kafkasya ve türklük
Transkript
kafkasya ve türklük
kafkasya ve türklük Kafkasya, Türklük ve Türkiye 94 YENİ TÜRKİYE 71/2015 Bilgehan Atsız Gökdağ* Kafkasya bölgesi tarih boyunca büyük güçlerin hâkimiyet için mücadele ettiği bir bölgedir. Farklı dilleri, dinleri ve kültürleri barındırmasında coğrafi özelliklerinin de payı büyüktür. Türklerin bu coğrafyadaki varlığı 2000 yıldan bu yana kesintisiz takip edilebilmektedir. Bu sürenin yaklaşık yarısının ise Türklerin egemenliği altında geçtiği bilinmektedir. Kuzey Kafkasya Rusya Federasyonu’na bağlı bir bölgedir ve burada daha çok Çerkez ve Türk gruplar yaşamaktadır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan bölgede yeni ortaya çıkan devletlerdir. Azerbaycan-Ermenistan ve Gürcistan-Rusya ilişkileri günümüzde sorunlu olarak sürmektedir. Enerji kaynakları güzergâhında olması stratejik önemini artırır. Kafkasya’ya hâkim olmak enerjiye hükmetmekle eşanlamlı olduğu için dünya güçlerinin iştahını her zaman çeken bölge aynı zamanda birçok kültüre de ev sahipliği yapmıştır. Kafkasya’da Diller ve Halklar Kafkasya; çok dilli, çok kültürlü çok dinli bölgelerin en karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır. MÖ 4-3 binli yıllarda Ural Altay, Hint Avrupa Sami ve Kafkas halkları ve dilleri bölgede temas halindedir. Stratejik önemi büyük olan Kafkasya, bir ırklar ve diller mozaiğidir. Kafkasya’da, Kafkas dağlarında Arap coğrafyacıları, o dağların o çok lisan konuşulan tarafına “cebeli elsine” demişlerdir,”cebel”, dağ, “elsine” lisanlar demektir. Türklerin haricinde Kafkas ırkları veya Yafesîler denen apayrı bir ırk ve dil grubuna ait olan Kafkas toplumları bir kaç yüz bin kişilik Müslüman kavimlerden oluşmaktadır. Bunlar, Çerkezler, Abazalar, Çeçenler, (*) Prof. Dr., Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi. Karadeniz Araştırmalar Merkezi Başkanı. Kafkas Dilleri Güney Kafkas Grubu: Gürcücenin hakim olduğu K’art’velce. Bu sayı Müslüman olan ve bir derece Türkleşen Acarı yine Müslüman olan, çoğunlukla Türkiye’nin Karadeniz sahilindeki, Türkçenin ayrı bir şivesini de konuşan, sayı olarak çok küçük Laz/Çan unsurlarını Mingrel ve Svanları da içerir. Zan da denilen Laz/Çan, Mingrel ve Svan dilleri tamamen ayrı dillerdir ve Gürcüce ile yakından akrabadırlar. Kartvelcenin dört milyondan fazlası Gürcistan’da olmak üzere, Abhazya ve Türkiye’de yaklaşık 5 milyon konuşuru bulunmaktadır. Kuzeybatı Kafkas Grubu: Abhaz ve yakından akraba Abazaları (Apsua) içeren Abhaz-Adige. Diğer Müslüman dağlılar gibi, çoğu Rus istilasıyla birlikte Osmanlı devletine göç etmiştir. Ezici çoğunluğu 19. yy ortasında Osmanlı devletine göç eden ve son konuşuru 1992 yılında ölen Ubyxlar da onlarla akrabadır. Bunlar şimdi Türkiye’de yaşar. Çerkez, aynı değilse eğer yakından akraba olan ve hepsi de aynı zamanda Adige adını kullanan üç halkın ortak adıdır: Kuzey Kafkasların batısındaki Adige özerk bölgesinde yaşayan Batı Adigelerine Adige denir. 124.835 Adige Rusya Federasyonu’nda yaşamaktadır. Kuzey Kafkaslardaki Kabardin-Balkar Cumhuriye- ti’nde yaşayan Doğu Adigelerine Kabarda/Kabardin denir. Kabardinlerin Rusya Federasyonu’ndaki sayısı 516.826’dır. Karaçay-Çerkez Cumhuriyeti’nde yaşayan ortadaki topluluğa Çerkez denir. Kuzey Kafkasya, Türkiye, Suriye, Ürdün gibi bölge ve ülkelerde yaklaşık bir milyon civarında konuşuru bulunmaktadır. Çerkezler Ortaçağ İslam kaynaklarında Kaşak, Kasâk, Qâşâq, Rusça’da Касог, Yunanca’da Ζιχοί (Krş. Gürcüce Jik’-i) ve sonra Κασαχός (Krş. Osetçe Koesoeg) idiler. Çerkez (Arap. Carkas, Fars. Çarkas) ulus adı muhtemelen bir Adige kabilesinin adı olan Kerket’ten türemiştir. Bazı araştırmalar Çerkes adını Türkçe asker anlamındaki çerig ile As etnoniminin birleşimi olarak açıklar. Çerigas>Çerkes. (Celilov 2000). As sözü aynı zamanda Alan As ve Osetlerin terkibinde de bulunmaktadır. Kuzey-Orta Kafkas Grubu: Nax, Veynax gerçekte tek bir halk olan (bazı bilginlerin bunu sadece Çeçen’e sınırlamaları ve İnguşları Galgal ile telif etmelerine rağmen, ortak tanımlamaları Noxço’-dur) Kuzey Kafkaslardaki Çeçen-İnguş Cumhuriyeti’nde yaşayan Çeçen-İnguşları ve Gürcistan’daki T’uşet’i’de yerleşen ve Gürcüleşen Nax kabilelerinden gelen Bacbileri (sayıları bilinmiyor) içerir. Rusya Federasyonu içinde 1.431.360 Çeçen ve 444.833 İnguş nüfus yaşamaktadır. 95 Kuzeydoğu Kafkas Grubu: Dağıstan’daki üç büyük alt gruba ayrılır: 1. Avar-Andi-Dido (Cez): Avar, Andi (Andi, Botlix, Godoberi, Axwax, Karata, Bagulal, Tindi, Çamalal altgruplarına ayrılır), Di-do (Dido, Bejeta, Ginuġ, Xwarşi, Xunzal/ Gunzib’ten oluşur) ve Ar-çilerden meydana gelen toplam 912.090 Avar üst kimlikli kişi Rusya Federasyonunda yaşamaktadır. 2. Lak-Dargwa iki kısma ayrılır: Lak/ Gazi-Kumuk (Güney Dağıstan’da 178.630) ve Dargwa (589.386), Qaitaq (14,430) ve Kuba-çi’den (1926’da aynı adlı köyde 2,371 kişi) oluşan Dargwa. YENİ TÜRKİYE 71/2015 İnguşlar, Lezginler ve Osetler’in başlıcalarını oluşturduğu 50’ye yakın ayrı topluluktur. Yetmişikibuçuk milletin bir arada yaşadığı bu bölgede çoğu zaman bir geçer dile, ortak iletişim diline ihtiyaç duyulmuştur. Uzun yıllar bölgede bu ihtiyacı Türkçenin çeşitli kolları Azerbaycan ve Kumuk Türkçesi karşılamış, daha sonra yerini Rusçaya bırakmıştır. Bu geçer dillerin bölgede kullanılan diller üzerinde tesiri büyüktür. Kafkasya’da Altay, Hint Avrupa ve Kafkas dil grupları içinde 50’nin üzerinde dil ve şiveyle karşılaşırız. Bölgede kullanılan Kafkas dil ailesi içindeki yaklaşık kırk civarındaki dil ve şiveyi dört gruba ayırmak mümkündür: 3. Samur/Lezgin yedi farklı gruba ayrılır: i- Lezgin (Güney Dağıstan ve Kuzey Azerbaycan’da 473.722), ii- Rutul (Lezginlerle aynı bölgede 35.240), iii- Agul (Güney Dağıstan’da 12,078), iv- Tabasaran (Güneybatı Dağıstan’da 146.360), v- Caxur (Batı Rutul alanında 13,478), vi- Udi, eski Utilerin kalıntıları (Azerbaycan ve Gürcistan’da 6,863), vii- Kuzey Azerbaycan’daki Şah Dağ halkları (Jek, Kryz, Xinaluġ ve Buduġ’dan oluşan 9-10,000 kişi). Bunlarda kayda değer Azeri Türkçesi etkisi vardır. (Golden 2002) Altay Dilleri YENİ TÜRKİYE 71/2015 96 Bölgede Türkçenin Oğuz grubuna mensup olan Azerbaycan Türkçesi, yaklaşık 10 milyon kişi tarafından Azerbaycan ve Gürcistan’da konuşulmaktadır. Türkmencenin Kafkasya’daki kolu olan Truhmence, günümüzde Stavropol krayında 15.048 (2010 sayımına göre) Türkmen nüfus tarafından konuşma dili olarak kullanılır. Kıpçak grubunun Karadeniz Hazar kolunu oluşturan Karaçay Türkçesi 218.403 ve Balkar Türkçesi 112.924 kişi tarafından konuşulur. Karaçay Türkçesi Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde, Kuban nehri yakınlarında; Balkar Türkçesi, BalkarKabartay Cumhuriyeti’nde konuşulur. Bu iki boy kaynaklarda ayrı zikredilmekle birlikte dil, tarih ve kültür bakımından bir bütünlük gösterir ve birlikte değerlendirilmesi gerekir. 503.060 kişi tarafından Karadeniz-Hazar alanında (Kafkasya) konuşulan Kumuk Türkçesi, Dağıstan Muhtar Cumhuriyeti sınırları içinde (başkent Mahaçkale) konuşulur. Kumukça Sovyet devriminden sonra yazı dili olmuştur. Azerbaycan Türklerinden sonra Kafkasya’da yaşayan en kalabalık Türk topluluğu Kumuklardır. Bir Kıpçak lehçesi olan Kumuk Türkçesinde Oğuzcanın tesirleri vardır. Nogay Türkçesi 103.660 kişi tarafından Karaçay Çerkes Cumhuriyeti’nde, özellikle Stavropol vilayetinde, Dağıstan Cumhuriyeti’nin çeşitli bölgelerinde konuşulmaktadır. Azerbaycan Türkçesi hariç diğerleri 20. Yüzyılın başında yazı dili olmuştur. Kumuk Türkçesi 20. Yüzyıla kadar Kafkasya’da Müslüman halklar arasında ortak iletişim dili olarak kullanılmıştır. Güney Kafkasya’da da Türkçe konuşan küçük halklar bulunmaktadır. Güney Kafkasya’daki bu nüfus Osmanlılar dönemindeki yerleşimciler ile din değiştiren Ermeniler (mesela Hemşinler veya Hemşiller) ve Gürcülerden (Orta Asya’ya sürülen “Mesket Türkleri”) kaynaklanmaktadır. Sünni Müslüman bir Gürcü topluluk olan Acarlar, bir çeşit Türkçeleşmiş Gürcüce konuşmaktadırlar. Lazlar (ki bunlar Gürcüceye yakın bir K’art’vel dili konuşmaktadırlar) arasında Türkçenin farklı bir lehçesi hala konuşulmaktadır. Hint Avrupa Dilleri Kuzeybatı İranî: Kürt Güney Kafkaslarda 115, 858), Tâlış (Tâluş/Taliş, Azerbaycan’da 77,323 (?) Güneybatı İran: Tat (Güney Kafkaslarda 22,441), Kuzeydoğu İran: Ortaçağ’daki Alan-Asların kalıntısı Osetçe (Kafkaslarda 541,893), Kafkasya’da Türklüğün Tarihsel Arka Planı Karadeniz ve Kafkasya bölgesinde M.Ö. dönemlerde Kafkas kavimleri ile Türklerin ilişkileri olduğuna dair hem Gürcü, hem de Çerkez kaynaklarında bilgiler yer almaktadır. (Alasania 2012, Betrozov 2009) Bu dil topluluğu MÖ 4-3. binyıllarda, muhtemelen hayvan yetiştiriciliğiyle özdeşleşen ekonomik değişikliklerle bağlantılı olarak, yavaş yavaş dağılmaya başladı. Kafkaslar üzerinden Karadeniz-Hazar bozkırlarına göçlerle Hint-Avrupalıların Avrupa kolu için ‘ikinci türenek’ kuruldu ve oradan Orta Asya’ya doğru genişledi. Buradan bazı topluluklar (yani Toharlar) daha doğuya giderken, bazıları da Avrupa’ya göç etti. Ural, Altay ve Kett dillerindeki eski Hint-Avrupa ödünç kelimelerin (Krş. Kettçe kus ‘kısrak’ Lat. equus) eski zamanlardaki bu temaslara delil olduğu iddia edilir. (Golden 2002) Hun gruplarının 360-70’lerde Güney Kafkasya’ya akın yaptıklarına dair kanıtlara sahibiz. Hunlar, 395’te Kafkaslar üzerinden Sâsânî İmparatorluğu ve Doğu Roma’nın bitişikteki bölgelerine (Suriye, Anadolu’da Kapadokya) çok zarar açan bir akın yaptılar. Bunun ardından Sâsânî mülküne Hun akınları sıklaştı. Ermeni kaynakları özellikle, bazı unsurları Hıristiyan yapılan Hun boyu veya topluluğu Xailandur’dan bahsederler. Oğur boyları Karadeniz-Hazar bozkırlarında varlıklarını hemen hissettirdiler. Şarağurlar (Oğur şara ‘beyaz’, krş. Çuvaş. şură ‘beyaz’, Ortak Türk. sarığ/sârığ, Ortak Moğ. şira, Mac. sárga ‘sarı’) 467 civarında Akatirler ve Hun birliğinin parçası olan diğer kabilelere saldırdılar ve sonra, belki İstanbul’un kışkırtmasıyla Sâsânîlerin elindeki Güney Kafkasya’ya akın yapıp Gürcistan ve Ermenistan’ı yağmaladılar.(Golden 2002) 5-6. yüzyıla kadar Karadeniz-Hazar bozkırlarında dolayısıyla Kafkasya ve civarında Bulgar toplulukları görülür. Sabirler de Güney Kafkaslara ve Anadolu’ya bu dönemde akınlar yapmaktaydı. Hun Birliği içinde yer almış halklardan Sabirlerin de Türk oldukları kökenli oldukları bilinmek- tedir. Tobol ve İşim ırmakları çevresinde yaşayan Sabirlerin 460 yıllarındaki göçünden Bizans kaynakları söz eder. 515 yıllarında Kafkasya-Don-Volga üzerinden Kuban alanına kadar giderler. 6. yüzyılın başlarında Kafkaslardan gelip Anadolu’ya akın ederler. Bazen Bizans’ın, bazen de Farsların yanında yer alan Sabirler 558 yılında Avarların saldırısı sonucu ortadan kalkarlar. Sabirlerden günümüze birkaç isim gelmiştir. Sabir, İliger, Akkagan,Boğhan, Boğank,Balak. Theophanes ve Malalas’ta geçen, Bizans taraftarlığından İran tarafına çark eden ‘Hun kralı’ Zilgibi’nin bir Sabir olup olmadığı açık değildir. 5 7 yüzyıllar arasında Kuzey Kafkasya’da Hunların varlığına Bizans ve Ermeni kaynaklarında rastlanmaktadır. Büyük ölçüde Hazar döneminden kalma ve dolayısıyla aidiyeti belirsiz (Hazar veya Hun) olan, başta unvanlar olarak dil verileri, Kuzey Kafkasya Hunlarının etnik-dilsel aidiyetleriyle ilgili bir hüküm verilmesi için yetersizdir. 580’lerin başlarında Batı Köktürk orduları bir yandan Kafkaslardaki Derbent’i kuşatıyor, bir yandan da Kırım’daki Sivastopol önlerine kadar ilerliyordu (Taşağıl 2002: 670). Kuzey Kafkasya’da bulunan Runik harfleriyle yazılmış çok sayıda yazıt bulunmaktadır. Bunların önemlileri alfabetik sırayla aşağıda verilmiştir: 97 1. Azov Müzesi kemik mızrak ucu yazıtı: 25 civarında karakter var. 2. Hazar su testisi yazıtı: 30 civarında karakter var. 3. Humara kalesi yazıtları: Hâlen Çerkesk Müzesinde. 4. İnal Deresi kayı yazıtları 5. Kalej yazıtı 6. Karakent taş yazıtları 7. Sarkel 1 numaralı su kabı yazıtı 8. Sarkel 2 numaralı su kabı yazıtı: Sar- YENİ TÜRKİYE 71/2015 Tarih boyunca Avrasya bölgesinde çok sık karşılaşılan büyük bir göç dalgası oluştu. Bunun sonucunda Türk kökenleri de olan Massagetler Sakaları yenerek batıya sürdüler. Böylece Karadeniz’in ve Kafkasların kuzeyindeki Türk kökenli Sakalar büyük bir güç olarak ortaya çıktı. Bölgede yaşayan Kimmerler Sakaların önünden kaçıp Kafkasları aşarak 8. yüzyılın sonlarına doğru Doğu ve Orta Anadolu’ya girdikleri kaydedilmiştir. 8. yüzyıl Ermeni tarihçisi Horenli Moisey (Musa), M.S. 3. yüzyılda yaşayan Suriyeli MarAbas-Katinu’ya dayanarak M.Ö. 149-127 yıllarında Bulgarların, Kafkasların kuzeyinde bulunduklarını yazar (Kurat 1972: 108). Hatta bunlardan bir kısmı “Derbend yoluyla Azerbaycan’a geçerek şimdiki Kars ve Pasin ovalarına” gelip yerleşmişlerdir (Togan 1981) kel, Hazarların başkentidir. 1930-1950 yılları arasında arkeolojik kazıların yapıldığı şehir 1952’de Don- Volga kanalı inşa edilince sular altına gömülmüştür. Hazarlardan kalmış olan su kaplan ve su testisi hâlen Novoçerkask Müzesindedir. 9. Sıntıtepe mağara yazıtları 10. Teşikler mağara yazıtları 11. Zelençük-Başkır kaya yazıtları 12. Zelençük-Kray kaya mezarları yazıtları. 98 Özellikle mızrak ucu yazıtı ile Hazarlardan kalan kaplar üzerinde birçok okuma denemesi yapılmış; fakat henüz bilginlerce uzlaşılan sonuçlara ulaşılamamıştır. Kafkasya›nın güneyinde, Azerbaycan›ın Mingeçevir bölgesinde bulunan sütun yazıtları ile seramik yazıtlar ve İsmayıllı›da Ali İsa Şükürlü tarafından bulunan ağırşak yazıtı okunabilirse, Köktürk harfli yazıtların yayılma alanı bu bölgelere kadar genişletilmiş olacaktır. (Ercilasun 2004) YENİ TÜRKİYE 71/2015 Macarlar, Hazarlar, Peçenekler de Kafkasya’da 7-10. Yüzyıllarda varlıklarını hissettiren kavimler olmuşlardır. 11. yüzyılın başlarından itibaren bölgeye Türkmen akınlarının başladığı görülür. Selçuklu devleti zamanında İran ve neredeyse Güney Kafkasya’nın tamamı /Gürcistan hariç/ fethedilmiştir. Bugün hala Eski Kafkas ve İranî dillerin adacıkları, eski nüfusun dilsel izleri bulunsa da, Azerbaycan Selçuklular devrinde büyük ölçüde Türkleşmiştir. Oğuzlarla birlikte, başlangıçta gulam olarak, sonra daha geniş topluluklar halinde Kıpçaklar da bölgeye yerleşmişlerdir. Yer isimleri Kanglı, Karluk, Kıpçak gibi boy kökenlerini yansıtır. Türkleşmenin ilk aşamaları kuzeyde (Şirvan hariç) 11. yüzyılda, serhatlar (uç) ve sonra güneyde ise 12. yüzyılda başlamıştır. Kıpçakların yayılma alanlarına baktığımızda, 10.-11. yüzyılda Kıpçak (Kuman) Türkleri, sınırları doğuda İrtiş ırmağından başlayarak Batı Si- birya’yı, Karadeniz’in kuzey bozkırlarını içine alan ve güneyde Kırım’dan Kuzey Kafkasya’daki Kuban ve Terek ırmaklarına kadar, kuzeyde Orta İdil sahasına kadar uzanan alanlarda yaşamakta idiler. Bununla birlikte tarih boyunca çeşitli sebeplere bağlı olarak birçok Türk ve yabancı kavimlerle ilişkileri olan Kıpçak Türkleri yerleştikleri sahalardaki etnik unsurlarla karışarak kolonize bir toplum olarak varlıklarını daima sürdürmüşlerdir. Kıpçak Türklerinin gittikleri yerlerde oynadıkları kolonizatörlük rolü ve bulundukları sahaların Türkleşme sürecine olan katkılarını başka bir sahada, Kafkasya’da da görmek mümkündür. Moğol akınlarından sonra bir kısım Kıpçak Türkü Kuban boylarından ve Kafkas dağları eteklerinden Dağıstan’a kadar gitmişlerdir. Buradaki Türk zümrelerinin sayısını çoğaltmış ve bölgenin Türkleşme sürecini hızlandırmışlardır. Dünyanın dört bir tarafına doğru olan bu mecburî göçlerin bir kısmı da batıda Macaristan ve Balkanlara doğru olmuştur. Bugün Avrupa’da ve Kafkaslarda bulunan Kıpçak varlığı, bu tarihî ve siyasî nedenlere bağlı gelişmelerin sonucudur. Cengiz ve çocuklarının kurdukları devletler, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Altınordu, Safevi, ve Osmanlı devleti egemenliğinde kalan Kafkasya bölgesine 19. yüzyılın ortalarından itibaren Ruslar egemen olmaya başlar. Nadir Şah Afşar (1736-47) kısa süreyle iktidara sahip olmuş, yüzyılın sonuna doğru bir diğer Türk boyu olan Kacarlar (1795-1924) Güney Kafkasya’da siyasi üstünlük kazanmıştır. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ile Güney Kafkasya’da Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan devletleri kurulmuş, Kuzey Kafkasya ise Rusya Federasyonu’nun içinde kalmıştır. Türkiye’nin Kafkasya Siyaseti XIX. asırda Kadiriyye tarikatı Orta Kafkasya’ya İslâm’ı sokmuş, Kadiri vaizler o zamana kadar putperest olan İnguşlar’ı Müslümanlaştırmayı başarmışlardır. Kuzey Kafkasya bağlamında, Türkiye’nin yakın ilişkili olduğu iki topluluk vardır; soydaşlar ve akrabalar. Soydaşlar, Kumuk, Nogay, Karaçay, Karapapak vb. etnik olarak Türk kabul edilen toplulukları ifade ederken, akraba olarak kabul bilinen Oset, Çerkes, Çeçen ve Abaza’yı da aynı çerçevede değerlendirmektedir. Çünkü bu topluluklar etnik olarak Türk kökenli olmasalar dahi Anadolu ya da Kafkasya da yaşıyor olmalarının bir önemi olmaksızın Türk kültürünü benimsemiş ve bizimle birlikte inşa etmişlerdir. Bundan dolayıdır ki bir Çeçenle bir Karapapak’ın kültürel kimlik açısından hiçbir farkı yoktur. Türkiye, Türki cumhuriyetlerin yanında Kafkasya’da Gürcistan’la da iyi ilişkilerini geliştirmektedir. Bu gelişmeye paralel olarak ülkedeki Türk yatırımları artmakta, sınır geçişlerinde vize ve pasaport uygulaması kaldırılmıştır. Türkiye-Gürcistan ilişkilerinin önemli gündem maddelerinden bir tanesi de her zaman Ahıskalı soydaşlarımızın geri dönüşü meselesi olmuştur. Türkiye, Gürcistan’ın yanında konuyu uluslararası platformlarda da her zaman gündeme getirmektedir. Batum şehrinin Erzurum’dan, Trabzon’dan bir farkı yoktur. Bölgedeki ticari işletmelerin çoğunda Türkiye kökenli sermaye hâkimdir. Kafkasya’yı/ Orta Asya’yı, Türkiye ve Avrupa’ya bağlamayı hedefleyen TRACECA projesi Asya’yı Avrupa’ya bağlayan bir ticaret yolu olup, Doğu Avrupa’dan başlayıp (Bulgaristan, Romanya, Ukrayna), Türkiye’ye uzanmaktadır. Karadeniz üzerinden Gürcistan’daki Poti ve Batum limanlarına ulaşıp, Güney Kafkasya ulaştırma ağları ile bölgeyi karayolundan Türkiye’ye bağlamaktadır. TRACECA, Azerbaycan üzerinden Hazar feribotları (Bakü-Türkmenbaşı, Bakü-Aktau) ile Orta Asya devletleri Türkmenistan ve Kazakistan’a demiryolu ağları ile ulaşmaktadır. 99 Kafkasya’da Rusya, ABD, Türkiye ve İran arasında müthiş bir rekabetin yaşandığı görülür. Türkiye Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bölgede yaşayan Türk ve Müslüman nüfus avantajından istifade ederek eğitim, ticaret alanlarında yatırımlar yapmış, Azerbaycan ve Gürcistan ordusunun eğitilmesi ve modernizasyonu için askeri anlaşmalar imzalamıştır. Kuzey Kafkasya’da Türkiye, bölgenin tarihi, kültürel dokusuyla son on yıldır fazla ilişkiye girmemiş sadece kültürel ve folklorik dayanışma gösteren TÜRKSOY, TİKA vb. kurumların düşük seviyeli çalışmaları ile yetinmiştir. Esas rekabet Rusya ile Güney Kafkasya’da yaşanmaktadır. Bu rekabette Rusya Türkiye ile karşı karşıya gelmekten ziyade ara aktörlerle rekabeti sürdürmektedir. Güney Kafkasya’daki üç ülkenin (Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan) refleksleri farklı fakat ka- YENİ TÜRKİYE 71/2015 Kafkasya’ya İslâm’ın yerleşmesinde de en büyük rolü sûfî tarikatlar ve bilhassa Nakşibendiyye üstlenmiştir. Hatta bu bölge son dönemlerde belki de tüm İslâm dünyasında tarikat faaliyetlerinin en yoğun olduğu yerlerden biri olmuştur. Bölgede İslami uyanış 19. Yüzyılda Rusların Kafkasya’yı işgali sırasında zirveye cıkmış, Ruslara karşı mücadele bu tarikatlar etrafında örgütlenmiştir. Müridizm hareketi adı da verilen bu direniş sırasında Ruslara ağır kayıplar verdirilmiştir. 1860 yılından itibaren Müslüman Çerkez ve Gürcü gruplar Osmanlı Devletine sığınarak Anadolu’nun çeşitli şehirlerine yerleştirilmişlerdir. Türkiye’de yaşayan Çerkez grupların sayısı Kafkasya’da yaşayanlardan daha fazladır. Kafkasya’da daha çok Hıristiyan unsurlar kalmıştır. Bölgede yaşayan Müslümanlar arasında yer yer köktendinci eğilimlerin ortaya çıktığı görülür. Soğuk savaş yıllarında özellikle ABD bu grupları Sovyetlere karşı kullanmıştır. Günümüzde de El Kaide, İşit gibi terörist örgütler bölgedeki bu yapıdan eleman devşirmektedir. Rusya Federasyonu’na karşı Çeçenistan başta olmak üzere birçok yerde direniş mücadelesi verenler de bölgede yaşayan İslami kimliği öne çıkan gruplardır. Rus vatandaşı olan 5 bin civarında İşit militanı Irak ve Suriye’de terör örgütünün önemli bir unsuru olarak dikkati çeker. derleri ortaktır. Rusya bu üç cumhuriyeti etnik sorunlar üzerinden istikrarsızlaştırma ve hasım haline getirmede başarılı olmuştur. Karabağ, Osetya, Acaristan vb sorunlarını bölgedeki ülkelerin sorunları olarak algılatıp, zaman zaman problemler içinden çıkılmaz hale geldiğinde olaya müdahale ederek bölgedeki inisiyatifini daima muhafaza etmektedir. Güney Kafkasya’da Türkiye’nin sorunlar üzerinde değil, ülkeler üzerinde politikalar takip ettiği görülür. Her ülke kendi ağırlığınca değerlendirilir. İran ise Rusya’nın reflekslerini de dikkate alarak stratejiler uygulamaktadır. YENİ TÜRKİYE 71/2015 100 Türkiye’nin farklı pozisyon belirlediği ülke Gürcistan’dır. Türkiye Gürcistan’la etnik bağlılığı yanında, sınırlardan kaynaklı komşuluğu dolayısıyla, dinsel farklılığına rağmen Gürcistan ile ilişkileri üst seviyede götürmüştür. Türkiye Gürcistan’da gerek Eduard Şevardnadze gerekse Mikhail Saakashvili hükümetleriyle benzer politikalar izlemiştir. Türkiye Gürcistan’ı daima Azerbaycan ve Türk Cumhuriyetlerine ulaştıran köklü bir köprü olarak değerlendirmiştir. Bundan dolayı Türkiye Gürcistan’daki istikrarın devamı için ekonomik, askeri ve siyasi sivil yatırımlarını yoğunlaştırmıştır. Benzer durumu Azerbaycan’ın da yaptığı görülmektedir. Çünkü her iki ülke için Gürcistan hayati bir işlev görmektedir. Rusya’nın rahatsızlığına rağmen Türkiye’nin Gürcistan ile fiilen olmasa da de facto bir biçimde sınırları kaldırdığı görülmektedir. Osetya, Abhazya ve Acaristan’da ortaya çıkan karışıklıklar Rusya tarafından desteklenmiş, Gürcistan’ın Türkiye ve Batı’ya yakınlaşmasına ihtar olarak kabul edilmiştir. Putin Kafkasya’da ağırlığını Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ı farklı yöntemlerle kontrol ederek gerçekleşmiştir. Gürcistan örneğinde NATO üyeliği yolundaki gelişmeleri, güce başvurarak önlemiştir. Rusya Putin’in 3. Başkanlığı döneminde, özellikle Gürcistan’ı sonrada kademeli olarak Azerbaycan ve bölgeyi kontrol altına almaya çalışmaktadır. Gürcistan’daki siyasi gelişmelerde Türkiye’nin yetersizliği söz konusudur. Bütün dikkatini Kuzey Afrika ve Orta Doğu’ya yoğunlaştırmaları üzerine, Türkiye bu coğrafyada Rusya’ya alan kaptırmıştır. Kafkasya’da Türkiye için en temel problemin Ermenistan olduğu bir gerçektir. Ermenistan konusunda Türkiye komşularla “sıfır problem”, “Futbol diplomasisi” gibi yeni yöntemler denemesine rağmen iki ülke arasındaki ilişkilerde bir arpa boyu yol alınamamış olduğu gibi Türkiye Azerbaycan ilişkilerinde ağır tahribatlar yaşanmasına da neden olmuştur. Türkiye’nin Ermenistan politikalarındaki belirsiz görüntüsünün altında 1915’deki olaylar yatmaktadır. Ermeni sorunu, Ermeni Diasporası ve Ermenistan’ın birbirini etkileyen üç ayrı problem olduğunu kabul etmek ve buna göre strateji geliştirmek gerekmektedir. Ermenistan konusunda “masa altı diplomasisi” ile sürdürülen özellikle 1990-2000 yıları arasındaki Ter Petrosyan dönemindeki ilerleme devam ettirilememiş, Türkiye Ermenistan ilişkileri daha kötü bir boyuta kaymış ve hepsinden önemlisi Türkiye Azerbaycan ilişkileri zedelenmiştir. Denizle bağlantısı olmayan, her tarafı kendisince düşman diye tanımlanan ülkelerle çevrilen, yüksek enflasyonla açlık çizgisinde yaşayan Ermenistan’ın 1989’dan bu yana Rusya çizgisinden ayrılmaması kendilerine göre en makul strateji olarak düşünülüp yıllarca uygulanmıştır. Ermenistan politikasındaki bir diğer “kilitlenme”de Karabağ sorunudur. SSCB döneminden kalan bu sorunun 1990-2000 arasında Azerbaycan Ermenistan arasında çatışmaya dönüşmesi bölgedeki en sıcak yer olarak karşımıza çıkmaktadır. Karabağ sorunu temelde Türkiye’nin Azerbaycan’a fiziksel ulaşmasını engelleyen bir mayınlı arazidir. Minsk grubu Karabağ sorununu dondurulmuş hale taşımıştır ve bu şekilde Karabağ sorunu çözülmeden bölgenin geleceğini tehdit eden bir potansiyeli içinde barındırmaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından ortaya çıkan Rusya Federasyonu ilk aşamada bazı sarsıntılar geçirse de özellikle Putin yönetiminde kendini toparlamış dün- Her yönüyle Türkiye’ye bağlı olan Elçibey idaresindeki Azerbaycan Cumhuriyeti’ne Türkiye’nin sahip çıkamaması, hatta onun yerine Haydar Aliyev’in iktidarının önünün açılmasına verilen destekler de Rusya’nın lehine olmuştur. Türk Cumhuriyetleri’nin ticari ortaklarına bakıldığında ise Türkiye’nin sadece Azerbaycan’la ekonomik ilişkilerini geliştirdiği ve önemli bir seviyeye taşıdığını söylemek mümkündür. Azerbaycan’ın enerji kaynaklarının Batı pazarına ulaştırılmasında Türkiye’nin oynadığı rolün yanı sıra özellikle Azerbaycan devlet petrol şirketinin SOCAR’ın Petkim’i satın alması iki ülke arasındaki ilişkilerin arzulanan seviyeyi yakalamasına hizmet etmiştir. BTC petrol boru hattı, Bakü-Tiflis- Erzurum doğal gaz boru hattı ile gelişen Türkiye Azerbaycan arasındaki enerji alanındaki işbirliği, Azerbaycan’ın İzmir’de gerçekleştirdiği 5 milyar dolarlık rafineri yatırımı ile devam etmektedir. Azerbaycan’ın yatırımlarını 2023 yılına kadar 20 milyar dolar düzeyine ulaştırması hedeflenmektedir. Böylece Azerbaycan Türkiye’ye doğrudan yatırım yapan ülkeler arasında ilk sıraya yükselecektir. 101 Hazar ve Hazar ötesi enerji kaynaklarının dünya pazarlarına ulaştırılması konusunda önemli güzergâhlardan biri olması Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında Kafkasya’nın stratejik önemini daha da artırmıştır. Rusya Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Kafkasya’daki eski gücünü kaybetmiştir. ABD, Türkiye ve İran Sovyetler Birliği’nden arta kalan boşlukları doldurma gayreti içindedir. Bölgede dinî faktörler siyasî ve sosyal roller oynamaya başlamıştır. İran’la birlikte Suudi Arabistan destekli radikal İslami gruplar bölgede kendilerine alan açmak için mücadele içindedir. Rusya, Kafkasya’daki stratejik etkisinin zayıflamasının bölgede bağımsızlık peşinde olan özerk cumhuriyetleri güçlendireceğini ve bu stratejik bölgede ciddî ve uzun sürecek problemlerle karşı karşıya kalacağı YENİ TÜRKİYE 71/2015 yanın ve bölgenin belirleyici aktörlerinden biri olmuştur. Özellikle enerji (doğal gaz) alanında tekel oluşturması ve bunu dış politikada silah olarak kullanması bölge ülkeleri üzerindeki gücünün artmasına zemin oluşturmaktadır. Rusya Federasyonu içindeki Türk ve Müslüman halklar Türkiye-Rusya ilişkilerinin önemli ayaklarından birini oluşturmaktadır. Bu halkların çoğu Rusya’dan koparak bağımsız olma arzusu içindedir. Bir kısmı ise kendi kimliklerini korumanın peşindedir. Türkiye’nin stratejik hedefleri doğrultusunda Türk ve Müslüman halkların geleceğinin nasıl şekilleneceği Rusya ile sorun oluşturacak bir konu olacaktır. Türkiye Rusya’dan kendine gelecek tehditlere karşı Rusya’nın içinde yaşayan 20 milyonluk Türk ve Müslüman kartını öne çıkaracak politikaları geliştirmek zorundadır. Bu alanda politika geliştirmek o kadar da kolay değildir. Bir defa iki ülke de birbiri için önemli ticari pazarlardır ve özellikle Türkiye ekonomisinde Rusya’ya satılan mallar önemli bir yekûn teşkil eder. Rusya’nın doğal gazına Türkiye’nin mahkûm olması dış politikada manevra kabiliyetini azaltmaktadır. Rusya’nın İran, Ermenistan, Suriye, Sırbistan gibi ülkelerle olan stratejik ortaklıkları da Türkiye’nin bölgesel güç olarak büyümesinin önündeki engellerdendir. Türkiye’nin bölgedeki en önemli rakibi ve belki de küresel güç olma yolunda Avrasya birliğini tesis etmede ittifak kurabileceği ülke Rusya’dır. Rusya-Türkiye ilişkileri bölge halklarının iç içe geçmişliği bakımından da karmaşık bir yapıya sahiptir. Rusya’nın Abhazya’ya verdiği destek Türkiye’ye yakınlaşmış Gürcistan için bir tehdit oluştururken Türkiye içindeki Abhazları sevindirmektedir. Türkiye bu küçük örnekte bile bir açmaza düşebilmektedir. Tarih içinde iki ülkeden birinin genişlemesi, büyümesi öbürünün aleyhine olmuştur ve coğrafi yakınlık da gelecekte de aynı durumun süreceğini göstermektedir. Türkiye batılı değerleri benimseyerek ve ABD ile çıkarlarını örtüştürerek stratejik ortaklık çerçevesinde politikalar geliştirmelidir. YENİ TÜRKİYE 71/2015 102 düşüncesinden hareketle istikrarsız bir Kafkasya’yı kendi çıkarlarına uygun görmektedir. Bölgeyi bir ateş çemberi haline getirip dış ülkelerin nüfuz alanından uzaklaştırmayı düşünen Rusya bölgedeki “istikrarlı istikrarsızlığın” korunması gerektiğini, Kafkasya’daki etnik gruplar arasındaki anlaşmazlıkların devamlı aşağı seviyede seyretmesinin Rusya’nın çıkarlarına uygun olduğunu hesaplamaktadır. Moskova’nın istikrarsızlık yaratma ve şiddet kullanarak nüfuz elde etme politikası karşısında Türkiye’nin Kafkasya konusunda yeni jeopolitik ve jeostratejik politikalar belirlemesi gerekmektedir. Türkiye Kafkasya halklarını her yönüyle yakından tanımak ve aralarındaki etnik, tarihî, sosyo-kültürel ilişki ve akrabalıkları ayrıntılı bir biçimde analiz ederek değerlendirmek zorundadır. Kafkasya’yı her yönüyle yakından tanıyan ve etnik, sosyo-kültürel yapısını analiz edebilen gerçek “bölge uzmanları”nın yapacakları saha araştırmalarının Türkiye tarafından desteklenmesi ve elde edilecek bilgilerin Türkiye’nin Kafkasya siyaseti ve stratejisinin belirlenmesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Türkiye yeni bölgesel sorunlar, jeopolitik ve ekonomik faktörler ile karşı karşıya kalmıştır. Bu sorun ve faktörlerin başında Azerbaycan ile Ermenistan arasında Dağlık Karabağ sorunu, Azerbaycan’ın Hazar’da yerleşik petrol ve doğal gaz kaynaklarının dünya piyasalarına taşıyacak olan Bakü- Tiflis-Ceyhan petrol ve diğer enerji boru hatları tartışmaları ve Gürcistan’ın bölgedeki konumu gelmektedir. Türkiye, Dağlık Karabağ’da işgalci Ermeni güçlerinin çıkarılmasına dönük olarak uluslararası alanda diplomatik çabalarını yirmi yılı aşkın bir süredir devam ettirmiştir. Ancak Ermenistan’ın Rusya ile stratejik askeri işbirliği ve uluslararası örgütlerin Ermenistan’a karşı yaptırım konusunda isteksizliği sorunun çözümünü sürekli geciktirmiştir. Diğer yandan, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol ve diğer enerji boru hatlarının Türkiye’nin Kafkaslar politikasının en önemli ayaklarından biri olduğunu söylemek mümkündür. Bu hatlar işlemeye başladıktan sonra uzun vadede Azerbaycan, Gürcistan ve Kazakistan’ın Rusya’ya tamamen veya kısmen tekrar bağımlı olmaları engellenmiş olacaktır. Rusya’dan bağımsız hareket edebilen refah düzeyi yüksek bir Gürcistan ve Azerbaycan’ın varlığı uzun vadede Türkiye’nin çıkarlarına hizmet edecektir. Bu bağlamda Bakü-TiflisCeyhan petrol ve Bakü-Tiflis-Erzurum doğal gaz boru hatları, TANAP ile Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesi de Azerbaycan ve Türkiye arasında entegrasyona dönüşmesi beklenen sürecin aşamalarını oluşturmaktadır. Borçalı, Ahıska ve Nahçıvan Türklerinin varlığı bütünleşme için geniş fırsatlar ve alanlar yaratmaktadır. Ayrıca Gürcistan’ı da bu birliğe yöneltecek çalışmaların içerisine girilmelidir. Türkiye’de yaşayan Gürcü kökenli yurttaşlarımıza bütünleşmede rol almaları için alan yaratılmalıdır. Gürcistan’ın karşı karşıya olduğu Abhazya ve Osetya sorununun çözümünde Türkiye aktif rol üstlenmeli ve tarafları ortak çıkarlar etrafında birleştirme yoluna gitmelidir. Abhazya ve Osetya’yı Rusya’nın kucağına itilmekten alıkoyan politikaları geliştirecek imkânları olan Türkiye’nin kararlı tutumu, Kafkas halkları için bir çekim merkezi olmasına zemin yaratacaktır. Kafkas kökenli vatandaşların -özellikle de Çerkezlerin- Türkiye’deki nüfusu Kafkasya bölgesindekinden daha kalabalıktır. Bu nüfus Kafkasya’da daha etkin rol üstlenmesi için Türkiye’nin avantajlı bir durumudur. Ancak tarih ve coğrafya gibi yapısal faktörler ve bölgede etkinlik mücadelesi veren küresel güçlerin izlediği politikalar, Kafkasya’da istikrar ve güvenliğin önümüzdeki yıllarda da tehlike altında olacağını açıkça göstermektedir. Çeşitli olaylar ve çatışmalar, Rusya dışındaki küresel veya bölgesel aktörlerin eski Sovyet cumhuriyetleriyle ilişkilerini belirlerken, bu coğrafyada Rusya’nın hâlen etkin olmak istediği de unutulmamalıdır. Kafkasya bölgesiyle çeşitli sebeplerle ilgilenen küresel güçler veya bölge ülkelerinin, hâlen Türkiye’nin Azerbaycan’la çözülmesi gereken ortak sorunları, ulaşılması gereken ortak hedefleri vardır. Bu sorunların başında Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan ettiği dönemde Dağlık Karabağ ile birlikte topraklarının yüzde 20’sinin işgal edilmesi gelmektedir. Ermenistan tarafından işgal edilen bu topraklar nedeniyle bir milyonu aşkın Azerbaycan Türk’ü doğup büyüdüğü topraklardan uzakta yaşamak zorunda bırakılmıştır. Kafkasya Türklüğün en kadim yurtlarından biridir. Bazı araştırmalar Türklerin anayurdunun Kafkasya olduğuna dair birçok bulgu içermektedir. Tarihsel olarak bu bölgede aralıksız biçimde iki bin yıldır Türklerin Kafkasya’daki varlığı takip edilmektedir. Enerji merkezi ve güzergâhı olması Kafkasya’yı büyük güçlerin hâkimiyet ve çarpışma alanı haline getirmiştir. Çok etnili ve kültürlü olan Kafkasya’da birçok çatışma alanı vardır. Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık Karabağ sorunu, Ermenistan’ın 25 yıldır Azerbaycan toraklarının bir bölümünü işgal altında tutması, Ermenistan’ın Türkiye’ye dönük soykırım suçlaması ve torak talebi, Gürcistan’da Abhazya ve Osetya’nın tek taraflı bağımsızlık ilanı ve Rusya’nın desteği, Kuzey Kafkasya’da radikal İslami unsurların varlığı, Çeçenistan’da Rusya’ya karşı verilen direniş, İran ve Suudi Arabistan’ın kendi dini anlayışlarını bölgede yayma girişimleri, Ahıska Türklerinin anavatanlarına dönme çabaları gibi birçok olay bölgenin istikrarsız durumunun en görünür kısımlarıdır. Bölge üzerinde hâkimiyet kurma isteği içindeki diğer devletler karşısında Türkiye’nin bölgede soydaş ve dindaşlarının olması avantajlı bir durumdur. Laik ve demokratik yapısıyla Türkiye Kafkasya’da istikrar ve barış ortamının kurulmasında çok önemli roller üstlenebilir. Kaynakça ALASANİA, Giuli (2012), Gürcüler ve İslam Öncesi Türkler, Çev. Nana Kaçarava, KTÜ Yay. Trabzon. AYDINGÜN İsmail, BALIM Çiğdem (2012) “Bağımsızlıklarının Yirminci Yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna”, Türk Dilli Halklar ve Türkiye İle İlişkiler; AKM Yayınları, Ankara. BETROZOV, Ruslan, (2009), Çerkeslerin Etnik Tarihi, Çev. Orhan Uravelli, Kafdav Yay. Ankara. BÜYÜKAKINCI Erhan, BACANLI Eyüp (2012), “Sovyetler Birliği’nin Dağılmasından Yirmi Yıl Sonra Rusya Federasyonu”, Türk Dilli Halklar-Türkiye İle İlişkiler; AKM Yayınları, Ankara. 103 CELİLOV Firudin, (2000), Azər xalqı. Seçmə yazılar. Bakı, Çaşıoğlu,. ERCİLASUN, Ahmet, B., (2004), Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ Yay., Ankara. EROL Mehmet Seyfettin, Gürler Yavuz (2011), Türksav- Türk Dünyası 20 Yıllığı, Ezgi Matbaacılık Ankara. GARİBOVA Jale (2012), Sovyet Sonrası Dönemde Türk Dilli Halklar, Dil Sorunu, Yeniden Biçimlenen Kimlikler; Editörler: Sema Aslan, Rena Salehova. AKM Yayınları, Ankara. GOLDEN Peter, (2002), Türk Halkları Tarihine Giriş, Çev. Osman Karatay, Karam Yay., Çorum. KURAT, Akdes Nimet, (1972), IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadenizin Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, DTCF Yayınları, Ankara TAŞAĞIL Ahmet, (2002) “Göktürkler”, Genel Türk Tarihi C.1, Yeni Türkiye Yay., Ankara, s. 653-710. TOGAN Zeki Velidi, (1981), Umumî Türk Tarihi’ne Giriş, Enderun Kitabevi, İstanbul Yeni Türkiye; Sayı:53- 54 Temmuz- Ağustos- EylülEkim 2013 / Türk Dünyası Özel Sayısı I- II Editörler: Hasan Celal Güzel, Bilgehan Atsız Gökdağ, Ankara, 2013. YENİ TÜRKİYE 71/2015 şekillenmekte olan Kafkaslarda güvenlik ve istikrarın tüm dünyanın güvenliği için önemli olduğunu göz önünde bulundurmaları gereklidir. Türkiye’nin bütün bu gelişmeleri hesaba katarak dikkatli bir dış politika izlemesi ve Gürcistan hükümetinin çekincelerini de göz ardı etmeksizin Ahıska Türklerinin geri dönüşü konusunda da titizlik göstermesi gerekmektedir. Azerbaycan, doğal kaynaklarının yanı sıra, Hazar Havzası ve Avrupa arasında bir konumda bulunma gibi bir coğrafi üstünlüğüne sahip Kafkaslardaki tek devlettir. Türkiye-Azerbaycan arasında siyasi nitelikli bir sorun bulunmamaktadır. İkili ilişkiler eşitlik ve karşılıklı olarak içişlerine karışmama ilkeleri çerçevesinde sürdürülmektedir. İki ülke arasında gerçekleştirilen ikili işbirliğinin yanı sıra Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Tiflis-Erzurum ve Bakü- Tiflis-Kars demiryolu projesi gibi enerji ve ulaşım alanlarında bölgesel önemi haiz işbirliği projeleri de mevcuttur.
Benzer belgeler
Türkiye`nin Güney Kafkasya Politikası: Devlet ve Sivil Toplum
güçlerin hâkimiyet için mücadele ettiği bir
bölgedir. Farklı dilleri, dinleri ve kültürleri
barındırmasında coğrafi özelliklerinin de payı
büyüktür. Türklerin bu coğrafyadaki varlığı
2000 yıldan bu...
PDF olarak kaydet - Alternatif Politika
Nadir Şah Afşar (1736-47) kısa süreyle iktidara sahip olmuş, yüzyılın sonuna doğru bir
diğer Türk boyu olan Kacarlar (1795-1924)
Güney Kafkasya’da siyasi üstünlük kazanmıştır. 1991 yılında Sovyetle...
105 KAFKASYA`DAKİ KRİZ KAYNAKLARI VE
gitmişlerdir. Buradaki Türk zümrelerinin sayısını çoğaltmış ve bölgenin Türkleşme sürecini hızlandırmışlardır. Dünyanın dört bir tarafına doğru olan bu mecburî göçlerin bir kısmı da batıda Macarist...