Buraya - Balyoz Davası ve Gerçekler
Transkript
Buraya - Balyoz Davası ve Gerçekler
T.C. İSTANBUL 10. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) ESAS NO CELSE NO CELSE TARİHİ :2010/283 :63 :01.12.2011 BAŞKAN ÜYE ÜYE C. SAVCISI KATİP :ÖMER DİKEN :ALİ EFENDİ PEKSAK :MURAT ÜRÜNDÜ :SAVAŞ KIRBAŞ :ADEM CEYLAN DURUŞMA TUTANAĞI 33944 39800 40001 34422 117864 2010/283 Esas sayılı kamu davasının oturumu Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü bitişiğinde bulunan salonda Mahkeme Başkanı Ömer Diken, Üye Hakimler Ali Efendi Peksak ve Murat Üründü’den oluşan Mahkeme Heyeti tarafından zabıt katibi Adem Ceylan da hazır olduğu halde CMK’nın 147/1-h ve 219/1 Maddeleri gereğince sesli ve görüntülü kayıt yapılmak suretiyle 01.12.2011 günü saat 09:40 itibari ile açıldı. Cumhuriyet Savcısı Savaş Kırbaş hazır. Mahkeme Başkanı: “Duruşmaya katılanların isimlerinin tespitine geçildi.” Çetin Doğan (Evet), Özden Örnek (Evet)” Sanık Özden Örnek: “Sayın Başkanım yoklama bitince 1 dakikalık bir söz istiyorum.” Halil İbrahim Fırtına (Evet), Nejat Bek (Yok), Mustafa Korkut Özarslan (Evet), Engin Alan (Evet), Şükrü Sarıışık (Evet), Ayhan Taş (Evet), Ramazan Cem Gürdeniz (Yok), İzzet Ocak (Evet), Süha Tanyeri (Evet), Bülent Tunçay (Evet), Mehmet Kemal Gönüldaş (Burada), Halil Yıldız (Burada), Refik Hakan Tufan (Burada), Orkun Gökalp (Evet), Erhan Kuraner (Burada), Yunus Nadi Erkut (Burada), Nuri Ali Karababa (Burada), Mustafa Kemal Tutkun (Burada), Gürbüz Kaya (Burada), Mustafa Çalış (Burada), Nurettin Işık (Burada), Hasan Basri Aslan (Burada), Ali Rıza Sözen (Burada), İlkay Nerat (Burada), Veli Murat Tulga (Yok), Behzat Balta (Burada), Halil Kalkanlı (Burada), Tuncay Çakan (Evet), Hasan Fehmi Canan (Evet), Salim Erkal Bektaş (Evet), Ahmet Yavuz (Evet), Ahmet Küçükşahin (Evet), Recai Elmaz (Burada), Erdal Akyazan (Burada), Ahmet Şentürk (Burada), Mümtaz Can (Burada), Ahmet Topdağı (Burada), Cemal Candan (Evet), Gökhan Murat Üstündağ (Burada), Fatih Altun (Evet), Faruk Oktay Memioğlu (Burada), Mehmet Kaya Varol (Evet), Recep Yıldız (Burada), Bekir Memiş (Burada), Ali İhsan Çuhadaroğlu (Burada), Harun Özdemir (Burada), Mehmet Yoleri (Burada), Namık Koç (Burada), Fuat Pakdil (Evet), Behcet Alper Güney (Burada), Metin Yavuz Yalçın (Burada), Yurdaer Olcan (Burada), İhsan Balabanlı (Burada), Emin Küçükkılıç (Burada), Kasım Erdem (Burada), Kemal Dinçer (Burada), Hakan Akkoç (Yok), İkrami Özturan (Burada), Burhan Gögce (Burada), Mustafa Erdal Hamzaoğulları (Burada), Mehmet Alper Şengezer (Burada), Doğan Fatih Küçük (Burada), Dursun Tolga Kaplama (Burada), Doğan Temel (Burada), Hayri Güner (Burada), Recep Rıfkı Durusoy (Burada), Mehmet Fikri Karadağ (Burada), Hamdi Poyraz (Burada), Hasan Hakan Dereli (Burada), Gökhan Gökay (Yok), Fatih Musa Çınar (Burada), Zafer Karataş (Yok), Aytekin Candemir (Burada), Nihat Özkan (Burada), Hasan Nurgören (Burada), Sırrı Yılmaz (Yok), Barboros Kasar (Burada), Murat Ataç (Burada), Bahtiyar Ersay (Burada), Mustafa Yuvanç (Evet), Nedim Ulusan (Burada), Soydan Görgülü (Yok), İsmet Kışla (Burada), Abdullah Dalay (Burada), Lütfü Sancar (Evet), Ahmet Feyyaz Öğütcü (Evet), Engin Baykal (Evet), Özer Karabulut” Sanık Özer Karabulut: “Sayın Başkanım sonunda 50 saniye söz istiyorum. Müsaade ederseniz.” Mahkeme Başkanı: “En son Özer Karabulut siz.” T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:2 Sanık Özere Karabulut: “Evet efendim Özer Karabulut.” Mahkeme Başkanı: “Özer Karabulut burada.” Mehmet Otuzbiroğlu (Evet), Hasan Hoşgit (Evet), Hüseyin Hoşgit (Evet), Kadir Sağdıç (Evet)” Sanık Kadir Sağdıç: “Sayın Başkan talepler aşamasında taleplerim var onları arz edeceğim.” Ali Deniz Kutluk (Evet), Mustafa Aydın Gürül (Evet), Turgay Erdağ (Yok) Taylan Çakır (Burada), Ayhan Gedik (Evet), Ahmet Türkmen (Evet)” Sanık Mehmet Fatih İlğar: “Mehmet Fatih İlğar olacak.” Mahkeme Başkanı: “Pardon peşpeşe sıralarken önceki Ahmet’ten Ahmet Bey’in isminden gittik.” Mehmet Fatih İlğar (Evet), Cem Aziz Çakmak (Evet), Muharrem Nuri Alacalı (Yok), Ali Semih Çetin (Evet), Şafak Duruer (Evet), Utku Arslan (Yok), Mehmet Ferhat Çolpan (Yok), Ümit Özcan (Evet), Fatih Uluç Yeğin (Yok), Levent Erkek (Evet), Levent Çehreli (Yok), Hakan İsmail Çelikcan (Burada), Ahmet Necdet Doluel (Yok), Dursun Çiçek (Burada), Ertuğrul Uçar (Burada), Ali Türkşen (Yok), Tayfun Duman (Yok), Nihat Altunbulak (Yok), Ercan İrençin (Yok), Mustafa Karasabun (Burada), Bora Serdar (Burada), Levent Görgeç (Evet), İbrahim Koray Özyurt (Yok), Dora Sungunay (Evet), Soner Polat (Evet), Meftun Hıraca (Burada), Yaşar Barbaros Büyüksağnak (Burada), Hasan Gülkaya (Burada), Faruk Doğan (Evet), Mücahit Erakyol (Burada), Ergün Balaban (Yok), Cemalettin Bozdağ (Yok), Taner Balkış (Burada), Abdullah Gavremoğlu (Evet), Kıvanç Kırmacı (Evet), Yusuf Ziya Toker (Burada), Cengiz Köylü (Burada), Hanifi Yıldırım (Burada), Cemal Temizöz (Burada), Bulut Ömer Mimiroğlu (Burada), Hakan Sargın (Yok), Hüseyin Özçoban (Burada), Mustafa Koç (Yok), Ali Demir (Burada), Kahraman Dikmen (Burada), Yusuf Kelleli (Burada), Hüseyin Polatsoy (Burada), Hüseyin Topuz (Yok), Murat Özçelik (Yok), Mustafa Önsel (Evet), Ali Aydın (Yok), Erdinç Atik (Burada), Abdurrahman Başbuğ (Burada), Ahmet Tuncer (Burada), Gökhan Çiloğlu (Yok), Halil Helvacıoğlu (Burada), Kubilay Aktaş (Burada), Mehmet Ulutaş (Burada), Memiş Yüksel Yalçın (Burada), Suat Aytın (Evet), Yüksel Gürcan (Burada), Taner Gül (Burada), Ahmet Erdem (Yok), Ahmet Dikmen (Burada), Ahmet Zeki Üçok (Burada), Ayhan Üstbaş (Burada), Beyazıt Karataş (Burada), Bilgin Balanlı (Burada), Bülent Günçal (Burada), Bülent Kocababuç (Burada), Hakan Büyük (Burada), Halit Nejat Akgüner (Burada), İsmail Taş (Burada), Mehmet Örgen (Burada)” Sanık Mehmet Örgen: “Sayın Başkan sıram geldiğinde ben de 30 saniye kadar çok kısa bir söz almak istiyorum.” Mehmet Erkorkmaz (Burada), Mehmet Eldem (Burada), Mustafa Erhan Pamuk (Burada), Nedim Güngör Kurubaş (Burada), Onur Uluocak (Burada), Rafet Oktar (Burada), Refik Levent Tezcan (Burada), Servet Bilgin (Burada), Sinan Topuz (Burada), Turgut Atman (Burada).” Mahkeme Başkanı:” Tutuksuz sanıklar.” Sanıklar Ali Cengiz Şirin, Cumhur Eryüksel, Doğan Uysal, Emin Hakan Özbek. Mahkeme Başkanı: “Sanık müdafileri.” Sanıklar Behzat Balta, Tuncay Çakan, Metin Yavuz Yalçın müdafii Av. Salim Şen. Sanıklar Çetin Doğan, Süha Tanyeri, Kadir Sağdıç, Mehmet Fatih İlğar, Nedim Ulusan, Dursun Çiçek, Hakan Büyük, Ahmet Zeki Üçok müdafii Av. Hüseyin Ersöz. Sanıklar Gürbüz Kaya, Hasan Fehmi Canan, Abdullah Dalay, Mehmet Kaya Varol, Hamdi Poyraz, Doğan Fatih Küçük, Soydan Görgülü ve yetki belgesine istinaden Erhan Kuraner müdafii Av. Ahmet Koç. Sanıklar Halil Helvacıoğlu, İhsan Balabanlı, Bekir Memiş, Hakan Akkoç, Mustafa Önsel, Hanifi Yıldırım, Yüksel Gürcan, İkrami Özturan, İlkay Nerat, Zafer Karataş, Refik Hakan Tufan, Orkun Gökalp, İsmet Kışla, Cemal Candan ve Yetki belgesine istinaden Fuat Pakdil müdafii Av. Ramazan Bulut. 2 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:3 Sanık Mehmet Alper Şengezer müdafii Av. Haldun Kepez. Sanık Ahmet Şentürk müdafii Av. Zeki Arslan. Sanıklar Turgut Akman, Beyazıt Karataş, Nedim Güngör Kurubaş, İsmail Taş, Mustafa Erhan Pamuk, Mehmet Eldem, Bülent Günçal, Mehmet Erkorkmaz ve Ahmet Erdem müdafii Av. Ali Fahir Kayacan. Sanıklar Bülent Kocababuç, Levent Görgeç, Ali İhsan Çuhadaroğlu, Nihat Altun Bulak, Recep Yıldız, Turgay Erdağ, Mücahit Erakyol, Ergün Balaban, Levent Çehreli, Cemalettin Bozdağ, Ömer Örgen, Rafet Oktar, Ayhan Üstbaş, Onur Uluocak, Servet Bilgin, Refik Levent Tezcan, Cumhur Eryüksel müdafii Av. Kemal Yener Saraçoğlu. Aynı sanıklar müdafii Av. İhsan Nuri Tezel. Sanıklar Namık Koç, Bahtiyar Ersay yetki belgesine istinaden Ali Rıza Sözen, Ali Demir, Erdinç Atik, Gökhan Murat Üstündağ, Hakan Sargın, Hüseyin Özçoban, Hüseyin Topuz, Kahraman Dikmen, Murat Özçelik, Yusuf Kelleli, Abdil Akça, İmdat Solak, Mustafa Kelleci, Mutlu Kılıçlı, Hakan Yıldırım müdafii Av. Erhan Tokatlı. Sanıklar Burhan Gögce, Veli Murat Tulga, Fatih Altun, Nihat Özkan, Mustafa Erdal Hamzaoğulları, Sırrı Yılmaz, Gökhan Çiloğlu, Ahmet Yanaral ve İhsan Çevik müdafii Av. Kürşad Veli Eren. Sanıklar Ahmet Dikmen, Doğan Uysal, Onur Uluocak müdafii Av. Nevzat Güleşen. Sanıklar Faruk Oktay Memioğlu, Mehmet Yoleri, Mehmet Kemal Gönüldaş müdafii Av. Eyyup Sabri Gürsoy. Sanıklar Lütfü Sancar, Taner Balkış, Mustafa Karasabun yetki belgesine istinaden Şükrü Sarıışık müdafii Av. Yakup Akyüz.” Bir kısım sanıklar müdafii Av. Yakup Akyüz: “Sayın Başkan Tahliye talebi dilekçelerimiz de vardır. Yazılı olarak sunuyorum.” Sanık Ahmet Yavuz müdafii Av. Nurcan Çöl. Sanık Mehmet Otuzbiroğlu müdafii Av. İlkan Koyuncu. Sanık Halil İbrahim Fırtına müdafii Av. Kazım Yiğit Akalın. Sanık Emin Hakan Özbek müdafii Av. Ümit Karaçavuş. Mahkeme Başkanı: “Evet Silivri Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan sanık Hakan Sargın’ın rahatsızlığı sebebiyle duruşmaya getirilemediğine dair tutanak Mahkememize gönderildi. Sanık Servet Bilgin’in 4 sayfadan ibaret tahliye talebine ilişkin dilekçesi, sanıklar Şafak Duruer ve Ahmet Necdet Doluel’in müdafii Av. Hakan Tunçkol’un tahliye talepli dilekçeleri, sanıklar Lütfü Sancar ve Taner Balkış ile Mustafa Karasabun’un müdafii Av. Yakup Akyüz’ün tahliye talebine ilişkin dilekçeleri Mahkememize ulaştı. Sanıklardan Ali Aydın’ın Cumhuriyet Savcılığı ifadesinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında alınan ifadesindeki Cumhuriyet Savcısı imza eksikliğinin giderilmesi için yazılan yazı cevabı geldi. İmza eksiği tamamlanmış. Evet, daha önceki ara kararımızda 11, 16 ve 17 nolu CD’lerin imajlarının isteyenlere verilmesine karar verilmişti. Bununla ilgili olarak dün Beşiktaş Adliyesinde Emanetten CD’ler getirtildi. Bilirkişilere tevdi edilerek 6.15 ve 4.20 versiyonlarında imajları alındı. Talep eden sanık ve müdafilerine imajlar verilecek ayrıca imajlarının alınması ile ilgili olarak çıkan hash değerlerine ilişkin bilirkişi raporu da Mahkememize 3 kişilik bilirkişi heyeti tarafından sunuldu. Talep eden olursa fotokopisini onları da sunabiliriz. Bu CD’lerin hash değerlerindeki farklılıklarla ilgili de burada 6.15 ve 4.20 versiyonlarından kaynaklanan farklılıklarda bu bilirkişi raporlarında belirtilmiş. Yani alınan versiyona göre hash değerinin farklı çıktığı anlaşılıyor. Her iki şeyin de mevcut daha önceki dosyadaki hash değeri ile uyuştuğu anlaşılıyor bu rapora göre, daha sonra gerekirse talepler kısmında inceleyip beyanda bulunabilirsiniz. Mahkememiz daha önce duruşmaların 2 Aralık’ta bitmesi yönünde ara kararı vermişti. Salı itibari ile alınan savunma alınan savunmalar Mahkememiz tarafından değerlendirilmiş ve yeni bir ara karar alınmıştır. Onu okuyorum. Duruşmaların 5-6 Aralık Pazartesi ve Salı günleri de yapılmasına ve tutuklu sanıkların belirtilen 3 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:4 günler de duruşmalarda hazır bulundurulmasına karar verilmiştir. Bugün savunma almaya devam edeceğiz. Tahmini 14-15 sanık var savunmasını yapmayan onlar kalan vakit kapsamında savunmalarını yapacaklar.” Söz almadan konuşanlar oldu. Anlaşılamadı. Mahkeme Başkanı: “Duruşmalar Pazartesi Salı da yapılacak bugün ve yarın savunmaya devam edeceğiz. Talepleri önümüzdeki hafta değerlendireceğiz yani yarın bir görelim savunmaların durumuna göre Pazartesi öğleden sonrada almaya başlayabiliriz. Salı’ya kadar duruşmalar uzatıldı. 2 gün daha uzattık. Onunla ilgili gerekli yazılar bu ara karar açıklandıktan sonra Mahkeme Kalemi tarafından gerekli birimlere yazılacak tabi sanıkların hazır edilmesini ve gerekli önlemlerin alınması konusunda. Bu kapsamda şimdi söz almak isteyenler vardı. Onlar o söz haklarını talepler kısmında kullanabilirler. Talep dışında sizin talep kapsamında mı söz alacaktınız?” Sanık Özden Örnek: “Hayır başka mevzuda bir şey söyleyecektim. Mahkeme Başkanı: “Kısaca buyurun açıklayın. Sanık Mehmet Erkorkmaz da yerine geçebilir. Savunma yapmak üzere hazırlığını yapabilir. Müdafisi de burada ise buyurun sizi dinliyoruz.” Sanık Özden Örnek: “Sayın Başkanım çok kısa. Salı günü Nejat Akgüner’in savunmasından sonra, hatta sorgulanmasından sonra ben kısa bir açıklamada bulunmuştum. Ancak sonradan dün ancak bilgisayarda bakabildim. Bilgisayarda baktığım zaman maalesef tabi gözlerimin bana ihanet ettiğini gördüm. Bir zamanı yanlış okumuşum ve sakın Mahkemeyi yanıltmak gibi bir fikrim yoktu. Onun için yanlış söyledim. O söylediklerimin yani güvenlik tedbirleri emri doc isimli belge hakkında söylediklerim dikkate alınmamasını talep ediyorum.” Mahkeme Başkanı: “Peki o şekil de tutanaklara geçti. Yani siz Cuma’nın çözümleri ile bugünkü çözümleri karşılaştırıldığında o çelişki de ortadan kalkar. Ali Fahir Bey’di değil mi? müdafiiniz burada. Evet, sizde talep değildi değil mi? Söz istiyorsunuz buyurun.” Sanık Özer Karabulut: “Efendim evet taleple ilgili bugünkü konu konusunda söyleyeceğim. Bugüne kadar her duruşmanın son iki gününde talepler ve tahliye talepleri alınıyor idi. Fakat talepler bittikten sonra Sayın Savcılığın mütalaasında Sayın Savcı savunmalar bitmediğinden diye başlayıp mütalaasını sunuyordu size siz de tutukluğun devamına karar veriyordunuz. Eğer savunmaların bitmemesi tutukluğun devamı için bir gerekçe ise biz boşuna son iki günümüzü savunmalarla yahut taleplerle harcamayalım. Savunmalara devam edelim diye teklifte bulunuyorum arz ederim.” Mahkeme Başkanı: “Biz de Mahkeme olarak yani tabi tutukluluğun devam edip etmemesi konusunda Mahkemenin değerlendirmesi ileride yapılacak ama bu konu bütünlüğü açısından da savunmalar bu akış içerisinde bitsin istedik Mahkeme olarak bu nedenle de 2 gün daha bir süre öngördük. Mehmet. Siz talepler kısmında dediğiniz için” Sanık Kadir Sağdıç: “Sayın Başkanım benimki talepti bilahare talepler aşamasında.” Mahkeme Başkanı: “Evet.” Sanık Mehmet Örgen: “Mehmet Örgen.” Mahkeme Başkanı: “Buyurun.” Sanık Mehmet Örgen: “Salı günkü savunmamda soru üzerine ilave bilgiler vermiştim. Yazılı bir belge de vermiştim. Tamamlayıcı yazılı kısmını tekrar sunuyorum. Daha önce verdiğimin devamıdır.” Mahkeme Başkanı: “Evet yazılı savunmanızı alıyoruz. Evet, Mehmet Erkorkmaz buyurun başlayın savunmanıza.” Sanık Mehmet Erkorkmaz: “Savunmama başlamadan önce savunma yapmakla yapmamak arasında yaşadığım kararsızlığı sizlerle paylaşmak istiyorum. Başlangıçta savunma yapmanın anlamsız olduğunu düşünmüştüm. Çünkü kendimi savunmamı gerektiren bir suçum olmadığı gibi suçlanmam için aleyhimde somut bir delil de yoktur. Bunun siyasi bir dava 4 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:5 olduğunu, hakkımda verilecek kararın tutuklanmamı sağlayan iradenin isteği doğrultusunda olacağını, suç delili gibi gösterilen dijital kayıtların sahteliğini tekrar tekrar haykırmanın ispat etmenin de bir fayda sağlamayacağını bilmekteyim. Tüm bunlara rağmen savunma yapmaya karar verdim. Amacım suçsuzluğuma sizleri ikna etmek değildir. Amacım ülkemde bir gün sağırlaşan kulaklar duymaya, sadece bakmakla yetinen gözler görmeye, nasır tutan vicdanlar yeniden sızlamaya başlarsa ve bu davalar mercek altına alınırsa, tarih önünde naçizane sorumluluğumu yerine getirmektir. İddianamede hakkımda suçlu olduğuma dair kanaat oluşturulmasına neden olan 2 adet sözde delilden bahsedilmektedir. Bunlardan ilki sahteliği yüzlerce kez ispatlanan 11 nolu CD’de yer alan EK-I Lahika-5 isimli dijital kayıt ve diğeri de Eskişehir’de emekli Albay Hakan Büyük’ün evinde ele geçtiği iddia edilen EK-E Lahika-4 isimli dijital kayıttır. Sözde oraj harekat planına EK-I Lahika-5 isimli dijital kayıtın gerçek olduğunu varsaysak bile sözde sıkıyönetim görevlerinde kullanılacak personel listesinde ismimin geçmesi belgenin benim iradem ya da rızam ile hazırlandığını ya da bana tebliğ edildiğini göstermemektedir. Zaten bu listede ismi bulunan personelin tamamı, savcılıkça sorgulanmamıştır bile yani hakkımda kanaat oluşturulmasına neden olan bu dijitalin savcının gözünde de bir değeri olmadığı açıkça görülmektedir. Suçlandığım 2. kayıt EK-E Lahika-4 ise bilgisayar ortamında başkaları tarafından hazırlanmış dijital bir kayıt olup, bunda da imzam ya da belgenin tarafımdan hazırlandığını gösteren bir delil bulunmamaktadır. Aleyhimize delil olarak kullanılan dijital kayıtların sahteliği benden önce savunmasını yapan personel tarafından ispatlanmıştır. Özellikle Orgeneral Balanlı, Albay Köylü, Hakan Büyük ve Avukat Nevzat Güleşen ile Hüseyin Ersöz tarafından sunulan sahtelikler durumun vahametini olağanca açıklığıyla ortaya koymuştur. Dolayısıyla aynı konulara girerek vakit kaybına sebep olmak istemiyorum. Sadece tarafımdan hazırlandığı iddia edilen dijital kayıta ilişkin bazı tespitlerimi sunacağım. EK-E, Lahika-4 isimli dijital kayıtın 24.3.2003 tarihinde M. Erkorkmaz isimli kullanıcı tarafından oluşturulduğu, Mehmet Eldem isimli kullanıcı tarafından 6.11.2003 tarihinde son kez kaydedildiği belirtilmektedir. Bu açıklamalar Mehmet Eldem tarafından detaylı olarak yapılacaktır. Bu konuya girmiyorum. Gerekli belgeler de savcılık soruşturmasında yine ilgililere teslim edilmiştir. Yazının içeriği ise üzerinde durmaya değmeyecek saçmalıklarla doludur. Bu saçmalıklar üzerinden senaryolar yazılması, beni de değerlendirme yapma mecburiyetinde bırakmıştır. Sözde planda 1. maddede oraj planının yürürlüğe girmesiyle birlikte veya oraj planının başarısız olması durumunda ihtimalat planı yürürlüğe girecektir denilmektedir. Burada hem oraj planı hem de onun ihtimalat planı aynı anda yürürlüğe girecek anlamı çıkmaktadır. Yazının 2. maddesinde ise planın ortaya çıkmasında durumunda yapılacak işlemler cetvel A’da sunulmuştur şeklinde. Yine ciddi bir yazım hatası bulunmaktadır. Ayrıca 2. maddeyle sözü edilen plan hangi plandır? oraj hava harekat planı mı? Yoksa oraj hava harekat ihtimalat planı mıdır? 2. madde ile oraj hava herakat planı ima edilirken yazının alt bölümünde yer alan cetvel A’da ihtimalat planı olduğu belirtilmektedir. Bu cümlelerden hareketle dijital yazı bir ihtimalat planından çok zekamızı test eden bir bilmece haline gelmektedir. Bu yazının saçmalığını anlamak için mesleki ihtisasa gerek yoktur. Türkçe diline vakıf olmak yeterlidir. Hazırladığım iddia edilen sözde ihtimalat planı ile genel olarak hiçbir şey söylenmemekte ve hiçbir şey açıklanmamakta, sadece hayali cetvellere atıfta bulunulmaktadır. Buradan da iftirayı kurgulayan odakların bilgi ve birikimlerinin henüz böyle bir planı hazırlayacak yeterlilikte olmadığını anlamaktayız. Kim bilir belki de bu cetveller halen yazılma aşamasındadır ve önümüzdeki dönemde başka bir e-posta ihbarı ile yapılacak başka bir baskında, başka bir evde bulunur. Dikkat edilmesi gereken başka bir konu ise, 4 ve 9. Üs Komutanlıkları haricinde hiçbir üssün ya da birliğin ihtimalat planların olmayışıdır. 4 ve 9. Üslerin farklı formatta hazırlanan sözde ihtimalat planlarında farklı konulardan bahsedildiği görülmektedir. Bu da Hava Kuvvetleri ve Silahlı Kuvvetleri için alışıldık bir uygulama değildir. Mantıksızlıklar dökümanları hazırladığı iddia edilen personelin görev yerlerinde de kendisini göstermektedir. Askeri yapıyı biraz olsun tanıyan 5 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:6 insanlar bir üssün planının 9. Üs de olduğu gibi bir filo komutanı ya da 4. Üs de olduğu gibi filo harekat subayı tarafından hazırlanmayacağını bilirler. Belki bu senaryoyu kurgulayan iftiracılar üslerde bir karargah olduğunu ve üssü ilgilendiren yazıların burada yazıldığını bilmemektedir. Ya da o dönem de anılan üslerin karargahlarında görev yapan personelin bugün emekli olmaları, iftira çetesini bu yazıların altına filo komutanı ya da harekat subayının isimlerini yazmaya mecbur bırakmıştır. Çünkü iftira çetesi emeklilerle değil muvazzaf subaylarla ilgilenmektedir. 2003 yılında 4. Ana Jet Üs Komutanlığında, Üs Komutanı, Harekat Komutanı, Üs karargahında görevli kurmay subaylar, filo komutanları ve harekat subayları da dahil olmak üzere yönetici pozisyonunda 10 pilot subay mevcut idi. Bugün bu personelden sadece 3’ü muvazzaf subaydır. Diğerleri ise zaman içerisinde emekli olmuşlardır. Bu dava da suçlanan 4. Üs mensupları ne tesadüftür ki işte emekli olmayan bu 3 personeldir. Emeklilikle ilgili tespitler Orgeneral Balanlı tarafından detaylı olarak anlatıldığı için bu konuya girmiyorum. Ancak bu şaşırtıcı tesadüfler sahte dökümanların 2010-2011 tarih aralığında oluşturulduğu şüphesini doğurmaktadır. Diğer bir konuda anılan yazı da kullanılan filo ismine ilişkindir. Filonun kullanılan ismi uydurma yazıda yer aldığı gibi 143. Filo değil 143. Öncel Filo Komutanlığıdır. Filonun ismine ilişkin detaylı açıklama Hava Kuvvetleri Komutanlığının Mahkemeye sunulan 28 Eylül 2011 tarihli yazısında bulunmaktadır. Hatırlanacağı üzere Albay Köylü tarafından birçok dijital kayıt incelenerek özellikleri karşılaştırılmış ve bunların aynı kişi ya da kişiler tarafından oluşturulduğu belgelenmişti. Yine Tuğgeneral Erhan Pamuk tarafından benim ve kendisinin hazırladığı iddia edilen kayıtlar karşılaştırılmış ve ikisinin de aynı bilgisayarda hazırlandığı açıklanmıştı. Ben de benzer metotları uygulayarak Gölcük belgeleri ile benzer kıyaslamaları yaptım. Örnek olarak tarafımdan hazırlandığı iddia edilen kayıt ile Gölcük belgelerinden EK-A Lahika-9 cetvel B isimli kayıt karşılaştırıldığında bulunan benzerlikler bu belgelerinde aynı kişi ya da kişiler tarafından hazırlandığını göstermektedir. Belgelerde aynı şablon kullanılmış, sekmeler değiştirilmemiş, hatta tüm yazıların Arial font kullanılmış olmasına rağmen hatalı olarak kullanılan iki yerde Time New Roman kalmıştır. Buda ilginç bir tesadüf herhalde. Açıklama yapacağım son konu ise hayatımda hiçbir zaman kullandığım hiçbir bilgisayara Mehmet Erkorkmaz şirket ismi vermediğim ya da M. Erkorkmaz şeklinde kullanıcı adımın olmadığıdır. Sonuç olarak 20 Mayıs 2011 tarihi itibariyle meslek hayatım sona erdirilmiş, özgürlüğüm elimden alınmıştır. Uğradığım maddi zarardan çok ailemin çektiği acıları unutmam ve bunları bize yaşatanları affetmem mümkün değildir. Dilerim bu iftiraları bana atanlar suçsuz olduğumu bildikleri halde tutuklanmama ve tutuklu kalmama sebep olanlar en sevdiklerinin acılarını görecek kadar uzun yaşarlar. Savunmam sona ermiştir.” Mahkeme Başkanı: “Nüfus kaydınızı okuyorum. Mehmet Erkorkmaz, Necati oğlu, Mürüvet’ten olma. Ankara 28.03.1964 doğumlu.” Sanık Mehmet Erkorkmaz: “Doğrudur.” Mahkeme Başkanı: “Nevşehir ili, Ürgüp ilçesi, Yenicamii nüfusuna kayıtlı.” Sanık Mehmet Erkorkmaz: “Doğrudur.” Mahkeme Başkanı: “Herhangi bir sabıka kaydınız yok. Klasör 12, dizi 316, 317, 318’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 20.05.2011 tarihli ifadeniz mevcut, kabul ediyor musunuz?” Sanık Mehmet Erkorkmaz: “Kabul ediyorum.” Mahkeme Başkanı: “Hatırlıyorsunuz ifadenizi.” Sanık Mehmet Erkorkmaz: “Kabul ediyorum.” Mahkeme Başkanı: “Aynı klasörde 12. Ağır Ceza Mahkemesinde sorgunuz var. Oradaki savunmanız mevcut bunu kabul ediyor musunuz?” Sanık Mehmet Erkorkmaz: “Kabul ediyorum.” Mahkeme Başkanı: “Kabul ediyorsunuz. Sanık müdafiinden savunmaya ilave edeceği bir husus olup olmadığı soruldu.” 6 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:7 Sanık Mehmet Erkorkmaz müdafii Av. Ali Fahir Kayacan: “Sayın Başkan, Sayın Üyeler kısa bir beyanım olacak. Şimdi sanık zaten kendisi açıkladı. Bu hakkındaki dijital verileri, 2 tane dijital veri var. Aslında kendisine atfedilen 1 tane var. Mart 2003’te oluşturulduğu iddia ediliyor. Mehmet Erkorkmaz tarafından Kasım 2003’te de Mehmet Eldem tarafından son kez kaydedildiği ifade ediliyor. Bir de sıkıyönetimde görevlendirilecek personel listesinde Mehmet Erkorkmaz adına rastlıyoruz. Daha önceki 185 soruşturma numaralı dosyada, orada 90 kişi var. 90 kişinin içinde Mehmet Erkorkmaz adına da yer verilmiş olması bu atılı suç bakımından listede yer alan diğer kişiler hakkında herhangi bir soruşturma dahi, bir çoğu hakkında yapılmamış olması dikkate alındığında bu bir suç delili olarak veya atılı suça mahkumiyete götürücü bir suç delili olarak kabul edilmesi mümkün değil. Şimdi burada ben çok ilginç bir noktaya temas etmek istiyorum. Şimdi o, bu Mart 2003 tarihinde 3 tane dijital belge var. 4. Ana Jet Üs Komutanlığı ile ilgili, bunlardan birisi Mehmet Erkorkmaz imza bloğu var. Birisinde Mehmet Eldem var. Şimdi ve bir de İsmail Taş var. Diğer müvekkilim. Şimdi bunların konumları şöyle efendim. Yani şimdi mantık yürütürsek madem böyle bir illegal çalışma var. Mehmet Erkorkmaz 143. Öncel Filo Harekat Subayı, Mehmet Eldem o filonun komutanı, İsmail Taş da her ikisinin bir üstü olan Filonun Harekat Komutanı. Her gün, her an bunlar beraberler. Yani birbirlerine bu şekilde belge yazmalarını düşünmek gerçekten mantığa, hayatın olağan akışına hani bunlar diğer bazı sanıklar gibi başka şehirlerde, başka birliklerde her an yan yana odaları bunların. Yan yana her an beraberler yemekte, uçuşta her şeyde günde kaç kere en az brifinglerde beraber oluyorlar. Yani bir kere bu hani anlamda da ele almak lazım. Ben talepler, duruşma uzadı tabi. Heyet öyle karar verdi. Yani başka günlere, şunu hazırlamıştım hatta bugün Sayın İddia Makamına da sunacaktım. Çünkü bir yargılamanın ayrılmaz bir parçası ve mütalaa veren bir makam olması nedeniyle yardımcı olmak, incelemede kolaylık sağlamak açısından Mehmet Erkorkmaz durumunda diğer müvekkillerimle ilgili de söyledim. Talepler kısmında sunacağım dijital verilerde Sayın Heyet de görecek onlarca kişi var. Serbest ve Sayın Heyet tarafından da bir koruma tedbiri takdir edilmemiş. Talepler kısmında da ifade edeceğim ama tahliye talebimizi Mehmet Erkorkmaz açısından da şimdi yinelemek istiyorum. Taleplerde ayrıntılı beyanda bulunacağım teşekkür ediyorum.” Mahkeme Başkanı: “Soru sormak isteyen var mı? Sorgunuz tamamlanmıştır. Yerinize geçebilirsiniz. Mehmet Eldem. Hazır olduğunuzda başlayabilirsiniz.” Sanık Mehmet Eldem: “Yansıyı bekliyorum. Sayın Mahkeme Heyeti, Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığında Tuğgeneral rütbesinde görev yapan bir subayım. Üniformamı 30 yıldır onurumla, şerefimle taşıyorum ve taşımaya da devam etmek istiyorum. Ancak kariyerimi yanlış planladığım ile ilgili aklımda çeşitli şüpheler var. Vatana, millete karşılıksız hizmet etmek, demek ki bizi hapse götürüyor. Hakim karşısına çıkartıyor. Bundan 6 yıl önce emekli olup, Ticari Hava Yollarına girseydim şimdi aylık en az 15.000 dolar maaşla İstanbul’un en güzel yerinde 3 katlı villada altımda jep, aileme ve çocuklarıma çok daha iyi bir gelecek hazırlayacak şekilde yaşantım olacaktı. Allahıma bin şükürler olsun ki paraya pula tamah etmemişim. Vatana millete hizmet için görevime devam etmişim ve istemesem de vatanım uğruna tutsak olmuşum. Vatan mevzu bahisse gerisi teferruat. Harcadığım emek ve zaman, döktüğüm ter, çektiğim her türlü çile bu vatana helal olsun. Dünyaya tekrar gelsem yine aynı hayatı yaşayacağımı bilsem yine de aynı kararı verir, bu şerefli onurlu mesleği seçerdim. Beni dürüstlüğü, vicdanı, ahlakı onuru öğreterek yetiştiren rahmetli anneme, saygıdeğer babama, her zaman yanımda olan eşime ihmal ettiğim, yanlarında yeterince zaman geçiremediğim çocuklarıma, kardeşime, bizi destekleyen arkadaşlarımıza saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Belki sizleri üzdük ancak biliniz ki biz suçsuzuz. Eğer varsa bilmediğimiz bir suçumuz, bizler kahrolalım sizler de hakkınızı helal edin. Beni vatan haini bir çetenin ürettiği sahte ve sözde dijital verilere itibar edilerek oluşturulan bir iddianame ile açılan bu davada tutukladınız. Hayal dahi edemeyeceğim bir suçla suçladınız ve sahte belgelere karşı kendimi savunmak zorunda bıraktınız. Bu bana çok ağır geliyor. 7 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:8 Neden? İddianame ve eklerinde iddia edilen suça ilişkin olarak benim ile ilişkilendirilen hiçbir eylem olmadığı gibi hakkımdaki iddialara yönelik olarak delil niteliği taşıyan hiçbir somut olgu ve maddi delil de yoktur. Hakkımda düzenlenen iddianame, 3. kişilerden elde edilen vatan hainleri tarafından ne maksatla hazırlandığı da belli olan, sahte dijital kayıtlar esas alınarak içeriksel nitelikleri gerçek hayatla bağdaşmayan asılsız, tamamen sanal dijital bilgisayar kayıtlarına dayanılarak hazırlanmıştır. 27 Mayıs 2011 tarihinde Soruşturma Savcılığına verdiğim ifadem aynen geçerlidir. Bu verdiğim ifade sonucu Savcılık beni mahkemeye bile sevk etmeden serbest bırakmıştır. Ne değişti de Savcıya ifade verip serbest bırakılmamdan hemen sonra Soruşturma Savcısının talebi olmadan heyetinizin verdiği kararla, hem de yakalama müzekkeresi ile tutuklandım. Yargının bu uygulamadaki çifte standardının gerekçesini de anlamak mümkün olmamıştır. Bu çifte standart ve hukuk dışı uygulamalar adalete olan güveni zedelemiştir. Yine de Mahkemenizin yürütülmekte olan bu dijital terörün organize sahteciliğin maskesini düşüreceğine olan inancımı koruyorum. Korumak istiyorum. Sayın Mahkeme Heyeti, öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, ben iddianamede isnat edilen suçu işlemedim. Bana bu konuda kimse emir vermedi. Ben de kimseye bir emir vermedim. Eğer öyle bir emir alsa idim veya bir oluşum olduğunu hissetse idim kanunlar ve yönetmelikler içerisinde gerekli yerlere suç duyurusunda bulunur, böyle bir suçun işlenmesini önlerdim. Savunmamın bundan sonraki bölümünde polislerin ve Savcının ortaya koydukları ve bana suç isnat eden sahte dijital verilerin, suç örgütlerince nasıl maksatlı olarak üretildiğine dair bazı bilgi, bulgu ve tespitlerimi arz edeceğim. İddianamede Gölcük Donanma Komutanlığında ele geçirilen Ek-I Lahika 5 isimli belge olarak adlandırılan oraj hava harekat planı sıkıyönetim görevlerinde kullanılacak personel listesinde kullanılacak personel olarak adımın geçtiği iddia edilmektedir. Hiçbir ıslak imzanın olmadığı bu sahte listeden 27 Mayıs 2011 tarihindeki Soruşturma Savcısı Hüseyin Ayar’ın sorgusuna kadar hiçbir şekilde haberim olmamış, hiçbir kimse bu sahte dijital listeden sözde görevlendirildiğimi bana tebliğ etmemiştir. Bu sözde listenin ismimin bulunması bana atılan iftiradır. Ayrıca bu listede yer alan birçok subaya herhangi bir adli işlem dahi yapılmamıştır. Bu listeye adımın suç örgütü tarafından nasıl sokulmuş olabileceği ile ilgili bazı açıklamaları da savunmamın ilerleyen bölümlerinde yapacağım. Bir sonraki yansı. İddianamede özel filo personeline yönelik şüpheli İsmail Taş’ın yönlendirmesi ile perdede görülen özel filo komutanlığının ayrık yapısı dolayısı ile personel bütünlüğünün sağlanamadığı, bu nedenle yeni kurulacak özel filo komutanlığının 141. Filo Komutanlığı bünyesinde oluşturulmasının 141. Filo Komutanlığında görev alacak personelin oraj hava harekat planında görev alabilecek personelden seçilerek atamaların yapılmasının uygun olacağı şeklindeki kanaati içerir OFK isimli dijital Word dosyasını hazırlayarak İsmail Taş’a gönderdiğim iddia edilmektedir. Ben ne böyle bir dijital dosya hazırladım ne de kimseye gönderdim. Hala içeriğindeki ifadeyi de bunca yıllık tecrübeme rağmen anlamış da değilim. Bir sonraki yansı. Hava Kuvvetleri Komutanlığında özel filo adı ile muharip bir jet birliği yoktur. Böyle bir birlik Hava Kuvvetleri Komutanının teklifi ve Genelkurmay Başkanının onayı olmadan kurulamaz. Bu durum avukatımın Hava Kuvvetleri Komutanlığından bilgi edinme talebi kapsamında 28 Eylül 2011 tarihli Hava Kuvvetleri Komutanlığının cevabi yazısı incelemesi ile de teyit edilmiştir. Bu yazıyı da Ek-A olarak arz ediyorum. Ayrıca bu yazıların içeriklerinin gerçek hayatta uygulanması mümkün değildir. Ve bu yönü ile hiçbir anlamı da yoktur. O zamanki harekat komutanım Albay İsmail Taş da bana böyle bir çalışma yapmam için bir emir vermemiştir. Kendisinin de, kendisi de savunmasında emir vermediğini belirtmiştir. Eskişehir’de ele geçirildiği iddia edilen dijital Word dosyalarının imza bloğunda ismi geçen ve şuan Mahkeme salonunda sanık olarak bulunan Albay Mehmet Erkorkmaz, Tümgeneral İsmail Taş ve ben 2003 yılı Mart ayında sıralı emir komuta zinciri içerisinde yoğun bir uçuş ortamında beraber çalışmaktaydık. Her gün birbirimizi gördüğümüz ve görev gereği sık sık toplantılara iştirak ettiğimiz bir birlik içinde görev yaptık. Şimdi siz Mahkeme Heyetine soruyorum. Diğer yansı. Bu kişiler illegal olduğu iddia edilen ve çok gizli kalması 8 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:9 gereken bir konuda her gün birbirlerini gördükleri bir birlik içinde sözlü iletişim kurmak varken niçin yazışma gereği duysunlar ve ortada belge bıraksınlar? Gizliliğe riayet edileceği belirtilmesine rağmen niçin oluşturdukları dosyalara kendi kullanıcı isimlerini açık açık versinler? Bu kişiler oluşturdukları bu dijital Word dosyalarını birbirlerine nasıl göndermişler? Bu dijital Word dosyalarının elektronik imzası var mı? Bu dijital Word dosyalarının hazırlandığı bilgisayarlar nerede? Diğer yansı. Bu dijital Word dosyalarının printer çıktısı alınmış mıdır? Bu dijital Word dosyalarının ıslak imzası mevcut mu? Herhangi bir yerde parmak izimiz var mı? Bu kadar kişiyi bu belgeleri hazırlarken bir gören duyan, bilen var mı? Neden bu dijital dosyaların bizim adımıza başkaları tarafından üretilebileceği gözardı ediliyor. Siz Sayın Mahkeme Heyeti kendinizi bizim yerimize koysanız ve sizin hakkınızda bu tür dijital kayıt bulunsa, bu durumu hukuken nasıl değerlendirirsiniz? Böyle dijital verilere dayalı iddialarla bizim bulunduğumuz sanık sandalyelerinde olmak ister miydiniz? İddianamede gerçekleri ortaya çıkaracak bu soruların hiçbirine İddia Makamınca ne cevap aranıyor, ne de cevap veriliyor. İddia Makamı tarafından sadece bu sahte dijital verilere dayanarak bir asker personel olarak benim bile hayal edemeyeceğim senaryo kapsamında çeşitli bağlantılar, yorumlar kurgulanarak ve sıralanarak suç isnat edilmektedir. Diğer yansı. Ayrıca son kaydeden olarak göründüğüm bazı dijital Word dosyalarının son kayıt tarihinde 6 Kasım 2003 tarihi mevcuttur. Ben Haziran 2003-Temmuz 2004 tarihleri arasında akademik eğitim maksadı ile İngiltere’de ileri düzey komuta ve kurmay kolejine görevlendirildim. Bu görevlendirmenin vizesi perdededir. Diğer yansı. Bu yansıda şu bölümde İngiltere’nin verdiği Armed Forces Training Eldem Mehmet olarak yazan yani Silahlı Kuvvetler eğitimi olan bir eğitime gönderildiğim ifade ediliyor. Yine 15 Haziran 2003’te İngiltere’ye giriş yaptım. Diğer yansı. Burası da Esenboğa Havaalanından çıkış belgesi. Diğer yansı. Burada da 30 Temmuz 2004 giriş belgesi. Diğer yansı. Yani 6 Kasım 2003 tarihinde Türkiye’de değildim. Soruşturma Savcısına pasaport bilgilerim verilmiştir. Bu tarihte Türkiye’de olmadığım, ilave olarak avukatımın Hava Kuvvetleri Komutanlığından bilgi edinme talebi kapsamında 28 Eylül 2011 tarihli Hava Kuvvetleri Komutanlığının cevabi yazısı ile de teyit edilmiştir. Yasa gereği lehime olan hususların da iddianamede belirtilmesi gerekirken Türkiye’de olmadığım bu tarihi, dolayısı ile lehimde olan bu durum bile maalesef iddianameye konulmamıştır. Diğer yansı. İddianamede dosyada mevcut belgelerin dijital kullanıcı yollarında yer alan bilgiler doğrultusunda şüpheli İsmail Taş’ın hazırladığı teklif, şüpheli Erhan Pamuk’un hazırladığı özel plan, şüpheli Mehmet Erkorkmaz’ın hazırladığı Ek-E İHK 4 isimli belgelerin 6 Kasım 2003 tarihi itibari ile şüpheli tarafından son kaydedildiği görülmüş, bu şekilde bu belgelerden bilgisinin olduğu kanaatine varılmıştır ifadesi mevcuttur. Öncelikle bu dijital Word dosyalarından polis tespit tutanağı ortaya çıkınca haberim oldu. Daha önce hiçbir şekilde bu dosyaları görmedim ve hazırlamadım. Eskişehir’de ele geçirilen belgelerdeki söz konusu 3 adet dijital Word dosyasının son kez kayıt tarihinin 6 Kasım 2003, kaydedenin de benim olduğum iddia edilmektedir. Bunlar tamamı ile sahtecilik ile üretilmiş dosyalardır. Ben nasıl olur da bu dosyalara İngiltere’den ulaşabilir ve son kez kaydedebilirim. İngiltere’de bir bilgisayarın Türkiye’deki bilgisayarlarla nasıl bağlantısı olabilir. Ya da ben inanılmaz bir hızla uçarak 13’er dakika içinde bu kişilere ait bilgisayarlara ulaşabilir miyim? Bu dosyalar meta data bilgileri ile oynanarak sahtecilikle üretilmiş dijital ve hiçbir delil değeri olmayan verilerdir. Bu teknik bilginin Mahkeme huzurunda bilirkişilere sorulmasını talep ediyorum. Böyle uluslararası bilgisayar veri paylaşımı yapabilecek ağ bağlantısı gibi bir teknolojik imkanımız 2003 yılında yoktu, şimdi de yoktur. Bu dijital Word dosyasını maksatlı olarak yaratanlar benim İngiltere’de görevli olduğumu bilememişler. Neden bilemediklerini kısaca arz etmek istiyorum. Benim İngiltere’ye gittiğim görev yurtdışı geçici görev olarak adlandırılır. Bu göreve giden personel hangi birlikten o göreve katıldı ise o birliğin emrine atanır. Yani o birlikte görev yapıyormuş gibi yoklama listelerinde yer alır ve yurtdışı geçici görevde olduğu belirtilir. Diğer yansı. Bu konuyu yansıdan 2 örnek ile arz etmek istiyorum. Burada şahsım Mehmet Eldem esas atama birliğim 4. Ana Jet Üs Komutanlığı emrine, görev 9 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:10 yerim Komuta Kurmay Koleji İngiltere. Görev yeri İngiltere. Yani 4. Ana Jet Üs Komutanlığında filo komutanı olarak görev yaparken bu tür göreve gönderilirsek bir yıl boyunca 4. Ana Jet Üs Komutanlığı emrinde görevlendiriliyoruz. Maaşımızı, özlük haklarımızı bu birlikten alıyoruz. 4. Ana Jet Üs Komutanlığı personeli listelerinde yer alıyoruz. Yine adli camiadan da bir örnek vermek istedim. X isimli bir şahıs Yy Ağır Ceza Mahkemesi İstanbul’da görevli ise ve İngiltere Adalet Akademisine gönderiliyorsa görev yeri İngiltere’dir. Ama tüm özlük haklarını, maaşını yine Yy Ağır Ceza Mahkemesinin personeli olarak bu mahkemeden alır. Sahtekarlar o seneki yani 2003’teki personel listelerini çaldıkları zaman beni yani Mehmet Eldem’i hala Ankara’da 4. Ana Jet Üs Komutanlığında görevli zannediyorlardı. Beni bu düzmece planda hem Ankara’daki sıkıyönetimde kullanacak personel listelerinde hem de düzmece planın sözde özel filo komutanlığının yedeklenmesi konulu dijital Word dosyasında kullanmışlar. Bir F16 Filosu Komutanının aktif uçuş görevindeyken sıkıyönetimde de görevlendirilmesi gülünçtür. Diğer yansı. Bu konudaki ispatımı kesinleştiren bir diğer kanıt da sıkıyönetimde görev yapacak personel listelerinde o tarihlerde yurtdışı sürekli görevdeki personele yurtdışı olarak not düşülmesidir. Ancak benim karşımda Ankara olarak yazmaktadır. Yani ben İngiltere’de yaptığım halde beni Ankara’da görevli zannetmişler. Mahkemenizin gözönünde bulundurması gereken 2. husus şudur; Türkiye’ye dönüş tarihi Temmuz 2004 olan ve ülkesinden bu kadar uzun süre uzak kalacak olan bir personel neden böyle bir planlamaya dahil edilir ve nasıl görev verilebilir? Bu düpedüz sahtekarlıktır, düzmecedir, bilgisizliktir. Arz ettiğim bu düzmece dijital Word dosyaları şahsımın nasıl hedef alınarak bu çirkin oyunun içine sokulduğunun en önemli ispatlarıdır. Diğer yansı. İddianamede şüpheli 27.05.2011 tarihli savcılık ifadesinde M.Eldem isimli kullanıcı adının hiç olmadığını beyan etmiştir. İddia olunan Ergenekon Terör Örgütü kapsamında İlknur Özkan isimli şahıstan elde edilen CD’de yer alan savas tez takdim.doc isimli belgede kullanıcı adı olarak Hava Pilot Kurmay Binbaşı Mehmet Eldem isimli kullanıcı adını kullandığının anlaşıldığı, Harp Akademilerinde düzenlediği tezin İlknur Özkan isimli kişi tarafından temin edilmiş olabileceğini söylediği, bu şekilde şüphelinin açık ismini kullanıcı olarak adı olarak kullandığı da anlaşılmıştır ifadesi mevcuttur. İddianamenin bu bölümündeki açık ismimi kullanıcı adı olarak kullandığıma dair iddia ise gayriciddidir ve neyi ispat etmek istediğini de anlamış değilim. Burada bir arşiv tarafından Hava Pilot Kurmay Binbaşı Mehmet Eldem olarak yazar ismi verilmiş, akademik bir çalışmada. Sahte dijital belgede Mehmet Eldem yazar. Ne alakası var. Ne kadar benzeşiyor bunlar. Company herhangi bir şirket yok. Burada M.Eldem. Burası nereden benzeşiyor veya isim olarak ne çağrıştırıyor onu da anlamıyorum. Bu Kara Harp Akademisindeki bir subayın tez çalışmasında benim makale veya tezimden alınmış bir bölüm. Bu tezi de ondan İlknur Özkan isimli hiç tanımadığım, bilmediğim bir şahıs kullanmış. Bu isimlendirme tarafımdan değil, arşivleyenler veya elektronik kütüphane tarafından yapılmıştır. Hava Kuvvetleri Komutanlığındaki tüm bilgisayarlar makama tahsislidir. Programların içinde yer alan yazar ve şirket bilgilerini kişisel bir bilgisayar gibi makamdaki kişiye ait bilgiler, belgeler yüklenmemiştir. Bu Hava Kuvvetleri Komutanlığından bilgi edinme talebi kapsamında 28 Eylül 2011 tarihli Hava Kuvvetleri Komutanlığının cevabi yazısı ile de teyit edilmiştir. Döküman içinde de suç teşkil edecek herhangi bir ifade yoktur. Değiştirelim. Söz konusu akademik çalışma ile ilgili değerlendirme teknik bilirkişiler tarafından resmi olarak yapılmış, değerlendirmeye tabi herhangi bir veriye rastlanmamış ifadesi de bu bilirkişiler tarafından yazılmıştır. Ve iddianame içinde ekler kısmında da mevcuttur. Arz ettiğim gerekçeler ile delil gibi gösterilmek istenilen bu hususun dikkate alınmamasını talep ediyorum ve bu hatayı Soruşturma Savcısının konu hakkında yeterli bilgisinin olmamasına bağlıyorum. Bu hususun görülmekte olan dava ile ilgili aleyhime bir delil olamayacağını değerlendiriyorum. Diğer yansı. Son olarak Eskişehir’de Hakan Büyük’ün evinde ele geçirildiği iddia edilen flash bellek içinde benim ile ilgili sahte dijital Word dosyaları konusunda polisin hazırladığı bilirkişi raporları ile ilgili tespitlerimi sunacağım. Hakan Büyük’ün Avukatı Sayın Hüseyin Ersöz’ün 28 Kasım 2011 tarihinde Boğaziçi Üniversitesinde görevli bir 10 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:11 profesörün incelemesine dayanarak yaptığı sunumda belirttiği, polisin hazırladığı iki bilirkişi raporu arasındaki fark benim ismime açılmış sahte dijital dosyalarda da mevcuttur. Perdedeki belgeler 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan inceleme taleplerine ait 28.02 ve 07.06. 2011 tarihli raporlardır. Değiştirelim. Bu raporlarda tarihler arasında tüm tarihlerde, iki belge arasında 11 saat fark vardır. 10 satır olması gereken yani buradaki değişiklik miktarının en az 10’unu göstermesi gereken veri yolunda tek değişiklik vardır. Buradaki zamandaki farklılıklardan dolayı hash değerleri farklı olması gerekirken aynı hash değerleri vardır, bu iki dosyada da, iki incelemede de. Bu fark ve hatalar nereden kaynaklanmaktadır. Bu çok önemlidir. Çünkü suçlamalar tamamen dijital verilere, bu dijital verilerin meta data bilgilerine ve bu bilgilerin tarih ve zaman değerlerine dayandırılarak yapılmıştır. Bu farklılıklar, bu sahte delillerin tahrip edilerek ikinci defa sahte hale getirildiğinin kanıtıdır. Yani bu raporlar sahteliğin karesini göstermektedir. Ayrıca bu sahte dijital Word dosyaları yazım kuralları ve meta data bilgileri ile ilgili çok sayıda maddi, mantık hataları ile doludur. Sahteliği gösteren binlerce hata Mahkeme Heyetine sanıklar ve avukatları tarafından sunulmuştur. Hepsine katılıyorum. Sahtecilik ile üretilmiş bu dosyaların incelenmesinin tarafsız bir bilirkişi heyetine tekrardan yaptırılmasını talep ediyorum. Değiştirelim. Sayın Mahkeme Heyeti sonuç olarak; benim ile ilgisi olmayan, kimin hazırladığı belli olmayan, alakasız bir yerde bulunan imzasız dijital Word dosyaları ile ilgili olarak savcının iddianamede yaptığı bütün yorumları ve akabindeki suçlamaları şiddetle reddediyorum. Bu dijital Word dosyaların sahtekarlar tarafından nasıl hazırlanabileceği ile ilgili olarak bu dava kapsamında bir çok sanık ve bilirkişi sizlere çeşitli açıklamalar ve tespitler yaptılar. Bu açıklamalar ve tespitler ile dijital dosyaların değerlendirilmesinden de görüleceği gibi hepsi maksatlı olarak hedef alınmış kişilere atılmış iftiralardır. Davanın açılmış olmasını ve bu kapsamda tutuklanmamı düpedüz sahtekarlığa verilen bir prim olarak değerlendiriyorum. Soruşturma Savcısının hazırladığı iddianame Hakan Büyük’ün evinde ele geçirildiği iddia edilen dijital dosyaların gerçek olup olmadığına yönelik manipüle edilmiş polis raporlarının karşılaştırılması üzerine kurulmuştur. Sanki İddia Makamı için önemli olan dijital verilerin sahte olup olmadığına bakılmaksızın bir şekilde ele geçirilmiş olmasıdır. Ayrıca İddia Makamı iddiası ile ilgili şüphe içindedir ki bir şekilde kendini tezine ve iddiasına inandırmaya çalışmaktadır. Eskişehir’de askerlik mesleğini bitirmiş bir kişide bulunduğu iddia edilen flash belleğe, alakası olmamasına rağmen daha önce hiç görev yapmadığım Gölcük’te Donanma Komutanlığında bulunan belgelere, hiç katılmadığım, düzenlendiğinden bile haberimin olmadığı 1. Ordu Komutanlığındaki seminer konuşmalarına dayanan bir hayal gücü ve sözde dijital veriler ile bana suç isnat edilmesi inanılmazdır. Bu davaların başından itibaren her sanık ve avukatı kendisi ile ilgili dijital dosyaların sahte olduğunu ve manipüle edildiğini ispat etmiştir. Normal şartlarda dava İddia makamı aleyhine çökmüştür. Tekrar ediyorum ben hiçbir şekilde iddia edilen sözde kanunsuz oluşum içinde asla ve asla bulunmadım. Sözde sahte dijital verilere dayanılarak oluşturulan iddianamedeki suçlamaları şiddetle tekrar reddediyorum. Suçsuzum, bu dava ile mağdur edilmişimdir. Benimle beraber ailem de mağdur edilmiştir. Şöyle ki 4 Temmuz 2011 tarihinde tutuklandım. 12 Temmuz 2011 tarihinde yani tutuklamadan 8 gün sonra kayınvalidem kalp krizinden vefat etti. Vefatının nedeni kalp krizi görünse de esas tetikleyenin bize açılan bu davanın ve tutuklamanın getirdiği üzüntünün olduğu gün gibi açık. Bu değerli aile ferdimizin vefatının, manevi kayıpların hesabını kim verecek? Bu kul hakkıdır. Kul hakkının hesabını Allah’ın soracağına inancım tamdır ve her gün dualarımda tekrarlanmaktadır. Delil olarak iddianamede yer alan sahte dijital verilerin bulunduğu flash bellek imajı savcılıkta muhafaza altındadır. Dolayısı ile sahte dijital verilere etki edebilmem veya değiştirmem fiilen mümkün değildir. Bu kapsamda öncelikle tahliyeme ve yargılama sonucunda da beraatime karar verilmesini arz ve talep ederim. Savunmam sona ermiştir.” Mahkeme Başkanı: “Nüfus kaydınızı okuyorum. Mehmet Eldem. Ali Ulvi oğlu, Ayşe’den olma, 12.04.1963 doğumlu. Kocaeli İli, Gebze İlçesi, Hacıhalil nüfusuna kayıtlı.” 11 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:12 Sanık Mehmet Eldem: “Doğrudur.” Mahkeme Başkanı: “Size ait. Herhangi bir sabıka kaydınız yok. Klasör 12, dizi 83, 82 ve 81’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 27.05.2011 tarihinde alınmış ifadeniz mevcut. Doğru mu ifadeniz, kabul ediyor musunuz?” Sanık Mehmet Eldem: “Doğrudur katılıyorum.” Mahkeme Başkanı: “Evet Sanık müdafiinden savunmaya ilave edeceği bir husus olup olmadığı soruldu.” Sanık Mehmet Eldem müdafii Av. Ali Fahir Kayacan: “Çok kısa bir iki ilavelerim olacak Sayın Heyet. Zaten Mehmet Eldem savunmasını çok detaylı açıkladı. Aslında söylenebilecek her şeyi söyledi. Sonlarında tutuklama tedbiri ile ilgili sebeplerin kalkmadığına ilişkin hukuki gerekçeleri de anlattı. Bize fazla bir şey de bırakmadı aslına bakılırsa. Yine bir önceki müvekkilim Mehmet Erkorkmaz da beyan ettiğim gibi gerçi Mehmet Eldem onu beyan etti. Bunlar hepsi, üçü İsmail Taş, Mehmet Eldem, Mehmet Erkorkmaz Sayın Heyet gibidir. Yani günlük mesai içinde o kadar yakındır birbirlerine, gerçekten öyledir. Yani bunların her gün böyle baş başa olan 3 kişinin birbirlerine böyle yazışma yapmış olmalarını beklemek veya düşünmek hiç mantığa da uygun değil. Kaldı ki Mehmet Eldem son kaydedici olarak gözüken tüm belgelerde hep Kasım ayı itibari ile kaydettiği ifade edilen belgelerden 3 ay önce, Haziran ayında İngiltere’ye gitmiştir. Fiilen, fizikken mümkün değildir. Sıkıyönetim listesi ile ilgili olarak dikkat edilirse o listede Mehmet Eldem Ankara olarak yazılmıştır. Halbuki o Mehmet Eldem’in yani bir an için bunu gerçek olduğunu varsayalım. Bunu düzenleyen kişiler madem görev tevdi ettikleri personelin daha fiilen bulundukları yerleri bilmedikleri gibi hiç akla, mantığa, böyle illegal çalışmalarda gösterilmesi gereken hayatın normal akışına uygun titizliğe aykırı bir durumdur. Bu itibarla talepler kısmında ayrıntılı tahliye beyanlarımızı sunacağım. Ama aynı durumda birçok kişi biraz önce de ifade ettiğim gibi serbest, onları da Sayın Heyete sunacağım. Tahliye talebimizi şimdilik yapıyoruz. Talepler kısmında detaylı beyanlarımı arz edeceğim. Teşekkür ederim.” Mahkeme Başkanı: “Soru sormak isteyen var mı? Sanıklardan birisi istiyor da.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Tamam.” Mahkeme Başkanı: “İletelim, mikrofonu iletelim.” Sanık Bilgin Balanlı: “Mehmet Albayım size isnat edilen sahte dijital evraktan anladığımız kadarı ile 4. Ana Jet Üs Komutanlığında bir özel filo eğitimi yaptırdığınız gibi bir intiba verilmeye çalışılıyor. Sanki orada bir uçuş eğitimi varmış gibi çok açık ifade edilmese de sanki bununla ilgili yorumlarınızdan veya isnat edilen dijital kayıttan bu anlaşılıyor. Böyle bir faaliyet içinde olmuş olduğunuz gibi bir anlam veriliyor. Bir üs komutanlığında üs komutanının izni olmadan, bilgisi olmadan herhangi bir sorti uçuş faaliyeti yapılabilir mi?” Sanık Mehmet Eldem: “Yapılamaz.” Sanık Bilgin Balanlı: “O dönem de üs komutanınız kimdi? Hatırlıyor musunuz ismini?” Sanık Mehmet Eldem: “Emekli Tümgeneral Şirin Ünal.” Sanık Bilgin Balanlı: “Kendisini tanık olarak burada dinletmeyi düşünüyor musunuz, böyle bir talebiniz var mı? Böyle düşünceniz var mı?” Sanık Mehmet Eldem: “Yani böyle bir talebimiz olmadı.” Sanık Bilgin Balanlı: “Anladım peki. Teşekkür ediyorum.” Sanık Mehmet Eldem: “Ama gerekirse olabilir.” Sanık Bilgin Balanlı: “Peki şu anda ki kendi konumunu biliyor musunuz? Nedir Şirin Ünal’ın konumu?” Sanık Mehmet Eldem: “Milletvekili.” Sanık Bilgin Balanlı: “Evet peki. Teşekkür ediyorum.” Sanık Mehmet Eldem: “Sağolun.” 12 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:13 Mahkeme Başkanı: “Sanık da biliyor yani dinleyicilerden müdahale etmeye gerek yok. Yani hangi partiden milletvekili olmasının ne önemi var. Onu orada yani sanki özel bir şeymiş gibi bağırmanızın bir anlamı yok. Evet.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Savunmalarınızda açıkladınız da netleştirebilme açısından tekrar söylüyorum. Mehmet Eldem ya da meldem kullanıcı adı ya da şirket adını hiç kullanmadım diyorsunuz. Yine hiç tanımadığım bir insan tarafından İlknur Özkan kişi benim tezimi kullanmış diyorsunuz. O tezin kullanıcı yollarında işte açık olarak belirtildiği iddia edilen isimdeki kullanıcı ismi olarak ya da şirket adı olarak diyelim. Hava Pilot Kurmay Binbaşı Mehmet Eldem. Şimdi siz harp okulunda okurken tez konunuzdu. Savaş tezi, savaş tez takdim.doc değil mi?” Sanık Mehmet Eldem: “Şimdi şöyle. O tezi tam hatırlamıyorum. Ancak bir sürü tezler yapıldı orada, makaleler yazılmıştır. Bu makaleler elektronik kütüphaneye atılmıştır.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Evet.” Sanık Mehmet Eldem: “Tezler, makaleler. Ve elektronik kütüphanede de bunlara yazar isimleri verilmiştir. O tezleri hazırlayanlar.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Yani menşeinin belirlenebilmesi için, kayda girebilmesi için bir kayıt sistemi olması lazım.” Sanık Mehmet Eldem: “Kayıt sistemi oluşturulmuştur.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Evet.” Sanık Mehmet Eldem: “Onu da bir subayımız, tanımıyorum o benden almış. Yani benden bir kişi tezi alıyor, tezinde kullanıyor. O kullanan kişinin, subayın tezini de alıyor bir sivil herhalde tanımadığım bir kişi çünkü o İlknur Özkan kendi tezinde kullanıyor. Yani alınan tez, alınan tez ta ki ben bizim de isimlerimiz o dip not gibi geçiyor. Muhtemelen o dip nottan alınmış bir ifade.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Sizin tezinizi alan arkadaşınız mı bunu kullanmış olabilir?” Sanık Mehmet Eldem: “Yok onu tanımıyorum yani.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Onu da bilmiyorum diyorsunuz.” Sanık Mehmet Eldem: “Karacı bir subay herhalde o arkadaşımız. Karacı bir subay alıyor. Tanımıyorum.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Bu tezi hazırlama yahut da harp okulundaki o tarih olarak dönem hangi tarihe isabet ediyor, onu hatırlıyor musunuz?” Sanık Mehmet Eldem: “Şimdi biz orada 2 dönem halinde bulunduk. Bir 95-97.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Evet.” Sanık Mehmet Eldem: “Hava Harp Akademisinde bulundum ben. Takiben de Silahlı Kuvvetler Akademisinde bulundum. O da 2000 tarihi idi. Silahlı Kuvvetler Akademisindeki tarih.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Yani böyle bir tez yazılması olduysa.” Sanık Mehmet Eldem: “Evet evet.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “95 ile 2000 arasındaki bir tarih.” Sanık Mehmet Eldem: “95 ile 2000 tarihleri arasında olmuş olabilir.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Tamam Başkanım.” Sanık Mehmet Eldem: “Çünkü çok yazdık makale olarak falan. Bir sürü şeylerimiz vardı ödev olarak verilen bize ifadeler vardı.” Üye Hakim Murat Üründü: “Siz halen muvazzaf tuğgeneralsiniz.” Sanık Mehmet Eldem: “Tuğgeneralim.” Üye Hakim Murat Üründü: “Askeri planlar hazırlama konusunda bir uzmanlığınız var mı sizin?” Sanık Mehmet Eldem: “Şöyle. Yani nasıl hazırlanılacağı ile ilgili eğitim gördük. Ancak bu tür planlar hazırlanırken muhakkak yönergelere, kitaplara, bu hakeklere bakılması lazım. Yani bakılmadan, ezbere ben aklımdan şimdi getirseniz ben herhangi bir planı tam eksiksiz olarak yapamam. Muhakkak ilgili yönergeyi açarım ona göre yaparım.” 13 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:14 Üye Hakim Murat Üründü: “Şimdi savunmalarınızda dediniz ki; bir asker olarak benim bile hayal edemeyeceğim kurgu var dediniz. Şimdi siz muvazzaf bir tuğgeneralsiniz. Sizin bile hayal edemeyeceğiniz bir kurgu varsa ve yine savunmalarınızda bunlar sahte dediniz. İşte bazı dijital verilerden hareket ettiniz. Bu kadar sizin hayal edemeyeceğiniz şekilde bir kurgu varsa bu şekilde hata yapılması bir çelişki değil mi bu evraklarda?” Sanık Mehmet Eldem: “Sorunuzu anlayamadım. Anlayamadım sorunuzu.” Üye Hakim Murat Üründü: “Siz.” Sanık Mehmet Eldem: “Yani ben bunu hayal de edemem böyle bir şeyi. Çünkü biz ne bileyim bu tür bir plan yapmaya alıştırılmadık. Bizim hedeflerimiz vardır ülke dışında onlara yapılmış planlar vardır ama böyle bir kendi kendimize yapılmış bir planı ben hayal edemem yani.” Üye Hakim Murat Üründü: “Tamam Başkanım.” Mahkeme Başkanı: “Buyurun Avukat Bey.” Sanık Mehmet Eldem müdafii Av. Ali Fahir Kayacan: “Başkanım açıklık getirmek için. Şimdi bu kullanıcı adı, akademideki tez ile ilgili. Yani bir katkıda bulunmak açısından. Şimdi efendim benim öğrendiğim kadarı ile oradaki öğrenciler, öğrenci subaylar orada değişik konularda makaleler, tezler falan hazırlıyorlarmış. Ondan sonra bu akademinin elektronik kütüphanesine kaydediliyor. O kütüphaneye kaydedilirken oradaki bütün kayıt ile ilgili işlemlerin hepsi akademinin o elektronik kütüphanenin ilgili memurları veya işte artık subayları neyse onlar tarafından veriliyor. O nedenle orada dikkat edilirse bütün, bakın kullanıcı isimlerinde hiçbir şu dosyalarda, hiçbir kullanıcı isminde, kullanıcı ismi özellikle söylüyorum rütbe falan yazmaz. Bakın orada dikkat ederseniz olduğu gibi yani bunun tamamen resmi çünkü hep kaynağının belli olması için bakın kıdemli binbaşı hepsi hiç isimdir hepsi. Yani sahtedir, değil o ayrı bir konu ama o anlamda onlar tamamen yazan değil akademi tarafından verilen bir husustur. Onu ifade etmek istedim katkı olarak teşekkür ederim.” Sanık Ahmet Feyyaz Öğütcü: “Takdiminizde İlknur Özkan isimli bir sivil memurdan bahsettiniz.” Sanık Mehmet Eldem: “Sivil memur mu, normal bir vatandaş mı bilmiyorum, tanımıyorum.” Sanık Ahmet Feyyaz Öğütcü: “Sivil memur, sivil memur efendim ben size açıklayacağım onu da. Bu ne maksatla kullanmış sizin tezinizi? Bir tez mi hazırlamış bu şahıs?” Sanık Mehmet Eldem: “Bilmiyorum.” Sanık Ahmet Feyyaz Öğütcü: “Bilmiyorsunuz.” Sanık Mehmet Eldem: “Yani kendi herhalde bir çalışmasında kullanmış olabilir.” Sanık Ahmet Feyyaz Öğütcü: “Sayın Başkan. Bu şahıs, yani İlknur Özkan benim Kurmay Başkanlığım döneminde Deniz Kuvvetlerinde çalışan bir veri işlem memurudur. Yani daktilo memurudur. Ve bu kendisi intranet dediğimiz bizim kendi içimizdeki internet hattında uygunsuz yazışmalar yaptığı için tarafımdan, Deniz Kuvvetlerinden İkmal Grup Komutanlığına atandırılmış. Daha sonra da benim öğrendiğim kadarı ile Gülhane Tıp Akademisi’ne atanmıştır. Ve bu şahıs, gene bu organize çete tarafından maalesef zafiyetleri tespit edildiği için Deniz Kuvvetlerine karşı kullanılan komplolarda da kullanılmış bir şahıstır. Bilgilerinize arz ediyorum. Tez ona ait olamaz yani böyle bir tez hazırlayamaz zaten. Yani bir veri işlem memuru, daktilo memurudur bu. Teşekkür ederim.” Mahkeme Başkanı: “Evet sorgunuz tamamlanmıştır. Başka sorusu olan yok buyurun. Nedim Güngör Kurubaş.” Sanık Nedim Güngör Kurubaş: “Sayın Başkanım Mahkemenizde bulunan herkesi saygı ile selamlıyorum. Sayın Başkan bu dava kapsamında 27 Mayıs 2011 tarihinde Beşiktaş’taki Savcılığa ifade vererek serbest bırakıldım. Ancak nedenini hala anlayamadığım bir şekilde 28 Haziran 2011 tarihinde Heyetiniz tarafından hakkımda yakalama kararı çıkartıldı. Acaba kaçıyor 14 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:15 muydum? Hayır. Hava Kuvvetleri Personel Başkanı olarak sabah 6 buçuktan, gece 9 buçuğa kadar mesai yapıyordum Hava Kuvvetleri Karargahında. 4 Temmuz tarihinde tutuklandım hayırlı olsun. Bu tarihte başka şeyleri kutlayanlar da olmuştur. Bugüne kadar en temel hakkım olan özgürlüğümden yoksun olarak eşim ve 3 çocuğumdan ayrı tutuklu olarak yaşamaktayım. Bu süreç içinde askeri lise ile birlikte 39 yıllık emek verdiğim mesleki kariyerim sona erdi. Ailem ile birlikte maddi ve manevi olarak zarar gördüm. Komplo amacı ile bir çete tarafından düzenlendiği açık ve kesin olan 2 adet dijital veri ile yaşadığım bu mağduriyetin bir an önce sonlandırılmasını ve bu komployu hazırlayan çetenin ortaya çıkartılmasını talep ediyorum. Ayrıca bu vesile ile ordumuzdaki Şerefli Subaylara ve generallere bu komployu düzenleyen sahtekarlara lanetlerimi buradan tekrar bildiriyorum. Bir grup medya organı tarafından 2002-2003 yıllarında bir darbe planlandığı algısı topluma dayatıldıktan sonra komplocu çete tarafından hedef alındığımı ve bu komplonun bir mağduru olacağımı 2011 yılı Mart ayında günlük bir gazeteden öğrendim. 2010 yılında Gölcük Donanma komutanlığından elde edilen 5 nolu hard diskteki sahte dijital verilerde, yansıda görüldüğü şekilde sözde balyoz güvenlik harekat planı kapsamında Hava Kuvvetleri Komutanlığı unsurlarınca hazırlandığı iddia edilen oraj hava harekat planında EK-I, Lahika-5 adlı sahte dijital verinin sıkıyönetim görevlerinde kullanılacak personel listesinde görevlendirilmiş isim olarak bulunuyorum. Bu liste, bu listede birçok kişi hakkında herhangi bir hukuki işlem yapılmamıştır. Burada tabi neden yapılmadığı, bunlara da hukuki işlem yapılsın diye bir talebim ya da arzum yok. Doğrusu olan da bu zaten. Listedeki, bu listedeki toplam 90 kişiden sadece 13 kişi sanık durumundadır. Bunu arzımın ilerleyen safhalarında arz edeceğim. Komplocu çete tarafından tutuklanmam için bu listede sanık olan 13 kişi gibi hakkımda sahte bir dijital verinin daha üretilmesi gerekiyordu. Nitekim 21 Şubat 2011 tarihinde Eskişehir’de emekli bir albayın oğlunun oturduğu evde yapılan aramada elde edildiği iddia edilen bir flash bellekte, yansıda görüldüğü şekilde imzasız, sadece isim bloğumun bulunduğu Kasım 2003 tarihli devir teslim isimli sahte dijital veriyi hazırladığım, bu belge ile Beyazıt Karataş’ta bulunan. Dava dosyasında olmayan ve ne olduğunu bilmediğim ihtimalat planı ile ilgili mevcut bilgi ve belgeleri Kasım 2003 tarihi itibari ile teslim aldığım ve bu durumu Bilgin Balanlı’ya bildirdiğim, ayrıca yine delil dosyasında, dava dosyasında olmayan ve ne olduğunu hala bilmediğim yapılacak faaliyete ilişkin bir eylem planı hazırladığım bu belgenin ekinde iddia ediliyor. Şimdi bu 2 dijital verinin tarafıma yönelttiği suçlamalara karşı tespit ettiğim değerlendirmeleri arz edeceğim. Öncelikle 11 Ekim 2011 tarihinde duruşmada sanık Ahmet Dikmen’in müdafii Av. Nevzat Güleşen’in bu belgeler ile ilgili elde ediliş ve teknik detaylarını tamamen çürüten savunmasına aynen katılıyorum. Bu, bunlarla ilgili sadece bu avukatımızın değil, benden önceki savunma yapan sanıkların da önemli ölçüde durumu açıklayan sunduğu bilgiler oldu. Bunları burada tekrar etmek istemiyorum teknik yönden, burada dijital verilerin oluşturulma ve elde ediliş yöntemi hakkımdaki 2 dijital verinin de sahteliğini açık olarak ortaya koymaktadır. Meçhul bir bilgisayarda üretilen bu dijital verilerin delil niteliğinde bir belge değil, sadece dijital çöp olduğu, bunları üreten komplocuların da ne kadar aşağılık ve çapsız olduğu kanıtlanmıştır. Bu konulara tekrar değinmeyeceğim. Bunlara ilave olarak ben sadece aklımdaki bu iki verinin zaman, mekan ve illiyet bağı açısından tutarsızlıklarını arz edeceğim. Yansıyı değiştirelim. Bir geri gelelim, bir daha. Evet, sıkıyönetimde görev yapmak üzere herhangi bir kimse tarafından görevlendirilmedim bu belgede gösterildiği şekilde. Sayın Başkanım bu liste gerçekten çok ilginç bir liste, burada gördüğünüz şekilde ismimin yanında Hava Pilot Kurmay Albay Nedim Güngör Kurubaş 79/19 yurtdışı şeklinde bir şey yazıyor. Bununla sıkıyönetimde görevlendirildiğim iddia ediliyor. Belirttiğim gibi böyle bir görev almadım. Yurtdışında ne ile görevlendirildim? Roma’da sıkıyönetim mi uygulayacaktım? Çünkü bu tarihte Roma’da Silahlı Kuvvetler Ataşesi idim. Bu belgenin hazırlanış tarihi, meta data bilgilerinde 21 Şubat 2003 olarak gözüküyor. Bu tarihte ben, daha sonra sunacağım belgeler ile de ispat edeceğim şekilde Roma, İtalya’da Türk Silahlı Kuvvetlerinin Silahlı Kuvvetler Ataşeliğini yapıyordum. Bu belge ilginç olarak incelendiğinde çok 15 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:16 ilginçlikler var Sayın Başkanım. Bu liste 4 sayfadan oluşuyor ve 90 kişinin ismi var bu listede. Yalnız ilginç bir şey var. Bu 90 kişi içinde 2007 Ağustos ayından önce emekli olmuş bir tane personelin adı yok. Yani 2003, 2004, 2005, 2006 yıllarında Hava Kuvvetlerinden emekli olan yüksek düzeyde, bunların minimum asgari 35 tanesi general rütbesinde ve yüzlerce subaydan bu listede bir tane isim yok. Bu listede şu anda 13 kişi sanık durumunda. Bu listeyi eğer 2010 tarihine taşırsak, bu listede görevde kalan kişi sayısı 30’a iniyor. Yani 30 kişinin yüzde 50’si şu anda sanık durumunda. Ayrıca bu listede, sadece bu listede ismi olup da sanık olan kişi yok. Yani bunu çok önemli bir delil olarak Savcılık değerlendirmemiş herhalde, doğru olarak. Ancak bu 13 kişi hakkında ilave bir dijital belge başka bir yerde yaratılmış, aynen bende olduğu gibi. Evet, yansıyı bir daha ileri alalım. Evet, burada arz ettiğim şekilde tutuklanmam için bir dijital belgenin daha yaratılması gerekiyordu. Nitekim işte 21 Şubat’ta 2011 tarihinde Hakan Büyük’ün çiftliğinde, bir tane flash bellekte, benimle ilgili bu yansıda sunulan belge yaratılmış durumda. Herhangi bir imzam yok. Bu belgeyi çeşitli yönlerle incelerseniz ilginç şeyler de var. Burada yazan sadece Beyazıt Karataş’tan işte ihtimalat planı ile ilgili belgelerin teslim alındığı söyleniyor. Belgenin ismi devir teslim.doc diye geçiyor. Beyazıt Karataş ile herhangi bir devir teslim yapmadım. Ben buradaki göreve, harekat komutanlığı görevine 15 Eylül’de başladım, yurtdışından döndükten sonra. Bunu subay hesap kartımı Savcılığa arz ettim. Dava dosyasında mevcut, orada açıkça belirtiliyor. Ayrıca Mahkemeniz tarafından Genelkurmay’dan yurtdışında görev tarihleri gönderildi. Burada da belirtiliyor. Harekat komutanlığı görevine 15 Eylül’de başladığımı arz ettim. Beyazıt Karataş ise bu görevden tam bir ay önce 15 Ağustos’ta ayrılıyor ve 25 Ağustos’ta Amerika Birleşik Devletleri’ndeki başka bir göreve gidiyor. Yani Beyazıt Karataş ile bu belgede dendiği gibi bir devir teslim işlemi yapmadım. Bu görevi kendisini vekalet bıraktığı ve Emekli Kurmay Albay Cemil Çelik’ten teslim aldım. Sayın Başkanım burada ilginç bir nokta daha var. Bunu bildirdiğim makam Hava Pilot Tümgeneral Bilgin Balanlı olarak gözüküyor. Ancak belgenin tarihi Kasım 2003, teknik detayında da 18 Kasım olduğu gözüküyor. Bilgin Balanlı bu tarihte tümgeneral değil, korgeneral. Burada tabi komplocu bir şeyi atlıyor, onu tespit ettim. Bu dava ilgili bu şekildeki dijital verilerin hepsi Şubat, Mart tarihli, Şubat, Mart 2003. Bir tek bu belge Kasım 2003 ve bir de az önceki Mehmet Eldem’in o da son kullanma tarihi yani oluşturulması yine belgenin üzerinde Mart gözüküyor ama son kayıt tarihi Kasım gözüküyor. Bunu komplocu ne için yapıyor? İşte balyoz 1’de bir sürü hatalar yaptılar, tarihler uyuşmadı. Yurtdışındaydı bazı personel, ben de yurtdışında olduğum için Mart 2003’te bunu yazamadı. Yazdıktan sonra bunu farketti, geldi burayı Kasım yaptı ama burayı unuttu. Çünkü Bilgin Balanlı general Ağustos’ta korgeneralliğe terfi etti, atladığı bir nokta. Bu belgenin içerisinde teslim alınan belgeler ve burada iliştirilmiş olan eylem planı diye bir belge ortada yok şu anda, görmedik, bilmiyoruz. Yansıyı bir daha atlatalım. Bunu sağolsun Savcımız iddianameyi lehimizde delil olarak eklemiş, buradaki belgelerin bulunmadığını. Yani çete üşenmiş bunları yazmaya. İnşallah bundan sonra yazmazlar. Evet, bir daha atalım yansıyı. Evet, bu dava dosyasına arz ettiğim subay hesap kartım. Roma Silahlı Kuvvetler Ataşeliği görevinden dönüş tarihim ve 6. Üs harekat Komutanlığını devralış tarihim, 15 Eylül olarak gözüküyor. Dava dosyasında mevcut. Bir geri gelelim lütfen, iki geri. Burada diğer bir ilginç nokta da Sayın Başkanım. Bu evrakta ismim, imzasız isim bloğum N Güngör Kurubaş olarak belirtiliyor. Bu tarihlerde yani 2003 yılında harekat komutanlığı görevimde dava dosyasında örnekler verdim. Hiçbir imzam bloğumda bu N harfi yoktur. Güngör Kurubaş olarak geçer. İki ileri alalım yansıyı, bir daha. Evet, burada görüldüğü şekilde, yani bu görevde iken ve daha öncesinde benim Nedim diye bir ön ismim hiçbir yerde kullanılmıyordu. Bu sadece generalliğe terfi ettiğim dönemlerden sonraki periyotta kullanılıyor. Tabi yani burada yaptığım değerlendirme şuna dayalı; bu belgelerin çoğu 2007 yılından sonra, hatta dijital verilerin büyük bir kısmı 2010-2011 tarihlerinde hazırlandığının açık bir kanıtı olarak sunuyorum. Sayın Başkanım sonuç olarak tüm suçlamaları reddediyorum. 39 yıllık meslek hayatımda daima kanun, yönetmelik ve yönergeler çerçevesinde bana verilen 16 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:17 vazife, görevleri gerektiğinde canımı vermek pahasına yerine getirmeye çalıştım. Kanunsuz hiçbir göreve katılmadım. Hükümet devirmek için herhangi bir oluşumda yer almadım. Bu konuda kimseden emir almadım, kimseye emir vermedim. Adaletin günün birinde doğruyu bulacağına güvenim şu an için tam. Bu davada şüpheli olarak mağdur edildim. Ancak bu komplonun mutlaka bir gün çökeceğine ve komplocu çetenin bir gün buralarda yargılanacağına, ben de bu davada mağdur bulunacağıma bütün kalbimle inanıyorum. Adıma tanzim edilen dijital verilerin sahteliği konusundaki tespitlerimi Mahkemenize sunarak suçsuzluğumu ispat ettiğimi düşünüyorum. Ancak suçlandığım dijital verilerin gerek teknik, gerekse zaman, mekan, illiyet bakımından sahteliği çok açık bir şekilde bu güne kadar ispatlanmasına rağmen tutukluluğumun hala sürmesi, bana bu davada hükmün önceden verilerek infazın başladığı yönündeki kanaatimi kuvvetlendirmiştir. Yaptığımız savunmaların, Mahkemenin sadece usul yönünden eksikliğini tamamlayan birer figüran konuşmasından öte anlamı olmadığı kanısındayım. Tahliye talebimi belki avukatım yarın arz eder. Savunmama burada son veriyorum.” Mahkeme Başkanı: “Nüfus kaydınızı okuyorum. Nedim Güngör Kurubaş, Besim oğlu, Fatma’dan olma. İstanbul 12.11.1957 doğumlu. İstanbul, Sarıyer, Büyükdere nüfusuna kayıtlı. Size mi ait bu kayıt?” Sanık Nedim Güngör Kurubaş: “Doğrudur.” Mahkeme Başkanı: “Herhangi bir sabıka kaydınız yok. Evet sanık müdafiinden savunmaya ilave edeceği bir husus olup olmadığı soruldu.” Sanık Nedim Güngör Kurubaş müdafi Av. Ali Fahir Kayacan: “Sayın Başkan, Sayın Üyeler kısa tutacağım yine. Nedim Güngör Kurubaş kendisi detaylı savunmasını Mahkeme Heyetine sundu. Aslında Nedim Güngör Kurubaş, yani ben kendi müvekkillerim açısından ifade ediyorum. Mevcut bu davalarda bulgular, haklarındaki dijital veriler yönünden ilginç durumda olan kişilerden bir tanesi. Tek bir dijital veri var, o dijital veride dosya aldığı ifade edilen kişi yok, Amerika’da o tarihte. O tarihten çok önce gitmiş, 3 ay önce gitmiş Beyazıt Karataş, Ağustos ayında. Beyazıt Karataş ile hiç karşılaşmamış. İşte biraz önce kendisinin halen tutuklu kalması ile ilgili sitem dolu sözlerinin bu durum nedeni ile yarattığı hayal kırıklığı ve tutuklu psikoloji nazara alınarak değerlendirilmesinin daha uygun olduğunu ben düşünüyorum. Çünkü kolay değil, böyle bir durum var. Almadığınız, o almadığınız kişi ispat etmiş yurtdışında olduğunu, yani belgenin sahteliği açık ama ben tutukluyum halen. Şimdi bu durumda olan bir, herkes için geçerli bu tabi. Ama o psikolojik durumda bazı değerlere güven duygusu sarsılıyor ister istemez. Kendince onları biraz ifade etti sanıyorum. Sayın Heyet ile ilgili bir yanlış anlaşılma olmaması açısından, tutukluluk psikolojisi içerisinde olunduğunun gözönünde bulundurulmasını ben diliyorum bir kere her şeyden önce. Şimdi sıkıyönetim listesi denilen bir liste var, 90 kişilik bir liste. Kendisi ilginçliğini ifade etti zaten, ben tahliye taleplerimiz ile ilgili kısımda o listeyi tekrar Sayın heyete sunacağım. Orada, hatta kendisi de yurtdışında olarak gözüküyor. Yurtdışında olan bir kişinin böyle bir faaliyette olması nasıl olacak? Yani bir belgenin değerlendirilirken, belge içinin mümkün olup olmadığı, yani bırakalım sahteliği önce onun bir kere irdelenmesi başta lazım. Onun için hakkındaki tüm belgeler fiilen gerçekleşmesi mümkün olmayan konulara ilişkindir. Sahteliği de açıktır. Detaylı tahliye taleplerimizi daha sonra Sayın Heyete sunacağım teşekkür ederim.” Mahkeme Başkanı: “Evet soru sormak isteyen var mı? Buyurun.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “2001-2003 yılları arasında Roma Askeri Ataşe olarak görev yapıyordunuz değil mi?” Sanık Nedim Güngör Kurubaş: “Doğrudur.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Askeri Ataşenin diplomatik dokunulmazlığı var mıdır?” Sanık Nedim Güngör Kurubaş: “Yani hangi açılardan olduğunu bakmak lazım.” 17 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:18 Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Yani normal şekli ile siz Türk Silahlı Kuvvetlerini temsilen yani Türkiye Cumhuriyetinin normal Roma’da bir Büyükelçisi ya da Konsolosluğu varsa siz de TSK’nın temsilcisi olarak orada bulunuyorsunuz değil mi?” Sanık Nedim Güngör Kurubaş: “Ever, doğrudur” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Kural, sistem böyle yani.” Sanık Nedim Güngör Kurubaş: “Dışişleri Bakanlığı mensupları oradaki elçilikte hangi hak ve yetkilere sahipse biz de onu sahibiz.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Aynı yetkilere sahipsiniz. Şey noktasında, kurye uçağının kaldırılması veya uçurulması ile ilgili yetki de mi, düzenlenmesi de mi size tabii idi? Hangi tarihlerde kaldırılıp, kaldırılmayacağı, belirli yani her askeri ataşe bünyesinde kurye uçağı kaldırılıyor muydu, o hususta?” Sanık Nedim Güngör Kurubaş: “Hayır, İtalya’da kurye uçakları Napoli’ye geliyordu. Orada bizim bir Nato karargahımızda bir Türk temsilcimiz var, kurye uçaklarının takibi oradan yapılıyordu. Yani Roma’da benim Silahlı Kuvvetleri Ataşesi olarak herhangi bir uçakla ilgili bir yetkim yoktu.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Tamam Başkanım.” Mahkeme Başkanı: “Buyurun.” Üye Hakim Murat Üründü: “2003 yılı ve öncesinde bu sizin düzenlediğiniz iddia edilen belgede ismi geçen Beyazıt Karataş’ı tanıyor muydunuz siz?” Sanık Nedim Güngör Kurubaş: “Tanıyordum tabi.” Üye Hakim Murat Üründü: “Tanıyorsunuz. Evet, yine bu belgenin düzenlendiği tarihlerde kişisel bilgisayarınız var mıydı?” Sanık Nedim Güngör Kurubaş: “Makamımda bir bilgisayarım vardı ama bu yazının meta data bilgilerinde yazdığı şekilde Company, yani şirketi Kurubaş, kullanıcı adı Güngör Kurubaş diye bir bilgisayar değildi bu. Bunun, makam bilgisayarı idi. 6. Üs.” Üye Hakim Murat Üründü: “Silahlı Kuvvetlerin tahsis ettiği bilgisayar.” Sanık Nedim Güngör Kurubaş: “Silahlı Kuvvetlerin tahsis ettiği bilgisayardı. Kendime ait de şahsi bir bilgisayarım ne o tarihte, ne şu anda hiçbir zaman olmadı. ” Üye Hakim Murat Üründü: “Tamam Başkanım. Mahkeme Başkanı: “Buyurun.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Yine o görev yapmış olduğunuz dönem içerisinde Askeri Ataşe ya da Ateşe şekliyle bir düzenlemede bir değişiklik oldu mu sizin o göreviniz dönemi içerisinde?” Sanık Nedim Güngör Kurubaş: “Böyle bir şey hatırlamıyorum.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Tamam” Mahkeme Başkanı: “Evet, başka sorusu olan yok. Sorgunuz tamamlanmıştır, yerinize geçebilirsiniz.” Sanık Nedim Güngör Kurubaş: “Sağolun Sayın Başkanım.” Mahkeme Başkanı: “Evet, ara verelim daha sonra sıradaki ile devam edeceğiz.” Duruşmaya kısa bir ara verildi. Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu. Mahkeme Başkanı:“Sabahki isim tespitinden sonra bir kısım sanıklar müdafileri avukatlar; Yağız Ali Dağlı, Arif Sarıkaya, Erdem Nacak, Haluk Demirkılıç, Sedat Küçükyılmaz, Erhan Ergün, Ayşe Gül Hanyaloğlu, Murat Ergün, Selim Yavuz, Sinem Aytın, Mustafa Canan, Eda Işıktaş ve Şule Nazlıoğlu Erol’un duruşmaya katıldıkları bildirildi.” Salonda söz almadan konuşanlar oldu, anlaşılamadı. Mahkeme Başkanı:“Talepler kısmına geçmedik ama.” Salonda söz almadan konuşanlar oldu, anlaşılamadı. Mahkeme Başkanı:“Buyurun.” 18 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:19 Sanık Ahmet Topdağı ve Recai Elmaz müdafii Av. Haluk Demirkılıç:“Pazartesi, Salı günü olan duruşmalara katılamayacağım. Yurtdışında olacağım için.” Mahkeme Başkanı:“Evet.” Sanık Ahmet Topdağı ve Recai Elmaz müdafii Av. Haluk Demirkılıç:“Her iki müdafisi olduğum sanıkla ilgili tahliye talebini içeren yazılı tahliye dilekçelerimi arz ediyorum efendim. Teşekkür ederim.” Mahkeme Başkanı:“Onur Uluocak buyurun.” Sanık Onur Uluocak:“2 adet sahte dijital kayıt gerekçe gösterilerek Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Cebren İskat veya Vazife Görmekten Cebren Men Etmeye Teşebbüs suçunu işlediğim iddiası ile 6 aydır tutukluyum. Şahsıma atfedilen ilk belgenin 6 Aralık 2010 tarihinde Gölcük Donanma Komutanlığı, İstihbarat Kısım Amirliğinde yapılan aramada elde edilen 5 nolu hard disk içinde bulunan Mahkeme_kasımpaşa doc. isimli bir dijital kayıt olduğu iddia edilmektedir. 2 nolu yansı, bu belgeye göre ya da dijital kayda göre güya sanıklardan Cem Gürdeniz’e gönderdiğim bir bilgi notu ile Kasımpaşa’da kurulacak Sıkı Yönetim Mahkemesine müzahir personel atanmasını teklif ediyorum. 1 nolu yansıya dönebiliriz. Perdede görüldüğü gibi belgenin imza bloğunda ismim ve rütbem yazılmış olmasına rağmen imzam bulunmamaktadır. Bu şeklide bir belge daha doğrusu bir dijital kayıt, asla tanzim etmedim. Bu dijital kaydın oluşturulduğu söylenen 13 Ocak 2003 tarihinde Kasımpaşa/İstanbul’da kurulu Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinde Hakim olarak görevliydim. Halen tümamiral rütbesinde olan Cem Gürdeniz’i o tarihlerde tanımıyordum. Ayrıca o tarihlerde iş yerimde veya evimde elektronik verileri başkalarına gönderecek herhangi bir ağ sistemine de sahip değildim. 1. Ordu Komutanlığına hayatımda hiç gitmediğim gibi, hiçbir toplantıya da katılmadım. Orada yapılan bir toplantıdan da hiçbir şekilde haberdar edilmedim. Dijital kaydın içeriğindeki ana fikir Kasımpaşa’da kurulacak sıkıyönetim mahkemesine müzahir personel atanmasını teklif etmek olarak görünüyor. Bir an için iddianın doğru olduğunu varsayalım. Mademki illegal bir yapılanma içindeyiz. Bu teklifi, kendi adımı, soyadımı, rütbemi deşifre ederek adeta daha sonra bulunmak üzere delil oluşturacak şekilde niçin yapayım. Böylesine basit bir fikir için telefon etmek niçin akla gelmez. 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunun 11. maddesinin 1. fıkrası Sıkıyönetim Mahkemelerinin Milli Savunma Bakanlığınca lüzum görülecek yerlerde kurulacağını, aynı maddeni 4. fıkrası ise bu mahkemelere atanacak askeri hakim ve savcıların Genelkurmay Personel Başkanı, Genel Kurmay Adli Müşaviri, İlgili Kuvvet Komutanlığının Personel Başkanı ile Adli Müşaviri ve Milli Savunma Bakanlığı Askeri Adalet İşleri Başkanından oluşan 5 kişilik bir kurul tarafından tespit edilecek adaylar arasından Genelkurmay Başkanının görüşünün alınarak usulüne uygun olarak atanacağını öngörmektedir. Bir başka anlatımla Sıkıyönetim Mahkemesinin Askeri Mahkemesine, askeri hakim ya da savcı atam yetkisi tamamen Genelkurmay Başkanlığına ait olup aynı zamanda Milli Savunma Bakanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarıyla birlikte hareket edilmesini de gerektirmektedir. İddianamede darbe girişiminin dönemin Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının içinde olmadığı bir oluşum tarafından gerçekleştirileceği ileri sürüldüğüne göre, böyle bir teklif yapmak mantıklı olabilir mi? Dijital kaydın içeriğine bakıldığında mutlaka bir hukukçu tarafından yazılmasını gerektiren bir husus da içermediği görülmektedir. Esasen 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu hükümlerine hiç temas edilmemiş olması, hiçbir hukuki kavram içermemesi ve sıkıyönetim sözcüğünün aynı cümle içerisinde bir tanesi yanlış olmak üzere iki değişik şekilde yazılmış olduğu dikkate alındığında, perdeden de görebilirsiniz, metnin bir hukukçu tarafından yazılmadığı kolaylıkla anlaşılmaktadır. Dijital kaydın verilerinde kullanılan bilgisayar kullanıcı adının Uluocak olduğu görülmektedir. 2 nolu yansıya dönebiliriz. Şahsıma 2003 yılında bu veya başka bir isimle herhangi bir bilgisayar tahsis edilmemiştir. Bu konuya ilişkin olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığının ilgili dairesinden alınmış belge, dava dosyası klasör 22 dizi 403’te bulunmaktadır. Savcılığı da zamanında arz edilmiştir. Donanma 19 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:20 Komutanlığı Askeri Savcılığı 5 nolu hard diskin ne sebeple ve kimler tarafından istihbarat kısım amirliğinin zemin döşemeleri altına gizlendiğini ortaya çıkarmak maksadıyla bir soruşturma başlatmıştır. Bu soruşturmada 5 nolu hard disk bilirkişi heyeti tarafından incelenmiş ve şahsıma atfedilen bu dijital kayıt ile yüzlerce subayın tutuklanmasına gerekçe yapılan diğer dijital kayıtların 5 nolu hard disk içine 28 Temmuz 2009 tarihinden sonra konulmuş olduğu sonucuna varılmıştır. 14 Ocak 2011 tarihli bu rapor Nisan 2011 tarihinde yapılan oturumların birinde Heyetinizce bu salonda okunmuştur. Tanzim ettiğim söylenen, 3 nolu yansı. Daha doğrusu üst verileri içindeki yazan Author kısmında Onur Uluocak ibaresinin bulunması sebebi ile şahsıma atfedilen 2. belgenin ise 21 Şubat 2011 tarihinde Hakan Büyük isimli emekli bir hava subayının Eskişehir’deki evinde yapılan aramada elde edilen, flash bellek içinde bulunan kalkan.doc isimli dijital bir kayıt olduğu ve bu dijital kaydı da Cem Gürdeniz’e gönderdiğim iddia edilmektedir. 4 ve 5 nolu yansıları bakabiliriz, önce 4’e sonra 5’e evet Cem Gürdeniz ismi görülüyor. Sonra 3’e dönebiliriz tekrar. Perdede görüldüğü gibi Gölcük Donanma Komutanlığı Adli Müşavirliğinden çıkmış gibi gösterilen ve güya alınacak hukuki tedbirler konusunda çalışacak hakim subayların belirlendiği, Özden Örnek adına açılmış yazıda herhangi bir imza bulunmamaktadır. Kesinlikle böyle bir dijital kayıt oluşturmadım. Bu kaydın oluşturulduğu söylenen 26 Mart 2003 tarihinde Kasımpaşa İstanbul’da kurulu Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinde hakim olarak görevli idim. Özden Örnek ise Donanma Komutanı olarak Gölcük’te görevlidir. Dolayısı ile aramızda hem hakim bağımsızlığı gereği hem de teşkilat yapısı gereği herhangi bir hiyerarşik bağ veya emir komuta ilişkisi yoktur. Hayatımın hiçbir döneminde kendisi ile tanışıklığım da yoktur. Ta ki bu duruşmada tutuklu sanık olarak beraber yargılanana kadar. Bu dijital kayıt ile görevlendirilen 5 kişilik hakim gurubunun tamamı o tarihlerde Ankara’da farklı birimlerde görev yapmaktadır. Hiçbirisi ile o tarihte tanışıklığım da yoktur. Bu kişilerin sadece ismen Askeri Hakim olduğunu biliyordum o kadar. Dahası sözde görevlendirilen hakimlerden ve bu davanın tek bayan sanığı olan Hakim Yüzbaşı Tülay Delibaş 2002 yılının sonlarına doğru doğum yapmış ve ücretsiz izne ayrılmıştır. Böyle ciddi bir kalkışmanın hukukçularından biri olarak niçin loğusa bir kadın seçilsin. Hakimlerin görev yerlerine ve Yüzbaşı Tülay’ın aylıksız iznine ilişkin belgeler de savcılığa da sunulmasına rağmen hakkımızdaki karar değişmemiş, bu gün burada yargılanıyoruz. Bunlarda dosyanın 22. klasöründe dizi 403 ve 411 sıralarında bulunmaktadır. Oluşturduğum iddia edilen dijital kaydın üst veri yani yeni öğrendiğimiz anlamı ile meta data bilgilerine bakıldığında yaratıldıktan sonra Gölcük’te görevli Cem Gürdeniz’e gönderildiği, onun da 34 dakika içerisinde belge üzerinde 10 kez değişiklik yaparak kaydettiği anlaşılmaktadır. Burada 5’e tekrar dönebiliriz, yansı 5’e evet söylediğim burada görünüyor. O tarihlerde iş yerinde veya evimde elektronik verileri başkalarına gönderecek herhangi bir ağ sistemine sahip olmadığım dikkate alındığında, 34 dakika içerisinde gönderme ve değiştirme işlemlerinin 2 ayrı mekanda yapılması mümkün değildir. İddianamede söz konusu flash bellek içindeki sözde belgelerin birinde 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 65. maddesinin I fıkrasının, sanıklardan Hakim Albay Cengiz Şirin tarafından Nisan 2003 tarihinde darbe girişiminde bulunanları kurtarmak için hazırlandığı iddia edilmiştir. Bu fıkranın 24 Nisan 2008 tarihli ve 5758 Sayılı Kanununun 4. maddesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildiği, yani gerçek bir kanun değişikliği olduğu gün gibi açık iken böyle bir iddia doğru olabilir mi? Gerçekten de Milli Savunma Bakanlığı 30 Nisan 2011 tarihli basın açıklamasında taslağın Milli Savunma Bakanlığınca hazırlandığını, 21 Eylül 2007 tarihinde yenilendiğini, 24 Nisan 2008 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildiğini ve görülen davalar ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını açıklamasına rağmen özel yetkili savcı tarafından bu duruma itibar edilmemiştir. İtibar edilmemesi sebebi de belirtilmemiştir. Böylece iddianamenin 64. sayfasında ileri sürülen suga harekat planı ile ilgili adli ve idari sıkıntılar olabileceği ihtimaline karşı koruyucu hukuki tedbirleri tespit edecek bir mevzuat çalışma gurubu oluşturulduğu şeklindeki yargının gerçek ile uzaktan yakından hiçbir ilgisinin bulunmadığı ortaya çıkmıyor mu? Ayrıca sözde 20 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:21 deliller arasında bulunan ve Nisan 2003 ayında Deniz Hakim Binbaşı Tanju Ünal tarafından düzenlendiği iddia edilen 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu tasarısında, kanunun 49 C maddesinin 15 Haziran 2005 tarih ve 5365 Sayılı Kanun ile değişik hali bulunmaktadır. Bu tasarının yani suç unsuru olarak gösterilen kanun tasarısı taslağının daha doğru deyim ile Nisan 2003 ayı tekrar ediyorum. Nisan 2003 ayı içerisinde hazırlandığı iddia edildiğine göre kanunda 2005 yılında yapılan gerçek bir değişiklik 2 yıl önce tarih ve sayısı ile birlikte bu tasarıda nasıl yer alabilir? İşte sadece bu sahtecilik bile bu belgenin içinde bulunduğu flash belleğinde tamamen sahte olduğunu ortaya koymaktadır. Delillerden bir tanesinin bile sahte olarak üretildiğinin kanıtlanması, delillerden bir tanesinin bile sahte olarak üretildiğinin kanıtlanması, şüphelilerin Mahkeme nezdinde suçlu olarak görülmelerini sağlamaya yönelik gizli bir çabanın varlığını göstermez mi? Ya da en azından durumu şüpheli hale getirmez mi? Şüpheden sanık yararlanmaz mı? Bir bardak süte bir damla zehir damlatılsa bütün bardak mundar olmaz mı? O bardaktan bir yudum içebilir misiniz? Kaldı ki bugüne kadar bu mahiyette yüzlerce sahtecilik huzurda kanıtlanmış, örnek tersine dönmüş. Bir bardak zehre bir damla süt katılmış hale gelmiştir. Bunlara kulak tıkamak, görmezlikten gelmek mümkün müdür? Şahsıma atfedilen bu dijital kayıtlar benim evimde veya iş yerimde veya arabamda veya çantamda veya dolabımda veya üzerimde özetle benim egemenlik alanım olan herhangi bir yerde bulunmuş değildir. Bu kayıtların kötü niyetli 3. şahıslar tarafından kolaylıkla üretilebileceği, dahası sahte oldukları önceki oturumlarda diğer sanıklar, sanık vekilleri ve bizzat Avukatım Nevzat Güleşen tarafından defalarca kanıtlanmıştır. Yine bu dijital kayıtlar içinde bana ait herhangi bir iz olmadığı gibi kayıtların benim tarafımdan tanzim edildiğini söyleyen bir tanık ya da sanık beyanı da mevcut değildir. Esasen Cumhuriyet Savcısının bu dijital kayıtların hangi bilgisayarda oluşturulduğu, niçin yazıcıya gönderilmediği, niçin imzasız oldukları ve Cem Gürdeniz’e hangi yolla gönderdiğime ilişkin bir açıklaması ve yahut en azından bir varsayımı da yoktur. İşte bütün bu sebeplerle belge dahi olmayan bu sahte dijital kayıtlar şahsıma atfedilemez, aleyhime delil olarak kabul edilemez. İddianamenin sanıkların dijital kayıtları hangi yolla birbirine gönderdikleri konusundaki eksikliği, tekrar ediyorum iddianamenin sanıkların dijital kayıtları hangi yolla birbirine gönderdikleri konusundaki eksikliği Heyetiniz tarafından da fark edilmiş olmalı ki 5 Eylül 2011 tarihli müzekkere ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin hangi tarihten itibaren bilgisayar yolu ile haberleşme imkanına sahip olduğu Genelkurmay Başkanlığına sorulmuştur. Cevabi yazısı 6 Ekim 2011 tarihli oturumda okunan Genelkurmay Başkanlığı pek açık olmasa da bu imkanı sağlama çalışmalarının 2002 yılında başlayıp halen devam ettiğini bildirmiştir. Ancak bu sorunun cevabı her sanık için ayrı ayrı verilmelidir, ayrı ayrı sorulmalıdır. Zira ben son derece eminim ki suç tarihi olan 2003 yılında görev yaptığım Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinin bilgisayar yolu ile herhangi bir haberleşme sistemi yok idi. Dolayısı ile Heyetinizden Genelkurmay Başkanlığına yeniden müzekkere yazılarak tüm sanıkların bilgisayar yolu ile haberleşme imkanına sahip olup olmadıkları hususunun, suç tarihi itibari ile görev yaptıkları birliklerden ayrı ayrı sorulmasını bir kez daha talep ediyorum. Zira bu yöndeki ilk talebim 14 Ekim 2011 tarihli oturumda da ileri sürülmüş olmasına rağmen yargılamanın geldiği bu aşamada yargılamaya bir katkı sağlamayacağı gerekçesi ile reddedilmişti. İddianamede benimle ilgili olarak 14’ncü bölümde suga harekat planına bağlı olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesi içinde oluşturulan çalışma gruplarına bağlı listelerde ismimin geçtiği belirtilmiş ise de buradaki ibare tüm sanıklar kastedilerek yazılmış. Belki de sehven yazılmış bilemiyorum, ben yine açıklama ihtiyacı duyuyorum. 14’ncü bölümde geçen sanıklar denmiş özne olarak. İfade edilmişse de doğru değildir. Benim hiçbir çalışma grubunda ismim yoktur. Sadece 1856 kişilik müzahir personel listesi adı verilen listede adım geçmektedir. Ancak böyle bir listeye adımın kim tarafından ve ne sebeple yazıldığına ilişkin hiçbir bilgim yoktur. Listeye haberim olmadan ismimin yazılmış olmasından hukuken benim herhangi bir sorumluluğumun bulunup bulunmadığını takdirlerinize bırakıyorum. Diğer taraftan, neredeyse Deniz Kuvvetlerinde görevli 21 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:22 tüm subayların içinde yer aldığı bu listedeki subayların hepsi hakkında soruşturma başlatılmamış olması ve bu listede yer alan bazı subayların aynı zamanda ilişiği kesilecek personel listesinde de yer alması karşısında, bu listenin herhangi bir ciddiyetinin bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Sözlerime son vermeden önce belirtmem gereken bir başka konu, Anayasa Mahkemesinin 27 Ekim 2011 tarihli Resmi Gazete de yayınlanan ve 357 Sayılı Askeri Hakimler Kanununun 25. maddesinin 2. fıkrasının Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin 2010/32 Esas ve 2011/105 Karar sayılı kararından sonra birinci sınıf bir askeri hakim olan şahsımı yargılama yetkinizin ortadan kalktığı hususudur. Bu kadarda özetle bağımsız mahkemelerde adil yargılanma bakımdan tüm hakim ve savcılar aynı durumdadır. Aynı Anayasal yargı fonksiyonunu yerine getiren askeri hakim ve savcıların da adli ve idari yargı hakim ve savcıları ile aynı teminatlara sahip olması gerekmektedir. Hakimin liyakat, kariyer ve kıdemi kendisinden yüksek bir yargıç ve savcıyı yargılarken etki altında kalmayacağı önlemler alınmalıdır denilmek sureti ile birinci sınıf askeri hakimlerinde yüksek mahkemelerde yargılanmaları gerektiği belirtilmiştir. İddianame incelendiğinde hakkımda suç unsuru olarak kabul edilen sahte dijital verilere göre müsnet suçun görevle ilgili konularda ve görev sırasında işlendiğinin iddia edildiği sonucu çıkmaktadır. Gerçekten de sahte dijital yazılardaki rütbe, görev unvanı, yer, zaman ve olaylar dikkate alındığında iddianamede ileri sürülen fiillerin tamamının görev sırasında ve görevle ilgili olduğu açıkça görülmektedir. Anayasa Mahkemesinin bu kararı ve Ceza Muhakemeleri Kanununun 250/3. maddesi kapsamında birinci sınıf askeri hakimlerin bu mahkemede yargılanmaları doğrudan Anayasaya aykırı bir hale gelmiştir. Anayasa Mahkemesini 1 yıllık erteleme kararı ise şekli bir zorunluluktan ibaret olup görülmekte olan davaların sekteye uğramaması için alınmıştır. Karardaki temel irade olarak hakimler arasında yargılanma açısında adli, idari veya askeri hakim olarak herhangi bir fark olmadığı hususu açıklanmış ve yürürlüktedir. Bu durumda Anayasanın 145. maddesindeki düzenleme de gözönüne alındığında kanun koyucunun belirleyeceği yargı organı için tek bir seçenek kalmıştır. O da Yargıtay’dır, yani sivil Yargıtay’dır. Mahkemenizce dosyamın tefrik edilmesini müteakip, görevsizlik kararı verilerek Yargıtay’a gönderilmesini, bunun kabul edilmemesi halinde yasa çıkarılması hususunun bekletici mesele yapılarak durma kararı verilmesini talep ediyorum. Sonuç olarak; üzerime atılı suçlamaya dayanak yapılan 2 adet dijital kayıt tamamen sahtedir. Bir darbeye teşebbüs edilir de kurulacak yeni düzende ya da işler yolunda gitmezse, nasıl olur da hukukçuya ihtiyaç olmaz şeklindeki bir düşünce ile darbe iddialarına ciddiyet ve inandırıcılık kazandırmak amacına yönelik olarak şahsımı da bu senaryoya dahil etmek üzere üretilmiştir. Gerçekten de başlangıçta 196 sanık ile açılan balyoz davası sanıkları arasında hiçbirimiz yer almazken, aynı senaryoya benden önceki Deniz Kuvvetleri Adli Müşavirinin, Deniz Kuvvetleri mensubu 4 ayrı Hakim Subayın, Hava Kuvvetleri Adli Müşaviri ile Mahkeme Başkanı ve Savcısının da dahil edilmesi bu yöndeki kanaatimi kuvvetlendirmektedir. Söyleyeceklerim bundan ibarettir.” Mahkeme Başkanı:”Nüfus kaydınızı okuyorum. Onur Uluocak, Doğan oğlu, Ezel’den olma. Kurşunlu 16.05.1965 doğumlu, Sivas ili Koyulhisar ilçesi Yukarıkale nüfusuna kayıtlı. Size mi ait?” Sanık Onur Uluocak: “Doğrudur” Mahkeme Başkanı:”Herhangi bir sabıka kaydınız yok.” Sanık Onur Uluocak: “Yoktur.” Mahkeme Başkanı:”Klasör 9, dizi 409 ve devamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında alınan 02.06.2011 tarihli ifadeniz mevcut, hatırlıyor musunuz ifadenizi?” Sanık Onur Uluocak: “Doğrudur. Kabul ediyorum.” Mahkeme Başkanı:”Kabul ediyorsunuz. Aynı klasörde İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki savunmanız mevcut. Buraya bir kopyası konulmuş, aslı 10. klasörde. Kabul ediyor musunuz bu savunmanızı?” 22 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:23 Sanık Onur Uluocak:“Kabul ediyorum.” Mahkeme Başkanı:”Sanık müdafiinden savunmaya ilave edeceği bir husus olup olmadığı soruldu.” Sanık Onur Uluocak müdafii Av. Nevzat Güleşen:“Sayın Başkanım, Onur Uluocak tarafından yapılmış olan savunmalara, burada huzurunuzda yapmış olduğu beyanlara katılıyorum. Benim de ilave etmek istediğim bazı hususlar var. Özellikle bir takım teknik analizleri sizlere arz etmek istiyorum. Bu nedenle müsaadenizle konuşmamı kürsüde yapmak istiyorum.” Mahkeme Başkanı:”Buyurun.” Sanık Onur Uluocak müdafii Av. Nevzat Güleşen:“Sayın Başkanım, Sayın Savcım, Sayın Komutanlarım sizleri saygılarımla selamlıyorum. Konuşmama başlamadan önce savunmaların alınabilmesi maksadı ile önümüzdeki hafta pazartesi ve Salı günlerini de tefrik etmiş olmanızdan dolayı şükranlarımı arz ediyorum, sağolun. Bu özellikle sanıklar için son derece olumlu bir gelişme olduğunu değerlendiriyoruz. Özellikle tutuklu sanıklar için. Bir an önce tahliye olmalarına belki de bir vesile olabilecektir. Efendim, Onur Uluocak konusunda yapacağımız savunma, bir takım teknik hususlar içerecek. Ardından daha önce 11 Ekim 2011 tarihinde Ahmet Dikmen için yapmış olduğumuz savunmaya çok benzer bir formatta ilerleyeceğiz. Ancak Ahmet Dikmen için yapmış olduğumuz savunmada, sizlerin çok deneyimli hukukçular olduğunuzu da göz önüne alarak, hukuki hiçbir konuya girmeyeceğimi arz etmiştim. Ahmet Dikmen hakkında yapmış olduğumuz savunmadan sonra, Ahmet Dikmen için tahliye talebimiz redolununca çok kısa olarak birkaç hukuki konuya da girme ihtiyacını hissettim. Hukuki konulara girdikten sonra da son bölümde mukayeseli hukuktan birkaç örnek vermek istiyorum. Sayın Başkanım, Onur Uluocak Deniz Kuvvetleri Komutanlığında çalışan bir Askeri Hakim. Kendisi Deniz Harp Okulu kökenli, önce Deniz Harp Okulunu bitirmiş. Ardından kendi çabası ile İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine gitmiş. 1991 yılında da bu okuldan mezun olmuş ve kendi talebi ile Askeri Hakim sınıfına geçirilmiş. Şu anda Deniz Kuvvetleri camiasında görev yapan ve bu davada yargılanan Askeri Hakimler içerisinde Deniz Harp Okulu mezunu olan tek Yargıç ve tutuklu olan da tek Yargıç. Diğer bütün Askeri Hakimlerimiz şu anda tutuksuz olarak yargılanıyorlar. Sadece Onur Uluocak için demek ki Sayın Savcılık Makamı ve Sayın Mahkemeler onunla ilgili iddiaları çok ciddi görmüşler ki diğer bütün arkadaşlarımızı tutuksuz yargılıyorlar, Onur Uluocak ise tutuklu olarak yargılanıyor. Geçmişe doğru şöyle bir ilerlediğimiz zaman, bildiğiniz gibi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülmekte olan soruşturma dosyası kapsamında 2 Haziran günü biz Beşiktaş’a geldik, Beşiktaş’taki Savcılıktaki sorgumuz sonrasında 14. Ağır Ceza Mahkemesine sevk edildik ve 14. Ağır Ceza Mahkemesinde bugün Onur Uluocak tutuklandı. Bu tutukluluk haline 7 günlük süresi içerisinde de itiraz ettik. Ardından 1 Temmuz tarihinde, 19 Ağustos tarihlerinde de itiraz ettik. Bu tahliye taleplerinin tamamı reddedildi. Onur Uluocak aynı zamanda Av. İhsan Nuri Tezel meslektaşım tarafından da savunuluyor. Av. İhsan Nuri Tezel meslektaşım da benden ayrıca, o da başkaca birçok tahliye taleplerinde bulundu, Onların da tamamı reddedildi. Son olarak ben 8 Ekim 2011 tarihinde bir tahliye talebinde bulundum ve bunu Uyap üzerinden gönderdim. İş emri numarasını ekranda görüyorsunuz. Bu tahliye talebime de herhangi bir yanıt alamadım. Onur Uluocak ile ilgili iddialar klasör 9, sayfa 60, dizi 421’de yer alıyor ve kendisine kabaca 2 tane doküman atfediliyor. Bu dokümanları sen yazmışsın diyorlar. İstanbul bölgesi müzahir personel listesinde ismin var diyorlar. 185 kişilik bir listede 20. sırada. Kasımpaşalılar isimli bir Excel belgesi var. Bu belgede de 23 kişinin ismi var. Onur Uluocak’ın ismi burada da geçiyor. Ve son olarak iddianamedeki suç tarihleri 2002-2003 olarak gösterilmiş ama Dursun Çiçek ile de 2009 yılındaki bir telefon konuşmasından dolayı Savcılık aşamasında kendisine bir soru soruldu. Şimdi detaylı olarak kendisine isnat edilen suçlamaları çürütmeye çalışacağız. Ve bunlara inşallah sizler de vicdanlarınızla kabul edeceksiniz. Ahmet Dikmen’in savunmasında da bahsetmiştim. Eskişehir’de yapılan aramada 23 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:24 bulunan dokümanlar ile ilgili bir kronolojik süreç incelemesi ve tespitler yapmıştık. Bu bölümü sadece zihinlerinizi tazelemek için hatırlatmak için koyuyorum.” Mahkeme Başkanı:” Avukat Bey tahmini ne kadar sürecek sunumuzun.” Sanık Onur Uluocak müdafii Av. Nevzat Güleşen: “Efendim takriben 40 dakika sürecek.” Mahkeme Başkanı:”O zaman bölünmemesi açısından ara verelim.” Sanık Onur Uluocak müdafii Av. Nevzat Güleşen: “Nasıl uygun görürseniz.” Mahkeme Başkanı:”Oradan da göründü herhalde yemekleri de gelmiş, geciktirmeyelim daha fazla. Öğle arası veriyoruz.” Duruşmaya öğle arası verildi. Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu. Mahkeme Başkanı: “Mahkememizin bugünkü duruşmasının öğleden sonraki oturumunu açıyoruz. Şimdi 28.06.2011 tarihli hakkında yakalama kararı bulunan Ahmet Sinan Ertuğrul’un bugün Merkez Komutanlığı görevlilerince hazır edildiği bildirildi. Burada değil mi Ahmet Sinan Ertuğrul. Tamam, şeyden sonra Avukat Bey savunmaya ilave edeceği hususları belirttikten sonra sizinle ilgili işlemleri yapacağız. Evrakları Cumhuriyet Başsavcılığından getirilmemiş ama biz işlemleri tamamlayıp daha sonra Cumhuriyet Başsavcılığı kayıtlarının kapatılması için göndeririz. Evet, buyurun Avukat Bey.” Bir kısım sanıklar müdafii Av. Nevzat Güleşen: “Sağolun Sayın Başkanım. Tekrar Sayın Heyetinizi, Sayın Baş Savcımı ve Sayın Komutanlarımı selamlıyorum. Efendim daha önce de arz etmiştik Eskişehir’de yapılan aramada bulunan dökümanlar ile ilgili kronolojik süreçten bir bahsetmiştik ama bunun akıllarda kalması lazım. Sürekli hatırlamamız lazım. Çünkü balyoz 2 davası diye bilinen davada, davanın ekseninde Hakan Büyük var. Hakan Büyük’ün evinde yapılan arama var. Hakan Büyük hakkında yapılan ihbar mektubu var. Dolayısı ile Hakan Büyük ile ilgili olarak kafamızda bir takım şüpheler oluşursa bu suçu onun işlemediği, onun masum olduğu konusunda bir şüphe oluşursa balyoz 2 davasında yargılanan 28 kişiyi tamamen masum olduklarını kanıtlamış olacaklar. Müsaadenizle kısaca bir hatırlamaya çalışalım. Hakan Büyük hakkında 19 Şubat günü saat 16:31’de bir ihbar maili gönderilmişti. Klasör 2 sayfa 110’da bu yer alıyor. Hemen ardından o gece polisimiz çok ciddi bir çalışma yapmıştı. Sabahlara kadar çalışarak 50 sayfalık bir tespit tutanağı hazırlamıştı. Ve 19 Şubattan hemen sonra ertesi gün sabah saatlerinde, 20 Şubat tarihinde de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına bu 50 sayfalık tespit tutanağını göndermişti. Dikkat edilecek hususlardan bir tanesi Yurt Atayün imzalı bu tespit tutanağında 48 saat süre ile gündüz ve gece bir defaya mahsus olmak üzere arama el koyma kararı talep edilmişti. Ardından Cumhuriyet Başsavcılığına geldi bu evrak. Sayın Süleyman Pehlivan ertesi gün başvurdu. 72 saate çıkardı arama emrini. Ve İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimlerinden Mehmet Erdoğan da 16:30’da bu arama kararını verdi. Sayın Meslektaşım şu anda burada yok. Avukat Celal Ülgen de Sayın Mehmet Erdoğan tarafından verilmiş olan arama kararının, savcılık tarafından talep edilen arama el koyma talebi ile ne kadar örtüştüğünü, uyuştuğunu hatta aynı ifadelerin kullanıldığını, hatta savcılık talebindeki bazı ifadelerin silinmesinin bile unutulduğunu bizlere çarpıcı bir şekilde geçtiğimiz celselerde göstermişti. Ancak arama kararı alındıktan sonra Sayın Mehmet Ergül, şu anda Çağlayan’da görev yapıyor bildiğim kadarı ile, ertesi günü bunu polise fakslamıştı. 21 Şubat günü 13:45’te saat. Polisin de tabi ki bu 13:45’ten sonra haberi olması lazım ama her nedense zamanı geriye aldılar ve aynı gün sabah 08:30’da aramaya başladılar. Arama tutanağının altında 45 metrekarelik evin şemasını görmüştük Hakan Büyük’ün savunmasında. 24 kişi görev almıştı. Hakan Büyük’ün savunması sonrasında bu yansıyı biraz daha güncelledim. Daha önceki yansıda ben bir tahmin yapmıştım, 982 Gigabayt’lık data bulunmuştur demiştim. Ama Hakan Büyük kendisi bir tablo koydu. Çünkü arama tutanağında bulunan 2 tane laptop bilgisayarın içindeki hard disklerin kapasitesini ben bilmiyordum. Kendisi koydu. O koyunca laptopların bir tanesinin 250 Gigabayt, diğerinin 500 Gigabayt olduğunu anladık ve 1092 Gigabayt yani 1 24 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:25 Terabayt’lık, 1 Terabayt’tan daha fazla bir depolama kapasitesi varken sadece 2 Gigabayt’ın içerisinde suç unsuru bulunmuştu. Biz de demiştik ki bu hayatın olağan akışına aykırıdır. Burada kalan 541 birimde suç unsuru yok derken, burada toplamaya veya çıkarma anlamında 541’den bahsetmiyorum. Oransal anlamda 541 yani 1/541. Bu ne diyor biliyor musunuz? Hakan Büyük eğer suçlu ise suçluluk oranı 1/541 yani 18/10000. Tabi şunu da talep etmiştik. Ya bu flash disk Hakan Büyük’ten bulundu ama evde bulunan 2 tane laptopun içerisine hiç sokulmuş mu? Bakın internette bedava yazılımlar var. Bu bedava yazılımları indirin, kurun. Bu flash diskleri bilgisayarlara bir takın. Takılmış mı takılmamış mı bir araştırın demiştik. Hatta bu bedava yazılımlarından bir tanesinin de internet linkini de vermiştik. Tabi böyle bir analiz yapmak istemez polis. Yapmayacaktır. Aksi takdirde Hakan Büyük’ün masumiyeti ortaya çıkar. Yine demiştik ki Eskişehir’deki aramada bulunan dökümanlar ne zaman yazıldı CD’lere? Hatırlayacaksınız 31 tane ek delil klasörü vardı balyoz 2 davasında. Ve bu balyoz 2 davasında 8 ve 31 nolu klasörler içerisinde de desktop.ini diye bir dosya bulmuştuk. Buraya 2 tane bilgisayar getirmiştik. Demiştik ki bakın bir tanesinde sorun var bir tanesinde sorun yok. Sorunlu bilgisayar ile bir CD yazarsak desktop.ini’yi kopyalanan medyaya götürecek yazacak, sorunsuz bilgisayar bunu yapmayacak. Bunu her zaman ispat etmeye hazırız. Alnımız ak. İspat edebileceğiz. Bunun bir virüs olup olmadığı konusunda internette tartışmalar vardı. İşte bunun bir virüs olduğunu bazıları söylüyordu, bu nasıl çıkarılır diyordu, bunun da internet linkini koymuştuk. Ama 8 nolu DVD’nin de ekran görüntüsünü koymuştuk desktop.ini burada gizli bir dosya olarak görünüyordu. Ve desktop.ini’nin tarihi de 14 Şubat tarihini gösteriyordu. Bu tarih çok çarpıcı bir tarihti. Çünkü bu 8 ve 31 nolu klasörlerin esasında polis tarafından aramadan 7 gün önce, 14 Şubat günü yazıldığını gösteriyordu. Efendim dün gece çok çarpıcı bir olay oldu. Ben bu 18 ve 19 nolu yansıları dün gece ilave ettim bu sunuya. Üniversite eğitiminden sonra Almanya’da Aachen Üniversitesinde okumuş, ardından İngiltere’de Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile aynı okul olan Exeter Kolejinden mezun olup, yeni Türkiye’ye gelmiş olan genç bir kardeşimiz bana Cv’sini gönderecekti. Çok parlak, berrak bir zihni olan bir arkadaşımız. Telefon konuşması esnasında tabi gün boyunca Hasdal Cezaevi, Hadımköy Cezaevi falan faaliyetlerimizi bitirdikten sonra gece 10’da bir telefon görüşmesi geçti. Bana dedi ki Nevzat Bey ya ben de bir araştırma yaptım bunun ile ilgili olarak, desktop.ini dosyasının içindeki 2. satırı google yazarsanız bulacaksınız. Gece 11 sularında Büyükçekmece Orduevine geldim, internete bağlandım. Ve şurada şu anda ekranda görmüş olduğunuz Microsoft’un kendi sitesinde fakat sonunda tr olacak şekilde bir siteye ulaştım. Şu site tr olduğu zaman buradaki yazılar da Türkçe oluyor. Fakat bu Türkçeleştirmeyi makine kendisi yapıyor. Dolayısı ile çok anlaşılmaz bir Türkçe idi. Dedim ki ben bu linkin sonuna en koyarsam orijinal metne ulaşacağım. Gerçekten de ulaştım ve bingo. Microsoft burada ne diyor biliyor musunuz? Evet, böyle bir sorun var, desktop.ini diye bir sorun var. İtiraf ediyor. Cause dediği yer Sayın Başkanım, Sayın Üyeler nedeni? Neden oluyor bu problem bunu anlatıyor. Sayfanın altına doğru indiğim zamanda bu problemden kurtulmanın yöntemini anlatıyor. Bakınız Microsoft Xp, Microsoft Vista, Windows 7 bütün bu işletim sistemleri Microsoft. Ve bu desktop.ini de Microsoft ortamında ortaya çıkıyor. Şimdi bu slaytta da 19 nolu slaytta da Resolution diyor. Bu problemi nasıl çözersiniz. 2 şekilde çözersiniz diyor. İsterseniz sizin için ben çözeyim. Şuradaki Fix it ‘e tıklayın, tamir et, onar yapın. Veyahut da aşağıda sizin manuel olarak bu problemi nasıl giderebileceğinizi söylüyor. Dolayısı ile Sayın Başkanım burada arz etmek istediğim husus şu; biz her ne kadar CD’leri kopyalayalım, burada ciddi bir sahtekarlık yapıldığı diye iddialarımızı söylerken Sayın Mahkemenizi kandırmayı hiçbir zaman düşünmedik. Bu çok büyük bir alçaklık ve namussuzluk olurdu. Ama işte yine o zamanda söylediğimiz gibi gene bu Allah’ın büyük bir ilahi bir tevafukudur. Tesadüf değil bir tevafuktur. Benim bu konuşmayı yapmadan önce bir, genç bir arkadaşımızın bana telefon edip, hem de Cv’sini göndermek maksadı ile telefon edip bu linki bana vermesi, benim tr’li linke ulaşmam sonra bu dilin orijinal metnine ulaşmak için İngilizce versiyonuna ulaşmam. 25 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:26 Microsoft’un buradaki bu problemi bir bug problemi olduğunu itiraf ediyor olması bizim söylediklerimizin gerçek olduğunu ispat etmektedir. Hatırlayacaksınız Ahmet Dikmen’in duruşmalarında, savunmalarında tırnak içinde bir ifade kullanmıştım. Demiştim ki bunun virüs olup olmadığı tartışılıyor ama bunun kötü bir behavior olduğu kesin bellidir. Bu bir kötü behavior. Bakın Microsoft ne diyor, aynı benim dediğim gibi behavior. Arkadaki slayta geçiyoruz. Yine burada behavior diyor. To resolve this behavior. Bu davranışı çözmek, To resolve this behavior. Bu kötü davranış yani beklenmedik, sıra dışı. Yani bir bug, bug demek de böcek demek aslında biliyorsunuz ama software problemlerine biz bug diyoruz. O bug’ların temizlenmesine de biz dibug ismini veriyoruz. Evet, yine Ahmet Dikmen de belirttiğimiz gibi polis tarafından yapılan bilirkişi raporunda 65 defa World ifadesi geçmişti. Sayın Meslektaşım Hüseyin Ersöz de gitmişti Boğaziçi Üniversitesine World diye file type var mıdır diye sormuştu. Boğaziçi Üniversitesindeki Değerli Profesörümüz de ben bilmiyorum ama araştırdım bulamadım demişti. Ben diyorum ki ben profesör değilim ama bende aynı disiplinden yetiştim, digital teknolojilerden yetiştim ben de. Öyle bir şey yoktur. Buna emin olun. Bu bir yalandır. Yine aynı Ahmet Dikmen savunmasında söylediğimiz gibi polis tarafından yapılan tespitlerde spaceler vardır. Şu slahsh işaretlerinden sonra bu spaceler olamaz demiştim. Bu bir yalan demiştik. Dolayısı ile bu yalanları aslında bizim ile aynı dili konuşan dijital teknoloji dilini konuşan insanlar olarak çok rahat izah edebiliriz ama sizlere bunları anlayabileceğiniz şekilde izah edip edemediğimi tam bilemiyorum. Şimdi efendim Onur Uluocak’a atfedilen dökümanlara geçtiğimiz zaman bu dökümanlardan bir tanesi kalkan.doc isimli bir belge. Bunun sahte olduğunu birazdan ispat edeceğiz. Fakat Ahmet Dikmen de biraz daha şanslıydık. Çünkü Ahmet Dikmen’e atfedilen 2 döküman aynı dökümanlar, tek bir döküman örneği 2 ayrı klasöre konulmuştu. İçerikleri her şeyi aynı idi. Hash değerleri farklı idi. Birisinde bir başka yazar vardı, ötekisinde bir başka yazar vardı. Burada kalkan.doc’ü 2 ayrı yere koymamış sahteciler. Tek bir yere koymuşlar. Ama fark etmez onun da sahteliğini ispatlayacağız. Ve yine demiştik ki; Sayın Başkanım yani bunu Savcılıktan da beklemeyin. Sayın Savcımız da eminim ki son derece helal süt emmiş bir Müslüman Türk annenin çocuğudur. Böyle bir sahtekarlık yapmayı o da düşünmez. Dökümanları aynı yerde müteaddit defalar koyuyor polis, polis diyelim veya birileri. Ve bunlar arabalar ile taşınıyor, sizlerin gözü boyanıyor. Ya ne kadar çok döküman var diye. Şimdi balyoz 3 iddianamesi çıktı biliyorsunuz. 79 tane klasör var, 80. klasöre iddianameyi koyacaklar. Yani standart kullandığımız bir flash disk belki almayacak. Extunnel bir hard disk ile gideceğiz. Yaklaşık 16 Gigabayt data var içinde. Ama eminim çok fazla da okumayacağım. Başka müvekkillerim ile birlikte orada da gene huzurunuzda olacağız. Eminim bir tane kalkan.doc gibi belge bir belge orada da böyle 27 defa tekrarlanmış olacak. Kalkan.doc ile ilgili bir yapı var. Güya hatırlayacaksınız Deniz Kuvvetlerinden istekler dökümanı diye bir dökümanı Azerbaycan’dayken Ahmet Dikmen 5 Nisan tarihinde yazmıştı. Bunun Ek-A’sı ve Ek-B’si vardı. Fakat Ek-A’nın da Ek-A’sı vardı. Biz de demiştik ki ya böyle bir saçmalık olamaz. Ben biraz da askeri kültürden geldiğim için biliyorum. Ek-A diye bir döküman varsa onun da eki olacaksa Ek-A Lahika 1, Lahika 2 diye gider. Buradaki bütün askerler bu gerçeği çok iyi bilirler. Ama buradaki yapıda böyle bir kısırdöngü var. Ek-A EkA’ya refore ediyor. Referans veriyor. Buradaki Ek-A öteki Ek-A’ya referans veriyor. Ek-A döküman ana dökümandan daha önceki bir tarihte yazılıyor. Ek-B dökümanlar ana dökümandan 5 ay 12 gün önce hazırlanıyor, falan neresinden baksanız akıl ve mantık sınırlarını zorlayan bir yapı vardı. Ama en büyük sahteciliklerden bir tanesi işte burada Sayın Başkanım. Şu anda ekrana çok önemli bir sahteciliği koyuyorum. Şimdi kalkan.doc klasör 8’in içerisinde orijinali var ve balyoz 1, balyoz 2 davalarında hep demiştik ki yav Özden Örnek tarafından imzalanan bir belgenin imza hanesinin altına böyle isim listesi yapılmaz. İşte ekler denir veya eki denir. Ve EkA personel çalışma grubu diye yazılır demiştik. Şimdi polis tabi bunu duydu. Sizi kandırması lazım. Gittik klasör 9 sayfa 77’ye 481 sayfalık bir döküman, 77. sayfasında aynen şu şekilde koyuyor. Orijinal döküman bu. Sanki mevzuat çalışma listesi şu dökümanın ekiymiş gibi gösterdi 26 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:27 size. Ayrı bir sayfa gibi görüyorsunuz değil mi? Yalancılık ve sahtekarlık artık bu kadar olabilir. Aynı yalan ve sahtekarlığı bir yerde daha yaptılar. O da klasör 10 sayfa 335. Şimdi klasör 9’daki hadi bir hata oldu diyelim. Klasör 10’da yine aynı şeyi yaptılar, bu sefer daireye bakın çift çizgi çektiler. Yine arz etmek istediğim bir husus sol taraftaki bölüme bakacak olursanız DZKK’dan gelenler slahsh hukuk koruması ve veya dosyalarım Bilvanis Çiftliği Eskişehir isimli klasör içinde bulunan. Efendim ve veya diye bir şey olur mu? Burada bir olasılık olabilir mi? Savcılık, polis tespit tutanaklarını yaparken ya oradadır ya buradadır. Bunu tabi ki kabul etmekte mümkün değil. Şimdi biraz dökümanın içeriğine girelim. Gerçekten birçok asker arkadaşlarımız diyorlar ki ya bizi çok aşağılamışlar. Çünkü dökümanlardaki içeriği ben bazen anlamaya çalışırken birkaç defa okumak zorunda kalıyorum. Ne demek istiyor acaba bu. Bizim Silahlı Kuvvetlerde, sizler de askerlik yapmışsınızdır. Daha harp okulunu bitiren bir teğmen evrak yazmaya, mesaj yazmaya başlar ve böyle yüzbaşı, binbaşı rütbelerine geldiği zaman artık bir Türkçe hakimiyeti, yazım literatürü son derece yetkin bir insandır. Şimdi dökümanı birazcık okumaya başlayalım. Suga harekat planı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığının yeniden yapılandırılması faaliyetlerinin istenilen seviyeye ulaşmadığı, iç tehdit unsurları üzerindeki etkinin tam olarak sağlanamadığı tespit edilmiştir. Bu kapsamda adli ve idari konularda oluşabilecek güçlüklere karşı. Onur Uluocak bir kurmay subay değil ki, idari konular ile hiç işi yok. Hadi adli konular ile uğraştı ama idari konular ile bizim kuvvetlerimizde uğraşan şahıslar öncelikle kurmay subaylardır. İdari sorunlara Onur Uluocak veya bir başka hakim sınıfından bir subayımızın müdahil olmaması gerekir. Yine diyoruz ki hakimler yardımcı sınıf subaylardır. Darbe planlarından bunlar en son haberdar olurlar. Darbe yapılmıştır, sıkıyönetim mahkemesi kurulur. Bir emir gelir siz o sıkıyönetim mahkemesine hakim olarak atanırsınız ama Sayın Karacan burada. Sıkıyönetim mahkemeleri döneminde hakimlik yapmış bir büyüğümüz. Çok da önemli bir büyüğümüz çünkü yüksek mahkeme üyeliği yapmış bir hakim büyüğümüz. Biz avukatlar arasında da kendisinin tecrübelerinden çok çok yararlanıyoruz. Cumhurbaşkanı tarafından atanmış bir Askeri Yargıtay 1. Daire üyesi. Askeri Yargıtay’da genel sekreterlik yapmış birisi. Büyükçekmece Orduevinde kaldığımız akşamlardaki bir sohbetinde şunu söyledi; sıkıyönetim mahkemelerinde biz 200 hakimdik, siviller 500 hakimdi. Yine metne döndüğümüz zaman, 4. maddede çalışma grubunca öncelikle bir her bir senaryo için alınacak hukuki tedbirler belirlenecek. Yol haritası tespit edilecek ve müteakiben tüm alt konulara ilişkin detaylı çalışmalar yapılacaktır. Efendim yol haritası ne demek? Adli konuda yol haritası ne demek? En kötü senaryo ne demek? Alt konular nelerdir? Bizler böyle matematikçi gibi çalışırız. Yani somut bir şeylerin üzerine gideriz. Burada her şey soyut. Ne yol, alt yol, alt konu, en kötü senaryo. Daha da ilginç olanı oraj ve suga planlarını biliyorsunuz inceliyoruz. Geçtiğimiz günlerde ifade veren Değerli Havacı Arkadaşlarımız ihtimalat planları ile ilgili belgeleri koydular. Oradaki belgelerin hepsi çok gizliydi ama nedense denizciler hep gizli gizlilik derecesinde yapmışlar. Yani kendi aralarında bir standardizasyonu bile sağlayamamışlar. Bu yazının kime adreslendiği de belli değil. Kapak evrakında isim listesi de yok. Yani neresinden tutarsanız tam bir sahtekarlık örneği. Şimdi ben bu tabloyu kullanmayı çok seviyorum ve Sayın Heyete diyorum ki; bu tablo bembeyaz olsaydı biz belki bilirkişinin iddianamede belirtmiş olduğu gibi bu dökümanın ciddiyetine şüphe ile yaklaşabilirdik. Evet ciddi olabilir diyebilirdik. Bu matriks saçmalıkları ve uyumsuzlarını gösteriyor. Bakınız içerik oluşturma tarihe. 16:46 ama hemen yanındaki satıra gittiğiniz zaman klasör 8’de 06:46. 10 saatlik bir fark var. Son kaydetme tarihine gidiyorsunuz 17:20. Öbür tarafta 07:20. Toplam düzenleme süresi 1 dakika. Peki 1 dakikada kaç versiyon üretilmiş? 10 versiyon. Akıllara zarar, insanüstü bir yaratıkmış ki bu Onur Uluocak 1 dakika içerisinde 10 versiyon üretmiş. Dökümanda 7 tane satır olduğu söyleniyor ama biz dökümana gidip baktığımızda ben tek tek saydım 27 tane satır var. Bir tane paragraf olduğu söyleniyor dökümana gidip bakıyoruz en az 4 tane madde var. O maddelerin her birisi bir paragraf. Yine komik bir şey. Yazar olarak Onur Uluocak denmiş ama aşağıda Cem Gürdeniz edit etti bu dosyayı diyorlar. Dosya veri 27 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:28 yollarına gittiğiniz zaman revision log’da hiçbir yerde, hiçbir yerde Onur Uluocak ismi de gözükmüyor. Evet bu slaytlarımızda da aynı şeyi biraz önceki matriksimizi tekrar ediyoruz. Yine hatırlayacaksınız burada özellikle vurgulamak istediğim Deniz Kuvvetleri Komutanlığı şeklinde geçen ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı kelimeleri arasında da space olmayan firma ismi. Hatırlayacak olursanız bundan önceki dökümanlarda hep DZKK, DZK gibi isimler vardı. Ama bu dökümanda da yine çok aykırılığı bariz bir şekilde ortaya koyan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ifadesi geçiyor. Efendim California ile Türkiye arasında biliyorsunuz 10 saatlik bir fark var. Biz bu nedenle bu konuya, acaba Amerika’da mı hazırlandı bu dökümanlar diye yaklaştık. Evet Onur Uluocak şeklinde yazılmış revision loga başladığınız zaman Cem Gürdeniz ile başlıyor. Şimdi balyoz davasındaki diğer bütün dökümanları inceleyelim. Birinci sırada author ismini göreceksiniz. Tekrar söylüyorum balyoz davasındaki bütün dökümanları inceleyelim şuradaki birinci sırada author ismini göreceksiniz. Yani burada da Onur Uluocak yazması gerekiyordu ama yazmıyor, sahte. Evet burada da yine Cem Gürdeniz ile başlıyor, Cem Gürdeniz ile bitiyor ama yine başka bir şey var. Kalkan.doc diye başlamış hemen ikinci sıradan itibaren, üçüncü sıradan itibaren dosyanın ismi de değiştirilmiş. Ama Hakan Büyük’ün flash diskinden kalkan.doc bulunmuş. Halbuki onun en son versiyonun kalkan new olması lazım. Yani neresinden bakarsanız bakın Ahmet Dikmen’in savunmasında bir şey söylemiştim. Bu çeteciler böyle bir iftirayı atarlarken ya bu insanlar çok da zarar görmesin, olabildiğince çabuk beraat etsinler diye bize bir sürü malzeme vermişler. Belki de gerçekten böyle düşündüler demiştim. Evet öyle düşünmüşler herhalde. Yine dökümanın Sayın Başkanım logical size ile physical size arasında 8 katlık bir fark olamayacağını, bunun bir flash disk de hiç olamayacağını söylemiştik. Bunu siz de kendi evinizdeki bilgisayarlarınızda test edebilirsiniz. Örneğin; 22 KB’lik logical size’a sahip olan bir döküman physical size olarak diyin ki 23 KB’lik bir yer kaplayacaktır. Diyin ki 24 kaplayacaktır. Hiçbir şekilde 30’u geçmeyecektir. Böyle bir şey ben bilgisayar mühendisi isem böyle bir şeyi ben bilmiyorum. Şimdi kalkan.doc ile ilgili tabi başka saçmalıklar da var. Genelkurmay Başkanlığına sordunuz. Dediniz ki; bu insanlar nerelerde görev yapıyordu suç tarihlerinde? Suç tarihlerinde listede bulunan Tülay Delibaş ilk önce doğum izninde, ardından da oldukça uzun bir süre 29 Aralık 2002’den 13 Haziran 2003’e kadar ücretsiz izinde. Yani izinde olan bir insanı mevzuat çalışma grubuna alıyorsunuz. Böyle bir saçmalık da tabi ki olamaz. Dökümana baktığımız zaman Onur Uluocak İstanbul’da, Cem Gürdeniz Gölcük’te, Özden Paşamız Gölcük’te Donanma Komutanı ama mevzuat çalışma grubuna konulan isimlerin hepsi Ankara’da. Ben diyorum ki; Donanma Komutanımızın, Özden Paşamızın emrinde bir askeri mahkeme var Donanmada, orada bir sürü hukukçu var. Böyle bir çalışma grubu olacak olsa neden Ankara’da kursun? Ama işte beraat etsinler diye istiyorlar ya. Dökümanı genel olarak toparladığımız zaman kalkan.doc dökümanı tam bir sahtelikler yumağı, meta data bilgileri çelişkili, dijital belge anlamsız, file type bilgisi yanlış, veri yollarında boşluklar var, Tülay Delibaş istirahatlı. Bütün bunlar, bütün bunlar bizde hiç değilse Sayın Heyet bir şüphe yaratmıyor mu? Sizlere her zaman söylüyorum ceza hukukunda benden çok daha iyisinizdir. Sizin cetveliniz, (iki kelime anlaşılamadı) benim çok çok üzerimdedir diye söylüyorum. Çünkü Sayın Başkanım bir defa bu işin mutfağı olan Yargıtay’da Tetkik Hakimliği yaptı. Benden çok daha fazla dosya okudu, benden çok daha şey biliyor. Lütfen Onur Uluocak için şu dökümanlara baktığınız zaman, söylediğimiz şeyleri incelediğiniz zaman kafanızda hiçbir şüphe olmuyor mu? Ya bu çocuk bunu yapmış olamaz diye yüzde 1 dahi olsa bir şüphe oluşmuyor mu? Eğer oluşuyorsa şüphe sanık lehinde kullanılmalı. Eğer oluşuyorsa, şüphe sanık lehinde kullanılıyorsa Onur Uluocak’a tahliyesine karar verilmeli. Onur Uluocak’a isnat edilen ikinci dökümanda Mahkeme Kemal Paşa diye bir döküman. Bu da birçok yerlerde geçiyor. Ben buraya kısaltarak aldım. Bu döküman da gene çok gizli değil, sayısı yok. Bu döküman, mesela bu dökümanı alan birisi demesi lazım ki; ilgi yazınız gereğince talep edilen askeri hakimler atanmıştır. İlgisi yok. Cümleler noktasız bitiyor. Kime arz edildiği belli değil, dağıtım haneleri yok. Gerçekten şöyle bir 28 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:29 dökümanı örneğin; Özden Paşam Kurmay Albay rütbesindeyken ben Teğmendim. Kendisi Donanma Komutanıyken de Binbaşı, Yarbay rütbelerindeydim. Ben şöyle bir dökümanı, sonunda nokta olmayan bir dökümanı Özden Paşamın karşısına çıkarmaya gerçekten utanırım. Buradaki bütün rütbeli şahıslar da utanırlar. Özden Paşam da eminim Teğmenken, Üsteğmenken kendi Donanma Komutanına böyle bir sonunda noktası, virgülü, dağıtımı, eki, gereği, sayısı olmayan bir dökümanı eminim ki çıkarmaya utanırmıştır. Efendim bu Mahkeme Kasımpaşa dosyası 5 nolu hard diskte bulunmuş. 5 nolu hard diski incelemek için müteaddit defalar talepte bulunmuştuk. En son 18 Temmuz’da UYAP üzerinde bu talebimi göndermiştim. Bu talebim de Sayın Mahkemenizin diğer Heyeti tarafından incelenmişti ve talebin duruşmada değerlendirilmesine denilmişti ve bunu da tabi ki eleştirmiştik. Ceza Muhakemesi Kanununun 153. maddesinin 4. fıkrası son derece açık. Duruşmada böyle bir şeyi değerlendirmenize gerek yok, hemen kabul etmelisiniz demiştik. Neyse Sayın Heyet, tekrar söylüyorum sizi kesinlikle suçlamıyorum. Diğer Heyet böyle bir karar vermiş. Canları sağolsun. Mahkeme Kasımpaşa dosyası da sahte olduğunu kanıtlıyoruz. Çünkü komplocular dikkatsiz. Her ne kadar 5 nolu hard disk imajını alamadık ama bakın şimdi dikkatsizlikleri bir görelim. Hatırlayalım Onur Uluocak’ın kalkan.doc isimli bir dökümanı vardı. Orada Onur Uluocak’ın ismi, yazar kısmı Onur Uluocak’tı. Ama Mahkeme Kasımpaşa’ya gittiğimiz zaman yazar ismi bir anda ULUOCAK olmuş, büyük harfler olmuş. İsmini değiştirmiş. Keza firma ismi Deniz Kuvvetleri Komutanlığıydı, bu sefer DZKK olmuş. Ama daha çarpıcı olan bir şey var Sayın Başkanım. Parmak izi, DNA vesaire gibi kesin olduğu iddia olunan yerlerde biliyorsunuz bütün veriler sanıklara, avukatlarına verilmesi lazım. Polis burada ne diyor? Dosya yolları kısaltılmış, dosya yolları sadeleştirilmiş diyor. Böyle bir delil olabilir mi? Allah akıl fikir versin. Donanma Komutanlığı tarafından hazırlatılmış olan ya da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından hazırlatılmış olan bir bilirkişi raporu vardı. Oradaki bilirkişi raporuna da gidip baktığımda, çok uzun detaylarına girmek istemiyorum. Oluşturma tarihi, değiştirme tarihi gibi bilgiler tamamen bizim şu andaki delil klasörlerinde bulunan tarihlerden farklı ve bunlar da dökümanın sahte olduğunu kanıtlıyor. Örneğin; 8 Nisan 2004’de yaratılmış olan bir döküman kendisinden daha önceki bir tarihte değiştirilmiş gözüküyor. Yaratılmadan değiştirilmiş döküman. Yine Donama Komutanlığına birtakım sorular sormuştuk hatırlayacaksınız. Böyle bir askeri bilirkişi raporu var, Donanma Komutanlığı da bize bu 5 nolu hard diskin 2009 yılı içinde formatlandığını, Windows Xp yüklendiğini söylemişti. Bunu da tekrar hatırlıyoruz. Dolayısı ile Mahkeme Kasımpaşa dosyası da meta data bilgileri açısından çelişkili, içeriği anlamsız, askeri yazışma kurallarına kesinlikle uymuyor ve biz bunun sahte bir döküman olduğunu düşünüyoruz. Efendim şimdi burada vurgulamak istediğim bir başka husus gördüğünüz gibi birtakım sahte dökümanlar üretilmiş. O sahte dökümanlar güya birilerinin evlerinde bulunmuş, yakalanmış dijital dökümanlar. Ama bunların hash değerleri ile meta data bilgileri ile oynanmış. Şimdi Türk Ceza Kanununun 281. maddesine gittiğimiz zaman diyor ki; gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacı ile bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiştiren veya bozan kişi 6 aydan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Şimdi bu dosyadaki CD’lere ikinci oturumlarda yazılar yazılmış, deliller değiştirilmeye çalışılmış, bunları çok açık ve net bir şekilde görüyoruz, ispat ediyoruz işte. Suçun tabi kamu görevlisi tarafından görevi ile bağlantılı olarak işlenmesi halinde de verilecek ceza yarı oranında artırılır diyor. Dosya kapsamında deyin ki alt sınırdan ceza verdik bu insanlara, 6 aydan. Mahkemedeki iyi halinden dolayı da 1/6 oranında indirim yaptık. 5 ay ceza, 500 tane dosya. Her birisinden ayrı ayrı ceza verecek olursanız bu insanların hayatlarının sonuna kadar hapislerden çıkmaması lazım. Eğer böyle bir iftira atıyorlarsa çıkmasınlar da. Biz bu toplumda iyi insanlarla yaşamak istiyoruz. İftiracılar ile birlikte yaşamak istemiyoruz. Geçtiğimiz celselerde yine güzel bir kelime kullanmıştı Sayın Celal Ülgen. Fabrike edilmiş bunlar demişti. Evet Evidence fabrication deniyor buna Milletler Arası Ceza Hukukunda. Ama Evidence fabrication’u bizim Türk Ceza Kanunumuz öngörememiş. Delil üretmeyi öngörmemiş. Ceza Kanununda 281. maddede sadece değiştirmek 29 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:30 demiş. Burada sadece değiştirmek yok. Yalandan delil üretmeler var. Peki efendim yine dijital belgelerdeki son kaydedicinin öneminden bahsetmiştik ve demiştik ki; Word’de, Open Office’de ve benzeri editör programlarında Word Perfectte, Word Starda onlar da hala kullanılan yazılımlar. Ama en yaygın olanı Microsoft Office Word Track Changes denilen bir özellik var. Bu Track Changes özellikle geriye doğru gidip, her bir kaydedenin ne yazdığını takip ediyorsanız ve suç unsuru varsa suçlayabilirsiniz. Aksi takdirde burada 40 tane döküman varsa bunları en son saklayan kişiler belliyse sadece onlara gidebilirsiniz demiştik. Akıl mantık bunu gerektirir. Yine dökümanların meta data değişikliklerini yapan programları bahsetmiştik. Bir kez daha vurguluyoruz. Bir white paper’dan bahsetmiştik. Ve Ahmet Dikmen’in sunumu esnasın Fedora 15 üzerinde bu ana dizileri yaptığımızı ve GUID bilgisi temin edebildiğimizi söylemiştik. Hasdal’daki ziyaretlerim esnasında yine bu bilgisayar teknolojisine çok yatkın bir arkadaşımız Workshare 4-5’de de bunu temin edebildiklerini bana söyledi. Keza File Analyser isimli bir başka programda da bunu temin edebildiklerini söyledi. Geçtiğimiz Kasım ayı içerisinde, evet geçtiğimiz Kasım ayı içerisinde Fedora’nın versiyon 16’sı çıktı. Ben şimdi Hachoir-Wx aracına Fedora version 16 üzerinden test ediyorum. Onur Uluocak aynı zamanda İstanbul Bölgesi müzahir personel listesinde de gözüküyor ama bu listeyi ilk kez gördüğünü söylüyor. Biz de ona inanıyoruz, katılıyoruz. Dökümanı kendisinin yazdığı zaten iddia olunmuyor. Dökümanın kendisine, kullanıcı yollarında ismi görünmüyor, son kaydedicisi değil. O döküman Onur Uluocak’a tebliğ edildi mi bu konuda hiçbir bilgi yok. Daha da önemlisi Onur Uluocak müzahir personel listesinde gözüküyor. Müzahir personel listesinden daha ağır olan, daha büyük suç teşkil etmesi gereken öncelikli ve özellikli personel listesinde de bir sürü insan var ama onlar burada sorguya bile çağırılmadılar. Savcılık bile görmedi. Onur Uluocak müzahir personel listesinde var diye tabi ki eğer bir işlem yapılıyorsa bunun da Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olacağını değerlendiriyoruz. Biz ceza hukuku tekniği açısından icrai hareket zaten görmüyoruz. Netice zaten yok. İcrai hareketle netice arasında bir rabıta yok. Üstelik, üstelik bu listelerde onlarca çelişkiler var. Şöyle ki; ordudan atılacağı söylenen birtakım insanlar aynı zamanda müzahir personel. Kasımpaşalılar isimli Excel listesi için de aynı şeyleri tekrar ediyorum. Bu listeyi kendisinin yazmış olduğu iddia olunmuyor, tebliğ edildiği, kabul ettiği, yani aklınıza gelen her anlamda Onur Uluocak’ın bu belge ile de suçlanmaması gerekiyor. Daha önce de arz etmiştik efendim. Müzahir personel listeleri 5 nolu hard diskte orijinal olarak yaratılmamıştır. Çünkü 5 nolu hard disk zaten 2004 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından alınmış. Donanma Komutanlığına da 2005 yılında verilmiştir. Bunun da belgesi Donanma Komutanlığının 9 Ağustos 2011 tarihli yazısıdır demiştik. Evet efendim şimdi bir de isnat edilen suçlamalardan biri de Dursun Çiçek ile bir telefon konuşmasından bahsediliyor. Bu telefon konuşması 7 Kasım 2009 tarihinde yapılmış ve konuşmanın metni klasör 9, sayfa 170, dizi 312’de var. Savcılık ve polis diyor ki; ya siz niye ikiniz konuşuyorsunuz bakayım? Benim ilk sorum şu. Onur Uluocak ile Dursun Çiçek arasında bundan başka bir konuşma daha var mı? Örneğin burada ihtimalat planları konuşulurken bir şahıs diğeri şahsı 114 kere aramış falan gibi ifadeler geçiyordu. Onur Uluocak ile Dursun Çiçek arasında hayatları boyunca cep telefonu ortamında sadece ve sadece tek bir konuşma olmuş ve şuradaki metni okuduğunuz zaman anlıyorsunuz ki Onur’un telefonu çaldığında, Onur bir defa kimin aradığını bilmiyor. Çünkü sadece numara çıkıyor. Hı merhaba efendim diyor. Birbirlerine soruyorlar. Sen nerede oturuyorsun? Ben şurada otuyorum. Sen nerede oturuyorsun? Ben şurada oturuyorum. Birbirlerinin lojmanlarını bile bilmiyorlar. İkisi de Ankara’da görev yapıyor. Birisi Genelkurmay’da diğeri de Deniz Kuvvetlerinde. Birbirlerinin lojmanlarını dahi bilmiyorlar. Dolayısı ile burada hiçbir suç unsuru yok konuşmada. Hiçbir suç unsuru bulamadığı için kesinlikle Sayın Savcımın yazdığına inanmıyorum o ifadeleri, polis tarafından yazılmıştır. Diyor ki; hakim sınıfından olmasına rağmen Dursun Çiçek’e efendim diye hitap etti. Tek suç bu. Hakim sınıfından bir insan kendisinden rütbece yüksek olan bir insana efendim şeklinde hitap etmemeliymiş. Dursun gel mi 30 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:31 diyecekti? Biz öyle bir ahlakla yetiştirilmedik. Ahlakı bırakın nezaket ile yetiştirildik. Bu bir nezakettir. Bugün İngiltere’ye gidin İngiltere’de de askeri hakimler vardır, Amerika’ya gidin orada da Amerikalı askeri hakimler vardır. Ve oradaki askeri hakimler de görev icabı kendilerinden rütbece yüksek olan kişilere sir diye hitap ederler. Yes sir diye hitap ederler. Hatta Amerika Birleşik Devletlerinde çok daha Harp Okulunda Annapolis‘de çok daha sıkıdır. Bir alt sınıftaki öğrencinin bir üst sınıftaki öğrenciye verebileceği iki cevap olduğu söylenir. Birisi yes sir, ötekisi de I I sir. Yes sir Evet efendim, I I sire baş üstüne efendim. Yani hayır deme hakkı bile yoktur orada. Biz burada sadece sir diyoruz nezaket icabı ve polisimiz sağolsun diyor ki hakim sınıfı bir subay, hakimsin sen, nasıl bir albayına, amiraline, Donanma Komutanına efendim dersin. Allah akıl fikir ihsan etsin diyoruz. Efendim şimdi teknik konudan biraz hukuki birkaç soruya geçmek istiyorum. Bu davada biliyorsunuz suçun mağdurunun hükümet olması gerekir. Ama bilirkişi de Tübitak, Tübitak Başbakanlığa hiyerarşik olarak bağlı, çünkü Tübitak’ta ben çalıştım emekli olduktan sonra, Gebze’deki yerleşkesinde. Tübitak’ın coğrafi olarak içerisindeki Teknokent’te çalıştım. Yoksa Tübitak personeli değildim. Oranın coğrafyasını ve dinamiklerini, personel kalitesini, her şeyini çok iyi biliyorum. Tübitak bilirkişi olamaz bana göre. Çünkü suçun mağduru olan bir kuruma bağlı bir kuruluştur. Çünkü Tübitak’a gittiğiniz zaman, Gebze’deki Marmara Araştırma Merkezine, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık ifadesini de orada görürsünüz. Şimdi Tübitak bir rapor yazmış. Hüseyin Bey kardeşimiz koşmuş, Cyber Dricens diye bir firma bulmuş. Ardından gitmiş Computer Univercity Asus Eations diye bir firma bulmuş, Yıldız Teknik Üniversitesine koşmuş, Boğaziçi Üniversitesine koşmuş, İstanbul Teknik Üniversitesine koşmuş. Bu raporların tamamı Tübitak raporu ile çelişkili. Bu raporların tamamı kendi içinde uyumlu ama Tübitak raporu ile çelişkili. Peki şimdi Tübitak’ı ne yapacağız? Ben Tübitak’ın uluslararası arenada hiç bir başarısını görmedim, çok üzülüyorum. Devlet hazinesinden beslenen bir Ar-Ge kuruluşu ama uluslararası arenada hiçbir başarısı yok. Şimdi efendim yine Tübitak bilirkişileri bakın iddianamede ne demişler. Elektronik bir belgenin, nitelikli elektronik sertifika ile dijital olarak imzalanması hukuki olarak bu belgenin aynı kişi tarafından el ile imzalanmasına eş değerdir. Nitelikli sertifika ile oluşturulan dijital imza, değiştirilip değiştirilmediğini net olarak ortaya koyması ve belge sahipliğini gerçek kişilere bağlaması nedeni ile belgenin delil olması çok önemli bir teknik katkı sağlar. Bir sürü tabi buraya kadar da birçok hata var ama vaktinizi almak için girmek istemiyorum. Nitelikli elektronik dijital olarak imzalanmış bir belge hukuksal olarak inkar özelliktedir. Öte yandan şimdi geldik önemli şeye, nitelikli elektronik sertifika ile tabi cümle düşük ile olarak. Nitelikli elektronik sertifika ile imzalanmamış elektronik belgelerin de delil olarak kullanılabildiği bilinmektedir. Bu bilirkişiyi yani Engizisyon Mahkemesinde belki yargılamak gerekir. Ve devamında diyor ki; ilgili kanun ve diğer düzenlemeler gereği, 2005 yılından itibaren Türkiye’de nitelikli elektronik sertifika verilmektedir. 2005 yılından önceki olaylar ile ilgili incelemelerde nitelikli elektronik imzanın dayanak olarak kullanılmasının mümkün olmadığı değerlendirilmektedir şeklinde hususlara yer verilmiştir. Sayın Başkanım, Sayın Heyet bu ifadeleri de külliyen reddediyorum. Külliyen yalan bunlar diyorum. Bir defa neden yalan? Ceza Muhakemesi Kanununun 63. maddesi diyor ki; Ey bilirkişi sen hukuki konulara girme kardeşim. Çünkü burada benim yetiştirdiğim hukukçularım var. Onlar Hukuk Fakültesinde okudular. Adalet Akademisine de gittiler. Yüzlerce, binlerce dosya da okudular. Yemin de ettiler. Onlar hukuku senden iyi biliyorlar, sen bir kere teknik bir şahıssın ya girmesene hukuki değerlendirmelere. Madde de açık, normatif hukuk 63. madde, hakimlik mesleğinin gerektirdiği bilgi ve çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez. Hukuki konuya girmeyecek bilirkişi. Ancak ben beklerdim ki balyoz 2 iddianamesinin 10. sayfasındaki bu ifadeleri Sayın Heyetiniz gördüğü zaman ürpersin ve iddianameyi iade etsin, gözden kaçmıştır. Kesinlikle bir kötü niyetiniz olduğunu tabi ki değerlendirmiyorum. Ama iddianame sadece buradan bile iade edilebilirdi. Şimdi şunu soruyorum; Ey bilirkişi, 5070 Sayılı Elektronik İmza Kanunu çıkmadan önce biz elektronik imza kullanmıyor muyduk? Biz savunma sanayinde çalışan firmalara da danışmanlık yaptığımız 31 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:32 oluyor. Yabancı firmalar ile Non Disclosure Agreement’lar yapıyoruz. Memorandum Of Understanding’ler gönderiyoruz. Letter Of İntention yazıyoruz. Bütün bunları gönderirken karşı taraf sizden kardeşim bunu elektronik imza ile göndereceksin yoksa seni bağlamaz derse biz de elektronik imzamız ile imzalayıp mailimizi de gönderirken elektronik imza şifremizi gönderiyoruz. Mail karşı tarafa geldiğinde üzerinde bir mühürle birlikte geliyor. Ve Mahkemede delil oluyor. 2005 yılındaki bu kanun çıkmadan önce de biz bunu yapıyorduk. Ama buna rağmen yine iddianame iade edilmemiş. Şimdi yine hukuki anlamda bir delilin geçerli bir delil olup olmadığını hangi disiplin inceler. Türk Ceza Kanunu mu inceler, Ceza Muhakemesi Kanunu mu inceler? Türk Ceza Kanununa ben açtım baktım. Ceza kanununda delil kelimesi sadece ve sadece 7 kez geçiyor. Ama Ceza Muhakemesi Kanununda 81 defa geçiyor. Yani bir delilin, delil olup olamayacağı ile ilgili disiplin Ceza Kanununun değil, Ceza Muhakemesi Kanununundur. Ceza Kanunu, suç tarihinde yürürlükte olan Ceza Kanunu eğer lehte ise evet onu kullanabilirsiniz ama suç tarihinde yürürlükte olan Ceza Muhakemesi lehte diye o tarihteki Ceza Muhakemesi Kanununu kullanamazsınız. Bugünkü Ceza Muhakemesi Kanununu kullanmak zorundayız. 5271 Sayılı Kanunu kullanmak zorundayız. Peki, 5271 Sayılı bugün yürürlükte olan Kanun, bu deliller ıslak imzalı değildir, dijital imza yoktur, elektronik imza da yoktur. O halde bunlar delildir diyor mu? 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu kendisi yetersiz kaldığı yerlerde teknolojiden, günün gereklerinden ve diğer kanunlardan beslenmiyor mu? 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 5070 Sayılı Elektronik İmza Kanunundan beslenmeyecek mi? Nasıl böyle bir yorum yapılabilir? Bilirkişiyi tabi ki Engizisyon Mahkemesinde yargılamayalım. Adil bir mahkemede yargılayalım ama emin olun yargılanması gerekiyor. Çünkü bilirkişi taraftır. Şimdi Ceza Muhakemesi Kanunumuzda biliyorsunuz bilirkişi ile ilgili çok detaylı düzenlemeler var. Bu bilirkişi sizden bu dosyaları, verileri alırken veya raporunu hazırlarken, yemin etmiş olmalı. Madde detaylı açıklıyor. İl Adalet Komisyonunda ismi olacak vesaire vesaire vesaire diyor. Eminim ki bütün o usulü şeyler yerine gelmiştir. Ama diyor ki bir de yemininde, görevime adalete bağlı kalarak, bilim fenne uygun olarak, tarafsızlıkla yerine getireceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim. Şimdi bu yemini yapmış bir adam gidip öyle bir rapor düzenlemez. Dolayısı ile biz diyoruz ki Sayın Başkanım, Sayın Üyeler 68. madde diyor ki; ilgililer bu bilirkişinin duruşmaya çağırılmasını talep edebilir. Talep ediyorum. Gelsinler onlara burada soru soralım. Nasıl yazdın arkadaş sen bunu ya. Uzaydan mı geldin. Sen bir defa bir mühendissin, hukuki konulara niye girdin. 5070 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununu nasıl böyle yorumladın diye soralım. Yoksa biz vicdanen rahat edemeyeceğiz. Ceza Kanununda da gene bilirkişi ile ilgili bir suç maddesi var. Bir kurul tarafından görevlendirilen bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalaada bulunması halinde 1 yıldan 3 yıla kadar hapsi isteniyor. Suç duyurusunda bulunuyorum şu anda. Efendim biraz da güncel bir iki konudan bahsetmek istiyorum. Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin’in yazısına, Deniz Harp Okulu ve Lisesinin kuruluşu için Heybeli Ada’ya giderken, 18 Kasım günkü Hürriyette okudum. Diyor ki; Hafta başında Ankara’da düzenlenen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye kararları, sorunlar ve çözüm önerileri başlıklı konferansta en önemli sunumlardan birisini Strazburg’tan gelen bir uzman yaptı. İsmi Genevieve Mayer. Avrupa Konseyinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Kararlarının uygulanmasını izleyen dairesinin başkanı. Sunumu bir anlamda Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karşısındaki hal ve gidiş raporu gibi görülebilir. Ne demiş Genevieve Mayer, Türkiye hakkında yapılan bazı şikayetlerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi artık otomatik şekilde karar veriyor demiş. Çünkü tutuklulukla ilgili kararları alırken, tahliye taleplerini reddederken Türk Mahkemeleri diyor ki; suçun niteliği, delil durumu, dosyanın içeriği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve çağdaş hukuk açısından bunlar çok içi boş şeyler, soyut ifadeler. Dolayısı ile siz hukuku ihlal ediyorsunuz ve biz sözleşmeyi ihlal ettiğinize, dosyayı çok da fazla okumadan otomatik olarak karar veriyoruz demişler. Sayın Başkanım, şimdi burada yargılanan sanıkların büyük bir kısmı yurtdışında görev yapmış insanlardır. Yurtdışından kültürlü bir insanla tanıştığınız zaman işte ilk önce size nerden 32 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:33 olduğunuzu sorar, Türk olduğunuzu söylediğiniz zaman da kafasındaki Barbar Türk ile sizi çok bağdaştıramaz. Bizi gerçekten barbar olarak görüyorlar. Ama hiç değilse bizim yüzyıllara sari bir hukuk geçmişimiz var. Adalet geçmişimiz var. Bakınız arkanızda adalet mülkün temelidir diyor. Hz. Ömer’den gelen bir backround bu. Biz bunun hakkını vermeliyiz. Strazburg’ta kırmızı ışıkta geçen bir insan görürseniz ya bu Türk’tür dersiniz içinizden. Amsterdam da Havaalanında iki tane şahıs birbirlerine küfürle karışık el hareketleri falan yapıyorsa Türk’tür dersiniz. Ama hiç değilse Barbar Türk yani onların gözü ile Barbar Türk. Ama hiç değilse Mahkemelerimizin verdiği kararlar ile rezil olmayalım. Biz çok üzülüyoruz. Burada da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’yi temsil eden Sayın Işıl Karakaş’ın bir beyanı var. Biliyorsunuz Bahçeşehir Üniversitesi ve Today’s Zaman gazetesinin yazarı olan Eser Karakaş’ın Profesör Doktor Eser Karakaş’ın eşidir. O da diyor ki; ya yeter artık, yeter ben artık utanıyorum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’yi temsil etmekten. Yargıç olarak temsil etmekten utanıyorum. Yapmayın böyle, lütfen diyor. Mukayeseli hukuktan da kısa bir örnek vermek istiyorum, çok vaktinizi aldım biliyorum özür dilerim. Şimdi Dominik Strauss Kahn diye bir dava duyduk hatırlayacaksınız. New York’ta bir otel görevlisine cinsel saldırıda işte, cinsel tecavüzde bulunulduğu söylendi. 14 Mayıs günü yakalandı, gözaltına alındı. 14 Mayıs günü yakalandıktan sonra, 6 gün sonra 20 Mayıs’ta kefalet ile serbest bırakıldı. Oliver Strauss Kahn veya Dominik Strauss Kahn, 6 gün kaldıktan sonra kefalet ile serbest kaldı. İşlediği suç bir katalog suçtu. Bizim Ceza Muhakemesi Kanununun 100. maddesindeki bir katalog suçtu. Ama 6 gün sonra Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 109. maddesindeki adli kontrol tedbirine başvurdular New York’ta ve basın öyle bir abarttı ki olayı hepimiz, ben de dahil ya bu adam bunu yapmıştır herhalde diye düşündük. Sonra 23 Ağustos tarihine geldiğimizde, 23 Ağustos tarihindeki Hürriyet gazetesinin internet sayfası bakın ne diyor. Savcılar, aynı bizim Savcımız Sayın Savaş Kırbaş gibi Savcılar, Yargıç Michael Obus’a verdikleri 25 sayfalık dava tutanağında, otel görevlisi Nafisatou Diallo’nun tecavüz iddiasının art arda 3 kez çelişkiler ile dolu olduğu ve ifadelerinin düzmece yalan silsilesini andıran bir biçimde geliştiği savını ileri sürdü. Savcılar bulundu bu talepte, ben de şimdi Sayın Savaş Kırbaş’a diyorum ki ya ne olur Sayın Savcım, helal süt emmiş bir Türk Müslüman annenin evladısınız. Bakın bu kadar sahtelikleri gösteriyoruz. Mütalaanızda lütfen tahliye edilmelerini talep edin. Çünkü Amerika’daki savcılar böyle dilekçeler veriyorlar. Şimdi bu davayı bir an için Türkiye’de göründüğünü bir hayal edelim. Oliver Strauss Kahn’ı gözaltına aldık. Hemen tutuklanmasına karar verirdik. En az her 4 ayda bir, bir celse olacak şekilde Beşiktaş’ta yargılardık. 4 celse sonra 16-20 ay sonra davada bir hüküm çıkardı. Birileri onu temyiz ederdi. Yargıtay 8’inci, 9’uncu Ceza Dairelerine giderdi. 3 yıl sonra da bozulmuş olarak geri dönerdi. Sonra tekrardan yargılamaya devam ederdik. New York’ta bu ne kadar sürdü biliyor musunuz efendim. 14 Mayıs’ta başladı, 23 Mayıs’ta bitti. Sayın Heyetim, sizlere güveniyorum. Hz. Ömer’in çok önemli bir ifadesi var arkanızda. Demişti ki Hz. Ömer; ben Mekke’den Dicle’ye kadar olan yerlerin Halifesiyim, orada bir kurt kuzuyu yerse ben bundan sorumluluk duyarım. Sayın Başkanım sizin de isminiz Ömer. İsminiz ile müsemma olduğunuzu biliyorum. Diğer üyelerin de vicdan sahibi olduklarını biliyorum. Bu kardeşimiz dün itibari ile 179 gündür tutukluydu. Bugün 180 oldu. Üstelik 1. sınıf bir Hakim. Yargılanmasına yönelik olarak Anayasa Mahkemesinin iptal kararını uzunca kendisi de anlattı. Genel Kanun, Özel Kanun ayrımına da sizler de vakıfsınız. Ve bu güne kadarki tahliye taleplerimizde hep suçun vasıf mahiyeti diyorduk. Bakınız Genevieve Mayer suçun vasıf mahiyeti demeyin ben hemen ihlalle hükmederim kardeşim diyor. Artık suçun vasıf ve mahiyeti demeyelim. Varsa somut bir şey tutukluluk ile ilgili gerçekten söyleyin biz de müvekkillerimizin karşısında boynumuz eğik kalmayalım. Bugün biz artık delillerin vasıf ve mahiyeti, deliller sahtedir, çelişkilidir, meta data bilgileri bozuktur demenizi bekliyoruz. Efendim belirtmek istediğim bir husus var. Hatırlayacaksınız Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmişti ve giderken de bu ülkenin Dışişleri Bakanıydı. Cumhurbaşkanı olduktan sonra davasını geri çekti. 33 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:34 Sizlere şunu söylemek istiyorum; ben bir avukat olarak Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine şikayet etmekten çok büyük zul duyarım. Benim bayrağım, benim mahkemem, benimle aynı coğrafyada yetişmiş, aynı kültür ile yoğrulmuş, benim hakimlerimi ben neden şikayet edeyim. Emin olun bunu yapmak istemiyorum. Ama Ahmet Dikmen ile ilgili savunmamızı yaptıktan sonra tahliye talebinde bulunduk, reddedildi. Dolayısı ile ümidimiz kırıldı. Şimdi Onur Uluocak ile ilgili de tahliye talebinde bulunacağız. Ümidimiz kırık, bunun için ben de ülkeme bir şans veriyorum. Diyorum ki ben bu davanın kesinleşmesini falan beklemek zorunda değilim. Hemen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidebilirim. Dava dilekçem de hazır. Bakın CD kapağı dahi hazır. İçerisinde 24 tane ek var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki insanlara kolaylık olsun diye de Annex-25 dediğim, ek 25’te bu CD’nin kendisi. Bütün bu çalışmamı, bütün bu çalışmamı çöpe atmaya hazırım. Para peşinde değiliz, Allah’a şükür hepimizin geliri var. Milyoner, trilyoner olmak istemiyoruz. Devletimizin bize vereceği 3-5 kuruş tazminatın peşinde koşmak istemiyoruz. Dolayısı ile tahliye taleplerimizi burada yineliyoruz ve size şunun sözünü veriyoruz; Onur Uluocak 6 ay yattı. Eğer tahliye ederseniz biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmek istemiyoruz. Devletimizi şikayet etmek istemiyoruz. Sizi şikayet etmek istemiyoruz. Çünkü sizi seviyoruz. Sayın Başkanım, Onur Uluocak için tahliye talebimi yineliyorum ve Balyoz 1 davasında hiçbir müvekkilim olmamasına rağmen, yemek arasında bazı arkadaşlarımız rica ettiler, lütfen bu konuyu da bir dile getirir misin dediler. Bu gün bildiğiniz gibi 11, 16 ve 17 nolu CD’ler ile ilgili yav hash değerleri yanlış olur çünkü versiyon farkı var diye bir şey söylendi. Ancak bu doğru değil. Bu şuna benziyor; bir babalık davası görülüyor, DNA analizi yapılıyor, diyorsunuz ki baştan; sen babasın. Sonra dosya Yargıtay’a gidiyor. Diyorlar ki bir daha DNA testi yapılacak bu seferde diyorlar ki sen baba değilsin. Neden? Ya o zamanki DNA testinde şu cihaz kullanılmıştı bu zamanki DNA testinde bu cihaz kullanıldı. Böyle bir saçmalık olabilir mi? 1.’si bu. 2. örneğimiz iki sepet yumurta düşünün. Sepetlerin boş ağırlıkları aynı, içine koyduğumuz yumurtalar aynı, fakat sepetlerden birinde 20 yumurta var ötekisinde 21 yumurta bu sepetleri tarttığınız zaman ikisi de aynı ağırlıkta olabilir mi? Olamaz. 21 yumurta içeren tabi ki daha ağır olacak. Şimdi burada da aynı bu sepet olayı var. Şimdi önünüzde yer varsa 11 nolu CD’nin an keys 6.15 raporuna lütfen bakın. An keys 6.15 raporunda total size 380.010 devamı var. An keys 4.20’ye baktığınızda total size 380.02 yani diyor ki sepetin bir tanesinde 20 yumurta var ötekisinde 21 numara var. Ya birinde 20 yumurta ötekisinde 21 yumurta varsa tabi ki bunların hash değerleri de farklı olacak. Devam edin efendim. 16 nolu’ya gelin. 16 nolu’da çok bariz hata, an keys 6.15 39 Megabayt yaklaşık almış, an keys 4.20 yakın bile değil 25 Megabayt almış. Bu total sektörlere bakar mısınız efendim? Birisi 19519 diğeri 12617. CD 17’de de benzer aykırılıklar var. Dolayısı ile içindeki yumurta sayısı farklı sen onun içindeki datayı görmemişsin, bizde zaten başından beri bunu söylüyoruz. Ya bunların içine data ekleniyor, data çıkartılıyor. Şunların ne olur Adli Emanette mi emniyete alacaksınız lütfen emniyetli bir yerde alın. Sayın Başkanım bunu isterseniz highlight edilmiş olarak sarı kalemle sizlere arz edebilirim. Dolayısı ile bu iddiada böylece çökmüş çürümüş oldu. Efendim biz balyoz 3 iddianamelerini aldık elimizde. Dolayısı ile balyoz 1, 2 ve 3 nolu davalar oluştu. Sihirli bir rakam 367 tane sanığımız var. 79 tane ek delil klasörümüzde geliyor, bütün deliller toplandı. Artık delillerin karartılması diye bir şey kalmadı. Dolayısı ile bu nedenlerle müvekkilim Onur Uluocak’ın tahliyesine karar verilmesine saygılarımla talep ediyorum efendim sağolun Sayın Başkanım.” Mahkeme Başkanı: “Diğer sanık müdafii söz alacak mı? Avukat Bey’e söz hakkı verelim.” Onur Uluocak müdafii Av. İhsan Nuri Tezel: “Meslektaşım Nevzat Güleşen’in detaylı açıklamalarına aynen katılıyorum. Müvekkilimin de savunmalarına aynen katılıyorum. Gerek müvekkilim olsun gerekse meslektaşım Nevzat Bey müvekkilimin müsnet suçu müvekkilimin müsnet suç ile ilişkilendiren 2 adet dijital delilin, dijital Word dosyasının sahte olduğu, dijital üst veri yolları ile oynandığı ve değiştirildiğini açık olarak ortaya koydular. Müvekkilimin müsnet suç ile ilişkisi sadece bu 2 adet dijital Word dosyası ile sınırlı olduğundan artık hakkında kuvvetli suç 34 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:35 şüphesinden bahsedecek herhangi bir kanıt ortada yok. Ayrıca bu tabi sadece müvekkilim için geçerli değil baktığımızda balyoz 1, 2, 3 Nevzat Bey’inde söylediği gibi 367 sanık mevcut. Bunların 117’si tutuksuz yargılanıyor. Fakat bu 117 kişinin hakkındaki iddianamedeki delillere baktığımızda aynı dijital dosyalar onlar için de delil olarak gösteriliyor. Ama onlar niye tutuksuz yargılanıyor bunu anlayamıyoruz. Yani gerek Anayasanın 10. maddesi, gerek Türk Ceza Kanununun 3. maddesindeki yasalar önündeki kişilerin eşitliği ilkesine aykırı bir durum oluşturuluyor burada. Bu bahisle gerek müvekkilim olsun gerek diğer tüm tutuklu sanıkların tutuksuz olarak yargılanması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca müvekkilimin de ifade ettiği gibi kendisinin 1. sınıf hakim olması sebebiyle 353 Sayılı Yasanın ilgili hükümlerinin iptali karşısında kendisini yargılamakla görevli makam Yargıtay’dır. Bu bahisle de görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini düşünüyorum, arz ederim.” Mahkeme Başkanı: “Sanığa soru sormak isteyen var mı?” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Sorabilir miyim Başkanım?” Mahkeme Başkanı: “Buyurun.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Şimdi Savunmalarınızda siz değinmediniz de avukatınız Dursun Çiçek ile ilgili yapmışız olduğunuz iddia edilen telefon görüşmesi ile ilgili bir açıklamada bulundu. Ben normalde bu soruyu sormayacaktım da.” Sanık Onur Uluocak: “Buyurun.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Şimdi Avukat Bey işte bir telefon görüşmesinin suç unsuru olarak gösterilmesi efendim şekli ile bir hitap olduğu iddiasından dolayı herhalde öğle bir açıklama yapma zarureti duydu diye düşünüyorum herhalde. Şimdi o telefon görüşmesi yapıldığı iddia edilen tarihte sizde herhalde Albay rütbesindeydiniz değil mi?” Sanık Onur Uluocak: “7 Kasım 2009 evet henüz Ağustos ayında.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Yani o rütbe farkından ziyade kıdem farkı gibi bir durum vardı Dursun Çiçek ile.” Sanık Onur Uluocak: “Evet şöyle 1986 mezunuyum ben. 1980 mezunu da Dursun Çiçek Emekli Albay Dursun Çiçek, 6 yıl tabi ki de evet yani şimdi şöyle.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Yo, yo ben onlara girmeyeceğim zaten konuyu da öyle çok fazla detaylandırma açısından değil. Ben direk sorumu şey yapacağım, soracağım. Şimdi iddianamede de diyor ki; Dursun Çiçek ile ilgili telefon irtibatının bulunduğu şu numaralı iletişim tespit tutanağında hakim olarak görev yapmakta olan şüphelinin Dursun Çiçek’e efendim şeklinde hitap ettiği ayrıca bir zarf teslim almak üzere görüşme yaptıkları görülmüştür.” Sanık Onur Uluocak: “Evet.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Şimdi siz ilkönce bu soru size sorulduğunda diyorsunuz ki ben böyle bir görüşme yaptığımı hatırlamıyorum. Sonrasında sorguda Mahkeme huzurunda diyorsunuz ki; ben heyecandan veyahut da o anda hatırlayamadım. Evet, ben böyle bir görüşme telefon görüşmesi yaptığımı hatırlıyorum. Abdullah Kaya isimli bir emekli hakim olan bir kişinin bu şekli ile ihbarlar yapmış olabileceğini düşünüldüğünden dolayı bu hususta herhalde bir görüşme yapma istediğini söylüyor.” Sanık Onur Uluocak: “Evet.” Üye Hakim Ali Efende Peksak: “ Ve çok fazla da ısrarcı olmadı şekli ile bir beyanınız olmuş. Benim sorum şu; adli müşavir olarak görev yapmış olduğunuz bir sırada aynı zamanda kişilere hukuki danışmanlık yapma görevinizde var mı?” Sanık Onur Uluocak: “Bu yaptığım hukuki danışmalık değil. Bunu söylemek istiyorum. Hukuki danışmanlık yapma görevim yok.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Dursun Çiçek’i o telefon görüşmesinden öncede tanır mıydınız?” Sanık Onur Uluocak: “Tanımazdım. Şöyle; Dursun Çiçek’i Deniz Kuvvetlerine adli müşavir olarak tayin olduktan sonra tanıdım. Öncesinde tanımazdım.” 35 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:36 Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Yani o telefon görüşmesi ile bir kez telefonla görüşmüş olabilirsiniz. Ama daha öncesinde ya da sonrasında mı görüşmeniz oldu?” Sanık Onur Uluocak: “Şöyle; Dursun Çiçek o zaman kamuoyuna mal olmuş ünlü bir kişiydi halada öyle. Herkes tanıyor idi. Ben de o kadar tanıyor idim. Bir de aynı karargahta görev yaptığımız için yemekhane falan aynı olduğu için yemeklerde görünüyordu yani görülüyordu.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Bunda bir şey yok da şey noktasında yani sadece bir kez telefonla görüştüğü hatta o telefon görüşmesinin içeriği incelendiğinde sizin evli olduğunuzu dahi biliyor ki eşinize de selam söyleyin şekli ile bir temennisi var veya bir selamı da var.” Sanık Onur Uluocak: “Cep telefonu olduğu için anlamış olabilir yani bizzat.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Tamam Başkanım.” Mahkeme Başkanı: “Buyurun.” Bir kısım sanıklar müdafii Av. Ali Fahir Kayacan: “Sayın Başkan, Sayın Üyeler soru şeklinde değil de Sayın Peksak’ın sorusuna katkı anlamında, adli müşavirlerin nezdinde teşkilatında mahkeme kurulan komutanlıklarda görevli adli müşavirlerin görev ve sorumlulukları ile ilgili olarak adli müşavirlerin personele hukuki konularda da danışmanlık görevleri vardır. Onu ifade edeyim.” Mahkeme Başkanı: “Evet.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Kendisi yok dedi ama?” Bir kısım sanıklar müdafii Av. Ali Fahir Kayacan: “Sayın Peksak şimdi hani başka bir sanıkta da oldu da aynı durumda, var ben de yaptım. Bu var, var, var yani bunu gerçek.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Tamam bir şey demiyorum yani de ben.” Bir kısım sanıklar müdafii Av. Ali Fahir Kayacan: “Hayır var yani ben o anlamda söylüyorum. Hani katkı anlamında söyledim zaten bunu var.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Peki.” Mahkeme Başkanı: “Peki sorgunuz tamamlanmıştır. Yerinize geçebilirsiniz. Ahmet Sinan Ertuğrul ile ilgili kısma geçeceğiz de bir Avukat Bey söz istemişti. Ona kısa bir söz hakkı verdikten sonra bu yakalama ile ilgili işlemleri de tamamlayalım.” Bir kısım sanıklar müdafii Av. Murat Ergün: “Sayın Başkan, Sayın Heyet, Sarp ve Serap Sağdıç’ın babaları Kadir Sağdıç. Burhan ve Çisem İlğar’ın babaları Mehmet Fatih İlgar müdafii Av. Murat Ergün. Kendimi takdimde böyle bir usul seçmemin sebebi bu ana kadar Mahkemede gözardı edilen sanıkların insan olduğu ve aileleri bulunduğu hususuna Sayın Hakimlerin dikkatini çekmektir. Teşekkür ederim bana söz verdiğiniz için, planladığınız akışı bozdunuz zira hafta sonundan itibaren İstanbul’da olmayacağım. Bu sebeple müvekkillerim hakkında tahliye talebimi bu aşamada kısaca dile getireceğim. Ancak bundan önce dün itibari ile bir gazetede çıkan ve Mahkemenizi yönlendirme amaçlı belki de önümüzdeki günlerde karşımıza çıkacak bir takım komploların işaretini veren bir haberi sizinle paylaşmak istiyorum. Buna burada değinmek istiyorum. Zabıtlara geçmesini istiyorum. Çünkü ileride karşımıza çıktığında bu konuşmalarımıza atıfta bulunacağız. Dün Yeni Akit gazetesinde çıkan bir yalan habere göre Doğan Yıldırım isimli bir şahıs balyoz organize kalkışma şeklinde bir açıklama yaptı. Doğan Yıldırım isimli şahsın tamamı uydurma hayal mahsulü ve iftira niteliğinde olan açıklamaları, gerçeklik payı varmış gibi gazetenin ilk kapağında ve içerisindeki sayfasında ayrıntısı ile yer buldu. Biz bugüne kadar gördük ki balyoz iddiaları ne zaman bilimsel bir tokat yese hemen ertesinde basın yolu ile yeni bir kampanya başlatılıyor. İçinde bulunduğumuz hafta Hakan Büyük ve müdafiinin açıkladığı bilirkişi raporları ile balyoz komplosu büyük bir darbe yemişti. Ve bu komployu düzenleyenler ve işbirlikçileri hiç vakit kaybetmeden kendilerine yeni bir çıkış yahut yeni bir mevzi oluşturmak için gene ağır, haksız ve kabul edilemez bir iftirayı gündeme soktular. Nitekim bugün görüyoruz. Dünkü bu asılsız haberin yansımaları bugün bütün basında kendisini bulmuş. İftiranın içeriği itibari ile söylenen Kadir Sağdıç, Ahmet Feyyaz Öğütcü ve Ramazan Cem Gürdeniz iftirayı atan Doğan Yıldırım’ın da içinde bulunduğu bir ortamda, sözde balyoz darbe planı ile ilgili konuşmalar 36 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:37 yapıyor. Ve Kadir Sağdıç bu konuda bir sunum yapıyor. Doğan Yıldırım denen bu şahıs açıklamasını güçlendirmek ve doğru söylediğini ispatlamak içinde şu ifadeyi kullanıyor. Cem Gürdeniz, Ahmet Feyyaz Öğütcü ve Kadir Sağdıç biz aynı sınıftaydık diyor. Deniz Harp Okulunda, kendisi ordudan atılan bir kişidir. Ramazan Cem Gürdeniz bildiğim kadarı ile Feyyaz Öğütcü’den 9 sene küçük 10 sene. Kadir Sağdıç’tan da 8 sene o zaman küçük. Bunlar nasıl oluyor da bu şahısla aynı sınıfta olup da bir araya gelip bu şekilde bir şeyler konuşuyorlar? Ben müvekkilimle konuştum. Kendisinin bana ifade ettiği bu şahsın sadece bir zamanlar bu sınıfta talebe olması nedeni ile kimi zaman sosyal içerikleri toplantılarda yer aldığıdır. Bunun ötesinde bu şahısla kimsenin özel bir ilişkisi olmadığı gibi herhangi bir sosyal içerikli toplantıda da iddia edilen konuşmanın yapılması, hanımların eşlerin olduğu ortamda böyle bir darbe sunumunun yapılması gibi mantıksızlık da söz konusu olamaz. Zaten böyle bir şey söz konusu değil. Mahkemenizde sadece dile getirmek istediğim bizim için önemli olan husus, bir bunu reddediyoruz. İki bu yarın karşınıza delil gibi çıkabilir. Bu şahıs belki de bir kod adıyla yarın bir gün buralara gelip bunları söyleyebilir. Bugünden bilin bugünden hazırlıklı olun biz bu şahsı savcılığa şikayet ediyoruz. Şikâyet dilekçemizi de size arz edeceğiz. Bunun tamamı savcılık iddiaları ne zaman sallansa, ne zaman çürüse, karşımıza çıkan bir başka komplonun yeni bir örneği. Başka bir değeri yok Sayın Başkan ve Sayın Üyeler. Sayın Başkan, Sayın Üyeler, bugüne kadar müvekkillerim ve diğer sanıklar tutuklandıktan sonra hukuki gerekçeler, yüksek mahkeme kararları yani ülkemizdeki yerel yüksek mahkeme kararları yahut ülkemizin taraf olduğu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve uygulayan mahkemenin kararları, bilirkişi raporları neler neler söylemedik. Mahkemenize neler neler anlatmadık. Bu aşamada bunları tekrar etmenin ne faydası var? Hiçbir faydası yok. Biz de sonuç alamayacağımızı bildiğimiz bir çabanın içine girmek istemiyoruz. Davanın tutuksuz sürdürülmesi gerektiğine dair söylenmeyen veya sizde ibraz edilmeyen hiçbir hukuki gerekçe yahut bilimsel kanıt kalmadı. Bu aşamada biz ne tespit ettiysek sizde onu biliyorsunuz. Bizim bilip de sizin bilmediğiniz hiçbir şey yok. Dolayısı ile benim tahliye talep etmem esasen gerekmiyor. Çünkü tutuklu kalan insanların haklarının yenildiği, onların tutuklu değil de sanki birer esir olduğu gerçeği maalesef benim değil, Mahkemenin eyleminin sonucudur. Dolayısı ile bu hukuksuzluğu Sayın Mahkemenin kaldırması gerekir. O sebeple daha önce bugüne kadar yaptığımız açıklamalara, hukuki gerekçelere yüksek mahkeme kararlarına vesaire girmiyorum. Sadece Sayın Başkanın geçen hafta basına yansıyan bir açıklamasına değinerek konuşmamı tamamlamak istiyorum. Sayın Başkan, duruşma sırasında cereyan eden bir konuşmada siz birtakım siyasilerin yahut bazı hükümet üyelerinin, bakanların asker kişilerin tutuklu yargılanmalarından duydukları rahatsızlıkları dile getirmeleri hususunda kendi görüşünüzü beyan ettiniz. Basından takip ettiğimiz ve siz dediniz ki; bu Mahkemeye baskı olarak biz bunu alırız. Biz kimsenin söylediğine bakmayız. Kimseden emir ve talimat almayız. Ve bu tür konuşmaları da Mahkemeyi etki altına alma, Mahkemeyi baskı altına alma olarak görürüz dediniz. Sayın Başkan size kısmen katılıyorum. Kısmen katılıyorum çünkü gerçekten hiçbir makam, mevki, zümre, şahıs, cemaat, cemiyet, oluşum Bağımsız Türk Yargısının Bağımsız Hakimlerine talimat veremez. Böyle bir teşebbüs halinde Bağımsız ve Onurlu Yargıçlarımız bu teşebbüste bulunanlara gerekli cevabı verir. Her türlü baskıyı reddeder. Size aynen katılıyorum. Ancak bir kısmına katılmıyorum. Çünkü Hükümet mensuplarının sanıkların tutuklu kalmalarının, asker şahısların tutukluluğun hoş karşılanmadığına yönelik açıklamaları Mahkemeniz baskı altına almak amacıyla yapılmamaktadır. O açıklamalar kamuoyunda Deniz Feneri davası olarak bilinen davada tahliye edilen bir takım Hükümet yanlılarının yüz kızartıcı bir suçla suçlanan bir takım şüphelilerin, bir çırpıda salıverilmelerinin kamuoyunda uyandırdığı çifte standart infiali nedeni ile kamuoyunun infialini önlemek amacıyla yapılmış. Bir nevi iyi polis açıklamalarıdır. Yoksa hükümetin asker sanıklar lehine Mahkemenizi baskı altına alma gibi bir amacı yoktur. Ancak Mahkemeniz böyle bir amaç olduğu kanaatindeyse gerçekten bana katılmıyorsanız lütfen bu açıklamayı yapan hükümet üyesi 37 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:38 hakkında Avukat Meslektaşlarım hakkında yaptığınız gibi suç duyurusunda bulunun. Sayın Başkan, biz müvekkillerim adına Yüksek Mahkemenizden insaf değil adalet istiyoruz. Tahliye değil, hukuka aykırı tutukluluğun sonlandırılmasını istiyoruz. Sadece hukukun gereğini yaparak tüm bu soru işaretlerinden ve vicdanlardaki rahatsızlıktan kurtulabilirsiniz. Biz bu davanın sıradan bir dava olmadığını, bugüne kadar doğurduğu sonuçlarla ve umarım bugünden sonra doğuracağı sonuçlarla ülkenin geleceğini aydınlatacağını düşünüyoruz. Ancak bugüne kadar ülkemizin geleceğini ülkemizin içinde olduğu yolu sanıkların meşale gibi kullanılan alev alev yanan bedenleri aydınlatmıştır. İnşallah bugünden sonra Mahkemenizin içinde adalet barındıran kararları, adalet feneri olarak yolumuzu aydınlatacaktır. Hukuka aykırı bir karar vererek sanıkların tutukluluk hallerinin devam ettirilmemesini sanıkların bizim ve kendimizin karanlığa mahkum edilmemesini saygıyla talep ediyorum.” Mahkeme Başkanı: “Peki ara verelim ondan sonra Ahmet Sinan Ertuğrul ile devam ederiz.” Duruşmaya kısa bir ara verildi. Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu. Mahkeme Başkanı:”Duruşmanın öğlenden sonraki bölümüne bir kısım sanıklar müdafileri Avukatlar; Atakay Bala, Suat Narin, Cengiz Erdoğan, İnan Yılmaz, Deniz Ülgen Şeren, Günizi Dizdar, Yahya Koç, Hasan Adil Atabay ve Erdem Nacak’ın katıldıkları bildirildi. Şeye geçeceğiz evet Ahmet Sinan Ertuğrul. Buyurun buraya, öne gelin. Buraya, buraya kürsüye. Evet Ahmet Sinan Ertuğrul.” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul:“Hasan Sabri oğlu, Zehra’dan olma, Vakfıkebir nüfusuna kayıtlı olduğunu, adresinin Akdeniz Caddesi 53/23 Bahçelievler/Ankara olduğunu, Deniz Harp Okulu mezunu olduğunu, Tümamiral olduğunu, aylık gelirinin 5500 TL civarında olduğunu, sabıkasının olmadığını beyan eder.’’ Mahkeme Başkanı: ”Müdafiiniz burada mı?” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Evet.” Mahkeme Başkanı: ”Size Mahkememizin 28.06.2011 tarih, 2011/142 Esas sayılı yakalama emrini okuyorum. Ahmet Sinan Ertuğrul. Hasan Sabri, anne adı Zehra, doğum tarihi 21.11.1959. Doğum yeri Vakfıkebir. Trabzon İli, Vakfıkebir İlçesi, Yalı Çelebi Mahallesi nüfusuna kayıtlı olarak geçen kimlik bilgileri size mi ait?” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Doğrudur.” Mahkeme Başkanı: ”Hakkınızda çıkartılan yakalama emrine bir diyeceğiniz var mı? Şimdi iki seçeneğiniz var. Yakalama emrine karşı herhangi bir kısa bir beyanda bulunabilirsiniz ya da tüm savunmanızı şu anda yapabilirsiniz.” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Ben müsaade ederseniz yakalama emrine karşı kısa bir savunma yapıp.” Mahkeme Başkanı: ”Evet.” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Tüm savunmamı çünkü tüm savunmamı bilahare yapmak istiyorum.” Mahkeme Başkanı: ”Savunmanız aşamada da şu anda da yine CMK 147 ve 191. maddeleri gereğince yasal haklarınız mevcut. Şu anda müdafiinizin olduğunu belirttiniz. Onun hukuki yardımından yararlanacaksınız. Yine şu anda size isnat edilen suçlama ile ilgili olarak da susma hakkını kullanabileceğiniz gibi suçlamalar hakkında beyanda bulunup gerekli delilleri gösterebilirsiniz ya da Mahkemeden bunların toplanmasını isteyebilirsiniz. Haklarınız bunlar. Savunma hakkınızı daha sonra mı kullanacaksınız?” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Daha uygun olacağını düşünüyorum. Kısa bir savunmam.” Mahkeme Başkanı: ”İddianameyi aldınız mı, hakkınızdaki iddianameyi?” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Bana tebliğ edilmedi ama ben internet kanalı ile temin ettim.” 38 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:39 Mahkeme Başkanı: ”Yani şey yaptınız, doğru şekilde içeriğinden bilgi sahibisiniz. Buyurun sadece kısa olarak bu konuda beyanda bulunabilirsiniz. Yani savunma yapmayacaksanız o kapsamda süreyi sınırlı tutalım. Şimdi yeni gelen bir şey var. Kemalettin Gür Tümamiral İnzibat Subayı olarak sizin işleminizi yapan, sizden ya da sizden kıdemli bir subay olması lazım değil mi, öyle mi?” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Benimle aynı rütbede.” Mahkeme Başkanı: ”Aynı rütbede. Şimdi tedavisini keserek gelmiştir diyor. Yani herhangi bir sağlık sorununuz var mı şu anda?” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Ben uzun bir süredir yurtdışında bir görevde bulunuyordum. Peşinden bir tedavi görüyordum. Tedavim bitmeden mevcut durumu değerlendirip duruşmaya katılmanın doğru olacağını düşündüm ve birkaç gün önce kestim. Çünkü yansıması pek uygun olmuyordu bazı şeylerden dolayı. Her şeyden önce hiçbir zaman kaçmadım.” Mahkeme Başkanı: ”Evet.” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Ve hazır olmak benim için bir şereftir.” Mahkeme Başkanı: ”Buyurun.” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Müdafiim hastane raporu ve vesaire gerekli evrakları size arz edecektir diye değerlendiriyorum.” Mahkeme Başkanı: ”Peki tedavi belgeleriniz sunulacak. Siz şu anda hastaneden taburcu oldunuz yani kendi isteğinizle.” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Kendi isteğimle taburcu oldum.” Mahkeme Başkanı: ”Taburcu oldunuz.” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Talepte bulundum.” Mahkeme Başkanı: ”Tamam buyurun.” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Her şeyden önce Heyetinize şunu belirtmek istiyorum. Hastanede sorduğunuz sual çerçevesinde kendi isteğimle, tedavi bitmeden taburcu oldum ve duruşmanıza katılma talebinde bulundum ve refakatli olarak getirildim. Eğer kısaca savunmamı yapacak olursam ilk olarak 21 Mayıs 2010 tarihinde, talimatla Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğinde ne suga planı görev bölümü, ne de bilgi notu diye isimlendirilen veri dosyasının hayal ürünü, çalışma grupları koordinatörleri listesinde adıma rastlanmamasına rağmen sırf amiral listesi dökümanında ve bilgi notu EK-D’si önemli ve özellikli personel listesinde adımın geçiyor olması nedeni ile sorgulamam yapılmış; bunun neticesinde de o zaman 4 Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısının imzası ile hakkımda kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Kararı takiben her türlü öngörünün aksine 2010 Ağustos’unda Tümamiralliğe terfi ettim ve hemen akabinde Hint Okyanusundaki Koalisyon Kuvvetleri Deniz Görev Kuvveti Komutanlığına atandım. Bu görevin bitiminden birkaç gün sonra da 6 Aralık 2010 tarihinde Donanma Komutanlığında yapılan aramada 5 nolu hard disk içerisindeki bazı manipülatif veri dosyalarında bir şekilde adım yer almış ve böylece kamu davası açmak için deliller birden ortaya çıkmaya başlamıştır. Üstelik Gölcük’te ele geçen onca disk, CD, flash bellek ve saire arasında bana atfedilen hayal ürünü dijital veri dosyalarının tümü sadece 5 nolu hard diskte, onun da bir bölümünde yer almaktadır. Üstelik hard diskte bulunan diğer dosyaların aksine suçlandığım tüm bu veriler Donanma Askeri Savcılığınca talep edilen 14 Ocak 2011 tarihli bilirkişi raporunda da açıkça belirtildiği üzere diske 28 Temmuz 2009’dan sonra kaydedildiği tespit edilen 114 adet manipülatif veri dosyası arasındadır. Bu bilirkişi raporunun aksine bildiğim kadarıyla bir bilirkişi raporu ve yorumu da yoktur. Ayrıca özgürlüğümü tehdit eden hayal ürünü bu veri dosyalarının tümü imzasız dijital veri dosyalarıdır. Suçlandığım tek bir tanesi bırakınız imzalı olmayı, orijinal bir evrakın taranmış hali veya fotokopisi bile değildir. Üstelik üst verilerine göre hiçbir verinin ne ilk hazırlayanı, ne de son kaydedeniyim. Hiçbir CD veya hard diskte bana ait bir fiziki unsur yoktur. Bu dijital verilerin hiçbirinin üzerimde, evimde, aracımda, bilgisayarımda bulunmadı. Bana ait de değil ama asıl önemlisi Mahkemenize sunulan ve delil niteliği oluşturduğu varsayılan 39 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:40 dijital verilerin hazırlandığı bilgisayarlar ortada yoktur. Yani her türlü CD, flash bellek, sabit disk ihbara dayalı aramalarda ele geçirilmiş ama hazırlandıkları bilgisayarlar ortada yoktur. Disk, bellek vesairenin bulunduğu mahallerde yapılan aramalarda da bilgisayarlarla eşleşme olmadığı malumlarınızdır. Öte yandan iddianamede meta data kullanıcı olarak görülenlere yöneltilen suçlama sadece isimlerimizin üst verici, kullanıcı kısa yollarında görünmesinden öteye geçmemektedir. Yapılan nedir? Bir verinin kullanıcı kısa yolunda açık adımın yazılı olmasının anlamı nedir, eylem nedir ortaya konamamıştır. Oysa adli bilişim amaçlı yazılımlar kim, hangi saniyede, hangi bilgisayardan ne işlem yaptığı, yapılan işlem nedir, ne silindi, ne eklendi, ne edit edildi, tep mi koyuldu, nokta mı koyuldu her türlü değişikliği ortaya çıkaracak şekilde düzenlenmiştir. Dolayısıyla kısa yolda, kullanıcı kısa yolunda olmanın açıkça eylem olarak neyi hedeflediği ve ne olduğu iddianamede yer almamaktadır. Hazırlayan veya dosyayı açan veya son kaydedenin bu veriye işlem yaptığı o bilgisayarın kimlik bilgisinin ancak o veri dosyasında da yer almasıyla ortaya konulduğu Mahkemeye balyoz 1, balyoz 2 davasının başında beri dile getirilmektedir. Eğer o daysa ile o bilgisayar eşleşmese bilimsel olarak adımıza açılan bir belgenin hash değerleri ve nesnel kimlik uyumundan Object ID-MAC, yani DNA uyumundan bahsedilemez. Zaten kimlik Tübitak bilirkişisi de eleştirilen raporlarında aslında bu konuya değiniyor. Kaldı ki Microsoft Word belgelerinde ki benim suçlandığım belgeler Word belgesi olarak görünüyor. Bir yazılım yardımı olmaksızın değiştirebileceğiniz sabit, olmaksızın değiştiremeyeceğiniz sabit üst veriler olmasına rağmen yani meta data, hiçbir ilave yazılıma ihtiyaç duymaksızın kolayca değiştirebileceğiniz üst veriler de vardır. Microsoftun kendi internet sitesinde olduğu gibi bu konuda her türlü detayı içeren birçok internette forum vardır, makale vardır. Sırf önerilen bu yöntemleri adım adım izleyerek bilgisayarın saatini, kullanıcı kısa yolunu, yazar adı other diye geçiyor, birçok üst veriyi herhangi bir program dahi kullanmadan üstelik ilave bir ileri seviye bilgisayar eğitimi bile gerekmeden değiştirebilirsiniz. Yazar adını daha sonra ayrıntılı savunmamda arz edeceğim. Hiçbir şey yapmadan programın kendi üzerinde yazının, dosyanın kendi üzerinden silip istediğinizi oraya yazabilirsiniz. Bunların hepsi ile ilgili internette bir sayısız demeyim ama birçok yöntem vardır. Üstelik Microsoft da bunların bir kısmını veriyordur. Şunu arz etmek istiyorum. Bunlar yeni buluşlar değildir. Sadece ilgi meselesidir. Hele hele bir de forensic eğitimli biriyseniz bu programların hepsinin zaafını da bilirsiniz, her şeyini yapabilirsiniz. Ayrıca bana iddianamede bana yöneltilen suçlamaların hiçbirisinde yer, zaman, kişi ilişkisi konusunda bir tutarlılık yoktur. Çelişkili bir kurgu ve ciddi bir tutarsızlık vardır. Biraz sonra kısaca değineceğim üzere bu kurgu, tecrübe, mantık süzgecinden objektif olarak geçirildiğinde tuhaf bir akışa ve ortak aklın kabul etmeyeceği bir yapıya sahiptir. Eğer lütfen hatırlamak gerekirse 3 Kasım 2003’de yapılmış bir seçim olduğuna göre ilk adımın geçtiği ve suçlandığım ilk belge sözde 1 Kasım 2002 tarihli ki bir mesaj olarak görünüyor. 29 Kasım dense o yani tuhaflıkları var üzerinde değinmek istemiyorum şimdi. Jangenkom tahliye bir döküman. Her türlü maddi hatayı bırakıp bir buna bakarsak eğer teşebbüs, bana yöneltilen suçlamanın başlangıç tarihi buysa 1 Kasım’da ortada hükümet, eski hükümet malumunuz hükümet güvenoyunu o yıl Mart ayının sonuna doğru almıştı. Bundan önce biraz sonra değineceğim bana verilmiş bir görev de görünmüyor suçlamalarda. Ayrıca Gölcük’ten çıkan 5 nolu hard disk içindeki verilerin oluşturulma tarihleri ise daha önce bana suçlanmada getirilen ismimin bile geçmediği, hiçbir görevin olmadığı 3 Şubat tarihli suga planı görev bölümünden de bilgi notu diye geçen 21 Şubat tarihli EK-D’sinde ismime rastlanan oluşumdan da çok öncedir. Yani bu iki plan ve bilgi notundan önce ben bir şeyler yapmışım gibi gösterilmiş. O halde bana en baştaki de Kasım’da başlayıp Kasım, Ocak ayları olduğuna göre bundan önce bir organizasyon olmalı, bana burada bir görev verilmiş olmalı ki ben de bilerek, isteyerek ve sonuçlarını göze alarak, bunu kabul ederek böyle bir suçu işleyeyim Sayın Başkan. Ancak böyle bir görevlendirme, böyle bir iddia, böyle bir kurgu da yok. Yani bir görevlendirme var, sözüm ona daha doğruluğu kanıtlanmamış, ondan önce ben bir şeyler hazırlıyorum. Kaldı ki 2002-2003 döneminde gerçek 40 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:41 hayatta yaşananlardan da biliyoruz ki bu tarz bir teşebbüsü makul olarak düşündürecek nedenler de ortada yoktur. Çünkü bana atfedilen diğer veri dosyaları daha hazırlanırken devrilmesine teşebbüs edildiği iddia edilen hükümet o sırada henüz kurulma aşamasındadır. Bırakın daha programını yapıp güvenoyu bile almamıştır. İddia Makamının öne sürdüğü gibi Gölcük’te ele geçen, benimle ilintilendirilmeye çalışılan seri üretim, hayal ürünü veriler suga planı ve bilgi notu öncesini kapsayan ayrıntılı taslak çalışmalar bu şekilde geçiyor ifadede. O zaman bu varsayımda da ciddi bir tutarsızlık vardır. Çünkü eğer bir ayrıntılı çalışma varsa bu bir plana, onun esaslarına göre veya planın onayı sonunda yapılır. Eğer savcının kurgusu böyle gerektiriyor diye her türlü ayrıntı plan öncesi düşünülmüş ve titizlikle emirlere dökülmüş ise Sayın Başkan o zaman plana gerek olmaz malumunuz. Böyle bir yaklaşım ortak akla, hayatın akışına ve askeri gerçeklerle taban tabana zıttır. Bana görev verilmiş gibi görünen ilk dijital veriş gerçekte Eskişehir’den çıkan personel görevlendirme.doc isimli bir belgede adımın yer almasıdır. Ancak bunun da tarihi 2 Ocak’tır. Yani yine Şubat ayından öncedir. Üstelik de bunun üst verisinde dahi yokum. Sadece adım geçiyor metinde. Ve bu ise benim ilk görevlendirmem, basit bir dijital, hayal ürünü veriyse, bu 2 Ocak ise, 2 Ocak’tan öncekiler için de bir görevlendirme yok. Çünkü ondan önce birtakım suçlamalar yapılıyor bana. Hiçbirisi ondan önceyi yasal olarak geriye işlemeyeceğini göre kapsamıyor diye değerlendiriyorum. Sonuçta Gölcük ve Eskişehir’den çıkan adımın karıştırıldığı tüm hayal ürünü verilerin bu suga planı ve bilgi notundan önce hazırlandığı iddia edildiğine göre bu durumda normalde ne düşünürsünüz? Ya üzerime atılı iftiraların yer aldığı bu dosyalar ya da plan veya bilgi notu veya tümü birden gerçekdışıdır. Çünkü apaçık ve ciddi bir çelişki benim açımdan söz konusudur. Üstelik İddia Makamı zaten aksini de iddia etmiyor. 162 personelin katılımı ile 05-07 Mart tarihlerinde 1. Ordu Komutanlığında gerçekleştirildiği bildirilen plan seminerine ve ondan önce yapıldığı iddia edilen 20 Aralık 2002 tarihindeki karargah koordinasyon toplantısına da katılmadığım ortadadır. Çünkü katılanlar belli. Benzer şekilde Eskişehir’den çıkan bir uydurma dijital veriye dayanarak öne sürüldüğü gibi eğer ben oraj planı ve yeniden yapılandırma kapsamında koordinatörsem o zaman mantıken bu plan seminerine ve seminer öncesi 20 Aralık’ta gerçekleştirildiği bildirilen karargah koordinasyon toplantısına katılmam gerekirdi diye düşünüyorum. Katılmadım, çünkü bir ilgim yoktur ve bilgim yoktur. Öte yandan bana yöneltilen suçlamalarda iddianamede çok ilginç bir şekilde olsa olsa metodu ile yani subjektif tahminlere ve polis tespit tutanağından doğruluğu ve dolayısı ile hukukiliği sorgulanmadan aktarılan ifadelere dayalı olarak bu hayal ürünü dijital veriler ile benim aramda bir ilişki kurulmaya çalışılmıştır. Bu konuda iki tane örnek vermek istiyorum müsaadeniz ile benim için çok önemli. İsmini okuduğum için aynen alıntıyı okuyorum. Şu anda yansıyı da gösteremiyorum. Feyyaz Öğütcü’nün başkanı olduğu grupta Ankara Koordinatörleri başlığı altında ismi ilk sırada yer alan Deniz Kurmay Kıdemli Albay Sinan Ertuğrul. Heyetinize şunu belirtmek istiyorum ki iddianame önünüzde ve veriler de önünüzde. Gerçekte o veri dosyasında böyle bir ifade yok. Yani suçlandığım dosyada böyle bir ifade yok. Bakıyorum suga planı görev bölümüne. Planda da görev bölümünde yokum, hiçbir yerde yokum. Birlik komutanları var planda, bir şekilde öyle birileri oraya sokulmuş gösterilmiş. Orada da koordinatör diye adı geçenler var ama onlarında arasında da yokum. Ayrıca planda Ankara Birlik Komutanı gibi gösterilmiş ve iddianamede söz konusu veri dosyası sanki kendisine gösterilmiş gibi gösterilen Tümamiral Feyyaz Öğütcü o zamanki rütbesi ile benin bu suga planına göre de bir ilişkim kurgulanmamış. Yokum, hiçbir şekilde yokum. Peki bu yanlışa nasıl düşülmüş? Sayın Heyetinize öneririm. Gölcük ile ilgili tespit tutanağının ikinci sayfasının son iki cümlesine bakılırsa polis tespit tutanağında böyle bir tespit olduğu, gerçekdışı bir tespitin olduğu vardır ve kanaatimce İddia Makamında işlerinin yoğunluğu ile ilgili olsa gerek bu bir yorum, polis evrakının muhtemelen doğruluğunu teyit etmeden aynen iddianamesine aktarmıştır. İddianamedeki bu suçlama direk gerçekdışıdır. Böyle bir şey o belgede dahi yoktur. Belge onun deyimi ile benim deyimimle hayal ürünü, masalsı bir dijital veri. Bu arada şuna da dikkatinizi çekmek istiyorum, 41 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:42 eğer müsaade ederseniz. Tespit tutanağı Gölcük ile ilgilidir. Daha Eskişehir’deki aramada bana koordinatör, plan koordinatörü görevi verilmeden haftalarca önce bu tespiti polis yapmıştır. Tabi söylemeye gerek yok peşinden de Eskişehir’de çıkmıştır. Bir başka örnek sunuyorum. Donanma Komutanlığında yapılan aramada ortaya çıkan bu iddianameden alınmış ifadedir. Ortaya çıkan Ankara kol adlı belgede suga harekat planının uygulanmasına reaksiyon gösterebilecek amirallerin takip edilmesi amacı ile Ankara Birlik Komutanlığında görevli personel listelerinin oluşturulması ile görevli olduğum iddia edilmektedir. Bu suçlandığım belge de son derece basit birkaç cümlenin olduğu bir İddia Makamına göre belge hayal ürünüdür. Onun kapak yazısında hiçbir şekilde Ankara Birlik Komutanlığında görevli personel listesi oluşturulması diye bir ifade yoktur. Düzmece de olsa verilmiş böyle bir görev de yoktur. Kimseye verilmemiştir. Peki görevlendirilmiş gibi gösterilen personel, yani o ekinde olanlar Ankara Birlik Komutanlığı emrinde midir? Hayır. Bir kısmı Ankara’da müzahir personel listesindedir, öbürleri değildir bile. Peki İddia Makamı neden iddianamesinde gerçek durumdan çok farklı böyle bir iddiada bulunuyor? Çünkü polis tutanağı öyle diyor. Bir başka açık çelişki. Sözde tevkif edilecekler arasında yer alan amirallerden; Emekli Oramiral Yener Karahanoğlu gerçekte o iddia edilen zamandan 8 ay sonra oramiral oldu ve beni kuvvet komutanı olduktan sonra da amiral.xml listesine göre hem de o tarihten 4 yıl önce sözde başkalarınca öngörülen terfi sırasına da aynen uyarak 2006’da tuğamiralliğe terfi ettirdi. Çünkü öngörülen listede ben tuğamiralliğe terfi ediyorum. Bu konuda hakkımda takipsizlik kararı verildi EK-D’deki öncelikli, önemli personel listesinde adım da geçtiği için 4 savcı tarafından. Çünkü o belgede de bir sıkıntı vardı EK-D’de, birkaç tane daha önce dile getirildi. Ve ben hiçbir şekilde müzahir listelerde yokum. Biraz önce kurgu yapıldı. Müzahir listelerden önemli, öncelikli listelerine geçilen daha önemli diye. Ben zaten öyle birkaç tanede kurgu var. Ben müzahir hiçbir listede yokum. Direk olarak öbür listeye girmişim. Yani kurguya da uymuyor. Benim gibi de birçok insan var. Peşinden gene Oramiral Uğur Yiğit, Oramiral Uğur Yiğit’te sözde tutuklanacaklar içerisinde. Bir önceki Deniz Kuvvetleri Komutanımız o daha da ileri giderek beni kendisi kuvvet komutanı olduğunda, 2010 yılında tümamiralliğe terfi ettiriyor ama en azından amiral listesi.xml’de belirtilenin aksini yapıyor. Üstelik de balyoz davası kapsamında onu ilgilendiren bu davayı bile bile. Aslında amiral listesi dijital verisine göre daha önce de arz ettiğim gibi direk emekliliğim öngörülüyor tuğamirallikten. Ancak anlaşıldığı kadarı ile hakkımda verilen kovuşturmaya yer yoktur kararı ve peşinden 2010 Ağustos’ta her türlü planın, öngörünün, kurgunun aksine tümamiralliğe terfi etmem gerçekte o amiral listesini kurgulayanları hayal kırıklığına yaratmış olacak ki ben asıl balyoz macerasına bundan sonra başlıyorum ve belgeler önce yaptığım görev sonrası Gölcük’te, daha sonra da Eskişehir’de çıkmaya başlıyor. Daha önce hiçbir belge yok. Onun için de kurgu uymuyor. Ben her türlü görevlendirmenin dışında bir şeyler yapmış görünüyorum ama hangi örgüt bunu bana yaptırıyor, kim emir veriyor, neye bağlı olarak? Organizasyon nedir? Bu kısmı kocaman bir soru işaretidir. Ayrıca belirtilen tarihte, dönemde benim Deniz Kuvvetlerinde bana verilmiş hiçbir kurumsal bilgisayar olmadığı gibi şahsi bilgisayarım da yoktur. Daha sonra bunu dosyamda da arz ediliyor, savcımıza da ilettim, belgeledim. Ancak bu hiçbir şekilde dikkate alınmadı diye değerlendiriyorum. Ayrıca ikinci iddianame, yani balyoz 2 ile ilgili ilk baştaki iddianamede belirtilen bir ifade var. Bizlere her şeyin kodlanması emredilmiş. Eğer öyleyse Sayın Heyetinize sormak istiyorum. Neden kullanıcı isimleri açık olarak nüfus kağıdındaki gibi yazıyor veya imza blokları kodlanmamış? X-1, abc-3 gibi niye bir hata tablosu onları da içermiyor. Çünkü cevabı çok basit. O zaman huzurunuzda olmazdık. Her şey kodlu fakat isimler açık. Başka türlü nasıl suçlanabiliriz ki. Üstelik biraz önce arz ettiğim gibi kullanıcı kısa yollunu değiştirmek tabirimi maruz görün, çocuk oyuncağı. Hiçbir ileri bilgisayar bilgisi gerektirmez. Üstelik bu dijital hayal ürünü verilere adım kötü niyetli kişilerce yerleştirilirken de 2006 yılından önce hiç kullanmadığım ilk adımın bir şekilde Ahmet’tir malumunuz, buraya yerleşmiş olduğu görülüyor. A. Sinan Ertuğrul. Ben 3 isimli kimlik bilgisini kullanmaya başlamam daha önceki büyüklerim için de geçerlidir tahmin ediyorum. Türk Silahlı 42 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:43 Kuvvetlerinde akıllı kart diye bilinen kimlik kartı uygulamasına geçilmesinden sonra, yani 2006’dan sonra olmuştur ve Sayın Savcımıza sorgumda birçok belge gösterdim. Hiçbir şekilde A olmadan ama bu da dikkate alınmadı. Sonuç olarak adı geçen liste, veri dosyası, bilgi notu, plan görevlendirme dokümanları önceden hiçbirini görmedim, ben hazırlamadım. Varsa hazırlayanlar bana bir şey sormadılar. Bana gönderilmedi, haberdar da edilmedim. Varsa hazırlanış nedeni de benim dışımdadır. Zaten kurgusu yanlıştır. Bu iftiraları yapanlar hakkında şikayetçiyim. Darbe teşebbüsünün benim açımdan kime karşı, ne zaman, hangi kast ile yapıldığı da meçhuldür. Suçlama ortak akıl ve objektif mantık içinde açıklanabilir, kabul edilebilir değildir. Buna rağmen İddia Makamı hukuki çerçevede kalarak lehime olan delilleri de değerlendirerek suçluluğumu hiçbir şüpheye mahal vermeyecek şekilde somut deliller ile ortaya koyması gerekirken ben karşınızda suçsuzluğumu kanıtlamak zorunda kalıyorum. Biraz ilgili, normal, tecrübe ve muhakeme kapasitesi olan normal bir şahıs bu veri dosyalarının cezayı göze alıp hazırlasa bile bu gelişi güzellik ve ciddiyetsizlik içinde neticeye ulaşamayacağını değerlendirir diye düşünüyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerindeki geçerli gerçekler ve değerler ile bu hayal ürünü, masalsı dijital verileri kurgulayanların öngörüleri birbirinden çok farklıdır. Bu durum hiçbir yönden ne Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapısı, ne de kalitesi ile bağdaşır. Yurtdışında resmi görevle birlik komutanı olarak ülkemi temsil ederken ve bu hususu sorduğunda açıkça beyan ettiğim halde ve üstelik savcının re’sen serbest bırakma kararı üzerine görevim başında iken denizde, Basra Körfezi açıklarında hakkımda yakalama kararı çıkarılması ve bunun ziyaret ettiğim her ülkede açıkça bilinmesi maalesef ülkemi her şeyden önce ve beni çok yakışıksız ve zor bir duruma düşürmüştür. İsmimin böyle bir insanlık dışı uygulama ile sahte, uydurma, dijital verilerde yer alması ve bunun sonucunda hiçbir maddi delil ve suçun unsurları ortada yokken soruşturma geçirmem şahsımı Türk Ulusuna karşı zan altında bırakmıştır. Bunun ailemi kahrettiğini ve yurtiçinde ve yurtdışındaki dostlarımızı da çok üzdüğünü açıkça söyleyebilirim. Türkiye Cumhuriyeti yürütme organını cebren ıskat ve vazife veya vazife görmekten men etmek için yaratıldığı iddia edilen oluşumlar içinde ve dışında hiçbir şekilde yer almadım, olduğunu da duymadım. İmzalı resmi belgelerle, kayıt ve jurnallerle sahte olduğu ortaya konduğu halde sorgumda dikkate alınmayan ve İddia Makamının yerleşik şüphesini lehimize dönüştürmeyen sorgu dosyamdaki bu belgelerin Heyetinizce değerlendirileceğine inanıyorum. Yeni seçilen Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak’ın ilk adli yıl açılış konuşmasında vurguladığı gibi yargı haksızlığa uğramış insanların en önemli sığınağıdır. Hukuk ve adalete herkesin ihtiyacı vardır. Tekraren bana atılı tüm suçlamaları reddediyor, Mahkemeye sunulan bu kadar tartışmalı, birbiri ile çelişkili, doğruluğu ve bilimsel gerçekliği ortaya konamamış, tam tersi çürütülmüş bu veriler ışığında bihakkın tahliyeme karar verilerek iddia edilen suçtan beraatime karar verilmesini talep ediyorum. Teşekkür ederim.” Mahkeme Başkanı: ” Yerinize geçebilirsiniz.” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Savunmamın bir nüshasını arz edeyim mi?” Mahkeme Başkanı: ” Tabi verebilirsiniz isterseniz.” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Teşekkür ederim.” Mahkeme Başkanı: ”Resimli Hüviyet cüzdanınıza da bakıldı. Onu da alabilirisiniz.” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul: ”Teşekkürler.” Mahkeme Başkanı: ”Evet sanık müdafiinden yakalama emri ile ilgili bir diyeceği olup olmadığı soruldu. Yakalama emrine bir diyeceğiniz var mı?” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul müdafii Av. Günizi Dizdar: ”Evet efendim. Müvekkilim Ahmet Sinan Ertuğrul’un.” Mahkeme Başkanı: ”Avukat Günizi Dizdar.” Sanık Ahmet Sinan Ertuğrul müdafii Av. Günizi Dizdar: ”Günizi Dizdar. Evet Avukat Günizi Dizdar Ahmet Sinan Ertuğrul vekili. Öncelikle huzurunuza az önce ibraz ettim. Bir Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon ve Bakım Merkezinden alınma raporumuz önünüzde. Bununla beraber 43 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:44 bir de Tümamiral Kemalettin Gür Beyefendinin imzasını taşıyan teslim alınma, yakalanma şeklinde değil de kendi rızası ile müvekkilimin duruşmalara katılma arzusu vardır. Bu konunun hassasiyet ile gözden uzak tutulmamasını istirham ederek sözlerime başlamak istiyorum. Çok uzatmayacağım Sayın Heyet. Fakat çok hızlı bir şekilde Sayın Müvekkilimin geçtiği konulardan 1-2 tanesine çok kısa değineceğim. Kendisinin tarihsel anlatımı gibi 21 Mayıs 2010’da talimat ile ifade verip çok sayıda savcıya, sorgulandı ve serbest bırakıldı müvekkilim. Bunun peşine terfi etti. Daha önce Sayın Müvekkilimin söylediği gibi bazı biz isteklerin belge ismi adı altında yer alan kararlamalarda bulunan ifadelerin tersine terfi etti. Gölcük’te ele geçen 5 nolu harddiskte ismi bulundu birden bire bu hadiselerin üstüne. Suç tarihi 2003 gösterilmesine rağmen bilirkişi raporunda yer alan hard disk, 5 numaralı hard diskteki bilirkişi raporunda yer alan kaydetme tarihlerinin 28 Temmuz 2009’dan sonra kaydedilmiş manipülasyona açık yazılar olduğu tebarüz ettirilmekte. Bunu çürütecek yeni bir bilirkişi raporu da üstelik yoktur. Üçüncü, olarak hiçbir CD ve hard diskte müvekkilime ait bir parmak izi vesaire bulunmamaktadır. Dijital verilerin hazırlandığı iddia edilen bilgisayarlar bulunamamıştır en önemlisi. Suçun oluşması için asıl unsur kabul edilmesi gereken bilgisayarlar piyasada yoktur her ne hikmetse. Bir diğer husus Sayın Meslektaşım Nevzat Güleşen’in açıkladığı teknik detaylar, çok ciddi teknik detaylardan anlaşıldığı gibi bilgisayarların ben bunu adeta DNA’sı demek istiyorum izniniz olursa. Bilgisayar DNA’sı bulunmadan bu yazıları kimin yazdığının bulunmasına imkan olmadığı teknik olarak gözleniyor. Bu da en basit ifadesi ile bir şüphe davet eder. Bu şüpheden de huzurunuzda bulunan çok değerli komutanlar ve ek olarak da müvekkilim istifade etmelidir. Bir hukukçu olarak en azından bunu düşünürüm. Bu kısa süreli, hızlandırılmış ifade esnasında. Ayrıca iddianamede müvekkilim açısından yer alan kişi, tarih ve diğer tutuklu komutanlar açısından da kişi tarih, rütbe vesaire yanlışları ile dolu bir kurgusal yapılanma ve gerçekten hassasiyet ve dikkatle incelendiğinde görüleceği üzere polis her nasıl tutmuşsa evrakı adeta polis evrakı iddianame yerine geçmiştir bu duruşmalarda. Yeniden çok akılcı, çok teknik bir şekilde incelenmeye layık olduğunu düşünüyorum. Çünkü huzurunuzdaki Kıymetli İnsanlar aylardır buralarda, bu ciddiyetten uzak yapılanmalarla çok önemli sıkıntılara duçar olmaktalar. Müvekkilimin bu konuya ilişkin bir aidiyeti bulunmadığı gibi bir teşebbüsü de yok. Çünkü Gölcük ve Eskişehir’den çıkan müvekkilimin adının karıştırıldığı tüm hayal ürünlerinin yer aldığı suga ve bilgi notundan önce hazırlandığı iddia edildiğine göre ya müvekkilim üzerine atılı iftiraların bulunduğu dosyalar, ya müvekkilimin üzerine atılı iftiraların bulunduğu dosyalar ya da düzmece plan ve bilgi notu ya da her ikisi birden hayal ürünüdür, gerçekdışıdır. Çok ciddi birtakım çelişkiler söz konusudur. Bir diğer madde Sayın Başkanım, Değerli Heyet plan semineri. Müvekkilim açısından durmadan bir koordinatörlük sözü edilmekte iddianamede. 05-06 Mart 2003 tarihinde yapıldığı iddia edilen meşhur plan seminerinde müvekkilim fiziken orada değildir. Fikirsel olarak da orada değildir. Böyle bir programda bulunulduysa bulunanlar bu işi herhalde hükümet yıkmak için değil olsa olsa ülkenin bekasını temin için acabaları çok olan bir stratejik mevkide bulunan Türkiye’nin harp oyunlarının her yönü ile incelenmesi gerektiği sebebi ile yapmışlardır diye düşünüyorum, şahsi fikrim tabi. Bir koordinatör olacaksınız bu kadar ciddi bir oluşumda ve böyle bir plan seminerinde fiziken, fikren, kasten bulunmayacaksınız ya da bir şeyler üretip oraya akıl fikir yollamayacaksınız. Hiç yani gerçekten akla ziyan bazı öngörülerle donatılmış bir iddianame. Az önce müvekkilim ısrarla vurguladı ama ben yeniden söylemek istiyorum. Bu benim dosyada çok rahatsız olduğum şeylerden bir tanesi. Sayın isimlerini zikrettiğim için özür diliyorum. Başka türlü ifade edemeyeceğimiz için yoksa herhangi bir hedef olma açısından asla böyle bir söylememiz olamaz. Sayın Yener Karahanoğlu gerçekte bu hadiselerden önceki anlatımlara atıfta bulunarak 8 ay sonra oramiral oldu ve Kuvvet Komutanı olunca da amiral.xml listesine göre hem de o tarihten 4 yıl önce sözde başkalarınca öngörülen terfi sırasına da aynen uyularak Sayın Başkanım, aynen uyularak müvekkilimi 2006 yılında tuğamiralliğe terfi ettirdi. Çok örnekleri var bu dosyalarda böyle çok acayip öngörüler, yıllar önceden yapılmış inanılmaz tespitler, sırası bile 44 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:45 değişmeksizin ama artık biraz, biraz hukuksal konuşmak lazımsa bunların delil, veri falan olamayacağını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Mesela çok rahatsız edici gerçekten bu hususlar. Bir başka husus Değerli Heyet. Müvekkilime ait, suç tarihinde müvekkilime ait bir bilgisayar bulunmaması. Yani bulunması gerekirdi. Nerelerde yazdı bu kadar şeyi veya dahil edildi, nasıl üretti, üretilmesine dahil oldu? Bir başka husus. Böyle bir olayda yer alacağız, biz asker olacağız, hayatımızı strateji üzerine kuracağız, kurmay olacağız, kurmay albay seviyesine geleceğiz ve kendi ismimizle yazılar yazacağız. Yapacağımız işleri ya da kendimizi kollayamayacağız, açık seçik ismimizle biz işte buyuz, bunu yazdık. Bunu, gerçi müvekkilim açısından söz konusu değil ama kaydeden olmayacağız, olacağız ve ismimizle yazıcağız, son kullanıcı olacağız ismimiz ile yazıcağız. Baya zekalara ciddi hakaret yani bu tarz bir iddianame kabulü. Bu tip yazılarla malumunuz üzere, yüksek malumunuz üzere icra takibi bile yapılamazken yani imzasız bir, 1 milyon dolar yazılı senetle gitsem ben şeye icra müdürlüğünün önüne, çok yemin falan da etsem bir reklamda yer aldığı gibi eminim kimse inanmayacak onu da kale alıp benim alacaklı olduğumu görerek herhangi bir kimse hakkında icra takibi yapmayacaktır. Ayrıca Ahmet Sinan Ertuğrul ibaresi 2006’dan sonra kullanılmaya başlanmıştır müvekkilim açısından. Daha önce Sinan Ertuğrul ismi ve ifadesi kullanılmakta iken sanıyorum askeri bir yazışma tekniğinin değişikliği ya da başka bir sebeple emin değilim, emin olduğumda tekrar izah etmek üzere izin istiyorum. 2006 yılına kadar hiç A. Sinan Ertuğrul ya da Ahmet Sinan Ertuğrul ibaresi yok, hiçbir resmi yazışmasında müvekkilimin. Bu da ayrı bir basitte olsa bazı küçük şeylerde çok önemli detaylar saklı olduğunu düşünürsek insanı ele verebilecek ya da insanı kurtarabilecek küçücük detaylardan bir tanesi. Müvekkilim yazmadı, çizmedi, üretmedi, üretme ve dijital veri hazırlamadı, Yargıtay’ca da delil değil diye bir meşhur söylem var çok yüksek malumlarınız olduğu üzere. Bütün bu ufak tefek hatırlatmalar zaten sizce malum olan bizim ama hayatımızın, müvekkilimizin hayatının değişmesine ramak kaldığı, birçok komutanımızın hayatının değişmesinin gerçekleştiği şu noktalarda yargısız infazın tek rakibi ve yok edicisi hakiki adalettir. Bunu önyargıyı yıkmak her şeyden daha zordur. Önyargılı bir biçimde huzurunuza gelmediğimizi düşünmek istiyoruz. Vicdanlarınıza, aklınıza ve hukuk bilginize sonsuz güvendiğimizi ifade etmek istiyoruz. Hukukta teessüs eden bütün iddia ve savunmalar siz Sayın Yargıçları ikna üzerine kurulmuştur. Bu da bilim aklını ve matematik veriler ile çelişmeyen delil ibrazını, delil toplanmasını davet eder. Benim müvekkilim açısından önceki bir delil mi değişmiştir biz rastlayamıyoruz? Bu anki hukuk bilgimiz bu kadar yetiyor. Yeni deliller mi bulunmuştur? Ha Eskişehir’i söylerseniz evet ama hiç yazan, çizen, kaydeden de değiliz. Birden bire tam böyle müvekkilimiz ağdan kaçan tabiri caizse bir balık gibi yakalamaya çalışıldıkça hiçbir yerden yakalanmayıp artık bir olmadı, iki olsun huzurunuza da 3 numaralı balyoz davasında 12 sanık vekili sıfatı ile katılmaya hazırlandığımız şu günlerde böyle bir baskı ve sıkıntı ile karşınıza geldik. Müvekkilime bir soru sordunuz sıhhatinizde bir problem var mı diye. Kendisi net ifade edemedi. Evet ben doktor değilim ama önünüzdeki ilişik rapordan anlayacağınız üzere Sayın Heyet bel kemiğinde ve sırt omurları olduğunu zannettiğim, öyle not almışım, bölgede ciddi bir rahatsızlığı söz konusu. Kendisinin doktoru ile bizatihi görüştüm. Ozon tedavileri vesaire öneriliyor. Buna rağmen kendi isteği ile gelip huzurunuza bu duruşmaya katılmıştır. Yüksek malumlarınız olduğu üzere sabit ikametgah ve aile sahibidir. Kıymetli bir Türk evladıdır bütün komutanlarım gibi. Bu hadisenin, bu düzmece hadisenin hiçbir noktasında ne fikren, ne icra hareketleri nedeni ile yer almamış birisidir. Piyasada çok küçücük kabul edilecek maaşlarla, çok büyük özveriler ile çalışan insanlar huzurunuzda. Maddi ve manevi mağduriyet çok yüksek. Bu kadar önemli mevkilere kolay kolay gelemiyor insanlar. Ülkede bir tane Deniz Kuvvetleri var. Deniz Kuvvetlerinde de diğer kuvvetler de çok kıymetli elbette. Bu Deniz Kuvvetlerinde de 15’er, 20’şer, 50’şer, 500’er, 3000’er, 30.000’er subay yok. Herkes bir tane, herkes çok değerli. Bu yetişmiş insanların burada kapalı kalmasının oldukça da ilerlemiş bu davanın müvekkilimin serbestliği açısından bir yara yemeyeceğinin düşüncesi ile müvekkilimin 45 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:46 salıverilmesini istirham ediyorum. Eğer uygun görülmez ise tutuklamanın haricen devam etmesini arz ve istirham ediyorum. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.” Mahkeme Başkanı: ”Bugünkü duruşma sonucunda değerlendirme yapılacak Heyetimizce. Şimdi kalan zamanı yine savunma alarak kullanacağız. Rafet Oktar.” Salonda söz almadan konuşanlar oldu, anlaşılamadı. Mahkeme Başkanı: “Bugün vereceğiz. Hayır 1 saat, yani saat 5’e doğru duruşmayı keseceğiz, değerlendireceğiz ama zaman kaybetmeme açısından devam ediyoruz şu anda. Karar vereceğiz biraz sonra.” Salonda söz almadan konuşanlar oldu, anlaşılamadı. Mahkeme Başkanı: “Geçiyor zabta zaten. Şu anda her söylediğimiz zabta geçiyor. Buyurun savunmanızı yapınız.” Sanık Rafet Oktar: “Sayın Heyet iddianamede bana tevci edilen suçlamaları reddediyorum. Belirtilen suça yönelik hiçbir faaliyette bulunmadım. Dolayısı ile suça yönelik hiçbir belge hazırlamadım. Hiçbir kurye faaliyeti icra etmedim. Hiçbir çalışma grubunun, kanuni olmayan hiçbir faaliyetin ve yapılanmanın içinde bulunmadım. Belirtilen suçu işlemeye yönelik herhangi bir iradem hatta düşüncem dahi olmamıştır. İradem dışında başka şahıslar tarafından hakkımda tutulan notlar ise bir karalamadan başka bir şey olamaz. Meslek hayatım boyunca iddianamede belirtilen suç unsuru teşkil eden faaliyetlere hiç tanık olmadım. İddia edilen faaliyetlere yönelik bana hiçbir emir verilmemiştir. Ayrıca hiçbir tebliğde de bulunulmamıştır. Üzerime atılan suçlamalar ile hiçbir illiyet bağım yoktur. İddianamede aleyhime gösterilen dijital kayıtların gerçekdışı ve bir kurgu ürünü olduğunu ispatlar nitelikteki tutarsızlıklarını ve yanlışlarını yazılı savunmam ile Mahkemenize sunuyorum. İddia Makamına ve tutukluluğumu gerçekleştiren Mahkemeye sunduğum pasaport kayıtlarından görüleceği üzere 2003 ve 2004 yıllarında 1 yıllık dönemde Fransa’da görev yaptım ve bu süre zarfında yurda giriş çıkış yapmadım. 2004 yılı ve sonrasında kısa süreli kara görevleri haricinde hep firkateynler de görev yaptım. Ve bu görevler esnasında yılın yarısından fazlasını denizlerde ve Gölcük dışında geçirdim. Dolayısı ile soruşturma kapsamında verdiğim ifadelere de paralel olarak iddianamede belirtilen hususları gerçekleştirmem fiziken de mümkün değildir. Aylardır tutuklu bulunmaktayım. Herhangi bir suç işlemeden yapılan bu tutuklama nedeni ile zaten yıllardır devlet hizmeti nedeni ile ayrı kaldığımız çocuklarımız ve ailelerimizde cezalandırılmaktadır. Bu gerçekten hareketle tutukluluğumun sonlandırılmasında toplum yararını da dikkate almanızı talep ediyorum. Sonuç olarak lehimize olan olguları değerlendirmeye alarak adaletin karşısında korunma ihtiyacı duymamızı ortadan kaldırmanızı, tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum.” Mahkeme Başkanı: “Nüfus kaydınızı okuyorum. Rafet Oktar. Arif oğlu, Rukiye’den olma, Alaşehir 14.09.1968 doğumlu. Manisa İli, Alaşehir İlçesi, Soğuksu nüfusuna kayıtlı. Size mi ait kayıt?” Sanık Rafet Oktar: “Evet.” Mahkeme Başkanı “Size ait.” Sanık Rafet Oktar: “Evet.” Mahkeme Başkanı: “Adil sicil kaydınızda herhangi bir sabıka gözükmemekte. Klasör 11, Dizi 219 ve devamında 3 sayfadan ibaret İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca alınmış 02.06.2011 tarihli ifadeniz mevcut. Bu ifadeniz doğru mu?” Sanık Rafet Oktar: “Evet.” Mahkeme Başkanı: “Kabul ediyorsunuz. Hatırlıyorsunuz içeriğini?” Sanık Rafet Oktar: “Evet.” Mahkeme Başkanı: “Yine aynı klasörde 230 ve devamında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimliğince alınmış, soruşturma aşamasında alınmış savunmanız mevcut. Bunu kabul ediyor musunuz?” Sanık Rafet Oktar: “Evet.” 46 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:47 Mahkeme Başkanı: “Evet sanık müdafiinden savunmaya ilave edeceği bir husus olup olmadığı soruldu.” Sanık Rafet Oktar müdafii Av. Kemal Yener Saraçoğlu: “Sayın Başkan, Sayın Heyet. Müvekkil hakkındaki iddia oraj hava harekat planı çerçevesinde Gölcük-Eskişehir ve AnkaraEskişehir arasında Deniz Kuvvetleri ile hava unsurları arasında koordinatör ve kuryeler vasıtası iletişim sağlandığı görülmüştür şeklinde bir tespit var ve bu tespite dayanak sağlayan, iddia edilen bir belgede görevlendirmelere bakıldığında Rafet Oktar’ın ise Ankara bölgesinde özel kurye olarak görevlendirildiği görülmüştür şeklindedir. Müvekkilim anılan tarihlerde böyle bir görev almadığını, böyle bir görevin icrasının da fiziken mümkün olmadığını sorgusunda açıklamıştır. Öncelikle müvekkilimizin beyanlarına iştirak ediyoruz. Söz konusu iddiada geçen Ankara-Eskişehir arasında kurye faaliyetine ilişkin olarak herhangi bir maddi tespit mevcut değildir iddianame görülmüştür şeklinde. Ancak böyle bir tespit mevcut değil. Soyut dijital kayıtların somut bir tespite dayandırılması için araştırılmasına dahi ihtiyaç duyulmamıştır. O tarihlerdeki böyle personelin herhangi bir görevlendirme belgelerinin olup olmadığına dahi Deniz Kuvvetlerinden veya ilgili makamlardan sorulmasına ihtiyaç duyulmamıştır. Kaldı ki bu iddianın dayandırıldığı personel görevlendirme.doc isimli dijital kaydın 2 Ocak 2003’te oluşturulduğu iddia edilmektedir. Ancak atıf yapılan sözde oraj planı belirtilen tarihte isim olarak bile ortada yoktur. Oraj planının tarihini hatırlayacak olursak 9 Şubat 2003’tür. Yani bir personel görevlendirme kaydı hizmet ettiği iddia edilen sözde darbe planı ve oraj planından da öncedir. Müvekkilim o tarihlerde 1 yıl sürede süre ile Fransa Toulon’da görevli olarak yurtdışında bulunduğunu beyan etti. Bu hususa ilişkin pasaport kayıtları ile İddia Makamına ve tutukluluğu gerçekleştirilen Mahkemeye sunduk. Ayrıca dilekçelerimizin ekinde de Sayın Mahkemeye sunduk. Dolayısı ile müvekkilin isnat edilen sözde özel kurye görevini icra etmesi fiziken de mümkün değildir. Söz konusu iddialar ile iddianamenin kendi içinde çelişkiler mevcuttur. Ona da kısaca değinmek istiyorum Sayın Başkan. Şöyle ki delil klasörlerinde bulunan sözde güvenlik brifingi metninde rütbe yanlışlığı söz konusu personelden kaynaklanan bir sorun var, bu personele güvenilmez şeklinde bir sözle kurgu ortaya koyuyor ve bu iddianamede de bu kurguya dayanılarak yeni tespitlerde bulunuluyor. Rütbe yanlışlıklarını da buna bağlıyor. Ancak müvekkil özel kurye görevi gibi önemli bir görevle görevlendirilmiş. Fakat bu görevlendirme listelerinde de rütbesi hatalı. Yani güvensiz, güvenilmeyecek personel olarak rütbesi hatalı yazıldığı halde iddianamenin kendi mantığı içinde çelişki ile böyle bir sözde özel bir kurye görevine, güvenilecek bir göreve getirmiş gibi bir çelişki mevcut. Müvekkil hakkındaki bir iddia ise havkom koordine.doc isimli bir belgede, başka bir şüpheli sanık adına açılmış üst veri yollarında bir belgede müvekkilin de oluşturan olarak isminin Rafet Oktar şeklinde açık geçtiği bilirkişi raporundan anlaşılmıştır şeklinde iddianamede bir tespit var. Bir defa biz bunları bilirkişi raporu olarak değerlendirmiyoruz. Bunlar kolluk görevlisinin teknik incelemelerinden öteye geçen bir tespit değildir. Üst veri yolları konusuna tekrar tekrar girmiyorum. Bunların değiştirilmesi çok rahatlıkla mümkündür. Bunun bu Rafet Oktar şeklinde müvekkilimle ilişkilendirilmesine de imkan yoktur. Ancak esas önemli olan burada iki husus var. Şimdi bu havkom koordine.doc ile havkor, hvkkor isimli 2 tane Word dosyası var aynı dosya. Bu iki Word dosyasının mahiyetleri, içerikleri farklı. Ancak nasıl olduğunu biz anlayamadık. Bu iki Word dosyasının hacmi yani içinde kayıt sayısı ile esas önemlisi hash değerleri. Yani burada ayırt edici özellik olarak belirtilen hash değerleri aynı. Ve gene bir sonraki yansıya geçersek bunu teknik değerliliği de olan bir Avukat Arkadaşımız Nevzat Bey açıklıkla anlattı. Bilirkişi raporlarında da burada da müvekkilim hakkındaki bu belgede de World dünya dökümanı şeklinde bir ibare var. Bunları tabi talepler bölümünde bunlarla ilgili ayrıntılı inceleme yapılmasını, bunların nedenlerinin sorulmasını Sayın Mahkemeden talep edeceğiz. Ancak bunlar bu belgelerin otomatik sistemlerce tespitinin yapılmadığı böyle üst veri yollarında elle, manüel şekilde oynamalar yapıldığının açık göstergesi olduğunu değerlendiriyoruz. Sözde belgeler müvekkilimle ilişkili olduğu belgelerde EGEAYDAAK çalışması 47 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:48 diye balyoz 3’te esas o belgeleri göreceğiz. Bir çalışmayla ilişkilendirildiği iddia ediliyor. Ancak bununla ilgili çalışma gruplarına ilişkin sözde dijital kayıtlar var. Bunlarda adı geçmiyor. Yani tamamı ile birbirinden çelişkiler içinde, tutarsızlıklar içerisinde belgeler. Daha evvel de arz etmeye çalıştım. Tabi bu komplo yapmak da kolay değil. Bu belgelerin işte o tarihlere sığdırılması gereği, bunların elle tek tek düzenlenmesi gereği öyle hataları ortaya bize açık şekilde çıkartıyor. Bizim müvekkilimizin bu görevlendirilen yazılarla ilişkili olmadığına ilişkin bir yani fiziken mümkün olmadığına yurtdışında olduğuna ilişkin bir Deniz Kuvvetlerinden 13 Eylül 2011 tarihli bir yazı aldık talebimiz gereğince. Bunu Yüce Mahkemeye dilekçemizin ekinde sunuyoruz. Bu tekrar ona girmek istemiyorum. Ancak bu müvekkille ilgili ele geçirilen dijital kaydın bulunduğu 8 nolu klasör içinde gene bir o aramalardan önceki tarihte, önceki tarihte oluşturulmuş arama tarihinden önceki tarihte oluşturulmuş bir desktop.üni dosyasını onu açıklıkla Nevzat Bey anlattı zaten. Bunun da olmasını, bir bu komplonun emaresi açık emaresi olarak görüyoruz. Müvekkilim hakkında suç tarihi ile ilişkisi bulunmayan 2008 tarihli olduğu anlaşılan diğer komplo kayıtlarında bir kısım adı geçiriliyor. Bunu suç tarihine, iddianamenin suç tarihi ile uyuşmayan bu şekilde nitelendirmenin iddianameye neden alındığını anlayabilmiş değiliz. Buradaki geçen ifadelerde muğlak ve fişleme niteliğindedir. Hiçbir mesnedi olmadığı açıktır. Bunu da kabul etmiyoruz. Müvekkil hakkında soruşturma açıldığı dönemde bir askeri ataşe olarak ataması yapılmıştı tam bu göreve katılmak üzere hazırlıklarını yaparken maalesef bu soruşturma kapsamına dahil edildi. Fakat asıl önemlisi tabi hukuki olarak da değerlendirmek gerekirse bu görev için ayrıca, ayrıca ayrıntılı güvenlik tahkikatlarından geçirilmiş ve hakkında hiçbir olumsuz tespit bulunmamıştır. Bu ataması ve terfisi durdurulmuş tutuklamanın tedbir niteliğinin ötesinde hem özgürlüğünden kısıtlanan bir cezai nitelik almış, hem de kariyerinde telafisi imkansız zararlar doğmuştur. Daha sonra ayrıntılı tutuklamaya ilişkin ve tahliyeye ilişkin taleplerimizi sunacağız. Ancak bu aşamada dahi müvekkilimin bihakkın tahliyesini talep ediyoruz.” Mahkeme Başkanı: “Sanığa soru sormak isteyen var mı? Buyurun. Her zaman bu unutma oluyor. Buyurun kusura bakmayın.” Sanık Rafet Oktar müdafii Av. İhsan Nuri Tezel: “Müvekkilimin ve Kemal Bey’in savunmalarına aynen katılıyorum. Müvekkilim hakkındaki iddiaların yegane kanıtı Eskişehir’de Hakan Büyük’ün evinde ele geçirildiği iddia edilen 2 GB’lik flash bellek içerisinde yer alan 2 adet dijital dökümandan ibarettir. Üst veri bilgilerine göre bunlardan birisi Word dökümanı da değil World dökümanı imiş. Ancak şu ana kadar Eskişehir’den ele geçirildiği iddia olunan flash bellek sebebiyle hakkında dava açılan tüm sanıkların özellikle Av. Hüseyin Ersöz ve Nevzat Güleşen’in teknik açıklamaları karşılığında bu flash belleğin hiçbir delil değerinin kalmadığı, delil bütünlüğünün tamamen kaybettiği açık olarak ortaya çıkmıştır. Bu bahisle müvekkilim hakkında iddiaları kanıtlar nitelikte hiçbir delil kalmamıştır. Kendisinin bu bahisle bihakkın tahliyesini ve yargılama sonunda da beraatine karar verilmesini talep ediyorum. Arz ederim.” Mahkeme Başkanı: “Soru sormak isteyen var mı sanığa? Buyurun.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Şimdi avukatınız beyan etti de herhalde var olduğu iddia edilen o hata kod tablosuna atfen söyledi rütbenin yanlış yazıldığı hususunda. Şimdi avukatınız beyanlarında şuan söylemedi onu rütbe olarak da daha önceki hazırlıktaki vermiş olduğu beyanlarda yüzbaşı rütbesi ile denilmiş ama geçtiği iddia edilen, isminizin geçtiği evrakta binbaşı ve yarbay rütbesi ile öyle bir çelişki var. Yani yüzbaşı değil de yarbay gibi. Ondan dolayı yüzbaşı, binbaşı ve yarbay rütbelerine hangi tarihlerde terfi ettiğinizi bir söyleyebilirseniz netleşmesi bakımından.” Sanık Rafet Oktar: “30 Ağustos 2002 itibari ile yüzbaşıydım. 30 Ağustos 2003’te binbaşı oldum. Dolayısı ile evrakın yazıldığı tarih Ocak 2003. O zaman yüzbaşıydım. Ancak evrakta ismim binbaşı olarak geçiyor.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Evet. Yarbay şeyi hiç yok değil mi? Var mı?” 48 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:49 Sanık Rafet Oktar: “Yarbaylık daha sonra.” Üye Hakim Ali Efendi Peksak: “Tamam Başkanım.” Sanık Rafet Oktar: “Yani 2007 ama yarbay olarak yazmıyor diye biliyorum evrakta.” Mahkeme Başkanı: “Binbaşı olarak geçiyor. Tabi Ocak 2003 iddiasıyla hazırlanan belgeler. Siz Ağustos 2003’te binbaşı olduk diyorsunuz.” Sanık Rafet Oktar: “Evet.” Mahkeme Başkanı: “Sorgunuz tamamlanmıştır. Geçebilirsiniz yerinize. Evet Refik Levent Tezcan. Buyurun.” Sanık Refik Levent Tezcan: “Sayın Heyet öncelikle hakkımdaki tüm suçlamaları reddediyorum. 2001-2003 yılları arasında üsteğmen rütbesi ile gemide görev yapmaktaydım. Hakkımdaki ilk iddia Sayın Servet Bilgin’in 27 Aralık 2002 tarihinde yazdığı iddia edilen baskı.doc isimli dijital veride İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığında yapılan çalışmalara iştirak ettiğim hususudur. Tarafıma İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığında yapıldığı iddia edilen çalışmalara iştirakime yönelik asla bir görev, emir ya da talimat sözlü ya da yazılı olarak verilmemiştir. Dava kapsamında İstanbul, Gölcük ve Eskişehir’den elde edilen belgelerde bana bu şekilde bir görev verildiğini ve söz konusu çalışmanın icra edildiğini gösteren herhangi bir delil de yoktur. Hayatım boyunca İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığında jandarma birimleri ile yaptığım bir çalışma olmadığı gibi bir telefon görüşmesi dahi kesinlikle olmamıştır. Bu durum 1997 yılından beri sürekli kullandığım cep telefonu iletişim bilgilerimden de kontrol edilebilir. Baskı.doc isimli dijital verinin hazırlandığı iddia edilen 27 Aralık 2002 günü ve öncesindeki 24-27 Aralık 2002 haftasında her gün Harp Akademileri Komutanlığında Deniz Harp Akademisi giriş sınavlarına iştirak ettim. Sınavlara katıldığımı ibraz eden belgeyi Heyetinize sunuyorum. Belirtilen zamanda birçok dökümanı bilmemizi gerektiren akademi sınavlarına hazırlanıyor olmam ve sınavlarda bulunmam sebebiyle tarafıma böyle bir görevlendirmenin yapılması da mantıksız ve hayatın doğal akışına da aykırıdır. Bu dava kapsamında İstanbul ve Gölcük’te bulunduğu iddia edilen sözde suga planının eki görevlendirme listelerinde yer alan çalışma grupları görev bölümü, operasyonel faaliyetleri yönetecek personel listesi, öncelikli ve özellikli görevlendirme listesinde ismim geçmemiş ve üsteğmen rütbemle bana hiçbir görev verilmemiştir. Aksine Gölcük’ten çıkan sözde görevlendirme listesi isimli yazıda İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı irtibat subayı olarak başka birinin görevli olduğu belirtilmektedir, iddia edilmektedir. Bu durum söz konusu çalışmaya benim iştirakimin iddia edildiği baskı.doc isimli dijital belgenin çelişkili ve sahte olduğunu da göstermektedir. Adımın geçtiği baskı.doc isimli dijital verinin gerçek olduğuna dair herhangi bir imza, dijital imza, yazıcı çıktısı veya somut bir delil de yoktur. Söz konusu dijital verinin bulunduğu flash bellek içindeki dosyalar ile flash belleğin sahte olarak üretildiğine ilişkin Sayın Nevzat Güleşen’in yapmış olduğu savunmaya, Sayın Cengiz Köylü’nün yapmış olduğu talep konuşmasına da aynen katılıyorum. Hakkımdaki diğer iddia 11 numaralı CD ve Gölcük Donanma Komutanlığında ele geçirildiği iddia edilen 5 nolu hard diskte Deniz Kuvvetleri Komutanlığından yaklaşık 1900 kişinin yer aldığı müzahir subay astsubay listesinde ismimin geçtiği husustur. Bu konuda da tarafıma yazılı veya sözlü bilgilendirme veya görevlendirme yapılmamıştır. Dolayısıyla benim de söz konusu görevi kabul ettiğime dair bir beyanım veya eylemim de olmamıştır. Hayatım boyunca demokratik değerlere inanmış bir subay olarak müzahir personel olmam da mümkün değildir. Nitekim 1. balyoz iddianamesinin 48. sayfasında söz konusu planlarda, plan doğrultusunda görev alacaklar ve bu planı destekleyeceklerle ilgili değerlendirme bu belgeleri düzenleyenlerin görüşü niteliğindedir denmek suretiyle sadece muhtelif listelerde adı geçen kişilere hiç dava açılmadığı açıklanmıştır. Savcının bu değerlendirmesine rağmen benim hakkımda da müzahir listesinde adımın geçmesinden bilgim olduğuna dair hiçbir somut delil yokken benim bilgim ve iradem dışında üçüncü bir kişinin 27 Aralık 2002 tarihinde yazdığı iddia edilen baskı.doc isimli sahte bir dijital veride adımın geçmesinden dolayı sözde müzahir personel listesinde adımın geçtiğinden 49 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:50 haberdar olduğum iddiası ile dava açılmıştır. Sayın Heyet burada tarihlere dikkatinizi çekmek istiyorum. İddia edilen sözde müzahir personel listelerinin 21 Şubat 2003 tarihli yeniden yapılandırma faaliyetleri konulu bilgi notunun ekinde bulunduğu iddia edilmektedir. Sayın Servet Bilgin’in yazdığı iddia edilen baskı.doc isimli dijital verinin hazırlanma tarihi 27 Aralık 2002’dir. Bunun yanında sözde görevlendirme listelerinde adımın bulunmamasına rağmen görev verilmiş olması da tüm iddianame mantığına aykırıdır. Çünkü İddia Makamınca müzahir personel listelerinin iddia olunun teşebbüste görev alacakları değil, böyle bir teşebbüsün fikren yanında yer alacakların kimler olabileceğini ve sıkıyönetimin ilanından sonra görevlendirilebileceğine ilişkin hazırlandırıldığı değerlendirilmektedir. Aksi takdirde müzahir listesinde yer alan kişilerin tamamına dava açılması gerekmez miydi? Bunlara ilave olarak sözde müzahir listelerinin bulunduğu iddia edilen 11 numaralı CD ve Gölcük Donanma Komutanlığında ele geçirildiği iddia edilen 5 nolu hard diskteki sahteliklere ilişkin benden önce yapılan tüm savunmalara da aynen katılıyorum. Sonuç olarak İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığında jandarma birimleriyle hayatım boyunca hiçbir çalışmaya katılmadım. Belirtilen tarihlerde akademi sınavlarına katıldım ve yoğun çalışmam sonucu akademiye girmeye hak kazandım ve 2003 Temmuz ayında Harp Akademisine katıldım. Bu hususu da sunduğum belge ile ibraz ediyorum. Tutuklanmama ve sanık olmama gerekçe olarak gösterilen sahte dijital verilerde adım, bilgim ve iradem dışında yer almaktadır. 7 aydır suçsuz olduğum halde tutukluyum. Annem ve kardeşim olmadığı için 91 yaşındaki babama tutuklu olmamdan dolayı eşim bakmaktadır. Üzerime atılı suçlamaları, iftiraları kesinlikle kabul etmiyorum. Öncelikle bihakkın tahliyemi, müteakiben de beraatimi Yüce Mahkemeden arz ve talep ediyorum. Savunmam bu kadardır.” Mahkeme Başkanı: “Nüfus kaydınızı okuyorum. Refik Levent Tezcan. Cemil Nejat oğlu, Güner’den olma 25.01.1972 İstanbul doğumlu. İstanbul İli, Fatih İlçesi, Ali Kuşçu nüfusuna kayıtlı.” Sanık Refik Levent Tezcan: “Evet doğru.” Mahkeme Başkanı: “Size ait. Herhangi bir sabıka kaydınız yok. Klasör 11, Dizi 257258’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında 12.05.2011 tarihinde alınmış ifadeniz mevcut. Bunu kabul ediyor musunuz?” Sanık Refik Levent Tezcan: “Evet Sayın Başkanım burada yanlış anlamalara sebebiyet vermemesi açısından sorguda Sayın Savcının İstanbul bölgesi müzahir subay astsubay listesinin altında imzası olan M. Ferhat Çolpan’ı tanıyıp tanımadığıma ilişkin soruya tanımıyorum şeklinde verdiğim cevap listeyi hazırlayan olarak altta imzası bulunan M. Ferhat Çolpan’ı tanımam olarak ifademe yazılmıştır. Sayın Savcı tarafından bana zaten imzalı bir liste gösterilmediği gibi ortada imzalı bir liste olmadığı da açıktır. Bu cümlenin yanlış anlamalara sebep olmaması için M. Ferhat Çolpan’ı tanımıyorum şeklinde düzeltilmesini talep ediyorum. Yine Sayın Savcı, yine 27 Aralık 2002 tarihli altında Servet Bilgin’in adının yazılı olduğu imzasız dijital belgeyi tarafıma sorarken de Servet Bilgin imzalı diye sormuştur. Bu husus da doğru değildir. Bunların düzeltilmesini talep ediyorum.” Mahkeme Başkanı: “Aynı klasör, dizi 262 ve devamında soruşturma aşamasında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde alınmış savunmanız mevcut.” Sanık Refik Levent Tezcan: “Evet.” Mahkeme Başkanı: “Kabul ediyor musunuz bunu?” Sanık Refik Levent Tezcan: “Katılıyorum. Evet kabul ediyorum.” Mahkeme Başkanı: “Peki. Sanık müdafiinden savunmaya ilave edeceği bir husus olup olmadığı soruldu.” Sanık Refik Levent Tezcan müdafii Av. İhsan Nuri Tezel: “Müvekkilimin savunmalarına katılıyorum. Müvekkilin de ifade ettiği gibi kendisi iddia olunan darbe teşebbüsüne katıldığına ilişkin Eskişehir’de Hakan Büyük’ten ele geçirildiği iddia olunan, flash bellek içerisinden çıktığı iddia olunan bir sadece bir dijital belgede isminin geçmesi sebebi ile bu davaya konu edilmiştir. 50 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:51 Her 3 iddianameyi aslında balyoz 1, 2, 3’e baktığımızda genel olarak İddia Makamı şahısların müzahir listelerinde veya görevlendirme listelerinde isminin sadece tek başına geçmesini bir delil olarak değerlendirmemiş. Bunlardan haberdar olduğuna dair ikinci bir dijital belge içerisinde ve bunun üst veri yollarında adının geçmesini ikinci bir kanıt olarak ve bu görevlendirme veya müzahir listelerinde isminin geçmesinden haberdar olduğuna ilişkin kanıt olarak gösterip o şekilde dava açmıştır. Ancak müvekkilim burada sadece müzahir, İstanbul bölgesi müzahir subay astsubay listesinde ismi geçmesinin yanı sıra Eskişehir’den ele geçirildiği iddia edilen dijital belgedir. Baskı.doc isimli bir belgede Jandarma Bölge, İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığında yapılan bir toplantıya iştirak ettiğine ilişkin bir kayıt yazmasından dolayı sanıktır. Ancak bu belgenin de ne dijital veri yollarında ne kullanıcı ara yollarında ismini çağrıştıran hiçbir kullanıcı ismi geçmemektedir. Yani bu her iki belgede de isminin geçmesinden haberdar olduğuna dair, iddianamenin mantığına göre söylüyorum. Hiçbir somut kanıt mevcut değildir. Ancak müvekkilim buna rağmen Mayıs ayında tutuklanmış ve yaklaşık 7 aydır tutukludur. Ayrıca Eskişehir’de ele geçirildiği iddia edilen flash belleğin delil niteliği hakkında daha önce savunmalarda ortaya konan hususlarda malumunuzdur. Sırf bir belgede isminin geçiyor diye Refik Levent Tezcan hakkında dava açılmış olmasını dahi anlamak mümkün değildir. Ayrıca müvekkilimin İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığında yapıldığı iddia edilen toplantıya müvekkilimden başka hiç kimse katılmamış. Yani bu her 3 iddianameye göre de müvekkilim kendi başına İstanbul Jandarma Bölük Komutanlığına gidip toplantılar yapmış gözüküyor. Başka hiç kimse hakkında böyle bir iddiada da yoktur. Bu bahisle müvekkilim hakkında bırakın tutuklanmasını, hakkında dava açılmasını gerektirecek dahi makul bir şüphe mevcut değildir. Bu nedenle kendisinin bir an önce tahliye edilmesini talep ediyorum. Arz ederim.” Mahkeme Başkanı: “Peki sanığa soru sormak isteyen var mı? Sorgunuz tamamlanmıştır yerinize geçebilirsiniz. Servet Bilgin. Ne kadar planladınız savunmanızı? Bölünmemesi açısından.” Sanık Servet Bilgin: “45 dakika.” Mahkeme Başkanı: “Efendim.” Sanık Servet Bilgin: “45 dakika.” Mahkeme Başkanı: “O şey yapar.” Sanık Servet Bilgin: “Avukatım ile beraber 45 dakika.” Mahkeme Başkanı: “Bölünür öyle olursa. Yani şeyin değerlendirmemiz de olacak. Daha kısa olan varsa, bir 10-15 dakikalık savunma yapacak olan varsa onu alabiliriz.” Sanık (İsim Belirtilmedi): ”Avukatımla beraber 30 dakikada bitiririm.” Mahkeme Başkanı: “O da aşıyor. Sizin savunmanız bölünmesin yarın sabah başlayın. Buyurun.” Sanık Yusuf Ziya Toker müdafii Av. Yahya Koç: “Sayın Başkanım 23.08.2011 tarihinde biz esasa yönelik savunma yapmıştık. Yüce Mahkemeniz 28 Ekim 2011 tarihinde vermiş olduğu ara kararında müvekkilim ve birtakım sanıklar ve Sayın Meslektaşlarım hakkında işlem yapılmak üzere Silivri Cumhuriyet Savcılığına müzekkere yazılmasına karar vermişti. Bu müzekkerinizin içeriği belli olmamakta ve anlaşılmamaktadır. Burada bizim iddialarımız doğrultusunda Sayın İddia Makamlarının ve Emniyetin hakkında işlem yapılması için mi yazdınız bu yazıyı, yoksa müvekkilimin İddia Makamları ve resmi kurumları hakkında yapmış olduğu ithamlarla ilgili mi yazıldı? Bu konu açıklığa kavuşmuş değildir. Lütfen bu konu da açıklama istiyorum efendim.” Mahkeme Başkanı: “Ara kararı açık değil mi?” Sanık Yusuf Ziya Toker müdafii Av. Yahya Koç: “Hayır efendim.” Mahkeme Başkanı: “Biz orada neler, cümlelerle yazdık.” Sanık Yusuf Ziya Toker müdafii Av. Yahya Koç: “Okuyayım efendim size.” Mahkeme Başkanı: “Bir bakalım tekrar.” 51 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:52 Sanık Yusuf Ziya Toker müdafii Av. Yahya Koç: “Sanık Yusuf Ziya Toker’in 23.08.2011 tarihli celsedeki beyanları ve diğerleri ile ilgili nedeniyle Silivri Cumhuriyet Savcılığına gereğinin takdir ve ifası için müzekkere yazılmasına.” Mahkeme Başkanı: “O Silivri’ye yazılan bir yazı örneğini getirir misiniz şeyden? Yukarıdan çıkarsak, var mı yanınızda? Bunu Recep Rıfkı Durusoy alabilir. Yarın doktor muayenesini yaptıktan sonra gelebilirsiniz. Bu yazıyı da gösterirsiniz cezaevi idaresine. Evet sanık Yusuf Ziya Toker 23.08.2011 tarihli 50 nolu celsedeki savunmalarında iddianameyi yazan savcıları kastederek ancak bu iddianameyi hazırlayan komplocular bize bunu yakıştırmaktadır. Bunları yazanlar, yapanlar, iftira atanlar ahlaksızdır, ahmaktır ve ispat edemedikleri sürece müfteridir şeklindeki beyanları ile Cumhuriyet Savcılığına hakarette bulunduğu düşüncesiyle Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına gereğinin takdiri için gönderilmiştir.” Sanık Yusuf Ziya Toker müdafii Av. Yahya Koç: “Ara kararınızda bu husus açıkça yazılmamıştı. Zannediyorum ekine eklenen bir müzekkere bu sanıyorum Sayın Başkanım.” Mahkeme Başkanı: “Tabi bu Cumhuriyet Savcılığına gönderilen listede geçiyor.” Sanık Yusuf Ziya Toker müdafii Av. Yahya Koç: “Peki efendim değerlendireceğiz.” Mahkeme Başkanı: “Biz değerlendirip gönderdik. Bu aşamadan sonra değerlendirme yetkisi Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına ait. Onların takdirinde olan bir şey. Bizim yetkimiz de olan bir şey değil. Biz sadece CMK 205 gereğince Mahkeme huzurunda işlenen suçları savcılıklara ihbarla görevliyiz. Bu bizim aynı zamanda yükümlülüğümüz. Bizzat burada bir suç işleniyorsa onun gereğini de yapmak görevimiz. Dışımızdaki olaylarda ise herkesin suç duyurusunda bulunma yetkisi vardır onu kullanabilirler. Bugün itibariyle gelen belgeleri şöyle kısaca özetle, başlıklarıyla okuyalım. En son savunma yapan sanığın Deniz Harp Okulu, Deniz Harp Akademisi öğrencisi olduğuna dair belge alındı. Yine Refik Levent Tezcan ile ilgili müdafiinin araştırılmasını istediği hususlarla ilgili dilekçesi Rafet Oktar müdafilerinin duruşmadaki savunmalarına ilişkin yazılı beyanları, Rafet Oktar’ın duruşmadaki savunmasının yazılı metni, Ergün Balaban müdafiinin savunmasını yaptığı duruşmada yanlış geçen kısımların ya da daha doğrusu kelimelerin düzeltilmesine dair dilekçesi, Avukat Kürşat Veli Eren’in müvekkilleri; Veli Murat Tulga, Fatih Altun, Mustafa Erdal Hamzaoğulları, Burhan Gögce, Nihat Özkan, Sırrı Yılmaz, Gökhan Çiloğlu ile ilgili tahliye talepli dilekçeleri, Taner Gül müdafiinin 04.11.2011 tarihli tutukluluğun devamına ilişkin itiraz dilekçesi, Ahmet Şentürk müdafiinin tahliye talepli dilekçesi, Taylan Çakır müdafiinin açıkça belirtmemiş ama içeriğinden anlaşılan 04.11.2011 tarihli tutukluluk halinin devamına ilişkin karara itiraz dilekçesi, Ahmet Yavuz müdafilerinin yine 04.11.2011 tarihli tutuk halinin devamına ilişkin karara itirazlarına ilişkin dilekçesi, yine Ahmet Yavuz müdafilerinin savunma ve tahliye talepli dilekçesi, İsmet Kışla’nın savunma amaçlı Mahkememize sunduğu bir dosya halindeki dilekçe ekindeki belgeler, sanık Refik Hakan Tufan’ın savunma dilekçesi ve ekindeki bir dosya halindeki belgeleri, Namık Koç müdafiinin tahliye talepli dilekçesi, Bahtiyar Ersay müdafiinin tahliye talepli dilekçesi, sanık Mehmet Eldem’im duruşmada yaptığı savunmanın yazılı metni ve ekindeki belgeler, sanık Yaşar Barbaros Büyüksağnak’ın savunmasını yaptığı duruşmada yanlış geçen kelimelerin tutanaklarda düzeltilmesine ilişkin dilekçesi, Ahmet Topdağı müdafiinin tahliye talepli dilekçesi, Recai Elmaz müdafiinin tahliye talepli dilekçesi, Ali Demir’in tahliye talepli ve savunmasını içerir ekleri bulunan dilekçesi, Ertuğrul Uçar’ın tahliye talepli dilekçesi, Nedim Güngör Kurubaş’ın duruşmadaki savunmasının yazılı metinleri ve ekindeki belgeler, Ertuğrul Uçar’ın tahliye talepli dilekçesi, Mehmet Erkorkmaz’ın duruşmadaki savunmasının yazılı metni, Ahmet Feyyaz Öğütcü ve Özer Karabulut müdafiinin tahliye talepli dilekçesi, sanık İkrami Özturan’ın savunma dilekçesi ve ekindeki bir dosya halindeki belgeler alındı. Ergin Saygun’un, yakalamalı sanık Ergin Saygun’un 30,11.2011 tarihinde Adli Tıp Kurumu için 3. İhtisas Kurumunda muayene olduğuna dair müdafiince sunulan belge, bugün duruşmaya getirilmeyen sanıklar; Ali Aydın, Nuri Alacalı, Mehmet Ferhat Çolpan, Ahmet Necdet Doluel, Tayfun Duman, Ramazan Cem Gürdeniz, Ercan 52 T.C. İSTANBUL 10.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 01.12.2011 ESAS NO: 2010/283 CELSE NO:63 Sayfa:53 İrençin, Zafer Karataş, İbrahim Koray Özyurt, Hüseyin Topuz, Ali Türkşen, Soydan Görgülü, Utku Arslan, Fatih Uluç Yeğin, Cemalettin Bozdağ, Ergün Balaban, Nejat Bek, Levent Çehreli, Gökhan Çiloğlu, Sırrı Yılmaz, Hakan Akkoç, Nihat Altunbulak, Gökhan Gökay, Murat Özçelik, Veli Murat Tulga, Turgay Erdağ, Ahmet Erdem ve Mustafa Koç’un sağlık sebepleriyle getirilemediğine dair Askeri Ceza İnfaz Kurumu faks yazısı. Evet Sinan Topuz müdafiinin, müvekkilinin savunmasını yarın öğleden sonra alınmasına yönelik talebi, sanık Mehmet Örgen müdafiinin tahliye talepli dilekçeleri alınmıştır. Yarın Sinan Topuz hatırlatır bize sizin öğleden sonra geleceğinizi. Ona göre sırasını daha sonraya bırakırız. Evet İddia Makamından yakalamalı sanık hakkında düşüncesi soruldu.” Cumhuriyet Savcısı Savaş Kırbaş: “Evet. Atılı suçun vasıf mahiyeti, mevcut delil durumu, CMK’nın 100. maddesi koşullarının devam etmesi sebebi ile sanığın tutuklanmasına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.” Mahkeme Başkanı: “Mahkememiz yakalamalı sanık hakkında değerlendirmeyi yapıp kendisine tefhim edecektir. Diğer sanıklar yönünden duruşma bugün tamamlanmıştır. Yarın, yani 02.12.2011 günü saat 09:00 itibariyle duruşmaya devam edilecektir. Yakalamalı sanık yönünden tefhim kısmı saklı kalmak üzere duruşma tamamlanmıştır. Ceza İnfaz Kurumundan getirilen sanıklar götürülebilir. Yarın 09:30’da devam edilecek.” Duruşmaya müzakere için ara verildi. Müzakere sonrası duruşmaya devam olundu. Mahkeme Başkanı:“Evet sanık Ahmet Sinan Ertuğrul hakkındaki yakalama emri yönünde kararın açıklanması ile sınırlı olarak tekrar 17:17 itibariyle duruşma açıyoruz. Salonda da sadece Ahmet Sinan Ertuğrul ve müdafii mevcut. Ara kararımız yazılı hale getirilmiş ve Heyetimiz tarafından da imzalanmıştır, ayrıca okuyorum: Sanık AHMET SİNAN ERTUĞRUL'un hakkında kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunması, delillerin henüz tam olarak toplanılmamış oluşu, sanığın konumu itibariyle delillere etki yapma ihtimalinin olması, tanıkların henüz dinlenilmemiş oluşu, atılı suçun CMK'nun 100. maddesinde belirtilen katalog suçlardan olması, belirtilen bu sebeplerle adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla CMK. 100-101 MADDELERİ UYARINCA TUTUKLANMASINA, Hakkında yeteri kadar tutuklama müzekkeresi çıkarılmasına, Tutuklama kararının 7 gün içinde Mahkememize verilecek bir dilekçe veya mahkeme katibine ya da ceza infaz kurumu memuruna beyanda bulunup tutanak tutturulmak suretiyle itiraz yolunun açık olduğunun ihtar edilmesine, Sanığın tutuklandığının CMK.nın 107/1-2 maddeleri uyarınca yakınlarına haber verilmesi için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca müzekkere yazılmasına, Sanık AHMET SİNAN ERTUĞRUL hakkında Mahkememizce çıkarılan 28.06.2011 tarih 2011/142 Esas sayılı yakalama emrinin infaz edilmiş olması nedeniyle iadesi için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, Sanığın 02–05 ve 06 Aralık 2011 tarihli duruşmalarda Mahkememizde hazır bulundurulması için bulunduğu ceza infaz kurumuna müzekkere yazılmasına oybirliğiyle karar verilmiştir. 01/12/2011 saat 17:18 itibariyle hüküm tefhim edilmiştir. Duruşmayı bu şekilde kapatıyoruz. 01/12/2011 BAŞKAN 33944 ÜYE 39800 ÜYE 40001 KATİP 117864 53
Benzer belgeler
Buradan - Balyoz Davası ve Gerçekler
edilerek 6.15 ve 4.20 versiyonlarında imajları alındı. Talep eden sanık ve müdafilerine imajlar
verilecek ayrıca imajlarının alınması ile ilgili olarak çıkan hash değerlerine ilişkin bilirkişi rapo...
Buradan - Balyoz Davası ve Gerçekler
edilerek 6.15 ve 4.20 versiyonlarında imajları alındı. Talep eden sanık ve müdafilerine imajlar
verilecek ayrıca imajlarının alınması ile ilgili olarak çıkan hash değerlerine ilişkin bilirkişi rapo...