Blumenhofer FS1 M2 review - Can Hi-Fi
Transkript
Blumenhofer FS1 M2 review - Can Hi-Fi
Bu inceleme yazısı ilk olarak Almanya menşeeli bir dergi olan high-end hifi magazine fairaudio.de sitesinde 2015’in Mart ayında yayınlanmıştır. Bu yazının Almanca versiyonunu şu linkten okuyabilirsiniz: review of Blumenhofer Acoustics Yazıların İngilizce versiyonlarını yayıncılarla işbirliği içinde yayınlıyoruz. Bu yazıdaki tüm görsel malzemeler fariuadio’ya veya Progressive Audio – Ed’ye aittir. İnceleyen: Ralph Werner Kaynaklar: VPI Scout II, JMW 9T pikap kolu ve Denon DL-103, Ortofon MC Rondo Bronce vec Shelter 201 kartuşlar; Luxman D-05 SACD çalar; Logitech Touch, ReadyNas DUO , HP Notebook, M2Tech USB bridge, Benchmark DAC1 USB Phono pre: BMC Audio MCCI Pre-ampli:Octave HP33 ile MC phono Güç & entegre edilmiş ampliler: Musical Fidelity MB 700m, NAD M22, Arcam FMJ G39, Denon PMA-2010AE, Yarland FV-34 C III Hoparlörler: Dynamikks Monitor 8.12 Kablolar: High-level fis Audio Studioline, Ascendo tri-wire, Dynamikks Speakerlink, Ecosse ES 2.3, Zu Audio Libtec; low-level fis Audio Premiumline Lifetime, Vovox, Mundorf Cable ve diğerleri; dijital Wireworld Series 7 Starlight Gold coax, Aqvox USB Güç sağlama: fis Audio Black Magic Ekipman rafı: Creaktiv Trend 3 Elinizde verimliliği yüksek bir hoparlör olarak Jones’un konik yüzeyli ve/veya koni hoparlörü mü var? O zaman Blumenhofer’in Genuin serisindeki en iyi ürün olan yeni MkII sizi derinden sarsabilir. Baş kısmı A4 kağıt boyutunda bir koniden oluşuyor. Bu koni en az 220 litre havayı muhafaza eden oldukça kütleli bir ana gövdenin üstüne taç gibi oturuyor. Bu zengin hava rezervi woofer’a kendi bölgesi içinde nefes alınacak bir alan sağlıyor. Ne de olsa bu 16 inçlik, kağıt kadar ince bir mucize. Çok ince bir Zeytin cilayla şık şıkırdım giyinmiş bu şişko oğlanları dinleme odasına sokarken okumakta olduğunuz yazarın yüzündeki gülücüğün eni de aynen bu kadardı zaten. Bu hoparlörlerin daha çok kadınlara hitap edecek tipte, ortalama boyutlara sahip olmadıkları kesin ama eşimden onlarla ilgili çok net bir onay aldığımı da söylemeliyim. Neyse, Genuin FS1 Mk2 kocaman bir hoparlör. Ancak bu tarz bir puro tüttürmeye hazırsanız ve aradığınız ürün böyle bir şeyse (96dB/1w/1m gibi değerlerle onun verimliliğinin hat safhada olduğunu söylesek yalan olmaz) gurur kaynağınızı büyük ihtimalle saklamak istemeyecek ve en uygun şekilde yerleştirmeyi tercih edeceksiniz. Bu hoparlörler öylesine devasa boyutlara sahipler ki bazı resimlerden onların gerçek hayatta nasıl göründüklerini pek de çıkartmanız mümkün değil. Pekala, fotoğrafın perspektifi ne olursa olsun, önden 45 cm’lik enlerini hiçbir şekilde minimize edemez ama şikayet edecek bir şey var mı bunda? Tahmin edeceğiniz üzere bu gösterişli muhafaza sadece estetik arayışlara hizmet etmiyor. Çeşitli kıvrımlar hep bir akustik konseptin parçası ama Blumenhofer daha tumturaklı bir dil seçerek buna “armonik yapı” demeyi tercih ediyor. Paralel olmayan duvarlar en kötü durağan dalgaları bile etkisiz bırakabiliyorlar. Genel geometrisine ek olarak kasten böyle yapılmış olan huş ağacından 18 mm’lik incecik kontraplak duvarları ve bir de bunun üzerine basın yankılanma adetini “idare etmek” veya “tonlamak” üzere hazı bulunan seyrek ama stratejik nitelikteki sönümleme malzemeleri tasarımı tamamlıyor. Bavyeralılarımız, ne pahasına olursa olsun kabinin tepkiselliğini baskılamak yerine fazladan enerjilerini armonik olarak daha yumuşak ve daha geniş bir bant genişliği boyunca yayılmasını sağlarken çok daha hızlı bir salım elde etmenin de peşinden koşmuş oluyorlar. Çok katı bir sönümlemenin sonucunda ortaya çıkabilecek tekil ama dar ve dik rezonans zirvelerine göre daha tercih edilebilir bir şey bu. Bu size Britanyalı boksörler Spendor ve Harbeth’ın felsefesini hatırlatıyorsa, pek de yanılmış sayılmazsınız. Fakat elimizdeki kanıtlar şimdiki Mk2 enkarnasyonunun, 10 yıl önceki orijinalinin yüz gerdirme operayonundan geçirmiş halinden ibaret olmadığını gösteriyor. Bu muhafaza halen titeşimleri idare etmekten çok baskılamaya yönelik bir prensip izliyor ama bu baskılama dahiyene nitelikte bağlantı kirişinden ve 50 mm kalınlığında bir ön ekrandan kaynaklanıyor. Bunlardan anlaşıldığı üzere, Mk2 onun daha küçük boyuttaki kızssdeşi olan ve “armonik yapı” değişikliğinin ilk kez kullanıldığı FS2’ye daha yakın bir ürün. Fakat ikinci Genuin 1’de yine de yeni olan birtakım şeyler de barındırıyor. Bas refleksi ağzı artık öne doğru değil yere hedeflenmiş; sürücüler ve aynı şekilde koni geometrisi farklı. Koni için destek sistemi ve muhafazanın alt kısmı da değişmiş. Demek ki pratikte bunun yepyeni bir model olduğu söylenebilir. Bu değişikliklikleri göz ardı edersek, hoparlörün temel teknik özelliklerini koruduğunu görüyoruz. 16 inçlik kağıt konik woofer, 2’inci derece bir filtre ile 850 devri, 1.4 inç’lik bir baskılama odacığı bulunan 75 mm’lik titanyum kubbeyi yükleyen tweeter konisine devrediyor. Zaman hizalaması, güçlü kuvvetli bas sürücüsüyle karşılıklı oturma mesafesi için koni, hareket ettirilebilir bir kızak sistemi üzerine oturtulmuş. Tipik Blumenhofer tarzına sadık kalınarak, lambalı amplilere davetkar bir biçimde bakılması için seçilebilir empedans doğrusallaştırılması ve 1 dB veya 2dB’lik alçak geçirgen filtre seçeneği de mevcut ki bu da tipik Blumenhofer tarzıdır. Kullanıcıya sunulmuş bu değişiklik imkanları biwire terminalin sırasıyla arasında ve üstünde kullanılabilmektedir. Tekli telleme için atlama kabloları ve aynı zamanda empedans/tiz ayarlarlamaları için atlama kabloları da dahildir. Bu tip şeyler hızlı okuyucular tarafından rutin olarak gözden kaçırıldığından, tüm bunların sadece bir iki yollu tasarım anlamına geldiğinin altını net şekilde çizelim. Bu fiyatta ve bu ağırlık sınıfında, bu oldukça sıradışı bir şeydir. Tasarımcı Thomas Blumenhofer bunun yarattığı engellerden çok, getirdiği avantajları daha anlamlı buluyor gibi gözüküyor (ki bu avantajlar arasında özellikle, faz/zaman eşevreliliğine kıyasla daha basit bir crossover ile sağlanan iyileştirilmiş entegrasyonu sayabiliriz). Engeller deyince, akla ilk gelenler daha yüksek bir F3 (basın erişiminin eksi 3dB frekansı) ve Doppler ve IM ya da intermodülasyon distorsiyonuna daha büyük bir eğilim oluşmasıdır. Çünkü her bir sürücü bir 3 veya 4 yolluya kıyasla daha geniş bir bant genişliğini kapsamak zorundadır. Bu noktada, çok yüksek düzeylerde bile, Genuin FS1’in güçlü kuvvetli woofer’ının herhangi bir distorsiyon eğilimini denetim altında tutmak için parmağını bile kıpırdatmasına gerek olmadığını kabul etmek gerekir. Akustik kazancı sürücüsü için gereken gezinimi minimize eden koni için de aynı şey geçerlidir. F3 sayısının söz konusu olduğu bir yerde, şu 220 litre muhafaza hacminin bir sebepten ötürü var olduğunu söylemek gerek. Yine de Blumenhofer yalnızca -3dB’de 30-35Hz talep etmektedir. Bu, ayakları ne kadar içeri veya dışarı doğru monte edeceğinize bağlı bir işlev olarak yer aralığıyla değişkenlik gösterir. Aslında pek de fazla alçaltmaya da gerek yoktur. Düzgün şekilde ifade etmek gerekirse, aynı paraya Blumenhofer’in pese doğru yaklaşık bir oktav daha ekleyebilecek rakip ürünlerin peşinde koşulabilir. Tabii eğer bu mutlaka sahip olmanız gereken bir şeyse. Genuin FS1 Mk2’yi beğeneceğim zaten önceden belli olan bir şeydi. Çünkü hem 2 buçuk yıl önce Genuin FS2 üzerine de bir şeyler yazdığımı hatırlıyorum hem de Dynamikks Monitor 8.12 sıkça dinlediğim bir cihaz. O da Bavyeralılarla aynı kalıtımsal faktörlere sahip bir Alman tasarımı: Tweeter konisi, yüksek duyarlılık, düzgün bir şekilde geliştirilmiş kağıt koni. Buna tam on ikiden isabet denir. Genuin 1 ve 2’yi ayıran €10'000 söz konusuyken (ikincisinin fiyatı bizim incelememizden sonra biraz düştü) Dynamikks ile aralarında 2 bölü 1 şeklinde bir oran mevcut. Bu da en bariz soruyu sormamıza neden oluyor. Eğer bir insan daha küçük hoparlörlerden zaten hoşlanıyorsa, böyle ciddi miktarda bir yatırım daha ne kadar sevgi yaratabilir? Bunun en kısa cevabı: Bu kişinin hoşuna giden şeylerin daha fazlası, özellikle daha fazla dinamik ve çözünürlük ama ne yazık ki eğer bunları nicel olarak saymaya kalkışırsak, her şeyden iki katı fazla değil. Daha uzun cevaba başlamadan önce kurulumla ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum. Bu hoparlörü 20-25 metrekareden daha küçük bir alan için hakikaten pek tavsiye etmem. Gerçi yine de işlevli olacaktır ama daha küçük boyutlardaki Genuin 2’nin bu kadarlık bir mekanda daha iyi bir performans sağlayacağını düşünüyorum. Geniş alan ve büyük hoparlörler kesinlikle aynı resme aitler. Basın çok yoğun olmaması için onları ön duvardan biraz mesafeli koymanız iyi olacaktır, aynı şekilde sizinle tweeter konisinin arasında da mesafe olmalıdır. Ben kesinlikle hoparlörlere yakın olmak istemem. Benim 30 metrekareli odamda Genuin istediği gibi ayaklarını uzatabilir. Onu doğru yere koymak için birkaç şey denedikten sonra genellikle ulaştığım sonuçta karar kıldım – koltuğa yaklaşık 3.6 metre, ön duvara 1,6 metre, yan duvarlara 1.1 metre ve konilerden gelen sesi kulağımı yalayıp geçmesi için de hafifçe içe dönük yerleştirme yaptım. Bu kurulum çok başarılı oldu! Bir önceki sayfada bas konusuna değindiğimize göre onunla devam edelim. Bu hoparlörün başa çıkması gereken asıl şey pes basların yokluğu değil. Müstakbel sahipleri oda modlarını önlemekle daha fazla meşgul olacaklardır. En son konumunu aldıktan sonra 200 Hz’de aldığım aynı çıkışı 25 Hz’de de ölçümledim. Doğru müzikle insan bu Blumenhofer’in ne kadar güçlü bir hoparlör olduğunu hemen anlıyor. Nils Petter Molvaer’in Switch albümünden “Quiet Corners”ı ele alalım: Düzenli aralıklarla öfke patlamaları yaşayan bas üzerinde, su üstündeymiş gibi narince süzülen bir trompet sesi. Böyle bir müzik şöleniyle bu inceleme yazısını yazan benim, en huylu noktalarıma temas edilmesiyle çıkardığım iniltiler “13 yaşında çocuklara uygun” sayılmayabilir. Unutmayın ki ben mükemmel basa alışkınım. Dynamikks Monitor 8.12 benim en hassas noktamdır (bu sayılar sürücü çaplarını temsil etmektedir) ve Blumenhofer’ler de onun önemli özelliklerini yansıtmaktadırlar. İster artikülasyon, ister hız, ister eli çabukluk deyin ama hoparlörün bas geçişleri hiç zorlanmadan, adeta şimşek hızıyla odaya dalıyorlar... Çok ciddi anlamda déjà vu yaşadım diyebilirim. Böyle örtüşmelerin yanında, Blumenhofer’in Dynamikks’ten ayrıldığı bir nokta var. Dynamikks’in ölü gibi nötr olmasa da ağızda buruk bir tat bıraktığı noktalarda, Genuin 1 daha özlü ve ağız sulandırıcı bir tat yaratıyor. Buna “nötr artı” diyebilirsiniz. Bu kantitatif ekstra özellik ayrıca kaliteye de yansıyor. Orta ila üst baslarda Dynamikks biraz daha net ve daha sert darbeler indirirdi ki bu bazı dinleyicilere biraz fazla gergin ve seyrek gelebilirdi. İyi yapılandırılmış netlik için Blumenhofer daha iyi bir öğün sunuyor. Bunun farkına özellikle de Cake grubunun ilk albümlerini dinlerken vardım. FS1 onları daha yoğun bir nötürlüğe götürdü ki bu da daha fazla bas ve dolayısıyla daha fazla eğlence anlamına geliyor. Ve bu da sadece tek bir örnekti. Daha ağız sulandırıcı bir kıvamın yanında 60 devirin altındaki LF darbelerinin doğrusallığında da başka bir farklılık meydana geldi. Nils Petter Molvaer’e ve Khmer albümündeki “Tron” parçasına dönelim. Yaklaşık olaak 4 dakika gibi genel anlamda sakin sayılabilecek bir dereceye vuran e-bas dalgaları hakikaten de beni kendimden geçirdi. Basitçe ifade etmek gerekirse, bu benim genellikle duyduklarımdan çok daha muhteşem bir şeydi. Canlı performanslarında bile böylesine bir güç ve fiziksellik yaşanmamıştır, yani en azından benim gittiğim konser için söylüyorum. Aslında konserde sesler bu kadar net bile değildi. Bu çok eğlenceli! Kayıt daha muhteşem ve dinamik bakımdan çok daha özgürdü. Yine de tonal denge, özellikle de orta bant ve Leonard Cohen, Howe Gelb veya Bonnie “Prince” Billy gibi düzgün bir sonoriteye sahip erkek vokaller için elzem olan formdan sapma özelliğine sahip değildi. Kadın vokaller ise olması gerektiği gibi açık ve özgürdü. Kabul etmek gerekir ki frekans uç noktaları bir tık fazlaydı ama bu da yasadışı değil. Üst oktavlar söz konusu olduğunda ise bunu dinleme uzaklığım, çözünürlükte üst seviye cihazlarım ve Genuin FS1’de yaptığım nötr ayar ile nitelendirmem gerekir. Bu parametrelerden birini değiştirseniz bu gözlemimim de değişecektir. Dolayısıyla benim Musical Fidelity mono’ların NAD’ın hakkında yeni bir inceleme yazısı yazılmış olan M22’sinden daha parlaktı. Hoparlör kablosunun değiştirilmesi de ortama hemen ağırlığını koydu. Bu hoparlör sıradışı bir saydamlığa sahip. Bu sebeple, kayıtları ya da playback SPL’leri telafi edecek terminallerde, tiz dengesinin doğrudan etkilenmesi son derece mümkün. Yeri gelmişken kısa bir dipnot: İlk kurulumun ardından ben -2dB tiz kontüründe karar kılmıştım. Birkaç gün sonra koninin zaman hizasını biraz kurcaladım, keza şu hareket ettirilebilir kızak sayesinde her şey ayarlanabilir durumda. Bu opsiyon sahnenin derinlik aydınlanması ve bireysel seslerin plastikliği diye de bilinen anahat sertliği üzerinde büyük bir etki yarattı. Fakat ben bu noktada göreceli bir tiz güçlenmesi algıladım. Koni “aşırı taze, kesin çerçeveli” olarak ayarlanabilir ve ilk başta benim yaptığım da buydu. Bu aşırı odak o an çok etkileyici gelmişti. Gerçi bir miktar daha fazla olduğu anda yıpranmaya ve ekstra netlik elde etmek üzere fotoshoplanmış ama bunun sonucu olarak gayri tabii bir pikselleşme geçirmiş bir görüntüye benzemeye başladı. Zaman hizalaması doğru yerde kilitlendiği anda bu da ortadan yok oldu. Daha yuvarlak köşelendirmenin lazerle kesilmiş bit’lerden daha doğal olduğunu düşünüyorum. Bunun ayrıca üç boyutlu sesler ve enstrümanlar varmış gibi bir ilüzyon yaratmada da faydası oldu. Bununla varmak istediğim nokta şu ki “aşırı taze, kesin çerçeveli” versiyonda tonal olarak daha parlak olduğu. Bu sebeple bu zaman hizalaması üzerinde biraz zaman harcamanızı, bu arada da odağa, tanıma ve uzamsal aydınlanmaya dikkat etmenizi öneririm. Bu değerler yerine oturduğunda, geriye traşlanması gereken tek bir şey kalıyor ki o da tonal denge... Alan konusunda, yine en baştaki sorumuza dönersek, ses sahnesinin kuruluş şekli ekstra harcamayla değer elde edilen alanlardan biridir diyebiliriz. Dynamikks’e kıyasla Blumenhofer’in daha derin katmanlar oluşturduğu (ki şahsen bu her şeyden önemli) müzisyenlerin sahne performanslarını daha odaklı ve gövdeli bir şekilde sunduğu nettir. Bu konunun altını özellikle çizersek, belki de daha küçük ve sıkışık ama daha büyük bir gövde faktörü olan bir sahne perspektifi seslerin yeniden üretiminde dış alanların fazlasıyla havalı kaldığı daha geniş ve düz sunuma göre daha avantajlıdır. Blumenhofer hem daha dikkat çekici bir performans gösterdi hem de daha büyük bir yoğunluk, enerji ve konsantrasyon sağladı. Kısacası ben onunla kendimi daha fazla müziğe dahil olmuş hissettim. Bu niteliklerin daha küçük olan Genuin FS2’de de var olup olmadığını aradan geçen zamanı düşününce söylemek mümkün değil. Fakat FS2 o zamanlar tam olarak bu açılardan Dynamikks Monitor 8.12’yi gölgede bırakmıştı. Söz konusu devasa bir sanal sahne yaratmak olduğunda, daha büyük olan Genuin daha küçük olan ekürisini gölgede bırakmasını beklerim. Genuin FS1 ile arada sırada odamın hoparlörün yansıtmak istediği ses sahnesine imkan tanımayacak kaladar dolu olduğu hissini yaşadım. 60 metre kare geniş bir orkestrayı ya da Nicolas Jaar, Matmos, PVT, Nils Petter Molvaer gibi, ve Björk’ün bazı çalışmaları gibi geniş ses imajlarını, Genuin’in hakiki potansiyelini azamiye çıkartacak diğer şeylerle birlikte ağırlamak son derece mükemmeldir. Fakat bu sözlerimi onu hep böyle devasa gruplar ve sesler için kullanmak zorunda olduğunuz gibi bir sonuç çıkartmayın. Tam tersine. Oda müziği ve bir-kız-bir-gitar kombinasyonları da kaydın gerektiği kompaklıkta sunulmaktadır. Ses sahnesinin güzelliği Blumenhofer’in asıl cazip tarafı yanında solda sıfır kalıyor. Ses sahnesini onun kapsadığı disiplinlerden biri yalnızca. Onun asıl cazibesi nefes kesici dinamikleri (bu konuya birazdan geleceğim) ve birinci sınıf çözünürlüğü. Saf alan fetişistleri bu seviyeye biaz PraT ve dinamik beceriden feragat etmek suretiyle bu ürünün yarı fiyatındaki Ascendo System F ile ulaşmış olabilirler. Audiograde Ardora gibi bir ürünle de Blumenhofer’in odak ve sıralama gücününden daha fazlasını elde edebilirsiniz ama bir miktar bastan ve makrodinamiklerden ödün vermeniz gerekir. Aslına bakarsanız Audiograde, tasarımcıların farklı iki hoparlörde aynı meseleye temelde nasıl farklı yaklaştıklarına iyi bir örnektir: 2 yollu yerine 3.5 yollu; 16 inçlik wooferlı tweeter konisi yerine seramik dönüştürücüler; armonik bakımdan capcanlı bir ahşap muhafaza yerine, tüm mikro rezonanslara karşı acımasız bir savaş başlatan ultra yüksek kütleli dökme kompozit. Aslına bakarsanız etiket dışında hiçbir şey örtüşmüyor. Sahiden hiçbir şey mi? Aslında pek öyle değil. Büyütme gücü, Aachen’dan gelme ağır kutu, çılgınca boyutlara ulaşan detay tutkusu ile avantaj sağlamasına rağmen diğeriyle benzerdi. Çok dikkatli değerlendirmelerden sonra, Genuin FS1 çözünürlük bakımından Ardora’dan sonra bugüne kadar evimde konuk ettiğim en iyi hoparlördü. Buna katkıda bulunan birçok şey arasında yüksek verimliliğin ve geniş koni alanının bileşimini özellikle işaret edebilirim. Giriş elektrik sinyali, sürücüler çok az hareket ederken etkili biçimde akustik eşdeğerlerine dönüştürüldüğünde (ki aşırı dolanımdan kaynaklanan distorsiyonun azaltılması basta çok fazla şey fark ettiriyor) ortaya çok saf, temiz ve mikro detaylara kadar şeffaf bir sonuç çıkıyor. İşte böylece tizler,boğaz kısmı yerine ağzı etkin bir radyasyon yüzeyi olarak hareket eden koni vasıtasıyla çıkıyor. Bu elinizdeki tipik 1 inçlik yumuşak kubbeye göre yaklaşık 80 kat bir alanı, yani 420cm²’yi kapsıyor. Dolanım gereklilikleri esasen sıfır. Bu arada kötü şöhretli koni renklenmeleri hiç yok ki baskılama odacığı ve koni ilişkilerinin aşırı uçta prototiplendirilmesiyle gerçek bir sanat eseri ortaya konulmuş olmasıyla ilgili bu. Çözünürlüğü yüksek Dynamikks ile doğrudan bir kıyaslama yapılırsa, Blumenhofer’in daha fazlasının mümkün olduğunu gösterdiğini söyleyebilirim. Mesela Tuxedomoon’un Cabin in the Sky albümünden “A Home Away” parçasını ele alalım. Nefeslilerin girdiği yerde tonları daha temiz ve dokuları daha zengindi. 2:30’uncu dakikada elektronik gürültüler başladığında her bir kıvılcım çok daha parlaktı. Genel olarak ölçülü bir şekilde kaydedilmiş vokallerde, daha önce atladığım birçok ufak detayı fark ettim, sanki vokalisti daha önceden örten gri bir tül ortadan kalkmıştı ve şimdi önümde çırılçıplak duruyordu. Böylesine bir tonal saflığa nadiren rastlanır. Sonuç. Blumenhofer’in Genuin FS1 M2’si gibi bir hoparlörü tuhaf, sıradışı olarak etiketlemek en kolayı: Yüksek verimlilik + koni + canavar gibi bir woofer = Tam bir çılgınlık. Hiç şüphesiz, bu biraz çılgınca, hele de bu fiyat aralığında bir hoparlörü satın almayı düşünüyorsanız. Fakat bu bile müzik ve ses tutkusuna hitap eden bir şey değil mi, ne dersiniz? Ve bu doğru. Hem baştan sona. Yine de Blumenhofer körü körüne bir ayrılıkçı, başka bir değişle aşırı uçtaki bir ürün değil. O her şeyi en üstün seviyede yerine getiren bir ürün. Bir de size ekstra dozda hızi zamanlama, dinamikler ve çözünürlük sunuyor. Bunu herkesin zevkine hitap edip etmeyeceği konu dışı.Ona alıştığınız zaman, ondan daha aşağı bir şeyle tatmin olmanızın zor olduğunu söyleyebilirim. Bunu deneyimlerinden yola çıkarak söylüyorum. Blumenhofer Acoustics Genuin FS1 M2’nin profili • Daha alt bantları genel olarak kabul gören “nötr” standardından bir tık daha fazla olan tonal denge. • Daha ve daha pes bas tutkunları için, sadece aşırı uçta bir koni yüzeyiyle mümkün olabilecek son derece dolaysız, rüzgar gibi hızlı hareket eden baslar fazladan lezzet sağlıyor. Darbe ne kadar sert olursa olsun, hoparlörün zorlandığına dair bir his yaşanmıyor. Daha fazla kuruluk mümkün olsa da (ki bu akustik enstrümanların tizlerini etkileyeceğinden bu ancak hayal edilebilir) bu bas yoğunluklu bir renk artikülasyonuna sahip ve bu da tasarımn en güçlü olduğu noktalardan biri. • Baslarda daha pese erişmeyle ilgili şikayet edemem ama nesnel olarak bazı rakiplerin daha pes tonlara eriştiğini söyleyebilirim (tabii dinleme odanızın bunu desteklemesi şartıyla). • Orta menzil şok edici biçimde gerçekçi. Yüksek çözünürlük gücü ve en ıfak bir tülün bile ortadan kalktığına dair yarattığı hisle insanı etkiliyor. Bu bakımdan çok yüksek standartlara alışmış kişiler bile, özellikle de vokal bandında böylesi bir saflıktan etkileneceklerdir. • Tizler eşit biçimde detaylı, havalı ve açık seçik. Kablo seçimine, dinleme uzaklığına, esnek zaman hizalamasına dikkat edilirse, daha da iyi sonuçlar ede edilebilir. • Kayar kızak ile koniye pürüzsüz geçiş için faz optimizasyonu mükemmel ses sahnelemesine katkıda bulunacaktır. Bu boyutta bir hoparlör için, imgelerin özgürlüğü şaşırtıcı ve özellikle de güzelce materyalize edilmiş ve boyutlandırılmıştır. Sanal sahne kaydın izin verdiği ölçüde devasa boyuta ulaşabilir. Yine de hiçbir şeyin yapay şekilde şişirilmediğini de söylemek gerekir. • Hem makro hem de mikro dinamikler en üst düzeyle işlev göstermektedir. Bu bakımdan alışılagelmiş sistemlere hakikaten toz yutturulmaktadır. Sonuç ise müziğin canlılığını öldürmeden bir dinleti yapabilmenizdir. Bu hakikaten de bağımlık derecesindedir. • Yüksek voltaj duyarlılığı ve ayarlanabilir empedans doğrusallaştırması sayesinde, SET’ininkiler gibi gücü düşü ampliler uygun olabilir. İnceleme sırasında birincil olarak gücü yüksek transistör gücü kullanıldı ve sonuç harika oldu. Tabii ki bu tercihler son derece esnektir. • Bu hoparlörün nefes alacak mekana ihtiyacı var, bu sebeple 25 metre kareden daha küçük alanlar için önerilmez. Tam potansiyeline ulaşması için kuruluma da dikkat etmelisiniz. Milimetrik zaman hizalaması ayarlarını asla küçümsemeyin keza bu ayarlar gerçekten de çok fark yaratıyor. Olgular: • Konsept: Yere hedefli ağız ve twetter konili pasif iki yollu kule tipi hoparlör. • Boyutlar ve ağırlık: yak 116 x 45 x 61cm YxGxD (ayaklarla birlikte), 60kg. • Verimlilik: 96dB/W/m • Nominal empedans: 8 ohms • Diğer: Hareket ettirilebilir tweeter koni hizalaması, empedans düzeltme bağlantı telleri, -1dB/2dB tiz kontür, biwire terminaller • Garanti: 10 yıl • Websitesi redaktion @ fairaudio.de
Benzer belgeler
EMMESpeakers New Beta - Can Hi-Fi
iyi hesaplanması lazım. Çıkan sesi tarif etmek zor olmakla birlikte nötr ve alt menzilde iyi
bir performans ile karakteristik bir özellik sergileyen, net ve hiç rahatsızlık vermeyen bir
ses olduğu ...