulmuştur.
Sorular şunlardır:
Sorular
( ) Belgesel
( ) Müzik-Eğlence
( ) Drama/Dizi
( ) Yarışma
( ) Reality Show
E:
(
2. Kaç yaşındasınız?
(
K:
) Magazin
) Diğer...................................
14. Çocuğunuzun televizyonda en sık
seyrettiği program türleri nelerdir? Neden? En
sık olandan en seyrek olana kadar (1-11 arası)
numaralandırın.
E:
3. Eğitim durumunuz nedir?
K:
( ) Haber ve haber program
E:
( ) Film(Çocuk ya da yetişkinlere yönelik
konulu film)/Çizgi Film
4. Mesleğiniz?
5. Aylık ortalama geliriniz nedir?
6. Kaç yıllık evlisiniz?
7. Eviniz kira mı yoksa kendinizin mi?
süredir
bu
semtte
9. Hafta içi günde kaç saat, neden
televizyon seyrediyorsunuz? Çoğunlukla ne
zaman ve nasıl izlersiniz? Birlikte mi? Ayrı
ayrı mı? Neden?
10.Hafta sonu günde kaç saat neden
televizyon seyrediyorsunuz? Çoğunlukla ne
zaman ve nasıl izlersiniz? Birlikte mi? Ayrı
ayrı mı? Neden?
11. Televizyon izlerken herhangi başka bir
işle meşgul olur musunuz? Neden?
akademia
( ) Film(Çocuk ya da yetişkinlere yönelik
konulu film)/Çizgi Film
( ) Eğitim-Kültür
K:
54
( ) Haber ve haber program
( ) Spor
1.Adınız soyadınız nedir?
8. Ne kadar
oturuyorsunuz?
2010
OCAK
12. Kumanda aleti genellikle kimin
elindedir? Neden?
13. Televizyonda en sık seyrettiğiniz
program türleri nelerdir? Neden? En sık
olandan en seyrek olana kadar (1-11 arası)
numaralandırın.
( ) Belgesel
( ) Müzik-Eğlence
( ) Drama/Dizi
( ) Yarışma
( ) Spor
( ) Eğitim-Kültür
( ) Reality Show
(
(
) Magazin
) Diğer....................................
15. Televizyon izlerken, seçtiğiniz program
türü/türlerinde ve izleme sürenizde sınırlama
yapar mısınız? Neden?
16. Çocuğunuz televizyon izlerken,
program türü/türlerinde ve izleme süresinde
sınırlama yapar mısınız? Neden?
17.Televizyon izlerken eşiniz ya da o anda
bir arada olduğunuz kişi/kişilerle programlar
hakkında konuşur, yorum (olumlu/olumsuz)
yapar ya da tartışır mısınız? Yoksa sessiz
*** Bu çalışmanın alan araştırmasının gerçekleştirilmesinde yardımlarını esirgemeyen Doku Kültür
Anaokulu yöneticileri ve çalışanlarına, özellikle Psikolog Nur Yaşar’a teşekkür ederim.
18.Televizyon
izlerken
çocuğunuz/çocuklarınıza müdahale eder
yönlendirir
misiniz?
Onunla/Onlarla
programlar hakkında konuşur, yorum yapar,
tartışır mısınız? Yoksa sessiz kalmayı mı tercih
edersiniz? Neden?
19.Televizyon karşısında kendinizi nasıl
tanımlarsınız?
Televizyon
karşısındaki
halinizden memnun musunuz? Neden?
20.Televizyon karşısında çocuğunuzu nasıl
tanımlarsınız? Çocuğunuzun televizyon
karşısındaki halinden memnun musunuz?
Neden?
21.Televizyon
izlerken
izleyici
konumunuzu nasıl görürsünüz? Aktif olarak
izlediklerine katılan (yorumlar yapan ve
tartışan) ya da pasif olarak katılmayan. Neden?
22.Televizyon izlerken çocuğunuzun
konumu nasıldır? Aktif olarak izlediklerine
katılır (sorular sorarak, tartışarak) ya da pasif
olarak katılmaz. Neden?
23. Evinizde televizyon izlemek yerine
tercih ettiğiniz başka bir etkinlik var mı?
Neden?
24. Çocuğunuzun televizyon izlemek yerine
tercih ettiği başka bir etkinlik var mı? Neden?
25. Birlikte hangi etkinliklerle nasıl vakit
geçirirsiniz?
Türkiye’de Bugün Kentli Çekirdek
Ailelerin Televizyon İle Kurdukları İlişki
Araştırma kapsamında seçilen ailelerin
tümü kablolu, uydu ve diğer hizmet
sağlayıcılara sahiptir. 23 (25/23) ailenin
evlerinde 2 ve daha fazla televizyon
bulunmaktadır. 2 aile tek televizyona sahiptir.
Ailelerde televizyon çoğunlukla salonda yer
yer oturma odasında birlikte seyredilmektedir.
18 ailede televizyon birlikte salonda, 7 ailede
ayrı ayrı odalarda seyredilmektedir. Ayrı izleme
eşlerin ve çocukların tercihlerine bağlı olarak,
çoğunlukla çocuklar ve anne için oturma
odasında ya da mutfakta, baba için salonda
gerçekleşmektedir. 2 ailenin çocuk odasında
televizyon bulunmaktadır. Ailelerin hafta içi
televizyon izleme biçimleri hafta sonu ile hem
benzerlikler taşır hem de farklılıklar. Ama oran
olarak büyük bir çoğunluk için benzerlik
taşıdığı söylenebilir. 17 ailede benzer sürelerde
ve birlikte televizyon izlenmektedir. 8 aile hafta
sonu televizyonu farklı bir şekilde kullandığını
ifade etmektedir. Bu aileler hafta sonu evin
dışında fazla zaman geçirdikleri için daha az
televizyon seyrettiklerini söylemektedirler.
Televizyon izleme süreleri değişmekle beraber,
13 aile günde 3-4 saat arası, 8 aile günde 1-2
saat izlediklerini belirtmektedir. 4 ailede
televizyon sürekli açıktır. Aileler televizyonu
genellikle akşam işten eve geldikten sonra
açmakta ve yatana kadar evdeki diğer işleriyle
bir arada kullanmaktadırlar. 11 ailede kadınlar
diğer işleriyle birlikte televizyon izlerken, 4
ailede kadınlar herhangi bir işle meşgul
olmadan yalnız televizyon izlemektedir. 5
ailede erkekler diğer işleriyle birlikte
televizyon izlerken, 5 ailede erkekler herhangi
bir işle meşgul olmadan yalnız televizyon
izlemektedir. Evdeki iktidarın sembolü olan
kumanda aleti ile ilgili sorunun yanıtından
hareketle, bu gruptaki aileler için erkek
iktidarının aşınmaya başladığı ve evde kadın ve
çocuklardan yana değişimin yaşandığı
söylenebilir. 9 ailede kumanda aleti erkeklerde,
7 ailede kumanda aleti kadınlarda, 8 ailede
kumanda aleti ortada ve 1 ailede de kumanda
aleti çocuklardadır.
Ailelerin program türleri ile ilgili olarak
seçimlerine bakıldığında hem eşlerde hem de
çocuklarda birinci sırada film (konulu ve çizgi
film) yer almaktadır. 25/15 ailede eşler için
film birinci sırada yer alır. İkinci sırada haber
gelmektedir. 13 ailede filmden sonra en çok
haber izlenmektedir. Daha sonra drama/dizi,
spor, yarışma, belgesel, müzik-eğlence ve diğer
türler küçük farklarla sıralanır. Ailelerde
kadınlar film ve haberden sonra ağırlıklı olarak
dizi ya da müzik-eğlence programlarını,
erkekler ise belgesel ve spor programlarını
tercih etmektedirler. Elde ettiğimiz bu veriler
ışığında, daha önce yapılan bu tip araştırmalara
program türleri ve eşlerin seçimi bağlamında
akademi a
kalmayı mı tercih edersiniz? Neden?
55
ERCİYES İLETİŞİM
akademia
şunları ekleyebiliriz. Ekonomik koşulları
sayesinde, televizyona alternatif seçimler
üretebilen bu aileler için -ki film (ev sinemaları
ve dvd örneklerinde olduğu gibi) izleme
bunların başında geliyor- televizyon ile
kurduğu ilişki biçimi değişmiştir. Eğitim ve
sosyo-kültürel alt yapısının gücü ölçüsünde
aileler günümüzde televizyon programlarını
beğenmediği anlarda farklı alternatifler
yaratabilmektedir. Film (konulu filmler) de bu
türlerin başında gelmektedir. Haber türü ailenin
birlikte seyrettiği, konuştuğu ve dünyadan
haberdar olduğu bir tür olarak önemini
korumaktadır. Diğer türler ise yer değiştirerek
tercih nedeni olmaya devam etmektedir.
Ailelerde çocukların tercihlerine bakıldığında
da filmin birinci sırada, belgeselin de ikinci
sırada olduğu görülmektedir. Fakat bu annebabaların verdiği bilgilere dayanmaktadır.
Birinci el olarak çocuklar ile konuşulmamıştır.
Hem eşlerin hem çocukların film türünü
seçmelerindeki
nedenlerin
başında
televizyonun tehlikeli ve düşük olarak
nitelendirdikleri
programlarına
karşı
kendilerini ve çocuklarını koruma isteği
gelmektedir. Filmler, ailelerin kendi seçimleri
olduğu için içeriğini görece de olsa kontrol
edebilmektedirler. Ama aileler film sayısına ve
izleme sürelerine de sınır koymaya özen
göstermektedirler. Çünkü çocukların özellikle
saatlerce çizgi film seyretme eğilimlerinin de
olduğunu ifade etmektedirler.
56
Ailelerin hem kendi izleme edimleri hem de
çocuklarının
izleme
sürelerinde
sınırlandırmalar yaptıkları görülmektedir.
Ailelerde kadınlardan 25/9 tanesi kendi için
izleme süresinde ve program türlerinde
sınırlamalar yaptığını, 6 tanesi yapmadığını
ifade ederken, erkeklerden 5 tanesi sınırlama
yapmakta, diğer beşi ise yapmamaktadır.
Çocukları söz konusu olduğunda eşler daha
sınırlayıcı görünmektedirler. Kadınlardan 13
tanesi erkeklerden 8 tanesi sınırlama yaparken,
kadınlardan da erkeklerden de 2’şer kişi
sınırlama yapmadığını ifade etmiştir. Sınırlama
yapmama nedenleri olarak, çok televizyon
izleyememe ve akşam çok az vakit bulma
sebep olarak gösterilmiştir. Aileler tarafından
2010
OCAK
televizyon izlerken sınırlama yapma nedenleri
olarak ise; zamanı daha iyi kullanabilme, diğer
işlere zaman ayırabilme, şiddet ve cinselliğin,
magazinin ön planda olduğu programlardan
kaçınma, ilgi alanları dışındaki programları
seyretmeme, televizyon bağımlısı olmamaya
çalışma ve akşam saatlerinin tamamını
doldurmasına izin vermeme sebep olarak
gösterilmektedir.
Ailelerin televizyon izlerken nasıl
davrandıkları
konuşmayı,
izlediklerine
katılmayı, yorum yapmayı bir anlamda aktif bir
konumu mu yoksa bunları yapmayarak pasif
bir konum mu tercih ettikleri ile ilgili sorulara
verilen yanıtlardan hareketle aktif olarak
katılma ve pasif olarak katılmama, bir anlamda
sessiz kalma konumlarının bir arada olduğu
söylenebilir. Bu bir arada olma konumunun
program türü, izleyicinin ruh hali, ilgi alanları,
zaman ve yere göre değiştiği görülmektedir.
İzleyicilerin çoğunluğu 25/20 aile izledikleri
şeye bağlı olarak hem aktif hem de pasif bir
konuma sahiptir. Kendilerini pasif konumda
tanımlayan aileler bunun nedeni olarak;
televizyonun kendi düzeylerinin altında olan
programlarını; kendi ifadeleriyle ‘saçma sapan
programlarını’
ve
yorgunlukları
ile
yoğunluklarını göstermektedirler. Verilen
cevaplardan
hareketle,
çocukların
konumlarının anne babalarına oranla daha aktif
olduğu söylenebilir. 20 (13 Kadın, 7 erkek) aile
çocuklarının aktif olarak izlediklerine
katıldığını ifade ederken 5 (2 kadın ve 3 erkek)
aile çocuklarının pasif bir konumda televizyon
izlediğini söylemiştir. Aktif konumdaki
çocukların ailelerine izledikleri programlar
hakkında soru sordukları (meraklı ve
öğrenmeye açık olarak), kahramanlarla
özdeşleşerek onları canlandırdıkları, örnek
aldıkları, olaylar arasında bağlantılar kurarak
anlattıkları, gündelik yaşam pratikleri içinde
izlediklerine sıkça referans yaptıkları,
ailelerinin yönlendirmeleri ile de yeri
geldiğinde eleştirdikleri görülmektedir.
Ailelerin tamamı televizyon izlemek yerine;
kitap okumak, el işi yapmak, bahçe ile
uğraşmak, bilgisayar gibi farklı etkinliklere de
zaman
ayırmaya
çalıştıklarını
ifade
Türkiye’de Kentli Çekirdek Aileler
Medyayı Okuyabilir mi?
Aileler ile yapılan görüşmelerden sonra
özetle şunları ifade edebiliriz. Ortanın üstü
sosyo-ekonomik konuma sahip, eğitimli bu
kentli çekirdek aileler, televizyonu bir arada,
günde en az 3-4 saat yeri geldiğinde
sınırlandırarak, başka işleriyle bir arada
izlemektedirler. Kuşkusuz ki kent yaşamının
hızı ve ağır sorumlulukları, eşlerin her ikisinin
de çalışıyor olması ailede televizyonun
çoğunlukla akşam saatlerinde bir arada yoğun
ve yorgun olarak izlendiğini göstermektedir.
Bugünün televizyon izleyen kentli çekirdek
aile izleyicisi (ortanın üstü sınıfa dahil olan)
televizyon karşısına yoğun, yorgun, ailesi ile
birlikte ama seçimlerini yapmasını bilen,
kendini koruyabilen ve alternatifler sunabilen
bir konumda geçebilmektedir. Günümüzün bu
yeni televizyon izleyicisi bu görünümüyle hem
seyrettiklerine katılan, konuşan, yorumlar
yapan, eleştiren konumuyla aktif, hem de
yorgun ve yoğun yaşamının da etkisiyle, ilgi
alanları ve ruh haline uymayan programlara
karşı sessiz konumuyla pasif durmaktadır.
Gelişen iletişim teknolojileri, kent yaşamının
sağladığı diğer alternatif etkinlikler, farklı
enformasyon kaynakları bu yeni izleyiciye
farklı olanakları sunmakta ve onu televizyon
karşısında eskisinden farklı olarak daha güçlü
kılmaktadır. Kuşku yok ki bahsettiğimiz
izleyici, kentli ve ortanın üstü sınıfa ait
izleyicidir. Yoksa bu izleyicinin televizyon
karşısında değişen görünümü tüm izleyicileri
kapsamaz. Toplumun her kesimi bu olanaklara
ve şansa sahip değildir. Kendine farklı
olanaklar yaratamayan, eğitimi ve geliri sınırlı
kesimler için televizyon ile kurduğu ilişki çok
farklı olacaktır.
Genel Değerlendirme ve Sonuç
Eleştirel bakışın geliştirilmesinde belli bir
sorumluluğa sahip olan ailelerin televizyon ile
kurduğu ilişkiyi ortaya koymayı ve televizyon
karşısındaki konumlarını (medya metinlerini
değerlendirebilme
ve
eleştirebilme
potansiyellerini) sorgulamayı amaçlayan bu
küçük ölçekli çalışma göstermiştir ki
Türkiye’de Ankara ili Çayyolu ilçesinde kentli
ortanın üstü sınıfa ait ailelerin hayatında
televizyon önemli bir yer işgal etmektedir. Bu
önem sosyo-kültürel şartların da etkisiyle
giderek artmaktadır. Aileler televizyonda
seyrettiklerini
değerlendirmekte,
yeri
geldiğinde içeriklerini beğenmediklerini ifade
etmektedirler. Diğer yandan bu içeriklere
alternatif seçimler üretmeye çalışmaktadırlar.
Medya
okuryazarlığı
kavramının
tanımından hareketle aileler, televizyon
iletilerine erişebilmekte, değerlendirme ve
çözümleme yapabilmektedirler. Fakat bu
değerlendirme ve çözümlemeler Potter’dan
(1998) hareketle, medya metinlerini seçimleri
(tür ve programlar bağlamında) ve yorumları
bağlamında düşük düzeydedir. Bunun yanı sıra
ailelerin televizyon
iletilerine dair
eleştirilerinin, eleştirel bakışlarının da sınırlı
olduğu söylenebilir. Aileler içerikleri aşırı
şiddet eğilimleri, cinselliğin kötü kullanımı ve
magazinleşme olguları içinden eleştirirlerken,
içeriklerdeki farklı ideolojik sesler ve kodlar
üzerine; metnin başat egemen söylemleri ile
muhalif söylemlerine dair herhangi bir
farkındalık içinde olmadıkları görülmektedir.
Aileler içeriklerin üretim koşullarına (üreten
kurum ya da kişiler bağlamında) dair de
herhangi bir görüş ileri sürmemektedirler.
Çalışma göstermiştir ki kentli çekirdek
aileler televizyon karşısında yer yer pasif yer
yer de aktif olabilmektedirler. Aileler, aktif
konumları ile medyayı değerlendirebilme ve
eleştirebilme
potansiyeline
sahip
görünmektedirler. Pasif olma nedenlerinin
başında ise yorgunluk ve yoğunlukları ile
televizyonun
kalitesi
düşük
olarak
nitelendirdikleri içeriği gelmektedir. Aileler
kalitesiz olarak gördükleri programlara karşı
akademi a
etmektedirler. Ailelerde çocuklar da televizyon
izlemek yerine oyuncakları ile oynamak, yapboz, kitap okumak, bilgisayar ile vakit
geçirmek, resim yapmak, müzik dinlemek gibi
etkinliklerle ilgilenmektedirler. Aileler bu
etkinlikleri çoğunlukla çocukları ile bir arada
yaptıklarını belirtmektedir.
57
ERCİYES İLETİŞİM
eleştirmekten çok ilgisiz davranmaktadır. Bu
etmenlerin ortadan kalkmasıyla aktifleşmeleri
yönünde adımlar atılabilir. Ailelerin sınırlı da
olsa içeriklere müdahil olma potansiyellerinden
hareketle medyayı okuyabilme, bir anlamda
medya okuryazarı olabilmelerinin mümkün
olduğu söylenebilir. Özellikle medya
okuryazarlığı eğitiminin, bu tip aileler için
önemli farkındalıklar ve ilerlemeler yaratacağı
görülmektedir. Ailelerin tamamı çocuklarını
medyanın kötü etkilerinden korumayı arzu
etmektedir. Bu arzu onların planlı ve programlı
bir eğitim arzusu içinde olduklarının da
ifadesidir. Ayrıca toplumun bu görece şanslı
kesimleri üzerinden yapılacak uygulamaların
ışığında, kendini ve toplumu sorgulayan
‘eleştirel yurttaş’ın yaratılması da mümkün
olabilir. Bu süreçte, medya okuryazarlığı ve
eleştirel medya okuryazarlığı eğitiminin önemli
rol oynayacağı da bir gerçektir. Medya eğitimi
projelerinin yaygınlaştırılması ve toplumun
farklı kesimleri için ve bu kesimlere özgü
şartlar dikkate alınarak hazırlanmasının
gerekliliği çok açıktır.
KAYNAKÇA
Ang, I.(1996). Living Room Wars-Rethinking
media audiences for a postmodern
world.
London and New York:
Routledge Press.
Aziz, A. (1994). Araştırma YöntemleriTeknikleri ve İletişim. Ankara: Turhan
Kitabevi.
Binark, M., Gencel Bek M. (2007). Eleştirel
Medya
Okuryazarlığı
Kuramsal
Yaklaşımlar ve Uygulamalar. İstanbul:
Kalkedon Yayınları.
akademia
Bourdieu, Pierre. (2000). Televizyon Üzerine
(T. Ilgaz, Çev.). İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları. (1996).
58
Coward, R.., Ellis, J. (1985). Dil ve
Maddecilik. (E. Tarım, Çev.) İstanbul:
İletişim Yayınları. (1977)
Hall, S. (1984). Encoding/decoding. Culture,
Media, Language, 128-138.
2010
OCAK
İnceoğlu, Y. (2007). Medyayı Doğru Okumak.
Nurçay Türkoğlu, Melda Cinman
Şimşek. (Ed.). Medya Okuryazarlığı.(s.
21-26) İstanbul: Kalemus Yayınları.
Öncel
Taşkıran, N. (2007). Medya
Okuryazarlığına Giriş. İstanbul: Beta
Yayınları.
Ozankaya, Ö. (1995). Temel Toplumbilimleri
Sözlüğü. İstanbul: Cem Yayınevi.
Seidman, I. E. (1991). Interviewing As
Qualitive Research. New York and
London: Teachers College Press.
Williams, Raymond. (2003) Televizyon,
Teknoloji ve Kültürel Biçim. (çev.
A.U.Türkbağ), Ankara: Dost Kitabevi.
(1974).
Yıldırım, A., Şimşek, H. (1999). Sosyal
Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri.
Ankara: Seçkin Yayınevi.
FACTORS THAT AFFECT THE QUALITIES OF
ENVIRONMENTAL JOURNALISTS*
Abstract
Şule Yüksel Öztürk**
Primary agenda of developing countries has become an economic development.
Environmental issues in these countries usually are approached in an economical framing and
news about environment is relating an environmental investment of corporations. Environmental
issues are not involved in media except life contingency. Turkey‘s environmental problems are
in a non-return path because of industrialization, irregular urbanization and the improving energy
needs. Attention to these problems and creating a public opinion about environmental issues is
media’s role.
Advertisers, agencies, media organizations, news routines, editorial process and qualities of
journalists affect to take in place environmental news in media. All this factors are known as
news production process. Subject of this study is how journalists can influence the dynamic of
news production process. The aim of this study is to make a profile about environment journalist.
This research’s data will collect the method of in-depth interview with journalists who work as
an environment reporter. Collected data will be analyzed in ideological dimension of current
agenda that generated by journalism, nature, news routines, organizational structure and
advertisers, companies, politicians and NGO’s and government.
Key Words: Environmental Journalism, Environment Journalist, Environmental news process
Gelişmekte olan ülkelerin öncellikli konusu ekonomik kalkınmadır. Çevre konusu da
genellikle ekonomik çerçevede ele alınır, çevreye ilişkin şirketlerin yatırımları haber olarak
karşımıza gelir. Çevre sorunları ise, hayati bir risk taşımadıkça medyada fazla yer tutmaz.
Türkiye’de gelişmekte olan bir ülkedir. Ortadoğu ve Avrupa arasında bir konumda bulunmasından
dolayı medya gündemini çoğunlukla AB ile ilişkiler Ortadoğu Sorunu ve Irak işgal etmektedir.
BU gündemden geri kalan yerde de ekonomi ağırlıklı haberler yer almaktadır. Hâlbuki
sanayileşme, çarpık kentleşme ve artan enerji ihtiyacı dolayısıyla Türkiye’deki çevre sorunları
geri dönüşü olmayan bir noktaya gelmiş bulunmaktadır. Bu sorunlara dikkat çekmek ve kamuoyu
yaratmak medyanın görevidir. Reklamverenler, şirketleri, medya örgütleri, haber rutinleri,
editöryal süreç ve gazetecinin habercilik nitelikleri çevre haberlerinin medyada yer almasını
etkilemektedir. Haber üretim sürecini etkileyen faktörler olarak adlandırabileceğimiz bu
dinamiklerden çevre haberi yapan gazetecinin nasıl etkilendiği bu araştırmanın konusunu
oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı bu çerçevede, gelişmekte olan ve Türkiye gibi politik ve
ekonomik sorunlarla iç içe geçmiş bir coğrafyadaki çevre habercilerin niteliklerine yönelik bir
profil oluşturmaktır. Çalışmanın verileri Türkiye’de gazete ve ajanslarda çevre konusunda haber
yapan gazetecilerle derinlemesine görüşme yapılarak toplanacaktır. Toplanan veriler, gazetecilik
nitelikleri, haber rutinleri, kurumsal yapı ve reklam veren, şirketler, politikacılar ve mevcut
gündem üzerinden ideolojik boyut olarak ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Çevre Gazeteciliği, Çevre Gazetecisi, Çevre Haberi Yapım Süreci
*Bu çalışma 9-11 Aralık 2009 tarihleri arasında Malezya Penang’da yapılan “Communication And Environment: Transformation For A Sustainable Tomorrow” konferansında sunulmuştur.
** Arş. Gör., Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
akademi a
Özet
ÇEVRE GAZETECİLERİNİN NİTELİKLERİNİ
ETKİLEYEN FAKTÖRLER
59
ERCİYES İLETİŞİM
Introduction
akademia
The focus of this study is on the role of
journalists in the handling of environmental
news reports in Turkey, a country defined as the
17th biggest economy of the world and is
located on a politically hot point in geopolitical
terms.
60
Confronting with environmental problems
took place firstly in 1950s in Turkey. New
industrial centers and factories were established
in this period and a great immigration began
when people wanted to work in these factories.
A widespread distorted settlement was resulted
since cities were unprepared for this
immigration. Industrialization and distorted
settlement caused a rapid pollution in
environmental values, in water, air and soil.
Dealing with the environmental problems in
governmental level began in 1970s. The first
formal regulation against environmental
problems came in 1972 with the forming of a
Coalition Council for Environmental Problems
during the Ferit Melen Government (Somersan,
1993, 28). Placing of the relating regulations
into the law occurred later than that of many
other countries since Turkey experienced a late
industrialization. Özkaya (2006) acknowledges
the Stockholm Summit, where environment
problems were politicized in the international
arena, as a turning point for Turkey. Turkey
participated in and agreed with the final
declaration of the Stockholm Summit arranged
in 1972. In the declaration, the task of
environmental enhancement and protection
was assigned to governments and the influence
of the subject of environment increased along
with this global responsibility. It is observed
that at this point the subject of environment was
discussed and developed on three points. These
are the improvement of environment as a right,
institutional organizing against environmental
problems and development of environmental
policies. The biggest step in the institutional
organization about environment made when the
subject of environment put into the
Constitution in 1982 as a constitutional law.
With the environmental law passed in 1983 and
the regulations passed based on that law, a legal
2010
OCAK
challenge was attempted against the
environmental problems. In 1991, a ministry
relating to environment, the Ministry of
Environment, was established for the first time
(Talu, 2004).
Environmental consciousness improves
steadily in Turkey. In parallel to the increasing
urbanization, the initial awareness that began
to develop about the collecting of domestic
waste has reached to a different dimension
now. By the efforts of non-governmental
organizations, combating soil erosion,
forestation activities, reactions against the
opening of forestlands to mining,
encouragement of alternative energy sources
and reactions against the installment of nuclear
power plants, efforts for keeping water sources
clean and the protection of water basins and
biodiversity have now spread to many areas.
Nature of Media in Turkey
In order to investigate the process by which
journalists evaluate the newsworthiness of
environmental problems, one must have a look
at the media structuring of Turkey since the
structural characteristics of media have an
impact on the process of news production by
journalists. The subject of environment also
influences the process of news production in
the level of media-politics relations and mediaadvertiser relations for, by its nature, it has
many characteristics that concern both private
sector and government. It is for this reason that
the media structure of Turkey needs to be
analyzed. The media sector in Turkey is
dominantly in the power of big capital groups.
Doğan Group, Çalık Group, Çukurova Group,
Ciner Group, Doğuş Group are examples of
these capital groups. These groups have
investments not only in the field of media but
also in other sectors. Doğan Group carries on
business in the fields of industry and commerce
other than the fields of energy distribution,
finance and media (Doğan Holding, 2009).
Çalık Holding operates in the fields of
construction, energy, textile, finance, telecom
and media (Çalık Holding, 2009). The main
1. Formation of the governmentdependent type of journalist as a result of the
top-down and state-sanctioned development
practice.
2. As gaining speed since 1990s, a
horizontal, perpendicular and diagonal
monopolization and the resulting support for
the status quo which is strengthened with the
over-sensitiveness to economic instability and
the political fluctuations as a consequence of
frequent change of governments.
3. Existence of barriers hindering the
freedom of thought and expression and
journalists being unable to act independently
because of the nonunionization in the sector.
This is confirmed by a report published by the
Reporters Sans Frontières. According to the
report, Turkey's rank for freedom of press
between September 2008 and August 2009
decreased 20 steps at once from 103rd to 123rd
(Milliyet,2009).
4. Dependency of political / economic/
governmental centers to media and their
increasing desire to control it directly or
indirectly as a result of the political and
economic instabilities and the proliferation of
access to media.
5. The competition in the media sector
developing a political identity due to the
clarification of interest differentiation among
the economic / political governmental centers.
As a consequence of all, we meet, in
Turkey, an interventionist media practice that
self-servingly wants to make impacts on the
dynamics of economic / political development
in the extent that its differentiated economic
interests clash with the differentiated political
interests (Konrad Adenauer Foundation, 2002).
Ministry of Labor and Social Security
reports that 15.762 people work in the
journalism sector no 27 and that 4.550 of them
are Journalist' Union of Turkey (TGS)
members. By an unofficial estimate, number of
those working in the media sector is nearly 40
thousand, by more than doubling the number
of insured workers (Üstün, 2009).
Environmental Journalism in Turkey
In Turkey, the entrance of environmental
problems into mass media coverage has taken
place in the 1970s and the community has
begun to have insights into the issue
henceforth. But this awareness has not taken
place among all parts of the community but
among those living in the metropolises, who
are directly exposed to the problems like air
pollution, first and foremost, and marine
pollution. The public community has
developed sensitivity against the problems
upon these becoming a fact of daily life. Rather
than comprehending the problem as a whole,
however, this sensitivity has had a fragmental
quality unfolding itself as individual
complaints about air pollution, seas unsuitable
for swimming, uncollected garbage, and noise.
Only in the end of 70s, the middle of 80s and
afterwards, the problems of environment have
begun to be approached from a more holistic
perspective. Although there is a holism in the
sense of being aware of all these problems,
however, there is no wholeness in the point of
comprehending the source of the problems and
producing solutions (Özdemir, 1988).To list the
characteristics
of
the
approach
to
environmental news in Turkey;
*Over
the
years,
the
number
of
akademi a
business fields of the Çukurova Group are
industry, construction, communication and
informatics technology, media, transportation
services, commerce, financial services and
energy (Çukurova Group, 2009). Ciner Group
works in the fields of energy and mining,
media, commerce, industry and service (Ciner
Group, 2009). Doğuş Group has business in the
fields of banking, finance, media, construction,
automotive, tourism and real estate (Doğuş
Holding, 2009). Within the frame of these
ownership
structures,
the
following
assignations are made as regards the basic
characteristics of the communication
environment in Turkey (Konrad Adenauer
Foundation, 2002):
61
ERCİYES İLETİŞİM
environmental news has increased but the
space allocated has decreased. Environmental
news reports are often single column news.
Generally in summer months, these reports are
given broader space since the agenda of the
press is less dense in summer. Environmental
news reports are the primary news of the
weekends for the same reason (Karasinir,
1991).
*Environmental news reports have begun to
find a place in certain pages. Under the title of
green page or green screen, reports of
environment have acquired a new dimension.
Like economy and foreign news, the issue of
environment has gradually become a subject
matter and a journalistic branch for its own
right (Öztürk, 2009).
*News reports relating to environment are
given by tabloidization.
*Actions and the contradictoriness of
actions could carry environmental problems to
columns. News about young people
handcuffing themselves to the ministry of
energy and clashing with police, and news in
opposition to the order take place in newspaper
columns (Koçak, 2006).
akademia
*There is no consideration of the relation
between environmental pollution and natural
balance. News reports have no holistic
structure. News relating to environment are
given singularly and detached from
environmental processes and basic factors
giving birth to them. News follow-up is not
carried out.
62
*Authorities in news reports are central
government and local administrations. NGOs
are given very little place. Number of
environmental news has been increased by
successful PR studies by NGOs making studies
on environment. Number of news relating to
TEMA foundation has been increased to 2.638
in 2008 (Güder, 2008).
*In spite of its help in the phase of
informing, the press has no contribution in the
point of solving problems. They present
environmental protests as the work of “hippie
2010
OCAK
youth.” There is stereotypy in the
representation of environmentalist protests.
Environmentalist actions are given through
tabloidization rather than focusing on the
problem (Öztürk, 2009).
*The mass media has done almost nothing
to disclose this situation and question the
underlying reasons, and in my opinion, it is
likely to keep on this attitude until problems
intensify or a disaster threatens.
*In recent years, written and visual media
have been observed to approach environmental
issues with an increasing interest. The mass
media now is not unconcerned to the effects of
climate change and NGO activities that make
environmental problems visible. Between 1998
and 2008, the highest number of Global
Warming news has been attained in 2007 and in
this particular decade, news of Renewable
Energy peaked in 2008 (BETAM, 2008).
In recent years, the subject of environment
gradually seems to be dealt as a specific field of
journalism like diplomacy, sports or economy.
The newspapers Habertürk, Cumhuriyet and
Türkiye have special pages for environmental
themes.
Research Model
This study aims to reveal the factors that
influence environmental reporters when they
write environmental news stories. Answers
were thus sought for the following questions:
1. Which resources do journalists utilize
when they make environmental news reports?
2. How do journalists evaluate the
resources they utilize in terms of
trustworthiness?
3. Does the environmentalist attitude of
environmental reporters make an influence on
their work?
4. What is the attitude of environmental
reporters as regarding to the environmental
advocacy and news objectivity when they
make environmental news reports?
6. That limitations do environmental
journalists suffer when they make news
stories?
The study was done by qualitative
research. For data collection, depth
interviews were used. In this method, in order
to discuss the subject in all its parts,
participants are asked open-ended questions
that are formed by the investigator to obtain
detailed information. Depth interview is a
method used for revealing the viewpoints,
experiences, feelings and perceptions of
people (Yıldırım & Şimşek, 2006).
In the study, categories were designated
such as the state the sector is in, activities of
the media institutions, freedom of press,
personal characteristics of a journalist, news
production process, news source, news
quality, editorial process, influence of
political and economic power, and
newsworthiness. Prepared relating to these
categories, 12 semi-structured questions were
asked to journalists making news stories on
the subject of environment. The depth
interview technique provides investigators
with the opportunity to increase the number
of questions and make changes in question
structures depending on the flow of interview.
This opportunity was utilized in the
interviews and some changes were made in
the questions asked during the interview.
Before interviews, appointments were made,
appropriate hours determined and then
telephone interviews were made for durations
of 30 to 45 minutes. The reason for the
interviews to be made on phone was spatial
limitations. Since the investigator lives in
Eskişehir and the media establishments are in
Istanbul, telephone interview was preferred.
These interviews were recorded by a
recording device, transferred to a computer
and deciphered. In data analysis, descriptive
analysis was used.
Findings
Journalists have some constraints while they
are making news. Yang (2004) has explained
the variety of factors about the constraints on
environmental newsmaking. These are limited
production periods, limited story lengths and
limited forces. Production periods divided two
categories that long-term constraints which are
about economic and occupational and shortterm constraints which is about event
orientation. Event orientation limits are about
news sources and news values (Yang, 2004).
As a consequence of the depth interviews,
a classification emerged resembling the
classification of Yang. At the end of the
interviews,
factors
that
influence
environmental journalists in Turkey when they
make environmental news reports were defined
as news quality and news evaluation process,
economic and political pressures and personal
characteristics of journalist. These four
categories and their sub headings were
examined in comparison with the results of the
depth interviews and similar studies in the
literature.
1. Quality of an environmental news
report and process of news evaluation
An environmental news story is not served
as hot news unless government or private
sector makes a new investment or a product
relating to environment and holds a press
conference about it. Personal preferences of
journalist play a significant role in the selection
of environmental news reports. Journalists
choose the subjects they will address by their
own judgments. They often tend to find and
make news of those stories which would attract
the interest of most readers (Wakefield &
Elliot, 2003). When a news report on
environment is being made, the selection of
subjects that could attract the interest of the
audience emerges as the first criterion in the
production of environmental news reports.
Environmental news is an issue which must
be approaching in detail because of its
akademi a
5. What do environmental journalists
need in order to make good environmental
news stories?
63
ERCİYES İLETİŞİM
structure.. According to Frome (1998, 18)
constructing news about the nature is very
diffucult, beacuse environmnetal news touches
every aspect of life, from science, economics,
history, politics, ethics and religion. Hence, a
journalist must be able to ask question and to
internalize responses.
akademia
An environmental news story, by its nature,
involves technical and scientific facts. For
investigation of these facts, an extra time is
needed that the journalist would work through.
Lack of this time during the daily news making
practice is one of the major difficulties that
journalists face when they write environmental
news reports. This time limitation makes an
impact not only on the writing of the story, but
also on its handling in a newspaper or TV news
bulletin. Long news reports in which technical
facts are explained are given by simplification
because of spatial limitations in newspapers
and the time limitation in television broadcasts
(Gürbüz, 2009). The biggest factor in the
simplification of the story is the process of
news evaluation and editors who play an active
part in this process. Since editors do not have
sufficient knowledge on the subject of
environment and do not understand the report,
they prefer not to evaluate environmental news
reports (Gürbüz, 2009). Most of the time,
when editors meet an environmental news
story, they consider it significant and they
avoid publishing or broadcasting it or they
infuse it a sensational, distorted and
oversimplified quality (Friedman & Friedman,
1989). The specific media institution provides
clues about how the environmental story will
be handled. If the establishment has tabloid
characteristics, that newspaper will present the
story in a more sensational and simplified
manner.
64
It is suggested that environmental news
reports being underrepresented in media is
because of the abstract quality of the subject.
Media does not want to see a problem.
Because the subjects like global warming are
abstract, they get stuck in the table of editor
and find no place in media (Haligua, 2009).
Gürbüz (2007) suggests that environmental
2010
OCAK
news stories are gradually given more
importance nowadays but that they are still
seen as equivalent of disaster news reports in
the process of news evaluation:
I say this for many newspapers in Turkey;
a newspaper report means a disaster report and
if it also has a photograph, how wonderful!
This is especially so at weekends, when the
agenda is scant, or on Mondays (Gürbüz,
2007).
According to the Economy Manager of the
Hürriyet Newspaper, Vahap Munyar, the
reason for making news reports that terrify
society on environmental problems is that the
Turkish society would not be awakened
without being terrified. Stating that the same
is also true for media, Munyar says "Media,
too, was awakened to the global warming only
after it was terrified" (Journalist' Union of
Turkey, 2008, 33).
Journalists write their news reports by
addressing when they feel that they need to
keep the balance (Wakefield & Elliot, 2003).
And sometimes, their institutions force them
to.
Based on the distorted structuring of the
Turkish journalism, it constitutes a problem for
a journalist to make an investigation on any
subject and write it. Even if you are an expert
reporter, they want the facts found by the
investigation of the journalist to be confirmed
by others and be told from their mouths
(Gürbüz, 2009).
Not just environmental journalists, editors
also need to be specialized. Rüştü Bozkurt, the
General Secretary of the Journalist' Union of
Turkey, states that if, in a country, media
reporters, editors and writers are specialized,
mistakes are reduced there (Journalist' Union
of Turkey, 2008, 44).
2. News Source
Sources for environmental news are listed
as
non-governmental
organizations,
governmental institutions, business or
In the news reports about environment in
Turkey, some certain names all the time appear
as the news source. The journalists interviewed
associate this with two reasons. The first is the
reliability of the names in question and the
second is the scarcity of people working on
environment. Stating that many academicians
provide consultancy or work otherwise for
companies or government, interview
participants thus point to the difficulty of
finding independent, trustworthy science
people. The small number of academicians who
are independent and expert on environment
results in the dependence to the certain sources.
The primary complaint of journalists about
access to news sources, especially the
information to be obtained from the
government, is the privileged serving of
information to the reporters who are close to the
government. Journalists indicate that they could
somehow access to the available facts in second
or third hand, but they complain of two factors:
The first is their inability to access the required
information in a timely manner and the second
is inexistence of some required information due
to the immaturity of the tradition of recording
statistical information in Turkey.
Another problem suffered about news
sources is the conveying of the subject by the
news source in a scientific language and that
the journalist, who has a responsibility to
write the story in a level which is
comprehensible by the public, becomes
hesitant about stating the source since there is
the probability of making mistakes when
simplifying the report. Consequently, the
demand by the news source to check the
report creates a problem.
3. Economic and Political Pressures
Media institutions are dependent on
companies in terms of economy, and on
governments
in
terms
of
politics.
Environmental reports hardly find place in
newspapers and TV news bulletins. When
depicting environmental problems, journalists
criticize either companies or the government.
This lowers the possibility of the report to be
published or broadcasted. Journalists call this
an economic and political pressure and
limitation.
Economic pressure or limitation is caused
by the fact that media institutions are dependent
on advertisement revenues. Executive editor of
ATV, Fuat Uğur (2009) states that the largest
companies of the world make harm to
environment but that they can not report this
because of the advertisement pressure, while
Habertürk program producer and presenter,
Zafer Arapkirli (2009), tells that the
environmental conscience is increased but
media's hands are tied by the pressure exerted
through advertisement.
Journalists have denouncements on media's
understanding of reporting in Turkey. Purpose
of a journalist for making news is to report
problems and show possible solutions.
Participants express a critique regarding the
effort to install in Turkey an understanding
which says "let news reports be made without
interrogation and let neither the journalist nor
the reader think over solutions. So let's not hurt
anyone but fill the pages."
akademi a
industrial
world,
means
of
mass
communication with thematic publications or
broadcasts on environment, universities and
scientific journals. As for the journalists'
confidence to news sources, universities and
scientific journals rank high whereas
confidence to special sector is low. A
suggestion for the causes of this situation is the
propagandist attitude of the state and that the
private sector essentially seeks profit and thus
is not perceived as sincere (Beharriell, 1992,
71). The problems of environmental reporters
are explored by journalist firstly, having
adequate resources for research and travel;
secondly, having enough time to do stories was
next; thirdly, adequate space on newspaper or
air time on tv and radio in which to tell stories,
and the other problem are about lack of interest
by editors and the last one is unbiased sources
(Jim Detjen, & etc., 2000).
65
ERCİYES İLETİŞİM
Ownership structure and economic
investments of the media institution bring a
limitation to the subjects to be addressed by the
journalist. If the subject dealt by the journalist
conflicts with the investments of the institution,
this leaves no chance for that news report to be
published. Media institutions in Turkey have
investments in many fields other than media
and this brings up a handicap for journalists.
It is observed that the impact of political
authority on media is high in Turkey. In
addition to this impact, because of the legal
deficiencies like employment of uninsured
personnel and existence of unauthorized
buildings in media and recent high tax
penalties, the political authority has domination
over media and thus, news stories that would
annoy the political power could not take place
in media. Even if they do, the discourse of the
government is used in the report.
In order to surpass these limitations and see
their news reports in the newspaper, journalists
need to make news in a manner called
"Afghanistan Syndrome." That is, they only
make news of events taking place in far places.
They write ideological writings and criticisms
relating to the environmental problems
occurring in those regions (Nelkin, 1994, 174).
Because of global warming, water sources are
drying and granary like plains are becoming
deserts in Turkey. When a newspaper addresses
these problems as related to wrong government
policies and wrong investments by the private
sector, the newspaper meets with economic and
political pressure. So in Turkish press, global
warming news reports are not dealt in the
context of Turkey, but in the framework of
glacial meltdown and extinction of polar bears.
akademia
4. Personal characteristics and quality of
journalist
66
When the general nature of Turkish
environmental journalists is examined, it
appears that the basic reason for them to choose
the topic of environment is because of the
personal interest they take in environment. In
the interviews made, it emerged that journalists
2010
OCAK
had received no education on environment. It
was seen that environmental journalists were
activist people in the past that worked in the
name of environmentalist groups and thus
specialized in these subjects through time
following their participation in these
organizations. They get information on
environment by their personal interest and
curiosity. Necessity of the journalist to have
technical knowledge regarding environment
comes forth as a consensus for all participants.
Since the subject of environment is a large
field, they specialize in different areas like
energy, tourism, health etc. They especially
highlight the importance of specialization. With
respect to this, Gürbüz (2009) says:
The government or companies may give
you much inaccurate information. They may
cover-up any environmental problem but if
you know the subject, if you are specialized,
you uncover it (Gürbüz, 2009).
Most environmental journalists spend
working hours to make news on many other
topics. A study made in the USA showed that
one third of environmental journalists makes
news stories on other fields as well. Journalists
indicate that when they come to work, they are
given whatever is on the agenda of that day and
that if there is a story relevant to environment,
then they are primarily directed to produce that
news report (Sachsman, & etc., 2006). In terms
of their news selection, journalists tend to make
news reports on subjects they like (Nelkin,
1994).
Journalists have different views on the
subject of objectivity. Some of them claim they
need to be evaluated just like any other
journalist, while others suggest that they need
to act in an environmentalist attitude and adopt
an attitude siding with environmentalist groups
(Sachsman
&
etc.,
2006:
110).
Environmentalist journalists adopt the principle
that the thing to be primarily paid regard is "to
make news in favor of the world" (Brown,
2007). Gürbüz, among journalists interviewed,
however, lay emphasis on the fairness of the
journalist, not impartiality. The necessity for
the environmental journalist to act in an
It appears that one of the most significant
characteristics that environmental journalists
need to have is to act in a determined attitude
against the limitations by the institute they
work for, born out of the political and economic
pressures. The participant Gürbüz (2009)
expresses this with the following words:
The environmental journalist must instill
this fear where he or she works: 'Even if you
do not publish this news report, it will be
heard anyways since a news report which is
unpublished or ignored by the journalists may
cost the lives of many beings. To me, it is not
a censored news story but a news story which
will cost the lives of many' For this reason, a
journalist must take any risk when necessary.
A journalist knows what kind of news
reports an editor would allow into the
newspaper or the TV news bulletin and writes
the story accordingly, or knows which stories
would not be published or broadcasted and
does not make those reports. This attitude of
the journalist causes a self-censor on the reports
to be produced. Gürbüz (2009) suggests that
this one of the most dangerous situations in
terms of the profession of journalism.
If you yourself censor a news report and
prevent it from passing to the editorial office,
that report would not have a chance to appear.
Though once in a blue moon, news stories
come out that we assume would not. This
may be related to the conjuncture but
sometimes these reports come out because the
editorial office does not comprehend it
because of the technical facts included. When
you self-censor, however, it comes to mean
that you are the one who prevents the
environmental problems to be published or
broadcasted.
If the media organ that a journalist works
for is a newspaper that makes daily light news,
it is obliged to lighten its stories or simplify the
language (Gürbüz, 2009).
Suggestions
In Turkey, one of the topics expected to be
addressed in 2010 in the European Union
membership process is environment. In this
framework, environmental problems will
frequently be brought to agenda in the media
both in their political and economic contexts.
Consequently,
importance
of
expert
environmental reporters will increase. It is one
of the investigation findings that environmental
journalists gather information on environment
just by their personal interest. Organizing
courses and seminars to educate environmental
journalists on the subject of environment is of
importance. It is evident that the same
education is also needed for editorial offices
that have significant roles in the process of
news report evaluation. Through these
educations, it will be possible to make progress
towards conveying of accurate information to
public by increasing the awareness of those
taking role in the news making process. This
will open a way for enabling more space for the
subject of environment as news reports, for
solving environmental problems and for
preventing the limitations imposed on
journalists caused by the ownership structures
of the institutions that journalists work for and
by the relations of the institutions with
advertisers and the government.
REFERENCES
Arapkirli, Zafer. (Mayıs, 2009) Küresel Isınma
ve Medya [Bildiri]. 2. Küresel Isınma
Kurultayı. İstanbul: Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti.
Baykan, B. G. (2008). Türkiye'de Çevre:
Sorunlar, Aktör ve Yeni Alanlar.
İstanbul: BETAM Araştırma Notu 005.
İstanbul:Bahçeşehir Üniversitesi.
Beharriell, R. H. (1992). The Environment and
The Mass Media: A Study of Canadian
Daily Newspaper.Doktora Tezi, Toronto
Üniversitesi Eğitim Bölümü, Toronto.
BETAM. (2008). Medyada Çevre Haberleri.
İstanbul: Bahçeşehir Üniversitesi
akademi a
environmental attitude is one of the common
agreements among journalists. In spite of this
common agreement, it is emphasized that there
is a necessity to ask the opinion of people or
institutions on the opposite side for the sake of
fairness.
67
ERCİYES İLETİŞİM
Brown, P. (2007, 06 06). Dünyanın İyiliği İçin
Haber. Evrensel Gazetesi.
Ciner Grubu. (2009, 08 10). Ciner Grubu
Hakkında Genel Bilgi. Erişim:8 Ekim,
http://www.cinergroup.com.tr/genel.php
.
Kara, Mehmet. (Haziran, 2008). Medyada
Kimin Elinde Ne Var. CNBC-e Business
Dergisi Medya Dosyası Özel Eki
Sayı:20. sayfa 34.
Çalık Holding. (2009 , 09 10). Çalık Holding
Anasayfa. Erişim:9 Ekim 2009,
http://www.calik.com/sayfa.aspx?id=11.
Çukurova Grubu. (2009, 08 10). Çukurova
Anasayfa. Erişim: 10 Ekim 2009,
http://www.cukurova.com.tr/turkce/cuku
rova_group.htm
Doğan Holding. (2009, 08 10). Doğan Holding
Yatırımlar. Erişim: 08 10, 2009,
http://www.doganholding.com.tr/yatirim
lar adresinden alındı
Doğuş Holding. (2009, 08 10). Doğuş Grubu
Sektörler. Erişim: 8 Ekim 2009,
http://www.dogusgrubu.com.tr/tr/icerik/
3/2/sektorler
Friedman, S. M.; Friedman, K. A. (1989)
Environmantal Journalism: Guardian of
Asian Commons, Environment, 31 (5),
6-9, 31-37.
Frome, Michael. (1998) Green Ink: An
Introduction
to
Environmental
Journalism. Salt Lake City, Utah, USA:
University of Utah Press.
Güder, N. (Kasım, 2008). Yeşilin Medyadaki
Tonları. Yeşiliz , s. 20-35.
akademia
Gürbüz, Ö. (2007, 11 26). Enerji ve İnekler.
ERİŞİM: 15 Eylül 2009, Açık Radyo
94.9
İnternet
Sitesi:
http://www.acikradyo.com.tr/default.asp
x?_mv=a&aid=20990 .
68
Haligua, A. (2009, 09 04). Radikal Gazetesi
Çevre Muhabiri Serkan Ocak'la Söyleşi.
Erişim: 9 Eylül 2009, Açık Radyo 94.9
İnternet
Sitesi:
http://www.acikradyo.com.tr/default.asp
2010
OCAK
x?_mv=a&aid=24889.
Jim Detjen, F. F., Li, X., & Kim, Y. (2000).
Changing Work Environmenat of
Environmental Reportes. Newspaper
Research Journal , 21 (1), 2-12.
Karasinir, Hakan. (1991). Basın ve Çevre:
Gazetelerde 1982- 1989 Dönemlerinde
Yayınlanan
Çevre
Haberlerinin
Niceliksel İncelenmesi, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi Ege Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Kitle İletişimi
Ana Bilim Dalı, İzmir.
Koçak, Sabri. (2006) Çevre Sorunları ve Ulusal
Yazılı Basın, Yayınlanmamış Doktora
Tezi Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Sosyal Bilimler Çevre Ana
Bilim Dalı, Ankara.
Konrad Adenauer Vakfı. (2002). Türkiye’deki
Medya Ortamı. Erişim: 5 Eylül 2009,
http://www.konrad.org.tr/index.php?id=
195 .
Milliyet Gazetesi. (21 Ekim 2009). Basın
Özgürlüğünde Türkiye Tepetaklak.
Milliyet Gazetesi, s.11..
Nelkin, D. (1994). Bilim Nasıl Satılır? (M.
Çiftkaya, Çev.) İstanbul: Şule Yayınları.
Özdemir, Şevket (1988): Türkiye’de Toplumsal
Değişme ve Çevre Sorunlarına
Duyarlılık, Ankara: Palme Yayınları
Özkaya, I. (2006, 08 31). Olmayan Çevre
Politikamız. Erişim: 9 Eylül 2009,
http://www.ekolojistler.org/olmayancevre-politikamiz-ilgin-ozkaya-2.html .
Öztürk, Ş. Y. (5- 7 Temmuz 2009). Medyanın
Çevre
Sorunlarına
Katkısı(zlığı)
[Bildiri].
Medya
ve
Kültür
Sempozyumu, Zonguldak.
Sachsman, D. B., Simon, J., & Valenti, J. M.
(2006). Regional Issues, National
Norms: Four- Region Analysis of U. S.
Environment
Reporters.
Science
Communication , 28, 93-121.
Somersan, S. (1993). Olağan Ülkeden
Olağanüstü Ülkeye Türkiye’de Çevre ve
Siyaset. İstanbul: Metis Yayınları.
Talu, N. (2004). TBMM'de Çevre Siyaseti.
Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti. (2008). Küresel
Isınma Kurultayı Deşifresi 7 Mayıs 2008
Yaşamına Sahip Çık. İstanbul: TGC.
Uğur, Fuat. (Mayıs, 2009) Küresel Isınma ve
Medya[Bildiri]. 2. Küresel Isınma
Kurultayı. İstanbul : Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti.
Üstün, H. (2009, Mart 31). Sabah–ATV Grevi
ve TBMM’nin Görevi. Erişim: 4 Eylül
2009,
http://bianet.org/english/siyaset/113510sabah-atv-grevi-ve-tbmm-nin-gorevi .
Wakefield, S. E., & Elliot, S. (2003).
Constructing the News: The Role of
Local Newspapers in Environmental
Risk Communication. The Professional
Geographer , 216-226.
Yang,
J.-H. (2004). Constraints on
Environmeatal News Production in the
U. S. : Interview with American
Journalist. Journal of International and
Area Studies , 11 (2), 89-105.
Yıldırım, A., & Şimşek, H. (2006). Sosyal
Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri.
Ankara: Seçkin.
akademi a
Yıldırım, Yasemin. (1995) Yazılı Basında
Çevre İmajı: Milliyet, Cumhuriyet,
Zaman Örneği. Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler Ana
Bilim Dalı, Ankara.
69
akademia
ERCİYES İLETİŞİM
70
2010
OCAK
ULUSLARARASI ENFORMASYON AKIŞINDA
ETKİLENEN TARAF OLARAK AZERBAYCAN’IN DURUMU
Vefalı ENSEROV*
Özet
70 senelik Sovyetler Birliği döneminde her alanda olduğu gibi medya ve habercilik alanında
da merkez güdümünde bağımlı bir faaliyet içerisinde olan Azerbaycan’ın bağımsızlıktan sonra
uluslararası enformasyon akışındaki yeri ve bu düzen içerisinde etkilenen taraf olarak durumunun
araştırılması tek yönlü enformasyon akışının tartışılması açısından da önem taşımaktadır.
Bu kapsamda ülkenin görsel yayıncılık, basın ve habercilik alanının tartışıldığı ve incelendiği
çalışmada, uluslararası iletişim düzeninde oluşan tek yönlü enformasyon akışından Azerbaycan’ın
ne derecede etkilendiğinin araştırılması amaçlanmaktadır.
Azerbaycan’ın uluslararası enformasyon akışının tek taraflılığından olumsuz etkilendiğinin
bilimsel verilerle kanıtlandığı bu çalışma literatür taraması yöntemi ile hazırlanmış, ayrıca
röportaj gibi tekniklerden ve anket gibi ampirik çalışmalardan yararlanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Tek Yönlü Enformasyon Akışı, Azerbaycan Medyası, Azerbaycan
Haberciliği.
AZERBAIJAN'S SITUATION IN INTERNATIONAL INFORMATION FLOW
AS AN INFLUENCED PARTY
Abstract
Azerbaijan, as other area, was under the media and news pressure of Soviet Union of 70 years.
The position of Azerbaijan in international news flow after independency and been affected side
in the one way communication in the current order is very important.
This work in which the influence of one sided International Information Flow on Azerbaijan
is proved by scientific data was prepared by literatural elimination and was sourced from such
techniques as reportage and empirical works as questionarie.
Key Words: One -way flow of information, Media in Azerbaijan, News in Azerbaijan.
* Dr.,
akademi a
In this case the purpose of this work, in which media, press and news services of the country
are discussed is to investigate and measure the influence on Azerbaijan of one sided information
flow in the International Communication field.
71
ERCİYES İLETİŞİM
Giriş
Çağımızda
en
temel
hak
ve
gereksinimlerden olan iletişim ve haberleşme
özellikle
iletişim
teknolojilerindeki
gelişmelerin de katkısıyla bir sömürü ve
etkileme unsuru olarak karşımıza çıkmakta
veya çıkartılmaktadır. Bu durum, hızla gelişen
iletişim teknolojilerinin ve medya araçlarının
küreselleşmesiyle daha farklı bir boyut
kazanmıştır.
Kitle iletişim araçlarının
küreselleşmesinin dünya barışının oluşmasına
katkı sağlayabileceği yaygın bir görüştür. Ne
yazık ki, uluslararası iletişim sisteminde
tekelleşmeler ve bu anlamda dünya genelinde
enformasyon akışını yönlendiren ve genel
olarak iletişimin her alanında merkez
konumunda olan ekonomisi güçlü gelişmiş
kapitalist ülkelerin tutumu buna izin
vermemektedir. Geçen asrın ortalarından
itibaren ortaya çıkan ve gelişmiş ülkelerden
gelişmekte olan ve üçüncü dünya ülkelerine
yönelik tek taraflı akış sergileyen enformasyon
dolaşımı ve genel olarak dünya iletişim
düzenindeki dengesizlikler bilim çevreleri,
çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından tartışma
konusuna çevrilmiştir. Çünkü insanoğlunun en
temel haklarından biri olan haberleşme, bir
diğer değişle iletişim hakkı sadece ulusal değil,
uluslararası düzeyde de ihlal edilmiş ve
edilmektedir. Bu durum kitle iletişimi
sürecinde temel unsurlardan olan kitle iletişim
araçlarının asıl amaçlarının dışına çıkmaları ve
ticarileşmeleriyle günümüzde daha da
karmaşık bir hal almıştır.
akademia
Tek yönlü enformasyon akışı kavramı,
MacBride Komisyon Raporu’nda “büyük
ülkelerden küçüklere, güç ve teknik imkanları
elinde tutanlardan bunlardan yoksunlara,
gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere
doğru haberlerin, verilerin, iletilerin,
programların,
kültürel
ürünlerin
akışı”(MacBride, 1993, 158) şeklinde
açıklanmaktadır.
72
Bu kavramın bir diğer tanımı ise şöyledir:
“Teknik yönden gelişmiş ülkelerden azgelişmiş
ülkelere ve gelişmekte olan ülkelere yönelen,
nicelik ve nitelik açısından tek yönlü olarak
2010
OCAK
gerçekleşen bu tür iletişime dengesiz iletişim
adı verilmektedir.” (Tokgöz, 1987, 25)
Uluslararası enformasyon akışındaki tek
yönlülük eşit olmayan bir dünya iletişim
düzenini de beraberinde getirmektedir. Bu
eşitsizlikte etkilenen taraf ekonomisi zayıf,
iletişim teknolojileri kısıtlı ve dünyanın büyük
çoğunluğunu oluşturan yoksul ülkeler,
etkileyen taraf ise ekonomisi güçlü, her türlü
iletişim teknolojilerine sahip ve dünyanın çok
az nüfusunu oluşturan gelişmiş kapitalist
ülkelerdir. Dolayısıyla global iletişim ve
haberleşme
birkaç
ülkenin
tekelinde
yönlendirilmektedir.
Bu anlamda ABD,
Sovyetler Birliği’nin çöküşünü de takiben daha
da güçlenerek liderliğini korumakta ve dünya
enformasyon dolaşımına yön veren gelişmiş
ülkelerin başında gelmektedir. Bu yüzdendir
ki, dünya pazar payının büyük hissesine sahip
olan ABD ve diğer Batılı ülkeler, ekonomik
çıkarları gereği etkinliklerini arttırma
maksadıyla medya ve haberleşme araçlarının
gücünden de yararlanmaktadırlar. Teknolojik
gelişmelerin, uluslararası tekelleşmelerin,
serbest enformasyon akışı kuralının, AP, AFP,
Reuters gibi büyük haber ajanslarının, çeşitli
uluslararası medya kuruluşlarının vs. gibi
unsurların neden olduğu tek yönlü
enformasyon akışının önlenme çalışmaları
özellikle 1970’li yıllardan itibaren BM
çerçevesinde UNESCO tarafından yürütülmüş
ve konu ile ilgili çeşitli konferanslar,
sempozyumlar düzenlenmiş, bu sorun ve
sorunun çözüm önerileri dünya kamuoyunun
dikkatine sunulmuştur. Bu anlamda UNESCO
çalışmalarının
merkezinde
MacBride
Komisyon Raporu yer almaktadır ki, her ne
kadar geçerliliğini yitirse de bu belge bugüne
kadar dünya iletişim düzeninde oluşan
dengesizliğin önlenmesi adına yapılan en
tutarlı uluslararası bilimsel çalışmadır.
Uluslararası iletişim düzeni çerçevesinde ulusal
kapasitelerin güçlendirilmesi ve genişletilmesi,
niteliksel dengesizliklerin
giderilmesi,
iletişimin demokratikleşmesi ve Yeni Dünya
Enformasyon ve İletişim Düzeni’nin
oluşturulması konusunda önerileri ve
çalışmaları ile en kapsamlı ilk resmi belge olan
Dünya genelinde teknolojik fark ve
üstünlüğün, ekonomik uçurumun, uluslararası
iletişim alanında tekelleşmelerin ve ayrıca
batılı büyük haber ajansları, reklam şirketleri
ve medya kuruluşlarının sebep olduğu tek
yönlü enformasyon akışından ise gelişmekte
olan veya Üçüncü Dünya ülkeleri olumsuz
etkilenmektedirler. Çünkü bu ülkeler,
uluslararası iletişim alanının merkez
noktasında yer alan ve enformasyon dolaşımını
yönlendiren ekonomisi güçlü, teknolojik
olanaklara sahip gelişmiş ülkelerden farklı
olarak, ekonomisi zayıf ve teknolojik
imkanlardan yoksun olan ülkelerdir. Bu
gelişmekte olan ülkelerden biri de Sovyetler
Birliği döneminde yaklaşık 70 sene Sovyet
rejiminde yönetilen ve birliğin dağılmasından
sonra özgürlüğüne kavuşan Azerbaycan’dır.
Çalışmada uluslararası enformasyon akışının
tek yönlülüğünden etkilendiği düşünülen
taraflardan biri Azerbaycan’ın görsel-işitsel
yayıncılığı ve haberciliği genel hatlarıyla
tartışılarak konuya açıklık getirilecektir.
Özellikle
çalışmanın
temel
sorunsallarından biri olan tek yönlü
enformasyon akışının Azerbaycan görselişitsel yayıncılığı ve haberciliği üzerinde
olumsuz etkilerinin araştırılması için ülke
genelinde yayınlarını sürdüren ulusal
televizyon
kanallarının
ana
haber
bültenlerinin dış haberler açısından yapılan
içerik analizi ve ayrıca destekleyici nitelik
taşıdığı düşünülerek ülke ulusal basın
örneklerinin sayfalarında çıkan yabancı
ülkeler içerikli haberlerin sayımı da
çalışmanın
önemli
kısmını
oluşturmaktadır.
Çalışmanın amacı, uluslararası iletişim
düzeninde oluşan tek yönlü enformasyon
akışından
Azerbaycan
medyası
ve
haberciliğinin olumsuz etkilendiğini ortaya
koymak olacaktır.
Uluslararası iletişim düzeninde geçen
asrın ortalarından itibaren fark edilen tek
yönlü enformasyon akışı ekonomik açıdan
zengin olmayan, iletişim teknolojilerinden
yoksun veya kısmen yoksun olan ülkeleri
özellikle kültürel bağlamda olumsuz
etkilemektedir. Bu anlamda olumsuz
etkilenen gelişmekte olan ülkelere örnek
teşkil ettiği düşüncesiyle çalışmanın konusu
gereği medya ve habercilik alanı incelenen
Azerbaycan’ın durumu ve bu bağlamda elde
edilen sonuçlar önem taşımaktadır.
Ayrıca, Azerbaycan kitle iletişiminde,
dolayısıyla toplum üzerinde yabancı medya
emperyalizmi etkisinin özellikle kültürel
sömürü gibi tehlikelere sebep olabileceğinin
fark edilmesi açısından da önem taşıyan bu
çalışmanın, tek yönlü enformasyon akışının
olumsuz etkilerinin ve bu sorunun çözüm
yollarının belirlenmesi bakımından daha
gelişim sürecinin sürdüğü Azerbaycan’ın
kitle iletişimi alanına ve iletişim
fakültelerini kapsayan eğitim alanına katkı
sağlayabileceği düşünülmektedir.
Çalışma konusunun kuramsal çerçevesini
oluşturmak
için
literatür
taraması
kullanılacak, Azerbaycan’ın basın-yayın ve
haberciliğinin uluslararası enformasyon
akışının tek yönlülüğünden olumsuz
etkilendiğinin tartışılmasında da anlatı bilim
yöntemine ve röportaj gibi tekniklere, anket
uygulaması gibi ampirik çalışmalara
başvurulacaktır.
akademi a
MacBride Raporu, daha sonraları her ne kadar
geçerliliğini yitirip rafa kaldırılsa da dünya
iletişim tarihinde geçen asrın ortalarından sonra
fark edilen dengesizliklerin tartışıldığı
uluslararası nitelikte bir çalışma olarak
akıllarda yer edinmiş ve bu konuda sonraki
çalışma ve tartışmaların ana gündem maddesini
oluşturmuştur. UNESCO ile başlayan bu
tartışmalar farklı platformlara taşınsa da, dünya
iletişim düzenini kendi ekonomik çıkarları
doğrultusunda yönlendiren ABD gibi gelişmiş
Batılı ülkelerce “serbest enformasyon akışı”
kuralına ters düştüğü gerekçesi ile bir takım
tepkilerle karşılaşmış ve daha da ileri gidilerek
önce ABD, ardından da İngiltere UNESCO’dan
çekilmişlerdir. Bunun sonucunda gelişmiş Batı
ile gelişmekte olan ülkeler ve Üçüncü Dünya
ülkeleri arasında kalan UNESCO baskılara
maruz kalarak bu konuda etkinliğini giderek
kaybetmiştir.
73
ERCİYES İLETİŞİM
Uluslararası
Enformasyon
Akışı
Çerçevesinde
Azerbaycan’da
Ulusal
Yayıncılık ve Haberciliğin Genel Görünümü
akademia
Bağımsızlığına kavuştuktan sonra her
alanda olduğu gibi habercilik alanında da artık
serbest olarak dünyayla entegrasyon sürecinin
başladığı
Azerbaycan,
uluslararası
enformasyon akışı düzeninde etkilenen taraf
olarak yer almaktadır. Gelişmekte olan diğer
ülkeler gibi Azerbaycan da uluslararası
enformasyon akışının tek yönlülüğünden
olumsuz etkilenmekte ve bunu basın ve görsel
işitsel yayıncılık alanında yapılan haber
sayımları, enformasyon içerik analizi ve diğer
bilimsel çalışmalar doğrulamaktadır.
74
Azerbaycan’ın iletişim bilimcilerinden
Guliyev bir yapıtında, Azerbaycan’da faaliyet
gösteren
özel
televizyonların
yayın
politikalarını ve program içeriklerini (özellikle
şov içerikli) eleştirirken “ne yazık ki,
TV’lerimiz bize Avrupa kültürünün kaliteli ve
ilerici örneklerini değil, en aşağı seviyeli
kitlesel
terbiye
örneklerini
telkin
ediyorlar”(2004, 58) diyerek yabancı etkisinin
ülke televizyonlarından halka sirayet ettiğine
farklı bir açıdan bakmaktadır. Aynı yazar, yerli
televizyonların dışardan ithal ettikleri medya
ürünlerine karşı belirli bir yasal düzenleme
getirilmezse,
Azerbaycan
televizyon
yayınlarının büyük kısmını Avrupa ve ABD
kaynaklı
yayınların
oluşturacağından
yakınmakta (Guliyev, 2004, 118) ve bu durumu
yerli eğlence programının hazırlanmasının
zorluğuna (özellikle maddi tutar açısından) ve
batıdan alınan programların ucuzluğuna
bağlamaktadır. Sovyetler Birliği dağıldıktan
sonra, eski değerlerden vazgeçen, ancak yeni
değerler konusunda bilgiden mahrum olan
toplum belirsiz bir durum içerisinde hayli
kararsız kalmış ve ABD ve Batı demokrasisinin
yeni değerler şeklinde sunulması toplumun bu
yöne yönelmesinde önemli rol oynamıştır
(Rahimli, 2002, 128). Ayrıca, genel olarak
Azerbaycan medyasının çağdaş seviyesinin
yetersiz olduğu kanısı da bilim çevreleri
arasında yaygınlık kazanmıştır. Bunu, geçiş
döneminde gazetecilik mesleğini sadece geçim
sağlamak için seçen sıradan insanların gerçek
2010
OCAK
gazetecilerden çok oluşu faktörüne de bağlayan
bir diğer yazarımız Cihangir Memmedli, bu tür
sıradan gazetecilerin çoğunun sosyal tabandan
bile gelmediğini (2006, 48) üzüntüyle dile
getirmektedir.
Bir
başka
makalede, Azerbaycan
gazeteciliğinin gerçek gazetecilikten sapmada
artış olduğu, gazeteciliğin birilerine yaranma
aracına dönüştüğüne (İsmailova, 2003, 5)
dikkat çekilerek, bu durumun karşısının
alınması yolları tartışılmıştır. Gazetecilerin
profesyonel olmayışının sebebini Sovyet
döneminden kalma totaliter alışkanlıkların
bitmemesinde gören yazarımız, haber
konusuna değinerek habercilik alanında çalışan
gazetecilerin çoğu kez tarafsızlığa ve
objektifliğe
uymadıklarını
ve
haber
kaynaklarının belirtilmesinde eksikliklere yol
verdiklerini vurgulamakta ve “Azerbaycan
medyasında sanki yorum var, haberin kendisi
yok ve haberle yorum arasında kesin sınır
bilinmiyor”(Memmedli, 2003, 11) diyerek de
konuya açıklık getirmektedir. Yukarıda
söylenenleri, 2004 yılının Haziran ayında
yapılan ve 206 basın yayın kurumunun çalışan
gazetecilerini kapsayan anket çalışması da
doğrulamaktadır. Şöyle ki, “Siz iletişim
fakültesinde okudunuz mu?” sorusuna
deneklerin %60 olumsuz yanıt vermiştir
(“Azerbaycan’da…”, 2005, 96).
Günümüzün Azerbaycan televizyonlarında
yabancı diziler ve yabancı konulu filmler
yayınların önemli bir payını kapsamaktadır.
Eski Sovyetler Birliği yıllarında yerli
yapımların yanı sıra televizyonda yayınlanan
yabancı filmler SSCB ile siyasi anlamda en
azından zıtlık teşkil etmeyen ülkelerden
(özellikle Hindistan, İtalya vs.) seçilmekte ve
komünist ideolojisi ile uyum sağlamayan
filmler hiçbir şekilde yayınlanmamaktaydı
(Alibeyli, 2005, 113). Batı yapımı, özellikle
Amerikan filmlerinin yayınlanması kesinlikle
yasaktı ve bu yasak Sovyetlerin çöküşüne
kadar devam etmiştir. 1980’lerin sonuna doğru
yeniden
yapılanma
ve
perestroyka
söylemlerinin hat safhaya ulaştığı bir dönemde
merkez Moskova televizyonundan yayınlanan
“Köle Kızı İzaura” dizisi ile gelenek bozulmuş
2007 yılının Haziran ve Ağustos ayları
içerisinde ülke genelinde yapılan ve tüm ulusal
televizyonları kapsayıcı anket çalışmasının
sonuçlarına göre ülke izleyicisi tarafından en
çok tercih edilen yayın türünün yabancı diziler
olduğu ortaya çıkmıştır. Haziran ayı içerisinde
yapılan anket çalışmasında bütün ulusal
kanallar genelinde en çok izlenen yayın türü
%32,15 ile diziler olmuş, bunu %10,93 ile
müzik, %10,20 ile ise haber programları
izlemiştir (“İstatistik…”, Temmuz 2007, 32).
Bu durum Ağustos ayı için de değişmemiş ve
izleyicilerin %26,23՟ diziler, %11,23ӟ
müzik, %9,72’si ise haber programları için
televizyon
izlediklerini
belirtmişlerdir
(“İstatistik…”, Eylül 2007, 13). Geri kalan
yüzde ise diğer program türleri arasında
paylaşılmaktadır. Anlaşılan o ki, Azerbaycan
izleyicileri daha çok yabancı diziler için
televizyon başına geçmektedir. İlk başlarda
Latin Amerika yapımları pembe dizilerin
Azerbaycan
televizyonlarındaki
yerini
günümüzde Türkiye yapımı dizilerin (Aşka
Sürgün, Bir İstanbul Masalı, Kurtlar Vadisi, Bin
Bir Gece, Yabancı Damat, Yaprak Dökümü,
Melekler Adası vs.) - 14 Mart 2007’de
“Azerbaycan diline zarar verdiği” gerekçesiyle
Azerbaycan Ulusal Radyo- Televizyon Kurulu
ülkede
yabancı
dillerde
yayınların
durdurulması kararını takiben normal antenden
yapılan yayınları durdurulan Rusya ve Türkiye
televizyonlarının (TRT hariç) boşluğunu
doldurmak amacıyla Türkiye yapımı dizilerin
(çevirisiz) ulusal televizyonlarda artış
göstermesi Türkçenin bu kararın dışında
bırakılması olgusuna da bağlanmaktadır tutması bir nebze de olsa yabancı etkisi
kavramını (iki kardeş ülkenin kültürel
yakınlığı ve benzerliği açısından) saf dışı
bırakmaktadır.
Milli ve kültürel değerlere daha çok sahip
çıkan devlet kanalı AzTV’de bile günlük yayın
süresinin 6- 7 saatini yabancı filmler
doldurmakta (Allahverdiyeva, 2007, 11) ve
bunların çoğunluğunun Hollywood (ABD)
yapımı filmlerden oluştuğu rahatlıkla fark
edilmektedir. Örneğin, Kasım 2006’da tüm
ulusal kanalların yayınladığı yerli ve yabancı
filmler taranarak sonuçlar karşılaştırılmıştır.
Bu sayıma göre AzTV’de Ekim ayı içerisinde
yayınlanan filmlerin %73’ü yerli, %17’si ABD,
%10’u ise diğer yabancı ülkelerin yapımı
olduğu belirlenmiştir. Aynı sayımda özel
televizyonlarda yayınlanan filmlerin %10’nun
yerli, %65’nin ABD, %25’nin ise diğer yabancı
ülke yapımları olduğu ortaya çıkmıştır
(Mustafayeva, 2007, 21-22). Bu durumda,
devlet televizyonunda bir ay içerisinde
yayınlanan yabancı filmlerin (çoğunluğu ABD
oluşturmakla) toplam oranı %27, özel
televizyonların yayınladığı yabancı filmlerinse
(ezici çoğunluğu ABD oluşturmakla) oranı
%90’nı bulmaktadır. Bu o demektir ki, ülke
televizyonlarının yayınladıkları filmler ufak bir
oranı çıkmakla tamamen yabancı yapımı
filmlerden ibarettir. Bu da bir gerçektir ki,
izlenme oranına göre devlet kanalı özel
TV’lerden geri kalmaktadır. Bu durumda
halkın veya ülkedeki televizyon izleyicilerinin
büyük bir kısmının filmlerde yansıtılan yabancı
kültürün etkisi altında kalması muhtemeldir.
Yabancı filmlerin dışında satın alınan diğer
yabancı program türleri de hesaba katılırsa
durumun ciddiyeti daha iyi anlaşılmış olur.
Azerbaycan’da en çok izlenen yabancı
televizyon kanallarının tespit edilmesi
maksadıyla Devlet Televizyon ve Radyo
Kurumu’nun Süreli Yayınlar ve Sosyoloji
Araştırmalar Departmanı’nın Mayıs 2007’de
yaptığı anket çalışması sonucunda, ilk yediye
Pervıy (Birinci) TV ve NTV (Rusya); Kanal D
ve Kral TV (Türkiye); CNN, Discovery
Channel, Travel And Living televizyon
kanalları girmektedir (“Hangi…”, Haziran
2007, 81).
Haber dağılımı konusuna geldikte ise
örneğin, Azerbaycan’ın en köklü haber
ajanslarından AZERTAC’ın (Azerbaycan
Devlet Telgraf Ajansı) günlük haberlerinin
%20 -25’ni dış haberler oluşturmakta ve bu
haberlerin çoğunluğu ise ABD, Türkiye,
Fransa, Almanya ve Rusya ile ilgilidir
(Röportaj, 24.06.2008). Türkiye ile ilgili
akademi a
oluyordu. Bu bir ilkti ve 1990’lı yıllar bütün
ülke televizyonlarını pembe diziler bürümüş
vaziyette idi (Guliyev, 2004, 217 ).
75
akademia
ERCİYES İLETİŞİM
76
haberlerin çokluğunda “bir millet iki devlet”
anlayışı çerçevesinde yakın ilişkilerin de büyük
ölçüde payı vardır. Bunun dışındaki ülkeler ise
tamamen batılı gelişmiş ülkelerdir. Rusya’nın
da eski etki gücünün halen sürdüğü buradan da
anlaşılmaktadır. Bu örnekten de görüldüğü
gibi Azerbaycan’ın en oturmuş haber ajansının
ilettiği dış haberlerin çoğunluğu ABD, Fransa
ve Almanya gibi ekonomisi güçlü batılı
ülkelerle ilgilidir. Ayrıca şunu da belirtmekte
yarar var ki, bu %20 -25’lik dış haberler
oranının büyük bölümü dış haber ajanslarından
alınan haberlerdir. Bu anlamda Türkiye’nin
Anadolu Ajansı ile karşılaştırma yaparsak iki
resmi ajans arasında bir benzerlik olduğunu
fark ederiz. AA’dan basına gönderilen dış
haberlerin %73,6 gibi yüksek oranı kendi
kaynaklarının haberleri değildir. Yani Türk
okuyucusu da büyük oranda yabancı basın
yayın kuruluşlarınca bilgilendirilmektedir
(Refik, 1997, 11). Bu durum Azerbaycan’ın en
yaygın özel haber ajansı APA’da da neredeyse
aynıdır. Ajansın yayınladığı dış haberlerin
çoğunluğunu (Türkiye ve Gürcistan’ı
komşuluk ilişkileri sebebiyle ayrı tutarsak)
ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve İran’la ilgili
haberler oluşturmaktadır.
Günümüz
Azerbaycan haberciliğinde önemli yer
kapsayan her iki ajansın bu konudaki verileri
haber içeriği açısından Batının ezici
üstünlüğünü kanıtlamakta ve bu da yine içerik
açısından tek taraflı bir akışın gerçekleştiğini
ve etkilenen tarafın en azından bu konuda
Azerbaycan olduğunu söylemeye olanak
sağlamaktadır. Çünkü AZERTAC’ın yaydığı
haberlerin günlük sadece 7-8’i Asya–Pasifik
Haber Ajansları Birliği’nin (OANA) ve
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na Üye
Ülkelerin Ulusal Haber Ajansları Birliği’nin
(BSANNA) web sitesinde yayınlanmaktadır
(Röportaj, 24.06.2008) ki, Azerbaycan zaten bu
oluşumların üyelerindendir. Ayrıca yukarıda
belirttiğimiz haber ajanslarının dış haberlerinin
konu itibariyle çoğunluğunu oluşturduğu batılı
ülkelerin haber ajanslarının (Reuters, AP, UPI,
AFP ve kısmen de ITAR-TASS) sayfalarında
ise Azerbaycan’la ilgili haberler orta hesapla
günlük 4- 5 adet olmaktadır (Röportaj,
2010
OCAK
24.06.2008) ki, bu bile olasılıkla verilen bir
bilgidir. En azından haber ajansları açısından
batılı ülkelerle Azerbaycan arasında uçurum
olduğu buradaki farktan da anlaşılmaktadır.
Ayrıca 2007 yılının Eylül ayı içerisinde ülke
basınının en çok satan haber ağırlıklı başlıca
ulusal gazetelerinden yedisinin (“Ayna”, “525.
Gazete”, “Şark”, “Azatlık”, “Gün”, Bakü
Haber” ve “Ekspres”) 3 farklı sayılarının haber
taramasında çıkan sonuçlar da fikrimizi
destekler niteliktedir. Bu gazetelerin
tamamında yabancı ülkelerle ilgili yayınlanan
toplam 306 haberin (her içerikten) dış ülkeler yabancı ülkelerden Ermenistan, Karabağ
Savaşı sonrasındaki mevcut durum gereği, yani
gelişmelerle ilgili günlük haberlerin her gün her
saat başı yayınlanması bakımından sayımın
dışında tutulmuştur - arasındaki dağılımı
aşağıdaki tabloda verilmiştir (Gazete Haber
Sayımı, Eylül 2007).
Tablo 1: Yabancı Ülkelerle İlgili 7 Ulusal Gazetede
Yayınlanan Haberlerin Sayısal ve Oransal Dökümü
(Eylül 2007).
ABD
Ülkeler
Türkiye
Rusya
İngiltere
İran
Fransa
İsrail
Diğer
Toplam
Haber Sayısı
68
57
48
31
20
11
10
61
306
Oranla
22%
19%
17%
10%
6%
3%
3%
20%
100%
Tablodan da anlaşıldığı gibi, sayılan toplam
dış haberlerin %22’sini oluşturmakla ABD başı
çekmektedir. Sıralamada %19 oranla Türkiye
ikinci, %17 ile Rusya üçüncü gelmektedir.
Rusya’yı İngiltere, İran, Fransa ve İsrail takip
etmektedir. Bunların dışında toplam haberlerin
%20’si ise Avrupa Birliği, BM, BDT, Almanya,
İspanya, Ukrayna, Gürcistan, Kazakistan,
Özbekistan,
Pakistan,
Birleşik
Arap
Emirlikleri, Dağıstan vs. gibi ülke ve örgütler
arasında paylaşılmaktadır.
Buradan da
Oysaki ABD ile ilgili her alandan yazıların
Azerbaycan basınında boy göstermesini gazete
ve dergi sayfalarını çevirmekle kolayca
görebiliriz. Haberler konusunda da durum
farklı değildir. Sadece resmi görüşmeler ve
nadiren de ülkede gelişen doğal afetler veya
toplumsal çatışmalar olursa Azerbaycan, ABD
medyasına konu olabilmektedir.
Bu da
Azerbaycan’ın uluslararası haber akışında
etkilenen ülkeler arasında kaldığını gösteren
faktörlerden yalnızca biridir. Başka bir örnek
vermek gerekirse, 1- 31 Aralık 1994 tarihleri
arasında Hürriyet (Türkiye) Gazetesi’nin dış
haberler sayfalarında en fazla haberi kullanılan
yabancı ülkelerle ilgili gerçekleştirilen sayımda
belirlenen toplam 217 haberden sadece 2 adedi
(iki ülke arasındaki ilişkilerin en üst seviyede
olmasına rağmen) Azerbaycan’la ilgili
olmuştur. Bu sayımda %24,04’le (50 haber)
ABD başta gelmiş, onu İtalya, İngiltere, Rusya
ve Fransa izlemiştir (Rigel, 2000, 106-107).
Buna karşın Azerbaycan yazılı basınında
yapılan haber sayımında Tablo 1’den de
görüldüğü gibi toplam 306 yabancı haberden
57’si Türkiye ile ilgili olmuş ve bu sayıyla
Türkiye sıralamada ABD’den sonra ikinci
gelmiştir. Demek ki, uluslararası enformasyon
akışındaki dengesizlik veya tek taraflı akış
(oturmuş batı merkezli dağılım çerçevesinde)
kardeşlik ve dostluk gibi unsurları devre dışı
bırakmaktadır. Ayrıca her iki sayımda da
(Türkiye’deki sayım her ne kadar sadece
Hürriyet Gazetesi’ni kapsasa da) ABD,
İngiltere, Rusya ve Fransa ilk 6’ya giren
ülkelerdir. Azerbaycan basınında Türkiye ile
ilgili haberlerin ağırlıkta olduğu farkını
çıkarsak her iki ülke basınında dış kaynaklı
haberlerin dağılımı benzerlik taşıyor
diyebiliriz.
Azerbaycan televizyonlarının ana haber
bültenlerinde yayınlanan dış haberlerin
miktarının ne kadar olduğunu ve bu dış
haberlerde hangi ülke ve ülkelerle ilgili
haberlerin ağırlık taşıdığını öğrenmek adına,
Eylül 2007 ve Nisan 2008 olmak üzere iki ayrı
dönem içerisinde Azerbaycan’da 6 ulusal
televizyonun ana haber bültenlerinin içerik
taramasını gerçekleştirdik. Ülkede yayınlanan
biri devlet (AzTV), biri toplumsal (İçtimai TV)
ve dördü de özel (ANS TV; Lider TV; Azat
Azerbaycan TV; Space TV) olmakla bütün
ulusal televizyon kanallarının ana haber
bültenleri: “Haberler” (AzTV), “Carcı”
(İçtimai TV), “Haberci” (ANS TV), “Seda”
(Lider TV), “Son Haber” (Azat Az. TV), “Her
Gün” (Space TV) ülke genelinde halkın en
yaygın haber edinme ihtiyacını karşılayan
görsel haber kaynaklarıdır. Sayım süreci olarak
belirlenen her iki ay içerisinde (Eylül 2007;
Nisan 2008) her televizyon haber programının
3 farklı günde yayını tarama kapsamına alındı.
2007 Eylül ve 2008 Nisan ayı içerisinde
farklı günlerde ülke televizyonlarının ana haber
akademi a
anlaşıldığı gibi dünya genelinde tek yönlü
haber akışının başında duran ABD etkisini
halen sürdürmekte, Rusya ise ABD’yi geriden
takip etse de halen etkili olabilmektedir.
Türkiye ise Azerbaycan’a yakınlığı ve iki ülke
arasındaki kardeşlik ilişkilerine göre ülke
medyasının dikkat merkezinde yer almakta ve
bu durum buradaki haber sayımımızdan da
anlaşılmaktadır. Sonuç itibariyle sıralamada ilk
7’ye giren ülkeler içerisinde 4’nün dünya haber
akışını yönlendiren gelişmiş batılı ülkelerden
oluşması Azerbaycan basınının tek taraflı haber
akışına maruz kaldığını genel anlamda
özetlemektedir. Çünkü Azerbaycan, yukarıdaki
ülkelerin hemen hiç birinin basınında kendi
gazetelerinde o ülkelerle ilgili ortaya çıkan
haber oranlarının bazılarında hiç, bazılarında
ise ¼’i kadar bile yer alamamaktadır. Örneğin,
ABD’nin Bakü’deki sefirliği tarafından
hazırlanan ve AZERTAC haber ajansına
sunulan özet bilgide 1997 yılının Eylül ve
Ekim ayları içerisinde ABD basınında
Azerbaycan’la ilgili yayınlanan makalelerden
kısaca bahsedilmekte ve Azerbaycan isminin
ABD’de egzotik anlam taşıdığı ve az çok
petrolü ile tanındığı itiraf edilmektedir. Verilen
bilgilere göre iki ay içerisinde ABD’nin çeşitli
basın organlarında çıkan zaten az sayıda olan
makalelerden sadece ikisi - New York
Times(16 Eylül); Int. Herald Tribune(14 Ekim)
- kültürel içerikli yazılardan oluşmaktadır
(“Amerika…”, 1997, 1).
77
ERCİYES İLETİŞİM
bültenlerinin haber taramasında ortaya çıkan
genel sonuçlar aşağıdaki tabloda verilmektedir
(TV Haber Taraması, Eylül 2007 ve Nisan
2008) :
Tablo 2: Ulusal Televizyonların Ana Haber
Bültenlerinin 3 Farklı Gün Toplamının Haber Tarama
Sonuçları (Eylül 2007 ve Nisan 2008).
TV Haber
Programları
Haberler
(AzTV)
Carcı (İçtimaiTV)
Haberci
(ANS TV)
Seda (Lider
TV)
Son Haber
(Azat Az.
TV)
Her Gün
(Space TV)
Toplam
Toplam Haber
Sayısı
Dış Haberler
Sayısı
Eyl.07
Nis.08
Eyl.07
Nis.08
67
64
27
21
67
69
28
26
31
30
5
5
29
28
2
3
69
68
29
30
80
343
81
683
340
32
123
27
235
112
akademia
Tablodan da görüldüğü gibi, Eylül 2007
döneminde her TV için rastgele seçilen 3 ayrı
günde ana haber programlarının haber
sayımında bütün televizyonlardan elde edilen
toplam 343 haberin 123 adedi yabancı ülkelerle
ilgili dış haberlerdir. 2008 Nisan ayı içerisinde
ise her televizyon haber programı için yine 3
ayrı günde yapılan sayım sonucunda ortaya
çıkan toplam 340 haberden 112’sinin yabancı
ülkelerle ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
78
Bizim için gerekli olan ise dış haberlerde
hangi ülke ile ilgili haberlerin ağırlıkta
olduğudur. Her televizyonun ana haber
bültenlerinde yayınlanan dış haberler ayrı
ayrılıkta sayılmış olup ülke listeleri
çıkartılmıştır. Ermenistan Karabağ Savaşı
dolayısıyla yaşanan gerginlikler ve hemen her
gün haber bültenlerinde bu konudaki
gelişmelerin yer alması bakımından gazete
haber sayımında olduğu gibi bu sayımın da
dışında tutulmuştur.
2010
OCAK
Tablo 3: Ulusal Televizyonların Ana Haber
Bültenlerinin Eylül 2007 ve Nisan 2008 Dış Haber
Taramasının Sayısal ve Oransal Dökümü.
Ülkeler
ABD
Rusya
Türkiye
NATO
Gürcistan
İran
Fransa
A.Birliği
Irak
Almanya
Çin
Ukrayna
BM
İtalya
Japonya
İsrail
Peru
Dağıstan
Meksika
BDT
Nisan 2008 Eylül 2007
Dökümü Dökümü
27
29
11
8
14
9
10
7
9
9
7
3
3
4
1
3
2
2
2
2
1
1
1
-
Yunanistan
1
Hollanda
1
Suriye
Kuz. Kore
Romanya
Bolivya
Venezüella
Kazakistan
Toplam
16
1
9
4
4
4
1
4
2
3
2
2
2
2
2
1
2
1
1
-
-
1
-
1
-
112
1
1
1
123
Toplam Dış
Haber
Sayısı
%
56
23,82
19
8,08
30
19
18
16
12,76
8,08
7,65
6,8
11
4,68
7
2,97
7
5
5
5
5
4
4
4
2,97
2,12
2,12
2,12
2,12
1,7
1,7
1,7
3
1,27
2
0,85
3
2
2
2
1
1
1
1
1
1
235
1,27
0,85
0,85
0,85
0,42
0,42
0,42
0,42
0,42
0,42
100%
Yukarıdaki tablodan da görüldüğü gibi her
iki ay içerisinde taranan toplam 235 dış
haberlerin çoğunluğunu %23,82 ile ABD
konulu haberler oluşturmaktadır. NATO ile
beraber ise bu oran %31,90’na ulaşmaktadır.
Dünya genelinde enformasyon dağılımını
büyük ölçüde kontrol eden ABD, “serbest
enformasyon akışı” tezinin arkasına sığınmakta
ve hatta dengesiz enformasyon akışından
etkilenen ülkelerin iletişim teknolojilerinin
gelişimi için maddi ve teknik yardımda
bulunmasıyla da bilinmektedir. Bu, bilim
çevreleri tarafından aslında ABD’nin kendi
çıkarları doğrultusunda dünyanın gözünden
perde asmak için bir politika olduğu şeklinde
değerlendirilmektedir. Örneğin, ABD 1990 –
2001 yılları arasında eskiden Sovyetler
Birliği’ni oluşturan ve gelişmekte olan
ülkelerin KİA’sına yardım etmek amacıyla 270
milyon dolar para harcamıştır. Bu miktarın
yaklaşık 182 milyon doları ise Doğu Avrupa ve
geçmiş Sovyet ülkeleri için kullanılmıştır
(Shic, 2003, 12). Bir makalede, merkezi
ABD’nin Kaliforniya eyaletinde yerleşen ve
üçüncü dünya ülkeleri de dahil gelişmekte olan
ülkelerde daha çok medya alanının gelişmesi
adına projeler üreten İnternews Network’un
1997 yılından itibaren Azerbaycan’ın medya ve
gazetecilik alanında yaptığı teknolojik
yardımlardan övgüyle bahsedilmektedir.
Kendi ülkesinin Uluslararası Gelişim Kurumu,
Avrasya Fonu, TASİS ve Soros Fonları
tarafından maddi olarak desteklenen bu kurum,
yaptığı teknolojik yardımlarının yanı sıra ülke
genelinde haber içerikli programlar da dahil
çeşitli televizyon programları da hazırlamakta,
gazeteciler yetiştirmekte, çeşitli gazeteci
merkezleri oluşturmaktadır (Memmedova,
2004, 11-12).
Dengesiz enformasyon akışının önlenmesi
ve yeni iletişim düzeninin oluşması adına
hazırlanan MacBride Komisyon Raporu ile
ilgili özgür bilgi akışını engelliyor bahanesini
ileri sürerek serbest enformasyon akışı tezini
savunan ve çıkarlarına ters bir durumun
olduğunu fark ederek UNESCO’dan çekilen
ABD’nin Azerbaycan ve diğer gelişmekte olan
ülkelere iletişim teknolojileri alanındaki
yardımları gerçekten de düşündürücüdür.
Günümüzde uluslararası iletişimin ve
medya ürünlerinin global boyutta akışının
önemini kavrayan Rusya, 1993 yılında
Moskova’da kurulan “Mir” ülkelerarası
televizyon yapım şirketinin faaliyeti ile
(özellikle haberler bülteni) BDT ülkeleri
arasında zamanında var olan kültürel ilişkileri
onarmak ve eski toplumları yeniden bir birine
yaklaştırmak düşünülmüştür (Muharremli,
2005, 26).
Ayrıca, bağımsızlığını kazanmış eski
Sovyet ülkeleri üzerinde günümüz şartlarına
uygun farklı boyutlarda etkinliğini sürdürmek
veya var olan etkisini yitirmemek için çeşitli
yöntemlere başvuran merkez Moskova,
özellikle Kafkasya bölgesinde enformasyon
akışı bakımından ağırlığını korumaya
çalışmaktadır. 23 Ocak 2005 tarihinde Bakü’de
İTAR–TASS günleri çerçevesinde yapılan
yuvarlak masa toplantısı bu doğrultuda atılan
adımlardan biridir. Her iki ülkenin devlet
resmilerinin ve önde giden medya organları
temsilcilerinin iştirakiyle yapılan ve bölgede
enformasyon alanının genişlendirilmesi
maksadını taşıyan toplantıda 2.Dünya
Savaşı’nda faşizm üzerinde kazanılan galebeyi
(özellikle Azerbaycan da dahil birliği oluşturan
farklı ulusların savaşta sergiledikleri birlik ve
beraberliği ön plana çekerek) yeniden gündeme
getirmek, iki ülke arasında televizyon ve radyo
projeleri hazırlamak, karşılıklı bilgi ve
enformasyon alış verişinde bulunmak, her
alanda olduğu gibi ülkelerarası ticaret
ilişkilerinin gelişmesinde de KİA’nın önemli
bütünselleştirme rolünden faydalanmak gibi
ayrıntılar görüşülmüştür (“Azerbaycan’da
ITAR-TASS…”, 2005, 6).
Son yıllarda Azerbaycan önemli uluslararası
toplantılarda, özellikle iletişim alanında yapılan
zirve ve oluşumlarda yakından iştirak etmekte,
akademi a
Bu da ABD’yi Azerbaycan televizyonlarının
ana haber bültenlerinde en çok yer işgal eden
yabancı ülke konumuna getirmektedir. Onu
Rusya, Türkiye, Gürcistan, İran, Fransa gibi
ülkeler takip etmektedir. Kardeş ülke Türkiye
ve komşu ülke Gürcistan bile ABD oranının
çok altında kalmaktadır. ABD’nin başını
çektiği batının uluslararası iletişim üzerinde
çoktan beri var olan etkisinin halen sürdüğü
gelişmekte olan ülke konumundaki Azerbaycan
örneğinden de anlaşılmaktadır.
79
ERCİYES İLETİŞİM
sesini duyurmaktadır. 16- 18 Kasım 2005
tarihleri arasında Tunus’ta 174 ülkenin bir
araya geldiği Dünya Enformasyon Toplumu
Zirvesi’nde Azerbaycan 67 kişilik delege grubu
ile temsil olunmuş ve zirve çerçevesinde
yapılan 300’den fazla çeşitli toplantıların 3’nü
Azerbaycan tarafı düzenlemiştir. Ağırlıklı
olarak dünya internet ağı konusunda yapılan
tartışmalar Zirve’de ön plana çıkmıştır. Keza
Azerbaycan devleti 2005–2008 yılları arasında
E-Devlet projesini (Elektron–Azerbaycan)
uygulamaya geçmiştir (Azizli, 2006, 3).
Son yılların en önemli zirvelerinden olan
Tunus zirvesi de diğer zirve ve toplantılar gibi
dünya iletişim düzenindeki dengesizlikleri,
ülkeler ve toplumlar arasında açılan rakamsal
uçurumları ortadan kaldırma adına hatırı sayılır
kararlar çıkarsa da, gerçekte Azerbaycan gibi
gelişmekte
olan
ülkeler
iletişim
teknolojilerindeki gelişmeleri geriden takip
etmekte ve uluslararası ekonomik düzende
olduğu gibi dünya iletişim düzeninin
dengesizliğinden de olumsuz etkilenen taraf
olarak kalmaktadır.
Yukarıda sıraladığımız bütün veriler
Azerbaycan iletişimi ve toplumu üzerinde ABD
merkezli yabancı etkisinin var olduğunu
kanıtlamaktadır.
Sonuç ve Öneriler
akademia
İletişim teknolojilerinin hızla gelişimi ve
her geçen gün bu teknolojilere bir yenisinin
eklenmesi her ne kadar dünyayı küçülterek
iletişim olanaklarını artırsa da, diğer taraftan
dünya genelinde çeşitli sorunları gündeme
getirmektedir. Bu sorunların başında ise, dünya
ülkelerinin çoğunluğunu (gelişmekte olan ve
üçüncü dünya ülkeleri) son derece rahatsız
eden ve uluslararası iletişim düzeninde geçen
asrın ortalarından itibaren fark edilen tek taraflı
enformasyon akışı gelmektedir.
80
ABD başta olmakla gelişmiş Batılı
ülkelerden gelişmekte olan veya üçüncü dünya
ülkelerine yönelik tek taraflı bir seyir halinde
gerçekleşen uluslararası enformasyon akışı
beraberinde çok yönlü bağımlılığın doğmasına
2010
OCAK
neden olmaktadır. Medya emperyalizmi ve
kültürel emperyalizm kavramlarıyla yakından
ilişkili olan tek yönlü enformasyon akışının etki
mekanizmi özellikle iletilerin içeriği açısından
işlemekte ve çeşitli kültürler üzerinde baskı
kurarak kültür yozlaşmasına ve altında ABD
gibi Batılı ülkelerin ekonomik çıkarlarının
yattığı tek tip yapay kültür oluşumunun
hızlanmasına ve yaygınlaşmasına yol
açmaktadır. Bu kültürel emperyalizm süreci iki
ulus arasında güç ilişkilerini değiştirme aracı
olarak hedefteki ulusun düşünce ve aklını
fethedip kontrol altına alınması şeklinde işlev
görmektedir. Bu konuda ise en güçlü etken
şüphesiz ki, uluslararası medya araçları,
iletişim ve reklam kuruluşlarıdır.
Dengesiz enformasyon akışından etkilenen
gelişmekte olan ülkelerden biri de 70 sene
boyunca Sovyet rejiminde kalan ve 1990’lı
yıllarda bağımsızlığını kazanarak özgür bir
şekilde dünyayla uyum sürecinin başladığı
Azerbaycan’dır.
Yukarıda anlatılanlardan da anlaşıldığı gibi
Azerbaycan görsel-işitsel yayıncılığı ve
haberciliği alanında Sovyetler Birliği dönemi
ile yeni dönem arasında doğal olarak bir yığın
bariz farklılıkların olduğu söze gerek
bırakmıyor. Ama şu bir gerçektir ki, eskiden
kapalı sistem çerçevesinde merkez Sovyet
ideolojisine bağlı geleceğini göremeyen ve
neredeyse “kör” faaliyet içerisinde bulunan
Azerbaycan’ın görsel-işitsel yayıncılık ve
habercilik alanında, yeni bağımsızlık
döneminde ise bu sefer tek yönlü enformasyon
akışı gibi uluslararası bir iletişim sorunu
çerçevesinde egemen batı ülkelerinin ve ABD
merkezli oluşturulan tek tip yapay kültürün
etkisi kendini göstermektedir.
Bir taraftan mali ve teknik olanakların
eksikliği ve yetersizliği, eski kapalı sistemden
kalma monoton, kuru ve basma kalıp gibi
alışkanlıkların çağdaş yayıncılık anlayışına
gölge düşürmesi, basın ve iletişim özgürlüğü
açısından eksiklikler ve görsel-işitsel yayınlar
kapsamında, dilin doğru kullanımından temel
yayın ilkelerinin ihlaline kadar çeşitli
sorunların yaşandığı Azerbaycan kitle
Azerbaycan’ın habercilik alanında da
durum o kadar farklı değildir. Azerbaycan’ın
en köklü haber ajansı - AZERTAC Haber
Ajansı’nın yayınladığı günlük haberlerinin
%20-25 kadarı dış haberlerden oluşmakta ve
dış haberlerin içeriğine göre ise yabancı
ülkeler arasında ABD birinci gelmekte, onu
Türkiye, Fransa ve Almanya takip etmekte ve
bu dış haberlerin büyük bölümü uluslararası
haber ajanslarından alınmaktadır. Özel haber
ajansı APA’nın da yayınladığı dış haberlerin
içeriği konusunda Türkiye ağırlık teşkil etse
de haberlerin büyük çoğunluğu ABD,
İngiltere ve Fransa gibi gelişmiş Batılı
ülkelerle ilgilidir. Oysa AZERTAC Haber
Ajansı’nın yaydığı haberlerin günlük sadece
bir kaçı uluslararası haber ajanslarında
yayınlanmaktadır ki, bu kuruluşlar da (OANA
ve BSANNA gibi) zaten AZERTAC’ın üye
olduğu bölgesel haber ajansları birlikleridir.
Ayrıca Reuters, AP, AFP, UPI gibi dünya
haber akışını yönlendiren Batılı haber
ajanslarının sayfalarında ise Azerbaycan’la
ilgili yok denecek kadar az haberin yer aldığı
bilinmektedir. Diğer gelişmekte olan ülkeler
örneğinde olduğu gibi Azerbaycan da, bu
büyük batılı haber ajanslarının gündeminde
daha çok doğal afet, felaket, darbe girişimi
vs. gibi olumsuzluk içeren olaylar söz konusu
olunca daha detaylı yer alabilmektedir. Bu
husus da, gelişmekte olan ülkelerle Üçüncü
Dünya ülkelerinin, uluslararası enformasyon
dolaşımının dengesizliği konusunda toplanan
UNESCO gibi örgütlerin gündeminde
tartışma konusu olarak yer alan başlıca
şikayetlerindendir. Başka bir örnek vermek
gerekirse, 1997 yılının Eylül ve Ekim
aylarından ibaret iki aylık süre içerisinde
Azerbaycan’la bağlı ABD basınında çıkan
makalelerin rapor edildiği ABD’nin Bakü
Büyükelçiliği tarafından hazırlanan özet
yazıda zaten az sayıda çıkan makalelerin
sadece ikisinin kültürel içerikli makale
olduğu belirtilmiştir. Bu durum Azerbaycan
basınında
buna
ters
bir
görüntü
sergilemektedir. Şöyle ki, ulusal basın
örneklerinin hemen hepsinde Amerikan
kültür öğelerinin göze battığı çeşitli format ve
içerikte yazılar boy göstermektedir. Bu gibi
bilgiler bile dünya haber akışı konusunda
diğer gelişmekte olan ülke örneklerinde
olduğu gibi Azerbaycan’ın da etkilenen taraf
olarak kaldığını ortaya koymaktadır.
Bu verilerin dışında, 2007 Eylül ayı
içerisinde Azerbaycan basınının en yaygın
bilinen ulusal gazetelerinde yapılan haber
akademi a
iletişimi alanının, diğer taraftan ise,
uluslararası
iletişim
düzenindeki
dengesizlikten ve dolayısıyla tek yönlü
enformasyon akışından olumsuz etkilendiği
görülmektedir. Bu çarpık iletişim düzeni ve
enformasyonun tek yönlü akışı sorunu ülke
kitle iletişimini etkilediği gibi, Sovyetler
Birliği’nin çöküşüyle bağımsızlığına kavuşan
ve dünyayla uyum sürecinin başladığı
Azerbaycan toplumunu kültürel açıdan da
olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuz etki
süreci bilimsel çalışmaların da desteğiyle,
ulusal basın sayfalarında ve ulusal televizyon
haber bültenlerinde yapılan içerik analizi gibi
çalışmalarla kanıtlanmaktadır. Örneğin, 2007
yılının Haziran ve Ağustos aylarında tüm
ulusal televizyon yayınlarını kapsayıcı anket
çalışmasının sonuçlarına göre, ülke izleyicisi
en çok yabancı diziler için ekran karşısına
geçmektedir. Ayrıca milli ve kültürel
değerlere yayınlarında en çok sahip çıkan
devlet kanalı AzTV’de bile günlük yayın
süresinin ortalama 6-7 saatini yabancı
filmlerin doldurduğu gerçeği (ki, bu filmlerin
çoğunluğu ABD yapımı Hollywood
filmleridir) bu anlamda düşündürücüdür.
2006’nın Ekim ayı içerisinde tüm ulusal
televizyon kanallarının yayınladığı filmlerin
sayımında AzTV’de yayınlanan filmlerin
%27’sinin (%17’si ABD yapımı), diğer özel
televizyonlarda yayınlanan toplam filmlerden
%90’nın yabancı (%65’i ABD yapımı)
kaynaklı filmler olduğu ortaya çıkmıştır. Bu
da bir gerçektir ki, ülke izleyicisi devlet
televizyonundan çok özel televizyon
kanallarını izlemektedir. Bu durumda
Azerbaycan toplumunun büyük bir kısmının
özellikle ABD kaynaklı filmlerde yansıtılan
yabancı kültürün etkisinde kaldığı görüşü
ağırlık kazanmaktadır.
81
ERCİYES İLETİŞİM
taraması ve 2007 Eylül ve 2008 Nisan ayları
içerisinde ulusal televizyonların ana haber
bültenlerinde
yayınlanan
haberlerin
sayımında ortaya çıkan sonuçlar tek yönlü
enformasyon akışının en azından bu ülke
kapsamında
devam
ettiği
görüşünü
desteklemektedir. Çünkü her iki farklı haber
sayımında dış haberlerin çoğunluğunun ABD
ile ilgili olduğu ortaya çıkmıştır. Hem ulusal
gazete sayfalarında yapılan dış haber
sayımında (%22 oranla ABD birinci
gelmiştir), hem de Eylül 2007 ile Nisan 2008
dönemlerinde ulusal televizyonların ana
haber bültenlerinde yapılan dış haber
sayımında (her iki dönemin toplamında yine
ABD %23,82 oranla diğer ülkelerden açık
arayla birinci gelmiştir. NATO ile ilgili
haberlerin oranını da ABD adı altında
birleştirirsek oluşan %32’lik bir oran
ABD’nin mutlak üstünlüğünün kanıtıdır)
ortaya çıkan tablo fikrimizi doğrulamaktadır.
Bu sayımda ABD’yi Rusya’nın, onu da
Türkiye’nin takip ettiği görülmektedir. Bu da
ABD’yi açık arayla geriden takip etmesine
rağmen Rusya’nın (%12,76 oranla) bölgede
habercilik
bakımından
eski
gücünü
sürdürmeye çalıştığının bir göstergesi olabilir.
Üçüncü olarak Türkiye’nin (%8,08 oranla)
gelmesinde ise, iki ülke arasında yakın
kardeşlik ilişkilerinin de rol oynadığı
düşünülebilir.
akademia
Ancak Azerbaycan başta ABD olmakla dış
ülkelerin medyalarında aynı oranlarda yer
alamamaktadır. Alsa
da
çoğunlukta
olumsuzluk içeren haberler burada söz
konusu olabilmektedir. Bu yukarıda sunulan
verilerle de kanıtlanmıştır. Uluslararası
enformasyon ve ileti akışını yönlendiren
Batılı gelişmiş ülkelerin başında ABD’nin
geldiği gerçeğinden yola çıkarsak, haber
sayımlarında
ortaya
çıkan
sonuçlar
Azerbaycan’ın bu dengesizlikten olumsuz
etkilendiği fikrini güçlendirmektedir.
82
Ayrıca, 2007 yılının Ekim ayının ilk
haftasında çalışmamızla ilgili farkındalığın
daha çok olduğu düşünülen kitlenin bu
konuda Azerbaycanlı gazeteciler ve iletişim
fakültesinde okuyan öğrenciler olması
2010
OCAK
varsayılarak, bu kitle arasında yapılan anket
çalışmasının sonuçları da kayda değerdir.
“Uluslararası enformasyon akışı ve
Azerbaycan” içerikli anket çalışmasının genel
sonuçları ülkenin ve ülke medyasının tek
yönlü enformasyon akışından etkilendiği
görüşünü destekler niteliktedir. Uluslararası
enformasyon akışının yönü konusunda
toplam deneklerin %82’nin yanlış bilgiye
sahip olması, her ne kadar Azerbaycan’ın tek
yönlü enformasyon akışı sorunundan
etkilendiğini kanıtlamasa da, bu konuda
farkındalığın en çok olduğu düşünülen
iletişim fakülteleri öğrencileri ve radyotelevizyon alanında çalışan gazeteciler
bağlamında, bu önemli sorun konusunda bilgi
bakımından eksiklik yaşandığını ortaya
koymaktadır.
Ayrıca yabancı kaynaklı her tür medya
ürününün öz kültür üzerine ne gibi etkisi
olduğu fikrinin öğrenilmesi bakımından
deneklerin çoğunluğunun hem olumlu, hem
olumsuz etkilediğine dair %67 oranında
hemfikir oldukları, etkisinin olmadığını
düşünenlerle olumlu etki sağladığını
düşünenlerin (toplam %21 oranında) olumsuz
etkilediğini düşünenlerden (%12) yaklaşık iki
kat fazla olması, global anlamda medya
emperyalizmi olgusu konusunda ise %74
oranında deneklerin cevabı yanıtsız
bırakması, yanıtlayanlardan %26’sının ise
yarısının bu konuyla ilgili yanlış fikirde
olduklarının tespiti de yukarıdaki sonuçta
olduğu gibi bilgi yetersizliğini ortaya
koymaktadır. Bütün bunlar da ülkenin tek
yönlü enformasyon akışından olumsuz
etkilendiğinin yanısıra, konuya en duyarlı
olması gereken kitlenin de bu konuda hemen
hemen bilgisiz olduğunu göstermektedir. Bu
da bir bakıma Azerbaycan’ı hem etkilenen,
hem de etkilendiğinin farkında olmayan taraf
konumuna sokmaktadır. Yerli KİA’da adıyla
daha çok karşılaşılan yabancı haber ajansları
arasında yaklaşık %30 oranında Associated
Press (AP) ajansının birinci gelmesi ve onu
az bir farkla İTAR-TASS’la yaklaşık aynı
oranda Reuters’in takip etmesi, bunları da
AFP’nin izlemesi, bu haber ajanslarının daha
Ayrıca toplam denekler arasında yerli
haber programlarında adına daha çok
rastlanan yabancı ülkelerin hangisi olduğuna
dair oluşturulan anket sorusunun sonucunda
da başta ABD’nin gelmesi, onu da az bir
farkla Rusya’nın izlemesi yukarıdaki
durumda olduğu gibi haber sayımları
sonucuyla örtüşmektedir.
Bütün bu bilimsel veriler ve çalışmalar,
gelişmekte olan diğer ülkeler gibi
Azerbaycan’ın da, başta ABD olmakla
gelişmiş Batılı ülkelerden kaynaklanan tek
yönlü enformasyon akışından olumsuz
etkilendiğini kanıtlamaktadır.
Uluslararası enformasyon akışındaki
dengesizliğin altında ekonomik faktörler
yatmaktadır aslında. Şöyle ki, ekonomisi
güçlü olan ülkeler iletişim teknolojilerini
üretebilme, satabilme ve dünya genelinde de
dağıtabilme iktidarına sahiptirler. Hal böyle
olunca ekonomik altyapısı güçlü batılı
gelişmiş ülkeler uluslararası enformasyon ve
ya geniş anlamda iletişim akışının içeriğine
de hakim olmakta ve tek taraflı akışa sebep
olmaktadırlar. Bu dengesiz akışla beraber
uluslararası iletişimin güçlü batının
egemenliğine geçmesi dünyanın geri
kalanının haklı itirazına neden olmakta ve
tepkiyle karşılanmaktadır.
Şöyle ki, dünya iletişim düzeninde ortaya
çıkan dengesizliğin fark edilişinden sonra bu
sorun, bilim çevreleri tarafından sık sık
tartışılır olmuştur. Özellikle 1970’li yıllardan
itibaren hız kazanan toplantı, seminer ve
konferansların ana gündem maddesi
uluslararası iletişim düzenindeki eşitsizliğin
ortadan kaldırılması olmuştur. Dengesiz
enformasyon akışı sorununun önlenmesi
adına birçok öneri ve çözüm yolları ortaya
konulsa da en tutarlı adım BM bünyesinde
UNESCO tarafından atılmıştır. Bu anlamda
UNESCO tarafından oluşturulan MacBride
Komisyonu’nun
hazırladığı
rapor,
uluslararası düzeyde en kapsamlı çalışma
olarak kayda değerdir. 1977’de Paris’te ilk
toplantısını yapan ve hazırladığı rapor sonraki
yıllarda bu alanda uluslararası nitelikli
toplantıların çoğunun en önemli gündem
maddesi olmuş MacBride Komisyon
Raporu’nun genel amacı uluslararası iletişim
düzeninde oluşan dengesizlikler ve tek yönlü
enformasyon akışı sorununun giderilmesi ve
gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan veya
üçüncü dünya ülkeleri arasında iletişim
alanında açılan uçurumu kapatmaktan
ibarettir.
Uluslararası iletişimdeki bu dengesizliğin
önlenme çalışmaları bağlamında tek yönlü
enformasyon akışından etkilenen ülkelerden
biri olan ve çalışmamızda bu ülkelere örnek
teşkil eden Azerbaycan’ın bu sorunla baş
edebilmesi için, MacBride Raporu’nun
maddeleri çerçevesinde çözüm yolları
üretilmeli ve öncelikle eğitim alanının ilgili
fakültelerinde bu yönde eğitimin arttırılması
gerekmektedir. Gazetecilerin ve toplumun
alakalı kesimlerinin bu konuda bilinçlenmesi
ve sorunun çözüm çalışmaları yönünde
faaliyet ve mücadelelerinin arttırılması, bu
amaçla halk kütüphanelerinin açılması ve
yaygınlaştırılması, bu sorunun alternatif
oluşumların (ör: sivil toplum örgütlerinin)
çalışmalarına
da
yansıtılması
önem
taşımaktadır.
Bu sorunun çözüm yolları arasında en
önemli faktörlerden biri de kitle iletişimi
alanında yerel üretimin arttırılmasıdır.
Enformasyon dengesizliğinin ve dolayısıyla
yabancı kültürlerin etkisini en aza indirmek
için ülke çapında yerli radyo-televizyon
programlarının hazırlanması, yerli sinemanın
gelişimi, ayrıca ulusal haber ajanslarının hem
donanım açısından, hem muhabir (özellikle
dış muhabirler) ve bilgi üretiminde görev
alanların sayının çoğaltılması açısından
güçlenmesi, etki alanının genişlendirilmesi
önemlidir.
Alternatif
yayıncılık
ve
akademi a
önce belirttiğimiz gibi ulusal basın
sayfalarında ve ulusal televizyonların ana
haber bültenlerinde gerçekleştirilen haber
sayımlarının sonucunda ilk sıralarda gelen
gelişmiş Batılı ülkelere ait haber ajansları
olması Azerbaycan’ın etkilenen ülke
konumunda olduğu durumunu destekler
niteliktedir.
83
ERCİYES İLETİŞİM
haberciliğin yolları aranmalıdır. Ülkenin
görsel-işitsel yayıncığı alanında kamu yararı
ön planda tutulmalıdır. Yabancı kaynaklı
medya ürünlerinin olumsuz etkisinden ulusal
kültürün korunmasına çalışılmalıdır.
Ülkenin önde giden AZERTAC, APA gibi
haber ajansları dünya haber dolaşımında tek
yönlü haber ve bilgi akışına alternatif teşkil
eden oluşumlara bundan sonra da taraf
olmalı, bölgesel işbirliğine gidilmeli ve
Azerbaycan yeni dünya iletişim düzeninin
oluşum sürecinde gelişmekte olan bir ülke
olarak aktif rol almalıdır.
Ayrıca ülke kitle iletişimi alanının en yeni
iletişim teknolojileriyle temin edilmesi,
ülkenin internet altyapısının daha da
güçlendirilmesi ve bu alanda alternatif
iletişim
ortamlarının
oluşturulması
gerekmektedir. Bundan başka diğer ülkelerde
de (ör: Türkiye’de) hayata geçirilen medya
okuryazarlığı bu ülkede de başlatılmalı ve
yaygınlaştırılmalıdır. Zaten enformasyon
bombardımanına maruz kalan bu toplumda
seçici davranabilen, iletilen mesajlara direnç
gösterebilen dinleyiciler ve seyirciler
gelişmeli ve çoğalmalıdır. Bütün bunlar için
Azerbaycan’ın genel medya durumu göz
önünde bulundurularak uzun bir mücadele
yolunun izlenmesi gerektiği unutulmamalıdır.
akademia
Sonuç olarak bu iletişim sorununun
giderilmesi açısından dünya genelinde
yapılan çalışmalar neticesiz kaldığı sürece,
yukarda sıraladığımız çözüm önerileri
gerçekleştirilmediği sürece, uluslararası
iletişim düzeninin dengesizliği ve tek yönlü
enformasyon akışı, altında ekonomik çıkar
faktörlerinin yattığı çok yönlü kültürel
bağımlılık oluşturarak, Azerbaycan gibi
gelişmekte olan ülkeler üzerinde olumsuz
etkisini sürdürmeye devam edecektir.
84
KAYNAKÇA
Alibeyli, E. (2005). Azerbaycan Televizyonu.
Bakü: MBM Yayınları.
Allahverdiyeva, H. (Nisan 2007). İlkin
Sonuçlar AzTV’de Doğru Yol
2010
OCAK
Seçildiğini Gösterdi. TV Plyus Dergisi,
5.
Amerika Basını Azerbaycan Hakkında (1997
Yılının Eylül -Ekim Aylarına Dair
Özet). (2 Kasım 1997). Azerbaycan
Gazetesi, 240(1761).
Aslanov, A. (24.06.2008). Röportaj.
“Ayna”, “525. Gazete”, “Şark”, “Azatlık”,
“Gün”, “Bakü Haber”, “Ekspres”
Gazetelerinin Haber Sayımı. (Eylül
2007). Bakü.
Azizli, B. (7 Ocak 2006). Azerbaycan
Enformasyon Toplumu Konulu Tunus
Zirvesinde Yüksek Değerlendirildi.
Azerbaycan Gazetesi, 2(4225).
Azerbaycan’da Enformasyon Araçlarının
Genel Değerlendirilmesi. (2005).
Bakü: İnternyus Azerbaycan Toplumsal
Birliği Yayınları.
Azerbaycan’da
İTAR–TASS
Günleri
Çerçevesinde
Yuvarlak
Masa
Toplantısı Yapılmıştır. (25 Ocak 2005).
Azerbaycan Gazetesi, 17(3936).
AzTV(17, 18, 19 Eylül); İçtimai TV(20, 21,
22 Eylül); ANS TV(12, 13, 14 Eylül);
Lider TV(24, 25, 26 Eylül); Azat
Azerbaycan TV(8, 10, 11 Eylül); Space
TV(5, 6, 7 Eylül). Eylül 2007 /
AzTV(5, 6, 7 Nisan); İçtimai TV(10,
11, 12 Nisan); ANS TV(13, 14, 15
Nisan); Lider TV(17, 18, 19 Nisan);
Azat Azerbaycan TV(20, 21, 22
Nisan); Space TV(24, 25, 26 Nisan).
Nisan 2008. Haber Taraması, Bakü.
Guliyev, E. (2004). Televizyon: Kuramsal,
Gelişim Eğilimleri. Bakü: Şark -Garp
Yayınları.
Hangi Yabancı Televizyon Kanalı Ülkemizde
Daha Popülerdir. (Haziran 2007). TV
Plyus Dergisi, 7.
İsmailova, V. (20 Mayıs 2003). Yeni Dünya
Düşüncesinin
Formalaşmasında
Önemli
Rol
Oynayan
KİA.
Azerbaycan Gazetesi, 113(3426).
İstatistik İzleyici Ne İstiyor?. (Temmuz
2007). TV Plyus Dergisi, 8.
İstatistik İzleyici Ne İstiyor?. (Eylül 2007).
TV Plyus Dergisi, 11.
MacBride, S. (1993). Bir Çok Ses Tek Bir
Dünya, İletişim ve Toplum – Bugün ve
Yarın (E. Özkök ve diğerleri, Çev.).
Ankara: UNESCO Türkiye Milli
Komisyonu.
Memmedli, C. (2006). Gazeteciliğin Çağdaş
Gelişim Eğilimleri. Bakü: ELM
Yayınları.
Memmedli, Z. (2003). Azerbaycan Medyası
ve Vatandaş Toplumu. Azerbaycan
Basını Bugün Dergisi, 3.
Memmedova, S. (2004). İnternews: Dünyada
Genişliyor,
Bizde
Güçleniyor.
Azerbaycan Basını Bugün Dergisi,
1(10), 11-12.
Muharremli,
G.
(2005). Televizyon
Gazeteciliğinin Temelleri. Bakü: Bakü
Üniversitesi Yayınları.
Mustafayeva, G. (Ocak 2007). Milli
Filmlerimizi En Çok Azerbaycan
Televizyonu Tanıtıyor. TV Plyus
Dergisi, 1, 21-22.
Rahimli, M. (2002). Demokratikleşme
Sürecinde Kitle İletişim Araçları.
Bakü: Kanun Yayınları.
Refik, İ. (1997). İletişim Çağında Kültürde
Dirilmek. İzmir: TÖV Yayınları.
Rigel, N. (2000). İleti Tasarımında Haber.
İstanbul: Der Yayınları.
Shic, F. (2003). Demokrasi Oluşumunda
Bağımsız KİA’ların Rolü. Azerbaycan
Basını Bugün Dergisi, 2.
akademi a
Tokgöz, O. (1987). Temel Gazetecilik.
Ankara Üniversitesi. Ankara: Basın
Yayın Yüksekokul Yayınları.
85
akademia
ERCİYES İLETİŞİM
86
2010
OCAK
DİJİTAL ÇAĞDA MEDYA OKURYAZARLIĞINI
YENİDEN TANIMLAMAK*
Renee Hobbs**
Çev: Filiz Yıldız***
Özet
* Hobbs, R. (2006). Reconceptualizing Media Literacy for Digital Age, Digital Literacies for
Learning, 99-109
** Prof., Temple Üniversitesi İletişim Fakültesi, Medya Eğitimi Laboratuvarı kurucusu
*** Öğ. Gör., Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon ve Sinema
akademi a
Bu çalışma, medya okuryazarlığı eğitiminin, gençlerin dijital medya ve yeni iletişim
teknolojileri deneyimlerinin değişen doğasına uyum sağlaması için nasıl adapte edilmek zorunda
olduğunu ortaya koymaktadır. Haber, reklam ve eğlence medyasını analiz etme sürecine
geleneksel biçimde yoğunlaşan öğretmenler, asıl bakış açılarını yeni iletişim araçlarını(cep
telefonu, el cihazları), yeni mesaj formlarını (arama motorları, hızlı mesaj, blog ve online
(çevrimiçi) eğlence) ve yeni sosyal meseleleri (özdeşlik ve anonimlik, mahremiyet ve gözetim
vb.) kapsayacak şekilde genişletmek zorundadırlar. Bu çalışma, bazı kesin kavramsal ilkeleri ve
bahsedilen bakış açısındaki kaymayı destekle(me)yen öğretici pratiklere eleştirel yaklaşarak,
öğretmenlerin, dijital çağın tamamen katılımcısı olan öğrencinin iletişim ve eleştirel düşünme
yeteneklerini güçlendirmeyi amaç edinirken yaşadıkları süreçleri sorgulamaktadır.
87
ERCİYES İLETİŞİM
Giriş
akademia
Bir Eylül sabahı Washington DC.nin
hemen dışındaki bir lisede, sosyal bilimler
öğretmeni bay Smith, sınıfı dolduran, biraz
uykulu, 15-17 yaşlarındaki öğrencilerin
karşısında ders yarı yılını açtı. Bu seçmeli
dersin adı ‘Medya Okuryazarlığı’ydı ve Bay
Smith, ders içeriğini elden ele dağıtırken,
gelecek aylarda ele alınacak, haber medyasını
analiz etme, haberin nasıl inşa edildiğini
öğrenme ve toplumda medyanın işlevlerini
anlama; müşterinin sosyalleşmesi sürecindeki
yansımaları ve talebin oluşturulmasını da
içeren reklam analizi; kitle iletişim
mesajlarındaki sınıf, cinsiyet ve ırk temsil
biçimlerini incelemek ve medyadaki şiddetin
ve
çağdaş
kültürdeki
eğlence
bombardımanının
psikolojik
etkilerini
anlamak gibi bazı konu başlıkları ve
meselelerden bahsetti. Öğretmenin amacı; bir
dizi okuma,izleme, araştırma, tartışma ve
yazma etkinlikleriyle, öğrencilerin sosyal,
siyasi ve ekonomik içerikli medya
mesajlarına tepki verirken eleştirel düşünürler
haline gelmelerine yardım etmek ve birer
müşteri ve yurttaş olarak kendi davranışlarını
aksettirtmek ve eleştirmekti. Dönem
boyunca, gazeteleri, dergileri, eğlence
programlarını, belgeselleri, online olarak elde
ettiği müfredat materyallerini ve Los
Angeles’teki Medya Okuryazarlığı Merkezi
web sitesini aktif olarak kullandı.
88
Hâlihazırda birçok Amerikan devlet
okulunda bir yenilik olarak, medya
okuryazarlığı İngiliz dili, sosyal bilgiler ve
sağlık eğitimi gibi ilköğretim ders konuları
arasında kendine yer edinmeye başlıyor
(Hobbs, 2004). Texas eyaleti eğitimcilerinin
desteği sayesinde ‘izleme ve sunma’ kavramı
Amerikan ders kitaplarında artık yerini
almaktadır. Örneğin bu ders kitaplarında
öğrenciler, film, belgesel veya televizyon
programlarını ‘okumanın’, yayın ve sunu
yazılımları gibi elektronik ve dijital gereçleri
kullanarak ‘yazmanın’ önemini gösteren
etkinliklere dahil edilmektedir (Odell ve
diğerleri, 2000). Amerika’da medya
okuryazarlığı, üretim becerileri kazanmayı
2010
OCAK
önemseyen çoğu lise, üniversite ve yüksek
okullardaki iş odaklı medya ve iletişim
programlarının aksine öğrencileri kültürel
çalışmalarla tanıştırmanın bir yolu olarak
giderek daha çok kullanılmaktadır (Potter,
1998). Bazıları bunu, çocuk ve gençleri
içeren eğitim pratiklerinin belirli aşamalarını
yorumsal ve göstergebilimsel kuramlardaki
gelişmeler ile harmanlayan eğitime yenilikçi
bir
yaklaşım
olarak
görmektedir
(Buckingham, 2003). Akademisyen ve
uygulayıcıların
neredeyse
20
yıllık
çalışmaları sonucunda, haber, reklam, temsil
konuları ve medyadaki şiddet gibi bazı konu
başlıkları
ve
meseleler
medya
okuryazarlığının odak noktası olarak ortaya
çıkmıştır (Considine ve Haley, 1999;
Thoman, 2001). Medya mesajlarının inşa
edilmişliğini, bu mesajların hem sanatsal hem
de ekonomik fonksiyonlarının idrakini,
yorum yoluyla anlamı yaratmaya yönelik
süreçlerdeki
hassasiyeti
ve
medya
temsiliyetinin kendimizi, toplumumuzu ve
dünyayı kavramamızı şekillendiren yollarını
anlamaya vurgu yapan anahtar kavramlar
(Kanada, İngiltere ve Amerika’da bir şekilde
farklı da formüle edilseler) de su yüzüne
çıkmıştır (British Film Institute, 2000).
Bu çalışmada, medya okuryazarlığı
eğitiminin, gençlerin dijital medya ve yeni
iletişim teknolojileri deneyimlerinin değişen
doğasına uyum sağlamak için uymak
zorunda olduğu bazı yöntemler öneriyorum.
Haber, reklam ve eğlence medyasını analiz
etme
sürecine
geleneksel
biçimde
yoğunlaşan öğretmenler, asıl bakış açılarını
yeni medyayı (cep telefonu, el cihazları),
yeni mesaj formlarını (arama motorları, hızlı
mesaj, blog ve online eğlence) ve yeni sosyal
meseleleri
(özdeşlik
ve
anonimlik,
mahremiyet ve gözetim vb.) kapsayacak
şekilde genişletmelidirler. Bu çalışmada,
çağdaş toplumdaki gençliğin yaşanmış
deneyimlerine uygun biçimde süren,
özellikle dijital çağda medya okuryazarlığını
yeniden
tanımlama
arenası
olarak
aracılanmış kişilerarası iletişimi araştırmaya
yoğunlaştım.
Hızla değişen medya, çocuklar ve genç
insanlar için yeni fırsatlar ve sorunlar yaratır.
İnternet, bazı gruplarda telefona bile baskın
çıkarak, gençler arasında en önemli
haberleşme aracı haline geldi. 2002 yılında
6700 genç ve ebeveyn arasında yapılan bir
kamuoyu araştırmasına göre 12–17 yaş
arasındaki gençlerin %81’i arkadaşlarına ve
akrabalarına e-posta atmak için interneti
kullanmaktayken
%
70’i
hem
bilgisayarlarından hem de kablosuz
cihazlarından hızlı mesaj atmakta; 18–19 yaş
aralığındaki gençlerin % 56’sı ise interneti
telefona tercih etmektedir. Gençler aynı
zamanda internetden eğitim kaynağı olarak da
yararlanırlar; ergenlerin (12–17 yaş arası)
%56’sı ödevlerini yapmak için internet
kaynaklarına başvururken 18–19 yaşlarındaki
gençlerin %61’i okul çalışmalarını bitirmek
için internet kullanmaktadır. Ergenlerin
çeyreğinden fazlası (%26) güncel olayları
takip etmek maksadıyla internete girerken
18–19 arası gençlerin %61’i aynı nedenle
interneti kullanmaktadır. (Pastore, 2002).
Stern (2005, 55), ‘Oynadığı rolün yerini
belirlenmesini zorlaştıracak şekilde internetin
gençlerin yaşamına böylesine mükemmel
işlemesi şaşırtıcı değildir’ diye yazmaktadır.
Marshall McLuhan’ın ileri sürdüğü gibi,
birçok genç için, okullar ev ortamına nazaran
bilgiye ulaşma açısından daha verimsiz bir
duruma gelmiştir (1964). 21nci yüzyıla
girerken, yoksulluk içinde yaşayan gençlerin
teknolojiye erişimlerinin sınırlı olmasından
kaynaklanan herkesçe bilinen ve önemli olan
dijital ayrışmaya ilave olarak farklı bir tür
dijital ayrışma ile karşı karşıyayız. Bu yeni
dijital ayrışma, çocukların bilgisayar ve yeni
medyayı kullanarak, okulda ve okul dışında
neler yaptığı ile ilgilidir (Buckingham, 2004).
16 ve 17 yaşındaki kendi çocuklarım,
interneti, online sohbet etmek, oyun oynamak,
arkadaşları tarafından yazılan blogları
okumak, blog yazmak, müzik indirmek ve
dinlemek, hobileri ve hayranlık duydukları
olayları araştırmak ve web çizgi romanlarını
okumak için kullanmaktadır. Çocuklarım,
bilgisayar karşısına oturduklarında çoğu
zaman bu aktivitelerden üçünü veya dördünü
aynı anda, İngilizce dersi için ödev
yazıyorken yapmaktadırlar.
Gençlerin okul dışındaki yeni medya
deneyimleri ile okulda yaptıkları etkinlikler
arasındaki
bu
ayrılık,
günümüz
toplumlarındaki öğrencilerin, online medya
ve aracılanmış kişilerarası iletişimin sorunları
ile bilgili yetişkinlerin destek, paylaşım ve
müşfik öngörüleri olmadan karşılaşmaya
devem edecekleri anlamına gelmektedir
(Buckingham, 2004). Bu tip deneyimler, söz,
dijital medya ve onun değişimi ile medyanın
gençlerin yaşamında oynadığı artan
karmakarışık sosyal role geldiğinde
yetişkinlerin kopuk ve ulaşılmaz olduğu
algısını derinleştirmektedir.
Fan toplulukları hakkındaki çalışmalardan
hareketle, bazı akademisyenler medya
okuryazarlığı yeteneğinin video-oyunları ile
bağlantısını incelemektedirler. Jenkins, var
olan popüler medya metinlerinden uyarlanan
video-oyunu hakkında bir tasarım yaratan bir
grup öğrenciyle; öğrencilerin iletişim ve
işbirliği yeteneklerini geliştirmeyi, oyun
tasarımı ve planlaması konusu ile temel
süreçlerini anlamayı ve bir medyadan başka
bir
medyaya
uyarlama
sürecini
değerlendirmeyi amaçlayan, yüksekokul
seviyesinde, bir ‘oyun atölyesi’ simülasyonu
geliştirdi (Jenkins, 2005). Diğerleri, genç
insanların video-oyunu üretimi, oyun
geliştirme süreçleri ve video-oyunu işkolunun
çalışma ortamlarındaki rolleri daha iyi
öğrenmesine imkân sağlayan eğitim pratikleri
yoluyla evrimsel video-oyunu çalışmalarına
ulaşmak için medya okuryazarlığı kavramını
kullanmışlardır. Bu faaliyetlerde, öğrenciler,
stereotipler ve mitsel öğelerin nasıl
kullanıldığını görmek için gerçekliğin ve
tarihi
doğruların
oyunlarda
nasıl
değiştirildiğini de incelemişlerdir (Squire,
2005). Böyle çalışmalar, öğrencilerin, medya
mesajlarının inşa edilmişliğini incelemelerini,
eleştirel çözümlemelerini ve bunları günlük
medya tüketim deneyimlerine yansıtmalarını
imkân sağlayan tecrübeleri kazanmanın
akademi a
Online ergen yaşamı
89
ERCİYES İLETİŞİM
öneminin altını çizmektedir. Bay Smith gibi
lise öğretmenlerinin, medya okuryazarlığı
derslerinde dijital ilişkilerin araştırılmasını
içerecek biçimde bu eğitimi aracılanmış
kişilerarası iletişimin değişen doğasına uygun
olarak nasıl genişletebileceklerini düşünelim.
Dijital ilişkilerin eleştirel analizi
Online davranışların iletişim boyutu
üzerindeki bilimsel çalışmalar son on yıldır
oldukça artmıştır (Lievrouw ve Livingstone,
2002), fakat eğitimciler ve akademisyenler,
dijital medyanın toplumsal davranışları
yapılandırıp şekillendirdiği karmaşık olumlu
ve olumsuz yöntemlerin eleştirelve yansıtıcı
analizini teşvik eden eğitimsel yaklaşımları
geliştirmeye daha yeni başladılar. Bu
bölümde, gençlerin hızlı mesaj, blog ve
sohbet odalarını kullanma literatürünün
ortaya çıkışını hesaba katıyor ve bu
pratiklerin medya okuryazarlığı eğitimindeki
ana kavramları devam ettirmeye ve
yüceltmeye nasıl yardımcı olduklarını
gösteriyorum.
akademia
Kimlik gelişimi
90
Medya, gençlerin kendi sosyal kimliklerini
inşa etme sürecinde önemli bir rol oynar
(Fisherkeller, 2002). Genç insanlar,
ebeveynleri ve öğretmenlerinin yaşadıkları bu
tecrübe ve ilişkiler hakkında kaygılarının
olduğunun da bilincinde olarak online
yaşamın olumlu sosyal boyutunu kabul
ederler. Hızlı Mesaj/sohbet yolu ile mümkün
kılınan
sürekli
bağlantı
gençlerde
evlerindeyken bile arkadaşları ile ‘temas
halinde’ olma hissini uyandırır. Gençler
arasında aynı anda online birden fazla
görüşmeyi devam ettirmek alışılagelmiş bir
olgudur ve bu görüşmelerin hiçbirinin çok
derin olmaması, basit konuşmalar ve
düşüncelerin yaratıcı değişimi, rahat, düşük
stresli sosyal deneyimler ortaya çıkardığından
‘bir değer’ olarak algılanır (Stern, 2005).
Gençler, önemli meselelerde, basit sohbetten
hakiki diyaloglara doğru gelişen kişilerarası
daha samimi alışverişleri de tecrübe
2010
OCAK
edebilirler. Bu daha samimi kişisel iletişim,
gençlerin, daha yapıcı olmaya ve mesaj
yaratmaya odaklanabildiklerini düşünmeleri
ve bu mesajların arkadaşları tarafından daha
dikkatli okunabileceği hissine kapılmaları
nedeniyle, sıklıkla,
elektronik posta
aracılığıyla olmaktadır. Bunun aksine, hızlı
mesaj/sohbet, diğer birçok faaliyetle aynı
anda yürütülebilen herhangi bir sosyal basit
konuşma olarak algılanmaktadır.
İnteraktif online iletişim gençlerin gelişimi
açısından; dostluğu sürdürmek ve bir arkadaş
grubuna ait olmak gibi iki ana ihtiyacı tatmin
etmektedir. Arkadaş grubunca kabul görmek
için belli bir şekilde giyinmek, davranmak ve
görünmek zorunda olan gençlerin sosyal
yaşamında, birçok genç, kendi kimliklerini
sadece kelimeler yolu ile anlatmak şansının
değerini bilmektedir. Bazı gençler için, online
aracılanmış iletişim bir sosyal gruba ait
olmanın yegâne yoludur. Çevrimiçi ve
çevrimdışı arkadaş grubu iletişimi, gençlere
güç, işbirliği ve rekabet, güven, samimiyet ve
saygı hakkındaki pek çok sosyal dersi
öğrenme fırsatı sunmaktadır. Spor ve sosyal
faaliyetlerini, akademik ve aile hayatını bir
arada idare etmeye çalışan gençler, yoğun
yaşamlarında, internet teknolojilerinden,
kendi kendilerini öğrenmek maksadıyla
başkalarıyla iletişim kurmak ve hayati
gelişimsel ihtiyaçlarını karşılamak için
yararlanmaktadırlar (Stern, 2005).
İnternetin sağladığı sosyalleşme fırsatları,
içine kapanık, popüler olmayan veya
başkalarıyla arkadaşlık kurma zafiyeti olan
insanlar için toplumsal iletişim yeteneğinin
gelişimini desteklemektedir (Hasselbring ve
Glaser, 2000). 13–19 yaş arasındaki gençler
arasında yapılan bir çalışmada, araştırmacılar
gençlerin %18’inin moralleri bozuk, üzgün,
stresli ve sinirli olduklarında interneti yardım
bulmak amaçlı kullandıklarını bulmuşlardır.
Aranan yardımın en yaygın nedenleri arasında
romantik meseleler ve arkadaşlar ile ilgili
sorunlar yer almaktadır. Ailevi meseleler ve
akademik/okul sorunları internette aranan
yardımlar açısından daha az bahsedilen
konulardır (Gould ve diğerleri., 2002).
Bloglar ve okuryazarlık öğrenimi
Her geçen gün daha fazla genç internet
günlüğü veya ‘blog’ kullanmaktadır. Bloglar
kronolojik girdilerden oluşan ve kâğıt
üzerinde tutulan günlüklerden pek de farklı
olmayan bir tür kişisel bültendir. Blog’un
özellikleri arasında karmaşık teknik bilgiye
ihtiyaç duymadan metinsel ve görsel girdileri
anında web’te yayımlama, insanların
yayımlanan çeşitli blogları okuması ve geri
besleme bırakması için yöntemler ve diğer
blog yazarlarının aktif linkleri sayılabilir.
Gençler blog yazarları topluğunun büyük bir
kısmını oluşturmaktadır (Huffaker, 2004),
fakat öğretmenlerin sadece çok küçük bir
bölümü, dil ve okuryazarlık eğitimlerinin bir
aracı
olarak
blogları
kullanmaya
başlamışlardır. İlginç bir çalışma, ‘gazetecilik
2’ dersi için blogları kullanan New
Jersey’deki Hunterdon Lisesi öğretmenlerinin
birinden gelmektedir. Dersin web sitesinde,
Will Richardson öğrencileriyle online bir
sohbet sürdürmekte; blog yazmaya,
yayımlamaya ve birbirlerinin çalışmalarına
cevap yazmaya teşvik etmekte ve hatta web
bülteninin interaktiflik ve tekrarlanabilirlik
özelliklerini
kullanarak
öğrencilerin
kurgulama yeteneğini desteklemektedir
(Richardson, 2005). Bloglar, öğrenci, yazarın
güdü ve niyetlerini sorguladıkça veya blogu
çekici yapan veya okunabilirliğini arttıran
edebi veya görsel inşa tekniklerini inceledikçe
eleştirel analiz yeteneğinin gelişmesine
yardımcı olur.
Okuryazarlık
konusunda
çalışan
akademisyen ve eğitimciler bu yeni medya ile
denemeler yapmaya devam ettikçe, web
bülteni gibi yeni dijital yayımlama araçlarınca
temin edilen interaktiflik ve doğrudan
doyuma bağlı fayda ve sakıncaları inceleyen
kuramların gelişmesindeki büyümeyi görmeyi
bekleyebiliriz. Fakat şu anda, birçok okul
blogu öğretmen-merkezli gibi görünmekte ve
online iletişime yapılmış saf bir öğrenci
katkısının izlerine rastlanmamaktadır. Birçok
okul blogu ‘yeni teknoloji kullanımı, öğrenci
ilgisi ve okul çalışmasını birbirine karıştıran
ciddi çabalar olarak sunsa da potansiyel
kapsamı azaltarak öğrencilerin gerçek
amaçlarından yoksun, sıradan okul ödevlerine
dönüştürerek
aracı
“öldürme”
riski
taşırlar.(Lankshear ve Knobel, 2003:16).
Gerçek mesele ve soruları araştırmadan sınıf
çalışmalarında kullanılan bloglar sadece
teknolojinin başka bir oyuncağı olacaktır.
Fakat web bültenleri birinin öğrenme,
yansıtma ve büyüme sürecinin bir çeşit
günlüğü olarak işlev görebildikleri için bilgi
yapılarının
inşasını
içeren
süreçleri
belgeleyebilirler (kendilerininkini veya
başkalarınınkini) ve medya okuryazarlığı
eğitiminin vurguladığı meta-analitik düşünme
türlerini teşvik edebilirler.
akademi a
Eğitimci Bay Smith, medya okuryazarlığı
dersine olan ilgiyi arttırmak için, ilişkiler ve
kişilik gelişimiyle bağlantılı olarak online
iletişimin farklı açılarını incelemek amacıyla
kişilerarası iletişimin temel kavramlarına
dayanan eğitimsel stratejileri ve unsurları
sunmayı dikkate almalıdır. Amerika Birleşik
Devletleri Ulusal İletişim Derneği, konuşma,
dinleme ve medya okuryazarlığını öğretmek
için bu gibi düşünceleri ileri sürecek çatıyı
oluşturacak eğitimsel standartlar geliştirmiştir
(National Communication Association, 2003).
Bay Smith’in medya okuryazarlığı dersi, geri
besleme,
kendi kendini açığa vurma,
karşılıklılık, doğrulama ve yalanlama,
kapsama, kontrol ve etkileme gibi kavramları
araştırmalıdır.
Kişilerarası
iletişim
çalışmalarının merkezi olan bu kavramlar, eposta ve hızlı mesaj /sohbet tecrübelerinin yüz
yüze etkileşimden hem farklı hem de benzer
yöntemler ile yansıma ve diyalogları
desteklemek için öğrencilere anlamlı bir
biçimde sunulabilirlerdi. Ayrıca, yazar ve
alımlayıcı kitlesi arasındaki ilişkiyi
incelemeye odaklanan medya okuryazarlığı
kavramlarını
devreye
sokmalıdırlar.
Öğrenciler, online iletişimlerini yansıtan
günlükler tutmalı, doğaçlama rolsel gösteriler
geliştirmeli, bu düşünceleri anladıklarını
gösterecek senaryolar yazmalı veya
kavramları diğerlerine anlatacak sözlü
anlatımlar oluşturmalıdırlar.
91
ERCİYES İLETİŞİM
Bağlılık ve bağımlılık
akademia
Sürekli online iletişim kurmanın insan
gelişimi üzerindeki etkileri hakkında çok az
şey
bilinmektedir.
Gençlerin
online
tutumlarının hızlı artışına ek olarak internetin
devingen ortamı gençlerin, online sosyal
ilişkilere gerçekten maruz kaldıkları çeşitli
ortamları
kayıt
altına
almayı
zorlaştırmaktadır. North Carolina’da 2004
yılında 11–13 yaş aralığındaki 208 özel okul
öğrencisi ile yapılan bir araştırmada, hızlı
Mesaj/sohbet kullanımı isimsiz online bir
anket ile yapılmış olup cevap verenlerin
%31’i haftalık 1–3 saat, %26’sı haftalık 7 saat
ve ‘10’u ise haftalık sekiz saatten fazla
kullanım bildirmişlerdir. Öğrencilerin %81’i
hızlı mesaj/sohbet kullanımını ‘oldukça
bağımlılık yaratan’ veya ‘çok bağımlılık
yaratan’ olarak tanımlamışlardır.
92
Yeni medyadan hep korkmuş olan kimi
öğretmenler bu sorunsalı ya tamamen
dışlamakta ya da çok hevesle ele almakta ve
istemeden öğrenci tepkilerini susturmaktadır.
Fakat medyanın bağımlılık/bağlılık kavramını
online sosyal iletişimle ilişkilendiren eğitici
stratejiler, öğrencilerin online ortamlardaki
medya
tercihlerinden
kaynaklanan
davranışlarını sorgulamayı sağlayacak
üstbilişsel yeteneklerini arttırıcı etkilere sahip
olabilir.
Örneğin,
öğrenciler
Hızlı
mesaj/sohbet
kullanımını
“sağıltıcı
toplulukça” belirlenen bağlılığın yedi ölçütü:
tahammül; çekme; istenenden fazla veya uzun
süre kullanım; kullanımı engelleyememe veya
azaltamama; kullanımda çokça süre harcama;
olumsuz etkilerine rağmen kullanıma devam
etme ile ilişkilendirebilirler (American
Psychiatric Association, 1994). Öğrenciler,
online iletişime olan kendi bağlılığını
ayıplayacak şekilde günlük tutabilir veya
ankete
katılabilirler
ya
da
hızlı
mesaj/sohbetin, bahsedilen bu yedi ölçüte
dayanan kanıtlar toplayarak, bağlılık mı
bağımlılık mı yarattığına ilişkin göstermelik
tartışmalar sahneleyebilirler. Bu yaklaşım,
farkındalık-yaratma sürecinin ana basamağı
olarak öğrencinin kendi kişisel medya
kulanım tercihlerini ve alışkanlıklarını
2010
OCAK
ayıplamasını destekleyen farkındalık, analiz,
yansıtma ve eylem çemberini vurgulayan
Paulo Freire’nin çalışmalarına dayanan
medya
okuryazarlığı
eğiticilerinin
kullandıkları yöntemler ile uyumlu olmalıdır.
Taciz ve online yabancılar
Eğitimciler ve ebeveynler herhangi bir
konudan daha fazla siber-zorbalık, online
yabancılar ve gençlerin gerçek dünya veya
online
seks
ticaretinde
çalışmaya
hazırlanması hakkında endişelenmektedirler.
Ergenliğin başlarında, online veya yüz yüze
tecrübelerin ikisinde de gençler, bazen
cinsellik kokan dil, dedikodu, taciz ile
karakterize edilebilecek arkadaş grupları ile
sosyal
etkileşime
girmekte
veya
karşılaşmaktadırlar. Bu tür davranışlar
genellikle ilkokulun son yıllarında başlamakta
ve ortaokul yıllarında doruğa ulaşmaktadır.
North Carolina ortaokul öğrencileri arasında
yapılan bir çalışmaya göre; öğrencilerin
%46’sı küfür içeren mesajlar almakta ve bu
mesajların %16’sı ise ‘tehditkâr veya tacizkar’
olarak sınıflandırılmaktadır. Erkekler bu tür
mesajları kızlara nazaran nerdeyse iki kat
daha fazla (%11 kızlarda, %20 erkeklerde)
almaktadırlar. Yedinci ve sekizinci sınıflar
altıncı sınıflarla karşılaştırıldığında en az iki
kat daha fazla ‘tehditkâr veya tacizkar’
mesajlar almaktadırlar (Todd, 2005).
İngiltere’de Ulusal Çocuk Evi (National
Children’s Home) tarafından yapılan bir
ankete göre 11–19 yaş arasında ankete katılan
856 çocuk ve gencin %4’ü e-posta ile ve
%7’si sohbet odasında tehdit dolu mesajlara
maruz kalmışlardır. Cep telefonlarından
gönderilen kısa mesajlar ile yapılan tehditler,
ankete katılanların %16’sının bu yolla mağdur
olduğunu bildirmesi nedeniyle en çok
karşılaşılan türdür (BBC, 2002)
Böyle
davranışların
tehlikesinden
bahseden haberlerin bolluğuna rağmen, çocuk
ve gençler yabancılarla online iletişim
kurmaya devam etmektedir. 11-16 yaş
grubundaki 213 kişinin katıldığı bir ankette,
katılımcıların %74’ü sohbet odalarında veya
Çocuklara online güvenlik kavramının
temellerini
anlatacak
öğretmen
ve
ebeveynlere yardımcı olabilecek pek çok
eğitim materyali mevcuttur. Örneğin, ‘I-safe
America’ programı, güvenlik güçleri
personeli tarafından mini-konferanslar
şeklinde yerel topluluklarda verilen,
çocuklara online iletişimde tehlike ve tehlike
emarelerinin nasıl ayırt edebileceklerini
anlatan, ilköğretim öğrencilerine yönelik
eğitim materyalleri hazırlatmıştır. Öğrencilere
değişik tehlikeli durumlarda nasıl savunucu
cevaplar verebilecekleri, online olayları nasıl
rapor edebilecekleri anlatılmakta ve sohbet
odalarındaki eylemlerin isimsiz olmadığı ve
somut, gerçek-dünya sonuçları doğuracağı
öğretilmektedir. Öğrenciler, siber-avcıların
temas kurmak, iletişmek, kandırmak ve
ayartmak, tuzağa düşürmek ve faydalanmak
için
kullandıkları
teknikleri
nasıl
anlayacaklarını öğrenmektedirler (I-Safe
America, 2004).
Böyle bilgisel çabaların ötesinde, Bay
Smith gibi medya okuryazarlığı eğitimcileri,
online iletişim konusunda eleştirel düşünme
yeteneğini, öğrencilerin kendi online sosyal
ilişkilerinde gizlenen sosyal güç modellerini
anlamalarına, tartışmalarına ve kusur
bulmalarına imkân sağlayan kimi temel
psikolojik kavramları anlatarak, desteklemek
isteyebilirler. Çoğu online iletişim, insanların
yüz
yüze
dünyada
normalde
yapmayacaklarını veya söylemeyeceklerini
siber-uzayda söyleyip yapma eğilimi olarak
tanımlanabilecek şartlı refleksin yitimi
etkisiyle değiştirilmiştir (Suler, 2004). Online
iletişim kuranlar için sosyal içerik
işaretlerinin (genellikle zaman, yer ve
etkileşimin fiziksel mevkisi ile sözlü olmayan
ve diğerlerinin görsel işaretleri ile elde edilen)
olmaması genellikle kabul edilebilir ve
edilemez
eylemleri
ayıran
sınırları
gizleyebilir. Bir de, hızlı mesaj/sohbet
kullanıcıları, grup etkileşiminden doğan
sosyal beklentilerden muaf tutulmalarına
sebep olacak yalnız oldukları ve diğerlerinin
de yalnız olduğu algısına kapılabilirler. Bay
Smith gibi eğitimciler dramatik etkinlikler ve
yerine-geçme olgusunu kullanarak anonimlik,
mahremiyet ve gözetim kavramlarını
anlatabilir ve online iletişimde öğrenci
tecrübelerindeki şartlı refleksin yitimi rolünü
tartışabilirler.
Sonuç
Medya okuryazarlığı eğitimcileri, bireyin
kendi iletişim davranışlarının yansıtıcı
incelemesini, medya tüketim davranışlarına
odaklanmış olsa bile, eleştirel analiz yeteneği
gelişiminin bir parçası olarak desteklerler.
Kişilerarası iletişimin birleştirici kavramları
üzerine yapılacak fazlaca vurgu, medya
okuryazarlığının, gençlerin dijital dünyada
yaşanmış deneyimleriyle alakalı olmasını
garanti edecektir. Eğitimcilerin bakış
acısından,
dijital
çağda
medya
okuryazarlığının yeniden tanımlanmasıyla
ilgili olarak ortaya çıkan asıl sorun, medya ve
teknoloji bilimlerinin sosyal etkileşim ve
insan
ilişkilerinden
uzun
süredir
ayrılmasından başka bir şey olmayan,
akademik dünyada sıkça görülen, her şeyi
parçalarına ayırma (atomize etme) ve aşırı
uzmanlaşmadan kaynaklanmaktadır. Bu
alandaki uygulayıcılar ve akademisyenler,
Bay Smith gibi eğitimcilerin online hayata
dair eleştirel düşünme yeteneği ile
öğrencilerin
donatılabilmesine
imkân
sağlayacak fikirlerin çapraz döllenmesini
akademi a
e-posta yolu ile yabancılar ile temas
kurduklarını bildirmiş ve bunların da %25’i
bu yabancılar ile kendi kimliklerini ortaya
çıkaran bilgileri paylaştıklarını kabul
etmişlerdir (Stahl ve Fritz, 2002). Ebeveynler
ve öğretmenlerin online taciz ve yabancılar ile
iletişim durumunu öğrendiklerinde dehşete
kapılıyor olmalarına karşın, çoğu genç online
toplumsal davranışlarda böyle olumsuz
iletişim
örneklerin
olabileceğinden
haberdardır. Kendini yabancı birine sunmanın
korkutucu heyecanı (ve böyle anonimlikle
sağlanan devingen güç) gençlerin kendi cinsel
ve sosyal kimliklerini geliştirmede tecrübe
etmeye alışkın oldukları fantezi ve yerinegeçme (role-playing) fırsatlarına davet
çıkarmaktadır.
93
ERCİYES İLETİŞİM
desteklemek için devam eden işbirliği
fırsatlarına ihtiyaç duymaktadır.
KAYNAKÇA
American Psychiatric Association (1994)
Diagnostic and Statistical Manual of
Mental Disorders (Vol. IV) Washington
DC: American Psychiatric Association.
British Broadcasting Corporation (2002, April
15), Youngsters Targeted by Digital
Bullying,
http://news.bbc.co.uk/1/hi/uk/1929944.
stm.
British Film Institute (2000) Moving Images
in the Classroom, London: British Film
Institute.
Buckingham, D. (2003) Media Education:
literacy, learning, and contemporary
culture,
Cambridge:
Polity.
Buckingham, D. (2004), The Other
Teachers: how do children learn from
TV and other media? Paper presented
at the Beyond the Blackboard
Conference,
Robinson College,
Cambridge UK, 3–4 November
Considine, D., and Haley, G. (1999) Visual
Messages: integrating imagery into
instruction, 2nd edn, Englewood CO:
Teacher Ideas Press.
Fisherkeller, J. (2002) Growing up with
Television: everyday learning among
young adolescents, Philadelphia PA:
Temple University Press.
akademia
Gould, M., Munfakh, J., Lunbell, K.,
Kleinman, M., and Parker, S. (2002),
Seeking Help from the Internet During
Adolescence, Journal of the American
Academy of Child and Adolescent
Psychiatry, 41, 1182–9.
94
Hasselbring, T. G., and Glaser, C. (2000), Use
of Computer Technology to Help
Students with Special Needs, Future of
Children: Children and Computer
Technology, 10 (2), 102–2.
Hobbs, R. (2004), A Review of School-based
2010
OCAK
Initiatives in Media Literacy, American
Behavioral Scientist, 48 (1), 48–59.
Huffaker, D. (2004), The Educated Blogger:
using weblogs to promote literacy in
the classroom, First Monday, 9 (6),
http://firstmonday.org/issues/issue9_6/huffak
er/index.html. I-Safe America (2004),
I-safe America, www.isafe.org/
Jenkins, H. (2005), The MIT Games Literacy
Workshop, Journal of Media Literacy,
52 (1–2), 37–40.
Lankshear, C., and Knobel, M. (2003), Do-ityourself Broadcasting: writing weblogs
in a knowledge society, Paper presented
at the 84th American Educational
Research Association, 21–25 April,
Chicago IL.
Lievrouw, L. A., and Livingstone, S. M.
(2002) Handbook of New Media: social
shaping and consequences of ICTs,
Thousand Oaks CA, Sage.
McLuhan, M. (1964) Understanding Media:
the extensions of man, 1st edn, New
York NY: McGraw-Hill.
National Communication Association (2003)
Creating Competent Communicators:
activities for teaching speaking,
listening, and media literacy in K-6
classrooms, Scottsdale AZ, Holcomb
Hathaway..
Odell, L., Vacca, R., Hobbs, R., Irvin, J., and
Warriner, J. (2000) Elements of
Language, Austin TX, Holt Rinehart
Winston.
Pastore, M. (2002), Internet Key to
Communication among Youth, Click Z
Stats Demographics,
www.clickz.com/stats/sectors/demographics/
article.php/5901_961881.
Potter, W. J. (1998) Media Literacy, Thousand
Oaks CA: Sage.
Richardson, W. (2005), Welcome to
Journalism 2, Hunterdon County High
School,
http://central.hcrhs.k12.nj.us/journ2/discuss/
msgReader$2.
Squire, K. D. (2005), Toward a media literacy
for games, Journal of Media Literacy,
52
(1–2), 9–15.
Stahl, C. and Fritz, N. (2002), Internet Safety:
adolescents, self report, Journal of
Adolescent Health, 31 (1), 7–10.
Stern, S. (2005), Growing Up Online, Journal
of Media Literacy, 52 (1–2), 55-8.
Suler, J. (2004) The Online Disinhibition
Effect, Cyberpsychology and Behavior,
7, 321–6.
Thoman, E. (2001) Skills and Strategies for
Media Education, Los Angeles CA,
Center for Media Literacy.
Todd, J. (2005) The Benefits and Risks
Associated
with
Teen
Instant
Message/Chat, Cary Academy, Durham
NC,
akademi a
http://web1.caryacademy.org/technology/Ne
wsletter/20042005/Jan/im_chat_final_web.htm.
95
akademia
ERCİYES İLETİŞİM
96
2010
OCAK
YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ VE BU TEKNOLOJİLERİN HALKLA
İLİŞKİLER ÇALIŞMALARINDA KULLANILMASI*
Özet
Hüsamettin AKAR**
Yeni iletişim teknolojileri sayesinde bilgi, duygu ve düşüncelerin çok kısa zaman içerisinde
dünyanın her yerine ulaştırılabilmesi ve eskiye göre dünyanın çeşitli bölgelerinde yer alan
bireylerle iletişim kurmanın her açıdan kolaylaşması, gerçekleştirilen halkla ilişkiler
faaliyetlerinin küresel bazda düşünülmesini beraberinde getirmiştir. Geleneksel araçlardan çeşitli
yönleriyle ayrılan yeni iletişim teknolojileri, etkileşimlilik özelliği sayesinde hedef kitleyi aktif
konuma getirirken aynı zamanda iletişim sürecindeki kontrolün de halkla ilişkiler faaliyetini
gerçekleştiren organizasyona geçmesini sağlamıştır. Söz konusu teknolojilerdeki gelişmeler,
halkla ilişkiler faaliyetlerinin bir yandan dünya çapında uygulanmasına, diğer yandan da
bireylerin gerçekliklerinin çeşitlilik arz etmesinden dolayı bireysel bazda halkla ilişkiler
faaliyetlerinin önem kazanmasına sebep olmuştur. İnternet, hem bir araç olarak hem de bir ortam
olarak halkla ilişkiler faaliyetleri için vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Yeni İletişim Teknolojileri, İnternet, Halkla İlişkiler.
THE NEW COMMUNICATION TECHNOLOGIES AND THEIR USE AT PUBLIC
RELATIONS WORKS
The new communication technologies, which are allowing knowledge, emotions and ideas to
reach all regions of the world in a very short span of time and are facilitating the communication
between individuals in distant regions of the world, have supplied the means for considering
Public Relation activities on a global base. The new communication technologies differ in many
aspects from the more conventional media and while their interactivity feature gives activity to
the target audience, at the same time it allows Public Relations organizations to take more control
of the communication process. While allowing Public Relations activities to be applied globally,
these developments also are addressing individual variations and are helping individual targeted
Public Relations activities gaining importance. As a tool and as a medium, the internet has an
indispensable importance for Public Relations activities.
Keywords: New Communication Technologies, Internet, Public Relations.
*Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından kabul edilen yüksek lisans tez özeti.
**Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi
akademi a
Abstract
97
ERCİYES İLETİŞİM
Giriş
akademia
kullanılabilecekleri ve son olarak da söz
konusu teknolojilerin alana sağlamış oldukları
yararlar ile alana getirdiği güçlüklere yer
verilmektedir.
En basit anlamda; kişilerin bilgi, düşünce ve
duygularının başka kişilere aktarımı şeklinde
tanımlanan iletişim olgusu, günümüze kadar
teknolojik gelişmelere paralel olarak değişik
şekillerde kendini göstermiştir. İlk önce
işaretler aracılığıyla, daha sonra sözle, yazıyla
derken iletişim çağımızda daha çok elektronik
araçlar vasıtasıyla şekillenir olmuştur. İletişim
teknolojilerinde yeni gelen eskisini ortadan
kaldırmamış, eskisini de içine alarak gelişimini
sürdürmüştür. Teknolojik gelişme ile birlikte
iletişim kurumları da örgütlü yapılara
kavuşmuştur. Ancak son iletişim aracı ve
ortamı olan internet teknolojisi hem
kurumsallaşma açısından hem de örgütlenme
açısından diğer araçlara göre farklılık
göstermektedir. Bu teknolojinin farklı bir araç
olarak ortaya çıkması, gerek halkla ilişkiler
faaliyetini yapan/yaptıran için gerekse de hedef
kitle açısından birçok olanaklar sunması ve
iletişimin işleyişinde, kişilerarası iletişim ile
kitle iletişiminin aynı anda sürdürülmesine
fırsat vermesi bu iletişim aracını incelenmeye
değer kılan birkaç sebep olarak sıralanabilir.
İletişim teknolojileri kavramı ise,
“genellikle, iletişim alanındaki bütün
teknolojileri kapsayan bir kavram olarak
kullanılmakta olup, iletim, telekomünikasyon,
iletişim, enformasyon, yayın, yayım ve basım
kelimeleri ile ilgili bütün teknolojileri
içermektedir” (Uluç, 2003, 14).
Bu bağlamda, yeni iletişim teknolojilerinin
halkla ilişkiler alanına getirdiği yenilikleri
ortaya koyma amacı taşıyan bu çalışmada,
iletişim teknolojileri, bunların özellikleri,
gerçekleştirilecek halkla ilişkiler faaliyetlerinde
yeni
iletişim
teknolojilerinin
nasıl
İletişim teknolojisinde devrim sayılabilecek
gelişmeler arasında telefon, radyo ve
televizyonun bulunması önem açısından ilk
sırada gelir. Bu gelişmelerden sonra iletişimde
ikinci devrim diye nitelendirilebilecek gelişme
ise bilgisayar ve internet teknolojisinde kendini
göstermiştir (Andersen, 2001, 22-23).
Günümüzde insanlar yepyeni bir ortam olan
interneti, hem birbirleriyle iletişim kurmak hem
Çağımızda dünya küreselleşme yolunda
büyük mesafeler kat etmiş ve bu gelişmelerle
birlikte pazar ortamı da küresel bir yapıya
kavuşmuştur. Artık büyük organizasyonların
yanında küçük organizasyonlar da teknolojiyi
kullanarak bu küresel pazarda kendilerine bir
yer edinmenin mücadelesi içine girmişlerdir.
Bu anlamda halkla ilişkilerin değeri bir kat
daha artmıştır. Küreselleşme halkla ilişkilerin
yapısını da etkilemiş ve artık bir ülke içerisine
yönelik halkla ilişkiler faaliyetlerinin yerini
tüm dünyada, üretilen mal ve hizmete ihtiyaç
duyan bütün kişilere seslenebilen halkla
ilişkiler faaliyetleri almıştır. Bir anlamda
küresel dünya ile birlikte küresel halkla
ilişkilerin gerçekleştirilmesi gerekli olmuştur.
98
2010
OCAK
1. İletişim Teknolojileri ve Gelişmeler
Teknoloji kavramı, “yapmak üretmek gibi
anlamları bulunan antik Yunanca “tekhne”
kelimesine yine antik Yunanca “logos”
kelimesinin eklenmesiyle oluşmuştur ve bir
nesneyi üretmenin yapmanın toplumsallaşmış
bilgisi” anlamına gelir. Bir şeyi elde etmek,
üretmek için gerekli bilgilerin yalın hali
tekniktir. Ancak, bu bilgilerin yukarıda da
belirtildiği gibi toplumsallaşması, toplumsal
süreçlere konu olması durumunda teknoloji
olarak adlandırılır (Atabek, 2001,17).
İletişimin tarihçesinde işaretlerden, sözlüyazılı
araçlara,
basına,
basından
telekomünikasyona ve uydu yayıncılığına
değin gelişen bilgi, haber ve enformasyon akış
yolu görülmektedir. Bu gelişim süreci içinde
yeni gelen sistem eski sistemi ortadan
kaldırmamış, her sistem kendi içinde gelişerek
daha geniş kitlelere ulaşma yolunu kendisine
amaç edinerek geniş çapta örgütlenme yoluna
gitmiştir (Parsa, 1993, 9-10). Bu örgütlenme
yolunda radyo ve televizyon kurumları
insanların günlük hayatlarının seyrini
değiştirmiştir.
Son
yıllarda
yaşanan
teknolojik
gelişmelerin en önemli özelliği, bu gelişmelerin
getirdikleri yeniliklerin ürün üzerine olmaktan
ziyade üretim sürecine yönelik olmasıdır.
Teknolojik gelişmeler üretim süreci üzerinde
etkili olmuş ve son olarak bilgisayar
teknolojisindeki gelişmeler üretim, dağıtım ve
ulaşım safhalarını gözle görülür bir şekilde
değiştirmiştir (Şaylan, 1994, 114). McLuhan’a
göre insanlık sahip olduğu teknolojik
olanaklara bağlı olarak iki aşamadan geçmiştir.
Sözlü iletişimin yaygın olduğu ve tekerlek
teknolojisine bağlı ilk aşama ve yazılı iletişim
ve mekanik teknolojiye bağlı ikinci aşama.
McLuhan, ikinci aşamada bilgilerin basılarak
çoğaltılması, farklı insanların ya da bir tek
kişinin düşüncelerinin ardışık sıralar halinde
birbirine
bağlanmasının
toplumları
rasyonelleştirdiğini ve buna bağlı olarak
sanayileştirdiğini
belirtmiştir.
İletişim
teknolojilerindeki gelişmeler neticesinde farklı
mekanlarda yaşayan insanlar sadece kendi
ülkelerinde olup bitenlerle değil tüm dünyada
olup bitenlerle ilgilenmeye başlamışlardır
(Eşkinat, 1998, 37).
Günümüzde iletişim teknolojilerindeki
gelişim sayesinde artık iletişim teknolojilerinde
eski yeni ayrımına gidilir duruma gelinmiş ve
bu çerçevede iletişim teknolojilerindeki eskiyeni ayrımının yapılmasında çeşitli yaklaşımlar
ortaya konulmuştur. Bunlar arasında Breitrose
(1985, 78), yeni iletişim teknolojilerini
iletişimin yönü, kullanıcı/izleyicinin konumu
açısından ayırt ederek bir kategorilendirmeye
gitmektedir. Buna göre:
1. Eski teknolojiler birkaç azınlığın
çoğunlukla iletişim kurmasına izin vermekte,
çoğunluğun istek ve beğenileri azınlık
tarafından belirlenmektedir. Yeni teknolojiler
ise çoğunluğun kendi istediği bilgiye
ulaşmasına imkân vermektedir.
2. Eski iletişim teknolojileri üretici
merkezlidir ve aynı iletişim içeriğini bütün
izleyiciler için sağlamaktadır. Yeni iletişim
teknolojileri ise alıcı merkezlidir ve
bilgisayarın hafızasındaki enformasyona erişim
biçimi çoklu bir yapıya kavuşturulmuştur.
Bu tür yaklaşımlardan biri de Rogers’a aittir
ve Rogers, yapısal bir sınıflandırma ile yeni
iletişim teknolojilerinin üç özelliğini şöyle
tanımlamıştır (Aktaran, Geray, 2002, 18-19).
1. Karşılıklı Etkileşim: İletişim sürecinde,
karşılıklı etkileşimin varlığı gereklidir.
Karşılıklı etkileşim özelliği geleneksel basılı ve
elektronik kitle iletişim araçlarındaki tek yönlü
işlevi değiştirmektedir. Şöyle ki, bu özellik
sayesinde
iletişim
süreci
kişilerarası
iletişimdekine benzer bir şekilde tarafların
anında iletileri birbirlerine aktarmalarına
olanak sağlar, ancak bu süreç kişilerarası
iletişime benzemez. Yeni teknolojiler
kişilerarası iletişimdekinden çok daha geniş
kitlelere hitap eder,
2.
Kitlesizleştirme:
Yeni
iletişim
teknolojileri büyük bir kullanıcı grubu içinde,
her bireyle özel mesaj değişimi yapılabilmesini
sağlayacak kadar kitlesizleştirici olabilir. Bu
özellik kitle iletişim sisteminin kontrolünün
kaynaktan alıcıya doğru kayması anlamına
gelir. Söz konusu özellik bireyin yüz yüze
olmayan iletişim içerisinde geniş hedef kitleler
ile mesaj alışverişi yapmasını sağlar,
3. Eşzamansız (Asenkron) Olabilme: Yeni
iletişim teknolojileri birey için uygun bir
zamanda mesaj gönderme ve alma
yeteneklerine sahiptirler. Mesajın alınması
veya yollanmasının zamanını kullanıcı kendisi
ayarlar.
Bu anlamda bakıldığında insanoğlu,
senkron
iletişimi
asenkron
iletişime
dönüştürmek için tarihi süreç içerisinde hep bir
çaba içerisinde olmuştur. 5000 yıl önce yazı
bulunmadan iletişim türü olarak sözsüz iletişim
ve sözlü iletişim insanların anlaşmalarını
sağlamaktaydı. Bu iletişim türlerinin özelliği
fiziksel
mekân
birlikteliğinin
olma
zorunluluğudur. Yani bir kişi bir başkasıyla
iletişime girecekse iletişim esnasında iletişime
giren kişilerin aynı zamanda aynı ortamda
bulunmaları zorunludur. İnsanoğlu bu
zorunluluktan kurtulma yollarından ilkini
akademi a
de organizasyonlarını veya ürettikleri mal ve
hizmeti tanıtmak amacıyla kullanmaktadırlar.
99
ERCİYES İLETİŞİM
yazıyı bulmakla başarmıştır. Yazı sayesinde
iletişim asenkron olmaya başlamıştır. Yazının
bulunduğu dönem düşünülürse o dönem için
yazı çok büyük bir buluş ve yeniliktir.
İletişimde asenkron olabilmek için daha sonra
da birçok buluş ve icatlar gerçekleştirilmiştir.
Gelişen iletişim teknolojilerinin insanlara
sağlayacağı en büyük yararlardan birisi
insanların zaman çizelgeleri üzerinde daha
fazla denetim kurabilmesidir (Gates, 1999, 70).
Yeni iletişim teknolojileri, 1970’lerden
başlayarak iletişim araçlarıyla bilgisayarların
birlikte düşünülüp, geliştirilmesi neticesinde
eskiye oranla daha kullanışlı teknolojik araçlar
olarak ortaya çıkmışlardır. Bu şekilde
geliştirilen iletişim teknolojilerinden ilk akla
gelenler; kablolu televizyon, dijital televizyon,
bilgisayarlarla gerçekleştirilen bilgi transferi,
ses ve görüntü CD’leri, elektronik mektup,
iletişim uyduları, internet sistemleri, iletişim
ağları (data ağları- network yapıları), ve
multimedya sistemleridir (ses, hareketli ya da
tek tek görüntü ve yazı öğelerinin birlikte
sunumu gibi) (Tutar ve diğerleri, 2003, 131).
akademia
2. Yeni İletişim Teknolojileri ve Halkla
İlişkiler
100
Geçmişe göre günümüzde teknolojik
yeniliklerin yayılması daha kısa sürede
gerçekleşmektedir. Bunda teknolojinin halk
tarafından kabul edilmesi, lüks kategorisinden
çıkıp ihtiyaç halini alması ve teknolojinin
kullanılabilmesi için gerekli altyapının
sağlanması etkili olmuştur. Buna paralel olarak
İletişim teknolojilerindeki gelişmeler ve bu
gelişmeler sonucunda küresel haberleşme
ağlarının oluşturulması organizasyonlar
açısından rekabet anlayışının da değişmesini
sağlamıştır (Andersen, 2001, 23-24). Yaşanan
değişiklikler,
değişimin
artan
hızı,
küreselleşme süreci sonucunda pazar ortamının
farklılaşması, pazarın uluslararası boyutlara
ulaşması, bilginin en önemli güç haline
gelmesi, organizasyonların bilgiyi takip
etmeleri gereğini ortaya çıkarmıştır. Bunun
yanında küreselleşmenin sonucu olarak
organizasyonların hedef kitleleri de genişlemiş
2010
OCAK
ve ulusal olmaktan çıkmıştır. Söz konusu
gelişmeler çeşitli organizasyonların dünyanın
her yerindeki hedef kitlelerine ulaşabilmeleri
için
yeni
iletişim
teknolojilerinden
faydalanmalarını zorunlu hale getirmiştir
(Göksel ve Yurdakul, 2002, 321).
2.1. İnternetin Halkla İlişkiler Alanında
Kullanılması
Toplumsal yaşamı etkileyen bütün
değişiklikler halkla ilişkiler faaliyetlerinin
planlanmasını
ve
uygulanmasını
değiştireceğinden halkla ilişkiler çalışmalarını
yürüten kişiler değişiklikleri takip etmek ve bu
değişikliklere uygun faaliyetler gerçekleştirmek
durumundadırlar.
Birçok yeni iletişim teknolojilerinde olduğu
gibi, internet de, halkla ilişkiler uzmanlarında
iç ve dış halkla ilişkilerde kullanılabilmesi
açısından büyük ilgi uyandırmıştır. Birçok
uzman ve akademisyen, internet ve world wide
web gibi internet bileşenlerini, halkla ilişkiler
aracı olarak görmektedir. Bir kısım uzman ve
akademisyenler ise bu teknolojinin sadece
organizasyonlar ve hedef kitleleri arasındaki
iletişimi reformize etme ve yenileme
potansiyeline sahip olduğunu belirtmektedirler.
Araştırmacılar internet ve world wide web’in
potansiyeli konusunda farklı görüşler öne
sürseler de, bu teknolojilerin önemli iletişim
araçları oldukları konusunda hemfikirdirler
(Esrock ve Leichty, 2000, 327-328).
Bunlardan biri olan Holtz’a (1999) göre,
interneti halkla ilişkiler planlamasında stratejik
olarak kullanmak için bir web sitesi kurulabilir.
Bu web sitesi organizasyonla ilişkili yayınların,
haberlerin,
fotoğrafların,
araştırmaların
yayınlanmasında ve organizasyonun finansal
durumu hakkındaki rakamlar ve gerçeklerin
duyurulmasında, ayrıca ortaklarının seçkin
tartışma guruplarına katılmasında ve internet
reklamlarının (banner) yayınlanmasında
kullanılabilir. Ayrıca internetten haber gurupları,
arama motorları, diğer web hizmetleri ve abone
olunan
mail
listeleri
kullanılarak
organizasyonun çevresi ile ilgili araştırmalarda
da yararlanılabilir (Kamat, 2002, 21).
Halkla ilişkiler araç ve ortamı olarak
internet’in sunmuş olduğu karşılıklı iletişim ve
etkileşim özelliği onu, geleneksel halkla
ilişkiler araçlarından ayıran üstünlük olarak
algılanır. Bu özellik sayesinde internet
ortamında kısa sürede ve az bir maliyetle
gerçekleştirilen anketler ve kullanıcı grupları
ile girişilen iletişim sayesinde kullanıcıların, bir
anlamda hedef kitlenin temel özellikleri ve
beklentileri öğrenilebilir (Esrock ve Leichty,
2000, 327-328). Teknolojik gelişmelerin
sonucu olarak her türlü pazarın, ulusal
olmaktan çıkıp uluslararası boyut kazandığı ve
buna paralel olarak ta organizasyonların
kendilerini hem ulusal hem de uluslararası
çapta tanıtma gereğinin ortaya çıktığı
günümüzde, küresel ağ olarak adlandırılan
internet organizasyonlarca bir halkla ilişkiler
aracı ve ortamı olarak kullanılır (Göksel ve
Yurdakul, 2002, 321).
İnternet, halkla ilişkiler açısından hem
uygulama alanı hem de araç olarak yeni ufuklar
açacak güçte ve önemdedir (Kazancı, 2002,
277). İnternet ve servislerinden üretim öncesi,
üretim sırası, üretim sonrası ve satış sonrası
aşamaların her birinde halkla ilişkiler amaçlı
olarak çeşitli şekillerde yararlanılabilir.
Bu servislerden en çok ilgi gören, görselliği
en çok ön plana çıkaran ve en hızlı gelişen
teknoloji ise web siteleridir. Web evrensel
bağlantı ağı olarak adlandırılır. Web sayfaları
ilgiyi artırmak için yazılar, grafikler, sesler,
animasyon ve diğer multimedya elemanlarını
kullanırlar. Temelde her bir web sayfası grafik
ve yazı kadar etkileşimli multimedya aracı olan
video ve müzikleri de içerebilir.
Sahip olduğu bu potansiyelleriyle web
siteleri, iş dünyası ve kurumlar için önemli bir
iletişim aracı olmuştur. Bu araç, hisse
sahiplerine ve medyaya güncel bilgi vermek ve
bilgi toplama, hedef kitle araştırmaları, şirket
kimliğini ve çeşitli halkla ilişkiler
fonksiyonlarını
kuvvetlendirmek
için
kullanılmaktadır.
Bu
araçtan
ayrıca
organizasyonun imaj reklamını yapmada ve
kamu
ilişkilerini
artırmada
da
yararlanılmaktadır (Hil ve White, 2000, 31-32).
Bu nedenle, web siteleri organizasyonun
gözü, kulağı ve ağzı olarak hareket etmek,
organizasyonun içinde ve dışında meydana
gelen olaylarla ilgili olmak ve diyalog
halkalarını kullanarak organizasyonun hedef
kitlesi ile iletişim içine girmek zorundadır.
Çünkü bir site bilgi ve etkileşime izin verdiği
oranda büyür ve bir sistem olarak gelişir. Web
sitesinin etkileşimliliği, diyalog kapasitesi
internetin doğasından kaynaklanır ve bu özellik
interneti diğer geleneksel araçlardan ayırır.
Web sitesinin etkileşimi sağlaması onun
kullanıcılarını siteye bağlar ve organizasyon ile
hedef kitlesi arasında karşılıklı anlaşmanın
başlamasına yardımcı olur (Kamat, 2002, 13).
Organizasyonlar hazırlamış oldukları web
siteleri vasıtasıyla internet kullanıcılarına dijital
bir tanıtım platformu sunarlar. Bu platformda
bir firmanın bütün uygulamalarıyla ilgili
bilgiler edinilebilmektedir. Örneğin; müşteri ve
ortaklarla haberleşme, kendileri hakkında bilgi
verme, mal ve hizmetlerin tanıtımını yapma,
yine mal ve hizmetlerin alım/satımını
gerçekleştirme, satış öncesi ve satış sonrası
müşteriye hizmet sunma, finansal raporlara
ulaşma, kamuoyu toplama ve bu kamuoyunu
analiz etme, kurumsal gündemler oluşturma,
akademi a
Eğer organizasyon interneti sadece
rakamları ve gerçekleri yayınlamak için
kullanırsa internetten tek-yönlü iletişim aracı
olarak yararlanmış olur. İnternet ve bu anlamda
web siteleri halkla ilişkilerin tarihsel gelişim
süreci içerisinde ortaya konan modellerden
“halkı bilgilendirme modeli” anlayışına uygun
kullanılmış olur. Bir de organizasyonun
yöneticilerinin veya uzmanların halk ile (chat,
e-mail vb. yoluyla) düzenli haberleşmeleri ikiyönlü iletişim yolunu açar (Kamat, 2002,
21-22). Günümüzde internetin halkla ilişkiler
uygulamalarında
verimli
bir
şekilde
kullanımını sağlamak için onun en önemli
özelliği olan etkileşimlilik özelliğinin
uygulamalarda etkin bir şekilde kullanılması
gerekir. Çünkü halkla ilişkiler uygulamaları
hedef kitle ile karşılıklı iletişim sonucunda
hedef kitleleri bir konuda ikna etme veya
yönlendirme amacını taşımaktadır.
101
ERCİYES İLETİŞİM
firma çalışanlarına her seviyede e-posta
gönderme ve ayrıca personel ihtiyacını
karşılama gibi amaçlarla kullanmaktadırlar
(Andersen, 2001, 143; Web PR (3)). Eğer bir
organizasyonun web adresi ve e-mail adresi
varsa, bunlar yukarıda belirtilen kullanım
alanları dışında, organizasyonun ilişkilerini
geliştirmesine, kurum kimliği ve kurum imajını
oluşturmasına ve hedef kitle hakkında bilgi
toplamasına da hizmet eder (Okay, 2001, 91).
Bu anlamda Okay (2001, 91), Web
sitelerinin halkla ilişkiler aracı ve ortamı olarak
kullanım amaçlarını şu şekilde sıralamıştır; 1)
Organizasyonun hissedarlarını güncel olarak
bilgilendirmek, 2) Medyanın bilgi edinmesini
kolaylaştırmak ve sağlamak, 3) Hedef kitle
hakkında bilgi toplamak ve hedef kitle ile günü
gününe iletişim kurmak, 4) Kurum imajını
geliştirmek, 5) Kurum kimliğini güçlendirmek,
6) Çalışanlarla iletişimi sağlamak, 7)
Organizasyona statü kazandırmak, 8) On-line
satış gerçekleştirmek, 9) Uluslararası pazarlara
ulaşmak, 10) Nette sörf yapan herkese
ulaşmak.
Yukarıda belirtilen web sitelerinin bu
amaçları organizasyondan organizasyona
farklılık gösterebilir. Organizasyon web sitesini
oluştururken bu web sitesini kendi amaçlarına
göre özgün bir şekilde düzenlemelidir.
akademia
2.2. İnternet Teknolojisinin Halkla
İlişkiler Faaliyetlerinde Kullanım Şekilleri
102
Halkla ilişkiler, hem organizasyon
çalışanlarına yönelik hem de organizasyonla
ilişki içerisinde bulunan diğer bireyler,
kurumlar ve kuruluşlara yönelik faaliyetler
olarak ön plana çıkmaktadır. İnternet ortamında
gerçekleştirilen halkla ilişkiler faaliyetleri de
organizasyon içerisine ve organizasyon dışına
yönelik yapılan çalışmalardır. Kurulacak bir
intranet ağı ile organizasyon içine yönelik
halkla ilişkiler faaliyetleri gerçekleştirilebilir,
aynı şekilde organizasyonla ilişkili ancak
organizasyon dışındaki birimlerle de, extranet
veya bir web sayfası aracılığıyla ilişkiye
geçilerek gerekli halkla ilişkiler faaliyetleri
organize edilebilir.
2010
OCAK
2.2.1. İntranet ve İç Halkla İlişkiler
İntranet, “bir firma veya örgüt içindeki iç
hizmet kullanım amaçlı özel bilgisayar ağı”
olarak tanımlanabilir (Göksel ve Yurdakul,
2002, 319). İntranet üzerinde, muhasebe, insan
kaynakları, üretim otomasyon yazılımları
çalıştırmak mümkün olduğu gibi çeşitli veri
tabanlarını tutmak ve belge dağıtımı gibi işleri
de gerçekleştirmek mümkündür (Tekin ve
Şahbaz, 1998, 184). İntranet internetin
sağladığı olanakları, işletme bünyesindeki ağda
kullanmaktadır. İntranet sayesinde kurum
içerisinde bilgi ve deneyimler hızlı bir şekilde
paylaşılmaktadır (Smith, 1998, 544).
Organizasyonlar,
değişik
amaçlarını/faaliyetlerini gerçekleştirmek için
intranetten faydalanırlar. Bunlar organizasyon
içerisinde haberleşmek, beyin fırtınası
yaratmak, grup programları oluşturmak, ortak
bilgi kaynakları ve dokümanlara ulaşmak ve
video konferansları gerçekleştirmek şeklinde
sıralanabilir (Gralla, 1999, 253). Kısaca iç
iletişim için gerekli olan tüm verileri intranet
kanalı ile organizasyon içerisinde dolaştırmak
mümkündür (Kadıbeşegil, 1999, 121).
Bir intranet ağı kurulmak istendiğinde
dikkat edilmesi gereken hususlar ise şu şekilde
sıralanabilir ( Aktaran Okay ve Okay, 2001,
308).
1. Hedefleri kesin olarak belirlemek: Ne
eksik? Neye ne zamana kadar ulaşılmak
isteniyor? Çalışanların beklentileri nelerdir?
2. Bu tür bir çalışmayla ilgili olabilecek tüm
birimleri çalışmaya katmak,
3. Kişisel kaynakları analiz etmek,
4. Kullanılacak tekniğin planlamasına
açıklık getirmek,
5. Proje
yerleştirmek,
bilgilendirme
sistemlerini
6. Pilot projeler tanımlamak,
7. Eğitimler planlamak ve uygulamak,
8. Düzenli güncellemeler ön görmek ve
süreçleri tanımlamak,
10. Teknik olarak intranete bağlı olmadıkça,
mevcut medyaları ortadan kaldırmamak.
Norton ve Smith (1998, 132) ise, bir
organizasyon içerisinde intranet ağının
kullanılmasının avantajlarını şu şekilde
sıralamışlardır:
1- Organizasyon içerisinde bilgi kullanımı
ve paylaşımı daha etkin olmasını sağlar,
2- Organizasyon içerisinde işlerin belirli bir
düzen içerisinde işlemesini ve daha kolay grup
çalışmalarının gerçekleştirilmesine yardımcı
olur,
3- Organizasyonun politikalarının ve
gelecekle ilgili planlarının her an göz önünde
bulunmasını sağlayarak çalışanları motive eder,
4- Organizasyon içerisinde etkin iletişim
kurulmasına katkı sağlar.
İntranet genellikle organizasyon içerisinde
olan bireylere yöneliktir ve organizasyon
dışında
olan
kişiler
bu
hizmetten
faydalanamazlar (Gralla, 1999, 253).
2.2.2. Extranet ve Dış Halkla İlişkiler
Extranet, bir organizasyonun müşterileri,
bayileri, basın ajansları, çalıştığı diğer firmalar
ve alanlarla iletişim kurabildiği ağa verilen
addır. Organizasyonlar extranet teknolojisini
kullanarak dünyanın farklı noktalarında da
olsalar paylaşmak istedikleri bütün bilgi ve
iletileri karşı tarafa aktarabilirler (İnan, 2001,
10).
Organizasyonun başta basın kuruluşları
olmak üzere çok yoğun iletişim içerisinde olduğu
destekçiler, müşteriler ve işbirlikçiler ile
haberleşmesini
sağlayan
bu
kanal
organizasyonun dışa açılımına yardımcı
olmaktadır. Bu kanal ile elde edilecek ve
gönderilecek iletilerin yedi gün yirmi dört saat
her an ulaşıma açık olması faaliyetlerin
aksamadan gerçekleştirilmesini sağlamaktadır.
Bu doğrultuda, extranetin avantajları şu şekilde
sıralanabilir (Norton ve Smith, 1998, 133):
1Müşterilerle
ve
işbirlikçilerle
organizasyon arasındaki iletişimin sürekliliğini
sağlar,
2- Extranet çabuk cevap verebilme kolaylığı
sunar.
2.2.3. E-mail ve Bireysel Halkla İlişkiler
E-mail, bir kişiden diğerine bilgisayar
aracılığıyla metin, ses ve görüntülerin
aktarılması olarak tanımlanmaktadır (Deniz,
2001, 4). Bu teknoloji bir organizasyonun hem
iç hedef kitlesi ile hem de dış hedef kitlesi ile
bire bir iletişime girmesine olanak
sağlamaktadır (Peltekoğlu, 2001, 285). E-mail
teknolojisinden yararlanmak için bireylerin
birer e-mail adresine sahip olmaları gerekir.
Organizasyonlar bu teknolojiyi kullanarak
kendileri
için
önemli
olan
medya
mensuplarıyla, tedarikçileriyle, müşterileriyle
ve diğer önemli bazı kişilere yönelik olarak
bireysel halkla ilişkiler geliştirebilirler. Söz
konusu teknolojinin, anında feedback olanağı
sunması veya bilgileri depolayabilmesi
iletişimde sürekliliği sağlar.
2.3. Yeni İletişim Teknolojilerinin Halkla
İlişkiler Faaliyetlerine Sağladığı Yararlar
Yeni iletişim teknolojileri ve özelde internet
günümüzde bütün yazılı ve görsel araçların
işlevlerini bir ortamda toplamıştır (Kazancı,
2002, 278). Bu bir anlamda dünyanın
küreselleşmesi yanında medyanın da
küreselleşmesi olarak ifade edilebilir. İnternet
üstün teknolojisi ve özgür ortamı ile kişilerin
ve organizasyonların halkla ilişkiler amaçlı
olarak her an kullanabilecekleri hem bir araç
hem de bir ortamdır. Bu aracın günümüzde
herkese açık olması, alt yapı sistemlerinin kısa
sürede dünya üzerinde hızla geliştirilmesi,
kullanımının kolay ve ucuz olması, e-mail
vasıtasıyla dünyada kişilere ayrı ayrı veya
bütün halinde seslenme olasılığı vermesi,
iletileri depolama ve saklama kapasitesinin
olması (asenkron iletişime fırsat vermesi) ve en
önemlisi de kitle iletişim ile yüz yüze iletişimin
özelliklerini aynı anda sunmasından dolayı bu
akademi a
9. İçerikler için sorumluluğu net bir şekilde
belirlemek,
103
ERCİYES İLETİŞİM
araç daha çok tercih edilir duruma gelmiştir.
akademia
Bütün bu sebeplerden ötürü günümüzde
organizasyonlar, web siteleri oluşturmakta,
örgüt içi iletişimin daha sağlıklı işlemesi için
intranetten yararlanmakta, başta medya
kuruluşları olmak üzere, organizasyonun yoğun
iletişim içerisinde bulunduğu hedef kitlelerle
extranet
aracılığı
ile
haberleşmekte,
organizasyonun üretmiş olduğu mal ve
hizmetler hakkında hedef kitleden feedback
almak için chat odaları ve forumlar
oluşturmakta ve yine hedef kitle ile daha
düzenli ve daha hızlı iletişim kurmak adına
elektronik postayı (e-mail) kullanmaktadırlar
(Aktaran
Becerikli,
2004).
Organizasyonlar/bireyler bu teknolojinin
sunmuş olduğu olanakları kullanarak bu
ortamda ses, yazı ve görüntüyü birlikte
kullanarak mal ve hizmetlerinin tanıtımını,
hatta
satışını
yapmaktadırlar.
Satışı
gerçekleştirdikten
sonra
da
müşteri
bağımlılığını ve memnuniyetini sağlamak
amacıyla satış sonrası danışmanlık işlemlerini
de bu ortamda gerçekleştirmektedirler.
104
Bu
teknolojiler
halkla
ilişkiler
uygulamalarının
her
aşamasında
kullanılabilecek özelliklere sahiptirler. Bu
bağlamda, yeni iletişim teknolojilerinin halkla
ilişkiler faaliyetlerine sağladığı yararlardan ilki
halkla ilişkiler faaliyetlerinin ilk aşaması olan
“araştırma”
alanına
olan
katkısında
aranmalıdır. Söz konusu aşamaya en önemli
katkısı; müşterilere, medyaya, rakiplere ve
hedef kitle içerisinde yer alan diğer birey ve
kurumlara ilişkin bilginin toplanması ve
depolanmasına olan yardımları şeklinde
belirtilebilir. Günümüzde bu teknolojiler
aracılığı ile her türlü bilgiye ulaşmak
kolaylaşmış ve bu da halkla ilişkiler
faaliyetlerinde gerçekleştirilen araştırma
evresinin hem mali yükümlülüğünü hem de bu
aşama için harcanan zamanı ve emeği
azaltmıştır. İnternet üzerinden kısa sürede
hedef kitlenin her türlü özelliğini belirlemeye
yönelik araştırmalar yapılabilmektedir. Bu
araştırmaların kişilerin gerçek özelliklerini
yansıtabilmesi için kaynak ile hedef arasında
güven ortamının yaratılması gerekir. Bu güven
2010
OCAK
ortamının yaratılmasında da söz konusu
teknolojilerin sunmuş olduğu karşılıklı iletişim
olanağı kullanılabilir. Yapılan araştırmalarda
aracı bireylerin kullanılmaması da, bir anlamda
yönlendirme olma riskini ortadan kaldırmakta
ve araştırmada hedef konumundaki birey baskı
altına girmeden düşüncelerini iletebilmektedir.
Bir başka noktada bu teknolojiler, halkla
ilişkiler faaliyetlerinin “planlanması”na da etki
yapmakta
ve
faaliyet
çerçevesinde
gerçekleştirilecek eylemlerin bu ortamlarda
kullanılabilecek şekilde hazırlanmasına imkân
tanımaktadır. Örneğin daha önceleri bir
broşürle veya el ilanıyla gerçekleştirilecek
halkla ilişkiler faaliyetleri günümüzde zaman
kısıtlaması olmaksızın internet ortamında
gerçekleştirildiğinden, söz konusu faaliyetlerin
planlanmasında yeni iletişim teknolojilerinin
özellikleri göz önünde tutulmaya başlanmıştır.
Bir halkla ilişkiler faaliyetinin üçüncü
aşaması araştırma ve planlama yapılarak ortaya
çıkarılan
faaliyetlerin
uygulanmasıdır.
“Uygulama” aşamasında yeni teknolojiler hem
iç halkla ilişkilere yönelik hem de dış halkla
ilişkilere yönelik olarak kullanılabilmekte ve
uygulama gerçekleştirilirken bu faaliyetlerin
hedefe ulaştırılıp ulaştırılamayacağı konusunda
dış etkenlerden daha çok bu faaliyetleri
gerçekleştiren kişi veya örgütlerin becerileri ön
plana çıkmaktadır.
Ayrıca yeni iletişim teknolojilerinin,
gerçekleştirilen halkla ilişkiler uygulamalarına
hedef kitlenin vereceği tepkileri (geri
bildirimleri)
anında
uygulamayı
gerçekleştirenlere iletme olasılığını vermesi
(Kazancı, 2002, 278) halkla ilişkiler sürecinde
hedef kitlenin rolünün ön plana çıkmasını
sağlamıştır.
Ancak, burada dikkat edilmesi gereken
nokta, yeni iletişim teknolojilerinin uygulama
aşamasında
yararlı
olabilmesi
için,
hazırlanacak bir web sitesinin veya bir intranet
ağının içeriğinin sade bir biçimde
oluşturulması, güncel tutulması, kolay
kullanımlı olması, geri dönüşüm halkalarının
bu ortamlara konulması ve hedef kitleden
gelecek geri bildirimlerin iyi bir şekilde
Bu sayede, yeni iletişim teknolojilerinin
sunduğu ortamda her türlü halkla ilişkiler
faaliyeti gerçekleştirilebilir. Şöyle ki bu
ortamda
bir
ülkenin
tanıtımı,
bir
organizasyonun tanıtımı, bir siyasal liderin
tanıtımı ya da üretilen bir mal veya hizmetin
tanıtımı yapılabilir ve bu yukarıda sayılanların
hepsinin hedef kitlesine bu ortamdan
ulaşılabilir. Günümüzde ülkeler özellikle
turistik yerleri ve turistik hizmetleri tanıtmak
amacıyla bu teknolojilerin sunduğu ortamı
kullanmaktadırlar. Bunun yanında hem siyasi
liderler hem de her türlü organizasyon bu
ortamlardan yararlanma yoluna gitmektedir. Bu
ortamların kullanıcılarının günden güne
artmasına paralel olarak bu ortamlara olan ilgi
de artarak devam etmektedir.
Bunların yanı sıra, söz konusu teknolojilerin
halkla ilişkiler açısından bir diğer yararı da kriz
dönemlerinde gerçekleştirilecek halkla ilişkiler
faaliyetlerinin bu ortamlar sayesinde hedef
kitlelere kısa süreler içerisinde iletilmesine
olanak vermesi ve organizasyon içerisi ve dış
hedef kitle ile girişilecek iletişimi hızlandırarak
organizasyonda düzen ve koordinasyonun
gerçekleştirilmesine yardımcı olmalarıdır.
Halkla ilişkiler sürecinin son aşaması
“değerlendirme”dir.
Değerlendirme
aşamasında yeni iletişim teknolojilerinin
kitlesizleştirici olma özelliği ön plana çıkmakta
ve gerçekleştirilen faaliyetlerle ilgili olarak
grup veya toplum bazında bir değerlendirmeye
değil de daha sağlıklı olarak bireysel bazda bir
değerlendirmeye olanak vermektedir. Bu
teknolojiler bilgisayar teknolojisine bağlı
olarak işlemesinden dolayı ilk zamanlarından
beri halkla ilişkiler amaçlı faaliyetlerin
değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.
Öte yandan yararları tartışılan yeni iletişim
teknolojileri
bazı
olumsuzlukları
da
bünyelerinde
barındırmaktadır.
Bu
olumsuzluklardan biri zaten diğer kitle iletişim
araçlarının bireyler üzerine gerçekleştirdiği
mesaj bombardımanı daha da artmış ancak bu
bolluk içerisinde kişilerin iletileri seçme ve
anlama kapasitesi azalmıştır (Çaplı, 2002, 54).
İkinci olumsuzluk enformasyon sabotajlarının
düzenlenmesi, mahremiyetin ihlali ve telif
hakları,
kamunun
değişen
yüzünün
algılanmasındaki zorluklar gibi sorunlardır.
Ayrıca yeni iletişim teknolojileri konusunda
henüz yeterince eğitimli olmayan halkla
ilişkiler uzmanlarının da bu sorunlarla başa
çıkmada yetersiz kaldıkları belirtilmektedir
(Aktaran Becerikli, 2004).
Son olarak denilebilir ki yeni iletişim
teknolojileri halkla ilişkiler alanına birkaç
olumsuzluk getirmesine rağmen yine de bu
teknolojilerin özgür bir ortam olması, kullanıcı
sayısının günden güne artması, bütün
medyaları birleştirici bir araç ve ortam
sunması, diğer araçların eksik yönlerini
(feedback, yazı, ses ve görüntüyü bir arada
sunması gibi) tamamlayıcı özelliklere sahip
olması dolayısıyla halkla ilişkiler faaliyetleri
için birçok avantaja sahiptir. Bu avantajları
nedeniyle de, bu araç ve ortamların
kullanılması halkla ilişkiler için hayati bir
önem taşımaktadır.
Sonuç
İletişim teknolojilerindeki gelişmeler ve
küresel ölçekte paylaşılan deneyimler, kültürler
ile toplumlar arasındaki farklılıkların giderek
ortadan kalkmasını sağlamıştır. Belki de
dünyanın tam anlamıyla küreselleşmesine fırsat
verecek internet teknolojisi halkla ilişkiler
uzmanlarının kesinlikle ihmal edemeyecekleri
bir araç ve aynı zamanda tanıtım ortamıdır. Bu
teknolojinin sunduğu olanaklarla her türlü
halkla ilişkiler faaliyetini gerçekleştirmek
mümkün
olmaktadır.
Bu
araç
ile
organizasyonlar, hem iç hedef kitlelerine hem
de dış hedef kitlelerine yönelik halkla ilişkiler
faaliyetlerini her yönüyle daha ekonomik
(zaman, para, emek ve personel vb.) bir şekilde
gerçekleştirebilmektedirler. Kısaca, bu araç
sayesinde hem “tanıma” hem de tanıtma
faaliyetlerinin
gerçekleştirilebilmesi
mümkündür.
Özellikle
küçük
ve
orta
ölçekli
akademi a
değerlendirilerek sonraki faaliyetlerin bu geri
bildirimlerin
dikkate
alınarak
gerçekleştirilmesidir.
105
ERCİYES İLETİŞİM
organizasyonlar açısından internet, sağladığı
fırsat eşitliği ile bu tür organizasyonların da
dünya çapında pazarlara açılmalarına olanak
tanımakta ve yine bu organizasyonların kendi
tanıtımlarını daha az bütçelerle küresel bazda
gerçekleştirmelerine yardımcı olmaktadır.
İnternet sayesinde organizasyonlar, hedef
kitleleri hakkında daha fazla bilgi edinerek
müşteri ilişkilerini güçlendirmekte ve müşteri
bağımlılığını daha etkin bir şekilde
oluşturmaktadırlar.
İnternetin söz konusu bu özelliği onun
bütün medyaları tek bir elde toplamasından
gelmektedir.
Bu
teknoloji
sayesinde
gazetelerde, radyolarda, televizyonlarda ve
diğer araçlarda ayrı ayrı gerçekleştirilecek
halkla ilişkiler faaliyetleri günümüzde aynı
ortamda yürütülmeye başlanmıştır. Bu oluşum,
hedef kitledeki kişilerin bir kez dikkatinin
çekilmesi durumunda, onlara iletilmek istenen
bütün mesajların daha akılda kalıcı bir şekilde
aktarılmasına daha çok yardımcı olmaktadır.
akademia
Ayrıca yeni iletişim teknolojilerinin
organizasyonlar açısından “kontrollü araç”
olmaları gerçekleştirilen faaliyetlerde dış
faktörlerin etkisini en aza indirgemektedir.
Ancak bunun yanında yeni iletişim
teknolojilerinin, alanı azda olsa bir karmaşa
içine sürüklediği de görülmektedir. Bilhassa
genel geçerliliği olan herhangi bir yasal
düzenlemenin olmaması alanda sıkıntı
yaratmakta
ve
bu
sıkıntı
bazen
organizasyonların krize sürüklenmesine de
sebep olabilmektedir. Özellikle internetin diğer
araçlar gibi kurumsal bir yapısının olmaması
böyle bir sıkıntı durumunda kimin muhatap
alınacağının da bilinmemesine sebep
olmaktadır.
Bu
karmaşa
durumunun
giderilmesinde, alanın özgürlüğüne fazla
sınırlama getirmeyen yasal düzenlemeler
gerçekleştirilmelidir. Çünkü bu aracı diğer
araçlardan ayıran en önemli özellik herkese
açık olmasıdır.
106
Yeni iletişim teknolojileri sayesinde halkla
ilişkilerin gelecekte nasıl bir şekil alacağı
henüz tam olarak kestirilememekle birlikte
önümüzdeki on yıllarda halkla ilişkiler
2010
OCAK
faaliyetlerinin bir yandan küresel bir boyuta
sahip olacağı ama bunun yanında da gelişen
teknoloji ile birlikte tüm medyaların bir
ortamda toplanmasından dolayı günümüzde
yaşanan mesaj bombardımanının bu tek çatı
altında toplanan medyada daha da
karmaşıklaşacağı söylenebilir.
Bu karmaşıklık içerisinde yürütülecek
halkla ilişkiler faaliyetlerinde hedef kitleye
ulaşmak daha da güçleşecektir. Ayrıca hedef
kitlenin gelişen teknoloji ile birlikte aktif
konuma gelmesi, hedef kitleyi oluşturan
bireylerin kendi gerçeklerini oluşturabilmesi ve
bu gerçeklerin birbirinden farklılık arz eder bir
yapıya kavuşması da yürütülecek halkla
ilişkiler faaliyetlerinde ortak özelliklere sahip
bir hedef kitlenin tespitini zorlaştıracaktır.
Böyle bir durumda gerçekleştirilecek halkla
ilişkiler faaliyetlerinde ancak hedef kitlenin,
asgari müşterekleri (yaş, cinsiyet, maddi gelir,
eğitim seviyesi, yaşanılan bölge vb.) göz
önünde tutulacak ve bu özellikler hedef kitlenin
belirlenmesinde daha da önemli hale gelecektir.
Bu asgari müşterekler her halkla ilişkiler
faaliyetleri
için
belirleyici
bir
rol
üstlenemeyeceği için de, daha çok bireysel
halkla ilişkiler faaliyetleri önümüzdeki yıllarda
daha etkili olacak denilebilir. Bireysel bazda
halkla ilişkiler faaliyetinin yürütülmesi
günümüzde zor gibi gözükse de yeni iletişim
teknolojilerinin
bilgiyi
hafızasında
saklayabilme özelliğinden yararlanılarak ileriki
yıllarda bir organizasyonun müşterisi olan veya
olabilecek bireylerin ihtiyaçları, istekleri ve bu
bireylerin
çeşitli
özelliklerinin
bu
teknolojilerde saklanması ve gerçekleştirilen
halkla ilişkiler faaliyeti çerçevesinde her bireye
uygun iletiler gönderilmesi düşünüldüğü kadar
zor olmayacaktır.
KAYNAKÇA
Andersen, A. (2001). Değişim. Tr İnternetle
Gelişimde Türkiye, İstanbul: Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Atabek, Ü. (2001). İletişim ve Teknoloji,
Ankara: Seçkin Yayınevi.
Becerikli,
S.
Y.
(2004).
İletişim
Breitrose, H. (1985). The New Communication
Technologies and the New Distribution
of Roles, (Eds. Everet M. Rogers and F.
Balle), The Media Revolution in
America and Western Europa, ABD:
Ablex Publishing Corporation, pp. 6880.
Çaplı, B. (2002). Medya ve Etik, Ankara: İmge
Kitabevi Yayınları.
Deniz, R. B. (2001). İşletmeden Tüketiciye
İnternette Pazarlama ve Türkiye’deki
Boyutları, İstanbul: Beta Basım Yayım
Dağıtım AŞ..
Esrock, S. L. ve Leichty, G. B. (2000).
Organization of Corporate Web Pages:
Public and Functions, Public Relations
Review, 26 (3), 327-344.
Eşkinat, R. (1998). McLuhan’ın Küreselleşme
Teorilerine Katkıda Bulunan Öncü
Görüşleri, Kurgu Dergisi, 15, 33-43.
Gates, B. (1999). Önümüzdeki Yol, (Çev. Esra
Davutoğlu ve Alper Erdal), Ankara:
Arkadaş Yayınları.
Geray, H. (2002). İletişim ve Teknoloji, Ankara:
Ütopya Yayınları.
Göksel, A. B. ve Yurdakul, N. B. (2002). Temel
Halkla İlişkiler Bilgileri, İzmir: Ege
Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları.
Gralla, P. (1999). How the Internet Works,
Indianapolis: Macmillan Computer
Publishing.
Hill, L. N. & White, C. (2000). Public Relations
Practitioners' Perception of The World
Wide Web as a Communications Tool,
Public Relations Review, 26 (1), 31-51.
Holtz, S. (1999). Public Relations On The Net,
New York: AMACOM American
Management Association.
İnan, A. (2001). İnternet El Kitabı, İstanbul:
Sistem Yayıncılık.
Kadıbeşegil, S. (1999). Halkla İlişkiler Nereden
Başlamalı?, Ankara: MediaCat Yayınları.
Kamat, M. (2002). The Role of Organizational
Web Sites in Public Relations,
Unpublished Master Dissertation, The
Faculty of the Department of Journalism
and Mass Communications, San Jose
State University, UMI Dissertation
İnformation Service.
Kazancı, M. (2002). Kamuda ve Özel Kesimde
Halkla İlişkiler, Ankara: Turhan
Kitabevi.
Norton, B. & Smith, C. (1998). The Internet in
Business, London: Licensing Agency
Limited.
Okay, A. (2001). Public Relations on The Web,
Selçuk İletişim, 2 (1), 88-96.
Okay, A. ve Okay, A. (2001). Halkla İlişkiler
Kavram, Strateji ve Uygulamaları,
İstanbul: Der yayınları.
Parsa, S. (1993). Televizyon Haberciliği ve
Kuramları, İzmir: Ege Üniversitesi
İletişim Fakültesi Yayınları.
Peltekoğlu, F. B. (2001). Halkla İlişkiler Nedir,
İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım
AŞ..
Smith,
P.R.
(1998).
Marketing
Communications, London: Rogan Page
Limited.
Şaylan, G. (1994). Değişim, Küreselleşme ve
Devletin Yeni İşlevi, Ankara: İmge
Yayınları.
Tekin, M. ve Şahbaz, O. (1998). Bilgisayar
Bilgi Teknolojisi Kullanımı, Konya: Arı
Ofset Matbaacılık.
Tutar, H., Yılmaz, M. K. ve Erdönmez, C.
(2003). Genel ve Teknik İletişim,
Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Uluç, G. (2003). Küreselleşen Medya: İktidar
ve Mücadele Alanı, İstanbul: Anahtar
Kitaplar Yayınevi.
WebPR
(3)
http://www.ilef.ankara.edu.tr/pil/yazi.php
?yad=1563, Erişim: 23 Mart 2004.
akademi a
Teknolojilerinin Halkla İlişkiler Alanına
Yansımaları,
http://www.isguc.org/printout.php?id=1
20, Erişim: 22 Nisan 2004.
107
akademia
ERCİYES İLETİŞİM
108
2010
OCAK
YEREL TELEVİZYON BAĞLAMINDA İZLEYİCİ ALGILAMALARI:
KAYSERİ İLİ ÜZERİNE ÖRNEK ÇALIŞMA
Kenan GÜLLÜ*
Mustafa KACUR**
Y. Gürhan TOPÇU***
Özet
Bu çalışmada Kayseri’deki yerel televizyonların izleyiciler tarafından algılanmaları,
beklentileri ve izleyicilerin televizyon izleme alışkanlıkları belirlenmiştir. Araştırma basit tesadüfî
örneklem yoluyla yüz yüze anket yöntemi ile Kayseri il merkezindeki 900 kişi üzerinde
uygulanmıştır. Elde edilen verilerin analizi sonucunda izleyicilerin Kayseri’deki yerel
televizyonları nasıl algıladıkları, demografik özellikleri açısından algılama farklılıkları ortaya
konmuş, televizyon izleme alışkanlıkları tespit edilmiştir. Belirlenen beş boyut (görüntü ve ses
kalitesi, yerel sorunlara yer verme, haberin doğru-güvenilir olması, program çeşitliliği ve
programların kalitesi) kapsamında yerel televizyonların imajları tespit edilmiştir. Araştırma,
Kayseri’deki yerel televizyonların yayın politikalarını belirlemelerinde, dolayısıyla izleyicilere
üstün hizmet sunmalarında önemli katkılar sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Yerel Medya, İzleyici Alışkanlıkları, Kayseri Örneği.
PERCEPTIONS OF AUDIENCES IN THE CONTEXT OF LOCAL TELEVISIONS:
A SAMPLE STUDY IN KAYSERI CITY
Abstract
This study explores the television watching habit of the people and the local television
perception in the minds of the audience in Kayseri. The survey in this study, is implemented on
a randomly selected sample of nine hundred (900) people in Kayseri city center by face to face
method. According to survey results, how the people in Kayseri see the local television, the
differences of the perception considering demographical characteristics and the watching habits
are revealed. With selected 5 factors on mind, (image and sound quality, showing local problems,
true-reliable information, program variation and program quality) the image of the local television
in Kayseri is indicated. The study will contribute a lot to the determination of the local television
broadcast policy and help offer a better service to the audience.
akademi a
Keywords: Local Media, Audience Habits, The Example of Kayseri.
*Yrd. Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler Bölümü
**Yrd. Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü
***Yrd. Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü
109
ERCİYES İLETİŞİM
1. GİRİŞ
akademia
Televizyon, keşfinden bu yana sahip olduğu
özelliklerle insanların yaşamını en çok
etkileyen, ona yön veren, hatta kontrol eden ve
bu nedenle kaçınılmaz biçimde en çok tartışılan
ve eleştirilen kitle iletişim aracı olmuştur.
Televizyon, en önemli silahı olan “gerçeklik
izlenimini” yaratmasıyla bireyleri etkileyerek
temel özelliklerini kendisinin belirlediği
toplumlar,
“televizyon
toplumları”
(Cereci,1996, 14) oluşturabilecek güce sahip
olduğunu ispatlamıştır. Sanayi devrimi sonrası
yeni kent kültürünün temel yaratıcısı ve
aktarıcısı olan televizyon (Cereci, 2006, 106),
yalnızca gündelik yaşam deneyimimizin bir
parçası olmakla kalmaz; aynı zamanda
yaşamımızı anlamlandırmamızda, duygu ve
düşüncelerimizin, önceliklerimizin, yaşam
tarzımızın biçimlenmesinde bir yol göstericilik
üstlenir. Bunu yaparken de mekânsal ve
zamansal sınırları yok edip insanlara “küresel
köy”deki her şeyden haberdar oldukları
yanılsamasını yaşatarak eşitsizliklerin ve
haksızlıkların üzerini örter (Mutlu, 1991, 12).
Cereci’ye göre (2006,106) televizyon tüm
insanlara hitap eden yeni bir dil oluşturmuştur.
Bu yeni dil, okuma yazma, konuşma hatta
düşünme
zorunluluğunu
ortadan
kaldırmaktadır. Televizyon bu nedenle en
yaygın, en popüler iletişim aracıdır.
Bilgilendirme, eğitme, eğlendirme gibi birçok
işleve sahip olan televizyon, özellikle
tecimselleştiği oranda eğlence işlevini ön plana
çıkarmaktadır. Öyle ki Neil Postman’ın (1994,
99) “Televizyonun sorunu eğlendirici temalar
sunması değil, bütün temaları eğlendirici
biçimde sunmasıdır” tespiti günümüzde dünya
televizyon
yayınları
için
rahatlıkla
genellenebilir.
110
Günümüzde
televizyon
ekonomik,
toplumsal, bölgesel ve dini farklılıkları aşarak
ortak deneyimler yaratmaktadır (Berger, 1991,
42). Bu ortak deneyimlerin oluşturduğu yapı
insanların standartlaşmış tepkilerine yol açan
kültürel kodlar üretmekte ve bunları toplumda
egemen kılmaktadır. Aynı anda farklı
programlar yayınlanmasına rağmen bunların
tümü belli kodları pekiştirir. Bu nedenle farklı
2010
OCAK
ekonomik ve toplumsal gruplara dahil olsalar
da
“birleşmiş,
bütünleşmiş
hatta
standartlaş/tırılmış bir toplumla karşı karşıya
bulunduğumuz söylenebilir” (Berger, 1991,
42). Yaygın televizyon yayınını gerçekleştiren
ulusal kanallar -ki internet ve uydu yayıncılığı
sayesinde bu kanallara uluslararası demek de
mümkündür- küreselleşmenin de doğal sonucu
olan bu ortak kodları yaygın bir şekilde
üretmektedirler. Taklit edilen ya da satın alınan
program formatları sayesinde dünyanın hemen
her yerindeki yayınlar birbirine benzemekte,
insanları aynı tarz programları izlemeye, haz
almaya teşvik etmekte, dolayısıyla aynı türden
programların
sürekli
olarak
yeniden
üretilmesine yol açmaktadır.
Bu noktada farklı şeyler dile getirme
potansiyeli taşıyan, alternatif bir yayıncılık da
söz konusudur: Yerel Medya. Alankuş (2003,
109), bugünkü anti demokratik, tekelleşmiş,
kendi başına bir güç merkezine dönüşmüş,
ulus-aşırı şirketlerce kontrol edilen küresel
medya ortamında tek umut verici alanın
alternatif sivil toplum medyası ve yerel
yayıncılık olduğunu vurgular.
Yerel yayıncılığın temelinde insanların
yakın çevresinden haber alma ihtiyacı yatar.
Özellikle Türkiye gibi medyanın büyük ölçüde
tek merkezi, İstanbul’u mesken tuttuğu ve
siyasi haberler dışında hemen her haberin bu
şehirden kaynaklandığı ve diğer şehirlerin,
bölgelerin ancak felaket haberleriyle gündeme
gelebildiği bir ülkede yerel yayıncılığın ve
yerel televizyonun önemi daha da artar.
Özellikle günümüzde insanların başta
ekonomik olmak üzere çeşitli nedenlerle
doğup büyüdükleri toprakları bırakıp başka
yerlerde yaşamak zorunda kalmaları, bırakıp
gittikleri yerlerden haber alma ihtiyacını
doğurmuştur. Özellikle internet sayesinde
yerel basın kuruluşları tüm dünyadan
izlenebilmeye başlanmıştır. Alankuş’a göre
(2003, 115) modern toplumların ağır yaşam
koşullarında var olmaya çalışan, yalnızlaşan
günümüz insanı için yerel medya bu yitirilmiş
ev/yurt duygusunu iade eden bir araçtır. Bu
nedenle yerel medya insanlara kendisiyle
benzer sorunlara, hedeflere, deneyimlere sahip
Bu bağlamda “yerellik fiziksel/coğrafi
yakınlığı, bir aradalığı anlatan bir şey değil,
uzak mesafelere rağmen yaşanabilen,
korunabilen toplumsal ilişkilerdeki yakınlığa
dönüşmüştür” (Timisi-Nalçaoğlu, 2005, 66).
Bu özellikleriyle yerel medya, yaygın
medyanın asla dolduramayacağı bir boşluğu
doldurmaktadır.
Yerel yayın kuruluşlarının sayıları son on
yılda çok artmıştır. Ancak bunun nedenini bu
kuruluşların kârlılığında değil başka
etkenlerde aramak gerekir. Ne yazık ki
Alankuş’un da (2003, 10) da vurguladığı gibi
yerel yayıncılık çok çeşitli siyasi, ekonomik ve
yasal baskılarla karşı karşıyadır. Büyük oranda
aile işletmeleri olan yerel yayıncılar sınırlı bir
reklâm pastasından pay almak ve bu payın da
yerel güç odaklarına yakınlığına göre
dağılmasından kaynaklanan sıkıntılarla
mücadele etmektedirler. Buna rağmen birçok
il ve ilçede yüzlerce yerel radyo ve televizyon
yayınlarını sürdürmektedir. İnsanlar da bu
yayınların seslerini, sorunlarını duyurmak,
çoğunlukla kendilerine kapalı yaygın medya
yerine yerel medyada “görünür” olmanın
önemini kavramışlardır. Örneğin Türkiye’de
yerel televizyona sahip olmayan tek il olan
Kilis’de halk “Biz de yerel televizyon
istiyoruz” kampanyası başlatmıştır (Bianet.org
2009).
Bütün bunların ışığında yerel yayıncılığın,
özellikle de yerel televizyonların da en az
yaygın, anaakım televizyonlar kadar önemli
olduğunu kabul etmek yerinde olacaktır.
Bu araştırmada, yerel televizyonların
yayınları ve yerel televizyon izleyicilerinin bu
yayınları algılamaları ele alınmıştır. Yerel
televizyon izleyicilerinin algılamaları, hem
ulusal ve uluslararası televizyon yayıncılığı
alanında hem de bölgesel ve yerel televizyon
yayıncılığı alanında rekabet etmeleri ve uzun
vadede
varlıklarını
sürdürebilmeleri
bakımından yerel televizyonlara veri teşkil
etmektedir.
2. ÇALIŞMANIN AMACI VE ÖNEMİ
Araştırma,
Kayseri’deki
yerel
televizyonların
izleyiciler
tarafından
değerlendirmelerini
konu
almaktadır.
Araştırmanın temel amacı ise, Kayseri’deki
izleyicilerin yerel televizyonların yayınlarını
değerlendirmeleri ve bu yöndeki algılamalarının
tespit edilmesidir. Aynı zamanda yerel
televizyon izleyicilerinin televizyon izleme
alışkanlıklarının belirlenmesi de araştırmanın
amaçları arasındadır.
Özellikle yerel medyaya ilişkin yeterince
çalışma olmaması, yapılan çalışmaların da
periyodik olarak tekrarlanmaması bu
araştırmanın yapılma gereğini ortaya
koymuştur. Bu tür çalışmalar hem televizyon
yöneticileri ve program yapımcıları açısından
hem de izleyiciler açısından önemli faydalar
sağlayacaktır. Yerel televizyon yöneticileri ve
program
yapımcıları
açısından
değerlendirildiğinde; izleyicilerin televizyonları
nasıl değerlendirdiklerini görebilmeleri, yayın
politikalarını belirleme, program ve içeriklerini
daha bilinçli şekilde oluşturma ve faaliyetlerini
devam ettirmede dolayısıyla izleyicilerine daha
kaliteli hizmet sunma yönünde önemli bir veri
teşkil edecektir. Ayrıca, izleyici kitlesinin
demografik
özelliklerinin
ve
izleme
alışkanlıklarının tespit edilmesi, yerel televizyon
yöneticileri ve program yapımcılarına hedef
kitlelerini daha iyi tanıma konusunda yol
gösterici olacaktır. İzleyiciler açısından
değerlendirildiğinde, televizyonların hedef
kitlelerinin özelliklerini ve beklentilerini dikkate
alarak çalışmalarına yön vermesi izleyicilere
daha nitelikli hizmet olarak yansıyacaktır.
Ayrıca değerlendirmelerinin dikkate alındığını
algılamak, televizyon izleyicilerinin yerel
televizyonları izleme alışkanlıklarına olumlu
yönde katkılarda bulunacaktır.
Öte yandan, yapılan bu çalışma daha sonra
yapılacak olan bu yöndeki çalışmalara ışık
tutması, ortaya konulan sonuçların yapılacak
diğer çalışmalar için başvuru kaynağı olması,
sonuçlarıyla karşılaştırmalar yapılabilmesi ve
belli periyotlarla tekrarlanabilmesi bakımından
oldukça önemlidir.
akademi a
insanlara ilişkiye geçme, sorunlarını paylaşma
olanağı veren bir platform sunmaktadır.
111
ERCİYES İLETİŞİM
3. ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ
Araştırma yüz yüze anket yöntemi
kullanılarak yapılmıştır. Kayseri il merkezinde
bulunan televizyon izleyicilerine anketörler
aracılığı ile sorular sorulmuştur. Anket
formunda araştırmanın temel konusunu
kapsayan sorular ve televizyon izleyicilerinin
demografik özelliklerini ortaya çıkarmaya
yönelik sorular olmak üzere iki kısım soruya
yer verilmiştir. Birinci kısımda, okuyucuların
televizyon izleme alışkanlıklarını ortaya
koymaları ve izleyicisi oldukları televizyonları
değerlendirmeleri amaçlanmıştır. İkinci
kısımda
ise
Kayseri’deki
televizyon
izleyicilerinin çeşitli demografik özelliklerinin
tespit edilmesi ve izleyici profilinin çıkarılması
amaçlanmıştır.
3.1. Araştırmanın Örneklemi
akademia
Yerel yayınlar çevre ilçelerin hepsine
ulaşmadığı için, Araştırma Kayseri il
merkezinde yapılmıştır. Bu çerçevede
Kayseri il merkezinde bir örneklem
belirlenmiştir.
Belirlenen
örneklemde
Kayseri’deki televizyon izleyicilerinin
araştırmanın amaçlarına uygun olarak doğru
bir kitleyi yansıtması amaçlanmıştır. Bunun
için öncelikle Kayseri il merkezini oluşturan
mahallelerden
bölgeler
(15
bölge)
oluşturulmuş ve bu bölgelere nüfus
yoğunlukları dikkate alınarak belli sayılarda
anket uygulanmıştır.
112
Örnek büyüklüğünün tespitinde Kayseri il
merkezinin nüfusu esas alınmakla birlikte
bunların içinde de insanların yerel televizyon
izleyicisi olup olmadığı, her hanede kaç
kişinin izlediği vb. özellikler dikkate alınarak
araştırmanın ana kütlesi ve örneklemi
belirlenmiştir. Kayseri il merkezinin
nüfusunun yaklaşık 500 bin kişiden oluştuğu
dikkate alınarak 0.03’lük kabul derecesinde
900 kişinin ana kütleyi temsil edeceği
düşünülmüştür (Kurtuluş, 1998,236; Nakip,
2006, 219-230; Gegez, 2006, 199-215).
Sonuçta toplam 900 kişiye anket
uygulanmıştır.
2010
OCAK
3.2.Araştırmanın Sınırları
Araştırmanın coğrafi alan sınırlaması
Kayseri il merkezi olarak belirlenmiştir. Kayseri
il merkezinde yayın hayatını sürdüren beş yerel
televizyonun faaliyetleri ve Kayseri il
merkezinde ikamet eden izleyicilerin bu
televizyonlara yönelik değerlendirmeleri
şeklinde sınırlandırılmıştır.
Kavram olarak sınırlandırma ise yerel
televizyonların
izleyiciler
tarafından
değerlendirilmesi ve izleyicilerin televizyon
izleme alışkanlıklarının belirlenmesi biçiminde
ortaya konmuştur. Yapılan tüm değerlendirmeler
Kayseri’deki yerel televizyonlar açısından ele
alınmıştır. Ulusal ve bölgesel televizyonlar
araştırma kapsamı dışı tutulmuştur.
Zaman bakımında da bir sınırlamaya
gidilmiş ve çalışmanın uygulaması anketörler
kullanılarak iki haftalık bir zaman diliminde
tamamlanmıştır. Tabiî ki her alan çalışmasında
olduğu gibi bu araştırmanın da en önemli
sınırlamalarından biri de araştırmanın
maliyetleri
olmuştur.
Çalışmanın
uygulanmasında anketör olarak Erciyes
Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin
katkı sağlaması, bu çalışmanın yürütülmesinde
mali sınırlamalar açısından önemli bir esneklik
kazandırmıştır.
3.3. Verileri Toplama Yöntemi
Araştırmanın amaçları doğrultusunda
sonuçların elde edilebilmesi için veri toplama
yönteminin doğru bir şekilde belirlenmesi ve
uygulanması hayati önem taşımaktadır. Bu
çalışmada veriler anket formlarının anketörler
tarafından uygulanması yolu ile toplanmıştır.
Bunun için öncelikle bir anket formu
geliştirilmiştir.
Araştırmanın
amaçları
doğrultusunda anket formunda çeşitli soru
gruplarına yer verilmiştir. Bu sorular,
araştırmanın temel amaçlarına ulaşmayı
sağlayacak sorular ve okuyucuların demografik
özelliklerini belirleyecek sorular olmak üzere
çeşitli ölçeklerde iki gruptan oluşturulmuştur.
Anket formu hazırlandıktan sonra 20 kişilik bir
grup üzerinde denenerek son şekli verilmiştir.
3.4. Verilerin Analizi
Anket formlarının belirlenen örnek
büyüklüğünde
Kayseri’deki
televizyon
izleyicilerine uygulanan anketlerle elde edilen
veriler araştırmanın amaçları doğrultusunda
çeşitli istatistiki yöntemler uygulanarak analiz
edilmiştir. Bu sonuçlardan hareketle bulgular
elde edilmiş ve bu bulgular neticesinde
yorumlamalar yapılarak bir takım öneriler
getirilmiştir. Elde edilen verilerin sıklık
düzeyleri (frekansları) ve yüzdeleri bulunmuş,
ortalamalar çıkarılmış, çapraz tabloları
oluşturulmuş, çeşitli şekil ve tablolarla
yorumlamalar yapılmıştır. Elde edilen
sonuçların
analiz
edilmesi
ve
yorumlandırılmasının ardından çeşitli öneriler
sunulmuştur.
Şekil 2: İzleyicilerin Yaş Aralıklarına Göre Dağılımı
4.1.3. İzleyicilerin Medeni Durumları
İzleyicilerin medeni durumlarına göre
dağılımları Şekil 3’te gösterilmiştir. Buna göre
araştırmaya
katılan
yerel
televizyon
izleyicilerinin %51,4’ünün medeni durumu
evli, %48,6’sınınki ise bekârdır.
4. ARAŞTIRMANIN BULGULARI
4.1. İzleyicilerin Demografik Özellikleri
Araştırmaya
katılan
televizyon
izleyicilerinin cinsiyet, yaş, medeni durum,
eğitim düzeyi ve meslek durumları gibi
demografik özellikleri aşağıdaki başlıklar
altında değerlendirilmektedir.
4.1.1. İzleyicilerin Cinsiyet Durumları
Şekil 1’e göre araştırmaya katılan örnek
kitlenin büyük bir çoğunluğu %77 oranla
erkeklerden oluşmaktadır. Kadınların oranı ise
örneklemin %23’ünü oluşturmaktadır.
Şekil 1: İzleyicilerin Cinsiyetlerine Göre Dağılımı
Şekil 3: İzleyicilerin Medeni Durumlarına Göre
Dağılımı
4.1.4. İzleyicilerin Eğitim Durumları
Araştırmanın örneğini oluşturan hedef
kitlenin eğitim profilinin yüksek olduğu
görülmektedir (Şekil 4). En büyük grubu
eğitimi lise düzeyinde olan izleyiciler
oluşturmaktadır (%46,2). Üniversite düzeyinde
eğitime sahip olanların oranı ise %24,9’tür.
Oldukça düşük bir oranda olsa da üniversite
üstü eğitim düzeyinde olan bir grup da
bulunmaktadır (%1,8). İlköğretim düzeyinde
eğitime sahip olanların oranı ise %27,1 olarak
çıkmıştır.
Şekil 4: İzleyicilerin Eğitim Düzeylerine Göre Dağılımı
akademi a
Araştırmanın bulgularından söz etmeden
önce
izleyicilerin
televizyon
izleme
alışkanlıkları ve profillerini ortaya koymaya
yönelik tespitlere yer vermek, elde edilen
bulguları değerlendirmek ve yorumlamak
açısından da yararlı olacaktır.
113
ERCİYES İLETİŞİM
Eğitim düzeyleri bakımından televizyon
izleyicilerinin profilini genel bir değerlendirme
yapmak gerekirse, araştırmaya katılanların
önemli bir kısmını lise eğitimi alanlar
oluşturmaktadır. Bu yerel televizyon
yöneticileri ve program yapımcılarına program
çeşitlerini oluşturmada ve yayın politikalarını
belirlemede önemli ipuçları verebilir.
4.1.5. İzleyicilerin Meslek Durumları
İzleyicilerin mesleklerine göre dağılımları
Şekil 5’te gösterilmiştir. Buna göre araştırmaya
katılanların çoğunluğunu sırasıyla serbest
meslek sahipleri (%24,6), öğrenciler (%24,1)
ve işçiler (%15,8) oluşturmaktadır.
Şekil 5: İzleyicilerin Mesleklere Göre Dağılımı
4.1.6. İzleyicilerin Gelir Durumları
akademia
Yerel televizyon izleyicilerinin gelir
özelliklerini belirlemek bakımında altı farklı
gelir grubu kullanılmıştır (Kişi sayıları ve
oranları birlikte görülmektedir). Asgari ücret
seviyesine yakın olduğu düşünülerek 500
TL’ye kadar olan gelir seviyesinden
başlanmıştır. Gelir grupları içerisinde en büyük
payı %38,9 oranla asgari ücretten bir üst düzey
olan 501-1000 TL arası gelire sahip olanlar
almaktadır. Gelir grupları içerisinde en büyük
ikinci payı 1000-1500 TL’lik dilimdekiler
almaktadırlar (%27,8). Araştırmaya katılanlara
gelir özelliği bakımından bakıldığında orta
gelir düzeyinde olanların büyük çoğunlukta
oldukları söylenebilir (Şekil 6).
114
Şekil 6: İzleyicilerin Gelir Düzeylerine Göre Dağılımı
2010
OCAK
4.1.7. İzleyicilerin Aile Fertlerinin Sayısı
Şekil 7’de izleyicilerin aile fertlerinin sayısı
ile ilgili bilgilere yer verilmiştir. Buna göre
araştırmaya katılan örnek kitlenin %57,3’ünün
ailelerindeki fert sayısı 3-4 kişidir. İkinci sırayı
%31,9 oranla 5 ve daha çok kişi
oluşturmaktadır. Aile fert sayısı 1 kişi olanların
oranı ise
%1,7 dir. Televizyon izleme
alışkanlığı açısından düşünüldüğünde aile
sayısının izleme oranını belirlemedeki önemi
büyüktür. Bu sonuca dayanarak Kayseri’deki
yerel televizyon izleyicilerinin kalabalık
ailelerden oluştuğunu söyleyebiliriz.
Şekil 7: İzleyicilerin Aile Fertlerinin Sayısı
4.1.8. İzleyicilerin İkamet Süresi
Şekil 8 araştırmaya katılan örnek kitlenin
Kayseri’deki ikamet süresinin dağılımını
göstermektedir. Buna göre cevaplayıcıların
%42’si yirmi yıldan daha uzun süredir
Kayseri’de ikamet etmektedir. Bunu sırasıyla
%23,5 oranla 1-5 yıl, %19,9 oranla 11-20 yıl
ve %10,7 oranla 6-10 yıl Kayseri’de ikamet
edenler izlemektedir. Örnek kitlede beş yıldan
daha fazla süredir Kayseri’de ikamet edenlerin
toplamının örneklemin büyük çoğunluğunu
oluşturması,
izleyicilerin
televizyon
değerlendirmelerinde daha doğru sonuçlar
ortaya konulması açısından önem arz
etmektedir.
Şekil 8: İzleyicilerin İkamet Süresi
4.2. İzleyicilerin Televizyon
Alışkanlığına İlişkin Bulgular
İzleme
Yabancı
Dildeki TV
45
6%
Şekil 9: Televizyon İzleme Sıklığı
4.4. Televizyon İzleme Saatleri
Toplam
165
22%
Çok Düşük
Düşük
Yerel TV
286
216
38,10% 28,80%
Orta
Ulusal TV
Yüksek
Çok Yüksek
Televizyon
İzleme
Alışkanlığı
Tablo 1, araştırmaya katılanların televizyon
izleme alışkanlıkları beşli Likert ölçeğine göre
göstermektedir (1-Çok Düşük, 2-Düşük, 3Orta, 4-Yüksek, 5-Çok Yüksek). Buna göre
araştırmaya katılanların ulusal televizyon
izleyeme alışkanlıkları oldukça yüksektir
(%38,1 çok yüksek, %28,8 yüksek). Yerel
televizyon izleme alışkanlıklarına bakıldığında
orta ve düşük olduğu görülmektedir (%29,8
orta, %23,3 düşük, %28,5 çok düşük). Yabancı
dildeki
diğer
televizyonları
izleme
alışkanlıklarının ise çok daha düşük olduğu
görülmektedir (%58,4 çok düşük).
39
751
5,20% 100,00%
53
68
197
154
188
660
8,00% 10,30% 29,80% 23,30% 28,50% 100,00%
22
4,40%
29
73
83
291
498
5,80% 14,70% 16,70% 58,40% 100,00%
Şekil 10’da televizyon izleme saatleri
hafta içi ve hafta sonu olarak on’ar grupta
değerlendirilmiştir. Buna göre araştırmaya
katılan izleyicilerin hafta içi en yüksek
televizyon izleme saatleri %35,78 oranla
20.01-22.00 saatleri arasıdır. İkinci ve
üçüncü sıralarda ise %19,47 oranla 22.0124.00 saatleri ve %17,08 oranla
18.01-20.00 saatleri yer almaktadır.
Tablo 1: İzleyicilerin Televizyon İzleme Alışkanlığına
Göre Dağılımı
4.3. Televizyon İzleme Sıklığına İlişkin
Bulgular
Şekil 9 izleyicilerin günde kaç saat
televizyon izlediklerini göstermektedir. Buna
göre Kayseri’deki izleyicilerin %31,9’u günde
1-2 saat, %31,7’si ise günde 3-4 saat televizyon
izlemektedirler. Bir saatten az izleyenlerin
oranı ise araştırmaya katılanların %12,8’ini
oluşturmaktadır.
Şekil 10: Televizyon İzleme Saatleri
Hafta sonu itibariyle değerlendirildiğinde en
yüksek izleme saati %32,11 oranla 20.01-22.00
saatleri arasıdır. İkinci ve üçüncü sıralarda ise
%24,57 oranla 22.01-24.00 saatleri ve %14,98
oranla 18.01-20.00 saatleri yer almaktadır.
4.5. Televizyon Yayınlarını İzleme Aracı
İle İlgili Bulgular
Şekil 11 araştırmaya katılanların televizyon
yayınlarını izleme aracını ile ilgili dağılımları
göstermektedir. Buna göre izleyicilerin %44,5’i
yayınları uydu anteni yoluyla, %43’ü karasal
akademi a
Tablo 1 genel olarak değerlendirildiğinde
araştırmaya katılanların yoğunlukla ulusal
televizyonları, orta ve düşük yoğunlukta yerel
televizyonları ve çok düşük yoğunlukta
yabancı dilde yayın yapan diğer televizyonları
izledikleri görülmektedir.
115
ERCİYES İLETİŞİM
yayın alan antenle, %10,6’sı kablolu yayınla
%1,8’i ise bilgisayar vasıtasıyla televizyon
izlemektedirler.
Şekil 11:Televizyon Yayınlarını İzleme Aracı
4.6.Yerel
Televizyon
Kanallarının
İzlenme Durumuna İlişkin Bulgular
Şekil 12’de Kayseri’de faaliyet gösteren
yerel televizyon kanallarının (Kanal 38, Kay
TV, Elif TV, Erciyes TV ve Kampus TV)
izlenme
durumuna
ilişkin
bulgular
gösterilmektedir. Televizyon isimlerinin
araştırma kapsamında önemli olmaması ve
yanlış anlamalara yol açılmaması gibi
nedenlerden televizyon isimleri yukarıdaki
sıralamadan farklı bir şekilde karışık olarak
kodlanmıştır.
akademia
Şekil 12: Yerel Televizyon İzlenme Durumuna İlişkin
Bulgular
116
Şekil 12’te ilk sırada %22,6 oranla 3 nolu
TV kanalının, ikinci sırada %22,3 oranla 1
nolu TV kanalının, üçüncü sırada 2 Nolu TV
kanalının, dördüncü sırada 4 nolu TV
kanalının, beşinci sırada 5 nolu TV kanalının
bulunduğu görülmektedir. Bu durum
Kayseri’deki
televizyonların
izlenme
oranlarının birbirlerine oldukça yakın
olduğu şeklinde yorumlanabilir.
2010
OCAK
4.7. İzleyicilerin Yerel
Beklentileri İle İlgili Bulgular
Televizyon
Tablo2 izleyicilerin yerel televizyonlarla ilgili
beklentilerini ve bunların ortalamalarını
göstermektedir (1-Çok Düşük, 2-Düşük, 3-Orta,
4-Yüksek, 5-Çok Yüksek). Buna göre
Kayseri’deki izleyicilerin yerel televizyon
beklentileriyle ilgili en yüksek ortalama “Yerel
kanalların haberleri doğru-güvenilir olmalıdır”
ifadesidir (4.60). İkinci ve üçüncü sırada ise
“Yerel kanalların program sunucuları düzeyli
olmalıdır” (4.43) ve “Yerel kanalların görüntü ve
ses kalitesi yeterli olmalıdır” (4.39) ifadeleridir.
Buradan yerel televizyonların en çok izleyicilerin
doğru ve güvenilir habercilikle ilgili beklentilerini
karşılamaları gerektiği söylenebilir.
Değerlendirme İfadeleri
Std.
Sapma
N
Ortalama
571
4,12
572
4,18
.79822
Yerel kanalların görüntü ve
ses kalitesi yeterli olmalıdır.
570
4,39
.73783
Yerel kanalların haberleri
doğru-güvenilir olmalıdır.
566
4,43
.73930
569
4,6
.66956
565
4,32
.78131
563
3,79
102.621
559
4,06
.91511
563
4,22
.83683
553
4,31
.80181
567
4,19
.88834
556
3,32
114.553
Nitelikli programlara yer vermelidir.
557
4,28
.81953
Diğer
555
38
4,24
.85092
Her şehirde yeterli sayıda
yerel TV kanalları olmalıdır.
Yerel kanallar şehrin
gelişmesine katkıda bulunmalıdır.
Yerel kanalların program
sunucuları düzeyli olmalıdır.
Yayınlarında yerel gündeme
yeterince yer vermelidir.
Yayınlarında ulusal gündeme yeterince yer vermelidir.
Yerel yönetimleri
denetlemelidir.
Yerel kanallar yerel sorunlarla ilgili programlara yer
vermelidir.
Yerel kanallar kente karşı
duyarlılığı artırmalıdır.
Yerel kanallar eğitici programlara ağırlık vermelidir.
Yerel kanallar eğlendirici
programlara ağırlık vermelidir.
Yayın saatleri uygun olmalıdır.
3,97
.83890
124.090
Tablo 2:İzleyicilerin Yerel Televizyon Beklentileri İle
İlgili İfadeler
Tablo 2 genel olarak değerlendirildiğinde
ortalamaların
dörtten
büyük
olduğu
görülmektedir. Bu yerel kanallarla ilgili
beklentilerin kuvvetini göstermesi açısından
önemlidir.
4.8 İzleyicilerin Takip Ettiği TV Program
Türlerine İlişkin Bulgular
Tablo 3 izleyicilerin yerel televizyonlarda
takip ettikleri haber türlerini ve bunların
ortalamalarını göstermektedir (1-Çok Düşük,
2-Düşük, 3-Orta, 4-Yüksek, 5-Çok Yüksek).
Buna göre Kayseri’deki yerel televizyon
izleyicileri en çok haber programlarını
izlemektedirler (3,68 ortalama). Daha sonra
sırasıyla dini programlar (3,13 ortalama), spor
programları (3,06 ortalama), tartışma
programları (2,91 ortalama) ve yerel gündemle
ilgili programlar (2,88 oranla) ilk beş programı
oluşturmaktadır. Bu sorudan en düşük
ortalamayı ise yerli filimler almaktadır (1,27
ortalama). Haber programlarının en yüksek
ortalamaya sahip olması, izleyicilerin yerel
olaylar hakkında daha çok bilgi sahibi olmak
istemeleri ancak ulusal kanallarda yerel
haberlerle
ilgili
detaylı
haber
bulamamalarından kaynaklanabilir.
Tablo 3:İzleyicilerin Takip Ettiği TV Program Türleri
c
N
Ortalama
526
2,84
Haber programları
560
Yerli filmler
515
Belgeseller
Yerli diziler
Yabancı filmler
Yabancı diziler
Müzik / eğlence programları
Kadın programları
Spor programları
Tartışma programları
Yarışma programları
Magazin programları
Kültür–sanat programları
Yerel gündemle ilgili programlar
Dini programlar
Diğer
518
515
509
510
512
519
518
509
504
516
3,68
116.375
1,27
123.632
2,44
130.171
2,56
1,97
26.330
132.198
113.165
2,56
127.068
3,06
148.237
1,93
2,91
2,66
2,01
2,77
517
2,88
15
3,07
509
Std.
Sapma
3,13
164.065
133.714
281.605
123.155
122.442
118.537
135.409
148.645
Ortalamalar incelendiğinde yerel televizyon
yöneticilerinin daha çok ortalaması yüksek
olan programlara ağırlık vermeleri, ortalaması
düşük olan programlarını ise gözden
geçirmeleri izleyici memnuniyetini sağlamaları
ve yayın politikalarını belirlemeleri açılarından
faydalı olacaktır.
4.9 İzleyicilerin Yerel Televizyon
Kanallarını Değerlendirmelerine İlişkin
Bulgular
Tablo 4 izleyicilerin yerel televizyonlarla
ilgili geliştirilen ifadelere katılım derecelerini ve
bunların ortalamalarını göstermektedir (1Kesinlikle Aynı Fikirde Değilim, 2-Aynı Fikirde
Değilim, 3-Kararsızım, 4-Aynı Fikirdeyim, 5Kesinlikle Aynı Fikirdeyim). 2.5-3.5 arasındaki
değerler cevaplayıcıların geliştirilen ifadelerle
ilgili kararsız durumda olduklarını, 2.5’tan
düşük olan değerler geliştirilen ifadelere
cevaplayıcıların katılmadıklarını, 3.5’ten büyük
olan değerler ise katıldıklarını göstermektedir.
akademi a
Kayseri’deki izleyicilerin yerel televizyon
beklentileriyle ilgili en düşük ortalaması ise
3.32 ile “Yerel kanallar eğlendirici programlara
ağırlık vermelidir” ifadesine verilmiştir. Bunun
sebeplerinden birisi, ulusal televizyon
kanallarının eğlendirici programlara yeterince
yer veriyor olması ve izleyicilerin bu
programları izlemesi olabilir.
117
ERCİYES İLETİŞİM
Tablo 4’e göre en yüksek ortalama
“Kayseri’de yerel TV kanallarının sayısı
yeterlidir” ifadesinden elde edilmektedir
(3,76). “Yayınlarında yerel gündeme
yeterince yer vermektedirler” ifadesinin
ortalaması da 3,61 dir. “Yerel sorunlarla
ilgili programlara yer vermektedir” ifadesi
3,49 ortalama ile “Kayseri’nin gelişmesine
katkı sağlamaktadır” ifadesi 3,48 ortalama
ile katılma alanına oldukça yakındır. Diğer
ifadeler karasız alan içindedir.
Tablo
4:İzleyicilerin
Değerlendirme İfadeleri
Kayseri’de yerel TV
kanallarının sayısı yeterlidir.
Ortalama
Std.
Sapma
571
3,76
108.870
Kayseri’nin gelişmesine
katkı sağlamaktadır.
Görüntü ve ses kalitesi
yeterlidir.
561
3,48
104.550
Program sunucuları
düzeylidir.
558
2,79
117.350
552
2,88
112.882
555
3,36
101.402
547
3,61
.97240
Yayınlarında ulusal gündeme yeterince yer vermektedir.
543
3,03
110.054
547
3,01
115.150
Yerel sorunlarla ilgili programlara yer vermektedir.
543
3,49
113.134
540
3,41
109.554
Eğitici programlara yeterince yer vermektedir.
546
2,98
119.925
Eğlendirici programlara
yeterince yer vermektedir.
539
2,97
112.298
Nitelikli programlara
yeterince yer vermektedir.
543
2,98
117.141
Yayın saatleri uygundur.
539
3,45
108.320
Haberleri doğru-güvenilirdir.
Yayınlarında yerel gündeme yeterince yer vermektedir.
Yerel yönetimleri denetlemektedir.
Kente karşı duyarlılığı
artırmaktadır.
akademia
Televizyonları
N
Değerlendirme İfadeleri
118
Yerel
2010
OCAK
4.10. Yerel Televizyonların İmaj
Değerlendirmelerine İlişkin Bulgular
Tablo 5’de izleyicilerin Kayseri’deki
yerel televizyonları beş özellik bakımından
değerlendirmeleri ve bunların ortalamaları
görülmektedir (1-En olumsuz, …, 5-En
olumlu). Bu soruda her bir özellik iki zıt
sıfatı ile (Yerel sorunlara yer vermektedir,
Yerel sorunlara yer vermemektedir gibi)
Semantik Diferansiyel Ölçek kullanılarak
sorulmuştur. Araştırmaya katılanların
yaptıkları değerlendirmelerin ortalaması
çıkarılarak tablo oluşturulmuştur. Tablo 5
Kayseri’deki yerel televizyon izleyicileri
tarafından oluşturulan genel bir imajı ortaya
koymaktadır. Her bir televizyonu ayrı ayrı
göstermemektedir. Tablodaki değerlerden
3,5’tan büyük değerlendirmeler olumlu,
2,5’tan düşük değerlendirmeler ise olumsuz
imaj ortaya koymaktadır. Burada 2,5-3,5
arası değerler nötr bir algılamayı ifade
etmektedir.
Ölçek, imaj araştırmalarında çeşitli
amaçlarla
kullanılmıştır.
Bunlardan
bazılarını saymak gerekirse (Zimmer ve
Golden 1988, 267): 1) imajı tanımlamak, 2)
imajı, mağaza bağımlılığı gibi diğer
değişkenlerle ilişkilendirmek, 3) imaj
niteliklerinin önemini belirlemek ve 4)
ölçüme yönelik değişik yaklaşımları
sorgulamak olarak ifade edilebilir. İdare
kolaylığı, minimum seviyede okuryazarlık
gerektirmesi, kodlanma ve analiz etme
kolaylığı, zaman olarak verilerin analizi ve
yüksek güvenirlilik gibi avantajlarından
dolayı Semantik Diferansiyel Ölçek bu
çalışmada kullanılmıştır.
Televizyon
İmajı
Kayseri’de yerel TV
kanallarının sayısı yeterlidir.
N
Ortalama
Std.
Sapma
571
3,76
108.870
Kayseri’nin gelişmesine
katkı sağlamaktadır.
Görüntü ve ses kalitesi
yeterlidir.
561
3,48
104.550
Program sunucuları
düzeylidir.
558
2,79
117.350
552
2,88
112.882
555
3,36
101.402
547
3,61
.97240
Yayınlarında ulusal gündeme yeterince yer vermektedir.
543
3,03
110.054
547
3,01
115.150
Yerel sorunlarla ilgili programlara yer vermektedir.
543
3,49
113.134
540
3,41
109.554
Eğitici programlara yeterince yer vermektedir.
546
2,98
119.925
Eğlendirici programlara
yeterince yer vermektedir.
539
2,97
112.298
Nitelikli programlara
yeterince yer vermektedir.
543
2,98
117.141
Diğer
539
25
3,45
108.320
Değerlendirme İfadeleri
Haberleri doğru-güvenilirdir.
Yayınlarında yerel gündeme yeterince yer vermektedir.
Yerel yönetimleri denetlemektedir.
Kente karşı duyarlılığı
artırmaktadır.
Yayın saatleri uygundur.
3,48
alandaki ifadelere bakıldığında ise en yüksek
ortalamanın “Haberin doğru-güvenilir olması”
3,18 oranla, “Yerel sorunlara yer verme” 3,16
oranla olumluya en yakın bölgede olduğu
görülmektedir.
135.769
Tablo 5’ye göre ilk bakışta Kayseri’deki
yerel televizyonlar için olumlu bir imajın
ortaya konmadığı görülmektedir. Çünkü
“Program
çeşitliliği”
hariç
tüm
değerlendirmeler 2,5-3,5 nötr alandadır.
Sadece “Program çeşitliliği” 2,47 oranla
olumsuz bölgede bulunmaktadır. Buna göre
izleyiciler yerel televizyonların program
çeşitliliği konusunda çok belirgin olmamakla
birlikte olumsuz bir imaja sahiptirler. Nötr
Tablo 5’teki değerlendirmeler Şekil 13’te
grafik olarak ayrıca gösterilmektedir. Şekildeki
taralı kırmızı bölge nötr bir değerlendirmeyi
ifade etmekte olup grafiğin bu bölgeden
geçmesi
bir
imaj
oluşturulamadığını
göstermektedir. Şeklin sol tarafında yer alan
bölge belirtilen özellikler bakımından olumsuz
bir imaj ortaya konduğuna işaret etmektedir.
Şeklin sağ tarafında yer alan bölge ise belirtilen
akademi a
Yerel
Şekil 13: İzleyicilerin Yerel Televizyonları Genel Olarak Değerlendirmeleri
Tablo 5:İzleyicilerin
Değerlendirmeleri
119
ERCİYES İLETİŞİM
özellikler bakımından olumlu bir imaj ortaya
konduğunu göstermektedir. Şekilden kolayca
görüleceği üzere program çeşitliliği hariç tüm
ifadeler bütünüyle 2,5-3,5 bölgesinde ortaya
çıkmıştır.
4.11. İzleyicilerin Beş Yerel Televizyonun
İmaj Değerlendirmelerine İlişkin Bulgular
2,42
2,47
N
117
116
118
117
117
1,26
1,1
1,22
1,22
1,26
2,56
3,13
3,23
2,46
2,57
106
107
104
105
104
1,24
1,05
1
1,15
1,28
2,9
3,29
3,27
2,68
2,63
123
124
124
124
124
1,23
1,2
1,24
1,25
1,21
2,83
3,21
3,2
2,37
2,6
102
101
102
102
102
1,16
0,99
1,07
1,13
1,24
2,71
3,11
3,01
2,38
2,38
83
82
82
82
82
1,17
0,96
0,91
1,13
1,12
2,73
3,16
3,18
2,47
2,54
N
531
530
530
530
529
Std.
Sapma
1,22
1,07
1,11
1,19
1,23
Orta- Std.
N
lama Sapma
Orta- Std.
N
lama Sapma
Orta- Std.
lama Sapma
N
4 Nolu TV
Kanalı
Orta- Std.
lama Sapma
akademia
N
5 Nolu TV
Kanalı
Şekil 14: Yerel Televizyon Değerlendirmeleri
3,26
3 Nolu TV
Kanalı
120
Programların Kalitesi
Ortalama
3,13
Orta- Std.
lama Sapma
2,73
2 Nolu TV
Kanalı
Tablo 6’da izleyicilerin beş yerel televizyon
değerlendirmeleri ve bunların ortalamaları
görülmektedir. Tablo 5’te belirtilen özellikler
bu tabloda da söz konusudur. Tablo 5’te
Kayseri’deki yerel televizyonların bütün olarak
imajı ortaya konurken, Tablo 6’da bu bütün
içerisinde yer alan beş yerel televizyona ilişkin
imaj değerlendirmeleri yer almaktadır. Her bir
televizyonun imaj değerlendirmeleri aşağıda
şekil yardımıyla açıklanmaktadır.
Program
Çeşitliliği
Görüntü ve
ses kalitesi
İzlenme
Sıralaması
1 Nolu TV
Kanalı
Toplam
Güvenilirlik
Yerel Sorunlara
Tablo 6:Yerel Televizyonların İmaj Değerlendirmeleri
2010
OCAK
Şekil 14 yerel televizyonların imaj
değerlendirmelerini toplu bir şekilde
göstermektedir. Buna göre bir nolu televizyon
izleyiciler tarafından, “program çeşitliliği”
(2,42) ve “programların kalitesi” (2,47)
Şekilde sözü edilen nötr ifadeler ilgili yerel
televizyonla
ilgili
izleyicilerde
bir
konumlandırmanın tam olarak oluşturulamamış
olduğunu ifade etmektedir. Yani izleyiciler
ilgili yerel televizyonlarla ilgili zihinlerinde
belirli bir imaj oluşturamamışlardır. Bu
doğrultuda Kayseri’deki beş yerel televizyon
için en olumlu imaj 3 nolu TV kanalına aittir.
Bununla birlikte Kayseri’deki bütün yerel
televizyonların genel ortalamayı gösteren
(siyah) çizgi ile paralellik sergiledikleri
söylenebilir.
SONUÇ ve ÖNERİLER
Kayseri halkının yerel televizyon
yayınlarını değerlendirmeleri ve televizyon
izleme alışkanlıklarının belirlenmesi amacıyla
Kayseri il merkezinde anket yöntemi ile
yapılan araştırmanın bulguları üç aşamada
değerlendirilmiştir. Öncelikle izleyicilerin
demografik özellikleri ortaya konmuş, daha
sonra izleme alışkanlıkları ve yerel televizyon
yayınlarını değerlendirmeleri tespit edilmiştir.
İzleyiciler demografik özellikleri itibariyle
değerlendirildiğinde, araştırmaya katılanların
büyük çoğunluğunu (yaklaşık üçte ikisi)
erkeklerin oluşturduğu görülmektedir. Bu oran
yaklaşık üçte ikisini oluşturmaktadır. Yaş
itibariyle izleyicilerin yarıdan fazlasını
gençlerden oluşmaktadır. Eğitim düzeyleri ve
meslek grupları bakımından araştırmaya
katılanların önemli bir kısmını lise eğitimi
alanlar ve serbest meslek sahipleri
oluşturmaktadır. Gelir durumu bakımından
araştırmaya katılanların büyük kısmını 5001500 TL arasında gelir elde etmektedir. Aile
fertlerinin sayısı itibariyle en yüksek oran 3-4
kişiden oluşan aile yapısıdır. İkamet süreleri
bakımından ise araştırmaya katılanların yarıya
yakını 20 yıldan uzun süredir Kayseri’de
ikamet etmektedir. Bu durum Kayseri’deki
yerel
televizyonların
daha
sağlıklı
değerlendirilmesi ve daha doğru sonuçlar elde
edilmesi açısından önem arz etmektedir.
Araştırmaya katılan kitlenin bahsedilen
özelliklerinin vurgulanmasının asıl amacı,
Kayseri’de
faaliyet
gösteren
yerel
televizyonların hedef kitlelerini daha iyi
tanımalarına yardımcı olmak, böylece yayın
politikalarını
ve
program
çeşitlerini
oluşturmada
kullanabilecekleri
verileri
sağlamaktır.
Kayseri’deki
televizyon
izleme
alışkanlıklarıyla ilgili bulgular incelendiğinde,
araştırmaya katılanların yoğunlukla ulusal
televizyonları orta ve düşük yoğunlukta yerel
televizyonları ve çok düşük yoğunlukta
yabancı dilde yayın yapan diğer televizyonları
izledikleri görülmektedir. İzleme sıklıkları
günde 1-2 saat ile 3-4 saat izleyenler birlikte
değerlendirildiğinde, bu aralıktaki izleyiciler,
katılımcıların
yaklaşık
üçte
ikisini
oluşturmaktadır. İzleme saatleri ise hafta içi ve
hafta sonunda oranlar değişmekle birlikte en
yüksek 20.01-22.00 saatleri arasındadır. İkinci
sırayı 22.01-24.00, üçüncü sırayı ise 18.0120.00 saatleri almaktadır. İzleyicilerin
televizyon yayınlarını izleme araçlarına
bakıldığında uydu anteni ve karasal yayını alan
antenin araştırmaya katılanların büyük
çoğunluğu
tarafından
kullanıldığı
görülmektedir. Yani yerel televizyon
yöneticileri izleyicilere hizmet sunabilmek için
karasal yayının yanı sıra uydu yayınına da
geçmelidirler.
İzleyicilerin Kayseri’deki yerel televizyon
değerlendirmeleri
ile
ilgili
bulgular
akademi a
açısından
olumsuz
olarak
değerlendirilmektedir. Diğer değerlendirmeler
nötr alanda bulunmaktadır. İki nolu yerel
televizyonun “program çeşitliliği” (2,46) hariç
diğer tüm kriterlerle ilgili değerlendirmeleri
nötr alanda bulunmaktadır. Üç nolu yerel
televizyonun
tüm
kriterlerle
ilgili
değerlendirmeleri nötr alanda bulunmaktadır.
Dört nolu yerel televizyonun “program
çeşitliliği” (2,37) hariç diğer tüm kriterlerle
ilgili
değerlendirmeleri
nötr
alanda
bulunmaktadır. Beş nolu yerel televizyon
izleyiciler tarafından “program çeşitliliği”
(2,38) ve “programların kalitesi” (2,38)
açısından
olumsuz
olarak
değerlendirilmektedir. Diğer değerlendirmeler
nötr alanda bulunmaktadır.
121
ERCİYES İLETİŞİM
akademia
incelendiğinde, beş televizyonun da izlenme
oranının birbirine yakın olduğu görülmektedir.
İzleyicilerin
yerel
televizyonlardan
beklentilerindeki yüksek ortalamalar “yerel
televizyonların haberleri doğru ve güvenilir
olmalıdır” ve “yerel televizyonların program
sunucuları düzeyli olmalıdır” ifadelerine
yöneliktir. En düşük ortalama ise “yerel
kanallar eğlendirici programlara ağırlık
vermelidir” ifadesine yöneliktir. Bu durum
büyük ihtimalle izleyicilerin daha çok ulusal
televizyon programlarını izlemeleri ve eğlence
ihtiyaçlarını
bu
programda
karşılayabilmelerinden kaynaklanmaktadır.
İzleyicilerin takip ettikleri yerel televizyon
program türleri açısından değerlendirildiğinde
ise en yüksek üç ortalamanın haber
programları, spor programları ve tartışma
programlarına yönelik olduğu görülmektedir.
Bu durum izleyicilerin Kayseri ile ilgili
haberleri ve bu haberlerin detaylarını ulusal
televizyon kanallarında yeterince bulamamaları
ve bu ihtiyaçlarını yerel televizyon
kanallarından karşılamaya çalışmalarından
kaynaklanmaktadır. En düşük ortalama ise
yerel televizyonlarda yayınlanan yerli filmlere
yöneliktir. Bu durumda yerel televizyon
yöneticileri daha çok yerel haber, spor ve
tartışma programlarına ağırlık vermeli ve bu
programları çeşitlendirmeye çalışmalıdırlar.
122
Kayseri’deki
yerel
televizyonların
izleyicilerdeki imajı değerlendirildiğinde, yerel
sorunlara yer verme ve haberlerin doğrugüvenilir olması açısından nispeten olumlu,
programların kalitesi ve program çeşitliliği
açısından ise olumsuz bir yapıda olduğu
görülmektedir. Yerel televizyon yöneticileri ve
program yöneticileri bu durumu daha olumluya
çevirebilmek için öncelikle program
çeşitliliğini artırmaya çalışmalı daha sonra
yerel sorunlar, görüntü ve ses kalitesi,
programların kalitesi ve doğru-güvenilir
habercilik konusunda izleyicilerin imajlarını
daha
olumluya
çevirmenin
yollarını
aramalıdırlar.
Bu çalışma Kayseri il merkezinde yapılmış
olup sonuçları Türkiye geneline veya diğer
bölgesel (yerel) ve ulusal televizyonlara
2010
OCAK
genellenemez. Bununla birlikte elde edilen
sonuçlar ve getirilen öneriler başka yerlerde ve
daha genel kapsamda yapılacak çalışmalarda
çıkacak sonuçlarla benzerlik ve farklılıklar
gösterebilir. Böyle durumlarda sonuçları yerel
eksene doğru yorumlamak gerekmektedir.
Bu türden çalışmaların daha sık aralıklarla
yerel ve ulusal düzeyde yapılmasında yarar
vardır. Bu konuda önemli bir eksikliğin varlığı
görülmektedir. Yapılan bu araştırmanın
gelecekte yapılacak olan benzer çalışmalara
ışık tutacağı, sonuçlarının karşılaştırmalar
yapmak, benzerlikler bulmak ve farklılıklar
tespit etmek için fırsatlar sunacağı bu
bakımdan gelecekte de faydalı olacağı
söylenebilir.
KAYNAKÇA
Alankuş, S. (2003). BİA ve BİA Eğitim
Çalışmaları Üzerine. Medya ve Toplum.
Der. Sevda Alankuş, İstanbul: IPS
İletişim Vakfı Yayınları.
Alankuş, S. (2003). Demokratik Bir Medya
Ortamı İçin Yerel/Sivil Medya ve Yeni
İmkanlar. Medya ve Toplum. Der. Sevda
Alankuş, İstanbul: IPS İletişim Vakfı
Yayınları.
Berger, A.A. (1991). Bir Terör Aygıtı Olarak
Televizyon: Kuramsal Bir Yaklaşım
Denemesi. Enformasyon Devrimi
Efsanesi. Der. ve Çev. Yusuf Kaplan,
Kayseri: Rey Yayınları.
Cereci, S. (1996). Televizyonun Sosyolojik
Boyutu. İstanbul: Şule Yayınları.
Cereci, S. (2006). Televizyon Görüntüsünün
Anlamı-1. Broadcasterinfo, Sayı 36,
Aralık.
Gegez, E. (2006). Pazarlama Araştırmaları.
İstanbul: Beta Yayıncılık.
Kurtuluş, K. (1998). Pazarlama Araştırmaları.
İstanbul: İstanbul Üniversitesi İşletme
Fakültesi Yayınları.
Mutlu, E. (1991). Televizyonu Anlamak.
Ankara: Gündoğan Yayınları.
Nakip, M. (2006). Pazarlama Araştırmaları.
Ankara: Seçkin Yayıncılık.
Postman, N. (1994). Televizyon: Öldüren
Eğlence. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Timisi-Nalçaoğlu, N. (2005). Küresel İletişim
Ortamı ve Yerel Radyolar, Radyo ve
Radyoculuk. Der. Sevda Alankuş,
İstanbul: IPS İletişim Vakfı Yayınları, 2
Baskı.
Zimmer, M. R. ve Golden L. (1988).
Impressions of Retail Stores: A Content
Analysis of Consumer Images. Journal
of Retailing, 64(3), 265-93.
akademi a
Biz de TV isteriz kampanyası başladı.
Erişim:25.02.2009,
http://bianet.org/bianet/
kategori/
bianet/8635/
biz-de-tv-isterizkampanyasi-basladi.
123
akademia
ERCİYES İLETİŞİM
124
2010
OCAK
İLETİŞİM SÜRECİNDE GERİ BİLDİRİMİN
ÖNEMİ VE İLETİŞİME KATKISI
Ayhan ERDEM*
Özet
Bu çalışmada öncelikli olarak kaynak, kod, kanal, mesaj, hedef kitle ve geri bildirim olarak
ifade edilen iletişim sürecinin temel unsurları ele alınmaktadır. “Kaynağın gönderdiği mesaja
karşılık hedef kitlenin verdiği cevap” olarak ifade edilen geri bildirimin etkin iletişimin olmazsa
olmaz koşulu olduğu varsayımından hareket edilmiştir. İletişim sürecinde mesajın hedef kitle
üzerinde nasıl bir etki oluşturduğu ancak geri bildirim yoluyla anlaşılabilmektedir. Kaynak, geri
bildirim yoluyla mesajına hedef kitlenin istek ve beklentileri doğrultusunda yeni şekil ve içerik
verme imkanı bulmaktadır.
THE IMPORTANCE OF FEEDBACK IN COMMUNICATION PROCESS AND
CONTRIBITION TO COMMUNICATION
Abstract
akademi a
In this study, firstly the main elements of communication process that are expressed source,
code, canal, message, receiver, and feedback are examined. When it is assumed that feedback is
an absolute element in effective communication process, ıt can be defined as a response that
making by receiver to source’s message. It can be understood only by means of feedback that how
message influences to receiver in communication process. Source find opportunities to
rearrangement ıts own message in accordance with the receiver’s desires and expectations by
using feedback.
* Dr., Halkla İlişkiler ve Tanıtım
125
ERCİYES İLETİŞİM
Giriş
Bilindiği üzere iletişim başlangıcı ve sonu
net çizgilerle belirlenmiş bir olgu değildir.
İletişim her şeyden önce bir süreci ifade
etmektedir. Bu sürecin ise kaynak, kod, kanal,
mesaj, hedef kitle ve geri bildirim (feedback)
olmak üzere 6 temel unsuru bulunmaktadır.
İletişim araştırmalarının tarihsel süreci
incelendiğinde iletişimi ve iletişim sürecini
açıklamak için birçok model kurulduğu göze
çarpmaktadır. İletişim modellerinin gelişim
seyrine bakıldığında ilk olarak doğrusal
modellerin geliştirildiği, ardından dairesel ve
sarmal
modellerin
ortaya
atıldığı
görülmektedir.
akademia
İlk ortaya atılan doğrusal modellerde
iletişim bir yerde başlayıp, başka bir yerde
biten bir süreç olarak değerlendirilmiştir. Bir
başka ifadeyle kaynak tarafından oluşturulan
ve hedef kitleye gönderilen mesajın, hedef
tarafından geri alınmasıyla birlikte iletişimin
sona
erdiği
savunulmuştur.
Sonraki
dönemlerde geliştirilen dairesel modellerde ise
iletişim başladığı yere tekrar geri dönen
dairesel olgu olarak düşünülmüştür. İletişimin
dairesel bir süreç izlediği, iletişimi başlatan
birime daire çizdikten sonra tekrar geri
dönüldüğü ileri sürülmüştür (Işık, 2005,31-33).
İlerleyen dönemlerde ise her iki modelin de
eksik ve yetersiz bulunmasıyla iletişimin
sarmal şeklinde sürekli genişlediği düşüncesi
genel kabul görmüştür. Buna göre iletişimin
sürekli genişleyen bir sarmal olduğu, araya
yeni olguların girmesi suretiyle sarmalın ve
iletişimin boyutlarının sürekli genişlediği ileri
sürülmüştür. Bugün ise iletişimin tek yönlü,
doğrusal işleyen bir süreç değil, karşılıklı mesaj
alışverişi şeklinde işleyen çift yönlü bir süreç
olduğu kabul edilmektedir (McQuail ve
Windahl, 1993, 9-11).
126
Bu çalışmada iletişim sürecinde geri
beslemenin iletişim sürecinin olmazsa olmaz
bir unsuru olduğu, geri bildirim olmadan
iletişim sürecinin sağlıklı işleyemeyeceği
varsayımı betimleyici yöntemle test edilecektir.
Bu açıdan bakıldığında çalışmanın temel
amacının iletişim sürecinde geri bildirimin
2010
OCAK
iletişim sürecindeki önemini ve iletişime
katkısının ortaya koymak olarak ifade
edilebilir.
Çalışma kapsamında öncelikli olarak
iletişim sürecinin temel unsurları genel kısaca
ele alınacak, ardından iletişim sürecinde geri
bildirimin önemi ve iletişime katkısı
irdelenecektir.
1. İLETİŞİM SÜRECİ VE TEMEL
UNSURLARI
İletişim süreci ele alınmadan önce iletişim
kavramına
değinmekte
yarar
vardır.
“Communication” kelimesinin karşılığı olarak
kullanılan iletişim kavramı ile ilgili olarak
bugüne kadar birçok tanım yapıldığı
görülmektedir. Literatüre bakıldığında yüzlerce
iletişim tanımına rastlanmaktadır. 1972 yılında
literatürü inceleyen bilim adamları 126 ayrı
iletişim tanımı saptamışlardır (Mutlu, 1994,
98). Bu tanımların günümüzde daha da arttığı
rahatlıkla söylenebilir. Tanımların böylesine
fazla olması, bireysel ve toplumsal boyutları
olan iletişimin disiplinler arası bir alan
olmasından kaynaklanmaktadır.
Genel bir tanımla iletişim; “iki birim
arasındaki birbirine ilişkin mesaj alışverişi”
(Cüceloğlu, 1992, 13) olarak ifade edilebilir.
Tanımdan anlaşılacağı üzere iletişimden söz
edebilmek için en az iki birimin ve mesaj
alışverişinin olması ve bu alışverişin de aynı
konu üzerinde odaklanması gerekmektedir.
Yukarıda da belirtildiği üzere iletişim bir
süreci ifade etmektedir. Sürecin temel unsurları
olarak karşımıza kaynak, kod, kanal, mesaj,
hedef kitle ve feedback (geri bildirim)
çıkmaktadır. Aşağıda bunlar kısaca ele
alınacaktır:
A) Kaynak: İletişim sürecinin ilk unsuru
kaynaktır. Mesajı oluşturan kişi, küme, örgüt
ya da aygıt kaynak olarak nitelendirilmektedir
(Mutlu, 1994, 126). Kaynak mesajı oluşturan
ve hedef kitleye gönderen birimdir. Kaynağın
iletişim
sürecindeki
görevi
iletişimi
başlatmaktır.
Yeterli düzeyde tanınmayan veya hedef
kitle tarafından olumsuz olarak algılanan
kaynaklardan gelen mesajlar, hedef kitle
üzerinde
istenilen
düzeyde
etkide
bulunmamaktadır (Erdoğan, 1994, 283). Zıt
olarak saygınlık derecesi yüksek olan
kaynaktan gelen mesajlar ise hedef kitle
üzerinde daha etkili olduklarından, daha kolay
bir biçimde kabul edilmektedir (Kağıtçıbaşı,
1988, 169).
Sonuç olarak iletişim sürecinde kaynağın
güvenilirliği, yaş, cinsiyet, din, ekonomik
düzey, eğitim seviyesi ve sosyal statü gibi
sosyo- demografik özellikleri, görünüşü ve
empati
yeteneği
etkili
olmaktadır.
Güvenilirlikle ikna arasında doğru orantılı bir
ilişki olduğundan (Işık, 2005, 23), kaynak
güvenilir olduğunda hedef kitle mesaja daha
duyarlı ve önyargısız yaklaşacak, böyle bir
durumda mesajın dikkate alınma ve
benimsenme ihtimali artacaktır (Odabaşı, 1990,
348). Özellikle kişiler arası iletişimde kaynak,
hedef kitleyle sesi dışında görüntüsüyle de kaşı
karşıya kaldığından kaynağın fiziki görünümü
de iletişim sürecinde etkili olan bir diğer faktör
olarak karşımıza çıkmaktadır (Işık, 2000, 42).
Ayrıca kaynağın kendisini hedef kitlenin yerine
koyabilme yeteneği olarak ifade edilebilen
empati yeteneği (Gayle, 1995, 4) de iletişim
sürecinde etkili olmaktadır. Nitekim empati,
kişinin karşındaki bireye verdiği önemi
gösterdiğinden, doğal olarak insanlar da
kendilerine önem veren kişilerden gelen
mesajlara daha duyarlı yaklaşacaklardır.
B) Kod: İletişim sürecinde yer alan ikinci
temel unsur “kod”dur. Kodlar insanların
anlamlı mesajlar üretmesine ve bu mesajları
değiş tokuş ederek iletişim kurmasına yardımcı
olan simge ya da sembollerdir.
Kaynağın anlamı mesaja ya da özel
simgelere-işaretlere dönüştürmesinde, hedef
kitlenin de aldığı özel simgeleri anlama
dönüştürmesinde kodların önemi çok fazladır.
Dolaysıyla her ileti bir biçim içine
sokulduğundan, nasıl oluşturulduğu, nasıl
kodlandığı ve nasıl ele alındığı mesajın mesajın
algılanmasını ve anlaşılmasını etkilemektedir
(Usluata, 1996, 16).
Mesajların işaret haline dönüşmesinde
kullanılan simgeler ve bunlar arasındaki
ilişkileri düzenleyen kurallar bütünü olarak
tanımlanan kodları (Cüceloğlu, 1992, 76) kendi
içerisinde ikonik, gösterge ve sembolik kodlar
olmak üzere üçe ayırmak mümkündür
(Küçükkurt ve Tanrıkulu, 1987, 90-91). İkonik
kodlarda işaretle yerine geçtiği obje arasında
görüntü ya da ses benzerliği bulunurken;
gösterge kodlar bir sebep-sonuç ilişkisine
dayanmakta, sembolik kodlar ise mutabakat
temeline oturmaktadır.
C) Kanal: Kanallar mesajın alıcıya
ulaşmasını sağlayan yollardır (Dominick, 1996,
8). Kaynağın oluşturduğu mesajları hedef
kitleye göndermek için kullandığı araçlara
kanal adı verilmektedir. Nitekim kanal olmadan
mesajların hedef kitleye ulaşması mümkün
olamamaktadır.
Kişiler arası iletişimde ses, yüz, beden ve
giysiler kanal olarak ifade edilirken; kitle
iletişiminde ise gazete, radyo ve televizyonlar
iletişim kanalları olarak nitelendirilmektedir
(Işık, 2005, 24).
D) Mesaj: Kaynak tarafından hedef kitleye
gönderilmek üzere oluşturulan her türlü bilgi,
duygu, düşünce ya da kanının kodlanmış haline
mesaj adı verilmektedir (Yüksel, 1989, 30).
Ses dalgaları konuşmadaki sözcükleri taşır, ışık
dalgaları görüntülü mesajları taşır, hava
akımları yine koku hissine ait mesajları
burnumuza taşır ki, işte bu yüzden mesajlar
kolayca fark edilmeyen fakat bir o kadar
ehemmiyetli olan iletişim elemanlarıdır
(Dominick, 1996, 8).
Mesajlar kanalın türüne göre kodlanır, neyi
nasıl söylediklerine göre tanımlanır, nasıl
açımsandığı ise mesajın algılanışını yönlendirir
(Usluata, 1996, 77). Kaynağın kodlayarak
akademi a
Kaynak kodladığı mesajı bir kanal
aracılığıyla hedef kitleye ulaştırır. Burada
kaynağın temel amacı hedef kitleyi
etkilemektir. Hedef kitlenin tutum ve
davranışlarının değiştirilmesinde kaynak
birinci derecede rol oynayabilmektedir.
127
ERCİYES İLETİŞİM
hedef kitleye gönderdiği mesaja kaynağın
yüklediği anlama, hedef kitlenin mesajdan
çıkardığı anlam ne kadar örtüşürse iletişim de o
oranda başarıya ulaşmış olur.
E) Hedef Kitle: Kaynağın seslenmek
istediği kişi ya da toplumsal kesimlere hedef
kitle adı verilmektedir (Oskay, 1992, 16). Bir
konuşmacı için salondaki dinleyicileri, bir
gazete için okuyucuları, radyo için
dinleyicileri, televizyon kanalı için ise
izleyicileri genel olarak hedef kitle olarak ifade
edilmektedir.
F) Geri Bildirim (Feedback): İletişim
sürecinin son halkasını geri bildirim olarak
ifade edilen feedback oluşturmaktadır. En genel
tanımıyla kaynağın gönderdiği mesaja karşılık
hedef kitlenin verdiği cevap mesaja geri
bildirim adı verilmektedir (Cüceloğlu, 1992,
78). Dolayısıyla geri bildirim alıcının
göndericiye verdiği cevap olarak kabul
edilmektedir.
Geri bildirim (feedback) sibernetik bilimi
ile ilişkilendirilebilir. Dengeyi kontrol bilimi
olan
sibernetik
Yunanca
“dümenci”
kelimesinden türetilmiştir. Geri bildirim ile
sibernetik ilişkisini yansıtması açısından
aşağıdaki örnek önem taşımaktadır.
“Eğer dümenci iskeleye yanaşmak isterse,
dümeni geminin sancak tarafına kırar. Ve
ardından, dümeni sancak tarafına kırdığı ölçüde
geminin baş tarafının iskele etrafında ne kadar
uzaklıktan döndüğünü ve dümenin düzelip
düzelmediğini izler. Gözleri geri beslemeyiyani geminin baş tarafının dümeni ilk hareket
ettirmesine verdiği tepkiyi- almasına olanak
sağlar.” (Fiske, 2003, 40)
akademia
Aşağıda iletişim sürecinde geri bildirimin
önemi ve iletişime katkısı ele alınacaktır.
128
2. ETKİN İLETİŞİMİN OLMAZSA
OLMAZ UNSURU OLARAK GERİ
BİLDİRİM ve İLETİŞİME KATKISI
Kaynak, kodladığı mesajı bir kanal ile hedef
kitleye ulaştırır. Hedef kitle mesajı
çözümledikten sonra mesaja cevap verir.
2010
OCAK
Bundan sonra mesajın hedef kitlesi (alıcısı)
kaynak (gönderen) konumuna, kaynağı da
hedef kitle konumuna geçmektedir. Bir diğer
ifadeyle iletişim sürecinde kaynakla alıcı yer
değiştirmektedir. Bu geriye dönüş işlemine geri
bildirim (feedback) adı verilir (Vivian, 1999,
379). Geri bildirim, iletişim sürecinin ve etkin
iletişimin olmazsa olmaz koşulu olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Özellikle kişilerarası iletişim sürecinde yer
alan aktif dinlemede kullanılması gereken geri
bildirimde temel amaç karşıdakini anlamaktır
(Bıçakçı, 2002, 32). Mesajın hedef kitle
üzerinde nasıl bir etki oluşturduğu ancak geri
bildirim sayesinde anlaşılabilir (Baltaş ve
Baltaş,1999,31). Buradan da anlaşılacağı üzere,
geri bildirim kaynağa, mesajına hedef kitlenin
istek ve beklentileri doğrultusunda yeni şekil
ve içerik verme imkanı sağlamaktadır.
Hedef kitle ise geri bildirim sayesinde
kendisinin ne oranda dikkate alınıp
alınmadığını gözlemleme imkanı bulmaktadır.
Geri bildirim imkanı verilmeyen hedef, kitleler
kaynağa karşı daha katı bir tutum sergilerken;
geri bildirim imkanı bulan hedef kitleler ise
mesajı daha kolay benimseme yoluna
gidebilmektedir.
Diğer yandan geri bildirime verilen önem,
kişilik yapısının da bir göstergesini
oluşturmaktadır. Gururlu ve otoriter kişiler geri
bildirimi görmezlikten gelerek gerekli önemi
vermezken; iyi ve başarılı konuşmacılar ise
geri bildirime duyarlılık göstermektedirler
(Fiske, 2003, 40).
Geri bildirim; iletişimi tek yönlü ve pasif bir
süreç olmaktan çıkararak, çift yönlü ve aktif bir
sürece dönüştürmektedir. Anında oluşan geri
beslemede hedef kitle kaynağın direkt etkisi
altındadır. Mesela dinleyicilerin direkt
yuhalamaları ya da tıslamalarını duyan bir
konuşmacı, konuşması esnasında anında geri
besleme verebilir. İletişim sürecinde pozitif ve
negatif olmak üzere iki farklı geri besleme
türünden söz etmek mümkündür. Genel olarak
pozitif geri besleme de hedef kitle ile iletişimi
teşvik edici iken, negatif geri besleme; iletişimi
değiştirici ya da tamamen sonlandırıcı bir
Aşağıda negatif ve pozitif geri besleme
konusunda telefon görüşmelerini içeren iki ayrı
örnek sunulmaktadır (Dominick, 1996, 9- 10):
“Negatif geri bildirim” örneği:
-
Ali?
-
Evet
-
Sen, şu kalemle kafasını kaşıyan?
-
Ben Veli, sınıfta önünde oturan…
Öyle miii! Hiç farkında değilim.
Sanırım farkında olmadan yapıyorum…
Dersten sonra benimle beraber kahve içer misin
diye soracaktım..?
-
Şaka mı yapıyorsun?
Yukarıdaki diyalog negatif geri beslemeye
örnek teşkil etmesi açısından önem
taşımaktadır. Burada hedef kitlenin negatif
yaklaşımının
iletişimi
sona
erdirdiği
görülmektedir.
“Pozitif geri bildirim” örneği:
- Ali, ben Veli?
- Oooo merhaba Veli. En son maçtan sonra
dizin nasıl oldu?
- İdare eder.
- Okula nasıl gideceksin?
- Derse katılamayacağım.
- 20 dakika içinde gelip sana yardım
edeceğim tamam mı?
- Tamam.
Bu örnek ise pozitif geri beslemeye örnektir.
Burada hedef kitlenin iletişime teşvik edici
konumda olduğu göze çarpmaktadır.
Diğer yandan iletişim sürecinde etkili geri
bildirim, insanlara güçlü ve zayıf yönlerini
ortaya çıkarmalarını sağlamaya yardımcı
olabilecek gerekli bilgileri sunması nedeniyle
önem taşımaktadır. Bu açıdan bakıldığında geri
bildirimin, öğrenmeyi hızlandırmak ve
uzmanlığı geliştirmek için çok güçlü bir metod
olduğu rahatlıkla söylenebilir (Buron ve
McDonald, 1999, 7). Geri bildirim, iş
yaşamında da birçok yarar sağlamaktadır.
Bunun farkına varan birçok Amerikan firması
iş yaşamında geri bildirimden yaralanmaktadır
(James, 1997, 190). Personele iş arkadaşları
hakkında yukarıdan aşağıya ve aşağıdan
yukarıya giden değerlendirmeler yaptırılmak
suretiyle iletişim ve katılım duygusu
geliştirilerek
çalışanların
motivasyonu
artırılmaya çalışılmaktadır.
Günlük yaşamda insanlar, iletişim sürecinde
geri bildirim esnasında birtakım yanlışlar
yaparak diğer insanların önüne engeller
koyabilmektedirler. Bu engelleri genel
hatlarıyla 10 ana başlıkta toplamak
mümkündür (Weitzel, 2000, 9-11):
1.Geri bildirim olaylar değil, kişilerle ilgili
hükümler verir.
İnsanların geri bildirim oluşturmada
yaptıkları yanlışlardan biri muhtemelen,
yargılayıcı tabirler kullanmalarıdır. Eğer siz
birine “Sen çok eskidin” veya “Yeni bir takım
arkadaşına ihtiyacın var” gibi sert mesajlar
yolluyorsanız siz bu insanı yargılıyorsunuz
demektir. Yargılayıcı geri bildirimler insanları
savunmacı bir hale getirir. Böyle bir durumda
karşıdaki
kişi
enerjisini
yargılayıcı
ataklarınızdan korumak için harcar.
2. Geri bildirim oldukça hayalidir, soyuttur.
Geri bildirim oluşturmada bilinen ikinci
yanlış genellemelerin kullanımıdır. “Sen çok
iyi bir lidersin’’, “Sunumda harika bir iş
çıkarttın” veya “Çok aklıselim bir insansın”
gibi klişeleşmiş ibarelerin kullanılmasıdır. Biri
bu tarz sözleri duyduğunda övgü aldığı için
muhtemelen mutlu olacaktır ama sizden övgü
alacak kadar neyi iyi yaptığı hakkında herhangi
bir fikri olmayacaktır. İyi yaptığı bir şeyi
tekrarlaması için birini teşvik etmek
istiyorsanız, önceden ne yaptığının farkına
varmasını sağlamanız gerekir. Bunu yaptığınız
takdirde kişi aynı olumlu davranışı sergilemeye
çalışacaktır.
3. Geri bildirim diğerleri ilgili konuşur.
“Ayşe
yeni
atamadan
dolayı
şaşkın
akademi a
nitelik taşımaktadır (Dominick, 1996, 9).
129
ERCİYES İLETİŞİM
göründüğünü söyledi” veya ‘’insanlar onları
basit tekniklerle yönettiğimi söylediler” gibi
cümleler etkili olmayan geri bildirimlerdir.
Karşınızdaki kişi, insanların nerde bu tarz
fikirlere sahip olduklarını veya kapalı kapılar
ardında ne konuştuklarını merak eder. Daha
kötüsü; bu cümleleri duyan birinin içine
kapanık bir hal alması veya çalışanlara
gücenmesi söz konusu olabilir. Sonuçta geri
bildirim alan kişi savunmacı bir yapıya
bürünerek, sizin geri bildirimlerinizi duymada
isteksiz davranabilir.
4. Negatif geri bildirim pozitif mesajlar
arasında verilir.
Birine olumsuz bir şey söylemek isteyen
biri, önce olumlu bir şey söyleyebilir, ardından
negatif ibareyi yollayabilir ve tekrar olumlu bir
mesajla ortamdaki havayı yumuşatmak
durumunda kalabilir. Kişi iyi niyetli olsa bile
bu durum asla olumlu geri bildirim yaratmaz.
Burada hedef kitle iki pozitif mesajı görmez ve
akılda kalan ve karşıdakini etkileyen şey
negatif ibare olur.
5. Geri bildirim genelleştirmelerle abartılır.
Diğer çok bilinen hata “her zaman” veya
“hiçbir
zaman”
gibi
kelimelerin
kullanılmasıdır. Bu kelimeleri duyan insanlar,
savunma pozisyonuna geçerler ve zamanlarının
çoğunu da sizin yaptığını iddia ettiğiniz şeyin
ne zaman olduğunu hatırlamaya çalışarak
geçirirler.
6. Geri bildirim davranışın arkasındaki
motivasyonu analiz eder.
akademia
Bir kişinin karşıdaki insana, “davranışının
arkasındaki nedeni kesin olarak bildiğini”
söylemesi yanlış birtakım sonuçlara yol
açabilecektir. Çünkü kişinin karşıdakinin
niyetini veya tam anlamıyla ne düşündüğünü
bilmesi mümkün değildir. Böyle bir durumda
geri bildirim karşıdaki kişinin size
gücenmesine neden olabilir.
130
7. Geri bildirim çok uzun sürer.
Genelde insanlar başka birilerine geri
bildirim gönderirlerken ne zaman duracaklarını
bilemezler. Öğüt verirler, kişisel deneyimlerini
2010
OCAK
anlatırlar ve başkalarının problemlerini
çözmeye çalışırlar. Geri bildirim alan kişi bunu
sindirmek için zamana ihtiyaç duyar.
8. Geri bildirim ima edici gözdağı içerir.
Bir çalışana işten çıkarılabileceğini ya da
tehlikede olduğunu söylemekle o kişinin
olumlu bir davranışa teşvik olması ya da kötü
bir davranıştan kaçınması beklenemez. Bu
karşıdaki kişide sadece nefret uyandırır.
9. Geri bildirim manasız ve yersiz mizah
kullanır.
Geri bildirim göndermek sizin için uygun
değilse veya düşünmeden konuşuyorsanız, geri
bildirimde alay edici bir tavır sergiliyor
olabilirsiniz. Örneğin sabah toplantısına 10
dakika geciken birine ‘’tünaydın’’ demek bu
insanı çok etkileyip davranışını değiştirmesine
sebep olmayabilir.
10.Geri bildirim ifade değil sorudur.
Gelecek toplantımızda daha etkili
olabileceğinizi düşünüyor musunuz? gibi soru
tarzlı geri bildirimler karşıdaki kişi üzerinde
olumlu bir etki bırakmaz. Bu tür cümlelerin
alaycı tavırlar içeriyor olması, karşıdaki kişinin
savunmacı bir tavır almasına hatta ve hatta
doğrudan size karşı tavır almasına yol açabilir.
Burada son olarak yüzyüze iletişimle kitle
iletişim arasındaki geri bildirim farklılıklarına
değinmekte yarar vardır. Geri besleme, kitle
iletişimiyle, kişiler arası iletişimde tamamen
zıttır. Kitle iletişiminde, mesaj kaynaktan
alıcıya doğru genelde tek bir doğrultuda
aktığından geri besleme minumum düzeydedir.
Kaynakla hedef kitlenin mekansal farklılıkları
da geri bildirim sürecini etkilemektedir. Hedef
kitle ile kaynak arasında geri besleme
oluşturmak oldukça zordur. Örneğin, kişi
kendisini rahatsız eden bir televizyon
programına anında telefon bağlantısı
gerçekleştirmek ve rahatsızlığınızı bildirmek
isteyebilir. Eğer program canlı olarak
yayınlanıyorsa bu kişi anında iletişime
geçebilir. Ancak bunun için telefonlara bakan
sekreterin kişiyi programa- canlı yayına
bağlaması gerekir. Bu ise tamamen program
Yukarıdaki örnek, kitle iletişiminde geri
beslemenin ne kadar zor oluştuğunu ya da belli
bir süre ertelenmek zorunda kalınabileceğini
göstermesi açısından önem taşımaktadır. Kitle
iletişiminde
kaynağın;
alıcının
geri
bildiriminden haberdar olabilmesi saatler,
günler hatta haftalar alabilecektir. İnternet ve
bilgisayar teknolojileri kullanımı teknik
yönden geri bildirimi kolaylaştırsa da; iletişim
sürecinde kaynağın inisiyatifi elinde tutması
teknolojiye rağmen geri beslemenin anında
gerçekleşmediğini ya da ertelenebildiğini
ortaya koymaktadır.
Sonuç
İletişim her şeyden önce bir süreci ifade
etmektedir. Sürecin en önemli unsurlarından
biri de geri bildirim ya da diğer bir adıyla
feedback’tir. Geri bildirim iletişimi tek
yönlülükten çift yönlü bir süreç haline
dönüştürmesi açısından önem taşımaktadır.
Geri bildirim, etkin iletişimin olmazsa olmaz
bir koşuludur. Geri bildirim olmazsa iletişim de
olmaz. Ancak geri bildirim de negatif ve pozitif
geri bildirim olarak ikiye ayrılmaktadır. Burada
önemli olan pozitif geri bildirimi yapmak
suretiyle karşıdaki kişiye kendisine yeni bir
pozisyon alma ve mesajını etkili şekilde
yeniden kurgulama şansı verilmesidir.
Sonuç olarak geri bildirimin yararları ve
iletişime katkıları şu şekilde özetlenebilir:
- Geri bildirim, konuşmacının mesajını
hedef kitlenin tepkilerine göre ayarlama imkanı
verir. Bu da konuşmayı sıkıcı ve monoton
olmaktan çıkarır. İletişim ortaklık kurmak
olduğuna göre iki tarafın da ortaklık
kurmalarının önündeki engelleri ortadan
kaldırır.
- Geri bildirim hedef kitlenin iletişime
katıldığı duygusuna kapılmasını sağlar. Bu
durumda duygu ve düşüncelerinin dikkate
alındığının farkına varan hedef kitle kaynağın
mesajlarına olumsuz tepki vermekten de
kaçınır.
KAYNAKÇA
Baltaş, Z. ve Baltaş, A. (1999). Bedenin Dili.
İstanbul: Remzi Kitabevi.
Bıçakçı, İ. (2002). İletişim ve Halkla İlişkiler.
İstanbul: Media Cat Yayınları.
Buron, R. J. and McDonald, M. D. (1999).
Giving Feedback to Subordanite.
Greensboro North Caroline: Center for
Creative Leadership.
Cüceloğlu, D. (1992). Yeniden İnsan İnsan.,
İstanbul: Remzi Kitabevi.
Domınick, R. J. (1996). The Dynamics of Mass
Communication. International Edition:
Mc Graw- Hill.
Erdoğan, İ. (1994). İşletmelerde Davranış.
İstanbul: Beta Yayınları
Fiske, J. (2003. İletişim Çalışmalarına Giriş. (S.
İrvan, Çev.). Ankara: Bilim ve Sanat
Yayınları.
Gayle, M. P. (1995). Public Relation. Lowa:
Kendall. Hunt Publishing Company.
James, J. (1997). Gelecek Zamanda Düşünmek.
İstanbul: Boyner Yayınları.
Işık, M. (2000). İletişimden Kitle İletişimine.
Konya: Mikro Yayınları.
Işık, M. (2005). Kitle İletişim Teorilerine Giriş.
Konya: Eğitim Kitabevi.
Kağıtçıbaşı, Ç. (1988). İnsan ve İnsanlarSosyal Psikolojiye Giriş. İstanbul: Evrim
Basım Yayım Dağıtım.
Küçükkurt, M.
ve Tanrıkulu Y.(1987).
Folklorik İletişim, Ankara: Gazi
Üniversitesi B.Y.Y.O. Dergisi. Sayı 8-9.
McQuail, D. ve Wındahl, S. (1993). İletişim
Modelleri, (M. Küçükkurt, Çev.).
Ankara: İmaj Yayınları.
Mutlu, E. (1994). İletişim Sözlüğü, Ankara:
Ark Yayınevi.
akademi a
yapımcısının inisiyatifindedir. Şayet kişi
programa katılamayıp ertesi gün iletişime
geçmek isterse muhtemelen sekreterle iletişim
kuracaktır. Sekreter de kişiden şikayetini yazılı
bir metin ya da mektupla bildirmesini
isteyecektir (Dominick, 1996, 19).
131
ERCİYES İLETİŞİM
Odabaşı, Y.(1990). Pazarlama İletişimde
Kaynağın Nitelikleri ve Türleri.
Eskişehir: Kurgu- Anadolu Üniversitesi
Açık Öğretim Fakültesi Dergisi. Sayı 7.
Oskay, Ü. (1992). İletişimin ABC’si, Ankara:
Ark Yayını.
Usluata, A. (1996). İletişim, İstanbul: İletişim
Yayınları- Yeni Yüzyıl Kitaplığı.
Weitzel, S. R.(2000). Feedback That Works:
How to Build and Deliver Your
Message, Greensboro North Caroline:
Center for Creative Leadership,
Vivian, J. (1999). The Media of Mass
Communicatio. Boston: Allyn and
Bacon.
akademia
Yüksel, A. H. (1989). İletişim Süreci ve Sistem
Yaklaşımı Açısından İletişim Sürecinin
İncelenmesi. Eskişehir: Kurgu- Anadolu
Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi
Dergisi. Sayı 6.
132
2010
OCAK
ÇOCUK DÜNYASINA ÖZGÜ BİR İLETİŞİM ARACI OLARAK OYUNCAĞIN
KÜLTÜR KAZANIMINDAKİ ROLÜ*
Kazım Özkan ERTÜRK **
Özet
Özge UĞURLU ***
Bu çalışmada Sunay Akın kitaplarında, kültürün kuşaktan kuşağa aktarımı sürecinde bir unsur
olarak oyuncağın sunumu incelenmektedir. Kültür farklı boyutlarıyla ele alınması gereken bir
kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada da kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasında
çocukluk çağına özgü bir iletişim unsuru olarak kabul edilen oyuncak konu edilmektedir. Alana
ilişkin benzer çalışmalara çok sık yer verilmediği, bu konuda önemli bir boşluğun olduğu
görülmektedir. Bu nedenle oyuncağın hem bireyin sosyalleşmesinde hem de belli kültürel kodları
içselleştirmesinde önemli bir etkiye sahip olduğunun ‘Sunay Akın kitaplarında oyuncağın sunumu
üzerinden’ ortaya konulması önemli görülmektedir. Kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasında
oyuncağın rolü ve öneminin ortaya konulması amaçlanmaktadır.
Kültürün hem öznesi hem de nesnesi olarak bireyin çevresi ile uyumunun ve gelişiminin,
içinde bulunduğu kültürü içselleştirmesi ile yakından ilgili olduğu ve kültürün birey tarafından
kazanılması ve içselleştirilmesinde de oyuncağın önemli bir role sahip olduğu varsayılmaktadır.
Çalışmada bireyin kültür kazanım ve sosyalleşme sürecinde oyuncağın rolü ve öneminin ortaya
konulması amaçlanmıştır. Oyuncak çocukluk çağına özgü bir iletişim aracı olarak kabul edilmiş,
bu sayede iletişimin de bireyin sosyalleşmesi üzerindeki etkisi vurgulanmaya çalışılmıştır.
Çalışmanın temel argümanı, oyuncağın bireyin sosyalleşmesindeki önemi üzerinde duran Sunay
Akın kitapları üzerinden değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonucunda; Sunay Akın kitaplarında
bireyin içinde bunduğu toplumun kültürel kodlarını içselleştirmesinde oyuncağın önemli bir yere
sahip olduğunun vurgulandığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: İletişim, Kültür, Oyuncak.
THE ROLE OF THE TOYS AS A TOOL OF TRANSFORMING CULTURE AND
COMMUNICATION IN CHILDREN WORLD
Abstract
It is hypothesized that the evolution and the adaptability of the individual with their
surrounding, being both the subject and the object of the culture is geared to their internalization
of the culture they are in and the toy has a very important role on individual to gain the culture
and internalize it. The basic argument of the study is interpreted over the Sunay Akın books which
elaborates the role of the toy on individual’s socialization. In conclusion of the study it is found
that Sunay Akın books emphasize, toy has an important role on individuals to internalize the
cultural codes of the society they are in.
Key Words: Communication, Cultur, Toy.
* Bu çalışma 2-4 Temmuz 2009 tarihlerinde Zonguldak Karaelmas Üniversitesi tarafından düzenlenen
V. Kültür Araştırmaları Sempozyumu’nda bildiri olarak sunulmuştur.
** Yrd. Doç. Dr., Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
*** Yrd. Doç. Dr., Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
akademi a
The presentation of “toy” in Sunay Akın books as an element in transference process of the
culture in between generations, has been examined in this study. Here culture appears as a concept
that must be approached with its different aspects. In this manner, the toy which is an element in
transference process of the culture peculiar to childhood, is discussed. It is apparent that there has
not been similar studies in the field and there is a lack on the subject. In this sense, it is assumed
significant to put it forth that the toy has a very important effect on individuals for socialization
as well as internalizing certain cultural codes, via “the presentation of the toy in Sunay Akın
books”. It is aimed to produce the importance and the role of the toy in transference between the
generations.
133
ERCİYES İLETİŞİM
Anne girmem bu oyuncak dükkânına
Orda toplar, tayyareler, tanklar var
Seviyorum söğüt dalı atımı
Tekme atmaz ısırmaz
Ben yaşamak istiyorum
Ağaç gibi sessiz rahat
Karınca kararınca değil
Sere serpile boylu boyumca . . .
Cahit IRGAT (1940)
1.Toplumsal Hayat ve Kültür
Kültür kavramını en genel anlamda ‘belli
bir topluluğa özgü davranış biçimlerinin
toplamı’ olarak tanımlamak mümkündür.
Kültür, ait olduğu topluluğun ürünü olmakla
birlikte, çoğu zaman topluluğa ait bireylerin
uyması gereken kurallar bütünü olarak da
karşımıza çıkar. Belli özellikler ölçüsünde
ortaklaşmış insan gruplarına özgü düşünce ya
da davranış biçimleri çoğu zaman kültür olarak
adlandırılabilir. Bu durumu oyun kültürü, takım
kültürü gibi örneklerle açıklamak da
mümkündür. Kimi zaman da kültür belli bir
ortaklıkla oluşan topluluklardaki ahlakî yapıyı
açıklamak için de kullanılır. Ancak bu
çalışmada kültür, toplumsal anlamda oluşan
yaşayış, davranış ve düşünce biçimi olarak ele
alınacaktır. Bu anlamda her toplumun belli
alanlarda
ortak
yaşam
pratiklerinin
birikiminden oluşan bir kültüre sahip olduğunu
söylemek de yanlış olmayacaktır.
akademia
1.1.Kültür Kavramı
134
Kültürü insanoğlunun tabiatla mücadelesi
çerçevesinde ürettiği her şey gibi yalın bir
tarzda anlamak kadar, ona özellikle modern
toplumlarda,
ideoloji,
temsil
ekseni
çerçevesinde ve cinsiyet, sınıf, ırk, medya
üretimleri, müzik, sanat gibi alanlarda bir tür
hiyeroglif okumasına tabi tutulması gereken
alan muamelesi yapmak da mümkündür
(Barrett, 1979: 9-10).
Genel bir tanımın yaratacağı belirsizliği
göze alarak kültürü; “doğal olanın dışında
kalan, insanoğlu tarafından üretilen ve belli
düzeyde kabul gören her düşünce ve
2010
OCAK
uygulama” şeklinde tanımlayabiliriz (Bostancı,
2002: 82). Bostancı (2002: 83)’ya göre: “Kendi
halindeki bir ağaç dalı, insanoğlu tarafından
alınıp ‘dal’ olmanın dışında başka bir bağlama
yerleştirildiğinde kültürün nesnesi haline
gelir”.
“Kültür, şeyleri olduklarından ve aksi halde
olacaklarından farklı yapmak ve onları bu
halde, yapay şekil içinde tutmaktır. Kültür, bir
düzen yaratmak ve onu korumak, düzeni bozan
ve bu düzen açısından kaos görünen her şeyle
mücadele etmektir. Kültür, doğa düzeni yerine
yapay, tasarlanmış bir düzen koyma ya da
ekleme işidir. Kültür, böyle yapay bir düzeni
getirmekle kalmaz, ona değer de verir. Kültür
bir tercih sorunudur” (Bauman, 1998: 158). Bu
açıdan bakıldığında insan yaşamına ilişkin
hemen her şeyin kültürün bir ürünü olduğunu
kabul etmek kaçınılmaz hale gelir. İnsan
unsuru, kültürü meydana getirdiği gibi, içinde
bulunduğu topluluğun kültüründen de etkilenir.
Bu anlamda insan kültürün hem öznesi hem de
nesnesi olarak değerlendirilmelidir. Kültür
toplumsal anlamda sosyal yapının ürünüdür.
Aynı zamanda kültür, bireyin sosyalleşmesinde
de önemli bir rol oynamaktadır.
Toplum yaşamına özgü belli alanlardaki
deneyimlerden elde edilen bilgiler, toplumun
bu alanlarda belli yaşam kodlarını
geliştirmesine katkıda bulunur. İnsanlar
tarafından oluşturulan bu kodlar zamanla yine
toplumda bulunan insanların yaşamlarını
şekillendirir. Bu anlamda kültürü, insanlar
tarafından meydana getirilen ve yine o topluma
ait insanlar tarafından uyulması beklenen
toplumsal kurallar bütünü olarak da
tanımlamak mümkündür.
1.2.Kültürün Öznesi ve Nesnesi Olarak
İnsan ve Sosyalleşme
Giddens kültürü “belirli bir grubun
üyelerinin sahip oldukları değerler, izledikleri
normlar ve yarattıkları maddî ürünler”
biçiminde tanımlamaktadır. Bununla birlikte
Giddens, toplum kavramıyla kültür kavramı
arasındaki çok yakın ilişkiye de işaret eder ve
ikisi arasındaki ayrıma, ‘toplum’ kavramına
Bir toplumda oluşmuş olan kültürel
yapının insan ürünü olduğuna yukarıda
değinilmişti. Toplum ve kültür arasındaki
karşılıklı ilişkiyi insan ve kültür arasında da
gözlemlemek mümkünüdür. İnsanlar mevcut
kültürel yapıyı oluşturup onu etkilerken aynı
zamanda ondan etkilenmeleri de kaçınılmaz
olmaktadır. Bu nedenle çalışmada kültürün
insan yaşamı üzerinde etkili olduğu
varsayılarak, bireyin sosyalleşmesinde ve
toplumsal kurallara uyum sağlaması için
önemli kabul edilen çeşitli kültürel öğelerin
üzerinde durulacaktır.
Burada üzerinde durulması gereken diğer
bir kavram da sosyalleşmedir. Sosyalleşme
kısaca bireyin toplumun bir üyesi haline
gelmesi olarak tanımlanabilir. Bireyin
“ailesinin, akraba ve komşuluk düzeyinin,
şehir ve köyünün ve nihayet ulusunun bir
parçası olduğunu öğrenmesidir” (Kağıtçıbaşı,
1996: 245). Büyümekte olan çocuk,
etrafındakilerle iletişim sonucu, onlarınkilerle
benzer davranışlar geliştirecektir. Böylece tek
tek kişiler yerine toplumun parçaları olan,
birbirlerinden farklılıkları olduğu gibi,
birbirlerine büyük benzerlikler de gösteren
toplumsal bireyler oluşmaktadır (Kağıtçıbaşı,
1996: 245-246). Şüphesiz insanın kalıtım
yoluyla geçen pek çok özeliği de bireyin
sosyalleşmesinde
özellikle
önemlidir.
Bununla birlikte içinde bulunduğu topluluğa
hâkim olan kültürün özellikleri de en az
kalıtsal özellikleri kadar etkilidir. Bireyin
sosyalleşmesi ile bir anlamda biyolojik bir
varlıktan sosyal bir birey haline gelmesi
kastedilmektedir. Sosyalleşme sürecinin,
bireyin içinde bulunduğu topluluğun kültürel
özelliklerini
içselleştirmesi
ölçüsünde
hızlanacağını söylemek mümkündür.
Bireyin sosyalleşmesinde kültürün büyük
bir
öneme
sahip
olduğu
yukarıda
vurgulanmıştı. Bununla birlikte birey dünyaya
gelmesinden itibaren edindiği kültürü, kendi
zamanındaki bir başka bireye yansıtmakla
kalmamakta,
sonraki
kuşaklara
da
aktarmaktadır. Bu anlamda kültür yaşam
biçimi, yemek yeme ya da pişirme biçiminden
edebiyat, sanat, eğitim gibi daha birçok alanda
kendisini göstermektedir.
1.3.Toplumsal Değerlerin ve Yaşamsal
Kodların Aktarılma Aracı Olarak ‘Kültür’
Bir toplumda uzun bir zaman diliminde
oluştuğu varsayılan kültürü, yaşayan bir
organizma olarak düşünmek de yanlış
olmayacaktır. Çünkü kültürün zaman içinde
değişme ve gelişme göstermesi beklenen bir
durumdur. Örneğin bir toplumda yemeklerde
salatanın ya da çorbanın hangi sıra ile
yenileceği tamamen o toplumun yerleşmiş
yemek kültürü ile ilgilidir. Türk toplumunda
çorbanın yemeklerden önce yenmesi yerleşmiş
bir kültürel özellikken, başka bir toplumda
çorba en son yenilen bir yiyecek olabilir.
Benzer biçimde, Türk yemek kültüründe
yerleşmiş olan bu uygulamanın zaman içinde
değişmesi her zaman olasılık dâhilindedir. Bu
durumun uzun süre devam etmesi ve
günümüzde alışkanlık haline gelmesi, yemek
yeme biçiminin de kültürün bir parçası olarak
kuşaktan kuşağa aktarıldığını göstermektedir.
Birey kültürü farklı yollarla edinmektedir.
Bu anlamda kültürün kuşaktan kuşağa
aktarılmasında da “gelenek, görenek, eğitim,
öğretim, iletişim, hukuk, siyasal kurumlar”
önemli rol oynarlar (Ozankaya, 1986: 113). Bu
nitelikleriyle kültür, bir anlamda halk
yığınlarının etkinliklerinin ürünüdür. Sayılan
bu nitelikler kültürün kuşaktan kuşağa
aktarılmasında önemli olmakla birlikte, aynı
zamanda bireyin sosyalleşmesinde de büyük
bir etkiye sahiptir.
Kültürün farklı yollarla kuşaktan kuşağa
aktarılmasında eğitim ve iletişimin büyük bir
rolü ve önemi vardır. Bireyin sosyalleşmesinde
de etkili olan eğitim ve iletişim çocukluktan
akademi a
gönderme yaparak dikkat çeker: “Toplum,
ortak bir kültürü paylaşan bireyleri bir arada
tutan karşılıklı ilişkiler sistemidir. Toplum
olmadan hiçbir kültür var olamaz. Ama aynı
şekilde, kültür olmadan hiçbir toplum da var
olamaz (Giddens, 1989: 31-32). Burada
toplum ve kültür arasındaki karşılıklı bağlılık
açıkça dile getirilmektedir. Kısacası toplum ve
kültür birbirinden ayrılmaz iki gerçekliktir.
135
ERCİYES İLETİŞİM
itibaren insan yaşamının ayrılmaz unsurlarıdır.
Bununla birlikte bu iki unsur insanın yaşamı
boyunca etkisini ve varlığını sürdürmektedir.
2.Kültürün Aktarılma Sürecinde İletişim
ve Eğitim
İletişim insanların birbirlerine duygu,
düşünce ve bilgi aktarım süreci olarak
düşünülebilir. İletişimde kullanılan ortak dil
(beden dili de dâhil olmak üzere) çoğu zaman
insanların birbirleri ile ve toplumla olan uyum
sürecini pekiştirmekte, kısaca ortak bir alan
oluşumuna zemin hazırlamaktadır. Aynı şekilde
eğitim de ortak düşünce ve bilgi birikimlerinin
insanlar arasında paylaşılması sürecidir.
Kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasında ise
iletişim ve eğitim büyük bir role ve öneme
sahiptir.
2.1.İletişim ve Toplum
İletişim kavramı birçok Batı dilinde
kullanılan
communication
kelimesinin
dilimizdeki karşılığıdır. Bu kelimenin kökeni
de Latince ‘ortaklaşa sahip olunan; paylaşılan’
anlamına gelen “communis’e dayanmaktadır.
İletişim hayatın hemen her alanında kullanılan
bir kavram olmaya başlamıştır. Bu nedenle
kavramın tanımı da kullanıldığı alana göre
farklılıklar gösterebilmektedir.
akademia
İletişim en kısa ve yalın haliyle “haberin,
bilginin ya da en genel anlamda kültürün insan
topluluklarına dağıtımı olgusu” olarak
tanımlanabilir (Kaya, 1985: 1). İletişimi
temelde, bilgi aktarımına dayalı bir süreç
olarak niteleyen Dökmen; “bilgi üretme,
aktarma ve anlamlandırma süreci” şeklinde
tanımlamaktadır (Dökmen, 1995: 19).
136
İletişimin daha çok toplumsal ve kültürel
yönlerini vurgulayan Oskay (1982: 7)’a göre:
“İletişim, birbirlerine ortamlarındaki nesneler,
olaylar, olgularla ilgili haber veren; bunlara
ilişkin bilgilerini birbirlerine aktaran, aynı
olgular nesneler, sorunlar karşısında benzer
yaşam deneyimlerinden kaynaklanan, benzer
duygular taşıyıp birbirine ifade eden insanların
oluşturduğu topluluk ya da toplum yaşamı
2010
OCAK
içinde gerçekleştirilen tutum, yargı, düşünce,
duygu bildirişimleridir”.
İletişim toplumsal yapının kuşaklara
aktarılarak yaşatılmasında önemli bir etkendir.
İletişimle kuşaklar arasında oluşan farklı
algılamaların mümkün olduğunca azaltılması
sağlanabilir. İletişim sayesinde insanlar
arasında duygu, düşünce ve bilgilerin
aktarılması sağlanır. Bu anlamda yaşamsal
deneyimler sonucunda elde edilen bilgiler de
iletişim sayesinde insanlar ve kuşaklar arasında
paylaşılabilir. İletişim yaşamsal deneyimler ve
bunlar sonucunda elde edilen bilgilerin
paylaşılarak daha fazla insan arasında
yayılmasını kolaylaştırır. Bu nedenle iletişim
toplumsal yaşamın vazgeçilmez unsurlarından
biri haline gelmiştir.
İletişimin varlığı insanın olduğu her yerde
kendini gösterir. İnsanın olduğu her yerde
kaçınılmaz bir ‘süreç’ olan iletişim, önce
insanın içinde başlar. “Kişinin kendisiyle olan
iletişiminin sağlıklı olabilmesi sayesinde
çevresiyle olan iletişiminde de başarıdan söz
edilebilir. Çoğu zaman kişi kendisiyle barışık
bir ilişki içinde oldukça çevresiyle de sağlıklı
ilişkiler kurabilecek, kendisini rahatlıkla
eleştirebilecek, çevresinden kendisine gelen
eleştirilere karşılık verebilecek ve bu yönde
kendisini geliştirebilecek, bu anlamda pozitif
bir gelişim ve değişimden söz edilebilecektir”
(Özgen, 2003: 99).
İletişim sayesinde insanlar arasında fikir,
duygu, düşünce ve tecrübelerin paylaşımı
sağlanır. Bu sayede kuşaklar arasında bilgi ve
değerlerin paylaşımı üzerinden toplumsal
anlamda bir uyum da sağlanmış olur. Bir süreç
olarak iletişim bu anlamda eğitim ve öğretim
alanında da önemli bir etkiye sahiptir. “İnsanlar
çevre ile etkileşimleri sonucu bilgi, beceri, tutum
ve değer kazanırlar. Öğrenmenin temelini de bu
yaşantılar oluşturur. Kişi, çevresinden sürekli
olarak kendisine ulaşan verileri değerlendirir ve
bunun sonucu olarak düşünsel, duyusal ya da
davranışsal değişime yol açıyorsa öğrenmeden
söz edilebilir. Bu nedenle öğrenme, kişide
oluşan
kalıcı
değişimler
olarak
tanımlanmaktadır (Özden, 2002: 72)
Kültürün
“İnsanlar başkalarıyla bir arada olabilmek,
onları anlayabilmek, kendilerini anlatabilmek
ve etkileyebilmek, yani toplumsallaşabilmek
amacıyla iletişim kurarlar. Bunun da ötesinde
bireyler, kendileriyle ve başkalarıyla iletişim
kurarak kişiliklerini de tanımlama olanağı
kazanırlar” (Williams, 1979: 282). Bu anlamda
iletişim, bireye çevresini ve kendisini tanıması
ve tanıtması olanağını sağlar.
İletişim doğası gereği, insanla birlikte
yaşayan, değişen ve gelişen bir olgudur.
İletişim sayesinde insanlar duygu, düşünce,
kanaat ve tutumlarını birbirlerine aktarıp
karşılık alabilirler. Bu anlamda kültürün bir
kuşaktan diğerine aktarılma sürecinde de
iletişimin sahip olduğu rol göz ardı
edilmemelidir.
Eğitim ise, tıpkı iletişim gibi ve hatta
iletişimle birlikte toplumsal yaşamın
vazgeçilmez gerçekliklerinden birisidir. Birçok
uzmana göre eğitim, toplumun en küçük
yapıtaşlarından biri olan ailede başlayıp ömür
boyu devam eden bir olgudur. Okulda ve ailede
alınan eğitimin yanı sıra iş yaşamında ya da
herhangi bir uzmanlık alanında eğitim insan
yaşamının önemli bir parçası durumundadır.
Çoğu zaman çocukluk çağında ailede alınan
eğitim
de
iletişim
gibi,
kültürün
kazanılmasında
ve
farklı
kuşaklara
aktarılmasında önemli sayılmaktadır. Bireyin
doğumuyla başlayıp ölümüne değin süren bir
olgu olması ve çoğu zaman sosyal, politik,
kültürel ve bireysel boyutları ile bir bütün
olarak değerlendirilmesi gereken bir kavram
olan eğitim tanımını yapmak oldukça zordur.
Bununla birlikte eğitimi, bireylerin toplumsal
standartları, inançları ve yaşam koşullarını
kazanmasında etkili olan sosyal süreçlerin
tümü şeklinde açıklamak mümkündür.
Eğitim bireyin yaşadığı toplum ya da içinde
bulunduğu grup açısından değerli olan yetenek,
tutum ve diğer davranış biçimlerini
geliştirebildiği süreçlerin tümünü adlandırmak
için kullanılan terimdir. Çoğu zaman seçilmiş
ve kontrollü bir çevrenin (özellikle okul) etkisi
altında sosyal yeterlilik ve optimum bireysel
gelişmeyi sağlayan sosyal süreçlerin tümüdür.
Eğitim önceden saptanmış esaslara göre insan
davranışında belli gelişmeler sağlamaya
yarayan sosyal bir süreçtir. Bireyin toplumun
bir parçası olarak ailede başlamak üzere
çevresindeki sosyal yapıdan etkilenme ve onu
etkileme sürecini ‘toplumsal eğitim’ olarak
adlandırmak mümkündür. Çoğu zaman
geleneklere, dine, sınıfa ve statüye bağlı olan
bu eğitim bireyin değer yargılarının yapısını
oluşturarak bir şekilde toplumsal yapının da
devamlılığını sağlar.
Eğitimin kültürün kuşaklara aktarılması
sürecinde etkili olduğu ve iletişimle birlikte
toplumsal yapının devamlılığını sağladığını
Öztürk
şu
tanımlarla
aktarmaktadır:
“(1)Eğitim, yeni kuşakların toplum yaşamında
yerlerini almak için hazırlanırken gerekli bilgi,
beceri ve anlayışlar elde etmelerini ve
kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme
etkinliğidir. (2)Eğitim, önceden saptanmış
amaçlara göre insanların davranımlarında belli
gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler
dizgesidir. (3)Belli bir konuda, bilgi ya da bilim
dalında yetiştirme ve geliştirme işidir. (4)Her
kuşağa geçmişin bilgi ve deneyimlerini düzenli
bir biçimde aktarma ya da kazandırma işidir”
(http://ekutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/948.pdf: Erişim
Tarihi: 12.11.2009).
İletişim öğrenme, bilgi ve deneyimlerin
paylaşımı sürecinde etkili olması nedeniyle, bir
anlamda kültürün kazanılmasında ve kültürel
unsurların ve yaşamsal dinamiklerin
içselleştirilmesinde de önemli bir role sahiptir.
2.3.Kültürün
Kuşaktan
Kuşağa
Aktarılmasında ve Eğitimde Oyuncak ve
Oyunun Yeri
Bireyin içinde bulunduğu kültürel yapıyı
içselleştirmesindeki en önemli etkenlerden biri
de hiç şüphesiz eğitimdir. Eğitimle bireylere
çeşitli yaşam pratiklerinin edinilmesi sağlanır.
Örneğin meslekî bilgi ve becerilerin
kazanılması, bireyin yaşamını idame
ettirebilmesini öğrenmesi, temelde eğitsel
akademi a
2.2.Eğitimde
ve
Kazanılmasında İletişim
137
ERCİYES İLETİŞİM
işlevlerin sonucunda gerçekleşmektedir.
Toplumsal rollerin öğrenilmesinde de çoğu
zaman eğitimin büyük katkısı olmaktadır.
Toplum yaşamına ilişkin pek çok ritüel de
eğitim sonucunda bireyin yaşam biçimine
entegre olmaktadır. Bu anlamda eğitime ilişkin
önemli bir işlevi de oyuncaklar yerine getirir.
Oyuncaklar toplumsal hayatın çocuk dünyasına
özgü küçük bir modeli olarak, bireyin eğitimine
de katkı sağlamaktadır. Nitekim Onur’a göre:
“Oyuncağın genel işlevi bilinen en eski
çağlardan beri, çocuğu gerçek dünya ile karşı
karşıya getirmek ve yaşama hazırlamak
olmuştur” (Onur, 2002: 15). Yine benzer
biçimde “oyuncaklar, çocukların kendi
güçlerini fark etmelerine ve yetişkin dünyasına
uyum sağlamalarına yardım ederler” (Onur,
2002: 12).
akademia
Oyuncak çocuğu yetişkin dünyasına
hazırlamakla kalmaz, aynı zamanda yetişkin
dünyasını anlamlandırma ve sosyal rol
paylaşımını içselleştirmesine de katkı sağlar.
Kız çocuklarına genellikle bebek, beşik ve
minyatür ev eşyalarının alınması bu duruma
örnek verilebilir. Bir anlamda oyuncaklar
yalnızca kadının cinsiyete bağlı toplumsal
rolünü belirtmekle kalmaz, aynı zamanda ilerde
yapacağı işleri de gösterir. Kız çocuğunun eve
özgü rollere, erkek çocuğun ise topluma özgü
rollere hazırlatıldığı sonucuna varmak
mümkündür. Burada küçük kız gelecekteki
kadın rolünü oynamaktadır. Çocuk, prens,
baba, kötü büyücü veya kaplan olur. Çocuk
ayrıca sıradan gerçeğin tam bilincini
kaybetmeksizin kendisini “öyle olduğuna
inandıran” bir heyecan hissetme derecesine
ulaşır. Çocuk bir görünüşü, hayal edilen bir
şeyin gerçekleştirilmesini temsil eder; yani bu
imge aracılığıyla bir yeniden üretim veya
ifadedir (Huizinga, 2006: 31).
138
Huizinga (2006: 20)’ya göre “Oyunu
kültürün içinde, bizzat kültürden önce var olan,
kültüre eşlik eden ve bu kültürü başlangıcından
içinde yaşadığımız döneme kadar damgalayan,
verili bir bizatihilik olarak buluruz”. Oyun
birey açısından biyolojik işlev olarak
kaçınılmazdır ve topluluk açısından da içerdiği
anlam, ifade değeri, yarattığı manevi ve
2010
OCAK
toplumsal bağlam açısından, kısacası kültür
işlevi olarak vazgeçilmez niteliktedir.
Sunay Akın’a göre: “Oyuncağın çocuğun
gelişiminde tartışılmaz bir önemi vardır. Çocuk
için oyuncak günlük yaşamda karşılaştığı
birçok sorunun çözümünde yol göstericidir.
Çocuğun oyuncakları birer gözlem kulesidir
aslında; oradan bakıldığında becerileri, ilgileri
görülür. Pedagoji için oyuncak sepeti, tıp
bilimindeki ameliyathanedeki araçlar gibidir.
Oyuncak, çocuğun okuduğu kitapları kendini
yönetmen yerine koyarak canlandırmasında rol
oynaması bakımından yararlıdır (Akın, 2007:
81).
Oyuncak en geniş anlamda çağının
tanığıdır. Oyuncak gerek basit halk sanatı
ürünü, gerek gelişmiş sanayi ürünü olarak
yapıldığı dönemin ekonomik, toplumsal ve
kültürel özelliklerini yansıtmaktadır (Onur,
2002: 14). “Oyun ise kültürden daha eskidir.
Nitekim kültür kavramını ne kadar daraltsak da
bu kavram her halükarda bir insan toplumunun
varlığını kabul etmektedir” (Huizinga, 2006:
16).
Oyuncaklar hem zamanlarının halk sanatı
nesneleri, hem de birçok örnekte geçmiş yaşam
biçimlerinin, tasarımlarının ve formlarının
doğru
biçimde
kayıtları
olarak
değerlendirilebilir. Bebekler değişen modaları
ortaya koyarlar, trenler ise uzun süredir ortadan
kalkmış demiryolu gereçlerinin tanıklarıdır.
Bebek evleri geçmiş kuşakların aile içi
senaryolarını minyatür halinde en ince
ayrıntısına kadar gösterirler (Onur, 2002: 31).
Bu anlamda oyuncaklar aslında yetişkin
dünyasının bir prototipidir. Oyuncak aynı
zamanda bireysel ve toplumsal anlamda
gerçekliğin çocuk dünyasındaki yansımasıdır.
Çocuk için oyuncak, yetişkin dünyasını taklit
aracıdır. Bu sayede çocuk bir anlamda yetişkin
dünyasına uyum sağlamayı da içselleştirerek
öğrenir. Oyuncak çocuk dünyası için yetişkin
insanların yeme-içme, barınma, giyinme,
nihayetinde iletişim biçimlerini ve değerlerini
de öğrenme aracıdır.
İnsanların birbirlerine fikir, duygu, düşünce
ya da isteklerini ortak kodlarla aktarma süreci
Oyuncaklar çoğu zaman (çocukluk
açısından)
gerçek
dünya
olarak
nitelendirilebilecek yetişkin dünyasının çocuk
dünyasına yansıtılan modelleridir. Yetişkin
dünyasını anlamlı ya da mümkün kılan
gerçeklikler (iş yaşamı, aile yaşamı, paylaşım,
eğitim/öğretim, sosyal ilişkiler vb.) çoğu
zaman oyuncaklar aracılığı ile çocuk
dünyasında temsil edilir. Bir iletişim unsuru
olarak oyuncağın kültürel kazanımdaki rolü ve
öneminin ortaya konulması bu çalışmanın
amacıdır. Çalışmanın araştırma bölümünde,
Sunay Akın kitaplarından yararlanılmıştır.
Eserlerinde Sunay Akın, oyuncağın kültürün
bir ürünü olduğunu sıklıkla vurgularken diğer
yandan da kültürün içselleştirilmesinde ve
dönüşümünde de önemli bir katkıya sahip
olduğunu ön plana çıkarır. Bu nedenle Sunay
Akın kitaplarında işlenen konular ve konuların
işlenişinde verilen toplumsal mesajlar
çalışmanın araştırma kısmında bu eserlere yer
verilmesine olanak sağlamıştır. Çalışmada
Akın’ın 2000 ve 2007 yılları arasında
yayınlanan
toplam
on
iki
eseri
değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmede
eserlerin oyuncak, kültür, iletişim ve oyuncağın
kültürel dönüşüm ve kültür kazanımı
üzerindeki etkisi konularını işleme biçimi ve
iletilmeye çalışılan mesajlar, toplumsal
sorunlarda açıklayıcı ve yorumlayıcı özelliği ile
ön plana çıkan söylem analizi yönteminden
yararlanılarak yapılmıştır.
3.Sunay Akın Kitaplarında Oyuncak
Unsuru Üzerinden Kültürün Kuşaklara
Aktarımı
Sunay Akın kitaplarında genel olarak
kültürel bir figür olarak Türkiye ve diğer
ülkelerde, eski oyuncaklar ve çocuk oyunları
anlatılmaktadır. Akın eselerinde oyuncak ve
toplum arasındaki ilişkiye dikkati çekerken,
oyuncağın ve oyunun tarihsel gelişimi
üzerinden modern toplumların dönüşüm
sürecini de işler. “En eski oyuncak askere
Mısırdaki mezarlarda rastlanır. Ortaçağda
ise Avrupalı kral ailelerinin çocuklarına
savaş eğitimi verilmekte kullanılır” ifadesi
ile oyuncağın tarih içindeki dönüşüm
sürecine işaret etmektedir(Akın, 2006a:
120).
Akın çocuk dünyasına özgü bir figür olarak
oyuncağın, insanlığın kültürel dönüşümü ile
yakından ilgili olduğunu savunur. Bu anlamda
oyuncağın gelişim ve değişimi, yetişkin
dünyasının çocuk oyunlarındaki minyatür
bedenleri olarak karşımıza çıkar. “Plastik su
şişelerinin doğaya savaş ilan ettiğinde aynı
maddeden yapılan oyuncak askerler de
oyunları kirletmeye başlar. Plastiğe geçişle çok
sayıda asker paketlerin içinde ucuz fiyata satışa
sunulur. Üreticiler bu durumu az parayla çok
oyuncak sahibi olmak diye savunsalar da,
çocukların oyunları eli silahlı bir yığın insan
figürünün
işgaline
uğrar.
Oyuncak
ambulansların sirenleri çocukların düşlerinin
askerler
tarafından
ele
geçirilişini
engelleyemez” (Akın, 2006a: 121). Burada
kültürel bir unsur olarak oyuncakların
maddesel ve içeriksel değişim ve dönüşümü,
aslında toplumsal değişimlerle paralel bir süreç
izlemektedir.
Akın çocuğun eğitim sürecinde oyuncağın
önemli bir yere ve öneme sahip olduğunu
vurgular. Ona göre: “Çocuğun gelişiminde son
derece önemli bir yere sahiptir oyuncak. Bilim
akademi a
olarak iletişimin, bireyin sosyalleşmesindeki
rolü ve önemi tartışma götürmez bir gerçektir.
İletişim süreci açısından ortak kodlar sözlü ya
da yazılı olmanın yanı sıra aynı zamanda
sözsüz (jest ve mimikler vb.) de olabilir.
İletişim sürecinde zaman zaman suskun
kalmak, tepkisiz olmak ya da gelen mesaja
cevap vermemek de bir anlam ifade edebilir.
Bunlar gibi göstergelerin mesaj olarak doğru
bir biçimde algılanması (ortak kod haline
gelmesi) da ortak bir kültürün varlığına işaret
eder. Kültür kazanımı süreci çocukluktan
itibaren içinde bulunulan sosyal ortam/larda
edinilen yaşam, düşünce, davranış biçimleri ve
değer yargılarının bütünüdür. Bireyin
sosyalleşmesinde belli bir gruba ya da
topluluğa aidiyeti çok önemli bir role sahiptir.
Belli bir grubun değer yargılarının öğrenilmesi
ise iletişim sürecinin sağlıklı işlemesi ile
mümkün olur.
139
ERCİYES İLETİŞİM
insanları oyun oynayan çocuğun saldırganlık
dürtüsünü yendiğine dikkat çekmektedir”
(Akın, 2007a: 85).
akademia
Oyuncak bir bakıma kültürün çocuk
dünyasındaki
bedenidir.
Oyuncaklar
toplumların yaşam biçimlerini yansıtır.
Oyuncağın imal edildiği materyal, büründüğü
karakter ve daha birçok özelliği, özgü olduğu
toplumsal yapıyı ve ait olduğu zamanı
yansıtır. Akın bu durumu şu ifadelerle
yansıtır: “Trabzon’un sisli dağlarındaki mısır
tarlaları oyuncakçı dükkânından farksızdır
çocuklar için. Mısır koçanından yapılan
bebekler kız çocuklarının kollarında
uyutulurken,
erkek
çocuklar
mısır
püskülünden bıyık ve saç yaparak komik
olma yarışına girerler. Mısır koçanından
yapılan bebekler aynı zamanda Amerika
yerlileri tarafından kutsal törenlerde de
kullanılırdı. Kızılderililer ilk insanın
çamurdan yapıldığını düşünmüşler ama
sonradan bundan vazgeçmişlerdir. İster
çamurdan olsun ister mısırdan yapılan bir
oyuncaktır. Ve bu inanç çocukların ellerinde
yaşatılmaya devam etmektedir. Dünyanın
birçok kültüründe oyuncak bebeğin dinsel
amaçlı olarak kullanılması tüm yaratılış
efsanelerinin çocuk oyunlarını gözlemleyen
büyükler tarafından çıkarıldığını mı
gösteriyor yoksa!” (Akın, 2002: 142). Burada
ülke, şehir ya da bölgenin yaşam biçiminin;
kısacası kültürünün çocuk dünyasına
oyuncaklar üzerinden etkisi dile getirilir.
140
Bölgesel yaşam biçimlerinin ve kültürün
oyun ve oyuncak dünyasındaki tezahürüne bir
örnek de; “Kızılderili çocukların çok çeşitli
oyuncakları olduğu söylenemez. Kız çocuklar
kendi yaptıkları çadır, bebek ve yatak gibi
oyuncaklarla oynarlarken, erkek çocuklar ok,
yay, zıpkın gibi av araçlarının oyuncağını
yaparlar. Oyunlar hem eğlence hem de
hayatta kalabilmeleri için öğrenmeleri
gereken davranışların toplamıdır” ifadesidir
(Akın, 2002: 143).
Akın, Kızılderili kabilesinden Charles
Alexander Eastman’ın kitabından şu sözleri
aktarır: “Oyunlarımız halkımıza özgü yaşam
2010
OCAK
biçimi ve adetlere göre şekilleniyordu;
aslında büyüdüğümüzde bizden beklenenlerin
alıştırmasını yapıyorduk” (Akın, 2002: 144).
Burada yine çocuğun büyük dünyasını model
alarak, gerçek dünyanın kültürel yapısını
özümsemesi
ve
içselleştirilmesi
anlatılmaktadır.
“Birbirine ne kadar yakın iki sözcüktür
“süpürge” ve “anne”. Annelerimiz “saçımı
senin için süpürge ettim” diye seslenmez mi
babalarımıza? Yoksa süpürgeye oturarak uçan
cadı imgesi kadının bir isyanı mıdır
köleliğine…” ifadesinde de yine kadın ve
erkeğin toplumsal rol farklılaşmasının kültüre
yansıması işlenmektedir (Akın, 2002: 65).
Akın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan
bir yazısında, oyuncağın toplumun kültürel
yapısını yansıttığını ve kültürün değişimi
ölçüsünde şekillendiğini ifade etmektedir.
İçinde bulunulan zaman ve koşulların
büyüklerin olduğu kadar –yarının büyükleri
olan- çocukların dünyasını da şekillendirdiği
açıktır. Bu nedenle çocuk dünyasına özgü bir
figür olan oyuncak, çocuk gelişimi ve
eğitiminde büyük bir öneme sahiptir. Gazete
yazısı şu şekildedir: “İstanbul Oyuncak
müzesi’ndeki uzay odasındaki oyuncaklar
arasında en eski olanları 1920’li ve 30’lu
yıllarda A.B.D.’de yapılanlardır. Bu
oyuncaklar insanın uzaya çıkacağı ve hatta
bir gün mutlaka Ay’a adım atacağının
habercisidirler. Uzay oyuncaklarının ilk
örneklerini Amerikalıların yapmaları ve Ay’a
ilk adımın yine aynı millet tarafından 20
Temmuz 1969’da atılmış olmasına rastlantı
diyebilir miyiz? Ya da şunu soralım: Ay’a
ulaşmayı kim başaracaktı, 1920’li yıllarda
çocukların düşlerine, oyunlarına yaptıkları
uzay oyuncaklarıyla Ay’ı hedef gösteren mi,
yoksa o yıllarda çocuklarına oyuncak olarak
kaynana zırıltısı alan millet mi?
Oyuncakları çocuklarına düşleri, hayalleri
çoğalsın diye değil, oyalansın diye alan bir
milleti oyalamak, ne kadar da kolay oluyor…
(1 Şubat 2009 Pazar Cumhuriyet Gazetesi,
Kule Canbazı-Sunay Akın)
İnsan topluluklarının doğal durumdan farklı
olarak ortaya koydukları yaşam pratiklerinin
tümünü kültür adı altında değerlendirmek
mümkündür. Bir toplumun gelenekleri,
hukuku, eğitimi kısacası yaşam biçiminin
tümü, o toplumun kültürünün bir parçasıdır.
Dolayısıyla kültür, belli bir sürecin sonunda
yaşam deneyimlerinin birikimi olarak ortaya
çıkar. Uzun ya da kısa bir zaman diliminde
edinilen deneyimler sonucunda toplumda
genel kabul gören duygu, düşünce ve davranış
biçimleridir kültür.
Kültürü kimi zaman bir toplumda
yerleşmiş kurallar ya da değerler bütünü
olarak da görmek mümkündür. Her birey
doğumla birlikte, ait olduğu toplumun kültürel
yapısı içinde bulur kendini. Bununla birlikte
her kültür belli bir aidiyet duygusunu da
içinde barındırır. Bir kültüre uyum sağlamak
için verili norm ve değerleri de bir anlamda
içselleştirmek gereklidir. Bu gereklilik bireye,
kültürel değer yargıları ve normlar aracılığıyla
aktarılır. Bu anlamda her kültür, bireye aidiyet
duygusunu vererek bir anlamda yaşamına
anlam katar. Ancak aynı zamanda kültürün
normlarına uymayı ve çeşitli değerlerini
içselleştirmeyi de zorunlu kılar.
Kavramsal doğasının karmaşıklığından
bağımsız olarak düşünüldüğünde, bir
toplumun değerler toplamı olarak kültürün
yeni kuşaklara aktarılması bir anlamda
toplumsal yapının da devamlılığını ifade eder.
Bu nedenle mevcut toplumsal normlar ve
değerlerin bedeni olmakla beraber kültürü, bu
yapının devamlılığı için bir dayanak noktası
olarak da değerlendirmek mümkündür. Bu
anlamda
kültürün
kuşaktan
kuşağa
aktarılmasının toplumsal yapının devamlılığı
açısından büyük bir öneme sahip olduğunu
söylemek yanlış olmayacaktır.
Mevcut toplumsal yapının korunması ve
sürdürülmesi, kültürün genç kuşaklara
aktarılması ile mümkündür. Bu anlamda
kültürün genç kuşaklara kazandırılması önem
kazanır. Kültür hukuk, gelenek, eğitim, ahlâk
gibi toplumsal bir takım normlar topluluğu ile
bir kuşaktan diğerine aktarılır. Kültürün
içselleştirilmesi ve kuşaklara taşınmasındaki
en önemli unsurlardan biri de hiç şüphesiz
eğitimdir. Eğitim ister okulda ister ailede
olsun bireyin sosyal gelişimine önemli katkıda
bulunmaktadır. Bununla birlikte eğitimin
yaşama geçirilmesi için gerekli en temel
unsurlardan biri de iletişimdir. İletişim,
bireylerin duygu, düşünce ve kanaatlerini
birbirlerine aktarma sürecidir. Bireyin
sosyalleşmesinde, kültürü içselleştirmesinde
ve benimsemesinde iletişim ve eğitim kadar,
çocukluk döneminde edinilen değerler de
önemlidir. Bu nedenle çocukluk çağına özgü
bir eğitim ve iletişim materyali olarak
oyuncak,
genç
kuşakların
kültürü
kazanmasında
ve
sosyal
yapıyı
benimsemesinde önemli bir yere sahiptir.
Bireyin toplumsal rol ve statü
algılamalarını içselleştirmesi de bir anlamda
oyun ve oyuncaklar aracılığıyla mümkün
olmaktadır. Zira oyuncak ya da çocuk
oyunları, zaman ve mekâna göre farklılıklar
gösterebilmektedir. Oyuncak yapımında
kullanılan materyaller ile oyun oynama
biçimleri de zaman ve mekâna göre
farklılıklar gösterebilmektedir. Oyuncaklar ve
oyunlar bir bakıma çocukları gerçek dünyaya
hazırlayan, yetişkin yaşamına özgü rol
modelleri olarak ele alınabilir. Kız çocukların
ev yaşamına ilişkin oyuncaklar ile oyunlar
oynatılmasına karşın, erkek çocukların daha
fazla sosyal yaşama dönük oyunlar ve
oyuncaklar ile oynatılması bu duruma örnek
olarak gösterilebilir.
Çocuk bilgiye açtır. Aralıksız sorular sorar,
durmaksızın öğrenmek ister. Eğer çocuğun
çevresindeki nesneler bilgi edinmesi açısından
zenginse ve çevredeki insanlar da bilgi
iletmekten kaçınmıyorsa çocuk çok büyük
olasılıkla sağlıklı gelişecektir. Çocuğun
zihinsel gizil gücü bu gelişime uygun ve
açıktır, bunun için aynı zamanda dışarıdaki
güçlerin de elverişli ve yeterli olması
gerekmektedir. Hiç kimse çocuğun kendi
başına gelişmesini beklememelidir. Hiçbir
toplumun da kendi içine kapanarak gelişmesi
mümkün değildir.
akademi a
4.Sonuç
141
ERCİYES İLETİŞİM
Çalışmada
incelenen
Sunay Akın
eserlerinde de oyun ve oyuncağın her toplumun
kültürel özelliklerinin birer ürünü olduğu
vurgusuna sıkça rastlanmıştır. Bu anlamda
Akın’ın eserlerinde çocukluk çağına özgü bir
iletişim unsuru olarak oyuncak, kültürün
kuşaklara aktarılmasında da önemli bir yere ve
öneme sahiptir.
KAYNAKÇA
Akın, Sunay (2000a). “Önce Çocuklar ve
Kadınlar, İstanbul: Çınar Yayınları.
Akın, Sunay (2000b). “İstanbul’un Nazım
Planı”, İstanbul: Çınar Yayınları.
Akın, Sunay (2001). “İstanbul’da Bir Zürafa”,
İstanbul: Çınar Yayınları.
Akın, Sunay (2002). “Onlar Hep Oradaydı”,
İstanbul Çınar Yayınları.
Akın, Sunay (2004). “Kule Canbazı”, İstanbul:
Çınar Yayınları.
Akın,
Sunay (2005a). “Kız Kulesinde
Kızılderili”, İstanbul: Çınar Yayınları.
Akın, Sunay (2005b). “62 Tavşanı”, İstanbul:
Çınar Yayınları.
Akın,
Sunay
(2006a).
“Kırdığımız
Oyuncaklar”, İstanbul Çınar Yayınları.
Akın, Sunay (2006b). “Makiler”, İstanbul
Çınar Yayınları.
Akın, Sunay (2006c). “Antik Acılar”, İstanbul:
Çınar Yayınları.
Akın, Sunay (2007a). “Ayçöreği ve Deniz
Yıldızı”,İstanbul: Çınar Yayınları.
Akın, Sunay (2007b). “Tuncay Terzihanesi”,
İstanbul: Çınar Yayınları.
akademia
Barrett, Michele; Philip Corrigan; Annette
Kuhn; Janet Wolff (1979). “Ideology and
Cultural Production”, New York.
142
Bauman, Zygmunt (1998). “Sosyolojik
Düşünmek”, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Bostancı, Naci (2002). “Cumhuriyetimiz”,
Ankara: Vadi Yayınları.
2010
OCAK
Dökmen, Üstün (1995). “İletişim Çatışmaları
ve Empati”, İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Giddens, Anthony
Cambridge.
(1989).
“Sociology”,
Huizinga, Johan (2006). “Homo Ludens
(Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir
Deneme)”,İstanbul Ayrıntı Yayınları.
Kağıtçıbaşı, Çiğdem (1996). “İnsan ve
İnsanlar”, İstanbul: Evrim Yayınları.
Onur, Bekir (2002) “Oyuncaklı Dünya”,
Ankara: Dost Kitabevi.
Oskay, Ünsal (1982) “Toplumsal Gelişmede
Radyo ve Televizyon”, A.Ü.S.B.F.
Yayınları, Ankara.
Ozankaya, Özer (1986) “Toplumbilim”,
İstanbul: Tekin Yayınevi.
Özden, Yüksel (2002) “Eğitimde Yeni
Değerler”, Ankara: Pegem Yayıncılık.
Özgen, Ebru (2003) “İletişim ve Liderlik”,
İletişim: Gazi Üniversitesi İletişim
Fakültesi Dergisi, Sayı:18, Ankara.
Öztürk, Hüseyin (2009) “Eğitim Nedir?”,
http://ekutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/948.pdf
Erişim Tarihi: 12.11.2009.
Williams, Roger E. (1979) “İletişim Kavram ve
Modelleri”, Eskişehir İktisadî ve Ticarî
İlimler Akademisi Yayınları No: 207-14,
Eskişehir.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ “AKADEMİA”
YAYIN İLKELERİ VE YAZIM KURALLARI
A-YAYIN İLKELERİ
1. Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi akademik yayın organı olan Erciyes İletişim
Dergisi “akademia”, iletişim bilimleri başta olmak üzere, diğer sosyal bilimler alanlarındaki her
türlü inceleme, düşünce, uygulamaya dayalı araştırma vb. nitelikli yazıların da yer aldığı
akademik bir dergidir.
2. Erciyes İletişim, Ocak ve Temmuz aylarında olmak üzere yılda iki kez yayınlanan
hakemli bir dergidir.
3. Dergiye yayınlanmak üzere gönderilen yazılar, daha önce başka bir dergiye
gönderilmemiş ve hiçbir yerde yayınlanmamış olmak koşuluyla kabul edilir. Ayrıca, yazının
kongre, sempozyum veya bir toplantıda bildiri şeklinde sunulmuş olması yayınlanması için engel
değildir.
4. Makalelerin yayınlanabilmesi için tayin edilecek hakemlerden en az iki hakemden olumlu
rapor gelmesi şartı aranır. Böyle bir raporda göz önünde bulundurulacak bilimsel esaslar şunlardır:
1. Araştırma yöntemi,
2. İlgi çekiciliği, orijinalliği ve güncelliği,
3. Konu bütünlüğü,
4. Fikir ve düşünce üretimine sahip oluşu,
5. Bilimsel özgünlüğü,
6. İlgili bilim dalının terminolojisine hakimiyeti,
7. Konuyla ilgili eski ve yeni çalışmaların görülmesi,
8. Yararlanılan kaynakların uygunluk ve yeterliliği,
9. Değerlendirme yapabilme ve sonuca ulaşabilme,
10.Alanına sağladığı katkı,
11. Dil hakimiyeti/anlaşılabilirlik, akıcılık,
5. Derginin yazı dili Türkçe olmakla birlikte, yaygın olarak kullanılan diğer dillerde
yazılmış yazıların yayınlanması yayın kurulunun kararına bağlıdır.
7. Yazılar CD ile birlikte 3 nüsha olarak editöre teslim edilir. Nüshaların sadece birinde
yazar/yazarların adları verilir, diğer 2 nüsha ise ad belirtilmeden teslim edilir. CD üzerinde
kullanılan program ve dosya adı açıkça belirtilmelidir. Çevirilerin, hakeme gönderilmek üzere
orijinal metinleri de gönderilir.
8. Metin belli bir plan dahilinde; Başlık, Özet (Abstract), Anahtar Sözcükler (Key Words),
Giriş (sorun sunumu- amaç-önem), Yöntem, Bulgular, Sonuç ve Değerlendirme, Kaynakça
şeklinde verilmelidir.
akademi a
6. Dergiye verilen yazıların, dergi kurallarına göre düzenlenmiş ve basıma hazır hale
getirilmiş olması gerekir. Yayın Kurulu, yazım kurallarına uymayan yazıları yayınlamama veya
düzeltmek üzere yazara iade etme yetkisine sahiptir.
143
ERCİYES İLETİŞİM
2010
OCAK
9. Hakemlerin düzeltmeler yapıldıktan sonra yayınlanabilir kararı verdiği yazılar, hakem
önerileri doğrultusunda yeniden düzenlenir, makaleler bir adet çıktısı ve CD ile birlikte editöre
teslim edilir.
10. Her sayının hakemleri, derginin danışma kurulundan olabileceği gibi alanında uzman
öğretim üyeleri arasından belirlenecek isimlerden oluşur.
11. Hakemlerden olumsuz rapor alan yazılar yayınlanmaz ve yazarına iade edilmez.
12. Yazarlar, yazılarını yayınlanmak üzere Erciyes İletişim Dergisine göndermekle, telif
haklarını E.Ü. İletişim Fakültesi Akademik Dergisi’ne devretmiş sayılırlar.
13. Yayınlanan yazıların telif hakkı dergiye aittir ve kaynak gösterilmeden aktarılamaz.
14. Dergide yayınlanacak yazılar, telif, tercüme ve kitap tanıtımları, yazarlarının unvanlarına
göre adları esas alınarak alfabetik olarak dizilir.
15. Dergide yayınlanan yazıların bilimsel, içerik, dil ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.
16. Yazarlara bir adet dergi ücretsiz verilir, ayrıca telif ücreti ödenmez.
B-YAZIM KURALLARI
1. Makalenin başlığı ilk sayfanın başına büyük harflerle ortalı olarak, alt başlıklar ise küçük
harflerle sola yaslı olarak yazılmalıdır. Yazarın veya yazarların ad ve soyadları, başlığın hemen
altına sağa yaslı olarak yazılmalı ayrıca yazarın/yazarların akademik unvan, görev yerleri ise
sayfanın altında (*) dipnot şeklinde verilmelidir.
2. Bütün yazılarda 200 kelimeyi geçmeyen Türkçe ve İngilizce özet mutlaka bulunmalı,
özetin altına anahtar kelimeler özetin dilinde verilmelidir. Yazı bir başka dilde yazılmışsa başlığın
ve özetin Türkçe tercümeleri verilmelidir.
3. Ayrı bir kapak sayfası oluşturulmalı ve yazar/yazarların ismi, açık adresi, telefon ve faks
numarası ile elektronik posta adresi yer almalıdır.
4. Yazılarda Türkçe dil kurallarına uyulmalı ve kelimelerin imlasında Türk Dil Kurumu’nun
en son çıkardığı İmla Kılavuzu esas alınmalıdır.
5. Eserde çizelge adları üste, her kelimenin ilk harfi büyük yazılmalıdır. Resim, şekil,
grafikler “Şekil” adı altında gösterilmeli, şekil ve grafikler bilgisayarda çizilmeli, sırayla
numaralandırılmış olmalı, şekil yazıları alta küçük harflerle bilgisayarda yazılmalıdır.
6. Dergide yayınlanmak üzere gönderilen yazılar A4 kağıdının bir yüzüne 12 punto ve Word
programında Times New Roman yazı karakteri ile 1 satır aralığıyla yazılmalıdır.
7.
Yazıda paragraflar, girintili olmalı ve sayfa numaraları sağ alt köşede yer almalıdır.
8. Sayfa düzeni soldan 3 cm diğer kenarlardan ise 2,5 cm boşluk bırakılarak
oluşturulmalıdır.
akademia
9. Yukarıda verilen ölçütler doğrultusunda yazılmış olan makaleler 20 sayfayı
geçmemelidir.
144
10. Erciyes
İletişim
Dergisi’nde
yer
alacak
makaleler
http://iletisim.erciyes.edu.tr/erciyesiletisim adresinden gerekli formlar indirilebilir.
için,
C-KAYNAK GÖSTERME İLKELERİ
Erciyes İletişim Dergisi’nde yer alacak çalışma metinlerinin kaynakça düzeni, künye düzeni,
gönderme ve alıntı ile ilgili kurallar APA (American Psychological Association – Amerikan
Psikoloji Derneği) kuralları temel alınarak hazırlanmıştır.
C.1. Metin İçi Kaynak Gösterimi
Yapılan çalışmalarda, başkalarının düşünceleri alıntı ya da gönderme şeklinde verilmelidir.
1. Kısa alıntılar tırnak işareti içinde gösterilmelidir. 4 satırdan uzun alıntılar ise ayrı bir
paragraf olarak 1 cm içeriden blok halinde, 10 punto ile yazılmalıdır. Bu durumda tırnak işareti
kullanılmamalıdır.
2. Göndermelerde yazar soyadı, yayın tarihi ve sayfa numarası bilgileri parantez içinde
aktarılmalıdır.
3.
Yazar adı ve tarih bilgileri anlatımda geçiyorsa parantez içinde yinelenmemelidir.
5.
Tek ve iki yazarlı yapıtlarda her iki yazarın soyadına da parantez içinde yer verilmelidir.
4. Yararlanılan kaynak, tek sayfadan oluşuyorsa ya da televizyon programı, ses kaydı,
elektronik kaynak gibi sayfa numaralandırması olmayan bir kaynaksa göndermede sayfa numarası
verilmez.
6. İkiden fazla yazarı olan yapıtlarda gönderme yapılırken sadece birinci yazarın soyadı
verilir, diğer yazarlar için “ve diğerleri” ifadesi kullanılmalıdır.
7. Tüzel kişiler tarafından yazılmış yapıtlarda tüzel kişi adı çok uzunsa veya kısaltılmış
biçimi çok biliniyorsa ilk göndermeden sonra kısaltma yoluna gidilebilir. Kısaltma kullanılmasına
karar verilirse ilk göndermede kurum adının açık hali yazılmalı ve yanında köşeli parantez içinde
kısaltması verilmelidir. Daha sonraki göndermelerde sadece kısaltma kullanılmalıdır.
8. Bir yazarın aynı tarihte yayınlanmış birden fazla yapıtından yararlanılmışsa, yapıtları
birbirinden ayırmak için sırasıyla “a,b,c,...” ibareleri kullanılmalı ve bu kullanım gerek metin
içinde kaynak gösterme sırasında gerekse kaynakça bölümünde yer almalıdır.
9. Soyadları aynı iki yazarın yapıtları kullanılmışsa, soyadlarının yanı sıra adlarının ilk
harfleri de göndermede belirtilmelidir.
10. Kaynakçaya yapıt adından giren kaynaklara gönderme yapılırken, yapıt adı uzunsa ilk
sözcüğü, kısaysa tamamı verilmelidir. Gönderme yapılan kaynak bir makale veya kitap
bölümüyse, yapıt adı tırnak işareti içinde, kitap ise eğik (italik) yazı tipiyle verilmelidir. Yapıt adı
kısaltılırken üç nokta kullanılmalıdır.
11. Yapıtın yayın tarihi belli değilse, göndermede tarih yok anlamına gelen “t.y.” kısaltması
kullanılmalıdır.
13. Aynı yazarın birden fazla yapıtına aynı anda gönderme yapılacaksa yazar
yinelenmeksizin küçükten büyüğe tarih sırası izlenmelidir.
akademi a
12. Aynı anda birden fazla yapıta gönderme yapılmak istenirse, hepsi tek bir parantez içinde,
birbirlerinden noktalı virgül ile ayrılarak verilmelidir. Parantez içinde yazar soyadına göre
alfabetik sıra izlenmelidir.
145
ERCİYES İLETİŞİM
Gönderme Örnekleri
a. Tek Yazarlı Yapıt
(Çaplı, 2002, 87).
b. İki Yazarlı Yapıt
(Erdoğan ve Alemdar, 2002, 164-165).
c. İkiden Fazla Yazarlı Yapıt
(Işık ve diğerleri, 2007, 95).
d. Tüzel Kişi Tarafından Yazılmış Yapıt
İlk Gönderme:
(Türk Dil Kurumu [TDK], 1981, 19).
İkinci ve Sonraki Göndermeler:
(TDK, 1981, 26).
e. Aynı Yazarın Yapıtları
(Işık, 2002a, 186).
(Işık, 2002b, 45).
f. Soyadları Aynı İki Yazarın Yapıtları
(N. Atabek, 2006, 206).
(Ü. Atabek, 2007, 120).
g. Yazarı Olmayan Yapıt
Yapıt Adı Kısaysa:
(Kütüphaneciliğe Giriş, 1987).
Yapıt Adı Uzunsa:
(“Sanal…”, 1995, 70).
akademia
h. Yayın Tarihi Olmayan Yapıt
146
(Yılmaz, t.y., 32).
2010
OCAK
ı. Birden Fazla Yapıta Aynı Anda Gönderme
(Aziz, 1996, 48; Çakır, 2007, 24; Kaya, 2004, 18).
(Fiske, 1996, 144; 1999, 206).
i. Görüşme
(U. Dündar ile kişisel iletişim, 15 Mart 2008).
j. Dolaylı Gönderme
(Aktaran: Dursun, 2001, 77).
C.2. Kaynakçanın Düzenlenmesi
Yararlanılan kaynak bir kitap ise,
1. Çok yazarlı yapıtlarda yazar adları arasında virgül, son iki yazarın adları arasında “ve”
bağlacı kullanılmalıdır.
2. Yazar sayısı altıdan fazlaysa, ilk altı yazarın adları künyede verilmeli, altıncı yazardan
sonra “ve diğerleri” ifadesi kullanılmalıdır.
3.
Yazar unvanları (Dr., Prof., Öğretim Görevlisi gibi) kaynakçada yer almamalıdır.
4. Kitap adı iç kapakta geçtiği şekliyle, tüm alt ve açıklayıcı adları da kapsayacak şekilde
eğik (italik) yazılmalıdır. Kitap adları yazıldığı dilin yazım kurallarına uygun olmalıdır.
5. Basım bilgisi varsa kitap adından sonra parantez içinde, rakamla ve kısaltılarak
verilmelidir. Birinci basımlar belirtilmez.
6.
7.
8.
Birden fazla yayın yeri varsa kaynakçaya ilk yayın yeri yazılmalıdır.
Yayın evlerinin adları kısaltılmadan yazılmalıdır.
Yayın tarihi bulunamazsa en son telif hakkı (copyright) tarihi verilmelidir.
9. Tarih bilgisi hiçbir şekilde bulunamıyorsa “tarih yok” anlamına gelen “t.y.” kısaltması
kullanılmalıdır.
10. Editörü belirtmek için kitapta yer alan terim kullanılır. Künyede, yayına hazırlayan
kişinin adından sonra, eğer kısaltılmamışsa, hazırlayan(lar) yerine (Haz.), editör(ler) yerine ise
(Ed.) kısaltması kullanılmalıdır.
11. Çevirilerde yapıt adından sonra çevirenin adı belirtilmelidir. Gerekli görülürse özgün
yapıtın yayın tarihi de künyenin sonunda parantez içinde eklenebilir.
Kitap - Tek Yazarlı
Yazar, A. (Yayın Yılı). Kitap adı. Yayın yeri: Yayınevi.
Uztuğ, F. (2004). Siyasal İletişim Yönetimi. İstanbul: MediaCat Yayınları.
akademi a
Kaynakçada Kitap Örnekleri
147
ERCİYES İLETİŞİM
2010
OCAK
Geray, H. (2006). Toplumsal Araştırmalarda Nicel ve Nitel Yöntemlere Giriş. (2. bs.). Ankara:
Siyasal Kitabevi.
Kitap - Çok Yazarlı
Yazar, A., Yazar, B., Yazar, C., Yazar, Ç., Yazar, D., Yazar, E. ve diğerleri. (Yayın Yılı). Kitap
adı. Yayın yeri: Yayınevi.
Erdoğan, İ. ve Alemdar, K. (2002). Öteki Kuram. Ankara: Erk Yayıncılık.
Kitap - Tüzelkişi Yazarlı
Tüzelkişi. (Yayın Yılı). Kitap adı. Yayın yeri: Yayınevi.
Türk Dil Kurumu. (2005). Türkçe Sözlük (10. bs.). Ankara: Türk Dil Kurumu.
Kitap - Çeviri
Yazar, A. (Yayın Yılı). Kitap adı (A. Soyadı, Çev.). Yayın yeri: Yayınevi. (Kaynak Yapıtın
Yayın Yılı).
Baudrillard, J. (2001). Tam Ekran (B. Gülmez, Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. (1997).
Kitap İçinde Yayın (Bölüm ya da Makale)
Yazar, A. (Yayın Yılı). Yayın adı. A. Editör (Haz./Ed.). Kitap adı (s. sayfa numaraları). Yayın
yeri: Yayınevi.
Eco, U. (1991). Göstergebilimsel Bir Gerilla Savaşına Doğru. Y. Kaplan (Der.). Enformasyon
Devrimi Efsanesi (s. 93-105). Kayseri: Rey Yayınları.
Yararlanılan kaynak bir makale ise,
1. Birden fazla yazar olması durumunda tüm yazarların soyadları başa alınmalı, yazar adları
arasında virgül, son iki yazarın adları arasında “ve” bağlacı kullanılmalıdır. Yazar sayısı altıdan
fazlaysa, ilk altı yazarın adları künyede verilmeli, altıncı yazardan sonra “ve diğerleri” ifadesi
kullanılmalıdır.
2.
3.
Makalenin yazarı belli değilse, künyenin en başına makale adı yazılmalıdır.
Dergi adları kısaltılmamalı ve eğik (italik) olarak yazılmalıdır.
akademia
4. Dergi adından sonra, derginin cilt numarası ve sayı bilgileri yazılmalıdır. Bazı dergilerde
yalnızca sayı bilgisi vardır, cilt bilgisi bulunmaz. Böyle durumlarda sayı bilgisi, cilt bilgisi gibi
işlem görür.
148
5. Sayfa bilgisi verilirken makalenin başladığı ve bittiği sayfa numaraları arasına tire(-)
işareti konmalıdır. Sayfa numaraları birbirini izlemiyorsa aralarına virgül konmalıdır.
6. Tarih bilgisi, yazar adından sonra parantez içinde verilmelidir. Bilimsel dergilerde yıl
olarak, aylık yayınlanan magazinlerde ay ve yıl olarak, günlük ve haftalık yayınlanan
magazinlerde ve gazetelerde ise gün, ay ve yıl olarak verilmelidir.
7. Gazetelerde cilt ve sayı bilgisi olsa bile verilmemelidir. Sayfa numaralarından önce
tanımlayıcı bir kısaltma kullanılmalıdır. (s. = sayfa)
8. Yabancı dildeki makalelerde makalenin özgün adından sonra köşeli parantez içinde
Türkçe çevirisi verilebilir.
Kaynakçada Makale Örnekleri
Bilimsel Dergi Makalesi - Tek Yazarlı
Yazar, A. (Yayın Yılı). Makale adı. Dergi Adı, cilt(sayı), sayfa numaraları.
Çakın, İ. (2004). Müteferrika Matbaası’nın Düşündürdükleri ve Avrupa’da Basımcılığın
Etkileri. Bilgi Dünyası, 5(2), 153-167.
Bilimsel Dergi Makalesi - Çok Yazarlı
Yazar, A., Yazar, B., Yazar, C., Yazar, Ç., Yazar, D., Yazar, E. ve diğerleri. (Yayın Yılı). Makale
Adı. Dergi adı, cilt (sayı), sayfa numaraları.
Erkan, S., Tuğrul, B., Üstün, E., Akman, B., Şendoğdu, M., Kargı, E. ve diğerleri. (2003).
Okul Öncesi Öğretmenliği Öğrencilerine Ait Türkiye Profil Araştırması. Hacettepe Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Dergisi, 23, 108-117.
Yabancı Dilde Makale
Yazar, A. (Yayın Yılı). Makale Adı [Makale Adının Türkçesi]. Dergi Adı, cilt(sayı), sayfa
numaraları.
Kurbanoğlu, S. S. (2003). Self-efficacy: a concept closely linked to information literacy and
lifelong learning [Öz-Yeterlik: Bilgi Okuryazarlığı ve Yaşam Boyu Öğrenmeyle Yakından İlişkili
Bir Kavram]. Journal of Documentation, 59, 635-646.
Popüler Dergi Makalesi - Yazarı Belli
Yazar, A. (Ay Yıl). Makale Adı. Dergi Adı, cilt, sayfa numaraları.
Kenar, N. (Nisan 2006). Kayıt Dışı İstihdam. Popüler Yönetim, 9, 44-47.
Popüler Dergi Makalesi - Yazarı Belli Değil
Makale Adı. (Ay Yıl). Dergi Adı, cilt, sayfa numaraları.
Gazete Makalesi
Yazar, A. (Gün Ay Yıl). Makale Adı. Gazete Adı, sayfa numaraları.
Bayar, Y. (04 Nisan 2006). İnsanlık Aptallaşıyor mu? Hürriyet, s. 14.
akademi a
Yerel Bilginin Küreselleştirilmesi. (Nisan 2006). Focus, 12, 14-17.
149
ERCİYES İLETİŞİM
2010
OCAK
Yararlanılan kaynak diğer basılı kaynaklardan biri ise,
1. Künyelerde aktarılması gereken bilgi, kaynağın türüne göre bazı farklılıklar göstermesine
karşın, büyük ölçüde kitap künyesine benzetilebilir.
2. Bildiri kitapları kitap gibi, bildiri kitabından alınan bir bildiri de kitap bölümü gibi
düzenlenmelidir.
3. Yayımlanmamış bildirilere ve posterlere ait künyelerde, kaynağın bildiri ya da poster
olduğu belirtilmelidir.
4. Ansiklopedi, sözlük, biyografi gibi danışma kaynaklarında kaynağın belli bir kısmından
yararlanıldıysa, bu kısım, kitap içinde bir bölüm gibi düzenlenmelidir.
5. Danışma kaynaklarında maddelerin yazarı belli değilse, künyenin en başına madde adı
yazılmalıdır.
6.
Raporlarda rapor numarası varsa rapor adından sonra parantez içinde belirtilmelidir.
7. Tezlerde tezin adı eğik (italik) yazılmalıdır. Tezin adından sonra “yüksek lisans tezi”,
“doktora tezi” ya da “sanatta yeterlik tezi” ifadeleri kullanılmalıdır. Arkasından derecenin
verildiği üniversitenin adı ve yeri yazılmalıdır.
8. Kaynakçaya yapıt adıyla giren ve rakamla başlayan kaynaklar, rakamın okunuşuna göre
alfabetik olarak sıralanmalıdır.
9. Yasa ve yönetmeliklerde künyenin en başına yasanın adı yazılmalıdır. Yasanın adından
sonra parantez içinde yasanın kabul tarihi (sadece yıl olarak), künye sonunda ise yasanın
yayınlandığı kaynağın tarihi (gün, ay, yıl olarak) belirtilmelidir.
Kaynakçada Diğer Basılı Kaynak Örnekleri
Bildiri - Yayımlanmış
Yazar, A. (Yayın Yılı). Bildiri Adı. A. Editör (Ed.). Kitap Adı (s. sayfa numaraları). Yayın
Yeri: Yayınevi.
Uçak, N. (2005). Sosyal Bilimlerde Bilginin Üretimi, Erişimi ve Kullanımı. O. Horata (Haz.).
Sosyal Bilimlerde Süreli Yayınlar ve Bilgi Teknolojileri Sempozyumu: 2 Nisan 2005 – Ankara:
Bildiriler (s. 92-103). Ankara: Yeni Avrasya.
Bildiri - Yayımlanmamış
Konuşmacı, A. (Ay Yıl). Bildiri Adı [Bildiri]. Toplantı Adı, Toplantı Yeri.
Tonta, Y. (Şubat 2006). Bilgi Yönetiminde Son Gelişmeler: Amazoogle, İşbirliği ve Açık
Erişim [Bildiri], Akademik Bilişim ’06, Gaziantep.
akademia
Poster
150
Yazar, A. (Ay Yıl). Posterin Adı [Poster]. Toplantı Adı, Toplantı Yeri.
Önal, İ. (Ağustos 2002). Historical perspectives on school librarianship [Poster]. 68th IFLA
General Conference and Council, Glasgow.
Danışma Kaynakları - Sözlük
Yazar, A. (Yayın Yılı). Yapıt Adı. Yayın Yeri: Yayınevi.
Altan, N. (2003). Bilgisayar Terimleri Ansiklopedik Sözlüğü (3. bs.). Ankara: Sistem
Yayıncılık.
Danışma Kaynakları - Ansiklopedi Maddesi
Yazar, A. (Yayın Yılı). Madde Adı. Yapıt Adı (c. cilt numarası, s. sayfa numarası). Yayın Yeri:
Yayınevi.
Ersoy, O. (1973). Kağıt ve Kağıtçılık. Türk Ansiklopedisi (c. 21, s. 112-115). Ankara: Milli
Eğitim Bakanlığı.
Rapor
Yazar, A. (Yayın Yılı). Rapor Adı (Rapor No:). Yayın Yeri: Yayınlayan/Hazırlatan Kuruluş.
Devlet Planlama Teşkilatı. (2004). Devlet Yardımlarını Değerlendirme Özel İhtisas
Komisyonu Raporu (Rapor No: DPT: 2681). Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı.
Tez
Yazar, A. (Yayın Yılı). Tez Adı. Yüksek lisans/Doktora/Sanatta yeterlik tezi, Üniversite Adı,
Yer.
Öztekin, H. (2007). Radyo ve Televizyon Alanının Düzenlenmesi ve Denetlenmesinde Yeni
Eğilimler ve Yönelimler (ABD, Batı Avrupa ve Türkiye Örnekleri Üzerine Karşılaştırmalı
Çalışma). Yüksek lisans tezi, Erciyes Üniversitesi, Kayseri.
Yasa ve Yönetmelikler
Yasa Adı. (Kabul Edildiği Yıl). Yayın Adı, Sayı, Gün Ay Yıl.
Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun. (1994). T. C. Resmi Gazete,
21911, 20 Nisan 1994.
Yararlanılan kaynak bir elektronik kaynak ise,
1.
Künyelerde temel bilgilerin yanı sıra erişim tarihi ve erişim adresi de verilmelidir.
3. Yayın yeri ve yayınevi bilgileri, genellikle, basılı sürümü (versiyonu) olan e-kaynaklar
için geçerlidir. Eğer kaynak üzerinde belirtilmişse, bu bilgiler basılı kaynaklar için geçerli kurallar
çerçevesinde künyeye eklenmelidir.
4. Basılı kaynaklardan farklı olarak e-kaynaklarda yayın tarihinin yanı sıra erişim tarihi de
künyede belirtilmelidir. Erişim tarihi bilgisi, gün, ay ve yıl bilgilerini içerecek şekilde ayrıntılı
akademi a
2. Basılı kaynaklar için geçerli olan temel kurallar e-kaynaklar için de geçerlidir. Örneğin,
belgenin/kaynağın yazarı yoksa künyenin en başına yapıtın adı yazılmalıdır. Tarih bilgisi yoksa
tarih yok anlamında “t.y.” kısaltması kullanılmalıdır.
151
ERCİYES İLETİŞİM
2010
OCAK
olarak aktarılmalıdır.
5.
6.
E-kaynaklarda son güncelleme tarihi yayın tarihi olarak alınır.
Ağ adresleri altı çizili verilmemelidir.
7. Künyelerde ağ adresini iki satıra bölmek gerektiğinde, adrese aitmiş izlenimi verebileceği
için tire işareti kullanılmamalı, uygun bir yerden bölme yapılmalı ve adres sonuna nokta
konmamalıdır.
Kaynakçada Elektronik Kaynak Örnekleri
Elektronik Kaynak - Basılı Kitabın Elektronik Sürümü
Yazar, A. ve Yazar, B. (Yayın Yılı). Kitap Adı [Elektronik Sürüm]. Yayın Yeri: Yayınevi.
Başar, H. (1999). Sınıf Yönetimi [Elektronik Sürüm]. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı.
Elektronik Kaynak - Basılı Makalenin Elektronik Sürümü
Yazar, A. ve Yazar, B. (Yayın Yılı). Makale Adı [Elektronik Sürüm]. Dergi Adı, cilt(sayı),
sayfa numaraları.
Ayhan, B. (2003). Küreselleşme Sürecinde Kitle İletişim Araçlarının Rolü [Elektronik Sürüm].
Selçuk İletişim Dergisi, 3(1), 82-90.
Elektronik Kaynak - Makale
Yazar, A. (Yayın Yılı). Makale Başlığı. Dergi Adı, cilt(sayı), sayfa numaraları. Erişim: Gün
Ay Yıl, http://ağ adresi
Yıldırım, A., Ekici, K. M. ve Şahım, T. (t.y.). İşletmelerin Yönetim Sürecinde Sinerjik
Yönetim Anlayışının Önemi. Bilgi Vadisi, 1(2). Erişim: 04 Nisan 2006,
http://www.bilgivadisi.net/idas/index.php?option=com_content&task=view&id=86&Itemid=59
Elektronik Kaynak - Veritabanında Makale ya da Madde
Yazar, A. (Yayın Yılı). Makale Adı. Dergi Adı, cilt(sayı), sayfa numaraları. Erişim: Gün Ay Yıl,
Veritabanı Adı, Kayıt/Makale No.
Coşkun, T., Bozoklu, S., Özenç A. ve Özdemir, A. (1998). Effect of hydrogen peroxide on
permeability of the main pancreatic duct and morphology of the pancreas. The American Journal
of Surgery, 176(1), 53-58. Erişim: 25 Nisan 2006, ScienceDirect.
Bahcet’s syndrome. (2006). Erişim: 03 Nisan 2006, Health and Wellness Resource Center,
Kayıt No: DU2601001514.
akademia
Elektronik Kaynak - Rapor
152
Yazar, A. (Ay Yıl). Rapor Adı (Rapor No). Erişim: Gün Ay Yıl, http://ağ adresi
Devlet Planlama Teşkilatı. (Temmuz 2004). e-Dönüşüm Türkiye Projesi Kısa Dönem Eylem
Planı: Değerlendirme Raporu (Rapor No: 2). Erişim: 02 Nisan 2006,
http://212.175.33.22/kdep/rapor/KDEPHaziran2004.pdf
Elektronik Kaynak - Anonim Ağ Sayfası
Kaynağın Adı. (t.y.). Erişim: Gün Ay Yıl, http://ağ adresi
Bilim Etiği ve Bilimde Sahtekarlık.
http://www.aek.yildiz.edu.tr/bilim.htm
(t.y.).
Erişim:
04
Nisan
2006,
Elektronik Kaynak - Ağ Sitesinden Erişilen Ağ Sayfası
Yazar, A. (Yayın Yılı). Sayfa Adı. Erişim: Gün Ay Yıl, Ağ Sitesi Adı: http://ağ adresi
Gordon, C. H., Simmons, P. ve Wynn, G. (2001). What it is, and how to avoid it. Erişim: 04
Nisan
2006,
University
of
British
Columbia
Ağ
Sitesi:
http://www.zoology.ubc.ca/bpg/Advising/Plagiarism.htm
Elektronik Kaynak - Ağ Sitesi
Site ya da Yayınlayan Kuruluş Adı. (Yayın Yılı). Erişim: Gün Ay Yıl, http://ağ adresi
Tema Vakfı. (t.y.). Erişim: 04 Nisan 2006, http://www.tema.org.tr
Elektronik Kaynak - Haber, Tartışma Grubu ya da Forum İletisi
Yazar, A. (Gün Ay Yıl). İleti Konusu [İleti No]. Erişim: Haber/Tartışma Grubu/Forum Adı,
http://ağ adresi
Işık, E. (5 Kasım 2003). Bitki Kütüphanesi [İleti No: 8]. Erişim: Kutup-L,
http://listproc.metu.edu.tr.9000/reguser/archives/KUTUPL/kutupl.log200311/msg00008.html
Yararlanılan kaynak bir radyo ve televizyon programı ya da sinema filmi ise,
1.
2.
3.
Yapımcı, senarist ve yönetmen kitap yazarı gibi yazılmalıdır.
Yapıt adından sonra köşeli parantez içinde tür belirtilmelidir.
Filmlerde yayın yeri yerine ülke yazılmalıdır.
Kaynakçada Radyo ve Televizyon Programı ya da Sinema Filmi Örnekleri
Film
Soyadı, A. (Yapımcı), Soyadı, B. (Senarist) ve Soyadı, C. (Yönetmen). (Yayın Yılı). Film Adı
[Türü]. Yayın Yeri: Yayıncı.
Radyo ve Televizyon Programı
Soyadı, A. (Yapımcı). (Gün Ay Yıl). Program Adı [Türü]. Yayın Yeri: Yayıncı.
Berki, T. (Yapımcı). (08 Mart 2006). Promenad [Radyo Programı]. Ankara: RadyoHacettepe.
akademi a
Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (Yapımcı), Özakman, T. (Senarist) ve Öztan, Z.
(Yönetmen). (1996). Kurtuluş [Film]. Türkiye: Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu.
153
ERCİYES İLETİŞİM
2010
OCAK
Yararlanılan kaynak müzik ve sahne sanatları ise,
1. Performansların tarih bilgisi gün, ay ve yıl olarak künye sonunda parantez içinde
gösterilmelidir.
2.
Müzik yapıtlarında yapıtın belli bir numarası ve Opus numarası varsa yazılmalıdır.
Kaynakçada Müzik ve Sahne Sanatları Örnekleri
Müzik Yapıtı
Besteci, A. (Yapıtın Tamamlandığı Yıl). Yapıt Başlığı, numarası, Opus numarası. Yayın Yeri:
Yayınevi. (Yapıtın Yayımlandığı Yıl)
Beethoven, L. v. (1812). Symphony, No. 7 in A, Opus 92. New York: Dover. (1998)
Erkin, U. C. (1932). Keman ve Piyano İçin Improvisation. Ankara: Devlet Konservatuvarı.
(1958)
Müzik Kaydı
Besteci, A. (Yayınlandığı Yıl). Yapıt Başlığı, numarası, Opus numarası. [A. Yorumcu, B.
Yorumcu ve C. Yorumcu]. Albüm Başlığı [Kayıt Türü]. Yayın Yeri: Yayıncı. (Kayıt Yılı)
Rachmaninov, S. (2003). Concerto for piano and orchestra no. 2 in c minor, opus 18. [K.
Zimerman ve S. Ozawa]. Rachmaninov piano concertos nos. 1 and 2 [CD]. Hamburg: Deutsche
Grammophon. (2000)
Erkin, U. C. (1995). Altı Prelüd [V. Erman]. Ulvi Cemal Erkin: Complete works for piano
solo [CD]. Avusturya: Hungaroton Classic. (1994)
Kaynak olarak bir kişiyle görüşme yapılmış ise,
1. Mülakat, mektup, e-posta, telefon görüşmesi gibi kişisel görüşmeler elde edilebilir
kaynaklar olmadıklarından kaynakçaya eklenmezler. Görüşmelere yalnızca metin içinde
gönderme yapılmalıdır.
Genel Kaynakça Düzeni
1.
Kaynakça hazırlanırken araştırmada yararlanılan tüm kaynaklara yer verilmelidir.
3.
Künyeler ilk satırdan sonra 1 cm içerden yazılmalıdır.
2.
Kaynakçadaki yapıtlar alfabetik sıraya göre düzenlenmelidir.
akademia
4. Kaynakçada, aynı yazarın birden çok yapıtı yer alıyorsa, yapıtlar, yayın yılına göre
eskiden yeniye doğru sıralanmalıdır.
154
5. Aynı yazarın iki farklı yapıtının yayın tarihleri aynıysa, kaynakçadaki sıralama, künyede
bir sonraki öğe olan yapıt adına göre yapılmalıdır.
6.
Aynı yazarın tek yazarlı yapıtları çok yazarlı yapıtlarından önce sıralanmalıdır.
7. Çok yazarlı iki yapıtın ilk yazarları aynıysa, ikinci yazarın soyadı, ikinci yazarlar da
aynıysa üçüncü yazarın soyadı alfabetik düzende belirleyicidir.
8.
Aynı soyadını taşıyan iki farklı yazarın yapıtları adlarına göre alfabetik sıralanmalıdır.
9. Yazar bir tüzel kuruluşsa, yapıt, yazar konumundaki tüzel kuruluşun adıyla alfabetik
listeye girer.
akademi a
10. Bir yapıtın yazarı veya editörü yoksa künye yapıt adına hazırlanacağı için, kaynak, yapıt
adından alfabetik listeye girer. Yapıt adı rakamla başlıyorsa sıralamada rakamın okunuşu dikkate
alınır.
155
ERCİYES İLETİŞİM
2010
OCAK
…………………
Erciyes İletişim Dergisi Akademia Editörlüğü’ne,
Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından basılacak olan Erciyes İletişim
Dergisi’nde
yayımlanmak
üzere
“…………….”
tarihinde
gönderdiğim
"........................................................................................................................................................
.............………………………………………………………………………………………...”
başlıklı makalemi başka herhangi bir dergiye göndermediğimi ve hiçbir yerde
yayınlanmadığını beyan eder, Erciyes İletişim Dergisi’nde yayınlanması halinde tüm telif
hakkını E.Ü. İletişim Fakültesi Akademik Dergisi’ne devretmeyi kabul edirim.
Unvan, Ad/Soyad
akademia
İmza
156
157
akademi a
ERCİYES İLETİŞİM
158
2010
OCAK