TNT HOLDİNG BV 2008 SAYI: 39
Transkript
TNT HOLDİNG BV 2008 SAYI: 39
TNT HOLDİNG BV 2008 SAYI: 39 - Aralık 2010 TNT Ekspres’in armağanıdır. Para ile satılmaz. İçindekiler 10 14 Sosyal sorumluluğun sosyolojisi SOSYAL SORUMLULUK “Bu ülke daha büyük başarıları hak ediyor” HARUN ERDENAY ILE RÖPORTAJ 18 28 CEO nedir, ne değildir? KAPAK Futbolun CEO’su; Zidane SPOR 32 Boğaziçi’nin Beyaz Rüyası; Çırağan Sarayı KENT KÜLTÜRÜ 36 Evliya Çelebi’ye 400’üncü doğum yılında büyük onur KÜLTÜR SANAT Editörden Erdenay Gül [email protected] TNT Ekspres Türkiye Pazarlama Koordinatörü Yeni yıla yeni bir sayıyla merhaba! Y eni yıla dopdolu bir sayı ve yeni yayın periyodumuzla merhaba diyoruz. Altı aylık yayın süremizi tekrar üç ay olarak değiştirdik. Bundan böyle her mevsimi yeni bir sayıyla kaşılayacağız. Bu sayımızın dosya konusunu CEO’luk kavramı olarak belirledik. Dünyanın bir numaralı şirketlerinin zirvede kalması, yükselen şirketlerinse zirveye tırmanması için çaba harcayan bu adamların sırrını merak ettik ve aklımızdaki soruların cevaplarını aradık. Kapak konumuzla bağlant›l› olarak bizim gibi iş dünyasındaki gizin peşine düşen Ömer Özkan ile CEO’ları konuştuk... yıldız hakkında tüm bilinmeyenleri inceledik. Sosyal sorumluluk bugün tüm dünyaya sirayet etmiş konulardan bir tanesi. İletişim stratejilerinden, pazarlama üretim planlarına kadar her evrede başvurulan bir konu. Peki, sokaktaki vatandaşın sosyal sorumluluk denince aklına ne geliyordu? Merak ettik ve sokak röportajıyla sosyal sorumluluk konusunu irdeledik. Müşteri röportajını gerçekleştirmek için Evada Teksti’i ziyaret ettik ve şirket yetkilisi Murat Adalı ile görüştük. Hem sektörü konuştuk hem de TNT’yi… Konularımızı belirlediğimiz sırada Türkiye, Dünya Basketbol Şampiyonası’nda yarı finale hazırlanıyordu. “sure we can“ röportajı için daha iyi bir konu bulamazdık diye düşündük ve turnuvanın hemen sonrasında A Milli Takım Menajeri Harun Erdenay ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Kendimizi anlattığımız TNT’den haberler bölümünde son gelişmeleri bulabilirsiniz. Ayrıca Kültür-Sanat sayfamızda da UNESCO’nun 2011’i Evliya Çelebi yılı olarak ilan etmesinin ardından planlanan projelere yer verdik. Tabii Evliya Çelebi’nin kısa bir hikayesini de yazının içinde bulacaksınız. Klasikleşen alternatif global haber sayfamız var. Bu sayfa için dijital medya, pazarlama stratejisi derken sosyal iletişim ağları düştü aklımıza. Ve günün en popüler iletişim/yayın araçlarından blogları mercek altına aldık. Spor sayfamızda olan bitenlerle ilgilenmek yerine bir futbol efsanesini, Zinedine Zidane’ı konuk ettik ve futbolun CEO’su olarak niteledik. İş disiplini ve futbol yeteneğiyle dünyanın bir numaralı ismi olmayı başaran Cezayir asıllı bu İyi okumalar… Erdenay Gül TNT Ekspres Türkiye Pazarlama Koordinatörü Sayı: 39 - TNT VIEW İmtiyaz Sahibi: Turgut Yıldız • Sorumlu Müdür: Müzeyyen Dilek Özgür • Yayın Kurulu: Erdenay Gül, Selin Karakaş, Aslı Subarlas, Duygu Akpınar • Yapım: Medyaevi İletişim • Editör: Murat Uludağ • Baskı: Ömür Matbaacılık A.Ş. Tel: 0212 422 76 00 Fax: 0212 422 46 00 • Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul, Haziran 2010 • İmtiyaz Sahibi, Sorumlu Müdür ve Yönetim Yeri Adresi: Ertürk Sok. Uzka İş Merkezi No:9 Kat: 3-4-5-6 Kavacık - Beykoz 34810 İstanbul Tel: 0216 425 17 30 Fax: 0216 425 17 12 • 3 ayda bir yayınlanır. • Yayının türü: Dergi, Yerel, Süreli • The TNT name & logo are trademarks & TNT Holding B.V. 03 Kitap Toplama Kampanyası’nda 11’inci yıl “Süpersektör Lideri” TNT TNT, NV Dow Jones Sürdürülebİlİrlİk Endekslerİ’nİn (DJSI) ‘Sanayİ Ürünlerİ ve Hİzmetler” sektöründe (‘Endüstrİyel taşımacılık’ dahİl) “Süpersektör Lİderlİğİ” unvanıyla zİrvedekİ yerİnİ 2010 yılında da korudu. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğİ (ÇYDD) ve TNT’nİn İş bİrlİğİyle başlayan Kİtap Toplama Kampanyası’nda 11 yıl gerİde kaldı. Bugüne dek 30 bİnİn üzerİnde İnsanın katkıda bulunduğu kampanyayla Türkİye’nİn dört bİr yanına dört mİlyonun üzerİnde kİtap dağıtıldı. Y atırımlarda sürdürülebilirlik uzmanı ‘SAM’ tarafından Zürih’te yayınlanan ve 1300’den fazla şirketin sürdürülebilirlik performanslarının değerlendirildiği rapora göre, TNT, Dow Jones Küresel Borsa Endeksi’nin sürdürülebilirlik açısından önde gelen yüzde 10’luk kısmını oluşturan 300’ün üzerinde şirketle birlikte DJSI Europe ve DSJI World endekslerinde yer almaya devam ediyor. TNT CEO’su Peter Bakker, konuya ilişkin yaptığı açıklamada TNT’nin Dow Jones Sürdürülebilirlik Endeksi’ndeki Süpersektör Liderliği konumunu korumasının gururunu yaşadıklarını belirterek, “Biz bunu, köklü kurumsal sorumluluk anlayışımızın sadece iyi günlerde geçici bir heves değil, kalıcı bir inanç olduğunun bağımsız kuruluşlarca takdir edilmesi olarak görüyoruz. Hepsinden önemlisi, kurumsal sorumluluk alanındaki sayısız çalışmalarımıza katılan TNT çalışanlarına takdirlerimizi sunmanın da bundan iyi bir yolu olamazdı” dedi. H er yıl Kütüphaneler Haftası’nda başlayıp İlköğretim Haftası’nda sona eren kampanyayla kitap okuyamayan sayısız çocuğa ve kütüphanesi olmayan okullara ulaşıyor. Türkiye’nin dört bir yanına dağıtılan kitaplar Türk Halkı’nın yoğun desteğiyle her yıl daha da büyüyerek devam ediyor. İşte Kitap Toplama Kampanyası’ndan geriye kalan rakamlar; 04 2010 yılı bİlançosu 11 yıllık bİlanço 4 bin 668 bağışçı, 31 bin 668 bağışçı, 497 bin 527 kitap, 4 milyon 347 bin 527 kitap, 157 okul 2 bin 20 okul TNT’den haberler RS Components ile imzalar atıldı Dünyanın en büyük elektronİk ve bakım ürünlerİ dağıtım şİrketİ olan RS Components, Fransa ve İtalya’dakİ bütün yerel teslİmatlarını gerçekleştİrmek üzere TNT Express İle yenİ bİr sözleşme İmzaladı. TNT böylece İtalya’da yenİ bİr İş anlaşması yaparken, Fransa’da var olan sözleşmesİnİ de yenİlemiş oldu. İ RS Components: “TNT ile ortak bir felsefeye sahibiz” RS adına açıklamada bulunan Global Kargo Yöneticisi Philip Ferry ise, “TNT ile müşterilerimize kaliteli hizmet verme konusunda ortak bir felsefeye sahibiz. Bu yeni sözleşme ise TNT ile zaten güçlü ve olumlu olan ilişkilerimizi daha da geliştirmiş olacak” dedi. TNT Express, RS Components’e halen İngiltere, Singapur, Tayland ve Almanya’da hizmet veriyor. Yeni anlaşma TNT’nin Avrupa çapında domestik paket taşımacılık ağını daha da geliştirme hedefine katkıda bulunacak. ki dev firma arasında yapılan anlaşma RS Components’ın müşteri portföyünün önemli bir kısmını oluşturan Ar-Ge ve bakım mühendislerinin yer aldığı müşterilerine, elektronik ve mekanik parçalarının bir gün içerisinde ulaştırılmasını kapsıyor. Teslimatların büyük bölümü ülke içinde olmakla birlikte İngiltere’den yapılacak bazı sevkiyatlar da sözleşme kapsamında yer alıyor. Oudenhuijzen: “Anlaşma yaptığımız için mutluyuz” TNT Express Global Elektronik Sektörü Direktörü Joris Oudenhuijzen, “RS’nin ürünlerini hızlı ve etkin bir şekilde müşterilerine ulaştırmasını sağlamaktan gurur duyuyoruz” dedi ve sözlerine şöyle devam etti: “Online satışlar, gelirlerinin yarısına yakın bir bölümünü oluşturuyor. Bu yüzden çok esnek ve hızlı bir ulaştırma hizmeti sunmamız gerekiyor. TNT ortaya Fransa ve İtalya’daki yerel dağıtım olanaklarını ve İngiltere ile sağlam hava bağlantısını koyuyor.” RS Components’ı yakından tanıyalım RS Components, dünyanın en büyük elektronik ve bakım ürünleri dağıtım şirketi olan Electrocomponents plc.’nin ticari markasıdır. Grup dünya çapında 1 buçuk milyon müşteriye hizmet veriyor. 27 ülke ve 17 depo üzerinden faaliyet gösteren RS, 2 bin 500 tedarikçinin 500 bin ürününün dağıtımını gerçekleştiriyor. Yıllık 972 milyon sterlin ciroya sahip olan grubun hisseleri Londra Borsası’nda işlem görüyor. 05 Turgut Yıldız TNT Ekspres Türkiye Genel Müdürü Liderliğimiz devam ediyor... Son üç yıldır şirketler genel ekonomik krizin etkileriyle baş etmeye çalıştılar. Bu durum sadece şirketler değil, ülkeler seviyesinde de böyle olmuştur. Her şeye rağmen tam olarak bu durum sona erdi demek pek mümkün değil. Ancak biz her zaman olduğu gibi hem hizmet kalitemizi arttırarak hem de yeni ürün ve depolarla büyüyerek bu sorunları aşmaya çalıştık. Bu çabalarımız sonuç vererek bize daha fazla müşteri ve büyüme olarak geri döndü. Bu durum müşterilerimizin bize olan güven ve bağlılığını da göstermektedir. Bu süreçte tüm çalışanlarımız daha iyiyi ve daha üstünü başarma gayretine girmişti. Bu gayretin karşılığı da ortada… TNT’nin global bazda yürüttüğü sürdülebilir kalkınma çalışmalarından olan ve borsadaki şirketlerin bu alanda başarısını ölçen Dow Jones endeksinde liderliği yine kaybetmedik… TNT geleceği önceden öngören yapısıyla bu alanda çalışma ve yatırımlarına devam etmekte ve sürdürülebilir kalkınma kriterleri olan Ekonomi, Çevre ve Sosyal unsurları, faaliyetlerinde en iyi şekilde uygulayan şirkettir. Artık değişen dünyada maalesef eski rahatlık ve bolluk olmayacaktır. Ülkemizde de birçok temel maddede meydana gelen fiyat artışları da bunun göstergesi. Bu nedenle geçmişi değil, geleceği görebilmek, her şeyi daha uygun ve gereği kadar kullanmak, tüketmek bir zorunluluk haline geldi. Hepimiz bu konularda dikkatli olmak ve uyumlu davranmak zorundayız. TNT’den bir ilk daha TNT Ekspres dağıtım sektörünün tamamı elektrİklİ İlk araç fİlosunu sunuyor. Başlangıç olarak sunulan BEŞ adet elektrİklİ dağıtım aracı şİrketin karbon emİsyonunu azaltmak konusundakİ çabalarının bİr göstergesİ olma Özellİğİyle bÜYÜk onem arz edİyor. F ilodaki elektrikli araçlar Çin’in lider otomobil üreticilerinden olan Dongfeng Motor tarafından tasarlandı, üretildi ve monte edildi. Üç aylık başarılı bir deneme sürecinin ardından elektrikli araç filosu artık Şangay’da dağıtım yapmaya başladı. TNT CEO’su Peter Bakker ilk elektrikli aracı, Hollanda Ulaştırma Bakanı Camiel Eurlings ve diğer resmi temsilcilerin de katıldığı Şangay World Expo’nun Hollanda Pavyonu’nda düzenlenen Sorumlu Taşımacılık Forumu’nda tanıttı. Lityum bataryalarla çalışıyor Taşımacılık sektörünün tüm işlevsel gereksinimlerine yanıt vermek üzere tasarlanan sıfıremisyonlu taşıtlar lityum bataryalarla çalışıyor. Güzergâhlarda sürekli bir ulaşım verimliliği sağlanabilmesi için yakıt tüketimleri yüksek teknoloji ürünü olan bir izleme sistemi ile takip ediliyor. Bataryalar sadece iki buçuk saat içinde tamamen doluyor ve dolu bataryalarla araçlar 120 kilometreden fazla yol katedebiliyor. Peter Bakker: “Hedef yüzde 45 azaltmak“ Çin’in lider otomobil üreticilerinden Dongfeng Motor tarafından üretilen filonun tanıtım toplantısında konuşan Peter Bakker, “TNT’nin küresel hedefi şirketin CO2 verimliliğini 2020 senesine kadar yüzde 45 oranında artırmak… Şirket vizyonu olarak, günlük faaliyetlerimiz kapsamında, taşımacılık endüstrisinin karbon emisyonunu düşürmesine katkıda bulunmayı hedefliyoruz” diye konuştu. Turgut Yıldız 00 06 Peter Bakker Peter Bakker TNT Ekspres CEO’su Yeni yılda yeni organizasyonlar Küresel ısınma mücadelesine devam… TNT Ekspres, küresel ısınmayla mücadelesİne hız kesmeden devam edİyor. Hedef, 2020 yılında karbondioksit değerlerİnİ 2007 yılına kıyasla yüzde 45 azaltmak… T NT Ekspres, küresel ısınmaya karşı savaşmaya devam ediyor. 2020 yılındaki CO2 (karbondioksit) değerlerini 2007 yılına kıyasla yüzde 45 azaltmayı hedefleyen şirket, emisyonu 532 kiloton’a düşürmenin hesaplarını yapıyor. 2008 yılında 971 kiloton olan TNT Ekspres’in karbon emisyonu, 2009 yılında 875 kiloton olarak gerçekleşti. Öncelik küresel ısınma sorunlarında Karbondioksit salınımını azaltarak, küresel ısınmayla mücadeleye öncelik veren TNT Ekspres, bu doğrultuda bir takım uygulamalarla yoluna devam ediyor. TNT, bu hedefle ilk olarak temiz araç ve taşımacılık ağının optimizasyonunun sağlanması, yaratıcı operasyonel çözümlerin hayata geçirilmesi, elektrikli araçlar, şehir içi taşımacılıkta yenilenebilir enerji ve bio yakıt gibi iyi uygulamalara öncelik veriyor. 150 bin Euro benzin tasarrufu sağlandı Temiz Araç Projesi kapsamında araçların neden olduğu gaz emisyonlarının azaltılarak, çevreci araçlar ve doğru sürüş tekniği ile birlikte çevreye daha az zarar verilmesi amaçlanıyor. Bu proje kapsamında geçtiğimiz üç yıl boyunca ortalama 150 bin Euro benzin tasarrufu sağlandı. TNT, ayrıca yeni hayata geçireceği Sürücü Ödüllendirme Sistemi ile en güvenli ve en çevreci sürücülerine ödüller veriyor. 500 ağaç daha dikildi Bu çalışmaların yanı sıra TNT iş uçuşlarını dengelemek için ağaç dikmeye devam ediyor. Daha önce dikilen 1550 ağaca ek olarak 500 ağaç daha dikildi. Ayrıca TNT Ekspres Türkiye, çalışanlarını küresel ısınma konusunda eğitmeye ve bilgilendirmeyi devam ediyor. 07 Yeni yılı karşıladığımız bugünlerde geçmişe bakmak istedim. Özellikle son dönemde şirketimizde önemli kararlar alındı. Bunlardan bahsetmeden önce elde ettiğimiz sonuçların özverili çalışmalarımızın ürünü olduğunu söylemek istiyorum… 2010’un 2’nci çeyreğinde iş koşullarında bazı düzenlemeler yaptık. Bu düzenlemeler ailemize müşteri memnuniyeti olarak geri döndü. Ayrıca Ekspres’te yüzde 10.3’lük bir artış yaşadık. Ekspres alanında yaptığımız düzenlemelerin başarıyla sonuçlanmasının ardından şimdi sıra posta grubunda. Oluşturduğumuz ana plana göre 75 milyon Euro’luk bir tasarrufa imza atacağız. Şirket içerisinde oldukça önemli başka bir karara daha şahitlik ettik. Ağustos ayında iki iş kolunda da başarılı olmak adına Posta ve Ekspres bölümlerini ayırma kararı aldık. Kısa bir süre sonra yeni sistemimiz de yürürlüğe girmiş olacak ve iki ayrı iş kolunda da maksimum verim alabileceğimiz bir dönem başlayacak. Posta ve Ekspres bölümleri dışında ayrılmasına karar verilen diğer bölüm de grup merkezinde oldu. Merkez grubumuz da alt birimlere bölünecek. Bu konuyla ilgili çalışmalar da devam ediyor. Ancak şunu belirtmeliyim ki; imza attığımız bu kararlar gelecekte bizi başarıya götürecek. Yeni bir yılı da hep birlikte daha güzel, daha mutlu geçirmek dileğiyle. Peter Bakker TNT’den haberler Çin ile Avrupa arasındaki hava taşımacılığı kapasitesi artıyor TNT, artan talebİ karşılamak amacıyla Çİn ile Avrupa arasındakİ hava taşımacılığı kapasİtesİnİ artırıyor. Çİn ve Avrupa bağlantı merkezİ olan Belçİka’nın Liege şehrİne ek bİr Boeing 747-400 ERF uçuşu koyan TNT, ayrıca servis sıklığını Şangay’dan haftada altı uçuşa, Hong Kong’dan haftada beş uçuşa çıkarıyor. C in Genel Gümrük İdaresi’nin verilerine göre Çin’in Avrupa’ya ihracatı, 2010’un ilk beş ayında geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 50 arttı. Aynı dönemde Çin ve Avrupa arasındaki karşılıklı ticaret geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 537,4 artarak 177 milyar dolara ulaştı ve böylece Avrupa Birliği’nin Çin’in bir numaralı ticari ortağı olduğu bir kez daha doğrulanmış oldu. 26 büyük şehre servis 110 ton kapasiteli Boeing 747-400 ERF (Uzun menzilli nakliye uçağı) sektörde ton-mil maliyeti açısından büyük bir rekabet gücü sunuyor! TNT Çin’den Avrupa’ya non-stop uçan bir B747400 ERF uçağını Şubat 2007’de kullanmaya başlamış ve Eylül 2009’da Hong Kong-Liege bağlantısını sunarak hava taşımacılık hizmetini genişletmişti. TNT uluslararası ekspres servis hizmetinin yanı sıra Çin’deki iç operasyonlarını 26 büyük şehre ulaşan günü belli kara taşımacılığı hizmetleri başta olmak üzere genişletiyor. 08 TNT’den haberler Çin’de domestik taşımacılığa 170 milyon Euro yatırım TNT, Çİn’deki yerel kara taşımacılığı hİzmetlerİ alanında yapacağı 170 mİlyon Euro yatırımla lİderlİğİnİ korumayı hedeflİyor. TNT, Yenİ yatırımla, Günü bellİ hİzmet ağını güçlendİrecek, yenİ hİzmetler sunacak ve çalışan sayısını artıracak. TNT’nin Çin’deki karayolu dağıtım birimi Hoau’nun teslimat tarihi belli hizmet geliri 2010’un ilk yarısında 2009’un tamamını aştı. Hizmet alanı ise 2010 yılı başından bu yana Çin’in en büyük şehirlerinden 26’sını daha kapsayacak şekilde genişletildi. Çin’de 800 depoya ulaşan “Günü belli hizmet ağı,” ağırlıklı olarak Yangtze Nehri Deltası, Pearl Nehri Deltası ve Bohai Körfezi gibi en önemli ekonomik bölgelerde yoğunlaşıyor. Ayrıca şirketin zamanında teslim oranı yüzde 99’a ulaşmış durumda. Daha hızlı, daha güvenilir ve daha avantajlı TNT Hoau’nun teslimat günü belli kara taşımacılığı hizmeti, yerel hava taşımacılığına alternatif olarak uygun fiyata, hızlı ve güvenilir bir şekilde kapıdan-kapıya teslimat olanağı sağlıyor. Ayrıca gönderinin durumu internet üzerinde detayları ile takip edilebiliyor. TNT Hoau’nun hizmetlerinden küçük ve orta ölçekli işletmelerin yanı sıra, özellikle teknoloji, elektronik, makine ve tekstil alanlarında faaliyet gösteren Fortune 500 şirketleri de yararlanıyor. TNT Hoau aynı zamanda ülke çapında paket taşımacılık hizmeti de sunuyor. TNT Hoau, ülkede toplam olarak 1500 depo ve 57 aktarma merkezine sahip, 600’den fazla şehri kapsayan bir kara taşımacılık ağını idare ediyor. 09 TNT’den haberler S osyal sorumluluk… Evveliyatına dönmeden önce; bugününe bakacak olursak geldiği nokta tüm insanlık için sevindirici… Sonuca nasıl mı vardık? İstatistikler söylüyor bunu. Artık şirketler sosyal sorumluluk milyar dolarlar seviyesinde kaynak ayırıyor hatta birçoğu kendi vakıflarını kuruyor. Sosyal sorumluluk projelerinde amaç arzu edilen değişimi, gelişimi yaratmak. Bu konuda önde gelen şirketler, projelerin sürdürülebilir olmasına, çalışanlarının, paydaşlarının katılımıyla potansiyelini artırmasına önem veriyor. Sosyal sorumluluğun sosyolojisi İhtİyaç sahİplerİne yardım etmek bu toprakların geleneğİnde var. Toplumsal olarak en önemlİ gurur kaynağımız belkİ de yardım. Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze kadar uzanan bu kültürün sokaktakİ İnsanlar tarafından nasıl algılandığını merak ettİk. İşte sokak penceresİnden sosyal sorumluluk… Sosyal sorumluluğun algılanışı İhtiyaç sahiplerine yardım etmek bu toprakların geleneğinde var. Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze kadar uzanan bu kültürün Türkiye’nin geleceği olan gençler tarafından nasıl algılandığını merak ettik ve farklı rollerdeki gençlere sorduk. Bu coğrafyanın kültüründe yardımlaşma var Geçmişe dönecek olursak; Osmanlı Devleti döneminde, devletin ve zenginlerin bağışladığı topraklarla, gelir getiren binalarla işletilen vakıf sistemi vardı. Bu vakıflar ihtiyacı olan insanlara ayni ve nakdi yardımda bulunuyordu. Cumhuriyet döneminde vakıfların yanı sıra devlet eliyle yapılan yardımlar arttı. Bir ülkenin yeniden kuruluş serüveninde herkes örnek bir dayanışma sergilendi. Bağış ve yardımlaşma boyut değiştirdi Bugün, sosyal sorumluluk projelerinin kapsadığı alanlar genişledi. Devlet-vakıf-özel sektör işbirliğine dayalı bir yapı var. Vakıflar, dernekler kaynaklarını şirketler tarafından sağlarken, bazı şirketlerse kendi vakıflarını kurdu. Eskiden sadece dini duyguların tetiklediği ve bağışa dayalı olan yardımlaşma, bugün ortak bir yapıya kavuştu. Artık ihtiyaç sahipleri için kaynak yaratmanın yanı sıra bilinçlendirme, gönüllük, sivil toplum insiyatifini harekete geçirme gibi anlayışlar ön planda. 10 Gençler nasıl algılıyor? Sosyal sorumluluk projeleri giderek yaygınlaşmaya başladı. Eğitim, sağlık, çevre, spor ve kültür-sanat alanında gerçekleşen projeler, şirketlerin tanıtıma başlamasıyla daha da çok bilinir oldu. Kimi kesimler sosyal sorumluluğu reklam aracına çevirdikleri gerekçesiyle şirketleri kınarken, kimi kesimler örneklerin ön planda olmasının herkesi teşvik edeceği görüşünde birleştiler. Bu tartışmalar iş dünyası, medya ve fikir önderleri zemininde sürerken biz sözü gençlere bırakalım istedik. Temelde Türkiye’nin geleceği için sloganıyla yapılan sosyal sorumluluk projeleri hakkında geleceğin mimarları ne düşünüyor? TNT’den haberler Sokaktan... Mustafa Albayrak Mert Açıkel İÜ Sanat Tarihi öğrencisi İTÜ Makine Mühendisliği Öğrencisi / Greenpeace üyesi Sosyal sorumluluğu; toplumun eksik olduğu noktalarda sivil toplum örgütleri, vakıflar ve şirketler tarafından hayat standartlarını yükseltmesi amacıyla yapılan insanların faydasına sunulan eylemler olarak tasavvur ediyorum. Bunlar insanlara gıda, para yardımının yanında kültürel alanda da yapılan projeler olarak vukuu buluyor. Şirketlerin yürüttüğü sosyal sorumluluk projelerinin halka çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca şirketlerin bu projelere destek vermesi gerektiğininde şart olduğu inancındayım. Çünkü şirketler sosyal kurumlar olarak bu olgunun içinde yer almalılar… Zira bu şirketler ekonomik olarak destek sağladıkları için insanların yaşam standartları bir nebze yükseliyor. Şirketlerin yaptıkları projeleri televizyonlardan, radyodan, yazılı basından takip edebiliyoruz. Bu da önemli bence. Çünkü bu sayede herkes gelişmeleri takip edebiliyor ve bu çalışmalara ayak uyduruyorlar. Sosyal sorumluluk; İnsanların yaşadıkları dünyayı daha iyi bir hale getirmek için yapılan çalışmalar olarak görüyorum. Türkiye’de bu çalışmalar biraz ağır-aksak yürüyor. Çünkü toplumumuz yeteri kadar önem vermiyor bu konuya. Bunu kendi zorunlulukları olarak görmüyorlar. Hâlbuki bu yardımlar daha sonra kendilerine fayda sağlayacak. Çünkü yapılan yardımlar ülkenin standartlarını yükselteceği için kendi yaşam standartları da yükselecek. Hatice Demir Öğrenci Gözde Yıldırım İş kadını Sosyal sorumluluk alanı çok geniş bir konu aslında. Sosyal Sorumluluk sadece ihtiyaç sahiplerine yardım etmek olmamalı… İnsanların belirli kültür seviyesine ulaşmasını sağlamak da bir sosyal sorumluluk projesidir. Mesela bazı Doğu illerinde tiyatro, sinema, okul yok! Neyse ki bu konuda yapılan projeler var mesela seyyar tiyatrolar, sinemalar gidiyor ama yeterli olduğunu düşünmüyorum. Bununla ilgili yapılan çalışmaların da ülkenin kültür düzeyini arttırmak, ülkeyi kalkındırmak için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ferdi Ertekin Tarih Öğretmeni Sosyal sorumluluğu konuşmadan önce “sorumluluk nedir?” onu konuşmak lazım, ondan sonra sosyal sorumluluğu konuşmalıyız. Sorumluluk, insanın üzerine düşen görevleri yerine getirmesidir. İnsan sosyal bir varlık olduğundan dolayı kendi sorumlulukları olduğu kadar toplumsal sorumlulukları da vardır. Sosyal sorumluluk en basit haliyle birlikte yaşadığın insanların dertlerine derman olmaktır. Sosyal sorumluluk bu ülkenin geçmişinde olan bir olaydır. Bireysel olarak yürütülen ya da projesel anlamda yürütülebilecek bir durum değildir. İnsan olmanı yanında gelen bir sorumluluktur. Zaten bizim toplumumuzda bazı alanlarda kendiliğinden yürüyen bir konudur. Vakıflar vardır mesela proje değildir ama bu alanda bazı işlerin yürümesini sağlar, ayrıca bireysel olarak ben bir sorumluluk projesinin içine gireyim denilen bir durum değildir. Gönüllü ya da bireysel olarak yapılan, projeye dönüşen bir durum değildir insanlığın gereğidir. Toplumun içinde yaşamak böyle bir şeydir zaten. 11 Sosyal sorumluluk çalışmaları günümüzde ihtiyaç sahiplerinin yaşaması için bir şarttır bana göre… Özellikle bizim gibi ülkeler de bu projeleri üstlenecek birilerinin olması gerekiyor. Üstelik burada şunu da eklemek isterim; sosyal sorumluluk sadece maddi yardım değil sanatsal alanlarda da olmalı. Çünkü halkın ücretsiz sinema, konser vs. gibi sanatsal çalışmalara da ihtiyacı var… Mesela Salvador Dali Sergisi’ni ülkemize gelmesi çok önemli bir olaydı. Keza İş Bankası’nın bir sergi salonu olması, sanata destek vermesi sevindirici bir gelişme. Bunun yanında halkın da buna dahil olması şart… Ben birkaç sosyal sorumluluk projesi içinde yer aldım. Hem yaptığımız işin sonucu hem de gönüllü insanlarla yan yana olmak büyük bir mutluluk veriyor insana… TNT’den haberler El yazısı kötü olanlar da artık günlük tutabilecek Hemen her konuda başvurulabİlecek bİr kaynak halİne gelen bloglar mİlyonları peşİnden sürüklüyor. Bu sayımızda tüm dünyanİn takİp ettİğİ ve yenİ bİr web fenomenİ halİne gelen blogları İnceledİk… B logların en önemli özelliği yazı ve konu açısından hiçbir bağımlılıklarının olmaması. Herhangi bir konuya bağlı kalma mecburiyetleri yok! Yazım kurallarını moda mod uygulamak zorunda değiller. Öyle ki e-posta yazarcasına hazırlıyorlar haberlerini. Çünkü takip edilmek veya herhangi bir şekilde ön plana çıkmak gibi bir hesapları yok! Yine de blogların neredeyse bir haber ajansı haline de dönüştüğü de gerçek. Örneğin; gazetelerin değerli sayfalarında yer ayırmadıkları bazı perde arkası kahramanları bloggerlar konuşturuyor… Türkçe yayın yapan blog sayısı milyona merdiven dayamış durumda. Global olaraksa 4 milyona yaklaştığı söyleniyor. Dünyayı kasıp kavuran Blog kavramını ele aldık. 12 Blog kelimesi nasıl doğdu? Web, log… Yabancı bir kelime olan blog, bu iki kelimenin birleşimiyle ortaya çıktı. ‘Weblog’ ismiyle doğan, blog olarak kabul gören bu özgürlük alanının bugün milyonlarca takipçisi ve alan sahibi var. ‘Weblog’ kelimesini dikkate alır ve Türkçeye uyarlamaya kalkışırsak karşımıza ‘Web günlüğü’ ifadesi çıkıyor. İlk başlarda ‘wordpress’in kolay kullanımı ve hızlı yüklemesi sayesinde ilk tercih olduğu bloglar bu. Onların amacı bir işe yaramak, bir ticaret yapmak veya yönlendirmek değil. Onlar istediklerini yapıyor. Bloglar arasında sivrilen isimler de yok değil. Günlük ziyaret sayısında yüz binleri aşan onlarca site var. Hal böyle olunca gazeteler de bu isimleri alıyor ve bu bloggerlara köşe veriyor. İlk akla gelen Uçan Hollandalı lakabıyla ‘vliegendenederlander. blogspot. com’ adresinin sahibi Fırat isimli blogger. Öyle ki kimi zaman adını bile anımsayamayacağınız bir futbol takımının tarihini irdeliyor kimi zamansa bir müzik grubunun son albümünü masaya yatırıyor. Aynı zamanda konuk ettiği yazarlarla güncel konulara değinmeyi de ihmal etmiyor. Bugünlerde Birgün Gazetesi’nde köşe Blog köşelerinden, gazete köşelerine yatay geçiş Sanal dünyada bir milyona yakın Türkçe blog yayın yapıyor. Kiminin takipçi sayısı yerle yeksanken kimisini binlerce kişi takip ediyor. Yüzlercesi yazıları yorumluyor. Kulaktan kulağa nice yeni okuyucular kazanıyor. Hal böyle olunca bu ilgi gazetelerin de dikkatini çekiyor. İlgi çeken blog yazarları kendi köşelerinden gazete köşelerine taşınıyor ve binler bir tarafa milyonlara sesleniyor. Kuvvetli bir iletişim aracı Bloglar, günümüzde önemli bir iletişim aracı olma yolunda da hızla ilerliyor. Zira artık blogların sayısız sadık takipçisi olduğu biliniyor. Özellikle yapılan kampanyalara blogların da davet ediliyor olması yeni çağın dijital iletişim çalışmalarının ilk adımları. Çünkü bir bağımsız blogun şirketinizle ilgili olumlu ifadeler kullanıyor ve tavsiye ediyorsa okuyucudaki etkileri gazete ve televizyondan kat kat etkili oluyor. şimdilerde Google’a emanet diyebiliriz. Bloglar, günümüzdeki popülaritesini de bir yerde Google’a borçlu. Öyle ki Google sayesinde gerek görsel eklemeleri gerekse metin hazırlamaları hem çok kolay hem de seri. Google’ın sunduğu diğer bir avantajsa arşivleme olanağı. Blogları, haber sitelerinden ayıran özellik İşlevi nedir? Belki de blogların diğer internet sitelerinden farkını ortaya koyan kilit soru da yazıyor. Unutmadan gazete veya dergideki köşesine sığmayıp bloglara taşınanlar da var. Blogger’ların çoğunun hayatını kazanmak için çalıştığı bir iş, vakit ayırdığı bir mesaisi var. Mesai bitiyor, eve gidip ailesiyle vakit geçiriyorlar ve blogu güncellemek için kolları sıvıyorlar. Gün içerisinde birkaç küçük not düşüyorlar, akşam ise sıra detaylı haberlere geliyor. Kimi haftadan haftaya güncelliyor. Kimiyse her gece düzenli olarak yeni giriş yapıyor. 13 Blogger olmak istemez misiniz? Siz de bir blog sahibi yani blogger olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey google’a üye olup, bir şablon seçmek. Sonrasında bir muhabir, bir seyyah veya bir lezzet ustasısınız. İnternetten bir görsel bulun, maç değerlendirmesi yazın, bir gezinizden notlar paylaşın ya da mutfağınızda en güvendiğiniz tarifi yaparken püf noktaları paylaşın. “Bu ülke daha büyük başarıları ha Bundan kısa bir süre önce Dünya 2’ncİsİ olarak tüm Türkİye’yİ sevİnce boğan A Mİllİ Basketbol Takımı’nın menajerİ Harun Erdenay’ı zİyaret ettİk. 12 Dev Adam ve kendİsİ hakkında bİlİnmeyenlerİ öğrendİk… 14 Aktüel Ropörtaj B u sonbahar, bizim için her açıdan özeldi… İstanbul, Ankara, Kayseri sokaklarını arşınlayan turistler gördük. İstiklal Meydanı’nı, Kızılay Meydanı’nı, Kayseri’yi bazen Sırplar, bazen Slovenler bazense Amerikalılar inletti… Kısa süre önce Dünya Basketbol Şampiyonası yapıldı bu topraklarda. Yaşlısı genci ya ekran başına ya da salonlara akın etti. Milli Takımı’nı son dakikaya kadar yalnız bırakmadı. Milli Takım da bu ilgiye layık bir başarı göstererek ikinci oldu… Başarının perde arkası kahramanlarından bir tanesi de Harun Erdenay’dı… Milli Takım zoru başarırken onun da bu başarıda payı vardı. Harun Erdenay ile ‘sure we can’ röportajlarının bir yenisini gerçekleştirdik. Efsane basketbolcu Kemal Erdenay’ın oğlu Harun Erdenay’ın kariyerini, kırılma noktaları ve önemli adımlarıyla kendi ağzından öğrenebilir miyiz? Aslında tahmin edildiği gibi babamın ısrarlarıyla başlamadım basketbola… Aksine babam her zaman eğitimime önem verdi. Ancak Boğaziçi Üniversitesi’ne girdiğimde takımda yoğun bir tempoyla karşılaştım. Eğitimimi doğru biçimde sürdüremeyince de basketbolu tercih ettim. Profesyonel basketbol maceram Paşabahçe ile başladı. İki yıl sonra İTÜ’ye katıldım. Sonrasında bir yıl Fenerbahçe’de oynadım ve dokuz yıl boyunca oynadığım yuvam diyebileceğim kulübe, Ülkerspor’a transfer oldum. Ülker’den ayrıldıktan sonra İTÜ’ye ardından da bir yıllığına Mersin Büyükşehir Belediye Takımı’na gittim. Belki futbol ve basketbolu aynı kefeye koymak yanlış ancak; yeşil sahalarda belli mertebeye ulaşmış oyuncuların daha düşük profilli takımlara gitmediğini görüyoruz. Siz ise hiç düşünmeden İTÜ ve Mersin denemelerine imza attınız. Bu kararların altında neler yatıyor? ak ediyor” Ülkerspor’da muazzam başarılar elde ettim. Gerek Avrupa gerekse Türkiye’de çok şey öğrendim ve genç arkadaşlarla bu deneyimi paylaşacak olmanın verdiği heyecan basketboldan 15 “Tanjevic mükemmel bir insan” Türkiye A Milli Basketbol Koçu Bogdan Tanjevic. Harun Erdenay’ın çalışma arkadaşlarından bir tanesi de o… Peki, Tanjevic nasıl bir insan? Harun Erdenay Sırp hocayı kusursuz bir karakter olarak tasvir ediyor. “Ekipteki herkesle ilgilenir, herkesin yardımına koşar… Hizmet görevlileriyle olan diyaloglarını gördüğünüzde ne demek istediğimi anlayacaksınız” diyor Tanjevic için ve ekliyor; “Bizi yalnız bırakmadı. Halbuki hastalığından ötürü herkes anlayış gösterecekti ona ancak o takımını yalnız bırakmanın doğru olmadığına inandı ve bizimle beraber yürüdü…” Türk halkının bu fedakarlığı asla unutmayacağına eminim… Basın bazen haksızlık yapabiliyor. Yanımızda olmalarını isterdik ancak onlar acımasızca eleştirmeyi tercih etti. Bugün düşününce iyi ki yapmışlar diyorum. Zira eleştiriler oyuncuların hırslanmasını sağladı. kopmama izin vermedi. Ülkerspor’da bırakmayı planladığım kariyerimi bu etkenlerden dolayı iki transfer gerçekleştirdikten sonra noktaladım. Ülkerspor’da elde ettiğiniz başarılar sonrasında hiç yurtdışını veya ülke içindeki diğer iddialı takımları düşünmediniz mi? Ülkerspor’da çok mutluydum. İnsan mutlu olduğu bir yerden neden ayrılabilir ki? Ailemin düzeni ve takımdaki rolüm kalmam gerektiğini hissettirdi. Yoksa gerek Avrupa gerekse ülke içerisinde oldukça değerli teklifler aldım ancak düşünmeden dahi reddettim. Çünkü bana kalırsa insanın daha fazla para kazanmasındansa mutlu olduğu yerde kalması daha değerli. Milli Takım Menajerliğinize ve Federasyon’un genel yapısına gelecek olursak… Biraz işleyişten bahseder misiniz? Öncelikle şunu söylemek istiyorum Türkiye Basketbol Federasyonu, gerek organizasyon gerek başarı gerekse istihdam ettiği personel sayısıyla Avrupa’nın bir numarası… Lider İspanya’yı geride bırakmış bulunuyoruz. Bu başarının altın- 16 da da federasyonumuzun tek vücut mantığıyla hareket etmesi yatıyor. Hemen her konuda bir bütün olarak düşünüyor, bütün olarak hareket ediyor. Bu mantığın temelini de Turgay Demirel’in takım çalışmasına verdiği önem oluşturuyor. 2010 yılına gelecek olursak. Muazzam bir başarı. Basın ve taraftar baskısı altında kazanıla bu başarı hakkında neler söyleyeceksiniz? Maalesef basın biraz haksızlık yapıyor… Hazırlık maçlarında iyi bir performans gösteremediğimizi biz de kabul ediyoruz ancak geçerli nedenlerimiz olduğu da tartışılmaz… Hocamıza maalesef turnuvadan önce kanser teşhisi konuldu. Bu tüm takımı derinden etkiledi. Hidayet henüz sakatlıktan çıkmıştı, hazırlık kampının ortasında Engin Atsür’ü kaybettik, sistemin önemli parçası Kerem doping cezasından ötürü bir yıl basketbol oynamadı… Sonra biz yoğun bir kamp dönemi geçirdik. Ligler tamamlandı oyuncular kısa bir tatilin ardından kampa katıldı. Ve iki ay gibi bir sürede aileleriyle sa- Sırbİstan maçı çok yorucu geçtİ. Hem fİzİksel hem de zİhİnsel açıdan yıpranmış oyuncular destan yazdılar. Bu sonuç rehavet yarattı ve finale maalesef İstedİğİmİz gİbİ hazırlanamadık. dece iki-üç kez görüşme şansı yakaladılar. Yorucu bir sezonun ardından böyle bir döneme girdiğinizi düşünün… Kolay değil ancak; hepsi bu zorlu görevin ardından alınlarının akıyla çıkmayı başardılar. Takımın genel kimyası zaten her şeyi anlatıyor… Şüphesiz uyum dışarıdan da gözüküyordur. Öyle ki biz kamp için ilk kez bir araya geldiğimizde zaten hedef olarak finali konuşuyorduk… Aklımızda sadece final vardı. Çünkü taraftarımızın önünde sıradan bir sonuç asla kabul edilemezdi bizim adımıza. Bu bilinçle çalıştık. Turnuvanın başından sonuna dek bu hedef için mücadele ettik. Ancak yarı finaldeki Sırbistan maçı maalesef biraz şanssızlığımız oldu. Finale çıkmayı başarınca biraz da mental sorunlarla uğraştık. Üstüne bir de fiziksel yorgunluklar eklenince derecemiz ikincilikte kaldı. Ben de o soruyu soracaktım… Amerika maçında oynadığımız basketbolun önceki performanslarla karşılaştıracak olursak büyük bir fark olduğunu görüyoruz. Bize biraz bu düşüşün nedenlerini anlatır mısınız? Öncelikle oyuncular kafa olarak; koyulan hedefi başarmanın rahatlığını yaşamış olabilirler. Zira hedefimiz finaldi ve finale çıktık. Son ana kadar mücadele ettiler ve finale çıktılar. Zihinsel olarak odaklandılar. Öyle ki o Amerika yarı finalde rakibimiz olsaydı yenebilir finale çıkabilirdik. Ancak biz finali onlarla oynadık ve onlarda bu denli kırılgan bir takım bulunca karşılarında gerektiği gibi oynayıp şampiyon oldular. Ayrıca onlar yarı finalde rahat bir maç geçirmiş fazla dinlenmişlerdi. Bizi Sırbistan maçı da geriye götürdü maalesef… Hem çok yorulduk hem de son basketle biten bir maç olduğu ve sonucunda finale çıktığımız için yükselen adrenalin seviyesi nedeniyle oyuncuların düzeni bozuldu. Akşam yemeğiydi kutlamalardı derken oyuncuların rutin tedavi ve masajlarının sabaha karşı yapılmasına neden oldu. Ancak oyuncular erkenden de otele gelmiş olsalar yükselen adrenalin seviyesi nedeniyle uyuyamayacaklardı. Fiziksel yorgunluk bir kere bizi çok etkiledi. Yetmediği gibi bir doyum da söz konusuydu. Zira yukarıda da sölediğim gibi hedefimize başarıyla gelmiştik. Kimse bize böyle 17 bir maç, böyle bir performans sonrası Amerika’dan alınacak bir mağlubiyet nedeniyle eleştiri yöneltmeyecekti vs… Oyuncuların kafası bu açıdan da biraz karışıktı ve sonuç itibarıyla Amerika’ya karşı kaybettik… Ancak gösterilen mücadeleden, harcanan emekten ötürü katkısı olan herkese tekrar teşekkür ediyorum. Ülkemize böyle bir başarı kazandırmak kolay değildi ve oyuncularımız zoru başardı… Bogdan Tanjevic ile beraber çalıştırız. Koç nasıl biri? Sporcu ve koç kimliği öncesinde kusursuz bir karakterdir Tanjevic. Sadece oyuncularına değil çevresindeki herkese yardım eli uzatmaktan çekinmez. Herkesin derdini sıkıntısını sorar çözmek için çaba gösterir. Takımın hizmet görevlilerinden oyuncuların, yöneticilerin herkesin keyifli olması için elinden geleni yapar. Taktik ve oyuncu yönetimi konusundaysa sanırım yorumlanacak bir durum yok ortada. Milli Takım ve Fenerbahçe’de yaptıklarıyla zaten nasıl biri olduğunu kanıtlıyor. Nereden buldunuz bu adamı? Cümle Harun Erdenay’a ait… Bu sözü Kerem Gönlüm için söylemiş. Harun Erdenay’a bir anısını sorduğumuzda bu yanıtı aldık. Kerem Gönlüm Ülkerspor’a transfer edildiğinde ilk antrenmanlarını seyretmiş ve yöneticilere şu sözleri söylemiş; “Bu adamı nereden buldunuz? Şut atmasını bilmiyor, top sürmesini bilmiyor. Bu adamdan basketbolcu olsun ben basketbolu bırakırım…” Bir süre sonra bu düşüncelerini Kerem’e de söyleyen Erdenay, bugünlerde Kerem’in attığı her basket sonrası oyuncunun esprilerine maruz kalıyor… CEO HAKKINDA HER SEY! CEO… Chief Executive Officer’ın sİhİrlİ kısaltması… Bugünlerde bu kısaltmayı çokça duyar olduk. Pekİ, CEO’lar nasıl İnsanlardır? Ne yer ne İçerler? CEO olarak mı doğdular? Bu ve buna benzer soruların cevaplarını merak edİyorsanız, doğru sayfadasınız… Lee Iacocca’nın başarılarının yanında Kenneth Lay’in ‘Enron Skandalı mercek altında… 18 Kapak CEO’ların en önemlİ çıkış noktalarından bİr tanesi de zaman yönetİmİ. Hayatlarını sadece İşe endekslememelerİ İçİn zamanı İyİ yönetmek zorundadır CEO’lar. araştırmalara göre sosyal yaşantısında da karmaşaya düşen ceo’ların çalışmalarındakİ verimlilik yok oluyor… İllüstrasyon: meral erdoğan G ünümüzde şirketlerin geleceğine yön veren CEO’lar dümeninde oturdukları şirketlerin kaderinde belirleyici bir rol oynuyorlar. İyi bir CEO şirketini zirveden zirveye taşıyabilirken, kötü bir CEO verdiği yanlış kararlarla başka şirketi olmak üzere, çalışanlarını ve hissedarlarını zarara da uğratabiliyor. İş dünyasında son yıllarda önemi giderek artan CEO’luk kavramı için pek çok şey söylenebilir ancak öncelikli olarak söylenecek şey CEO şirketin lideridir. . Bir CEO liderlik özelliğini taşımalıdır Ünlü Fransız devlet adamı Charles De Gaulle, “Planlama bir çok kişi tarafından, harekete geçiş ise bir kişi tarafından yapılır” diyerek lideri tanımlıyor. Evet bir CEO kesinlikle liderlik özelliğine sahip olmalıdır ki motivasyon ve karar alma süreçlerinde etkin olabilsin. CEO’nun takımın üyelerinin yönetimini başarabilmesi için iyi bir davranış yorumlayıcısı ve iyi bir motivasyon sağlayıcı olması gerekir. Bunun yolu ise liderlikten geçer. Karar alma açısından da durum böyledir. CEO’nun işi, zamanında ve özellikle belirli derecelerde riskler taşıyan kararlar almaktan ibarettir. Ancak liderlik özelliklerini taşıyan bir CEO karar almanın güçlüklerine karşın, tutarlı kararlar almakta başarılı olabilir. Çalışanlara yaklaşımı geleceğini belirler Çalışanlarla olan ilişkiler de CEO’ların başarılarını doğrudan etkileyen etkenlerden biridir. CEO birlikte çalıştığı takımın görüşlerine değer vermeli, onları dinlemeli ve karar sürecine dahil etmelidir. Her zaman kendisi ön planda olmamalı, gerektiğinde geride durmayı başarabilmelidir. 19 Herkese eşit mesafede duran ve objektif yaklaşan, gerektiğinde çalışanları ile arkadaş olabilen, gerektiğinde aradaki mesafeyi koruyabilen bir karakter CEO’luk için kritik öneme sahiptir. Verimli şirketlerin tamamında öne çıkan konunun yatırımların yanı sıra çalışan motivasyonu olduğu görülüyor. Kriz anında karar verecek kadar cesurdur Kriz yönetimi… Belki de CEO’ların kaderini çizen en önemli konulardan biridir. Otoritelere göre kriz anlarında en kritik konu; zamanında alınan kararlar. Sonuçları değerlendiren ekonomistler karar alma süreçleri ne kadar uzarsa o kadar zarar görüldüğünü çıkarıyor ortaya. Bu konuda yapılmış en keskin yorum “Kötü dahi olsa bir karar alın ve hemen ilan edin. Kararsızlık çözümsüzlük olarak görülmektedir. Bu nedenle hızlı alınacak en kötü karar bile geç alınacak doğru karardan daha az zarar verir” Diyor. Doğruluğu veya işlerliği ne kadar isabetli tartışılır ancak ekonomistlerin detaylı araştırmalardan çıkardıkları sonuç bu… CEO, strateji çizer, kaynakları verimli kullanır, israfa savaş açar. Firmanın sadece kârını değil, itibarını da artırmaya çalışır. CEO sadece yönetim kuruluna değil aynı zamanda hissedarlara, çalışanlara, müşterilere, sendikalara, basına, kamuoyuna, bakanlıklara karşı da sorumludur. Dolayısıyla bu sorumluluğun altından başarıyla kalkmak için iyi düşünüp, kaynakları verimli kullanmalıdır. Karar verirken ülkenin ve sektörün durumlarını göz önüne almalıdır. Zira ondan beklenen doğru zamanda, doğru yerde, doğru işi yapmaktır. Lee Iacocca Kovulmasaydı, efsane olamayacaktı… Lee Iacocca, dİp noktasında devraldığı Ford’u zirveye taşıdı. Yola dolu dİzgİn devam ederken “kıskanç” patron Lee’nin görevİne son verdİ. Ne olduysa ondan sonra oldu ve Iacocca Ford’dan sonra Chrysler’in CEO’su oldu. Zorluklar altında kusursuz bİr performansla hem Chrysler’İ hem de kendİnİ adını zİrveye taşıdı… Sorularımızın cevaplarını bulduktan sonra sıra örneklerde… Iacocca Ford’da CEO iken genç patronunun egosu nedeniyle kapının önüne koyulmuştu. Ford’u lider yapan adamın patronu kendisiyle bir öğlen yemek istediğini söylediğinde kovulacağı aklına bile gelmemişti şüphesiz. CEO çılgınlığının kıvılcımları Hikayeyi açacak olursak; Ford’un kurucusu Henry Ford, T serisi otomobillerle sektörde çığır açarken işçilere de yüksek maaş veriyordu. Bunu yapmasının temel nedeni sendika ve diğer işlerle uğraşmak istememesiydi. Ancak sendikalaşma çalışmalarına karşı koyamadı ve fabrika büyük bir karmaşanın içine düştü. İşte Ford’u önemli bir işletme yapan I. Henry, bu andan sonra fabrika yönetimini Lee Iacocca’ya bırakıyordu. Efsane CEO Iacocca’nın işleri Henry’nin oğlu işlere karışıncaya kadar yolunda gidiyordu. Öyle ki durma seviyesine gelen üretim tesislerini yeniden canlandırmıştı Iacocca… Ford Mustang’i yaratan adam Çalışanları yeniden heyecanlandırmayı başaran Iacocca, üretim ve pazarlama hamleleriyle Ford’u eski günlerine döndüreceğinin sinyallerini verdi. Öyle ki bugün spor arabaların piri sayılan Ford Mustang’lerin mimarı Lee Iacocca’dır. Yaşlıların otomobil heyecanları- nı kaybettiklerini düşünen Iacocca, gençlere bu sevgiyi aşılamak adına Mustang’in tasarlanmasını sağladı. Bugünlerde otomobil tutkunlarının rüyalarını süsleyen Mustang’ler piyasaya çıktığı andan itibaren fenomen olmayı başardı. 56’da 56 sloganıyla bir de kampanya düzenleyen Iacocca 56 model Ford otomobilleri 56 dolar taksitle ve yüzde 20 indirimle satışa sundu. Böylelikle Lee, hem piyasadaki Ford otomobil sayısını artırdı hem de stokları eritti. Ford yeniden zirveye yürüyor Lee Iacacco yaptığı tüm hamlelerde başarı sağlayarak, Ford markasını dipten aldı ve zirveye taşıdı. Ancak atlanmaması gereken bir konu daha var; Iacocca’nın Ford’daki kaderini de bu denli başarılı olması etkiledi. Oğul Henry bu başarıları hazmedemedi ve şirketten ayrıldıktan sonra farklı bir şirkete giderse iki milyon dolar ödeyecek olan Lee’nin korkacağını düşünerek anlaşılması güç bir karara imza attı. Başarı hikayesi daha yeni başlıyor Fabrikayı karşıdan gören lüks bir restoranda ayrılan masaya oturdular. Genç patron Ford ansızın Iacocca’ya fabrikayı göstererek “Burası neresi” sorusunu yöneltti. Iacocca da “üretim tesisleri” cevabını verdi ve Ford’un ağzından şu cümleler döküldü; “İşte o üre- 20 Ford Mustang’in hikayesi Yaşlılar bir yerden sonra otomobilleriyle olan duygusal bağlarını kaybediyordu. Artık eskisi kadar özen göstermedikleri gibi araba değiştirmek gibi bir hevesleri de kalmamıştı. Lee Iacocca böyle düşünüyordu ki bunu da istatistiklere dayandırıyordu. Satış rakamları ve ülkedeki otomobil sektörünün yokuş aşağı yuvarlanması otomotivcileri tehdit ediyordu. Ta ki Lee’nin gençlere yönelik tasarımlar başlatmasına kadar. Nitelikli bir üretim bandına sahip olan Ford bünyesinde gençler için yeni bir araba tasarlatan Lee, bu yeni modelin adını da Mustang olarak belirledi. Çok kısa bir süre içerisinde 20 bin satışı geçen Mustang’ler bugün halen bir fenomen… Lee yol haritasını çiziyor Bir enkazdı Chrysler… Ford’un başarılı altyapısıyla kotardığı görevi bu kez daha büyük zorluklarla yerine getirmek zorundaydı. Çalışanların şirketi umursamadığını gördü. Ve İlk iş olarak onları bu mücadelenin bir parçası olduklarına ikna etmeye koyuldu. Kendi maaşını 360 bin dolardan 1 dolara indiren Lee, çalışanlardan da fedakarlık istedi. Bu süre içerisinde herkesi dinledi. Her fikri değerlendirdi. Kapı görevlisinden mühendisine hemen herkesi işin içine kattı. Sonuç olarak da dipteki Chrysler’de yaşam umudu olduğunu gördü ve zirve için çalışmalarına hız verdi. tim tesislerinin adı Ford… Ve orada gördüğün her şeyin sahibi benim. Ben ne dersem o yapılır ve şimdi sana diyorum ki tüm eşyalarını topla ve şirketimden kaybol…” Ford, Iacocca’nın evinde oturacağını düşünüyordu. Tazminat maddesini göze alacağını hiç hesaba katmamıştı. Ancak Iacocca yeni devler yaratmak için çalışmalara başlamıştı bile. Fiat, Volkswagen, Mitsubishi, Nissan ve Renault’a bazı projelerle gitti. Yeni görevi için kıta aşırı markaları irdelerken hiç ummadığı bir teklif aldı… Amerikan otomobil üreticisi Chrysler’in teklifini kabul etti ve bildiği sektörde yeni şirketini zirveye taşımak için kolları sıvadı. Kurucunun sözlerinden ilham aldı Bu dirilişin temeli sadece Iacocca’ya ait değil. “İnsanları coşkulu görmek istiyorum, çünkü destanları ancak coşkulu olanlar yazar. Coşkulular her engeli aşar. Coşku, gözünüze ışıltı verir, yürüyüşünüzdeki salınımı değiştirir, arzunuzu artırır ve yeni düşünceler üretmenizi sağlar. Coşkulu kişiler savaşçıdırlar, azimlidirler, kolay yıkılmazlar. Tüm gelişmelerin temelinde coşku yatar. Coşkulular başarırlar, coşkusuzlar mazeret ararlar” diyen Chrysler’in kurucusunun da bu dirilişte büyük payı var. Lee de bu sözlerden ilham aldı. Yemeklerini işçilerle yedi, tulumla gezdi, elini yağın içine soktu her aşamada işçileriyle omuz omuza çalıştı Ve bu şekilde mesailerini doldurmak için saatten gözünü ayırmayan çalışanları adeta şirketin sahibiymişçesine motive etmeyi başardı. Icocca’nın en büyük özelliği çalışanları kenetleyerek kriz anlarında doğru kararları verebiliyor olmasıydı. Şimdilerde iş temposundan sıyrılarak ailesiyle vakit geçiren Iacocca ile Amerika’dan dünyaya bir CEO hareketi yayıldı. Şirketler CEO’lara büyük paralar ödedi ve CEO’lar muazzam bir saygınlık kazandı. Ta ki Kenneth Lay ve Jeffrey Skilling’e kadar… 21 LEE IACOCCOA, CEO’LARIN BUGÜNKÜ SAYGINLIK VE KAZANÇLARININ BAŞ MİMARI. ZIRA CEO’LUK ONUNLA BİRLİKTE GÜN YÜZÜNE ÇIKTI VE ZİRVE NOKTASINA ULAŞTI. Chrysler’i dünya devi yapt› Chrysler in bugünkü prestij ve üretim bandını bir kenara bırakın ve hikayeye kulak verin. Lee, Chrysler in başına geçtiğinde önemli araştırmalar yapmaya başladı. Ve çıkardığı sonuç şuydu. Amerikan halkı ekonomiden çok söz ediyordu. Ekonomik, ekonomik, ekonomik… İşte yeni üretim politikasını bu mantıkta belirledi ve Chrysler belki de tarihinde ilk kez ekonomik, ufak ve gösterişsiz otomobiller üretti. Lee’nin sonraki araştırmasıysa ailelerin alışkanlıklarıydı. Tüm ailenin dadılar ve evcil hayvanlarıyla beraber dolaştıklarını fark etti. Bu kez ikinci adımı attı ve bugünün efsane otomobili Voyager serisini tasarladı. İşte Chrysler bu gibi dokunuşlarla dipten zirveye soluksuz bir tırmanışa geçti. Bir CEO ne kadar acımasız olabilir ENRON… CEO’NUN NELER YAPABİLECEĞİNE BAŞKA BİR ÖRNEK. 2000 YILINDA AMERİKA’DAKİ EN BÜYÜK 7’NCİ ŞİRKET OLARAK GÖSTERİLEN ENRON, 1985 YILINDA ‘HAUSTAN NATURAL GAS’ İLE INTERNOTH ŞİRKETLERİNİN BİRLEŞMESİYLE KURULDU. VE DAHA KURULDUĞU GÜNDEN İTİBAREN BİR NUMARALI DOĞALGAZ DAĞITICISI OLARAK İLAN EDİLDİ. MILENYUM ÇAĞININ BAŞINDA YILLIK 100 MİLYAR DOLAR KAZANIRKEN KÖTÜ SON KİMSENİN AKLINA GELMİYORDU. DİĞER BIR DEĞİŞLE CEO KENNETH LAY VE CFO ANDREW FASTOW’UN NELER YAPTIĞINDAN HENÜZ KIMSENİN HABERİ YOKTU... Lay hayatını kaybetti, Fastow ve Skilling hapiste Sayısız hissedar ve çalışan tüm birikimlerini Enron’a yatırdıklarında olacakların elbette farkında değildi. Zira Enron hisse fiyatları tırmandıkça talep de katlanarak devam ediyordu. Ve bu karlı hisseleri satmak hiç kimsenin aklından geçmiyordu. Krizin patlak vermesiyse herkesin büyük karlar beklediği bir ortamda açıklanan akıl almaz zararla oldu. Üstelik dışarıdan bakıldığında ortada olumsuz hiçbir durum yoktu. Ancak Andersen firması zarar açıklanması gerektiğini belirtiyordu. Bu andan itibaren SEC (ABD Sermaye Piyasası Kurulu) Enron hakkında bir soruşturma açarak tüm pislikleri gün yüzüne çıkarttı. Başlıktaki üç aktör de hapis cezasına çarptırıldı. Şirket sahibi ve CEO’lardan biri Kenneth Lay hapse girmeden hayatını kaybederken, Fastow ile Skilling şimdilerde demir parmaklıklar arkasında… Lay, Fastow, Skilling ve Andersen Şirket çalışanları var güçleriyle çalışıyor, oldukça iyi paralar kazanıyordu. Keza hisse sahipleri de öyle… Aslına bakılırsa hisse sahiplerini de büyük çoğunlukla çalışanlar oluşturuyordu. Zira Enron o dönemde en iyi parayı kazandıran kurumların başındaydı. Lay ve Fastow ikilisi muhtemelen hisseler bloklar halinde satın alınırken muhasebe kurallarını alt-üst eden oynamalar yapıyor ve Arthur Andersen’ın denetleme şirketinin bu değişimleri göz ardı etmesi için çaba harcıyordu. Öyle de oldu. Enron, bir süre bu şekilde kör topal ilerledi. Tabi bu gidişattan en yakın üst yöneticiler, diğer çalışanlar ve hissedarlar habersizdi. Global bir hisse olan Enron’un kağıtları sayısız milletten insan tarafından satın alındı. Hisseler tırmandıkça talep daha da arttı. 22 AŞAĞIDAKİ FOTOĞRAFLAR İKİ ULUSAL YAYINDAN... OKUDUĞUNUZ İKİ CEO DA MANŞET OLMAYI BAŞARMIŞ. TEK FARKLA; LEE IACOCCA BİR DAHİ OLARAK LANSE EDİLİRKEN, KENNETH LAY DOLANDIRICI DAMGASI YİYORDU. Jeffrey Skiling sorunsalı 2000 YILINDA ABD’NİN EN BÜYÜK 7’NCİ ŞİRKETİ OLARAK GÖSTERİLEN ENRON, ÇOK DEĞİL İKİ YIL SONRA BÜYÜK BİR SKANDAL OLARAK TÜM ÜLKEDEKİ DENGELERİ DEĞİŞTİRDİ… Şirket çalışanların hem işlerini hem de birikimlerini kaybetti Enron’un ilk etkisi şirket çalışanları üzerinde oldu. Binlerce Enron çalışanı işsiz kaldı. Çalışanlar işlerini kaybettikleri gibi aynı zamanda yıllardır biriktirmiş oldukları emeklilik kesintilerini Enron hissesine yatırmış oldukları için kaybettiler. Birikimlerini değerlendiren Enron çalışanlarının hisse senetlerini 50 dolarlık fiyatın altında satabilmeleri de kısıtlanmıştı. Dahası şirket çalışanlarını hisse almaya yönlendiren Enron’un üst yönetiminin ellerindeki hisseleri herhangi bir kısıtlama olmaksızın paraya çevirerek iflas öncesinde büyük paralar kazandıkları söylendi. Tahmin edeceğiniz üzere yöneticiler Fastow ve Lay’den başkası değildi. Diğer CEO Jeffrey Skilling ise gizlenen tüm muhasebe kayıtlarının meydana çıkmasıyla istifa ediyor, eski başkan Baxter ise intihar ediyordu. Gerçek su yüzüne çıkıyor Dışarıya sundukları pembe tablonun rengi ufak ufak değişiyordu. Planlar değişmiş, Lay ve Fastow artık kendilerini korumak için stratejiler geliştirir olmuşlardı. Zarar açıklamaları ve iflas söylentileri yüksek sesle konuşulmaya başlanınca artık geriye yapılacak bir şey kalmadı. Kısa süre önce üç haneli rakamlardan satılan hisseler 1 doların altına düşmüş, alıcı şirketler talip olsa da biraz incelemeyle alımdan vazgeçmişlerdi. Hal böyle olunca SEC (ABD Sermaye Piyasası Kurulu) olaya el koyuyor ve sıkı bir inceleme başlatıyordu. Zaten kısa süre sonra da iflas etti. Enron’daki tüm fiyasko gözler önüne serildi. Skilling, Fastow ve Lay hapis cezasına çarptırıldı. Lay daha cezasına başlamadan hayatını kaybetti. Diğer ikiliyse halen hapiste… 23 Enron daki büyük skandal patlak vermeden bir müddet önce istifa eden Jeffrey Skilling mahkemede suçsuz olduğunu iddia etmişti. Kağıt üzerin de karmaşanın anlaşıldığı anda istifa ettiği görülüyordu. Ancak sahip olduğu Enron hisselerini büyük düşüşten çok kısa bir süre önce elinden çıkardığı anlaşıldı. Bu durum mahkemenin elini güçlendirirken Skilling’in gardını düşürüyordu. Sonuç olarak kamusal bir zarar doğuran şirketin baş sorumlularından biri olan Skilling i istifası ve savunması da kurtaramadı. Kapak Roportajı KAPAK KONUSU CEO OLUNCA KONUNUN DERİNLİKLERİ İÇİN BIR CEO İLE GÖRÜŞMEYİ PLANLIYORDUK. ANCAK ‘PARADIGMA DEĞIŞTIRENLER’ ADIYLA ÜÇ KITAPLIK BIR SERI ÇIKARMIŞ ÖMER ÖZKAN’IN ÖNEMLİ İSİMLERLE GÖRÜŞTÜĞÜNÜ, YURTDIŞINDA VE ÜLKEMIZDE BU UĞURDA ÇALIŞMALAR YAPTIĞINI GÖRDÜK. MERAK ETTİĞİMİZ SORULAR VARDI VE ÖMER ÖZKAN’DAN BU SORULARIN CEVAPLARINI ÖĞRENDIK. “CEO geminin kaptanıdır” İ ş çevreleri Ömer Özkan’ı yazdığı üç iddialı kitabıyla tanıyor. İş dünyasındaki dinamiklere üç farklı merkezin yön verdiğini düşünüyor Özkan ve bir yola çıkıyor. Bu yolda önce danışmanlar-yazarlar-teorisyenlerle görüşüyor… Değişimin teorik çerçevesini çizenlerden hemen sonra uygulayıcıların, CEO’ların kapısını çalıyor Özkan. Son olarak da endüstri yaratan girişimcilerle buluşuyor. Ve üç kitabıyla iş dünyasının perde arkasına iniyor. Bu sayımızda belirlediğimiz CEO kavramı için birçok CEO ile görüşen Ömer Özkan ile kitapları ve yönetişim üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik… Ömer Özkan’ı yakından tanıyabilir miyiz? An itibarıyla yönetim-organizasyon programı üzerine yüksek lisans yapıyorum. Yurt içi ve yurt dışında birçok eğitim ve sertifika programına katıldım. İleri düzeyde kalite ve üretim metotları uygulamalarından oluşan ve ‘CQDC’ (Corporate Quality Development Center) tarafından verilen eğitim programını başarı ile tamamladım. Bunun yanında ‘IRCA’ (International Registred Certification Auditor) kayıtlı ISO 9001:2000 baş denetçisiyim, EOQ (Europen Organization for Quality) onaylı kalite sistemleri yöneticisi, ‘EFQM’ (Europen Foundation for Quality Management) modelinin referans alındığı, kalite ödülü sürecinde ve SEDEFED (Sektörel Dernekler Federasyonu) Rekabet 24 Gücü Ödülü süreçlerinde değerlendiricilik yapıyorum. Tam zamanlı olarak ise PETKİM Petrokimya Holding A.Ş.’de görevliyim. ‘Paradigma Değiştirenler 1-2-3’ adlarıyla üç kitap çıkardığınızı görüyoruz. Bize biraz bu çalışmalarınızdan da bahseder misiniz? Kitapları yazmaktaki amacım özellikle 2008 global krizinin ardından Türk iş dünyasına yön veren üç merkezin açısından bakmaktı. Ve ortaya ilginç, özgün bir çalışma çıktı. Türkiye’de ve dünyada paradigma değişiyor. Bu paradigma değişimini başlatan üç grup var. Birinci grubun içinde danışmanlaryazarlar-teorisyenler yer alıyor. Değişimin teorik çerçevesini çizerken, topluma ve iş dünyasına değişen paradigma konusunda rehberlik ediyorlar. İkinci grubun içinde kurumlara verdikleri yönle paradigmayı değiştiren profesyoneller var. Değişimin yeni kurallarını yönettikleri kurumların uygulamalarıyla topluma yerleştiriyorlar. Üçüncü grubun içinde endüstri yaratan girişimciler var. Bazı girişimciler, daha önce akla gelmedik endüstrileri yaratırken bazıları hayal edilse de cesaret edilememiş işleri başlatıyorlar. İşte bu yol haritasından hareketle kitaplarımda üç farklı merkezle görüştüm. İlk kitabım ‘Paradigma Değiştirenler – 1’ de iş dünyasındaki seçkin yönetim danışmanları ile özellikle 2008 global krizini ardından değişen yönetim trendleri doğrultusunda söyleşiler gerçekleştirdim. ‘Paradigma Değiştirenler 2’ adıyla çıkardığım ikinci kitabımdaysa üst düzey yöneticiler ile söyleşiler gerçekleştirerek biraz yönetişim ve kişisel beceri alanlarını irdeledim. Son kitabım ‘Devrimci Girişimciler-Paradigma Değiştirenler 3’de ise Türkiye’de fark yaratmayı başaran girişimcilerle görüştüm, söyleşiler gerçekleştirdim. CEO konusuna gelecek olursak; CEO kavramı biraz geriye gittiğimiz zaman özellikle de Türk halkı için bir önemli bir pozisyon, şirket patronu veya genel müdür karşılığındaydı. Ancak belli bir süre sonra CEO kelimesi, anlamı ve görevleri az-çok bilinir oldu. Bize biraz bu süreçten bahseder misiniz? CEO unvanının doğuşu, artan bilinirlik seviyesi ve geldiği nokta? CEO icra kurulu başkanı olarak Türkçe’ye çevrilmekte. Burada dikkat edilmesi gereken nokta neyi, nasıl ve kimin icra edeceğidir. Öncelikle icra kavramında fikir birliği sağlanması gerekiyor. Konuyu bu açıdan ele alarak Ömer Özkan’ı yakından tanıyalım… Ömer Özkan en büyük hobisini çalışmak olarak tanımlıyor. Yönetim, yönetim sistemleri, kalite, kalite sistemleri, inovasyon, rekabetçilik, yeni üretim metotları, verimlilik arttırıcı metotlar, organizasyon analizleri üzerine çalışmaktan haz duyduğunu belirten Özkan, aynı zamanda da tarihe ilgi duyuyor. Bİr şİrketİn globalleşme veya büyüme planları İçerİsİnde muhakkak başarılı bİr CEO olduğunu görüyoruz. İstİsnalar kaİdeyi bozmaz ancak genel görüntüye göre büyüme planlarına başlamadan önce İyİ bİr CEO bulmak oldukça önemlİ Bİr konu... 25 Paradigma Değiştirenler serileri… Ömer Özkan, iş dünyasında trendlerin üç merkez tarafından yönetildiğini düşünüyor. Daha doğrusu kabul görmüş sistemi irdeliyor Hayykitap’tan çıkardığı kitaplarında. “Kitapları yazma amacım özellikle 2008 global krizinin ardından Türk iş dünyasına yön veren üç merkezin açısından bakmaktı” diyor kitapları hakkında konuşurken. CEO’larla olan görüşmelerinde karşısındaki insanların yönetişim konusundaki düşüncelerinden ve tecrübelerinden kazanımlar elde ettiğini de ekliyor… Paradigma Değiştirenler 2 ve önemli CEO’lar… Ömer Özkan’ın, 2’nci kitabını hazırlarken oldukça önemli isimlerle görüştüğünü görüyoruz. SOCAR&Turcas Enerji A.Ş. CEO’su Kenan Yavuz, KARİYER.NET Genel Müdürü Yusuf Azoz, BİLİM İLAÇ Genel Müdürü Dr.Erhan Baş, SOYAK HOLDİNG CEO’su M.Emre Çamlıbel, BURGER KİNG Genel Müdürü Caner Dikici, STROER-KENTVİZYON Genel Müdürü Murat İlbak, İDO Genel Müdürü Ahmet Paksoy TOFAŞ CEO su Ali Pandır, İPRAGAZ Genel Müdürü Selim Şiper isimleriyle söyleşi gerçekleştiren Özkan, her birinin tecrübelerinden faydalandığını belirtiyor. başlamamın sebebi görev tanımlarındaki karışıklık… Doğru tanımlamamanın getirdiği karmaşa genel müdür ve CEO kavramlarının da karıştırılmasına neden olmakta. Dünya’da CEO’luk kavramı 1980’de Chrysler’in CEO’luk görevini yürüten Lee Iacocca’nın başarılarından dolayı popülerleşti. Iacocca, Chrysler’i uyguladığı pazarlama stratejisiyle iflastan kurtarmıştı. Bu gelişme sonrasında CEO’lar ABD’de kahraman olarak nitelendirilmeye başlandı ve şirketler tarafından her türlü yetkiyle donatıldı. Yakın zamandaki şirket muhasebe skandalları tabii ki dünya da CEO’lara bakışı kısmen olumsuzlaştırdı. Yazımızın girişinde ‘Enron skandalını’ kullandık. Önemli bir iflas büyük bir fiyasko hatta soygundu… Bu nedenle medyada geniş yer buldu ve belki de CEO mertebesinin ne demek olduğu uygulamalı şekilde zihinlere yerleşti. Zira bir CEO şirketinin lider olmasını da sağlayabilirdi, iflas edip dağılmasına da neden olabilirdi. Siz bu durum hakkında neler söyleyebilirsiniz? Enron gibi skandalların sayısı maalesef arttı. Biraz düşünüce ‘WorldCom’ aklıma geliyor. Onda da yanlış finansal beyanatla, muhasebe hilesi olmuştu. Tabii bu skandallar özellikle ABD’li CEO’ların itibarının zedelenmesine yol açtı. Bu skandallar bize kişisel ihtirasların bazen şirket veya ülke menfaatlerinin önüne geçebileceğini tüm açıklığı ile gösteriyor. Zaten bu skandalların sayısı da arttırılabilir. Ortaya çıkan skandallarının ardından geçmiş yıllarda Wet Seal adlı ABD’li giyim devinin CEO’su Kathy Bronstein ‘‘Artık CEO olduğumu söylemeye utanıyorum’’ sözü halen akıllarda. Çok da spesifik olarak değil ancak sizden CEO unvanının sorumluluklarını öğrenebilir miyiz? Şirket adına en önemli görevleri nelerdir? Perde arkasında nasıl sorumluluklar üstlenir? Ünlü yönetim gurusu Peter Drucker CEO’yu; “İç (organizasyon), dış çevre (toplum) ekonomi, teknoloji, piyasalar ve müşterilerle bağlantıyı kuran kişidir” diyor. Ben de CEO’ların sorumluluklarını bu tanımla açıklıyorum. Çünkü sorumluluk bu tanımla birlikte kendiliğinden ortaya çıkıyor. 26 Kapak Roportajı yönetilmesi şeklinde de ifade edilebilir. İşletmelerin stratejik yönetimi ve yönlendirilmesi ile görevli ve sorumlu üst yönetimin bu görev ve sorumluluklarını yerine getirirken, işletme üzerinde kendilerini belirli nedenlerle hak sahibi gören pay sahipleri, çalışanları, tedarikçi müşteri ve diğer toplumsal kurumlarla olan ilişkileri kapsar. CEO GEMİNİN KAPTANIDIR. GEMİNİN ROTASINI BELİRLER. ŞİRKETİN ZIRVE GÜNLERİNDE DE KRİZ GÜNLERİNDE DE DOĞRU STRATEJİLER ÜRETEBİLMELİDİR. Akıllara yer eden sorulardan bir tanesi de CO ile patron ilişkileri… CEO bir patron değil ancak en az o kadar yetkili bir unvan… Gerek ülkemizde gerekse dünyada patron CEO arasında çatışma oluyor mu? Oluyor ki bu da çok doğal. Bu yüzden işinden ayrılan veya işine son verilen Dünya’da ve Türkiye’den bir çok CEO’yu örnek verebiliriz. Burada kurumsal yönetişim ilkelerinin ortaya konulması bu çatışmaları ortadan kaldırabilecek tek çözüm. Kurumsal yönetişim nedir? Kurumsal yönetişim şirketin üst yönetiminin Kitaplarınızdan gördüğümüz kadarıyla çok önemli CEO’larla söyleşileriniz bulunuyor. Bize biraz CEO profilinden bahseder misiniz? Bir CEO’da olmazsa olmaz karakter özelliği nedir? İletişim becerisi olmazsa olmaz bir olgu. İletişimden kastım tüm paydaşlarla etkin iletişim. Yani hissedarlarla, yönetim kurulu il, müşterilerle, çalışanlarla, basınla, devlet organları ile. Yönetim pramidinde aşağıda yukarı doğru çıkıldıkça teknik bilgi azalır, yönetsel beceriler artar. Profesyonel ve etkin olunması gereken bir konu iletişim. CEO’unun meydana getirebileceği küçük bir iletişim kazası şirketim marka değerinden, itibarına kadar birçok konuyu olumsuz etkileyebilir. Önceki soruyu açacak olursak; bir CEO’da olması gereken özellikler nelerdir? İletişim becerisine ek olarak bir çok özellik ekleyebilirim. Öncelikle iç motivasyonunu çok yüksek tutması, enerjik ve proaktif olması gerekir. Bunlarla birlikte işine müthiş bir heyecan duyması gerekiyor. Kitaplarımda söyleşi yaptığım üst düzey yöneticiler istisnasız hepsi böyleydi. Ben, başarılı olmalarını kaybetmedikleri heyecanlarına ağlıyorum. CEO heyecanlı olmazsa peşinden kimseyi sürükleyemez. CEO öncelikle ortaya koyduğu vizyonla insanları heyecanlandırmayı başarmalıdır. Ayrıca analiz kabiliyetinin ileri seviyede olması gerekir. Çünkü zaman darlığından ötürü kendilerine verilen raporları ve ya sunumları çok ayrıntılı 27 okuyamasalar bile elindeki verilerle konuyu çok iyi kavrayabilmeleridirler. CEO geminin kaptanıdır. Geminin rotasını belirler. Dolayısıyla doğru stratejiler üretebilmelidir. Krizlerle baş edebilmeli, ki bizim CEO’larımızın diğer ülkedeki CEO’lardan üstünlüğü olarak kabul edilir bu özellik. En önemlisi ani kararlar alabilme yeteneğine sahip olması gerekir CEO’ların… Ani kararlar birçok zaman büyük stresler altında alınmaktadır. Karar verebilme yeteneği önemli ama aldığı kararı icra edebilme yeteneğini en az karar almak kadar önemli. Biraz uzun şekilde açıkladım ancak inanın liste daha da uzayabilir. Futbol ve CEO… Yurtdışına baktığımız zaman bütçeleri 400–500 milyon Euro’ların üzerinde olan spor kulüplerinin idarelerinde CEO’lar olduğunu görüyoruz. Sanıyor musunuz ki hepsi futbolu çok iyi biliyor. Hayır çoğu futboldan anlamıyor bile. Ancak kulüpler bu hamlelerden geri adım atmıyor. Bir CEO’nun vizyonu katıldığı şirketin sektörünü iyi tanımasından önce geliyor. Bir futbol takımı kurmak için liderlik, motive edebilme, heyecan oluşturmak, takım çalışması, çatışma yönetimi, strateji belirleme, iletişim, rakipleri analiz etme gibi birçok özelliğin olması gerekmektedir. Yani sahayı bilmek esas unsur değil… Sahaya çıkanları yönetmek de oldukça önemli bir olgudur... Futbolun CEO’su G ünümüzde futbolcu demek; parası olan, saygı gören ve sosyal hayatta önemli bir yere sahip kişi anlamını taşıyor. Belki de sadece bu yüzden futbolcular. Ancak futbolcular kendilerini bu tanımlamaya sokarken Zidane için ayrıca bir parantez açmakta fayda var. Bakın kendisi ne diyor? “Ben her şeyden önce bir futbolcuyum. Dışarıdaki hayatı sevdiğim kadar saha içini de antrenmanı da seviyorum. Örneğin; ev tamiratı konusunda veya otomobil kullanmak konusunda çok iddialı değilim… Çok iyi bir oyuncuyum, efsaneyim demeyeceğim ama iddialıyım. İddialı oluşum işime saygım ve sevgimle alakalı. Ben bir futbolcuyum ve en iyi yaptığım iş de futbol oynamak… İşimde iddialı oluşumun sebebi de bundan kaynaklanıyor…” 28 Her zaman zeki bir oyuncuydu Bundan 20 yıl önce de böyleydi Zidane. Fiziksel olarak çok değişmedi. Her zaman futbolu iyi bilen bir adamdı. Ve ne yapması gerektiğine bir adım önce karar veriyordu. Egosu yoktu. Dinamikler ondan ne bekliyorsa onu yapıyordu. Kariyeri boyunca sadık bir oyuncuydu. “Kimseden size saygı göstermesini bekleyemezsiniz. Çünkü saygı kazanılan bir şeydir…” Zidane’ın uzatılan mikrofona nadiren konuştuğu bir röportajda bunları söylemesi aslında onun karakterini de ortaya koyuyor. Zira Zidane gittiği her takımda yaşı ne olursa olsun hep saygı gördü ve saha içinde takımı kumanda etti. 18 yıllık profesyonel kariyeri boyunca sadece dört farklı kulübün formasını taşıdı. Ve sezon başına ortalama 38 maçta forma giydi. Spor Valdano: “Zidane’ı tartışmak had meselesi!” Jorge Valdano… Real Madrid’in efsane oyuncusu şimdilerde Sportif Direktör… Florentino Perez’in Los Galacticos (Uzak Takımı) hareketi başlattığı yıllarda bu koltuğa oturan Valdano, paranın da getirdiği güçle Real Madrid’e müthiş oyuncular kazandırdı. Ancak her zaman Zidane konusunda farklı bir parantez açıyor Valdano; “Karakterinin getirdiği müthiş insanlığını konuşmak haddime değil. Ancak takımın futbol sorumlusu olarak onun futbolunu konuşmak hiç mi hiç haddim değil!” Başka bir efsane Valdano dahi Zidane hakkında bu şekilde görüş belirtiyorsa, Fransız’ın nasıl bir oyuncu olduğunu ortaya koyuyordur sanırım... olunursa çıkacağı aşikar olan I. Dünya Savaşı’nın bile bir nedeni var. Zidane’ın patlaması da 1998 Dünya Kupası’na denk geliyor. Takımını sırtlayan Cezayir asıllı Fransız final maçına çıktığında aslında sırtında büyük beklentiler taşımıyordu. Zira oyuncu kadrosu zaten efsanelerden oluşuyordu ve takım tüm potansiyeliyle oynuyordu… Ancak bir kahramandan söz edeceksek o Zidane’dı… Final maçında yenilmez armada Brezilya’yı 3-0 mağlup eden Fransızlar’da Zidane attığı iki golle turnuvanın en iyi oyuncusu olmayı başardı ve dünya futbolundaki en büyük çıkışına imza attı. Bu sembolik bir kariyer hikayesi. Çünkü efsane fortvet Raul’un da ifade ettiği gibi “Konu Zinedine Zidane ise sezonu nasıl geçirdiği veya bir maçtaki performansını tartışamazsınız. Buna ne futbol bilginiz yeter ne de o adam sahada akıttığı terle buna fırsat verir…” Lee Iacocca’yı veya Kenneth Lay’İ tanımıyor olabİlİrsİnİZ. Pekİ, ya fotoğraftakİ adamı? Mİlenyumun futbol efsanesİ olan bu Cezayİr Asıllı Fransız da futbolun CEO’su. Adı Zinedine Zidane. Kazanmadık kupa bırakmayan efsane, belkİ CEO olamadı ama yeşİl sahada yaptıkları ona bu unvanı çok uzun süre önce kazandırdı… Ronaldinho, İbrahimovic, Robinho hatta Cristiano Ronaldo… Bu adamlar için sadece estetik denebilir. Ancak Zidane için asla. Zizou’nun estetik hareketleri olduğu kadar oyunu içerisindeki varlığı ve takımı yönlendiren karakterinin de altını çizmek oldukça önemli. Zira o takımın lideri bir maestro... Zidane’ın vitrinde parladığı yıllar Peki, Zidane ve Zidane fenomeni nasıl oluştu? Her şey bir anda olmadı tabi. Ancak düşünecek Avrupa’nın devine yolculuk Bu tarihten sonra Juventus transferi ve 2000 Avrupa Şampiyonası’nda taşıdığı Fransa’nın şampiyonluğuyla kariyerinin zirvesine çıkan Zidane, bir sezon sonra Avrupa’nın bir numarası olarak gösterilen Real Madrid’in yolunu tuttu. İlk sezonunda oldukça başarılı bir performans gösteren Zizou’nun Şampiyonlar Ligi finalinde sezonun sürpriz takımı Leverkusen’e attığı efsane volesi halen akıllarda… Unutulmayacak diğer bir özelliği de müthiş kariyeri ve karakteri... 29 Sadık, istikrarlı ve profesyonel Zinedine Zidane dendiğinde güzel futbol kadar istikrarın da önemine dikkat çekmek gerekir. Sadakati ise ayrı bir yazı konusu… Aynı zamanda tam bir profesyonel olan Zidane, 18 yıllık profesyonel kariyeri boyunca sadece dört farklı kulübün formasını taşıdı. Ve sezon başına ortalama 38 maçta forma giydi. Boğaziçi’nin Beyaz Rüyası Çıragan Sarayı “Dünyanın her yerİnden en nadİde mermer, porfİr, sedef gİbİ madenler Çırağan İçİn getİrİldİ. Yalnızca sarayın önündekİ rıhtımın İnşası İçİn 400.000 altın harcandığını hatırlatmakta da fayda var. 1871 yılında saray tamamlandığında toplam 2,5 mİlyon altın harcandı. nasıl bir İhtİşama sahip olduğunu sİz düşünün...” 30 Kent Kültürü Y Tarih boyunca köşk ve saraylara ev sahipliği yapan Boğaz’ın şaşalı yapıtlarından biri olan Çırağan Sarayı geçmişte birçok sorunla karşılaştı. Birkaç kez yanma tehlikesi atlatan Saray, çökmeye yüz tutmuşken sonunda isminin aşayan bir şehirdir İstanbul… Haliç’te gün batımını seyrederken çay yudumlayanlar, eşsiz Boğaz manzarası eşliğinde kadeh tokuşturanlar, Ada vapurlarında martılara simit atanlar, her biri ayrı bir hikaye barındıran sokakları arşınlayanlar bilirler; İstanbul nefes alır, güler, ağlar… Belki de bu dünya harikası şehri insanlardan ayıran tek fark uyumamasıdır. Şehir uyumaz; bir yerlerde mutlaka açık gözleriyle şahitlik eder olan bitene… Geceyi yırtan kah uykusundan uyanan bir bebeğin ağlamasıdır, kah uykulardan arındırılmış dost meclislerinde beraberce söylenen mahur bir beste. Gecenin en koyu anında bile bir yerlerde bir evin ışığı göz kırpar uzaklardan… Bu şehri bu denli önemli, gizemli ve değerli kılan unsurlardan birisi de hiç şüphe yok ki tarihidir. İstanbul yaşını hiç gizlemez. Gökdelenlerden oluşan uydu kentleriyle 21. Yüzyılı yaşar, surlardaki gizli geçitleri ve dehlizleriyle yüzyıllar öncesini. İşte kentin dünden bugüne uzanan macerasında hem “dünü” hem de “bugünü” görmüş, çeşitli maceralar yaşayarak günümüze ulaşmış önemli bir mekan; Çırağan Sarayı hakkında bilinenler ve bilinmeyenler… İstanbul’u İstanbul yapan en önemli etken hiç şüphe yok ki Boğaz’dır. Dünyada içinden deniz geçen tek şehir olan İstanbul öyle bir cazibe merkezidir ki, metropol olmanın getirisi bazı çileler insanları kızdırsa da kimse kolay kolay İstanbul’dan vazgeçemez… Trafiğe takılıp saatlerini harcayanlar söz gelimi; Boğaz kenarında balık ekmek yedikleri zaman hiç mi hiç hatırlamazlar şehrin olumsuz yanlarını. İşte geçmişten günümüze uğruna savaşlar yapılan bu şehrin en kıymetli yeri olan Boğaziçi, etrafını süsleyen konaklar, ibadethaneler, yalılar, korular ve saraylarla İstanbul’da yaşamanın nasıl bir nimet olduğunu gösterir herkese… nunda, Boğaz’ın laciverdinin koyuluğunda, ay ışığının altında inleyen musikimizin güzide eserleri, belki karşı kıyıdan bile duyulurmuş… Kabuklarına tutturulan mumlarla çimenler üzerinde yürüyen kaplumbağalar kadar yavaş akarmış zaman… Çırağan’dan önce ve Çırağan’dan sonra oluğu gibi… Bilinen ilk adı ‘Kazancıoğlu Bahçeleri’ Boğaziçi’ni süsleyen saraylardan bir tanesi de Çırağan Sarayı’dır. Beşiktaş ve Ortaköy arasında kalan ve geçmişte Kazancıoğlu Bahçeleri olarak bilinen bölge, konumu itibariyle “saraylara layık” olduğundan, Çırağan Sarayı burada yükselmiştir. Lale Devri ile beraber müzik, şiir ve aşk üçgeninde insanlar Boğaziçi kıyılarında hayatın ritmine kendilerine bıraktıklarında sahil şeridinin değeri artmaya başlamıştır. Devlet kademesindeki yöneticiler, kurumlara yakın olması itibariyle Fatih tarafını mesken tutarlarken Lale Devri’nin geliştirdiği estetik duygusu ağır basmaya başlar ve Boğaziçi’nin kıymeti artar. İşte mehtabın koy- Farsça ışık anlamına geliyor Günümüzde sarayın olduğu alanda düzenlenen meşale şenlikleri henüz saray yapılmadan önce bölgeye ismini çoktan vermiştir. Çünkü “Çırağan” Farsça’da ışık anlamına gelmektedir. Gerçekten de isminin hakkını veren bir görünüme sahiptir Çırağan. Fakat iki anlamda… Birincisi; o bembeyaz mermerlerin göz kamaştırıcılığı, endam aynalarından yansıyan renkler, Boğaz’ın sularına çarpan gün ışığının aydınlığı, koyu geceleri güneş gibi aydınlatan muhteşem avizeler, süslemelerde kullanılan yaldızların parıltısı… Tüm bu ışık hengamesi Çırağan’ın güzelliğine güzellik katan bir renk 31 tüten terk edilmiş saray yağma edilir. Saraydan arta kalan ne varsa hepsi alınır. Yağma günlerce sürer. Geriye yanıp harabe olmuş bir bina kalır. Artık saray eski şaşaalı günlerinden çok uzakta, tek başına, dalgın gözlerle seyretmektedir Boğaz’ın dalgalarını… Geçirdiği onca felaket yetmezmiş gibi sarayın neredeyse zarar görmeyen tek köşesi ağaçlara sıra gelir. 1930 yılında sarayın bahçesindeki ulu çınarlar kesilerek burası Beşiktaş Jimnastik Kulübünün antrenman sahası haline getirilir. Sarayın perişan hali tam on altı yıl daha devam eder. Define avcıları bir şeyler bulabilme umuduyla köstebek gibi oyarlar sarayın temellerini. Yukarıda belirttiğimiz üzere sarayın inşa edildiği yerde daha önce bulunan Mevlevihane’ye ait türbeler bu define avı sı- Cadde tarafındaki yüksek duvarlarından ötürü denize yüzünü, şehreyse sırtını dönen Çırağan Sarayı, dünyanın en önemli mekanlarından biri olarak gösteriliyor. cümbüşü oluşturur. Ancak anlam ayrımına tekrar dönecek olursak ikinci anlamı son derece hüzünlüdür Çırağan’ın. Boğaz kenarında bir inci gibi parıldayan bu güzel saray, makus talihinden olsa gerek, yangınlarla da aydınlanmıştır kimi karanlık gecelerde… Padişahlar’ın fermanıyla Çırağan değişiyor Çırağan’ın tarihi macerasına geri dönecek olursak; Sultan II. Mahmut 1834’te bu bölgenin yeniden düzenlemesini ve daha güzel bir hale getirilmesini kafasına koyar. Bunun için önce bölgede bulunan cami, okul ve Mevlevihane başka yerlere taşınır. Daha sonra bu alanda ilk Çırağan yükselir. İlk Çırağan temeli betonarme olmakla beraber ahşap bir görünüme sahiptir. Şimdi ki Çırağan’la kıyaslamak için gözümüzün önüne getirmeye çalıştığımızda ilk inşa edilen o ahşap yapı biraz zayıf kalı- yor doğrusu… Nitekim böyle düşünen bir başka kişi daha vardır. 1857 yılında Sultan Abdülmecit bu güzel alanın daha görkemli bir yapıya sahip olması gerektiğini düşündüğünden ilk Çırağan’ı yıktırır. Fakat padişah 1863 yılında vefat edince saray inşaatı yarım kalır. Nihayet 1871 yılında Çırağan, Sultan Abdülaziz’in emriyle tamamlanır. Saray’ın başından geçen hadiseler Ahşap olarak inşa edilen inşaatı yarım kalan ve uzun sürede tamamlanan son haline, işte böyle muhteşem bir saray çıkmıştır ortaya. Fakat bu kadar eşsiz bir eser olan Çırağan Saray maalesef günümüze değin pek çok musibet atlatmış, şans yüzüne pek gülmemiştir. 2. Abdülhamit zamanında çıkan bir yangın içindeki pek çok önemli eserle beraber Çırağan’ı bir harabeye çevirir. Onca emeğe ve harcanan paraya rağmen saray kendi kaderine terk edilir. Hala üzerinde duman 32 Saray’da İslam mimarisi Yeni saray Kuzey Afrika İslam mimarisine göre inşa edilmiştir. Sarayın müteahhitliğini İstanbul’da epey emeği olan Sarkis Balyan ve ortağı Narsisyan Kirkor üstlenmişlerdir. Dünyanın her yerinden en nadide mermer, porfir, sedef gibi maddeler Çırağan için getirilmiştir. Yalnızca sarayın önündeki rıhtımın inşası için 400.000 altın harcandığını hatırlatmakta fayda var. 1871 yılında saray tamamlandığında toplam 2,5 milyon altın harcanmıştır. Her hükümdarın sahip olmak istediği bir saray. Neticede ortaya çıkan bir binadan çok hemen hemen bütün kralların sahip olmak isteyeceği cinsten bir sanat eseridir. Öyle ki Alman İmparatoru Wilhelm Çırağan’ın bir kapısını çok beğenmiş, 2. Abdülhamit de bu kapıyı dostuna armağan etmiştir. “Kapı” diyerek bahsettiğimiz nesnenin de bu sanat eserini oluşturan parçalardan birisi olduğunu düşünerek belirtmemiz gerekirse; Alman İmparatoru’na armağan edilen kapı 1000 altın değerindedir. rasında tahrip edilir. Bu olayın ortaya çıkmasından sonra nihayet 1946 yılında Çırağan Sarayı İstanbul Belediyesi’ne bırakılır. Artık saray sahipsiz değildir ama uzun yıllar daha görkemli günlerinden uzakta yaşayacaktır. 1987 yılına gelindiğinde sarayın küllerinden doğması için ilk adımlar atılır ve restorasyon başlar. Japon Kumagai Gumi ve Türk Yüksek İnşaat tarafından yürütülen restorasyon neticesinde 1990 yılında otel bölümü hizmete açılır, 1992 yılında da saray kısmı ziyarete. Boğaz ve Haliç kıyıları tarih boyunca üst düzey kişilerin köşk ve saraylarına ev sahipliği yaparlar. Ancak ne yazık ki bu binalardan pek azı günümüze kadar varlığını sürdürebilmiştir. Çırağan Sarayı da zor zamanlar geçirmiş olsa da nihayet isminin hakkını verebilecek bir konuma getirilmiştir. Taş işçiliği, boyama, oyma gibi artık unutulmaya yüz tutmuş mimari sanatların en nadide örneklerinin sergilendiği yapı bir saray olmasından ötürü pek çok tarihi ana, toplantıya ve olaya da ev sahipliği yapmıştır. Bu arada tarihi binalar, mekanlar, semtlerle ilgili kulaktan kulağa yayılan ve kaynağı belli olmayan esrarengiz hikayelerden, yani bir diğer deyişle şehir efsanelerinden Çırağan Sarayı da nasibini almıştır. Rivayet olunur ki otelde herkesin odasına çekildiği, insanların en Bütün kralların sahip olmak isteyeceği cinsten bir Saray’dı Çırağan… Her köşesi özenle inşa edildi. Her noktası başka bir hayranlık uyandırıyordu. Öyle ki Alman İmparatoru Wilhelm’in çok beğenmesi üzerine II. Abdülhamit tarafından Çırağan’ın kapılarından biri Almanya’ya İmparator’a gönderildi. derin uykularına daldığı bazı gecelerde, yeri tespit edilemeyen bir odadan ağlayan bir çocuğun sesi yükselirmiş Çırağan Sarayı’nda… Cadde tarafındaki yüksek duvarlarından ötürü yüzünü denize, sırtını şehre dönen ve yıllarca harabe olarak kalan Çırağan insanlara küsmüş olsa da artık dünyanın en önemli mekanlarından birisi haline geldi. Beş yıldızlı bir otel olarak hizmet veren Çırağan, dünyadaki binlerce 5 yıldızlı otelin hiç birisinin sahip olamayacağı eşsiz manzarasıyla bir adım öne çıkıyor. Balayı, düğün, sünnet, mezuniyet töreni gibi organizasyonlarla müşterilerine dünyanın en şanslı insanları olduklarını hatırlatıyor. Aynı zamanda bu haliyle İstanbul’un akla gelen ilk simgelerinden birisi… Yeryüzündeki kaç tane bina için bu kadar övgü dolu satırlar bir araya getirilerek şiir yazılmış- tır bilinmez ama yazımızı Thomas Terziyan’ın (1842-1909) Çırağan Sarayı için yazdığı şiirden birkaç dörtlük alıntıyla bitirelim… Gördünüz mü o muhteşem binayı, Beyaz gölgesi mavi dalgalarda uyuyan? Mermer gönderdi oraya, koca yığınlarla, Karrara, Ve Propontis*, güzelliğini derinlerin. Yüzlerce yıllık mezarlarından uyanıp, Ruhları yedi iklimin, yedi diyarın Döküverdiler nadide hediyelerini ve hazinelerini Şan içinde gezinen o dehlizlerde parıldayan. * Marmara Denizi’nin eski ismi Çırağan Sarayı’nın yıktırıp yeniden inşa ettirdi İnşa planları henüz tamamlanan Çırağan Sarayı’nın ihtişamının gölgelenmemesi adına bölgede bulunan cami, okul ve Mevlevihane başka yerlere taşındı. Ve 1857 yılında ilk Çırağan Sarayı’nın inşası tamamlandı. Ancak Sultan Abdülmecit beğenmeyince yıkıldı. Yeniden inşasına başlanan Çırağan Sarayı, Sultan Abdülmecit’in ölümüyle yarıda kaldı. Uzunca bir süre inşaat halinde kalan Saray’da, Sultan Abdülaziz’in emriyle tekrar faaliyet başladı ve ancak 14 yıl sonra tamamlanabildi. 33 Müşteri Roportajı “TNT bizim stratejik ortağımız” Evada Tesktİl, on yıla yaklaşan kısa geçmİşİne rağmen tekstİl sektörünün dİnamİk oyuncularından. Özellİkle uluslararası bağlantılarla tİcarİ çalışmalarını genİşleten fİrma, bİrbİrİnden önemlİ markaların Türkİye Dİstribütörlüğü’nü üstlenİrken; 125’İn üzerİndekİ bayİsİyle de tüm Türkİye’ye hİzmet sunuyor. T ekstil sektörü her dönem sanayinin lokomotifi olmayı başarmıştır. Kısa süreli bir krizden çıkma planları yapan tekstilciler şimdilerde özellikle ihracat çalışmalarıyla büyümenin peşinde. Evada Tekstil de sektörün değerli oyuncularından bir tanesi. Kısa süreli geçmişine rağmen önemli bir mesafe kat eden firmanın yetkili ismi Murat Adalı ile sektör ve TNT üzerine konuştuk… Bize firmanızdan bahsede bilir misiniz? Evada Tekstil Dış Ticaret Firması olarak, son dört senedir iç dekorasyonun temel unsurları arasında yer alan duvar kağıdı, perdelik kumaş ve döşemelik kumaş ürün gruplarını içerisinde barındıran toplam 18 Avrupa kökenli ithal markanın Türkiye Distribütörlüğü’nü yapıyor, bu ürünleri İstanbul’da yer alan iki perakende mağazamız ve Türkiye’de 125’in üzerinde bulunan bayi kanalımız ile satışı ve 34 dağıtımını gerçekleştiriyoruz. Diğer taraftan, Evist Markası adı altında bulunan mağazalarımızdan, Koşuyolu’nda bulunan 700 m²’lik yerimiz içerisinde kişiye özel dekorasyon çözümleri ve perde dikim atölyesi ile şahıs, kurumsal firma ve yat vb. projelere ürün ve hizmet tedarik ediyoruz. Bize tekstil sektörü hakkında bilgi verir misiniz? Ülkemiz, ev tekstili ve kumaş üretimi yönünden baktığımız zaman bölgesel anlamda ciddi bir güce sahip ki bu herkes tarafından bilinen bir gerçek. Üretim kapasitesi çok güçlü. Birbirinden değerli fabrikalarımız Bursa ve Denizli’den dünyanın çeşitli ülkelerine yaptıkları ihracat ile dış ticarette ki ihracat yüzdelerini kalemimizi yukarı doğru çekmektedir. Her ne kadar Hindistan ve Çin pazarlarının ucuz işgücü sayesinde kurdukları hakimiyetleri olsa da gerek hükümet gerek- se sanayi ve ticaret odalarının uyguladığı yaptırım ve kotalar ile iç pazarda üretim yapan fabrikaları korumaya çalışmaktadır. Uuslararası arenada da var olduğunuzu görüyoruz. Bize biraz yurt dışı çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Firmamız uluslararası anlamda, temsilciliğini yaptığını 18 Avrupa kökenli ithal markanın hem ülkemiz hem de ülkemizin bulunduğu bölgede temsil etme hakkını elinde bulundurarak, her sene ciddi bir yabancı alım kitlesini ülkemize çekiyoruz. Aynı zamanda yurtiçi ve yurtdışı fuarlara katılarak sektör dinamiklerine yönelik satış ve prestij anlamında kat- üst segment pazara hitap etmekte ve müşteriler kendilerine verilen sürede satın aldıkları ürünleri istemekteler. Kısaca temel kriter bizim pazarlama anlayışımız olan “Hizmet”, bunu en iyi TNT ‘den aldığımızı düşünüyoruz. Bir kere aynı paydadayız. Biz müşterimize taahhüt ettiğimiz tarihe nasıl ki sadık kalmak istiyorsak; TNT de bize verdiği tarihe sadık kalmak istiyor. İsteklerinize cevap veren tek firma TNT miydi? Aslında hayır. Başka firmalar da vardı. Ancak biz Akdeniz insanıyız. Birebir ilişkilere çok önem veririz. TNT’yi seçerken de bu konu etken oldu. Kiminle ça- BİZİM İÇİN Lojİstİk fİrmasından alacağımız hİzmet kalİtesİ bir yana vİzyonlarımızın da uyuşması önemlİ bir kıstasTI. Bİr stratejİk ortak arıyorduk ve bu doğrultuda TNT İle çalışmaya başladık. Şu anda da harİka bİr uyum İçerİsİnde çalışıyoruz. kı sağlamaya çalışıyoruz. Her sene yurtdışında farklı ülkelerde katıldığımız beş ayrı fuar ile ülkemizi temsil ederken; ticari bağlamda da oldukça sıkış ilişkiler kuruyoruz. Sektör ve dinamiklerine bakacak olursak; global piyasanın üstünlüğünü nasıl açıklarsınız? İlk farkı yaratıcılıkla vurguluyoruz. Yaratıcılık anlamında, ülkemizde yapılan üretim çalışmalarında sıfırdan yaratılmış bir ürünün uluslararası arenada yer bulabilme ihtimali firmanın global arenada bilinilirliği ile doğru orantılı. Dolayısı ile ülkemizin trend, renk, desen veya tarz olarak dinamikleri elinde bulundurduğunu söylemek çok zor. Sahip olduğumuz Avrupa kökenli markalar kendi bünyelerinde ciddi bir Ar-Ge departmanı ve bütçelerini, yine sahip oldukları güçlü üretim parkuru ile birleştirip, ürün yerine servis sattıklarının farkında oldukları için, biz her zaman iki basamak geriden bu durumu takip eder pozisyondayız. lıştığınız, kiminle sorunlarınızı paylaştığınız ve ne kadar ilgilenildiği çok önemlidir. İşte bu noktada bizi biz gibi düşünen arkadaşlarla çalışıyor olmak, TNT ‘yi seçmemizin ana nedenlerinden bir tanesi… Tekstil sektöründen lojistiğe geçecek olursak; siz bir firmadan neler beklersiniz? Kriterleriniz nelerdir? TNT ile anlaşmadan önce yaptığımız araştırmalarda ilk olarak bizim isteklerimize cevap veren bir firma değil aslında stratejik bir ortak aradık. Bizim stratejik ortak olarak nitelendirdiğimiz firmada aradığımız temel kıstas ise en iyi hizmet seçeneği sunması ve bizi anlayabilmesiydi. Satmış olduğumuz ürünler İç dekorasyon konusunda ki Eğilimler, her sene olduğunu gibi önce konfeksiyonda yer alan renk ve akımlardan esinlenilerek belirleniyor. Desinatörler yaptıkları çalışmaları bu alanlardan sahip oldukları izlenimler ile şekillendirerek, kendi koleksiyonlarına yön veriyor. Sonrasında doğan trendlerle yeni sezonun çizgileri de gün yüzüne çıkıyor. 35 Sektör Avrupa’dan etkileniyor Evliya Çelebi’ye 400’üncü doğum yılında büyük onur UNESCO 400. doğum yılı dolayısıyla 2011’i Evlİya Çelebİ yılı İlan ettİ. Bu önemli görevİ üstlenen Bursa Büyükşehİr Belediyesİ, ALDIĞI sorumluluğa layık olmak İçİn çoktan kolları sıvadı… 2 011’in Evliya Çelebi yılı ilan edilmesiyle çeşitli organizasyonlar planlayan Bursa, sempozyum, panel ve konferanslar için çalışmalarını sürdürüyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi de Evliya Çelebi’nin yolundan giderek Seyahatname’deki Bursa tarihinin derlendiği bir çalışma hazırlıyor. Çalışma kapsamında, Çelebi’nin 10 ciltlik çalışması taranıyor ve eserde Bursa ile ilgili yer alan tüm detaylar ortaya çıkarılıyor... Büyükşehir Belediyesi, yerli ve yabancı tarihçiler tarafından hazırlanacak çalışmayı, Çelebi’nin seyahat güzergâhında at sırtında gerçekleştirdi. ‘Evliya Çelebi Yolu Keşif Projesi’nin Bursa sınırlarındaki bölümüne dışında, Çelebi’nin İstanbul’dan başlayıp Hicaz’da sonlanan gezisinin İstanbul, İznik, Bursa ve İnegöl istikameti de hazırlanacak eserin konusunu oluşturuyor. Diğer yandan Bursa Belediyesi, Evliya Çelebi’nin 1671’de seyahati sırasında geçtiği güzergâhları kapsayan ‘Evliya Çelebi Yolu Keşif Gezileri Projesi’ni de destekliyor. Bursa Belediyesi’nin Evliya Çelebi Yolu Projesi 6 Eylül Pazartesi günü İstanbul’da başladı. Önce İznik, ardından Bursa ve sonra da İnegöl’e kadar uzanan güzergâhın sonraki durakları ise İnegöl, Tavşanlı, Kütahya, Afyon, Sandıklı, Banaz, Ovacık, Uşak, Gediz, Simav ve Kütahya... Uluslararası bir proje olan Evliya Çelebi Yolu yolculuğuna; Türkiye’den 4 tarihçi, antropolog ve sözlü tarihçi, bir İskoç Osmanlı tarihçisi, bir İngiliz botanist ve iki de Birleşmiş Krallıklar merkezli edebiyatçı ve kültürel çalışmalar uzmanı katılıyor. Ekip, kültür, tarih, botanik, arkeoloji ve binicilik üzerine çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Evliya Çelebi Yolu Projesi kapsamında bir belgesel de hazırlayan ekip, kısa süre önce yolculuğunu tamamladı. Şimdilerdeyse topladıkları argümanları derliyor… Uluslararası bİr proje olan “Evliya Çelebİ YolCuLUğu’NA Türkiye’den DÖRT tarİhçİ, antropolog ve sözlü tarİHçİ, bİr İskoç Osmanlı tarİhçİsİ, bİr İngİlİz botanİst, İkİ Birleşmİş Krallıklar merkezlİ edebiyatçı ve kültürel çalışmalar uzmanı katılDI. 36 Evliya Çelebi Yolu Batı Anadolu üzerinden ilerleyen bir kültürel rota oluşturarak, tarihi yeniden canlandırmayı ve kültürel bağları yeniden kurmayı amaçlayan uluslararası bir proje olma niteliği taşıyor. Projenin birbiriyle ilişkili iki amacı var. Birincisi, Osmanlı Türkiye’sinin en büyük yazar, seyyah ve gündelik hayat tarihçilerinden Evliya Çelebi’nin yaşamı ve çalışmaları anmak diğeriyse günü- Kültür Sanat müz Türkiye’sini binicilik geleneği ile yeniden ilişkilendirmek. Birinci aşamada rotayı çizme ve yerel şartları tanıma amaçlı uzun mesafeli yolculuk yapılıyor ikinci aşamadaysa ‘At Sırtında Evliya Çelebi Yolculuğu’nda kazanılan deneyim temel alınarak Evliya Çelebi Yolu oluşturuluyor. Evliya Çelebi Kimdir? Evliya Çelebi’nin yaşamı 25 Mart 1611 tarihinde Unkapanı’nda başladı. Kendisine sonradan hocası olacak İmam-ı Sultani Evliya Mehmed Efendi’nin adı verildi. Babası Derviş Mehmed Zılli Ağa, Sultan Ahmed Camii’nin kapısı ve iç süslemelerinde imzası olan sarayın kuyumcubaşısıydı. Evliya Çelebi 4. Sultan Murad’a takdim edilip Enderun’u Hümayun’a alındı. Bir Rum’dan Rumca öğrendi. Oldukça iyi bildiği Farsça’ya Mısır’daki uzun ikametinde mükemmel derecede Arapça’yı da ekledi. 29 yaşında Enderun’dan ayrıldı Melek Ahmed Paşa’nın imam ve müezzini oldu. 20 Ağustos 1630 gecesi rüyasında kendisine yüzü şal ile örtülü olarak Peygamber Efendimiz göründü. Efendimizin ayağına düşüp “Şefaat ya Resulullah” diyeceği yerde sevinç ve heyecan sonucu “Seyahat ya Resulullah” demesi sonrasında Peygamber Efendimiz’in “Ya Rabbi Evliya kuluna şefaati ve seyahati ve ziyareti zihhat ve selametle asan eyle” sözleriyle yola koyuldu. Böylece İstanbul’dan yola çıkan Evliya Çelebi Kahire’ye kadar seyahat eder. Son düzenlemelerini İstanbul’da tamamlar. Ölüm tarihi ve yeri hakkında çeşitli rivayetler vardır. Rivayet olmayan tek gerçekse ölümünün İstanbul dışında bir yerde olduğudur… Seyahatname Büyük seyyah Evliya Çelebi’nin gönül verdiği seyahatlerini yazıya geçirmesiyle oluşan 10 ciltlik kitaplar serisidir. Evliya Çelebi seyahatine İstanbul’da başlar Kahire’ye kadar uzanır. Evliya Çelebi kitabında gerçekçi bir gözle izlenen olaylar, yalın ve duru, zaman zaman da fantastik bir anlatım içinde, halkın anlayacağı şekilde yazılmış, yine halkın anlayacağı deyimler çokça kullanılmıştır. Evliya Çelebi, Seyahatnâme’sinde gezip gördüğü yerleri kendi üslûbu ile anlatmaktadır. Evliya Çelebi’nin on ciltlik Seyahatnâme’si, bütün görmüş ve gezmiş olduğu memleketler hakkında oldukça önemli bilgiler içermektedir. 37 Büyük seyyah Evliya Çelebi’nin gönül verdiği seyahatlerini yazıya geçirmesiyle oluşan 10 ciltlik kitaplar serisi Seyahatname İstanbul’dan Kahire’ye uzanan yolculuğu anlatıyor... Seyahatname’den Notlar • Tatarlar yüz kızartıcı bulduklarından çoğunlukla savaşta baş almayı onaylamazlar ki yaygın bir Osmanlı uygulamasıdır. Ne var ki Evliya bunun tersi bir uygulama ile karşılaşmıştır. Kalmuklarla yapılan bir savaşın ardından kelle başına ödül verileceğinden kelleler kesilip getirilmiştir. Evliya bunun nedenini yeniden doğuma ve öldükten sonra dünyaya geri geleceklerine inandıklarından Kalmuklular acımasızca savaşmaları ile Tatar birliklerini dağıtmak için sihir kullanmaları gerekçesi ile Tatarların onlarla savaşmaktan çekinmesine bağlar. • Mısır’da kadınlar ve seçkinlerde dahil herkes eşeğe binmektedir. Eşeğinin üzerinden herkese “yol verin” diye bağırarak kalabalığın arasından geçip giden kadınlarla hemen her yerde karşılamak olanaklıdır. • Evliya Çelebi Mekke’deki kadınları da Yanya’da ki gibi ikiye ayırmıştır. Birinci grupta ceylan gözleri dışında hiçbir yeri görünmeyen kadınlar,ikinci grupta ise kahvehânelerde çalıp söyleyen cariyeler vardır. Anadolu’nun Kayıp Şarkıları Yönetmen: Nezih Ünen Oyuncular: Anadolu Halkı Bir film düşünün rüya gibi bir yolculuk yapıyorsunuz. Uygarlığın beşiği olduğu halde dünyanın unutmuş olduğu yerleri görüyor ve eşsiz Anadolu insanından olağanüstü müzikler dinlerken büyüleyici manzaraların tadını çıkarıyorsunuz. Yaşadığınız ülkeyi ne kadar tanımadığınızı hayretle görüyor, bu muhteşem halkı bir kere daha sevgiyle, coşkuyla kucaklamak istiyorsunuz. Bu filmi bütün dünya görsün, gururumuza tanık olsun istiyorsunuz. Antik kültürleri, imparatorlukları, mitolojileri ve yaşanmış görkemiyle dünyada eşi benzeri olmayan Anadolu’nun 10 bin yılı aşan geçmişinden kalma egzotik mekanları ve insanları arasında müzikal bir yolculuk! Bu güne kadar Anadolu müzikleri hakkında yapılmış ilk uzun metraj film olan kitap sizi doyumsuz bir yolculuğa çıkarıyor. Serseri Mayınlar Soul Kitchen Yönetmen: Ferzan Özpetek Oyuncular: Riccardo Scamarcio, Nicole Grimaudo, Alessandro Preziosi, Lunetta Savino, Ennio Fantastichini Yönetmen: Fatih Akın Oyuncular: Adam Bousdoukos, Birol Güner, Moritz Bleibtreu, Anna Bederke Ferzan Özpetek… Bir müddettir İtalya’daki projeleriyle Akdeniz insanının duygu yoğunluğunu beyaz perdeye aktarıyor. Çizme biçimli İtalya’nın topuk kısmı olarak niteleyebileceğimiz Puglia bölgesindeki Salento’daki çekimlerini tamamlayan Özpetek, annebaba, üç kardeş, büyükanne ve teyzelerden oluşan geniş bir aileyi yakından tanıtıyor. Makarna üreticisi bu ailenin geleneksel ve ahlâki kalıpların dışına çıkan çocuklarının, ne yöne gideceği kestirilemeyen öykülerini anlatıyor. İki arkadaşının başına gelen gerçek bir olaydan esinlenerek yazdığı filmde Ferzan Özpetek, bu öykülerin iç-içe geçirdiği büyülü bir zamanın içine çektiği izleyiciyi, oyuncularının yarattığı duygu denizindeki gelgitlerle baş başa bırakıyor. Genç restoran sahibi Zinos’un peşini şanssızlık bırakmamaktadır: Kız arkadaşı Nadine yeni bir iş için Şangay’a taşınır. Kendisi kaza sonucu omurlarındaki diskleri sakatlar ve yeni bir aşçı işe aldığından beri kalan tek tük müşterisi de kaçar. Ama restoranı yeni bir konsepte soktuktan sonra işler yoluna girer. Buna rağmen Zinos aşkının peşinden, Nadine için Şangay’a gitmeye karar verir ve işini kardeşi Illias’a bırakır. Ama bunun iyi bir fikir olmadığı ortaya çıkar. Illias dükkânı bir emlakçıya satar. Nadine ise kendine yeni bir erkek arkadaş bulmuştur. Zinos dükkanını geri almanın son bir yolu olduğunu öğrendiğinde, her şeyini ortaya koyuyor. Ve mutfağa geri dönüyor. 38 DVD / Kitap Yaşamaya Bak Nadine Gordimer İstanbul Hatırası Ahmet Ümit ‘Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer’ Daniel Klein Thomas Cathcart Can Yayınları, 2010 195 Sayfa Fiyat: 13 TL Everest Yayınları, 2010 590 Sayfa Fiyat: 20 TL Aylak yayınevi, 2010 200 sayfa Fiyat:14 TL Güney Afrika’da yaşayan ekoloji uzmanı ve aktivist Paul Bannerman’ın hayatı, gördüğü kanser tedavisi sebebiyle yaydığı radyoaktivitenin çevresi için tehlike oluşturmaya başlamasıyla ironik bir hal alır. Hayatı, işi, ailesi ve geçmişi arasında yaşadığı çelişki, Güney Afrika’nın tarihi ve bugünü arasındaki çelişkiyle örtüşür. Gordimer, yine gerçeklere tanıklık ederek, eski Güney Afrika ırkçılık mağduru iken, yeni Güney Afrika’nın gerek toplumsal gerekse ekolojik açıdan geçmişini yok sayarak, yanlış bir ilericilik anlayışının mağduru oluşunu ele alıyor. Yaşamaya bak, temelde bireylerin ya da toplumların sonsuza dek sahip olacaklarını sandıkları şeylerden vazgeçmek zorunda kaldıklarında yaşadıkları endişe ve huzursuzluğu anlatıyor. Can Yayınları’ndan yayımlanan Nadin Gordimer’in 1991 yılı Nobel Ödüllü romanı Yaşamaya Bak’ın içerisinden çıkan belki de en önemli mesaj dünyanın ve insanların tüm kötülüklere rağmen kurtarılmaya değer olduklarına dair küçük ama değerli bir umut aşılıyor olması… Byzantion’dan İstanbul’a uzanan heyecan yüklü, tarihsel bir serüven... Yedi hükümdar, yedi kadim mekân, yedi gizemli olay ve yalın bir gerçek! Tarihle, kriminolojiyi iç içe harmanlamayı başarmış nefes kesici bir roman. Sürükleyici bir dille sunulan merak ve gizem duygularının kitabın sonuna kadar tetiklendiği bir Ahmet Ümit klasiği. Romanlarında zengin arka planı polisiye kurgu içinde vermekteki ustalığı ile bilinen Ahmet Ümit’in bu romanı da yine peş peşe işlenen cinayetlerin çevresinde kurgulanmış. Ancak bu kitabı sıradan bir polisiye romandan ayıran birçok özellik var. Her şeyden önce zengin kadrosu ile İstanbul Hatırası, çeşitli kesimlerden İstanbulluyu bir araya getirerek içinde barındırdığı alt öykülerle zengin bir yapı sunuyor. Birbirine bağlanan bu alt öyküler bir yandan gerilimin etkisini artırırken bir yandan da romanı şenlikli ve çok yönlü bir yapıya ulaştırıyor. Kurgunun içine yerleştirilen bu bilgiler hem okumayı daha meraklı hale getiriyor hem de tarih aracılığıyla çok günümüzün dışındaki öykülerin de kurguya yerleşmesine imkan tanıyor. ‘Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer’ felsefeyi kalın, sıkıcı, anlaşılmaz kitaplardan çıkarıp, eğlenceli, okunabilir kalıplara sokan bu kitap herkesi baştan çıkarıyor. Harward’lı iki felsefe profösörün felsefeyi uç noktalardan çıkarıp herkesin sevebileceği boyutlara indirgeyen bu eser, felsefeyle espriyi birleştiriyor. Bu komik, ele avuca sığmaz, çok yönlü ve zengin içerikli kitap bu efsaneyi yerle bir ediyor. ‘Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer’ ile birlikte kendinizi olağanüstü eğlenceli bir felsefe dersinin içinde bulacaksınız. Felsefi kavramların esprilerle nasıl aydınlatılabileceğini, mizahın da aslında büyüleyici bir felsefi içerik olabileceğini gösteren bu eser, bize felseyefi fıkralarla ve sade bir anlatımla sunuyor. Eğlendirirken öğretiyor. Daniel Klein ve Thomas Cathcart’ın yazdığı bu kitap bildiğiniz felsefe kitaplarına benzemiyor. Aristo’dan Kant’a Kant’dan Marx’a bir çok filozofun düşüncelerini, felsefi akımları, önce anlatıp sonra fıkralarla pekiştiriyor. Belki size felsefeyi öğretmez bu kitap ama felsefeyi öğrenmeye başlamanız için sizi teşvik edeceği kesin. 39
Benzer belgeler
CEO Summit Event App
RS Components: “TNT ile ortak bir felsefeye sahibiz”
RS adına açıklamada bulunan Global Kargo Yöneticisi Philip Ferry ise, “TNT ile müşterilerimize kaliteli hizmet verme konusunda
ortak bir felsefe...