Untitled - Erciyes İletişim Dergisi
Transkript
Untitled - Erciyes İletişim Dergisi
1 ERCİYES İLETİŞİM 2010 OCAK Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi Erciyes İletişim (ISSN 1308-3198) Sahibi ve Editör Prof. Dr. Hamza ÇAKIR Yazı İşleri Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mustafa AKDAĞ Arş. Gör. Hülya ÖZTEKİN Prof. Dr. Hamza ÇAKIR Yazı İşleri Ekibi Arş. Gör. Emel TANYERİ Okt. Ahmet ÖZTEKİN Yayın Kurulu Doç. Dr. Metin IŞIK Arş. Gör. Kürşad GÖLGELİ Yrd. Doç. Dr. Mustafa AKDAĞ Danışma Kurulu Prof. Dr. A. Haluk YÜKSEL (Anadolu Ü.) Prof. Dr. Ahmet Bülent GÖKSEL (Ege Ü.) Prof. Dr. Ahmet KALENDER (Selçuk Ü.) Prof. Dr. Alaeddin ASNA (Marmara Ü.) Prof. Dr. Ali Atıf BİR (Bahçeşehir Ü.) Prof. Dr. Asker KARTARI (Hacettepe Ü.) Prof. Dr. Aysel AZİZ (İstanbul Yeni Yüzyıl Ü.) Prof. Dr. Ersan İLAL (Beykent Ü.) Prof. Dr. Fahrettin KORKMAZ (Atatürk Ü.) Prof. Dr. Filiz B. PELTEKOĞLU (Marmara Ü.) Prof. Dr. Füsun ALVER (Kocaeli Ü.) Prof. Dr. H. İbrahim GÜRCAN (Anadolu Ü.) Prof. Dr. Haluk GERAY (Ankara Ü.) Prof. Dr. Haluk GÜRGEN (Bahçeşehir Ü.) Prof. Dr. Haluk Hadi SÜMER (Selçuk Ü.) Prof. Dr. Hülya YENGİN (Kocaeli Ü.) Prof. Dr. Jale SARMAŞIK (İstanbul Ticaret Ü.) Prof. Dr. M. Naci BOSTANCI (Gazi Ü.) Prof. Dr. Mete ÇAMDERELİ (İstanbul Ü.) Prof. Dr. Metin KAZANCI (Ankara Ü.) Prof. Dr. Murat ÖZGEN (İstanbul Ü.) Prof. Dr. Nurettin GÜZ (Gazi Ü.) Prof. Dr. Nurdoğan RİGEL (İstanbul Ü.) Prof. Dr. Özden CANKAYA (Galatasaray Ü.) Prof. Dr. Peyami ÇELİKCAN (Maltepe Ü.) Prof. Dr. Raşit KAYA (Ankara Ü.) Prof. Dr. Suat ANAR (Yeditepe Ü.) Prof. Dr. Suat GEZGİN (İstanbul Ü.) Prof. Dr. Süleyman İRVAN (Akdeniz Ü.) Prof. Dr. Şengül ÖZERKAN (Marmara Ü.) Prof. Dr. Uğur DEMİRAY (Anadolu Ü.) Prof. Dr. Uygur KOCABAŞOĞLU (İzmir Eko. Ü.) Prof. Dr. Yasemin İNCEOĞLU (Galatasaray Ü.) Doç. Dr. Alev PARSA (Ege Ü.) Doç. Dr. Ayhan SELÇUK (Selçuk Ü.) Doç. Dr. Ayla OKAY (İstanbul Ü.) Doç. Dr. Aytekin CAN (Selçuk Ü.) Doç. Dr. Bilal ARIK (Erciyes Ü.) Doç. Dr. Mustafa ŞEKER (Selçuk Ü.) Doç. Dr. Yusuf DEVRAN (Yeditepe Ü.) akademia Yazışma Adresi Yrd. Doç. Dr. Mustafa AKDAĞ Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi 38039 Talas/KAYSERİ Tel: 0-352-4374937-(Dahili) 36105 Faks: 0-352-4375261 e-posta: [email protected] - [email protected] 2 Erciyes İletişim Ocak ve Temmuz aylarında yılda iki kez yayınlanan hakemli bir dergidir. Dergimizde yayınlanan yazıların her türlü sorumluluğu yazarına aittir. Yayınlanan yazıların telif hakkı dergiye aittir ve referans gösterilmeden aktarılamaz. İÇİNDEKİLER Künye 2 Yazı İşlerinden Merhaba 5 Birincil Haber Kaynaklarının Yerel Basında Sunumuna Dair Bir İnceleme Haluk Birsen 7-22 ‘Demokratik Açılım’ Konusunun Yazılı Basın Tarafından Yansıtılan Söylemleri Üzerine Bir İnceleme Suat Sungur 23-34 Medya ve Ahlaki Panik Sevil Yıldız / Haluk Hadi Sümer 35-46 Türkiye’de Kentli Çekirdek Ailelerin Medya Okuryazarı Olabilirliği Üzerine Bir Alan Araştırması Aydan Özsoy 47-58 Uluslararası Enformasyon Akışında Etkilenen Taraf Olarak Azerbaycan’ın Durumu Vefalı Enserov 71-85 akademi a Factors That Affect The Qualıtıes Of Envıronmental Journalısts Şule Yüksel Öztürk 59-69 3 ERCİYES İLETİŞİM 2010 OCAK Dijital Çağda Medya Okuryazarlığını Yeniden Tanımlamak Renee Hobbs / Çev: Filiz Yıldız 87-95 Yeni İletişim Teknolojileri ve Bu Teknolojilerin Halkla İlişkiler Çalışmalarında Kullanılması Hüsamettin Akar 97-107 Yerel Televizyon Bağlamında İzleyici Algılamaları: Kayseri İli Üzerine Örnek Çalışma Kenan Güllü / Mustafa Kacur / Y. Gürhan Topçu 109-123 İletişim Sürecinde Geri Bildirimin Önemi ve İletişime Katkısı Ayhan Erdem 125-132 Çocuk Dünyasına Özgü Bir İletişim Aracı Olarak Oyuncağın Kültür Kazanımındaki Rolü Kazım Özkan Ertürk / Özge Uğurlu 133-142 Akademia Yayım ve Yazım Kuralları 143 akademia Akademia Telif Yazısı 156 4 Yazı İşlerinden Merhaba Erciyes İletişim “akademia”nın 3. sayısı ile karşınızdayız. Özellikle dergimizin 3.sayısı için 20 civarında çalışmanın gönderilmesi desteklerin artarak devam ettiğini göstermesi bakımından yaptığımız iş konusunda bizleri cesaretlendirmeye devam etmektedir. Yayınlanmak üzere gönderilen çalışmaların değerlendirmesinde danışma kurulumuzun ve hakemlerimizin itinalı değerlendirmeleri kaliteli yayınların süzülerek sizlere ulaşmasında önemli katkı sağlamaktadır. Bu sebeple değerli danışma kurulumuza ve bu sayımıza katkı sağlayan değerli akademisyenlerimize hakemlik süreci boyunca özverilerinden ve anlayışlarından dolayı teşekkür ederiz. İletişim bilimleri başta olmak üzere diğer sosyal bilimler alanlarından da çok çeşitli akademik çalışmaların yer aldığı bu sayımızda 11 çalışma yer almaktadır. “Birincil Haber Kaynaklarının Yerel Basında Sunumuna Dair Bir İnceleme” adlı çalışmasıyla Haluk BİRSEN , ““Demokratik Açılım” Konusunun Yazılı Basın Tarafından Yansıtılan Söylemleri Üzerine Bir İnceleme” isimli araştırmasıyla Suat SUNGUR, “Medya ve Ahlaki Panik” adlı makaleleriyle Sevil YILDIZ ve Haluk Hadi SÜMER “Türkiye’de Kentli Çekirdek Ailelerin Medya Okuryazarı Olabilirliği Üzerine Bir Alan Araştırması” adlı makalesiyle Aydan ÖZSOY, “Factors That Affect The Qualities Of Environmental Journalists” isimli bildiriyle Şule Yüksel ÖZTÜRK , “Dijital Çağda Medya Okuryazarlığını Yeniden Tanımlamak” adlı çeviriyle Filiz YILDIZ, “Uluslararası Enformasyon Akışında Etkilenen Taraf Olarak Azerbaycan’ın Durumu” isimli çalışmayla Vefalı ENSEROV, “Yeni İletişim Teknolojileri ve Bu Teknolojilerin Halkla İlişkiler Çalışmalarında Kullanılması” adlı tez özetiyle Hüsamettin AKAR, “Yerel Televizyon Bağlamında İzleyici Algılamaları: Kayseri İli Üzerine Örnek Çalışma” adlı araştırmayla Kenan GÜLLÜ, Mustafa KACUR ve Gürhan TOPÇU,” İletişim Sürecinde Geri Bildirimin Önemi ve İletişime Katkısı” isimli çalışmayla Ayhan ERDEM, “Çocuk Dünyasına Özgü Bir İletişim Aracı Olarak Oyuncağın Kültür Kazanımındaki Rolü” adlı makalesiyle Kazım Özkan ERTÜRK ve Özge UĞURLU, değerli çalışmalarıyla bu sayıda bizlerle birlikteler… Değerli araştırmacılara göstermiş oldukları ilgiden dolayı teşekkür eder, üçüncü sayımızda yer alan çalışmaları keyifle okumanız dileğiyle bir sonraki sayıda görüşmek üzere sevgi ve saygılarımızı sunarız… Basılmış halde sizlere sunulan 2010 yılının ilk sayısı ve dergimizin üçüncü sayısı elektronik ortamda da okuyucularıyla buluşuyor (http://iletisim.erciyes.edu.tr). Çok değerli danışma kurulumuz, bizleri yalnız bırakmayan kıymetli hakemlerimiz ve çalışmalarıyla bizlere destek veren yazarlarımız ve ilgi duyan tüm okuyucularımız dergimizi bundan itibaren elektronik ortamdan takip edebilirler. Yrd.Doç.Dr. Mustafa AKDAĞ akademi a Önemli Not: 5 akademia ERCİYES İLETİŞİM 6 2010 OCAK BİRİNCİL HABER KAYNAKLARININ YEREL BASINDA SUNUMUNA DAİR BİR İNCELEME Haluk Birsen* Özet Yerel basın küreselleşen ekonomik yapı içinde yalnızca kendi dar coğrafyasındaki rakipleriyle rekabet etmemektedir. İçinde bulunduğu ekonomik koşullar onu yaygın medya ile de rekabete zorlamaktadır. Devlet otoritesinin ve sermayenin belirleyici gücü izlerkitlenin haber talebinin de yönünü yerelden ulusala kaydırmaktadır. Bu durum izlerkitlenin gözünü yaygın medyaya çevirmektedir. Talebin yaygın medyaya yönelmesi yerel basının reklam pastasından alacağı payı da sınırlanmaktadır. Okura ve reklâm verene satılarak varlığını sürdüren yerel basın emeğe dayalı haber üretim sürecinde kısıtlı sayıda işgörenle hareket etmek durumunda kalmaktadır. Çalışan muhabir sayısındaki yetersizlik gazetenin haber kaynağına ulaşmasını güçleştirmektedir. Medyada yer alma talebi içindeki “birincil haber kaynakları” ortaya çıkan durumu kendi lehlerine çevirmekte, basınla olan ilişkilerinde haberi yapan durumuna gelmektedir. Bu çalışma Eskişehir’in dört yerel gazetesi Sakarya, İstikbal, Anadolu ve Midas’ın birincil haber kaynaklarına ilişkin haberleri nasıl değerlendirdiklerini incelemektedir. Çalışmadan elde edilen bulgular birincil haber kaynaklarının üretkenliği oranında haber seçme şansı elde eden ama gündem üzerindeki etkinliğini kaybeden yerel basına işaret etmektedir. Anahtar Sözcükler: Gazete, Yerel Basın, Haber Kaynağı, Birincil Haber Kaynağı Abstract PRESENTATION OF PRIMARY NEWS SOURCES IN LOCAL PRESS In the globalizing economic structure, local press is not only competing local rivals but also is competing prevalent media. The determinant power of capital and government authority is changing news demand of newspaper readers from local to national. Local paper’ share of advertisement cake is also limited by national news demand. Local press continues its existence selling newspapers to readers and advertisement companies. Because of these narrow limits local press make their news limited journalists. Results of study shows that the only chance of local papers is choosing their news from news comes from active news sources and they are getting loose their activity on agenda. Keywords: Newspaper, Local Press, News Sources, Active News Sources * Yrd. Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi akademi a Lack of employee makes difficult to reach news sources. “Active news sources” who want to be on pages, are using this atmosphere and being news makers in their relationship with local newspapers. This study investigated how four newspapers of Eskisehir, Sakarya, Istikbal, Anadolu and Midas used news related with active news sources. 7 ERCİYES İLETİŞİM 1. GİRİŞ Haber, toplumun kendi içinde olup bitenin farkında olmak için geliştirdiği kitle iletişimi sistemleri aracılığıyla edindiği, daha önce bilmediği, ilgisini çeken, içinde bulunduğu dinamik yapının sorunlarının, bu sorunlara ilişkin çözümlerin, gelişmelerin aktarıldığı bilgidir. Toplumsal bir gereksinim olan haber homojen olmayan toplum yapısı içinde kapattığı bilgi açığına göre sınıflandırılabilir. Basit bir gözlemle haberlerin tür ve coğrafi nitelik açısından iki gruba ayrılabileceğini iddia edebiliriz. Burada haberlerin türü derken geleneksel politika, kültür sanat, spor, eğitim ve polis adliye ayrımı anlatılmak istenmektedir. Coğrafi nitelik sınıflandırması ile ise haber konusunun yerel, bölgesel, ulusal ya da küresel içerik taşıması durumu kastedilmiştir. Küreselleşmenin görece genişlettiği bireysel sınırlar ve ilgi alanları medya izlerkitlesinin taleplerinin de sınırlarını da değiştirmiştir. akademia Ancak medya izlerkitlesindeki talep değişimi medya sektörünün yaşadığı ekonomik kökenli değişim baskısının tek nedeni değildir. Medya neredeyse domino etkisiyle sanki sonu gelmeyecekmiş gibi hareket eden küresel ekonomik dengelerin büyük baskısıyla da karşı karşıyadır. Neoliberal ekonomik düzenin giderek yerleşen kuralları ile şekillenen piyasa yapısı, kitle iletişimi sektörü içinde izlerkitle davranışında, işgörenin çalışma koşullarında, medya sahipliği sisteminde, reklâm veren ve gazete ilişkisinde ve bu çalışmanın öncelikli konusu olan gazete haber kaynağı ilişkisinde değişikliklere yol açmıştır. Kurumların medyada yer alma ve yer alış sürecinde belirleyici olma arzusu yeni dönemde öne çıkmıştır. Genellikle halkla ilişkiler adı altında organize edilmiş birimler aracılığıyla medyada yer alma çabaları sürdürülmüştür. 8 Bu çalışma kurumsal haber kaynaklarını medyada yer almaya dönük çabaları ve örgütlenmeleri dikkate alınarak iki gruba ayırmıştır. Araştırma bu ayrıma dayanarak kendisini medyada gösterme eğiliminde olan ve bu yönde bilinçli, organize ve sürekli bir çaba içinde olan haber kaynaklarının sayfalarda 2010 OCAK nasıl yer aldıklarını incelemiştir. İnceleme, Sakarya, Anadolu, İstikbal ve Midas gazeteleri üzerinden içerik çözümlemesi yöntemi ile yapılmıştır. Çalışmada, haber kaynaklarının etkinlik gösterdiği alanlara ilişkin haberlerde hangi oranda yer aldığı, nasıl sunulduğu, haber kaynaklarının konu oldukları haberlerde ne tür fotoğraflarla yansıtıldıkları, etkinlik gösterdikleri alanlardaki birincil haber kaynaklarının sayısı sayfada yer almalarını güçleştiriyor mu; sorularına yanıt aranmıştır. 1.1. Eskişehir Yerel Basınının Sorunları Reklâm gelirleri dışarıda bırakıldığında herhangi bir medya kuruluşu, örneğin bir gazete sadece okur satışlarından gelir elde etmek durumundadır. Başka bir açıdan ise okur bir gazeteyi satın alabilmek için ödediği bedelde gazetenin üretimi için yapılan her türlü masrafı üstlenmiş olacaktır. Reklâmcılığın gelişmesi ile çok reklâm alan gazeteler maliyetinin altında bir fiyatla okura satılır hale gelmişlerdir. Bu durum yeteri kadar reklâm almayan gazeteler için ise bir engel oluşturmuştur. Düşük fiyatla, kaliteli bir gazeteyi olabildiğince geniş bir okur kitlesine ulaştırmak daha çok reklâm almakla eş anlamlı hale gelmiştir. Bu nedenle reklâma dayalı bir düzen, sadece satışlardan elde ettiği gelirlerle ayakta duran medya şirketlerini ve sektörlerini yok etmekte ya da önemsizleştirmektedir. Reklâm devreye girdikçe, serbest piyasa, son karar alıcının verdiği tarafsız bir düzen olmaktan da çıkmaktadır. Reklâm verenlerin seçimleri, medyanın maddi durumunu ve yaşamını etkilemektedir (Herman ve Chomsky, 1999, s.49). Ortaya çıkan bu göreli bağımlılık medya içeriğinin toplanmasından, basımına, dağıtımına kadar uzanan sürecin çeşitli boyutlarıyla incelenmesini zorunlu kılmaktadır. Çünkü özgür basın ve editoryal bağımsızlık idealine ulaşmanın başlıca koşulu olan kamusal çıkarlar ve tecimsel kaygılar arasındaki hassas denginin sürekli, karlılık lehine bozulduğu şüphesini uyanmaktadır. Medyaya dönük eleştirilerin ve kaygıların temelinde de bozulan bu denge yatmaktadır. Öte yandan küresel değişimlerin ulusal düzeyde yarattığı bu değişim aynı hızla yerele yansımamıştır. İstanbul’da biriken ve merkezileşen sermaye Anadolu’ya yayılmamış, yerel medya ulusal medyanın geçirdiği evrimin çok gerisinde kalmıştır. Basın İlan Kurumunun varlığı ile daha çok devlet desteği ile yaşayan yerel medya kuruluşları kentlerinin ekonomik potansiyeli oranındaki reklam pastasından yararlanmaktadır. Eskişehir’de özellikle yerel gazeteler basımevi desteği ile çok zaman basımevinin yan ürünü olarak varlılarını sürdürmektedir. Pek çoğunun aile şirketi olduğu hatta sonraki kuşaklara aktarılmış oldukları da unutulmaması gereken bir başka gerçektir (Vural, 1999, s.197). Basın ortaya çıkan büyük değişimin parçası olamasa da kentlerin ekonomik ve siyasi altyapısının güçlülüğü oranında ulusal ve küresel güç odaklarıyla çeşitli düzeylerde ilişkiye girmiştir. Bu ilişki yalnızca siyasal ya da ekonomik boyutta değil sosyal boyutta da gelişmiştir. Bu nedenle günümüz bireyi kendi aidiyetini yalnızca yerel düzeyde oluşturmamakta kimliği ulusal ve küresel değerlerle de biçimlenmektedir. Aldrige bu durumu “hayat küresel, yaşamak yereldir” (Aldrige, 2007, s. 5) sözü ile özetlemektedir. Kısacası toplum pek çok katmanıyla hızla değişirken, yerel basın bu hıza, toplumun bütün katmanları kadar hızlı ayak uyduramamaktadır. Gelişmelerin dışında kalmak yerel basını etkiye açık bir duruma sokmaktadır. Küresel, ulusal, bölgesel gelişmelerin olası sonuçları karşısında savunmasız olan yerel basını etkileyen olaylar Vural tarafından iç ve dış faktörler olarak ikiye ayrılmıştır. İç Faktörler: Kadro, teknoloji, yönetim ve organizasyon, çalışma koşulları, ilke ve politikaları, içerik ve ekonomik güç; Dış Faktörler: Okur, yerel yönetim, ekonomideki gelişmeler, reklâm verenler, rekabette olduğu diğer yayın kuruluşları, coğrafi bölge, kentin yapısal ve kültürel özellikleri (Vural, 1999, s.140-168). Değişen okur beklentisi ve küresel-ulusal sermaye ile bütünleşen yerel sermaye karşısında tek başına kalan yerel medya aynı anda genişleyen kitle iletişim araçları ve kanalları seçkisi ile de rekabet içine girmektedir. Bu durum yerel basının varlığını öncelikle ekonomik olarak tehdit etmektedir. Bir işletmenin varlığını sürdürebilmesinin koşullarının başında kar edebilmek gelir. Ulusal gazetelerin üstünlükleri onların yerel basının dağıtım kanallarına kadar girmeleri sonucunu yaratırken Yerel gazetelerin ilan kaynakları ulusal basına kaymakta, çoğunluğu matbaa öncelikli çalışmakta olan yerel gazetelerin satıştan elde ettikleri gelir maliyeti karşılamamaktadır (Bodur, 1997, s.116). Ekonomik koşulların dayattığı yerel medya ortamı yerel kuruluşların profesyonelleşmesinin önünde bir engel oluşturmaktadır. Başka bir ifadeyle yeterince gelir getirmeyen yerel medya özellikle de gazeteler yan iş olmakta ya da başka işlerle desteklenmektedir. Ancak bu durum ulusal akademi a Bu kaygıyı paylaşan Kılıç’a göre de habercilik mesleğine ilişkin yapılan bazı eleştirilerin temelinde haber içeriklerinde ve sunum biçiminde tecimsel kaygıların belirleyici bir rol üstlendiği savı yatmaktadır. Piyasa ekonomilerinin yoğunlaştırdığı rekabet ortamında haberciliğin tanımına, işlevine ve kurallara uygun bir şekilde yapılabilmesi için ön koşul olan bağımsızlık, işveren, reklâm veren ve içinde bulunulan ekonomik koşullar nedeniyle tehlikeye girmektedir. Bu nedenle editörü yönlendiren temel dürtünün bağımsız mesleki kaygılar yerine çevrenin mali baskısı olduğu iddiası ortaya çıkmaktadır (Kılıç, 2003, s.37). Gazetenin hammaddesi olan haber ile reklam arasındaki ilişki nedir? Başka bir şekilde sorulacak olursa reklam vereni verdiği reklam değil de haber neden ilgilendirmektedir? Bu soruların yanıtı ilişkinin bu kadar sığ ya da basit olmadığının görülebilmesi durumunda verilebilecektir. Çünkü bir ürün ya da hizmetin tanıtımı ile sınırlandırılamayacak kadar iç içe girmiş olan ticari ve siyasi ilişkiler reklam vereni başka biçimlerde haberin malzemesi ya da kaynağı olarak medya gündemine taşımaktadır. 9 ERCİYES İLETİŞİM medyadaki sahiplik biçimleriyle ilişkilendirilmemesi gereken bir durumdur. Çünkü amaç basının verdiği güçle iş yapmak değil, yapılan diğer işler yardımıyla yayını sürdürmektir. akademia Ekonomik yetersizliklerin nitelikli işgücünden, teknoloji sahipliğine kadar pek çok şeyi etkilemesinin yanı sıra yerel gazetelerinin iyi yönetilemediği de farkında olunması gereken önemli bir gerçektir. Bodur tarafından Eskişehir yerel basını üzerinde yapılan çalışma ortaya çıkarmıştır ki yönetim yetersizlikleri ve örgüt yapısındaki bozukluk, çalışanları olumsuz yönde etkilemekte ve dağılmalara neden olmaktadır. Yerel gazetelerdeki en önemli sorun matbaa öncelikli kuruluşlarda matbaa çalışanlarıyla gazete çalışanlarının iç içe olmasıdır. İki ya da üç çalışanı ile yayınlanan bir gazetede örgütsellikten ya da yönetsel politikalardan söz etmek imkânsızdır (Bodur, 1997, s.116). Bu durum yönetimsel bir hiyerarşinin ve örgütsel yapılanmada gerekli olan işbölümünün kurulamadığını göstermektedir. Bu durumda uzmanlaşma yerine çok sayıda işin üstesinden gelebilen işgören talebi öne çıkmaktadır. 10 Bir diğer faktör ise okurdur. Temel ekonomik zorluklara, nitelikli işgören eksikliğine karşın gazetenin varlık nedeni ve birincil hedef kitlesi okurdur. Yüksel tarafından Eskişehirli gazete okurları ile yapılan çalışma kent halkının bilgi almak için gazeteleri tercih ettiğini haftada bir ya da iki kez yerel gazete okuduğunu göstermektedir. Çalışmada, okurun gözünde yerel basının, içerik açısından yetersiz olduğu, gazeteye duyulan güvenin ortalama olduğu vurgusu yapılmıştır. Elde edilen veriler gazetenin 15-30 dakika arasında bir süre içinde okunduğunu, daha çok birinci sayfa ve manşet haberlerinin okur tarafından öncelendiğini göstermektedir (Yüksel, 2006a, s.48). Güven duygusunun zayıf, içeriğin tatmin edici olmadığı, gazetenin çok kısa bir sürede tüketildiği gerçeği göz önüne alındığında görülmektedir ki gazete sahiplerinin okuru tatmin edecek bir içerik yelpazesi sunmak zorunda olduklarıdır. Küreselleşmenin de etkisiyle gittikçe girift hale gelen ilişkiler, 2010 OCAK kentlerin içine kapalı yapılar olmadığı gerçeğine göz önüne sererken, gazetelerin okurun beklentilerine cevap verecek çeşitlilikte bir haber kaynağı grubuna hakim olması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu durumun farkında olan gazete yöneticilerinin çalışmaları sonucunda Eskişehir’de Yerel Basın tirajlarında artış gerçekleşmiştir. Burada okurun yükselen talebi de öne çıkmaktadır. Yerel basın sahipleri bu yükselen talebi nasıl okumuşlar ve karşılamışlardır? Yüksel tarafından yerel basın yöneticileri ile yapılan görüşmelere dayanarak yapılan bir çalışmanın verileri gazete yöneticilerin tiraj artışını yeni okur kitlelerine ulaşılmış olmasına, baskı ve içerik kalitesinin artmasına bağladığını göstermektedir. Yöneticilerin dikkat çektiği bir başka nokta ise magazin ve spor haberlerine ayrılan yerin artırılmasıdır.(Yüksel, 2006b, s.27) Aynı çalışmada Prof. Dr. İnal Cem Aşkun’un sözlerinden yapılan alıntıda asıl olanın reklam olduğu, gazetelerin matbaaları yan ürünü olarak çıktığı, bu nedenle tiraj probleminin ikincil sırada yer aldığı vurgusuna dikkat çekilmektedir. Aşkun gazete patronun yerel gazeteyi para kazanmak için değil itibar kazanmak için çıkardığını da iddia etmektedir. Aşkun’a göre gazete, tirajı ne kadar düşük olursa olsun etkilidir. (Yüksel, 2006b, s.27) Yerel basının içinde bulunduğu, varlığını sürdürdüğü koşullar profesyonel bir yapının ortaya çıkmasının önündeki en büyük engeldir. Matbaanın yan ürünü olan, reklam gelirleriyle ayakta duran, daha çok sahibine sağladığı saygınlık ölçüsünde değeri olan bir kurum haline gelmiştir. Rekabetin artmış olması gazetelerin tiraj beklentilerini baltalamakta, okurun kentle ilgili bilgi almak için haftada iki kez gazete okumayı yeterli görmesi de tiraj artışı olasılığını azaltmaktadır. Gelir kaynaklarındaki kısıtlılık ise temel işlerini yapmasını güçleştirmektedir. Bunlardan biri de haber toplamaktır. Haber kaynakları ile kurulacak ilişki haber çeşitliliğini artıracak, gazeteyi içerik olarak daha zengin bir ürün haline getirecek, bu yolla Eskişehir yerel basını üzerine yapılmış çalışmaların taramasından elde edilen verilerin çizdiği tablo gazetelerin zayıf yanlarını ortaya koymaktadır. Bu nedenle yerel basının haber kaynakları ile kuracağı ilişki bu ilişkinin gazeteci ve içerik üzerindeki etkisi sorgulanması gereken bir konu haline gelmektedir. 1.2. Yerel Basın Ve Haber Kaynakları İlişkisi Gazetecilerin haber toplaması için iki temel yöntem söz konusudur. Bunlardan birincisi gazetecinin olaya bizzat tanıklık etmesidir. İkincisi ise olaya tanıklık etmiş ya da olayı yorumlayabilecek potansiyeli olan kaynaklara erişmektir. Habercilerin, haber ve veri toplamak için başvurabileceği kaynaklar basit bir sınıflama ile birinci el kaynaklar ve ikinci el kaynaklar olarak ikiye ayrılır (Tokgöz, 2000, s.190). Söz konusu kaynaklar yapısı bakımından ise dört başlık altında toplanabilir. Bunlar resmi kaynaklar, özel kaynaklar, haber ajansları ve diğer haber organlarıdır. (Yüksel ve Gürcan, 2005, s.79). Ekonomik nedenlerle sıkıntı içinde olan bir kurumun nitelikli personel çalıştırması, günün teknolojisine sahip olması, işgöreni verimli kılacak bir çalışma ortamı yaratması güçleşeceği için kaliteli bir ürün ortaya koyması da beklenemez. Bu durum ilkelerin ve yayın politikalarının aşınmasına da yol açacağı için gazetenin kimliğini, duruşunu, etkisini ve satışını doğrudan etkileyen içeriğin gerektiği gibi oluşamaması sonucunu da doğuracaktır. İçerik üretimi konusunda yaşanacak sıkıntı medya kuruluşlarını doğrudan kaynağa bağlı hale getirmektedir. Bu durum belirli bir sayıdaki sayfayı doldurmak, gazeteyi her gün düzenli bir biçimde yayımlamak adına aslında rekabet içinde olunan rakip kurumun gazetesinden hiç de farkı olmayan bir ürünü piyasaya sürmek sonucunu çıkaracaktır. Zorunlu bir pasiflik hali olarak da nitelenebilecek ortamda gazetenin işgören eksikliği hareket alanını kısıtlamaktadır. Haberciler bu zorunluluk karşısında haber seçiminde ve metinlerin oluşturulmasında pasif bir rol üstlenmekte gazetenin kurum olarak haber kaynağına bağımlılığı artmaktadır. Bu bağımlılığın oluşmasında her gün yeniden standart bir şekilde yayını gerçekleştirme zorunluluğu bulunmaktadır. Veriye ulaşmanın yaratığı bürokrasi ve bu veriyi sunan bürokratik yapıya bağımlılığı artırmaktadır (Karabay, 2000, s.102-103). İçerik açısından zengin, konu yelpazesi geniş, okur beklentilerini karşılayabilecek nitelikteki bir gazetenin oluşabilmesinin asgari koşullar Karabay tarafından belirtilen nedenlerle yaratılamadığında ortaya çıkan bağımlılık eşik bekçiliğinin aşındığı, editör süzgecinin ortadan kalktığı, gündem oluşturma gücünün gazeteciden haber kaynağına geçtiği bir ortamı yaratma riski taşımaktadır. Gieber ve Johnson haber kaynağı ve muhabir arsındaki ilişkiyi modellerken üç farklı durumu tasvir etmişler ve ilişkinin muhabirin dolayısıyla yayın organının tarafsızlığına nasıl etki edeceğini açıklamaya çalışmışlardır. Birinci model özgür basını anlatmaktadır. Kaynak ve muhabir arasında mesafeli bir ilişki vardır. İkinci model ise daha yakın bir iletişimi anlatır. Bu modele göre akademi a okurun beklentisi karşılanacaktır. Ancak Eskişehir yerel basını üzerine yapılan çalışmalar göstermektedir ki gazeteler, küresel ve ulusal düzeyde yaşanan değişime ayak uyduramamıştır. Kentin ekonomik potansiyelinden yeterli payı alamayan basın yayın kuruluşları az sayıda ama farklı işleri yapabilme becerisine sahip işgörenlerle çalışmayı tercih etmektedirler. Okurdan kaynaklanan yüksek talebe karşın, okurun gazetelere yeterince güvenmediği ve içerik açısından zayıf bulduğu da çalışmaların ortaya koyduğu sonuçlardandır. Kısacası gazeteler ekonomik açıdan güçsüz, profesyonelleşememiş, nitelikli personel sıkıntısı yaşayan, içerik açısından yetersi yapılar olarak ortaya çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle yerel gazeteler dış müdahaleye açık zayıf kurumlardır. 11 ERCİYES İLETİŞİM taraflar arasında bir işbirliği ve paylaşılan değer yargıları vardır. Üçüncü model ise iletişim sürecinin taraflarından birinin anlam çerçevesi diğerleri tarafından özümsenmiş veya elde edilmiştir. Burada ilişki düzeyi giderek bir asimilasyona doğru kaymaktadır (Aktaran: McQuail ve Windahl, 2005, s.190-192). Gazete ile haber kaynağı arasındaki ilişkinin kaynak tarafına dönük bağımlılığı artıran bir biçimde gelişmesi haber kaynaklarına dönük yeni bir sınıflandırmayı zorunlu kılmaktadır. Bu sınıflandırma da kaynağın medya da yer alma arzusu ve buna dönük çabası öne geçmektedir. Düzenli olarak bültenlerle bilgilendirmek, çeşitli etkinlikler gerçekleştirmek, basın toplantıları ve basın açıklamaları yapmak medyada yer alma arzusu içinde olan haber kaynaklarının gerçekleştirebileceği çabalardır. akademia Kurumların ve kişilerin medyada yer alma isteği bu talebin hangi sayfada ne büyüklükte ve ne zaman yer alacağına ilişkin tartışmalar medya dünyası için gizli bir bilgi değildir. Aslında yeni medya sahipliği düzeninin arkasında yatan gerçeklerden birisi de budur. Yaptığı haberler beğenilmediği için işinden olan gazetecilerle ilgili haberlerde zaman zaman medyada yer almaktadır. Haber beğenilmediği için büyük sermaye gruplarının reklâm aracılığıyla baskı kurmaya çalışması ihtimaline de açık olan bir sistemle karşı karşıya kalındığını hatırlandığında ekonomik sıkıntı içindeki yerel basının içinde bulunduğu durumu “çaresizlik” olarak nitelemek doğaldır. 12 2. YÖNTEM Yerel gazetelerin yayınlandığı bölgedeki etkinliği sadece tirajıyla değil, haber yelpazesinin genişliği, haber kaynaklarının çeşitliliği ile de ilgilidir. Yerel gazeteler ait oldukları yörenin ekonomik ve kültürel potansiyelini yansıtırken, aynı anda ulusal olanla da mücadele etmek zorundadır. Türkiye’de kentlerin ve kasabaların en yetkili yöneticisinin merkezden atanmakta, bütün resmi kurumlar ulusal merkezce yönetilmektedir. Yerel olanın ulusal olana 2010 OCAK bağımlılığının yüksek olduğu Türkiye gibi ülkelerde toplumu ilgilendirenin büyük ölçüde merkezce alınacak kararlar ile belirlendiği gerçeği ortadır. Bu nedenle kamuoyu, ilgisini doğal olarak öncelikle ulusal gündeme çevirmektedir. İzlerkitlenin birincil haber talebi ulusal kaynaktan olduğunda yerel medyanın gücü ve etkinliği azalmaktadır. Bu da yerel medyaya ilişkin çeşitli sorunları tetiklemektedir. Ekonomik yetersizlikler ve nitelikli personel azlığı gibi gerekçelerle hareket alanı kısıtlanan yerel basının haber kaynaklarına bağımlılığı artmaktadır. Haber kaynaklarının da bu durumun farkında olması ve bu durumu değerlendirmeye çalışması doğaldır. Bu nedenle haber kaynaklarının yerel basındaki sunumlarını incelemek için yapılan bu çalışmada kaynaklar medyada yer alma arzuları dikkate alınarak birincil ve ikincil kaynaklar olarak sınıflandırılmışlardır. Buna göre; Birincil haber kaynakları, medyada yer alma çabasının öne geçtiği oluşumlar biçiminde tanımlanmıştır. Bu oluşumlar genellikle birey değildir. Siyasi partiler, sendikalar, belediyeler, sanat kurumları, kamu kurumları ve spor kulüpleri gibi bu tür bir arayışlar içinde olan kuruluşlardır. Medyada yer alma amacına dönük olarak basınla düzenli bir iletişim içindedirler. Birincil haber kaynakları üretken yapılardır ve medya ile iletişimi sağlıklı bir zeminde sürdürebilmek için bünyelerinde profesyonel birimler oluşturmakta, basın kuruluşlarının haber için gereksinim duyacağı her türlü malzemeyi hazırlamaktadır. İkincil haber kaynakları, medyada yer almak konusunda özel bir çaba göstermeyen, muhtemel bir haber değeri taşıyan etkinliği, gelişmeyi medya ile paylaşma arzusuna sahip olmayan ya da bunun farkında olamayan kişiler ya da kurumlardır. Bu çalışmada Eskişehir yerel basının dört üyesi olan Sakarya, Anadolu, İstikbal ve Midas gazeteleri üzerinden yapılan içerik analizi ile yerel basın ile düzenli bir iletişim içinde olan, medyada yer alabilmek için çaba gösteren Bu amaca ulaşabilmek için, • haber kaynaklarının etkinlik gösterdiği alanlara ilişkin haberlerde hangi oranda yer aldığı; • haber kaynaklarının etkinlik gösterdikleri alanlara ilişkin haberlerde nasıl sunulduğu; Tepebaşı Belediyesi, Valilik, ETO, ESO yer almaktadır. • Kültür sanat haberleri içinde Büyük Şehir Belediyesi, Tepebaşı Belediyesi, Odunpazarı Belediyesi, Uluslararası Eskişehir Festivali, Anadolu Üniversitesi, Osmangazi Üniversitesi, bağımsız etkinlikler (tiyatro/dans), sinemalar, bar konserleri yer almaktadır. • haber kaynaklarının konu oldukları haberlerde ne tür fotoğraflarla yansıtıldıkları; • Politika haberleri içinde Büyük Şehir Belediyesi, Tepebaşı Belediyesi, Odunpazarı Belediyesi, ETO, ESO, Valilik, siyasi partiler yer almaktadır. Amaçlı örneklem (yargısal örneklem) kullanılarak Eskişehir yerel basınından dört gazete araştırmada kullanılmıştır. Bu gazetelerden Midas Eskişehir’in tek haftalık ve ücretsiz dağıtılan ve kolay erişilir örneği olduğu için Sakarya, İstikbal ve Anadolu ise Yüksel tarafından yapılan araştırmada Eskişehirliler tarafından en çok tercih edilen ilk üç gazete olarak nitelendirildiği için seçilmiştir (Yüksel, 2006b, s.35). • Polis Adliye haberleri sıralaması içinde ise emniyet güçleri, yargı mensupları, mağdurlar, mağdur yakınları yer almaktadır. • etkinlik gösterdikleri alanlardaki birincil haber kaynaklarının sayısı sayfada yer almalarını güçleştiriyor mu; sorularına yanıt aranmıştır. Bu bağlamda basınla olan ilişkilerini düzenli bir zemine oturtarak kurdukları birimler aracılığıyla basını kendileri hakkında bilgilendiren Eskişehir kurumları Eğitim, Kültür Sanat, Politika, Spor ve Polis Adliye haberleri sınıflandırması altında listelenmiştir. Sakarya, Anadolu, İstikbal ve Midas gazetelerinin 2006 yılı Eylül, Ekim, Kasım aylarında yayınlanan bütün sayılarını kapsayan araştırmada yalnızca yerel haberler incelenmiştir. Haber sınıflandırmasına göre birincil haber kaynakları aşağıdaki biçimde gruplandırılmıştır. • Eğitim haberleri sınıflandırması içinde Anadolu Üniversitesi, Osmangazi Üniversitesi, Milli Eğitim Müdürlüğü, iİlköğretim okulları, ortaöğretim okulları, dershaneler, Büyükşehir Belediyesi, Odunpazarı Belediyesi, • Spor Haberleri içinde Anadolu Üniversitesi, Osmangazi Üniversitesi, Eskişehirspor, ilköğretim okulları, ortaöğretim okulları, belediyeler, Valilik, Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü, bireysel sporcular yer almaktadır. Ancak verilerin tablolaştırılmasında sınıflandırmanın görselleştirilmesi güçleşmiştir. Bu nedenle, Eğitim Haberleri: Üniversiteler, Milli Eğitim Kurumları, Belediyeler, Diğer Kamu Kurumları, Odalar, Diğer biçiminde gruplandırılmıştır. Kültür Sanat Haberleri: Belediyeler, Festival Komitesi, Üniversiteler, Sinemalar, Diğer biçiminde oluşturulmuştur. Politika Haberleri: Belediyeler, Odalar, Resmi Kurumlar, Diğer biçiminde; Spor Haberleri: Üniversiteler, Eskişehirspor, Milli Eğitim Kurumları, Belediyeler, Resmi Kurumlar, Beden terbiyesi İl Müdürlüğü, Diğer biçiminde; Polis Adliye Haberleri: Emniyet Güçleri, Diğer biçiminde gruplanmıştır. 3. BULGULAR Yerel basın bulunduğu koşullar içinde belli başlı haber kaynakları ile düzenli bir ilişki arayışındadır. Bu arayışın temelinde haber kaynağından elde edilecek olası enformasyona akademi a birincil haber kaynaklarının sayfalarda nasıl yer aldıkları ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. 13 ERCİYES İLETİŞİM Polis Toplam Adliye Anadolu 6,00% 10,00% 0,90% 3,40% 26,30% Sakarya 10,50% 1,40% 10,40% 5,60% 30,90% İstikbal 4,70% Midas 0,80% 3,00% 6,10% 13,10% 3,90% 15,80% 3,10% 0,60% 0,00% 0,40% 0,40% 40,60% 2,20% Toplam 14,60% 34,20% 6,10% 32,60% 12,50% 100,00% Araştırmada dört gazetede 3 aylık dönem içinde yayınlanmış olan 3917 yerel haber incelenmiştir. İncelenen haberlerin %34,2’si politika haberleridir, spor haberleri toplam haberlerin %32,6’sını oluşturmaktadır, Eğitim haberlerinin ağırlığı %14,6, polis adliye haberlerinin ağırlığı %12,5’tir. Kültür akademia Tablo 2. Birincil Haber Kaynaklarınca Sağlanan İçeriğin Haber Türlerine Göre Dağılımı 14 Eğitim Haberleri Kültür Sanat Haberleri Politika Haberleri Spor Haberleri Polis Adliye Haberleri Birincil Haber Kaynakları Diğer 54,70% 45,30% 42,20% 58,70% 54,70% 67,40% 91,40% 45,30% 32,60% 8,50% Tablo 3. Eğitim Haberlerinde Kaynak Anadolu 9,40% 22,10% 8,50% 4,20% 2,10% 53,80% İstikbal 18,30% 25,90% 6,90% 1,60% 2,10% 45,20% Sakarya 21,90% 35,30% 5,00% 2,50% 0,80% 34,50% Midas 16,20% 35,50% 9,70% 16,10% 0,00% 22,60% Toplam 15,20% 26,70% 2,80% 3,70% 1,80% 45,30% X2=0,000 Toplam Spor Diğer Kültür Sanat Odalar Eğitim Politika Eskişehir sahip olduğu iki üniversiteyle diğer Anadolu kentlerinden farklı bir konumdadır. Özellikle de Anadolu Üniversitesi 1milyonu aşan öğrenci sayısı ile oldukça etkin bir yapıya sahiptir. Üniversite kent etkileşiminin de oldukça yüksek olduğu Eskişehir’de iki üniversitenin akademik katkıları, öğrenci potansiyelleri, bir haber alanı olarak eğitim konusunun yerel gündemde yer almasını sağlamaktadır. Eğitim alanına dönük çalışmalar üreten kurumların büyük bir kısmının basınla olan ilişkilerini düzenleyecek bir çaba içine girmiş olmaları da medya gündeminde eğitimin yerini farklılaştırmaktadır. Elde edilen veriler çalışmanın yapıldığı Ekim, Kasım, Aralık ayları içinde Milli eğitim kurumlarına ilişkin haberlerin %26,7 oranıyla medya da yer bulduğunu göstermektedir. Üniversiteler % 15,2 ile bu grubu takip etmektedir. Elde edilen veriler birincil haber Kamu Kurumları Tablo 1. Haber Türlerinin Gazetelere Göre Dağılımı 3.1. Birincil Haber Kaynakları Olarak Eğitim Kurumları Belediyeler Çalışma süresince basın kuruluşları ile ilişkilerini düzenlemiş, bu kurumlara düzenli olarak veri aktaran ve sayfalarda daha fazla yer almak için çaba gösteren kuruluşlara birincil haber kaynakları denilecektir. Eskişehir yerel basınını temsilen seçilen ve araştırmaya konu edilen Anadolu, İstikbal, Sakarya ve Midas gazeteleri üzerinde yapılan incelemeler birincil haber kaynaklarının etkisini açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Elde edilen veriler polis adliye haberlerinde birincil haber kaynaklarının %91,4 oranıyla etkin bir rol üstlendiğini göstermektedir. Benzer bir surum spor haberleri içinde geçerlidir. Spor haberlerinde birincil haber kaynaklarının oranı %67,4 tür. Kültür sanat ve eğitim haberleri kategorisi içinde birincil haber kaynaklarının oranı %54,7’dir. Buna karşın birincil haber kaynaklarının oranı politika haberleri içinde bir miktar düşmektedir. Bu oran %42,2’dir ve diğer haber gruplarından görece düşük olsa da yüksek bir orandır. Milli Eğitim Kurumları Basın toplantıları, bültenler bu arayışın sonucunda ortaya çıkan yöntemlerdir. Özellikle sınırlı haber kaynağına ile sınırlı sayıda muhabir ile erişmeye çalışan yerel basının içine düştüğü açmaz, medya da kendi istediği biçimde oranda yer almak isteyen haber kaynağı için bir olanak sunmaktadır. Bu ortam haber kaynağına süreci belirleme ve kontrol etme olanağı da yaratmaktadır. sanat haberleri ise en sonda yer almaktadır ve ağırlığı %6,1’dir. Üniversiteler dönük kamuoyunda bir beklenti olduğu varsayımı bulunmaktadır. Ancak bu varsayımın haber ve kaynak ilişkisinde her iki tarafında paylaştığı ve fayda elde etmeyi hedefledikleri bir olgu olduğu da göz ardı edilmemelidir. Bu fayda arayışı haber kaynağının bu iletişim sürecinde birincil bir rol alarak basın ile ilişkisini düzenleyecek yöntem arayışlarına yöneltmiştir. 2010 OCAK 100,00 % 100,00 % 100,00 % 100,00 % 100,00 % 1,70% 3,20% 0,60% 2,30% 0,40% 19,10% 27,10 % 0,70% 0,50% 0,20% 0,50% 0,00% 0,50% 2,40% Olay Ak70,50 12,80% 23,10% 6,60% 0,90% 1,40% 25,70% tarımı % Toplam X2=0,000 15,20% 26,70% 7,30% 3,70% 1,80% 45,30% 100,00 % İyi bir haber fotoğrafı okuruna olayın kendisini yansıtır. Bu nedenle içinde hareket olan fotoğraflar tercih edilir. Olay fotoğrafı tam da bu amaca uygun Grup Fotoğrafı Diğer Odalar Devlet Kurumları 3,30% 1,90% 0,20% 1,40% 0,20% 10,00% 19,60% 2% 6,80% 2,60% 0,20% 0,80% 11,40% 24,00% Olay Fotoğrafı 3,90% 7,80% 2,60% 1,20% 0,00% 7,20% 22,70% Mekân/Ar aç Fotoğrafı 0,70% 5,40% 1,40% 0,00% 0,20% 8,00% 15,70% Fotoğraf Yok 5,20% 2,30% 0,50% 0,90% 0,50% 8,70% 18,00% Toplam 15,20% 26,70% 7,30% 3,70% 1,80% 45,30% 100,00% X2=0,000 3.2. Birincil Haber Kaynakları Olarak Kültür Sanat Hizmeti Veren Kurumlar Eskişehir’in sahip olduğu iki üniversitenin getirdiği genç ve eğitimli nüfus, kentteki kültür sanat hayatının hareketlenmesini sağlamıştır. Bu dinamik kitlenin varlığı kente iki senfoni orkestrası, tiyatrolar, sinemalar kazandırmış, konserlere ev sahipliği yapabilecek nitelikteki gece kulüplerin barların açılmasına neden olmuş, kent bu sayede Uluslararası nitelikteki Eskişehir Festivaline ve Eskişehir Sinema Festivaline sahip olmuştur. Bu kurumsallaşmış yapıya ek olarak gelen kültürel etkinlikler de eklendiğinde ortaya oldukça hareketli bir kültür sanat hayatı çıkmaktadır. Bu hareket yerel akademi a Toplam Diğer Odalar Kamu Kurumları Belediyeler Milli Eğitim kurumları Basın Açıklaması Özel Demeç Üniversiteler Tablo 4. Eğitim Haberlerinde Kaynağın Sunumu Kişi Fotoğrafı Belediyeler Eğitim haberlerinde kaynağın haberde nasıl yer aldığı araştırıldığında görülmektedir ki olay aktarımı %70,5’lik bir oranla ön plandadır. Başka bir ifadeyle kurumlar aktif bir biçimde haberde sunulmaktadır. Bir konudaki düşünceyi, bir gelişmeyi, bir yeniliği aktarmak için yapılan basın açıklamalarının %27,1 oranında kaldığı görülmektedir. Bu da kurumların basınla kurdukları ilişkilerde bu yolu çok tercih etmediklerini göstermektedir. Basın açıklamasının dışında herhangi bir konuda basına özel demeçler vererek sayfalarda yer alan kurum yetkililerinin oranı ise %2,4’tür. Elde edilen veriler basın açıklaması yönteminin daha çok kamu kurumları ve milli eğitim kurumlarınca tercih edildiğini gösterirken, çeşitli konularda özel demeç verenlerin daha çok üniversitelerden olduğu saptanmaktadır. Haberlerde milli eğitim kurumlarına ilişkin olay aktarımının oranı %23,1, Üniversitelere ilişkin olay aktarımı oranı ise %12,8’dir. Tablo 5. Eğitim Haberlerinde Haber Fotoğrafı Kullanımı Milli Eğitim Kurumları Elde edilen veriler eğitim alanında birincil haber kaynağı sayısının artması nedeniyle sayfalardaki görünürlüğün düştüğünü, ancak gazeteler açısından içerik çeşitliliğini artırdığını göstermektedir. Diğer seçeneğinin %45,3 gibi yüksek bir orana sahip olması da birincil haber kaynağı sayısının çok olması nedeniyle gazetelerin işgücü kaynağını diğer alanlara yöneltme fırsatı sağladığına işaret etmektedir. İstatistikî veriler ilişkinin birincil haber kaynaklarının lehine kurulduğunu göstermektedir. Basınla kurulan ilişkinin belirleyeni birincil haber kaynaklarıdır. (N=569, t(568)=-23,49, p<0,05) olan görsellerdir. Milli eğitim kurumlarına ilişkin haberlerinin %&,8’i olay fotoğrafları ile desteklenmiştir. Ancak haberlerin büyük bir bölümünde daha çok hatıra fotoğrafı niteliği taşıyan, habere ilişkin yeterli bilgi taşımayan okura olay anını yansıtmayan grup fotoğrafları kullanılmıştır ve oranı %24’tür. Kişi fotoğraflarının oranı %19,6, Mekân-Araç Fotoğraflarının oranı %15,7’dir. Her iki yöntemde görselin haberin bütünden uzaklaşmasına, görselin olayla bağının kopmasına, okurun kişiye, mekâna ya da araca odaklanmasına neden olmaktadır. Haberlerin %18’inde ise fotoğraf kullanılmamıştır. Üniversiteler kaynaklarının söz konusu dönemde % 54,7 oranında sayfalarda yer aldığını göstermektedir. 15 ERCİYES İLETİŞİM akademia X2=0,000 16 5,00% 4,60% 1,70% 30,40% Toplam Diğer Sinemalar Üniversiteler X2=0,000 Kültür sanat etkinlikleri genellikle hareketli doğasıyla, renkli, ilgi çekici bir özellik taşır. Haber fotoğrafları içinde iyi bir ortam oluştururlar. Estetiğin ön plana çıkacağı görsellere ilişkin bir beklentinin ortaya çıkması bu tür haberler için doğaldır ancak, haberlerin %41,6’sında kişi fotoğrafı %13,4’ünde grup fotoğrafı %6,6’sında mekân ve araç ilişkisi kullanılmıştır. Etkinliklerin izlenmediği, doğal olarak da görüntülenemediği sonucunun çıkarabileceği veriler olay fotoğraflarına ilişkin oranın neredeyse kişi fotoğraflarının yarısı kadar %23,9 olduğu görüldüğünde daha da anlamlı bir hal almaktadır. Tablo 8. Kültür Sanat Haberlerinde Haber Fotoğrafı Kullanımı 45% 100,00% Kültür sanat haberlerinin %64’ünde olay aktarımı bulunmaktadır. Haberlerin %29,6’sı bir basın açıklamasına dayanmaktadır. Özel bir demece dayanan haberlerin oranı ise %6’dır. Kültür Sanat haberlerinde basın açıklaması ile sayfalarda ağırlıklı olarak yer bulan kurum %20,8 ile sinemalardır. Kültür sanat etkinliklerinin en hareketli, etkin ve içeriği hızla değişen kurumlar olan sinemalar aracı kurumlar olarak aynı zamanda süreçte pasif bir rol izlemektedirler bu nedenle sinemalar sayfalarda basın açıklamaları yoluyla yer almışlardır. Belediyelerin kültür sanat etkinlikleriyle sayfalarda çokça yer buldukları verilerle de görülmektedir. Belediyeler kültür sanat haberlerinin %17,9’unda olay aktarımı yoluyla haberleştirilmiştir. Festival Komitesi Toplam 21,70% 4,30% 3,40% 20,80% 49,90% 100,00% Kişi Fotoğrafı Grup Fotoğrafı Olay Fotoğrafı Belediyeler Toplam 6,00% 5,10% 0,60% 0,60% 20,80% 14,50% 41,60% 3,20% 0,30% 0,60% 0,00% %9,4% 13,40% 8,80% 2,30% 1,20% 0,00% 11,70% 23,90% Mekan/Ara 1,40% 0,60% 0,30% 0,00% %4,3% ç Fotoğrafı Fotoğraf Yok Toplam X2=0,000 Toplam Sakarya 12,70% 1,80% 0,00% 0,00% 85,50% 100,00% 29,60% Olay Ak17,90% 3,10% 3,10% 0,00% 40,20% 64,40% tarımı Diğer İstikbal 20,50% 6,00% 2,70% 48,30% 22,60% 100,00% 4% 0,30% 0,00% 0,00% 0,00% 5,70% Sinemalar Anadolu 17,60% 2,90% 0,00% 0,00% 79,40% 100,00% Özel Demeç 3,20% 1,10% 0,30% 20,80% Üniversiteler Diğer Sinemalar Üniversiteler Festival Komitesi Belediyeler Tablo 6. Kültür Sanat Haberlerinde Kaynağı Basın Açıklaması Festival Komitesi Kültür sanat haberleri ile sayfalarda yer bulan birincil haber kaynağı sayısı sınırlıdır. Bu durum sayfalardaki görünürlüğü artırmaktadır. Düzenli etkinlik gerçekleştiren birincil kaynak sayısının az olması ise sinemaların görünürlüğünü artırmaktadır. Gazeteler arasında istikbal gazetesi haber çeşitliliğini artırma çabası içinde görünmektedir. (N=351, t(350)=-26,017, p<0,05) Tablo 7. Kültür Sanat Haberlerinde Kaynağın Sunumu Belediyeler basını haber içeriği olarak beslerken, bu renkli ortamın yan ürünü olarak ortaya çıkan magazin haberleri de ek bir nema olarak yerel basının kâr hanesine yazılmaktadır. Araştırmadan elde edilen veriler bu renkli ortamda medya da en fazla yer alma şansını elde eden sektörün, kendini yenileme ve çeşitlilik konusunda film sektörünün dinamik desteğiyle popüler bir eğlenceye dönüşen sinema salonları olduğunu göstermektedir. Sinema haberlerinin kültür sanat haberleri içindeki oranı %30,4’tür, sinemalardan sonra belediyeler kültür sanat haberlerinde %5 oranında yer almaktadırlar. Festival yalnızca 1 hafta gibi kısa bir süre devam etmiş olmasına karşın kültür sanat haberleri içinde %4,6’lık bir orana sahiptir. 2010 OCAK 6,60% 3,20% 0,60% 0,90% 0,00% 10,00% 14,50% 21,70% 4,30% 3,40% 20,80% 49,90% 100,00% 3.3. Birincil Haber Kaynakları Olarak Kamu Kurumları Ve Siyasi Kurumlar 2004 Yerel Seçimlerinde oldukça önemli bir çekişmeye sahip olan Eskişehir o tarihten itibaren politik açıdan da oldukça hareketlenmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisinin seçimlerde başarılı olamadığı birkaç Büyükşehir belediyesinden birisi olan Eskişehir seçim sonuçlarına göre alt belediyelerin ve belediye meclisinin büyük çoğunluğunun Adalet ve Kalkınma Partisi’nde olduğu karmaşık bir yapıya kavuşmuştur. Belediyeler arasındaki sürtüşmeler ve uyumsuzluklar, belediye meclisinde yaşanan tartışmalar gündemi ağırlıklı olarak işgal ederken, açık bir hizmet yarışı ve rekabet de kendini göstermiştir. Bu hareketli yapının diğer partileri ve demokratik kitle örgütlerini de hareketlendirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. X2=0,053 Toplam Siyasi Partiler ve STK Resmi Kurumlar 0,00% 4,00% 64,00% 100,00% 2,20% 3,60% 58,70% 100,00% Bu hareketli ortam yarattığı sözlü sataşmalar ve rekabetle basın için oldukça verimli bir dönem yaratmıştır. Bu süreçte belediyeler %35,5’lik bir oranla sayfalarda yer almıştır. Politika haberlerindeki en büyük grubu çok çeşitli siyasi parti ve demokratik kitle örgütlerinden oluşan seçenek oluşturmaktadır ve oranı %58,7’dir. Bu grubun bu kadar geniş olması ki-kare analizinde anlamlı bir sonuç oluşmasını da engellemiştir. Ancak Türk siyasi hayatındaki renklilik ve çeşitlilik siyasi parti sayısını da demokratik kitle örgütü sayısı da oldukça artırmıştır. Basın Açıklaması Özel Demeç Olay Aktarımı Toplam X2=0,000 15,20% 0,30% 20,10% 35,50% 1,30% 1,70% 35,80% 54,00% 0,10% 0,00% 0,80% 1,20% 0,80% 1,90% 22,00% 44,80% 2,20% 3,60% 58,70% 100,00% Politika haberlerinde fotoğraf kullanımı irdelendiğinde basın açıklamasına dayanan haberlere uygun düşen grup fotoğraflarının %36,8 oranında öne çıktığı görünüyor. Benzer şekilde politika alanında olay aktarımına dayanan haberler de önemli bir orana sahipti buna karşın haber fotoğraflarının yalnızca %9,6’sı bir olay anını anlatmaktadır. Haberlerde özel demece rastlanmasa da kullanılan haber fotoğraflarının %35,9’u kişi fotoğrafıdır. akademi a 35,50% 32,00% 2,00% 3,90% 65,60% 100,00% Toplam Toplam Midas 1,90% 2,50% 54,60% 100,00% Siyasi Partiler ve STK 28,50% 2,90% 4,60% 56,40% 100,00% Resmi Kurumlar Sakarya Tablo 10. Politika Haberlerinde Kaynağın Sunumu Odalar 41% Basın açıklaması yönteminin en yoğun kullanıldığı alan politika haberleri alanıdır. Politika haberlerinin %54’ü basın açıklaması yoluyla oluşmuşken, olay aktarımı yöntemi haberlerin %44,8 oranındadır. Siyasi partiler, dernekler ve sendikalar bu çalışmada diğer başlığı altında toplanmıştır. Bu grubun oranı %58,7’dir. Bu grup dışarıda bırakıldığında belediyelerin politik haber kaynağı olarak öne çıktığı ve çoğunlukla olay aktarımı yoluyla haber oldukları saptanmıştır. Belediyeler İstikbal 36,10% Odalar Anadolu Belediyeler Tablo 9. Politika Haberlerinde Kaynak Elde edilen veriler istatistiksel açıdan anlamlı bir dağılımı göstermemekte birincil haber kaynakları ile medya arasındaki ilişkinin yönü herhangi bir tarafın ağırlığına işaret etmemektedir. Başka bir ifadeyle birincil haber kaynağı sayısının çokluğu ya da evrenin haber alanının doğası gereği sadece birincil haber kaynaklarından oluşuyor olması, konunun toplumu doğrudan ilgilendiren kararların oluşum sürecindeki birincil kurum ve kişilerle ilişkili olması basının da politik birincil haber kaynaklarının da birbirlerine dönük ilgilerinin sıcak ve yoğun olduğunu göstermektedir. (N=1338, t(1337)= -24,18, p<0,05) 17 ERCİYES İLETİŞİM ilgisinin alt liglerde oynadığı dönemde bile düşmediği Eskişehirspor basının doğal ilgi noktalarından biridir. Birincil haber kaynağı olma çabası basının söz konusu yoğun ilgisiyle kolay bir iletişime dönüşmektedir. Buna karşın Üniversitelerin Birincil haber kaynağı olarak Toplam 4,30% %7,4% 2,20% 3,60% 58,60% 100,00% X2=0,395 3.4. Birincil Haber Kaynakları Olarak Sporla İlgili Kurumlar Birincil haber kaynaklarının içinde Eskişehirspor farklı bir konuma sahiptir. Taraftar Demeç Olay Aktarımı 35% 28% 47,30 % 6,30 % 35,30 % 100,0 0% 100,0 0% 100,0 0% 100,0 0% 100,0 0% gösterdikleri çaba sayfalardaki görünürlüğünü artırmaktadır. İstatistiki veriler ilişkinin birincil haber kaynakları lehine geliştiğini göstermektedir. (N=1341, t(1340)=-28,84, p<0,05) Spor haberleri genellikle karşılaşma sonuçları üzerine kurulmaktadır. Doğası gereği içinde hareket, rekabet ve mücadele barındırmaktadır. Bu durumun doğal bir sonucu olarak haberler %78,3 oranında olay aktarımı şeklinde olmuştur. Spor haberlerinin incelemesi sonucunda kaynağın sunumuna ilişkin olarak diğer haber türlerine göre farklı olan veri ise özel demeçlere dayana haberlerin oranının görece yüksek olmasıdır. Bu oran %8,4’tür ve önemli bir bölümü doğrudan Eskişehirspor’a ilişkindir. Tablo 13. Spor Haberlerinde Kaynağın Sunumu Milli Eğitim Kurumları Eskişehirspor Eskişehirspor Türk futbol tarihi ve kültürü içinde özel bir yere sahiptir. Takım uzun bir süre süper ligde oynamamasına karşın Türk futbolu içinde adından halen söz edilen bir takımdır. Aslında takımın adının öne çıkmasında geçmiş yıllarda yaşanan başarılar kadar türbinleri renklendiren taraftar gruplarının rolü çok büyüktür. Eskişehirliler için spor denilince akla Eskişehirspor’un gelmesi basın için ilişkili haberleri öncelikli hale getirmektedir. Ayrıca Anadolu Üniversitesi bayan hentbol takımının, bayan voleybol takımının, erkek basketbol ve voleybol takımının kendi dallarında birinci ve ikinci ligde oynamaları spor basınına önemli haber malzemeleri yaratmaktadır. Araştırmadan elde edilen verilerde bu saptamaları doğrulamaktadır. Spor haberleri içinde Eskişehirspor’un ağırlığı %41,2’dir. Üniversiteler %11,3 Beden terbiyesi İl Basın Müdürlüğü %5,3 ağırlığa Açıklaması 0,90% %6,9% Özel sahiptir. Üniversiteler akademia 18 X2=0,000 5,10 % 6,60 % 3,70 % 0,00 % 5,30 % Toplam 35,50% 0,10% 0,50% Diğer Toplam 2,40% Fotoğraf Yok 1,70 % 0,70 % 0,20 % 0,00 % 0,70 % 0,20% 0,30% 0,20% 0,70% 0,00% 4,10% 0,80% %5,5% 0,10% 0,20% 0,20% 0,30% 0,30% 1,30% Toplam 4,90% 10,20% 1,70 % 2,30 % 2,00 % 0,00 % 2,00 % Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü 0,10% 0,50% 1,70 % 4,70 % 8,80 % 0,00 % 4,11 % Diğer 4,80% Anadolu Resmi Kurumlar Mekân/Araç Fotoğrafı 13,10 43,50 % % 48,50 İstikbal 9,10% % 10,60 27,10 Sakarya % % 87,50 Midas 6,30% % 11,30 41,20 Toplam % % %9,6% Belediyeler 6,10% Bireysel Sporcular 0,20% 0,20% Milli Eğitim Kurumları 3,10% Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü 0,70% 1,40% 21,90% 36,80% Eskişehirspor Olay Fotoğrafı 12,70% Grup Fotoğrafı Resmi Kurumlar 1,10% 0,90% 21,40% 35,90% Üniversiteler 12,50% Tablo 12. Spor Haberlerinde Kaynak Belediyeler Siyasi Partiler ve STK Resmi Kurumlar Odalar Belediyeler Tablo 11. Politika Haberlerinde Haber Fotoğrafı Kullanımı Kişi Fotoğrafı 2010 OCAK 13,30% 8,40% 9,20% 29,20% 4,70% 1,40% 0,20% 4,20% 1,90% 29,40% 78,30% Toplam 10,80% 41,60% 5,10% 1,90% 0,60% 5,10% 2,10% 33,70% 100,00% X2=0,000 haberleri içindeki ağırlığının %91,4 olduğu görülmektedir. İstatistiksel veriler göstermektedir ki polis adliye haberciliği konusunda tek kaynak olan emniyet güçleri basınla olan ilişkide belirleyici ve yönlendirici taraftır. (N=491, t(490)= 25, 037, p<0,05) Tablo 15. Polis Adliye Haberlerinde Kaynak Anadolu İstikbal Sakarya Kişi Fo0,50% 15,70% 0,00% 0,10% 0,30% 0,30% 3,30% 20,20% toğrafı Grup Fo7,70% 12,30% %4% 1,00% 0,20% 3,20% %18% 46,20% toğrafı Olay Fo%2% 11,30% 0,70% 0,40% 0,10% 1,10% 5,90% 21,40% toğrafı Mekan/A raç Fo- 0,00% 0,50% 0,00% 0,00% 0,00% 0,00% 0,20% 0,70% toğrafı Fotoğraf 0,80% 1,50% 0,60% 0,40% 0,10% 0,60% 7,70% 11,50% Yok Toplam 11% 41,30% 5,20% 1,90% 0,60% 5,00% %35% 100,00% X2=0,000 3.5. Birincil Haber Kaynağı Olarak Emniyet Güçleri Polis adliye haberleri medyanın en çok kullandığı haber türüdür. Günlük hayatın içinden çıkan, sokaktaki insanın çok yakından bildiğini düşündüğü, buna karşın bir o kadar da dışında olduğu olaylardır polis adliye haberleri. Bireye üzeri örtük bir biçimde seninde başına gelebilir mesajı veren bu tür haberler, söz konusu mesaj izlerkitle tarafından da tam da bu şekilde algılandığı için olsa gerek ciddi bir ilgiyle takip edilir. Eskişehir Emniyet Müdürlüğünün temel haber kaynağı olarak öne çıktığı polis adliye haberlerinde adliye koridorlarının ve mahkeme salonlarının belirli ölçülerde basına kapalı olması nedeniyle bu yönün eksik kaldığı araştırma sonuçlarından görülmektedir. Eskişehir yerel basınından dört gazetenin incelendiği Araştırmada Emniyet güçlerini kaynak alan haberlerin polis adliye Midas Toplam Diğer Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü Resmi Kurumlar Belediyeler Milli Eğitim Kurumları Eskişehirspor Üniversiteler Tablo 14. Spor Haberlerinde Haber Fotoğrafı Kullanımı Toplam X2=0,000 Emniyet Güçleri Diğer 99,30% 0,70% 82,20% 17,80% 91,40% 8,60% 98,40% 100,00% 1,60% 0,00% Polis Adliye haberlerinde kaynağın sunumuna ilişkin veriler irdelendiğinde haberlerin %88,5’inin olay aktarımı biçiminde gerçekleştiği özel demeçlere dayanan haberlerin %7,8, bir basın açıklamasına dayanan haberlerin ise %3,7 orana sahip olduğunu görürsünüz. Özel demeç verme yöntemiyle yapılan haberlerin çoğunun, %5,5, diğer kategorisine giren mağdurlar, mağdur ya da sanık yakınları ve avukatlara ait olduğunu görürüz. Tablo 16. Polis Adliye Haberlerinde Kaynağın Sunumu Emniyet Güçleri Diğer Toplam Kişi Fotoğrafı 16,50% 1,20% 17,70% 8,60% 0,60% 9,20% Olay Fotoğrafı 15,50% 3,00% 18,50% Mekan/Araç Fotoğrafı 10,40% 1,20% 11,60% Toplam 40,50% 91,40% 2,40% 43,00% Grup Fotoğrafı Fotoğraf Yok X2=0,125 8,50% 100,00% akademi a Tıpkı kültür sanat haberlerinde olduğu gibi spor haberlerinde de hareketli renkli bir ortam söz konusudur. Genellikle haber değeri taşıyan ve sayfalara yansıyan olaylar rekabet ve mücadele barındıran olaylardır. Bu nedenle sayfalarda kullanılan fotoğraflarda bu mücadeleyi gösteren anların yer alması beklenir. Ancak sayfalarda bir olay anını yansıtan fotoğrafların oranı %21,4’de kalırken, grup fotoğrafları (burada bu kavramdan toplu takım fotoğrafları anlaşılmalıdır) %46,2, kişi fotoğrafları %20,2’lik bir orana sahiptir. 19 ERCİYES İLETİŞİM Bu tür haberlerde olması beklenen olay fotoğrafları ise %18,5 oranına sahip iken, olay anında muhabirlerin olay yerinde bulunmaması, haber kaynağının emniyet güçleri olması nedeniyle haberlerin %43’ünde fotoğraf kullanılmamıştır. Yine aynı kaynağın kullanılması nedeniyle kişi fotoğraflarının oranında %17,7 gibi yüksek bir orandır. Araştırma sırasında kişi fotoğraflarının çoğunlukla mağdur ve sanıklara ait vesikalık fotoğraflar olduğu da gözlenmiştir. 4. SONUÇ Gazeteler toplumsal yapı içinde üstlendikleri rolün gereği olarak aracılık görevi üstlenirler ve bu doğrultuda haber kaynaklarından derledikleri bilgileri kendi süzgeçlerinden geçirerek yayınlarlar. Bu süzgecin geçirgenliği ise tartışmanın odağını oluşturur. Neyin haber olacağı, neyin haber değeri taşıdığı, haberleştirilmesine karar verilen olayın hangi malzemelerle hazırlanacağı, hangi sayfada hangi fotoğraf ve başlıkla yayınlanacağına kadar her şey süzgecin geçirgenliğine bağlıdır. Okur açısından haber, sayfadaki olay özetiyse de işin profesyonellerince çok iyi bilinir ki bir olayın gerçeğe en yakın özetini aktarmak emek yoğun bir süreçtir. Emek gücündeki kısıtlılık teknolojik olanaksızlıklar ve gündemin darlığı çeşitli açılardan zorlu bir rekabet ortamı yaratır. Rekabetin ve koşulların zorladığı gazetecilik, sayfalarda daha fazla ve olumlu yer alma rekabeti içindeki haber kaynakları karşısında zaaf göstermektedir. Bu çalışmada birincil haber kaynakları olarak nitelendirilen kurumlar, kuruluşlar ve gruplar ortaya çıkan fırsatı doğru değerlendirmekte, haber seçme şansı gündemin darlığı nedeniyle kısıtlı olan yerel basın karşısında avantajlı bir duruma geçmektedir. akademia Varolan durum bir mücadele gibi algılanmasa da ilkesel olarak bütün taraflara eşit mesafede durması beklenen basın kuruluşlarının bu şanslarının ellerinde olmaması nedeniyle hem haber kaynakları arasında hem de yerel basınla haber kaynakları arasında bir mücadele yaratmaktadır. 20 Haber kaynağı ve medya arasındaki ilişkiyi ve bunun sayfalara yansıyan sonuçlarını yerel medya düzeyinde, Eskişehir özelinde irdeleyen bu çalışmanın verileri, genel olarak medya kullanıcılarının ilgisini çeken ve üçüncü sayfa 2010 OCAK haberciliğinin ana malzemesini oluşturan polis adliye haberlerinin birincil kaynağı konumunda Eskişehir Emniyet Müdürlüğü olduğunu göstermektedir. Bu alanda kaynaklar arası bir rekabet söz konusu değildir. Bu rekabet yoktur ama yerel basının başka haber kaynakları arayışı içinde olduğunu gösteren bir iz de bulunmamaktadır. Bu tür süreçlerin içinde emniyet güçleri gibi zanlı yakınları, mağdurlar, avukatlar ve tanıkların da bulunması beklenir. Ancak haber kaynakları içinde yalnızca emniyet güçleri yer almaktadır. Haberlerin %10’unda olay fotoğrafı bulunurken %40’ı fotoğrafsız girmiş, kalanları, kişi fotoğrafı, grup fotoğrafı ya da mekân araç fotoğrafı düzeyinde kalmıştır. Haberlerin büyük bir bölümünde olay aktarımı yöntemi benimsenmişse de haberlerde fotoğraf kullanılmaması ya da olay fotoğrafı kullanılmaması, gazetecinin olayın birinci tanığı olmadığını göstermektedir. Haberlerde kaynak olarak emniyet güçlerinin görünmesi de gazetelerin bu kaynaktan beslendiğini ortaya koymaktadır. Spor haberleri gazete okurunun öncelikli tercihlerinden bir diğeridir. Gazetecilik mesleği içinde bir uzmanlık alanı olan spor haberciliği okura canlı, anı yaşatan dinamik haberler ve sayfalar sunma iddiasındadır. Ancak Eskişehir yerel basınında bu amaca uygun renkli, fotoğraflı, spordaki mücadeleyi ve heyecanı yansıtan haberler Eskişehirspor’un konu edildiği haberlerdir. Bu haberlerde olay aktarımı ile birlikte olay fotoğrafı kullanılmakta bu durum gazetecinin metin fotoğraf ilişkisini anı yakalayacak şekilde doğru kurduğunu göstermektedir. Oysa spor sayfalarında yer alan diğer haberlerde spor haberciliği geleneğine uygun olarak olay aktarımı yöntemi tercih edilmişse de fotoğraflarda kişi ve grup görüntülerine yer verilmemesi gazetecinin olaya tanıklık etmediği gerçeğini ortaya koymaktadır. İlgi çekici bir diğer haber konusu ise politikadır. Bu tür haberlerde kaynak genellikle birey olarak öndedir. Öte yandan siyasi aktörün etrafı her zaman kalabalıktır. Üstelik bir eylemin ya da hareketin içinde olmaktan çok bir masa başında ya da kürsünün arkasında söz söyleme telaşı içindedir. Bu nedenle haberlerin fotoğrafı bireyi ya da grubu öne çıkaran durağan fotoğraflardır. Olay aktarımı da aynı durağanlık nedeniyle gerçekleşmez. Haberlerin daha çok demece dayanması beklenir. Eskişehir yerel basınının politik kaynaklarla ilişkisi En zengin içeriğe sahip olması belenen alanlardan biriside kültür sanat alanıdır. Bu alana ilişkin haberlerde birincil haber kaynaklarının etkinliği azalırken diğer kategorisi içinde yer alan bağımsız konserler tiyatrolar ve çeşitli etkinlikler ön plana çıkmaktadır. Birincil haber kaynakları içinde ise sinemalar birincil bir rol üstleniyor. Oysa araştırmanın gerçekleştiği dönem içinde Uluslararası Eskişehir Festivali gerçekleşmiştir, bu süre içinde Eskişehir Senfoni Orkestrasının konserleri, Şehir Tiyatrolarının oyunları, Anadolu ve Osmangazi üniversitesinin etkinlikleri devam etmiştir. Ancak yerel basın’ın ilgi alanına sinema haberleri ve özel etkinlikler girmiştir. Bu noktada organize olmuş ve geniş bir yelpazede faaliyet gösteren birincil haber kaynaklarının genellikle ulusal ve küresel popüler kültür öğelerini kent gündemine taşıyan etkinlikler karşısında rekabet güçlerinin ortadan kalktığı hatta sıradanlaştıkları yorumu yapılabilir. Bu haber türünde de olay aktarımı yöntemi tercih edilmişse de olay fotoğrafları geri planda kalmakta kişi ve grup fotoğrafları ön plana çıkmaktadır. Eğitim haberleri yaygın medyanın tercih ettiği haberler değildir. Ulusal gündemin yüksek temposu ve hızlı değişimi içinde sayfalarda yeterince yer bulamayan eğitim haberleri iki üniversiteli bir Anadolu kenti olan Eskişehir’de gazete sayfalarında sıklıkla yer bulabilmektedir. Politika ve spor haberlerinin ardından sayfalarda yer almaktadır. Eğitim haberleri sayfalarda çoğunlukla olay aktarımı yöntemiyle yer alırken kullanılan fotoğraflarda ise olay fotoğraflarının da yüksek bir orana sahip olduğu görülmektedir. Dinamik haber kaynakları olan eğitim kurumları bu özelliklerin haberleşme sürecinde de kullanarak sayfalarda yer bulmayı başarmışlardır. Kullanılan haber fotoğraflarının çoğunlukla kişi ve grup fotoğrafı olması, haberci dürtüsüyle deklanşöre basılmamış olması sayfalara yansıyan haberlerin okurun kafasında yeniden canlanması ya da doğruya en yakın biçimiyle algılanması sürecini sekteye uğratmakta, tasarım açısından sayfalara sıkıcı, hareketsiz bir görünüm vermektedir. Elde edilen veriler ışığında haber konusuna dönük medya ilgisi, haberin sayfada yer almasının en önemli belirleyenlerinden biridir. Bu nedenle birincil haber kaynağının sayfalarda yer alma çabası bu ilgi alanın içinde olup olmamasına bağlı olarak yoğunlaşacaktır ya da işi kolaylaşacaktır. Bir başka belirleyen ise haber alanındaki birincil haber kaynağının çeşitliliğidir. Kaynağın sayfalarda yer almaya dönük çabasının sınırını diğer haber kaynaklarıyla gireceği rekabetin sınırı olmaktadır. Son belirleyen ise aynı alandaki birincil haber kaynaklarından birinin zaten var olan bir ilgi nedeniyle diğerlerinden doğal olarak önde olmasıdır. Bu durumun temel nedeni gazetelerin birincil haber kaynakları karşısında olayları izlemekteki birincil tanıklık güçlerini kaybetmiş olmalarıdır. Ekonomik olarak güçsüz olan yerel basın, emek yoğun bir süreç olan haber üretiminde maliyetten kaçmak, varlığını sürdürebilmek adına kendi görevini birincil haber kaynaklarına bırakmaktadır. Bu durumda tek gücü kedi eline ulaştırılan haberler arasından seçim yapabilmek olan yerel basın gündemin kısıtlı olması ya da birincil haber kaynaklarınca yapılan haberlerin yanı sıra haber üretimi yapmamaları nedeniyle bu şanslarını da kaybetmektedir. Yerel basının gündemi oluşturma gücü var mı sorusu bu koşullar altında anlamını yitirmektedir. Aynı gerekçelerle yerel basının kamu çıkarlarını gerektiği gibi koruma gücü de kısıtlanmaktadır. Liberal kuramın medyaya atfettiği yasama, yürütme, yargı ve toplum arasında köprü olma görevinin yerine getirilmesi imkânsızlaşmaktadır. Yerel medya ekonomik nedenlerle yitirdiği bu etkinliği gerekçesiyle tarafsızlığını elinde olmayan nedenlerle yitirmektedir. Ortaya çıkan tablo yerel medyanın tek başına aşabileceği bir sorunu ortaya koymamaktadır. Daha önce yapılan çalışmaların işaret ettiği ekonomik temelli sorunlar bugün de geçerliliğini sürdürdüğü için yerel gazetelerin piyasanın dayattığı bu açmaz karşısında birincil haber kaynaklarının katkılarına kayıtsız kalmaları, gelen bilginin güvenilirliğini kontrol etmeleri, farklı bakış açılarıyla olaylara yaklaşmaları güçleşmektedir. akademi a irdelendiğinde gazetecinin olay anına yeterince tanık olamadığını gösteren veriler öne çıkmaktadır. Öncelikle haberlerin basın açıklamalarına dayandığı gözlenmektedir. Ancak beklenenin aksine olay aktarımları da basın açıklamaları kadar sayfalarda yer bulmuştur. Haberin fotoğraflanmasında ise kişi ve grup fotoğrafları öne çıkmış ama olay haberlerinin oranı yüksek olmasına karşın olay fotoğrafı görülmemiştir. 21 ERCİYES İLETİŞİM KAYNAKÇA Aldridge, Merry (2007). Understanding the Local Media. Berkshire: McGrawwHill. Bodur, Feyyaz (1997). Yerel Basında Yönetim Ve Örgüt Yapısı. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayınları. Herman, Edward S. Ve Naom Chomsky (1999). Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir, Çev: Berfu Akyoldaş, Tamara Han, Metin Çetin, İsmail Kaplan. İstanbul: Minerva Yayınları. Karabay, Nüzhet (2000). Gazetecilik ve Haber (Kuramsal Bir Yaklaşımla). İzmir: Meta Basım. Kılıç, Deniz (2003). Haber Yapımı Sürecinde Editör ve Editoryal Sistem, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. McQuail, Denis ve Sven Windahl (1997). Kitle İletişim Modelleri, çev:Konca Yumlu Ankara: İmge Kitabevi. Tokgöz, Oya (2000). Temel Gazetecilik. Ankara: İmge Kitabevi. Vural, Ali Murat (1999). Yerel Basın Ve Kamuoyu. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayınları. Yüksel, Erkan (2006a). “Eskişehir Ölçeğinde Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı ve Okur Beklentileri Üzerine Bir Alan Araştırması” Selçuk İletişim 4(3), 48. Yüksel, Erkan (2006b). “Eskişehir Basını Neden Tiraj Kazanıyor” Selçuk İletişim 4(2), 27-35. akademia Yüksel, Erkan ve Halil İbrahim Gürcan (2005), Haber Toplama ve Yazma. Konya: Tablet Kitabevi. 22 2010 OCAK ‘DEMOKRATİK AÇILIM’ KONUSUNUN YAZILI BASIN TARAFINDAN YANSITILAN SÖYLEMLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME Özet: Suat SUNGUR* Demokratik açılım konusu kamuoyuna yansıdığı andan itibaren siyasal partiler ve sivil toplum örgütleri başta olmak üzere toplumun her kesiminden farklı sesler yükselmiştir. Bu arada konunun medyada ele alınması ve kamuoyuna aktarılmasında ise medya kuruluşları arasında söylem farklılıkları göze çarpmıştır. Bunun temel nedeni olarak medyanın toplumsal olayları sadece kamuoyuna yansıtmakla kalmayan, aynı zamanda toplumsal güç/iktidarı da inşa eden bir özelliğe sahip olması gösterilebilir. Söylem terimi çok basit bir ifade ile kullanılan dil ve dil pratiği şeklinde tanımlanabilir. Medya aracılığı ile egemen söylemlerin nasıl kurulduğunu anlamak için haberde kullanılan dilin incelenmesi gerekir. Ancak günümüz gazetecilik pratiklerine baktığımızda bu günlük dilin haber metinlerinin üretilmesi sürecinde farklı dilsel kodlama biçimleri aracılığı ile gerçekleştirildiği görülmektedir. Her gazetenin habere ilişkin yazı ve fotoğrafları sayfaya yerleştirme biçimi, yazı karakterlerinin büyüklüğü, kullanılan başlıklar, alt başlıklar, ara yazılarda seçilen kelimeler haber diline hâkim olan egemen söylemin oluşmasına söz konusu bu kodlar aracılığı ile katkıda bulunmaktadır. Radikal, Sabah ve Ortadoğu gazetelerinde ‘demokratik açılım’ konusu hakkında aktörlerin ne söylediğini, ön kabullerin ve değerlerin kamuoyuna nasıl yansıtıldığını gösteren haberlerin kodlarını ve metinlerini nitel bir araştırma yöntemi olan ‘söylem analizi’ ile çözümlemeyi amaçlayan bu çalışmada haber kaynaklarının ne olduğu, haber başlıkları ve haberde yer alan aktörlerin nasıl temsil edildiği ve onlar hakkında ne söylendiği incelenmiş ve araştırma sonucunda medyanın toplumdaki farklı görüşleri dengeli bir biçimde sayfalarına taşıyamadığı, araştırmaya konu olan her üç gazetede de sahiplik yapısının, ideolojik görüşlerin, ulusal çıkarların, sosyo-ekonomik kaygıların ve iktidar ilişkilerinin (iktidara yakınlık/uzaklık) haberlerin seçilmesi, tasarlanması ve sunulması aşamalarında etkili olduğu açıkça karşımıza çıkmıştır. Anahtar kelimeler: ‘demokratik açılım’, söylem, eleştirel söylem analizi, temsil A SURVEY ABOUT DISCOURSES THAT WAS REFLECTED BY WRITTEN MEDIA When the Democratic evolution issue was opened to public opinion, many different voices were heard: from political parties, non-governmental organizations, and other parts of the society. Along the way, differences in discourse among various media organizations were observed in the manner in which the issue was covered and presented to the public. The social intensity/competence building attribution of the media can be seen as the basic reason for these differences. The terms of discourse can be described as language and practice of language. It is necessary to investigate the language of news in order to understand how the dominant discourse was created by the media. Nevertheless, when we look at today’s journalism practices we see that this daily language of the news has been made by different linguistic codes: mis-en-page, fond of letters, titles, subtitles, and words in the subtext of every journal help to create the dominant linguistic style of news discourse. In this paper, we have researched the discourse styles of the actors of the Democratic evolution by using a critical discourse analysis technique in the Radikal, Sabah and Ortadoğu newspapers and by looking at how the pre-acknowledgements were presented to the public. As a result, we have noted that these media outlets have not transferred the different ideas to their pages. The reason for this may have occurred due to the ownership of the newspapers, ideological ideas, national benefits, social and economic apprehensions, and political power relationships, all of which are instrumental in the selection, design and presentation of the news. Key words: ‘Democratic evolution’, discourse, critical discourse analysis, representation * Yrd. Doç. Dr., İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi akademi a Abstract: 23 ERCİYES İLETİŞİM Giriş: akademia Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 Ağustos 2005 yılında Diyarbakır’da yaptığı bir konuşmada ‘Türkiye gibi büyük bir devlet ve güçlü ülke, pek çok zorluğun harmanından geçti. O nedenle geçmişte yapılan hataları yok saymak, büyük devletlere asla yakışmaz. Büyük devlet, güçlü millet, kendisiyle yüzleşip hata ve günahlarını masaya yatırarak geleceğe yürüme güvenine sahiptir... Bir gün gelir bu hatalar düzelir. O nedenle bayrağımızın dalgalandığı her yerde, herkesin birinci sınıf vatandaş olması, çocuklarımızın geleceğe umutla bakması, benim ve arkadaşlarımın rüyasıdır... Türkiye’nin geldiği noktadan geriye adım atılmayacağını herkes bilmeli. Demokratik sürecin geriye işlemesine izin vermeyeceğiz...’ demiştir (Çandar, 2008). 24 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuyla ilgili olarak 22 Temmuz 2009 tarihinde yapmış olduğu bir başka açıklamada da “Başlık üzerinde konuşacak değilim. Buna ister ‘Kürt sorunu’ deyin, ister ‘Güneydoğu sorunu’ deyin, ister ‘Doğu sorunu’ deyin, isterse yine son olarak adlandırılan ‘Kürt açılımı’ diyelim, ne dersek diyelim, bu konu üzerinde bir çalışmayı başlattık. …Bu süreci farklı bir merkeze taşımak isteyenler, ülkemizi bu noktada ayrıştırmak, bölme gayreti içerisine girenlere ‘evet’ diyemeyiz. Bu ülkede Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Abazası, Gürcüsü... Böyle bir ayrım yok. Hepsi birbiriyle omuz omuza vermiş, biri birinin kucağında şahadet şerbetini içmiş. Hükümet olarak bir hafta önce MGK üyesi arkadaşlarımla bu konuda bir çalışma başlattık ve bu çalışmayı başlattıktan sonra da bu görevi İçişleri Bakanlığımıza verdik ve bütün ilgili bakanlıklarla İçişleri Bakanlığımız görüşmelerini yapıyor, yapacak. Bunda Genelkurmay’dı, MİT’di, vesaire, tüm bunlarla görüşmelerini yapmak suretiyle, bunun yanında bölge milletvekilleriyle görüşmelerini yapacak. Bize olgun, bu noktada belli bir hakikaten toparlamanın olduğu bir çalışmayı getirecek ve bunun üzerinde bizler nihai değerlendirmelerimizi yapacağız ve ondan sonra da bir söylem birliği içerisinde kamuya 2010 OCAK bunu açıklayacağız” (Radikal, 23.07.2009) şeklindeki sözlere yer vermiştir. Başbakan Erdoğan’ın yapmış olduğu bu açıklama kamuoyuna yansıdığı andan itibaren siyasal partiler, sivil toplum örgütleri başta olmak üzere toplumun her kesiminden farklı seslerin yükselmesine neden olmuş, bir takım tartışmaların fitilini ateşlemiştir. Ancak konunun medyada ele alınması ve kamuoyuna aktarılmasında medya kuruluşları arasında farklılıklar göze çarpmıştır. Bir görüşe göre medya toplumsal olayları kamuoyuna sadece yansıtan araçlar değil, aynı zamanda toplumsal güç/iktidarın kurulduğu, inşa edildiği araçlardır (İnal, 1996, 75). Söz konusu bu güç/iktidarın söylem içinde kurulduğuna ve yalnızca söylem içinde kurulabileceğine ilişkin genel bir kabul medya metinlerinin analizinde takınılması gereken tavrı da belirler. Özellikle 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısından itibaren sosyal bilimler alanında yapılan çalışmalarda yoğun bir şekilde kullanılmaya başlayan söylem terimi çok basit bir ifade ile kullanılan dil ve dil pratiği şeklinde tanımlanabilir. Ancak bu pratiğin kullanımı sadece dilbilimin geleneksel öğeleri ile sınırlı değildir. Öte yanda söylem, toplumsal, siyasal, kültürel, ekonomik alanlar gibi hayatın diğer alanları ile de yakından ilişkilidir (Sözen, 1999, 20). Bu nedenle de terim, geniş anlamda dille inşa edilen sözlü ve yazılı metinlere karşı gelecek şekilde kullanılır. Etimolojik olarak söylem terimi, Latince ‘discurrere’ (koşuşturma) kelimesinden türemiş (www.etymonline.com) ve dönemin literatüründe ‘uzaklaşma’, ‘eritme’, ‘yayılma’ anlamlarında kullanılmıştır. Bu kelime Ortaçağ Latincesinde discursus şeklinde dönüşüme uğramış ve ‘hararetli tartışma’ ve ‘bir yörünge etrafında dönen’, ‘karşılıklı iletişim’ ve ‘görüşme’ anlamlarına gelmiştir (Barthes, 1993, 9; Wodak, 1996, 36). İngilizce ‘discourse’ olarak telaffuz edilen söylem kelimesinin günümüz İngilizcesinde kullanılan anlamı taşıyan ilk metinleri 1581 tarihlidir (www.etymonline.com). Söylem kelimesi Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde ise 1. Söyleyiş, söyleniş, sesletim, telaffuz. 2. Kalıplaşmış, Bu pratik, bilgi paylaşımı, güç ve gücün mübadelesiyle eyleme dönüşen dil pratiklerine ilişkin süreçleri de kapsar. Nitekim Fransız filozof Foucault da güç ve bilgi arasında doğrudan bir ilişki olduğunu, bilgi kurumlarıyla karşılıklı ilişkiye dayanmayan güç olamayacağı gibi, güçle ilişkili bir kuruma dayanmayan herhangi bir bilgiden söz etmenin de mümkün olamayacağını söyler (Foucault, 2006, 27). Bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere söz konusu bu dil pratiği süreci sadece bireyin kendini ifade etmesinin bir yolu değil, aynı zamanda ideolojik bir mücadele alanı olarak da görülmelidir (Macdonell, 1989, 47), çünkü söylemlerde kullanılan sözcüklerin anlamları “konuşana ve muhatap alınana göre farklılaşırken”, ‘neyi açıkladıkları’na ve ‘nerede açıklandıkları’na göre de değişmektedir. Dolayısı ile bir diyalog süreci olarak söyleme atfedilen anlamların değişmesi ile birlikte bir noktada telaffuz edilmiş aynı kelime karşıt taraflarca birbiriyle zıtlaşan iki farklı anlama işaret etmesi mümkün olabilmektedir. Rus filozof ve edebiyat kuramcısı Mikhail Bakhtin’e göre söylemi esas alan söylem analizi ise günlük cümlelerin veya metinlerin söylenme bağlamında incelenmesine dayanır (Bakhtin, 1992, 24). Van Dijk ise söylem analizini metinlerin semantik ve sentaktik yapısını inceleyen ve metinlerin hem dilbilimsel hem de sosyo-kültürel boyutlarını ele alan teorik ve yöntemsel bir yaklaşım olarak tanımlar (1988a, 24-25). Bu anlamda çözümlemenin konusu olan söylemler; metinler, mesajlar, konuşmalar, diyaloglar ve haberleşmeler tarafından belirlenmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki medya içeriklerinden bir tür olan haber, yazım tekniği ile kapalı bir yapıt iken, metin olarak çok katmanlı okumaya/analize tabi tutulduğunda içerdiği söylemle açık yapıta dönüşür (Rigel, 2000, 181). Nitekim İtalyan bilim adamı Umberto Eco tarafından 1962 yılında kuram haline getirilmiş olan ‘açık yapıt’ kavramı her türlü yoruma açık yapıtın oluşumunu ifade eder. Bu kavram tek yönlü klasik kurgu biçimlerini reddederken, metinlerin söylemi üzerinde daha esnek davranır ve onu bir olanaklar alanı gibi görür (Eco, 1992). Öte yandan Van Dijk (1998a, 19) ise medya söylemini haber toplama faaliyetlerinin bir bütünü olarak görmez. Van Dijk’a göre, haber üretimi, olayların yanlı ya da yansız doğrudan bir sonucu değil, söylem sonucunun bir formu olarak hayata geçen bir pratiktir. Muhabirler nadiren olaylara tanıklık etmekte ve genelde haberlerini görgü tanıklarının ifadelerinden, söyleşilerinden diğer medya kuruluşları ve ajanslardan gelen bilgiler aracılığı ile oluşturmaktadırlar. Dolayısıyla haberin yapılanma süreci çoğunlukla mevcut söylemlerin yeniden üretilmesi şeklinde olmaktadır. Öte yandan haber üretiminin ve algılanmasının özel şartları kadar, haberin iletişimsel fonksiyonları da haber yapısını etkilemektedir. Genel ilkeye göre önemli bilgi önce gelmelidir. Bu ilke sadece haberin konusal ve dizgesel düzenini etkilemekle kalmaz aynı zamanda paragrafların içindeki cümlelerin sıralanışını ve cümlenin iç düzenini de etkilemektedir (van Dijk, 1988a, 19–20). Buraya kadar verilen bilgilerin ışığında söylem analizinin dili ve söylemi oluşturan cümleleri dönemin güç dengeleri çerçevesinde inceleyerek, söylemin dayandığı asıl sosyopolitik ve psikolojik alt yapıları tespit etmeyi amaçladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bir başka deyişle haber metinlerinde açık veya örtük bir biçimde yer alan güç/iktidar ilişkilerine taraf olan aktörlerin ne söylediğini, ön kabullerin ve değerlerin kamuoyuna nasıl yansıtıldığını ortaya koyabilmek için söylem analizine ihtiyaç vardır. Bu çalışmada Başbakan Erdoğan’ın 22.07.2009 tarihinde demokratik açılım konusu ile ilgili olarak yapmış olduğu açıklamaların ardından konuya taraf olan aktörlerin basına yansıyan görüşlerini bir söylem olarak ele almak gerekmekle birlikte, söz konusu bu haber metinlerinin oluşumunun temelde dört unsura dayandığının unutulmaması gerekmektedir (İnal, 1996, 95– 96): akademi a klişeleşmiş söz, ifade. 3. Bir veya birçok cümleden oluşan, başı ve sonu olan bildiri şeklinde tanımlanmaktadır (www.tdk.gov.tr). 25 ERCİYES İLETİŞİM 1- Haber söylemi, gazeteciliğin günlük pratikleri içinde oluşur. 2- Haberin söylemi gazetecilerin profesyonel ideolojileri içinde oluşur. 3- Haberin söylemi haber metinlerinin üretildiği somut tarihsel koşullar ve üretim anı ile belirlenir. 4- Haberin söylemi medyanın ekonomi politikası içinde yapılanır. akademia Haber metinlerinin üretiminin bu dört boyutta ele alınması, toplumsal güç/iktidarın kurulduğu maddi koşuların altını çizmesi açısından da önemlidir Bu nedenle söylem analizi üzerine yapılacak bir araştırmada söz konusu bu unsurlar birbirinden bağımsız değişkenler olarak ele alınmamalı ya da çalışma boyunca göz ardı edilmemelidir, çünkü dikkat edildiğinde hepsinin belli bir oluşumun başka yönlerine işaret ettiği açıktır. Günümüz gazetecilik pratiği içinde bir kişi, olay, durum ya da açıklama ne kadar haber değeri taşırsa taşısın haber olarak medyada yer bulabilmesi için bu filtrelerden süzülerek geçmediği takdirde haber metni olarak yayımlanamayacaktır. Öte yanda bir kişi, olay ya da durum, yukarıda bahsi geçen filtrelerden süzülerek yazılı/görsel medyada yayımlandığı takdirde ise söz konusu haberlerin çözümlenmesi ancak ‘tematik’ ve ‘şematik’ olmak üzere iki yapı üzerinden yapılabilecektir. Tematik çözümlemede en önemli unsur hiyerarşik yapıların ön plana çıkmış olmasıdır. Dolayısıyla burada yapılacak olan, ana ya da üst başlık, başlık, alt başlık, spot, haber girişleri, haberler, hikâyeler ya da olaylar zincirinin birbirini hiyerarşik olarak nasıl takip ettiğinin ortaya konulmasıdır. Şematik çözümlemede ise daha çok durumsallığa ve yorumlara yer verilmektedir. Dolayısıyla da yapılan incelemede, hikâye ya da olayın örgüsü ve yapısı değerlendirilecektir (İnceoğlu&Çomak, 2009, 31–32; Özer, 2009, 92 ). 26 Amaç ve Yöntem: Haber metinleri içerik açısından birer söylemdir. Nitekim van Dijk (1988a; 1994) haberi televizyon programları içerisinde bir tür 2010 OCAK (genre) olarak değil, bir söylem olarak ele alır. Günümüz gazetecilik pratiği içinde haberler endüstriyel bir yapı tarafından seçilir, biçimlendirilir, üretilir ve dağıtıma sokulur. Ancak bu süreç kendiliğinden harekete geçen bir yapıya sahip değildir. Haber örgütlerinin yapısı ve gazetecilik pratiklerinin önemli ölçüde tek tipleşmiş olduğu bir medya ortamında haberlerin seçiminde çıkarların yanı sıra kültürel yapı ve siyasal tercihler de belirleyicidir. Söz konusu bu yapı içerisinde haber söyleminin oluşmasında gazetenin genel yayın politikası, tiraj kaygısı ve ekonomik bağımlılık, haber kaynaklarına bağımlılık, toplumsal değerler ve hâkim ideoloji ve siyasi otoriteden kaynaklanan baskılar da göz ardı edilmemesi gereken unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun sonucunda haberin yapısına sinmiş egemen düşünceler, yaklaşımlar, anlatılar aracılığı ile belli ideolojik görüşlerin kamuoyuna sunulduğu görülür. Haber metinlerinde egemen söylemlerin nasıl kurulduğunu anlamak için haberde kullanılan dilin incelenmesi gerekir. Haber dilinin en önemli özelliklerinden biri günlük yaşamda insanların kullandığı dili kullanmasıdır. Ancak günümüz gazetecilik pratiklerine baktığımızda bu günlük dilin haber metinlerinin üretilmesi sürecinde farklı dilsel kodlama biçimlerine dönüştürüldüğü görülmektedir. Her gazetenin habere ilişkin yazı ve fotoğrafları sayfaya yerleştirme biçimi, yazı karakterlerinin büyüklüğü, kullanılan başlıklar, alt başlıklar, ara yazılarda seçilen kelimeler haber diline hâkim olan egemen söylemin oluşmasına söz konusu bu kodlar aracılığı ile katkıda bulunur. Bu noktada bir metni yorumlamanın, o metinde örtük olan anlamı açığa çıkarmak değil; konuşmacı, yazar, aktör ve okuyucular arasında kurulu bu söylemin doğasını açığa çıkarmak olduğu söylenebilir. Ancak bu noktada Kunelius’un da belirttiği gibi günümüz gazeteciliğinin gerçekliği anlamlandırmamızda özel bir konum kazanmış olması durumu göz ardı edilmemelidir, çünkü gazetecilik büyük ölçüde başka söylemlerden oluşan, başka söylemleri temsil eden ve dönüşüme sokan bir söylemdir (Kunelius, 1994, 251). Bu çalışmada Başbakan Erdoğan’ın 22 Temmuz 2009 tarihinde yapmış olduğu açıklamada dile getirdiği ‘demokratik açılım’ konusunun haber haline getirilerek kamuoyuna iletilmesinde ortaya çıkan söylemin incelenmesinde van Dijk’ın çalışmalarında yaptığı ayrım birebir temel alınmamış, haber sentaksı ve sözcük seçimleri içinde oluşan durumun çeşitliliğine dikkat çekmeye yönelik bir yapı inşa edilmeye çalışılmıştır. Nitekim İnal’ın da öne sürdüğü gibi bu tür çalışmalarda ele alınacak olan metin analizleri ile alımlama çalışmaları arasındaki kuramsal ve yöntembilimsel kopukluğu gidermeye yönelik bir çalışma aynı zamanda farklı diller kullanan farklı medya kuruluşlarının haberciliğini de ayrı ayrı ele almanın kapılarını açması bakımından yararlı olacağı kanaatine varılmıştır (İnal, 1996, 97). Dolayısı ile Başbakan Erdoğan’ın yapmış olduğu açıklamada öne sürdüğü ‘demokratik açılım’ konusunda aktörlerin ne söylediği, ön kabullerin ve değerlerin kamuoyuna nasıl yansıtıldığını gösteren haberlerin kodlarını ve metinlerini nitel bir araştırma yöntemi olan ‘söylem analizi’ ile çözümlemeyi amaçlayan bu çalışmada haber kaynaklarının ne olduğu, haber başlıkları ve haberde yer alan aktörlerin nasıl temsil edildiği ve onlar hakkında ne söylendiği incelenirken eleştirel söylem analizi1 kuramcılarının çalışmalarında kullandıkları ‘kim konuşuyor? (aktörler kim?)’ ve ‘nasıl diyor?’ (ön plana çıkarma, cümle yapıları, sözcük seçimleri) sorularının haber metinlerine yöneltildiği söylenebilir.2 Bu çalışmada incelemeye konu olacak gazeteler tesadüfî örneklem yöntemi ile seçilmiştir. Yapılan seçim sonucunda Radikal, Sabah ve Ortadoğu gazetelerinin 23.07.2009–30.07.2009 tarihleri arasındaki konuyla ilgili haber metinleri ‘birincil kaynak olarak’ gazetelerin internet ortamında taranarak, haberlerin farklı bakış açılarıyla nasıl ‘yeniden’ üretildikleri, medya kuruluşunun sahiplik yapısından kaynaklanan ideolojik bakış açısının haber metinlerine nasıl yansıdığı, kodlanmış haber dili aracılığı ile egemen söylemlerin nasıl oluşturulduğu eleştirel söylem analizi yöntemi ile incelenmesi amaçlanmıştır. Ancak araştırma boyunca haberin okuyucular tarafından nasıl alımlandığına bakılmamıştır. Yapılan tarama sonucuna göre söz konusu zaman aralığında ‘demokratik açılım’ konusunda Radikal Gazetesinde yayımlanan 15, Sabah Gazetesinde yayımlanan 15 ve Ortadoğu Gazetesi’nde yayımlanan 9 haber metni analiz kapsamına alınmıştır. Araştırmaya konu olan gazetelerin seçiminde ideolojik konumlarına ilişkin farklılıklar rol oynamış; bu durum analiz aşamasında karşılaştırma yapma imkânını da sağlamıştır. Buna göre Radikal Gazetesi liberal çizgiyi, Sabah Gazetesi Hükümet yanlısı bir tutumu ve Ortadoğu Gazetesi ise milliyetçi görüşü temsil etmektedir. Eleştirel söylem analizi, söylem ve dil içinde güç/iktidar ilişkilerinin kurulma biçimlerini sorgulayarak çözümlemeyi hedefler. Bunu yaparken belli bir dilbilimsel çözümleme yöntemi kullanarak, işaretler, anlamlar ve söylemin semiotik yapısını belirleyen toplumsal ve tarihsel koşulların birbirleri ile olan ilişkilerini inceler (Fowler, 1991, 5) 1 A. Teun van Dijk (1988a), haber söylemini incelerken makro ve mikro yapıların ayrımına dikkat çeker. Makro yapı, tematik ve şematik yapıları içermektedir. Bu ayrımdan hareketle tematik yapı unsurları başlıklar, alt başlıklar, fotoğraflar, spotlar, haber girişleri; şematik yapı unsurları ise ana olayın sunumu, ardalan ve bağlam bilgisidir. Mikro yapıyı ise cümle yapıları, sözcük seçimleri ve retorik (ikna yolları) çözümlemeleri oluşturmaktadır. Bu çalışma, van Dijk modelini birebir temel almamakla beraber, van Dijk ve Fairclough’un (1995; 2003) çalışmalarına dayandırılarak oluşturulmuştur. Daha detaylı bilgi için bkz: A. Teun van Dijk (1988a), News as Discourse, New Jersey, Lawrence Eearlbaum Associates Publication; A. Teun van Dijk (1988b), News Analysis, New Jersey, Lawrence Eearlbaum Associates Publication; Norman Fairclough (1995), Critical Discourse Analysis, London, Longman; Norman Fairclough (2003), Analysing Discourse, Textual Analysis for Social Research, London, Routledge. akademi a 2 27 ERCİYES İLETİŞİM akademia Bulgular: 28 Radikal, Sabah ve Ortadoğu gazetelerinde yer alan ortak aktörler şunlardır: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, CHP lideri Deniz Baykal, MHP lideri Devlet Bahçeli, DTP lideri Ahmet Türk. Bunun yanı sıra aktörler açısından gazeteler arasında bir takım farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin yukarıda sayılan bu aktörlerden farklı olarak Radikal Gazetesi’nde Milli Güvenlik Kurulu, Genelkurmay Başkanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı, AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, CHP Grup Başkanvekili Mustafa Özyürek, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş, Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Şah İsmail Bedirhanoğlu, İnsan Hakları Derneği eski genel başkanları Akın Birdal, Hüsnü Ödül, Reyhan Yalçındağ Baydemir, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ gibi isimlere yer verilmiştir. Sabah Gazetesi’nde ise diğer gazetelerden farklı olarak Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Türkiye Değişim Hareketi lideri ve Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Hasip Kaplan (DTP), Fatma Kurtulan (DTP), Onur Öymen (CHP), Mehmet Şandır (MHP), İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilcisi Sezgin Tanrıkulu’nun isimlerine yer verilmiştir. Ortadoğu Gazetesi’nde ise Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Başkanı Taner Uran, Şehit Anneleri Derneği Başkanı Pakize Akbaba ve AKP Diyarbakır Milletvekili Rüstem Zeydan’ın isimlerine ve yaptıkları açıklamalara yer verilmiştir. Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Galip Ensarioğlu ile Diyarbakır Barosu Başkanı Emin Aktar’ın isimleri hem Radikal hem de Sabah gazetelerinde yayımlanan haberlerde yer almıştır. Bu verilerin de ortaya koyduğu gibi gazeteler arasında olayları ele alış bakımından bir takım farklılıkların olduğu adı geçen aktörlerden de anlaşılmaktadır. Gazetelerin konuya yaklaşımı hangi aktörlerin açıklamalarını ön plana çıkardıkları açısından da farklılık göstermektedir. 2010 OCAK Gazetelerin konuyla ilgili olarak açıklamalarına yer verdikleri aktörlerin görüşleri tırnaklı ve tırnaksız ifadelerle aktarırken özellikle Radikal Gazetesi’nin diğer gazetelerden farklı olarak tırnaklı cümleler içerisinde vurgu yapmak ya da dikkat çekmek istediği sözcükleri tek tırnak içine aldığı görülmüştür. Radikal Gazetesi’nin 23.07.2009 tarihli haberinde Başbakan Erdoğan’ın Güneydoğu sorununun çözümüne yönelik kapsamlı bir çalışma başlatıldığının resmen açıklandığı haberi ihtiyatlı bir yaklaşım içerinde verilmiş ve haber metni üzerine herhangi bir yorum yapılmayarak Başbakan Erdoğan’ın konuyla ilgili açıklamaları kamuoyuna tarafsız bir şekilde aktarılmıştır. Konuyla ilgili olarak 24.07.2009 tarihinde CHP lideri Deniz Baykal’ın açıklamaları ise ‘Baykal, Erdoğan’a yüklendi’ şeklinde bir fiil kullanılarak haberleştirilmiştir. Yine aynı tarihli gazetede Tarık Işık’ın kaleme aldığı ‘Hükümetten biri açık diğeri gizli iki aşamalı Kürt açılımı’ başlıklı haberde ise muhabirin bilerek ya da farkında olmadan konuyla ilgili haberi tarafsız bir şekilde aktarmak yerine haber kaynağının aktarıcısı durumuna düştüğünü göstermektedir. Işık’ın haberi “Hükümet, ‘Kürt açılımı’ konusunda ‘birbirini tamamlayan’ iki proje üzerinde çalışıyor” cümlesi ile başlarken, haberin üçüncü paragrafının ilk cümlesi “Hükümet kaynakları, iki aşamalı ‘Kürt açılımı’nın ‘puzzle’ gibi birbirini tamamladığını söylediler” şeklinde verilmiştir. Oysaki birinci cümleden muhabirin konuyla ilgili çalışmaları bizzat gözlemleyerek aktardığına dair bir izlenim uyanırken, üçüncü paragrafın ilk cümlesinden bu durumun Hükümete yakın kaynaklar tarafından söylendiği anlaşılmaktadır. Yine 24.07.2009 tarihli Radikal Gazetesi’nde “MHP: Mücadele mi müzakere mi?” başlıklı haberde MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın TBMM’nde yapmış olduğu basın toplantısından küçük bir kısım cımbızlanarak Vural’ın Başbakan’a tepki gösterdiği kısmın altı çizilmiştir. Yayımlanan haberde özellikle MHP Grup Başkanvekili Vural’ın “yedi yıllık bir hükümet dönemi içinde AKP’nin bu konuyla ilgili bir çalışmasının olmadığı”na dair bir çıkarsamanın Hükümetin ortaya koyduğu ‘demokratik açılım’ konusu ile ilgili olarak Radikal Gazetesi’nde 25.07.2009 tarihinde herhangi bir haber yayımlanmazken, 26.07.2009 tarihinde ise dört haber yayımlanmıştır. Bu tarihte yayımlanan ilk haber “Bahçeli Kürt açılımına öfkeli” başlığını taşımaktadır. Bu haberde MHP’nin Konya İl Kongresi’nde konuşan MHP lideri Bahçeli’nin Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ‘ağır bir dille’ eleştirdiği belirtilmektedir. Söz konusu haber Bahçeli’nin “Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘büyük bir fırsat doğuyor ve bu fırsatta devletin zirvesinde mutabakat sağlanıyor’ ifadesi ‘bölücü unsurlar ve açılım sevdalılarını cesaretlendirilmiştir’ ” sözleriyle okuyucuya aktarılmıştır. Haberin devamında “Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, ana muhalefetin ve İmralı canisinin böyle bir eksende buluşması büyük bir talihsizliktir” şeklindeki sözlerine yer verilmesi haberin başlığı ile içeriğinin örtüştüğünü ancak yine oldukça uzun bir konuşma olan Bahçeli’nin Konya İl Kongresi’nde verdiği mesajlardan bu haberin okuyucuya bazı kısımlarının özellikle seçilerek sunulduğu görülmektedir. 26.07.2009 tarihli “Baykal Kürt Sorunu için ‘İngiliz Modeli’ önerdi” başlıklı haberde ise bir siyasetçinin konuşmalarını aktarırken kullanılan “dedi”, “belirtti”, “söyledi”, ifade etti” şeklinde biten cümleler yerine, CHP lideri Baykal’ın konuyla ilgili görüşleri söylendiği şekli ile aynen korunarak ve tırnak içine alınmayarak “muhatap alamazsın”, “hazırlık yapacaksın” gibi gereklilik kipleri biçiminde sonlandırıldığı tespit edilmiştir. Radikal Gazetesi’nde yayınlanan “Yaşar Kemal ve Gül'ün sözleri heyecan yarattı” başlıklı haberde (29.07.2009) ise “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ‘Kürt sorununun çözümü konusunda iyi şeyler oluyor’ sözleriyle yazar Yaşar Kemal’in Radikal’e yaptığı açıklamalar geniş yankı uyandırdı. AKP ve DTP Gül’e destek çıkarken, CHP ve MHP eleştiri cephesinde yer aldı” cümlesine yer verilmiştir. Oysaki tırnak içinde yayımlanmış olan bu cümle, haberin devamında adı geçen aktörlerin sözlerinden yapılan bir çıkarsamadır. Ancak objektif bir habercilikte olması gereken haberin yorumsuz olarak verilmesi ve çıkarımın okuyucular tarafından yapılması gerekli iken habere yorum katılmış ve yorum da haberin giriş kısmına konularak okuyucuların daha haberi okumaya başlamadan önce yönlendirilmeleri sağlanmıştır. Yine 29.07.2009 tarihli ve “Kürt sorununa ‘sivil’ çözüm arayışı” başlıklı haberde Radikal Gazetesi’ne bilgi veren kaynaklar, demokratik açılımı şekillendirirken sivil toplum kuruluşlarıyla aydınların da görüşlerini almak üzere düzenlenecek olan çalıştayın ‘ilk ve son’ olmayacağını söylemeleri, söz konusu çalıştaylara davet edilecek kişilerin ‘özenle’ seçileceğinin altını çizmeleri ve gazetenin de bu cümlede tek tırnak içinde alıntılanmış olan kelimeleri gazete sayfalarında da aynen kullanmış olması nedeniyle medya kuruluşunun söz konusu haberle ilgili olarak bazı bilgileri okuyucularının gözüne özellikle sokmak istediğini göstermiştir. Hükümet söylemlerini herhangi bir yorum katmadan olduğu gibi aktaran ancak konuyla ilgili hararetli tartışmaların yapıldığı bir dönemde konuyu çok önemli olmayan sıradan bir durummuş gibi ele alan yayın kuruluşu ise Sabah Gazetesi’dir. Gazetenin 23.07.2009 tarihli ve “Bölmek isteyene ‘Evet’ demeyiz” başlıklı ilk haberinde “Başbakan Erdoğan, Sabah’ın duyurduğu hazırlıkları son aşamaya gelen demokratik açılım ve terörü bitirme planıyla ilgili olarak, İçişleri Bakanlığı'nın ilgili kurum ve kuruluşlarla çalışmaları yürüttüğünü, nihai şekil verildikten sonra kamuoyuna açıklanacağını söyledi. Erdoğan, dün Suriye'ye hareketinden önce Esenboğa'da yaptığı açıklamada “ülkeyi bölme gayreti içinde olanlara ise ‘evet’ diyemeyeceklerini belirtti” şeklinde bir ifadeye yer verilmiştir. Haberin sonunda haberin başlığı ile ilgili olmayan ve akademi a yapıldığı, bunun aynı zamanda bir itiraf olduğu vurgulanarak bu konuda çalışmaları başlatan Başbakan Erdoğan ve AKP Hükümeti dışlanmıştır. Hükümetin “bu açılımla terörle mücadelede bir kararlılık mı ortaya koyacağı yoksa terörle ve teröristle müzakereye mi oturacağı” konusunun oldukça önemli olduğu konusuna vurgu yapılmıştır. 29 ERCİYES İLETİŞİM akademia Başbakan Erdoğan’ın Halep Üniversitesi’nden fahri doktora unvanı alması ile ilgili bilgiler aktarılmıştır. Sabah Gazetesi 24.07.2009 tarihli nüshasında demokratik açılım konusunda CHP lideri Deniz Baykal’ın gündeme dair konuşmasından yayımladığı tek bir cümle dışında konuyla ilgili bir haber yayımlamamış ve konuyu yok saymıştır. Bir habere gazete sayfalarında yer verilmesinde seçilen başlık, fotoğraflar, giriş cümlesi, alt başlıklar, metni oluşturan kodlar ve sonuç cümlesinde yer alan kelimler ne kadar önemli ise bir haberin Hükümete yakınlığı ile bilenen bir yayın organınca görmezden gelinmesi de o kadar dikkat çekicidir. Sabah Gazetesi’nde ‘demokratik açılım’ konusunda 24.07.2009– 28.07.2009 tarihleri arasında konuyla ilgili ciddi olarak nitelendirilebilecek bir haber yayımlanmazken gazetenin 29.07.2009 tarihli yayımında “Beşir Atalay’dan önemli açıklama” başlıklı bir haberde İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın kamuoyunda ‘demokratik açılımlar’ olarak adlandırılan çalışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulunduğu, söz konusu bu çalışmaların henüz bir sonuca ulaşmadığını, bu konuda bir karar alınmadığını bakanlığının koordinasyonunda yürütülen çalışmaların içeriğine ilişkin hiçbir açıklama yapılmadığını ifade eden bir haber yayımlanmıştır. Haberin devamında İçişleri Bakanlığı kaynak gösterilerek yapılan haber ve yorumların gerçeği yansıtmadığını basın mensupları ile paylaşan ve öze ilişkin açıklamalar yapmak konusunda daha çok erken olduğunun altını çizen oldukça uzun açıklamalara yer verilmiştir. 30 Demokratik açılım konusu ile ilgili olarak haber yapılandırmasında Ortadoğu Gazetesi milliyetçi söylemi ile dikkat çekmektedir. Adı geçen gazetede yer alan 23.07.2009 tarihli ilk haberin başlığı “Teröristle müzakereye öncelik veriliyor” şeklindedir. Ortadoğu Gazetesi’nde yer alan bu haberin diğer alt başlıklarını incelediğimizde de “Türkiye, Terörist Başının Açıklamasına Muhtaç Duruma Düşürüldü”, 2010 OCAK “Bir Takım Şeylerin Üstünü Örtmek”, “IMF'ye Verilen Taahhüt Mü?”, “Şimdi ‘Gayri Milli Şef’ Var Galiba” bu gibi başlıklarda seçilen kelimelerin söz konusu bu yayım organının meseleye ne kadar önyargılı yaklaştığını ortaya koymaktadır. MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Göksel Bozkurt ve Yönetim Kurulu üyelerini ziyareti sırasında dile getirdiği sözlerine geniş olarak yer verdiği haberde3 “AKP çevrelerinin, Öcalan ile açılım gayreti içinde olduklarını, yedi yılık hükümet dönemi içinde AKP’nin Kürt sorunu hakkında bir çalışmasının olmadığını, Türkiye'nin, bir terörist başının yapacağı açıklamaya, bir yol haritasına muhtaç duruma düşürüldüğünü ve bu Türkiye’yi bu tabloya AKP’nin getirdiğini öne süren karamsar bir tablo yansıtılmıştır. Haberde süreçle ilgili olarak karşıt tarafların farklı görüşlerine yer vermek yerine MHP Grup Başkan Vekili Vural’ın olumsuz görüşlerine geniş yer ayrıldığı açıktır. Aynı gazetenin 23.07.2009 tarihli bir başka haberinde ise AKP Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın konuşması sırasında telaffuz ettiği cümlelerden biri olan “Başbakan DTP ile görüşmeli” cümlesi haberin başlığı olarak seçilmiştir. Haberin alt başlıklarına baktığımızda ise Zeydan’ın “Kürt sorunu AKP çözmelidir ve çözecektir” şeklindeki ifadesinin yer aldığı paragrafın başlığı “AKP Çözecekmiş” şeklindedir. Alt başlık ve başlığın altında yer alan haber okunduğunda söz konusu başlığın AKP’yi küçümseyen ve dışlayan bir içeriğe sahiptir. Ortadoğu Gazetesi’nin 25.07.2009 tarihli haberleri ise demokratik açılım konusunda şehit ailelerinin görüşlerini “Şehit aileleri isyanda” başlığı ile okuyucularına duyurmuştur. Haberin giriş cümlesi “ ‘vatan sağolsun’ diyerek dağ gibi evlatlarını toprağa veren, şehit aileleri ‘çözüm’ için terörist başından medet uman hükümete ateş püskürüyor” kelimelerinden oluşmaktadır ve bu giriş cümlesi ile haberin devamının Bu haber Radikal Gazetesi’nin 24.07.2009 tarihli nüshasında “MHP: Mücadele mi müzakere mi?” başlığı ile yayımlanmış ancak haberin detaylarına Ortadoğu Gazetesi’ndeki kadar geniş yer verilmemiştir. 3 Ortadoğu Gazetesi’nin 26.07.2009 tarihli ve “AKP Sanal Gündem Peşinde” başlıklı haberinde ise MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, AKP’nin ‘Aldatma ve Kandırma Partisi’ haline geldiğini, gerilim stratejisiyle iktidarını devam ettirmeye çalıştığını vurgulayan sözlerine yer verilmiş ve Bahçeli’nin hükümetin demokratik açılımda olduğu gibi suni gündemlerle esas sorunların üzerini örtme gayretinde olduğunu açıkladığı belirtilmiştir. Haberin giriş paragrafını oluşturan bu cümlenin açıkça AKP’yi aşağılayan ve küçümseyen bir yapılanma ile inşa edilmiştir. Nitekim haberin diğer alt başlıklarına baktığımızda da haber metninde “Teslimiyetçi İktidar”, “Aldatma ve Kandırma Partisi”, “Erdoğan’ın Gözü Çankaya’da” gibi kelimelerden oluşan başlıklara yer verilmiştir. Aynı tarihli bir başka haberde de yine MHP lideri Bahçeli’nin Erdoğan’a atfen “DTP’nin Yedeği misiniz?” başlığını atmış olan bir haber yayımlanmıştır. Bu haberin dikkat çeken diğer alt başlıkları ise “Türkiye’yi Nereye Götürüyorsunuz?”, “Cesaretin Varsa PKK’nın Belini Kır”, “Çapulcularla Pazarlık Olmaz”, “Bu Yanlıştan Vazgeçin” gibi Başbakana öğüt veren bir takım kelimelerden oluşan başlıklardır. İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın ‘demokratik açılım’ üzerine yapılması planlanan çalışmaları anlattığı basın toplantısını konu alan 29.07.2009 tarihli ve “Halktan Neyi Gizliyorsunuz” başlıklı haber, ilk göze çarpan başlığıyla bile önyargılarla dolu olduğu izlenimi uyandırmıştır. Nitekim başlıkta yer alan önyargılara “İçişleri Bakanı Beşir Atalay, hükümetin merakla beklenen demokratik açılımla ilgili olarak bir basın toplantısı düzenledi. Atalay, yapılanları halktan gizledi, ancak herkesten destek istedi. Başbakan’ın 2005’te Diyarbakır’da başlattığı açılımların süreceğini, alınan önlemlerin ‘devlet politikası’ olarak kısa-orta-uzun vadede hayata geçirileceğini kaydetti” şeklindeki giriş paragrafı ile aynen devam edilmiştir. Haberin “İşte Halktan Gizlenenler” alt başlığına baktığımızda ise “Bakan açılım hakkında bilgi vermese de sızan bilgilere göre…” şeklinde başlayan paragrafın yansız ve haber kaynağını açıkça belirten bir habercilik anlayışı doğrultusunda değil, söz konusu haber kaynağının basın meslek ilkeleri içinde yer almayan fısıltı gazetesinden haberlerinden yararlanarak kaleme alınmış olduğu anlaşılmaktadır. Ortadoğu Gazetesi’nde 30.07.2009 tarihinde yer alan “Başbakan Bölücülerin Taşeronu” başlıklı haberde MHP lideri Devlet akademi a okuyucuları şehit ailelerinin acıları ve şehit kanları üzerine inşa edilen bir söylem ile kışkırtma eğilimindedir. Nitekim bu haberin diğer alt başlıkları için “Çocuklarımızın Kemikleri Sızlıyor”, “Kanımızı Donduran Öneriler”, “Yazıklar Olsun”, “Kime Güveneceğimizi Şaşırdık” gibi provakatif kelimeler seçilmiştir. Haberin devamında “eli kanlı katiller ‘Sayın’, terörün adı ‘Kürt sorunu’ oldu. Şehit aileleri de bu ‘yeni açılıma’ isyan etti. Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Başkanı Taner Uran, “İmralı’da yatan eli kanlı bebek katilinin muhatap alınması kanımızı donduruyor. Siyasallaşan terörün bu kadar sesi çıkarken, kimsenin sesinin çıkmamasını kabul edemiyoruz. Biz bunu engellemek her şeyi yapacağız’ şeklindeki sözleri ön plana çıkarılarak yer verilmiştir. Araştırmanın yapıldığı 23.07.2009–30.07.2009 tarihleri arasında araştırmaya konu olan diğer gazetelerde şehit ailelerinin görüşlerine hiçbir şekilde yer verilmezken, Ortadoğu Gazetesi’nin konunun tartışılmaya başlandığı ilk günlerde şehit ailelerinin dramatik cümlelerini manşetlere ve haberlerine taşıması söz konusu yayın organının bu konuyu milliyetçilik söylemi üzerinden ele alarak tartışmaya ters cepheden katılacağının işaretini vermiştir. Nitekim söz konusu haberde şehitlikte evlatlarının soğuk mezar taşlarını okşayarak onların sıcaklığını hissetmeye çalışan şehit ailelerinin, “Öcalan’a ‘sayın’, şehide ‘kelle’ diyen, şimdi de bebek katilinden medet uman bir başbakan istemiyoruz” diye haykırdıkları, hükümetin bu girişiminin çocuklarının kemiklerini sızlattığını ifade eden bir metin oluşturulması bu savı destekler niteliktedir. 31 ERCİYES İLETİŞİM Bahçeli’nin “terörle mücadele iradesi olmayan Başbakan, bölücü taleplerin taşeronluğunu yaparak teröre teslim olma hazırlığındadır” şeklindeki sözlerine yer verilmiştir. Haberin devamında AKP hükümetinin Türkiye’ye “bölünme modeli” arayışları içerisinde olduğunu belirten açıklamada, “Tarihi bir yol ayrımına hızla sürüklenen Türkiye’yi çok zor ve karanlık günler beklemektedir” denildiğine vurgu yapılmıştır. Haber başlığından son cümlesine kadar MHP lideri Bahçeli’nin Başbakan Erdoğan ve AKP Hükümeti’ni küçük ve aciz durumda gören sözlerini yüceltmiştir. Söz konusu bu haberin diğer alt başlıklarında “Teslimiyetin Yeni Aşaması”, “Eyalet Sistemi Hazırlığı”, “Kılavuzu Öcalan” ve “Türk Milleti’nin Sabrı ile Oynamayın” gibi suçlayan ve tehditkâr bir üslup üzerine yapılandırılmıştır. Haberde İçişleri Bakan’ın açılımın amacının ‘toplumsal mutabakat süreci başlatmak’ olduğunu söylemesi gerçek niyetlere ışık tuttuğu, buradaki amacın Türkiye Cumhuriyeti’nin milli devlet niteliğini ve üniter siyasi yapısını tasfiye süreci başlatılması olduğunu öne süren önyargılı düşüncelere yer verilmiştir. Söz konusu bu süreçte ‘Türkiyelilik’ kavramı milli kimliğin yerini alacağı, iki dilli eğitim ve kamu hizmetine geçileceği, eyaletler sisteminin alt yapısı hazırlanacağı ve teröristlere siyasi af çıkarılarak ihanet ödüllendirileceğine dair öngörülerde bulunulmuş, medya kurumu da öne sürülen bu iddiaların arkasındaki gerçeklik payını sorgulamadan MHP lideri Bahçeli’nin görüşlerini aynen yayımlamıştır. akademia Sonuç ve Değerlendirme: 32 Başbakan Erdoğan’ın 22.07.2009 günü Güneydoğu sorununun çözümüne dair yapmış olduğu açıklamada Hükümet olarak MGK üyeleri ile birlikte bu konuda bir çalışma başlatıldığını ve çalışmayla ilgili görüşmeleri yürütmek üzere İçişleri Bakanı’nın görevlendirildiğini, yapılacak müzakereler sonucunda atılacak adımları bir söylem birliği içerisinde kamuyla paylaşacaklarını dile getirmesinin ardından konunun medyada temsilini ortaya koymayı amaçlayan bu 2010 OCAK çalışmada birinci el kaynaklar olan Radikal, Sabah ve Ortadoğu gazeteleri 23.07.2009– 30.07.2009 tarihleri arasında internet ortamında taranmıştır. Elde edilen veriler ‘http’ formatında kayıt altına alınmış ve söz konusu bu süreçte medya kuruluşlarının Güneydoğu sorununu haber yapılanmaları içinde nasıl dile getirdikleri haberin başlığı, alt başlıkları, giriş cümlesi, metin içinde kullanılan sözcükler, bu sözcüklerin tekrarlanma sıklıkları ve sonuç cümlesi bağlamında incelemeye tabi tutularak eleştirel söylem analizi yöntemi ile çözümlenmiştir. Araştırmaya konu olan gazetelerin demokratik açılım önerisini ele alış ve işleyiş biçimlerine baktığımızda medyanın toplumdaki farklı görüşleri dengeli bir biçimde sayfalarına taşıyamamış olduğu görülmektedir. Her üç gazetede de sahiplik yapısının, ideolojik görüşlerin, ulusal çıkarların, sosyo-ekonomik kaygıların ve iktidar ilişkilerinin (iktidara yakınlık/uzaklık) haberlerin seçilmesi, tasarlanması ve sunulması aşamalarında etkili olduğu açıkça karşımıza çıkmıştır. Analizden elde edilen bulgular gazetelerin ideolojik konumlanmalarına göre farklılık göstermiştir. Buna göre Radikal Gazetesi konuyla ilgili olarak yayımlamış olduğu 23.07.2009 tarihli ilk haberde Başbakan’ın görüşlerini herhangi bir yorum katmaksızın olduğu gibi aktarırken, daha sonraki günlerde yayımlamış olduğu haberlerde Parlamentoda temsil edilen muhalefet partilerinin liderlerinin olumsuz görüşlerini öne çıkarmış, hatta onların bazı uzun konuşmaları arasından Hükümete ağır eleştiriler yönelterek yüklenen paragrafları itina ile seçtikten ve vurgu yapmak istediği sözcükleri tek tırnak içine aldıktan sonra haber metni haline dönüştürmüştür. Sabah Gazetesi’nde ise konuyla ilgili 23.07.2009 tarihinde yayımlanan ilk haber ihtiyatlı sözcüklerden oluşturulmuş, hatta haber metninin sonuna konuyla ilgisi olmadığı halde Başbakan’ın Halep Üniversitesi’nden fahri doktora unvanı alacağının haberini veren dolayısı ile asıl haber konusunun önemini başka yönlere dağıtan bir paragraf eklenmiştir. Sabah Gazetesi demokratik açılım konusuna daha sonraki günlerde kayıtsız kalmış, kamuoyunda tartışmalar yaşandığı halde bu durumla ilgili bir haber yayımlamamıştır. Bir başka deyişle yayım organı kamuoyunun gündemi yerine kendi gündemini izlemiş ve yayımladığı haberleri de buna göre seçmiş ve sıralamıştır.4 Ortadoğu Gazetesi demokratik açılım konusunu tamamen Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısına zarar verecek bir gelişme olarak öngörmüş ve milliyetçi bir üslup içerisinde Hükümetin vahim bir yanlışın eşinde olduğuna dair çığırtkanlık yaparak, bu görüş doğrultusunda demeç veren siyasi aktörlerin söylemlerini ön plana çıkarıp, söz konusu bu görüşlere gazete sayfalarında abartılı bir şekilde yer vererek ve Türkiye’nin terör mücadelesinde hayatlarını kaybetmiş şehit ailelerinin dramı üzerinden ajitasyon yaparak yayımlarını gerçekleştirmiştir. Burada altı çizilmesi gereken önemli noktalardan biri de yapılan araştırma bağlamında incelenen gazetelerin haber söylemlerinde konunun çerçevelenmesi ve bu süreç içinde egemen söylemlerin okuyucular cephesinde inanılır bir konuma yerleşmesi sadece seçilmiş kodlarla anlaşılabilecek bir süreç olarak görülmememsi gerektiğidir. Ele alınan söz konusu haberlerde anlam aynı zamanda dilin cümle yapıları içinde oluşmuş, bazı kelimeler ya da söz grupları tırnak içine alınarak vurgu yapılmış ve sonuçta bilinçli ya da iyi niyetli ama bilinçsiz davranış kalıpları nedeniyle habere yorum girdiği görülmüştür. Gazetecilik pratiği içinde bir olayın açık, yalın, kesin, tarafsız ve nesnel bir bakış açısı ile kaleme alınarak haber metni haline dönüştürülmesi gerekirken, günlük pratiklere baktığımızda gazetecinin öznel değerleri, yayın kurumunun sahiplik yapısı, tiraj kaygısı ve ekonomik baskılar, haber kaynaklarından kaynaklanan baskılar, egemen ideoloji ve toplumun değer yargıları ile siyasi çevrelerden gelen telkin ve ricalar sonucunda kimi zaman haber metinlerinin meslek ilkeleri doğrultusundan saptırılarak farklı söylemlere büründürüldüğü ya da görmezden gelinerek hiç yayımlanmadığı bir takım durumlar söz konusu olabilmektedir. Nitekim yapılan araştırma bağlamında incelenmiş olan haber metinlerine bakıldığında Radikal Gazetesi’nde muhalif cephenin görüşlerine daha çok yer verilerek haber dengesinin bozulduğunu, Sabah Gazetesi’nde haber metni içinde haber değerini azaltan gereksiz bilgilere yer verildiğini, bazı günlerde kamuoyunda konuyla ilgili hararetli tartışmalar yapılmasına rağmen demokratik açılım meselesine gazete sayfalarında hiç yer verilmediği ya da bir başka günde İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın konuyla ilgili açıklamalarını tam metin olarak yayımlayarak Hükümetin sözcüsü durumuna düştüğü, konuyla ilgili karşıt görüşlere aynı oranda yer vermeyerek yayımlamış olduğu haberlerde nesnellik/tarafsızlık ilkelerini çiğnediği, Ortadoğu Gazetesi’nin ise tamamen ideolojik düşünceler çerçevesinde bir söylem geliştirilerek konunun kamuoyunda serbestçe tartışılmasına ket vuracak bir takım metinlerin kaleme alındığı ya da siyasi aktörlerin kışkırtıcı sözlerine özellikle yer verildiği müşahede edilmiştir. Nitekim incelenen bazı haberlerde tarafsızlık, nesnellik gibi profesyonel normlara uyuluyor ve haberde olaya ilişkin açık bir yorum yer almıyor gibi bir duruş sergilense de, kaynaklar, gazeteci Araçsal güncelleştirme modeli olarak tanımlanan bu teoriye göre tartışmalı ya da çatışmalı konularda belirli bir görüşü ya da farklı görüşleri savunan kişi ya da grupları ayrıcalıklı biçimde temsil eden ya da dışlayan haber öyküleri ya da söz konusu haberleri önceleyen ve gündemde tutan ya da yok sayan haber öyküleri aracılığı ile yayın kurumunun ulaşmak istediği bir takım amaçlar olabilir. Bu durumlarda hem olayların sahnelenmesinden hem de bunların ayrıcalıklı biçimde değer yüklü sunumundan farklı biçimde belirli temalara sahip olayların ya da bu olayların belirli yönlerinin araçsal güncelleştirmesinden, yani öne çıkarılmasından, ayrıcalıklı biçimde sunumundan, gündeme getirilmesinden ya da yok sayılmasından söz edilebilir. Daha detaylı bilgi için bkz: Murat Sadullah Çebi, (2002). Haberi Anlamak, Ankara: Gazi Kitapevi, ss. 49–50. akademi a 4 33 ERCİYES İLETİŞİM ve (varsayılan okuyucu) halk üçgeninde oluşan kaymaların haberlerin içinde devam ettiği, bir başka deyişle nesnellik norm ve kurallarını ihlal etme durumunun haber metni içinde açıkça değil ancak örtülü olarak yapılandırıldığı gözlemlenmiştir. Öte yandan araştırmaya konu olan yayın kuruluşlarının hedef kitlesinin sahip oluğu hâkim kültürel değerlerin haber söyleminde örtülü bir şekilde belirleyici olması durumunun da gazetecilerin haberlerini oluşturma sürecinde kullandıkları başlıklar, seçtikleri kelimeler, cümleleri oluşturmada kullandıkları gramer yapıları aracılığı ile nesnellikten uzaklaştıkları, olayları okuyucularının değer yargılarının filtrelerinden süzerek ele aldıkları anlaşılmıştır. KAYNAKÇA Bakhtin, M. M. (1992) Speech Genres and Other Late Essays. C. Emerson ve M. Holquist, (Der.). USA: University of Texas Press. Barthes, R. (1993). Bir Aşk Söyleminden Parçalar. Tahsin Yücel (Çev.). 2. Basım, İstanbul: Metis Yayınları. Çandar, C. (2008) Başbakan ve Diyarbakır 12 Ağustos 2005–21 Ekim 2008. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/habe r.aspx?id=10180751&yazarid=215, 22.10.2008. van Dijk, T. (1988a). News as Discourse. New Jersey: Lawrence Eearlbaum Associates Publication. (1988b). News Analysis: Case Studies of International and National News in the Press, New Jersey: Lawrence Eearlbaum Associates Publication. (1994). Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları. Mehmet Küçük (Der. ve Çev.). Medya, İktidar, İdeoloji. (271–237). Ankara: Ark Yayınları. akademia Çebi, M. S. (2002). Haberi Anlamak. Ankara: Gazi Kitapevi. 34 Eco, U. (1992). Açık Yapıt. Yakup Şahan (Çev.). İstanbul: Kabalcı Yayınları. Fairclough, N. (1995). Critical Discourse Analysis. London: Longman. 2010 OCAK (2003). Analysing Discourse, Textual Analysis for Social Research. London: Routledge. Foucault, M. (2006). Hapishanenin Doğuşu. Mehmet Ali Kılıçbay (Çev.). Ankara: İmge Kitapevi Yayınları. Fowler, R. (1991). Language in the News: Discourse and Ideology in the Press. London: Routledge. İnal, A. (1996). Haberi Okumak. İstanbul: Temuçin Yayınları. İnceoğlu, Y. G.; Çomak, N. A. (2009). Metin Çözümlemeleri. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Kunelius, R. (1994). Order and Interpretion: A Narrative Perspective on Journalistic Discourse. European Journal of Comunication, 9, 249–270. Macdonell, D. (1996). Theories of Discourse, An Introduction. Oxford: Basil Blackwell. Özer, Ö. (2009) Eleştirel Haber Çözümlemeleri. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. Sözen, E. (1999). Söylem – Belirsizlik, Mübadele, Bilgi/Güç ve Refleksivite. İstanbul: Paradigma Yayınları. Rigel, N. (2000). İleti Tasarımında Haber. İstanbul: Der Yayınları. Wodak, R. (1996). Disorders of Discourse. London: Sage Publications. ELEKTRONİK KAYNAKLAR: Online Etymology Dictionary. Erişim: 01.09.2009, http:// www.etymonline.com Online Türk Dil Kurumu Sözlüğü. Erişim: 01.09.2009, http://www.tdk.gov.tr Ortadoğu Gazetesi. Erişim: 23.07.2009– 30.07.2009, http://www.ortadogugazetesi.net Radikal Gazetesi. Erişim: 23.07.2009– 30.07.2009, http:// www.radikal.com.tr Sabah Gazetesi: Erişim: 23.07.2009– 30.07.2009, http:// www.sabah.com.tr MEDYA VE AHLAKİ PANİK Sevil Yıldız* Haluk Hadi Sümer** Özet Ahlaki panik kavramı, ortak değerler ve çıkarlara tehdit olarak görülen, sapkın davranış sergileyen bireylere ya da gruplara karşı toplumsal ve politik tepkilere atfen kullanılmaktadır. Bu toplumsal tepkilerde medya itici güçtür. Medya bir grubu veya eylemi sapkın olarak tanımlamakta ve onun üzerine yoğunlaşmaktadır. Toplumsal endişe ve histerinin oluşmasına neden olmaktadır. Toplumdaki kanaat önderleri, politikacılar, emniyet yetkilileri, hukuk uygulayıcıları, kanun koyucular toplumda oluşan korkunun ortadan kaldırılması için idari ve yasal düzenlemeler yapmaktadırlar. Bu çalışmamızda medya araştırmalarında unutulmaya başlanan, ancak kriminoloji, sosyoloji, psikolojide hala etkinliğini koruyan ahlaki panik kuramı incelenmektedir. Kuram ile ilgili sorunlara da değinilen bu çalışmada aynı zamanda Türk ve Dünya medyalarından ahlaki panik oluşturan olay örneklerine de yer verilmektedir. Anahtar Kelimeler: Ahlaki panik, suç, medya MEDIA AND MORAL PANIC Abstract The concept of moral panic is used as a reference against threat to common values and interests common to individuals or groups who exhibit deviant behavior, social and political reactions. Media is a driving force in these societal reactions. Media describe a group or an action as heretical and focuses on her. Media led to the creation of social anxiety and hysteria. Opinion leaders in society, politicians, police officers, legal practitioners, legislators are making administrative and legal arrangements to eliminate the consisting fear in the community. Keywords: Moral panic, guilt, media * Dr., Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi ** Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi akademi a In this study moral panic theory is examined which is starting to be forgotten in media research, but still protect the efficacy in criminology, sociology, psychology. Samples of events which create moral panic from Turkish and world media are given in this study in which theories about the issues are mentioned also. 35 ERCİYES İLETİŞİM 1. GİRİŞ Ahlaki panik suç, sapkınlık ve medya çalışmalarında geçen tanıdık bir terimdir. Ahlaki panik analizi sadece medya çalışmalarının değil, aynı zamanda psikolojinin, kriminolojinin, adalet psikolojisinin ve sosyolojinin de ilgi alanı arasındadır. Uzun zamandır ahlaki panik kavramı uygulanmış, geliştirilmiş, övülmüş ve aynı derecede eleştirilmiştir. Aslında ahlaki panik kavramı o kadar kullanılmıştır ki, sadece kriminoloji kitaplarına değil, medya çalışmalarına ilişkin kitaplara da girmiştir. Konuya çocuk istismarcılarından, grip salgınlarına kadar birçok sosyal olaya toplumsal tepkileri tanımlamak için düşünmeden kullanan popüler medyada da düzenli olarak değinilmiştir (Dönmezer, 1994, 391). akademia Toplumlar belirli zaman dilimleri içerisinde sürekli sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu sorunlarla ilgili olarak medya organları haberler yapmakta, yorum ve görüşlere yer vermektedir. Bu sorunun da medya tarafından sürekli olarak işlenmesi, soruna çözüm yolları aranması, okurların ve izleyicilerin bilinçlenmesi talepleri, zaman içerisinde olayın konusuna bağlı olarak sapkın davranışta bulunan kişilere ve benzer özellik taşıyan kişilere önyargıyla bakılmasına yol açmaktadır. Toplumda bu olaydan kaynaklanan bir korku ve endişe hali baş göstermektedir. Bu tür olayların toplumdaki yansımasına ahlaki panik adı verilmektedir (Dönmezer, 1994, 391). 36 Daha önce de var olan ancak sessiz kalan yaygın bir sosyal sorunun, sosyal bir sapkınlığın isimlendirilerek, örnek olaylarla kişileştirilerek ortaya çıkarılması, kamunun gündemine oturtulması ve bu soruna uzmanlar tarafından çözüm önerileri getirilmesi ahlaki paniği açıklamaktadır. Aslında ahlaki panik, sessizlik döngüsünün bozulmasıdır (Soygüder, 2009, 2). 2. AHLAKİ PANİK TANIMI Erol Mutlu (2004,283-284), İletişim 2010 OCAK Sözlüğü adlı eserinde ahlaki paniği “Esasında ufak tefek toplumsal sapkınlık edimleri olan şeylere karşı abartılı ve iletişim araçlarınca da büyütülen toplumsal bir tepki” olarak tanımlamaktadır. Ahlaki panik konusunda, referans olarak ilk Stanley Cohen'i görmekteyiz. 1972 yılında yazdığı Folk Devils and Moral Panics adlı eserinde Cohen bu kavrama yer vermiştir. Kitle iletişim araçlarının topluma ayak uyduramayan grupların etiketlenmesi ve suç dalgaları oluşturmaktaki rolünü ilk keşfeden bilim adamı olmasa da Cohen, medya sapkınlık abartması ve ardından gelen halk tepkilerinin ilk sistematik uygulamalı çalışmasını yapan kişi olarak bilinmektedir. Cohen (1972, 94)’in ilk kez 1972 yılında yayınlanan ve yaklaşık 30 yıl sonra üçüncü baskısını yapan kitabı terimin tanımlanmasına aşağıda verilen girişle başlamaktadır: Toplumların zaman zaman ahlaki panik dönemleriyle karşı karşıya kaldıkları görülmektedir. Bir durum, olay, kişi ya da grup toplumsal değerlere ve çıkarlara karşı bir tehdit olarak tanımlanmaya başlar; tehdit olarak algılanan bu olay, kişi veya grubun doğası kitle iletişim araçları tarafından yapay ve basmakalıp bir biçimde sunulur; yazarlar, din adamları, politikacılar ve diğer kanaat önderleri manevi engeller koyarlar, teşhis ve çözümlerini telaffuz ederler. Tehdidin üstesinden gelme yolları geliştirilir veya çoğu kez bu yollara başvurulur. Sonrasında durum ortadan kalkar, bastırılır veya daha da kötüleşerek görünür hale gelir. Kimi zaman paniğin konusu oldukça yenidir ve kimi zaman da uzun süredir var olan fakat birdenbire ilgi odağı haline gelen bir şey panik konusu olur. Bazen panik geçer ve toplumun ortak bilincinde unutulur. Kimi zaman da daha ciddi ve uzun süreli tepki ve yankıları olur. Böylelikle yasal, politik ve hatta toplum anlayışında belli değişimlere neden olabilir. Cohen burada panik kelimesiyle ne demek istediğini tam olarak ifade etmemektedir. Ancak aklında olan tanım, terimin OED (Oxford English Dictionary)’de açıklanan alışılagelmiş kullanımıdır. “Genellikle bir insan topluluğunu etkileyen ve güvenliği sağlamak için ölçüsüz veya düşüncesiz çabalara yol açan, ani telaş veya endişe duygusu.” Bir insana, insan gruplarına ya da olaylar dizisine gösterilen tepki, bu kişi ya da olaylar dizisinin ortaya koyduğu asıl tehditle karşılaştırıldığında tamamen orantısız olduğunda, “uzmanlar” yani polisler, yargıçlar, politikacılar, editörler tehdidi hep birlikte ve benzer biçimde algıladıklarında ve tek ses halinde tanımlamalardan, tehdidin sonucunu tahminden ve çözüm yollarından bahseder göründüklerinde, kitle iletişim araçlarında gösterilenler ölçülü ve gerçekçi bir değerlendirmenin doğrulayabileceğinin üzerinde ve ötesinde ani tehdit artışı ve alışılmadık durumlar vurgulandığında bir ahlaki panikten bahsetmek uygundur. Cohen’in çalışmasında sürekli geçen sapkın davranış kavramı Sosyoloji Sözlüğünde, “Normal sayılan ölçeklerden sapan, düzensiz davranış” olarak tanımlanmaktadır ( Marshall, 1999,713). Aynı kavram Psikoloji Sözlüğünde ise, “ Nitelik, biçim ve bağlam açısından çoğunluğun ortalama davranışlarından farklılık gösteren davranış” olarak tanımlanmaktadır (Budak, 2001,841). 3. AHLAKİ PANİĞİN ÖZELLİKLERİ Geleneksel tanımlamada ahlaki paniğin beş önemli özelliği bulunmaktadır. 1- Ahlaki panik, medyanın sıradan bir olayı alıp, onu sıra dışı bir olaymış gibi sunmasıyla meydana gelmektedir. 2- Kolektif olarak yanlış davranışlarda bulunanları ahlaki bozulma ve sosyal çözülmenin nedeni olarak algılayan yazarlar, düşünce liderleri ve benzeri otoriteler tarafından oluşturulan ahlaki ortamın içerisinde medya, bir suçluluk abartması döngüsünü harekete geçirmektedir. 3- Ahlaki panikler, meydana geldikleri toplumda fikir ortaklığı ve ortak kaygılar oluşturarak ahlaki sınırları belirlemektedirler. 4- Ahlaki panikler hızlı sosyal değişim esnasında oluşur ve riske yönelik geniş sosyal endişeler tespit ettiği ve kristalleştirdiği söylenebilmektedir. 5- Genelde genç insanlar, gelecek için bir metafor oldukları ve davranışları toplumun sağlıklı veya hastalıklı mı diye test etmek için bir barometre olarak görüldükleri için, hedeftedirler ( Jewkes, 2004, 86). Bu özellikler şu şekilde sınıflandırılabilir. Endişe. Anlatılan bir davranış veya olay kaygıyı tetiklemektedir. Düşmanlık. Failler halkın şeytanları olarak tanımlanmaktadırlar. Düşünce Birliği. Faillere karşı oluşan toplumsal tepki geniş ve birleşiktir. Orantısızlık. Davranışın veya ortaya koyduğu tehdidin büyüklüğü abartılmaktadır. Geçicilik. Medyanın bildirimi ve buna bağlı panik birdenbire ortaya çıkar, fakat çabucak yok da olabilmektedir (Goode ve Ben Yahuda, 1994, 89). Bu kısa özete eklenebilecek iki özellik daha bulunmaktadır. Bunlar toplumsal tepkinin ahlaki boyutu, özellikle bu olaylara eşlik eden iç gözleme dayalı olarak kendini değerlendirme ve söz konusu olan aykırı davranışın semptomatik olduğu düşüncesidir. Bir arada bulunan bu iki unsur önemlidir. Bu unsurlar toplumsal tepkinin altında yatan rahatsızlığın gerçek doğasına; yani belli toplumsal aktörler tarafından ifade edilen, kurulu bir değer sisteminin tehdit altında olduğu kaygısına işaret ederler (Goode ve Ben-Yehuda, 1994, 89). Aslında Cohen’in ahlaki panikler, ahlaki panik süreçlerinin doğası ve kökeni üzerine açıklamalarının özü, değer verilen yaşam tarzının tehlikede olduğu korkusu oluşturmaktadır. akademi a Yapılan panik tanımındaki orantısızlık, abartma ve telaş gibi özellikler, ahlaki panik konusunun incelendiği Policing the Crisis adlı bir diğer klasik çalışmada sunulan tanımda da vurgulanmaktadır. Ancak bu tanımda fazla abartılmış toplumsal tepkinin zoraki ve yapay bile olsa düşünce birliği ve ortak görüşe dayalı olması gerekmektedir (Hall ve diğerleri, 1978, 16). 37 ERCİYES İLETİŞİM 4. AHLAKİ PANİK TİPLERİ Cohen’in tanımlamalarında ve örneklemelerinde klasik ahlaki panik sürecinin bütün özelliklerini bulmak mümkündür. Fakat daha sonraki araştırmalar ahlaki paniklerin, sözde tepki gösterdikleri sapkınlık biçimleri ve bu sapkınlık biçimlerinin sosyal toplum üzerindeki etkileri gibi çeşitli biçim ve boyutlarda ortaya çıktığını göstermektedir. Bu biçim ve hedef farklılıkları ahlaki panikleri çeşitlere ayırmaktadır. akademia Ahlaki panikler yoğunluk, süreklilik ve toplumsal etki yönünden çeşitlilik göstermektedir. Kimileri küçük ve geçici olaylardır. Bu olaylar arkalarında çok küçük bir iz bırakırlar. 1950 yıllarında İngiltere’de ortaya çıkan ve panik yaratan Teddy Boys’un neden olduğu korku bir süre sonra unutulmuştur. Diğerleri ise, kitlelerde ve tüm toplumsal manzarada dönüşüme neden olan büyük ve vahim gelişmelerdir. 16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa’daki cadı avı çılgınlığı ve 19. yüzyıl İngiltere’sinde ulusal çöküş kaygıları buna uygun örneklerdir. Ahlaki panikler 1980’lerin sonlarında Los Angeles’da meydana gelen otoban cinayetlerinin neden olduğu kısa süreli panik gibi soyutlanmış toplumsal patlamalar olabileceği gibi, her olayın diğeri üzerine kurulu bir olaylar dizisinin bölümlerini de oluşturabilirler (Critcher, 2003, 118). Uyuşturucu panikleri ve çocuk istismarı olayları bunlara örnek teşkil etmektedir. 38 Problemin ortaya koyulan boyutuna göre ahlaki paniklerde, neden olduğu tepkiyle genellikle küçük bir ilişkisi olmasına rağmen, tepki gösterilen problemler ciddi, önemsiz ya da hayal ürünü olabilmektedir. Meydana geldiği dönemlerde sokak soygunları, ateşli silah cinayetleri veya Mods ve Rockers olayları bile şimdi zararsız gözükmektedir. 1990’lı yıllarda İngiltere’yi sarsan satanist çocuk istismarı ayini paniği, orta çağ cadı avları gibi tamamen hayali gibi görünmektedir, fakat etkilerine bakıldığında tamamen gerçektir ve bunun sonucunda halen hapiste yatan insanlar bulunmaktadır (Goode ve Ben- Yehuda, 1994, 73). 2010 OCAK Ahlaki panikler neden sonuç ilişkisi ve gelişim modelleri açısından da çeşitlilik göstermektedir. Mods ve Rockers olayı üzerine yaşanan panik gibi, yerel aktörler ve kaygılar tarafından bilinçsiz bir şekilde yönlendirilenler, kendiliğinden halk hareketleri olabilmekte veya kasıtlı olarak ticari ya da politik kazanç için tasarlanabilmektedirler. Angela McRobbie ve Sarah Thorton, (1995, 185), Acid House plak yapımcılarının çılgın partilerde Ecstasy kullanımı üzerine ahlaki paniği kızıştırmak için ellerinden geleni nasıl yaptıklarını anlatmaktadırlar. Plak yapımcılarının asıl amacı ürünlerine medyanın ilgisini çekmek ve ürünlerinin ücretsiz tanıtımını yapmaktır. Reklâm amacıyla yaşlı nesli dehşete düşürme ve genç neslin dikkatini çekme stratejisi modern rock müziğinin tarihi boyunca görülmektedir. Eğer ticari olarak tasarlanmış ahlaki panikler zararsızsa bunların politik benzerlerinin kesinlikle çok daha ölümcül sonuçları olmuştur. Buna örnek olarak Hitler’in 1930’larda Reichstag’ı yakması olayı verilmektedir (Garland, 2008, 119). Neden sonuç ilişkisi, ahlaki paniğin doğası ve odağına bağlı olarak çeşitlilik göstermektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar ahlaki panik ile ilişkilendirilen bir dizi nedensel durumu bildirmektedir. Ahlaki paniklerin ortaya çıkmasını kolaylaştıran koşullar şunları içermektedir. (i) Sansasyonalist bir medyanın varlığı. Tarihçiler 19. yüzyılın ortalarında ve daha öncesinde meydana gelen ahlaki panik olaylarını tespit etmektedirler ( Hall ve diğerleri,1978, 228). Belki de ihtiyaç duyulan şey etkin bir ortak iletişim kanalının varlığıdır. (ii) Yeni veya şu ana kadar bildirilmemiş bir sapkınlık biçiminin keşfi, (iii) Halkın şeytanları olarak tanımlanmaya uygun dışlanmış aykırı grupların varlığı ve (iv) Önceden doldurulmuş, duyarlılaştırılmış bir genel izleyici halk. Tetikleyici nedenler olarak araştırmalar bunların toplumun sosyal, ekonomik veya ahlaki düzeni ile ilişkili olduğundan söz etmektedir. Var olan düzene karşı tehditler; statü çekişmesi; sosyal değişimin kurulu yaşam tarzları üzerindeki etkisi; önceden var olan kontrol yapılarının çöküşü, tanımlanan 5. SAPKINLIK ABARTMA SÜRECİNDE YETKİLİLERİN ROLÜ Ahlaki paniklerin kaynağının 1900 ile 1920’ler arasındaki Amerikan Yasaklama Hareketi ve bundan önce 16.ve 17. yüzyıllarındaki Avrupa cadı avı gibi ahlaki mücadele olduğu iddia edilmektedir (Goode ve Ben-Yehuda 1994, 112). Çağdaş toplumun ahlak mücadelecileri bir araya gelerek suça ve marjinleşmeye giden sapkınlığa dikkat çekildiği bir olaylar döngüsünü harekete geçirenler gazeteciler, gazete editörleri, politikacılar, polis ve baskı gruplarıdır. Bu nedenle ahlaki panik modelinin bir çeşidinde, belli bir kişi veya grup hakkında ahlaki bir yargıda bulunmanın bir yolu olarak kullananların, yetkililer olduğu ileri sürülmektedir (Uysal, 2007, 93). Gücü elinde tutanlar, halk korkularını kullanarak azınlık gruplarını yıkıcı olarak adlandırmakta ve sonrasında günümüzün halkçı yaklaşımıyla genellikle suça karşı sertleşmeye varan, soruna popüler bir sonuç üretmeye başlamaktadırlar. Artan dikkat sadece medyanın öncelikli kaygısını doğrulamakla kalmaz, hedef grubun daha da yabancı hissetmesine yol açmaktadır. O zamanda çoğunlukla olduğu gibi politikacılar ya da diğer düşünce önderleri de tartışmaya katılmaktadırlar. Onlar, sapkınları kontrol etmek ve cezalandırmak için daha sert eylemler isteyerek halkı, sapkınların eylemlerinin kontrol edilmediği takdirde olabilecek tehlikelere karşı uyarmaktadırlar (Furedi, 2001, 181). Bu tür kınamalar grubun daha eziyet görmüş ve marjinalleşmiş hissetmesine neden olabilir, bu da onların sapkın hareketlerinde artışa yol açmaktadır. Böylece daha çok, medya tarafından meydana getirilmiş yaratıklara daha da benzer hale gelmektedirler. Devam eden sapkınlık polisin dikkatini daha çok çekmekte ve daha çok tutuklamaya ve medyada daha fazla yer almasına yol açmaktadır. Bu aşamada “sapkınlık abartma döngüsü” harekete geçmektedir ( Jewkes, 2004: 70). Bir grup insan, suç kontrol edenler tarafından sapkın olarak adlandırılabilecek bir eylem içine girer. Medya hikayeyi ele alır ve gazeteciliğin haber değerlerine göre haber yapar. Hikâye okuyucuların dikkatini çekmeye başlayınca medya en çok dikkati çeken hikayeyi yapmak için yarışır. Hikâyeyi canlı tutmak için çarpıtma, abartma ve tipikselleştirme kullanabilir. Tepkiler çeşitli kaynaklardan gelmektedir: -Halk sapkınlardan korunma ve onların engellenmesini ister. Korku ve endişe seviyesi seçici ve abartılmış haber yapmadan dolayı artar. -Politikacılar vagona atlayıp toplumun korkularını seslendirerek politik bir mesafe almak isteyebilirler. Kendilerinin suça karşı sert olduklarını kanıtlamak için, sorunla başa çıkmak için yeni kanunlar çıkarmaya ve mevcut kanunları kuvvetlendirmeye çalışabilirler. -Polis, toplumsal ve politik taleplere karşı kendi kanun ve düzenlerinin kuvvetlendirilmesini isterler. Neredeyse sıfır toleranslı bir polise doğru gider. Artık bir sapkınlık döngüsü başlar. Grup, halk şeytanları olarak yeni konumlarından zevk aldıkça ve medyanın yarattığı canavarlara daha da benzedikçe, gerçek ve algılanan sapkınlıkta artışlar olur. ŞEKİL 1: Sapkınlık Abartma Döngüsü ( Kaynak: Jewkes, 2004, 70) akademi a yüzeysel paniklerin derin kaynaklarıdır. Goode ve Ben- Yehuda (1994, 86) New England’da gerçekleşen cadı avları üzerine; Hall ve arkadaşları (1978, 230) 1970’lerin İngiltere’sinde gasp panikleri üzerine; Jenkins (1992, 85) 1890’ların Amerika’sında güneydeki linç olayları üzerine ve Garland (2008, 162) 20. yüzyılın sonlarında İngiltere ve Amerika’daki suç oluşumları üzerine aydınlatıcı örnekler sunmaktadırlar. 39 ERCİYES İLETİŞİM Sapkınlık abartma döngüsü sürecinde oluşan histerinin halkı yönetenlerin vatandaşlarını kontrol etmek, sıra dışı yaşam tarzlarını edinmekten caydırmak ve onları toplumun normlarına uymaya zorlamak için etkin bir yol olmaktadır. Bu nedenle sapkınlık abartma döngüsü, bir toplumda bir grubun kanun dışı ilan edildiği zaman neler olduğunu tanımlamaktadır. Olumsuz sosyal tepki arttıkça ve sapkınlar daha da izole edildikçe gittikçe artan oranlarda suça yönelmektedirler. Sapkınlık döngüsü haftalar hatta aylar sürebilir, fakat birçok nedenden dolayı asla kontrol dışına çıkmamaktadır. Medyanın ilgisi zamanla azalmakta, başka bir olaya yönelmekte ve kısa süre sonra halk “ şeytanına” aşina olmakta ve bu nedenle daha az tehlikeli olarak algılanmaktadır. Algılanan tehditle başa çıkma yolları sorunu çözmek için çıkarılan yeni yasalarla veya ilave idari tedbirlerle sağlanmaktadır. Sonuç olarak sapkınlık abartma döngüsü içerisinde genç alt kültürler sapkın olmaktan çıkmaktadır (Cohen, 1972, 216). 6. MEDYA SIRADAN OLANI NASIL SIRA DIŞI HALE GETİRİR? akademia Medyanın ahlaki panik olaylarının fikir babaları ve başlıca faydalanıcıları olduğu tartışmasızdır. Çünkü yarattıkları sansasyon, gazetelerin satılmasını sağlamakta, okuyucuları eğlendirmekte ve hikaye geliştikçe yeni haberler ve yorumlar üretmekte, sözcüler taraf tutmakta ve sapkın fenomen gelişmektedir. Aslında konu üzerine eski bir tartışmada Jack Young (1971, 33) ticari medyanın “ ahlaki panikler yaratmaya yönelik kurumsallaşmış bir ihtiyacının” olduğuna dikkat çekmiştir. Dolayısıyla medya haber üretmek ve okuyucularının hayal gücünü etkilemek ve ilgisini çekebilmek için halkın kızgınlığını alevlendirmekte ve ahlaki panikleri tasarlamaktadır (Garland, 2008, 58) 40 1964 yılında İngiltere’nin deniz kenarında bir kasabası olan Clacton’da olayların tek düzeliği ve büsbütün sıradanlığının yol açtığı ahlaki paniği Cohen çok iyi yakalamıştır (Cohen, 1972, 29). 2010 OCAK 1964 Easter’i her zamankinden daha kötüydü. Soğuk ve ıslak. Aslında Easter’da Pazar günü son seksen yılın en soğuk zamanıydı. Dükkânlar ve büfeler iş yokluğundan rahatsızdılar ve gençlerin de kendi sıkıntıları vardı. Onlara hizmet vermek istemeyen kafe sahipleri barmen dedikodularıyla bu, daha da şiddetlenmekteydi. Birkaç grup kaldırımları aşındırmaya ve birbirlerine taşlar atmaya başladılar. Modlar ve Rockerlar gruplaşması – o zamanlar daha tam anlamıyla oluşmamış ve başlangıçta giyim ve yaşam tarzına dayalı ama sonradan katılaşmış bir ayırımayrıştırmaya başlamıştır. Bisiklet ve motosiklet üzerindekilerin sayısı artmış, camlar kırılmış, bazı kumsal kulübeleri yıkılmış ve bir genç havaya başlangıç ateşi etmiştir. Cohen bu iki günün hoş olmadığı baskıcı ve bazen korkutucu olduğunu kabul etmesine rağmen Clacton’daki olayların sindirme, çatışma ve şiddet seviyesi oldukça düşüktür. Fakat medya, “Scooter mafyalarının terörü” (Daily Telegraph) ve “Gençler kasabayı altüst etti” (Daily Express) gibi başlıklarla olayları duyurdular. Rutin olarak masum tatilcilerin saldırgan topluluktan kaçtıkları, savaş alanına çevrilmiş bir izlenimi vermek için “ isyan”, “yıkım çılgınlığı”, “savaş”, “kuşatma”, “çılgın grup” gibi deyimler kullanmışlardır. Haber değeri olan her olay gibi medya, ahlaki panikleri de kendi haber değerlerine göre oluşturmaktadır. Bu yüzden abartma ve çaptırma, potansiyel olarak haber olacak bir olayı gerçek hikâyeye çevirmek için gerekli olan eşiğe ulaştırmak için anahtar elementlerdir. Ahlaki panikler, daha önceden olan olayların tekrar olması kaçınılmaz kestirimi anlamında, çoğu zaman haber değeri tahmin edilebilirliğini de içermektedir. Böyle olmasa bile, tahminlerini doğrular gibi görülen önemsiz olayları atarak, bu etkiyi verecek bir hikâye oluşturulmaktadır. Buna basitleştirme denmektedir. Basitleştirme karmaşık fikir ve duygulara delalet eden isimlerin oluşturulduğu bir sembolleştirme süreciyle meydana gelmektedir. Bir kelime (mod) bir durumun (sapkınlık) sembolü olmakta ve nesneler (belli bir saç tipi veya giyim şekli) Bu sürece karşı politik ve halk tepkilerine gelince, Cohen’in önemli bulgularından birisi de medyanın sıklıkla belli azınlıkları sapkınlıkla bağdaştırıp, onlara karşı şiddet kullanılmasını kınaması, ancak yine de polisin sorunlarla başa çıkarken şiddet kullanımını bazen misilleme için gerekli meşru bir yol olarak kabul etmesidir. Medyanın bu sunumlarından çıkan algılar, resmi tutumları da etkilemektedir ki, böylece onlarda basmakalıplara uymaya başlamaktadırlar. Medya tarafından yapılan durum tanımları bu yüzden pekişmekte ve tüm taraflar beklendiği gibi davranmaya başlamaktadır. Şiddet ve çatışma dili o kadar yaygınlaşır ki, kitleler cepheleşmenin medyada yer bulmasına duyarsızlaşabilmektedirler. Birçok medya mensubunda halkın eğlence istediği gibi bir algı bulunmaktadır. Böylece haber aktarmada giderek heyecanlandırıcı bir tarz geliştirmektedirler. 7. AHLAKİ PANİK KURAMININ SORUNLARI Ahlaki panik kavramı algılanan sınırlılığından dolayı eleştirilmiştir. Hâlbuki 1971 yılında ilk ortaya atılmasından bu yana hiçbir eleştiriye maruz kalmadan kullanılan, yazarlar, araştırmacılar, medya mensupları tarafından kucaklanmış bir kavramdır. Halk şeytanları ve ahlaki panikler o kadar büyük ve önemli temel taşları bırakmıştır ki, bunlar üzerine inşa edilecek temel taşları olmalarına rağmen sürekli son yapı sanılmaktadır. Oysaki ahlaki panik tezinin kısıtlılıkları bulunmaktadır. Olası belirsizlik ve çekişme noktaları sürekli tartışılmaktadır. İlk olarak halk şeytanlarının hepsi savunmasız ve iftira edilmiş değildir. Sapkınlık abartma döngüsü sürecinde gizli olan inandırıcılığın hızla yok olması tüm gruplarda geçerli olan bir durumdur. Bunun ötesinde toplumsal tepkinin ahlaki panik olarak tanımlanması için ne kadar süreyle devam etmesi gerektiği konusunda evrensel bir kabul söz konusu değildir. Eğer Cohen’in ahlaki panik kavramını oluşturduğu şekline dönülürse, ahlaki paniklerin doğası itibariyle toplumsal bilinç üzerinde geçici patlama oluşturan, sadece birkaç hafta veya ay sonra yok olan, kısa süreli, ara sıra görülen olaylar olduğu çıkarımını yapmak mümkündür. Fakat çocukların suça karışması gibi bazı kaygıların kaynağı çok uzun zaman öncesine dayanabilmekte ve sapkın gençlik hakkındaki mevcut endişeler yüzyıllardır dile getirilmektedir (Hall ve diğerleri,1978,125). Sübyancılar hakkındaki artmış olan endişe bile en azından 10 yıldır devam etmektedir. Sapkınlık abartma döngüsünün, çok katı ve belirleyici olarak sapkınlık kavramını basitleştirdiği konusunda da eleştirilmektedir. “Sapkınlık” dediğimiz şeyin farklı seviyeleri bulunmaktadır. Esrar kullananlara karşı toplumun tepkisini açıklayan bir teori, toplumun tecavüzcülere karşı kızgınlığını açıklamada uygun olmayabilmektedir (Goode ve Ben-Yehuda, 1994, 81). Ahlaki panik modeli ile ilgili başka bir zayıflık ise, onun sadece genç insanların sınırlı yaşam seçenekleri olduğunu ve bu nedenle farklı alt kültürler oluşturduğunu öne sürmekle kalınmamış ve bu kültürlere karşı ahlaki çoğunluğun tepkisi modern hayatta değişim hızıyla çözülme ve şaşkınlık hissiyle hızlandırılmıştır (Critcher,2003,99). Bu iddia çoğu anne babanın çocuklarının şiddet içeren oyunlar ve internet dahil olmak üzere yeni ve alternatif medyaya maruz kalması konusundaki korkularında oldukça açıktır. Bunlar gibi ahlaki paniğe karşı yöneltilen eleştiriler, Cohen tarafından kitabının üçüncü baskısının giriş kısmında değinilmiştir. “Halk Şeytanları ve Ahlaki Panikler” in 30. yılını kutlamak amacıyla basılan bu kitapta Cohen, ahlaki panik kavramıyla ilgili bazı sorunlara değinmektedir. akademi a bir durumu ve onunla bağdaşmış olumsuz duyguları gösterir hale gelmektedir. Sonunda mod terimi daha önce çağrıştırdığı olumsuz durumlardan sıyrılmakta ve tamamen negatif anlamlar kazanmaktadır (Cohen, 1972, 30). 41 ERCİYES İLETİŞİM 8. TÜRK VE BATI MEDYASINDAN AHLAKİ PANİK ÖRNEKLERİ İlk örnek olarak 1995 yılının Kasım ayında Leah Betts isimli on sekiz yaşında bir gencin ecstacy kullanması sonucunda ölmesi olayını örnek olarak vermek mümkündür (Soygüder,2009,8). O yıllarda yeni ortaya çıkan uyuşturucu madde olan ecstacy, genç birinin ölümüne neden olmuştur. Medya bunu haber olarak ele almış ve abartarak toplum üzerinde yoğun bir endişe yaratmıştır. Hatta Ecstacy kullanımı ünlü pop müziği grubu East 17‘nin üyesi Brian Harvey tarafından yapılan açıklamaların bir sonucu olarak haberlere ana başlık olmuştur. Harvey uyuşturucu kullanmanın hoşuna gittiğini açıkça söylemiştir. Bu nedenle Harvey eleştirilmiş, açıklamalarını takiben günümüz gençliği üzerinde pop starlarının etkisi hakkında endişe oluşmaya başlamıştır. Ecstacy bir uyuşturucu çeşididir. Sürekli kullanımının zararlı etkilere neden olduğu bilinmektedir. Eğer kişi, bu uyuşturucu maddeyi bir defaya mahsus olarak kullansa bile ölüme neden olabileceği, türü açıklamalar uzun süre medyada yer almıştır. Medya bilinen bir etkisini abartarak topluma sunmuştur. Uyuşturucu kullanmanın toplum kültürünü etkilediğini savunmuştur. akademia Uyuşturucu hap kullanmaktan zevk aldığını söyleyen müzik topluluğunun üyesi Harvey’in röportajına halk büyük tepki göstermiştir. Bu grubun şarkılarının yayınlanması radyo ve televizyon istasyonları tarafından yasaklanmıştır. Grup, halktan özür dilemeye zorlanmıştır. Harvey, grubun başarısını tehlikeye attığı için diğer elemanları tarafından gruptan atılmıştır. Medya bu aşamada bu gençlerin her an bu açıklamalarla kendilerini uyuşturucu kullanırken bulabileceklerini, bu maddeyi kullanabileceklerini bildirerek halkı uyarmaya devam etmiştir. 42 Başka bir rock grubu olan Oasis’in elemanlarından Noel Gallagher “ Uyuşturucu kullanmak sabah uyanmak ve bir fincan çay içmek gibi bir şeydir” diyerek Harvey’i desteklemiştir. Gallagher uyuşturucunun İngiliz toplumunun bir parçası olduğunu halka 2010 OCAK anlatmaya çalışmıştır. Bu iki yıldız, medya tarafından gençleri ayartıcı olarak topluma lanse edilmiştir. Toplumun da baskısıyla iki rock yıldızı verdikleri demeçler nedeniyle halktan özür dilemişlerdir. İngiltere'de ecstacy kullanımı ahlaki paniğe neden olmuştur. Tüm aileler "Acaba benim çocuğum da kullanıyor mu?" diye endişeye kapılmışlardır. Pek çok ahlaki panik örneğinde olduğu gibi problemi çevreleyen gerçekler, medyanın konuyu abartmasından dolayı, doğru olarak açıklanamamıştır. Betts tarafından üretilen propagandaya ve medyanın konuyla ilgili tavrına bağlı olarak uyuşturucunun tehlikeleriyle ilgili gerçekler bozulmuş ve abartılmıştır. Konuyla ilgili olarak inançlarına aykırı yayınlar yapan Brian Harvey ve Noel Gallagher gibi yıldızlar halkın baskısıyla karşılaşmışlar ve toplumdan dışlanmışlardır. Medya bu insanları, özellikle de rock müzik topluluklarının üyelerini, gençleri ayartan kişiler olarak topluma tanıtmışlardır. Toplumda ortaya çıkan birtakım salgın hastalıkların da ahlaki panik yarattığı kabul edilmektedir. 1980’lerde ortaya çıkan AİDS hastalığı buna iyi bir örnektir. Medya tarafından virüsün insanlığın geleceğine ciddi bir tehdit olduğu fikri topluma sunulmuştur. Bu hastalık ilk çıktığı dönemlerde medya olayı o kadar çok abartmıştır ki, gerçekdışı delillerle toplumda bir korkuya neden olmuştur. Medya başlangıçta AİDS virüsünün eşcinsel kişilerde bulunduğunu açıklamıştır. Medyanın bu davranışı eşcinsellerin topluma küsmesine, toplumdan dışlanmasına neden olmuştur. Medya olayı abartarak ve gerçekleri çarptırarak toplumda histeriye neden olmaktadır. Bir diğer ahlaki panik örneği hem dünya medyasında hem de Türk medyasında yer bulan SARS virüsü paniğidir. 2003 yılının Mart ayından itibaren Çin'de ortaya çıkan ve Uzak Doğu ülkelerini etkisi altına alan SARS virüsü de toplumlarda korku yaratmıştır. Kısa sürede birçok insan bu virüs nedeniyle hayatını kaybetmiştir. O ülkelere iş nedeni ile gitmek zorunda olanlar tek çare olarak bilinen maskelerini takmışlar; gitmek zorunda Aşağıda, The New York Times adlı gazetede Şubat 2007’de yayınlanmış, bir ahlaki panik haberinin tüm özelliklerini taşıyan ve bu özellikleri açık bir biçimde gösteren bir hikâye verilmektedir(Garland,2008,154). Hikâye aynı zamanda politikacıların ahlaki panik süreçlerinin ne derecede farkına vardıklarını ve bu süreçleri yönlendirme çabalarının düzeyini de göstermektedir. Gazete haberi “ Güney Londra’daki son genç ölümü Britanya’yı sarstı.” başlığıyla yayınlamıştır. Londra 16 Şubat- İngiltereli liderler Cuma günü yoğun bir vicdan muhasebesi ve toplumsal yas duygusuyla son günlerde işlenen ve beş can alan çok sayıda silahlı saldırıdan dolayı ve özellikle evlerinde vurularak öldürülen gençlik çağlarının başındaki delikanlılar hakkında endişelerini ve üzüntülerini dile getirdiler. Bazı politikacılar katliamı derin bir sosyal rahatsızlığın belirtisi olarak tanımlarken, Başbakan Tony Blair cinayetlerin İngiltere’de gençler arasında var olan daha şiddetli bir krizi yansıttığı düşüncesine karşı çıktı. Bu hafta yayınlanan ve burada da geniş biçimde yer alan bir Birleşmiş Milletler raporunun ardından konu daha da önem kazandı. Adı geçen rapor, İngiliz gençlerinin dünyanın en zengin ülkelerindeki pek çok akranlarına kıyasla sosyal açıdan çok daha kötü durumda olduklarını göstermektedir. Cinayetlerin korkunç olduğunu kabul eden Başbakan Blair, halkın aşırı tepki göstermemesi gerektiği üzerinde durmaktadır. “ Tepkilerimizde dikkatli olalım. Bu trajedi İngiliz toplumunun simgesel bir örneği değildir, hatta İngiliz gençliğinin bile örneği olamaz.” Gazete haberi “Cinayetler pek çok İngiliz’i hayrete düşürdü” ifadesiyle devam etmektedir. Ateşli silahların, kokainin ve uyuşturucu satıcısı çete üyeleri arasındaki Amerikan tarzı çete savaşlarının yaygınlığı konusundaki kaygıları tetiklemektedir. En son kurbanın babasının şu sözleri aktarılmıştır: “Silahları elde etme yolları inanılmaz”. Fakat bu olayların hemen ardından dile getirilen korku, cinayetlerin o anki gerçekliğinin ötesine ulaştı: “ İngiliz toplumunun bazı kesimlerinin kontrolden çıkmakta olup olmadığı üzerine acılı bir tartışmaya neden oldu”. Cinayetlere ilişkin toplumdaki kaygıyı söz konusu haber artırmaktadır. Toplumda panik havasının esmesine neden olmaktadır. Bu olaylar ilave olarak o günlerde Muhalefet Sözcüsü Alan Duncan’ın yayınladığı basın bildirisinde cinayetlerin altında yatanın İngiliz toplumundaki ayrışma süreci olduğunu açıklaması paniği artırmıştır. Ahlaki paniğe Türk medyasından ise internette yayılan çocuk pornografisi örneğini vermek mümkündür. Türkiye internet üzerinden yapılan çocuk pornografisi olayı ile ilk kez 2001 yılında tanışmıştır. Bursa’da bir ilköğretim okulunda rehber öğretmen olarak görev yapan kişi, İngiltere merkezli yürütülen Landmark operasyonu sonucunda yakalanmış ve tutuklanmıştır. Tutuklanan şahsın bilgisayarında çok sayıda çocuk pornosu resmine rastlanmıştır. Ayrıca kendisi de çocuk pornosu resmi üretmekte olduğu ve bunları internet aracılığıyla diğer ülkelerden alıcılara ulaştırdığı, bunun ticaretini de yaptığı belirlenmiştir. Öğretmen hakkında daha önce görev aldığı okullarda da soruşturma başlatılmış, ancak ceza verilmesi ile sonuçlanmamıştır. Son yıllarda özellikle internet, çocuk pornografisi içeren materyallerin daha kolay akademi a olmayanlar ise önceden yaptıkları tatil rezervasyonlarını iptal etmişlerdir. Havaalanlarında SARS virüsünün ülkeye girmemesi için gereken kontroller yapılmıştır. Dünya Sağlık Örgütü bu virüsü ortadan kaldıracak ilacı bulmak için gereken çalışmayı başlatmıştır. Uzak Doğu'da insanlar maskelerle dolaşmakta, ülkelerinden başka ülkelere yine maskeleriyle çıkmaktadırlar. Medya, SARS virüsünü gündemin ilk maddesine taşımıştır. Bu korku sadece Uzak Doğu'yu değil tüm dünya ülkelerini sarmıştır. Virüs tanımlanıp gereken önlemler alındıktan sonra medya bu hastalıktan korunmanın yollarını öğretmeye başlamıştır. Bu haberi verirken yer yer abartılı rakamlar da kullanılmıştır. Bu tür panik haberleri zaman içerisinde bir süre Çinlilere insanların önyargıyla bakmasına sebep olmaktadır. Ancak hastalık ile ilgili panik havası kısa süreli olmuştur. 43 ERCİYES İLETİŞİM ulaşılabilir olmasını sağlamaktadır. Çocuk pornografisinin de içinde bulunduğu yasadışı yayınlara ilişkin suçlarda önceki yıllara nazaran inanılmaz bir artış gözlemlenmektedir. Bunların içinde % 40’lık pay ile çocuk pornografisi yayınının en çok işlenen suç olduğu belirlenmektedir. Bursa’da gerçekleşen olay tüm gazetelere yansımış ve Aralık 2001 ve Mart 2002 tarihleri arasında gazetelerin ve televizyonların gündemini oluşturmuştur. Olay ile ilgili haberlerin yanı sıra psikolog, sosyolog, pedagog, emniyet yetkilileri, hukukçular gibi uzmanların da bilgisine başvurulmuştur. Olaylara karışan çocukların ruh halleri tahlil edilmiş, toplumdaki cinsel eylemlere bakış açıları sunulmuş, çocuk pornografisinin internet üzerinden yayımının resmi rakamları açıklanmış ve kanunlardaki düzenlemeler irdelenmiştir. Bu haberleri izleyen halkın ise duyguları, kanaatleri karışmış ve endişe duymaya başlamıştır. Her gün artan sayıda yapılan haberler ile toplumda ahlaki panik yaratılmıştır. Daha sonra medyanın bu konudan uzaklaşması panik havasını azaltmada etkili olmuşsa da Emniyet birimleri ve kanun koyucular internetteki çocuk pornografisini engellemeye yönelik idari ve cezai tedbirler almaya başlamışlardır. İnternet servis sağlayıcılar halkın da isteğiyle internet filtre programları geliştirip müşterilerine sunmaya başlamışlardır. Emniyet birimleri ailelere yönelik, internet ortamı ve çocuklarının internet kullanımı hakkında bilgilendirme çalışmaları sürdürmüşlerdir. Bunun haricinde kanun yapıcılar da kuralsız bir ortam gibi görünen internetin hukuki düzenlemelerini belirleme çalışmalarına başlamışlardır. akademia Bu olay klasik anlamda bir ahlaki panik olayıdır. Medya, Bursa olayını ele almış ve biraz da abartarak halkın özellikle de çocuklu ailelerin internet hakkında endişe duymalarını sağlamıştır. Kısa süre sonra olay unutulmuştur. Ancak panik havasının da verdiği etkiyle idari düzenlemeler yapılmıştır. 44 Türkiye’de gerçekleşen ve bir ahlaki panik olayının tüm unsurlarını taşıyan bir diğer örnek kapkaç olaylarıdır (Soygüder,2009,10). 2000’li yılların başlarında özellikle İstanbul gibi büyük 2010 OCAK kentlerde cadde ve sokaklarda kapkaççı olarak adlandırılan yankesiciler ortaya çıkmaya başlamışlardır. Daha sessiz ve sakin olan mekânlarda kişilere yavaşça yaklaşıp cebinden cüzdanını veya çantasını alıp kaçma eylemleri olarak tanımlanabilen kapkaç olaylarının sayısı gittikçe artmaya başlamıştır. Kapkaç olaylarının sayısı arttıkça medya bu olayla daha fazla ilgilenmiştir. Kapkaç olayı televizyonların ana haber bültenlerinde ve gazetelerin 3. sayfalarında yer almaya başlamıştır. Özellikle yaralanma ve ölümle sonuçlanan olaylar medyanın ilgisini çekmiştir. Kapkaççılar insanlardan zorla çantalarını olduğu gibi kapıp kaçmakta ve çantasını kaptırmak istemeyenlerin direnmesi ile bu olaylar çeşitli yaralanmalar ve hatta ölümlerle sonuçlanmaktadır. Kapkaç olayları toplumda ahlaki panik yaratmıştır. Hemen hemen her gün gazetelerin sayfalarında ve televizyon ekranlarında bu olaylara rastlanmaktadır. Gazeteler ahlaki panik kuramına uygun olarak bu konuda uzman görüşlerine yer vermekte, var olan düzeni değiştirecek yeni yasal düzenlemelerin uygulamaya konulmasına çalışmaktadır. Bu konuda hukukçuların, psikiyatristlerin, psikologların, emniyet yetkililerinin görüşleri gazetelerde yer almakta ve halk böylece aydınlatılmaktadır. Kapkaç olaylarının artması sonucunda çeşitli araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. Bu olayların nedeni olarak, af yasası ve ekonomik kriz gösterilmiştir. Büyük kentlere göç eden insanların çoğunun işsiz olması ve bir şekilde ortaya çıkan bu hırsızlık yöntemini medyadan öğrenip uyguladıkları belirlenmiştir. Bu suça verilen cezanın yetersiz olduğu, ortada yankesicilik suçu değil, gasp suçunun bulunduğu tartışılmıştır. Bu tartışmalara emniyet yetkilileri de katılmış ve suçların faillerinin %70 inin yakalandığını ancak kanunlarca serbest bırakıldığını belirtmişlerdir. Günden güne artan kapkaç olayları ve gelen haberler sonucunda birtakım düzenlemelere gidilmeye başlanmıştır. Kapkaç olayları Türk Ceza Kanununda sınıflandırılan şahsa karşı suçlar kategorisinde değerlendirilmeye başlanmıştır. Kapkaç olayı da "şahsa karşı işlenen suçlar" Son zamanlarda özellikle büyük şehirlerde yaşanan kapkaç olaylarına karşılık, Emniyet Müdürlükleri tarafından halka dağıtılması için vatandaşın kendini nasıl koruyabileceğini anlatan broşürler hazırlatılmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlatılan broşürde, vatandaşlara, otomobille yapılan kapkaç olaylarına maruz kalmamak için yaya kaldırımlarının yola yakın kısımlarında yürümemeleri tavsiye edilmiştir. Tehdit ederek yaklaşan bir otomobil söz konusu olduğunda ise bağırarak ters yöne doğru koşulması önerildiği broşürde, ''Bu size altın değerinde saniyeler kazandıracak ve otomobil sürücüsünün sizi takip etmesini zorlaştıracaktır. Eğer imkânınız olursa otomobilin plakasını ve kişilerin eşkâlini belirleyiniz" denilmektedir. Medya da bu tedbirler konusunda halkı uyarmaya devam etmiştir. Gazeteler sürekli yolda yürürken arabalarla veya motosikletlerle kapkaç yapıldığı, bu nedenle çantaların cadde tarafından değil de ters yönde taşınması, hatta boynumuzdan çaprazlamasına asılması, bayan sürücülerin kapılarını arabalarına biner binmez kilitlemeleri, arabanın içinde seyir halinde iken bile çanta ve cüzdanların görünür yerde bırakılmaması gerektiği bilgisi hatırlatılmıştır. Kapkaç olaylarının başlaması ve toplum güvenliğini tehdit etmesi sonucu yukarıda da görüldüğü gibi birtakım düzenlemelere gidilmiştir. Toplumda korku oluşmuş, insanlar caddelerde yürürken, arabalarındayken her an kapkaç saldırısına uğrayabilecekleri paranoyası yaşamaya başlamışlardır. Sokaklarda güven telkin etmeyen görünüşteki insanlar kapkaççı olabilir korkusuyla toplum tarafından dışlanmışlardır. Bütün bu anlatılan ve incelenen olaylar ahlaki panik kuramına uygun olmakta ve tüm özelliklerini taşımaktadır. Bu olayları çoğaltmak, hem Türk medyasından hem de dünya medyasından örnekler göstermek mümkündür. SARS paniği, AIDS paniği, Deli Dana hastalığı, son günlerde medyada oldukça yer bulan domuz gribi paniği, satanist gençlik paniği, Avrupa’da rahiplerin cinsel taciz olayları, ecstacy (uyuşturucu) kullanımı, tinerci çocuklar, Boğaz Köprüsü intiharları, Batı'da birbirini silahla öldüren çocuklar, Amerika'da insan avı ve kreşlere, okullara düzenlenen saldırılar, alışveriş merkezlerine düzenlenebilecek terörist saldırılar, deprem söylentisi, cinsel tacizler, futbol holiganlığı, Vandalizm olayları, kapkaç olayları, ırkçı saldırılar örnek olarak sıralanabilmektedir. 9. SONUÇ Toplumlar sık sık sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu sorunların bazıları aniden toplumda gözükmektedir. Diğer bir kısmı ise uzun zamandan beri var olup, çeşitli vasıtalarla toplumda göz önüne çıkarılmakta ve gündeme yerleştirilmektedir. Söz konusu olaylar, toplum içerisinde uzun zamanlar boyunca var olmaktadır. Ancak medya, bu olayları dile getirerek toplumun dikkatini çekmektedir. Medya ortaya çıkan sorunu fotoğraflarla ve görüntülerle çok fazla işleyerek okurun sorunu öğrenmesini sağlamaktadır. Hatta daha ileri giderek toplumda histeri, endişe, sosyal tepkinin doğmasına neden olmaktadır. Medyanın sıradan bir olayı gündeme taşıyıp toplum içerisinde endişe, tepki yaratması olayı, ahlaki panik modelini oluşturmaktadır. Ahlaki panik modeli sadece medya çalışmalarına değil, sosyoloji, psikoloji, kriminoloji gibi bilim alanlarının da araştırma konularından birisini oluşturmaktadır. 1972 yılında Stanley Cohen tarafından geliştirilen bu modelde, ortak değerlere ve çıkarlara bir tür tehdit gibi görülen azınlık veya marjinal bireyler ya da gruplara karşı toplumsal ve politik tepkiler görülmektedir. Medya bu modelde itici güç konumundadır. Medya sıradan bir olayı ele alıp, sıra dışı bir olaymış gibi göstermektedir. Yazarlar, düşünce liderleri, toplum önderleri, politikacılar tarafından oluşturulan ahlaki ortamda medya, suçluluk abartma döngüsünü harekete geçirmektedir. Toplumun fikir ortaklığı ve ortak kaygıları oluşturulmakta, sosyal endişe tetiklenmektedir. akademi a kapsamında değerlendirildiği ilk dava 17 Haziran 2001 tarihinde gazetede yer aldı. Söz konusu davada sanıklara Türk Ceza Kanununun kapkaç suçunu içeren hırsızlık maddesinden değil, 'gasp' suçundan ceza verilmiştir. 45 ERCİYES İLETİŞİM Bu modelde suçluluk abartma döngüsü işlevini hızlandırmakta ve toplumun düşünce önderleri, politikacılar, kanun yapıcılar, emniyet yetkilileri toplumdaki sosyal tepkinin sonlandırılması amacıyla idari ve yasal tedbirlere başvurmaktadır. Bu aşamada tepki alan, halkın şeytanları olarak adlandırılan sosyal grup sayısı artmaktadır. Döngü içerisinde kısa süre sonra medyanın olaya ilgisi azalmakta ve tamamen unutulmaktadır. Ancak toplumun endişesi sona ermemekte, ortak hafızada olay, her zaman hatırlanmaktadır. akademia Ahlaki panik modeli bağlamında analiz edilebilen birçok olay, Dünya ve Türk medyasını meşgul etmiştir ve meşgul etmeye devam etmektedir. 16. yüzyıl içerisinde Avrupa’da yaşanan cadı avı olayları, Mod’lar ve Rocker olayları, çocuk istismarları, salgın hastalıkları, ekonomik kriz haberleri, yaşlı kişilerin öldürülmesi, kapkaç terörü, satanistler, uyuşturucu kullananların yarattığı olaylar ve pek çok benzer olay ahlaki panik modeline uygunluğu araştırılmaktadır. 46 Medyanın bu tür olayları gündeme taşımasıyla birlikte önemli olan, bu toplumsal soruna çözüm önerileri de getirmesi etik açısından da zorunludur. Yani medyanın uyarıları ve tespitleri, yetkilileri harekete geçirmektedir. Ancak medya yaşanan korkuyu ve endişeyi yasal düzenlemelere ve idari tedbirlere çeviren, buna ortam hazırlayan bir görev de üstlenmelidir. Polisin, mahkemelerin, psikologların, doktorların ve kamuoyunun tepkisini yansıtan medya böyle bir görev üstlenmezse, bu sapkın davranışlar, ortadan kalkacağı yerde, başkaları için izlenecek örnek davranışlar olmaktadırlar. Sapkın davranışa meyilli insanlar bu haberlerden etkilenerek bu davranışları uygulama eğilimi gösterebilmektedirler. Bu aşamada medya daha hassas davranmak zorundadır. Aynı zamanda yapılan her yayın ile birlikte toplumda endişe yanı sıra, suç dalgaları da yaratma potansiyelinin farkında olmalıdır. 2010 OCAK KAYNAKÇA Budak, S. ( 2001). Psikoloji Sözlüğü. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları. Cohen, S. ( 1972). Folk Devils and Moral Panics: The Creation of Mods and Rockers. London: Routledge Critcher, C. ( 2003). Moral Panics and Media. Buckingham: Open University Press. Dönmezer, S. ( 1994). Kriminoloji. İstanbul: Beta Yayıncılık. Furedi, F. ( 2001). Korku Kültürü, Risk Almanın Riskleri. (B. Yıldırım, Çev). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.(1998). Garland, D. ( 2008). “ On The Concept Of Moral Panic.” Media, Crime and Culture. 4.(9). 50-95. Goode, E. ve Ben- Yehuda, N. ( 1994). Moral Panics: The Social Construction of Deviance. Oxford: Blackwell Hall, S., Critcher, C., Jefferson, T., Clarke, J., Roberts, B. ( 1978). Policing the Crisis: Mugging, the State and Law and Order. London: Macmillan. Jenkins, P. ( 1992). Intimate Enemies: Moral Panics in Contemporary Great Britain. New York: Adline de Gruyter. Jewkes,Y. ( 2004). Media and Crime. London: Sage Publications. Marshall, G. ( 1999). Sosyoloji Sözlüğü (O. Akınhay, Çev). Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları. (1977). McRobbie, A. ve Thornton, S. (1995). “Rethinking Moral Panics for Multi-mediated Social Worlds”. British Journal of Sociology. 46.( 4).77- 98. Mutlu, E. ( 2004). İletişim Sözlüğü. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları. Soygüder, Ş. ( 2009). “ Türk ve Batı Medyasından Örneklerle Törel Ürkü (Moral Panic) Kavramı”. Erişim: 2.3.2009. http://www.dorduncukuvvetmedya.com/ar ticle.php?sid=1939. Uysal, A. ( 2007). “ Ahlaki Panik ve Toplumsal Hareketler: Kültür, Politika ve Toplumsal İnşa Süreci”. Tezkire. 46-47. Young, J. (1971). “ The Role of the Police as Amplifiers of Deviancy”. Stanley Cohen (Edited by) Images of Deviance. (27-61). Harmondsworth: Penguin. TÜRKİYE’DE KENTLİ ÇEKİRDEK AİLELERİN MEDYA OKURYAZARI OLABİLİRLİĞİ ÜZERİNE BİR ALAN ARAŞTIRMASI* Özet Aydan ÖZSOY** Televizyon alanında yaşanan hızlı gelişmeler, televizyon-izleyici arasındaki ilişkileri derinden etkilemiştir. İzleyicinin bugün televizyon ile kurduğu ilişki farklılaşmış ve farklı tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Günümüzde tartışmaların temelini; izleyicinin televizyon ile ne yaptığı, onu nasıl kullandığı ve yaşamında nasıl bir yere koyduğu, anlamlandırdığı oluşturmaktadır. Gelişen medya okuryazarlığı ve eleştirel medya okuryazarlığı olgusu da tartışmaların geldiği bu noktada önemli bir yere sahiptir. Medya okuryazarlığı kavramı, medyaya erişim kadar onu okuyabilme becerisi üzerine geliştirilmiştir. Bu yöndeki çalışmalar, izleyicilerin/kullanıcıların medya çıktılarını değerlendirebilme, eleştirebilme becerisinin geliştirilmesini amaçlar. ABD ve Avrupa ülkelerinde yoğunlaşan tartışmaların ve çalışmaların ortak sorunu, nitelikli, katılımcı izleyicilerin/kullanıcıların var edilebilmesi/edilememesidir. Aynı sorun bu çalışmanın da temelini oluşturmaktadır. Acaba Türkiye’de televizyon izleyicileri olarak aileler (çalışma kapsamında kentli çekirdek aileler) ne konumdadır? Etkin; değerlendirme, eleştirebilme becerisi ve azmi göstererek izlediklerine katılıyorlar mı katılmıyorlar mı? Nasıl katılıyorlar? Neden katılmıyorlar? Çalışma, eleştirel bakışın geliştirilmesinde belli bir sorumluluğa sahip olan ailelerin televizyon ile kurduğu ilişkiyi ortaya koymayı ve televizyon karşısındaki konumlarını sorgulamayı amaçlamaktadır. Çalışma televizyonun ailelerin gündelik yaşam pratikleri içinde önemli bir yere sahip olduğunu ve onun karşısında aktif, kendi anlamlarını üreten özneler olabileceklerini öngörmektedir. İzleyicinin aktif konumunun da sürekli olmadığı yer yer pasifleşebildiği varsayılmaktadır. Çalışma etkin, eleştirel bakabilme becerisine sahip izleyiciler/kullanıcılar oluşturulabilmesi yolunda sunduğu önerilerle de bu alandaki tartışmalara katkıda bulunmayı amaçlar. Anahtar Sözcükler: İzleyici, aile, medya okuryazarlığı, televizyon, alımlama A FIELD STUDY ON TOWN-DWELLER NUCLEUS FAMILIES’ LIKELIHOOD TO BE MEDIA LITERATE IN TURKEY Rapid developments seen in the field of television have had a deep influence on the relationships between television and the audience. Relationship audience establishes with the television has changed today and led to different discussions. At the present day, what the audience does with the television, how they use it, how a place they allocate for it in their lives, and how they make sense of it underlie the discussions. Advanced media literacy and critical media literacy take an important place at this point where discussions have reached. Concept of media literacy was developed upon the skill of reading media as much as upon access to it. Studies in this direction aim at developing audiences and users’ ability to evaluate and criticize media outputs. Common problem of discussions and studies concentrating on U.S.A and E.U countries is to or not to provide qualified and participant audiences and users. Same problem underlies also this research. What are the positions of families (nucleus families within the scope of the study) as television audiences in Turkey? Do or do not they participant actively in what they watch by displaying skill and determination of evaluating and criticizing? How do they participate? Why do not they participate? This study aims at revealing the relationship families having a particular responsibility for developing critical view establish with the television and at questioning their positions in front of the television. The present study anticipates that television takes an important place in daily life practices of families and families could be active subjects producing their own meanings in front of it. It is supposed that active position of the audiences is not incessant, and they may become passive from place to place. The present study also aims at making contributions to the discussions in this field, by means of the suggestions it offers in the matter of forming active audiences and users having a critical view. Key words: Audience, family, media literacy, television, reception * Bu çalışma, 02-04.07.2009 tarihinde Zonguldak’ta düzenlenen ‘Medya ve Kültür’ adlı uluslararası sempozyumda bildiri olarak sunulmuştur. ** Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi Gazi Meslek Yüksek Okulu, Görsel-İşitsel Teknikler ve Medya Yapımcılığı Bölümü akademi a Abstract 47 ERCİYES İLETİŞİM Giriş akademia Televizyon alanında yaşanan hızlı gelişmeler, televizyon-izleyici arasındaki ilişkileri derinden etkilemiştir. İzleyicinin bugün televizyon ile kurduğu ilişki farklılaşmış ve farklı tartışmaları da beraberinde getirmiştir. 1950’lerden başlayarak bugüne uzanan süreçte; ilk olarak etki araştırmaları ardından 1950 sonlarıyla 1970’lere kadar “kullanımlar ve doyumlar” yaklaşımı, “sihirli mermi kuramı” etkili olmuştur. 1980’lerle birlikte ivme kazanan İngiliz Kültürel Çalışmalar ekolü ve bu ekol içinde öne çıkan Stuart Hall’ün “kodlama-kodaçımlama” modeli, 1990’larla birlikte iletişim alanında kullanılmaya başlayan göstergebilim ve bugün edebiyat alanındaki bakıştan hareketle televizyon ürünlerini metin olarak değerlendirebilme olanağı ve bu bağlamda tercih edilen“metin” vurgusu, anlam sorunu bugün geldiğimiz noktanın önemli ölçüde değiştiğine işaret eder. Günümüzde televizyon üzerine süren tartışmaların önemli bir bölümünü üretim, metin ve alımlama arasındaki bütünlüklü bakışın da etkisiyle, izleyicinin televizyon ile ne yaptığı, onu nasıl kullandığı ve yaşamında nasıl bir yere koyduğu, anlamlandırdığı oluşturmaktadır. Gelişen medya okuryazarlığı ve eleştirel medya okuryazarlığı olgusu da tartışmaların geldiği bu noktada önemli bir yere sahiptir. 48 Medya okuryazarlığı kavramı, medyaya erişim kadar onu okuyabilme ve eleştirebilme becerisi üzerine geliştirilmiştir. Geleneksel medya okuryazarlığının devamında gelişen eleştirel medya okuryazarlığı ise David Trend’in (1994, 235) vurguladığı üzere kültürel çalışmalar ve eleştirel pedagojinin buluşma noktası olarak tanımlanır (Aktaran: Binark ve Gencel Bek, 2007, 102). Medya okuryazarlığı ile ilgili çalışmalar, izleyicilerin/kullanıcıların medya çıktılarını değerlendirebilme, eleştirebilme becerisinin geliştirilmesini amaçlar. ABD ve Avrupa ülkelerinde yoğunlaşan tartışmaların ve çalışmaların ortak sorunu, nitelikli, eleştirel bakabilen bireylerin, izleyicilerin/kullanıcıların var edilebilmesi/edilememesidir. Aynı sorun bu çalışmanın da temelini oluşturmaktadır. Acaba 2010 OCAK Türkiye’de televizyon izleyicileri olarak aileler (çalışma kapsamında kentli çekirdek aileler) ne konumdadır? Etkin; değerlendirme, eleştirebilme becerisi ve azmi göstererek izlediklerine katılıyorlar mı? Nasıl katılıyorlar? Katılmıyorlar mı? Neden katılmıyorlar? Çalışma, eleştirel bakışın geliştirilmesinde belli bir sorumluluğa sahip olan ailelerin televizyon ile kurduğu ilişkiyi ortaya koymayı ve televizyon karşısındaki konumlarını sorgulamayı amaçlamaktadır. Çalışma televizyonun ailelerin gündelik yaşam pratikleri içinde önemli bir yere sahip olduğunu ve onun karşısında aktif, kendi anlamlarını üreten özneler olabileceklerini öngörmektedir. İzleyicinin aktif konumunun da sürekli olmadığı yer yer pasifleşebildiği varsayılmaktadır. Çalışma etkin, eleştirel bakabilme becerisine sahip izleyiciler/kullanıcılar oluşturulabilmesi yolunda sunduğu önerilerle de bu alandaki tartışmalara katkıda bulunmayı amaçlar. I. Kuramsal Çerçeve Çalışma kuramsal tabanını İngiliz Kültürel Çalışmaları’nın bakışı içinden aktif izleyici (izleyiciyi kitle iletişim araçları –çalışma özelinde televizyon- karşısında anlam üreten, kendi özgün anlamlarını üreten özneler olarak gören yaklaşım) tezi çerçevesinde kurmaktadır. Bu bağlamda medya okuryazarlığı ve eleştirel medya okuryazarlığı tartışmaları da çalışmanın bir diğer kuramsal dayanak noktasıdır. Yeni izleyici araştırmaları içinde yer alan ‘aktif izleyici’ fikri medya çalışmalarında önemli bir kopuşa işaret eder. Frankfurt Okulu ve eleştirel teoriden beslenen bu yeni görüşün tezi, izleyicileri sistemin kurbanları olarak görmek yerine onları kendi seçimlerini yapan ve kendi anlamlarını yaratan aktif izleyiciler olarak konumlandırır (Ang, 1996, 9). Postyapısalcı yaklaşımlar ışığında kültürel çalışmaların medya metinlerinin farklı anlamları bir arada taşıdığı, bu yüzden çok anlamlı olduğu yönündeki vurgusu, izleyicinin de farklı okuma biçimleri geliştirebileceği buna bağlı olarak da aktif olduğu üzerinedir. İzleyicinin kodaçımlama da aktif olarak anlam ürettiğini savunan bu yeni yönelimin kaynakları Elihu Katz’ın 1959’da geliştirdiği ve 1970’lere kadar kullanılan ‘Kullanımlar Doyumlar Yaklaşımı (Uses and Gratifications)’na kadar uzanır. Bu yaklaşımın temelinde de izleyicilerin medyadan gidermeye çalıştıkları karmaşık bir gereksinimler dizgesine sahip oldukları inancı yatmaktadır. Bu yaklaşım izleyicinin de en azından gönderici kadar etkin olduğunu varsayar. İletinin göndericinin niyetinden çok izleyicinin ona verdiği anlam olduğunu savunur. ‘Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı’nı izleyen etnografik kökenli izleyici çalışmaları (izleyici etnografileri) ise metinlerin toplumsal olarak kullanılma biçimlerinin metinlerin yapılarında açıkça görülemediğini ve bazı anlamların metinsel çözümlemelerle açığa çıkarılamayacağını ortaya çıkarır. Metin çözümlemelerinin yanı sıra izleyici odaklı alan araştırmaları 80’lerle beraber daha sık kullanılmaya başlar. Anlamların metinlerin okurla buluştuğu ve üretildiği anda ve süreçte oluştuğu yönündeki yeni bakış, medya analizlerinde metin ile birlikte alımlama analizlerini gerekli hale getirir. Bu buluşmada okurun anlamlandırma sürecine beklenilmeyen, metin dışı etmenleri getirebileceği fikrinden hareketle, anlamların, yapısal ya da göstergebilimsel çözümlemelerden ziyade (bu çözümlemelerin yanı sıra) etnografik çözümlemelerle eksiksiz olarak ortaya çıkarılabileceği yönündeki kanı güçlenir. Alımlama çalışmalarına televizyon bağlamında baktığımızda, yeni yönelimler sonucu metin ve bağlamı sorunu yerini, metin ve izleyici arasındaki ilişkiye bırakır. Bu yeni ilişkide metin içindeki özne konumları merkeze taşınır. Özellikle Hall’ün izleyiciye aktif olarak konumlandırdığı ve farklı okuma biçimlerinin varlığına işaret ettiği ‘Kodlama Kodaçımı’ modeli de bu anlamda önemli bir kopuşu gerçekleştirir (Ang, 1996, 20). Hall’un (1984) modeline göre, anlamlı bir söylem olan televizyon programı, kodlama ve kodaçımı evrelerinin birlikte kullanımı sürecinde gerçekleşir. Bu yüzden de her evrenin oluşturucu unsurlara ayrılarak analiz edilmesi gerekmektedir. Bu modelin temel sorunsallarından biri olan ‘anlam’, anlamın üretimi ve yeniden üretimi kodlanma ve kodaçımlanmada aynı evrelerden geçerek oluşmaktadır. Kodlamada verilen anlam ile kodaçımlamada alınan anlamın örtüşmediği anların çözümlenmesi önem kazanır. Hall, izleyicilerin metinler karşısında üç farklı konumda okuma yapabileceğine işaret eder, metnin kodlarını üç farklı biçimde açımlayacağını varsayar. Egemen, müzakereci (tartışmalı) ve muhalif (eleştirel) okumalar. Egemen okuma metnin istediği yönde, izleyicinin metnin kodlarını kabul ederek, onaylayarak yaptığı okuma biçimini (kodaçımlamayı) tanımlarken, müzakereci okuma, izleyicinin metnin kodları ile tartıştığı yer yer ona katılıp yer yer onu reddettiği okuma biçimini ifade eder. Eleştirel okuma ise izleyicinin metnin kodlarına tümüyle karşı çıktığı, eleştirdiği okuma biçimini anlatır. Genel olarak farklı formattaki iletiler karşısında, daha özelde televizyon karşısında artık etkin olduğu düşünülen izleyicilerin izlediklerini doğru değerlendirebilme, okuyabilme ve eleştirebilme becerisi kazanması gerektiği yolundaki tartışmalar iletişim araştırmalarında önemli açılımlar sağlarken yeni tartışmaları da beraberinde getirir. Günümüze kadar uzanan bu yeni süreçte çalışmalar, izleyicinin bilinçlenmesi yani izledikleri karşısında değerlendirebilme ve eleştirebilme becerilerinin geliştirebilmesi yönünde ilerler. Medya okuryazarlığı kavramı da bu yeni sürece paralel gelişir. Kavram, medya mesajlarının doğru algılanması temeline oturarak, yazılı ve yazılı olmayan farklı formatlardaki (televizyon, radyo, sinema, akademi a Etnografik Kültürel Çalışmalar, televizyon metinlerinin işleyişini üretim aşamasından tüketim aşamasına taşıyarak bu aşamada izleyiciye ‘seçme’ ve ‘reddetme’ hakkı verir ve tüketim aşamasını anlamın kurulma anı olarak konumlandırarak, izleyiciye özgür olabilme şansı tanır. 49 ERCİYES İLETİŞİM video, internet, müzik, basılı medya ve tüm yeni medyalar) iletilere erişim, onları çözümleme, değerlendirme ve iletme yeteneği olarak tanımlanır. Medya okuryazarlığı, demokratik toplumlarda katılımın sağlanması açısından önemli olduğu kadar sosyal adaletin ve ‘eleştirel vatandaş’ olmanın gereklerinden birini de oluşturmaktadır. Medya okuryazarlığının, ‘eleştirel bir düşünce biçimi’ olarak algılanması yönünde de pek çok kabuller bulunmaktadır (İnceoğlu 2007, 21, 24). Bu kabullerden hareketle medya okuryazarlığının yanı sıra eleştirel medya okuryazarlığı tartışmalarının başlaması kaçınılmaz olmuştur. Medya okuryazarlığı iletilere erişim, doğru algılama, çözümleme ve değerlendirme ölçüleri ile açıklanırken, eleştirel medya okuryazarlığı medya iletilerinin eleştirel bir biçimde açımlanmasının ve etkilerinin üzerinde durur. Douglas Kellner, bu eleştirel bakışın önemine işaret ederken, kültürde var olan farklı ideolojik sesleri ve kodlamaları fark etmek gerektiğini söyler ve hegemonik ideolojiler ve imgeler, söylemler ile metinlerde bunları alt üst eden bir anlamda muhalefet edenleri ayırmak gerektiğine vurgu yapar. (Aktaran: Binark ve Gencel Bek, 2007, 102). akademia II. Yöntem 50 Çalışma niteliksel bir araştırma süreci içermesi dolayısıyla, yöntem olarak ‘izlerküme etnografisi’nden yararlanmaktadır. Antropolojinin nitel ampirik çözümleme yöntemlerinden biri olan etnografi, ‘izlerküme etnografisi’, ‘etnografik izleyici araştırmaları’ adlarıyla da anılarak, özellikle 1980’lerden sonra Kültürel Çalışmalar ile birlikte Etnografik Kültürel Çalışmalar adıyla televizyon alanında da kullanılmaya başlanmıştır. Etnografik araştırma geleneği içinden bakan bu çalışmada izleyici olarak seçtiği, kentli yirmi beş adet çekirdek aile ile yarı yapılandırılmış sorularla yaptığı derinlemesine görüşmeler sonrasında bulgularını çözümlemiştir. Çalışmanın özgün verileri/bulguları Türkiye örneği Ankara ili Çayyolu ilçesinde, ortanın üstü sınıftan 25 adet 2010 OCAK kentli çekirdek aile ile derinlemesine yapılan görüşmeler (görüşme çıktıları ve gözlemler) sonucunda elde edilmiştir. Görüşmelerde hem görüşme formu hem de teyp kullanılmıştır. Görüşmeler 2-3 saat arasında gerçekleştirilmiştir. Sorular, izleyicinin konumunu sorgulamak amacından hareketle, izleyicinin televizyonu kullanma, izleme alışkanlıkları ve televizyon ile kurduğu ilişki bağlamında hazırlanmıştır. Derinlemesine görüşme (depth interview), görüşülen kişiye, bir konu hakkında ayrıntılı, nitelikle ilgili sorular sorarak, konu ile ilgili ayrıntılı bilgi almak amacıyla gerçekleştirilen görüşme tekniklerinden biridir. Sorular genel bir çerçeve çizmek için hazırlanır. Yanıtlara bağlı olarak görüşmeci tarafından yeni sorular, ara sorular sorularak görüşme sürdürülür (Aziz, 2003, 85). Niteliksel yöntemler içinde sıkça kullanılan derinlemesine görüşme tekniği için C. Briggs (1986), görüşmenin sosyal bilimler alanında kullanılan en yaygın veri toplama yöntemi (tekniği) olduğunu savunmakta ve bireylerin deneyimlerine, tutumlarına, görüşlerine, şikayetlerine, duygularına ve inançlarına ilişkin bilgi toplamada etkili olduğunu vurgulamaktadır. C.J. Stewart ve W.B.Cash (1985) ise görüşmeyi, önceden belirlenmiş ve ciddi bir amaç için yapılan, soru sorma ve yanıtlama tarzına dayalı karşılıklı ve etkileşimli bir iletişim süreci olarak tanımlamaktadır. Görüşme tekniğinin, diğer tekniklere göre bazı avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Görüşme, araştırmacıya büyük ölçüde esneklik sağlar. Soruların yeri değişebilir, bazı sorular sorulmayabilir ya da bazı sorular detaylandırılabilir. Araştırmacı veri toplamada bizzat bulunduğu için yanıt alma oranı tam ve yüksek olur ve görüşme sürecinde karşı tarafın sözel olmayan davranışlarını, anlık tepkilerini de kaydederek, elde edilen bilginin geçerliliği hakkında ipuçları sağlar. Veri kaynağı teyit edilir; araştırmacı yanlış yönlendirilemez çünkü veri kaynağı ile yüz yüzedir. Araştırmacı ortam üzerinde kontrol sağlayabilir. Görüşme yoluyla derinlemesine bilgi elde edilebilir. Avantajlarının yanında bu tip bir görüşme Görüşme tekniği iki biçimde gerçekleştirilmektedir: ‘Yapılandırılmış’ ve ‘yapılandırılmamış’ görüşme. Yapılandırılmış görüşmede amaç, görüşülen bireylerin verdikleri bilgiler arasındaki paralellikler ve farklılıkları saptayarak, buna göre karşılaştırmalar yapmaktır. Yapılandırılmamış tür ise keşfe yöneliktir. Önceden belirlenmiş sorular ve yanıtlar yoktur. Araştırma, görüşme sırasında biçimlenir ve derinleşir. M.Q. Patton (1987) ise üç tür görüşme yaklaşımından bahseder. Bunlar; sohbet tarzı görüşme, görüşme formu yaklaşımı ve standart açık uçlu görüşmedir. Çalışma kapsamında kullanılan görüşme formu yaklaşımı, benzer konular hakkında değişik insanlardan aynı tür bilgilerin alınmasını amaçlar. Görüşmeci önceden hazırladığı konu veya alanlara sadık kalarak, hem önceden hazırlanmış soruları sorma, hem de bu sorular konusunda daha ayrıntılı bilgi almak amacıyla ek sorular sorma özgürlüğüne sahiptir. Görüşme formu, araştırma problemi ile ilgili tüm boyutların ve sorunların kapsanmasını güvence altına almak için geliştirilmiştir. Görüşmeci, görüşme sırasında soruların cümle yapısını ve sırasını değiştirebilir, bazı konuların ayrıntısına girebilir veya daha çok sohbet tarzı bir yöntem de benimseyebilir. Görüşme formu, araştırmacıya zaman esnekliği sağlar, soruların yerleri değişebilir, bazı sorular atlayabilir, sormaktan vazgeçilebilir. Belirli bir forma dayalı görüşme, farklı kişilerden daha sistematik ve karşılaştırılabilir bilgi elde etmeyi sağlar. Görüşme formu sayesinde elde edilen verilerin belli bir düzen içinde analiz edilmesi sağlanır (Aktaran: Yıldırım ve Şimşek, 1999, 93-96). Görüşmeyi, düşünceden çok görüşmeyi yapanın kişiliğinin bir yansıması olarak tanımlayarak hem görüşmeyi yapan kişinin varlığına hem de yorum sürecine dikkati çeken Seidman (1991,56), görüşmecinin zor da olsa aktif bir dinleyici olması gerektiğini söyler. Aktif dinleme sürecindeki üç aşamanın önemini vurgulayarak, bu aşamaları şu şekilde açıklar: İlk aşama, görüşülen kişinin ne söylediğinin farkında olarak dinleme, ikinci aşama bir otorite olarak konumlanan kamunun sesine rağmen görüşmecinin iç sesini dinlemesi ve son olarak da görüşmecinin tıpkı sınıftaki iyi bir öğretmen gibi sürecin farkında olarak dinlemesidir. Seidman (1991,71), bu alanda geliştirilen tekniklere rağmen görüşmecinin kişisel deneyimlerinin, tecrübelerinin ve yeteneğinin de başarılı bir görüşme için gerekli olduğunu söyler. Özellikle diğer insanlarla samimi ilişkiler geliştirebilme yeteneğinin çok önemli olduğunu, bu süreçte de deneyimin görüşmeciye önemli olanaklar sağladığını belirtir. III. Tarihsel Arka Plan Geleneksel Medya Okuryazarlığından Eleştirel Medya Okuryazarlığına Medya okuryazarlığı ile ilgili farklı pek çok ülkede (Hollanda, İtalya, Avustralya, Yunanistan, Avusturya, İsviçre, İsveç, Norveç, Portekiz, Macaristan, İspanya, Fransa, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Belçika, Rusya, Malta, Kanada, İsrail, Ürdün) çalışmaların varlığından söz etmekle beraber, bunarın ağırlıklı olarak Amerika ve İngiltere’de yoğunlaştığı görülmektedir. İlk çalışmalar 1920’lerde İngiltere’de başlar ve ülkeler akademi a yönteminin bazı dezavantajları da vardır: Görüşme yönteminin, maliyeti (seyahat paraları, görüşme materyalleri), ve harcanan zaman (kişileri saptamak, iletişim kurmak, randevu ayarlamak, ulaşım, görüşme kağıt, bantların çözümlenmesi) diğer yöntemlere göre daha fazladır, araştırmacı, veri kaynağından etkilenerek, onu yanlış anlayarak ve yorumlayarak yanlı davranabilir, görüşülen kişiler o andaki öznel yargıları ve hatırladıkları ile yanıt verdikleri için veriler sınırlıdır, gizlilik ortadan kalktığı için bilgiler sosyal olarak kabul edilebilir ölçülerde kalır, kesin bir soru standardı olmadığı için zaman zaman kullanılan farklı sorular, değerlendirme sırasında bilgilerin karşılaştırılmasında güçlükler doğurabilir, kişilere ulaşma ve randevuyu istenilen zamanda gerçekleştirme güçlüğü çekilebilir (Aktaran: Yıldırım ve Şimşek, 1999, 92,97-100). 51 ERCİYES İLETİŞİM akademia arasında medya okuryazarlığı eğitimi konferansları süreçlerinde uygulanacak yöntem, hedef kitle ve metin içerikleri ile ilgili olarak ortak bir görüşe varılamaması sonucu bir bütünlük taşıyamaz. Her ülke kendi savundukları ilkeleri ve yöntemleri uygulama yoluna giderler (Öncel Taşkıran 2007, 94). 52 Medya Okuryazarlığı’na dair önemli çabalardan biri 1960’larda UNESCO tarafından Almanya’da atılır. UNESCO, 1982 yılında uluslararası uzmanlarla gerçekleştirdiği toplantının ardından medya eğitiminin gerekliliğini savunan bir bildiri yayınlar. Bildiride medya metinlerini kullanan aileler, öğretmenler, medya çalışanları ve karar vericilerin eleştirel bakışın gelişmesinde sorumluluklarının altı çizilir. David Buckingham’a (2001) göre, bildiride yer alan bazı vurgular bugün sürdürülen medya eğitiminde de geçerliliğini korumaktadır. Bu bildirideki en temel vurgu; medya aracılığıyla öğrenme yerine medya hakkında öğrenmedir. Eğitimin eleştirel bakış içinde öğrencilerin aktif katılımı ile gerçekleştirilmesi ve eleştirel ve yaratıcılık yeteneklerinin geliştirilmesi en önemli hedefler olarak belirlenir. Bu süreç 90’lar boyunca da konferans, bildiri, proje çalışmaları, geliştirilen modeller ve medya iletilerinin çözümlenmesinde bir dizi ilkenin belirlenmesi çerçevesinde devam eder. 1998 yılında Journal of Communication dergisi medya okuryazarlığı konusunda özel bir dosya hazırlar. William G. Christ ve W. James Potter (1998,5-15) özel sayının giriş yazısında, medya okuryazarlığını çeşitli bağlamlarda iletilere erişmek, çözümlemek, değerlendirme ve iletileri yaratmak yeteneği olarak tanımlanır. Bu tanım bir yandan dinamik bir öğrenme sürecine işaret ederken diğer yandan medya okuryazarlığını “beceri-temelli” (skills-based) olarak kurar. Fakat bu yaklaşım medya okuryazarlığını yetenek ve beceri temeline indirgediği ve metinsellik, yeni iletişim teknolojileri kullanım pratikleri ve medyanın olanaklarını ihmal ettiği için eleştirilir. Medya okuryazarlığı, becerilere dayalı kişisel bir özellikten çok ideolojik ve pratik olarak işleyen bir süreçtir. Mutlu Binark ve Mine Gencel 2010 OCAK Bek’in de (2007,49 ) işaret ettiği nokta, medya okuryazarlığının toplumsal denetim ve düzenleme aracı olarak kullanabileceği gibi tam tersine demokratik toplumsal düzende özgürleşmeyi sağlamanın aracı olarak da kullanılabilir olmasıdır. Christ ve Potter aynı yazılarında medya okuryazarlığının bir çok boyutu olduğuna dikkat çekerler. Bu boyutları; okullarda pedagojik boyut, ailelerde antropolojik boyut, bilgili yurttaş olabilmek için değer boyutu, eleştirel/kültürel bir sorun olarak araştırma boyutu, kamu siyasasının ilgi alanı olan boyutu olarak özetlerler. Potter (1998), medya okuryazarlığını bireyin ne şekilde medyaya maruz kaldığını anlama, karşılaştığı iletileri yorumlama becerisi olarak tanımlar ve sekiz sürekli evreden meydana geldiğini vurgular. Potter’a göre medya okuryazarlığının evreleri; temel öğeleri öğrenmek, dili (medyanın dilini) öğrenmek, anlatıyı (anlatı yapısını) öğrenmek, şüpheciliğin/eleştirinin gelişmesi, derinlikli ilerleme, deneysel gelişme ve keşif, eleştirel farkındalık, toplumsal sorumluluk olarak sıralanır (Aktaran: Binark ve Gencel Bek 2007, 44-52). Medya okuryazarlığının hazırlayıcı bir yaklaşım olarak tanımlanması, bireylerin içinde bulundukları medya kültürünü kavramaları ve müdahil olmaları anlamından hareketle geleneksel medya okuryazarlığından eleştirel medya okuryazarlığına doğru geçişi hazırlar. Bu geçişin ardından eleştirel medya okuryazarlığında sorunsallaştırılan en temel vurgular etik, iktidar/erk ve siyasallaşmadır. Trend (1994) tarafından kültürel çalışmalar ve eleştirel pedagojinin buluşma noktası olarak da tanımlanan eleştirel medya okuryazarlığında, özdüşünümsellik, diyalog ve bağlam vurguları sürece dahil olur. Justin Lewis ve Sut Jhally (1998), metin temelli yaklaşımları eleştirerek üretim ve alımlama çalışmalarının da sürece dahil olması gerektiğini, bunların metin çözümlemeleriyle bütünleştirilerek medya okuryazarlığı çalışmalarının genişletilmesi gerektiğini savunurlar. Lewis ve Jhally , üretim, metin ve alımlama arasındaki bütünlüklü bakışın medya okuryazarlığı eğitiminde önemli IV. Araştırma Bulguları Alan Araştırması Hakkında Bilgi Türkiye’de kentli çekirdek ailelerin televizyon ile kurdukları ilişkiyi ve bu bağlamda, medya okuryazarı olabilme potansiyellerini analiz etmeye çalışan bu araştırma 2006 ve 2007 yılları içinde gerçekleştirilmiştir. Ankara ili Konutkent / Çayyolu ilçelerinde gerçekleştirilen bu alan araştırmasına 25 çekirdek aile dahil edilmiştir. Özer Ozankaya (1995, 31), çekirdek aileyi, karı koca ve evlenmemiş çocuklardan oluşan ve sanayileşmiş ve kentleşmiş toplumlarda oluşan aile biçimi olarak tanımlar. Bu tanımdan hareketle çalışmada ailelerin seçiminde kentli olmaları, 1-2 çocuğa sahip olmaları ve kadının çalışma yaşamına dahil olmasına özen gösterilmiştir. Çalışma kapsamında seçilen 25 ailenin bu bağlamdaki demografik özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz: 1.Eğitim: 25/14 ailede eşlerin her ikisi de üniversite mezunudur 25/4 ailede eşlerin her ikisi de yüksek lisans yapmıştır 25/1 ailede eşlerin her ikisi de doktora sahibidir 25/6 ailede eşlerin her ikisi de lise mezunudur 2. Yaş 25/17 ailede eşler 30-40 yaş arasındadır 25/8 ailede eşler 40-50 yaş arasındadır 3. Gelir Ailelerin aylık ortalama gelirleri Beş Bin ile On Bin Türk Lirası ararsında değişmektedir. 4. Meslek 25/21 ailede eşlerin her ikisi de çalışmaktadır. 25/4 ailede eşler ev hanımıdır. Bu aileler içinde iki ailede kadınlar çocuk sahibi olduktan sonra çalışma hayatını bırakmışlardır. Kadınların Meslekleri: (Elektronik Müh., İşitme ve Konuşma Engelli Uzmanı, Yüksek Mimar, Ressam, Öğretim Üyesi, Yönetici Asistanı, Bankacı, Jeoloji Yük. Müh., Üst Düzey Yönetici, Dış Ticaret Uzmanı) Erkeklerin Meslekleri: (Matematik Müh., GSM Operatörü, Yüksek Mimar, Makine Müh., Teknisyen, Sigorta Eksperi, Serbest Meslek, Jeoloji Yük. Müh., İktisatçı, Hava Müh.) 5. Çocuk Sayısı 25/15 aile 2 çocuk sahibidir. 25/10 aile tek çocuk sahibidir. 6. Barınma Durumu 25/18 aile ev sahibidir. 25/7 Kiracıdır. Bu demografik özelliklerden hareketle seçilen ailelerin ortanın üstü gelir ve sosyoekonomik koşullara sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu özelliklere sahip ailelerin seçilme nedeni de bu ailelerin medyaya erişim ve kullanma becerisi ile medyayı okuyabilme, değerlendirme, yorumlayabilme ve konuşabilme becerisine sahip olabilme potansiyelleri taşımalarıdır. Ailelere Yöneltilen Sorular Ailelere toplam 25 soru yöneltilmiştir. İlk 8 soru aileleri ve çocuklarını tanımaya yönelik sorulardır. 9-17 arası toplam 9 soru ailelerin (eşler ve çocuklar) televizyonu kullanımları, izleme,program seçmeye yöneliktir. 18-25 arası da ailelerin izlediklerine katılma/katılmama, tartışma/tartışmama, yorum yapma/yapmama televizyon yerine başka bir etkinlik akademi a olduğunu vurgularlar. Medya okuryazarlığının medya metinlerinin çözümlenmesinden de öte bir şey olduğunun, metinlerin/üretimlerin neden orada olduğuna dair bir farkındalık olduğunun, neyin üretildiğinden çok, neden hangi sınırlamalar ve koşullar altında, kimin tarafından üretildiğini bilmeye yönelik bir farkındalık olduğunun altını çizerler. Binark ve Gencel Bek’in de (2007) vurguladığı gibi eleştirel medya okuryazarlığı yurttaş katılımı ve toplumsal sorumluluk bilinci ile çakışmalıdır (Aktaran: Binark ve Gencel Bek 2007, 52, 102-105). 53 ERCİYES İLETİŞİM koyma/koymama üzerinedir. Aileleri temsilen bazı ailelerde kadınlar bazı ailelerde erkekler, bazı ailelerde ise eşler bir arada sorulara yanıt vermişlerdir. Görüşmeler ev dışında ***Doku Kültür’ adlı anaokulunda gerçekleştirilmiştir. Sorular, yarı yapılandırılmış, derinlemesine görüşme tekniğine bağlı olarak sorulmuştur. Sorular şunlardır: Sorular ( ) Belgesel ( ) Müzik-Eğlence ( ) Drama/Dizi ( ) Yarışma ( ) Reality Show E: ( 2. Kaç yaşındasınız? ( K: ) Magazin ) Diğer................................... 14. Çocuğunuzun televizyonda en sık seyrettiği program türleri nelerdir? Neden? En sık olandan en seyrek olana kadar (1-11 arası) numaralandırın. E: 3. Eğitim durumunuz nedir? K: ( ) Haber ve haber program E: ( ) Film(Çocuk ya da yetişkinlere yönelik konulu film)/Çizgi Film 4. Mesleğiniz? 5. Aylık ortalama geliriniz nedir? 6. Kaç yıllık evlisiniz? 7. Eviniz kira mı yoksa kendinizin mi? süredir bu semtte 9. Hafta içi günde kaç saat, neden televizyon seyrediyorsunuz? Çoğunlukla ne zaman ve nasıl izlersiniz? Birlikte mi? Ayrı ayrı mı? Neden? 10.Hafta sonu günde kaç saat neden televizyon seyrediyorsunuz? Çoğunlukla ne zaman ve nasıl izlersiniz? Birlikte mi? Ayrı ayrı mı? Neden? 11. Televizyon izlerken herhangi başka bir işle meşgul olur musunuz? Neden? akademia ( ) Film(Çocuk ya da yetişkinlere yönelik konulu film)/Çizgi Film ( ) Eğitim-Kültür K: 54 ( ) Haber ve haber program ( ) Spor 1.Adınız soyadınız nedir? 8. Ne kadar oturuyorsunuz? 2010 OCAK 12. Kumanda aleti genellikle kimin elindedir? Neden? 13. Televizyonda en sık seyrettiğiniz program türleri nelerdir? Neden? En sık olandan en seyrek olana kadar (1-11 arası) numaralandırın. ( ) Belgesel ( ) Müzik-Eğlence ( ) Drama/Dizi ( ) Yarışma ( ) Spor ( ) Eğitim-Kültür ( ) Reality Show ( ( ) Magazin ) Diğer.................................... 15. Televizyon izlerken, seçtiğiniz program türü/türlerinde ve izleme sürenizde sınırlama yapar mısınız? Neden? 16. Çocuğunuz televizyon izlerken, program türü/türlerinde ve izleme süresinde sınırlama yapar mısınız? Neden? 17.Televizyon izlerken eşiniz ya da o anda bir arada olduğunuz kişi/kişilerle programlar hakkında konuşur, yorum (olumlu/olumsuz) yapar ya da tartışır mısınız? Yoksa sessiz *** Bu çalışmanın alan araştırmasının gerçekleştirilmesinde yardımlarını esirgemeyen Doku Kültür Anaokulu yöneticileri ve çalışanlarına, özellikle Psikolog Nur Yaşar’a teşekkür ederim. 18.Televizyon izlerken çocuğunuz/çocuklarınıza müdahale eder yönlendirir misiniz? Onunla/Onlarla programlar hakkında konuşur, yorum yapar, tartışır mısınız? Yoksa sessiz kalmayı mı tercih edersiniz? Neden? 19.Televizyon karşısında kendinizi nasıl tanımlarsınız? Televizyon karşısındaki halinizden memnun musunuz? Neden? 20.Televizyon karşısında çocuğunuzu nasıl tanımlarsınız? Çocuğunuzun televizyon karşısındaki halinden memnun musunuz? Neden? 21.Televizyon izlerken izleyici konumunuzu nasıl görürsünüz? Aktif olarak izlediklerine katılan (yorumlar yapan ve tartışan) ya da pasif olarak katılmayan. Neden? 22.Televizyon izlerken çocuğunuzun konumu nasıldır? Aktif olarak izlediklerine katılır (sorular sorarak, tartışarak) ya da pasif olarak katılmaz. Neden? 23. Evinizde televizyon izlemek yerine tercih ettiğiniz başka bir etkinlik var mı? Neden? 24. Çocuğunuzun televizyon izlemek yerine tercih ettiği başka bir etkinlik var mı? Neden? 25. Birlikte hangi etkinliklerle nasıl vakit geçirirsiniz? Türkiye’de Bugün Kentli Çekirdek Ailelerin Televizyon İle Kurdukları İlişki Araştırma kapsamında seçilen ailelerin tümü kablolu, uydu ve diğer hizmet sağlayıcılara sahiptir. 23 (25/23) ailenin evlerinde 2 ve daha fazla televizyon bulunmaktadır. 2 aile tek televizyona sahiptir. Ailelerde televizyon çoğunlukla salonda yer yer oturma odasında birlikte seyredilmektedir. 18 ailede televizyon birlikte salonda, 7 ailede ayrı ayrı odalarda seyredilmektedir. Ayrı izleme eşlerin ve çocukların tercihlerine bağlı olarak, çoğunlukla çocuklar ve anne için oturma odasında ya da mutfakta, baba için salonda gerçekleşmektedir. 2 ailenin çocuk odasında televizyon bulunmaktadır. Ailelerin hafta içi televizyon izleme biçimleri hafta sonu ile hem benzerlikler taşır hem de farklılıklar. Ama oran olarak büyük bir çoğunluk için benzerlik taşıdığı söylenebilir. 17 ailede benzer sürelerde ve birlikte televizyon izlenmektedir. 8 aile hafta sonu televizyonu farklı bir şekilde kullandığını ifade etmektedir. Bu aileler hafta sonu evin dışında fazla zaman geçirdikleri için daha az televizyon seyrettiklerini söylemektedirler. Televizyon izleme süreleri değişmekle beraber, 13 aile günde 3-4 saat arası, 8 aile günde 1-2 saat izlediklerini belirtmektedir. 4 ailede televizyon sürekli açıktır. Aileler televizyonu genellikle akşam işten eve geldikten sonra açmakta ve yatana kadar evdeki diğer işleriyle bir arada kullanmaktadırlar. 11 ailede kadınlar diğer işleriyle birlikte televizyon izlerken, 4 ailede kadınlar herhangi bir işle meşgul olmadan yalnız televizyon izlemektedir. 5 ailede erkekler diğer işleriyle birlikte televizyon izlerken, 5 ailede erkekler herhangi bir işle meşgul olmadan yalnız televizyon izlemektedir. Evdeki iktidarın sembolü olan kumanda aleti ile ilgili sorunun yanıtından hareketle, bu gruptaki aileler için erkek iktidarının aşınmaya başladığı ve evde kadın ve çocuklardan yana değişimin yaşandığı söylenebilir. 9 ailede kumanda aleti erkeklerde, 7 ailede kumanda aleti kadınlarda, 8 ailede kumanda aleti ortada ve 1 ailede de kumanda aleti çocuklardadır. Ailelerin program türleri ile ilgili olarak seçimlerine bakıldığında hem eşlerde hem de çocuklarda birinci sırada film (konulu ve çizgi film) yer almaktadır. 25/15 ailede eşler için film birinci sırada yer alır. İkinci sırada haber gelmektedir. 13 ailede filmden sonra en çok haber izlenmektedir. Daha sonra drama/dizi, spor, yarışma, belgesel, müzik-eğlence ve diğer türler küçük farklarla sıralanır. Ailelerde kadınlar film ve haberden sonra ağırlıklı olarak dizi ya da müzik-eğlence programlarını, erkekler ise belgesel ve spor programlarını tercih etmektedirler. Elde ettiğimiz bu veriler ışığında, daha önce yapılan bu tip araştırmalara program türleri ve eşlerin seçimi bağlamında akademi a kalmayı mı tercih edersiniz? Neden? 55 ERCİYES İLETİŞİM akademia şunları ekleyebiliriz. Ekonomik koşulları sayesinde, televizyona alternatif seçimler üretebilen bu aileler için -ki film (ev sinemaları ve dvd örneklerinde olduğu gibi) izleme bunların başında geliyor- televizyon ile kurduğu ilişki biçimi değişmiştir. Eğitim ve sosyo-kültürel alt yapısının gücü ölçüsünde aileler günümüzde televizyon programlarını beğenmediği anlarda farklı alternatifler yaratabilmektedir. Film (konulu filmler) de bu türlerin başında gelmektedir. Haber türü ailenin birlikte seyrettiği, konuştuğu ve dünyadan haberdar olduğu bir tür olarak önemini korumaktadır. Diğer türler ise yer değiştirerek tercih nedeni olmaya devam etmektedir. Ailelerde çocukların tercihlerine bakıldığında da filmin birinci sırada, belgeselin de ikinci sırada olduğu görülmektedir. Fakat bu annebabaların verdiği bilgilere dayanmaktadır. Birinci el olarak çocuklar ile konuşulmamıştır. Hem eşlerin hem çocukların film türünü seçmelerindeki nedenlerin başında televizyonun tehlikeli ve düşük olarak nitelendirdikleri programlarına karşı kendilerini ve çocuklarını koruma isteği gelmektedir. Filmler, ailelerin kendi seçimleri olduğu için içeriğini görece de olsa kontrol edebilmektedirler. Ama aileler film sayısına ve izleme sürelerine de sınır koymaya özen göstermektedirler. Çünkü çocukların özellikle saatlerce çizgi film seyretme eğilimlerinin de olduğunu ifade etmektedirler. 56 Ailelerin hem kendi izleme edimleri hem de çocuklarının izleme sürelerinde sınırlandırmalar yaptıkları görülmektedir. Ailelerde kadınlardan 25/9 tanesi kendi için izleme süresinde ve program türlerinde sınırlamalar yaptığını, 6 tanesi yapmadığını ifade ederken, erkeklerden 5 tanesi sınırlama yapmakta, diğer beşi ise yapmamaktadır. Çocukları söz konusu olduğunda eşler daha sınırlayıcı görünmektedirler. Kadınlardan 13 tanesi erkeklerden 8 tanesi sınırlama yaparken, kadınlardan da erkeklerden de 2’şer kişi sınırlama yapmadığını ifade etmiştir. Sınırlama yapmama nedenleri olarak, çok televizyon izleyememe ve akşam çok az vakit bulma sebep olarak gösterilmiştir. Aileler tarafından 2010 OCAK televizyon izlerken sınırlama yapma nedenleri olarak ise; zamanı daha iyi kullanabilme, diğer işlere zaman ayırabilme, şiddet ve cinselliğin, magazinin ön planda olduğu programlardan kaçınma, ilgi alanları dışındaki programları seyretmeme, televizyon bağımlısı olmamaya çalışma ve akşam saatlerinin tamamını doldurmasına izin vermeme sebep olarak gösterilmektedir. Ailelerin televizyon izlerken nasıl davrandıkları konuşmayı, izlediklerine katılmayı, yorum yapmayı bir anlamda aktif bir konumu mu yoksa bunları yapmayarak pasif bir konum mu tercih ettikleri ile ilgili sorulara verilen yanıtlardan hareketle aktif olarak katılma ve pasif olarak katılmama, bir anlamda sessiz kalma konumlarının bir arada olduğu söylenebilir. Bu bir arada olma konumunun program türü, izleyicinin ruh hali, ilgi alanları, zaman ve yere göre değiştiği görülmektedir. İzleyicilerin çoğunluğu 25/20 aile izledikleri şeye bağlı olarak hem aktif hem de pasif bir konuma sahiptir. Kendilerini pasif konumda tanımlayan aileler bunun nedeni olarak; televizyonun kendi düzeylerinin altında olan programlarını; kendi ifadeleriyle ‘saçma sapan programlarını’ ve yorgunlukları ile yoğunluklarını göstermektedirler. Verilen cevaplardan hareketle, çocukların konumlarının anne babalarına oranla daha aktif olduğu söylenebilir. 20 (13 Kadın, 7 erkek) aile çocuklarının aktif olarak izlediklerine katıldığını ifade ederken 5 (2 kadın ve 3 erkek) aile çocuklarının pasif bir konumda televizyon izlediğini söylemiştir. Aktif konumdaki çocukların ailelerine izledikleri programlar hakkında soru sordukları (meraklı ve öğrenmeye açık olarak), kahramanlarla özdeşleşerek onları canlandırdıkları, örnek aldıkları, olaylar arasında bağlantılar kurarak anlattıkları, gündelik yaşam pratikleri içinde izlediklerine sıkça referans yaptıkları, ailelerinin yönlendirmeleri ile de yeri geldiğinde eleştirdikleri görülmektedir. Ailelerin tamamı televizyon izlemek yerine; kitap okumak, el işi yapmak, bahçe ile uğraşmak, bilgisayar gibi farklı etkinliklere de zaman ayırmaya çalıştıklarını ifade Türkiye’de Kentli Çekirdek Aileler Medyayı Okuyabilir mi? Aileler ile yapılan görüşmelerden sonra özetle şunları ifade edebiliriz. Ortanın üstü sosyo-ekonomik konuma sahip, eğitimli bu kentli çekirdek aileler, televizyonu bir arada, günde en az 3-4 saat yeri geldiğinde sınırlandırarak, başka işleriyle bir arada izlemektedirler. Kuşkusuz ki kent yaşamının hızı ve ağır sorumlulukları, eşlerin her ikisinin de çalışıyor olması ailede televizyonun çoğunlukla akşam saatlerinde bir arada yoğun ve yorgun olarak izlendiğini göstermektedir. Bugünün televizyon izleyen kentli çekirdek aile izleyicisi (ortanın üstü sınıfa dahil olan) televizyon karşısına yoğun, yorgun, ailesi ile birlikte ama seçimlerini yapmasını bilen, kendini koruyabilen ve alternatifler sunabilen bir konumda geçebilmektedir. Günümüzün bu yeni televizyon izleyicisi bu görünümüyle hem seyrettiklerine katılan, konuşan, yorumlar yapan, eleştiren konumuyla aktif, hem de yorgun ve yoğun yaşamının da etkisiyle, ilgi alanları ve ruh haline uymayan programlara karşı sessiz konumuyla pasif durmaktadır. Gelişen iletişim teknolojileri, kent yaşamının sağladığı diğer alternatif etkinlikler, farklı enformasyon kaynakları bu yeni izleyiciye farklı olanakları sunmakta ve onu televizyon karşısında eskisinden farklı olarak daha güçlü kılmaktadır. Kuşku yok ki bahsettiğimiz izleyici, kentli ve ortanın üstü sınıfa ait izleyicidir. Yoksa bu izleyicinin televizyon karşısında değişen görünümü tüm izleyicileri kapsamaz. Toplumun her kesimi bu olanaklara ve şansa sahip değildir. Kendine farklı olanaklar yaratamayan, eğitimi ve geliri sınırlı kesimler için televizyon ile kurduğu ilişki çok farklı olacaktır. Genel Değerlendirme ve Sonuç Eleştirel bakışın geliştirilmesinde belli bir sorumluluğa sahip olan ailelerin televizyon ile kurduğu ilişkiyi ortaya koymayı ve televizyon karşısındaki konumlarını (medya metinlerini değerlendirebilme ve eleştirebilme potansiyellerini) sorgulamayı amaçlayan bu küçük ölçekli çalışma göstermiştir ki Türkiye’de Ankara ili Çayyolu ilçesinde kentli ortanın üstü sınıfa ait ailelerin hayatında televizyon önemli bir yer işgal etmektedir. Bu önem sosyo-kültürel şartların da etkisiyle giderek artmaktadır. Aileler televizyonda seyrettiklerini değerlendirmekte, yeri geldiğinde içeriklerini beğenmediklerini ifade etmektedirler. Diğer yandan bu içeriklere alternatif seçimler üretmeye çalışmaktadırlar. Medya okuryazarlığı kavramının tanımından hareketle aileler, televizyon iletilerine erişebilmekte, değerlendirme ve çözümleme yapabilmektedirler. Fakat bu değerlendirme ve çözümlemeler Potter’dan (1998) hareketle, medya metinlerini seçimleri (tür ve programlar bağlamında) ve yorumları bağlamında düşük düzeydedir. Bunun yanı sıra ailelerin televizyon iletilerine dair eleştirilerinin, eleştirel bakışlarının da sınırlı olduğu söylenebilir. Aileler içerikleri aşırı şiddet eğilimleri, cinselliğin kötü kullanımı ve magazinleşme olguları içinden eleştirirlerken, içeriklerdeki farklı ideolojik sesler ve kodlar üzerine; metnin başat egemen söylemleri ile muhalif söylemlerine dair herhangi bir farkındalık içinde olmadıkları görülmektedir. Aileler içeriklerin üretim koşullarına (üreten kurum ya da kişiler bağlamında) dair de herhangi bir görüş ileri sürmemektedirler. Çalışma göstermiştir ki kentli çekirdek aileler televizyon karşısında yer yer pasif yer yer de aktif olabilmektedirler. Aileler, aktif konumları ile medyayı değerlendirebilme ve eleştirebilme potansiyeline sahip görünmektedirler. Pasif olma nedenlerinin başında ise yorgunluk ve yoğunlukları ile televizyonun kalitesi düşük olarak nitelendirdikleri içeriği gelmektedir. Aileler kalitesiz olarak gördükleri programlara karşı akademi a etmektedirler. Ailelerde çocuklar da televizyon izlemek yerine oyuncakları ile oynamak, yapboz, kitap okumak, bilgisayar ile vakit geçirmek, resim yapmak, müzik dinlemek gibi etkinliklerle ilgilenmektedirler. Aileler bu etkinlikleri çoğunlukla çocukları ile bir arada yaptıklarını belirtmektedir. 57 ERCİYES İLETİŞİM eleştirmekten çok ilgisiz davranmaktadır. Bu etmenlerin ortadan kalkmasıyla aktifleşmeleri yönünde adımlar atılabilir. Ailelerin sınırlı da olsa içeriklere müdahil olma potansiyellerinden hareketle medyayı okuyabilme, bir anlamda medya okuryazarı olabilmelerinin mümkün olduğu söylenebilir. Özellikle medya okuryazarlığı eğitiminin, bu tip aileler için önemli farkındalıklar ve ilerlemeler yaratacağı görülmektedir. Ailelerin tamamı çocuklarını medyanın kötü etkilerinden korumayı arzu etmektedir. Bu arzu onların planlı ve programlı bir eğitim arzusu içinde olduklarının da ifadesidir. Ayrıca toplumun bu görece şanslı kesimleri üzerinden yapılacak uygulamaların ışığında, kendini ve toplumu sorgulayan ‘eleştirel yurttaş’ın yaratılması da mümkün olabilir. Bu süreçte, medya okuryazarlığı ve eleştirel medya okuryazarlığı eğitiminin önemli rol oynayacağı da bir gerçektir. Medya eğitimi projelerinin yaygınlaştırılması ve toplumun farklı kesimleri için ve bu kesimlere özgü şartlar dikkate alınarak hazırlanmasının gerekliliği çok açıktır. KAYNAKÇA Ang, I.(1996). Living Room Wars-Rethinking media audiences for a postmodern world. London and New York: Routledge Press. Aziz, A. (1994). Araştırma YöntemleriTeknikleri ve İletişim. Ankara: Turhan Kitabevi. Binark, M., Gencel Bek M. (2007). Eleştirel Medya Okuryazarlığı Kuramsal Yaklaşımlar ve Uygulamalar. İstanbul: Kalkedon Yayınları. akademia Bourdieu, Pierre. (2000). Televizyon Üzerine (T. Ilgaz, Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. (1996). 58 Coward, R.., Ellis, J. (1985). Dil ve Maddecilik. (E. Tarım, Çev.) İstanbul: İletişim Yayınları. (1977) Hall, S. (1984). Encoding/decoding. Culture, Media, Language, 128-138. 2010 OCAK İnceoğlu, Y. (2007). Medyayı Doğru Okumak. Nurçay Türkoğlu, Melda Cinman Şimşek. (Ed.). Medya Okuryazarlığı.(s. 21-26) İstanbul: Kalemus Yayınları. Öncel Taşkıran, N. (2007). Medya Okuryazarlığına Giriş. İstanbul: Beta Yayınları. Ozankaya, Ö. (1995). Temel Toplumbilimleri Sözlüğü. İstanbul: Cem Yayınevi. Seidman, I. E. (1991). Interviewing As Qualitive Research. New York and London: Teachers College Press. Williams, Raymond. (2003) Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim. (çev. A.U.Türkbağ), Ankara: Dost Kitabevi. (1974). Yıldırım, A., Şimşek, H. (1999). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayınevi. FACTORS THAT AFFECT THE QUALITIES OF ENVIRONMENTAL JOURNALISTS* Abstract Şule Yüksel Öztürk** Primary agenda of developing countries has become an economic development. Environmental issues in these countries usually are approached in an economical framing and news about environment is relating an environmental investment of corporations. Environmental issues are not involved in media except life contingency. Turkey‘s environmental problems are in a non-return path because of industrialization, irregular urbanization and the improving energy needs. Attention to these problems and creating a public opinion about environmental issues is media’s role. Advertisers, agencies, media organizations, news routines, editorial process and qualities of journalists affect to take in place environmental news in media. All this factors are known as news production process. Subject of this study is how journalists can influence the dynamic of news production process. The aim of this study is to make a profile about environment journalist. This research’s data will collect the method of in-depth interview with journalists who work as an environment reporter. Collected data will be analyzed in ideological dimension of current agenda that generated by journalism, nature, news routines, organizational structure and advertisers, companies, politicians and NGO’s and government. Key Words: Environmental Journalism, Environment Journalist, Environmental news process Gelişmekte olan ülkelerin öncellikli konusu ekonomik kalkınmadır. Çevre konusu da genellikle ekonomik çerçevede ele alınır, çevreye ilişkin şirketlerin yatırımları haber olarak karşımıza gelir. Çevre sorunları ise, hayati bir risk taşımadıkça medyada fazla yer tutmaz. Türkiye’de gelişmekte olan bir ülkedir. Ortadoğu ve Avrupa arasında bir konumda bulunmasından dolayı medya gündemini çoğunlukla AB ile ilişkiler Ortadoğu Sorunu ve Irak işgal etmektedir. BU gündemden geri kalan yerde de ekonomi ağırlıklı haberler yer almaktadır. Hâlbuki sanayileşme, çarpık kentleşme ve artan enerji ihtiyacı dolayısıyla Türkiye’deki çevre sorunları geri dönüşü olmayan bir noktaya gelmiş bulunmaktadır. Bu sorunlara dikkat çekmek ve kamuoyu yaratmak medyanın görevidir. Reklamverenler, şirketleri, medya örgütleri, haber rutinleri, editöryal süreç ve gazetecinin habercilik nitelikleri çevre haberlerinin medyada yer almasını etkilemektedir. Haber üretim sürecini etkileyen faktörler olarak adlandırabileceğimiz bu dinamiklerden çevre haberi yapan gazetecinin nasıl etkilendiği bu araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı bu çerçevede, gelişmekte olan ve Türkiye gibi politik ve ekonomik sorunlarla iç içe geçmiş bir coğrafyadaki çevre habercilerin niteliklerine yönelik bir profil oluşturmaktır. Çalışmanın verileri Türkiye’de gazete ve ajanslarda çevre konusunda haber yapan gazetecilerle derinlemesine görüşme yapılarak toplanacaktır. Toplanan veriler, gazetecilik nitelikleri, haber rutinleri, kurumsal yapı ve reklam veren, şirketler, politikacılar ve mevcut gündem üzerinden ideolojik boyut olarak ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Çevre Gazeteciliği, Çevre Gazetecisi, Çevre Haberi Yapım Süreci *Bu çalışma 9-11 Aralık 2009 tarihleri arasında Malezya Penang’da yapılan “Communication And Environment: Transformation For A Sustainable Tomorrow” konferansında sunulmuştur. ** Arş. Gör., Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü akademi a Özet ÇEVRE GAZETECİLERİNİN NİTELİKLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER 59 ERCİYES İLETİŞİM Introduction akademia The focus of this study is on the role of journalists in the handling of environmental news reports in Turkey, a country defined as the 17th biggest economy of the world and is located on a politically hot point in geopolitical terms. 60 Confronting with environmental problems took place firstly in 1950s in Turkey. New industrial centers and factories were established in this period and a great immigration began when people wanted to work in these factories. A widespread distorted settlement was resulted since cities were unprepared for this immigration. Industrialization and distorted settlement caused a rapid pollution in environmental values, in water, air and soil. Dealing with the environmental problems in governmental level began in 1970s. The first formal regulation against environmental problems came in 1972 with the forming of a Coalition Council for Environmental Problems during the Ferit Melen Government (Somersan, 1993, 28). Placing of the relating regulations into the law occurred later than that of many other countries since Turkey experienced a late industrialization. Özkaya (2006) acknowledges the Stockholm Summit, where environment problems were politicized in the international arena, as a turning point for Turkey. Turkey participated in and agreed with the final declaration of the Stockholm Summit arranged in 1972. In the declaration, the task of environmental enhancement and protection was assigned to governments and the influence of the subject of environment increased along with this global responsibility. It is observed that at this point the subject of environment was discussed and developed on three points. These are the improvement of environment as a right, institutional organizing against environmental problems and development of environmental policies. The biggest step in the institutional organization about environment made when the subject of environment put into the Constitution in 1982 as a constitutional law. With the environmental law passed in 1983 and the regulations passed based on that law, a legal 2010 OCAK challenge was attempted against the environmental problems. In 1991, a ministry relating to environment, the Ministry of Environment, was established for the first time (Talu, 2004). Environmental consciousness improves steadily in Turkey. In parallel to the increasing urbanization, the initial awareness that began to develop about the collecting of domestic waste has reached to a different dimension now. By the efforts of non-governmental organizations, combating soil erosion, forestation activities, reactions against the opening of forestlands to mining, encouragement of alternative energy sources and reactions against the installment of nuclear power plants, efforts for keeping water sources clean and the protection of water basins and biodiversity have now spread to many areas. Nature of Media in Turkey In order to investigate the process by which journalists evaluate the newsworthiness of environmental problems, one must have a look at the media structuring of Turkey since the structural characteristics of media have an impact on the process of news production by journalists. The subject of environment also influences the process of news production in the level of media-politics relations and mediaadvertiser relations for, by its nature, it has many characteristics that concern both private sector and government. It is for this reason that the media structure of Turkey needs to be analyzed. The media sector in Turkey is dominantly in the power of big capital groups. Doğan Group, Çalık Group, Çukurova Group, Ciner Group, Doğuş Group are examples of these capital groups. These groups have investments not only in the field of media but also in other sectors. Doğan Group carries on business in the fields of industry and commerce other than the fields of energy distribution, finance and media (Doğan Holding, 2009). Çalık Holding operates in the fields of construction, energy, textile, finance, telecom and media (Çalık Holding, 2009). The main 1. Formation of the governmentdependent type of journalist as a result of the top-down and state-sanctioned development practice. 2. As gaining speed since 1990s, a horizontal, perpendicular and diagonal monopolization and the resulting support for the status quo which is strengthened with the over-sensitiveness to economic instability and the political fluctuations as a consequence of frequent change of governments. 3. Existence of barriers hindering the freedom of thought and expression and journalists being unable to act independently because of the nonunionization in the sector. This is confirmed by a report published by the Reporters Sans Frontières. According to the report, Turkey's rank for freedom of press between September 2008 and August 2009 decreased 20 steps at once from 103rd to 123rd (Milliyet,2009). 4. Dependency of political / economic/ governmental centers to media and their increasing desire to control it directly or indirectly as a result of the political and economic instabilities and the proliferation of access to media. 5. The competition in the media sector developing a political identity due to the clarification of interest differentiation among the economic / political governmental centers. As a consequence of all, we meet, in Turkey, an interventionist media practice that self-servingly wants to make impacts on the dynamics of economic / political development in the extent that its differentiated economic interests clash with the differentiated political interests (Konrad Adenauer Foundation, 2002). Ministry of Labor and Social Security reports that 15.762 people work in the journalism sector no 27 and that 4.550 of them are Journalist' Union of Turkey (TGS) members. By an unofficial estimate, number of those working in the media sector is nearly 40 thousand, by more than doubling the number of insured workers (Üstün, 2009). Environmental Journalism in Turkey In Turkey, the entrance of environmental problems into mass media coverage has taken place in the 1970s and the community has begun to have insights into the issue henceforth. But this awareness has not taken place among all parts of the community but among those living in the metropolises, who are directly exposed to the problems like air pollution, first and foremost, and marine pollution. The public community has developed sensitivity against the problems upon these becoming a fact of daily life. Rather than comprehending the problem as a whole, however, this sensitivity has had a fragmental quality unfolding itself as individual complaints about air pollution, seas unsuitable for swimming, uncollected garbage, and noise. Only in the end of 70s, the middle of 80s and afterwards, the problems of environment have begun to be approached from a more holistic perspective. Although there is a holism in the sense of being aware of all these problems, however, there is no wholeness in the point of comprehending the source of the problems and producing solutions (Özdemir, 1988).To list the characteristics of the approach to environmental news in Turkey; *Over the years, the number of akademi a business fields of the Çukurova Group are industry, construction, communication and informatics technology, media, transportation services, commerce, financial services and energy (Çukurova Group, 2009). Ciner Group works in the fields of energy and mining, media, commerce, industry and service (Ciner Group, 2009). Doğuş Group has business in the fields of banking, finance, media, construction, automotive, tourism and real estate (Doğuş Holding, 2009). Within the frame of these ownership structures, the following assignations are made as regards the basic characteristics of the communication environment in Turkey (Konrad Adenauer Foundation, 2002): 61 ERCİYES İLETİŞİM environmental news has increased but the space allocated has decreased. Environmental news reports are often single column news. Generally in summer months, these reports are given broader space since the agenda of the press is less dense in summer. Environmental news reports are the primary news of the weekends for the same reason (Karasinir, 1991). *Environmental news reports have begun to find a place in certain pages. Under the title of green page or green screen, reports of environment have acquired a new dimension. Like economy and foreign news, the issue of environment has gradually become a subject matter and a journalistic branch for its own right (Öztürk, 2009). *News reports relating to environment are given by tabloidization. *Actions and the contradictoriness of actions could carry environmental problems to columns. News about young people handcuffing themselves to the ministry of energy and clashing with police, and news in opposition to the order take place in newspaper columns (Koçak, 2006). akademia *There is no consideration of the relation between environmental pollution and natural balance. News reports have no holistic structure. News relating to environment are given singularly and detached from environmental processes and basic factors giving birth to them. News follow-up is not carried out. 62 *Authorities in news reports are central government and local administrations. NGOs are given very little place. Number of environmental news has been increased by successful PR studies by NGOs making studies on environment. Number of news relating to TEMA foundation has been increased to 2.638 in 2008 (Güder, 2008). *In spite of its help in the phase of informing, the press has no contribution in the point of solving problems. They present environmental protests as the work of “hippie 2010 OCAK youth.” There is stereotypy in the representation of environmentalist protests. Environmentalist actions are given through tabloidization rather than focusing on the problem (Öztürk, 2009). *The mass media has done almost nothing to disclose this situation and question the underlying reasons, and in my opinion, it is likely to keep on this attitude until problems intensify or a disaster threatens. *In recent years, written and visual media have been observed to approach environmental issues with an increasing interest. The mass media now is not unconcerned to the effects of climate change and NGO activities that make environmental problems visible. Between 1998 and 2008, the highest number of Global Warming news has been attained in 2007 and in this particular decade, news of Renewable Energy peaked in 2008 (BETAM, 2008). In recent years, the subject of environment gradually seems to be dealt as a specific field of journalism like diplomacy, sports or economy. The newspapers Habertürk, Cumhuriyet and Türkiye have special pages for environmental themes. Research Model This study aims to reveal the factors that influence environmental reporters when they write environmental news stories. Answers were thus sought for the following questions: 1. Which resources do journalists utilize when they make environmental news reports? 2. How do journalists evaluate the resources they utilize in terms of trustworthiness? 3. Does the environmentalist attitude of environmental reporters make an influence on their work? 4. What is the attitude of environmental reporters as regarding to the environmental advocacy and news objectivity when they make environmental news reports? 6. That limitations do environmental journalists suffer when they make news stories? The study was done by qualitative research. For data collection, depth interviews were used. In this method, in order to discuss the subject in all its parts, participants are asked open-ended questions that are formed by the investigator to obtain detailed information. Depth interview is a method used for revealing the viewpoints, experiences, feelings and perceptions of people (Yıldırım & Şimşek, 2006). In the study, categories were designated such as the state the sector is in, activities of the media institutions, freedom of press, personal characteristics of a journalist, news production process, news source, news quality, editorial process, influence of political and economic power, and newsworthiness. Prepared relating to these categories, 12 semi-structured questions were asked to journalists making news stories on the subject of environment. The depth interview technique provides investigators with the opportunity to increase the number of questions and make changes in question structures depending on the flow of interview. This opportunity was utilized in the interviews and some changes were made in the questions asked during the interview. Before interviews, appointments were made, appropriate hours determined and then telephone interviews were made for durations of 30 to 45 minutes. The reason for the interviews to be made on phone was spatial limitations. Since the investigator lives in Eskişehir and the media establishments are in Istanbul, telephone interview was preferred. These interviews were recorded by a recording device, transferred to a computer and deciphered. In data analysis, descriptive analysis was used. Findings Journalists have some constraints while they are making news. Yang (2004) has explained the variety of factors about the constraints on environmental newsmaking. These are limited production periods, limited story lengths and limited forces. Production periods divided two categories that long-term constraints which are about economic and occupational and shortterm constraints which is about event orientation. Event orientation limits are about news sources and news values (Yang, 2004). As a consequence of the depth interviews, a classification emerged resembling the classification of Yang. At the end of the interviews, factors that influence environmental journalists in Turkey when they make environmental news reports were defined as news quality and news evaluation process, economic and political pressures and personal characteristics of journalist. These four categories and their sub headings were examined in comparison with the results of the depth interviews and similar studies in the literature. 1. Quality of an environmental news report and process of news evaluation An environmental news story is not served as hot news unless government or private sector makes a new investment or a product relating to environment and holds a press conference about it. Personal preferences of journalist play a significant role in the selection of environmental news reports. Journalists choose the subjects they will address by their own judgments. They often tend to find and make news of those stories which would attract the interest of most readers (Wakefield & Elliot, 2003). When a news report on environment is being made, the selection of subjects that could attract the interest of the audience emerges as the first criterion in the production of environmental news reports. Environmental news is an issue which must be approaching in detail because of its akademi a 5. What do environmental journalists need in order to make good environmental news stories? 63 ERCİYES İLETİŞİM structure.. According to Frome (1998, 18) constructing news about the nature is very diffucult, beacuse environmnetal news touches every aspect of life, from science, economics, history, politics, ethics and religion. Hence, a journalist must be able to ask question and to internalize responses. akademia An environmental news story, by its nature, involves technical and scientific facts. For investigation of these facts, an extra time is needed that the journalist would work through. Lack of this time during the daily news making practice is one of the major difficulties that journalists face when they write environmental news reports. This time limitation makes an impact not only on the writing of the story, but also on its handling in a newspaper or TV news bulletin. Long news reports in which technical facts are explained are given by simplification because of spatial limitations in newspapers and the time limitation in television broadcasts (Gürbüz, 2009). The biggest factor in the simplification of the story is the process of news evaluation and editors who play an active part in this process. Since editors do not have sufficient knowledge on the subject of environment and do not understand the report, they prefer not to evaluate environmental news reports (Gürbüz, 2009). Most of the time, when editors meet an environmental news story, they consider it significant and they avoid publishing or broadcasting it or they infuse it a sensational, distorted and oversimplified quality (Friedman & Friedman, 1989). The specific media institution provides clues about how the environmental story will be handled. If the establishment has tabloid characteristics, that newspaper will present the story in a more sensational and simplified manner. 64 It is suggested that environmental news reports being underrepresented in media is because of the abstract quality of the subject. Media does not want to see a problem. Because the subjects like global warming are abstract, they get stuck in the table of editor and find no place in media (Haligua, 2009). Gürbüz (2007) suggests that environmental 2010 OCAK news stories are gradually given more importance nowadays but that they are still seen as equivalent of disaster news reports in the process of news evaluation: I say this for many newspapers in Turkey; a newspaper report means a disaster report and if it also has a photograph, how wonderful! This is especially so at weekends, when the agenda is scant, or on Mondays (Gürbüz, 2007). According to the Economy Manager of the Hürriyet Newspaper, Vahap Munyar, the reason for making news reports that terrify society on environmental problems is that the Turkish society would not be awakened without being terrified. Stating that the same is also true for media, Munyar says "Media, too, was awakened to the global warming only after it was terrified" (Journalist' Union of Turkey, 2008, 33). Journalists write their news reports by addressing when they feel that they need to keep the balance (Wakefield & Elliot, 2003). And sometimes, their institutions force them to. Based on the distorted structuring of the Turkish journalism, it constitutes a problem for a journalist to make an investigation on any subject and write it. Even if you are an expert reporter, they want the facts found by the investigation of the journalist to be confirmed by others and be told from their mouths (Gürbüz, 2009). Not just environmental journalists, editors also need to be specialized. Rüştü Bozkurt, the General Secretary of the Journalist' Union of Turkey, states that if, in a country, media reporters, editors and writers are specialized, mistakes are reduced there (Journalist' Union of Turkey, 2008, 44). 2. News Source Sources for environmental news are listed as non-governmental organizations, governmental institutions, business or In the news reports about environment in Turkey, some certain names all the time appear as the news source. The journalists interviewed associate this with two reasons. The first is the reliability of the names in question and the second is the scarcity of people working on environment. Stating that many academicians provide consultancy or work otherwise for companies or government, interview participants thus point to the difficulty of finding independent, trustworthy science people. The small number of academicians who are independent and expert on environment results in the dependence to the certain sources. The primary complaint of journalists about access to news sources, especially the information to be obtained from the government, is the privileged serving of information to the reporters who are close to the government. Journalists indicate that they could somehow access to the available facts in second or third hand, but they complain of two factors: The first is their inability to access the required information in a timely manner and the second is inexistence of some required information due to the immaturity of the tradition of recording statistical information in Turkey. Another problem suffered about news sources is the conveying of the subject by the news source in a scientific language and that the journalist, who has a responsibility to write the story in a level which is comprehensible by the public, becomes hesitant about stating the source since there is the probability of making mistakes when simplifying the report. Consequently, the demand by the news source to check the report creates a problem. 3. Economic and Political Pressures Media institutions are dependent on companies in terms of economy, and on governments in terms of politics. Environmental reports hardly find place in newspapers and TV news bulletins. When depicting environmental problems, journalists criticize either companies or the government. This lowers the possibility of the report to be published or broadcasted. Journalists call this an economic and political pressure and limitation. Economic pressure or limitation is caused by the fact that media institutions are dependent on advertisement revenues. Executive editor of ATV, Fuat Uğur (2009) states that the largest companies of the world make harm to environment but that they can not report this because of the advertisement pressure, while Habertürk program producer and presenter, Zafer Arapkirli (2009), tells that the environmental conscience is increased but media's hands are tied by the pressure exerted through advertisement. Journalists have denouncements on media's understanding of reporting in Turkey. Purpose of a journalist for making news is to report problems and show possible solutions. Participants express a critique regarding the effort to install in Turkey an understanding which says "let news reports be made without interrogation and let neither the journalist nor the reader think over solutions. So let's not hurt anyone but fill the pages." akademi a industrial world, means of mass communication with thematic publications or broadcasts on environment, universities and scientific journals. As for the journalists' confidence to news sources, universities and scientific journals rank high whereas confidence to special sector is low. A suggestion for the causes of this situation is the propagandist attitude of the state and that the private sector essentially seeks profit and thus is not perceived as sincere (Beharriell, 1992, 71). The problems of environmental reporters are explored by journalist firstly, having adequate resources for research and travel; secondly, having enough time to do stories was next; thirdly, adequate space on newspaper or air time on tv and radio in which to tell stories, and the other problem are about lack of interest by editors and the last one is unbiased sources (Jim Detjen, & etc., 2000). 65 ERCİYES İLETİŞİM Ownership structure and economic investments of the media institution bring a limitation to the subjects to be addressed by the journalist. If the subject dealt by the journalist conflicts with the investments of the institution, this leaves no chance for that news report to be published. Media institutions in Turkey have investments in many fields other than media and this brings up a handicap for journalists. It is observed that the impact of political authority on media is high in Turkey. In addition to this impact, because of the legal deficiencies like employment of uninsured personnel and existence of unauthorized buildings in media and recent high tax penalties, the political authority has domination over media and thus, news stories that would annoy the political power could not take place in media. Even if they do, the discourse of the government is used in the report. In order to surpass these limitations and see their news reports in the newspaper, journalists need to make news in a manner called "Afghanistan Syndrome." That is, they only make news of events taking place in far places. They write ideological writings and criticisms relating to the environmental problems occurring in those regions (Nelkin, 1994, 174). Because of global warming, water sources are drying and granary like plains are becoming deserts in Turkey. When a newspaper addresses these problems as related to wrong government policies and wrong investments by the private sector, the newspaper meets with economic and political pressure. So in Turkish press, global warming news reports are not dealt in the context of Turkey, but in the framework of glacial meltdown and extinction of polar bears. akademia 4. Personal characteristics and quality of journalist 66 When the general nature of Turkish environmental journalists is examined, it appears that the basic reason for them to choose the topic of environment is because of the personal interest they take in environment. In the interviews made, it emerged that journalists 2010 OCAK had received no education on environment. It was seen that environmental journalists were activist people in the past that worked in the name of environmentalist groups and thus specialized in these subjects through time following their participation in these organizations. They get information on environment by their personal interest and curiosity. Necessity of the journalist to have technical knowledge regarding environment comes forth as a consensus for all participants. Since the subject of environment is a large field, they specialize in different areas like energy, tourism, health etc. They especially highlight the importance of specialization. With respect to this, Gürbüz (2009) says: The government or companies may give you much inaccurate information. They may cover-up any environmental problem but if you know the subject, if you are specialized, you uncover it (Gürbüz, 2009). Most environmental journalists spend working hours to make news on many other topics. A study made in the USA showed that one third of environmental journalists makes news stories on other fields as well. Journalists indicate that when they come to work, they are given whatever is on the agenda of that day and that if there is a story relevant to environment, then they are primarily directed to produce that news report (Sachsman, & etc., 2006). In terms of their news selection, journalists tend to make news reports on subjects they like (Nelkin, 1994). Journalists have different views on the subject of objectivity. Some of them claim they need to be evaluated just like any other journalist, while others suggest that they need to act in an environmentalist attitude and adopt an attitude siding with environmentalist groups (Sachsman & etc., 2006: 110). Environmentalist journalists adopt the principle that the thing to be primarily paid regard is "to make news in favor of the world" (Brown, 2007). Gürbüz, among journalists interviewed, however, lay emphasis on the fairness of the journalist, not impartiality. The necessity for the environmental journalist to act in an It appears that one of the most significant characteristics that environmental journalists need to have is to act in a determined attitude against the limitations by the institute they work for, born out of the political and economic pressures. The participant Gürbüz (2009) expresses this with the following words: The environmental journalist must instill this fear where he or she works: 'Even if you do not publish this news report, it will be heard anyways since a news report which is unpublished or ignored by the journalists may cost the lives of many beings. To me, it is not a censored news story but a news story which will cost the lives of many' For this reason, a journalist must take any risk when necessary. A journalist knows what kind of news reports an editor would allow into the newspaper or the TV news bulletin and writes the story accordingly, or knows which stories would not be published or broadcasted and does not make those reports. This attitude of the journalist causes a self-censor on the reports to be produced. Gürbüz (2009) suggests that this one of the most dangerous situations in terms of the profession of journalism. If you yourself censor a news report and prevent it from passing to the editorial office, that report would not have a chance to appear. Though once in a blue moon, news stories come out that we assume would not. This may be related to the conjuncture but sometimes these reports come out because the editorial office does not comprehend it because of the technical facts included. When you self-censor, however, it comes to mean that you are the one who prevents the environmental problems to be published or broadcasted. If the media organ that a journalist works for is a newspaper that makes daily light news, it is obliged to lighten its stories or simplify the language (Gürbüz, 2009). Suggestions In Turkey, one of the topics expected to be addressed in 2010 in the European Union membership process is environment. In this framework, environmental problems will frequently be brought to agenda in the media both in their political and economic contexts. Consequently, importance of expert environmental reporters will increase. It is one of the investigation findings that environmental journalists gather information on environment just by their personal interest. Organizing courses and seminars to educate environmental journalists on the subject of environment is of importance. It is evident that the same education is also needed for editorial offices that have significant roles in the process of news report evaluation. Through these educations, it will be possible to make progress towards conveying of accurate information to public by increasing the awareness of those taking role in the news making process. This will open a way for enabling more space for the subject of environment as news reports, for solving environmental problems and for preventing the limitations imposed on journalists caused by the ownership structures of the institutions that journalists work for and by the relations of the institutions with advertisers and the government. REFERENCES Arapkirli, Zafer. (Mayıs, 2009) Küresel Isınma ve Medya [Bildiri]. 2. Küresel Isınma Kurultayı. İstanbul: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti. Baykan, B. G. (2008). Türkiye'de Çevre: Sorunlar, Aktör ve Yeni Alanlar. İstanbul: BETAM Araştırma Notu 005. İstanbul:Bahçeşehir Üniversitesi. Beharriell, R. H. (1992). The Environment and The Mass Media: A Study of Canadian Daily Newspaper.Doktora Tezi, Toronto Üniversitesi Eğitim Bölümü, Toronto. BETAM. (2008). Medyada Çevre Haberleri. İstanbul: Bahçeşehir Üniversitesi akademi a environmental attitude is one of the common agreements among journalists. In spite of this common agreement, it is emphasized that there is a necessity to ask the opinion of people or institutions on the opposite side for the sake of fairness. 67 ERCİYES İLETİŞİM Brown, P. (2007, 06 06). Dünyanın İyiliği İçin Haber. Evrensel Gazetesi. Ciner Grubu. (2009, 08 10). Ciner Grubu Hakkında Genel Bilgi. Erişim:8 Ekim, http://www.cinergroup.com.tr/genel.php . Kara, Mehmet. (Haziran, 2008). Medyada Kimin Elinde Ne Var. CNBC-e Business Dergisi Medya Dosyası Özel Eki Sayı:20. sayfa 34. Çalık Holding. (2009 , 09 10). Çalık Holding Anasayfa. Erişim:9 Ekim 2009, http://www.calik.com/sayfa.aspx?id=11. Çukurova Grubu. (2009, 08 10). Çukurova Anasayfa. Erişim: 10 Ekim 2009, http://www.cukurova.com.tr/turkce/cuku rova_group.htm Doğan Holding. (2009, 08 10). Doğan Holding Yatırımlar. Erişim: 08 10, 2009, http://www.doganholding.com.tr/yatirim lar adresinden alındı Doğuş Holding. (2009, 08 10). Doğuş Grubu Sektörler. Erişim: 8 Ekim 2009, http://www.dogusgrubu.com.tr/tr/icerik/ 3/2/sektorler Friedman, S. M.; Friedman, K. A. (1989) Environmantal Journalism: Guardian of Asian Commons, Environment, 31 (5), 6-9, 31-37. Frome, Michael. (1998) Green Ink: An Introduction to Environmental Journalism. Salt Lake City, Utah, USA: University of Utah Press. Güder, N. (Kasım, 2008). Yeşilin Medyadaki Tonları. Yeşiliz , s. 20-35. akademia Gürbüz, Ö. (2007, 11 26). Enerji ve İnekler. ERİŞİM: 15 Eylül 2009, Açık Radyo 94.9 İnternet Sitesi: http://www.acikradyo.com.tr/default.asp x?_mv=a&aid=20990 . 68 Haligua, A. (2009, 09 04). Radikal Gazetesi Çevre Muhabiri Serkan Ocak'la Söyleşi. Erişim: 9 Eylül 2009, Açık Radyo 94.9 İnternet Sitesi: http://www.acikradyo.com.tr/default.asp 2010 OCAK x?_mv=a&aid=24889. Jim Detjen, F. F., Li, X., & Kim, Y. (2000). Changing Work Environmenat of Environmental Reportes. Newspaper Research Journal , 21 (1), 2-12. Karasinir, Hakan. (1991). Basın ve Çevre: Gazetelerde 1982- 1989 Dönemlerinde Yayınlanan Çevre Haberlerinin Niceliksel İncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kitle İletişimi Ana Bilim Dalı, İzmir. Koçak, Sabri. (2006) Çevre Sorunları ve Ulusal Yazılı Basın, Yayınlanmamış Doktora Tezi Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Çevre Ana Bilim Dalı, Ankara. Konrad Adenauer Vakfı. (2002). Türkiye’deki Medya Ortamı. Erişim: 5 Eylül 2009, http://www.konrad.org.tr/index.php?id= 195 . Milliyet Gazetesi. (21 Ekim 2009). Basın Özgürlüğünde Türkiye Tepetaklak. Milliyet Gazetesi, s.11.. Nelkin, D. (1994). Bilim Nasıl Satılır? (M. Çiftkaya, Çev.) İstanbul: Şule Yayınları. Özdemir, Şevket (1988): Türkiye’de Toplumsal Değişme ve Çevre Sorunlarına Duyarlılık, Ankara: Palme Yayınları Özkaya, I. (2006, 08 31). Olmayan Çevre Politikamız. Erişim: 9 Eylül 2009, http://www.ekolojistler.org/olmayancevre-politikamiz-ilgin-ozkaya-2.html . Öztürk, Ş. Y. (5- 7 Temmuz 2009). Medyanın Çevre Sorunlarına Katkısı(zlığı) [Bildiri]. Medya ve Kültür Sempozyumu, Zonguldak. Sachsman, D. B., Simon, J., & Valenti, J. M. (2006). Regional Issues, National Norms: Four- Region Analysis of U. S. Environment Reporters. Science Communication , 28, 93-121. Somersan, S. (1993). Olağan Ülkeden Olağanüstü Ülkeye Türkiye’de Çevre ve Siyaset. İstanbul: Metis Yayınları. Talu, N. (2004). TBMM'de Çevre Siyaseti. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti. (2008). Küresel Isınma Kurultayı Deşifresi 7 Mayıs 2008 Yaşamına Sahip Çık. İstanbul: TGC. Uğur, Fuat. (Mayıs, 2009) Küresel Isınma ve Medya[Bildiri]. 2. Küresel Isınma Kurultayı. İstanbul : Türkiye Gazeteciler Cemiyeti. Üstün, H. (2009, Mart 31). Sabah–ATV Grevi ve TBMM’nin Görevi. Erişim: 4 Eylül 2009, http://bianet.org/english/siyaset/113510sabah-atv-grevi-ve-tbmm-nin-gorevi . Wakefield, S. E., & Elliot, S. (2003). Constructing the News: The Role of Local Newspapers in Environmental Risk Communication. The Professional Geographer , 216-226. Yang, J.-H. (2004). Constraints on Environmeatal News Production in the U. S. : Interview with American Journalist. Journal of International and Area Studies , 11 (2), 89-105. Yıldırım, A., & Şimşek, H. (2006). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin. akademi a Yıldırım, Yasemin. (1995) Yazılı Basında Çevre İmajı: Milliyet, Cumhuriyet, Zaman Örneği. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler Ana Bilim Dalı, Ankara. 69 akademia ERCİYES İLETİŞİM 70 2010 OCAK ULUSLARARASI ENFORMASYON AKIŞINDA ETKİLENEN TARAF OLARAK AZERBAYCAN’IN DURUMU Vefalı ENSEROV* Özet 70 senelik Sovyetler Birliği döneminde her alanda olduğu gibi medya ve habercilik alanında da merkez güdümünde bağımlı bir faaliyet içerisinde olan Azerbaycan’ın bağımsızlıktan sonra uluslararası enformasyon akışındaki yeri ve bu düzen içerisinde etkilenen taraf olarak durumunun araştırılması tek yönlü enformasyon akışının tartışılması açısından da önem taşımaktadır. Bu kapsamda ülkenin görsel yayıncılık, basın ve habercilik alanının tartışıldığı ve incelendiği çalışmada, uluslararası iletişim düzeninde oluşan tek yönlü enformasyon akışından Azerbaycan’ın ne derecede etkilendiğinin araştırılması amaçlanmaktadır. Azerbaycan’ın uluslararası enformasyon akışının tek taraflılığından olumsuz etkilendiğinin bilimsel verilerle kanıtlandığı bu çalışma literatür taraması yöntemi ile hazırlanmış, ayrıca röportaj gibi tekniklerden ve anket gibi ampirik çalışmalardan yararlanılmıştır. Anahtar Kelimeler: Tek Yönlü Enformasyon Akışı, Azerbaycan Medyası, Azerbaycan Haberciliği. AZERBAIJAN'S SITUATION IN INTERNATIONAL INFORMATION FLOW AS AN INFLUENCED PARTY Abstract Azerbaijan, as other area, was under the media and news pressure of Soviet Union of 70 years. The position of Azerbaijan in international news flow after independency and been affected side in the one way communication in the current order is very important. This work in which the influence of one sided International Information Flow on Azerbaijan is proved by scientific data was prepared by literatural elimination and was sourced from such techniques as reportage and empirical works as questionarie. Key Words: One -way flow of information, Media in Azerbaijan, News in Azerbaijan. * Dr., akademi a In this case the purpose of this work, in which media, press and news services of the country are discussed is to investigate and measure the influence on Azerbaijan of one sided information flow in the International Communication field. 71 ERCİYES İLETİŞİM Giriş Çağımızda en temel hak ve gereksinimlerden olan iletişim ve haberleşme özellikle iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin de katkısıyla bir sömürü ve etkileme unsuru olarak karşımıza çıkmakta veya çıkartılmaktadır. Bu durum, hızla gelişen iletişim teknolojilerinin ve medya araçlarının küreselleşmesiyle daha farklı bir boyut kazanmıştır. Kitle iletişim araçlarının küreselleşmesinin dünya barışının oluşmasına katkı sağlayabileceği yaygın bir görüştür. Ne yazık ki, uluslararası iletişim sisteminde tekelleşmeler ve bu anlamda dünya genelinde enformasyon akışını yönlendiren ve genel olarak iletişimin her alanında merkez konumunda olan ekonomisi güçlü gelişmiş kapitalist ülkelerin tutumu buna izin vermemektedir. Geçen asrın ortalarından itibaren ortaya çıkan ve gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ve üçüncü dünya ülkelerine yönelik tek taraflı akış sergileyen enformasyon dolaşımı ve genel olarak dünya iletişim düzenindeki dengesizlikler bilim çevreleri, çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından tartışma konusuna çevrilmiştir. Çünkü insanoğlunun en temel haklarından biri olan haberleşme, bir diğer değişle iletişim hakkı sadece ulusal değil, uluslararası düzeyde de ihlal edilmiş ve edilmektedir. Bu durum kitle iletişimi sürecinde temel unsurlardan olan kitle iletişim araçlarının asıl amaçlarının dışına çıkmaları ve ticarileşmeleriyle günümüzde daha da karmaşık bir hal almıştır. akademia Tek yönlü enformasyon akışı kavramı, MacBride Komisyon Raporu’nda “büyük ülkelerden küçüklere, güç ve teknik imkanları elinde tutanlardan bunlardan yoksunlara, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru haberlerin, verilerin, iletilerin, programların, kültürel ürünlerin akışı”(MacBride, 1993, 158) şeklinde açıklanmaktadır. 72 Bu kavramın bir diğer tanımı ise şöyledir: “Teknik yönden gelişmiş ülkelerden azgelişmiş ülkelere ve gelişmekte olan ülkelere yönelen, nicelik ve nitelik açısından tek yönlü olarak 2010 OCAK gerçekleşen bu tür iletişime dengesiz iletişim adı verilmektedir.” (Tokgöz, 1987, 25) Uluslararası enformasyon akışındaki tek yönlülük eşit olmayan bir dünya iletişim düzenini de beraberinde getirmektedir. Bu eşitsizlikte etkilenen taraf ekonomisi zayıf, iletişim teknolojileri kısıtlı ve dünyanın büyük çoğunluğunu oluşturan yoksul ülkeler, etkileyen taraf ise ekonomisi güçlü, her türlü iletişim teknolojilerine sahip ve dünyanın çok az nüfusunu oluşturan gelişmiş kapitalist ülkelerdir. Dolayısıyla global iletişim ve haberleşme birkaç ülkenin tekelinde yönlendirilmektedir. Bu anlamda ABD, Sovyetler Birliği’nin çöküşünü de takiben daha da güçlenerek liderliğini korumakta ve dünya enformasyon dolaşımına yön veren gelişmiş ülkelerin başında gelmektedir. Bu yüzdendir ki, dünya pazar payının büyük hissesine sahip olan ABD ve diğer Batılı ülkeler, ekonomik çıkarları gereği etkinliklerini arttırma maksadıyla medya ve haberleşme araçlarının gücünden de yararlanmaktadırlar. Teknolojik gelişmelerin, uluslararası tekelleşmelerin, serbest enformasyon akışı kuralının, AP, AFP, Reuters gibi büyük haber ajanslarının, çeşitli uluslararası medya kuruluşlarının vs. gibi unsurların neden olduğu tek yönlü enformasyon akışının önlenme çalışmaları özellikle 1970’li yıllardan itibaren BM çerçevesinde UNESCO tarafından yürütülmüş ve konu ile ilgili çeşitli konferanslar, sempozyumlar düzenlenmiş, bu sorun ve sorunun çözüm önerileri dünya kamuoyunun dikkatine sunulmuştur. Bu anlamda UNESCO çalışmalarının merkezinde MacBride Komisyon Raporu yer almaktadır ki, her ne kadar geçerliliğini yitirse de bu belge bugüne kadar dünya iletişim düzeninde oluşan dengesizliğin önlenmesi adına yapılan en tutarlı uluslararası bilimsel çalışmadır. Uluslararası iletişim düzeni çerçevesinde ulusal kapasitelerin güçlendirilmesi ve genişletilmesi, niteliksel dengesizliklerin giderilmesi, iletişimin demokratikleşmesi ve Yeni Dünya Enformasyon ve İletişim Düzeni’nin oluşturulması konusunda önerileri ve çalışmaları ile en kapsamlı ilk resmi belge olan Dünya genelinde teknolojik fark ve üstünlüğün, ekonomik uçurumun, uluslararası iletişim alanında tekelleşmelerin ve ayrıca batılı büyük haber ajansları, reklam şirketleri ve medya kuruluşlarının sebep olduğu tek yönlü enformasyon akışından ise gelişmekte olan veya Üçüncü Dünya ülkeleri olumsuz etkilenmektedirler. Çünkü bu ülkeler, uluslararası iletişim alanının merkez noktasında yer alan ve enformasyon dolaşımını yönlendiren ekonomisi güçlü, teknolojik olanaklara sahip gelişmiş ülkelerden farklı olarak, ekonomisi zayıf ve teknolojik imkanlardan yoksun olan ülkelerdir. Bu gelişmekte olan ülkelerden biri de Sovyetler Birliği döneminde yaklaşık 70 sene Sovyet rejiminde yönetilen ve birliğin dağılmasından sonra özgürlüğüne kavuşan Azerbaycan’dır. Çalışmada uluslararası enformasyon akışının tek yönlülüğünden etkilendiği düşünülen taraflardan biri Azerbaycan’ın görsel-işitsel yayıncılığı ve haberciliği genel hatlarıyla tartışılarak konuya açıklık getirilecektir. Özellikle çalışmanın temel sorunsallarından biri olan tek yönlü enformasyon akışının Azerbaycan görselişitsel yayıncılığı ve haberciliği üzerinde olumsuz etkilerinin araştırılması için ülke genelinde yayınlarını sürdüren ulusal televizyon kanallarının ana haber bültenlerinin dış haberler açısından yapılan içerik analizi ve ayrıca destekleyici nitelik taşıdığı düşünülerek ülke ulusal basın örneklerinin sayfalarında çıkan yabancı ülkeler içerikli haberlerin sayımı da çalışmanın önemli kısmını oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı, uluslararası iletişim düzeninde oluşan tek yönlü enformasyon akışından Azerbaycan medyası ve haberciliğinin olumsuz etkilendiğini ortaya koymak olacaktır. Uluslararası iletişim düzeninde geçen asrın ortalarından itibaren fark edilen tek yönlü enformasyon akışı ekonomik açıdan zengin olmayan, iletişim teknolojilerinden yoksun veya kısmen yoksun olan ülkeleri özellikle kültürel bağlamda olumsuz etkilemektedir. Bu anlamda olumsuz etkilenen gelişmekte olan ülkelere örnek teşkil ettiği düşüncesiyle çalışmanın konusu gereği medya ve habercilik alanı incelenen Azerbaycan’ın durumu ve bu bağlamda elde edilen sonuçlar önem taşımaktadır. Ayrıca, Azerbaycan kitle iletişiminde, dolayısıyla toplum üzerinde yabancı medya emperyalizmi etkisinin özellikle kültürel sömürü gibi tehlikelere sebep olabileceğinin fark edilmesi açısından da önem taşıyan bu çalışmanın, tek yönlü enformasyon akışının olumsuz etkilerinin ve bu sorunun çözüm yollarının belirlenmesi bakımından daha gelişim sürecinin sürdüğü Azerbaycan’ın kitle iletişimi alanına ve iletişim fakültelerini kapsayan eğitim alanına katkı sağlayabileceği düşünülmektedir. Çalışma konusunun kuramsal çerçevesini oluşturmak için literatür taraması kullanılacak, Azerbaycan’ın basın-yayın ve haberciliğinin uluslararası enformasyon akışının tek yönlülüğünden olumsuz etkilendiğinin tartışılmasında da anlatı bilim yöntemine ve röportaj gibi tekniklere, anket uygulaması gibi ampirik çalışmalara başvurulacaktır. akademi a MacBride Raporu, daha sonraları her ne kadar geçerliliğini yitirip rafa kaldırılsa da dünya iletişim tarihinde geçen asrın ortalarından sonra fark edilen dengesizliklerin tartışıldığı uluslararası nitelikte bir çalışma olarak akıllarda yer edinmiş ve bu konuda sonraki çalışma ve tartışmaların ana gündem maddesini oluşturmuştur. UNESCO ile başlayan bu tartışmalar farklı platformlara taşınsa da, dünya iletişim düzenini kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda yönlendiren ABD gibi gelişmiş Batılı ülkelerce “serbest enformasyon akışı” kuralına ters düştüğü gerekçesi ile bir takım tepkilerle karşılaşmış ve daha da ileri gidilerek önce ABD, ardından da İngiltere UNESCO’dan çekilmişlerdir. Bunun sonucunda gelişmiş Batı ile gelişmekte olan ülkeler ve Üçüncü Dünya ülkeleri arasında kalan UNESCO baskılara maruz kalarak bu konuda etkinliğini giderek kaybetmiştir. 73 ERCİYES İLETİŞİM Uluslararası Enformasyon Akışı Çerçevesinde Azerbaycan’da Ulusal Yayıncılık ve Haberciliğin Genel Görünümü akademia Bağımsızlığına kavuştuktan sonra her alanda olduğu gibi habercilik alanında da artık serbest olarak dünyayla entegrasyon sürecinin başladığı Azerbaycan, uluslararası enformasyon akışı düzeninde etkilenen taraf olarak yer almaktadır. Gelişmekte olan diğer ülkeler gibi Azerbaycan da uluslararası enformasyon akışının tek yönlülüğünden olumsuz etkilenmekte ve bunu basın ve görsel işitsel yayıncılık alanında yapılan haber sayımları, enformasyon içerik analizi ve diğer bilimsel çalışmalar doğrulamaktadır. 74 Azerbaycan’ın iletişim bilimcilerinden Guliyev bir yapıtında, Azerbaycan’da faaliyet gösteren özel televizyonların yayın politikalarını ve program içeriklerini (özellikle şov içerikli) eleştirirken “ne yazık ki, TV’lerimiz bize Avrupa kültürünün kaliteli ve ilerici örneklerini değil, en aşağı seviyeli kitlesel terbiye örneklerini telkin ediyorlar”(2004, 58) diyerek yabancı etkisinin ülke televizyonlarından halka sirayet ettiğine farklı bir açıdan bakmaktadır. Aynı yazar, yerli televizyonların dışardan ithal ettikleri medya ürünlerine karşı belirli bir yasal düzenleme getirilmezse, Azerbaycan televizyon yayınlarının büyük kısmını Avrupa ve ABD kaynaklı yayınların oluşturacağından yakınmakta (Guliyev, 2004, 118) ve bu durumu yerli eğlence programının hazırlanmasının zorluğuna (özellikle maddi tutar açısından) ve batıdan alınan programların ucuzluğuna bağlamaktadır. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, eski değerlerden vazgeçen, ancak yeni değerler konusunda bilgiden mahrum olan toplum belirsiz bir durum içerisinde hayli kararsız kalmış ve ABD ve Batı demokrasisinin yeni değerler şeklinde sunulması toplumun bu yöne yönelmesinde önemli rol oynamıştır (Rahimli, 2002, 128). Ayrıca, genel olarak Azerbaycan medyasının çağdaş seviyesinin yetersiz olduğu kanısı da bilim çevreleri arasında yaygınlık kazanmıştır. Bunu, geçiş döneminde gazetecilik mesleğini sadece geçim sağlamak için seçen sıradan insanların gerçek 2010 OCAK gazetecilerden çok oluşu faktörüne de bağlayan bir diğer yazarımız Cihangir Memmedli, bu tür sıradan gazetecilerin çoğunun sosyal tabandan bile gelmediğini (2006, 48) üzüntüyle dile getirmektedir. Bir başka makalede, Azerbaycan gazeteciliğinin gerçek gazetecilikten sapmada artış olduğu, gazeteciliğin birilerine yaranma aracına dönüştüğüne (İsmailova, 2003, 5) dikkat çekilerek, bu durumun karşısının alınması yolları tartışılmıştır. Gazetecilerin profesyonel olmayışının sebebini Sovyet döneminden kalma totaliter alışkanlıkların bitmemesinde gören yazarımız, haber konusuna değinerek habercilik alanında çalışan gazetecilerin çoğu kez tarafsızlığa ve objektifliğe uymadıklarını ve haber kaynaklarının belirtilmesinde eksikliklere yol verdiklerini vurgulamakta ve “Azerbaycan medyasında sanki yorum var, haberin kendisi yok ve haberle yorum arasında kesin sınır bilinmiyor”(Memmedli, 2003, 11) diyerek de konuya açıklık getirmektedir. Yukarıda söylenenleri, 2004 yılının Haziran ayında yapılan ve 206 basın yayın kurumunun çalışan gazetecilerini kapsayan anket çalışması da doğrulamaktadır. Şöyle ki, “Siz iletişim fakültesinde okudunuz mu?” sorusuna deneklerin %60 olumsuz yanıt vermiştir (“Azerbaycan’da…”, 2005, 96). Günümüzün Azerbaycan televizyonlarında yabancı diziler ve yabancı konulu filmler yayınların önemli bir payını kapsamaktadır. Eski Sovyetler Birliği yıllarında yerli yapımların yanı sıra televizyonda yayınlanan yabancı filmler SSCB ile siyasi anlamda en azından zıtlık teşkil etmeyen ülkelerden (özellikle Hindistan, İtalya vs.) seçilmekte ve komünist ideolojisi ile uyum sağlamayan filmler hiçbir şekilde yayınlanmamaktaydı (Alibeyli, 2005, 113). Batı yapımı, özellikle Amerikan filmlerinin yayınlanması kesinlikle yasaktı ve bu yasak Sovyetlerin çöküşüne kadar devam etmiştir. 1980’lerin sonuna doğru yeniden yapılanma ve perestroyka söylemlerinin hat safhaya ulaştığı bir dönemde merkez Moskova televizyonundan yayınlanan “Köle Kızı İzaura” dizisi ile gelenek bozulmuş 2007 yılının Haziran ve Ağustos ayları içerisinde ülke genelinde yapılan ve tüm ulusal televizyonları kapsayıcı anket çalışmasının sonuçlarına göre ülke izleyicisi tarafından en çok tercih edilen yayın türünün yabancı diziler olduğu ortaya çıkmıştır. Haziran ayı içerisinde yapılan anket çalışmasında bütün ulusal kanallar genelinde en çok izlenen yayın türü %32,15 ile diziler olmuş, bunu %10,93 ile müzik, %10,20 ile ise haber programları izlemiştir (“İstatistik…”, Temmuz 2007, 32). Bu durum Ağustos ayı için de değişmemiş ve izleyicilerin %26,23’ü diziler, %11,23”ü müzik, %9,72’si ise haber programları için televizyon izlediklerini belirtmişlerdir (“İstatistik…”, Eylül 2007, 13). Geri kalan yüzde ise diğer program türleri arasında paylaşılmaktadır. Anlaşılan o ki, Azerbaycan izleyicileri daha çok yabancı diziler için televizyon başına geçmektedir. İlk başlarda Latin Amerika yapımları pembe dizilerin Azerbaycan televizyonlarındaki yerini günümüzde Türkiye yapımı dizilerin (Aşka Sürgün, Bir İstanbul Masalı, Kurtlar Vadisi, Bin Bir Gece, Yabancı Damat, Yaprak Dökümü, Melekler Adası vs.) - 14 Mart 2007’de “Azerbaycan diline zarar verdiği” gerekçesiyle Azerbaycan Ulusal Radyo- Televizyon Kurulu ülkede yabancı dillerde yayınların durdurulması kararını takiben normal antenden yapılan yayınları durdurulan Rusya ve Türkiye televizyonlarının (TRT hariç) boşluğunu doldurmak amacıyla Türkiye yapımı dizilerin (çevirisiz) ulusal televizyonlarda artış göstermesi Türkçenin bu kararın dışında bırakılması olgusuna da bağlanmaktadır tutması bir nebze de olsa yabancı etkisi kavramını (iki kardeş ülkenin kültürel yakınlığı ve benzerliği açısından) saf dışı bırakmaktadır. Milli ve kültürel değerlere daha çok sahip çıkan devlet kanalı AzTV’de bile günlük yayın süresinin 6- 7 saatini yabancı filmler doldurmakta (Allahverdiyeva, 2007, 11) ve bunların çoğunluğunun Hollywood (ABD) yapımı filmlerden oluştuğu rahatlıkla fark edilmektedir. Örneğin, Kasım 2006’da tüm ulusal kanalların yayınladığı yerli ve yabancı filmler taranarak sonuçlar karşılaştırılmıştır. Bu sayıma göre AzTV’de Ekim ayı içerisinde yayınlanan filmlerin %73’ü yerli, %17’si ABD, %10’u ise diğer yabancı ülkelerin yapımı olduğu belirlenmiştir. Aynı sayımda özel televizyonlarda yayınlanan filmlerin %10’nun yerli, %65’nin ABD, %25’nin ise diğer yabancı ülke yapımları olduğu ortaya çıkmıştır (Mustafayeva, 2007, 21-22). Bu durumda, devlet televizyonunda bir ay içerisinde yayınlanan yabancı filmlerin (çoğunluğu ABD oluşturmakla) toplam oranı %27, özel televizyonların yayınladığı yabancı filmlerinse (ezici çoğunluğu ABD oluşturmakla) oranı %90’nı bulmaktadır. Bu o demektir ki, ülke televizyonlarının yayınladıkları filmler ufak bir oranı çıkmakla tamamen yabancı yapımı filmlerden ibarettir. Bu da bir gerçektir ki, izlenme oranına göre devlet kanalı özel TV’lerden geri kalmaktadır. Bu durumda halkın veya ülkedeki televizyon izleyicilerinin büyük bir kısmının filmlerde yansıtılan yabancı kültürün etkisi altında kalması muhtemeldir. Yabancı filmlerin dışında satın alınan diğer yabancı program türleri de hesaba katılırsa durumun ciddiyeti daha iyi anlaşılmış olur. Azerbaycan’da en çok izlenen yabancı televizyon kanallarının tespit edilmesi maksadıyla Devlet Televizyon ve Radyo Kurumu’nun Süreli Yayınlar ve Sosyoloji Araştırmalar Departmanı’nın Mayıs 2007’de yaptığı anket çalışması sonucunda, ilk yediye Pervıy (Birinci) TV ve NTV (Rusya); Kanal D ve Kral TV (Türkiye); CNN, Discovery Channel, Travel And Living televizyon kanalları girmektedir (“Hangi…”, Haziran 2007, 81). Haber dağılımı konusuna geldikte ise örneğin, Azerbaycan’ın en köklü haber ajanslarından AZERTAC’ın (Azerbaycan Devlet Telgraf Ajansı) günlük haberlerinin %20 -25’ni dış haberler oluşturmakta ve bu haberlerin çoğunluğu ise ABD, Türkiye, Fransa, Almanya ve Rusya ile ilgilidir (Röportaj, 24.06.2008). Türkiye ile ilgili akademi a oluyordu. Bu bir ilkti ve 1990’lı yıllar bütün ülke televizyonlarını pembe diziler bürümüş vaziyette idi (Guliyev, 2004, 217 ). 75 akademia ERCİYES İLETİŞİM 76 haberlerin çokluğunda “bir millet iki devlet” anlayışı çerçevesinde yakın ilişkilerin de büyük ölçüde payı vardır. Bunun dışındaki ülkeler ise tamamen batılı gelişmiş ülkelerdir. Rusya’nın da eski etki gücünün halen sürdüğü buradan da anlaşılmaktadır. Bu örnekten de görüldüğü gibi Azerbaycan’ın en oturmuş haber ajansının ilettiği dış haberlerin çoğunluğu ABD, Fransa ve Almanya gibi ekonomisi güçlü batılı ülkelerle ilgilidir. Ayrıca şunu da belirtmekte yarar var ki, bu %20 -25’lik dış haberler oranının büyük bölümü dış haber ajanslarından alınan haberlerdir. Bu anlamda Türkiye’nin Anadolu Ajansı ile karşılaştırma yaparsak iki resmi ajans arasında bir benzerlik olduğunu fark ederiz. AA’dan basına gönderilen dış haberlerin %73,6 gibi yüksek oranı kendi kaynaklarının haberleri değildir. Yani Türk okuyucusu da büyük oranda yabancı basın yayın kuruluşlarınca bilgilendirilmektedir (Refik, 1997, 11). Bu durum Azerbaycan’ın en yaygın özel haber ajansı APA’da da neredeyse aynıdır. Ajansın yayınladığı dış haberlerin çoğunluğunu (Türkiye ve Gürcistan’ı komşuluk ilişkileri sebebiyle ayrı tutarsak) ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve İran’la ilgili haberler oluşturmaktadır. Günümüz Azerbaycan haberciliğinde önemli yer kapsayan her iki ajansın bu konudaki verileri haber içeriği açısından Batının ezici üstünlüğünü kanıtlamakta ve bu da yine içerik açısından tek taraflı bir akışın gerçekleştiğini ve etkilenen tarafın en azından bu konuda Azerbaycan olduğunu söylemeye olanak sağlamaktadır. Çünkü AZERTAC’ın yaydığı haberlerin günlük sadece 7-8’i Asya–Pasifik Haber Ajansları Birliği’nin (OANA) ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na Üye Ülkelerin Ulusal Haber Ajansları Birliği’nin (BSANNA) web sitesinde yayınlanmaktadır (Röportaj, 24.06.2008) ki, Azerbaycan zaten bu oluşumların üyelerindendir. Ayrıca yukarıda belirttiğimiz haber ajanslarının dış haberlerinin konu itibariyle çoğunluğunu oluşturduğu batılı ülkelerin haber ajanslarının (Reuters, AP, UPI, AFP ve kısmen de ITAR-TASS) sayfalarında ise Azerbaycan’la ilgili haberler orta hesapla günlük 4- 5 adet olmaktadır (Röportaj, 2010 OCAK 24.06.2008) ki, bu bile olasılıkla verilen bir bilgidir. En azından haber ajansları açısından batılı ülkelerle Azerbaycan arasında uçurum olduğu buradaki farktan da anlaşılmaktadır. Ayrıca 2007 yılının Eylül ayı içerisinde ülke basınının en çok satan haber ağırlıklı başlıca ulusal gazetelerinden yedisinin (“Ayna”, “525. Gazete”, “Şark”, “Azatlık”, “Gün”, Bakü Haber” ve “Ekspres”) 3 farklı sayılarının haber taramasında çıkan sonuçlar da fikrimizi destekler niteliktedir. Bu gazetelerin tamamında yabancı ülkelerle ilgili yayınlanan toplam 306 haberin (her içerikten) dış ülkeler yabancı ülkelerden Ermenistan, Karabağ Savaşı sonrasındaki mevcut durum gereği, yani gelişmelerle ilgili günlük haberlerin her gün her saat başı yayınlanması bakımından sayımın dışında tutulmuştur - arasındaki dağılımı aşağıdaki tabloda verilmiştir (Gazete Haber Sayımı, Eylül 2007). Tablo 1: Yabancı Ülkelerle İlgili 7 Ulusal Gazetede Yayınlanan Haberlerin Sayısal ve Oransal Dökümü (Eylül 2007). ABD Ülkeler Türkiye Rusya İngiltere İran Fransa İsrail Diğer Toplam Haber Sayısı 68 57 48 31 20 11 10 61 306 Oranla 22% 19% 17% 10% 6% 3% 3% 20% 100% Tablodan da anlaşıldığı gibi, sayılan toplam dış haberlerin %22’sini oluşturmakla ABD başı çekmektedir. Sıralamada %19 oranla Türkiye ikinci, %17 ile Rusya üçüncü gelmektedir. Rusya’yı İngiltere, İran, Fransa ve İsrail takip etmektedir. Bunların dışında toplam haberlerin %20’si ise Avrupa Birliği, BM, BDT, Almanya, İspanya, Ukrayna, Gürcistan, Kazakistan, Özbekistan, Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Dağıstan vs. gibi ülke ve örgütler arasında paylaşılmaktadır. Buradan da Oysaki ABD ile ilgili her alandan yazıların Azerbaycan basınında boy göstermesini gazete ve dergi sayfalarını çevirmekle kolayca görebiliriz. Haberler konusunda da durum farklı değildir. Sadece resmi görüşmeler ve nadiren de ülkede gelişen doğal afetler veya toplumsal çatışmalar olursa Azerbaycan, ABD medyasına konu olabilmektedir. Bu da Azerbaycan’ın uluslararası haber akışında etkilenen ülkeler arasında kaldığını gösteren faktörlerden yalnızca biridir. Başka bir örnek vermek gerekirse, 1- 31 Aralık 1994 tarihleri arasında Hürriyet (Türkiye) Gazetesi’nin dış haberler sayfalarında en fazla haberi kullanılan yabancı ülkelerle ilgili gerçekleştirilen sayımda belirlenen toplam 217 haberden sadece 2 adedi (iki ülke arasındaki ilişkilerin en üst seviyede olmasına rağmen) Azerbaycan’la ilgili olmuştur. Bu sayımda %24,04’le (50 haber) ABD başta gelmiş, onu İtalya, İngiltere, Rusya ve Fransa izlemiştir (Rigel, 2000, 106-107). Buna karşın Azerbaycan yazılı basınında yapılan haber sayımında Tablo 1’den de görüldüğü gibi toplam 306 yabancı haberden 57’si Türkiye ile ilgili olmuş ve bu sayıyla Türkiye sıralamada ABD’den sonra ikinci gelmiştir. Demek ki, uluslararası enformasyon akışındaki dengesizlik veya tek taraflı akış (oturmuş batı merkezli dağılım çerçevesinde) kardeşlik ve dostluk gibi unsurları devre dışı bırakmaktadır. Ayrıca her iki sayımda da (Türkiye’deki sayım her ne kadar sadece Hürriyet Gazetesi’ni kapsasa da) ABD, İngiltere, Rusya ve Fransa ilk 6’ya giren ülkelerdir. Azerbaycan basınında Türkiye ile ilgili haberlerin ağırlıkta olduğu farkını çıkarsak her iki ülke basınında dış kaynaklı haberlerin dağılımı benzerlik taşıyor diyebiliriz. Azerbaycan televizyonlarının ana haber bültenlerinde yayınlanan dış haberlerin miktarının ne kadar olduğunu ve bu dış haberlerde hangi ülke ve ülkelerle ilgili haberlerin ağırlık taşıdığını öğrenmek adına, Eylül 2007 ve Nisan 2008 olmak üzere iki ayrı dönem içerisinde Azerbaycan’da 6 ulusal televizyonun ana haber bültenlerinin içerik taramasını gerçekleştirdik. Ülkede yayınlanan biri devlet (AzTV), biri toplumsal (İçtimai TV) ve dördü de özel (ANS TV; Lider TV; Azat Azerbaycan TV; Space TV) olmakla bütün ulusal televizyon kanallarının ana haber bültenleri: “Haberler” (AzTV), “Carcı” (İçtimai TV), “Haberci” (ANS TV), “Seda” (Lider TV), “Son Haber” (Azat Az. TV), “Her Gün” (Space TV) ülke genelinde halkın en yaygın haber edinme ihtiyacını karşılayan görsel haber kaynaklarıdır. Sayım süreci olarak belirlenen her iki ay içerisinde (Eylül 2007; Nisan 2008) her televizyon haber programının 3 farklı günde yayını tarama kapsamına alındı. 2007 Eylül ve 2008 Nisan ayı içerisinde farklı günlerde ülke televizyonlarının ana haber akademi a anlaşıldığı gibi dünya genelinde tek yönlü haber akışının başında duran ABD etkisini halen sürdürmekte, Rusya ise ABD’yi geriden takip etse de halen etkili olabilmektedir. Türkiye ise Azerbaycan’a yakınlığı ve iki ülke arasındaki kardeşlik ilişkilerine göre ülke medyasının dikkat merkezinde yer almakta ve bu durum buradaki haber sayımımızdan da anlaşılmaktadır. Sonuç itibariyle sıralamada ilk 7’ye giren ülkeler içerisinde 4’nün dünya haber akışını yönlendiren gelişmiş batılı ülkelerden oluşması Azerbaycan basınının tek taraflı haber akışına maruz kaldığını genel anlamda özetlemektedir. Çünkü Azerbaycan, yukarıdaki ülkelerin hemen hiç birinin basınında kendi gazetelerinde o ülkelerle ilgili ortaya çıkan haber oranlarının bazılarında hiç, bazılarında ise ¼’i kadar bile yer alamamaktadır. Örneğin, ABD’nin Bakü’deki sefirliği tarafından hazırlanan ve AZERTAC haber ajansına sunulan özet bilgide 1997 yılının Eylül ve Ekim ayları içerisinde ABD basınında Azerbaycan’la ilgili yayınlanan makalelerden kısaca bahsedilmekte ve Azerbaycan isminin ABD’de egzotik anlam taşıdığı ve az çok petrolü ile tanındığı itiraf edilmektedir. Verilen bilgilere göre iki ay içerisinde ABD’nin çeşitli basın organlarında çıkan zaten az sayıda olan makalelerden sadece ikisi - New York Times(16 Eylül); Int. Herald Tribune(14 Ekim) - kültürel içerikli yazılardan oluşmaktadır (“Amerika…”, 1997, 1). 77 ERCİYES İLETİŞİM bültenlerinin haber taramasında ortaya çıkan genel sonuçlar aşağıdaki tabloda verilmektedir (TV Haber Taraması, Eylül 2007 ve Nisan 2008) : Tablo 2: Ulusal Televizyonların Ana Haber Bültenlerinin 3 Farklı Gün Toplamının Haber Tarama Sonuçları (Eylül 2007 ve Nisan 2008). TV Haber Programları Haberler (AzTV) Carcı (İçtimaiTV) Haberci (ANS TV) Seda (Lider TV) Son Haber (Azat Az. TV) Her Gün (Space TV) Toplam Toplam Haber Sayısı Dış Haberler Sayısı Eyl.07 Nis.08 Eyl.07 Nis.08 67 64 27 21 67 69 28 26 31 30 5 5 29 28 2 3 69 68 29 30 80 343 81 683 340 32 123 27 235 112 akademia Tablodan da görüldüğü gibi, Eylül 2007 döneminde her TV için rastgele seçilen 3 ayrı günde ana haber programlarının haber sayımında bütün televizyonlardan elde edilen toplam 343 haberin 123 adedi yabancı ülkelerle ilgili dış haberlerdir. 2008 Nisan ayı içerisinde ise her televizyon haber programı için yine 3 ayrı günde yapılan sayım sonucunda ortaya çıkan toplam 340 haberden 112’sinin yabancı ülkelerle ilgili olduğu anlaşılmaktadır. 78 Bizim için gerekli olan ise dış haberlerde hangi ülke ile ilgili haberlerin ağırlıkta olduğudur. Her televizyonun ana haber bültenlerinde yayınlanan dış haberler ayrı ayrılıkta sayılmış olup ülke listeleri çıkartılmıştır. Ermenistan Karabağ Savaşı dolayısıyla yaşanan gerginlikler ve hemen her gün haber bültenlerinde bu konudaki gelişmelerin yer alması bakımından gazete haber sayımında olduğu gibi bu sayımın da dışında tutulmuştur. 2010 OCAK Tablo 3: Ulusal Televizyonların Ana Haber Bültenlerinin Eylül 2007 ve Nisan 2008 Dış Haber Taramasının Sayısal ve Oransal Dökümü. Ülkeler ABD Rusya Türkiye NATO Gürcistan İran Fransa A.Birliği Irak Almanya Çin Ukrayna BM İtalya Japonya İsrail Peru Dağıstan Meksika BDT Nisan 2008 Eylül 2007 Dökümü Dökümü 27 29 11 8 14 9 10 7 9 9 7 3 3 4 1 3 2 2 2 2 1 1 1 - Yunanistan 1 Hollanda 1 Suriye Kuz. Kore Romanya Bolivya Venezüella Kazakistan Toplam 16 1 9 4 4 4 1 4 2 3 2 2 2 2 2 1 2 1 1 - - 1 - 1 - 112 1 1 1 123 Toplam Dış Haber Sayısı % 56 23,82 19 8,08 30 19 18 16 12,76 8,08 7,65 6,8 11 4,68 7 2,97 7 5 5 5 5 4 4 4 2,97 2,12 2,12 2,12 2,12 1,7 1,7 1,7 3 1,27 2 0,85 3 2 2 2 1 1 1 1 1 1 235 1,27 0,85 0,85 0,85 0,42 0,42 0,42 0,42 0,42 0,42 100% Yukarıdaki tablodan da görüldüğü gibi her iki ay içerisinde taranan toplam 235 dış haberlerin çoğunluğunu %23,82 ile ABD konulu haberler oluşturmaktadır. NATO ile beraber ise bu oran %31,90’na ulaşmaktadır. Dünya genelinde enformasyon dağılımını büyük ölçüde kontrol eden ABD, “serbest enformasyon akışı” tezinin arkasına sığınmakta ve hatta dengesiz enformasyon akışından etkilenen ülkelerin iletişim teknolojilerinin gelişimi için maddi ve teknik yardımda bulunmasıyla da bilinmektedir. Bu, bilim çevreleri tarafından aslında ABD’nin kendi çıkarları doğrultusunda dünyanın gözünden perde asmak için bir politika olduğu şeklinde değerlendirilmektedir. Örneğin, ABD 1990 – 2001 yılları arasında eskiden Sovyetler Birliği’ni oluşturan ve gelişmekte olan ülkelerin KİA’sına yardım etmek amacıyla 270 milyon dolar para harcamıştır. Bu miktarın yaklaşık 182 milyon doları ise Doğu Avrupa ve geçmiş Sovyet ülkeleri için kullanılmıştır (Shic, 2003, 12). Bir makalede, merkezi ABD’nin Kaliforniya eyaletinde yerleşen ve üçüncü dünya ülkeleri de dahil gelişmekte olan ülkelerde daha çok medya alanının gelişmesi adına projeler üreten İnternews Network’un 1997 yılından itibaren Azerbaycan’ın medya ve gazetecilik alanında yaptığı teknolojik yardımlardan övgüyle bahsedilmektedir. Kendi ülkesinin Uluslararası Gelişim Kurumu, Avrasya Fonu, TASİS ve Soros Fonları tarafından maddi olarak desteklenen bu kurum, yaptığı teknolojik yardımlarının yanı sıra ülke genelinde haber içerikli programlar da dahil çeşitli televizyon programları da hazırlamakta, gazeteciler yetiştirmekte, çeşitli gazeteci merkezleri oluşturmaktadır (Memmedova, 2004, 11-12). Dengesiz enformasyon akışının önlenmesi ve yeni iletişim düzeninin oluşması adına hazırlanan MacBride Komisyon Raporu ile ilgili özgür bilgi akışını engelliyor bahanesini ileri sürerek serbest enformasyon akışı tezini savunan ve çıkarlarına ters bir durumun olduğunu fark ederek UNESCO’dan çekilen ABD’nin Azerbaycan ve diğer gelişmekte olan ülkelere iletişim teknolojileri alanındaki yardımları gerçekten de düşündürücüdür. Günümüzde uluslararası iletişimin ve medya ürünlerinin global boyutta akışının önemini kavrayan Rusya, 1993 yılında Moskova’da kurulan “Mir” ülkelerarası televizyon yapım şirketinin faaliyeti ile (özellikle haberler bülteni) BDT ülkeleri arasında zamanında var olan kültürel ilişkileri onarmak ve eski toplumları yeniden bir birine yaklaştırmak düşünülmüştür (Muharremli, 2005, 26). Ayrıca, bağımsızlığını kazanmış eski Sovyet ülkeleri üzerinde günümüz şartlarına uygun farklı boyutlarda etkinliğini sürdürmek veya var olan etkisini yitirmemek için çeşitli yöntemlere başvuran merkez Moskova, özellikle Kafkasya bölgesinde enformasyon akışı bakımından ağırlığını korumaya çalışmaktadır. 23 Ocak 2005 tarihinde Bakü’de İTAR–TASS günleri çerçevesinde yapılan yuvarlak masa toplantısı bu doğrultuda atılan adımlardan biridir. Her iki ülkenin devlet resmilerinin ve önde giden medya organları temsilcilerinin iştirakiyle yapılan ve bölgede enformasyon alanının genişlendirilmesi maksadını taşıyan toplantıda 2.Dünya Savaşı’nda faşizm üzerinde kazanılan galebeyi (özellikle Azerbaycan da dahil birliği oluşturan farklı ulusların savaşta sergiledikleri birlik ve beraberliği ön plana çekerek) yeniden gündeme getirmek, iki ülke arasında televizyon ve radyo projeleri hazırlamak, karşılıklı bilgi ve enformasyon alış verişinde bulunmak, her alanda olduğu gibi ülkelerarası ticaret ilişkilerinin gelişmesinde de KİA’nın önemli bütünselleştirme rolünden faydalanmak gibi ayrıntılar görüşülmüştür (“Azerbaycan’da ITAR-TASS…”, 2005, 6). Son yıllarda Azerbaycan önemli uluslararası toplantılarda, özellikle iletişim alanında yapılan zirve ve oluşumlarda yakından iştirak etmekte, akademi a Bu da ABD’yi Azerbaycan televizyonlarının ana haber bültenlerinde en çok yer işgal eden yabancı ülke konumuna getirmektedir. Onu Rusya, Türkiye, Gürcistan, İran, Fransa gibi ülkeler takip etmektedir. Kardeş ülke Türkiye ve komşu ülke Gürcistan bile ABD oranının çok altında kalmaktadır. ABD’nin başını çektiği batının uluslararası iletişim üzerinde çoktan beri var olan etkisinin halen sürdüğü gelişmekte olan ülke konumundaki Azerbaycan örneğinden de anlaşılmaktadır. 79 ERCİYES İLETİŞİM sesini duyurmaktadır. 16- 18 Kasım 2005 tarihleri arasında Tunus’ta 174 ülkenin bir araya geldiği Dünya Enformasyon Toplumu Zirvesi’nde Azerbaycan 67 kişilik delege grubu ile temsil olunmuş ve zirve çerçevesinde yapılan 300’den fazla çeşitli toplantıların 3’nü Azerbaycan tarafı düzenlemiştir. Ağırlıklı olarak dünya internet ağı konusunda yapılan tartışmalar Zirve’de ön plana çıkmıştır. Keza Azerbaycan devleti 2005–2008 yılları arasında E-Devlet projesini (Elektron–Azerbaycan) uygulamaya geçmiştir (Azizli, 2006, 3). Son yılların en önemli zirvelerinden olan Tunus zirvesi de diğer zirve ve toplantılar gibi dünya iletişim düzenindeki dengesizlikleri, ülkeler ve toplumlar arasında açılan rakamsal uçurumları ortadan kaldırma adına hatırı sayılır kararlar çıkarsa da, gerçekte Azerbaycan gibi gelişmekte olan ülkeler iletişim teknolojilerindeki gelişmeleri geriden takip etmekte ve uluslararası ekonomik düzende olduğu gibi dünya iletişim düzeninin dengesizliğinden de olumsuz etkilenen taraf olarak kalmaktadır. Yukarıda sıraladığımız bütün veriler Azerbaycan iletişimi ve toplumu üzerinde ABD merkezli yabancı etkisinin var olduğunu kanıtlamaktadır. Sonuç ve Öneriler akademia İletişim teknolojilerinin hızla gelişimi ve her geçen gün bu teknolojilere bir yenisinin eklenmesi her ne kadar dünyayı küçülterek iletişim olanaklarını artırsa da, diğer taraftan dünya genelinde çeşitli sorunları gündeme getirmektedir. Bu sorunların başında ise, dünya ülkelerinin çoğunluğunu (gelişmekte olan ve üçüncü dünya ülkeleri) son derece rahatsız eden ve uluslararası iletişim düzeninde geçen asrın ortalarından itibaren fark edilen tek taraflı enformasyon akışı gelmektedir. 80 ABD başta olmakla gelişmiş Batılı ülkelerden gelişmekte olan veya üçüncü dünya ülkelerine yönelik tek taraflı bir seyir halinde gerçekleşen uluslararası enformasyon akışı beraberinde çok yönlü bağımlılığın doğmasına 2010 OCAK neden olmaktadır. Medya emperyalizmi ve kültürel emperyalizm kavramlarıyla yakından ilişkili olan tek yönlü enformasyon akışının etki mekanizmi özellikle iletilerin içeriği açısından işlemekte ve çeşitli kültürler üzerinde baskı kurarak kültür yozlaşmasına ve altında ABD gibi Batılı ülkelerin ekonomik çıkarlarının yattığı tek tip yapay kültür oluşumunun hızlanmasına ve yaygınlaşmasına yol açmaktadır. Bu kültürel emperyalizm süreci iki ulus arasında güç ilişkilerini değiştirme aracı olarak hedefteki ulusun düşünce ve aklını fethedip kontrol altına alınması şeklinde işlev görmektedir. Bu konuda ise en güçlü etken şüphesiz ki, uluslararası medya araçları, iletişim ve reklam kuruluşlarıdır. Dengesiz enformasyon akışından etkilenen gelişmekte olan ülkelerden biri de 70 sene boyunca Sovyet rejiminde kalan ve 1990’lı yıllarda bağımsızlığını kazanarak özgür bir şekilde dünyayla uyum sürecinin başladığı Azerbaycan’dır. Yukarıda anlatılanlardan da anlaşıldığı gibi Azerbaycan görsel-işitsel yayıncılığı ve haberciliği alanında Sovyetler Birliği dönemi ile yeni dönem arasında doğal olarak bir yığın bariz farklılıkların olduğu söze gerek bırakmıyor. Ama şu bir gerçektir ki, eskiden kapalı sistem çerçevesinde merkez Sovyet ideolojisine bağlı geleceğini göremeyen ve neredeyse “kör” faaliyet içerisinde bulunan Azerbaycan’ın görsel-işitsel yayıncılık ve habercilik alanında, yeni bağımsızlık döneminde ise bu sefer tek yönlü enformasyon akışı gibi uluslararası bir iletişim sorunu çerçevesinde egemen batı ülkelerinin ve ABD merkezli oluşturulan tek tip yapay kültürün etkisi kendini göstermektedir. Bir taraftan mali ve teknik olanakların eksikliği ve yetersizliği, eski kapalı sistemden kalma monoton, kuru ve basma kalıp gibi alışkanlıkların çağdaş yayıncılık anlayışına gölge düşürmesi, basın ve iletişim özgürlüğü açısından eksiklikler ve görsel-işitsel yayınlar kapsamında, dilin doğru kullanımından temel yayın ilkelerinin ihlaline kadar çeşitli sorunların yaşandığı Azerbaycan kitle Azerbaycan’ın habercilik alanında da durum o kadar farklı değildir. Azerbaycan’ın en köklü haber ajansı - AZERTAC Haber Ajansı’nın yayınladığı günlük haberlerinin %20-25 kadarı dış haberlerden oluşmakta ve dış haberlerin içeriğine göre ise yabancı ülkeler arasında ABD birinci gelmekte, onu Türkiye, Fransa ve Almanya takip etmekte ve bu dış haberlerin büyük bölümü uluslararası haber ajanslarından alınmaktadır. Özel haber ajansı APA’nın da yayınladığı dış haberlerin içeriği konusunda Türkiye ağırlık teşkil etse de haberlerin büyük çoğunluğu ABD, İngiltere ve Fransa gibi gelişmiş Batılı ülkelerle ilgilidir. Oysa AZERTAC Haber Ajansı’nın yaydığı haberlerin günlük sadece bir kaçı uluslararası haber ajanslarında yayınlanmaktadır ki, bu kuruluşlar da (OANA ve BSANNA gibi) zaten AZERTAC’ın üye olduğu bölgesel haber ajansları birlikleridir. Ayrıca Reuters, AP, AFP, UPI gibi dünya haber akışını yönlendiren Batılı haber ajanslarının sayfalarında ise Azerbaycan’la ilgili yok denecek kadar az haberin yer aldığı bilinmektedir. Diğer gelişmekte olan ülkeler örneğinde olduğu gibi Azerbaycan da, bu büyük batılı haber ajanslarının gündeminde daha çok doğal afet, felaket, darbe girişimi vs. gibi olumsuzluk içeren olaylar söz konusu olunca daha detaylı yer alabilmektedir. Bu husus da, gelişmekte olan ülkelerle Üçüncü Dünya ülkelerinin, uluslararası enformasyon dolaşımının dengesizliği konusunda toplanan UNESCO gibi örgütlerin gündeminde tartışma konusu olarak yer alan başlıca şikayetlerindendir. Başka bir örnek vermek gerekirse, 1997 yılının Eylül ve Ekim aylarından ibaret iki aylık süre içerisinde Azerbaycan’la bağlı ABD basınında çıkan makalelerin rapor edildiği ABD’nin Bakü Büyükelçiliği tarafından hazırlanan özet yazıda zaten az sayıda çıkan makalelerin sadece ikisinin kültürel içerikli makale olduğu belirtilmiştir. Bu durum Azerbaycan basınında buna ters bir görüntü sergilemektedir. Şöyle ki, ulusal basın örneklerinin hemen hepsinde Amerikan kültür öğelerinin göze battığı çeşitli format ve içerikte yazılar boy göstermektedir. Bu gibi bilgiler bile dünya haber akışı konusunda diğer gelişmekte olan ülke örneklerinde olduğu gibi Azerbaycan’ın da etkilenen taraf olarak kaldığını ortaya koymaktadır. Bu verilerin dışında, 2007 Eylül ayı içerisinde Azerbaycan basınının en yaygın bilinen ulusal gazetelerinde yapılan haber akademi a iletişimi alanının, diğer taraftan ise, uluslararası iletişim düzenindeki dengesizlikten ve dolayısıyla tek yönlü enformasyon akışından olumsuz etkilendiği görülmektedir. Bu çarpık iletişim düzeni ve enformasyonun tek yönlü akışı sorunu ülke kitle iletişimini etkilediği gibi, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle bağımsızlığına kavuşan ve dünyayla uyum sürecinin başladığı Azerbaycan toplumunu kültürel açıdan da olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuz etki süreci bilimsel çalışmaların da desteğiyle, ulusal basın sayfalarında ve ulusal televizyon haber bültenlerinde yapılan içerik analizi gibi çalışmalarla kanıtlanmaktadır. Örneğin, 2007 yılının Haziran ve Ağustos aylarında tüm ulusal televizyon yayınlarını kapsayıcı anket çalışmasının sonuçlarına göre, ülke izleyicisi en çok yabancı diziler için ekran karşısına geçmektedir. Ayrıca milli ve kültürel değerlere yayınlarında en çok sahip çıkan devlet kanalı AzTV’de bile günlük yayın süresinin ortalama 6-7 saatini yabancı filmlerin doldurduğu gerçeği (ki, bu filmlerin çoğunluğu ABD yapımı Hollywood filmleridir) bu anlamda düşündürücüdür. 2006’nın Ekim ayı içerisinde tüm ulusal televizyon kanallarının yayınladığı filmlerin sayımında AzTV’de yayınlanan filmlerin %27’sinin (%17’si ABD yapımı), diğer özel televizyonlarda yayınlanan toplam filmlerden %90’nın yabancı (%65’i ABD yapımı) kaynaklı filmler olduğu ortaya çıkmıştır. Bu da bir gerçektir ki, ülke izleyicisi devlet televizyonundan çok özel televizyon kanallarını izlemektedir. Bu durumda Azerbaycan toplumunun büyük bir kısmının özellikle ABD kaynaklı filmlerde yansıtılan yabancı kültürün etkisinde kaldığı görüşü ağırlık kazanmaktadır. 81 ERCİYES İLETİŞİM taraması ve 2007 Eylül ve 2008 Nisan ayları içerisinde ulusal televizyonların ana haber bültenlerinde yayınlanan haberlerin sayımında ortaya çıkan sonuçlar tek yönlü enformasyon akışının en azından bu ülke kapsamında devam ettiği görüşünü desteklemektedir. Çünkü her iki farklı haber sayımında dış haberlerin çoğunluğunun ABD ile ilgili olduğu ortaya çıkmıştır. Hem ulusal gazete sayfalarında yapılan dış haber sayımında (%22 oranla ABD birinci gelmiştir), hem de Eylül 2007 ile Nisan 2008 dönemlerinde ulusal televizyonların ana haber bültenlerinde yapılan dış haber sayımında (her iki dönemin toplamında yine ABD %23,82 oranla diğer ülkelerden açık arayla birinci gelmiştir. NATO ile ilgili haberlerin oranını da ABD adı altında birleştirirsek oluşan %32’lik bir oran ABD’nin mutlak üstünlüğünün kanıtıdır) ortaya çıkan tablo fikrimizi doğrulamaktadır. Bu sayımda ABD’yi Rusya’nın, onu da Türkiye’nin takip ettiği görülmektedir. Bu da ABD’yi açık arayla geriden takip etmesine rağmen Rusya’nın (%12,76 oranla) bölgede habercilik bakımından eski gücünü sürdürmeye çalıştığının bir göstergesi olabilir. Üçüncü olarak Türkiye’nin (%8,08 oranla) gelmesinde ise, iki ülke arasında yakın kardeşlik ilişkilerinin de rol oynadığı düşünülebilir. akademia Ancak Azerbaycan başta ABD olmakla dış ülkelerin medyalarında aynı oranlarda yer alamamaktadır. Alsa da çoğunlukta olumsuzluk içeren haberler burada söz konusu olabilmektedir. Bu yukarıda sunulan verilerle de kanıtlanmıştır. Uluslararası enformasyon ve ileti akışını yönlendiren Batılı gelişmiş ülkelerin başında ABD’nin geldiği gerçeğinden yola çıkarsak, haber sayımlarında ortaya çıkan sonuçlar Azerbaycan’ın bu dengesizlikten olumsuz etkilendiği fikrini güçlendirmektedir. 82 Ayrıca, 2007 yılının Ekim ayının ilk haftasında çalışmamızla ilgili farkındalığın daha çok olduğu düşünülen kitlenin bu konuda Azerbaycanlı gazeteciler ve iletişim fakültesinde okuyan öğrenciler olması 2010 OCAK varsayılarak, bu kitle arasında yapılan anket çalışmasının sonuçları da kayda değerdir. “Uluslararası enformasyon akışı ve Azerbaycan” içerikli anket çalışmasının genel sonuçları ülkenin ve ülke medyasının tek yönlü enformasyon akışından etkilendiği görüşünü destekler niteliktedir. Uluslararası enformasyon akışının yönü konusunda toplam deneklerin %82’nin yanlış bilgiye sahip olması, her ne kadar Azerbaycan’ın tek yönlü enformasyon akışı sorunundan etkilendiğini kanıtlamasa da, bu konuda farkındalığın en çok olduğu düşünülen iletişim fakülteleri öğrencileri ve radyotelevizyon alanında çalışan gazeteciler bağlamında, bu önemli sorun konusunda bilgi bakımından eksiklik yaşandığını ortaya koymaktadır. Ayrıca yabancı kaynaklı her tür medya ürününün öz kültür üzerine ne gibi etkisi olduğu fikrinin öğrenilmesi bakımından deneklerin çoğunluğunun hem olumlu, hem olumsuz etkilediğine dair %67 oranında hemfikir oldukları, etkisinin olmadığını düşünenlerle olumlu etki sağladığını düşünenlerin (toplam %21 oranında) olumsuz etkilediğini düşünenlerden (%12) yaklaşık iki kat fazla olması, global anlamda medya emperyalizmi olgusu konusunda ise %74 oranında deneklerin cevabı yanıtsız bırakması, yanıtlayanlardan %26’sının ise yarısının bu konuyla ilgili yanlış fikirde olduklarının tespiti de yukarıdaki sonuçta olduğu gibi bilgi yetersizliğini ortaya koymaktadır. Bütün bunlar da ülkenin tek yönlü enformasyon akışından olumsuz etkilendiğinin yanısıra, konuya en duyarlı olması gereken kitlenin de bu konuda hemen hemen bilgisiz olduğunu göstermektedir. Bu da bir bakıma Azerbaycan’ı hem etkilenen, hem de etkilendiğinin farkında olmayan taraf konumuna sokmaktadır. Yerli KİA’da adıyla daha çok karşılaşılan yabancı haber ajansları arasında yaklaşık %30 oranında Associated Press (AP) ajansının birinci gelmesi ve onu az bir farkla İTAR-TASS’la yaklaşık aynı oranda Reuters’in takip etmesi, bunları da AFP’nin izlemesi, bu haber ajanslarının daha Ayrıca toplam denekler arasında yerli haber programlarında adına daha çok rastlanan yabancı ülkelerin hangisi olduğuna dair oluşturulan anket sorusunun sonucunda da başta ABD’nin gelmesi, onu da az bir farkla Rusya’nın izlemesi yukarıdaki durumda olduğu gibi haber sayımları sonucuyla örtüşmektedir. Bütün bu bilimsel veriler ve çalışmalar, gelişmekte olan diğer ülkeler gibi Azerbaycan’ın da, başta ABD olmakla gelişmiş Batılı ülkelerden kaynaklanan tek yönlü enformasyon akışından olumsuz etkilendiğini kanıtlamaktadır. Uluslararası enformasyon akışındaki dengesizliğin altında ekonomik faktörler yatmaktadır aslında. Şöyle ki, ekonomisi güçlü olan ülkeler iletişim teknolojilerini üretebilme, satabilme ve dünya genelinde de dağıtabilme iktidarına sahiptirler. Hal böyle olunca ekonomik altyapısı güçlü batılı gelişmiş ülkeler uluslararası enformasyon ve ya geniş anlamda iletişim akışının içeriğine de hakim olmakta ve tek taraflı akışa sebep olmaktadırlar. Bu dengesiz akışla beraber uluslararası iletişimin güçlü batının egemenliğine geçmesi dünyanın geri kalanının haklı itirazına neden olmakta ve tepkiyle karşılanmaktadır. Şöyle ki, dünya iletişim düzeninde ortaya çıkan dengesizliğin fark edilişinden sonra bu sorun, bilim çevreleri tarafından sık sık tartışılır olmuştur. Özellikle 1970’li yıllardan itibaren hız kazanan toplantı, seminer ve konferansların ana gündem maddesi uluslararası iletişim düzenindeki eşitsizliğin ortadan kaldırılması olmuştur. Dengesiz enformasyon akışı sorununun önlenmesi adına birçok öneri ve çözüm yolları ortaya konulsa da en tutarlı adım BM bünyesinde UNESCO tarafından atılmıştır. Bu anlamda UNESCO tarafından oluşturulan MacBride Komisyonu’nun hazırladığı rapor, uluslararası düzeyde en kapsamlı çalışma olarak kayda değerdir. 1977’de Paris’te ilk toplantısını yapan ve hazırladığı rapor sonraki yıllarda bu alanda uluslararası nitelikli toplantıların çoğunun en önemli gündem maddesi olmuş MacBride Komisyon Raporu’nun genel amacı uluslararası iletişim düzeninde oluşan dengesizlikler ve tek yönlü enformasyon akışı sorununun giderilmesi ve gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan veya üçüncü dünya ülkeleri arasında iletişim alanında açılan uçurumu kapatmaktan ibarettir. Uluslararası iletişimdeki bu dengesizliğin önlenme çalışmaları bağlamında tek yönlü enformasyon akışından etkilenen ülkelerden biri olan ve çalışmamızda bu ülkelere örnek teşkil eden Azerbaycan’ın bu sorunla baş edebilmesi için, MacBride Raporu’nun maddeleri çerçevesinde çözüm yolları üretilmeli ve öncelikle eğitim alanının ilgili fakültelerinde bu yönde eğitimin arttırılması gerekmektedir. Gazetecilerin ve toplumun alakalı kesimlerinin bu konuda bilinçlenmesi ve sorunun çözüm çalışmaları yönünde faaliyet ve mücadelelerinin arttırılması, bu amaçla halk kütüphanelerinin açılması ve yaygınlaştırılması, bu sorunun alternatif oluşumların (ör: sivil toplum örgütlerinin) çalışmalarına da yansıtılması önem taşımaktadır. Bu sorunun çözüm yolları arasında en önemli faktörlerden biri de kitle iletişimi alanında yerel üretimin arttırılmasıdır. Enformasyon dengesizliğinin ve dolayısıyla yabancı kültürlerin etkisini en aza indirmek için ülke çapında yerli radyo-televizyon programlarının hazırlanması, yerli sinemanın gelişimi, ayrıca ulusal haber ajanslarının hem donanım açısından, hem muhabir (özellikle dış muhabirler) ve bilgi üretiminde görev alanların sayının çoğaltılması açısından güçlenmesi, etki alanının genişlendirilmesi önemlidir. Alternatif yayıncılık ve akademi a önce belirttiğimiz gibi ulusal basın sayfalarında ve ulusal televizyonların ana haber bültenlerinde gerçekleştirilen haber sayımlarının sonucunda ilk sıralarda gelen gelişmiş Batılı ülkelere ait haber ajansları olması Azerbaycan’ın etkilenen ülke konumunda olduğu durumunu destekler niteliktedir. 83 ERCİYES İLETİŞİM haberciliğin yolları aranmalıdır. Ülkenin görsel-işitsel yayıncığı alanında kamu yararı ön planda tutulmalıdır. Yabancı kaynaklı medya ürünlerinin olumsuz etkisinden ulusal kültürün korunmasına çalışılmalıdır. Ülkenin önde giden AZERTAC, APA gibi haber ajansları dünya haber dolaşımında tek yönlü haber ve bilgi akışına alternatif teşkil eden oluşumlara bundan sonra da taraf olmalı, bölgesel işbirliğine gidilmeli ve Azerbaycan yeni dünya iletişim düzeninin oluşum sürecinde gelişmekte olan bir ülke olarak aktif rol almalıdır. Ayrıca ülke kitle iletişimi alanının en yeni iletişim teknolojileriyle temin edilmesi, ülkenin internet altyapısının daha da güçlendirilmesi ve bu alanda alternatif iletişim ortamlarının oluşturulması gerekmektedir. Bundan başka diğer ülkelerde de (ör: Türkiye’de) hayata geçirilen medya okuryazarlığı bu ülkede de başlatılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Zaten enformasyon bombardımanına maruz kalan bu toplumda seçici davranabilen, iletilen mesajlara direnç gösterebilen dinleyiciler ve seyirciler gelişmeli ve çoğalmalıdır. Bütün bunlar için Azerbaycan’ın genel medya durumu göz önünde bulundurularak uzun bir mücadele yolunun izlenmesi gerektiği unutulmamalıdır. akademia Sonuç olarak bu iletişim sorununun giderilmesi açısından dünya genelinde yapılan çalışmalar neticesiz kaldığı sürece, yukarda sıraladığımız çözüm önerileri gerçekleştirilmediği sürece, uluslararası iletişim düzeninin dengesizliği ve tek yönlü enformasyon akışı, altında ekonomik çıkar faktörlerinin yattığı çok yönlü kültürel bağımlılık oluşturarak, Azerbaycan gibi gelişmekte olan ülkeler üzerinde olumsuz etkisini sürdürmeye devam edecektir. 84 KAYNAKÇA Alibeyli, E. (2005). Azerbaycan Televizyonu. Bakü: MBM Yayınları. Allahverdiyeva, H. (Nisan 2007). İlkin Sonuçlar AzTV’de Doğru Yol 2010 OCAK Seçildiğini Gösterdi. TV Plyus Dergisi, 5. Amerika Basını Azerbaycan Hakkında (1997 Yılının Eylül -Ekim Aylarına Dair Özet). (2 Kasım 1997). Azerbaycan Gazetesi, 240(1761). Aslanov, A. (24.06.2008). Röportaj. “Ayna”, “525. Gazete”, “Şark”, “Azatlık”, “Gün”, “Bakü Haber”, “Ekspres” Gazetelerinin Haber Sayımı. (Eylül 2007). Bakü. Azizli, B. (7 Ocak 2006). Azerbaycan Enformasyon Toplumu Konulu Tunus Zirvesinde Yüksek Değerlendirildi. Azerbaycan Gazetesi, 2(4225). Azerbaycan’da Enformasyon Araçlarının Genel Değerlendirilmesi. (2005). Bakü: İnternyus Azerbaycan Toplumsal Birliği Yayınları. Azerbaycan’da İTAR–TASS Günleri Çerçevesinde Yuvarlak Masa Toplantısı Yapılmıştır. (25 Ocak 2005). Azerbaycan Gazetesi, 17(3936). AzTV(17, 18, 19 Eylül); İçtimai TV(20, 21, 22 Eylül); ANS TV(12, 13, 14 Eylül); Lider TV(24, 25, 26 Eylül); Azat Azerbaycan TV(8, 10, 11 Eylül); Space TV(5, 6, 7 Eylül). Eylül 2007 / AzTV(5, 6, 7 Nisan); İçtimai TV(10, 11, 12 Nisan); ANS TV(13, 14, 15 Nisan); Lider TV(17, 18, 19 Nisan); Azat Azerbaycan TV(20, 21, 22 Nisan); Space TV(24, 25, 26 Nisan). Nisan 2008. Haber Taraması, Bakü. Guliyev, E. (2004). Televizyon: Kuramsal, Gelişim Eğilimleri. Bakü: Şark -Garp Yayınları. Hangi Yabancı Televizyon Kanalı Ülkemizde Daha Popülerdir. (Haziran 2007). TV Plyus Dergisi, 7. İsmailova, V. (20 Mayıs 2003). Yeni Dünya Düşüncesinin Formalaşmasında Önemli Rol Oynayan KİA. Azerbaycan Gazetesi, 113(3426). İstatistik İzleyici Ne İstiyor?. (Temmuz 2007). TV Plyus Dergisi, 8. İstatistik İzleyici Ne İstiyor?. (Eylül 2007). TV Plyus Dergisi, 11. MacBride, S. (1993). Bir Çok Ses Tek Bir Dünya, İletişim ve Toplum – Bugün ve Yarın (E. Özkök ve diğerleri, Çev.). Ankara: UNESCO Türkiye Milli Komisyonu. Memmedli, C. (2006). Gazeteciliğin Çağdaş Gelişim Eğilimleri. Bakü: ELM Yayınları. Memmedli, Z. (2003). Azerbaycan Medyası ve Vatandaş Toplumu. Azerbaycan Basını Bugün Dergisi, 3. Memmedova, S. (2004). İnternews: Dünyada Genişliyor, Bizde Güçleniyor. Azerbaycan Basını Bugün Dergisi, 1(10), 11-12. Muharremli, G. (2005). Televizyon Gazeteciliğinin Temelleri. Bakü: Bakü Üniversitesi Yayınları. Mustafayeva, G. (Ocak 2007). Milli Filmlerimizi En Çok Azerbaycan Televizyonu Tanıtıyor. TV Plyus Dergisi, 1, 21-22. Rahimli, M. (2002). Demokratikleşme Sürecinde Kitle İletişim Araçları. Bakü: Kanun Yayınları. Refik, İ. (1997). İletişim Çağında Kültürde Dirilmek. İzmir: TÖV Yayınları. Rigel, N. (2000). İleti Tasarımında Haber. İstanbul: Der Yayınları. Shic, F. (2003). Demokrasi Oluşumunda Bağımsız KİA’ların Rolü. Azerbaycan Basını Bugün Dergisi, 2. akademi a Tokgöz, O. (1987). Temel Gazetecilik. Ankara Üniversitesi. Ankara: Basın Yayın Yüksekokul Yayınları. 85 akademia ERCİYES İLETİŞİM 86 2010 OCAK DİJİTAL ÇAĞDA MEDYA OKURYAZARLIĞINI YENİDEN TANIMLAMAK* Renee Hobbs** Çev: Filiz Yıldız*** Özet * Hobbs, R. (2006). Reconceptualizing Media Literacy for Digital Age, Digital Literacies for Learning, 99-109 ** Prof., Temple Üniversitesi İletişim Fakültesi, Medya Eğitimi Laboratuvarı kurucusu *** Öğ. Gör., Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon ve Sinema akademi a Bu çalışma, medya okuryazarlığı eğitiminin, gençlerin dijital medya ve yeni iletişim teknolojileri deneyimlerinin değişen doğasına uyum sağlaması için nasıl adapte edilmek zorunda olduğunu ortaya koymaktadır. Haber, reklam ve eğlence medyasını analiz etme sürecine geleneksel biçimde yoğunlaşan öğretmenler, asıl bakış açılarını yeni iletişim araçlarını(cep telefonu, el cihazları), yeni mesaj formlarını (arama motorları, hızlı mesaj, blog ve online (çevrimiçi) eğlence) ve yeni sosyal meseleleri (özdeşlik ve anonimlik, mahremiyet ve gözetim vb.) kapsayacak şekilde genişletmek zorundadırlar. Bu çalışma, bazı kesin kavramsal ilkeleri ve bahsedilen bakış açısındaki kaymayı destekle(me)yen öğretici pratiklere eleştirel yaklaşarak, öğretmenlerin, dijital çağın tamamen katılımcısı olan öğrencinin iletişim ve eleştirel düşünme yeteneklerini güçlendirmeyi amaç edinirken yaşadıkları süreçleri sorgulamaktadır. 87 ERCİYES İLETİŞİM Giriş akademia Bir Eylül sabahı Washington DC.nin hemen dışındaki bir lisede, sosyal bilimler öğretmeni bay Smith, sınıfı dolduran, biraz uykulu, 15-17 yaşlarındaki öğrencilerin karşısında ders yarı yılını açtı. Bu seçmeli dersin adı ‘Medya Okuryazarlığı’ydı ve Bay Smith, ders içeriğini elden ele dağıtırken, gelecek aylarda ele alınacak, haber medyasını analiz etme, haberin nasıl inşa edildiğini öğrenme ve toplumda medyanın işlevlerini anlama; müşterinin sosyalleşmesi sürecindeki yansımaları ve talebin oluşturulmasını da içeren reklam analizi; kitle iletişim mesajlarındaki sınıf, cinsiyet ve ırk temsil biçimlerini incelemek ve medyadaki şiddetin ve çağdaş kültürdeki eğlence bombardımanının psikolojik etkilerini anlamak gibi bazı konu başlıkları ve meselelerden bahsetti. Öğretmenin amacı; bir dizi okuma,izleme, araştırma, tartışma ve yazma etkinlikleriyle, öğrencilerin sosyal, siyasi ve ekonomik içerikli medya mesajlarına tepki verirken eleştirel düşünürler haline gelmelerine yardım etmek ve birer müşteri ve yurttaş olarak kendi davranışlarını aksettirtmek ve eleştirmekti. Dönem boyunca, gazeteleri, dergileri, eğlence programlarını, belgeselleri, online olarak elde ettiği müfredat materyallerini ve Los Angeles’teki Medya Okuryazarlığı Merkezi web sitesini aktif olarak kullandı. 88 Hâlihazırda birçok Amerikan devlet okulunda bir yenilik olarak, medya okuryazarlığı İngiliz dili, sosyal bilgiler ve sağlık eğitimi gibi ilköğretim ders konuları arasında kendine yer edinmeye başlıyor (Hobbs, 2004). Texas eyaleti eğitimcilerinin desteği sayesinde ‘izleme ve sunma’ kavramı Amerikan ders kitaplarında artık yerini almaktadır. Örneğin bu ders kitaplarında öğrenciler, film, belgesel veya televizyon programlarını ‘okumanın’, yayın ve sunu yazılımları gibi elektronik ve dijital gereçleri kullanarak ‘yazmanın’ önemini gösteren etkinliklere dahil edilmektedir (Odell ve diğerleri, 2000). Amerika’da medya okuryazarlığı, üretim becerileri kazanmayı 2010 OCAK önemseyen çoğu lise, üniversite ve yüksek okullardaki iş odaklı medya ve iletişim programlarının aksine öğrencileri kültürel çalışmalarla tanıştırmanın bir yolu olarak giderek daha çok kullanılmaktadır (Potter, 1998). Bazıları bunu, çocuk ve gençleri içeren eğitim pratiklerinin belirli aşamalarını yorumsal ve göstergebilimsel kuramlardaki gelişmeler ile harmanlayan eğitime yenilikçi bir yaklaşım olarak görmektedir (Buckingham, 2003). Akademisyen ve uygulayıcıların neredeyse 20 yıllık çalışmaları sonucunda, haber, reklam, temsil konuları ve medyadaki şiddet gibi bazı konu başlıkları ve meseleler medya okuryazarlığının odak noktası olarak ortaya çıkmıştır (Considine ve Haley, 1999; Thoman, 2001). Medya mesajlarının inşa edilmişliğini, bu mesajların hem sanatsal hem de ekonomik fonksiyonlarının idrakini, yorum yoluyla anlamı yaratmaya yönelik süreçlerdeki hassasiyeti ve medya temsiliyetinin kendimizi, toplumumuzu ve dünyayı kavramamızı şekillendiren yollarını anlamaya vurgu yapan anahtar kavramlar (Kanada, İngiltere ve Amerika’da bir şekilde farklı da formüle edilseler) de su yüzüne çıkmıştır (British Film Institute, 2000). Bu çalışmada, medya okuryazarlığı eğitiminin, gençlerin dijital medya ve yeni iletişim teknolojileri deneyimlerinin değişen doğasına uyum sağlamak için uymak zorunda olduğu bazı yöntemler öneriyorum. Haber, reklam ve eğlence medyasını analiz etme sürecine geleneksel biçimde yoğunlaşan öğretmenler, asıl bakış açılarını yeni medyayı (cep telefonu, el cihazları), yeni mesaj formlarını (arama motorları, hızlı mesaj, blog ve online eğlence) ve yeni sosyal meseleleri (özdeşlik ve anonimlik, mahremiyet ve gözetim vb.) kapsayacak şekilde genişletmelidirler. Bu çalışmada, çağdaş toplumdaki gençliğin yaşanmış deneyimlerine uygun biçimde süren, özellikle dijital çağda medya okuryazarlığını yeniden tanımlama arenası olarak aracılanmış kişilerarası iletişimi araştırmaya yoğunlaştım. Hızla değişen medya, çocuklar ve genç insanlar için yeni fırsatlar ve sorunlar yaratır. İnternet, bazı gruplarda telefona bile baskın çıkarak, gençler arasında en önemli haberleşme aracı haline geldi. 2002 yılında 6700 genç ve ebeveyn arasında yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre 12–17 yaş arasındaki gençlerin %81’i arkadaşlarına ve akrabalarına e-posta atmak için interneti kullanmaktayken % 70’i hem bilgisayarlarından hem de kablosuz cihazlarından hızlı mesaj atmakta; 18–19 yaş aralığındaki gençlerin % 56’sı ise interneti telefona tercih etmektedir. Gençler aynı zamanda internetden eğitim kaynağı olarak da yararlanırlar; ergenlerin (12–17 yaş arası) %56’sı ödevlerini yapmak için internet kaynaklarına başvururken 18–19 yaşlarındaki gençlerin %61’i okul çalışmalarını bitirmek için internet kullanmaktadır. Ergenlerin çeyreğinden fazlası (%26) güncel olayları takip etmek maksadıyla internete girerken 18–19 arası gençlerin %61’i aynı nedenle interneti kullanmaktadır. (Pastore, 2002). Stern (2005, 55), ‘Oynadığı rolün yerini belirlenmesini zorlaştıracak şekilde internetin gençlerin yaşamına böylesine mükemmel işlemesi şaşırtıcı değildir’ diye yazmaktadır. Marshall McLuhan’ın ileri sürdüğü gibi, birçok genç için, okullar ev ortamına nazaran bilgiye ulaşma açısından daha verimsiz bir duruma gelmiştir (1964). 21nci yüzyıla girerken, yoksulluk içinde yaşayan gençlerin teknolojiye erişimlerinin sınırlı olmasından kaynaklanan herkesçe bilinen ve önemli olan dijital ayrışmaya ilave olarak farklı bir tür dijital ayrışma ile karşı karşıyayız. Bu yeni dijital ayrışma, çocukların bilgisayar ve yeni medyayı kullanarak, okulda ve okul dışında neler yaptığı ile ilgilidir (Buckingham, 2004). 16 ve 17 yaşındaki kendi çocuklarım, interneti, online sohbet etmek, oyun oynamak, arkadaşları tarafından yazılan blogları okumak, blog yazmak, müzik indirmek ve dinlemek, hobileri ve hayranlık duydukları olayları araştırmak ve web çizgi romanlarını okumak için kullanmaktadır. Çocuklarım, bilgisayar karşısına oturduklarında çoğu zaman bu aktivitelerden üçünü veya dördünü aynı anda, İngilizce dersi için ödev yazıyorken yapmaktadırlar. Gençlerin okul dışındaki yeni medya deneyimleri ile okulda yaptıkları etkinlikler arasındaki bu ayrılık, günümüz toplumlarındaki öğrencilerin, online medya ve aracılanmış kişilerarası iletişimin sorunları ile bilgili yetişkinlerin destek, paylaşım ve müşfik öngörüleri olmadan karşılaşmaya devem edecekleri anlamına gelmektedir (Buckingham, 2004). Bu tip deneyimler, söz, dijital medya ve onun değişimi ile medyanın gençlerin yaşamında oynadığı artan karmakarışık sosyal role geldiğinde yetişkinlerin kopuk ve ulaşılmaz olduğu algısını derinleştirmektedir. Fan toplulukları hakkındaki çalışmalardan hareketle, bazı akademisyenler medya okuryazarlığı yeteneğinin video-oyunları ile bağlantısını incelemektedirler. Jenkins, var olan popüler medya metinlerinden uyarlanan video-oyunu hakkında bir tasarım yaratan bir grup öğrenciyle; öğrencilerin iletişim ve işbirliği yeteneklerini geliştirmeyi, oyun tasarımı ve planlaması konusu ile temel süreçlerini anlamayı ve bir medyadan başka bir medyaya uyarlama sürecini değerlendirmeyi amaçlayan, yüksekokul seviyesinde, bir ‘oyun atölyesi’ simülasyonu geliştirdi (Jenkins, 2005). Diğerleri, genç insanların video-oyunu üretimi, oyun geliştirme süreçleri ve video-oyunu işkolunun çalışma ortamlarındaki rolleri daha iyi öğrenmesine imkân sağlayan eğitim pratikleri yoluyla evrimsel video-oyunu çalışmalarına ulaşmak için medya okuryazarlığı kavramını kullanmışlardır. Bu faaliyetlerde, öğrenciler, stereotipler ve mitsel öğelerin nasıl kullanıldığını görmek için gerçekliğin ve tarihi doğruların oyunlarda nasıl değiştirildiğini de incelemişlerdir (Squire, 2005). Böyle çalışmalar, öğrencilerin, medya mesajlarının inşa edilmişliğini incelemelerini, eleştirel çözümlemelerini ve bunları günlük medya tüketim deneyimlerine yansıtmalarını imkân sağlayan tecrübeleri kazanmanın akademi a Online ergen yaşamı 89 ERCİYES İLETİŞİM öneminin altını çizmektedir. Bay Smith gibi lise öğretmenlerinin, medya okuryazarlığı derslerinde dijital ilişkilerin araştırılmasını içerecek biçimde bu eğitimi aracılanmış kişilerarası iletişimin değişen doğasına uygun olarak nasıl genişletebileceklerini düşünelim. Dijital ilişkilerin eleştirel analizi Online davranışların iletişim boyutu üzerindeki bilimsel çalışmalar son on yıldır oldukça artmıştır (Lievrouw ve Livingstone, 2002), fakat eğitimciler ve akademisyenler, dijital medyanın toplumsal davranışları yapılandırıp şekillendirdiği karmaşık olumlu ve olumsuz yöntemlerin eleştirelve yansıtıcı analizini teşvik eden eğitimsel yaklaşımları geliştirmeye daha yeni başladılar. Bu bölümde, gençlerin hızlı mesaj, blog ve sohbet odalarını kullanma literatürünün ortaya çıkışını hesaba katıyor ve bu pratiklerin medya okuryazarlığı eğitimindeki ana kavramları devam ettirmeye ve yüceltmeye nasıl yardımcı olduklarını gösteriyorum. akademia Kimlik gelişimi 90 Medya, gençlerin kendi sosyal kimliklerini inşa etme sürecinde önemli bir rol oynar (Fisherkeller, 2002). Genç insanlar, ebeveynleri ve öğretmenlerinin yaşadıkları bu tecrübe ve ilişkiler hakkında kaygılarının olduğunun da bilincinde olarak online yaşamın olumlu sosyal boyutunu kabul ederler. Hızlı Mesaj/sohbet yolu ile mümkün kılınan sürekli bağlantı gençlerde evlerindeyken bile arkadaşları ile ‘temas halinde’ olma hissini uyandırır. Gençler arasında aynı anda online birden fazla görüşmeyi devam ettirmek alışılagelmiş bir olgudur ve bu görüşmelerin hiçbirinin çok derin olmaması, basit konuşmalar ve düşüncelerin yaratıcı değişimi, rahat, düşük stresli sosyal deneyimler ortaya çıkardığından ‘bir değer’ olarak algılanır (Stern, 2005). Gençler, önemli meselelerde, basit sohbetten hakiki diyaloglara doğru gelişen kişilerarası daha samimi alışverişleri de tecrübe 2010 OCAK edebilirler. Bu daha samimi kişisel iletişim, gençlerin, daha yapıcı olmaya ve mesaj yaratmaya odaklanabildiklerini düşünmeleri ve bu mesajların arkadaşları tarafından daha dikkatli okunabileceği hissine kapılmaları nedeniyle, sıklıkla, elektronik posta aracılığıyla olmaktadır. Bunun aksine, hızlı mesaj/sohbet, diğer birçok faaliyetle aynı anda yürütülebilen herhangi bir sosyal basit konuşma olarak algılanmaktadır. İnteraktif online iletişim gençlerin gelişimi açısından; dostluğu sürdürmek ve bir arkadaş grubuna ait olmak gibi iki ana ihtiyacı tatmin etmektedir. Arkadaş grubunca kabul görmek için belli bir şekilde giyinmek, davranmak ve görünmek zorunda olan gençlerin sosyal yaşamında, birçok genç, kendi kimliklerini sadece kelimeler yolu ile anlatmak şansının değerini bilmektedir. Bazı gençler için, online aracılanmış iletişim bir sosyal gruba ait olmanın yegâne yoludur. Çevrimiçi ve çevrimdışı arkadaş grubu iletişimi, gençlere güç, işbirliği ve rekabet, güven, samimiyet ve saygı hakkındaki pek çok sosyal dersi öğrenme fırsatı sunmaktadır. Spor ve sosyal faaliyetlerini, akademik ve aile hayatını bir arada idare etmeye çalışan gençler, yoğun yaşamlarında, internet teknolojilerinden, kendi kendilerini öğrenmek maksadıyla başkalarıyla iletişim kurmak ve hayati gelişimsel ihtiyaçlarını karşılamak için yararlanmaktadırlar (Stern, 2005). İnternetin sağladığı sosyalleşme fırsatları, içine kapanık, popüler olmayan veya başkalarıyla arkadaşlık kurma zafiyeti olan insanlar için toplumsal iletişim yeteneğinin gelişimini desteklemektedir (Hasselbring ve Glaser, 2000). 13–19 yaş arasındaki gençler arasında yapılan bir çalışmada, araştırmacılar gençlerin %18’inin moralleri bozuk, üzgün, stresli ve sinirli olduklarında interneti yardım bulmak amaçlı kullandıklarını bulmuşlardır. Aranan yardımın en yaygın nedenleri arasında romantik meseleler ve arkadaşlar ile ilgili sorunlar yer almaktadır. Ailevi meseleler ve akademik/okul sorunları internette aranan yardımlar açısından daha az bahsedilen konulardır (Gould ve diğerleri., 2002). Bloglar ve okuryazarlık öğrenimi Her geçen gün daha fazla genç internet günlüğü veya ‘blog’ kullanmaktadır. Bloglar kronolojik girdilerden oluşan ve kâğıt üzerinde tutulan günlüklerden pek de farklı olmayan bir tür kişisel bültendir. Blog’un özellikleri arasında karmaşık teknik bilgiye ihtiyaç duymadan metinsel ve görsel girdileri anında web’te yayımlama, insanların yayımlanan çeşitli blogları okuması ve geri besleme bırakması için yöntemler ve diğer blog yazarlarının aktif linkleri sayılabilir. Gençler blog yazarları topluğunun büyük bir kısmını oluşturmaktadır (Huffaker, 2004), fakat öğretmenlerin sadece çok küçük bir bölümü, dil ve okuryazarlık eğitimlerinin bir aracı olarak blogları kullanmaya başlamışlardır. İlginç bir çalışma, ‘gazetecilik 2’ dersi için blogları kullanan New Jersey’deki Hunterdon Lisesi öğretmenlerinin birinden gelmektedir. Dersin web sitesinde, Will Richardson öğrencileriyle online bir sohbet sürdürmekte; blog yazmaya, yayımlamaya ve birbirlerinin çalışmalarına cevap yazmaya teşvik etmekte ve hatta web bülteninin interaktiflik ve tekrarlanabilirlik özelliklerini kullanarak öğrencilerin kurgulama yeteneğini desteklemektedir (Richardson, 2005). Bloglar, öğrenci, yazarın güdü ve niyetlerini sorguladıkça veya blogu çekici yapan veya okunabilirliğini arttıran edebi veya görsel inşa tekniklerini inceledikçe eleştirel analiz yeteneğinin gelişmesine yardımcı olur. Okuryazarlık konusunda çalışan akademisyen ve eğitimciler bu yeni medya ile denemeler yapmaya devam ettikçe, web bülteni gibi yeni dijital yayımlama araçlarınca temin edilen interaktiflik ve doğrudan doyuma bağlı fayda ve sakıncaları inceleyen kuramların gelişmesindeki büyümeyi görmeyi bekleyebiliriz. Fakat şu anda, birçok okul blogu öğretmen-merkezli gibi görünmekte ve online iletişime yapılmış saf bir öğrenci katkısının izlerine rastlanmamaktadır. Birçok okul blogu ‘yeni teknoloji kullanımı, öğrenci ilgisi ve okul çalışmasını birbirine karıştıran ciddi çabalar olarak sunsa da potansiyel kapsamı azaltarak öğrencilerin gerçek amaçlarından yoksun, sıradan okul ödevlerine dönüştürerek aracı “öldürme” riski taşırlar.(Lankshear ve Knobel, 2003:16). Gerçek mesele ve soruları araştırmadan sınıf çalışmalarında kullanılan bloglar sadece teknolojinin başka bir oyuncağı olacaktır. Fakat web bültenleri birinin öğrenme, yansıtma ve büyüme sürecinin bir çeşit günlüğü olarak işlev görebildikleri için bilgi yapılarının inşasını içeren süreçleri belgeleyebilirler (kendilerininkini veya başkalarınınkini) ve medya okuryazarlığı eğitiminin vurguladığı meta-analitik düşünme türlerini teşvik edebilirler. akademi a Eğitimci Bay Smith, medya okuryazarlığı dersine olan ilgiyi arttırmak için, ilişkiler ve kişilik gelişimiyle bağlantılı olarak online iletişimin farklı açılarını incelemek amacıyla kişilerarası iletişimin temel kavramlarına dayanan eğitimsel stratejileri ve unsurları sunmayı dikkate almalıdır. Amerika Birleşik Devletleri Ulusal İletişim Derneği, konuşma, dinleme ve medya okuryazarlığını öğretmek için bu gibi düşünceleri ileri sürecek çatıyı oluşturacak eğitimsel standartlar geliştirmiştir (National Communication Association, 2003). Bay Smith’in medya okuryazarlığı dersi, geri besleme, kendi kendini açığa vurma, karşılıklılık, doğrulama ve yalanlama, kapsama, kontrol ve etkileme gibi kavramları araştırmalıdır. Kişilerarası iletişim çalışmalarının merkezi olan bu kavramlar, eposta ve hızlı mesaj /sohbet tecrübelerinin yüz yüze etkileşimden hem farklı hem de benzer yöntemler ile yansıma ve diyalogları desteklemek için öğrencilere anlamlı bir biçimde sunulabilirlerdi. Ayrıca, yazar ve alımlayıcı kitlesi arasındaki ilişkiyi incelemeye odaklanan medya okuryazarlığı kavramlarını devreye sokmalıdırlar. Öğrenciler, online iletişimlerini yansıtan günlükler tutmalı, doğaçlama rolsel gösteriler geliştirmeli, bu düşünceleri anladıklarını gösterecek senaryolar yazmalı veya kavramları diğerlerine anlatacak sözlü anlatımlar oluşturmalıdırlar. 91 ERCİYES İLETİŞİM Bağlılık ve bağımlılık akademia Sürekli online iletişim kurmanın insan gelişimi üzerindeki etkileri hakkında çok az şey bilinmektedir. Gençlerin online tutumlarının hızlı artışına ek olarak internetin devingen ortamı gençlerin, online sosyal ilişkilere gerçekten maruz kaldıkları çeşitli ortamları kayıt altına almayı zorlaştırmaktadır. North Carolina’da 2004 yılında 11–13 yaş aralığındaki 208 özel okul öğrencisi ile yapılan bir araştırmada, hızlı Mesaj/sohbet kullanımı isimsiz online bir anket ile yapılmış olup cevap verenlerin %31’i haftalık 1–3 saat, %26’sı haftalık 7 saat ve ‘10’u ise haftalık sekiz saatten fazla kullanım bildirmişlerdir. Öğrencilerin %81’i hızlı mesaj/sohbet kullanımını ‘oldukça bağımlılık yaratan’ veya ‘çok bağımlılık yaratan’ olarak tanımlamışlardır. 92 Yeni medyadan hep korkmuş olan kimi öğretmenler bu sorunsalı ya tamamen dışlamakta ya da çok hevesle ele almakta ve istemeden öğrenci tepkilerini susturmaktadır. Fakat medyanın bağımlılık/bağlılık kavramını online sosyal iletişimle ilişkilendiren eğitici stratejiler, öğrencilerin online ortamlardaki medya tercihlerinden kaynaklanan davranışlarını sorgulamayı sağlayacak üstbilişsel yeteneklerini arttırıcı etkilere sahip olabilir. Örneğin, öğrenciler Hızlı mesaj/sohbet kullanımını “sağıltıcı toplulukça” belirlenen bağlılığın yedi ölçütü: tahammül; çekme; istenenden fazla veya uzun süre kullanım; kullanımı engelleyememe veya azaltamama; kullanımda çokça süre harcama; olumsuz etkilerine rağmen kullanıma devam etme ile ilişkilendirebilirler (American Psychiatric Association, 1994). Öğrenciler, online iletişime olan kendi bağlılığını ayıplayacak şekilde günlük tutabilir veya ankete katılabilirler ya da hızlı mesaj/sohbetin, bahsedilen bu yedi ölçüte dayanan kanıtlar toplayarak, bağlılık mı bağımlılık mı yarattığına ilişkin göstermelik tartışmalar sahneleyebilirler. Bu yaklaşım, farkındalık-yaratma sürecinin ana basamağı olarak öğrencinin kendi kişisel medya kulanım tercihlerini ve alışkanlıklarını 2010 OCAK ayıplamasını destekleyen farkındalık, analiz, yansıtma ve eylem çemberini vurgulayan Paulo Freire’nin çalışmalarına dayanan medya okuryazarlığı eğiticilerinin kullandıkları yöntemler ile uyumlu olmalıdır. Taciz ve online yabancılar Eğitimciler ve ebeveynler herhangi bir konudan daha fazla siber-zorbalık, online yabancılar ve gençlerin gerçek dünya veya online seks ticaretinde çalışmaya hazırlanması hakkında endişelenmektedirler. Ergenliğin başlarında, online veya yüz yüze tecrübelerin ikisinde de gençler, bazen cinsellik kokan dil, dedikodu, taciz ile karakterize edilebilecek arkadaş grupları ile sosyal etkileşime girmekte veya karşılaşmaktadırlar. Bu tür davranışlar genellikle ilkokulun son yıllarında başlamakta ve ortaokul yıllarında doruğa ulaşmaktadır. North Carolina ortaokul öğrencileri arasında yapılan bir çalışmaya göre; öğrencilerin %46’sı küfür içeren mesajlar almakta ve bu mesajların %16’sı ise ‘tehditkâr veya tacizkar’ olarak sınıflandırılmaktadır. Erkekler bu tür mesajları kızlara nazaran nerdeyse iki kat daha fazla (%11 kızlarda, %20 erkeklerde) almaktadırlar. Yedinci ve sekizinci sınıflar altıncı sınıflarla karşılaştırıldığında en az iki kat daha fazla ‘tehditkâr veya tacizkar’ mesajlar almaktadırlar (Todd, 2005). İngiltere’de Ulusal Çocuk Evi (National Children’s Home) tarafından yapılan bir ankete göre 11–19 yaş arasında ankete katılan 856 çocuk ve gencin %4’ü e-posta ile ve %7’si sohbet odasında tehdit dolu mesajlara maruz kalmışlardır. Cep telefonlarından gönderilen kısa mesajlar ile yapılan tehditler, ankete katılanların %16’sının bu yolla mağdur olduğunu bildirmesi nedeniyle en çok karşılaşılan türdür (BBC, 2002) Böyle davranışların tehlikesinden bahseden haberlerin bolluğuna rağmen, çocuk ve gençler yabancılarla online iletişim kurmaya devam etmektedir. 11-16 yaş grubundaki 213 kişinin katıldığı bir ankette, katılımcıların %74’ü sohbet odalarında veya Çocuklara online güvenlik kavramının temellerini anlatacak öğretmen ve ebeveynlere yardımcı olabilecek pek çok eğitim materyali mevcuttur. Örneğin, ‘I-safe America’ programı, güvenlik güçleri personeli tarafından mini-konferanslar şeklinde yerel topluluklarda verilen, çocuklara online iletişimde tehlike ve tehlike emarelerinin nasıl ayırt edebileceklerini anlatan, ilköğretim öğrencilerine yönelik eğitim materyalleri hazırlatmıştır. Öğrencilere değişik tehlikeli durumlarda nasıl savunucu cevaplar verebilecekleri, online olayları nasıl rapor edebilecekleri anlatılmakta ve sohbet odalarındaki eylemlerin isimsiz olmadığı ve somut, gerçek-dünya sonuçları doğuracağı öğretilmektedir. Öğrenciler, siber-avcıların temas kurmak, iletişmek, kandırmak ve ayartmak, tuzağa düşürmek ve faydalanmak için kullandıkları teknikleri nasıl anlayacaklarını öğrenmektedirler (I-Safe America, 2004). Böyle bilgisel çabaların ötesinde, Bay Smith gibi medya okuryazarlığı eğitimcileri, online iletişim konusunda eleştirel düşünme yeteneğini, öğrencilerin kendi online sosyal ilişkilerinde gizlenen sosyal güç modellerini anlamalarına, tartışmalarına ve kusur bulmalarına imkân sağlayan kimi temel psikolojik kavramları anlatarak, desteklemek isteyebilirler. Çoğu online iletişim, insanların yüz yüze dünyada normalde yapmayacaklarını veya söylemeyeceklerini siber-uzayda söyleyip yapma eğilimi olarak tanımlanabilecek şartlı refleksin yitimi etkisiyle değiştirilmiştir (Suler, 2004). Online iletişim kuranlar için sosyal içerik işaretlerinin (genellikle zaman, yer ve etkileşimin fiziksel mevkisi ile sözlü olmayan ve diğerlerinin görsel işaretleri ile elde edilen) olmaması genellikle kabul edilebilir ve edilemez eylemleri ayıran sınırları gizleyebilir. Bir de, hızlı mesaj/sohbet kullanıcıları, grup etkileşiminden doğan sosyal beklentilerden muaf tutulmalarına sebep olacak yalnız oldukları ve diğerlerinin de yalnız olduğu algısına kapılabilirler. Bay Smith gibi eğitimciler dramatik etkinlikler ve yerine-geçme olgusunu kullanarak anonimlik, mahremiyet ve gözetim kavramlarını anlatabilir ve online iletişimde öğrenci tecrübelerindeki şartlı refleksin yitimi rolünü tartışabilirler. Sonuç Medya okuryazarlığı eğitimcileri, bireyin kendi iletişim davranışlarının yansıtıcı incelemesini, medya tüketim davranışlarına odaklanmış olsa bile, eleştirel analiz yeteneği gelişiminin bir parçası olarak desteklerler. Kişilerarası iletişimin birleştirici kavramları üzerine yapılacak fazlaca vurgu, medya okuryazarlığının, gençlerin dijital dünyada yaşanmış deneyimleriyle alakalı olmasını garanti edecektir. Eğitimcilerin bakış acısından, dijital çağda medya okuryazarlığının yeniden tanımlanmasıyla ilgili olarak ortaya çıkan asıl sorun, medya ve teknoloji bilimlerinin sosyal etkileşim ve insan ilişkilerinden uzun süredir ayrılmasından başka bir şey olmayan, akademik dünyada sıkça görülen, her şeyi parçalarına ayırma (atomize etme) ve aşırı uzmanlaşmadan kaynaklanmaktadır. Bu alandaki uygulayıcılar ve akademisyenler, Bay Smith gibi eğitimcilerin online hayata dair eleştirel düşünme yeteneği ile öğrencilerin donatılabilmesine imkân sağlayacak fikirlerin çapraz döllenmesini akademi a e-posta yolu ile yabancılar ile temas kurduklarını bildirmiş ve bunların da %25’i bu yabancılar ile kendi kimliklerini ortaya çıkaran bilgileri paylaştıklarını kabul etmişlerdir (Stahl ve Fritz, 2002). Ebeveynler ve öğretmenlerin online taciz ve yabancılar ile iletişim durumunu öğrendiklerinde dehşete kapılıyor olmalarına karşın, çoğu genç online toplumsal davranışlarda böyle olumsuz iletişim örneklerin olabileceğinden haberdardır. Kendini yabancı birine sunmanın korkutucu heyecanı (ve böyle anonimlikle sağlanan devingen güç) gençlerin kendi cinsel ve sosyal kimliklerini geliştirmede tecrübe etmeye alışkın oldukları fantezi ve yerinegeçme (role-playing) fırsatlarına davet çıkarmaktadır. 93 ERCİYES İLETİŞİM desteklemek için devam eden işbirliği fırsatlarına ihtiyaç duymaktadır. KAYNAKÇA American Psychiatric Association (1994) Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (Vol. IV) Washington DC: American Psychiatric Association. British Broadcasting Corporation (2002, April 15), Youngsters Targeted by Digital Bullying, http://news.bbc.co.uk/1/hi/uk/1929944. stm. British Film Institute (2000) Moving Images in the Classroom, London: British Film Institute. Buckingham, D. (2003) Media Education: literacy, learning, and contemporary culture, Cambridge: Polity. Buckingham, D. (2004), The Other Teachers: how do children learn from TV and other media? Paper presented at the Beyond the Blackboard Conference, Robinson College, Cambridge UK, 3–4 November Considine, D., and Haley, G. (1999) Visual Messages: integrating imagery into instruction, 2nd edn, Englewood CO: Teacher Ideas Press. Fisherkeller, J. (2002) Growing up with Television: everyday learning among young adolescents, Philadelphia PA: Temple University Press. akademia Gould, M., Munfakh, J., Lunbell, K., Kleinman, M., and Parker, S. (2002), Seeking Help from the Internet During Adolescence, Journal of the American Academy of Child and Adolescent Psychiatry, 41, 1182–9. 94 Hasselbring, T. G., and Glaser, C. (2000), Use of Computer Technology to Help Students with Special Needs, Future of Children: Children and Computer Technology, 10 (2), 102–2. Hobbs, R. (2004), A Review of School-based 2010 OCAK Initiatives in Media Literacy, American Behavioral Scientist, 48 (1), 48–59. Huffaker, D. (2004), The Educated Blogger: using weblogs to promote literacy in the classroom, First Monday, 9 (6), http://firstmonday.org/issues/issue9_6/huffak er/index.html. I-Safe America (2004), I-safe America, www.isafe.org/ Jenkins, H. (2005), The MIT Games Literacy Workshop, Journal of Media Literacy, 52 (1–2), 37–40. Lankshear, C., and Knobel, M. (2003), Do-ityourself Broadcasting: writing weblogs in a knowledge society, Paper presented at the 84th American Educational Research Association, 21–25 April, Chicago IL. Lievrouw, L. A., and Livingstone, S. M. (2002) Handbook of New Media: social shaping and consequences of ICTs, Thousand Oaks CA, Sage. McLuhan, M. (1964) Understanding Media: the extensions of man, 1st edn, New York NY: McGraw-Hill. National Communication Association (2003) Creating Competent Communicators: activities for teaching speaking, listening, and media literacy in K-6 classrooms, Scottsdale AZ, Holcomb Hathaway.. Odell, L., Vacca, R., Hobbs, R., Irvin, J., and Warriner, J. (2000) Elements of Language, Austin TX, Holt Rinehart Winston. Pastore, M. (2002), Internet Key to Communication among Youth, Click Z Stats Demographics, www.clickz.com/stats/sectors/demographics/ article.php/5901_961881. Potter, W. J. (1998) Media Literacy, Thousand Oaks CA: Sage. Richardson, W. (2005), Welcome to Journalism 2, Hunterdon County High School, http://central.hcrhs.k12.nj.us/journ2/discuss/ msgReader$2. Squire, K. D. (2005), Toward a media literacy for games, Journal of Media Literacy, 52 (1–2), 9–15. Stahl, C. and Fritz, N. (2002), Internet Safety: adolescents, self report, Journal of Adolescent Health, 31 (1), 7–10. Stern, S. (2005), Growing Up Online, Journal of Media Literacy, 52 (1–2), 55-8. Suler, J. (2004) The Online Disinhibition Effect, Cyberpsychology and Behavior, 7, 321–6. Thoman, E. (2001) Skills and Strategies for Media Education, Los Angeles CA, Center for Media Literacy. Todd, J. (2005) The Benefits and Risks Associated with Teen Instant Message/Chat, Cary Academy, Durham NC, akademi a http://web1.caryacademy.org/technology/Ne wsletter/20042005/Jan/im_chat_final_web.htm. 95 akademia ERCİYES İLETİŞİM 96 2010 OCAK YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ VE BU TEKNOLOJİLERİN HALKLA İLİŞKİLER ÇALIŞMALARINDA KULLANILMASI* Özet Hüsamettin AKAR** Yeni iletişim teknolojileri sayesinde bilgi, duygu ve düşüncelerin çok kısa zaman içerisinde dünyanın her yerine ulaştırılabilmesi ve eskiye göre dünyanın çeşitli bölgelerinde yer alan bireylerle iletişim kurmanın her açıdan kolaylaşması, gerçekleştirilen halkla ilişkiler faaliyetlerinin küresel bazda düşünülmesini beraberinde getirmiştir. Geleneksel araçlardan çeşitli yönleriyle ayrılan yeni iletişim teknolojileri, etkileşimlilik özelliği sayesinde hedef kitleyi aktif konuma getirirken aynı zamanda iletişim sürecindeki kontrolün de halkla ilişkiler faaliyetini gerçekleştiren organizasyona geçmesini sağlamıştır. Söz konusu teknolojilerdeki gelişmeler, halkla ilişkiler faaliyetlerinin bir yandan dünya çapında uygulanmasına, diğer yandan da bireylerin gerçekliklerinin çeşitlilik arz etmesinden dolayı bireysel bazda halkla ilişkiler faaliyetlerinin önem kazanmasına sebep olmuştur. İnternet, hem bir araç olarak hem de bir ortam olarak halkla ilişkiler faaliyetleri için vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Anahtar Kelimeler: Yeni İletişim Teknolojileri, İnternet, Halkla İlişkiler. THE NEW COMMUNICATION TECHNOLOGIES AND THEIR USE AT PUBLIC RELATIONS WORKS The new communication technologies, which are allowing knowledge, emotions and ideas to reach all regions of the world in a very short span of time and are facilitating the communication between individuals in distant regions of the world, have supplied the means for considering Public Relation activities on a global base. The new communication technologies differ in many aspects from the more conventional media and while their interactivity feature gives activity to the target audience, at the same time it allows Public Relations organizations to take more control of the communication process. While allowing Public Relations activities to be applied globally, these developments also are addressing individual variations and are helping individual targeted Public Relations activities gaining importance. As a tool and as a medium, the internet has an indispensable importance for Public Relations activities. Keywords: New Communication Technologies, Internet, Public Relations. *Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından kabul edilen yüksek lisans tez özeti. **Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi akademi a Abstract 97 ERCİYES İLETİŞİM Giriş akademia kullanılabilecekleri ve son olarak da söz konusu teknolojilerin alana sağlamış oldukları yararlar ile alana getirdiği güçlüklere yer verilmektedir. En basit anlamda; kişilerin bilgi, düşünce ve duygularının başka kişilere aktarımı şeklinde tanımlanan iletişim olgusu, günümüze kadar teknolojik gelişmelere paralel olarak değişik şekillerde kendini göstermiştir. İlk önce işaretler aracılığıyla, daha sonra sözle, yazıyla derken iletişim çağımızda daha çok elektronik araçlar vasıtasıyla şekillenir olmuştur. İletişim teknolojilerinde yeni gelen eskisini ortadan kaldırmamış, eskisini de içine alarak gelişimini sürdürmüştür. Teknolojik gelişme ile birlikte iletişim kurumları da örgütlü yapılara kavuşmuştur. Ancak son iletişim aracı ve ortamı olan internet teknolojisi hem kurumsallaşma açısından hem de örgütlenme açısından diğer araçlara göre farklılık göstermektedir. Bu teknolojinin farklı bir araç olarak ortaya çıkması, gerek halkla ilişkiler faaliyetini yapan/yaptıran için gerekse de hedef kitle açısından birçok olanaklar sunması ve iletişimin işleyişinde, kişilerarası iletişim ile kitle iletişiminin aynı anda sürdürülmesine fırsat vermesi bu iletişim aracını incelenmeye değer kılan birkaç sebep olarak sıralanabilir. İletişim teknolojileri kavramı ise, “genellikle, iletişim alanındaki bütün teknolojileri kapsayan bir kavram olarak kullanılmakta olup, iletim, telekomünikasyon, iletişim, enformasyon, yayın, yayım ve basım kelimeleri ile ilgili bütün teknolojileri içermektedir” (Uluç, 2003, 14). Bu bağlamda, yeni iletişim teknolojilerinin halkla ilişkiler alanına getirdiği yenilikleri ortaya koyma amacı taşıyan bu çalışmada, iletişim teknolojileri, bunların özellikleri, gerçekleştirilecek halkla ilişkiler faaliyetlerinde yeni iletişim teknolojilerinin nasıl İletişim teknolojisinde devrim sayılabilecek gelişmeler arasında telefon, radyo ve televizyonun bulunması önem açısından ilk sırada gelir. Bu gelişmelerden sonra iletişimde ikinci devrim diye nitelendirilebilecek gelişme ise bilgisayar ve internet teknolojisinde kendini göstermiştir (Andersen, 2001, 22-23). Günümüzde insanlar yepyeni bir ortam olan interneti, hem birbirleriyle iletişim kurmak hem Çağımızda dünya küreselleşme yolunda büyük mesafeler kat etmiş ve bu gelişmelerle birlikte pazar ortamı da küresel bir yapıya kavuşmuştur. Artık büyük organizasyonların yanında küçük organizasyonlar da teknolojiyi kullanarak bu küresel pazarda kendilerine bir yer edinmenin mücadelesi içine girmişlerdir. Bu anlamda halkla ilişkilerin değeri bir kat daha artmıştır. Küreselleşme halkla ilişkilerin yapısını da etkilemiş ve artık bir ülke içerisine yönelik halkla ilişkiler faaliyetlerinin yerini tüm dünyada, üretilen mal ve hizmete ihtiyaç duyan bütün kişilere seslenebilen halkla ilişkiler faaliyetleri almıştır. Bir anlamda küresel dünya ile birlikte küresel halkla ilişkilerin gerçekleştirilmesi gerekli olmuştur. 98 2010 OCAK 1. İletişim Teknolojileri ve Gelişmeler Teknoloji kavramı, “yapmak üretmek gibi anlamları bulunan antik Yunanca “tekhne” kelimesine yine antik Yunanca “logos” kelimesinin eklenmesiyle oluşmuştur ve bir nesneyi üretmenin yapmanın toplumsallaşmış bilgisi” anlamına gelir. Bir şeyi elde etmek, üretmek için gerekli bilgilerin yalın hali tekniktir. Ancak, bu bilgilerin yukarıda da belirtildiği gibi toplumsallaşması, toplumsal süreçlere konu olması durumunda teknoloji olarak adlandırılır (Atabek, 2001,17). İletişimin tarihçesinde işaretlerden, sözlüyazılı araçlara, basına, basından telekomünikasyona ve uydu yayıncılığına değin gelişen bilgi, haber ve enformasyon akış yolu görülmektedir. Bu gelişim süreci içinde yeni gelen sistem eski sistemi ortadan kaldırmamış, her sistem kendi içinde gelişerek daha geniş kitlelere ulaşma yolunu kendisine amaç edinerek geniş çapta örgütlenme yoluna gitmiştir (Parsa, 1993, 9-10). Bu örgütlenme yolunda radyo ve televizyon kurumları insanların günlük hayatlarının seyrini değiştirmiştir. Son yıllarda yaşanan teknolojik gelişmelerin en önemli özelliği, bu gelişmelerin getirdikleri yeniliklerin ürün üzerine olmaktan ziyade üretim sürecine yönelik olmasıdır. Teknolojik gelişmeler üretim süreci üzerinde etkili olmuş ve son olarak bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler üretim, dağıtım ve ulaşım safhalarını gözle görülür bir şekilde değiştirmiştir (Şaylan, 1994, 114). McLuhan’a göre insanlık sahip olduğu teknolojik olanaklara bağlı olarak iki aşamadan geçmiştir. Sözlü iletişimin yaygın olduğu ve tekerlek teknolojisine bağlı ilk aşama ve yazılı iletişim ve mekanik teknolojiye bağlı ikinci aşama. McLuhan, ikinci aşamada bilgilerin basılarak çoğaltılması, farklı insanların ya da bir tek kişinin düşüncelerinin ardışık sıralar halinde birbirine bağlanmasının toplumları rasyonelleştirdiğini ve buna bağlı olarak sanayileştirdiğini belirtmiştir. İletişim teknolojilerindeki gelişmeler neticesinde farklı mekanlarda yaşayan insanlar sadece kendi ülkelerinde olup bitenlerle değil tüm dünyada olup bitenlerle ilgilenmeye başlamışlardır (Eşkinat, 1998, 37). Günümüzde iletişim teknolojilerindeki gelişim sayesinde artık iletişim teknolojilerinde eski yeni ayrımına gidilir duruma gelinmiş ve bu çerçevede iletişim teknolojilerindeki eskiyeni ayrımının yapılmasında çeşitli yaklaşımlar ortaya konulmuştur. Bunlar arasında Breitrose (1985, 78), yeni iletişim teknolojilerini iletişimin yönü, kullanıcı/izleyicinin konumu açısından ayırt ederek bir kategorilendirmeye gitmektedir. Buna göre: 1. Eski teknolojiler birkaç azınlığın çoğunlukla iletişim kurmasına izin vermekte, çoğunluğun istek ve beğenileri azınlık tarafından belirlenmektedir. Yeni teknolojiler ise çoğunluğun kendi istediği bilgiye ulaşmasına imkân vermektedir. 2. Eski iletişim teknolojileri üretici merkezlidir ve aynı iletişim içeriğini bütün izleyiciler için sağlamaktadır. Yeni iletişim teknolojileri ise alıcı merkezlidir ve bilgisayarın hafızasındaki enformasyona erişim biçimi çoklu bir yapıya kavuşturulmuştur. Bu tür yaklaşımlardan biri de Rogers’a aittir ve Rogers, yapısal bir sınıflandırma ile yeni iletişim teknolojilerinin üç özelliğini şöyle tanımlamıştır (Aktaran, Geray, 2002, 18-19). 1. Karşılıklı Etkileşim: İletişim sürecinde, karşılıklı etkileşimin varlığı gereklidir. Karşılıklı etkileşim özelliği geleneksel basılı ve elektronik kitle iletişim araçlarındaki tek yönlü işlevi değiştirmektedir. Şöyle ki, bu özellik sayesinde iletişim süreci kişilerarası iletişimdekine benzer bir şekilde tarafların anında iletileri birbirlerine aktarmalarına olanak sağlar, ancak bu süreç kişilerarası iletişime benzemez. Yeni teknolojiler kişilerarası iletişimdekinden çok daha geniş kitlelere hitap eder, 2. Kitlesizleştirme: Yeni iletişim teknolojileri büyük bir kullanıcı grubu içinde, her bireyle özel mesaj değişimi yapılabilmesini sağlayacak kadar kitlesizleştirici olabilir. Bu özellik kitle iletişim sisteminin kontrolünün kaynaktan alıcıya doğru kayması anlamına gelir. Söz konusu özellik bireyin yüz yüze olmayan iletişim içerisinde geniş hedef kitleler ile mesaj alışverişi yapmasını sağlar, 3. Eşzamansız (Asenkron) Olabilme: Yeni iletişim teknolojileri birey için uygun bir zamanda mesaj gönderme ve alma yeteneklerine sahiptirler. Mesajın alınması veya yollanmasının zamanını kullanıcı kendisi ayarlar. Bu anlamda bakıldığında insanoğlu, senkron iletişimi asenkron iletişime dönüştürmek için tarihi süreç içerisinde hep bir çaba içerisinde olmuştur. 5000 yıl önce yazı bulunmadan iletişim türü olarak sözsüz iletişim ve sözlü iletişim insanların anlaşmalarını sağlamaktaydı. Bu iletişim türlerinin özelliği fiziksel mekân birlikteliğinin olma zorunluluğudur. Yani bir kişi bir başkasıyla iletişime girecekse iletişim esnasında iletişime giren kişilerin aynı zamanda aynı ortamda bulunmaları zorunludur. İnsanoğlu bu zorunluluktan kurtulma yollarından ilkini akademi a de organizasyonlarını veya ürettikleri mal ve hizmeti tanıtmak amacıyla kullanmaktadırlar. 99 ERCİYES İLETİŞİM yazıyı bulmakla başarmıştır. Yazı sayesinde iletişim asenkron olmaya başlamıştır. Yazının bulunduğu dönem düşünülürse o dönem için yazı çok büyük bir buluş ve yeniliktir. İletişimde asenkron olabilmek için daha sonra da birçok buluş ve icatlar gerçekleştirilmiştir. Gelişen iletişim teknolojilerinin insanlara sağlayacağı en büyük yararlardan birisi insanların zaman çizelgeleri üzerinde daha fazla denetim kurabilmesidir (Gates, 1999, 70). Yeni iletişim teknolojileri, 1970’lerden başlayarak iletişim araçlarıyla bilgisayarların birlikte düşünülüp, geliştirilmesi neticesinde eskiye oranla daha kullanışlı teknolojik araçlar olarak ortaya çıkmışlardır. Bu şekilde geliştirilen iletişim teknolojilerinden ilk akla gelenler; kablolu televizyon, dijital televizyon, bilgisayarlarla gerçekleştirilen bilgi transferi, ses ve görüntü CD’leri, elektronik mektup, iletişim uyduları, internet sistemleri, iletişim ağları (data ağları- network yapıları), ve multimedya sistemleridir (ses, hareketli ya da tek tek görüntü ve yazı öğelerinin birlikte sunumu gibi) (Tutar ve diğerleri, 2003, 131). akademia 2. Yeni İletişim Teknolojileri ve Halkla İlişkiler 100 Geçmişe göre günümüzde teknolojik yeniliklerin yayılması daha kısa sürede gerçekleşmektedir. Bunda teknolojinin halk tarafından kabul edilmesi, lüks kategorisinden çıkıp ihtiyaç halini alması ve teknolojinin kullanılabilmesi için gerekli altyapının sağlanması etkili olmuştur. Buna paralel olarak İletişim teknolojilerindeki gelişmeler ve bu gelişmeler sonucunda küresel haberleşme ağlarının oluşturulması organizasyonlar açısından rekabet anlayışının da değişmesini sağlamıştır (Andersen, 2001, 23-24). Yaşanan değişiklikler, değişimin artan hızı, küreselleşme süreci sonucunda pazar ortamının farklılaşması, pazarın uluslararası boyutlara ulaşması, bilginin en önemli güç haline gelmesi, organizasyonların bilgiyi takip etmeleri gereğini ortaya çıkarmıştır. Bunun yanında küreselleşmenin sonucu olarak organizasyonların hedef kitleleri de genişlemiş 2010 OCAK ve ulusal olmaktan çıkmıştır. Söz konusu gelişmeler çeşitli organizasyonların dünyanın her yerindeki hedef kitlelerine ulaşabilmeleri için yeni iletişim teknolojilerinden faydalanmalarını zorunlu hale getirmiştir (Göksel ve Yurdakul, 2002, 321). 2.1. İnternetin Halkla İlişkiler Alanında Kullanılması Toplumsal yaşamı etkileyen bütün değişiklikler halkla ilişkiler faaliyetlerinin planlanmasını ve uygulanmasını değiştireceğinden halkla ilişkiler çalışmalarını yürüten kişiler değişiklikleri takip etmek ve bu değişikliklere uygun faaliyetler gerçekleştirmek durumundadırlar. Birçok yeni iletişim teknolojilerinde olduğu gibi, internet de, halkla ilişkiler uzmanlarında iç ve dış halkla ilişkilerde kullanılabilmesi açısından büyük ilgi uyandırmıştır. Birçok uzman ve akademisyen, internet ve world wide web gibi internet bileşenlerini, halkla ilişkiler aracı olarak görmektedir. Bir kısım uzman ve akademisyenler ise bu teknolojinin sadece organizasyonlar ve hedef kitleleri arasındaki iletişimi reformize etme ve yenileme potansiyeline sahip olduğunu belirtmektedirler. Araştırmacılar internet ve world wide web’in potansiyeli konusunda farklı görüşler öne sürseler de, bu teknolojilerin önemli iletişim araçları oldukları konusunda hemfikirdirler (Esrock ve Leichty, 2000, 327-328). Bunlardan biri olan Holtz’a (1999) göre, interneti halkla ilişkiler planlamasında stratejik olarak kullanmak için bir web sitesi kurulabilir. Bu web sitesi organizasyonla ilişkili yayınların, haberlerin, fotoğrafların, araştırmaların yayınlanmasında ve organizasyonun finansal durumu hakkındaki rakamlar ve gerçeklerin duyurulmasında, ayrıca ortaklarının seçkin tartışma guruplarına katılmasında ve internet reklamlarının (banner) yayınlanmasında kullanılabilir. Ayrıca internetten haber gurupları, arama motorları, diğer web hizmetleri ve abone olunan mail listeleri kullanılarak organizasyonun çevresi ile ilgili araştırmalarda da yararlanılabilir (Kamat, 2002, 21). Halkla ilişkiler araç ve ortamı olarak internet’in sunmuş olduğu karşılıklı iletişim ve etkileşim özelliği onu, geleneksel halkla ilişkiler araçlarından ayıran üstünlük olarak algılanır. Bu özellik sayesinde internet ortamında kısa sürede ve az bir maliyetle gerçekleştirilen anketler ve kullanıcı grupları ile girişilen iletişim sayesinde kullanıcıların, bir anlamda hedef kitlenin temel özellikleri ve beklentileri öğrenilebilir (Esrock ve Leichty, 2000, 327-328). Teknolojik gelişmelerin sonucu olarak her türlü pazarın, ulusal olmaktan çıkıp uluslararası boyut kazandığı ve buna paralel olarak ta organizasyonların kendilerini hem ulusal hem de uluslararası çapta tanıtma gereğinin ortaya çıktığı günümüzde, küresel ağ olarak adlandırılan internet organizasyonlarca bir halkla ilişkiler aracı ve ortamı olarak kullanılır (Göksel ve Yurdakul, 2002, 321). İnternet, halkla ilişkiler açısından hem uygulama alanı hem de araç olarak yeni ufuklar açacak güçte ve önemdedir (Kazancı, 2002, 277). İnternet ve servislerinden üretim öncesi, üretim sırası, üretim sonrası ve satış sonrası aşamaların her birinde halkla ilişkiler amaçlı olarak çeşitli şekillerde yararlanılabilir. Bu servislerden en çok ilgi gören, görselliği en çok ön plana çıkaran ve en hızlı gelişen teknoloji ise web siteleridir. Web evrensel bağlantı ağı olarak adlandırılır. Web sayfaları ilgiyi artırmak için yazılar, grafikler, sesler, animasyon ve diğer multimedya elemanlarını kullanırlar. Temelde her bir web sayfası grafik ve yazı kadar etkileşimli multimedya aracı olan video ve müzikleri de içerebilir. Sahip olduğu bu potansiyelleriyle web siteleri, iş dünyası ve kurumlar için önemli bir iletişim aracı olmuştur. Bu araç, hisse sahiplerine ve medyaya güncel bilgi vermek ve bilgi toplama, hedef kitle araştırmaları, şirket kimliğini ve çeşitli halkla ilişkiler fonksiyonlarını kuvvetlendirmek için kullanılmaktadır. Bu araçtan ayrıca organizasyonun imaj reklamını yapmada ve kamu ilişkilerini artırmada da yararlanılmaktadır (Hil ve White, 2000, 31-32). Bu nedenle, web siteleri organizasyonun gözü, kulağı ve ağzı olarak hareket etmek, organizasyonun içinde ve dışında meydana gelen olaylarla ilgili olmak ve diyalog halkalarını kullanarak organizasyonun hedef kitlesi ile iletişim içine girmek zorundadır. Çünkü bir site bilgi ve etkileşime izin verdiği oranda büyür ve bir sistem olarak gelişir. Web sitesinin etkileşimliliği, diyalog kapasitesi internetin doğasından kaynaklanır ve bu özellik interneti diğer geleneksel araçlardan ayırır. Web sitesinin etkileşimi sağlaması onun kullanıcılarını siteye bağlar ve organizasyon ile hedef kitlesi arasında karşılıklı anlaşmanın başlamasına yardımcı olur (Kamat, 2002, 13). Organizasyonlar hazırlamış oldukları web siteleri vasıtasıyla internet kullanıcılarına dijital bir tanıtım platformu sunarlar. Bu platformda bir firmanın bütün uygulamalarıyla ilgili bilgiler edinilebilmektedir. Örneğin; müşteri ve ortaklarla haberleşme, kendileri hakkında bilgi verme, mal ve hizmetlerin tanıtımını yapma, yine mal ve hizmetlerin alım/satımını gerçekleştirme, satış öncesi ve satış sonrası müşteriye hizmet sunma, finansal raporlara ulaşma, kamuoyu toplama ve bu kamuoyunu analiz etme, kurumsal gündemler oluşturma, akademi a Eğer organizasyon interneti sadece rakamları ve gerçekleri yayınlamak için kullanırsa internetten tek-yönlü iletişim aracı olarak yararlanmış olur. İnternet ve bu anlamda web siteleri halkla ilişkilerin tarihsel gelişim süreci içerisinde ortaya konan modellerden “halkı bilgilendirme modeli” anlayışına uygun kullanılmış olur. Bir de organizasyonun yöneticilerinin veya uzmanların halk ile (chat, e-mail vb. yoluyla) düzenli haberleşmeleri ikiyönlü iletişim yolunu açar (Kamat, 2002, 21-22). Günümüzde internetin halkla ilişkiler uygulamalarında verimli bir şekilde kullanımını sağlamak için onun en önemli özelliği olan etkileşimlilik özelliğinin uygulamalarda etkin bir şekilde kullanılması gerekir. Çünkü halkla ilişkiler uygulamaları hedef kitle ile karşılıklı iletişim sonucunda hedef kitleleri bir konuda ikna etme veya yönlendirme amacını taşımaktadır. 101 ERCİYES İLETİŞİM firma çalışanlarına her seviyede e-posta gönderme ve ayrıca personel ihtiyacını karşılama gibi amaçlarla kullanmaktadırlar (Andersen, 2001, 143; Web PR (3)). Eğer bir organizasyonun web adresi ve e-mail adresi varsa, bunlar yukarıda belirtilen kullanım alanları dışında, organizasyonun ilişkilerini geliştirmesine, kurum kimliği ve kurum imajını oluşturmasına ve hedef kitle hakkında bilgi toplamasına da hizmet eder (Okay, 2001, 91). Bu anlamda Okay (2001, 91), Web sitelerinin halkla ilişkiler aracı ve ortamı olarak kullanım amaçlarını şu şekilde sıralamıştır; 1) Organizasyonun hissedarlarını güncel olarak bilgilendirmek, 2) Medyanın bilgi edinmesini kolaylaştırmak ve sağlamak, 3) Hedef kitle hakkında bilgi toplamak ve hedef kitle ile günü gününe iletişim kurmak, 4) Kurum imajını geliştirmek, 5) Kurum kimliğini güçlendirmek, 6) Çalışanlarla iletişimi sağlamak, 7) Organizasyona statü kazandırmak, 8) On-line satış gerçekleştirmek, 9) Uluslararası pazarlara ulaşmak, 10) Nette sörf yapan herkese ulaşmak. Yukarıda belirtilen web sitelerinin bu amaçları organizasyondan organizasyona farklılık gösterebilir. Organizasyon web sitesini oluştururken bu web sitesini kendi amaçlarına göre özgün bir şekilde düzenlemelidir. akademia 2.2. İnternet Teknolojisinin Halkla İlişkiler Faaliyetlerinde Kullanım Şekilleri 102 Halkla ilişkiler, hem organizasyon çalışanlarına yönelik hem de organizasyonla ilişki içerisinde bulunan diğer bireyler, kurumlar ve kuruluşlara yönelik faaliyetler olarak ön plana çıkmaktadır. İnternet ortamında gerçekleştirilen halkla ilişkiler faaliyetleri de organizasyon içerisine ve organizasyon dışına yönelik yapılan çalışmalardır. Kurulacak bir intranet ağı ile organizasyon içine yönelik halkla ilişkiler faaliyetleri gerçekleştirilebilir, aynı şekilde organizasyonla ilişkili ancak organizasyon dışındaki birimlerle de, extranet veya bir web sayfası aracılığıyla ilişkiye geçilerek gerekli halkla ilişkiler faaliyetleri organize edilebilir. 2010 OCAK 2.2.1. İntranet ve İç Halkla İlişkiler İntranet, “bir firma veya örgüt içindeki iç hizmet kullanım amaçlı özel bilgisayar ağı” olarak tanımlanabilir (Göksel ve Yurdakul, 2002, 319). İntranet üzerinde, muhasebe, insan kaynakları, üretim otomasyon yazılımları çalıştırmak mümkün olduğu gibi çeşitli veri tabanlarını tutmak ve belge dağıtımı gibi işleri de gerçekleştirmek mümkündür (Tekin ve Şahbaz, 1998, 184). İntranet internetin sağladığı olanakları, işletme bünyesindeki ağda kullanmaktadır. İntranet sayesinde kurum içerisinde bilgi ve deneyimler hızlı bir şekilde paylaşılmaktadır (Smith, 1998, 544). Organizasyonlar, değişik amaçlarını/faaliyetlerini gerçekleştirmek için intranetten faydalanırlar. Bunlar organizasyon içerisinde haberleşmek, beyin fırtınası yaratmak, grup programları oluşturmak, ortak bilgi kaynakları ve dokümanlara ulaşmak ve video konferansları gerçekleştirmek şeklinde sıralanabilir (Gralla, 1999, 253). Kısaca iç iletişim için gerekli olan tüm verileri intranet kanalı ile organizasyon içerisinde dolaştırmak mümkündür (Kadıbeşegil, 1999, 121). Bir intranet ağı kurulmak istendiğinde dikkat edilmesi gereken hususlar ise şu şekilde sıralanabilir ( Aktaran Okay ve Okay, 2001, 308). 1. Hedefleri kesin olarak belirlemek: Ne eksik? Neye ne zamana kadar ulaşılmak isteniyor? Çalışanların beklentileri nelerdir? 2. Bu tür bir çalışmayla ilgili olabilecek tüm birimleri çalışmaya katmak, 3. Kişisel kaynakları analiz etmek, 4. Kullanılacak tekniğin planlamasına açıklık getirmek, 5. Proje yerleştirmek, bilgilendirme sistemlerini 6. Pilot projeler tanımlamak, 7. Eğitimler planlamak ve uygulamak, 8. Düzenli güncellemeler ön görmek ve süreçleri tanımlamak, 10. Teknik olarak intranete bağlı olmadıkça, mevcut medyaları ortadan kaldırmamak. Norton ve Smith (1998, 132) ise, bir organizasyon içerisinde intranet ağının kullanılmasının avantajlarını şu şekilde sıralamışlardır: 1- Organizasyon içerisinde bilgi kullanımı ve paylaşımı daha etkin olmasını sağlar, 2- Organizasyon içerisinde işlerin belirli bir düzen içerisinde işlemesini ve daha kolay grup çalışmalarının gerçekleştirilmesine yardımcı olur, 3- Organizasyonun politikalarının ve gelecekle ilgili planlarının her an göz önünde bulunmasını sağlayarak çalışanları motive eder, 4- Organizasyon içerisinde etkin iletişim kurulmasına katkı sağlar. İntranet genellikle organizasyon içerisinde olan bireylere yöneliktir ve organizasyon dışında olan kişiler bu hizmetten faydalanamazlar (Gralla, 1999, 253). 2.2.2. Extranet ve Dış Halkla İlişkiler Extranet, bir organizasyonun müşterileri, bayileri, basın ajansları, çalıştığı diğer firmalar ve alanlarla iletişim kurabildiği ağa verilen addır. Organizasyonlar extranet teknolojisini kullanarak dünyanın farklı noktalarında da olsalar paylaşmak istedikleri bütün bilgi ve iletileri karşı tarafa aktarabilirler (İnan, 2001, 10). Organizasyonun başta basın kuruluşları olmak üzere çok yoğun iletişim içerisinde olduğu destekçiler, müşteriler ve işbirlikçiler ile haberleşmesini sağlayan bu kanal organizasyonun dışa açılımına yardımcı olmaktadır. Bu kanal ile elde edilecek ve gönderilecek iletilerin yedi gün yirmi dört saat her an ulaşıma açık olması faaliyetlerin aksamadan gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. Bu doğrultuda, extranetin avantajları şu şekilde sıralanabilir (Norton ve Smith, 1998, 133): 1Müşterilerle ve işbirlikçilerle organizasyon arasındaki iletişimin sürekliliğini sağlar, 2- Extranet çabuk cevap verebilme kolaylığı sunar. 2.2.3. E-mail ve Bireysel Halkla İlişkiler E-mail, bir kişiden diğerine bilgisayar aracılığıyla metin, ses ve görüntülerin aktarılması olarak tanımlanmaktadır (Deniz, 2001, 4). Bu teknoloji bir organizasyonun hem iç hedef kitlesi ile hem de dış hedef kitlesi ile bire bir iletişime girmesine olanak sağlamaktadır (Peltekoğlu, 2001, 285). E-mail teknolojisinden yararlanmak için bireylerin birer e-mail adresine sahip olmaları gerekir. Organizasyonlar bu teknolojiyi kullanarak kendileri için önemli olan medya mensuplarıyla, tedarikçileriyle, müşterileriyle ve diğer önemli bazı kişilere yönelik olarak bireysel halkla ilişkiler geliştirebilirler. Söz konusu teknolojinin, anında feedback olanağı sunması veya bilgileri depolayabilmesi iletişimde sürekliliği sağlar. 2.3. Yeni İletişim Teknolojilerinin Halkla İlişkiler Faaliyetlerine Sağladığı Yararlar Yeni iletişim teknolojileri ve özelde internet günümüzde bütün yazılı ve görsel araçların işlevlerini bir ortamda toplamıştır (Kazancı, 2002, 278). Bu bir anlamda dünyanın küreselleşmesi yanında medyanın da küreselleşmesi olarak ifade edilebilir. İnternet üstün teknolojisi ve özgür ortamı ile kişilerin ve organizasyonların halkla ilişkiler amaçlı olarak her an kullanabilecekleri hem bir araç hem de bir ortamdır. Bu aracın günümüzde herkese açık olması, alt yapı sistemlerinin kısa sürede dünya üzerinde hızla geliştirilmesi, kullanımının kolay ve ucuz olması, e-mail vasıtasıyla dünyada kişilere ayrı ayrı veya bütün halinde seslenme olasılığı vermesi, iletileri depolama ve saklama kapasitesinin olması (asenkron iletişime fırsat vermesi) ve en önemlisi de kitle iletişim ile yüz yüze iletişimin özelliklerini aynı anda sunmasından dolayı bu akademi a 9. İçerikler için sorumluluğu net bir şekilde belirlemek, 103 ERCİYES İLETİŞİM araç daha çok tercih edilir duruma gelmiştir. akademia Bütün bu sebeplerden ötürü günümüzde organizasyonlar, web siteleri oluşturmakta, örgüt içi iletişimin daha sağlıklı işlemesi için intranetten yararlanmakta, başta medya kuruluşları olmak üzere, organizasyonun yoğun iletişim içerisinde bulunduğu hedef kitlelerle extranet aracılığı ile haberleşmekte, organizasyonun üretmiş olduğu mal ve hizmetler hakkında hedef kitleden feedback almak için chat odaları ve forumlar oluşturmakta ve yine hedef kitle ile daha düzenli ve daha hızlı iletişim kurmak adına elektronik postayı (e-mail) kullanmaktadırlar (Aktaran Becerikli, 2004). Organizasyonlar/bireyler bu teknolojinin sunmuş olduğu olanakları kullanarak bu ortamda ses, yazı ve görüntüyü birlikte kullanarak mal ve hizmetlerinin tanıtımını, hatta satışını yapmaktadırlar. Satışı gerçekleştirdikten sonra da müşteri bağımlılığını ve memnuniyetini sağlamak amacıyla satış sonrası danışmanlık işlemlerini de bu ortamda gerçekleştirmektedirler. 104 Bu teknolojiler halkla ilişkiler uygulamalarının her aşamasında kullanılabilecek özelliklere sahiptirler. Bu bağlamda, yeni iletişim teknolojilerinin halkla ilişkiler faaliyetlerine sağladığı yararlardan ilki halkla ilişkiler faaliyetlerinin ilk aşaması olan “araştırma” alanına olan katkısında aranmalıdır. Söz konusu aşamaya en önemli katkısı; müşterilere, medyaya, rakiplere ve hedef kitle içerisinde yer alan diğer birey ve kurumlara ilişkin bilginin toplanması ve depolanmasına olan yardımları şeklinde belirtilebilir. Günümüzde bu teknolojiler aracılığı ile her türlü bilgiye ulaşmak kolaylaşmış ve bu da halkla ilişkiler faaliyetlerinde gerçekleştirilen araştırma evresinin hem mali yükümlülüğünü hem de bu aşama için harcanan zamanı ve emeği azaltmıştır. İnternet üzerinden kısa sürede hedef kitlenin her türlü özelliğini belirlemeye yönelik araştırmalar yapılabilmektedir. Bu araştırmaların kişilerin gerçek özelliklerini yansıtabilmesi için kaynak ile hedef arasında güven ortamının yaratılması gerekir. Bu güven 2010 OCAK ortamının yaratılmasında da söz konusu teknolojilerin sunmuş olduğu karşılıklı iletişim olanağı kullanılabilir. Yapılan araştırmalarda aracı bireylerin kullanılmaması da, bir anlamda yönlendirme olma riskini ortadan kaldırmakta ve araştırmada hedef konumundaki birey baskı altına girmeden düşüncelerini iletebilmektedir. Bir başka noktada bu teknolojiler, halkla ilişkiler faaliyetlerinin “planlanması”na da etki yapmakta ve faaliyet çerçevesinde gerçekleştirilecek eylemlerin bu ortamlarda kullanılabilecek şekilde hazırlanmasına imkân tanımaktadır. Örneğin daha önceleri bir broşürle veya el ilanıyla gerçekleştirilecek halkla ilişkiler faaliyetleri günümüzde zaman kısıtlaması olmaksızın internet ortamında gerçekleştirildiğinden, söz konusu faaliyetlerin planlanmasında yeni iletişim teknolojilerinin özellikleri göz önünde tutulmaya başlanmıştır. Bir halkla ilişkiler faaliyetinin üçüncü aşaması araştırma ve planlama yapılarak ortaya çıkarılan faaliyetlerin uygulanmasıdır. “Uygulama” aşamasında yeni teknolojiler hem iç halkla ilişkilere yönelik hem de dış halkla ilişkilere yönelik olarak kullanılabilmekte ve uygulama gerçekleştirilirken bu faaliyetlerin hedefe ulaştırılıp ulaştırılamayacağı konusunda dış etkenlerden daha çok bu faaliyetleri gerçekleştiren kişi veya örgütlerin becerileri ön plana çıkmaktadır. Ayrıca yeni iletişim teknolojilerinin, gerçekleştirilen halkla ilişkiler uygulamalarına hedef kitlenin vereceği tepkileri (geri bildirimleri) anında uygulamayı gerçekleştirenlere iletme olasılığını vermesi (Kazancı, 2002, 278) halkla ilişkiler sürecinde hedef kitlenin rolünün ön plana çıkmasını sağlamıştır. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken nokta, yeni iletişim teknolojilerinin uygulama aşamasında yararlı olabilmesi için, hazırlanacak bir web sitesinin veya bir intranet ağının içeriğinin sade bir biçimde oluşturulması, güncel tutulması, kolay kullanımlı olması, geri dönüşüm halkalarının bu ortamlara konulması ve hedef kitleden gelecek geri bildirimlerin iyi bir şekilde Bu sayede, yeni iletişim teknolojilerinin sunduğu ortamda her türlü halkla ilişkiler faaliyeti gerçekleştirilebilir. Şöyle ki bu ortamda bir ülkenin tanıtımı, bir organizasyonun tanıtımı, bir siyasal liderin tanıtımı ya da üretilen bir mal veya hizmetin tanıtımı yapılabilir ve bu yukarıda sayılanların hepsinin hedef kitlesine bu ortamdan ulaşılabilir. Günümüzde ülkeler özellikle turistik yerleri ve turistik hizmetleri tanıtmak amacıyla bu teknolojilerin sunduğu ortamı kullanmaktadırlar. Bunun yanında hem siyasi liderler hem de her türlü organizasyon bu ortamlardan yararlanma yoluna gitmektedir. Bu ortamların kullanıcılarının günden güne artmasına paralel olarak bu ortamlara olan ilgi de artarak devam etmektedir. Bunların yanı sıra, söz konusu teknolojilerin halkla ilişkiler açısından bir diğer yararı da kriz dönemlerinde gerçekleştirilecek halkla ilişkiler faaliyetlerinin bu ortamlar sayesinde hedef kitlelere kısa süreler içerisinde iletilmesine olanak vermesi ve organizasyon içerisi ve dış hedef kitle ile girişilecek iletişimi hızlandırarak organizasyonda düzen ve koordinasyonun gerçekleştirilmesine yardımcı olmalarıdır. Halkla ilişkiler sürecinin son aşaması “değerlendirme”dir. Değerlendirme aşamasında yeni iletişim teknolojilerinin kitlesizleştirici olma özelliği ön plana çıkmakta ve gerçekleştirilen faaliyetlerle ilgili olarak grup veya toplum bazında bir değerlendirmeye değil de daha sağlıklı olarak bireysel bazda bir değerlendirmeye olanak vermektedir. Bu teknolojiler bilgisayar teknolojisine bağlı olarak işlemesinden dolayı ilk zamanlarından beri halkla ilişkiler amaçlı faaliyetlerin değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Öte yandan yararları tartışılan yeni iletişim teknolojileri bazı olumsuzlukları da bünyelerinde barındırmaktadır. Bu olumsuzluklardan biri zaten diğer kitle iletişim araçlarının bireyler üzerine gerçekleştirdiği mesaj bombardımanı daha da artmış ancak bu bolluk içerisinde kişilerin iletileri seçme ve anlama kapasitesi azalmıştır (Çaplı, 2002, 54). İkinci olumsuzluk enformasyon sabotajlarının düzenlenmesi, mahremiyetin ihlali ve telif hakları, kamunun değişen yüzünün algılanmasındaki zorluklar gibi sorunlardır. Ayrıca yeni iletişim teknolojileri konusunda henüz yeterince eğitimli olmayan halkla ilişkiler uzmanlarının da bu sorunlarla başa çıkmada yetersiz kaldıkları belirtilmektedir (Aktaran Becerikli, 2004). Son olarak denilebilir ki yeni iletişim teknolojileri halkla ilişkiler alanına birkaç olumsuzluk getirmesine rağmen yine de bu teknolojilerin özgür bir ortam olması, kullanıcı sayısının günden güne artması, bütün medyaları birleştirici bir araç ve ortam sunması, diğer araçların eksik yönlerini (feedback, yazı, ses ve görüntüyü bir arada sunması gibi) tamamlayıcı özelliklere sahip olması dolayısıyla halkla ilişkiler faaliyetleri için birçok avantaja sahiptir. Bu avantajları nedeniyle de, bu araç ve ortamların kullanılması halkla ilişkiler için hayati bir önem taşımaktadır. Sonuç İletişim teknolojilerindeki gelişmeler ve küresel ölçekte paylaşılan deneyimler, kültürler ile toplumlar arasındaki farklılıkların giderek ortadan kalkmasını sağlamıştır. Belki de dünyanın tam anlamıyla küreselleşmesine fırsat verecek internet teknolojisi halkla ilişkiler uzmanlarının kesinlikle ihmal edemeyecekleri bir araç ve aynı zamanda tanıtım ortamıdır. Bu teknolojinin sunduğu olanaklarla her türlü halkla ilişkiler faaliyetini gerçekleştirmek mümkün olmaktadır. Bu araç ile organizasyonlar, hem iç hedef kitlelerine hem de dış hedef kitlelerine yönelik halkla ilişkiler faaliyetlerini her yönüyle daha ekonomik (zaman, para, emek ve personel vb.) bir şekilde gerçekleştirebilmektedirler. Kısaca, bu araç sayesinde hem “tanıma” hem de tanıtma faaliyetlerinin gerçekleştirilebilmesi mümkündür. Özellikle küçük ve orta ölçekli akademi a değerlendirilerek sonraki faaliyetlerin bu geri bildirimlerin dikkate alınarak gerçekleştirilmesidir. 105 ERCİYES İLETİŞİM organizasyonlar açısından internet, sağladığı fırsat eşitliği ile bu tür organizasyonların da dünya çapında pazarlara açılmalarına olanak tanımakta ve yine bu organizasyonların kendi tanıtımlarını daha az bütçelerle küresel bazda gerçekleştirmelerine yardımcı olmaktadır. İnternet sayesinde organizasyonlar, hedef kitleleri hakkında daha fazla bilgi edinerek müşteri ilişkilerini güçlendirmekte ve müşteri bağımlılığını daha etkin bir şekilde oluşturmaktadırlar. İnternetin söz konusu bu özelliği onun bütün medyaları tek bir elde toplamasından gelmektedir. Bu teknoloji sayesinde gazetelerde, radyolarda, televizyonlarda ve diğer araçlarda ayrı ayrı gerçekleştirilecek halkla ilişkiler faaliyetleri günümüzde aynı ortamda yürütülmeye başlanmıştır. Bu oluşum, hedef kitledeki kişilerin bir kez dikkatinin çekilmesi durumunda, onlara iletilmek istenen bütün mesajların daha akılda kalıcı bir şekilde aktarılmasına daha çok yardımcı olmaktadır. akademia Ayrıca yeni iletişim teknolojilerinin organizasyonlar açısından “kontrollü araç” olmaları gerçekleştirilen faaliyetlerde dış faktörlerin etkisini en aza indirgemektedir. Ancak bunun yanında yeni iletişim teknolojilerinin, alanı azda olsa bir karmaşa içine sürüklediği de görülmektedir. Bilhassa genel geçerliliği olan herhangi bir yasal düzenlemenin olmaması alanda sıkıntı yaratmakta ve bu sıkıntı bazen organizasyonların krize sürüklenmesine de sebep olabilmektedir. Özellikle internetin diğer araçlar gibi kurumsal bir yapısının olmaması böyle bir sıkıntı durumunda kimin muhatap alınacağının da bilinmemesine sebep olmaktadır. Bu karmaşa durumunun giderilmesinde, alanın özgürlüğüne fazla sınırlama getirmeyen yasal düzenlemeler gerçekleştirilmelidir. Çünkü bu aracı diğer araçlardan ayıran en önemli özellik herkese açık olmasıdır. 106 Yeni iletişim teknolojileri sayesinde halkla ilişkilerin gelecekte nasıl bir şekil alacağı henüz tam olarak kestirilememekle birlikte önümüzdeki on yıllarda halkla ilişkiler 2010 OCAK faaliyetlerinin bir yandan küresel bir boyuta sahip olacağı ama bunun yanında da gelişen teknoloji ile birlikte tüm medyaların bir ortamda toplanmasından dolayı günümüzde yaşanan mesaj bombardımanının bu tek çatı altında toplanan medyada daha da karmaşıklaşacağı söylenebilir. Bu karmaşıklık içerisinde yürütülecek halkla ilişkiler faaliyetlerinde hedef kitleye ulaşmak daha da güçleşecektir. Ayrıca hedef kitlenin gelişen teknoloji ile birlikte aktif konuma gelmesi, hedef kitleyi oluşturan bireylerin kendi gerçeklerini oluşturabilmesi ve bu gerçeklerin birbirinden farklılık arz eder bir yapıya kavuşması da yürütülecek halkla ilişkiler faaliyetlerinde ortak özelliklere sahip bir hedef kitlenin tespitini zorlaştıracaktır. Böyle bir durumda gerçekleştirilecek halkla ilişkiler faaliyetlerinde ancak hedef kitlenin, asgari müşterekleri (yaş, cinsiyet, maddi gelir, eğitim seviyesi, yaşanılan bölge vb.) göz önünde tutulacak ve bu özellikler hedef kitlenin belirlenmesinde daha da önemli hale gelecektir. Bu asgari müşterekler her halkla ilişkiler faaliyetleri için belirleyici bir rol üstlenemeyeceği için de, daha çok bireysel halkla ilişkiler faaliyetleri önümüzdeki yıllarda daha etkili olacak denilebilir. Bireysel bazda halkla ilişkiler faaliyetinin yürütülmesi günümüzde zor gibi gözükse de yeni iletişim teknolojilerinin bilgiyi hafızasında saklayabilme özelliğinden yararlanılarak ileriki yıllarda bir organizasyonun müşterisi olan veya olabilecek bireylerin ihtiyaçları, istekleri ve bu bireylerin çeşitli özelliklerinin bu teknolojilerde saklanması ve gerçekleştirilen halkla ilişkiler faaliyeti çerçevesinde her bireye uygun iletiler gönderilmesi düşünüldüğü kadar zor olmayacaktır. KAYNAKÇA Andersen, A. (2001). Değişim. Tr İnternetle Gelişimde Türkiye, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Atabek, Ü. (2001). İletişim ve Teknoloji, Ankara: Seçkin Yayınevi. Becerikli, S. Y. (2004). İletişim Breitrose, H. (1985). The New Communication Technologies and the New Distribution of Roles, (Eds. Everet M. Rogers and F. Balle), The Media Revolution in America and Western Europa, ABD: Ablex Publishing Corporation, pp. 6880. Çaplı, B. (2002). Medya ve Etik, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları. Deniz, R. B. (2001). İşletmeden Tüketiciye İnternette Pazarlama ve Türkiye’deki Boyutları, İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım AŞ.. Esrock, S. L. ve Leichty, G. B. (2000). Organization of Corporate Web Pages: Public and Functions, Public Relations Review, 26 (3), 327-344. Eşkinat, R. (1998). McLuhan’ın Küreselleşme Teorilerine Katkıda Bulunan Öncü Görüşleri, Kurgu Dergisi, 15, 33-43. Gates, B. (1999). Önümüzdeki Yol, (Çev. Esra Davutoğlu ve Alper Erdal), Ankara: Arkadaş Yayınları. Geray, H. (2002). İletişim ve Teknoloji, Ankara: Ütopya Yayınları. Göksel, A. B. ve Yurdakul, N. B. (2002). Temel Halkla İlişkiler Bilgileri, İzmir: Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları. Gralla, P. (1999). How the Internet Works, Indianapolis: Macmillan Computer Publishing. Hill, L. N. & White, C. (2000). Public Relations Practitioners' Perception of The World Wide Web as a Communications Tool, Public Relations Review, 26 (1), 31-51. Holtz, S. (1999). Public Relations On The Net, New York: AMACOM American Management Association. İnan, A. (2001). İnternet El Kitabı, İstanbul: Sistem Yayıncılık. Kadıbeşegil, S. (1999). Halkla İlişkiler Nereden Başlamalı?, Ankara: MediaCat Yayınları. Kamat, M. (2002). The Role of Organizational Web Sites in Public Relations, Unpublished Master Dissertation, The Faculty of the Department of Journalism and Mass Communications, San Jose State University, UMI Dissertation İnformation Service. Kazancı, M. (2002). Kamuda ve Özel Kesimde Halkla İlişkiler, Ankara: Turhan Kitabevi. Norton, B. & Smith, C. (1998). The Internet in Business, London: Licensing Agency Limited. Okay, A. (2001). Public Relations on The Web, Selçuk İletişim, 2 (1), 88-96. Okay, A. ve Okay, A. (2001). Halkla İlişkiler Kavram, Strateji ve Uygulamaları, İstanbul: Der yayınları. Parsa, S. (1993). Televizyon Haberciliği ve Kuramları, İzmir: Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları. Peltekoğlu, F. B. (2001). Halkla İlişkiler Nedir, İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım AŞ.. Smith, P.R. (1998). Marketing Communications, London: Rogan Page Limited. Şaylan, G. (1994). Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, Ankara: İmge Yayınları. Tekin, M. ve Şahbaz, O. (1998). Bilgisayar Bilgi Teknolojisi Kullanımı, Konya: Arı Ofset Matbaacılık. Tutar, H., Yılmaz, M. K. ve Erdönmez, C. (2003). Genel ve Teknik İletişim, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Uluç, G. (2003). Küreselleşen Medya: İktidar ve Mücadele Alanı, İstanbul: Anahtar Kitaplar Yayınevi. WebPR (3) http://www.ilef.ankara.edu.tr/pil/yazi.php ?yad=1563, Erişim: 23 Mart 2004. akademi a Teknolojilerinin Halkla İlişkiler Alanına Yansımaları, http://www.isguc.org/printout.php?id=1 20, Erişim: 22 Nisan 2004. 107 akademia ERCİYES İLETİŞİM 108 2010 OCAK YEREL TELEVİZYON BAĞLAMINDA İZLEYİCİ ALGILAMALARI: KAYSERİ İLİ ÜZERİNE ÖRNEK ÇALIŞMA Kenan GÜLLÜ* Mustafa KACUR** Y. Gürhan TOPÇU*** Özet Bu çalışmada Kayseri’deki yerel televizyonların izleyiciler tarafından algılanmaları, beklentileri ve izleyicilerin televizyon izleme alışkanlıkları belirlenmiştir. Araştırma basit tesadüfî örneklem yoluyla yüz yüze anket yöntemi ile Kayseri il merkezindeki 900 kişi üzerinde uygulanmıştır. Elde edilen verilerin analizi sonucunda izleyicilerin Kayseri’deki yerel televizyonları nasıl algıladıkları, demografik özellikleri açısından algılama farklılıkları ortaya konmuş, televizyon izleme alışkanlıkları tespit edilmiştir. Belirlenen beş boyut (görüntü ve ses kalitesi, yerel sorunlara yer verme, haberin doğru-güvenilir olması, program çeşitliliği ve programların kalitesi) kapsamında yerel televizyonların imajları tespit edilmiştir. Araştırma, Kayseri’deki yerel televizyonların yayın politikalarını belirlemelerinde, dolayısıyla izleyicilere üstün hizmet sunmalarında önemli katkılar sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Yerel Medya, İzleyici Alışkanlıkları, Kayseri Örneği. PERCEPTIONS OF AUDIENCES IN THE CONTEXT OF LOCAL TELEVISIONS: A SAMPLE STUDY IN KAYSERI CITY Abstract This study explores the television watching habit of the people and the local television perception in the minds of the audience in Kayseri. The survey in this study, is implemented on a randomly selected sample of nine hundred (900) people in Kayseri city center by face to face method. According to survey results, how the people in Kayseri see the local television, the differences of the perception considering demographical characteristics and the watching habits are revealed. With selected 5 factors on mind, (image and sound quality, showing local problems, true-reliable information, program variation and program quality) the image of the local television in Kayseri is indicated. The study will contribute a lot to the determination of the local television broadcast policy and help offer a better service to the audience. akademi a Keywords: Local Media, Audience Habits, The Example of Kayseri. *Yrd. Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler Bölümü **Yrd. Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü ***Yrd. Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü 109 ERCİYES İLETİŞİM 1. GİRİŞ akademia Televizyon, keşfinden bu yana sahip olduğu özelliklerle insanların yaşamını en çok etkileyen, ona yön veren, hatta kontrol eden ve bu nedenle kaçınılmaz biçimde en çok tartışılan ve eleştirilen kitle iletişim aracı olmuştur. Televizyon, en önemli silahı olan “gerçeklik izlenimini” yaratmasıyla bireyleri etkileyerek temel özelliklerini kendisinin belirlediği toplumlar, “televizyon toplumları” (Cereci,1996, 14) oluşturabilecek güce sahip olduğunu ispatlamıştır. Sanayi devrimi sonrası yeni kent kültürünün temel yaratıcısı ve aktarıcısı olan televizyon (Cereci, 2006, 106), yalnızca gündelik yaşam deneyimimizin bir parçası olmakla kalmaz; aynı zamanda yaşamımızı anlamlandırmamızda, duygu ve düşüncelerimizin, önceliklerimizin, yaşam tarzımızın biçimlenmesinde bir yol göstericilik üstlenir. Bunu yaparken de mekânsal ve zamansal sınırları yok edip insanlara “küresel köy”deki her şeyden haberdar oldukları yanılsamasını yaşatarak eşitsizliklerin ve haksızlıkların üzerini örter (Mutlu, 1991, 12). Cereci’ye göre (2006,106) televizyon tüm insanlara hitap eden yeni bir dil oluşturmuştur. Bu yeni dil, okuma yazma, konuşma hatta düşünme zorunluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Televizyon bu nedenle en yaygın, en popüler iletişim aracıdır. Bilgilendirme, eğitme, eğlendirme gibi birçok işleve sahip olan televizyon, özellikle tecimselleştiği oranda eğlence işlevini ön plana çıkarmaktadır. Öyle ki Neil Postman’ın (1994, 99) “Televizyonun sorunu eğlendirici temalar sunması değil, bütün temaları eğlendirici biçimde sunmasıdır” tespiti günümüzde dünya televizyon yayınları için rahatlıkla genellenebilir. 110 Günümüzde televizyon ekonomik, toplumsal, bölgesel ve dini farklılıkları aşarak ortak deneyimler yaratmaktadır (Berger, 1991, 42). Bu ortak deneyimlerin oluşturduğu yapı insanların standartlaşmış tepkilerine yol açan kültürel kodlar üretmekte ve bunları toplumda egemen kılmaktadır. Aynı anda farklı programlar yayınlanmasına rağmen bunların tümü belli kodları pekiştirir. Bu nedenle farklı 2010 OCAK ekonomik ve toplumsal gruplara dahil olsalar da “birleşmiş, bütünleşmiş hatta standartlaş/tırılmış bir toplumla karşı karşıya bulunduğumuz söylenebilir” (Berger, 1991, 42). Yaygın televizyon yayınını gerçekleştiren ulusal kanallar -ki internet ve uydu yayıncılığı sayesinde bu kanallara uluslararası demek de mümkündür- küreselleşmenin de doğal sonucu olan bu ortak kodları yaygın bir şekilde üretmektedirler. Taklit edilen ya da satın alınan program formatları sayesinde dünyanın hemen her yerindeki yayınlar birbirine benzemekte, insanları aynı tarz programları izlemeye, haz almaya teşvik etmekte, dolayısıyla aynı türden programların sürekli olarak yeniden üretilmesine yol açmaktadır. Bu noktada farklı şeyler dile getirme potansiyeli taşıyan, alternatif bir yayıncılık da söz konusudur: Yerel Medya. Alankuş (2003, 109), bugünkü anti demokratik, tekelleşmiş, kendi başına bir güç merkezine dönüşmüş, ulus-aşırı şirketlerce kontrol edilen küresel medya ortamında tek umut verici alanın alternatif sivil toplum medyası ve yerel yayıncılık olduğunu vurgular. Yerel yayıncılığın temelinde insanların yakın çevresinden haber alma ihtiyacı yatar. Özellikle Türkiye gibi medyanın büyük ölçüde tek merkezi, İstanbul’u mesken tuttuğu ve siyasi haberler dışında hemen her haberin bu şehirden kaynaklandığı ve diğer şehirlerin, bölgelerin ancak felaket haberleriyle gündeme gelebildiği bir ülkede yerel yayıncılığın ve yerel televizyonun önemi daha da artar. Özellikle günümüzde insanların başta ekonomik olmak üzere çeşitli nedenlerle doğup büyüdükleri toprakları bırakıp başka yerlerde yaşamak zorunda kalmaları, bırakıp gittikleri yerlerden haber alma ihtiyacını doğurmuştur. Özellikle internet sayesinde yerel basın kuruluşları tüm dünyadan izlenebilmeye başlanmıştır. Alankuş’a göre (2003, 115) modern toplumların ağır yaşam koşullarında var olmaya çalışan, yalnızlaşan günümüz insanı için yerel medya bu yitirilmiş ev/yurt duygusunu iade eden bir araçtır. Bu nedenle yerel medya insanlara kendisiyle benzer sorunlara, hedeflere, deneyimlere sahip Bu bağlamda “yerellik fiziksel/coğrafi yakınlığı, bir aradalığı anlatan bir şey değil, uzak mesafelere rağmen yaşanabilen, korunabilen toplumsal ilişkilerdeki yakınlığa dönüşmüştür” (Timisi-Nalçaoğlu, 2005, 66). Bu özellikleriyle yerel medya, yaygın medyanın asla dolduramayacağı bir boşluğu doldurmaktadır. Yerel yayın kuruluşlarının sayıları son on yılda çok artmıştır. Ancak bunun nedenini bu kuruluşların kârlılığında değil başka etkenlerde aramak gerekir. Ne yazık ki Alankuş’un da (2003, 10) da vurguladığı gibi yerel yayıncılık çok çeşitli siyasi, ekonomik ve yasal baskılarla karşı karşıyadır. Büyük oranda aile işletmeleri olan yerel yayıncılar sınırlı bir reklâm pastasından pay almak ve bu payın da yerel güç odaklarına yakınlığına göre dağılmasından kaynaklanan sıkıntılarla mücadele etmektedirler. Buna rağmen birçok il ve ilçede yüzlerce yerel radyo ve televizyon yayınlarını sürdürmektedir. İnsanlar da bu yayınların seslerini, sorunlarını duyurmak, çoğunlukla kendilerine kapalı yaygın medya yerine yerel medyada “görünür” olmanın önemini kavramışlardır. Örneğin Türkiye’de yerel televizyona sahip olmayan tek il olan Kilis’de halk “Biz de yerel televizyon istiyoruz” kampanyası başlatmıştır (Bianet.org 2009). Bütün bunların ışığında yerel yayıncılığın, özellikle de yerel televizyonların da en az yaygın, anaakım televizyonlar kadar önemli olduğunu kabul etmek yerinde olacaktır. Bu araştırmada, yerel televizyonların yayınları ve yerel televizyon izleyicilerinin bu yayınları algılamaları ele alınmıştır. Yerel televizyon izleyicilerinin algılamaları, hem ulusal ve uluslararası televizyon yayıncılığı alanında hem de bölgesel ve yerel televizyon yayıncılığı alanında rekabet etmeleri ve uzun vadede varlıklarını sürdürebilmeleri bakımından yerel televizyonlara veri teşkil etmektedir. 2. ÇALIŞMANIN AMACI VE ÖNEMİ Araştırma, Kayseri’deki yerel televizyonların izleyiciler tarafından değerlendirmelerini konu almaktadır. Araştırmanın temel amacı ise, Kayseri’deki izleyicilerin yerel televizyonların yayınlarını değerlendirmeleri ve bu yöndeki algılamalarının tespit edilmesidir. Aynı zamanda yerel televizyon izleyicilerinin televizyon izleme alışkanlıklarının belirlenmesi de araştırmanın amaçları arasındadır. Özellikle yerel medyaya ilişkin yeterince çalışma olmaması, yapılan çalışmaların da periyodik olarak tekrarlanmaması bu araştırmanın yapılma gereğini ortaya koymuştur. Bu tür çalışmalar hem televizyon yöneticileri ve program yapımcıları açısından hem de izleyiciler açısından önemli faydalar sağlayacaktır. Yerel televizyon yöneticileri ve program yapımcıları açısından değerlendirildiğinde; izleyicilerin televizyonları nasıl değerlendirdiklerini görebilmeleri, yayın politikalarını belirleme, program ve içeriklerini daha bilinçli şekilde oluşturma ve faaliyetlerini devam ettirmede dolayısıyla izleyicilerine daha kaliteli hizmet sunma yönünde önemli bir veri teşkil edecektir. Ayrıca, izleyici kitlesinin demografik özelliklerinin ve izleme alışkanlıklarının tespit edilmesi, yerel televizyon yöneticileri ve program yapımcılarına hedef kitlelerini daha iyi tanıma konusunda yol gösterici olacaktır. İzleyiciler açısından değerlendirildiğinde, televizyonların hedef kitlelerinin özelliklerini ve beklentilerini dikkate alarak çalışmalarına yön vermesi izleyicilere daha nitelikli hizmet olarak yansıyacaktır. Ayrıca değerlendirmelerinin dikkate alındığını algılamak, televizyon izleyicilerinin yerel televizyonları izleme alışkanlıklarına olumlu yönde katkılarda bulunacaktır. Öte yandan, yapılan bu çalışma daha sonra yapılacak olan bu yöndeki çalışmalara ışık tutması, ortaya konulan sonuçların yapılacak diğer çalışmalar için başvuru kaynağı olması, sonuçlarıyla karşılaştırmalar yapılabilmesi ve belli periyotlarla tekrarlanabilmesi bakımından oldukça önemlidir. akademi a insanlara ilişkiye geçme, sorunlarını paylaşma olanağı veren bir platform sunmaktadır. 111 ERCİYES İLETİŞİM 3. ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ Araştırma yüz yüze anket yöntemi kullanılarak yapılmıştır. Kayseri il merkezinde bulunan televizyon izleyicilerine anketörler aracılığı ile sorular sorulmuştur. Anket formunda araştırmanın temel konusunu kapsayan sorular ve televizyon izleyicilerinin demografik özelliklerini ortaya çıkarmaya yönelik sorular olmak üzere iki kısım soruya yer verilmiştir. Birinci kısımda, okuyucuların televizyon izleme alışkanlıklarını ortaya koymaları ve izleyicisi oldukları televizyonları değerlendirmeleri amaçlanmıştır. İkinci kısımda ise Kayseri’deki televizyon izleyicilerinin çeşitli demografik özelliklerinin tespit edilmesi ve izleyici profilinin çıkarılması amaçlanmıştır. 3.1. Araştırmanın Örneklemi akademia Yerel yayınlar çevre ilçelerin hepsine ulaşmadığı için, Araştırma Kayseri il merkezinde yapılmıştır. Bu çerçevede Kayseri il merkezinde bir örneklem belirlenmiştir. Belirlenen örneklemde Kayseri’deki televizyon izleyicilerinin araştırmanın amaçlarına uygun olarak doğru bir kitleyi yansıtması amaçlanmıştır. Bunun için öncelikle Kayseri il merkezini oluşturan mahallelerden bölgeler (15 bölge) oluşturulmuş ve bu bölgelere nüfus yoğunlukları dikkate alınarak belli sayılarda anket uygulanmıştır. 112 Örnek büyüklüğünün tespitinde Kayseri il merkezinin nüfusu esas alınmakla birlikte bunların içinde de insanların yerel televizyon izleyicisi olup olmadığı, her hanede kaç kişinin izlediği vb. özellikler dikkate alınarak araştırmanın ana kütlesi ve örneklemi belirlenmiştir. Kayseri il merkezinin nüfusunun yaklaşık 500 bin kişiden oluştuğu dikkate alınarak 0.03’lük kabul derecesinde 900 kişinin ana kütleyi temsil edeceği düşünülmüştür (Kurtuluş, 1998,236; Nakip, 2006, 219-230; Gegez, 2006, 199-215). Sonuçta toplam 900 kişiye anket uygulanmıştır. 2010 OCAK 3.2.Araştırmanın Sınırları Araştırmanın coğrafi alan sınırlaması Kayseri il merkezi olarak belirlenmiştir. Kayseri il merkezinde yayın hayatını sürdüren beş yerel televizyonun faaliyetleri ve Kayseri il merkezinde ikamet eden izleyicilerin bu televizyonlara yönelik değerlendirmeleri şeklinde sınırlandırılmıştır. Kavram olarak sınırlandırma ise yerel televizyonların izleyiciler tarafından değerlendirilmesi ve izleyicilerin televizyon izleme alışkanlıklarının belirlenmesi biçiminde ortaya konmuştur. Yapılan tüm değerlendirmeler Kayseri’deki yerel televizyonlar açısından ele alınmıştır. Ulusal ve bölgesel televizyonlar araştırma kapsamı dışı tutulmuştur. Zaman bakımında da bir sınırlamaya gidilmiş ve çalışmanın uygulaması anketörler kullanılarak iki haftalık bir zaman diliminde tamamlanmıştır. Tabiî ki her alan çalışmasında olduğu gibi bu araştırmanın da en önemli sınırlamalarından biri de araştırmanın maliyetleri olmuştur. Çalışmanın uygulanmasında anketör olarak Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin katkı sağlaması, bu çalışmanın yürütülmesinde mali sınırlamalar açısından önemli bir esneklik kazandırmıştır. 3.3. Verileri Toplama Yöntemi Araştırmanın amaçları doğrultusunda sonuçların elde edilebilmesi için veri toplama yönteminin doğru bir şekilde belirlenmesi ve uygulanması hayati önem taşımaktadır. Bu çalışmada veriler anket formlarının anketörler tarafından uygulanması yolu ile toplanmıştır. Bunun için öncelikle bir anket formu geliştirilmiştir. Araştırmanın amaçları doğrultusunda anket formunda çeşitli soru gruplarına yer verilmiştir. Bu sorular, araştırmanın temel amaçlarına ulaşmayı sağlayacak sorular ve okuyucuların demografik özelliklerini belirleyecek sorular olmak üzere çeşitli ölçeklerde iki gruptan oluşturulmuştur. Anket formu hazırlandıktan sonra 20 kişilik bir grup üzerinde denenerek son şekli verilmiştir. 3.4. Verilerin Analizi Anket formlarının belirlenen örnek büyüklüğünde Kayseri’deki televizyon izleyicilerine uygulanan anketlerle elde edilen veriler araştırmanın amaçları doğrultusunda çeşitli istatistiki yöntemler uygulanarak analiz edilmiştir. Bu sonuçlardan hareketle bulgular elde edilmiş ve bu bulgular neticesinde yorumlamalar yapılarak bir takım öneriler getirilmiştir. Elde edilen verilerin sıklık düzeyleri (frekansları) ve yüzdeleri bulunmuş, ortalamalar çıkarılmış, çapraz tabloları oluşturulmuş, çeşitli şekil ve tablolarla yorumlamalar yapılmıştır. Elde edilen sonuçların analiz edilmesi ve yorumlandırılmasının ardından çeşitli öneriler sunulmuştur. Şekil 2: İzleyicilerin Yaş Aralıklarına Göre Dağılımı 4.1.3. İzleyicilerin Medeni Durumları İzleyicilerin medeni durumlarına göre dağılımları Şekil 3’te gösterilmiştir. Buna göre araştırmaya katılan yerel televizyon izleyicilerinin %51,4’ünün medeni durumu evli, %48,6’sınınki ise bekârdır. 4. ARAŞTIRMANIN BULGULARI 4.1. İzleyicilerin Demografik Özellikleri Araştırmaya katılan televizyon izleyicilerinin cinsiyet, yaş, medeni durum, eğitim düzeyi ve meslek durumları gibi demografik özellikleri aşağıdaki başlıklar altında değerlendirilmektedir. 4.1.1. İzleyicilerin Cinsiyet Durumları Şekil 1’e göre araştırmaya katılan örnek kitlenin büyük bir çoğunluğu %77 oranla erkeklerden oluşmaktadır. Kadınların oranı ise örneklemin %23’ünü oluşturmaktadır. Şekil 1: İzleyicilerin Cinsiyetlerine Göre Dağılımı Şekil 3: İzleyicilerin Medeni Durumlarına Göre Dağılımı 4.1.4. İzleyicilerin Eğitim Durumları Araştırmanın örneğini oluşturan hedef kitlenin eğitim profilinin yüksek olduğu görülmektedir (Şekil 4). En büyük grubu eğitimi lise düzeyinde olan izleyiciler oluşturmaktadır (%46,2). Üniversite düzeyinde eğitime sahip olanların oranı ise %24,9’tür. Oldukça düşük bir oranda olsa da üniversite üstü eğitim düzeyinde olan bir grup da bulunmaktadır (%1,8). İlköğretim düzeyinde eğitime sahip olanların oranı ise %27,1 olarak çıkmıştır. Şekil 4: İzleyicilerin Eğitim Düzeylerine Göre Dağılımı akademi a Araştırmanın bulgularından söz etmeden önce izleyicilerin televizyon izleme alışkanlıkları ve profillerini ortaya koymaya yönelik tespitlere yer vermek, elde edilen bulguları değerlendirmek ve yorumlamak açısından da yararlı olacaktır. 113 ERCİYES İLETİŞİM Eğitim düzeyleri bakımından televizyon izleyicilerinin profilini genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, araştırmaya katılanların önemli bir kısmını lise eğitimi alanlar oluşturmaktadır. Bu yerel televizyon yöneticileri ve program yapımcılarına program çeşitlerini oluşturmada ve yayın politikalarını belirlemede önemli ipuçları verebilir. 4.1.5. İzleyicilerin Meslek Durumları İzleyicilerin mesleklerine göre dağılımları Şekil 5’te gösterilmiştir. Buna göre araştırmaya katılanların çoğunluğunu sırasıyla serbest meslek sahipleri (%24,6), öğrenciler (%24,1) ve işçiler (%15,8) oluşturmaktadır. Şekil 5: İzleyicilerin Mesleklere Göre Dağılımı 4.1.6. İzleyicilerin Gelir Durumları akademia Yerel televizyon izleyicilerinin gelir özelliklerini belirlemek bakımında altı farklı gelir grubu kullanılmıştır (Kişi sayıları ve oranları birlikte görülmektedir). Asgari ücret seviyesine yakın olduğu düşünülerek 500 TL’ye kadar olan gelir seviyesinden başlanmıştır. Gelir grupları içerisinde en büyük payı %38,9 oranla asgari ücretten bir üst düzey olan 501-1000 TL arası gelire sahip olanlar almaktadır. Gelir grupları içerisinde en büyük ikinci payı 1000-1500 TL’lik dilimdekiler almaktadırlar (%27,8). Araştırmaya katılanlara gelir özelliği bakımından bakıldığında orta gelir düzeyinde olanların büyük çoğunlukta oldukları söylenebilir (Şekil 6). 114 Şekil 6: İzleyicilerin Gelir Düzeylerine Göre Dağılımı 2010 OCAK 4.1.7. İzleyicilerin Aile Fertlerinin Sayısı Şekil 7’de izleyicilerin aile fertlerinin sayısı ile ilgili bilgilere yer verilmiştir. Buna göre araştırmaya katılan örnek kitlenin %57,3’ünün ailelerindeki fert sayısı 3-4 kişidir. İkinci sırayı %31,9 oranla 5 ve daha çok kişi oluşturmaktadır. Aile fert sayısı 1 kişi olanların oranı ise %1,7 dir. Televizyon izleme alışkanlığı açısından düşünüldüğünde aile sayısının izleme oranını belirlemedeki önemi büyüktür. Bu sonuca dayanarak Kayseri’deki yerel televizyon izleyicilerinin kalabalık ailelerden oluştuğunu söyleyebiliriz. Şekil 7: İzleyicilerin Aile Fertlerinin Sayısı 4.1.8. İzleyicilerin İkamet Süresi Şekil 8 araştırmaya katılan örnek kitlenin Kayseri’deki ikamet süresinin dağılımını göstermektedir. Buna göre cevaplayıcıların %42’si yirmi yıldan daha uzun süredir Kayseri’de ikamet etmektedir. Bunu sırasıyla %23,5 oranla 1-5 yıl, %19,9 oranla 11-20 yıl ve %10,7 oranla 6-10 yıl Kayseri’de ikamet edenler izlemektedir. Örnek kitlede beş yıldan daha fazla süredir Kayseri’de ikamet edenlerin toplamının örneklemin büyük çoğunluğunu oluşturması, izleyicilerin televizyon değerlendirmelerinde daha doğru sonuçlar ortaya konulması açısından önem arz etmektedir. Şekil 8: İzleyicilerin İkamet Süresi 4.2. İzleyicilerin Televizyon Alışkanlığına İlişkin Bulgular İzleme Yabancı Dildeki TV 45 6% Şekil 9: Televizyon İzleme Sıklığı 4.4. Televizyon İzleme Saatleri Toplam 165 22% Çok Düşük Düşük Yerel TV 286 216 38,10% 28,80% Orta Ulusal TV Yüksek Çok Yüksek Televizyon İzleme Alışkanlığı Tablo 1, araştırmaya katılanların televizyon izleme alışkanlıkları beşli Likert ölçeğine göre göstermektedir (1-Çok Düşük, 2-Düşük, 3Orta, 4-Yüksek, 5-Çok Yüksek). Buna göre araştırmaya katılanların ulusal televizyon izleyeme alışkanlıkları oldukça yüksektir (%38,1 çok yüksek, %28,8 yüksek). Yerel televizyon izleme alışkanlıklarına bakıldığında orta ve düşük olduğu görülmektedir (%29,8 orta, %23,3 düşük, %28,5 çok düşük). Yabancı dildeki diğer televizyonları izleme alışkanlıklarının ise çok daha düşük olduğu görülmektedir (%58,4 çok düşük). 39 751 5,20% 100,00% 53 68 197 154 188 660 8,00% 10,30% 29,80% 23,30% 28,50% 100,00% 22 4,40% 29 73 83 291 498 5,80% 14,70% 16,70% 58,40% 100,00% Şekil 10’da televizyon izleme saatleri hafta içi ve hafta sonu olarak on’ar grupta değerlendirilmiştir. Buna göre araştırmaya katılan izleyicilerin hafta içi en yüksek televizyon izleme saatleri %35,78 oranla 20.01-22.00 saatleri arasıdır. İkinci ve üçüncü sıralarda ise %19,47 oranla 22.0124.00 saatleri ve %17,08 oranla 18.01-20.00 saatleri yer almaktadır. Tablo 1: İzleyicilerin Televizyon İzleme Alışkanlığına Göre Dağılımı 4.3. Televizyon İzleme Sıklığına İlişkin Bulgular Şekil 9 izleyicilerin günde kaç saat televizyon izlediklerini göstermektedir. Buna göre Kayseri’deki izleyicilerin %31,9’u günde 1-2 saat, %31,7’si ise günde 3-4 saat televizyon izlemektedirler. Bir saatten az izleyenlerin oranı ise araştırmaya katılanların %12,8’ini oluşturmaktadır. Şekil 10: Televizyon İzleme Saatleri Hafta sonu itibariyle değerlendirildiğinde en yüksek izleme saati %32,11 oranla 20.01-22.00 saatleri arasıdır. İkinci ve üçüncü sıralarda ise %24,57 oranla 22.01-24.00 saatleri ve %14,98 oranla 18.01-20.00 saatleri yer almaktadır. 4.5. Televizyon Yayınlarını İzleme Aracı İle İlgili Bulgular Şekil 11 araştırmaya katılanların televizyon yayınlarını izleme aracını ile ilgili dağılımları göstermektedir. Buna göre izleyicilerin %44,5’i yayınları uydu anteni yoluyla, %43’ü karasal akademi a Tablo 1 genel olarak değerlendirildiğinde araştırmaya katılanların yoğunlukla ulusal televizyonları, orta ve düşük yoğunlukta yerel televizyonları ve çok düşük yoğunlukta yabancı dilde yayın yapan diğer televizyonları izledikleri görülmektedir. 115 ERCİYES İLETİŞİM yayın alan antenle, %10,6’sı kablolu yayınla %1,8’i ise bilgisayar vasıtasıyla televizyon izlemektedirler. Şekil 11:Televizyon Yayınlarını İzleme Aracı 4.6.Yerel Televizyon Kanallarının İzlenme Durumuna İlişkin Bulgular Şekil 12’de Kayseri’de faaliyet gösteren yerel televizyon kanallarının (Kanal 38, Kay TV, Elif TV, Erciyes TV ve Kampus TV) izlenme durumuna ilişkin bulgular gösterilmektedir. Televizyon isimlerinin araştırma kapsamında önemli olmaması ve yanlış anlamalara yol açılmaması gibi nedenlerden televizyon isimleri yukarıdaki sıralamadan farklı bir şekilde karışık olarak kodlanmıştır. akademia Şekil 12: Yerel Televizyon İzlenme Durumuna İlişkin Bulgular 116 Şekil 12’te ilk sırada %22,6 oranla 3 nolu TV kanalının, ikinci sırada %22,3 oranla 1 nolu TV kanalının, üçüncü sırada 2 Nolu TV kanalının, dördüncü sırada 4 nolu TV kanalının, beşinci sırada 5 nolu TV kanalının bulunduğu görülmektedir. Bu durum Kayseri’deki televizyonların izlenme oranlarının birbirlerine oldukça yakın olduğu şeklinde yorumlanabilir. 2010 OCAK 4.7. İzleyicilerin Yerel Beklentileri İle İlgili Bulgular Televizyon Tablo2 izleyicilerin yerel televizyonlarla ilgili beklentilerini ve bunların ortalamalarını göstermektedir (1-Çok Düşük, 2-Düşük, 3-Orta, 4-Yüksek, 5-Çok Yüksek). Buna göre Kayseri’deki izleyicilerin yerel televizyon beklentileriyle ilgili en yüksek ortalama “Yerel kanalların haberleri doğru-güvenilir olmalıdır” ifadesidir (4.60). İkinci ve üçüncü sırada ise “Yerel kanalların program sunucuları düzeyli olmalıdır” (4.43) ve “Yerel kanalların görüntü ve ses kalitesi yeterli olmalıdır” (4.39) ifadeleridir. Buradan yerel televizyonların en çok izleyicilerin doğru ve güvenilir habercilikle ilgili beklentilerini karşılamaları gerektiği söylenebilir. Değerlendirme İfadeleri Std. Sapma N Ortalama 571 4,12 572 4,18 .79822 Yerel kanalların görüntü ve ses kalitesi yeterli olmalıdır. 570 4,39 .73783 Yerel kanalların haberleri doğru-güvenilir olmalıdır. 566 4,43 .73930 569 4,6 .66956 565 4,32 .78131 563 3,79 102.621 559 4,06 .91511 563 4,22 .83683 553 4,31 .80181 567 4,19 .88834 556 3,32 114.553 Nitelikli programlara yer vermelidir. 557 4,28 .81953 Diğer 555 38 4,24 .85092 Her şehirde yeterli sayıda yerel TV kanalları olmalıdır. Yerel kanallar şehrin gelişmesine katkıda bulunmalıdır. Yerel kanalların program sunucuları düzeyli olmalıdır. Yayınlarında yerel gündeme yeterince yer vermelidir. Yayınlarında ulusal gündeme yeterince yer vermelidir. Yerel yönetimleri denetlemelidir. Yerel kanallar yerel sorunlarla ilgili programlara yer vermelidir. Yerel kanallar kente karşı duyarlılığı artırmalıdır. Yerel kanallar eğitici programlara ağırlık vermelidir. Yerel kanallar eğlendirici programlara ağırlık vermelidir. Yayın saatleri uygun olmalıdır. 3,97 .83890 124.090 Tablo 2:İzleyicilerin Yerel Televizyon Beklentileri İle İlgili İfadeler Tablo 2 genel olarak değerlendirildiğinde ortalamaların dörtten büyük olduğu görülmektedir. Bu yerel kanallarla ilgili beklentilerin kuvvetini göstermesi açısından önemlidir. 4.8 İzleyicilerin Takip Ettiği TV Program Türlerine İlişkin Bulgular Tablo 3 izleyicilerin yerel televizyonlarda takip ettikleri haber türlerini ve bunların ortalamalarını göstermektedir (1-Çok Düşük, 2-Düşük, 3-Orta, 4-Yüksek, 5-Çok Yüksek). Buna göre Kayseri’deki yerel televizyon izleyicileri en çok haber programlarını izlemektedirler (3,68 ortalama). Daha sonra sırasıyla dini programlar (3,13 ortalama), spor programları (3,06 ortalama), tartışma programları (2,91 ortalama) ve yerel gündemle ilgili programlar (2,88 oranla) ilk beş programı oluşturmaktadır. Bu sorudan en düşük ortalamayı ise yerli filimler almaktadır (1,27 ortalama). Haber programlarının en yüksek ortalamaya sahip olması, izleyicilerin yerel olaylar hakkında daha çok bilgi sahibi olmak istemeleri ancak ulusal kanallarda yerel haberlerle ilgili detaylı haber bulamamalarından kaynaklanabilir. Tablo 3:İzleyicilerin Takip Ettiği TV Program Türleri c N Ortalama 526 2,84 Haber programları 560 Yerli filmler 515 Belgeseller Yerli diziler Yabancı filmler Yabancı diziler Müzik / eğlence programları Kadın programları Spor programları Tartışma programları Yarışma programları Magazin programları Kültür–sanat programları Yerel gündemle ilgili programlar Dini programlar Diğer 518 515 509 510 512 519 518 509 504 516 3,68 116.375 1,27 123.632 2,44 130.171 2,56 1,97 26.330 132.198 113.165 2,56 127.068 3,06 148.237 1,93 2,91 2,66 2,01 2,77 517 2,88 15 3,07 509 Std. Sapma 3,13 164.065 133.714 281.605 123.155 122.442 118.537 135.409 148.645 Ortalamalar incelendiğinde yerel televizyon yöneticilerinin daha çok ortalaması yüksek olan programlara ağırlık vermeleri, ortalaması düşük olan programlarını ise gözden geçirmeleri izleyici memnuniyetini sağlamaları ve yayın politikalarını belirlemeleri açılarından faydalı olacaktır. 4.9 İzleyicilerin Yerel Televizyon Kanallarını Değerlendirmelerine İlişkin Bulgular Tablo 4 izleyicilerin yerel televizyonlarla ilgili geliştirilen ifadelere katılım derecelerini ve bunların ortalamalarını göstermektedir (1Kesinlikle Aynı Fikirde Değilim, 2-Aynı Fikirde Değilim, 3-Kararsızım, 4-Aynı Fikirdeyim, 5Kesinlikle Aynı Fikirdeyim). 2.5-3.5 arasındaki değerler cevaplayıcıların geliştirilen ifadelerle ilgili kararsız durumda olduklarını, 2.5’tan düşük olan değerler geliştirilen ifadelere cevaplayıcıların katılmadıklarını, 3.5’ten büyük olan değerler ise katıldıklarını göstermektedir. akademi a Kayseri’deki izleyicilerin yerel televizyon beklentileriyle ilgili en düşük ortalaması ise 3.32 ile “Yerel kanallar eğlendirici programlara ağırlık vermelidir” ifadesine verilmiştir. Bunun sebeplerinden birisi, ulusal televizyon kanallarının eğlendirici programlara yeterince yer veriyor olması ve izleyicilerin bu programları izlemesi olabilir. 117 ERCİYES İLETİŞİM Tablo 4’e göre en yüksek ortalama “Kayseri’de yerel TV kanallarının sayısı yeterlidir” ifadesinden elde edilmektedir (3,76). “Yayınlarında yerel gündeme yeterince yer vermektedirler” ifadesinin ortalaması da 3,61 dir. “Yerel sorunlarla ilgili programlara yer vermektedir” ifadesi 3,49 ortalama ile “Kayseri’nin gelişmesine katkı sağlamaktadır” ifadesi 3,48 ortalama ile katılma alanına oldukça yakındır. Diğer ifadeler karasız alan içindedir. Tablo 4:İzleyicilerin Değerlendirme İfadeleri Kayseri’de yerel TV kanallarının sayısı yeterlidir. Ortalama Std. Sapma 571 3,76 108.870 Kayseri’nin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Görüntü ve ses kalitesi yeterlidir. 561 3,48 104.550 Program sunucuları düzeylidir. 558 2,79 117.350 552 2,88 112.882 555 3,36 101.402 547 3,61 .97240 Yayınlarında ulusal gündeme yeterince yer vermektedir. 543 3,03 110.054 547 3,01 115.150 Yerel sorunlarla ilgili programlara yer vermektedir. 543 3,49 113.134 540 3,41 109.554 Eğitici programlara yeterince yer vermektedir. 546 2,98 119.925 Eğlendirici programlara yeterince yer vermektedir. 539 2,97 112.298 Nitelikli programlara yeterince yer vermektedir. 543 2,98 117.141 Yayın saatleri uygundur. 539 3,45 108.320 Haberleri doğru-güvenilirdir. Yayınlarında yerel gündeme yeterince yer vermektedir. Yerel yönetimleri denetlemektedir. Kente karşı duyarlılığı artırmaktadır. akademia Televizyonları N Değerlendirme İfadeleri 118 Yerel 2010 OCAK 4.10. Yerel Televizyonların İmaj Değerlendirmelerine İlişkin Bulgular Tablo 5’de izleyicilerin Kayseri’deki yerel televizyonları beş özellik bakımından değerlendirmeleri ve bunların ortalamaları görülmektedir (1-En olumsuz, …, 5-En olumlu). Bu soruda her bir özellik iki zıt sıfatı ile (Yerel sorunlara yer vermektedir, Yerel sorunlara yer vermemektedir gibi) Semantik Diferansiyel Ölçek kullanılarak sorulmuştur. Araştırmaya katılanların yaptıkları değerlendirmelerin ortalaması çıkarılarak tablo oluşturulmuştur. Tablo 5 Kayseri’deki yerel televizyon izleyicileri tarafından oluşturulan genel bir imajı ortaya koymaktadır. Her bir televizyonu ayrı ayrı göstermemektedir. Tablodaki değerlerden 3,5’tan büyük değerlendirmeler olumlu, 2,5’tan düşük değerlendirmeler ise olumsuz imaj ortaya koymaktadır. Burada 2,5-3,5 arası değerler nötr bir algılamayı ifade etmektedir. Ölçek, imaj araştırmalarında çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. Bunlardan bazılarını saymak gerekirse (Zimmer ve Golden 1988, 267): 1) imajı tanımlamak, 2) imajı, mağaza bağımlılığı gibi diğer değişkenlerle ilişkilendirmek, 3) imaj niteliklerinin önemini belirlemek ve 4) ölçüme yönelik değişik yaklaşımları sorgulamak olarak ifade edilebilir. İdare kolaylığı, minimum seviyede okuryazarlık gerektirmesi, kodlanma ve analiz etme kolaylığı, zaman olarak verilerin analizi ve yüksek güvenirlilik gibi avantajlarından dolayı Semantik Diferansiyel Ölçek bu çalışmada kullanılmıştır. Televizyon İmajı Kayseri’de yerel TV kanallarının sayısı yeterlidir. N Ortalama Std. Sapma 571 3,76 108.870 Kayseri’nin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Görüntü ve ses kalitesi yeterlidir. 561 3,48 104.550 Program sunucuları düzeylidir. 558 2,79 117.350 552 2,88 112.882 555 3,36 101.402 547 3,61 .97240 Yayınlarında ulusal gündeme yeterince yer vermektedir. 543 3,03 110.054 547 3,01 115.150 Yerel sorunlarla ilgili programlara yer vermektedir. 543 3,49 113.134 540 3,41 109.554 Eğitici programlara yeterince yer vermektedir. 546 2,98 119.925 Eğlendirici programlara yeterince yer vermektedir. 539 2,97 112.298 Nitelikli programlara yeterince yer vermektedir. 543 2,98 117.141 Diğer 539 25 3,45 108.320 Değerlendirme İfadeleri Haberleri doğru-güvenilirdir. Yayınlarında yerel gündeme yeterince yer vermektedir. Yerel yönetimleri denetlemektedir. Kente karşı duyarlılığı artırmaktadır. Yayın saatleri uygundur. 3,48 alandaki ifadelere bakıldığında ise en yüksek ortalamanın “Haberin doğru-güvenilir olması” 3,18 oranla, “Yerel sorunlara yer verme” 3,16 oranla olumluya en yakın bölgede olduğu görülmektedir. 135.769 Tablo 5’ye göre ilk bakışta Kayseri’deki yerel televizyonlar için olumlu bir imajın ortaya konmadığı görülmektedir. Çünkü “Program çeşitliliği” hariç tüm değerlendirmeler 2,5-3,5 nötr alandadır. Sadece “Program çeşitliliği” 2,47 oranla olumsuz bölgede bulunmaktadır. Buna göre izleyiciler yerel televizyonların program çeşitliliği konusunda çok belirgin olmamakla birlikte olumsuz bir imaja sahiptirler. Nötr Tablo 5’teki değerlendirmeler Şekil 13’te grafik olarak ayrıca gösterilmektedir. Şekildeki taralı kırmızı bölge nötr bir değerlendirmeyi ifade etmekte olup grafiğin bu bölgeden geçmesi bir imaj oluşturulamadığını göstermektedir. Şeklin sol tarafında yer alan bölge belirtilen özellikler bakımından olumsuz bir imaj ortaya konduğuna işaret etmektedir. Şeklin sağ tarafında yer alan bölge ise belirtilen akademi a Yerel Şekil 13: İzleyicilerin Yerel Televizyonları Genel Olarak Değerlendirmeleri Tablo 5:İzleyicilerin Değerlendirmeleri 119 ERCİYES İLETİŞİM özellikler bakımından olumlu bir imaj ortaya konduğunu göstermektedir. Şekilden kolayca görüleceği üzere program çeşitliliği hariç tüm ifadeler bütünüyle 2,5-3,5 bölgesinde ortaya çıkmıştır. 4.11. İzleyicilerin Beş Yerel Televizyonun İmaj Değerlendirmelerine İlişkin Bulgular 2,42 2,47 N 117 116 118 117 117 1,26 1,1 1,22 1,22 1,26 2,56 3,13 3,23 2,46 2,57 106 107 104 105 104 1,24 1,05 1 1,15 1,28 2,9 3,29 3,27 2,68 2,63 123 124 124 124 124 1,23 1,2 1,24 1,25 1,21 2,83 3,21 3,2 2,37 2,6 102 101 102 102 102 1,16 0,99 1,07 1,13 1,24 2,71 3,11 3,01 2,38 2,38 83 82 82 82 82 1,17 0,96 0,91 1,13 1,12 2,73 3,16 3,18 2,47 2,54 N 531 530 530 530 529 Std. Sapma 1,22 1,07 1,11 1,19 1,23 Orta- Std. N lama Sapma Orta- Std. N lama Sapma Orta- Std. lama Sapma N 4 Nolu TV Kanalı Orta- Std. lama Sapma akademia N 5 Nolu TV Kanalı Şekil 14: Yerel Televizyon Değerlendirmeleri 3,26 3 Nolu TV Kanalı 120 Programların Kalitesi Ortalama 3,13 Orta- Std. lama Sapma 2,73 2 Nolu TV Kanalı Tablo 6’da izleyicilerin beş yerel televizyon değerlendirmeleri ve bunların ortalamaları görülmektedir. Tablo 5’te belirtilen özellikler bu tabloda da söz konusudur. Tablo 5’te Kayseri’deki yerel televizyonların bütün olarak imajı ortaya konurken, Tablo 6’da bu bütün içerisinde yer alan beş yerel televizyona ilişkin imaj değerlendirmeleri yer almaktadır. Her bir televizyonun imaj değerlendirmeleri aşağıda şekil yardımıyla açıklanmaktadır. Program Çeşitliliği Görüntü ve ses kalitesi İzlenme Sıralaması 1 Nolu TV Kanalı Toplam Güvenilirlik Yerel Sorunlara Tablo 6:Yerel Televizyonların İmaj Değerlendirmeleri 2010 OCAK Şekil 14 yerel televizyonların imaj değerlendirmelerini toplu bir şekilde göstermektedir. Buna göre bir nolu televizyon izleyiciler tarafından, “program çeşitliliği” (2,42) ve “programların kalitesi” (2,47) Şekilde sözü edilen nötr ifadeler ilgili yerel televizyonla ilgili izleyicilerde bir konumlandırmanın tam olarak oluşturulamamış olduğunu ifade etmektedir. Yani izleyiciler ilgili yerel televizyonlarla ilgili zihinlerinde belirli bir imaj oluşturamamışlardır. Bu doğrultuda Kayseri’deki beş yerel televizyon için en olumlu imaj 3 nolu TV kanalına aittir. Bununla birlikte Kayseri’deki bütün yerel televizyonların genel ortalamayı gösteren (siyah) çizgi ile paralellik sergiledikleri söylenebilir. SONUÇ ve ÖNERİLER Kayseri halkının yerel televizyon yayınlarını değerlendirmeleri ve televizyon izleme alışkanlıklarının belirlenmesi amacıyla Kayseri il merkezinde anket yöntemi ile yapılan araştırmanın bulguları üç aşamada değerlendirilmiştir. Öncelikle izleyicilerin demografik özellikleri ortaya konmuş, daha sonra izleme alışkanlıkları ve yerel televizyon yayınlarını değerlendirmeleri tespit edilmiştir. İzleyiciler demografik özellikleri itibariyle değerlendirildiğinde, araştırmaya katılanların büyük çoğunluğunu (yaklaşık üçte ikisi) erkeklerin oluşturduğu görülmektedir. Bu oran yaklaşık üçte ikisini oluşturmaktadır. Yaş itibariyle izleyicilerin yarıdan fazlasını gençlerden oluşmaktadır. Eğitim düzeyleri ve meslek grupları bakımından araştırmaya katılanların önemli bir kısmını lise eğitimi alanlar ve serbest meslek sahipleri oluşturmaktadır. Gelir durumu bakımından araştırmaya katılanların büyük kısmını 5001500 TL arasında gelir elde etmektedir. Aile fertlerinin sayısı itibariyle en yüksek oran 3-4 kişiden oluşan aile yapısıdır. İkamet süreleri bakımından ise araştırmaya katılanların yarıya yakını 20 yıldan uzun süredir Kayseri’de ikamet etmektedir. Bu durum Kayseri’deki yerel televizyonların daha sağlıklı değerlendirilmesi ve daha doğru sonuçlar elde edilmesi açısından önem arz etmektedir. Araştırmaya katılan kitlenin bahsedilen özelliklerinin vurgulanmasının asıl amacı, Kayseri’de faaliyet gösteren yerel televizyonların hedef kitlelerini daha iyi tanımalarına yardımcı olmak, böylece yayın politikalarını ve program çeşitlerini oluşturmada kullanabilecekleri verileri sağlamaktır. Kayseri’deki televizyon izleme alışkanlıklarıyla ilgili bulgular incelendiğinde, araştırmaya katılanların yoğunlukla ulusal televizyonları orta ve düşük yoğunlukta yerel televizyonları ve çok düşük yoğunlukta yabancı dilde yayın yapan diğer televizyonları izledikleri görülmektedir. İzleme sıklıkları günde 1-2 saat ile 3-4 saat izleyenler birlikte değerlendirildiğinde, bu aralıktaki izleyiciler, katılımcıların yaklaşık üçte ikisini oluşturmaktadır. İzleme saatleri ise hafta içi ve hafta sonunda oranlar değişmekle birlikte en yüksek 20.01-22.00 saatleri arasındadır. İkinci sırayı 22.01-24.00, üçüncü sırayı ise 18.0120.00 saatleri almaktadır. İzleyicilerin televizyon yayınlarını izleme araçlarına bakıldığında uydu anteni ve karasal yayını alan antenin araştırmaya katılanların büyük çoğunluğu tarafından kullanıldığı görülmektedir. Yani yerel televizyon yöneticileri izleyicilere hizmet sunabilmek için karasal yayının yanı sıra uydu yayınına da geçmelidirler. İzleyicilerin Kayseri’deki yerel televizyon değerlendirmeleri ile ilgili bulgular akademi a açısından olumsuz olarak değerlendirilmektedir. Diğer değerlendirmeler nötr alanda bulunmaktadır. İki nolu yerel televizyonun “program çeşitliliği” (2,46) hariç diğer tüm kriterlerle ilgili değerlendirmeleri nötr alanda bulunmaktadır. Üç nolu yerel televizyonun tüm kriterlerle ilgili değerlendirmeleri nötr alanda bulunmaktadır. Dört nolu yerel televizyonun “program çeşitliliği” (2,37) hariç diğer tüm kriterlerle ilgili değerlendirmeleri nötr alanda bulunmaktadır. Beş nolu yerel televizyon izleyiciler tarafından “program çeşitliliği” (2,38) ve “programların kalitesi” (2,38) açısından olumsuz olarak değerlendirilmektedir. Diğer değerlendirmeler nötr alanda bulunmaktadır. 121 ERCİYES İLETİŞİM akademia incelendiğinde, beş televizyonun da izlenme oranının birbirine yakın olduğu görülmektedir. İzleyicilerin yerel televizyonlardan beklentilerindeki yüksek ortalamalar “yerel televizyonların haberleri doğru ve güvenilir olmalıdır” ve “yerel televizyonların program sunucuları düzeyli olmalıdır” ifadelerine yöneliktir. En düşük ortalama ise “yerel kanallar eğlendirici programlara ağırlık vermelidir” ifadesine yöneliktir. Bu durum büyük ihtimalle izleyicilerin daha çok ulusal televizyon programlarını izlemeleri ve eğlence ihtiyaçlarını bu programda karşılayabilmelerinden kaynaklanmaktadır. İzleyicilerin takip ettikleri yerel televizyon program türleri açısından değerlendirildiğinde ise en yüksek üç ortalamanın haber programları, spor programları ve tartışma programlarına yönelik olduğu görülmektedir. Bu durum izleyicilerin Kayseri ile ilgili haberleri ve bu haberlerin detaylarını ulusal televizyon kanallarında yeterince bulamamaları ve bu ihtiyaçlarını yerel televizyon kanallarından karşılamaya çalışmalarından kaynaklanmaktadır. En düşük ortalama ise yerel televizyonlarda yayınlanan yerli filmlere yöneliktir. Bu durumda yerel televizyon yöneticileri daha çok yerel haber, spor ve tartışma programlarına ağırlık vermeli ve bu programları çeşitlendirmeye çalışmalıdırlar. 122 Kayseri’deki yerel televizyonların izleyicilerdeki imajı değerlendirildiğinde, yerel sorunlara yer verme ve haberlerin doğrugüvenilir olması açısından nispeten olumlu, programların kalitesi ve program çeşitliliği açısından ise olumsuz bir yapıda olduğu görülmektedir. Yerel televizyon yöneticileri ve program yöneticileri bu durumu daha olumluya çevirebilmek için öncelikle program çeşitliliğini artırmaya çalışmalı daha sonra yerel sorunlar, görüntü ve ses kalitesi, programların kalitesi ve doğru-güvenilir habercilik konusunda izleyicilerin imajlarını daha olumluya çevirmenin yollarını aramalıdırlar. Bu çalışma Kayseri il merkezinde yapılmış olup sonuçları Türkiye geneline veya diğer bölgesel (yerel) ve ulusal televizyonlara 2010 OCAK genellenemez. Bununla birlikte elde edilen sonuçlar ve getirilen öneriler başka yerlerde ve daha genel kapsamda yapılacak çalışmalarda çıkacak sonuçlarla benzerlik ve farklılıklar gösterebilir. Böyle durumlarda sonuçları yerel eksene doğru yorumlamak gerekmektedir. Bu türden çalışmaların daha sık aralıklarla yerel ve ulusal düzeyde yapılmasında yarar vardır. Bu konuda önemli bir eksikliğin varlığı görülmektedir. Yapılan bu araştırmanın gelecekte yapılacak olan benzer çalışmalara ışık tutacağı, sonuçlarının karşılaştırmalar yapmak, benzerlikler bulmak ve farklılıklar tespit etmek için fırsatlar sunacağı bu bakımdan gelecekte de faydalı olacağı söylenebilir. KAYNAKÇA Alankuş, S. (2003). BİA ve BİA Eğitim Çalışmaları Üzerine. Medya ve Toplum. Der. Sevda Alankuş, İstanbul: IPS İletişim Vakfı Yayınları. Alankuş, S. (2003). Demokratik Bir Medya Ortamı İçin Yerel/Sivil Medya ve Yeni İmkanlar. Medya ve Toplum. Der. Sevda Alankuş, İstanbul: IPS İletişim Vakfı Yayınları. Berger, A.A. (1991). Bir Terör Aygıtı Olarak Televizyon: Kuramsal Bir Yaklaşım Denemesi. Enformasyon Devrimi Efsanesi. Der. ve Çev. Yusuf Kaplan, Kayseri: Rey Yayınları. Cereci, S. (1996). Televizyonun Sosyolojik Boyutu. İstanbul: Şule Yayınları. Cereci, S. (2006). Televizyon Görüntüsünün Anlamı-1. Broadcasterinfo, Sayı 36, Aralık. Gegez, E. (2006). Pazarlama Araştırmaları. İstanbul: Beta Yayıncılık. Kurtuluş, K. (1998). Pazarlama Araştırmaları. İstanbul: İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayınları. Mutlu, E. (1991). Televizyonu Anlamak. Ankara: Gündoğan Yayınları. Nakip, M. (2006). Pazarlama Araştırmaları. Ankara: Seçkin Yayıncılık. Postman, N. (1994). Televizyon: Öldüren Eğlence. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Timisi-Nalçaoğlu, N. (2005). Küresel İletişim Ortamı ve Yerel Radyolar, Radyo ve Radyoculuk. Der. Sevda Alankuş, İstanbul: IPS İletişim Vakfı Yayınları, 2 Baskı. Zimmer, M. R. ve Golden L. (1988). Impressions of Retail Stores: A Content Analysis of Consumer Images. Journal of Retailing, 64(3), 265-93. akademi a Biz de TV isteriz kampanyası başladı. Erişim:25.02.2009, http://bianet.org/bianet/ kategori/ bianet/8635/ biz-de-tv-isterizkampanyasi-basladi. 123 akademia ERCİYES İLETİŞİM 124 2010 OCAK İLETİŞİM SÜRECİNDE GERİ BİLDİRİMİN ÖNEMİ VE İLETİŞİME KATKISI Ayhan ERDEM* Özet Bu çalışmada öncelikli olarak kaynak, kod, kanal, mesaj, hedef kitle ve geri bildirim olarak ifade edilen iletişim sürecinin temel unsurları ele alınmaktadır. “Kaynağın gönderdiği mesaja karşılık hedef kitlenin verdiği cevap” olarak ifade edilen geri bildirimin etkin iletişimin olmazsa olmaz koşulu olduğu varsayımından hareket edilmiştir. İletişim sürecinde mesajın hedef kitle üzerinde nasıl bir etki oluşturduğu ancak geri bildirim yoluyla anlaşılabilmektedir. Kaynak, geri bildirim yoluyla mesajına hedef kitlenin istek ve beklentileri doğrultusunda yeni şekil ve içerik verme imkanı bulmaktadır. THE IMPORTANCE OF FEEDBACK IN COMMUNICATION PROCESS AND CONTRIBITION TO COMMUNICATION Abstract akademi a In this study, firstly the main elements of communication process that are expressed source, code, canal, message, receiver, and feedback are examined. When it is assumed that feedback is an absolute element in effective communication process, ıt can be defined as a response that making by receiver to source’s message. It can be understood only by means of feedback that how message influences to receiver in communication process. Source find opportunities to rearrangement ıts own message in accordance with the receiver’s desires and expectations by using feedback. * Dr., Halkla İlişkiler ve Tanıtım 125 ERCİYES İLETİŞİM Giriş Bilindiği üzere iletişim başlangıcı ve sonu net çizgilerle belirlenmiş bir olgu değildir. İletişim her şeyden önce bir süreci ifade etmektedir. Bu sürecin ise kaynak, kod, kanal, mesaj, hedef kitle ve geri bildirim (feedback) olmak üzere 6 temel unsuru bulunmaktadır. İletişim araştırmalarının tarihsel süreci incelendiğinde iletişimi ve iletişim sürecini açıklamak için birçok model kurulduğu göze çarpmaktadır. İletişim modellerinin gelişim seyrine bakıldığında ilk olarak doğrusal modellerin geliştirildiği, ardından dairesel ve sarmal modellerin ortaya atıldığı görülmektedir. akademia İlk ortaya atılan doğrusal modellerde iletişim bir yerde başlayıp, başka bir yerde biten bir süreç olarak değerlendirilmiştir. Bir başka ifadeyle kaynak tarafından oluşturulan ve hedef kitleye gönderilen mesajın, hedef tarafından geri alınmasıyla birlikte iletişimin sona erdiği savunulmuştur. Sonraki dönemlerde geliştirilen dairesel modellerde ise iletişim başladığı yere tekrar geri dönen dairesel olgu olarak düşünülmüştür. İletişimin dairesel bir süreç izlediği, iletişimi başlatan birime daire çizdikten sonra tekrar geri dönüldüğü ileri sürülmüştür (Işık, 2005,31-33). İlerleyen dönemlerde ise her iki modelin de eksik ve yetersiz bulunmasıyla iletişimin sarmal şeklinde sürekli genişlediği düşüncesi genel kabul görmüştür. Buna göre iletişimin sürekli genişleyen bir sarmal olduğu, araya yeni olguların girmesi suretiyle sarmalın ve iletişimin boyutlarının sürekli genişlediği ileri sürülmüştür. Bugün ise iletişimin tek yönlü, doğrusal işleyen bir süreç değil, karşılıklı mesaj alışverişi şeklinde işleyen çift yönlü bir süreç olduğu kabul edilmektedir (McQuail ve Windahl, 1993, 9-11). 126 Bu çalışmada iletişim sürecinde geri beslemenin iletişim sürecinin olmazsa olmaz bir unsuru olduğu, geri bildirim olmadan iletişim sürecinin sağlıklı işleyemeyeceği varsayımı betimleyici yöntemle test edilecektir. Bu açıdan bakıldığında çalışmanın temel amacının iletişim sürecinde geri bildirimin 2010 OCAK iletişim sürecindeki önemini ve iletişime katkısının ortaya koymak olarak ifade edilebilir. Çalışma kapsamında öncelikli olarak iletişim sürecinin temel unsurları genel kısaca ele alınacak, ardından iletişim sürecinde geri bildirimin önemi ve iletişime katkısı irdelenecektir. 1. İLETİŞİM SÜRECİ VE TEMEL UNSURLARI İletişim süreci ele alınmadan önce iletişim kavramına değinmekte yarar vardır. “Communication” kelimesinin karşılığı olarak kullanılan iletişim kavramı ile ilgili olarak bugüne kadar birçok tanım yapıldığı görülmektedir. Literatüre bakıldığında yüzlerce iletişim tanımına rastlanmaktadır. 1972 yılında literatürü inceleyen bilim adamları 126 ayrı iletişim tanımı saptamışlardır (Mutlu, 1994, 98). Bu tanımların günümüzde daha da arttığı rahatlıkla söylenebilir. Tanımların böylesine fazla olması, bireysel ve toplumsal boyutları olan iletişimin disiplinler arası bir alan olmasından kaynaklanmaktadır. Genel bir tanımla iletişim; “iki birim arasındaki birbirine ilişkin mesaj alışverişi” (Cüceloğlu, 1992, 13) olarak ifade edilebilir. Tanımdan anlaşılacağı üzere iletişimden söz edebilmek için en az iki birimin ve mesaj alışverişinin olması ve bu alışverişin de aynı konu üzerinde odaklanması gerekmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere iletişim bir süreci ifade etmektedir. Sürecin temel unsurları olarak karşımıza kaynak, kod, kanal, mesaj, hedef kitle ve feedback (geri bildirim) çıkmaktadır. Aşağıda bunlar kısaca ele alınacaktır: A) Kaynak: İletişim sürecinin ilk unsuru kaynaktır. Mesajı oluşturan kişi, küme, örgüt ya da aygıt kaynak olarak nitelendirilmektedir (Mutlu, 1994, 126). Kaynak mesajı oluşturan ve hedef kitleye gönderen birimdir. Kaynağın iletişim sürecindeki görevi iletişimi başlatmaktır. Yeterli düzeyde tanınmayan veya hedef kitle tarafından olumsuz olarak algılanan kaynaklardan gelen mesajlar, hedef kitle üzerinde istenilen düzeyde etkide bulunmamaktadır (Erdoğan, 1994, 283). Zıt olarak saygınlık derecesi yüksek olan kaynaktan gelen mesajlar ise hedef kitle üzerinde daha etkili olduklarından, daha kolay bir biçimde kabul edilmektedir (Kağıtçıbaşı, 1988, 169). Sonuç olarak iletişim sürecinde kaynağın güvenilirliği, yaş, cinsiyet, din, ekonomik düzey, eğitim seviyesi ve sosyal statü gibi sosyo- demografik özellikleri, görünüşü ve empati yeteneği etkili olmaktadır. Güvenilirlikle ikna arasında doğru orantılı bir ilişki olduğundan (Işık, 2005, 23), kaynak güvenilir olduğunda hedef kitle mesaja daha duyarlı ve önyargısız yaklaşacak, böyle bir durumda mesajın dikkate alınma ve benimsenme ihtimali artacaktır (Odabaşı, 1990, 348). Özellikle kişiler arası iletişimde kaynak, hedef kitleyle sesi dışında görüntüsüyle de kaşı karşıya kaldığından kaynağın fiziki görünümü de iletişim sürecinde etkili olan bir diğer faktör olarak karşımıza çıkmaktadır (Işık, 2000, 42). Ayrıca kaynağın kendisini hedef kitlenin yerine koyabilme yeteneği olarak ifade edilebilen empati yeteneği (Gayle, 1995, 4) de iletişim sürecinde etkili olmaktadır. Nitekim empati, kişinin karşındaki bireye verdiği önemi gösterdiğinden, doğal olarak insanlar da kendilerine önem veren kişilerden gelen mesajlara daha duyarlı yaklaşacaklardır. B) Kod: İletişim sürecinde yer alan ikinci temel unsur “kod”dur. Kodlar insanların anlamlı mesajlar üretmesine ve bu mesajları değiş tokuş ederek iletişim kurmasına yardımcı olan simge ya da sembollerdir. Kaynağın anlamı mesaja ya da özel simgelere-işaretlere dönüştürmesinde, hedef kitlenin de aldığı özel simgeleri anlama dönüştürmesinde kodların önemi çok fazladır. Dolaysıyla her ileti bir biçim içine sokulduğundan, nasıl oluşturulduğu, nasıl kodlandığı ve nasıl ele alındığı mesajın mesajın algılanmasını ve anlaşılmasını etkilemektedir (Usluata, 1996, 16). Mesajların işaret haline dönüşmesinde kullanılan simgeler ve bunlar arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar bütünü olarak tanımlanan kodları (Cüceloğlu, 1992, 76) kendi içerisinde ikonik, gösterge ve sembolik kodlar olmak üzere üçe ayırmak mümkündür (Küçükkurt ve Tanrıkulu, 1987, 90-91). İkonik kodlarda işaretle yerine geçtiği obje arasında görüntü ya da ses benzerliği bulunurken; gösterge kodlar bir sebep-sonuç ilişkisine dayanmakta, sembolik kodlar ise mutabakat temeline oturmaktadır. C) Kanal: Kanallar mesajın alıcıya ulaşmasını sağlayan yollardır (Dominick, 1996, 8). Kaynağın oluşturduğu mesajları hedef kitleye göndermek için kullandığı araçlara kanal adı verilmektedir. Nitekim kanal olmadan mesajların hedef kitleye ulaşması mümkün olamamaktadır. Kişiler arası iletişimde ses, yüz, beden ve giysiler kanal olarak ifade edilirken; kitle iletişiminde ise gazete, radyo ve televizyonlar iletişim kanalları olarak nitelendirilmektedir (Işık, 2005, 24). D) Mesaj: Kaynak tarafından hedef kitleye gönderilmek üzere oluşturulan her türlü bilgi, duygu, düşünce ya da kanının kodlanmış haline mesaj adı verilmektedir (Yüksel, 1989, 30). Ses dalgaları konuşmadaki sözcükleri taşır, ışık dalgaları görüntülü mesajları taşır, hava akımları yine koku hissine ait mesajları burnumuza taşır ki, işte bu yüzden mesajlar kolayca fark edilmeyen fakat bir o kadar ehemmiyetli olan iletişim elemanlarıdır (Dominick, 1996, 8). Mesajlar kanalın türüne göre kodlanır, neyi nasıl söylediklerine göre tanımlanır, nasıl açımsandığı ise mesajın algılanışını yönlendirir (Usluata, 1996, 77). Kaynağın kodlayarak akademi a Kaynak kodladığı mesajı bir kanal aracılığıyla hedef kitleye ulaştırır. Burada kaynağın temel amacı hedef kitleyi etkilemektir. Hedef kitlenin tutum ve davranışlarının değiştirilmesinde kaynak birinci derecede rol oynayabilmektedir. 127 ERCİYES İLETİŞİM hedef kitleye gönderdiği mesaja kaynağın yüklediği anlama, hedef kitlenin mesajdan çıkardığı anlam ne kadar örtüşürse iletişim de o oranda başarıya ulaşmış olur. E) Hedef Kitle: Kaynağın seslenmek istediği kişi ya da toplumsal kesimlere hedef kitle adı verilmektedir (Oskay, 1992, 16). Bir konuşmacı için salondaki dinleyicileri, bir gazete için okuyucuları, radyo için dinleyicileri, televizyon kanalı için ise izleyicileri genel olarak hedef kitle olarak ifade edilmektedir. F) Geri Bildirim (Feedback): İletişim sürecinin son halkasını geri bildirim olarak ifade edilen feedback oluşturmaktadır. En genel tanımıyla kaynağın gönderdiği mesaja karşılık hedef kitlenin verdiği cevap mesaja geri bildirim adı verilmektedir (Cüceloğlu, 1992, 78). Dolayısıyla geri bildirim alıcının göndericiye verdiği cevap olarak kabul edilmektedir. Geri bildirim (feedback) sibernetik bilimi ile ilişkilendirilebilir. Dengeyi kontrol bilimi olan sibernetik Yunanca “dümenci” kelimesinden türetilmiştir. Geri bildirim ile sibernetik ilişkisini yansıtması açısından aşağıdaki örnek önem taşımaktadır. “Eğer dümenci iskeleye yanaşmak isterse, dümeni geminin sancak tarafına kırar. Ve ardından, dümeni sancak tarafına kırdığı ölçüde geminin baş tarafının iskele etrafında ne kadar uzaklıktan döndüğünü ve dümenin düzelip düzelmediğini izler. Gözleri geri beslemeyiyani geminin baş tarafının dümeni ilk hareket ettirmesine verdiği tepkiyi- almasına olanak sağlar.” (Fiske, 2003, 40) akademia Aşağıda iletişim sürecinde geri bildirimin önemi ve iletişime katkısı ele alınacaktır. 128 2. ETKİN İLETİŞİMİN OLMAZSA OLMAZ UNSURU OLARAK GERİ BİLDİRİM ve İLETİŞİME KATKISI Kaynak, kodladığı mesajı bir kanal ile hedef kitleye ulaştırır. Hedef kitle mesajı çözümledikten sonra mesaja cevap verir. 2010 OCAK Bundan sonra mesajın hedef kitlesi (alıcısı) kaynak (gönderen) konumuna, kaynağı da hedef kitle konumuna geçmektedir. Bir diğer ifadeyle iletişim sürecinde kaynakla alıcı yer değiştirmektedir. Bu geriye dönüş işlemine geri bildirim (feedback) adı verilir (Vivian, 1999, 379). Geri bildirim, iletişim sürecinin ve etkin iletişimin olmazsa olmaz koşulu olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle kişilerarası iletişim sürecinde yer alan aktif dinlemede kullanılması gereken geri bildirimde temel amaç karşıdakini anlamaktır (Bıçakçı, 2002, 32). Mesajın hedef kitle üzerinde nasıl bir etki oluşturduğu ancak geri bildirim sayesinde anlaşılabilir (Baltaş ve Baltaş,1999,31). Buradan da anlaşılacağı üzere, geri bildirim kaynağa, mesajına hedef kitlenin istek ve beklentileri doğrultusunda yeni şekil ve içerik verme imkanı sağlamaktadır. Hedef kitle ise geri bildirim sayesinde kendisinin ne oranda dikkate alınıp alınmadığını gözlemleme imkanı bulmaktadır. Geri bildirim imkanı verilmeyen hedef, kitleler kaynağa karşı daha katı bir tutum sergilerken; geri bildirim imkanı bulan hedef kitleler ise mesajı daha kolay benimseme yoluna gidebilmektedir. Diğer yandan geri bildirime verilen önem, kişilik yapısının da bir göstergesini oluşturmaktadır. Gururlu ve otoriter kişiler geri bildirimi görmezlikten gelerek gerekli önemi vermezken; iyi ve başarılı konuşmacılar ise geri bildirime duyarlılık göstermektedirler (Fiske, 2003, 40). Geri bildirim; iletişimi tek yönlü ve pasif bir süreç olmaktan çıkararak, çift yönlü ve aktif bir sürece dönüştürmektedir. Anında oluşan geri beslemede hedef kitle kaynağın direkt etkisi altındadır. Mesela dinleyicilerin direkt yuhalamaları ya da tıslamalarını duyan bir konuşmacı, konuşması esnasında anında geri besleme verebilir. İletişim sürecinde pozitif ve negatif olmak üzere iki farklı geri besleme türünden söz etmek mümkündür. Genel olarak pozitif geri besleme de hedef kitle ile iletişimi teşvik edici iken, negatif geri besleme; iletişimi değiştirici ya da tamamen sonlandırıcı bir Aşağıda negatif ve pozitif geri besleme konusunda telefon görüşmelerini içeren iki ayrı örnek sunulmaktadır (Dominick, 1996, 9- 10): “Negatif geri bildirim” örneği: - Ali? - Evet - Sen, şu kalemle kafasını kaşıyan? - Ben Veli, sınıfta önünde oturan… Öyle miii! Hiç farkında değilim. Sanırım farkında olmadan yapıyorum… Dersten sonra benimle beraber kahve içer misin diye soracaktım..? - Şaka mı yapıyorsun? Yukarıdaki diyalog negatif geri beslemeye örnek teşkil etmesi açısından önem taşımaktadır. Burada hedef kitlenin negatif yaklaşımının iletişimi sona erdirdiği görülmektedir. “Pozitif geri bildirim” örneği: - Ali, ben Veli? - Oooo merhaba Veli. En son maçtan sonra dizin nasıl oldu? - İdare eder. - Okula nasıl gideceksin? - Derse katılamayacağım. - 20 dakika içinde gelip sana yardım edeceğim tamam mı? - Tamam. Bu örnek ise pozitif geri beslemeye örnektir. Burada hedef kitlenin iletişime teşvik edici konumda olduğu göze çarpmaktadır. Diğer yandan iletişim sürecinde etkili geri bildirim, insanlara güçlü ve zayıf yönlerini ortaya çıkarmalarını sağlamaya yardımcı olabilecek gerekli bilgileri sunması nedeniyle önem taşımaktadır. Bu açıdan bakıldığında geri bildirimin, öğrenmeyi hızlandırmak ve uzmanlığı geliştirmek için çok güçlü bir metod olduğu rahatlıkla söylenebilir (Buron ve McDonald, 1999, 7). Geri bildirim, iş yaşamında da birçok yarar sağlamaktadır. Bunun farkına varan birçok Amerikan firması iş yaşamında geri bildirimden yaralanmaktadır (James, 1997, 190). Personele iş arkadaşları hakkında yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya giden değerlendirmeler yaptırılmak suretiyle iletişim ve katılım duygusu geliştirilerek çalışanların motivasyonu artırılmaya çalışılmaktadır. Günlük yaşamda insanlar, iletişim sürecinde geri bildirim esnasında birtakım yanlışlar yaparak diğer insanların önüne engeller koyabilmektedirler. Bu engelleri genel hatlarıyla 10 ana başlıkta toplamak mümkündür (Weitzel, 2000, 9-11): 1.Geri bildirim olaylar değil, kişilerle ilgili hükümler verir. İnsanların geri bildirim oluşturmada yaptıkları yanlışlardan biri muhtemelen, yargılayıcı tabirler kullanmalarıdır. Eğer siz birine “Sen çok eskidin” veya “Yeni bir takım arkadaşına ihtiyacın var” gibi sert mesajlar yolluyorsanız siz bu insanı yargılıyorsunuz demektir. Yargılayıcı geri bildirimler insanları savunmacı bir hale getirir. Böyle bir durumda karşıdaki kişi enerjisini yargılayıcı ataklarınızdan korumak için harcar. 2. Geri bildirim oldukça hayalidir, soyuttur. Geri bildirim oluşturmada bilinen ikinci yanlış genellemelerin kullanımıdır. “Sen çok iyi bir lidersin’’, “Sunumda harika bir iş çıkarttın” veya “Çok aklıselim bir insansın” gibi klişeleşmiş ibarelerin kullanılmasıdır. Biri bu tarz sözleri duyduğunda övgü aldığı için muhtemelen mutlu olacaktır ama sizden övgü alacak kadar neyi iyi yaptığı hakkında herhangi bir fikri olmayacaktır. İyi yaptığı bir şeyi tekrarlaması için birini teşvik etmek istiyorsanız, önceden ne yaptığının farkına varmasını sağlamanız gerekir. Bunu yaptığınız takdirde kişi aynı olumlu davranışı sergilemeye çalışacaktır. 3. Geri bildirim diğerleri ilgili konuşur. “Ayşe yeni atamadan dolayı şaşkın akademi a nitelik taşımaktadır (Dominick, 1996, 9). 129 ERCİYES İLETİŞİM göründüğünü söyledi” veya ‘’insanlar onları basit tekniklerle yönettiğimi söylediler” gibi cümleler etkili olmayan geri bildirimlerdir. Karşınızdaki kişi, insanların nerde bu tarz fikirlere sahip olduklarını veya kapalı kapılar ardında ne konuştuklarını merak eder. Daha kötüsü; bu cümleleri duyan birinin içine kapanık bir hal alması veya çalışanlara gücenmesi söz konusu olabilir. Sonuçta geri bildirim alan kişi savunmacı bir yapıya bürünerek, sizin geri bildirimlerinizi duymada isteksiz davranabilir. 4. Negatif geri bildirim pozitif mesajlar arasında verilir. Birine olumsuz bir şey söylemek isteyen biri, önce olumlu bir şey söyleyebilir, ardından negatif ibareyi yollayabilir ve tekrar olumlu bir mesajla ortamdaki havayı yumuşatmak durumunda kalabilir. Kişi iyi niyetli olsa bile bu durum asla olumlu geri bildirim yaratmaz. Burada hedef kitle iki pozitif mesajı görmez ve akılda kalan ve karşıdakini etkileyen şey negatif ibare olur. 5. Geri bildirim genelleştirmelerle abartılır. Diğer çok bilinen hata “her zaman” veya “hiçbir zaman” gibi kelimelerin kullanılmasıdır. Bu kelimeleri duyan insanlar, savunma pozisyonuna geçerler ve zamanlarının çoğunu da sizin yaptığını iddia ettiğiniz şeyin ne zaman olduğunu hatırlamaya çalışarak geçirirler. 6. Geri bildirim davranışın arkasındaki motivasyonu analiz eder. akademia Bir kişinin karşıdaki insana, “davranışının arkasındaki nedeni kesin olarak bildiğini” söylemesi yanlış birtakım sonuçlara yol açabilecektir. Çünkü kişinin karşıdakinin niyetini veya tam anlamıyla ne düşündüğünü bilmesi mümkün değildir. Böyle bir durumda geri bildirim karşıdaki kişinin size gücenmesine neden olabilir. 130 7. Geri bildirim çok uzun sürer. Genelde insanlar başka birilerine geri bildirim gönderirlerken ne zaman duracaklarını bilemezler. Öğüt verirler, kişisel deneyimlerini 2010 OCAK anlatırlar ve başkalarının problemlerini çözmeye çalışırlar. Geri bildirim alan kişi bunu sindirmek için zamana ihtiyaç duyar. 8. Geri bildirim ima edici gözdağı içerir. Bir çalışana işten çıkarılabileceğini ya da tehlikede olduğunu söylemekle o kişinin olumlu bir davranışa teşvik olması ya da kötü bir davranıştan kaçınması beklenemez. Bu karşıdaki kişide sadece nefret uyandırır. 9. Geri bildirim manasız ve yersiz mizah kullanır. Geri bildirim göndermek sizin için uygun değilse veya düşünmeden konuşuyorsanız, geri bildirimde alay edici bir tavır sergiliyor olabilirsiniz. Örneğin sabah toplantısına 10 dakika geciken birine ‘’tünaydın’’ demek bu insanı çok etkileyip davranışını değiştirmesine sebep olmayabilir. 10.Geri bildirim ifade değil sorudur. Gelecek toplantımızda daha etkili olabileceğinizi düşünüyor musunuz? gibi soru tarzlı geri bildirimler karşıdaki kişi üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Bu tür cümlelerin alaycı tavırlar içeriyor olması, karşıdaki kişinin savunmacı bir tavır almasına hatta ve hatta doğrudan size karşı tavır almasına yol açabilir. Burada son olarak yüzyüze iletişimle kitle iletişim arasındaki geri bildirim farklılıklarına değinmekte yarar vardır. Geri besleme, kitle iletişimiyle, kişiler arası iletişimde tamamen zıttır. Kitle iletişiminde, mesaj kaynaktan alıcıya doğru genelde tek bir doğrultuda aktığından geri besleme minumum düzeydedir. Kaynakla hedef kitlenin mekansal farklılıkları da geri bildirim sürecini etkilemektedir. Hedef kitle ile kaynak arasında geri besleme oluşturmak oldukça zordur. Örneğin, kişi kendisini rahatsız eden bir televizyon programına anında telefon bağlantısı gerçekleştirmek ve rahatsızlığınızı bildirmek isteyebilir. Eğer program canlı olarak yayınlanıyorsa bu kişi anında iletişime geçebilir. Ancak bunun için telefonlara bakan sekreterin kişiyi programa- canlı yayına bağlaması gerekir. Bu ise tamamen program Yukarıdaki örnek, kitle iletişiminde geri beslemenin ne kadar zor oluştuğunu ya da belli bir süre ertelenmek zorunda kalınabileceğini göstermesi açısından önem taşımaktadır. Kitle iletişiminde kaynağın; alıcının geri bildiriminden haberdar olabilmesi saatler, günler hatta haftalar alabilecektir. İnternet ve bilgisayar teknolojileri kullanımı teknik yönden geri bildirimi kolaylaştırsa da; iletişim sürecinde kaynağın inisiyatifi elinde tutması teknolojiye rağmen geri beslemenin anında gerçekleşmediğini ya da ertelenebildiğini ortaya koymaktadır. Sonuç İletişim her şeyden önce bir süreci ifade etmektedir. Sürecin en önemli unsurlarından biri de geri bildirim ya da diğer bir adıyla feedback’tir. Geri bildirim iletişimi tek yönlülükten çift yönlü bir süreç haline dönüştürmesi açısından önem taşımaktadır. Geri bildirim, etkin iletişimin olmazsa olmaz bir koşuludur. Geri bildirim olmazsa iletişim de olmaz. Ancak geri bildirim de negatif ve pozitif geri bildirim olarak ikiye ayrılmaktadır. Burada önemli olan pozitif geri bildirimi yapmak suretiyle karşıdaki kişiye kendisine yeni bir pozisyon alma ve mesajını etkili şekilde yeniden kurgulama şansı verilmesidir. Sonuç olarak geri bildirimin yararları ve iletişime katkıları şu şekilde özetlenebilir: - Geri bildirim, konuşmacının mesajını hedef kitlenin tepkilerine göre ayarlama imkanı verir. Bu da konuşmayı sıkıcı ve monoton olmaktan çıkarır. İletişim ortaklık kurmak olduğuna göre iki tarafın da ortaklık kurmalarının önündeki engelleri ortadan kaldırır. - Geri bildirim hedef kitlenin iletişime katıldığı duygusuna kapılmasını sağlar. Bu durumda duygu ve düşüncelerinin dikkate alındığının farkına varan hedef kitle kaynağın mesajlarına olumsuz tepki vermekten de kaçınır. KAYNAKÇA Baltaş, Z. ve Baltaş, A. (1999). Bedenin Dili. İstanbul: Remzi Kitabevi. Bıçakçı, İ. (2002). İletişim ve Halkla İlişkiler. İstanbul: Media Cat Yayınları. Buron, R. J. and McDonald, M. D. (1999). Giving Feedback to Subordanite. Greensboro North Caroline: Center for Creative Leadership. Cüceloğlu, D. (1992). Yeniden İnsan İnsan., İstanbul: Remzi Kitabevi. Domınick, R. J. (1996). The Dynamics of Mass Communication. International Edition: Mc Graw- Hill. Erdoğan, İ. (1994). İşletmelerde Davranış. İstanbul: Beta Yayınları Fiske, J. (2003. İletişim Çalışmalarına Giriş. (S. İrvan, Çev.). Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları. Gayle, M. P. (1995). Public Relation. Lowa: Kendall. Hunt Publishing Company. James, J. (1997). Gelecek Zamanda Düşünmek. İstanbul: Boyner Yayınları. Işık, M. (2000). İletişimden Kitle İletişimine. Konya: Mikro Yayınları. Işık, M. (2005). Kitle İletişim Teorilerine Giriş. Konya: Eğitim Kitabevi. Kağıtçıbaşı, Ç. (1988). İnsan ve İnsanlarSosyal Psikolojiye Giriş. İstanbul: Evrim Basım Yayım Dağıtım. Küçükkurt, M. ve Tanrıkulu Y.(1987). Folklorik İletişim, Ankara: Gazi Üniversitesi B.Y.Y.O. Dergisi. Sayı 8-9. McQuail, D. ve Wındahl, S. (1993). İletişim Modelleri, (M. Küçükkurt, Çev.). Ankara: İmaj Yayınları. Mutlu, E. (1994). İletişim Sözlüğü, Ankara: Ark Yayınevi. akademi a yapımcısının inisiyatifindedir. Şayet kişi programa katılamayıp ertesi gün iletişime geçmek isterse muhtemelen sekreterle iletişim kuracaktır. Sekreter de kişiden şikayetini yazılı bir metin ya da mektupla bildirmesini isteyecektir (Dominick, 1996, 19). 131 ERCİYES İLETİŞİM Odabaşı, Y.(1990). Pazarlama İletişimde Kaynağın Nitelikleri ve Türleri. Eskişehir: Kurgu- Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Dergisi. Sayı 7. Oskay, Ü. (1992). İletişimin ABC’si, Ankara: Ark Yayını. Usluata, A. (1996). İletişim, İstanbul: İletişim Yayınları- Yeni Yüzyıl Kitaplığı. Weitzel, S. R.(2000). Feedback That Works: How to Build and Deliver Your Message, Greensboro North Caroline: Center for Creative Leadership, Vivian, J. (1999). The Media of Mass Communicatio. Boston: Allyn and Bacon. akademia Yüksel, A. H. (1989). İletişim Süreci ve Sistem Yaklaşımı Açısından İletişim Sürecinin İncelenmesi. Eskişehir: Kurgu- Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Dergisi. Sayı 6. 132 2010 OCAK ÇOCUK DÜNYASINA ÖZGÜ BİR İLETİŞİM ARACI OLARAK OYUNCAĞIN KÜLTÜR KAZANIMINDAKİ ROLÜ* Kazım Özkan ERTÜRK ** Özet Özge UĞURLU *** Bu çalışmada Sunay Akın kitaplarında, kültürün kuşaktan kuşağa aktarımı sürecinde bir unsur olarak oyuncağın sunumu incelenmektedir. Kültür farklı boyutlarıyla ele alınması gereken bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada da kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasında çocukluk çağına özgü bir iletişim unsuru olarak kabul edilen oyuncak konu edilmektedir. Alana ilişkin benzer çalışmalara çok sık yer verilmediği, bu konuda önemli bir boşluğun olduğu görülmektedir. Bu nedenle oyuncağın hem bireyin sosyalleşmesinde hem de belli kültürel kodları içselleştirmesinde önemli bir etkiye sahip olduğunun ‘Sunay Akın kitaplarında oyuncağın sunumu üzerinden’ ortaya konulması önemli görülmektedir. Kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasında oyuncağın rolü ve öneminin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Kültürün hem öznesi hem de nesnesi olarak bireyin çevresi ile uyumunun ve gelişiminin, içinde bulunduğu kültürü içselleştirmesi ile yakından ilgili olduğu ve kültürün birey tarafından kazanılması ve içselleştirilmesinde de oyuncağın önemli bir role sahip olduğu varsayılmaktadır. Çalışmada bireyin kültür kazanım ve sosyalleşme sürecinde oyuncağın rolü ve öneminin ortaya konulması amaçlanmıştır. Oyuncak çocukluk çağına özgü bir iletişim aracı olarak kabul edilmiş, bu sayede iletişimin de bireyin sosyalleşmesi üzerindeki etkisi vurgulanmaya çalışılmıştır. Çalışmanın temel argümanı, oyuncağın bireyin sosyalleşmesindeki önemi üzerinde duran Sunay Akın kitapları üzerinden değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonucunda; Sunay Akın kitaplarında bireyin içinde bunduğu toplumun kültürel kodlarını içselleştirmesinde oyuncağın önemli bir yere sahip olduğunun vurgulandığı görülmüştür. Anahtar Kelimeler: İletişim, Kültür, Oyuncak. THE ROLE OF THE TOYS AS A TOOL OF TRANSFORMING CULTURE AND COMMUNICATION IN CHILDREN WORLD Abstract It is hypothesized that the evolution and the adaptability of the individual with their surrounding, being both the subject and the object of the culture is geared to their internalization of the culture they are in and the toy has a very important role on individual to gain the culture and internalize it. The basic argument of the study is interpreted over the Sunay Akın books which elaborates the role of the toy on individual’s socialization. In conclusion of the study it is found that Sunay Akın books emphasize, toy has an important role on individuals to internalize the cultural codes of the society they are in. Key Words: Communication, Cultur, Toy. * Bu çalışma 2-4 Temmuz 2009 tarihlerinde Zonguldak Karaelmas Üniversitesi tarafından düzenlenen V. Kültür Araştırmaları Sempozyumu’nda bildiri olarak sunulmuştur. ** Yrd. Doç. Dr., Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü *** Yrd. Doç. Dr., Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü akademi a The presentation of “toy” in Sunay Akın books as an element in transference process of the culture in between generations, has been examined in this study. Here culture appears as a concept that must be approached with its different aspects. In this manner, the toy which is an element in transference process of the culture peculiar to childhood, is discussed. It is apparent that there has not been similar studies in the field and there is a lack on the subject. In this sense, it is assumed significant to put it forth that the toy has a very important effect on individuals for socialization as well as internalizing certain cultural codes, via “the presentation of the toy in Sunay Akın books”. It is aimed to produce the importance and the role of the toy in transference between the generations. 133 ERCİYES İLETİŞİM Anne girmem bu oyuncak dükkânına Orda toplar, tayyareler, tanklar var Seviyorum söğüt dalı atımı Tekme atmaz ısırmaz Ben yaşamak istiyorum Ağaç gibi sessiz rahat Karınca kararınca değil Sere serpile boylu boyumca . . . Cahit IRGAT (1940) 1.Toplumsal Hayat ve Kültür Kültür kavramını en genel anlamda ‘belli bir topluluğa özgü davranış biçimlerinin toplamı’ olarak tanımlamak mümkündür. Kültür, ait olduğu topluluğun ürünü olmakla birlikte, çoğu zaman topluluğa ait bireylerin uyması gereken kurallar bütünü olarak da karşımıza çıkar. Belli özellikler ölçüsünde ortaklaşmış insan gruplarına özgü düşünce ya da davranış biçimleri çoğu zaman kültür olarak adlandırılabilir. Bu durumu oyun kültürü, takım kültürü gibi örneklerle açıklamak da mümkündür. Kimi zaman da kültür belli bir ortaklıkla oluşan topluluklardaki ahlakî yapıyı açıklamak için de kullanılır. Ancak bu çalışmada kültür, toplumsal anlamda oluşan yaşayış, davranış ve düşünce biçimi olarak ele alınacaktır. Bu anlamda her toplumun belli alanlarda ortak yaşam pratiklerinin birikiminden oluşan bir kültüre sahip olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. akademia 1.1.Kültür Kavramı 134 Kültürü insanoğlunun tabiatla mücadelesi çerçevesinde ürettiği her şey gibi yalın bir tarzda anlamak kadar, ona özellikle modern toplumlarda, ideoloji, temsil ekseni çerçevesinde ve cinsiyet, sınıf, ırk, medya üretimleri, müzik, sanat gibi alanlarda bir tür hiyeroglif okumasına tabi tutulması gereken alan muamelesi yapmak da mümkündür (Barrett, 1979: 9-10). Genel bir tanımın yaratacağı belirsizliği göze alarak kültürü; “doğal olanın dışında kalan, insanoğlu tarafından üretilen ve belli düzeyde kabul gören her düşünce ve 2010 OCAK uygulama” şeklinde tanımlayabiliriz (Bostancı, 2002: 82). Bostancı (2002: 83)’ya göre: “Kendi halindeki bir ağaç dalı, insanoğlu tarafından alınıp ‘dal’ olmanın dışında başka bir bağlama yerleştirildiğinde kültürün nesnesi haline gelir”. “Kültür, şeyleri olduklarından ve aksi halde olacaklarından farklı yapmak ve onları bu halde, yapay şekil içinde tutmaktır. Kültür, bir düzen yaratmak ve onu korumak, düzeni bozan ve bu düzen açısından kaos görünen her şeyle mücadele etmektir. Kültür, doğa düzeni yerine yapay, tasarlanmış bir düzen koyma ya da ekleme işidir. Kültür, böyle yapay bir düzeni getirmekle kalmaz, ona değer de verir. Kültür bir tercih sorunudur” (Bauman, 1998: 158). Bu açıdan bakıldığında insan yaşamına ilişkin hemen her şeyin kültürün bir ürünü olduğunu kabul etmek kaçınılmaz hale gelir. İnsan unsuru, kültürü meydana getirdiği gibi, içinde bulunduğu topluluğun kültüründen de etkilenir. Bu anlamda insan kültürün hem öznesi hem de nesnesi olarak değerlendirilmelidir. Kültür toplumsal anlamda sosyal yapının ürünüdür. Aynı zamanda kültür, bireyin sosyalleşmesinde de önemli bir rol oynamaktadır. Toplum yaşamına özgü belli alanlardaki deneyimlerden elde edilen bilgiler, toplumun bu alanlarda belli yaşam kodlarını geliştirmesine katkıda bulunur. İnsanlar tarafından oluşturulan bu kodlar zamanla yine toplumda bulunan insanların yaşamlarını şekillendirir. Bu anlamda kültürü, insanlar tarafından meydana getirilen ve yine o topluma ait insanlar tarafından uyulması beklenen toplumsal kurallar bütünü olarak da tanımlamak mümkündür. 1.2.Kültürün Öznesi ve Nesnesi Olarak İnsan ve Sosyalleşme Giddens kültürü “belirli bir grubun üyelerinin sahip oldukları değerler, izledikleri normlar ve yarattıkları maddî ürünler” biçiminde tanımlamaktadır. Bununla birlikte Giddens, toplum kavramıyla kültür kavramı arasındaki çok yakın ilişkiye de işaret eder ve ikisi arasındaki ayrıma, ‘toplum’ kavramına Bir toplumda oluşmuş olan kültürel yapının insan ürünü olduğuna yukarıda değinilmişti. Toplum ve kültür arasındaki karşılıklı ilişkiyi insan ve kültür arasında da gözlemlemek mümkünüdür. İnsanlar mevcut kültürel yapıyı oluşturup onu etkilerken aynı zamanda ondan etkilenmeleri de kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle çalışmada kültürün insan yaşamı üzerinde etkili olduğu varsayılarak, bireyin sosyalleşmesinde ve toplumsal kurallara uyum sağlaması için önemli kabul edilen çeşitli kültürel öğelerin üzerinde durulacaktır. Burada üzerinde durulması gereken diğer bir kavram da sosyalleşmedir. Sosyalleşme kısaca bireyin toplumun bir üyesi haline gelmesi olarak tanımlanabilir. Bireyin “ailesinin, akraba ve komşuluk düzeyinin, şehir ve köyünün ve nihayet ulusunun bir parçası olduğunu öğrenmesidir” (Kağıtçıbaşı, 1996: 245). Büyümekte olan çocuk, etrafındakilerle iletişim sonucu, onlarınkilerle benzer davranışlar geliştirecektir. Böylece tek tek kişiler yerine toplumun parçaları olan, birbirlerinden farklılıkları olduğu gibi, birbirlerine büyük benzerlikler de gösteren toplumsal bireyler oluşmaktadır (Kağıtçıbaşı, 1996: 245-246). Şüphesiz insanın kalıtım yoluyla geçen pek çok özeliği de bireyin sosyalleşmesinde özellikle önemlidir. Bununla birlikte içinde bulunduğu topluluğa hâkim olan kültürün özellikleri de en az kalıtsal özellikleri kadar etkilidir. Bireyin sosyalleşmesi ile bir anlamda biyolojik bir varlıktan sosyal bir birey haline gelmesi kastedilmektedir. Sosyalleşme sürecinin, bireyin içinde bulunduğu topluluğun kültürel özelliklerini içselleştirmesi ölçüsünde hızlanacağını söylemek mümkündür. Bireyin sosyalleşmesinde kültürün büyük bir öneme sahip olduğu yukarıda vurgulanmıştı. Bununla birlikte birey dünyaya gelmesinden itibaren edindiği kültürü, kendi zamanındaki bir başka bireye yansıtmakla kalmamakta, sonraki kuşaklara da aktarmaktadır. Bu anlamda kültür yaşam biçimi, yemek yeme ya da pişirme biçiminden edebiyat, sanat, eğitim gibi daha birçok alanda kendisini göstermektedir. 1.3.Toplumsal Değerlerin ve Yaşamsal Kodların Aktarılma Aracı Olarak ‘Kültür’ Bir toplumda uzun bir zaman diliminde oluştuğu varsayılan kültürü, yaşayan bir organizma olarak düşünmek de yanlış olmayacaktır. Çünkü kültürün zaman içinde değişme ve gelişme göstermesi beklenen bir durumdur. Örneğin bir toplumda yemeklerde salatanın ya da çorbanın hangi sıra ile yenileceği tamamen o toplumun yerleşmiş yemek kültürü ile ilgilidir. Türk toplumunda çorbanın yemeklerden önce yenmesi yerleşmiş bir kültürel özellikken, başka bir toplumda çorba en son yenilen bir yiyecek olabilir. Benzer biçimde, Türk yemek kültüründe yerleşmiş olan bu uygulamanın zaman içinde değişmesi her zaman olasılık dâhilindedir. Bu durumun uzun süre devam etmesi ve günümüzde alışkanlık haline gelmesi, yemek yeme biçiminin de kültürün bir parçası olarak kuşaktan kuşağa aktarıldığını göstermektedir. Birey kültürü farklı yollarla edinmektedir. Bu anlamda kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasında da “gelenek, görenek, eğitim, öğretim, iletişim, hukuk, siyasal kurumlar” önemli rol oynarlar (Ozankaya, 1986: 113). Bu nitelikleriyle kültür, bir anlamda halk yığınlarının etkinliklerinin ürünüdür. Sayılan bu nitelikler kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasında önemli olmakla birlikte, aynı zamanda bireyin sosyalleşmesinde de büyük bir etkiye sahiptir. Kültürün farklı yollarla kuşaktan kuşağa aktarılmasında eğitim ve iletişimin büyük bir rolü ve önemi vardır. Bireyin sosyalleşmesinde de etkili olan eğitim ve iletişim çocukluktan akademi a gönderme yaparak dikkat çeker: “Toplum, ortak bir kültürü paylaşan bireyleri bir arada tutan karşılıklı ilişkiler sistemidir. Toplum olmadan hiçbir kültür var olamaz. Ama aynı şekilde, kültür olmadan hiçbir toplum da var olamaz (Giddens, 1989: 31-32). Burada toplum ve kültür arasındaki karşılıklı bağlılık açıkça dile getirilmektedir. Kısacası toplum ve kültür birbirinden ayrılmaz iki gerçekliktir. 135 ERCİYES İLETİŞİM itibaren insan yaşamının ayrılmaz unsurlarıdır. Bununla birlikte bu iki unsur insanın yaşamı boyunca etkisini ve varlığını sürdürmektedir. 2.Kültürün Aktarılma Sürecinde İletişim ve Eğitim İletişim insanların birbirlerine duygu, düşünce ve bilgi aktarım süreci olarak düşünülebilir. İletişimde kullanılan ortak dil (beden dili de dâhil olmak üzere) çoğu zaman insanların birbirleri ile ve toplumla olan uyum sürecini pekiştirmekte, kısaca ortak bir alan oluşumuna zemin hazırlamaktadır. Aynı şekilde eğitim de ortak düşünce ve bilgi birikimlerinin insanlar arasında paylaşılması sürecidir. Kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasında ise iletişim ve eğitim büyük bir role ve öneme sahiptir. 2.1.İletişim ve Toplum İletişim kavramı birçok Batı dilinde kullanılan communication kelimesinin dilimizdeki karşılığıdır. Bu kelimenin kökeni de Latince ‘ortaklaşa sahip olunan; paylaşılan’ anlamına gelen “communis’e dayanmaktadır. İletişim hayatın hemen her alanında kullanılan bir kavram olmaya başlamıştır. Bu nedenle kavramın tanımı da kullanıldığı alana göre farklılıklar gösterebilmektedir. akademia İletişim en kısa ve yalın haliyle “haberin, bilginin ya da en genel anlamda kültürün insan topluluklarına dağıtımı olgusu” olarak tanımlanabilir (Kaya, 1985: 1). İletişimi temelde, bilgi aktarımına dayalı bir süreç olarak niteleyen Dökmen; “bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma süreci” şeklinde tanımlamaktadır (Dökmen, 1995: 19). 136 İletişimin daha çok toplumsal ve kültürel yönlerini vurgulayan Oskay (1982: 7)’a göre: “İletişim, birbirlerine ortamlarındaki nesneler, olaylar, olgularla ilgili haber veren; bunlara ilişkin bilgilerini birbirlerine aktaran, aynı olgular nesneler, sorunlar karşısında benzer yaşam deneyimlerinden kaynaklanan, benzer duygular taşıyıp birbirine ifade eden insanların oluşturduğu topluluk ya da toplum yaşamı 2010 OCAK içinde gerçekleştirilen tutum, yargı, düşünce, duygu bildirişimleridir”. İletişim toplumsal yapının kuşaklara aktarılarak yaşatılmasında önemli bir etkendir. İletişimle kuşaklar arasında oluşan farklı algılamaların mümkün olduğunca azaltılması sağlanabilir. İletişim sayesinde insanlar arasında duygu, düşünce ve bilgilerin aktarılması sağlanır. Bu anlamda yaşamsal deneyimler sonucunda elde edilen bilgiler de iletişim sayesinde insanlar ve kuşaklar arasında paylaşılabilir. İletişim yaşamsal deneyimler ve bunlar sonucunda elde edilen bilgilerin paylaşılarak daha fazla insan arasında yayılmasını kolaylaştırır. Bu nedenle iletişim toplumsal yaşamın vazgeçilmez unsurlarından biri haline gelmiştir. İletişimin varlığı insanın olduğu her yerde kendini gösterir. İnsanın olduğu her yerde kaçınılmaz bir ‘süreç’ olan iletişim, önce insanın içinde başlar. “Kişinin kendisiyle olan iletişiminin sağlıklı olabilmesi sayesinde çevresiyle olan iletişiminde de başarıdan söz edilebilir. Çoğu zaman kişi kendisiyle barışık bir ilişki içinde oldukça çevresiyle de sağlıklı ilişkiler kurabilecek, kendisini rahatlıkla eleştirebilecek, çevresinden kendisine gelen eleştirilere karşılık verebilecek ve bu yönde kendisini geliştirebilecek, bu anlamda pozitif bir gelişim ve değişimden söz edilebilecektir” (Özgen, 2003: 99). İletişim sayesinde insanlar arasında fikir, duygu, düşünce ve tecrübelerin paylaşımı sağlanır. Bu sayede kuşaklar arasında bilgi ve değerlerin paylaşımı üzerinden toplumsal anlamda bir uyum da sağlanmış olur. Bir süreç olarak iletişim bu anlamda eğitim ve öğretim alanında da önemli bir etkiye sahiptir. “İnsanlar çevre ile etkileşimleri sonucu bilgi, beceri, tutum ve değer kazanırlar. Öğrenmenin temelini de bu yaşantılar oluşturur. Kişi, çevresinden sürekli olarak kendisine ulaşan verileri değerlendirir ve bunun sonucu olarak düşünsel, duyusal ya da davranışsal değişime yol açıyorsa öğrenmeden söz edilebilir. Bu nedenle öğrenme, kişide oluşan kalıcı değişimler olarak tanımlanmaktadır (Özden, 2002: 72) Kültürün “İnsanlar başkalarıyla bir arada olabilmek, onları anlayabilmek, kendilerini anlatabilmek ve etkileyebilmek, yani toplumsallaşabilmek amacıyla iletişim kurarlar. Bunun da ötesinde bireyler, kendileriyle ve başkalarıyla iletişim kurarak kişiliklerini de tanımlama olanağı kazanırlar” (Williams, 1979: 282). Bu anlamda iletişim, bireye çevresini ve kendisini tanıması ve tanıtması olanağını sağlar. İletişim doğası gereği, insanla birlikte yaşayan, değişen ve gelişen bir olgudur. İletişim sayesinde insanlar duygu, düşünce, kanaat ve tutumlarını birbirlerine aktarıp karşılık alabilirler. Bu anlamda kültürün bir kuşaktan diğerine aktarılma sürecinde de iletişimin sahip olduğu rol göz ardı edilmemelidir. Eğitim ise, tıpkı iletişim gibi ve hatta iletişimle birlikte toplumsal yaşamın vazgeçilmez gerçekliklerinden birisidir. Birçok uzmana göre eğitim, toplumun en küçük yapıtaşlarından biri olan ailede başlayıp ömür boyu devam eden bir olgudur. Okulda ve ailede alınan eğitimin yanı sıra iş yaşamında ya da herhangi bir uzmanlık alanında eğitim insan yaşamının önemli bir parçası durumundadır. Çoğu zaman çocukluk çağında ailede alınan eğitim de iletişim gibi, kültürün kazanılmasında ve farklı kuşaklara aktarılmasında önemli sayılmaktadır. Bireyin doğumuyla başlayıp ölümüne değin süren bir olgu olması ve çoğu zaman sosyal, politik, kültürel ve bireysel boyutları ile bir bütün olarak değerlendirilmesi gereken bir kavram olan eğitim tanımını yapmak oldukça zordur. Bununla birlikte eğitimi, bireylerin toplumsal standartları, inançları ve yaşam koşullarını kazanmasında etkili olan sosyal süreçlerin tümü şeklinde açıklamak mümkündür. Eğitim bireyin yaşadığı toplum ya da içinde bulunduğu grup açısından değerli olan yetenek, tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirebildiği süreçlerin tümünü adlandırmak için kullanılan terimdir. Çoğu zaman seçilmiş ve kontrollü bir çevrenin (özellikle okul) etkisi altında sosyal yeterlilik ve optimum bireysel gelişmeyi sağlayan sosyal süreçlerin tümüdür. Eğitim önceden saptanmış esaslara göre insan davranışında belli gelişmeler sağlamaya yarayan sosyal bir süreçtir. Bireyin toplumun bir parçası olarak ailede başlamak üzere çevresindeki sosyal yapıdan etkilenme ve onu etkileme sürecini ‘toplumsal eğitim’ olarak adlandırmak mümkündür. Çoğu zaman geleneklere, dine, sınıfa ve statüye bağlı olan bu eğitim bireyin değer yargılarının yapısını oluşturarak bir şekilde toplumsal yapının da devamlılığını sağlar. Eğitimin kültürün kuşaklara aktarılması sürecinde etkili olduğu ve iletişimle birlikte toplumsal yapının devamlılığını sağladığını Öztürk şu tanımlarla aktarmaktadır: “(1)Eğitim, yeni kuşakların toplum yaşamında yerlerini almak için hazırlanırken gerekli bilgi, beceri ve anlayışlar elde etmelerini ve kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme etkinliğidir. (2)Eğitim, önceden saptanmış amaçlara göre insanların davranımlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizgesidir. (3)Belli bir konuda, bilgi ya da bilim dalında yetiştirme ve geliştirme işidir. (4)Her kuşağa geçmişin bilgi ve deneyimlerini düzenli bir biçimde aktarma ya da kazandırma işidir” (http://ekutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/948.pdf: Erişim Tarihi: 12.11.2009). İletişim öğrenme, bilgi ve deneyimlerin paylaşımı sürecinde etkili olması nedeniyle, bir anlamda kültürün kazanılmasında ve kültürel unsurların ve yaşamsal dinamiklerin içselleştirilmesinde de önemli bir role sahiptir. 2.3.Kültürün Kuşaktan Kuşağa Aktarılmasında ve Eğitimde Oyuncak ve Oyunun Yeri Bireyin içinde bulunduğu kültürel yapıyı içselleştirmesindeki en önemli etkenlerden biri de hiç şüphesiz eğitimdir. Eğitimle bireylere çeşitli yaşam pratiklerinin edinilmesi sağlanır. Örneğin meslekî bilgi ve becerilerin kazanılması, bireyin yaşamını idame ettirebilmesini öğrenmesi, temelde eğitsel akademi a 2.2.Eğitimde ve Kazanılmasında İletişim 137 ERCİYES İLETİŞİM işlevlerin sonucunda gerçekleşmektedir. Toplumsal rollerin öğrenilmesinde de çoğu zaman eğitimin büyük katkısı olmaktadır. Toplum yaşamına ilişkin pek çok ritüel de eğitim sonucunda bireyin yaşam biçimine entegre olmaktadır. Bu anlamda eğitime ilişkin önemli bir işlevi de oyuncaklar yerine getirir. Oyuncaklar toplumsal hayatın çocuk dünyasına özgü küçük bir modeli olarak, bireyin eğitimine de katkı sağlamaktadır. Nitekim Onur’a göre: “Oyuncağın genel işlevi bilinen en eski çağlardan beri, çocuğu gerçek dünya ile karşı karşıya getirmek ve yaşama hazırlamak olmuştur” (Onur, 2002: 15). Yine benzer biçimde “oyuncaklar, çocukların kendi güçlerini fark etmelerine ve yetişkin dünyasına uyum sağlamalarına yardım ederler” (Onur, 2002: 12). akademia Oyuncak çocuğu yetişkin dünyasına hazırlamakla kalmaz, aynı zamanda yetişkin dünyasını anlamlandırma ve sosyal rol paylaşımını içselleştirmesine de katkı sağlar. Kız çocuklarına genellikle bebek, beşik ve minyatür ev eşyalarının alınması bu duruma örnek verilebilir. Bir anlamda oyuncaklar yalnızca kadının cinsiyete bağlı toplumsal rolünü belirtmekle kalmaz, aynı zamanda ilerde yapacağı işleri de gösterir. Kız çocuğunun eve özgü rollere, erkek çocuğun ise topluma özgü rollere hazırlatıldığı sonucuna varmak mümkündür. Burada küçük kız gelecekteki kadın rolünü oynamaktadır. Çocuk, prens, baba, kötü büyücü veya kaplan olur. Çocuk ayrıca sıradan gerçeğin tam bilincini kaybetmeksizin kendisini “öyle olduğuna inandıran” bir heyecan hissetme derecesine ulaşır. Çocuk bir görünüşü, hayal edilen bir şeyin gerçekleştirilmesini temsil eder; yani bu imge aracılığıyla bir yeniden üretim veya ifadedir (Huizinga, 2006: 31). 138 Huizinga (2006: 20)’ya göre “Oyunu kültürün içinde, bizzat kültürden önce var olan, kültüre eşlik eden ve bu kültürü başlangıcından içinde yaşadığımız döneme kadar damgalayan, verili bir bizatihilik olarak buluruz”. Oyun birey açısından biyolojik işlev olarak kaçınılmazdır ve topluluk açısından da içerdiği anlam, ifade değeri, yarattığı manevi ve 2010 OCAK toplumsal bağlam açısından, kısacası kültür işlevi olarak vazgeçilmez niteliktedir. Sunay Akın’a göre: “Oyuncağın çocuğun gelişiminde tartışılmaz bir önemi vardır. Çocuk için oyuncak günlük yaşamda karşılaştığı birçok sorunun çözümünde yol göstericidir. Çocuğun oyuncakları birer gözlem kulesidir aslında; oradan bakıldığında becerileri, ilgileri görülür. Pedagoji için oyuncak sepeti, tıp bilimindeki ameliyathanedeki araçlar gibidir. Oyuncak, çocuğun okuduğu kitapları kendini yönetmen yerine koyarak canlandırmasında rol oynaması bakımından yararlıdır (Akın, 2007: 81). Oyuncak en geniş anlamda çağının tanığıdır. Oyuncak gerek basit halk sanatı ürünü, gerek gelişmiş sanayi ürünü olarak yapıldığı dönemin ekonomik, toplumsal ve kültürel özelliklerini yansıtmaktadır (Onur, 2002: 14). “Oyun ise kültürden daha eskidir. Nitekim kültür kavramını ne kadar daraltsak da bu kavram her halükarda bir insan toplumunun varlığını kabul etmektedir” (Huizinga, 2006: 16). Oyuncaklar hem zamanlarının halk sanatı nesneleri, hem de birçok örnekte geçmiş yaşam biçimlerinin, tasarımlarının ve formlarının doğru biçimde kayıtları olarak değerlendirilebilir. Bebekler değişen modaları ortaya koyarlar, trenler ise uzun süredir ortadan kalkmış demiryolu gereçlerinin tanıklarıdır. Bebek evleri geçmiş kuşakların aile içi senaryolarını minyatür halinde en ince ayrıntısına kadar gösterirler (Onur, 2002: 31). Bu anlamda oyuncaklar aslında yetişkin dünyasının bir prototipidir. Oyuncak aynı zamanda bireysel ve toplumsal anlamda gerçekliğin çocuk dünyasındaki yansımasıdır. Çocuk için oyuncak, yetişkin dünyasını taklit aracıdır. Bu sayede çocuk bir anlamda yetişkin dünyasına uyum sağlamayı da içselleştirerek öğrenir. Oyuncak çocuk dünyası için yetişkin insanların yeme-içme, barınma, giyinme, nihayetinde iletişim biçimlerini ve değerlerini de öğrenme aracıdır. İnsanların birbirlerine fikir, duygu, düşünce ya da isteklerini ortak kodlarla aktarma süreci Oyuncaklar çoğu zaman (çocukluk açısından) gerçek dünya olarak nitelendirilebilecek yetişkin dünyasının çocuk dünyasına yansıtılan modelleridir. Yetişkin dünyasını anlamlı ya da mümkün kılan gerçeklikler (iş yaşamı, aile yaşamı, paylaşım, eğitim/öğretim, sosyal ilişkiler vb.) çoğu zaman oyuncaklar aracılığı ile çocuk dünyasında temsil edilir. Bir iletişim unsuru olarak oyuncağın kültürel kazanımdaki rolü ve öneminin ortaya konulması bu çalışmanın amacıdır. Çalışmanın araştırma bölümünde, Sunay Akın kitaplarından yararlanılmıştır. Eserlerinde Sunay Akın, oyuncağın kültürün bir ürünü olduğunu sıklıkla vurgularken diğer yandan da kültürün içselleştirilmesinde ve dönüşümünde de önemli bir katkıya sahip olduğunu ön plana çıkarır. Bu nedenle Sunay Akın kitaplarında işlenen konular ve konuların işlenişinde verilen toplumsal mesajlar çalışmanın araştırma kısmında bu eserlere yer verilmesine olanak sağlamıştır. Çalışmada Akın’ın 2000 ve 2007 yılları arasında yayınlanan toplam on iki eseri değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmede eserlerin oyuncak, kültür, iletişim ve oyuncağın kültürel dönüşüm ve kültür kazanımı üzerindeki etkisi konularını işleme biçimi ve iletilmeye çalışılan mesajlar, toplumsal sorunlarda açıklayıcı ve yorumlayıcı özelliği ile ön plana çıkan söylem analizi yönteminden yararlanılarak yapılmıştır. 3.Sunay Akın Kitaplarında Oyuncak Unsuru Üzerinden Kültürün Kuşaklara Aktarımı Sunay Akın kitaplarında genel olarak kültürel bir figür olarak Türkiye ve diğer ülkelerde, eski oyuncaklar ve çocuk oyunları anlatılmaktadır. Akın eselerinde oyuncak ve toplum arasındaki ilişkiye dikkati çekerken, oyuncağın ve oyunun tarihsel gelişimi üzerinden modern toplumların dönüşüm sürecini de işler. “En eski oyuncak askere Mısırdaki mezarlarda rastlanır. Ortaçağda ise Avrupalı kral ailelerinin çocuklarına savaş eğitimi verilmekte kullanılır” ifadesi ile oyuncağın tarih içindeki dönüşüm sürecine işaret etmektedir(Akın, 2006a: 120). Akın çocuk dünyasına özgü bir figür olarak oyuncağın, insanlığın kültürel dönüşümü ile yakından ilgili olduğunu savunur. Bu anlamda oyuncağın gelişim ve değişimi, yetişkin dünyasının çocuk oyunlarındaki minyatür bedenleri olarak karşımıza çıkar. “Plastik su şişelerinin doğaya savaş ilan ettiğinde aynı maddeden yapılan oyuncak askerler de oyunları kirletmeye başlar. Plastiğe geçişle çok sayıda asker paketlerin içinde ucuz fiyata satışa sunulur. Üreticiler bu durumu az parayla çok oyuncak sahibi olmak diye savunsalar da, çocukların oyunları eli silahlı bir yığın insan figürünün işgaline uğrar. Oyuncak ambulansların sirenleri çocukların düşlerinin askerler tarafından ele geçirilişini engelleyemez” (Akın, 2006a: 121). Burada kültürel bir unsur olarak oyuncakların maddesel ve içeriksel değişim ve dönüşümü, aslında toplumsal değişimlerle paralel bir süreç izlemektedir. Akın çocuğun eğitim sürecinde oyuncağın önemli bir yere ve öneme sahip olduğunu vurgular. Ona göre: “Çocuğun gelişiminde son derece önemli bir yere sahiptir oyuncak. Bilim akademi a olarak iletişimin, bireyin sosyalleşmesindeki rolü ve önemi tartışma götürmez bir gerçektir. İletişim süreci açısından ortak kodlar sözlü ya da yazılı olmanın yanı sıra aynı zamanda sözsüz (jest ve mimikler vb.) de olabilir. İletişim sürecinde zaman zaman suskun kalmak, tepkisiz olmak ya da gelen mesaja cevap vermemek de bir anlam ifade edebilir. Bunlar gibi göstergelerin mesaj olarak doğru bir biçimde algılanması (ortak kod haline gelmesi) da ortak bir kültürün varlığına işaret eder. Kültür kazanımı süreci çocukluktan itibaren içinde bulunulan sosyal ortam/larda edinilen yaşam, düşünce, davranış biçimleri ve değer yargılarının bütünüdür. Bireyin sosyalleşmesinde belli bir gruba ya da topluluğa aidiyeti çok önemli bir role sahiptir. Belli bir grubun değer yargılarının öğrenilmesi ise iletişim sürecinin sağlıklı işlemesi ile mümkün olur. 139 ERCİYES İLETİŞİM insanları oyun oynayan çocuğun saldırganlık dürtüsünü yendiğine dikkat çekmektedir” (Akın, 2007a: 85). akademia Oyuncak bir bakıma kültürün çocuk dünyasındaki bedenidir. Oyuncaklar toplumların yaşam biçimlerini yansıtır. Oyuncağın imal edildiği materyal, büründüğü karakter ve daha birçok özelliği, özgü olduğu toplumsal yapıyı ve ait olduğu zamanı yansıtır. Akın bu durumu şu ifadelerle yansıtır: “Trabzon’un sisli dağlarındaki mısır tarlaları oyuncakçı dükkânından farksızdır çocuklar için. Mısır koçanından yapılan bebekler kız çocuklarının kollarında uyutulurken, erkek çocuklar mısır püskülünden bıyık ve saç yaparak komik olma yarışına girerler. Mısır koçanından yapılan bebekler aynı zamanda Amerika yerlileri tarafından kutsal törenlerde de kullanılırdı. Kızılderililer ilk insanın çamurdan yapıldığını düşünmüşler ama sonradan bundan vazgeçmişlerdir. İster çamurdan olsun ister mısırdan yapılan bir oyuncaktır. Ve bu inanç çocukların ellerinde yaşatılmaya devam etmektedir. Dünyanın birçok kültüründe oyuncak bebeğin dinsel amaçlı olarak kullanılması tüm yaratılış efsanelerinin çocuk oyunlarını gözlemleyen büyükler tarafından çıkarıldığını mı gösteriyor yoksa!” (Akın, 2002: 142). Burada ülke, şehir ya da bölgenin yaşam biçiminin; kısacası kültürünün çocuk dünyasına oyuncaklar üzerinden etkisi dile getirilir. 140 Bölgesel yaşam biçimlerinin ve kültürün oyun ve oyuncak dünyasındaki tezahürüne bir örnek de; “Kızılderili çocukların çok çeşitli oyuncakları olduğu söylenemez. Kız çocuklar kendi yaptıkları çadır, bebek ve yatak gibi oyuncaklarla oynarlarken, erkek çocuklar ok, yay, zıpkın gibi av araçlarının oyuncağını yaparlar. Oyunlar hem eğlence hem de hayatta kalabilmeleri için öğrenmeleri gereken davranışların toplamıdır” ifadesidir (Akın, 2002: 143). Akın, Kızılderili kabilesinden Charles Alexander Eastman’ın kitabından şu sözleri aktarır: “Oyunlarımız halkımıza özgü yaşam 2010 OCAK biçimi ve adetlere göre şekilleniyordu; aslında büyüdüğümüzde bizden beklenenlerin alıştırmasını yapıyorduk” (Akın, 2002: 144). Burada yine çocuğun büyük dünyasını model alarak, gerçek dünyanın kültürel yapısını özümsemesi ve içselleştirilmesi anlatılmaktadır. “Birbirine ne kadar yakın iki sözcüktür “süpürge” ve “anne”. Annelerimiz “saçımı senin için süpürge ettim” diye seslenmez mi babalarımıza? Yoksa süpürgeye oturarak uçan cadı imgesi kadının bir isyanı mıdır köleliğine…” ifadesinde de yine kadın ve erkeğin toplumsal rol farklılaşmasının kültüre yansıması işlenmektedir (Akın, 2002: 65). Akın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir yazısında, oyuncağın toplumun kültürel yapısını yansıttığını ve kültürün değişimi ölçüsünde şekillendiğini ifade etmektedir. İçinde bulunulan zaman ve koşulların büyüklerin olduğu kadar –yarının büyükleri olan- çocukların dünyasını da şekillendirdiği açıktır. Bu nedenle çocuk dünyasına özgü bir figür olan oyuncak, çocuk gelişimi ve eğitiminde büyük bir öneme sahiptir. Gazete yazısı şu şekildedir: “İstanbul Oyuncak müzesi’ndeki uzay odasındaki oyuncaklar arasında en eski olanları 1920’li ve 30’lu yıllarda A.B.D.’de yapılanlardır. Bu oyuncaklar insanın uzaya çıkacağı ve hatta bir gün mutlaka Ay’a adım atacağının habercisidirler. Uzay oyuncaklarının ilk örneklerini Amerikalıların yapmaları ve Ay’a ilk adımın yine aynı millet tarafından 20 Temmuz 1969’da atılmış olmasına rastlantı diyebilir miyiz? Ya da şunu soralım: Ay’a ulaşmayı kim başaracaktı, 1920’li yıllarda çocukların düşlerine, oyunlarına yaptıkları uzay oyuncaklarıyla Ay’ı hedef gösteren mi, yoksa o yıllarda çocuklarına oyuncak olarak kaynana zırıltısı alan millet mi? Oyuncakları çocuklarına düşleri, hayalleri çoğalsın diye değil, oyalansın diye alan bir milleti oyalamak, ne kadar da kolay oluyor… (1 Şubat 2009 Pazar Cumhuriyet Gazetesi, Kule Canbazı-Sunay Akın) İnsan topluluklarının doğal durumdan farklı olarak ortaya koydukları yaşam pratiklerinin tümünü kültür adı altında değerlendirmek mümkündür. Bir toplumun gelenekleri, hukuku, eğitimi kısacası yaşam biçiminin tümü, o toplumun kültürünün bir parçasıdır. Dolayısıyla kültür, belli bir sürecin sonunda yaşam deneyimlerinin birikimi olarak ortaya çıkar. Uzun ya da kısa bir zaman diliminde edinilen deneyimler sonucunda toplumda genel kabul gören duygu, düşünce ve davranış biçimleridir kültür. Kültürü kimi zaman bir toplumda yerleşmiş kurallar ya da değerler bütünü olarak da görmek mümkündür. Her birey doğumla birlikte, ait olduğu toplumun kültürel yapısı içinde bulur kendini. Bununla birlikte her kültür belli bir aidiyet duygusunu da içinde barındırır. Bir kültüre uyum sağlamak için verili norm ve değerleri de bir anlamda içselleştirmek gereklidir. Bu gereklilik bireye, kültürel değer yargıları ve normlar aracılığıyla aktarılır. Bu anlamda her kültür, bireye aidiyet duygusunu vererek bir anlamda yaşamına anlam katar. Ancak aynı zamanda kültürün normlarına uymayı ve çeşitli değerlerini içselleştirmeyi de zorunlu kılar. Kavramsal doğasının karmaşıklığından bağımsız olarak düşünüldüğünde, bir toplumun değerler toplamı olarak kültürün yeni kuşaklara aktarılması bir anlamda toplumsal yapının da devamlılığını ifade eder. Bu nedenle mevcut toplumsal normlar ve değerlerin bedeni olmakla beraber kültürü, bu yapının devamlılığı için bir dayanak noktası olarak da değerlendirmek mümkündür. Bu anlamda kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasının toplumsal yapının devamlılığı açısından büyük bir öneme sahip olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Mevcut toplumsal yapının korunması ve sürdürülmesi, kültürün genç kuşaklara aktarılması ile mümkündür. Bu anlamda kültürün genç kuşaklara kazandırılması önem kazanır. Kültür hukuk, gelenek, eğitim, ahlâk gibi toplumsal bir takım normlar topluluğu ile bir kuşaktan diğerine aktarılır. Kültürün içselleştirilmesi ve kuşaklara taşınmasındaki en önemli unsurlardan biri de hiç şüphesiz eğitimdir. Eğitim ister okulda ister ailede olsun bireyin sosyal gelişimine önemli katkıda bulunmaktadır. Bununla birlikte eğitimin yaşama geçirilmesi için gerekli en temel unsurlardan biri de iletişimdir. İletişim, bireylerin duygu, düşünce ve kanaatlerini birbirlerine aktarma sürecidir. Bireyin sosyalleşmesinde, kültürü içselleştirmesinde ve benimsemesinde iletişim ve eğitim kadar, çocukluk döneminde edinilen değerler de önemlidir. Bu nedenle çocukluk çağına özgü bir eğitim ve iletişim materyali olarak oyuncak, genç kuşakların kültürü kazanmasında ve sosyal yapıyı benimsemesinde önemli bir yere sahiptir. Bireyin toplumsal rol ve statü algılamalarını içselleştirmesi de bir anlamda oyun ve oyuncaklar aracılığıyla mümkün olmaktadır. Zira oyuncak ya da çocuk oyunları, zaman ve mekâna göre farklılıklar gösterebilmektedir. Oyuncak yapımında kullanılan materyaller ile oyun oynama biçimleri de zaman ve mekâna göre farklılıklar gösterebilmektedir. Oyuncaklar ve oyunlar bir bakıma çocukları gerçek dünyaya hazırlayan, yetişkin yaşamına özgü rol modelleri olarak ele alınabilir. Kız çocukların ev yaşamına ilişkin oyuncaklar ile oyunlar oynatılmasına karşın, erkek çocukların daha fazla sosyal yaşama dönük oyunlar ve oyuncaklar ile oynatılması bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Çocuk bilgiye açtır. Aralıksız sorular sorar, durmaksızın öğrenmek ister. Eğer çocuğun çevresindeki nesneler bilgi edinmesi açısından zenginse ve çevredeki insanlar da bilgi iletmekten kaçınmıyorsa çocuk çok büyük olasılıkla sağlıklı gelişecektir. Çocuğun zihinsel gizil gücü bu gelişime uygun ve açıktır, bunun için aynı zamanda dışarıdaki güçlerin de elverişli ve yeterli olması gerekmektedir. Hiç kimse çocuğun kendi başına gelişmesini beklememelidir. Hiçbir toplumun da kendi içine kapanarak gelişmesi mümkün değildir. akademi a 4.Sonuç 141 ERCİYES İLETİŞİM Çalışmada incelenen Sunay Akın eserlerinde de oyun ve oyuncağın her toplumun kültürel özelliklerinin birer ürünü olduğu vurgusuna sıkça rastlanmıştır. Bu anlamda Akın’ın eserlerinde çocukluk çağına özgü bir iletişim unsuru olarak oyuncak, kültürün kuşaklara aktarılmasında da önemli bir yere ve öneme sahiptir. KAYNAKÇA Akın, Sunay (2000a). “Önce Çocuklar ve Kadınlar, İstanbul: Çınar Yayınları. Akın, Sunay (2000b). “İstanbul’un Nazım Planı”, İstanbul: Çınar Yayınları. Akın, Sunay (2001). “İstanbul’da Bir Zürafa”, İstanbul: Çınar Yayınları. Akın, Sunay (2002). “Onlar Hep Oradaydı”, İstanbul Çınar Yayınları. Akın, Sunay (2004). “Kule Canbazı”, İstanbul: Çınar Yayınları. Akın, Sunay (2005a). “Kız Kulesinde Kızılderili”, İstanbul: Çınar Yayınları. Akın, Sunay (2005b). “62 Tavşanı”, İstanbul: Çınar Yayınları. Akın, Sunay (2006a). “Kırdığımız Oyuncaklar”, İstanbul Çınar Yayınları. Akın, Sunay (2006b). “Makiler”, İstanbul Çınar Yayınları. Akın, Sunay (2006c). “Antik Acılar”, İstanbul: Çınar Yayınları. Akın, Sunay (2007a). “Ayçöreği ve Deniz Yıldızı”,İstanbul: Çınar Yayınları. Akın, Sunay (2007b). “Tuncay Terzihanesi”, İstanbul: Çınar Yayınları. akademia Barrett, Michele; Philip Corrigan; Annette Kuhn; Janet Wolff (1979). “Ideology and Cultural Production”, New York. 142 Bauman, Zygmunt (1998). “Sosyolojik Düşünmek”, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Bostancı, Naci (2002). “Cumhuriyetimiz”, Ankara: Vadi Yayınları. 2010 OCAK Dökmen, Üstün (1995). “İletişim Çatışmaları ve Empati”, İstanbul: Sistem Yayıncılık. Giddens, Anthony Cambridge. (1989). “Sociology”, Huizinga, Johan (2006). “Homo Ludens (Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme)”,İstanbul Ayrıntı Yayınları. Kağıtçıbaşı, Çiğdem (1996). “İnsan ve İnsanlar”, İstanbul: Evrim Yayınları. Onur, Bekir (2002) “Oyuncaklı Dünya”, Ankara: Dost Kitabevi. Oskay, Ünsal (1982) “Toplumsal Gelişmede Radyo ve Televizyon”, A.Ü.S.B.F. Yayınları, Ankara. Ozankaya, Özer (1986) “Toplumbilim”, İstanbul: Tekin Yayınevi. Özden, Yüksel (2002) “Eğitimde Yeni Değerler”, Ankara: Pegem Yayıncılık. Özgen, Ebru (2003) “İletişim ve Liderlik”, İletişim: Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı:18, Ankara. Öztürk, Hüseyin (2009) “Eğitim Nedir?”, http://ekutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/948.pdf Erişim Tarihi: 12.11.2009. Williams, Roger E. (1979) “İletişim Kavram ve Modelleri”, Eskişehir İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi Yayınları No: 207-14, Eskişehir. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ “AKADEMİA” YAYIN İLKELERİ VE YAZIM KURALLARI A-YAYIN İLKELERİ 1. Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi akademik yayın organı olan Erciyes İletişim Dergisi “akademia”, iletişim bilimleri başta olmak üzere, diğer sosyal bilimler alanlarındaki her türlü inceleme, düşünce, uygulamaya dayalı araştırma vb. nitelikli yazıların da yer aldığı akademik bir dergidir. 2. Erciyes İletişim, Ocak ve Temmuz aylarında olmak üzere yılda iki kez yayınlanan hakemli bir dergidir. 3. Dergiye yayınlanmak üzere gönderilen yazılar, daha önce başka bir dergiye gönderilmemiş ve hiçbir yerde yayınlanmamış olmak koşuluyla kabul edilir. Ayrıca, yazının kongre, sempozyum veya bir toplantıda bildiri şeklinde sunulmuş olması yayınlanması için engel değildir. 4. Makalelerin yayınlanabilmesi için tayin edilecek hakemlerden en az iki hakemden olumlu rapor gelmesi şartı aranır. Böyle bir raporda göz önünde bulundurulacak bilimsel esaslar şunlardır: 1. Araştırma yöntemi, 2. İlgi çekiciliği, orijinalliği ve güncelliği, 3. Konu bütünlüğü, 4. Fikir ve düşünce üretimine sahip oluşu, 5. Bilimsel özgünlüğü, 6. İlgili bilim dalının terminolojisine hakimiyeti, 7. Konuyla ilgili eski ve yeni çalışmaların görülmesi, 8. Yararlanılan kaynakların uygunluk ve yeterliliği, 9. Değerlendirme yapabilme ve sonuca ulaşabilme, 10.Alanına sağladığı katkı, 11. Dil hakimiyeti/anlaşılabilirlik, akıcılık, 5. Derginin yazı dili Türkçe olmakla birlikte, yaygın olarak kullanılan diğer dillerde yazılmış yazıların yayınlanması yayın kurulunun kararına bağlıdır. 7. Yazılar CD ile birlikte 3 nüsha olarak editöre teslim edilir. Nüshaların sadece birinde yazar/yazarların adları verilir, diğer 2 nüsha ise ad belirtilmeden teslim edilir. CD üzerinde kullanılan program ve dosya adı açıkça belirtilmelidir. Çevirilerin, hakeme gönderilmek üzere orijinal metinleri de gönderilir. 8. Metin belli bir plan dahilinde; Başlık, Özet (Abstract), Anahtar Sözcükler (Key Words), Giriş (sorun sunumu- amaç-önem), Yöntem, Bulgular, Sonuç ve Değerlendirme, Kaynakça şeklinde verilmelidir. akademi a 6. Dergiye verilen yazıların, dergi kurallarına göre düzenlenmiş ve basıma hazır hale getirilmiş olması gerekir. Yayın Kurulu, yazım kurallarına uymayan yazıları yayınlamama veya düzeltmek üzere yazara iade etme yetkisine sahiptir. 143 ERCİYES İLETİŞİM 2010 OCAK 9. Hakemlerin düzeltmeler yapıldıktan sonra yayınlanabilir kararı verdiği yazılar, hakem önerileri doğrultusunda yeniden düzenlenir, makaleler bir adet çıktısı ve CD ile birlikte editöre teslim edilir. 10. Her sayının hakemleri, derginin danışma kurulundan olabileceği gibi alanında uzman öğretim üyeleri arasından belirlenecek isimlerden oluşur. 11. Hakemlerden olumsuz rapor alan yazılar yayınlanmaz ve yazarına iade edilmez. 12. Yazarlar, yazılarını yayınlanmak üzere Erciyes İletişim Dergisine göndermekle, telif haklarını E.Ü. İletişim Fakültesi Akademik Dergisi’ne devretmiş sayılırlar. 13. Yayınlanan yazıların telif hakkı dergiye aittir ve kaynak gösterilmeden aktarılamaz. 14. Dergide yayınlanacak yazılar, telif, tercüme ve kitap tanıtımları, yazarlarının unvanlarına göre adları esas alınarak alfabetik olarak dizilir. 15. Dergide yayınlanan yazıların bilimsel, içerik, dil ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. 16. Yazarlara bir adet dergi ücretsiz verilir, ayrıca telif ücreti ödenmez. B-YAZIM KURALLARI 1. Makalenin başlığı ilk sayfanın başına büyük harflerle ortalı olarak, alt başlıklar ise küçük harflerle sola yaslı olarak yazılmalıdır. Yazarın veya yazarların ad ve soyadları, başlığın hemen altına sağa yaslı olarak yazılmalı ayrıca yazarın/yazarların akademik unvan, görev yerleri ise sayfanın altında (*) dipnot şeklinde verilmelidir. 2. Bütün yazılarda 200 kelimeyi geçmeyen Türkçe ve İngilizce özet mutlaka bulunmalı, özetin altına anahtar kelimeler özetin dilinde verilmelidir. Yazı bir başka dilde yazılmışsa başlığın ve özetin Türkçe tercümeleri verilmelidir. 3. Ayrı bir kapak sayfası oluşturulmalı ve yazar/yazarların ismi, açık adresi, telefon ve faks numarası ile elektronik posta adresi yer almalıdır. 4. Yazılarda Türkçe dil kurallarına uyulmalı ve kelimelerin imlasında Türk Dil Kurumu’nun en son çıkardığı İmla Kılavuzu esas alınmalıdır. 5. Eserde çizelge adları üste, her kelimenin ilk harfi büyük yazılmalıdır. Resim, şekil, grafikler “Şekil” adı altında gösterilmeli, şekil ve grafikler bilgisayarda çizilmeli, sırayla numaralandırılmış olmalı, şekil yazıları alta küçük harflerle bilgisayarda yazılmalıdır. 6. Dergide yayınlanmak üzere gönderilen yazılar A4 kağıdının bir yüzüne 12 punto ve Word programında Times New Roman yazı karakteri ile 1 satır aralığıyla yazılmalıdır. 7. Yazıda paragraflar, girintili olmalı ve sayfa numaraları sağ alt köşede yer almalıdır. 8. Sayfa düzeni soldan 3 cm diğer kenarlardan ise 2,5 cm boşluk bırakılarak oluşturulmalıdır. akademia 9. Yukarıda verilen ölçütler doğrultusunda yazılmış olan makaleler 20 sayfayı geçmemelidir. 144 10. Erciyes İletişim Dergisi’nde yer alacak makaleler http://iletisim.erciyes.edu.tr/erciyesiletisim adresinden gerekli formlar indirilebilir. için, C-KAYNAK GÖSTERME İLKELERİ Erciyes İletişim Dergisi’nde yer alacak çalışma metinlerinin kaynakça düzeni, künye düzeni, gönderme ve alıntı ile ilgili kurallar APA (American Psychological Association – Amerikan Psikoloji Derneği) kuralları temel alınarak hazırlanmıştır. C.1. Metin İçi Kaynak Gösterimi Yapılan çalışmalarda, başkalarının düşünceleri alıntı ya da gönderme şeklinde verilmelidir. 1. Kısa alıntılar tırnak işareti içinde gösterilmelidir. 4 satırdan uzun alıntılar ise ayrı bir paragraf olarak 1 cm içeriden blok halinde, 10 punto ile yazılmalıdır. Bu durumda tırnak işareti kullanılmamalıdır. 2. Göndermelerde yazar soyadı, yayın tarihi ve sayfa numarası bilgileri parantez içinde aktarılmalıdır. 3. Yazar adı ve tarih bilgileri anlatımda geçiyorsa parantez içinde yinelenmemelidir. 5. Tek ve iki yazarlı yapıtlarda her iki yazarın soyadına da parantez içinde yer verilmelidir. 4. Yararlanılan kaynak, tek sayfadan oluşuyorsa ya da televizyon programı, ses kaydı, elektronik kaynak gibi sayfa numaralandırması olmayan bir kaynaksa göndermede sayfa numarası verilmez. 6. İkiden fazla yazarı olan yapıtlarda gönderme yapılırken sadece birinci yazarın soyadı verilir, diğer yazarlar için “ve diğerleri” ifadesi kullanılmalıdır. 7. Tüzel kişiler tarafından yazılmış yapıtlarda tüzel kişi adı çok uzunsa veya kısaltılmış biçimi çok biliniyorsa ilk göndermeden sonra kısaltma yoluna gidilebilir. Kısaltma kullanılmasına karar verilirse ilk göndermede kurum adının açık hali yazılmalı ve yanında köşeli parantez içinde kısaltması verilmelidir. Daha sonraki göndermelerde sadece kısaltma kullanılmalıdır. 8. Bir yazarın aynı tarihte yayınlanmış birden fazla yapıtından yararlanılmışsa, yapıtları birbirinden ayırmak için sırasıyla “a,b,c,...” ibareleri kullanılmalı ve bu kullanım gerek metin içinde kaynak gösterme sırasında gerekse kaynakça bölümünde yer almalıdır. 9. Soyadları aynı iki yazarın yapıtları kullanılmışsa, soyadlarının yanı sıra adlarının ilk harfleri de göndermede belirtilmelidir. 10. Kaynakçaya yapıt adından giren kaynaklara gönderme yapılırken, yapıt adı uzunsa ilk sözcüğü, kısaysa tamamı verilmelidir. Gönderme yapılan kaynak bir makale veya kitap bölümüyse, yapıt adı tırnak işareti içinde, kitap ise eğik (italik) yazı tipiyle verilmelidir. Yapıt adı kısaltılırken üç nokta kullanılmalıdır. 11. Yapıtın yayın tarihi belli değilse, göndermede tarih yok anlamına gelen “t.y.” kısaltması kullanılmalıdır. 13. Aynı yazarın birden fazla yapıtına aynı anda gönderme yapılacaksa yazar yinelenmeksizin küçükten büyüğe tarih sırası izlenmelidir. akademi a 12. Aynı anda birden fazla yapıta gönderme yapılmak istenirse, hepsi tek bir parantez içinde, birbirlerinden noktalı virgül ile ayrılarak verilmelidir. Parantez içinde yazar soyadına göre alfabetik sıra izlenmelidir. 145 ERCİYES İLETİŞİM Gönderme Örnekleri a. Tek Yazarlı Yapıt (Çaplı, 2002, 87). b. İki Yazarlı Yapıt (Erdoğan ve Alemdar, 2002, 164-165). c. İkiden Fazla Yazarlı Yapıt (Işık ve diğerleri, 2007, 95). d. Tüzel Kişi Tarafından Yazılmış Yapıt İlk Gönderme: (Türk Dil Kurumu [TDK], 1981, 19). İkinci ve Sonraki Göndermeler: (TDK, 1981, 26). e. Aynı Yazarın Yapıtları (Işık, 2002a, 186). (Işık, 2002b, 45). f. Soyadları Aynı İki Yazarın Yapıtları (N. Atabek, 2006, 206). (Ü. Atabek, 2007, 120). g. Yazarı Olmayan Yapıt Yapıt Adı Kısaysa: (Kütüphaneciliğe Giriş, 1987). Yapıt Adı Uzunsa: (“Sanal…”, 1995, 70). akademia h. Yayın Tarihi Olmayan Yapıt 146 (Yılmaz, t.y., 32). 2010 OCAK ı. Birden Fazla Yapıta Aynı Anda Gönderme (Aziz, 1996, 48; Çakır, 2007, 24; Kaya, 2004, 18). (Fiske, 1996, 144; 1999, 206). i. Görüşme (U. Dündar ile kişisel iletişim, 15 Mart 2008). j. Dolaylı Gönderme (Aktaran: Dursun, 2001, 77). C.2. Kaynakçanın Düzenlenmesi Yararlanılan kaynak bir kitap ise, 1. Çok yazarlı yapıtlarda yazar adları arasında virgül, son iki yazarın adları arasında “ve” bağlacı kullanılmalıdır. 2. Yazar sayısı altıdan fazlaysa, ilk altı yazarın adları künyede verilmeli, altıncı yazardan sonra “ve diğerleri” ifadesi kullanılmalıdır. 3. Yazar unvanları (Dr., Prof., Öğretim Görevlisi gibi) kaynakçada yer almamalıdır. 4. Kitap adı iç kapakta geçtiği şekliyle, tüm alt ve açıklayıcı adları da kapsayacak şekilde eğik (italik) yazılmalıdır. Kitap adları yazıldığı dilin yazım kurallarına uygun olmalıdır. 5. Basım bilgisi varsa kitap adından sonra parantez içinde, rakamla ve kısaltılarak verilmelidir. Birinci basımlar belirtilmez. 6. 7. 8. Birden fazla yayın yeri varsa kaynakçaya ilk yayın yeri yazılmalıdır. Yayın evlerinin adları kısaltılmadan yazılmalıdır. Yayın tarihi bulunamazsa en son telif hakkı (copyright) tarihi verilmelidir. 9. Tarih bilgisi hiçbir şekilde bulunamıyorsa “tarih yok” anlamına gelen “t.y.” kısaltması kullanılmalıdır. 10. Editörü belirtmek için kitapta yer alan terim kullanılır. Künyede, yayına hazırlayan kişinin adından sonra, eğer kısaltılmamışsa, hazırlayan(lar) yerine (Haz.), editör(ler) yerine ise (Ed.) kısaltması kullanılmalıdır. 11. Çevirilerde yapıt adından sonra çevirenin adı belirtilmelidir. Gerekli görülürse özgün yapıtın yayın tarihi de künyenin sonunda parantez içinde eklenebilir. Kitap - Tek Yazarlı Yazar, A. (Yayın Yılı). Kitap adı. Yayın yeri: Yayınevi. Uztuğ, F. (2004). Siyasal İletişim Yönetimi. İstanbul: MediaCat Yayınları. akademi a Kaynakçada Kitap Örnekleri 147 ERCİYES İLETİŞİM 2010 OCAK Geray, H. (2006). Toplumsal Araştırmalarda Nicel ve Nitel Yöntemlere Giriş. (2. bs.). Ankara: Siyasal Kitabevi. Kitap - Çok Yazarlı Yazar, A., Yazar, B., Yazar, C., Yazar, Ç., Yazar, D., Yazar, E. ve diğerleri. (Yayın Yılı). Kitap adı. Yayın yeri: Yayınevi. Erdoğan, İ. ve Alemdar, K. (2002). Öteki Kuram. Ankara: Erk Yayıncılık. Kitap - Tüzelkişi Yazarlı Tüzelkişi. (Yayın Yılı). Kitap adı. Yayın yeri: Yayınevi. Türk Dil Kurumu. (2005). Türkçe Sözlük (10. bs.). Ankara: Türk Dil Kurumu. Kitap - Çeviri Yazar, A. (Yayın Yılı). Kitap adı (A. Soyadı, Çev.). Yayın yeri: Yayınevi. (Kaynak Yapıtın Yayın Yılı). Baudrillard, J. (2001). Tam Ekran (B. Gülmez, Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. (1997). Kitap İçinde Yayın (Bölüm ya da Makale) Yazar, A. (Yayın Yılı). Yayın adı. A. Editör (Haz./Ed.). Kitap adı (s. sayfa numaraları). Yayın yeri: Yayınevi. Eco, U. (1991). Göstergebilimsel Bir Gerilla Savaşına Doğru. Y. Kaplan (Der.). Enformasyon Devrimi Efsanesi (s. 93-105). Kayseri: Rey Yayınları. Yararlanılan kaynak bir makale ise, 1. Birden fazla yazar olması durumunda tüm yazarların soyadları başa alınmalı, yazar adları arasında virgül, son iki yazarın adları arasında “ve” bağlacı kullanılmalıdır. Yazar sayısı altıdan fazlaysa, ilk altı yazarın adları künyede verilmeli, altıncı yazardan sonra “ve diğerleri” ifadesi kullanılmalıdır. 2. 3. Makalenin yazarı belli değilse, künyenin en başına makale adı yazılmalıdır. Dergi adları kısaltılmamalı ve eğik (italik) olarak yazılmalıdır. akademia 4. Dergi adından sonra, derginin cilt numarası ve sayı bilgileri yazılmalıdır. Bazı dergilerde yalnızca sayı bilgisi vardır, cilt bilgisi bulunmaz. Böyle durumlarda sayı bilgisi, cilt bilgisi gibi işlem görür. 148 5. Sayfa bilgisi verilirken makalenin başladığı ve bittiği sayfa numaraları arasına tire(-) işareti konmalıdır. Sayfa numaraları birbirini izlemiyorsa aralarına virgül konmalıdır. 6. Tarih bilgisi, yazar adından sonra parantez içinde verilmelidir. Bilimsel dergilerde yıl olarak, aylık yayınlanan magazinlerde ay ve yıl olarak, günlük ve haftalık yayınlanan magazinlerde ve gazetelerde ise gün, ay ve yıl olarak verilmelidir. 7. Gazetelerde cilt ve sayı bilgisi olsa bile verilmemelidir. Sayfa numaralarından önce tanımlayıcı bir kısaltma kullanılmalıdır. (s. = sayfa) 8. Yabancı dildeki makalelerde makalenin özgün adından sonra köşeli parantez içinde Türkçe çevirisi verilebilir. Kaynakçada Makale Örnekleri Bilimsel Dergi Makalesi - Tek Yazarlı Yazar, A. (Yayın Yılı). Makale adı. Dergi Adı, cilt(sayı), sayfa numaraları. Çakın, İ. (2004). Müteferrika Matbaası’nın Düşündürdükleri ve Avrupa’da Basımcılığın Etkileri. Bilgi Dünyası, 5(2), 153-167. Bilimsel Dergi Makalesi - Çok Yazarlı Yazar, A., Yazar, B., Yazar, C., Yazar, Ç., Yazar, D., Yazar, E. ve diğerleri. (Yayın Yılı). Makale Adı. Dergi adı, cilt (sayı), sayfa numaraları. Erkan, S., Tuğrul, B., Üstün, E., Akman, B., Şendoğdu, M., Kargı, E. ve diğerleri. (2003). Okul Öncesi Öğretmenliği Öğrencilerine Ait Türkiye Profil Araştırması. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 23, 108-117. Yabancı Dilde Makale Yazar, A. (Yayın Yılı). Makale Adı [Makale Adının Türkçesi]. Dergi Adı, cilt(sayı), sayfa numaraları. Kurbanoğlu, S. S. (2003). Self-efficacy: a concept closely linked to information literacy and lifelong learning [Öz-Yeterlik: Bilgi Okuryazarlığı ve Yaşam Boyu Öğrenmeyle Yakından İlişkili Bir Kavram]. Journal of Documentation, 59, 635-646. Popüler Dergi Makalesi - Yazarı Belli Yazar, A. (Ay Yıl). Makale Adı. Dergi Adı, cilt, sayfa numaraları. Kenar, N. (Nisan 2006). Kayıt Dışı İstihdam. Popüler Yönetim, 9, 44-47. Popüler Dergi Makalesi - Yazarı Belli Değil Makale Adı. (Ay Yıl). Dergi Adı, cilt, sayfa numaraları. Gazete Makalesi Yazar, A. (Gün Ay Yıl). Makale Adı. Gazete Adı, sayfa numaraları. Bayar, Y. (04 Nisan 2006). İnsanlık Aptallaşıyor mu? Hürriyet, s. 14. akademi a Yerel Bilginin Küreselleştirilmesi. (Nisan 2006). Focus, 12, 14-17. 149 ERCİYES İLETİŞİM 2010 OCAK Yararlanılan kaynak diğer basılı kaynaklardan biri ise, 1. Künyelerde aktarılması gereken bilgi, kaynağın türüne göre bazı farklılıklar göstermesine karşın, büyük ölçüde kitap künyesine benzetilebilir. 2. Bildiri kitapları kitap gibi, bildiri kitabından alınan bir bildiri de kitap bölümü gibi düzenlenmelidir. 3. Yayımlanmamış bildirilere ve posterlere ait künyelerde, kaynağın bildiri ya da poster olduğu belirtilmelidir. 4. Ansiklopedi, sözlük, biyografi gibi danışma kaynaklarında kaynağın belli bir kısmından yararlanıldıysa, bu kısım, kitap içinde bir bölüm gibi düzenlenmelidir. 5. Danışma kaynaklarında maddelerin yazarı belli değilse, künyenin en başına madde adı yazılmalıdır. 6. Raporlarda rapor numarası varsa rapor adından sonra parantez içinde belirtilmelidir. 7. Tezlerde tezin adı eğik (italik) yazılmalıdır. Tezin adından sonra “yüksek lisans tezi”, “doktora tezi” ya da “sanatta yeterlik tezi” ifadeleri kullanılmalıdır. Arkasından derecenin verildiği üniversitenin adı ve yeri yazılmalıdır. 8. Kaynakçaya yapıt adıyla giren ve rakamla başlayan kaynaklar, rakamın okunuşuna göre alfabetik olarak sıralanmalıdır. 9. Yasa ve yönetmeliklerde künyenin en başına yasanın adı yazılmalıdır. Yasanın adından sonra parantez içinde yasanın kabul tarihi (sadece yıl olarak), künye sonunda ise yasanın yayınlandığı kaynağın tarihi (gün, ay, yıl olarak) belirtilmelidir. Kaynakçada Diğer Basılı Kaynak Örnekleri Bildiri - Yayımlanmış Yazar, A. (Yayın Yılı). Bildiri Adı. A. Editör (Ed.). Kitap Adı (s. sayfa numaraları). Yayın Yeri: Yayınevi. Uçak, N. (2005). Sosyal Bilimlerde Bilginin Üretimi, Erişimi ve Kullanımı. O. Horata (Haz.). Sosyal Bilimlerde Süreli Yayınlar ve Bilgi Teknolojileri Sempozyumu: 2 Nisan 2005 – Ankara: Bildiriler (s. 92-103). Ankara: Yeni Avrasya. Bildiri - Yayımlanmamış Konuşmacı, A. (Ay Yıl). Bildiri Adı [Bildiri]. Toplantı Adı, Toplantı Yeri. Tonta, Y. (Şubat 2006). Bilgi Yönetiminde Son Gelişmeler: Amazoogle, İşbirliği ve Açık Erişim [Bildiri], Akademik Bilişim ’06, Gaziantep. akademia Poster 150 Yazar, A. (Ay Yıl). Posterin Adı [Poster]. Toplantı Adı, Toplantı Yeri. Önal, İ. (Ağustos 2002). Historical perspectives on school librarianship [Poster]. 68th IFLA General Conference and Council, Glasgow. Danışma Kaynakları - Sözlük Yazar, A. (Yayın Yılı). Yapıt Adı. Yayın Yeri: Yayınevi. Altan, N. (2003). Bilgisayar Terimleri Ansiklopedik Sözlüğü (3. bs.). Ankara: Sistem Yayıncılık. Danışma Kaynakları - Ansiklopedi Maddesi Yazar, A. (Yayın Yılı). Madde Adı. Yapıt Adı (c. cilt numarası, s. sayfa numarası). Yayın Yeri: Yayınevi. Ersoy, O. (1973). Kağıt ve Kağıtçılık. Türk Ansiklopedisi (c. 21, s. 112-115). Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı. Rapor Yazar, A. (Yayın Yılı). Rapor Adı (Rapor No:). Yayın Yeri: Yayınlayan/Hazırlatan Kuruluş. Devlet Planlama Teşkilatı. (2004). Devlet Yardımlarını Değerlendirme Özel İhtisas Komisyonu Raporu (Rapor No: DPT: 2681). Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı. Tez Yazar, A. (Yayın Yılı). Tez Adı. Yüksek lisans/Doktora/Sanatta yeterlik tezi, Üniversite Adı, Yer. Öztekin, H. (2007). Radyo ve Televizyon Alanının Düzenlenmesi ve Denetlenmesinde Yeni Eğilimler ve Yönelimler (ABD, Batı Avrupa ve Türkiye Örnekleri Üzerine Karşılaştırmalı Çalışma). Yüksek lisans tezi, Erciyes Üniversitesi, Kayseri. Yasa ve Yönetmelikler Yasa Adı. (Kabul Edildiği Yıl). Yayın Adı, Sayı, Gün Ay Yıl. Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun. (1994). T. C. Resmi Gazete, 21911, 20 Nisan 1994. Yararlanılan kaynak bir elektronik kaynak ise, 1. Künyelerde temel bilgilerin yanı sıra erişim tarihi ve erişim adresi de verilmelidir. 3. Yayın yeri ve yayınevi bilgileri, genellikle, basılı sürümü (versiyonu) olan e-kaynaklar için geçerlidir. Eğer kaynak üzerinde belirtilmişse, bu bilgiler basılı kaynaklar için geçerli kurallar çerçevesinde künyeye eklenmelidir. 4. Basılı kaynaklardan farklı olarak e-kaynaklarda yayın tarihinin yanı sıra erişim tarihi de künyede belirtilmelidir. Erişim tarihi bilgisi, gün, ay ve yıl bilgilerini içerecek şekilde ayrıntılı akademi a 2. Basılı kaynaklar için geçerli olan temel kurallar e-kaynaklar için de geçerlidir. Örneğin, belgenin/kaynağın yazarı yoksa künyenin en başına yapıtın adı yazılmalıdır. Tarih bilgisi yoksa tarih yok anlamında “t.y.” kısaltması kullanılmalıdır. 151 ERCİYES İLETİŞİM 2010 OCAK olarak aktarılmalıdır. 5. 6. E-kaynaklarda son güncelleme tarihi yayın tarihi olarak alınır. Ağ adresleri altı çizili verilmemelidir. 7. Künyelerde ağ adresini iki satıra bölmek gerektiğinde, adrese aitmiş izlenimi verebileceği için tire işareti kullanılmamalı, uygun bir yerden bölme yapılmalı ve adres sonuna nokta konmamalıdır. Kaynakçada Elektronik Kaynak Örnekleri Elektronik Kaynak - Basılı Kitabın Elektronik Sürümü Yazar, A. ve Yazar, B. (Yayın Yılı). Kitap Adı [Elektronik Sürüm]. Yayın Yeri: Yayınevi. Başar, H. (1999). Sınıf Yönetimi [Elektronik Sürüm]. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı. Elektronik Kaynak - Basılı Makalenin Elektronik Sürümü Yazar, A. ve Yazar, B. (Yayın Yılı). Makale Adı [Elektronik Sürüm]. Dergi Adı, cilt(sayı), sayfa numaraları. Ayhan, B. (2003). Küreselleşme Sürecinde Kitle İletişim Araçlarının Rolü [Elektronik Sürüm]. Selçuk İletişim Dergisi, 3(1), 82-90. Elektronik Kaynak - Makale Yazar, A. (Yayın Yılı). Makale Başlığı. Dergi Adı, cilt(sayı), sayfa numaraları. Erişim: Gün Ay Yıl, http://ağ adresi Yıldırım, A., Ekici, K. M. ve Şahım, T. (t.y.). İşletmelerin Yönetim Sürecinde Sinerjik Yönetim Anlayışının Önemi. Bilgi Vadisi, 1(2). Erişim: 04 Nisan 2006, http://www.bilgivadisi.net/idas/index.php?option=com_content&task=view&id=86&Itemid=59 Elektronik Kaynak - Veritabanında Makale ya da Madde Yazar, A. (Yayın Yılı). Makale Adı. Dergi Adı, cilt(sayı), sayfa numaraları. Erişim: Gün Ay Yıl, Veritabanı Adı, Kayıt/Makale No. Coşkun, T., Bozoklu, S., Özenç A. ve Özdemir, A. (1998). Effect of hydrogen peroxide on permeability of the main pancreatic duct and morphology of the pancreas. The American Journal of Surgery, 176(1), 53-58. Erişim: 25 Nisan 2006, ScienceDirect. Bahcet’s syndrome. (2006). Erişim: 03 Nisan 2006, Health and Wellness Resource Center, Kayıt No: DU2601001514. akademia Elektronik Kaynak - Rapor 152 Yazar, A. (Ay Yıl). Rapor Adı (Rapor No). Erişim: Gün Ay Yıl, http://ağ adresi Devlet Planlama Teşkilatı. (Temmuz 2004). e-Dönüşüm Türkiye Projesi Kısa Dönem Eylem Planı: Değerlendirme Raporu (Rapor No: 2). Erişim: 02 Nisan 2006, http://212.175.33.22/kdep/rapor/KDEPHaziran2004.pdf Elektronik Kaynak - Anonim Ağ Sayfası Kaynağın Adı. (t.y.). Erişim: Gün Ay Yıl, http://ağ adresi Bilim Etiği ve Bilimde Sahtekarlık. http://www.aek.yildiz.edu.tr/bilim.htm (t.y.). Erişim: 04 Nisan 2006, Elektronik Kaynak - Ağ Sitesinden Erişilen Ağ Sayfası Yazar, A. (Yayın Yılı). Sayfa Adı. Erişim: Gün Ay Yıl, Ağ Sitesi Adı: http://ağ adresi Gordon, C. H., Simmons, P. ve Wynn, G. (2001). What it is, and how to avoid it. Erişim: 04 Nisan 2006, University of British Columbia Ağ Sitesi: http://www.zoology.ubc.ca/bpg/Advising/Plagiarism.htm Elektronik Kaynak - Ağ Sitesi Site ya da Yayınlayan Kuruluş Adı. (Yayın Yılı). Erişim: Gün Ay Yıl, http://ağ adresi Tema Vakfı. (t.y.). Erişim: 04 Nisan 2006, http://www.tema.org.tr Elektronik Kaynak - Haber, Tartışma Grubu ya da Forum İletisi Yazar, A. (Gün Ay Yıl). İleti Konusu [İleti No]. Erişim: Haber/Tartışma Grubu/Forum Adı, http://ağ adresi Işık, E. (5 Kasım 2003). Bitki Kütüphanesi [İleti No: 8]. Erişim: Kutup-L, http://listproc.metu.edu.tr.9000/reguser/archives/KUTUPL/kutupl.log200311/msg00008.html Yararlanılan kaynak bir radyo ve televizyon programı ya da sinema filmi ise, 1. 2. 3. Yapımcı, senarist ve yönetmen kitap yazarı gibi yazılmalıdır. Yapıt adından sonra köşeli parantez içinde tür belirtilmelidir. Filmlerde yayın yeri yerine ülke yazılmalıdır. Kaynakçada Radyo ve Televizyon Programı ya da Sinema Filmi Örnekleri Film Soyadı, A. (Yapımcı), Soyadı, B. (Senarist) ve Soyadı, C. (Yönetmen). (Yayın Yılı). Film Adı [Türü]. Yayın Yeri: Yayıncı. Radyo ve Televizyon Programı Soyadı, A. (Yapımcı). (Gün Ay Yıl). Program Adı [Türü]. Yayın Yeri: Yayıncı. Berki, T. (Yapımcı). (08 Mart 2006). Promenad [Radyo Programı]. Ankara: RadyoHacettepe. akademi a Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (Yapımcı), Özakman, T. (Senarist) ve Öztan, Z. (Yönetmen). (1996). Kurtuluş [Film]. Türkiye: Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu. 153 ERCİYES İLETİŞİM 2010 OCAK Yararlanılan kaynak müzik ve sahne sanatları ise, 1. Performansların tarih bilgisi gün, ay ve yıl olarak künye sonunda parantez içinde gösterilmelidir. 2. Müzik yapıtlarında yapıtın belli bir numarası ve Opus numarası varsa yazılmalıdır. Kaynakçada Müzik ve Sahne Sanatları Örnekleri Müzik Yapıtı Besteci, A. (Yapıtın Tamamlandığı Yıl). Yapıt Başlığı, numarası, Opus numarası. Yayın Yeri: Yayınevi. (Yapıtın Yayımlandığı Yıl) Beethoven, L. v. (1812). Symphony, No. 7 in A, Opus 92. New York: Dover. (1998) Erkin, U. C. (1932). Keman ve Piyano İçin Improvisation. Ankara: Devlet Konservatuvarı. (1958) Müzik Kaydı Besteci, A. (Yayınlandığı Yıl). Yapıt Başlığı, numarası, Opus numarası. [A. Yorumcu, B. Yorumcu ve C. Yorumcu]. Albüm Başlığı [Kayıt Türü]. Yayın Yeri: Yayıncı. (Kayıt Yılı) Rachmaninov, S. (2003). Concerto for piano and orchestra no. 2 in c minor, opus 18. [K. Zimerman ve S. Ozawa]. Rachmaninov piano concertos nos. 1 and 2 [CD]. Hamburg: Deutsche Grammophon. (2000) Erkin, U. C. (1995). Altı Prelüd [V. Erman]. Ulvi Cemal Erkin: Complete works for piano solo [CD]. Avusturya: Hungaroton Classic. (1994) Kaynak olarak bir kişiyle görüşme yapılmış ise, 1. Mülakat, mektup, e-posta, telefon görüşmesi gibi kişisel görüşmeler elde edilebilir kaynaklar olmadıklarından kaynakçaya eklenmezler. Görüşmelere yalnızca metin içinde gönderme yapılmalıdır. Genel Kaynakça Düzeni 1. Kaynakça hazırlanırken araştırmada yararlanılan tüm kaynaklara yer verilmelidir. 3. Künyeler ilk satırdan sonra 1 cm içerden yazılmalıdır. 2. Kaynakçadaki yapıtlar alfabetik sıraya göre düzenlenmelidir. akademia 4. Kaynakçada, aynı yazarın birden çok yapıtı yer alıyorsa, yapıtlar, yayın yılına göre eskiden yeniye doğru sıralanmalıdır. 154 5. Aynı yazarın iki farklı yapıtının yayın tarihleri aynıysa, kaynakçadaki sıralama, künyede bir sonraki öğe olan yapıt adına göre yapılmalıdır. 6. Aynı yazarın tek yazarlı yapıtları çok yazarlı yapıtlarından önce sıralanmalıdır. 7. Çok yazarlı iki yapıtın ilk yazarları aynıysa, ikinci yazarın soyadı, ikinci yazarlar da aynıysa üçüncü yazarın soyadı alfabetik düzende belirleyicidir. 8. Aynı soyadını taşıyan iki farklı yazarın yapıtları adlarına göre alfabetik sıralanmalıdır. 9. Yazar bir tüzel kuruluşsa, yapıt, yazar konumundaki tüzel kuruluşun adıyla alfabetik listeye girer. akademi a 10. Bir yapıtın yazarı veya editörü yoksa künye yapıt adına hazırlanacağı için, kaynak, yapıt adından alfabetik listeye girer. Yapıt adı rakamla başlıyorsa sıralamada rakamın okunuşu dikkate alınır. 155 ERCİYES İLETİŞİM 2010 OCAK ………………… Erciyes İletişim Dergisi Akademia Editörlüğü’ne, Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından basılacak olan Erciyes İletişim Dergisi’nde yayımlanmak üzere “…………….” tarihinde gönderdiğim "........................................................................................................................................................ .............………………………………………………………………………………………...” başlıklı makalemi başka herhangi bir dergiye göndermediğimi ve hiçbir yerde yayınlanmadığını beyan eder, Erciyes İletişim Dergisi’nde yayınlanması halinde tüm telif hakkını E.Ü. İletişim Fakültesi Akademik Dergisi’ne devretmeyi kabul edirim. Unvan, Ad/Soyad akademia İmza 156 157 akademi a ERCİYES İLETİŞİM 158 2010 OCAK