mayis 2012:Layout 1 - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası

Transkript

mayis 2012:Layout 1 - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
Editörden
TEKSTİL İŞVEREN
385 - Mayıs 2012
Türkiye Tekstil Sanayii
İşverenleri Sendikası Adına
İmtiyaz Sahibi
HALİT NARİN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
AV. BAŞAR AY
Yayın Danışma Kurulu
SEVİL BURSA
TUĞRUL BORNOVALI
AV. SAMİM ERGENELİ
Basın Müşaviri
MİNE ŞENKUL ERGÜVEN
Yayın Kurulu
LERZAN ÖZTÜRK
AV. ÇİĞDEM SUBAŞI
AV. ÖMER EMRE KAYNAK
BORA KOCAMAN
CEREN ERMİŞ
MERVE ŞENEREN
İdari Merkezi
TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ
İŞVERENLERİ SENDİKASI
Metrocity A Ofis Blok
Büyükdere Cad. No: 171 K.19
34330 1. Levent-İstanbul
Tel: (0212) 344 07 77 (pbx)
Fax: (0212) 344 07 66-67
İnternet Adresi
www.tekstilisveren.org.tr
Ofset Hazırlık
DÜNYA YAYINCILIK A.Ş.
Tel: (0216) 681 18 39
Grafik Tasarım ve Uygulama
ALİ BAYRAM
Basıldığı Yer
DÜNYA YAYINCILIK A.Ş.
“Globus Dünya Basınevi”
100. Yıl Mah. 34440
Bağcılar-İstanbul
Tel: (0212) 629 08 08
Basıldığı Tarih: 11 Mayıs 2012
Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın
ISSN: 1307-6566
Tekstil İşveren Dergisi,
Türkiye Tekstil Sanayii
İşverenleri Sendikası
tarafından aylık olarak
yayınlanır. Kaynak gösterilmek
suretiyle alıntı yapılabilir.
Dergide bulunan imzalı
yazıların sorumluluğu
yazarlara aittir.
YENİ TEŞVİK SİSTEMİ
Türkiye geçen ay yeni bir teşvik paketiyle
tanıştı. Bir süredir konuşulan ve ana hatları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,
8 bakanın katıldığı bir toplantıyla 5 Nisan'da açıkladığı paket, yerli ve yabancı yatırımcılar tarafından uzun süredir
merakla bekleniyordu. Paketin en
önemli özelliği il bazlı bölgesel teşvik
sistemine geçiş ve stratejik yatırımlara
özel önem verilmesi oldu. Türkiye’yi 6
Bölge’ye ayıran yeni sisteme göre en
avantajlı iller olarak 6. Bölge’de yer alan
Ağrı, Ardahan, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Iğdır, Kars, Mardin,
Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak ve Van öne
çıkıyor. Bu illerde yatırım yapanlar neredeyse üste para alacak.
6'ncı Bölge'de 5 milyon lira yatırım yapan girişimciye yatırım teşvik sürecinin sonunda devletin sağlayacağı destek 5.8 milyon liraya ulaşacak. Bu
bölgenin en büyük avantajı ise işçi
ücretleri olacak. Bir anlamda ‘bölgesel asgari ücret’ tabiriyle de kamuoyunda dile getirilen bu sisteme göre 6.
Bölge’de halen bir işçinin bin 77 lira
olan işverene maliyeti, yeni teşviklerle 410 lira azalacak. Böylece yatırımcı işveren sadece işçinin net ücretini
ödeyecek.
Bu avantajlar nedeniyle hükümet bu illere yatırımların artmasını düşünüyor.
İş dünyasının da görüşleri hemen hemen aynı yönde. Beklentiler olumlu.
Kimi işadamlarına göre bu yasa mıknatıs etkisi gösterecek. Türkiyenin rekabet gücünü artıracak. İşadamları
ayrıca bölgesel gelişmişlik farklarının
da yeni teşvik sistemiyle ortadan kalkacağı görüşünde.
Tabii burada tekstil yatırımcısı için en
önemli şey detaylar… Tekstilciler
yeni teşvik paketinin ayrıntılarını da
görmek ve ona göre bir yol haritası
çizmek istiyor. Ancak bir yandan da
boş durmuyor. Şimdiden birçok girişimci harekete geçmiş durumda. İlave yatırım arayışında olanlar veya
yeni tesis kurmak isteyenler özellikle 6. Bölge’de arayışlara başladı. Bunun için de birçok kriteri göz önünde
tutuyorlar. Ulaşım ve nakliye kolaylıkları, yol, elektrik, güvenlik, kalifiye iş gücü gibi etkenler yeni yatırımlar için belirleyici olacak. Böylece
önceki teşvik paketinde pek ilgi görmeyen kümelenme modeline yeni
pakette desteklerin artması tekstil
yatırımlarının belli başlı illerde yoğunlaşmasına yol açacak. Bu noktada şimdiden birkaç ilin adı da telaffuz
edilmeye başlandı. Şanlıurfa da tekstil ve hazır giyimciler tarafından ilk telaffuz edilen illerden biri. Tabii tüm
bunlar başta da söylediğimiz gibi
teşviklerin detaylarının belli olması ve
bölgede yapılacak araştırmalar sonrasında netleşecek. O zaman yeni
teşvik sisteminin ne kadar işe yarayıp yaramayacağını göreceğiz. Umarız yeni teşvik sistemi Türk tekstil ve
hazır giyim sektörünün rekabet gücünü artıracak yeni yatırmları da beraberinde getirir.
Emek yoğun bir sektör olan tekstil ve
hazır giyimdeki beklentiler de farklı
değil.
Her ne kadar tekstil ve hazır giyim sektörünün ismi yeni teşvik paketinde
geçmese de ‘kümelenmeyi teşvik’,
‘OSB’lerdeki yatırımlara daha fazla
destek’ ve ‘6. Bölge teşvikleri’ gibi
imkânlar cazip geliyor.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
1
İçindekiler
04
16
KAPAK
ITMF
Teşvik paketinde 6'ncı
Bölge işgücü maliyeti
ile öne çıkıyor
Dünya tekstil makinecileri
bu yıl temkinli, 2013 için umutlu
20
VERGİ DÜNYASI
Yeni TTK ve “Avrupa’da var”
aldatmacası
22
EKONOMİK DİYALOG
Avrupa’da sıkıntı büyüyor
10
AYIN KONUSU
Yeni Anayasa’ya
sendikamız da önerileriyle
katkı sağladı
26
24
PARANIN MERKEZİNDEN
Yeni Anayasa’da para politikası
Sayı: 385 - Mayıs 2012
2
RİSK/FIRSAT
Görücü usulü evlilik
28
30
TARİMİZDEN
GÜNCEL
Sadece fes değil Feshane de
turistik bir hayal oldu
Ulusal istihdam stratejisinde sona gelindi
34
38
Doğu seferine çıkan Türkler
İpekyolu’nda fırsat arıyor
Türkiye büyümede asıl sürprizi
giyim harcamalarında yaptı
GÜNCEL
GÜNCEL
42
TEKSTİLİN KALELERİ
46
Adıyaman’ın umudu yeni teşvik sistemi
ENERJİ
Enerji sektörünün yeni
umudu kayaç gazı
52
TASARIM DÜNYASI
Gül Ağış, yurtdışı ve yurtiçinde
emin adımlarla ilerliyor
54
KÜLTÜR
SANAT
57
MEDYADAN
YANSIMALAR
60
GEZİ
62
İNGİLİZCE
ÖZETLER
Sayı: 385 - Mayıs 2012
3
Kapak
TEŞVİK PAKETİNDE 6'NCI BÖLGE
İŞGÜCÜ MALİYETİ İLE ÖNE ÇIKIYOR
Yeni teşvik paketi kapsamında Şanlıurfa, Diyarbakır, Siirt, Hakkari, Bitlis, Van gibi illerin
bulunduğu 6'ncı bölgeye yatırıma gidenler neredeyse üste para alacak. Ayrıca bu illere
yatırım yapanlar sadece işçinin net ücretini ödeyecek. Bu bölgede halen bir işçinin bin 77
lira olan işverene maliyeti yeni teşviklerle 410 lira azalacak.
Yerli ve yabancı yatırımcıların merakla beklediği teşvik paketi nihayet belli oldu. Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan'ın, 8 bakanın katıldığı bir toplantıyla 5 Nisan'da açıkladığı, Ekonomi Bakanı Zafer
Çağlayan'ın ise 6 Nisan'da detaylarını duyurduğu teşvik paketiyle Türkiye 6 bölgeye ayrıldı. Yatırımlara bölgesine göre farklı vergi, faiz ve prim desteği verilecek. Pozitif ayrımcılığın uygulandığı Doğu illerine gidecek yatırımcıya ise büyük destek var. Özellikle Diyarbakır, Siirt, Hakkari, Bitlis, Van gibi illerin bulunduğu 6'ncı bölgeye yatırıma gidenler neredeyse
üste para alacak. Ayrıca bu illere yatırım yapanlar sadece işçinin net
ücretini ödeyecek. 6'ncı Bölge'de 5 milyon lira yatırım yapan girişimci süreç sonunda devletten 5.8 milyon lira destek alacak. Bu avantajlar
nedeniyle bu bölgelere yatırımların artması planlanırken, 5 ve 6'ncı
bölgenin özellikle fiyat ve kapasite sorunu yaşayan tekstil ve hazır giyimciler tarafından da tercih edilmesi bekleniyor.
En kapsamlı destek, stratejik yatırımlara
Başbakan Erdoğan'ın Yeni Teşvik Sistemi'ne ilişkin 5 Nisan'da
yaptığı sunuma göre, Yeni Teşvik Sistemi'nin hedefleri, 6 başlık
altında toplandı. Bunlar, cari açığın azaltılması amacıyla ithalat
bağımlılığı yüksek olan ara malı ve ürünlerin üretiminin artırılması, en az gelişmiş bölgelere sağlanan yatırım desteklerinin ar-
Sayı: 385 - Mayıs 2012
4
tırılması, bölgesel gelişmişlik farklılıklarının
giderilmesi, destek unsurlarının etkinliğinin artırılması, kümelenme faaliyetlerinin
desteklenmesi ve teknolojik dönüşümü
sağlayacak yüksek ve orta-yüksek tekno-
loji içeren yatırımların desteklenmesi olarak sıralandı.
Dört ana ayağı olan sistem; genel teşvik uygulamaları, bölgesel teşvik uygulamaları, büyük ölçekli yatırımların teşviki ve stratejik yatırımların teşvikinden oluşacak. Genel teşvik uygulamalarında KDV istisnası ve Gümrük Vergisi muafiyeti yer alırken, bölgesel
teşvik uygulamalarında bunlara ek olarak
vergi indirimi, sigorta primi işveren hissesi
desteği, yatırım yeri tahsisi ve faiz desteği olacak. Büyük ölçekli yatırımların teşvikinde ise
KDV istisnası, Gümrük Vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sigorta primi işveren hissesi
desteği ve yatırım yeri tahsisi destekleri uygulanacak.
Teşvik uygulamasında en kapsamlı destek
ise stratejik yatırımlara verilecek. Stratejik
yatırımlar, KDV istisnası, Gümrük Vergisi
muafiyeti, vergi indirimi, sigorta primi işveren hissesi desteği ve yatırım yeri tahsisi desteklerinin yanı sıra faiz desteği ve KDV iadesi
gibi teşviklerden de yararlanacak. Stratejik
yatırımlar, Yeni Teşvik Sitemi ile 6 bölgeye
ayrılan Türkiye'de, bölge ayrımı yapılmaksızın
bazı teşviklerden yararlanabilecek. Bu teşvikler, Gümrük Vergisi muafiyeti, KDV istisnası, sigorta primi işveren hissesi desteği,
vergi indirimi, faiz desteği, yatırım yeri tahsisi, bina inşaat harcamalarına KDV iadesi ve sadece 6. bölgedeki yatırımlar için 10 yıl süreyle uygulanmak üzere Gelir Vergisi stopajı desteğinden oluşuyor.
Yeni Teşvik Sistemi ile stratejik yatırımlara, 5. bölgede olmasalar dahi bu bölgeye sağlanan desteklerden yararlanma olanağı sunuldu. Stratejik yatırımlara devlet desteği oranı yüzde 69 düzeyinde olurken yatırım konuları da şöyle belirlendi: "Otomotiv, uzay veya savunma sanayine yönelik test merkezleri, rüzgâr tüneli, tasarım gibi yatırımlar, belirli büyüklükte ve özellikte belirli ilaç
ve savunma sanayi yatırımları, özel sektör tarafından gerçekleştirilecek ilk, orta ve lise eğitim yatırımları, denizyolu ve demiryolu ile yük ve yolcu taşımacılığına yönelik yatırımlar, madencilik ya-
TEŞVİKTE YÜRÜRLÜK TARİHİ 6 AY ÖNE ÇEKİLİYOR
Teşvik paketinde, yürürlük tarihinin 1 Ocak 2012 tarihi yerine altı ay öne çekilmesi gündemde. Teşvik paketinin 1 Temmuz'da yürürlüğe girmesi için yeni bir çalışma yapılacak. Teşvik paketinin açıklanmasının ardından, yürürlük tarihi tartışma konusu oldu. Bazı ekonomi
bakanları, tarihin altı ay öne çekilebileceğini ifade ederken, bazıları da tarihin değiştirilmeyeceğini
açıkladı. Bu açıklamalar, yatırımcıların kafasının karışmasına neden oldu. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, yürürlük tarihi konusundaki tartışmalara son noktayı koydu. Babacan, teşvik paketiyle ilgili çalışmaların uzun sürmesi nedeniyle, yürürlük tarihi konusunda kamuoyunda bir beklenti oluştuğunu belirterek, tarihin altı ay öne çekilmesini ekonomi bakanları
ile değerlendireceklerini söyledi. Babacan, "Hiçbir kimsenin hak kaybı olmayacak. Önceden
yatırım yapanlar da mağdur olmayacak" dedi. Babacan, ekonomi bakanları ile konunun ayrıntılı olarak ele alınacağını belirterek, yürürlük tarihi konusunda geçtiğimiz yıl yapılan yatırımların değerlendirilerek bir karar verileceğini kaydetti. Babacan, 2009 yılında uygulamaya
konulan teşvik paketinde de, güçlü desteklerin yer aldığını hatırlatarak, geçtiğimiz yıl yapılan yatırımların da bu teşviklerden yararlandığını söyledi. Babacan, yine de hak kaybı oluşmaması için, yürürlük tarihi konusunda çalışma yapılacağını vurguladı.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
5
Kapak
cik, Burdur, Gaziantep, Karabük, Karaman,
Manisa, Mersin, Samsun, Trabzon, Uşak ve
Zonguldak 3. Bölge’yi oluşturdu. 4. Bölge'de
Afyonkarahisar, Amasya, Artvin, Bartın,
Çorum, Düzce, Elazığ, Erzincan, Hatay,
Kastamonu, Kırıkkale, Kırşehir, Kütahya,
Malatya, Nevşehir, Rize ve Sivas yer aldı. 5.
Bölge'yi Adıyaman, Aksaray, Bayburt, Çankırı, Erzurum, Giresun, Gümüşhane, Kahramanmaraş, Kilis, Niğde, Ordu, Osmaniye, Sinop, Tokat, Tunceli ve Yozgat, 6. Bölge’yi ise Ağrı, Ardahan, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Iğdır, Kars, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak ve Van
oluşturdu.
6. Bölge farkı
tırımları, Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri’nde
yapılacak turizm yatırımları."
Yeni sisteme göre, OSB'lerde yapılacak yatırımlar, aynı sektörde faaliyet gösteren firmaların birlikte gerçekleştireceği ve faaliyet gösterilen yatırım konusuna dikey veya yatay entegrasyon sağlayacak yatırımlar ve TÜBİTAK tarafından desteklenen Ar-Ge projeleri neticesinde geliştirilen ürünün üretimine yönelik yatırımlar, yatırımın bulunduğu bölgenin bir alt bölgesine sağlanan destek unsurları ile desteklenecek.
Hangi iller, kaçıncı bölgede yer alıyor?
Yeni Teşvik Sistemi'nin 1. Bölgesi'nde Ankara, Antalya, Bursa, Eskişehir, İstanbul, İzmir,
Kocaeli ve Muğla bulunurken, 2. Bölge'de Adana, Aydın, Bolu, Çanakkale, Denizli, Edirne,
Isparta, Kayseri, Kırklareli, Konya, Sakarya, Tekirdağ ve Yalova yer aldı. Balıkesir, Bile-
Sayı: 385 - Mayıs 2012
6
Diyarbakır, Siirt, Hakkari, Bitlis, Van gibi 6.
Bölge'de yer alan illere yatırım yapacak
olanlara KDV istisnası, gümrük vergisi
muafiyeti, vergi indirimi, sigorta prim ve faiz
desteği, yatırım yeri tahsisi, gelir vergisi stopajı, sigorta primi işçi hissesi dâhil 8 kalemde destek sağlanacak. Söz konusu
bölgede yatırım yapacak yatırımcıların,
tüm destek unsurlarından azami miktarda yararlanmaları temin edilecek. Bölgede yapılacak yatırımlar ile sağlanan istihdam kapsamında, ödenmesi gereken sigorta primi işveren hissesinin asgari ücrete
tekabül eden tutarı 10 yıl, yatırımların organize sanayi bölgelerinde yapılması halinde ise 12 yıl süreyle devlet tarafından karşılanacak. Sadece bu bölgede uygulanmak
üzere, işçilerin asgari ücreti üzerinden
hesaplanan gelir vergisi stopajı, 10 yıl süreyle terkin edilecek.
Bakan Zafer Çağlayan'ın verdiği bilgiye göre
6'ncı Bölge'de 5 milyon TL'lik yatırım yaparak,
40 kişiye istihdam sağlayacak olan bir şirkete verilecek toplam devlet desteği 5.8 milyon
TL olacak. 5 milyon TL'lik yatırımı 1. bölgeye
yapanlar 1.3 milyon TL, 2. bölgeye yapanlar 1.6
milyon TL, 3. bölgeye yapanlar 2.5 milyon TL,
4. bölgeye yapanlar 3 milyon TL, 5. bölgeye yapanlar ise 3.7 milyon TL destek alacak. Devlet faiz desteğini nakit olarak verecek.
Zafer Çağlayan, yeni teşvik sisteminde yatırımın yüzde 116’sına varan destekler sağlandığını belirterek, "Örneğin en geri kalmış bölgede
40 kişiyi istihdam edecek 5 milyon liralık bir yatırım 5.8 milyon liralık muafiyet elde edecek.
Yatırımcının cebine para koymayacağız ama
elinden de almayacağız. Tüm parasını yatırıma yönlendirecek” dedi.
Sigorta primi işveren
hissesi desteği
Yeni sistemde bölgelere sağlanacak sigorta primi işveren hissesi desteği ise 2-10 yıl arasında değişecek. Buna göre, 31 Aralık 2013 tarihine kadar başlanılan yatırımlarda sigorta
primi işveren hissesi desteği 1. Bölge için 2 yıl,
2. Bölge için 3 yıl, 3. Bölge için 5 yıl, 4. Bölge için
6 yıl, 5. Bölge için 7 yıl ve 6. Bölge için 10 yıl ola-
cak. 1 Ocak 2014 tarihinden sonra başlanılan yatırımlarda ise 3. Bölge için 3 yıl, 4. Bölge için 5 yıl,
5. Bölge için 6 yıl ve 6. Bölge için 7 yıl süreyle sigorta primi işveren hissesi desteği sağlanacak.
Zafer Çağlayan'ın verdiği bilgiye göre 6. Bölge'ye yatırım yapacak olanlara verilecek sigorta primi, işçi ve işveren hissesi ile gelir vergisi stopajı desteği, brüt asgari ücretin yüzde 38'ine geliyor.
Yani indirimden önce bir işçinin işverene maliyeti bin 77 lirayken yaklaşık 410 liralık bir indirim uygulanmış olacak. Bir anlamda fiilen bölgesel asgari ücrete geçilirken, işçi ücretleri Çin gibi ülkelerden daha düşük olacak. Bu çerçevede 6'ncı Bölge, işgücü maliyeti açısından Türkiye'nin en avantajlı bölgesi haline geliyor. Çağlayan, söz konusu düzenlemenin sadece 6. bölgedeki bölgesel, büyük ve stratejik yatırımlar için geçerli olacağına dikkati çekti. Amaçlarının, emek yoğun sektörleri 6. bölgeye çekmek olduğunu dile getiren Çağlayan, "Benim görevim Ahmet'in, Mehmet'in istihdamını sağlamaktır, Hans'ın, George'un değil" dedi.
Bölgesel teşvik uygulamaları ve büyük ölçekli yatırımların teşviki ana başlıkları altında sağlana-
Sayı: 385 - Mayıs 2012
7
Kapak
TGSD KÜMELENME İÇİN YER ARIYOR
Yeni teşvik sistemiyle birlikte ilk yatırım sinyalleri tekstil ve hazır giyim sektörlerinden geldi. Tekstilciler yeni teşvik sisteminin yasal altyapısının belli olmasının ardından yatırımını 'kümelenme' modeliyle yapmayı düşünüyor. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Yönetim Kurulu Başkanı Cem Negrin, yeni teşvik
sisteminden faydalanmak için Doğu-Güney
Doğu bölgelerinde yatırımlarını yoğunlaştıracakları ili belirlemek amacıyla 5-6 kenti kapsayan bir geziye çıkacaklarını bildirdi. Negrin,
bunun için yeni sistemin yasal sürecinin tamamlanmasını beklediklerini kaydetti. "Bölgeye
gidip 5-6 ili görmek istiyoruz. Bu işi en kolay
nerede yapabileceğimize bakacağız" diyen
Negrin, il seçiminde ulaşım ve nakliye kolaylıkları, yol, elektrik, güvenlik, kalifiye iş gücü gibi kriterler açısından değerlendirmeler yapacaklarını anlattı. Negrin, ''En kolay ili seçip, oraya 10-15 tane firmayı götürmeyi amaçlıyoruz. Hangi il olacağına, yasal süreç tamamlandıktan sonra karar vereceğiz" dedi. Önce
devletin ne yapacağını görmek istediklerini söyleyen Negrin, "Seçeceğimiz ilin nüfusunun
ve çalışan sayısının çok olmasına bakacağız. 'Önceden açılıp kapanan atölyelerin bulunduğu bir bölge var mı?' diye bakacağız. Önümüzdeki 2 hafta içinde 5-6 ili görüp, yönetim kurulu olarak bir ili seçeceğiz. Bizim için en önemli husus, imalata biran önce başlayabilmek. Çalışanlarımızı yetiştirmek için ne kadar az çalışırsak, bizim için o kadar iyi. Bu
işi daha önce yapmış, hazır iş gücünün olduğu bir ili seçmemiz lazım" diye konuştu.
Cem Negrin, "Şu anda kapasitesi olan firmalarımızın önümüzdeki 10 sene bu işe devam etmesi için 5. ve 6. bölgelere gitmesi ve imalat yapması zorunluluk gibi bir şey. Hazır giyim ve tekstil Türkiye'de öncü sektör oldu. Diğer bölgelere de önce biz gittik. Bizim
açımızdan, bütün vergilerin devlet tarafından karşılanmasıyla, bu bölgeler önümüzdeki
10 sene için rekabetçi bir bölge olacak. Biz, kendimize bir bölge seçip üyelerimizden 1015 tanesini bir yere götürmeye çalışacağız" dedi.
TGSD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sami Kariyo da, nakliye sorununun en kolay çözülebileceği yerlerden birinin Urfa olduğunu söyleyerek, tarım işçisini sanayi işçisine dönüştürmek ve sanayi disiplinini verebilmenin de bölgede karşılaşılacak bir diğer
sorun olduğunu anlattı. Kararlarını, düzenlenecek inceleme gezisi sonrasında netleştireceklerini ifade eden Kariyo, "Sanayileşme konusunda, Urfa'nın diğer bölgelere oranla daha
geliştiğini düşünüyoruz. Kültürel handikapları aşma konusunda da Urfa'nın bize daha yakın olabileceğini düşünüyoruz. Ancak 'kümeleşme' konusundaki kararımızı, nereyi seçeceğimizi, gezinin ardından belirleyeceğiz'' şeklinde konuştu. Kariyo, "Yeni Teşvik sistemiyle, 6. bölgede ve organize sanayi bölgesinde ücretler net olarak 650 lira (400-450 dolar) civarında olacak. Bu durumda Çin'e karşı rekabet imkânımız ortaya çıkacak. Türkiye hazır giyimde üretim açısından önemli bir ülke haline geldi. Bu teşvik sistemi bizi daha
da güçlendirecek" dedi. Kariyo, yeni teşvik sistemine göre 5. ve 6. bölgedeki tarımsal ekonomide çalışanları sanayi ekonomisine uyum sağlar hale getirmenin hazır giyim sektörünün
önemli sorunlarından olacağını vurguladı. Bu bölgelere bir-iki firma ile gidilmesi yerine
15-16 firmanın kümeleşmesinin sağlanması gereğine işaret eden Kariyo, ayrıca bu bölgelerdeki
nakliye maliyetlerini azaltacak tedbirlerin önemine değindi.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
8
cak vergi indirimi desteği bölgelere göre farklılık gösterecek. Yeni sistemde bölgelere yapılacak yatırımlara uygulanacak vergi indirim
oranları da yüzde 10'dan başlayıp yüzde 60'a
kadar çıkacak. Vergi indirimi desteği, münhasıran teşvik belgesine konu yatırımdan elde edilecek kazançlara uygulanmakla birlikte, 2, 3,
4, 5 ve 6. bölgelerde yatırım yapan firmalar için,
yatırıma katkı oranının belirli yüzdesine ulaşıncaya kadar yatırım döneminde tüm faaliyetlerinden elde ettiği kazançlara da uygulanabilecek.
Zafer Çağlayan, bölgelere göre uygulanacak
vergi indirimi oranlarını bir örnekle şöyle
açıkladı: "3. bölgede 5 milyon liralık yatırım yapan, bu tutarın yüzde 25'i olan 1.250 milyon lirayı, ödeyeceği kurumlar veya gelir vergisinden indirebiliyor. 1.250 milyonun yüzde 20'sini
yatırım dönemindeki kazançlarından, kalan
yüzde 80'ini de işletme döneminde belge konusu yatırımdan doğan kazançlarımızdan indirebileceğiz."
Bölgelere yapılacak yatırımlar için verilecek faiz
desteği oranı ise TL cinsi kredilerde 3-7 puan
arasında, döviz cinsi kredilerde ise 1 ya da 2
puan olarak uygulanacak. Destek tutarlarının
azami tutarları ise bölgelere göre 500 bin lira
ile 900 bin lira arasında olacak. Yeni sistemde, tersanelerin gemi inşa yatırımları kapsamında istihdam edilen işçiler için ödenmesi gereken sigorta primi işveren hissesinin asgari
ücrete tekabül eden kısmı, devlet tarafından
karşılanacak.
İŞ DÜNYASI TEŞVİK PAKETİNİ BEĞENDİ
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi: Yeni teşvik sistemi,
yabancı yatırımların Türkiye'ye çekilmesinde
'mıknatıs' etkisi gösterecek. Yüksek istihdam, düşük cari açık ve ılımlı yatırım ortamı ile Türkiye rekabet gücünü artıracaktır. Yeni sistem belli bölgelere değil tüm Türkiye'ye hitap edecek
biçimde konumlandırılmış. Yeni sistem sayesinde,
Türkiye ekonomisi, 'daha güçlü, daha dinamik
daha sağlam' temele kavuşacak. Yeni teşvik sisteminde uygulanmaya başlayan en önemli yenilik yeni bölgesel haritanın çıkarılması ile birlikte il bazlı bölgesel teşvik sistemine geçilmesi
oldu. İllerimizin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyine göre 6 bölgeye ayrılarak il bazlı bölgesel
teşvik sistemine geçilmesini oldukça olumlu buluyoruz. Bu yeni sistem sayesinde bölgesel gelişmişlik farkının azaltılmasının, kümelenme faaliyetlerinin desteklenmesinin, orta ve yüksek teknolojik yatırımlara öncelik verilmesinin yolu açılacak.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük: İl bazlı bölgesel teşvik sistemine geçiş ve stratejik yatırım kavramları önemli yenilikler olarak göze çarpıyor. Sigorta
primi işveren payına uzun vadeli indirimler getirilmesi, vergi indiriminin yatırımcının tüm faaliyetlerinden elde ettiği kazançlara uygulanması dikkati çekici. Organize sanayi bölgelerine yapılacak yatırımların daha fazla desteklenmesini
de önemli bulmaktayız.
İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle: Sektör olarak yatırımların içinde ismimizin
görünmemesini sektörün teşvik edilmeyeceği yönünde algılamıyoruz. Özellikle 5. bölgedeki bir
yatırımcının, 6. bölgedeki bir yatırımcının imkânlarından yararlanmasını son derece olumlu
bulduk. Bu sayede ilave yatırımların da o bölgeye yapılacağı anlamına geliyor. Teşvik paketinin içeriği son derece dolu. Sadece enerji yönünde teşvikin olmamasını eksiklik olarak gördük. Ama genel olarak oldukça doyurucu bir teşvik olduğunu düşünüyoruz. Kısa vadede yatırım planı olmayan biz bile bu koşullarda yatırıma sıcak bakıyoruz artık.
Ankara Giyim Sanayicileri Derneği
(AGSD) Başkanı Canip Karakuş: Teşvik paketi başta terör ve cari açıkla mücadele olmak
üzere Türkiye'nin temel ekonomik ve sosyal konularına çare arayan bir çalışma. Pakette çağın
en önemli kavramları arasında yer alan 'kümelenme yatırımları'na geniş yer ayrılmasından
memnunuz. Paketin kümelenme, teknoloji
üretme, yerli malı, öncelikli sektörler gibi çok sağlam ayakları var. Bu paket, Türkiye ekonomisi
teşvik sistemini çok uzun yıllar taşıyacak nitelikte. Eğer uygulamaya yönelik aksaklıklar da düzeltilirse paket, kalkınma planını da yazmış demektir. İş dünyası olarak çok beğendik. Sonuna kadar da destek olacağız.
Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Kocasert:
Yeni teşvik paketi Türkiye'de bugüne kadar açıklanan teşvik paketleri içerisinde en kapsamlısı.
Türkiye'nin 2023'te dünya şampiyonlar liginde
olmasını bu teşvik paketi sağlayacak. Bu teşvik
yasasıyla birlikte yatırımlar artacak, ara mal ihtiyacımızı başka ülkelere ihtiyaç duymadan
içimizden karşılayarak yakın zamanda Türkiye'nin cari açığı yok olacak.
Denizli Sanayi Odası (DSO) Yönetim Kurulu Başkanı Müjdat Keçeci: Pakette yer alan
KDV istisnası ve gümrük muafiyeti paketin getirdiği kolaylıklar ilk göze çarpan maddeler. Bölgesel teşvikler, büyük ölçekli, stratejik yatırım-
lar öne çıkarılmaya çalışılıyor. Bölgeler itibarıyla Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri daha çok destekleniyor. Çalıştırılacak işçinin sigorta primi ve stopajı dahi yatırımcıya ödetilmiyor. Sağlık, turizm, ulaşım hiç olmadığı kadar destek alır konuma geliyor. Nerede olursa
olsun turizmcilerin 5. bölge kapsamında desteklenmesi turizm sektörünün önemini ortaya
koyuyor. Denizli'nin 2. bölgede kalması üzücü.
Ancak OSB'lere yapılacak teşvikten yararlanacak olmamız büyük bir şans. Bir diğer şansımız
jeotermal enerjiyle ilgili olarak sağlık turizminin
Denizli'de daha çok gelişecek olması.
Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği (DETGİS) Yönetim Kurulu Başkanı İsa
Dal: Proje bazında yapılacak özellikle Ar-Ge ve
tasarım desteklerini olumlu karşılıyoruz. Açıklanan paket, Türkiye'nin dünya klasmanında 1.
lige çıkmasına yardımcı olacaktır. Tek korkumuz
uygulamadaki katı bürokratik yaklaşımlardır. ArGe ve tasarım yapan bir firma farklı kategoride
değerlendirilmeli. Bundan sonra bizim yolumuz
tasarım ve Ar-Ge olmalı.
Diyarbakır Ticaret Borsası (DTB) Başkanı
Fahrettin Akyıl: Teşvik paketi bölgesel gelişmişlik farklılıklarının giderilmesine büyük katkı sunacak. Paket sayesinde bölgedeki fabrika
sayısı artacak. Bugüne kadar açıklanan en detaylı paket. Yatırımcının önünü açmıştır. Yeni teşvik paketinin ülkeye ve bölgeye büyük fayda getireceğine inanıyoruz.
Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası (KMTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Kemal
Karaküçük: Özellikle stratejik ve büyük yatırımların desteklenmesinin, Türkiye'nin cari
açığını dizginlemesi açısından çok olumlu bulduk. Bunun yanında yurtdışı yatırımlarının da
desteklendiğini görüyoruz. Üretime dönük,
emek yoğun sektörlerin destekleniyor olması yönünden yatırımcıların önünün açık olduğunu
değerlendiriyoruz. Firmalarımızın bu sistemden
maksimum düzeyde yararlanacağını umuyoruz.
Bunun yanında ülkemizin 2023 hedefi var ve
bunun için çok büyük yatırımların gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bu anlamda hazırlanan bu teşvik modelinin Türkiye'ye büyük katkı sağlayacağını düşünüyoruz.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
9
Ayın Konusu
YENİ ANAYASA’YA SENDİKAMIZ DA
ÖNERİLERİYLE KATKI SAĞLADI
T.B.M.M. Başkanlığı’nın
yeni Anayasa’ya katkı
için tüm sivil örgütlere
yaptığı çağrı sonrası
sendikamız Yönetim
Kurulu da
akademisyenlerden
oluşan bir Bilim
Kurulu’na ‘Anayasa
Önerileri’ hazırlattı.
Öneriler, sendikamız
Yönetim Kurulu Başkanı
Halit Narin tarafından
T.B.M.M. Başkanı
Cemil Çiçek’e sunuldu.
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası, yazımına başlanan yeni Anayasa’ya sunduğu
önerilerle katkı sağladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi (T.B.M.M.) Başkanı Cemil Çiçek’i
ziyaret eden Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı
Halit Narin ve Genel Sekreter Başar Ay, sendikamızın oluşturduğu Bilim Kurulu tarafından
hazırlanan ‘Anayasa Önerileri’ kitapçığını sundu. 3 Mayıs 2012’de gerçekleşen ziyarette
Halit Narin, sundukları önerilerin yeni Anayasa’nın hazırlanmasına olumlu katkılar sağlamasını diledi.
Halit Narin’in, Cemil Çiçek’e sunduğu ‘Anayasa Önerileri’, üniversite öğretim üyelerinden oluşan bir Bilim Kurulu tarafından hazırlandı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi E. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergin Nomer’in başkanlığındaki kurulda Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi E. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Teoman Akünal, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşe Nuhoğlu, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Oktay Uygun, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ekrem Ali Akartürk ve Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç.
Dr. Didem Yılmaz (Raportör) görev aldı.
Sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin’in verdiği bilgiye göre Bilim Kurulu’nun Türk
Anayasa Hukuku’nun tarihsel gelişimi, Mukayeseli Anayasa Hukuku ve Uluslararası Sözleşmeler ve antlaşmalar ışığında hazırladığı ‘Anayasa Önerileri’ni akademik bir çalışma olarak
değerlendiren Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu, metinde herhangi
bir değişiklik yapmadan T.B.M.M. Başkanlığı’na sunmaya karar verdi. Narin, ‘Anayasa ÖneSayı: 385 - Mayıs 2012
10
rileri’ kitapçığına yazdığı sunum yazısında,
“Toplumsal uzlaşmaya dayalı yeni Anayasa’nın ancak gelişmiş toplum kesimlerinin
arzu ve iradelerinin ortak bir paydada birleşmesi ile yapılabileceği açıktır. Bir arada,
barış ve güvenlik içinde yaşamak ancak birlikte yaşamın ilke ve kurallarını anayasal
esaslar halinde belirleyen bir toplumsal anlaşma ile mümkündür” dedi. Narin sunumunda, “Siyasi partilerin yanında işveren ve
işçi sendikalarının, üniversitelerin ve tüm sivil toplum kuruluşlarının, Anayasa yapım sürecine değişik yollarla katkılarının sağlanmış
olması yeni Anayasa’nın toplumsal sözleşme karakterini güçlendirecektir” ifadelerine yer verdi.
Halit Narin’in T.B.M.M. Başkanı Cemil Çiçek’e
sunduğu ‘Anayasa Önerileri’ 56 sayfalık bir
çalışma ve 6 bölümden oluşuyor. Önerilerin
konu başlıkları arasında Anayasa’nın temel
ilkeleri, değiştirilmez hükümler, vatandaşlık, milletlerarası sözleşmelere temel hak ve
Anayasa Önerileri
özgürlükler, sosyal haklar, hukuk devleti ilkesi, hukukla çevrelenmiş siyasal iktidar, siyasi partiler, hükümet sistemi, seçim hukuku ve kamu yönetimi gibi alanlar da bulunuyor.
Yeni Anayasa’nın 2. Maddesi’nde, Cumhuriyet’in nitelikleri ‘insan haklarına dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti’ olarak sayılmalıdır.
Sendikamızca oluşturulan Bilim Kurulu tarafından hazırlanarak T.B.M.M. Başkanlığı’na
sunulan tespit ve önerilerden bazıları konu
başlıklarına göre şöyle:
Bu üç temel maddenin parlamentoda oluşan geçici çoğunluk iradesine karşı korunması gerekir. Bunun için anayasa değişikliğinin 2/3 gibi yüksek nitelikli bir çoğunluğun kabulü şartına bağlanması yeterli bir koruma sağlayacaktır. Bu nedenle, temel ilkelerin düzenlendiği maddeler ile anayasanın diğer maddelerinin değiştirilmesi usulünü farklı şartlara bağlamak yararlı olacaktır. Temel maddeler bakımından iki yol düşünülebilir. Birincisi, bu mevcut anayasada olduğu gibi değişmezliğinin kabul edilmesidir. İkinci yol, bu maddelerin değiştirilmesi için
örneğin 4/5 gibi daha yüksek bir çoğunluk aramak ve aynı zamanda bu değişikliğin ilk seçimler
sonrası oluşacak yeni parlamentoda da aynı çoğunlukla kabul edilmesini şart koşmaktır. Bu
yöntemlerden birinin kabulüyle Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerini yansıtan söz konusu
maddelerin güncel siyasi tartışmaların dışında tutulması ve geçici siyasi çoğunlukların müdahalesine karşı korunması sağlanabilir.
BAŞLANGIÇ: Anayasaların dayandığı temel
ilke ve değerler, genellikle ‘başlangıç’ kısmında veya ilk maddelerinde düzenlenir. 1961
ve 1982 Anayasaları’nın başlangıç kısımlarının metne dâhil olduğu kabul edilmiş ve burada hem askeri müdahaleleri meşrulaştıran ifadelere hem de hukuk ötesi çeşitli kavramlara yer verilmişti. Yeni Anayasa’nın
başlangıç kısmında ‘Türk milletinin Cumhuriyet’in kazanımlarını koruyarak çoğulcuözgürlükçü demokrasiyi kurmak amacıyla bu
anayasayı kabul ettiği’ belirtilmeli, hukuk ötesi kavramları kullanmaktan kaçınmalı, insan
hakları, hukukun üstünlüğü ve eşitlik gibi uygar ulusların kabul ettiği evrensel ilke ve değerlere vurgu yapılmalıdır.
Temel ilkelerle ilgili öneriler
Mevcut Anayasamız, ‘devletin
şekli’, ‘Cumhuriyet’in nitelikleri’ ve
‘devletin bütünlüğü’
kenar başlıklı ilk üç
maddesinde düzenlediği temel ilkelerin
değiştirilemeyeceği
esasını kabul etmiştir.
Yeni anayasada da bu
maddeler özü itibariyle
korunmalıdır.
Devletin şekli, 1924 Anayasası’ndan itibaren bütün
anayasalarımızda yer aldığı biçimde ‘Türkiye Devleti bir
Cumhuriyet’tir’ olarak belirtilmelidir.
3. Madde’de devletin bölünmezliği esası vurgulanmalı, devletin resmi dili, bayrağı, milli marşı, ve başkenti mevcut anayasadaki şekliyle düzenlenmelidir.
VATANDAŞLIK: Kurulumuz, 1982 tarihli Anayasa’nın 66. Maddesi’nin 1. Fıkrası’nda yer alan
ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlığını tanımlayan cümlenin taşıdığı anlam itibariyle korunmasının ve “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür”
şeklinde ifade edilmesinin isabetli olacağı, 66. Madde’nin 2, 3, 4 ve 5. Fıkraları’nda yer alan hükümlerin ise aynen muhafaza edilmesinin yerinde olduğu görüşündedir.
MİLLETLERARASI ANLAŞMALAR: Türkiye geleneksel örgütlenmelerden farklı olarak uluslarüstü bir yapıya sahip olan Avrupa Birliği (AB) ile 1963 yılından beri bir ortaklık ilişkisi, 2005
yılından bu yana da üyeliğe aday ülke olarak katılım müzakereleri yürütmektedir. TürkiyeAB ilişkileri bu süreçte gerek tarafların kendi iç siyasi ve ekonomik sorunları, gerekse uluslararası konjonktürel etkiler sebebiyle zaman zaman kesintiye uğramış veya ivme kaybetmiş olsa da AB üyeliği Türkiye’deki hemen hemen tüm siyasi iktidarların benimsediği ve gerçekleşmesi için çaba
gösterdiği temel bir dış politika hedefi olmuştur.
1961 Anayasası gibi (Md. 65), 1982 Anayasası’nda da milletlerarası
anlaşmaları onaylama yetkisi TBMM’ye aittir.
-Yeni Anayasa’da AB’ye üyeliği öngören antlaşmaların ancak halk
oylaması ile kabul edildikten sonra onaylanacağına ilişkin bir hükme yer verilebilir.
- Egemenliğin kullanılmasında ulusal yasama, yürütme ve yargıya gönderme yapan Anayasa’nın 6. Maddesi böyle bir düzenlemeye engel değildir.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ: Yürürlükteki Anayasamızda 1987 yılında yapılan değişiklikle, Anayasa değişikliği prosedürü bazı
yönleriyle kolaylaştırılmış ise de genel itibariyle oldukça karmaşık bir hale getirilmiştir. Yeni Anayasa’da ilk 3 madde dışındaki bütün hükümlerin Meclis üye tam sayısının 2/3 çoğunluğuyla değiştirilebileceği esası benimsenmelidir. Değişikliğin halkoyuna
Sayı: 385 - Mayıs 2012
11
Ayın Konusu
sunulması, yürürlükteki anayasamızda otomatik olarak veya Cumhurbaşkanı’nın isteği üzerine gerçekleşmektedir. Meclis’in iki kez 2/3 çoğunlukla kabul ettiği bir metnin Cumhurbaşkanı’nca halkoyuna sunulması, Meclis ile Cumhurbaşkanı’nı karşı karşıya getirebileceği gibi
değişikliğe itiraz eden Meclis’teki azınlık iradesi bakımından bir güvence niteliği taşımayacaktır.
Bunun yerine anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması yetkisinin Meclis üye tam sayısının ¼’ünün kararına bağlanması daha yararlı olacaktır. Bu düzenleme Anayasa değişikliği
prosedüründe müzakere ve mutabakat arayışının güçlenmesine vesile olacaktır.
zenlendiği birinci kuşak (klasik) haklara yer
verilmelidir.
Dayanışma: Bu bölümde ikinci kuşak (sosyal) haklar, çalışanların hakları, yönetime
katılma hakkı, çevre hakkı, tüketici hakkı
gibi haklar yer almalıdır.
Sosyal haklar
Temel hak ve özgürlükler
SINIFLANDIRMA: Bugüne kadar tek tek hak ve özgürlüklere ilişkin maddelerde bazı önemli iyileştirmeler yapılmasına rağmen hak ve özgürlüklerin sınıflandırılmasına ilişkin herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. İnsan haklarının yeni bir kategorizasyonu bakımından Avrupa
Birliği Temel Haklar Şartı’nın getirdiği düzenleme hem insan hakları mücadelesinin gelişimi
hem de 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısından itibaren uluslararası belgelerde ortaya çıkan insan haklarını iyi yansıtan bir kavramlaştırmaya dayandığı için dikkate alınmalıdır. Bu metin uluslararası belge olduğundan, ulusal bir anayasada bulunması gerekmeyen bazı haklar ve ayrımlar da içermektedir. Söz konusu belgeden yararlanarak, ulusal bir Anayasa için şöyle bir sınıflandırma önerilebilir:
İnsan onuru: Bu bölümde insan onurunun korunması temel amacını belirten bir maddeden
sonra yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı, kölelik, zorla çalıştırma yasağı ve kişisel bütünlüğün korunması hakkı yer almalıdır. Bu bölümdeki ‘kişisel bütünlük hakkı’ kimi
yazarların dördüncü kuşak haklar olarak adlandırdığı bazı yeni hakları içermektedir. Bilimin ve teknolojinin olası kötüye kullanımına karşı insan onurunu korumayı amaçlayan ve
insan kopyalanmasının yasaklanması, insan vücudunun ve bazı bölümlerinin ticari kazanç
konusu haline getirilmesinin önlenmesi gibi hükümler içerecek olan bu hakkın, niteliği gereği işkence ve kölelik yasağı gibi maddelerle aynı bölümde düzenlenmesi yararlı olur.
Adalet: Bu başlık altında, masumiyet karinesi, suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, savunma hakkı, doğal yargıç güvencesi, borç nedeniyle hürriyeti bağlayıcı ceza verilmemesi gibi hükümler
yer almalıdır. İnsanlık tarihinin binlerce yıllık deneyiminden çıkartılan ve hukukun temel ilkeleri niteliğine dönüşmüş bulunan bu tür ilkelerin anayasanın değişik bölümlerinde düzenlenmesi yerine ‘adalet’ başlığı altında tek bir bölümde toplanması yararlı
olacaktır. ‘İnsan onuru’ ve ‘adalet’ başlıkları altında düzenlenen hükümler jus
cogens niteliğinde kurallardan oluştuğu için temel haklar sistematiği içinde ilk
sırayı almalıdır.
Eşitlik: Eşitlik bölümü, kanun önünde
eşitlik, fırsat eşitliği ve kadın-erkek eşitliğine ilişkin genel ilkeler ile çocukların,
yaşlıların ve diğer avantajlı grupların insan haklarından tam olarak yararlanabilmesi için gerekli olan hükümleri içerecektir. Ayrımcılık yasağına ilişkin hükümler de bu bölümde yer almalıdır.
Özgürlük: Bu başlık altında bugünkü
Anayasamızın kişisel haklar ve siyasal
haklar başlığı altında ayrı bölümlerde düSayı: 385 - Mayıs 2012
12
Ülkemizde sosyal haklar kapsamlı biçimde
1961 Anayasası ile anayasal güvenceye kavuşmuştur. 1982 Anayasası da aynı geleneği sürdürmüştür. 50 yılı aşan anayasal güvenceye rağmen bu hakların diğer temel haklarla aynı düzeyde korunduğu söylenemez.
Bunda kuşkusuz sosyal hakların gerçekleştirilmesi ile devletin mali kaynakları arasında bağlantı kuran Anayasa’nın 65. Maddesi’nin büyük rolü olmuştur. Gerçekleşmesi
büyük mali kaynakların kullanımına bağlı olan
sosyal haklar, diğer hak ve özgürlükler gibi
Anayasal güvence altında olmasına rağmen, sonuçta devlete yol gösterici birer
program hükmü olarak kalmaktadır. Yeni
Anayasa’da sosyal hakların uygulanabilirliği ile ilgili bu soruna bir çözüm getirmek için
sosyal hakların gerçekleştirilmesi zorunlu
olan minimum düzeyinin Anayasa’da belirlenmesi gerekir.
Öncelikle Anayasa’nın “Devletin iktisadi ve
sosyal ödemelerinin sınırları” başlıklı 65. Maddesi’nin başlığı “Devletin iktisadi ve sosyal
ödevleri” olarak değiştirilmelidir. 2001 tarihli
Anayasa değişikliği ile maddenin hükümetlere sosyal hakları gerçekleştirmekten kaçınma olanağı sağlar biçimde yorumlanması
bir ölçüde giderilmekle birlikte, sorun tam
olarak çözülememiştir. Devletin sosyal hakları gerçekleştirme görevi ile mali kaynakları arasındaki ilişkiye yön verecek düzenleme şu şekilde olmalıdır: “Devlet ekonomik
ve mali kaynaklarını, Anayasa’nın sosyal ve
ekonomik alanlarda belirlediği görevlerin önceliğini gözeterek kullanır.”
1982 Anayasası, düzenlediği sosyal haklar
içinde yalnızca eğitim hakkının gerçekleştirilmesini zorunlu düzeyde belirtmiş, ‘ilköğretim zorunluluğu’ ve ‘parasızdır’ denilerek,
Anayasa Önerileri
devlete yerine getirmekle zorunlu olduğu, yerine getiremediği takdirde dava yoluyla talep edilebilir bir hak ortaya koymuştur. Yeni
Anayasa’da diğer sosyal haklar bakımından
da benzer bir düzenlemeye yer verilmelidir.
Kurulumuzca bu konuda aşağıdaki düzenlemeler önerilmektedir:
Sağlık hakkı: Herkes sağlık hakkına sahiptir. Vatandaşlar temel sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılamaz. Bu hakkın uygulama esasları kanunla düzenlenir.
Sosyal güvenlik hakkı: Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Geçim olanaklarını yitiren kişiler, asgari düzeyde bir gelirden yoksun bırakılamaz. Vatandaşlara
sağlanması gereken asgari sosyal güvenlik
standartları kanunla düzenlenir.
Çalışma hakkı: Herkes çalışma hakkına
sahiptir. Devlet işsizliği önleyecek ekonomik bir ortam yaratmak, işsiz kalan vatandaşlarının asgari yaşam düzeyini korumakla yükümlüdür.
Konut hakkı: Herkes gereksinimlerine uygun bir konutta oturma hakkına sahiptir.
Hiç kimse yaşamını sürdürmesi için gerekli
barınacak bir yerden yoksun bırakılamaz.
Bu hakkın gerçekleşmesi için yerel yönetimlerin üstleneceği yükümlülükler kanunla belirlenir.
yapmak mümkündür. Bu noktada siyasal iktidarın hangi hukuk kuralı ile sınırlandırıldığının
tespit edilmesi gerekmektedir.
Anayasa’da, temel hak ve özgürlükler alanında Anayasa yargıcına yol gösteren şu düzenlemeye yer verilmesi yerinde olacaktır: “Temel haklar ve hürriyetler, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve uluslararası koruma getiren belgelere uygun olarak yorumlanır.”
Ayrıca tüm demokratik devletlerin temel hak ve özgürlükler konusunda uzlaştığı minimum ölçülerin iç hukukta etkili uygulanabilmesini sağlamak amacıyla Anayasa yargıçlarının dışında diğer hakîmlerin de uluslararası hukuk kuralları ile de bağlı olduklarını
belirten bir düzenlemeye yer verilmelidir. Bunun için 1982 Anayasası’nın 138. Maddesi’nin
Birinci Fıkrası’nda yer alan düzenlemeye benzer bir hükmün içinde ayrıca yargıçların ‘temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası ilkelere göre’ de karar vereceğine ilişkin bir
ifade yer almalıdır.
Adil yargılanma ilkesi: Adil yargılama, yargısal nitelikleri bulunan her türlü makamın önünde çözülen uyuşmazlıklar sonucunda varılan neticenin taraflar için adil sayılabilecek bir niteliğe kavuşmasını sağlamaya yönelik bir kuraldır. Tarihsel süreç içinde usuli ve de savunma hakkına ilişkin öz güvenceleri hem Anglosakson hukukunda hem de Kıta Avrupası hukukunda oluşmuştur.
Temel hak ve özgürlükleri keyfilikten koruyan ve yargısal güvence altına alan yeni Anayasa’da
adil yargılama hakkı ayrıntılı şekilde temel bir değer olarak düzenlenmelidir.
Hukuk devleti ilkesi
Mahkemeye başvurma hakkı: Cumhurbaşkanı’nın tek başına yapacağı işlemlere, Yüksek Seçim Kurulu kararlarına, Yüksek Askeri Şura, Sayıştay, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun tüm kararlarına karşı yargısal başvuru yolu açılmalıdır. Anayasa yargısı bakımından
somut norm denetimi için getirilmiş bulunan 10 yıllık süre yasağı kaldırılmalıdır. Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri için yargı denetimi getirilmelidir. Bireysel başvuru yolu sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki anayasal haklar bakımından
değil, tüm haklar bakımından ve her türlü kamu gücü ihlallerine karşı öngörülen bir usul
olmalıdır.
Hukuk devletinin en kısa tanımını, hukukla
çerçevelendirilmiş siyasal iktidar olarak
Yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı: 2004 yılındaki Anayasa değişikliği ile devlet Güvenlik Mahkemeleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemeleri içtiSayı: 385 - Mayıs 2012
13
Ayın Konusu
ratmayacak veya özgürlükleri kısıtlamayacak nitelikte belirlenir, iddia ve savunmanın eşitliği ilkesi gözetilir. Yargılamanın
her aşamasında kararlar gerekçeli verilir.
Herkes adil yargılanma hakkının ihlalini doğuran işlem, eylem, karar veya ihmale karşı etkili başvuru yollarına sahiptir.”
Yeni Anayasa’da yargı bağımsızlığının kurumsal düzenlemesi ise şu ilkeler ışığında olmalıdır: “Hâkim ve savcılar bakımından iki ayrı
kurul oluşturulmalıdır. Kurul üyeleri, yüksek
mahkemelerin kendi üyeleri arasından seçecekleri hâkim ve savcılardan oluşmalıdır.
Yapısal ve işlevsel yönden tam bağımsızlık
sağlanmalıdır. Kurulların kararları da gerekçeli olmalıdır.”
hatları doğrultusunda kaldırılmıştır. Bu değişiklikleri takiben kanun koyucu Devlet Güvenlik Mahkemeleri yerine ‘özel yetkili ceza
mahkemeleri’ni düzenlemiştir.
Özellikle terör suçları veya devlete karşı işlenmiş suçlar gibi devletin güvenlini konu alan suç kategorileri için özel mahkemelerin kurulması Strasburg yargıçları tarafından da kabul edilen bir uygulamadır. Ancak Türk hukuku bakımından bu mahkemelerde, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne benzer yapısal bir sorun yer almasa da bu mahkemelerin işleyişlerinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ile ortaya konan “halkın yargının tarafsızlığına olan inancı”, “mahkemenin tarafsızlığı konusunda makul her türlü şüpheyi ortadan kaldırır niteliği” yerine getirmediği görülmektedir. Bu itibarla her ne kadar Anayasa’da yer almasa da özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin işleyişi adil yargılama
ilkesi ışığında tekrar gözden geçirilmelidir.
Hakkaniyete uygun yargılama: Anayasanın belirlediği tüm yargı düzeninde, uyuşmazlıklarda savunma hakları, delillerin toplanması ve çekişmeli yargılamaya ilişkin kurallara açıkça yer verilmelidir. Bu itibarla Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla baktığı işlere ilişkin ve dava mahkemesi olarak baktığı siyasi parti kapatma davalarına ilişkin düzenlemelerde adil yargılama hakkının gereklerine yer verilmelidir.
Kararların gerekçeli olması: Özellikle kişi özgürlüğü ve güvenliğinin anayasal istisnası olan
tutuklama kararları ile diğer temel haklar olan konut dokunulmazlığı, özel yaşamın gizliliğinin de istisnaları olan ceza tedbirlerine ilişkin kararlar, Türk hukukunda adil yargılama hakkını örseleyecek biçimde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının aksine, matbu
ve hukuki gerekçeden yoksun olarak verilmektedir. Konu tutuklama kararları bakımından
değerlendirildiğinde, masumiyet karinesini de ihlal eden şekilde uygulandığı gözlenmektedir. Türk hukuku bakımından önemli bir sorun haline gelen bu konuda kararların gerekçeli olması ve bu zorunluluğa uymayanlara karşı etkili bir denetim mekanizması kurulabilmesi
için şu anayasal düzenlemeye yer verilmelidir: “Adil yargılama hakkı: Herkes adil yargılanma hakkına ve güvencelerine sahiptir. Herkesin gerek özel gerek kamu hukuku ilişkilerinden doğan uyuşmazlıklara karşı etkili yargısal başvuru hakkı vardır. Tüm yargısal başvuru
yolları bağımsızlık ve tarafsızlık ile doğal yargıç ilkelerine uygun düzenlenir. Tüm yargılamalarda insan haklarını güvence altına alan usul kuralları uygulanır; süreler, hak kaybı yaSayı: 385 - Mayıs 2012
14
Yeni Anayasa’da askeri mahkemeler ise
ayrı bir yargılama kolu olarak değil, adli ya da
idari yargı teşkilatının içinde yer alan mahkemeler bünyesinde bir ihtisas dairesi olarak kurulmalıdır. Askeri mahkemelerde
uygulanacak usul kuralları, adil yargılanma
ilkeleri ile uyumlu olmalıdır. Askeri mahkeme yargıçlarının atanmasında diğer mahkeme yargıçlarının atanmasındaki kurul ve
kurallar geçerli olmalıdır.
Siyasi partiler rejimi
Siyasi partiler çoğulcu demokratik rejimin temel aktörleri olarak demokratik işleyişte olmazsa olmaz bir niteliğe sahiptir. Yeni Anayasa’da da siyasi partilerin kuruluş serbestliği güvence altına alınmalıdır. Kurulumuzun
önerisi yeni Anayasa’da “Siyasi partiler önceden izin almadan kurulurlar ve serbestçe faaliyette bulunurlar” ibaresinin yer almasıdır.
Parti üyeliği konusunda ise önerimiz; hem
partiye üyelik yaşının hem de partiye kurucu üye olma yaşının 18 yaşını doldurulması
olarak belirlenmesidir. Yeni Anayasa’da öğretim elemanları ile üniversite öğrencilerini
de kapsayacak biçimde partilere serbestçe
üye olma hakkı her Türk vatandaşına tanınmalı ve partilere üye olamayacak kişiler bakımından halen yürürlükte bulunan hüküm
(Md. 68/V) muhafaza edilmelidir. Parti içi de-
Bizden
mokrasi ilkesinin Anayasa’da yer alması
yeterli olacaktır. Bu anayasal ilkeye çıkarılacak
partiler yasası ile işlerlik kazandırılması
daha da büyük önem taşımaktadır. Anayasa’da seçimlere katılacak aday adaylarının,
parti üyelerince ön seçim yoluyla belirlenmesini yasal bir zorunluluğa bağlayan bir hüküm bulunmalıdır. Yasal düzenleme, parti
adaylarının çoğunluğunun ön seçim ile belirlenmesini zorunlu kılmalıdır.
Kamu yönetimi
Kamu yönetiminde bir reform yapılması gereklidir. Merkezi hükümet ile yerel yönetimlerin yetkileri yeniden düzenlenmeli, aralarındaki vesayet ilişkisi gözden geçirilmelidir.
Merkeziyetçiliğin azaltılması yoluyla yapılacak reformun beklentileri karşılayabilmesi ve
günümüz koşullarında hayata geçirilebilmesi için bazı hususlara dikkat edilmeli.
- Merkezi yönetimin üstlendiği bazı görev ve
sorumluluklar yeterli mali kaynaklar sağlanarak yerel yönetimlere devredilmeli.
- Hem merkezi yönetim hem de yerel yönetimler her düzeyde katılımcılık, saydamlık ve demokratik hesap verebilirlik ilkelerine göre örgütlenmelidir.
- Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki vesayet yetkisi kural olarak, ilgili işlemin onaya tabi olması şeklinde değil, hukuka uygunluğunun denetlenmesi için
yargı organı önüne getirilmesi biçiminde
düzenlenmelidir.
- Merkezi ve yerel yönetimlerin planlama
ve karar alma süreçlerinde daha alt düzey birimlerine danışmakla, ilgililerin/tarafların görüşlerini almakla yükümlü olduğu belirtilmelidir.
- Kadınlar ve erkeklerin yerinden yönetim birimlerinin karar organlarında eşit temsil
ilkesi gözetilmeli, altına inilemeyecek bir
temsil oranı anayasa ile güvence altına alınmalıdır.
- Kamu yönetiminin yargı dışı denetimini
sağlamak ve yurttaşların yönetimin işleyişinden doğan şikâyet, istem ve başvurularını incelemek üzere 'kamu denetçiliği' kurumu oluşturulmalıdır.
TEKSTİL CAMİASI NASUHİ MISIRLI’YI
EBEDİYETE UĞURLADI
Türk tekstil sektörünün duayen isimlerinden
Damla Örme’nin sahibi Nasuhi Mısırlı, ebediyete
intikal etti. Sendikamızda uzun yıllar Yönetim ve
Danışma Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunan
Mısırlı’nın cenazesi, ailesi ve sevenlerinin katıldığı
bir törenle İstanbul’da defnedildi.
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri
Sendikası’nda uzun yılar Yönetim ve
Danışma Kurulu Üyeliği yapan, eski üye
işyerlerimizden Damla Örme Sanayi ve
Ticaret A.Ş.’nin sahibi Nasuhi Mısırlı vefat etti. Mısırlı’nın cenazesi, 5 Mayıs
2012 Cumartesi günü Ataköy 5. Kısım
Camii’nde kılınan öğle namazının ardından, Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile
mezarlığına defnedildi.
Kadınlar trikoyu
Damla ile sevdi
Damla Örme Sanayi ve Ticaret A.Ş., her
çeşit yün, akrilik, fantezi büküm iplik
ve karışımlardan kadın ve erkek dış
örme giyim eşyası üreten bir firma olarak kuruldu. Firmanın Türk halkıyla buluşması ise Damla Triko markası ile iç
pazarda üretime başladığı kadın trikoları ile oldu. Damla markası, Türkiye genelinde gerek kalitesi gerekse modelleriyle yıllarca aranan ve beğenilen bir konfeksiyon ürünü olarak tekstil piyasasına damgasını vurdu.
Nasuhi Mısırlı, firması Damla Örme Sanayii ve Ticaret A.Ş.’yi uzun yıllar eşi Necla Mısırlı ile birlikte yönetti. Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’na 1974 tarihinde
üye olan firma, 17 Aralık 2003 tarihinde üyelikten istifa etti. Sendikamızda önemli hizmetlerde bulunan Nasuhi Mısırlı, 4 dönem Yönetim Kurulu Üyesi, 8 dönem ise Danışma Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası olarak merhum Nasuhi Mısırlı’ya Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve sanayi camiasına da başsağlığı diliyoruz.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
15
ITMF
DÜNYA TEKSTİL MAKİNECİLERİ
BU YIL TEMKİNLİ, 2013 İÇİN UMUTLU
ITMF’nin geleneksel olarak tekstil makinesi üreticileri ile bir araya geldiği çalışma grubu
toplantısı 19 Nisan’da Milano’da yapıldı. Toplantıda, dünyada öne çıkan pazarlarla ilgili
önemli tespitler yapılırken, geleceğe ilişkin beklentiler de paylaşıldı. Konuşmacılar,
ülkelerde yaşanacak seçimlerin getireceği ekonomik etkiler nedeniyle 2012’ye temkinli
yaklaşırken, 2013 için ise umutlu bir bakış sergilediler.
Uluslararası Tekstil Sanayicileri Federasyonu'nun (ITMF) geleneksel olarak tekstil makinesi üreticileri ile bir araya geldiği çalışma grubu toplantısı 19 Nisan 2012 tarihinde İtalya'nın
Milano kentinde yapıldı. Toplantıda sendikamızı ITMF Yönetim Komitesi’nde görevli üyelerimiz Sinan Abeş, Erhan Özkan, Orhan Harmancı, Tuğrul Bornovalı ile sendika personeli Bora
Kocaman temsil etti. İtalyan Tekstil Makineleri Üreticileri Birliği'nin (ACIMIT) evsahipliğini yaptığı toplantıda tekstil makinesi istatistikleri de açıklandı. Toplantıda yapılan değerlendirmelere göre tekstil ve konfeksiyonda Çin, maliyet kaynaklı ciddi istihdam sorunları yaşamaya
başlarken, Pakistan katma değerli ürünlere yöneldi. Toplantıda yapılan sunumlarda beklentiler
de paylaşıldı. Konuşmacılar bu yıl birçok ülkede yaşanacak seçimlerin getireceği ekonomik
etkiler nedeniyle 2012’ye temkinli yaklaşırken, 2013 için ise umutlu bir bakış sergilediler.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
16
Toplantıda ilk konuşmayı yapan ITMF
Başkanı Bashir Ali Mohammed, ITMF
olarak tüm paydaşlarla ilişkilerini geliştirmeyi arzu ettiklerini, bu anlamda tekstil makine üreticilerinin yanı sıra kimya
sektörüyle, pamuk üreticileriyle, perakende sektörüyle görüşmeler yaptıklarını, önümüzdeki günlerde Hanoi’de Cotton
International’in organize edeceği global zirveye katılacaklarını söyledi.
Bora KOCAMAN
Araştırma Uzmanı
ITMF’nin kendi içine kapanık bir yapıdan
daha işbirlikçi, daha hareketli bir yapıya dönüştüğünü söyleyen Mohammed, "Bugün
gelinen noktada Çin ve Hindistan’dan daha
fazla bilgi almaya başladık" dedi. ITMF'in güvenilir geçmişinin bu konuda önemli bir referans olduğunu, şeffaflık ve bilgi akışının
sektörün her kademesi için çok büyük
önem taşıdığını da belirten Mohammed, aynı
zamanda tekstil ve konfeksiyon sektörü için
dünyadaki gelişmeleri yakın bir şekilde takip etmenin de önemli olduğunu anlattı. Mohammed, "Bu anlamda önümüzdeki dönemlerde gerçekleşecek Fransa, ABD, Almanya, Çin, gibi önemli ülkelerdeki seçimlerin siyasi ve ekonomik anlamda önemli etkileri olacak. Seçimler ertesinde 2013
yılı için sektör adına oldukça olumlu beklentiler var" dedi. Pakistan ve Bangladeş ile
ilgili de bilgi veren Mohammed şunları
söyledi: "Pakistan son dönemde yenileme
yatırımları dışında büyümeye yönelik yatırım yapmadı. Pakistan’ın 2013 ertesinde yaşanacak gelişmelerden olumlu etkilenecek
ülkelerden biri olduğunu, Çin’in pahalanarak rekabet avantajını yitirdiğini söyleyebilirim. Bangladeş gibi ülkelerin ise ciddi altyapı problemleri var. Zaten çok ucuz işgücü nedeniyle bu ülkelerde sendikal hareketler önemli bir problem. Bangladeş’te
10’u aşkın araştırma yaptırdım, sonuç olarak bu ülkede yatırım yapmama kararı aldım. Pakistan fiyat rekabetinden ziyade
daha üst segmente yoğunlaşmaya başladı,
üretimi ve taklidi daha zor ancak katma değeri yüksek ürün üretimine yönelik bir değişim sürecinde. 2012 yılı için muhafazakar
ve dikkatli olunması gerekiyor. 2013 yılının
sektör adına güzel olacağını umuyorum."
Credit Suisse'den Ekonomist Greig Fleming
ise yaptığı değerlendirmede bugün gelinen
noktada 2008 krizinden sonra görülen toparlanmada bir düzeltme olduğunu, özellikle son dönemde ekonomik anlamda
olumlu veriler elde edilemediğini anlattı.
Fleming, özellikle AB açısından belirli bir takım sorunların olduğunu, AB ekonomisinin
hastalığa yakalandığını anlatarak şunları
TEKSTİL MAKİNELERİ PAZARINDA NELER YAŞANDI?
Uluslararası Tekstil Sanayicileri Federasyonu'nun toplantısında, uluslararası tekstil makineleri
ile ilgili bir sunum da yapıldı. Sunumda özetle şu bilgiler paylaşıldı:
• Dünyada genelinde 2011 yılında bir önceki yıla göre yüzde 7’lik bir artışla 11.3 milyon
adetlik Kısa Elyaf İğ sevkiyatı yapıldı. En çok yatırım yapan ülkeler Çin (7.9 Milyon), Hindistan (2.5 milyon), Türkiye (0.6 Milyon) ve Bangladeş (0.6 Milyon).
• Open-end rotor sevkiyatı dünya genelinde bir önceki döneme göre yüzde 17’lik artışla
529.000 adete ulaştı. Çin 345.000 adetle en çok yatırım yapan ülke oldu. Çin’i, Hindistan (37.700 adet), Türkiye (35.200 adet), Brezilya (30.200 adet) ve ABD (12.200 adet)
takip etti.
• 2011 yılında tekstürizasyon iğ yatırımı yüzde 23’lük artışla 650.500 iğe ulaştı. Çin tek başına yüzde 23’lük artışla 502.400 iğlik yatırım gerçekleştirdi. Çin’i, Hindistan (36.400),
Türkiye (19.900), Japonya (19.700) ve Tayvan (9.000) takip etti.
• Mekiksiz Dokuma tezgâhı sevkiyatı dünya genelinde yüzde 54’lük bir artışla 153.101 adete ulaştı. Bu artış özellikle su jetli dokuma tezgâhı sevkiyatındaki artıştan kaynaklandı (Yüzde 54 artış-112.933 adet). Çin, 128.089 adetle en fazla yatırım yapan ülke oldu. Çin’i Hindistan (8.466 adet), Endonezya (2.909 adet), Kore (2.460 adet), Bangladeş (1.418 adet)
ve Tayvan (1.219 adet) takip etti.
• Yuvarlak örme makineleri sevkiyatında bir önceki yıla nazaran yüzde 20’lik bir azalma
görüldü. Toplam sevkiyat 28.052 adede geriledi. Çin’i (20.792), Hindistan (1.323),
Bangladeş (999), Türkiye (827) ve Endonezya (658) takip etti.
• Düz örme makinelerinde ise dünya genelinde yüzde 37’lik bir artış görüldü ve toplam
sevkiyat 69.964 adede ulaştı. Çin’i (54.791), Bangladeş (4.476), Hong Kong (2.931), Türkiye (2.143) ve Brezilya (1.226) izledi.
söyledi: "Nitekim belirli periyodlarla AB Merkez Bankası sorunların çözümüne yönelik olarak bir takım destek paketleri açıklamak zorunda kaldı. Bu doğrultuda Yunanistan'a büyük
oranda finansman desteği verildi. Ancak yapısal anlamda sorunlar devam ediyor. Portekiz,
İspanya hatta Fransa konusunda belirli endişeler var. Özellikle 2011'in ikinci yarısı ertesinde AB ekonomisinde görülen ekonomik gerilemelerin önümüzdeki 3-4 ay daha devam etmesini bekliyoruz. Toparlanma yönündeki beklentiler 2012’nin ikinci yarısından itibaren realize olacak. AB tüketici güveni endeksi düşük seyrediyor. Ancak ekonomik görünüm alınan
önlemler sonrasında 2011 yılının son dönemine göre daha iyi. Fransa ve devamında Almanya
seçimleri sonrası gelişmelerin ekonomik anlamda da önemli etkileri olabilir. Siyasi anlamda
olası anlaşmazlıklar, AB ekonomisi için tehdit unsuru. ABD ekonomisi, AB ekonomisine göre
daha iyi performans gösteriyor. Gelişmekte olan ekonomiler de yılın ikinci yarısından itibaren daha olumlu gelişmeler gösterecek. Bir çok yatırımcı Euro'nun düşeceği şeklinde kısa
dönemli pozisyon aldı. Bu anlamda özellikle Euro Bölgesi’yle ilgili söylemler gereğinden fazla şekilde speküle ediliyor. Bu konuda daha dikkatli olunması gerekiyor. Nitekim ben Euro’nun halihazırdaki durumundan daha değerli olması gerektiğini düşünüyorum. Uygulanmakta olan politikaların başarılı olması durumunda 2013 yılı ertesinde daha olumlu gelişmeler görülebilecek. Büyümenin beklentiler doğrultusunda gelişmesi durumunda en büyük risk enflasyon oranlarında görülebilecek olası artışlar olacak."
Çin'de üretim iç pazara yöneliyor
China National Textile&Apparel Council Başkan Yardımcısı Sun Ruizhe ise konuşmasında
Sayı: 385 - Mayıs 2012
17
ITMF
Çin pazarı ile ilgili bilgiler verdi. Çin'de tekstil konfeksiyon sektörünün tek başına tüm elyaf
tüketiminin yüzde 52'sini gerçekleştirdiğini anlatan Ruizhe, Çin'in sektörde lider olarak yansıtıldığını ancak Euro-27 ve Euro iç ticareti hesaba katıldığında bu sektörde liderin AB olduğunun görüleceğini söyledi.
Diğer yandan Çin’in, bu sektörlerde artık eskisi kadar hızlı büyüyemediğini anlatan Ruizhe,
"Özelikle 2010-2011 yılları kıyaslandığında tekstilde Hindistan ve Vietnam, konfeksiyonda ise
Bangladeş, Malezya ve Vietnam gibi ülkeler Çin'den çok daha hızlı şekilde büyüyor. AB, Amerika ve Japonya gibi tüm büyük pazarlarda az da olsa pazar kayıpları ile karşı karşıya kaldık" dedi. Ruizhe, Çin’in aynı zamanda önemli bir tekstil makine üreticisi olduğunu da belirterek, "Tüm dünya üretiminin 1/3’ünü tek başına gerçekleştiriyor. Bu üretimin yüzde 78'i
iç pazara yöneldi" diye konuştu.
Çin'de tekstil konfeksiyon sektöründe önemli problemler olduğunu da anlatan Ruizhe, yeni
bir tanım çerçevesinde bir projeksiyon çizdiklerini belirterek, bunu da Çin’in baş harfleri ile
(CHINA) tanımladıklarını söyledi. Ruizhe bu tanımları şöyle sıraladı: "C=Change, (Değişim);
H=Hope, (Umut); I=Innovation, (İnovasyon); N=Nature, (Doğa); A=Anticipation (Öngörü)".
Ruizhe, 'Change' (Değişim) ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, ihracatta 2010’a göre büyük
pazarlarda kayıpları olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: "İşletmelerin yüzde 80’inde
ciddi istihdam problemleri yaşanmaya başladı. Bunların bir kısmı nitelikli istihdam bulunamaması, bir kısmı ise işçilik maliyetlerinde görülen artışlardan kaynaklanıyor. Pamuk fiyatlarındaki oynaklık sektör için büyük bir risk oluşturuyor. Nitekim 2010 yılı son çeyreğinde başlayan dalgalanma öncesi Çin en ucuz pamuk temini sağlayan ülkelerden biriyken bugün en pahalı pamuk kullanan ülke konumuna geldi. Pamukla ilgili olarak önümüzdeki dönemde alternatif ürünlere kayılmasi muhtemel. Nitekim pamukta olası dalgalanmaları engelleyecek bir sistem üzerinde çalışmalara devam ediyoruz. Bunu sağlayamazsak alternatif
ürünlerin pazar payı artacak. İç pazarın da Çin için önemi büyük. İç pazarda, pazar büyümesinin
yanı sıra birim satış fiyatlarında da artışlar görülüyor. Çin perakende sektörü, Çin pazarındaki büyümeden yeteri kadar faydalanamıyor. Yapılan özel anlaşmalar ertesinde Çin'de üretilen bir çok markanın diğer ülkelerin tamamından daha pahalı şekilde satıldığını görüyoruz. Ayrıca kâr transferlerinin de bunda önemli bir rolü olduğunu görüyoruz. Çin'in üretim
yapısında da önemli değişimler var. Özellikle 2002-2011 döneminde giysi üretimi yüzde 68'den
Sayı: 385 - Mayıs 2012
18
yüzde 49'a geriledi. Ev tekstili üretimi yüzde 19'dan yüzde 30'a, endüstriyel tekstil üretimi ise yüzde 13'ten yüzde 21'e çıktı."
Sun Ruizhe, sözünü ettiği Hope'un (umut) tanımı ile ilgili olarak yaptığı değerlendirmede ise iç pazarın gelişmesine büyük önem
verdiklerini, dış pazara nazaran daha hızlı
büyüdüğünü, pazar çeşitliliğinin arttığını, belirli pazarlara bağımlı olmaktan kurtulduklarını, son dönemde gelişmekte olan ülkelere de önemli oranda ihracat yaptıklarını anlattı. Tekstil yatırımlarının giderek
daha uygun şartlarda üretim yapılabilen
Çin’in iç bölgelerine ve daha batıya kaydığını,
bu durumu olumlu olarak gördüklerini belirten Ruizhe, 'İnovasyon'la ilgili olarak da
şunları söyledi: "Yenilikçi ürünlere büyük
önem veriyoruz. Yeni kimyasal elyaf geliştirilmesine, kimyasal elyafların performanslarının artırılmasına, doğal elyaflara alternatif özellikler katılmasına, pamuk üretiminde optimizasyonun sağlanmasına yönelik önemli çalışmalar yaptık. Markalaşmayı destekliyoruz. Bu doğrultuda marka
geliştirme programı çerçevesinde 2015 yılına kadar 100 bölgesel marka yaratmayı hedefliyoruz. Bu doğrultuda 1000 ulusal firmaya destek sağladık."
Ruizhe, son olarak çevre konusunda da çalışmalar yaptıklarını belirterek şunları söyledi: "Maalesef 2005 sonrasında 2009 yılı-
na dek gerek atık su gerekse enerji tüketimi, karbon salınımı gibi konularda diğer
sektörlere nazaran kötü performans gösterdik. 2005-2009 döneminde karbon salınımının 39 sektör içindeki payı yüzde 8.6’dan
11.92’ye çıktı. Ancak önümüzdeki dönemde bu konuları hassas bir şekilde takip edeceğiz. Enerji ve su tüketimi ile atık su salınımı konularında önemli hedefler koyduk.
Belirli standartlar geliştirmeye çalışıyoruz. Çevre konusunda işletmelere yoğun
baskı uyguluyoruz. Sürdürülebilir bir sektör için çalışmalara devam edeceğiz. Sektör daha yüksek katma değerli ürünlere yöneldi. Çevresel konular nedeniyle belirli ürün
gruplarında Çin'den farklı ülkelere yatırımlar
kaydı. Örneğin maliyet avantajları nedeniyle konfeksiyon alanında bir takım işletmeler Bangladeş gibi Güney Asya ülkelerine,
yine çevresel şartlar ve hammadde temini
nedeniyle bir takım üretici gruplar dünyanın farklı coğrafyalarına yatırım yaptı.
Brezilya konusunda bir sunum yapan ITMF
Başkan Yardımcısı Josue Gomes da Silva ise
Brezilya’da genel ekonomik durumun oldukça iyi olduğunu, uygulanan para ve
mali politikalarının da etkisiyle enflasyon
oranlarının hiç olmadığı kadar gerilediğini
anlattı. Enflasyondaki gerilemenin bu yıl için
de devam edeceğini belirten Silva, büyüme
rakamlarının ise 2010’a göre azalmış olsa
da global konjonktürde güvenli bir yavaşlama olarak değerlendirilebileceğini, iç
pazarın olumlu şekilde büyümeye devam ettiğini söyledi. Pamuk üretiminin önemli
bir avantaj olduğunu ve bu alanda oldukça
rekabetçi olduklarını da anlatan Silva, "2012 yılı ile ilgili olarak oldukça olumlu beklentiler
var" dedi.
Komsuları Arjantin'le ilgili olarak da görüşlerini açıklayan Silva, "Arjantin popülist politikalar ve serbest piyasa koşullarına aykırı bir takım önlemleri yürürlüğe koydu. İthalat kısıtlamaları oldukça fazla. Hatta zaman zaman inanılmaz biçimde hammadde ithalatına dahi kısıtlamalar söz konusu olabiliyor" dedi.
İtalya pazarında durum
ITMF eski Başkanı Tito Burgi ise İtalyan tekstil ve konfeksiyon sektörü ile ilgili olarak şunları söyledi: "Tekstil ve konfeksiyon sektöründe 2011 yılı içinde önemli kayıplar oldu. 2012
de iyi başlamadı. Ekonomik anlamda oldukça kötümseriz. İç pazarda önemli kayıplar olacak. O yüzden İtalya olarak iç pazardan ziyade ihracata odaklanmaya çalıştık."
İtalya tekstil makineleri üreticileri adına konuşan Raffaella Carabelli ise İtalya tekstil makineleri sektörü olarak 2011 yılında bir önceki yıla göre yüzde 12 civarında bir büyüme yakaladıklarını söyledi. Büyümenin temelinde ihracat olduğunu belirten Carabelli "Nitekim iç
pazarda ekonomik sorunların da etkisiyle beklenen büyüme rakamlarına ulaşamadık. Çin
geleneksel olarak en büyük ihracat pazarı oldu. Bu yıl Türkiye de önemli bir performansla
yoğun makine talebinde bulundu. İtalya olarak özellikle iplik makineleri ağırlıklı bir artış yakaladık" dedi.
ITMF Haznedarı Baseem Sultan ise Mısır'la ilgili yaptığı sunumda, "Mısır’da yaşanmakta olan
siyasi istikrarsızlığın tüm dünyada yakından izlendiğini, ancak yine de Mısır'ın tekstil ve konfeksiyon ihracatını yüzde 80 oranında artırdığını anlattı. İhracat artışında kurun önemli bir
etkisinin olduğunu söyleyen Sultan, "Turizm gelirleri ise yüzde 40 azaldı. Yurtdışından hiç
bir yabancı yatırım yapılmadı. Mevcut politik durum sürdürülebilir değil. Önümüzdeki aylarda yapılacak seçim sonrası daha uygun şartlar oluşabilecek" dedi.
Hindistan'da sektör destek bekliyor
Gherzi Danışmanlık partneri Guiseppe Gherzi ise Hindistan pazarı ile ilgili bir sunum yaptı.
Gherzi, "Hindistan’ın tekstil konfeksiyon ihracatı 2010-2011 döneminde 26.8 milyar dolar, 20112012 döneminde ise 31-32 milyar dolar oldu. 2012-2013 döneminde ise 28 milyar dolar bekleniyor" dedi. Hindistan'da son dönemde pamukla ilgili ilginç olaylar yaşandığını, pamuk ihracatına gelen yasaklamanın yoğun baskılar ertesinde bir hafta sonra kaldırıldığını anlatan
Gherzi, "Bu karar ertesinde Hindistan 1 milyon balyalık bir rezerv oluşturulmasına yönelik bir karar aldı. Hindistan’da sektörü desteklemek üzere uygulanan TUFS programı kapsamında 1999 yılından bugüne dek yaklaşık 40 milyar dolarlık bir destek sağlandı. Program bu yıl itibari ile sona erdi. Ancak tüm sektörün bu desteğin devam edeceği yönünde
büyük bir beklentisi var. Ayrıca 11. Plan çerçevesinde sağlanan 1.6 milyar dolarlık desteğin ikiye katlanarak 3 milyar doların üstüne çıkmasını bekliyoruz. TUFS programı kapsamında bölgesel bir takım ekstra destekler de söz konusu olacak. Nitekim belirli bölgelerde
TUFS programının uzatılması durumunda verilecek bazı destekler şimdiden duyuruldu.
Örneğin Maharashtra bölgesinde verilecek faiz desteğiyle sıfır finansman gideriyle yeni yatırım yapılabilecek. Önümüzdeki 20 yılda Pakistan, Bangladeş ve Hindistan'ın bölgesel olarak bir araya geleceklerine inanıyorum. Hindistan'ın konfeksiyon alanında bu dönemden
sonra çok fazla sansı olmadığını düşünüyorum. Nitekim gerek çok sıkı iş yasaları gerekse maliyet dezavantajı nedeniyle çok fazla rekabetçi olma şansı yok” şeklinde konuştu.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
19
Vergi Dünyası
YENİ TTK VE “AVRUPA’DA VAR”
ALDATMACASI
3. Noter açılış veya kapanış tasdiklerinden biri ya da birkaçının yaptırılmaması halinde;
- 73 bin lirayı bulabilen, “adli para
cezası” uygulanacak.
- Adli para cezasını ödemeyene ise
730 güne (yani iki yıla) kadar,
HAPİS CEZASI uygulanacak.
4. Oysa Avrupa’nın hiç bir ülkesinde
“noterden defterin açılış tasdiki veya
kapanış” tasdiki diye bir olay yok.
Bu konuda, Avrupa Birliği Bakanlığı’ndan da “olmadığına dair” yazı aldım.
Sonuç olarak, Avrupa’da var denilen
noterden defter açılış kapanış tasdikleri, Avrupa’da hatta dünyada yok.
O zaman İKİ YILI BULABİLEN HAPİS
CEZASI NEYİN NESİ?
Yazık değil mi vergi mükellefi gerçek
ve tüzel kişilere?
İnternet sitesi aldatmacası
Yeni TTK ile ilgili tartışmalar, her geçen gün artıyor.
Özellikle hapis cezaları ve şirket
sırlarının internet sitesinde açıklanması ile ilgili düzenleme, ciddi tepki topluyor.
Yasaya yönelik eleştirilere karşı, yasayı hazırlayanlar sık sık;
“Efendim Avrupa’da var, AB’ye
uyum için Türkiye’de de olması gerekir” diyorlar.
İşin ilginç yönü, kimse ortaya çıkıp
da;
“Avrupa’da var denilen şu şu uygulamalar, Avrupa’da yok. Avrupa’da
var diyenler doğru söylemiyorlar” demiyor!..
Sayı: 385 - Mayıs 2012
20
Noterden tasdiki
aldatmacası
Yeni Türk Ticaret Kanunu ile;
1. Mevcut ticari defterlere ilave olarak 3 tane daha “ticari defter” geldi. Bir
de “internet defteri” diyebileceğimiz, internette yayımlanan bilgilerin yazılacağı veya
yapıştırılacağı defter geldi.
Bu defterle birlikte, etti
dört!
2. Yeni TTK defterlerin;
- Açılış tasdiklerinin,
- Kapanış tasdiklerinin
notere yaptırılmasını zorunlu kılıyor.
Yeni Türk Ticaret Kanunu ile şirketlere, internet sitesi zorunluluğu getirildi.
Bu tamam, buna itiraz eden yok ama yayınlanacak bilgilere gelince olay değişiyor.
Şirketlerin, deyim yerindeyse “yatak
odasına” giriliyor.
Örneğin; finansal tabloların yayınlanması isteniyor.
Bu şu demek oluyor;
Prof. Dr. Şükrü KIZILOT
- Şirketinizin bankalarda ne kadar
parası var?
- Alacakları ne kadar?
- Mevcut mal stoku ne kadar?
- Banka borçları ve ticari borçları ne kadar? vs. vs. “Bunları sokaktan geçen adam
dahi rahatça öğrenebilecek” deniliyor.
Bitmedi… Şirketin yönetim kurulu
başkanı ve üyeleri ve yöneticileriniz
kaç lira ücret alıyor?
Şirketinizi denetleyen; bağımsız denetçiler, işlem denetçileri, özel denetçiler, nasıl bir rapor yazmışlar?
Bunu da herkes bilecek!
Bu olayın da Avrupa’da da aynen uygulandığı doğru değil.
Avrupa’da var denilen olay, bazı ülkelerde internet sitesi mecburiyeti şeklinde ama Türkiye’de uygulanmak istenen şekliyle, şirket sırları hiç bir ülkede yayınlanmıyor.
Şirkete borçlanma
Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun en çok
tartışılan düzenlemesi bu.
Avrupa’da bütün ülkelerde, şirketten
borç para çekenin 375 bin Euro para cezasına muhatap olduğu ve 5 yıl hapse
atıldığı iddia ediliyor.
Bu doğru değil.
Avrupa’da sadece Fransız Ticaret
Kanunu’nda 375 bin Euro ve 5 yıl hapis
cezasına rastlıyoruz ancak bu ceza da
şirketin malvarlığını kendi üzerine geçirenlere uygulanıyor (Bkz. Fransız Ticaret Kanunu, L241-3 En savoir plus sur
cet article).
Ekonomik suça ekonomik ceza anlayışının yaygın olduğu Avrupa’da, şirketten borç para çekme ile ilgili hapis
cezası yok.
Para cezası ise şu anda Türkiye’de
uygulanan “Transfer fiyatlandırması
yoluyla örtülü kazanç dağıtımı” şeklinde. Yani vergi yönünden işlem yapılıyor. Bu da zaten yıllardır Türkiye’de uygulanıyor.
Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda şirketten borç para alanın hapis dahil
ağır bir şekilde cezalandırılmasının gerekçesi; “diğer ortağın hakkını korumak” olarak açıklanıyor.
Bu iki nedenle doğru değil.
1. Yeni TTK “tek kişilik anonim ve limited şirket” kurulmasına ve mevcutların da bu şekle dönüşmesine izin veriyor.
Şirketin tamamının bir kişiye ait olduğu durumlarda, bu gerekçe havada
kalıyor. O zaman niçin “tek kişilik şirketler hariç” denilmedi?
2. Türkiye’deki şirketlerin yüzde
85’i limited şirket. Bunların ortakları da
aynı aileden iki kişi oluyor. Baba-oğul,
karı-koca vs.
Akrabalara vadeli
satış yasağı
Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda yer
alan inanılmaz bir madde de (395/2) şirket yönetim kurulu üyelerinin üçüncü
derece dahil kan ve kayın hısımlarına
(anne, baba, hala, dayı, amca, teyze, kayınbirader, kayınvalide vs.) şirkete nakit ve ayın borçlanma yasağı getirmesi
ile ilgili.
Buna göre, şirketten vadeli mal
alan akrabalara, 73 bin liraya kadar
adli para cezası, ödemezlerse 730
güne kadar hapis cezası uygulanması ile ilgili.
Dikkatinizi çekerim; vadeli mal alan
akraba hapse girecek!
Bu uygulamanın da bırakın Avrupa’yı
dünyada bile örneği yok!
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
İşin doğrusu şu; Avrupa’da var denilen birçok uygulama, aslında yok. Ancak olduğu iddia edilerek Türkiye gerçekleri ile bağdaşmayan uygulamalar getiriliyor.
Türkiye’nin Yeni bir TTK’ya ihtiyacı
var. Bunu hepimiz desteklemeliyiz ama
bu şekliyle bir TTK’yı değil…
Yeni TTK, yürürlüğe girmeden acilen
değiştirilmeli…
Sayı: 385 - Mayıs 2012
21
Ekonomik Diyalog
AVRUPA’DA SIKINTI BÜYÜYOR
Avrupa’dan sürekli olumsuz haberler
geliyor. Aslında gelen her haber olumsuz
olarak algılanmaya başladı. Yunanistan’ın
notunun tercihli temerrüt halinden CCC’ye
yükseltilmesi bile olumlu haber olarak algılanmadı. Yunanistan bitkisel hayata girmiş hasta gibi serumla idare edecek. Ne
var ki sorun onunla bitmedi İspanya, Portekiz ve İtalya peş peşe patlayacak ekonomiler gibi duruyor. Bu ekonomilerin
borç stokları ve bulmaları gereken finansman miktarları öylesine yüksek ki bu
ikili ilişki faizlerin yükselmesine yol açıyor.
Yüksek faizle borçlanmak ise sorunu büyüterek önümüzdeki döneme aktarmak, biraz zaman kazanmaktan başka bir şey değil. Biz bu durumunun benzerlerini Türkiye’de geçmişte çok yaşadığımız için ne
kadar sıkıntılı bir durum olduğunu iyi biliyoruz.
Euro Bölgesi’nin asıl sıkıntısı yüksek
miktardaki kamu kesimi borçları, yüksek
Sayı: 385 - Mayıs 2012
22
miktardaki bütçe açıkları ve bunların finansman sorunlarından kaynaklanıyor.
Aşağıdaki tabloda Euro Bölgesi’nin başlıca ekonomilerinin brüt kamu kesimi borç
stoklarının ve 2012 yılındaki finansman ihtiyaçlarının GSYH’larına oranlarını sunuyorum (Oranlar için IMF, Fiscal Monitor,
April 2012).
Aşağıdaki tablo Euro Bölgesi açısından
durumun ne kadar sıkıntılı olduğunu ortaya
koyuyor. Portekiz, İtalya ve İspanya bu kadar büyük bir finansman sıkıntısını aşabilecek mi? Bu sorunun yanıtını şu anda kimse net bir biçimde veremiyor.
Birçok kişi Türkiye’nin 2001 krizinden
çıkışını hatırlayarak “biz nasıl çıktıysak Avrupa’da öyle çıkar” görüşünü savunuyor.
Oysa Avrupa’nın bugünkü kriziyle bizim
2001 krizi görünüm olarak birbirine benzese bile koşullar ve çevre itibariyle birbirine hiç benzemiyor. Türkiye o krize
girdiğinde krizde başka bir ekonomi yok-
tu. Avrupa aynı durumda değil. Her şeyden
önce dünyanın birçok ülkesi ve Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamı krizin içinde
bulunuyor. Avrupa’daki ekonomilerin ticaret ve finansman ilişkilerinin ağırlığı birbirleriyle olan ilişkilere dayanıyor. Diyelim
ki İtalya mali disiplini sağlayabilmek için
bütçe açığını kısmak ve onu yapabilmek
için de kamu harcamalarını azaltmak istiyor. Bu durum hem İtalya içinde talebin
kısılmasına hem de İtalya’nın öteki Avrupa ülkelerinden alacağı malların azalmasına yol açar. Ya da diyelim ki İspanya cari
açığını düşürebilmek için ithalatını düşürmeye çabalıyor. Bu durumda öteki Avrupa ülkelerinin ihracatı düşer. İhracatı düşen öteki Avrupalı ekonomiler de ithalatı
azaltmanın yollarını aramaya başlarlar.
Böylece İtalya’nın bütçe açığını, İspanya’nın cari açığını düşürmek için aldığı önlemler dalga dalga bütün Avrupa ekonomilerinin benzer önlemlere yönelmesine
yol açarak sıkıntıyı kıta çapında yaygınlaştırır ve Avrupa başlangıçtaki durumundan daha da kötü bir konuma gerilemiş olur.
Türkiye’nin büyüme modeli
2001 krizine gelinceye kadar Türkiye temel taşı kamu kesimi harcamalarının yüksek tutulması olan bir büyüme modeli uyguladı. Personel harcamaları gibi cari harcamalar, sosyal güvenlik kuruluşlarına verilen destekler ve KİT’lere yapılan görev zararı ödemeleri gibi transfer harcamaları ve
yatırım harcamaları bütçede yüksek düzeylerdeydi. Buna karşılık devletin topladığı vergiler sınırlıydı ve artırılması için bir
çaba da yoktu. Aslında o dönemde vergileri artırmak pek moda değildi. Bu model yüksek bütçe açıkları ve kamu harcamaları yoluyla büyümeyi sağlamayı hedefliyordu ve
1980’lerin ortasına kadar yerine bir alternatif aranmadan uygulandı.
1980’lerin ortasında harcamalar gelirlerin öylesine üzerine çıkmaya başladı ki
Dr. Mahfi EĞİLMEZ
bütçe açıkları taşınamaz boyutlara ulaştı. O aşamada üç yoldan birisinin seçilmesi
gerekiyordu. Ya vergiler artırılacak ve
harcamalar bu yolla finanse edilecekti
veya harcamalar kısılıp bütçe açığı düşürülmeye çalışılacaktı ya da açık borçlanmayla finanse edilecekti. Dönemin koşulları vergilerin artırılmasına uygun değildi.
Çünkü bütün dünyayı saran bir “arz yönlü ekonomi” modası vardı. Ve bu modaya
göre vergileri artırmak değil azaltmak, kuralları sıkılaştırmak değil kaldırmak gerekiyordu.
1980’ler ve 90’lar boyunca Türkiye
kamu harcamalarını kısmadı, vergileri
artırmadı ama borçlanmasını büyük ölçüde
artırdı. Borçlanma arttıkça piyasada özel
kesim aleyhine dışlanma etkisi büyüdü, faizler yükseldi, Hazine giderek daha pahalı ve kısa vadeli borçlanır konuma geldi. Sonunda faiz harcamalarının bütçe harcamalarının en önemli kalemini oluşturduğu bir görünüm çıktı ortaya. Borçlar, yeni
borçlanmalarla çevrilir oldu ve kamu kesimi bütçe açığı / GSYH oranı 2001 krizinden önceki dönemde yüzde 10’un üzerine
çıkarken kamu kesimi brüt borç stoku /
GSYH oranı da yüzde 70’i aştı. Aynı dönemde cari açık / GSYH oranı yüzde 3’ün,
özel kesim dış borç stoku / GSYH oranı ise
yüzde 20’nin altında seyrediyordu.
2001 krizinden ve AKP’nin iktidara
gelmesinden sonra model değişti. Kamu
maliyesinde harcamaları kısıcı, vergileri
artırıcı ve kamu borçlanmasını azaltıcı
yönde adımlar atıldı. Kamu kesiminin iç ve
dış borçlanmasındaki azalmanın yarattığı
boşluğu yani dışlanma etkisinin ortadan
kalkmasının sonucu özel kesim çok daha
rahat ve kolay olarak borçlanmaya başladı. Son on yılda kamu kesimi bütçe açıklarının azaldığı, kamu borç yükünün hızla
düştüğü buna karşılık cari açığın arttığı ve
özel kesim borç yükünün yükseldiği bir dönem yaşandı.
Bu model değişikliğinin yansıması
2011 yılı itibariyle şöyle bir görünüm veriyor: Kamu kesimi bütçe açığı / GSYH oranı yüzde 1,3, kamu kesimi borç stoku /
GSYH oranı yüzde 40, cari açık / GSYH oranı yüzde 9,9, özel kesim dış borç stoku /
GSYH oranı yüzde 26.
2001 yılına kadar uygulanan büyüme
modeli kamu kesimi ağırlıklı, bütçe açıkları yoluyla ekonomiyi canlandıran ve bu
açıkları ağırlıklı olarak iç borçlanmayla finanse eden bir modeldi. 2001 yılından
sonra uygulan model ise özel kesim ağırlıklı, cari açık yoluyla ekonomik canlılığı
sağlayan ve bu açıkları dış borçlanmayla
finanse eden bir modele dönüştü.
Yeni modelin
dönüştürülmesi çabası
Yeni teşvik paketinin birçok boyutu bulunuyor. İlk bakışta yeni teşvik sisteminin
eskilerden farkı yalnızca kapsamının ve
derinliğinin daha fazla olması gibi görülüyor. Gerçekten de yeni pakette bölgesel
Ülke
Almanya
Fransa
İtalya
İspanya
Hollanda
Belçika
Portekiz
İrlanda
Yunanistan
Türkiye
Brüt Borç Stoku /
GSYH (%)
78,9
89,0
123,4
79,0
70,1
99,1
112,4
113,1
153,2
36,0
ve sektörel teşvik uygulamalarının yanına ürün teşviki de eklenmiş. Bu anlamda
kapsamın genişlemesine ek olarak uygulama farklılıkları da getirilmiş. Bütün bu
genişleme ve farklılaşmaya karşın yeni
sistemin eski uygulamalardan en belirgin
farkı cari açığı düşürmeyi hedef olarak
seçmiş olması biçiminde ortaya çıkıyor.
Türkiye’ye ithal edilen mallar arasında
ağırlıklı yeri tutan ara malı ve sermaye
mallarının bir bölümünün Türkiye’de üretilebilmesini ve böylece döviz giderlerini,
dolayısıyla da cari açığı düşürmeyi hedefleyen bu sistemin önemli bir dönüm
noktası olabileceğini düşünüyoruz. Bununla birlikte sistemin geçici olarak ve çok
yakın gözetim altında uygulanmasının
şart olduğunu düşünüyoruz. En çok beş
yıllık bir sürede ithal mallarla fiyat rekabeti içine girebilecek aşamaya gelemeyecek olan bir üretimi desteklemenin
hiçbir anlamı bulunmamaktadır.
2012’deki Finansman İhtiyacı /
GSYH (%)
8,9
18,2
28,7
20,9
14,9
19,3
26,7
15,3
IMF ve AB denetiminde
7,5
Sayı: 385 - Mayıs 2012
23
Paranın Merkezinden
YENİ ANAYASA’DA PARA POLİTİKASI
Geçtiğimiz ayın ortalarında İstanbul
Aydın Üniversitesi, sürmekte olan yeni
Anayasa çalışmaları çerçevesinde para ve
maliye politikaları ile ilgili ne gibi yaklaşımların ve fikirlerin dikkate alınması
gerektiği konusunda toplantılar düzenledi. Bunlardan birisinde oturum başkanlığı yaptım. Hem yararlandım hem de düşüncelerimi bir kez daha açıklamak fırsatını buldum.
TBMM’de siyasi partilerin katılımı ile
yapılmakta olan Anayasa çalışmalarının nasıl, ne şekilde ve ne zaman sonuçlanacağını bilemiyoruz. Bu işin sonunda, tüm tarafların uzlaşarak bir metin çıkaracağını herkes gibi ben de beklemiyorum. Her partinin değişik amacı var.
Benimsedikleri ideolojilerini içeren bir
anayasa istedikleri malum. Bu nedenle bu
işin sonu da karakolda bitecek gibi görünüyor.
Anayasa ve ekonomi
Ekonomiye ilişkin konularda mevcut
Anayasa’da 50’yi aşkın hüküm var. Bugü-
Sayı: 385 - Mayıs 2012
24
ne kadar ne işlev yaptıklarını sorguladığımızda olumlu sonuçlar alamıyoruz. 80’li
yılların kapalı, ulusal ve küreselleşmeden uzak ekonomi politikaları ve yapılarından o tarihlerde Anayasa’ya girmiş.
Bunun da ötesinde gerek teoride gerekse uygulamada 80’li, 90’lı ve 2000’li yıllarda
ortaya çıkan birçok yeni yaklaşım ve oluşum ise o tarihlerde düşünülmelerinin
olanaksızlığından metinlerde yer almamış.
Örnek vermek gerekirse, özelleştirme
ile ilgili 80 Anayasası’ndaki hükümlerin 80
ve 90’lı yıllarda kamu işletmelerini özel
sektöre devredip, kamu finansmanında rahatlık sağlayarak enflasyonun düşürülmesine ve dengelerin kurulmasına mani
olduğunu yeni fark edebiliyoruz. 2000 yılında partilerin uzlaşarak değiştirdiği
özelleştirmeye ilişkin maddeler kamuya
gelir ve verimlilik artışı sağladığından
bugün “Bütçemiz iyi” diyebiliyoruz. Sağlam bir bütçe ile küresel krizi atlatabiliyoruz. 2000’li yıllarda sağlanan özelleştirme gelirleri olmasaydı, bugün kamu finansmanının sağlığından bahsetmenin
çok güç olduğunu şimdi anlıyoruz.
Bu nedenle ben ekonomik konularda
Anayasa’da fazla detaya girilmesine ve
kanunlarla düzenlenebilecek hususların
Anayasa’da yer almasına karşıyım. Ekonomi ile ilgili temel ideolojiyi ve vizyonu
ortaya koyan çok kısa bir ya da iki cümle ile yapılacak düzenlemelerin yeterli
olabileceği kanısındayım.
İdeolojinize uygun ekonomik amacı
ortaya koymak yeterli olacaktır, diye düşünüyorum. Halkın refahını artıracak
maksimum büyüme oranına erişmenin
temel bir amaç olması gerektiğine inanıyorum. Bu amaca hangi ekonomi politikaları hizmet ederse hükümetlerin o
politikayı uygulayacaklarını varsayıyorum. Aksi takdirde Anayasa’ya aykırı hareket edilmiş olacaktır.
Maksimum büyümeyi sürekli bir biçimde sağladığınızda zaten işsizlik ve refah artışını da beraber çözümlüyorsunuz
demektir. Bunu düşük enflasyonda sağlamanızın ise olmazsa olmaz bir koşul olduğunu da unutmamanız gerekir.
Dolayısıyla yukarıdaki belirttiğim hususları içine alacak şekilde, “Devletin
Gazi ERÇEL
Merkez Bankası Eski Başkanı
görevi düşük enflasyonda sürdürülebilir büyümeyi sağlamaktır” denilerek
Anayasa’da ekonomik politikaların çizgisi, ideolojisi ve vizyonu belirtilebilir.
Genelde anayasaların en üst hukuki
yapı olduğunu düşünerek, metinlerinin oldukça kısa bir şekilde oluşturulması gereğine inanırım. Her detayın, her konunun
ve her yapının Anayasa’da yer almaması
gerektiğini düşünürüm. Detayların yasalarla belirlenmesinin yeterli olduğunu
savunurum.
Para politikası ve Anayasa
Bu çerçevede Anayasa’da para politikası konusunda ne yapılabilir konusuna
geldiğimizde, iki nokta öne çıkıyor.
Birincisi, yukarıda öngördüğüm cümlenin para politikaları için de yeterli
olup olmadığı, ikincisi merkez bankasının bağımsızlığının anayasalara konulup
konulmayacağıdır.
Birinci nokta ile ilgili olarak, “Devletin görevi düşük enflasyonda sürdürülebilir büyümeyi sağlamaktır” şeklinde
Anayasa’da yer alacak bir hükmün para
politikasını da kapsayacağı açıktır. Para
politikasının ana hedefi de zaten budur.
Para politikası bu hedefe ulaşmak
için çaba sarf ederken ekonomideki kırılganlıkların oluşmasına ve bu kırılganlıklar yoluyla ekonominin stres altına girmesine mani olmak da merkez bankalarının görevleri arasındadır. Hükümetle birlikte fiyat istikrarına ve sürdürülebilir
büyümeye hedeflenen para politikasının
hem refahın artışına hem de istihdam sorununun hafifletilmesine yardımcı olacağı kesindir.
İkinci nokta ise merkez bankası bağımsızlığının Anayasa’da yer alıp almaması ile ilgilidir.
Merkez Bankası Yasası, 90’lı yılların
sonunda yeniden düzenlenirken bu konu
üzerinde önemle durdum. Hazine’nin, bir
anonim şirket olan Merkez Bankası’ndaki yüzde 51 oranındaki hissesi ile bağını
koparmanın, bağımsızlığını pekiştireceği
düşüncesi ile Banka’nın bir Anayasa kurumu olması için çabaladım. Ne var ki 90’lı
yılların sonuna denk gelen bu dönemde
Anayasa değişikliği yapmanın zorluğu yanında bunu sürekli değişen hükümetlere
anlatıp kabul ettirmek zordu.
Öte yandan merkez bankası bağımsızlığı kavramı tanımlanırken, bu bağımsızlığın fiili (de facto) ya da hukuki (de jure) niteliğini birbirinden ayırırlar. Bir
merkez bankasını sadece yasa çıkarıp bağımsız yapamazsınız. Onun duruşunu
yansıtan fiili bağımsızlığını da kendisinin
yaratması lazımdır.
Dünya uygulamalarına bakıldığında
Avrupa’da çoğunluğu eski Doğu Bloku ülkeleri olmak üzere 19, Asya’da 5 ve Latin
Amerika’da 8 ülke anayasalarında merkez
bankalarına çeşitli şekil ve nedenlerle yer
vermişlerdir. Bunların çoğunda bağımsızlık yerine görevlerini işaret eden hükümlere rastlanmaktadır.
Bu düşünce ve uygulamalardan hareketle, yasa ile güvence altına alınmış
bağımsızlığın hukuki açıdan yeterli olduğunu düşünüyorum.
ABD ve Avrupa Birliği’nin geleceği ne
olduğu bilinmeyen onaylanmamış anayasalarında merkez bankası bağımsızlığına
ilişkin bir hüküm yok. Ama onlar en bağımsız kurumlar şeklinde nitelenir. Duruş
farkı bunu sağlamıştır.
Dolayısıyla Merkez Bankası’nın bağımsızlığını ifade eden hükümlerin Anayasa’da yer almasına gerek bulunmadığını düşünüyorum. Halkın, piyasaların ve
hükümetin Merkez Bankası’nın bu nitelikte bir kurum olduğunu anlamalarını ve
bu düşüncenin pekiştirilmesini çok daha
fazla önemsiyorum.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
25
Risk/Fırsat
GÖRÜCÜ USULÜ EVLİLİK
-Risk-
Devletlerin var oluş süreçleri ile insan
yaşamı arasındaki en temel farklılık duygu ve akıl ilişkisidir. Devletlerin aklı vardır, duygusu yoktur. İnsanların ise çoğunlukla duygusu vardır, aklı yoktur. Bu
nedenle devlet kurumunu kurallar manzumesi olarak kurar ve insan faktörünün
etkisini ne kadar azaltırsanız, devletlerde
o kadar uzun ömürlü ve başarılı olurlar.
Bizim coğrafyamız bu mantığın tam
tersine, duyguların üzerine kurulduğu
devlet modelleri ile doludur. Bu nedenle
çoğunlukla akıl unutulur ve intikam duyguları ile hareket edilir. Suriye’de yaşanan
süreç de bunun en belirgin örneklerinden
birisidir. Halkı ile hesaplaşan bir devletin
ayakta kalmasının mümkün olmadığını
herkes bilir, ama ayakta kalmak isteyen
devlet değil kişiler olunca sonuçta maalesef böyle olur.
Böyle bir kış ikliminde Türkiye Cumhuriyeti’nin baharı yaşama şansı var mıdır? Hiç düşünmeden, kesinlikle evet, diyebilirim. Bir devlet sınırları ile gücünü belirlemez, ona inanan ve güvenen insanlardan gücünü alır. Eğer siz insan yaşamını
değerli kılan bir model yaratmışsanız soğuk hava dalgalarının size hiçbir etkisi olmaz.
Güneyimiz açıkçası patlamaya hazır bir
bomba olmaktan çıkmış, her gün değişik
Sayı: 385 - Mayıs 2012
26
şiddette patlamaların olduğu bir yer haline dönmüştür. Kuzey Irak’ta yerleşmiş
bir terör örgütü ülkemize saldırmakta, Irak
her gün gittikçe bir mezhep savaşına
doğru evrilmekte, Suriye halkına bir soykırım uygulamakta ve İran kendisine saldırılacak zamanı beklemektedir. Bu kadar
olumsuzluk nasıl bir bahar havası yaratır,
diye düşünebilirsiniz. Bu ortamı risk olarak değerlendirebilirsiniz. Ama en doğru
değerlendirmeyi bu konuda Çinliler yapmışlar. Risk kelimesi bütün dillerde tek
heceli olmasına rağmen Çince’de iki hecelidir. Risk kelimesini fırsat ve tehdit kelimelerini simgeleyen iki ideogramın bir
araya gelmesi ile oluşturmuşlardır.
Devletimiz şu andaki duruma Çince’deki risk kelimesi gibi bakmayı öğrenebilmelidir. Bunu yapmak çok kolay olmayabilir. Biz icralık bir malı bile almaktan çekinen bir duygu yapısında iken bu acı
içerisinde nasıl kazançlı çıkmayı düşünebiliriz, diyen birçok kişi olacaktır. Eğer siz
kaosu körükler ve bundan kazanç sağla-
Mete YARAR
maya çalışırsanız gerçekten bu affedilmeyecek bir insanlık suçu olacaktır. Ama
siz okyanustaki sığınılacak ada olursanız
ve insanlara yardım edecek bir model
olursanız kazançlı çıkarsanız.
Yazımın başlığı işte bu felsefeden kaynaklanıyor. Şimdi pek bilinmeyen ama
geçmişte çok uygulanan bir tanışma biçimi vardı. Birbirini görmeyen iki insan
aracılar sayesinde tanıştırılır ve evlenmeleri için vesile olunurdu. Çoğunlukla da
bu model başarılı olurdu. Tanıştırma işini üstlenen kişiler bu işte uzman olurlardı. Bunun Türkiye ile ne ilgisi var, diyebilirsiniz. Aslında bu konu tam bizim mevzu ile bire bir oturuyor.
Mahallede fakir ama yakışıklı, namuslu, dürüst ve geleceği çok parlak bir
genç vardır. Bu biz oluyoruz. Kızımız ise
çok ama çok zengin, biraz müsriftir (Bu da
Körfez’deki bazı ülkeler oluyor). Ailesi
etraftaki birkaç kabadayıdan tehdit almakta ve kızlarının geleceği için bu genç
ile tanıştırmak istemektedirler.
İşin esprisi bir yana, Körfez ülkeleri bekalarını tehlike altında görmektedirler.
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar, Bahreyn ve Umman bu
tehlikeyi hisseden ülkelerdir. Bu ülkelerin petrol gelirleri, petrol fiyatları 50 USD
seviyesinde seyrederse, önümüzdeki on
sene boyunca 9 trilyon USD olacaktır.
Bugün petrol fiyatlarının 120 USD seviyesinde olduğu unutulmamalıdır.
Bu bahsettiğimiz ülkelerin tamamı
İran ile ülkelerinde bulunan Şii nüfus sebebiyle gerginlik
yaşamakta ve
İran’ı içişlerine
karışmakla suçlamaktadırlar. Bu
nedenle de askeri anlamda Amerika Birleşik Devletleri ile işbirliği
yapmaktadırlar.
Bu ülkelerde ciddi bir yabancı askeri güç bulunmaktadır. Değişen konjonktürel
değişimler bu yapının da yeterli olmadığını göstermiştir. Bölgede-
ki değişen dengeleri yerine oturtacak
faktörün Türkiye olması kaçınılmaz bir
gerçektir. Bu ülkeler siyasal anlamda
destek olabileceğine inandıkları bir Müslüman ülke aramaktadırlar. Çünkü iç
dengeler de bunu zorlamaktadır.
Bu kaosun içerisine girmek ve bunun
bir parçası olmak doğru mudur? Sonuçta yazı yazdığım dergi, işadamlarının içinde olduğu bir yapı olduğundan, bu konuyu en iyi sizler anlayabilirsiniz. Yaptığınız
işlerde hiç risk görmediniz mi? Hepsi
çok kolay ve problemsiz miydi? Bütün riskleri ortadan kaldırmasanız bile, bunları
azaltmak için avukatlarınızı ve bankanızı
devreye sokmadınız mı?
Türkiye Cumhuriyeti bu zor seçimde
ülkesine Körfez ülkelerinin yatırım fonlarını çekmek, model ülke olmaya devam etmek ve bölgede kaosu engelleyecek denge ülke olmak mecburiyetindedir. Yoksa söndüremeyeceğimiz bir
yangının ortasında kalmamız kaçınılmaz
olacaktır.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
27
Tarihimizden
SADECE FES DEĞİL FESHANE DE
TURİSTİK BİR HAYAL OLDU
tışı için İstanbul’un çeşitli semtlerinde ayrıca dükkânlar da açılmıştır. 20. yüzyılın başına gelindiğinde Feshane, Türkiye’deki
dokuma üretiminde başlıca rolü oynayan kuruluştur. Bu sırada fabrika alanı son on yıllarda genişletilmiş, kanatlar ve pavyonlarla geliştirilerek yeni bir çehre kazanmıştır.
Feshane, üretimine Cumhuriyet yıllarında
da kısmen devam etmiştir.
Bugün ise bu başlık türü büyük ölçüde tek
bir şekliyle hatırlanmakta ve turistler için
üretilmektedir.
Fes, bir ülke ve kentin (Fas’ın Fes kenti) ismini taşırken bir yandan da İstanbul’un Haliç kıyısındaki erken dönem tekstil üretim merkezlerinden Feshane’ye ismini vermiş bir başlıktır. Fesin Türkiye’deki ömrü 100 yıldan ancak biraz fazla olmuş, günümüzde fes de fesin büyük miktarda üretildiği “Feshane” de turistik unsurlar olarak kalmıştır.
Feshane’nin ihtiyaca yönelik bir kurum olarak ortaya çıkışı III. Selim dönemine rastlar; bugün bilinen binasının ait olduğu kompleksin Haliç kıyısında inşaatı ise II. Mahmut dönemi
etkinlikleri arasındadır. Kurulduğu yerde III. Selim’in kız kardeşine ait bir saray bulunduğu
ve bu saraya ait yapıların uzun süre yerinde muhafaza edildiği de belgelenmiştir.
Feshane, Batı’ya göre geç endüstrileşen Osmanlı ortamında bu
konudaki ilk atılımlardan biri olarak bilinir. Kuruluş amacı, ordu
reformlarıyla yakın ilişki içindedir. Padişah tarafından Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasını izleyen dönemde, bunun yerine geçmek üzere kurulan Asâkir-i Mansure-i Muhammediye ordusunun
üyesi yeni askerin giysisini tamamlayacak olan fesle ilgilidir. Bu
amaçla seçilen fesin iyi kalitede ve fazla miktarda üretimi Feshane’nin inşa edilmesinde esas çıkış noktasıdır. Ancak yıllık yüz
binlerce adete ulaşan fes ithalatının bir nebze azaltılabilmesi için
kurulan bu tesis ihtiyacı yine de tam olarak karşılayamamış, hem
Afrika’dan hem de Avrupa’dan ithalat sürmüştür.
Askeri amaçlı fesin yanında aba ve çuha üretimi de Feshane Fabrikası’nın programı içindedir. Az sayıda ve yüksek nitelikte Feshane Halısı da yine burada dokunmuştur. Buradaki üretimin sa-
Sayı: 385 - Mayıs 2012
28
Aslen farklı padişahlar döneminde farklı şekiller kazanmış ve modalar oluşturarak
buna göre üretilmiş, her dönemin farklı görünümleri de “Mahmudiye” ya da “Aziziye”
gibi, dönemin padişahının adıyla anılır olmuştur. Örneğin Mahmudiye’nin turistik
amaçlı üretimine bugün hemen hiç rastlanmazken, tüm çeşitleri bir arada görebileceğimiz yerler olarak karşımıza mezarlıklar, özellikle de Feshane’yle aynı coğrafyayı paylaşan Eyüp mezarlığı çıkmaktadır.
Zamanın durduğu bu mekânda tekstil tarihini arayan gözler de bu başlığın tüm geçmişini aynı fotoğraf karesinde yakalayabilmektedir. Birçok mezar taşında fesin üze-
Dr. Sedat BORNOVALI
rinde yer alan farklı püskül, kenarlarda altın sırma, vb. unsurlar da dikkatle işlenmiştir.
Genellikle ilk akla geleninin aksine hanımların da çok rağbet ettiği bu başlık çeşidi
farklı kumaşlarla da desteklenerek başörtüsü altına giyilir, erkeklerinkinden çok
daha gösterişli olabilirdi. Erkeklerde ise ulemanın sarıklarının altında başa oturan kısım sıklıkla bir festi.
Üretim yeri olan Feshane’nin mimari ifadesini ise bugün yapayalnız kalmış dev bir
dikdörtgen kütle belirlemektedir. Haliç
yönündeki uzun cephenin ortasında anıtsal bir kapı bulunmaktadır. Büyük pencerelerden oluşan bir dizi cepheleri canlandırmakta, ince bir korniş pencere açıklıklarını da içine alacak şekilde binayı sararak hareketlendirmektedir. İç mekânda,
zamanında gerekli makineleri yerleştirmek
üzere rahat ve açık bir alan yaratmak amacıyla hafif bir inşaat tercih edilmiş, yığma
kabuk içine çok sayıda taşıyıcı çelik kolon
ve buna uygun bir çatı inşa edilmiştir. Kolonlar 1960’lı yıllara değin faaliyetine devam eden Providence firmasınca Belçika’da hazırlanmış ve İstanbul’a nakledilip
yerlerine monte edilmiştir. Kolonların
üzerindeki kabartma üretici damgaları
hâlâ netlikle okunabilmektedir. Bu kolon
çokluğu mekânda etkili bir ifade yaratmakta, sergiler için kısmen bölünmüş
olsa da Ortaçağ’ın ulu camilerine benzer
bir izlenim uyandırmaktadır.
Bu yapı aslen çok daha geniş olan bir üretim ve idare alanının sadece dokuma salonudur. Geniş Feshane yapılar topluluğu uzun
süre Sümerbank bünyesinde hizmet verdikten sonra 1986 yılında, Haliç’in çevresinin düzenlenmesi kararları çerçevesinde yıkılmıştır. Yani fesin kendisi gibi binası da aslen çok daha farklı görünümlü iken ortak hafızada bugünkü haliyle yer etmiştir. Haliç’in
Eyüp ya da Sütlüce civarlarından her zaman
göze çarparak hemen kıyısında hafızadan
silinmeyecek şekilde kendini hatırlatır.
1980’li yılların ortasına kadarki görünümü
gözünde canlandırmak isteyenlerin ise sadece bugün yapıyı çevreleyen parkların üzerine aynı yükseklikte fabrika binaları hayal etmesi yeterli olacaktır.
Feshane’nin ayakta kalan dokuma salonuna yakından bakmaya karar verdiğimizde dikkatimizi çeken anıtsal kapı dönem üslubunu yansıtan özen ve iddiadadır. İki mermer
kolon çifti kapı açıklığına eşlik etmekte, kitabeli bir üst kısmı taşımaktadır. Kitabelerin arasına Osmanlı saltanat arması yerleştirilmiştir. Kapı bunun da üzerine taşmakta, geniş bir
madalyon, iki yanda vazoyu andıran tepelikler ve helezon biçimli volütlü kanatlar Napolyon
dönemi Ampir üslubunun elemanları olarak yapıya görkem katmaktadır.
56.000 metrekareye yayılan Feshane’de diğer tüm binalar yıkılırken 8.000 metrekare kapalı alanı bulunan dokuma salonunun korunma amacı, kalıcı ve geçici sergilerle donatılmış
geniş bir kültür mekânı oluşturmaktır. Çeşitli onarımların ardından bugün fuar kongre ve
kültür merkezi kimliğiyle etkinliklere hizmet vermektedir.
Haliç’in hemen karşı kıyısındaki eskiden Sütlüce Mezbahası olarak kullanılan, Haliç Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi ile eski Galata Köprüsü’nün yeni pozisyonu sayesinde yürüme mesafesinde bulunan Feshane’de iki merkezin mekânlarının bir arada kullanılması
sayesinde geleneksel mekânların çağdaş kullanımı yönünde sinerji yaratma ve bölgeyi çok
daha geniş çaplı etkinliklere evsahibi hale getirme potansiyeli bulunmaktadır.
Feshane’nin şu andaki (büyük ölçüde yerli turizme hitap eden) geçici etkinliklere yönelik kullanımının yanı sıra küçük de olsa bir bölümünün sürekli teşhir ile mekânın geçmişini yansıtacak tekstil makine ve ürünlerini tanıtan bir müze haline getirilmesi geçmişimize yönelik büyük bir hizmet olacaktır. Şu anda park olarak kullanılan açık alanda da eski planı hakkında fikir sahibi olduğumuz havuz başının yeniden canlandırılması da hayli masrafsız ama
geçmişe saygılı bir girişim olabilecektir.
Kapının üzerindeki kitabelerin, eski yazı bilmeyenler için, benzerlerinde her zaman rastlanmayan bir hassasiyetle, okunuşlarının yazılmış olması çok yararlı ve yaygınlaştırılması
gereken bir uygulamadır. Kuşkusuz, genç nesiller için güncel Türkçe ile bir çeviri eklenmesi
ile geçmişle günümüz arasında bir bağ daha kurulmuş olacaktır.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
29
Güncel
ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİNDE SONA GELİNDİ
İş dünyasının da zaman zaman hazırlık çalışmalarına dâhil olduğu, kıdem tazminatı ve
esnek çalışmayı da kapsayan birçok düzenlemeyi içeren bir paket olan Ulusal İstihdam
Stratejisi'nde sona gelindi. İstihdamı teşviklerle artırmayı, kayıt dışını ise azaltmayı
hedefleyen pakete göre tekstilde çalışanların yüzde 50'sinin 2017'ye kadar sertifika sahibi
olması hedefleniyor. Plana göre kadın istihdamı da 2015'e kadar yüzde 50 artırılacak.
Paket, tartışmalı konularda orta yol bulunması halinde bu yıl içinde peyder pey devreye
girecek.
Hazırlık çalışmaları uzun bir süredir devam eden Ulusal İstihdam Stratejisi'nin detayları belli olmaya başladı. İş dünyasının da zaman zaman hazırlık çalışmalarına dâhil olduğu söz konusu paket, kıdem tazminatı ve esnek çalışma dâhil birçok düzenlemeyi de içeriyor. 2010 yılında hazırlıklarına başlanan ancak tarafların itirazı nedeniyle o dönemde hayata geçirilemeyen paketin son
şekline göre Kıdem Tazminatı Fonu yine çok tartışılacak. Paketin, tartışmalı konularda orta yol
bulunması halinde bu yıl içinde peyder pey devreye girmesi planlanıyor.
de 50 artırılacak. Kayıt dışılığı önlemeye yönelik
teşvik edici politikalarla birlikte, denetimler artırılarak 2015'e kadar kayıt dışılık yüzde 50 oranında azaltılacak. İşyerinde çalışan işçi sayısına bakılmaksızın işçi ücretlerinin banka kanalıyla ödenmesi de sağlanacak.
Ekonomi kurmaylarının üzerinde titizlikle çalıştığı, Ulusal İstihdam Stratejisi'ne göre başta tekstil olmak üzere bilişim, finans, inşaat, tarım ve turizm sektörlerinde istihdam teşvik edilecek. Tekstil sektörü için belirlenen stratejiye göre bu sektörün işgücü envanteri, iller bazında 2015'e kadar
çıkarılacak. Pakette en büyük adım ise Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası'nın da hazırlanmasında bizzat görev aldığı 'mesleki yeterlilik standartları' konusunda atılıyor. Pakete göre sektörde çalışan işçilerin yüzde 50'sinin 2017'ye kadar sertifika sahibi olması hedefleniyor. Tekstil sektöründe mesleki yeterlilik belgesi sahiplerinin eğitim aldıkları alanda istihdam edilmeleri halinde ilk bir yıl sosyal güvenlik primi işçi ve işveren payları devlet tarafından karşılanacak.
Pakete göre sigortalı işçi sayısını esas alan teşvik sistemleri devreye sokulacak. Tekstilde, SSK
primi işveren hissesinin tamamının (asgari ücret üzerinden) Hazine tarafından karşılanma
süresi de bölgeler bazında yeniden düzenlenecek.
Ayrıca tekstil sektöründe pozitif ayrımcılık uygulanacak ve kadın istihdam oranı 2015'e kadar yüz-
Sayı: 385 - Mayıs 2012
30
Bunun yanına tekstil sektörüne verilecek destekle sektörün üretim kapasitesi ve katma değer yaratma potansiyeli artırılacak. Azami 5 yıl
süre ile Ar-Ge ve çevre yatırımlarında 300 bin
lira, diğer yatırımlarda 500 bin lira ve kredinin
sabit yatırım tutarının azami yüzde 70 oranındaki kısmına faiz desteği uygulanacak.
na prim yatıracak. Üçüncü seçenekte ise, çalışan kazandığı kıdem tazminatlarının fonda, adına açılan hesaba yatırılmasını talep edebilecek. Bu durumda ise işveren, çalışanının kazanılmış tazminatını belirli bir takvim içinde fona ödeyecek. Milat olarak kabul edilen tarihten sonra işe giren tüm
çalışanların kıdem tazminatları ise fonda toplanacak. Oluşturulacak Kıdem Tazminatı Fonu'na,
sadece işveren ve devlet katkı yapacak. İşçilerden ise bir kesinti yapılması düşünülmüyor.
Kıdem Tazminatı Fonu
Ulusal İstihdam Stratejisi kapsamında hazırlıkları süren 'Kıdem Tazminatı
Fonu'na ilişkin net tablo ise henüz ortaya çıkmadı. Ancak hükümet haziran
sonuna kadar kıdem tazminatını yasalaştırmayı hedefliyor. Bilindiği gibi
şayet bu fon hayata geçerse hak edilen tüm tazminatlar, fona aktarılacak.
Bir dönem kamuoyunda da iddia
edildiği gibi kıdem tazminatları yanmayacak. İşsizlik Fonu'nda olduğu gibi Kıdem Tazminatı Fonu oluşturulacak ve sistemin işleyişi de şöyle olacak: Çalışanların tüm tazminatları bu fonda toplanacak.
Çalışan emekli olurken tazminatı işverenden
değil, fondan alacak. 10 yılını dolduran çalışan,
ev veya araba almak için fondan birikmiş tazminatlarını alabilecek. Bir başka şirkete geçtiği için kimsenin tazminatı yanmayacak. İşsiz
kalan işçiler, işsiz oldukları süre içinde fondan
kredi kullanabilecek veya tazminatının bir
kısmını alabilecek.
Ancak burada asıl sorun henüz içinde para olmayan bu fonun nasıl hayata geçirileceğinde
düğümleniyor. Paketin hazırlıkları sırasında bu
konuda da 3 ayrı yol haritası çizildi. Henüz kesinleşmemekle birlikte, kazanılmış haklar
konusunda çalışanlara, 'mevcut sistemde devam etme', 'tazminatlarını dondurma' ve 'tazminatlarını fona aktarma talebinde bulunma'
gibi üç ayrı seçenek sunulacak. Örneğin,
emekliliğine 1 veya 2 yıl kalmış bir çalışan, mevcut sistem ile devam etme kararı verebilecek.
Bu seçimi yapan çalışan, yeni sisteme geçmeyecek. 'Tazminatının dondurulması' seçeneğini kabul eden çalışan ise, milat olarak kabul edilen tarihten önce hak ettiği tüm tazminatların dondurulmasını isteyebilecek. Bu tarihe kadar olan tazminatlar, emeklilik veya işten atılma gibi durumlarda işveren tarafından
ödenecek. Bu seçenekte, işveren milat olarak
belirlenen tarihten sonrası için işçi adına, fo-
Yetkililer, taslağın son aşamaya gelmesinin ardından işçi ve işveren temsilcileri ile konunun tekrar masaya yatırılacağını bildirdiler.
Dolayısıyla yapılacak görüşmelerin ardından, mevcut haklar konusunda çalışanlara sunulacak seçeneklerin sayısının artabileceği veya azaltılabileceği belirtiliyor.
Kıdem tazminatı ile ilgili yürütülen çalışmalar sırasında kamuoyunda
'taşeron' olarak bilinen alt işverenlerle ilgili düzenleme de yapılıyor.
Henüz Meclis'e kıdem tazminatı ile birlikte sunulup sunulmayacağı belli olmayan 'alt işveren paketi'nde yaklaşık 15 yıldır çözüm bekleyen taşeron işçilerin tüm sorunlarıyla ilgili düzenlemeler yer alacak. Bu düzenlemelerin başında ise taşeron işçilerin maaşlarının
düzenli ödemesi geliyor. Mevcut sistemde, alt işverenler, üst işverenden işçilerin ücretlerini zamanında almasına rağmen, ödemeyi geciktirerek faiz geliri elde ediyor. Taşeron işçilerle ilgili yapılacak düzenlemede, işçilerin maaşlarını geciktiren alt işverenlere, kademeli olarak yaptırım uygulanması getiriliyor. Maaşları geciktirme işlemini sürekli hale getiren alt işverenlere ise kamu ihale yasağı getirilmesi gibi cezalar verilecek. Mevcut sistemde taşeron işçilere, asgari ücret düzeyinde ücret ödeniyor. Yeni sistemde ise alt işverenlerin ücretlerinin sektörlere göre değişmesi öngörülüyor. Bu sistemde, taşeron işçilerin maaşlarının asgari
ücretin üzerine çıkması sağlanacak. Taşeron işçilerin en büyük sıkıntılarından birisi olan, kıdem
ve ihbar tazminatları için de yeni düzenleme yapılıyor. Mevcut sistemde, alt işveren bir yıl dolmadan
işçilerin sözleşmelerini feshederek, yeni kurduğu şirkete aktarabiliyor. Bu sistem nedeniyle, işçiler kıdem tazminatlarını alamıyor. Üzerinde çalışan sistemde ise kıdem tazminatında yıllık yerine aylık hesaplama modeli getiriliyor. Örneğin bir taşeron işçisi bir yılın içinde üç ay da çalışsa,
kıdem tazminatı yanmayacak. Kıdem Tazminatı Fonu'nda açılacak hesabına, üç aylık tazminat yatacak. Bu tazminatlar toplanacak ve diğer şartlar yerine geldiğinde ise işçiye ödenecek. Yani yeni sistemde, kıdem ve ihbar tazminatlarında hak kaybı olmayacak. Taşeron işçilerin kıdem tazminatı primlerinin ödenmesinde ise hem üst hem de alt işveren sorumlu olacak. Dolaysıyla, üst
işverenin, alt işverenin primleri düzenli ödemesi konusunda kontrol etmesi sağlanacak.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
31
Güncel
NARİN: 10 BÜYÜK EKONOMİ ARASINDA OLMAK İSTİYORSAK
İŞ GÜCÜNDE YAPISAL SORUNLAR ÇÖZÜLMELİ
da eğitim almakta olan yüzlerce öğrencimizin
yanı sıra yaygın eğitim kapsamında önemli çalışmalar yapılmakta yine oluşturulan staj
programları kapsamında yüzlerce öğrencinin
beceri eğitimleri yetkin usta eğitimciler nezaretinde bu okullarımızda gerçekleştirilmektedir.
Burada sanayinin beklentilerine ve günümüzün teknolojisine uygun şekilde yetiştirilen öğrenciler, takip eden dönemde birçok işletme
tarafından öncelikli olarak istihdam edilmektedir. Eğitim ve işgücü arasındaki uyumsuzlukların giderilmesi noktasında sendika olarak gerçekleştirdiğimiz önemli faaliyetlerden
biri de Mesleki Yeterlilik Kurumu ile tekstil sektöründe yer alan meslek standartları ve yeterliliklerin hazırlanmasına yönelik olarak imzaladığımız protokoller kapsamında gerçekleştirdiğimiz çalışmalardır.
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin, hükümetin üzerinde çalıştığı 'Ulusal İstihdam Stratejisi'nin Türkiye için bir rehber olacağını belirterek, "Cumhuriyet'in
100. yılı olan 2023'te dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer almayı hedefliyorsak, bunun
için düzenlenmesi gereken konulardan birisi de ülkemiz işgücü piyasasının yapısal sorunlarının
etkin bir şekilde çözümlenmesidir" dedi. Narin, işsizliğin ülkemizin son 50 yıldır karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan biri olduğuna dikkat çekerken, "İşsizlik sorununun çözümünde önde
gelen politika alanlarından birisi de hiç şüphesiz ki eğitim ve istihdam arasındaki uyumsuzlukların giderilmesindeki zarurettir. Özellikle sanayi kesimi için önemli bir sorun olarak görülen bu hususun ilgili tarafların katkılarıyla en kısa sürede çözüme kavuşturulması büyük önem arz etmektedir"
diye konuştu.
Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası olarak eğitim ve istihdam arasındaki uyumsuzluğun
giderilmesi konusunda örnek teşkil edecek yatırımlar gerçekleştirdiklerini anlatan Halit Narin,
bu konuda şunları söyledi:
"Milli Eğitim Bakanlığı ile gerçekleştirdiğimiz özel protokoller kapsamında Tekirdağ Çerkezköy,
Adana ve Kayseri illerinde toplam 30 milyon dolara yakın yatırımla kurmuş olduğumuz, Mesleki
ve Teknik Eğitim Merkezleri (METEM), bu sorunun çözümüne yönelik olarak gerçekleştirdiğimiz
başlıca projeler arasındadır. Bir eğitim kurumunun özelliklerini taşımasının yanı sıra sahip olduğu geniş makine parkıyla bir fabrikayı da andıran söz konusu okullarda, örgün eğitim kapsamın-
Sayı: 385 - Mayıs 2012
32
Eğitim ve işgücü arasındaki uyumsuzlukların
giderilmesi noktasında özellikle son 3 yıllık dönemde Mesleki Yeterlilik Kurumu önderliğinde birçok kurum ve kuruluş tarafından gerçekleştirilen çalışmalardan en verimli şekilde
yararlanılması büyük önem arz etmektedir.
MYK tarafından yetkilendirilen kurum ve kuruluşların organizasyonunda, günümüz sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda birçok kesimin katkılarıyla hazırlanarak Resmi Gazete’de
yayımlanan ve “Ulusal Meslek Standardı”
olarak kabul edilen 250’yi aşkın standart hiç
şüphesiz ki sektörlerdeki güncel durumu
yansıtması bakımından önemli bir referans kaynağıdır. Eğitim ve istihdam arasındaki uyumsuzluğun giderilmesi noktasında özellikle eğitim müfredatlarında gerekli değişikliklerin
yapılması büyük bir aciliyet gerektirmektedir.
Resmi Gazete’de yayımlanmış ulusal meslek
standartları, sektörlerin beklentilerini yansıtması bakımından müfredat değişiklikleri için
yol gösterici bir bilgi merkezi olarak değerlendirilmelidir."
Bütüncül bir yaklaşımla, fırsat eşitliğine önem
verecek şekilde, insan odaklı, özendirici ve iş-
verenlere ek yük getirmekten kaçınacak şekilde konumlandırılmaya çalışılan Ulusal İstihdam Strateji Belgesi kapsamında, 2023 yılı sonunda gerek işsizlik ve kayıt dışılığın azaltılması, gerekse istihdam oranının artırılmasıyla ilgili hedeflerin belirlendiğini dile getiren
Halit Narin, "Türkiye sahip olduğu dinamizmle öngörülen sürede bu hedeflerin çok daha iyisini gerçekleştirebilecek potansiyele sahiptir"
dedi. Narin, "Burada en önemli olanın tüm tarafların ve kurumların tamamen milli menfaatler doğrultusunda kişisel hesaplaşmaları bir
tarafa bırakarak tam bir ahenk içinde, en iyi şekilde organize olarak çalışması gereğidir. Bu
fikir birliğini sağlayabildiğimiz andan itibaren
sorunlar çok daha kolay ve hızlı bir şekilde çözümlenecektir" diye konuştu.
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası'nın
kurulduğu ilk günden itibaren Türk tekstil ve
konfeksiyon sektörünün geliştirilip büyütülmesine yönelik birçok faaliyette bulunduğuna
da dikkat çeken Halit Narin, "Türkiye’nin,
üretmeden büyüyüp gelişemeyeceği felsefesine inanan sendikamız, kurulduğu tarihten itibaren, Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün
menfaatleri doğrultusunda, yerli üretim kapasitemizin korunması ve geliştirilmesine yönelik
olarak ilgili kamu kurum ve kuruluşları nezdinde, milli menfaatlerimize de paralel şekilde birçok çalışma ve faaliyetin içinde aktif olarak rol almıştır" dedi.
Türkiye’de asgari ücret konusunda bir süredir gündeme getirilen yanlış bir kavgaya dikkat çekmek istediğini de belirten Halit Narin,
bu konuda ise şunları söyledi: "Türkiye, bölgesel asgari ücret gibi bir yanlışın içine itilmek
istenmektedir. Bölgesel asgari ücret demek,
o bölgede asgari ücretin de altında, kayıt dışı
çalışan insanlara para verilmesi demektir. Türk
halkını yöresel olarak ‘sen şu kadarlık değersin’ diye ayırmak mümkün değil. Bu çok yanlıştır. Bölgesel asgari ücret uygulamasına
karşı olmakla beraber istihdam üzerindeki vergi yüklerinin azaltılması noktasında etkin politikalar geliştirilebileceği kanaatindeyiz. Dünya ile rekabet etmek istiyorsak özellikle Dünya’da söz sahibi olduğumuz belirli sektörlerimizi gerçekçi, etkili teşvik politikalarıyla des-
teklemenin en doğru yaklaşım olduğunu düşünüyoruz. Bu bağlamda yeni istihdam stratejisinde
asgari ücret konusunun sağlam temellere oturtulması gerekmektedir."
Halit Narin'in hazırlanan Ulusal İstahdam Stratejisi ve kıdem tazminatı ile ilgili açıklamaları ise
şöyle: "Türkiye’de eğer bir Ulusal İstihdam Stratejisi çalışması yapılacaksa, konuyla ilgili büyük
bir eksiklik olarak değerlendirdiğimiz şu hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki
bugüne kadar hükümetler aktüalitelere ağırlık vererek konuya yaklaştıkları için işçi-işveren ilişkilerinin sağlıklı düzenlenmesi konusunda sorunu çözecek önemli adımlar atılamamıştır. Bize göre hükümet açısından işçi-işveren ilişkilerinin düzenlenmesindeki en büyük problem kıdem tazminatı, işsizlik sigortası ve iş güvencesidir. Bu üçlü sisteme ağırlık verecek olan noktada çalışma
olmamaktadır. İstihdam konusundaki ilk önemli nokta kıdem tazminatıdır. Geçmişte, TİSK Başkanı olduğum dönemde bu konuda bir çalışma yapılmıştır. Mustafa Kalemli'nin Çalışma Bakanı
olduğu, rahmetli Şevket Yılmaz'ın Türk-İş Başkanı olduğu, benim de konfederasyon başkanı olduğum zaman üçlü ittifakla kıdem tazminatı anlaşmasını yapmıştık. İmzadan evvel, son anda durdurulmuştur. Kıdem tazminatı fonu şudur; bir iş yeri kapanırsa işçi kıdem tazminatını alabiliyor
mu? Alamıyor. O zaman dedik ki, herkes kıdem tazminatının parasını, birikmişleri bir sistem içerisinde bir fona yatırsın, işçinin bütün kıdem tazminatı hakkı bir fonda toplansın. Sonra o fona işverenler, işçi sayısına göre prim versin. Ve işçi kurallara uygun olarak şirketinden çıktığı zaman
o fondan parasını alsın, dedik. Bu kadar basit ve net bir işleyişi olacaktır. Hükümetin de bugün gündeme getirdiği düzenleme buna yakın bir içeriğe sahiptir. Başka türlü de olması mümkün gözükmemektedir. Ancak fazla işçi çalıştıranlar, bu fona para vermek istemediklerinden konu sürüncemede bırakılmaktadır. Bu fon ne işçi sendikalarına ne de işveren sendikalarına verilemez.
Bu fon devlette toplanmalıdır. Başka hiç bir yerde olması doğru olmayacaktır. Yeni Ulusal İstihdam Stratejisi’nin önemli unsurlarından bir tanesi de kıdem tazminatı konusundaki düzenleme
olmalıdır. Bu madde düzenlendikten sonra iş güvenliği mantığının en büyük ayağı tamamlanmış
olacaktır. İkinci ayağı da işsizlik sigortasına ödenen paradır. Bu da zaten işçilerimizin beklemiş olduğu bir refah için şart olan bir maddedir."
Sayı: 385 - Mayıs 2012
33
Güncel
DOĞU SEFERİNE ÇIKAN TÜRKLER
İPEKYOLU’NDA FIRSAT ARIYOR
Daralan Avrupa pazarı, Türk girişimciler için Asya’yı uğrak yeri haline getirdi.
Japonya, Çin ve Malezya’yı da kapsayan ülkelere son aylarda sık sık yapılan seferler,
Türk tekstil ve hazır giyimciler için umut veriyor.
Dünya’nın üçüncü büyük ekonomisi konumundaki Japonya, iç pazarı gittikçe büyüyen Çin ve Güney Asya ile ticaretin merkezi konumundaki Malezya, Türk girişimcilerin bugünlerde en uğrak yeri
haline geldi. Tarihi İpekyolu’nda fırsat arayışları, özellikle Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz aylarda yaptığı Çin seferinin
ardından daha da arttı. Doğu’ya yönelen girişimciler arasında, yavaşlayan Avrupa ekonomisi karşısında arayışını sürdüren tekstilciler de var. Tekstilcilerin yeni ihracat kapısı ve işbirliği arayışında olduğu ülkelerin başında ise son yıllarda ticaretimizin giderek arttığı Çin geliyor.
Bu ülkeye Başbakan Erdoğan’ın 8 Nisan’da başlayan seyahati ile giden
tekstilciler büyük umutlarla döndü. Ziyaret sırasında önemli anlaşmalara da imza atıldı. Gezinin Şanghay ayağında Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve Türkiye Çin Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (TÜÇSİAD)
Sayı: 385 - Mayıs 2012
34
ortaklaşa düzenlediği çalışma toplantısında bir araya gelen iki ülke işadamları, işbirliğine gitti. İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) ile Şanghay MART ve Türkiye İhracatçılar Meclisi
(TİM) ile Şanghay İthalat İhracat Odası arasında işbirliği anlaşması yapıldı. Toplantı sırasında bir açıklama yapan TİM Başkanı
Mehmet Büyükekşi bu yıl Türkiye'ye 5 ayrı
Çinli alım heyeti beklediklerini söyledi.
İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle ise
konuşmasında, ''Türkiye ve Çin gibi iki büyük ülkenin kazan-kazan ilişkisi içine girmesi
mevcut durumun daha da geliştirilmesine
imkân verecektir. Karşılıklı yatırım ve ticaret olanaklarını geliştirecek alanları bulmalı
ve vakit kaybetmeden aramızdaki dostluğu
ticaretle pekiştirmeliyiz. Bizler bu anlaşmanın tarafları olarak Türkiye ile Çin arasında daha hızlı çalışan bir ticaret köprüsü
kurmak istiyoruz'' ifadelerini kullandı.
Aynı zamanda Türkiye İhracatçılar Meclisi
Çin Ülke Masası Koordinatörü de olan Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği Başkanı
(UTİB) İbrahim Burkay ise, ''Türkiye'nin lider sektörleri olarak bizlerin ana hedeflerinden biri; kendi markalarımızla Çin pazarında saygın ve kalıcı bir yer almaktır. Bu
kapsamda Çin ve Türkiye'nin birbirinden öğreneceği çok şey olduğuna ve karşılıklı işbirliği ve paylaşımın faydalı sonuçlar ortaya çıkaracağına inanıyoruz” dedi. Burkay,
son birkaç yıldır Çinlilerle sürdürdükleri
GELİRİ HIZLA ARTAN ÇİNLİLER
‘MADE IN TURKEY’ DİYOR
Gelir düzeyi hızla artan Çinliler, Avrupa imajına sahip olması dolayısıyla ‘Made in Turkey’ etiketini tercih etmeye başladı. TİM verilerine göre de Türkiye’nin Çin’e yaptığı hazır giyim ve konfeksiyon ürünleri satışı 2011 yılında önceki yıla göre yüzde 77 artışla 53.5
milyon dolara ulaştı. Çin, sektörün en büyük pazarları arasında yer almasa da en hızlı gelişim gösteren pazarlar arasına girdi. Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Jak Eskinazi, özellikle son bir yılda Çin’den gelen taleplerde patlama olduğunu ifade etti. Çin’de bazı Türk markalarının mağazalaşmaya başladığını, Türk modacıların tasarladığı koleksiyonların satışının arttığını, asıl gelişimin Avrupa markaları için
üretim yapan Türk hazır giyim firmaları tarafından sağlandığını dile getiren Eskinazi, şu
bilgileri verdi: “Çin’deki hızlı büyümeyle halkın gelir düzeyi de artıyor. Dünyaca ünlü markaların bu ülkedeki mağaza sayısı hızla artıyor. Krizle birlikte bir çok marka, Avrupa’da
mağaza sayısını azaltırken Çin’de mağaza sayısını artırıyor. Çinliler’in de Avrupa ürünlerine, markalı ürünlere yoğun talebi var.” Marka giyinmek isteyen Çinliler’in farklı ürün istediği için ithalata yöneldiğini ifade eden Eskinazi, “Çinliler aldıkları üründe Avrupa imajını görmek istiyorlar. Made in Turkey ya da Made in Italy etiketini görmek istiyorlar” diye
konuştu.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
35
Güncel
olumlu ve güçlü ilişkilerin iki ülkenin sanayicileri ve ihracatçıları arasında da başlamış olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Şanghay İthalat İhracat Odası Başkanı Tang Qinfu ise kendisinin Türkiye'ye gittiğini ve Türk
tarafının konuşmalarından etkilendiğini belirterek, Çinli firmalara ''Bir an evvel Türkiye'yi
ziyaret edin ve bu ülkeyi keşfedin” çağrısı yaptı.
Çin’in zengini AB nüfusundan fazla
Çin’e yapılan çıkarmalardan bir diğerini ise halı ihracatçıları yaptı. İstanbul Halı İhracatçıları Birliği (İHİB) öncülüğündeki halıcılar, Çin'in Şanghay şehrinde 4 Nisan’da düzenlenen
halı ve yer döşemeleri fuarı Domotex Asia Chinafloor'a katıldı. İHİB Başkanı İbrahim Yılmaz,
Domotex Hannover'da sektörün öncü ihracatçısı Çin'in metrekarelerini de aşarak 18 bin metrekarelik alanda katılım sağladıklarını hatırlatarak, yaşanan başarıyı Şanghay
Domotex Asia Chinafloor Fuarı'yla perçinlemiş olduklarını söyledi. Ekonomisi
hızlı bir şekilde gelişen ve IMF verilerine göre 2016'da dünyanın en büyük ekonomisi olacağı düşünülen Çin'in, Türk halı sektörü için büyük bir pazar olduğuna dikkati çeken Yılmaz, “Çin'de tüketim alışkanlıkları çok hızlı bir şekilde değişiyor. Özellikle kaliteli, tasarım odaklı, markalı ürünlere karşı olan ilgi her geçen gün artıyor. Diğer bir ifadeyle Çin 200 milyonun üzerinde bir müşteri kitlesiyle AB topluluğunda bulunan en üst gelir grubundan daha yüksek gelir seviyesine sahip bir ülke konumunda. Biz de bu durumu göz ardı etmedik ve 11 halı
firmasıyla ilk kez Domotex Asia'ya katıldık. Fuara katılan firmalar ciddi iş bağlantılarının önünü açacak görüşmelerde bulundular. Gelecek senede katılım
sayımızı 3 katına çıkararak Çin pazarındaki sürekliliğimizi sağlayacağız” dedi.
İbrahim Yılmaz, Çin'de iş yapma kültürünün ancak Domotex Asia Fuarı'na düzenli bir şekilde katılarak mümkün olacağını belirtti. Fuara arka arkaya katıSayı: 385 - Mayıs 2012
36
lan Avrupa'nın önemli firmalarının gösterdikleri süreklilikleri sayesinde Çin'de ticari faaliyetlerini büyüterek devam ettirdiklerine dikkati çeken Yılmaz ‘Türk halı sektörü olarak biz de bu prensipten yola çıkarak daha üstün başarılara imza atacağız'' ifadelerini kullandı. Yılmaz, Çin'e yeteri kadar
ihracat yapılamadığını, aradaki açığın da Domotex Asia Chinafloor Fuarı'yla kapatılabileceğini bildirdi. Yılmaz “Halı sektörü olarak mart ayında 169 milyon dolarlık ihracat
gerçekleştirerek, yüzde 39 oranındaki ihracat artışıyla en fazla ihracat artışı olan sek-
törlerin arasında yer aldık. Sektör olarak katıldığımız fuarların, yürüttüğümüz çalışmaların meyvelerini alıyoruz” dedi.
Japonya’da Türk ürünlerine ilgi
Geçtiğimiz ay Türk ihracatçılarının gerçekleştirdiği bir diğer sefer ise Japonya oldu.
Ekonomi Bakanlığı koordinasyonu ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) organizasyonu ile gerçekleştirilen ziyaret sırasında Türk işadamları 41 Japon firmasıyla görüştü.
4-8 Nisan tarihleri arasındaki ziyaret sırasında Türk Haftası da düzenlendi. Türk
Haftası, Japonya'nın alışveriş merkezleri, hipermarket ve supermarket formatında 391
mağazasıyla en büyük perakendecisi olan
AEON tarafından organize edildi. AEON
firmasının Türk pazarı ve kalitesini Japon
halkına tanıtmak üzere düzenlediği tanıtım
haftasına AEON’un geçen yıl alım yapmaya başladığı Yeşim Tekstil de özel olarak davet edildi. Sergi sonrası değerlendirmede
bulunan UİB Koordinatör Başkanı ve Yeşim
Tekstil CEO'su Şenol Şankaya özellikle Avrupa'da yaşanan krizden sonra Japon pazarının Türkiye için gözardı edilemeyecek
büyük bir pazar olduğuna dikkat çekti.
Şankaya, "Japon pazarına ilk defa geçtiğimiz yılın Aralık ayında AEON firmasına
yaptığımız ihracatla açıldık. Bizden özellikle çevreye dost, organik ürünler talep ediyorlar. Türkiye'yi özellikle kaliteli, katma değeri yüksek ve çevreci ürünlerde alternatif bir pazar olarak görüyorlar. 'Made in Türkiye' markasını Japon halkına tanıtmak
üzere bu Türk Fuarı'nı düzenlediler. Kurdukları standlarla, reklam panolarıyla ve
Türk kültürünü tanıtmak üzere yaptıkları etkinliklerle Türkiye'yi en güzel şekilde lanse ettiler. Biz Yeşim Tekstil olarak AEON firmasının hazır giyimde Türkiye'de en çok
alım yaptığı firmayız. Hedefimiz Türk Haftası'nın rüzgârını da önümüze alarak AEON
firmasına yaptığımız ihracatı daha da artırmak. Fuar sırasında edindiğim izlenimlerden Japon halkının Türk ürünlerine ilgisinin çok iyi olduğunu söyleyebilirim” dedi.
Türkiye İhracatçılar Meclisi Yönetim Kurulu Üyesi Eli Alharal da dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olan ve 600 milyar dolar civarında ithalat gerçekleştiren Japonya'nın ithalatında Çin'in
payının çok büyük olduğunu ve Japonya'nın bu payı küçültmek istediğini belirtti. Alharal, Türkiye'nin tarihi bağlar nedeniyle avantajlı konumda olduğunu, Japonya'ya ihracatının son 10
yılda 2,5 kat artış gösterdiğini, amaçlarının benzer organizasyonlarla Türkiye'den Japonya'ya
ihracatı daha da yükseltmek olduğunu söyledi.
Türkiye'nin 2011 yılında Japonya'ya en fazla ihracat yaptığı sektörün su ürünleri ve hayvansal
mamuller sektörü olduğunu kaydeden Alharal, bu sektörü halı ve hububat bakliyat ve yağlı tohumlar sektörlerinin izlediğini söyledi. Alharal, sektörel bir yaklaşımla Türkiye'nin ihracatının incelendiğinde tekstil, hazır giyim, konfeksiyon, ev tekstili ürünleri, gıda ve kuru
gıda mamulleri, doğal taşlar, mücevher ürünleri, porselen, seramik ve cam ürünleri, deriden mamul ürünler, metal ve maden cevherleri gibi ürünlerin Japon pazarında potansiyel oluşturabileceğini ifade etti.
İHRACATTAKİ ARTIŞ PAZAR ÇEŞİTLENMESİYLE GELDİ
Açıklanan son rakamlar ihracatta ülke grubunun çeşitlendirilerek risklerin azaltıldığını ortaya koydu. Verilere göre Mart ayı ihracat rakamı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 8.1, 2012 Şubat ayına göre yüzde 7 oranında artarak 12.6 milyar doları buldu. İhracattaki bu artışın temelinde pazar çeşitlendirmesi stratejisinin başarılı bir şekilde sürdürülmekte olması yatıyor. En büyük pazar olan AB ülkelerindeki daralmanın olumsuz etkileri, çeşitlendirme sayesinde bertaraf edildi. Bir önceki yılın ilk çeyreği ile kıyaslandığında
2012 ilk çeyreğinde Afrika ülkelerine olan ihracat yüzde 56.6, Amerika ülkelerine yüzde 35.3, NAFTA ülkelerine yüzde 34.2, BDT ülkelerine yüzde 14.1, diğer Asya ülkelerine yüzde 21.8 ve Ortadoğu ülkelerine yüzde 12.2 oranında artış gösterdi. Bu artışlar AB
ülkeleri ve Suriye'ye olan ihracattaki daralmayı telafi etmekle kalmadı, aynı zamanda genel ihracatın artmasına da katkı sağladı.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
37
Güncel
TÜRKİYE BÜYÜMEDE ASIL SÜRPRİZİ
GİYİM HARCAMALARINDA YAPTI
2011'de yüzde 11 büyüyen Türkiye ekonomisini özel sektör sürüklerken, tekstil ve hazır
giyimde iç pazarın dinamizmi de dikkat çekti. TÜİK verilerine göre giyim ve ayakkabı
harcamalarında 50 milyar liralık sınır aşıldı. Bu rakam 2010'a göre yüzde 17'lik, 2009'a göre
ise yüzde 40'lık artışı ifade ediyor.
Türkiye ekonomisi 2011'de yüzde 8.5 büyüyerek Çin ve Arjantin'den sonra en hızlı büyüyen ülke olurken, rakamlar tekstil ve hazır giyimde iç pazarın dinamizmini de ortaya koydu. Rakamlara göre ihracatta ulaşılan
rekorlar asıl iç piyasada kırıldı.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı üretim yöntemiyle hesaplanan gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) sonuçlarına göre Türkiye ekonomisi geçen yıl cari fiyatlarla 1 trilyon 294 milyar 893 milyon liralık
(772 milyar 298 milyon dolar) büyüklüğe ulaşırken, giyim ve ayakkabı harcamalarında 50 milyarlık sınır aşıldı. Son yıllarda ünlü hazır giyim markalarının Türkiye pazarına yönelmelerinin ardındaki gerçeği de su yüzüne çıkaran verilere göre 2009 sonunda 36.9 milyar lira
olan giyim ve ayakkabı harcamaları 2010 sonunda 43.7 milyar, 2011
sonunda ise 51.4 milyar lirayı buldu. Böylece cari fiyatlarla giyim ve
ayakkabı harcamalarında geçen yıl yüzde 17'lik bir büyüme yaşanırken, 2 yıllık iç tüketim artışı ise yüzde 40'a yaklaştı. Aynı dönemde Türkiye'nin gerçekleştirdiği tekstil, giyim, deri ve halı ihracatının topla-
Sayı: 385 - Mayıs 2012
38
mı ise 20.9 milyar dolardan 27.1 milyar dolara çıktı. Bir başka ifadeyle bu kalemde ihracatta gerçekleşen 2 yıllık büyüme yüzde 29
oldu.
İç pazarın ihracat yapılan pazarlardan daha dinamik olduğunu ortaya koyan TÜİK verilerine göre Türkiye'nin gerçekleştirdiği yüzde
8.5'lik büyüme özel sektör ve iç talep kaynaklı
olarak gerçekleşti. Her ne kadar iç tüketim yılın son çeyreğinde hız kesse de özel tüketim,
kamu harcamaları ve yatırımlardan oluşan iç
talebin yılın tamamında büyümeye katkısı
büyük oldu.
Türkiye ekonomisi 2008'in son çeyreğinde
küresel krizin etkisiyle daralmaya geçmişti. 2009'un üç çeyreğinde de küçülme
gösteren ekonomi aynı yılın son çeyreğinden itibaren de büyüme trendine girmişti.
2009'un son çeyreğinde yüzde 5.9 büyüme
gösteren ekonomi, 2010'un ilk çeyreğinde
yüzde 12.6, ikinci çeyreğinde yüzde 10.4,
üçüncü çeyreğinde yüzde 5.3, dördüncü çeyreğinde de yüzde 9.3 büyüdü. 2010'un tamamında büyüme oranı yüzde 9.2 olarak
belirlendi. 2011 yılında ise ekonomi birinci çeyrekte yüzde 11.9, ikinci çeyrekte yüz-
CARİ FİYATLARLA GİYİM
VE AYAKKABI
HARCAMALARI (BİN TL)
2009 YILLIK ......................36.995.705
2009-1..................................8.716.111
2009-2..................................9.304.188
2009-3..................................9.979.066
2009-4..................................8.996.339
2010 YILLIK ......................43.747.710
2010-1 ...............................10.012.642
2010-2 ...............................11.671.194
2010-3 ...............................11.712.438
2010-4 ...............................10.351.437
2011 YILLIK ......................51.374.898
2011-1 ...............................13.018.989
2011-2 ...............................13.777.811
2011-3 ...............................13.729.386
2011-4 ...............................10.848.711
KİŞİ BAŞINA MİLLİ GELİR 10 BİN 444 DOLAR
Türkiye'de geçen yıl kişi başına milli gelir 10 bin 444 dolar (17 bin 510 lira) olarak hesaplandı. 2010 yılında, kişi başına düşen milli gelir 10 bin 22 dolar düzeyindeydi. Kişi başına milli gelir küresel kriz öncesi 2008 yılında 10 bin 438 dolar olarak belirlenmişti. TÜİK'in açıkladığı verilere göre Türkiye’nin, kişi başına düşen milli gelir sıralamasında 10 yıl
önce G-20 ülkeleri arasında 14'üncü sırada iken, 2011'de henüz tüm ülkelerin verisi açıklanmasa da 16. sıraya yerleşeceği tahmin ediliyor. Bunun nedeni ise 2011'de Türk Lirası'nın
ABD Doları'na karşı Meksika ve Arjantin para birimlerine göre daha fazla değer kaybetmiş
olması. Verilere göre 2000 yılında Japonya 37 bin 226 dolar ile kişi başı milli gelir sıralamasında birinci, ABD 35 bin 81 dolar ile ikinci, İngiltere ise 25 bin 87 dolar ile 3. sırada
yer alırken, 21 bin 825 dolar ile listede 7. sırada yer alan Avustralya 2010 yılında 51 bin
506 dolar ile kişi başına milli gelirde birinci sıraya yükseldi. Avustralya verilerini açıklayan G-20 ülkeleri arasında 61 bin 617 dolar ile 2011 yılında da kişi başına milli gelirde
birinciliğini korudu. 2010 yılında 47 bin 199 dolar ile ABD kişi başına düşen milli gelir
sıralamasında 2., Kanada 46 bin 536 dolar ile 3. sırada yer aldı. Kişi başına düşen milli gelir sıralamasında 2000 ile 2010 yıllarında en son sırada yer alan ve sıralaması değişmeyen
ülkeler ise Hindistan, Endonezya ve Çin oldu. Hindistan 2000 yılında kişi başına düşen
milli geliri 453 dolar iken, 2010'da bu rakamı bin 475'e yükseltmesine karşın son sırada
yer aldı. Bu ülkeyi 2000 yılında 807 dolardan 3 bin 511 dolara çıkaran Endonezya, 949
dolardan 5 bin 415 dolara çıkaran Çin takip etti.
KİŞİ BAŞINA GELİR (Dolar)
1998 ...........................................4.338
1999 ...........................................3.907
2000 ...........................................4.130
2001 ...........................................3.021
2002 ...........................................3.492
2003 ...........................................4.559
2004 ...........................................5.764
2005 ...........................................7.022
2006 ...........................................7.586
2007 ...........................................9.240
2008 .........................................10.438
2009 ...........................................8.559
2010 .........................................10.022
2011 .........................................10.444
Sayı: 385 - Mayıs 2012
39
Güncel
BÜYÜMENİN KAYNAĞI ÖZEL SEKTÖR
Büyümeyle ilgili rakamlar, hükümeti de sanayiciyi de sevindirirken, büyümenin kaynağı olarak özel sektör gösterildi. Rakamı olumlu bulan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Kamu harcamalarının büyümeye katkısı sınırlı kaldı. Özel
sektör tüketim ve yatırım harcamaları büyümeye toplam 9.8 oranında katkıda
bulundu. İhracatın gücü ve ithalat artışında görülen yavaşlama ile net dış talebin büyümeye katkısı 2011 ikinci yarıda
olumlu oldu" derken, sanayici ve ihracatçılar da yüzde 8.5 büyümeyi Türkiye
için başarı olarak değerlendirdi. İşadamları, yeni teşvik sisteminin milli geliri daha
da artıracağını vurguladı.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM)
Başkanı Mehmet Büyükekşi, Türkiye'nin
2011 yılında ulaştığı
yüzde 8.5 büyüme rakamının son derece
çarpıcı bir başarıyı ortaya koyduğunu bildirdi. Büyükekşi, "Türkiye'nin ihracatı yılın 4. çeyreğinde yüzde 11 oranında artış kaydetmiştir. Bu rakam ihracatımızın
büyümeyle çok yakın bir korelasyon ortaya koyduğunu göstermektedir. İhracat,
Türkiye ekonomisinin dinamik motoru
haline gelmiştir. İhracatçılarımız, Türkiye'nin büyüme temposunun nabzını yakından tutmaktadır" dedi. Büyükekşi,
2012 yılına ihracat açısından iyi bir başlangıç yaparak, ilk çeyrekte yüzde 10.57
ihracat artışı yakaladıklarını, dolayısıyla
ihracatın Türkiye ekonomisinin büyüme
temposuna katkı vermeyi sürdürdüğünü
vurguladı.
Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Yönetim Kurulu Başkanı
Cem Negrin, "Türkiye için yüzde 8.5 büyüme iyi. Avrupa ülkelerinin seviyesine
ilerliyoruz. Siyasi istikrar ve doğru yönetimin meyvelerini alıyoruz. Türkiye gerek imalat gücü ile gerek ihracatı ile Av-
Sayı: 385 - Mayıs 2012
40
rupa ve çevresinde önemli bir oyuncu
olma yolunda. Kuşku yok büyümede
özel sektörde faal firmaların başarılarının
önemli payı var" dedi. Negrin, "Eskiden
hazır giyim ihracat yapar, diğer sektörler
izlemede kalırdı. Son 10 senede diğer sektörlerimizin de dünyaya açıldığını görüyoruz. Bu da büyümeye katkı sunuyor.
Kişi başına 10 bin dolar milli gelir iyi bir
rakam ama ülkenin bütün illeri için geçerli değil. Temennimiz, yeni teşvik yasası
ile milli gelir bağlamında bütün illerin 810 sene içinde aynı seviyeye gelmesidir"
diye konuştu.
İstanbul Sanayi
Odası Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl
Küçük ise 2011'deki
yüzde 8.5'lik büyümeye en fazla katkının
2.3 puanla imalat sanayi sektöründen geldiğini belirterek, "Dolayısıyla büyümede lokomotiflik görevini, her zaman olduğu gibi yine sanayimiz
üstlenmiştir" dedi. Tanıl Küçük, 2010'daki
yüzde 9.2'lik büyümenin üzerine, 2011'de
de yüzde 8.5'lik büyüme elde edilmesinin Türkiye ekonomisi adına önemli bir
başarı olduğunu dile getirerek, "Ancak
aynı yılda, GSYİH'de cari açık payının yüzde 10'a ulaşması elde edilen başarıyı bir
miktar gölgelemektedir" dedi.
BÜYÜME HIZI
Yıl...............Büyüme hızı (%)
1998 ..................................3.9
1999.................................-6.1
2000 ..................................6.3
2001.................................-9.4
2002 ..................................6.2
2003 ..................................5.3
2004 ..................................9.4
2005 ..................................8.4
2006 ..................................6.9
2007 ..................................4.7
2008 ..................................0.7
2009.................................-4.7
2010 ..................................9.2
2011 ..................................8.5
de 9.1, üçüncü çeyrekte yüzde 8.4 ve dördüncü çeyrekte de yüzde 5.2 büyüme kaydetti. Yıllık büyüme hızı ise Orta Vadeli Program'da (OVP) öngörülen yüzde 7.5'i aşarak
yüzde 8.5'i buldu. Böylece Türkiye OECD ve
Avrupa Birliği ülkeleri içinde 'en hızlı büyüyen ülke' konumuna yükselirken, G-20 ülkeleri arasında da Çin ve Arjantin'den sonra en hızlı büyüyen 3'üncü ülke oldu. Çin
9.3'lük büyüme oranıyla birinci olurken, Arjantin ise 8.9'luk büyüme oranıyla ikinciliği yakaladı. Verilere göre Türkiye 2010 yılında Arjantin ile birlikte 9.2 büyüyerek yine en hızlı büyüyen 3. ülke olurken, aynı yıl
Brezilya yüzde 15 ile birinci, Çin yüzde
10.3 büyüyerek 2'nci olmuştu.
En fazla büyüme,
aracı kuruluşlarda
TÜİK'in açıkladığı verilere göre 2011'de
sektörel bazda sabit fiyatlarla en yüksek büyüme hızı yüzde 13.4 ile dolaylı ölçülen mali aracılık hizmetlerinde kaydedildi. Bu sektörü, yüzde 11.4 ile toptan ve perakende ticaret, yüzde 11.2 ile inşaat, yüzde 10.8 ile
ulaştırma, depolama ve haberleşme, 10.4 ile
vergi sübvansiyon, yüzde 9.6 ile mali aracı kuruluşların faaliyetleri izledi. 2011'de imalat
sanayi yüzde 9.4, gayrimenkul kiralama ve
iş faaliyetleri yüzde 9.3, elektrik, gaz buhar
ve sıcak su üretimi ve dağıtımı sektörü yüzde 8.8 büyüdü. 2011'de daralma gösteren
sektör bulunmazken, en küçük büyüme
yüzde 1.7 ile diğer sosyal toplumsal ve kişisel hizmet faaliyetlerinde gözlendi. Büyüme
konut sahipliğinde yüzde 1.9, madencilik ve
taşocakçılığında yüzde 3.9, kamu yönetimi ve
savunma, zorunlu sosyal güvenlikte de yüzde 3.9'da kaldı. Bu arada TÜİK, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da büyüme rakamlarını açıklarken, geriye dönük 7 çeyrek için revizyona gitti. Buna göre, büyüme 2010'un birinci döneminde yüzde 12.6, ikinci döneminde
yüzde 10.4, üçüncü dönemdeki büyüme
yüzde 5.3, dördüncü döneminde yüzde 9.3 oldu. Büyüme 2011 yılında ise ilk çeyrekte yüzde 11.9, ikinci çeyrekte yüzde 9.1, üçüncü çeyrekte yüzde 8.4, dördüncü çeyrekte ise yüzde 5.2 oldu.
GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA
Dönem
2010 1. dönem
2010 2. dönem
2010 3. dönem
2010 4. dönem
2010 Yıllık
2011 1. dönem
2011 2. dönem
2011 3. dönem
2011 4. dönem
2011 Yıllık
Cari Fiyatlarla
GSYH
(Milyon TL)
241.026
265.997
295.996
295.781
1.098.799
287.991
315.493
351.654
339.755
1.294.893
Gelişme
Hızı
(Yüzde)
12.6
10.4
5.3
9.3
9.2
11.9
9.1
8.4
5.2
8.5
Cari Fiyatlarla
GSYH
(Milyon dolar)
159.771
173.072
195.729
203.036
731.608
182.588
201.763
203.375
184.572
772.298
Gelişme
Hızı
(Yüzde)
26.8
19.0
12.5
18.5
18.6
14.3
16.6
3.9
-9.1
5.6
SEKTÖREL GELİŞME HIZLARI (Sabit fiyatlarla/%)
SEKTÖR
Tarım
Balıkçılık
Madencilik
İmalat Sanayi
Elektrik-Gaz
İnşaat
Ticaret
Oteller-Lokantalar
Ulaştırma-Haberleşme
Mali Kuruluşlar
Konut Sahipliği
Gayrimenkul Kiralama
Eğitim
Sağlık İşleri ve Sos. Hizm.
Eviçi Pers. Çalş. Hanehalkları
Dolaylı Ölçülen Mali Ara. Hiz.
Vergi Sübvansiyonlar
GSYH (alıcı fiyatları)
2008
4.6
-5.7
5.4
-0.1
3.7
-8.1
-1.5
-2.0
1.5
9.1
2.3
6.7
1.2
3.3
5.6
8.4
-0.6
0.7
2009
3.7
-0.3
-6.7
-7.0
-3.4
-16.1
-10.2
3.7
-7.0
8.5
2.9
4.5
2.0
3.2
2.3
9.7
-8.1
-4.7
2010
2.4
1.7
4.7
13.6
7.3
18.3
13.6
0.3
10.6
6.8
1.8
7.6
0.6
1.2
5.4
12.0
13.1
9.2
2011
5.2
6.1
3.9
9.4
8.8
11.2
11.4
7.7
10.8
9.6
1.9
9.3
5.1
5.2
7.8
13.4
10.4
8.5
Sayı: 385 - Mayıs 2012
41
Tekstilin Kaleleri
02
ADIYAMAN’IN UMUDU
YENİ TEŞVİK SİSTEMİ
Türkiye’de pamuk
üretiminin yüzde 50’sine
sahip GAP bölgesi içinde
yer alan Adıyaman tekstil
sektörü, umutlarını henüz
proje aşamasında olan
yeni teşvik sistemine
bağladı. Kimi tekstilcinin
heyecanla beklediği teşvik
sistemi, Adıyamanlı
sanayicilerin bir kısmı için
hiçbir şey ifade etmiyor.
Bugün bile ülke sınırlarını
aşacak potansiyele sahip
Adıyaman tekstil sektörü,
alacağı destekle atağa
geçmek istiyor.
E
konomiyi canlandırmak, cari açığı ve bölgesel eşitsizlikleri azaltmak gibi birden çok amaçla ortaya çıkan yeni teşvik sisteminde birçok bölgeyi sevindirecek yenilikler bulunuyor. Mevcut sistemde Gaziantep, Adıyaman, Kilis gibi illerin aynı teşvik bölgesinde olmasına rağmen Gaziantep’in diğer illerden daha fazla yatırım alması tepki çekiyordu. Yeni teşvik sistemi ile bunun
önüne geçmeyi planlayan Bakanlık, Adıyaman’ı 5.
Bölge’de değerlendirdi. Bölgede sanayici bu paketten umutlu olmakla birlikte çeşitli soru işaretleri
de taşımıyor değil. Özellikle paketten eski işletmelerin yararlanamayacağı öngörüsü Adıyaman’da faaliyet gösteren işletmeleri sıkıntıya
sokmuş durumda. Adıyaman ili, Şanlıurfa ile birlikte ciddi bir üretim potansiyeli gösteriyor. Tarıma dayalı sanayi hamlesinin oluştuğu ilde 11 iplik fabrikası, 11 çırçır fabrikası, 70'in üzerinde konfeksiyon, 2 nakış, 2 baskı atölyesi ve 2 boyahane
yer alıyor. Bu sayede ithalata gerek duymadan üretim gerçekleştirebilen Adıyaman, ürünlerini iç piyasa ve ihracatta değerlendiriyor. Tekstil alanında kümelenmeler olan Adıyaman sanayisinde il genelinde çalışan nüfusun yüzde 60'ı tekstil ve kon-
Sayı: 385 - Mayıs 2012
42
feksiyon sektöründe çalışıyor bu çalışanların
yüzde 60-85'ini kadınlar oluşturuyor.
“Kamu, özel sektör ve
STK birlikteliği çok önemli!”
Adıyaman Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim
Kurulu Başkanı Mustafa Uslu, Adıyaman’da
sektör temsilcilerinin altyapı, bilgilendirme,
tanıtım, finansman ve işgücü alanındaki temel eksikliklerini gidermek ve uygun yatırım ortamının oluşturulmasını sağlamak
üzere ortak bir hedef belirlemeleri gerektiğini belirtti ve Adıyaman TSO olarak bölgenin geleceği için eksikliklerin giderilmesi
konusunda elbirliğiyle çalıştıklarını söyledi. Daha rekabetçi koşullar oluşturularak
bölgeye yatırım çekilebileceğini hatırlatan
Uslu, bunun için Adıyaman’ın iç dinamikleri,
coğrafi konumuna dayalı rekabet avantajının ve istihdam yaratma kapasitesine sahip
sektörlerinin geliştirilmesi gerektiğini ifade etti. Bölgedeki kurumsal kapasitenin
güçlendirilmesi, sosyal ve ekonomik alandaki ilerlemelerin ivme kazanması gerektiğini belirten Uslu, bu noktada tüm sivil toplum kuruluşlarına, sektör temsilcilerine, yerel yönetimlere, tüm kurum ve kuruluşlara ve işadamlarına büyük görev düştüğünü vurguladı. Adıyaman’da başta Almanya
olmak üzere tüm Avrupa, Rusya, Ortadoğu
ve Amerika’ya tekstil ihracatı gerçekleştirildiğini dile getiren Uslu, tüm dünyayla böyle bir ilişki içinde olmaktan mutlu olduklarını da belirtti. Kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliklerinin çok
önemli olduğunu söyleyen Uslu, farklı sektörlerde çalışan kurum ve kişilerin birlikte çalışabilmelerinin de pek kolay olmadığını vurguladı. Farklı sektörler arasındaki
işbirliklerinin daha etkin çalışabilmesini
sağlayacak görüş ve önerilerin önemine
vurgu yapan Mustafa Uslu, bu işbirlikleri sayesinde bölgesel sorunların çözümü ve
kalkınmanın sürdürülebilirliğinin sağlanacağını söyledi. Farklı bakış açıları ve
beklentileri olan sektörlerin belirli bir vizyon ile belirlenen bir hedef uğruna bir
araya gelebilmeleri için ciddi bir çalışma yapılması gerektiğini ifade eden Uslu, ilk
olarak ortak sorun ve talepleri belirleyip, öncelik sıralaması yapılması, olgunluk ve
kararlılık ile çözüm önerileri üzerinde uz-
Adıyaman Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı
Mustafa Uslu:
“ADIYAMAN İLİNİN LOKOMOTİFİ, TEKSTİL
SEKTÖRÜDÜR”
Adıyaman ilinin lokomotifi, tekstil sektörüdür. İlimizde ring, open end ve akrilik iplik tesislerine ek olarak ciddi hazır giyim firmaları faaliyette bulunmaktadır. Örgü sanayisinin geliştiğini ve yeni yatırımların, şirketlerin entegrasyon sürecine girdiğini görmekteyiz. İplik firmaları, örgü haneler kurmaya başlamıştır. Ayrıca
örgü haneleri olan iplik firmaları, boyahanelerini kurmaya başlamıştır. Hazır giyim sektöründe pamuktan mamule giden yolu tamamlamaya çalışan firmalar bu konuda yatırımlarına devam ediyor. Sayılarla ifade edecek
olursak Adıyaman ilinde var olan toplam iplik üretimi
400 ton/gün kapasitededir. Yaklaşık olarak 10 bin kişiyi istihdam eden tekstil sektörü, ilimizin lokomotifi
konumundadır. Doğrudan ya da dolaylı olarak ihracata çalışan firmalarımız yakaladıkları
yükselme trendinin düşüşe geçmemesi için öneri ve isteklerde bulunuyor. Adıyaman
ilinden aracısız olarak yapılan ihracat miktarı 70 milyon dolar. Aracı kullanılarak yapılan ihracatın en az 70 milyon dolar olduğu öngörülmekte. İşletmelerimizin aracı kullanmalarındaki asıl neden Adıyaman’da gümrüklemenin yapılamamasından kaynaklı
yaşanan zorlukları bertaraf etmek istemeleri. Bu nedenle firmalarımız kârlarını paylaşmaktadır. Tekstil konusunda modern ve dinamik bir yapıya sahip olan Adıyaman, bu
konuda dünya standartlarını yakalamış fabrikalara ve atölyelere sahip olmasının yanı
sıra birçok ünlü giyim markasının tedarikçisi konumundadır. Tekstil konusunda kümeleme çalışmasını gerçekleştiren ilk ilin Adıyaman olması, bizleri tekstil sektörünün
geleceği için yapılması gerekenleri yapmaya gönüllü kılıyor.
laşma sağlanması gerektiğine dikkat çekti.
Merdiven altı üretimin
tüm Türkiye’nin olduğu
gibi Adıyaman ilinin de
sorunu olduğunu hatırlatan Uslu, merdiven
altı, diye tabir edilen çok
sayıda firmanın, özellikle yurtdışında Türk
firmalarının imajını zedeleyecek biçimde standart dışı ürün piyasaya
sürdüğünü belirtti. Fiyat
odaklı çalışan bir sektör olan tekstil sektöründe faaliyet gösteren birçok firmanın, üst düzey kalitede ürün üretip, teknik hizmeti ile müşterilerine en uygun şekilde sunabildiğini belirten Uslu, daha uygun fiyatla, aynı görünümde, içerik olarak aynı standartlara sahip olmayan
Sayı: 385 - Mayıs 2012
43
Tekstilin Kaleleri
Adıyaman Tekstil ve Hazır Giyim Kümelenme Derneği (ATEKS)
Başkanı İsmet Açıkgöz:
“YENİ TEŞVİK SİSTEMİ UMUDUMUZDUR”
Yeni teşvik sisteminin ekonomiye faydası olacaktır,
ancak 232 adet sanayi sicil belgesi ile üretim yapan firma var. Haziran 2009'da çıkan dört kategorili teşvik sisteminde 3. bölgedeydik. Manisa, Gaziantep ve Adıyaman aynı ölçekte değerlendirildi. Bu da TÜİK'in verileri baz alınarak yapıldı. Ama bu durumun hatalı olduğu
son 3 yılda anlaşıldı. Adıyaman 3. bölgede olmasından
dolayı hak etmediği bir duruma itildi. O günün şartlarında üç bin kişi ile birlikte Adıyaman Demokrasi Parkı önünde yasal tepkilerimizi dile getirdik. Yetkililer, yılsonunda teşvik sistemini tekrar gözden geçireceklerini söylemelerine rağmen hiç bir şey yapılmadı. Son teşvik sistemiyle beraber 5. bölgede olmamız bizim için
iyi bir şanstır. Ayrıca yeni teşvik sisteminin Adıyaman’da var olan cari açık sorununa bir
nebze de olsa çözüm olacağına inanıyorum. Şartlar uygun olursa cari açık ve ihracatta
bölge olarak 2023 hedefinde yerimizi almak istiyoruz. Yeni teşvik sistemi, umudumuzdur.
Bununla birlikte Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın desteğine ihtiyacımız olduğunu her fırsatta
dile getiriyoruz. Tekstilin bu bölgede üretim ayağı her ne kadar tamamlansa da pazar
ayağı eksik. İlimizde nitelikli sanayi bölgesi kurulmasını istiyoruz. Çünkü Amerika'ya
gümrüksüz mal ihraç etmek istiyoruz.
Adıyaman OSB Müdürü Yüksel Önal:
“5. BÖLGEDE BİRÇOK ARTILAR YER ALMAKTADIR”
Yeni teşvik sisteminde Adıyaman’ın 5. bölgede yer
almasının bölgemizin ekonomisine olumlu yönde katkı sağlayacağı aşikârdır. Geriye bakıldığında bugüne kadar çıkan teşvik yasalarından Adıyaman, en fazla 5084
Sayılı Yasa ile büyümesini gerçekleştirebilmiştir. Bugün
ise Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan, kendi dönemlerindeki 4. Teşvik Paketi kapsamında, ekonomik ve sosyal gelişmeler, değişiklikler göz
önüne alınarak güncel ihtiyaç ve beklentilere göre bir
yaklaşım sergilendiği görülmektedir. İçinde yer aldığımız 5. Bölge’de birçok artılar yer almaktadır. Çevremizdeki bazı iller, ilimize göre daha gelişmiş olduğu halde 6. Bölge’de yer alıyor. Yine aynı bölgede olan, konum açısından daha iyi durumda olan ve yatırımların yapılması kapsamında daha öncelikli olarak değerlendirilecek bazı illerin bizimle aynı bölgede olması dezavantaj olarak görülse de, içimizdeki dinamikleri harekete geçirerek ve bölge dışındaki Adıyamanlı
işadamlarını ilimizde yatırım yapmaya teşvik ederek bu konuyu fırsata dönüştürülebiliriz. Bu sayede Adıyaman gibi sanayi gelişimine ve yatırımlara fazlasıyla ihtiyaç duyan
ve bu alanda gelişmişliğini devam ettirmek isteyen Adıyamanlı yatırımcılarımız için de
önemli bir yol kat etmiş oluruz.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
44
ürünlerin fiyatlarının daha cazip olabildiğini vurguladı. Sektörde bu tarz zararlı faaliyetler yürüten firmaları ayırt ederek dünyanın en iyisi olabileceklerini ifade eden Uslu,
hem teknik bilgi hem de kabiliyet sayesinde elastik olduklarını sözlerine ekledi.
“Tekstil sektörüne daha fazla
teşvik verilmelidir!”
Adıyaman Tekstil ve Hazır Giyim Kümelenme Derneği (ATEKS) Başkanı İsmet
Açıkgöz, yeni teşvik sisteminin içeriğinin tam
olarak ellerine geçmediğini fakat aldıkları
duyuma göre mevcut yatırımcıların, yeni çıkacak teşviklerden yararlanamayacağını
söyledi. 2008 yılında yaşanan krizin Adıyaman ekonomisini durağan hale getirdiğini
hatırlatan İsmet Açıkgöz, önceki teşvik sistemlerindeki sorunların Adıyaman’ı zor
durumda bıraktığını hatırlattı. Yeni teşvik
sisteminden eski yatırımcıların yararlanamamasının haksızlık yaratacağını ileri süren Açıkgöz, tekstil sektörüne zaten yeterince teşvik verilmediğini hatırlatarak,
mağdur olmak istemediklerinin altını çizdi. 2023 hedefi için tekstil sektörünün desteklenmesi gerektiğini belirten Açıkgöz,
Tekstil Bakanlığı kurulması talebinde olduklarının da söyledi.
“Adıyaman’da sanayi
yatırımlarının büyük
çoğunluğu tekstil sektörüne
yapılıyor”
Adıyaman OSB Müdürü Yüksel Önal, Adıyaman’ın yeni teşvik sisteminde 5. Bölge’de
yer almasına rağmen OSB’de yapılacak
olan tüm yatırımların 6. Bölge imkân ve teşviklerinden faydalanacak olmasının önemli bir kriter olduğunu belirterek, yatırımcıların tekstil yatırımları dışında otomotiv,
uzay veya savunma sanayine yönelik test
merkezleri, rüzgâr tüneli, tasarım vb. yatırımlar ile mermer sanayisinin geliştirilmesi
açısından madencilik yatırımlarının da artırılmasının önemine dikkati çekti. OSB’nin
içinde bulunduğu olumlu durumdan dolayı kısa dönemde mevcut OSB’yi büyütmek,
uzun dönemde ise gelecekteki sanayi yatırımları dikkate alınarak ikinci bir OSB alanının açılmasının kaçınılmaz olduğunu ifade eden Önal, bu adımların atılmaması durumunda fırsatın kaçacağını hatırlattı. Adıyaman OSB’deki sanayi yatırımlarının büyük bir çoğunluğunun tekstil sektöründe olduğunu belirten Önal, zaman zaman krizlerden etkilense de tekstil sektörünün her
daim en fazla yatırım yapılan sektör olduğuna dikkati çekti. Teşvik paketinden var
olan yatırımcıların da faydalandırılması
gerektiğine dikkati çeken Önal, paketin
tüm sanayicileri kapsamasıyla haksızlığın
önüne geçileceğinin altını çizdi. Bölgede
tekstil sektörü desteklenerek kalifiye elaman sorununa çözüm bulunabileceğini
belirten Önal, bu sayede Adıyaman’ın Türkiye’de seçkin bir konuma geleceğini ifade
etti. Bölgeye yatırım çekmenin önemine de
değinen Önal, kümelenme çalışmaları,
dernekler, gruplar, etkinlikler ile bölgeye
yönelik kültürel ve turistik faaliyetler, basın yayın, reklam gibi etkinliklerle yurtdışı
pazarlar arayarak ve AR-GE çalışmaları ile
bölgeye yatırımcı çekilebileceğini söyledi.
Adıyaman’ın Avrupa ülkeleri başta olmak
üzere diğer dünya ülkelerine de ihracat yaptığını hatırlatan Önal, sektörler arasında birlik olmadığını ve disiplinli bir çaba ile bu birlikteliği sağlayarak bölgenin daha da geliştirilebileceğini belirtti.
Star Giyim Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Demir:
“YENİ TEŞVİK SİSTEMİNİN KATKIDAN ÇOK ZARARI
OLACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM”
Yeni teşvik sisteminin bölge ekonomisine katkısından çok zararı olacağını düşünüyorum. Zira sistem eski yatırımcıları kapsamıyor, yalnızca yeni yatırımcıların yararlanabileceği şekilde düzenlendiğinden eski yatırımcıları zor duruma düşürecek bir teşvik sistemi olacaktır. Hatta eski yatırımcılar içerisinde şirketlerini kapatmak zorunda kalacaklar olacağını
da düşünüyorum. Halbuki teşvik sistemi ile ilgili daha
önceleri umutluyduk. Fakat sonrasında karşılaştığımız durum gösterdi ki yeni teşvik sistemi bizim gibi
eski yatırımcılar için hiçbir avantaj sunmamaktadır.
Dolayısıyla da bu sistem herhangi bir sorunumuza çözüm olmadı.
ADIYAMAN TEKSTİL VE HAMMADDELERİ İHRACATI (Bin dolar)
Yıllar..................İhracat
2007......................3.947
2008......................8.227
2009.........................876
2010....................11.167
2011......................8.134
Nisan 2011 ..........Nisan 2012................Ocak-Nisan 2011.........Ocak-Nisan 2012
837 .....................................822 ....................................4.459.............................3.062
Kaynak: Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM)
“Adıyaman’ın tekstil sektöründe
iki sene ömrü kaldı”
Star Giyim Yönetim Kurulu Başkanı Meh-
met Demir, yeni teşvik sisteminin kendileri dâhil eski işletmeleri ilgilendirmediği için memnuniyet verici bir teşvik sistemi olmadığını söyledi ve bölgede tekstil sektörünün zaten yüzde 99 oranında fason çalıştığını hatırlattı. Bölgeye yatırım çekmek adına yapılabilecek hiçbir şey olmadığını belirten Demir, Adıyaman’a yatırımcı olarak geleceklerin de iç açıcı bir manzarayla karşılaşmayacaklarını ifade etti. Adıyaman’da sektörler arası bir birliğin olmamasının zaten sıkıntı yarattığını belirten Demir, bunun yanında bir de merdiven altı
üretimin bölgeyi daha da sıkıntıya soktuğunu söyledi. Daha çok Avrupa
ülkelerine ihracat gerçekleştirdiklerini ifade eden Demir, sektör olarak
sıkıntı yaşadıklarının da altını çizdi. Bölgeye verilen teşviklerin ne ölçüde olduğunun bilinmediğini de vurgulayan Demir, insan gücüyle üretim
yapıp istihdamı büyük ölçüde sağlayan bir sektör olarak desteğe daha çok
ihtiyaç duyduklarını ifade etti. Sektörün sıkıntılı süreçlerde olduğunu da
söyleyen Demir, bu şekilde devam etmesi durumunda, Adıyaman’ın tekstil sektöründe iki senelik ömrü kaldığını belirtti.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
45
Enerji
ENERJİ SEKTÖRÜNÜN YENİ UMUDU KAYAÇ GAZI
ABD’de 2000’li yıllarda
başlayan kayaç gazı üretimi
özellikle 2006 yılından
sonra büyük bir gelişme
gösterdi. Bu sayede ülke,
LNG ithalatını önemli
ölçüde azalttı. Türkiye’de
ise 40 yıl yetecek kadar
rezerv bulunduğu tahmin
ediliyor. Bu durum ise
kayaç gazını, doğalgaz ve
petrolde dışa bağımlı
Türkiye için, önemli bir
alternatif olarak öne
çıkarıyor
Enerji tüketiminin 2035 yılında yüzde 36 artacağı öngörüsü, özellikle enerjide dışa bağımlı
ülkeleri alternatif kaynaklara yöneltti. Bu ülkelerin içinde Türkiye de yer alıyor. Özellikle petrol ve doğalgazda yaşanan fiyat artışlarının ardından alternatif kaynaklar daha da önem kazandı ve kayaç gazı, enerji sektöründe büyük umutların doğmasına yol açtı. ABD, Kanada,
Çin gibi ülkelerin bu gaza yönelmesiyle tüm dünyanın dikkati bir kez daha bu enerji kaynağına çevrildi.
Kayaç gazı rezervlerinin doğru kullanılmasıyla, dünyada enerji dengeleri değişecek. Dünya toplam enerji tüketiminin 2035 yılına kadar yüzde 36 artacağını öngören International Energy Agency (IEA) bu durumun risklerine dikkati çekiyor ve alternatif enerji kaynaklarının önemini her fırsatta vurguluyor. ABD’de 2000’li yıllardan bu yana dünyanın önde gelen petrol ve doğalgaz ithalatçısı firmaların, doğalgazın yanı sıra kayaç gazı üretimine başlamış olmaları da bu durumun en önemli göstergesi. İlk kez ABD ve Kanada’da
başlayan kayaç gazı üretimi, 2006 yılından bu yana giderek arttı ve ABD, kayaç gazı üretimi sayesinde LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) ithalatını büyük ölçüde azalttı.
Çin, kayaç gazı rezervinde öncü ülke
ABD Enerji Enformasyon Dairesi’ne (EIA) göre ABD’de 860 trilyon kubit fit
kayaç gazı rezervi mevcut. Bu rakam Çin’de 1.275 trilyon, Arjantin’de 774 trilyon, Meksika’da 681 trilyon, Güney Afrika’da 485 trilyon, Avustralya’da 396
trilyon, Kanada’da 388 trilyon, Libya’da 290 trilyon, Cezayir’de 231 trilyon, Brezilya’da 226 trilyon, Polonya’da 187 trilyon, Fransa’da 180 trilyon kubit fit. Buna
göre Çin, rezerv potansiyeli açısından öncü ülke olarak dikkat çekiyor.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
46
Türkiye’de kayaç gazı rezervi
13 trilyon metreküp
Türkiye Petrol Jeologları Derneği’ne göre,
Türkiye’de kayaç gazı rezervi 13 trilyon
metreküp. Üretilebilir kısmı ise 1.8 trilyon
ENERJİ KAYNAKLARI BAZINDA DÜNYA BİRİNCİL ENERJİ
TÜKETİMİ VE TÜKETİM PROJEKSİYONU (Mtep)**
2008
2015
2020
2030
Kömür
3315
3892
3966
3984
Petrol
4059
4252
4346
4550
Doğal Gaz
2596
2919
3132
3550
Nükleer
712
818
968
1178
Hidro
276
331
376
450
Biyokütle ve Çöp 1225
1385
1501
1780
Diğer
89
178
268
521
TOPLAM
12271
13776
14556
16014
* Yıllık ortalama artış oranıdır. ** Milyon ton eşdeğeri petrol
Kaynak: IEA WEO 2010, New Policies Scenario
metreküp, yani 63.5 trilyon kübik fit. Türkiye’nin bu potansiyelini kullanması halinde,
40 yıl yetecek enerji kaynağına sahip olacağı
öngörülüyor. Ülkede sadece Ereğli-Bor
çukurunda, 8 milyar ton rezerv saptanmış
durumda.
Kayaç gazı ile küresel gaz
kaynakları yüzde 40 artırılabilir
Kayaç gazının, doğalgaza göre daha az gözenekli ve geçirimsiz kaya tabakaları arasında bulunması, kayaç gazının bu güne kadar ihmal edilmesine sebep oldu. ABD’nin
1990 yılında kayaç gazı çıkarmaya yönelik
teknolojiyi geliştirmesiyle kayaç gazı ekonomik fiyatlarla çıkarılmaya başlandı. Türkiye’de de özellikle Güneydoğu Anadolu ve
Trakya bölgelerinde güçlü bir kayaç gazı potansiyeli mevcut. Bu gazın kullanılmasıyla
Türkiye, enerji stratejisini değiştirerek, yüzde 98’ini ithal ettiği petrol ve doğalgaza olan
bağımlılığından kurtulabilir. Dünya ölçeğinde
bakıldığında ise, kayaç gazının çıkarılmasıyla,
küresel gaz kaynaklarının yüzde 40 artırılabilmesi mümkün görünüyor.
2035
3934
4662
3748
1278
476
1957
699
16748
2008-2035*
% 0,6
% 0,5
% 1,4
% 2,2
% 2,0
% 1,7
% 7,9
% 1,2
KAYAÇ GAZI NASIL ÇIKARILIR?
• Teknik olarak hidrolik kırılma olarak bilinen "Fracking" işlemi, gaz taşıyan kaya katmanlarının içinde kırılmalar üretip yeryüzüne çıkarmak için su basıncını kullanıyor.
• Bu noktada su öncelikle toprakla ve süreci hızlandırmak için kullanılan katkı maddeleriyle karıştırılıyor. Bunlar, akiferle (yeraltı suyunu tutan ve ileten kayaç ortamı)
temas etmemesi için bir yere betonla sabitlenmiş çelik boruların içinden kilometrelerce aşağıya doğru gaz içeren katmanın içine enjekte ediliyor.
• Amerika'da tartışmalar bu kırılma sürecinde kullanılan katkı maddelerini kapsıyor. İngiltere'de Caudrilla isimli şirket herhangi bir sağlık problemine yol açmayan katkı maddelerinin ne olduğunu ortaya çıkardı. Weeton bölgesinde su-kum karışımının yüzde 99,75'i oldukça seyreltilmiş hidrolik asit, biyosid ve poliakrilamid (birçok kozmetikte
kullanılan kimyasal) ile birlikte kullanıldı.
• Yaklaşık 90 gün sonra, kırılma süreci duruyor ve gaz küçük yüzey toplayıcılarının ve
dağıtım ünitelerinin içine akmaya başlıyor. Böylece bu süreç, bu şekilde onlarca yıl
devam ediyor.
ÜLKEMİZDEKİ KAYAÇ GAZI REZERVLERİ
Maden Tetkik Arama (MTA) Genel Müdürlüğü tarafından yapılan sondaj çalışmalarına göre, Konya-Ereğli ve Niğde-Bor havzasında, 8 milyar ton petrollü şeyl (petrol türetebilen kayaç) potansiyel kaynak rezervi belirlendi. Araştırmacılar, ısıtıldığında petrol ve doğalgaz üretilebilen kayalardan 2.6 milyar varil ile 8.3 milyar varil arasında petrol çıkarılabileceğini hesapladı. Bunun parasal değeri ise 218.1 milyar dolar ila 687.1
milyar dolar arasında değişiyor.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
47
Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi
FUARLARA KATILAN İŞLETMELER
KONUMUNU PERÇİNLİYOR
gelecek yıllardaki ev tekstili tasarımındaki
gelişmelerin tartışıldığı seminer ve atölyeler de
katılımcı ve ziyaretçilerden büyük ilgi gördü.”
Bahariye yetkilileri dünya ev tekstili pazarı ile
ilgili olarak da şu tespitlerde bulundular: “Ev
tekstilinde Türkiye ile birlikte Çin, Hindistan ve
Pakistan güçlü üretim bölgeleri olarak öne çıkıyor. Yeni gelişen üretim pazarları arasında Vietnam ve Tayland da yer alıyor. Avrupa, Japonya
ve Kuzey Amerika üretici olarak önemlerini yitirmeye devam etmekte ve fokuslarını tasarım
ve Ar-Ge’ye çevirmekte. Ancak bu bölgeler lifestyle trendleri ve markaları ile uluslararası
ev tekstili tüketimine yön veren, halen dünyanın en güçlü satış pazarları konumunda. Kendi ekonomik gelişimlerine paralel olarak Çin
ve Hindistan da satış pazarları olarak önem kazanmaya devam ediyor.”
Sendikamızın 2006 yılından bu yana yürüttüğü ‘Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi’, işletmelerin dünya fuarlarındaki konumunu perçinlemeye devam ediyor. Bu yönde atılan başarılı adımlardan biri
de hiç şüphesiz 11-14 Ocak tarihlerinde düzenlenen Heimtextil Fuarı oldu. Bu fuarda Almanya’dan
sonra en iyi temsil edilen ülkelerin başında Türkiye geldi. Türkiye’nin 150’nin üzerinde firma ile
temsil edildiği fuara sendikamızın desteğiyle katılan işletmeler, Heimtextil dönüşü izlenimlerini
paylaştılar. Bezci Tekstil Sanayi A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Halil Ağaoğlu, fuarda ziyaretçi
sayısının geçen yıla göre çok az düştüğünü belirterek, “Ancak ziyaretçi sayısı ve niteliği farklıydı.
Arap ve Ortadoğu’dan gelen ziyaretçi sayımızda azalma olurken, şaşırtıcı bir şekilde Yunanistan’dan
gelen ziyaretçi sayısında artış vardı. Fuara Almanya ve Avusturya gibi ülkelerden gelenler genel
anlamda işlerinden memnunken, Akdeniz havzasındaki Avrupa ülkelerinden gelenler işlerinin çok
da iyi olmadığından bahsetti” dedi. Ağaoğlu, fuara Çin, Hindistan, Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerden hem katılım hem de ziyaretçi anlamında ilgi olduğunu da anlattı. Ağaoğlu,
“Hammadde fiyatlarındaki nispi gerileme, Avrupa’daki kriz ve dövizdeki lehimize yükseliş neticesinde, bu ülkelerle aramızdaki marjlarda daralma bizim avantajımız olabilir” dedi.
Heimtextil Fuarı’na katılan Bahariye Mensucat yetkilileri ise fuara 70 bin ziyaretçinin katıldığını belirterek, “Ziyaretçi sayısının geçen seneye göre yüzde 5 düşmesi Avrupa’daki krize bağlanıyor. Diğer taraftan, Rusya, Türkiye, Uzak Doğu ve Ortadoğu’dan
gelen ziyaretçi sayısında artış oldu. Türkiye tekstilde özellikle son yıllarda dünyanın
önemli ülkelerinden biri olma yolunda ilerliyor” dediler. Türkiye’nin ev tekstilinde ihracatını her geçen yıl artırdığına da dikkat çeken Bahariye yetkilileri, şunları söylediler: “Dünya ev tekstili pazarının önemli oyuncularından biri olan Türkiye için Heimtextil
Fuarı, pazardaki hâkimiyetimizi artırmak açısından büyük önem taşıyor. Fuar 4 gün
boyunca üreticileri, tasarımcı ve sektör oyuncularını buluşturdu. Trend sunumları ve
Sayı: 385 - Mayıs 2012
48
‘Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi’ kapsamında
izlenimlerini paylaşan bir diğer işletme Öztek
Tekstil oldu. Öztek Tekstil yetkilileri, 13-16 Eylül 2011 tarihleri arasında DSEI Defence & Security Equipment International Fuarı’na katıldıklarını belirterek, fuarda yeni gelişmeleri yerinde görerek zamana uyum sağladıklarını söylediler. Yetkililer, fuarda savunma alanında üretim yapan çok sayıda firmanın ürünlerini görme fırsatı bulduklarını da anlattılar.
FUAR TAKVİMİ (HAZİRAN-TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012)
TARİH
FUAR
HAZİRAN
06.06.2012-08.06.2012
Tunus (Tunus) TEXMED-Uluslararası Tekstil ve Giyim Fuarı
12.06.2012-16.06.2012
Şanghay (Çin) ITMA Asia+CITME-Çin Uluslararası Tekstil Makineleri Fuarı
14.06.2012-16.06.2012
İstanbul (Türkiye) IFEXPO-Uluslararası İstanbul Hazır Giyim Fuarı
21.06.2012-24.06.2012
Bangkok (Tayland) Tekstil ve Konfeksiyon Sanayi Uluslararası Fuarı
21.06.2012-24.06.2012
Gaziantep (Türkiye) TRIKONFEX-Triko, Triko İpliği, Konfeksiyon ve Teknolojileri Fuarı
22.06.2012-24.06.2012
Pekin (Çin) Mobilya, Ev Tekstili & Dekorasyon Fuarı
28.06.2012-01.07.2012
Bursa (Türkiye) Bebe ve Çocuk Hazır Giyim ve Çocuk İhtiyaçları Fuarı
30.06.2012-03.07.2012
Paris (Fransa) FATEX-Giyim ve Tekstil Fuarı
TEMMUZ
04.07.2012-06.07.2012
Floransa (İtalya) Pitti Immagine Filati-İplik, Elyaf ve Örme Kumaş Fuarı
07.07.2012-09.07.2012
Paris (Fransa) InterFiliere Fuarı
08.07.2012-10.07.2012
Shenzhen (Çin) Intertextile-Giyim Kumaş ve Aksesuarları Fuarı
24.07.2012-26.07.2012
New York (ABD) Texworld- Kumaş Fuarı
24.07.2012-26.07.2012
New York (ABD) Uluslararası Giyim Fuarı
24.07.2012-26.07.2012
New York (ABD) HTS Ev Tekstili Fuarı
AĞUSTOS
14.08.2012-17.08.2012
Blumenue (Brezilya) Tekstil Endüstrisi Fuarı
18.08.2012-23.08.2012
New York (ABD) Ev Tekstili Fuarı
19.08.2012-21.08.2012
Brno (Çek Cumhuriyeti) Uluslararası Moda Fuarı
28.08.2012-30.08.2012
Şanghay (Çin) Intertextile-Ev Tekstili Fuarı
EYLÜL
04.09.2012-06.09.2012
Şanghay (Çin) SpinExpo-İplik ve Elyaf Fuarı
05.09.2012-07.09.2012
Seul (Kore) Seul Uluslararası Tekstil Fuarı
11.09.2012-13.09.2012
Milano (İtalya) Uluslararası Tekstil Fuarı
12.09.2012-14.09.2012
Milano (İtalya) Intertex Milano Uluslararası Tekstil Fuarı
13.09.2012-16.09.2012
İstanbul (Türkiye) İç Giyim, Mayo ve Gecelik Fuarı
17.09.2012-20.09.2012
Paris (Fransa) Texworld-Dünya Tekstil Fuarı
19.09.2012-21.09.2012
Paris (Fransa) Premiere Vision-Kumaş Fuarı
19.09.2012-21.09.2012
Paris (Fransa) EXOFIL-İplik ve Elyaf Fuarı
20.09.2012-22.09.2012
İstanbul (Türkiye) Collection Premiere İstanbul (CPI)- Hazır Giyim ve Moda Fuarı
26.09.2012-28.09-2012
Moskova (Rusya) Heimtextil-Ev Tekstili Fuarı
26.09.2012-28.09-2012
Moskova (Rusya) DOMOTEX Fuarı
Sayı: 385 - Mayıs 2012
49
Moda
KARGI BEZİNDEN HİTİT DEFİLESİ
Başbakanlık Basın-Yayın Enformasyon Genel
Müdürlüğü, Çorum Valiliği ve Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen 'Yerel ve Bölgesel Medya Buluşması'nın açılış galasına 'Hitit
Defilesi' damgasını vurdu. 26 Nisan'daki etkinlikte Çorum Valiliği ve Kargı Kaymakamlığı işbirliği ile hazırlanan, ünlü modacı Ahmet Özceyhan tarafından tasarlanan binlerce yıllık Hitit medeniyeti, kültür ve yaşam biçimini anlatan "Hitit Uyanışı" adlı defile büyük beğeni topladı. Defilede Kargı bezinden hazırlanan günümüz modasına uyarlanan ince biye, dantel ve
altın sırma ile işlenmiş kaftanlar, gelinlikler, redingot ceket ve pardösüler ünlü manken Ece
Gürsel'in de podyuma çıktığı defilede sergilendi. Davetlileri adeta 4 bin yıl öncesine götüren defilede dünyada ilk yüzde yüzde pamuktan oluşan gelinlikler de tanıtıldı. Konuklardan tam not alan defilenin finalini ünlü manken Ece Gürsel yaptı. Modacı Ahmet Özceyhan, Çorum'un başkentlik yaptığı binlerce yıllık Hitit medeniyeti gibi büyük bir mirasın Türkiye'den dünya ülkelerine tanıtmak amacıyla bir moda koleksiyonu hazırladıklarını söyledi. Hitit mirasındaki her türlü nakış, taşlara kazınan mühürler, her türlü tapınak
işaretleri, 12 yeraltı tanrıları bunların alfabelerinden pek çok figürler, şekillerin Kargı bezinden hazırlanan elbiselere başarıyla işlendiğini belirten Özceyhan, "Bu değer biçilmez
elbiseleri her kariyerdeki dünya kadınlarına tanıtmayı amaçlıyoruz" dedi. Defilede tanıtılan koleksiyonda bir ilke imza attıklarını anlatan Özceyhan, "Çorum kültürü ve Kargı bezi
tanıtımı kapsamında hazırlanan bu muhteşem kültür yüklü koleksiyon, ilk kez dünya basınına ve moda severlere 20-25 Mayıs tarihlerinde İtalya'nın başkenti Roma'da gösteri-
lecek. Bu projenin önemli bir ayağı da koleksiyonun tamamında Kargı bezinin kullanılması oldu. Şimdiye kadar dünyada ve
ülkemizde tamamı pamuktan yapılan bir
gelinlik olmamıştır. Bu koleksiyonda çağdaş trendlerle dünyada ilk defa yüzde yüz
pamuk olan Kargı bezinden gelinlikler
tasarlandı. Kargı bezi, el emeği göz nuru
çok özel bir döküme sahip kumaştır. Kargı bezi, vual, pike, reya kumaşlar kadın giysileri ve muhtelif dekorasyonlar için Türkiye'de yeni bir akım olacak" dedi.
KIRGIZİSTAN'DA MODA HAFTASI
Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'te 16 Nisan'da başlayan Moda Haftası düzenledi.
Vitline Ajansı tarafından Cengiz Aytmatov Drama Tiyatrosu'nda düzenlenen
etkinlikte, üniversite öğrencileri ve profesyonel moda tasarımcılarının yeni
kreasyonları defilelerle tanıtıldı. Genellikle Bişkek'teki Rus Slovyan Üniversitesi öğrencileri tarafından hazırlanan tasarımlar, modaseverlerin beğenisini topladı. Etkinlikte, öğrencilerin
'Wall Street', 'Expresiya', 'Nervada',
'Eskada', 'Masal kraliçesi', 'Classik',
'Merrim', 'Amazonka' ve diğer koleksiyonları tanıtıldı. Modacılar, bu yıl genellikle mavi tonları kullanırken, gece
kıyafetleri göz kamaştırdı.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
50
PAKİSTAN MODAYA DÖNDÜ
Pakistan moda sektörünün tanınmış
markaları 2012 ilkbahar-yaz kreasyonlarını moda günleri etkinliklerinde
sergiledi. Son yıllarda binlerce kişinin hayatına mal
olan doğal felaketler, terörist eylemler, etnik çatışmalar
ve ekonomik krizlerle dünyanın gündeminden düşmeyen Pakistan'ın çeşitli kentlerinde düzenlenen moda günlerinde Pakistan moda sektörünün önde
gelen markalarının yeni tasarımları tanıtıldı. Sonuncusu başkent İslamabad'da
13 Nisan'da düzenlenen etkinliğe çok sayıda yerli ve yabancı tasarımcı, modacı ve
medya büyük ilgi gösterdi. Ülkenin geleneksel giyim kültürünün yanı sıra modern
ve Batılı tasarımların ağırlıkta olduğu Pakistan Moda Günleri’nde tekstil, deri,
ayakkabı, çanta ve diğer moda aksesuarları ön plana çıktı. Pakistan Moda Günleri organizatörlerinden Henomena markasının sahibi Pomme Amina Afzal, ülkesindeki her
türlü olumsuzluğa rağmen moda sektörünün güçlendiğini ve dünyaya açılmayı başardığını söyledi. Moda etkinliklerini ülkenin önde gelen kentlerinden Karaçi, Lahor ve İslamabad gibi kentlerde düzenlediklerini belirten Afzal, Pakistanlı modacıların tasarımlarının bu gibi etkinlikler aracılıyla Fransa, İngiltere, Kanada, Rusya ve Çin'e kadar
geniş pazarlara ulaşma imkânı yakaladığını kaydetti. Ülkesinin uluslararası alanda çok
kötü algılandığını belirten Afzal, "Pakistan'ın modern ve dünyaya açık yüzünün gösterilmesi açısından bu gibi etkinlikleri fırsat olarak değerlendiriyoruz ve Pakistan'da güzel gelişmelerin olduğu mesajını vermek istiyoruz" dedi.
ÖĞRENCİLER TASARLADI MODAEVLERİ DİKTİ
Eskişehir Ticaret Odası (ETO) ve Anadolu
Üniversitesi (AÜ), Eskişehir’de bir ilke
imza atarak işbirliği içerisinde bir gelinlik defilesi düzenledi. Anadolu Üniversitesi
Endüstriyel Sanatlar Yüksekokulu Moda
Tasarımı öğrencileri ile ETO’ya bağlı mes-
lek grubu olan gelinlik sektörünün ortak çalışması olan gelinlikler, 29 Mart'ta "Eskişehir Gelinlik Defilesi-Genç Tasarımcılar Sektörle Buluşuyor” isimli defilede izleyici ile buluştu. Eskişehir Dedepark Otel’de gerçekleşen defileye ETO Başkanı Harun Karacan, Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Davut Aydın ve çok sayıda davetli katıldı. Sanayi Üniversite işbirliğinin gerçekleşmesi anlamında defileyi son derece olumlu bulduğunu ifade eden Rektör Aydın, "Üniversite ile sivil toplum kuruluşları arasında, ticari kuruluşlar
arasında, topluma hizmet anlayışı içerisinde
yürütülen çok başarılı bir proje" dedi. Anadolu Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Bedia Yelda Uçkan ise "Bu bizim üniversitemizin stratejik
planında da yer alan üniversite- sanayi işbirliği kapsamında düşünüldüğünde, ortaya konan somut bir proje. Bu açıdan önemli. Biz okulda öğrencilerimizi sektöre hazır
yetiştirme çabasındayız. Onlar için de
önemli bir deneyim oldu bu defile" dedi.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
51
Tasarım Dünyası
ADININ TERSTEN OKUNUŞUNU MARKASI YAPAN GÜL AĞIŞ,
YURTDIŞI VE YURTİÇİNDE EMİN ADIMLARLA İLERLİYOR
kası ortaya çıkmış. Fonotik olduğu için de Von
eklemiş.
Eğitimci kimliği
On parmağında on marifet olan Ağış’ın eğitimci kimliği de var. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde FIT (Fashion Institute of Technology) programı kapsamında Moda Tasarımı ve Sanat Tarihi dersleri veriyor. Beşinci yılı geride bıraktığı eğitimcilik hayatını dünyanın en keyifli uğraşısı olarak yorumluyor.
Öğrencilerinin yarışmaya katılıp kazanmalarından, defile yapmalarına, uluslararası firmalarda tasarımcı olarak görev yapmaya
başlamalarına kadar birçok alanda gelişimlerine tanık olmak ve onların bu gelişim
süreçlerinde katkısının bulunması manevi
anlamda onu çok mutlu ediyor.
Her yaptığı koleksiyonla kendisinden söz ettiren,
başarılarıyla dikkat çeken Gül Ağış, yarattığı Lug Von
Siga markasının yanı sıra danışmanlık ve eğitimcilik
yönüyle de örnek bir isim.
Gül Ağış, her yaptığı koleksiyonla kendisinden söz ettiren, başarılarıyla dikkat çeken genç kuşağın önemli bir ismi. Bugün geldiği noktada güçlü eğitim altyapısının payı büyük. Milano’da Istituto Marangoni’de moda tasarımı eğitimi aldı ve sonrasında çeşitli İtalyan tasarımcılarının yanında staj yaptı. İtalya’nın önde gelen Mood Dergisi’nde moda çekimlerinde Moda Editörü Asistanı olarak görev yaptı.
Bu süreçte kendi adıyla yarattığı iç giyim ve clubbing koleksiyonunu Londra Olimpia Fair’de tanıttı. Londra St. Martins School of Art’ta deneysel baskı ve kalıp dersleri aldı. İtalya’da Politecnico di Design’da Moda Tasarımı masteri yaptı. Sonrasında Milano’da C’N’C Costume National
firmasında çalışmaya başlayarak, bu firmada dört yıl boyunca bayan giyim koleksiyonlarının oluşturulması ve tasarımında görev aldı.
Dört yıl önce İstanbul’a döndü ve uzun süre Hey Tekstil firmasında Head of Design olarak çalışarak Fransa, İsveç, Danimarka ve İspanya’nın önde gelen firmalarına tasarım ve koleksiyon hazırladı. Haziran 2011’de kendi tasarım danışmanlığı ofisini kurarak Lug Von Siga markasını hayata geçirdi. H&M, Zara gibi markalar için tasarım danışmanlığı yapmaya da devam ediyor.
Lug Von Siga kendi adının tersten okunuşu. Kendi isminde bir markası olmasını istememiş. Ama
yabancı herhangi bir isim seçmeye de sıcak bakmamış. Böylece adının tersten okunuşu olan mar-
Sayı: 385 - Mayıs 2012
52
İlham kaynakları
Arkasından gelecek olan yeni kuşak tasa-
Aylin SARAÇOĞLU
rımcılara, kesinlikle çok azimli olmalarını, kolay pes etmemelerini, ilhamı sadece kumaş
ya da kesimlerden değil, hayatın her alanından almalarını, kedi gibi meraklı olmalarını ve
heyecanlarını asla kaybetmemelerini öneriyor. Ayrıca tecrübeli bir tasarımcının yanında
bir süre deneyim kazandıktan sonra kendi
marklarını oluşturma aşamasına geçmelerini öneriyor.
Koleksiyonlarını yaratma sürecinde hayatın
her alanı, sanatın her dalı onun için ilham
kaynağı olabiliyor. Bu bazen okuduğu bir kitap, seyrettiği bir film ya da dinlediği bir müzik, bazen de bir grafiti olabiliyor. Koleksiyonları ayakları yere basan, modern, sofistike ve güçlü, güçlü olduğu kadar da spiritüel ve çevresinde olup biten herşeye karşı
duyarlı kadınlara hitap ediyor.
Töre sorununa odaklandı
En son Galatasaray Hamamı’nda gerçekleşen
“Hammam Decadence” adlı defilesiyle büyük
ses getiren Gül Ağış, Lug Von Siga 2013 Sonbahar-Kış Koleksiyonu’nda bu defa ülkemizde etkisini hâlâ sürdüren töre gerçeğine
odaklanıyor.
Türkiye’nin özellikle doğu bölgelerinde kız çocuklar okula gönderilmiyor, kendilerinden yaşça büyük erkeklerle aile zoruyla evlendirilerek kendi yazmadıkları bir kaderi yaşamaya
mahkum ediliyorlar. Ataerkil toplum yapısının dayattığı bu evliliklerin meşrulaştırılmasına karşı sesini duyurmak isteyen Gül Ağış,
Lug Von Siga’nın 2013 Sonbahar-Kış Koleksiyonu ile bu kız çocuklarının farklı bir hayat
umuduna dokunuyor.
Kadınların daha çocukluk çağı sona ermeden, babaları ile yaşıt erkeklerin karısı olmak zorunda bırakılmasına, tüm gelecek hayallerinin yerle yeksan edilmesine eleştirel bir gözle yaklaşan koleksiyonda Gül Ağış farklı dokuları bir arada
kullanıyor, geleneksel halı ve kilim desenlerinde saklı Anadolu sembollerini
kendi üslubunda yorumlayarak modern
çizgilerle birleştiriyor, muhteşem nakış iş-
leriyle tasarımlarına yansıtıyor. Ağırlıklı olarak kaşmir ve ipek gibi kumaşların kullanıldığı
“Gözyaşlarım Şahidimdir” koleksiyonunun kadını, kıvrımlarını öne çıkaran kesimlere rağmen gizemli çizgisini muhafaza ediyor.
Evcilik oyununun masumiyetine inat başkalarının tasarladığı bir evliliğe köle olmak zorunda bırakılan kızların sessiz çığlıklarına kulak veren “Gözyaşlarım Şahidimdir” koleksiyonu hikâyesini, Ayten Alpün’un objektifinden fotoğraflar ile anlatıyor. Tarihin derinliklerinden günümüz gerçeklerine, farklı ilham kaynaklarından beslenerek iz bırakan koleksiyonlara imza atan Gül Ağış’ın
“Gözyaşlarım Şahidimdir” koleksiyonunda styling Hakan Öztürk imzasını taşıyor. Koleksiyonun
sergisi, 17 Nisan tarihine kadar İstanbul Studio 9'da açık kaldı.
Yurtdışında da ilerliyor
Son dönemde kadın giyim modasında 1920’ler, etnik akımlar, maskülen duruş ve doğallığın ön
planda olduğunun altını çiziyor. Çalıştığı ünlü isimler arasında Nur Fettahoğlu, Nükhet Eczacıbaşı, Gülse Birsel, Berrak Tüzünataç, Bade İşçil yer alıyor.
Firmaların ihtiyaçları doğrultusunda farklı danışmanlık hizmetleri veriyor. Firmaların ihtiyaçları bazen sıfırdan koleksiyon hazırlaması, bazen de mevcut koleksiyonların eksik olduğunu düşündüğü parçaları ekleyerek ya da fazla olduğunu düşündüğü parçaları eleyerek koleksiyonu şekillendirmesi yönünde oluyor.Tasarımlarında kumaş, kalıp, aksesuar v.b. gibi konularda kaliteyi ön planda tutuyor. Bu nedenle A artı, A, B artı kitleyi hedefliyor.
Yurtdışında İsveç, Fransa, İtalya ve Japonya ile çalışan tasarımcı, Türkiye’de olduğu kadar uluslararası alanda da Lug Von Siga markasını duyurmayı, yurtiçi ve yurtdışı satışlarını artırmayı ve sürekli yeni şeyler öğrenerek, deneyerek kendisini işinde bir adım daha ileriye taşımayı hedefliyor.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
53
Kültür-Sanat
SİNEMALARDA NE VAR, NE YOK...
BİR “CAN”
SATIN ALMAK
“YENİLMEZLER”
TOPLANTISI
Raşit Çelikezer, hem televizyon hem de tiyatro dünyasını takip edenlerin aşina olduğu bir sanatçı. Yönetmenin yeni filmi “Can”, bu ay vizyona
giren nitelikli yapıtlar arasında yer alıyor. Filmde; Ayşe ve Cemal birbirlerini
çok sevmiş ve evleneli daha birkaç yıl olmuştur. Kaçarak geldikleri büyükşehirde geçinebiliyor ve mutlu mesut yaşıyorlardır. Tek eksikleri bir
‘çocuk’tur. Normal yollardan çocuk sahibi olamayınca Cemal’in zoruyla “illegal” yollara başvururlar. Ancak bu kararları onların yuvasını dağıtacaktır. Önemli rolleri Selen Uçer, Serdar Orçin, Yusuf Berkan Demirbağ, Erkan Avcı, Zeynep Yalçın ve Kürşat Alnıaçık’ın yorumladığı “Can”
için Raşit Çelikezer şunları söylüyor: “Bu film; aileler ve çocukları üzerine bir film, toplumdaki yerini dengelemeye çalışan insanların öyküsü.
Anne-baba olmayı, sabretmeyi, sevgiyi, gururu ve pişman olmayı anlatıyor. Onların suçu; bir canlıyı, bir insanı ‘satın almak’. Bu ailenin böylesine bir kararı aldıktan sonra, bir çeşit cehenneme dönen hayatlarını son ayrıntısına kadar deşmek istedim bu filmde.”
Marvel’in en sevilen karakterlerini bir araya getiren “Yenilmezler” (The
Avengers), sinemalarımızda 4 Mayıs Cuma günü vizyona girdi. Joss Whedon’ın yönettiği filmde; Demir Adam, Hulk, Thor, Kaptan Amerika, Hawkeye ve Black Widow bir arada seyircilerin karşısına çıkıyor. Başrolleri; Robert Downey Jr., Chris Evans, Mark Ruffalo, Chris Hemsworth, Scarlett Johannson, Jeremy Renner, Tom Hiddleston, Samuel L. Jackson
ve Stellan Skarsgard’ın paylaştıkları “Yenilmezler”de olay şöyle gelişiyor: Beklenmedik bir düşman su yüzüne çıkıp dünyanın güvenliğini
tehdit etmeye başlar. S.H.I.E.L.D. adıyla bilinen uluslararası barışı koruma teşkilâtının yöneticisi olan Nick Fury, dünyayı böylesi bir felâketten kurtarmak için bir takıma ihtiyacı olduğunu anlar. Takıma adam seçmek için dünyanın dört bir yanını gezmeye başlar.
BİRAZ DA
KORKALIM!
Yazın yaklaşmasıyla birlikte vizyondaki korku filmi sayısı da artıyor. Seyirciyle 25 Mayıs’ta buluşacak olan “Şeytanın Yüzü” (The Monk) de onlardan biri... “Kuzey Faresi” (Lemming) filmi ile tanınan Dominik Moll’un
yönettiği ve başrollerini Vincent Cassel, Deborah François ve Josephine Japy’nin paylaştıkları “Şeytanın Yüzü”, Matthew Lewis’in sevilen romanının beyazperde uyarlaması. Fransa-İspanya ortak yapımı olan filmde hikâye şöyle gelişiyor: “17. yüzyılın Madrid’inde bebekken bir manastırın
kapısına terk edilen kimsesiz Ambrosio, rahipler tarafından büyütülmüştür. Büyüyünce çalışkan ve saygıdeğer bir rahip olmuş, zamanla ünü
tüm ülkeye yayılan bir vaize dönüşmüştür. Kör edici baş ağrıları ve yinelenen kâbuslardan muzdarip olan Ambrosio, şeytana karşı kendini çok
güçlü görmektedir ve asla baştan çıkarılmayacağından emindir. Günün
birinde yüzü bir maskenin arkasına gizlenmiş gizemli birisinin manastıra gelişiyle inançları sarsılacak ve manastırda doğaüstü olaylar meydana gelmeye başlayacaktır.”
Sayı: 385 - Mayıs 2012
54
KİTAP KURTLARI İÇİN...
MAHFİ EĞİLMEZ’DEN
“KOLAY EKONOMİ” REÇETELERİ
Dr. Mahfi Eğilmez’in “Kolay Ekonomi” adını verdiği yeni yapıtı Remzi Kitabevi etiketiyle raflardaki
yerini aldı. Bu kitap, ekonomi eğitimi almamış ya da bir dönem alsa da konunun özüne vakıf
olamamışların, işin özünü kavramasına yardımcı olmak amacıyla hazırlandı. Bunun yanı sıra
ekonomi öğrenimi gördüğü halde başka konularda çalıştığı için ekonomiden uzak kalmış olanların da bilgilerini tazelemeleri için… “Kolay Ekonomi” ele aldığı konuyu üç ana başlık altında inceliyor: “Kısa Kısa, Ama Önemli Konular”, “Kısa Anlatımlarla Ayrıntılar” ve “Twitter Üniversitesi.” Mahfi Eğilmez, bu bölümlerin içeriklerine dair şu bilgileri veriyor: “İlk bölüm ekonomi hakkında hızlıca bilgi edinmek veya mevcut bilgisini tazelemek isteyenler için kuş bakışı temel bilgileri sunuyor. İkinci bölüm biraz daha ayrıntıya meraklı olanlar için yazıldı. Üçüncü bölüm biraz esprili bir şekilde twitter’da yazdığım ekonomiyle ilgili kısa ifadeleri, açıklamaları içeriyor. Son bölümde ise kitapta geçen tanımlamaların yer aldığı sözlük bölümü bulunuyor.”
CAN DÜNDAR
“AŞKA VEDA” EDİYOR
Can Yayınları’nın ilk baskısını 100 bin adet yaptığı “Aşka Veda”, Can Dündar’ın aşka
dair yazılarını bir araya getiriyor. Körkütük, sırılsıklam aşkları, özlemi, yalnızlığı, ayrılığı ve terk edilme acısını; “kâh içten içe kabaran kâh gürül gürül çağlayan o deli
nehri,” anlatıyor bu yazılar... Siyasetten ve popüler kültürden kadın ve erkeklerin
zaman içinde değişen yüzlerine bakıyor. “Söylenmemiş o iki sözcük yüzünden heba
olup gitmiş” nesiller ile nihayet kavuşan ama mutsuz mu mutsuz olan günümüz
gençliğini karşılaştırıp şiirini kaybeden zamane ilişkileri sorguluyor. Şehvet sevdadan
soyunduğunda, Eros okunu kırdığında, piyasa duruma el koyduğunda aşkın nasıl
can çekişmeye, körelip çirkinleşmeye başladığını sergiliyor. Hazsız evliliklerden evliliksiz hazlara, sekssiz aşktan aşksız sekse; ateşten gömleği gönüllü giyenlerden,
aşkını kariyerine feda edenlere geçişin izini sürüyor. Aslında bir türlü veda edemediğimiz, her daim ihtimal dâhilinde olan aşkı anlatıyor Can Dündar, “Aşka Veda”da. Ve olası bir sevda kuraklığı tehlikesine karşı okurları uyarıyor…
SİHİRLİ KELİME:
İŞBİRLİĞİ
Wikipedia, Facebook iş modeli, Barack Obama’nın 2008 başkanlık kampanyası, Radiohead popüler müzik grubu ve küçük midye avcıları grubu... Bütün bunların ortak
yanı nedir? Hepsi de insanlar arası işbirliğinin iş hayatını, hükümetleri ve genel olarak toplumu dönüştürmekte sahip olduğu gücün elle tutulur örnekleri. İşbirliğinin
maliyetinin her zamankinden daha düşük olduğu günümüzde, birlikte çalışarak ulaşabileceklerimizin gerçekten sınırı yok. Daha önce “Wealth of Networks” (Ağların Zenginliği) adlı kitabıyla adını duyurmuş olan Harvard profesörü Yochai Benkler, yeni kitabı “Penguen ve Leviathan- İşbirliğinin Kişisel Çıkar Karşısındaki Zaferi” adlı kitabında; sadece yaşama ve çalışma alışkanlıklarımızın birçoğunu sorgulamakla kalmıyor, bizi insan doğasına ilişkin tüm görüşümüzü yeni
baştan düşünmeye çağırıyor. Optimist’in Türkçe okurlarına sunduğu kitap için Columbia Hukuk Fakültesi Profesörü Tim Wu’nun yorumu şöyle: “Benkler, bu kitabın her sayfasında hakikâti dile getiriyor; insan doğasına ilişkin uzun süredir sebepsiz yere reddettiğimiz daha geniş bir vizyonu gözler önüne seriyor.”
Sayı: 385 - Mayıs 2012
55
Kültür-Sanat
SERGİLERİ GEZERKEN...
GRAFİĞİN USTASINDAN “SESSİZLER VE SESLİLER”
FMV Galeri Işık Teşvikiye, 16. Uluslararası Grafik Tasarım Günleri kapsamında, grafik sanatının duayen ismi Yurdaer Altıntaş’ın “Sessizler ve Sesliler” başlıklı sergisine evsahipliği yapıyor. Sergide, tiyatro ve sinema başta olmak üzere tasarladığı sanat afişleriyle uluslararası üne sahip olan Yurdaer Altıntaş’ın 2011 tarihli en yeni serisi “Siyah-Beyaz ve Sessiz”den işleriyle, İstanbul Film Festivalleri kapsamındaki özel
gösterimler için hazırladığı yönetmen, film ve oyuncu afişleri, tiyatro oyunları, kendi
sergileri ve festivaller için tasarladığı afişlerle beraber sunuluyor. 8 Mayıs’ta sanatseverlerle buluşacak olan sergi, 30 Mayıs tarihine dek FMV Galeri Işık Teşvikiye’de
izlenebilecek. Usta tasarımcı Bülent Erkmen, sergiye ilişkin kaleme aldığı metinde
Altıntaş’ın çalışmalarını şöyle anlatıyor: ‘’Altıntaş’ın son otuz yıllık üretiminden parçalar, galeri mekânına tıpkı şehrin sahipsiz duvarlarına farklı zamanlarda asılmış afişler gibi yerleştirilmişler. Yurdaer’in eli, illüstrasyonla, harflerle, figürlerle ve boşluklarla
oluşturduğu bütün resimlerde, görülebilecek veya hissedilebilecek bir yerde beliriyor ve yarım yüzyılı aşan kesintisiz ve yoğun bir mesaiyle oluşturduğu kendine özgü dili keşfetmemizde bize rehberlik ediyor.”
KARE’NİN KONUĞU YUSUF TAKTAK
Kare Sanat Galerisi, günümüzün önemli sanatçılarından Yusuf Taktak’ın “Zamanlar İçinde” adlı sergisine
evsahipliği yapıyor. Galerinin iki katlı mekanında gerçekleşecek olan sergide, sanatçının merceğini zaman
kavramına çevirmesi sonucu doğan işleri izleyicilerin beğenisine sunuluyor. Sanatçının tuvallerinde, gelişimi ya da yinelenmesi zaman kavramıyla koşut olarak elde edilen biçimlerin görselleştiği sergi, 10 Mayıs’a kadar görülebiliyor. Akbank Sanat’ta 2003 yılında açtığı “Zamanlararası” sergisinden bu yana kişisel
ve grup sergilerinde “zaman” kavramı üzerine düşünmeye devam eden sanatçı, bu doğrultuda bir süreklilik çizgisi yaratıyor. Akademi’deki öğrencilik yıllarından bu yana üstü örtük bir şekilde sanatsal bir problematik olarak işlediği “zaman” kavramı, sanatçının tuvallerinde, yaşam alanı çadırın, içeriği sabit olarak
ilerleme simgesi üçgenin ve geçmiş zaman dikilitaşlarının günümüz formuyla sorgulanıyor.
NEJDET VERGİLİ’NİN “UZAK UFUKLARI”
Nejdet Vergili, “Uzak Ufuklar” adını verdiği yeni sergisiyle 3 Haziran’a kadar Galeri
Selvin’e konuk oluyor. Vergili eserlerinde hayal ve gerçeği bir arada boyarken algılama ve değerlendirme zenginliğini de beraberinde getiriyor ve bu zenginliği izleyiciye bırakıyor. Sanatçı, zaman ve yer kavramlarının adeta boyut değiştirdiği, biraz da
soyutlaştığı resimlerinde kendi coğrafyasındaki izlerden yola çıkarak daha büyük bir
haritada yolculuk yapmaya çalışıyor. O'nun bu soyut sayılabilecek atmosferler içindeki kahramanları ''modern yaşamlar''ın kıyılarında her şeye rağmen güçlü duruyorlar,
sade dostlukların şarkısını söyleyip oynuyorlar ve izleyiciyi de hayatın asıl anlamlarını yakalamaya ve bu oyunlara davet ediyorlar. Nejdet Vergili, yeni eserleri hakkında şu bilgileri veriyor: “Atölyem hayal ve gerçek arasındaki sınırsız coğrafyadır, belki bir söz, bir kavram veya düşüncedir. Tuvallerimde gerçeği aşan ve giderek soyutlaşan düşsel bir yolculuk yapabilirsiniz; hiç bir şey yokmuş gibi görünen büyük boşluklar içinde çok şey bulabilirsiniz; İçlerine girip ‘özgürce’ oynayabilirsiniz.”
Sayı: 385 - Mayıs 2012
56
Medyadan Yansımalar
İŞVEREN
Mart-Nisan 2011
Sayı: 385 - Mayıs 2012
57
Medyadan Yansımalar
İŞVEREN
Mart-Nisan 2011
Sayı: 385 - Mayıs 2012
58
Sayı: 385 - Mayıs 2012
59
Gezi
HISNIKEYFA’NIN KISKANILACAK ÖYKÜSÜ
Birçok ulusun egemenliğine giren, çeşitli tahribatlarla
karşılaşan Hasankeyf, bugün hâlâ güzelliğini koruma
mücadelesi içerisinde. Her ulusun bir isim verdiği ve birçok
anlama gelen Hasankeyf için belki de bu isimlerin en
önemlisi ‘Korunmaya Müsait’tir.
Çoğumuz Hısnıkeyfa ismini duyduğumuzda aklımızda hiçbir şey canlanmaz. Fakat ‘Kaya Kale’
anlamına gelen Hısnıkeyfa, Hasankeyf’in bilinen eski adlarındandır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Batman iline bağlı olan ve birçok kavimin kendi dilinde farklı telaffuz ettiği Hasankeyf,
‘Korunmaya müsait’ anlamına gelir ve kale yekpare taş kitlenin oyulmasıyla oluşturulur.
Adı hangi manaya gelirse gelsin Hasankeyf’in önemi büyük
Tarihi ve doğal güzellikleri bir arada sunan Hasankeyf, tarih boyunca çeşitli anlamlara gelen
isimlerle anılır. Hısn Keyfa isminin Asurca ‘Kipani’ kelimesinden geldiği tahmin edilir ve ‘Kaya
Hisarı’ anlamına gelir. Süryanicede ise ‘Kayataş’ manasına gelen ‘Kifa’ kelimesinden geldi-
Sayı: 385 - Mayıs 2012
60
ği bilinir. Roma tarihçilerine göre ise Hasankeyf, ‘Kipas veya Cepha’dır.
Artuklular ile yerleşik
yaşama geçildi
Eldeki bilgilerden şehrin ne zaman oluşturulduğu bulunamasa da tahminler kayalara
oyulmuş konutlar dolayısıyla Urartu döneminden günümüze kaldığını söyler. Önemli
bir kara ve su yolu üzerinde bulunması dolayısıyla çeşitli kültürlerin etkisinin görüldüğü Hasankeyf, ticaret yolları dolayısıyla da kültürler için kavşak nokta olma özelliği gösterir. Birçok kültürün etkisi görüldüğünden Romalılar, İran sınırını denetim altında tutabilmek adına Hasankeyf’e bir kale inşa ederler.
Miladi 3. Asırda İranlılar Mezopotamya’yı
ele geçirince Roma İmparatoru Diyokletion,
harekete geçerek tüm Mezopotamya ve Dicle Nehri doğusundaki bölgeyi alır. M.S. 363 yılında Bizanslılar denetiminde olan Hasankeyf,
451 yılında Bizanslıların yaptırdığı kale ve korunma amaçlı yapıları ile Müslümanlar şehri fethedene kadar Bizans denetiminde kalır. Hicri 17’de ise İslam orduları Hasankeyf’i
ele geçirir. Birçok Türk devletinin denetiminde
kalan Hasankeyf, Türkmen sülalesinden gelen Artuklular ile en parlak dönemini yaşar.
Artukluların ardından bölge 1071 Malazgirt
Savaşı ile Selçukluların hâkimiyetine geçer.
Artukoğlu Sökmen’in 1101 yılında Hasankeyf’i
ele geçirerek burada önemli tarihi ve mimari
yapılar inşa etmesiyle devlet idaresinde yeni
bir yapılanmaya gidilir ve göçebelikten yerleşik yaşama geçilir.
BİR HASANKEYF EFSANESİ: İKİ YOLLU MİNARE
Yağmalamalar, tahribatlar
Hasankeyf ’in güzelliğine
gölge düşüremedi
1232 yılında Eyyubiler’in bölgeyi ele geçirmesiyle 130 senelik Artukoğulları dönemi
bölgede son bulur. Eyyubiler bu bölgede
önemli eserler yaptırarak ilim, sanat ve
kültürel anlamda önemli miraslar bırakır. Eyyubilerin bölgeye gösterdiği özenin ardından
Moğollar Anadolu’nun birçok bölgesine verdiği zarar gibi Hasankeyf’e de ciddi zarar verir, bölgeyi yağmalayıp tahrip eder. Moğolların verdiği zararın ardından Hasankeyf
eski güzelliğine kavuşamamıştır. Eyyubiler’den sonra Akkoyunluların hâkimiyetine
geçen Hasankeyf, Akkoyunluların ardından
İran Safavilerinin, ardından da Yavuz Sultan
Selim döneminde Osmanlı’nın hâkimiyetine
geçer. Osmanlı hâkimiyeti döneminde önemli bir yerleşim yeri olan Hasankeyf, iktisadi ve
ticari anlamda da önemli bir bölge olur.
1407 yılında Eyyubi Sultanı Süleyman
tarafından yaptırılan Sultan Süleyman Camii
minaresi, daha inşaat halindeyken usta ile kalfa arasında inşaat tekniği açısından bir anlaşmazlık çıkar. Minarenin henüz dikdörtgen kaidesi yapılmaktayken usta ile kalfa arasında başlayan bu tatlı çekişme, kalfanın usta
tarafından kovulmasıyla son bulur. Bu olay
kalfanın çok zoruna gider. Ancak buna
karşılık vermek için Dicle Nehri’ne hâkim kayalıklar üzerinde bulunan El Rızk Camii’nin
minaresini yapmayı üstlenir. Kalfanın buradaki amacı, ustasının yapmakta olduğu minareden daha güzel bir minare yapmaktır. Nitekim öyle de olur. Usta ile kalfa minarelerini birlikte yapmaya başlarlar.
Her iki minare de yükseldikçe, ihtişamları da belirginleşmeye başlar. Ancak kalfa,
yapmakta olduğu minarede herkesten saklı tuttuğu bir ayrıntıyı özenle korur. Minareler, ilk bakışta dış görünüş itibariyle birbirine benzese de halk, zarafet ve estetik açısından minareleri karşılaştırınca, kalfanın yapmakta olduğu minarede daha güzel ve göze
hoş gelen desenler bulur. Zaman ilerledikçe, her iki minarenin inşaatı da hızlanır. Bir
süre sonra minareler aynı zamanda tamamlanır. Usta yaptığı minarenin açılışını,
başta Melik olmak üzere kentin ileri gelenlerinin katılımıyla şatafatlı ve görkemli bir tö-
renle açar. Kalfa ise yaptığı minarede sır gibi
sakladığı bir inşaat tekniğini yalnız ustasının
görmesini istemektedir.
Bu nedenle minarenin açılışını yapmadan
önce, ustasına karşı duyduğu saygıyı ön planda tutarak ve mütevazı bir tavırla ustayı açılışa davet eder ve minarenin açılışını ona yaptırır. Minarenin açılışından sonra usta, minarenin merdivenlerini kontrol etmek ve rahat
olup olmadığını anlamak için minarenin tepesine çıkar ve görür ki kalfa da minarenin tepesinde kendisini beklemektedir. Bu durumu
hayretle karşılayan usta, kalfaya buraya nasıl
çıktığını sorar. Kalfa da her zaman olduğu gibi
mütevazılıği elden bırakmadan ustasına “ şu
yan tarafta bulunan ikinci yoldan çıktım” der.
Bunun üzerine usta, yan tarafına bakar ve minarede çift yol yapılmış olduğunu görür. Üstelik bu yollardan çıkan ve inen birbirlerini görmeyecek şekilde bir inşaat tekniği kullanılmıştır.
Oysaki kendisinin yaptığı minarede böyle bir
teknik kullanılmamış ve yalnızca minaresinde bir yol vardır. Bu durum karşısında ne yapacağını şaşıran usta, kalfasının bu şahane eserini takdir edeceği yerde gururuna yenik düşerek geçirdiği bunalım sonucu minarenin tepesinden aşağıya atlar ve intihar eder. Bu nedenle, Hasankeyf’te bulunan minareler, üstün
bir inşaat tekniği ve üstün bir sanat değerine
sahiptir.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
61
Summaries in English
TURKS EXPLORE OPPORTUNITIES ALONG THE SILK
ROAD IN THEIR EASTERN JOURNEY
Japan, currently housing the world's third
largest economy, China and her constantly expanding domestic market, and South Asia and
its trading center Malaysia have today become
the stamping ground for Turkish entrepreneurs. Searching for sound opportunities along
the historical silk road has gained pace particularly following Prime Minister Recep Tayyip
Erdogan's visit to China in recent months.
Among those entrepreneurs turning their attention to the East are textile suppliers, who are
searching for new markets in the face of a slowdown in European economy. Turkish textile manufacturers are targeting China as their new
export market, which has resulted in marked
efforts for establishing cooperation between the
two countries whose volume of trade has been
increasing in recent years. Textile manufacturers who accompanied Prime Minister Erdogan in his China trip beginning on April 8 returned to Turkey with great hope after the conclusion of several important agreements during their visit. In Shanghai, businessmen
from both countries came together in a working group jointly organized by the Turkish Exporters Assembly (TIM) and Turkish-Chinese
Industrialists and Businessmen Association
(TÜÇSİAD), where they agreed to boost cooperation between the two countries. Moreover,
cooperation agreements were concluded between the Istanbul Textile and Raw Materials
Exporters' Association (ITHIB) and Shanghai
MART, as well as between the Turkish Exporters Assembly (TIM) and Shanghai Chamber
of Imports and Exports. Mehmet Büyükekşi,
chairman of TIM, stated at the convention that
they were expecting five different purchasing
teams this year from China. Carpet exporters
constitute another group that is seeking opportunities in China. Led by the Istanbul Carpet Exporters' Association (IHIB), they participated in the carpet and floor covering fair, Domotex Asia Chinafloor, which took place on April 4. A visit to Japan was also launched by Turkish exporters during last month, which was
organized by TIM and Aegean Export Association (EIB) and facilitated talks between
Turkish businessmen and 41 Japanese companies.
THE REAL SURPRISE BEHIND TURKEY'S GROWTH COMES IN
CLOTHING EXPENDITURES
Having grown by 8.5% in 2011 Turkish economy became the world's third fastest growing
economy after China and Argentina. Figures
Sayı: 385 - Mayıs 2012
62
have also shown the dynamism of the domestic
market in textiles and apparel industries,
where the records were in fact broken in the
domestic market rather than exports. According to the gross domestic product (GDP) figures measured by the Turkish Statistics Institute (TÜİK), in current prices the
Turkish economy last year jumped
to 1 trillion 294 billion 893 million
Turkish liras (772 billion 298 million
dollars), while the 50 billion limit in
clothing and shoe expenditures was
exceeded. Revealing the reason behind many famous apparel companies' recent investments in Turkey,
these data show that clothing and
shoe expenditures have increased from 36,9
billion liras in 2009 to 43,7 billion in 2010 and
to 51,4 billion liras at the end of 2011. Therefore clothing and shoe expenditures have
witnessed a 17% growth in the course of last
year in current prices, while the increase in domestic consumption for the last two years approached 40%. On the other hand, Turkey's overall textile, clothing, leather, and carpet exports
during the same period rose from 20,9 billion
dollars to 27,1 billion dollars. In other words,
the two-year growth in exports is measured at
29%. According to TÜİK data, which shows that
Turkey's domestic market is more dynamic
than her export markets, the country's 8,5%
growth has its origins in the private sector and
domestic demand.
WORLD TEXTILE MACHINERY MANUFACTURERS CAUTIOUS
FOR THIS YEAR, HOPEFUL FOR 2013
The traditional textile machinery workshop
bringing together International Textile Manufacturers Federation (ITMF) and textile machinery manufacturers was held on April 19,
2012 in Milan, Italy. Our Association was represented at the meeting by ITMF's management committee members Sinan Abeş, Erhan
Özkan, Orhan Harmancı, Tuğrul Bornovalı
and association staff member Bora Kocaman.
At the meeting, hosted by the Italian Textile
Machinery Manufacturers Association (ACIMIT),
textile machinery shipment statistics have
also been presented. According to the presentations delivered during the meeting, China is expected to experience significant costdependent employment problems in textiles
and garment industries, while Pakistan is
turning its attention to value-added products.
Expectations for the future were also voiced in
the presentations. Speakers retained a cautious
approach in their predictions for this year because of the likely economic
repercussions of general
elections that will be held
in several key countries,
although they were more
hopeful in their assessment for 2013. Speaking
during the meeting, ITMF
president Bashir Ali Mohammed said: “Elections
that will be held in the near future in important
countries such as France, USA, Germany and
China will have significant political and economic effects. There are however highly positive expectations for the industry in 2013 once
elections are over”. Greig Fleming, economist
from Credit Suisse, on the other hand, claimed
that “expectations regarding recovery will be
realized starting from the second half of
2012”.
THE SIXTH DISTRICT IN THE INCENTIVE PACKAGE ATTRACTIVE
WITH FALLING LABOR COSTS
The incentive package eagerly anticipated by domestic and foreign investors has finally been revealed, which was announced on
April 5 by Prime Minister Recep Tayyip Erdogan at a meeting with eight other ministers.
According to the new incentive package, details of which were disclosed on April 6 by Zafer Çağlayan, the Minister of Economy, Turkey is divided into six districts whereby investments will be given differential tax, interest, and bonus treatments depending on the
particular district they are targeting. There will
be significant state support for those inves-
ting in Turkey's eastern provinces, where positive discrimination policies are being applied. Those choosing to invest particularly in
towns such as Diyarbakır, Siirt, Hakkari, Bitlis and Van which are located in the sixth district will be receiving back almost more
than their initial investment. Moreover, those who invest in these towns will be responsible for the payment of only the net salary of
their employees. For instance, an entrepreneur who invests 5 million liras in the sixth district is going to receive 5,8 million liras from
the state at the end of the cycle. While po-
licymakers are planning to create incentives
to facilitate invesment in these regions, the
fifth and the sixth districts are also expected
to draw textile and apparel manufacturers
who are currently experiencing price and capacity problems. The four major pillars of the
new system comprise general incentive policies, regional incentive policies, incentive for
large-scale investments, and incentive for
strategic investments. The incentive package has already set in motion all industries, though the first signs of investment activity are
coming from the textile and apparel industries. Following the delineation of the legal foundations of the new incentive system textile manufacturers are planning to carry out
their investments according to the “clustering”
model. Cem Nergin, chairman of the board
of the Turkish Clothing Manufacturers Association (TGSD), announced that they are going to organize a tour to the region comprising 5-6 towns for determining the town that
will attract a high share of investments under the new incentive system in Eastern and
Southeastern provinces.
Sayı: 385 - Mayıs 2012
63
Tebessüm
Sayı: 385 - Mayıs 2012
64
Gülşen KARAGÖZ