Bilgisayara İndir - Hisar Intercontinental Hospital
Transkript
Bilgisayara İndir - Hisar Intercontinental Hospital
Özel Hisar Intercontinental Hospital Ücretsiz Sağlık Yayınıdır Türkiye’nin sağlık üssü !.. Yıl: 3 Sayı: 5 Ocak-Mart - 2009 Çocuklarda İdrar Yapma İşlev Bozuklukları Doğumsal Beyin ve Omurilik Hastalıkları Gebelik Nükleer Tıp Check-up Diyabet ve Göz Bel Fıtığı Sinüzit Hisar Intercontinental Hospital Sağlıklı Yaşam Ödülleri sağlık Yıl: 3 Sayı: 5 Ocak-Mart-2009 Tanı Bölümleri Check-up Endoskopi Laboratuvarı -- HİSAR INTERCONTINENTAL HOSPITAL -Adına İmtiyaz Sahibi : G.Direktör Prof. Dr. Haydar SUR » Gastroduodenoskopi » ERCP » Kolonoskopi » Rektoskopi Göğüs Hastalıkları HIH Eğitim, Kültür ve Yayınlar Kurulu --- Başkanı ve Yazılardan Sorumlu Editör --Doç. Dr. Salih SOMUNCU ------ Yayına Hazırlıktan Sorumlu Editör -----Ülkü ERTUĞRUL -------------------- Yayın Kurulu --------------------Prof. Dr. Bekir Sami UYANIK Prof. Dr. Fuat DEMİRCİ Uzm. Dr. Nilay DEĞİRMENCİ Uzm. Dr. Yavuz FURUNCUOĞLU Uzm. Dr. Gülşah YÜKSEL Emine YAVUZ Büşra ÇETMİN Sibel GÜMÜŞBOĞA » » » » » » » » » » » Alerjik Cilt Testleri Bronkoskopi Solunum Laboratuvarı Solunum Fonksiyon Testleri Reverzibilite Testi Bronş Provokasyon Testi CO Difuzyon Testi Verem Testleri (PPD) Plevra Biyopsisi Ergospirometri Uyku Laboratuvarı - Tüm Gecelik Uyku Testi - CPAP / BİPAP Titrasyonu Göz Hastalıkları » » » » Bilgisayarlı Görme Alanı FFA-ICG Angiyografi OCT Wave Front Analizi Kardiyoloji ------------------- Yazışma Adresi ------------------HİSAR INTERCONTINENTAL HOSPITAL Halkla İlişkiler Bölümü Alemdağ Cd. Site Yolu Sk. No:7 PK. 34768 Ümraniye / İSTANBUL / TÜRKİYE Çağrı Mrk: 0216 - 444 5 888 Faks: 0216 - 524-1323 www.hisarhospital.com [email protected] » » » » » » EGK Efor Testi Ekokardiyografi Ritim ve Tansiyon Holter Koroner Anjiyografi Telemetri Kulak Burun Boğaz Hastalıkları » Odyoloji Ünitesi Klinik Laboratuvarlar » » » » » » Immünoloji Biyokimya Endokrinoloji Hematoloji Mikrobiyoloji Seroloji Nöroloji » EEG » EMG Nükleer Tıp » » » » Sintigrafi Miyokard Perfüzyon Spect Sintigrafisi Spect Beyin Kan Akımı Çalışması Akciğer Perfüzyon Ventilasyon Çalışması Patoloji - Sitopatoloji » Histopatoloji » Sitopatoloji » İmmünohistopatoloji Radyoloji » » » » » » » » » Anjiyografi Bilgisayarlı Tomografi CT Anjiyografi Dijital Direkt Röntgen Dijital Floroskopi Dijital Mamografi Kemik Dansitometrisi Manyetik Rezonans Görüntüleme(1.5 teşla MR) Ultrasonografi (Renkli Doppler Ultrasonografi) Uyku Laboratuvarı Üroloji » » » » Androloji Laboratuvarı Green Light Sistoskopi Ürodinami Laboratuvarı Tedavi Bölümleri --------- Grafik Tasarım ve Fotoğraflar --------Ali UZUN [email protected] ------------------------- Baskı --------------------------FAZİLET NEŞRİYAT ve TİC. AŞ Bağlar Mh. Mimar Sinan Cd. No: 52 GÜNEŞLİ - BAĞCILAR - İSTANBUL Tel: 0212 - 657-8800 (pbx) Faks: 0212 - 657-9588 www.fazilet.com.tr [email protected] Acil Servis Ağız ve Diş Hastalıkları Alerji Anesteziyoloji ve Reanimasyon Çocuk Cerrahisi ve Ürolojisi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dermotoloji Enfeksiyon Hastalıkları Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Gastroenterohepatoloji Genel Cerrahi » Meme Cerrahisi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Göğüs Cerrahisi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Hiperbarik Oksijen Tedavisi İç Hastalıkları Kadın Hastalıkları ve Doğum Kalp Damar Cerrahisi Kardiyoloji Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Nefroloji Nöroloji Nüroşirürji (Beyin ve Sinir Cerrahisi) Nükleer Tıp Obezite Polikliniği Ortepedi ve Travmatoloji Pediatrik Kardiyoloji Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Psikiyatri ve Klinik Psikoloji Üroloji Yoğun Bakımlar » Cerrahi Yoğun Bakım » KVC Yoğun Bakım » Yenidoğan Yoğun Bakım » Koroner Yoğun Bakım z z ö s ö n s Ö n Önsöz Ö “ Çağdaş hizmet, hastanın gönlüne göre sunulan hizmettir. ” Genel Direktör Prof. Dr. Haydar SUR Değerli okuyucular, İnsanlık var olduğundan beri sağlık hizmetleri de var olmuştur. Tarih öncesi devirlerde belki de avlanırken, dereyi geçerken vb. kişiler yaralandığında yaranın üzerine bir yaprak basıyorlardı. O dönem için bu da bir sağlık hizmetidir. Çok değil 500 yıl önce birçok ülkede hastaların içine şeytan girdi diye diri diri yakılabiliyordu. Yirmibirinci yüzyılda modern tıp biliminin bizi getirdiği noktada hizmetin içeriği de veriliş şekli de bambaşka bir hal almıştır. Yüzyıllardır hastane denince (bence doğrusu Selçukluların dediği gibi şifahane olmalı, hastalık odaklı değil sağlık odaklı isimlendirme yapmalıyız) yalnız hekim ve hemşirenin hizmet verdiği, hekimin dediklerinin gerçekleştiği ve hastanın söz hakkının olmadığı mekanlar akla geldiği için yirmibirinci yüzyılın hastane anlayışını sağlık görevlilerinin kabul etmesi zor olmuştur. İşin ilginç yanı hastaların ve yakınlarının da yeni anlayışa ulaşması kolay olmamıştır. Ancak sağlık hizmetlerinin yeni yüzü farklıdır. Artık “hasta odaklı” hizmet vermek gerekiyor. Tabii ki hekimlerin, hemşirelerin, diğer sağlık profesyonellerinin okudukları bilim nedeniyle hastaları bilgilendirme ve yönetme görevi vardır ve bu her zaman olacaktır. Profesyonellikle elde edilen bu güce rağmen, hastalarımızı ve yakınlarını profesyonel kararlara ortak etmeliyiz. Onların arzularını olabil- diğince gerçekleştirmeye çabalamalıyız. Çağdaş sağlık hizmeti bunu gerektiriyor. Hasta ve yakınları ile uygun iletişim zemini oluşturulduğunda birçok şeyi paylaşmak ve karar birliğine ulaşmak zor değildir. Hisar Intercontinental Hospital, en başından beri, kullanıcı dostu bir hastane olarak tasarlanmıştır. Bu hastanenin mayası böyle yoğrulmuştur. Ülkemizde akademik olarak örnek gösterilecek bir mimarisi vardır. İçinde barındırdığı cihazlar da bu mimariyi taçlandırmaktadır. Geriye kala kala insan faktörü kalıyor. Hastalarımızın arzuladığı hizmeti ortaya koymak için “hasta odaklı” hizmet kültürünün yerleşmesi böylece en kritik bir noktaya gelmiş oluyor. Bizden hizmet almaya talip olmuş her kişiyi, günde yüzlerce kişiye hizmet verirken hiç aksatmadan memnun ederek göndermeye yeminimiz var. Hisar Intercontinental Hospital’ın memnuniyet yeminini her gün ele aldığımız konularla bir an bile akıldan çıkarmadığımız gibi, bu yemini her sayımızda bir şekilde tekrar tekrar hatırlatmak gerekiyor. Esenlik ve sağlık dolu günler diliyorum. Saygılarımla. sağlık r r ö t i ö d t i E d Editör E Saygıdeğer okurlarımız; Doç. Dr. Salih SOMUNCU Hisar Sağlık Dergisinin beşinci sayısını sizlerle buluşturmanın heyecanını ve sevincini yaşıyoruz. Sizlere sunduğumuz kaliteli sağlık hizmetini, elinizde bulundurduğunuz dergimiz ile de sürdürmek amacındayız. Tıp bilimi sürekli okumayı, kendini yenilemeyi ve modern dünyanın tüm imkanlarından bu anlamda faydalanmayı gerektiren bir bilimsel alandır. Artık bilgiye ulaşmak, bilgiyi taze tutmak bir bilgisayar tuşuna basarak ulaşmak kadar kolaylaşmıştır. Ancak bu kolay ulaşım bazı yanlışları doğru gibi algılamaya neden olabilmektedir. Bu açıdan elinizde bulundurduğunuz dergiyi her zaman başvurabileceğiniz bir kaynak olarak hazırlamayı amaçladık. Dergimizde en yetkin isimler sizlere en sık karşılaştığımız sağlık sorunları ile ilgili bilgiler vermektedir. Hisar Intercontinetal Hospital Eğitim Kurulu olarak sizlere bu dergiyi hazırlamanın yanında kurum içi eğitim hizmetlerine de ara vermeden devam ediyoruz. Düzenli olarak hekimlerimize ve diğer çalışanlarımıza yönelik hizmet içi eğitimlerimiz sürmektedir. Yine çevre sağlık çalışanlarına ve halkımıza yönelik eğitsel faaliyetlerimizi de sürdürüyoruz. Dergimizin sayfalarını karıştırırken mutlaka kendiniz veya bir yakınınız ile ilgili bir sağlık konusuna denk geleceğinize inanıyoruz. Konuların seçiminde özellikle buna dikkat etmeye çalıştık. Neredeyse her bölüm ile ilgili sık rastlanılan bir sağlık sorununu en doğru ve en güncel şekli ile sizlere paylaşmak istedik. Gelecek sayılarımızda tekrar buluşmak üzere, tüm halkımıza ve tüm sağlık çalışanlarına mutlu ve sağlıklı günler dileriz. z ı m ı r a l r Dokto Doktorlarımız GENEL DİREKTÖR ESTETİK VE PLASTİK CERRAHİ TIBBİ DİREKTÖR FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON BAŞHEKİM GASTROENTEROLOJİ KULAK BURUN BOĞAZ NEFROLOJİ NÖROLOJİ ANESTEZİ ve REANİMASYON GENEL CERRAHİ NÖROŞİRURJİ GÖĞÜS CERRAHİSİ NÜKLEER TIP BİYOKİMYA ve KLİNİK BİYOKİMYA GÖĞÜS HASTALIKLARI CHECK UP ÇOCUK CERRAHİSİ ORTOPEDİ ve TRAVMATOLOJİ GÖZ HASTALIKLARI PATOLOJİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI HEMATOLOJİ HİPERBARİK OKSİJEN TEDAVİSİ PSİKİYATRİ RADYOLOJİ ÇOCUK KARDİYOLOJİ ÇOCUK PSİKİYATRİ İÇ HASTALIKLARI ROMATOLOJİ ÇOCUK PSİKOLOĞU KADIN HASTALIKLARI UYKU MERKEZİ DERMATOLOJİ ÜROLOJİ DİŞ KARDİYOLOJİ ACİL İŞ YERİ HEKİMLİĞİ DİYET KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ ENDOKRİNOLOJİ ENFEKSİYON HASTALIKLARI SERVİS HEKİMLERİ KLİNİK PSİKOLOG sağlık * Parttime Kadın Doğum Gebelikte görülen yakınmalar Gebelik sürecinde görülen yakınmalar: Bulantı ve kusma: Bulantı ve kusmada hormon üreten sistemlerin rolü vardır. Psikolojik faktörlerin de etkisinin olabileceği düşünülmektedir. Gebeler bu durumda sık ve az miktarda kuru yiyecekler yemelidir. Ağır ve kokulu yiyeceklerden kaçınılmalıdır. Bulantının geçmediği, kusmaların devam ettiği ve kilo kaybedildiği durumlarda doktora başvurulmalıdır. Mide yanması: Barsak hareketlerinin azalması ve gebelikte artan hormonların etkisi ile sindirim sistemi kaslarında oluşan gevşeme bu duruma neden olur. Anti asit ilaçlar kullanılabilir. Opr. Dr. Ayşa KARA HIH Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü Gebelik her ne kadar fizyolojik bir süreç de olsa bu esnada anne adayının vücudunda belirgin değişiklikler meydana gelecek, bazı yakınmalar ortaya çıkacaktır. Bu belirti ve yakınmaların anne adayına en iyi şekilde izah edilmesi gerekir. Kabızlık: Barsak hareketlerinin azalması kabızlığa neden olur. Bol posalı yiyecekler, kepek ekmeği ya da tam ekmek tüketilmelidir. Kayısı, incir, erik gibi meyveler ve bunların kompostoları alınmalıdır. Gerekirse büyük abdesti yumuşatan ilaçlar kullanılabilir. Hemorid(Basur): Rahimin büyümesi toplar damarlardaki kan dönüşünü engelleyerek hemoroid oluşumunu neden olur. Hemoroid varsa yakınmaların artmasına neden olur. Kabızlık bir kısır döngü yaratarak yakınmaları ağırlaştırabilir. Bu nedenle kabızlık önlenmelidir. Hemoroid kitlesinin büyüdüğü durumlarda ve kanama olduğunda gebe mutlaka doktora başvurmalıdır. Bacaklarda kramp ve ağrı: Serum kalsiyumunda azalma veya serum fosforunda artmaya bağlı olarak bacaklarda kramp tarzı ağrılar oluşabilir. Yorulduğunda dinlenmek koşuluyla yürüyüş yapılmalı ve aynı yerde sabit durarak ayakta beklenmemelidir. Kramp anında bacaklar karına doğru çekilmelidir. Yakınmalar fazlaysa kalsiyumdan zengin diyet ve ilaç alınabilir. Vajinal akıntı: Gebelikte büyüyen rahim ağzı nedeniyle vajinal salgıda artış oluşur. Bu salgı artışı vajinal ortamın asiditesini bozarak enfeksiyona zemin hazırlar. Özellikle mantar enfeksiyonları gebelikte sıktır. Yakınmalarda doktora danışılmalıdır. Sık idrar yapma: İdrar toplayıcı sistemlerde genişleme, idrar akışının azalması, hormon değişiklikleri ve büyüyen rahimin baskısı mesane fonksiyonlarını değiştirir. İltihap için zemin oluşturur. Bu durumu engellemek için bol su içilmeli ve genital hijyene dikkat edilmelidir. sağlık 31 Baş ağrısı: Duygusal ve hormonal değişiklikler veya sinüzite bağlı olarak baş ağrısı oluşabilir. Ayrıca gebelikte tansiyon yüksekliği ile seyreden gebelik zehirlenmesi, allerji ve enfeksiyon da bu duruma neden olabilir. Sık görülen ya da devam eden baş ağrılarında doktora başvurulmalıdır. Ödem (şişme): Gebelikte sıvı tutulmasına bağlı olarak görülür. Bu bulgu gebelik zehirlenmesi belirtisi de olabilir. Gebeye bacaklarını yukarı kaldırarak dinlenmesi önerilir. Tuz alımı azaltılır. İdrar sökücüler kullanılmamalıdır. Bel ağrısı: Duruş bozukluğu, vücut ağırlığının artışı gibi nedenler bel ağrısına yol açabilir. Duruşun düzeltilmesi bel ağrısını azaltır. Giysi ve ayakkabı seçimi dikkatli yapılmalı ve uygun egzersizler yapılmalıdır. Bayılma ve halsizlik: Hormonal değişiklikler ayağa kalkıldığında tansiyon düşmesine neden olabilir. Bu durumlarda derin nefes alıp verme, bacakların hareket ettirilmesi, başın aşağı ayakların yukarı pozisyona getirilmesi gerekir. Ayrıca, kan şekerinin düşük olması da bayılmaya neden olabilir. Bu durumda şekerli sıvılar verilmelidir. Göğüslerde hassasiyet ve ağrı: Fizyolojik olarak göğüslerdeki değişiklik hassasiyete neden olabilir. Gebeliğe özel rahat sütyenler 24 saat kullanılmalıdır. Göğüslere buz uygulaması yararlı olabilir. Karın ağrısı: Ciddi bir hastalık belirtisi olabileceği gibi son üç ayda rahimin kasılmasına bağlı olarak da görülebilir. Dinlenme ve pozisyon değiştirme ile karın ağrısı düzelebilir. Düzelmez devam ederse doktora başvurulmalıdır. Gebelikte dikkat edilmesi gereken durumlar: İlaç kullanımı: Bazı ilaçların bebekte gelişim bozukluğu ve anormallik yapma riski vardır. Doktora danışılmadan ilaç kullanılmamalıdır. Bazı vitaminlerin fazla tüketilmesi de bebeğe zarar verebilir. Radyasyon: Tanısal radyolojide maruz kalınan radyasyonun zararları spontan talihsizliklerle karşılaştırıldığında embriyoya son derece düşük risk getirmektedir. Bu nedenle gebelikte gerekli ise anne adayına X-ray tanısal testleri yapılabilir. Sigara içme: Sigara içimi ile düşük kilolu bebek doğurma arasında ilişki araştırmalarda gösterilmiştir. Sigara içimi ayrıca düşük, dış gebelik, gelişme geriliği, 32 sağlık düşük doğum ağırlığı, ölü doğum, ani bebek ölümü gibi sorunlara da neden olabilir. Nikotin plesantadan geçmekte ve amnion sıvısında anne kanından %88 daha yüksek konsantrasyonda bulunmaktadır. Sigarayı bırakamayan, günde 10-15 den fazla sigara içen ileri derecede bağımlı gebelerde terapi düşünülmelidir. Alkol kullanımı: Uzun süreli alkol kullanan annelerin bebeklerinde alkolün kesilmesi ile geri çekilme bulguları ortaya çıkabilir ve beslenme bozukluğu görülebilir. Ayrıca bebekte görülen fetal alkol sendromu da oluşabilir, dolayısı ile gebeliğin hiçbir döneminde alkol tüketilmemelidir. Cinsel ilişki: Gebeliğin her döneminde cinsel ilişki serbesttir. İlişki sırasında rahimde kasılma ve kramp hissediliyorsa ilişkiden kaçınılmalıdır. Ayrıca geç düşük, erken doğum yapmış ve kanaması olan gebeler, düşük tehdidi ve erken doğum riski olanlar ilişkide bulunmamalıdır. Banyo yapma: Gebeliğin son döneminde vücut ağırlığının artması ve ağırlık merkezinin değişmesi nedeni ile banyo yaparken kayma ve düşme riski artar. Diş bakımı: Yemeklerden sonra ve gece yatarken dişler fırçalanmalıdır. Dişeti kanamları ve diş eti iltihabı görülebir, hijyene dikkat edilmelidir. Gebeliğin her döneminde diş hastalıkları tedavisi yapılabilir. Giyim: Rahat ve bol giysiler giyilmelidir. Ayakkabı çok yüksek ve çok alçak topuklu olmamalıdır. Çorap ve iç çamaşır lastikleri çok sıkı olmamalıdır. Seyahat: Gebeliği normal seyreden gebelerin seyahat yapmasında sakınca yoktur. Karayolu ile seyahatlerde 2-3 saatlik yol sonrasında 15-20 dakika mola verilmeli ve molada yürüyüş yapılmalıdır. Otururken rahat oturulmalı ve yastıklarla desteklenmelidir. Uçakla seyehat kabin içi basıncın ayarlı olmasından dolayı güvenlidir. Uzun süren uçuşlarda doğum riski göz önünde bulundurulmalıdır. Uyku: En az 8 saat uyunmalı gündüzleri ise dinlenilmelidir. İleri gebelik haftalarında yan yatılmalı, sırtüstü yatılmamalıdır. Anne adayı ağır yük kaldırmamalı, ani ve sert hareketler yapmamalıdır. Haftada 3 gün en az yarım saat dinlenerek yürüyüş yapmalıdır. Beslenme: Anne adayının sağlıklı beslenmesi bebeğin büyüme ve gelişimini olumlu olarak etkiler. Gebelik döneminde yetersiz beslenme nedeniyle annenin kemiklerinden kalsiyum kaybı olur, guatr ve demir eksikliğine bağlı kansızlık görülür. Ayrıca, iyi beslenemeyen gebelerde enfeksiyona karşı direnç azalır, gebelik ve doğumla ilişkili problemlerde 3-4 kat artış olur. Göğüs Hastalıkları Sigara ve zararları Uzm. Dr. Orhan DALKILIÇ HIH Göğüs Hastalıkları Bölümü Sigara dumanında 4000' in üzerinde zehirli kimyasal madde vardır. Bu zehirlerin öldürücü etkisi günümüzdeki hava kirliliğinde daha etkilidir. İçerisinde 50 adet direk kanserojen katkı maddesi bulunur. Ligth veya zararsız sigara yoktur. Sigara ve zararları Özellikle gençlerde ve kadınlarda tüketimi artan sigara; erken yaşta başlandığı zaman bağımlılık yapıcı oranı daha fazla olur. Eroin ve esrara göre 8 kat daha fazla alışkanlık yapar. Sigara dumanında 4000' in üzerinde zehirli kimyasal madde vardır. Bu zehirlerin öldürücü etkisi günümüzdeki hava kirliliğinde daha etkilidir. İçerisinde 50 adet direk kanserojen katkı maddesi bulunur. Ligth veya zararsız sigara yoktur. Pasif içicilik yoluyla alınan çevredeki sigara dumanı ana dumandan daha fazla nikotin içerir. İçenlerin kanserden ölme oranı içmeyenlere göre 20 kat fazladır. Akciğer kanserlerinin % 90 'ı sigaraya bağlı oluşmaktadır ve dünyada en fazla öldüren kanser türüdür. Önlenebilir hastalık ve ölümlerin birinci nedenidir. Her 8 saniyede 1 kişiyi öldürmektedir Tüm organlarda kanser yapmasının yanısıra, kronik bronşit, amfizem, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), astım, hipertansiyon, kolesterol, felç, kalp krizi, ülser, dişlerde sararma, ağız kokusu ve ani ölüm gibi birçok hastalığa neden olmakta veya görülme oranını artırmaktadır. Sigara içen kadınlarda erken doğum, erken yaşlanma, kemik erimesi, kısırlık, anormal gebelik, sakat ve hastalıklı çocuk doğmasına neden olmaktadır. Bebekte ise fiziksel ve zihinsel gelişme geriliği yapar. Yılda 4.8 milyon kişinin ölümünden sorumludur. 20 yıl sonra ise 10 milyon kişinin öleceği tahmin edilmektedir. sağlık 33 Ülkemizde heryıl 100.000 kişi bu sigara nedeniyle ölmektedir. Maalesef bütün bunlara rağmen yapılan gizli reklamlar ve özendirici tanıtımlarla tüketim oranı özellikle geri kalmış ülkelerde ve kadınlarda gün geçtikçe artmaktadır. Gelişmiş ülkelerde tüketim oranı % 30 azalırken ülkemizde ise % 80 artmıştır. Bırakma yöntemleri Etkinliği kanıtlanmış tıbbı tedaviler uygulanmalıdır; Takvim-belirli gün bırakma, Nikotin sakızı, Nikotin bandı, Sigara nasıl bırakılır? Nikotin burun spreyi, Tıpta sigara bağımlılığı tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Nikotin kartuşu, Bıraktırmada başarılı olmak için en önemli faktor sigarayı bırakma isteği ve iradesidir (kendi kendine bırakma). Ya hep ya hiç denmelidir, azaltarak bırakma yöntemi başarısızdır, bırakmaya kesin karar verip birden bırakılmalıdır. Aniden bırakanların başarma oranı % 80 iken, azaltarak bırakanların başarma oranı % 6' ya düşmektedir. Sigarayı bıraktırma bir ekip çalışması gerektirir. Bu ekipte doktor, psikolog, hemşire, fizyoterapist ve sosyal gönüllüler görev almalıdır. Sadece hekimin sigarayı bırakma yönündeki telkiniyle bırakma oranı % 8'dir. Ek tedavi yöntemleriyle başarı oranı artmaktadır. “Bir taneden birşey olmaz” yalanına kanmamalı, bağımlı olmamak için sigaraya hiç başlamamalıyız. Özenti, anne-babanın sigara kullanması sonucu pasif bağımlı olunması nedeniyle sigaraya başlama yaşının 10 lara kadar düştüğü günümüzde sigarayı bırakma daha da önem taşımaktadır. İlaç tedavisi; Bupropion HCL(Zyban), Veraniklin (Champix), Davranış tedavisi (Psikoterapi) gibi yöntemlerdir. Hekim telkiniyle bırakma oranı % 8, nikotin replasmanı ile % 25, ilaç tedavisi ile ise % 25-44 cıvarındadır. Bırakma yöntemleri güçlü bir irade ile desteklenmelidir. Sigaradan kurtulmak güçtür, ancak imkansız değildir. Sigarayı bırakamayacağınızı asla düşünmeyin, karamsarlığa izin vermeyin. Nikotin yoksunluk belirtileri geçicidir. En çok zorlayıcı süre ilk iki-üç haftadır, sonrasında içme isteği ve yoksunluk belirtileri giderek ortadan kalkar. Sigarayı bıraktığınız da İlk 20 dakikada nabız, kan basıncı, el ve ayakların ısısı normale döner. 8-24 saat sonra kan oksijen seviyeniz, dokulara giden oksijen miktarınız ve enerjiniz artar. Kandaki karbonmonoksit gazı azalır. Kalp krizi geçirme riskiniz ilk günden itibaren azalmaya başlar, bir yılın sonunda risk %50 azalır. Beyin kanaması ve bacaklardaki gangren riski %3050 oranında azalır. Üçüncü günde tat ve koku alma duyularınız artar. İki hafta ile üç ay arasında; Akciğer kapasiteniz %30 artar, rahat spor yapabilirsiniz. Öksürük, balgam azalır ve kaybolur. Bağışıklık sisteminiz güçlenmeye başlar. Diş ve parmaklarınızdaki sarı lekeler kaybolur. Bir yıl sonra kalp krizi ve beyin kanaması geçirme riskiniz %50 azalır. 34 sağlık Sağlığını, geleceğini ve sevdiklerini düşünen hastalarımızı kendi istekleriyle başaracakları bu mücadeleye davet ediyor, sağlıklı ve sigarasız günlerde buluşmayı umut ediyoruz. Sigarasız Yaşam Polikliniğimizin İşleyişi Hastanemizde sigarayı bırakma tedavisi hekim gözetiminde bilimsel yöntemler kullanılarak yapılmaktadır. Sigarayı kendi kendinize bırakmakta zorlanıyorsanız “Sigarasız yaşam polikliniği” mize başvurarak bilimsel yöntemlerle yardım alabilirsiniz. Polikliniğimiz randevulu çalışmakta olup sigarayı bırakmaya karar veren hastalarımız ön muayeneden geçirildikten sonra isteyen olgulara paket program uygulanmaktadır, On yıl sonra felç olma riskiniz hiç sigara içmemiş olan kişilerle aynı düzeye iner. Bilimsel kanıtlara dayalı tıbbi tedaviler yanında sigaranın zararlarını gösteren check-up programları, karbon monoksit(CO) ölçümü, uzman psikiyatrist eşliğinde psikoterapi ile bütünleşmiş tetkik ve tedavi protokolleri ile başarılı bir tedavi hedeflenmektedir. Onbeş yıl sonra kalp krizi riskiniz hiç sigara içmeyen kişilerle aynı olur. Bırakma esnasında zorlanan olgulara davranış tedavisi ile destek olunmaktadır. Evde, işyerinde arkadaş ortamında sigara içmeyen ve siz içtiğiniz için rahatsız olanlar ve sevdikleriniz hiç dumana maruz kalmayacaklardır. Belli aralıklarla bireysel ve grup terapileri yapılmakta, 2.4. ve 6.haftalarda kontrollerle tedaviye uyum takip edilmektedir. Beş yıl sonra akciğer ve diğer organ kanseri olma riskiniz günde bir paket sigara içen kişiye göre %50 azalır. Çocuklarınıza iyi bir örnek olabilirsiniz. Çocuklarınızın kulak iltihabı, bademcik iltahabı, sinüzit, bronşit, hışıltılı solunum, astım gibi hastalıklara yakalanma risklerini azaltacaksınız. Bırakmanın en iyi yönü kronik bronşit, amfizem gibi akciğer dokusunda gelişebilecek tahribatların ve kanser gibi geri dönüşümü olmayan hastalıkların engellenmesidir. Bozulma sürecindeki akciğerin sigaranın bırakılmasıyla yeniden toparlanması mümkündür. Neden sigarasız yaşam? Toplumun genelinde yaygın olarak kullanılan ve onlu yaşlara kadar düşmüş olan sigara bağımlılığı sosyal ve psikolojik nedenlerle birlikte giderek artış göstermektedir. Bu nedenle dünya sağlık örgütü ve sağlık otoriteleri sigara ile ciddi bir mücadele başlatmışlardır. Birçok ülkede yasaklanan sigara sivil toplum örgütleri ve diğer sağlık kuruluşları tarafından da çeşitli kamnyalarla kişilere bıraktırılmaya çalışılmaktadır. Hastanemizde bu mücadeleye; “Sigarasız yaşam polikliniği” kurarak katkıda bulunma kararı almıştır. Çocuklarımızın geleceğini karartmayalım. sağlık 35 Ağız ve Diş Sağlığı Çocuklarda ağız ve diş sağlığı Bir bebeğin dişleri, annenin hamileliğinin daha 3. ayında oluşmaya başlar. Bu sebeple hamilelik döneminde beslenmenin ayrı bir önemi vardır. Dengeli beslenme ve zararlı ilaçlardan uzak durma bebeğin dişlerinin sağlığını direkt olarak etkileyecektir. Bebeğin dişlerinin oluşumu için gerekli kalsiyum, fosfor ve diğer mineraller annenin kan dolaşımından alınır. Anne hamilelik döneminde yeterli kalsiyum almazsa, bebeğin ihtiyacı olan kalsiyum anne vücudundan karşılanır. Bu sanıldığı gibi annenin dişlerinden değil, kemiklerinden karşılanır. Hamilelik döneminde ortaya çıkan hormonal değişikliklerden dolayı diş etleri şişebilir. Bunun sonucunda daha fazla bakteri plağı birikmesiyle birlikte, dişeti iltihabı ve çürük gelişebilir. Bu sebeple anne adayının daha özenli ağız bakımı yapması gerekir. Gerektiğinde diş hekimine gidilip diş temizliği yaptırılabilir. Bebeklikten Yetişkinliğe Çocuk Dişleri Dt. Defne KANIK HIH Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü Bebeğin dişlerinin oluşumu için gerekli kalsiyum, fosfor ve diğer mineraller annenin kan dolaşımından alınır. Anne hamilelik döneminde yeterli kalsiyum almazsa, bebeğin ihtiyacı olan kalsiyum anne vücudundan karşılanır. 36 sağlık Sağlıklı bir ağız ortamı için, ebeveynler bebeğin ağzında dişler görülmeye başladıktan sonra ne yapmalı? İlk dişler bebek 6 aylık olduğu zaman genellikle alt çenede, ön orta kısımda, iki diş olarak görülür ve bu dişlere ön kesici (santral) dişler denir. Bu dişler sürekli dişlere göre küçük, beyaz ve daha aralıklıdır. Kesici Dişler Köpek Dişleri Azı dişleri Aşağıdaki tabloda süt dişlerinin sürme yaşı belirtilmiştir. Sürme Zamanı (Yıl) Düşme Zamanı (Yıl) Ön Kesici 7.5 7 Yan Kesici 9 8 Köpek dişi 18 11 Birinci Azı 14 9 İkinci Azı 24 11 6 6 Diş Alt Dişler Ön Kesici Yan Kesici 7 7 Köpek Dişi 16 10 Birinci Azı 12 9 İkinci Azı 20 10 * 6 ay öncesi veya sonrası normal sınır kabul edilir. Aşağıdaki tabloda sürekli dişlerin sürme yaşı belirtilmiştir. Diş Sürme Zamanı (Yıl) Orta kesiciler 7 Yan kesiciler 8 Kaninler 10 1. Küçük azılar 9 2. Küçük azılar 11 1. Büyük azılar 6 2. Büyük azılar 12 3. Büyük azılar 18 yaşından sonra Bazı çocukların dişleri geç, bazılarınınki erken sürer. Dişlerin sürme zamanı 10-12 aydan geç bile olsa bu normaldir. Geç sürmüş olan dişlerin çürüğe dirençleri erken sürmüş olanlara göre daha fazladır. Bunun sebebi ağız ortamına çıkıncaya kadar devamlı vücut dokularından florür almalarıdır. Oluşmakta olan dişlerin kusursuz ve çürüğe dayanıklı olmasına yardım etmenin en iyi yollarından biri erken dönemde florür uygulamaktır. Süt Dişleri Neden Önemlidir? 20 adet süt dişi çocukluk yılları boyunca ısırma, çiğneme ve ezme işlemleri ile sindirime yardımcı olurlar. Yüzün ve çenelerin gelişimini ve şeklini etkilerler. Daimi dişlere sürme rehberliği yaparak onların yerleşeceği boşluğu korurlar ve sürekli dişlere sağlıklı bir ortam hazırlarlar. Herhangi bir süt dişinin erken kaybı komşu dişlerin bu boşluğa doğru kaymasına sebep olur. Böylelikle yer değiştiren bir diş, sürmeye hazır bekleyen daimi dişin sürmesine engel olur ya da ağız içinde çapraşıklığa sebep olur. Çocuklarda Diş Temizliği Çocuklar ağızlarını yeterince temizleyemezler. Çocuğun el becerisi ve ebeveynin tutumu diş fırçalama alışkanlığını belirler. Bebeğin ağzında dişler ilk görünmeye başladıktan sonra (6-8 ay) temizlenmeye başlanmalıdır. Her beslenmeden sonra temiz bir tülbent veya gazlı bez ile silinmelidir. 1-1.5 yaşından sonrada yumuşak bir diş fırçası kullanılabilir. Diş fırçası küçük başlı, düz, yumuşak ve naylon kıllardan oluşmalıdır. İkinci yaş gününden sonra diş fırçalarını çocuklar kullanabilirler. Ama bu sadece alışkanlık kazandırmak içindir. Bu görev hala ebeveynlerindir. 2.5 yaşından sonra minicik bir diş macunu parçası fırça üstüne konulabilir. Fakat kesinlikle yutulmamalıdır. Çocuklarda Kötü Alışkanlıklar Parmak ve emzik emme: Emme fonksiyonu yeni doğmuş çocuklarda çok kuvvetlidir. Parmak emme alışkanlığı genelde 2 yaşın sonunda kaybolur. Ancak parmak emme, emzik emme alışkanlığı devam edecek olursa henüz gelişmekte olan kas ve kemik yapıları üzerine basınç uygulayarak dişlerin yer değiştirmesine yol açar. Bu durumda üst ön dişler öne, alt ön dişler ise geriye doğru eğilir ve alt ve üst ön dişler arasında açıklık meydana gelir. Alışkanlık bırakılırsa bu açıklık kapanır. Fakat 4-5 yaşına kadar çocuk bunu terk etmezse anne baba müdahale etmelidir. Tırnak yeme: Bir çocuk tırnak yemeye iki yaş civarında başlayabilir. Bu alışkanlık ağzın ön kısmındaki dişlerde yan dönmelere, dişlerin ısırma yüzeylerinde aşınmalara sebep olabilir. Diş gıcırdatma: Bazı çocuklarda gün boyu veya uyku sırasında diş gıcırdatmaya (bruksizm) eğilim vardır. Bruksizmin kesin sebebi bilinmemekle birlikte, çocuklarda sık görülmesinin sebebinin ,çocuğun süt dişlerini temas ettirmeye çalışması sonucu geliştiği düşünülmektedir. Bunun sonucunda süt köpek dişleri ve kesici dişlerde hafif aşınmalar görülebilir. Bruksizm eğer çok ileri derecedeyse yüz kaslarında ağrı, baş, boyun, kulak ağrıları ve çene ekleminde ağrılar görülebilir. Biberon çürüğü: Bebeklerde bazen süt dişlerinin sürmesiyle birlikte özellikle üst çene ön bölge dişler de kahverengi lekeler ve küçük kırıklar görülebilir. Aslında bu lekeler diş çürükleridir ve dişler de çürük nedeniyle kırılır. Bu şekilde yaygın çürüklerin oluşmasının sebebi biberonla ballı, şekerli veya bisküvili sütün verilmesi ve biberonun gece boyunca bebeğin ağzında kalmasıdır. Biberon çürüğü çok hızlı ilerleyen bir çürük tipidir ve müdahale edilmezse alt kesici dişleri de içine alabilir. sağlık 37 florür jelleri gibi lokal uygulamadır. Kullanılmakta olan içme sularının flor ihtiva etmesi önemlidir. Bunun yeterli olmadığı durumlarda uygun doz belirlenerek fluor takviyeleri alınabilir. Çocuğunuz çok fazla florür alırsa florozis (daimi dişlerin ön yüzeylerinde beyaz, düzensiz lekeler) olabilir. Biberon çürüğünden korunmak için: Geceleri, bebekleri ağızlarında biberonla uyutmamak, sütün içine tatlandırıcı gıdalar katmamak gerekir. İlk dişlerin sürmeye başlamasıyla sabah ve gece beslenmeleri sonrası ıslak bir tülbentle dişleri silmek gerekir. Biberon çürükleri tedavi edilmezse ağrı ve iltihaplanma olur. İltihaplı ya da ağrıyan dişler bebeğin huzursuzlaşmasına ve beslenme düzeninin bozulmasına neden olur. İltihap alttan gelecek kalıcı dişleri de etkileyip şekillerinin bozuk olmasına yol açar. Bu dişler çekilmek zorunda kalırsa çocukta konuşma problemleri ortaya çıkabilir. Çocuk Dişlerini Koruyucu Önlemler Fissür örtücü (fissur sealent): Azı dişlerinin çiğneyici yüzeylerinde pit ve fissür denilen girinti ve çıkıntılar vardır. Fissür örtücüler de dişleri çürükten korumak için bu çukurları dolduran plastik esaslı malzemelerdir. Sıvı şeklinde ve beyaz renklidir. Uygularken dişleri aşındırmaya gerek yoktur. Ağrısız bir tedavidir. Fissür örtücüler daimi dişleri yeni sürmüş çocukların, genellikle 1.ve 2.büyük azı dişlerine uygulanır. Flor Uygulaması: Dişler mineralize olurken florürün ortamda olması dişin mine tabakasını güçlendirir. Diş çürüğe karşı dirençli hale gelir. Flor alımının iki esas yolu vardır. Florürlü suyun içilmesi ve florür takviyelerinin yutulması şeklinde olan sistemik alım ve günlük florürlü diş macunu, gargara kullanımı veya diş hekiminin uyguladığı Lokal flor uygulaması: Flor diş hekimi tarafından, özel bir kalıba solüsyon veya jel ile doldurup birkaç dakika ağıza uygulanır. Bu işlemin 6 ayda bir tekrar edilmesi gerekir. Yer Tutucu Uygulaması Süt dişinin zamanından önce kaybedildiği durumlarda, daimi diş gelinceye kadar geçici bir yer tutucu yapmak gerekebilir. Yer tutucular sabit veya hareketli olabilir. Gerektiği halde yer tutucu yapılmazsa her iki taraftaki dişler bu boşluğa devrilir. Karşı çenedeki diş uzama yapar. Bu durumda ortodonti tedavisi gerekli olur. Daimi Dişlerde Sorunlara Yol Açabilecek Süt Dişi Problemleri Ön süt dişlerine gelmiş olan bir darbe enfeksiyona yol açabilir ve daimi dişlerin şekil, büyüklük ve renklerinde düzensizlikler yapabilir. Süt dişleri tedavi ile yerlerinde tutulmak yerine çekilirse, boşluğunu korumak için yer tutuculara gerek duyulabilir. 6 yaş dişi ağız içinde sürerken süt birinci ve ikinci azılarının yerlerinde olması çok önemlidir. Böylelikle 6 yaş dişi normal yerinde sürecektir. Çocuklarda Oluşmuş Problemlerin Tedavi Edilmesi Çürük: Dişteki çürük kısım temizlenerek kalıcı veya geçici bir dolgu maddesiyle doldurulur. Çürük çok ilerlemişse, dişin canlı kısmına kadar,kanal tedavisi uygulanabilir. Darbe: Bazen düşme veya yaralanma durumunda diş yerinden tümüyle çıkabilir. Bu durumda çıkan diş ile birlikte acilen diş hekimine gidilmelidir. Bu esnada diş ya çocuğun dilinin altında tutulur yada bir miktar süt içinde muhafaza edilir. Kaza sonucu dişte bir kırılma oluşursa ,dişi ılık su ile silip temiz tutarak zaman kaybetmeden diş hekimine gidilmelidir. Diş Çekimi: Bazı durumlarda çürük, dişin canlı kısmına kadar ilerlemiştir ve dişin köklerinden çene kemiğine kadar ilerlemiş iltihabi bir durum gelişebilir. Böyle durumlarda bu bir süt dişiyse ve alttan gelen daimi dişin sürmesi çok yakınsa çekim yapılabilir. Daimi dişin sürme zamanı yakın değilse çekilen dişin yerine bir yer tutucu yapılması gerekir. 38 sağlık Genel Cerrahi Anal Fissür Anal fissür (çatlak), makatın çıkışında meydana gelen çatlak şeklinde bir yaradır ve dışkılama sırasında ve sonrasında şiddetli ağrıya ve bazen kanamaya neden olan bir hastalıktır. Görünüş olarak küçük bir lezyon olmasına karşın belirgin rahatsızlık verir. Çatlak en çok arka orta hatta oluşmaktadır. İlk bir aylık dönemdeki yırtıklara akut (erken) anal fissür, daha uzun süreli çatlaklara ise kronik (geç) anal fissür denmektedir. Opr. Dr. İlker ABCI HIH Genel Cerrahi Bölümü Anal fissür (çatlak), makatın çıkışında meydana gelen çatlak şeklinde bir yaradır ve dışkılama sırasında ve sonrasında şiddetli ağrıya ve bazen kanamaya neden olan bir hastalıktır. Kadın ve erkekte aynı oranlarda ve her yaş grubunda görülebilir. Bebek ve çocuklarda görülen makattan kanamanın da en sık sebebini oluştururlar. Sebebi henüz tam olarak belirlenememiş, çeşitli faktörler ileri sürülmüştür.Uzun süreli kabızlığın, doğumun, Crohn hastalığı ve ülseratif kolit gibi iltihabi barsak hastalıklarının çatlakların oluşumunda ve devamında etkili olduğu bilinmektedir. Hastaların çoğunda şikayetlerin başlamasından önce büyük ve sert bir dışkılama hikayesi veya bazen ishal sırasında sık barsak hareketlerinin oluşu hastalığı başlatan olaydır. Rektal bir termometrenin yerleştirilmesi, lavman cihazının ucu ve hatta rektum ve anüsün muayenesinde kullanılan bir endoskop anal fissür meydana gelmesi için yeterli bir travma oluşturabilir. Çok sık olmasa da hamilelik, bir doğum olayı sırasında da perineal travma sonucu çatlak oluşabilir. Anal fissürlü hastalarda anal istirahat basınçları yüksek bulunmakta ve arka orta hatta azalmış kan akımı ciddi ağrıdan ve iyileşmenin gecikmesinden sorumlu tutulmaktadır. Anal fissürlü hastaların çoğunda anal ağrı ve özellikle ağrılı dışkılama mevcuttur. Ağrı, genellikle yırtılır, kesilir gibi veya yanma şeklinde tarif edilir ve genellikle dışkının çıkışı sırasında duyulur. Ağrı, anal kanaldaki lezyonun büyüklüğü ile orantılı değildir. Çatlak küçük ama ağrısı şiddetli olabilir. Ağrı dışkılamadan hemen sonra kısa sürede bitebilir veya devamlı olabilir. Bazen dışkılama işlevini sağlık 39 başlatmayı durduracak kadar, kabızlık oluşturabilir. Büyük, sert dışkının geçişi çatlağın daha da ilerlemesine veya devam etmesine neden olur. Bunlara ek olarak kanama, kaşıntı ve kötü kokulu dışkılama, üriner şikayetler olabilir. Anal fıssür, makattan olan ağrılı kanamaların en sık görülen sebebidir. Kanama, parlak kırmızı, bir kaç damla halinde veya genellikle tuvalet kağıdına bulaşma şeklinde görülür. Kanama bazen daha fazla, damlama şeklinde tuvalete boşalabilir. Kanama genellikle küçük miktarlardadır ve genellikle kansızlığa sebep olmaz. Kaşıntı, anal ülserasyondan kaynaklanan akıntı nedeniyle oluşur ve hastaların % 50 kadarında ortaya çıkar. Anal fissürden kaynaklanan ağrı bazen sık idrar yapma, hatta idrar yapamama ile sonuçlanabilecek kadar idrar yolu şikayetleri ile seyredebilir. Çatlak şeklindeki yara 4-5 haftadan fazla devam ederse, çatlak hattı önünde hemoroide (basur) benzer bir deri uzantısı oluşur; buna hipertrofik papilla veya bekçi bir meme denir. Çatlak daha da derinleşir ise ağrı ve kaşıntı artar, yani artık kronik (müzmin) anal fissür oluşur. Ağrı saatlerce, hatta gün boyu devam edebilir. Kanama seyrektir. Bazen her tuvalete çıkışta kanama olabilir ve kağıda bulaşır tarzdadır, hemoroidlerdeki gibi püskürür tarzda değildir. Anal fissürün tıbbi tedavisinde kabızlıktan korunma çok önemlidir. Bunun için bol meyve, sebze tüketilmelidir. Kadınlardaki anal fissür, genellikle doğum travması veya doğumdan sonraki ilk günlerde oluşan kabızlıkla ilgilidir. Anal fissür bir şekilde oluşmuşsa diyet, dışkı yumuşatıcı ilaçlar, kısa süreli topikal kremler, sıcak su oturma banyoları 3 hafta kadar devam edilmeli, ağrı varsa ağrı kesiciler verilmelidir. Akut (erken) fissürlerde ilaç tedavisinin başarı şansı, dikkatli bir uygulama ile % 80 'dir. Ancak fissür kro- 40 sağlık nikleşmiş ise, yani çatlak derin ve zemini çok sert ve bekçi meme gelişmiş ise bu tür tıbbi tedavi % 50 başarısız kalacaktır. Kronikleşmiş anal fissürde tedavi, tıbbi veya cerrahi yolla anal spazmın giderilmesi esasına dayanır. Tıbbi tedavi ile geçici rahatlama sağlansa da, esas tedavi cerrahi müdahale ile sağlanabilmektedir. Cerrahi tedavide anal dilatasyon, fissürektomi ve lateral internal sfinkterotomi kullanılmaktadır. Günümüzde bu metodlardan en sık lateral internal sfinkterotomi denilen metod tercih edilmektedir. Bu ameliyatta lokal veya genel anestezi altında açık veya kapalı olarak iç sfinkter kesilir. Her iki yöntemdede anal basınç yeterli ve eşit miktarlarda düşer. Ameliyattan sonra çatlakların %97 ile %100’ü tamamen iyileşmektedir. Hastaların %90’ından fazlası 48 saat içersinde ağrıdan kurtulurlar. Ayrıca anal fissür tedavisinde lokal olarak kullanılan Glyceryl Trinitrate (GTN) merhemleri anal kanaldaki basıncı azaltarak etkili olmakta, etkisinin çabuk geri dönmesi, ilacın olumlu etkisinin hızlı bir şekilde ortaya çıkması, böyle bir tedavi ile fissür vakalarının bir kısmında cerrahi tedaviye gerek kalmaması, başarısızlık olmasının hastada herhangi bir zarar meydana getirmemesi ve yan etkilerinin son derece az, önemsiz olması nedeniyle günümüzde tercih edilmeye başlayan tedavi yöntemleri olmaya başlamıştır. Günümüzde yeni bir uygulama ile komplike olmamış anal fissür hastalarına cerrahi tedaviye alternatif olarak Botulinum toksini (Botox) injeksiyonu yapılmaktadır. İşlem anestezi gerektirmeden poliklinik şartlarında uygulanmakta ve işlemden hemen sonra hastalar evlerine gönderilmektedir. Bu yöntem, herhangi bir anestezi gerektirmemesi, ağrısız olması ve ameliyata göre uygun maliyeti ile alternatif bir seçenek olarak görülebilir. ADH (İdrar çıkışını azaltan hormon) eksikliği gibi nedenlerdir. En önemli nedenler: Geceleri aşırı idrar oluşumu, Mesane kası aktivitesi, Fonksiyonel mesane kapasitesinin düşük oluşu Uyanma eşiğinin yüksek oluşudur. İdrar yolu enfeksiyonu. Doğumdan itibaren hep olanlarda daha çok genetik, nörolojik nedenler ile dikkat eksikliği ve uyanma eşiği yüksekliği ve gece idrar oluşumunun fazlalığına neden olan su dengesi bozukluğu önemli nedenler arasında yer almaktadır. Enürezis nocturna tedavisi: Çocuğun motivasyonu ve davranış tedavisi Alarm cihazları İlaç tedavisi: İdrar çıkışını azaltan hormonun (ADH) verilmesi, mesane kasının istemsiz kasılmalarını azaltan ilaçlar ve psişik sorunları düzelten ilaçlar. Kuru yatak eğitimi ana baba ve çocuk üçlüsü tarafından gerçekleştirilir. - İdrarın ıkınarak yapılması - Uzun süre idrarını tutma ve daha sonra istemsiz olarak kaçırma - Kahkaha ile gülerken mesanenin aniden boşalması Tüm bu nedenlerin ortaya konup hepsine uygun tedavinin başlanması tedavideki esas amaçtır. Her bir nedenin kendine özgü farklı tedavisi vardır. Amaç idrar yapma fonksiyonunu dü-zenlerken, oluşabilecek mesaneden geri kaçışlar ve idrar yolu enfeksiyonunun önlenmesidir. Gece idrar kaçırma (Enürezis nocturna) Doğumdan itibaren hep olabileceği gibi, belli bir dönem normalken daha sonra ortaya da çıkabilir. 5 yaş öncesi gece altını ıslatma hastalık olarak kabul edilmezken, 5 yaş sonra oluşu hastalık olarak kabul edilir. Her yıl %1517 oranında kendiliğinden düzelir. %15 oranında gece idrar kaçırmaya kabızlık ve dışkı kaçırma şikayetleti de eklenmiştir. Nedenleri: Sebebi ne olursa olsun, gündüz veya gece idrar kaçırma, idrar yapmada işlevsel bozuklukların tümü önemli pediatrik ürolojik bir sorundur. Her hastanın ayrı ayrı değerlendirilip, nedeninin bulunup buna uygun tedavinin düzenlenmesi gerekir. Hastalığın tedavisi uzun solukludur ve hekim dışında annebabaya ve hastaya da önemli görevler düşmektedir. Özellikle ailenin ve hastanın tedavi için istekli olup, hekim ile sıkı bir diyalog içinde olmalar gerekmektedir. Hastanemizde her türlü detaylı inceleme yapılmakta ve tedavilerin tümü bilimsel olarak uygulanmaktadır. Genetik, Psikolojik, Gelişimsel, Ürodinamik ve Uyku bozuklukları sağlık 21 Nükleer Tıp Nükleer Tıp Deneyimi Uzm. Dr. Nadiye KAHRAMAN HIH Nükleer Tıp Bölümü Hastanenin kuruluşundan beri faaliyet göstermekte olan Nükleer Tıp Bölümü modern çift başlı gama kamera SPECT cihazı ile Hisar Intercontinental Hospital'a, İstanbul'a ve çevre illere test hizmeti vermekteyiz. 22 sağlık Hastanenin kuruluşundan beri faaliyet göstermekte olan Nükleer Tıp Bölümü modern çift başlı gama kamera, SPECT cihazı ile halkımıza hizmet sunmaktadır. Hem Hisar Hospital'da takip edilen hem de İstanbul çevresi hatta yakın illerden bize test amacıyla gönderilen hasta profilimiz oluşmuştur. Nükleer Tıp, ülkemizde 1960'larda Avrupa ve Amerika gibi ülkelerle hemen hemen eş zamanlı bilim dalı olarak kurulmasına rağmen hâlihazırda sadece belli üniversite ve büyük hastanelerde aktif çalışan bir bölümdür. Bunda çeşitli faktörler rol oynamaktadır. Mesela test için hastaya verdiğimiz, kalp, böbrek, tiroid, kemik gibi dokularda tutulan ve ilgili organın çalışmasını gösteren ajanlar (bilim dilinde radyofarmasötikler) sadece özel koşullarda, özel merkezlerde ve bazen reaktörlerde üretilmektedir. Sintigrafi testi ileri bir tetkik olduğu için hastanenin de tüm bölümlerinin ve onkoloji servislerinin hasta potansiyeli olması gereklidir. Ülkemizde nükleer tıp uzmanı sayısı sınırlıdır. Bölümün kurulması Sağlık Bakanlığı ve Atom Enerji Kurumu'ndan özel izne tabiidir ve Fizik mühendisleri denetimi altındadır. Hisar Hospital bünyesinde kurulan bölümümüz yetkili kurumlar tarafından tümüyle akredite edilmiştir. Bölümümüzde de tam gün çalışan ve hastalara verdiğimiz dozları hassasiyetle hesaplayan fizik mühendisimiz bulunmaktadır. Nükleer Tıp nedir? Nükleer Tıp bölümüne gidip size ya da yakınınıza sintigrafi çektirmediyseniz hakkında çok az şey bildiğiniz bilim dalıdır. Adı korkuyla karışık anılsa da ve hastalar çoğu kez bölümümüze kaygıyla geldiğinde 'peki bana ne yapacaksınız?' diye sorduğunda cevabımız şu olacaktır. Organlarınızın filmini çekeceğiz. İşin temeli de budur. Nasıl akciğer filmi çekilirken bir makinenin önünde hareket etmeden duruyor ve X-ray ışınlarının sizi geçip filme yansımasına izin veriyorsanız burada da benzeri işlemi gerçekleştiriyoruz. Temel farkı radyoloji tetkiklerinde radyasyonun kaynağı nasıl X-ray cihazı ya da bilgisayarlı tomografi ise burada da size az dozda çoğunlukla damardan enjeksiyon olarak verdiğimiz radyoaktif solüsyondur. Uygulamanın akabinde organlarınızda hücre düzeyinde tutulan madde sizden yansıyıp film kaynağı oluşturmaktadır. Nükleer Tıbbın tarihçesi 1800'lü yılların başında İngiliz kimyager John Dalton'un atom teorisini ortaya atmasıyla başlayıp, Alman Wilheim Konrad Roentgen'in 1895'de X ışınlarını bulmasına, 1928'de Amerika'da Ernest Lawrence'ın siklotronu yapmasına kadar uzanmaktadır. Nükleer tıp gelişimindeki en önemli adım 1934 yılında Marie Curie'nin yapay radyoaktiviteyi keşfetmesidir. Ancak birçok tarihçi nükleer tıbbın gerçek başlangıcı olarak radyoaktif iyodun toksik guatr (zehirli guatr) tedavisinde kullanılmaya başlandığı 1940'lı yılları göstermektedir. Halen nükleer tıp görüntülemelerinde en sık kullanılan radyoaktif madde olan teknesyum yapay olarak 1937 yılında üretilmiş, 1965 yılından sonrada ticari üretim, dağıtım ve kullanımı başlamıştır. Takip eden yıllarda farklı ajanlar bulunarak nükleer tıp günümüze kadar süren hızlı gelişmesine başlamıştır. Görüntüler nasıl oluşturulmaktadır? Hastaya çoğunlukla damardan enjekte edilen bazen uygulanan teste göre inhalasyon (solunum), subkütan (deri altı), veya oral (ağızdan) yöntemle verilen serbest ya da proteine bağlanmış isotoplar ilgili organa yerleşip gama ışını yayarlar. Bu ışınlar özel bir kamera aracılığı ile toplanmakta, bilgisayar ve software aracılığı ile bir dizi kantitatif analizden geçtikten sonra görüntü haline dönüşmektedir. Nükleer tıbbın özellikle kullanıldığı alanlar olan kalp per- füzyon çalışması, kalp kasının ve kalp duvarının hareketleri, böbreklerin dinamik olarak görüntülenmesi ve çalışmasının hesaplanması, tiroid bezinde ultrasonografi ile saptanan nodüllerin aktivite derecesi gibi çalışmalar bu yöntemler kullanılarak gerçekleştirilmektedir Yapılan görüntülemeyle, organlarla ilgili, başka yöntemlerle elde edilmesi mümkün olmayan fizyolojik, metabolik ve moleküler düzeyde bilgi, noninvaziv, sayısal ve objektif olarak sağlanmaktadır. Çok duyarlı aynı zamanda amaca özgül yöntemlerdir. Nükleer Tıp bölümünde ne tür çalışmalar yapılmaktadır? Bize başvuruların % 70–80 kadarı kalp sintigrafisi için gönderilen hastaları oluşturmakta. Diğer çalışmalar ve kullanım alanları web sayfamızda detaylı olarak yer almaktadır. Sıklıkla uyguladığımız testler nelerdir? Kemik: Primer veya metastazda kanserin kemiklere yayılım derecesi veya ağrı nedenlerini araştırma, spor yaralanmalarında ayırıcı tanı, kırıkların erken dönemde tespiti. Akciğerler: Kan akımında ve/veya havayolunda obstrüksiyon, pulmoner embolus teşhisinde olasılık tayini. Akciğer kanseri operasyonu öncesinde akciğer fonksiyonlarının değerlendirilmesi için de yapılmaktadır. Karaciğer/safra kesesi: Abdominal ağrı, fonksiyon bozuklukları; iltihabi durumlar, ameliyat sonrası komplikasyonlar. Dalak: Büyüme Tiroid: Guatr tanı ve tedavi takibi, tiroid bezinin az veya çok çalışma durumları, nodüllerin değerlendirilmesi, ameliyat sonrası takip. Böbrekler: Doğuştan veya sonradan tas, daralma gibi nedenlere bağlı obstrüksiyonları değerlendirme, nedeni açıklanamayan ve böbreğin neden olduğu tansiyon yüksekliğinin tayininde en hassas testlerden kaptopril testinin uygulaması, sağlık 23 böbrek yetmezliği. Kalp: Enfarktüs, iskemi alanı tayini, ejeksiyon fraksi-yonu, kalp kası viabilitesi, kalp yetmezliği, Paratiroid: Yükselen kan kalsiyum nedenlerini araştırma, lezyon (adenoma) tespiti. Beyin: Epilepsi, tümörler, kan dolaşım yetmezliği, özellikle Alzheimer riski olan vakalarda klinik bulguların gelişmesinden de önce teşhisin sağlanmasında en hassas testtir. Enfeksiyon, enflamasyon: Kemik iltihabi, apseler, nedeni açıklanamayan ateş. Gözyaşı Yolları Sintigrafisi: Gözyaşı yollarındaki tıkanıklığın tanısında en duyarlı ve ağrısız testtir. Meme kanseri: Ameliyat öncesinde ilgili memeye yapılan enjeksiyonla lenfatik drenajı gösteren cerrahiye yardımcı preoperatif lenfosintigrafi. Gama prob ile kanser hastalarında ameliyat sırasında sentinel lenf nodu tesbiti yapılmaktadır. Testis Sintigrafisi: Ağrılı testis değerlendirilmesinde ayırıcı tanıya yardımcıdır. Lenfosintigrafi: Lenfatik Drenajın ve lenf yollarındaki tıkanıklığın nedenlerinin araştırılması. MUGA: Kalbin bütün olarak veya bölgesel hareket bozukluklarının tespitini yapan bir testtir. Kalbe zarar verebilecek tedavilere başlamadan önce ve sonra yapılması önerilir. Galyum Sintigrafisi: Enfeksiyon odaklarının tespiti, Lenfoma, sarkoidoz, bağışıklık sistemindeki düşüşe bağlı gelişebilen PCP tanısında ve bazı spesifik tümörlerin teşhis ve tedavisinin takibinde önemlidir. Gastrointestinal Kanama Sintigrafisi: Kanama odağının tespiti açısından aktif kanaması olan hastalarda en hassas testlerden biridir. Verilen radyasyonun yan etkileri var mı? Radyasyonun ana kaynağı sadece yaşıyor olmanızdan kaynaklanan doğadan alınan radondur. Tetkiklerden alınan radyasyon uçak yolculuğu esnasında alınan dozla karşılaştırılabilir düzeydedir. Örnek verilirse kalp sintigrafisi sonrası alınan doz anjiyografi esnasında alınan dozdan daha düşüktür. Tabii burada hiç de zararsızdır demek doğru olmaz. Temel prensip uluslararası kabul edilen ALARA prensibidir. AS LOW AS REASONABLY ACHIEVABLE… Bu da size yapılacak tetkikin zarardan çok fayda getirmesi ve mümkün olan en az düzeyde radyasyona tabi 24 sağlık kalmanızdır. Nükleer tıp tetkiki için kullanılan dozdan dolayı yan etki gelişmesi ihtimali yok denecek kadar azdır. Daha önce tiroid kanseri için yüksek dozda iyot tedavisi vererek takip ettiğimiz hastada hamile kalmayın dediğimiz halde çocuk yaptığında hiçbir etki gelişmediğini gördüğümüz vakalar olmuştur. Klinik olarak gerekli olmadıkça testlerin yapılmaması gerekir. Radyoaktif maddelerin yan etkisi var mıdır? Nükleer Tıp'da kullanılan radyoaktif maddelerin alerjik, toksik yan etkisi yoktur. Bu maddeler, her yaştaki hastada ve çocuklarda, yaşa-kiloya göre değişen dozlarda, güvenle uygulanabilir. Otuz yıldan daha uzun süredir tüm dünyada ve ülkemizde yaygın olarak kullanılan Nükleer Tıp yöntemlerinin, hastaların sağlığı üzerinde herhangi bir olumsuz etkisinin bulunmadığı yapılan araştırmalarda saptanmıştır. Bebek emziriyorsam, hamileysem ne yapmalıyım? Verilen maddeye göre 24 saat emzirmemenizi tavsiye ediyoruz. Hamile hastalarda mutlaka gerekli değilse radyasyon içeren hiçbir tetkik yapılmamalıdır. Bel Fıtığı Bel fıtığı kimlerde görülür? Erişkinlerin %80'i hayatlarının bir döneminde en az bir kez bel bölgesindeki ağrıdan yakınmaktadır. Bel fıtığı genelde 30- 60 yaş arasındaki erişkin grupta sık görülmesine rağmen hemen her yaşta ortaya çıkabilir. Bel fıtığının özellikle görüldüğü bir gruptan ziyade bel fıtığına yol açabilecek risk faktörlerinden söz edilmelidir. Risk faktörleri nelerdir? Opr. Dr. Emre ORAN HIH Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü Bel Fıtığı 30-60 yaş arasındaki erişkin grupta sık görülmesine rağmen hemen her yaşta ortaya çıkabilir. Bel fıtığının özellikle görüldüğü bir gruptan ziyade bel fıtığına yol açabilecek risk faktörlerinden söz edilmelidir. Obezite (Şişmanlık): Aşırı kiloluluk bel fıtığının en sık nedenidir. Vücudumuzun ağırlığını omurgamız tasır. Omurganın esnekliğini sağlayan ve bir tür destek yastığı olarak görev yapan disklerin aşırı baskıya maruz kalması, deforme olmasına ve şeklinin bozulmasına yol açar. Normal şeklini kaybederek dışarıya doğru kabaran, fıtıklaşan disk, baskı yaptığı sinirin fonksiyonlarını etkileyerek değişik belirti ve bulgulara neden olur. Gebelikte de vücudun ağırlık merkezinin öne doğru yer değiştirmesi omurgaya ek yük binmesine neden olur. Hareketsizlik: Vücudumuzun yükünü taşıyan sadece omurgamız değildir. Omurga boyunca uzanan tüm boyun, sırt ve bel kasları, karın kaslarının da fonksiyonu çok önemlidir. Hareketsiz yaşam, düzenli egzersiz yapmama gibi durumlarda kaslar yeterince güçlü olmadığından, kasların taşıması gereken vücut ağırlığı da omurganın üzerine ek yük getirir. Bu yük, disklerin üzerine binerek fıtıklaşmalarına neden olur. Sigara içme: Sigaranın disk dejenerasyonlarını artırdığı, iyileşmeyi yavaşlattığı birçok yayında bildirilmektedir. Günlük yaşamda omurga fizyolojisine uygun hareket etmemek: Günlük yaşantımızda farkında olmadan yük kaldırma, nesneleri itme, çekme gibi yaptığımız bir dizi harekette, omurga fizyolojisine uygun davranılmalıdır. Yerden bir yük kaldırılırken mutlaka dizler kırılarak çömelmeli, yük sonra kaldırılmalıdır. Omuz üstüne yük kaldırılırken ( çamaşır asma, dolap yerleştirme gibi) dikkat edilmeli, varsa bir merdiven, sandalye gibi bir yükseklik üzerinden bu işler yapılmalı, yukarı doğru uzanılmamalıdır. Günlük çalışma sırasında özellikle masa başında, tam dik pozisyonda otursağlık 25 malı ve sandalye bel girintisini destekleyecek biçimde seçilmelidir. Sandalyenin uygun olmadığı durumlarda, bel girintisini destekleyecek ilave bir yastık aynı işi görecektir. Yataktan kalkarken aniden bele yük bindirerek doğrulmaktan kaçınılmalıdır. Önce yan dönmeli, sonra ayakları yatak kenarından aşağı sarkıtıp dirseklerden destek alınarak doğrulunmalıdır. Meslekle ilgili olan faktörler: Ağır fiziksel aktivite ve ağır kaldırma gerektiren meslekler, (inşaatlarda çalışanlar); devamlı öne eğilme ve eğilerek dönme gerektiren meslekler; araba, otobüs, kamyon, kullanma gibi vücudu sürekli vibrasyona maruz bırakan meslekler; uzun süre ayakta durma veya oturma gerektiren meslekler; futbol, halter, kürek ve güreş sporlarıyla uğraşan kişilerde bel ağrısı ve bel fıtığı sıklığı artmaktadır. Bel fıtığından nasıl korunulur? Riskli pozisyonlar ve hareketler nelerdir? Yerdeki cisimleri dizleri kırmadan eğilerek kaldırmak, dizleri kırmadan ağır nesneleri itmek ve çekmek, omuz üstüne yük kaldırmak ve yukarı doğru uzanmak, masa başında uzun süre bel desteği olmaksızın çalısmak, elde uzun mesafelerde ağır yük tasımak bel fıtığını davet edici olaylardır. Aynı biçimde düzenli egzersiz yapmak da bel fıtıgının önlenmesinde son derece yararlıdır. Tüm önlemlere karşın bel fıtığı gelişebilir. Bu durumda başvurulacak bir beyin ve sinir cerrahının önerilerine dikkat edilmelidir. Her bel ağrısı bel fıtığı mıdır? Her bel fıtığı ameliyat gerektirir mi? Bel ağrılarının ancak %3'ü ameliyat edilmesi gerekli bel fıtıklarından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle hekim muayenesi ve yapılacak incelemelerin sonuçlarına göre ilk önerilen yatak istirahati ve ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçların kullanılmasıdır. Alınan bu önlemlere karşın ağrı ve bacaklarda uyuşukluk ve kas güçsüzlükleri geçmezse çözüm ameliyattır. 26 sağlık Sert yatak istirahati doğru mudur? Hangi pozisyonda yatmak uygundur? İstirahatte tabu haline gelen bir öneri sert yatak önerisidir. Sert yataktan kastedilen, üzerine yatmakla şekli bozulmayan, vücudun şeklini alabilen yatakların kullanılmasıdır. Günümüzde ticari piyasada üretilen bir çok yatak markası bu ihtiyacı karşılamaktadır. Bu nedenle özellikle sert bir zeminin istirahat amacıyla yaratılması gerekli değildir. Hastanın rahat ettiği pozisyon en iyi yatma pozisyonudur, özellikle dizlerin kırılması araya bir yastık konması da ağrıyı azaltır. Bel Fıtığının belirtileri nelerdir? Tek veya her iki bacağa vuran ağrılar, ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük bel fıtığının belirtileridir. Bel fıtığı ilerlerse iktidarsızlık, çabuk yorulma, idrarını tutamama, yürüyememe gibi belirtiler de eklenebilir. Bel Fıtığı Teşhisi Nasıl Konur? Günümüzdeki modern tanı yöntemlerinden olan Manyetik Rezonans(MR) ile bel fıtığı teşhisi kolaylıkla konulmakta ve derecesi belirlenebilmektedir. EMG (Sinir ölçüm testi) de bazı olgularda gerekmektedir. Ancak Bel fıtığının teşhisinde altın standart; klinik muayene ve hekimin gözlemleme tecrübesidir. Bel Fıtığının Tedavisi Nasıl Yapılır? Başlangıç Safhası: Bel fıtığın tedavisi fıtıklaşmanın, yani disk dediğimiz elastiki maddenin bacağa giden sinirlere yaptığı basının derecesine bağlıdır. Eğer sadece bel ve bacak ağrısı mevcut, herhangi bir uyuşukluk, güç kaybı, hareket kısıtlılığı yoksa bel fıtığı başlangıç safhasında demektir. Bu halde hastaya kas gevşetici ilaçların verilmesi, yatak istirahati ve belini zorlayacak hareketlerden kaçınması önerilir. Hastaya yapılacak öneriler şunlardır: • Hasta kesinlikle bir iki kiloyu aşan ağırlıkları kaldır mamalıdır. • Öne ve yanlara doğru eğilme, belin bükülmesi yasaklanır. Eğer yerden bir şey alınacaksa hastanın çömelerek alması söylenir. • Hastaların otururken belinin arkasına bel boşluğunu yok edecek şekilde bir yastık koymaları ve yirmi dakikadan fazla oturmamaları önerilir. Eğer hastanın mesleği gereği uzun süre oturması gerekiyorsa her yirmi dakikada bir yürümesi önerilir. • Hastanın yukarıya doğru uzanması yasaklanır. Yukarıdan bir şey alacaksa bir sandalye veya merdivenin üstüne çıkıp alması söylenir. • Hastaya belini daima sıcak tutması, açık pencere veya havalandırma önünde durmaması hatırlatılır. • Bel ve bacak ağrısı olan hastalar mutlaka stresten kaçınmalıdır. Stres ağrıyı arttırmak yanında bel fıtığının ilerlemesine de yol açabilir. • Hastanın evde kaldığı süre içinde yatak istirahati yapması önerilir. Çok sert zeminlerin sanıldığının ak sine zararları daha fazladır. Kaliteli bir yaylı yatakta ve hastanın kendince en rahat edebildiği pozisyonda yatması daha uygundur. Bel Fıtığı İlerlerse : Eğer yukarıdaki önerilere, istirahate ve kas gevşetici ilaçlara rağmen hastanın şikayetleri devam ediyorsa fizik tedavi uygulanabilir. Fizik tedavi mutlaka bir uzmanın denetiminde olmalıdır. Fizik tedavi sırasında ilk bir kaç gün ağrılarda artma olabilir, ama hasta fizik tedavi uzmanının önerdiği sürece tedaviye devam etmelidir. Eğer yapılan tüm tedavilere rağmen hastanın ağrıları geçmemiş ise nükleoplasti metodu uygulanabilir. Nükleoplasti ileri dereceye ulaşmamış bel fıtıklarında fıtıklaşmış diske röntgen altında bir iğne ile girilerek radyofrekans dalgalarıyla diskin ısıtılması, diskin içindeki sinirlerin harap edilmesi ve diskin içinde boşluklar açarak fıtığın çökmesi esasına dayanır. Nükleoplasti tek seans olarak, lokal anestezi altında hasta uyumadan ameliyathane şartlarında yapılır ve hastanede yatma gerektirmeden uygulanan bir metottur. Herhangi bir riski yoktur, ama fıtığı tamamen yok etmesinin garantisi yoktur ve başarı yüzdesi çok yüksek değildir. Lazerle diskektomi de nükleoplastiye benzer bir metoddur. Ameliyat Gerektiren Durumlar: Fizik tedaviye rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa veya geriletilmeyen bir güç kaybı, bacakta incelme, idrar tutamama varsa, dayanılmaz ağrılar mevcutsa veya MR filmlerinde diskten bir parça koptuğu tespit edilirse çözüm cerrahi müdahaledir. Ameliyatla omurilikten çıkan sinirlere olan mekanik bası giderilmelidir. Eğer cerrahi müdahale yapılmaz ve sinire bası devam ederse hastada idrarını tutamama, seksüel gücün kaybı, ayaklarda kuvvetsizlik gibi sorunlar gelişebilir. Maalesef halk arasında ameliyat olursam sakat kalırım, uzun süre yataktan kalkamam, korse takmak zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum gibi inanışlar mevcuttur. Ama mikrocerrahi sayesinde bu tip korkulara gerek kalmamıştır. Cerrahi tedavisi nasıl olur? Bel fıtığı ameliyatlarında amaç fıtıklaşan kısımla birlikte diskin çekirdeğini boşaltmak ve sinir üzerindeki baskıyı kaldırmaktır. Klasik yöntem: Genel anestezi altında, belde yapılan 4-5 cm.lik bir kesiyle girilip fıtığa ulaşılır ve disk çıkartılır. Günümüzde sık kullanılmamaktadır. Mikrodiskektomi (mikrocerrahi) yöntemi: Klasik yöntemdeki uygulamalar, ameliyat mikroskopu eşliğinde gerçeklestirilir. Kesinin 2-3 cm. gibi küçük olması, daha az hacimde kas dokusuyla uğraşılması gibi avantajları vardır. Hastanede bir gün kalınır. Nüks ve komplikasyon oranı çok düşüktür. Endoskopik ameliyat: Belde yapılan küçük kesiden içeri sokulan tüp içinden ameliyatın gerçekleştirilmesidir. Bazı özel fıtıklaşma durumlarında yararlı bir metoddur. sağlık 27 Fizik Tedavi İşe bağlı kas iskelet sistemi hastalıkları ve ofis ergonomisi Tekrarlanan hareketler ve biriken travmalar özellikle kaslar, bağlar, tendonlar gibi yumuşak dokularda mikroskobik sakatlıkların oluşumuna ve çeşitli klinik tabloların meydana gelmesine sebep olmaktadır. Genel olarak çok az bir kısmı ani/akut aşırı güç uygulamaktan kaynaklanır. Asıl sebep uzun dönemde sürekli olarak tekrarlanan orta dereceli güç uygulamalarıdır. İşe bağlı KİSH klinik olarak üç evreye ayrılmaktadır: Uzm. Dr. Fatma Devrim MEYDAN OCAK Erken Evre: Çalışırken hasta olan yerde ağrı ve yorulma olur. Dinlenince geçer. Performansı etkilemez. HIH Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü Orta Evre: Ağrı ve yorulma işin başlangıcında hemen ortaya çıkar, tekrarlayan işlerde performans azalması olur. İşe bağlı kas iskelet sistemi hastalıkları (KİSH), iş aktiviteleri sırasında, genellikle kaslar, tendonlar, bağlar, diskler gibi yumuşak dokuları etkileyen, işyerinde tekrarlamalı, zorlamalı hareketler vücudun kötü pozisyonlarda kullanımı, ergonomik yetersizlikler sonucu ortaya çıkan hastalıklardır. İleri Evre: Ağrı dinlenmekle geçmez, uykuya engel olabilir. Performans azalması belirgindir. 28 sağlık Her bireyde klinik gidiş bu şekilde olmayabilir ancak, ilk kez oluşan bir ağrı belirtisi, dokuların istirahate ve toparlanmaya gereksinimi olduğunun bir sinyalidir. Aksi takdirde sorun uzun vadeli ve bazen geri dönüşü olmayan bir nitelik kazanabilir. Bilgisayar Kullanıcılarında En sık Görülen İşe Bağlı KİSH • Boyunda, sırtta kas zorlanması • El bileğinde, dirsekte sinir sıkışması • Baş parmak, el bileğinde tendon ve kılıfının iltihaplanması • Omuz ve dirsekte tendon iltihaplanması Tekrarlamalı ve zorlamalı klavye ve mouse kullanımı, el bileği, elin, dirsekler, omuzlar ve boyunun kötü pozisyonlarda kullanımı, kötü pozisyonda oturma, uzun süreli aynı pozisyonda çalışma, ara vermeden çalışma bilgisayar kullanıcılarında oluşan KİSH’nın nedenleri olarak sayılabilir. Bilgisayar Kullanıcılarında KİSH’nın Önlenmesi - Ofis Ergonomisi Ofis ergonomisi, çalışma ortamını çalışana uygun hale getirme bilimidir. Ergonomik bir çalışma fiziksel çevreyi, masa ve koltuk tasarımını, ekran ve klavyenin konumunu, dokümanın yerini, ofis aydınlatmasının yeri ve şiddetini, gürültünün şiddetini gibi birçok faktörü ayarlar ve kontrol eder. Bu bölümde bilgisayarla uzun süre çalışma nedeniyle oluşan boyun, omuz ve sırt ağrıları, bilek kanalı sendromu gibi işe bağlı kas iskelet sistemi rahatsızlıklardan korunmak için yapılabilecek düzenlemelerden bahsedilecektir: Sandalye: Konforlu bir ofis ortamı için ayarlanabilir sandalye en önemli unsurlardandır. Sandalyenin yüksekliği, sırt desteğinin yüksekliği ve eğimi ayarlanabilmeli, sandalye beş ayaklı, kolayca hareket sağlayabilecek tekerleklere sahip olmalıdır. Sandalye tablası 360 derece dönebilmelidir. Doğru pozisyonda oturmak için kişiye özel sandalye ayarları yapılması gerekmektedir(şekil 1). Yükseklik: Ayakta dururken koltuğun oturma yerinin en yüksek noktası diz kapağı seviyesinin altına gelmelidir. Bu pozisyon otururken ayakların yerle tam temasını sağlar. Amaç ağırlığın eşit dağıtılmasını sağlamaktır. Eğer ayakların yere teması sağlanamıyorsa minik bir ayak desteği konarak ayaklar istirahat ettirilmelidir. Yere temas etmeyen ayaklarda dolaşım problemleri ve ağrıya sık rastlanmaktadır. Derinlik: Oturma yüzeyi, oturur durumdayken diz arkasına baskı yapmadan, sırt desteğinin sırtı desteklemesine izin verecek derinlikte olmalıdır. Otururken sandalyenin minderinin bittiği yer ile diz arkası arasında iki-üç parmak girecek kadar mesafe olmalıdır. Böylece o bölgede bası olması ve dolaşım etkilenmesi önlenmiş olur. Sırt desteği: Oturur durumdayken sandalyenin arkalığı belin doğal kavisini desteklemelidir. Sırt desteğinin Şekil 1 Yükseklik Derinlik eğimi sırtın hafifçe arkaya yaslanabilmesine izin verecek açıda olmalıdır. Kol Destekleri: Kol destekleri özellikle istirahat esnasında kolun üst kısmını destekleyerek sırt ve omuzlardaki baskıyı azaltabilir. Ancak kolçaklar koltuğun masaya yaklaşmasını ya da doğal hareketleri engelleyecek boyutlarda olmamalıdır. Ayrıca dirseklerdeki baskıyı azaltması açısından kolçakların yumuşak bir malzemeyle kaplı olmasına dikkat edilmelidir. Çalışma Masasının Yüksekliği: Çalışma alanının yüksekliği dirsek hizasında olmalıdır. Dirsek yüksekliği üst kol serbestçe vücudun yanında sarkar ve önkol da üst kol ile dik açı yapar durumdayken ölçülür. Eğer çalışma yüzeyi yükseltilemiyorsa koltuk ayarlanmalı ve koltuğun kendi içindeki ölçü oranlarını koruyabilmek için ayak desteği kullanılmalıdır(Şekil 2). Sırt Klavye ve Mouse: Klavye ve mouse kullanırken kol vücudun yanında serbestçe sarkar, dirsek 90-120 derece açı yapar ve bilekler düz olarak uzanır durumda olmalıdırlar. Klavye ve mouse önkol ile aynı düzlemde bulunmalıdır (Resim 1-2), gerekirse destek desteği materyaller kullanılmalıdır. sağlık 29 Klavye ile masa kenarı arasında elin rahatça dayanabileceği bir mesafe bulunmalıdır (15-20cm). Monitör: Monitörün uzaklığı ve açısı göz ve duruş problemleri açısından önem taşır. Yakın nesnelere bakarken gözlerin uyum sağlamak için fokus yapması ve birbirlerine yaklaşması göz yorgunluğunu arttırır. Bu nedenle monitör mümkün olduğunca uzağa yerleştirilmeli, gerekiyorsa da yazı karakteri boyutu arttırılmalıdır. Ortalama olarak monitör gözlerden 60-80 cm uzakta bulunmalıdır. Monitör görüş alanı göz hizasından geçen çizginin 15-30 derece altında yer almalıdır. Monitörün aşağıda yerleştirilmesi hem sağlıklı boyun pozisyonları açısından hem de göz küresinin daha az atmosfere maruz kalmasıyla göz kuruluğunu engellemesi açısından önemlidir. Monitör üst kısmı altından daha geride kalacak biçimde arkaya doğru eğik durmalıdır. Doküman Tutucu: Ekran kişinin tam karşısında olmalı ve veri girişi yapılıyorsa mutlaka doküman tutucu ergonomik aksesuarlar kullanılmalıdır. Doküman tutucunun pozisyonu monitör ile aynı mesafe veya klavye arkası monitör arası olmalıdır. Yanlış Resim 2 30 Doğru Yanlış Resim 1 sağlık Telefon: Uzun süre telefon kullanmak zorunda olanlar için kulaklık kullanması veya kulaklık kullanmıyor ise telefonu mutlaka tek elle kulağına getirmesi ve başının nötral pozisyonunu koruması sağlanmalıdır. İSTİRAHAT Ofis ortamındaki bahsedilen tüm bu düzenlemelerin yanı sıra diğer önemli bir konu da çalışma ve istirahat sürelerinin ayarlanmasıdır. Hem duruş hem de göz ile ilgili yorulmanın giderilmesi için küçük aralar verilmelidir. Küçük sık aralar uzun aralardan daha yararlıdır. Bilgisayar kullanıcıları için saat başı 5-10 dakikalık aralar önerilmektedir. Bu sırada germe egzersizleri yapılabilir. 10-15 dakikalık çalışma sonrası 20-180 saniyelik mikro aralar verilebilir. Bunlar gerçek araların yerine geçmemeli, onları destekleme amaçlı kullanılmalıdır. İstirahat total çalışma süresinin %15-30’u olmalıdır. Bu sırada pozisyon değiştirilmesi, germe egzersizleri yapılması ve uzaktaki başka bir noktaya gözlerin odaklanması önerilmektedir. Doğru Lazer tedavisi: Şeker hastalığında temel tedavidir ve gerektiğinde mutlaka yapılmalıdır. Sinir tabakasına lazer tedavisi temel olarak iki amaçla yapılır. Birincisi sinir tabakasının kenar kısımdaki kanamaları kurutmak ve ikincisi ise merkezi kısımdaki sıvı toplanmasını (ödemi) azaltmaktır. Kenar kısımdaki kılcal damarlarının tıkanmış olduğu hasarlı bölgeler lazer ile tedavi edilerek anormal yeni damarların oluşması engellenir. Anormal yeni damarlar oluşmuş ise bunlar kurutulmaya çalışılır. Böylece göz kanaması önlenmeye çalışılır. Lazer tedavisinin asıl amacı daha fazla görme kaybını engellemektir. Sinir tabakasında damarların dışarı sıvı sızdırmasıyla oluşan ödem içinde lazer yapılır. Lazer ödemde kanama kadar etkili değildir. Makula ödeminin tedavisinde lazer kadar hastanın şeker ve tansiyonunu kontrol etmesi de önemlidir. Tedavi sonrasında 1-2 haftalık erken dönemde lasere bağlı biraz ödem artabilir ve hastalarda geçici puslanma yapabilir. Fakat 1-2 aylık dönemde lazer etkisini göstererek istenilen sonuca ulaşılır. Lazer tedavisi her bir göze başlangıçta iki ya da üç seans yapılır. Bazen çok sayıda lazer tedavisi gerekebilir. Lazer tedavisinde amaç hasarın durdurulması ve mevcut görmenin devam etmesine yardımcı olmaktır. Lazerle tedavi için hasta normal muayene koltuğuna oturtulur. Hastanın uyutulması ya da iğne yapılmasına gerek yoktur. Sadece birkaç göz damlası uygulanabilir. Her bir seans 1015 dakika sürer. Halk arasında yanlış olarak lazer göze zararlı ya da lazer oldu ve kör oldu diye bir söylenti vardır. Hasta lazerden kör olmaz, şekerden kör olur. Eğer lazer tedavisi yeterli yapılamaz ve şeker kontrol edilmez ise görme azalması ilerler. daha iyi bir şekilde tedavi edilmektedir. Ameliyat: İleri dönemde ameliyat gerekebilir. Bu bir mikrocerrahi girişimidir ve ameliyathane şartlarında yapılır. Ameliyat ile gözün içini dolduran ve görmeyi engelleyen kan temizlenir. Kanama olan göze müdahale etmeden önce ortalama 2-3 ay bekleyerek gözün kendinden açılması beklenebilir. Fakat sinir tabakasında kanama yanında büzülme de varsa bu süre beklenmez. Ameliyat sonunda hasta görme siniri ne kadar sağlam ise o kadar görür. Ameliyat kan temizlenmesi yanında büzülmüş ve yerinden kalkmış sinir tabakasını düzeltmektedir. Ameliyat esnasında gözün içinden lazer tedavisi de uygulanabilir. Bu tür ameliyatlar ancak çok ileri teknolojisi olan gelişmiş merkezlerde uygulanabilmektedir. ŞEKER HASTALARINA TAVSİYELERİMİZ 1) Gözlerinde hiçbir şikayet olmasa da 6 ayda bir düzenli göz kontrollerini yaptırmak. 2) Kan şekeri düzeylerini sürekli kontrol altında tutmak , kolesterol ve anemi (kansızlık) gibi tüm risk faktörlerini zamanında tedavi ettirmek. 3) Eğer hastalık başlamışsa tedavi öncesinde muhakkak FFA dediğimiz göz anjiosu çekerek tedaviye başlamak 4) Şunu da belirtelim ki lazer tedavisi anjio çekilerek doğru zamanda ve başarılı bir şekilde yapılırsa körlükten korumaktadır ve halihazırda tedavide en önemli güvencemiz ve sigortamız argonlazer tedavisidir. Göz içi ilaç uygulamaları: Şeker hastalarında göz içinde yoğun olarak bulunan bir protein olan '' VASCULAR ENDHOTELIAL GROWTH FACTOR=VEGF '' şeker hastalığına bağlı meydana gelen görme kaybının en önemli nedenlerinden biridir. Bu proteinin zararlı etkilerini azaltmak için yıllardır yapılan araştırmalar nihayet sonuca ulaştı ve 2005 yılından itibaren tüm dünyada ve ülkemizde kullanılmaktadır. Bu tedavi yönteminde özel iğneler kullanılarak göz içine ilaç enjekte edilmektedir. Bu ilaç ve yine göz içine uygulanan özel kortizonlarla şekere bağlı görme azalmaları sağlık 11 Beyin ve Sinir Cerrahisi Doğumsal Beyin ve Omurilik Hastalıkları Spina bifida nedir? Tedavi ve takip seçenekleri nelerdir? Beyin ve omurilik Prof. Dr. Pamir ERDİNÇLER HIH Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü Beyin vücudumuzun en önemli organıdır. Duygu ve düşüncelerimiz, iç organlarımızın düzenli çalışması, kol ve bacaklarımızın hareket etmesi gibi akla gelebilecek her türlü işlevimizin oluşmasında hareket noktası beynimizdir. 12 sağlık Beyin vücudumuzun en önemli organıdır. Duygu ve düşüncelerimiz, iç organlarımızın düzenli çalışması, kol ve bacaklarımızın hareket etmesi gibi akla gelebilecek her türlü işlevimizin oluşmasında hareket noktası beynimizdir. Nefes alıp verebilmemiz, kalbimizin çalışması gibi hayati işlevler de tabii ki beynimizin kontrolü altında oluşmaktadır. İşte önemli ve önemli olduğu kadar da hassas olan bu organımız kafatasını oluşturan kemikler içerisinde tüm dış etkilerden korunmuş vaziyette, güvenli bir ortamda bulunmaktadır. Beyin tüm vücut işlevlerinin üretildiği ve kontrol edildiği bir merkezdir. Beyinden çıkan komutlar omurilik vasıtası ile vücuda iletilmektedir. Omurilik beynin bir uzantısıdır. Baş boyun bileşkesinde başlar ve belkemiği (omurga) içerisinde, orta hatta kuyruk sokumuna doğru ilerler(Resim 1). Nasıl ki kafatası beyini koruyup dış etkilerden bağımsız çalışmasını sağlayan bir kemik kutu ise omurga da omuriliğin etrafını saran ve onu her türlü dış etkiden koruyan bir kemik yapıdır. Birbirleri ile eklem yapmış 7 boyun omuru, 12 sırt omuru, 5 bel omuru ve küçük kuyruk sokumu kemiklerinden oluşur. Hareketlidir ve ortasındaki boşlukta omurilik bulunur. Omurilik beyinden çıkan emirleri vücudun alt bölümlerine doğru ileten ana enerji hattı gibidir. Boyundan aşağıya doğru ilerledikçe her omurga kemiği seviyesinde beliren sağlı sollu bir çift sinir bu emirleri vücudun en uç noktalarına iletir. Omurilik bir ağaç gövdesine benzetilirse sinirler de bu gövdeden çıkan dallar gibidir. Baş boyun bileşkesinden aşağıya doğru her omur arasından sağlı sollu çıkan bir çift sinir dallanarak en uç noktralara kadar beyinden gelen emirlerin iletilmesini sağlar. Bu sinirler aynı zamanda en uç noktalardan aldıkları duyumları da omuriliğe ve dolayısı ile beyine taşırlar. Bu duyumların en basitleri sıcak-soğuk duyusu, pozisyon hissi, ağrı duyusu, dokunma duyusudur. Özet olarak beyin vücudun işlemesini sağlar. Beyinden çıkan emirler omurga içerisindeki omurilik vasıtası ile vücudun aşağı bölümlerine doğru iletilir. Her seviyeden çıkan bir çift sinir bu emirleri vücudun en uç noktalarına kadar dağıtır. Beyin vücuttaki duyumlar- dan da bu yolun tersine işlemesi vesilesi ile haberdar olur.Bu bilgiler ışığında basit bir örnek vermek gerekir ise insan sağ ayağını oynatmak istediği zaman sağ bacağını oynat emri beyinden kalkar, baş-boyun bileşkesinden omuriliğe geçer, oradan bel seviyesine kadar aşağıya iner, bel seviyesinde omurilikten sağ taraftan ayrılan bir sinir içerisinde ayak kaslarına gider. Emrin ayak kaslarına gitmesi ile bu kaslar kasılır ve ayak oynar. Sağ elini oynatmak istediği zaman ise bu emir boyun seviyesinde omurilikten ayrılan bir sinir içerisinde sağ ele doğru ilerler ve sağ el oynar. Doğal olarak boyundan aşağıda omurilikte bir hasar oluşması durumunda eller oynar, fakat boyundan aşağı bölüme hükmedilemez. Daha basit bir ikinci örnek de beyini bir elektrik santraline benzeterek verilebilir. Beyin bir elektrik santrali ise omurilikte santralin ürettiği elektriği taşıyan ana enerji hattı gibidir. Bu hattın geçtiği yol boyunca elektrik taşınır ve ana hattan ayrılan tali hatlar sayesinde istikamet boyunca her yere elektrik taşınır. Şayet bir sebepten dolayı bu ana enerji hattı her hangi bir bölümünde kesintiye uğrar ise o noktadan ileriye elektrik taşınamaz ve ilgili bölgeler karanlıkta kalırlar. Spina bifida Spina bifida, tüm vücuda elektriği taşıyan bu ana enerji hattında yapım aşamasında sorun olması demektir. Birkaç çeşidi vardır. En masum hali ile omurgayı oluşturan kemiklerin bir veya birkaç adedinin arka kısmının oluşmamasıdır ki bu duruma oldukça sık rastlanır. Sorun, yukarıdaki ikinci örnekte anlatılan ana enerji hattında değildir, hattı oluşturan direklerde işlevselliği bozmayan bir şekil hatasıdır. Ana enerji hattında sorun yoktur. Elektrik iletilmektedir. Bulgu vermez. Spina bifida'nın en kötü hali olan ve “miyelomeningosel” adı verilen gelişimsel bozuklukta ise yalnız omurga kemiğinin arka kısmının yokluğu söz konusu değildir. İçinden geçen omurilikte o bölgeden aşağıda oluşmamıştır ve bir açık yara şeklinde sırtta orta hatta durmaktadır (Resim 2). Yani ana enerji hattı o seviyeden itibaren elektriği iletememektedir. Hattın ötesinde kalan bölgeler karanlıktadır veya yetersiz elektrik ulaşmaktadır. Yaranın olduğu yerden aşağıya emirler taşınamamakta, o bölgelerden gelen duyumlar da beyin tarafından algılanamamaktadır. Bu durum doğumsal bir anomalidir ve neden oluştuğu bilinmemektedir. Tohumları hamileliğin ilk ayı içerisinde atılmakta ve önlenemez bir şekilde gelişmektedir. Embriyolojik olarak beyin ve Resim 1. Beyin ve uzantısı olan omurilik omurga kemikleri omuriliğin oluştuğu ve nöral tüp denen embriyolojik içerisinde resmedilmiş gözüküyor yapının kapanma defektidir. Eğer bu kapanma hatası kafa sağlık 13 Spina bifida tipleri Yukarıdaki bölümlerde belirtildiği gibi spina bifida tek bir omurga kemiğinin arka bölümünün oluşmamış olması gibi basit ve zararsız bir durumdan myelomeningosel adı verilen ve omuriliğin belli bir noktadan sonra oluşmamış olması durumuna kadar uzanan bir çok anomaliyi içermektedir. Spina bifida iki alt başlıkta incelenir; - Açık spina bifida - Kapalı spina bifida Açık spina bifida Açık spina bifida adından da anlaşılabileceği gibi gelişmemiş olan omuriliğin üzerinde cilt katlarının olmaması halidir. Nöral tüp defektlerinin en ağır formudur. Miyelomeningosel olarak adlandırılır. Hem klinik bulguları kapalı türlerine göre daha ağırdır, hem de açık defektin enfeksiyon riski fazladır. Doğumdan hemen sonra ameliyat Spina bifida Anansefali (omuriliğin oluşmaması) (beyinin oluşmaması) edilerek defektin onarımı bulguları daha da ağırlaştıracak olan enfeksiyon riskinin önlenmesi açısından gereklidir. Resim 2. Spina bifida (Omuriliğin oluşmaması) ve Ameliyat öncesi ailenin mevcut klinik tablonun detayları, anansefali (Beyinin oluşmaması) özellikle defektin çocukta oluşturabileceği fiziksel handikaplar açısından bilgilendirilmesi önemlidir. Lezyonun seviyesine göre handikaplar oluşmaktadır. Sırtta oluşmuş bir seviyesinde olur ise hayatla bağdaşmayan anansefali defektin kuyruk sokumunda oluşmuş bir defekte göre (beyinin oluşmaması) durumu ortaya çıkar. Nöral tüp kadaha ağır handikap oluşturacağı açıktır. Burada bir diğer panma defekti eğer daha aşağı, sırt veya bel bölümlerinde önemli nokta da beyindir. Omurilik beynin bir uzantısıdır. olur ise miyelomeningosel (omuriliğin oluşmaması) denen Dolayısı ile omurilikteki bu yetersizlik bazı çocuklarda durum ortaya çıkar (Resim 3). Hamilelik başlangıcında bir beyini de etkileyebilir. Beyinde su toplanarak hidrosefali takım ilaçların kullanımı, yetersiz beslenme, yüksek ateşe denilen durumun oluşmasına yol açabilir. Hidrosefali tedavi yol açan bazı hastalıklar, vitamin eksikliği gibi bazı nedenedilebilir bir rahatsızlıktır. Komplike olmadıkça çocuğun ziler öne sürülmüş ve geçerliği kanıtlanmışsa da böyle hinsel gelişimini etkilemez. Şayet tedavi zamanında ve özürlü çocuk doğuran çoğu annede de bir neden bulunasorunsuz yapılmış ise bu çocukların her ne kadar fiziksel mamıştır. Daha önceki hamileliklerinde spina bifida'lı bir bazı handikapları olsa da zihinsel gelişimleri büyük oranda çocuk doğurmuş çiftlerde sonraki çocuklarda da bu halin olma ihtimali normal değerlere göre daha yüksektir. Akraba evliliklerinde de spina bifida'lı çocuk doğurma oranlarının yüksek olması genetik etkilerin bu doğumsal anomalide kısmi de olsa rolü olduğunu gösterir. Hamile Baş kalmadan önce folik asit kullanımı spina bifida'lı çocuk doğurma ihtimalini ciddi oranda azaltmaktadır. Ülkemizde spina bifida'lı çocuk doğurma oranı yaklaşık 2000 canlı Sırt doğumda bir olarak bilinmektedir. Hamilelik süresince yapılan ultrason tetkiklerinde bu anomali görülebilir (Resim 4). Ayrıca bazı kan tetkikleri ile bu anomalinin varlığından şüphe edilebilir. Dolayısı ile bu doğumsal anomali için en güvenli korunma yöntemi hamilelik süresince düzenli olarak bir doğum uzmanının takibinde olmaktır. Eğer problemli bir çocuk doğurulacağı anlaşılırsa bu durum doktorlar ve aile arasında tartışılarak uygun bir çözüm aranır. 14 sağlık Spina bfida Resim 3. Beyin ve omuriliği oluşturan nöral tüp. Bu tüpün kapanma defektleri ciddi doğumsal anomalilere sebebiyet verir. bilme eksikliğinden kaynaklanan bu problemler düzenli bir şekilde takip edilmeyince böbrek yetersizliğine kadar uzanan ciddi sorunlara yol açarlar. Zihinsel gelişimi normal veya normale yakın olması beklenen bu çocuklara handikapları ile beraber yaşamayı öğrenebilmeleri için ciddi bir pedagojik desteğin sağlanması gerekir. Aile de bu sürecin bir maraton koşusu gibi uzun ve yorucu bir süreç olduğunu bilmeli, yılmadan mücadele etmelidir. Toplumun duyarlılığı da tabii ki bu zorlu maratonun bir çok etabında gerek tedavi ile uğraşan doktorların, gerek ailenin, hepsinden önemlisi de çocuğun ihtiyaç duyduğu maddi ve manevi bir destek olacaktır. Kapalı spina bifida Resim 4. Doğum öncesi ultrason tetkikinde tesbit edilmiş spina bifida olgusu. Kapalı spina bifida miyelome-ningosele göre daha hafif bir spina bifida formudur. Öncelikle omurilikteki gelişimsel anomalinin üzeri sağlam deri ile örtülüdür. Bu sayede bu tür olgularda enfeksiyon riski düşüktür. Yalnız defektin üzeri sağlam deri ile örtülü olsa bile yeterli olmaktadır. Miyelo-meningosel tedavisinde amaç olmayanı yerine koymak değil, olanı korumaktır diye özetlenebilir. Bu çocuklar doğumdan hemen sonra beyin cerrahları tarafından görülmeli ve en kısa zamanda sırttaki yaranın onarımı yoluna gidilmelidir. Şayet beyinde hidrosefali gelişmiş ise bunun da tedavisi beyinde toplanmış fazla suyu karın boşluğuna aktaran bir sistem olan şant yerleştirilmesi ile zamanında yapılmalıdır. Uygun ve zamanında yapılan tedaviler bu çocukların sağlıklı yaşamaları için yeterli değildir. Çünkü hastalık süreci bir çok ayrı disiplindeki doktorun işbirliğini, ailenin uyumunu, toplumun duyarlığını gerektirir. Omurilikteki yetersiz oluşum bir takım ortopedik problemleri ve yaşamsal öneme sahip bazı böbrek ve mesane problemlerini de beraberinde getirir. İdrar ve gaita yapılmasını kontrol ede- Resim 5. bel bölgesinde cilt stigmaları diye adlandırılan kırmızımsı renk değişiklikleri, kıllanma, gamzeleşme gibi olağan dışı bulgular kapalı bir defektin varlığını şüphelendirirler (Resim 5). Omurilik gelişimindeki yetersizlik açık nöral tüp defektlerine göre daha sınırlı olduğundan sebep olduğu fiziksel handikap derecesi de daha düşüktür. Gene de ayaklarda hareket zaafları, ortopedik deformiteler, idrargaita kontrolu ile ilgili sorunlar ve ürolojik problemler görülür. Bu çocuklarda boy uzaması ile omuriliğin gerilmesine bağlı olarak var olan nörolojik defisitlerde artma görülebilir. Yani klinik bulgular bir yandan omuriliğin yetersiz gelişmesine bağlıdır, öte yandan da boy uzaması ile beraber omuriliğin gerilmesine bağlıdır. İşte bu olgularda ameliyat ile defektin onarımı omurilikteki gerginliği gidererek var olan fiziksel kapesitenin tam olarak kullanılabilmesi için gereklidir. Kapalı nöral tüp defektlerinde cilt bulguları (Kıllanma, gamzeleşme) sağlık 15 KBB Sinüzit Burun çevresinde bulunan sinüs adı verilen boşlukların iltihaplanmasına sinüzit adı verilir. Sinüsler Opr. Dr. Tayfun APUHAN HIH KBB Bölümü Baş ağrısı, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, koku duyusunda azalma, geniz akıntısı, ateş, ağız kokusu, burun kanaması, göz kapakları ve yüzde şişme gibi belirtiler olur. İlaç tedavisine rağmen yakınmalar devam ediyorsa, başarılı endoskopik sinüs ameliyatları ile tedavisi mümkündür. 16 sağlık Burun çevresindeki sinüs adı verilen boşlukların anatomik yapısı vücudun diğer bölgelerinin anatomik yapısı gibi daima aynı olmayıp kişilere ve yaşa göre değişkenlik gösteren karmaşık bir yapıya sahiptir. Sinüsler burnun her iki yanında ve 4 ayrı isimde bulunurlar. Burnun hemen yan taraflarında bulunan ve sinüslerin en büyüğü olan sinüs, maksiller sinüstür. Bunun dışında burnun üst tarafında, alın kemiği içinde bulunan sinüse frontal sinüs, burnun arka ve üst tarafında bulunan ve orta hatta tek olan sinüse sfenoid sinüs denir. Ayrıca burnun yan ve üst taraflarında birçok küçük boşluktan ibaret bölümlere de etmoid sinüs denir. Doğumda sadece maksiller ve etmoid sinüsler mevcuttur. Büyüme ile beraber frontal ve sfenoid sinüslerde gelişerek boyutlarında artma olur. Bütün bu sinüsler bir delik (ostium) aracılığı ile burun içine açılırlar. Buruna açılan bu delikler sinüslerin havalanmasını da sağlarlar. Sinüslerin iç yüzeyini döşeyen ve salgı üreten örtüye mukozal tabaka adı verilir. Sinüslerin fonksiyonları tam olarak aydınlatılmış değildir. Ancak ses rezonansının sağlanması, solunum havasının nemlendirilmesi ve ısıtılması ile zararlı partiküllerin tutulması gibi görevleri vardır. Burun ve sinüslerde salgı bezleri, silyalı epitel adı verilen sürekli hareketli halde olan yapılar bulunur. Normal olarak burun ve sinüsler günde yaklaşık olarak yarım litre mukus salgılar. Sinüslerdeki mukus tabakası 15 dakikada bir temizlenir. Üretilen mukus burun örtüsü (mukoza) üzerinde hareket ederek toz parçacıklarını, bakterileri ve diğer havayla taşınan partikülleri süpürür ve yıkar. Daha sonra bu mukus geriye boğaza süzülür ve yutulur. İçindeki parçacıklar ve bakteriler mide asidi tarafından parçalanır. Sinüzit Burun çevresinde sinüs adı verilen boşlukların iç kısmında bulunan mukozanın iltihaplanmasına sinüzit (sinüs iltihabı) adı verilir. Sinüzitin tanımına kemik dokunun enflamasyonu girmediği gibi, sadece sinüs mukozasının tutulup burun mukozasının etkilenmediği bir durum söz konusu olamayacağı için günümüzde sinüzit terimi yerini rinosinüzitterimine bırakmaktadır. Sinüzit genel olarak akut ve kronik olarak ikiye ayrılır. Akut sinüzit yeni oluşan sinüzit anlamına gelir. Akut sinüzitlerde sinüzitin belirti ve bulguları uygun tedavi edildiğinde tamamen düzelir. Kronik sinüzitte belirti ve bulgular daha uzun süreli olup sinüslerde sürekli bir iltihap anlamına gelir ve tedavisinde çoğu kez ameliyat gerektirir. Sinüzit nedenleri Sinüslerde enfeksiyon gelişmesi, sinüs fizyolojisindeki bazı değişiklikler sonucu oluşur. Sinüslerin buruna açılan yolların tıkanması oksijenden yetersiz bir ortam oluşmasına, silialarda fonksiyon bozukluğuna ve enfeksiyon gelişmesine yol açar. Sinüzit gelişmesini kolaylaştıran lokal ve sistemik bazı faktörler vardır. Burun ve sinüsler, bakteri ve virüslerin sık sık yerleşip iltihap yaptığı bölgelerdir. Eğer sinüsün normal çalışmasına engel olacak bir durum varsa kolaylıkla sinüs iltihabı (sinüzit) gelebilir. Sinüzit en çok bir allerji atağı, nezle, grip gibi üst solunum yolu enfeksiyonları sonrası gelişir. Genellikle bakteri ve virüsler enfeksiyon nedenidir. Ancak daha az sıklıkta mantarlar da iltihap yaparlar. Bu tür enfeksiyonlarda ödem nedeniyle mukozanın şişmesine, sinüs kanallarının kapanmasına, mukus akımının engellenmesine ve enfeksiyon için uygun ortam oluşmasına neden olur. Anatomik bozukluklar (burun kemik kıkırdak eğriliği gibi) polipler, yabancı cisim, buruna yerleştirilen tamponlar, tümörler vs. sinüzite zemin hazırlarlar. Yüzme ve uçak seyahati sonrası esnasında oluşan basınç değişimleri de ödeme neden olarak sinüslerin tıkanmasına yol açabilir. Bunun dışında diş enfeksiyonları ve komşu anatomik yapılardaki enfeksiyonlar sinüs içine doğru yayılarak sinüzit yapabilir. Doğuştan gelen birtakım hastalıklar (immotil silia sendromu, kistik fibrozis), kontrol edilemeyen diyabet, kemoterapi alanlar, alerjik bünyeli hastalar, bağışıklık sistemi bozuklukları, AIDS vb. gibi hastalıklar sinüzit oluşmasına zemin hazırlar. Sinüzitin belirtileri Sinüzitin belirtileri tutulan sinüse ve hastalığın dönemine bağlıdır. En çok bir üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben oluşan ağrıdır. Ağrı akut sinüzitin önemli bir belirtisidir. Kronik sinüzitte akut alevlenmeler dışında genellikle ağrı olmaz. Bu hangi sinüsün iltihaplandığına göre baş ağrısı, yüz ağrısı, göz çevresinde ağrı şeklinde olur. Genellikle öne doğru eğilmekle artar. Burun tıkanıklığı, burun akıntısı, koku duyusunda azalma, geniz akıntısı, ateş, çene ve dişlerde ağrı, ağız kokusu, burun kanaması, göz kapakları ve yüzde şişme gibi belirtiler olur. Öksürük hem akut hem de kronik sinüzitin belirtisidir. Kronik sinüzitte şikâyetler daha uzun süreli olmasına rağmen daha hafiftir. Hastayı en çok geniz akıntısı ve buna bağlı boğaz ağrısı ve öksürük rahatsız eder. Öksürük kuru veya prodüktif olabilir. Genelde gündüz olur, ancak geceleyin daha kötüleştiği ifade edilir. Sadece gece gelen öksürükte astım, bronş hiperreaktivitesi gibi başka hastalıklar araştırılmalıdır. Bunun dışında yine burun tıkanıklığı, yüzde dolgunluk hissi ve ağız kokusu olur. Kronik sinüziti olan hastalar bazen akut dönemler yaşayabilirler. Alerji kaynaklı sinüzitlerde belirtiler birçok hasta için o kadar tanıdıktır ki, hasta çoğunlukla tanısını koymuş olarak hekime başvurur. Özellikle belirli aylarda görülen burun tıkanıklığı, su gibi berrak burun akıntısı, burun kaşıntısı, hapşırma ve diğer sinüzit şikâyetleri kuvvetle alerjik kaynaklı sinüzit tanısını düşündürür. Alerjik sinüzitli hastalarda polip daha sık gelişebilir. Ailede alerjik yapıda yakınların varlığı hastanın alerjik yatkınlığını akla getirmelidir. Çocuklarda sinüzit belirtileri erişkinlere göre bazı farklılıklar gösterir. Ağrı erişkinlere göre geri plandadır. Doğrudan baş ağrısı ifade etmeseler bile, bu çocuklarda baş ağrısına bağlı olabilecek diğer davranış ve belirtilere dikkat edilmelidir. Başını tutma, yanaklarını ovalama, başını duvara vurma, saçını çekme gibi davranışlar baş ağrısının belirtileri olabilir. Ön plana geçen belirti daha çok mukopürülan akıntıdır. Bu akıntının rinit veya kronik adenoidite (geniz eti iltihabı) bağlı olabileceği de akılda tutulmalıdır. Küçük çocuklar geniz akıntısını tanımlayamaz ve sıklıkla da genizdeki akıntıyı yutarlar. Bu nedenle mide bulantısından yakınabilirler. Geniz akıntısı çocukta kötü bir ağız kokusu yapabilir. Ayrıca aileler sabahleyin çocuğun gözlerinin etrafının şiştiğinden gün içinde bu şişliğin kaybolduğundan ancak ertesi gün tekrar oluştuğundan söz edilebilir. Teşhis Hastanın şikayetleri ve ayrıntılı bir endoskopik muayene bulgularına göre sinüzit düşünülse bile sağlık 17 kesin tanı tomografi çekilerek konulmalıdır. Bilgisayarlı tomografi burun içi ve sinüsler hakkında bize çok faydalı bilgiler vermektedir. Tanıda kullanılan diğer bir radyolojik inceleme de manyetik rezonans görüntüleme yöntemidir. Manyetik rezonans kemikten çok yumuşak dokuya ilişkin ayrıntılı bilgi verir. edilmesi ve sinüslerin buruna açılan pencerelerin açılmasını sağlamaktır. Akut sinüzitler genelde ilaçla düzelirken, kronik ve tekrarlayan sinüzitlerde ilaç ve cerrahi tedavi uygulamanın yanı sıra alerji ve bağışıklık yetersizliği, burunda et veya kemik eğriliği, deviasyon gibi etiyolojiden sorumlu diğer sorunların tedavisi gerçekleştirilir. Öykü, fizik muayene bulgularıyla genellikle doğru tanıya varılır. Ancak yakınmalar yıl boyu sürüyor ve uygun tedaviyle geçmiyorsa tanıyı kesinleştirmek veya ayırıcı tanıyı yapmak için laboratuvar testlerinden yararlanmak gerekir. Sözü edilen radyolojik incelemelerin dışında, özellikle alerjiden kuşkulanılan hastalarda laboratuvar incelemeleri yararlı olabilir. Sinüzit Ameliyatı Alerjiye özgü - IgE - RAST - Deri testleri (prick veya intradermal) - Total serum IgE: Sensitivite ve spesifite düşüktür. - Nazal yaymalarda eozinofili saptanması gibi… testler yapılabilir. Tedavi Tedavi sinüzitin tipine göre planlanır. Akut sinüzitlerde olduğu gibi kronik sinüzitlerde de primer tedavi yeterli ilaç tedavisidir. Tedavide amaç enfeksiyon kaynağının yok Sinüzit için yapılan ameliyatlar son yıllarda çok ilerlemiştir. Endoskopik yöntemle ameliyatlar yapılmaya başlandıktan sonra sinüzitin tedavisi daha da kolaylaşmış ve tekrarlama oranı son derece düşmüştür. Endoskopik yöntemle (Endoskopik Sinüs Cerrahisi) hem burun içi gibi dar ve karanlık bir yerde çalışmak kolaylaşmaktadır hem de sinüzite yol açan asıl neden düzeltilip ve diğer sağlam bölgelere dokunulmamaktadır. Bu ameliyat hem lokal hem de genel anestezi ile yapılabilir. Son zamanlarda balon sinüzoplasti tekniği geliştirilmiş ancak sınırlı vakalarda yapılabilmektedir. Sinüzit tedavisi cerrahi ile sona ermez. Mukozal değişikliklerin normale dönmesi birkaç ayı bulur. Sinüzit cerrahisindeki başarının en önemli aşamalarından biri ameliyat sonrası iyi bir bakımdır. Cerrahiden sonra iyileşme süreci tamamlanana burun içindeki kabuklar, salgılar ve pıhtılar temizlenmeli yapışıklık varsa açılmalıdır. Sinüzit tedavi edilmediğinde Sinüzit uygun antibiyotik ve yardımcı ilaçlarla veya gerektiğinde ameliyatla tedavi edildiğinde ciddi problemlere yol açmayan bir hastalıktır. Ancak iltihabın yayılmasına bağlı bazı komplikasyonlar gelişebilir. Bunlardan en önemlileri iltihabın göz çukuru içine yayılması ve körlüğe kadar gidebilen hastalıklar, beyin zarına veya beyin içine yayılarak apse oluşması, iltihabın sinüs içinde apseleşmesi ve kemik iltihabı, alt solunum yolları enfeksiyonları sayılabilir. Bu tür durumlar oluştuğunda tedavi daha ciddi yapılmalı ve ilaç tedavisiyle birlikte gerekirse ameliyat yapılmalıdır. Sinüzit olmamak için Hastaların sinüzit olmamak için dikkat edebilecekleri birkaç durum vardır. Eğer sinüzite yol açan anatomik bir bozukluk (burun kemik kıkırdak eğriliği, geniz eti, polipler,) var ise mutlaka bu durum giderilmelidir. Bunun dışında üst solunum yolu enfeksiyonlarının uygun bir şekilde tedavi edilmesi gerekir. Soğukta kalmamak, saçların ıslak kalmaması, yaşadıkları ortamın nemi ve ısısının uygun olması, sigaranın dumanında kalınmaması, alerjiye yol açabilecek toz, duman veya diğer irritan maddelerden uzak kalınması gibi önlemler alınabilir. 18 sağlık Çocuk Cerrahisi ve Çocuk Ürolojisi İdrar Yapma İşlev Bozukluğu İdrar yapma işlev bozukluğu İdrar yapma işlev bozukluğunun en önemli belirtisi idrar kaçırmadır. İdrar kaçırma şikayeti genel bir belirtidir. Bu belirtiyi veren altta yatabilecek birçok hastalık vardır. Bu yüzden idrar kaçırma şikayeti ile baş vuran hasta detaylı bir şekilde değerlendirilmeli, neden ortaya çıkarıtıldıktan sonra, tedavi düzenlenmelidir. Genel olarak idrar yapma işlev bozukluğu 2 grupta incelenir. Doç. Dr. Salih SOMUNCU HIH Çocuk Cerrahisi ve Çocuk Ürolojisi Bölümü İdrar yapma işlev bozukluğunun en önemli belirtisi idrar kaçırmadır. İdrar kaçırma şikayeti genel bir belirtidir. Bu belirtiyi veren altta yatabilecek birçok hastalık vardır. 1. İstenmeyen yer ve zamanda gerçekleşen fizyolojik idrar yapma (Enürezis): Enürezis tek başına gece olabildiği gibi, hem gece hem de gündüz olabilir. Sadece gece gerçekleşen idrar kaçırma şikayetinde çocuğun başka bir şikayeti yoktur. Buna enürezis nocturna denir ve bu durum 5 yaşından küçük çocuklarda hastalık olarak değerlendirilmez. Çoğunlukla kendiliğinden geçer. Ancak 5 yaşından sonra devam ederse psikolojik sorun lara neden olacağından tedavi edilmesi gerekir. Çünkü bu yaştan sonra geceleri olan bu altına kaçırma çocuk için olduğu kadar aile için de sıkıntı verici bir durumdur. Çocuk altını hem gece hem gündüz ıslatıyorsa buna enürezis diürna denmektedirki daha çok dikkat eksikliği hiperaktivite sendromunun bir belirtisi olarak karşımıza çıkar ve bu konu daha çok çocuk psikiyatrisinin konusudur. 2. Kontrol edilemeyen idrar kaçırma (İnkontinans): Enürezis dışın daki tüm idrar kaçırma durumlarıdır. Sürekli ve aralıklı olabilir. Başlıca 3 nedeni vardır. a) Sinir sistemini ilgilendiren bir hastalıktan kaynaklanan, mesanenin depolama yetersizliği, boşaltma yetersizliği veya hem depolama hem de boşaltma fonksiyonunun yetersizliği seklinde olabilir. Buna nöropatik mesane denmektedir. b) Nörolojik veya anatomik bir neden olmaksızın idrar kaçırılm a s ı . Bu grup fonksiyonel inkontinans olarak adlandırılır. Aşırı etkin mesane sağlık 19 kası aktivitesi ve beraberinde mesanenin depolama yeteneğindeki veya boşaltım kontrol mekanizmasındaki yetersizlikten kaynaklanır. mesi biraz daha detaylı araştırma gerektirmektedir. c) Yapısal nedenlerden kaynaklanan idrar kaçırma. Doğumsal mesane, idrar kanalı anomalilerinden kaynaklanabildiği gibi edinsel olarak travma sonrasında da ortaya çıkabilir. İdrar yapma işlev bozukluğu yani disfonksiyonel idrar yapma mesanenin boşalma fazıyla ilgili bir mesane ve mesane çıkımı işlev bozukluğudur. Bu bozukluk gündüz idrar kaçırılmasının en önemli nedenidir. Basit bir idrar kaçırma veya idrarını kontrol edememe belirtisinin arkasında sebepleri sayılan tüm bu kompleks sorunlar olabilir. Bu açıdan her hastanın yeterince değerlendirilmesi, tanının doğru konması ve sebebe uygun tedavi edilmesi gerekir. Çocukların küçük yaşlarda idrarını kontrol edememelerinin nedeni mesanenin ve onun sinir sistemiyle ilişkisini sağlayan bağlantıların yetersiz gelişimidir ve bebek ve çocuklarda nörolojik yetersiz gelişim nedeni ile idrarını tutamama normal bir durumdur. İdrar ve dışkı kontrolünün normal seyri sırayla; dışkının gece kontrolü, dışkının gündüz kontrolü, idrarın gündüz kontrolü ve en son idrarın gece kontrolü şeklindedir. Bu süreç genelde 3-5 yaşlarında tamamlanır. İdrar kaçırma nedenlerinden olan nörolojik veya anatomik bir neden olmaksızın idrar kaçırılması yani foksiyonel inkontinans da tanının konup tedavinin düzenlen- Buna sebep olan başlıca durumlar ise; - Sıkışma sırasında idrar kaçırma (aşırı etkin mesane), - Kıkırdama sırasında idrar kaçırma, - Az etkin mesane, - İdrarını peşpeşe küçük hacimler halinde fışkırtarak veya ıkınarak idrar yapma şeklinde ortaya çıkan idrar yapma işlev bozukluğu, - Kabızlığa, vezikoüreteral reflüye ve tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarına bağlı idrar yapma işlev bozukluğu, - Kazanılmış mesane çıkışı fonksiyon bozukluğu sendromudur. Tüm bu disfonksiyonel idrar yapma neden lerinin belirtileri; - İdrarını tutamayıp kaçırma - Hemen tuvalete koşma - Ayaklarının ucuna basarak yürüme, bacaklarını çaprazlama, yumruklarını sıkma gibi haraketler ile idrar kaçırmanın önlenmeye çalışılması - İdrarın ince ve uzun sürede yapılması - Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu - Mesaneden idrarın tekrar böbreklere geri kaçışı - Kabızlık ve kötü tuvalet alışkanlığı - Ikınarak ve kesik kesik idrar yapma - İdrararını kaçırmamak için çaba sarfedilmesine rağmen kilotun ıslanması 20 sağlık İ r e l r i e k l i e k nde çind İçi İçindekiler Etkinlikler ......................................................................................................... 07 Göz Sağlığı Opr. Dr. Faruk EROĞLU ) ......................................................... 09 Beyin ve Sinir Cerrahisi ( Prof. Dr. Pamir ERDİNÇLER ) ......................... 12 KBB ( Opr. Dr. Tayfun APUHAN ) ...................................................................... 16 Çocuk Cerrahisi ve Çocuk Ürolojisi ( Doç. Dr. Salih SOMUNCU ) ....... 19 Nükleer Tıp ( Uzm. Dr. Nadiye KAHRAMAN ) ................................................ 22 Bel Fıtığı ( Opr. Dr. Emre ORAN ) ..................................................................... 25 Fizik Tedavi ( Uzm. Dr. Fatma Devrim MEYDAN OCAK ) ............................ 28 Kadın Doğum ( Opr. Dr. Ayşa KARA ) ........................................................... 31 Göğüs Hastalıkları ( Uzm. Dr. Orhan DALKILIÇ ) ....................................... 33 Ağız ve Diş Sağlığı ( Dt. Defne KANIK ) ...................................................... 36 Genel Cerrahi ( Opr. Dr. İlker ABCI ) ............................................................. 39 Check-Up ( Uzm. Dr. Gülsün AKDOĞAN ) ...................................................... 41 Gastroenteroloji ( Uzm. Dr. Murat KORKMAZ ) ........................................... 45 Kardiyoloji ( Uzm. Dr. Ela Şahinbaş KAVLAK ) ............................................ 47 Anlaşmalı Kurumlar .................................................................................... 51 r e l k i l n i k t r E e l k i l n i k t E Etkinlikler Hisar Intercontinental Hospital Sağlıklı Yaşam Ödülleri Töreninde, sanat ve spor dünyasından pek çok ünlü bir araya geldi. Sağlıklı yaşam toplantısında ünlü şovmen Beyaz, gülmekten kırdı geçirdi. Hisar Sağlıklı Yaşam Ödülleri Töreninde, sanat ve spor dünyasından pek çok ünlü bir araya geldi. Ödül töreninde konuşan Hisar Intercontinental Hospital Genel Direktörü Prof. Dr. Haydar Sur, sağlıkta tedaviden daha önemli olan unsurun korunma olduğuna dikkat çekti. Prof. Sur, "Sağlıklı bir toplum, her şeyin üzerindedir. Bu da koruyucu sağlık hizmetleri ve toplumsal bilinçlenme ile mümkündür. Bu konuda toplum önderlerine büyük görevler düşmektedir" diye konuştu. Daha sonra, toplum sağlığına katkılarından dolayı, Türk sinemasının ünlü aktörü ve eski milletvekili Ediz Hun, tiyatro sanatçısı Derya Baykal, eski milli futbolculardan Engin Verel, AKUT Başkanı Nasuh Mahruki, Gazeteci Esra Kazancıbaşı, TESYEV (Türkiye Engelliler Spor Eğitim ve Yardım Vakfı) Genel Başkanı Yavuz Kocaömer, sanatçı Songül Karlı, sunucu ve oyuncu Uğur Arslan, sanatçı Volkan Konak'a plaket verildi. Beyaz kahkaya boğdu. Törenin sunuculuğunu üstlenen ünlü şovmen Beyazıt Öztürk de ünlülerle sağlık konusunda yaptığı kısa sohbetlerle konukları kahkahaya boğdu. Sağlığına çok özen gösterdiğini belirten Beyaz, törene gecikmemek ve trafik stresi yaşamamak için hastaneye 3 saat önce geldiğini açıkladı. Hastanede dinlenmesi için kendisine bir oda verildiğini belirten Beyaz, "Çok rahattı. Kendime geldiğimde, burası neresi diye sordum. Bir de öğrendim ki, kadın doğum servisiymiş" dedi. Bunun üzerine, salondan kahkaha sesleri yükseldi. Beyaz'ın esprileri bu kadarla da kalmadı. Annesi ile teyzesinin bayram seyahatindeki ilginç konuşmasını da aktardı: "Bir yakınımız mezar yeri almış. Annem mezar yerinin iyiliğinden bahsetti, teyzesi de bizim oğlanda sürpriz yapar bize alır dedi, demek ki insanlar yaşlanınca mezar düşünüyor.” Bu espriye Ediz Hun da "Ben de mezar yeri bakıyorum." diye karşılık verdi. Uğur Asla’nın plates yaptığını ve düzenli cilt bakımı yaptırdığını öğrenen Beyaz O’na takılmaktan kendini alamadı. sağlık 7 r e l k i l n i r Etk e l k i l n i k t E Etkinlikler Hastane ve sağlık kuruluşları için “Stratejik pazarlama ve pazarlama stratejileri geliştirme” konulu hizmet içi eğitimi gerçekleşti. 20-21 Aralık tarihlerinde düzenlenen ve hastanenin konferans salonunda gerçekleştirilen eğitimi Doç. Dr. Emrah CENGİZ verdi. Sağlık sektöründe yaşanan gelişmeler ışığında ve hastanemize özel olarak düzenlenen eğitimide hastanemizin dinamikleri ve sektörel uygulamalar, stratejiler ve analizler gibi pek çok konu ele alındı. Prof. Dr. Münci Kalayoğlu Hastanemizin geleneksel eğitim toplantımızda organ naklini ele aldı. Ülkemizde organ bağış oranının çok düşük olduğunu ve ülke çapında konu ile ilgi bilgilendirme adına çalışmalar yaptığını vurgulayan Kalayoğlu, başarıya giden en önemli noktanın multidisipliner bir şekilde çalışmak olduğunu belirtti. Kalayoğlu “Organ bekleyen hastaların göz göre göre ölüme terk edilmemesi için beyin ölümü tanısının konulmasından sonra bağış sağlanması gerekiyor” diye konu ile ilgili açıklamalarda bulundu. 8 sağlık Öğretmenlere Ses Sağlığı Konulu Konferans Ümraniye milli eğitim müdürü İlyas Tekinin de ararlarında bulunduğu öğretmenlere yönelik düzenlenen ses sağlığımız konulu konferansta, öğretmenlere ses sağlığı konusunda Prof.Dr. Necdet Biliciler, Prof.Dr.Orhan Özturan ve Op.Dr. Tayfun Apuhan tarafından bilgiler verildi. Toplantıda çıkabilecek sağlık sorunlarına karşı tavsiyelerde bulunan hekimlerimiz, gelen sorulara da detaylı bilgiler vererek açıklamalarda bulundular. Sesini yoğun olarak kullanan öğretmenlere özellikle ses sağlığını koruma konusunda bilgiler verdiklerini belirten hekimlerimiz, Ses sağlığının hafife alınmaması gereken bir konu olduğunu ve başlı başına uzmanlık gerektirdiğini vurguladılar. Göz Sağlığı Gözde gizli tehlike diyabet !... Şeker hastalığı ya da diğer adıyla diyabet, vücutta glukoz(kan şekeri) un hücreler tarfından kullanılmasını sağlayan insülin hormonunun etkinliğinin azalması ya da kaybolması nedeniyle kan şekerinin yüksek seyrettiği bir hastalıktır. Başlıca iki tipi vardır: Tip 1 diyabet; dahaçok gençlerde ve 10 - 20 yaşlarında görülür. Tip 2 diyabet; sıklıkla 50 - 70 yaşları arasında görülür. Şeker hastalığı gözde ne gibi hasarlar yapar? Opr. Dr. Faruk EROĞLU HIH Göz Hastalıkları Bölümü Sinsi hastalık şeker, gözleri vuruyor... Şeker hastalığı ya da diğer adıyla diyabet, her yaşta ortaya çıkabiliyor. Ülkemizde yaklaşık 6 milyon şeker hastası bulunuyor. Adının aksine, son derece tehlikeli olan hastalık, vücudun birçok organına zarar veriyor. Şeker hastalığı katarakt gelişiminide hızlandırır. Göz tansiyonu bu hastalarda normal insanlarda görülenden daha sık görülmektedir. Göz kuruluğu da sık görülen bir durumdur. Şeker hastalığı göz kaslarında felç de yapabilir. Bu durumda hastanın gözü kayar ve çift görmeye başlar. Şekerin kontrol altına alınması ile bu durum genellikle birkaç ay içinde kendiliğinden düzelir. Bunun dışında sinir tabakasının dışında bu tabakayı beyine bağlayan görme sinirini de tutabilir. Bu problem lazerle tedavi edilemez ve şekerin kontrol edilmesi gerekir. Şeker hastalığının en önemli göz tutulumu retina adını verdiğimiz sinir tabakasının tutulumudur. Bu duruma "Diyabetik Retinopati" adı verilir ve tip 1 diyabette % 40 oranında görülürken, tip 2 diyabette % 20 oranında görülür. Diyabetik retinopati, 20 - 70 yaş arası körlüklerin en sık nedenidir. Şeker hastalığının göz tutulumunu etkileyen en önemli faktör hastalığın süresidir. İlk 5 yıl içinde diyabetik retinopati ihtimali son derece düşüktür. On yıl sonra bu ihtimal % 50 ve 30 yıl sonra %90 dır. Göz tutulumu için diğer bir risk faktörü de şeker, kan yağları ve diğer metabolik faktörlerin kontrolüdür. Burada hastaların uyguladıkları diyetten kullandıkları ilaca hatta yaptıkları egzersizlere kadar bir çok faktörün önemi vardır. Hastalığın iyi kontrolu retinopati gelişimini geciktirebilir, ancak önlemez. Hastalığın kontrol edilmediği hastalarda ise retinopati daha çabuk gelişir ve daha kötü seyreder. Sistemik hipertansiyon, böbrek hastalıkları, gebelik ve kansızlık diabetik retinopati gelişim ve seyrini etkiler. Şeker gözün sinir tabakasında ne gibi hasarlar yapar? Şekerin değerlendirilememesine bağlı olarak ortaya çıkan bazı maddeler tüm vücutta özellikle küçük damarlarda bozulmalara yol açar (mikroanjiopati). Gözde bu durumdan en çok etkilenen, üzerinde görme hücrelerinin bulunduğu retina tabakasıdır. Damar duvarındaki hücrelerin sağlık 9 bozulması küçük damarlarda genişlemelere (mikroanevrizma) ve damar tıkanıklıklarına (mikrovasküler oklüzyon) yol açar. Böylece damarlar içerlerindeki sıvı, protein ve yağların dışarı kaçışını engelleyemezler ve retinada kalınlaşma oluşur (retinal ödem). Ödem görme merkezinde oluşursa makula ödemi adı verilir ve erken dönemde görme azalmasından sorumludur. Ayrıca damar duvarındaki baloncuklar(mikroanevrizma) zaman içersinde patlayarak küçük kanamalara yol açar. Şeker hastalığının sinir tabakasında yaptığı hasar, şiddetine göre 2 gruba ayrılır. 1. Başlangıç retinopatisi 2. Proliferatif retinopati (ilerlemiş retinopati) Başlangıç dönem: Bu dönemde sinir tabakasının kılcal damarlarında yer yer damarların genişlemesiyle küçük baloncuklar meydana gelir. Bu bozulmuş damar bölgelerinden sinir tabakasının içine kan veya sıvı sızıntısı meydana gelir. Sıvı sızması ödem denilen sinir tabakası şişmesine sebep olur. 10 yılı aşkın süredir şekeri olan bir çok hastada genellikle görmeyi engellemeyen hafif başlangıç bulguları olabilir. Ödem, sinir tabakasının sarı leke diye bilinen ve insanların en iyi gördüğü sinir tabakası bölgesinde başlayabilir. Bu durumda görme azalması erken dönemde başlar. Proliferatif dönem: Bu dönemde ise sinir tabakasının kılcal damarlarının tıkanmasından meydana gelen hasarlı bölgeleri onarmak için yeni damar denilen anormal damarlar oluşmaya başlar. Fakat bu yeni anormal damarlar normal kan damarlarından farklıdır. Bunlar göze fayda yerine zarar verir . Bu anormal yeni damarlar kolayca kanayabilir ve gözün kan ile dolmasına sebep olabilir. Bu durumda kanın kendinden çekilmesi beklenir. Eğer kan kendinden çekilirse lazerle tedavi edilebilir. Fakat ortalama 2-3 aylık bir süre beklenmesine rağmen kanama çekilmiyorsa bu durumda ameliyatla kan temizlenmesi gerekebilir. Anormal yeni damarlar sinir tabakasında sadece kanama yapmaz. Bunun yanında damarların kendisi sinir tabakasında büzülmeye sebep olarak yerinden kaldırabilir. Bu durumda lazer tedavisi bir fayda sağlayamaz ve ameliyatla sinir tabakasını temizleyip yerine yapıştırmak gerekir. Daha seyrek olarak ise anormal yeni damarlar gözün ön kısmındaki tansiyon kanallarını tıkayabilir. Bu şeker hastalığının en ağır tablolarındandır ve göz tansiyonuna sebep olur. Şekere bağlı göz tansiyonunun tedavisi son derece zordur. Bu göz tansiyonunu klasik damla ve ameliyatla kontrol etmek zordur. Göz tansiyonunun tedavisinde lazer yetersiz kalırsa gözü dondurma tedavisi de yapılabilir. Hangi aralıklarla muayene olunmalı ? Yukarıda belirttiğimiz istenmeyen durumların olma- 10 sağlık ması için, şeker hastaları ne zaman ve ne sıklıkta göz muayenesi olmalıdır? Diyabetli hastalar, özellikle tip 2 diyabetliler, hastalıklarının başlama zamanını tam anlayamamaktadırlar. Bazen sadece göz şikayetleri ile doktora gelen ve yapılan muayenesinde diyabetik retinopati bulunarak şeker hastalığı teşhisi konulan bir çok hastamız vardır. Bu nedenle hastalık ilk saptandığında mutlaka ayrıntılı göz ve göz dibi muayenesi yapılmalıdır. Bundan sonra hastalar, ilk 5 yıl boyunca her yıl, daha sonra en geç 6 ayda bir ayrıntılı göz muayenesi olmalıdır. Kanama başladığı zaman daha sık göz muayeneleri gerekebilir. Bunun dışında hamilelik olduğu durumlarda retinopati hızlanabileceği için, hastaların bu süre boyunca 2 ayda bir göz kontrollerini yaptırmaları gerekir. Ayrıca hipertansiyon ve böbrek hastalığı gibi sistemik rahatsızlıklarda tahribat daha hızlı ilerleyeceği için daha sık muayene olunmalıdır. Gözlük muayenesi için kan şekerinin en az bir ya da iki hafta kontrol altında olması gerekir. Kan şekeri yüksek iken verilen gözlükler, kan şekeri normale döndüğünde uygun olmayabilir. Sinir tabakasında hasar olmadan bile kan şekerindeki hızlı değişiklikler, görmede oynamalar meydana getirebilir. Şeker hastalığının göze vurduğu nasıl teşhis edilir? Şeker hastalığının göze hasar verip vermediğini tespit etmenin en güzel yolu iyi bir göz muayenesinden geçmektir. Göz muayenesinde, daha sizin görmenizde bir azalma farketmeden ciddi bir hasar varlığı tespit edilebilir. Göz muayenesinde göz bebeği damlalarla büyütülür ve çeşitli aletlerle göz dibi değerlendirilir. Göz dibinde kanama tesbit edilirse bu durumda Fundus Flöresein Anjiografisi (FFA- Göz Anjiosu) denilen özel bir ilaçlı film çekilir. Bu film şeker hastalığının hasarını değerlendirmede çok önemlidir. FFA da koldan damar içine sarı bir ilaç verilir. Özel bir aletle, ilaç göz damarlarından geçerken göz dibi fotoğrafları çekilir. Anjio ile sinir tabakasındaki tahribatın şiddeti, lazer tedavisi gerekip gerkmeyeceği ve gerekiyorsa kaç seans yapılacağı anlaşılır. Verilen ilaç film çekiminden 1-2 gün sonra hastanın idrarı ve cildi sarıya boyayabilir. Fakat bunlar geçici olup herhangi bir problem oluşturmazlar. Şeker hastalığı gözde nasıl tedavi edilir? En iyi tedavi mümkün olduğu sürece şekerin göze vurmasını önlemektedir. Kan şekeri sürekli kontrol altında tutulduğunda uzun süreli görme kaybı riski önemli ölçüde azaltılmış olur. Yüksek tansiyon ve kan yağlarının yüksek olması da şeker hastalığının gözdeki tahribatını artırır ve bunlar kontrol edilmelidir. Böbreklerle ilgili sorun varsa bunların da tedavisi gereklidir. Check-Up Check-up Check-up, herhangi bir kişinin sağlık durumu, genetik ve çevresel faktörlere göre taşıdığı riskleri, yaşı ve cinsiyetine göre çeşitli testleri içeren komple bir incelemedir. Check-up özellikle bir şikayeti olmayan sağlıklı bireylerde önlenebilir sağlık sorunlarının ortaya çıkmasını engellemeye ve erken tanı koymaya , hatta genel sağlık durumunun daha da iyileştirilmesine yönelik periyodik bir muayenedir. Uzm. Dr. Gülsün AKDOĞAN HIH Check-up Polikliniği Check-up, herhangi bir kişinin sağlık durumu, genetik ve çevresel faktörlere göre taşıdığı riskleri, yaşı ve cinsiyetine göre çeşitli testleri içeren komple bir incelemedir. Check-up özellikle bir şikayeti olmayan sağlıklı bireylerde önlenebilir sağlık sorunlarının ortaya çıkmasını sağlayan bir muayenedir. Günümüz yaşam şartları, stresli çalışma ortamları, çevre faktörleri, refah düzeyinin artmasıyla değişen beslenme alışkanlıkları, kanser, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet, böbrek hastalıkları, beyin kanaması gibi komplikasyonlarla seyreden veya ölümcül olabilen hastalıkların görülme sıklığını artırmıştır. Çoğumuzun önemsiz bulduğu bazı şikayetler, sinsice ilerleyen ve kalp, karaciğer, böbrekler, beyin gibi hayati organları etkileyen bu hastalıkların ilk belirtileri olabilir. Check-up yoluyla bu hastalıkların erken ve doğru teşhisleri, yaşam süresini uzattığı gibi tedavi maliyetini de düşürmektedir. Böylelikle maddi ve manevi kayıplar engellenmektedir. Sağlık en değerli hazinemizdir. Bu bilinçte olan herkes yılda en az bir kez check-up yaptırmalıdır. Özellikle çocukluk dönemi sağlıklı bir geleceğin temellerinin atıldığı dönemdir. İleri yaşlarda belirti vermeye başlayan, sağlık 41 sıklıkla organ hasarlarıyla seyreden bazı hastalıkların erken taramaları çocukluk çağında yapılmalıdır. Anemi, parazit ve enfeksiyon hastalıkları, obezite, görme ve işitme kusurları, diş sağlığı ve bakımı gibi konularda yapılabilecek tetkikler ve muayenelerle hem çocuklarımızın sağlıklı gelişimini takip etmiş, hem de onları bu konuda bilinçlendirmiş oluruz. Çocuk yaş gruplarına ait check-up panellerinin yanı sıra yaş, cinsiyet, aile öyküsü ve sahip olunan risk faktörlerine göre çeşitli programlar, kişisel ihtiyaçlara yönelik bireysel taramalar da mevcuttur. Herhangi bir hastalığı ve yakınması olmayan kişilerde en geç 35 yaşında standart check-up panelleriyle düzenli yıllık kontrollerin başlatılması öne-rilmektedir. Yaşla birlikte önemi artan, özellikle 50 yaş üzeri erkeklerde kalp-damar hastalıkları, akciğer, prostat ve kolon kanseri, bayanlarda menapoz şikayetleri ve kemik erimesi, kalp-damar hastalıkları, meme ve rahim kanseri gibi problemleri teşhis etmek üzere içeriği genişletilmiş yıllık check-up programları uygulanmaktadır. Ortaya çıkan riskli durumlar için kontroller daha kısa aralıklarla önerilmektedir. Hastanemizin check-up programlarının içeriğinde uzman hekim muayeneleri, hematolojik tetkikler, kalp risk faktörlerinin araştırılması, metabolizma, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri ve kan elektrolitlerini içeren biyokimya tetkikleri, hormon tetkikleri, enfeksiyon araştırması, radyolojik tetkikler, endoskopik muayeneler ve kanser tarama testleri yer almaktadır. Check-up hizmetinde kullanılan üniteler şöyledir: - Ulusal ve uluslararası kalite standartlarında belgelendirilmiş biyokimya , hemataloji ve mikrobiyoloji laboratuarları, - Konvansiyonel radyografi, - Konvansiyonel ve Doppler ultrasonografi , - Bilgisayarlı tomografi, - Manyetik rezonans görüntüleme, 42 sağlık - Nükleer tıp, - Mammografi, - Kemik yoğunluğu ölçümü, - Standart elektrokar diografi, - Eforlu EKG ve ekokardiografi, - Nükleer kardioloji, - Koroner BT anjiografi, - Özofagoskopi, gastroskopi, duodenoskopi, sigmoi doskopi, kolonoskopi, - Solunum fonksiyon testi, - Odyometri, - Patolojik inceleme. Check-up taramaları profesyonel bir sağlık ekibi tarafından günümüz tıbbının en modern laboratuar ve görüntüleme olanaklarından yararlanılarak gerçekleştirilir ve beklenenin aksine, kişilere maddi bir yükü olmayan check-up, ileri düzeydeki hastalıkların tedavisi için yapılan harcamalardan çok daha ekonomiktir. Önlem almanın tedavi etmekten daha kolay olduğu prensibine dayanan check-up, yaşam kalitesini arttırmayı hedefleyen en önemli ve en değerli yatırımdır. Gastroenteroloji İrritabıl Barsak Sendromu (Spastik Kolon) İnce barsak Uzm. Dr. Murat KORKMAZ HIH Gastroentreloji Bölümü İrritabıl Barsak Sendromu (İBS) baskın olarak karın ağrısı ya da rahatsızlık hissi ile beraber barsak alışkanlıklarında değişikliklere yol açan, nedeni tam olarak bilinmeyen, süregen ve tekrarlayıcı bir hastalıktır. İrritabl Barsak Sendromu yaşamı tehdit eden bir hastalık değildir. Ancak yoğun ve uzun süreli şikayetlere neden olur ve hastaların hayat kalitesini olumsuz yönde etkiler. İBS’li hastalar, belirtileri semptomları nedeni ile genel toplumdan daha sık iş günü ve okul günü kaybına neden olmaktadır. ABD'nde hastalıktan dolayı işe gitmeme nedenleri arasında en sık karşılaşılan soğuk algınlığını, İrritabıl Barsak Sendromu takip etmektedir. İBS hastalarının hükümet ve sağlık sigortalarına olan maliyeti de diğer hastalardan daha fazladır. Hastalığın aslında, toplumda her iki cinste de eşit oranlarda bulunduğu ancak, erkek hastaların çoğunun doktora gitmeye gereksinim duymadığı belirtilmektedir. Hastalar genellikle, kabızlık, ishal ve mide yakınmaları gibi şikayetler nedeni ile hekime gitmeye gerek duymamakta, kabızlığı bir hastalık olarak algılamamaktadırlar. Tanım İBS de en sık görülen ve bu hastalığı belirleyen şikayetler “karın ağrısı” veya “karında rahatsızlık hissi” dir. Roma III kriterleri, klinik araştırmalar da standardizasyonu sağlamak için İBS tanısında kullanılmakta olan tanı kritelerinden biridir. Buna göre hasta son üç ayda her ayın en az 3 günü karın ağrısı yada karında rahatsızlık hissi yaşıyor olması yanında aşağıdakilerden en az 2 veya daha fazlasına sahip olmalıdır. sağlık 43 • Ağrıların dışkılama ile geçmesi • Ağrıların başlamasının dışkılama sıklığında değişikliklere rastlaması • Ağrıların başlamasının dışkı şeklinde ve sayısında değişikliklere rastlaması Aşağıdaki yakınmalar ise tanı için şart değil fakat destekleyicidir: • Dışkılama sıklığında değişiklikler • Dışkı şeklinde değişiklik • Dışkı çıkarmada değişiklik (ıkınma ve/veya acil sıkışma) • Dışkıda mukus bulunması (sümükümsü materyal gelmesi) • Karında gaz artışı ve şişkinlik, bu hastanın hissettiği bir şişkinlik de olabilir. İBS de hastalık baskın şikayetinin özelliğine göre dört alt grup vardır: • Ağrı-baskın İBS • İshal-baskın İBS • Kabızlık baskın İBS • İshal-kabızlık değişken İBS İBS’nin oluş mekanizması: İBS’ nin kesin nedeni tam olarak bilinmemektedir. İBS ve diğer fonksiyonel mide barsak bozukluklarının nedenini açıklamak için birçok mekanizma öne sürülmüştür. En genel kabul görmüş teori beyin ve mide-barsak sistemi arasındaki etkileşimin bozulması, barsak bağışıklık sistemi ve barsakta yaşayan mikroorganizmalarda görülen anormallikler olarak özetlenebilir. İBS’ lilerin üçte ikisinde, barsakların ağrıyı algılama özelliğinin arttığı gösterilmiştir. Yani normal bireylerde fark edilmeden geçecek olan barsaklardan kaynaklanan ağrıdan bu hastaların haberdar oldukları görülmektedir. Barsak aşırı duyarlığı olan hastaların, sindirim esnasında barsaktan kaynaklanan normal fizyolojik uyaranlara, anormal şekilde duyarlı oldukları düşünülmektedir. Bu uyarıları süzmesi gereken beyindeki mekanizmanın, İBS hastalarında iyi çalışmadığı görülmektedir. Sonuç olarak, normal barsak kasılmalarında, ağrı ve 44 sağlık şişkinlik hissedebilirler. Hastada, normal olaylara karşı duyarlılık eşiği de azalmış olabilir. Besinlerin, barsak kanalı boyunca normal hareketi, barsak duvarının hareketlerinin koordinasyonu ile sağlanır. Barsak hareketlerinde , kasılma-gevşeme ve barsak içeriğini ileri ittirme fonksiyonlarında bozulma olmasının, İBS gelişiminde merkezi bir rol oynadığı ileri sürülmüştür. Şikayetlerin gelişmesi için, sıklıkla bir “tetikleyici” gerekmektedir. Gıdalar ve diğer besin maddeleri, inflamasyon ve infeksiyon, maddeler ve ilaçlar, hormonlar, psikolojik sorunlar / stres, mevsimsel değişiklikler İBS semptomlarını tetiklediği bilinen faktörlerdir. Etkili faktörler 1. Beslenme: Birçok İBS hastası, semptomlarının yemek yedikten sonra tetiklendiğini ya da alevlendiğini bildirmektedir. Normalde yemek yeme, barsak kasılmalarına yol açar ve öğünden 30-60 dakika sonra dışkılama ihtiyacı ortaya çıkar. Bir öğünün etkisi, sıklıkla toplam kalori değeri ile ve özellikle de yağdan türetilen kalori sayısıyla ilişkilidir. Bunun nedeni, bitkisel ya da hayvansal kaynaklı olsun, yağın, kolon kasılmalarının güçlü bir uyaranı olması olabilir. Süt ürünleri, çikolata, kafein, alkol, mercimek ve fasulye gibi baklagiller (gaz yapıcı olarak bilinirler) bazı hastalarda sorun yaratabilen besin örnekleridir. 2. Maddeler ve ilaçlar: Belirli reçeteli ve reçetesiz ilaçlar, İBS şikayetlerini tetikleyebilir veya alevlendirebilir. İshal yapıcı ilaçlar, uyuşturucu ağrı kesiciler, bazı hipertansiyon ve depresyon ilaçları ishal ve kabızlığa neden olabilir. 3. Hormonal faktörler: Barsak şikayetlerinin menstrüel siklus ile değiştiği bilinmektedir. Bu da cinsiyet hormonlarının, İBS’de etiyolojik bir role sahip olma olasılığınıdesteklemektedir. 4. Psikolojik faktörler: Psikolojik veya emosyonel stres, normal sağlıklı bireylerde bile sindirim sisteminin fonksiyonunu bozup ağrı, ishal ve kabızlığa yol açabilir. dışında geceleri şikayet hissetmez. İBS ‘de görülen karın ağrısı genellikle yaygın olup, değişik şekillerde ortaya çıkabilir. Yemekler ağrıyı ortaya çıkarır iken dışkılama hafifletir ya da giderir. Kabızlık sert dışkıyı ıkınarak dışkılama şeklinde veya dışkılama sıklığında azalma şeklinde olabilir. İshal sıklıkla acil dışkılama ihtiyacını izleyerek az hacimli, gevşek kıvamlı dışkılama şeklindedir. Yemek sonrası tuvalet aciliyeti ve dışkılama alışkanlıklarında dönüşüm sık görülür. Hastaların büyük çoğunluğu fazla miktarda gaz çıkardıklarından yakınırlar. İBS’li hastalar, rahatsızlık, gaz ve guruldama ile ilişkili olabilen, karında dolgunluk ve şişkinlik hissi bildirmektedir. Hastaların bel çevreleri gün içerisinde artma gösterebilir. Normal miktarlardaki gaz hacimlerine karşı artmış tahammülsüzlükleri tipiktir. Stres, farklı kişileri farklı yollardan etkiler ve bir bireyde, mide-barsak sisteminin strese verdiği yanıt, zihnin durumuna göre günden güne değişebilir Stres, İBS şikayetlerini tetikleyebilir ve alevlendirebilir., Anksiyete (endişe), panik, depresyon, psikosomatik hastalıklar (psikolojik kökenli vücut şikayteleri) midebarsak hastalıklarına yatkınlığın gelişimiyle sonuçlanabilir ve kişinin bu şikayetlerle mücadele etmesini etkileyebilir. Eşlik eden diğer hastalıklar İBS hastalarının diğer bir özelliği de aynı anda diğer fonksiyonel sindirim sistemi hastalıkları tanısını koyduracak şikaytelerin mevcut olmasıdır. İBS tanısı almış hastalarda aynı anda fonksiyonel dispepsi (midede yanma-gazşişkinlik, hazımsızlık, bulantı) bulunması sıklığı % 29-90 arasındadır. Fibromyalji (kas romatizması), kronik yorgunluk sendromu, adet bozuklukları, uyku bozuklukları, halsizlik, kas ve sırt ağrılarının normal bireylerden daha sık görüldüğü rapor edilmektedir. İBS ile bronş aşırı duyarlılığı ve gastroözofagiyal reflü hastalığının birlikte görülmesi olasılığı beklenenden fazladır Şikayet Özellikleri Dışkılama alışkanlıklarında değişiklik (sıklık, dışkı formu ) ile beraber dışkılama ile azalan karın ağrısı ve/veya karında rahatsızlık hissi İBS’nin ana şikayetleridir. Şikayetler günün yarısından fazla sürebilmektedir. Zaman içersinde sönüp tekrar alevlenme tarzında tekrarlayıcı olabilirler . Hastalar ataklar arası dönemde ve nadir istisnalar İBS ile ilişkili barsak fonksiyonu değişik formlarda kendisini gösterebilir. Barsak hareketi sıklığında değişiklik (artabilir veya azalabilir), acil dışkılama ihtiyacı, dışkı kıvamında değişiklikler (dışkı, sulu ve gevşek veya katı ve yumru olabilir), barsakların açılmasında rahatsızlık veya güçlük, tam dışkıyı boşaltamama hissi, dışkı geçişinde zorluk (tenesmus), mukus gelmesi sık rastlanan bozukluklardandır. Tanı İBS tanısı, hastanın tıbbi öyküsünden elde edilebilen bulgulara dayanarak konabilir. Hastaya yeterli derecede vakit ayırmak, şikayetlerini sabırla dinlemek tanı için vazgeçilmez bir basamaktır. Yeterli bir öykü, sorgulama ve fizik muayene bizim tanı koymamızı büyük ölçüde sağlar. Hastaya yapılacak ileri tetkikler hastanın yaşı, şikayetlerinin özelliğine göre, her hasta için bireysel olarak ayrı olarak planlanır. Tıpta hastalık yoktur, hasta vardır prensibi burada da geçerlidir. Alarm semptomu olarak adlandırdığımız gayta ile beraber-ayrı kan gelmesi, nedeni açıklanamayan kilo kaybı, kansızlık, demir eksikliği, yakın aile bireylerinde barsak kanseri varlığı, ileri yaşlarda aniden ortaya çıkan dışkılama değişiklikleri gibi bulgular başta kanser gibi daha farklı ve ciddi hastalıkların varlığını düşündürür ve ileri tetkik yapılmasını gerekli kılar. Tanıda kan sayımı, sedimentasyon, gaytada gizli kan, karın ultrasound yada tomografisi ve kolonoskopi kullanılır. Bu tetkiklerin amacı İBS dışında başka bir hastalığın var- sağlık 45 lığının araştırılmasıdır. IBS de bu tetkiklerin normal sınırlarda olması beklenir. Bugün için her türlü mide barsak hastalığında endoskopik incelemeler tanı, tedavi, tedavinin takibi ve değerlendirilmesi, kanser taraması için altın standart tanı yöntemi olarak ilk sırada yerini almıştır. Özellikle kanser gibi erken tanı ve tedavinin hastanın sağ kalım süresini etkileyen durumlarda artık erken tanı için tarama programları uygulanmaktadır. 50 yaşını aşmış, herhangi bir şikayeti olmayan , sağlıklı her bireyin artık kolonoskopi (kalın barsakların endoskopi yoluyla incelemesi), yaptırması, bir problem yoksa bu işlemi 10 yılda bir tekrarlaması önerilmektedir. Bu yüzden İBS ön tanımız olsa bile 45-50 yaşını aşmış bir hastaya kolonoskopi önermek gerekir. Alarm semptomları varlığında, yakın aile bireylerinde daha erken yaşta barsak kanseri öyküsü varlığında yaş sınırı daha da aşağıya çekilmelidir. Tedavi Hastalar sıklıkla birçok farklı doktora gider, yetersiz veya eksik tedavi, yetersiz bilgilendirme sonucu, hastalığın süregen karakterinin de etkisi ile çoğu zaman artık daha fazla endişe ve karamsarlığa kapılmaya başlarlar. Hastalıklarının tedavi edilemez, kanser gibi kötü-ölümcül bir hastalık olduğunu düşünmeye başlarlar. Bu ruh hali hastalığın daha da ağırlaşmasına, tedavinin zorlaşmasına katkıda bulunur. Bu yüzden hastanın bilinçli, hastalığı hakkında yeterli bilgisinin olması tedavinin de önemli bir basamağını oluşturur. IBS önemli nedenlerinden birisinin psikolojik faktörler olması hastaların yanlış kanılara kapılmasına yol açabilir. Hastalara bu durum anlatıldığında olmayan şikayetlerini uydurduğu suçlamasına kapılıp doktorun onu anlamadığını düşünebilirler. Oysa hastaya bu durum ayrıntılı olarak anlatılmalı, şikayetlerinin gerçek olduğu fakat nedeninin gözle görülebilen bir barsak sorunundan değil de yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı olduğu, bu durumun hayatını tehdit etmediğine ve kansere sebep olmayacağına inandırılmalıdır. Belirtilerin zaman zaman şiddetlenip, kaybolacağını ama hastalığın ömür boyu sürebileceği söylenmelidir. Hastalığın en önemli kısmı ayırıcı tanının doğru yapılmasıdır. İBS korkulacak bir hastalık değildir. Takip edilerek rahat, kaliteli bir yaşam sağlamak mümkündür. Hastalık her zaman olduğundan farklı bir hal alırsa, şikayetler değişir ya da kötüye giderse ayrıntılı tetkikler uygulanır. Yaşa ve cinsiyete bağlı rutin tetkiklerin dışında hastalığın normal seyrinde müdahaleye gerek yoktur. Tedavide barsak hareket düzenini sağlayan ilaçlar, gaz giderici ilaçlar, düz kas spazmını çözen ilaçlar, probiyotikler, antidepresan ilaçlar kullanılabilir. 46 sağlık Kardiyoloji Kardiyolojide Tanı Koymaya Yardımcı Girişimsel Olmayan Testler EKG Kalbin elektriksel aktivitesini kaydeden elektrokardiyografi, kardiyolojide yapılan rutin fizik muayenenin bir parçasıdır ve hastanın ritm bozukluğu, kalp damar problemi, kalp büyümesi gibi konularda ön bilgi verebilen bir testtir. EKOKARDİYOGRAFİ Uzm. Dr. Ela Şahinbaş KAVLAK HIH Kardiyoloji Bölümü Kardiyolojide tanı koymaya yardımcı girişimsel olmayan testlerde hastanın vücuduna herhangi bir girişim yapılmadığından bir acı veya ağrı hissedilmez, kardiyoloji polikliniğinde uygulanabilen testlerdir. Ultrasonografinin (yüksek frekanslı ses dalgaları) kalbi görüntülemek için kullanıldığı çok önemli bir tanı yöntemidir. Kalbin değişik yapılarında yansıyan bu ses dalgaları özel alıcılarla alınıp elektriksel işaretlere çevrilir. Bu işaretler resme dönüştürülerek, ekrana yansıtılarak veya kağıda kaydedilerek ultrasonik dalgaların yansımaya uğradığı, kalpteki çeşitli faaliyetlerin yeri, yapısı ve çalışma durumu hakkında bilgiler elde edilir. Eş zamanlı ekokardiyograflar (ekokardiyografi aleti), kalbi hareket halinde, bir film gibi renkli olarak gösterebilir. Ekokardiyografi ile; 1. Kalp kapak hastalıkları , tanısı, takibi ve uygun tedavinin seçilmesi. 2. Kalp boşluklarının boyutları, büyük olup olmadığı, 3. Kalp duvarlarının kalınlığı, hareketleri, hareket bozukluğu olup olmadığı, (kalp damar hastalıklarında ilgili damarın kanlandırdığı yerlerde duvar hareket bozuklukları oluşabilir). 4. Kalp içi basınçlar, 5. Kalp içi boşluklarda pıhtı (trombüs) araştırılması, 6. Kalbin kasılma sırasında bir defada attığı kan miktarı ve yüzdesi 7. Acil durumlarda ( göğüs travması vb.) kalbin etkilenmesi 8. Kalp ameliyatları sırasında ve hemen sonrası araştırılabilir. sağlık 47 Kısaca kalp romatizması, kapak hastalıkları, hipertansiyon, kalp yetersizliği, kalp krizi, doğumsal kalp hastalıkları gibi bir çok konuda eko ile değerli bilgiler alınır. Genel olarak rutinde yapılan bir alıcı tüp üzerine jel sürülüp , hastanın göğsünde gezdirilmesi şeklinde uygulanan M mode, iki boyutlu ve renkli Dopplerin birleşimi olan transtorasik ekokardiyografidir. Bu işlemin hastaya hiçbir zararı sözkonusu değildir. Yapılması da oldukça basittir. Fakat değerlendirilmesini yapabilmek için tecrübe sahibi olmak gerekir. Üç Boyutlu Ekokardiyografi: Teknolojinin ilerlemesi ile artık, ileri teknolojiye sahip merkezlerde üç boyutlu ekokardiyografi yapılabilmektedir. Belli bir eğitim ve tecrübe gerektiren üç boyutlu ekokardiyografi ile kalp, bir cerrahın göğsü açıp baktığı şekilde görülmektedir. Kalbin üç boyutlu görüntüsü gerçek zamanlı olarak alınabilmektedir. Bu görüntü ile kalp sonsuz açıdan çevrilip, ince kesitler halinde de incelenebilmektedir. Böylece insan sağlığını en çok tehdit eden kalpdamar hastalıklarının tanı ve değerlendirmesi, daha detaylı ve doğru bir şekilde yapılabilmektedir. Kalp kapakları, duvar hareketlerinde bozulmalar, kalp içindeki pıhtılar, doğuştan olan kalp delikleri ve benzer kalp anomalileri çok daha canlı olarak, kalbin her yönünden incelenebilmektedir. Stres ekokardiyografi: Kalbin efor veya damardan uygulanan bir ilaç ile belli bir seviyeye kadar fiziksel stres ile hızlandırılması esnasında yapılan seri ekokardiyografilerin değerlendirilmesinden oluşur. Kalbin zorlandığında nasıl yanıt verdiğini gösteren önemli bir tetkiktir. Tecrübe gerektiren bir uygulamadır. Stres ekokardiografiyle koroner kalp hastalığının varlığı, kalp krizi geçirme riski, koroner anjiografiye gerek duyulup duyulmadığı, var olan koroner arter hastalığı için ilaç tedavisinin yeterli olup olmadığı, balonla damar açma (stent) ya da by-pass ameliyatına ihtiyaç olup olmadığı belirlenebilir. Kalp krizi geçiren kişi-lerde ekokardiografi ile kalp krizinin şiddeti, yarattığı hasar, kalp yetmezliğine neden olup olmadığı sorularını yanıtlamak mümkündür.Koroner kalp hastalıklarına bağlı gelişen kalp yetmezliklerinde pil tedavisinin gerekliliği de yine ekokardiografi ile ortaya konulabilmektedir. Transözofajiyal Ekokardiyografi (TEE): Ağızdan endoskopide olduğu gibi ince , bükülebilen , hortum şeklinde bir kamera ile yemek borusuna girilerek kalbin görüntülendiği yarı girişimsel bir ekokardiyografi yöntemidir. Uygulamadan önce hastanın rahat etmesi 48 sağlık açısından hafif uyku verici, sakinleştirici bir ilaç uygulanabilir. Rutinde yapılan ekokardiyografi ile görüntü alınamadığında, özellikle kapak fonksiyonları , kalpteki delikler ve kalp içindeki kitle ve pıhtıları gözlemekte kullanılan ileri bir tetkiktir. Açık kalp ameliyatı sırasında ameliyat bölgesinin takibi, ritim ve bayılma şikayetlerinin takibi içinde kullanılabilir. EFOR TESTİ (TREADMİLL TESTİ) Kalp damar tıkanıklığı, efor kapasitesini gösteren, kolay uygulanabilen, önemli bir testtir. Hasta öncelikle EKG’ye bağlanır ve tansiyonu ölçülür. Takiben koşu bandında belli kademelerdeki hız ve eğimde yürütülür. Yaşa ve özel durumuna göre belirlenen bir seviyeye kadar yürütülür. Bu arada EKG ve tansiyondaki değişiklikler değerlendirilir. HOLTER MONİTÖRİZASYONU Ritm Holter: Göğüse yerleştirilen elektrodlarla hastanın kalp hızı ve ritmini günlük hayatında (evinde , işinde vs) 24 veya 48 saat süreyle kaydeden taşınabilir bir cihazdır. Ritm bozukluklarının tespitinde kullanılır. Kalp yetersizliği, kalp damar hastalığı, kapak hastalıkları gibi kalp problemlerinin varlığında veya bilinen bir sebep olmaksızın gelişen çarpıntı, fenalık hissi, kısa süreli bayılma nöbetleri gibi şikayetlerde tanı koydurucudur. Tansiyon Holter: 24 saat süreyle belli aralıklarda hastanın tansiyonunu günlük hayatı sırasında ölçüp kaydeden taşınabilir bir cihazdır. Yapılan çalışmalarda hastanelerde yapılan tansiyon ölçümlerinin normale göre daha yüksek çıktığı, bu kişilerin gündelik yaşamlarında tansiyonlarının ölçülmesinin daha gerçekçi olduğu gösterilmiştir. MİYOKARD PERFÜZYON SİNTİGRAFİSİ (Talyum sintigrafisi) Bu test, uzun yıllardır nükleer tıp bölümünde güvenle yapılmaktadır. Efor testi veya efor yapması uygun olmayan kişilerde damardan verilen bir ilaç ile kalbin hızı artırılır ve bu sırada radyoaktif madde damardan verilir. Oluşturulan bu stres sonrası kalbin radyoaktif maddeyi tutması görüntülenir ve daha sonra istirahat görüntüleri alınır. Bu görüntülerin karşılaştırılması ile kalp damar hastalığı, kalbin kasılma gücü gibi konularda bilgi sahibi olunur. MULTISLICE KORONER BT ANJİYOGRAFİ Multislice Bilgisayarlı Tomografi cihazı da yeni bir erken tanı cihazı olarak gündeme gelmektedir. Alınan kesitler rekonstrüksiyon (yeniden şekillendirme) yöntemleriyle 3 boyutlu olarak değerlendirilmektedir. Ağrısız koroner anjiyografi de denilen bu yöntemle koroner hastalıkların tanısı "Multislice BT" teknolojisi ile artık noninvaziv olarak yapılabilmektedir. "Multislice BT" ile koroner anjiografi hiçbir ön laboratuar hazırlığı gerektirmeden, hiçbir girişim yapılmadan, katetersiz ve yalnızca bir nefes tutması süresi olan 10 saniye içinde yapılabilmektedir. Klasik anjiografiye göre daha ucuz, daha kolay ve daha hızlı bir yöntem olup tetkik sonrası hastanede yatma zorunluluğu ortadan kalkmaktadır. Üç boyutlu inceleme ve yüksek rekonstrüksiyon teknolojisi sayesinde hastalar için son derece sıkıntılı olabilen endoskopik tetkikler (bronkoskopi, kolonoskopi, vb.) hiçbir girişimde bulunmadan rutin inceleme kapsamında sanal ortamda aynı cihazla yapılabilmektedir. Bu yöntemde doğruluk ve güvenilirlik oranı altın standart olan konvansiyonal koroner anjiografiye çok yaklaşırken tetkik sonrası hemen işinin başına dönülebilmesi büyük bir üstünlüğüdür. Tarama testi olarak kullanılabilececek olan bu yöntem özellikle daha önce koroner bypass ameliyatı olmuş veya koronerlerine stent takılmış hastaların takibinde önemli bir seçenek olmuştur. Koroner arter duvarlarında kalsiyum birikiminin saptanması, zamanla ilerleyen bir hastalık olan, halk arasında damar sertliği olarak ifade edilen, aterosklerozun kesin bir bulgusu olduğundan, bu hastalığın ilerleme hızını periyodik ölçümlerle belirlemek de yarar vardır. Multislice BT, arteriyel kalsifikasyonları göstererek aterosklerozun derecesi hakkında bilgi vermekte ve klinik septomlara yol açmadan ya da başka laboratuar testlerle ortaya konulmadan önce, erken evrede saptanabilmesi sağlanmaktadır. Böylece bu skorlama yöntemi ile, klinik şikayeti olmayan kişilerde de tıkayıcı koroner arter hastalığı olma olasılığı gösterilebilir. Multislice koroner BT anjiografi, yüksek dereceli koroner arter darlıklarını gösterdiği gibi stent/balon anjioplasti uygulamaları ve by-pass ameliyatları sonrasında kontrol incelemesi olarak kullanılabilir. Multislice BT, koroner arter hastalığı taraması yaparak, koroner arter hastalığı açısından risk grubunda olduğu halde hiçbir kalp rahatsızlığı olmadığını düşünen, sağlığı yerinde gibi gözüken veya yarından habersiz yaşayanlara bugünden gelecekteki tehlikeyi göstererek önlem alınmasını sağlar. sağlık 49 Hücre bilimin in teknoloji ile buluşması sağlık Anlaşmalı Kurumlar SİGORTA ŞİRKETLERİ (SAĞLIK) KAMU SİGORTALARI RESMİ KURUMLAR DERNEKLER PROMED BİLGİ YÖNETİM SİS. ve SAĞLIK DANIŞ. A.Ş. EĞİTİM KURUMLARI (HASTA ÖDEMELİ) MED-NET SAĞLIK DANIŞMANLIK YÖN. ve DANIŞ. A.Ş. MDS (Medikal Danışmanlık Servisi) SİGORTA ŞTİ. HAYAT VE ELEMENTER (Hasta Ödemeli) ŞİRKETLER (HASTA ÖDEMELİ) BANKALAR YURTDIŞI SİGORTA ŞİRKETLERİ ASİSTANS ŞİRKETLER sağlık