11. Kurultay kitabı 2012
Transkript
11. Kurultay kitabı 2012
YENİ KIBRIS PARTİSİ KURULTAYI OLAĞAN ONBİRİNCİ TOPLANTISI 7 Nisan 2012, KTOEÖS, Lefkoşa PARTİ MECLİSİ RAPORU YKP’nin doğuşu Demokratik yeterliliğe ulaşılamayacağının ortaya çıktığı 1975-1983 yılları arasının kanıtladığı gerçekler üzerine YKP gibi bir partinin ortaya çıkması ve rejimle temelden kopuk politikaların konuşulması kaçınılmaz olmuştu. Bir toplumun içinden eritilip kaybedilmek istenmesine rağmen bir direnişin başlamaması beklenemezdi. Nitekim olayların getirdiği noktada, seçildiği halde hükümet kurmasına izin verilmeyen ve üstüne basılıp KKTC ilanına oy vermesi sağlanan TKP içinde partiyi parçalayan hareketler başlamış ve o zamanın Türkiye’nin kulu ve Kıbrıslı Türklerin lideri rolüne atanmış olan R.R. Denktaş tarafından anılarında “TKP içindeki hücrelerimizi harekete geçirmiştik” diye tanımlanmıştı. Buna hareket halindeki siyasal partilerden memnun olmayan gençlik kuşağından olan ve demokratik hukuk devletinin kurulamayacağına, Kıbrıslıların mevcut yapı içinde kaderlerine sahip çıkamayacaklarına inananlar da katılmıştı. 1989 yılı içinde kurulan Kıbrıslılar Dayanışma Derneği’nin çalışmaları da buna katkıda bulunmuştu. Sonuçta YKP’nin kurulması kararlaştırılmış ve 22 yıl önce 30 Ekim 1989’da aşağıdaki temel amaçlarla YKP kurulmuştur: — Evrensel değerlere bağlı olarak, Kıbrıs’ın bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne sahip çıkarak el birliği ile yurdunda, Avrupa’da ve dünyada barış, demokrasi, eşitlik ve sosyal adalet için, — TC sivil -asker yönetimlerinin ve yerli işbirlikçilerinin Kıbrıslıların varlığına yönelik, her alana devam eden her türlü müdahalelerini geriletmek ve ortadan kaldırmak için, — Uluslararası dayanışmayla, temel insan hak ve özgürlüklerine, Kıbrıs’ta ve dünyada şovenizmin geriletilmesine, paylaşım kavgası ve sömürüye karşı adil bir zenginlik dağıtımı için ve emekten yana, — İnsanın ve emeğin iyi bir gelecek, özgürlükçü bir ortam ve adaletli bir düzene ulaşacağı devrimci dönüşümleri gerçekleştirmek için, — Tüm Kıbrıs’ın emekçi ve katmanlarını (işçi, köylü, esnaf- zanaatkar, küçük üretici, memur, öğretmen ve emeği ile geçinen tüm beyaz yakalılar) kucaklayarak, emeğin globalleşmesi için başta Avrupa’daki sol ve ilericiler olmak üzere tüm dünyadaki sol, sosyalist güçlerle işbirliği yaparak, insanlığının geleceğinin sosyalizmde olduğunun bilinci ile, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya için mücadele etmek. Bu arada 1998 yılında CTP’den ayrılıp YKP ile birleşmek isteyen bir gurupla birleşme görüşmeleri yapılmış ve partinin adını değiştirerek Yurtsever Birlik Hareketi adını almasına karar verilmişti. Ancak daha sonra bu guruptan bazı kişilerin kabul edilmeyen davranışları yüzünden çıkan tartışmalarla partiden ayrılanlar olmuş ve tekrar YKP adını alması kararlaştırılan kurultay toplantısına kadar bir dizi gelişme yaşanmıştı. 30 Ekim 2004 tarihindeki o kurultay toplantısında parti tüzük ve programında değişiklikler yapılmıştı. Esasta bir değişiklik getirilmemişse de daha demokratik bir yapı ve daha zengin bir program yapılmıştı. Bu arada partiye solcu olmayanların da alınmasına tüzüğün ve programın içerdiği şartlarla izin verilmesine son verilmişti. Bugün YKP yirmi iki yaşındadır. 22 yıl boyunca çok güç koşullarda, bedel ödeye ödeye bu mücadeleye katılan, destek veren, katkı koyan, her zaman için başı dik, alnı açık olan en başta siz değerli üye ve sempatizanlarımızı kutlarız. TÜRKİYE’NİN TEPKİSİ YKP kurulduğu anda Kıbrıs’ta bir devlet kurulduğu ve onu tanıdığı iddiasında olan TC dışişleri bakanlığı, sözcüsü aracılığıyla YKP’yi düşman ilan etmiş ve ona yanıtın halk tarafından verilmesi talimatını daha o günden duyurmuştu. YKP’nin kurulmasından önceki durum: AYRI DEVLET DERLER AMA GÖRÜŞMEDEN KAÇAMAZLAR 1983 yılında binlerce insan meydanlara taşınarak, davet edilerek meclisin önünde toplanmış ve Kıbrıs sorununun artık bittiğini onlara müjdelenmişti. Toplananlar onları alkışlamış ve KKTC ilan edilmişti. Ancak Kıbrıs sorunu BM üyesi bir devletin topraklarından %37’sini işgaline alan Türkiye’nin sorumluluğundaki bir sorundu ve ondan başka kimse bu işgalin yasal olduğunu kabul etmemişti. Türkiye tarafından Kıbrıslı Türklerin kurduğunun iddia edildiği KKTC’nin, aslında uluslararası hukuka aykırı bir şeklide kurulduğu ve KKTC muhalefeti tehdit edilerek kuruluşunun onaylatıldığı bilinmekte idi. Türkiye sivil ve askeri otoriteleri, siyasi partilerin tümünü tehdit, baskı, cinayet, bomba ve kurşunla korkutmakta ve yandaşları ödüllendirip karşıtlara “bizimle iyi geçinmeden hükümet olamazsınız” anlayışını vermekte ve sıkı şekilde denetlemekte idi. Nitekim AİHM gibi tamamen hukuki bir kurum KKTC’yi “Türkiye’nin muti yerel alt YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 2 yönetimi” olarak tanımlamıştı. Onun için KKTC ilanı sokakları tutan binlerce insana rağmen Kıbrıslı Türklerin iradesi olarak kabul edilmemişti. İlanın arkasından KKTC’nin tanınmaması için uluslararası toplum kararlar almıştı. Ancak Türkiye dışişleri kendi kurduğu hayali dünyada atmak istediği adımlara olumlu yanıt verilmediği zamanlarda hep yaptığı gibi BM’in Kıbrıs sorunu hakkında hoşlanmadığı 1983 yılı genel kurul kararına karşı misilleme olarak KKTC ilanını yapmış ve daha önce ilan ettiği KTFD’yi yok sayarak güya bir ileri adım atmıştı. Halk ise ciddi bir adım atıldığına yani KKTC’nin ayrı bir devlet olarak yaşayacağına inandırılmak istenmişti. Halktan bazıları da inanarak meclisin önünde binlerle ifade edilen sayıda meydana toplanmıştı. Hâlbuki bu ilanla birlikte sözde bağımsızlık bildirisi de ilan edilerek onaylatılmış ve KKTC ilanının federal çözüme destek vereceği iddia edilmişti. Toplananların arasında gerçekten bağımsızlık isteyen varsaydı o an aldatılmıştı. Halkın, bu ilan yapılırken muhalefetinin de ezilip hakarete uğratıldığını ve tehditle tükürdüklerini yalamalarının sağlandığını görmeyeceklerini sanmadılardı. Ancak Kıbrısların iradesi diye bir şeyi akıllarına bile getirmemişlerdi. Tam tersine halkın arada sırada ezilmesini istediklerini gösterecek şekilde ve fırsat varken halkın seçtikleri hükümetlerini de muhalefete düşüren ve daha sonra “Denktaş’ın dönemi anayasaya göre sona eriyor ve sol da güçlenmiş bulunuyor ve tedbir gerekiyordu” diye o zamanın askeri cuntasının başı olan Evren tarafından izah edilen kurucu meclis ve daha sonra yeni anayasa devreye girmişti. İÇ DURUM DIŞ DURUMLA PARALELDİR Halk o kadar devre dışı kalmaya alışmıştı ki kamuoyu yaratma örgütlenmesi, muhalefetin ikna edilerek KKTC ilanına destek olduğunun halka benimsetilmesi çabası çok kolay başarıldı. Hatta tehdidi büyüterek algılayan bazı muhaliflerin kendilerinin de KKTC ilanına destek verdiklerini ve ortada baskı olmadığını anlattıklarına şahit olundu. Hâlbuki daha ilanın ertesi günü BBC’den ciddi tehditler ve olası kaotik ortam dolayısıyla TKP’nin evet demeye karar verdiği ve bununla beraber hiç bir yararına inanmadıkları gibi zararlı olacağı görüşü açıklanmıştı. CTP de ilanın aleyhine tutumunu sürdürmüştü. Bu dalaverelerin büyük dış politika uygulamaları olduğu ileri sürülür ama aslında hiç bir yararının olmadığı açıktır. KKTC ilanı muhalefetin dediği gibi durumda hiç bir değişiklik yaratmamış sadece Türkiye’nin Kıbrıslı Türkleri nasıl da sonuna kadar denetleyebildiği, ezdiklerinin bile iktidar vaatleri başta olmak üzere çeşitli yöntemlerle yön değiştirerek anavatana şükran nutukları atmaya başlamalarını sağladığı ve ummaları olanaksız umutlar pompalayarak Türkiye’ye bağlılığı pekiştirdiği tekrar ortaya çıktı. 1975’ten sonra ortaya çıkan demokratikleşme ve hukuk devleti umutlarının boş hayal olduğu gözler önünde ise ve yabancılar bu gerçeği onlara işaret ederler idiyse de genelde iktidar peşinde koşanların yardımıyla Türkiye’nin mücadele vermekte ve durumda iyileştirme olduğu hakkında TC kamuoyu oluşturma mekanizması başarılı olmaktaydı. MUHALEFET DE UYUTMA ARACI OLDU Halkın desteğini alamayan Kıbrıs Türk muhalefeti tam tersine olmayacak umutlar yaratarak ve iktidar peşinde koşarak Türkiye’nin halkı, ülkesine yabancılaştırmasına yardım ediyordu. Dünya ise, Kıbrıs’ta iki ayrı devleti onaylamamakta direniyordu. Çeşitli yabancı çıkarlar ayrı devlete karşı idi. Bu karşıtlık Türkiye tarafından da biliniyordu. Yetkililer “biz fethettik geri vermeye niyetimiz yoktur” politikasını yürütüyor ama bu karşıtlığa çare olsun diye “KKTC federal çözüme karşı değil yardımcı olacaktır” demeye de devam ediyor. Çünkü fethinin arkasında duracak gücü yok. Hukuk da aleyhine... Onun için YKP hukuku yanına alarak halkı bağımlılığa son verme mücadelesine katmaya kararlı olarak kuruldu. Ancak dünya, hukuku, sadece güçle desteklendiği takdirde uygulayabilir. Güçlü devletler Kıbrıs’ın bölünmesine evet dememekte ama çözümü için yeterli güç kullanmamakta idi. YKP kurulduktan sonraki durum: SOVYET SONRASI DÜNYADA KIBRIS BM, 1990’larda Sovyet Bloğunun çöküşünden sonra ABD’nin tek başına süper güç olmasının sonuçlarını hissetmeye başlamış ve ABD geriye dönüş veya kontrol edilemeyecek olaylar olmasın diye barış ve güvenlik gösterileri yapmıştı ama BM’nin ABD hegemonyasından çıkarılması adımları başarısız kalınca BM eskisinden daha zayıf hale gelmişti. ABD, “Kıbrıs sorununun çözülmesi için iç ve dış nedenlerle çaba harcamak ama; başka konulardaki çıkarlarına sorun çıkmaması için ölçülü olmak ve fazla sorumluluk almamak” şeklindeki politikasını yürütmekte idi. AB ise o dönemdeki AT (Avrupa Topluluğu) Kıbrıs’ın çözüm olmadan üye yapılamayacağını kararlaştırmış ve gümrük birliği antlaşmasının sonuçlanmasına izin vermemek ve Kıbrıs’ın üyelik müracaatı yapıp AB içinde sorun yaşanmasına fırsat vermemek amacıyla hareket ediyordu. ABD ise Türkiye’nin de üyelik rüyalarını kışkırtıp Kıbrıs’ta çözüm ile Türkiye’nin üyeliğini YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 3 ilişkilendirip pazarlıkla işleri yürütmeye çalışıyordu. Amacının Türkiye’yi de AB’ye üye yapıp onun kendisini dengeleyecek bir güç olmasını önleyecek şekilde İngiltere’den başka bir ajanını daha oraya sokmak olduğu anlatılıyordu. Kıbrıs’ın çözüm olmadan AB üyesi olması milliyetçi bir hükümetin AB içinde Türkiye ile ilgili tüm konularda birliğin değil kendi milli çıkarlarını savunarak sürekli rahatsızlık yaratmasını getirecekti ki bu da ABD’nin güçlü bir AB istememesinden dolayı lehine olduğu iddia ediliyordu. Ancak AB de çok güçlenmek istiyormuş gibi çalışmıyordu. Belki de sadece Türkiye’nin üyeliğini ileri götürerek Kıbrıs sorununu çözdürerek başarılı genişleme politikası yaratmakla yetinmek istemekte idi. Çünkü güçlü AB isteyenle buna karşı olanlar birlik içinde hesaplaşmış değillerdi. YKP, Kıbrıs sorununu çözme arzusunu gerçekleştirme amacıyla fedakârlık yapmanın çözümü sağlayamaya yetmeyeceğini görerek Kıbrıslıların, ülkeleri için çözümü istemelerini ve gerekli fedakârlığı da göstermelerini istemekte ve ona göre çalışmakta idi. Dünyada emperyalist çıkarlar için dış politika yapanların, sorunun Kıbrıs’ın, Kıbrıs ile Türkiye arasında paylaşılmasını yasalaştırmaya engel olduklarını ama çözüm için de gerekli adımları atmadıklarının farkında idi. Halkın genelde, Kıbrıs’ın bölünmesine karşı çıkmadan ve yurtlarını düşünmeden çözümsüzlük çıkmazından çıkamayacağını anladığını ama Türkiye’nin Kuzey’de her konuyu denetlemesini önleyebileceğini düşünmediğini ve karşı çıkabileceğini ummadığını ve kendisini savunmaya cesaret edemediğini gördü. Değişen dünyanın emperyalist dünyanın tek süper güç gözetiminde kalması yüzünden daha güvenli olacağı ve terör dengesi olan iki süper gücün sona ermesiyle sulh ve sükûn gelişeceği, demokrasinin gelişeceği ve geri bıraktırılmış bölgelerin gelişmeye başlayıp sosyal adaletin artacağı iddiası vardı. Ancak öyle olmadığı solcuların iddialarının haklı olduğu görüldü. Avrupa ülkeleri AB yoluna girdi ama ABD’ye meydan okumaya başlayacağına onun hegemonyasına destek olan yolu değiştirmedi. Ekonomik politikasını değiştirdi ama azgın monetarist kapitalist yöne doğu değiştirdi. Eskiden Amerikalıların sosyalist Avrupa diye kınadığı politikaları terk etti ve giderek Amerika’nın taklitçisi oldu. Sola meyilli ülkelerin sosyal politikalarını da o yönde değiştirmeleri için Amerika’ya yardımcı oldu. Dünya çağındaki krizde bile Avrupa sosyal hakları kısarak evrenselleşen kapitalin kendinin yarattığı sorunlarını sosyal hakları kısarak çözme gayretine girdi. Buna rağmen Avrupa’da sol partilerin desteği artmadı. Çünkü sosyal demokrat ve sosyalist partiler çoktan politikalarını monetarist kapitalist politikalara yaklaştırmış ve geliyorum diyen dünya çağındaki mali krize rağmen çare olarak değişik politikalar ortaya sermemişti. Dünya yalnız mali krizle değil sosyal adaletsizliklerin beslediği etnik, kültürel ve nüfuz bölgesi kavgalarıyla boğuşuyor ama zengin ülkeler evrensel adaletsizliğe çare olsun diye monetarizmden başka bir ekonomik politika seçeneği bırakmak istemiyor. IMF ve Dünya Bankası gibi kurumları da monetarizmi yaymak için kullanıyor. Geri ülkeler ise birlik olup BM, IMF ve DB gibi kuruluşlarla alternatifsizliği gidermeye çalışamıyor. Güney Amerika’daki çabalar ileri götürülemiyor. Geri ülkelerin bu halinin sorumluluğunu oradaki çıkar çevreleri kadar zengin ülkelerin ve dev şirketlerin de paylaştığı görülüyor. YKP, buna yeni bir dünya mümkün sloganıyla karşı çıkanlarla dayanışmasını gösteriyor. Bu refah dengesizliği ve dış müdahale günümüze göç dalgaları olarak damgasını vuruyor. Zengin ülkeler bu göç dalgasını genç, eğitimli ve ucuz işgücünden yararlanma için değerlendiriyor ama kendi içinde sosyal rahatsızlıklar yaratması yüzünden yükselen ırkçı hareketlerle uğraşmak zorunda kalıyor. Sol partiler de bu rahatsızlıklar yüzünden göç dalgasına karşı çıkmamakla suçlanıyor ve güçlenmeleri beklenen kadar olmuyor. Artan çelişkiler solun kapitalizme yönelttiği eşitliksiz büyüme yaratıp savaş olasılığını arttıracağı suçlamasının haklılığını gösteriyor. Kapitalizm çoğu partinin kabul etmediği ve kapitalist olduğunu reddettiği bir ideolojidir ama uygulamayı istedikleri politikalar kapitalizmden başka şey değildir ve solun vurguladığı tüm sakatlıkları taşımaktadır. Mali krizin sorumlusu da onlardır ama krizi hakları budayarak yani sosyal adaletsizlikleri arttırarak çözeceğini sanmaktadır. YKP inanır ki mali krize yeni bir dengede çare bulunur gibi yapılacak ama kısa bir süre sonra yenisi ile dünya karşılaşacaktır. Bugünkü üretim seviyesi ve teknoloji dünyaya tanık olmadığı bir refaha yeter ama dağılım bozukluğu büyük kısmının sefalet içinde olmasıyla karşı karşıyayız. Çare dengeli bir kalkınma ve bunun devamını sağlayacak barış içinde ve hudutları idari denetimden başka anlama gelmeyen bir dünyayı yaratmaktır. Bu da ancak sosyalizmle olur. Zengin ülkelerdeki alt tabakaların sefilleşmesine izin vermeyecek şekilde denetimli olarak emeğin serbest dolaşımını da sağlamak ve dünyayı birleştirmek işbirliği yapabilecek barış ortamını yaratmak ve korumak şarttır. YKP böyle bir yeni bir dünya mümkün demekte ve Avrupa’da da yeni bir Avrupa mümkün deyip ayni yönde Avrupa içinde siyaset yapmaktadır. SON DÖNEMDEKİ GELİŞMELER Bu son dönem içerisinde önemli bir siyasal olay olarak gündemde yer alan seçimi de değerlendirdiğimiz zaman gördüğümüz manzarayı şöyle özetleyebiliriz: YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 4 1- Her seçime olduğu gibi 2009’daki seçimlere de TC tarafından çeşitli şekilde müdahaleler olmuştu. AKP kendine yakın gördüğü CTP ve kendisinin kurdurduğu ÖRP için birtakım müdahalelerde bulunmuştu. Ancak, Türkiye’deki yerel seçimlerdeki meşguliyeti nedeniyle ve ayrıca buradaki durumu geç fark etmesi nedeniyle istediği şekilde etkin olamamıştı. Bu çerçevede CTP’yi kendi haline bırakıp, kendi kurdurduğu ÖRP’yi kurtarma peşine düşmüştü. Bunun için de kamuoyu araştırmalarındaki oy potansiyellerine göre, en uygun yerler olarak görülen Girne, Mağusa ve İskele’de topluca ikamet eden TC kökenli oyları yönlendirmeyi başararak ÖRP’ye barajı aştırmıştı. Seçim sonuçlarından da görüleceği gibi TC’lilerin topluca ikamet ettiği köylerde ÖRP önde çıkmıştı. Lefkoşa gibi, TC’lilerin toplu değil dağınık oturduğu şehirlerde bu yönlendirmeyi başaramamışlardı. Bunun dışında AKP bakanlarını da buraya göndererek ve Türkiye’den yayın yapan televizyonlardan seçime yönelik müdahalelerde bulunmuştu. Ergenekon dosyası ile de seçime müdahale edildi. Bütün bu müdahaleler ile, UBP’nin oyunu yüzde 2-3 düşürmeyi başarmış, aynı zamanda bir kaç ilçede kıl payı yüzde 50 barajını aşmasını önlemeyi başarmıştı. AKP dışında Türkiye’nin derin devleti de UBP lehine uzun süreli bir çalışma yürütmüştür. Özellikle Sivil Savunma (SS) Teşkilatı ve askeri yapı eliyle sürdürülen bu kampanyanın yerel ayağını her zamanki gibi UHH, Mücahitler Derneği ve benzeri örgütler sağlamıştı. SS Teşkilatı tarafından muhtarlar ve bölgelerdeki sivil milis kuvvetleri diye adlandırılabilecek teşkilatın profesyonel elemanları aracılığı ile uzun süreli bir karşı bilinçlendirme kampanyası yürütülmüş, bayrak, büst, izcilerin gezileri, köy muhtarı aracılığı ile sorunların muti yerel idare bypass edilerek çözülmesi, şiir ve kompozisyon yarışmaları ile “milli şuuru” yükseltme çalışması, sürekli canlı tutuldu. Asker de yine insani gibi gözüken şekilde ağaç dikme, okul boyama, ev tamiri gibi özellikle TC nüfus üzerinde etki oluşturdu. Bunlar “tarih kitaplarının yeniden değiştirilmesi” kampanyası, SS Teşkilatı ve askerin radyolarındaki yayınlar, günlük gazete yayınları ile ve bunlar gibi çalışmalarla desteklendi. Toplamdaki tüm müdahalelerle militarist ve şeriatçı propagandalar meşru kılındı. CTP ve UBP başta olmak üzere seçime katılan tüm partilerin dili bu yönüyle kirlendi. Bu meşruluk üzerinden TC derin devletinin müdahalesi maskelenmiş oldu ama çalışmalar başarılı oldu ve UBP muti yerel idarenin başına tek başına oturabildi… UBP’nin orda tek başına da olsa bir acentanın başında olduğu açıktır. Türkiye’den gelecek talimatlara direnmek gibi lüksü yoktur. Ancak zaman zaman ortaya çıkan çelişkiymiş gibi görünen karşı duruşların kaynağı da yine Türkiye’nin içindeki siyasal iktidar mücadelesi ile bağlantılıdır. Bunu sürekli aklımızda tutmak süreçleri doğru anlamamız için önemlidir… 2- Halkın yüzde 75 inin üzerindeki bir kesiminin, seçimlerde siyasal tercihler dışında oy kullandığı kamuoyu araştırmalarında da belli olmuştu. Bu seçimlerde de oy verenlerin büyük çoğunluğu kişisel menfaat beklentileri için oy kullanmıştır. Önemli bir bölümü ise bir nevi CTP’den intikam almak için oyunu, en güçlü gördüğü UBP’ye vermiştir. Halk arasında Türkiye’den en çok para koparabilen parti diye niteleyenlerin olması gerçeklerin saklanamadığını gösterir. 3- Seçim’de bir kısım kitlenin intikam için oy kullanmasını CTP’nin 5-6 yıl boyunca uyguladığı politikalar yarattı. CTP ne çözüm, ne barış, ne de emekten yana bir politika izlemiş, aksine Türkiye’ye tavla teslim olmuştur. Sendikalarla devamlı kavgayı tercih etmişti. Hayatlarında kendi iş alanları veya mesleklerinde hiç bir başarıları, becerileri olmayan, yıllarca partinin ödenekli kadrolarında görevde olanların çoğunlukta olduğu yönetim, insanlara tepeden bakan, aşağılık kompleksi içindeki halleri ile bu durumun yaratılmasını sağladı. 4- Bunun dışında, DP, “ağır ol da molla desinler” şeklindeki seçim propagandasına rağmen, son hafta TC kökenli oylarının ÖRP’ye yönlendirilmesi ile oy kaybetmiştir. 5- TDP kendini yeni bir parti olarak tanıtmaya uğraşarak, “biz buralıyız” sloganı ile de TC kökenlilerden de destek beklemesine rağmen başarılı olamamıştır. 6- Bir de her seçimde değişik ittifaklar kurarak siyasete etki yapmaya çalışanlar görülmüştü. 7- Bir diğer husus, seçim kampanyası boyunca YKP’nin sloganlarını kullanarak, taklit ederek gerek YKP tabanının gerekse kamuoyunun kafasını bulandırarak kendine avantaj sağlamak oldu. Aynı sloganlarla YKP tarafından boykot çağrısı yapıldı. 8- YKP, bu seçimlerde de, daha önce başlattığı “acenta seçimini boykot” kampanyasına devam etti. Bir kaç seçimde uyguladığı bu kampanya bu seçimde yerini bulmuştu. Boykot seçim sürecine damgasını vurmuştu. Kamuoyu anketlerine yansımış, seçimlerde artık bir de “boykotçu” taraf olduğu hafızalara kazınmıştı. YKP, Boykot eden taraf olarak resmen tanınmış, seçim döneminde de toplantı, miting gibi propaganda araçlarını kullanması kabul edilmişti. Seçim sonucunda, kamuoyu araştırmalarına da yansıdığı gibi yüzde 10 civarında bir kitlenin sandığa gitmediği, sandığa gidenlerin yüzde 3 civarındakilerin ise oylarını iptal ettiği görülmüştü. Bu yüzde 13 civarındaki kitlenin en azından yüzde 7-8 inin bu işi bilinçli yaptığı ve siyasal nedenlerden dolayı tepkisini ortaya koyduğu gerçeğinden hareketle 10 bin kişilik bir kitlenin varlığını göstermekteydi. Bu da YKP’nin boykot çağrılarının, taklitçi ittifakların ve rejimin, “sandığa mutlaka gidin, oylarını iptal edecekseniz edin ama sandığa gidin” çağrılarına rağmen başarılı olduğunu göstermekteydi. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 5 KİTLE ÖRGÜTLERİ ETKİSİZ HALE GETİRİLDİ Ülkemizin kuzeyinde faaliyet gösteren kitle örgütleri ve sendikaların yıllardır süren bağımsız hareket edememe alışkanlıkları bu dönemde de artarak sürmüştü. 2000’li yılların başlarında belli bir süre sürdürdükleri aktif, birlikte hareket etme kabiliyetleri CTP’nin yönetime gelmesi ile yavaş yavaş etkinliğini kaybetmiş, özellikle bu son dönemde tamamen etkisiz bir duruma gelmişti. Kitle örgütlerinin bu duruma gelmesinin en önemli nedeni, hiç kuşkusuz CTP Yönetiminin kitle örgütleri ve sendika yönetimlerine müdahaleleri olmuştur. Kitle örgütleri ve sendikaları kendine muhalefet yapmaması için “ benden ve benden olmayan” anlayışı çerçevesinde bir kısmını kendi denetimine almış, alamadıklarını ise düşman ilan etmişti. Toplumun en dinamik gücünü oluşturması için var olan bu örgütlerin önemli birçoğunun, siyasi partilerin güdümüne girmesi, onlardan alacakları direktifler doğrultusunda hareket etmesi ülkedeki pek çok sorunun büyümesine neden olmuştu. Birlikte hareket etme kabiliyetini kaybeden örgütler, Kıbrıs sorunundaki gelişmelere gereken katkıyı koyamamış, ülkenin kuzeyindeki toplumsal yaşamdaki sorunların artmaması, emekçilerin kazanılmış haklarının geriye götürülmemesi yönündeki CTP’nin icraatlarına seyirci kalınmıştı. Bazı kitle örgütü yöneticilerinin koltuklarında kalmak için CTP yönetimi ile seçim pazarlığı içine girmiş olmaları bir başka bağımlılığı daha yaratmıştı. Kitle örgütleri içinde aktif durumunu korumaya çalışan bir kaç sendika ve kitle örgütünün ses vermesi her ne kadar yeterli olmasa da, siyasi partilere teslim olmama gelecek açısından umut beslememize neden olmaktaydı. YKP, tüm kitle örgütü ve sendikaların özgürce hareketinden yana olmuş, örgütleri bu yönde hareket etmek için teşvik etmiştir. Siyasi partileri örgüt yönetimlerinin içişlerine müdahale etmemeleri yönünde uyarmıştır. YKP, Kıbrıs’ın kuzeyindeki duruma karşı bir direnişi örgütlemek amacıyla, seçim olayını da içeren bir “demokratik talepler” dokümanını tüm sendika ve demokratik kitle örgütlerine sunmuştu. Bu talepler karşılanmadan seçime karşı çıkma, siyasi partileri boykota katılmaya çağırma isteğini iletmişti. Ancak hiç birinden bu yönde olumlu bir yaklaşım görmemişti. NÜFUS AKTARMA DEVAM ETMEKTEDİR Ülkemizin Türkiye’nin garantörlük yetkisini ileri sürerek yaptığı askeri müdahaleden sonra ikiye bölüneceği ve iki bölgeli federal bir yeni yapıyı istemeye başlayıp müzakere süreçleri içine gireceği her işe maydanoz olan ama başka dışsal çıkarları nedeniyle müdahale ettiği işi onunla ilgili sorunlara önem vermeden hareke eden ABD görevlileri tarafından bekleniyordu. Bunu uyarı olarak taraflara da ilettiği açıklanmıştı. Nitekim öyle de oldu. Birinci harekâttan sonra önerdiği çok kantonlu çözüm önerisini ikinci harekâttan sonra geri çekti ve iki bölgeliliği öne sürdü. İki bölgeliliği ileri sürdükten sonra ise federasyonun şekli üzerinde sona ermez görüşmelere girdi. Uzatamayacağı zaman federe devlet ilan edip oldubitti yarattı ama o arada kuzeyde işgal bölgesinde nüfus yapısını değiştirme uğraşısını da uluslararası protestolara rağmen sürdürdü. Yani görüşmelerin sonuç vermemesi için tahriklerini sürdürerek çıkmaza yardım etti. Yerli işbirlikçilerini nüfus aktarması için yasal zemin hazırlamaya da mecbur etti. Güneyde mahsur kalanlar yerlerine geri dönsün diye BM ve Rum yönetimi tarafından teşvikler ve garantiler sunulurken onlara kuzeye geçme arzularını değiştirmemelerini söyledi. Gene de onlar kuzeye geçmeden Türkiye’den tarımsal işgücü adıyla nüfus aktarmaya başladı. Hala da nüfus aktarması devam ediyor ve kuzeyin Türkiye’ye entegrasyonu için çok masraflı bir planı uyguluyor. Nüfus yapısının değişmesi için, 1. turist olarak gelenlerin de iş kurmalarına, 2. şirket kurmalarına, 3. iş yeri açmak için yerliler izin gerekirken onlardan izin istenmemesine, 4. sağlık ve sosyal haklardan büyük bir hoşgörü ile yararlandırılmalarına ve 5. ganimet Rum mülkünden her şekilde yararlanmalarına ve nihayet 6. kamu arazilerinin orman alanları dâhil yok pahasına kira diye tahsis edilmesine ve 7. hatta her türlü yatırım muafiyetlerinden yararlandırılmalarına ve inanılmaz bir şekilde 8. geri ödenmesi talep edilmeyen kredilerin devlet borçlandırılarak sağlanmasına başlandı ve devam etti. Nüfus yapısını değiştirirken dinci kitle yaratma amacıyla yapılan uygulamalara da başlandı. İthal dinciler olmasa dincilik taraftar bulamayacağı için dinci ithaline başlandı. Artık eski milliyetçi dönem Türkiye’de iktidardan gittiği ve yerine dincisi geldiği için nüfus yapısının değiştirilmesine dinci nüfusla devam edildi. Dinci sermaye de TC iktidarının desteği ve yardımlarından yararlandırılırken bir kısmı da Kıbrıs’a yardım amaçlı borçlardan karşılandı. Muti yerel idare de ses çıkarmadan borcu halka yükletip onlara verdi. Kıbrıslılara göç yolları açıldı. Göç edenlerin Kıbrıs sorunu dolayısıyla göç etmek zorunda olduklarına inanılması yüzünden bir Kıbrıslı yurtdışında diyaspora hastalığına kapıldı ve görüşmelerin kesilmesini destekleyen “Ambargoed” etiketli olan gibi derneklere katıldı. Hâlbuki göçün esas faktörü Kıbrıs ile Türkiye’nin entegrasyonuna hazır olmasını sağlamaktı ve öyle de devam ediyor. Gelen işçi ucuz işgücü olarak yerli işçiyi yurdundan söktü. Gelen esnaf yerlinin haklarından aynen yararlandırıldığı gibi mali destek de gördü, yaşam seviyesini Kıbrıslıdan daha aşağı çekmeye de razı idi, yerli esnafın belini büktü. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 6 Lakin esas darbe TC sermayedarının TC desteği ile ve buradaki acentasının yasal denetimden bile arî tutmasıyla geldi. Sermayeye muhtacız diye yerlilerin bir kısmına alkışlattıra alkışlatıra TC sermayesi göçü hızlandırdı. İdeolojik olan sermayenin globalleşme politikası acenta hükümetine dayatılmıştı. Dünyada büyük bir özelleştirme baskısı vardır. Ona muhalefetten bile katılanlar oldu. Ekonomi sadece monetarist görüşlermiş başkası yokmuş gibi yeni yetmelerin çoğunluğu monetarist oldu. Özelleştirmeyle sendika işyerinde ölecek, kamu çok işçi çalıştırırdı deyip işten çıkarılanlar olacak ve yerlerine ucuz işgücü yani çoğunluğu Türkiyeli ve Türkiye’nin Türklük dünyası dediği ülkelerden ve Türkiye’nin desteklediği kardeş ülkelerden insanlar alınacak. Şimdi tartışılan neden ABD çözümü sağlamaya yeterli olabileceği halde çözüm için yeterli baskı yapmıyor sorusuna bir de ABD ve diğer güçler neden çözümü olanaksızlaştıracak bu gelişmelere itiraz etmiyor ve çözüm için hazırız diyen bir taraf olan Türkiye’ye BM kararı olan “durumu güçleştirecek adım atmayın” uyarısına uygun hareket edin demiyor sorusu eklendi. Çözüm için durumu güçleştirecek oldubittileri düzeltin ki siz inanıp kabul edelim demiyorlar sorusu ortada kaldı. YKP, bu duruma kurulduğu günden itibaren karşı çıkmış, konuyu 2001 yılında AİHM’e götürmüş, seçimleri boykot etmesine diğerleri yanında dayanak yapmıştı. Bütün bunlar gerek Kıbrıslıların gerekse dünya kamuoyunun ve uluslararası kuruluşların dikkatini çekmek, uyarmak ve önlemler almak için yapılmıştır. İşgal edilen herhangi bir ülkeye, o ülkeyi işgal eden işgalci ülke tarafından nüfus aktarılması yapılamayacağı hususu, Uluslararası hukuk ve Cenevre Konvansiyonlarına tamamen aykırı olarak ortada iken, bu uygulama ile Kıbrıs Türk toplumunun varlığının her şeyi ile yok edilmesini umursamadıklarının kanıtıdır. Kıbrıs Türk toplumunun varlığı ile birlikte on bin yıllık bir kültür de yok edilmektedir lakin milli çıkar hesabı yapanların “Kıbrıs Türk Toplumu” diye bir varlığı tanımasını beklemek olası değildir. O ancak yeni bir milliyetçilik olarak “Kıbrıs Türk Milliyetçiliği” benimseyebilir. Bunu Türkiyeliye benimsetmeyi uman saflar olsa da benimsetemeyeceklerdir. Kıbrıs Türk toplumu bir milliyetçiliğe muhtaç değildir. Yurdunun çıkarlarını gözetmek, dünya barışına hizmet etmek ve sosyal dayanışma içine girmek için bunları ve başka değerleri savunmak bir haktır ve görevdir. Yoksa YKP emeğin küreselleşmesini savunan ve yabancı düşmanlığına karşı evrensel savaşımın içinde olan bir partidir. Kıbrıslıların geneli için yaşamsal bir sorun olan bu nüfus ve yurttaşlık konusu ne yazık ki, yıllardır çaba harcamakta olmamıza rağmen, konu üzerinde ne iç ne de uluslararası kamuoyu desteğini yeteri kadar göremedik. Bu gidişin Kıbrıs Türk toplumunun sonu olacağını pek çok Kıbrıslı bildiği halde, günlük kişisel çıkarları nedeni ile karşı çıkmamakta, sessizliği tercih etmektedir. Sorunun Kıbrıslı Türklerin değil tüm Kıbrıslıların sorunu olduğunu söylememize rağmen, Kıbrıslı Rum dostlarımız da bu konuda bize gerekli desteği anlamlı şekilde vermemişlerdir. Avrupa ve dünyayı yöneten kurumlar konu hakkında yeteri kadar duyarlı olmamaktadır. Adı geçen güçlerin Türkiye üzerindeki çıkarları, uluslararası savaş suçu olan bu duruma göz yummayı getirmiştir. YKP’nin konu ile ilgili sürdürdüğü mücadele, geçmişte pek çok politika cambazının politik malzemesi olmuştu. Bu kervana son günlerde bazı birey ve çevrelerin daha katıldığını görüyoruz. Varlıklarını bizim geçmişte ürettiğimiz ve uğrunda mücadele verdiğimiz politikaları taklit etmekle sürdüren, ancak taklit etmeyi dahi beceremeyen bu gruplar ve bireyler, buraya taşınan nüfusu normal bir ülkeye göç eden nüfus gibi sunmaya çalışmakta, burada uzun süre yaşayan ve doğanların yurttaşlıkla ilgili insan haklarını gündeme getirerek kafa karıştırmaya çabalamaktadırlar. Hiç bir neden bir savaş sonrası, işgal edilen topraklardaki demografik yapıyı değiştirmeyi, oradaki kültürü yok etmeyi haklı gösteremez. Bu uluslararası bir savaş suçudur. Buraya her ne şekilde geldiler veya getirildilerse de onların insan hakları inkâr edilemez, ancak herhangi bir kitlenin insan hakkı, hiçbir surette bir başka kitlenin insan haklarının çiğnenmesine neden yaratmamalıdır. Olayı bu şekilde değerlendirmenin, taklitçi birey ve çevreler başta olmak üzere kimi diğer çevrelerin de bizi suçladığı gibi “ırkçılık”, “Kıbrıs milliyetçiliği” ile ilgisi yoktur. YKP enternasyonal düşünceyi benimseyen, politikalarını ona göre şekillendiren bir siyasal harekettir. Olaya bu şekilde bakıp değerlendirdiğimiz zaman, sadece Türkiye’den değil, her ülkeden insanlar buraya gelebilir. İhtiyaç varsa andlaşmalar çerçevesinde burada çalışırlar veya yaşarlar. Bu insanların her türlü insan haklarından yararlanmaları gerekmektedir ve YKP bunu savunmaktadır. Ancak konu yurttaşlık olunca iş değişmektedir. 1974 sonrası verilen yurttaşlıklar uluslararası hukuka aykırıdır. Dolayısı ile YKP, 1974’te yurttaş olanlar ve onlarla evlenenlerle onların çocukları dışında verilen tüm yurttaşlıkların iptal edilmesi gereğini savunmaktadır. Yurttaşlıklar dışında da bu coğrafyanın taşıyabileceği kadar bir nüfus korunmalıdır. Hangi ülke kendi nüfusunun 4–5 katı yabancı nüfusa izin verebilir? YKP, kuruluş amaçları arasında yer alan, “Kıbrıs Türk toplumunun ve genelde tüm Kıbrıslıların varlığının korunması” ilkesi doğrultusunda yıllardır sürdürdüğü mücadelesini bundan sonra da devam ettirmekte kararlıdır. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 7 DOĞAL VE SOSYAL ÇEVRE BOZULDU Sosyal ve doğal yapının bozulması da bir diğer önemli gelişmeleri beraberinde getirmiştir. 2003 yılı sonrası CTP’nin yönetime getirilmesi sonrasında, ülkenin kuzeyinde Yapılan tahribatlardan doğal ve sosyal çevre de nasibini aldı. Annan planı zamanında, barış istemeyen çevrelerin, “Rum gelirse bir karış boş toprak bulmasın” yönündeki çağrıları ve teşvikleri ile başlatılan doğa katliamı sonucu dağların tepelerin derelerin içine yapılan on binlerce sağlıksız inşaat yarım kalmış durumdadır. Karakteristik zeytin ve harup ağaçları yanında maki bitki topluluğu ve şinyalar da sökülerek doğal çevre tahrip edildi. Türkiye’de hükümet olanlar yandaşlarını da yanına alarak turizm yatırımı adı altında memleketin doğal güzelliklerini yok etmeye başladılar. Her yanı kerhane, kumarhane ve kara para aklama mekânı haline getirerek, Kıbrıs’ın kuzeyini KKK (Kumarhane, Kerhane, Kara para) merkezi yaptılar. Aşırı nüfus taşınması sonucu, şehirlerde gettolar oluştu. Bu gibi bölgelere değil gece, gündüz bile girmek tehlikeler arz ede. Aynı çerçevede şehir dışlarında da sağlıksız yapılar, barakalar içinde gecekondular oluştu. Bu dönemde, insanlarımızın sosyal çevrelerinden koparılmaları giderek arttı. Bu da bir politikanın sonucudur. Aşırı nüfus aktarımı yerli insanların daha güvenli, daha sağlıklı yerlere sığınmalarına neden oldu, bu da alıştığı kendi kültüründeki çevreden kopmasına neden oldu. Sosyal çevreden kopan insanların mücadele gücü de azaldı. Birlikte hareket edeceği insanlar azalır. Ve bu da insanoğlunun haksızlıklar karşısında başkaldırmasını zayıflatır. Yani sokak mücadelesini zayıf kılar. Bilinçli ve isteyerek burada da yaratılan budur… Aslında eskiden de vardı ama son zamanlarda çevrenin bozulması için çaba harcayan bir kuruluş da Sivil Savunma (SS) teşkilatıdır. Bu teşkilat sivil savunma ile ilgili olmadığını, asıl görevinin memleketin gerçek sahibi olduğunu kanıtlama sevdasına düştü. Oysa SS Teşkilatının görevinin ne olduğunu sokaktaki çocuk bile bilmektedir. AKP’nin Kıbrıslıları “ takunyalılaştırma” politikasına karşı, Kıbrıslıları “Türkleştirme” yarışı içine girmiştir. Bu çerçevede nerede bir boşluk görürlere oraya ya heykel ya bayrak dikmektedirler. Bu durum şovenizmi körüklediği gibi de çevreyi bozmaktadır. YKP ekolojik sorunlara duyarlılığını her dönemde ve her vesile ile gündemde tutmaktadır. Eko sistemin tahribatına karşı sürekli uyarılar yapmakta, öneriler ortaya koymaktadır. YKP, TC’nin bu ülke üzerinde sürdürdüğü müdahalelerin, Kıbrıslıları her şeyleri ile, insanı ile, taşı-toprağı ile, ağacı ile yok etmenin eşiğine getirdiğini söylemekte, bu gidiş durdurmak için de mücadele sürdürmektedir. 22’İNCİ YAŞINDA YKP’NİN AMAÇLARI YKP dünya koşullarında yurdunu, dünya barışını ve toplumunun asimilasyon ve ekonomik koşullarla yok olmaya karşı korunmasını üslenmekte olmanın acısını hissetmekte ama kuruluşunun topluma verdiği kazançları ve görevini yapmakta olmanın gururunu yaşamaktadır. Görüşmeler yine BM çerçevesinde birbiriyle kavga halinde olan iki toplumun liderlerinin buluşmasıyla yapılmaktadır. Liderlerin ne konuştuklarının bilinmediğini, onların ise ‘bilgi verdik ve vermekteyiz’ iddialarını işitmekteyiz. Kuzeyde tutanakların hemen herkese açık olduğu ilan edilirken meclis partilerinin bilgisizlikten şikâyet ettikleri de duyuluyor. Üstelik liderin partisinin mebusları da benzer şikâyetler yapmaktadırlar. Çünkü durum değişmemiştir. Türkiye’nin sürekli izleme denetimiyle hareket edilmekte ve lider dahi ne olacağını bilmemektedir. Sıkışınca “Türkiye istemeseydi görüşme masasına gidemezdim dahi” diye açıklamasıyla eski lider de aslında lider değil oraya Türkiye’nin tam desteği ile seçilmiş ve onun memuru veya tabiri amiyane ile acentası olduğunu ifşa etmekte idi. Yenisinin durumu da kendi açıklamalarıyla ve dışişleri bakanlığı ile tartışmalarında ortaya çıkmaktadır. YKP, bu gerçeğin halktan gizlenmemesi ve ortaya serilmesi için çalışmış ve herkesin görmesini sağlamıştır. DEMOKRASİ VE SEÇİM ORTAMI Seçimler halkın bilgili ve özgür olduğu yerlerde yapılırsa anlam taşır. Demokratik toplumun bireyleri özgür, bağımsız ve dokunulmazdırlar. Kişiler değil hukuk egemen olur. Ne seçilmiş, ne atanmış ne de soydan gelen bir egemen olmak değil hukuku egemen kılmak hukuk devletinin temel ilkesidir. Hukuk olmadan demokrasi de olmaz. YKP bu ilkelerle hareket edilmesini ve derin devletin yok edilmesini, yeraltının temizlenmesini şart görmektedir. YKP, partilerin, Türkiye’nin emrinde olan derin devlet ve siyasi iktidarın, ortadan kaldırılması için mücadele etmeyi değil onunla uzlaşarak hükümet olmak veya meclise girmek istemeleri yüzünden siyasi partilerin tümüyle ters düşmüş bulunmaktadır. Partiler askeri derin devlet ve siyasi iktidar sürtüşmesi olduğu günümüzde dahi sürtüşmeden yararlanıp mücadele etmek değil çıkar sağlamak peşindedir. YKP, bu durum nedeniyle partilerle kavgayı seçmiş değildir. Tam tersine seçime kadar özgür, bağımsız ve dokunulmaz bireyin sağlanması için birlikte mücadeleyi sağlamaya çalışmış ve seçim günü geldiğinde de şartlar sağlanamamış ise seçimlere katılmayacaklarını ilan etmelerini istemiştir. Seçim günü geldiğinde şartların sağlanıp sağlanmadığını değerlendirmekte partilere saygı göstermeyi ve arzu edenin tatmin olduğunu hissetmesi halinde tavrını kararlaştırabileceğini ilan etmiştir. Ancak partiler seçim gününe kadar mücadele YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 8 etmeyi göze alamamış ve seçim günü YKP’ye ortaklık, mücadele ve solda birlik gibi iddialarla seçime katılma daveti yapmışlardır. YKP seçime katılmaktan kaçınmamış ve 2000 yılına kadar olan iki meclis seçimine de katılmıştır ancak bunu, bu ülkede her şeyi denetim altında tutan bir yabancı gücün yani Türkiye’nin asker ve mali gücü kırılmadan anlamlı bir seçimin olmayacağını seçim kampanyasında anlatmak amacıyla kullanmıştı. Tabii seçim olanaklarının kullanılmasını engellemek için yasa değişikliklerine de gidilmiştir. Fakat bu YKP’yi seçim boykotu için mücadeleden uzaklaştırmamıştır. YKP EVRENSEL İLİŞKİLER İÇİNDE BULUNMAKTADIR Ayni zamanda YKP uluslararası dayanışmaya da önem vermiştir. Öncelik Kıbrıs sorununun çözümünde olmak üzere dünya barışına katkı yapacak tüm mücadelelere destek olmuştur. Kadın hakları, cinsel ayrımcılık, kadın ve çocuk ticareti, göçmen ve ilticacı ve emek istismarı ile kapitalist monetarist globalleşme ve uluslararası sömürüye karşı savaşta yerini alan YKP uluslararası en çok tanınmış ve etkin parti oldu. Ancak partimizin Kıbrıs’ta nüfus yapısını değiştirmek ve saçma bir anlayışla Kıbrıslı Rumlarla denge kurmak amacıyla başlatılan ve sonra “Kıbrıs’a gelen bir Türk yabancı bir ülkeye geldiği izlenimi edinmemelidir” iddiasıyla sürdürülen ve nihayet Kıbrıslı Türklerin daha doğru bir ifadeyle kuzeyde yaşayan insanların iradelerinin denetlenmesi amacına dönüşen nüfusun arttırılması uygulamasına ve Kıbrısların göçüne seyirci kalınmasına karşı feryat etmesi kendi aleyhine döndürülmek istenilmiştir. Özellikle Avrupa’da göçmenlere karşı artan şövence tepkilere karşı çıkmakta olan solcuların sorgulamasıyla karşılaşmıştır. Hâlbuki partimiz dünyada sermayenin serbest dolaşımının yıkıcı etkilerine karşı emeğin de serbest dolaşımının kavgasına ortaktır. Avrupa ve Türkiye sosyal formunun aktif katılımcısıdır ve etkin katılımıyla destek olmaktadır. Avrupa Sol Partisinin de gözlemci üyesi, aktif katılımcısıdır. EMEĞİN SERBEST DOLAŞIMI Dünyada emeğin serbest dolaşımı önce ırkçı hareketlerden sonra da işsizlik yarattığı için işini kaybetme korkusu olan veya ücretinin düşeceğini düşünen emekçiler tarafından tepki ile karşılaşmaktadır. Emeğin serbest dolaşımına izin vermeden dünyada sosyal adaletin gerçekleştirilmesi olanaksız olduğu için bu konu dünya barışını da ilgilendirmekte ve sonunda geriliğe mahkûm edilmiş ülkelerde uluslararası teröre destek oluşması tehlikesini taşımaktadır. Onun için YKP Kıbrıs’ta yaşamakta olan Türkiyelilerin olağan koşullarda karşısında değildir. Sadece yabancıların durumunun dünyada emeğin serbest dolaşması koşullarına uygun olarak gerçekleşmesini istemekte ve Kıbrıs sorununa engel oluşturmamasına dikkat edilmesini istemektedir. Yabancılar emeğin ucuzlamasına neden olmamalı, Kıbrıslıların göçüne kapı açmamalı, sağlıksız koşullarda yaşamalarına izin verilmemeli ve nüfus yapısının değişimine katkı yaparak Kıbrıs sorununun çözümüne engel olmamalıdır. KIBRIS SORUNU KIBRISLI OLMAKLA ÇÖZÜLÜR Kıbrıs sorunu hala zor bir uluslararası sorun olarak görülmektedir. Büyük masraflarla çözüme yardım edilmekte ve çok gerekli ve kıt uluslararası kaynaklar harcanmaktadır ama taraflar bir çözümden sonra beraber bir ülkeyi yönetecekmiş gibi hareket etmemektedirler. Rum lider bunu halka federal bir çözümde yaşamayı öğrenmek gerektiğini söyleyerek anlatmaya çalışmakta ve Kıbrıslılar arasında bir çözüm için çalışılmasını ileri sürmektedir. Ancak ayni zamanda uluslararası toplumun yardımını sıkı takvimler ve arabuluculuk ve hakemliklere karşı olduğunu söyleyerek yapmaktadır ki esas konunun ülkeyi beraberce yönetmeye hazırlamak mı yoksa uluslararası toplumun çözüm için etkili olmasından korkmak mı olduğunu anlamak zordur. Onun için YKP her iki tarafa da ülkeyi düşünmeleri gerektiğini ve post kavgasını bırakarak insanların yani etnisitenin değil hukukun üstünlüğünü sağlamayı düşünmeleri gerektiğini söylemektedir. Hala daha kamu hizmetleri komisyonunun veya bir dairenin başında kaç Rum kaç Türk bulunacağını konuşmaktadırlar ama liyakat esasını nasıl sağlayacaklarını konuşmamaktadırlar. Çünkü onlara göre doğru olan hukukun değil insanların üstünlüğüdür. Hukuk üstün ve egemen olduktan sonra görevlinin etnik kimliği önemini yitirir, anlaşma da kolaylaşır. Son dönemde güneyde kamu kuruluşlarının yönetiminde siyasi partilerin nasıl temsil edilecekleri kavgasını izledik. Kuzeyde ise seçimden sonra CTP yandaşlarının nasıl tam maaşla kızağa alınacakları ve UBP yandaşlarının onların yerine nasıl sokulacakları kavgası yapıldı. Bunlara bir ülke emanet etmek kavgalılara kavgalarını daha başka şekilde sürdürme olanağı vermekten başka bir şey olmayacaktır. KİMLİKLİLİK HUKUKA ÜSTÜN OLDU Türk eski lider Kıbrıslı olmayı içine sindiremediği ve sadece Kıbrıslı bir Türk olmak iddiasında olduğu için solculuğunu da Kıbrıslı Türk emekçi sınırlarına hapsetmekte ve sonunda Türkiye’nin emirlerini bu çerçevede uygulayan bir maşaya YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 9 dönüşmüştü. Nitekim Kıbrıs’a kıta sahanlığı ve denizlerde münhasır ekonomik hak alanı hakkının tanınmasına karşı çıkabilmektedir. Kıbrıs’ı yurdu olarak görmeyen birisinin Kıbrıs’ın ortak çıkarlarının eşit ortağı olmasını beklemek ancak halkın onun yetkilerini sınırlaması halinde izin verilmelidir. Hâlbuki kültür seçilenin telefonla bile emirler verebilen bakanların yasalara aykırı olsa bile emirlerine itaat edilmesinin doğru ve olağan olduğuna inanmayı gerektirir. Mahkemelere bile gitsen amirin emrinin dinlenmesini doğru bulduklarını görürsün… Buna karşı hukuk devletini savunan bir halk olmak ve açıkça kişilerin değil hukukun egemen olmasını istemek gerekir. Halk iktidarı ele geçirmelidir diyen YKP halkın etnik kavgaya değil barışa ve hukuka ihtiyacı olduğunu savunmaktadır. SEÇİMLER VE BOYKOT KAMPANYASI YKP son kurultayının son toplantısına kadar bu savaşımı sürdürerek gelmişti. Son toplantıda da bu görüşlerle halkı seçimleri boykot edip seçime seçim denilebileceği ortamın yaratılmasına yani demokrasiyi ve yeraltının temizlenmesini sağlamaya yönelik savaşıma katılmadığı için kimseyle işbirliği yapmamaya ve seçimleri boykot etmeye karar vermişti. Seçimler YKP’nin söylediklerinin geçerliliğini kanıtlamıştır. Önceki seçimde sonucu bozgun ve haksız olarak görenler bu kez şikâyete bile kalkamamışlardı. UBP’nin kazanmasını CTP’ye bir ders olarak görüp halkın beğenmediğini devirdiğini söylemekle yetinmişlerdi. Halkın CTP’yi devirip UBP’yi getirmekten yararının ne olacağını anlamak olanaklı değildir. CTP’yi UBP’nin devamı sayıp sonra UBP gelince halkın marifet yaptığını söylemek bir değil bin musibetten sonra bile akıllanmamak demektir. UBP gelecek barış görüşmelerini yokuşa sürecek diye halkı korkutup gene de hak etmediği oranda oy alan CTP de yalan söylemekte idi. Kendi barışı değil pazarlığı yürütüyordu UBP de şimdi Talat’ı desteklemekle ayni işi yapmaktadır. Nitekim en şiddetli UBP eleştirisi Talat’ın “çözüme muhtacız” demesi olmuştur. Muhtaç olup olmamak değil söylemek önemli görülmüştür çünkü onlar da Talat’ın Türkiye’nin çözmeye çalış emrini almadığını biliyorlardır. UBP sanki ayrı ve bağımsız bir politika gütmektedir ve AKP iktidarı diye Türkiye’den ayrı bir varlıkla işbirliği içinde olan Talat’tan ayrı görüşleri vardır gibi davrandığını göstermek istemektedir ama aslında anayasal yetkilerine rağmen UBP acenta hükümeti Talat’a destek olmaktan başka söz söyleyememektedir. CTP’nin UBP’ye 19 Nisan iradesi sözüne açıklık getirmesi talebi de onun Talat’a destek vermekten başka şansı olmadığına inanmasıdır. Tabii bu mecburiyet artık Türkiye’nin Talat’tan kurtulması sırası geldiğinde kalkabilir. Rumlar korksun diye gün ola UBP’ye bir rol biçeceklerinde Talat anayasaya çekilecek ve meclisin iradesi ile diş gösterme başlayacak. Ancak Türkiye’nin başka çıkarları buna izin verirse olacaktı. Talat gitti Eroğlu geldi ama görüşmelerde tutum değişmedi. Gündem ayni kaldı. Türk tarafının sunduğu görüşlerin esası da değişmedi. ANTLAŞMA SONRASINDA DA TUTSAKLIK Herkesin gözü önünde ülkenin nüfus yapısı değişiyor, işçilerden sonra kuzeyi işgal eden James Bond çantalı sözde ve devlet beslemeli iş insanları ülkeye dolduruluyor ve Türkiye’nin verdiği borç olarak kalkınma bankasından veya Türkiye kalkınma bankasından milyonlarca Dolar dağıtılıyor, sendikasız ve Kıbrıslısız kadrolarla kumarhane kompleksleri kuruluyor, bırakın parasını seçimini bile Türkiye’nin yaptığı yatırımlarla Kıbrıslıların bir daha asla ayaklarını bulamayacakları bir yapı kuruyorlar ve kurdular ve barış için bir kilometre kare dahi alan bırakmama kavgasını sürdürüyorlar. Ayni zamanda Annan planına evet kampanyasını destekledi diye Talat’tan nefret eden bir kamuoyunu Türkiye’de besliyorlar. Bunların barış görüşmesi yaptığına inanmak değil ola ki bir antlaşma olur ve Kıbrıslı Rumlara kabul ettirilir diye askerleriyle burada hazır olmayı ve Kıbrıslı Türkleri antlaşmadan sonra da denetlettirecekleri bir nüfusu burada bulundurmayı ve Kıbrıslıları da ilelebet muhtaç halde tutmanın önlemlerini alıyorlar. Bu durum gizli tutulamaz. Onun için görüşmeler sonuç verecek değildir. Kıbrıslı Rumlara Kıbrıslı Türklerle federasyon deyip Türkiye’ye Kıbrıs’ın tümünde siyasi eşitlik olanağını Kıbrıslı Türkler aracılığı ile vermekten başka bir şey olmayacak bir yapıyı kabul ettirmek olanağı yoktur. ÇÖZÜM İÇİN ESASLAR KONUŞULMADAN İLERLEME OLMAZ Çözüm için görüşmeler yapılırken ilerleme olmaması herkesin dikkatine gelmiştir. Muhalefet görevini yapıp çıkmazdan çıkılması için öneriler yapmamakta ve barış isteriz demekle yetinmektedir. Dünya kamuoyu ise taraflar arsında fark gözetmekten kaçınmaktadır. İkisini de suçlu görür gibi davranmaktadır ama yanlışları da geçiştirmektedir. O kadar ki ayrılığı reddettiğini gösterirken taraflara görüşme oyununun sonuna gelindiği izlenimi vermekte ve Türk tarafında uzlaşmazların umutlanmasına olanak sağlamaktadır. Rum halka da karamsarlık açılamaktadır. Görev umut verecek öneriler sunmaktır. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 10 YKP bu icraatla çözüm olasılığını ortadan kaldıracak oldubittiler yaratıldığını, önce bunun durdurulması ve giderilmesi gerektiğinin kabulünü önermektedir. Bu kabul edilip Türkiye’ye elini Kıbrıs’tan çekmesi söylenmelidir. Görüşmelerdeki ilerlemelerden yararlanılması gerektiği için bir durum saptaması yapılıp bunların bir ortak yönetim kurulmasına yettiği gösterilmeli ve ortak yönetimin kurulması için yetecek bir çerçeve antlaşmasının yapılması istenmelidir. Çözülmesi için zaman gerek duyulan sorunlar ve uzlaşmaya henüz varılamamış hususlar için ortak yönetim çalışırken görüşmeler yapılmalı ve ortak yönetimin bunu çözebileceğine güvenilmelidir. Ortak yönetim kurulduktan sonra geriye kalacak garantiler ve güvenlik gibi sorunlar hepsinin katılacağı konferansta ele alınmalı ve Kıbrıs ortak yönetimle toplantıya katılmaya çağrılmalıdır. Esas konuları bir kenara bırakarak sözde kolay denilenlerle ilerleme raporlarına olanak vermek çıkmaz yoldu, paket antlaşmanın yaralı olabilecek niteliği işe yarmamıştır. Yararı ancak taraflara ileri geri gitme olanağı vermesiydi. Ama her manevra karşı tarafa saldırma amacıyla kullanılmıştır. Onun için artık terk edilmelidir. Uzlaşmaları yürürlüğe koymaya izin verilmelidir. KRİZ KRONİKTİR DAYATILMIŞTIR Dünya neo liberalizmin, monetarizmin batağında eşitsiz büyüme ve vurgun ekonomileri yüzünden bir kaos içindedir. YKP bunları hep tahlil etmiştir ama sorunlarımız için bunu bahane kullananlara meydan vermemek kararındadır: Ülkemizi fethedilen bir toprak olarak gören nihayet bir müsteşarla daha da yakından markaja alan Türkiye zaten Kıbrıs’ı sadece kendi yardımlarıyla ve izniyle hayatta kalabilen bir ekonomiye muhtaç etmiş ve kendi hasta parasını kullanmaya mecbur etmek suretiyle tedavi yolu da bırakmamıştır. Onun için kriz kalıcı ve yereldir. Turizmdeki sayı artışı bile para zoruyla artmış zarara işlemiştir çünkü dünyadan kopuk Kuzey parça dünyadan değil Türkiye’nin her beş yılda bir kat arttırılması gereken yardımlarından dolayı kriz görür. Türkiye bu yönetimi dünyaya Kıbrıs’ı işgal etmiş olmadığını göstermek için kurdurmuştur. Adını ikide bir değiştirtse de niteliğini değiştirtmemiştir. Ciddi bir yönetim sağlamak isteyenlere yapmadığını bırakmamış ve başarılı olmuştur. Ekonomik, sosyal ve kültürel bir farklılığa yönelmesine izin vermemiştir. Onun için her sosyal, ekonomik ve kültürel işbirliği protokolü adıyla bir protokolü hazırlayıp yönetimlere onaylatmaktadır. Bunu içine sindirebilecek olanlar sadece uyduluğu benimseyebilenlerdir. Kıbrıs’ın aleyhine olduğu uygulamayla kanıtlanan bu tutumun devamını içine sindirenlerden yolsuzluktan uzak bir kamu hizmeti sağlamak için uğraşmasını beklemek öküz altında buzağı aramaktan farksızdır ama rezaletlerden ve sefaletten sorumlu tutup anavatana şükran duymaktan vazgeçemeyen bir kitle tutmak için işe yaramaktadır. Sol partiler arasında bile protokolü uygulamayı içine sindiren ve hemen herkesi karşısına alan şimdiki acenta mı hesaba çekilmeli, protokolü hazırlayan Türkiye yetkililer mi diye tartışma olması çok anlamlıdır. YKP esas gücün Türkiye iktidarı olduğunu başından beri işaret etmiştir. Mamafih uygulamada görülen yolsuzluklardan sorumlu olan muti yerelleri de suçlamaktan ve sorumlu tutmaktan vazgeçmemiştir. Ülkesinin aleyhine politikaları uygulanıp sakat oldukları görüldüğü halde boyun eğip uygulamaya alet olmak için seçimlere bin bir türlü yolsuzluklarla kazanmak için katılanları affetmek olamaz. Bir saygı duyulabilecek ve ülkesine hakim devlet varmış görüntüsünü desteklemek için Türkiye esas konularda bir çerçeve çizer esas erk bizdedir diye savunanlar bunu görüşmelerde de yapmaktadırlar amma dünya bunu yutmadığını göstermektedir, Görüşmelerde yutturmaya ek olarak artık içte de bizimkiler işlerini yapmaya kalkarlarsa ve hata yapmazlarsa Türkiye karışmaz diye savunanlar var ama bunu yutan da sadece buralardaki Kıbrıs sorununun çözümünden korkanlardır. Ya bize sizi terk ederim derse ve yardımı keserse ne yaparız diye hayıflanarak statükoyu savunmaktadırlar. YKP ‘Türkiye’den bir makamı karşıya almayalım’ diyen ve önemli bir sorunun çaresini anlatmaya çalışanlara “söyle bir tane de arayalım” diye meydan okumuştur. Hala daha öyle bir sorun gösterilememiştir. Hiçbir önemli sorun Türkiyeli bir makamı karşıya almadan çözülemez çünkü öyle bir sorun yoktur. Her sorunda Türkiye’nin müdahalesi vardır. YKP devletten destek almadan ayakta kalabilecek bir sektör hatta alt sektör gösterin diye meydan okumuştu hala daha göstermeye kalkan olmamıştır. Her sektör ve alt sektör devletten destek talep etmektedir. O kadar ki bana para verin demek yerine teşvik verin deme genelleşmiş “teşvik etme” deyimi teşvik alma” ve teşvik verme” deyimi haline gelmiştir. Para para diye dilenmeden ayakta duramayacak halde ekonomik sektörleriyle maliyesi iflas etmiş bir kamu yönetimi geriye doğru gidersek 1964’ten beri 48 yıllık hudutları çizildikten sonrayı hesaplarsak 1974’ten beri 38 yıllık bir süre sonunda bu durumda olan bölgemiz insanlarına anlayış gösterme yerine hakaretler edilmesine şiddetle karşıyız. Tek kusurumuz varsa o da gerçeklerden kopuk yaşamaya ve ülkesinden kopup giden insanlarının acısına rağmen şükran edebiyatına hala devam edenlerimizin olmasıdır. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 11 Kasım 2009 – Mart 2012 parti çalışma programı 7 Kasım 2009 tarihindeki 10. Olağan Genel Kurul’un ardından seçilen Parti Meclisi ilk toplantısını 17 Kasım’da yapmış ve 7 kişilik Yürütme Kurulu’nu belirlemişti. Yeni Yürütme Kurulu’nda Murat Kanatlı Parti Yürütme Kurulu Sekreteri, Alpay Durduran Dış İlişkiler Sekreteri, Nevzat Hami Örgütlenme Sekreteri, Çağla Konuloğlu Eğitim Sekreteri, Erdinç Selasiye Sosyal İlişkiler Sekreteri, Halil Sayın Basın, Yayın Halkla İlişkiler Sekreteri, Sezer Kaşer de Mali Sekreter olarak belirlenmiş. Daha sonra yapılan görev değişiklikleri ile Alpay Durduran Eğitim Sekreteri, Çağla Konuloğlu Dış İlişkiler Sekreteri ve Gizem Kaşer de Mali Sekreter olarak görev yaptı. 10. Kurultay sonrasında YKP Parti Meclisi Üyeleri şu isimlerden oluşmuştu; Adnan Ertay, Alpay Durduran, Celal Devrim Önen, Cevdet Beysoydan, Çağla Konuloğlu, Enver Ballı, Erdinç Selasiye, Ergün Emiroğulları, Gülay Kaşer, Halil Paşa, Halil Sayın, Hüseyin Ağlamaz, Kemal Aktunç, Kutman Tayaz, Murat Kanatlı, Nevzat Hami, Osman Ercüment, Özkan Varoğlu, Rasıh Keskiner, Refika Hoca, Serhan Gazioğlu, Sezer Kaşer, Yalkın Süreç, Yaşar Karakaş, Yılmaz Parlan, Ceyhun Hami, Mustafa Noyan ve Emir Taşçıoğlu. Lefkoşa İlçe Sekreterliğindeki görev değişikliği ile Ceyhun Hami yerine Mehmet Karadal son dönemdeki Parti Meclisi toplantılara katıldı. Parti Meclisi toplantılarına katılımlara çeşitli nedenlerle katılamayan ve üyelikleri düşenlerin yerine Gizem Kaşer, Faika Deniz Paşa ve Hamit Aygün Parti Meclisi kararı ile PM üyeliklerine atanmışlardı. YKP, bu dönemde hem kendi coğrafyasına yönelik, hem de özellikle Avrupa coğrafyası olmak üzere yurtdışında birçok önemli çalışmalar yaptı… Kampanyalar da bu süreçte devam etti. “Askersiz Lefkoşa” ve “Mağusa’yı birleştirelim” kampanyaları çerçevesinde çeşitli eylem ve toplantılar düzenlendi. Eğitim ve Örgütlenme çalışmaları: Örgütlenme çalışmaları çerçevesinde 6-7 Şubat 2010 tarihlerinde İskele’de Boğaz Otel’de seri toplantılarla özellikle örgütlenme ve siyasal çalışmaları konuşurken özelde örgütlenme ve siyasal kampanyalar için araçları yani Kıbrıs sorununa yönelik kampanyalar, seçimler gibi konularında nelerin yapılabileceğini değerlendirildi. Çeşitli tarihlerde partide düzenlenen toplantılarla çeşitli konular değerlendirildi görüş alış verişinde bulunuldu. Örneğin 10 Ocak 2012 tarihinde nüfus ve nefret söylemi, 28 Kasım 2011 tarihinde ‘Kıbrıs sorununun çözümü için başka bir yol mümkün mü?’, 12 ve 26 Aralık’ta ‘Kıbrıs sorunu - AB müktesebatın uygulanması’, 27 Temmuz’da ise ‘Acquis Communautairein kısmen askıdan indirilmesi talebi’ başlıkları üzerine toplantılar yapıldı. Askersiz Lefkoşa Kampanyası: YKP, Kıbrıs’ta bir andlaşmayı ve adanın tümünün askersizleştirilmesini savunmaktadır. Tamamen askersizleştirmeye giden süreçte, Kıbrıslılar arasında güvenin artırılması için atılması gereken adımlar olmalıdır. Buradan hareketle YKP, daha 2004 yılının Mart ayında, referandum öncesi düzenlediği bir eylemle, Ledra Caddesi barikatının, oradaki duvarın yıkılması için mücadeleyi başlatmıştı. Egemenler bundan hoşlanmamış olacaklar ki, her zaman YKP’ye yaptıkları saldırılara bir yenisini ekleyerek parti binasının giriş kapısını yakmışlardı. YKP, askersizleştirme ile ilgili, bir ileri adım olarak Şubat 2006’da “askersiz Lefkoşa” kampanyasını başlatmıştı. “Askersiz Lefkoşa” kampanyası Şubat 2006 yılında beri sürmektedir… Eylemler çerçevesinde; 20 Şubat 2010 ve 19 Şubat 2011 tarihlerinde Çağlayan Parkında önünde buluşup 74 öncesi geçiş noktası olarak kullanılan Çağlayan’daki Yeni (Mağusa) Kapı civarına yürüdü ve burada basın açıklaması yapıldı… Askersiz ve Geçiş Noktasız Lefkoşa İnisiyatifi de 19 Şubat 2011 tarihinde Orpheas’ / Chrysaliniotissa Parkı’nda buluşup kuzeydeki etkinlikle paralellik içinde Çağlayan’ın güney tarafına, ateşkes hattı yakınına geldi ve burada “askersiz Lefkoşa” talebini dile getiren bir basın açıklaması yaptı… 18 Şubat 2012 tarihinde ise Ledra Palace trafik ışıklarında buluşulup Yiğitler Burcu’ndaki ateş-kes hattına yüründü… Eylemin paralelinde Lefkoşa’nın güneyinde de Eleftheria Meydanında buluşulup Baf Kapısı yakınındaki ateş-kes hattının diğer yanına yürüyüş yapıldı. Baf Kapısı yakınında ve Yiğitler Burcu üstünde karşılıklı toplanan eylemciler bir süre karşılıklı olarak anti-militarist ve Kıbrıs’ta barışı talep eden sloganlar attı. Mağusa’nın birleştirilmesi, Maraş’ın yasal sahiplerine iadesi kampanyası: Çözüm sürecine yardımcı olacak güven artırıcı önlem çerçevesindeki ikinci kampanyamızı da 2007 yılında başlatmıştık… Kampanya çerçevesinde YKP, 21 Ağustos 2011 Pazar günü, saat 18:00’de Şht. Zeki Salih İlkokulu’nda buluşup Kapalı Maraş’ın dikenli tel örgüleri önünde kitlesel bir basın açıklaması yaptı. Kitlesel basın toplantısına Mağusa İnisiyatifi de destek verdi. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 12 1 Mayıs ve 1 Eylül: YKP, son iki yıldaki 1 Mayıs ve 1 Eylül etkinliklerine kendi pankartı ve kendi korteji ile katılma sürecini devam ettirdi. YKP, 2010 ve 2011 yılındaki etkinlerdeki korteji ile dikkat çekti. Sosyal etkinlikler: Yeni Kıbrıs Partisi, 29 Ekim 2010, 28 Ekim 2011 ve 24 Mart 2012 tarihlerinde dayanışma yemeği düzenlendi. Mağusa İlçe Örgütü’nün düzenlediği geleneksel piknik 2 Mayıs 2010 ve 29 Mayıs 2011’de Bedis Piknik Alanında gerçekleşti. Boykot kampanyası: 2 Mart 2010 tarihindeki Parti Meclisi kararı ile 18 Nisan 2010’da yapılan “cumhurbaşkanlığı” seçimini için boykot kampanyası gerçekleştirildi. PM çağrısında “Rejime karşı öfken sokakta umuda dönsün!” diyerek Eroğlu-Talat arasında 3. Seçeneği de işaret etti. YKP’nin kısıtlı kaynaklarla yürüttüğü boykot kampanyası her şeye rağmen başarılı olmuştur. Seçime katılımı tartıştırmış, özellikle egemenler katılımın düşmesinden ciddi olarak endişe etmişler, bunu da sürekli yaptıkları “seçime mutlaka katılın” şeklindeki açıklamalarına yansıtmışlardır. Ortak etkinlikler: 30 Mart 2011 tarihinde YKP, KTÖS, Baraka Kültür Merkezi, Barikat Gazetesi, DAÜ-SEN, DAÜ-BİR-SEN, ÇAĞ-SEN, GÜÇ-SEN, BES ile Pir Sultan Abdal Derneği; Ertuğrul Kürkçü’nün katılımı ile Kızıldere anması gerçekleştirdi… Etkinlik, saat 18.30’da KTAMS’da yer aldı. Etkinlikte “Sol Anahtarı” ile “Şafağa Özlem” müzik dinletisi sundu. 25 Nisan 2011 tarihinde YKP, KSP, BKP, Baraka Kültür Merkezi ve Barikat gazetesi, Türkiye’de Yüksek Seçim Kurulu’nun bazı parti ve adayları 18 Haziran seçimlerinden saf dışı etmesi ve sonrasında çıkan olaylarda polisin şiddet uygulamasını, İbrahim Oruç isimli kişinin öldürülmesini protesto için TC Lefkoşa Büyükelçiliği önünde basın açıklaması yaptı, elçiliğe siyah çelenk bıraktı. 19 Mayıs 2011 tarihinde Eski KTHY çalışanlarının Başbakanlık Işıkları Kavşağı’nda gerçekleştirdiği oturma eyleminde dayanışa için orda olan YKP’lilerin de olduğu 11 kişi tutuklandı. 19 Temmuz 2011 tarihinde TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın adaya gelişi protesto etmek için Yeni Kıbrıs Partisi (YKP), Birleşik Kıbrıs Partisi (BKP), Kıbrıs Sosyalist Partisi (KSP), Baraka Kültür Merkezi, E.K.İ.M. Kültür Merkezi, Barikat Gazetesi, Gelecek Gazetesi, ÇAĞ-SEN, DAÜ BİR-SEN, KTÖS ve TIP-İŞ Hamitköy Kavşağı’nda eylem yapmak istedi. Eyleme polis saldırdı, birçok kişi tartaklandı. Akşamı ise sendikal platform ve YKP’nin de olduğu siyasi partiler Hava-sen’in varoluş çadırı önünde toplanıp eylem yapmak istedi. Eylemcilere polis saldırdı. Yaralanmalar ve tutuklamalar yaşandı. 26 Ekim 2011 tarihinde KTÖS, KTOEÖS, DAÜ-BİR-SEN, ÇAĞ-SEN, YKP, BKP, KSP, Baraka Kültür Merkezi, Gelecek Gazetesi, Barikat Gazetesi ve Yakın Doğu Üniversitesi öğrencileri, olaylar nedeniyle 4 öğrencinin sınırdışı edilmesini protesto etmek amacıyla TC elçiliği önünde bir eylem gerçekleştirdi. 2 Ocak 2012 tarihinde YKP, BKP, Baraka Kültür Merkezi, Kıbrıslı Gençlik Platformu (KGP), KTÖS, DAÜ-BİR-SEN ve çeşitli üniversitelerden öğrencilerin katılımı ile Irak sınırındaki Şırnak’ın Uludere ilçesindeki Ortasu (Roboski) köyü çevresinde yaşananları protesto için Lefkoşa’da Kuğulu Parkta buluşup TC Elçiliği önüne yüründü ve burada kitlesel bir basın açıklaması yapıldı. 30 Mart 2012 tarihinde YKP, KTÖS, Baraka Kültür Merkezi, DAÜ-BİR-SEN, DAÜ-SEN, Pir Sultan Abdal Derneği, ÇAĞSEN, GÜÇ-SEN ve Barikat Gazetesi; Necmi Demir ve İlkay Alptekin Demir’in katılımı ile Kızıldere anması gerçekleştirdi… Etkinlik, saat 18.30’da KTÖS’te yer aldı. Etkinlikte “Sol Anahtarı” ile “Şafağa Özlem” müzik dinletisi sundu. Ledra Palas Toplantıları: Bazı Kıbrıslı Türk ve Rum siyasi partilerin ara bölgede gerçekleştirdiği rutin toplantılara devam edildi. YKP, 24 Kasım 2010 tarihinde “Maronit, Ermeni ve Latinlerin kültürel mirası ve çözümden sonra azınlık hakları” ve 16 Kasım 2011 tarihinde “Kıbrıs sorununun çözümü için başka bir yol mümkün mü? – Paket antlaşmanın durdurulması ve uygulanabilecek her şeyin uygulanması, bir çerçeve antlaşmanın hazırlanması ve güven arttırıcı önlemlerle desteklenmesi” başlıklarını seçerek toplantılara ev sahipliği yaptı. 24 Kasım 2010 tarihinde toplantıya YKP’nin önerisi YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 13 ve girişimi ile ilk kez diğer toplum temsilcileri de katıldı. Toplantıya Maronit toplumu temsilcisi Antonis Hadjiroussos, Ermeni toplumu temsilcisi Vartkes Mahdessian ve Latin toplum temsilcisi Benito Mantovani de katıldı. İki toplumlu çalışmalar: 13 Nisan 2010 tarihinde YKP ve Birleşik Demokratlar (EDI) “Nisan’dan sonra yeniden birleşmenin olanakları” başlığı ile Kıbrıs Gazeteciler Birliği Lokali Journalist House’da iki toplumlu bir etkinlik düzenledi. Etkinlikte EDI Başkanı Praxoula Antoniadou Kyriacou ve YKP Yürütme Kurulu üyesi Alpay Durduran birer konuşma yaptı. 6 Eylül 2010 tarihinde Kıbrıs’taki Avrupa Komisyonu Temsilciliği Başkanı Andrula Kaminara, Birleşik Demokratlar (EDI) ve Yeni Kıbrıs Partisi’nin (YKP) ortak düzenlediği iki toplumlu etkinlikte, AB 2020 Avrupa Stratejisi’nin ana hatlarını anlattı. Gazeteciler Birliğinde düzenlenen “Avrupa 2020: Akıllı, sürdürülebilir, kapsamlı büyüme için strateji” konulu etkinliği Birleşik Demokratlar Dış İlişkiler üyesi Chris Sofroniou yönetti. Andrula Kaminara’nın ana konuşmacı olduğu etkinlikte, YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı ve EDI Başkanı Praxoula Antoniadou Kyriacou kısa birer açılış konuşması yaptı. 26 Ekim 2010 tarihinde, Kıbrıs Cumhuriyeti parlamentosu Ulaştırma Komitesinde Karpaz’da yapılan yeni yol ve yatırımlar konusu görüşüldü… Yeşiller Partisi’nin girişimi ile toplantıya konuk olarak YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı da katıldı… 12 Mart 2011 tarihinde, Kıbrıs’ın kuzeyindeki yaşanan son gelişmelerin ve YKP ile Yeşillerin özellikle Baf bölgesine yönelik ortak iş ve güç birliğinin değerlendirildiği bir toplantı gerçekleştirildi. YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı, YKP Mağusa İlçe Sekreteri Mustafa Noyan, Mağusa İlçe üyeleri, Kıbrıs Yeşiller Partisi Genel Sekreteri Ioanna Panayiotou, Yeşiller Yürütme Kurulu Baf sorumlusu Andreas Evlavis ile üyeler ve duyarlı bir grup düzenlenen toplantıya katıldı… 19 Mart 2011 tarihinde, YKP ve Kıbrıs Yeşiller Partisi, Ledra Caddesi’nin güney tarafının sonunda, geçiş noktasının yakınındaki Belediye Sergi Salonu önünde 4 partinin YKP, Kıbrıs Yeşiller Partisi, Yunanistan’dan Ekolojist Yeşiller ve Türkiye Yeşiller Partisi imzalı ortak açıklamayı kamuoyu ile paylaştı. 6 Nisan 2011 tarihinde, AKEL’in “Kıbrıs sorunu ve Yeniden Yakınlaşma” konulu on gün sürecek etkinlikler çerçevesinde Çarşamba günü saat 19.00’da Lefkoşa Hilton Park Oteli’nde “Kıbrıs sorununun bugünü – Ortak Mücadele” konulu toplantı gerçekleştirildi. Toplantıya Portekiz Komünist Partisi Genel Sekreteri Jeronimo de Sousa’da katıldı. YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı’nın toplantıda bir de konuşma yaptı. 17 Haziran 2011 tarihinde, YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı, “dünya çölleşmeye ve kuraklığa karşı mücadele günü” nedeniyle AKEL tarafından Pile’de düzenlenen “Çölleşme ayrılıkçı hatlar tanımıyor” konulu etkinliğine katılarak bir konuşma yaptı. 23 Temmuz 2011 tarihinde Yeni Kıbrıs Partisi (YKP), Birleşik Kıbrıs Partisi (BKP) ve Emekçi Halkın İlerici Partisi (AKEL), ortak açıklama yaparak, Kıbrıs sorununun Birleşmiş Milletler (BM) ve Güvenlik Konseyi kararları, 1977-1979 Doruk Anlaşmaları, 23 Mayıs ve 1 Temmuz 2008 ortak açıklamaları temelinde çözülmesini talep etti. Ortak açıklamada, “her şeyden önce Kıbrıslılara ve kalıcı barışa hizmet edecek bir çözüm” talep edildi ve “Kıbrıslılar olarak, BM kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitlikli, tek egemenlikli, tek uluslararası kimlikli ve tek vatandaşlıklı iki bölgeli iki toplumlu federasyon çözümü için mücadele ediyoruz” denildi. Avrupa Sol Partisi ile ilişkiler: 23-25 Ekim 2009 tarihlerinde İsviçre’nin Cenevre şehrinde İsviçre Emek Partisi ev sahipliğinde yapılan Avrupa Sol Partisi (EL) Yürütme Kurulu toplantısında YKP’nin de gözlemci üyelik başvurusu değerlendirilmiş ve olumlu olarak karara bağlanmıştı. YKP’nin gözlemci üyeliği prosedür gereği 2 yılda bir düzenlenen Aralık 2010’daki Kongre’de ele alındı ve resmileşti. 3-5 Aralık 2010 tarihlerinde Avrupa Sol Partisi’nin 3. Kongresi (ASP) Paris’te, La Defense’taki CNIT’da yapıldı. YKP Yürütme Kurulu üyeleri Murat Kanatlı ve Nevzat Hami ile YKPfem aktivisti ve YKP Parti Meclisi üyesi Faika Deniz Paşa YKP adına kongreye katıldı… Kongre çalışması öncesi 2 Aralık, Perşembe günü Avrupa Sol Partisi’nin Yürütme Kurulu toplantısı yapıldı ve Kongre ile ilgili son çalışmalar değerlendirildi. Yürütme Kurulu toplantısına YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı da katıldı… 3 Aralık, Cuma günü ise El-fem’in organize ettiği Kadın Meclisi toplantısı yapıldı… Kadın Meclisi toplantısına YKPfem da 2 kişilik delegasyonla katıldı… Kongrenin ikinci günü olan 4 Aralık, Cumartesi günü çeşitli organlar tarafından hazırlanan raporların tartışılması ve onaylanması, tüzük değişikliğinin onaylanması yanında Kongre delegeler ve konukların da konuşmaları gerçekleşti. YKP Parti Meclisi üyesi ve YKP-fem aktivisti Faika Deniz Paşa kongrede yaptığı konuşmada Avrupa’da yükselen ırkçılık ve yabancı düşmanlığı konusuna dikkat çekti ve konu ile ilgili Kıbrıs’taki gelişmelerle ilgili bilgi verdi… YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı ise Kıbrıs sorunundaki son gelişmeleri Kongrenin gündemine taşıdı. Kanatlı, Kıbrıs’ın kuzeyinde işgalin sürdüğünü ve gün ve gün YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 14 Türkiye’den taşınan nüfusla Kıbrıs’ın kuzeyinin şu aşamada 100 bini Kıbrıslı Türk, 500 bin kişilik aktif nüfusa ulaştığını söyledi… Kanatlı, belki sert bir tanımlama olacağını ama bugünkü durumun pratikteki karşılığının Kıbrıs’ın kuzeyinden Kıbrıslıların etnik temizliği anlamına geldiğini söyledi. Kongrede YKP tarafından Kıbrıs ile ilgili sunulan karar tasarısı yanında ayrıca Batı Sahara, Avrupa ve Latin Amerika’daki üsler, Kamusal borçlar, NATO, tasarruf önlemleri politikalar, Romanların durumu, Afganistan savaşı, yoksulluk ve temel gelir için eylem planı, yeni gelişim modeli, Kosova, Latin Amerika, eğitim başlıklarında çeşitli partiler tarafından sunulmuş karar tasarıları komisyonlarda tartışılarak son hallerine getirildi ve Kongreye sunularak onaylandılar… Kongresi için hazırlık toplantısı 7 Mayıs 2010 tarihinde Brüksel’de gerçekleşti ve YKP’yi temsilen Murat Kanatlı da toplantıya katıldı. 27-29 Mayıs 2011 tarihlerinde, Avrupa Sol Partisi’nin (EL) Balkan Network’u oluşturma toplantısı Sofya’da gerçekleşti. YKP’yi temsilen Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı toplantıya katıldı… Avrupa Sol Partisi’nin (EL) 2011’deki Yaz Üniversitesi ve Yürütme Kurulu toplantısı 12-17 Temmuz tarihlerinde İtalya’nın Trevi kentinde gerçekleşti. YKP’yi temsilen Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı toplantıya katıldı. Avrupa Sol Partisi Yürütme toplantıları ise 8-10 Ocak 2010 – Berlin, 25-27 Haziran 2010 – Barcelona, 24-26 Eylül 2010 - Luxembourg, 15-16 Ocak 2011 – Brüksel, 7-9 Ekim 2011 – Paris, 13-15 Ocak - 2012 Berlin tarih ve şehirlerde gerçekleşti. Toplantıların tümüne YKP temsilcisi de katıldı. Uluslararası toplantılar: 13 Ekim 2010 tarihinde, Avrupa Parlamentosu AP Sosyalist Grubu Brüksel’de YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı ve EDEK Başkanı Yiannakis Omirou, konuşmacı olarak katıldığı ‘Kıbrıs sorunu ve Avrupa Perspektifi’ başlıklı bir panel düzenledi. AP Sosyalist grup üyesi Kyriakos Mavronikolas’ın girişimiyle Avrupa Parlamentosu binasında düzenlenen panelin açılış konuşmasını grup başkanı Martin Schulz yaptı… YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı konuşmasında ana olarak Kıbrıs’ın kuzeyindeki nüfus yapısı ve YKP’nin önerileri üzerinde durdu. Kanatlı, uzun süredir YKP’nin talebi de olan uluslararası gözlemciler nezdinde adanın tamamında nüfus sayımını Avrupa Parlamentosunda da dile getirdi… 23-26 Kasım 2010 tarihlerinde AB Komisyonu Kıbrıs Temsilciliği’nin Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum medya temsilcileri için düzenlediği tanıtım ve çalışma programı Brüksel’de gerçekleştirildi. Toplantılara Yeniçağ adına Emir Taşcıoğlu katıldı. 7 ve 8 Mayıs 2011 tarihlerinde, Yeni Antikapitalist Parti’nin (NPA) Akdeniz’e kıyısı olan ve yakınında bulunan ülkelerin antikapitalist siyasi örgütleriyle Marsilya’da bir dizi toplantı gerçekleşti… NPA toplantısına YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı da partiyi temsilen katıldı… Toplantıya Kıbrıs, Tunus, Fas, Cezayir, Mısır, Irak, Lübnan, Filistin, Yunanistan, İtalya, Korsika, İspanya ve Katalonya’dan siyasi parti, sendika ve örgüt temsilcileri katıldı. 8 Mayıs’ta ağırlıklı olarak ortak metin üzerinde tartışmalar gerçekleşti. Karara bağlanan ortak metinde tüm Akdeniz’in silahsızlandırılması da talep edildi… Ortak metinde Kıbrıs ile ilgili de Türkiye’nin işgal ordusu ile İngiliz, ABD, Fransız ve Yunan ordularına ait tüm askeri birlik geri çekilmesi ve kamp ve dinleme tesislerinin kapatılması talep edildi… 5-8 Aralık 2011 tarihleri arasında AB Komisyonu Kıbrıs Temsilciliği ve AB Komisyonu İletişim ve Ziyaretler Servisi’nin Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum siyasi parti temsilcileri için birlikte düzenledikleri tanıtım ve bilgilendirme gezisi Brüksel’de gerçekleştirildi. Toplantıya YKP’den Emir Taşcıoğlu ile Dr. Mustafa Hami katıldı. 28 Mart 2012 tarihinde Brüksel’de Avrupa Parlamentosu Sol grup GUE/NGL ve AKEL’in organize ettiği “Kıbrıs’taki demografik yapı: sorunlar ve perspektifler” başlıklı toplantıda AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu, YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı, BKP Genel Sekreteri İzzet İzcan, DEV-İŞ Başkanı Mehmet Seyis, Kıbrıs Türk Demokrasi Derneği Başkanı Derman Saraçoğlu, KTÖS Eğitim Sekreteri Mustafa Özhür ve PEO Genel Sekreteri Pambis Kiritsis birer konuşma yaptı. Avrupa Parlamentosu binasında düzenlenen panelin açılış konuşmasını GUE/NGL Başkanı Die Linke üyesi Avrupa Parlamenteri Gabriele Zimmer yaptı. Brüksel’deki bu toplantılara YKP, Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı, Parti Meclisi üyesi Yılmaz Parlan ve Dış İlişkiler Sekreterliği üyesi Oğuz Özen katıldı. Sosyal Formu: 1-4 Temmuz 2010 tarihlerinde 250 seminer, onlarca meclis toplantısı ile 3 büyük yürüyüşün yapıldığı ve 25 ülkeden yüzü aşkın kurumun katıldığı Avrupa Sosyal Forumu İstanbul’da gerçekleşti… YKP, YKP-fem, YKP Gençlik üyelerinden oluşan 9 kişilik bir delegasyonla Avrupa Sosyal Formu çerçevesindeki seminer, yürüyüş ve çalışmalara katıldı… Toplantılar ve seminerler sırasında YKP, YKP-fem, YKP Gençlik üyeleri tartışmalara Kıbrıs’ta yaşananlar bağlamında söz alarak katkı koydu. Türkiye Barış Meclisi’nin bölge barışı ve Küresel BAK’ın savaşlara karşı mücadele konularındaki seminerlerinde özellikle Kıbrıs’ta süren işgal ve adanın yeniden birleştirilmesine yönelik mücadele YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 15 gündeme getirildi ve bu yönde daha fazla uluslararası destek talep edildi… Seminerler çerçevesinde ayrıca YKP Yürütme Kurulu üyesi Murat Kanatlı, 1 Temmuz, Perşembe günü saat 17:30 başlayan “Yunanistan ve Türkiye: Savaş ve Milliyetçiliğe Karşı Ortak Mücadele. Askeri Bütçelerin Azaltılması Yoluyla Barışa Hizmet Etmek” başlık seminerde bir konuşma yapmıştı. Seminerde ayrıca Sissy Vovou (Yunan Sosyal Formu), Panos Trigazis (Synaspismos) ve Gümülcüne eski Milletvekili Mustafa Mustafa, Prof. Hayri Kozanoğlu (ÖDP), Dimitris Tsoukalas (UNI-Avrupa Başkan Yardımcısı) konuşmacı olarak bulundu… Seminere çoğunlu genç kalabalık bir dinleyi topluluğu katıldı… 21-25 Eylül 2011 tarihlerinde 2. Mezopotamya Sosyal Forumu (MSF) “İnsanlık için, kapitalizme ve sömürüye karşı, özgürlük kazanacak” sloganıyla Diyarbakır’da yapıldı. MSF’ye YKP adına YKP Yürütme Kurulu üyeleri Murat Kanatlı ve Nevzat Hami ve YKPfem’den Faika Deniz Paşa katıldı. Türkiye’deki ve Yunanistan’daki siyasi partilerle ilişkiler: 1 Şubat 2010 tarihinde Barış ve Demokrasi Partisi’nin 1. Olağanüstü Kongresi, Ankara’da gerçekleştirildi. YKP adına Kongreye Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı konuk olarak katıldı… 27-28 Şubat 2010 tarihlerinde Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) düzenlediği ‘Uluslararası Müzakere ve Çözüm Deneyimleri Konferansı Diyarbakır’da gerçekleşti. Konferansa YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı ve Örgütlenme Sekreteri Nevzat Hami de katıldı. Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) 4. Olağan Büyük Konferans/Kongresi ise 29-30 Mayıs 2010 tarihlerinde Ankara’da toplandı. YKP adına YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı kongreye katıldı… Yunanistan Sol Hareketler ve Ekoloji İttifakı Partisi (Synaspismos)’un Atina’da, 3-6 Haziran 2010 tarihlerindeki 3 günlük Olağanüstü Kongresi toplandı. YKP adına YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı kongreye katıldı… 10 Aralık 2010, Cuma akşamı BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan YKP’nin konuğu olarak adaya geldi ve 12 Aralık, Pazar günü adadan ayrıldı… BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın adada olduğu sürede iki parti yetkilileri 11 Aralık, Cumartesi sabahı Türkiye ve Kıbrıs’taki son gelişmeleri değerlendirdikleri bir toplantı gerçekleştirdi… Toplantının ardından ise KTÖS Lokalinde basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin konulardaki görüşlerini açıkladılar… Cumartesi akşam ise Koma Çarnewa grubunun da katıldığı “Dengê Vejînê” etkinliği Gönyeli’de, Yalçın Park’ta gerçekleşti… BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı bu etkinliğine katılarak, burada birer konuşma yaptı. Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) ile Kıbrıslılar Bilim, Eğitim, Sağlık ve Dayanışma Derneği’nin (KIBES) birlikte düzenledikleri Konferans, geniş bir katılımla 29 Ocak 2011, Cumartesi günü İstanbul Bilgi Üniversitesi Kuştepe binası konferans salonunda yapıldı. Konferansa YKP adına Yürütme Kurulu üyesi Çağla Konuloğlu katıldı. Açılış konuşmalarının ardından “Kıbrıslılar Çözümü Tartışıyor” başlıklı ilk oturum, Emekçi Halkın İlerici Partisi (AKEL), Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP), Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP), Birleşik Kıbrıs Partisi (BKP) ve Yeni Kıbrıs Partisi (YKP) temsilcilerinin katılımıyla yapıldı. 14 Şubat 2011, Pazartesi saat 19:00’da Özgürlük ve Dayanışma Partisi Başkanı Alper Taş, Yeni Kıbrıs Partisi’ni YKP Genel Merkezinde ziyaret etti ve Kıbrıs’taki son siyasal gelişmeler üzerine görüş alış-verişinde bulunuldu. Toplantıya YKP Yürütme Kurulu üyeleri Murat Kanatlı, Alpay Durduran, Nevzat Hami ile Parti Meclisi üyeleri Ergün Emiroğluları, Faika Deniz Paşa, Kemal Aktunç, Rasıh Keskiner katıldı… 20 Mart 2011 tarihinde Newroz Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) tarafından Amed’de / Diyarbakır’da bir milyondan fazla kişinin katılımı ile kutlandı. Kutlamalara YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı ve YKP fem aktivisti ve YKP Parti Meclisi üyesi Faika Deniz Paşa katıldı… 23 Eylül 2010 tarihinde “Devrimci Karargâh Örgütü” üyesi oldukları iddiasıyla 14’ü tutuklanan, 22 kişi hakkında açılan davanın görüşülmesine 13 Nisan 2011 tarihinde başlandı ve savunma hakkında tanınmaksızın ana Devrimci Karargâh davası ile birleştirilerek 11 Ağustos’a ertelendi. Davayı YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı izledi… Sıra Kimde İnisiyatifi, Devrimci Karargâh davalarının birleştirilmesine ilişkin Taxim Otel’de 14 Nisan’da basın toplantısı düzenledi, YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı da basın toplantısına katıldı. 18-19 Ağustos 2011 tarihlerinde YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı İstanbul’da çeşitli temaslarda bulundu. Kanatlı, Sosyalist Demokrasi İçin Yeniyol tarafından düzenlenen “Arka Bahçeden Varoluş Mücadelesine, Kıbrıs Nereye” başlıklı 18 Ağustos 2011 Perşembe günü saat 19.00’da Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesindeki söyleşiye Stefo Benlisoy ile birlikte konuşmacı olarak katılmak amacıyla gittiği İstanbul’da ayrıca çeşitli temas ve etkinliklere de katıldı. Kanatlı 18 Ağustos tarihindeki Mihri Belli’nin de cenaze törenine katılırken, 19 Ağustos’ta ise ‘Devrimci Karargah’ üyesi olmak suçlaması ile 11 ay gözaltında tutulan ve bir hafta öncesinde serbest bırakılanların basın toplantısında da yer aldı, basın toplantısında bir de konuşma yaptı. Kanatlı ayrıca 17 siyasi parti ve demokrasi güçlerinin bir araya gelerek kurduğu Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blokunun başlattığı yeni çatı partisi/kongresinin 19 Ağustos’taki İstanbul’daki toplantısına da katıldı. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 16 4 Eylül 2011 tarihinde, Barış ve Demokrasi Partisi’nin 2. Olağan Kongresi Ankara’da Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’nda “Demokratik özerklikle demokratik cumhuriyeti selamlıyoruz” sloganıyla gerçekleştirildi. Kongreye Yeni Kıbrıs Partisi de konuk olarak katıldı… Kongreye katılan Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı açılışta bir de konuşma yaptı. 18 Aralık 2011 tarihinde, Emek Partisi’nin (EMEP), “Emperyalizme Ve Savaşa Karşı, İş, Barış, Özgürlük” sloganıyla Ankara’da 6. Kongresi yapıldı… YKP’yi temsilen YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı Kongreye katıldı. 18 Mart 2012 tarihinde Newroz Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) tarafından Amed’de / Diyarbakır’da kutlandı. Kutlamalara YKP Yürütme Kurulu üyeleri Murat Kanatlı ve Nevzat Hami, Parti Meclisi üyesi Celal Devrim Önen ile YKP fem aktivisti ve YKP Parti Meclisi üyesi Faika Deniz Paşa katıldı… YKP Gençlik Boykot Kampanyası çerçevesinde 11 Nisan 2010 tarihinde, YKP Gençlik’in düzenlediği Taşkınköy’deki Dr Fazıl Küçük Parkı’nda Bandista’nın katılımı ile “bak postacı geliyor” konseri düzenlendi… “İsyanımız işgale, tek seçenek YKP”, “son, son son işgallere son” “acenta seçimleri boykot” gibi sık sık sloganların da atıldığı Parkta boykotla ilgili çok sayıda yafta ve pankart da yer aldı. Coşkulu bir kalabalığın izlediği konser YKP Gençlik Genel Sekreterinin kısa konuşması ile başladı. Sinan ve Özgür tarafından çeşitli şarkılar ve türkülerin seslendirilmesinden sonra YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı bir konuşma yaptı. Kanatlı’nın konuşmasından sonra Bandista katılımcıların da eşlik ettiği şarkılarını seslendirdi. Kanatlı, konuşmasında niçin boykot dediklerini bir kez daha çeşitli örnekler vererek anlattı. 5 Kasım 2010 tarihinde Larnaka’da KISA tarafından organize edilen ve YKP Gençlik’in de katıldığı Rainbow Festivali gerçekleşti. Festivale faşistler saldırı düzenlemiş, bu nedenle festival yarıda kalmıştı… 9-11 Eylül 2011 tarihlerinde YKP Gençlik kampı “deniz, kum, güneş ve sosyalizm” başlığı ile Karpaz, Altınkumsal’da gerçekleşti… 2010 ve 2011 yıllarında 14 Ağustos’ta Anti-Militarist Barış Harekâtı konserleri YKP, BKP ve KSP gençlik örgütleri, Baraka Kültür Merkezi, Barikat Gazetesi, Kıbrıslı Gençlik Platformu (KGP) desteği ile gerçekleşti. Konserlerde Türkiye’den gelen Bandista’nın yanında Sol Anahtarı, Gommalar Müzik Savaşçıları ve Ekim Müzik Grubu sahne aldı. Yaklaşık bin kişinin izlediği etkinlikte sık sık “Evine dön Ayşe”, “işgallere son”, “Ankara elini yakamızdan çek” gibi sloganlar atıldı. YKPfem 6 - 7 Mart 2010 tarihlerinde Danimarka’daki Kızıl-Yeşil Müttefiklerinin Kadın Komitesi ve EL-FEM işbirliği ile 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün 100. Yılında Kopenhag kentinde “Uluslararası Kadın Konferansı” başlıklı bir etkinlik düzenledi. Avrupa Sol (European Left) partilerinin katıldığı etkinliğe YKPfem aktivisti Mehveş Beyidoğlu katıldı. 5-6 Şubat 2011 tarihleri arasında Bağlar Belediyesi’nin organize ettiği “Kadın Kentlerine Doğru” başlıklı 3. Uluslararası Kadın Konferansı dünyanın birçok yerinden 250 kişinin katılımıyla Diyarbakır’da gerçekleşti. Konferansa YKP-fem’den Faika Deniz Paşa ve Zerrin Kabaoğlu da katıldı… 8 Mart 2011, Dünya Emekçi Kadınlar Günü Organizasyon Komitesi adı altındaki örgüt ve kuruluşlar, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü Yürüyüşü” düzenledi. Aralarında YKP’fem’in de olduğu demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve bazı parti kadın kolları ve feminist gruplar, Kuğulu Park’tan Ledra (Lokmacı) geçiş noktasının bulunduğu bölgeye kadar yürüyerek kadın mücadelesi hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğine saygı istemlerini dile getirdi. 17 ve 18 Mart 2011 tarihlerinde düzenlenen Avrupa Birliği’nin toplumsal cinsiyet politikaları temalı bir dizi toplantıya YKP fem aktivisti Mehveş Beyidoğlu Önen katıldı. Genel: YKP geçen bu iki yıl içerisinde toplumun gündemine gelen hemen hemen her konuda basın bildirileri ve basın toplantıları ile görüşlerini aktarmayı sürdürdü. Zaman zaman katılma olanağı bulduğumuz radyo ve televizyon programlarında da parti politikalarımızın halka ulaştırılması sürdü. Ancak bildirilerimizin önemli bir bölümü yine basın yayın organlarında yer almadı. Partimizi kamuoyundan gizleme politikası sürmektedir. Geçmiş yıllardaki olumsuzluklar bir miktar iyileşerek de olsa devam etmiştir. Bir süredir devam ettiği şekli ile partinin başaramadığı en önemli husus örgütlenme ile ilgili olmuştur. Mevcut üyeler içerisinde belli sayıda bir kesimi aktif halde tutabildiği, yeni üye kayıtlarında yetersiz kaldığı gerçeğini de belirtmek durumundayız. Elbette ki YKP’ye aktif olarak katılmak, mücadele sürdürmek ülkenin içine sürüklendiği bu koşullarda epey zorlaşmıştır. Buna rağmen toplumda açık, net ve gerçekten barış ve birleşik bir Kıbrıs isteyen unsurların partiye katılması için çalışmalar sürdürülmelidir. Örgütlenme ile ilgili en önemli olumluluk parti üye kayıtları başarılı bir şekilde yenilenmiş ve usulüne uygun kayıt altına alınmış olmasıdır. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 17 Yeniçağ Gazetesi: Geçmiş senelere nazaran Yeniçağ Gazetesi ile ilgili durumda iyileşme olmamış tersine kısmi de olsa kötüleşme yaşanmıştır. Bu noktada 9. ve 10. Kurultay belgesindeki gazete ile ilgili kısım güncelliğini korumaktadır: “Partinin yayın organı ve sesimizi duyurduğumuz Yeniçağ Gazetesi’nin düzenli olarak yayımlanabilmesi için büyük gayret sarf edildi ve sarf edilmektedir. Bu dönemde de Yeniçağ Gazetesine duyulan ihtiyaç kendini göstermeye devam etmiştir. Basın yayın organlarının ambargo uyguladığı, ambargo uygulamayanların ise yayınlanan bildirilerimizi kuşa çevirerek anlaşılmaz hale getirdiği günümüzde Yeniçağ Gazetesi çok daha aranır olmalı idi. Ancak şurası da bir başka gerçek ki parti üye ve sempatizanlarımızın Yeniçağ Gazetesine gösterdikleri ilgi ve destek beklenen düzeyin çok altında seyretmektedir. Rejime karşı mücadele sürdüren partimizin bu yayın organının yayınını sürdürmesi bir zorunluluktur ve bunun devamlılığını sağlamamız önemli bir görevdir. Bu konuda önümüzdeki dönemde gazetenin, ciddi çalışmalarla daha iyi, daha okunabilir ve daha çok desteklenebilir bir yapıya kavuşturulması sağlanmalıdır.” BİLBAN: Bu dönem için FES’in desteklediği, BİLBAN-IKME ortak yayını olarak TOKKA isminde iki dilli aylık bir yayın organı çıkarılmaya devam etti. BİR SÖZ DAHA...( Sonuç) 30 Ekim 1989’dan bu yana yirmi iki yıl geçti. Kuruluşunun daha ilk günü, Kıbrıs’ta YKP’nin kurulduğu duyulmadan, TC Dışişlerinin “ Kıbrıs’ta TC karşıtı bir siyasal parti kuruldu, ama halk bunlara gereken dersi verecek” saldırısı ile doğan siyasi hareket, her türlü baskı ve tehditler, bombalar ve kurşunlar arasında mücadele ede ede bugünlere geldi. Bugün 22 yaşını doldurmuş olan YKP, işgal altındaki bu ülkenin kuzeyinde, çok zor koşullarda, kuruluşunda belirlediği hedefler doğrultusunda mücadelesini sürdürmüş, sürdürmeye devam etmektedir. Yol virajlı ve uzun. Ama biz bu uzun yollarda yürümeye alıştık. Yolumuz, yolunuz açık olsun. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 18 Kurultay Kararı 1 YKP, çağdaş sol bir partidir… YKP’nin, uzak hedefi sosyalizmdir. Bu uzak hedefe giderken YKP, bugüne dair mücadelesini çeşitli zeminlerde sürdürmeye devam etmektedir. YKP, “başka bir Kıbrıs”, “başka bir Avrupa” ve “başka bir Dünya” için mücadelesini bu çerçevede sürdürmektedir. Başka bir Kıbrıs YKP, Kıbrıs’ın birleşmesini, sorunun çözümünü en önemli konu olarak görür. YKP, sorunun çözümüne yönelik görüşme sürecini desteklemektedir. YKP, üzerinde daha önce uzlaşılan kararlar çerçevesinde sorunu çözecek bir antlaşma bulunması ama bu antlaşmanın da demokrasi, hukukun üstünlüğü ve etnik ayrımcılığı yasaklayan bir temelde olması için mücadele eder. YKP, Kıbrıs sorununun çözümünün yalnız Kıbrıslıların değil, Türkiye ve Yunanistan halklarının, bölge ve dünya barışının da çıkarına olduğuna inanmaktadır. Kıbrıs sorunu göstermiştir ki, uzlaşmazlık ve adamıza silah yığmak, başta Türkiye ve Yunanistan, sonra da bölge ve dünya barışını tehdit etmektedir. Bu nedenle ada koşulsuz ve istisnasız tamamen askersizleştirilmeli, garantör ve garanti diye adamızı devamlı müdahale altında tutan kurallar kaldırılmalıdır. YKP, Kıbrıs’ta süren TC işgaline, Yunan askeri hegemonyasına ve yabancı askeri üs ve tesislere karşı mücadele eder. TC askeri adadan hemen ayrılmalı, kuzeydeki askeri vesayet rejimi ortadan kaldırılmalı, Yunan askeri varlığı hemen sonlandırılmalı, ada, diğer tüm yabancı askeri üs ve tesislerden arındırılmalıdır. YKP, bu amaçla adanın tümden askersizleştirilmesi için mücadeleyi güncel bir konu olarak önüne koyar. YKP, sınırsız, silahsız, garantörsüz birleşik bir sosyalist Kıbrıs için mücadele eder. Başka bir Avrupa YKP, neo-liberal politikaları eksiksiz şekilde uygulamayı önüne hedef koyan, sınırları kapatılmış bir Avrupa’yı reddeder. YKP, başka bir Avrupa talep etmektedir. YKP, aktif olarak militarizme ve savaşlara karşı çıkan, militanca barışı savunan bir Avrupa talep ediyor. Talep edilen, yoksulluğa karşı aktif mücadele eden, emeğin haklarını koruyan, kamusal haklara saygılı, tüm zenginliklerin adil paylaşımını savunan, tüm dünya halklarının barış, demokrasi ve eşitlik mücadelelerine uluslararası dayanışma ile katkı koyan bir Avrupa’dır. Bizim Avrupa’mız, daha fazla demokrasi, emekçilere tam istihdam ve sosyal güvenlik, ırkçılıkla mücadele ve göçmenler için eşit haklar, kadınlara ve eşcinsellere yönelik her türlü ayrımcılığa son verme ve eşit fırsatlar vaad eden bir Avrupa’dır. Bizim Avrupa’mız, farklı bölgeler arası dayanışma getiren, dil ve kültür çeşitliliğine saygı gösteren, evrensellik macerasını kucaklayan ve tektipleştirilmeyi reddeden bir Avrupa’dır. Bizim Avrupa’mızda istihdamın, ücretlerin ve emekliliğin korunması tüm Avrupa kurumlarının ilk önceliği olacak. Avrupa kurumları tüm spekülatif finansal işlemlerin vergilendirilmesi ve Avrupa bölgesindeki vergi cennetlerinin ortadan kaldırılması için mücadele edecektir. Böylesi bir Avrupa, kendini barışa ve iklim değişikliği ile mücadeleye adamakta; yoksul ülkelerle dayanışmayı ortaya koymakta ve insan haklarının, sosyal hakların ve ekoloji mücadelesinin küreselleşmesini desteklemektedir. Böylesi bir Avrupa’da, lağvedilmesi gereken NATO’nun genişlemesi değil, tüm Avrupa’yı kapsayan bir güvenlik sisteminin oluşturulması ve tüm Avrupa’nın işbirliğini sağlanması ana hedef olacaktır. YKP, emeğin sosyal Avrupası’nın kurulması için mücadele eder. Başka bir Dünya Yaşanan yoksulluklar ve yoksunluklar, gelir dağılımındaki dengesizlikler, süren emperyal savaşlar, artarak devam etmekte olan ekolojik yıkımlar ortaya büyük insani ve doğal trajedileri çıkarmaktadır. Dünyanın yeraltı ve yerüstü kaynakları eşit ve adil paylaşılsa herkese yeteceği bilinmesine rağmen, kapitalistlerin kâr hırsı ile bugünkü dünyayı krizden krize sürüklemektedir. Eko sisteme verilen zarar geri döndürülemeyecek zararlara yol açmaya devam etmektedir. Bugünkü dünya, kapitalist düzen içinde hızla yok oluşa doğru gitmektedir. Böylesi koşullarda insanlığın ve doğanın geleceği için başka bir dünya için mücadele yaşamsal öneme sahiptir. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 19 YKP, dünya halklarının kurtuluş mücadelesini destekler. Bu kurtuluş mücadelelerinin ayni anda hem anti-emperyalist, hem de anti-kapitalist olması gerektiğine inanır. YKP, başka bir dünya için mücadeleyi benimserken kapitalistler arasında, yerli-yabancı, din, dil, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim ayrımı yapmaz. Bağımsızlığa dair son sözün o coğrafyada yaşayanlar tarafından verilmesi gerektiğine inanır. YKP, savaşsız, sömürüsüz, sınırsız, sınıfsız başka bir dünya için mücadele eder. NASIL BİR MÜCADELE? YKP, sosyalizmi uzak bir hedef olarak belirlerken, hem eşitlikçi, hem de özgürlükçü bir sosyalizm için mücadeleyi bugünden benimser. Bugüne dair YKP’nin sosyalizm mücadelesi toplumsal cinsiyet eşitlikçi ve özgürlükçüdür; anti-militaristtir; ekolojisttir. YKP’nin talep ettiği sosyalizm hem eşitlikçi, hem de özgürlükçüdür. YKP, katılımcı demokrasi ile şeffaf ve hesap verebilen, demokratik merkeziyetçi ama azınlık görüşlerini de önemseyen, adalet ve hukuk kuralları çerçevesinde kararların alınacağı bir demokratik sosyalizm için mücadele eder. Kapitalizmin yıkıcı üretim ilişkilerine karşı katılımcı ve planlı ekonomiyi savunur. Kapitalizmin yıkıcılığı karşısında “ya sosyalizm, ya barbarlık” sloganın güncelliğine inanır. YKP’nin sosyalizm mücadelesi toplumsal cinsiyet eşitlikçi ve özgürlükçü, anti-militarist, ekolojisttir. “Patriyarkal kapitalizm”e, her türlü sömürüye ve şiddete karşı mücadele eder. Herkesin insan hak ve özgürlükleri ile var olması gerektiğine ve hukukun üstünlüğüne inanır. Her türlü ayrımcılığı reddeder, her türlü, şovenizme, ayrımcılığa ve ırkçılığa karşıdır. Anti-emperyalist, anti-kapitalist, şovenizm, ırkçılık ve faşizm karşıtı mücadelenin yükseltilmesi için çalışma yapar, verilen mücadelelere destek olur. Parasız kaliteli eğitim, sağlık ve diğer kamusal yararı olan hizmetler için, serbest piyasanın insafına terk edilmiş, kamusal yarar gözetmeden her şeyi metalaştıran neo-liberalizm adı altındaki küresel saldırganlığa karşı, küresel direnişçilerle birlikte mücadele eder. Ezilenlerden, azınlıklardan, emeği ile geçinenlerden yanadır, sendikasızlaştırmaya, güvencesiz ve esnek çalıştırmaya, işsizliğe karşı mücadele edenlerle dayanışma halindedir. Yabancı işgücü adı altında Kıbrıs’ın kuzeyine gelen tüm emekçilerin, yaşam, çalışma ve emek haklarının iade edilmesini ister. Bunun için mücadele eder. Sığınmacıların hapsedilmelerine ve zulümden kaçtıkları ülkelerine sistematik olarak iade edilmelerine karşıdır. Sığınmacı ve mültecilerin yasadışı kabul edilmesini reddeder, yaşam koşullarının iyileştirilmesi için uğraş verir. Mücadeleyi Kıbrıs’la kısıtlamaz enternasyonal bir yaklaşımla dünyada bu amaç doğrultusunda mücadele edenlerle dayanışmasını her zaman canlı tutar. Bu çerçevede “başka bir dünya mümkün!”, “başka bir Avrupa mümkün!”, “başka bir Kıbrıs mümkün!” sloganına sahip çıkar ve bunun gerçekleşmesi için mücadele eder. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü mücadelesinin herkes için ayrımcılığa uğramadan bugünden, hemen şimdi gerçekleşmesi gerektiğine inanır. YKP için, toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü yalnız heteroseksüelleri değil Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel, Transgender (LGBTT), İnterseks, Queer bireyleri de kapsar. Kadın emeğinin kamusal ve özel alanda sömürülmesine karşı mücadele eder. Kadın bedeninin sözlü, görsel ve yazılı araçlarla metalaştırılmasına karşıdır. YKP için toplumsal cinsiyet konusunda özel alan kamusaldır, özel olan politiktir. Anti-militarist olan YKP, savaşlara, her türlü silahlı çatışmaya, işgallere karşı, barışçıl bir dünya için mücadele eder… Tüm işgallere ve paylaşım savaşlarına karşıdır. Askeri harcamaların, silahlanma bütçelerinin kısa vadede azaltılmasını, uzun vadede tamamen ortadan kaldırılmasını ve bu bütçenin kamusal hizmetler için harcanmasını savunur. Vicdani ve total ret hakkını ayrımcılık yapılmaksızın herkes için savunur. YKP, dünyada hızla ekolojik yıkımların yaşandığı koşullarda, sosyalist bir gelecek için dünyada yaşamın devam etmesi gerektiğine inanarak ekolojist bir mücadeleyi benimser. Gelecek kuşakların da yaşayabileceği bir ekosistem için 1) yenilenebilir üretim kaynakların kullanımının kendini yeniden üretebileceğinden fazla olmamasını 2) yenilenemez üretim kaynakların kullanımının alternatif kaynakların geliştirilme hızını geçmemesini 3) üretim sürecindeki kirlenme ve doğal hayatın tahribinin ekolojinin kaldırabileceğinden fazla olmamasını asgari olarak talep eder. Suyun metalaştırılmasına karşı mücadele eder. Nükleer enerjiye karşıdır, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerjileri destekler; enerji sorunun çözümü için önce üretilenin verimli kullanılması için çalışma yapılması ilkesi ile soruna yaklaşır. Genetiği Değiştirilmiş Ürünlere (GMO) ve tohumda tekelleşmeyi yaratacak uygulamalara karşı mücadele eder. Doğada birlikte yaşadığı diğer canlılara saygılıdır, hayvan haklarını savunur. YKP, ekosistemin daha fazla rant ve kâr hırsı ile yok edilmesine karşı mücadele eder. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 20 Kurultay Kararı 2 Kıbrıs sorunu için yeni bir yol zamanıdır! Kıbrıs sorunu insanlarımızın tüm sorunlarının esası olarak durmaktadır. Hiçbir önemli sorun, Kıbrıs sorunu ve onun yarattığı sorunlar yüzünden Türkiyeli bir makamın yetkisine bırakılmamış bir kararla insanımızın yetkisine kaldığı için yönetim tarafından ele alınabilecek halde bulunmamaktadır. Bu sorunun çözümü de bize bırakılmamıştır. Kıbrıs sorunu İngiliz yönetimi zamanında bir devlet kurma çabasıyla Kıbrıslılar tarafından yabancı yönetimden kurtulma çabası ile başlamamıştır. O zaman Kıbrıslıların Rumca konuşanları Yunan milliyetçiliğinin peşinde Yunanistan’la birleşmek için İngiliz karşıtı eylemlerle günün sorunu olarak doğmuş ve Türkçe konuşanlar Türkiye’ye katılmayı seçmişlerdir. Ancak Ada’nın bölünmeden bunlardan biri ile birleşmesi emperyalist güçler tarafından çıkarlarına ters görülmüş ve İngiliz üslerinin kurularak Ada’da kalması hedefi ile birlikte Ada’ya denetimli bir bağımsızlık dayatılmıştı. Kıbrıslılar aralarında anlaşıp bir devlette birleşme hedefiyle İngiliz yönetiminden kurtulmayı seçememiştir. Türkiye Ada’nın kendisine verilmesini istemiş ve Türkçe konuşanları bunun için kullanmaya başlamıştı. Uzun silahlı çatışmalar ve siyasi etkinlikler sonunda Türkiye, Yunanistan ile birleşmeye karşı Kıbrıs’ın taksimini taktik olarak ileri sürmüştü. Bir devlet kurulmasını ilgili güçler kabul ettiği halde Türkiye’nin bu devleti kabul etmesi sağlanamamıştı. Yunanistan da bağımsızlığı içine sindirememişti. Kıbrıslıların devletlerini savunmamaları yüzünden liderlikler tehlikeli bir maceraya atılmaktan çekinmemişlerdi. Kıbrıs’ta iki tarafın da devleti çalıştırmayıp kafalarına taktıkları Yunanistan veya Türkiye’ye bağlama arzuları Kıbrıs’ta önce bölünmüşlüğü sonra da bir hükümet getirmişti. Türkiye darbeden sonra askeri bir müdahale ile üçtü birini işgal etmiş ve Türklerin bu bölgede toplanmasını sağlamıştı. Bu statüko ayrı bir devletle yaşamaya başlarken siyasi olarak sorunu görüşmelerle çözme çabasına girmek durumunda da kalınmıştı. Türkiye önce federal bir sistem önermiş, sonra bunu kantonal çok bölgeli bir federasyon diye tanımlamıştı. Ancak ikici askeri müdahaleden sonra çok bölgelilikten vazgeçmiş iki bölgeliliği ileri sürmüştü. Ancak güneyden henüz mahsur Türklerin kuzeye geçmesini bile beklemeden Türkiye’den tarımsal işgücü adını vererek kolonlar yollamaya başlamıştı. Türkiye’nin federasyon teklifinin üzerinde dönen görüşme süreci sonuç vermemiş, önce Kıbrıs Türk Federe Devleti diye ad takılmış, sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adı verilmiş olan ayrı devlet hiçbir zaman kendi kadrine egemen olmasına izin verilmemiş bir halde kalmıştı. Görüşmeler boyunca birçok uzlaşma metinleri ortaya çıkmış, BM kararlarıyla desteklenmiş esas saptanmıştı. Ancak saptanan esasların hiçbiri saygı görmemiş ve her esasa başka metinlerde ters öneriler yapılarak yeni uzlaşmazlık konuları gündeme getirilmişti. Türkiye 2004 yılında “Rum tarafının kabul etmeyeceğini bir anketle tespit ettiklerini onun için Kıbrıslı Türklere evet dedirttiklerini” açıkladıkları Annan Planı adı verilen BM belgesi referandumda reddedildi. Bu Türkiye’nin reddedileceğini bildikten sonra bir antlaşmaya evet dedirteceğini gösterdi. Çünkü arkasından KKTC tanınsa bile Garanti ve İttifak antlaşmalarının devam edeceğini ve onlardaki haklarından vazgeçmeyeceğini açıklamaya devam etti. Hâlbuki Kıbrıslı Rumlar garantörlüğün kaldırılmasını istemekte ve bunu görüşme önerilerinde kırmızıçizgilerinden biri olarak nitelemektedirler. Ayrı devleti tanıyan olsa bile Türkiye’nin garantörlük yetkisinin sulanacağı endişesi ile bunu engelleyeceği de beklenmektedir. Kimsenin tanımamasının nedeni de buna bağlıdır. Bu gelişmeler göstermektedir ki görüşmelerden uluslararası bir müdahale olmadan sonuç alınamayacaktır. Alınacaksa bu ancak statükonun değişmesi ve Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs’a sahip çıkması ve buna diğer Kıbrıslıların da katılmasıyla alınacaktır. Bu nedenle görüşmeler sadece karşı tarafı kötü duruma düşürmek için sürdürülmektedir. Kıbrıs’ta ülkesine sahip çıkma arzusu giderek çok güçlenmiştir. Ancak Türkleşme korkusu Rum tarafını etkilemekte Türkiye korkusu ve Rum Kıbrıslılara karşı güven eksikliği de Türkleri etkilemektedir. Kıbrıslı Türkler artık azınlığa düştüklerini hissetmektedirler. Onun için kurtuluş aramaktadırlar. Buna “Rum da anlaşma istemez” düşüncesi telkin edilerek derin devlet tarafından engel olunmaktadır. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 21 “Kıbrıslı Rumlar da barış istemez” görüşü yanlıştır Onun için Kıbrıslıların çözümden sağlayacaklarını anlatmak için derin irdelemelere devam etmek gerekir. Kıbrıslı Rumlar insanlarının üçte birinin mülk haklarının kullanılmasına engel olan statükodan şikâyetçidir ve anlaşmayla bu hakkın büyük kısmına kavuşup bir kısmı için de tazminat alacaklardır. Bugünkü durumun devamına evet diyemezler ve bu hudut hep tartışmalı olarak kalacaktır. Kuzeyde ise büyük bir Türk ordusu bulunacaktır. Amma bunu denetleyecek bir Kıbrıslı Türk yönetimi olmasına da izin verilmeyecektir. Onun için Kıbrıs’ta her zaman tehlike altında yaşayacaklardır. Bunun ortadan kalkacağı bir barış antlaşması onlar için çok önemlidir. Bir kriz tehlikesi Ada’dan eksilmemiştir. Yunanistan da kriz kaynağıdır ve bir Türk Yunan krizi Kıbrıs’ı da tehlikeye sokacaktır. Onun için anlaşmayla kazançları büyük olacaktır. Ekonomik bakımdan birleşik Kıbrıs’ın sağlayacakları hakkında şüphe yoktur. Bu konuda çok araştırma yapılmış ve yayımlar yapılmıştır. Kıta sahanlığı ve ekonomik alan haklarıyla çıkabilecek sorunlardan da kurtulmak için anlaşmaya önem vermeleri gerekir. Bir avuçluk Ada’da asayiş için de iki taraf arasında işbirliğinin önemi büyüktür. AB üyesi Kıbrıs AB içinde ses sahibi olmak isterse ondan Kıbrıs sorunun çözümü için yardım dileyen biri olmaktan ve AB’nin Kıbrıs politikasına ket vuran bir zararlı mahlûk durumundan çıkması gerekir. Üstelik bu sorun nedeniyle AB savunma ve işbirliği ve AB-NATO politikalarına da ket vurmaktadır. Bunlardan kurtulmak da onlar için önemlidir. Bir çerçeve antlaşması ve uzlaşma konularını uygulamaya başlamak zamanı gelmiştir Burada belirtilen görüşmeler hakkındaki kısımlar vardığımız sonuçları haklı çıkarsa da çıkarmasa da görüşmeler tıkanmıştır. Bundan sonraki görüşmeler de yolu açacak değildir. BM uluslararası bir konferans düzenleyecek değildir. Bunun için önce uluslararası konferansa davet edilmesi düşünülen güçlerin görüşmelerde tarafların evet dediği dolayısıyla en yakın oldukları ve bunları uygulatabilecek bir çerçeve içine konabilecekleri uygulamaya koydurmakta anlaşmaları gerekir. Bu konuda anlaşabilirlerse Zürich Londra antlaşmaları usulüne benzer şekilde taraflara kabul ettirecek araçları hazırlamaları da gerekir. Kıbrıs bu çerçevede birleşirse birleşik Kıbrıs uzlaşma isteyen diğer konuları kendi aralarında çözmeye bırakılmalıdır. Yabancı karışmasına izin verilmemelidir. Uzlaşmaya varılmış olan konular içinde Maraş’ın açılması, askerlerin hudutlardan uzaklaştırılması, Ercan’ın da uluslararası trafiğe ve serbest ticaret gibi hemen uygulamaya başlanabilecek hususlar bağlanmalıdır. Yoksa çözüm Kıbrıslı Türklerin yetkiyi ellerine alma gayretlerinin başarısına kalacaktır. Kıbrıs sorunu Türkiye’nin tüm Kıbrıs’ı denetimi altında tutma düşüncesinden vazgeçmemesi yüzünden çözülemeyecek haldedir ve bu düşünceden vazgeçirilmeden çözülemeyecektir. Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin muti alt yönetimliğinden kurtulamamaları çözümün önündeki başka bir engeldir. Diğer Kıbrısların bu halde bir toplumla siyasi eşitlik içinde tek devlette birleşmeye evet demesi mümkün değildir. Bunun ne getireceği Kıbrıs’ın kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik alan sınırları hakkındaki Türkiye’nin tutumundan bellidir. Federasyonun eşit siyasi hakları olan kanadının birisinin ayrı uluslararası antlaşma yetkisi almasıyla başımıza ne geleceğini kestirmek kolaydır. “Federasyonla da hayır etmeyiz” fikri birleşmeden korkmak değil cesaret almayı getirmeli Şimdiden bir çözüm olsa biz Rumların karşısında ne becerisi göstereceğiz de mahvolmayalım denilmektedir. Nüfus yapımız da değişmiş ve azınlığa mahkum olmuşuz. Bunlar derin devletin bize boyun eğdirme telkinleridir. Şimdiden bu hale geldiysek muti alt yönetimle yani acentalık yönetimiyle idare edilmemizdendir. Nüfus yapısının değişmesi de ondandır yoksa bu halka kabul ettirilebilinmiş değildir. Bir çözümden olmadan tarihten silineceğimiz ortaya çıkmıştır çözümden sonra kurtulma şansı elde edeceğimiz de bellidir. Çözüme rağmen Türkiye’nin muti alt yönetimi gibi davranmaya devam edecek olanlara kapıyı göstermek de bize düşecektir ve başaracağız. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 22 Kurultay Kararı 3 Adalet ve Hakikat Komisyonları kurulmalı, gizli devlet arşivleri açılmalı Kıbrıs’ın yakın geçmişinde birçok acı olay yaşanmıştır. 1950’lerin ortasında başlayan çatışmaların neticesinden hala daha yüzlerce Kıbrıslının akıbeti bilinmemektedir. Kayıplarla ilgili çalışmalar on yıllardır sürmektedir. Kıbrıs’ta yaşanan çatışmaların yaraları hala açık, kayıpların akıbetinin hala bilinememektedir… Benzer süreçleri yaşan Güney Afrika’da, Balkan ülkelerinde Adalet ve Hakikat Komisyonları aracılığı ile bu yaralar bir nebze olsun sarılmaya ve benzer suçların bir daha işlenmemesi için bu Komisyonların çalışmaları neticesinde ortaya çıkan gerçekler ışında önlemler geliştirilmeye çalışılmıştır. Kıbrıs’ın da yaralarını sarabilmesi için Adalet ve Hakikat Komisyonlarına ihtiyacı vardır. Bu yapılırken, bu dönemde yaşananlarla ilgili yetki ve sorumluluk sahibi sivil ve askeri personelin mutlak yargı önüne çıkarılması da önemlidir. Özellikle 1974’teki toplu kaybetme eylemlerinden yani Aşa (Paşaköy) ve Tohni (Taşkent) gibi, sivillerin toplu öldürülmeleri yani Muratağa, Sandallar ve Atlılar gibi olaylardan sorumlu olan Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum, Yunan ve Türk özellikle askeri personeli yargı önüne çıkarılmadan yaralar sarılamayacaktır. Bu hesaplaşma yalnız adı geçen personelle değil tıpkı Ruanda’da olduğu gibi ara bulucu, barış gücü pozisyonundakilerin askeri yetkililerin ihmal ve sorumluluğu olup olmadığının ortaya çıkarılması da önemlidir. Kıbrıs’ta milli kimliğin oluşturulmasında tarih eğitimi hâlâ daha kilit roldedir. Çarptırılan, saklanan belgelerle yalana dayalı ‘milli tarih’ ile beyinler yıkanmaya, şovenizm propagandası yapılmaya devam ediliyor. Tıpkı Türkiye-Ermenistan arasındaki sorunlarda yapılan çağrılar gibi Kıbrıs yakın tarihi de tarihçilere emanet edilmeli ama emanet edilirken özellikle Türkiye ve Yunanistan askeri makamları yakın geçmişe ait tüm belgelerini araştırmacılara açmalıdır… Yeni bir Kıbrıs için geçmişimizle hesaplaşmalıyız! Kurultay Kararı 4 Her türlü savunma işbirliği antlaşmasına hayır! Kıbrıs uluslararası antlaşmalarla kurulmuş bir devlettir ve hala o antlaşmalarla ortaya çıkan anlaşmazlıklar yüzünden ikiye bölünmüş durumdadır. Onun için başka uluslararası antlaşma yaparken dikkatli olmak zorundadır. İçindeki ayrılık yüzünden bağlandığı anlaşmalar zaten başına derttir, yeni sorunlar yaratmamalıdır. Nitekim 1967 yılında idari olarak fiili olarak bölünmüş durumda iken İngiliz üslerinin olanaklarından ABD’ye yararlanma hakkını veren bir anlaşma yapılmış ve tüm Kıbrıs’ın bundan etkilenmesi sağlanmıştı. Hâlbuki Kıbrıslı Türk toplumunun buna onayı olduğu iddia edilemezdi. Her ne kadar Kıbrıslı Türk liderliğinin buna itirazı duyulmamışsa da ona rağmen anlaşma yürürlükte kalmış ve daha sonra bazı tesislerin kuzeyde kalması nedeniyle uzun yıllar (ve belki de hala) o tesisler kullanılır olmuştu. Şimdi de İsrail ile bir savunma anlaşması yapıldığı iddiası vardır. Kıbrıs’ın tümünü etkileyecek böylesi antlaşmalara gidilmemesi Kıbrıs’ın yararınadır. Şimdiki halde Kıbrıslı Türkler kendilerinin katılmadığı antlaşmalarla olası bir çatışmada hedef seçilebilecek durumdadır. Kıbrıslıların bir çatışmadan zarar görmeleri olasılığı artmaktadır. Yakınımızdaki savaşlardan etkilenmek mümkündür. Bir önemli durum da Kıbrıs’ın yararına olmayan ve Kıbrıslıların ülkelerinin bir emperyalist savaşa destek vermek değil engel olmak isteyecekleri zaman buna tam tersi yardımcı olmak durumunda bırakılacakları durumdur. Açıkça Filistin sorununda Filistinlilerin yanında olduğunu söyleyen Kıbrıslılar tam tersine ülkelerinin İsrail emelleri için kullanılmasını seyretmek durumunda kalmışlardı. Halen de İsrail’e destek verenlere ülkelerinin olanaklarının kullandırıldığı aşikârdır. Kıbrıs’ta Filistin devletinin temsilciliği iki taraftan da dostluk görmekte ama ülkemiz Filistin aleyhine istismar edilmektedir. Bu saçmalığa son vermek için bir an önce Kıbrıs sorununun çözüldüğünü görmek istiyoruz. Bunun için de tarafların samimi şekilde çözüm istemesi gereklidir. İsrail ile Türkiye tehdidi ileri sürülerek savunma anlaşması yapmanın diğer savunma anlaşması yapılmış olan ülkelerin şimdilik itirazını getirmemiş olması ilerde bunun olmayacağı anlamına da gelmemektedir. Kıbrıs başını derde sokmak için çalışmamalıdır. Sorunları kendisi yaratmıştır, dahasına gerek yoktur. YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 23 YKP halkın kaderini eline almasını ve Kıbrıs sorununu çözerek ve yeniden ülkesini birleştirerek antiemperyalist bir mücadeleye katılması gerektiğine inanmaktadır. Büyük güçlerin hesaplarına dahil olanlar beladan uzak duramazlar. En iyi savunma bu hesapların dışında kalmaktır. Yaşasın halkların kardeşliği ve anti-emperyalist mücadele! YKP Kurultayı Olağan Onbirinci Toplantısı,7 Nisan 2012, Lefkoşa Sayfa 24
Benzer belgeler
12. Kurultay kitabı 2014
Sonuçta farklı kesimlerin katılımı ile YKP’nin kurulması kararlaştırılmış ve 30 Ekim 1989’da aşağıdaki
temel amaçlarla YKP kurulduğu ilan edilmişti:
— Evrensel değerlere bağlı olarak, Kıbrıs’ın bağ...