Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri
Transkript
Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri
Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri Kerim Özcan* - Veysel Ağca** Özet: Son yıllarda Türkiye ile birlikte birçok ülkede kamu yönetiminde ortaya çıkan reform arayışları, kamu yönetimi anlayışında farklı bir döneme girildiğini işaret etmektedir. Modern döneme özgü bürokratik ve Ortodoks paradigmanın düşüşe geçmesi, yeni uygulamaları postmodern koşullarla birlikte düşünmeyi ilham etmektedir. Çalışma kamu yönetiminde ortaya çıkan yeni politika ve uygulamalarla postmodernizmin ilişkisine dikkat çekmektedir. Buna göre çalışmada post-endüstriyel kırılmanın bir uzantısı olan ve yeni pratikler etrafında tanımlanan yeni kamu işletmeciliğiyle; büyük ölçüde epistemolojik temele dayanan Amerika merkezli “söylem kuramı” olmak üzere iki ana postmodern akımdan bahsedilmektedir. Kamu yönetimi uygulamalarının çözümlemesi yapıldığında uygulamalarla postmodern koşullar/temalar arasındaki çakışma görülebilmektedir. Küçülme, yerelleşme, postbürokratikleşme gibi uygulamalarda yeni kamu işletmeciliğinin, yurttaş odaklılık ve yorumsamacı politika uygulamalarında ise söylem kuramlarının izlerinin taşındığı sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Sözcükler: Kamu yönetimi, postmodernizm, söylem kuramı, post-fordizm. Traces of Postmodernism in the New Public Administration Paradigm Abstract: In recent years, reform movements in public administration in many countries along with Turkey show that a new era has begun in terms of public administration paradigm. The fall of the bureaucratic and orthodox paradigm peculiar to the modern age provides the inspiration to think about new public administration practices with postmodern conditions. This study draws attention to the correlation between the roots of new public administration policy/practices and postmodern conditions. Besides, two postmodern streams on public administration are discussed; new public management, an extension of the Post-Fordist transformation and the discourse theory based heavily on the epistemology that originates from the United States of America. The analysis of new public administration practices reveals a conflict between practices and postmodern condition/themes. Debureaucratization, decentralization and downsizing bear traces of the first postmodern version (new public management), while a citizencentered approach and interpretive policy-making are reactions of the second one (discourse theory). Key Words: Public administration, postmodernism, discourse theory, Post-Fordism. * Yrd. Doç. Dr., Afyon Kocatepe Üniversitesi, ĐĐBF Đşletme Bölümü, [email protected] Yrd. Doç.Dr., Afyon Kocatepe Üniversitesi, ĐĐBF Đşletme Bölümü, [email protected] ** Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 Eylül 2010, s .1-32. 2 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 GĐRĐŞ Kamu yönetiminde son dönemde hem Türkiye’de hem de farklı kıtalardan pek çok ülkede gündeme gelen reform tasarı ve çalışmaları, kamuyu ve yönetimi içine alan koşulların değiştiğini açıkça ortaya koymaktadır. Daha çok kamu örgütlerine özgü eski bürokratik anlayış ve politika yapımı etrafında anlam kazanan, mal ve hizmet üretim süreçlerinin, “postmodern durum” bağlamında oldukça verimsiz ve etkisiz kalmasıyla ortaya çıkan değişim ve dönüşüm eğilimleri, kamu yönetimine hakim olan yeni mantığı, postmodern koşullarla birlikte düşünmeyi ilham etmektedir. Kamu yönetiminin geçirdiği değişim çizgisinin postmodernizmle ilişkisi, bu çalışmanın temel sorunsalıdır. Bu bağlamda çalışmanın amacı, yeni yönetsel ve politik konuların kamu sektörüne aktarılmasında görülen yaklaşımlardaki postmodern etkiye dikkat çekmektir. Bunu yaparken, iki ana postmodern mecradan bahsedilecektir: Örgüt-kuramsal ve söylem-kuramsal. Örgüt-kuramsal (post-bürokratik) oluşumun post-endüstriyel toplum tezlerine yaklaşan bir kavramsal form içinde ortaya çıktığını ve 1980’li yıllardan itibaren kamu pratiğine yansıdığını söyleyebiliriz. Söylem-kuramsal mecra ise daha saf bir postmodern kimlik içinde ortaya çıkmış ve politik bir söylem oluşturmaya odaklanmıştır. Buna göre bundan sonraki bölümde öncelikle kısa bir postmodernizm tanımı verilecek, daha sonra da çözümleyici katkısından dolayı “postmodern koşullar” üzerinde durulacaktır. Sonraki kısımda ise kamu yönetimindeki postmodern izdüşümler ele alınacaktır. MODERNĐZM VE POSTMODERNĐZM Hem bir tarihsel dönemi (post-modernizm) hem de modern sonrası paradigmayı yansıtan (postmodernizm) (Rosenau, 1992; Hassard, 1999) postmodern düşüncenin köklerinin, Nietzche’ye kadar gittiği; asıl çerçevesinin ise Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra şekillendiği kabul edilir (Fox, 1996: 256). Pek çok disiplinin katkıları ile geliştiğinden postmodernizmin tam bir tanımı yapılamamış ve ne kadar postmodern varsa o kadar da postmodernizm tanımı ortaya çıkmıştır (Fırat vd., 1995: 41). 20. yüzyılda bilginin konumuna ilişkin Lyotard’ın görüşleri, Jameson’ın geç kapitalizmin mantığına ilişkin yorumları, Harvey’in zamanuzam dairesine ilişkin kavramlaştırması, Hassan’ın spiritual aydınlanmaya ilişkin yaklaşımı, Derrida’nın yapısökümü, ayrı birer postmodern anlayış olarak ortaya çıkmıştır (Brown, 1997: 175). Ancak tüm bu yazarların ortak paydası modernite karşıtı söylemler geliştirmeleridir. Burada karşıt pozisyon almalar, mutlak anlamda modernizmin reddi ya da ortadan kaldırılması şeklinde değil ve/veya modernizmin sorgulanması, yeniden yorumlanması şeklinde de olmuştur. Postmodernizm bir anlamda aydınlanmanın temel üçlüsü olan akıl, madde ve ilerlemeye ilişkin ılımlıdan radikale doğru uzanan sorgulamalar doğrultusunda Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 3 belirmiş, bir dönem ve paradigmadır (Woller, 1997: 9). Yönetim disiplini açısından bakıldığında da modern yönetim düşüncesi Taylorist ilkeler, Fordist üretim ve Weberyan bürokraside somutlaşan nesnellik, rasyonellik ve evrenselliği hedeflemiştir. Bu arayışlar bir anlamda mekanik dünya görüşünün ve Kartezyen felsefenin temel unsurlarıdır ve esasında modernite ile postmodernite arasındaki fark “kartezyen endişede” yatmaktadır (Bumin, 2003; Arias - Acebron, 2001). Descartes ve Kartezyen felsefeye inanan tüm ampirik filozoflar, bilginin ve varlığın sabit ve nihai bir temele dayanması gerektiğini, aksi taktirde karanlıktan ve kaostan kurtulmanın zor olduğunu savunurken; postmodernizm, bu “endişe” karşısına çoklu gerçeklik, anti kurumsalcılık ve görecelilik temeline dayalı bir savunma ile çıkmıştır. Bu karşı çıkışı yeni bir epistemik paradigma olarak görülmektedir. Ancak postmodernizm, yukarda da belirtildiği gibi sadece epistemolojik bir paradigma değil aynı zamanda tarihsel bir dönem olarak da sunulmaktadır (Hassard, 1999; Parker, 1992). Buna göre postmodernizm, tarihsel dönem olarak sanayi sonrasını işaret eden bir evreyken; bilgi-kuramsal olarak da Newton fiziği, Kartezyen felsefe ve aydınlanmanın getirdiği pozitivist bilim felsefesinin bütününün oluşturduğu düşünce sistemine karşı geliştirilmiş bir harekettir. Tarihsel evre olarak küreselleşme, tüketim kültürü, post-Fordizm, yetkinin ve devletin bölünmesi, bilginin metalaşması hayatı şekillendiren olgular olarak ortaya çıkar. Epistemik anlamda ise postmodernite, rasyonalite eleştirisi ile gerçekliği ve mutlağı açıklayan bilimi merkezden alır. Sanatta, edebiyatta, siyasette sosyal kuramlarda moderniteyi eleştiren bir anlayışı temsil eder (King, 2005). Her iki halde de bir “postmodern durum”dan bahsedilmektedir. Postmodern durumla hem tarihseltoplumsal bir gerçekliğe (Harvey, 2003) hem de epistemik bir dönüşe (Lyotard, 1984) işaret edilmektedir. Bir diğer ifadeyle postmodern durumla büyük ölçüde postmoderne ait koşullar/temalar kastedilmektedir. Bu yüzden kamu yönetimindeki postmodern yansımaya geçmeden önce bu koşulları kısaca ele almakta yarar vardır. Ancak bu koşulların kimi yerde temalar olarak geçmelerinin, postmodernizme ilişkin versiyon farkından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Yukarıda da değinildiği gibi tarihsel-toplumsal bir evreyi kastetmek için kullanılan post-modern tanımına başvurulduğunda toplumsal bir gerçekliğe işaret eden “koşul” kavramı kullanılırken (Firat vd; 1995); epistemolojik bir dönüşü gösteren postmodernizmde ise bilgi-kuramsal gerçeklik, düşünsel “tema” (Berthon Katsikeas, 1998; Rosenau, 1992) olarak karşımıza çıkmaktadır. Postmodern Koşullar/Temalar Modern anlamada Machiavelli ile başladığı kabul edilen (Çetin, 2003; Bagby - Franke, 2001), Weberyan bürokrasi ile kökleşen modern kamu yönetimi tasarımlarının, modern etiketi postmodern koşulların belirmesiyle yavaş yavaş silinmeye başlamıştır. Bu yüzden kamu yönetimine yeni biçimler ve meşruiyet araçları getiren postmodern koşulların, genel hatlarıyla incelenmesi, 4 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 postmodern kamu yönetimi mantığının anlaşılması açısından yararlı görünmektedir. Parçalanma (Fragmentation) Parçalanmadaki ana tema her düzeyde sosyal sistemin parçalanması, bölünmesidir. Bu, ülkeler, sosyal gruplar ya da politik partiler düzeyinde dahi olabilir. Daha soyut bir ifadeyle parçalanma, nesnel bilginin doğasına ve temellerine ilişkin felsefi ve psikolojik nosyonun sorgulanmasıdır (Berthon - Katsikeas, 1998: 150). Parçalanma, bir başka açıdan, sosyal, ekonomik ve siyasi açılardan egemen ideolojilerin ve değer yargılarının yok olmasını ve bunun yerini çoğul değer yargılarının ve normların almasını ifade eder. Evrensel doğruların ve evrensel otoritenin reddi, karşıtların birlikte varolma zeminini güçlendirir. Bu boyutu ile postmodernizm çoğulculuğu önemseyen ve benimseyen bir yaklaşımı kabullenir (Odabaşı, 2004: 37; Christensen vd., 2005). Kamu yönetiminde parçalanma, bir dizi farklı hizmet tedarikçisinin ve parçalanmış politika alanlarının ortaya çıkması şeklinde olmuştur. Bunun somut ve en makro düzeydeki örneklerinden birini, modernizmin “totalite” araçlarından biri olan ulus devlet kavramında görmek mümkündür: Ulus kavramı modernliğin siyasal biçimidir çünkü geleneklerin, göreneklerin ve ayrıcalıkların yerine bütünleşmiş, aklın ilkelerinden esinlenmiş yasa tarafından yeniden yapılanmış bir ulusal uzamı koyar Ulusal kültürü, özellikle de okul aracılığıyla yaratan, ulusal devlettir Devlet, okul, kamu idaresi ve ordu sayesinde, daha önceden hazırlanmış bir kültürü, özellikle de ulusal dil haline gelen dili yayar, genelleştirir (Touraine, 2002: 156-157). Oysa Habermas (1996: 13-37), “Ulus devletin geleceği var mıdır?” sorusuyla özellikle küresel trendlerin zorladığı “ötekini” dışlayıcı politik bir düşünce coğrafyasından “ötekiyle yaşamaya” uygun bir siyasal düzleme nasıl geçileceğini sorgularken çok kültürlülüğe ve medeni hakların eşit kullanımına ilişkin yerel ya da uluslar-üstü çözümlerin gerektiğini vurgular. Dolayısıyla postmodern koşullar Habermas’ın belirttiği gibi birleştirici, homojenleştirici unsurlar yerine parçalanmayı, farklılaşmayı getirmiştir. Farklılaştırmanın Giderilmesi (De-differentation) Buradaki ana tema, geleneksel sistemler arasındaki sınırların ortadan kalkmasıdır. Bu süreç hiyerarşik ya da yatay sınırların bulanıklaşması, aşınması şeklinde ortaya çıkar. Bu sınırlar ekonomik, sosyal ve politik alanlar arasında olabilir. Bunlar, örneklendirmek gerekirse, yüksek ve düşük kültür, eğitim ve eğlence, öğretme ve rol yapma, politika ve gösteri, program ve reklam, felsefe ve edebiyat, gerçek ve kurgu, okur ve yazar, bilim ve din, üretici ve tüketici arasında olabilir. Esas olan aralarındaki farklılıkların çözülmesidir (Berthon - Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 5 Katsikeas, 1998: 151). Kamu yönetimi açısından bakıldığında en tipik örnek hiyerarşik yapıların tasfiyesi olarak görülmektedir. Üst-gerçeklik (Hyperreality) Üstgerçeklik mimesis’in, gerçekten daha çok ön plana çıkması olgusudur. Bu bir anlamda simulasyonun gerçek haline gelmesi (Baudrillard, 1983), otantiklik duygusunun kaybedilmesi demektir (Berthon - Katsikeas, 1998: 151). Đletişim kurumlarının yoğun biçimde imaj üretimi sonucu üstgerçeklik ile gerçek arasındaki sınır ortadan kalkmaya ve üstgerçeklik, gerçeğin yerini almaya başlamıştır. Örneğin, geçmişi tasvir eden tematik parklar, turist köyleri ya da kent alanlarının yarattıkları etkiler bu çerçevede değerlendirilebilir. Benzetim yoluyla yaratılan model, temsil ettiği gerçekten daha gerçek hale gelmektedir ki bu durumda yaratılan yapay işaretler ve imajlar, kullanım değerine ve içeriğine baskın olabilmektedir (Odabaşı, 2004; Brown, 1994). Bu durum bir anlamda modernitenin yarattığı özne-nesne ayrımına dayalı nesnel varoluş anlayışı yerine, imgesel/sembolik varoluşun geçmesi durumudur. Zaman ve Uzamın Sıkışması Bu konu zaman ve uzamın nasıl kavramlaştırıldığını, tecrübe edildiğini ve faydalanıldığını içerir. Postmodern koşullar nesnelerin, imajların çok kısa süreler içinde silinip yok olduğu bir “geçicilik” zemini doğurmuştur. Gerçekliğin bu sürekli yapısökümü geleceğin geçmişten daha iyi olacağı yönündeki doğrusal ilerleme inancından geçmişin sürekli kullanıldığı, yorumlandığı ve keşfedildiği kalıba doğru değişim eğilimini beslemiştir. Aynı sıkışma durumu mekan için de geçerlidir. Mesela dünyaya köy denilmeye, evrene ise mikro kozmos denilmeye başlanmıştır (Harvey, 2003: 270-340). Diğer ifadeyle ulaşım ve kitle iletişim teknolojisindeki hızlı değişimler, kültürdeki simülasyon ve geçicilik zaman ve mekana ilişkin algıları çok hızlı bir akışın seyrine teslim etmiştir. Karşıtların Birlikteliği Postmodernizm paradoksal olanı, ötekini, merkezden uzak olanı çevredekini kutsar. Diğer bir ifadeyle postmodern anlayış normal olanın, Ortodoks olanın, sabit olanın sorgulanmasıdır. Anormalin, paradoksal olanın, dışlananın aktif bir şekilde aranmasıdır. Ya da “ötekinin” aktif bir şekilde kucaklanmasıdır (Berthon - Katsikeas, 1998: 153). Diğer bir boyutuyla karşıtların birlikteliği, parçalanma ve üst gerçeklik gibi koşulların etkisiyle birbirinden farklı birden çok görüngünün bütünleşmesidir. Buna göre karşıtların birlikteliği aynı sosyal varlıkta farklı imajların “parçalanmış” anlar boyunca ortaya konma istek ve yeterliliği olarak yorumlanır (Firat vd., 1995: 42). 6 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 Kurumsalcılık Karşıtlığı Kurumsalcılık karşıtlığı hiyerarşiye, Ortodoks yapılanmaya, sistematik genelleştirmelere karşı duyulan antipati ve eleştirel yaklaşma eğilimidir. Buna göre bilimsel üst anlatılar, evrensel doğrular peşinde koşan “izm”ler, hayata bakışımızı şekillendiren zihinsel şemalardır. Postmodern tasarımlar bu tür temellendirmelere, genel geçer önermelere, evrensel doğru formülasyonlarına karşı mesafeli durmuş ve çok daha öznel ve bağlam odaklı yaklaşımlar benimsemiştir. Bu bir anlamda evrensel amaçlar, kurallar, gerçekler ve bilgiler ile bunları üretme iddiasında olan sosyal kurumların yapısökümü olarak açıklanabilir (Berthon - Katsikeas, 1998: 153). Çoğulculuk Postmodernizmin modernizmden ayrıldığı noktalardan biri de, modernizmin tekçi ve tek kültürcü anlayışına karşı, çoğulculuk ve çok kültürlülüğü esas alan anlayışıdır. Modernizmin “evrenselci” doğası, ortaya çıkardığı ve belirlediği kültür anlayışı etrafındaki gerçekliği meşrulaştırırken, tüm toplumların ve kültürlerin kendilerini buna göre değiştirmelerini veya bu kültüre uyum sağlamalarını istemekteydi. Kendine göre, yüksek, alt, karşı kültürler veya gelişmiş, gelişmekte veya geri kalmış ülkeler gibi sınıflandırmalar yaparak insanlara tek bir hedef gösteriyordu (Ateş, 2003). Postmodernizmde ise felsefi anlamda insan aklına duyulan şüphe, mutlak bir referans dayanağı bulamadığından, sosyo-politik anlamda farklılığı, hiçbir şeyin dışarıda bırakılmadığı “ne olsa gider” sloganında somutlaşan marjinallikleri bile meşrulaştıran bir sosyal yapıyı hedefleyerek ortaya çıkmıştır (Farmer, 1997). KAMU YÖNETĐMĐNDE POSTMODERN YANSIMALAR Çalışmanın temel tartışma alanının, kamuyu etkisi altına alan yeni yaklaşımlardaki postmodern çizginin etrafında şekilleneceği tekrar belirtilmelidir. Buraya kadarki bölümde genel olarak postmodernizm ve postmodern koşullar tartışılmaya çalışıldı. Bundan sonraki bölümde ise kamu yönetiminin “postmodern” tasarımı ele alınacaktır. Ancak postmodern kamu yönetimini ele almadan önce modern/Ortodoks kamu yönetimini kısaca değerlendirmek faydalı olacaktır. Her ne kadar kamunun yönetimine ilişkin uygulamaların milattan önceye dayandığı bilinse de kamudaki yönetim olgusunun “entelektüel bir söylem” haline gelişi 18’nci yüzyılda kameralizmin1 ortaya çıkmasını beklemiştir (Rutgers, 1997). Modern anlamda kamu yönetimi de ilk kez 1887’de Woodrow Wilson’ın “Kamu Yönetimi 1 Kameralizm, merkantalizmin Almanya’daki uzantısı olarak bilinmektedir. Rutgers, çalışmasında Kameralizmi dar ve geniş çerçevede tanımlar. Dar çerçeveye göre kralın gelirleri ve mülkiyetinin yönetimiyle ilgili işlerdir. Geniş çerçeveye göre ise kameralizmi kamunun yönetimiyle ilgili ekonomik, politik ve sosyal boyutları kucaklayan bir çalışma alanı olarak tanımlamaktadır (Rutgers, 1997: 281). Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 7 Çalışması” adlı denemesiyle bir disiplin olarak ortaya çıkmıştır. Wilson’ın bu çalışmayla pozitivist ilkeleri, kamu yönetimine uyguladığı kabul edilir. Pozitivist gelenek değerlerin olgulardan ayrılmasıyla sosyal gerçekliğin nesnel olarak bilinebileceği inancına dayanmaktaydı. Bu görüş kamu yönetimine siyasetyönetim (policy/administration) ayrılığı şeklinde yansımıştır (Dobuzinskis, 1997: 299-300). Modern kamu yönetimini etkisi altına alan pozitivist anlayış, özellikle “bilimsel yönetim” ve “bürokrasinin” argümanlarıyla kendini göstermiştir. Đkinci Dünya Savaşı’ndan önce tipik bürokrasiler, makine metaforu ile açıklanıyordu. Taylor’ın bilimsel yönetimi, bağlantılı olduğu mekanik görüşe uygun olarak makine metaforu ile açıklanırken; bu yaklaşım temelde iki varsayıma dayanıyordu. Birincisi, bilimsel yönetimin, yönteme ilişkin anlayışı pozitivizmle uyumluydu. Yani insan yapımı örgütlerde nesnellik ne imkansızdı ne de istenmeyen bir şeydi. Nedensellik ilişkisinin ortaya çıkarılmasında tümevarımsal, ampirik bir yöntem geçerliydi. Đkincisi, politik ideoloji olarak devletin idaresinin ve artan işlevlerinin benimsenmesi söz konusudur (Dobuzunskis, 1997: 299303). Bu varsayımlar öncül çalışmalarla birlikte düşünüldüğünde, Fox ve Miller’in (1996: 3) belirttiği gibi, Ortodoks kamu yönetiminin Woodrow Wilson, Taylor ve Weber’in etkisiyle ortaya çıktığı söylenebilir. Buna göre modern kamu yönetimi yönetimde rasyonelliği, etkinliği, hiyerarşik kontrolü, politika ve yönetim ayrımını destekleyen bir anlayışı işaret eder. Özetlemek gerekirse Ortodoks (old) kamu yönetiminin karakteristiklerini Denhardt ve Denhardt (2000: 551-552) şu şekilde sıralar: • Kamu yönetimi politik olarak nötrdür, • Devletin görevi hizmetlerin dağıtımıdır ve bunun için de ideal örgüt yapısı merkezi bürokrasidir, • Programlar yukardan-aşağı kontrol mekanizmalarıyla uygulanır ve sapmalar oldukça sınırlıdır, • Bürokrasi kapalı bir sistem gibi işlev görür ve bu yüzden vatandaşın katılımı sınırlıdır, • Kamu yönetiminde verimlilik ve rasyonalite en önemli iki değerdir, • Kamu idarecileri politika yapmada merkezi bir rol oynamaz bunun yerine kamu amaçlarını gerçekleştirmekle görevlidir. Ortodoks kamu yönetimi karşısında postmodern anlayışın iki farklı mecrada geliştiği söylenebilir. Birincisi 1970’li yılların post-fordist, esnek üretim dalgasını takip eden post-bürokratik anlayıştır ki bu yaklaşımın kamu yönetimindeki postmodern yansıması “yeni kamu işletmeciliği” şeklinde olmuştur. Đkincisi ise doğrudan “postmodern” niteliğiyle anılan Amerika merkezli radikal “söylem kuramıdır”. Esasında literatürde açıkça yapılmış bu tür bir ayrımdan bahsetmek 8 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 pek mümkün değildir. Ancak benzer bir ayrımın sosyoloji ve örgüt kuramında yapıldığını görüyoruz (Parker, 1992; Bauman, 1988a, 1988b). Đki akımın ortaya çıkış süreci ve kavramsal araçlarındaki farklılıklar, bu tür bir ayrımı, soyutlamalar açısından gerekli kılmaktadır. Postfordist- postbürokratik dönüşümün kamu yönetimine yansıdığı ve bu yeni oluşumun 1980’lerden sonra “yeni kamu işletmeciliği” adıyla somutlaştığı düşünüldüğünde kamu yönetiminde bir kırılmanın yaşandığı ve bu kırılmanın post-endüstriyel toplumsal dönüşle akrabalıklar taşıdığı görülmektedir. Birçok ülkede 1980’li yıllardan bu yana süregelen esnekleşme, yerelleşme ve küçülme temelli eğilimler, büyük ölçüde bu değişim dalgasının bir uzantısıdır ve bu post-bürokratik kök, “yeni kamu işletmeciliği” olarak da tanımlanmakta ve uygulamaya yansıyan yönüyle postmodern izler taşımaktadır. Diğer taraftan bu tür bir ayrımı gerektiren diğer bir neden kamu yönetiminde “söylem kuramı” oluşturmaya odaklanan Amerika merkezli okulun yaklaşımlarında neredeyse tamamen epistemik bir temele dayanıyor olmaları ve bir pratikten çok “kuram” oluşturmaya çalışmalarıdır. Üçüncüsü, kronolojik açıdan “yeni kamu işletmeciliği” olarak tanımlanan hareketin daha önce gelmesidir. Yeni kamu işletmeciliğine ilişkin kuram ve pratiklerin kökleri, 1970’lerde hatta daha öncesindeki gelişmelerde ortaya çıkmış 1980’lerden itibaren kamu yönetimini etkilemeye başlamıştır. Buna karşılık söylem kuramları 1990’lardan sonra ortaya çıkmıştır. Ayrıca yeni kamu işletmeciliği meşruiyet temelini etkinliğe bağlarken; söylem kuramı, meta anlatılardan uzak kuşatıcı/kucaklayıcı politik/yönetsel bir dil oluşturmayı hedefler. Şu halde iki yaklaşımı postmoderne ilişkin iki farklı versiyonla eşleştirebiliriz. Post-endüstriyel dönüşün devamı olan, kamu yönetiminde “etkinliğe” odaklanan ve aynı zamanda “yeni kamu işletmeciliği” olarak da tanımlanan anlayış, tarihsel bir kırılmayı işaret eden, evresel “post-modern” versiyona yakındır. “Söylem kuramı” inşa etmeye odaklanan yaklaşım ise, tamamen yeni bir epistemoloji oluşturmayı hedefleyen, epistemolojik “postmodern” versiyona yakındır. Birincisi (yeni kamu işletmeciliği), tarihsel ekonomik-politik sürecin uzantısı gibi dururken; ikincisi (söylem kuramı), yeni bir “epistemoloji” üretme çabasındadır. Birincisi kamu yönetiminin yönetim-örgüt kuramı boyutuyla daha çok ilişkilidir; ikincisi ise soyut, kültürelpolitik argümanlara daha yakındır. Şimdi iki akımı ayrı ayrı inceleyelim, daha sonra da kamu yönetimindeki yeni uygulama alanlarından hareketle kamu yönetimini etkisi altına alan postmodern kökleri tartışalım. Yeni Bir Örgüt ve Yönetim Kuramı Olarak Postmodern Kamu Yönetimi Kamu yönetiminin ilk çıkışında yönetimcilerin görüşlerinin etkili olduğu; 1980’li yıllardan sonra neo-liberal politikalarla birlikte yine kamu yönetimi ile işletmeciliğin (administration-management) yollarının yeniden birbirine yaklaştığı görülmektedir (Stivers, 2003). Yeni kamu işletmeciliği ile müdahaleci, düzenleyici devlet yerine piyasa şartlarına uyan, özel sektör gibi işleyen bir kamu Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 9 politikasından bahsedilmektedir (Bardouille, 2000; Desai - Imrie, 1998). “Büroprofesyonelliğinden kamu işletmeciliğine” geçiş olarak tanımlanan bu dönemde, devlet piyasa ve toplum arasındaki ilişkiler yeniden şekillenmiş, kamu harcamalarının azaltıldığı, devletin küçültüldüğü, kamu hizmetlerinde etkinliğin ve özel sektörün rolünün arttığı gelişmeler yaşanmıştır. Global kapitalizmle yayılan bu süreçte ilgilenilen konular demokratikleşme, hukuk düzeni, insan hakları, katılım ve ademi merkeziyetçiliktir (Desai - Imrie, 1998: 635-636). Sanayi sonrası (post-endüstriyel) toplum modellerinin post-bürokratik vurgusunda somutlaşan bu yeni yaklaşımı kimileri (Bardouille, 2000; Desai Imrie, 1998) postmodern referanslarla tanımlamak yerine, neo-liberal oluşumun piyasa temelli “kamu işletmeciliği” olarak görür. Ancak postmodernizmin temellerinin ekonomik ve politik gerçeklerden bağımsız olamayacağı önermesinden hareketle, 1970’lerin sonundan itibaren örgütleri etkisi altına almaya başlayan “post-bürokratik ve post-fordist” öz, postmodernizm ile ilişkilendirilmektedir (Harvey, 2003, 1991; Şaylan, 2006). Diğer bir ifadeyle yeni kamu işletmeciliği 1970’li yılları teslim alan krizler ve Keynesyen ekonominin düşüşüne cevap olarak ortaya çıkmış “postbürokratik” bir yaklaşımı işaret eder. Bu yüzden postfordizm, esnekleşme, endüstriyel bölünme gibi ekonomik ve sosyolojik dönüşümlerin bir parçası olarak görülür. Bu gelişmelerin evresel postmodernizm olarak tanımlanan tarihsel kırılmayla ortaya çıkmış olması yeni kamu işletmeciliğini, tarihsel-ekonomik postmodern versiyonla birlikte düşünmemizi sağlar. Dolayısıyla postmodern kamu yönetiminin bu versiyonunda post-Fordizm ve esneklik oldukça büyük bir rol oynar. Çünkü post-Fordizm, Fordist temelli üretim ve yönetim pratiğinin radikal bir revizyonunu getirir. Harvey’in (2003: 373) ifadeleriyle söylemek gerekirse: “.. Fordist modernite türdeş olmaktan uzaktır. Burada göreli bir sabitlik ve kalıcılık içeren çok şey vardır: Kitle üretiminde sabit sermaye, istikrarlı, standartlaşmış, türdeş pazarlar, sabit bir politik-ekonomik nüfuz ve güç dengesi, kolayca teşhir edilebilir otorite ve üst-teoriler, maddesellikte ve bilimsel-teknolojik rasyonalitede sağlam bir zemin. …öte yandan, postmodernist esnekliğe hayal ürünü, fantezi, hayali sermaye, imgeler, gelip geçicilik, rastlantı ve üretim tekniklerinde, işgücü piyasalarında ve tüketim kovuklarında esneklik hakimdir”. Yukarda da ifade edildiği gibi bu postmodern versiyonun “dönemsel” olarak görülmesi ekonomik, tarihsel-toplumsal bağlamdaki kırılmayla yakın ilişkili olmasındandır. Post-Fordizm ve ona eşlik eden dönüşümler 1970’leri sarıp sarmalayan krizlere karşı çözüm üretme arayışları sonucu ortaya çıkmış ve “endüstriyel bölünme” (Piore - Sabel, 1984) yeniden yapılanma (Şaylan, 2006) gibi isimlerle tanımlanmıştır. “Sözü edilen yeniden yapılanma sürecinin üretim alanına yansıması, yeni bir mekansal anlayışın ortaya çıkması biçiminde yorumlanmaktadır. Bu yorum, kapitalist üretim sürecinin mekansal boyutu olarak tanımlanan Taylorist-Fordist 10 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 düzenlemenin post-Fordist bir düzenlemeye dönüştüğünü öngörmektedir. Bu kapsamlı değişim, sadece ekonomik alanda yani üretim, tüketim ve bölüşüm süreçleriyle sınırlı kalmamış; değişim etkileri ekonomik alandan politik, jeopolitik vb alanlara sıçramıştır (Şaylan, 2006: 138). Sözü edilen alanlardan biri de kamu yönetimi olmuştur. Post-Fordist dalganın kamu yönetimindeki yansıması, Keynesyen ekonominin yerini alan neoliberal ekonominin etkileri doğrultusunda, işletmecilik perspektifinin ithal edilmesi şeklinde olmuştur. Böylece zamanla yeni kamu işletmeciliği adıyla anılmaya başlayacak bu anlayış dönemsel postmodern kırılmaya ilişkin uygulamalar getirmiştir. Keynesyen ekonomik model içinde siyasetle birleşen yönetim anlayışı kamu yönetimini bütüncül bir çerçevede içinde görüyordu. Keynesyen ekonominin düşüşüyle birlikte, tıpkı Keynes öncesinde olduğu gibi, kamu yönetimi tekrar işletmecilik perspektifine yaklaşmış ve yönetimin, siyasetten ayrı olduğu ve yönetimin teknik bir iş olarak görüldüğü bir anlayışa geçilmiştir. Girişimci devlet imgesini güçlendiren bu yeni akım amaçlara göre yönetim gibi işletmecilik yaklaşımlarını benimserken süreçler yerine sonuçlara odaklanmıştır. Etkinlik ve verimlilik vurgusu, post-Fordizm ile birleşerek post-bürokratik yatay örgüt yapılarını ortaya çıkarmıştır. Buna göre yeni kamu işletmeciliği kamunun yönetiminde yeni uygulama alanları doğurmuş, kamu yönetimini form ve içerik açısından etkilemiştir. Yeni kamu işletmeciliğinin getirdiği anlayış, etkinliği ve verimliliği kutsar. Bunun için de piyasa koşullarına göre işleyen bir kamu yönetimi anlayışı öngörür. Bu da devletin küçüldüğü, yönetim ve politikanın birbirinden ayrıldığı, vatandaşın müşteri olarak görüldüğü, piyasa temelli motivasyon ve performans ölçüm araçlarının kullanıldığı işletmecilik vizyonuna göre şekillenmiş bir kamu yönetimi çıkarır karşımıza (Box vd., 2001). “Söylem Kuramı” Olarak Postmodern Kamu Yönetimi Kamu yönetiminde söyleme odaklanan çalışmalar özellikle 1990’lı yıllardan sonra Amerika merkezli olarak gelişmiştir. PAT-net adlı topluluk ve ona bağlı ATP2 dergisi etrafında bir araya gelen bir grup akademisyenin oluşturduğu bu hareket, kamu yönetiminde ana akımın pratikte güçlü ancak kuramda zayıf olduğu eleştirisinden yola çıkarak, toplumla kurulan zayıf kavramsal bağlantıyı güçlendirmeyi hedefleyen bir perspektifle varlığını açıklamıştır (Box, 2005: 440). 2 PAT-net (Public Administrative Theory Network); ATP (Administrative Theory and Praxis) Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 11 Bu anlamda ön plana çıkan ilk kapsamlı çalışmaların, Fox ve Miller (1996)3 ile Farmer (1995) tarafından yapıldığını belirtmek yanlış olmaz. Her iki çalışma da söylem kuramına odaklanan bir yaklaşım sergilemektedir. Söylemlerini oluştururken Farmer, özellikle Wittgenstein’ın dil oyunları ve Derrida’nın yapısökümünden, Fox ve Miller ise Habermas’ın iletişimsel rekabet ve ideal konuşma kavramlarından yararlanmaktadırlar. Ortak yanları ve her ikisinin de hedefi ise, kamu yönetimini yeni bir entelektüel eğilimle çerçevelemektir. Her iki kitapta da kuram “dil” oyunları üzerinde kurulmaktadır. Bu öncü kitapları takiben 2000 yılından sonra yapılmış önemli kitap çalışmalarıyla (Miller, 2002; Morcol, 2002; Spicer, 2001) birlikte PAT-net’in organize ettiği tartışmalar ve ATP’de yayınlanan makalelerle kamu yönetiminde “söylem kuramı” gelişmeye devam etmiştir. Fox ve Miller’in (1996) çalışması, sonrakiler için ilham veren öncü bir çalışma olmuştur Amerikan temsili demokrasisinin temsili ve demokratik olmadığı argümanından yola çıkan Fox ve Miller (1996: 1-8), Wilson, Taylor ve Weber’in ilkelerinin sentezini kastettikleri, Ortodoks kamu yönetiminin öldüğünü belirtirler. Ortodoks kamu yönetimi “döngüsel demokrasiye” dayalıdır: Bireysel tercihler kitlesel bir iradeye dönüşür, bu kitlesel irade yasalarla kodlanır, bürokratlar tarafından uygulanır ve sonraki seçimlerde halk bu süreci oylarıyla değerlendirir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra süre giden 25 yıl, teknokrasinin, gelişmiş endüstriyel ekonominin ve seçim prosedürüne dayalı demokratik anlayışın oluşturduğu “yüksek modernizm” denilen dönemdir ve bu dönem Ortodoksinin zirve noktası olmuştur. Ortodoks kamu yönetiminin hastalıkları bilindiği için ona alternatif olarak üretilen modeller olan anayasacılık (constitutionalism) ve toplumculuk (communitarianism) “hangi eylemler meşru kabul edilir?” ve “eylemlerimizi nasıl meşrulaştırabiliriz?” gibi sorularla ilgilenmişlerdir. Postmodern sorunsalı meta-anlatıların son bulması ve meşrulaştırıcı üst anlatı ve araçların geçerliliğini yitirmesi olarak gördüklerinden Fox ve Miller, Ortodoksa karşı bunlardan başka üçüncü alternatif olarak “söylem kuramını” önermişlerdir. Söylem kuramı ise meşruiyetten çok politikayla ilgilenir ve bundan sonra ne yapmalıyız sorusunu sorar. Söylem kuramı içinde yer alanların ortak özelliğinin, gerçekliğin dille kurulacağından hareketle, herkesin eşit ve sınırsız yer alabileceği, her grubun temsil edileceği, parçalanmışlığı, bireyciliği ve çoğulculuğu esas alan bir politik söylem oluşturma çabasıdır diyebiliriz. Algılarımızın teorik kabullerle ortaya çıktığını savunan Fox ve Miller (1996: 8-12), nasıl ki bürokrasinin komuta kontrol prensibi deterministik sebep-sonuç ilişkisine ve rasyonel faydacı insan kabulüne dayanıyorsa, kendi yaklaşımlarının da teorik kabullere dayandığını belirtirler. 3 Aslında Fox ve Miller’in çalışması kamu yönetiminde söylem kuramı üzerine yapılmış ilk detaylı çalışmadır. Kitabın ilk baskısı 1994 yılında yapılmıştır. Ancak bu çalışmada 1996 yılına ait olan baskıdan yararlanıldığı için referans 1996 yılına yapılmıştır. 12 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 Onlara göre modern dönemde insanın rasyonel doğası, örgütlerin ve kurumların formel yapıları, örgütsel amaçların ortaklığı gibi kamu yönetimini şekillendiren anahtar kavramlar, fazlasıyla vurgulanmıştır. Fox ve Miller (1996), kendi savlarını oluştururken bu varsayımlardan uzaklaşarak “gerçekliğin” ne somut ne de nesnel olduğu; tersine insan eliyle oluşturulduğu varsayımına yaklaşırlar. Günlük hayatta başvurduğumuz pek çok kategori, özneden soyutlanmış, “nesnel” tanımıyla sunulan “şeyleştirilmiş” gerçekliktir. Bürokrasi bunlardan biridir. “Örgütsel amaçlar” denildiğinde sanki bireylerin ya da grupların amaçları yerine kendi başına varolan amaçlar varmış gibi anlaşılır. Ontolojik temellerini radikal bir dönüşe dayandıran Fox ve Miller, işte bu “şeyleştirmelerden” kaçınmak için varsayımlarında Giddens’ın yapılaşma kuramından, Berger ve Luckman’ın “gerçekliğin sosyal inşasını”ndan, Merleau-Ponty’nin fenomenolojisinden ve kuantum fiziğinin esaslarından yararlanarak “kamu enerji alanı” kavramına ulaşırlar. Kamu örgütleriyle ilgili çalışmalarda artık hakim tema olmaktan çıkan bürokrasi yerine, sınırları belirli olmayan, fenemonolojik anların toplamı olarak tanımladıkları “kamu enerji alanı” kavramında, alan ile her bir durumda ortaya çıkan güçler bütününü; enerji ile de alan içinde insanların uyarıldığı, dikkatlerinin çekildiği anlamlar ve niyetler bütününü kastederler. Böylece hiyerarşik kontrolün geçerli olduğu bürokrasinin yerine “alan” geçmiş olur. Alanın sınırları, kontrol amaçları doğrultusunda belirlenmez, bunun yerine “durumlar” kendi fırsat ve sınırlarını belirler. Şu halde kamu enerji alanı sosyal söylemin şekillendiği, kamu politikalarının belirlendiği alan olmaktadır. Enerji potansiyel olarak varolanın sürekli bir şekilde ortaya çıkması, alan ise bu enerjinin göründüğü zaman-uzam kesitidir. Aslında Fox ve Miller’in (1996) “kamu enerji alanı” tanımının, Habermas ve Arendt’in çalışmalarından ilham alınarak oluşturulduğu söylenebilir (King, 2005; Miller, 2005; Burnier, 2005). Habermas ve Arendt’e göre “…kamusal alan (public sphere)…vatandaşlarla ilgili tartışma, müzakere, anlaşma ve eylemlerin geçtiği, kurumsal sınırlarla çevrili söylem arenasıdır” (Villa, 1992: 712). Fox ve Miller’in (1996) “enerji alanı” ile işaret ettikleri şey, politika yapmanın “rasyonel bir analizden” çok “alandaki anlamı yakalamakla (capturing meaning)” ilgili olduğudur. Bu bağlamda seçilmişler, elitler, idareciler, çıkar grupları ve vatandaşlar kelimeleri, sembolleri, metaforları, argümanları kullanarak kendi gerçekliklerini oluşturmaya çalışırlar. Đşte bu “anlamı yakalama mücadelesi” sadece bürokrasilerde değil daha çok “kamusal enerji alanlarında” görülür. Bu alanlar sosyal söylemin oluşturulduğu alanlardır ve kamu politikasını belirler. Dolayısıyla söyleme odaklanmanın nedeni sosyal gerçekliğin dil aracılığıyla yaratılmasındandır. Bununla birlikte oluşturulan söylemin samimi, duruma uygun, dikkatli olması ve katkı yapmak isteyenlerin katkısına açık olması beklenir (McSwite, 1997: 178; Burnier, 2005). Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 13 Söylem odaklı anlayış postmodern kamu yönetiminde daha radikal bir akımı temsil eder. Bu anlayış postmodern epistemolojinin anlama, yorumlama, yeniden yorumlama pratiğinde kendini gösteren, dışsal gerçekliğin karşısında yer alan dilsel gerçekliğe angaje olmuştur. Şu halde bu akımın özelliklerini birkaç maddede özetleyebiliriz. Birincisi tamamen epistemolojik bir temele dayanmaktadır, kendilerinin de ifade ettiği gibi amaç bir kuram oluşturmaktır. Đkincisi kuram oluşturmada başvurulan araç dildir ve bu alanda şöhret kazanmış Wittgenstein, Derrdida ve Foucault gibi filozofların argümanlarından yararlanılmaktadır. Üçüncüsü, söylem kuramları büyük ölçüde Amerika’da PAT-net etrafında toplanan akademisyenler tarafından oluşturulmuştur. Dördüncüsü örgüt-kuramsal yaklaşımın post-endüstriyel toplumsal dönüşle kök akrabalıklarına karşın, söylem kuramı bilgi-kuramsal bir postmodern anlayışı temsil eder. Postmodern Kamu Yönetimi Uygulamaları Kamu yönetiminde 1980’lerden sonra karşılaşılan yeni birtakım olgular postmodern tanımı ile karşımıza çıkan uygulama alanlarını ortaya koyar. 1980’lerden itibaren, post-endüstriyel dönüşümü takip eden ve postmoderne atfedilen bu pratiklerin en çok vurgulananları aşağıda tartışılmıştır. Bu pratiklerin postmodern koşullarla ve kamu yönetimindeki postmodern akımlarla (postFordist yeni kamu işletmeciliği/söylem kuramı, dönemsel/epistemolojik) bağları incelenerek, kamu yönetimi etkisi altına alan postmodern “durum” netleştirilmeye çalışılacaktır. Bürokrasiden Kaçış (Bürokrasiden post-bürokrasiye) Modern kamu yönetiminin sembolleşen modelinin bürokrasi olduğu yukarıda belirtilmişti. Claver ve arkadaşları (1999: 458-459) bürokrasinin konformist kültür, teknik rasyonellik kültürü, kontrol kültürü gibi isimlerle tanımlandığını belirtirler. Kamu bürokrasilerinin ülkeden ülkeye ve hatta kurumdan kuruma değişmesine rağmen bir takım ortak özellikleri vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir: • Yönetim biçimi otoriteye dayalıdır ve sıkı bir kontrol vardır. • Haberleşme ağı yukardan aşağı doğrudur. • Bireyler düzene uyma, çok az inisiyatif alma ve kurallara bağlı kalma yönünde eylemler sergiler. • Kararlar merkezi yönetim tarafından alınır. • Değişim yönünde isteksizlik dikkat çekicidir. • Yüksek düzeyde konformizm vardır. 1970’lerden sonra beliren koşullar doğrultusunda bürokratik yapılardan daha esnek yapıları işaret eden post-bürokrasiye doğru bir geçiş yaşanmıştır. Bir baş- 14 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 ka ifadeyle kamu sektöründe ortaya çıkan yeni uygulamalara dönük geliştirilen fikirler ve öneriler “postmodern devletler dönemi” olarak yorumlanmıştır. Postmodernizm aydınlanmanın entelektüel mirasını şekillendiren rasyonalist doktrinlerin karşısında yer alan felsefi akımları içerdiğinden bütün hiyerarşik sistemlerin altını oyar. (Dobuzinskis, 1997: 298). Katı bir hiyerarşiyi içeren bürokratik örgüt modelleri de bundan payını alır. Yeni kamu işletmeciliği çerçevesinde ortaya çıkan argümanlarda bürokrasiye yönelen birkaç temel eleştiri dikkat çekmektedir. Bürokratik örgütlerin hiyerarşik yapısının birey üzerinde bir baskı aracı haline gelmesini hümanist perspektiften eleştiren görüşler (Foucault, 2000), hiyerarşiyi bireyin özgürleşmesi önündeki engellerden biri olarak görür. Bireyi bir bütün olarak değerlendirmek yerine onu “profesyonel” kalıplara sığdırmaya çalışan bürokrasi “farklılıkları” ve hiyerarşiyi ön plana çıkaran bir anlayış getirir. Đşi boş zamandan, aklı duygudan, bireyi özel yaşamdan ve toplumdan ayıran bu “profesyonel” tasarım bireyörgüt ayrışması üzerinde yükselmektedir. Diğer tarafından bireyin bürokratik modeller içinde sınırlanması işlevsel sınırlılıkları da beraberinde getirir. Çalışanların yenilik ve yaratıcılık kabiliyetleri törpülenmiş olur. Oysa postbürokrasinin basık ve ağsal yapısı hiyerarşik farklılıkları ortadan kaldırarak, güveni örgütte tesis ederek, esnekliği ve canlılığı sağlayarak bürokratik modellerde rastlanan sorunların oluşumunu büyük ölçüde engellemiş olur. Böylece rol tanımına göre oluşturulmuş sosyal sistem yerine değerlerin paylaşıldığı, bağlılığın yüksek olduğu organik komüniteryan bir örgütsel yapı ortaya çıkar. Ortak karar verme, sınırların bulanıklaşması, takım çalışması, çalışanların özerkliği ve güven esası post-bürokratik özellikler olarak ortaya çıkar. Marksist görüşler, bunu çalışanın davranışlarına değil de duygularına hitap ederek araçsal etkinliğin bürokratik modeldekilerin daha da ileri götürülmesi olarak eleştirse de postbürokratik modellerin “örgüt içi- örgüt dışı” ayrımını nispeten ortadan kaldırıldığı kabul edilmektedir (Maravelias, 2003). Postmodernizmle birlikte yönetsel hiyerarşi ve sıkı kontrol sistemleri kamu sektöründe yeniden tasarlanması gereken yapılar olarak görülmektedir. Bu anlayışı yansıtan post-bürokratik yapıların özellikleri şu şekilde sıralanabilir (Ateş, 2003: 66): • Kurallar yerine âdet haline gelmiş diyaloglarla fikir birliği esasına dayanan, örgütsel aktörlerin birbiriyle karşılıklı bağımlı olduğu, güven ilişkisine dayanan, örgütsel kontrolün hiyerarşi yerine paylaşılan misyon yoluyla sağlandığı bir çalışma ortamı, • Resmi makamı kullanmak yerine liderlik ve ikna ederek etkileme, • Kişisel menfaatler veya departmanların çıkarları yerine karşılıklı dayanışma ve ortak güven üzerine kurulu etkileşim, Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri • • • • • 15 Formel görev tanımları ve kurallar yerine örgütsel misyon bağlamında entegrasyon, Bilgi saklama ve biriktirme yerine bilgi paylaşma, Formel kurallar yerine prensipler üzerine kurulu hareketler ve örgütsel davranış, Formel emir-komuta zinciri içinde çalışma yerine belli bir proje ya da problem üzerine kurulu müzakere ve iletişim, Katı objektif kriterler yerine performansın belirlenmiş standartları ve açıklık politikası üzerine kurulu değerlendirme, kıyaslama ve promosyon. Vatandaş Odaklılık Her ne kadar yurttaşlık/vatandaş odaklılıktan burada postmodern kamu yönetiminin temel karakteristiklerinden biri olarak bahsedilse de esasında yurttaşlık ilk modern paradigmayla ortaya çıkmıştır. Yurttaşlık/vatandaşlık modern dünyanın bir çıktısıdır ve “yurttaş” 1789’da Đnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’yle somutlaşan, tanrının yerini alan, yeni aşkın güç olan, ulus-devlet karşısındaki modern insanı gösterir. Ancak modern kamu yönetiminin “yurttaş” tasarımı devletin ideolojik ve bürokratik aygıtları karşısında daha edilgen, kamu karşısında kitlesel bir “öznedir”. Oysa postmodern kamu yönetiminde vatandaş devleti biçimlendiren, aktif rol alabilen, hesap sorabilen, katılımcı bir “bireydir”. Diğer bir ifadeyle vatandaş odaklı kamu yönetimi, postmodern düşünce açısından bakıldığında bireyin merkezi konumunu hatırlatır. Kamu yönetimindeki gelişmeleri “yeni kamu işletmeciği” perspektifinden ele alanlara göre vatandaşların istekleri “kanun” gibi addedilmektedir (Vigoda-Gadot, 2004). Bu kabule göre devlet ne sunarsa vatandaş onu kabul eder anlayışı, geçerliliğini yitirmiştir. Ortodoks kamu yönetimi yaklaşımındaki kendi varlığını devam ettirme eğilimi yerine vatandaşı ve onun ihtiyaçlarını merkeze alan bir anlayış egemendir. Totalitenin, kitlesel olanın yerine ayrı bir birey olarak vatandaş geçmektedir. Buna göre Claver ve arkadaşları (1999: 458-459), Stewart ve Clarke (1987)’tan aktardıklarıyla birlikte vatandaş odaklı kültürün özelliklerini aşağıdaki şekilde sıralar: • Kamu örgütünde yürütülen hizmet ve görevlerde amaç vatandaşa faydalı bir hizmet sunmaktır, • Örgütün verilen hizmetin kalitesine göre değerlendirileceğine inanılır, • Sunulan hizmetin niteliği örgüt üyelerinin paylaştıkları bir değer haline gelecektir, • Yüksek kalitede hizmet verilir, 16 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 • Kaliteli hizmet, vatandaş merkezli olmayı zorunlu kılar, • Değer sisteminde vatandaşın önemli bir rolü vardır, • Vatandaşla güçlü ve devamlı bir şekilde iletişim kurulur, • Kamu hizmetinde ortaya çıkan sorunlar derinlemesine çözümlenir, • Kamu hizmetinin sunulmasında çabukluğa önem verilir. Burada bunlardan başka vatandaş odaklılık konusunda eleştirel teorinin argümanlarına yaslanan (Denhardt, 1981; Denhardt - Denhardt, 2000) bir başka postmodern versiyondan bahsetmek yararlı olacaktır. Yeni Kamu işletmeciliği (new public management) kapsamında değerlendirilen yeni anlayışın da ötesinde hem Ortodoks kamu yönetimine hem de yeni kamu işletmeciliğine alternatif bir yaklaşım öneren Denhardt ve Denhardt (2000), demokratik vatandaşlık, sivil toplum, örgütsel hümanizm ve söylem kuramına dayalı yeni bir kamu yönetimi hareketinden bahseder ve bunu “yeni kamu hizmeti (new public service)” olarak adlandırırlar. Bu yaklaşım eski kamu yönetiminin eksikleri ve eleştirileri üzerine kurulu yeni kamu işletmeciliğinin de eksikliklerini tamamlamaya dönük üçüncü bir aşama gibi sunulur. Vatandaşın bizzat devletin sahibi olduğu görüşüne (King - Stivers, 1998; Box, 1998) referans vererek, bu anlayış içinde kamu yöneticilerinin sorumluluklarının vatandaşa hizmet vermek ve yine vatandaşı güçlendirmek (empower) olduğunu öne sürerler. Ortodoks kamu yönetiminin “dizayn etmek ve uygulamak”, yeni kamu işletmeciliğinin “yönetmek” olarak özetlediği hakim yönelimin, “hizmet etmek” amacına dönüştüğü bu yeni perspektifin dayandığı en önemli unsurlardan biri yukarda da değinildiği gibi demokratik vatandaşlıktır (diğer üçü de, sivil toplum, örgütsel hümanizm ve söylem kuramıdır). Devletin varlık nedeninin, vatandaşların bireysel çıkarlarına uygun seçim yapma prosedürlerini (oy kullanmak gibi) garanti etmek olarak algılandığı yeni kamu işletmeciliğine karşın, bu yeni hareket vatandaşın bireysel çıkardan öte kamu çıkarıyla ilgilenebileceği, devlet işleriyle ilgili olarak bilgilenebileceği, kamuya aidiyet hissedeceği, sorumluluk alacağı, kısaca aktif katılımcı olabileceği bir anlayışı getirir. Kamu işletmeciliğinin “etkinlik” vurgusunun yerine “sorumluluk ve vatandaşa güven” temasını ikame eden “Yeni Kamu Hizmeti” anlayışı vatandaşın seçmen, müşteri, tüketici gibi algılanması yerine vatandaş gibi algılanması gerektiği konusuna dikkat çekerken; bir anlamda vatandaşı kamu hizmetlerinin müşterisi değil hem üreticisi hem de alıcısı olarak konumlandıracaktır (Denhardt - Denhardt, 2000: 557; Denhardt, 1981: 634). Sunduğu yedi temel ilkeyle birlikte (1. Yönetmek yerine hizmet et, 2. Kamu çıkarı yan ürün değil asıl çıktıdır, 3. Stratejik düşün demokratik hareket et, 4. Hizmeti müşteriye değil vatandaş ver, 5. Sorumluluk önemlidir, 6. Verimliliğe değil insan değer ver, 7. Girişimcilik yerine vatandaşlığa ve kamu hizmetine Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 17 önem ver) vatandaşın kamu yönetimindeki yerini postmodern anlayışla ilişkili bir vizyon içinde belirleyecektir. 4 Merkezden Merkezkaça Đkinci Dünya Savaşı sonrasındaki yıllarda ölçek ekonomisini getireceği inancıyla hem özel sektörde hem de kamu sektöründe büyük kuruluşlara ve merkezi kontrole doğru bir eğilim vardı. Bu durum yönetim felsefesine, harcama ve hizmetlerde merkeziyetçi bir yapı şeklinde yansımıştır. 1980’li yıllardan önceki birçok değişiklik özellikle de ekonomik durgunluk “büyük ve merkezi olanın” daha iyi olacağına dair inancı sorgulama gereğini doğurdu. Bazı büyük şirketler küçük, esnek ve yenilikçi işletmeler karşısında yeterince rekabet edemediklerini fark ettiler. Kamu da özel sektör gibi merkezden yönetilen pek çok hizmette gecikmeler ve maliyet artışları olduğunu fark etti. Artık yeni ekonominin küçük ve sıkı rekabetçi işletmelerle dolacağı bekleniyordu. 1990’larda hem özel sektörde hem de kamuda yönetime ilişkin köklü değişimler gerektiği ortaya çıkmıştı. Önceleri merkezi yönetim, odakta yer alırken, 1990’larda artık odaktaki konular hizmet kalitesi, müşteri memnuniyeti, süreç yenileme, yenilik, etkinlik olmuştur. Özel sektörle kamu sektörü arasında önemli farklılıklar olmasına rağmen her ikisi de yönetime ilişkin ortak bir dil kullanıyordu (Paton Dodge, 1995: 6-7). Bu bağlamda kamu yönetiminin verimli kılınmasında ve etkinleştirilmesinde, halka yakın kamu yönetimi birimlerinin öne çıktığı görülmektedir. Yeni örgüt kuramları açısından “kararı iş yapanın vermesi” olarak özetlenecek olan bu pratikle halka en yakın birimler tarafından kamu politika ve hizmetlerinin üretilmesi söz konusudur. Böylece ihtiyaçların tespiti kolaylaşmakta ve savurganlığın önüne geçilmektedir. Diğer taraftan yukarda ifade edildiği gibi kararların halka en yakın birimler tarafından alınıp uygulanması, zaman kayıpları ve bürokrasinin azaltılmasında önemli kazanımlar sağlamaktadır. Ayrıca kamu politikası oluşturma sürecine, halkın ortak edilmesi, yönetim sorumluluğunun, yönetilenler tarafından paylaşılması ve politikaların uygulamasında kolaylıklar sağlamaktadır. Diğer taraftan küçük örgütleri yönetmenin büyük örgütleri yönetmekten daha kolay olması merkezkaç kamu yönetimini daha avantajlı hale getirmektedir (Yüksel, 2004: 6). Evrenselden Yerele Postmodern düşüncenin merkezinde yer alan olgulardan biri, dünyaya bakışımızı temellendiren büyük anlatı ve hikayelerin meşruiyetinin ve gücünün za4 Burada Yeni Kamu Hizmeti yaklaşımının postmodern köklerle ilişkisinin, en çok yaklaşımın dayandığı dört temel unsurdan biri olan “söylem teorisi” içinde şekillendiği belirtilmelidir. Tüm kesimlerin iletişim ve diyaloguna dayalı yeni bir diskurun ihtiyacını dile getiren yazarlar (Denhardt - Denhardt, 2003: 553) bunu ifade ederken açıkça postmodern düşünceye atıfta bulunurlar. 18 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 yıfladığıdır. Đçinde bulunduğumuz şartları tanımlayan politik karakteristiği büyük anlatılar değil yerel ve çatışan anlatılar açıklayabilir. Diğer bir ifadeyle postmoden çağda anlatılar daha belirgin ve heterojen hale gelmiştir. Postmodern şartları tanımlayan şey birlik değil çeşitliliktir: Kültürlerin, değerlerin, geleneklerin, yaşam biçimlerinin çeşitliliği. Politik kültürün bu parçalanmış karakteristiği faklı değer sistemlerinden kaynaklanmaktadır (Spicer, 2005: 670-674). Postmodernistler, bütünün ortak iyi adına, parçayı kendine kattığı öngörüsüyle toplumun üyelerinin mutluluğu için varolduğunu savunan modernist meta-anlatıları sorgularken, kamuda evrensel yönetim reçeteleri yerine yerel yönelimleri benimserler. Genel olarak postmodernizmde makro kültürlerin düşüşüne coğrafi olarak yerel kültürler ve yine coğrafi olarak ayrı olsa da ortak ilgi ve kimliklere dayalı alt kültürlerin yükselişi eşlik eder. Yerel yönetimlerin yükselişe geçmesi, yukarıda bahsedilen merkezkaç yapıların merkeziyetçi yapılar karşısında güç kazanmasıyla birbirini tamamlar. Modernin ideal formülleri yerine postmodernin önemsediği yerelin kendine özgü yaklaşımları yönetimin esası konumuna yükselir. Örgütsel Politikalarda Açıklamadan Yorumlamaya Yeni kamu yönetimi mantığına göre etkili yönetim için birden fazla yol vardır. Vatandaşın ya da bürokratın sayısı kadar yol vardır. Strateji ve prosedürler paydaşların düşüncelerinin ışığında görüşülmeli ve periyodik olarak değerlendirilmelidir. Bu durumda tecrübeye dayalı bilgi, profesyonel uzmanlık ve hiyerarşik statüyle rekabet etmektedir. Bu örgüt kuramında örtük bir şekilde bulunan pozitivizmin zayıflaması anlamına gelir. Pozitivist bilim, nedensel açıklamalarla ilgilenir. Ancak şimdi politika üretenlerin fark ettikleri şey, karşılaştıkları gerçekliğin çok yönlü olduğudur. Yorumlayıcı çalışmalar aktörlerin belirli bir bağlamda kendi eylemlerine ve başkalarının eylemlerine ne tür anlamlar yüklendiğini araştırır. Yorumlayıcı yaklaşım hermenetik yöntemini kullanır ve bu yaklaşımda her yorum eşit düzeyde dikkate alınmayı hak eder (Dobuzinskis, 1997: 307-308). Dolayısıyla postmodern çerçevede kamu yönetimi politikası oluşturulurken, verilere dayalı deterministik formüller yerine yoruma açık esnek modeller benimsenir. Bu da katılımın, çoğulculuğun ve takım çalışmalarının önünü açar. e-Devlet e-Devlet devletin kurumlarının vatandaş, işletme ve devletin diğer organlarıyla ilişkilerde bilgi teknolojisini kullanmasıyla ortaya çıkan uygulamalardır. Böylece kırtasiye temelli prosedürler yerine, bilgisayarlaştırılmış işlemler geçmektedir. Bu da yeni liderlik ve karar verme modelleri, yeni iş yapma biçimleri, bilgi derleme ve dağıtma usulleri demektir. Buradaki amaç, yönetimin internet ortamına taşınmasından çok daha fazlasıdır. Yönetimin devlet, işletmeler ve va- Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 19 tandaş adına daha kolaylaştırılması ve desteklenmesidir. Böylece kamu hizmetinin vatandaşa daha iyi götürülmesi, işletme ve sektörlerle etkileşimlerin geliştirilmesi, vatandaşın güçlendirilmesi, daha etkin bir kamu yönetiminin uygulanması, yolsuzluğun azalması, maliyetlerin düşmesi, gelirlerin artması, şeffaflığın artması gibi bir takım faydalar getirir (Basu, 2004: 112) Maddeler halinde belirtmek gerekirse e-devlet uygulamalarında hedeflenen amaçlar şu şekilde sıralanabilir (Kösecik - Karkın, 2004: 99): • Şeffaf devlet vizyonuna ulaşılması, • Vatandaşın devletle olan işlerini çok daha hızlı halledebilmesi, • Kamusal hizmet birimlerinin verimli olmasının sağlanması, • Kamu kurumları arasında bilgi bütünlüğü sağlanarak, her türlü suistimalin önlenmesi, • Bireylerin kamu hizmetinden her an yararlanmasının sağlanması, • Kamusal hizmetlerin yaygın ve erişilebilir hale getirilmesi, • Hizmet üretim ve yönetim sürecinde vatandaşın istek ve eğilimlerinin daha etkin değerlendirilmesi ve katılımcı yurttaşlığın önünün açılması, • Devlet kurumlarının daha verimli işlemesinin sağlanması. Devletin Küçültülmesi Post-endüstriyel çağ beraberinde getirdiği koşullarla, devletin küçültülmesini yaygınlaştırmıştır. Devletin küçültülmesi, devleti etkinsizleştirmek, güçsüzleştirmek olarak değerlendirilmemektedir. Tersine çok çeşitli alanda ve faaliyette bulunan bir devletin etkin olamayacağı kabul edilir. Özellikle demokratikleşme, ekonomide serbestleşme, özelleştirme, yerelleşme, sivilleşme ve bilgi teknolojilerinin baş döndürücü boyutlarda gelişmesi, devletin küçültülmesi yolundaki beklentileri, kaçınılmaz hale getirmektedir. Devletin küçültmesinde üç yol izlenmektedir. Birincisi, özelleştirmeyle devletin ekonomik alandaki görev ve fonksiyonlarının mümkün olduğunca özel sektöre devredilmesidir. Đkincisi, devletin bir kısım görevleri, dernek, vakıf, araştırma merkezleri gibi kar amacı gütmeyen üçüncü sektöre bırakmasıdır. Üçüncüsü ise, kamu hizmetlerini, mümkün olduğunca yerinden yönetim birimlerine devretmektir (Yüksel, 2004: 2-3). Bugün pek çok kamu örgütü küçülmekte, yeniden organize edilmekte ve değişim mühendisliğine uğramaktadır. Yetersiz çalışanların ve gereksiz yönetim kademelerinin elimine edilmesi, yönetsel fonksiyonların birleştirilmesi, yeni yönetsel tekniklerin uyarlanması gibi uygulamalar bu alanda gözlemlenen yaklaşımlardır (Jun - Rivera, 1997: 133-134). 20 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 Yukarda sıralanan yeni pratik alanları (postbürokrasi, yurttaş odaklılık, ademi merkeziyetçilik, yerelleşme, e-devlet, devletin küçültülmesi vs.), postendüstriyel toplumsal dönüşüme eşlik eden örgüt-kuramsal dönüşü göstermektedir. Bu yönüyle yeni örgüt-kuramsal paradigma, tarihsel-toplumsal bir kırılmayla eşleştirilen ve evre anlamında kullanılan “post-modernizm”in sonuçları olarak görülebilir. Şimdi de yeni bir dönemin (post-modern) maddi uzantıları olarak değil de eleştirel-kültürel bir akım olarak karşımıza çıkan (postmodern) söylem kuramlarını inceleyelim. TARTIŞMA Çalışmada kamu yönetimiyle postmodernizmin ilişkisinin, diğer bir ifadeyle postmodernizmin kamu yönetimine yansımalarının incelenmesi amaçlanmıştır. Yukarda da işaret edildiği gibi kamu yönetiminde iki postmodern izleğin olduğu belirtilmişti. Kronolojik olarak bakıldığında birincisi 1970’li yılları takip eden yıllarda ortaya çıkan post-fordist ve esneklik odaklı “örgüt-kuramsal” akım. Đkincisi ise, 1990’lı yıllardan itibaren ağırlıklı olarak Amerikalı akademisyenler tarafından oluşturulan “söylem kuramsal” perspektiftir. Birincisinin kamu yönetimiyle ilişkisi doğrudan “postmodern” etiketi üzerinden kurulmamıştır. Bunun yerine “postbürokrasi”, “kamu yönetiminde reform” ya da “yeni kamu işletmeciliği” gibi tanımlarla anılmıştır. 1980’li yıllardan itibaren Türkiye de dahil olmak üzere Đngiltere, Rusya gibi bir çok ülkede kamu yönetimi reform paketleriyle pratiğe aktarılan uygulamalar büyük ölçüde bu “yeni kamu işletmeciliğinin” vizyonunu yansıtmaktadır. Đkincisi olan söylem kuramları doğrudan postmodern tanımıyla ortaya çıkmıştır ve kategorik olarak postmodernizmin epistemolojik versiyonuna daha yakındır. Đkisi arasındaki farklar aşağıda Çizelge 1’de gösterilmektedir. Çizelge 1. Kamu Yönetimine Yansıyan Postmodern Yaklaşımlar Yeni Kamu Đşletmeciliği (Post-Fordizm - postbürokrasi) Söylem Kuramları Başlangıç 1980’ler 1990’lar Postmodernizm versiyonu Evresel – Ontolojik (post-modernizm) Dayandığı Temel Post-Fordizm / Esnekleşme (Harvey, Piore - Sabel, Lash Urry) Yönetsel, Örgüt-kuramsal Epistemolojik (postmodernizm) Post-yapısalcı felsefe (Derrida, Baudrillard, Lyotard, Deleuze Guattari, Lacan, Foucault) Hakim Yönelim Etkilendiği Disiplin Pratikle Đlişkisi Politik, Söylem-kuramsal Đşletme, iktisat Felsefe, Siyaset, Sosyoloji, Güçlü Zayıf Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 21 Çalışma postmodernizmin kamu yönetimine yansımalarına odaklandığı için bu ayrım yapıldıktan, sonra sorulacak soru, kamu yönetimine hangisinin ne ölçüde etki ettiğidir. Böyle bir soruya net yanıtlar vermenin zor olduğunu kabul etmek gerekir. Sosyolojik, ekonomik ve kültürel süreçlerin iç içe geçtiği, birbirini etkileyerek ve tamamlayarak geliştiği düşünüldüğünde, postmodern kabul edilen yansımaların dayandığı temelin ontolojik mi yoksa epistemolojik mi olduğu sorusuna yanıt vermek güçleşmektedir. Bu yüzden yukarıda tartışması yapılan ve postmoderne atfedilen uygulama alanlarıyla postmodern koşullar/temalar arasındaki paralellikleri izleyerek “yorumsamacı” bir temelde tespitlere ulaşılmaya çalışılacaktır. Böylesi bir yoruma Hermenetik bir araç olarak ışık tutabilir. Balfour ve Mesaros (1994: 560), kamu yönetimi çalışmalarında Hermenetik yaklaşımın kamu örgütleri ve uygulamalarına ilişkin çalışmalarda uygun bir çerçeve sağlayacağını önerirler. Heiddeger ve Gadamer gibi filozofların öncülüğünü yaptığı bu felsefi yaklaşım bilgilerin üretilmesinde tekstlerin yorumunu öneren epistemik bir temele dayanır. Burada tekst ile sadece sözel metinler değil aynı zamanda formel doküman şeklinde olmayan olgular da kastedilmektedir. Örgüt kültürü, seremoniler, örgüt binası bile bir tekst olarak yorumlanmaktadır. Hatta örgütler ve uyguladıkları politikalar bile Balfour ve Mesaros tarafından birer tekst olarak gösterilmektedir. Bu bağlamda kamu yönetimindeki yeni uygulamaların argümanları yorumlanarak, temellerindeki postmodern koşullar/temalar izlenerek kategorik soyutlamalar yapılmaya çalışılacaktır. Burada hem koşul hem de tema kavramının bir arada kullanılmasının gerekçesini bir kez daha açıklamak faydalı olacaktır. Postmodernizmi bir dönem olarak görenler, postmodern durum denildiğinde ontolojik bir gerçeklik olan “koşul” kavramına odaklanırlarken (Harvey, 1991, 2003); postmodernizmi bir epistemoloji olarak görenler ise postmodern durumdan (Hassan, 1986) düşünsel bir gerçeklik olan “tema” kavramına ulaşıyorlar. Đkisinden sadece birini yazmak soruyu baştan yanlış yapılandırmak olacağından ikisi birden yazılmıştır. Çünkü çalışmanın bu noktasında cevabı aranan soru kamu yönetimindeki postmodern yansımanın ontolojik ve/veya epistemolojik köklerini görebilmektir. Şu halde post-bürokratik yapılanma, ademi merkeziyetçilik, yerelleşme, edevlet uygulamaları, devletin küçültülmesi, kamu politikalarında yorumsama yeni kamu yönetiminin göze çarpan konulardır ve postmodern temellerle ilişkisi aşağıda Çizelge 2’de gösterilmiştir. 22 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 Çizelge 2. Yeni Kamu Yönetimi Anlayışının Postmodern Temelleri Yeni Kamu Yönetimi Uygulamaları Post-bürokrasi Vatandaş odaklılık Ademi merkeziyetçilik Örgütsel politikalarda yorumsamacı anlayış Yerelleşme Küçük devlet E-devlet Postmodern Koşul / Tema Farklılaştırmanın giderilmesi Çoğulculuk Çoğulculuk Parçalanma Parçalanma Çoğulculuk Kurumsalcılık karşıtlığı Karşıtların birlikteliği Çoğulculuk Görecelilik Çoğulculuk Parçalanma Parçalanma Zaman ve uzamın sıkışması Farklılaştırmanın giderilmesi Üstgerçeklik Post-Modern Kamu Yönetimi Anlayışı Yeni Kamu Đşletmeciliği Söylem kuramları Söylem Kuramları Yeni Kamu Đşletmeciliği Söylem Kuramları Söylem Kuramları Yeni Kamu Đşletmeciliği Yeni Kamu Đşletmeciliği Yeni Kamu Đşletmeciliği Çizelgedeki ilk uygulama alanı olan post-bürokratik örgütsel oluşumlar ele alındığında şunları söyleyebiliriz. Öncelikle bürokrasinin katı rasyonalist bakışına özgü kavramsallaştırmaların zayıfladığı görülür. Bürokraside etkin yönetime ilişkin ilke ve formüller, deterministik açıklamalar ideolojik bir formda sunulurken, post-bürokrasi, bu tür bir temellendirme yerine karşıt görüşlerin birlikte varolabileceği daha esnek ve bağlam odaklı argümanlar üzerinde yükselmektedir. Bu tür bir yaklaşım doğal olarak bürokratın mutlak egemenliği yerine katılımı ve çoğulculuğu zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla bunlarla birlikte katı hiyerarşik yapı da zayıflamaktadır. Hiyerarşinin zayıflaması pozisyona dayalı katmanlaşmanın ve farklılaşmanın erozyona uğraması olarak yorumlanacaktır. Böylece sınırları daha silik olan, basamakların birbirine daha çok yaklaştığı ve basıklaştığı bir örgüt şeması, farklılıkları yakın konumlarda hizalandırarak, moderne özgü kategorik yaklaşımın düşüşüne eşlik edecektir. Böylece oluşan yeni örgütsel yapıdaki postmodern köklerin (kurumsalcılık karşıtlığı, farklılaştırmaların giderilmesi ve çoğulculuk) epistemolojik bir temele dayandığını söylemek güç olacaktır. Hatta tersine post-bürokrasinin dönemsel postmodernin bir çıktısı olduğunu söyleyebiliriz. Örgüt kuramında postmodernizmi inceleyen Parker (1992) “post-modern örgüt kuramı mı” (çizgili) yoksa “postmodern örgüt kuramı mı” (çizgisiz) sorusuyla örgüt kuramının post-endüstriyel dönüşümle mi, yoksa postmodern epistemoloji ile mi, ilgilenmesi gerektiğini sorar. Parker dönemsel postmodernizmle ilgilenen örgüt kuramının ilgileneceği konunun örgüt tasarımı ve örgüt yapısı olacağını söyler. Dış dünyada “olan” realist bir ontolojiye dayandığından, görünen dış dünyayı tanımlayacak “doğru yolu” bulmaya odaklanır. Şu halde “post-bürokrasi” değişen döneme göre sorunlara çözüm Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 23 üretmeye dönük “doğru yol” olmaktadır. Böylece yeni bir örgütsel tasarımla aynı epstemolojiyi (modern) sürdürmüş oluruz. Oysa postmodern epistemoloji tamamen dil üzerine kuruludur, dış dünya onu tanımlayacak doğru yola değil paylaşılan anlam kategorilerine bağlıdır. Bu yüzden de “örgüt” nesnel olarak gözlenebilen bir dış gerçeklik değil de bir kelime olarak kabul edilir. Bunun sonucunda formal örgüt yapıları imkansız hale gelir. Yani şu veya bu şekilde çeşitli meşruiyet zeminleriyle (mesela etkinlik) temellendirilen formal bir örgüt yapısı postmodern epistemoloji ile ilgili değildir, ontolojik postmodernizmle ilgilidir. Bu yüzden postbürokrasiyi dönemsel postmodernizmin yansıması olarak görebiliriz. Vatandaş odaklı yaklaşıma gelince, yeni kamu yönetimi uygulamaları modern kamu yönetiminin kitlesel tasarımları yerine “katlımcı bir birey” olan vatandaş algısını yerleştirir. Kitlesel bir totalite yerine bütünün parçaları olan bireyler merkezde yer alır. Postmodernin bireyciliği beraberinde çoğulculuğu da getirmektedir. Bireyi merkeze alan yeni kamu yönetimi anlayışı, Ortodoks anlayışın merkezini de çevreye doğru genişletmiştir. Başka bir ifadeyle yerel olan, çevrede yer alan, önem kazanırken, merkez esas konumu yitirmiştir. Merkezin gücünün parçalanması ve çevreye dağılması olarak şekillenen bu olgu aynı zamanda katılıma ve çoğulculuğa da ivme kazandırmıştır. Vatandaş odaklılık bağlamında ortaya çıkan çoğulculuk ve parçalanmanın post-endüstriyel kırılmayla değil postmodern epistemoloji ile ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü dönemsel postmodern anlayış kamu yönetimine (yeni kamu işletmeciliği) yurttaş/vatandaş yerine müşteri/tüketici kavramlarını ikame eder. Oysa yukarıda da tartışıldığı gibi yurttaşlık vatandaşlık vurgusu eleştirel kuram ve postmodern epistemolojiyle özgü birey anlayışıyla yerleşiklik kazanmıştır (Box, 1998, 2001; Denhardt, 1981; Denhart - Denhart, 2000). Devletin küçülmesi yine bütünün parçalanması olarak yorumlanacak bir çerçevede ortaya çıkmıştır. Postmodernizm, toplumu tanımlarken onu, coğrafi yakınlığa dayalı tasvirlerden ayırır. Çünkü postmodernizmde zaman ve uzam kavramları farklılaşır. Harvey’e (2003) göre postmodern dönemin en önemli özelliklerinden biri, bilgi ve teknolojideki gelişmelerden dolayı zaman ve uzamın sıkışmasıdır. Böylece bölgesel sınırlar ortadan kalkar ve dolayısıyla yerel hizmetlerin sunulması açısından kamu, yeniden tanımlanır (Barnet - Crowther, 1998: 431-432). Bu bağlamda e-devlet uygulamaları kamu bürokrasilerini zaman-mekan boyutları açısından yeniden şekillendirmiştir. Uzaklık, bina, fiziki ortam, iç dizayn gibi mekana ait konular, kamunun çalışanla ve kamunun vatandaşla ilişkilerini farklı bir platforma taşımıştır. Bir yandan çalışanın çalışma koşullarını esnekleştirirken, diğer taraftan vatandaşın uzaktan işlem yapmasını sağlamıştır. Zaman açısından da işlemlerin çok kısa süreler içinde yapılabilme olanağı doğurmuştur. Görüldüğü gibi hem devletin küçülmesi hem de dijitalleşmesi, teknolojik ve ekonomik dönüşümlerle ilgilidir. Harvey’in (2003) 24 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 postmodernizmi, post-Fordizm bağlamında, mekana ilişkin düzenlemelerle üretimin ve birikimin format değiştirmesi olarak yorumlaması devletin küçülmesinin ve dijitalleşmesinin maddi temellerini ortaya koymaktadır. Ademi merkeziyetçilik ve yerelleşmenin hem ontolojik hem de epistemolojik postmodern içinde yer aldığı söylenebilir. Merkezi yönetimlerin düşüşüne yerel yönetimlerin yükselişinin eşlik etmesi yeni kamu işletmeciliğinde etkinlik ve verimlilik amacının bir sonucudur. Söylem kuramlarında ise bunlar; dışarıdakinin, çevredekinin, merkezden uzak olanın kutsanmasıdır. Politikadaki yorumsamacı anlayış ise daha çok söylem kuramlarıyla gelişmiştir. Yeni kamu işletmeciliği çoğulculuğa, çeşitliliğe, farklı görüşlere değer vermekle birlikte yorumlamak yerine “açıklamak”tan yanadır. Çizelgeden çıkan sonucu postmodernizmin kamu yönetimine yansıması ve postmodern koşul/temalar olmak üzere iki ana noktada özetlemeye çalışalım. Postmodernizmin kamuya yansıması konusunda post-Fordizmin uzantısı olan yeni kamu işletmeciliği ve söylem kuramlarının olduğunu birçok yerde ifade etmiştik. Çizelgedeki uygulama alanları çözümlendiğinde beş uygulama alanında (postbürokrasi, ademi merkeziyetçilik, yerelleşme, devletin küçülmesi, edevlet) yeni kamu işletmeciliğinin argümanlarının yer aldığı işaret edilmiştir.5 Yeni kamu işletmeciliğinin argümanlarının eşleştiği uygulama alanlarının (postbürokrasi, ademi merkeziyetçilik, yerelleşme, devletin küçülmesi, e-devlet) tamamının “mekana” ilişkin olması dikkat çekicidir. Bu noktada Harvey’in (2003) mekan üzerinden yaptığı ekonomik temel tartışmalarının haklılığıyla karşılaşıyoruz. Harvey postmodernizmi “üretim sürecinin mekansal düzenlemesi” olarak tanımlandığı Fordizmden post-Fordizme geçiş olarak tanımlıyordu. Bizde çalışmada yeni kamu işletmeciliğini bu dönüşümle ilişkilendirmiştik. Yeni kamu işletmeciliğiyle eşleşen adı geçen uygulamaların “mekansal düzenlemeler” içeriyor olması, yeni kamu işletmeciliğinin ontolojik bir postmodern versiyon olduğu yönündeki tezimizi desteklemiş oluyor. Dönemsel postmodernizm olarak açıklanan bu versiyon, postendüstriyel dönüşümle birlikte ortaya çıkan gelişmeleri kapsamaktadır. Đkinci endüstriyel bölünme (Piore - Sabel, 1984), Örgütsüz Kapitalizm (Lash - Urry, 1987), Postendüstriyel toplum (Bell, 2003), “Postmodernliğin Durumu” (Harvey, 2003) gibi çalışmalarda dikkatimize sunulan şey, 1960’lardan itibaren başlayan ve 1970’lerde ağırlaşan kapitalizm krizlerinin post-Fordist dönüşümle aşıldığı, ve kapitalizmin neo-liberalizm ile kendini yeniden onardığı yönündedir. Bu yüzden yeni kamu işletmeciliği neo-liberalizmin ya da diğer adıyla yeni sağın kamu yönetimi anlayışı olarak sunulmaktadır. Bu açıklamaların arkasında yatan düşünce 5 Çizelgede listelenen konuların tamamının birebir uygulamaya aktarıldığını söyleyemeyiz. Đdealize edilmiş ama söylem düzeyinde kalmış ya da kısmen uygulamaya aktarılmış olabilir. Hele farklı ülke bağlamları dikkate alındığında, bunların uygulanmasına ilişkin bir homojenlik tamamen zayıflayacaktır. Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 25 “mekansal düzenlemelerin” kendi bilgi/iktidarını oluşturdu şeklindedir. Postmodernizmi zaman-mekan sıkışması olarak kavramsallaştıran Harvey’in (1997: 128) örgüt kuramındaki esneklik düşüncesinin arkasında yatan güdüyü stok devir hızını artırabilmek olarak görmesi bundandır. Böylece modaların üretilmesi, kısa sürede gözden düşürülmesi ve bu şekilde devam eden hızlı “imaj” üretimi ile kapitalizm kendine yeni mecralar bulmaktadır. Harvey, zaman yoluyla mekanın sıkıştırılmasının kapitalizmin stratejilerinden biri olduğunu varsayar. Böylece yeni pazarlar, yeni işgücü ve hammadde kaynakları bulunduğu gibi üretim, tüketim ve mübadeleye de yeni fırsatlar açılmış olur. Çizelgede söylem kuramlarıyla eşleşen uygulamalara bakıldığında (vatandaş odaklılık, ademi merkeziyetçilik, yerellik, politikalarda yorumsamacılık) bireyi (vatandaş odaklılık), göreceliliği (yorumsama) ve çoğulculuğu (ademi merkeziyetçilik, yerellik) dikkate alan bir epistemolojiye dayandığı görülmektedir. Yukarda da birkaç noktada dile getirildiği gibi söylem kuramları bu yönüyle epistemolojik postmodernizmin bir yansımasıdır. Ancak elbette şöyle bir soru gelebilir: Tıpkı Jameson’ın (1991) ileri sürdüğü gibi postmodernizm geç kapitalizmin kültürel mantığı olduğu doğru olamaz mı? Başka bir ifadeyle yukarda bahsedilen ontolojik postmodernizmin (yani postFordist dönüşümün) kendi bilgi kuramını ürettiğini, ve bizim burada söylem kuramları olarak tartıştığımız konunun bu dönüşümün ürettiği bir kültür akımı olduğunu söyleyemez miyiz? Bu soruya cevap verirken sözü bizzat kuramı üretenlere bırakmak daha mantıklı olacaktır. Öncelikle bu konudaki ilk köklü çalışmanın yazarları olan Fox ve Miller’in kendilerini “radikal nominalistler”6 olarak tanımlamaları (1996: 40) bu tür bir temellendirmeye karşı olduklarını gösterir. Diğer taraftan çalışmalarda (Fox - Miller, 1996; Farmer, 1995) ekonomiye ilişkin bir referans vermemeleri bu tür bir nedensellik sürecinin işlediğine (maddeden-düşünceye) inanmadıklarını göstermektedir. Üçüncüsü yazarlar (Fox - Miller, 1996: 6-7), postmodern sorunsal olarak ekonomi referanslı herhangi bir dinamiği değil; realitenin “incelmesi”, makro kültürlerin zayıflamasını ve mikro kültürlerin güçlenmesini göstermektedirler. Hatta McSwiete Farmer’ın çalışması için yazdığı değerlendirme yazısında (1997: 176) Farmer’ın ekonomiden ilham alan bir kamu yönetimi anlayışının kavramsal tuzaklara yol açacağını belirttiğini ve bu yüzden de “söylem”den yararlandığını aktarır. Dolayısıyla epistemolojik postmodernizmin nesnel bir dış dünya ve deterministik nedensellik ilişkilerini reddettiğini belirtir. Diğer taraftan uygulama alanlarına yansıyan postmodern koşullara/temalara bakıldığında en çok çoğulculuk ve parçalanmanın yer aldığını görüyoruz. Bunların hem yeni kamu işletmeciliğine hem de söylem kuramlarına yansıdığı söy6 Nominalizm, dış dünyanın insan bilincindeki yansımasının isim, kavram ve etiketlerden başka bir şey olmadığına ilişkin ontolojik bir görüştür. Bu görüş “gerçek” bir dış dünya olduğunu kabul etmez; bunun yerine gerçekliğin kelimelerle oluşturulduğuna inanır (Burrell - Morgan, 2008: 4) 26 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 lenebilir. Bu durum her şeyden önce totalleştirici süreçlerin hem bir reel durum olarak hem de bir episteme olarak geçerliliğini yitirdiği anlamına gelir (Örn. Reel durum olarak ulus-devletlerin zayıflaması; Episteme olarak evrenin kurallarını açıklama iddiasındaki Newton fiziğinin yerinin göreceliliğe bırakması). Diğer taraftan bu durum moderne özgü demokrasi ve çoğulculuk anlayışının değiştiğini göstermektedir. Fox ve Miller (1996: 5) modernitenin “ortodoks” olarak tanımladıkları demokrasi modelinin artık geçerli olamayacağını savunurlar. Çünkü temsili demokrasinin temel sorunu “inanılırlık açısından taşıdığı eksikliktir” (lacks credibility). Bireysel isteklerin popüler bir isteğe dönüştüğü, bu isteğin yasalarla oylandığı, bürokrasi tarafından onaylandığı ve yine vatandaşlar tarafından değerlendirildiği döngüsel bir modeldir. Böyle bir demokrasi anlayışı bugünün vatandaşlarını dışlar, marjinalleştirir. Oysa postmodern kamu yönetiminin en sivri yanlarından biri marjinale olan toleranstır bu yüzden “gerçekliğin inceldiği (thinning of reality) subjektif gerçekliğin benimsendiği (selfreferential) bir yönetim anlayışı gereklidir. Bu da büyük ölçüde vatandaşa odaklanan, daha radikal bir katılım ve çoğulculuk anlayışı gerektirir. Postmodernizmin çoğulculuk ve bireycilik anlayışını yansıtan şey, bunların asıl bir başka postmodern tema olan “kurumsalcılık karşıtlığı” üzerinden kurulmuş olmasıdır. Düşüncelerini dil üzerine kuran Derrida Batı düşüncesinin çift kutuplu geliştiğini (erkek-kadın, beyaz-siyah, akıl-duygu) ve genelde bu kutuplaşmalarda ilk olanın hiyerarşik olarak üstte durduğunu ileri sürer. Yani birini asıl olarak belirler diğeri ise ona tabidir ve hiyerarşik olarak aşağıdadır, diğer bir ifadeyle asıl olmayandır. Đşte modernizm tıpkı bu çift kutuplu düşünce sisteminde olduğu gibi nesnel gerçekliğe inandığından merkezi değerler belirlemiş ve bundan uzak kalanı marjinal saymıştır. Foucault’un (1992) belirttiği gibi asıl olmayan, marjinal kalanlar anormal sayılmış ve normalleştirme aygıtlarıyla (hapishaneler, hastaneler, okullar) modernin esas aldığı ölçüye doğru normalleştirmeyi hedeflemiştir. Oysa postmodern düşünce, öznel gerçeklik üzerine kurulu olduğu için hiçbir esas ya da öncül değerden söz edilemez. Herkesin kendi gerçekliği vardır. Bu yüzden de merkezi, normali olmayan bir düşüncede anormal ya da marjinal de yoktur. Haliyle modernizmin marjinal kategoriye hapsettiği azınlıklar (feministler, eşcinseller vs) temsil hakkı kazanmakta ve çoğulculuğun ve bireyciliğin meşruiyet zemini genişlemektedir. Bunda postmodern epistemolojinin “parçalanmış” özne tasarımı da önemli bir rol oynar. Postmodern düşüncenin özne tanımı modern düşüncenin özne tanımından oldukça farklıdır. Modernitenin merkezleştirdiği özne nesnel gözlemlere olanak sunan “aşkın öznedir”. Oysa postmodernizmin öznesi “merkezden uzaklaştırılmış öznedir (decentered subject)” (Jun - Rivera, 1997). Çünkü postmodern özne modernizmin önerdiği gibi bütün ve sabit bir kişi değildir. Tersine postmodern özne parçalanmış bir kendiliktir. Böyle bir öznenin “aşkın” bir konumu olamaz bu yüzden de sabit dayanağı olmayan parçalanmış özlerle Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 27 nesnel gerçekliğe ulaşılamaz. Dolayısıyla gerçeklik ancak öznel bir nitelik arz edebilir. Gerçekliğin öznel olması, “doğrunun, iyinin, güzelin” çeşitlilik arz etmesi demektir. Şu halde politika oluştururken ya da yönetim pratiklerinde ne kadar çok özne, sürece dahil edilirse çoğulculuk o kadar çok yakalanmış olur. SONUÇ Kamu yönetiminde postmodernizmden bahsedildiğinde biri post-Fordist üretim ve yönetim sistemine (yeni kamu işletmeciliği), diğeri ise post yapısalcı felsefeye (söylem kuramları) dayanan iki akım akla gelmektedir. Yeni kamu yönetimine ilişkin uygulama alanları üzerinden iz sürerek postmodern köklere ulaşmaya çalıştığımızda (Çizelge 2), “mekansal” düzenlemelerin söz konusu olduğu uygulamalarda (postbürokrasi, ademi merkeziyetçilik, yerellik, devletin küçültülmesi, e-devlet uygulamaları) post-Fordist akımın uzantısı olan yeni kamu işletmeciliğine ulaşıyoruz. Bu da bizi ekonomik bir temele ve ekonominin kırılma yaşadığı dönemsel postmoderniteye (post-modernizm) götürmektedir. Çizelge 2’de “yeni kamu işletmeciliğinin” tek başına eşleştiği uygulama alanları olan postbürokrasi, e-devlet ve küçük devlet’in kamu yönetimindeki reform hareketlerinin ana temaları olmaları ekonomik bir etkinlik güdüsünü işaret etmektedir. Diğer taraftan politikalarda yorumsamacılık, vatandaş odaklılık, gibi olguların soyut bir zihinsel dünyaya tekabül etmesi, gerçekliğin incelmesi, bireycilik, çoğulculuk ve görecelilik temelinde yeni bir epistemolojiyi göstermektedir. Bu da epistemolojik postmodernizmi (söylem kuramları) işaret etmektedir. Şu halde 1980’lerden bu yana karşılaştığımız devletin küçültülmesini, bürokrasinin esnekleştirilmesini, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini öneren reform hareketlerinin etkinliği hedefleyen post-Fordist dönüşümün uzantısı olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir ifadeyle 1980’lerin hemen arkasından reform paketleriyle ortaya çıkan revizyonist kamu yönetimi hareketlerinin yeni üretim ve tüketim ilişkilerinde şekillenen ekonomik bir temeli vardır. Buna karşılık politik katılımcılık, çoğulculuk, fikir hürriyeti, marjinallerin temsil hakları gibi politikaların söylem kuramlarına (epistemolojik postmodernizm) daha yakın olduğunu görüyoruz. Başka bir ifadeyle postbürokratikleşme, yerelleşme, küçülme, edevlete geçme gibi uygulamalar post-Fordizmi takip eden yeni kamu işletmeciliğinin; politik çoğulculuk, yurttaş odaklılık ve yorumsamacı politika uygulamalarında ise söylem kuramlarının belirgin bir etki taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır. Kumar’ın (1995: 1-5) 1950 sonrası için yaptığı tarihsel ayrım dikkate alındığında, yeni kamu işletmeciliğinin post-endüstriyelden postmoderne uzanan aralıkta filizlenip geliştiği görülmektedir. Kumar 1950 sonrasını birbirini takip eden üç dönem halinde inceler. 1960’lardan 1980’lere kadarki dönemi postendüstriyel; 1980-1990 arasını enformasyon; 1990 sonrasını da postmodern olarak alır. Post-Fordist etkiyle ortaya çıkan yeni kamu işletmeciliğinin 1980’lerden itibaren hayata geçtiğini düşündüğümüzde, Kumar’ın belirttiği 28 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 post-endüstriyel döneme yakınlığı onu ilk dönem postmodern bir yaklaşım olarak karşımıza çıkarır. Söylem kuramlarının ise, 1990’lardan sonra ortaya çıkmış olması onu, Kumar’ın post-modern dönemleştirmesi içinde tespit etmemizi sağlar ki bu haliyle postmodernizmle bağının yeni kamu işletmeciliğine göre daha doğrudan olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü postmodern durum Lyotard’ın (1984: 3) ifadesiyle “toplumların post-endüstriyel, kültürlerin de postmodern çağa girmesiyle…” ilişkilendirilmektedir. Yeni kamu işletmeciliğinin post-Fordist dönüşümden dolayı post-endüstriyel toplum ile bağı güçlü ancak postmodern kültürlerle bağı daha zayıftır, çünkü epistemolojik açıdan modern döneme özgü kavramsallaştırmalara başvurmaktadır (yönetsel etkinlik, verimlilik, performans değerleme vs). Buna karşılık söylem kuramları “dilin” imkanlarıyla postmodern kamu yönetimi argümanı geliştirir. Üretim yönlü toplum modundan tüketim ve bilgi yönlü toplum moduna geçişle birlikte kelimeler, semboller, işaretler somut gerçeklikten kopmuştur. “Đmleyenin (signifier) serbest oyunu” olarak tanımlanan postmodern dil, katı rasyonaliteyi ve katı gerçekliği zayıflatırken bunların karşısına üst-gerçekliği çıkarmıştır. Enformasyon teknolojisi de bu sanal ve soyut gerçekliği destekleyici nitelikte rol oynamıştır. Böylece sözlerin, sembollerin, işaretlerin, ön plana çıktığı yeni bir yönetim anlayışı, “kamu alanına” egemen olmaya başlamıştır (Fox, 1996). Diğer taraftan makro kültürler zayıflarken alt kültürlerin güç kazanması, demokratik oluşumu ve politika söylemini önemli bir sorunsala dönüştürmüştür. Đşte bu durum, politikacıların soyut politik sembollere yönelmelerine yol açmıştır (Fox - Miller, 1996: 7). Böylece kelimeler ve söyleme dayalı bir kamu yönetimi önerisi ortaya çıkmıştır. Her iki akımın temelindeki postmodern koşul/temalarla bakıldığında parçalanma ve çoğulculuğun yoğun bir şekilde yer aldığı görülmektedir. Bunların “kurumsalcılık karşıtlığı” tarafından desteklendiği görülmektedir. Özellikle “postmodern kültürle” bağı daha güçlü olan söylem kuramları içinde kurumsalcılık karşıtlığı meşruiyet dağıtan herhangi merkezi bir konumun reddini içermektedir. Meşruiyet dağıtan bir merkezin olmaması parçalanmayı ve parçaların her birinin (hatta en marjinallerinin) ontolojik duruşunu meşru kılmakta böylece çoğulculuk doğal bir süreç içinde desteklenmektedir. Bu durum katılımın, çoğulculuğun ve öznel gerçekliğin postmodern dönemde ne kadar çok önemsendiğini göstermektedir. Zira çoğulculuğun postmodernite içinde “kendinde bir değer” haline gelmesi (Şener, 2005) bunun ispatı gibidir. Katılım, modern dönemde etkinliğe ve verimliliğe hizmet eden bir koşul olarak sunulurken “araçsal” bir statüyü işgal ediyordu. Postmodern dönemde ise katılım, “üst-gerçeklik” teması doğrultusunda sembolik anlamı olan “kendinde bir değer” haline gelmiş ve “amaç” statüsüne oturmuştur. Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 29 KAYNAKÇA Arias, J. Tomas Gomez - Acebron, Laurentino B. (2001), “Postmodern approaches in business-to-business marketing and marketing research”, Journal of Business and Industrial Marketing, Vol. 16, No.1, p.7-20. Ateş, Hamza (2003), “Postbürokratik Kamu Yönetimi”, A. Balcı vd. (Ed.), Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar, Seçkin, Ankara, s.57-82. Bagby, L. M. J. - Franke, J. L. (2001), “Escape from Politics: Philosophic Foundations of Public Administration”, Management Decision, Vol.39, No.8, p.623-633. Balfour, Danny L. - Mesaros, William (1994), “Connecting the Local Narratives: Public Administration as a Hermeneutic Science”, Public Administration Science, Vol. 54, No.6, p.559-564. Bardouille, C. B. (2000), “The Transformation of Governance Paradigms and Modalities: Insights into the Marketization of the Public Service in Responce to Globalization”, The Round Table, No: 353, p.81-106. Barnet, Neil J. - Crowther, David E. A. (1998), “Community Identitiy in the Twentyfirst Century: A Postmodernist Evaluation of Local Government Structure”, International Journal of Public Sector Management, Vol. 11, No. 6, p.425-439. Basu, Subhajit (2004), “E-government and Developing Countries: An Overview”, Interantional Review of Law Computers and Technology, Vol. 18, No. 1, p.109-132. Baudrillard, Jean (1993), Simulations, Semiotexte, New York. Bauman, Zygmunt (1988a), “Viewpoint: Sociology and Post-modernity”, Sociological Review, Vol. 36, No. 4, p.790-813. Bauman, Zygmunt (1988b), “Is There a Postmodern Sociology”, Culture and Society, Vol. 5, No. 2-3, p.217-237. Bell, D. (1973), The Coming of Post-Industrial Society, Basic Books, New York. Berthon, Pierre - Katsikeas, Constantine (1998), “Essai: Weaving Postmodernism”, Internet Research: Electronic Networking Applications and Policy, Vol. 8, No. 2, p.149-155. Box, Richard (1998), Citizen Governance, Thousand Oaks, CA: Sage Publications. Box, Richard C. (2005), “Dialogue and Administrative Theory and Praxis: Twenty-Five Years of Public Administration Theory”, Administrative Theory & Praxis, Vol. 27, No. 3, p.438-466. Box, Richard C. - Gary S. Marshall - B. J. Reed - Christine M. Reed (2001), “New Public Management and Substantive Democracy”, Public Administration Review, Vol. 61, No. 5, p.608-619. Brown, Stephen (1994), “Marketing as Multiplex: Screening Postmodernism”, European Journal of Marketing, Vol. 28, No. 8/9, p.27-51. Brown, Stephen (1997), “Marketing Science in a Postmodern World: Introduction to the Special Issue”, European Journal of Marketing, Vol. 31, No. 8/9, p.167-182. Bumin, Tülin (2003), Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza, YKY, Đstanbul. 30 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 Burnier, DeLysa (2005), “Making It Meaning Full: Postmodern Public Administration and Symbolic Interactionism”, Administrative Theory & Praxis, Vol. 27, No. 3, p.498-516. Burrell, Gibson - Morgan, Gareth (2008), Sociological Paradigms and Organizational Analaysis: Elements of the Sociology of Corporate Life, Hants: Ashgate. Christensen, L.T. - S. Torp - A. F. Firat (2005), “Integrated Marketing Communication and Postmodernity: An Odd Couple”, Corporate Communications: An International Journal, Vol. 10, No. 2, p.156-167. Claver, Enrique - Llopis, Juan - Gasco, Jose L.- Monila, Hipolito - Conca, Frencisco J. (1999), “Public Administration: Bureaucratic Culture to Citizen-oriented Culture”, International Journal of Public Sector Management, Vol. 12, No. 5, p.455-464. Çetin, Halis (2003), Modernleşme ve Türkiye’de Modernleştirme Krizleri, Siyasal Kitabevi, Ankara. Denhardt, Robert B. (1981), “Critical Theory of Public Organization”, Public Adinistration Review, Vol. 41, No. 6, p.628-635. Denhardt, Robert B. - Denhardt, Janet Vinzant (2000), “The New Public Service: Serving Rather Than Steering”, Public Administration Review, Vol. 60, No. 6, p.549-559. Desai, Vandana - Imrie, Rob (1998), “The New Managerialism in Local Governance: North-South Dimensions”, Third World Quarterly, Vol. 19, No.4, p.635-650. Dobuzunskis, Laurent (1997), “Historical and Epistemolojik Trends in Public Administration”, Journal of Mangement History, Vol. 3, No. 4, p.298-316. Farmer, David John (1995), The Language of Public Administration: Bureaucracy, Modernity and Post-modernity, University of Alabama Press, Alabama. Farmer, David John (1997), “Derrida, Deconstruction and Public Administration”, The American Behavioral Scientist, No: 41/1, p.12-27. Firat, A. Fuat - Dholakia, Nikhilesh - Venkatesh, Alladi (1995), “Marketing in a postmodern world”, Europan Journal of Marketing, Vol. 29, No.1, p.40-56. Foucault, Michel (1992), Hapishanenin Doğuşu: Gözetim Altında Tutmak ve Cezalandırmak, (Çev. Mehmet Ali Kılıçbay), Đmge, Ankara. Fox, Charles J. (1996), “Reinventing Government as Symbolic Politics”, Public Administration Review, Vol. 56, No. 3, p.256-262. Fox, Charles - Miller, Hugh T. (1996), Postmodern Public Administration: Toward Discourse, Sage, London. Habermas, Jürgen (1996), “Öteki” Olmak “Öteki”yle Yaşamak, (Çev. Đlknur Aka), YKY, Đstanbul. Harvey, David (1991), “Flexibility: Threat or Opportunity?”, Socialist Review, Vol. 21, p.65-77. Harvey, David (2003), Postmodernliğin Durumu, (Çev. Sungur Savran), Metis Yayınları, Đstanbul. Yeni Kamu Yönetimi Anlayışında Postmodernizmin Đzleri 31 Hassan, Ibah (1986), “Pluralism in Postmodern Perspective”, Critical Inquiry, Vol. 12, No. 3, p.503-520. Hassard, John (1999), “Postmodernism, Philosophy and Management: Concepts and Controversies”, International Journal of Management Reviews, Vol. 1, No. 2, p.171195. Jameson, F. (1991), Postmodernism or The Cultural Logic of Late Capitalism, Verso. Jun, Jong S. - Rivea, Mario A. (1997), “The Paradox of Transforming Public Administration: Modernity versus Postmodernity Arguments”, The American Behavioral Scientist, Vol. 41, No.1, p.132-147. King, Cherly Simrell (2005), “Postmodern Public Administration: In the Shadow of Postmodernism”, Administrative Theory and Praxis, Vol. 27, No. 3, p.517-532. King, Cheryl - Stivers, Camilla (1998), Government is Us: Public Administration in an Anti-government Era, Thousand Oaks, CA: Sage Publications. Kösecik, Muhammet - Naci Karkın (2004), “E-devlet: Amaçlar, Sorunlar ve Uygulamalar”, Yılmaz, Abdullah - Ökmen, Mustafa (Eds.), Kamu Yönetimi, Gazi Kitabevi, Ankara. Kumar, K. (1995), From Post-industrial to Post-modern Society, Blackwell, Oxford. Lash, S. - Urry, J. (1987), The End of Organized Capitalism, Polity Press, Cambridge. Lyotard, Jean-Francois (1984), The Post-modern Condition: A Report on Knowledge, Manchester University Press, Manchester. Maravelias, Christian (2003), “Post-bureaucracy- Control through Professional Fredom”, Journal of Organizational Change, Vol. 16, No.5, p.547-566. McSwite, O. C. (1997), “Postmodernism and Public Administration’s Identity Crisis”, Public Administration Review, Vol. 57, No.2, p.174-181. Miller, Hugh T. (2002), Postmodern Public Policy, Albany: State University of New York Press. Miller, Hugh T. (2005), “Redescribing Public Administration”, Administrative Theory & Praxis, Vol. 27, No. 3, p.469-485. Morcol, Goktug (2002), A New Mind for Public Analysis: Toward a Post-Newtonian and Postpositivist Epistemology and Methodology, Westport: Pracger Publishers. Odabaşı, Yavuz (2004), Postmodern Pazarlama, MediaCat Yay., Đstanbul. Parker, Martin (1992), “Post-modern Organizations or Postmodern Organization Theory?”, Organization Studies, Vol. 13, p.1-17. Paton, Richard - Dodge, Christiane (1995), “Reinventing Administrative Policies for the 1990s: Administrative Policy in Canada”, International Journal of Public Sector Management, Vol. 8, No. 2, p.6-18. Piore, M. J. - Sabel, C. F. (1984), The Second Industrial Divide: Possibilities for Prosperity, Basic Books, New York. Rosenau, Pauline M. (1992), Post-Modernism and Social Sciences: Insights, Inroads and Intrusions, Princeton University Press: New Jersey. 32 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 43 Sayı 3 Rutgers, Mark R. (1997), “Beyond Woodrow Wilson: The Identity of the Study of Public Administration in Historical Perspective”, Administration & Society, Vol. 29, No.3, p.276-300. Spicer, Michael W. (2001), Public Administration and the State: A Postmodern Perspective, University of Alabama Press. Spicer, Michael W. (2005), “Public Administration Enquiry and Social Science In the Postmodern Condition: Some Implications of Value Pluralism”, Administrative Theory and Praxis, Vol. 27, No. 4, p.669-688. Stewart, John - Clarke, Michael (1987), “The public service orientation: issues and dilemmas, Public Administration, Vol. 65, No. 3, p.161-177. Stivers, Camilla (2003), “Administration versus Management: A Reading from the Boundaries”, Administration & Society, Vol. 35, No. 2, p.210-230. Şaylan, Gencay (2006), Postmodernizm, Đmge Kitabevi: Ankara. Şener, Hasan Engin (2005), “Kamu Yönetiminde Katılım ve Çoğulculuk”, Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 38, Sayı 4 Aralık, s.1-22. Touraine, Alain (2002), Modernliğin Eleştirisi, (Çev. Hülya Tufan), YKY, Đstanbul. Vigoda-Gadot, Eran (2004), “Collaborative Public Administration: Some Lessons from Israeli Experience”, Managerial Auditing Journal, Vol. 9, No. 6, p.700-711. Villa, Dana R. (1992), “Postmodernism and Public Sphere”, The American Political Science Review, Vol. 86, No. 3, p.712-721. Woller, Garry M. (1997), “Public Administration and Postmodernism”, The American Behavioral Scientist, Vol. 41, No. 1, p.1-9. Yüksel, Fatih (2004), “Kamu Yönetiminde Yeni Eğilimler Perspektifinde Türk Kamu Yönetiminde Reform Đhtiyacı ve Kamu Yönetimi Reformu Yasa Tasarısı”, Yılmaz, Abdullah - Ökmen, Mustafa (Eds.), Kamu Yönetimi, Gazi Kitabevi, Ankara.
Benzer belgeler
Kamu Yönetiminde Postmodernizm
Bu karşı çıkışı yeni bir epistemik paradigma olarak görülmektedir. Ancak
postmodernizm, yukarda da belirtildiği gibi sadece epistemolojik bir paradigma
değil aynı zamanda tarihsel bir dönem olarak ...