Bilgisayara İndir - Hisar Intercontinental Hospital

Transkript

Bilgisayara İndir - Hisar Intercontinental Hospital
Özel Hisar Intercontinental Hospital
Ücretsiz Sağlık Yayınıdır
Türkiye’nin sağlık üssü !..
Yıl: 3 Sayı: 5 Ocak-Mart - 2009
Çocuklarda İdrar Yapma İşlev Bozuklukları
Doğumsal Beyin ve Omurilik Hastalıkları
Gebelik
Nükleer Tıp
Check-up
Diyabet ve Göz
Bel Fıtığı
Sinüzit
Hisar Intercontinental Hospital Sağlıklı Yaşam Ödülleri
sağlık
Yıl: 3
Sayı: 5
Ocak-Mart-2009
Tanı Bölümleri
Check-up
Endoskopi Laboratuvarı
-- HİSAR INTERCONTINENTAL HOSPITAL -Adına İmtiyaz Sahibi :
G.Direktör Prof. Dr. Haydar SUR
» Gastroduodenoskopi
» ERCP
» Kolonoskopi
» Rektoskopi
Göğüs Hastalıkları
HIH Eğitim, Kültür ve Yayınlar Kurulu
--- Başkanı ve Yazılardan Sorumlu Editör --Doç. Dr. Salih SOMUNCU
------ Yayına Hazırlıktan Sorumlu Editör -----Ülkü ERTUĞRUL
-------------------- Yayın Kurulu --------------------Prof. Dr. Bekir Sami UYANIK
Prof. Dr. Fuat DEMİRCİ
Uzm. Dr. Nilay DEĞİRMENCİ
Uzm. Dr. Yavuz FURUNCUOĞLU
Uzm. Dr. Gülşah YÜKSEL
Emine YAVUZ
Büşra ÇETMİN
Sibel GÜMÜŞBOĞA
»
»
»
»
»
»
»
»
»
»
»
Alerjik Cilt Testleri
Bronkoskopi
Solunum Laboratuvarı
Solunum Fonksiyon Testleri
Reverzibilite Testi
Bronş Provokasyon Testi
CO Difuzyon Testi
Verem Testleri (PPD)
Plevra Biyopsisi
Ergospirometri
Uyku Laboratuvarı
- Tüm Gecelik Uyku Testi
- CPAP / BİPAP Titrasyonu
Göz Hastalıkları
»
»
»
»
Bilgisayarlı Görme Alanı
FFA-ICG Angiyografi
OCT
Wave Front Analizi
Kardiyoloji
------------------- Yazışma Adresi ------------------HİSAR INTERCONTINENTAL HOSPITAL
Halkla İlişkiler Bölümü
Alemdağ Cd. Site Yolu Sk. No:7 PK. 34768
Ümraniye / İSTANBUL / TÜRKİYE
Çağrı Mrk: 0216 - 444 5 888
Faks: 0216 - 524-1323
www.hisarhospital.com
[email protected]
»
»
»
»
»
»
EGK
Efor Testi
Ekokardiyografi
Ritim ve Tansiyon Holter
Koroner Anjiyografi
Telemetri
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları
» Odyoloji Ünitesi
Klinik Laboratuvarlar
»
»
»
»
»
»
Immünoloji
Biyokimya
Endokrinoloji
Hematoloji
Mikrobiyoloji
Seroloji
Nöroloji
» EEG
» EMG
Nükleer Tıp
»
»
»
»
Sintigrafi
Miyokard Perfüzyon Spect Sintigrafisi
Spect Beyin Kan Akımı Çalışması
Akciğer Perfüzyon Ventilasyon Çalışması
Patoloji - Sitopatoloji
» Histopatoloji
» Sitopatoloji
» İmmünohistopatoloji
Radyoloji
»
»
»
»
»
»
»
»
»
Anjiyografi
Bilgisayarlı Tomografi
CT Anjiyografi
Dijital Direkt Röntgen
Dijital Floroskopi
Dijital Mamografi
Kemik Dansitometrisi
Manyetik Rezonans Görüntüleme(1.5 teşla MR)
Ultrasonografi (Renkli Doppler Ultrasonografi)
Uyku Laboratuvarı
Üroloji
»
»
»
»
Androloji Laboratuvarı
Green Light
Sistoskopi
Ürodinami Laboratuvarı
Tedavi Bölümleri
--------- Grafik Tasarım ve Fotoğraflar --------Ali UZUN
[email protected]
------------------------- Baskı --------------------------FAZİLET NEŞRİYAT ve TİC. AŞ
Bağlar Mh. Mimar Sinan Cd. No: 52
GÜNEŞLİ - BAĞCILAR - İSTANBUL
Tel: 0212 - 657-8800 (pbx)
Faks: 0212 - 657-9588
www.fazilet.com.tr
[email protected]
Acil Servis
Ağız ve Diş Hastalıkları
Alerji
Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Çocuk Cerrahisi ve Ürolojisi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Dermotoloji
Enfeksiyon Hastalıkları
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Gastroenterohepatoloji
Genel Cerrahi
» Meme Cerrahisi
Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz
Göğüs Cerrahisi
Göz Sağlığı ve Hastalıkları
Hiperbarik Oksijen Tedavisi
İç Hastalıkları
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Kalp Damar Cerrahisi
Kardiyoloji
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları
Nefroloji
Nöroloji
Nüroşirürji (Beyin ve Sinir Cerrahisi)
Nükleer Tıp
Obezite Polikliniği
Ortepedi ve Travmatoloji
Pediatrik Kardiyoloji
Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi
Psikiyatri ve Klinik Psikoloji
Üroloji
Yoğun Bakımlar
» Cerrahi Yoğun Bakım
» KVC Yoğun Bakım
» Yenidoğan Yoğun Bakım
» Koroner Yoğun Bakım
z
z
ö
s
ö
n
s
Ö
n
Önsöz
Ö
“ Çağdaş hizmet,
hastanın gönlüne
göre sunulan hizmettir. ”
Genel Direktör Prof. Dr. Haydar SUR
Değerli okuyucular,
İnsanlık var olduğundan beri sağlık hizmetleri de
var olmuştur. Tarih öncesi devirlerde belki de
avlanırken, dereyi geçerken vb. kişiler yaralandığında
yaranın üzerine bir yaprak basıyorlardı. O dönem için
bu da bir sağlık hizmetidir. Çok değil 500 yıl önce
birçok ülkede hastaların içine şeytan girdi diye diri
diri yakılabiliyordu. Yirmibirinci yüzyılda modern tıp
biliminin bizi getirdiği noktada hizmetin içeriği de
veriliş şekli de bambaşka bir hal almıştır. Yüzyıllardır
hastane denince (bence doğrusu Selçukluların dediği
gibi şifahane olmalı, hastalık odaklı değil sağlık odaklı
isimlendirme yapmalıyız) yalnız hekim ve hemşirenin
hizmet verdiği, hekimin dediklerinin gerçekleştiği ve
hastanın söz hakkının olmadığı mekanlar akla geldiği
için yirmibirinci yüzyılın hastane anlayışını sağlık
görevlilerinin kabul etmesi zor olmuştur. İşin ilginç
yanı hastaların ve yakınlarının da yeni anlayışa
ulaşması kolay olmamıştır.
Ancak sağlık hizmetlerinin yeni yüzü farklıdır.
Artık “hasta odaklı” hizmet vermek gerekiyor. Tabii ki
hekimlerin, hemşirelerin, diğer sağlık profesyonellerinin okudukları bilim nedeniyle hastaları
bilgilendirme ve yönetme görevi vardır ve bu her
zaman olacaktır. Profesyonellikle elde edilen bu güce
rağmen, hastalarımızı ve yakınlarını profesyonel
kararlara ortak etmeliyiz. Onların arzularını olabil-
diğince gerçekleştirmeye çabalamalıyız. Çağdaş
sağlık hizmeti bunu gerektiriyor. Hasta ve yakınları
ile uygun iletişim zemini oluşturulduğunda birçok şeyi
paylaşmak ve karar birliğine ulaşmak zor değildir.
Hisar Intercontinental Hospital, en başından
beri, kullanıcı dostu bir hastane olarak tasarlanmıştır.
Bu hastanenin mayası böyle yoğrulmuştur.
Ülkemizde akademik olarak örnek gösterilecek bir
mimarisi vardır. İçinde barındırdığı cihazlar da bu
mimariyi taçlandırmaktadır. Geriye kala kala insan
faktörü kalıyor. Hastalarımızın arzuladığı hizmeti
ortaya koymak için “hasta odaklı” hizmet kültürünün
yerleşmesi böylece en kritik bir noktaya gelmiş
oluyor.
Bizden hizmet almaya talip olmuş her kişiyi,
günde yüzlerce kişiye hizmet verirken hiç
aksatmadan memnun ederek göndermeye yeminimiz
var. Hisar Intercontinental Hospital’ın memnuniyet
yeminini her gün ele aldığımız konularla bir an bile
akıldan çıkarmadığımız gibi, bu yemini her sayımızda
bir şekilde tekrar tekrar hatırlatmak gerekiyor.
Esenlik ve sağlık dolu günler diliyorum.
Saygılarımla.
sağlık
r
r
ö
t
i
ö
d
t
i
E
d
Editör
E
Saygıdeğer okurlarımız;
Doç. Dr. Salih SOMUNCU
Hisar Sağlık Dergisinin beşinci sayısını sizlerle buluşturmanın heyecanını ve sevincini yaşıyoruz. Sizlere sunduğumuz kaliteli sağlık hizmetini, elinizde bulundurduğunuz
dergimiz ile de sürdürmek amacındayız.
Tıp bilimi sürekli okumayı, kendini yenilemeyi ve modern
dünyanın tüm imkanlarından bu anlamda faydalanmayı
gerektiren bir bilimsel alandır. Artık bilgiye ulaşmak, bilgiyi
taze tutmak bir bilgisayar tuşuna basarak ulaşmak kadar kolaylaşmıştır. Ancak bu kolay ulaşım bazı yanlışları doğru gibi
algılamaya neden olabilmektedir. Bu açıdan elinizde bulundurduğunuz dergiyi her zaman başvurabileceğiniz bir kaynak
olarak hazırlamayı amaçladık. Dergimizde en yetkin isimler
sizlere en sık karşılaştığımız sağlık sorunları ile ilgili bilgiler
vermektedir.
Hisar Intercontinetal Hospital Eğitim Kurulu olarak
sizlere bu dergiyi hazırlamanın yanında kurum içi eğitim
hizmetlerine de ara vermeden devam ediyoruz. Düzenli
olarak hekimlerimize ve diğer çalışanlarımıza yönelik hizmet
içi eğitimlerimiz sürmektedir. Yine çevre sağlık çalışanlarına
ve halkımıza yönelik eğitsel faaliyetlerimizi de sürdürüyoruz.
Dergimizin sayfalarını karıştırırken mutlaka kendiniz
veya bir yakınınız ile ilgili bir sağlık konusuna denk geleceğinize inanıyoruz. Konuların seçiminde özellikle buna
dikkat etmeye çalıştık. Neredeyse her bölüm ile ilgili sık rastlanılan bir sağlık sorununu en doğru ve en güncel şekli ile
sizlere paylaşmak istedik.
Gelecek sayılarımızda tekrar buluşmak üzere, tüm
halkımıza ve tüm sağlık çalışanlarına mutlu ve sağlıklı günler
dileriz.
z
ı
m
ı
r
a
l
r
Dokto
Doktorlarımız
GENEL DİREKTÖR
ESTETİK VE PLASTİK CERRAHİ
TIBBİ DİREKTÖR
FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON
BAŞHEKİM
GASTROENTEROLOJİ
KULAK BURUN BOĞAZ
NEFROLOJİ
NÖROLOJİ
ANESTEZİ ve REANİMASYON
GENEL CERRAHİ
NÖROŞİRURJİ
GÖĞÜS CERRAHİSİ
NÜKLEER TIP
BİYOKİMYA ve KLİNİK BİYOKİMYA
GÖĞÜS HASTALIKLARI
CHECK UP
ÇOCUK CERRAHİSİ
ORTOPEDİ ve TRAVMATOLOJİ
GÖZ HASTALIKLARI
PATOLOJİ
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
HEMATOLOJİ
HİPERBARİK OKSİJEN TEDAVİSİ
PSİKİYATRİ
RADYOLOJİ
ÇOCUK KARDİYOLOJİ
ÇOCUK PSİKİYATRİ
İÇ HASTALIKLARI
ROMATOLOJİ
ÇOCUK PSİKOLOĞU
KADIN HASTALIKLARI
UYKU MERKEZİ
DERMATOLOJİ
ÜROLOJİ
DİŞ
KARDİYOLOJİ
ACİL
İŞ YERİ HEKİMLİĞİ
DİYET
KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ
ENDOKRİNOLOJİ
ENFEKSİYON HASTALIKLARI
SERVİS HEKİMLERİ
KLİNİK PSİKOLOG
sağlık
* Parttime
Kadın Doğum
Gebelikte
görülen
yakınmalar
Gebelik sürecinde görülen yakınmalar:
Bulantı ve kusma: Bulantı ve kusmada hormon üreten sistemlerin rolü vardır. Psikolojik faktörlerin de etkisinin olabileceği
düşünülmektedir. Gebeler bu durumda sık ve az miktarda kuru yiyecekler yemelidir. Ağır ve kokulu yiyeceklerden kaçınılmalıdır. Bulantının geçmediği, kusmaların devam ettiği ve kilo kaybedildiği
durumlarda doktora başvurulmalıdır.
Mide yanması: Barsak hareketlerinin azalması ve gebelikte
artan hormonların etkisi ile sindirim sistemi kaslarında oluşan
gevşeme bu duruma neden olur. Anti asit ilaçlar kullanılabilir.
Opr. Dr. Ayşa KARA
HIH Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
Gebelik her ne kadar
fizyolojik bir süreç de
olsa bu esnada anne
adayının vücudunda
belirgin değişiklikler
meydana gelecek, bazı
yakınmalar ortaya
çıkacaktır. Bu belirti ve
yakınmaların anne
adayına en iyi şekilde
izah edilmesi gerekir.
Kabızlık: Barsak hareketlerinin azalması kabızlığa neden olur.
Bol posalı yiyecekler, kepek ekmeği ya da tam ekmek tüketilmelidir.
Kayısı, incir, erik gibi meyveler ve bunların kompostoları alınmalıdır.
Gerekirse büyük abdesti yumuşatan ilaçlar kullanılabilir.
Hemorid(Basur): Rahimin büyümesi toplar damarlardaki kan
dönüşünü engelleyerek hemoroid oluşumunu neden olur. Hemoroid
varsa yakınmaların artmasına neden olur. Kabızlık bir kısır döngü
yaratarak yakınmaları ağırlaştırabilir. Bu nedenle kabızlık önlenmelidir. Hemoroid kitlesinin büyüdüğü durumlarda ve kanama
olduğunda gebe mutlaka doktora başvurmalıdır.
Bacaklarda kramp ve ağrı: Serum kalsiyumunda azalma
veya serum fosforunda artmaya bağlı olarak bacaklarda kramp tarzı
ağrılar oluşabilir. Yorulduğunda dinlenmek koşuluyla yürüyüş yapılmalı ve aynı yerde sabit durarak ayakta beklenmemelidir. Kramp
anında bacaklar karına doğru çekilmelidir. Yakınmalar fazlaysa
kalsiyumdan zengin diyet ve ilaç alınabilir.
Vajinal akıntı: Gebelikte büyüyen rahim ağzı nedeniyle vajinal salgıda artış oluşur. Bu salgı artışı vajinal ortamın asiditesini
bozarak enfeksiyona zemin hazırlar. Özellikle mantar enfeksiyonları
gebelikte sıktır. Yakınmalarda doktora danışılmalıdır.
Sık idrar yapma: İdrar toplayıcı sistemlerde genişleme, idrar
akışının azalması, hormon değişiklikleri ve büyüyen rahimin baskısı
mesane fonksiyonlarını değiştirir. İltihap için zemin oluşturur. Bu durumu engellemek için bol su içilmeli ve genital hijyene dikkat
edilmelidir.
sağlık
31
Baş ağrısı: Duygusal ve hormonal değişiklikler veya sinüzite bağlı olarak baş ağrısı oluşabilir. Ayrıca gebelikte
tansiyon yüksekliği ile seyreden gebelik
zehirlenmesi, allerji ve enfeksiyon da
bu duruma neden olabilir. Sık görülen
ya da devam eden baş ağrılarında
doktora başvurulmalıdır.
Ödem (şişme):
Gebelikte sıvı tutulmasına
bağlı olarak görülür. Bu bulgu
gebelik zehirlenmesi belirtisi de
olabilir. Gebeye bacaklarını
yukarı kaldırarak dinlenmesi
önerilir. Tuz alımı azaltılır. İdrar
sökücüler kullanılmamalıdır.
Bel ağrısı: Duruş bozukluğu, vücut ağırlığının artışı
gibi nedenler bel ağrısına yol açabilir. Duruşun düzeltilmesi
bel ağrısını azaltır. Giysi ve ayakkabı seçimi dikkatli yapılmalı ve uygun egzersizler yapılmalıdır.
Bayılma ve halsizlik: Hormonal değişiklikler ayağa
kalkıldığında tansiyon düşmesine neden olabilir. Bu durumlarda derin nefes alıp verme, bacakların hareket ettirilmesi, başın aşağı ayakların yukarı pozisyona getirilmesi
gerekir. Ayrıca, kan şekerinin düşük olması da bayılmaya
neden olabilir. Bu durumda şekerli sıvılar verilmelidir.
Göğüslerde hassasiyet ve ağrı: Fizyolojik olarak
göğüslerdeki değişiklik hassasiyete neden olabilir. Gebeliğe
özel rahat sütyenler 24 saat kullanılmalıdır. Göğüslere buz
uygulaması yararlı olabilir.
Karın ağrısı: Ciddi bir hastalık belirtisi olabileceği
gibi son üç ayda rahimin kasılmasına bağlı olarak da
görülebilir. Dinlenme ve pozisyon değiştirme ile karın ağrısı
düzelebilir. Düzelmez devam ederse doktora başvurulmalıdır.
Gebelikte dikkat edilmesi gereken durumlar:
İlaç kullanımı: Bazı ilaçların bebekte gelişim bozukluğu ve anormallik yapma riski vardır. Doktora danışılmadan ilaç kullanılmamalıdır. Bazı vitaminlerin fazla
tüketilmesi de bebeğe zarar verebilir.
Radyasyon: Tanısal radyolojide maruz kalınan
radyasyonun zararları spontan talihsizliklerle karşılaştırıldığında embriyoya son derece düşük risk getirmektedir.
Bu nedenle gebelikte gerekli ise anne adayına X-ray
tanısal testleri yapılabilir.
Sigara içme: Sigara içimi ile düşük kilolu bebek
doğurma arasında ilişki araştırmalarda gösterilmiştir.
Sigara içimi ayrıca düşük, dış gebelik, gelişme geriliği,
32
sağlık
düşük doğum ağırlığı, ölü doğum, ani bebek
ölümü gibi sorunlara da neden olabilir. Nikotin
plesantadan geçmekte ve amnion sıvısında
anne kanından %88 daha yüksek konsantrasyonda bulunmaktadır. Sigarayı bırakamayan, günde 10-15 den fazla sigara içen ileri
derecede bağımlı gebelerde terapi düşünülmelidir.
Alkol kullanımı: Uzun süreli alkol kullanan annelerin bebeklerinde alkolün kesilmesi ile geri çekilme bulguları ortaya
çıkabilir ve beslenme bozukluğu görülebilir.
Ayrıca bebekte görülen fetal alkol sendromu
da oluşabilir, dolayısı ile gebeliğin hiçbir döneminde alkol tüketilmemelidir.
Cinsel ilişki: Gebeliğin her döneminde
cinsel ilişki serbesttir. İlişki sırasında rahimde
kasılma ve kramp hissediliyorsa ilişkiden kaçınılmalıdır.
Ayrıca geç düşük, erken doğum yapmış ve kanaması olan
gebeler, düşük tehdidi ve erken doğum riski olanlar ilişkide
bulunmamalıdır.
Banyo yapma: Gebeliğin son döneminde vücut ağırlığının artması ve ağırlık merkezinin değişmesi nedeni ile
banyo yaparken kayma ve düşme riski artar.
Diş bakımı: Yemeklerden sonra ve gece yatarken
dişler fırçalanmalıdır. Dişeti kanamları ve diş eti iltihabı
görülebir, hijyene dikkat edilmelidir. Gebeliğin her döneminde diş hastalıkları tedavisi yapılabilir.
Giyim: Rahat ve bol giysiler giyilmelidir. Ayakkabı
çok yüksek ve çok alçak topuklu olmamalıdır. Çorap ve iç
çamaşır lastikleri çok sıkı olmamalıdır.
Seyahat: Gebeliği normal seyreden gebelerin seyahat yapmasında sakınca yoktur. Karayolu ile seyahatlerde
2-3 saatlik yol sonrasında 15-20 dakika mola verilmeli ve
molada yürüyüş yapılmalıdır. Otururken rahat oturulmalı
ve yastıklarla desteklenmelidir. Uçakla seyehat kabin içi
basıncın ayarlı olmasından dolayı güvenlidir. Uzun süren
uçuşlarda doğum riski göz önünde bulundurulmalıdır.
Uyku: En az 8 saat uyunmalı gündüzleri ise dinlenilmelidir. İleri gebelik haftalarında yan yatılmalı, sırtüstü
yatılmamalıdır. Anne adayı ağır yük kaldırmamalı, ani ve
sert hareketler yapmamalıdır. Haftada 3 gün en az yarım
saat dinlenerek yürüyüş yapmalıdır.
Beslenme: Anne adayının sağlıklı beslenmesi bebeğin büyüme ve gelişimini olumlu olarak etkiler. Gebelik
döneminde yetersiz beslenme nedeniyle annenin kemiklerinden kalsiyum kaybı olur, guatr ve demir eksikliğine
bağlı kansızlık görülür. Ayrıca, iyi beslenemeyen gebelerde
enfeksiyona karşı direnç azalır, gebelik ve doğumla ilişkili
problemlerde 3-4 kat artış olur.
Göğüs Hastalıkları
Sigara ve
zararları
Uzm. Dr. Orhan DALKILIÇ
HIH Göğüs Hastalıkları Bölümü
Sigara dumanında
4000' in üzerinde zehirli
kimyasal madde vardır.
Bu zehirlerin öldürücü
etkisi günümüzdeki hava
kirliliğinde daha etkilidir.
İçerisinde 50 adet direk
kanserojen katkı
maddesi bulunur.
Ligth veya zararsız
sigara yoktur.
Sigara ve zararları
Özellikle gençlerde ve kadınlarda tüketimi artan sigara;
erken yaşta başlandığı zaman bağımlılık yapıcı oranı daha fazla
olur. Eroin ve esrara göre 8 kat daha fazla alışkanlık yapar. Sigara
dumanında 4000' in üzerinde zehirli kimyasal madde vardır. Bu
zehirlerin öldürücü etkisi günümüzdeki hava kirliliğinde daha
etkilidir. İçerisinde 50 adet direk kanserojen katkı maddesi bulunur. Ligth veya zararsız sigara yoktur.
Pasif içicilik yoluyla alınan çevredeki sigara dumanı ana dumandan daha fazla nikotin içerir.
İçenlerin kanserden ölme oranı içmeyenlere göre 20 kat fazladır.
Akciğer kanserlerinin % 90 'ı sigaraya bağlı oluşmaktadır ve
dünyada en fazla öldüren kanser türüdür.
Önlenebilir hastalık ve ölümlerin birinci nedenidir. Her 8
saniyede 1 kişiyi öldürmektedir
Tüm organlarda kanser yapmasının yanısıra, kronik bronşit,
amfizem, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), astım, hipertansiyon, kolesterol, felç, kalp krizi, ülser, dişlerde sararma, ağız
kokusu ve ani ölüm gibi birçok hastalığa neden olmakta veya
görülme oranını artırmaktadır.
Sigara içen kadınlarda erken doğum, erken yaşlanma, kemik
erimesi, kısırlık, anormal gebelik, sakat ve hastalıklı çocuk doğmasına neden olmaktadır. Bebekte ise fiziksel ve zihinsel gelişme
geriliği yapar.
Yılda 4.8 milyon kişinin ölümünden sorumludur.
20 yıl sonra ise 10 milyon kişinin öleceği tahmin edilmektedir.
sağlık
33
Ülkemizde heryıl 100.000 kişi bu sigara nedeniyle
ölmektedir.
Maalesef bütün bunlara rağmen yapılan gizli reklamlar ve özendirici tanıtımlarla tüketim oranı özellikle geri
kalmış ülkelerde ve kadınlarda gün geçtikçe artmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde tüketim oranı % 30 azalırken ülkemizde
ise % 80 artmıştır.
Bırakma yöntemleri
Etkinliği kanıtlanmış tıbbı tedaviler uygulanmalıdır;
Takvim-belirli gün bırakma,
Nikotin sakızı,
Nikotin bandı,
Sigara nasıl bırakılır?
Nikotin burun spreyi,
Tıpta sigara bağımlılığı tedavi edilmesi gereken bir
hastalık olarak tanımlanmaktadır.
Nikotin kartuşu,
Bıraktırmada başarılı olmak için en önemli faktor
sigarayı bırakma isteği ve iradesidir (kendi kendine
bırakma).
Ya hep ya hiç denmelidir, azaltarak bırakma yöntemi
başarısızdır, bırakmaya kesin karar verip birden bırakılmalıdır.
Aniden bırakanların başarma oranı % 80 iken, azaltarak bırakanların başarma oranı % 6' ya düşmektedir.
Sigarayı bıraktırma bir ekip çalışması gerektirir. Bu
ekipte doktor, psikolog, hemşire, fizyoterapist ve sosyal
gönüllüler görev almalıdır.
Sadece hekimin sigarayı bırakma yönündeki telkiniyle
bırakma oranı % 8'dir. Ek tedavi yöntemleriyle başarı oranı
artmaktadır.
“Bir taneden birşey olmaz” yalanına kanmamalı,
bağımlı olmamak için sigaraya hiç başlamamalıyız.
Özenti, anne-babanın sigara kullanması sonucu pasif
bağımlı olunması nedeniyle sigaraya başlama yaşının 10
lara kadar düştüğü günümüzde sigarayı bırakma daha da
önem taşımaktadır.
İlaç tedavisi; Bupropion HCL(Zyban), Veraniklin
(Champix),
Davranış tedavisi (Psikoterapi) gibi yöntemlerdir.
Hekim telkiniyle bırakma oranı % 8, nikotin replasmanı ile % 25, ilaç tedavisi ile ise % 25-44 cıvarındadır.
Bırakma yöntemleri güçlü bir irade ile desteklenmelidir.
Sigaradan kurtulmak güçtür, ancak imkansız değildir.
Sigarayı bırakamayacağınızı asla düşünmeyin, karamsarlığa izin vermeyin.
Nikotin yoksunluk belirtileri geçicidir.
En çok zorlayıcı süre ilk iki-üç haftadır, sonrasında
içme isteği ve yoksunluk belirtileri giderek ortadan kalkar.
Sigarayı bıraktığınız da
İlk 20 dakikada nabız, kan basıncı, el ve ayakların ısısı
normale döner.
8-24 saat sonra kan oksijen seviyeniz, dokulara giden
oksijen miktarınız ve enerjiniz artar. Kandaki karbonmonoksit gazı azalır.
Kalp krizi geçirme riskiniz ilk günden itibaren azalmaya başlar, bir yılın sonunda risk %50 azalır.
Beyin kanaması ve bacaklardaki gangren riski %3050 oranında azalır.
Üçüncü günde tat ve koku alma duyularınız artar.
İki hafta ile üç ay arasında; Akciğer kapasiteniz
%30 artar, rahat spor yapabilirsiniz.
Öksürük, balgam azalır ve kaybolur.
Bağışıklık sisteminiz güçlenmeye başlar.
Diş ve parmaklarınızdaki sarı lekeler
kaybolur.
Bir yıl sonra kalp krizi ve beyin kanaması geçirme riskiniz %50 azalır.
34
sağlık
Sağlığını, geleceğini ve sevdiklerini düşünen hastalarımızı kendi istekleriyle başaracakları bu mücadeleye
davet ediyor, sağlıklı ve sigarasız günlerde buluşmayı umut
ediyoruz.
Sigarasız Yaşam Polikliniğimizin İşleyişi
Hastanemizde sigarayı bırakma tedavisi hekim gözetiminde bilimsel yöntemler kullanılarak yapılmaktadır.
Sigarayı kendi kendinize bırakmakta zorlanıyorsanız
“Sigarasız yaşam polikliniği” mize başvurarak bilimsel yöntemlerle yardım alabilirsiniz.
Polikliniğimiz randevulu çalışmakta olup sigarayı
bırakmaya karar veren hastalarımız ön muayeneden geçirildikten sonra isteyen olgulara paket program uygulanmaktadır,
On yıl sonra felç olma riskiniz hiç sigara içmemiş olan
kişilerle aynı düzeye iner.
Bilimsel kanıtlara dayalı tıbbi tedaviler yanında
sigaranın zararlarını gösteren check-up programları, karbon monoksit(CO) ölçümü, uzman psikiyatrist eşliğinde
psikoterapi ile bütünleşmiş tetkik ve tedavi protokolleri ile
başarılı bir tedavi hedeflenmektedir.
Onbeş yıl sonra kalp krizi riskiniz hiç sigara içmeyen
kişilerle aynı olur.
Bırakma esnasında zorlanan olgulara davranış tedavisi ile destek olunmaktadır.
Evde, işyerinde arkadaş ortamında sigara içmeyen ve
siz içtiğiniz için rahatsız olanlar ve sevdikleriniz hiç dumana maruz kalmayacaklardır.
Belli aralıklarla bireysel ve grup terapileri yapılmakta,
2.4. ve 6.haftalarda kontrollerle tedaviye uyum takip
edilmektedir.
Beş yıl sonra akciğer ve diğer organ kanseri olma
riskiniz günde bir paket sigara içen kişiye göre %50 azalır.
Çocuklarınıza iyi bir örnek olabilirsiniz.
Çocuklarınızın kulak iltihabı, bademcik iltahabı,
sinüzit, bronşit, hışıltılı solunum, astım gibi hastalıklara
yakalanma risklerini azaltacaksınız.
Bırakmanın en iyi yönü kronik bronşit, amfizem gibi
akciğer dokusunda gelişebilecek tahribatların ve kanser
gibi geri dönüşümü olmayan hastalıkların engellenmesidir.
Bozulma sürecindeki akciğerin sigaranın bırakılmasıyla
yeniden toparlanması mümkündür.
Neden sigarasız yaşam?
Toplumun genelinde yaygın olarak kullanılan ve onlu
yaşlara kadar düşmüş olan sigara bağımlılığı sosyal ve
psikolojik nedenlerle birlikte giderek artış göstermektedir.
Bu nedenle dünya sağlık örgütü ve sağlık otoriteleri sigara
ile ciddi bir mücadele başlatmışlardır.
Birçok ülkede yasaklanan sigara sivil toplum örgütleri
ve diğer sağlık kuruluşları tarafından da çeşitli kamnyalarla kişilere bıraktırılmaya çalışılmaktadır.
Hastanemizde bu mücadeleye; “Sigarasız yaşam polikliniği” kurarak katkıda bulunma kararı almıştır.
Çocuklarımızın
geleceğini
karartmayalım.
sağlık
35
Ağız ve Diş Sağlığı
Çocuklarda
ağız ve diş
sağlığı
Bir bebeğin dişleri, annenin hamileliğinin daha 3. ayında
oluşmaya başlar. Bu sebeple hamilelik döneminde beslenmenin
ayrı bir önemi vardır. Dengeli beslenme ve zararlı ilaçlardan uzak
durma bebeğin dişlerinin sağlığını direkt olarak etkileyecektir. Bebeğin dişlerinin oluşumu için gerekli kalsiyum, fosfor ve diğer
mineraller annenin kan dolaşımından alınır. Anne hamilelik döneminde yeterli kalsiyum almazsa, bebeğin ihtiyacı olan kalsiyum
anne vücudundan karşılanır. Bu sanıldığı gibi annenin dişlerinden
değil, kemiklerinden karşılanır.
Hamilelik döneminde ortaya çıkan hormonal değişikliklerden
dolayı diş etleri şişebilir. Bunun sonucunda daha fazla bakteri
plağı birikmesiyle birlikte, dişeti iltihabı ve çürük gelişebilir. Bu
sebeple anne adayının daha özenli ağız bakımı yapması gerekir.
Gerektiğinde diş hekimine gidilip diş temizliği yaptırılabilir.
Bebeklikten Yetişkinliğe Çocuk Dişleri
Dt. Defne KANIK
HIH Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü
Bebeğin dişlerinin
oluşumu için gerekli
kalsiyum, fosfor ve diğer
mineraller annenin kan
dolaşımından alınır. Anne
hamilelik döneminde
yeterli kalsiyum almazsa,
bebeğin ihtiyacı olan
kalsiyum anne vücudundan karşılanır.
36
sağlık
Sağlıklı bir ağız ortamı için, ebeveynler bebeğin ağzında
dişler görülmeye başladıktan sonra ne yapmalı?
İlk dişler bebek 6 aylık olduğu zaman genellikle alt çenede,
ön orta kısımda, iki diş olarak görülür ve bu dişlere ön kesici
(santral) dişler denir. Bu dişler sürekli dişlere göre küçük, beyaz
ve daha aralıklıdır.
Kesici Dişler
Köpek Dişleri
Azı dişleri
Aşağıdaki tabloda süt dişlerinin sürme yaşı belirtilmiştir.
Sürme
Zamanı (Yıl)
Düşme
Zamanı (Yıl)
Ön Kesici
7.5
7
Yan Kesici
9
8
Köpek dişi
18
11
Birinci Azı
14
9
İkinci Azı
24
11
6
6
Diş
Alt Dişler
Ön Kesici
Yan Kesici
7
7
Köpek Dişi
16
10
Birinci Azı
12
9
İkinci Azı
20
10
* 6 ay öncesi veya sonrası normal sınır kabul edilir.
Aşağıdaki tabloda sürekli dişlerin sürme yaşı belirtilmiştir.
Diş
Sürme
Zamanı (Yıl)
Orta kesiciler
7
Yan kesiciler
8
Kaninler
10
1. Küçük azılar
9
2. Küçük azılar
11
1. Büyük azılar
6
2. Büyük azılar
12
3. Büyük azılar
18
yaşından sonra
Bazı çocukların dişleri geç, bazılarınınki erken sürer.
Dişlerin sürme zamanı 10-12 aydan geç bile olsa bu
normaldir. Geç sürmüş olan dişlerin çürüğe dirençleri
erken sürmüş olanlara göre daha fazladır. Bunun sebebi
ağız ortamına çıkıncaya kadar devamlı vücut dokularından
florür almalarıdır. Oluşmakta olan dişlerin kusursuz ve
çürüğe dayanıklı olmasına yardım etmenin en iyi yollarından biri erken dönemde florür uygulamaktır.
Süt Dişleri Neden Önemlidir?
20 adet süt dişi çocukluk yılları boyunca ısırma,
çiğneme ve ezme işlemleri ile sindirime yardımcı olurlar.
Yüzün ve çenelerin gelişimini ve şeklini etkilerler. Daimi
dişlere sürme rehberliği yaparak onların yerleşeceği
boşluğu korurlar ve sürekli dişlere sağlıklı bir ortam hazırlarlar. Herhangi bir süt dişinin erken kaybı komşu dişlerin
bu boşluğa doğru kaymasına sebep olur. Böylelikle yer
değiştiren bir diş, sürmeye hazır bekleyen daimi dişin sürmesine engel olur ya da ağız içinde çapraşıklığa sebep olur.
Çocuklarda Diş Temizliği
Çocuklar ağızlarını yeterince temizleyemezler.
Çocuğun el becerisi ve ebeveynin tutumu diş fırçalama
alışkanlığını belirler. Bebeğin ağzında dişler ilk görünmeye
başladıktan sonra (6-8 ay) temizlenmeye başlanmalıdır.
Her beslenmeden sonra temiz bir tülbent veya gazlı bez ile
silinmelidir. 1-1.5 yaşından sonrada yumuşak bir diş fırçası
kullanılabilir. Diş fırçası küçük başlı, düz, yumuşak ve naylon kıllardan oluşmalıdır. İkinci yaş gününden sonra diş
fırçalarını çocuklar kullanabilirler. Ama bu sadece alışkanlık
kazandırmak içindir. Bu görev hala ebeveynlerindir. 2.5
yaşından sonra minicik bir diş macunu parçası fırça üstüne
konulabilir. Fakat kesinlikle yutulmamalıdır.
Çocuklarda Kötü Alışkanlıklar
Parmak ve emzik emme: Emme fonksiyonu yeni
doğmuş çocuklarda çok kuvvetlidir. Parmak emme alışkanlığı genelde 2 yaşın sonunda kaybolur. Ancak parmak
emme, emzik emme alışkanlığı devam edecek olursa
henüz gelişmekte olan kas ve kemik yapıları üzerine
basınç uygulayarak dişlerin yer değiştirmesine yol açar. Bu
durumda üst ön dişler öne, alt ön dişler ise geriye doğru
eğilir ve alt ve üst ön dişler arasında açıklık meydana gelir.
Alışkanlık bırakılırsa bu açıklık kapanır. Fakat 4-5 yaşına
kadar çocuk bunu terk etmezse anne baba müdahale etmelidir.
Tırnak yeme: Bir çocuk tırnak yemeye iki yaş
civarında başlayabilir. Bu alışkanlık ağzın ön kısmındaki
dişlerde yan dönmelere, dişlerin ısırma yüzeylerinde aşınmalara sebep olabilir.
Diş gıcırdatma: Bazı çocuklarda gün boyu veya
uyku sırasında diş gıcırdatmaya (bruksizm) eğilim vardır.
Bruksizmin kesin sebebi bilinmemekle birlikte, çocuklarda
sık görülmesinin sebebinin ,çocuğun süt dişlerini temas
ettirmeye çalışması sonucu geliştiği düşünülmektedir.
Bunun sonucunda süt köpek dişleri ve kesici dişlerde hafif
aşınmalar görülebilir. Bruksizm eğer çok ileri derecedeyse
yüz kaslarında ağrı, baş, boyun, kulak ağrıları ve çene ekleminde ağrılar görülebilir.
Biberon çürüğü: Bebeklerde bazen süt dişlerinin
sürmesiyle birlikte özellikle üst çene ön bölge dişler de
kahverengi lekeler ve küçük kırıklar görülebilir. Aslında bu
lekeler diş çürükleridir ve dişler de çürük nedeniyle kırılır.
Bu şekilde yaygın çürüklerin oluşmasının sebebi biberonla
ballı, şekerli veya bisküvili sütün verilmesi ve biberonun
gece boyunca bebeğin ağzında kalmasıdır. Biberon çürüğü
çok hızlı ilerleyen bir çürük tipidir ve müdahale edilmezse
alt kesici dişleri de içine alabilir.
sağlık
37
florür jelleri gibi lokal uygulamadır. Kullanılmakta olan
içme sularının flor ihtiva etmesi önemlidir. Bunun yeterli
olmadığı durumlarda uygun doz belirlenerek fluor
takviyeleri alınabilir. Çocuğunuz çok fazla florür alırsa
florozis (daimi dişlerin ön yüzeylerinde beyaz, düzensiz
lekeler) olabilir.
Biberon çürüğünden korunmak için: Geceleri,
bebekleri ağızlarında biberonla uyutmamak, sütün içine
tatlandırıcı gıdalar katmamak gerekir. İlk dişlerin sürmeye
başlamasıyla sabah ve gece beslenmeleri sonrası ıslak bir
tülbentle dişleri silmek gerekir. Biberon çürükleri tedavi
edilmezse ağrı ve iltihaplanma olur. İltihaplı ya da ağrıyan
dişler bebeğin huzursuzlaşmasına ve beslenme düzeninin
bozulmasına neden olur. İltihap alttan gelecek kalıcı dişleri
de etkileyip şekillerinin bozuk olmasına yol açar. Bu dişler
çekilmek zorunda kalırsa çocukta konuşma problemleri ortaya çıkabilir.
Çocuk Dişlerini Koruyucu Önlemler
Fissür örtücü (fissur sealent): Azı dişlerinin
çiğneyici yüzeylerinde pit ve fissür denilen girinti ve çıkıntılar vardır. Fissür örtücüler de dişleri çürükten korumak
için bu çukurları dolduran plastik esaslı malzemelerdir. Sıvı
şeklinde ve beyaz renklidir. Uygularken dişleri aşındırmaya
gerek yoktur. Ağrısız bir tedavidir. Fissür örtücüler daimi
dişleri yeni sürmüş çocukların, genellikle 1.ve 2.büyük azı
dişlerine uygulanır.
Flor Uygulaması: Dişler mineralize olurken florürün
ortamda olması dişin mine tabakasını güçlendirir. Diş
çürüğe karşı dirençli hale gelir. Flor alımının iki esas yolu
vardır. Florürlü suyun içilmesi ve florür takviyelerinin yutulması şeklinde olan sistemik alım ve günlük florürlü diş macunu, gargara kullanımı veya diş hekiminin uyguladığı
Lokal flor uygulaması: Flor diş hekimi tarafından,
özel bir kalıba solüsyon veya jel ile doldurup birkaç dakika
ağıza uygulanır. Bu işlemin 6 ayda bir tekrar edilmesi
gerekir.
Yer Tutucu Uygulaması
Süt dişinin zamanından önce kaybedildiği durumlarda, daimi diş gelinceye kadar geçici bir yer tutucu yapmak gerekebilir. Yer tutucular sabit veya hareketli olabilir.
Gerektiği halde yer tutucu yapılmazsa her iki taraftaki
dişler bu boşluğa devrilir. Karşı çenedeki diş uzama yapar.
Bu durumda ortodonti tedavisi gerekli olur.
Daimi Dişlerde Sorunlara Yol
Açabilecek Süt Dişi Problemleri
Ön süt dişlerine gelmiş olan bir darbe enfeksiyona
yol açabilir ve daimi dişlerin şekil, büyüklük ve renklerinde düzensizlikler yapabilir. Süt dişleri tedavi ile yerlerinde tutulmak yerine çekilirse, boşluğunu korumak
için yer tutuculara gerek duyulabilir. 6 yaş dişi ağız içinde
sürerken süt birinci ve ikinci azılarının yerlerinde olması
çok önemlidir. Böylelikle 6 yaş dişi normal yerinde sürecektir.
Çocuklarda Oluşmuş Problemlerin
Tedavi Edilmesi
Çürük: Dişteki çürük kısım temizlenerek kalıcı veya
geçici bir dolgu maddesiyle doldurulur. Çürük çok ilerlemişse, dişin canlı kısmına kadar,kanal tedavisi uygulanabilir.
Darbe: Bazen düşme veya yaralanma durumunda
diş yerinden tümüyle çıkabilir. Bu durumda çıkan diş ile
birlikte acilen diş hekimine gidilmelidir. Bu esnada diş ya
çocuğun dilinin altında tutulur yada bir miktar süt içinde
muhafaza edilir. Kaza sonucu dişte bir kırılma oluşursa ,dişi
ılık su ile silip temiz tutarak zaman kaybetmeden diş
hekimine gidilmelidir.
Diş Çekimi: Bazı durumlarda çürük, dişin canlı kısmına kadar ilerlemiştir ve dişin köklerinden çene kemiğine
kadar ilerlemiş iltihabi bir durum gelişebilir. Böyle durumlarda bu bir süt dişiyse ve alttan gelen daimi dişin sürmesi
çok yakınsa çekim yapılabilir. Daimi dişin sürme zamanı
yakın değilse çekilen dişin yerine bir yer tutucu yapılması
gerekir.
38
sağlık
Genel Cerrahi
Anal
Fissür
Anal fissür (çatlak), makatın çıkışında meydana gelen çatlak
şeklinde bir yaradır ve dışkılama sırasında ve sonrasında şiddetli
ağrıya ve bazen kanamaya neden olan bir hastalıktır. Görünüş
olarak küçük bir lezyon olmasına karşın belirgin rahatsızlık verir.
Çatlak en çok arka orta hatta oluşmaktadır. İlk bir aylık dönemdeki
yırtıklara akut (erken) anal fissür, daha uzun süreli çatlaklara ise
kronik (geç) anal fissür denmektedir.
Opr. Dr. İlker ABCI
HIH Genel Cerrahi Bölümü
Anal fissür (çatlak),
makatın çıkışında
meydana gelen çatlak
şeklinde bir yaradır ve
dışkılama sırasında ve
sonrasında şiddetli
ağrıya ve bazen
kanamaya neden olan
bir hastalıktır.
Kadın ve erkekte aynı oranlarda ve her yaş grubunda
görülebilir. Bebek ve çocuklarda görülen makattan kanamanın da
en sık sebebini oluştururlar.
Sebebi henüz tam olarak belirlenememiş, çeşitli faktörler ileri
sürülmüştür.Uzun süreli kabızlığın, doğumun, Crohn hastalığı ve
ülseratif kolit gibi iltihabi barsak hastalıklarının çatlakların oluşumunda ve devamında etkili olduğu bilinmektedir. Hastaların
çoğunda şikayetlerin başlamasından önce büyük ve sert bir
dışkılama hikayesi veya bazen ishal sırasında sık barsak hareketlerinin oluşu hastalığı başlatan olaydır. Rektal bir termometrenin
yerleştirilmesi, lavman cihazının ucu ve hatta rektum ve anüsün
muayenesinde kullanılan bir endoskop anal fissür meydana
gelmesi için yeterli bir travma oluşturabilir. Çok sık olmasa da
hamilelik, bir doğum olayı sırasında da perineal travma sonucu çatlak oluşabilir. Anal fissürlü hastalarda anal istirahat basınçları yüksek bulunmakta ve arka orta hatta azalmış kan akımı ciddi ağrıdan
ve iyileşmenin gecikmesinden sorumlu tutulmaktadır.
Anal fissürlü hastaların çoğunda anal ağrı ve özellikle ağrılı
dışkılama mevcuttur. Ağrı, genellikle yırtılır, kesilir gibi veya yanma
şeklinde tarif edilir ve genellikle dışkının çıkışı sırasında duyulur.
Ağrı, anal kanaldaki lezyonun büyüklüğü ile orantılı değildir. Çatlak
küçük ama ağrısı şiddetli olabilir. Ağrı dışkılamadan hemen sonra
kısa sürede bitebilir veya devamlı olabilir. Bazen dışkılama işlevini
sağlık
39
başlatmayı durduracak kadar, kabızlık oluşturabilir. Büyük,
sert dışkının geçişi çatlağın daha da ilerlemesine veya
devam etmesine neden olur. Bunlara ek olarak kanama,
kaşıntı ve kötü kokulu dışkılama, üriner şikayetler olabilir.
Anal fıssür, makattan olan ağrılı kanamaların en sık
görülen sebebidir. Kanama, parlak kırmızı, bir kaç damla
halinde veya genellikle tuvalet kağıdına bulaşma şeklinde
görülür. Kanama bazen daha fazla, damlama şeklinde tuvalete boşalabilir. Kanama genellikle küçük miktarlardadır
ve genellikle kansızlığa sebep olmaz. Kaşıntı, anal
ülserasyondan kaynaklanan akıntı nedeniyle oluşur ve
hastaların % 50 kadarında ortaya çıkar. Anal fissürden
kaynaklanan ağrı bazen sık idrar yapma, hatta idrar yapamama ile sonuçlanabilecek kadar idrar yolu şikayetleri ile
seyredebilir.
Çatlak şeklindeki yara 4-5 haftadan fazla devam ederse, çatlak hattı önünde hemoroide (basur) benzer bir deri
uzantısı oluşur; buna hipertrofik papilla veya bekçi bir
meme denir. Çatlak daha da derinleşir ise ağrı ve kaşıntı
artar, yani artık kronik (müzmin) anal fissür oluşur. Ağrı
saatlerce, hatta gün boyu devam edebilir. Kanama seyrektir. Bazen her tuvalete çıkışta kanama olabilir ve kağıda
bulaşır tarzdadır, hemoroidlerdeki gibi püskürür tarzda
değildir.
Anal fissürün tıbbi tedavisinde kabızlıktan korunma
çok önemlidir. Bunun için bol meyve, sebze tüketilmelidir.
Kadınlardaki anal fissür, genellikle doğum travması veya
doğumdan sonraki ilk günlerde oluşan kabızlıkla ilgilidir.
Anal fissür bir şekilde oluşmuşsa diyet, dışkı yumuşatıcı
ilaçlar, kısa süreli topikal kremler, sıcak su oturma banyoları 3 hafta kadar devam edilmeli, ağrı varsa ağrı kesiciler
verilmelidir.
Akut (erken) fissürlerde ilaç tedavisinin başarı şansı,
dikkatli bir uygulama ile % 80 'dir. Ancak fissür kro-
40
sağlık
nikleşmiş ise, yani çatlak derin ve zemini çok sert ve bekçi
meme gelişmiş ise bu tür tıbbi tedavi % 50 başarısız kalacaktır. Kronikleşmiş anal fissürde tedavi, tıbbi veya cerrahi
yolla anal spazmın giderilmesi esasına dayanır. Tıbbi tedavi
ile geçici rahatlama sağlansa da, esas tedavi cerrahi müdahale ile sağlanabilmektedir.
Cerrahi tedavide anal dilatasyon, fissürektomi ve lateral internal sfinkterotomi kullanılmaktadır. Günümüzde
bu metodlardan en sık lateral internal sfinkterotomi denilen metod tercih edilmektedir. Bu ameliyatta lokal veya
genel anestezi altında açık veya kapalı olarak iç sfinkter
kesilir. Her iki yöntemdede anal basınç yeterli ve eşit miktarlarda düşer. Ameliyattan sonra çatlakların %97 ile
%100’ü tamamen iyileşmektedir. Hastaların %90’ından fazlası 48 saat içersinde ağrıdan kurtulurlar.
Ayrıca anal fissür tedavisinde lokal olarak kullanılan
Glyceryl Trinitrate (GTN) merhemleri anal kanaldaki
basıncı azaltarak etkili olmakta, etkisinin çabuk geri dönmesi, ilacın olumlu etkisinin hızlı bir şekilde ortaya çıkması,
böyle bir tedavi ile fissür vakalarının bir kısmında cerrahi
tedaviye gerek kalmaması, başarısızlık olmasının hastada
herhangi bir zarar meydana getirmemesi ve yan etkilerinin
son derece az, önemsiz olması nedeniyle günümüzde tercih edilmeye başlayan tedavi yöntemleri olmaya
başlamıştır.
Günümüzde yeni bir uygulama ile komplike olmamış
anal fissür hastalarına cerrahi tedaviye alternatif olarak
Botulinum toksini (Botox) injeksiyonu yapılmaktadır. İşlem
anestezi gerektirmeden poliklinik şartlarında uygulanmakta ve işlemden hemen sonra hastalar evlerine gönderilmektedir. Bu yöntem, herhangi bir anestezi
gerektirmemesi, ağrısız olması ve ameliyata göre uygun
maliyeti ile alternatif bir seçenek olarak görülebilir.
ADH (İdrar çıkışını azaltan hormon) eksikliği gibi nedenlerdir.
En önemli nedenler:
Geceleri aşırı idrar oluşumu,
Mesane kası aktivitesi,
Fonksiyonel mesane kapasitesinin düşük oluşu
Uyanma eşiğinin yüksek oluşudur.
İdrar yolu enfeksiyonu.
Doğumdan itibaren hep olanlarda daha çok genetik,
nörolojik nedenler ile dikkat eksikliği ve uyanma eşiği yüksekliği ve gece idrar oluşumunun fazlalığına neden olan
su dengesi bozukluğu önemli nedenler arasında yer almaktadır.
Enürezis nocturna tedavisi:
Çocuğun motivasyonu ve davranış
tedavisi
Alarm cihazları
İlaç tedavisi: İdrar çıkışını azaltan hormonun (ADH)
verilmesi, mesane kasının istemsiz kasılmalarını azaltan
ilaçlar ve psişik sorunları düzelten ilaçlar. Kuru yatak
eğitimi ana baba ve çocuk üçlüsü tarafından
gerçekleştirilir.
- İdrarın ıkınarak yapılması
- Uzun süre idrarını tutma ve daha sonra istemsiz
olarak kaçırma
- Kahkaha ile gülerken mesanenin aniden boşalması
Tüm bu nedenlerin ortaya konup hepsine uygun tedavinin başlanması tedavideki esas amaçtır. Her bir nedenin
kendine özgü farklı tedavisi vardır. Amaç idrar yapma
fonksiyonunu dü-zenlerken, oluşabilecek mesaneden geri
kaçışlar ve idrar yolu enfeksiyonunun önlenmesidir.
Gece idrar kaçırma (Enürezis nocturna)
Doğumdan itibaren hep olabileceği gibi, belli bir
dönem normalken daha sonra ortaya da çıkabilir. 5 yaş
öncesi gece altını ıslatma hastalık olarak kabul edilmezken,
5 yaş sonra oluşu hastalık olarak kabul edilir. Her yıl %1517 oranında kendiliğinden düzelir. %15 oranında gece
idrar kaçırmaya kabızlık ve dışkı kaçırma şikayetleti de eklenmiştir.
Nedenleri:
Sebebi ne olursa olsun, gündüz veya gece idrar
kaçırma, idrar yapmada işlevsel bozuklukların tümü önemli
pediatrik ürolojik bir sorundur.
Her hastanın ayrı ayrı değerlendirilip, nedeninin bulunup buna uygun
tedavinin düzenlenmesi
gerekir. Hastalığın tedavisi uzun solukludur
ve hekim dışında annebabaya ve hastaya da
önemli
görevler
düşmektedir. Özellikle
ailenin ve hastanın tedavi için istekli olup,
hekim ile sıkı bir diyalog
içinde olmalar gerekmektedir. Hastanemizde her türlü
detaylı inceleme yapılmakta ve tedavilerin
tümü bilimsel olarak
uygulanmaktadır.
Genetik,
Psikolojik,
Gelişimsel,
Ürodinamik ve Uyku bozuklukları
sağlık
21
Nükleer Tıp
Nükleer
Tıp
Deneyimi
Uzm. Dr. Nadiye KAHRAMAN
HIH Nükleer Tıp Bölümü
Hastanenin
kuruluşundan beri
faaliyet göstermekte
olan Nükleer Tıp
Bölümü modern çift
başlı gama kamera
SPECT cihazı ile Hisar
Intercontinental
Hospital'a, İstanbul'a
ve çevre illere test
hizmeti vermekteyiz.
22
sağlık
Hastanenin kuruluşundan beri faaliyet göstermekte olan Nükleer Tıp Bölümü modern çift başlı gama kamera, SPECT cihazı ile
halkımıza hizmet sunmaktadır. Hem Hisar Hospital'da takip edilen
hem de İstanbul çevresi hatta yakın illerden bize test amacıyla gönderilen hasta profilimiz oluşmuştur. Nükleer Tıp, ülkemizde
1960'larda Avrupa ve Amerika gibi ülkelerle hemen hemen eş zamanlı bilim dalı olarak kurulmasına rağmen hâlihazırda sadece belli
üniversite ve büyük hastanelerde aktif çalışan bir bölümdür. Bunda
çeşitli faktörler rol oynamaktadır. Mesela test için hastaya
verdiğimiz, kalp, böbrek, tiroid, kemik gibi dokularda tutulan ve ilgili organın çalışmasını gösteren ajanlar (bilim dilinde radyofarmasötikler) sadece özel koşullarda, özel merkezlerde ve bazen
reaktörlerde üretilmektedir.
Sintigrafi testi ileri bir tetkik olduğu için hastanenin de tüm
bölümlerinin ve onkoloji servislerinin hasta potansiyeli olması
gereklidir. Ülkemizde nükleer tıp uzmanı sayısı sınırlıdır. Bölümün
kurulması Sağlık Bakanlığı ve Atom Enerji Kurumu'ndan özel izne
tabiidir ve Fizik mühendisleri denetimi altındadır. Hisar Hospital
bünyesinde kurulan bölümümüz yetkili kurumlar tarafından
tümüyle akredite edilmiştir. Bölümümüzde de tam gün çalışan ve
hastalara verdiğimiz dozları hassasiyetle hesaplayan fizik mühendisimiz bulunmaktadır.
Nükleer Tıp nedir?
Nükleer Tıp bölümüne gidip size ya da yakınınıza sintigrafi çektirmediyseniz hakkında çok az şey bildiğiniz bilim dalıdır. Adı korkuyla karışık anılsa da ve hastalar çoğu kez bölümümüze kaygıyla
geldiğinde 'peki bana ne yapacaksınız?' diye sorduğunda cevabımız
şu olacaktır. Organlarınızın filmini çekeceğiz. İşin temeli de budur.
Nasıl akciğer filmi çekilirken bir makinenin önünde hareket
etmeden duruyor ve X-ray ışınlarının sizi geçip filme yansımasına
izin veriyorsanız burada da benzeri işlemi gerçekleştiriyoruz. Temel
farkı radyoloji tetkiklerinde radyasyonun kaynağı nasıl X-ray cihazı
ya da bilgisayarlı tomografi ise burada da size az dozda çoğunlukla
damardan enjeksiyon olarak verdiğimiz radyoaktif
solüsyondur. Uygulamanın akabinde organlarınızda hücre
düzeyinde tutulan madde sizden yansıyıp film kaynağı
oluşturmaktadır.
Nükleer Tıbbın tarihçesi
1800'lü yılların başında İngiliz kimyager John Dalton'un atom teorisini ortaya atmasıyla başlayıp, Alman
Wilheim Konrad Roentgen'in 1895'de X ışınlarını bulmasına, 1928'de Amerika'da Ernest Lawrence'ın siklotronu
yapmasına kadar uzanmaktadır. Nükleer tıp gelişimindeki
en önemli adım 1934 yılında Marie Curie'nin yapay
radyoaktiviteyi keşfetmesidir. Ancak birçok tarihçi nükleer
tıbbın gerçek başlangıcı olarak radyoaktif iyodun toksik
guatr (zehirli guatr) tedavisinde kullanılmaya başlandığı
1940'lı yılları göstermektedir. Halen nükleer tıp görüntülemelerinde en sık kullanılan radyoaktif madde olan teknesyum yapay olarak 1937 yılında üretilmiş, 1965 yılından
sonrada ticari üretim, dağıtım ve kullanımı başlamıştır.
Takip eden yıllarda farklı ajanlar bulunarak nükleer tıp
günümüze kadar süren hızlı gelişmesine başlamıştır.
Görüntüler nasıl oluşturulmaktadır?
Hastaya çoğunlukla damardan enjekte edilen bazen
uygulanan teste göre inhalasyon (solunum), subkütan
(deri altı), veya oral (ağızdan) yöntemle verilen serbest ya
da proteine bağlanmış isotoplar ilgili organa yerleşip gama
ışını yayarlar. Bu ışınlar özel bir kamera aracılığı ile toplanmakta, bilgisayar ve software aracılığı ile bir dizi kantitatif
analizden geçtikten sonra görüntü haline dönüşmektedir.
Nükleer tıbbın özellikle kullanıldığı alanlar olan kalp per-
füzyon çalışması, kalp kasının ve kalp duvarının hareketleri, böbreklerin dinamik olarak görüntülenmesi ve çalışmasının hesaplanması, tiroid bezinde ultrasonografi ile
saptanan nodüllerin aktivite derecesi gibi çalışmalar bu
yöntemler kullanılarak gerçekleştirilmektedir
Yapılan görüntülemeyle, organlarla ilgili, başka yöntemlerle elde edilmesi mümkün olmayan fizyolojik,
metabolik ve moleküler düzeyde bilgi, noninvaziv, sayısal
ve objektif olarak sağlanmaktadır. Çok duyarlı aynı zamanda amaca özgül yöntemlerdir.
Nükleer Tıp bölümünde ne tür çalışmalar
yapılmaktadır?
Bize başvuruların % 70–80 kadarı kalp sintigrafisi için
gönderilen hastaları oluşturmakta. Diğer çalışmalar ve kullanım alanları web sayfamızda detaylı olarak yer almaktadır.
Sıklıkla uyguladığımız testler nelerdir?
Kemik: Primer veya metastazda kanserin kemiklere
yayılım derecesi veya ağrı nedenlerini araştırma, spor
yaralanmalarında ayırıcı tanı, kırıkların erken dönemde
tespiti.
Akciğerler: Kan akımında ve/veya havayolunda obstrüksiyon, pulmoner embolus teşhisinde olasılık tayini. Akciğer
kanseri operasyonu öncesinde akciğer fonksiyonlarının
değerlendirilmesi için de yapılmaktadır.
Karaciğer/safra kesesi: Abdominal ağrı, fonksiyon
bozuklukları; iltihabi durumlar, ameliyat sonrası
komplikasyonlar.
Dalak: Büyüme
Tiroid: Guatr tanı ve
tedavi takibi, tiroid bezinin
az veya çok çalışma durumları, nodüllerin değerlendirilmesi,
ameliyat
sonrası takip.
Böbrekler: Doğuştan veya sonradan tas,
daralma gibi nedenlere
bağlı obstrüksiyonları değerlendirme, nedeni açıklanamayan ve böbreğin
neden olduğu tansiyon
yüksekliğinin tayininde en
hassas testlerden kaptopril testinin uygulaması,
sağlık
23
böbrek yetmezliği.
Kalp: Enfarktüs, iskemi alanı tayini, ejeksiyon
fraksi-yonu, kalp kası viabilitesi, kalp yetmezliği,
Paratiroid: Yükselen kan kalsiyum nedenlerini araştırma, lezyon (adenoma) tespiti.
Beyin: Epilepsi, tümörler, kan dolaşım
yetmezliği, özellikle Alzheimer riski olan
vakalarda klinik bulguların gelişmesinden de
önce teşhisin sağlanmasında en hassas testtir.
Enfeksiyon, enflamasyon: Kemik iltihabi, apseler, nedeni açıklanamayan ateş.
Gözyaşı Yolları Sintigrafisi: Gözyaşı
yollarındaki tıkanıklığın tanısında en duyarlı ve
ağrısız testtir.
Meme kanseri: Ameliyat öncesinde ilgili
memeye yapılan enjeksiyonla lenfatik drenajı
gösteren cerrahiye yardımcı preoperatif lenfosintigrafi.
Gama prob ile kanser hastalarında ameliyat sırasında sentinel lenf nodu tesbiti yapılmaktadır.
Testis Sintigrafisi: Ağrılı testis değerlendirilmesinde
ayırıcı tanıya yardımcıdır.
Lenfosintigrafi: Lenfatik Drenajın ve lenf yollarındaki tıkanıklığın nedenlerinin araştırılması.
MUGA: Kalbin bütün olarak veya bölgesel hareket
bozukluklarının tespitini yapan bir testtir. Kalbe zarar verebilecek tedavilere başlamadan önce ve sonra yapılması
önerilir.
Galyum Sintigrafisi: Enfeksiyon odaklarının tespiti,
Lenfoma, sarkoidoz, bağışıklık sistemindeki düşüşe bağlı
gelişebilen PCP tanısında ve bazı spesifik tümörlerin teşhis
ve tedavisinin takibinde önemlidir.
Gastrointestinal Kanama Sintigrafisi: Kanama
odağının tespiti açısından aktif kanaması olan hastalarda
en hassas testlerden biridir.
Verilen radyasyonun yan etkileri var mı?
Radyasyonun ana kaynağı sadece yaşıyor olmanızdan
kaynaklanan doğadan alınan radondur. Tetkiklerden alınan
radyasyon uçak yolculuğu esnasında alınan dozla
karşılaştırılabilir düzeydedir. Örnek verilirse kalp sintigrafisi
sonrası alınan doz anjiyografi esnasında alınan dozdan
daha düşüktür. Tabii burada hiç de zararsızdır demek
doğru olmaz. Temel prensip uluslararası kabul edilen
ALARA prensibidir. AS LOW AS REASONABLY ACHIEVABLE… Bu da size yapılacak tetkikin zarardan çok fayda
getirmesi ve mümkün olan en az düzeyde radyasyona tabi
24
sağlık
kalmanızdır.
Nükleer tıp tetkiki için kullanılan
dozdan dolayı yan etki gelişmesi ihtimali yok denecek
kadar azdır. Daha önce tiroid kanseri için yüksek dozda
iyot tedavisi vererek takip ettiğimiz hastada hamile
kalmayın dediğimiz halde çocuk yaptığında hiçbir etki
gelişmediğini gördüğümüz vakalar olmuştur. Klinik olarak
gerekli olmadıkça testlerin yapılmaması gerekir.
Radyoaktif maddelerin yan etkisi var
mıdır?
Nükleer Tıp'da kullanılan radyoaktif maddelerin alerjik, toksik yan etkisi yoktur. Bu maddeler, her yaştaki hastada ve çocuklarda, yaşa-kiloya göre değişen dozlarda,
güvenle uygulanabilir. Otuz yıldan daha uzun süredir tüm
dünyada ve ülkemizde yaygın olarak kullanılan Nükleer Tıp
yöntemlerinin, hastaların sağlığı üzerinde herhangi bir
olumsuz etkisinin bulunmadığı yapılan araştırmalarda saptanmıştır.
Bebek emziriyorsam, hamileysem ne yapmalıyım?
Verilen maddeye göre 24 saat emzirmemenizi tavsiye
ediyoruz. Hamile hastalarda mutlaka gerekli değilse
radyasyon içeren hiçbir tetkik yapılmamalıdır.
Bel Fıtığı
Bel fıtığı
kimlerde
görülür?
Erişkinlerin %80'i hayatlarının bir döneminde en az bir kez
bel bölgesindeki ağrıdan yakınmaktadır. Bel fıtığı genelde 30- 60
yaş arasındaki erişkin grupta sık görülmesine rağmen hemen her
yaşta ortaya çıkabilir. Bel fıtığının özellikle görüldüğü bir gruptan
ziyade bel fıtığına yol açabilecek risk faktörlerinden söz edilmelidir.
Risk faktörleri nelerdir?
Opr. Dr. Emre ORAN
HIH Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü
Bel Fıtığı 30-60 yaş
arasındaki erişkin grupta
sık görülmesine rağmen
hemen her yaşta ortaya
çıkabilir.
Bel fıtığının özellikle
görüldüğü bir gruptan
ziyade bel fıtığına yol
açabilecek risk
faktörlerinden söz
edilmelidir.
Obezite (Şişmanlık): Aşırı kiloluluk bel fıtığının en sık nedenidir. Vücudumuzun ağırlığını omurgamız tasır. Omurganın esnekliğini sağlayan ve bir tür destek yastığı olarak görev yapan
disklerin aşırı baskıya maruz kalması, deforme olmasına ve şeklinin
bozulmasına yol açar. Normal şeklini kaybederek dışarıya doğru
kabaran, fıtıklaşan disk, baskı yaptığı sinirin fonksiyonlarını etkileyerek değişik belirti ve bulgulara neden olur. Gebelikte de vücudun
ağırlık merkezinin öne doğru yer değiştirmesi omurgaya ek yük
binmesine neden olur.
Hareketsizlik:
Vücudumuzun yükünü taşıyan sadece
omurgamız değildir. Omurga boyunca uzanan tüm boyun, sırt ve
bel kasları, karın kaslarının da fonksiyonu çok önemlidir. Hareketsiz
yaşam, düzenli egzersiz yapmama gibi durumlarda kaslar yeterince
güçlü olmadığından, kasların taşıması gereken vücut ağırlığı da
omurganın üzerine ek yük getirir. Bu yük, disklerin üzerine binerek
fıtıklaşmalarına neden olur.
Sigara içme: Sigaranın disk dejenerasyonlarını artırdığı, iyileşmeyi yavaşlattığı birçok yayında bildirilmektedir.
Günlük yaşamda omurga fizyolojisine uygun hareket
etmemek: Günlük yaşantımızda farkında olmadan yük kaldırma,
nesneleri itme, çekme gibi yaptığımız bir dizi harekette, omurga
fizyolojisine uygun davranılmalıdır. Yerden bir yük kaldırılırken mutlaka dizler kırılarak çömelmeli, yük sonra kaldırılmalıdır. Omuz
üstüne yük kaldırılırken ( çamaşır asma, dolap yerleştirme gibi)
dikkat edilmeli, varsa bir merdiven, sandalye gibi bir yükseklik üzerinden bu işler yapılmalı, yukarı doğru uzanılmamalıdır. Günlük
çalışma sırasında özellikle masa başında, tam dik pozisyonda otursağlık
25
malı ve sandalye bel girintisini destekleyecek biçimde
seçilmelidir. Sandalyenin uygun olmadığı durumlarda, bel
girintisini destekleyecek ilave bir yastık aynı işi görecektir.
Yataktan kalkarken aniden bele yük bindirerek doğrulmaktan kaçınılmalıdır. Önce yan dönmeli, sonra ayakları yatak
kenarından aşağı sarkıtıp dirseklerden destek alınarak
doğrulunmalıdır.
Meslekle ilgili olan faktörler: Ağır fiziksel aktivite
ve ağır kaldırma gerektiren meslekler, (inşaatlarda çalışanlar); devamlı öne eğilme ve eğilerek dönme gerektiren
meslekler; araba, otobüs, kamyon, kullanma gibi vücudu
sürekli vibrasyona maruz bırakan meslekler; uzun süre
ayakta durma veya oturma gerektiren meslekler; futbol,
halter, kürek ve güreş sporlarıyla uğraşan kişilerde bel
ağrısı ve bel fıtığı sıklığı artmaktadır.
Bel fıtığından nasıl korunulur?
Riskli pozisyonlar ve hareketler nelerdir?
Yerdeki cisimleri dizleri kırmadan eğilerek kaldırmak,
dizleri kırmadan ağır nesneleri itmek ve çekmek, omuz
üstüne yük kaldırmak ve yukarı doğru uzanmak, masa
başında uzun süre bel desteği olmaksızın çalısmak, elde
uzun mesafelerde ağır yük tasımak bel fıtığını davet edici
olaylardır. Aynı biçimde düzenli egzersiz yapmak da bel
fıtıgının önlenmesinde son derece yararlıdır. Tüm önlemlere karşın bel fıtığı gelişebilir. Bu durumda başvurulacak
bir beyin ve sinir cerrahının önerilerine dikkat edilmelidir.
Her bel ağrısı bel fıtığı mıdır?
Her bel fıtığı ameliyat gerektirir mi?
Bel ağrılarının ancak %3'ü ameliyat edilmesi gerekli
bel fıtıklarından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle hekim
muayenesi ve yapılacak incelemelerin sonuçlarına göre
ilk önerilen yatak istirahati ve ağrı kesici ve kas gevşetici
ilaçların kullanılmasıdır. Alınan bu önlemlere karşın ağrı
ve bacaklarda uyuşukluk ve kas güçsüzlükleri geçmezse
çözüm ameliyattır.
26
sağlık
Sert yatak istirahati doğru mudur? Hangi
pozisyonda yatmak uygundur?
İstirahatte tabu haline gelen bir öneri sert yatak önerisidir. Sert yataktan kastedilen, üzerine yatmakla şekli
bozulmayan, vücudun şeklini alabilen yatakların kullanılmasıdır. Günümüzde ticari piyasada üretilen bir çok yatak
markası bu ihtiyacı karşılamaktadır. Bu nedenle özellikle
sert bir zeminin istirahat amacıyla yaratılması gerekli
değildir. Hastanın rahat ettiği pozisyon en iyi yatma pozisyonudur, özellikle dizlerin kırılması araya bir yastık konması
da ağrıyı azaltır.
Bel Fıtığının belirtileri nelerdir?
Tek veya her iki bacağa vuran ağrılar, ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük bel
fıtığının belirtileridir. Bel fıtığı ilerlerse iktidarsızlık, çabuk
yorulma, idrarını tutamama, yürüyememe gibi belirtiler de
eklenebilir.
Bel Fıtığı Teşhisi Nasıl Konur?
Günümüzdeki modern tanı yöntemlerinden olan
Manyetik Rezonans(MR) ile bel fıtığı teşhisi kolaylıkla
konulmakta ve derecesi belirlenebilmektedir. EMG (Sinir
ölçüm testi) de bazı olgularda gerekmektedir. Ancak Bel
fıtığının teşhisinde altın standart; klinik muayene ve
hekimin gözlemleme tecrübesidir.
Bel Fıtığının Tedavisi Nasıl Yapılır?
Başlangıç Safhası: Bel fıtığın tedavisi fıtıklaşmanın, yani disk dediğimiz elastiki maddenin bacağa giden sinirlere yaptığı basının
derecesine bağlıdır. Eğer sadece bel ve
bacak ağrısı mevcut, herhangi bir uyuşukluk,
güç kaybı, hareket kısıtlılığı yoksa bel
fıtığı başlangıç safhasında demektir. Bu halde hastaya
kas gevşetici ilaçların verilmesi, yatak istirahati ve belini zorlayacak hareketlerden
kaçınması önerilir.
Hastaya yapılacak öneriler şunlardır:
• Hasta kesinlikle bir iki kiloyu aşan ağırlıkları kaldır
mamalıdır.
• Öne ve yanlara doğru eğilme, belin bükülmesi
yasaklanır. Eğer yerden bir şey alınacaksa hastanın
çömelerek alması söylenir.
• Hastaların otururken belinin arkasına bel boşluğunu
yok edecek şekilde bir yastık koymaları ve yirmi
dakikadan fazla oturmamaları önerilir. Eğer
hastanın mesleği gereği uzun süre oturması
gerekiyorsa her yirmi dakikada bir yürümesi önerilir.
• Hastanın yukarıya doğru uzanması yasaklanır.
Yukarıdan bir şey alacaksa bir sandalye veya merdivenin üstüne çıkıp alması söylenir.
• Hastaya belini daima sıcak tutması, açık pencere
veya havalandırma önünde durmaması hatırlatılır.
• Bel ve bacak ağrısı olan hastalar mutlaka stresten
kaçınmalıdır. Stres ağrıyı arttırmak yanında bel
fıtığının ilerlemesine de yol açabilir.
• Hastanın evde kaldığı süre içinde yatak istirahati
yapması önerilir. Çok sert zeminlerin sanıldığının
ak sine zararları daha fazladır. Kaliteli bir yaylı
yatakta ve hastanın kendince en rahat edebildiği
pozisyonda yatması daha uygundur.
Bel Fıtığı İlerlerse : Eğer yukarıdaki önerilere, istirahate ve kas gevşetici ilaçlara rağmen hastanın şikayetleri
devam ediyorsa fizik tedavi uygulanabilir. Fizik tedavi mutlaka bir uzmanın denetiminde olmalıdır. Fizik tedavi
sırasında ilk bir kaç gün ağrılarda artma olabilir, ama hasta
fizik tedavi uzmanının önerdiği sürece tedaviye devam etmelidir.
Eğer yapılan tüm tedavilere rağmen hastanın ağrıları
geçmemiş ise nükleoplasti metodu uygulanabilir. Nükleoplasti ileri dereceye ulaşmamış bel fıtıklarında fıtıklaşmış
diske röntgen altında bir iğne ile girilerek radyofrekans
dalgalarıyla diskin ısıtılması, diskin içindeki sinirlerin harap
edilmesi ve diskin içinde boşluklar açarak fıtığın çökmesi
esasına dayanır. Nükleoplasti tek seans olarak, lokal
anestezi altında hasta uyumadan ameliyathane şartlarında
yapılır ve hastanede yatma gerektirmeden uygulanan bir
metottur. Herhangi bir riski yoktur, ama fıtığı tamamen yok
etmesinin garantisi yoktur ve başarı yüzdesi çok yüksek
değildir. Lazerle diskektomi de nükleoplastiye benzer bir
metoddur.
Ameliyat Gerektiren Durumlar: Fizik tedaviye
rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa veya geriletilmeyen bir güç kaybı, bacakta incelme, idrar tutamama
varsa, dayanılmaz ağrılar mevcutsa veya MR filmlerinde
diskten bir parça koptuğu tespit edilirse çözüm cerrahi
müdahaledir. Ameliyatla omurilikten çıkan sinirlere olan
mekanik bası giderilmelidir. Eğer cerrahi müdahale yapılmaz ve sinire bası devam ederse hastada idrarını tutamama, seksüel gücün kaybı, ayaklarda kuvvetsizlik gibi
sorunlar gelişebilir.
Maalesef halk arasında ameliyat olursam sakat
kalırım, uzun süre yataktan kalkamam, korse takmak
zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum gibi inanışlar mevcuttur. Ama mikrocerrahi sayesinde
bu tip korkulara gerek kalmamıştır.
Cerrahi tedavisi nasıl olur?
Bel fıtığı ameliyatlarında amaç fıtıklaşan kısımla birlikte diskin çekirdeğini boşaltmak ve sinir üzerindeki
baskıyı kaldırmaktır.
Klasik yöntem: Genel anestezi altında, belde
yapılan 4-5 cm.lik bir kesiyle girilip fıtığa ulaşılır ve disk
çıkartılır. Günümüzde sık kullanılmamaktadır.
Mikrodiskektomi (mikrocerrahi) yöntemi:
Klasik yöntemdeki uygulamalar, ameliyat mikroskopu
eşliğinde gerçeklestirilir. Kesinin 2-3 cm. gibi küçük olması,
daha az hacimde kas dokusuyla uğraşılması gibi avantajları vardır. Hastanede bir gün kalınır. Nüks ve komplikasyon oranı çok düşüktür.
Endoskopik ameliyat: Belde yapılan küçük kesiden
içeri sokulan tüp içinden ameliyatın gerçekleştirilmesidir.
Bazı özel fıtıklaşma durumlarında yararlı bir metoddur.
sağlık
27
Fizik Tedavi
İşe bağlı kas
iskelet sistemi
hastalıkları ve
ofis ergonomisi
Tekrarlanan hareketler ve biriken travmalar özellikle kaslar,
bağlar, tendonlar gibi yumuşak dokularda mikroskobik sakatlıkların oluşumuna ve çeşitli klinik tabloların meydana gelmesine
sebep olmaktadır. Genel olarak çok az bir kısmı ani/akut aşırı
güç uygulamaktan kaynaklanır. Asıl sebep uzun dönemde sürekli
olarak tekrarlanan orta dereceli güç uygulamalarıdır.
İşe bağlı KİSH klinik olarak üç evreye ayrılmaktadır:
Uzm. Dr. Fatma Devrim MEYDAN OCAK
Erken Evre: Çalışırken hasta olan yerde ağrı ve yorulma
olur. Dinlenince geçer. Performansı etkilemez.
HIH Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü
Orta Evre: Ağrı ve yorulma işin başlangıcında hemen ortaya çıkar, tekrarlayan işlerde performans azalması olur.
İşe bağlı kas iskelet sistemi
hastalıkları (KİSH), iş
aktiviteleri sırasında,
genellikle kaslar, tendonlar,
bağlar, diskler gibi yumuşak
dokuları etkileyen, işyerinde
tekrarlamalı, zorlamalı
hareketler vücudun kötü
pozisyonlarda kullanımı,
ergonomik yetersizlikler
sonucu ortaya çıkan
hastalıklardır.
İleri Evre: Ağrı dinlenmekle geçmez, uykuya engel olabilir.
Performans azalması belirgindir.
28
sağlık
Her bireyde klinik gidiş bu şekilde olmayabilir ancak, ilk kez
oluşan bir ağrı belirtisi, dokuların istirahate ve toparlanmaya
gereksinimi olduğunun bir sinyalidir. Aksi takdirde sorun uzun
vadeli ve bazen geri dönüşü olmayan bir nitelik kazanabilir.
Bilgisayar Kullanıcılarında En sık Görülen İşe
Bağlı KİSH
• Boyunda, sırtta kas zorlanması
• El bileğinde, dirsekte sinir sıkışması
• Baş parmak, el bileğinde tendon ve kılıfının iltihaplanması
• Omuz ve dirsekte tendon iltihaplanması
Tekrarlamalı ve zorlamalı klavye ve mouse kullanımı, el
bileği, elin, dirsekler, omuzlar ve boyunun kötü pozisyonlarda
kullanımı, kötü pozisyonda oturma, uzun süreli aynı pozisyonda
çalışma, ara vermeden çalışma bilgisayar kullanıcılarında oluşan
KİSH’nın nedenleri olarak sayılabilir.
Bilgisayar Kullanıcılarında KİSH’nın
Önlenmesi - Ofis Ergonomisi
Ofis ergonomisi, çalışma ortamını çalışana uygun hale
getirme bilimidir. Ergonomik bir çalışma fiziksel çevreyi,
masa ve koltuk tasarımını, ekran ve klavyenin konumunu,
dokümanın yerini, ofis aydınlatmasının yeri ve şiddetini, gürültünün şiddetini gibi birçok faktörü ayarlar ve
kontrol eder. Bu bölümde bilgisayarla uzun süre çalışma
nedeniyle oluşan boyun, omuz ve sırt ağrıları, bilek
kanalı sendromu gibi işe bağlı kas iskelet sistemi rahatsızlıklardan korunmak için yapılabilecek düzenlemelerden bahsedilecektir:
Sandalye: Konforlu bir ofis ortamı için ayarlanabilir sandalye en önemli unsurlardandır. Sandalyenin yüksekliği, sırt desteğinin yüksekliği ve eğimi
ayarlanabilmeli, sandalye beş ayaklı, kolayca
hareket sağlayabilecek tekerleklere sahip olmalıdır.
Sandalye tablası 360 derece dönebilmelidir. Doğru
pozisyonda oturmak için kişiye özel sandalye ayarları yapılması gerekmektedir(şekil 1).
Yükseklik: Ayakta dururken koltuğun oturma yerinin
en yüksek noktası diz kapağı seviyesinin altına gelmelidir.
Bu pozisyon otururken ayakların yerle tam temasını sağlar.
Amaç ağırlığın eşit dağıtılmasını sağlamaktır. Eğer ayakların yere teması sağlanamıyorsa minik bir ayak desteği
konarak ayaklar istirahat ettirilmelidir. Yere temas etmeyen
ayaklarda dolaşım problemleri ve ağrıya sık rastlanmaktadır.
Derinlik: Oturma yüzeyi, oturur durumdayken diz
arkasına baskı yapmadan, sırt desteğinin sırtı desteklemesine izin verecek derinlikte olmalıdır. Otururken sandalyenin minderinin bittiği yer ile diz arkası arasında iki-üç
parmak girecek kadar mesafe olmalıdır. Böylece o bölgede
bası olması ve dolaşım etkilenmesi önlenmiş olur.
Sırt desteği: Oturur durumdayken sandalyenin
arkalığı belin doğal kavisini desteklemelidir. Sırt desteğinin
Şekil 1
Yükseklik
Derinlik
eğimi sırtın hafifçe arkaya yaslanabilmesine izin verecek
açıda olmalıdır.
Kol Destekleri: Kol destekleri özellikle istirahat esnasında kolun üst kısmını destekleyerek sırt ve omuzlardaki baskıyı azaltabilir. Ancak kolçaklar koltuğun masaya
yaklaşmasını ya da doğal hareketleri engelleyecek boyutlarda olmamalıdır. Ayrıca dirseklerdeki baskıyı azaltması
açısından kolçakların yumuşak bir malzemeyle kaplı olmasına dikkat edilmelidir.
Çalışma Masasının Yüksekliği: Çalışma alanının
yüksekliği dirsek hizasında olmalıdır. Dirsek yüksekliği üst kol
serbestçe vücudun yanında
sarkar ve önkol da üst kol ile dik
açı yapar durumdayken ölçülür.
Eğer çalışma yüzeyi yükseltilemiyorsa koltuk ayarlanmalı
ve koltuğun kendi içindeki
ölçü oranlarını koruyabilmek için ayak desteği
kullanılmalıdır(Şekil 2).
Sırt
Klavye ve
Mouse: Klavye ve
mouse kullanırken kol vücudun yanında
serbestçe sarkar, dirsek 90-120
derece açı yapar ve bilekler düz
olarak uzanır durumda olmalıdırlar. Klavye ve mouse önkol ile
aynı düzlemde bulunmalıdır
(Resim 1-2), gerekirse destek
desteği
materyaller kullanılmalıdır.
sağlık
29
Klavye ile masa kenarı arasında elin rahatça dayanabileceği bir mesafe bulunmalıdır (15-20cm).
Monitör: Monitörün uzaklığı ve açısı göz ve duruş
problemleri açısından önem taşır. Yakın nesnelere
bakarken gözlerin uyum sağlamak için fokus yapması ve
birbirlerine yaklaşması göz yorgunluğunu arttırır. Bu nedenle monitör mümkün olduğunca uzağa yerleştirilmeli,
gerekiyorsa da yazı karakteri boyutu arttırılmalıdır. Ortalama olarak monitör gözlerden 60-80 cm uzakta bulunmalıdır. Monitör görüş alanı göz hizasından geçen çizginin
15-30 derece altında yer almalıdır. Monitörün aşağıda yerleştirilmesi hem sağlıklı boyun pozisyonları açısından hem
de göz küresinin daha az atmosfere maruz kalmasıyla göz
kuruluğunu engellemesi açısından önemlidir. Monitör üst
kısmı altından daha geride kalacak biçimde arkaya doğru
eğik durmalıdır.
Doküman Tutucu: Ekran kişinin tam karşısında olmalı ve veri girişi yapılıyorsa mutlaka doküman tutucu ergonomik aksesuarlar kullanılmalıdır. Doküman tutucunun
pozisyonu monitör ile aynı mesafe veya klavye arkası
monitör arası olmalıdır.
Yanlış
Resim 2
30
Doğru
Yanlış
Resim 1
sağlık
Telefon: Uzun süre telefon kullanmak zorunda olanlar için kulaklık kullanması veya kulaklık kullanmıyor ise
telefonu mutlaka tek elle kulağına getirmesi ve başının nötral pozisyonunu koruması sağlanmalıdır.
İSTİRAHAT
Ofis ortamındaki bahsedilen tüm bu düzenlemelerin
yanı sıra diğer önemli bir konu da çalışma ve istirahat
sürelerinin ayarlanmasıdır. Hem duruş hem de göz ile ilgili
yorulmanın giderilmesi için küçük aralar verilmelidir. Küçük
sık aralar uzun aralardan daha yararlıdır. Bilgisayar kullanıcıları için saat başı 5-10 dakikalık aralar önerilmektedir.
Bu sırada germe egzersizleri yapılabilir. 10-15 dakikalık
çalışma sonrası 20-180 saniyelik mikro aralar verilebilir.
Bunlar gerçek araların yerine geçmemeli, onları destekleme amaçlı kullanılmalıdır. İstirahat total çalışma süresinin
%15-30’u olmalıdır. Bu sırada pozisyon değiştirilmesi,
germe egzersizleri yapılması ve uzaktaki başka bir noktaya
gözlerin odaklanması önerilmektedir.
Doğru
Lazer tedavisi: Şeker hastalığında temel tedavidir
ve gerektiğinde mutlaka yapılmalıdır. Sinir tabakasına lazer
tedavisi temel olarak iki amaçla yapılır. Birincisi sinir
tabakasının kenar kısımdaki kanamaları kurutmak ve ikincisi ise merkezi kısımdaki sıvı toplanmasını (ödemi) azaltmaktır. Kenar kısımdaki kılcal damarlarının tıkanmış olduğu
hasarlı bölgeler lazer ile tedavi edilerek anormal yeni
damarların oluşması engellenir. Anormal yeni damarlar
oluşmuş ise bunlar kurutulmaya çalışılır. Böylece göz kanaması önlenmeye çalışılır.
Lazer tedavisinin asıl amacı daha fazla görme kaybını
engellemektir. Sinir tabakasında damarların dışarı sıvı
sızdırmasıyla oluşan ödem içinde lazer yapılır. Lazer
ödemde kanama kadar etkili değildir. Makula ödeminin tedavisinde lazer kadar hastanın şeker ve tansiyonunu kontrol etmesi de önemlidir. Tedavi sonrasında 1-2 haftalık
erken dönemde lasere bağlı biraz ödem artabilir ve hastalarda geçici puslanma yapabilir. Fakat 1-2 aylık dönemde
lazer etkisini göstererek istenilen sonuca ulaşılır.
Lazer tedavisi her bir göze başlangıçta iki ya da üç
seans yapılır. Bazen çok sayıda lazer tedavisi gerekebilir.
Lazer tedavisinde amaç hasarın durdurulması ve mevcut
görmenin devam etmesine yardımcı olmaktır. Lazerle tedavi için hasta normal muayene koltuğuna oturtulur. Hastanın uyutulması ya da iğne yapılmasına gerek yoktur.
Sadece birkaç göz damlası uygulanabilir. Her bir seans 1015 dakika sürer.
Halk arasında yanlış olarak lazer göze zararlı ya da
lazer oldu ve kör oldu diye bir söylenti vardır. Hasta lazerden kör olmaz, şekerden kör olur. Eğer lazer
tedavisi yeterli yapılamaz ve şeker kontrol
edilmez ise görme azalması ilerler.
daha iyi bir şekilde tedavi edilmektedir.
Ameliyat: İleri dönemde ameliyat gerekebilir. Bu bir
mikrocerrahi girişimidir ve ameliyathane şartlarında yapılır.
Ameliyat ile gözün içini dolduran ve görmeyi engelleyen
kan temizlenir. Kanama olan göze müdahale etmeden
önce ortalama 2-3 ay bekleyerek gözün kendinden açılması beklenebilir. Fakat sinir tabakasında kanama yanında
büzülme de varsa bu süre beklenmez. Ameliyat sonunda
hasta görme siniri ne kadar sağlam ise o kadar görür.
Ameliyat kan temizlenmesi yanında büzülmüş ve yerinden
kalkmış sinir tabakasını düzeltmektedir. Ameliyat esnasında gözün içinden lazer tedavisi de uygulanabilir. Bu
tür ameliyatlar ancak çok ileri teknolojisi olan gelişmiş
merkezlerde uygulanabilmektedir.
ŞEKER HASTALARINA TAVSİYELERİMİZ
1) Gözlerinde hiçbir şikayet olmasa da 6 ayda bir
düzenli göz kontrollerini yaptırmak.
2) Kan şekeri düzeylerini sürekli kontrol altında
tutmak , kolesterol ve anemi (kansızlık) gibi tüm
risk faktörlerini zamanında tedavi ettirmek.
3) Eğer hastalık başlamışsa tedavi öncesinde
muhakkak FFA dediğimiz göz anjiosu çekerek
tedaviye başlamak
4) Şunu da belirtelim ki lazer tedavisi anjio çekilerek
doğru zamanda ve başarılı bir şekilde yapılırsa
körlükten korumaktadır ve halihazırda tedavide
en önemli güvencemiz ve sigortamız argonlazer tedavisidir.
Göz içi ilaç uygulamaları:
Şeker hastalarında göz içinde yoğun
olarak bulunan bir protein olan '' VASCULAR ENDHOTELIAL GROWTH FACTOR=VEGF '' şeker hastalığına bağlı
meydana gelen görme kaybının en
önemli nedenlerinden biridir. Bu proteinin zararlı etkilerini azaltmak için
yıllardır yapılan araştırmalar nihayet sonuca ulaştı ve 2005 yılından itibaren tüm dünyada ve
ülkemizde kullanılmaktadır. Bu tedavi yönteminde özel iğneler kullanılarak göz içine ilaç enjekte
edilmektedir. Bu ilaç ve yine göz
içine uygulanan özel kortizonlarla
şekere bağlı görme azalmaları
sağlık
11
Beyin ve Sinir Cerrahisi
Doğumsal
Beyin ve
Omurilik
Hastalıkları
Spina bifida nedir?
Tedavi ve takip seçenekleri nelerdir?
Beyin ve omurilik
Prof. Dr. Pamir ERDİNÇLER
HIH Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü
Beyin vücudumuzun
en önemli organıdır.
Duygu ve
düşüncelerimiz, iç
organlarımızın düzenli
çalışması, kol ve
bacaklarımızın hareket
etmesi gibi akla
gelebilecek her türlü
işlevimizin oluşmasında
hareket noktası
beynimizdir.
12
sağlık
Beyin vücudumuzun en önemli organıdır. Duygu ve düşüncelerimiz,
iç organlarımızın düzenli çalışması, kol ve bacaklarımızın hareket etmesi
gibi akla gelebilecek her türlü işlevimizin oluşmasında hareket noktası
beynimizdir. Nefes alıp verebilmemiz, kalbimizin çalışması gibi hayati
işlevler de tabii ki beynimizin kontrolü altında oluşmaktadır. İşte önemli
ve önemli olduğu kadar da hassas olan bu organımız kafatasını oluşturan
kemikler içerisinde tüm dış etkilerden korunmuş vaziyette, güvenli bir ortamda bulunmaktadır. Beyin tüm vücut işlevlerinin üretildiği ve kontrol
edildiği bir merkezdir. Beyinden çıkan komutlar omurilik vasıtası ile
vücuda iletilmektedir. Omurilik beynin bir uzantısıdır. Baş boyun
bileşkesinde başlar ve belkemiği (omurga) içerisinde, orta hatta kuyruk
sokumuna doğru ilerler(Resim 1). Nasıl ki kafatası beyini koruyup dış
etkilerden bağımsız çalışmasını sağlayan bir kemik kutu ise omurga da
omuriliğin etrafını saran ve onu her türlü dış etkiden koruyan bir kemik
yapıdır. Birbirleri ile eklem yapmış 7 boyun omuru, 12 sırt omuru, 5 bel
omuru ve küçük kuyruk sokumu kemiklerinden oluşur. Hareketlidir ve ortasındaki boşlukta omurilik bulunur. Omurilik beyinden çıkan emirleri
vücudun alt bölümlerine doğru ileten ana enerji hattı gibidir. Boyundan
aşağıya doğru ilerledikçe her omurga kemiği seviyesinde beliren sağlı
sollu bir çift sinir bu emirleri vücudun en uç noktalarına iletir. Omurilik
bir ağaç gövdesine benzetilirse sinirler de bu gövdeden çıkan dallar
gibidir. Baş boyun bileşkesinden aşağıya doğru her omur arasından sağlı
sollu çıkan bir çift sinir dallanarak en uç noktralara kadar beyinden gelen
emirlerin iletilmesini sağlar. Bu sinirler aynı zamanda en uç noktalardan
aldıkları duyumları da omuriliğe ve dolayısı ile beyine taşırlar. Bu duyumların en basitleri sıcak-soğuk duyusu, pozisyon hissi, ağrı duyusu,
dokunma duyusudur. Özet olarak beyin vücudun işlemesini sağlar.
Beyinden çıkan emirler omurga içerisindeki omurilik vasıtası ile vücudun
aşağı bölümlerine doğru iletilir. Her seviyeden çıkan bir çift sinir bu emirleri vücudun en uç noktalarına kadar dağıtır. Beyin vücuttaki duyumlar-
dan da bu yolun tersine işlemesi vesilesi ile haberdar
olur.Bu bilgiler ışığında basit bir örnek vermek gerekir ise
insan sağ ayağını oynatmak istediği zaman sağ bacağını
oynat emri beyinden kalkar, baş-boyun bileşkesinden
omuriliğe geçer, oradan bel seviyesine kadar aşağıya
iner, bel seviyesinde omurilikten sağ taraftan ayrılan bir
sinir içerisinde ayak kaslarına gider. Emrin ayak
kaslarına gitmesi ile bu kaslar kasılır ve ayak oynar.
Sağ elini oynatmak istediği zaman ise bu emir boyun
seviyesinde omurilikten ayrılan bir sinir içerisinde sağ
ele doğru ilerler ve sağ el oynar. Doğal olarak
boyundan aşağıda omurilikte bir hasar oluşması durumunda eller oynar, fakat boyundan aşağı bölüme
hükmedilemez. Daha basit bir ikinci örnek de
beyini bir elektrik santraline benzeterek verilebilir.
Beyin bir elektrik santrali ise omurilikte santralin
ürettiği elektriği taşıyan ana enerji hattı gibidir.
Bu hattın geçtiği yol boyunca elektrik taşınır ve
ana hattan ayrılan tali hatlar sayesinde istikamet
boyunca her yere elektrik taşınır. Şayet bir sebepten dolayı bu ana enerji hattı her hangi bir
bölümünde kesintiye uğrar ise o noktadan
ileriye elektrik taşınamaz ve ilgili bölgeler
karanlıkta kalırlar.
Spina bifida
Spina bifida, tüm vücuda elektriği taşıyan
bu ana enerji hattında yapım aşamasında
sorun olması demektir. Birkaç çeşidi vardır. En
masum hali ile omurgayı oluşturan kemiklerin
bir veya birkaç adedinin arka kısmının oluşmamasıdır ki bu duruma oldukça sık rastlanır.
Sorun, yukarıdaki ikinci örnekte anlatılan ana
enerji hattında değildir, hattı oluşturan direklerde işlevselliği bozmayan bir şekil hatasıdır. Ana
enerji hattında sorun yoktur. Elektrik iletilmektedir. Bulgu vermez. Spina bifida'nın en kötü hali
olan ve “miyelomeningosel” adı verilen gelişimsel
bozuklukta ise yalnız omurga kemiğinin arka kısmının yokluğu söz konusu değildir. İçinden geçen
omurilikte o bölgeden aşağıda oluşmamıştır ve bir
açık yara şeklinde sırtta orta hatta durmaktadır
(Resim 2). Yani ana enerji hattı o seviyeden itibaren
elektriği iletememektedir. Hattın ötesinde kalan bölgeler karanlıktadır veya yetersiz elektrik ulaşmaktadır.
Yaranın olduğu yerden aşağıya emirler taşınamamakta, o bölgelerden gelen duyumlar da beyin tarafından algılanamamaktadır. Bu durum doğumsal bir
anomalidir ve neden oluştuğu bilinmemektedir. Tohumları hamileliğin ilk ayı içerisinde atılmakta ve önlenemez
bir şekilde gelişmektedir. Embriyolojik olarak beyin ve
Resim 1. Beyin ve uzantısı olan omurilik omurga kemikleri omuriliğin oluştuğu ve nöral tüp denen embriyolojik
içerisinde resmedilmiş gözüküyor
yapının kapanma defektidir. Eğer bu kapanma hatası kafa
sağlık
13
Spina bifida tipleri
Yukarıdaki bölümlerde belirtildiği gibi spina bifida
tek bir omurga kemiğinin arka bölümünün oluşmamış
olması gibi basit ve zararsız bir durumdan
myelomeningosel adı verilen ve omuriliğin belli bir
noktadan sonra oluşmamış olması durumuna kadar
uzanan bir çok anomaliyi içermektedir. Spina bifida
iki alt başlıkta incelenir;
- Açık spina bifida
- Kapalı spina bifida
Açık spina bifida
Açık spina bifida adından da anlaşılabileceği gibi
gelişmemiş olan omuriliğin üzerinde cilt katlarının olmaması halidir. Nöral tüp defektlerinin en ağır formudur.
Miyelomeningosel olarak adlandırılır. Hem klinik bulguları
kapalı türlerine göre daha ağırdır, hem de açık defektin
enfeksiyon riski fazladır. Doğumdan hemen sonra ameliyat
Spina bifida
Anansefali
(omuriliğin oluşmaması)
(beyinin oluşmaması) edilerek defektin onarımı bulguları daha da ağırlaştıracak
olan enfeksiyon riskinin önlenmesi açısından gereklidir.
Resim 2. Spina bifida (Omuriliğin oluşmaması) ve
Ameliyat öncesi ailenin mevcut klinik tablonun detayları,
anansefali (Beyinin oluşmaması)
özellikle defektin çocukta oluşturabileceği fiziksel handikaplar açısından bilgilendirilmesi önemlidir. Lezyonun seviyesine göre handikaplar oluşmaktadır. Sırtta oluşmuş bir
seviyesinde olur ise hayatla bağdaşmayan anansefali
defektin kuyruk sokumunda oluşmuş bir defekte göre
(beyinin oluşmaması) durumu ortaya çıkar. Nöral tüp kadaha ağır handikap oluşturacağı açıktır. Burada bir diğer
panma defekti eğer daha aşağı, sırt veya bel bölümlerinde
önemli nokta da beyindir. Omurilik beynin bir uzantısıdır.
olur ise miyelomeningosel (omuriliğin oluşmaması) denen
Dolayısı ile omurilikteki bu yetersizlik bazı çocuklarda
durum ortaya çıkar (Resim 3). Hamilelik başlangıcında bir
beyini de etkileyebilir. Beyinde su toplanarak hidrosefali
takım ilaçların kullanımı, yetersiz beslenme, yüksek ateşe
denilen durumun oluşmasına yol açabilir. Hidrosefali tedavi
yol açan bazı hastalıklar, vitamin eksikliği gibi bazı nedenedilebilir bir rahatsızlıktır. Komplike olmadıkça çocuğun ziler öne sürülmüş ve geçerliği kanıtlanmışsa da böyle
hinsel gelişimini etkilemez. Şayet tedavi zamanında ve
özürlü çocuk doğuran çoğu annede de bir neden bulunasorunsuz yapılmış ise bu çocukların her ne kadar fiziksel
mamıştır. Daha önceki hamileliklerinde spina bifida'lı bir
bazı handikapları olsa da zihinsel gelişimleri büyük oranda
çocuk doğurmuş çiftlerde sonraki çocuklarda da bu halin
olma ihtimali normal değerlere göre daha yüksektir.
Akraba evliliklerinde de spina bifida'lı çocuk doğurma
oranlarının yüksek olması genetik etkilerin bu doğumsal
anomalide kısmi de olsa rolü olduğunu gösterir. Hamile
Baş
kalmadan önce folik asit kullanımı spina bifida'lı çocuk
doğurma ihtimalini ciddi oranda azaltmaktadır. Ülkemizde
spina bifida'lı çocuk doğurma oranı yaklaşık 2000 canlı
Sırt
doğumda bir olarak bilinmektedir.
Hamilelik süresince yapılan ultrason tetkiklerinde bu
anomali görülebilir (Resim 4). Ayrıca bazı kan tetkikleri ile
bu anomalinin varlığından şüphe edilebilir. Dolayısı ile bu
doğumsal anomali için en güvenli korunma yöntemi
hamilelik süresince düzenli olarak bir doğum uzmanının
takibinde olmaktır. Eğer problemli bir çocuk doğurulacağı
anlaşılırsa bu durum doktorlar ve aile arasında tartışılarak
uygun bir çözüm aranır.
14
sağlık
Spina
bfida
Resim 3. Beyin ve omuriliği oluşturan nöral tüp. Bu tüpün
kapanma defektleri ciddi doğumsal anomalilere
sebebiyet verir.
bilme eksikliğinden kaynaklanan bu problemler düzenli bir
şekilde takip edilmeyince böbrek yetersizliğine kadar
uzanan ciddi sorunlara yol açarlar. Zihinsel gelişimi normal
veya normale yakın olması beklenen bu çocuklara handikapları ile beraber yaşamayı öğrenebilmeleri için ciddi bir
pedagojik desteğin sağlanması gerekir. Aile de bu sürecin
bir maraton koşusu gibi uzun ve yorucu bir süreç
olduğunu bilmeli, yılmadan mücadele etmelidir. Toplumun
duyarlılığı da tabii ki bu zorlu maratonun bir çok etabında
gerek tedavi ile uğraşan doktorların, gerek ailenin, hepsinden önemlisi de çocuğun ihtiyaç duyduğu maddi ve
manevi bir destek olacaktır.
Kapalı spina bifida
Resim 4. Doğum öncesi ultrason tetkikinde tesbit edilmiş
spina bifida olgusu.
Kapalı spina bifida miyelome-ningosele göre daha
hafif bir spina bifida formudur. Öncelikle omurilikteki
gelişimsel anomalinin üzeri sağlam deri ile örtülüdür. Bu
sayede bu tür olgularda enfeksiyon riski düşüktür. Yalnız
defektin üzeri sağlam deri ile örtülü olsa bile
yeterli olmaktadır. Miyelo-meningosel tedavisinde amaç olmayanı yerine koymak değil, olanı korumaktır diye
özetlenebilir. Bu çocuklar doğumdan hemen sonra beyin
cerrahları tarafından görülmeli ve en kısa zamanda sırttaki
yaranın onarımı yoluna gidilmelidir. Şayet beyinde hidrosefali gelişmiş ise bunun da tedavisi beyinde toplanmış fazla
suyu karın boşluğuna aktaran bir sistem olan şant yerleştirilmesi ile zamanında yapılmalıdır.
Uygun ve zamanında yapılan tedaviler bu çocukların
sağlıklı yaşamaları için yeterli değildir. Çünkü hastalık
süreci bir çok ayrı disiplindeki doktorun işbirliğini, ailenin
uyumunu, toplumun duyarlığını gerektirir. Omurilikteki
yetersiz oluşum bir takım ortopedik problemleri ve yaşamsal öneme sahip bazı böbrek ve mesane problemlerini de
beraberinde getirir. İdrar ve gaita yapılmasını kontrol ede-
Resim 5.
bel bölgesinde cilt stigmaları diye adlandırılan kırmızımsı
renk değişiklikleri, kıllanma, gamzeleşme gibi olağan dışı
bulgular kapalı bir defektin varlığını şüphelendirirler
(Resim 5). Omurilik gelişimindeki yetersizlik açık nöral tüp
defektlerine göre daha sınırlı olduğundan sebep olduğu
fiziksel handikap derecesi de daha düşüktür. Gene de
ayaklarda hareket zaafları, ortopedik deformiteler, idrargaita kontrolu ile ilgili sorunlar ve ürolojik problemler
görülür. Bu çocuklarda boy uzaması ile omuriliğin gerilmesine bağlı olarak var olan nörolojik defisitlerde artma
görülebilir. Yani klinik bulgular bir yandan omuriliğin yetersiz gelişmesine bağlıdır, öte yandan da boy uzaması ile beraber omuriliğin gerilmesine bağlıdır. İşte bu olgularda
ameliyat ile defektin onarımı omurilikteki gerginliği gidererek var olan fiziksel kapesitenin tam olarak kullanılabilmesi
için gereklidir.
Kapalı nöral tüp defektlerinde cilt bulguları
(Kıllanma, gamzeleşme)
sağlık
15
KBB
Sinüzit
Burun çevresinde
bulunan sinüs adı
verilen boşlukların
iltihaplanmasına sinüzit
adı verilir.
Sinüsler
Opr. Dr. Tayfun APUHAN
HIH KBB Bölümü
Baş ağrısı, burun
tıkanıklığı, burun
akıntısı, koku
duyusunda azalma,
geniz akıntısı, ateş,
ağız kokusu, burun
kanaması, göz
kapakları ve yüzde
şişme gibi belirtiler
olur. İlaç tedavisine
rağmen yakınmalar
devam ediyorsa,
başarılı endoskopik
sinüs ameliyatları ile
tedavisi mümkündür.
16
sağlık
Burun çevresindeki sinüs adı verilen boşlukların anatomik yapısı
vücudun diğer bölgelerinin anatomik yapısı gibi daima aynı olmayıp
kişilere ve yaşa göre değişkenlik gösteren karmaşık bir yapıya sahiptir.
Sinüsler burnun her iki yanında ve 4 ayrı isimde bulunurlar. Burnun
hemen yan taraflarında bulunan ve sinüslerin en büyüğü olan sinüs,
maksiller sinüstür. Bunun dışında burnun üst tarafında, alın kemiği
içinde bulunan sinüse frontal sinüs, burnun arka ve üst tarafında bulunan ve orta hatta tek olan sinüse sfenoid sinüs denir. Ayrıca burnun
yan ve üst taraflarında birçok küçük boşluktan ibaret bölümlere de etmoid sinüs denir. Doğumda sadece maksiller ve etmoid sinüsler mevcuttur. Büyüme ile beraber frontal ve sfenoid sinüslerde gelişerek
boyutlarında artma olur. Bütün bu sinüsler bir delik (ostium) aracılığı
ile burun içine açılırlar. Buruna açılan bu delikler sinüslerin havalanmasını da sağlarlar. Sinüslerin iç yüzeyini döşeyen ve salgı üreten
örtüye mukozal tabaka adı verilir.
Sinüslerin fonksiyonları tam olarak aydınlatılmış değildir. Ancak
ses rezonansının sağlanması, solunum havasının nemlendirilmesi ve
ısıtılması ile zararlı partiküllerin tutulması gibi görevleri vardır. Burun ve
sinüslerde salgı bezleri, silyalı epitel adı verilen sürekli hareketli halde
olan yapılar bulunur. Normal olarak burun ve sinüsler günde yaklaşık
olarak yarım litre mukus salgılar. Sinüslerdeki mukus tabakası 15
dakikada bir temizlenir. Üretilen mukus burun örtüsü (mukoza) üzerinde hareket ederek toz parçacıklarını, bakterileri ve diğer havayla
taşınan partikülleri süpürür ve yıkar. Daha sonra bu mukus geriye
boğaza süzülür ve yutulur. İçindeki parçacıklar ve bakteriler mide asidi
tarafından parçalanır.
Sinüzit
Burun çevresinde sinüs adı verilen boşlukların iç kısmında bulunan
mukozanın iltihaplanmasına sinüzit (sinüs iltihabı) adı verilir. Sinüzitin
tanımına kemik dokunun enflamasyonu girmediği gibi, sadece sinüs
mukozasının tutulup burun mukozasının etkilenmediği bir durum söz
konusu olamayacağı için günümüzde sinüzit terimi yerini rinosinüzitterimine bırakmaktadır. Sinüzit genel olarak akut ve kronik olarak ikiye
ayrılır. Akut sinüzit yeni oluşan sinüzit anlamına gelir. Akut
sinüzitlerde sinüzitin belirti ve bulguları uygun tedavi
edildiğinde tamamen düzelir. Kronik sinüzitte belirti ve bulgular daha uzun süreli olup sinüslerde sürekli bir iltihap
anlamına gelir ve tedavisinde çoğu kez ameliyat gerektirir.
Sinüzit nedenleri
Sinüslerde enfeksiyon gelişmesi, sinüs fizyolojisindeki
bazı değişiklikler sonucu oluşur. Sinüslerin buruna açılan
yolların tıkanması oksijenden yetersiz bir ortam oluşmasına, silialarda fonksiyon bozukluğuna ve enfeksiyon
gelişmesine yol açar.
Sinüzit gelişmesini kolaylaştıran lokal ve sistemik bazı
faktörler vardır. Burun ve sinüsler, bakteri ve virüslerin sık
sık yerleşip iltihap yaptığı bölgelerdir. Eğer sinüsün normal
çalışmasına engel olacak bir durum varsa kolaylıkla sinüs
iltihabı (sinüzit) gelebilir.
Sinüzit en çok bir allerji atağı, nezle, grip gibi üst solunum yolu enfeksiyonları sonrası gelişir. Genellikle bakteri
ve virüsler enfeksiyon nedenidir. Ancak daha az sıklıkta
mantarlar da iltihap yaparlar. Bu tür enfeksiyonlarda ödem
nedeniyle mukozanın şişmesine, sinüs kanallarının kapanmasına, mukus akımının engellenmesine ve enfeksiyon
için uygun ortam oluşmasına neden olur.
Anatomik bozukluklar (burun kemik kıkırdak eğriliği
gibi) polipler, yabancı cisim, buruna yerleştirilen tamponlar, tümörler vs. sinüzite zemin hazırlarlar.
Yüzme ve uçak seyahati sonrası esnasında oluşan
basınç değişimleri de ödeme neden olarak sinüslerin tıkanmasına yol açabilir. Bunun dışında diş enfeksiyonları ve
komşu anatomik yapılardaki enfeksiyonlar sinüs içine
doğru yayılarak sinüzit yapabilir.
Doğuştan gelen birtakım hastalıklar (immotil
silia sendromu, kistik fibrozis), kontrol edilemeyen diyabet, kemoterapi alanlar, alerjik
bünyeli hastalar, bağışıklık sistemi bozuklukları, AIDS vb. gibi hastalıklar sinüzit
oluşmasına zemin hazırlar.
Sinüzitin belirtileri
Sinüzitin belirtileri tutulan
sinüse ve hastalığın dönemine
bağlıdır. En çok bir üst solunum
yolu enfeksiyonunu takiben
oluşan ağrıdır. Ağrı akut sinüzitin önemli bir belirtisidir. Kronik sinüzitte akut alevlenmeler
dışında genellikle ağrı olmaz.
Bu hangi sinüsün iltihaplandığına göre baş ağrısı, yüz
ağrısı, göz çevresinde ağrı şeklinde olur. Genellikle öne
doğru eğilmekle artar.
Burun tıkanıklığı, burun akıntısı, koku duyusunda
azalma, geniz akıntısı, ateş, çene ve dişlerde ağrı, ağız
kokusu, burun kanaması, göz kapakları ve yüzde şişme
gibi belirtiler olur. Öksürük hem akut hem de kronik sinüzitin belirtisidir. Kronik sinüzitte şikâyetler daha uzun süreli
olmasına rağmen daha hafiftir. Hastayı en çok geniz akıntısı ve buna bağlı boğaz ağrısı ve öksürük rahatsız eder.
Öksürük kuru veya prodüktif olabilir. Genelde gündüz olur,
ancak geceleyin daha kötüleştiği ifade edilir. Sadece gece
gelen öksürükte astım, bronş hiperreaktivitesi gibi başka
hastalıklar araştırılmalıdır. Bunun dışında yine burun
tıkanıklığı, yüzde dolgunluk hissi ve ağız kokusu olur. Kronik sinüziti olan hastalar bazen akut dönemler yaşayabilirler.
Alerji kaynaklı sinüzitlerde belirtiler birçok hasta için o
kadar tanıdıktır ki, hasta çoğunlukla tanısını koymuş olarak
hekime başvurur. Özellikle belirli aylarda görülen burun
tıkanıklığı, su gibi berrak burun akıntısı, burun kaşıntısı,
hapşırma ve diğer sinüzit şikâyetleri kuvvetle alerjik kaynaklı sinüzit tanısını düşündürür. Alerjik sinüzitli hastalarda
polip daha sık gelişebilir. Ailede alerjik yapıda yakınların
varlığı hastanın alerjik yatkınlığını akla getirmelidir.
Çocuklarda sinüzit belirtileri erişkinlere göre bazı farklılıklar gösterir. Ağrı erişkinlere göre geri plandadır. Doğrudan baş ağrısı ifade etmeseler bile, bu çocuklarda baş
ağrısına bağlı olabilecek diğer davranış ve belirtilere dikkat
edilmelidir. Başını tutma, yanaklarını ovalama, başını duvara vurma, saçını çekme gibi davranışlar baş ağrısının belirtileri olabilir. Ön plana geçen belirti daha çok
mukopürülan akıntıdır. Bu akıntının rinit
veya kronik adenoidite (geniz eti iltihabı)
bağlı olabileceği de akılda tutulmalıdır.
Küçük çocuklar geniz akıntısını tanımlayamaz ve sıklıkla da genizdeki akıntıyı
yutarlar. Bu nedenle mide bulantısından
yakınabilirler. Geniz akıntısı çocukta kötü
bir ağız kokusu yapabilir. Ayrıca aileler
sabahleyin çocuğun gözlerinin etrafının
şiştiğinden gün içinde bu şişliğin kaybolduğundan ancak ertesi
gün tekrar oluştuğundan
söz edilebilir.
Teşhis
Hastanın şikayetleri ve ayrıntılı bir endoskopik muayene
bulgularına göre sinüzit düşünülse bile
sağlık
17
kesin tanı tomografi çekilerek konulmalıdır. Bilgisayarlı tomografi burun içi ve sinüsler hakkında bize çok faydalı bilgiler vermektedir. Tanıda kullanılan diğer bir radyolojik
inceleme de manyetik rezonans görüntüleme yöntemidir.
Manyetik rezonans kemikten çok yumuşak dokuya ilişkin
ayrıntılı bilgi verir.
edilmesi ve sinüslerin buruna açılan pencerelerin açılmasını sağlamaktır. Akut sinüzitler genelde ilaçla
düzelirken, kronik ve tekrarlayan sinüzitlerde ilaç ve cerrahi tedavi uygulamanın yanı sıra alerji ve bağışıklık yetersizliği, burunda et veya kemik eğriliği, deviasyon gibi
etiyolojiden sorumlu diğer sorunların tedavisi gerçekleştirilir.
Öykü, fizik muayene bulgularıyla genellikle doğru
tanıya varılır. Ancak yakınmalar yıl boyu sürüyor ve uygun
tedaviyle geçmiyorsa tanıyı kesinleştirmek veya ayırıcı
tanıyı yapmak için laboratuvar testlerinden yararlanmak
gerekir. Sözü edilen radyolojik incelemelerin dışında, özellikle alerjiden kuşkulanılan hastalarda laboratuvar incelemeleri yararlı olabilir.
Sinüzit Ameliyatı
Alerjiye özgü
- IgE
- RAST
- Deri testleri (prick veya intradermal)
- Total serum IgE: Sensitivite ve spesifite düşüktür.
- Nazal yaymalarda eozinofili saptanması gibi… testler
yapılabilir.
Tedavi
Tedavi sinüzitin tipine göre planlanır. Akut sinüzitlerde
olduğu gibi kronik sinüzitlerde de primer tedavi yeterli ilaç
tedavisidir. Tedavide amaç enfeksiyon kaynağının yok
Sinüzit için yapılan ameliyatlar son yıllarda çok ilerlemiştir. Endoskopik yöntemle ameliyatlar yapılmaya başlandıktan sonra sinüzitin tedavisi daha da kolaylaşmış ve
tekrarlama oranı son derece düşmüştür. Endoskopik yöntemle (Endoskopik Sinüs Cerrahisi) hem burun içi gibi dar
ve karanlık bir yerde çalışmak kolaylaşmaktadır hem de
sinüzite yol açan asıl neden düzeltilip ve diğer sağlam bölgelere dokunulmamaktadır. Bu ameliyat hem lokal hem de
genel anestezi ile yapılabilir. Son zamanlarda balon sinüzoplasti tekniği geliştirilmiş ancak sınırlı vakalarda yapılabilmektedir. Sinüzit tedavisi cerrahi ile sona ermez.
Mukozal değişikliklerin normale dönmesi birkaç ayı bulur.
Sinüzit cerrahisindeki başarının en önemli aşamalarından
biri ameliyat sonrası iyi bir bakımdır. Cerrahiden sonra iyileşme süreci tamamlanana burun içindeki kabuklar, salgılar ve pıhtılar temizlenmeli yapışıklık varsa açılmalıdır.
Sinüzit tedavi edilmediğinde
Sinüzit uygun antibiyotik ve yardımcı ilaçlarla veya
gerektiğinde ameliyatla tedavi edildiğinde ciddi problemlere yol açmayan bir hastalıktır. Ancak iltihabın yayılmasına bağlı bazı komplikasyonlar gelişebilir. Bunlardan
en önemlileri iltihabın göz çukuru içine yayılması ve
körlüğe kadar gidebilen hastalıklar, beyin zarına veya
beyin içine yayılarak apse oluşması, iltihabın sinüs
içinde apseleşmesi ve kemik iltihabı, alt solunum yolları
enfeksiyonları sayılabilir. Bu tür durumlar oluştuğunda
tedavi daha ciddi yapılmalı ve ilaç tedavisiyle birlikte
gerekirse ameliyat yapılmalıdır.
Sinüzit olmamak için
Hastaların sinüzit olmamak için dikkat edebilecekleri birkaç durum vardır. Eğer sinüzite yol açan
anatomik bir bozukluk (burun kemik kıkırdak eğriliği,
geniz eti, polipler,) var ise mutlaka bu durum giderilmelidir. Bunun dışında üst solunum yolu enfeksiyonlarının
uygun bir şekilde tedavi edilmesi gerekir. Soğukta
kalmamak, saçların ıslak kalmaması, yaşadıkları ortamın nemi ve ısısının uygun olması, sigaranın dumanında kalınmaması, alerjiye yol açabilecek toz,
duman veya diğer irritan maddelerden uzak kalınması
gibi önlemler alınabilir.
18
sağlık
Çocuk Cerrahisi ve Çocuk Ürolojisi
İdrar
Yapma
İşlev
Bozukluğu
İdrar yapma işlev bozukluğu
İdrar yapma işlev bozukluğunun en önemli belirtisi idrar kaçırmadır.
İdrar kaçırma şikayeti genel bir belirtidir. Bu belirtiyi veren altta yatabilecek
birçok hastalık vardır. Bu yüzden idrar kaçırma şikayeti ile baş vuran hasta
detaylı bir şekilde değerlendirilmeli, neden ortaya çıkarıtıldıktan sonra, tedavi düzenlenmelidir.
Genel olarak idrar yapma işlev bozukluğu 2 grupta incelenir.
Doç. Dr. Salih SOMUNCU
HIH Çocuk Cerrahisi ve
Çocuk Ürolojisi Bölümü
İdrar yapma işlev
bozukluğunun en
önemli belirtisi idrar
kaçırmadır. İdrar
kaçırma şikayeti
genel bir belirtidir.
Bu belirtiyi veren
altta yatabilecek
birçok hastalık
vardır.
1. İstenmeyen yer ve zamanda gerçekleşen fizyolojik idrar yapma
(Enürezis): Enürezis tek başına gece olabildiği gibi, hem gece hem de
gündüz olabilir. Sadece gece gerçekleşen idrar kaçırma şikayetinde
çocuğun başka bir şikayeti yoktur. Buna enürezis nocturna denir ve bu
durum 5 yaşından küçük çocuklarda hastalık olarak değerlendirilmez.
Çoğunlukla kendiliğinden geçer. Ancak 5 yaşından sonra devam ederse
psikolojik sorun lara neden olacağından tedavi edilmesi gerekir. Çünkü
bu yaştan sonra geceleri olan bu altına kaçırma çocuk için olduğu kadar
aile için de sıkıntı verici bir durumdur.
Çocuk altını hem gece hem gündüz ıslatıyorsa buna enürezis diürna
denmektedirki daha çok dikkat eksikliği hiperaktivite sendromunun bir
belirtisi olarak karşımıza çıkar ve bu konu daha çok çocuk psikiyatrisinin
konusudur.
2. Kontrol edilemeyen idrar kaçırma (İnkontinans): Enürezis dışın
daki tüm idrar kaçırma durumlarıdır. Sürekli ve aralıklı olabilir.
Başlıca 3 nedeni vardır.
a) Sinir sistemini ilgilendiren bir hastalıktan kaynaklanan, mesanenin depolama yetersizliği, boşaltma yetersizliği veya hem depolama
hem de boşaltma fonksiyonunun yetersizliği seklinde olabilir. Buna
nöropatik mesane denmektedir.
b) Nörolojik veya anatomik bir neden olmaksızın idrar kaçırılm a s ı .
Bu grup fonksiyonel inkontinans olarak adlandırılır. Aşırı etkin mesane
sağlık
19
kası aktivitesi ve beraberinde mesanenin depolama
yeteneğindeki veya boşaltım kontrol mekanizmasındaki
yetersizlikten kaynaklanır.
mesi biraz daha detaylı araştırma gerektirmektedir.
c) Yapısal nedenlerden kaynaklanan idrar kaçırma.
Doğumsal mesane, idrar kanalı anomalilerinden kaynaklanabildiği gibi edinsel olarak travma sonrasında da ortaya çıkabilir.
İdrar yapma işlev
bozukluğu yani disfonksiyonel idrar yapma
mesanenin boşalma fazıyla
ilgili bir mesane ve mesane
çıkımı işlev bozukluğudur. Bu
bozukluk gündüz idrar kaçırılmasının en önemli nedenidir.
Basit bir idrar kaçırma veya idrarını kontrol edememe belirtisinin arkasında sebepleri sayılan tüm bu kompleks sorunlar olabilir. Bu açıdan her hastanın yeterince
değerlendirilmesi, tanının doğru konması ve sebebe uygun
tedavi edilmesi gerekir.
Çocukların küçük yaşlarda idrarını kontrol edememelerinin nedeni mesanenin ve onun sinir sistemiyle
ilişkisini sağlayan bağlantıların yetersiz gelişimidir ve
bebek ve çocuklarda nörolojik yetersiz gelişim nedeni ile
idrarını tutamama normal bir durumdur.
İdrar ve dışkı kontrolünün normal seyri sırayla;
dışkının gece kontrolü, dışkının gündüz kontrolü, idrarın
gündüz kontrolü ve en son idrarın gece kontrolü şeklindedir. Bu süreç genelde 3-5 yaşlarında tamamlanır.
İdrar kaçırma nedenlerinden olan nörolojik veya
anatomik bir neden olmaksızın idrar kaçırılması yani foksiyonel inkontinans da tanının konup tedavinin düzenlen-
Buna sebep olan
başlıca durumlar ise;
- Sıkışma sırasında
idrar kaçırma (aşırı
etkin mesane),
- Kıkırdama sırasında idrar kaçırma,
- Az etkin mesane,
- İdrarını peşpeşe küçük hacimler halinde fışkırtarak
veya ıkınarak idrar yapma şeklinde ortaya çıkan
idrar yapma işlev bozukluğu,
- Kabızlığa, vezikoüreteral reflüye ve tekrarlayan
idrar yolu enfeksiyonlarına bağlı idrar yapma
işlev bozukluğu,
- Kazanılmış mesane çıkışı fonksiyon
bozukluğu sendromudur.
Tüm bu disfonksiyonel idrar yapma neden
lerinin belirtileri;
- İdrarını tutamayıp kaçırma
- Hemen tuvalete koşma
- Ayaklarının ucuna basarak yürüme, bacaklarını
çaprazlama, yumruklarını sıkma gibi haraketler ile
idrar kaçırmanın önlenmeye çalışılması
- İdrarın ince ve uzun sürede yapılması
- Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu
- Mesaneden idrarın tekrar böbreklere geri kaçışı
- Kabızlık ve kötü tuvalet alışkanlığı
- Ikınarak ve kesik kesik idrar yapma
- İdrararını kaçırmamak için çaba sarfedilmesine
rağmen kilotun ıslanması
20
sağlık
İ
r
e
l
r
i
e
k
l
i
e
k
nde
çind
İçi
İçindekiler
Etkinlikler .........................................................................................................
07
Göz Sağlığı
Opr. Dr. Faruk EROĞLU ) .........................................................
09
Beyin ve Sinir Cerrahisi ( Prof. Dr. Pamir ERDİNÇLER ) .........................
12
KBB ( Opr. Dr. Tayfun APUHAN ) ......................................................................
16
Çocuk Cerrahisi ve Çocuk Ürolojisi ( Doç. Dr. Salih SOMUNCU ) .......
19
Nükleer Tıp ( Uzm. Dr. Nadiye KAHRAMAN ) ................................................
22
Bel Fıtığı ( Opr. Dr. Emre ORAN ) .....................................................................
25
Fizik Tedavi ( Uzm. Dr. Fatma Devrim MEYDAN OCAK ) ............................
28
Kadın Doğum ( Opr. Dr. Ayşa KARA ) ...........................................................
31
Göğüs Hastalıkları ( Uzm. Dr. Orhan DALKILIÇ ) .......................................
33
Ağız ve Diş Sağlığı ( Dt. Defne KANIK ) ......................................................
36
Genel Cerrahi ( Opr. Dr. İlker ABCI ) .............................................................
39
Check-Up ( Uzm. Dr. Gülsün AKDOĞAN ) ......................................................
41
Gastroenteroloji ( Uzm. Dr. Murat KORKMAZ ) ...........................................
45
Kardiyoloji ( Uzm. Dr. Ela Şahinbaş KAVLAK ) ............................................
47
Anlaşmalı Kurumlar ....................................................................................
51
r
e
l
k
i
l
n
i
k
t
r
E
e
l
k
i
l
n
i
k
t
E
Etkinlikler
Hisar Intercontinental Hospital
Sağlıklı Yaşam Ödülleri
Töreninde, sanat ve spor
dünyasından pek çok ünlü
bir araya geldi.
Sağlıklı yaşam toplantısında ünlü şovmen Beyaz,
gülmekten kırdı geçirdi.
Hisar Sağlıklı Yaşam Ödülleri Töreninde, sanat ve spor
dünyasından pek çok ünlü bir araya geldi.
Ödül töreninde konuşan Hisar Intercontinental Hospital Genel Direktörü Prof. Dr. Haydar Sur, sağlıkta tedaviden
daha önemli olan unsurun korunma olduğuna dikkat çekti.
Prof. Sur, "Sağlıklı bir toplum, her şeyin üzerindedir. Bu da
koruyucu sağlık hizmetleri ve toplumsal bilinçlenme ile
mümkündür. Bu konuda
toplum önderlerine büyük
görevler düşmektedir" diye
konuştu.
Daha sonra, toplum
sağlığına katkılarından dolayı,
Türk sinemasının ünlü aktörü
ve eski milletvekili Ediz Hun,
tiyatro
sanatçısı
Derya
Baykal, eski milli futbolculardan Engin Verel, AKUT
Başkanı Nasuh Mahruki,
Gazeteci Esra Kazancıbaşı,
TESYEV (Türkiye Engelliler
Spor Eğitim ve Yardım Vakfı) Genel Başkanı Yavuz Kocaömer, sanatçı Songül Karlı, sunucu ve oyuncu Uğur Arslan, sanatçı Volkan Konak'a plaket verildi.
Beyaz kahkaya boğdu.
Törenin sunuculuğunu üstlenen ünlü şovmen Beyazıt
Öztürk de ünlülerle sağlık konusunda yaptığı kısa sohbetlerle konukları kahkahaya boğdu.
Sağlığına çok özen gösterdiğini belirten Beyaz, törene
gecikmemek ve trafik stresi yaşamamak için hastaneye 3
saat önce geldiğini açıkladı.
Hastanede dinlenmesi için kendisine bir oda verildiğini
belirten Beyaz, "Çok rahattı. Kendime geldiğimde, burası
neresi diye sordum. Bir de öğrendim ki, kadın doğum
servisiymiş" dedi. Bunun üzerine, salondan kahkaha sesleri yükseldi.
Beyaz'ın esprileri bu kadarla da kalmadı. Annesi ile
teyzesinin bayram seyahatindeki ilginç konuşmasını da aktardı: "Bir yakınımız mezar yeri
almış. Annem mezar yerinin iyiliğinden bahsetti, teyzesi de
bizim oğlanda sürpriz yapar
bize alır dedi, demek ki insanlar
yaşlanınca mezar düşünüyor.”
Bu espriye Ediz Hun da "Ben de
mezar yeri bakıyorum." diye
karşılık verdi.
Uğur Asla’nın plates yaptığını ve düzenli cilt bakımı yaptırdığını öğrenen Beyaz O’na
takılmaktan kendini alamadı.
sağlık
7
r
e
l
k
i
l
n
i
r
Etk
e
l
k
i
l
n
i
k
t
E
Etkinlikler
Hastane ve sağlık kuruluşları için “Stratejik pazarlama ve pazarlama
stratejileri geliştirme” konulu hizmet içi eğitimi gerçekleşti.
20-21 Aralık tarihlerinde düzenlenen ve hastanenin konferans salonunda gerçekleştirilen eğitimi
Doç. Dr. Emrah CENGİZ verdi.
Sağlık sektöründe yaşanan gelişmeler ışığında ve
hastanemize özel olarak düzenlenen eğitimide hastanemizin dinamikleri ve sektörel uygulamalar, stratejiler ve analizler gibi pek çok konu ele alındı.
Prof. Dr. Münci Kalayoğlu
Hastanemizin geleneksel
eğitim toplantımızda organ
naklini ele aldı.
Ülkemizde organ bağış oranının çok düşük
olduğunu ve ülke çapında konu ile ilgi bilgilendirme
adına çalışmalar yaptığını vurgulayan Kalayoğlu,
başarıya giden en önemli noktanın multidisipliner
bir şekilde çalışmak olduğunu belirtti.
Kalayoğlu “Organ bekleyen hastaların göz göre
göre ölüme terk edilmemesi için beyin ölümü
tanısının konulmasından sonra bağış sağlanması
gerekiyor” diye konu ile ilgili açıklamalarda bulundu.
8
sağlık
Öğretmenlere Ses Sağlığı
Konulu Konferans
Ümraniye milli eğitim müdürü İlyas Tekinin de
ararlarında bulunduğu öğretmenlere yönelik düzenlenen ses sağlığımız konulu konferansta, öğretmenlere ses sağlığı konusunda Prof.Dr. Necdet Biliciler,
Prof.Dr.Orhan Özturan ve Op.Dr. Tayfun Apuhan
tarafından bilgiler verildi.
Toplantıda çıkabilecek sağlık sorunlarına karşı
tavsiyelerde bulunan hekimlerimiz, gelen sorulara
da detaylı bilgiler vererek açıklamalarda bulundular.
Sesini yoğun olarak kullanan öğretmenlere özellikle
ses sağlığını koruma konusunda bilgiler verdiklerini
belirten hekimlerimiz, Ses sağlığının hafife alınmaması gereken bir konu olduğunu ve başlı başına uzmanlık gerektirdiğini vurguladılar.
Göz Sağlığı
Gözde gizli
tehlike
diyabet !...
Şeker hastalığı ya da diğer adıyla diyabet, vücutta glukoz(kan şekeri)
un hücreler tarfından kullanılmasını sağlayan insülin hormonunun etkinliğinin azalması ya da kaybolması nedeniyle kan şekerinin yüksek
seyrettiği bir hastalıktır. Başlıca iki tipi vardır:
Tip 1 diyabet; dahaçok gençlerde ve 10 - 20 yaşlarında görülür.
Tip 2 diyabet; sıklıkla 50 - 70 yaşları arasında görülür.
Şeker hastalığı gözde ne gibi hasarlar yapar?
Opr. Dr. Faruk EROĞLU
HIH Göz Hastalıkları Bölümü
Sinsi hastalık şeker,
gözleri vuruyor...
Şeker hastalığı ya da
diğer adıyla diyabet,
her yaşta ortaya
çıkabiliyor. Ülkemizde
yaklaşık 6 milyon
şeker hastası
bulunuyor. Adının
aksine, son derece
tehlikeli olan hastalık,
vücudun birçok
organına zarar
veriyor.
Şeker hastalığı katarakt gelişiminide hızlandırır. Göz tansiyonu bu
hastalarda normal insanlarda görülenden daha sık görülmektedir. Göz
kuruluğu da sık görülen bir durumdur. Şeker hastalığı göz kaslarında
felç de yapabilir. Bu durumda hastanın gözü kayar ve çift görmeye
başlar. Şekerin kontrol altına alınması ile bu durum genellikle birkaç ay
içinde kendiliğinden düzelir. Bunun dışında sinir tabakasının dışında bu
tabakayı beyine bağlayan görme sinirini de tutabilir. Bu problem lazerle
tedavi edilemez ve şekerin kontrol edilmesi gerekir.
Şeker hastalığının en önemli göz tutulumu retina adını verdiğimiz
sinir tabakasının tutulumudur. Bu duruma "Diyabetik Retinopati" adı verilir
ve tip 1 diyabette % 40 oranında görülürken, tip 2 diyabette % 20
oranında görülür. Diyabetik retinopati, 20 - 70 yaş arası körlüklerin en
sık nedenidir. Şeker hastalığının göz tutulumunu etkileyen en önemli
faktör hastalığın süresidir. İlk 5 yıl içinde diyabetik retinopati ihtimali son
derece düşüktür. On yıl sonra bu ihtimal % 50 ve 30 yıl sonra %90 dır.
Göz tutulumu için diğer bir risk faktörü de şeker, kan yağları ve
diğer metabolik faktörlerin kontrolüdür. Burada hastaların uyguladıkları
diyetten kullandıkları ilaca hatta yaptıkları egzersizlere kadar bir çok faktörün önemi vardır. Hastalığın iyi kontrolu retinopati gelişimini geciktirebilir, ancak önlemez. Hastalığın kontrol edilmediği hastalarda ise
retinopati daha çabuk gelişir ve daha kötü seyreder. Sistemik hipertansiyon, böbrek hastalıkları, gebelik ve kansızlık diabetik retinopati gelişim
ve seyrini etkiler.
Şeker gözün sinir tabakasında ne gibi hasarlar yapar?
Şekerin değerlendirilememesine bağlı olarak ortaya çıkan bazı maddeler tüm vücutta özellikle küçük damarlarda bozulmalara yol açar
(mikroanjiopati). Gözde bu durumdan en çok etkilenen, üzerinde görme
hücrelerinin bulunduğu retina tabakasıdır. Damar duvarındaki hücrelerin
sağlık
9
bozulması küçük damarlarda genişlemelere (mikroanevrizma) ve damar tıkanıklıklarına (mikrovasküler oklüzyon) yol açar. Böylece damarlar içerlerindeki sıvı,
protein ve yağların dışarı kaçışını engelleyemezler ve retinada kalınlaşma oluşur (retinal ödem). Ödem görme
merkezinde oluşursa makula ödemi adı verilir ve erken
dönemde görme azalmasından sorumludur. Ayrıca damar
duvarındaki baloncuklar(mikroanevrizma) zaman içersinde
patlayarak küçük kanamalara yol açar.
Şeker hastalığının sinir tabakasında yaptığı hasar, şiddetine göre 2 gruba ayrılır.
1. Başlangıç retinopatisi
2. Proliferatif retinopati (ilerlemiş retinopati)
Başlangıç dönem: Bu dönemde sinir tabakasının
kılcal damarlarında yer yer damarların genişlemesiyle
küçük baloncuklar meydana gelir. Bu bozulmuş damar bölgelerinden sinir tabakasının içine kan veya sıvı sızıntısı
meydana gelir. Sıvı sızması ödem denilen sinir tabakası
şişmesine sebep olur. 10 yılı aşkın süredir şekeri olan bir
çok hastada genellikle görmeyi engellemeyen hafif
başlangıç bulguları olabilir. Ödem, sinir tabakasının sarı
leke diye bilinen ve insanların en iyi gördüğü sinir tabakası
bölgesinde başlayabilir. Bu durumda görme azalması
erken dönemde başlar.
Proliferatif dönem: Bu dönemde ise sinir
tabakasının kılcal damarlarının tıkanmasından meydana
gelen hasarlı bölgeleri onarmak için yeni damar denilen
anormal damarlar oluşmaya başlar. Fakat bu yeni anormal
damarlar normal kan damarlarından farklıdır. Bunlar göze
fayda yerine zarar verir . Bu anormal yeni damarlar kolayca kanayabilir ve gözün kan ile dolmasına sebep olabilir.
Bu durumda kanın kendinden çekilmesi beklenir. Eğer kan
kendinden çekilirse lazerle tedavi edilebilir. Fakat ortalama
2-3 aylık bir süre beklenmesine rağmen kanama çekilmiyorsa bu durumda ameliyatla kan temizlenmesi gerekebilir.
Anormal yeni damarlar sinir tabakasında sadece kanama
yapmaz. Bunun yanında damarların kendisi sinir
tabakasında büzülmeye sebep olarak yerinden kaldırabilir.
Bu durumda lazer tedavisi bir fayda sağlayamaz ve
ameliyatla sinir tabakasını temizleyip yerine yapıştırmak
gerekir.
Daha seyrek olarak ise anormal yeni damarlar gözün
ön kısmındaki tansiyon kanallarını tıkayabilir. Bu şeker
hastalığının en ağır tablolarındandır ve göz tansiyonuna
sebep olur. Şekere bağlı göz tansiyonunun tedavisi son
derece zordur. Bu göz tansiyonunu klasik damla ve ameliyatla
kontrol etmek zordur. Göz tansiyonunun tedavisinde lazer
yetersiz kalırsa gözü dondurma tedavisi de yapılabilir.
Hangi aralıklarla muayene olunmalı ?
Yukarıda belirttiğimiz istenmeyen durumların olma-
10
sağlık
ması için, şeker hastaları ne zaman ve ne sıklıkta göz
muayenesi olmalıdır? Diyabetli hastalar, özellikle tip 2
diyabetliler, hastalıklarının başlama zamanını tam anlayamamaktadırlar. Bazen sadece göz şikayetleri ile doktora
gelen ve yapılan muayenesinde diyabetik retinopati bulunarak şeker hastalığı teşhisi konulan bir çok hastamız
vardır. Bu nedenle hastalık ilk saptandığında mutlaka
ayrıntılı göz ve göz dibi muayenesi yapılmalıdır. Bundan
sonra hastalar, ilk 5 yıl boyunca her yıl, daha sonra en geç
6 ayda bir ayrıntılı göz muayenesi olmalıdır. Kanama
başladığı zaman daha sık göz muayeneleri gerekebilir.
Bunun dışında hamilelik olduğu durumlarda retinopati
hızlanabileceği için, hastaların bu süre boyunca 2 ayda bir
göz kontrollerini yaptırmaları gerekir. Ayrıca hipertansiyon
ve böbrek hastalığı gibi sistemik rahatsızlıklarda tahribat
daha hızlı ilerleyeceği için daha sık muayene olunmalıdır.
Gözlük muayenesi için kan şekerinin en az bir ya da
iki hafta kontrol altında olması gerekir. Kan şekeri yüksek
iken verilen gözlükler, kan şekeri normale döndüğünde
uygun olmayabilir. Sinir tabakasında hasar olmadan bile
kan şekerindeki hızlı değişiklikler, görmede oynamalar
meydana getirebilir.
Şeker hastalığının göze vurduğu nasıl
teşhis edilir?
Şeker hastalığının göze hasar verip vermediğini tespit
etmenin en güzel yolu iyi bir göz muayenesinden geçmektir. Göz muayenesinde, daha sizin görmenizde bir azalma
farketmeden ciddi bir hasar varlığı tespit edilebilir. Göz
muayenesinde göz bebeği damlalarla büyütülür ve çeşitli
aletlerle göz dibi değerlendirilir.
Göz dibinde kanama tesbit edilirse bu durumda Fundus Flöresein Anjiografisi (FFA- Göz Anjiosu) denilen özel
bir ilaçlı film çekilir. Bu film şeker hastalığının hasarını
değerlendirmede çok önemlidir. FFA da koldan damar içine
sarı bir ilaç verilir. Özel bir aletle, ilaç göz damarlarından
geçerken göz dibi fotoğrafları çekilir. Anjio ile sinir
tabakasındaki tahribatın şiddeti, lazer tedavisi gerekip
gerkmeyeceği ve gerekiyorsa kaç seans yapılacağı anlaşılır. Verilen ilaç film çekiminden 1-2 gün sonra hastanın
idrarı ve cildi sarıya boyayabilir. Fakat bunlar geçici olup
herhangi bir problem oluşturmazlar.
Şeker hastalığı gözde nasıl tedavi edilir?
En iyi tedavi mümkün olduğu sürece şekerin göze
vurmasını önlemektedir. Kan şekeri sürekli kontrol altında
tutulduğunda uzun süreli görme kaybı riski önemli ölçüde
azaltılmış olur. Yüksek tansiyon ve kan yağlarının yüksek
olması da şeker hastalığının gözdeki tahribatını artırır ve
bunlar kontrol edilmelidir. Böbreklerle ilgili sorun varsa
bunların da tedavisi gereklidir.
Check-Up
Check-up
Check-up, herhangi bir kişinin sağlık durumu, genetik ve
çevresel faktörlere göre taşıdığı riskleri, yaşı ve cinsiyetine göre
çeşitli testleri içeren komple bir incelemedir. Check-up özellikle bir
şikayeti olmayan sağlıklı bireylerde önlenebilir sağlık sorunlarının
ortaya çıkmasını engellemeye ve erken tanı koymaya , hatta genel
sağlık durumunun daha da iyileştirilmesine yönelik periyodik bir
muayenedir.
Uzm. Dr. Gülsün AKDOĞAN
HIH Check-up Polikliniği
Check-up, herhangi bir
kişinin sağlık durumu,
genetik ve çevresel
faktörlere göre taşıdığı
riskleri, yaşı ve cinsiyetine
göre çeşitli testleri içeren
komple bir incelemedir.
Check-up özellikle bir
şikayeti olmayan sağlıklı
bireylerde önlenebilir
sağlık sorunlarının ortaya
çıkmasını sağlayan bir
muayenedir.
Günümüz yaşam şartları, stresli çalışma ortamları, çevre faktörleri, refah düzeyinin artmasıyla değişen beslenme alışkanlıkları,
kanser, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet, böbrek
hastalıkları, beyin kanaması gibi komplikasyonlarla seyreden veya
ölümcül olabilen hastalıkların görülme sıklığını artırmıştır. Çoğumuzun önemsiz bulduğu bazı şikayetler, sinsice ilerleyen ve kalp,
karaciğer, böbrekler, beyin gibi
hayati organları etkileyen bu
hastalıkların ilk belirtileri olabilir.
Check-up yoluyla bu hastalıkların erken ve doğru teşhisleri,
yaşam süresini uzattığı gibi tedavi maliyetini de düşürmektedir. Böylelikle maddi ve manevi
kayıplar engellenmektedir.
Sağlık en değerli hazinemizdir.
Bu bilinçte olan herkes yılda en az bir
kez check-up yaptırmalıdır. Özellikle
çocukluk dönemi sağlıklı bir geleceğin
temellerinin atıldığı dönemdir. İleri
yaşlarda belirti vermeye
başlayan,
sağlık
41
sıklıkla organ hasarlarıyla
seyreden bazı hastalıkların
erken taramaları çocukluk
çağında yapılmalıdır. Anemi,
parazit
ve
enfeksiyon
hastalıkları, obezite, görme
ve işitme kusurları, diş
sağlığı ve bakımı gibi konularda yapılabilecek tetkikler
ve
muayenelerle
hem
çocuklarımızın sağlıklı gelişimini takip etmiş, hem de
onları bu konuda bilinçlendirmiş oluruz.
Çocuk yaş gruplarına
ait check-up panellerinin
yanı sıra yaş, cinsiyet, aile
öyküsü ve sahip olunan risk
faktörlerine göre çeşitli
programlar, kişisel ihtiyaçlara yönelik bireysel taramalar
da
mevcuttur.
Herhangi bir hastalığı ve yakınması olmayan kişilerde en
geç 35 yaşında standart check-up panelleriyle düzenli yıllık
kontrollerin başlatılması öne-rilmektedir. Yaşla birlikte
önemi artan, özellikle 50 yaş üzeri erkeklerde kalp-damar
hastalıkları, akciğer, prostat ve kolon kanseri, bayanlarda
menapoz şikayetleri ve kemik erimesi, kalp-damar
hastalıkları, meme ve rahim kanseri gibi problemleri teşhis
etmek üzere içeriği genişletilmiş yıllık check-up programları uygulanmaktadır. Ortaya çıkan riskli durumlar için
kontroller daha kısa aralıklarla önerilmektedir.
Hastanemizin check-up programlarının içeriğinde
uzman hekim muayeneleri, hematolojik tetkikler, kalp risk
faktörlerinin araştırılması, metabolizma, karaciğer ve
böbrek fonksiyon testleri ve kan elektrolitlerini içeren
biyokimya tetkikleri, hormon tetkikleri, enfeksiyon araştırması, radyolojik tetkikler, endoskopik muayeneler ve
kanser tarama testleri yer almaktadır. Check-up
hizmetinde kullanılan üniteler şöyledir:
- Ulusal ve uluslararası kalite standartlarında belgelendirilmiş biyokimya , hemataloji ve mikrobiyoloji
laboratuarları,
- Konvansiyonel radyografi,
- Konvansiyonel ve Doppler ultrasonografi ,
- Bilgisayarlı tomografi,
- Manyetik rezonans görüntüleme,
42
sağlık
- Nükleer tıp,
- Mammografi,
- Kemik yoğunluğu ölçümü,
- Standart elektrokar diografi,
- Eforlu EKG ve ekokardiografi,
- Nükleer kardioloji,
- Koroner BT anjiografi,
- Özofagoskopi, gastroskopi, duodenoskopi, sigmoi
doskopi, kolonoskopi,
- Solunum fonksiyon testi,
- Odyometri,
- Patolojik inceleme.
Check-up taramaları profesyonel bir sağlık ekibi
tarafından günümüz tıbbının en modern laboratuar ve
görüntüleme olanaklarından yararlanılarak gerçekleştirilir
ve beklenenin aksine, kişilere maddi bir yükü olmayan
check-up, ileri düzeydeki hastalıkların tedavisi için yapılan
harcamalardan çok daha ekonomiktir.
Önlem almanın tedavi etmekten daha kolay olduğu
prensibine dayanan check-up, yaşam kalitesini arttırmayı
hedefleyen en önemli ve en değerli yatırımdır.
Gastroenteroloji
İrritabıl Barsak
Sendromu
(Spastik Kolon)
İnce barsak
Uzm. Dr. Murat KORKMAZ
HIH Gastroentreloji Bölümü
İrritabıl Barsak Sendromu
(İBS) baskın olarak karın
ağrısı ya da rahatsızlık
hissi ile beraber barsak
alışkanlıklarında
değişikliklere yol açan,
nedeni tam olarak
bilinmeyen, süregen ve
tekrarlayıcı bir hastalıktır.
İrritabl Barsak Sendromu yaşamı tehdit eden bir hastalık
değildir. Ancak yoğun ve uzun süreli şikayetlere neden olur ve
hastaların hayat kalitesini olumsuz yönde etkiler. İBS’li hastalar,
belirtileri semptomları nedeni ile genel toplumdan daha sık iş günü
ve okul günü kaybına neden olmaktadır. ABD'nde hastalıktan dolayı
işe gitmeme nedenleri arasında en sık karşılaşılan soğuk algınlığını,
İrritabıl Barsak Sendromu takip etmektedir. İBS hastalarının
hükümet ve sağlık sigortalarına olan maliyeti de diğer hastalardan
daha fazladır.
Hastalığın aslında, toplumda her iki cinste de eşit oranlarda
bulunduğu ancak, erkek hastaların çoğunun doktora gitmeye
gereksinim duymadığı belirtilmektedir. Hastalar genellikle, kabızlık,
ishal ve mide yakınmaları gibi şikayetler nedeni ile hekime gitmeye
gerek duymamakta, kabızlığı bir hastalık olarak algılamamaktadırlar.
Tanım
İBS de en sık görülen ve bu hastalığı belirleyen şikayetler
“karın ağrısı” veya “karında rahatsızlık hissi” dir. Roma III kriterleri,
klinik araştırmalar da standardizasyonu sağlamak için İBS tanısında
kullanılmakta olan tanı kritelerinden biridir. Buna göre hasta son
üç ayda her ayın en az 3 günü karın ağrısı yada karında rahatsızlık
hissi yaşıyor olması yanında aşağıdakilerden en az 2 veya daha fazlasına sahip olmalıdır.
sağlık
43
• Ağrıların dışkılama ile geçmesi
• Ağrıların başlamasının dışkılama sıklığında değişikliklere rastlaması
• Ağrıların başlamasının dışkı şeklinde ve sayısında
değişikliklere rastlaması
Aşağıdaki yakınmalar ise tanı için şart değil fakat destekleyicidir:
• Dışkılama sıklığında değişiklikler
• Dışkı şeklinde değişiklik
• Dışkı çıkarmada değişiklik
(ıkınma ve/veya acil sıkışma)
• Dışkıda mukus bulunması
(sümükümsü materyal gelmesi)
• Karında gaz artışı ve şişkinlik, bu hastanın hissettiği
bir şişkinlik de olabilir.
İBS de hastalık baskın şikayetinin özelliğine göre dört
alt grup vardır:
• Ağrı-baskın İBS
• İshal-baskın İBS
• Kabızlık baskın İBS
• İshal-kabızlık değişken İBS
İBS’nin oluş mekanizması:
İBS’ nin kesin nedeni tam olarak bilinmemektedir. İBS
ve diğer fonksiyonel mide barsak bozukluklarının nedenini
açıklamak için birçok mekanizma öne sürülmüştür. En
genel kabul görmüş teori beyin ve mide-barsak sistemi
arasındaki etkileşimin bozulması, barsak bağışıklık sistemi
ve barsakta yaşayan mikroorganizmalarda görülen anormallikler olarak özetlenebilir.
İBS’ lilerin üçte ikisinde, barsakların ağrıyı algılama
özelliğinin arttığı gösterilmiştir. Yani normal bireylerde fark
edilmeden geçecek olan barsaklardan kaynaklanan ağrıdan bu hastaların haberdar oldukları görülmektedir.
Barsak aşırı duyarlığı olan
hastaların, sindirim esnasında
barsaktan kaynaklanan normal
fizyolojik uyaranlara, anormal şekilde duyarlı oldukları düşünülmektedir. Bu uyarıları süzmesi gereken
beyindeki mekanizmanın, İBS
hastalarında
iyi
çalışmadığı
görülmektedir. Sonuç olarak, normal barsak kasılmalarında, ağrı ve
44
sağlık
şişkinlik hissedebilirler. Hastada, normal olaylara karşı duyarlılık eşiği de azalmış olabilir.
Besinlerin, barsak kanalı boyunca normal hareketi,
barsak duvarının hareketlerinin koordinasyonu ile sağlanır.
Barsak hareketlerinde , kasılma-gevşeme ve barsak içeriğini ileri ittirme fonksiyonlarında bozulma olmasının, İBS
gelişiminde merkezi bir rol oynadığı ileri sürülmüştür.
Şikayetlerin gelişmesi için, sıklıkla bir “tetikleyici” gerekmektedir. Gıdalar ve diğer besin maddeleri, inflamasyon
ve infeksiyon, maddeler ve ilaçlar, hormonlar, psikolojik
sorunlar / stres, mevsimsel değişiklikler İBS semptomlarını
tetiklediği bilinen faktörlerdir.
Etkili faktörler
1. Beslenme: Birçok İBS hastası, semptomlarının
yemek yedikten sonra tetiklendiğini ya da alevlendiğini
bildirmektedir. Normalde yemek yeme, barsak kasılmalarına yol açar ve öğünden 30-60 dakika sonra
dışkılama ihtiyacı ortaya çıkar. Bir öğünün etkisi, sıklıkla
toplam kalori değeri ile ve özellikle de yağdan türetilen
kalori sayısıyla ilişkilidir. Bunun nedeni, bitkisel ya da hayvansal kaynaklı olsun, yağın, kolon kasılmalarının güçlü bir
uyaranı olması olabilir. Süt ürünleri, çikolata, kafein, alkol,
mercimek ve fasulye gibi baklagiller (gaz yapıcı olarak
bilinirler) bazı hastalarda sorun yaratabilen besin örnekleridir.
2. Maddeler ve ilaçlar: Belirli reçeteli ve reçetesiz
ilaçlar, İBS şikayetlerini tetikleyebilir veya alevlendirebilir.
İshal yapıcı ilaçlar, uyuşturucu ağrı kesiciler, bazı hipertansiyon ve depresyon ilaçları ishal ve kabızlığa neden olabilir.
3. Hormonal faktörler: Barsak şikayetlerinin menstrüel siklus ile değiştiği bilinmektedir. Bu da cinsiyet hormonlarının, İBS’de etiyolojik bir role sahip olma
olasılığınıdesteklemektedir.
4. Psikolojik faktörler: Psikolojik veya emosyonel
stres, normal sağlıklı bireylerde bile sindirim sisteminin
fonksiyonunu bozup ağrı, ishal ve kabızlığa yol açabilir.
dışında geceleri şikayet hissetmez. İBS ‘de
görülen karın ağrısı genellikle yaygın olup,
değişik şekillerde ortaya çıkabilir. Yemekler
ağrıyı ortaya çıkarır iken dışkılama hafifletir
ya da giderir.
Kabızlık sert dışkıyı ıkınarak dışkılama
şeklinde veya dışkılama sıklığında azalma
şeklinde olabilir. İshal sıklıkla acil dışkılama
ihtiyacını izleyerek az hacimli, gevşek kıvamlı dışkılama şeklindedir. Yemek sonrası
tuvalet aciliyeti ve dışkılama alışkanlıklarında dönüşüm sık görülür.
Hastaların büyük çoğunluğu fazla miktarda gaz çıkardıklarından yakınırlar. İBS’li
hastalar, rahatsızlık, gaz ve guruldama ile
ilişkili olabilen, karında dolgunluk ve şişkinlik hissi bildirmektedir. Hastaların bel
çevreleri gün içerisinde artma gösterebilir.
Normal miktarlardaki gaz hacimlerine karşı
artmış tahammülsüzlükleri tipiktir.
Stres, farklı kişileri farklı yollardan etkiler ve bir bireyde,
mide-barsak sisteminin strese verdiği yanıt, zihnin durumuna göre günden güne değişebilir
Stres, İBS şikayetlerini tetikleyebilir ve alevlendirebilir., Anksiyete (endişe), panik, depresyon, psikosomatik
hastalıklar (psikolojik kökenli vücut şikayteleri) midebarsak hastalıklarına yatkınlığın gelişimiyle sonuçlanabilir
ve kişinin bu şikayetlerle mücadele etmesini etkileyebilir.
Eşlik eden diğer hastalıklar
İBS hastalarının diğer bir özelliği de aynı anda diğer
fonksiyonel sindirim sistemi hastalıkları tanısını koyduracak
şikaytelerin mevcut olmasıdır. İBS tanısı almış hastalarda
aynı anda fonksiyonel dispepsi (midede yanma-gazşişkinlik, hazımsızlık, bulantı) bulunması sıklığı % 29-90
arasındadır. Fibromyalji (kas romatizması), kronik yorgunluk sendromu, adet bozuklukları, uyku bozuklukları, halsizlik, kas ve sırt ağrılarının normal bireylerden daha sık
görüldüğü rapor edilmektedir. İBS ile bronş aşırı duyarlılığı
ve gastroözofagiyal reflü hastalığının birlikte görülmesi
olasılığı beklenenden fazladır
Şikayet Özellikleri
Dışkılama alışkanlıklarında değişiklik (sıklık, dışkı
formu ) ile beraber dışkılama ile azalan karın ağrısı
ve/veya karında rahatsızlık hissi İBS’nin ana şikayetleridir.
Şikayetler günün yarısından fazla sürebilmektedir. Zaman
içersinde sönüp tekrar alevlenme tarzında tekrarlayıcı olabilirler . Hastalar ataklar arası dönemde ve nadir istisnalar
İBS ile ilişkili barsak fonksiyonu değişik
formlarda kendisini gösterebilir. Barsak hareketi sıklığında
değişiklik (artabilir veya azalabilir), acil dışkılama ihtiyacı,
dışkı kıvamında değişiklikler (dışkı, sulu ve gevşek veya
katı ve yumru olabilir), barsakların açılmasında rahatsızlık
veya güçlük, tam dışkıyı boşaltamama hissi, dışkı
geçişinde zorluk (tenesmus), mukus gelmesi sık rastlanan
bozukluklardandır.
Tanı
İBS tanısı, hastanın tıbbi öyküsünden elde edilebilen
bulgulara dayanarak konabilir. Hastaya yeterli derecede
vakit ayırmak, şikayetlerini sabırla dinlemek tanı için
vazgeçilmez bir basamaktır. Yeterli bir öykü, sorgulama ve
fizik muayene bizim tanı koymamızı büyük ölçüde sağlar.
Hastaya yapılacak ileri tetkikler hastanın yaşı, şikayetlerinin özelliğine göre, her hasta için bireysel olarak ayrı
olarak planlanır. Tıpta hastalık yoktur, hasta vardır prensibi
burada da geçerlidir. Alarm semptomu olarak adlandırdığımız gayta ile beraber-ayrı kan gelmesi, nedeni
açıklanamayan kilo kaybı, kansızlık, demir eksikliği, yakın
aile bireylerinde barsak kanseri varlığı, ileri yaşlarda
aniden ortaya çıkan dışkılama değişiklikleri gibi bulgular
başta kanser gibi daha farklı ve ciddi hastalıkların varlığını
düşündürür ve ileri tetkik yapılmasını gerekli kılar.
Tanıda kan sayımı, sedimentasyon, gaytada gizli kan,
karın ultrasound yada tomografisi ve kolonoskopi kullanılır.
Bu tetkiklerin amacı İBS dışında başka bir hastalığın var-
sağlık
45
lığının araştırılmasıdır. IBS de bu
tetkiklerin normal sınırlarda olması
beklenir.
Bugün için her türlü mide barsak
hastalığında endoskopik incelemeler
tanı, tedavi, tedavinin takibi ve
değerlendirilmesi, kanser taraması
için altın standart tanı yöntemi olarak
ilk sırada yerini almıştır. Özellikle
kanser gibi erken tanı ve tedavinin
hastanın sağ kalım süresini etkileyen
durumlarda artık erken tanı için
tarama programları uygulanmaktadır.
50 yaşını aşmış, herhangi bir şikayeti
olmayan , sağlıklı her bireyin artık
kolonoskopi (kalın barsakların endoskopi yoluyla incelemesi), yaptırması, bir problem yoksa bu işlemi 10
yılda bir tekrarlaması önerilmektedir.
Bu yüzden İBS ön tanımız olsa bile
45-50 yaşını aşmış bir hastaya kolonoskopi önermek
gerekir. Alarm semptomları varlığında, yakın aile bireylerinde daha erken yaşta barsak kanseri öyküsü varlığında
yaş sınırı daha da aşağıya çekilmelidir.
Tedavi
Hastalar sıklıkla birçok farklı doktora gider, yetersiz
veya eksik tedavi, yetersiz bilgilendirme sonucu, hastalığın
süregen karakterinin de etkisi ile çoğu zaman artık daha
fazla endişe ve karamsarlığa kapılmaya başlarlar. Hastalıklarının tedavi edilemez, kanser gibi kötü-ölümcül bir
hastalık olduğunu düşünmeye başlarlar. Bu ruh hali
hastalığın daha da ağırlaşmasına, tedavinin zorlaşmasına
katkıda bulunur. Bu yüzden hastanın bilinçli, hastalığı
hakkında yeterli bilgisinin olması tedavinin de önemli bir
basamağını oluşturur.
IBS önemli nedenlerinden birisinin psikolojik faktörler
olması hastaların yanlış kanılara kapılmasına yol açabilir.
Hastalara bu durum anlatıldığında olmayan şikayetlerini
uydurduğu suçlamasına kapılıp doktorun onu anlamadığını
düşünebilirler. Oysa hastaya bu durum ayrıntılı olarak anlatılmalı, şikayetlerinin gerçek olduğu fakat nedeninin
gözle görülebilen bir barsak sorunundan değil de yukarıda
anlatılan nedenlerden dolayı olduğu, bu durumun hayatını
tehdit etmediğine ve kansere sebep olmayacağına
inandırılmalıdır. Belirtilerin zaman zaman şiddetlenip, kaybolacağını ama hastalığın ömür boyu sürebileceği söylenmelidir.
Hastalığın en önemli kısmı ayırıcı tanının doğru yapılmasıdır. İBS korkulacak bir hastalık değildir. Takip edilerek
rahat, kaliteli bir yaşam sağlamak mümkündür. Hastalık
her zaman olduğundan farklı bir hal alırsa, şikayetler
değişir ya da kötüye giderse ayrıntılı tetkikler uygulanır.
Yaşa ve cinsiyete bağlı rutin tetkiklerin dışında hastalığın
normal seyrinde müdahaleye gerek yoktur.
Tedavide barsak hareket düzenini sağlayan ilaçlar, gaz
giderici ilaçlar, düz kas spazmını çözen ilaçlar, probiyotikler,
antidepresan ilaçlar kullanılabilir.
46
sağlık
Kardiyoloji
Kardiyolojide Tanı
Koymaya Yardımcı
Girişimsel Olmayan
Testler
EKG
Kalbin elektriksel aktivitesini kaydeden elektrokardiyografi,
kardiyolojide yapılan rutin fizik muayenenin bir parçasıdır ve hastanın ritm bozukluğu, kalp damar problemi, kalp büyümesi gibi
konularda ön bilgi verebilen bir testtir.
EKOKARDİYOGRAFİ
Uzm. Dr. Ela Şahinbaş KAVLAK
HIH Kardiyoloji Bölümü
Kardiyolojide tanı
koymaya yardımcı
girişimsel olmayan
testlerde hastanın
vücuduna herhangi bir
girişim yapılmadığından
bir acı veya ağrı
hissedilmez, kardiyoloji
polikliniğinde
uygulanabilen testlerdir.
Ultrasonografinin (yüksek frekanslı ses dalgaları) kalbi görüntülemek için kullanıldığı çok önemli bir tanı yöntemidir. Kalbin
değişik yapılarında yansıyan bu ses dalgaları özel alıcılarla alınıp
elektriksel işaretlere çevrilir. Bu işaretler resme dönüştürülerek,
ekrana yansıtılarak veya kağıda kaydedilerek ultrasonik dalgaların
yansımaya uğradığı, kalpteki çeşitli faaliyetlerin yeri, yapısı ve
çalışma durumu hakkında bilgiler elde edilir. Eş zamanlı ekokardiyograflar (ekokardiyografi aleti), kalbi hareket halinde, bir film gibi
renkli olarak gösterebilir.
Ekokardiyografi ile;
1. Kalp kapak hastalıkları , tanısı, takibi ve uygun tedavinin
seçilmesi.
2. Kalp boşluklarının boyutları, büyük olup olmadığı,
3. Kalp duvarlarının kalınlığı, hareketleri, hareket bozukluğu
olup olmadığı, (kalp damar hastalıklarında ilgili damarın
kanlandırdığı yerlerde duvar hareket bozuklukları oluşabilir).
4. Kalp içi basınçlar,
5. Kalp içi boşluklarda pıhtı (trombüs) araştırılması,
6. Kalbin kasılma sırasında bir defada attığı kan miktarı ve yüzdesi
7. Acil durumlarda ( göğüs travması vb.) kalbin etkilenmesi
8. Kalp ameliyatları sırasında ve hemen sonrası araştırılabilir.
sağlık
47
Kısaca kalp romatizması, kapak hastalıkları,
hipertansiyon, kalp yetersizliği, kalp krizi, doğumsal kalp hastalıkları gibi bir çok konuda eko ile
değerli bilgiler alınır. Genel olarak rutinde yapılan
bir alıcı tüp üzerine jel sürülüp , hastanın göğsünde
gezdirilmesi şeklinde uygulanan M mode, iki
boyutlu
ve renkli Dopplerin birleşimi olan
transtorasik ekokardiyografidir. Bu işlemin hastaya
hiçbir zararı sözkonusu değildir. Yapılması da
oldukça basittir. Fakat değerlendirilmesini yapabilmek için tecrübe sahibi olmak gerekir.
Üç Boyutlu Ekokardiyografi:
Teknolojinin ilerlemesi ile artık, ileri teknolojiye
sahip merkezlerde üç boyutlu ekokardiyografi
yapılabilmektedir. Belli bir eğitim ve tecrübe gerektiren üç boyutlu ekokardiyografi ile kalp, bir cerrahın göğsü açıp baktığı şekilde görülmektedir.
Kalbin üç boyutlu görüntüsü gerçek zamanlı olarak
alınabilmektedir. Bu görüntü ile kalp sonsuz açıdan
çevrilip, ince kesitler halinde de incelenebilmektedir. Böylece insan sağlığını en çok tehdit eden kalpdamar hastalıklarının tanı ve değerlendirmesi,
daha detaylı ve doğru bir şekilde yapılabilmektedir.
Kalp kapakları, duvar hareketlerinde bozulmalar,
kalp içindeki pıhtılar, doğuştan olan kalp delikleri
ve benzer kalp anomalileri çok daha canlı olarak,
kalbin her yönünden incelenebilmektedir.
Stres ekokardiyografi:
Kalbin efor veya damardan uygulanan bir ilaç
ile belli bir seviyeye kadar fiziksel stres ile hızlandırılması esnasında yapılan seri ekokardiyografilerin değerlendirilmesinden oluşur. Kalbin
zorlandığında nasıl yanıt verdiğini gösteren önemli
bir tetkiktir. Tecrübe gerektiren bir uygulamadır.
Stres ekokardiografiyle koroner kalp hastalığının
varlığı, kalp krizi geçirme riski, koroner anjiografiye
gerek duyulup duyulmadığı, var olan koroner arter
hastalığı için ilaç tedavisinin yeterli olup olmadığı, balonla
damar açma (stent) ya da by-pass ameliyatına ihtiyaç olup
olmadığı belirlenebilir. Kalp krizi geçiren kişi-lerde ekokardiografi ile kalp krizinin şiddeti, yarattığı hasar, kalp yetmezliğine neden olup olmadığı sorularını yanıtlamak
mümkündür.Koroner kalp hastalıklarına bağlı gelişen kalp
yetmezliklerinde pil tedavisinin gerekliliği de yine ekokardiografi ile ortaya konulabilmektedir.
Transözofajiyal Ekokardiyografi (TEE):
Ağızdan endoskopide olduğu gibi ince , bükülebilen ,
hortum şeklinde bir kamera ile yemek borusuna girilerek
kalbin görüntülendiği yarı girişimsel bir ekokardiyografi
yöntemidir. Uygulamadan önce hastanın rahat etmesi
48
sağlık
açısından hafif uyku verici, sakinleştirici bir ilaç uygulanabilir. Rutinde yapılan ekokardiyografi ile görüntü alınamadığında, özellikle kapak fonksiyonları , kalpteki delikler
ve kalp içindeki kitle ve pıhtıları gözlemekte kullanılan ileri
bir tetkiktir. Açık kalp ameliyatı sırasında ameliyat bölgesinin takibi, ritim ve bayılma şikayetlerinin takibi içinde
kullanılabilir.
EFOR TESTİ (TREADMİLL TESTİ)
Kalp damar tıkanıklığı, efor kapasitesini gösteren,
kolay uygulanabilen, önemli bir testtir. Hasta öncelikle
EKG’ye bağlanır ve tansiyonu ölçülür. Takiben koşu
bandında belli kademelerdeki hız ve eğimde yürütülür.
Yaşa ve özel durumuna göre belirlenen bir seviyeye kadar
yürütülür. Bu arada EKG ve tansiyondaki değişiklikler
değerlendirilir.
HOLTER MONİTÖRİZASYONU
Ritm Holter: Göğüse yerleştirilen elektrodlarla hastanın kalp hızı ve ritmini günlük hayatında (evinde , işinde
vs) 24 veya 48 saat süreyle kaydeden taşınabilir bir cihazdır. Ritm bozukluklarının tespitinde kullanılır. Kalp
yetersizliği, kalp damar hastalığı, kapak hastalıkları gibi
kalp problemlerinin varlığında veya bilinen bir sebep olmaksızın gelişen çarpıntı, fenalık hissi, kısa süreli bayılma
nöbetleri gibi şikayetlerde tanı koydurucudur.
Tansiyon Holter: 24 saat süreyle belli aralıklarda
hastanın tansiyonunu günlük hayatı sırasında ölçüp kaydeden taşınabilir bir cihazdır. Yapılan çalışmalarda hastanelerde yapılan tansiyon ölçümlerinin normale göre daha
yüksek çıktığı, bu kişilerin gündelik yaşamlarında tansiyonlarının ölçülmesinin daha gerçekçi olduğu gösterilmiştir.
MİYOKARD PERFÜZYON SİNTİGRAFİSİ
(Talyum sintigrafisi)
Bu test, uzun yıllardır nükleer tıp bölümünde güvenle
yapılmaktadır. Efor testi veya efor yapması uygun olmayan
kişilerde damardan verilen bir ilaç ile kalbin hızı artırılır ve
bu sırada radyoaktif madde damardan verilir. Oluşturulan
bu stres sonrası kalbin radyoaktif maddeyi tutması görüntülenir ve daha sonra istirahat görüntüleri alınır. Bu görüntülerin karşılaştırılması ile kalp damar hastalığı, kalbin
kasılma gücü gibi konularda bilgi sahibi olunur.
MULTISLICE KORONER BT ANJİYOGRAFİ
Multislice Bilgisayarlı Tomografi cihazı da yeni bir
erken tanı cihazı olarak gündeme gelmektedir. Alınan kesitler rekonstrüksiyon (yeniden şekillendirme) yöntemleriyle 3 boyutlu olarak değerlendirilmektedir. Ağrısız
koroner anjiyografi de denilen bu yöntemle koroner hastalıkların tanısı "Multislice BT" teknolojisi ile artık noninvaziv
olarak yapılabilmektedir. "Multislice BT"
ile koroner anjiografi hiçbir ön laboratuar
hazırlığı gerektirmeden, hiçbir girişim
yapılmadan, katetersiz ve yalnızca bir
nefes tutması süresi olan 10 saniye içinde
yapılabilmektedir. Klasik anjiografiye göre
daha ucuz, daha kolay ve daha hızlı bir
yöntem olup tetkik sonrası hastanede
yatma zorunluluğu ortadan kalkmaktadır.
Üç boyutlu inceleme ve yüksek rekonstrüksiyon teknolojisi sayesinde hastalar
için son derece sıkıntılı olabilen endoskopik
tetkikler
(bronkoskopi,
kolonoskopi, vb.) hiçbir girişimde bulunmadan rutin inceleme kapsamında sanal
ortamda aynı cihazla yapılabilmektedir.
Bu yöntemde doğruluk ve güvenilirlik oranı altın standart olan konvansiyonal koroner anjiografiye çok yaklaşırken tetkik sonrası hemen işinin başına dönülebilmesi
büyük bir üstünlüğüdür.
Tarama testi olarak kullanılabilececek olan bu yöntem
özellikle daha önce koroner bypass ameliyatı olmuş veya
koronerlerine stent takılmış hastaların takibinde önemli bir
seçenek olmuştur.
Koroner arter duvarlarında kalsiyum birikiminin saptanması, zamanla ilerleyen bir hastalık olan, halk arasında
damar sertliği olarak ifade edilen, aterosklerozun kesin bir
bulgusu olduğundan, bu hastalığın ilerleme hızını periyodik ölçümlerle belirlemek de yarar vardır. Multislice BT, arteriyel kalsifikasyonları göstererek aterosklerozun derecesi
hakkında bilgi vermekte ve klinik septomlara yol açmadan
ya da başka laboratuar testlerle ortaya konulmadan önce,
erken evrede saptanabilmesi sağlanmaktadır. Böylece bu
skorlama yöntemi ile, klinik şikayeti olmayan kişilerde de
tıkayıcı koroner arter hastalığı olma olasılığı gösterilebilir.
Multislice koroner BT anjiografi, yüksek dereceli koroner
arter darlıklarını gösterdiği gibi stent/balon anjioplasti
uygulamaları ve by-pass ameliyatları sonrasında kontrol
incelemesi olarak kullanılabilir.
Multislice BT, koroner arter hastalığı taraması yaparak, koroner arter hastalığı açısından risk grubunda
olduğu halde hiçbir kalp rahatsızlığı olmadığını düşünen,
sağlığı yerinde gibi gözüken veya yarından habersiz
yaşayanlara bugünden gelecekteki tehlikeyi göstererek
önlem alınmasını sağlar.
sağlık
49
Hücre bilimin
in
teknoloji ile
buluşması
sağlık
Anlaşmalı Kurumlar
SİGORTA ŞİRKETLERİ (SAĞLIK)
KAMU SİGORTALARI
RESMİ KURUMLAR
DERNEKLER
PROMED BİLGİ YÖNETİM SİS. ve SAĞLIK DANIŞ. A.Ş.
EĞİTİM KURUMLARI (HASTA ÖDEMELİ)
MED-NET SAĞLIK DANIŞMANLIK YÖN. ve DANIŞ. A.Ş.
MDS (Medikal Danışmanlık Servisi)
SİGORTA ŞTİ. HAYAT VE ELEMENTER (Hasta Ödemeli)
ŞİRKETLER (HASTA ÖDEMELİ)
BANKALAR
YURTDIŞI SİGORTA ŞİRKETLERİ
ASİSTANS ŞİRKETLER
sağlık