PDF SAYI 83 - Hayat Online
Transkript
PDF SAYI 83 - Hayat Online
Wuppertal CDU’lu Belediye Başkanı Peter Jung’dan Sayfa: 11 DİTİB’den Komşulara İftar Müslüman Cemaatlara İftar Sayfa: 08 27 Ekim İtibariyle Frankfurt Sabiha Gökçen Havalimanı, Herşey Dahil 99,- Euro Sayfa: 09 HASENE Bosna’da da Sayfa: 10 Ramazan Kumanyası Dağıttı Hayat Gerçekler “Hayat”ın Ýçinde Gizlidir Aylık Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung • S ay ı / N r . : 8 3 • Yıl/Jahre: 10 • Aðustos / August 2013 / Ramazan 1434 İslamafobi Gölgesinde ı s a r a r e l n i D g o l Diya Dr. Detlef Görrig ile röportaj: DİNLERARASI DİYALOG Sayfa: 06 Ozan Yusuf Polatoğlu ile ‘Göç ve Müzik’ İlişkisini Konuştuk Sayfa: 17 Müslüman İçin Plan ve Programın Önemi Dr. Yusuf IŞIK SunExpress Almanya’dan Alanya Sayfa: 05 Gazipaşa’ya Uçacak Kültürler Çatışmasının Gölgesinde Dinlerarası Diyalog 05 Mahmut AŞKAR Sigara Hacarabın Serüvenleri 70 07 M. Salih AYDIN 21 Alaattin DİKER Din ve Diyalog Tüttüren Zeynel’in Sorusuna Cevap 15 Mustafa KASALAK 19 HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Müslümanların Hal-i Pür Melali [email protected] Impressum / Künye S Sinan AKTÜRK Bu girişi şunun için yaptık; bizler eğer uysal koyun gibi her denileni kabul edersek, birileri bize hört dediğinde pısırıklar gibi sinersek, zalimler gelip elimizdekine vurup bunu bizden almak için her istediğini yaparsa ve biz de buna ses çıkarmazsak, maalesef biz bunları hakediyoruz. Öyle hamasi nutuklar atarak; müslümanlar sadece tükürükleri ile istese şunu şunu yapar demekle bu işler olmaz. Öyle hayal mahsulü laflarla kendimizi kandırmayalım. Eğer birileri bize zulmetmek istiyorsa, ilk olarak buna müsaade etmemeliyiz. Bunu da bulunduğumuz çağın gerekleri ile yapmalıyız. Karşımızdaki en ileri teknolojilere sahipse biz de bu teknolojilerin daha üstünlerine sahip olmalıyız. İlimde daha ileri iseler biz daha da ileri olmak için çaba sarfetmeliyiz. Bu saydıklarımız işin idealde olmasını istediklerimiz. Peki pratikte neler yapılmalı bunları da ortaya koymalıyız. Derlerki Sultan II. Abdülhamid döneminde Avrupa`da yapılan bir fuara katılım sağlanacakmış. Heyetin hazırlıklarını bizzat Sultan kontrol eder ve çok kızar. Bakarki heyet klasik Şark usulü geleneksel kıyafet ve ev hali durumlarını fuara götürüyorlar. Buna kızan Sultan derhal o dönemde Osmanlı`nın sinai üretimi ile ilgili hazırlıklar yapılmasını ve fuarda bunların tanıtılmasını ister. Ve yine kendisine armağan edilmek istenen otomobili de kabul etmez. Ama birilerini dediği gibi teknolojiye karşı olduğu için değil; eğer bu teknolojiyi ben kendi ülkemde üretmiyorsam dışarıdan gelen ithal teknolojiyi daha da ileri şekilde geçemiyorsam buna binmem diyerek kabul etmiyor. Bu bölümde işin siyasi, coğrafi ve tarihsel boyutuna kısaca değindik. Diğer bir boyutu da sosyal, bilimsel, ilimsel boyutudur. Bugün dünyada İslam dünyası ilmi olarak Batılı ülkelere göre geride kalmıştır. Tamam kalmıştır ama bu şekilde kalacak diye bir durum da söz konusu olmamalıdır. Müslüman bilim ve ilim adamları hem kendi ülkelerinin ve hem de dünyanın faydasına olan çalışmalarını her daim ileriye götürmek için gayret sarfetmelidir. Tabi bunu yaparken de sinsi mihrakların kendilerine vermek istedikleri zararlara karşı da dikkatli olmalıdırlar. İşte örneklerini zaman zaman Türkiyemizde ve değişik ülkelerde görmekteyiz. Bunun olabilmesinin olmazsa olmaz ilk şartı da inandığımız ve hayatımıza uygulamaya çalıştığımız dinimiz İslamı en iyi şekilde öğrenmektir. Burada öğrenmekten kastımız sadece ilim olarak öğrenmek değildir. Öğrendiklerimizi Efendimiz (s.a.v)in ve Sahabe-i Kiram`ın yaptığı gibi hayatı- Bunun olabilmesinin olmazsa olmaz ilk şartı da inandığımız ve hayatımıza uygulamaya çalıştığımız dinimiz İslamı en iyi şekilde öğrenmektir. Burada öğrenmekten kastımız sadece ilim olarak öğrenmek değildir. Öğrendiklerimizi Efendimiz (s.a.v)in ve Sahabe-i Kiram`ın yaptığı gibi hayatımızın her safhasına uygulamamızdır. mızın her safhasına uygulamamızdır. Son dönemde İslam dünyasında yaşanan ilmi ve dini gelişmelere baktığımızda yine bizim gündemimiz başkaları tarafından ve profesyonelce yönlendirilmektedir. Son dönemdeki tartışmalara bakın; Kur`an sadece yeter, sünnete ne gerek var. Müslümanlar artık kabuklarını kırmalı diğer dinler ile diyalog kurmalı yani dinlerarası diyalog. Özellikle Ramazn aylarında; oruç ve teravihle ilgili sürekli kafa karıştırıcı açıklamalar. Tamam bunlara da varız ama bizim asıl gündemimiz müslümanlar olarak dinimizi asli kaynaklarından öğrenerek hem kendimize ve hem de tüm insanlığa nasıl faydalı olmalıyız bunun derdinde olmalıyız. Kimisi çıkıyor; Kur`an tek başına yeterli diyor. Sünnete ne gerek var diyor. Ama diyenler de biliyorlarki sünnet olmadan yani Efendimiz (s.a.v)in uygulamaları olmadan Kur`an`ın anlaşılması zordur. Zor olan Kur`an`ın anlaşılması değil bununla beraber hayata uygulanmasıdır. Hayata uygulanmayan Kur`an ve Efendimizin sünneti sadece masal anlatırken insanların dinlediği gibi bir şey olur. Çocuklarımıza Kur`an`ı ve Efendimizin sünnetini sadece namaz kılmaları veya ara sıra cuma namazlarına gitmeleri, cenaze olduğunda da birer dua okumaları için öğretmeyelim. Çocuklarımız bunu tüm hücreleriyle hayatlarına uygulamaları gerektiğini öğrenmeliler. O zaman belki gelecek müslümanlar için ve insanlık için daha yaşanabilir bir hal alır. Gelin Ramazan ayını da fırsat bilerek bu konuda yeni bir başlangıç yapalım. Belki yapılacak bu başlangıç ile hem kendimizi gerçek manada yenilemiş ve geliştirmiş oluruz ve hem de belki bu şekildeki bir başlangıç tüm müslümanların uyanışına vesile olacak bir katkı olur. Allah-ü Teala bizlere bu şekilde bir bereket ve azim verir de özelde İslam dünyası genelde insanlık zulümlerden kurtulur. Son olarak yaklaşmakta olan Ramazan Bayramınızı en kalbi duygularla tebrik ediyorum. Bayramın tüm insanlık ve İslam Alemi için hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah`tan niyaz ediyorum. Not: Kıymetli dostum Oğuz Üçüncü Bey`in BABASI Hakk`ın rahmetine kavuşmuştur. Merhuma Cenab-ı Allah`tan rahmet, sevenlerine ve ailesine başsağlığı diliyorum. Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın. Çalışmak bizden başarı Allah`tandır. Allah`a emanet olun. HAYAT Yayın Kurulu Aylık Ücretsiz Gazete Ağustos - August 2013 Ramazan 1434 Dr. Yusuf Işık, Mehmet Ateş, Bilal Demiroğlu, Fikret Ekin, Mustafa Uyanık, Mahmut Aşkar, Yaşar Cimşit, Cengiz Şahbaz, M. Salih Aydın, Habib Yazıcı, Gülsen Aktürk, Sinan Aktürk, İskender Güngör Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Sinan AKTÜRK editör Gazetemizde Yayınlanan Yazıların ve Reklamların İçeriğinden Sorumlu Değiliz. hasbihalhasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal evgili dostlar! Özellikle son ikiyüzyıllık dönem içerisinde İslam Dünyası sürekli kargaşa içerisinde ve müslümanlar sürekli zulüm altında inlemektedir. Bunu kimi zaman düşman diye tabir edeceğimiz yabancı güçler yaparken kimi zaman da bu güçlerin yörüngesinde olan içerideki zalim yöneticiler de yapmaktadır. 20. asrın başlarından günümüze kadar gelinen sürece baktığınızda bunun müşahhas örneklerini görmek mümkündür. Özellikle ortadoğudaki coğrafyaya baktığınızda petrol yüzünden buraları yaklaşık yüz yıldır hiç durulmadı. Bir de bunun üzerine dünya savaşları eklenince bu coğrafyadaki insanlar ve tabiki özellikle de müslümanlar sürekli zulümlere ve katliamlara maruz kaldılar. İşte son örnek Amerika`nın Irak`a sözde demokrasi ve özgürlük getirme adına yaptığı katliamlar. Bu katliamlarda yaklaşık 2 milyon insan hunharca katledildi. Yine İsrail devletinin kurulma çabalarından sonra sözde din mücadelesi adına hala devam eden ve maalesef bizlerin de kanıksadığı baskı ve ölümler. Artık nerede ise hergün İsrail askerlerinin masum sivilleri katletmesi normal bir hadise halini aldı. İşte yine Pakistan, Afganistan, Bangladeş, Mısır, Suriye, Körfez ülkeleri v.b. bunların halleri içler acısı. Zalim yöneticiler yüzünden veya yönetim yüzünden kendi halkları zulüm altında inlemektedir. Bakıyorsunuz bu ülkelerde maalesef aynı kaderi paylaşan insanlar ve sözde inançları adına birbirlerini katletmektedir. İşte Suriye`den haberleri izlediğinizde bomba atan veya birisini öldüren tekbir getiriyor. Ne adına tekbir getiriyor zavallı belki kendisi de bilmiyor. İşte son süreçte Mısır`da yaşananlar. Milyonlar demokratik haklarını kullanmak için yaptıkları sivil inisiyatifleri yine kendi askerleri tarafından hunharca ve alçakça katlediliyorlar ve namaz kılarken. İşte bu insanın kanına dokunan son nokta. Bre alçaklar; hangi kitapta yazar ibadet eden insana dokunulacağı. Bırakın dokunmayı siz öldürmek için silah kullanıyorsunuz. Siz hangi dine mensupsunuz. Yoksa dinsiz olan firavun babalarınızın tohumları mısınız. Emperyalist güçlerin kontrolü dışında yaşanan Arap Baharı dediğimiz süreçte insanlar demokratik taleplerini ortaya koydular. Ama sanki siz kime sordunuz da bunu yaptınız der gibi bedeli ağır şekilde ödettirilmek isteniyor. ❬ ❬ 03 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 Merkez Königsbergerstr. 16 61169 Friedberg Tel: 06031-162411 Fax: 06031-738644 E-Mail: [email protected] Web: www.hayatonline.eu Baskı: Sunprint GmbH Offenbach HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Norveç’teki Irkçı Terörün Yıldönümünde Yapabildiğimiz Tek Tespit, Tüm Fırsatların Kaçırıldığıdır ‟ Breivikʼin korkunç eylemi, hepimiz için nefretin ve fikri kışkırtmaların hangi sonuçlara varabileceğine dair bir ders olmalıyken, bugün büyük bir endişeyle hiçbir şeyin değişmediğini görüyoruz.ˮ ifadesinde bulunan İslam Toplumu Millî Görüş Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Norveçʼin Oslo ve Utoya şehirlerinde gerçekleştirilen ve 77 insanın hayatını kaybettiği, 22 Temmuz 2011 tarihli suikastin yıldönümü münasebetiyle yaptığı açıklamada, suikastin failinin, eyleminin nedeni olarak Norveçʼi İslamʼa karşı müdafaa etmek olduğunu öne sürdüğünü hatırlattı. Yeneroğlu açıklamasında ayrıca şu hususlara değindi: ‟Norveçʼin Oslo ve Utoya kentlerinde işlenen dehşet verici suikastlar, önyargılı polemiklerin ve genelleme yapılarak atılan iftiraların sonuçları hakkında hepimiz için bir ibret teşkil etmeliydi. Çünkü fail, fikir dünyasını bunlarla yoğurmuştu. Failin 500 sayfalık terekesi, kışkırtmaların ‟fikri kundaklamaˮ niteliğinde olduğunun ve hangi sonuçlara varabileceğinin en iyi ispatıdır. Buna rağmen yazılı basında, radyo ve televizyonlarda yabancılara ve İslamʼa düşman olan kişilere platform sunulduğunu büyük bir endişeyle izliyoruz. Çoğu kez sosyal konuları tartışıp, kendilerini İslam eleştirisi yapıyormuş gibi gösteren ve asıl niyetlerini gizleyen bu kişiler nefretin temel taşlarını döşeyerek toplumun arasına fitne tohumları ekmeye çalışıyorlar. Bunun yanı sıra, devlet mercilerinin de yabancı ve İslam düşmanlarının işini kolaylaştırdığına şahit olduğumuzda endişelerimiz daha da artıyor. Aşırı sağcı grupların bir caminin hemen önünde gösteri düzenlemelerine izin verilmesi bu durumun örneklerinden sadece biri. Bu kişilerin niyetlerinin açıkça provokasyon olduğu belli olduğu hâlde ne yazık ki devlet eliyle bu tür gösterilere izin veriliyor. Bu tür kararlardan temelde iki farklı gruba mesaj çıkar: Bunların birincisi kendini istenmemiş ve dışlanmış hissedenlerdir, ikincisi ise kendilerini ırkçı davranışlarında tasdik edilmiş hissedenlerdir. Her iki mesaj da birlikte yaşamın önünde ciddi engeller oluşturmaktadır. Umarız ki Norveçʼteki acılar tekrar yaşanmaz. Bugün için elimizden, suikast kurbanlarının yakınlarına başsağlığı dilemekten ve acılarını paylaşmaktan başka bir şey gelmiyor. Onlara sabır ve metanet diliyor, her daim yanlarında olacağımızı bilmelerini istiyoruz.ˮ ❬ 04 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 haber DİTİB, Kadın, Aile ve Sosyal Çalışmalar Komisyonu İftar Programı İTİB Kadın, Aile ve Sosyal Çalışmalar Komisyonu tarafından hanımlara yönelik iftar programı düzenlendi. İftar programına DİTİB Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Emine Seçmez'in yanı sıra Eyalet Birlikleri Kadın Kolları başkan ve yöneticileri, Müslüman kadın kuruluşlarının yöneticileri, Alman kuruluşlarının kadın yöneticileri ile Köln bölgesi cami dernekleri bayan cemaati iştirak etti. Kur’an-ı Kerim tilaveti ve mealinin okunması ile başlayan programda DİTİB Yönetim Kurulu Üyesi, aynı zamanda Kadın, Aile ve Sosyal Çalışmalar Komisyonu Başkanı D Dr. Emine Seçmez bir konuşma yaptı. DİTİB Yönetim Kurulu adına misafirleri selamlayan Dr. Seçmez, "Davetimize icabet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Güzelliklere ve hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum" dedi. Dr. Seçmez konuşmasına şöyle devam etti: "Bu birlikteliğin, ön yargıların ve olumsuzlukların bertaraf edilmesine çok büyük katkısı bulunmaktadır. Ön yargılar aslında yabancı olduğumuz şeylere bizleri yaklaştırır. Ön yargılar sayesinde birbirimizi ve yabancı gördüğümüz şeyleri tanırız. Tanıdıkça önyargıları gözden geçirir ve gerekli düzeltmeleri yaparız. Bu sayede gerçeğe ve doğru- ya biraz daha yaklaşma imkanımız olur. Farklı olmak, değişik olmak daha az değerli anlamına gelmez, gelmemelidir. Yaşadığımız ülke çok dil ve kültürün bir arada yaşandığı bir toplum. Biz de bu toplumda Müslüman olarak yaşayan bu zenginliğin bir parçasıyız. İnşallah ortak birlikteliklerle daha güzel günler ve gelecek bizi bekliyor. Bu anlamda Ramazan ayının ve bu güzel gecenin hepimize hayırlar getirmesi Cenab-ı Allah”tan niyaz ediyorum." DİTİB Tasavvuf Musikisinin seslendirdiği ezgilerin ardından okunan akşam ezanıyla birlikte oruçlar açıldı. ATİB Yeni Genel Merkez Binasında İlk İftar vrupa Türk İslam Birliği ATİB, tüm kurumlarca gelenek haline gelen iftar davetini yeni aldığı inşaat halindeki Nippes deki genel merkezinde verdi. İftar davetine T.C. Köln Çalışma Ataşesi Oğuz Tuncay, STK temsilcileri, Müslümanlar Merkez Konseyi dönem başkanı Aiman Mazyek, Almanya Müslümanlar Konseyi (KRM) Başkanı Ali Kızılkaya, IGMG`den Yavuz Çelik Karahan, DİTİB Genel Başkanı Prof.Dr. İzzet Er,Osnabruck İlahiyat Fakültesinden Prof.Dr. Bülent Uçar, Hristiyan Müslüman Birlik teşkilatından Dr. Thomas Lemmen, Yeşiller NRW Eyalet Milletvekili Arif Ünal, BİG Parti Genel Başkanı Haluk Yıldız, NRW Eyalet MÜSİAD Başkanı Orhan Bilen, Türk basın mensubu ve televizyon ekipleri, başta olmak üzere siyasi, iş adamı, ATİB`in üst düzey yöneticileri iftara katıldılar. Proğram sunumunu ATİB Genel Sekreteri Mahmut Aşkar yaptı. ATİB Genel Başkanı İhsan Öner davete katılan misafirlere teşekkür ettiği konuşmasının satır aralarında önümüzdeki Eylül ayında Almanya genel seçimlerinde vatandaşlarımızın mutlaka sandığa gitmesi gerektiğini hatırlattığı konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “İİçinde yaşadığımız bu toplumlarda gelişen İslam düşmanlığını özünde cehalet ve bilgisizlik vardır. Bunların Şarkiyatçı geçinenleri de maksatlı veya peşin hükümlüdür. A Tıpkı Suriye`de Allah Allah, nidalarıyla karşısındaki din kardeşini vurmayı cihat sanan cehalet gibi. Biz 50 yıldır burada yaşıyoruz. Kendi kimliğimizle bu ülkenin bir parçası olmak istiyoruz” diyerek sözlerini sürdürdü. Osnabürück İslam Üniversitesinden İlahiyatçı Prof.Dr. Bülent Uçar, Federal Almanya Bilim Bakanının basına duyurduğu Cemaatların desteğiyle kurulan müslümanlara ait resmi olarak kurulan vakıftan bahsettiği konuşmasında şu ifadelere yer verdi. “Biliyorsunuz Konrad Adanuer Vakfı var Hıristiyan Demokratlara yakın Heinrıch Vol vakfı var. Yeşillere yakın, Fedrick İbadtictung var SPD`ye yakın Katolik Yahudilerin var, Protetanların var, bir tek bugüne kadar müslümanların yoktu. Ve hamdolsun cemaatların islami kuruluşların birlikte hareket etmesinden dolayı hepsinin aynı anda desteğinden dolayı biz bu vakfı kurmuş olduk.” diyerek sözlerini sürdürdü. Proğramda Aiman Mazyek, Dr Arif Ünal ve Dr.Thomas Lemmen de kısa birer selamlama konuşması yaptı. ATİB yönetimi iftar davetine katılanlara teşekkür etti. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Müslüman İçin Plan ve Programın Önemi [email protected] üslüman için plânlı ve proğramlı olmak bir gereklilik değil bir zorunluluktur. Bütün sağlıklı ve başarılı işlerin kökeninde plânlı ve proğramlı olmak yatar. Plânsız ve proğramsız işlerde başarıdan söz etmek hemen hemen imkânsızdır. Peki, nasıl bir plân ve proğram? Herkesin öngördüğü ve tavsiye ettiği türden plân ve proğramlar mı? yoksa apayrı bir plân ve proğram mı? Burada apayrı bir plân ve proğramı değerlendireceğiz. Şöyleki, burada üç şey öne çıkmaktadır; - Okumak - Yazmak - İbadetler Ne olursa olsun bilinçli, önceden plânlanmış, belirli bir hedef güdülerek, tasarlanmış plânlı proğramlı çalışma ve işler, hayırlı ve bereketli sonuçlar verecektir. Güzel sonuçlar veren her çalışma ve iş, failine kendine güven, sevinç ve mutluluk getirir. Bunun aksine plânsız, proğramsız ve düzensiz bir çalışma ve iş hayatı kişiyi sonu gelmez bunalımlara sürükler; güvensiz, mutsuz ve umutsuz kılar. En vahimi de bir ömür boyunca, hayatını, yaşamını boş ve anlamsız kılar. Okumakta plânlı ve proğramlı olmak; Okumak bir kültür meselesidir. Ancak, okuma yöntemi doğru olmalıdır. Eğer yöntem doğruysa, burada okuyan, ne okuduğunu, niçin okuduğunu bilir. Ne zaman, nerede, ne kadar okuyacağını tesbit eder. Böylece plânlı ve proğramlı okuduğu için de düzenlidir. Günlük bir-iki saat, onyirmi sayfa gibi az bir zamanda ve az bir miktar okumuş olsa bile sonunda çok okumuş olacağı, okuduğundan anlamış olacağı ve de okuduklarıyla amel edip faydalanacağı görülecektir. M ❬ ❬ 05 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 Dr. Yusuf IŞIK Yazmakta plânlı ve proğramlı olmak; Yazmak da aynen okumak gibidir. Plânlı ve proğramlı olma noktasında okumayla kıyaslanabilir; fakat ‘yazmak’ bir sanattır. Yazılan her şey bir anlık düşünceyle başlar. Bir fikir gelir kaleme sinyal verir, kalem de yazar. Bazen anlamlı bir sözde kalır, bazen de bir makale, bir hikâye ya da bir roman oluverir. Ya da bir bakarsın ki, köklü bir düşüncenin ilk adımı olur. Yazmaktan hiç bir zaman korkulmamalıdır. Kişi kendindeki bilgi hazinesini- ki, herkesin kendine göre bir bilgi hazinesi mutlaka vardır- kalem/ yazı ile soyut alemden somut dünyaya taşımalıdır. Çünkü zihindeki bilgiyi ve kalpteki duyguyu başkası okuyamaz, bilemez. Oysa yazılanları, okuma-yazması olan herkes okuyabilir. Düşünceyi okumanın, kalbi anlamanın en kestirme yolu da budur; ama plânlı ve proğramlı... İbâdetlerde plânlı ve proğramlı olmak; İbadetlerde plânlı ve proğramlı olmak, okumak ve yazmak noktasındaki plânlı ve proğramlı olmaktan daha kolaydır. Çünkü ibadetlerdeki plân ve proğramı Allah ve Peygamberimiz önceden belirlemiştir. Bu plân ve proğramı bizzat Peygamberimiz uygulamış, bizlere de bir kısmını emir ve bir kısmını da tavsiye etmiştir. Bu bağlamda meselâ; Beş vakit namaz baz alınarak günü beş parçaya, gecenin üç bölümünü baz alarak geceyi üç parçaya, ayda üç gün oruç baz alınarak ayı üç parçaya, her ay başı baz alınarak yılı on iki parçaya ayırarak sağlıklı ve düzenli proğramlar yapılabilir. Ancak hiçbir plân ve proğram ibadetler ile ilgili plân ve proğramın önüne geçmemelidir. O halde, diğer tüm işler de ibadetler ile ilgili plân ve proğrama bina edilmeli ki, diğer işler de ibadet hükmünü alabilsin. dosya Ne olursa olsun bilinçli, önceden plânlanmış, belirli bir hedef güdülerek, tasarlanmış plânlı proğramlı çalışma ve işler, hayırlı ve bereketli sonuçlar verecektir. Güzel sonuçlar veren her çalışma ve iş, failine kendine güven, sevinç ve mutluluk getirir. Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki, plânlı ve proğramlı olmak işin bereketidir. Okunan, yazılan ve edinilen bilgiyle amel etmek, bilgiyi pekiştirir, sabit kılar; kişiyi saygın ve güvenilir hale getirir. İbadetlerdeki plân ve proğramın ilk adımı, bir müslüman için İslâm’ın farz kıldığı ibadetler ve Peygamberimizin müekked olsun, gayri müekked olsun Sünnet-i Seniyyesine sıkı sıkıya sarılmaktır ve ona bağlı kalmaktır. Öncelikli olarak; - Beş vakit namaz... Beş vakit namazı, imkân dahilinde cemaatle camide kılmak gerekir. - Peygamberimizin sürekli kıldığı vakit sünnetlerinin dışında kala n duha, evvabin, teheccüt s ü n n e t le r i y l e t a h i y y e t ü ’ l - m e s c i t sünnet namazlarını kılmak... - Kur’ân-ı Kerîm okumak... Hergün düzenli, bir miktar Kur’ân’ı anlamaya ve duygulanmaya çalışarak okumak gerekir. - Ramazan orucunun dışında sünnet olan; ayda üç gün ya da p a z a r t e s i v e p e r ş e m b e g ü n le r i oruç tutmak... - Zekât vermek... Bununla beraber zekât dışında kalan sadaka vermeyi de âdet edinmek. - Tevhid ve Şehâdet cümleleri... Bu cümleleri, inanarak kalben ve dil ile söylemek... Bu aslında her şeyden önce gelmeli ve ömür boyu son nefese kadar ara vermeden hep söylemek, hep tekrar etmek gerekir. - Peygamberimizin genel ahlâkı... Her okur-yazar ve ibâdet eden müslüman, Peygamberimizin ahlâkını, ahlâk prensiplerini bilmeli ve kendine bu doğrultuda yön vermelidir. Son olarak, düstur ve şiarımız; “ook u-ya z-uygula ” olmalı ama; müslümanca, Peygamberimizin yolunda insanlara, insanlığa hizmet aşkıyla... SunExpress Almanya’dan Alanya Gazipaşa’ya Uçacak ürk Hava Yolları ve Lufthansa’nın ortak kuruluşu SunExpress, Almanya’nın üç kenti, Frankfurt, Düsseldorf ve Leipzig/Halle’den Alanya Gazipaşa Havaalanı’na bu kış uçuş başlatıyor. Turizm taşımacılığı alanında tartışmasız üstünlüğünü sürdüren SunExpress Türk Riviyera’sı olarak adlandırılan tatil şeridinde Antalya’dan sonra Alanya Gazipaşa Havaalanı’na da uçuş başlatıyor. İlk uçuşunu 5 Kasım’da Leipzig/Halle’den Gazipaşa Havaalanı’na gerçekleştirilecek. SunExpress Genel Müdürü Paul Schwaiger, Alanya’ya gerçekleştirilen bu uçuşları, bölgenin turizm potansiyeli çerçevesinde, tur operatörlerinin de kullanacağını belirterek “2010 yılında sadece iç hatlar için açılan ve 2011’de uluslararası uçuşlara da izin verilen Gazipaşa Havaalanı, Almanların yoğunlukta yaşadığı Alanya ve Side çevresine hitap ediyor. Bu çerçevede biz de bu potansiyeli değerlendirmek istiyoruz” dedi. “Alanya uzun zamandan doğası, havası, denizi ve sunduğu çeşitlilikle Türk turizmi için özel bir yere sahip. Birçok Alman vatandaşı kışı bu bölgede geçiriyor” diyen Schwaiger bu uçuşlarla Türk Riviyera’sındaki uçuşları güçlendirmiş olacaklarını belirtti: “Gazipaşa Havaalanı’na gerçekleştireceğimiz uçuşlarımızla, SunExpress‘in Antalya’ya olan güçlü uçuş programını mükemmel bir şekilde tamamlamış olacağız. Gazipaşa’ya gerçekleştireceğimiz bu uçuşlarla Almanya’ya gidecek yolcularımıza daha rahat ve konforlu bir uçuş sunacağız.” Gazipaşa Havaalanı’ndan haftada üç gün Düsseldorf, 2 gün Frankfurt ve bir gün de Leipzig/Halle’ye uçuş gerçekleştirilecek. Uçuşlara www.sunexpress.com, çağrı merkezi 444 0 797’den ve ya seyahat acentelerinden rezervasyon yapılabilir. T HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 06 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 röportaj Dr. Detlef Görrig ile röportaj: DİNLER ARASI DİYALOG Arkadaşımız Mahmut Aşkar`ın yapmış olduğu röportajı sunuyoruz. Hayat: Sayın Dr. Görrig, siz Almanya Protestan Kilisesinde (EKD’de) dinler arası diyalog konusunda görevli biri olarak ‘Dinler arası diyalogdan ne anlıyorsunuz ve dinler arası diyalog ile dinlerin temsil eden şahısların mı diyaloğunu yoksa dinlerin, mesela ‹slam’ la Hıristiyanlığın mı diyaloğunu kastediyorsunuz? Dr. Görrig: Elbette önce diyalog için adım atan insanları kastediyorum. Dinler arası diyalogdan iki veya daha fazla insanın bir araya gelmelerini karşılıklı olarak birbirlerini tanımalarını anlıyorum. Bu insanlar inanmış insanlar veya herhangi bir kuruluşu temsil eden insanlar, teologlar, din adamları olabilirler. İslam’la Hıristiyanlık arasındaki diyalogdan bahsedecek olursak bu da ancak insanlar arasındaki karşılıklı tanışma ve konuşma ile başlayabilir. Tabii olarak dünyanın bu iki büyük dinin arasındaki farklar insanların dine ve Tanrı’ya bakış açılarından da kaynaklanmaktadır. Bu bakış açıları tarihi süreç içinde sürekli değişmiş ve farklılaşmıştır. Benim düşünceme göre, dinler arası diyalog, bu iki din arasında ancak ve ancak Tanrı’ya değil de dünya görüşleri konusunda gerçekleşebilir. Hayat: Bir taraftan yıllardan beridir Alman Kiliselerinin temsilcileri ile Almanya’da yaşayan Müslüman azınlıklar arasında diyalogla ilgili çalışmalar yapılırken öte taraftan Müslümanlar gittikçe yükselen İslam düşmanlığı ile mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Sizce nerde hata yapılıyor? Dr. Görrig: Benim tecrübelerime göre artan İslam düşmanlığı diyalog çalışmaları dolayısıyla artmıyor. Aksine, Müslümanlarla sürekli görüşen insanlar onları daha iyi anlıyorlar. Tabii ki yapılan eleştirileri bunun dışında tutuyorum. Problem olan İslam hakkında önyargılı ve genel bilgilere sahip olan insanlardan kaynaklanmaktadır. Bu önyargılar ve eksik bilgiler İslam düşmanlığını körüklemektedir. Bütün bunları önlemek ve azaltmak için toplumu sürekli bilgilendirmek ve diyalog çalışmalarına hız vermek gerekir. Hayat: Bakınız, okuyorum: ‘Halkın Müslüman azınlığı anlama ve onları kabul etme duygusu yok denecek duruma gelmiştir. Bu nedenle ülkede Müslüman azınlığı zor günler beklemektedir.’ (Deutsche Zustände, Folge 6, S. 258) EKD’nin diyalogdan sorumlu birisi olarak size göre de durum bu kadar vahim mi? Eğer cevabınız evetse neler yapmalı? Dr. Görrig: Meseleyi o kadar dramatize etmeği doğrusu uygun bulmuyorum. Dinler arası di- yalog konusunda hazırlanmış bir sürü projeler vardır. Tabii ki problemler bölgelere göre değişiklikler göstermektedir. Ayrıca bu konuda zaman zaman hayal kırıklıkları da yaşanabilir. Toplumdaki bıkkınlık ve ümitsizlik aşılabilir. Bütün toplumlarda değişim konusundaki en büyük risk alışılmışın ve geleneksel yaşamın dışına çıkma korkusudur. Bu açıdan toplumlar yeniliklere devamlı şüpheyle yaklaşırlar ve ilk aşamada reddederler. Bu konularda dikkatli olmalı ve sabırla yol alınmalıdır. Tabii olarak toplumun bir dine veya kültürel azınlığa yönelik önyargılı bakış açısı da tenkit edilmelidir. Hayat: Ülkedeki Hıristiyan çoğunluk Müslüman azınlıktan ne beklemektedir? Ve Hıristiyan tarafından bakınca Müslümanların hangi konuda yanlış yaptığını söylenebilir? Dr. Görrig: Katıldığım çeşitli toplantılarda Hıristiyan temsilcilerin Müslümanlarla iletişim kurma azminde olduklarını, bunu samimi olarak istediklerinin şahidi olmuşum. Ama ne yazık ki, Müslümanlarla iletişim kuranların sayısı hala çok azdır. Bu korku duvarı yıkılmalıdır. Bazen dil problemi, bazen yanlış bir şey söylerim korkusu insanlar arasındaki iletişimi engelliyor. Bazen de komşu olarak etrafında bir Müslüman bulamıyorsun. Eğer bir insan iletişim kurma arzusundaysa bütün bu engelleri ortadan kaldırmayı bilmelidir. Örneğin ramazan oruçları ve iftarlar az da olsa Müslümanlarla Hıristiyanları bir araya getirmeğe vesile olmaktadır. Bu imkân değerlendirilmelidir. Ayrıca Hıristiyanlar da başka inançta olan insanların gelenekleri, bayramları konusunda bilgi sahibi olmalı, onlarla beraber kutlamalarda bulunmalı ve aradaki bağları daha da güçlendirmelidirler. SunExpress Frankfurt’ta Acenteleriyle İftarda Buluştu ürk Hava Yolları ile Lufthansa’nın ortak kuruluşu SunExpress, acenteleri buluştuğu geleneksel iftar yemeklerine Düsseldorf ’tan sonra Frankfurt’ta da devam etti. Her yıl Almanya’daki farklı kentlerdeki acenteleriyle bir araya gelerek iftar yemekleri düzenleyen SunExpress yöneticileri, Frankfurt’ta yüzün üzerinde acentesiyle bir araya gelerek hem iftar yaptı hem de yılın ilk yarısını değerlendirdi. SunExpress Almanya Genel Müdür Yardımcısı Server Aydın’ın ev sahipliğinde gerçekleşen Frankfurt’taki iftar yemeğinde, acenteler müzik eşliğinde iftarlarını açtıktan sonra yılın ilk yarısını Server Aydın ile interaktif bir değerlendirme yaptılar. İftar yemeğinde konuşan Aydın, geçen yıl yine iftar yemeği vesilesi ile acenteler ile bir araya geldiklerini belirterek, “Geçen yıl acentelerimize bazı sözler verdik, ücretsiz yemek, bagaj hakkının artırılması gibi. Bugün, geçen yıl ne söz verdiysek hepsini tutmanın gururunu yaşıyoruz. SunExpress büyümeye devam ediyor. Bugün 58 uçağımız var. Filomuzdaki 30 uçak SunExpress markasıyla uçarken, geri kalan 28 uçak da Türk Hava Yolları ve AnadoluJet ile yaptığı- T mız wet-lease operasyonunda kullanılıyor” dedi. SunExpress Almanya olarak Mısır’a, Tunus’a da uçtuklarını belirten Aydın, “Yakında Fas uçuşlarımız da başlayacak. Bizim acentelerimizden beklentimiz, artık Türkiye dışında da başka yerlere odaklanmaları. Almanya’daki acentelerimiz artık bir Türkiye uzmanı ama bu uzmanlıklarını başka yönlere de kaydırmaları gerekiyor. Türk acentelerinin ve tur operatörleri de Alman tur operatörleri gibi bu alanda etkin olabilirler. Biz SunExpress olarak bu konuda sizlerle işbirliği yapmaya hazırız” dedi. Kış uçuşları hakkında bilgi veren Aydın, “Kasım ayında Almanya’nın Frankfurt, Düsseldorf ve Leipzig kentlerinden Alanya Gazipaşa Havaalanı’na uçuş başlatacağız. Yaz-kış bu uçuşlar devam edecek. Bunun yanı sıra, bir ilki gerçekleştirdiğimiz Anadolu uçuşlarımız da aynı şekilde devam edecek. Belçika ve Fransa’dan İzmir’e uçuş başlatacağız. İzmir artık bizim aktarma merkezimiz, İzmir üzerinden büyümeye devam edeceğiz” dedi. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Kültürler Çatışmasının Gölgesinde Dinlerarası Diyalog [email protected] Eğer beklemediğiniz bir konuşma yaptıysam bundan memnun olacağım. Çünkü Türkiye’de beklentiler ambalajlanmış haldedir”(İsmet Özel) Bir Alman gazetesiyle yaptığı söyleşide Prof. Tarik Ramadan diyor ki: “Kardinal Ratzinger’i Papa seçilmeden önceden tanıyordum. Çok tartışılan Regensburg konuşmasından sonra kendisiyle tekrar karşılaştığımda, çok önemli bir şey söyledi: Bugün Avrupa için en önemli olan nedir? İslâm’la mı, yoksa kendisiyle mi diyalog?”. Hangi niyetle böylesi bir sorunun zihinlere havale edildiğini bilmemekle beraber, hem Hıristiyan hem de İslâm Dünyası için çok yerinde bir sorgulama... şayet Hıristiyan-Batı, kendi içinde Kilise yanlısı ve karşıtları arasındaki uçurumun kapanmasına yardımcı olur niyetiyle, her iki cephe için ortak düşman olarak İslâm’ı seçerse, kendilerinin icat ettikleri “dinlerarası diyalog”da bir art niyet aranır. Yine benzeri bir durumda, kendi farklılıklarıyla diyalog kuramamış Müslüman dünyasının Hıristiyanlık veya başka dinlerle hummalı diyalog gayretleri, ancak “abesle iştigal” statüsünde muamele görür. Söyleşinin devamında ise Tarık Ramadan; “Bazı kültür savaşçılarının yaptığı gibi, şayet kendi tarihinizi başkalarını reddetme seviyesine indirgerseniz, bu sefer kendinize olan güveni kaybedersiniz(1)” diyor. Diğer taraftan Batı düşünce sisteminde; “Millet (Nation) zaten ötekileştirme veya dışlamayla eşanlamlıdır. Ötekileştirme olmadan, millet olmaz(2)”. Meselelere bu zaviyeden baktığımızda, Müslüman/Türk asimilasyona direndiği müddetçe, dışlanmaktan ve öteki muamelesi görmekten kurtulamayacak demektir. Dinlerin mi, yoksa dindarların mı? Dr. Gottfried Müller; “Anlaşılan o ki, korkulacak bir şey olduğunda, Avrupa kamuoyunun kahır ekseriyetinde İslâm’a olan ilgi artış gösteriyor(3)” diyor. Maalesef bu ilgi, tahmin edebileceğiniz gibi, önyargılar “ ❬ ❬ 07 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 Mahmut AŞKAR ve husumetlerle dolu aleyhte bir ilgidir. O hâlde korkulacak bir “fenomen” olan İslâm nötrüleştirilmeli, müslümanlar da zapturapt altına alınmalıdırlar. Başka bir ifadeyle; ‘korkulacak bir şey’ vaveylasından sonra Batı kamuoyunda iyice hırpalanan müslüman, dinlerarası diyalog masasında biraz okşanmış olmayı bir başarı ve teselli olarak görür. Akademik seviyesi oldukça yüksek ve Almanya’da sistematik olarak yapılan kamuoyu araştırmalarından birisinde, “Görünen o ki, halkın, Müslümanlara anlayış gösterme kapasitesi tükenmiştir(4)” gerçeğinin dile getirildiği bir ülkede, onyıllardan beri yürütülen dinler ve kültürlerarası diyalog çalışmalarını masaya yatırmaz, mercek altına almaz mısınız? Biz Türkler/Müslümanlar olarak en fazla ihtiyaç duyduğumuz, önemsediğimiz, zaman harcadığımız, insan istihdam ettiğimiz ve ümit bağladığımız bir sahada en asgarî (minimum) seviyede bile netice alamıyorsak, gün gelir çevremizde, “bizi alışverişte gören dostlar” bile kalmaz. Herşeyden önce, dinlerin veya kültürlerin diyaloğu olmaz! Farklı din veya kültürlere mensup insanların birbiriyle diyaloğu olabilir. Nitekim, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de; “Ben, dinlerarası diyalog kavramının yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Bugüne kadar ele alınış şekliyle yoluna devam etmesi mümkün değildir. Bazıları dinlerin şahsî manevilerinin biraraya gelerek diyalog yapacağını zannetti ki bu tamamen bir vehimden ibarettir” diyor(5). Bir kültüre bak, bir de kültür adına konuşana... Kilise kaynaklı “Dinlerarası Diyalog”da öteki konumundaki Müslümanlarla yapılan görüşmelerde, dört duvar arası ve kapalı kapılar ardında hâkim olan dostane ve hoşgörü atmosferinin niçin dışarıya yansımadığını, tabana bir türlü yayılmadığını sormak ve sorgulamak zamanıdır. Masanın karşı tarafına oturan Müslümanlarla sürdürülen görüş- dosya Kilise kaynaklı “Dinlerarası Diyalog”da öteki konumundaki Müslümanlarla yapılan görüşmelerde, dört duvar arası ve kapalı kapılar ardında hâkim olan dostane ve hoşgörü atmosferinin niçin dışarıya yansımadığını, tabana bir türlü yayılmadığını sormak ve sorgulamak zamanıdır. meler, beklentilere cevap veriyor, bu diyalog çalışmalarımız sayesinde Alman kamuoyunda husumete dönüşen İslâm karşıtlığı, ülkedeki müslüman varlığına olan tahammülsüzlük ve önyargı gerçekten beş-on puan azaldı diyebilecek birileri var mı? şahsen iştirak ettiğimiz dinler veya kültürlerarası diyalog toplantılarında, garnitürlük konuları bir kenara bırakacak olursak, asıl meselenin; Müslümanları zapturapt altında tutmak olduğu yönündeki intibamızı ortadan kaldıracak bir zemin henüz daha oluşmadı maalesef... Bildik Müslüman-Hıristiyan diyaloğunun işleyiş tarzı; bulunduğu pozisyondan zerre kadar taviz vermeden, Müslümanları önceden belirlenen çizgiye yaklaştırmak olursa, bu doğrultuda sürdürülen çalışmalar da kağıt üzerinde kalır. Tepedekiler farklı dinlere mensup kardeşler olarak kucaklaşırken, farklı dinlere mensup aşağıdakilerin biribirine düşmanca tavır almasının izahı henüz daha yapılmamıştır. Bu “kardeşliğin” niçin ete kemiğe büründürülemediğinin izahını istemek; barış ve hoşgörüden yana her Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan’ın hakkıdır! Dünya görüşünü İslâm korkusu ve karşıtlığı üzerine kurgulamış olanların yürüttükleri diyalog çalışmaları, şimdiye kadar dinler veya kültürler adına yakınlaşmadan uzak bir yerdedir. Farklı kültür veya din değerlerine sahip tarafların verimli diyalog çalışması yapabilmeleri için karşılıklı güvenin olması şarttır. Aksi taktirde, Almanya’da olduğu gibi, değişik platformlarda yapılan bu tür çalışmalar, açığa vurulmayan karşılıklı güvensizliğin gölgesinde kalır. Şayet buradaki gaye, farklı dinlerin veya kültürlerin tanıtımı, diğerleri tarafından kabulü ise, -diğerlerini bilmem ama- biz Türkler daha orta öğretimin ilk sıralarından itibaren Batı kültürü, edebiyatı ve düşünürünü öğrenmeğe, o değerlerle tanış olmaya başlıyoruz zaten. Sözkonusu, Batı’ya biz Müslüman-Türklerin kültürünü, dini inançlarını tanıt- MÜSİAD Hessen İftar Yemeği üstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD) Hessen, Frankfurt yakınlarında bulunan Mörfelden’de bir iftar yemeği verdi. T.C. Frankfurt Başkonsolosu Ufuk Ekici, T.C. Frankfurt Başkonsolosluğu Ticaret Ataşesi Gülay Babadoğan Tarakcıoğlu, UETD Genel Sekreteri Av. Metin İlhan, Kadın Kolları Başkanı Nejla Kara, Hessen Bölge Başkanı Muhsin Şenol, Rhemarex Başkanı Erdem Bayazıt ve Ziraat Bank AG Genel Müdürü İsmail Eroğlu gibi isimlerin yer aldığı yemekte, MÜSİAD yöneticileri ve üyeleri de hazır bulundu. T.C. Frankfurt Başkonsolosu Ufuk Ekici, seksenli yıllarda Almanya’da başarılı olan bir Türk görmenin kolay olmadığını ifade ederek, “Şimdi gurur duyduğumuz insanlarımızın sayısı çok arttı. İlk gelenler, ‘Bir süre sonra kendi vatanımıza döneceğiz’ diyorlardı. Artık buralı olduk ve kendi kültürümüzü de Almanya’ya getirdik. Bugün birçok Alman da, bu kültürden etkilenerek yaşamını sürdürüyor” dedi. Ekici, Türk ekonomisinin Cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne kadar geçirdiği süreçten de övgüyle söz ederek, “Birinci Dünya Savaşı sonunda bir toplu iğne bile üretemeyen bir millet, şimdi kendi savunma sanayi ihtiyaçlarını karşılayacak noktaya geldi. Hangi dilden, dinden ve etnik kökenden olursa olsun, insanı insan olduğu için hoşgörüyle karşılayan büyük bir neslin çocuklarıyız” dedi. MÜSİAD Başkanı Musa Aydın da, Ramazan ayının hayırlı ve bereketli günlere vesile olmasını dileyerek, MÜSİAD Hessen olarak iş adamlarının ortak çalışmalar yapmasına dair projeler yürüteceklerini dile getirdi. Genç MÜSİAD Başkanı Fatih Karahan ise, yaptığı konuşmada gençlerin önümüzdeki dönemlerin lider kadrolarını oluşturacaklarını ifade ederek, birlikte çalışmanın ve dayanışma içerisinde hareket etmenin önemine vurgu yaptı. M HAYAT maksa şayet; Batılı’nın buna gerçekten ilgisi olup olmadığından bağımsız olarak, Armin Nassehi gibi sormak isterdim: Kültür adına orada konuşan kim? Kültürlerin veya dinlerin diyaloğunda tercih edilen yol hangisi olmalıydı? Kendimden olan mı, yoksa kendimi karşıdakine benzettiğimden mi? Kendimin beğendiği ben mi, yoksa karşıdakine beğendirmeğe çabaladığım ben mi? Karşılıklı görüşmelerde (diyalog) bizi bir taraftan maddi öte taraftan manevi baskı ablukasına almadan ve olduğumuz gibi kabule çalışılsa, öpüp başımıza koyacağız. Fakat gözardı ettikleri bir husus da, Terry Eagleton’un dediği gibidir: Sizi anlamak için kendim olmayı bırakacak olursam, geriye sizi anlayacak kimse kalmaz.(6) Almanya’da Mevlana adını taşıyan cami derneklerimizden birisi, farklı kültürlerle diyalog hâlinde olan bir grup Almanla Hz. Mevlana hakkında sohbet etmemi istemişti. Uzmanlık saham değildi, fakat daha önceleri Hz. Mevlana üzerine yazdığım uzunca bir makalemi özetledikten ve Almanca’ya çevirdikten sonra 10-15 kişilik seçkin grubun karşısına geçtim. Doğrusu, “Türlü din, mezhep ve tarikatlere mensup bir mürid kitlesine sahip (7) “ Mevlana’yı anlatmanın tam da yeriydi. Daha sonra monologdan diyaloğa dönüşen sohbetimizde, bazı Almanların, Celaledini Rumi hakkında küçük çaplı da olsa, bir araştırma yaptıkları ve önbilgi edinerek toplantıya geldiklerini gördüm. Hele Hz. Mevlana’nın Almanca’ya çevrilmiş bazı sözlerindeki derinliğe ve hoşgörüye atıfta bulunan yaşlı bir Alman’ın; “Daha biz Ortaçağ karanlığında yaşarken, siz de böylesi bir düşünürün olduğunu, doğrusu hayranlıkla ve ilk defa öğrenmiş oldum.” dediğini hiç unutmuyorum. Oradan ayrılırken, kendi kültürümüzün çok önemli şahsiyetlerinden birisine duyulan ilgi ve yakınlığa vesile olduğumdan son derece memnun olmuş ve “kültürlerarası diyalog böyle bir şey olsa gerek” demiştim kendi kendime... Özellikle Hıristiyan yerli çoğunlukların içinde Müslüman azınlık olarak yaşayan göçmenlerin hayatî önem arz eden ortak konularından birisi de, din eksenli kültürel kimliklerinin kabul görmesidir. Bu çerçevede ele aldığımız dinler- ve kültürlerarası diyalog meselesini kuruluş, Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 08 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 cemaat veya şahıslar bazında değerlendirmediğimizin altını çizmek isteriz. En son katıldığım MüslümanHıristiyan diyalog zirvesinde bir daha gördüm ki, Müslümanlar bazen zanlı bazen de şikâyetçi sandelyesinde oturanları andırırken, Kilise temsilcileri, her zaman olduğu gibi, bazen hâkim bazen de hâkem makamındakiler gibi davranıyorlardı. Kültürler çatışması, dinler diyaloğu... Ben, sizinle diyalog masasına otursam, sizin anlattığınıza değil, size bakarım! Donanımınıza, temsil kabiliyetiniz ve liyakatınıza, ondan da önemlisi, temsil ettiğinize değil, yaşadığınız kültüre bakarım. İlber Ortaylı’nın, “Bu kıtada üstünlük kompleksi çok eskiden beri vardır(8)” dediği Avrupa’da sizi diyaloğa davet edenlerin, sizi anlamak gibi bir dertlerinin olmadığını, tam tersine; size birşeyleri anlatmak için çağırıldığınızı hatırlatmak isterim. Dostlar alışverişte görsün babından sahnelenen ‘Kültürlerarası Diyalog’un kendisinin de artık ‘kültürlerarası diyaloğun kültürü’ oluşmaya başladığını söylüyor Armin Nassehi... “Kendi pozisyonundan taviz vermeden, karşı tarafı kültürler diyaloğunda kabullenmiş görünmek(9)”, size davet çıkaranların değişmez tutumları olduğunu bildiğiniz hâlde, sesinizi niçin yükseltmiyorsunuz? R. Sennet’in geliştirdiği; “Çatışma ortamında yetişen topluluğun bir düşmana ihtiyacı var. Sadece ortak düşmanı olanlar birbirine karşı kardeşlik duygusu beslerler.(10) ” şeklindeki sosyolojik tesbit, ev ödevini bihakkın yerine getirmeyen bize hitap ettiği kadar, kendi içindeki dağınıklığı ve uyuşukluğunu bertaraf etmek için İslâm’ı veya Müslüman Göçmenleri, ‘mal bulmuş mağribi’ gibi malzeme olarak kullanan Avrupa’nın yerli cemaatleri, belli kesim aydınları ve toplum mühendisliğine soyunan kuruluşlarına da hitap eder. Herhangi bir dine, ideolojiye veya siyasî kuruluşa mensup topluluklarda, ortak gaye ve hedefler etrafında hayat bulan, birleştirici rol oynayan kardeşlik bağları zamanla buharlaşınca; bazen kendi kuruluşu, cemaati, bazen de kendi sosyal oluşumlarının dışında keşfettikleri “müşterek düşman” üzerinden birlik ve beraberliklerini muhafaza etmeği çıkar yol, bir metot olarak görürler. Kendimi bildim bileli bizim devlet ve siyaset adamlarımızın meydan konuşmaları, bayramlarda halka yönelik hitapları, umumiyetle “Her zamankinden daha çok millî birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var” cümlesiyle ya başlar, ya da son bulur. Meselâ onyıllardan beri yaşadığımız Almanya’da böylesi temenni ve telkinlerle başlayan veya biten konuşmaları devlet veya siyaset erbabının ağzından duyduğumu pek hatırlamıyorum. Konu üzerinde biraz tefekkür edince; ihtiyaç duyulmayan bir konu veya mesele üzerine konuşmaya, onun reklâmını yapmaya gerek olmadığı neticesi çıkıyor. İslâm dinine mensup dört milyonun üzerinde bir azınlığın yaşadığı Almanya’da dinlerarası diyalog vurgusu çok yapıldığına göre, burada da bir diyalogsuzluk var demektir. Kültürler savaşına atıfta bulunan Terry Eagleton, eskiden kültür barış sağlayan bir güç iken, bugün çatışma kavramı olarak değerini yitirdiğini haklı olarak dile getiriyor. Bizim gayemiz de; tarafların kavgasına değil, biribirini daha yakından tanımak ve anlamak uğruna yakınlaşmasına yardımcı olmak, netice vermeyen metot ve yaklaşım tarzlarını tartışmaya açmaktır. Farklı değerlere mensup kitle ve toplumların karşılıklı diyaloğundan yana, fakat tek taraflı dayatma ve üstünlük sağlama girişimlerinin karşısındayız. Din veya kültür adına sahip olunan değerlerinizden, sizi tanımayan veya size karşı önyargılı olan kamuoyuna, onların düşünce ve sanat dünyasına, sosyo-kültürel hayatına birşeyler sunabilirseniz, mensubu olduğunuz din ve kültür adına gerçek diyaloğu hayata geçirmiş olursunuz. Kaynaklar: 1. Die Zeit, Der Islam ist eine deutsche Religion, 2.12.10 2. Holm Sundhaussen, Die Unsterblichkeit der Nation, Journal für Philosophie, Nr.7 3. Dr. Gottfried Müller,Konrad Adenauer-Stiftung, Konferenzberichte 2000 4. Deutsche Zustände, s. 258, Folge 6 5. MG, 31.05.13 6. Terry Eagleton, Kültür Yorumları 7. Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti 8. İlber Ortaylı, Avrupalı ve Biz 9. A. Armin Nassehi, Gesellschaft verstehen 10. Richard Sennet, Verfall und Ende des öffentlichen Lebens dosya DİTİB’den Komşulara İftar Yemeği iyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Köln Merkez Camii, faaliyet gösterdiği Ehrenfeld semtindeki komşularını iftar yemeğine davet etti. Komşulara yönelik DİTİB Merkez Camii’nde verilen iftar yemeğine çoğunluğu Alman, Türk ve diğer milletlerden yaklaşık 200’ün üzerinde davetli katıldı. DİTİB Tasavvuf Musiki dinletisinin ardından DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er, Ehrenfeld semti sakinleriyle aynı sofrada olmaktan duyduğu memnuniyeti ifade etti. İslam’da komşu hakkının önemine değinen Prof. Dr. Er, Peygamber Efendimizin komşu hakkı ile ilgili “Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa komşusuna iyilik etsin. Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa misafire ikramda bulunsun” hadis-i şerifini aktardı. Prof. Dr. Er konuşmasına şöyle devam etti: “’-Ev alma komşu al, -Komşuda pişer bize de düşer’ Anadolu tabirleri de komşunun ne kadar önemli olduğunu bize hatırlatır. Toplumsal kaynaşma, birlik ve beraberlik açasından, Peygamber Efendimiz komşuluk ilişkilerine son derece önem verir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de de komşuya iyilikte bulunmak tavsiye edilir. Bizde bir özdeyiş vardır; ’komşu komşunun külüne muhtaçtır’. Bizleri kendinize komşu ettiniz. Sizlere teşekkür ediyorum. Biz de sizleri, özellikle Ramazan ayında iftar soframızda beraber olmaya davet ettik. Bu mutlu anımızı sizinle paylaşmak istedik.” Ehrenfeld sakinlerinden Herr Krämer de, aynı semtte yaşayan komşularına vermiş olduğu iftardan ötürü muhit sakinleri adına DİTİB’e teşekkür etti. DİTİB Yönetim Kurulu Üyeleri’nin de hazır bulunduğu iftar programı, ezanın okunması ve hep birlikte iftar yemeği yenilmesiyle sona erdi. D HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 09 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 haber Rheinfelden’de Karne Töreni THY Frankfurt’tan Basına İftar Avrupa’nın en iyi Havayolu Şirketi’ ünvanını koruyan ve milli gururumuz olan (THY) Türk Hava Yolları, son on senede yaptığı ataklarla dünya devleri arasına girmeyi başardı. Bütün personelini çağın en son teknolojisine sahip olarak eğitimden geçiren THY, artık yabancı havayollarına eğitim verecek seviyeye gelmenin haklı gururunu yaşıyor. THY Frankfurt Müdürü Serdar Külçür, çok sayıda Türk gazeteci ve basın mensubunun katıldığı bir iftar daveti düzenledi. Hanau’nun nezih mekanı olan Lalezar Restaurant’ta Türk gazetecilerine verilen iftar davetinde THY Frankfurt Müdürü Serdar Külçür ve ekibi tam kadro katılarak gazeteci dostlarına güzel bir misafirperverlik örneği gösterdiler. İftar vaktine kadar yapılan sohbetlerle gündemdeki konular ve THY’nin atılımları ile ilgili birebir görüşler serdedildi. Biz de Hayat Gazetesi olarak iftar öncesi THY Frankfurt Müdürü Serdar Külçür’den THY’nin 2013 yılını değerlendirmesini istedik. Külçür, 2013 yılının ilk altı ayın rakamlarının hedeflerinin çok üzerinde olduğunu ifade ederek şunları söyledi: “2013’ün ilk 6 ayında elde ettiğimiz sonuçlar belirlenen hedeflere emin adımlarla ilerlediğimizi gösteriyor. Büyümemiz devam ediyor, hizmet kalitemiz ile yolcu memnuniyetimiz artarak sürüyor. Yaz dönemi de beklediğimizden daha iyi gidiyor, doluluk oranlarımız oldukça yüksek. Açıkcası pazardaki talebi karşılamak ve yolcularımıza daha fazla uçuş alternatifi sunabilmek için ekibimizle birlikte çok yoğun çalışıyoruz’’ dedi. Frankfurt-Sabiha Gökçen Havalimanı, herşey dahil 99,-Euro Bu yoğun taleplere imkan dahilinde cevap verebilmek amacıyla bir süredir yaptığımız çalışmaların sonucu olarak THY markasıyla, 27 Ekim itibarıyla her gün Frankfurt-Sabiha Gökçen Havalimanı’na direk uçuşlara başlayacaklarını ifade eden THY Frankfurt Müdürü Serdar Külçür: ‘Sabiha Gökçen uçuşlarımız için satışlar başladı. Bir de kampanyamız var; bu sene sonuna kadar herşey dahil 99,-Euro’dan başlayan fiyatlarla uçma fırsatı sunuyoruz. Bilindiği üzere İstanbul Havalimanı artık kapasitesinin üzerinde bir taleple karşı karşıya. Bu nedenle bir alternatif olarak THY, Sa- ‘ biha Gökçen Havalimanında belli sayıda uçağını oraya konuşlandırarak oradan operasyon yapıyor. Doğu batı ekseninde birçok noktadan Sabiha Gökçen’e uçuşlar olacak, böylece sadece İstanbul değil iç hat ve dış hat bağlantılı yolcular da yeni Sabiha Gökçen uçuşlarımızı kullanabilecek. Bu uçuşları 2014 yaz döneminde yine talebe bağlı olarak artırmayı planlıyoruz. Aynı şekilde şu anda haftada 3 kez uçtuğumuz Frankfurt-Ankara uçuşlarımıza yolcularımızın yüksek ilgisi sebebiyle uçuş sayımızı kış döneminde artırmak için çalışmalarımız devam ediyor” dedi. THY Frankfurt Şubesi Müdürü Serdar Külçür, bir soru üzerine İstanbul’a günde 4 uçuş yaptıklarını ifade ederek, uçaklardan iki tanesinin büyük, geniş gövdeli uçak olacağını da sözlerine ekledi. Külçür; “11:45 ve 18:30’da Frankfurt’tan kalkan uçaklarımız çift koridorlu büyük uçaklar olacak. Dolayısıyla İstanbul Atatürk havalimanı uçuşlarımızda da bir kapasite artışı söz konusu’’ dedi. Yeni bir alan; Kurumsal Anlaşmalar İFTAR vaktinin girmesiyle birlikte yemekler yendi. Yemeğin ardından Restaurant’ın önünde kurulan çadıra geçilerek çay sohbeti yapıldı. Gazetecilerle tanışma faslından sonra sorulan sorulara THY Müdürü Serdar Külçür cevap verdi. Külçür, çay sohbetinde kurumsal anlaşmalardan bahisle şunları söyledi: “Kurumsal Anlaşmalar olarak adlandırabileceğimiz bir segment var ve bu bizim için yeni bir alan. Son dönemdeki hızlı büyümeyle beraber uçaklarımıza daha fazla yolcuyu nasıl kazandırabiliriz diye çalışmalar yapıldı. Çok sık seyahat eden ve seyahat bütçesi yüksek olan firmalara birtakım özel sartlar vererek onlarla bir ticari seyahat işbirliği kurmuş oluyoruz. Şirketler yıl boyunca belli miktarda uçuş yapmayı vadediyor, biz de onlara bagaj hakkı ve bilet ücretleri vb. konularda bir takım özel şartlar sunuyoruz.’’ dedi. Konuyla ilgili olarak kısa bir açıklama yapan Kurumsal Anlaşmalar Sefi Aykut Yıldırım, bu sistemle şu anda Almanya’nın ilk 500 şirketinden 380’i ile kurumsal anlaşma yapıldığını belirtti. Karşılıklı gerçekleşen sohbetten sonra proğram sona erdi. 27 Ekim İtibariyle FrankfurtSabiha Gökçen Havalimanı, herşey dahil 99,-Euro GMG Freiburg Donau Bölgesine bağlı müteşebbis olarak hizmet veren Rheinfelden Kadınlar Teşkilatı güzel bir proğrama imza attı. Salonda yapılan proğramda Anaokulu öğrencileri ve ilim yolcuları (gençlik) öğrencileri bir yıllık çalışmanın ardından aile ve yakınlarının huzurunda karnelerini aldılar. Proğramda Rheinfelden Kadınlar Teşkilatı Başkanı Birgül Çınar bir konuşma yaparken, çocukları ve aileleri tebrik etti. Yine sınıf hocaları Ayşe ve Sümeyye Çınar da birer konuşma yaparak, aileleri bilgilendirdiler ve çocuk eğitiminin önemine vurgu yaptılar. Anaokulunda yaşları 5 ila 7 arası 20 çocuk ve genç kızlar da yaşları (14-22) 22 genç kızın eğitim gördüğü belirtildi. Proğramda ilahiler söylendi, şiirler okundu, sema gösterisi yapıldı. Sonunda ise Sümeyye Çınar ve Mukaddes Gültekin hocahanımlar karne ve gül dağıtımını gerçekleştirdi. Daha sonra katılımcılara cemiyet tarafından ikram verildi. I Worms Fatih Camiinde Ramazan Coşkusu GMG RNS Bölgesi Worms Fatih Camiinde geleneksel hale getirilen Ramazan çadırı iftar programları coşkulu bir şekilde her gün sürdürülüyor. Eski başkan Hüseyin Koşar ve idaresi tarafından beş sene önce başlatılan iftar çadırları iki ay önce göreve Doğan Dilci ve ekibi tarafından da bu güzel gelenek devam ettiriliyor. Katılımın günlük yaklaşık üçyüz elli – dörtyüz civarında olduğu ve katılanların oldukça memnun kaldıkları bildirildi. Ayrıca geçtiğimiz günlerde kurum ve kuruluşlara verilen iftara Mainz Başkonsolosluğundan Konsolos Muavini Osman Acar, Worms Emniyet Müdürü, Worms SPD milletvekili, iki CDU milletvekili, Yeşiller Partisi Worms Başkanı, belediyeden yetkililer, kardeş cemiyetlerden DİTİB, Islamischer Dachverband idaresi, kilise yetkilileri, beşyüze yakın cemaat katıldı. Gecede kısa bir konuşma yapan Mainz Konsolos muavini Osman Acar Worms Fatih camiinin düzenlemiş olduğu bu güzel gece için teşekkürlerini ileterek Ramazan ayının herkese hayır huzur ve bereket getirmesi temennisi ile sözlerini tamamladı. Coşkunun had safhada olduğu günlerde ve gecelerde çocuklarda unutulmamış ve onlara her zaman kullanabilecekleri bir zıplama balonu da alınmış. I HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 10 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 haber Bosna’dan Ramazan’ın İlk Günlerinden Bol Selam ve Kucak Dolusu Dua Gönderiyoruz Sinan Aktürk-Sarayevo-Bosna asene Derneği Sekreteri Mustafa Uyanık Bey telefonla arayarak bizim Bosna`ya kumanya dağıtımı ile ilgili gidecek görevli arkadaşlarla beraber gidip gidemeyeceğimizi sordu. Biz de tabiki olur dedik. Aynı zamanda eşimin de bizimle gelmesini talep ettiler. Pazar günü kıymetli Ömer Benli bey ve eşi ile beraber IGMG Kadınlar Gençlik Teşkilatından ve HASENE`den 4 görevli kardeşimizle birlikte toplam 8 kişi bize tahsis edilen araç ile yola çıktık. Yaklaşık 1500 km`lik bir yolculuktan sonra sabaha karşı Sarayevo`ya vardık. Otelde biraz dinlendikten sonra Hasene Bosna Sorumlusu Adem Kasa bey ile birlikte yapılacak çalışma ile alakalı kısa bir toplantı yaptık. Niye kısa diyorum; çünkü kardeşlerimiz zaten gerekli tüm hazırlıkları önceden yapmışlardı. Dağıtılacak malzemelerin ilk kısmı yolda gelirken biz de ekip arkadalarımız ile birlikte otelimizin hemen yanında bulunan Bosna`nın Bilge Kralı Alija İzzetbegoviç`in mezarını ziyaret ederek dualarımızı ettik. Ben ve eşim daha önce de Bosna`ya geldiğimiz için buraları kısmen biliyorduk. Ekipteki diğer arkadaşlar ilk olarak buralara geldikleri için, özellikle Alija`nın mezarında biraz duygulandılar. Mihmandarımız Adem Kasa bey bize Başçarşıda ikramda bulunduktan sonra bir yandan da kısaca tarihi mekanları tanıtım yaptı. Gazi Hüsrev Bey Camiinde öğlen namazlarımızı kıldıktan sonra, IGMG`nin düzenlediği Bosna Yaz Okulundaki öğrencileri ziyarete gittik. Burada hem hocalarımız ve hem de öğrencilerimiz tarafından coşku ve sevgi ile karşılandık. Kısa konuşmalardan sonra dağıtılacak kumanya malzemelerinin geleceği mekana gittik. Toplam olarak 1100 aileye dağıtılması planlanan kumanya paketlerinin ilk kısmı olan 100 paketlik kısmı orada organize edilerek ekiplere teslim edildi. Bizim ekiple beraber Sarayevo`nun içindeki yerlere giderek dağıtımımızı yaptık. Bu arada kumanya paketindeki malzemeler hakkında da bilgi vermek gerekir diye düşünüyorum. 19 parçadan oluşan kumanya paketinde; makarna, pirinç, tuz, şeker, re- H çel, çikolata, deterjan, sıvı sabun, bulaşık sabunu, kahve, baharat, sıvıyağ, hurma, diş macunu gibi malzemeler bulunuyordu. Buradaki yaşayan insanların ihtiyaçları gözönüne alınarak hazırlanan paketler bizce güzel ve yeterli idi. Bizim dağıtım yaptığımız yerlerdeki insanların sevgi ile yaklaşımları ve bol bol dua etmeleri inanın yorgunluğumuzu çekip aldı. Ramazanın ilk gününe girilirken aldığımız dualar daha doğrusu aldığınız dualar yapılan çalışmanın ne kadar önemli ve güzel bir çalışma olduğunu bir kere daha ortaya koyuyordu. Bizler başta Srebrenitsa olmak üzere tespit edilen 5 değişik bölge ve yerde, ki buralarda yaklaşık 15`e yakın mahalle, kasaba ve şehir mevcut, 1100 civarı kumanya paketinin ekipler halinde dağıtımını gerçekleştirdik. Özellikle Doboj yakınlarındaki yaşlılar yurdu ve akıl hastanesi görevi gören kurumu ziyaret ettiğimizde oldukça etkilendik. Sadece gıda değil akıl nimeti de ne kadar önemli imiş. Buraya yaklaşık 200 kumanya paketini bizzat teslim ettik. Son gün Ömer Benli Bey ve ekibin diğer kısmı Banyaluka`ya gittiler. Biz de Gorajde`ye gittik. Gorajde çok güzel ve şirin bir şehir. Buradaki partner kuruluştaki arkadaşlarımız hazırlıklarını mükemmel şekilde yaptıkları için hiç vakit kaybetmeden yaklaşık 100 aileye kumanyalarımızı dağıttık. Tasedüfen burada bir park ve sergi açılışına da denk geldik. Türkiye`den İstanbul`dan Güngören Belediyesi ile Gorajde Belediyesi kardeş şehir olmuşlar. Bunu pekiştirmek için Güngören Belediyesi bir park inşaa ettirmiş ve güzel bir hat sanatları sergisini de başkanlar beraberce açılış yaptılar. İftarda da yine Türkiyeli müslümanların yaptırdığı Kayseri Camiinde verilen güzel iftara ekibimizle beraber iştirak ettik. Hasılı Almanya`dan mihmandarımız Ömer Benli bey ve Bosna`da mihmandarımız Adem Kasa bey gerekli tüm organizeyi mükemmel şekilde yaptıkları için bize sadece dağıtıma eşlik etmek düştü. Son olarak Bosna`dan tüm kardeşlerimizin sizlere kucak dolusu sevgi, selam ve dualarını gönderiyoruz. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 11 ❭ haber Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 Wuppertal CDU’lu Belediye Başkanı Peter Jung’dan Müslüman Cemaatlara İftar uppertal’ın Bütün Camileri ve farklı yerlerinde toplu iftarlara bir yenisi daha katıldı. Wuppertal Belediye Başkanı Peter Jung tarafından Barmen Uterdörner Gesamtschule adresinde Wuppertal`da yaşayan Müslüman Camii ve derneklere iftar verildi. İftar salonunun % 65 sandalyenin dolu olduğu salona gelen Peter Jung katılımcıları selamladı. Programın sunucuları üniversiteli Nilay Doğan (ehem START-Stibendiatin) Funda Gümüşbaş (Kulturund Bildungszentrum) idi. Programın akışına göre sahneye gelen Başkan Oberbürgermeister Peter Jung Bir selamlama konuşması yaparak; "Hoş geldiniz iyi akşamlar dedi günün anlam ve önemine deginen başkan İslam Mezarlıgı Kurumbachers- W tre`de olacak Hristiyan, Yahudi ve Müslüman Mezarlıgı olacak. Burada Alman kimliği almış insanlar var seçimler geldiğinde oylarınızı kullanın dedi. Vetreter der Wuppertaler Moscheevereine wird Herr Samir Bouaissa selamlama konuşması yaptı. Herrn Aiman A. Mazyek Sprecher des Kordinatinsrats der Müslime konuştu. Gebetsruf zum Sonnenuntergang ezan okundu. Hurmayla oruçlar açıldı ve Sporthallede namazlar kılındı. İftarlar yapıldı ve Wuppertaler Moschee tarafından Belediye Başkanı Peter Jung’a bir çiçek takdim edildi. IGMG Hessen Bölgesi Geleneksel Bölge İftarı GMG Hessen Bölgesi Geleneksel Bölge İftarı Frankfurt`ta Bulunan Tekbir Restaurant`ta yapıldı. IGMG Hessen Bölgesi BYK Üyeleri ve eşleri, Cemiyet Başkanları ve eşleri, IRH Başkanı Ramazan Kuruyüz, DİTİB Hessen Bölge Danışmanı Dr. Hüseyin Kurt, T.C. Frankfurt Başkonsolosluk Muavin Konsolosu Özkan Durmaz, Milli Gazete`den Mehmet Karacabey, T.C. Ziraat Bankası Frankfurt Genel Müdürü Gürbüz Gündüz, Türk Havayollarından Gökhan Okur, Stellvertretender Vorsitzender TG Hessenden Atila Karabörklü yaklaşık 100 kişilik bir topluluk iftar programına iştirak etti. İftar öncesi gerçekleşen program açılış Kur`anı Kerimi ile başladı. Daha sonra IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz bir selamlama konuşması yaptı. Kaçmaz konuşmasında Ramazanın güzelliklerinden istifade edilmesi gerektiği vurgusunu yaptı. Ramazan içerisindeki ibadetlerin diğer zamanlara göre daha faziletli olduğunu hatırlatan Kaçmaz güzel bir Ramazan ayı ve Ramazan Bayramı dileklerini iletti. T.C. Frankfurt Başkonsolosluk Muavin Konsolosu Özkan Durmaz da bir konuşma yaparak katılımcıların Ramazanını tebrik etti. Akşam ezanının okunmasıyla her birlikte oruçlar açılıp iftarlar yapıldı. İftar programından sonra Tekbir Restaurantın mekanının nezih ve güzel bir ortamda olması çaylar eşliğinde güzel sohbetler yapılmasına imkan tanıdı. I HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 12 ❭ haber Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 T.C. Köln Çalışma Ataşesi Oğuz Tuncay İş Ajansını Ziyaret Etti .C. Köln Başkonsolosluğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ataşesi Oğuz TUNCAY, Köln İş Ajansı Meslek Danışmanlığı Birimini ziyaret etti ve çalışmalar hakkında bilgi aldı. Bir günlük seminer şeklinde Mart ayında planlanan ziyarette İş Ajansı Müdürü Roswitha STOCK çalışmaları hakkında bilgi verdi ve bu ziyaretin sadece Ataşe TUNCAY’ın bilgilendirilmesine değil, aynı zamanda Ajansın da Türk vatandaşları arasında tanınırlığının artırılmasına katkı sağlayacağını belirtti. Bayan STOCK ayrıca, “Köln Başkonsolosluğu ile aramızdaki yoğun işbirliğinin sürdürülmesinin yanı sıra bizim çalışmalarımıza gösterilen ilgi de beni memnun etti” dedi. T TALEP SİZDEN, PARA BİZDEN, EV BİZDEN DEWA PR MA GMBH İcradaki evinizi kurtarıyoruz. Schufa’nız olsa bile destek imkanı sağlıyoruz ∂ Annelere Özel İmkanlar ∂ “Vadesi Dolmuş Ev www.dewaeg.de Ödemelerinizi Günün En Cazip İmkanları İle Yeniliyoruz” Çalışsanız ya da çalışmasanız, yardım dahi alsanız, hayal kurduğunuz, bize gösterdiğiniz evi alıyoruz. Hiç kredi kullanmadan sizi ev sahibi yapıyoruz. Köln 0221-78804100 Stuttgart 0711-99764300 Mannheim 0621-8624070 G-MEDIA UG c BANKAS IZ SCH UFASIZ HERKESE EV ALMA İMKANI wohnungsbau eG Köln çalışma Ateşesi Tuncay Ajansın çeşitli birimlerinde yapılan çalışmalar ve meslek eğitim biriminde gençlere verilen danışmanlık hizmetlerine de iştirak etti. Ataşe Oğuz TUNCAY, Türk gençlerinin meslek eğitimi yapmalarına ve çalışma hayatına katılmalarına katkıda bulunmanın en önemli görevlerinden biri olduğunu ifade etti. Meslek danışmanlığı biriminde gençlere nasıl yol gösterildiğini ve motivasyonun nasıl sağlandığını yerinde görmek ve bu yöntemlerden kendi çalışmalarında da istifade etmek isteyen Oğuz TUNCAY, konuyla alakalı düşüncelerini basınla paylaşarak şunları aktardı: “Danışmanlar büyük bir sabır ve ilgiyle her gence özel hizmet vermekte, olumsuz sonuçları dahi makul bir şekilde açıklayarak birlikte alternatif arayışına girmektedirler. Gençlere eğitim durumuna en uygun meslekleri önermeye çalışan danışmanlar, onların cesaretlerini de kırmamaya özen göstermektedirler” dedi. İş Ajansında son olarak Ağustos 2012 tarihinden bu yana faaliyette olan ve ikinci basamak işsizlik parası alan 25 yaş altındaki gençleri en geç 6 haftada meslek eğitimine ya da işe yerleştirmeyi amaçlayan “befit4job” (işe hazır ol) isimli birimi ziyaret eden Ataşe TUNCAY, birim yetkililerinden bilgi aldı ve katılımcı gençlerle sohbet etti. Ziyareti değerlendiren Oğuz TUNCAY, gençlerin gerek mesleki gerekse yüksek eğitim çağını geldiklerinde İş Ajanslarına başvurmalarında büyük yarar olduğunu, velilerin de çocuklarıyla birlikte danışmanlık hizmetlerinden istifade edebileceğini ve ailelerin çocuklarına cesaret vermeleri gerektiğini belirtti. Konursulular Köln’de Buluştu ayburt'un Konursu kasabasında yaşayan gurbetçiler her sene geleneksel olarak düzenledikleri, Dostluk ve Kaynaşma Gününü büyük bir katılımla Köln'de gerçekleştirdiler. Almanya'nın çeşitli şehirlerinde yaşayan Konursu'lular futbol sahasında gençlere yönelik futbol turnavası, çocuklara yönelik yumurta, yoğurt yemek ve ip çekme yarışmalarından sonra etkinliklere katılan çocuklara hediyeler verildi. Futbol maçı yapan takımlara kupa töreninden sonra etkinliğe katılanlar Köln Chorweiler DİTİB caminin toplantı salonuna gidildi. Salonda toplanan Konursululara Lokman Köklüoğlu günün konusu hakkında bilgi verdikten sonra katılanlara teşekkür ve birlik, beraberlik çağrısında bulundu. Daha sonra Köln Bayburt Derneğinin hazırlamış olduğu ikramlar sunuldu. İkramlar yendikten sonra söz alan Turgut Kantaroğlu Allah nasip ederse bu etkinliğin 2014 seneye Dortmund'a yapılacağı haberini verdikten sonra bu güzel organizasyonda emeği geçen başta Köln Derneği yöneticileri Emrah Yazıcıoğlu, Bünyamin Karabacak, Fikret Taşcıoğlu ve orada hizmeti geçen herkese teşekkür etti. B HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 13 ❭ haber Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 ATiB Gençlik Kolları Ramazan Sohbetleri Bizim sohbetimiz nisan yağmuruna benzer; Balığın ağzına düşse inci, Yılanın ağzına düşse zehir olur... Hz. Mevlana’ nın bu muhteşem sözünden yola çıkan ATİB Gençlik Kolları 11 Ayın Sultanı Ramazan da da hız kesmeden sahur sohbetlerine devam ediyor. Sohbet programlarının du sefer ki durağı ATİB Fürth Türk Ocağı oldu. Genel Başkan Özel Kalem Müdürü Yavuz Kul, Gençlik Kolları Genel Başkanı Süleyman Yıldırım ve Hessen Bölge Gençlik Kolları Başkanı İsmail Hakkı Öner`in iştirak ettiği sohbetin ana konusu Müslüman Türk Gençliğinin sorumlulukları oldu. Sohbet sonrasında, Türk Kültüründe büyük önem arz eden, saz ve bağlama ile söylenen türküler, katılımcıların memleket hasretlerini üst düzeye çıkarırken; birlikte söylenen marşlar ise bir o kadar manevi duyguları pekiştirdi. Daha sonra Fürth Gençlik Kolları Başkanı Hacı Aktürk ve ekibi tarafından hazırlanan Halil İbrahim sofrasına geçildi. Sabah namazının kılınmasıyla program son buldu. Gençlerle Sahur Sohbeti ATİB Gençlik Kolları Ramazan Ayı sohbetlerine bir yenisini ekledi. Ramazan Ayı’nın başlamasıyla birlikte iftar ve sahur programları düzenleyen ATİB Gençlik Kolları, Köln’de düzenlediği sahur programında gençlerle bir araya geldi. ATİB Köln Türk Kültür merkezinin ev sahipliği yaptığı sahur programına Gençlik Kolları Genel Başkanı Süleyman Yıldırım, GYK Üyesi Yavuz Kul ve Eğitimci-Yazar Hamza Eravşar katıldılar. Eğitimci-Yazar Hamza Eravşar’ın sohbetiyle başlayan programda Eravşar, tarih öğrenmenin önemine değindi. Örneklerle sohbetini zenginleştiren Eravşar, “Geleceğe yön vermek aynı hataları tekrarlamamak ancak geçmişi tam ve doğru kaynaktan öğrenmek ile mümkündür” dedi. Ardından Gençlik Kolları Genel Başkanı Süleyman Yıldırım da yaptığı sohbette gençlere, milli ve manevi değerlerin yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması noktasında üzerimize düşen sorumlulukları hatırlattı. Oldukça verimli geçen gençlik kolları sahur programı yapılan ikramların ardından son buldu. Kriegk Straße 49-51 60326 Frankfurt Main Mobile: 0163 - 47 37 301 www.cenaze-sabir.com Tel: 069 - 53 08 75 85 Fax: 069 - 53 08 75 84 HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 14 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 haber Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ Köln’de NRW MÜSİAD İftarına Katıldı urt dışındaki Türklerden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, iftar için geldiği Almanya`nın Köln şehrinde bir dizi temaslarda bulundu. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Kemal Yurttnaç, Türkiye Müsiad Yönetimi Genel Başkan Yardımcısı Eyüb Akbal, T.C. Münster Konsolosu N. Cemal Tosyalı ve Köln Muavin Y Konsolosu Yonca Sunel, Bekir Bozdağ`ın proğramına gün boyu eşlik ettiler. Bozdağ iki günlük proğram için bulunduğu Köln’de ilk önce Müsiad’ın Marıtım otelde düzenlediği eyalet iş adamlarının toplantısında beraber oldu. Günün ikinci proğramında Bakan Bozdağ İlk kuşak Almanya`ya gelenlerden Köln`de danışmanlık ter- cümanlık yapmış eski Milli Görüş cemiyet başkanı, şu an Hansarıng semtinde bulunan Kale Cami adıyla tanınan cemiyetin başkanı Şefik Karagüzel’i ziyaret etti. Kale cami ziyaretinde Şefik Karagüzel Bakan Bozdağ`a “Almanyadaki mahkemelerin kararlarını Türkiye tanıyor. Ama burada her hangi bir sebeple eşinizden ayrılsanız bir daha Türkiye`de ayrılmak zorunda kalıyorsunuz. İki tane avukat tutulmasını istiyorsunuz. Sorusu üzerine Bozdağ; “Bu konunun vatandaşları ne kadar rahatsız ettiğini meslekten avukatlıktan geldiğim için çok iyi biliyorum ve çözümü gereken bir sorun olduğunu da görüyorum. Bildiğim kadarıyla bakanlık bu konuda bir çalışma yapıyor’’ dedi. Bozdağ ayrıca askerlik borçlanmasının istişareyle 6 bin Euroya çekildiğinin altını çizdi. Karagüzel “12 Eylül döneminde vatandaşlıktan çıkarılmış kişiler Türkiye`ye giremiyorlar.” diğerek sorduğu soruya Bakan Bozdağ “mahkemeye başvursunlar biz Nazım Hikmette dahil olmak üzere pek çok mağduriyeti gideren düzenlemeler yaptık’’ dedi. Kale cami yöneticileri Bakan Bozdağ’a Osmanlı imparatorluğundan kalma bir vesika hediye etti. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ Ehrenfelddeki Merkez cami inşaatını da gezerek yetkililerden cami ile ilgili bilgi aldı. Cami inşaatını gezen Bozdağ burada yöneticilerle hatıra fotoğrafı çektirdi. MÜSİAD İFTARI NRW MÜSİAD Başkanı Orhan Bilen’in davetlisi olarak Almanya`ya gelen Bekir Bozdağ MÜSİAD yöneticileri başta olmak üzere Kölnlü iş adamı ve sivil toplum temsilcilerinin katıldığı 400 kişilik gurupla iftar yaptı. Buraya IGMG Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü, Yavuz Çelik Karahan, UETD Genel Başkanı Süleyman Çelik, BiG parti Genel Başkanı Haluk Yıldız, ABTT, Atib, MÜSİAD Avrupa Eyaletleri, başta olmak üzere pek çok sivil toplum temsilcileri katıldılar. IGMG Köln hatiplerinden Mehmet Yılmaz’ın okuduğu Kuran-ı kerimle proğram start aldı. Müsiadın slayt gösterisiyle proğram devam etti. Müsiad Başkanı Orhan Bilen; “MÜSİAD 23 senedir üyeleriyle ülkeye yeni bir soluk yeni bir iklim kazandırdığı gibi, Almanya’da da önce insan diğerek kanaat bereket ve takvanın izinden giderek, milleti ve insanı bir para kaynağı ekmek kaynağı bir iş gücü yığını değil, bir eşrefi mahlukat olarak değerlendirip çalışmalarını bu doğrultuda köprü vazifesi olmuştur. İş adamları ancak huzur ortamında başarılı olabilir’’ diyerek sözlerini sürdürdü. Orhan Bilen’in ardından Türkiye MÜSİADdan Genel Başkan Yardımcısı Eyüp Akbal, Akraba Topluluklar ve Dış Türkler Başkanı Kemal Yurtnaç, Münster Baş Konsolosu Naci Tosyalı kısa birer selamlama konuşması yaptı. Günün konuğu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ burada yaptığı konuşmada MÜSİAD’ın iftarına teşekkür ederek başladığı konuşmasını Türkiyedeki siyasi çalışmalar ve yapılan hukuki anayasal değişiklikler, Cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi düzenlemesi Türkiyedeki ekonomik iyileşmeler ve dış güçlerin provokatif planları ve son olarak gezi parkıyla alakalı 45 dakikalık bir sunum yaptı. Proğram sonunda MÜSİAD yönetimi tarafından Bakan Bozdağa hediye takdimi yapıldı. Yemeğin ardından Bekir Bozdağ ve ekibi Yatsı namazını IGMG Köln Fatih camisinde kılarak cemaatle hasbihal etti. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 15 ❭ Din ve Diyalog [email protected] nutulan değerler yeniden hatırlanmalıdır Malum hikayedir, büyük zatlardan biri bir sabah dergahına gelerek müritlerine hitab eder: “Ey insanlar dün gece rüyamda bana Cehennem gösterildi.” - “Anlat,” derler diğerleri, “ne gördün, orada dedikleri gibi ateşler ve o ateşte yananlar var mı?” - “Hayır,” der ermiş “öyle şey yok. Ama büyük ve uzun bir sofra gördüm. Cehennemlikler karşılıklı bu sofraya oturtulmuşlardı. Önlerinde birbirinden güzel yemekler vardı. Hepsi de açtılar. Gel gör ki, kollarına uzun saplı kaşıklar bağlanmıştı. Kaşıkların sapı o kadar uzundu ki, yemeklerden alamıyor, aldıkları yemekleri de ağızlarına götüremiyorlardı. Sonuçta aç ve perişan bir halde o sofrada, birbirinden güzel yemeklerin önünde oturmakta idiler.” Kalabalık hayret nidaları ile mırıldanırken ermiş oradan kalkar ve gider. Ertesi gün tekrar dergaha gelir ve yine konuşur: “Ey insanlar dün gece rüyamda bu kez de bana Cennet gösterildi.” - “Anlat,” derler diğerleri, “ne gördün, orada dedikleri gibi Huriler, şarap kadehleri ve altın tahtlar var mı?” - “Hayır,” der ermiş kişi “öyle şey yok. Ama büyük ve uzun bir sofra gördüm. Cennetlikler karşılıklı bu sofraya oturtulmuşlardı. Önlerinde birbirinden güzel yemekler vardı. Gel gör ki, kollarına uzun saplı kaşıklar bağlanmıştı. Kaşıkların sapı o kadar uzundu ki, yemeklerden alamıyor, aldıkları yemekleri de ağızlarına götüremiyorlardı. Ama herkes karşısındakinin önündeki tastan uzun kaşığıyla yemek alıp ona yediriyor, karşıdakiler de berikileri böyle besliyorlardı. Bütün gün birbirinden güzel yemekler yiyerek bitmez bir ziyafet ve zevk-u safa içinde yaşamakta idiler.” Diğerinin hakkını korumak toplum hayatının da, devlet düzeninin de başlangıcı olsa gerektir. U ❬ dosya Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 Alaattin DİKER Belki bugünün bir kasırga şiddetinde esen bireysel başarı ve bireysel çıkar rüzgarlarının ikliminde “diğerinin hakkı” bahsi çok eskilerden kalma bir türkünün kulaklardaki etkisini yapabilir. Ama küresellik çağında dünyamızı sağlam temeller üzerinde yeniden inşa etmek için unuttuğumuz bazı şeyleri hatırla(t)maya ihtiyaç var. İlahiyat değil, dini algı değiştirilmelidir Önce bir hakikatın altını çizelim: Batı, Türkleri tarih boyu “şiddet kültürünün çocukları” olarak gördü ve görmeye devam ediyor. Bu bağlamda bir imaj sorunu yaşadığımız kesin. Batı zihniyeti varolmak için ‘öteki’ yaratmaya meyyal olduğu sürece bizim bu önyargıyı kırmamız hiç kolay olmayacak. Bu minvalde Hıristiyan dünya ile kurulacak sağlıklı bir iletişime elbette gerek duyulabilir, ancak burada dini algıyı düzeltmek yerine ilahiyatı, yani İslam’ın kendisini dönüştürmek yanlışına düşülmektedir. Mesela, eski Diyanet İşleri Başkanı ve Kur’an müfesseri Süleyman Ateş’in içselleştirilmesini önerdiği (Cicero, Sayı: 11/2004) ve ünlü fakih Hayrettin Karaman’ın girmemize caiz fetvası verdiği Avrupa değerler sistemi nihayetinde Hıristiyanlıkta ki Tanrı ve insan anlayışının seküler izdüşümünden başka bir şey değildir. O zaman bu hocalara şu temel soruyu soralım: “Acaba başarı olarak telakki ettiğiniz Avrupa Birliği müktesebatı içerisinde, dinî ilimlere bir yer olur mu?” Malum dinî ilimlerin öğretildiği müesseseler dindar insanlar tarafından bir tür sığınak gibi düşünülmektedir, lakin İslamiyet, izzet dini olduğu için başka aziz kabul etmez. İsterseniz, önceki yıl cereyan eden ve resmi görüşü yansıtan bir anekdotu size aktaralım ki, ne söylemek istediğimiz tam olarak anlaşılsın.. Son devir âlimlerinden Ahmed Kilise kaynaklı “Dinlerarası Diyalog”da öteki konumundaki Müslümanlarla yapılan görüşmelerde, dört duvar arası ve kapalı kapılar ardında hâkim olan dostane ve hoşgörü atmosferinin niçin dışarıya yansımadığını, tabana bir türlü yayılmadığını sormak ve sorgulamak zamanıdır. Davudoğlu’nun ailesi, onun “Sahih-i Müslim Tercüme ve şerhi” isimli eserini, daha kalıcı olması açısından, Diyanet İşleri Başkanlığı’na basması için müracaat ettiklerinde, reis bey, ilkin kitabı basacaklarını ve çok mühim bulduklarını söyler. “Ancak” diyor damadı İbrahim Yıldız, “Yaklaşık 2 senelik ‘tetkik’ sürecinden sonra Ankara’ya davet edildiğimde aldığım cevap şuydu: “Eseri basamayız, çünki kitabın içeriği Avrupa normlarına uymuyor.” şaka gibi duruyor, değil mi? Yine, bir cemaat lideri son olarak Hadis hakkında son derece önemli bir iddiada bulunuyor ve Peygamberimizin hadis-i şerifleri üzerinde konjonktüre göre tasarruflarda bulunulabileceğini söylüyor; bunu da “hadis bi’l-ma’nâ”* olarak adlandırıyor. Hemen belirtelim ki, bu görüşler hem çıkış noktası, hem de varılan sonuç itibarıyla aşikâr hatâlar içermektedir. Batıcılık iki keskin tepki doğurmuştur Tanzimat’tan beri bu ülkede ilginç bir aydın heyecanı yaşıyoruz. Batının kültür ikliminde ve büyük ölçüde bu iklimin toplumsal sorunlarını yansıtan tartışmalar Türk aydınlarının ve dahi din adamlarının öncelikli gündemi olabilmiştir. Ama bu olgunun üzerinde durulması gereken bir yanı vardır. O da aydınların, Batının kavramsal ve zihinsel aşamalarına, ya ‘ondan bizde zaten var’, ya da ‘bizde de hemen ondan olmalı’ şeklinde iki keskin tepki ile ayrışmalarıdır. Bu örtüşme geleneği günümüze de intikal etmiştir. Osmanlı modernleşmesine benzer şekilde yeni Türkiye’nin düşünce tasnifini de belirlemiştir. Bu gerekçeler söz konusu farklılaşmada kendine coşkulu taraftarlar bulabilmiştir. Postmodernizim, ikinci cumhuriyet, sivil toplum vs. konular Türkiye’de aydın öykünmesinin popüler ilgileri arasında sayılır. Özellikle Batılı Fırat Sunel’e Veda Ziyareti GMG Düsseldorf Bölgesi yönetimi, görev süresi biten ve Eritte Büyükelçiliğine atanan Fırat Sunele veda ziyareti bulundu. 4 yıllık görev süresi içinde çok olumlu çalışmalar yapan Sunel’e teşekkür eden IGMG Düsseldorf Bölge yöneticileri bundan sonraki görevinde başarılar dilediler. Karşılıklı fikir alış verişinde bulunulan görüşmede, yeni görevinin heyecan verici olduğunu söyleyen Sunel 350 yıl Osmanlı idaresinde bulunan Eritre’nin ilk büyükelçisi olması hasebiyle yeni görevinin Türkiye'nin Hint Okyanusu'na açılan kapısı olacağını da söyleyen Sunel ilk yapacağı icratıda THY İstanbul Eritre seferinin başlaması için çalışma başlatmak olacağını da dile getirdi. Fırat Sunel IGMG teşkilat çalışmalarını çok yakından takip ettiğini ve Başkonsolos olarak ayırım yapmaksızın tüm camileri ziyaret etmeye çalıştığını dile getirdi. Daha sonra söz alan IGMG Düsseldorf Bölgesi Başkanvekili Erdoğan Ok, Sunel’e yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkür ederek son 4 yılın çok olumlu hizmetleri olduğunu söyleyerek kendilerini unutmayacaklarını söyledi. Görüşmeden sonra Hatice Kaya hanımefendi ve Zehra Karataş hanımefendiler Başkonsolos Sunel’e çiçek takdim ederek yeni büyükelçimize yeni görevi hayırlı olsun diyerek teşekkür ettiler. Başkonsolos Fırat Sunel de IGMG heyetine ziyaretlerinden dolayı teşekkür etti. I HAYAT toplumların zihni dönüşümünü yansıtan sivil toplum, ve onunla eşzamanlı olarak ortaya çıkan dinlerarası diyalog kavramı 90’lı yılların başından itibaren Türk kamuoyunu da ilgilendirir oldu. Dinlerarası diyaloğun sistemli bir faaliyet olarak yürütülmesinde Vatikan öncülük etmiş ve II. Vatikan Konsili’ (1965)nde alınan kararlar ve Papalık Konseyi’ (1991) nda edilen tavsiyeler gereği diğer dinlerin mensuplarıyla diyaloğa girilmesini istemişlerdir. Türkiye’de ise dinlerarası diyaloğun temelleri, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı onursal başkanı Fethullah Gülen’in önderliğinde 1996 yılında atıldı. İlk görüşme Gülen ve Rum Ortodoks Patriği I.Barthemolos’un katılımıyla Polat Rönasans Otel’de gerçekleşti. Görüşmenin en önemli noktası – Hürriyet gazetesinin de ifade ettiği gibi – sivil bir cemaat liderinin Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana ilk kez Hırıstiyan bir din temsilcisi ile buluşması anlamına gelmesiydi. İlk adımları “Ben diğer Müslümanlardan farklıyım” iddiasıyla başlayan bir yolculuk 1998 yılına gelindiğinde ülke sınırlarını aşmıştı. Bu durum, Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Jean Paul II görüşmesi ile zirveye taşındı. 11 Eylül saldırısı dikkate alındığında “iislamofobi”nin alabildiğine medeniyetler çayaygın olduğu ve “m tışması” tezinin yoğun ilgi gördüğü bir dönemde dinlerarası diyalog adına atılan bu adım, bir hayli önem taşımaktadır. Sivil toplum şark tarzı bir gelişme izlemiştir Devlet eliyle düzenlenmeyen bu tür buluşmalar, yanlış anlaşılmaya mahal bırakacak şekilde, halk nezdinde belli bir kesime İslam dininin tek temsilcisi olmaya yönelik girişimler olduğu izlenimi uyandırmaktadır. İslamı asırlar boyunca tanımaya yanaşmayan, 1991 yılında fikir değişikliğine giden Hıristiyan alemi, niçin bizleri birden tanımak istesin? Yüzyıllardır sürdürdüğü misyonerlik faaliyetini neden bir anda noktalasın? Bu sorulara henüz tatmin edici bir cevab alınmış değildir. Aynı yıllarda milli devlet anlayışına karşı ‘yeni bir toplumsal proje’ Medine Vesikaiçin kollar sıvandı. ‘M sı’ sivil topluma tevâfuk eden bir Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 16 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 belge olarak gündeme girdi. Belgenin asıl mesajı toplumun sivil açılıma duyduğu ihtiyaçtan çok ‘social contrat’ olayı bizde de yaşandı duygusunu öne çıkarmasıydı. Yüzyıl önce de Ali Suavi, Fransa’dan yayılan eşitlik anlayışının “şeriat-ı islâmiyece de adl-ü insafa riayete”** tekabül ettiğine işaret ederek Demokrasi’nin bizde Asr-ı Saadet devrinde var olduğunu öne sürmüştü! Tüm bu tartışmaların özü sosyal yapımızın cüzlerine toplumsal olduğu kadar siyasal rüşt kazandırmaktadır. Çok sesliliği çözülmenin ayrıntılarına dayandıran anlayış bireyi - toplumsal değişimin mantığına aykırı bir biçimde - mensubiyetleri nispetinde değerli bulmaktadır. Onlara göre birey mensubiyetleri dışında (cemaat, dernek, etnik köken vs) koskoca bir hiçtir. Adeta bireylerin mensubiyetleri içinde tescil edildiği bu anlayışın potansiyel olarak ‘clan’ esasına dayalı bir yaşamın övgüsünü yaptığı, bireyi benzer yaşamlara mahkum ettiği söylenebilir. O nedenle ferdi değil de sadece cemaatları kapsayan bir gelişmenin toplumun tümünü temsil edemeyeceği açık bir gerçektir. Vasıf dokusu gelişemediği için cemaatlar ile kaçınılmaz bağları olan bireylerin önlerine gelen sivil toplum ve diyalog türü çağdaş kavramlara büyük bir aşkla sarılmaları yadırganamaz. Gelinen nokta işte bu vasıfsız insanların sözcülerine rüşt verme kavgasıdır. Sivil toplumun Batılı serüvenine uymayan da işte bu noktadır. şablonun Batıdaki zemininde temel öğe birey, Türkiye’de ise -her biri birer sığınak vazifesi gören- cemaatlardır. Böyle bir örgütlenme ister istemez sivil toplum uyarlaması yeni cemaat liderleri üretecektir. Ayrıca cemaat milliyetçiliğini de körükleyecektir. Dinlerarası diyalog ayrı bir dünya görüşüdür Son 20 yılın söylemi, cemaat liderlerini siyasal rüşt ile tescil ederken işte asıl bu boyutu görmezden gelmektedir. Üstelik din üzerinden piyasaya sürülen bazı mefhumlar bir süre sonra kutsal değerlere dönüşürken, sözcüleri de dokunulmazlık kazanıyorlar. Bu süreçte, değişim rüzgarının zihinleri nasıl savurduğunu ne yazık ki, kimse görebilecek durumda değil. Çünkü modernliği henüz anlayamadan post- modernliğe yakalandık. O yüzden modern siyaset çapraşık ve karmaşık olayları kavramakta zorlanıyor. Modernlik nasıl ekonomi üzerinden küresel hakimiyet kurduysa, postmodernlik değerler üzerinden yeni bir dünya düzeni tesis edecek gözüküyor. Ne gariptir ki, karşı çımekılması suç haline getirilmiş “m deniyetler ittifakı” kavramı da, Risale-i Nur markasıyla ortalıkta dolaşmaktadır. Gerçi dinimizde Ehl-i Kitap ile münasebetlere ait Kur’ân ve Hadis’e dayanan bazı fikir ve uygulamalar vardır; fakat bu faaliyetler ile “dinlerarası diyalog” arasında bir ilişki kurmak imkansızdır. Netice itibarıyla, dinlerarası diyalog meselesi körün fili tarifine benzer bir mahiyet almakta ve ona şimdilik bazı şahsiyetlerin özel merakı olarak bakılmaktadır. Bu nedenle dinlerarası diyalog konusu hep siyasi ve ekonomik bağlamlar içinde ele alındı. Meseleye hâla büyük bir kuşku ile yaklaşılıyor. Bu şüphecilik İslam ülkeleri ve müslümanlar siyaset ve ekonominin bir nesnesi olarak kabul edildiği ve eşit ortaklar olarak sayılmadığı sürece devam edecektir. Karşılıklı anlayış esasında ve karşısındakine güven aşılayacak bir söylem geliştirmek belki ilerde işe yarar. Görünürde araç olarak kullanılan bu meselenin ciddiye alınması için; ötekini aşağı görmeler, kendini beğenmeler ve kuşkular mutlaka ortadan kalkmalıdır. Resmin bütününe bakmadan, diyaloğu bahane ederek, güncel siyasi ve toplumsal gelişmeleri değerlendirmek maksadıyla toplantılar düzenlemek ve sonuçta İslamiyete karşı duyulan önyargıları pekiştirmek yalnızca bir basiretsizlik sayılabilir. Ama bu tartışmanın bize hatırlattığı en önemli nokta; Kur’an’ın oluşturduğu dünya görüşü ile Müslümanların buradan hareketle oluşturdukları dünya görüşü arasındaki farktır. Hayatın bütününü kuşatan dini bir bakış açısının varlığı kuşkusuz kişilerin düşünce yapısını etkilemekte, ancak okuma, anlama ve yorumlama işinin bir bütünlük içinde yapılması gerekmektedir. *Kelâm itibarı ile değil de mânaca doğru olan hadis. **İslam hukukuna göre eşitlik kavramı merhamet ve adâlet dâiresi içerisindedir. dosya M.Kemal Basa’ya Veda Ziyareti 009 Yılında Kemal Demirciler beyin yerine atanarak Köln Başkonsolosluk görevine getirilen Mustafa Kemal Basa 4 yıllık görev süresinin dolmasıyla yeniden Anavatan Türkiye’ye dönüyor. Kamuoyunda her kesimin hoşnutluğunu kazandığını rahatlıkla söyleyebileceğimiz Basa dolu dolu dört yıllık bir hizmet süresinde kapısını herkese açtı. Sıradan bir vatandaştan Hristiyan vatandaşımıza alevisinden sünnisine bölücü olmamak kaydıyla en uçtaki vatandaşa bile gerektiğinde ayağına giderek gerektiğinde de misafirini makamında konuk etti. Toplum gerçeği olan ne huzur evine ilgisiz kalabildi, ne ilik bankasını katkısız bıraktı, ne Türk dilini çizdirdi, devletin önemli günlerini protokolü çizerek büyük salonlarda yad etti. Ülkemiz evlatları sanatçıyı, futbolcuyu, üniversiteliyi pas geçtiğine biz basın olarak tanık olmadık. Ülkemize döviz kazandıran iş veren ve ihracatcılarımızı katılım ortaklığıyla yada bireysel olarak fuarlara gelen tüm iş adamlarımızın sıkıntılarını sorarak el uzattı. Tarihte hiç kapısından girilmedik başta Süryani vatandaşlarımız olmak üzere kiliselerine hem kendisini hem de Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davudoğlunu ziyaret ettirerek devlet baba adına kadirşinaslık gösterdi. Görev süresi dolduğu için rahatlıkla yaptıklarının bir kaçını burada zikrettik. Türk Basınına tereddütsüz ayırım gözetmeden aynı mesafede durdu. Alman basınında da sık sık gündeme gelen Mustafa Kemal Basa’nın son bir aydır veda için gelenlerden dolayı yoğun mesai harcadı. IGMG Köln Bölge Başkanı Mehmet Dal ve ekibini de makamında ağırlayan Basa, Mehmet Dal’a hitaben “Efendim sanki dün gibi koca 4 yılı bir nefeste tükettik dedi.’’ IGMG Köln Bölge Başkanı “İnsanların en hazırlısı insanlara fazdalı olanıdır diye buyuran Peygamber Efendimiz hayırlı çalışmaları övmüştür. Toplumun her kesimine eşit duran çok faydalı hizmetler yapan şahsınızdan bizler oldukça memnun olduk’’ diyerek yeni görev yerinde başarılar diledi. Ziyarete Bölge icra kurulu üyeleri Kazım Çakılcı ve İskender Güngör de eşlik etti. 2 HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir evgili Ozan, malum türkülerin de bir tarihi var. Bu bağlamda “Göç ve Müzik” arasındaki ilişkiyi inceleyen bir kitap çalışmanız olduğunu biliyoruz. Önce bu konu üzerine konuşalım isterseniz. Türkülerin tarihini, hayat ve zaman içinde sürekli yer alan haliyle görmemiz gerekmektedir. Bu bağlamdan bakınca hayata dair diğer temalar yanında “Göç ve Müzik” ilişkisi de türkülerin dilinde ifade bulmuştur. Kitap çalışması, göçün Anadolu noktasından başlayan ilk günlerinden, yarım asrı geçen içinde bulunduğumuz günlere kadar, bu toplumsal olayın şiire ve müziğe yansımalarını içine alıyor. Bu büyük göçün sanat ve duygu diliyle ortaya konmuş olması ayrıca önem arz ediyor. Bunu iki açıdan değerlendirmek icap ediyor. Zira bu çizgide, hem göç tarihine belge ve bilgi olma özelliğini, hem de bir edebiyat oluşması anlamını görmek gerekiyor Gurbet türküleri deyince, aklımıza hemen Almanya’ya ‘göçen’ ve orada ‘yaşayan’ insanları anlatan ve çoğunlukla da onlar tarafından yaratılan bir edebiyat türü çıkıyor karşımıza. Ezgi eşliğinde söylenen Almanya temalı şiirler sizce artık “halk türküsü” olmuş mudur? Zaman zaman tartışılan, bazı eserlerin “Türkü” mü yoksa henüz “Beste” aşamasında mı sayılması konusunun ötesinde görmek gerekir diye düşünüyorum Almanya eksenli türküleri. Bunu şundan dolayı söylüyorum: Artık değişen şartlardan dolayı belki eski yıllarda söylenmiş o türkülerin çoğu yeni dönemlerde tekrar söylenmeyecekler. Ama o türkülerin, o şiirlerin bizim hangi noktalardan geçerek bugüne geldiğimizi anlatması bakımından önemi çok büyük. Nitekim inceleme yaptığımda fark ettim ki, göç tarihini anlatan kalemlerin görmedikleri hatta göremeyecekleri ince, hassas anlatımlar bu göç şiir ve türkülerinde var. Mesela Yemen türküleri olmasaydı Yemen’de yaşanan o derin acılar bu denli halkın bilgisine, yüreğine yansımayacaktı. Sadece tarih anlatımlarında, tarih sayfalarında kalacaktı, bunu da ancak okuyanlar bilecekti. Bu göç türkülerinin bazıları da zaman zaman dillerde terennüm edilecektir. Peki, bu yeni halk müziğinin temel karakteristiği nedir? Gerek biçim gerek üslub gerekse konu bakımından bize genel bir panorama çizer misiniz? Aslında format ve karakteristik yapı Anadolu halk türkülerinden çok farklı değil, çünkü ana kaynak yine Anadolu. Ve zaten Almanya türküleri Almanya’da değil önce Anadolu’da başlamıştır. İncelediğimizde görüyoruz ki Almanya eksenli türkülerin sayı itibarıyla çoğu Anadolu noktasından Almanya’ya doğru söylenmiştir. Hatta bazen de uyarlama yapılmış, aynı türküde Türkiye’deki yer adı Almanya olarak değiştirilmiştir sadece. Sonradan Almanya içinde söylenenler de bu yekunu oluşturan, tamamlayan ikinci cephedir. Müziğimizin Avrupa’da ki müzik akımlarıyla temas etmesinden dolayı karakteristik yapıya bazı yansımalar olabilir ama bunu genelleştirmek gerekmez, istis- ❬ 17 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 röportaj S Almanya Yolcuları 1. Perona Ozan Yusuf Polatoğlu ile ‘Göç ve Müzik’ İlişkisini Konuştuk nai durum saymalı bunu. Mesela Köln Flarmoni senfoni orkestrasıyla bizim bağlamalar bir araya getirilip gösteriler sunmuştu. İleride Alman ve Türk müzisyenlerin buna benzer ortak çalışmaları da beklenebilir. Yayın tarihi belli türkülerden yola çıkarak bir konu tarihçesi çizmek mümkün mü? Mesela, 1970li yılların başında, türküler hasret duygularını, yeni ülkeye uyum zorluklarını ve ailelerin parçalanmışlığı konularını işliyor. Bu ilk dönemi bize kısaca açar mısınız? Sorunuz türkülerin bu noktadaki önemini anlatması bakımından isabet arz ediyor. şöyle ki bazen türkünün çıkış tarihini kronolojik araştırmak icap etmeden, içindeki sözler o dönemi zaten ortaya koyuyor. Türkülerin doğuş tarihini 1970’de değil, göçün ilk yıllarında görmek lazım. Zira 60’lı senelerin fotoğraf kareleri, o günkü plaklara yansıyan bu türkülerde çok açık görülmektedir. Sözünü ettiğiniz ailelerin parçalanmışlığının hatta dağılmaların yaşandığını bire bir anlatan türkülerin sayısı da hayli çoktur. Çünkü çok aile dramları yaşanmıştır. Mesela plağa düşen kayda göre “Zehra”, Almanya’ya giden kocası “Ahmet’i uğurlamaktadır. Ahmet Almanya’ya varır varmaz, Zehra’ya istek yapacağını söylemektedir. Ve anons yapılır: “Almanya yolcuları 1. perona!.. Almanya yolcuları 1. perona!..” Zehra ve Ahmet sarılıp vedalaşırlar, ağlama seslerine, iyi yolculuk seslerine trenin kalkış sesi karışır. Ve türkü başlar. Belli ki sonra beklenen umulan durum gerçekleşmemiş, vaat edildiği gibi Zehra’ya istek çağrısı yapılmamıştır. Türkü: “Sarmaş dolaş olmuştuk giderken Almanya’ya/Söz vermiştin sen beni yanına aldırmaya” demekte sonra,,“Ha bugündür ha yarın bir buçuk sene oldu” beni oyalıyorsun diye sitemlerle devam eder türkü. Bir örnek daha eklemek gerekirse, o günkü bir plak yine canlandırma ile başlar. Gümrük muayenesinden çıkıp, yolcunun taksiye binip evine kadar gelmesi türkünün girişinde seslendirilir. Kapı çalınır...”Kim o? “ sesine, “Benim Ahmet, Zehra aç kapıyı ben geldim” diye cevap verilir. Zehra, “Ne yüzle geldin” diye sitem eder. Zehra’nın yanındaki küçük kız, “Anne bu amca kim?” diye sorar. Ve “Kim olacak kızım? Almanya’ya gidip bizi burada süründüren, ele güne muhtaç eden baban, baban..” diye cevap gelir.. Müteakip hemen müzik başlar: “Almanya’ya varınca hepimizi unuttun” gibi, “Çocukların büyüdü babam nerde dediler/Sen zevkinde sefanda sormadın ne yediler” diye söylenen türküler o günlerin aile dramlarından karelerdir. Sayısız örneklerin sadece ikisidir bu iki türkü. Çekenler bilmektedir ki bu ailevi acılar yaşanmıştır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu sesler hangi noktalardan geçip bugüne geldiğimizin zamana kaydıdır. 70li yılların ortasında ise, ek olarak şu konular öne çıkıyor: Türk-Alman dostluğuna ihanet ettiği düşünülen Almanlara duyulan öfke, Şirin’in Düğünü filmine gösterilen tepkiler, Almanlarla evlilikler ve Türk devletine yönelik şikayetler. Bu türküler göçün bir özeleştirisi sayılır mı? Evet 70’li senelerin ortasında Alman Televizyonunda oynatılan bir Alman filminde ‘Şirin’ isimli bir işçi Türk kızı rol alır ve filmin bir sahnesinde tecavüze uğrar. Bu Türk işçileri üzerinde büyük bir infial uyandırır. Günlerce bu konu konuşulur, gazetelere dahi yansır bu tepki. Ama işin tuhaf tarafı eleştirilen büyük bir oranda sadece Şirin’dir. Filmin yapımcılarına, televizyonun tutumuna tepki yok denecek kadar azdır. Buna mukabil Şirin’e maksadı da aşacak kadar aşırı derecede bir yüklenme, kınama olur. Metin Türköz bu olay üzerinden “ŞŞirin’in Düğünü” diye bir albüm çıkarır. Bunu “Şirin’in HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Doğumu” diye bir albüm daha takip eder. Ve bu albümler çok satar. O günkü şartların farklılığı çerçevesinde izah etmek ancak mümkün olacaktır bu durumu. Zira maksadı aşan bir abartı vardır, o günlerden hatırladığım ve kayıtları da hala bende olan bu albümlerde aşırı argo ve hamaset söz konusudur. Tepkisellik durumu ve Türk devletinden şikayet periyodik olarak hep gündemde olmuştur. Bu aktüel çözümsüzlüklerin eleştirisinden, köklü tarihi sorgulamalara kadar gitmiştir. İlginç bir misal vereyim. Metin Türköz’ün bir türküsü, “Ellinci yılda milletim/Anayasa hürriyetim/Gelin bizi etmen yetim/Biz vatandaş değil miyiz.” diye başlayıp devam etmektedir. Bu göçün değil, Cumhuriyet’in 50. yılıdır. Yurt dışındaki insanımızın oy hakkının neden olmadığı o gün bile konuşulmaktadır. Bugün oy hakkı hâlâ yoktur. Köklü sorgulamaya gelince, Almanya acı vatan ifade ve ibaresini de içinde saklayan meşhur türkü, “Almanya acı v atan/Gelene hiç gülmeyi/Nedendir bilemedim/Bazıları gelmeyi” diyerek biz neden buradayız diye sorgular. Bizim bir türkümüzde dediğimiz, “Bilmem bu düzeni böyle kim kurdu/İmkânlar içinde durdu da durdu/Bizim Anadolu ekmeğin yurdu/Almanya’da doyduğumuz nedendir” aynı sorguya dikkat çekmektedir. Öte yandan, tarihle bağlantı kuran mukayeseler olmuştur. Maraşlı Âşık Yener, “Süleyman Han emir vermiş askere/Avrupa’ya seferi var kaç kere/ Viyana’da at sürdüğü yerlere/Çöpçülüğe akın eden göç bizim” diyerek, tarihteki fetih seferleri ile, şimdiki iş göçü seferlerinin mukayesesini kurar. Şairin bu şiiri “Âşık Mahzuni”nin Sazıyla sesiyle bir deyiş, bir türkü olur. Bu ve buna benzer örnekler çoktur. Olayı kendi içinden değerlendiren bakışlardır bunlar. 1980-1990 yılları arasında yeniden bir karamsarlık duygusunun hakim olduğunu görmekteyiz. İki kültür arasında bocalayan yeni kuşaklar seslerini mi duyurmak istediler anavatana? Seksenli senelerin ortalarına gelince iki kültür arasında olmanın sancıları iyice hissedilmeye başlandı. Bizim, “Ren Kıyılarında Mehmetler” türküsü de o yıllarda doğmuştur. O yıllarda değişik ozanların ürettiği deyişler ve türkü formatında ürünler bu folklorik yapı içinde yerini almıştır. Türkülerle beraber, bir başka tarz müziğin yer alışını da görmekteyiz o günlerde. O yıllarda uzun bir süre Almanya’da kalan “Cem Karaca” da kendini göçmen biri olarak hissetmiş ve ❬ 18 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 sanatçı duyarlılığıyla müzik eserleri ortaya koymuştur. 1982’de “Bekle Beni” isimli albümü yayınlanır. İsminden de belli olduğu üzere bu albümde Türkiye hasreti içeren eserler vardır. Albümdeki, “Oğluma”, gibi eserler vatan özlemini dile getirirken, “Almanya Berbadı” gibi eserler Almanya’daki sorunları dile getirmektedir: “Çok uzaktan fetva ile bilinmez/Alamanya gurbetinin halleri/İşten eve evden işe sökülmez/Alamanya milletinin dilleri.” Bu ve buna benzer, yanlış entegrasyon ısrarlarını eleştiren diğer parçaları albümde yer almıştır. Bu albümü müteakip 1984’te bütün şarkıların Almanca olduğu “Die Kanaken” çalışması yayınlanır. Medyatik bir sanatçının Almanca olarak yaptığı albüm ses getirir ve albümün içeriği tiyatro oyununa çevrilerek de sahnelenir. Bu albümde Prof. Max Frisch’in, “İşgücü istedik insanlar geldi” itiraf ve ironisini müzik diliyle ele alınır. Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte ırkçı saldırılar artar ve Almanya gerçekten ‘acı vatana’ dönüşür. Tüm bu sorunlara karşı sizin de önerdiğiniz bir çözüm mevcut: Toplumsal Dayanışma. Almanya Türk Toplumu sizce bu alanda başarı gösterebildi mi? 1990’lı seneler Almanya’da yabancı düşmanlığının diğer vakitlerden daha fazla şiddete dönüştüğü zaman dilimidir. Göçmenler de haliyle her alanda bu etki ve tepki durumunu yaşamışlardır. Her türlü savunma, şikayet ve itirazın yanında müzik diline de yansımıştır bu tepki tabiatıyla. Bu sefer farklı olarak “HipHop ve Rap müzik” tarzı ile adeta gençlerin sesi olarak, ifade biçimi olarak ve hatta özgüven gösterme gayreti olarak bir müzikal yapılanma ortaya çıkmıştır. Rap müziği, HipHop tarzı kendine özgü ritim ve söylem biçimi ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Kendi içine kapanma ile dışarıya açılmanın bir hassas dengesini ortaya koyan bu çıkış, kendini dışlayanlara karşı var olduğunu ispat etmek gayreti güderken, öte yandan da kendi fikrini işleyip, sahip olduğu bakış açısını belirtip, Türkleri kendi özgüveni ile buluşturmayı hedeflemiştir. Yani bir savunma ile meydan okuyuş iç içedir. ‹lk olarak kurulan “İslamic Force” grubu ismi ile de bir mesaj vermek istemiştir. İçinde bir bayan solistin de bulunduğu grup bir protest eda ile, “Hemşerim memleket nere/Yanlışsın Bütün dünya memleketimdir/Hemşerim memleket nere/Anlatamadım galiba dünya benim semtimdir” gibi çıkışlar ile albüm ve konserlerinde bir tavır sergilemişlerdir. Yine aynı zaman diliminde “Cartel” rap grubu ortaya çıkmıştır. Cartel Grubu, Almanya’da üç ayrı rap grubun bir araya gelmesiyle oluşturulmuştur. Cartel’in çıkar- röportaj dığı ilk albüm Almanya’da yirmi bin tane satarken, aynı albümün Türkiye’deki satış rakamı üç yüz bine ulaşmıştır. Ayrıca yabancı TV Müzik programlarında da Cartel’in müziğine yer verilmiştir. Cartel bu anlamda geniş ses getirmiştir. Görüldüğü gibi bu da bir kendini savunma refleksinden, kendini ifade etmeye doğru gitmektedir:: “Cartel yan yana can cana beraber/Almanya’nın caddelerinden al sana haber/Durum beter bak Cartel’e saygı göster/Konuş da söyle de susma da sen de/Problemin çözümü bizde ve bende/Yabancısın diye seni ezmesinler/Cartel Almanya’nın üç köşesinde. Anavatana şarkıcılar ihraç ettiğimiz ve henüz ismi konulmamış yeni bir süreç içerisindeyiz. Sosyolojik açıdan bu son dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Artık en önemli husus şimdi bu olsa gerektir. Kalıcı bir yapı oluşurken Batı Avrupa’da yerimizi alırken kültürel kurumlaşma ana gündem ve bunun da ötesinde ana hedef olacaktır. Ruh derinliğimiz ve yapımız Anadolu potansiyeli taşımaktadır. Şimdi Türkiye’deki bir çok ünlü sanatçımızın Almanya doğumlu olması bunun bir işaretidir. Hızlı iletişim çağında mesafe ve mekânların hükmü değişmiş gibi görünse de Batı Avrupa’daki yapılanmamız kendi kültür dokusunu oluşturmalıdır. Kendi Anadolu ruh potansiyelimize, Avrupa renklerinin de karışmasıyla yeni bir terkip meydana gelecektir. Millet olarak sahip olduğumuz edebiyatın Batı Avrupa kolunu oluşturamazsak bu bir affedilir durum olmayacaktır. Ya da bunun olumsuz etkisi büyük olacaktır. Yarın ki nesiller Türkçeden koptukça ya da zayıf bir Türkçe konuştukça bu zordur diye düşünmek biraz teslimiyet anlamı taşır. İmkân hep vardır fakat imkân daima gidilecek noktadadır, imkân kendi gelecek değildir. Tabii ki bir oran kaybı zaten olacaktır. Devletimizin bunu önemsemesi lazım. Ayrıca her şehirde sayısı yirmiyi aşan kültür dernekleri, yöresel hemşeri dernekleri, cami dernekleri bulunmaktadır. Bu kuruluşlar sistemli olarak ve içeriği dolu olarak her ay bir kültür sanat edebiyat akşamı yapsalar her şehirde yılda yüz elliye yakın kültür faaliyeti gerçekleşir. Tabi ki bunun sürekliliği önemlidir, gençliğin ilgisini çekecek zevk ve cazibe renklerine sahip olması lazımdır. Yani yarına uzanan bu zaman çizgisinde şiirimizin, türkülerimizin, şarkılarımızın yeni nesiller için önemi hep büyük olacaktır. Çünkü müzik ve şiir gençliğimizin Türkçeyle bağını korumakta bir işlev görecektir. Ve zaten gençliğimizi en kolay çağırabileceğimiz alan şiir ve müzik alanıdır. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 19 ❭ Sigara Tüttüren Zeynel’in Sorusuna Cevap [email protected] Sevgili Dostlar. Kucak dolusu selamlarımı sunar, Rabbimden duhulu ile müşerref olduğumuz Ramazan ayını idrak edenlerden olmamızı dilerim. Ramazan ayının hanelerimize bereket, huzur ve neşe getirmesini temenni ederim. On iki ayın sultanı olan bu ay biz müslümanlar için bir sürü fırsatlar sunar. Hiç bir ay bu ay kadar bize imkan tanımaz. Bakın sizlere birkaç örnek sunayım; “Sigara kullananların sigarayı bırakmaları için süper bir fırsat.” “Günlerin oldukça uzun olması. Açlık ve tokluğun farkını, Allah’ın bizler için sunduğu sayısız nimetlerin idraki yönünden ayrı bir fırsat.” “Mali hesablarımız olan fitre ve zekatlarla yer yüzündeki fakirlerin ve fakirliğin ne demek olduğunu anlamak için iyi bir fırsat. İçinde bin geceden hayırlı olan `Leyleyi Kadir Gecesinin bulunmuş olması bizim gibi günahı bol olanlar için tövbe edebilme fırsatını sunar.” “Dargın, kırgın ve küs olanların barışıp helalleşmesi için arayıp da bulamadıkları fırsat.” “Belki de en önemlisi insanın kendi iç dünyası ve nefsi ile hesablaşması için yegane fırsat. Ama bu en önemli konu tabiki düşünebilenler için geçerli. İdrak ve idaresinin kullanım hakkını başkalarına devretmiş kişi ve şahıslar maalesef bu en önemli konudan bihaberdirler. Eğer yine de bir şansları var ise Allah akıllarını kullanabilmeleri için onlara fırsat versin. AMİNNN... Velhasıl sayısız faydaları olan bu mübarek Ramazan ayı tek kelime ile HARİKA. Ne mutlu ki müslümanız. Allah idrak edenlerden eylesin. - Mustafa KASALAK - Ramazanın birinci günü yani 09.07.2013 Salı günü işyerine vardım. Günlük alışkanlığım olan sekersiz sütlü kahvemi çektiğim automatın önünde kısa bir duraklamadan sonra niyetli olduğumuzun farkına varıp hemen uzaklaşmak istediğim anda yanimda bizim Erdoğan belirdi. Abi bozuk paran yok galiba? Hangi kahveden istiyorsan buyur ben çekeyim dedi. Önce yanına bir ortak aradığını sandım. Sen niyetli değil misin Erdoğan diye sordum. - Estagfirullah abi tabiki niyetliyim. O halde neden bana kahve çekmek için bu kadar heveslendin. CEVABI ilginç. -Abi geçenlerde camide hoca bu ayı çok iyi değerlendirmemizi, bu ayın bereket ve sevab ayı olduğunu ne kadar iyilik ve yardım yaparsak Allah’ın kullarına o kadar ecir ve sevab vereceğini, özellikle büyüklerimize hizmette kusur etmememizi söyledi. Anladım... Kendisine -Bak koçum, Hoca doğru söylemiş söylemesine de, sen uygulamayı yanlış yapıyorsun. Sevab alacağım diye ciddi mazereti olmadan oruç tutmayanlara kahve ısmarlamaya kalkarsan hem parana yazık hem de sevabına yazık. Tam tersine oruç tutanlara ve garibanlara iyilik ve yardım etki ecir ve sevabın bol olsun, diyerek kendisini ikaz ettim. Hala saf ve temiz insanlarımız mevcut. - 11.04.2013 günlerden Perşembe. Ramazan’ın dördüncü günü Saat: 11 civari hava oldukça sıcak. Biraz hava almak için hallemizin dışarı açılan kapılarının bana en yakın olanından dışarıya kendimi attım. Dışarı da beş altı kişilik bir grup iş arkadaşı sigara ve kahve molası yapı- ❬ dosya Haziran · Juni 2013 · Recep 1434 yor. Grubun yarısı bizim Türk arkadaşlar. Beni karşılarında görünce içlerinden biri aha Mustafa abi de geldi diyerek sanki beni bekliyorlarmış gibi bir intiba verdi. Baktım hallerinde bir değişme yok kahveler ellerinde sigaraları tellemişler. Muhabbet gıcır. Geri içeri girmek için yeltendiğimi ilk fark eden ve içlerinde en muzip olan Zeynel. -Hoca gel hele gel tam sana göre bir sorumuz olacak, bakalım sen bize nasıl cevap vereceksin diyerek benim geri dönmemi engelledi. Kendilerine şu an herhangi bir sorularına cevap veremiyeceğimi ifade ettimse de laf anlatamadım. Bizimkiler kararlılar. Bizim Zeynel fetvaz biri hemen lafa boğdu. Nurol abi senden biraz önce bize bir soru sordu. Biz de sana sormak istiyoruz bakalim senin cevabın nasıl olacak çok merak ediyoruz diyerek hemen soruyu sordu. “Dünya nüfusu arttıkça, insan sayısı azalıyor.” Söyle bakalım bundan sen ne anlıyorsun. Yanlarından biran evvel uzaklaşmak için kendilerine cevaben; “Ben buna farklı cevap vermek isterdim. Mamafih sizlerin şu pozisyonunuza göre anlayacağınız dilden cevap vereyim.” - “Mübarek Ramazan günü resmen oruç yiyip yüzüme sigara üfürenlerin Dünya`da nüfusu arttıkça, bizim gibi oruç tutan insanların sayısı maalesef azalıyor. Bence bu kibar olan anlamı, bir de bu sorunun kaba versiyonu var. Ama bu dumanlı kafanızla onu anlamanız mümkün olmaz. Evet beyler ben de sizlere ikinci cevabı bulmanızı öneriyorum. Haydi size iyi tüttürmeler dedim ve geri döndüm.” Şimdiden Ramazan bayramınız mübarek olsun. İzincilere iyi tatiller. DenizBank(Wien) AG Frankfurt Şubesi’nden İftar Daveti rankfurt başta olmak üzere Mannheim, Dortmund ve Berlin şubelerinden yapılan havaleleri, Türkiye’nin 81 şehrindeki 630 DenizBank A.Ş. şubesine bir saat içerisinde ve Türkiye’de ek masraf kesilmeden ulaştıran DenizBank (Wien) AG’nin Frankfurt şubesi bir iftar daveti verdi. Ramazan ayının girmesiyle iftar davetleri de verilmeye başlandı. DenizBank(Wien) AG Frankfurt şubesi de bu geleneği devam ettirerek Ramazan’ın 3. orucu, Frankfurt Münchener Strasse’de mütevazi bir Restaurant’ta iftar daveti gerçekleştirdi. Personelinin tam kadro hazır olduğu bu davette, başta DenizBank(Wien) AG Frankfurt şube müdiresi Berin Kutlutan ve personeli, misafirlerini kapıda karşılayarak ‘hoş geldiniz’ dediler. Sırasıyla Havaleler Koordinatörü Kemal Şafak, Kemal Ayturan, Muhammed Toklu, Orhan Dönmez ve Veli Şahin davetlilerle birebir ilgilendi. İftar vaktine kadar davetliler kendi aralarında sohbet ederek birbirleriyle de tanışma fırsatı buldular. Frankfurt ve çevresinden davetli çok sayıda tanınmış işadamı, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve Türk basın mensubunun katıldığı davette kısa bir hoşgeldin konuşması yapan Frankfurt DenizBank Şubeler Havale Koordinatörü Kemal Şafak, Frankfurt Şubesi personeli adına uzaktan ve yakından davete katılan herkese teşekkür etti. Okunan ezan ve duanın ardından yemekler yendi. Daha sonra DenizBank’ın vatandaşlara şu ana kadar sunduğu hizmetlerin yanısıra yeni projelerden de bahisle Avrupa’da Frankfurt Merkez olmak üzere şube sayısının arttırılacağı ve hizmetlerin daha da yaygın hale getirileceği yönünde yapılan çalışmalar anlatıldı. Hanau’dan proğrama davetli olarak katılan İşadamı Mehmet Kuşçu da davetliler adına bir teşekkür konuşması yaptı. DenizBank ile birlikte çok güzel çalışmalar yaptığını ifade eden Kuşçu, bu nazik davetlerinden dolayı DenizBank Müdiresi Berin Kutlutan Başta olmak üzere tüm personele hizmetlerinde başarı dileğinde bulundu. Almanya’nın Frankfurt şehrinde Münchener Strasse 7’de, vatandaşlarımıza özellikle ‘Hızlı havale’ hizmeti veren DenizBank, Ağustos ayından itibaren Türklerin yoğun olduğu Mannheim’da yeni şubesini açacak. Berlin’de Friedrichstr. 56 ile Dortmund Westenhellweg 108 numaralı adreste de hizmetlerini sürdüren DenizBank ayrıca Stuttgart ve Hamburg’da da yeni şubeler açmayı planlamakta. Kemal Şafak, Hızlı Havale konusuna açıklık getirerek, DenizBank’ın Alternatif Havale Hizmetleri ile ilgili olarak şunları ekledi: 1-Almanya genelindeki 80’i aşkın acentamız üzerinden EC kartı ile, 2-DenizBank(Wien) AG, havale çeklerini kullanarak herhangi bir Alman bankanızdaki hesabınızdan veya 3-İnternet şubemizi kullanarak, Türkiye’nin 81 şehrinin 4 bin 200 noktasına havalelerini ulaştırabilirler” dedi. Detaylı bilgi için, www.denizbank.de F HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 20 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 rol Bey, Almanya’da “diyalog” denilince, öncelikli olarak bir tarafta İslam’ı temsilen Müslümanlar diğer tarafta ise Hıristiyanlığı temsilen Kilise Temsilcileri akla gelir. İslam-Hıristiyan diyaloğu farklı zeminlerde ve farklı dini gruplar tarafından aralıksız olarak yürütülürken, Avrupa’da İslam’a ve Müslüman göçmenlere karşı önyargılar da giderek artıyor. Yaşadığınız veya karşılıştığınız tecrübeleri de gözönünde bulundurduğunuzda, mevcut durumu değerlendirir misiniz? Dinler ve kültürlerarası diyalog sizin beklentilerinize cevap verebiliyor mu? Dinlerarası diyalog günümüzde popüler söylemlerden birisidir. Herkes gerekliliğini vurgular, dünya barışının dinlerarası diyalogtan geçtiğini söyler. Ancak dinlerarası diyaloğun herkes tarafından kabul görmüş müşterek bir tarifini bulmak mümkün değildir. Müslümanların ve Hristiyanların dinlerarası diyaloğa farklı şekilde yaklaşımlarının olduğunu görüyoruz. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez “Dinlerarası diyalog olmaz.” derken “Allah indinde hak din İslamdır.” ilkesini vurgulamaktadır. Aynı zamanda katoliklerin eski ruhani lideri Papa 16. Benedikt te, “kişinin kendi dinini parantez içine alma- E O ğuz Bey, uzun yıllardan beri Almanya’daki köklü Türk/Müslüman çatı kuruluşlarından birisi olan IGMG’nin Genel Sekreteri olarak dinlerarası diyalog toplantılarının varlığından haberdar olduğunuz gibi, benzeri toplantılarda bulunduğunuzu da zannediyoruz. En azından özellikle Müslüman-Hıristiyan ikilemindeki tartışmaların odak noktasındaki Almanya Müslümanları açısından, yıllardan beri yürütülen “Dinlerarası Diyalog” toplantıları beklentilere cevap verebiliyor mu? Mesela, diyalog çalışmaları aralıksız devam ederken, diğer tarafta İslamofobi yerli Hıristiyan halk arasında giderek endişe verici bir noktaya doğru tırmanıyor. Siz gidişatı nasıl değerlendiyorsunuz? Oğuz Üçüncü: “Dinlerarası Diyalog” kavramını doğru bulmuyorum. Burda yapılan ve olması gereken “dindarlar arası diyalog”dur. Avrupa toplumlarında yaşadığımız sekülerleşme tecrübesi dindar olmayı gitgide “normal olan” tecrübesinin dışına itmekte. Bu çerçevede dinî cemaatlerin dindarlık tecrübesinden yola çıkarak biraraya gelip ortak meseleleri görüşüp konuşmasını doğal olarak karşılamak gerekir. Bizim açımızdan kiliseler ile yaptığımız görüşmeler kurumsal ilişkilerimizin doğal bir parçasıdır. Önemli olan, görüşenin dinler değil dindarlar olduğunun bilincinde olmak. Bizim için bu görüşmelerde içerik olarak da somut konuları ele almak önemli. Burda görüşülmesi gereken dinlerin ilahiyatı değil, dindarlar olarak karşı karşıya kalınan ortak pratik sorunlar ve bunlar için çözüm yolları olmalı. Farklı dinî anlayışlarının sözde birbiri ile bağdaşdırılması gibi bir hedef zaten sözkonusu olamaz. Bizim bu noktadaki duruşumuz bellidir: Onun dini ona, benim dinim bana. Dindarlar arasındaki hedef birlikte yaşam tecrübesini geliştirmek olmalı. Çoğulcu toplumun temelleri, farklı toplumsal grupların birbiri ile görüşmesi ve gerektiği yerlerde ortak çalışmaları geliştirmesidir. Kiliseler ile yaptığımız görüşme ve çalışmalar da sivil toplum diyaloğumuzun dindarlar ile olan ayağını teşkil etmektedir. r. Bekir Alboğa, Avrupa’daki Müslüman Göçmen kuruluşların en büyüğü olan DİTİB’in uzun yıllar diyalog çalışmalarını yürüttünüz. Bir taraftan, samimi olarak dinlerarası diy alog toplantılarına iştirak ederken, farklı dinlere mensup insanların biribirine karşı saygılı ve hoşgörülü olması için gayret edilirken, diğer taraftan da, Almanya ve benzeri ülkelerde özellikle İslam’a ve dolayısıyla Müslümanlara karşı giderek artan bir önyargı ve tahammülsüzlüğün olduğunu görünce, ne düşünüyorsunuz? Size göre farklı dinlere mensup, özellikle müslüman ve hıristiyan temsilcilerin diyalog çalışmaları beklentileri karşılıyor mu, yoksa işin özünde bir eksiklik mi var? Rahmet Dini İslam ehliyet ve rüşd sahibi müntesiplerinden henüz İslam dini ile tanışma imkanı bulamayan ve iman nimetine erişemeyen insanlarla İslam’ın rahmet, merhamet ve adalet mesajları arasında birer iletici ve birer köprü olmalarını bekler. Bu hayatın acısı, tatlısı, başarısı ve hayalkırıklıkları ile geçici olduğuna işaret eden ilahi işaretleri hepimiz her saniye yaşıyor ve hissediyoruz. Rahmet kitabı Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i muhammediyye insanlığa ebedi alemde fayda sağlayacak kalıcı amellerin içerisinde bu rahmet mesajları ile insanlığın buluşmasına vesile ve aracı olmayı da zikrederler. Her hizmet alanında olduğu gibi başarı ve kimi hayal kırıklıkları birine paralel gelişen olgulardır. Nihayet herkes yaratıcısının huzurunda toplanınca mesuliyet alanındaki hizmetinin karşılığını görecektir. İnsanlığın iyiliği ve evrensel insanlık değerleri için hizmet sunmak için çırpınan inançlı röportaj dan” gerçek anlamda dinlerarası diyaloğun mümkün olamıyacağını ve kültürler arası diyaloğun doğru olacağını ifade ederken kendi dininden taviz vermediğini görüyoruz. Aslında diyalog dine mensup olan insanlar arasında gerçekleşir. Almanya’da Müslüman ve Hristiyanlar arasındaki diyalog geçmiş yirmi otuz sene içersinde karşılıklı tanışmak ve dini konular ağırlıklı toplantılar ve görüşmeler şeklinde geçmiştir. İnişli ve çıkışlı zamanları olmuştur. Mahalli olarak yapılan görüşmelerin faideli olduğunu söyleyebiliriz. Geniş manada Müslüman ve Hrıs- tiyanlar arası diyalog tamamıyla misyon gölgesinden kurtulamamıştır. 1960’lı senelerinde İkinci Vatikan Konsili’nde diğer dini cemaatlere yönelik münasebetler yeniden düzenlenirken yahudilere yönelik aktif misyon yasaklanmış, ancak müslümanlara yönelik böyle bir yasaklama karara bağlanmamıştır. Dünya barışını ve sorunların çözümünü sadece dinler arası diyaloğa bağlamak kısır kalır. Küresel dünyada birçok milli, siyasi, ekonomik ve stratejik menfaatler birbiriyle yarışmakta ve çatışmaktadır. Ayrıca Almanya’da senelerce yapılan diyaloglara rağmen İslam ve müslümanlara karşı kamoyunda önyargıların arttığını görüyoruz. Cami ve kilise mensuplarının kendi aralarında diyalog yapmaları yeterli değildir. Toplumun çeşitli kurum ve kuruluşlarını kapsayan ve işbirliği hedefleyen bir diyaloğa ihtiyaç vardır. Farklı din ve kültüre, kurum ve kuruluşlara ait olan insanlar biraraya gelerek toplumsal sorunlar için birlikte çözümler üretmelidir. Dinlerarası diyalogtan toplumsal diyaloğa geçme zamanı gelmiştir. Bunun yolu muhatabını eşit insan olarak kabul etmek, saymak ve ona değer vermekten geçer. insanlar peşinen kimi hayal kırıklıkları ile karşılaşacaklarını bilmeliler. Bu önbilgi onların üzüntülerinin tahammül sınırları içinde kalmasını sağlar. İlahi vahye mazhar ve vahyi mesajların tebliği ile sorumlu kılılan Peygamberler dahi bu olguyu yaşamışlardır. Bu konuda en büyük teselli kaynağımız dinimizin kimseyi zorla hidayete erdirmek gibi bir sorumluluğumuzun olmadığı öğretisidir. Hidayet Allah’ın sonsuz rahmet ve kudretindedir. Elbette İslam’a ve Müslümanlara karşı artan önyargı ve tahammülsüzlük bizi çok üzmektedir. Ancak tam da böyle durumlarda bir rahmet dininin mensupları ve bir rahmet Peygamberi olan Hz. Muhammed’in (S.A.V.) ümmeti olduğumuzu hem lisan-ı kal hem de lisan-ı hal ile ortaya koymalıyız. Şunu söylemek istiyorum: güzel ahlaklımız, merhametimiz, anlayışlı tavırlarımız ve sonsuz ümidimizle tahammül göstermeli ve insanların İslam Dininin rahmet mesajları ile buluşmaları için çabamızı artırmalıyız. Şiddet ve teröre alet olanlar maalesef insanlığa bu bağlamda da en büyük kötülüğü yapmaktadırlar. Ayrıca insanların İslam dini ile buluşmasını istemeyen kötü niyetli ve sömürücü güç ve çevrelerin ekmeklerine yağ sürmektedirler. Şu temel hikmeti asla unutmamak gerekir: her bir insan tek tek sinesinde ilahi nefes taşımaktadır. Ancak batılı medya ve devletler iç ve dış politikaları gereği, ayrı farklı dini organizasyonlar İslam Dininin tabi algılanma seyrini engellemek amacıyla karalama propaganları sürdürmektedirler. Çoğunluk insanlar televizyon ve gazetelerde gördükleri ve okudukları ile dinimizi yanlıkş tanımakta ve değerlendirmektedirler. Bu kara propagandaya rağmen rahmet vahyi kalblere ulaşmaya devam etmektedir. Ben sadece şunu soruyorum: Neden ehliyet ve rüşd sahipleri de İslamı kendilerine rakip ve engel gören, sömürü ve istismar için gece gündüz çalışanlar kadar çalışkan ve başarılı değiller? Onların fani dünya gayreti kadar ihlas ve samimiyet sahibi olabilmek gibi bir meziyet eksikliği mi var? Herşeye rağmen şunu söylemek istiyorum: inanıyorsanız hüzne ve ümitsizliğe düşmezsiniz, düşemezsiniz. Ancak insanlığın barışı, kardeşliği ve hidayeti için çalışanların hayal kırıklığı yaşama hakları vardır. Çünkü hayal kırılığı bir gayretin neticesidir. Ümit ve Allah’a tevekkülümüz ise en büyük sermaye ve yol azığımızdır. Tohumu tarla için buluşturmak için ellerini dahi sallamayanların ekin bitmedi gibi şikayette bulunma hakları yoktur. Gayret kuldan, tevfik ve hidayet Hakk’tandır. D HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hacarabın Serüvenleri 70 [email protected] uhumuz unuttuğumuz eski dostumuz... Sanki tanıyormuşuz kendisini. Bedenimize girdiğinden beri sanki acı çekiyordu. Öyle üzgün bir halde idi ki, acılar içinde kıvranıyordu. O yüzden dünya ahvalini görünce bastı narayı, ağlıyordu, ağlıyordu. İki kafesin arasına sıkışmıştı adeta, sıkılarak mücadelesine başlamıştı. Dünyadan olan beden denen kafese karşı hep ahireti savunacaktı. Ama, o bedeni istediği gibi yönlendiremiyordu. Yürümek, dokunmak, hissetmek, duymak, koklamak, görmek, söylemek onun elindeydi. Adeta tutsaktı o kafesin arasında. Bütün gücüyle mücadele etmeye karar vermişti. Verilen görevi yerine getirmek için. Hasta bir hayatın içinde reçete üretmeye mecburdu, sıhhate kavuşsunlar diye. Çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık kendisini epey yormuştu. Artık anavatanını özlemişti! Yaradan: -Elestü birabbiküm demişti de. Ruhlar: -Kalü bela diye cevap vermişlerdi. İşte ogünden beri tanıdıktır ruhumuz.... Hatıra... Tarihini bilemediğim nice geceler geçti ufuktan, hatıraları daha dün gibi apaydınlık duruyorken, yine, gözlerim buğulandı yüreğim ateşler içinde, gözlerimin önünde canlandılar adeta yüreğimi burarak... Hasretin bağrında yanan bir ateş gibiyim. Kül olup serinlemek zamanı geldiği halde, Hala uzaklardan haber beklerim. Yusuf'u gözleyen Yakup'lar gibi. Benim Adım Kara... Adamın birisi, bir deve katarının kendisine doğru gelmekte olduğunu görmüş. Katarın başındaki Karaman'lıya sormuş: -Nereden geliyorsun? -Karaman’dan -Nereye gidiyorsun? -Karapınar’a -Yükün ne? -Karabiber R ❬ ❬ 21 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 M. Salih AYDIN -Bindiğin devenin adı ne? -Karamaya -Adın ne? -Karabekir Adam sonunda ağzındaki baklayı çıkarmış: -Zift olasın be adam, sende hiç ak olan bir şey yok mu? Eee Karaman hikayesi bu kadar olur. Hoşgeldin Ya Ramazan. Bir Ramazan-ı Şerif daha geldi, ufuklardan doğarak. Her Ramazan-ı Şerif geldiğinde, dünyada acı, zulüm, elem çoğalırken bunun nedenini hiç araştırdık mı? Müslüman niçin kardeşini boğazlar? Bilmez mi ki bunun vebali büyük. Dünyanın neresine bakarsan bak boynu bükük insanlar, zulüme, acıya, eleme terkedilmiş. Kim o insanlara yardım etmek istediğinde ise, o da aynı zulüme uğruyor. Zulüm ebedi kalmaz. Ama bunasıl olacaktır. Tarihteki zalimler tarih sayfalarına zulmüyle gömülmüşlerdir. Şimdiki zamane zalimleri de tarihin tozlu sahifelerine zalim diyerek gömüleceklerdir. ALLAH c.c. Ramazan-ı Şerif hürmetine, edilen halis dualar hürmetine, dünyaya barış, birlik, beraberlik nasip etsin. Kin, nefret, zulüm, sömürgeler sona ersin inşa-ALLAH. Ve bütün şer odakları, ıslah olacaklarsa ıslahını, ıslah olmayacaklarsa yine RAB’bime havale ediyoruz. Yine bir Ramazan-ı Şerif ve yine zulüm ve çığlıklar kulaklarımızı tırmalarken hayırlı iftarlar. Şikayetlerimiz ve Biz. Hep olumsuzluklar dolunca boğazımıza kadar başlarız: Eskiden bu durumlar daha güzeldi. Veya: Eskiden çocukluk çok güzeldi. Şimdi çocuklar okullarda yarış atı gibi oldu. Ya başarmalı ya başarmalı ya da başarısız bir şekilde en alt tabakalardan bir yer ayırmalı kendine. Başdöndürücü bir teknik gelişme ve bunun akabinde pazar, ekonomi, albeni etrafta cirit atıyor. Evde bir kişinin çalışması yetmiyor. Anne de çalışmak zorunda kalıyor. Çocuğun her dediği yapılıyor ama velakin sevgi ilgi görmeyen çocuk anne ve babaya yabancı kalıyor. İşte püf nokta burası istisnalar hariç kültür, din, geleneklerimiz yerine başkaları yer alıyor. Sevgiler, saygılar sümen altında kalıyor. Ve diyoruzki: Eskiden, evet eskiden insanlar doyumsuz değildi. Eskiden insanlar kanaatkardı. Eskiden in- özel köşe sanlar ne bulurlarsa ona şükrederlerdi. Ya şimdi öyle mi? Bir arabası olması, evi olması, teknolojik donanımlı olması yetmiyor. Dahasını istiyor. Teknolojinin en yenisine daima sahip olmak istiyor. Bu başdöndürücü teknoloji almış başını gidiyor. Zavallı insanlar da teknolojiye yetişmeye çalışıyor. Bu durum bir zaman sonra yetişilemez hal alıyor. Bu durum orta direğin çökmesine sebeb oluyor. Evet geriye ne kalıyor? Fakirler ve zenginler. İşte felaket o zaman geliyor. Belirli bir azınlık rahat içinde yaşarken, milyonlar hatta milyarlar onlara kölelik yapıyor. Adalet her kesime lazım. Keser döner, sap döner, gün gelir, hesap döner. Hacarap. Hacarabın yemek konusunda nasıl bir tutum içinde olduğunu artık hepiniz biliyorsunuz. Hele, hele tatlı hususunda hiç dayanamaz. Mesela evde çiğköfte yapıldı. Hacarabın kan şekeri yüksek olduğundan yemek az bir miktar verilir. Hemen küçük torunlarından birini yanına çağırır ve kulağına fısıldar: -İki tane daha köfte kap gel. Eğer kimse farketmezse köfteleri götürür. Bakar durum kritik kimse getirmiyor. Mutfağın boşalmasını bekler. Fırsatını buldu mu hemen köfteleri ağzına alır, yatak odasında halleder. Birisi yatak odasına girerse hemen uyuma moduna geçer. İyice sessizlik çöktü mü kalkar etrafı kolaçan eder. Kimse yoksa mutfağa gider meydan onundur. Bazen gider yatar yatağa bakarki kendinden konuşuluyor. Gider cevabını verir ve yatağına geri yatar. Tabii millet temkinli davranarak konuyu hemen değiştirirler. Hacarap da yatağında kıs kıs güler. Hacarap bütün bunları yaparken, bunun arkasında çektiği sıkıntı, fakirlik ve yalnızlık var. Onun için kendini daima korumaya almıştır. Burada sizlerden ayrılmadan önce izine gideceğimden hakkınızı helal edin bizim varsa helal olsun ve ayriyeten Ramazan-ı Şerifinizin, Kadir Gecenizin ve Bayramınızın mübarek olmasını ve ümmete hayırlar getirmesini RAB’bimden dilerim. ALLAH’a emanet olun. Selam ve dua ile. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 22 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434 bulmaca İBADETE DAHA FAZLA ZAMAN AYIRIN DİYE... HACI ADAYLARININ DİKKATİNE HEDİYELİK HAC MALZEMELERİNİ HİZMETİNİZE SUNUYORUZ Daha Pek Çok Çeşit Hediyelik Hac Malzemesi İle Hizmetinizdeyiz www.hacdunyasi.de - HAC'DA YÜK PROBLEMİNE SON 11.90 - KALİTE GARANTİSİ - İADE GARANTİSİ - LÜX HEDİYELİK PAKET - 20 SET VE ÜZERİ SİPARİŞLERDE POSTA ÜCRETİ BİZDEN HEDİYELİK SETİMİZDE BULUNAN MALZEMELER seccade - takke - kina - tesbih - esans - misvak - sürme - namaz başörtüsü iTiBAR EN euro'dan HED HAC S İYELİK ETLER İMİZ Bonner Straße 40 . 65428 Rüsselsheim Tel: 06142-2309224 Web: www.hacdunyasi.de . E-Mail: [email protected]
Benzer belgeler
PDF SAYI 95 - Hayat Online
BABASI Hakk`ın rahmetine kavuşmuştur. Merhuma Cenab-ı Allah`tan rahmet, sevenlerine ve
ailesine başsağlığı diliyorum.
Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın.
Ça...