BÜLTEN - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
Transkript
BÜLTEN - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI T.C. MALİYE BAKANLIĞI SAYI 40 BÜLTEN HAZİRAN 2010 Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikası Faslı Müzakerelere Açıldı 9. Hükümetlerarası Katılım Konferansı 30 Haziran 2010 tarihinde Brüksel'de gerçekleştirilmiştir. Başkanlığını İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Ángel Moratinos’un yaptığı Konferans’ta Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Devlet Bakanı ve Baş Müzakereci Egemen Bağış ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker temsil etmiştir. BU SAYIDA: AVRUPA İSTİKRAR MEKANİZMASI 2 OECD’NİN GENİŞLEME STRATEJİSİ VE ŞİLİ’NİN ÜYELİĞİ 5 EN AZ GELİŞMİŞ ÜLKELER (EAGÜ) 9 DÜNYA KUPASI’NIN EKONOMİK ETKİLERİ 15 Konferans’ta Türkiye’nin hazırlıklarının mevcut durumu göz önüne alınarak ve ilgili AB müktesebatına uyum ile müktesebatın uygulanmasına yönelik ilerleme kaydetmeye devam edileceğinin anlaşılması üzerine 12 nolu Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikası Faslı müzakerelere açılmıştır. Bu fasıl gıda güvenliği alanında detaylı kuralları kapsamaktadır. Genel gıda ürünleri politikası, gıda ürünlerinin üretilmesi için hijyen kurallarını belirlemektedir. Veterinerlik alanında ise hayvan sağlığı ve refahının korunması, bitki sağlığı alanında tohum kalitesi, bitkilerin korunması, zararlı organizmalar ve hayvanların beslenmesine ilişkin ayrıntılı kurallar belirlenmektedir. Söz konusu fasıla ilişkin Türkiye’nin karşılaması gereken kapanış kriterleri de belirlenmiştir. Bu kriterlere göre Türkiye hayvansal ürünler ile hayvansal yan ürünlere ilişkin binaların iyileştirilmesi süreci izleme planını Ulusal Programa dahil etmelidir. Süt sektöründe Ulusal Program çerçevesinde çiğ süt kullanımına yönelik bir strateji geliştirmelidir. Ayrıca Türkiye Ulusal Programın uygulanmasında yeterli ilerleme kaydetmelidir. AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Avrupa İstikrar Mekanizması Ekin GÜNDAY ECER Temelde bir ekonomik birlik olarak tanımlanan Avrupa Birliği, 1998 yılında 11 AB üyesi ile Avro Alanını kurdu ve Avro ortak para birimi olarak kullanılmaya başlandı. Daha sonra genişleyen Avro Alanı ve ortak merkez bankası AB’nin tek ve büyük bir ekonomi olarak nitelendirilebilmesi için yetersiz kalmaktadır. AB genelinde para politikaları merkezi olarak belirlenmekle birlikte, maliye politikalarını düzenleyecek tek bir kurum bulunmamaktadır. Bu eksiklik zora düşen ekonomilerin borçlarının diğer ülkeler tarafından yüklenilmesi ve AB genelinde sorunların ortaya çıkmasına yol açabilecektir.1 Bu çerçevede, Yunanistan’da yaşanan ekonomik krizin hem AB’yi, hem de Avro Alanını etkilemesi kaçınılmaz gözükmektedir. İkiz açık olarak adlandırılan bütçe açığı ve cari açıkla aynı anda başa çıkmaya çalışan Yunanistan’da yaşanan problemler Avro’nun zayıflamasına ve Avro Alanına olan güvenin azalmasına yol açabilecektir. Hem Yunanistan’da yaşanan ekonomik krizin, hem de gelecek dönemde ortaya çıkabilecek sorunların etkilerini azaltmak amacıyla 9 Mayıs 2010 tarihinde olağanüstü toplanan AB Ekonomi ve Maliye Bakanları AB’de finansal istikrarı sağlamak ve gelecekteki krizleri önlemek amacıyla bir önlemler paketi üzerinde anlaşmaya vardılar. Söz konusu önlemler paketinde AB Antlaşması’nın 122. maddesine ve Avro Alanı Üye Devletlerinin vardığı hükümetlerarası anlaşmaya dayanılarak bir “Avrupa İstikrar AB Uzmanı Mekanizması” kurulmasına ilişkin Konsey Tüzüğü de yer almaktadır.2 Söz konusu Konsey Tüzüğüne göre, kendi kontrolleri dışında gelişen olağanüstü durumlar nedeniyle ekonomik sıkıntılarla karşılaşan Üye Devletler mekanizmadan mali yardım talebinde bulunabileceklerdir. Bahsedilen olağanüstü durumlar uluslararası ekonomik ve mali piyasalardaki ciddi krizleri de kapsamaktadır. Oluşturulan mekanizma ile AB karşılaşılabilecek ekonomik problemlere daha hızlı, etkili ve tutarlı bir şekilde yaklaşmayı hedeflemektedir. Ancak mekanizmanın harekete geçirilmesi sıkı kurallara tabi tutulmaktadır. Böylelikle Üye Devletin kamu maliye sisteminin sürdürülebilirliği korunacak ve mali piyasalarda yeniden kendi kendine yer alması sağlanacaktır. Mekanizma kapsamında sağlanacak krediler ise Avrupa Merkez Bankası tarafından yönetilecektir.3 Avro Alanında mali sürdürülebilirliğin temini için, Avrupa İstikrar Mekanizması ile beraber gerekli reformların da hızla hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, mali disiplinin güçlendirilmesi ile mali piyasaların düzenlenmesi ve denetimine ilişkin yeni kurallar getirilmesi önem taşımaktadır. Avrupa İstikrar Mekanizması’nın Amacı ve İşleyişi: Avrupa İstikrar Mekanizmasının temel amacı Üye Devletlere kendi kontrollerinin dışında gelişen olağanüstü durumlarda (uluslararası piyasalarda yaşanan krizler de dahil olmak üzere) mali destek 2 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN sağlanabilmesidir. Mali destek söz konusu Üye Devlete sağlanabilecek bir kredi olabileceği gibi, bir kredi limiti tanımlanması şeklinde de olabilecektir. Söz konusu mekanizma çerçevesinde, Avrupa Komisyonu AB Antlaşması’nın 122. maddesi ile verilen yetki çerçevesinde sermaye piyasaları veya finansal kuruluşlarla Avrupa Birliği adına borçlanma sözleşmeleri yapabilecektir. Bu şekilde yapılacak sözleşmelerle Birliğe bir finansman maliyeti ortaya çıkmayacak, tüm faiz ve anapara ödemeleri Komisyon aracılığıyla faydalanıcı Üye Devlet tarafından yapılacaktır. Mekanizma, Avro Alanı Üye Devletlerine oluşturulacak bir özel amaçlı araç (special purpose vehicle – SPV) ile ilave bir mali yardım da öngörmektedir. Özel amaçlı araç kapsamında sağlanacak mali yardımlar koordineli bir şekilde Üye Devletlere orantılı olarak dağıtılacaktır. Avrupa İstikrar Mekanizması ile sağlanabilecek mali yardım tutarı 60 milyar Avro AB bütçesinden, 440 milyar Avro AB Üye Devletlerinin kredi garantisi ve karşılıklı kredi şeklinde olmak üzere 500 milyar Avro olarak gerçekleşecektir. Diğer taraftan, IMF’de AB katkısının yarısı olmak üzere 220 milyar Avro mekanizmaya katkıda bulunacaktır.4 Söz konusu mekanizma ile ortaya konan önlemler tüm Üye Devletlerde istikrar ve uygulamada birliği sağlama amacı taşımaktadır. Ancak özel amaçlı araç ile sağlanacak mali yardım sadece Avro Alanı Üye Devletlerine yönelik olacaktır. Mekanizma kapsamında mali yardım talep eden Üye Devlet Komisyon’un Avrupa Merkez Bankası ile birlikte yürüteceği bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Üye Devlet’in Komisyon ile Ekonomi ve Maliye Komitesi’ne taslak bir ekonomik ve mali program sunması da gerekmektedir. Üye Devlete mekanizma kapsamında yardım sağlanması Komisyon’un önerisi üzerine Konsey’in alacağı kararla mümkün olacaktır. Konsey Kararında, • Mali yardımın azami tutarı, faiz oranı ve süresi ile yardımın uygulanmasına ilişkin kurallar, • Yardımdan faydalanan Üye Devletin yeniden sağlam bir ekonomi ve maliye politikası oluşturması ve mali piyasalardan kendi kendine finansman sağlayabilmesine yönelik genel mali koşullar ile • Faydalanıcı Üye Devlet tarafından hazırlanacak uyum programının onayı yer alacaktır. Konsey Kararı doğrultusunda, Komisyon ile faydalanıcı Üye Devlet arasında genel ekonomi koşullarını detaylandıran bir mutabakat zaptı imzalanacaktır. Komisyon, Avrupa Merkez Bankası ile beraber, Üye Devletin politika koşullarına uyumunu, her kredi ödemesinden önce değerlendirecektir. Öngörülen koşulların yerine getirilmesi durumunda, kredi ödemesine karar verilecektir.5 Avrupa İstikrar Mekanizması’na İlişkin Değerlendirmeler: Oluşturulan Avrupa İstikrar Mekanizması AB’de mevcut ekonomik sorunun ancak kıtasal boyutlarıyla algılanıp, çözümlenebileceğinin kabul edilmesi açısından bir ilk olma özelliği taşımaktadır. Ayrıca girişimin getirmiş 3 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN olduğu özel amaçlı araç ile AB Üye Devletlerinin tümünden çok, Avro Alanı Üye Devletlerini kapsayacak şekilde düzenlemeler yapılması ve bu doğrultuda Avro Alanı Üye Devletleri için böyle bir ayrıştırmaya gidilmesi de AB’de bir ilktir. Diğer taraftan, Avrupa İstikrar Mekanizması 720 milyar Avro değerindeki mali yardım tutarı ile çok büyük boyutlu bir finansman imkanı sunmaktadır. Mekanizmaya IMF tarafından yapılan katkı nedeniyle IMF koşulluluk ilkesi (conditionality) ilk kez gündeme gelmiştir.6 Bu çerçevede, Avrupa İstikrar Mekanizmasından faydalanmanın çok sıkı kurallara bağlandığından bahsedilebilir. AB ve IMF’nin 740 milyar Avro bütçeli koruma fonu Avrupa İstikrar Mekanizmasını hem AB Üye Devletlerinin Avro’yu koruma kararlılıklarının bir göstergesi, hem de uluslararası mali krize karşı atılmış büyük bir adım olarak değerlendirmek mümkündür. Ancak yardım paketinin başarılı olabilmesi için Avro Alanında geçerli ortak ekonomi politikalarının geliştirilmesinin de büyük önem taşıdığı unutulmamalıdır. Kaynakça: Council of the European Union, Press Release: Extraordinary Council Meeting Economic and Financial Affairs, Brussels, 9 – 10 May 2010. Metin Ercan, Yunanistan Krizi ve AB Ekonomisi, Radikal Gazetesi, 10 Şubat 2010. Taner Berksoy, Avrupa Birliği’nde İlkler Dizisi, Radikal Gazetesi, 15 Mayıs 2010. İKV Haftalık E-Bülten, 10 – 16 Mayıs 2010, s. 16. http://ec.europa.eu/economy_finance/index_en.htm http://www.consilium.europa.eu/ http://www.euractiv.com.tr/finansal-hizmetler/article/ab-ve-imfden-gelen-750-milyareuro-piyasalara-can-verdi-010129 1 Metin Ercan, Yunanistan Krizi ve AB Ekonomisi, Radikal Gazetesi, 10 Şubat 2010. İKV Haftalık E-Bülten, 10 – 16 Mayıs 2010, s. 16. 3 http://www.consilium.europa.eu/ 4 Council of the European Union, Press Release: Extraordinary Council Meeting Economic and Financial Affairs, Brussels, 9 – 10 May 2010. 5 http://ec.europa.eu/economy_finance/index_en.htm 6 Taner Berksoy, Avrupa Birliği’nde İlkler Dizisi, Radikal Gazetesi, 15 Mayıs 2010. 2 4 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN OECD’nin Genişleme Stratejisi ve Şili’nin Üyeliği Nesrin ALİCAN BENLİALPER AB Uzmanı 7 Mayıs 2010 tarihinde, demokrasi ile yönetilen ve piyasa ekonomisine dayalı gelişmiş 30 ülkenin üye olduğu OECD’ye (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) bir Latin Amerika ülkesi olan Şili de katıldı.1 Meksika’dan sonra OECD’nin ikinci Latin Amerika üyesi olan Şili’nin üyelik serüveni, aslında OECD tarafından 2002 yılında yenilenen genişleme stratejisini2 yansıtıyor. Bir tarafta global piyasalarda yaşanan ve kelebek etkisi ile gelişmekte olan ülke piyasalarına da sıçrayan ekonomik krizler, diğer taraftan da, yükselen ülkelerin global ekonomiye katkılarını dikkate alan OECD, aslında yeni genişleme stratejisi ve bünyesine katacağı yeni üyeleriyle global ekonominin yapılanmasında söz sahibi olmak istiyor. Tarihsel Perspektif OECD, kurulduğu 1961 yılından Soğuk Savaş’ın sona ermesine kadar olan dönemde, stratejik olarak, demokrasi ile yönetilen ve piyasa ekonomisine sahip ülkelerin örgüte katılmalarını benimsemiştir. Bu çerçevede, söz konusu dönemde, örgüte katılım talebinde bulunan ve demokratik Batı Blokunda yer alan ülkeler örgüt bünyesine alınmış ve böylece OECD, bu dönemde kurucu üyeleri ile birlikte 24 üyeli3 uluslararası bir platform haline gelmiştir. 90’lı yılların başında, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, OECD’nin üyelik stratejisinde köklü bir paradigma değişimi yaşanmış ve örgüt, eski Sovyet Bloku ülkelerini (geçiş ekonomileri) demokratik anlamda yeniden yapılandırmak, bu ülkelerde serbest piyasa ekonomisini tesis etmek ve sonunda da ülkeleri örgüt bünyesine almak üzerine kurulu bir genişleme stratejisi benimsemiştir. Bu bağlamda, OECD’nin genişleme stratejisi ile, bir anlamda, “demokrasi” ve “piyasa ekonomisi”ne dayalı olma kriterleri esnetilerek, “önce demokratikleştirme ve serbest piyasa ekonomisini tesis etme, sonra üyeliğe alma” fikri kabul edilmiştir. Bu çerçevede, OECD tarafından üyelik perspektifine alınan bu ülkelere idari, mali ve teknik destek sağlanmıştır.4 Söz konusu paradigma değişiminin yaşanmasında 90’lı yıllarda OECD’nin kimliği ve meşruiyetinin yeniden sorgulanması ve bunun karşısında OECD’nin global ekonomide daha aktif ve etkili bir rol üstlenme çabaları da etkili olmuştur.5 Buna paralel olarak, eski Sovyet Bloku ülkelerinin OECD genişleme stratejisine dahil edilmesinde, 10 ülke için AB üyeliğinin öngörülmesi ve bunun karşısında OECD’nin söz konusu ülkelerin yeniden yapılanmasında aktif rol oynamak istemesi de etkili olmuştur.6 Diğer taraftan, 90’lı yılların ortalarında yaşanan krizlere karşılık, krizlerle birlikte yükselen ülkelerin global ekonomide katalizör görevi görmeleri ve bu çerçevede dünya ekonomisinin kalkınmasına katkıda bulunma potansiyelleri karşısında OECD, diğer bölgelerde yükselen ülkeleri de üyelik perspektifine almıştır.7 Bu anlayışla OECD, ilk kez Latin Amerika (Meksika) ve Uzak Doğu (Kore) ülkelerine yönelmiş ve bu dönemde 6 ülkeyi8 bünyesine dahil etmiştir. 5 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Yenilenen Genişleme Stratejisi OECD 2000’li yılların başında genişleme stratejisini yenileme ihtiyacı hissetmiştir. Kendisine global ekonomik sistemin sürdürülebilirliğini ve bu kapsamda, dünyada yaşanan ekonomik krizlerin önlenmesi ve ekonomik kalkınmanın sağlanması için gerekli kuralları koymayı ve bunların etkili piyasa oyuncusu ülkeler tarafından uygulanmasını sağlamayı görev edinmiş olan OECD, bir taraftan özellikle yükselen ve global ekonomi piyasalarında etkili olan yeni ülkelerin örgüte katılmalarının teşvik edilmesi, diğer taraftan da, OECD üyeliği perspektifine alınmayan, ancak ekonomik anlamda işbirliğinin geliştirilmesi gereken ülkelerin de sisteme dahil edilmesi hedeflerini benimsemiştir. Söz konusu yeni genişleme stratejisi çerçevesinde, 2007 yılında, başta Şili olmak üzere, Estonya, İsrail, Slovenya ve Rusya üyelik perspektifine alınmıştır. Rusya’nın üyelik perspektifine alınmasında, 2003 yılında Rusya’nın G7’ye dahil edilmesinin etkili olduğu OECD tarafından belirtilmektedir.9 10 Mayıs 2010 tarihinde ise, Estonya, Slovenya ve İsrail OECD tarafından üyeliğe davet edilmiştir. Diğer taraftan, Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya ve Güney Afrika gelecekte üyelik potansiyeli taşıyan “güçlendirilmiş işbirliği” (enhanced engagement) ülkeleri olarak belirlenmiştir ve söz konusu ülkelerle halihazırda yakın işbirliği sürdürülmektedir.10 OECD’nin yenilenen genişleme stratejisi kapsamına alınan ülkelerin, OECD’nin kendine yüklemiş olduğu misyonların yerine getirilmesine katkıda bulunacak ve global ekonomik sistemde örgütü rakiplerine karşı (IMF, Dünya Bankası, DTÖ gibi) daha etkili bir aktör haline getirecek ülkeler olmaları 11 beklenmektedir. Bu bağlamda, Şili’nin üyeliği ele alındığında, son 20 yılda başarılı olarak uygulanan ve dünyada iyi ülke örnekleri olarak gösterilen reformları ile OECD’nin genişleme stratejisinde yer almasının bir tesadüf olmadığı görülmektedir. OECD’nin yeni genişleme stratejisi çerçevesinde kabul edilen yeni üyelik kriterleri göz önünde bulundurulduğunda da, Şili’de uygulanan reformların OECD tarafından genellikle ülkelere telkin edilen reformları yansıttığı görülmektedir. OECD’nin üyelik perspektifine alınabilmeleri için ülkelerin OECD tarafından belirlenen kriterlere uygun olmaları gerekmektedir. Üyeliğe Uygunluk Kriterleri Genel olarak, bir ülkenin OECD üyeliğine kabul edilmesi beş aşamalı bir süreçten oluşmaktadır. 1. OECD’nin karar organı olan Konsey, üyelik perspektifine alınan ülkelerle katılım sürecinin başlatılmasına karar verir. 2. Her aday ülke için “Katılım Yol Haritası” (Accession Roadmap) belirlenir ve aday ülkelerce imzalanır. Söz konusu Yol Haritası, katılım öncesi süreçte OECD tarafından yapılacak ülke incelemelerini, aday ülke tarafından üyelik için atılması gereken adımları, karşılaması gereken OECD kriterlerini ve bunlara ilişkin kaynakları içermektedir. 3. OECD Komiteleri ve Çalışma Grupları tarafından aday ülke incelemeleri 6 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN gerçekleştirilir ve Konsey’e rapor edilir. 4. Aday ülkenin üyelik kararı Konsey’de oybirliği ile alınır ve aday ülke üyeliğe davet edilir. 5. Ülke ile OECD arasında “katılım anlaşması” (accession agreement) imzalanır. Yukarıda belirtilen süreçte, enerjiden tarıma, ulaştırmadan sağlığa kadar birçok politika alanında OECD Komiteleri ve Çalışma Grupları tarafından incelemeler ve karşılıklı görüşmeler yapılmakta ve böylece, aday ülkenin üyeliğe hazır olup olmadığı değerlendirilmektedir. Ancak, yeni genişleme stratejisi çerçevesinde, ülkelerin OECD üyelik perspektifine alınabilmeleri için temel olarak dört kriter değerlendirilmektedir. Bunlardan ilki; OECD ile “aynı anlayışa sahip olma” (like mindedness) kriteridir. Muğlak bir ifade olan ve değerlendirmede subjektifliğe neden olabilecek bu kriterde, aday ülkenin demokrasi ve piyasa ekonomisine dayalı olması, ekonomik performans, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı, diğer uluslararası kuruluşlarda aktif katılım, OECD ilke ve kurallarına riayet etme gibi hususlar ölçüt olarak kullanılmaktadır.12 İkinci kriter ise, aday ülkenin uluslararası platformda “önemli bir oyuncu” (significant player) olmasıdır. Bu kriter, aday ülkenin, OECD’nin global piyasada rekabet etmesine katkıda bulunabilecek kapasiteye sahip olmasını ve çevre, ekonomi, sosyal konulardaki başarılı performansıyla diğer OECD ülkelerine ve uluslararası konjonktüre yön vermesini ifade etmektedir.13 Son iki kriter ise, diğer iki kritere göre daha genel olup, aday ülkenin üyeliğinin, hem aday ülkeye hem de OECD ülkelerine “karşılıklı fayda” (mutual benefit) sağlaması ve üye ülkeler arasındaki “global dengenin korunması” (global consideration) hususlarını dikkate almaktadır.14 Yukarıda sayılan kriterler ve üyelik süreci değerlendirildiğinde, Şili, katılıma ilişkin 20 OECD Komitesi’nin çeşitli konularda yaptığı 20 incelemeyi iki yıl gibi kısa bir sürede tamamlamıştır. Şili ekonomisinin son 20 yılda % 5 oranında büyümesi, Şili’nin yoksulluğu azaltmada üstün bir performans göstermesi, uyguladığı kararlı emeklilik reformları ile diğer ülkelere örnek gösterilmesi ve global ekonominin yükselen ülkelerinden biri olarak ortaya çıkması15, OECD’nin Şili’ye neden ilgi gösterdiğini açıklamaktadır. Bunun yanı sıra, 2008 yılında başlayan ve dünyaya yayılan finansal kriz karşısında Şili, uygulamış olduğu vergi politikaları sayesinde talebin ve istihdamın artırılmasına yönelik teşvikler sağlayabilmiş ve bununla diğer ülkelere örnek de gösterilmiştir.16 Son zamanlarda yapılan reformlara bakıldığında ise, bunların rekabet, tüketici hakları, finans piyasalarında şeffaflığın sağlanması ve emeklilik reformunun genişletilmesine yönelik düzenlemeler17 olduğu ve bunların da, OECD’nin benimsemiş olduğu kriterler ve standartlarla paralellik teşkil ettiği görülmektedir. Yukarıda anlatılanlar ışığında, OECD’nin dünya ekonomik sistemi ve yükselen piyasalar karşısında artık yeni bir strateji benimsediği ve söz konusu strateji çerçevesinde sadece gelişmiş, demokratik, ancak, ekonomileri giderek yavaşlayan “yaşlı” ülkeleri ile değil, global sistemi yönlendirmede ve OECD’yi uluslararası platformda görünür kılmada etkili olacak “genç” ve “dinamik” yeni aktörlerle yoluna devam etmek istediği görülmektedir. 7 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN OECD bünyesine yeni üyelerin dahil edilmesi bağlamında değerlendirildiğinde, OECD, Latin Amerika, Orta Doğu ve Uzak Doğu bölgelerinde uzun bir süre oyalanacağa benzemektedir. Kaynakça: OECD, “Chile’s accession to the OECD”, <http://www.oecd.org/document/11/0,3343,en_33873108_39418658_45115147_1_1_1 _1_1,00.html>, 24.05.2010. OECD, “Chile signs up as first OECD member in South America”, <http://www.oecd.org/document/26/0,3343,en_33873108_39418658_44365210_1_1_1 _1,00.html>, 24.05.2010. OECD, “Enlargement and enhanced engagement”, <http://www.oecd.org/pages/0,3417,en_36734052_36734103_1_1_1_1_1,00.html>, 24.05.2010. OECD, A Strategy for Enlargement and Outreach, Paris, May 2004. 1 “Chile’s accession to the OECD”, <http://www.oecd.org/document/11/0,3343,en_33873108_39418658_45115147_1_1_1_1_1,00.html>, 24.05.2010. 2 OECD, A Strategy for Enlargement and Outreach, Paris, May 2004. 3 ABD, Avusturya, Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, Almanya, Yunanistan, İzlanda, İrlanda, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, İspanya, İsveç, İsviçre, Türkiye, İngiltere, İtalya (kurucu üyeler), Avustralya, Finlandiya, İtalya, Japonya ve Yeni Zelanda. 4 OECD, A Strategy for Enlargement and Outreach, Paris, May 2004, s. 7. 5 Ibid. 6 Ibid. 7 Ibid. 8 Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Kore, Meksika, Polonya ve Slovakya. 9 OECD, s. 7. 10 “Enlargement and enhanced engagement”, <http://www.oecd.org/pages/0,3417,en_36734052_36734103_1_1_1_1_1,00.html>, 24.05.2010. 11 OECD, s. 10. 12 Ibid, s. 16-17. 13 Ibid, s. 17. 14 Ibid, s. 18. 15 “Chile signs up as first OECD member in South America”, <http://www.oecd.org/document/26/0,3343,en_33873108_39418658_44365210_1_1_1_1,00.html>, 24.05.2010. 16 Ibid. 17 Ibid. 8 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN En Az Gelişmiş Ülkeler (EAGÜ) İbrahim Barış ŞAYLAN AB Uzman Yardımcısı Uluslararası toplumun en fakir ve gelişmemiş kesimini oluşturan En Az Gelişmiş Ülkeler (Least Developed Countries-EAGÜ), son yıllarda Türkiye’nin dış politika gündeminde daha önemli bir yer kazanmıştır. Aşırı fakirlik, düşük sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi ve yaşam kalitesi, yapısal ekonomik sorunlar ve kapasite eksikliği gibi birçok ciddi soruna sahip olan bu ülkeler ile Türkiye arasındaki ikili ilişkilerde son yıllarda büyük ilerleme yaşanmıştır. Nitekim, son zamanlarda ikili düzeyde karşılıklı olarak yapılan üst düzey ziyaretler, EAGÜ’ler ile ilgili uluslararası bazı önemli konferansların Türkiye’de yapılması ve gelecekte de yapılacak olması ile Türkiye’nin Afrika ülkelerine yönelik açılımı, EAGÜ’ler hakkında yapılacak genel bir değerlendirmenin yararlı olacağını göstermektedir. Bu çerçevede bu yazıda, EAGÜ’lere ilişkin genel bilgilere yer verilecek ve son yıllarda Türkiye’nin bu ülkelere yönelik artan ilgisi hakkında kısa bir değerlendirmede bulunulacaktır. 1971 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da kabul edildiği üzere, EAGÜ’ler, uluslararası toplumun “en fakir ve en zayıf kesimi”ni teşkil etmektedir.1 Sömürgeleşme geçmişinden kaynaklanan ciddi yapısal sorunların yanı sıra, hızla küreselleşen dünyaya uyum sağlamakta karşılaştıkları zorluklar, fiziksel ve sosyal altyapı yetersizlikleri, yetişmiş insan gücü, kurumsal kapasite ve finansman kaynağı eksiklikleri nedeniyle EAGÜ’ler, küresel düzeyde barış ve refahın sağlanması doğrultusunda uluslararası toplumun özel önem vermesini gerekli kılan bir alanı oluşturmaktadır. Aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere, 33’ü Afrika, 15’i Asya ve Pasifik ve 1’i de Latin Amerika ve Karayipler’den olmak üzere toplam 49 ülkeden oluşan EAGÜ’ler, 1960’lı yılların sonundan itibaren özellikle BM kapsamında uluslararası toplumun özel önem atfettiği gündem maddelerinden biri haline gelmiştir. EAGÜ’ler Listesinde Yer Alan Ülkeler Afrika: Angola, Benin, Burkina Faso, Burundi, Cibuti, Çad, Ekvator Ginesi, Eritre, Etiyopya, Gambiya, Gine, Gine-Bissau, Komoros, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Lesotho, Liberya, Madagaskar, Malavi, Mali, Moritanya, Mozambik, Nijer, Orta Afrika Cumhuriyeti, Ruanda, São Tomé ve Príncipe, Senegal, Sierra Leone, Somali, Sudan, Tanzanya, Togo, Uganda, Zambiya Asya ve Pasifik: Afganistan, Bangladeş, Butan, Kamboçya, Kiribati, Laos, Maldivler, Myanmar, Nepal, Samoa, Solomon Adaları, Timor-Leste, Tuvalu, Vanuatu, Yemen Latin Amerika ve Karayipler: Haiti 9 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Bununla birlikte, söz konusu ülkelerin dış ekonomik şoklara, doğal ve insan kaynaklı felaketlere (iklim değişikliği başta olmak üzere) ve bulaşıcı hastalıklara karşı aşırı kırılganlıkları, bu ülkeler grubunun belirleyici özellikleri arasındadır.2 Örneğin, EAGÜ’lerin toplam nüfusunun %36’sı günlük 1 doların altında bir gelirle yaşamakta, %31’i yetersiz beslenmekte ve sadece %16’sının elektriğe erişimi bulunmaktadır.3 Bunun yanında, anılan ülkelerin borç yükünün Gayri Safi Milli Hasıla’larına (GSMH) ortalama oranı %42 gibi çok yüksek bir seviyede seyretmektedir.4 EAGÜ’leri farklı kılan bir diğer özellik ise, bu ülkelerin nüfus eğilimleri ile ilgilidir. 2009 yılı itibariyle 840 milyon insanın yaşadığı bu ülkeler grubu, yıllık %2,3 bir oranla nüfusu en hızlı artan ülkeleri teşkil etmekte olup, bu ülkelerin 2050 yılındaki nüfusunun 1,7 milyar olacağı tahmin edilmektedir.5 Örneğin, Afganistan, Burkina Faso, Nijer, Somali, Timor-Leste ve Uganda’nın 2010-2050 döneminde nüfuslarının %150 gibi büyük bir oranda artış gösterebileceği öngörülmektedir.6 EAGÜ’ler barındırdıkları genç nüfus oranı ile de diğer birçok ülkeden faklılık arz etmektedir. Söz konusu ülkelerde 15 yaş altı nüfusun toplam nüfusa oranı %40 gibi yüksek bir düzeydedir.7 Bu durum, EAGÜ’lerin gelecekte sosyoekonomik kalkınma açısından daha ciddi bir sınavla karşılaşacaklarının açık bir göstergesidir. Bununla birlikte, ortalama yaşam süresi bakımından bahse konu ülkeler, yine düşük göstergelerle dikkati çekmektedir. 2005-2010 dönemindeki ortalama yaşam süresi 56 yıl olan EAGÜ’lerde, 2045-2050 döneminde bu sürenin 69’a çıkacağı öngörülmektedir.8 EAGÜ’ler ayrıca, ekonomilerinin ağırlıklı olarak tarım sektörüne dayanması bakımından da farklılık arz eden bir grubu oluşturmaktadır. Nitekim, 2006 yılında anılan ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’larının (GSYH) %28’i tarım sektöründen kaynaklanmakta ve EAGÜ’lerin ekonomik olarak aktif nüfusunun %68,6’sının istihdamı yine aynı sektörden sağlanmaktadır.9 Tarım sektörüne bu denli bağımlı olunması, bu ülkeleri dış ve doğal etkilere daha açık ve kırılgan hale getirmektedir. Örneğin, gelişmiş ülkelerde uygulanan tarım sübvansiyonları ve çeşitli korumacılık tedbirleri ve iklim değişikliği gibi küresel sorunlar nedeniyle yaşanan kuraklık gibi etmenler, EAGÜ’lerin daha ağır bir şekilde etkilenmelerine yol açmaktadır. Tarım sektörüne bağımlılığın yanı sıra, altyapılarının yetersiz olması, EAGÜ’leri iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ülkeler arasına sokmakta ve gıda güvenliğinin sağlanması konusunda büyük sıkıntıların yaşanmasına neden olmaktadır. Örneğin, daha önce gıda ihraç eden birçok EAGÜ, son 20 yılda net gıda ithalatçısı konumuna girmiş (bu ülkelerdeki gıda ithalatının faturası 2008 yılında 23 milyar dolara ulaşmıştır)10 ve önemli bir kısmı da gıda yardımına muhtaç hale düşmüştür. Tüm bu sosyo-ekonomik ve yapısal sorunların yanı sıra, küreselleşen dünya ekonomisinde daha da marjinal hale geldiklerini düşünen EAGÜ’lerin birçoğunda ayrıca, yolsuzluk, siyasi ve sosyal istikrarsızlık ve zaman zaman iç savaş veya etnik çatışmalar 10 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN gözlemlenebilmektedir.11 Sonuç itibariyle, EAGÜ’lerin bu özellikleri, uluslararası toplumun bu tür ülkelere özel önem ve destek vermesini gerekli kılmıştır. EAGÜ statüsü elde edebilmek için, BM kapsamında belirlenmiş olan çeşitli kriterlerin karşılanması ve dolayısıyla EAGÜ’ler listesinde yer alınması gerekmektedir. EAGÜ statüsü kazanabilmek için gerekli kriterler şu şekildedir:12 Düşük gelir düzeyine ilişkin kriter: Bu kritere göre, kişi başına düşen yıllık GSMH’nin üç yıllık ortalaması 905 doların altında olması gerekmektedir. İnsan kaynaklarının yetersizliğine ilişkin kriter: Bu kriter, beslenme, sağlık ve eğitim alanlarına ilişkin olarak belirlenmektedir. Buna göre, yetersiz beslenen nüfusun oranı, 5 yaş ve altındaki çocukların ölüm oranı, orta öğretime kayıt oranı ve yetişkinlerde okuryazarlık oranı gibi hususlar kriter kapsamında temel alınmaktadır. Yüksek ekonomik kırılganlığa ilişkin kriter: Bu kriter kapsamında, nüfus büyüklüğü, ihraç edilen ürünlerdeki çeşitlilik, tarım, ormancılık ve balıkçılık sektörlerinin ekonomideki payı, tarımsal üretim ile ihraç edilen mal ve hizmetlerde istikrarsızlık durumu ve doğal afetler nedeniyle oluşan evsizlik oranı gibi birtakım etmenler baz alınmaktadır. Bu üç kriter kapsamındaki gereklilikleri karşılayan ülkeler EAGÜ’ler listesine dahil edilmektedir. Ancak, tüm bu kriterlerin yanı sıra, listeye alınacak ülkelerin nüfusu 75 milyonu geçmemelidir. Bununla birlikte, bu listeye dahil edilmek için, kabul edilecek olan ülkenin kendi rızasının alınması ve daha sonra BM Ekonomik ve Sosyal Konsey (ECOSOC) tarafından bu statüsünün onaylanması gerekmektedir. EAGÜ’lerin belirlendiği liste, ECOSOC tarafından 3 yılda bir gözden geçirilmektedir. Yukarıda belirtilen üç kriterden en az ikisine ilişkin eşik değerlerin üstünde yani daha iyi göstergelere sahip olan ülkeler, bu listeden çıkmaya hak kazanmaktadır. Ancak bu listeden çıkabilmek için bu iyileşmenin sürdürülebilir olması önem arz etmektedir. Nitekim, bu iyileşme sürecinin ardı ardına en az iki gözden geçirme döneminde gözlemlenmesi gerekmektedir. Ayrıca, kişi başı GSMH’nin listeden çıkabilmek için belirlenmiş olan eşik değerin, yani 1086 doların, en az iki katına ulaşmış olması durumunda, diğer kriterlere bakılmaksızın bu listeden çıkmaya hak kazanılmaktadır. 1971 yılından beri, Bostvana (1994) ve Cape Verde (2007) bu listeden çıkmaya hak kazanmıştır. Bununla birlikte, Samoa (Aralık 2010) ve Maldivler’in de (Ocak 2011) 2011 yılının başına kadar bu listeden çıkacakları öngörülmektedir. 11 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN EAGÜ statüsünde olmanın çeşitli getirileri bulunmaktadır. Daha önce de vurgulandığı üzere, söz konusu ülkeler, kalkınma ve sosyo-ekonomik açıdan zayıf konumları nedeniyle uluslararası mali ve teknik desteğe ihtiyaç duymaktadır. Bu bağlamda, EAGÜ’ler listesinde yer alan ülkelere sağlanan destek genelde, ticari tercihler, kalkınma finansmanı (Resmi Kalkınma Yardımı gibi), borç erteleme ve teknik yardım gibi alanlarda olmaktadır. Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üye olan EAGÜ’ler aynı zamanda DTÖ ile ilgili yükümlülüklere ilişkin özel ve farklılaştırılmış muamelelerden yararlanabilmektedir. Bununla birlikte anılan ülkeler, uluslararası iklim değişikliği rejimi gibi alanlarda, özel önem ve öncelik verilen ülkeler grubunu oluşturmaktadır. Söz konusu ülkelerin durumlarının iyileştirilmesi, yoksulluğun ortadan kaldırılması ve sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesi amacıyla uluslararası düzeyde çeşitli girişimlerde bulunulmaktadır. Bu doğrultuda, BM kapsamında konferanslar düzenlenmekte ve bu ülkelerin sorunlarına çözüm yolları aranmaktadır. Bu yöndeki adımlar arasında en öne çıkan, 1981 yılından beri düzenlenen ve günümüze kadar üçüncüsü gerçekleştirilmiş olan BM En Az Gelişmiş Ülkeler (BM-EAGÜ’ler) Konferansı’dır. İlk ikisi 1981 ve 1990 yıllarında Paris’te, üçüncüsü ise 2001 yılında Brüksel’de gerçekleştirilmiş olan söz konusu Konferanslarda, EAGÜ’lerin bir nevi kaderini etkileyen önemli adımlar atılmakta ve bu doğrultuda kabul edilen uluslararası belgelerde birtakım hedef ve önlemler tespit edilmektedir. Bu doğrultuda, 2001 yılında Brüksel’de düzenlenen son Konferans’ta, 20012010 dönemini kapsayan Brüksel Eylem Planı kabul edilmiştir. Brüksel Eylem Planı kapsamında yoksullukla mücadele ve sürdürülebilir kalkınma yolunda çeşitli alanlarda eylem ve tedbirler tespit edilmiştir. Bu çerçevede, yoksulluğun ve eşitsizliğin ortadan kaldırılması, mal ve hizmetlerin daha iyi ve verimli sunulmasına yönelik iyi yönetişim temellerinin atılması (yolsuzlukla mücadele, hukukun üstünlüğü ve sosyal adaletin yükseltilmesi gibi), altyapı, sağlık, eğitim, tarım, çevre ve teknoloji alanlarında yatırımların yapılması, uluslararası mali kaynakların harekete geçirilmesi ve EAGÜ’lerden yapılacak ihracat önündeki engellerin ortadan kaldırılması gibi çeşitli hedefler belirlenmiştir.13 Söz konusu Eylem Planı’nın bu yıl itibariyle son erecek olması, gelecek 10 yıl için yeni bir eylem planının kabul edilmesini gerektirmiştir. Bu çerçevede, Dördüncü BM-EAGÜ’ler Konferansı’nın 2011 yılının ilk yarısında İstanbul’da gerçekleştirilecek olması, hem bu ülkelerin geleceği hem de Türkiye ve EAGÜ’ler arasındaki ilişkiler açısından önemli bir gelişmedir.14 Bahse konu Konferansa Devlet Başkanı, Başbakan ve Bakan düzeyinde katılımın yanı sıra özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarından temsilciler dahil yaklaşık 6000 kişinin katılması öngörülmektedir.15 Konferans’ta öncelikle, gelecek 10 yıllık döneme yönelik olarak başta yoksullukla mücadele ve sürdürülebilir kalkınma konusunda EAGÜ’ler için yenilikçi strateji ve önlemlerin belirlenmesi ve Brüksel Eylem Planı’nın 12 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN sonuçlarının değerlendirilmesi hususundaki gündem maddelerinin görüşülmesi planlanmaktadır. Bu Konferans’ta özellikle, EAGÜ’ler açısından belirleyici bir nitelik taşıyacak olan ve 2021 yılına kadar geçerli olacak bir eylem planının (muhtemelen İstanbul Eylem Planı) kabul edilmesinin öngörülmesi ve Konferans’ın şu ana kadarki en geniş katılımlı BM-EAGÜ’ler Konferansı olmasının tahmin edilmesi, İstanbul’da gerçekleştirilecek bu Konferans’ın önemini daha da artırmaktadır.16 İnsani yardım ve gıda programları ile Resmi Kalkınma Yardımları kapsamında EAGÜ’lere destekte bulunan ve bu ülkelere ticari kolaylıklar sağlayan Türkiye’nin, EAGÜ’ler ile ilgili böyle bir konferansa ev sahipliği yapması, özellikle son yıllarda büyük önem verilen Afrika açılımı açısından da önem taşımaktadır. Türkiye tarafından son zamanlarda, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Senegal ve Tanzanya gibi EAGÜ’lere Cumhurbaşkanı seviyesinde yapılan ziyaretler ve Uganda, Tanzanya, Moritanya, Somali ve Cibuti gibi ülkelerin Devlet Başkanı seviyesinde Türkiye ziyaretleri, büyük kısmı Afrika’da yer alan EAGÜ’ler ile ikili ilişkilerin giderek yoğunlaşmasını sağlamıştır. Ayrıca, Türkiye tarafından bu bölgedeki birçok ülkede büyükelçilik ve dış temsilciliklerin açılması konusunda atılan adımlar, Türkiye’nin EAGÜ’ler ile ikili ilişkilerinin giderek gelişmesine olanak tanıyacaktır. Netice itibariyle, son yıllarda yaşanan küresel ekonomik krizin bir sonucu olarak dış ticaret, uluslararası mali yardım ve yatırım oranının düşüş gösterdiği EAGÜ’lerde, yoksulluğun ortadan kaldırılması ve kalkınmanın gerçekleştirilmesi için uluslararası toplumun bir an önce daha somut adımlar atması gerekmektedir. Bu doğrultuda, Türkiye de bu ülkelere yönelik daha aktif bir politika uygulamakta ve bu ülkelerin ihtiyaçlarına daha fazla önem vermektedir. Türkiye’nin de bu yöndeki katkıları çerçevesinde, EAGÜ’lerin durumlarının iyileştirilmesi sayesinde, bu ülkelerin küreselleşen dünya ile bütünleşmeleri sağlanacak ve böylece bu ülkelerin yer aldığı bölgelerde barış, istikrar ve huzur ortamı yaratılabilecektir. Kaynakça: United Nations Office of the High Representative fort he Least Developed Countries, Landlocked Developing Countries and Small Island Developing States (UN-OHRLLS), The Least Developed Countries: Things to Know, Things to Do, 2009. UN-OHRLLS, Brussels Programme of Action: Addressing the Special Needs of the Least Developed Countries, 2006, http://www.unohrlls.org/UserFiles/File/Publications/bpoa.pdf 13 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN United Nations Conference on Trade and Development (UNCTAD), The Least Developed Countries Report 2009: The State and Development Governance, 2009, http://www.unctad.org/en/docs/ldc2009_en.pdf United Nations Population Division, “Press Release: World population to exceed 9 billion by 2050: Developing Countries to add 2,3 billion inhabitants with 1,1 billion aged over 60 and 1,2 billion of working age,” 11 March 2009, http://www.un.org/esa/population/publications/wpp2008/pressrelease.pdf http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/Pages/Haber.aspx?NewsID=18305 (25 Mayıs 2010) http://www.unohrlls.org/en/ldc/25/ (25 Mayıs 2010) 1 United Nations, Office of the High Representative fort he Least Developed Countries, Landlocked Developing Countries and Small Island Developing States (UN-OHRLLS), The Least Developed Countries: Things to Know, Things to Do, 2009, s. 2. 2 http://www.unohrlls.org/en/ldc/25/ (25 Mayıs 2010) 3 UN-OHRLLS, 2009, s. 5-11. 4 United Nations Conference on Trade and Development (UNCTAD), The Least Developed Countries Report 2009: The State and Development Governance, 2009, s. 2, 5 United Nations Population Division, “Press Release: World population to exceed 9 billion by 2050: Developing Countries to add 2,3 billion inhabitants with 1,1 billion aged over 60 and 1,2 billion of working age,” 11 March 2009, 6 a.g.e. 7 a.g.e. 8 a.g.e. 9 UNCTAD, 2009, s. 92. 10 a.g.e., s. 107. 11 İlter Türkmen, “En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı,” Hürriyet, 3 Temmuz 2007. 12 Bkz. UNCTAD, 2009. 13 Bkz. UN-OHRLLS, Brussels Programme of Action: Addressing the Special Needs of the Least Developed Countries, 2006. 14 Bununla birlikte, İstanbul’da düzenlenecek bu Konferans, son yıllarda yüksek katılımlı uluslararası konferansların (Dünya Su Forumu, NATO Zirvesi, IMF ve Dünya Bankası Toplantıları gibi) daha sık düzenlenmeye başlandığı İstanbul’un, bir uluslararası kongre ve konferans merkezi olarak ön plana çıkmasını sağlayacak ve ayrıca Türkiye’nin uluslararası siyasi ve ekonomik gündemde daha sık anılmasını ve görüşülecek konularda daha etkili olabilmesine zemin hazırlayıcı bir işlev görecektir. 15 http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/Pages/Haber.aspx?NewsID=18305 (25 Mayıs 2010) 16 Ayrıca, 9-11 Temmuz 2007 tarihlerinde Türkiye, En Az Gelişmiş Ülkeler Dışişleri Bakanları Konferansı’na ev sahipliği yapmıştı. 14 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Dünya Kupası’nın Ekonomik Etkileri Özgür ÜTÜK AB Uzman Yardımcısı Milyonlarca seyirciye hitap eden futbol günümüzde en popüler spor dalları sıralamasında birinci sırada yer almaktadır. Sahip olduğu popülarite sayesinde futbol, çok büyük meblağların döndüğü, birçok kişiye ekmek kapısı sunan ve birçok farklı sektörden kuruluşu bir araya getiren muazzam bir ekonomi haline gelmiştir. Sadece 22 futbolcunun 90 dakika boyunca bir topun peşinden koşturduğu bir spor dalı olmayan futbol, başta medya, inşaat, sağlık, yiyecek, konaklama, ulaşım olmak üzere birçok sektöre iş sahası yaratmaktadır. Diğer taraftan bu sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerce futbol kulüplerine sponsor olunması veya reklam verilmesi ile futbol kulüplerinin mali yapıları güçlenmektedir. Ayrıca, futbol maçlarının naklen yayın haklarının satışından elde edilen gelirler futbol kulüplerinin vazgeçilmez finans kaynakları arasında yer almaktadır. 2009 yılında yapılan bir araştırmaya göre Avrupa futbol piyasasının değeri 14,6 milyar Avro’dur.1 Avrupa’nın ve dünyanın önde gelen futbol kulüplerinin yıllık gelirleri ise şu şekildedir2: Kulüp Real Madrid Barcelona Manchester United Bayern Münih Arsenal Chelsea Inter Milan Yıllık Gelir (Milyon Avro) 401,4 365,9 327 289,5 263 242,3 196,5 Öte yandan, futbol, sadece kulüplere ve sporculara para kazandırmamakta, şehirlerin ekonomik hayatını canlandırmakta ve ülke ekonomilerine de önemli katkılar sunmaktadır. Yapılan bir araştırmaya göre, 2009-2010 sezonu UEFA Şampiyonlar Ligi finaline ev sahipliği yapan Madrid şehrinin, bu organizasyondan maçın oynandığı gün elde edilen gelirlere ilave olarak, ileriki dönemlerde gelecek turistlerden elde edilecek gelirlerle yaklaşık 50 milyon Avro kazanacağı 3 Aynı çalışmada öngörülmektedir. futbolseverlerin maç günü yaptıkları harcamaların Avrupa ekonomisine etkisinin yaklaşık 94 milyon Avro olduğu belirtilmektedir. Bu veriler, futbol sektörünün ulaştığı ekonomik büyüklüğü göz önüne sermektedir. Futbolun dünya çapında en büyük organizasyonu olan Dünya Kupası, 4 yılda bir düzenlenmekte ve 32 takım yaklaşık 1 ay boyunca futbolseverlere görsel bir şölen sunmaktadır. Sportif boyutun yanı sıra Dünya Kupası organizasyonları ev sahibi ülkelere önemli uluslararası prestij ve önemli ekonomik katkılar sağlamaktadır. Bu organizasyonlar ev sahibi ülkelerin turizm gelirlerini önemli ölçüde artırmaktadır. Organizasyon sırasında yüz binlerce taraftar, çok sayıda uluslararası basın mensubu, sporcular, teknik ekipler, yöneticiler 1 ay boyunca ev sahibi ülkede konaklamakta ve ülke ekonomisine önemli girdiler sağlamaktadır. Ayrıca, Dünya Kupası, ülkelerin kısa yoldan çok etkili bir şekilde tanıtılmasını sağlamaktadır. Bu mükemmel tanıtım fırsatı sayesinde 15 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN ülke turizmi ve dolayısıyla ülke ekonomisi üzerinde uzun dönemli katkılar sağlanmaktadır. Örneğin, 1994 yılında Dünya Kupasına ev sahipliği yapan ABD’yi sadece bu turnuva dolayısıyla yaklaşık 1 milyon turist ziyaret etmiştir.4 Öte yandan, Dünya Kupası organizasyonuna ilişkin yapılan hazırlıklar da ülke ekonomisinde önemli canlanmalara yol açmaktadır. 2002 Dünya Kupası hazırlıkları çerçevesinde ev sahibi ülkelerden biri olan Güney Kore 10 modern stadyum inşası için yaklaşık 2 milyar dolarlık bir harcama yaparken, diğer ev sahibi ülke Japonya ise 7 yeni stadyum ve yenilediği 3 stadyum için yaklaşık 4 milyar dolarlık bir harcama yapmıştır. Turnuva, Japon ve Güney Kore ekonomilerine sırasıyla 24,8 ve 8,9 milyar dolarlık ekonomik katkılarıyla, bu ülkelerin GSMH`lerinde % 0,6 ve % 2,2`lik oranlarda artışlar yaratmıştır.5 Benzer şekilde 2006 yılında Almanya’da düzenlenen Dünya Kupası, Alman ekonomisi için itici bir güç olmuştur. Turnuva sırasında 2 milyon civarında turist Almanya’yı ziyaret etmiş ve yaklaşık 600 milyon Avro harcamıştır.6 2005 yılında %0,9 büyüme hızına sahip Alman ekonomisi, Dünya Kupasının düzenlendiği 2006 yılında %1,7’lik bir büyüme, 2007 yılında ise %2,5 civarında bir büyüme gerçekleştirmiştir.7 Bu veriler Dünya Kupası organizasyonun ülke ekonomilerine olan olumlu katkısını ve sadece sportif bir olay değil, aynı zamanda ülke tanıtımı ve ekonomisi üzerinde önemli etkilere sahip ticari bir faaliyet olduğunu da göstermektedir. 11 Haziran-11 Temmuz 2010 tarihleri arasında 19.’su yapılacak olan Dünya Kupası’na ilk kez Afrika kıtasından bir ülke, Güney Afrika ev sahipliği yapmaktadır. Bu prestijli organizasyon için Güney Afrika hükümeti tarafından 5 yeni stadyum yapılmış, altyapı imkanlarının ve ulaştırma sisteminin geliştirilmesi için çeşitli çalışmalar yürütülmüş ve 33 milyar Rand (yaklaşık 5 milyar dolar) Turnuva boyunca harcanmıştır.8 373.000 kişinin Güney Afrika’ya gelmesi ve kişi başına ortalama 30.200 Rand (yaklaşık 4.000 dolar) harcama yapılması öngörülmektedir.9 Organizasyonun toplamda Güney Afrika ekonomisine 93 milyar Rand’lık (yaklaşık 12,4 milyar dolar) bir katkı sağlayacağı hesaplanmaktadır.10 Dünya Kupası organizasyonu sayesinde Güney Afrika’nın tanıtımı gerçekleştirilecek, yapılan yatırımlar ile birçok kişiye iş olanağı sağlanacak, altyapı ve ulaşım sistemleri geliştirilmiş olacak ve yapılan spor kompleksleri ile ülkenin sportif altyapısı güçlendirilecektir. Bu durum futbolun 90 dakika süren bir sportif mücadeleden çok, ülke ekonomilerine önemli katkıları olan bir endüstri olduğunu ortaya koymaktadır. Son yıllarda ülkemizde de Dünya Kupası, Avrupa Futbol Şampiyonası gibi turnuvaların ekonomik açıdan faydalarına ilişkin farkındalık artmış ve bu tip organizasyonların ev sahipliğini üstlenmeye yönelik çalışmalar başlatılmıştır. Bu çalışmaların devam ettirilerek Dünya Kupası gibi en önemli spor organizasyonlarından birine ev sahipliği yapılması ülkemizin tanıtımına ve ekonomisine önemli katkılar sağlayacaktır. 16 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Kaynakça: http://www.deloitte.com/assets/DcomUnitedKingdom/Local%20Assets/Documents/Industries/UK_SBG_ARFF2009_Highlights. pdf http://www.deloitte.com/view/en_GB/uk/industries/sportsbusinessgroup/d039400401 a17210VgnVCM100000ba42f00aRCRD.htm http://www.mastercard.com/us/company/en/newsroom/uefa_champions_league. html http://www.tumgazeteler.com/?a=2401788 http://www.dw-world.de/dw/article/0,,2086103,00.html Tuğrul Akşar, “2010 Dünya Kupası’na gidemezsek http://www.dunyagazetesi.com.tr/_109_60748_yazar.html? ne olur”, “Fact Sheet: Government Preparations for the 2010 FIFA http://www.info.gov.za/issues/world_cup/2010_preparations.pdf, 14.09.2009, World Cup”, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/05/100511_fifa_worldcup.shtml http://www.gt.co.za/News/Press-releases/Strategic-solutions/2010/2010eia.asp “Who profits most?”, The Economist, 13 Mayıs 2010, http://www.economist.com/world/middle-east/displaystory.cfm?story_id=16117134 1http://www.deloitte.com/assets/Dcom- UnitedKingdom/Local%20Assets/Documents/Industries/UK_SBG_ARFF2009_Highlights.pdf 2http://www.deloitte.com/view/en_GB/uk/industries/sportsbusinessgroup/d039400401a17210VgnVCM10 0000ba42f00aRCRD.htm 3 http://www.mastercard.com/us/company/en/newsroom/uefa_champions_league.html 4 http://www.tumgazeteler.com/?a=2401788 5 http://www.tumgazeteler.com/?a=2401788 6 http://www.dw-world.de/dw/article/0,,2086103,00.html 7 Tuğrul Akşar, “2010 Dünya Kupası’na gidemezsek ne olur”, 14.09.2009, http://www.dunyagazetesi.com.tr/_109_60748_yazar.html? 8 “Fact Sheet: Government Preparations for the 2010 FIFA World Cup”, http://www.info.gov.za/issues/world_cup/2010_preparations.pdf, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/05/100511_fifa_worldcup.shtml 9 http://www.gt.co.za/News/Press-releases/Strategic-solutions/2010/2010eia.asp 10 “Who profits most?”, The Economist, 13 Mayıs 2010, http://www.economist.com/world/middleeast/displaystory.cfm?story_id=16117134 17 T.C. MALİYE BAKANLIĞI AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA Telefon: (312) 415 23 31 - 415 23 28 - 415 23 41 Faks: (312) 417 11 72 e-posta: [email protected] http://www.abmaliye.gov.tr/ © 2010 T.C. Maliye Bakanlığı Tüm hakları saklıdır. Bültenimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlara ait olup Maliye Bakanlığı açısından bağlayıcılığı yoktur.
Benzer belgeler
03 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
yardım
sağlanması Komisyon’un önerisi üzerine
Konsey’in alacağı kararla mümkün
olacaktır.
Konsey Kararında,
• Mali yardımın azami tutarı, faiz
oranı ve süresi ile yardımın
uygulanmasına ilişkin kur...