İndir - Betav
Transkript
İndir - Betav
Yıl : 2010 Sayı : 16 SUNUŞ D eğerli Hemşehrilerimiz. Sizlerle iletişimi sağladığımız BETAV dergisinin bu yıl 16. sayısını yayımlıyoruz. Geçen yıl dergimizi yayımlayamadık. Oysa 2009 yılında Bitlis’te çok önemli etkinlikler gerçekleşti. Hayırsever hemşehrimiz Sayın Ahmet Eren, Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, üniversitemizin Rektörü Prof. Dr. Mahmut Doğru ve öğretim üyeleri, Bitlis halkı ile birlikte Bitlis Eren Üniversitesinin temelini attılar. Bitlis’in kalesi, balı, tütünü BETAV 05 Mayıs 2010 Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı Yayın Organı Yayın Kurulu Prof. Dr. Hamza ZÜLFİKAR İlhami NALBANTOĞLU Y. Kadri ALAYDIN Genel Merkez Selanik Cad. No:17/13 Kızılay/ANKARA Tel : (0 312) 418 69 16 Faks : (0 312) 417 86 42 www.betav.org.tr e-mail : [email protected] İstanbul Şubesi Muratpaşa Mah. Muratpaşa Sok.Bilge Apt. No:21/4 Yusufpaşa/Aksaray/İSTANBUL Tel : (0 212) 635 35 13 Faks : (0 212) 635 11 17 e-mail : [email protected] Bursa Şubesi M. Fuat Kuşcuoğlu Cad. No:63/BURSA Tel : (0 224) 248 90 71 Faks : (0 224) 248 88 72 e-mail : [email protected] Bitlis Şubesi Nur Cad. Eski Belediye Binası. No:73 Kat:3 /BİTLİS Tel : ( 0 434) 226 83 44 Faks : (0 434) 226 08 48 e-mail : [email protected] BASIM Öz-San Matbaası Rüzgârlı Sok. 34/10 Ulus - ANKARA Tel: 0312 311 98 19 - 311 09 90 Sayın Cemil Özgür’ün yaptırdığı BETAV Cemil Özgür Endüstri Meslek Lisesi ve yurt binasının açılışı yapıldı. Andından bu okul, yurt binasıyla birlikte Milli Eğitim Bakanlığına devredildi. Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu bu törende hazır bulundu. Artık Bitlis’in 8 Ağustos kurtuluş günleri, açılışlar, temel atmalar gibi etkinliklerin gerçekleştiği gün oldu. Kiler Ailesi, Sadullah Gencer, Zeki Peker, Hüsamettin Peker ortaya koydukları eserlerle bu tür etkinliklerin öncüleri oldular. Şimdi yeni bir etkinliğin haberi var. Sayın Nezir Gencer, annesi adına Bitlis’te bir okul yapmaya karar verdi. Bununla ilgili yazı dergimizin bu sayısındadır. Burada bir gerçeği vurgulamadan geçemeyiz.Hayırsever şahsiyetlerin ortaya koydukları eserler, BETAV’a olan güven çerçevesinde gerçekleşiyor. Sayın Cemil Özgür’ün yaptırdığı BETAV Cemil Özgür Endüstri Meslek Lisesinin duvarında BETAV kelimesinin yer alması bu durumun kanıtıdır. Başlatılmış olan bu etkinliklerin ileride başka örnekleri de çıkacak ve bu hizmet kervanı hiç şüphesiz yürüyecektir. Değerli Hemşehrilerimiz. Bu yıl BETAV dergisini çıkarmayı 07.11.2009 tarihli toplantımızda kararlaştırmıştık. Önceki sayılarda olduğu gibi hemşehrilerimizden dergimiz için bu yıl da yazı istedik. Üniversitemizden, Valilikten, Milletvekillerinden, Bitlis’te görev yapmış valilerden, belediyelerden, kuruluşlardan, iş adamlarımızdan, öğretim üyelerinden, Sivil toplum kuruluşlarından, hemşehrilerimizden çeşitli yazılar geldi. Gelen yazılar arasında Bitlis ile ilgili bilimsel nitelikli birkaç yazı da var. Denebilir ki dergimizde yayımlananlar giderek daha bilimsel, daha edebi ve tarihi nitelikte yazılar olmaya başladı. Dergimiz, etkinliklerin sergilendiği, Bitlis için yapılanların, yapılacakların neler olduğunun açıklandığı bir yayın hâline geldi. Dergimizin bu sayısında ve diğer sayılarda olduğu gibi yazarların farklı görüş ve değerlendirmeleri yer almaktadır. Bu görüş ve değerlendirmeler yazarlara aittir. Halkımızca benimsenmiş olan dergimize gösterilen ilgi BETAV’a duyulan güvenin bir nişanesidir. Bu bakımdan yazılarıyla dergimizi onurlandıran kalem sahiplerine teşekkür ederiz. BETAV Yönetim Kurulu 1 éÀLQGHNLOHU éÀLQGHNLOHU éÀLQGHNLOHU éÀLQGHNLOHU éÀLQGHNLOHU éÀLQGHNLOHU éÀLQGHNLOHU éÀLQGHNLOHU Değerli Bitlisliler, Değerli BETAV Üyeleri / Ahmet H. EREN 3 Bitlis’in Ekonomik Sorunları ve Çözüm Önerileri / Mustafa YILDIRIM 4 Ane / M.Nezir GENCER 6 Yeni Bir Bitlis / Vahit KİLER 8 Bitlis Tarihsel Geçmişini Hak Ediyor. / M. Nezir KARABAŞ 10 Muzaffer AHLAT-Nezir KARAKAŞ-Hasan DALKIRAN-Uğur BARUT / BETAV’a Can Verenler 13 Müm’in Beyin Gözyaşları / Faik TARIMCIOĞLU 17 Deliktaş’ın Kerameti / M.Asım HACIMUSTAFAOĞLU 18 Anayasa Mahkemesi ve Anayasa Değişiklikleri Konusunda Genel Değerlendirme / Fettah OTO 20 Bitlis Eren Üniversitesi, Prof.Dr. Mahmut DOĞRU 21 Bitlis, Bitlis / Prof. Dr. Necdet ADABAĞ 25 Bitlis’te Hamam Kültürü / Prof. Dr. Hamza ZÜLFİKAR 28 Bitlis Eren Üniversitesi ve Cemil Özgür Zarafeti / İlhami NALBANTOĞLU 33 Başka Bir Bitlis Mümkün! / M. Zeki PEKER 36 Limak Bitlis Çimento / Nihat ÖZDEMİR 38 Bitlis Valiliği Hizmet Haberleri / Bitlis Valiliği 39 Zihnimize Kazınmış Anılar... / Porf. Dr. Tümer URAZ 43 Bitlis’in İşgali ve Kurtuluşu / Öğr. Gör. M. Törehan SERDAR 45 Sorayan’da Kimlik Arayışı-Bitlis Sevgisi / Prof. Dr. İsmet KAYAOĞLU 48 Kamran İnan Heykeli / Burhan CENKÇİ 54 Kaliteli Bir Yaşam İçin / Atilla GÜLSAR 57 Üniversitelerimizde Bitlis Konulu Bilimsel Çalışmalar / Doç.Dr.Müfit Selim SARUHAN 59 Tarihte Bitlis / Mehmet Kemal GÜNDOĞDU 65 Özlediğimiz Bitlis’e Kavuşmak / Yaşar BUHAN 70 Cumhuriyet Öncesi Bitlis’te Sosyo-Politik Durum / Fehmi HASPOLAT 72 Bitlisli Hacı Nezir Gencer Efsanesi / Dr. Servet ZÜLFİKAR 77 Tarihten Geleceğe, Bir Bitlis Projesi / Azmi GÜNDOĞDU 81 Birinci Dünya Savaşında Bitlis’ten Yapılan Erzak Yardımı / Prof.Dr. Hamza ZÜLFİKAR 85 Tarihten Bir Yaprak / Prof. Dr. Tümer URAZ 88 Bitlis’in Bazı Sorunları ve Varlıkları / Remzi OTO 90 Kavuşmak / Cüneyt GÜNDOĞDU 96 Artık Bitlis’e Bir Hava Alanı Şart / Serdar DURER 97 Bitlis İle İlgili Biyoloji Dalında Yapılan Çalışmalar / Prof.Dr. Lütfü BEHÇET 98 Bitlis Anıları / Bahattin KUŞOĞLU 99 Enerjiyi Verimli Kullanma Bilincine Yönelik Araştırma / Öğr. Gör. Behçet KOCAMAN 101 Bitlis Yöresi Körfare’lerinin Morfolojik Özellikleri / Prof.Dr. Yüksel ÇOŞKUN 104 Erikbağı Köyü İncelemesi / Yrd.Doç.Dr.Ahmet AKBABA 106 Hizan İlçe Tanıtımı 115 Ahlat’ta Kümbetler ve Tarihi Eserler / Ahlat Kaymakamlığı 117 Antalya Bitlis Kültür ve Dayanışma Derneğinın Faaliyetleri / Vedat YAPA 119 Manisa İli Bitlisliler Kültür ve Dayanışma Derneğinin Faaliyetleri / Necip BAYRAM 120 Kaybettiklerimiz / Enver ATUK 121 VAKFIMIZDAN BURS ALARAK 2008-2009 YILLARI ARASINDA MEZUN OLAN ÖĞRENCİLER 122 2 Değerli Bitlisliler, Değerli BETAV Üyeleri, Ahmet H. EREN 8 Şubat akşamı Ankara’da Onursal Başkanımız Sayın Özgür’ün ev sahipliği’nde bir yemekli toplantı düzenlendi. BETAV’ın düzenlediği bu yemekli toplantının özel bir an- lamı vardı. O akşam Bitlisliler ve BETAV, başta Sayın Mustafa Yıldırım olmak üzere Bitlis’e hizmet vermiş ve BETAV’a destek olmuş Vali ve diğer yöneticilere minnet ve şükranlarımızı ifade etmek için bir araya gelmiştik. Anayasa Mahkemesi üyeliğinden emekliye ayrılan Sayın Yıldırım’ın Bitlisliler ve BETAV açısından ayrıcalıklı bir yeri vardır. Kendisi BETAV’ımızın kurucusu ve ilk genel başkanıdır. Sözü edilen yemekli toplantıda yaptığım konuşmada belirttiğim gibi Bitlislilerin Bitlis’e hizmeti doğaldır, olağandır. Olağanüstü olan Bitlisli olmayanların devlet görevi gereği orada bulundukları süre içinde Bitlis’i kilometre doldurma, zaman geçirme yeri gibi görmeyip, Bitlis’e ve Bitlislilere yürekten, canla başla hizmet vermeleridir. Sayın Yıldırım ve diğer Valilerimize ve önemli konumdaki görevlilere not vermek bizim işimiz olmadığı gibi haddimiz de değildir. Ancak Bitlis’e ve Bitlisliye verdikleri hizmete paralel olarak kalbimizde, gönlümüzün sevgi yumağında onlara yer ayırmak en doğal hakkımızdır. Yine o toplantıda belirttiğim gibi Devlete hizmet bazen karşılıksız kalabilir. Ancak Bitlis’e hizmet minnet ve şükransız kalmaz. BETAV Bitlis’e ve Bitlisliye can-ı gönülden hizmet veren başta sayın Mustafa Yıldırım olmak üzere tüm Kamu görevlilerine minnet ve şükranlarını sunmaktadır. Bitlis’e ve Bitlisliye hizmet yolunda eğitim amaçlı katkıya öncelik tanıyan BETAV bu yolda kararlılıkla ilerlemektedir. Merkez Organizasyonu, İstanbul ve Bursa şubeleri, gayrimenkulleri, finansal varlıkları, umut ve ışık veren bursiyerleri, özveri, sevgi ve saygıya dayanan oldukça geniş bir üye ağı ile Türkiye’de ender rastlanabilecek sivil toplum örgütlerinden biridir. Başarısı kanıtlanmış bir sivil toplum kuruluşudur. Şimdilerde 700 öğrenciye burs veren BETAV’ın hedefi bu sayıyı birkaç yıl içinde 2000 e çıkarmaktır. Bu hedefe kısa sürede ulaşılması bakımından herkese bir mesajımız var: Bundan böyle cep telefonu olan hayırseverlerin 10 TL ‘lık katılım için “ EGİTİM “ yazıp 6613’e göndermelerini bekliyoruz. BETAV, doğrudan veya BETAV üzerinden Bitlis’e ve Bitlisli gençlere destek veren, onlara yardımcı olmaya çalışan bütün hemşehrilerine ve herkese teşekkürlerini ifade etmektedir. Daha iyi ve daha aydınlıklı bir geleceğe varmak umuduyla şahsım ve BETAV Yönetim Kurulu adına saygı ve sevgilerimi sunarım. 3 Bitlis’in Ekonomik Sorunları ve Çözüm Önerileri Mustafa YILDIRIM Emekli Anayasa Mahkemesi Üyesi (Eski Bitlis Valisi) G eçen yaz Sayın Cemil Özgür tarafından yaptırılan endüstri meslek lisesi ve öğrenci yurdunun açılışı, Sayın Ahmet Eren tarafından yaptırılacak olan üniversitenin temel atma törenlerine katılmak üzere Bitlis’e gittim. Gezi bana bölgedeki değişiklikleri ve gelişmeleri görerek değerlendirme olanağını verdi. Uçakla Van havaalanına indim. İlk işim Van Kalesini gezmek oldu. Kale oldukça bakımsızdı. İlköğretim öğrencisi olduklarını söyleyen çocuklar rehberlik yapıyorlardı. Verdikleri bilgiler hem eksik hem de yanlıştı. Aynı özensizliğe Ahlat Selçuklu Mezarlığında da tanık oldum. “Türklerin elinde Anadolu’nun Tapusu” olan mezarlar kaderine terk edilmişti. Yine birkaç çocuk zoraki rehberlik yapıyordu. Anlattıklarının yanlışlığı yanında bir kısmının da hurafe olması üzücüydü. Mezarları tanıtıcı, bilgilendirici tabelalar bile yoktu. Devlet Akdamar Adasına gösterdiği ilgiyi Selçuklu Mezarlarından esirgemişti. Eğitimde ve alt yapıdaki olumlu gelişmeler güzeldi. Ne var ki İl’den ayrılırken çalışır durumda bıraktığım fabrikaların tümü kapanmıştı. TEKEL ve BEST Sigara Fabrikaları özelleştirme politikası neticesi satılmışlar ve kapılarına kilit vurulmuştu. Yüzlerce sigara fabrikası çalışanı işsiz kalmıştı. Daha da önemlisi dünyanın en iyi tütününü yetiştiren 8000 üretici sahipsizdi. Köylüye alternatif ürün yetiştirmesi için de yol gösterilip destek verilmemişti. Sigara piyasası tümüyle Amerikan ve İngiliz kartellerinin eline geçmişti. Yine Et ve Balık kurumuna ait olan et kombinası ile yem fabrikası da özelleştirildikten sonra kapanmıştı. BETAV mensubu hayırsever işadamları tarafından kurulan konfeksiyon fabrikası yüzlerce genç kıza iş vermekte idi. Ancak üretilen malın pazarlanmasında ciddi sorunlarla karışlaşmışlar, ne devlet ne de özel teşebbüs kendilerine yardımcı olmamıştı. BETAV üyeleri fabrikayı kapatmamak için yıllarca zararı karşılaşmışlar, sonunda dayanma güçleri kalmadığından çaresizlik içinde bu iş yerini kapatmak mecburiyetinde kalmışlardı. Bu genç kızlar da işsizler ordusuna katılmıştı. Çift yol haline getirilen karayolu, ulaşımda rahatlık yaratmıştı. Belediyelerin Van Gölü kenarında oluşturdukları yürüyüş yolları ve yeşil alanları görmek güzeldi. Bitlis kabuğunu kırarak Rahva’ya doğru yayılmıştı. Kış aylarında günlerce geçit vermeyen Rahva’ya toplu konutların yapılması, üniversitenin kurulması sevindiriciydi. BETAV’ın önderliğinde hayırsever işadamlarının eğitime yaptıkları katkı ve yatırımlar inanılmaz boyutlara varmıştı. Bitlis ekonomik bakımdan geri gitmişti. Özelleştirilen devlete ait fabrikaların tümü kapanmış, ancak Sayın Nihat Özdemir’in sınırlı istihdam yaratan çimento fabrikasını saymazsak yeni fabrika yapılmamıştı. Bitlis’in en önemli sorunu işsizlikti. Üretimin olmamasıydı. Valilik ve belediyenin aralıklarla yaptığı gıda, giysi ve yakacak yardımları halkın derdine deva olamazdı. Yıllar önce ilden ayrılan bu işadamlarının Bitlis’le sadece gönül bağları vardı. Siyasi ve ekonomik beklentileri yoktu. Karşılıksız yardımda yarışıyorlardı. 23 yıl evvel kurucu başkanı olduğum BETAV’ın başarısı beni hem heyecanlandırdı hem de gururlandırdı. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ I- Bitlis’te zaten az sayıda olan fabrikaların 4 özelleştirmeleri yanlış olmuştur. Devlet özelleştirme yaparken, üretim ve istihdamı garanti altına almalıdır. Hatta alıcıdan yen teknoloji getirme, ek üretim ve istihdam yaratma istenmelidir. Batı illerinde bile alıcıların bir kısmı fabrikaları kapatarak arsalarını değerlendirmişlerdir. Ahlat Selçuklu mezarları, Selçuklu cami ve kümbetleri onarılarak koruma altında turizme açılmalıdır. VII- Doğunun denizi olan Van Gölü Havzası için özel bir master plan yapılmalıdır. Su sporları ile ilgili federasyonlar bazı yarışmaları Van Gölüne kaydırmalıdırlar. Bitlis’in kışı değerlendirilerek kayak sporu desteklenmelidir. Özel teşebbüsün yapabileceği işler Devlet tarafından yapılmamalıdır. Ancak Devletin işini yapacak özel teşebbüsü Bitlis gibi illerde bulmak mümkün değildir. Özel girişimci kâr edeceği güvenli yerlere yatırım yapar. Şimdilik doğudaki koşulların özel teşebbüsün yatırım yapmasına uygun olmadığı görülmektedir. Bu nedenle devlet elindeki fabrikaları özelleştirme adına elden çıkarmamalıdır. Zarar etme pahasına yeni fabrikalar yapmalıdır. Her zaman Devletine içten bağlı olan Bitlis’e yapılacak yatırımlar neticesi yaratılacak üretim ve istihdamın getireceği sosyal fayda, her zaman maddi zarardan fazla olacaktır. Türk milletinin her ferdi bu zararı karşılamaya hazırdır. VIII- Deneyimli, bilgili ve başarılı memurların en az üç yıl Bitlis’te görev yapmaları için özendirici önlemler yanında zorlayıcı yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bitlis Eren Üniversitesi’nin, gelişmiş ve ünlü batı üniversitelerinin öğretim elemanlarından yararlanması için gerekli önlemler şimdiden alınmalıdır. IX- Bitlis’in tarihi ve doğal güzelliklerini tanıtmak için görsel medyadan daha çok yararlanılmalıdır. X- Bitlis sorunlarını yetkili ve etkili çevreler nezdinde gündeme getirerek devamlı canlı tutmak için “BİTLİS LOBİSİ” oluşturulmalıdır. Şimdiye kadar bu görev BETAV tarafından olanaklar içinde en iyi şekilde yerine getirilmeye çalışılmıştır. II- İl’de yatırım yapacak iyi niyetli, gerçek girişimci daha çok desteklenmelidir. Bitlis İli’nin olanak ve koşullarını dikkate alan “Bitlis İl’ i Kalkınma Planı” yapılmalıdır. Teşvikler bu plandaki öncelik sırasına göre verilmelidir. III- Küçük sanayi siteleri uzun vadeli ve faizsiz kredilerle desteklenmelidir. Tüm siyasi kadroların ve iş adamlarının daha çok destek vermeleri halinde BETAV diğer görevleri yanında güçlü bir Bitlis Lobisine dönüşebilir. IV- Çiftçilere tarım örgütünün kontrol ve eşgüdümünde faizsiz kredi verilmelidir. Özellikle arıcılık özendirilmelidir. Hayvancılığın tekrar ayağa kalkması için özel bir düzenleme yapılmalıdır. Bitlis’in, çoğunluğu ekonomik olan önemli sorunları vardır. Bunlar ciddi bir planlama ile Devletin koordinatörlüğünde, sevgili Bitlislilerin de destek ve katkılarıyla çok uzun olmayan bir zaman dilimi içinde çözülebilirler. V- Kısmen de olsa pomza madenini Bitlis’te sanayi ürünü haline getirecek tesisler kurulmalıdır. Ancak bunun için Devlet, yeterince kaynak ayırmalı, bu kaynağı kullanabilecek ehil bürokratları görevlendirebilmeli, hükümetlerin değişmesinden etkilenmeyecek bir politikayı kararlılıkla uygulamalıdır. VI- Bitlis tarihi eserler yönünden açık hava müzesi gibidir. Bitlis kalesi, kervansaraylar, 5 Ane, Nezir GENCER B u dergideki yazımı kendi anamın şahsında tüm Bitlis annelerine ithaf ediyorum. herkes yemek yerken o ya hizmet eder veya ayakta emir bekler. Tüm Bitlis gelinleri gibi bu geleneklere uymak mecburiyetindedir. Benim anam Necibe muhaceretten 15 yıl sonra doğdu. O zaman için oldukça önemli bir eğitime sahip Bişar Efendi’nin kızı olarak dünyaya geldi. Bişar Efendi’nin Tebriz’de, Şam’da ve Halep’te önemli devlet memuriyetlerinde bulunduğu ve Farsça, Arapça konuştuğu söylenir. Ama tüm Bitlisliler gibi o da kız çocuklarını okula göndermek istememiş. Benim anam Necibe, birazcık okumayı yazmayı yetmişlerinde öğrendi. Necibe 17’sinde ana olmuştur. Ortalama her 20 ayda bir çocuk dünyaya getirir. 40 yaşına geldiğinde dokuzu yaşayan on dört çocuk anasıdır. Yaşayan dokuz çocuktan altısı kızdır. Bu dokuz çocukla uğraşmak ve o dönemlerdeki yaşadıklarını anlatmaya bu sayfalar yetmez. Kendisi için giyim kuşam hiç önemli değildir. O her türlü imkânıyla çocuklarını giysilerini biribirine yapıp yamamakla uğraşır. Çok sağlıklı olmayan bedeniyle leğende çamaşır yıkar, hamur yoğurur, lavaş açar ekmek pişirir. Evleninceye kadar babamı hiç görmemiş. Ama babam, şerbetlendikten sonra, nişanlısını görmek amacıyla gizlice bir sabah namazı vakti, annemlerin bahçesine gelip bir kiraz ağacına çıkıp gizlenmiş. Kahvaltı vaktinden sonraya kadar öyle beklemiş. Necibe daha 14 veya 15’indedir. Elindeki çay bardaklarını yıkamak için bahçedeki bulağa götürürken, kiraz ağacından, babamın ‘Necibe’ diye seslenerek çağırması üzerine, korkarak bayılıp yere düşer. Babam da korkudan kendisini ağaçtan atarak kaçar gider. Ta ki toydaki kol altı ve yüzgörümlüğüne kadar ne annem babamı ne de babam annemi görmez, göremez. Her gün evin içini düzenler, bahçedeki dutun altını süpürür. Odunla, çeperle ocak yakar veya soba yakar çay pişirir, yemek yapar. Ta ki çocuklar büyüyüp ona yardımcı oluncaya kadar. Bu konular hiç birimizin yabancısı değildir. Büyük çoğunluktaki analarımız bu kabil zorlukları mutlaka çektiler. Ama Necibe ananın biraz farklılığı vardı. Çünkü o kız çocuklarının da erkek çocukları gibi okumasını istiyordu. Bu uğurda törelere karşı çıkan ilk analardandır. 1950 sonrası aydın ailelerde kız çocukları için sadece ilkokula müsaade edilmeye başlanmıştı. Ama o sonuna kadar isterdi, ancak kız çocuklarından bazılarını kaçak, gizli, kavgalı liseyi okutabildi. Necibe ilk doğumuna kadar her namazda olduğu gibi sabah namazında da erkenden kalkarak kaynanasının ve kaynatasının namazlıklarını serer ve ellerine su dökerek abdest aldırır. Üç yıl kendisinden yaşça büyüklerle konuşmaz, işaretle anlaşır. Dilinin açılma onayı çıkıncaya kadar sadece kendisinden küçüklerle konuşabilir. Gene bu süre içerisinde Aslında babamın ekonomik durumu kötüleşince en büyük erkek çocuk olan benim bile ortaokuldan sonra okumam mümkün gözükmüyordu. Artık babam ticarete noktayı koymuş, Adilcevaz’da küçük bir memur- 6 du. Dokuz çocuğu değil okutmak doyurmak bile çok zordu. Okumam için ya Bitlis’e ya da Van’a gitmem, evdeki karavanadan uzakta ek bir masraf gerekirdi. Bu döneme kadar Necibe ananın takıları bir şekilde harcanmıştı. Son kalan boynundaki habı tane tane satarak beni okumaya teşvik etti. Daha da ötesi: Necibe ana başka bir fedakârlığı da kafaya takmıştı. mın adında fedakâr Bitlis analarının adını yaşatmak onlara rahmet almak ve gelecekte de Bitlis anası olacak genç kızlarımızın okumalarına yardımcı olmak amacıyla bir kız meslek lisesi yapmaya karar verdim Bu lisenin adının da ‘BETAV NECİBE GENCER KIZ MESLEK LİSESİ’ olmasını uygun buldum. Böylece çok değer verdiğim anam ve BETAV’ın adını bir araya getirmeyi Allah bana kısmet etti. İnşallah kısa zamanda (bir yıl içinde) bu inşaat okul haline dönüşecektir. Sevgili genç kızlarımız bu okulda okuyarak ya bir meslek sahibi olarak hayatlarını sürdürecekler veya eğitimlerine devam etme imkânına kavuşmuş olacaklar. Bilinçli bir anne olacaklar, Necibe ana gibi onlar da kız çocuklarının erkek çocuklar gibi okuması için kendilerine düşen fedakârlığı yapacaklar. Eskiden doğudaki geleneklerde zengin bayanlara gösterişli olsun diye güzelim sağlam dişler tıraşlanarak üzerine altın kaplatılırdı. Anamın da dişleri altın kaplıydı. Sevgili Necibe anam büyük bir ciddiyetle ‘Oğlum yeter ki sen oku. Gerekirse ben bu altın dişlerimi de söktürürüm’ demişti. Çok şükür bu olmadı. O bize hep helal kazanç tavsiye etti, memleket ve ülke sevgisini ve hayır hasenatı öğretti. Akrabaya, komşuya ve hemşeriye yardımcı olmayı öğütledi. Tüm, Bitlis anaları gibi. Böylece sevgili analarımızın ruhları şad olacak. Böyle bir ana desteği, durmadan yaptığı dualar ve okuduğu Ayetelkürsüler sayesinde elimiz ekmek tuttu. Ben de diğer evlatları gibi ilk fırsatta elimden geldiği ölçüde sevgili anamı mutlu etmeye çalıştım. 2006 yılının ocağında rahmete kavuştu. Vefatında biri hariç sekiz evladı başındaydı. Bu okulu yapmamda bana arsa tedarik ederek bu imkânı sunan başta değerli Valimiz Nurettin YILMAZ’a çok teşekkür ederim. Ayrıca tüm Bitlis’in gururu sayılan ve büyük bir gururla mensubu olduğum Bitlis İli ve ilçelerinde eğitim seferberliğini başlatan, binlerce öğrenciye burs vererek üniversite okumalarını sağlayan, Bitlis’in tanıtımı için çeşitli aktiviteler de bulunan, Bitlis’e bir çok eğitim tesisi kazandıran örnek bir sivil toplum kuruluşu BETAV’a ve bu Vakıftaki bize örnek olan büyüklerime en derin şükranlarımı belirtir, saygılar sunarım. Rahmetli annem; ‘Annem bana, kızım sen gençliğinde hiç iyi bir gün görmedin. Allah senin sonunu hayretsin diye dua ederdi, Çok şükür Allah benim ömrümün sonunu hayır etti. Şimdi ben de sizler için aynı duayı yapıyorum. Allah çocuklarımın her iki dünyasını hayretsin’ derdi. Allah ona ve vefat eden tüm analarımıza ve babalarımıza rahmet eylesin. Herkesin annesi ve babası kendisi için çok kıymetlidir. BETAV NECİBE GENCER KIZ MESLEK LİSESİ tüm hemşerilerime hayırlı uğurlu olsun. Tüm Bitlis analarının, sevgili anam Necibe Gencer’in ve rahmete kavuşan Bitlis analarının ruhu şad olsun. Şimdi ben de sevgili anam Necibe Hanı- 7 Yeni Bir Bitlis Vahit KİLER Bitlis Milletvekili D ideban üstündeyim… Doyamadığım topraklardayım…Bin yıllardır bu toprakları gözetleyen kollayan yöreye “dîdeban”lık yapan bu yüce dağdan ovaya, Rahva’ya bakıyorum. Nerden nereye diyorum kendi kendime. Nereden nereye! Ne savaşlar oldu bu ovanın üstünde, yanında, yöresinde. Ne medeniyetler kuruldu bu güzel coğrafyada. Kimlerin son nefesi düşmedi bu derenin suyuna... Kimlerin derdini alıp götürmedi bu koca dere... Kimler, nelerden vazgeçip baş koymadı ulu bildiği yola… Afakı saran düşüncelerin kocamışlığında bir kez daha dalıyorum Rahva’ya doğru. yapan değerli büyüğüm Ahmet Eren’e ve tüm Eren Ailesi’ne Bitlisliler adına şükranlarımı sunarım. Erenler’in unutulmaz hizmeti üniversite kampüsünün yapılması, gençlerimizin ufkunu daha da açmıştır. Bu tarihi hizmet için kendilerine minnettarız. Eğitim kadar mühim olan sağlık konusunda da çok çalıştık. Bütün kapıları çaldık, Bitlis için sürekli talepte bulunduk. Bitlis genelindeki yatak sayısı 350’den 660’a çıkmış durumda. İlk seçim çalışmalarımızda Bitlis Devlet Hastanesi’nde 1 tane bile uzman hekim zar zor bulunurken bugün bu sayı 50’yi geçmiş durumda. İl genelindeyse bu sayı 100’ü geçmiş. Birkaç sene önce yaptığımız 100 yataklı hastanemize şimdi 150 yataklı kısım da eklendi. Hatta hemen yanı başına da işlevsel bir Ağız Diş Sağlığı Merkezi açtık. Bitlis, bölgesinde hızla bir sağlık merkezi haline geliyor. Geri kalmışlıktan yakındık yıllar yılı. Bitlis’in (ve tabi ilçelerinin) modern bir görüntüye sahip olmadığından şikâyet ettik hep. Çok şükür ki, bu toz bulutu da dağılıyor artık. Merkez ve ilçelerimizde 3.500’e yakın konut yapıldı ve yapılmaya devam ediliyor. Taşıyla toprağıyla Bitlis, Doğu’da parmakla gösterilecek bir il haline gelmeye başlamıştır. Çocukluğumda niye bu kadar büyük gelmemişti ki Bitlis bana? Oysa ben küçüktüm, ellerim küçüktü ama şehir büyüktü. Yıllar geçti, yaş aldım. Her şeyden aziz bildiğim Bitlisli, bana bir görev verdi bir gün. Demokrasinin en muhteşem yöntemi olan seçimlerde, adaylığım kıymetli hemşehrilerimce desteklenmiş ve ben Bitlis milletvekili olarak büyük bir sorumluluk almıştım. O güne kadar ve o günden sonraki en onurlu sorumluluktu bu gelişme. Sırtımda çocukluğumun teri kurumamıştı benim için. Şimdi o tere tüm Bitlislilerle birlikte akıtacağımız alnımızın teri karışacaktı. Kollar sıvandı, dualara talip olundu. Ve bir baktık ki, o güne kadar Bitlis’te olmaz denilen ne varsa olmaya başladı. Derslik sayısı, öğretmen sayısı 2002’ye oranla % 75 artmışsa çok şey değişiyor demektir. Hele bilgisayar sayısı yaklaşık 10 katına çıkmışsa, bu gelişmeler bizi ziyadesiyle sevindirir ve inancımıza inanç katar. Yeri gelmişken, Bitlisli kardeşlerimizin kullanmaları için bilgisayar bağışını hızlı bir şekilde Öte yandan, eğitim-öğretime başlayan Polis Meslek Yüksek Okulu, Bitlis Eren Üniversitemizle birlikte, Rahva’nın gelişim sekansında önemli unsurlardan olmuş ve Bitlis’in bir eğitim kenti olması yolunda temel taşlar zemine yerleştirilmiştir. Polis Okulunu gündeme ilk getirdiğimizde inanmayanlar, hatta müstehzi bir ifadeyle gülenler olmuştu. Ama inanç öyle bir şeydir ki, sizi kendi harmanına katar, güveninizi pekiştirir ve ortaya kimsenin 8 inanmadığı ama sizin inandığınız sonuçlar koymanızı sağlar. Bizim için de böyle oldu bu süreç. Kimsenin ihtimal dahi vermediği Polis Meslek Yüksek Okulunun inşaatı başladı, bitti ve 600 öğrencisiyle derse başladı. Bu sayı ileriki yıllarda artacak ve dolayısıyla Bitlis’e daha çok kazanç gelecektir. Ve bu güzide okuldan mezun olan her bir polis kardeşim, gittiği yerde bir Bitlisli gibi konuşacak, bir Bitlisli gibi düşünecek; yani Bitlis’i temsil edecektir. Eğitimle ilgili tüm verileri üst üste koyunca da hedeflerimiz büyüyor. Dolayısıyla, üniversite kökenli bir teknokent projesini çok uzaklarda görmüyorum. Yazılım-bilişim sektöründe birkaç sene sonra Bitlis’in adının anılmaması için bir sebep yok. Her şey yarınki Bitlis’in bugünkünden daha iyi ve müreffeh olması için. Bu çerçevede, yaşlı ve özürlü vatandaşlarımızın daha sağlıklı koşullarda yaşayabilmeleri için toplum merkezleri ve yaşam alanlarının inşaatına da başladık. Rahva’ya olduğu kadar, tarihi şehrimize de yaptığımız bu binalar yaşlıla- rımız ve özürlülerimiz için kıymetli imkânlar içermektedir. Geleceğimiz olan gençlerimizi düşündüğümüz kadar, bizleri bugünlere getiren büyüklerimizi de elden ayaktan düştükleri zaman bilhassa düşünmeliyiz. Her bir düşünceden doğan projeler hasıl oldukça ruhumuz, kendisini saran huzurla şevkleniyor ve biz de yaptıklarımızı az buluyoruz. Dideban üstündeyim. Yüzüm gülüyor. Sevinçliyim. Çocukken bana uçsuz bucaksız gelen Rahva şimdilerde ufacık geliyor. Kamu kuruluşları, toplu konutlar, hastane, özel girişimcilerin yaptığı evler, binalar dolduruyor Rahva’nın düzünü; kırıyor acımasız ayazını. Rahva büyüyor, Bitlis gelişiyor, Bitlisli seviniyor. Bitlis’e, bir Bitlis daha ekleniyor. Nereden nereye diyorum…Nereden nereye? Bu şehir on sene sonra Rahva’ya da sığmayacak. Evet, Rahva büyük…Ama hayallerimiz Rahva’dan daha büyük. *dîdeban: gözcü,nöbetçi. BETAV 19. Genel Kurul Toplantısı (Foto Cumalı Ayaz) 9 Bitlis Tarihsel Geçmişini Hak Ediyor Mehmet Nezir KARABAŞ Bitlis Millet Vekili Y ılda bir sayı çıkardığınız BETAV dergisinde düşüncelerimi kaleme alma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyor ve saygılarımı sunuyorum. Beş bin yıllık tarihi bir geçmişe sahip Bitlis hakkında, dışarıdan bakan birinin birkaç sayfalık yazı yazması kolaydır. Ancak, elli yıllık yaşamının neredeyse tamamını bu ilde geçirmiş Bitlisli biri için, Bitlis’i birkaç sayfada anlatmak hiç de kolay değil. Bu zorluğa rağmen, Bitlis’in geçmişi ve bu günü ile ilgili değerlendirmemi birkaç sayfaya sığdırarak anlatmaya çalışacağım. Bitlis’ten bahseden herkes, öncelikle bu kentin beş bin yıllık geçmişini ve tarihsel süreçte onlarca medeniyete ev sahipliği yaptığını ifade ederek söze başlar. Ancak, resmi tarih penceresinden bakan anlayışın anlatımlarında, Bitlis’te, Selçuklu ve Osmanlıdan başka hiçbir medeniyet izine rastlayamıyorsunuz. Bitlis Valiliği, Bitlis Kültür Müdürlüğü, Üniversiteler ve merkezi hükümetin yayınlarında, Bitlis’in tarihi yalnızca Türk’lerin tarihi gibi sunulmaktadır. İmha ve inkâr politikaları sonucunda, kısmen Ermeni mimarisinin hâkim olduğu Bitlis evleri, Osmanlı evleri, Türkmen, Fars ve tarihin derinliklerinden gelen birçok kültürün izini taşıyan, eserlerin yanı sıra zengin Bitlis Kürt folklorunun da Orta Asya’dan geldiği varsayılmaktadır. Bu anlayışın hâkim olduğu yayınlarda, 1915 yılında yaşanan tehcire kadar, Bitlis nüfusunun yarıya yakınını oluşturan Ermenilerden, günümüzde ise nüfusun çoğunluğunu oluşturan Kürtlerden, muhalif duruşları nedeniyle bazı şahsiyetlerden bahsedilmiyor. Bunlardan neden bahsettim? Bir kentin tarihinin ve gerçeğinin tersyüz edilmesi, o kente dair gerçeklerin bilinmemesinden kaynaklı olmadığı, aksine bilinçli bir tercih ve politikanın sonucu olduğu kanaatindeyim. Bu bakış ve anlayış, Türkiye’nin, Ermeni Tehcirine bakışı ile Ermeni ve Kürt politikasının Bitlis yerelindeki yansımasıdır. Bu konuları, kendi yerelimizde ve Türkiye genelinde, tüm yönleriyle tartışıp bilimsel ve çağdaş bir anlayışla çözüme kavuşturmadığımız sürece genel ve kentsel sorunlarımızı çözmek mümkün olmayacaktır. Çünkü bu anlayış Bitlis’te doğmuş, büyümüş veya kökü Bitlis’te olan önemli şahsiyet ve değerleri dışlıyor. Bu anlayış, Bitlisli olan ve uluslararası alanda tanınan birçok şahsiyetin sanat, edebiyat ve bilim alanında yarattığı eserleri dışlıyor. Bu anlayış, medeniyetlerin yarattığı ve bugün yaşatılması, geleceğe taşınması gereken eserleri ya tahrip ediyor veya yok olmasına göz yumuyor. Tarihe ve topluma inkârcı bakan bu yönetim anlayışının Bitlis’i, ‘Onlarca medeniyete beşiklik eden il olarak tanımlaması inandırıcılıktan yoksundur. Dolayısıyla, bu medeniyetlerin izlerinin nerede olduğu sorusuna verebileceği bir cevabı olmadığı gibi, ‘Bitlis’i tarih ve kültür kenti yapacağız’ söylemleri de samimiyetten uzaktır. Bu anlayışın geldiği noktayla ilgili çok taze bir örnek vermek istiyorum. William Saroyan Bitlisli Ermeni bir ailenin çocuğu olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde dünyaya geldi. Edebiyat alanındaki başarılı çalışmalarından dolayı 1939 yılında Pulitzer ödülüne layık görülmesine rağmen bu ödülü reddetti. 60’tan fazla öykü, roman ve oyun yazan Saroyan, ilk kez ailesinin yaşadığı Bitlis’i 1964 yı- 10 lında, Yaşar Kemal ve Fikret Otyam eşliğinde ziyaret etti. UNESCO’nun 2008 yılını William Saroyan yılı ilan etmesinin ardından, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul GÜNAY, Saroyan Ailesinin Bitlis’te yaşadığı evi 2009 yılı sonuna kadar müzeye dönüştüreceklerini açıkladı. Bazı siyasetçiler Ermeni olan biri adına müze yapılmasının ulusal çıkarlarımıza zarar vereceğini söyleyerek bu çalışmaya karşı olmuşlardır. Bu engelleme, ne Saroyan’ın baba ocağını ziyaret etmesini ne de ailesinin Bitlis’te yaşadığı gerçeğini ortadan kaldırabildi. Eğer Bitlis’i tarihine ve geçmişine yaraşır bir noktaya taşımak istiyorsak, geçmişi ve gerçekleri tüm yönleriyle ve bilimin ışığında açığa çıkarmalıyız. Geçmişi tüm çıplaklığı ile açığa çıkarmak ve kabullenmek, bu günümüzü doğru algılayıp geleceğimizi sağlıklı planlamamızın vesilesi olacaktır. Bitlis’in mevcut ekonomik durumu, nedenleri ve çözüm önerilerimi çok kısa olmak koşulu ile paylaşmak istiyorum. Bitlis, kişi başına düşen milli gelir, eğitim, sağlık, işsizlik oranı gibi sosyo-ekonomik göstergeler açısından 81 il içinde son sıralarda yer almaktadır. Nüfusun yarısı yeşil kartlı, ailelerin 1/3’ünden fazlası kömür yardımı alıyor, çocukların yarısından fazlası sağlık ve eğitim yardımından faydalanıyor, binlerce aile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı yardımları ile geçinmeye çalışıyor, bu kara liste böyle uzayıp gidiyor. Bazı siyasetçiler, yapılan yardımları övünç vesilesi olarak dillendirip seçim propagandalarına malzeme yapmaktadırlar. Oysa bu göstergeler, işsizliğe, açlığa, yoksulluğa ve çaresizliğe mahkûm edilen bir kentin, açlık üzerinden esir alındığının resmidir. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, bölgenin ekonomik olarak geri bırakılması ve ihmal edilmesinden, Bitlis kendisine düşen payı fazlasıyla aldı. Tarım ve hayvancılığın tek ekonomik faaliyet olduğu ilimize kamu marifetiyle yapılan, Bitlis Sigara Fabrikası, Bitlis Arıcılık ve Araştırma Enstitüsü, Tatvan Et Kombinası ve Yem Fabrikası, Adilcevaz Süt Fabrikası tarım ve hayvancılığa dayalı sanayi yatırımlarıydı. Ancak 1986’dan itibaren başlayan özelleştirme uygulamalarından nasibini alan bu fabrikalar satılarak kapatıldı. Bu uygulamanın en son örneği ise 81 yıl boyunca Bitlis ekonomisinin lokomotifi olan Sigara Fabrikası ve Yaprak Tütün İşletmesinin, kapatılması oldu. 12 Eylül darbesi sonrasında başlayan çatışma ve şiddet ortamı, boşaltılan köyler ve yayla yasakları, tarım ve hayvancılığa dayanan Bitlis ekonomisini çökme noktasına getirdi. Yıllardır süren bu kirli savaş ve çatışmanın rantından beslenen bir avuç insan hariç, toplumun tüm kesimleri sürdürülen bu savaşın sona erdirilmesinden ve Kürt sorununun demokratik çözümünden yanadır. Mevcut iktidar, halkın bu yöndeki taleplerini mutlaka dikkate almalı ve toplumsal barışı bir an önce hayata geçirmek için gerekli adımları atmalıdır. Bu sorunun demokratik zeminde çözümü hem ülkemizin hem de İlimizin ekonomik alanda sıçrama yapmasını beraberinde getirecektir. Parlak bir tarihe sahip olan Bitlis’in, refah içinde ve mutlu insanları bağrında yaşatacağı günleri çoktan hak ettiğini düşünüyorum. Bitlis’in mevcut sorunlarının çözülmesi için yapılması gerekenler konusunda düşüncelerimi de paylaşmak istiyorum. — Alt yapı sorunları var. Bitlis’in tarihsel dokusu dikkate alınarak bir an önce gereken tedbirler alınmalıdır. — Merkezi hükümetin desteğiyle, Özel İdare ve Belediyeler üzerinden hizmet sektörü alanında yatırımlar yapılmalı, yatırım yapmak isteyen özel sektöre, genel teşvik programının dışında İlin özel koşulları dikkate alınarak özel teşvikler sağlanmalıdır. 11 — Tarım ve hayvancılık sektörünün sorunlarının çözümü için, başta üretici birlikleri ve kooperatifler olmak üzere özel teşvikle yem, mazot ve gübre desteği sağlanmalıdır. — Üretilen tarımsal ve hayvansal ürünlerin ambalajlanması, depolanması, pazarlanması ve benzeri aşamalar için teşvik verilmeli, gerekli hallerde kamu yatırımı yapılmalıdır. — Turizm potansiyeli olan Nemrut Krater Gölü, Van Gölü kıyılarında doğal dokuya uygun konaklama ve dinlenme tesisleri kurulması teşvik edilmelidir. Tanıtım için, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütlerinin ortaklaştığı organizasyon ile her yıl tekrar eden festivaller yapılması sağlanmalıdır. — Tatvan Belediyesi tarafından düzenlenen, Tatvan Doğu Anadolu Fuarı, merkezi hükümet ve mülki idarenin desteği ile bölge ölçeğinde, ekonomik ve kültürel fuar haline dönüştürülmelidir. — Mevcut kayak tesislerinin altyapı eksiklikleri giderilerek, bölge için kayak merkezi duruma getirilmelidir. — Tatvan Hava Limanı inşaatına biran önce başlanmalı, mevcut demiryolu yenilenerek çağın gereklerine uygun hale getirilmelidir. Bu ulaşım yatırımlarının yapılması, Bitlis’in yanında güzergâh üzerindeki diğer illerin ekonomilerini de canlandıracaktır. — Başta Bitlis Kalesi, hanları, hamamları ve Bitlis evleri olmak üzere, tüm ilçelerde bulunan tarihi kale, medrese, kümbet, köprü ve kiliseler restore edilip gerçek kimlikleriyle halkın ve turizmin hizmetine sokulmalıdır. Yıkılan tarihi köprüler aslına uygun olarak yeniden inşa edilmelidir. Halkın düşüncesi ve iradesinin bu yatırımlara katılması durumunda, Bitlis dışında yaşayan işadamı hemşerilerimizin yatırım yapmasının yolunu da açmış olacağız. BETAV Cemil Özgür Endüstri Meslek Lisesi açılışı ( Foto. Bülten 13) 12 BETAVa Can Verenler Muzaffer AHLAT Muzaffer AHLAT, 1944 yılında Bitlis’te doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Bitlis’te tamamlamış. 1971 yılında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinden mezun olduktan sonra askerlik görevini Edirne Uzunköprü’de yapmıştır. 1974 yılında Sağlık Bakanlığında göreve başlamış; Elazığ ve Bitlis Sağlık Meslek Liselerinde müdürlük yaptıktan sonra 1980 yılında istifa ederek Bitlis’te ticaret hayatına atılmıştır. 1987’de BETAV’ın kurucular arasında yer alan Muzaffer AHLAT, şu anda Bitlis’te ticaretle uğraşmakta ve BETAV Bitlis Şube başkanlığı görevini yürütmektedir. Evli ve iki erkek çocuk babasıdır. BETAV’a gösterdiği ilgi ve yaptığı katkılardan dolayı kendisine teşekkür ederiz. 13 BETAVa Can Verenler H. Uğur BARUT Bitlis’in tanınmış ve seçkin bir ailesine mensup olan H. Uğur Barut, 1956 yılında Ankara’da doğmuş. İlk, orta, lise eğitimini Bitlis’te tamamladıktan sonra yine Bitlis’te YİBAK İnşaatta ticaret hayatına başlamış. 1977 yılında Ankara’ya taşınmıştır. Ticaret hayatına Ankara’da devam etmiş olan H. Uğur Barut, 1987 senesinde kardeşi Dilaver Barut ile bir aile şirketi olan Barutçuoğlu İnşaatı kurmuştur. Ağırlıklı olarak Kastamonu’da olmak üzere, Ankara ve Türkiye’nin çeşitli illerinde taahhüt ve ticaret işleriyle uğraşmaktadır. Evli ve bir oğlu vardır. H. Uğur Barut, yoğun işleri arasında BETAV’a da hizmetten geri kalmamış, 1994-1998 tarihleri arasında BETAV’da Yönetim Kurulu üyeliği görevi yapmıştır. BETAV’a gösterdiği ilgi ve yaptığı katkılardan dolayı kendisine teşekkür ederiz. 14 BETAVa Can Verenler Hasan DALKIRAN Hasan DALKIRAN, 1952 yılında Bitlis’in Devrim Mahallesinde doğdu. İlköğrenimini Kâzımpaşa İlkokulunda bitiren Hasan Dalkıran 1968 yılında Bitlis Lisesinden, 1972 yılında İTÜ M.M.F. Elektrik Bölümünden mezun oldu. Mezuniyetten sonra Bitlis Sigara Fabrikasında 2 yıl Müdür Muavinliği yaptıktan sonra vatani görevini yerine getirmek için askere gitmiş, 1975’te kısa dönem yedek subaylık döneminden sonra terhis olup serbest çalışmaya, kardeşleriyle birlikte Bitlis Elektrik Şebekesi işinin yükleniciliğini yapmaya başlamıştır. Merkezi, İstanbul’da olan Dalkıranlar İnşaat Taahhüt Sanayi A.Ş. firması, enerji sektöründe 200 den fazla çeşitli branşlarda proje tamamlamıştır. Müteahhitliğin yanı sıra elektrik sektöründe sanayicilik de yapan Hasan Dalkıran, BETAV Merkez Yönetim Kurulu Üyesi ve BETAV İstanbul Şubesi Başkan Yardımcısıdır. BETAV’ı, insana sevgi ve saygıyı, kitaplar okumayı, folklörü, sporu özellikle kayak sporunu yaşamının gereği gören Hasan Dalkıran evli, 1 erkek, 1 kız babası ve 1 kız, 1 erkek çocuk dedesidir. BETAV’daki hizmetlerinden dolayı kendisine teşekkür ederiz. 15 BETAVa Can Verenler Nezir KARAKAŞ Nezir KARAKAŞ, 1953 yılında Bitlis Merkez Zeydan Mahallesi’nde dünyaya geldi. İlk öğrenimini Kâzımpaşa İlkokulunda tamamladı. O yıllarda ailece Ağrı’nın Patnos ilçesine taşınmaları üzerine ortaokula bu ilçede devam etti. Lise öğrenimini Ağrı Merkez’de tamamlamış. 1978 yılında Ankara Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesinden mezun olmuş ve ardından ailece Bursa’ya yerleşmişlerdir. Bursa’da 2 yıl Endüstri ve Teknik Meslek Lisesi’nde öğretmenlik yaptıktan sonra askerlik görevini 1983 yılında kısa dönem olarak Burdur’da yerine getirmiştir. Yüklendiği işler ve sorumluluklar arasında BETAV’a da hizmet etmiş olan Nezir Karabaş, BETAV Bursa Şubesi Başkanlığını 1996-1997 tarihler arasında başarıyla yürütmüştür. Bursa’da altyapı ve üstyapı alanında birçok proje gerçekleştiren Karakaş, halen kurucusu ve yönetim kurulu başkanı olduğu Karakaşgil İnşaat Tic. ve San. A.Ş. de faaliyetlerini devam ettirmektedir. N. Karakaş evli ve dört çocuk babasıdır, İngilizce bilmektedir. BETAV’a hizmetlerinden ve katkılarından dolayı Nezir Karakaş’a teşekkür ederiz. 16 Mü’min Bey’in Gözyaşları Faik TARIMCIOĞLU Eski Bitlis Milletvekili B itlis Lisesi 1955’de açıldı. İlk açıldığında sanki üniversite açılmış gibi, bütün Bitlis bayram etmişti. Tütün Fabrikası Müdürü rahmetli, Suphi Uluer’in büyük gayreti oldu. Bunun için bir dernek kurulmuştu. Tahmin ederim, Bitlis’te ilk dernek oldu; kuranlara bin rahmet olsun!.. Resim öğretmeni, Mümin Ergül, müdür muaviniydi. Resimle aram çok iyi olduğu için, benim de hocayla aram çok iyi idi. Görenler hatırlar, Verem Savaş Haftası dolayısıyla yaptığım bir afiş, bir yıl boyunca Lise’de asılı kaldı. İyi yürekli, yardımsever, gerçek bir “hoca” idi. Mümin Bey’i, tayin olup, Bitlis’ten ayrıldıktan bir hayli yıl sonra, İstanbul, Dolmabahçe Stadında Türkiye- İngiltere Genç Milli Maçında, tribünde gördüm. Hepimiz ayaktaydık. Ben iki sıra arkadaki Mümin Bey’in yanına gidip, koluna dokundum: “ Hocam, merhaba! Nasılsınız, beni tanıdınız mı?” dedim. Mümin Hoca, bütün öğretmenlerin yıllar sonra, duymak istediği o unutulmaz, “unutulmama” içgüdüsünden dolayı, çok mutlu oldu. “Tabii, hatırladım, Bitlis Lisesinden!” dedi. Beni hatırlamıştı. Ufak, tefek, cılız, hatta çirkince bir çocuktum. Öyle hatırlanacak bir fiziğim yoktu. Ben de mutlu olmuştum. Birden Mümin Hoca’nın gözyaşlarını tutamadığını, salya sümük ağladığını gördüm. Beyaz mendili ile hem gözyaşlarını siliyor, hem de burnunu sümkürüyordu. Maçı bırakmış, nostalji yaşıyorduk. “Nasıl ağlamam?!” dedi, devam etti: “ Ben şimdi Gönen Lisesinde Müdürüm. O Bitlis’i, o sıcak Bitlislileri, o esnafın bana gösterdiği hatırşinaslığı nasıl unuturum? Meğer, o karakış, o zulüm olarak gördüğümüz kar, bize ne nimetmiş!... O sıcaklığı sekiz yıldır Gönen’de bulamadım. Bitlisliler çok asilmiş, ayrılınca, daha iyi anladım!” dedi. Esnafın,mahallenin sıcaklığından, bonkörlüğünden bahsetti. “Benim akıl erdiremediğim, bu kadar fukaralıkta, yoksullukta, Bitlis’e gelenlere nasıl bu kadar zengin gönüllü olmalarıydı?…” dedi. Dünyalar benim olmuştu. Hukuk Fakültesi III . sınıfa gidiyordum. Nasıl bir çevrede büyümüştüm, onu daha iyi anladım. Aldığım aile terbiyesinin, yıllar sonra, bir statta böylesine değerlendiğini görünce Bitlisliliğim kabardıkça kabardı!. Maçı bırakmış, arada bir sohbet ediyorduk. Benim adımı sordu. Ben hatırlıyor diye, söylememiştim. Biraz bozulur gibi oldum, “ Üç isim ver, kalıp halinde bulayım!”dedi. Ben de Orhan (Kakı), Fikret ( rahmetli Fikret Avis), Faik, dedim. Hiç tereddütsüz “Faik Tarımcıoğlu!” dedi. Bunun bir “öğretmen hafızası” olduğunu, kalıp halinde binlerce öğrenciyi, ancak böyle hatırladığını söyledi. Ve lâfı, yaptığım Verem Savaş Haftasındaki tavşan afişine getirdi. “Hem biliyor musun, yaptığın afişi, yanımda götürdüm. Her afiş dersinde örnek diye gösteriyorum!” dedi. Mutluluğum katmerleşmişti. Hüzünlü bir veda ile ayrıldık. Sağ olasın Mümin Hoca!!.. 17 Deliktaş’ın Kerameti M. Asım HACIMUSTAFAOĞLU Eski Bitlis Valisi O tuz aydan fazla süren 48. dönem Kaymakamlık Kursunu bitirdiğimde, Bakanlıkta düzenlenen kura ile Sivas’ın Hafik ilçesini çekmiş, ama bir arkadaşımla becayiş yaparak Adilcevaz’ı tercih etmiştim. Böylece Valilik görevinden yıllar önce Adilcevaz Kaymakamlığına atamam yapılmıştı. ışıl yanan ve elde kayak sopası yerine taşınan Bitlis’i yakından tanıyan eski kışları bilen 1945-1950 yılları arasında Bitlis’te görev yapan rahmetli babam, Bitlis’e giden karayolunun Deliklitaş’tan zorunlu geçtiğini, oradan birkaç kez geçenlerin, daha sonra çok defalar geçeceğini anlatmıştı. Süphan dağına tırmandık. Rehberimiz 23. yüzlerce meşale eşliğinde muhteşem gece gösterisi, sonrasında da kayak pistinde emsalsiz müzik şöleni bütün Türkiye’de yankı bulmuştu. Adilcevaz Kaymakamlığım yıllarında bir Temmuz günü 25-30 kişilik bir grup ile tırmanışını o gün gerçekleştiren Yazı İşleri Müdürüm herkesin sevdiği, saygı duyduğu, Ağabeyi rahmetli İzzet Altay idi. Akşam geç saatlerde Harmantepe köyünden ay ışığı altında başlayan yürüş ve tırmanma sabaha ka- “Keramet Deliklitaş’ta mı? diye sorduğumda “tanıdıktan sonra kerametin Bitlis’in kendisinde olduğunu anlayacaksın” demişti. dar sürdü. 4 mevsimin koşullarının yaşandığı Kadirşinas Bitlislileri tanıdıktan sonra onun ne kadar haklı olduğunu anladım. Bitlis Valiliğinden ayrıldıktan sonra üç kez 8 Ağustos Törenlerine katılmak üzere Bitlis’i ziyaret ettim. Birçok eğitim sağlık ve sosyal tesisin hizmete girişinin sevincini Bitlislilerle birlikte paylaştım. gibi sebeplerle sürekli fire veriyorduk. Yolun 2002-2003 kış mevsiminde 11,5 metre (o zamanlar için son on iki yılın rekoru) kar yağışına tanık olunca ve ilköğretim çocuklarının boylamasına kesilmiş pet su şişelerini kayak ayakkabısı olarak kullanıp kaydıklarını görünce kayak sporunun ve tesis yapmanın önemi ortaya çıkmıştı. nın bulunduğu zirveye ilk varan iki kişi ben 2005 yılı başlarında Bitlis’te yapılan Türkiye Kayak Şampiyonası, Cem Yıldız’ın rehberliğinde, Bitlisli kayak öğretmenlerinin, Türkiye’nin bu en dik ve en zor pistindeki ışıl tırmanışta arkadaşlarımızın çoğunda yorgunluk, yüksek tansiyon, ayaklarda burkulmalar henüz yarısına ulaşmadan moral kaynağı olan ilk yardımı sağlamakla görevli iki genç doktor arkadaşımız da pes edip geri dönmek isteyince sabah saatlerinde zirveye toplam 7-8 kişi ile ulaşabildik, o da farklı saatlerde. Askerlerce yıllar önce yapılmış beton bir hatıra sandığıve orta yaşlı müftümüz Hüseyin Bayraktar’dı. Sonra da Nüfus Müdürü Bahattin Subaşı yetişmişti. Müftü Bey “Kaymakam Bey, bu zor şartlarda buraya nasıl çıktığımızı biliyor musun?” diye sordu ve cevabını ekledi : “Ben iman gücü ile, sen ise devlet gücü ile” demiş ve epeyce gülüşmüştük. Gerçekten de yolda, sporcu geçinen birçok arkadaşımız dökülmüş, geri dönmek zorunda kalmıştı. 18 Yine Adilcevaz kaymakamı olduğum yıllar... 1956 yılı Ocak ayında İran Pakistan yönüne giden Cento’ya ait İngiliz askeri nakliye uçağı, sisli bir havada Süphan Dağı zirvesine çakılır. Yeri tespit edilince Ocak-Nisan ayları arasında İngiliz dağcılık ekiplerinin günlerce süren uçağa ulaşma çabaları olumsuz hava şartlarından ötürü sonuçsuz kalır. Mayıs ayında enkaza ulaşıldığında birilerinin uçağa aylar önce ulaştığı ve uçaktaki işe yarar eşyaların götürüldüğü tespit edilir. Meğer Adilcevaz’ın Aygır Gölü gençleri, kazadan birkaç gün sonra enkaza ulaştıklarında hayatta kalan görevli olmadığını görmüş ve uçakta işe yarar malzemeleri günlerce köye taşımışlar. Oysa Milli Dağcılık Ekipleri uçağın enkazına ancak aylar sonra ulaşmışlardı. Aynı yıllarda Adilcevaz’da köy gezilerinden birinde, Esenkıyı Köyün’de yol kenarında toplanmış bir köylü grubuna selam vererek konuk olduğunda yaşlı bir vatandaşı tanıttılar. 40 yıl hapis yatmış ve birkaç gün önce tahliye olmuştu. Olay şöyleydi: 1930 yılında arıza sebebiyle Van Gölü civarına mecburi iniş yapmaya çalışan askeri küçük bir uçak köylülerce Rus casus uçağı sanılmış, silahını kapıp gelen bütün erkeklerce yaylım ateşine tutulmuş, zorunlu iniş yapmayı başaran askeri pilotumuz da kurşun yarası almıştı. İhbar üzerine olay yerine gelen Jandarma’ya bütün köylüler “ben vurdum” ben düşürdüm” diyormuş. Ancak suçu bu vatandaş kabullenmiş ve bütün cezayı çekmişti. 14-15 vilayete derdini anlatamadığını, bütün parasının 200 milyar TL. karşılığı mark olduğunu söylüyordu. Hemen gereği yapıldı, arsa bilgileri adresine fakslandı ve sadece 3 ay sonra adını taşıyan okul Tatvan’da hizmete sokuldu. Aynı kişi daha sonra ikinci bir okulu çocuklarımıza kazandırdı. Görev yaptığım yıllarda kamu kuruluşları, yerel yönetimler ve başta bölgeye büyük hizmetleri bulunan BETAV olmak üzere bütün sivil toplum kuruluşları arasında mevcut olan işbirliği, anlayış ve uyum Bitlis’in her tarafında güzel çalışmalar ortaya konulmasını sağladı. Türkiye’de ilk bölünmüş yol projesi Bitlis-Tatvan arasında tamamlandı ve Sayın Başbakan, Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen tarafından hizmete sunuldu. Bitlis’e dar bir vadiye sıkışmış yerleşim alanlarının Rahva Ovasına taşınma çalışmaları başlatıldı. Devlet ya da Ahmet Eren, İsmail Eren, Cemil Özgür, Vahit Kiler, Sadullah Gencer, Nezir Gencer, Zeki Peker gibi Bitlisli hayırsever vatandaşlarımız bir çok hizmeti gerçekleştirdi. Hizmet yarışı hâlâ sürmekte… Bitlis insanının en güzel hizmetlere layık olduğuna ve mükemmel asayişi, disiplini ile eğitim şehri olmayı hak ettiğine inanıyorum. Bitlis Valiliğimin ilk aylarında Almanya’dan Ahmet Mücteba Albayrak adlı bir vatandaşımız aradı : Malatyalı olduğunu, Anadolu’ya bir okul yapmak istediğini, telefonla aradığı 19 Sevgilerimle… Adilcevaz’ dan bir görünüm. Anayasa Mahkemesi ve Anayasa Değişiklikleri konusunda Genel Değerlendirme Fettah OTO Anayasa Mahkemesi Üyesi Yirminci yüzyılın en önemli siyasal gelişmelerinden birisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Anayasal demokrasilerin devlet yönetimine egemen olmasıdır. Türkiye’de 1950-1960 yılları arasında ortaya çıkan siyasal gelişmelerin de etkisi ile Anayasa Mahkemesi 25 Nisan 1962 tarihinde resmen kurulmuş, Avusturya, Almanya, İtalya ve İspanya’nın ardından Avrupa’nın ilkleri arasında yerini almıştır. Anayasa Mahkemesi kurulduğu günden bugüne kadar üstlendiği görevi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder Atatürk’ün gösterdiği ilke ve devrimleri doğrultusunda evrensel ve çağdaş hukuk kurallarını da gözeterek büyük bir titizlikle yerine getirmiştir. Mahkeme üstlendiği görevi yerine getirirken Cumhuriyetin nitelikleriyle ilgili, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” Kuralını daima göz önünde bulundurmaktadır. Günümüzde hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası antlaşmalar, iç hukuku aşarak uygar devletlerin hukuku haline gelmiştir. Bu nedenle Türk Anayasa Mahkemesi de kararlarında, evrensel hukuk ilkeleri yanında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını dikkate almaktadır. Çağımızda toplumların uygarlık düzeyi insan haklarına gösterilen saygı ile değerlendirilmektedir. Ülkemizde bugün yeni bir Anayasa’nın ve Anayasa değişikliklerinin yapılması, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, basın özgürlüğü konularında siyasi ortamlarda, yargı ve bilim çevrelerinde, yazılı ve görsel basında yoğun tartışmalar yapılmaktadır. Yüksek Yargı kuruluşlarının başkanları ve sivil toplum örgütleri tarafından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ile Anayasa Mahkemesinin yapısının değiştirilmesi için Anayasa’da yapılmak istenen değişikliklerde ve yargının bağımsız ve tarafsızlığının sağlanmasında gösterilmesini istedikleri hassasiyetler gündeme getirilmektedir. Kamuoyuna yansıyan bu açıklamalar ve yapılan tartışmalar kuvvetler (erkler) ayrılığı ilkesinin, demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan bağımsız ve tarafsız yargının ve basın özgürlüğünün önemini ortaya koymaktadır. On sekizinci yüzyılda yaşayan Fransız düşünürü Montesguieu’nun “Kanunların Ruhu” adlı eserinde dile getirdiği “Yargı kuvveti, yasama ve yürütme kuvvetinden ayrılmamışsa hürriyetten asla söz edilemez” sözünün, temel hak ve özgürlüklerin korunması yönünden ne denli önemli olduğunu ve sözü edilen ilkenin hukuk devletinin temelini oluşturduğunu ve günümüzde de geçerliliğini koruduğunu söylemek gerekir. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı döneminde 1876 Kanûn-ı Esasi ile başlayan 1909 Anayasası ile devam eden yazılı Anayasa yapma geleneğini, 1921 ve 1924 Teşkilât-ı Esasiye Kanunları ve 1961 ve 1982 Anayasaları ile sürdürmüştür. Avrupa Birliği hukukuna uyum bağlamında, 1990 yıllarında başlamak üzere 1982 Anayasası’nın birçok maddesinde de değişiklikler yapılmış; yapılan bu değişikliklerle temel hak ve özgürlüklerin üst seviyede kullanılması için çağdaş hukuk normları uygulanmaya konulmuştur. Sözü edilen Anayasa çalışmaları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasa yapma birikim ve deneyimine önemli düzeyde sahip olduğunu göstermektedir. Anayasa, ülkede geçerli tüm hukuk kurallarının üstünde yer alan ve onların tümüne temel oluşturan bir hukuk belgesi niteliğindedir. Bu nedenle bu temel hukuk belgesinin toplumsal uzlaşmanın ürünü olarak ortaya çıkması gerekmektedir. Türkiye’de tartışılan Anayasa değişiklikleri de, bu uzlaşı çerçevesinde ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. 20 Bitlis Eren Üniversitesi Prof. Dr. Mahmut DOĞRU Bitlis Eren Üniversitesi Rektörü Bitlis Eren Üniversitesi Kampus alanı Başhan mevkiinde Rahva ovasında 2.400 dönüm arazi üzerinde kurulmakta olup, üniversitemiz ve Eren Holding tarafından eşit yükümlülükte gerçekleştirilmektedir. Bitlis Eren Üniversitesi Rektörü B itlis Eren Üniversitesi, 28 Mayıs 2007 tarih ve 26546 sayılı Kanunla 2 Yüksekokul, 5 Meslek Yüksekokulu, 3 Fakülte ve 2 Enstitü ile kurulmuştur. 3 Fakülte, 2 Enstitü, 1 Yüksekokul, 1 Meslek Yüksekokulu yapılandırılma aşamasında olup, 1 Yüksekokul ve 5 Meslek Yüksekokulu ile eğitim öğretim hizmetlerini sürdürmektedir. Tıp Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Eczacılık Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu ile Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nün açılması için gerekli girişimlerde bulunulmuştur. 8 Ağustos 2009 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımızın katılımıyla Üniversitemizin temeli atılmıştır. Kompakt bir model olan üniversitemizin ilk binasının 2010 yılında tamamlanması ve aynı yıl öğrenci alınması planlanmaktadır. Eğitim-öğretim faaliyetlerine başlanması ile planlanan bazı bölümlerde yabancı dil hazırlık sınıfı uygulamasına gidilmesi ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. BİTLİS EREN YERLEŞKESİ ÜNİVERSİTESİ’NİN Karma üniversite sistemini temel almış olan üniversitemizin yapılanmasında yer alan eğitim, sağlık, araştırma, spor ve sosyal kurumları ile gelişip büyümeyi hedeflemiştir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ahmet Eren, Rektör Prof.Dr. Mahmut Doğru Üniversitemizin derslik ihalesi ile yol ihalesi yapılmış ve inşaat çalışmalarına başlanmıştır. Fen-Edebiyat Fakültesi binamızın yapımına Eren Holding tarafından 2009 yılında başlanmış, Ekim 2010 tarihinde ise tamamlanması planlanmıştır. Diğer yandan yerleşke alt yapısı ile ilgili çalışmalar Eren Holding tarafından sürdürülmektedir. 2009 yılı sonunda personelimizin barınma ihtiyacını karşılamak üzere Toki tarafından Rahva üçüncü etapta yapılan dairelerden 32 adet Rektörlüğümüz, 16 adet ise Eren Holding tarafından satın alınmıştır. Dairelerimiz Temmuz 2010 tarihinde Rektörlüğümüze teslim edilecektir. Üniversitemizin 2020 yılına kadar olan bir gelişme plânı hazırlanmıştır. Yerleşke planı üzerinde yapılan çalışmalar yedi fakülte, yüksek okullar kompleksi, ileri araştırma laboratuarları, kapalı ve açık spor alanları, sosyal alanlar, lojman, öğrenci yurtları ve misafirhane temel alınarak 15-20 bin öğrenciye hitap edecek şekilde yapılmıştır. Yerleşkenin planı 21 2009 yılı Nisan ayında tamamlanmış ve ardından Devlet Planlama Teşkilatına sunularak onayı alınmıştır. Böylece Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 1916’da işaret ettiği “ŞARK ÜNİVERSİTESİ” hedefine adım adım yaklaşılmaktadır. Bitlis Eren Üniversitesi Kampus İnşaatı Üniversitemizde 2009-2010 eğitim-öğretimyılında 924’ü kız öğrenci olmak üzere toplam 3.090 öğrenci eğitim görmekte, 90 akademik ve 116 idari personel hizmet sunmaktadır. Üniversitemiz bünyesinde, üniversite sanayi işbirliği çerçevesinde kurulacak Merkezi Laboratuar, Biyoloji, Kimya, Fizik, Mühendislik ve Bilişim Teknolojileri olmak üzere beş temel alandan oluşmuştur. Tamamlandığında bu laboratuvarda; gıda, yem, su, sağlık, çevre, toksikoloji, biyokimya, kömür, akaryakıt, toprak, malzeme, enerji, yapı ve yapı malzemesi, hidrolik zemin, katı ve akışkanlar mekaniği, termodinamik, metalografik muayene, emisyon, bilgisayarlı kontrol, elektrik tesisleri, elektrik makineleri, yazılım, donanım vs. alanlarda araştırma ve analizlerin/testlerin yapılması hedeflenmektedir. El-Aman kervan sarayı Toplam proje maliyeti 12.463.500 TL olan Merkezi Laboratuarın ihalesi yapılmış, bu yıl inşasına başlanılacaktır. 2011 yılında malzemeler alınmaya başlanıp 2014 yılında tüm birimleriyle faaliyete geçirilecektir. Hâlihazırda Sağlık Yüksekokulu bünyesinde bir mikrobiyoloji laboratuarı kurulması tamamlanmış ve hizmete sunulmuştur. Yüksek başarımlı hesaplama sistemi laboratuarımız 64 çekirdekli sistemle Şubat 2010 ayında hizmete alınmış ve akademik personelimizin kullanımına sunulmuştur. Merkezi Laboratuarın yanı sıra Bilgisayar Laboratuarları, Makine, İnşaat, Otomotiv Laboratuar ve Atölyesi, Akıllı Sınıflar, Yüksek Performanslı Hesaplama Sistemi, Öğrenci Uygulama laboratuarları tamamlanmış, Dil Eğitim ve Araştırma Merkezi, Kadın ve Genç Girişimcileri Destekleme Eğitim ve Araştırma Merkezi, Bilim ve Teknoloji Araştırma Merkezleri bitme aşamasına gelmiştir. Kobi Eğitim ve Danışmanlık Merkezi Projesi, Üniversite Mezunu Kadınların İstihdamdaki Etkinliğinin Artırılması Projesi, Meslek Yüksekokulu Mezunu Gençlerin İstihdamdaki Etkinliğinin Artırılması Projeleri hazırlanmıştır. Farabi Değişim Programı, Bologna Süreci, Erasmus Programı ile Engelsiz Bitlis Eren Üniversitesi Projesi uygulamaya konulmuştur. 1571-1572 yılları arasında Koca (Köse) Hüsrevpaşa tarafından yapılan El-Aman Kervansarayı Üniversitemiz tarafından 20 yıllığına kiralanmıştır. 10.500 m2 alan üzerine kurulmuş ve restorasyonu büyük ölçüde tamamlanmış olan bu nadide eser, bundan böyle Üniversitemiz tarafından değerlendirilecektir. Üniversitemiz tarafından 20 yıllığına kiralanan bu eserin eksik kalan kısımları Üniversitemiz tarafından tamamlanarak sosyal ve kültürel amaçlar için kullanılacaktır. 22 lüğü sağlanmış bir ortamda; bilim, teknoloji ve sanatın; özgün, çağdaş ve üstün niteliklerini bireylere kazandırmayı, eğitim, araştırma ve hizmet alanlarında sağlanan üretimi; bölgenin ve ülkenin kalkınmasına katkı sağlayacak şekilde bilim ve eğitim hizmeti sunmayı misyon edinmiştir. Hâlihazırda Kredi Yurtlar Kurumu bünyesindeki yurtlar, merkezdeki ihtiyacı şimdilik karşılamaktadır. İlçelerimizde ise Adilcevaz’da yurt binası çalışmaları başlatılmış durumdadır. Ayrıca Kampusumuzda Kredi Yurtlar Kurumu tarafından 500 kişilik öğrenci yurdu yapımı programa alınmıştır. Devletimiz ve Üniversitemiz, öğrencilerimizin mutluluğu ve iyi bir eğitim almaları için bütün imkânları seferber etmiştir. Kampusumuzda inşaat çalışmalarının yanı sıra ağaçlandırma çalışmaları da planlanmaktadır. Önümüzdeki yıl itibariyle Çevre ve Orman Bakanlığımızla işbirliği yapılarak bu çalışmalara hız verilecektir. Bitlis Eren Üniversitesi yeni kurulmuş bir üniversite olmasına rağmen çok kısa sürede büyük yol katetmiştir. Yeni kurulan üniversiteler adım adım ilerlerken, bizler hedefe koşar adımla, gitmekteyiz. Bunun da nedeni; Eren Holdingin ismine yakışır şekilde üniversitemizin yapımına eşit yükümlülükle destek vermesidir. Bu her Üniversiteye nasip olmayacak bir nimettir. Bitlis halkı ve üniversitemiz adına Eren Holdinge ve onun Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ahmet Eren’e çok şey borçluyuz. Eren Holdinge, Kanık Turizm ve Otelcilik Yüksekokulumuzun yapımını üstlenen Kanık Şirketler Grubuna ve emeği geçen kurum, kuruluş ve şahıslara çok teşekkür ederim. Üniversitemiz çalışanlarının stratejik planın uygulanması aşamasında da etkin ve önemli görevler üstleneceğine olan inancımız tamdır. Bu bağlamda Bitlis Eren Üniversitesinin kuruluşu “Bir bilim ve teknoloji merkezi” olma temeline oturtulmuştur. Üniversitemiz, her geçen yıl güçlenerek gelişecek ve Türkiye’nin aydınlık yarınlarını yaratma mücadelesinde ışık olmaya devam edecektir. Bu konuda Üniversitemizin akademik ve idari personelinin isteği ve gayretini takdirle karşılıyorum. Bitlis Eren Üniversitesi; evrensel değerleri ülkesinin değerleriyle bütünleştiren, adil, güvenilir ve hoşgörü temelinde gönül birliği, sevgi ve saygı esasına dayalı, akademik özgür- El-Aman Kervansarayı’nın devir-teslim tutanağı; İl Valimiz, Üniversite Rektörümüz ve Bitlis Vakıflar Bölge Müdürümüz tarafından imzalanmıştır. 23 Bitlis Eren Üniversitesi Kampusünün Şeması Bitlis Eren Üniversitesi olarak bütün hedefimiz, Üniversitemizi sıradan eğitim veren üniversite değil, bir bilim üniversitesi haline getirmektir. Bütün planlarımız bunun üzerine kurulmuş, hedefimiz bu olmuştur. Bunu ba- şaracak azim ve kadrolara sahip durumdayız. Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yılında 20 bin öğrenci, 3 bin personel ve tercih edilen bir üniversite için hedefimize adım adım ilerlemekteyiz. 24 Bitlis, Bitlis Prof. Dr. Necdet ADABAĞ A.Ü. Dil Tarih ve Coğ. Fakültesi Eski Dekanı M uş-Bitlis-Van üçgeninde Ermeni çapraz ateşi atında kalan bir dedenin torunu; annesi beş yaşında, babası on iki, yalın ayak, başı kabak Ermeni zulmünden, dahası, soykırımından kaçanların evladı olarak, ben, Bitlis’ten ne tür anılar taşıyabilirim acaba yüreğimde ve belleğimde. Kime hangi anılarımı anlatabilirim. Yaşadıkları sürece, dönüp dolaşıp, Bitlis’le ilgili konuşmalarında, babamın babasının, nasıl babama, “anneni ve kardeşini al ve kaç buralardan” dediğini, bunu yineleyip durduğunu ve ardından Ermeni komşularının gelerek, babasının başına kurşun sıktığını ancak çok sonra tanıdıklarından öğrendiğini bilen; annemin de, annesinin eşkiyalara para yedirerek Bitlis’ten, arkalarında Rus askerleri ve Ermeni çetelerinin kovaladığı yollarda, dağ bayır demeden gecenin karanlıklarında kaçarak, Diyarbakır’a ulaştıklarını sık sık anlattığını duyan, ben, kime hangi anılarımı anlatabilirim! İlk kez ayrımına varamadım Diyarbakır’dan Bitlis’e giderken yaşım gereği. Dahası, ayrı zamanlarda yaşanmış olayları bir araya getirip ilişkilendiremediğim bir yaşıma denk geldiği için arabayla bile o bitmez tükenmez yolu nasıl da o koşullarda yürüyerek tükettiklerini hesaplayamadım. O küçük yaşlarında yollarda da kalabilirlerdi, yaşamları son bulabilirdi. Ölümden kaçayım derken ölümle burun buruna gelebilirlerdi. Kim bilir kaç kişi başını bu yola koydu ve can verdi karanlıklar içinde. Bunu söylemiyor kitaplar. 1915-1916 katliamında Bitlis’te 68.188 kişinin öldüğünü söylüyor da Ermeni zulmünden kaçanların kaçının bilinmezliklerde can verdiğini yazmıyorlar. Oysa sözde Ermeni soykırımından söz edenlerin tehcirde (zorunlu göç) ölen Erme- nilerin, şaşmaz(!) biçimde hesaplarını tutmuşa benzerler. Babam Taş Mahallesinden, annem Zeydanlı’dan. Sık sık döndük Diyarbakır’dan Bitlis’e, ata memleketine. Arşınladık taşlı yollarını. Gittik Taş Mahallesine, Zeydanlı’ya. Küçük yaşlarından akılarında kaldıklarına sığınarak aradık evlerin arasında evlerini. Bulamadık. Burada ya da orada olabileceğini varsayarak ya da evlerinin önündeki ceviz ağacından kalkarak ceviz ağaçları aradık ama gene bulamadık. O zamanlar o yaşımızda anlayamadık neden ısrarla o evleri aradıklarını. En azından hasret gidermek istediklerini bilemedik. Ne ki yaşımız ilerleyip, elimizi tutup bizi o yörelere götürenlerimizin artık gün ışığında gölge bırakmadıkları zamanları yaşadığımızda, yolumuz isteyerek oralara düştü. Ve koşa koşa o mahallelere gittik. Özlem gidermek bu kez bize düştü. Ve o zaman anladık niçin hep Bitlis’e döndüklerinde o mahallere gidip geldiklerini. Belki de çok istediler oralarda yaşamayı ve bir daha hiç ayrılmamayı; ve son soluklarında ceviz ağacının altında yatıp kalmayı. Ne ki şairin dediği gibi “kim bilir nerde kaç yaşında”, oralardan çok uzaklarda, o zamanlar hiç düşünmedikleri yerlerde, yürekleri ellerinde, ışığı ararken gözleri çekip gittiler bu diyarlardan. Yaş ilerleyince hasret artıyor. Hiç olmadık kadar. Gidip gidip gelmek istiyorum o yerlere sanki ancak o yerlerde canlanıp yüzüme güleceklermiş gibi annem-babam, yakınlarım. Daha sonrasında da öyle. Yaşadıkları her mahallede, her ilde ayak izlerini görür gibiyim. Onlara borçlu olduğumu biliyorum bu yaşam kavgasını. Sevmesem, sıkılsam da sık sık ama gene de coşkuyla bağlandığım yaşamın bu dar 25 yollarını. Biliyorum ki komünist devriminin ayak seslerine borçluyum yaşamda olduğumu ve 16.Kolordu Komutanı Mustafa Kemal’e. Batı’da, Çanakkale’de bize ördükleri çorapları emperyalist güçlerin başlarına geçirerek işlerini bitirmiş, bu kez Doğu’ya koşmuştu. Halkının yanına, yardımına, düşmanla alay ede ede. Ermeni Krallığı’ndan söz ediliyordu o zamanlar, dahası, şimdi de. Bitmedi bir türlü bu söylence… Nasıl bitecekti ki ya da kim bitirecekti? Kim anlattı Ermenilerin krallık olmadığını bir iki küçük prenslikten başka! Kimseden ses çıkmadı. Ermenilerin İranlılardan ve Bizans’tan zulüm gördükleri. Tehcire ilk önce bizim uğradığımızı; soykırımını da bizim yaşadığımızı bunlar anlatıldı mı acaba Avrupa’da, Amerika’da… Hacı Cindi Efendi’nin ya da Hakverdi ailesinin yaşadıkları ? O topraklardan aldı soyadını babam. Van Gölü’ne uzanmış gölün sularıyla topraklarını sulayan bir kara parçasıdır Adabağ. Üstünde yemyeşil tarlaları ve bağları var. Sırtını Süphan’a dayamış, biraz ötesinde Nemrut var. Gölde balıkları. Tam karşıda Akdamar adası. Bizi birbirimize düşüren emperyalist güçlerin inadına dimdik durmakta ayakta bu toprakların ekinsel varsıllığına ve hoşgörümüze işaret. Van Gölü’nün suları sodalı. Bağrında bir canavar yaşar. Yoksulu var, aç insanı var. Sokaklarda yalın ayaklar var, buz gibi taşlara basan. Karınları aç ve yoksul çocuklar diyarı Muş-Bitlis-Van üçgeni. İçağrılar, sancılar, ta Urartular, Sasaniler, Moğollardan, hepsinden, beri. Sekiz, dokuz çocuklu aileler. Van Kalesi’nin eteklerinde evsiz, ekmeksiz. 1.500.000 Ermeni mi öldürdük? Ya toplam nüfusları 1910/11’e göre 1.140.563 kişiydiyse; Gregoryan, Katolik, Protestanlarla birlikte toplam 1.194.443 idiyse, tüm Hıristiyanları öldürmüşüz meğerse. O zaman çocukluğumuzda Diyarbakır’daki Ermeni mahallesinde kimler oturuyordu acaba? Komşularımız Zaven ve kardeşleri, annesi, babası ya da kışlık kavurma yapmaya gelen Meryem kimin dostuydu acaba? Diyarbakır Gazi Caddesi üzerindeki kocaman kocaman işyerleri kimindi ? Kimindi acaba o koca koca kiliseler ve Pazar günleri çan sesleri… Uzun merhemeler başlarında sıra sıra, temiz kılıklarıyla kiliselerin yolunu tutanlar… Ermeni değiller miydi yoksa? 1914’de Sugur köyünde kim ayaklandı? Ya da Nisan 1915’te Van’da. Ama Osmanlı Meclisi’nde milletvekili olanlar. Ayaklananlar da onlar, milletvekili olanlar da…Temel amaç emperyalistlerle birlikte Türkiye’yi ortadan kaldırmak. Kimi Avrupalılar bir türlü hazmedemediler Türklerin Anadolu’ya gelişlerini. Orta Asya’nın steplerinden kalkarak. Boğazları ele geçirmenin, son kaleleri Bizans’ı yok etmenin anlamı var mıydı! Türkiye adı verdikleri bu topraklarda Yunan-Roma yaşamalıydı. Ama Selçuklu, Osmanlı dokunmadı kimseye dininde, dilinde. Osmanlılar liberaldi. Bunu kendileri de söylediler tarih boyu. Machiavelli de Osmanlı’nın girdiği topraklarda yerli halk ile iyi ve yakın bir ilişki içinde olduğunu söyler. Hoşgörünün simgesidir Osmanlı… Nasıl oldu o zaman Osmanlı durup dururken soykırımına girişti. Bu paradoksu kim yaşadı; Türkler mi yoksa Ermeniler mi, dahası, Avrupalılar mı ? Bu çelişkileri Avrupalıların yüzüne kim vuracak? Çelişkileri kabul eden Avrupalılar da var ama kendi hakkımızı ancak kendimiz savunuruz. Kurmamız gerekir artık kültür ataşeliklerini Avrupa’da. Türkiye gerçeklerini dile getirecek ve kırmızı çizgilerinin olduğunu anımsatacak ve onlardan ödün vermeyecek bir ulusun sapasağlam ve dimdik durduğunu. İyisi mi bu ulusla iyi geçinmenin yollarını aramak gerektiğini, dedirtecek; sanatıyla, ekiniyle Avrupa ile boy ölçüşecek düzeyde olduğunu… Ne ki Türkiye’nin de boş işlerle zaman yitirmeme- 26 sinin önemini anlamak artık. Boş sözler… “Mustafa” filmleri yerine hiç kimsenin aklına gelmiyor mu acaba yaşanmış Türk soykırımı ya da tehciri üstüne filmler yapmak ve Avrupa’da gösterime sokmak gibi… Kendi hakkımızı kendimiz savunacağız. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi. Sevr yerine Lozan’ı kim imzaladı ve kime imzalattı. Göç eden Ermenilerin gittiklerinden çok kısa bir zaman sonra yerlerine, yurtlarına dönmeleri için kim dönüş kararnamesi çıkarttı. Bu kararnameyle 644.900 kişi geri döndü. Bunu bilen var mı Avrupa’da? Bitlis’te beş minare. Kaç tanesi kaldı yerli yerinde. Meydan camii minaresinin dibinde Rızgo’nun yeri, büryan (tandır kebabı) yediğimiz. Unutmadım o güzelim taş evleri… Ne zaman koruma altına alınacak ve restore edilecek? Ne zaman özgünlükleri içinde bahçesiyle, suyu, elektriğiyle ve yolarıyla modern bir görünüm kazanacak? Bildik mi acaba Bitlis’in kıymetini; tarihsel ve kentsel oluşumu bağlamında, belledik mi geçmişini? Ya yeşilini… Kirazını, salatalığını, cevizini… Kayakevi kurmuşlar Bitlis’e. Boşa durmasın orada o ev. Kayakçılar yetiştirilmeli. Ulusal, uluslararası düzeyde. El sanatlarını yaşatmalı… Kanaviçe, domates, dut, sümbül oya… Bitlis’in kara yazgısını değiştirmek mi istiyoruz. Gençlerin ayakları sokaktan çekilsin mi, o zaman gençleri yönlendirmek ve yönetmek gerekecek ve aç karınlarını doyurmak… Bitlis’in kışı yaman. Ona göre konutlar yapmak gerek. Rahvanın soğuğu hız kesmiyor. Tipi alabildiğine gene yoğun. Trenler kalmıyor mu artık yollarda? Ya Tatvan, ılımlı iklimi ve kocaman denizi. Kim istemez Van Gölü’nün Leman Gölü’ne benzemesini? Öykünmeli Leman Gölü’ne Vanlılar; temizliği, düzeni tertibi. İnsanları bilmeli kıymetini, kirletmemeli sularını. Yaşamsal sorunlarını tartışmalı. Bakmazlarsa, kuruyup gideceğini günün birinde ülkedeki başka göller gibi. Hani nerede yabancı turistler? “Ayaklı fabrikalar”… Urartuların izleri peşinde. Tuşpa (Tuşpea).Van’ın eski adı. Demir işçilikleri. Van kedisi (pişik). Gözleri mavi ve sarı. Mavi, Van Gölü’nün mavisi; sarı, çorak dağlarının ya da Bitlis tütününün sarısı. Emperyalizm bu kez Bitlis’e, Virginia tütünüyle girdi. Bitirdi Bitlis tütününü. Bitlis’in kent içinden geçen akarsuları üstündeki 24 taş köprüsü. Taş evler ve taş köprüler. Bitlis’in özelliği. Her gittiğim ülkede beton evler değil, taş yapılar aradı gözlerim. Farklı görünüyor gözlerine kendinden süslemeli. Sahip çıkmalı Bitlisli Bitlis’e. Bitlis yoksun ama Bitlisli varsıl. Bitlis-Diyarbakırİstanbul hattında. Bitlis, Ermenilere kucak açtı. Ermeni, Bitlisli ile özdeşleşti. “18.yüzyıl ortalarına kadar Türkçeden başka bir dil” bilmedi Ermeniler. “İncillerini de her kilisede Türkçe” okudular; “çiçek, gonca” adları aldılar. IV.yüzyıl başlarında Kapadokya’dan gelen Hıristiyanlığı kabul ettiler. Ne ki Bitlisli’ye kan kusturdular ve kan içirttiler. Ermeni baskınlarında aç ve yoksul kalan Bitlisli hayvan kanını tuzlayıp kuruttu ve et niyetine yedi yıllarca. Esenliği özledi; mutluluğu aradı. Geçti mi o günler acaba? Van, Bitlis ve Hoşaf kaleleri ülkemizin doğu kapısında durmalı dimdik ayakta. Aşıldı mı bir vakitler, ama aşılmamalı gelecekte hiçbir zaman. Ve Ağrı Dağı. Görkemli duruyor küçük kardeşiyle yanyana. İshak Paşa Sarayı mutlu bu topraklarda olmaktan. Yürekli, açık sözlü, insancıl, akıllı doğu insanıyla birlikte. Aç ve yoksul ama gözü tok, onurlu. Yerden göğe haklı. İnsanca yaşamak hakkı. Beni kim götürecek o topraklara ? Tarihsel ve teknik bilgiler için Bk: Nejla Eker Tiyenşan, Bitlis Folkloru ve Örnekleri, BETAV, 2005. Mehmet Törehan Serdar, Bitlis’te Ermeniler ve Ermeni Mezalimi, Bitlis Valiliği Kültür Yayınları, 2006 ve Bitlis (1915-1916)Tehcir-Göç-İşgal ve Kurtuluş, Bitlis Valiliği Kültür yayınları, 2207. 27 Bitlis’te Hamam Kültürü Prof. Dr.Hamza ZÜLFİKAR Ö ğrenim için Ankara’ya geldiğimde “sauna” kelimesini duymuştum. Görmek istedim. Hamama benzer bir yanı yok, bir tür elektrik ocağının önünde terleme kabini. Pek tuhafıma gitmişti. Düşünürken Bitlis’in hamamlarına gitti aklım. Nerede o Paşe Hemami, Han Hamami, hezne altı, külhanı, halveti, göbek taşı, şardırvanı, çın çın öten kubbesi? Bir tarihin izlerini, kültürünü taşıyordu isli duvarları. Dede baba yadigârı Paşe Hemami, yanı başında taş köprüsü, kimleri görmüş, kimleri geçirmişti. Bânisi Hüsrev Paşa nerede, Meğer bu Hüsrev Paşa ne büyük adammış, köprüleri o yaptırmış, şehirler arasındaki hanlar da onun eseri. Nerede Melik Ahmet Paşa, nerde o eski Osmanlının paşaları, valileri, Nerede 1800’lü yılların son çeyreğinde anlı şanlı Belediye Başkan Haci Yasin Efendi ve belediye Encümenin üyeleri Haci Hesenzade Yusuf Efendi, Beşeryan Murat Ağa, Kakusyan Haçik Efendi! Ancak eser sahiplerinin adları bugünlere kalabildi. İnsanın köklerinden kopması başka diyarlarda serpilip büyümesi ne şansızlık! Yıllar yılları kovaladı 60’lı yaşları tüketmeye başladık. Dün gözümüzde dev gibi eski yapılar olarak yansıyan hanlar, hamamlar, camiler, kümbetler, çocukluğun, gençliğin abideleri, ne kadar da küçülmüş, birer minyatür eser hâlini almış. Keşke yaban illere gitmeseydik, görmeseydik, Bitlis’in o cana yakın eserleri gene gözümüzde birer abide olarak kalsaydı. Bitlis kalesinin burçlarını, kulelerini yalnızca tabiatın haşin rüzgârı, karı, yağmuru yıkmadı; saldırıların gülleleri, düşmanın topları tahrip etti. Bunun yanında dökülür, çevreye zarar verir diye belediye görevlilileri kalenin üst taşlarını bir bir yerinden söktü. Tarihi eser tahribatı Ahlat’ta, Adilcevaz’da, Mutki’de de yaşandı. Bir başka tarihî eser 480 yıl önce yapılmış Han Hamamıdır. Heyhat nerde banisi Şerefhanlar! Camisi, mezarlığı, hanları, hamamlarıyla bir külliye bırakmışlar, “Şerefname” adlı eserle adlarını tarihleştirmişler. Adım başı ziyaretgâhlar, sokak aralarında, cadde üzerinde şeyhler, babolar birer manevi abide gibi dimdik duruyor. Ahlat’ta, Güroymak’ta kümbetler içinde yatan devlet adamları, hocalar, alimler, tarihin süngeri onları birer birer zihinlerden silip götürmüş. Kuşkusuz silinmeye halk olarak biz de bilinçsizce destek olmuşuz. Mezarları delenler, Müslüman mezarında hazine aradılar. Kale duvarlarının veya yıkık tarihi eserlerin ön yüzlerindeki kesme taşları söküp evlerinin temeline koydular, tarihi eserleri moloz taş yüzleriyle çıplak bıraktılar. Cehaletin derecesi ancak bu kadar olur. Van Gölü çevresinde hâkimiyet kuran Urartuların 3000 yıl önce Adilcevaz’da yaptıkları kale nerdeyse yok olmak üzere. Eşilmedik, deşilmedik yanı kalmadı. 1300’lü yıllarda Ahlat’a kadar uzanan Harzemşahların görkemli kalesi nerede, kale duvarları adam boyuna inmiş! Bu ne hoyratça davranış! Cumhurbaşkanımız Ahlat’a ve bölgeye sahip çıkacağını bildirmiş. Acaba Bitlis ve civarının medrese, han, hamam, kümbet, cami gibi tarihi varlıklarının bir dökümü yapılıp yayımlanmış mı? Durumları bilimsel ölçüler içinde tespit edilmiş mi? Yapılacak olan işlerin neler olduğu planlanmış mı? Tarihi eserlerin duvarları arasından bitkiler, hatta ağaçlar çıkmış; ağaçlar çiçek açmış, meyve vermiş. 28 Bu kadar dertlendikten ve içimizi döktükten sonra konumuza dönelim. Hamamlardan sözü açtık gene hamamlarla söze devam edelim. Bayılıncaya kadar yıkanmaya doyamayan Bitlisli hanımlar, umarım o huylarından hâlâ vazgeçmemişlerdir. Yanakları al al olmuş Bitlis’in o şefkatli, tatlı dilli, hatırlı kadınları, Paşa Hamamından geç saatlerde çıkarlardı. Kimisi sağa kimisi sola bir bir dağılır, kasaplar içinden geçenler, şemsiyelerini dükkân önlerinde, kahve kapılarında oturan erkeklere devirir, hızlı hızlı yürürlerdi. Artık dükkânı kapatmak üzere olan esnaf yürüyen çarşaflı, mantolu hanımlara bakıp “Bu kimin arvadidü, kimlerdandu?” diyip meraka ederlerdi. Nerede birbirini sayan, seven, birbirinin bütün özelliklerini, geçmişini bilen dükkân komşuları! Esnafın yarattığı nice hikâyeler, dedikodular, takılmalar, Nerede Bitlis’in delileri, akıllıları! Eskiyi sürekli hayal ederken aynı hamamların Ankara’da, İstanbul’da, Türkiye’nin başka illerinde de olduğunu gördüm. Bununla birlikte Paşe Hamami ve bu hamama bağlı olarak yaşanan kültürü başka illerde göremedim. Bina aynı, kubbesi, şadırvanı, göbek taşı, hazne altı tıpatıp Bitlis hamamlarına benziyor. Ama birtakım farklılıklar var ki onlar yalnızca Bitlis hamamlarına özgü. Kulhan yetimi sözü bu hamam kültürü çevresinde ortaya çıkmış bir tabirdir. Hamamcı olmak sözünün kazandığı mecazi anlam da öyle. Sessizliği anlatan hamamın süyi kesildi. Bitlise has bir başka tabirdir. “Üzerine atmak” anlamındaki Farsça endahten fiilinden gene Farsça zer kelimesinden oluşan “zerendaz” hamam havlusudur ve üç parçadan oluşur. Biri bedene biri, omuzlara, bir parçası da başa sarılır. Hamamda yıkama hizmeti görenlere başyıhyen (baş yıkayan) denir. Natır kelimesi de kullanılır. Kadınlar hamamında başyıhyen’ler, adlarıyla, sanlarıyla birer otoritedir. Rahmetle anayım, Selime Bacı bunlardan biriydi. Dönemin öteki başyıhyenleri “bacı” kelimesiyle adlandırılır, ve adları şunlardı: Meryem Baci, Cemile Baci. Münire Baci, yukarıda adını verdiğim Selime Bacı’nın kaynanasıdır. “Bacı” kelimesi Bitlis’te yaygın bir söz idi. Komşudaki bayanlar birbirine “bacı” diye seslenirlerdi. Şemsi Bacı, Sultan Bacı, Pakize Bacı. Eğer arada resmiyet varsa, seslenecek kimse saygın bir kişi ise o zaman “hanım” kelimesi kullanılırdı. Bitlis Milletvekili Vehbi Bey’in eşi Behiye Hanım bunlardan biriydi. “Başyıhyan” diyip geçmemeli. Bunların bir görevi daha vardı ki herkes onlara saygıyla bakar, onlardan çekinirdi. Çünkü evlenme çağına gelmiş kızların özelliklerini o daha iyi bilir, oğluna eş arayanlar bir de onun fikrine başvururlardı. Bunlar gibi düğüncü defçi hanımlar da aynı özellikten dolayı itibarlıydılar. Defçi Nesibe bunlardan biriydi. Hepsinin ruhu şad olsun. Hamam sefalarını annemle, kız kardeşlerimle birlikte tatmıştım. Gözüme kaçan sabunlu suların acısını dün gibi hatırlıyorum. Bu eğlenceli âdetler zihnimde derin izler bırakmıştı; ta ki yaş icabı hamama girmem yasaklanıncaya dek. Genellikle kurna başında üçer baş yıkanılırdı. Yıkanmanın da bir usulü vardı. Her şey kurala bağlıydı. Önce kirler aksın diye birkaç kez sabunlanır, terleme ondan sonra başlar. Her yıkanma “baş”ile ifade edilirdi. “Kaç baş yıkandın?” diye sorarlardı. Yıkanma üç kez sabunlanma biçiminde tekrarlanır, arada bir mola verilir, göbek taşında dinlenilir. O arada yumurtaya batırılarak pişirilmiş jağ, otlu peynir, yarpuz, maydanoz, haşlanmış yumurta, mercimekli köfte gibi hamama getirilebilecek yiyeceklerden biraz atıştırılır. Meyve zamanı çeşitli meyveler yenilir. Karşılıklı ikramlar yapılır. Hamam yorgunluğu bir ölçüde atılırdı. 29 Bayanlar peştamallarını koltuk altından tutarlardı. Erkek hamamlarında ise peştamal muhakkak diz kapağının altına kadar uzanmalıydı. Kadınların hamamında kurnaya tas koyma mülkiyeti bildirirdi. Bu işi bazı sayılı ailelerin öncüleri üstlenir veya hamamdaki görevliler yapardı. Erkenden gelinir bir kurnanın başına ailenin tası konurdu. Tas, bakırdan olup kalaylıdır. Toplam dokuz baş yıkanma gerçekleşirdi. Başyıhyen “artık tamam” anlamında yıkananın sırtına eliyle çarpar, iyi dileklerde bulunur, yıkamanın tamamlandığını ilan ederdi. Bundan sonra ılık suda ferahlık banyosu, ardından abdestler alınır. Şahadet getirilirdi. Alı al, moru mor, baygınlığa ramak kalmış kadınların zerendaz’ları gelir, hanımlar bu arada bizimkiler kendilerini şadırvanın bulunduğu bölmeye zor atarlardı. Bitlis’teki kadın hamamlarında yaşanan âlemlerin, adetlerin, merasimlerin bir başka ilde olduğunu sanmıyorum. Bitlis’te her aile öteki aileyi tanırdı, Hemze Çelebilerin falanca, Müftülerin falanca, Barutçuların falanca, Çeletezlerin falancı, Karabaşların falanca, Özdemirlerin falanca, Otoların falanca diyip onlardan bahsedilirdi. Han Hamamına gidenler ise daha çok o yörede oturan ailelerdi. Onlar da Malamusaların falanca, Aladinlerin falanca, Zülfikarların falanca, Zırkılerin falanca vb. diye aile isimleriyle adlandırılırdı. Bu kullanımda lakaplar da yer alırdı. Bitlis’te Çay Cevo’su, Kutuz Hesen’i aklımda kalan örneklerden birkaçıdır. Bitlis’teki lakaplar ve bunların dayandığı hikâyeler başlı başına bir araştırma konusudur. Hamamlarda sohbetle, iltifatla, gönül almalar, birbirini içten içe denetlemeler, kritik etmeler, “he anem, he bacım” veya, vuş vuş” gibi sesler arasında hayret kesilmeler, ağız açık kalmalar, daha neler neler. Hamama on beş günde bir gidilirdi. Hatta diyebilirim ki Bitlisli ailelerin hangi gün hamama gideceği belliydi. Kötü bir iz bırakmamak için herkes, hareketlerine dikkat etmek, kendine bakmak, çeki düzen vermek, kendini çevresine beğendirmek, çabası içindedir. Herkesin birbirini tanımasıyla alakalı bu durum hamamda yaşanan disiplinin temelini oluştururdu. Hamama gelenlerin kızları dillerde, evlenme çağındaki oğulları gönüllerdedir. Hamamın kendine göre bir kadrosu bulunur. Hamamcı hamamı işletendir. Öteki kadro kulhanci, natır, tellak, başyıhyenlerden oluşur. Başyıhyenler arasından biri kıdemlidir. Hammın sıcak suyunu açıp kapama onun sorumluğu altındadır. Hamamda bazen su kesintisi söz konusu olduğunda hemen devreye girer. Sükûnet olur, gürültü kesilir işte bu an hamamın suyu kesildi deyimini doğurmuştur. O yıllarda bu işle Cemile Bacı ilgilenirdi. Bitlis’te hamam, kadınlar hamamı, erkekler hamamı diye ayrılır. Hamama gitmek kadınlar için bir olay, yaşanan zevkli bir iştir. Bir terbiye, bir gelenek, bir âdaptır. Bir iki gün önceden başlar telaşı. Bohça hazırlanır. Bohça önceden birisi tarafından hamama gönderilir ve hamamda yer ayırtılır. Kadınlar hamamına belli bir yaşa kadar erkek çocuklar gidebilir. Çocuk biraz irileştiğinde altı yedi yaşlarına geldiğinde öteki kadın müşterilerce yadırganır. Biraz daha ileri yaşlarda hamama gelen erkek çocuklarına “Babanı da getireydın oğul” diye uyarırlar. Köylerden şehre göç edenler, bu âdetlere kısa zamanda adapte olurlardı. Şehre önce göç etmişler sonra gelenlere bu âdabı, usulü, yöntemi, geleneği öğretir, onlar da bu kültürü harfi harfine uygularlardı. Hamam bohçasında şunlar bulunur: Kilden bakırdan yapılmış kapaklı bir kutudur. Gümüşten olanların bulunduğu da söylenir- 30 di. Kildan Farsça bir kelimedir. İçine kil konan kap demektir. Ama Bitlis’te kildanda kokulu sabunlar, fildişi taraklar, Antep işi keseler, lifler bulunur. Hamam bohçasına gerekli eşya konduktan sonra dört köşesinden kapatılır ve maşrafa konur, maşraf köşelerinden toplanıp düğümlenir. Maşraf, evlerde iplik hâline getirilmiş yünün çeşitli renklerde boyatılması sonra culhacıda dokunmasıyla elde edilmiş bir üründür. Hamam bohçası hamama önce gönderilir, aile daha sonra hamama gelirdi. O gün Hamama gelecek ailenin kim olduğu maşraftan, içi pamuklu sergiden, kısaca tasından, havlusundan anlaşılır, tanınırdı. Hamam oturağı ve nalın ailenin birlikte getirdiği gereçlerdir. Nalınlar özenle seçilir. Yüksek ökçeli, sedef kakmalı nalınlara da rastlanırdı. Sokakta ya da hamamda “gören olur” duygusu insanlara hâkimdi. Birilerinin nazar insanların üzerlerinde olduğu hissedilir, ona göre giyinir, sandıkta güzel koku verilmiş havlularla hamama gelinir. Daha eski yıllarda havlulara, çamaşırlara güzel kokular sinsin diye sandıklara ayva, portakal kabuğu, kurutulmuş sümbül gibi çiçekler, konurmuş. Hamamcı kadın çekmece başında oturur, paraları toplar. Müşteriler, kadın hamamcıyla iyi geçinmeye gayret ederlerdi. Bitlis’in hatırlı, zengin hanımlarından bazılarının koluna başyıhyenlerden biri girer, kurnasının başına götürür, hamamdan çıkarken de aynı hareketi yapar, sıcak bölümünden ılık bölümüme alırdı. Havlusunu getirir, üşümemesi için özen gösterir, bazen de kızlar bu işlemi anneleri için yaparlardı. Sağlıklı suların olsun, şifalar olsun, saatler olsun, güle güle kirlen kullanılan sözlerdendir. Natırlar bu tür sözlerin daha başka çeşitlerini kullanır ve bahşişini de ona göre dolgun alırlardı. Bugün gözümde bir bir canlanan o gül tenli, yıkanmaya doyamayan kadınlar çevre- sinde irili ufaklı kızları, oğullarıyla o barhane hanımlar artık hâk ile yeksan olup topraklara karıştılar. Başkaları tarafından izlenebileceği tahmin edilerek evlenme çağına gelmiş kızların hamamdaki davranışları, hareketlerinde dikkat kesilmeleri da bir başkaydı. Şimdi denebilir ki bu kadar ayrıntıyı sen bu yaşta nerden hatırlıyorsun? Bu soruyu ben de kendi kendime soruyorum. Çocuk yaştaki o çevreyi bütün incelikleriyle dikkatle izleme ve gördüklerini depoluma, demek ki her çocukta olduğu gibi bende de gerçekleşmiş. Bütün bu olaylar zihnimde derin izler bırakmış, hamam sefasının evlerde de devam etmesi, üzerinde konuşulması, kritik edilmesi demek ki ilgimi fazlasıyla çekmiş. Hamama gittik, hamamdan geldik diye konuşmak bir övünme belirtisi olacağından bu tür konuşmalar ayıp sayılırdı. Erkekler hamama sabahın erken saatinde giderdi. Saat on birden önce erkekler, hamamı terk eder. Hamam baştan ayağa yıkanır, temizlenir, öğleden sonra hamama kadınlar gelir. Hamamdan karanlık çökmeden çıkılır. Bazıları evleri uzak semtlerde olduğundan hamama en yakın akrabalarından birine gider ve o gece orada kalır, ertesi günü mahalleye çıkılır. Konaklanan evde hamam yorgunluğunun alınması için önce dört çift sonra bir tek çay içilir. Tek olan çay öncekilerden daha demli olur. Hamamdan eve gelindiğinde küçükler büyüklerin ellerini öper. Hamam sefası etrafında gelişmiş nice merasimler, nice adetler var. Gelin hamamları, bayram hamamları ayrı ayrı kendine özgü âdetleri, usulleri olan merasimlerdir. Kendi kendime bazen düşünür kafama takılanlara bir türlü cevap bulamam. Yalnız hamamlarla ilgili değil, hayatın her kesiminde Bitlis’in o yıllardaki aileleri arasında yer et- 31 miş, oturmuş birtakım gelenek ve görenekleri vardı ki bunlar değişmez birer yasa durumundaydı. Sanki her biri günün belirli saatlerine, haftalarına göre planlanmıştı. Bu sarsılmaz ve değişmez âdetler nasıl oluyordu ki hemen her ailede ve her bireyde aynı yapıyı, aynı üslûbu gösteriyordu. Şimdi biraz da erkeklere dönelim. Erkeklere gelince, hamama genellikle sabahın erken saatinde gidilir; samimi olan erkekler birbirlerine karşı önyargılıdır. Hamama gelmenin sebepleri ima edilerek laf atmalar, takılmalar olur. Arkadaşlardan biri diğerinin burun ucunu yoklar. Sohbetler, karşılıklı iltifatlar, birbirinin hamam parasını verme erkekler arasında tadına doyulmaz en büyük mutluluklardandır. Bu karşılıklı dayanışma komşular, akrabalar, arkadaşlar arasında sürekli gerçekleşir. Erkekler hamamda fazla kalmaz. Esnaf veya memur ise bir an önce işine dönmek için acele eder. Göreve ve iş hayatına bağlılık tam anlamıyla oturmuş ve gelenekleşmiştir. Burada damat hamamından söz etmek gerekir. Damat hamamı düğün günü sabahın erken saatinde başlar. Bu çerçevede şakalar, takılmalar, sağdıcın dağıttığı bahşişler başlı başına ele alınacak konulardır. Erginlik çağındaki gençler hamama gitmekten çekinir. Görenler onu cünup olmuş sanabilirler. Özellikle 17, 18, 19 yaşlardaki gençler bu ihtiyaçlarını camilerin avlusundaki havuzlarda, derelerde, pot adı verilen değirmen üstünde derinleşen su arklarında giderir ve orada boy abdest alırlardı. Kapalı yerler daha çok tercih edilirdi. Aslında her yaşta fakir halk da bu yolu tercih ederdi. Şorki, Alemdar çeşmesi ve mahalle camilerindeki havuzlar yaz kış bu insanların boy abdesti aldıkları yıkanma yerleridir. Anlaşılan belediye o yıllarda bu tür olumsuzlukları görmezden gelmiş ve bir tedbir düşünme- mişti. Şimdiki durumun ne olduğunu bilmiyorum. O yaşlarda hamamda ayıplanmamak yüzünden ben de bu havuzlarda yıkandım. En kötüsü kış günleri buz gibi sudan çıkıp ıslak ıslak elbiseleri giymekti. Kimisi okulun, kimisi evin veya kahvenin yolunu tutardı. Hamama gidecek kadar parası olan gençler de bu havuzlara gelirdi. Gençler için korkulan durum, hamamda tanıdıklar tarafından görülmek ve ayıplanmaktı. Bu hareket bile Bitlis’teki edep anlayışını göstermesi bakımından ilgi çekicidir. Bir dönemin yaşam tarzından bir kesit aldım. İz bırakanları andım, rahmet diledim. Ne güzel günlerdi; nerde kaldı çocukluğumun o güler yüzlü dostları. Şimdi dillerde Bitlis ve çevresinin tarihi güzellikleri, tarihi derinliği, eskiden kalan varlıkları Bu güzellik yalnızca maddi eserlerinde değil, onun manevi eserlerinde, sosyal yaşantısında da vardı. Dayanışmanın, komşuluğun Bitlis’te yaşanmış örnekleri anlatmakla bitmez. Şimdi şairi, edibi, zengini, iş adamı, fabrikatörü, müteahhidi, hakimi, avukatı, müdürü, memuru, öğretmeni, öğretim üyesi ve başarılı bir gençliği, hayırsever insanları var. Unutmamak gerekir ki bu başarılı insanlar Bitlis’in yukarıda bahsetmeye çalıştığım gelenek ve göreneklerinin, kültürünün doğurduğu şahsiyetlerdir. Bu birikimle Bitlis’te neler yapılmaz ki! Her Bitlisli Bitlis’e hasret. Bu cazibenin, ilginin kaynağını anlamak mümkün değil. Anadolu’nun çeşitli illerinde kurulmuş olan Bitlis dernekleri maddi sıkıntı içinde olmalarına rağmen Bitlis için somut bazı katkılarda bulunmak istiyorlar. BETAV’ın bu yolda gerçekleştirdikleri onlar içinde bir model oldu. Bu safhada umarız çabalar biraz da Bitlis’in kültürel değerleri, maddi varlıkları üzerinde yoğunlaşır. 32 Bitlis Eren Üniversitesi ve Cemil Özgür Zerafeti İlhami NALBANTOĞLU 1 3 Kasım 1916 tarihinde askeri konularda incelemelerde bulunmak üzere Bitlis’e gelen Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, İkisu (Duap) bölgesinde Yarbay Ali ÇETİNKAYA komutasındaki Türk alayının tatbikatını izledikten sonra uzaktan görünen Van Gölü’ne bakarak burada bir Şark Üniversitesi’nin kurulmasının gerekliliğini ifade etmiştir. Daha sonraları 1 Kasım 1937 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı sırasında yaptığı konuşmada ise özetle: “…Ve Doğu bölgesi için Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde her şubeden ilk okulları ile ve nihayet üniversitesiyle modern kültür şehri yaratmak yolunda şimdiden faaliyete geçilmelidir.” Aynı gün bir başka konuşmasında büyük Önder: “Yüksek tahsil gençlerini istediğimiz ve muhtaç olduğumuz gibi milli şuurlu ve modern kültürlü olarak yetiştirmek için İstanbul Üniversitesi’nin tekamülü, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Şark Üniversitesi’nin yapılan etütlerle tespit edilmiş olan esaslar dairesinde, Van Gölü civarında kurulması mesaisine hızla ve önemle devam edilmektedir.” Büyük Devlet adamı bu sözleri söylemesinin ardından 375 gün sonra ebediyete intikal etmiştir. Böylece vasiyeti de ölümünden tam 71 yıl sonra ancak gerçekleşebilmiştir. Bu 71 yıllık süre öyle kolay kabullenilecek bir süre değildir. İster istemez bunun kasıtlı bir erteleme olup olmadığı akıllara gelmektedir. Bu 71 yıllık gecikmenin sorumluları mutlaka vardır, ancak biz geriye değil ileriye bakmanın yararına inanmaktayız. Burada önemli olan Doğu bölgesi için bir kalkınma hamlesi söz konusu olduğunda bunu güçlü politikacılar kendi çıkarları için kullanmayı ihmal etmemişler. Örneğin, fırsatı ilk kapan Erzurum olmuş ve adı- nı da ATATÜRK koymak suretiyle üniversiteyi kendi iline kurmuş, ardından ikinci fırsatı Van kapmış, onlar da 100. yıl adı ile vasiyeti yerine getiriyor imajı ile sıyrılmışlar. Peki ama bir soruyu da sormadan geçmiyeceğiz. Bizim Bitlis’imizin hiç parlamenteri yok muydu? İstediler de mi alamadılar, yoksa istememek gibi bir misyonumu yüklendiler? 2000’li yıllara gelindiğinde artık bıcak kemiğe dayanmıştı, gerek ekonomik yönden güçlenen, gerekse hakkını isteme bilincine sahip duyarlı Bitlis insanı olayın takipçisi olmayı görev saydı ve işin takipçisi oldu. Yürekli ve fedekâr bir Bitlisli de çıkıp “siz yeter ki yapılmasına karar verin ben gereğini yaparım dedi.” İnsan istedikten sonra ne olmaz ki, ve 2009 yılı Bitlis’in düşman işgalinden kurtuluşunun 93. yılı aynı zamanda Bitlis’in cehaleti yerin yedi kat dibine gömmesinin başlangıç tarihi oldu. Türkiye’nin başka başka illerinde de böyle büyük fedakârlıklara imza atan insanlar mevcuttur. Biz yıllar evvel söylemiştik, Bolu’nun İzzet Baysal’ı, bir başka ilin bir başka hayırseveri varsa, Bitlis’in de Ahmet EREN’i vardır diye… Geçmişin zengin ve parlak eğitim, kültür, sanat ve uygarlık kenti Bitlis, bir dönem için üstüne bir kara basan gibi çöken geri kalmışlık, fakirlik zincirini kırmış vaziyettedir. Çıkın Bitlis’ten Tatvan’a doğru hareket edin yol boyu ta Rahva’ya kadar uygarlığın, gelişmişliğin izlerini göreceksiniz. Yeterli midir? Elbette değil, her zaman tekrarlıyoruz, daha yapılacak çok işimiz var. Yetir ki bu içtenlik zayıflamasın, insanların şevkini kıracak saygısız yaklaşımlar yaşanmasın. 33 Bitlis önemli dört gün yaşadı, kentin her yanına yansıdı yaratılan bu farkındalık, insanlar umutla bakıyorlardı yarınlarına. Barutlar, Zülfikarlar, Kürümlüler, Mermutlar, Nasırlar, Bitlisler, Rodiler!.. Okumuşlar, Okumamışlar, Nerdesiniz? Sayın Ahmet EREN üniversitenin temel atma törenin sırasında bazı hususların altını kalın çizgilerle çizdi. Bunlara değinmeden geçemeyiz. EREN konuşmasında: “….Bu üniversite sıradan bir üniversite olmayacaktır, Türkiye’nin en gelişmiş en modern üniversitelerinde ne varsa burada da onlar olacaktır. Türkiye’nin Ankara’nın doğusundaki üniversiteler arasında parmakla gösterilen bir üniversite olacak. Sağlığımız ve varlığımız devam ettiği sürece bu üniversitenin daha iyi noktalara gelmesi için gereken her şeyi yapacağız.” CEMİL ÖZGÜR ZARAFETİ Sayın EREN’in bu konuşmasının ardından toplumda ki ortak iradenin yansıması şöyleydi: “Allah sizin varlığınıza da, sağlığınıza da uzun ömür ve bereket ihsan etsin.” Bu temenniyi duyup duymadığını bilmiyoruz ama, bir insan için bundan daha içten bir dilek ne olabilir ki?. Bir söz vardır “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Sayın EREN, 2003 yılında Bitlis’te ilk eğitim kurumlarını yapacaklarını açıkladığı zaman şöyle demişti: “Bitlis’te yaptıracağımız lise sıradan bir lise olmayacak, Koç Lisesi neyse, Sabancı Lisesi neyse bu da öyle olacak.” Bu söz üzerine, üniversite için söylemiş oldukları sözün de ne kadar güven verici ve inandırıcı olduğuna yürekten inananlardanız. Biz de Bitlis halkının dileklerine yürekten katılıyor ve EREN Ailesi’nin her ferdine yüce Allah’tan sağlıklarının da varlıklarının da ilelebet var olmasını diliyoruz. Son bir nokta, her şeyi EREN Ailesi’nden beklemek ve her şeyi onlara bırakmak haksız ve insafsız bir yaklaşım olmuyor mu? Nerdesiniz Bitlis’in ünü ülke dışına taşan diğer varlıklı aileleri? Nerdesiniz? Sıra size gelmedi mi? Çizmeciler, Kazancılar, Dodanlılar, Dilanlar, Her kim ki “Hiçbir fedakarlıktan kaçınmamak” deyiminin ne demek olduğunu merak ediyor ve bir örneğinin görmek istiyorsa Sayın Cemil ÖZGÜR’ün Bitlis’te yaptırdığı Endüstri Meslek Lisesi’nin “AçılışTöreni”ni görmeliydi. Göremese bile görenlerden dinlemelidir. Her kim ki Türkiye’nin herhangi bir yerinde, en gelişmiş merkezlerinde bile Bitlis Cemil ÖZGÜR Endüstri Meslek Lisesi’nin açılış törenlerinden daha görkemli bir tören yapıldığını iddia ediyorsa kuşkuyla karşılanmalıdır. Sakın ola ki bu satırları okuyanlar anlamsız bir abartıdan söz ediyor olduğumuzu düşünmesinler. Meramımız yiğidin hakkını teslim etmekten öteye geçemez. Olayın detaylarına indiğimizde sizlerin de hak vereceğinizden en ufak bir kuşku duymamaktayız. Sizlere soruyorum eğer gördüyseniz lütfen söyleyiniz. Bir açılış töreni için Ankara’dan Türkiye’nin en iyi televizyon ve radyo sanatçılarından olan ünlü Mehpare Çelik’in özel olarak ta Bitlis’e kadar getirtildiğini gören var mı? Başka detaylara girmemize gerek var mı? Yani Bitlis’te o töreni sunacak insan mı yok diyecek olursanız büyük bir yanılgıya düşmüş olacaksınız. Elbette vardır, ancak mesele töreni sunmak değildir, mesele konuya verilen önemi, duyulan saygıyı göstermektir. Bitlis’in yetiştirdiği onur abidesi Sayın Cemil ÖZGÜR, 2007 yılı 8 Ağustos tarihinde temeli atılan Endüstri Meslek Lisesi’nin 2009 yılı 8 Ağustos tarihine yetişmesi için büyük gayret gösterdi. Açılışa bir ay kala acaba yetişir mi, yetişmez mi diye bizzat inşaatın başına giderek 3 hafta Bitlis’te kalmak suretiyle yetişmesi için geceli gündüzlü çaba harcadı. Bir hafta sonra Ankara’ya döndü, geri kalan tüm hazırlıkları Ankara’dan tamamladıktan sonra 34 açılışa bir hafta kala yeniden Bitlis’e döndü. Bu kez yanında muhterem eşleri Muzaffer Hanım ile birlikte. Muzaffer Hanım ayaklarındaki ağrılara rağmen bir hafta gibi bir süre Bitlis’te kalması konuya verilen önemin bir göstergesi değil midir? Daha sonra oğulları, torunları topluca Bitlis’e geldiler. girişimleri Sayın ÖZGÜR’ün zarafetinden bazıları. Tüm bunlar geleneksel Bitlis konukseverliğinin uzantıları. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkanı Bitlis’i ziyaret ediyor, her şey çok mükemmel olmalı ve oldu da hayal edilebilecekten, düşünülebilecekten de daha mükemmel oldu, Bitlis’e yakışır bir biçimde oldu. Mehpare Çelik, açılış töreni sırasında Sayın Cemil ÖZGÜR’ün özgeçmişini okurken bir hususu atladı, o ortamda bu uyarıyı yapmak mümkün olmadığı için biz o eksikliği burada tamamlamayı bir görev saymaktayız. Sayın ÖZGÜR, Sayın Ahmet EREN ile birlikte 2006 Yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üstün Hizmet Ödülü’ne layık görülmüşlerdi. Bu hususun oradan Bitlisli hemşehrilerimize duyurulması iyi olurdu diye düşünüyoruz… Her şeyin çok mükemmel geçmesinin sarhoşluğu ile ertesi günü yerel ve ulusal basında bizim yere göğe konduramadığımız bu olay ile ilgili olarak neler çıktı diye basını tararken, yaşadığımız mutluluğun iki misli kadar derin bir hayal kırıklığı ile yüz yüze geldik. Ülkenin bu denli önemli bir dönemecinde bu tür faaliyetlerin en azından vatandaşa moral aşılaması açısından verilmesi gerekirken ulusal bir büyük gazetemiz yaşlı ve eski bir zenginin uçkur maceralarını birinci sayfasından manşet olarak sunuyordu. Derin bir hüzün kaplamıştı içimizi… Bitlis Endüstri Meslek Lisesi’ni Sayın Cemil ÖZGÜR tamamen kendi olanakları ile gerçekleştirdi. Ancak Okulun adının başına BETAV ibaresini koydurmuştu. BETAV, Sayın ÖZGÜR’ün 20 yıla yakın başkanlığını yaptığı ve son olarak da Onur Başkanlığını yürüttüğü bir Sivil Toplum Kuruluşu yani bir Vakıftır. Bu Vakfın Endüstri Meslek Lisesi’nin yapımına hiçbir katkısı olmamıştır, buna karşın neden okulun adının başına konulduğunu soracak olursanız işte bu Sayın Cemil ÖZGÜR zarafeti’nin bir başka göstergesidir. Kendisi bu hususu şöyle izah etmektedir. “BETAV olmasaydı ne ben gelip bu okulu yapabilirdim ne de Sayın Ahmet EREN beyefendi Bitlis Eren Üniversitesi’nin yapılmasını sağlayabilirdi. İşte onun için BETAV adının yaşaması için oraya yazdırdım.” Bitlis Şehir Stadı’nın türbinlerinden daha büyük bir türbin kurulmuştu davetliler için, ilk kez kullanılan protokol koltukları, ilk kez kullanılan kırmızı halılar, konuşma kürsüsü ve konuklara verilecek sandviçlerin içindeki kaşarların bile bizzat Sayın ÖZGÜR tarafından denetlendiği ikramlar, içecekler, Cumhurbaşkanını bizzat hava alanına giderek karşılama Bir yanda ülkenin sorunlarını, sıkıntılarını gidermeye çalışan hayırsever insanların göstermiş oldukları fedakârlıklar öte yanda bu olanlardan habersiz, ilgisiz ve duyarsız ulusal basın, demek ki ülkenin bir senkronize sorunu da mevcuttur. Ulusal basın bu tür hassas konular yerine magazin olaylarını daha ticari karşılıyor olmalı… Sayın ÖZGÜR, eşiyle, çocuklarıyla, torunlarıyla Bitlis’in geleceği için bir altın sayfa açıp yeni kuşağa armağan etti. Yeni kuşağa düşen görev ise bu yolda yapılması gereken her şeyi gerçekleştirip, aydın, uygar, çağdaş, zengin bir Bitlis’in yeniden yaratılmasını sağlamak olmalıdır.. BETAV’ın kuruluş ve yirmi yılı aşan tarihi gelişimi içinde birçok hemşehrimiz maddi ve manevi katkıda bulunarak bu Vakfı beklenen düzeye ulaştırdılar. Yaptıkları hizmet ve verdikleri destek dolayısıyla bu isimleri tek tek ele almak onların hizmetlerini anmak gerekir. Sonsuz teşekkürler… 35 Başka Bir Bitlis Mümkün! M. Zeki PEKER K esme taşlarla kaplı daracık sokakları kim bilir kimlerin ayak izine şahitlik etti. Ya taş duvarlarla kaplı evler; ne hüzünleri, ne sevdaları içinde barındırdı. Medreselerinde kimler yetişti, kervansaraylarında, hanlarında kimler konakladı. Kalemiz kaç defa korudu bizi. Kaç defa düşman, bayrağını kaleye saplayamadan kaçtı. Ya mezar taşlarının altında yatan kahramanlar, yiğitler…Sokakları süsleyen ve evleri kaplayan taşlarda, hanlarda, medreselerde, kervansaraylarda, taş mezarlarda, kümbetlerde hangi ustanın emeği, göz nuru, hüneri var. Aşkla, sabırla, sevda ile döşenmiş Bitlis’in dört bir tarafı. Her yanında bir tarih, her yanında bir insan hikâyesi var. İnsana dair olan her şey var taşında, toprağında. Sevda var, umut var, hüzün var, gurbet var… Türküleri var Bitlisimin; manileri, deyişleri… Her adımında tarih kokar, kültür kokar, insanlık kokar. Birçok medeniyetin, birçok inancın izleri yansır gözümüze. İnsan yüreğinin zenginliğini ve sıcaklığını hissettirir Bitlis. Karıyla başka güzel, yeşiliyle başka güzel, güneşli günleriyle başka güzeldir Bitlisimiz. Her mevsimi kendi tadında yaşatır. Kışında kar; yazında güneş ve “deniz”; baharında yemyeşil ve çiçeklerle bezenmiş dağlar, ovalar; hazanında hasret ve hüzün duygusu veren dökülmüş yapraklar vardır bahçelerinde, sokaklarında. Bir yanında Nemrut bir yanında Van “Denizi”, tüm haşmetiyle durur Süphan yanı başında. Tarihe, kültüre, inanca bu tabiattan başka neresi daha güzel eşlik edebilir ki. Bu dekora ancak bu fon bu kadar ahenk sağlayabilir. Bir açık hava müzesi ve doğa harikasıdır Bitlis... Bitlis’in bu potansiyelinden yararlanabilmemiz, bu potansiyelimizi koruyarak geleceğe taşıyabilmemize bağlıdır Yapılaşmamızı tarihi dokumuza, doğamıza zarar vermeyecek şekilde ve bunlara uygun biçimde gerçekleştirmemiz çok önem arz etmektedir. Bugün için, tarihi dokuya uygun bir yapılaşma söz konusu değildir. Bitlis’in tarihi eserlerinin bulunduğu sokaklardan geçince hissedilen “zaman tüneli yolculuğu” çok kötü ve çirkin bir yapı ile çok geçmeden kesintiye uğrayabiliyor. Ülkemizin en bakir yerlerinden biri olan Van Gölü ve çevresi ne yazık ki büyük bir tehdit altında. Van Gölü’nün günden güne kirleniyor olması, hem Türkiye’nin imajına zarar veriyor hem de dünyada sadece Van Gölü’nde bulunan inci kefalinin de varlığını tehdit ediyor. Van Gölü kadar güzel ve onun onda biri kadar büyük olmayan göller bazı ülkelerin en büyük turistik bölgesi olabilmektedir. Ancak bizde, günden güne çöp yığınlarıyla, lağım sularıyla kirlenen bu hazinemiz can çekişmektedir. Tarihimizi ve doğamızı kazanca çevirebilmek bu zenginliklerimizin yaşamasıyla mümkün olabilir. Turistik tesisler ve tanıtım işleri anlam ifade etmez, potansiyelimize sahip çıkmazsak eğer. Bugün Bitlis için en büyük değerlerden biri olan Eren Ailesi, Bitlis’in tarihi, doğal ve kültürel zenginliğinin yanına, bilimin zenginliğini de katmanın önünü açmıştır. Bitlis Eren Üniversitesi, Bitlis’i bir eğitim kenti, ilim ve irfan yuvası yapacaktır. 36 Günümüzün en temel değeri bilgidir. İnsanlar bilgi ile yeni buluşlar, yeni teknolojiler üretebilmekteler. Bugün “Google” gibi bir buluş artık devasa tesisleri olan, çok büyük ölçeklerde üretim yapan firmalardan daha fazla bir parasal değere sahiptir. Bitlisimize ağır sanayi getirmenin, Bitlis’te büyük ölçeklerde üretim yapmanın koşulları şu an için çok elverişli değil. Ancak Bitlis her zaman için turizm sektörü ile, tarım ve hayvancılık ile, eğitim ile yani bilgi ile kalkınabilir. Çocuklarımızı, gençlerimizi bilişim çağının nimetleri ile tanıştırdığımızda, onları bilgi ile donattığımızda, evrensel standartlarda bir meslek sahibi yaptığımızda daha da gelişeceğiz, daha da kalkınacağız. Bitlis bilim üreten bir kent olduğunda, bilimin ve bilginin yaratacağı katma değerler ile beklenen sıçramayı yapabilecektir. Bu takdirde doğamızı kirletebilecek sektörlere gerek duyulmayacak, Bitlis; çevreye ve insana dost sektörlerle büyümesini ve kalkınmasını gerçekleştirebilecektir. Başarmak için inanmak, hayal etmek gerek. Hayallerimiz büyüdükçe başarılarımız da büyüyecektir. Ben başka bir Bitlis’in mümkün olduğuna inanıyorum ve başka bir Bitlis hayal ediyorum. Neden Beypazarı, Safranbolu, Kapadokya, Mardin var da Bitlis olmasın? Niye “Unesco Dünya Kültür Mirası” listesine girilemesin? Neden Bitlis, Davos gibi dünya çapında büyük etkinliklere ev sahipliği yapan bir kayak kenti olmasın? Neden yeni buluşlar Bitlis Eren Üniversitesinden çıkmasın? Bu söylediklerim olur mu, olur hem de bal gibi olur. Yeter ki inanalım. Yeter ki; tek tek Türkiye’nin dört bir yanında ekonomi, ticaret, siyaset, bürokrasi ve akademi dünyasında başarılarıyla kendini ispatlamış Bitlisliler bir araya gelerek sinerji yaratsınlar. Tatvan İskelesinden bir görünüm... 37 Limak Bitlis Çimento Nihat ÖZDEMİR Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı B itlis, Muş, Van illeri ve çevresinin çimento talebini karşılamak amacıyla Bitlis-Muş karayolunun 12. km.’si Rahva düzü mevkiinde 8 Ağustos 2007 tarihinde temeli atılan Limak Bitlis Çimento Paketleme ve Öğütme Tesisi Başbakan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın açılışını yaptığı 08 Ağustos 2008 tarihinde gerçekleştirilen tören ile faaliyete geçmiştir. 30 milyon TL’ye mal olan tesisin yıllık çimento üretim kapasitesi 525.000 tondur. Halihazırda taşeron firmalarına bağlı elemanlarla birlikte toplam 50 kişi çalışmakta olup yoğun kar yağışı ve ağır geçen kış koşulları nedeniyle 4 ay boyunca üretime ara verilmiş fakat bu süreçte hiçbir personel işten çıkarılmamıştır. Ülkemizin ekonomi dinamiklerini harekete geçiren lokomotif sektörlerinden biri olan çimento endüstrisi, Limak Bitlis Çimento Tesisi ile gerek yerli gerekse yabancı firmalara iş imkânı sağlamakta olup böylece esnaf, bayi ve bölgedeki nakliyecilere ekonomik olarak hareketlilik ve katkı sağlamakta; dolayısıyla iş hacmini artırarak canlılık kazandırmaktadır. 75.325 m² alan üzerine inşa edilen Bitlis Çimento’da bölgenin çimento ihtiyacına göre portland kompoze çimento ( CEM II/A-M (P-LL) 42,5 N ve CEM II/B-M (P-LL) 32,5 N ) üretimi yapılmaktadır. Son derece modern bir görünüme sahip olan tesis içerisindeki bütün stokholler kapalı, tüm yollar ve işletme alanı asfalt/betonlanmış durumda olup tesisten hiçbir şekilde toz emisyonu oluşmamaktadır. ISO 9001–2000, ISO 14001 ve bunun yanı sıra OHSAS 18001 Yönetim sistemleri ile ilgili çalışmalar hâlâ devam etmekte olup, emisyon ve deşarj izinleri mevcuttur. Tesiste, üretilen ürünler için (CEM II/A-M (P-LL) 42,5 N ve CEM II/B-M (P-LL) 32,5 N) Kalite ve Çevre Kuruluşundan CE Uygunluk Belgesi alınmıştır. Tesiste muhtelif türlerde ağaç dikimi ve yeşil alan oluşturularak çevreye karşı olan hassasiyetten ödün verilmemektedir. Mevcut Öğütme ve Paketleme Tesisinin Entegre Tesise dönüştürülmesi için ÇED alımı ile ilgili çalışmalar hızlı bir şekilde devam etmektedir. 38 Bitlis Valiliğinden Hizmet Haberleri MUTKİ’DE KIZ TEKNİK VE MESLEK LİSESİ AÇILDI B itlis Valisi Nurettin Yılmaz, Mutki ilçesinde açılan Kız Teknik ve Meslek Bitlis’in Mutki İlçesinde, yıllardır eksikliği hissedilen Kız Teknik ve Meslek Lisesi açıldı lisesini ziyaret ederek, kız öğrencileri ile sohbet etti. Nurettin Yılmaz, Bölgede kız çocuklarının okuması için gereken hizmetin sunulması için büyük çaba sarf ettiklerini bildirdi. Kız çocuklarının okuması için herkese büyük görevler düştüğünü ifade eden Vali Yılmaz, şunları söyledi: “Mutki merkez ve köylerindeki kız çocuklarının okuması için Kız Teknik ve Meslek Lisesini açtık. Amacımız kızlarımızı okutmaktır. İlk etapta öğrenime 41 kız öğrencimiz başladı. Bu kızlarımız okulun öncüleri olacak. Başarıyı yakalamak için, öğrencilerimizin bol bol kitap okumaları ve test çözmelerini istiyorum. Okuyan kız öğrencilerin gelecek yıllarda çok önemli yerlere geleceklerine inanıyorum. Kızlarımızın okula gelmeleri beni çok mutlu etmiştir. Gelecek yıl Mutki de 16 derslikli Anadolu Lisesi ve spor salonu yapacağız. İkizler Köyünde ise 300 kişilik yurt yapacağız. Yeter ki çocuklarımız okusun. Hepinize başarılar diliyorum” İŞ MAKİNELERİ KURSU BÜYÜK İLGİ GÖRDÜ BitlisValisiNurettinYılmaz,açılanişmakineleri kursunu ziyaret ederek, kurs hakkında bilgi aldı. Kursu başarıyla bitiren kursiyerlerin rahatlıkla piyasada iş bulabileceklerini vurgulayan Yılmaz, Bölgede özel firmaların eleman sıkıntısı yaşadığını belirterek, açılan bu kurs sayesinde yetiştirilen elemanlarla, bu sıkıntının ortadan kalkacağı inancında olduğunu söyledi. Vali Nurettin Yılmaz, şöyle konuştu: Türkiye’de duble yol ile KÖYDES kapsamında çok büyük çalışmalar yapılıyor. Bunları özel firmalar yapıyor. Bu firmaların eleman açığı var. Kursta yetişen elemanlar da bu eleman açığını giderecekler. Böylece piyasada rahatlıkla iş bulabilecekler. Yaptıkları işi iyi yaparlarsa, işlerini kolay kolay kaybetmezler. Bitlis’te gençleri meslek sahibi edindirmek amacıyla açılan iş makineleri operatörlüğü kursu büyük ilgi gördü. Piyasada ehliyetli olarak bu makineleri kullanacaklar. İşkur İl Müdürlüğü ile İl Özel İdaresi’nin işbirliğiyle açılan kursa 55 kişi katılıyor. İl Özel İdaresinde emeklilik süreci başladı. Vali Nurettin Yılmaz, İl özel idaresinin hızlı bir emeklilik sürecine girdiğini bildirdi. 39 Hiçbir personeli zorla emekli etmeye çalışmadıklarını anlatan Yılmaz, şunları söyledi: “Hiçbir personele garezimiz ve kinimiz yok. Emekliliği gelip de emekli olmak isteyen personel emekli olacaklar. Çalışanı ile çalışmayanı da ayırmak durumundayız. Artık KÖYDES kapsamında işlerimizin çoğunu ihaleyle yapıyoruz. Çok başarılı işler yapıldı. İl Özel İdaresi de başarılı işler yapıyor. Şu anda yaptığımız çalışmayla ilgili herhangi bir işlemimiz yok. Normal emekliliği gelen personel emekli olacak. “ TATVAN’DA 250 KİŞİLİK KIZ ÖĞRENCİ YURDU YAPIMINA mamlanarak, hizmete sunulacağını kaydetti. Kız çocuklarının okutulmasının şart olduğunu ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu: “Eğitim konusunda İL genelinde önemli yatırımlar yapmaktayız. İlde en önemli ihtiyaçlardan biri orta öğretim yurtlarının bulunmamasıdır. Okuyan kız öğrencilerin kalacak yer konusunda yaşanan yurt sıkıntılarını, yurt yaparak gidemeye çalışıyoruz. İnşallah en kısa sürelerde bu sıkıntıları gidereceğiz.” Valimiz Nurettin Yılmaz’a Tatvan Kaymakamı Orhan Şefik Güldibi,İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Hikmet Kaya ve İlçe Emniyet Müdürü İlker Yelden eşlik etti. TÜRK POLİSİ BİTLİS’TE BAŞLANDI YETİŞTİRİLİYOR Tatvan üç yol mevkiinde yaptırılan 252 öğrenci kapasiteli kız öğrenci yurdunun inşaatında, incelemelerde bulunan Nurettin Yılmaz, gelecek yıl İl ve İlçelerde beş adet yurt yapacaklarını, bu yurtların hizmete girmesiyle birlikte öğrencilerin yurt sıkıntısını gidereceklerini belirtti. Doğu Anadolu Bölgesinin tarihi kentlerinden biri olan Bitlis’te, bu yıl yapımı tamamlanan Polis Meslek Yüksek Okulu eğitim-öğretime başladığı bildirildi. Valimiz Nurettin YILMAZ, amaçlarının il ve ilçelerde eksikliği hissedilen kız öğrenci yurtları yaparak bu eksiklikleri ortadan kaldırmak olduğunu bildirdi. Tatvan da modern bir yurt yapıldığını anlatan Yılmaz, Bu yurdun 2010 yılında ta- Bitlis-Tatvan Karayolu Rahva mevkiinde bulunan modern Polis Meslek Yüksek Okulu geçtiğimiz günlerde 250 öğrencisiyle, Türk Polisini yetiştirmeye başladı. Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz, Bitlis için büyük önem arz eden Polis Meslek Okulu’nun ilk etapta 250 öğrenciyle, eğitim-öğretime başladığını bildirdi. 40 Bu yıl eğitim-öğretime başlayan Polis Meslek Okulu’nun Bitlis ekonomisine büyük ölçüde katkı sağlayacağını ifade eden Vali Yılmaz, şunları söyledi: “Bitlis Polis Meslek Yüksek Okulu 250 öğrenci ile geçen hafta eğitime başladı. Öğrencilerimiz çeşitli illerde eğitimlerine devam ediyordu. Bu yıl okulumuz tamamlandı. Öğrencilerimizi buraya çektik. Şu an ikinci sınıftaki öğrencilerimiz eğitimine devam ediyor. Polislik sınavlarında yaşanan sorundan dolayı, birinci sınıflarımız halen başlamadı. Kasım ayının sonuna kadar öğrenciler, sınavı tamamlandıktan sonra gelip eğitimlerine başlayacak. 500 öğrencimiz olacak. Bunun İlimize önemli bir katkı sağlayacağına inanıyorum. Başbakanlık TOKİ İdaresince yaptırılan Polis Meslek Okulu 640 öğrenci kapasitesine sahip, 34,335 metrekare arazi 22.000 metrekare kapalı alan üzerine inşa edilmiştir. girmesinin ardından, Bitlis’in ekonomisine önemli ölçüde katkı sağlayacağını anlatan Yılmaz, şöyle konuştu: ”Organize Sanayi Bölgesi 55 parselden oluşmaktadır. Güvenlik bantları, idari binalar, çevre düzenlenmesi dışında 350 dönümlük kullanım alanı mevcuttur. Alt yapı çalışmaları tamamlandıktan sonra yatırımcılara sunacağız. Hedefimiz gelecek yıl tüm çalışmaları bitirmektir. Çalışmalarla ilgili hiçbir engel yok. Ödenek sıkıntısı olmaması halinde gelecek yıl bitirilmesi planlanıyor.” AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ HİZMET VERMEYE BAŞLADI ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNDE ALT YAPI ÇALIŞMASINA BAŞLANDI İlimizde büyük bir eksikliği hissedilen “Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi” binası tamamlanarak hizmet vermeye başladı Bitlis-Güroymak İlçe karayolu üzerinde kurulacak olan Organize Sanayi Bölgesinde alt yapı çalışmalarına başlanıldığı belirtildi. Valimiz Nurettin Yılmaz, çalışmaları yerinde inceleyerek yetkililerden çalışmalar hakkında bilgi aldı. Organize Sanayinin hizmete Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nde incelemelerde bulunan Valimiz Nurettin Yılmaz, Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nin vatandaşa hizmet vermeye başladığını, bundan böyle vatandaşların diş sağlığı hizmetleri konusunda sıkıntı yaşamayacaklarını kaydetti. İnsan yaşamında diş sağlığının önemine işaret eden Yılmaz, Bu gün vatandaşlara hizmet vermeye başladığını, diş merkezi’nin modern cihazlarla donatıldığını, böyle yöre insanına önemli hizmetlerde bulunacağını söyledi. 41 Yöre insanının modern bir ağız ve diş sağlığı merkezi’ne kavuştuğuna değinen Yılmaz, şöyle konuştu:” 2007 yılında inşaatı başlayan Hastanemiz, hizmete girdi. İlk gün hizmete başlamasına rağmen şu ana kadar 30–35 hasta giriş yaptı. Hastanede 10 hekim görev yapıyor. Devlet hastanesi diş bölümlerini kapatıp tamamen buraya ağırlık vereceğiz. Hastanede yeni bir hizmet sunacağız. Mesai saati sonrası ile hafta sonu diş problemi çekenler, kapı kapı doktor aramayacak. Acile geldiklerinde icapçı dediğimiz. Diş hekimi hizmet verecek.” Modern cihazlarla donatılan Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinde, Bir Başhekim,10 Diş hekimi hizmet verecek. Diş Merkezinde, Diş çekimi, dolgular, kanal tedavisi, protezler, krom köprü yapımının yanı sıra gelecek aylarda da Ortodonti hizmeti de verileceği bildirildi. Bu arada Valimiz Yılmaz, ağız ve diş sağlığı merkezinde dişlerini kontrol ettirdi. BİTLİS ÇEVRE YOLUNDAN TEK ŞERİT ULAŞIM SAĞLANDI Bitlis Şehir merkezinden sağlanan karayolu ulaşımı, özellikle kış aylarında ulaşımda aksamalara neden olurken, çevre yolundan tek yönlü ulaşım sağlanmasından dolayı bu sıkıntı ortadan kaldırıldı. Çevre yolu ile 8 Ağustos tünelinde incelemelerde bulunarak, Karayolları yetkililerinden bilgi alan Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz, Şehir merkezinden geçen karayolunda, özellikle kış aylarında yoğun trafik nedeniyle, zaman zaman ulaşımda aksamalar meydana geldiğini belirtti. Bu sıkıntının ortadan kaldı- rılması amacıyla çevre yolundan sağlanan ulaşım sayesinde trafikte rahatlama oldu. Bitlis şehir içi merkezinden geçen karayolu trafiğini rahatlamak amacıyla, yapımı devam eden çevre yolu tek yönlü olarak trafiğe açıldı. Gelecek yıl Bitlis çevre yolunun tamamının hizmete girmesinin planladığını anlatan Vali Yılmaz, şöyle konuştu: İlimizin şehir merkezinden geçen şehirlerarası karayolumuzun Baykan istikametinden gelen Tatvan, Muş, Van istikametine giden gidiş yolu olarak çevre yolunu trafiğe açmış bulunuyoruz. Yaklaşık 9 kilometrelik bu yol, servis yolu niteliğindedir. Sürücülerin bu yolda yavaş seyir etmeleri gerekmekte. Bir viyadük ve 2 köprü birlikte tek yönlü olarak trafiğe açmış bulunuyoruz. Şehir içi trafiği için öneli bir gelişmedir. Önümüzdeki yıl sezon başlangıcında da yukardan buraya kavşak düzenlenmesi yapıldıktan sonra, yol geliş istikametine açılacak. Bu şekilde ağır vasıtalar, şehir içi trafiğine girmeleri engellenmiş olacak.” Nurettin Yılmaz, ulaşımın tek şeritten sağlanmasındaki amacın, kışın kar yağışı yüzünden şehir merkezinde ulaşım güçlüklerle sağlanmasının giderilmesi olduğunu bildirdi. 42 Zihnimize Kazınmış Anılar... Prof. Dr. Tümer URAZ B u yazıyı değerli dostum, arkadaşım Prof. Hamza Zülfikar’ın BETAV dergisinin 15. sayısında çıkan “Diaspora Üzerine” adlı çalışmasını okuyunca uyanan duygularımı ifade etmek amacıyla hazırladım. Kuşkusuz her Bitlisli ailede bizimkilerin yaşadığından, daha acı, daha yıkıcı olayların tanıklarını bulmak mümkündür. Bunlar aynı zamanda birçoğumuzun zihninde yer etmiş, hatta “kazınmış” denilecek derecede silinmeyen hatıralardır. Bunun yanı sıra aile içinde Rus ve Ermeni istilasının, yani seferberliğin yarattığı yükü ağırlıklı olarak çekenlerin anlattıkları bana göre bir yerlere kaydedilmesi gereken olaylar gibi karşılanmalıdır. O yüzden yazacaklarımın önemli bir bölümü babam Mehmet Salih (Uraz)’dan, diğeri de babaannemden dinlediklerime dayanmaktadır. 1902 (1318) doğumlu olan babam, 1915’te 13 yaşında ortaokuldan ayrılarak en büyük abisi terzi Nezir, babaannem, diğer abisi Mahmut (Uraz)’ın eşi ve iki çocuğu (biri 1911 doğumlu, diğeri 2-3 yaş büyük) ile birlikte Bitlis’ten yola çıkıyorlar. Yolculuğun ne kadar sürdüğünü bilmesem de çetin ve olumsuz koşulların hakim olduğunu, seyahat sırasında terzi ağabeyin vefat etmiş olması göstermektedir. Geri kalanlar Siirt’in (şimdi Batman’ın) Sason ilçesine yerleşiyor 3 yıl burada yaşıyorlar. Babaannem burayı çok sevmişti ki macerayı anlattığı kimselere sürekli “Sason’da 3 sene kaldık ama bana 3 gün gibi geldi” derdi. Babamdan 10 yaş büyük abisi Mehmet Şerif ’in askerde bulunması, Mahmut’un da Vakıfta (Bitlis) Başkâtip görevinde olması nedeniyle ailenin geçimini seferberlik boyunca babam sağlıyor. Bunu da 20 katırının bulunduğu ve Diyarbakır – Mardin arasında nakliyecilik yaparak gerçekleştirdiği şeklinde anla- tırdı. Atların ya da katırların bakımı, yemlenmesi vs. için başka eleman da çalıştırılmıştır mutlaka… Ama babam, ben ortaokul çağındaki yaşlarda iken kendi geçimim ya da aileye ilişkin bir konuda hataya düştüğümde “ben senin yaşında iken ev geçindiriyordum!” diye çıkışırdı. Üç yıl sonunda, Bitlis’e dönüldüğünde evlerini, diğer pek çoğunda olduğu gibi yakılmış olarak bulmuşlar. Gerek babam, gerekse babaannem yakılan evin alt kattaki yıkıntılarının arasında, yolda vefat eden terzi ağabeyin dikiş makineleri ile bol miktarda (muhtemelen birkaç evin) bakır kap-kacağın bulunduğunu anlatırlardı. 1960’ların ortasında harabe arsayı bir duvar komşumuza devrettik. 1915 seferberliğinin Van, Muş, Bitlis gibi illerde yarattığı ekonomik ve sosyal yıkıntıların yanında, gidip de gelmeyen, bulunduğu yerde kalan hatta yabancı ülkelere bile göçen nüfus hareketlerine de neden olunmuştur. Babam kendi teyze (Bitlis tabiriyle hala) çocuklarının bu şekilde İstanbul’a gittiklerinden söz ederdi; ama nerede ne yaptıklarını bilmediğini eklerdi. Kendinin hayatta iken (vefat: 1961) göremediği bu akrabalarla ben 1966’da, Ankara’da tanıştım. İstanbul’un tanınmış iş adamlarından, Bosfor Turizm’in sahibi ancak erken yaşta vefat eden Feyyaz Tokar’ın annesi Makbule Tokar; Ankara TED Koleji emekli öğretmenlerinden Nihal (Işıl) Koyuncu ile Ankara Hastanesi Röntgen Mütehassısı Dr. Nevin Tamaç’ın babası, Cumhurbaşkanlığı eski Hukuk Başdanışmanlarından Kemalettin Alikaşifoğlu’nun kayınpederi Hulusi Işıl; Gazi Üniversitesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Nezahat Seçkin’in annesi Leyla Hediye Seçkin, babamın, Trabzon üzerinden uzun bir yolculuk sonucunda İstanbul’a anne-babasıyla göçen teyze çocuklarıdır. 43 Keza benzer şekilde babamın, anne bir baba ayrı Emine adlı ablasının İstanbul’da bulunduğunu Tatvan’lı bir tüccara yazıp verdiği aile bilgileri (oturulan ev, lakap, kardeş adı vs.) notundan 1950’lerin başında öğrendik. Yine o sıralarda (çünkü ben 1958’de Tatvan’dan ayrıldım) babamın öz amca çocuklarının Diyarbakır’a yerleştiğine, başka bir soyadı aldıklarına ve ticaretle uğraştıklarına, bir esnafın aracılığıyla tanık olduk. Parçalanan ve birbirinden uzak düşen bu aile fertlerinin hasretleri yıllarca içimizi yakmıştır. Buna sebep olanları şimdi kim yargılayacak? Yaşanan bu olaylarla birlikte, toplumlar arasında büyük bir kin ve nefrete neden olmadı. Hem küçük kentlerde, hem de İstanbul, İzmir, Adana vb. inde ortak yaşam yine sürmüş, hatta evlilikler bile gerçekleşmiştir. Bitlis’teki mahallemizde benim yaştaki (1937 yılı civarı) bir arkadaşımın annesinin Ermeni asıllı olduğunu çok iyi biliyorum. Sonradan (1960’ların sonunda) benim de ailemden bazıları gibi onlar da İzmir’e yerleştiler. Bunları neden yazıyorum? Bir yandan özellikle Batılı ülkelerin Türkiye üzerinde geliştirdiği ve oynadığı akıl almaz olumsuzluklar karşısında, genç kuşak hemşehrilerimizin kafasında gerçeklerin kalmasına yardımcı olmak; diğer yandan ise 1968-1969 yılları arasında 13 ay Fransa’da bulunmuştum; bu süre içinde yaşadığım iki kent ve sonradan da Paris’te karşılaştığım Ermenilerle aramızda gelişen dostluğun derecesi ile 1977 yazında yine Fransa’nın Nice kentinde Türk olduğum için oralı bir Ermeninin yönelttiği tehditler sonucu içimde doğan tedirginlik ve korkuyu ortaya koymak, yazının baş amacı olmuştur. 1969 yılı ilkbaharında Ali adında bir Siyasalcı arkadaşımla Paris’te “Quartier Latine”de (öğrenci muhiti) otel arıyorduk. Benden önce giden arkadaşım, baktım resepsiyondaki beyle Türkçe konuşuyor. Bir Türk’ün oteli diye çok sevinmiştim. Ama o yıllarda Ermenilerle olan dostça ilişkiler nedeniyle tereddütsüz 3-4 gece o otelde kaldım. Adana’dan göç ettiklerini anlatan otel sahibi ile hemen her akşam Türkiye’yi konuşuyorduk. Daha önce uzun süreli kaldığım başka bir kentte ise, bir Türk Subayı (binbaşı) arkadaşımla “pazar yerinde” dolaşırken, bir bayanın arkadaşıma “Pazar günü bize gel dolma pişireceğim” dediğini duydum. Arkasından öğrendim ki, bir Ermeni ailesine mensup bayan, Binbaşı ile ailecek (Binbaşının geçici olarak gelen eşi ve çocukları ile) uzun bir süreden beri görüşüyorlarmış. 1977 olayını ise, eşimle birlikte arabamızla İtalya ve Fransa üzerinden İngiltere’ye giderken yaşadım. Temmuz ortası, öğle vakti belki denize gireriz diye Nice sahilindeki halka açık plaja yanaşınca, arabadan iner inmez bir bey Türkçe olarak “Türk müsünüz?” deyip yanımıza geldi. Evet yanıtını alınca “sizler bizi kestiniz, sürdünüz” sözleriyle başladı ve kendi camialarının içinde oluşturulan bütün eylem ve programları anlattı. Ben de o kadar alttan aldım ki Bitlisli olduğumu, William Saroyan’la olan hemşehriliğimizi, benim de annesi Ermeni olan yakın arkadaşlarımın bulunduğunu anlattım. Ama nafile! Adamı bir milim bile yumuşatamadım. Adres verip evine davet etmesine karşın, 1-2 gece mola vermeyi düşündüğümüz Nice’i akşam karanlığı çökmeden terk etmek zorunda kaldık. Şimdi kendi kendime hep soruyorum. Bitlisliyi yerinden yurdundan eden, birlikte yaşayan insanlar arasına nifak sokan dış güçler, işgalciler bu eylemlerinden dolayı hiç mi utanmadılar hiç mi vicdan azabı çekmediler… 44 Bitlisin İşgali ve Kurtuluşu Öğr. Gör. M. Törehan SERDAR Bitlis Eren Üniversitesi O smanlı Devleti 1912 yılında başlayan Balkan Harbi’nden yenik çıkmıştı. Birçok toprak kaybının yanında çok sayıda asker ve malzeme kaybına uğramıştı. Balkan Harbi’nin yaraları sarılmadan Almanların oyunuyla I. Dünya Harbi’nin içine girilmiştir. Birçok cephede birden savaşmak zorunda kalan Türk milleti, çok canlara mal olmuş, çok acılar çekmiş olduğu bir Kafkas Cephesi yaşamıştır. Savaşın ilânıyla beraber seferberlik emri Bitlis şehrinde halkın görebileceği yerlere sabah erkenden asılmıştır. Seferberlik yazısını okuyan halk, Bitlis askerlik şubesine giderek askere yazılmıştır. Seferberliğin üçüncü günü davul-zurnanın hazin sesleri ve halkın: Gökmeydan baş aşağı, Belinde şal kuşağı, Alay kalkmış gidiyor, Hepsi Bitlis uşağı. Türküsüyle ilk kafile kuzeye Kafkaslara uğurlanmıştır. Bu kafileyi takiben Bitlis şehrinden başka birçok kafile daha Kafkas Cephesi’ne yollanmıştır. 40.000 kişilik 10 uncu Kolordunun bir kısmını teşkil eden Bitlis uşaklarının ekseriyeti şehitlik mertebesine yükselmiştir. Bu şehitler, Sarıkamış Harekâtı sırasında Allahuekber dağlarında donarak, hayatlarının baharında göçmüşlerdir.¹ Rus Çarı Deli Petro’nun vasiyeti gereği yıllardan beri sıcak denizlere ulaşma hayalleri içinde yaşayan Çarlık Rusya orduları harekete geçmiş, Ermeni asıllı General Yudenich ‘in Başkomutanlığındaki Kafkas Ordusuna Anadolu’nun doğusunun işgali emri verilmiştir. Bu emir üzerine Kafkas Ordusuna bağlı 4 üncü Kafkas Kolordusu Doğu Anadolu’ya girmiştir. Kısa bir süre içerisinde Doğ Anadolu’nun birçok şehrini işgal eden Rus birlikleriyle ona öncülük eden gözü dönmüş Ermeni çapulcuları Bitlis sınırlarına dayanmıştır.² 1915 yılının Temmuz ayının bir Ramazan gecesinde, Ruslar’ın Bitlis’i işgal etmek için Başhan mevkiine geldiği haberi alınmıştır. Bu haberi alan bütün Bitlis halkı, çocuklarının ellerinden tutarak göç için yollara düşmüştür. Ancak Bitlis’teki Türk askerlerinin ve milis kuvvetlerin dirayetli savunması sonucunda Ruslar Bitlis’e giremeyerek geri çekilmiştir. Ancak bu sevinç fazla sürmemiş, Şubat 1916 sonlarında Rus askeri ve Ermeni İntikam Tugayları tekrar Bitlis kapılarına dayanmıştır. Bitlis’i savunan kuvvetlerin toplamı 14002000 kişi arasındaydı. Bu birliğin 600 kişilik kısmı milis kuvvetlerden teşekkül etmişti. Piyade Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk birliği, silah, cephane ve asker bakımından kendisinden çok fazla olan Rus ve Ermeni birlikleriyle savaşmak zorunda kalmıştır. Bütün direnmelere rağmen, 3 Mart 1916 günü Güzeldere istikameti Avih’ten saat 05 de Bitlis işgal edilmiştir.4 İşgalden sonra özellikle Rus birliklerinin içerisinde bulunan ve Ermenileri felakete sürükleyenlerden birisi olan Antranik’in kurmuş olduğu “Ermeni İntikam Tugayları” şehir merkezine dağılarak, zamanında göç edememiş kimsesiz, yaşlı ve hastaları katletmeye başlamışlardır. Bu durumu Rus Genareli Maslofski şöyle anlatmaktadır. “Bitlis’in zaptından sonra 3 Mart öğle zamanı Antranik’in komutasındaki 1 inci Ermeni Taburu (İntikam Taburu) gece hücumundan evvel arkada bırakılmış olduğundan, boğaza girerken müsaade almadan şehre girmiş ve birçok Türk ailelerin toplanmış oldukları Amerikan Hastanesine koşmuşlar ve intikam kastiyle öldürmeye teşebbüs etmişlerdir.” 5 Bu işgalle beraber Bitlis, ikinci büyük göç olayını yaşamıştır. Göç edemeyip şehirde kalanlar Ermenilerce yok edilmiş, göç edenler ise çetin kış şartları altında açlık, sefalet ve çapulcuların kurbanı olmuştur. Göç eden halk, götüremediği 1000’den fazla çocuğunu köprü 45 altlarında, kar kümelerinin yanında ölüme terk etmiştir. Bitlis Geçitleri’nin Rusların eline geçmesi Türk Genel Kurmayı’nı düşündürmeye yöneltmiştir. Bu geçitlerin düşman eline geçmesi; Diyarbakır, Adana, Halep, Bağdat yolunun düşmana açılması manasına geliyordu. Bitlis’in acil olarak geri alınmasına karar veren Türk Genel Kurmayı, Çanakkale savaşlarında büyük kahramanlıklar göstermiş ve o tarihlerde Edirne’de istirahatte bulunan 2 inci Ordunun, öncelikle 2 inci Orduya bağlı 16 ıncı Kolordunun acilen Bitlis cephesine gönderilmesine karar vermiştir. Bu Kolordunun komutanlığına Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal’i atamıştır. Albaylıktan Generalliğe yükseltilen Mustafa Kemal, 27 Mart tarihinde İlimizi ziyaret etmiş, gerekli talimatları verdikten sonra karargâhını kurmuş olduğu Silvan’a geri dönmüştür. Temmuz ayı sonlarında taarruz için tekrar Bitlis’e gelmiştir. Bitlis’te 16 ıncı Kolordunun 5 inci Piyade Tümeni bulunuyordu. Bu Tümen 13, 14 ve 15 inci Piyade Alaylarından oluşmaktaydı. Yine bu Tümenin yanında sayılarının 2000-3000 arasında olduğu tahmin edilen Şeyh Muhammed Diyauddin (Hazret), Mutki Aşiret Reisi Hacı Musa Bey ve diğer milis birlikler bulunmaktaydı. 1 Ağustos 1916 tarihinde Mustafa Kemal tarafından taarruz emri verilmiş, 8 Ağustos 1916 tarihinde Bitlis sabah 05’de istiklaline kavuşmuştur.¹ 5 ay 5 gün düşman işgalinde kalan Bitlis, savaş sonrası harabeye dönmüştür. Savaşın ağır faturası halen günümüzde çekilmektedir. Savaşla beraber başlayan göç hareketleri, bütün hızıyla günümüzde de sürmektedir. Bitlis’in kurtuluşu, Türk’ün makûs talihinin yenildiği gündür. Bitlis, birinci dünya savaşıyla beraber Anadolu’da işgal edilen vilayetler içinde istiklaline kavuşan ilk şehirdir. Bu kurtuluş, milli mücadelenin ilk kıvılcımıdır. Gazi Mustafa Kemal, 7 Kasım 1916 tarihinde Bitlis’i üçüncü defa ziyaret etmiştir. Bu son gelişlerindeki gaye, 5 inci Tümen komutanlığındaki görev değişikliğinde bulunmak, 5 inci Tümenin arazi üzerindeki tertibatını, ihtiyaçlarını ve genel durumunu görmek, Van Harekât Müfrezesinin hareketini temin etmekti. 10 Kasım 1916 tarihinde Bitlis’e gelen Mustafa Kemal, 21 Kasım 1916 tarihinde Bitlis’ten ayrılmıştır. Bu süre içerisinde Milis Komutanlarla görüşmüş, Hastane, Askeri Birlikler, bazı türbe ve camileri gezmiştir. 15 Kasım 1916 tarihinde Rahva Ovasında bulunan Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk Birliğine bir tatbikat yaptırmıştır. Bu tatbikatı izlemek için Başhan sırtlarına çıkmıştır. Bu sırtlardan Van Gölü’nü gördüğü vakit; “Burası çok güzel yerler.Burada bir Şark Üniversitesinin kurulması gereklidir” ifadesinde bulunmuştur. Mustafa Kemal bu vasiyetini 1 Kasım 1936 ve 1 Kasım 1937 yılında TBMM’nin açılış konuşmasında da dile getirmiştir. Bu konuşmalarında; “… Bunun için memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde mütalaa ederek Garp bölgesi için İstanbul Üniversitesinde başlanmış olan ıslahat programını daha radikal bir tarzda tatbik ederek Cumhuriyet’e cidden modern bir üniversite kazandırmak; merkez bölgesi için Ankara Üniversitesini az zamanda kurmak lazımdır. Ve doğu bölgesi için Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde her şubeden ilk okulları ile ve nihayet üniversitesiyle modern kültür şehri yaratmak yolunda şimdiden faaliyete geçilmelidir. Bu hayırlı teşebbüsün doğu vilayetlerimizin gençlerine bahşedeceği feyiz, Cumhuriyet hükümeti için ne mutlu eser olacaktır.” 1 Kasım 1937 tarihindeki Meclis açılış konuşmasında da; “Sevgili Arkadaşlarım; Yüksek tahsil gençlerini istediğimiz ve muhtaç olduğumuz gibi şuurlu ve modern kültürlü olarak yetiştirmek için İstanbul Üniversitesinin tekamülü, Ankara Üniversitesinin tamamlanması ve Şark Üniversitesinin yapılan etütlerle tespit edilmiş olan esaslar dairesinde, Van Gölü civarında kurulması mesaisine hızla ve önemle devam edilmektedir.”¹ 46 Gazimizin bu vasiyeti gereği 1924 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir heyet Bitlis’e gelerek Rahva Ovasının Van Gölüne yakın kısmında arazi tetkikinde bulunmuştur. 1953 yılında o zamanki Cumhuriyet hükümeti Gazi’mizin bu vasiyetini yerine getirmek için daha önceden tetkik edilen Rahva Ovasının göle yakın kısmına temel atma girişiminde bulunmuştur. İnşaat malzemeleri stoku yapılmış, temel atma sırasında Bitlis ve Van vilayetleri arasında çıkan kavga nedeniyle Mustafa Kemal hayatı boyunca Van’a gitmemiş ve Van’ı görmemiştir. Unutmamak gerekir ki Şark Üniversitesi’nin temel atılması geçici bir süre için durdurulmuştur. çalışmaktan ibaret olduğuna bakılarak vilayetiniz dahilinde de bir nizamname yazılarak müstakil şubelerin kurulmasına emir buyrulmasını istirham ile takdim ederim.¹ Aynı tarihlerde Bitlis’te şehrin ileri gelenleri arasında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyet üyeleri şu kişilerdir. Bitlis Vilayeti Reisi: Müftüzade Mahmut Nedim Efendi Üyeler: Dört Sandık Şeyhizade Şeyh Abdülgazi Efendi Nalbantzade Hakkı Efendi Bu tarihi ve kutlu teşebbüs, bugün gerçekleşmekte, devletimizin önderliğinde ve EREN ailesinin katkılarıyla Bitlis, üniversitesine kavuşmaktadır. Recep Ağazade Zeynettin Efendi Hacı Babuzade Mahmut Nuri Efendi Kalelizade Şevket Efendi Mustafa Kemal’in bu vasiyetinin yerine getirilmesi hem Gazi’mizi ve hem de Bitlis halkını mutlu kılacaktır. Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra Anadolu’nun her köşesinde düşmana karşı ayaklanmalar ve örgütlenmeler başlamıştı. İçinde Bitlis’in de bulunduğu Doğu Anadolu toprakları üzerinde “bağımsız bir Ermeni devletinin kurulması” fikrinin ortaya atılmasıyla bu örgütlenmeler ilçelere varıncaya kadar devam etmiştir. Bitlis bölgesinde kadınlar ve erkekler arasında Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’nin kurulması sağlanmıştır. 20 Şubat 1920 tarihli yazı bu konuyla ilgilidir. Sivas’ta: Bitlis Vali-i Alisi Paşa Hazretlerine Hersanlı Hamdi Bey Zülfikar Ağazade Abdülmecid Ağa Bilal Ağazade Sadullah Ağa Faris Ağazade Osman Ağa 1- TBMM Zabit Cerideleri (Tutanakları) 2- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Ara. Merkezi Dergisi, Cilt I, Sayı 3, sah. 697 Sevgili Bitlisliler işte size tarihten bir yaprak o günleri hatırlayıp bugünlerin kıymetini bilelim. Geleceğe şuurlu bilgili olarak güvenle bakalım. SERDAR M. Törehan, Bitlis’in İşgali ve Kurtuluşu, Y.Y.Ü.Basımevi, Bitlis 1995, sah. 2,3 1- ALLEN W.E.D. ve Paul MURATOFF, Kafkas Harekâtı, Genel Kurmay Başkanlığı, Askeri Tarih yayınları, sah. 278 Sivas’ta: Diyarı Bekir Vali-i Alisi Beyefendi Hazretlerine Muhterem Paşa Hazretleri, Muhterem Beyefendi Hazretleri Merkezi Sivas’ta olmak üzere kurduğumuz Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyetinin nizamnamesinden bir nüshasını zatınıza ve vilayetinize takdim ediyorum. Cemiyetimizin maksadı, zavallı memleketimizin haksız işgallerden, bazı yörelerde yapılan mezalim ve faciadan kurtulması için 2- Kafkas Harekâtı, a.g.e. sah. 341 3- Kafkas Harekâtı, a.g.e. sah. 340 5- General MASLOFSKİ Umumi Harpte.Kafkas Cephesi Eserinin Tenkidi. Genel Kurmay Başkanlığı. 47 Genel Kurmay Basımevi, Ankara 1935, sah. 382 1- SERDAR M. Törehan, a.g.e. sah. 130-137 Saroyan’da Kimlik Arayışı, Bitlis Sevgisi... Prof. Dr. İsmet KAYAOĞLU S aroyan’ın kim olduğunu anlatmak ve onun Dünya Edebiyatındaki büyük yerini ve etkilerini belirtmek uzun bir anlatımı gerektirir. Ailesi, hayat serüven, geçmişi, çevresinin onun üzerindeki izleri ve kendisine anlatılan Ermeni mirası, onun edebi uslubunun ve kimliğinin esin kaynakları olmuştur. Ermeni bir ailenin ferdi olarak, bu ailenin kopup geldiği topraklar olan Bitlis, hafızasında yer tutan ve yazılarında özlemle anılan bir kent olmuştur. Saroyan, Amerika’da doğup büyüdüğü halde anlattıkları ve hikâyeleri ile bizim kültürümüzü, geçmişimizi anlatarak bize çok yakın olduğunu sıcak bir şekilde hissettirmektedir. Asıl adı Aram Karaoğlanyan olan yazar, 1908 yılında Kaliforniya’nın Fresno şehrinde doğmuştur. Amerika’lı idi ama çocukluk yılları boyunca büyükannesi Lusintak’tan Bitlisi dinledi. Anlatılanlar onun yazılarında belirgin izler bıraktı. Yazıları gayet rahat ve akıcı bir üslupla yazılmıştır. Çoşkulu, içten konuşur gibi ve yalın bir üslubu vardır. Altmışa yakın, hikâye, oyun ve roman yazdı. Beklentilerin aksine, Türklere ve Türkiyeye karşı hiçbir önyargı emaresine raslanmayan, okudukça, bunun diğer bütün halklar, milletler için de geçerli olduğunu anladığımız Saroyan, özellikle “Ödlekler Cesurdur” adlı hikâyesi, insan sevgisi, hoşgörü ve affedicilik üzerine kurulu bir ders gibidir. William Saroyan’ın kimliği konusunda sorulacak bir soruya kesin cevap alınmaz. Hayatının ve çok kültürlülüğünün bir sonucu olarak tek bir yere bağlı kalmaz. Amerikalı, Ermeni, Dünyalı olduğu gibi; Fresno, Bitlis, Erivan onun cisminin ve gönlünün yaşadığı şehirlerdir. Kendisini bakın nasıl anlatıyor : “Ta uzaklarda Kaliforniya’da dayımın bürosunda oturuyordum işte ben yine. Lanet olsun, dedim kendi kendime. Bitti her şey. Unutun gitsin Ermenistan’ı. Antranik öldü. Ulusumuz yok oldu.Büyük devletlerin başında daha önemli dertler var şimdi; Cehennemin dibine kadar yolu var bu meselenin, Ermeni değilim zaten ben, Amerikalıyım. Fakat doğrusunu isterseniz, hem ikisi birdenim, hem hiçbiri değilim. Ermenistan’ı da Amerika’yı da çok seviyorum ve kendimi ikisine birden ait hissediyorum; ama sonuçta şuyum ben : Bu dünyada ikamet eden bir insan, siz de öylesiniz ha, nerede olursanız olun. Ermenistan’ı unutmaya çabaladım, ama beceremedim. Kaliforniya doğumluyum ama Ermenistan’ı aklımdan çıkaramıyorum. Bu da beni düşünmeye itti : İnsanın ülkesi denen şey neresidir o halde? Dünyanın belli bir parçası mıdır? Gölleri? Ya Gökyüzü? Ayın doğuşunda mıdır bu ülkeyi diğerinden ayıran şey? Ya Güneş’in? İnsanın ülkesi ağaçlar, bağlar, çayırlar, kuşlar, taşlar, tepeler, dağlar, vadiler midir? Vatan bir yerin baharında, yazında, kışında mıdır? Canlıların kurduğu düzen midir? Kulübeler, evler, kentlerin sokakları; masalar, 48 sandalyeler, oturup çay içmek, sohbet etmek midir? Yazın sıcağında dalda olgunlaşan şeftali midir? Toprağa gömdüğümüz ölüler midir? Sevgi tohumunun ana karnında filizlenmeye başlaması mıdır? Semanın bir uçtan diğerine kol kanat gerdiği ülkede kulağa çalınan ana dilin ezgisi midir? Ya o dilin yazısını taşıyan sayfalar? O ülkede yapılmış bir resim? O insanların gırtlağından, yüreğinden doğan şarkılar? Danslar? İnsanın vatanı, hava, su, toprak, ateş ve hayatın kendisi için sunulan şükran dualarından mı ibarettir? İnsanların gözleridir belki, ya da dudakları, kederi ….” “Ben Amerikalıyım” dedim. “Sen onu benim külahıma anlat. Roy İtalyan, ben Suriyeliyim, herhalde sen de Ermenisin”. “Elbette ben Ermeniyim. Bu doğru ama, aynı zamanda Amerikalıyım. İngilizcem, Ermeniceden iyidir”. “Ben hiç Suriyece bilmiyorum, ama oralıyım”. “Biri sana ne olduğunu sorarsa, Tanrı aşkına, Amerikalı olduğunu söyleme, Ermeni olduğunu söyle”. “Bu sorulara cevap veremem, ama bildiğim şu ki bunların hepsi insanın kanındaki belleğe kazılı. Yukarıda saydığım her şey insanın içinde saklı, çünkü oraya, Ermenistan’a gidip gördüm ben, bunları gözümle gördüm… Size şöyle diyeyim : İngiltere, Fransa, İtalya, vesaire, dünyada ülke, ulus diye bir şey yok. Bildiğim şu ki, herhangi bir anda oynadıkları rol ister kral, ister dilenci olsun, bunlar ölüme gün sayan varlıklar, o kadar. İstiyorum ki daldıkları uykudan uyanıp bu gerçeği görsünler ve birbirini katletmekten vazgeçsinler. Çünkü bu dünyada kahraman olmanın, hayattan zevk almanın, heyecan duymanın başka, daha iyi yolları var. Sonunda ölüm değil, hayat olan yolları…” (Saroyan, Yetmiş Bin Süryani, Aras Yay. 2004 s.79) “Ne fark eder ki?” “Ne demek ne fark eder? Ermeni iken Amerikalı olduğunu söylersen, herkes üstüne güler. Öğretmen senin ne olduğunu biliyor, Herkes biliyor.” “Sen Amerikalı değil misin?” “Güldürme beni ben yabancıyım. Babam at arabası ile sebze satıyor” “Amerika’da doğmadın mı sen?” “Fresno’da doğdum, O caddesindeki evimizde, iyi de konuştuğumuz şeyin bununla ne ilgisi var?” Kimlik konusunda, okul yıllarında arkadaşıyla kendisi arasında geçen konuşmaları şu şekilde dile getirir Saroyan : “… Dönüş yolunda “ Söyle bakalım sen nesin” diye sordu bana. “Öğretmen bile isimini doğru dürüst söyleyemiyor”. 49 “Hadi ben Amerikalıyım sen de öyle.” “Senin kafan karışmış, ama endişelenme, ok yakında ne olduğunu anlarsın…”(Saroyan, Ödlekler Cesurdur, s.87) sumuz silindi, bittik herşey bitti; dili, okumayı neden öğreneyim ki? Yazarımız yok, okunacak haberimiz yok… Saroyan aidiyet konusuna bir başka olayla temas ederek Kaliforniya’da yaşadığı çevreden, kendi kaderine paralel bir örnek vererek şöyle anlatıyor: Bu sözler bana bir Ermeni olarak çok acı geldi. Halkımın yok edilişi, beni daima üzmüştür. İngilizce konuşan bir Süryani’nin ağzından hiç böyle sözler duymamıştım. Bu genç adama karşı büyük bir sevgi hissettim. (Bu sözler 1933 de San Fransisco’daki bir berber dükkânındaki konuşmaların hikâyesidir.”Seventy Thousand Assyrians” : Yetmi Bin Süryani, s.102) “Theodore Bardal’ın Ermeni olup olmadığını sordum. “Süryaniyim” dedi. Onlar da yani Süryaniler de Dünyanın bizim geldiğimiz kısmından gelmişler. Burunları bizim burunlarımıza, gözleri bizim gözlerimize, kalpleri bizim kalplerimize benzer. Dilleri farklıdır. Konuştuklarında onları anlamayız, ama bize çok benzerler. “Ben Ermeniyim” dedim. Kasabamda bazı Süryani çocuklar tanıyorum. (Berber olan Bardal’a saçını kestiren Saroyan, ona yeni gerçeklere ulaşmak, hayat denen mucizeyi ve insanın kıymetini takdir edebilmek için elinden geleni yapıyordu.) Bardal “Süryanice okumam yok, Anayurtta doğdum ama, artık orayı unutmak istiyorum” dedi. Yorgun gibiydi, ama fiziksel değil, ruhsal olarak “Neden?” dedim. “Neden unutmak istiyorsun” “… Çünkü orada her şey silindi gitti. Bir zamanlar büyük bir halktık. Fakat bu dündü; hatta dünden önceki gün. Şimdi artık tarihin bir parçasıyız. Büyük bir medeniyetimiz vardı. Hâlâ bize hayranlar. Bense şimdi Amerikadayım, nasıl saç keseceğimi öğreniyorum. Ulu- Saroyan’ın, ailesinin yaşayış kültüründen kaynaklanan bir olayın başını nasıl derde soktuğuna ve toplumdan nasıl tepki aldığına kısaca bir bakalım : Sınıfta bayan öğretmen : “Öğle yemeğinde eve giden Ermeni öğrenciler size söylüyorum, sarımsaklı yemekler yemeyin kesin, koku tahammül sınırını aştı artık” ihtarında bulunur. Buna rağmen evde kızarmış patlıcan ve bamya yiyip gelen Saroyan’a öğretmen sözlerini hatırlattığında, cevap olarak Saroyan, bir kış gününde pencerenin açılmasını önerir. Bu söze öfkelenen öğretmenden güzel bir dayak yer. Kendisinin arkadaşlarının yanında aşağılandığını anlar. Sonra müdür odasına gitmesi istendiği halde, o gidip müdür odasında hesap vermek yerine evin yolunu tutar. Annesi mutfakta ekşili lahana çorbası yapmaktadır. Ona, “Ne işin var burada?” der. “Artık okula gitmeyeceğim” der. Ne olup bittiğini doğru bir şekilde anlatır. Annesi bir yandan onu dinlerken bir yandan da yemek yapmaya devam eder. Sözü bitirinceye kadar bir şey söylemez. Sonunda okula dönmesini, öğretmen ne diyorsa yapmasını söyler. “Öğle yemeğinde sarımsak olduğunda bir dal maydanoz çiğner- 50 sin olur biter. Ermeni yemeklerinin onurunu korumak için bu kadar hevesli olma” der. Annesinin sözünü tutar, okula döner, Müdür, ağır deri bir kemerle onu güzel bir pataklar. Bir sürü hakaretten sonra, göz yaşlarını silerek sınıfa döner. Okul’dan dönüşte onunla alay eden sınıf arkadaşı Hawk : “Anladın mı şimdi ne demek istediğimi” diye sorar. Sen bir yabancısın, bunu sakın unutma. Akıllı bir yabancı da duygularını kendisine saklar, çenesini de kapalı tutar. Öğretmenleri değiştiremezsin, müdürleri değiştiremezsin, insanları değiştiremezsin. Sadece onlara gülersin, hepsi bu. Amerikalılar beni güldürürler o kadar. Senin yerinde olsaydım onlarla uğraşmaz güler geçerdim. Ben öyle yapıyorum.” Bu olay Saroyan’a farklı bir kimlikli olduğunu öğretir. Köklerini arayan, kültürünü canlı tutan Saroyan, düşünce dünyasında yaşadıklarını; gezerek, görerek, tadarak da yaşadı. Atalarının yaşadığı yerleri görmek için ilkin 1935 yılında Ermenistan’a gitti. Yabancı idaresi ile bağımlı olsa da, kendi vatanında yaşayan kalabalık bir Ermeni toplumu arasında bulunmak onu çok mutlu etti. Ailesinin yaşadığı şehir Bitlis’e 1964 yılında geldi. O zaman elli altı yaşındaydı. Buraya geldiği zaman yanında gazeteci-fotoğraf sanatçısı Fikret Otyam ve Bedros Zobyan vardı. Saroyan’ın bu gezisini Fikret Otyam, Cumhuriyet Gazetesi’nde (7 Haziran 1964 son yazı). Bedros Zobyan, Ermenice yayınlanan Marmara gazetesinde, seyahat intibaları olarak yayınladılar. Bitlis’e girerken büyük bir heyecan duydu. Van’da iken Bitlis’te kendisi için resmi bir karşılama hazırlandığını duymuş ve memnun olmuştu. Bitlis’e 10 kilometre kala yol tabelasının yanında fotoğrafları çekildi. Saroyan, yolun son bölümünde, arabayı kendisi, kullanmak istemişti. Bir yandan heyecanı için özür diliyor, bir yandan da önü alınmaz biçimde terliyordu. Bitlis’e girişinde, kentin ileri gelenleri de dahil olmak üzere kalabalık bir halk ellerinde dağ çiçekleri ile onu karşıladı. (Amerika’dan Bitlis’e William Saroyan, Aras yay.2008,s.109) Valiliği ve Belediyeyi ziyaretten sonra sıra şehrin gezilmesine geldi. Şehre tepeden bakan Sapkor mahallesinin onun ata yuvası olduğu söylendi. Çünkü burada yoğun bir Ermeni nüfusu yaşardı. William Saroyan babasının evinin neresi olduğunu tam bulamadı. Ancak orada yaşayan yaşlı bir kürdün gösterdiği bir yerin önünde duruldu. Evden artakalan bir taş ocak, bir yarısı yıkık duvar, bir de pencere vardı. Yolda, yanındakilere dönerek, “Bugün hayatımın en önemli günü “ dedi. Şehre hakim olan bir noktada bir taşın üzerine oturdu ve düşüncelere daldı. Evet, Bitlis’i bulmuştu. Bitlis Kalesi’ne tırmandı ve orada bir yerliden bir uzunhava şarkı dinledi, mutlu oldu. Bir ara, o sıra evleri satın alıp Bitlis’e yerleşmeyi bile düşündü. İsterse, Belediye her türlü kolaylığı göstermeye hazırdı. Ama dağlarda dolaşıp ailesinin hayaletleriyle başbaşa yaşayan garip bir Amerikalı yazar haline geleceğini sezince, bu düşünceden vazgeçti. Sonuçta geçmişte yaşayıp olmayacak şeyleri ummaktansa, gezi sonrasında da, öncesinde olduğu 51 gibi zihnindeki Bitlis’i, gerçek Bitlis olarak bir yerlere yerleştirdi… Gittiği her yerde Bitlis’i yaşatabilmekten başka çaresi olmadığına kanaat getirdi. (Amerika’dan Bitlis’e … s.111-112) Onun anılarına tekrar dönelim : “Sonunda Bitlis’teyim. Babam Armenak’la, annem Takuhi’nin, babamın babası Bedros’la, annesi Hıripsime’nin, annemin babası Minas’la, annesi Lusintak’ın doğdukları yerdeyim. Hassas bir Türk’ün elinden çıkmış, şekerli, taze, enfes çaydan içiyorum. Annem ve büyükannemin yaptığı ekmeğin aynısından yiyorum ve o hep sevdiğimiz beyaz peyniri Bitlis’in çayırlarından gelen gerçek yeşilliklerle tadıyorum ve bunlarla ne yapacağımı bilemiyorum. Bu kadar şeyi nasıl yaşayacağımı bilemiyorum, hepsi bu. Burada gördüğüm herkesi sevdim, onlar da uzun zamandır Bitlis’te yaşıyorlar; buradaki hayatı umutsuz hale getirip Minas’ın Lusintak’a “Burayı terkedip Amerika’ya gidelim, burası artık bize göre değil” dedirtenin, illa ki bu insanların büyükbabaları olduğunu düşünmüyorum. Sonra Minas öldü ve Lusintak gerçekten de aileyi buradan götürdü ve böylece ben burada değil, Fresno’da doğdum…. Burayı neden terkettik? Gidenlerden daha fazla Ermeni Bitlis’te kalmadı mı? Öyleyse biz neden gittik? Şunu bilmek istiyorum: Ölmek üzere olan büyükbabam Minas genç karısına neden aileyi Amerika’ya, Kaliforniya’ya taşımak gibi zor bir görev verdi?” (W.Saroyan, “Bitlis”, Armenian Tragedy içinde, ed. D. Kouymjian (Fresno:California State University Press, 1986),s,10) Saroyan, Bitlis’e yaptığı bu özlem seyahatinden sonra (1964) yazmaya söz verdiği “Bitlis” oyununu yıllar sonra ancak 1975 yılında tamamlar. Bu kısa oyun, onun Bitlis hakkındaki izlenimlerini ve düşüncelerini yansıtmaktadır. Neden yazmak için bu kadar yıl bekledi? Paris’te, 23-29 Mart 1975 tarihleri arasında tamamlamasının o yıllarla ve diasporanın isteğiyle bir ilgisi var mıdır ? Bu soruya herhalde hiç cevap veremeyeceğiz. Bu oyundan ilginç birkaç alıntı yapalım: “… Saroyan’ların evini, görmek istiyordum, oysa tek gördüğüm, yamaç gibi bir yerde duran küçük bir ocaktı. O ocağın bizim olduğundan, ya da kare şeklinde bir araya gelerek, ortada geniş bir avlu oluşturan sekiz Saroyan evinin bir parçası olduğundan bile emin değildim.” “… Türkler ve Kürtler bizi seyrediyor. Babalarımızın gömdüğü altınları çıkarmaya geldiğimizi düşünüyorlar, Ulu Tanrım! Onları kulaklarınla duydun.Ara, seni bilmiyorum ama ben buradan göç etmiş olduğumuz için neredeyse memnunum.” “… Bitlis’i istiyorum. Bitlis’te yaşamak, yürümek, yemek, içmek, uyumak istiyorum. Yarın Diyarbakır ya da Dikranagerd yolunda olacağız, oysa ben Bitlis’te kalmak isityorum; görünüşe göre, sonsuza dek. Burada ölmek ve ölülerimle birlikte olmak istiyorum.” “… Amerikalılar burunlarını sokmasa Bitlis, şu anda Sovyet Ermenistan’ının bir parçası olabilirdi. Bilmiyorum, buradan ayrıldığım için kendimi çok üzgün hissediyorum ama, aynı zamanda burayı geride bıraktığım için de memnunum. Gelmeli ve görmeliydim, gördüm. Hem üzgün hem de ayrıldığım için memnunum. Ama bundan fazlası var, beni tedirgin eden bir şey var ve bunun ne olduğunu bilmiyorum. 52 Ne bu? Ne?” “… Bitlis yalnızca bizim değil, aynı zamanda onların da, özellikle şu an şehrin her yerinde ve çevresindeki köylerde yaşayan Kürtlerin. Ermeni , Kürt ya da Türk, sen burada doğmuş ve burada yaşıyor olsaydın da burası sadece senin olmayacak, onların da olacaktı, aynı zamanda istilacıların da, yolcuların da ve büyük ölçüde kendi kendinin de olacaktı. Bu tuhaf bir gerçek, bir sır….” (Amerika’dan Bitlis’e William Saroyan adlı derlemenin içinde “Bitlis” adlı oyunu 73-90. sayfalar arasında yer alır.Aras yay.,İstanbul 2008) Unesco, 2008 yılında, doğumunun 100.yılı olması dolayısıyla bu yılı William Saroyan’ı anma yılı olarak ilan etti. Türkiye’de yapılan etkinlikler arasında gözen çarpan iki etkinlik vardı. Birincisi: Yayınlanan “Amerika’dan Bitlis’e William Saroyan” adlı derleme kitapta birçok değerli Ermeni ve uzman yazarlar katkıda bulundular (Aras yayınları, İstanbul.2008,272s.) İkincisi: İstanbul’da Tophane’de açılan sergidir. “Fresno-Bitlis, Yerevan-Neresi Sıla, Neresi Gurbet” adlı bu sergide Ara Güler, Bedros Zobyan, Bağos Boğosyan ve Fikret Otyam’ın çektiği fotoğraflar sergilenmişti. (Aras yayıncılık, Anadolu Kültür ve Karşı Sanat İşbirliği İle.) Bir William Saroyan Müzesi açılmasına kamuoyundan, özellikle Bitlis’ten tepkiler geldi. Bitlis’te, 1.Dünya Harbinde Ermeni Çetelerin Katliamına Uğramış Mağdurlar Derneği, Bakanın görüş ve teklifini reddetti. Bunun yerinin Bitlis değil Amerika olduğunu, zira Saroyan’lar Tehcir’den 10 yıl önce Amerika’ya göç etmişlerdir, denildi. (internet, haberler. com.19 Kasım 2008, Cihan Haber Ajansı 19.11.2008 den naklen) Görüşümüze göre William Saroyan gibi büyük bir yazarı görmezden gelmek ve hiçbirşey yapmamak, kültür zenginliğimiz için bir eksiklik ve haksızlık olur. Türk aydınlarının, kendi yazarlarını tanımaları kadar, ünü Dünyaya yayılmış olan yazarları ve düşünürleri tanımaları da evrensel kültüre açılmayı ve ufuklarının genişlemesini sağlar. Bitlis’te, Bitlis Eren Üniversitesi içinde kurulabilecek olan bir “William Saroyan Araştırma Merkezi” hem bize kültürel zenginlik sağlar hem de Türk-Ermeni İlişkilerine sıcaklık ve yeni bir ivme katar. Saroyan Baba ocağında şu sözü söyledi ; “Bir Amerikalı’yım ama, bir Bitlisli olduğumu hiçbir zaman unutmadım” (Cumhuriyet Gaz.7.Haz.1964) Basında da yazıldığı gibi bu yıl Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay, “Ermeni asıllı William Saroyan’ın Bitlis’teki evinin restore edilerek müze yapılmasını söylemiştir. Bu fikir Ermeniler tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. (Markar Esayan, Saroyan ve Gomides, Taraf Gazetesi, 20.10.2008) 53 Kamran İnan Heykeli Burhan CENKÇİ Tatvan Eski Belediye Başkanı “Bir ülkede namuslu kişiler en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça o ülke için kurtuluş yoktur” İsmet İNÖNÜ Kamran Bey ile 1965 yılında Cenevre’de tanıştım. Kendisi Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi nezninde Türkiye Temsilcisi Büyükelçi idi. O zamanlar ben İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesinde öğrenci idim. Zürich’teki “Eding Teknik Yüksek Okulu”nda altı aylık burs kazanmıştım. İsviçre’ye kadar gelmişken bir de Cenevre’yi görmek istedim. Kamran Bey’den telefonla randevu aldım. Beni Birleşmiş Milletlerdeki Ofisinde kabul etti. Bir de öğlen yemeği yedirdi. Beni tanımıyordu. Ama aile çevremden bazı isimleri yakından tanıyordu. O günlerde ben çiçeği burnunda bir üniversite öğrencisi idim. Kamran İnan’ı değerlendirecek kültür düzeyine sahip değildim. Bir diplomattan çok, konusuna hakim, uluslar arası dersini veren çok ağırbaşlı bir hoca gibi geldi bana… Daha sonraki yıllarda gerek Türkiye’de ve gerekse yurt dışında pek çok büyükelçi ve diplomat tanıdım. Bunlardan bir kısmı ile yakın arkadaşlığım, dostluğum oldu. Dışişleri Bakanlığı bürokratları içinde çevrem genişledikçe, Kamran İnan’a olan saygım yükselen bir grafik çizmeğe başladı. Gün geldi ki O’nun Hariciye Bakanlığımızda bir dönemin idol’ü ve bir dönemin tartışılmaz duayeni olduğunu gördüm… Dinleyin şimdi: 1974 yılında Fransa’da Fransız Hükümeti’nin burslu mastır öğrencisiyim. Türk Askeri Kıbrıs’a çıkartma yaptı. Başbakan Bülent Ecevit Türk tezi’ni yabancı devletlere anlatmak için parlamenterleri görevlendirmiş. Bitlis Senatörü Kamran İnan Bey de Paris’e geldi.Fransız Devlet Televizyonu 2. Kanalı Sayın İnan ile canlı röportaj ya- pıyor, biz de televizyondan izliyoruz. Kamran Bey neden Türk askeri’nin Kıbrıs’a çıktığını ve Türk tezi’ni anlatıyor. Fransız spiker araya girip bir sual sordu: “ Sayın Senatör, Kıbrıs’ta Garantör Devlet olan İngiltere Kıbrıs’a çıkartma yapılmasına karşıdır. Avrupa Ortak Pazar Topluluğu Devletleri (Avrupa Birliği o zamanlar ‘Avrupa Ortak Pazarı’ idi) Kıbrıs’a çıkartma yapılmasına karşı. Ya Avrupa Ortak Pazar Ülkeleri Yunanistan’ın yanında size karşı bir savaşa girerse… Siz Avrupa Topluluğundan korkmuyor musunuz?” “Bey!... Bey!... Beni dinle lütfen… Avrupalıları Türk tehdidi ile korkutan ilk kişi Avrupalıların ‘Kanibal’ dedikleri Hun İmparatoru Atilla’dır. 453 yılında Roma kapılarına dayandı. 11. yüzyılda Selçuklular İznik’i alıp İstanbul kapılarına dayanınca Avrupalıların Haçlı Seferleri başladı. 1444 Varna’da, 1448 yılında Kosova’da Osmanlı Ordusuna yenildiniz. 1453’te İstanbul’un Fethinden sonra Türk tehdidi daha da büyüdü. Avrupalılar ‘bu Dünya Türklerin, Ahiret bizimdir’ demeğe başladılar. Türk korkusu ortaya yepyeni fikirler atılmasına sebep oldu. Bohemya Kralı George Podiebrad 1462 yılında Avrupa’da hem iç barışı sağlamak hem de Türkleri kovmak için bir ‘Avrupa Birliği’ kurulmasını teklif etti. Bohemya Kralı bu projesini gerçekleştiremeden 1471 yılında öldü. Kral Podiebrad’ın düşünceleri Avrupalı Aydınlar tarafından zamanla geliştirildi ve bugünkü ‘Avrupa Birliği’ olarak ortaya çıktı. Avrupa, Türklerin korkusundan birleşti. Bizden bu denli korkan Avrupa’dan biz ne diye korkalım? Bizim lügatimizde korku yoktur.” Diplomatik kurallar dışına çıkan böyle bir yanıt karşısında canlı yayındaki spikerin düştüğü sıkıntıyı düşünebiliyor musunuz? İşte Kamran İnan budur… Zeki, onurlu, ve gururlu. Yıllar yılı Türk dış politikası hep onunla kişilik kazanmıştır. 54 Tüm dünya diplomatlarının her zaman her yerde hayranlıkla izlediği, saygınlıkla dinlediği Kamran İnan, Bitlislidir. Bitlis’in Gayda Köyünde doğmuştur. Her Parlamenter’in Başbakan Turgut Özal’ın etrafında el-pençe durup bir şeyler beklediği günlerde Başbakan’a yaptığı uyarıya bakınız: “Beyefendi, küçük adamları büyük koltuklarda oturup büyümesini bekliyorsunuz, ama kayboluyorlar.”(1) Biz Bitlisli olarak Kamran İnan’ın değerini henüz anlamış değiliz. Oğlumun işi, kızımın tayini”, adam kayırma talepleri, Devlet ihalelerinden pay, Sayın İnan bu işlerin adamı değil. O doğru bildiği yolda yürür. Bu yüzden yedi düvel’in benimseyip hayran hayran izlediği şahsa biz sahip çıkmıyoruz. Çıkamıyoruz… Değerli hemşerilerden kimse kırılmasın, kimse gücenmesin. Kamran İnan milleti için var. Kamran İnan devleti için var. O, kişisel sorunların, kişisel davaların adamı değil. Bu O’nun yaşam felsefesidir. Bu O’nun dünya görüşüdür. Bundan gurur duyalım ve soralım: Parlamento’da Kamran İnan gibi 20 Parlamenter olsaydı Türkiye ne olurdu? YAZAR KAMRAN İNAN O, içinde yaşayıp büyüdüğü Doğu ile Batı kültürü farklılıklarını bir potada harmanlayıp yeni yeni dinamizmler yaratıp bunu topluma yansıtmanın özlemini çeken bir bilge kişi’dir. Çağdaş ve Onurlu bir Bitlisli, bir Türk yurttaşı olarak dürüstlük ve erdemi hep ön planda tutmuştur. O’nun kişiliğinde çıkarcılık yoktur… Devletin ve milletin parasını çalmak yoktur. Sahtekarlık, yalan söylemek, aldatmak yoktur. Dini sömürerek oy avcılığı yapmak da yoktur. O kendisini devletin kalkınmasına, halkın mutluluğuna adamış erdemli bir siyasetçidir. Asla batı hayranı bir kişi olmamıştır. Türk olmaktan öğünen, Türklüğü ile gurur duyan bir kişidir. dı Kamran İnan’ın eserlerinden birkaçı: ‘Dış Politika 2004 yılında yayımlandı - ‘Türkiye Gerçeği 2005 yılında yayımlan- - ‘Siyaset Yılları 2006 yılında yayımlandı - ‘Hayır Diyebilen Türkiye 2006 yılında yayımlandı - ‘Senatör 2007 yılında yayımlandı Yazdığı kitaplarda hemen göze çarpan iki şey var: 1) Kendisini ülkesine ve halkına karşı sorumlu hisseden bir büyük devlet adamlığı. 2) Özü-sözü aynı olan bir siyasetçi portresi. POLİTİKACI KAMRAN İNAN 1960’lı yıllardan sonra Türkiye’de devleti soymak başarılı olmanın ve zeki olmanın ölçütü olarak görülmeğe başlandı. Tez elden köşe dönmek için işadamı+siyasetçi+bürokrat işbirliği bu tarihlerde başladı. Kamran İnan, 14 Ekim 1973 Senato Seçimlerinde Bitlis Senatörü seçildi. Hem de Süleyman Demirel’in Genel Başkanı olduğu Adalet Partisi’nden… O tarihte Adalet Partisi Bitlis Milletvekili olan rahmetli Zeynel Abidin Gaydalı’nın bu tercihte mutlaka etkisi olmuştur. Kamran İnan ismi ilk günden itibaren Süleyman Demirel ve çevresini tedirgin etmiştir. Sayın İnan’ın Senatör seçilmesi bu tedirginliği iyice arttırmıştı. Çünkü 2-3 yabancı dil konuşan, Uluslararası üne sahip, İsviçre’de okumuş, dürüst, ve kültürlü bir diplomatın ileride Adalet Partisi yönetimine aday olacağı açıktı. O tarihlerde bazı partilerin yönetim felsefesi, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” tekerlemesi ile özetlenebilirdi. Şimdi ise, partiye yeni bir bakış açısı getirebilecek, Devlet’e sahip çıkabilecek biri aralarına katılmıştı. O’nu daha başlangıçta çatır çatır yemek, parti üst yönetimine ve Sayın Süleyman Demirel’e kalmıştı. Ünlü düşünür Leviathan “insan insan’ın kurdudur” diyor. 55 İNAN, Adalet Partisi’nin Süleyman Demirel’in Başbakanlığında Milli Selamet Partisi ile 1977 yılında kurulan Koalisyon Hükümetinde “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı oldu. O günlerde Enerji Bakanlığı insan harcama bakanlığı idi. Devletin 70 cent’e muhtaç olduğu günlerdi. Benzin yok… Mazot yok… Gazyağı yok… Fuel Oil yok… Döviz yok… Daha sonraki yıllarda Sayın Turgut ÖZAL döneminde devlet bakanlığı yaptı. Çeşitli nedenler Sayın Kamran İnan’a çok başarılı olacağına inandığım Dışişleri Bakanlığı’na getirmediler. Hiç düşündünüz mü? Aynı Kamran İnan Bitlis doğumlu olmasaydı, günümüz politikacı tipine biraz benzeseydi ne olurdu? Türkiye’de en çok dışişleri bakanlığı yapan biri olurdu. Avrupa’da doğsaydı kaç kez başbakandı, devlet başkanıydı. Buna hiç kimsenin şüphesi olmasın. Batlıların “HYPOCRISIE” dedikleri iki yüzlü politikayı bilmeyen Sayın İnan, 1978 yılında Adalet Partisi Genel Başkanlığına aday oldu. Kendisini destekleyen, kendisini ayağa kaldıran partililerin iki yüzlülüklerini ve kolayca satın alınabileceklerini düşünmediği için adaylığı kabul etti. Aday olurken, - Vatanı yiyen, yemek isteyenler kadar vatanını seven, kavgasını verenlerin olmasını hep temenni etmişimdir. Hepimiz vatana borçluyuz; bazı hayırsız evlatların borcunu tanımaması bir şey değiştirmez. Bu derece derin kökü, büyük bir tarihi bulunan insanların kötümser olmaya kompleks duymağa hakkı yoktur. Türkiye için, yarınlar için ayağa kalkmak, seferber olmak zamanıdır. 70 milyonun kucaklaşmasına, el ele vererek geleceğe yürüme zamanıdır. (2) Kamran İnan o tarihlerde Adalet Partisi’nin yapısal bozukluğunu görerek yola çıkmıştır. Ne var ki, karşısında rakip olan bir Makyavel’cidir. Makyavel, “gaye her vasıtayı meşru kılar” demiştir. Kamran İnan’ın yukarıdaki sözlerine karşılık rakibi Sayın Demirel ne diyor? (3) “Ben 40 yaşında bir adamdım. Hiçbir seçimde kitlelerin karşısına çıkmamıştım. Hatip değildim. Argumantasyoncuydum. Türk Siyasi hayatına yeni bir üslup getirdim” Fransızların çok güzel bir atasözü var: “Demir testi cam testiye karşı”. Elbette kırılan cam testi olacak… KAMRAN İNAN HEYKELİ Isparta’ya yolu düşenler bilir. Kent merkezinde 10 metre yüksekliğinde bir Süleyman Demirel heykeli var. İstanbul Küçükyalı’da (Maltepe) Adnan Kahveci’nin heykeli var. İran’ın İsfahan Kentinde bile Şair Şirazi’nin heykeli var. Sayın Kamran İNAN, BETAV’ın kurucularındandır. Ben şimdi BETAV’a Bitlis’e Kamran İnan heykelinin dikilmesini öneriyorum. O, doğru bildiği yolda yürüyen, devletin ve milletin çıkarlarını kendi çıkarlarının üstünde tutan bir BİLGE KİŞİ’dir. O, günümüzün modern Hazreti ÖMER’idir. Bu satırların yazarı hiçbir zaman Sayın Kamran İnan’ın siyasi görüşlerini paylaşmadı. Cenkçi ailesinden hiç kimse de Sayın İnan’ın siyasi çizgisinde gitmedi. Bizden ayrı bir siyasi görüşü var diye Sayın İnan’a sahip çıkmayacak mıyız? Biz burada bir kişinin siyasi çizgisini, siyasi düşüncelerini tartışmıyoruz. Biz burada; - Çağdaş ve onurlu bir diplomattan, - Dürüst ve erdemli bir politikacı’dan, - İlkeli bir büyük devlet adamından bahsediyoruz. Gayri, O’nun kavgasını onurlandırma zamanı geldi… BETAV’ın Sayın Yönetiminin bu önerimesıcak bakacaklarını umuyorum. 56 Kaliteli Bir Yaşam İçin Atilla GÜLSAR Bursa İl Milli Eğitim Müdürü U çaktan bakıldığında, “Bitlis” bir bütün olarak, Allah’ın bütün nimetlerini sergilediği muhteşem bir nimetler yumağı, gibidir. Gözlerimi kapatıyorum ve hayalin alabildiğince düşünüyorum: ‘Nemrut eteklerinde, Tatvan’dan ve Ahlat’tan Nemrut Kriter Gölüne kadar uzanan teleferik hattı’. Beyaz örtü üzerinde, yedisinden yetmişine kadar, insanların kimisi kayaklarla aşağıya doğru iniyor; kimisi telesiyejle yukarı doğru çıkıyor. Mutluluk, insanların gözlerinden okunuyor. Yerli, yabancı, binlerce insan doğanın ihtişamı karşısında mest olmuşlar. Van Gölünün kenarında, yedi yıldızlı oteller, inci gibi dizilmiş sanki. İnsanlar, gelen misafirleri memnun etmek için, bir koşuşturma havasında. Nemrut ve etekleri, bundan yüzyıl önce olduğu gibi, yeşilin bütün tonlarını yansıtıyor: sakız, meşe ve gürgen ağaçlarının rengarenk cümbüşünü gösteriyor. Her taraf, orman. Kayakla, Nemruttan aşağı inerken, ‘Allah’ım, bu, nasıl manzara! Acaba, burası cennet mi?’ diyerek, ağaçların arasından bir kuğu gibi, süzülüyorum. Karşımda Van Gölü, mavinin bütün tonları, koyu mavi, açık mavi, turkuaz renkler, içimi okşuyor; sanki bir saniye sonra, göle düşeceğim gibi. Karşıda, Garçigan Dağları, bütün heybeti ile kendisini gösteriyor. Balta girmez ormanlar, sahile kadar iniyor, sanki Van Gölünden ağaç fışkırıyor. Böyle bir kayak pistini, dünyanın hiçbir yerinde görmedim. Bir volkanik göl, aynı yerde, buz gibi su; yanı başında da seksen derece sıcak su. Kar yağıyor, macera isteyenler, balıklar gibi, bir sıcak suya; bir soğuk suya girip çıkıyorlar. Gölü çevreleyen yamaçlarda, balta girmeyen ormanlar ve bu ormanlarda ağaçların renk cümbüşü. Kar kalınlığı, üç metre. Oksijeni, bol hava. Havada, hiçbir, kirlilik belirtisi yok, tertemiz adeta. Havayı içinize çektiğinizde, mutluluktan mest oluyorsunuz. Ahlat’a inen pistin uzunluğu, tam otuz kilometre. Türkiye’deki pistlerin, en uzunu neredeyse. Van Gölü, bütün ihtişamı ile, kucağını, size açıyor. Bu muhteşem manzara, geceye dönüşüyor. Gece sahilden Nemrut’a kadar, binlerce insan, dünya kış olimpiyatlarındaki havayı anımsatıyor. Mehtap, bütün parlaklığı ile gölü ve dağı aydınlatıyor. Tüm coşkusuyla meşaleli gösteri, mehtapla birbirini tamamlıyor. Ay, Bitlis kadar güzel; Bitlis, ay kadar güzel. Kayakla, Ahlat’a doğru, son sürat iniyorum. O kadar süratliyim ki, kayağı, durduramıyorum. Ani olarak, kendimi Karmuç Çayının soğuk suları içinde, buluyorum. Su, soğuk; ama üşümüyorum, çünkü binlerce inci kefali balık, etrafımı çeviriyor ve güle oynaya, bana: ‘Hoş geldin,’ diyorlar. Sanki, kendilerine yabancı hissetmiyorlar; aksine ‘Buraların kokusu geliyor,’ der gibiler, beni kokluyorlar, öpüyorlar. Hasretliklerini gideriyorlar. Sudan çıkıyorum. Zaman, yaz mevsimine kayıyor. Karmuç Köyünün yamaçları, üzüm bağları, sarıdan siyaha; şaraplık üzümden yemişlik üzüme kadar çeşit çeşit. Az ilerlediğimde, Ali dayının, cemoşları (mandaları) sürü halinde böğürerek, bataklıkta, besleniyorlar Çubuklunun rampayı çıktığımda, gözün alabildiğince geniş bir alanda, tarihi Ahlat’ın önemli bir taşınmaz eseri olan Selçuklu meydanlık mezarlığı, dimdik duruyor. ‘Ben, Türklüğün tapusuyum,’ derken, bu sesi, yakından duymak isteyen yerli ve yabancı turistler, meydanlık mezarlığını doldurmuş, yedi metre uzunluğundaki taşların dibinde bekleşirken, geçmişle ve taşların diliyle konuşarak, hoşamedi ediyorlar. Van Gölünde yüzmekten saçları sararan, o, Türkçesi güzel çocuklar, tatlı bir ses tonuyla mezarlıkla ve Ahlat’ın tarihi ile ilgili bilgi, veriyorlar. Yollar, duble beton asfalt, mezarlık, 57 gelin duvağı gibi Ahlat taşı ile süslenmiş; temizlik ve düzeni görenler, hayran hayran çevreyi seyrediyorlar. Başımı, biraz kaldırdığımda, Bayındırhan Kümbeti, sanatsal ihtişamı ile ‘Ben, buradayım, zamana meydan okuyorum, geçmişimle gelecek arasında en güzel kaynak yapı taşıyım,’ diyor. Biraz daha yukarı baktığımda, Tahtı Süleyman’ın, ‘İkikubbenin Cennet Bahçeleri’, kendisini gösteriyor. Utancından yanakları kızaran kayısılar, ekşi erikler, elmalar, armutlar, cevizler, şeftaliler, kirazlar, vişneler, dutlar ve envai türlü meyve ağaçları, ağaçlar zırıkçı gibi tutmuş, dünyanın en kaliteli meyveleri. Meyve bahçelerinde, kara kaş; kara göz, bazıları esmer; bazıları sarışın, cennet bahçelerindeki huriler gibi Ahlat dilberleri, meyve topluyorlar. Meyve bahçelerinin kenarlarında, tırlar toplanıyor, meyveleri bekliyorlar. Bazı tırlar dolduğunda, hemen pazara veya soğuk hava depolarına yönleniyorlar. Bu bahçelerin nasıl oluştuğunu, merak ediyorum. Türkiye’nin en iyi ziraat mühendisleri, buralara getirilmiş, bilimsel olarak, yeni projeler yapılmış ve kısa sürede kalite yakalanmış, diye düşünüyorum içimden. Bütün çiftçiler, eğitimden geçirilmiş. Verilen teşvikler, amaca uygun olarak kullanılmış. Paraları, kimi Ankara bürokratları da yememiş; halkta yememiş ve yatırım amaçlı kullanılmış. İlerlemeye, devam ediyorum. Ahlat taşından yapılmış görkemli evler, taşın her rengi var burada. Beyazı, siyahı, grisi, kahverengisi ayrı bir sanatla birleşip, genel bakıldığında, adeta bir açık hava müzesini andırıyor. Öz Türkçe konuşan, masum, cana yakın insanları iklimin ve yörenin inadına sakin ve yumuşak bir ses tonuyla ‘Babam hoş geldin, sen, kimlerdensen?’ demelerine rastlamak ise, bir başka güzel. Belini, Van Gölünün yamacına yaslamış, göle, yukarıdan bakıp, sen menim gözeller gözeli denizimsen derken, denizde, yelkenliler, su kayağı sporu yapan sporcular, ayakla çalışan tekneler, sürat motorları, jet skilerle, denizin ve yazın tadını çıkarmak isteyen bütün insanlar, kaliteli yaşamın zevki- ni yaşıyorlar. İnsanlar, temiz ve asil; sokaklar, tertemiz; sahil ve deniz, yemyeşil; doğa, temiz; hava, her çeşit taze ve natürel meyve kokuları ile dolu ve Ahlat’a kuşbakışı tepeden bakan, bir zamanlar maddi olarak Ahlat’ı koruyan, şimdi de manevi koruyucu olarak kendisini hissettiren, büyük sahabe Abdurrahman Gazi Hazretleri. Birden kuşlar gibi uçarak, şarkın yalçın kayalıklarının başına konuyorum.,.Sivri dağlar, derin dereler tabiat, çok haşin ve acımasız, yol vermiyor… Bu haşin tabiat içinde, yerde insan suretinde gezen melekler, görüyorum. Hizan insanı, yumuşak karakterli ve dürüst. Hatta o kadar dürüst ki, kendi tarlasına giderken, hayvanının ağzını bağlayıp, başka tarladan otlayıp, başkasının hakkına geçmeme düşüncesinde, olmak kadar, dürüst. Dağlar taşlar ağaç: asırlık ceviz ağaçları, dünyanın en kaliteli cevizi, natürel tadı damakta yarım saat süren karçın (armut) kirazlar, bambaşka lezzette, turş elma, muhteşem kalın kabuklu fındığı, garzen üzümü ve doğal ortamda yetişen çok kaliteli Hizan balı ve yatılı bölge okulunun altında büyük bir tır parkı içinde hasat bekleyen tırlar. Arı gibi çalışan, mahcubiyetinden boynu bükük, saf, temiz hanımların başlarında tülbent, erkekler, agalli. Herkes, bir gayeye doğru yürüyor: naturel, kaliteli, bol ürün yetiştirip, kendisine yetecek ve insanca yaşam standartlarını yakalamış bir Hizan oluşturmak. Oradan havalanmak, istedim. Tatvan’a, Bitlis merkeze, Mutki’ye, Güroymak’a, Adilcevaz’a, ama hostesin anonsu ile bu tatlı hayali, başka bir zamana ertelemek zorunda kaldım. Bunlar hayal değil, milletin her ferdi, gencinden yaşlısına; işçisinden, memuruna; doktorundan öğretmenine; ev hanımından, tüccarına kadar hepimiz, birlikte çalışmalı, yüreklerimiz birlikte atmalı, heyecanları birlikte yaşamalı, acıları birlikte yok edilmeliyiz. Kısacası, hedefler ve hedefe giden yollar, bir olmalıdır. Aydınlar, yol gösterici olmalı; devlet te, devlet olmalıdır. 58 Üniversitelerimizde Bitlis Konulu Bilimsel Çalışmalar Doç. Dr. Müfit Selim SARUHAN Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi [email protected] B ETAV dergimizin XVI. sayısı yayımlanırken Bitlis hakkında, üniversitelerimizde yapılan çalışmaların başlıklarını bu sayıya hazırlamakla, bilimin, bilim insanlarının ve Bitlis’in bir nebze olsun saygınlığını yenilemek istedim. Bilimin sürekliliğinin güvencelerinden biri de bilim insanlarının takdir edilmesidir. Bu yazıda, Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde farklı bilim dallarında, değerli akademisyenlerin danışmanlığında hazırlanan Bitlis konulu, sosyal ve fen bilim alanlarıyla ilgili çalışmaları bir arada görmüş olacaksınız. İsimleri ve çalışmalarına ulaşamayıp yer veremediğimiz akademisyenlerimiz olduysa hoşgörülerini diliyorum. Bitlis konulu bilimsel çalışmalarımızdan haberdar olarak, geçmişe olan şükran duygularımızı ifade ediyor ve gelecek nesiller için ise yeni çağrışımlar oluşturması dileğimizi tazeliyoruz. İnsanlığın gerçek mutluluğu, bireysel ve toplumsal aydınlanmasının yegâne kaynağı, bilimdir. Bilim, aydınlığa, özgürlüğe açılan tek kapıdır. Bilgi, anlamdır. Anlam ise, karanlıktan kurtuluştur. Karanlık ise yoklukla özdeştir. Bilim ise, gerçek var oluştur. Aşağıda ayrıntılarını bulacağınız bu çalışmaları yapan akademisyenler ve bilim insanları, Bitlisimize en somut, yaratıcı ve yarınlara taşıyıcı katkıları yapmışlardır. Bir kimsenin yaşadıkça mutlu ve huzurlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendinden sonraki nesil için çalışmasıdır. Güzel sözleri düşünceleri dinlemek, duymak, okumak çok güzeldir. Asıl güzel olan, önemli olan duyulanı, yararlı bulunanı eyleme dönüştürmektir. Ne mutlu kendini tanımak için çalışanlara, çünkü kendini tanıyıp anlayan tüm evreni anlar, kendi içine dönüp, iç dünyasını gözlemleyen kişi, dış dünyaya, anlam ve yaşamın tekrarlardan ibaret görünen boyutuna yeni heyecanlar katar. Bitlis’e çalışmalarıyla hizmet eden bilim insanlarına ve onlara öncülük eden öğretim üyelerimize şükranlarımızı sunuyoruz. Bu vesileyle hatırlatmak isterim ki, Evliya Çelebi, (ö.1682) Seyahatname isimli eserinde; Bitlis halkının çok zeki olduğunu ve Bitlis halkının bilime karşı yetenekli ve istekli olduğunu dile getirmiştir. Bu tespitlerimizden sonra söz konusu yayınları vermeye çalışalım. Üniversitelerimizde Bitlis Konulu Bilimsel Çalışmalar Bu bilgileri YÖK Ulusal Tez Merkezinden derledim. (http://tez2.yok.gov.tr/) 1) 730 Numaralı Van, Adilcevaz, Muş ve Bitlis Livaları Tımar İcmal Defteri (1-Ahmet dönemi) Orhan Kılıç ,1989 Danışman: Y.Doç.Dr. Abdulkadir Yuvalı Yer Bilgisi: Fırat Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Tarih Anabilim Dalı • 2)Van ve Bitlis vilayetleri askeri istatistiki Hamid Pehlivanlı ,1986, Danışman: Doç.Dr. Refet İnanç Yer Bilgisi: Ankara Üniversitesi • Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü • 59 3) Bitlis-Zağros bindirme ve kıvrımlı kuşağının sismotektonik özellikleri 10) Bitlis ili Ahlat ve Adilcevaz ilçeleri sulama tesislerinin incelenmesi Haluk Eyidoğan ,1983 Ali Yazıcı,1994 Danışman: Prof.Dr. Nezihi Canıtez Danışman: Y.Doç.Dr. Ş. İsmail İpek Yer Bilgisi: İstanbul Teknik Üniversitesi• Fen Bilimleri Enstitüsü Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Ünv.• Fen Bilimleri Enstitüsü Mehmet İnal , 1988 11) Sivas, Bitlis, Eskişehir yörelerinden alınan asbest örneklerinin x-ray difraktometre yöntemi ile cinslerinin tayini ve teknolojik özelliklerinin bulunması Danışman: Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülayim Pelin Ergül (Nar), 1994 Yer Bilgisi: Ankara Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü Danışman: Prof.Dr. Güner Göymen 5) Süphan dağı (Bitlis) flora ve vejetasyonu Yer Bilgisi: Gazi Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü Lütfi Behçet ,1989 12) İlköğretim okullarında matematik dersinin öğretiminde ve öğreniminde karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri (Bitlis ili Tatvan ilçesinde bir araştırma) 4)Türkiye’de baraj alanlarının kamulaştırılması Bitlis Ayşehatun barajı örneği Danışman: Prof.Dr. Salih Oflas Yer Bilgisi: Ege Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • 6)Bitlis Çayı havzasının coğrafi etüdü Tekin Demirtaş , 2007 Kenan Arınç ,1991 Danışman: Y.Doç.Dr. Sinan Aydın Danışman: Y.Doç.Dr. Ramazan Özey Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • İlköğretim Anabilim Dalı • Yer Bilgisi: Atatürk Üniversitesi • Coğrafya Anabilim Dalı • 13) 298 numaralı şer’iye sicili defterine göre Bitlis’in ekonomik, sosyal ve dini durumu 7)Bitlis’te Türk iskânı (XII.-XIII. yüzyıl) Mehmet Sıddık ARVAS , 2007 Recep Yaşa ,1990 Danışman: Prof. Ziya Kazıcı Danışman: Y.Doç.Dr. Abdulkadir Yuvalı Yer Bilgisi: Marmara Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • İlahiyat Anabilim Dalı • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Yer Bilgisi: Fırat Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • 8) 730 Numaralı Van, Adilcevaz, Muş ve Bitlis Livaları Tımar İcmal Defteri (1-Ahmet dönemi) Orhan Kılıç 14) İdris-i Bitlisi Heşt Bihişt Osman Gazi Dönemi (tahlil ve tercüme) [Hasht Bihisht of İdris-i Bitlisi and it’s Osman Gazi’s term research and translation] Vural Genç, 2007 Danışman: Y.Doç.Dr. Abdulkadir Yuvalı Danışman: Prof.Dr. Abdülkadir Özcan Yer Bilgisi: Fırat Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • • Tarih Anabilim Dalı • 9) 1540 (H. 947) tarihli tahrir defterine göre Bitlis Sancağı Yer Bilgisi: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Tarih Anabilim Dalı Emine Altunay, 1994 15) Bitlis ve çevresindeki yem bitkileri ekiliş alanlarında bulunan yararlı ve zararlı böcek türlerinin saptanması Danışman: Doç.Dr. M. Ali Ünal Hasan Maral, 2007 Yer Bilgisi: Ondokuz Mayıs Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü Danışman: Doç.Dr. Mehmet Salih Özgökçe Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Bitki Koruma Anabilim Dalı • 60 16)Sekiz Ağustos (Bitlis) Tüneli mühendislik jeolojisi incelemesi 22)Bitlis Güroymak’taki tarihi mezar taşları Abdulkadir Cem Biçek Danışman: Y.Doç.Dr. Osman Aytekin Danışman: Prof.Dr. İlyas Yılmazer Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı • Çiğdem Ertan Çelik, 1998 Konu Başlıkları: Sanat Tarihi 17) Bitlis’te yetiştirilen bazı bitki türlerinde (Morus alba L., Morus nigra L., Corylus avellana L., Vitis vinifera L., Syringa vulgaris L.) kambiyum faaliyeti ve sürgün uzaması arasındaki mevsimsel ilişkiler Bilal Kaçar, 2008 Danışman: Prof. Dr. Bekir Tileklioğlu 23)Hüsameddin Bitlisi`nin “Kitabu`n-Nusus” isimli eserinin tahkik ve tahlili M. Mustafa Çakmaklıoğlu, 1998 Danışman: Prof.Dr. Mustafa Kara Yer Bilgisi: Erciyes Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • 24) İdris-i Bitlisi Selim-Namesinde Doğu Anadolu`nun fethi Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Biyoloji Anabilim Dalı 18) Bitlis ili ve çevresindeki askeri mutfaklarda kullanılan sığır gövde etlerinde bazı patojenlerin varlığı Burhan Hüseyin Tuncer, 2008 Danışman: Prof. Sema Ağaoğlu Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sağlık Bilimleri Enstitüsü • Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı • Bahattin Yalçın Hatunoğlu, 1998 Danışman: Y.Doç.Dr. Ali Sinan Bilgili Yer Bilgisi: Atatürk Ünv.• Sosyal Bilimler Enstitüsü • 25) Bitlis yöresinde yetişen endemik Thymus fedtschenkoi ronniger var. handeii (Ronniger) jalas üzerinde morfolojik, anatomik ve korolojik çalışmalar Nuriye Sibel Özaltı, 1999 19) Bitlis ili turizm potansiyeli: Özel sektör ve kamu sektör yöneticilerinin kanaatlerinin araştırılması Danışman: Prof.Dr. Gülendam Tümen Elmas Ceren Uluer, 2010 Yer Bilgisi: Sakarya Ünv. • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalı • 26) Nazik Gölü (Ahlat-Bitlis) inci kefali (chalcalburnus tarichi pallas, 1811) populasyonunun yapısı, büyüme, üreme ve beslenme özellikleri üzerine araştırmalar 20) Tatvan (Bitlis) yerleşkesinin jeolojik-jeoteknik incelenmesi Mehmet Kocabaş, 1999 Danışman: Doç.Dr. Osman Çetinkaya Mehmet Şahinalp, 2009 Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Danışman: Prof. Dr. Muhsin Halis Danışman: Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Şenol Yer Bilgisi: Balıkesir Ünv. • Fen Bilimleri Enstitüsü • Konu Başlıkları: Biyoloji • Eğitim ve Öğretim Konu Başlıkları: Su Ürünleri Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı • 21) Salnamelere göre Van ve Bitlis vilayetlerinde dini- sosyal yapı 27) Muş ve Bitlis yörelerinde yetişen yenen ve zehirli makrofunguslar üzerinde taksonomik bir araştırma A Abdullah Kaya, 1999 Hatice Keleş, 2009 Danışman: Y.Doç.Dr. Kenan Demirel Danışman: Yrd. Doç. Dr. Davut Kılıç Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Yer Bilgisi: Fırat Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Felsefe Bölümü • Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı • Konu Başlıkları: Biyoloji 61 28)İdris-i Bitlisi’nin Heşt Bihişti`nin hatimesi metin-inceleme-çeviri Orhan Başaran, 2000 34)Nazik gölü (Ahlat-Bitlis) sazan (cyprinus carpio L., 1758) popülasyonu üzerinde bir araştırma Danışman: Doç.Dr. Mehmet Atalay Fazıl Şen, 2001 Yer Bilgisi: Atatürk Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Danışman: Prof.Dr. M. Sıtkı Aras Doç.Dr. Osman Çetinkaya Konu Başlıkları: Doğu Dilleri ve Edebiyatı Yer Bilgisi: Atatürk Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Su Ürünleri Anabilim Dalı • 29)Bitlis vakfiye kayıt defterine göre Bitlis vakıfları Rahmi Tekin, 2000 Danışman: Y.Doç.Dr. Mustafa Oflaz 35)Bitlis ili çorap örücülüğünün araç, gereç, motif yönünden incelenmesi üzerine bir araştırma İmren Fatma Barutcu, 2000 Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Danışman: Y.Doç.Dr. Feriha Akpınarlı Yer Bilgisi: Gazi Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü Konu Başlıkları: El Sanatları Konu Başlıkları: Tarih 30)Bitlis`deki mimari yapılarda süsleme Danışman: Y.Doç.Dr. Kadir Pektaş 36)Bitlis ilinde yaşıyan sosyal yardıma muhtaç ailelerin içinde bulundukları durum ile ilgili bir araştırma Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Ünv. • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Hakkı Bilgiç, 2001 Konu Başlıkları: Sanat Tarihi Danışman: Prof.Dr. Ümit Özdağ 31)Van ve Bitlis illerinin tarımsal mekanizasyon durumu ve sorunları üzerine bir araştırma Yer Bilgisi: Gazi Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • • Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalı • Seyfettin Baydar, 2001 Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Ünv. • Fen Bilimleri Enstitüsü • 37)Bitlis disteninin flotasyonla zenginleştirilmesi [Benefication of Bitlis kyanite by flotation] Konu Başlıkları: Ziraat Tamer Çağrı Yurtsever, 2002 32)Adilcevaz (Bitlis) yöresi ümitvar ceviz seleksiyonları ve bunların verim potansiyellerinin belirlenmesi Danışman: Prof.Dr. Suna Atak Muharrem Yılmaz, 2001 Konu Başlıkları: Maden Mühendisliği ve Madencilik Danışman: Y.Doç.Dr. Ahmet Kazankaya 38)Bitlis masifi disten cevherinin zengilleştirme koşullarının araştırılması Gülsen Baş, 2000 Danışman: Doç.Dr. Hasan Yumak Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Konu Başlıkları: Ziraat 33) Bitlis masalları üzerine bir araştırma Konu Başlıkları: Kamu Yönetimi Yer Bilgisi: İstanbul Teknik Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Fatma Deniz Ayhan, 2003 Danışman: Doç.Dr. Oktay Bayat Metin Eren, 2001 Yer Bilgisi: Çukurova Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Danışman: Y.Doç.Dr. Yılmaz Önay Konu Başlıkları: Maden Mühendisliği ve Madencilik Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Ünv.• Sosyal Bilimler Enstitüsü • 39)Birinci Dünya Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Bitlis ve çevresinde iz bırakanlar Konu Başlıkları: Halk Bilimi (Folklor) • Türk Dili ve Edebiyatı 62 Abdulaziz Kardaş, 2004 Danışman: Y.Doç.Dr. Gülbadi Alan Danışman: Prof.Dr. Azmi Süslü Yer Bilgisi: Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Yer Bilgisi: Gazi Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • 47)Tatvan güneyinin (Bitlis masifi) jeolojik/ petrografik incelenmesi 40)Bitlis çevresinde doğal ortam ve kültürel yapının eğitim üzerine etkileri Metin Şengün, 1984 Ümran Akın, 2004 Danışman: Prof.Dr. Yavuz Erkan Danışman: Prof.Dr. İbrahim Atalay Yer Bilgisi: Hacettepe Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı • Yer bilgisi: Dokuz Eylül Ünv. Eğt. Bilimleri Enstitüsü 41)Bitlis yöresi ziyaret fenomeni ve ziyaret yerleri 48)Bitlis ilinin tarımsal mekanizasyon durumu, sorunları ve çözüm önerileri Emine Yıldırım, 2004 Mehmet Koçak, 2006 Danışman: Prof.Dr. Ali Rafet Özkan Danışman: Prof.Dr. Ayten Onurbaş Avcıoğlu Yer Bilgisi: Atatür Ünv. Felsefe ve Din-İlahiyat Yer Bilgisi: Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü 42)İlköğretim 4. ve 5. sınıfta sosyal bilgiler dersinin öğretimi ve öğretimde yaşanan güçlükler (Bitlis örneği) 49)Kesan deresi (Bitlis) florası Deniz Aydın, 2004 Turan Çelik, 2006 Danışman: Y.Doç.Dr. Fevzi Özgökçe Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi• Fen Bilimleri Enstitüsü Danışman: Pr of.Dr. Süleyman Büyükkarcı 50)Hizan (Bitlis) merkez ilçe ceviz (Juglans regia L.)populasyonlarında ümitvar genotiplerin seleksiyonu üzerine bir araştırma [ Yer Bilgisi: Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü 43)Yeniköy Konferansı ve Bitlis Ermeni olayları [Armenian troubles the Yeniköy Conferance and the Bitlis Events] Ömer Kaymaz, 2005 Danışman: Doç.Dr. Kenan Yıldız Salih Altınok, 2004 Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü Danışman: Y.Doç.Dr. Salih Mercan 51)Bitlis ilinde göçer ailelerin küçükbaş hayvancılık faliyetleri Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tarih 44)Bitlis Çayı havzası florası [The flora of Bitlis Çayı] Yakup Sezgin, 2006 Abdullah Altıok, 2004 Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Zootekni Anabilim Dalı Danışman: Doç.Dr. Lütfi Behçet Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Bilimleri 45)Bölükyazı-Hizan (Bitlis masifi) çevresindeki Na- feldispat oluşumlarının jeolojik özellikleri ve ekonomik önemi Danışman: Doç.Dr. Turğut Aygün 52)Mutki (Bitlis) yöresinin jeolojisi ve cevher imkânları Fatih Mehmet Ceran, 2006 Danışman: Y.Doç.Dr. Kerim Koçak Vural Oyan, 2004 Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Danışman: Prof.Dr. Ümit Tolluoğlu Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı • 53) 412 numaralı Bitlis Şer’iyye sicilinin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi (Hicri:1306/1308-Miladi:1889/1891) 46) 1914 Bitlis isyanı Salih Uluçay, 2006 Ayşe Yanardağ, 2005 Danışman: Y.Doç.Dr. Tuncay Öğün 63 Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • 54)Türk Silahlı Kuvvetleri`nde yönetici ve liderin fonksiyonları (Van, Ağrı, Bitlis ve Siirt illeri askeri yönetici ve Liderlik Örneği) ve seviyesindeki okullaşmaya ve okul türü seçimine etkileri Hüseyin Hüsnü Bahar, 1995 Danışman: Prof. Dr. Hikmet Yıldırım Celkan Yer Bilgisi: Atatürk Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Halil Öven, 2006 Danışman: Prof.Dr. Necmettin Tozlu 64) Bitlis ve Tatvan yöresinde kesilen hayvanlarda Sarcosporidiosis’in yayılışı Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • 55)İlköğretim I. kademede çalışan öğretmenlerin görev yerlerindeki değişikliklerin ilköğretim amaçlarını gerçekleştirilmesini etkileme durumu (Bitlis ili örneği)] Safiye Küçük, 1996 Ersan Akyazı , 2006 65) Bitlis ve Muş tütünlerinin belli sıcaklıklarda ısıtılmasında çıkan ürünlerin bazı adsorbanlarda tutulması ve bunların tekrar geri alınması Danışman: Y.Doç.Dr. Hikmet Bayram Yer Bilgisi: Abant İzzet Baysal Ünv. • Sosyal Bilimler Enstitüsü • 56) Bitlis ili Ahlat ilçesi kuraklık risk analizi Danışman: Prof. Dr. Rifat Cantoray Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sağlık Bilimleri Enstitüsü• Zeki Yalçınkaya, 1996 Namık Yaltay, 2006 Danışman: Prof. Dr. Hasan Ceylan Danışman: Prof. Dr. Şükrü İsmail İpek Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • • Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • 60) H.1310 (M. 1892) ve H. 1316.1317.1318 (M. 1898.1899.1900) tarihli Bitlis vilayeti Salnamelerinin transkripsiyon ve 66) Bitlis ( 1892, 1898, 1899, 1900 tarihli Vilayet Salnameleri’ne göre Merkez Sancağı) Ebru Polat, 2006 Danışman: Prof. Dr. Azmi Süslü Danışman: Y.Doç.Dr. Süleyman Demirci Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Yer Bilgisi: Erciyes Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Tarih Anabilim Dalı 61) Bitlis ili Ahlat ve Adilcevaz ilçeleri süt sığırı barınaklarının yapısal özellikleri Hüseyin Bayraktar, 2005 Danışman: Doç. Dr. Nuh Uğurlu Yer Bilgisi: Selçuk Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı 62) Birinci Dünya Savaşı’nda Bitlis Refik Düzyol, 1997 Danışman: Y. Doç. Dr. Hüseyin Çelik Önder Gülbahar, 1997 67) Ağrı, Bitlis, Muş ve Van illerindeki ilköğretim okullarında matematik öğretimi üzerine bir araştırma Akın Odabaş, 1996 Danışman: Y. Doç. Dr. Tunay Bilgin Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Fen Bilimleri Enstitüsü • 68) 422 numaralı Bitlis şer’iyye siciline göre “siirt” (1317-1325/1899-1907 Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü Naciye Subaşı, 1998 63) Sosyoekonomik ve sosyokültürel yapının Bitlis il merkezinde ortaöğretim Yer Bilgisi: Yüzüncü Yıl Üniversitesi • Sosyal Bilimler Enstitüsü • Danışman: Y. Doç. Dr. Zeki Tekin 64 Tarihte Bitlis Mehmet Kemal GÜNDOĞDU G eçmişi M.Ö. 2000 yıllarına dayanan ve adının verildiği akarsuyun açtığı derin bir vadide yeşillikler içinde kurulan Bitlis, Doğu Anadolu’nun dağlık bölgelerinden bir kısımdır. Roma imparatorluğuyla Sasanî’lerin yönetimine (226-642) girdi. Ancak Roma imparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasıyla Bitlis, Doğu Roma’nın (395-1453) sınırları içinde kaldı. Aslında Bitlis’in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Ancak M.Ö. kendini gösteren Hitit, Hurri, Urartu ve Medlere kadar uzanan tarihî çizgide var olduğu ifade edilen Bitlis, efsaneye göre Makedonyalı İskender ( M.Ö. 356-323)’in Doğu’ya doğru vaki istilası sonucu, geçtiği yol güzergâhındaki derin vadiyi beğenip sevmesi üzerine kumandanlarından Leys’e verilen bir talimatla inşa edilen kale ve kale çevresinde oluşan gelişme, Bitlis’in nüvesini oluşturduğu kaynakların ifadesidir. Fakat bu nüveyi oluşturanların kimler olduğu bilinmemektedir. Aslında karanlıkta kalan bu husus, tarihçiler tarafından araştırılıp ortaya konulmalıdır. Hele Bitlis Eren Üniversitesinin tam tekmil faaliyete geçmesiyle bu konunun aydınlığa çıkarılması en büyük arzu ve beklentimizdir. Çünkü bugüne kadar Bitlis’in tarihî durumu net bir şekilde ortaya konmuş değildir. 610 yılında Arap Yarımadasında doğan İslâmiyetin kuzeye doğru genişlemesi sonucu Bitlis, Hz. Ömer (634-644) devrinde İyaz bin Ganem tarafından 641 yılında İslâm devletinin bir parçası haline geldiyse de, Doğu Roma ile İslâm devleti arasında birkaç kez el değiştirdi. İskender döneminden sonra Selefkiler yönetimine dahil olan Bitlis, zaman zaman Özet olarak Bitlis, Artuklu’lar, Eyyubî’ler, Selçuklu’lar, Harzemşah’lar, Moğollar, Karakoyun, Akkoyunlu’lar, Safevî’ler, ve son olarak Osmanlı yönetimine girmiş bir eyalet merkeziydi. Bitlis’in tarihî çerçevesini çizen 1893 tarihli Salname-i vilayet-i Bitlis (Bitlis İl yıllığı)’ndan sadece kısa bir özet sunmakla yetineceğim : Mülkî taksimat yönünden Bitlis ikinci sınıf vilayet olup, Muş ve Siirt sancakları (vilayetle ilçe arasındaki idarî bölüm) tüm bucak ve köyleriyle Bitlis’e bağlıydı. Bitlis dere ve tepeleri, bağ ve bahçeleri ağaç ve meyvalarla tezyin edilmiş bir yerdir. Latif ve berrak suları, çağlayanları her taraftan akar, her köşesi ayrı bir safalı gezinti ve eğlence yeridir. Bunun gibi bir nice güzellikleri insanları ferahlatır. Hava ve suyu itibariyle gerçekten hayat vermekle beraber Bitlis tam ve mükemmel emniyet ve asayiş yönünden önem arz eder.(s:137-138) Tarihî eski eserler yönünden Bitlis, bir çok yerle boy ölçüşür durumdadır. Yol boyu hayır 65 Türkiye gazetesi köşe yazarı Sayın Rahmi Er’in “yollar köprülere, köprüler medeniyete çıkar” dediği işte budur. sahiplerince yaptırılmış olan hanlar, hamamlar rahmetle anılmalarına vesiledir. Bitlis’e bağlı Kermate denen yerde han, hamam, kale ve çarşı enkazının bulunması, geçmişte Kermate’nin mamur bir kasaba olduğunun nişadır. Güzeldere’nin Kot (Kotum) köyü civarında bir harabe eserin mevcudiyeti, öncelerinden bir maden ocağı olduğu kanaatını vermektedir. Rahva denen yerdeki büyük han, (restore edilen El’aman hanı) içinde dükkân, cami, medrese ve hamamdan oluşur. (s:142143) Vilayet merkezi Bitlis, tabii güzelliğinin bir nişanesi olan nehirler, çağlayanlar ve daha nice akarsular ile bir zib u ziver (güzelliklerle süslü) milyonlarca meyveli ve meyvesiz ağaçlar ve mesirelerle her köşesi apayrı birer sefaver (gönül açıcı) dır. Bunun yanında şehrin valisi Tahsin Paşa’nın gayret ve çalışmalarıyla çeşmeler ve kaldırımlar tesis edilmekle beraber geceleri çarşı-pazarı aydınlatmak üzere diktirdiği direklere asılan fenerlerin sağladığı aydınlık, kötülük düşüncesinde olanların cüretlerini kırarak emniyet sağlandı. Bununla beraber Dersaadet’ten (İstanbul’dan) getirttiği iftfaiye dahi ayrı bir emniyettir. (s : 158-159) Bitlis’in dört ayrı yerinden akan nehirler üzerindeki 26 köprü, şehrin açık bir simgesidir. Eğer Bitlis’e bir sıfat vermek gerekirse, köprüler kenti Bitlis sıfatı verilebilir. Zira köprüler, ulaşım ve medeniyetin timsalıdır. Nitekim Bitlis 19.yüzyıldan itibaren turistler için adeta merkez tutulan bir yer haline gelmişti. Doğu’nun, özellikle Bitlis’in tercih edilmesinin temelinde tahrik ve kışkırtmaların yattığını düşünmek yanlış olmasa gerek, Gelen turistlerin her nekadar iyi yönleri varsa da, iyi olmayan yönlerinin de bulunacağını hesaba katmanın da doğru olduğu kanaaatındayım. Bitlis’e 17.yüzyılda ilk gelen ve milletimizin bir parçası olan, seyahatnamesiyle ün kazanan Evliya Çelebi (1611-1684) ‘dir. O, seyahatnamesinin dördüncü cildinde Bitlis’ten geniş bir şekilde bahsetmektedir. 19. yüzyıldan itibaren Bitlis’e gelen turistleri kronolojik olarak sıralanması: 1-) 1859 da Kotschy, şehrimiz için “muhteşem Bitlis” tabirini kullanır. 2-) 1869 da Deyrolle de yerel sanayileşme ve benzeri çalışmalar nedeniyle şehirde bir canlılığın olduğunu işaret eder. 3-) 19. yüzyılın ortalarında Hommaire de Hell ise, şehri dolaştıktan sonra “tüm güzelliklerin Bitlis’te toplandığını” ifade eder. 4-) 1888 de Miller Simonis ve Hyvernart Bitlis’te incelemelerde bulundu. 66 5-) 1891 yılının turisti Nölde, Bitlis’te yaptığı çeşitli araştırmaları meyanında şehir nüfusunun 36.000 olduğunu tahmin etmişti. 6-) 1898 de Lynch’in araştırmalar yaparak tespitlerde bulunduğu ifade edilir. Bir de Bitlis’in krokisini çizmiş. 2006’da yayın hayatına giren “501 MUSTVISIT DESTİNATİONS” (Gidilmesi Görülmesi Gereken 501 Yer) diye bir ekipçe hazırlanarak basılan ve ülkemizle ilgili 14 yeri de konu olarak alan bir kitap … Ve bu 14 yerden birini Bitlis olması büyük bir önem arzetmektedir. 19.yüzyıl ile 20.yüzyılın ilk yıllarında Bitlis eğitim-öğretim ve ekonomi alanında çevre illerin çok ilerisindedir. Sivil ve askeri eğitim kurumları faaliyetlerini sürdürürken, 1905 yılına açılan Darü’l-Muallimin (Öğretmen okulu), Bitlis’in eğitim ve öğretimine büyük çapta katkıda bulunarak 1908 yılında ilk mezunlarını verir. Çoğunlukla Bitlisli olan irfan ordusundan biri de rahmetli babamdır. O dönemde genel olarak ticaretle uğraş veren Bitlis halkı, Halep şehriyle sıkı bir münasebet içinde ticaretini yürüterek ekonomisini yükseltmeyi başarmıştır. O devirde Bitlis’in çarşı ve pazarı eşine ender raslanır bir düzenleme içinde olduğunu rahmetli babamdan dinlemiştim. Şöyle ki : Tüccarlar, terziler, berberler, bakkallar, kasaplar, kebapçılar, pamukçular, kuyumcular, ayakkabıcılar vb. işyerleri bir sıra ve düzen içinde halka hizmet sunmuşlar. İş hanlarının mevcudiyeti ise, ticarî hayatın ayrı bir yönden gelişimini sağlayarak ekonomiye katkı sağlamaktaydı. Fakat heyhat!... Bu huzur bu rahatlık ve ekonomik canlılık, kökü dışarıda olan komitacıların çıkardıkları kargaşa, Ruslar’ın Bitlisli istilasıyla noktalanıyor, gerek eğitimöğretim, ekonomik güç ve gerekse düzen ve intizam felç oluyor göç başlıyor, şehir nüfusunu dahi büyük çapta kaybediyor. Ve nihayet Kurtuluş savaşının sona ermesiyle göçeden halkın bir kısmı yıkık-yanık ve sönük şehre geri döner. Döner ama şehir eski huzur, rahatlık ve canlılığını yitirmiştir artık. Şehre geri dönenler, kaybettiklerinin ıztırabı içinde yıkılan-yakılan evlerini maddi zorluklar içinde onararak yaşamlarını sürdürmeğe koyulurlar. Bir ülkenin, bir beldenin can damarı başta eğitim-öğretim, ekonomi, sağlıktır. Bitlis halkı kargaşa, istila ve göç nedeniyle bu önemli unsurlardan yoksun bir şekilde yaşamını sürdürmek zorunda kaldı. Fakat buna rağmen azim ve iradesini, güç ve ruhunu kaybetmeden yaşamını sağlayan Bitlisliler, her türlü zahmetlere katlanarak mücadele etmekte hiçbir beis görmeden yoluna devam etmesini becererek bugünlere gelmeyi başardı. Evet bugünler… Özellikle Cumhuriyetin ilanından sonra çehresi yavaş yavaş değişen Bitlis, bilhassa 2.000’lerden itibaren her türlü imkânlardan gereği gibi nasibini almaktadır. Bir zamanlar Bitlis dışına Lise öğrenimi için çocuklarını gönderme imkânlarına az kimse sahipken, günümüz Üniversite mezunlarının çoğalması yanında elliye yakın akademisyenlerimizin mevcudiyeti göğüslerimizi kabartmaktadır. Zira bugün Bitlis’imizde mevcut 67 eğitim-öğretim, sağlık, tarım, ulaşım vb… gelişmenin sağladığı imkânlar, huzur ve gurur nedenidir. Hele Bitlis Eren Üniversitesinin açılması, başlı başına imkânlar bütünüdür. 1940’lı yıllarda Bitlis’te sadece dört ilkokul, bir ortaokul, bir kız ve bir erkek sanat okulu varken, bugün sadece merkezde on ilköğretim okulu, 1950’li yılların ortalarına kadar Lisesi olmayan Bitlis’imizin hali hazır sadece İl merkezinde Genel Lise 2, Anadolu Lisesi 1, Fen Lisesi 1, Anadolu Öğretmen Lisesi 1, İmam Hatip Lisesi 1, Kız Meslek Lisesi 1, Ticaret Meslek Lisesi 1, Endüstri Meslek Lisesi 1, Sağlık Meslek Lisesi 1, Özel Liseler 1, Açıköğretim Lisesi 1, Bitlis Eren Üniversitesine bağlı Bitlis, Tatvan, Ahlat, Adilcevaz ve Hizan ilçelerinde mevcut iki yıllık yüksek öğretim kurumlarının açacağı matlup salah devri izahten varestedir. Zira söz konusu öğretim kurumlarının doğuracakları kültürel ve benzeri gelişmeler, geri kalmışlığın ortadan kalkmasının ana nedeni olacağı gerçeği artık gün gibi aşikârdır. Evet eğitim ve öğretim toplumların ana temelidir. Zira eğitim gençleri her yönüyle düzenli bir yaşama yöneltmek ve onları ideal insan tipi olarak yetiştirmektir. Kısaca eğitim, insanları her türlü görgü yönünden belli bir amaç için olgunlaştırmaktır. Eğitim toplum yaşantımızın en önemli konusudur. Eğitimin en mükemmel yeri aile ve hiç şüphesiz öğretim kurumlarıdır. En iyi ve en güzel alışkanlıklar bu kurumlarda gelişip şekillenir. Çünkü bu kurumlar, okuma-yazma ve öğrenmenin en önemli bir aracı olup, modern eğitim ve öğrenim usullerinin gerçekleştirildiği yerlerdir. Öğretim, verilen eğitimin son basamağını aşıp, yaşam boyu edinilecek her türlü bilgi- görgü ve kültürün kapısıdır. Bir başka ifadeyle öğretim belirli amaçlar doğrultusunda gerekli bilgi ve kültürle gençlerin donatılmasıdır. Tüm öğretim kademelerinde öğretilmesi önem arzeden tarihin, yani geçmişin-dünün ayrıtılarıyla öğretilmesi, geçmişle tarihî bağların kesilmemesinin, etik tarih şuurunun canlı tutulmasının bir gereğidir. Zira tarih şuurundan yoksun olanların yapmayacak tahribatları yoktur. Tarih bunların örnekleriyle doludur. Verilen tarih şuuru gençlerin en büyük süsü ve geçmişinin bağıdır. Çünkü bugünler dünler, yarınlar ise bugünler üzerine kurulur. Şurasını önemle belirtmek isterim ki, eğitim ve öğretimin bir millet yaşamında ne kadar önemliyse, aynı ölçüde tarihî kültür mirasının koruma altına alınması da o kadar önemlidir. Çünkü tarihî ve kültürel miras ve varlıklar da ayrıca tarihi yani dünü-geçmişi gözler önüne sermektedir. Zira kültürel miraslar, milletlerin duyuş ve sezisinin gerçek karakterinin önemli yansıması olan bir ruh olgunluğuna varıldığının mutlak bir ifadesidir. Eğer bunu anlayabildik, duyduk ve gerçek ruh olgunluğumuza vakıf olabildiysek ne mutlu bize. Sayın M. Oluş Arık’ın çalışmalarının bir ürünü olan “Bitlis yapılarında Selçuklu Rönesansı” adlı eseri, Bitlis’imizin aydınlık dününü gün ışığına çıkarmıştır. Fakat ne yazık ki, dünümüzü arzu edilir bir şekil ve seviyede günümüze taşıyamadığımız gibi, korumayı hiç düşünmüyoruz. Hemen her gün eskiyen fakat yok olmayan Bitlis’in tarihî eserleri, önemine binaen ilgililerden ve halkımızdan gerekli ihtimamı beklemektedir. Bu meyanda Bitlis ve Ahlat yöresine özgü yontma taş evler koruma altına alınmalı ve geçmişte olduğu gibi bazı tarihî binalarda görülmekte olan biriket ve tuğla ilaveli yapılanmaya müdahele edilip, 68 tarihî dokunun bozulmaması behemhal Belediyece sağlanmalıdır. Ayrıca bakımsızlık nedeniyle tahrip olan ve yok olmaya yüz tutan kentsel doku, korunarak yeniden hayatiyet kazanmalı, eski kentsel görünüm canlandırılmalıdır. Aksi takdirde Bitlis, tarihî kentsel dokusunu kaybetmenin acı günleriyle baş başa kalır. Hele çarşı içinden akan dere üstündeki iş yerlerinin yıkılmasıyla ilgili Belediyemizin almış olduğu isabetli karar, takdire şayan bir karardır. Bu kararın hayata geçirilmesiyle şehre ferahlık veren derenin ıslahı, Şerefhanlarca yapıtırılan Han hamamının önünün açılması, şehir girişindeki simge tarihî eserin göze çarpmasının nedeni olacaktır. Tarihî kültür miraslarımızın yanında Bitlisli yeni neslin haberdar olmadığı bir nice şair ve halk şairlerimizin tanıtılması, şiirlerinin derlenip sanat severlere sunulması, hiç şüphesiz Bitlis’imize en güzel bir hizmet olacaktır. Aksi takdirde Müştak Baba (1759-1832) divanının 315. sayfasında ifade ettiği Faik ve Vasfimahir gibi şairlerimiz hakkında hiçbir bilgimiz olmadığı gibi, halk şairlerimizden fotoğrafcı Amca, Demirci mahlasıyla şiirler yazan Naim Şerefhanoğlu, Celal Geboloğlu ve Ahlat’lı Polat gibilerin şiirleri derlenip kitap haline getirilmezse, Müştak Baba’nın bahsettiği şairlerimiz gibi unutularak kaderine terk edilirler. Bu meyanda Evliya Çelebi (1611-1684), Seyahatnamesinin 4/487. sayfasının dördüncü paragrafında şöyle der : “Ben bu şehirde (Bitlis’te) iken yedi adet divan sahibi şairleri vardı. Han’ın (Abdal Han) divan efendisi Kâtip Çelebi, Molla Ramazan Çelebi, Cennetî Çelebi, Gencî Çelebi meşhurlarıdır. Bu beyt O’nundur : Dilderdine em çekti tabib-i sinesarı Çıktı haset illeti rakib-i sinesarı Nizamî’nın “Hamsesi” kadar divanı vardır. Bitlisli şairler zincirinden birisi de, Bitlis salnamesinde ifade olunduğu üzere Yavuz Sultan Selim (1512-1520) için yazdığı “Selimiye kasidesi” yle bilinen Şükri-i Bitlisîdir. Şair hakkında Erciyes Üniversitesinde bir çalışma yapılmıştır. (Prof. Dr. Mustafa Argunşah) Mevlana İdris-i Bitlisî (1457-1520) ‘ nin “Heşt Behişt” (sekiz cennet), sekiz Osmanlı padişahını konu alan tarihî ve edebî eseri, Dr. Mehmet Karataş, Dr.Selim Kaya ve Uzman Dr.Yaşar Baş’ca Farsca’dan Türkçe’ye çevrilerek iki cilt halinde BETAV tarafından bastırılarak hizmete sunulmuştur. Ancak bu değerli eserin günümüz Türkçesine çevrilmesi gerekmektedir. Bitlis öteden beri mani deyim ve atasözleri yönünden de zengindir. 1945 yılında Türkçe hocamız rahmetle Muharrem Doğdu Mercanlıgil’in teşvik ve istemleriyle çok miktarda Bitlis mani deyim ve atasözleri toplandı. Tomar halinde bazı hemşehrilerimizde mevcuttur. Bu zenginliğimizin değerlendirilmesi ve topluma sunulması da bir görevin ifasıdır. Bitlis’in hava, su ve toprağının meyve-sebzeler üzerindeki etkisi, onun, tat ve bolluğuna kendini göstermiş olduğunu, 13. yüzyılda civar illere ihraca dildiğini Yakup Hamevî, Mu’cemü’l –Buldan’ında ifade etmektedir. (Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 6/226) Bu nedenle Bitlis İl Ziraat Müdürlüğünün gözetiminde “modern meyvecilikle bodur ağaçlar yetiştirilerek erken verim” sağlanması arzu ve temennimizidir. 69 Özlediğimiz Bitlis’e Kavuşmak Yaşar BUHAN Eski Bitlis Belediye Başkanı S aygı Değer Hemşehrilerim, Hepinizi Bitlis sorumlu olmuştur. saygı ve en kalbi duygularımla selam- lıyorum. Bitlis’in ilmi, siyasi, ticari ve kültür alanındaki ünü yabancı ülkelerin de dikkatini Öncelikle BETAV dergisinin bu sayısında şahsıma yer ayıran başta BETAV’ın saygı de- çekmiş, bazı yabancı ülkeler Bitlis’te okul ve konsolosluklar açmıştır. ğer Genel Başkanı ve BETAV’ın çok değerli Yönetim Kurulu üyelerine çok teşekkür ederek yazıma başlamak istiyorum. Böylece bir Bitlis zaman süreci içerisinde teknolojinin de (ulaşım) gelişmesi ile birlikte cazibesini yavaş yavaş kaybetmiş ipekyolu Milattan önce kurulmuş, Doğuyu Güneydoğuya bağlayan ipek yolu üzerinde bulunan yiğit, mert ve zeki insanları ile tarihe adını yazdırmış ilim ve devlet adamları (İdris-i Bitlis, Şems-i Bitlis, Muştak Baba, Bediuzzaman Said Nurs-i v.b.) ile geçmişinde ilim irfan yu- cazibesi bitince de hanlar kapanmış, ticarette gerileye gerileye bitme noktasına gelmiştir. Cumhuriyet döneminde de Medreseler kapanınca Eğitimde de geriye gidiş başlamış ve hatta (Üniversite düzeyinde) tamamen bitmiştir. vası olması ile özellikle Osmanlı dönemindeki beyliklerden biri olması ile tarihe adını yazdırmış güzel şehrimiz Bitlisi bugün ile mukayese etmek elbette çok zordur. Gerek ticaretteki ve gerekse eğitimdeki (Üniversite düzeyinde) bitiş Bitlis halkını göçe sevk etmiştir. Bir çok insanımız hem ekonomik, hem de eğitim sorunlarının çözümünü Osmanlı dönemindeki medreseleri (Bu- göç ederek aramıştır. günkü Üniversite) bir çok ilim adamı yetiştirmesi ile ün yapmıştır. Yine ipek yolu üzerinde bulunması nedeniyle han ve hamamları ile o dönemlere damgasını vurmuş, ayrıca ticaret merkezi haline gelmiştir. Çeşitli medeni- Bitlisliler genel olarak çok zeki insanlardır. Tarihten gelen ticaret zekâlarını göç ettikleri illerde iyi kullanarak bir çok başarılara imza atmışlar ve bu arada çocuklarının eğitiminde de etken olmuşlardır. Uzun zaman Bitlis göçe yetlere evsahipliği yaptığından çok zengin maruz kalmış (Halen devam etmektedir.) ve bir kültüre sahip olmuştur. Bitlis’in konumu bu göçler neticesinde Bitlis ileriye değil hep itibariyle Osmanlı döneminde Beylikle idare geriye gitmiştir. Bundan dolayıdır ki geçmiş- edilmesine, ayrıca Urumiye’den Malatya’ya teki Bitlisi bugün ile mukayese edememekte- kadar olan beyliklerden Padişaha karşı İdris-i yiz. 70 Ancak gelecekteki Bitlisi düşündüğümüz- rin çoğu bina yapımında Devletten ödenek de çok daha iyi bir Bitlis olacağını görebil- beklerken Bitlis’in Devlet ödeneği beklenil- mekteyiz. Çünkü bir şehrin gelişmesi ve kal- meksizin binaları yapılmaktadır. Üniversite- kınmasının temel şartlarından en önemlisi miz ne kadar hızlı gelişirse Bitlis o kadar hızlı Eğitim ve özel sektör yatırımlarıdır. (Belediye kalkınacaktır. Bundan dolayıdır ki işi sadece Başkanlığı döneminde Bitlis dışında yaşayan BETAV’a veya Eren Ailesine bırakmak yanlış- işadamlarımız Bitlis’e getirme çabalarım bun- tır. Tüm Bitlisliler olarak elimizden gelebildiği dandır.) Elbette Devlet yatırımları olmalıdır. kadar Eren Ailesine ve BETAV vakfına destek (altyapı noktasında eğitim, sağlık, ulaşım v.b.) olmalıyız. Ancak ekonomik noktada (İstihdama yönelik yatırımlar) özelleşen bir devlet anlayışı ile bundan sonraki dönemler için bir şey beklemek yanlıştır. (Bölgemizdeki özelleşmelerde ayrıca zamanlama olarak ayrı bir yanlışlıktı.) Devletten altyapı noktasında beklentilerimiz elbette olacaktır. Ancak ekonomik kalkınma için özel sektör yatırımları olmalıdır. Üniversite geliştikçe Bitlis eğitimdeki eski günlerine kavuştuğunda insanlarımıza özgüven gelecek, göç duracak gerek Bitlis’te ve gerekse Bitlis dışında yaşayan Bitlisliler özel sektör yatırımlarına yönelecektir. Özel sektör yatırımları ile ekonomik sorunlara çözüm gelecek ve şehir buna paralel olarak gelişecektir. Şehrin gelişmesi ile göç tersine dönecek sosyal Yıllardan beri Bitlis’in eskiden olan med- ve kültürel alanlarda kendiliğinden gelişecek reselerinin yerine Üniversitenin kurulması ve özlediğimiz Bitlis’e kavuşacağız inancında- özlemini çektik. Üniversite olmadan şehrin yım. kalkınmasının mümkün olmayacağını hep beraber söyledik ve nihayetinde yıllar önce Bitlis’ten ayrılan hemşehrilerimizin özellikle Sayın Ahmet Eren ve Cemil Özgür Bey başta olmak üzere BETAV’ın bu konuya el atması ile Üniversitemizin kurulması Bitlis’in eski özlemine kavuşacağı günleri görebilmekteyiz. Ben yaptığı çalışmalar ile Bitlis’e ve Bitlislilere katkı sağlayan başta BETAV’ın Genel Başkanı Sayın Ahmet Eren Beye ve Onursal Başkan Sayın Cemil Özgür Beye BETAV’ın değerli yönetim kurulu üyelerine ve BETAV’a gönül verenlere, Eren Ailesine ve Bitlis’e emeği ve hizmeti geçen herkese ayrıca bundan Bugünkü noktada Bitlis halkını şanslı gör- sonra Bitlis’e yatırım yapacak, emeği geçecek , mekteyim. Çünkü her İl’e bir Üniversite kurul- fikir ve düşünceleri ile katkı sağlayacak bütün ması kararı alınmıştır. Ancak her ilde Ahmet herkese şükranlarımı arz ederek nice güzel Eren ve BETAV yoktur. Kurulan Üniversitele- günlere dileğimle saygılar sunarım. 71 Cumhuriyet Öncesi Bitlis’te Sosyo - Politik Durum Fehmi HASPOLAT 1738 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanlarının ilanından önceki dönemde Bitlis halkı huzur ve güven ortamı içinde yaşıyordu. 18.asır bilim kültür, eğitim bakımından Bitlis altın dönemini yaşamıştı.Bitlis’te çeşitli unsurlar, hep bir arada huzur içinde yaşadılar. 1738 Tanzimat’ın ilanı ve 1856 Islahat Fermanı’nın kabulü, Berlin Antlaşması ve 1878`de imzalanan Ayastefanos Antlaşması, Ermeniler için tarihi bir dönüm noktası oldu. Berlin Antlaşmasının 61. maddesine konulan “Babıali, Ermenilerin yaşadığı eyaletlerde, yerel ihtiyaçların gerektirdiği reformları geciktirmeden yapmayı, Çerkez ve Kürtlere karşı Ermenilerin huzur ve güvenliğini sağlamayı taahhüt eder. Bu hususta alınacak önlemleri (büyük) devletlere bildirecektir ve devletler de alınan önlemlerin uygulamasını gözetleyecektir.” hükmüyle anlaşma öncesi başlayan özerklik girişimindeki Ermeni çabaları meyvesini vermişti. Çok geçmeden Ermeni koruyuculuğunda Ruslar Bitlis’i işgal edecekti. Tanzimat ve Islahat fermanları, Berlin Antlaşmasıyla azınlıklara tanınan hak ve ayrıcalıklardan Bitlis’teki gayrı müslim azınlıklar da nasibini almıştır. Azınlıklara tanınan bu ayrıcalıklar, onlarda milliyetçi duyguları uyandırmış, yerli Müslüman halka karşı tavır almaya teşvik etmiştir. Denilebilir ki, Batı Emperyal dayatmacılığında azınlıklara getirtilen bu imtiyazlar, yüzyıllardır bir arada yaşanan sosyal dayanışmanın barış ve huzur ortamını giderek dinamitleyecek, siyasi sorunlar yaşanmaya başlayacaktı. Bitlis, azınlık sorunlarının yaşanacağı siyasi bir kaos ortamına dönüşecekti. Azınlıklara tanınan hak ve ayrıcalıklarla Bitlis’teki sosyal denge giderek yerli Müslüman Bitlis halkı aleyhine bozulmaya başladı. Bu nedenle Bitlis halkı Cumhuriyete kadar uzanan tarihi perspektifte, şehirde genellikle ticaret ve kuyumculuk gibi kârlı işlerle uğraşan, ticareti elinde tutan Ermeni azınlıklar karşısında ekonomik bakımdan yoksul bir hayatın pençesinde kıvranmıştır.Ermeni ayaklanmaları, Müslüman halkın canına olduğu kadar mal varlığına yönelmiş, iş yerleri yakılmış, tahrip edilmiştir. Bitlis halkı Tanzimat ve Islahat Fermanı ilan günlerine kadar, Anadolu’nun bir çok yerlerinde olduğu gibi Bitlis yöresinde de büyük bir Ermeni nüfus Türk-Müslüman halkla iç içe bir arada kaynaşmış bir sosyal yapıda kendi halinde güven ve barış içinde bir hayat sürüyorlardı. Devletle bir siyasi problemleri olmamıştı. Bunlara “Millet-i sadıka” denirdi. Bitlis’te Tanzimat ve Islahat Fermanı ilanı sonrası sosyal ve milli barış, Batı emperyalizminin ‘Şark Meselesi’ argümanında harekete geçirdiği tahrik ve azınlıklara verdiği destekle bozuldu. Bu kışkırtmada en büyük faktörler olarak emperyalist-Hıristiyan misyonerliği, azınlık okulları, kiliseleri faaliyetleridir. Bitlis, bu tür faaliyetlerin en yoğun olduğu merkez- 72 lerden biriydi. Bu durumla Bitlis’teki sosyal barış, yerini bu tür faaliyetlerle politik bir ortama terk etmiştir. Başlangıçta dini gayelerle kişisel gayretler şeklinde başlayan misyonerlik faaliyetleri, zamanla oldukça güçlenir ve özellikle mensubu bulundukları ülkelere sağladıkları siyasi, sosyal, kültürel, ticari ve ekonomik menfaatler doğrultusunda emperyalizmin genişlemesine hizmet eden bir teşkilat halini alır. ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın her türlü desteği ile yürütülen bu faaliyetlerde yurdun bir çok yerinde olduğu gibi Bitlis, Van, Harput ve Erzurum gibi merkezlerde de İngiltere merkezli ‘British and Foreign Bible Society’ teşkilatına bağlı yürütülen misyonerlik faaliyetleriyle, 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren ülkede insanları birbirine düşürmenin nifak tohumları ekiliyordu. Bitlis’te başta Ermeniler olmak üzere diğer azınlık unsurları milliyetçilik duyguları etrafında harekete geçirmek istediler. Bu arada Kürtçülük hareketini de tetiklemeye gayret gösterdiyseler de, vatana ve millete bağlı Kürtler, böyle bir şeye iltifat etmediler. Bölgede İngiltere himayesinde bir ‘Kürdistan’ kurulmasını isteyen lider rolünde Bitlis’ten bazı isimler çıkmıştır. Bu şahıslar, İstanbul’da kurulan ‘Kürt Teali Cemiyeti’ne, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne katıldılarsa da Bitlisli Kürt vatandaşlar, ülkenin asli unsuru oldukları bilinciyle emperyalizmin etnik ayırımcılık oyununa gelmediler. 19 yüzyılın ikinci yarısından itibaren Bitlis’te sosyal barış ortamının bozulması, o sıra bölgede yaşayan Ermeni unsurların emperyalistlerin teşvik, tahrik edici ve destekle- yici gayretleriyle başladı. Emperyalist güçler, Türkiye genelinde bu kalkışmayı sistemli bir plan dahilinde yürüttüler. Etnik ayrıştırma planını gerçekleştirmeye hizmet etmede en önemli faktörlerden birisi Anadolu’nun diğer bölgelerinde olduğu gibi misyonerlik faaliyetleri ve bölgede kurulan yabancı azınlık okullarında ve kiliselerde yürütülen sinsi faaliyetlerdir. Bu faaliyetlerle Batı emperyalistleri, ‘Şark Meselesi’nde Anadolu coğrafyasını parçalamayı amaçlamıştır. Dinlerini ve mezheplerini yaymaya ve kutsal yerleri bulmaya yönelik olarak başlayan misyonerlik faaliyetleri, Osmanlı Devleti’nin gerilemesine paralel olarak 19.yüzyıldan itibaren sömürgeci Batılı büyük devletlerin emperyalist politikalarına hizmet eder hale gelmiştir. Bu yönü ile Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren misyonerler, Batılı ülkelerin Osmanlı ile olan ‘Şark Meselesi (Eastern Question)’ni halletmelerinde araç olarak kullanıldılar. Aslında Osmanlı’yı yıkarak mirasını paylaşmak planı olan bu ‘Şark Meselesi’nde Batılıların takip ettikleri politikalardan birisi içerdeki Hristiyan azınlıkları Devlet’ten koparmaktı. O nedenle bu argümanı çok kullandılar. Misyonerlik faaliyetini yürüten dış güçlerin başında ABD geliyordu. Amerika Birleşik Devletleri’ emperyal genişleme planına dahil ettiği Osmanlı topraklarında gücü elinde bulundurmak için 1819 yılında kurduğu Dünya çapında misyoner örgütü olan, ‘Amerikan BOARD’ın (American Board of Commisioners for Foreign Missions), o yıllarda Bitlis’te de tezgâhını kurmuştu. Diğer taraftan Malta’da 73 bastırdığı binlerce eseri Anadolu’nun her tarafına dağıtan İngiliz örgütü C.M.S, ve Fransa, sadece misyonerliğe değil, aynı zamanda siyasi hedefteki hakimiyet ve kültür emperyalizminin gerçekleşmesi amacını güdüyordu. O günlerde 7 milyon kadar bastırılan Kitab-ı mukaddes ve Hıristiyanlığa ait diğer kutsal kitaplar Anadolu’nun her yerinde dağıtılıyordu. BOARD’ın en aktif elemanlarından olan ‘tilki’ lakaplı Sayrus Hamlin, Anadolu’yu 3 misyon bölgesine ayırmıştı. Bitlis’in de içinde aldığı ‘Doğu misyonu’ Harput, Erzurum, Van, Rus ve İran sınırına kadar Doğu Anadolu topraklarını içinde kalıyordu. 1900 yılında bu beş istasyona bağlı 97 uç istasyon bulunuyordu. Tüm bu kurumlarda 36’sı Amerikalı, 266’sı yerli 302 görevlinin gözetimi altında faaliyetler sürüyordu. Yine misyonerlerin yönetimdeki yetimhanelerde 2000 çocuk kalıyordu ki, bunların yaklaşık 1100’ü Harput’taydı. Bitlis, misyoner faaliyetlerinin en yoğun olduğu illerden biriydi. 1891 yılında Bitlis’i ziyaret eden Mrs.İsabella Bird Bishop,Bitlis için o gün “Osmanlı İmparatorluğunun en fanatik ve en ham, en çalkantılı şehirlerinden biridir.” diyerek tanıtmıştır. Bunun nedeni Katolik, Protestan ve Ermeni Ortodoks gibi bağnaz kitleleri bünyesinde barındıran Bitlis’in sosyal yapısıydı. Hristiyan nüfusun çokça bulunduğu Bitlis’te misyoner faaliyetleri oldukça yoğun bir hal almıştı. Nitekim Şerif Mardin, yazdığı ‘Bediüzzaman isimli kitabında, bölgeyi Hristiyanlaştırmak, Osmanlı’ya isyana hazırlamak için burada misyonerler için gerekli bir zemin oluştuğundan bahseder. Şerif Mardin bu durumu şöyle anlatmaktadır: “Katolik ve Protestan misyonerler arasındaki rekabet, bütün olup bitenleri çaresiz bir biçimde izlemekte olan Osmanlı Devlet adamları açısından uzunca süredir önemli bir sorun oluşturmaktaydı. Ermeni Protestan cemaati, 1850 yılından itibaren kanun önünde tüzel kişiliği ve dolayısıyla siyasi özerkliğe sahip bir birim olarak tanınmıştı. Yüzyılın sonlarında Bitlis’te 200 protestan bulunması, 1858 yılında kurulan Protestan misyonunun göreli başarısının bir göstergesi sayılabilir.” diyordu. Bitlis’te milli ve sosyal barışı tetikleyen diğer önemli bir faktör ise, misyonerliğe bağlı çalışan azınlık okullarıydı. Sözde eğitim faaliyeti altında Ermeni milliyetçiliğindeki Türk-Müslüman propagandası yaparak oradakilerin beyinini yıkıyor, Türk-Müslüman düşmanlığında militanlar yetiştiriyordu. Katolik ve protestan misyoner örgütlerinin ve Ermenilerin açtığı bu okullarda yürütülen bu sinsi çalışmalarla, azınlıklara yoğun bir biçimde milliyetçilik duyguları aşılanmış, Osmanlı toplumu aleyhine kışkırtıcı faaliyetler başlatılmıştı. Bu okullar, aynı zamanda Armanikan, Hınçak, Taşnak gibi Ermeni çete örgütlerinin gizli silah deposu olarak kullanılıyor, ve TürkMüslüman düşmanlığında askeri militan eğitim kampları olarak hizmet veriyorlardı. Bitlis’te açılan yabancı misyonda faaliyet veren konsolosluklar ve ticaret ataşeliklerinin sağladığı olanaklardan da yararlanılarak Almanlar Protestan çocuk yuvası, Amerikalılar Amerikan Okulları, Amerikan Katolik çocuk yuvası ve koleji Ermeniler Sansaryan olarak bilinen Ermeni Lisesi ve İlkokulları ile Protestan Ermeni yüksek okulları, Fransız Cizvit 74 kapuçin, hemşire okulları Ermeni propagandasında önemli görev üstlenmişlerdi. Sözde eğitim faaliyeti altında Ermeni milliyetçiliğindeki Türk–Müslüman propagandası yaparak, oradakilerin beyini yıkıyor, Türk-Müslüman düşmanlığında militan olarak yetiştiriliyorlardı. Bitlis’te açılan yabancı misyonda faaliyet veren konsolosluklar ve ticaret ataşeliklerinin sağladığı olanaklardan da yararlanılarak Almanlar Protestan çocuk yuvası, Amerika Katolik çocuk yuvası ve koleji Ermeniler’in Sanasaryan olarak bilinen Ermeni Lisesi ve İlkokulları ile Protestan Ermeni yüksek okulları, Ermeni propagandasında önemli görev üstlenmişlerdi. 1894 yılında, misyonerlik okullarından Bitlis’te 22, yakın çevresi Diyarbakır’da 22, Erzurum’da Elazığ’da 24 Protestan okulu bulunuyordu. 1900 yılında Harput, Erzurum, Van, Mardin ve Bitlis’te 97 irili-ufaklı okul kurulmuş, bu kurumlarda 36’sı Amerikalı, 266’sı yerli olmak üzere toplam 302 görevli çalışmıştır. Amerikan misyonerleri Bitlis’te 50 yatılı, 50 gündüzlü kız öğrencisi olan bir kız okulunu, Charlotte Ve Mary Ely isimli bayanlar, 1857 yılında “Kürdistan Mount Holyoke Kızlar Okulu’nu açmışlardı. Bu okullar ağı, Bitlis’in çevre kasaba ve köylerine kadar uzanmaktaydı.” diyor.1908 yıllarına gelindiğinde sayıları hayli kabarmış Amerikan Okullarından Bitlis’te 2, Muş’ta 1, Siirt’te 3, Van’da 2, Diyarbakır’da 3, Harput’ta 9 tanesi faaliyet gösteriyordu. Bitlis’teki 2 okulda 350 diğerlerinde de yaklaşık 400 öğrenci okuyordu.(1) Amerikalıların Bitlis’te açtıkları 2 Amerikan Okulundan birisi “The Girls Boarding School” olarak tanınıyordu. Kısa zaman içinde bu okulların sayısı artınca bunlar hakkında sinsi faaliyetleri takip ettiren Sultan 2 Abdülhamid, birçoklarını kapatmış; ancak ABD buna karşı çıkarak hiç olmazsa, 10 tanesinin açılmasında ısrarcı olmuştur. Bu ısrar karşısında sayıları 10’da kalmış,1908 darbesinden sonra yine sayıları artmıştır. Diyarbakır’da 22, Erzurum’da Elazığ’da 24 Protestan okulu bulunuyordu. 1900 yılında Harput, Erzurum, Van, Mardin, ve Bitlis’te 97 irili-ufaklı okul kurulmuş, bu kurumlarda 36’sı Amerikalı, 266’sı yerli olmak üzere toplam 302 görevli çalışmış, ayrıca 1.100’ü Harput’tan olmak üzere yetimhanelerde toplam 2.000 çocuk bakım görmüştür. Amerikalılar, “Ermeniler Türkiye’ye girmek için açık kapıdır.” diyerek, Osmanlı İmparatorluğu’nun bünyesinde yaşayan Ermeniler, emperyal tahrik ve desteği arkalarına alarak Bitlis’te barış ortamını iyice gerdiler. Bu faaliyette büyük rol alan kurumlardan birisi belki de en etkilisi hemen her semtte bulunan Ermeni Kiliseleriydi.Bu gerçeği, Louise Nalbandian, “The Armenian Revulutionary Government” (Ermeni İhtilal Hükümeti) adlı kitabındaki şu sözleriyle doğruluyordu: “Bu milliyetçi çabada en büyük rol. hem dinsel ve hem de entelektüel bir güç olarak çalışan Ermeni Kilisesi tarafından oynanmıştır. Siyasal bağımsızlığın yokluğunda Katolikos milletin emellerini temsil etmiş ve diasporadakilerle anavatandaki Ermeniler arasında bir bağ haline gelmiştir.”(2) Ve yine Ermeni Patriği M.Ormanyan’a göre Ermenistan Kilisesi “Kayıp Ülkelerin 75 Ruhu” (Ermenistan) diye nitelendirerek Ermeni kilisesi’nin Ermeni milliyetçiliğinde ve isyanında aktif rol almadaki önemini vurguluyordu. Başta Akdamar Kilisesi olmak üzere Bitlis’te de çok sayıda bulunan Protestan, Katolik Kiliseler, Anglikan ve Ermeni Gregoryan kiliseleri din hizmeti adı altında başta Bitlis’te Müslüman halkla iyi geçinmiş, dayanışma içinde bulunmuş, hatta yoksullara belirli günlerde yardımlar bile dağıtmışlardı. Ancak Tanzimat sonrası ateşlenen etnik kalkışmada Kiliseler, Müslüman halka karşı yoğun sinsi faaliyetler nifak tohumlarını eken odaklar haline gelmişler. Bu durum, Bitlis halkını düşman kamplar haline getirmiş; sonuçta Bitlis’i savaş alanına çevirmişlerdir. O yılarda Bitlis nüfusunun yüzde 33 ünü teşkil eden Ermenilerin, Ermeni Maarif Cemiyetleri’’nin, Ermeni Hoyaç Mihaçyal İngeretyun, Gilikan, ismini Ağrı Dağından alan Araratyan Derneklerinin açtığı Okullardı. Ermeni Gregoryanokulları olarak Bitlis Merkezde 17, o sırada Bitlis’e bağlı bulunan Muş’ta 9, Van’da 11, Erzurum’da 16, AğrıEleşkirt’te 2, Siirt’te 26, yakın çevre olarak 1, Diyarbakır’da 95, Genç’te 26, Harput’ta 13 tane bulunuyordu.(3) Yüzyıllarca kendi halinde devlete bağlı sadakat duyguları içinde yaşayan halk bu faaliyetlerden ötürü Bitlis’te barış ve huzur ortamı tamamen ortadan kalkmıştır. Sosyal barışın yerini, emperyal güçlerin politik tercihindeki politik gerilime sürüklenmiş, Bitlis böylece Rus ve batı emperyalizminin siyasi amaçlı bir gerilimin kucağına itilmiştir. İnançları doğrultusunda o korkunç bir fanatizmin marazi etkisinden kaynaklanan Ermeni isyanlarındaki mezalimde binlerce masum hemşerimiz katledilmiş, yerlerinden yurtlarından olmuşlardır. Şehir tamamen yanmış, yıkılmış, Atatürk’ün ifadesiyle ’Pompei Harabeleri’ne dönmüştür. Geçmişin huzur ve varlıklı günlerinden eser kalmayan Bitlis halkı kendini yoksulluk, sefaletin kucağında bulmuştur. Bitlis’te kala kala artık 5 minaremiz kalmıştır. (1): Nejdet Sevinç, Ajan Okulları, Oymak Y:İstanbul, 1975, s. 37 (2): Louise Nalbandian, “The Armenian Revulutionary Government :Los Angeles 1963’,s:30-31 (3): Necdet Sevinç :a.g.e S:121-122 KAYNAKLAR Ayten Sezer, “Osmanlı Döneminde Misyonerlik Faaliyetleri-Makale”, Barış Kerimoğlu, “Zehirli Sarmaşık Misyonerler”, Ulus Yayınları, Aralık – 2004 E.W.Hopkins, g.f.moore, m.halidi, ö.ferruh, Tarihte ve Günümüzde Misyonerlik, Örgün Yayınevi – 2006 Erol Güngör, “Türkiye’ de Misyoner Faaliyetleri”, Ötüken Yayınları, 1999 Julius Richter, “A history of protestant missions in the Near East” 1910 Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005, s. 25. Seçil Akgün ,”Amerikalı Misyonerlerin Anadolu’ya Bakışları”, OTAM, S.3, 1992, s. 3. Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika-Kendi Belgeleriyle 19 yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, 3. Baskı, Ankara, 2000, s. 15. 76 Bitlisli Hacı Nezir Gencer Efsanesi Dr. Servet ZÜLFİKAR B itlis’in maddi varlıkları, edebi ve folkorik kültürü arasında efsaneleşmiş şahsiyetleri ve bunların söz ve davranışları önemli bir yer tutar. Bu şahsiyetler ve onların hal ve davranışları hakkında pek az derleme yapılmıştır. Unutulup giden bu bilge kişiler kendi döneminde hemşehrileri arasında iz bırakmış, efsaneleşmişlerdir. Onların sözleri davranışları yıllarca dillerden düşmemiştir. Belirttiğimiz bu gerekçelerle onları anmak unutulmaktan kurtarmak o yılların sosyal hayatını da dolaylı olarak vermek için aşağıdaki yazıyı hazırladım. Bu arada Bitlis şivesini de aslına uygun olarak yansıtmaya çalıştım. Olaylarımız 1940’lı yılların sonlarında geçmektedir. 2. Dünya savaşı nihayet sonuçlanmış, ülkemiz insanı savaşa girmediği halde korkuyu, sıkıntıları ve yoklukları alabildiğine yaşamıştı. Bu arada Türkiye çok partili demokratik yaşama doğru yeni adım atmıştı. İnsanlar yıllar sonra yavaş yavaş kendilerine gelmeye, daralan ekonominin az da olsa iyiye gittiğini görmekteydiler. Bitlis’te kış ayları geride kalmış, baharla birlikte kentteki ticari yaşam canlanmış, sosyal yaşam ise bir o kadar hareketlenmişti. Ezelden beri süregelen sıcak, samimi insan ilişkileri bu dönemde dingin,mutlu hayatın da yansıması olarak yeni yeni maceralar, keyif dolu anlar yaratmaya başlamıştı. İşte o keyifli günlerin önemli aktörlerinden ‘’Nezir Gencer’’, etrafında topladığı önemli bir hayran kitlesi, sevgi, neşe paylaşımcıları ile birlikte Bitlis’in o döneminin espri, mizah, neşe kaynağı olarak ‘’taçsız kral’’ı konumunu korumaktaydı. Onun her hareketi, davranışı, konuşması izleniyor, beraberinde müthiş bir taraftar grubu da haliyle kendiliğinden oluşuyor ve sayısı da hızla artıyordu... Askerden 3 ay evvel dönmüş olan ağabeyimiz kardeşleriyle beraber açtığı yeni dükkânında ticarete kaldığı yerden devam etmekteydi. Isınan havalarla birlikte Pazar günleri kafa dengi ve henkıfı olan kendi gibi ‘’iştahlı’’ 5-6 arkadaşıyla birlikte yakın mesire yerlerine (Keğmiyan, Arap köprüsü, Acısu, Altınkalbur vs.) pikniğe gitmeye de başlamışlardı. Bitlis’te her dönemde özellikle ‘’ henkıf ‘’ diye tanımlanan aynı yaş ya da yakın yaştaki arkadaş birlikteliği daha geçerliydi. Küçüğün büyüğüne yapabileceği olası ağır şaka türü davranışlar toplum nazarında edep dışı ve ayıp sayılırdı ... Yeni yetişmekte ve dost meclislerine katılmaya başlayan Nail amcam, çok merak ettiği Nezir Ağabey’in bu yeme içme, espri ve kahkaha üretme anlarına yakın olma ve olabildiğince nasiplenme arzusunu uzun zamandan beri duymaktaydı. Nezir Ağabeye başvuruları aralarındaki yaş farkı ve bilinmeyen başka nedenlerle hep reddedilir. Amcam buna rağmen katiyyen yılmaz, büyük ağabeyinden gerekli izni koparıp, Nezir ağabeyin de onayı ile gruba katılmayı bu kez başarır... Kafilemiz Cumartesiden gerekli erzakları çarşıdan temin ederler. Aldıkları da hilafsız 2 manga (20 kişilik) askere yetecek miktardadır. Sabahleyin erkenden buluşup, neşe içinde yürüyerek 1 saatte ‘’Mutki’’ yolu üzerindeki gürül gürül kaynayan ‘’Altunkalbur’’ suyunun 77 da akarak karıştığı ‘’Keğmiyan’’ dere kavşağına intikal ederler. Süratle mangallar yakılır, kahvaltı edilir, sırasıyla etler, sebzeler pişirilir ve sonrasında büyükçe bir sofra hazırlanır. Amcam bu ikinci sofranın azameti karşısında adeta küçük dilini yutmak üzeredir. Yemekler yenilir, çaylar içilir ve keyif sigaraları da bu arada tüttürülür. Sohbetler ederek, şakalaşarak, eğlenerek günü geçiren kafilemiz akşam üstü hava kararmadan önce dönüş yoluna doğru koyulur. Keyifli geçen günün ardından ertesi sabah Nezir Ağabeyin dükkânının önünde Nafiz Zülfikar’ın gürleyen sesiyle Bitlis çarşısı adeta sarsılmaktadır... - Nezıro, her canından görmiyesen, nettız, ne yaptız menım kardeşıme.? - Noldi, Nafiz abe Naile.? - Oğlan hesteledi, sabaha kadar yatmemiş, ne yidırıp içırdız one, Fevzi (rahmetli babam) hestehaneye apardi, mende yanıne giderem, bilmiş ol ki sendan dağvacıyoh... - Nafiz abe Allah kardeşan acil şifa versın, biz bu sebeptan kardeşın götırmah ıstemedoh, bıze uyemezsın, başan bi iş gelır diye de epey sıledoh nesihet ettoh ama dinnetemedoh, bu one bi ders olsın de teyi bize yaneşmesın, hem kardeşinın tohumune de pare vermedoh ki... diyerek konuyu kapatır... Bu yaşanan eski olayın üzerinden geçen yaklaşık 55 yıl sonrası, 2004 Ağustos’unun ilk haftası idi. 3 uçak dolusu Bitlis sevdalısı olarak bizler ‘’BETAV’’ın öncülüğünde doğdumuz topraklarda buluştuk. Kafilemizde Bitlis’i çeşitli nedenlerle 30-35 yıl geçmesine rağmen göremeyen bazı yakın akrabalarım, büyüklerim, arkadaşlarım ve en önemlisi güzel insan ‘’Hacı Nezir Gencer’’ Ağabey de vardı. Seyahat boyunca bir ‘’sevgi arsızı’’ olarak ona yapıştım, yolculuğumuz bitene kadar da birbirimizden hiç ayrılmadık... Ona olan sevgimi, hayranlığımı tarife sığdırmak mümkün değildi. Grup halinde Bitlis çarşısında dolaştığımız gibi, onunla bir kaş göz işaretiyle anlaşarak zaman zaman değişik yönlere doğru kayan ikili yolculuklarımız başlıyordu. Kolkola girerek yokuşları tırmanıp, dere ve tepeleri geçip rahmete kavuşmuş atalarımızın, dedelerimizin, ninelerimizin ve genç yaşta kaybettiği bazı arkadaşlarının mezarlarını da birlikte arayarak, sorarak buluyor, dualarımızı, niyazlarımızı da bu arada eda ediyorduk. Bazen derin derin iç geçiriyor, varsa aklında o kişilerle ilgili kısa anektodları hemen oracıkta anlatıyor, kimi zaman hüzün, bazen de neşeyle başka anılarına doğru yol alıyorduk. Kısacası bu seyahatte baba dostu bu ‘’müthiş adam’’ı daha bir yakından birebir tanıma şansına da sahip olmuş ve çok mutlu olmuştum... 1 yıl evvel geçirdiği önemli ‘’by-pass’’ operasyonu nedeniyle doktorları mümkünse bu seyahati ertelemesini istemişler, hatta çok katı diyet listesini de önüne koymuşlardı. Gençliğindeki ‘’yemek yeme iştahı’’ ilerleyen yaşı itibariyle azalmakla beraber, sevenlerinin bu yeni durumu nedeniyle haklı ikazları da hiç eksik olmuyordu. Bunlardan artık çok sıkılmıştı, meşhur ‘’Bitlis Büryan’’ını yiyenleri ancak seyretmekle yetiniyor, diyetine aynen uyuyor, ancak ara sıra bizim etli pide soframızdan kopardığı birkaç tikeyle kendini bir yandan da avutuyordu. (Bazı muzip arkadaşları onun gizli gizli fazlaca et tükettiği dedikodusunu etrafa yaymışlardı, ama o bunları içtenlikle yalanlıyordu...) Kendisine Nail amcamla yaşadığı, sonu kötü biten ‘’tarihi pikniği’’’ hatırlattığımda sevimli, kendine has gevrek gülüşüyle ve buna 78 çok benzer anıları da farklı yorumlarla bir kez daha büyük bir lezzetle anlatıyordu. Bu hasta haliyle bile bu komik olayları gayet ciddi bir edayla, bir mizah sanatçısı duruşu ve tavrıyla, mimik ve jestleriyle, işin en önemlisi hiç gülmeden naklediyor ve kafilemizi de gülmekten adeta yerden yere serip perişan ediyordu... - Tabi gördım, nicedile...! (ağabeyimiz pidenin detaylarını sormaya başlamıştı bir kez...) Kader bana Nail amcamın intikamını ondan almak için büyük bir fırsat doğurmuştu. Saat 16:00’deki Muş-İstanbul dönüş uçağına yetişebilmek için kafileye dahil olan hemen herkes Bitlis çarşısının dört bir yanından hepimizi Muş’a götürecek olan servis otobüslerinin beklediği Otobüs terminaline doğru bavulları ve çantalarıyla hızla yaklaşmaktaydı. Ben ve 3 arkadaşım da Kalealtı dükkanlarının üstündeki ‘’Asmalı Teras ‘’ta birlikte yaptırdığımız pidelerimizi hızla yiyor, otobüsleri kaçırmamak için bir yandan da dikkatle ve göz ucuyla orayı da takip ederek son dakikalarımızı geçiriyorduk. Tam bu anda sevgili Besim Müftüoğlu’nun keskin ve tatlı sesi konuşmalarımızı bir anda kesmemize yol açtı... -Nezır Abe biz 4 kişidoh, sağolsınler doymeyız diye 6 tene göndermiştile... (oysa gelen sadece 4 pideydi..) - Arkadaşlar, tezleyın, yidohlerınızi çabuh ütın, yohse geç kalecoh... dedi, bu konuşma hızlanmamıza ve çabucak toparlanmamıza yardım etti. 100 metrelik mesafeyi de Türkiye rekoruna yakın bir hızla aldığımızı da iyi hatırlıyorum. Kafile kalabalığına karışır karışmaz Nezir Ağabeyin sorgu sualleri de bu arada ardarda başladı.. Sen misin soran..,al bakalım cevaplarını...dedim, şimdi içimden... -Şahaneydi...dedim. Nezir Ağabey etini, soğanını, salçasını, maydanoz yoğunluğunu, acısını vs,vs herşeyini birer birer sorduktan sonra sıra bendeydi.. -Ee nettız peki?.. -Nolecah... 2 tenesi artti, garsonlere bırahtoh geldoh... dedim... Bu sözlerim Nezir Ağabeyi mahvetmeye yetmişti... Morali bozulan ve perişan olan Nezir Ağabeyin son cümlesi oldukça tirajikomikti... -Ah Sero, adem haber vermez, hazi men de yanızde oledım, man buni yapmiyecahtın... seni mahşerde bile affetmenem... Bunları duyan kafiledeki bazı arkadaşların gülmekten sıra sıra iskemleden düştüklerine gerçekten tanık oldum. İstanbul’a inene kadar kendisine gerçeği açıklamadık. İnince vedalaşmak için yanına gittiğim Nezır Ağabeyimin kulağına eğilerek 55 yıl sonra da olsa ‘’ ailemin intikamı böyle alınır’’ diyerek, gülüşerek ve saygıyla elini öperek birbirimize veda ettik... -Ula ‘’Sero’’ orde damde cümbür cemaat ne yapedız? - Nezır Abe ‘’Kasap Nafiz Mermut’’ abenın bıze elleridan yaptırıp yolledoği etli pideleri yiyedoh, kurherem bızi gördın he? 79 Dr. Servet Zülfikar’la birlikte YAŞANMIŞ BİTLİS MİZAHINDAN SEÇMELER Söyleyeceklerimizi Bitlis doğumlu olsun veya olmasın yaşı 40 ve üstü olan Bitlisli hemşehrilerimizin tamamının bildiğini sanıyorum. Bitlis mizah söyleminin klasik tekerlemeleri arasında ‘’amentü’’ olarak sayılan ‘’ Dayi taşi nettın...’’ cümlesiyle onun aktörleri ve doğuşu adına bir şeyler söylemek artık tarafımızdan bir görev haline gelmiştir... 1959 yılında Bitlis il özel idaresine yabancı bir memur atanır. Bekâr olan bu memur 60 yaşlarındaki emekli olan babası ve annesiyle birlikte Bitlis’te yaşamaya başlar. İnsan içine fazla çıkmayan bu amca kentte kimseyle dialog kurmadığı gibi mağrur, kibirli hali eğlence arayan ve adına ‘’kızılordu’’ denen Bitlis’in işsiz, güçsüz takımının da dikkatinden kaçmaz. Bu adama bir oyun edip bir şeyler sokuşturup, söyleyip yada ona bir kulp takabilmek için adeta fırsat kollarlar... Bir sabah yokuş aşağı çarşıya inmekte olan amcamız yol üzerinde önüne çıkan avuç içi kadar bir taşı alıp duvarın üzerine koyar ve yoluna devam eder, 2-3 dakika sonra başka benzer bir taşı aynı şekilde alıp duvar kenarına koyan amcanın bu takıntılı halini keşfeden gençler aradıkları fırsatı artık kaçırmak da istemezler. Sessizce onun yanına yaklaşıp, usulca: -Dayi taşi nettın.?... diye sorarlar -Oğlum taşı duvarın üstüne koydum... -Peki öbır taşi nettın.?.. -Onu da yolun kenarına koydum... Başına üşüşen bir dolu çocuğun ve gencin aynı takılı plak gibi sordukları bu soruya artık cevap veremez olur. Hızlı adımlarla oradan uzaklaşarak çarşıya iner. Çok geçmeden 80 Tarihten Geleceğe, Bir Bitlis Projesi Azmi GÜNDOĞDU Y aklaşık olarak dokuz, on bin yıl önce önde olduğu, yani seramik eşya üretim ça- tarım yapmasını öğrenen insanoğlu, ğına (Kalkolitik Dönem) daha önce geçtiği göçebe yaşamın doğal barınakları olan mağa- anlaşılmaktadır. Bu bilimsel iddianın kanıtı raları ilk sahipleri olan hayvanlara bırakmış da Tilkitepe’de üretildiği kesin olarak tespit ve köy tipi ilk yerleşme merkezlerini kurarak edilen ve Çayönü kazılarında bulunan çanak yerleşik hayata geçmiştir. İnsanlığın gelişi- çömleklerdir. minde çok önemli bir dönüm noktası olan bu sürece “Neolitik Devrim” adı verilmiş, böylece tarih kitaplarındaki adıyla Cilalıtaş Devri başlamıştır. Bundan ne çıkar diyeceksiniz, hemen söyleyeyim: Birincisi, bu bölge yeryüzünde topluluklar arası ticaretin başladığı ilk yerdir. İkincisi, bu ticaret yolu üzerinde bulunan Bit- Yapılan arkeolojik araştırmalar sonucu lis tarihteki en eski transit ticaret merkezidir. elde edilen bulgulara göre yeryüzündeki en eski iki neolitik yerleşme Doğu Anadolu’da bulunmaktadır. M.Ö 7500’lere tarihlenen Dünyanın bilinen bu en eski yerleşme merkezlerinden biri Van-Edremit arasında, Van kentine 7-8 km uzaklıkta ve Van Gölüne çok yakın bir yerde bir dere kenarında kurulmuş olan Tilkitepe’dir. Diğeri de Diyarbakır’ın Ergani ilçesine 7 km uzaklıktaki Boğazçayı kenarında kurulmuş olan Çayönü’dür. Çayönü, yeryüzünün bilinen en eski tarım kültürü ve tarih öncesinin ilk endüstriyel üretim alanıdır. Çayönü’nün ilk sakinleri Ergani yöresindeki bakır kaynaklarını keşfederek Maden Devrine geçmeyi de başarmışlardır. Çayönü aynı zamanda yeryüzünde dokumacılığın başladığı yer olarak da bilinmektedir. Tilkitepe’de üretilen çanak çömlekler, o dönemin gözüpek ve gözüaçık ilk tüccarları tarafından muhtemelen Çayönü’nde üretilen dokuma ürünleri ile değiş tokuş (trampa) edilmek üzere at, eşek ve katırların sırtına yüklenerek yola çıkarılmıştır. Çayönü tüccarlarının dokuma ürünlerini (giysi, kilim v.b) çanak çömlek ile değiştirmek amacıyla aynı yolu izleyerek Tilkitepe’ye gittikleri de söylenebilir doğal olarak. Belki de Tilkitepe ile Çayönü arasındaki yolun ortası sayılabilecek ve bu iki yer arasında en uygun geçiş yolu olan Bitlis’in bugünkü yerinde veya yakınında adı bilinmeyen başka bir neolitik yerleşmenin tüccarları bu değiş tokuş işini yapmış olabilir. Tarih boyunca Bitlislilerin en iyi bildiği iş de zaten ticaret değil midir? Tilkitepe ise muhtemelen çanak çömlek yapımının başladığı ilk yerlerden biridir. Tilkitepe’nin bu alanda Çayönü’nden daha Söz buraya gelmişken, ortada bilimsel bir bulgu olmamakla birlikte bir öngörümü paylaşmak istiyorum: Bir Doğu Anadolu ha- 81 ritasına dikkatle bakıldığında ve o dönemin Pek çok hemşerimizin de kaygı duyarak koşulları, ulaşım imkânları göz önüne alındı- ifade ettiği gibi, Dideban Tüneli ve çevre yolu ğında bu ticaretin kesinlikle Bitlis Vadisi’nden Diyarbakır-Van yönünde ulaşımı kolaylaştı- geçilerek; ya Bitlis’in en eski yerlileri aracılığı rırken, Bitlis kentini de tam anlamıyla “by- ile yapıldığını, ya da Tilkitepeli ve Çayönülü pass” etmektedir. Buna bağlı olarak Bitlis kent tüccarların karşılıklı seferleri ile gerçekleş- içi trafiği rahatlayacak ancak gerekli önleme- tirildiğini söyleyebiliriz. Kuşkusuz olan tek ler alınmazsa tarihsel kentimiz en az dokuz gerçek vardır, o da Bitlis’in yeryüzündeki en bin yıllık transit merkezi olma özelliğini yi- eski transit ticaret yolu veya merkezi oluşu- tirecek, Bitlis gözlerden ırak bir “saklı kent” dur. Tilkitepe ile Çayönü arasındaki ticaret durumunu alacaktır. Diyarbakır-Van yönün- Bitlis’in bulunduğu vadiden geçilerek yapıl- de karşılıklı gidip gelen araçların ve yolcula- dığına göre, o dönemlerde Bitlis yakınlarında rının belirli ihtiyaçlarını Bitlis’te karşıladıkları ya Tilkitepe ve Çayönü kadar eski bir yerleş- ve her yıl binlerce kişinin bu geçiş sırasında me merkezi bulunmaktadır ya da ticaretin Bitlis’i görüp tanıdıkları bilinmektedir. Çevre başlamasından sonra Bitlis Vadisi’nin tarıma yolu ile birlikte bu imkân ortadan kalkacak; elverişli yerlerinde benzer ihtiyaç mallarının yılların ihmali, bakımsızlığı, kötü yapılaşma üretildiği bir yerleşim merkezi kurulmuş ol- ve nerdeyse bir kanalizasyona dönüşmekte malıdır. Bu kadar uzun mesafeli ticaret yolları olan Bitlis Çayı ile zaten ciddi bir kentsel kir- üzerinde ara konaklama merkezlerinin ku- lilik yaşayan bir zamanların “müze kent”inin rulmuş olması kaçınılmaz bir zorunluluktur. bu dile getirilmeyen içler acısı durumuna ba- Kanımca Bitlis bilinen tarihinden çok önce kıp, ironik bir yaklaşımla “iyi ki çevre yolu kurulmuş ve kuruluş nedeni de coğrafi ko- yapıldı da gelip geçen yabancılar bu halimizi numundan kaynaklanan bu sosyo-ekonomik görmeyecekler” diye kendimizi teselli mi ede- gelişmeler olmuştur. ceğiz ? Sözü nereye getireceğim sanırım artık anlaşılmıştır. acil olarak gerekli önlemler alınmazsa Bitlis esnafı büyük bir mağduriyete uğrayacaktır. Dideban Tüneli ve Bitlis Çevre Yolu Elli yıldan beri sürekli göç veren Bitlis’in bu Bitlisimizin “Kurtuluş Günü” olan 8 Ağustos 1916’nın 94.yıldönümü törenlerinin arkasından hizmete gireceğini sevinerek öğrendiğimiz Dideban Tüneli ve çevre yolunun sevincimizi kursağımızda bırakmaması için belirli bir takım önlemlerin alınmış olması gerekli ve zorunludur. Çevre yolunun hizmete girmesi ile birlikte önlenemeyen sorunu büyüyerek devam edecek, işsiz sayısı ve yoksulluk artacaktır. Üzülerek söylüyorum ki Bitlis Belediyesi’nin ve Bitlis Valiliğinin olanakları ile halledilemesi oldukça zor olan bu sorun, mutlaka Ankara’nın desteğini gerektirecek belirli yatırımlarla çözümlenebilir. Aksi takdirde “bypass” sonrası 82 gerekli “rehabilitasyon”un sağlanmadığı her öncelikle bu kapılardan girecek, çevre yolu hasta gibi Bitlis’in de durumu çok zorlaşır. birkaç kilometre sonra ayrılacaktır. Kapıların Peki, bu durumda neler yapılmalıdır, hangi önlemler alınmalıdır? Öncelikle belirtmem gerekir ki, bu konuda yapılan veya yapılması yüksekliği ve eni gelecekteki ihtiyaçlar göz önüne alınarak güvenlik ve rahatlık sağlayacak biçimde belirlenecektir. düşünülen belki de planlanan çalışmalar hak- Rahva’daki “Van Gölü Kapısı”nın yeri be- kında hiçbir bilgim yok; dilerim ki halktan ve lirlenirken Yolçatı’daki Bitlis Tren İstasyonu- devletten aldıkları yetki ve sorumluluklarla nun gelecekte işlevsel biçimde Bitlis Tren Garı Bitlis’i yönetmekte olan çok değerli seçilmiş olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Bu- ve atanmış yöneticilerimiz kaygılarımızı yer- radan raylı sistemle Bitlis Eren Üniversitesi’ne, siz kılacak bütün önlemleri almış olsunlar. belki de kent merkezine kadar bağlanabilecek bir ulaşım hattı planlanmalı ve kapının bu ge- Benim bu konuda bazı önerilerim var: çiş için de ayrı bölümü düşünülmelidir. Her Bitlis’e Giriş Kapıları iki kapı da fiziksel koşullara uygun olarak Diyarbakır ve Tatvan yönlerinden Bitlis’e uzatılmalı ve “surlu kent” imajı yaratılmalı- gelirken çevre yolunun başlamasından birkaç dır. Kapı duvarlarındaki çeşitli kabartmalarla km önce bölgenin fiziksel olarak en uygun ol- Bitlis’in tarihini ve doğasını simgeleyen kale, duğu yerlerde Bitlis’e görkemli iki giriş kapısı minareler, kümbetler, medreseler stilize edil- yapılmasının hem imaj bakımından hem de meli, kapıdan girenleri karşılayan, çıkanları belirteceğim işlevleri bakımından çok yararlı uğurlayan figürleri ile Bitlis halkoyunları eki- olacağını düşünmekteyim. bi canlandırılmalı, kayak sporunu betimleyen mümkün olduğu kadar sağlı sollu iki yöne Baykan yönündekine “Diyarbakır Kapısı” sporcu figürlerine yer verilmelidir. Tatvan yönündekine “Van Gölü Kapısı” (Van Gelelim bu kapı düzenlemelerinin geti- Kapısı, Tatvan Kapısı, Rahva Kapısı, Nemrut receği yararlara ve Bitlis’e kazandıracakları- Dağı Kapısı v.b adlar da olabilir) gibi her- na: Her iki kapının biçimsel anlamda Bitlis’e kesin kolayca benimseyeceği adlar verilebi- olumlu bir imaj kazandırmanın ötesinde, lir. (İstanbul, Diyarbakır, Erzurum gibi surlu kapılardan girişten itibaren çevre yolunun kentlerimizde de kapılar açıldıkları yöndeki başlayacağı noktaya kadar zamanla ve ihti- kentlerin adını almıştır.) Bu kapılar kilomet- yaç duyuldukça genişletilebilecek büyüklükte relerce önceden algılanabilmeli ve geceleri bir alan oluşturularak; ticari, turistik, sosyo- projektörlerle aydınlatılmalıdır. ekonomik ve sosyo-kültürel donatı tesisleri Bitlis kent merkezi ile Diyarbakır, Van ve Muş yönlerine gidecek olan bütün araçlar kurulmalı, Bitlislilere iş imkânı yaratılmalıdır. Böylece, Bitlis kent merkezine girmeden çevre yolunu izleyerek yoluna devam edecek 83 olan bütün araçlara ve yolcularına bu alanlar- yerden biri olduğu çarpıcı biçimde vurgu- da ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir hizmet lanmalı ve Bitlis’in tanıtımı en etkili yollarla sunulmalıdır. Çevre yolu boyunca da ihtiya- yapılmalıdır.*Evliya Çelebi’nin ve Bitlis’ten ca uygun olarak yeni kentsel gelişim alanları gelip geçen ünlü kişilerin Bitlis’e ilişkin akıl- planlanmalı, kapılara gelmeden ve çevre yolu da kolay kalabilecek sözleri, Müştak Baba’nın üzerinde Bitlis kapıları düzenlenme alanlarını Bitlis Kasidesi ve Bitlis’in tarihçesi Bitlis Ka- tanıtan ve yolcuları mola vermeye özendiren pıları düzenlenme alanlarında uygun biçimde panolar konulmalıdır. görselleştirilmelidir. Kapılardan giriş yapan araçlara ve yolcula- Diyarbakır Kapısı düzenlenme alanında, ra çevre yolu çıkışına kadar çok güzel düzen- tertemiz akması koşuluyla Bitlis Çayı’ndan lenmiş olan alanlar; dinlenme, konaklama, yararlanılarak bir yapay göl oluşturulabilir. otopark, araç bakım servisi, akaryakıt istas- İçinde ördeklerin, kazların, kuğuların yüz- yonu, gezi parkı, çocuk parkı, şehirlerarası düğü bu gölün çevresinde ise turizm ofisi, yolcu indirme – bindirme ve bekleme salonu, kahvaltı salonları, cafe ve restoran gibi tesisler Van’dakileri aratmayacak ve Bitlis farkı yarata- planlanmalıdır. cak zengin çeşitli kahvaltı salonları, büryancı, Son olarak… kebapçı, büfeler, hediyelik eşya ve Bitlis ürünleri satış yerleri, turizm ofisi, çok temiz wc, cafe ve restoran gibi ticari ve kültürel aktivite alanları oluşturulmalıdır. Bitlis Kapıları düzenleme alanındaki tüm hizmet birimlerinde çalışacak personelin turizm eğitimi almış te- Önerilerim kimine gerçekçi, kimine hayal ürünü gibi gelebilir. Unutmayalım ki insan eliyle ve emeğiyle gerçekleşen her şey önce hayal edilmiştir. miz, dürüst, ilkeli ve saygılı davranmalarını Bitlislinin hayal gücü de, iradesi de, ba- sağlayacak, buraya gelip geçen insanlarda gü- şarma azmi de çok güçlüdür. Bitlisli çok daha ven yaratacak ve tekrar gelme isteği uyandıra- güzeline layıktır. İnanıyorum ki belirli ipuçla- cak bir yönetim ve ortam oluşturulmalıdır. rı verdiğim bu Bitlis Projesi’ne Bitlis’te ve Bit- Bitlis Kapıları düzenleme alanlarında yer alacak olan turizm ofisi en merkezi yerde oluşturulmalı; kolayca algılanacak ve gece ışıklandırılan bir panoda Bitlis kent merke- lis dışında yaşayan hemşerilerimin çok ilginç katkıları olabilir. Yeter ki bu öneriye karar verme ve hayata geçirme konumunda olanlar sıcak bakabilsinler. zinde ve ilçelerinde görülmesi ve gezilmesi *Bitlis’in Dünya çapında görülmesi gereken 501 yer- gereken tarihsel ve doğal güzelliği olan yer- den biri olduğuna ilişkin olarak, BETAV dergisi, Sayı: 15 ler ile konaklama tesisleri Bitlis İl haritası (2008 Yılı) sayfa:64-66’da yer alan “Bir Kitap ve Bitlis” üzerinde işaretlenmiş olarak gösterilmelidir. adlı yazıma bakabilirsiniz. Bu yazıda sözü edilen kitap Bitlis’in yeryüzünde görülmesi gereken 501 “501 Must - Vısıt Destınatıons” adını taşımaktadır. 84 Birinci Dünya Savaşında Bitlis’ten Yapılan Erzak Yardımı Prof. Dr. Hamza ZÜLFİKAR S arıkamış’taki Osmanlı Rus savaşlarıyla deki işgale karşı yaptıkları direniş, gereği gibi başlayıp 1917 yılına kadar devam eden anlatılamamıştır. ve Erzurum’un, Van’ın, Kars’ın, Karadeniz’de Trabzon’un Güneydoğu’da Bitlis’in, kurtuluşuyla noktalanan savaşlar, Türk tarihinde Kafkas Cephesi diye adlandırılır. Bu savaşlarda Bitlis’in adı tarih sayfalarında iki yönüyle Sarıkamış’tan Bitlis’e uzanan bu mücadelenin bir yönü var ki bu konu Bitlis halkının, Bitlisli aydının bilgileri içinde olmadığı gibi tarihçiler arasında da pek bilinmemektedir. geçer. Bunlardan biri Sarıkamış üzerinde başlayan ve giderek genişleyen savaşlarda Bitlis’in bu bölgeye yaptığı erzak yardımları diğeri ise Bitlis’in işgali ve ardından uğradığı yıkımdır. Bilgilerin bir bölümü Dr. Tuncay Öğün’ün Kafkas Cephesinin 1. Dünya Savaşındaki Lojistik Desteği adlı kitabında kayıtlıdır. Dr. Tuncay Öğün, çalışmasını Başbakanlık Osmanlı Arşi- Doğu Anadolu’da genişleyen giderek güneye sarkan Rus ordusu, içindeki birçok Müslüman Tatar subaylar, askerleriyle bir kış günü Bitlis’i geçip güneyinde Zeviyasor (kırmızı toprak) diye bilinen bölgede karargâh kurmuştur. Bu ani ve hızlı işgal üzerine Atatürk, 1916’te Çanakkale’den Silvan’a geldikten hemen sonra vindeki belgelere dayandırmıştır. Bitlis ile ilgili vesikalara dayanan bilgiler ayrıca Dahiliye Nezareti (İçişleri Bakanlığı) İdare-i Umumiye Evrakı arasında tespit edilmiştir. Vilayetin bu savaşta yaptığı erzak yardımı, sözünü ettiğimiz kaynakta arşiv belge numaraları verilerek şöyle geçmektedir: buradaki birlikleri teşkilatlandırmış, Bitlis’i 8 Ağustos 1916 tarihinde Rus işgalinden kurtarmış çekilme ise 1917’de gerçekleşmiştir. “Seferberliğin ilanından 14 Şubat 1915 tarihine kadar yaklaşık altı buçuk ay içersinde Bitlis vilayeti ambarlarından Hınıs, Hasankale Tarih sayfalarında yer alan destanlarla dolu bu büyük mücadele aslında gereği gibi yazılmadı ve Bitlisli bu konuda yerince bilgilendirilmedi. Bitlislinin bu konudaki bilgisi ve Köprüköy ambarlarına gönderilen toplam 6.604.648 kg çeşitli erzak ve yem’e ilaveten 9.234 adet yumurta ve 64.000 koyun ile 687 baş sığır verilmiştir.” ne yazık ki “ Halkın yabancı orduya karşı bir mücadelesinin olmadığı, Urusların memleketinde isyan çıkınca onların buraları terk ettiği” doğrultusundadır. En azından Tatvan ve Mutki müfrezelerinin Norşenlilerin bölge- Arşiv bilgilerine göre o günün Bitlis valisi Mustafa Bey, başka imkânlar da temin etmiş. Dr. Tuncay Öğün’ün Kafkas Cephesinin 1. Dünya Savaşındaki Lojistik Desteği adlı kitabında bu konu da şöyle geçmektedir: 85 “Sevk edilen miktarın dışında vilayet am- ve sığırın beslenmesi, dağlardan bayırlardan barlarından 5.139.406 kg. yem ve yiyecek kilometrelerce öteye yürütülmesi, emniyet maddesi daha bulunuyordu. Bitlis Valisi Mus- içinde götürülmesi acaba hangi şevk, hangi tafa Bey 23 Şubat 1915 tarihinde bu ambarlar azim ve hangi vatan sevgisi ve imanla gerçek- mevcudundan başka vilayetten asgari olarak leşmişti. 2.585.500 kg. çeşitli erzak ve 40.000 baş koyun ile 2.000 sığır daha sağlanabileceğini bildirmiştir. Bitlis vilayetinden büyük bir azim ve gayretle yapılmakta olar erzak sevkıyatı bu vilayetin 3 Mart 1916 tarihinde Rus işgaline Sözünü ettiğimiz kaynakta sevkıyatın kışın başlamasıyla birlikte zorlaştığı konu ediliyor ve arşiv belgelerine dayanılarak şu bilgiler veriliyor. uğramasına kadar devam etti.” (181.s.) “Sevkıyat emrinin verildiği günden itiba- Bu yıllarda sevkıyatı yapan Bitlis valisi Mustafa Bey’dir. Umarım bir gün Bitlis’in kurtuluştan sonra vali olarak Bitlis’e gelen Mazhar Müfit (Kansu) ile söz konusu ettiğimiz Mustafa Bey gibi hizmet erlerinin hayat hikâyelerini ve etkinliklerini birileri araştırır ve bunları birer kitap haline getirilerek Bitlislinin bilgisine sunar. ren ordunun iaşesi için vilayet ambarlarından bu hususa tahsis edilmiş 5.000 öküz ve merkep ile Hınıs’a düzenli olarak günlük 26-27 ton erzak gönderilmekteydi. Yöreye kar yağıncaya kadar öküz ve merkeplerle yapılan sevkıyatın ondan sonra kızaklarla yapılması gerekiyordu. Burada eskiden beri, kış geldiğinde arabaların yerini hayvanlar tarafından çekilen kızaklar kullanılmaktaydı. Bu nedenle Dr. Tuncay Öğün’ün kitabında söz ko- kışın yaklaşması üzerine vilayet, bu konuda nusu edilen erzak yardım zinciri Musul’dan da zamanında önlemini alarak daha kar yağ- başlayarak Diyarbakır’a oradan Bitlis’e kadar madan 3.000 adet kızak hazırlamıştı. uzanmaktadır. Sevkıyatın iklim ve yol şartları bakımından elverişli olduğu bu alanlardan Bitlis’e ulaştırılması bir ölçüde kolay olmuştur ama asıl güçlük buradan kuzeye olan sevkiyatın yürütülmesidir. Hayli engebeli olan ve geçit vermeyen yüksek dağlarla kaplı bu bölgede yollar bozuktur. Kaynaklarda bu yolların birer çamur deryası olduğu yazılıdır. 1915 yılı Ocak ayında 3. Ordu bölgesinde mevsimin en soğuk günleri yaşanmaktaydı. Bu arada yoğun kar yağışının üç gün devam etmesi üzerine kızaklarla sevkıyata başlandı. Öküzlerin sırtında ayrıca erzak taşındığından, kızaklar insanlar tarafından çekilmekteydi. 550 kızak, 1700 kişi 102 ton erzak taşınacak. İlk kızak kafilesi 16 Ocak günü yola çıkarıldı. Yazması, söylemesi dile kolay. O günkü Kızakların kullanılmaya başlanması ile birlik- olağanüstü gayrete bakınız. Tonlarca erzakın te nakliyat miktarında önemli bir artış oldu. kuzeydeki ambarlara sevki, binlerce, koyun Çünkü kar yağışından önce yollar arabaların 86 geçişine elverişli olmadığından sevkıyat daha relerinden gelen top sesleri içinde 10-11 ya- çok insanların sırtıyla yapılmaktaydı. Nite- şında annem ailesiyle birlikte Bitlis’in işgal kim 3.000 kişiden oluşan bir hamal kafilesi edildiği 16 Mart 1916 gününden önce evlerini Köprüköy’e gönderilmişti.” (180.s.) terk ederek Bitlis’in güneyindeki köylere daha Kaynakta verilen bilgilere göre erzak sevkıyatı, 1915 yılının Ocak ayının 16. gününde sonra Silvan’a ve oradan Urfa’ya kadar uzanan bir göç yoluna düşmüşlerdir. devam etmiştir. Bu sevkıyat işi yağış sebebiyle Yollarda ölenlerin, soyulanların, telef olan- 25 Ocak 1915 tarihine kadar 3. Ordu Komu- ların hesabını, göç yolunda yaşanan meşak- tanlığınca durdurulmuştur. katleri, 4000 erzak taşıyıcısının serüveni belki Burada ilgi çekici bir bilgiyi vermeden bir gün bir araştırıcının kaleminden okuruz. geçmeyelim. Arşiv belgelerine dayanarak Dr. Tuncay Öğün eserinde ek olarak şu yazılıdır: Sarıkamış’tan Zeviyasor’a kadar uzanan bu işgalin yıkımı bugün bile izlerini büyük öl- “Ordu Kumandanın aldığı bu karara rağmen Bitlis vilayetince sevkıyata devam edildi.” çüde Bitlis ve çevresinde korumakta, harabe hâlindeki mahalleler bu olayın izlerini taşımaktadır. Avrupa ve Amerika parlamentoları acaba araya sokulan bu nifakın sonucunda Büyüklerimizden duyduğumuz bilgilerde de geçtiği gibi Bitlis ve çevresindeki gençler, Doğu Anadolu’daki Müslüman halkın uğradığı zulmü ne zaman görecek! askerlik hizmetini bu yıllarda erzak taşıyıcı olarak yerine getirmişlerdir. Dr. Tuncay Öğün’ belgelere dayanarak bu sayının 4.000 kişi olduğunu bildiriyor ve şu bilgiye veriyor: Ülkemizde her ünlü kişiyi ölümünden sonra anılsın, hatırlansın diye heykeli dikilir. Yaşanan her acı olayı unutulmasın, yeni nesiller uyanık olsun diye anıtlar yapılır. Belki “Sırtlarına zahire çuvalları yüklenen hamal kafileleri Erzurum’a doğru hareket ettirildi. Çuvalların bir kısmı da öküzlerin sırtlarına yüklenmiş. Böylece 20 gün civarında Bitlis’ten Erzurum’daki askerî depolara, çoğu un ve arpa olmak üzere 550 ton yiyecek maddesi gönderilmişti. Ayrıca bir miktar zahire da Tutak ta- bir gün bir hayır sahibi çıkar da sırtında un ve arpa çuvalları “Bitlisli erzak taşıyıcılarını” yüzleri kuzeye Erzurum’a, Tutak’a yönelmiş halleriyle sembolleştir, Rahva’nın görünen bir noktasında heykelleştirir, o donuk yüzlerin temsil edildiği Bitlisli gençlerin ruhları böylece şad olur. rafına gönderildi.” Cepheye erzak taşıyan Bitlisli bu gençlere Düşman ilerlemesine devam etmiş, kısa sürede Bitlis’e yaklaşmış. Başhan ve Avih yö- Bitlisli Karıncalar sıfatı ne kadar da çok yakışır! 87 Tarihten Bir Yaprak Prof. Dr. Tümer URAZ B u resim 8 Kasım 1953 Pazar günü Bitlis Lisesi’nin ilk öğrencileri, Sanat Enstitüsü ve Orta Okul’dan gelen öğrencilerle, yine İlimizin Güzeldere ve Yıldırım Spor kulüplerinden oluşan “karma” takım ( o zaman 8 Ağustos Kulübü yoktu) arasında gerçekleştirilen maç nedeniyle Tümer Uraz (sağ başta pardösülü ve kasketli ) tarafından çekilmiş ve Cumhuriyet Gazetesi’ne gönderilerek basımı sağlanmıştır. Kupürün üzerine tarih atılmadığı için yayımlandığı gün kesin olarak bilinmemektedir. Ancak kupürün arkasında yer alan ve 15 Aralık 1953’de son bulacağı açıklanan bir kamu ilanına bakılırsa yayımlanma tarihinin Aralık ayı başına rastlamış olabileceği tahmin edilebilir. Bitlis Lisesi 1953-1954 ders yılında ve birinci sınıfı 2 şube halinde öğrenime başladı. Bu da İlimizde liseye karşı büyük bir beklenti ve birikimin olduğunu ortaya koymaktaydı. O yüzden yörede çok öncelerden beri lisesi bu- lunan Diyarbakır ve Van’dan sonra, ama Muş, Bingöl ve Siirt’ten önce Bitlis’in böyle bir kuruma kavuşması halk nezdinde büyük sevinç yaratmıştır. Örneğin takımın gereksinimi olan tüm forma, ayakkabı ve diğer malzemeleri fotoğrafta görülen (Beden Eğitimi Hocası Hayrettin Kıvanç hariç) öğrencilerce esnaftan toplanan paralarla karşılanmıştır. Zaten maç da halkın ortaya koyduğu yardım ve desteğin “boşa gitmediğini” göstermek amacıyla düzenlenmiştir. Gazeteye gönderilen fotoğrafın bir eşi Tümer Uraz’da muhafaza edilmektedir. Arkada kaydedilen nota göre fotoğrafta yer alanlar; (soldan sağa doğru üst sıra) Celal Dodanlı, Cemal Barut, Saffet Eren, Beden Eğitimi Öğretmeni Hayrettin Kıvanç, Turan (soyadı yazılmamış) ve Yusuf Ziya Eraslan; alt sıradakiler ise, Kemal Göşeli, Reşit Erem, Nejat Akman, Naif Zülfikar, Necati Geylan ve sivil Tümer Uraz. 8.11.1953 Pazar günü Gençeler Birliğini 2-0 mağlup eden Talebeler Birliği Takımı Soldan Sağa Üst Sıra : Celâl DODANLI, Cemal BARUT, Saffet EREN, Hayrettin KİVANÇ (B. T. Öğr.), Turan, Yusuf, Ziya ERASLAN Alt Sıra: Kemal GÖŞELİ, Reşit EREM, Nejat AKMAN, Naif ZÜLFİKAR, Necati GEYLAN, Sivil: Tümer URAZ 88 Alttaki şiir Burhan Dodanlı tarafından Tümer Uraz için yazılmıştır. 1955-1956 ders yılında lise ikinci sınıf öğrencisi olarak Burhan Dodanlı, Tümer Uraz ve Orhan Demirel Bitlis’te kiraladıkları bir evde birlikte kalıyorlardı. O yıl evlerini stüdyo haline getiren üçlü, kendilerine katılan diğer arkadaşlarının yardımıyla müsamere, maç ve benzeri etkinlikler düzenlemiş; aynı zamanda Van gibi çevre illerde de okulun tanıtılmasını sağlamışlardır. Şiirin altına, yazarı tarafından 28.XI.1955 olması gerekiyor. (Sevgili Burhan’ın Şiir Defteri’ndeki notu değiştirmemesi için bu açıklama eklenmiştir.) Anadolu Ajansı Parlamento MuhabirliğinTÜMER Tümer’in bir pantoru var, Kırkbeş santim paçası. Saçları tarağa gelmez, On numara şapkası. Ayağına lastik giyer, Hep cizlavit markası. Motki kumaşı kostümden, Sarkar ceketin yakası. Akşamları şiir okur, Kadehinde son damlası. Bitinceye kadar okur, Şirin son parçası. Boş zamanında tutturur, Islıkla dans havası. Dudağının arasından, Eksilmez sigarası. Ona merak oldu gitti, Kızların tavlanması. Bu düşünceyle kalmadı, Derslerle alakası. den emekli olan Burhan Dodanlı (1936), Ankara Ziraat Fakültesinden emekli olan Tümer Uraz (1936) ve Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğrenim Genel Müdür Yardımcılığından emekli olan Orhan Demirel (1935) Ankara’da yaşamaktadırlar. Bir enfiye saati var, Belli olmaz markası. Günde beş saat ilerler, Bu da onun fiyakası. Beş sandıktan ibarettir, Tümer’in karyolası. Sağa sola dönünce de, Seslenir her tahtası. Poker öğrenmek istiyor, Bizim Tümer keratası. Kartol zadını çok sever*, Yemez soğan salatası. Bu şiir olsun Tümer’e Burhan’ın hatırası. Bu mizahi mısralarla, Ölçülmez onun pahası. Burhan Dodanlı, Bitlis : 28.XI.1954 *Kartol zadı : patates yemeği (T.U.notu). 89 Bitlis’in Bazı Sorunları ve Varlıkları Remzi OTO Başbakanlık Baş Müfettişi B itlis Türkiye’nin en yoksul 3 ilinden biridir. 2009 TÜİK verilerine göre kişi başına düşen Milli Gelir 646 ABD doları ve 79 sıradadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2008 yılı itibariyle Bitlis’in nüfusunu 326 bin 897 kişi ve %-3,02 olarak belirlemişti. Ancak bu sayı 2009’da 328 bin 489 kişiye yükselmiş ve %0,5 lik bir artış meydana gelmiştir. Bitlis nüfusunun 169 bin 492’si erkek, 158 bin 997’si kadından oluşuyor. Toplam nüfusun 168 bin 989’u il ve ilçede, geriye kalan 159 bin 501 kişi ise belde ve köylerde yaşamını sürdürmektedir. Bitlis nüfusunun il ve ilçelere dağılımı ise şöyle: Bitlis merkez 65 bin 559, Tatvan 75 bin 860, Adilcevaz 32 bin 582, Ahlât 35 bin 411, Hizan 40 bin 534, Mutki 34 bin 871, Güroymak 43 bin 672. TÜİK 2009 verilerine göre, Bitlis’te işsizlik oranı %14.2, istihdam oranı %33.3, işgücüne katılma oranı %38.8, nüfusun azalma oranı %15,64 olarak açıklanmıştır. Bitlis’in Güneydoğu Torosların tek geçit verdiği sarp bir yerde, Avrupa’yı Asya’ya bağlayan tarihi yolun ve Güneydoğu Torosların geçit verdiği yerde kurulmuş olması, onu tarih boyunca önemli kılmıştır. Bitlis’in yüzölçümünün %70’i dağlarla, %15’i platolarla %5’i yaylalarla kaplıdır. Ancak %10’u ovalıktır. Dağların çoğu 2000 metreden yüksektir. Türkiye’nin ikinci büyük dağı olan Süphan Dağı (4058 metre) bu ilimizde bulunmaktadır. Van Gölünün batısında yer alan Nemrut Dağı 2828 metredir. Üzerinde Türkiye’nin en büyük krater gölü vardır. Gölün çevresi 600 m yükseklikte dik yamaçlarla çevrilidir. Diğer dağları Kırmızıtaş Tepe (2607 m) Sini Dağı (2730 m) Serkaç Tepe (2626 m) Ziyaret Tepe (3002 m) Karataş Tepe (2609 m) Ziyaret Dağı (2542 m) Kavuş-Şahap Dağı (3500 m)dır. Bitlis’te ovalar azdır. Azami %10’u geçmez. Çok bereketli olan Ahlat Ovası, Van Gölü kıyısındadır. Rahva Ovası ise Van Gölüne doğru uzanır. Bitlis ilinin önemli akarsuları yoktur. Dağlardan çıkıp Van Gölüne veya Murat Irmağına dökülen birkaç dere ve çay vardır. Bitlis göl bakımından zengin bir ildir. Van Gölünün yarısı Bitlis İline aittir. Nazik (Kers) Gölü bir vadinin lav seddi ile tıkanması neticesi meydana gelmiştir. Sularını Van Gölüne boşaltır. Haçlı Gölü, Karasu Çayı kenarında ve Tatvan’dadır. Arin Gölü, Adilcevaz’ın doğusundadır. Van Gölünden bir alüvyon seddi ile ayrılmıştır. Nemrud Gölü, 2400 m yükseklikte 4 km2lik bir volkanik göldür. Türkiye’nin en büyük volkanik gölüdür. Bitlisin ekonomisi tarıma dayalıdır. Faal nüfusun %80’ni tarım, hayvancılık ve ormancılıkla uğraşmaktadır. Ekime müsait arazilerin çoğunda tahıl ekilmektedir. Bitlis arazisinin %20’si tarım alanı, %35’i çayır ve mera alanıdır. Yaygın olarak buğday üretilir. Ayrıca çavdar, darı, arpa, baklagillerden bilhassa fasulye yetiştirilir. Tütün ekimi azdır, ancak çok kalitelidir. Bitlis tütünü “Virginia” tütünü tipinde olup özel renk ve kokuya sahiptir. Meyvecilik sebzecilikten ileridir. Cevizleri, armutları meşhurdur. Antep fıstığı, meyan kökü, elma, kiraz ve dut bol miktarda yetişir. Ahlat’ın armudu ile meyan kökü asırlardan beri ün yap- 90 mıştır. Ayrıca, Bitlis’te vişne, badem, ayva ve kayısı da yetiştirilmektedir. Sunci yöreye has bir armuttur. Bitlis’te hayvancılıkla göçebe aşiretler yanında köyde yaşayanlar da uğraşmaktadır. Özellikle koyun, keçi ve sığır beslenmektedir. Süt ürünlerinden otlu peynir, tulum ve küp peyniri, tereyağı (sadeyağ), kurut, lor üretimi de oldukça yaygındır. Bitlis’te arıcılık il ekonomisinde önemli bir yer tutmakta olup, Bitlis balı lezzeti, tadı ve beyazlığı ile meşhurdur. Yerli kovanlarda üretilen ve ilin tanıtımına da katkıda bulunan Bitlis balı ilaç olarak da kullanılmaktadır. Bitlisin köylerinin %80’e yakını orman içinde veya yakınında bulunmaktadır. Bitlis arazisinin %25 orman ve fundalık alanlardır. Ormancılık en çok Hizan, Mutki ve Tatvan’da gelişmiştir. Ancak, Orman ürünleri sanayii henüz tam olarak gelişmemiştir. Bitlis’in arazi bakımından yüksek olmasının yanında kış aylarının uzun sürmesi nedeniyle maden arama oldukça zordur. Bitlis’te çalışan maden işletmesi bulunmamaktadır. Ancak, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına Bitlis ve Siirt’te 49.922 hektarlık alanda petrol araması için ruhsat verilmiştir. Maden Tetkik ve Arama Enstitüsünce belirlenen, Türkiye yeraltı kaynakları envanterine göre, Bitlis; Doğu Anadolu Bölgesi’nde maden yatakları yönünden en zengin illerden biridir. Bitlis’te, kurşun, çinko, demir, fosfat, aspest, krom, nikel ve çimento ham maddesi yatakları önemli maden varlığıdır. Bitlis’te sanayi henüz gelişme halindedir. Küçük sanayi; oto tamirciliği, teneke ve demircilik ile dokuma üzerinedir. Büyük işletmeler; Bitlis Sigara Fabrikası; Bitlis coğrafi konumunun elverişsiz koşulla- rına karşın cumhuriyetten önceki ticari yaşamındaki hareketlilik ve canlılığını cumhuriyet döneminde gösterememiştir. Bitlis’in 85 yıllık Cumhuriyet Dönemindeki tek işletmesi 1927 yılında Atatürk’ün direktifi üzerine kurulmuş olan Bitlis Sigara Fabrikası, 2008 yılının ortalarında Hükümetin uyguladığı özelleştirme programı kapsamında özel sektöre satılmak suretiyle kapanmıştır. Bitlis tütünü “Virginia” tütünü tipinde olup özel renk ve kokuya sahiptir. Dünya çapında bir kaliteye sahip olan Bitlis tütününün ayrı ve özel olarak değerlendirilmesi gerekirken, Sigara Fabrikasının kapatılması, hem Bitlis tütününe hem de tütün ekicileri, fabrika çalışanları ve yöre halkına büyük bir darbe vurmuştur. Bitlis’te tütün ekicileri, gerçekten yoksul toprakların yoksul üreticileridir. Toprak vasfı itibariyle, tütünle aynı geliri getiren alternatif ürün yetiştirme altyapısının oluşturulmaması, ekilen tütünlerin çok düşük fiyatlarla tüccarlar tarafından alınıp yüksek fiyatla diğer bölgelerdeki sigara fabrikalarına satılması, düşük gelire sahip tütün üreticilerinin kaderleri ile baş başa bırakılmalarına neden olunmuştur. Bitlis’te düşük gelire rağmen çiftçi ekonomisini ayakta tutan tütünün işgal ettiği yer hayati öneme sahiptir. Köylülerin özellikle kooperatifçilik alanında eğitilmeleri gerekmektedir. Köylülerin yetiştirdikleri tütünü aracı (tüccar) vasıtasıyla değil, kurulacak olan kooperatif vasıtasıyla direk olarak tütün fabrikalarına satılması sağlanmalıdır. Türkiye’de 3 Arıcılık Enstitüsünden biri olan Bitlis Arıcılık Araştırma Enstitü Müdürlüğü 1996 yılında bilinmeyen bir sebeple kapatılmış, ancak 2009 yılında Bitlis Arı Yetiştiricileri Birliğine 10 yıllığına kiralanan tesiste, kovan üretimi, bal paketleme, mum pres ve arı yemi üretimi yapılması planlanmakta, ilk etapta 30 kişiyi istihdam edecek olan tesis, tam 91 kapasiteye ulaştığında ise 80 kişiyi istihdam etmeyi hedeflemektedir. Bitlis’in ekonomisine önemli katkılar sağlayacak olan söz konusu işletmenin desteklenmesi gerekmektedir. Tatvan Yem Fabrikası 22.4.1994 tarihinde Rona Otomotiv Koll. Şti.ne 3.250.000.000TL’ye satılmış, şu anda Yeltekinler Yem Sanayi A.Ş. adı altında toplam 10 kişi ile üretimini sürdürmektedir. Öten yandan, Bitlis Un Fabrikasının kapanması, Tatvan Et Kombinasının özelleştirilmesi sonucunda kapanması, Adilcevaz Süt Fabrikası ise, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından 04.08.1995 tarihinde Adilcevaz Sulama Kooperatifine 7.500.000.000-TL’ye satılmış, ancak fabrika işletilemediği için Belediyeye devredilmiş ve şu anda atıl durumda beklemektedir. Tatvan Tersanesi ise faal durumdadır. Bitlis’te büyük sanayi tesislerinin olmaması ve mevcut tesislerin de özelleştirilmeleri sonucu kapanmaları, işsizliğin ana sebeplerinden biridir. Bölgede yıllardan beridir sanayileşmenin artması için devlet tarafından sürekli olarak belli alanlarda teşvik verilmiş, ancak, bugüne kadar herhangi bir başarıya ulaşılamamıştır. Bunun nedeni alınan teşviklerin veriliş amacı dışında ve verimsizce kullanılmasıdır. Faal olan sanayi tesislerinin özelleştirilerek kapanması, bölge ve Bitlis İli için felaket olmuştur. Söz konusu tesislerin tamamının özelleştirilmesi yerine, %51’nin özelleştirilmesi yoluna gidilmiş olsaydı, bugün bu tesislerin birçoğu Bitlis’e hizmet vermeye devam edecekti. Bu vesileyle yöreye işsizlik konusunda bayağı bir katkısı olacaktı. Bitlis’in meşhur yemekleri; Bitlis köftesi, şekalok ve büryandır. Halk edebiyatı bakımından çok zengindir. Efsane, masal, mani, atasözü ve türküleri çoktur. Oyunları halay ve bar şeklindedir. Halaya “berit” denir. Başlıcaları Alkuşta, Harkuşta, Teminağa, Sözme, Tringo ve Gorzanadır. Ata binmek, cirit oyunu ve kayakçılık yaygındır. Kadınlar uzun kollu ve geniş etekli fistan, erkekler ise keçi kılından dokunmuş bir nevi şalvar olan şal ile ayağa giyilen yün çorap ve başa kafiye ve egol denilen puşu giyerler. Harik denilen ayakkabıların üstü kıl veya yünle örtülü altı kenevir dokumadır. Folkloru insan sevgisi ile doludur. Bitlis folklor bakımından bir hazinedir. Ancak, son birkaç yıldır Bitlis düğünlerinde artık Bitlis folklorunun oynanmadığını maalesef görmekteyiz. Bunun yerine genellikle şemame denilen bir oyun oynanmaktadır. Bu konuda eğer gerekli önlemler alınmazsa birkaç nesil sonra belki de çok kısa bir süre içinde Bitlis folklorunun tamamen unutulmasına sebep olacaktır. Özellikle Bitlis düğünlerinde ve diğer sosyal etkinliklerde Bitlis folklorunun yaygın olarak oynanması teşvik edilmelidir. Birinci Dünya Savaşından önce Bitlis’te lise ve dengi okullar, Amerikan koleji, öğretmen ve askeri okullar mevcut iken, Birinci Dünya Savaşında Bitlis’in çok zarar görmesi nedeniyle nüfus 75.000’den 5.000’e inmiştir. Cumhuriyet döneminde yeniden gelişmeye başlayan Bitlis’te 1945’te okur-yazar oranı %7 iken, bugün bu oran %76 seviyesindedir. Tarihi ve Turistik Yerleri Bitlis, tarihi eserleri ile gerçek bir hazinedir. Bitlisin Ahlat ilçesi 13. asırda dünyanın sayılı ilim ve kültür merkezlerinden biri idi. Her biri tarihi bir belge olan bu eserler, henüz tam anlamıyla incelenmemiş ve tanıtılamamıştır. Eserlerin çoğu, Selçuklu ve Osmanlı devrine aittir. Daha önceki devirlere ait olanların sayısı azdır. Bitlis’te 436, Hakkâri’de 22, Muş’ta 50 ve Van’da 119 olmak üzere bölgede toplam 627 adet tescilli taşınmaz kültür varlığı mevcuttur. Ancak bu eserlerin birçoğu ya 92 büyük oranda tahrip edilmiş ya da bozulmaya yüz tutmuştur. Bitlis kültür ve tarihi açıdan oldukça zengin olmasına rağmen, yabancı ve yerli turist ziyareti açısından Muş (1,5 katı ziyaretçi) ve Van’ının (7 katı ziyaretçi) ardında yer almaktadır. Bitlis Kalesi: Bitlis Kalesi M.Ö.4 yüzyılda Makedonya kralı İskender’in komutanlarından Bedlis tarafından inşa edilmiştir Bitlis suyunun kollarından iki derenin birleştiği yerde; yalçın bir kaya bloğu üzerinde kurulmuştur Doğudan batıya doğru dörtgen şeklinde uzanmış kalenin doğu tarafında yüksekçe bir kulesi mevcuttur. Çevresi 2800 metre, yüksekliği 25-30 metre, duvarlarının kalınlığı 4-6 metredir Kalenin giriş ve çıkışları çökmeler sonucu kapandığından, iç kısımdaki 300 civarında ev, han ve sarayların olduğu bölümlere ulaşılamamaktadır . Kef Kalesi: Adilcevaz ilçesinin 6 km kuzeyinde bir tepe üzerinde kurulmuştur. Urartular devrinde yapılan kalenin üç tarafı sarp kayalıktır. Günümüzde harabe halindedir. Ahlat Kalesi: Ahlatta iki kale vardır. Birisi eski devirlere ait olup, harabe halindedir. İkinci kale Yavuz Sultan Selim Han tarafından yaptırılmış, Kanuni Sultan Süleyman Han tarafından Mimar Sinan’a tamir ettirilmiştir. Dış duvarlar 400X200 m ebadındadır. Dış sütunların yüksekliği Van Gölü tarafında 13 m, kara tarafında 6.10 metredir. Ulu Cami: Anadolu Türk mimarisinin en eski ve kıymetli eserlerinden biridir. Artukoğulları zamanında 1150’de yaptırılmıştır. Taş işçiliği çok değerlidir. Türkiye’deki en eski camilerin ikincisidir. Şerefiye Külliyesi: Cami, medrese, imaret ve türbeden meydana gelen külliye, 1528de yapılmıştır. Osmanlı döneminde yapılmasına rağmen, Selçuklu taş işçiliğini 15. asırda yaşatan güzel bir eserdir. Kureyşi Camii: Şehir merkezinin batı yakasındadır. Kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. 1801’de büyük bir tamir görerek bugünkü halini almıştır. Hacı Begiye Camii: 1443te yapılmış olup, tek minarelidir. Selçuklu ve Arap mimari özelliklerini taşır. İskender Paşa Camii: Ahlat’ta, Kanuni devri vezirlerinden İskender Paşa tarafından 1564’te yaptırılmıştır. Taş işçiliği meşhur olup Selçuklu yapılarının özelliklerini taşır. Kadı Mahmud Camii: Ahlat Kalesi içindedir. Kadı Mahmud tarafından 1584’te yapılmıştır. İhlasiye Medresesi: Gökmeydan Mahallesindedir. 1589’da yapılan medrese, mimari süsleme açısından İlin tarihi eserleri arasında en zengin olanıdır. Selçuklu süsleme anlayışı hakimdir. Hatibiye Medresesi: Zeydan Mahallesindedir. On altıncı asırda yapıldığı tahmin edilen medrese, günümüzde yıkık vaziyettedir. Nuhiye Medresesi: Hersan Mahallesindedir. 1700’de yapıldığı zannedilmektedir. Günümüzde karakol olarak kullanılmaktadır. Yusufiye Medresesi: Çırik Düzü denilen mevkidedir. On sekiz veya on dokuzuncu asırda yapıldığı zannedilmektedir. Doğu batı doğrultusuna uzanan dikdörtgen planlıdır. Elaman Kervansarayı: Bitlis-Tatvan yolu üzerinde Rehva Düzünde 16. asırda Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır. Anadolu’nun en büyük kervansaraylarındandır. Duhan: Bitlis-Diyarbakır yolu üzerinde dağlar arasındadır. 49.65x15.50 büyüklükte bir alanı kaplar. Günümüzde büyük bölümü yıkık olan hanın, kim tarafından ve ne zaman yapıldığı hakkında bir bilgi yoktur. 93 Usta Şagirt Kümbeti: Ahlatın Meydanlık Mezarlığının güneyindedir. Ahlat’taki kümbetlerin içinde en büyüğü olduğundan Ulu Kümbet de denir. Yapılış tarihi belli değildir. Şagirt “çırak” manasına gelir. Rivayete göre ustanın yaptığı kümbeti yıkılıp, çırağın yaptığı yıkılmayınca bu isim verilmiştir. İki kısımlıdır. Anadolu motif ve desenlerini taşır. Hasan Padişah Kümbeti: Ahlat’ta olup, Uzun Hasanın zevcesinin kümbeti olarak bilinirse de, ona ait olduğuna dair kesin delil yoktur. Üst kısmı yıkıktır. Kare bir kaide üzerine onikigen bir şekilde oturtulmuştur. Nemrud Dağı: Eski bir yanardağ olan bu dağın çevresi tabii güzelliklerle doludur. Türkiye’nin en yüksek ormanları burada yer alır. Dağ ve kış sporları için elverişlidir. Nemrut Dağının yamacına kayak merkezi yapılmış olup, kışın faal durumdadır. Ancak, tanıtımı ve konaklama merkezi açısından eksiklikler devam etmektedir. İskender Buluk: Suyu çok lezzetli, ağaçlık bir mesire yeridir. Bitlis Deresi: Ahlat’tadır. Söğüt, kavak ve meyve ağaçları ile güzel bir piknik yeridir. Kocasu Vadisi: Ahlat yakınında ağaçlık ve soğuk tatlı suları ile bir mesire yeridir. Kaplıcaları: Bitlis eski bir volkanik arazi üzerinde olduğundan çok sayıda şifalı kaplıcaları içme suları ve ılıcaları vardır. Çukur (Güroymak) Kaplıcası: Güroymak ilçesinin 12 km kuzeybatısındadır. Banyo halinde sakinleştirici ve damar açıcı özelliğe sahiptir. İçme kürleri, karaciğer, safra yolları ve sindirim sistemi üzerinde faydalı olmaktadır. Ilıcak (Germap) Kaplıcası: Merkez ilçeye bağlı Bölükyazı bucağının Ilıcak köyündedir. Banyo kürleri, mikrop öldürücü, iltihap çözücü etkiye sahiptir. Köprüaltı Kaplıcası: İl merkezinde Bitlis Deresi kenarındadır. Banyo uygulaması deri hastalıklarına faydalıdır. Küçür Kaplıcası: İl merkezinde Taş Mahallededir. Romatizma ve deri hastalıklarına iyi gelir. Yam Acısuyu: Merkez ilçenin Yolyazı köyündedir. Romatizma ve deri hastalıklarına iyi gelir. Nemrut Dağı Kaplıcası: Nemrut Dağı kraterindedir. Tesisi bulunmayan kaplıcanın 60°C sıcaklıktaki suyu, romatizma ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir. Bitlis tarihi bakımdan olduğu gibi turizm açısından da oldukça zengindir. Avcılık, dağ ve kış sporları için çok müsaittir. Bitlis kış sporları ve dağcılık imkânları, endemik flora ve faunaları, termal suları, zengin tarihi ve kültürel varlıkları ile dört mevsim önemli bir turizm potansiyeline sahip olmasına rağmen turizmden yeterince pay alamamaktadır. Nemrut Kayak Tesisleri Türkiye’nin en büyük kayak pistlerinden birisidir. Turizm açısından cazip bir merkez haline gelebilmesi için, Nemrut’taki bu tesisin yanına çeşitli konaklama yatırımlarında bulunulması şarttır. Dünyada ekonomisi kar sporuna dayalı birçok ülke vardır. Bu ülkelerin ekonomileri, kışın sadece kar sporundan elde ettikleri para ile düzelmektedir. Bitlis’in Nemrut gibi bir tesise sahip olması bir şans saymalıdır, ancak bu şansın iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için çok iyi bir tanıtımın yapılması, ulaşım, altyapı ve konaklama sektöründeki sıkıntıların kısa bir sürede giderilmesi halinde, Nemrut kayak tesisinin bölgede cazibe merkezi olmaya aday olacağı kanaatindeyim. Yerli turistlerin, özellikle dışarıda yaşayan Bitlislilerin, yazın veya kışın tatillerinin bir kısmını Bitlis’te geçirmeleri için gerekli alt yapının ha- 94 zırlanması gerekmektedir. Bu nedenle gerek kamuya gerekse de bölge işadamlarına büyük görevler düşmektedir. dir. Söz konusu tesisin Bitlis’e kazandırılma- Bitlis Eren Üniversitesi, 29 Mayıs 2007 tarih ve 26536 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 17 Mayıs 2007 tarih ve 5662 sayılı kanun ile kurulmuştur. Üniversite, 3 Fakülte, 2 Enstitü, 1 Yüksekokul, 1 Meslek Yüksekokulu yapılandırılma aşamasında olup 1 Yüksekokul ve 5 Meslek Yüksekokulu ile eğitim öğretim hizmetlerini sürdürmektedir. Üniversitenin yeni kampüsü ve fakülte binalarında 2020 yılında yaklaşık 15 bin öğrencinin öğrenim görmesi hedeflenmektedir. Eren Holding tarafından kampusü, fakülte binaları ve diğer ihtiyaçlar için 100 milyon dolarlık bir yatırım yapılması öngörülmektedir. yoruz. Eren Holding sayın. Ahmet Eren: “Bölgenin çehresini değiştirecek, kentin makus talihini sona erdirecek üniversite, işadamlarının yatırım için ihtiyaç duyduğu eğitimli iş gücü sorununu çözecek. Bitlis Eren Üniversitesi bölge için tersine göçü de başlatacağına da eminiz. Bitlis Eren Üniversitesi bölgenin sosyal yaşamının yanı sıra ekonomisinin canlanmasına da destek verecek. Sadece bilişim altyapısına 400 bin dolar yatırım yaptık. Üniversitemizin Türkiye’nin yakın coğrafyası için de tam bir bilim ve teknoloji merkezi olması öngörülüyor.” Sözlerine katılıyor, kendilerine Bitlis’e yaptıkları bütün katkılarından dolayı da teşekkür ediyoruz. eleman olmaları sağlanmalıdır. Bitlis şehrinin ilk ve tek özel sanayi yatırımı olan Limak Bitlis Çimento Tesisi’nde 82 kişi istihdam edilmektedir. Tesisin entegre bir fabrikaya dönüştürülmesi için gerekli çalışma ve sondaj faaliyetlerinin sürdürüldüğü, ek tesisler ile birlikte toplam 90 milyon TL’ye mal olan Bitlis Çimento üretim tesisindeki mevcut 400 bin ton üretimin kısa sürede 1 milyon tona ulaşmasının hedeflendiği, belirtilmekte- sından dolayı Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Nihat Özdemir’e teşekkür ediAyrıca, Sayın Cemil Özgür’ün Bitlis’te Endüstri Meslek Lisesi açması ve aynı şekilde Bitlis’e hizmet eden diğer Bitlisli işadamlarına da teşekkür ediyoruz. Bitlisli işsiz gençlerin meslek edinmeleri için; Bitlis Valiliğinin öncülüğünde, Bitlis Eren Üniversitesi, İş-Kur, Halk Eğitim Merkezi, Bitlis Ticaret ve Sanayi Odası ile diğer kuruluşların katkılarıyla, yörede hangi alanda iş gücüne ihtiyaç varsa, bu alanlarda işsiz gençlere eğitim verilerek, onların vasıflı birer Bitlis Valiliğince Bitlis’in fakirlik haritasının çıkarılması gerekmektedir. Fakir ailelerin kendi içinde bir derecelendirmeye tabi tutulması, yardımda bulunan kurumlarda ortak bir kayıt sisteminin oluşturulması ve bu çerçevede ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunulması gerekmektedir. Bitlis’in en büyük problemlerinden biri de göç olayıdır. Göçün sebeplerinden biri de miras paylaşımı sonucunda toprakların çok fazla bölünmesidir. Mümkün olduğunca mirasların fazla bölünmemesi için, bu alanda da bir çalışma yapılmalıdır. 95 Saygılarımla… Kaynaklar; 1.Türkiye İstatistik Kurumu Verileri. 2.Devlet Planlama Teşkilatı Yayınları. Kavuşmak Cüneyt GÜNDOĞDU M emleketime kar düştü, memleketim aklıma düştü…Yaz bozuğu günler gitti.Kar yağıyor şimdi, beyazdan beyazdan.Kınası sırtına vurulu bir mevsim var başucumda.Bir serinlik ki, nar kokar. Çocukluğumdan kalmıştır. Dolambaçlı yokuşlarına değen adımlarım.Ve bir tutam selam gelir yel üstünden. Oyy memleket...Ana kucağım, baba ocağım memleket. Ağaçlarında binbir gecenin lütfu asılı memleket. nedir bilmez. Helal lokma gibisin memleket. Açlığımı gideren meyvelerin öyle sarhoş ki şimdi. Ama sen, durursun öyle… Kendinle sadece. Başın hiç dönmemiştir. Sen büyük dağlarına yağan kara sarılırsın; ben o karda çayımı demlerim. Patladı, patlayacak bir bedduanın izini eker düşmanların bağrına ya, ben o mayınları ellerimle temizlerim. Sana dudak bükenlere inat, lokmamı seninle bölüşür, bedelini kan öksürerek öderim. Baruttan bir sevda gibi severim seni memleket. türküde seni hatırlayışım. Sen, çocukluğum- Ecel terleri omzumda salkım saçak…Dirseklerimi çürüttüğüm genç yaşlarım… Hayallerim… Ulaşılmazlarım…Elde ettiklerim… Uzağımdaki memleketim… Sen boranlara meydan okurken, ben tarlalarına düşen yakamozları topluyordum. Sen, Azrail peşindeyken bile bir neyzenin nefesine kuvvet verirken, ben suyunda yüzümü yıkıyordum. Sen, kudümden çıkan ses… Sen, yüz binlerce yıllık nefes… Sen, mendilime sardığım hayal… Sen, benim toprağım… Mevsim döner, kış olur. Mevsim döner, yaz olur. Yağan karın, açan güneşin haram Sevdiceğim, toprağı yırtan çiçek…İlk gençliğimin filizleri sana ram olur; senden neşve bulur, coşar, büyür. Çocukluğumun fener alaylarını izlerim sende memleket. Rengarenk ve her renk ayrı bir ahenk. Asırların gizleri vardır o ahengin ateşinde. Ateşinde, şen kahkahaların kristalli ürpertisi vardır. Bu yüzdendir titremesi güvercinlerin yaz demlerinde. Bu yüzdendir her sun memleket… Kınası sırtına vurulu mevsimler uyandırırken beni ağır uykulardan, serin bir yel vurur gelinlerin güveylerin şen yüzüne. Bir serinlik ki, nar kokar. Ve büyük sevdaların sıcaklığı gibi bir ömür diler her doğan çocuk, her bir yaratılana. Sonu gelmez sevdalar sarar afakı. Öyle bir sevda ki, har kokar. Ve biz, uzağındayız… Şimdi geliyorum sana memleket. Önünde diz çökmeye, kaderime kokunu sürmeye. Çıkıp dağlarının üstüne, seyranını koklamaya. Annem gibisin. Sevdiceğimsin memleket. Gözlerim yetmiyor seni seyretmeye. Dört yanında diba topraklar.Dört yanında altın dideler. Bakışında büyük bir tarih. Sözünde bunca yaşanmışlık. Senden öğreneceklerimiz, senden öğrendiklerimizden fazladır memleket. Biz senden gittik ama, sen bizi gönderme memleket.Affet bizi memleket. Affet bizi Bitlis… 96 Artık Bitlis’e Bir Hava Alanı Şart Serdar DURER M uhterem BETAV dergisi okurları, sizlerle İlimizin en büyük sorunlarından biri olan hava alanı konusu ile ilgili başımdan geçen bir anımı paylaşacağım. Muhterem okurlar, gelişen dünyamıza ve değişen ülkemize ayak uyduramayan bir ilde yaşıyor olmanın sıkıntılarını hep beraber yaşamaktayız. Globalleşen dünyamızda artık sınırların bile neredeyse ortadan kalktığı bir çağın nesli olan bizlerin en büyük sıkıntılarından biri de zaman ve ulaşım sorunudur. Daha önceki zamanlarda olduğu gibi günlerce yolculuk yapmak bizlere artık neredeyse işkence gibi gelmektedir. İşte burada teknolojinin önemi daha da belirginleşmektedir. Şuna dikkat çekmek istiyorum; bir kara ulaşım aracına göre bir hava ulaşım aracı daha fazla teknolojiden yararlanılarak yapılmış olup başta ulaşım zamanı ve sağlık açısından olmak üzere birçok imkânı beraberinde getirmiştir. Fakat ne acıdır ki İlimiz Bitlis, imkândan bugüne kadar mahrum kalmıştır. İlimizi temsil eden milletvekillerimizin ve Ulaştırma Bakanımızın artık bu işe bir el atmaları beklenmektedir. Bitlis ve Bitlisli bu konuda üvey evlat olarak görülmemelidir. İleri ülkelerde hatta Asya’da ilçelerde bile hava alanları varken bir üniversite kenti olan Bitlis’e bu imkânın tanınmaması kabul edilemez. Şimdi sizlere yukarıda belirttiğim anımı anlatacağım; 2004 yılının temmuz ayında yani altı yıl önce Polonya’nın Krakow kentinde yapılan Avrupa şampiyonasına katılmak üzere Polonya’ya gitmiştim. Yarışmalar bittikten sonra Varşova’ya varmış oradan da Ankara’ya üç buçuk saatte gelmiştim. Benim dönüş saatime denk gelen süre içerisinde Muş’a uçak olduğu için bende federasyondaki yetkililere Muş’a geçeceğimi belirtmiştim. Uçuş işlemlerim yapıldıktan sonra bir saat kırk beş dakikada da Muş hava alanına inmiştim. İşte burada sıkıntılar başlamıştı. Bitlis’e araç bulamayınca mecburen ticari araç tutup Muş şehir merkezine gittim. Unutmadan belirteyim ticari araçlarında, yolcuların inmesini müteakip şehir merkezine yolcuları olduğundan erken davranmadığım için araç kalmamıştı, bu sebeple bir saatte ticari araç beklemiştim. Sonra araç gelmiş beni Muş şehir merkezine bırakmıştı. Rakam telaffuz et- meyeceğim fakat taksi şoförü benden alması gereken ücretin neredeyse on katını talep etmişti. Tabii baştan pazarlık yapmadığım için, araçta da taksi metre olmadığı için araç sahibine itiraz etmeden ücretini ödemiştim. Sonra Muş’ta da uzun süre otobüs geçmeyince ve başka araçta bulamayınca bir buçuk saate yakın da minibüsü beklemiştim. Neyse, araç hareket etti toplu taşıma aracı olduğu için indir bindir derken bir saat de Güroymak sürmüştü. Memleketin toprağına ayak bastık, bundan sonra selamet derken bir saat de yakında Güroymak’ta bekle sonra otuz dakikada yol sürdü. Yani anlayacağınız Varşova’dan Muş’a beş saat on beş dakika sürdü. Muş’tan, Bitlis’e ise beş buçuk saat sürdü. 20 saat yolculuğa denk geldi. Bir yorgunlukta cabası. Duyar gibiyim, “ya Serdar kardeş gittin bizi Avrupa Şampiyonalarında temsil ettin, çoğu zaman ülkemize ve ilimize madalyalar kazandırdın, kimse seni karşılamadı mı kaldığın yoldan almadı mı?” Diyor ve bana inanmıyorsunuz gibime geldi. Ağrı, Erzurum, Kütahya ve diğer illerdeki arkadaşlarım hep yetkililer ve vatandaşlar tarafından çiçeklerle karşılandılar. Fakat bizdeki bazı hasetler yüzünden yaptığımız sporumuz hep yanlış anlatıldı ve sabote edildi. Muhterem okurlar yaşadığım bu çileyi örnekledim. Her vakit aynı şeyleri ben de, siz de, birçok hemşerimiz de yaşamaktadır. Bu sebeple hava alanı artık Bitlis’e şart, ilimizin olmazsa olmazlarından biri de hava alanıdır.Sadece bizim için değil, diğer illerde yaşayan hemşerilerimizin, İlimizi merak eden yerli ve yabancı turistlerin daha rahat Bitlis’ gidip gelebilmeleri, İlimize gelen üst düzey misafirlerimizin İlimizde karşılanabilmeleri, üniversitemizin daha kısa sürede gelişim kaydedebilmesi için, mutlaka İlimize bir hava alanı yapılmalıdır. Bitlis Milletvekilimiz Cemal Taşar’ın konu ile ilgilendiğini öğrendim. Diğer parlamenterlerimizde konuyla ilgili çalışmaların hızlandırılması için gerekli girişimlerde bulunmalı, Cemal Taşar’ı yalnız bırakmamalıdırlar. Hatta bir askeri hava alanı yerine sivil bir hava alanı yapılması için ciddi bir çalışma başlatılmalıdır. 97 Herkese en derin saygılarımla.... Bitlis ile İlgili Biyoloji Dalında Yapılan Çalışmalar Prof. Dr. Lütfü BEHÇET Y üzüncü Yıl üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümünde yapılan bilimsel çalışmaları ve yayınları Sayın Prof. Dr. Lütfü Behçet bir yazıyla BETAV’a göndermiştir. Kendisine, bizi bu çalışmalardan haberdar ettiği için teşekkür ederiz. Bu arada bir ricamızı da belirtmeden geçmeyelim. Yayınlanmış bu tür eserlerden BETAV kütüphanesine birer adet gönderilmesi sağlanabilirse çok memnun olacağız. Bitlis İl sınırları içinde bitkilerle ve bitki örtüsü ile ilgili çalışmalar aşağıdadır : Uluslararası abstraktlarca taranan dergilerde yayınlanmış çalışmalar 1- Behçet, L.”Hizan (Bitlis) Vejetasyonu”, Tr.J. of Botany., 18, (4), 289-303, 1994 2- Altıok, A.& Behçet L. The Flora of River Valley. Türk J Bot. 29 : 335-387, 2005 3- Altan, Y., Behçet, L. Hizan (Bitlis) Florası, Tr. J. Botany., 19, 331-344, 1995 4- Behçet. L. “A New Species of Ribes L. (Grossulariaceae) from East Anatolia-Turkey” Tr. J. Of Botany. 25:103-105, 2001 Kitaplar 1-Behçet, L.& Ünal, M. “Süphan Dağı B9 Bitlis” Türkiye’nin 122 Önemli Bitki Alanı (eds. Özhatay, N. Byfield, A & Atay, S.) WWF, Türkiye, İstanbul, 330-332 (2005) (Kitap) 2- Adızel, Ö.,Behçet, L., Durmuş, A., Kemal Koçak, M.& Ünal, M. “Süphan DağıDOGO45” Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları (eds: Eken, G, Bozdoğan, M., İsfendiyaroğlu, S., Kılıç, D.T.& Lise Y.)., Doğa Derneği, Bird Life İnternational. Ankara, Türkiye 362363 (2006) SCI kapsamındaki dergilerde yayınlanan çalışmalar Makaleler 1- Ghahremani-nejad, F., Behçet, L. “Asrtagalus subhannensis (Fabaceace), a new species from Turkey” Ann. Bot. Fennici 40:209-211, 2003 5- Behçet L., Altan, Y., “B9 (Hizan-Bitlis) Karesi için Yeni Floristik Kayıtlar” Doğa Türk Botanik Dergisi, 17, 1;29-32, 1993 6- Behçet, L., Oflas, S. “Süphan Dağından (Bitlis) B9 Karesi için Yeni Kayıtlar”, Doğa Türk Botanik Derg. 15, 3,89-106, 1991.. 7- Behçet, L. “”B9 (Bitlis) Karesi ve Türkiye İçin Yeni Floristik Kayıtlar”, Doğa TU Botanik Dergisi, 13, 3, 512-516, 1989 8- Behçet, L., Altan Y. “Van Gölü Havzasında (B9) Türkiye Florasına Katkılar” Doğa Türk Botanik Dergisi, 17, 1:33-37, 1993 Ulusal Dergilerde yayınlanan Çalışmalar 1- Behçet, L. “Süphan Dağı (Bitlis) Vejetasyonu Üzerine Fitososyolojik Bir Araştırma” Y.Y.Ü.Fen Edb.Fak., Fen Bilimleri D., C. 1:1, 39-60, 1990 2- Özçelik, H, Altan, Y, Behçet L., “Doğu İllerimizden Bitki Göçü”, Ege Univ. Fen Fak. D., Seri B, Ek 16-1,757-769, 1994 3- Behçet, L., “Süphan Dağı (Bitlis) Florası” Y.Y.Ü. Fen Bil. Ens. Derg., 1,29-38, 1991 98 Bitlis Anıları Bahattin KUŞOĞLU Emekli Öğretmen V izyonu Büyük İnsanlar Yetiştiren Tarihi Kent Kurban Olurum Sana... Sana olan sevgim yüzünden 28 yıl süren öğretmenlik yaşamımda hasret çektim. Her tayinim çıktığında Sevgili ağabeyim Faik TARIMCIOĞLU’nun ilgileriyle tekrar sana dönüşüm için çektiğim sıkıntılar… Senin için değerdi. Senden uzakta-ama sensiz olmuyor. Senden uzakta günler nasıl geçiyor dersem. Her Bitlisli gibi yaşadığım güzel günleri tıpkı iflas eden Yahudi esnafı’nın yaptığı gibi eski defterleri (hatıraları) karıştırarak (anlatarak) geçiyor. SENİ UNUTMAK NE MÜMKÜN Kış mevsimin ayrı güzeldi. Kar yağdı mı evin kapısının önünü açmak mıcrefa ile damı küremek. Tavan damlıyorsa loğ ile sorunu gidermek. Akşama komşu gezmeleri. Hasır ve kilim üzerine kurulan saç sobada yanan meşe odununun yaydığı parıltı, sıcaklık. Çıkan ateşte mangal da çay demleyiş. Kuru Garzan üzümü, ceviz. Kuru dut. İnce ve kalın bastıkla yaşanan uzun kış geceleri. Bin bir el emeği-göz nuru ile işlenmiş kanaviçeli uzun yastık ve yün döşekte huzurlu ve derin bir uyku. Sabaha Allah kerim. Güneş uçar uçmaz. Kırşe kar’ın üzerinde ağaç kızaklarla iddialı kaymalar.Beceremiyenlerin ise Tahunk ile yol üzerinde buz tutuncaya kadar kayma. O zevk bittiyse loğ ile ince asfalt gibi yaptığımız evimizin toprak damında düğmesine yada parasına sumaki gülleler ile oyun oynamalar. Ya tilor tilor oyunu. Ya sapank ile tut kuşu vurmalar. Hangi birini anlatsam. Ya yaz mevsimine ne demeli. Bitlisli yeter ki Nisan ayını görsün. Terzilere takım elbise siparişi. Temmuz tabak ayında İstanbul-Osmanbey’den çalışan tüccar terzi ve konfeksiyonların kreasyonları. Bitlisli bu. Var mı onun gibi yemesine-içmesine-giyinmesine dikkat eden. Yaz-Kış sürekli çalışan. Çarşamba günleri aile matinesi ile şehir sineması. Alemdar ve Yıldız sineması. Okulların tatil olmasına yakın gelen tiyatrolara gitmeyenimiz yoktu. Okullar arası münazara ve folklör yarışmaları. Annelerin komşular ile kamyon kasasında Acı su’ya, bulgur pilavı, şor balıklı, salata ve ayran ile düzenledikleri geziler. Ardından Acı su’da çimme. Aynı zevk Sapkor’da, Kömüs’te, Altınkalbur’da, Merkava’da. Hey gidi dünya. Bütün güzel değerleri bir anda yok ettin. Ama anılardan silmeye gücün yetmedi. Buna da şükür. Ucunda ölüm olmazsa yine gelirim sana. Sabah erkenden çarşının yolunu tutar. Önce Paşa hamamına. Ardından Avşor içmeye, Büryan yemeye. Sonra sabahçı kahvesinde çay içmeye. Ne de olsa dostlar teker teker gelmişlerdir. Hasret gidermeler. Gelsin çaylar. Meşhur Bitlis tütünü ile sarma ciğaralar. Mevzu yine aynı mevzu BİTLİS 99 Nasıl değişir. Nasıl dönüşür. Bitlisli kendi için yaşamaz. Yaşanan yaşandı. Gerekli dersi herkes aldıysa sorun yok. Şimdilerde öyle görünüyor. Geriye Bitlislinin meşhur sözü “Elini taşın altına sokmak. Bitlis+Bitlisli = Temiz bir ruh ise doğduğumuz yer için ne yaptım. Ne yapabilirim diye bir öz eleştiri yapsak. Helva yapmak için her türlü malzeme var. Aklın ve bilimin ışığında yapacak usta BETAV da var. Bir öneri : Günümüzde düşman sözcüğü artık önemini kaybetti. ATATÜRK’ün “Yurtta Sulh, Cihada Sulh” veciz sözünü temel ilke olarak ele alıp, 8 Ağustos-Bitlis’in düşman işgalinden kurtuluşu yerine 8 Ağustosu-Bitlis’i, Bitlislilere hatırlatma günü olarak kutlasak. Bu muhteşem günde İl dışından gelecek olan hali vakti yerinde Bitlisliler, kim bu Bitlis, kim bu Bitlisli sorusunu merak eden yabancı dostlarını birer, ikişer Bitlis’te misafir ederek. Önce zengin mutfağımızdan gözleri ve gönülleri doyurmaya. Sabah kahvaltısında küp peyniri, sac da pişmiş lavaş ekmek. Tandırda kalın ekmeği. Murtuğeli kade, ceviz, bal ya da ayran aşı, pepikli, kelleli paça, tutmanç aşı, gebol, avşor vb. Öğlene büryan kebap, lahmacun, jağlı yumurta, yumurtalı pıttım. Soğuk suyumuz. Daha da önemlisi kendi yaptığımız buz gibi gazoz. Akşama glorik mi desem. Turşu aşı, çorti aşı ve çorti taplaması mı desem. Hes dolması, turşlu dolma, katıklı dolma mı desem. İçli köfte ile mişevşi mi desem. Gözler ve gönüller doyduktan sonra arada kalan saatlerde beyin fırtınasına geçiş. Bitlis Eren Üniversitesinin öncülüğünde Bitlis’in yer altı ve yer üstü zenginliklerini aklın ve bilim’in eşliğinde en rantabl şekilde hayata geçirilmesinin tartışılması. Bu arada her mahallesinde kadınları ve çocukları da unutmadığımızı göstermek adına dönüşümlü olarak Antep-Diyarbakır-ElazığBingöl-Bursa-Kılıç kalkan-Trabzon ve dünya birincisi olmuş Bitlis folklöründen güzel örnekler. Geriye gece kaldı. BETAV’ın son sayısında okurken çok mutlu olduğum Eren Vakfı’nın Elaman hanına sahip çıkması. Bir rica. Lütfen bu güzel eseri dar bir alana hapsetmeyelim. Sağındaki, solundaki arsalar kamulaştırıp meyve ağaçlarıyla süsleyelim. Bitlis’ten Türkiye, Dünya Tarihine bir sunuş. Böyle bir alanda günün yorgunluğunu atmak için düzenlenen eğlenceler. Örneğin Eleman hanının bahçesinde özel olarak hazırlanmış toprak pistte, misafirlerimize birer sekiz köşeli kasket sumaki gülle ve bozuk para ile gülle oynatmak. Herkese babasıyla, kardeşiyle, amcası, dayısıyla, arkadaşıyla olan bu oyundaki anılarını yaşatmak. Van Gölü’nün tatlı esintisiyle meyve ağaçlarının atlına kurulmuş masalarda rahatça oturup gelsin yorgunluk çayları. Aynı anda rahmetli Necati Uçar amcanın şimdiki versiyonu Büryancı Azmi’nin eline ver mikrofonu. Kimseyi kırmadan, incitmeden yapmış olduğu şakaları anlatsın anlatacağı kadar. Yine rahmetli Sami Yetişkin’in dediği gibi “Ay çıkana kadar devam” gülmeye gülmeyen olursa ben bir şey bilmiyormuşum. Ah. Bitlis ah. Bir zamanlar sahipsiz Bitlis’tin. O günleri yaşattık sana. Nasıl affedersin bizleri bilemem. Ama şimdi için rahat olsun. İç dinamiklerin bilimsel akılla senin için çok şeyler yapmaya çalışıyor. Allah hepsinden razı olsun diyen Bitlislim daha ne desin? 100 Enerjiyi Verimli Kullanma Bilincine Yönelik Araştırma (Bitlis İli Örneği) Öğr. Gör. Behçet KOCAMAN Bitlis Eren Üniversitesi Enerji Yöneticisi B itlis İl ve İlçelerinde yaşayan tüketicilerin Enerjiyi daha verimli kullanma konusundaki bakış açıları ve bu konudaki faaliyetlerini belirlemek amacıyla hazırlanan ankete kamu kuruluşlarında çalışan 347 bay ve 53 bayan katılmıştır. Ankete katılanların %67’si 30 yaşın üzerindekiler ve %33’ü ise 2130 yaş grubu arasındaki kişilerdir. Bayların %56’ı üniversite, %44’ü ortaöğretim mezunudur. Bayanların ise %66’sı üniversite, %34’ü ortaöğretim mezunudur. Katılımcıların %68 il merkezinde ve % 32’si ilçe merkezinde ikamet etmektedirler. Anketin genel durumuna bakıldığında yerleşim yerlerinin enerjiyi verimli kullanmada pek fazla rol oynamadığı görülmektedir. Enerji verimli kullanmak sizce önemli midir? Sorusuna bay ve bayanların tamamı evet cevabını vermişlerdir. O zaman enerjiyi verimli kullanmaya da özen göstermemiz gerekmektedir. Aile olarak enerjiyi verimli kullanmaya dikkat ediyor musunuz? Sorusuna tüm katılımcıların %82’si Evet, %18’i Hayır, bunlardan bayların %92’si Evet, %8’i Hayır, bayanların ise %89’u Evet, %11’i Hayır cevabını vermiştir. Bu da bay ve bayanların çoğu enerjiyi verimli kullanmaya dikkat ettiğini göstermektedir. Evinizde ne tür lamba kullanıyorsunuz? (Birden fazla seçenek işaretleyebilirsiniz.) Sorusuna bayların %11’i Akkor Lamba (Ampul), %18’i Flouresan Lamba, %71’i Tasarruflu Lamba ve bayanların %11’i Akkor Lamba (Ampul), %29’u Flouresan Lamba, %60’ı Tasarruflu Lamba kullandığını belirtmiştir. Bu- rada bayların bayanlara göre tasarruflu lamba konusunda daha duyarlı olduğu görülmektedir. Evinizdeki lambaların tamamı tasarruflu lamba olması durumunda %70 oranında daha az enerji tüketeceğinizi biliyor musunuz? Sorusuna bayların %83’ü Evet, %17’si Hayır, bayanların ise %80’i Evet , %20’si Hayır cevabını vermiştir. Evinizde kullandığınız lambaları işiniz bittiğinde kapatıyor musunuz? Sorusuna bayların %94’ü Evet, %6’sı Hayır, bayanların ise %92’si Evet , %8’i Hayır cevabını vermiştir Evinizde avize kullanıyor musunuz? Sorusuna bayların %17’si Evet, %83’ü Hayır, bayanların ise %26’sı Evet, %74’ü Hayır cevabını vermiştir. Cevabınız evet ise avizede birden fazla lamba varsa hepsini aynı anda kullanıyor musunuz? Sorusuna Bayların %23’ü Evet, %77’si Hayır, Bayanların ise %14’ü Evet, %86’sı Hayır cevabını vermiştir. Enerjiyi verimli kullanmada gösterdiğiniz özeni bulaşık, çamaşır, ütü vb… elektrikli aletlerinde de gösteriyor musunuz? Sorusuna bayların %85’i Evet, %15’i Hayır, bayanların ise %81’i Evet, %19’u Hayır cevabını vermiştir. (*) Bitlis Eren Üniversitesi Tatvan Meslek Yüksekokulu Müdür Yardımcısı Evinizde Çamaşır ve Bulaşık Makinesi kullanıyor musunuz? Sorusuna bayların %96’sı Evet, %4’ü Hayır, bayanların ise %96’sı Evet, 101 %4’ü Hayır cevabını vermiştir. Bulaşık makineleri her yıkamada 15 litre su harcar. Aynı miktar bulaşığı elde yıkamanın bedeli ise 35 litreden 200 litreye kadar değişiklik gösterir. Anket sonucuna göre de bay ve bayanların bu konuda duyarlı oldukları görülmektedir. Çamaşır ve bulaşık makinelerini genelde kaç derecede çalıştırıyorsunuz? Sorusuna bayların %27’si 40 oC, %31’i 50 oC, %29’u 60 o C, %13’ü 60 oC üzeri, bayanların %20’si 40 o C, %29’u 50 oC, %43’ü 60 oC, %8’i 60 oC üzeri cevabını vermiştir. Çamaşır ve bulaşıkları 60 derece yerine 50 derecede yıkayarak enerjiyi %10 verimli kullanmak mümkündür. Televizyon, DVD, VCD göstericisi, müzik seti gibi cihazları nasıl kapatıyorsunuz? Sorusuna bayların %34’ü cihazın düğmesinden, %26’sı Cihazın kumandasından, %40’ı cihazın fişini çekerek, Bayanların ise %47’si cihazın düğmesinden, %13’ü cihazın kumandasından, %50’si cihazın fişini çekerek cevabını vermiştir. Bayanların baylara göre bu konuda daha bilinçli olduğu görülmektedir. Televizyon, DVD,VCD göstericisi, Müzik seti gibi cihazların kumandasından kapattığınızda ve fişini takılı olması durumunda (stand-by modunda) kendi enerjisinin %5’i kadar enerji harcadığını biliyor musunuz? Sorusuna Bayların %64’ü Evet, %36’sı Hayır, Bayanların ise %77’si Evet, %23’ü Hayır cevabını vermiştir. Tüm katılımcıların %65’i cihazların stand-by modunda kendi enerjisinin %5’i kadar enerji harcadıklarını bilmelerine rağmen uygulamada daha az duyarlı oldukları görülmektedir. Elektrikli ev aletleri alırken en çok neye dikkat ediyorsunuz? Sorusuna bayların %53’ü Enerji sınıfına, %47’si Markasına, bayanların ise %49’u Enerji sınıfına, %51’i Markasına dikkat ettiklerini belirtmişlerdir. Burada bayların daha çok enerji sınıfına bayanların ise cihazların markalarına dikkat ettikleri görülmektedir. Evlerimizde kullandığımız elektriğin %88’i elektrikli aletlerce tüketiliyor. Enerji etiketi, bir cihazı yıllık enerji tüketimi bazında A,B,C,D,E,F ve G harfleriyle ifade edilen 7 grupta sınıflandırıyor. A harfi en düşük enerji tüketim sınıfını gösteriyor. A sınıfı elektrikli aletler ortalama %45 daha az enerji tüketiyor. Ülkemizde elektrik enerjisi fiyatı sizce pahalı mıdır? Sorusuna bayların %92’sı Evet, %8’i Hayır, bayanların ise %92’sı Evet, %8’i Hayır cevabını vermiştir. Burada bay ve bayanların oranlarının eşit olduğu ve çoğununda enerjinin fiyatının yüksek olduğunu belirtmişlerdir. Enerji fiyatını düşürmek için neler yapılabilir? Sorusuna Elektrik enerjisi fiyatının pahalı olduğunu düşünen kişiler Genellikle vergi oranlarının düşürülmesi, Enerjinin verimli kullanılması, Kaçak elektriğin önlenmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarını (Rüzgar, güneş, çöp, jeotermal gibi) devreye almak suretiyle enerji fiyatının düşeceği fikrini taşımaktadırlar. Bu fikre paralel olarak ben de farklı zamanlarda, kaçak elektriğin önlenmesi (Bülten 13 Dergisi), Bitlis-Rahva bölgesinde Rüzgar enerjisinden elektrik üretme (BETAV dergisi sayı-12), Nemrut Krater bölgesindeki jeotermal kaynaklardan faydalanma (BETAV dergisi sayı-13), Bitlis-Tatvan ve Güroymak üçgeninde Katı atıkların (çöp) geri dönüşümü (BETAV dergisi sayı-15) ile ilgili halkımızı bilinçlendirecek yazılar yazdım. Elektrik enerjisini verimli kullandığınızda faturanızın %30 oranında azalacağından haberdar mısınız? Sorusuna bayların %79’u 102 Evet, %21’i Hayır, bayanların ise %83’ü Evet, %17’si Hayır cevabını vermiştir. Bir ailenin ısıtma, soğutma, yemeklerin pişirilmesi ve saklanması, bulaşık ve çamaşırların yıkanması, televizyon gibi eğlence araçlarının kullanılması ve aydınlatma için basit önlemlerle %30 oranında enerji tasarrufu sağlanabilir. Bu konuda katılımcıların bilinçli olduğu görülmektedir. Enerji Verimli Kullanmanın; Çevre kirliliği ve küresel ısınmaya katkısı nasıldır? Sorusuna bayların %92’sı Olumlu, %8’i Olumsuz, bayanların ise %87’si Olumlu, %13’ü Olumsuz cevabını vermiştir. Evinizi nasıl ısıtıyorsunuz? Sorusuna bayların %54’ü Kalorifer, %46’sı Soba, bayanların ise % 70’i Kalorifer, %30’u Soba cevabını vermiştir. Burada sosyo ekonomik sınıfa bağlı olarak kalorifer kullananlarının sayısının daha fazla olduğu görülmektedir. Evinizde sıcak su ihtiyacını nasıl karşılıyorsunuz? Sorusuna bayların %25’i Güneş Enerjisinden, %35’i Termosifon, %40’ı Tüplü Şofben, bayanların ise %28’i Güneş Enerjisinden , %62’si Termosifon, %10’u Tüplü Şofben ile sıcak su ihtiyaçlarını karşıladıklarını belirtmişlerdir. Evinizde hangi elektrik sayacını kullanıyorsunuz? Sorusuna bayların %55’i Mekanik Sayaç, %45’i Dijital (Akıllı) Sayaç, bayanların ise %38’i Mekanik Sayaç, %62’sı Dijital (Akıllı) Sayaç cevabını vermiştir. Burada sayacın mekanik veya digital (Akıllı) enerji tasarrufu sağlamaz. Yani akıl sayaçta değil, sayacı kullanan kişidedir. Enerji nasıl verimli kullanacağınızı biliyor musunuz? Sorusuna bayların %80’i Evet, %20 ’si Hayır, bayanların ise %75’i Evet, %25’i Hayır cevabını vermiştir. Binalarda kullanılan elek- triğin yaklaşık yüzde 20’sinin aydınlanmak için tüketildiğini, bulaşık makinesi alırken kısa süreli yıkama ve durulama özellikli olanları tercih edin. Makinenizi tam dolu olarak çalıştırın. Buzdolabının içindeki nem oranının artması daha çok çalışmasına neden olur, bu nedenle buzdolabına koyduğunuz sıvıların ve sulu yiyeceklerin üstünü kapatın. Çamaşır makinenizi tam dolu olarak çalıştırın. Az kirli çamaşırlarda ekonomik programları kullanın. Çamaşırlarınızı kurutma makinesi yerine asarak kurutun. Ütüleme işi bitmeden birkaç dakika önce fişi prizden çekin ve son çamaşırlarınızı ütünün içinde kalan ısıyla ütüleyin, ‘’Yemek pişirirken fırının kapağını gereğinden fazla açmayın, çünkü kapağın her açılmasında yüzde 20 ısı kaybı olur ve sıcaklık 25-30 derece düşer. Enerji verimliliği hakkında bilgi sahibi olmakta hangi çalışmayı tercih edersiniz? Sorusuna bayların %43’ü Konferans-Seminer, %41’i TV Reklamı, %16’sı Broşür, bayanların ise %30’u Konferans-Seminer, %62’si TV Reklamı, %’i Broşür cevabını vermiştir. Burada bayların en fazla Konferans-seminer ile, bayanların ise TV reklamları ile bilgi sahibi olmak istedikleri görülmektedir. Yapılan anket sonuçlarına göre; Enerjiyi verimli kullanma bilincinde daha çok yol kat etmemiz gerekmektedir. Bununla birlikte, enerjiyi verimli kullandığımız taktirde; aile bütçemize, ülke ekonomisine, ülkemizin enerji bağımlılığının azaltılmasına, çevre ve hava kirliliğinin önlenmesine, dünya fosil yakıtlarının korunmasına ve küresel ısınmanın denetlenmesine katkı sağlamış oluruz. Bu vesile ile tüm yaşamımız boyunca, enerjinin bir yaşam olduğunu ve boşuna harcanmaması gerektiği bilinci ile hareket etmeliyiz. 103 Bitlis Yöresi Körfarelerinin Morfolojik Özellikleri Prof. Dr. Yüksel COŞKUN ÖZET: Yukarıda verilen literatürler incelendiğin- Bu çalışmada Bitlis yöresinde toplanan 15 (8 erkek, 7 dişi) Nannospalax nehringi (Satunin 1898) örneğinin morfolojik ve taksonomik özellikleri araştırılmıştır. Örneklere ait postlar ve iskeletler Dicle Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümünde korunmaktadır. de Bitlis yöresinden materyal toplanmadığı Örneklerin dış ölçüleri, baş iskeleti özellikleri ve ölçüleri ile diş yapıları gibi taksonomik öneme sahip morfolojik özellikleri literatür bilgileri ve Türkiye’nin farklı lokalitelerinden toplanmış örneklerle karşılaştırılmıştır. Elde edilen sonuçlar Bitlis populasyonunun diğer populasyonlardan farklı morfolojik özelliklere sahip olduklarını göstermektedir. Bu farklılıklar Bitlis populasyonunun Nannospalax nehringi’nin farklı alttürü olabileceğine işaret etmektedir. Bunun için ayrıntılı morfolojik ve karyolojik çalışmalara önem verilmelidir. sonomik durumu da bilinmemektedir. 1.GİRİŞ Yurdumuzda yaygın olarak bulunan ve halk arasında Körfare olarak bilinen Spalacidae familyası türleri üzerinde ilk ayrıntılı çalışmayı Mehely (1) yapmıştır. Mehely’nin çalışmasını Miller (2), Ellerman (3), Ognev (4), Topachevskii (5) takip etmiştir. Bu araştırıcıların çalışmaları özellikle cins basamaklarının tespiti bakımından önem taşımaktadır. Türkiye’de dağılış gösteren Spalax türleri hakkında Satunin (6), Vinogradov ve Argiropulo (7), Ellerman ve Morrison-Scott (8), Steiner ve Vauk (9), Ondrias (10), Corbet ve Hill (11), Felten, Spitzenberger ve Storch (12), Mursaloğlu (13), Kıvanç (14), Nadachowskii et.all. (15) ve Coşkun (16) değişik görüşler belirtmişlerdir. anlaşılmaktadır. En yakın bölge olarak Kıvanç (14) tarafından Van-Erciş-Altındere’den 2 ve Muş’un 20 km batısından toplanan 1 örnek incelenmiştir. Dolayısıyla bölge Spalax’larının morfolojik özellikleri araştırılmadığı gibi takBu nedenle bölgede dağılış gösteren populasyonun morfolojik özellikleri incelenmiş ve komşu populasyonlarla karşılaştırılarak taksonomik durumlarının açıklığa kavuşturulması 2. MATERYAL-METOT Bitlis’in 5 değişik lokalitesinden toplanan 15 örnek araştırma materyalini oluşturmaktadır. Örnekler 1999-2000 yıllarında Şekil 1’de gösterilen yerlerden toplanmıştır. Örneklerin eşeyleri belirlenmiş, dış vücut ölçüleri alındıktan sonra standart müze materyali halinde tahnitleri yapılmıştır. Baş iskeleti preparasyonu yapılmış ve literatürde verilen taksonomik karakterleri (kafatası iskeleti yapısı ve diş özellikleri) incelenmiştir. Baş iskeletine ait 25 ölçü Nevo, Tchernov ve Beiles (17) ‘in gösterdiği şekilde 0.1 mm duyarlı kumpasla alınmıştır. Örneklere ait kafatası ve postları Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji laboratuvarında korunmaktadır. 104 İncelenen örneklerin 12’sinde iki taraflı; 2 tanesinde sağda veya solda olmak üzere bir supracondyloid foramen bulunurken; bir örnekte hiç bulunmamaktadır. Sella externa, sella interna’dan daha aşağıda yer almaktadır. Örneklerin hepsinde nasal kemikler üzerinde uzunlamasına çukurluk bulunmaktadır. Şekil 1. Örneklerin toplandığı yerler. 1. Hizan-21 km kuzeyi 2. Kuskunkıran geçidiYoldöndü köyü batısı 3.Tatvan Bashan Köyü 4. Güroymak -5 km kuzey 5. Ahlat – RahvanAşağıkolbaşı Köyü 3.BULGULAR Dış görünüşleri bakımından diğer populasyonlardan farklılık göstermemektedir. Vücut silindirik ; baş, beden ile aynı genişliktedir. Sırtları koyu kül rengi zemin üzerine kahverengimsi kıllarla kaplı, karın altı tamamen kül rengi kıllarla örtülüdür ve ayak üstünde beyazımsı gri kıllar bulunmaktadır. Şekil 2. Bitlis yöresi Nannospalax nehringi’ nin dıştan görünüşü Üst ve alt kesici dişlerin ön yüzeyinde uzunluğuna kabartı şeklindeki çizgiler bulunmamaktadır. Palatinum median hat boyunca arkaya doğru dikensi çıkıntı (styloid proses) oluşturmamaktadır Örneklerin premaksilla ve nasal kemikleri arasındaki dikişleri üzerinde sinir delikleri bulunmamaktadır. Sagital çıkıntı ergin ve yaşlı bireylerde oldukça belirgin ve parietalleri geçerek frontaller üzerine kadar uzanmaktadır ve burada sağa ve sola doğru ayrılmaktadırlar Parietal kemikler üçgen şeklinde olup genişlikleri boylarından daha kısadır. Her iki parietal’in genişliği üst molar diş dizi uzunluğunun iki katından daha kısadır. Frontal+parietal, nasallerden daha uzundur. Alveolar proses, condyloid proses’ten oldukça uzundur. Post palatin foramenler küçüktür. Damak 3 M alveollerinin en art noktalarını birleştiren doğrunun hizasını arkaya doğru geçmektedir (Şekil 3A). Örneklerde post palatin foramenler M2-3 dişleri arasında geçen doğrunun anteriorunda bulunmaktadır (Şekil 3A). An-1 terior dişlerin arasındaki damak dardır ve M uzunluğunu geçmez. Tablo 1. Bitlis yöresi N.nehringi örneklerinin dış ölçüleri (mm). (N: Birey sayısı Min: Minimum Max: maksimum X: Ortalama Sd: Standart sapma). Ölçümler Baş+beden uzunluğu Ardayak Uzunluğu Ağırlık (gr) N 12 12 11 Min-Max 173-262 25-32 145-228 X 207 28.3 185 Sd 24.1 1.83 29.3 Şekil 3. Bitlis örneklerinin baş iskeleti. 105 Erikbağı Köyü İncelemesi Yar. Doç. Dr. Ahmet AKBABA Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özet Okul, çevre, veli, öğrenci ve öğretmen eğitim ve öğretimin temel dinamikleridir. Öğretmenlerin öğretimin ilkelerinden olan, güncellik, yakından uzağa, bilinenden bilinmeyene, ekonomiklilik, fırsatlardan yararlanma, somuttan soyuta gibi ilkelerin yanında öğretimde paralellik ilkesini mihver ve ifade beceri derslerinde kullanabilmesi kalite etkililik ve verimliliği artırabilmesi için öğrenciyi ve okulun çevresini iyi tanımları gerekmektedir. Öğrenciyi tanımadan, veli ve çevreyi tanıyıp desteğini almadan, çocuğun eğitim ve öğretiminde kaliteyi yakalamak mümkün değildir. Bu nedenle uzmanlarca, öğretmenlere gittikleri okullarda eğitim öğretime başlamadan çevre incelemesi yapmaları önerilmektedir. Bu araştırma ve inceleme yönetici ve öğretmenlere örnek olması amacıyla yapılmıştır. EXAMINING OF ERİKBAĞI VILLAGE Abstrak School, environment, parent, student and teacher are the basic dynamics of education and instruction. Teachers must recognize students and environment of school sufficiently to increase quality, efficacy and productivity by providing of updating, benefiting from opportunities, economise, from known to unknown. It is impossible to get a well-qualified education without recognizing students, parents and the environment conditions. So that it was advised to teachers to examine environmental conditions before starting educational curriculum. This research was done to be a sample for teachers and managers. Problem Öğretmen için çevreyi tanıma ve inceleme eğitim ve öğretim için son derece önemli ve gereklidir. Programların en önemli özelliklerinden birisi esneklik ilkesidir. Öğretmenler çevreyi inceleyip tanıdıktan sonra çevrenin özelliklerine uygun ek üniteler düzenleyip uygulama hak ve yetkisine sahiptirler. Güncellik, yakından uzağa, bilinenden bilinmeyene, ekonomiklilik, fırsatlardan yararlanma, somuttan soyuta gibi ilkelerin uygulanabilmesi etkililik ve kalitenin yakalanabilmesi gene çevre incelemesi olmadan başarıyla uygulanamaz. Çevre incelemesi, denetimlerde denetim elemanlarının öğretmenlerden istedikleri öğretmenlerin zorunlu olarak yapmaları gereken bir çalışmadır. Öğretmenler verimlilik ve kalite amaçlı kullanacakları bu çevre incelemesini nasıl yapmalıdırlar? Sorusu temel problem olarak ortaya çıkmaktadır. ARAŞTIRMANIN AMACI Araştırmanın amacı, çevreyi tüm boyutlarıyla incelemenin ne olduğunu, nasıl yapılacağını öğretmenlere göstererek doğru ve amaca uygun bir inceleme yaptırarak bilhassa yeni atanan öğretmenlerin çevreyi tanımalarını, veli desteğini alarak eğitim ve öğretimde kullanmalarını sağlayıp etkili ve kaliteli bir eğitim öğretim yapılmasına destek vermektir. 1- Köyün Coğrafi Konumu Ve Çevresi A- Köyün Coğrafi Konumu: Bitlis’in Adilcevaz ilçesine bağlı bir köydür. Köy ova köyüdür. Kurulduğu yer hafif meyilli küçük bir tepenin üzeridir. Adilcevaz ilçesinin doğu taraflarında ilçeye on kilometre uzaklıktadır. 106 B- Yeryüzü Şekilleri: Dediğimiz gibi köy düz bir arazinin küçük bir tepesi üzerinde oturmaktadır. Kuruluş itibariyle tepenin güneye Van Gölü’ne bakan tarafındadır. Köyün doğusu düz tarlalarla kaplıdır 4–5 km ilerilerde Esen kıyı köyü vardır. Kuzeyinde 4–5. km uzaklarda Süphan dağı eteklerinde ve köyün kuzeyinde Aşağı Süphan ve Yukarı Süphan Köyleri yer almaktadır. Batısında Adilcevaz İlçesi, kuzey batısında Yol Çatı Köyü, Güneyinde Van Gölü ile çevrilidir. Köyün iki km kadar kuzeyinden Erciş ilçesini Adilcevaz’a bağlayan Asfalt yol geçmektedir. Köy Van Gölü’nün hemen kıyısında bulunmaktadır. C- Köyün Toprak Yapısı Ve Kalitesi 1- Köyün içinin toprağı humuslu ve kumludur. Yalnız kum oranı azdır. Köyün arazileri ekim yapılan tarlalar ise kireçli toprak görünümü arz etmektedir. 2- Toprağın alt katmanlarının karakter ve cinsini tayin için şimdiye kadar ilgili mercilerce herhangi bir araştırma yapılmamıştır. 3- a- Toprağın verimi 1’e 20 civarındadır. b- Müsait iklim ve gübreleme durumlarında bu oran daha da yükselmektedir. c- Köy topraklarının % 10’u ancak sulanabilmektedir. Sulanan tarlalara genellikle; Yonca-Arpa, Patates, kavun-karpuz, domates ve diğer sebzeler ekilmektedir. ç- Köy arazileri modern tarım aletleriyle işlenmektedir. İlkel tarım aletleri kullanan aile kalmamıştır. d- Köyde 10 civarında Traktör mevcuttur. Ç- Sular 1- Köyde kullanılan yeraltı ve yerüstü suları azdır. İki yerde köylü dilinde kuyu suyu çeşmesi denilen açık kaynaklar vardır. Köylü bunlardan az da olsa istifade etmektedir. Köyün batısında iki kaynak vardır. Bu kaynaklar denize 50–60 metre uzaktan çıkmakta olduklarından tarımda kullanılamamaktadır. rinden borularla getirtilmiş sular içme suyu olarak bütün evlerden akmaktadır. Ayrıca 4 yerden akan çeşmeler mevcuttur. 2- Okulun önünde sürekli akan bir çeşmesi ve okul suyu mevcuttur. 3- Yaz aylarında köylü arazilerini sulamak için Süphan Dağı eteklerinden çıkıp aşağılara doğru akan dere sularından faydalanmaktadır. Ancak bu sular yetersizdir. Köylü devamlı olarak bu suyu nöbetleşe kullanmaktadır. 4- Köy içinde akan çeşme sularından az miktarda sebze ve meyve sulanmasından da faydalanılmaktadır. D- İklim 1- Köyün iklimi genellikle kışları serin yazları ılık geçer. a- Köyde en sıcak aylar Temmuz Ağustos, b- En soğuk aylar Ocak Şubat, c- En yağışlı aylar Nisan, ç- En kurak ay Kasım Aralık aylarıdır. 2- İklimin toprak, bitki örtüsü ve su durumuna tesiri a- Köy hafif meyilli bir tepenin üzerinde ve güney yönünde olması nedeniyle ilkbaharda dağlardan eriyen kar suları ve yağışlardan oluşan seller, geçiş yolu üzerindeki tarlalar hariç köye pek zarar vermez. b- Köy içi ve yakın çevresi ağaçlarla kaplıdır. Bu ağaçlar içinde en fazla kavak söğüt karaağaç ve çalılar bulunur. Bu yüzden Van Gölü’nün etkisiyle de yağışlar Ocak Şubat Ayları hariç genellikle yağmur olarak düşer. Yağan karlar yerde fazla kalmadan köy içinde erir. Çevrede orman hiç yoktur. c- Şiddetli fırtına ve rüzgar kış aylarının dışında pek olmaz. ç- Köye kar son yıllarda (kalıcı kar) Ocak ayının ortalarına doğru yağmaktadır. E- Tabii Bitki Örtüsü 1- Köy ve çevresinde hâkimiyet ifade eden bir bitki örtüsü yoktur. Köyde devlet eliyle Süphan Dağı etekle- 107 2- Yer yer insan eliyle yakın zamanda di- kilen, ceviz, kayısı, elma gibi meyve ağaçları yanında kavak, söğüt, karaağaç ve çalılıklar vardır. 3- Köydeki kavak söğüt vs. ağaçlardan köylüler kereste ve odun olarak istifade ederler. F- Yabani Hayvanlar 1- Köy civarında kurt, tilki, tavşan, yaban ördekleri, tay, kaz ve bağrı kara, bıldırcın denilen hayvanlar bulunur. 2- Bu hayvanları gerek köylüler, gerekse çevreden gelen avcılar avlamaktadırlar. G- Köy Yolları Ve Ulaşım 1- Köy yolu asfalttır. 2- Köyü Adilcevaz’a bağlayan yol 10 km kadardır. 3- Köyü aşağı ve yukarı Süphana bağlayan yol 4–5. km. Esankıyı köyüne de gene 4–5. km uzaklıktadır. 4- Köyde ulaşımı 10 kadar otomobil ve traktörler sağlamakla beraber Asfalta çıkıp istediği yöne gidenlerde olmaktadır. 5- Köyde ulaşım senenin bütün günlerinde normal olarak yapılabilmektedir. Yolun kardan kapanma sorunu pek yoktur. II- Köyün Ekonomik Yapısı Ve Problemleri a- İncelediğimiz Köy Ekonomisinin Hâkim Karakteri 1- Köylünün tuttuğu işler önem sırasına göre şöyledir. a- Tarım: Yetiştirilen mahsuller sırasıyla; Buğday, Arpa, Patates ve çeşitli sebzeler. bHayvancılık: Koyun, İnek, Keçi, Manda yetiştirilir. c- İşçilik: Köylüler genellikle kendi tarla bağ ve bahçelerinde çalışmaktadırlar. Çevre köy ilçe ve illere çalışmak için gidenlerde olur. Köylüler genellikle sanat edinmiş kişilerdir. Şoför, demirci, ustaları, kalıp ustaları, marangozlar vardır. Bu kişiler kendi işlerinden arta kalan zamanlarda ılık iklime sahip diğer uzak ve yakın illere (Adana, Bodrum İzmir, Kuşadası v.s) gidip 3-5 ay kadar çalışmaktadırlar. Kış aylarında köyde pek az insan bulunur. Bu sanatkârlar daima dışarılarda bahara iş mevsimi olan nisan ayına kadar çalışırlar bu aylarda köye döner kendi traktör veya işlerinde çalışırlar. ç- köyün en önemli geçim kaynağı Buğdaydır. Köy 40 hane civarında olmasına rağmen 5-6 civarında traktör vardır. Bu traktörler bazı aileler kendilerinin şahsi malı bazı ailelerde ortaklaşa traktör almış olmalarından buğday bol miktarda ekilir ve geliri de iyi olur. d- Üretilen buğdaylar Toprak mahsulleri ofisine veya Van’daki un fabrikalarına kamyonlarla taşınarak satılır. e- Toprak bakımından; hemen hemen her ailenin 200- 300 veya daha fazla dönüm tarlası vardır. Traktör sahipleri kendi tarlalarından başka traktörü olmayan çiftçilerin tarlalarını kiralayabileceği gibi yarı ya da sürmektedirler. Bazı köylüler Erciş, Van, Başkale, Özalp dolaylarına kadar gidip o bölgedeki tarlaları kiralayıp ekmektedirler. f- Köy hayvancılığa da elverişli durumdadır. Yaz aylarında çıkılabileceği Süphan Dağı eteklerinde geniş tapulu yaylaları mevcuttur. Ancak bazı yıllar bu yaylaya gitmezler ve komşu köylere yaylanın otunu ve otlaklarını satarlar. g- Köyde bol miktarda da koyun yetiştirilir. Hemen hemen bütün ailelerin koyunları vardır. Sayı olarak 500–600 koyunu olan aileler olduğu gibi 20-30 civarında kendi evinin yoğurt sütünü temin için koyun besleyen ailelerde vardır. h- Köyde bazı aileler yerli ineklerden başka Verim gücü yüksek Montofon, Jersey gibi besi ve süt inek ve boğaları beslemektedirler. Bu Montofon ırkı giderek köyde yayılmaktadır. Bazı köylüler kırma denilen “Yerli İnekleri Montofon boğalarla damızlık olarak kullanılmasından” inekleri tercih etmektedirler. 108 ı- Köylü ailelerden bazıları kendi ihtiyaçları olan halı kilim gibi sergi mallarını kendi gün ve işçilikleriyle temin etmekte ancak ürettikleri halı ve kilimleri satmazlar. i- Köy arazilerinin yarısı her yıl nadasa bırakılır. j- Köyde toprağı olmayan veya çok az olan ailelerde vardır. Ancak bunlar sonradan başka köylerden çeşitli sebeplerle (kan davası v.s.) bu köye göç edip gelen ailelerdir. Bunların sayısı 3 kadardır. k- Köyde para dışında herhangi bir mübadele aracı kullanılmamaktadır. Ancak borç para alıp vermeler olmaktadır. l- Köylü kendi ihtiyaçlarından; tarımsal ve hayvansal ihtiyaçlarından geri kalan giyecek ve yiyecek ihtiyacını genellikle Adilcevaz’dan karşılamaktadır. C- Ticaret Hayatı 1- Köylü ürettiği malları rahatlıkla pazarlayabilmektedir. Bunun için ulaşım sorunu halledilmiştir. 2- Köylü satmak için pazara büyükbaş, küçükbaş, kümes hayvanları, domates ve diğer sebzelerin yanında, buğday arpa, çavdar ve hayvansal ürünler yağ, peynir, cacık, yün vs. götürür. 3- Köylü bankalardan kredi her yıl almaktadır. 4- Köylü aldığı krediyi genellikle tarım makineleri alanında, gübreleme ve hayvan ticaretinde kullanmaktadır. 5- Köylü ticaretini ilçe esnafından yapar. Esnaf verdiği eşyanın karşılığını genellikle harman zamanı alır bazen çevre köylerden de mal ve hayvan normal fiyatının üzeri de bir fiyatla dokuzuncu ay denilen mahsul zamanına alınır. 6- Köylü birbirine borç para verir ancak alınan ve ödenen borç paralar faizsiz olur. 7- Köylü kendi ihtiyacı fazlası ot ve samanı da motorlarla taşıyarak ilçede satar. 8- Köyün ufak tefek ihtiyaçlarını (meyve, sebze)karşılamak için köyde dükkânlar bulunmaktadır. 9- Köylülerden her gün ilçeye gidip dükkâncılık veya hayvan alım satımı yapanlarda vardır. 10- Köylü tarım ve hayvancılıkta ileri işler yapabilmesi bakımından her zaman krediye ihtiyaç duymaktadır. Ç- Köyde Tüketim 1- Mesken olarak inşaatlarda kullanılan maddeler: çimento, kum, şiş, sac, kerpiç, taş, briket, kereste ve camdır. 2- Evde kullanılan eşyalar: a- Yer döşemesi olarak: Halı, halıfleks, kilim, kıl çeçimler, keçeler kullanılmaktadır. b- Mutfak eşyası olarak: Elektrikli araçlar, tüp gaz, alüminyum, çinko, bakır, çelik, porselen eşyalar ve dolaplar kullanılır.c- Yatmak için yünden yapılmış yataklar kullanılır: Karyola, Somya, çekyat istirahat için yün minderler sandalye ve koltuk takımları ve sedirler kullanılır. Bütün evlerde televizyon bazılarında bilgisayar vardır. 3- Yiyecek deposu olarak: Tandır evleri kiler ve ambarlar, tahta ve kıl ambarlar (çuvallar) yeni yapılan evlerde mutfak dolap ve sandıklar kullanılmaktadır. 4- Yiyecek pişirmek için: Odun, tezek, tandır ocak ve ipragaz kullanılır. 5- Yiyecek ve içecek olarak: Sabahları: Çay, peynir, reçel, tereyağı, süt, çorba, yoğurt v.s. değişik evlerde bulunabilir. Ancak genellikle çay ekmek peynir yenir. Öğlenleri: Çeşitli bulgur pirinç makarna ve sulu yemeklerin yanında yoğurt ayran yenir her aile bütçesine göre kendi yiyeceği sofrayı ayarlar. Çevre ilçe ve köylerden farklı özel yemekler yoktur. Akşamları da öğlen yemeklerine benzer yemekler yenir. Köylü hayvan beslediğinden et ve diğer hayvansal ürünleri süt, yoğurt yumurta bolca yer. Mutfağı zengin ailelerde vardır. Evlerde genellikle yazın üretilen sebze ve meyveler kurutularak kış ayları için saklanır. Hayvani besinler yaz kış bolca bulunur. İhtiyaçlar genellikle yıllık hazırlanır (Buğday, fasulye, patates. vs.) 109 Köylü ihtiyacı olan zaman ilçeden; sebze meyve et diğer bakkaliye işlerini yaz kış temin edebilir. 1- Giyecekler Erkekler medeni ve modern giyim kurallarına uygun olarak giyinirler. Şalvar, egal giyen çok az kişi vardır. Bilhassa eski yaşlılarda görülür. Yün bol olduğundan kışın örme yün çoraplar giyilir. Kadınlar ise entari, etek, buluz v.s. giyerler giyimde erkekler gibi modern fakat kapalıdırlar. Başlarına yazma, eşarp bağlarlar, genç kızlardan başı kapalı gezenler çoğunluktadır. Özel farklı ve eski giyimlere rastlanmaz. Yalnız bazı yaşlı kadınlar iki üç entari üst üste giyer. Başlarına “tepelik” takarlar. 2- Isınma Ve Işıklandırma a- Yakacak olarak odun, kömür, tezek kullanılır. b- Ulusal elektriğe bağlı aydınlanma mevcuttur. 3- Sıhhati Koruma-Bakım a- Hastalar genellikle doktora götürülür. İlkel tedavi araçları pek kullanılmaz. Bitki tedavileri ile kırık- çıkık ve bazı basit hastalık ve yaralar tedavi edilmektedir. b- Köyde ebe ve sağlık memuru yoktur. Köy Göldüzü köyü sağlık ocağına bağlıdır. Orada bulunan ebe bazen köyü gezmeye kontrole gelir. Ayriyeten ilçe sağlık ekibi 3-5 ayda bir köye gelip araştırma, muayene, iğne vs. sağlık hizmetleri sunarlar. c- Köylü küçük büyük hepsi sağlığına dikkat eder. Hastalık anında tedaviye koşar. Köyün Sosyal Yapısı a- Aile İncelemesi 1- a- Köyde kalabalık aileler vardır. Bu ailelerin nüfusu bazen 20’yi bulur. b- Aynı çatı altında oturanlar anne, baba çocuklar bazı ailelerden torunlar ve amcalar ayın evde kal- maktadırlar. c- Aynı evde oturmamakla birlikte ekonomik ve sosyal birliklerini muhafaza eden aileler vardır. ç- Köyde doğum vakalarını bu konuda tecrübeli kadınlar yapmaktadır. Ancak bazı ağır vakalarda çevreden ebe getirtilmekte veya çeşitli çevre il ve ilçelere götürülmektedir. d- Evlenen kız çocuklar evden ayrılır, erkek ise evlenince evden ayrılmadan birlikte yaşama devam eder. 2- Ana baba ve çocuklar arasındaki münasebetler. a- Çocuklar babanın nüfuzu altındadırlar. Aile reisi babadır. b- Kız çocuklar genellikle 16–20 yaş arasında erkekler 18–25 yaş arasında evlenirler. c- Köy çocukları arasında okuyanlar memurlar ve çevrede serbest çalışanlar vardır. d- Köy çocukları genellikle (kız erkek) ilköğretimi bitirmiştir. lise ve yüksek okula devam edenler ve bitirip meslek edinenlerde vardır. e- Köyde cami ve imam mevcut olduğundan köy çocukları ve halkı dini bilgilerini camide imamdan edinirler. f- Köyde fakir ailelerde olduğundan hastalık durumlarında tedavi olmak için büyük ekonomik sıkıntılar çekilmektedir. Ekonomik sıkıntıdan, parasızlıktan ömür boyu tedavi olamayıp sakat ve hastalık çekenler vardır. Ancak son yıllarda hükümetin uyguladığı Yeşil Kart ve sosyal yardımlar uygulaması soruna büyük oranda çözüm getirmiştir. g- Kış aylarında köylüler genellikle işsizdir. Kendi hayvanlarına bakarak yazın kazanılanlarını yiyerek baharın gelmesini beklerler. Yalnız gençleri havalar soğuyunca batıya sıcak bölgelere işçiliğe giderek çalışıp kazançlarını ailelerine gönderirler. h- Askere giden çocuklar; aileyi ekonomik olarak pek etkilememektedir. Çünkü aileler kalabalık olduğundan işgücü olarak yeri dolmaktadır. Bunun yanında köylü askerliği dini duygularıyla karıştırmadan milli bir görev olarak kabul etmektedir. 110 b- Miras Miras meselesinde kanuni taksimat dışında herhangi bir taksimat usulü yoktur. Şöyle ki: 1- Çocuklar kendilerine intikal eden mirası aralarında eşit olarak bölüşürler. 2- Kız çocukları evlendikten sonra kendilerine düşen hisselerin pek azını alıp bu da kızın kendi isteğiyle olur. Özellikle evlilik olduktan sonra kız fakir bir aileye gelin gitmişse ve geçim sıkıntısı çekiliyorsa olabilir. Yalnız miras alma meselesi köylü onur meselesi saydığından gelenekleşen kurala göre % 90–95 civarında kızlar miras almazlar. c- Evlenme Evlenme çağına giren genç erkekler genellikle evlenme işini asker dönüşü yaparlar. Evinde çalışacak gelini veya büyük kızları olmayan erkek çocuk sahipleri çocuklarını askerlikten önce de evlendirirler. Nişanlılık bazen uzun sürer 2–3 seneyi bulan nişanlılar vardır. Bunlara genellikle ekonomik sorunlar sebep olur. Yalnız normal nişanlılık devresi bir yılı aşmaz. Düğünler sonbahar veya kış aylarında iş mevsimi sonunda yapılır. Evlenmeler genellikle kız ve erkeğin gizlice buluşup anlaşmalarıyla oğlan anne ve babasının onayıyla olur. Bunun yanında görücü usulüyle de evlenmeler olmaktadır. Gelin adayı olarak seçilen aile reisiyle oğlanın babası gizlice çevreden habersiz olarak konuşurlar eğer kız babası ve annesi kabul ederlerse erkek babası kız babasıyla başlık denilen kız tarafına verilecek para miktarı üzerinde anlaşırlar. Daha sonra oğlan tarafı birkaç gün sonra akrabalarını komşularını alarak kız istemeye “genellikle akşam gidilir” bu törende açık eksiltme usulüyle başlık kesilir bu tören uzun sürer göstermelik olan bu başlık kesme töreni 3–4 saat sonra anlaşılan fiyatın 3-5 misli fazla olarak törene gelenlerin huzurunda bağlanır. Bazı aileler başlık parası karşılığı eşyayı fazlasıyla verirler. Bazıları da bu paranın bir bölümünü başka işlerinde kullanır başlık parası almayan ailelerde vardır. Ayrı bir araştırma konusu olabilecek bu köy düğün törenleri ve folkloru özet olarak verecek olursak (ki bu köy düğün tören ve merasimleri çevreden ayrı özelliklere sahiptir) İlk nişan töreninden sonra kız görmeye gidilir. Düğün 4 gün önce başlar. 4 gün süren akşamları geç saatlere kadar türküler milli oyunlar, orta oyunlarıyla eğlenirler erkekler; gençler ve yaşlılar ayrı ayrı yerlerde eğlenir kadınlarda ayrı yerlerde eğlenirler. Düğünlerde halk dindar olduğundan kesinlikle içki içilmez ve içkili törenler, davetler verilmez. Düğünlerde davul zurnada çaldırılmaz. Köyün özel rontları vardır. Milli bir folklor gelişmemiştir. Yalnız herkesin oynayabileceği 2–3 oyunu vardır. Gelin Pazar günü getirilir. Pazar günü öğlen vakti oğlan evi yemek verir, törenler Pazar akşamı saat 9–10 a kadar sürer. d- Aile Bütçesi Ve Geçim Köylünün gelir kaynakları Buğday, sebzecilik ve hayvancılık tüm köylülerin ortak uğraşıdır. Köylüler arasında oldukça fakir ailelere pek rastlanmaz. Normale yakın 1-2 ailenin dışındakiler normal ve normalin üstünde geçim şartlarına sahiptirler çevre köylere göre zengin köylerden biridir. Bu şartlar altında köylünün yaşam tarzı oldukça ilkeldir. Bunun yanında modern yaşamı arzulayan ve seçen 1–2 aile vardır. Bunlar modern binalar yapıp yerleşmişlerdir. Yiyecek olarak çeşitli yemekler yapılır. Köyde normal zamanlarda et ve sebze bolca yenilmektedir. Bilhassa et olarak köylü kendi yetiştirdiği kümes hayvanlarından faydalanır. 111 Köyde Zümrelerin İncelenmesi Köyde kan birliğine dayanan zümreler vardır. Köylünün bütün aileleri birbirlerinden kız alıp vermiş kaynaşmışlardır. Köyde 5–6 ayrı sülale vardır. Sülaleler arasında ufak çapta çocuk kavgalarına dayanan münakaşalar dışında anlaşmazlıklar pek olmaz. Uzun süreden beri devam eden anlaşmazlıklara rastlanmaz. Köylü düğün bayram ve bazı dini günlerde bir araya toplanıp sohbet edip eğlenirler. Köy idaresinde muhtar ve azalar etkindir. Bazı önemli konularda bütün sülalelerin etkinlikleri aynıdır. Bunun yanında bir iki aile ağır basıyor denebilir. Köy halkı fakir ailelere ortaklaşa yardım ederler bu yardım her zaman devam eder. Köyün Topluca İncelenmesi 1- Köyün civar köylerle münasebeti dostluk şeklinde görülmektedir. Ancak ekin yedirme davası yüzünden dağ köyleriyle bazen kavgalar olmaktaydı. İlçemizin köylüleri yeni yeşeren Buğday tarlalarına açık veya gizli koyunlarını sokarak otlatmaktaydılar. Bu durum hem verimi düşürüp milli ekonomiye zarar vermekte ve hem de köylüler veya tarla sahipleri arasında büyük çapta kavgalara ve huzursuzluklara sebep olmaktaydı. Kasıtlı yapılan bu hareketlerin önü bir türlü alınamıyordu. Bu durum köylü ile ilçe çiftçileri arasında da aynı zamanda civar köylüler arasında cereyan etmekteydi. Ülkemizde eğitim seviyesinin artması demokratikleşme ve bazı cezai tedbirler sorunu nispeten bertaraf etmiştir. Bunların dışında köylüler arasında herhangi bir büyük olay cereyan etmemiştir. Köylüler başka köylerden kız alıp vermektedirler. 2- Köy “Milli Toplum” fikrine hassasiyetle bağlıdır. Gayri milliliğe iyi gözle bakmaz. Maddi ve ruhi acılarını dindirecek gerçekten milli bir sistem kalkınmış bir ülke özlemekte ve ümitle beklemektedir. 3- Köylü Avrupai telakkilere ve davranış şekillerine iyi gözle bakmamaktadır. 4- Köylüler modern giyim tarzını benimsemiş moda’nın ülke ekonomisini zarara soktuğuna inanmakta açık saçık giyinmeye kesinlikle karşı çıkmaktadırlar. Köyde Kültür Hayatı 1- Köyde okuma yazma bilenlerin sayısı son açılan “Ulu Atatürk’ün 100. yılı nedeniyle” okuma-yazma kursları neticesinde % 9095 civarına ulaşmıştır. Okuma yazma bilmeyenler 70- 80 yaş üzerindeki ihtiyarlarla köye dağ köylerinden geçici olarak gelen çoban ve aileleridir. 2- Okuma yazma bilenler ilkokul-orta ve lise mezunlarının yanında Yüksek okul mezunları da 15- 20 civarındadır. 3- Kültür merkezi olarak köyde ilköğretim okulu ve köy camisi vardır. Köylü okula ve camiye oldukça bağlıdır. Köyde akşamları (köy halkı) birkaç evde toplanarak günlük gazete-dergi ve çeşitli dini kitaplar okur ve bunlar üzerinde görüşler belirtirler bu durum “toplantı”lar hemen hemen her gün yapılmaktadır. Köye çeşitli gazete ve haftalık dergiler gençler ve yetişkinler tarafından getirilmektedir. Televizyon, diğer kültür vasıtalarından radyo, teyp v.b. araçlar her evde vardır. Kültür Mahsulleri 1- Köyde destan, efsane, şarkı, türkü, şiir oldukça yaygındır. Bunların yanında dini hikâye ve kıssalar da söylenmektedir. 112 2- Düğün sünnet ve nişan günleri çok çeşitli orta oyunları türkülü rontlar söylenip oynanır. Davul zurna köye hiç girmemiştir denilebilir. tiğimiz yıl köy civarında arabaları arızalanan Fransızlar köyde 2–3 gün misafir edilmiş arabaları köylüler tarafından onarılmış olmasına rağmen hiçbir karşılık alınmamıştır. 3- Köyde cenaze olduğu zaman bütün köylü yaslıdır. Bütün köylü yardımlaşır ve bu acıyı paylaşır. Cenaze merasimlerine ve başsağlığına çevre köy ilçe ve illerden çok sayıda gelenler olur. Yine başka bir yabancı turist gurubu köylüler tarafından Süphan Dağına ücretsiz olarak rehberlik yapılarak götürülüp getirilmiştir. 4- Askere gidip gelen gençlere genellikle bütün köy aileleri yemek ziyafeti çeker. Ahlak Seviyesi Ve Telakkiler 1- Köyde içki kumar ve fuhuş hiç görülmemiştir. Bu gibi olaylara köylünün sert tepkisi ve alerjisi vardır. Bunun yanında bazı yaptırımlarda görülebilir. Köylü tümüyle İslam dinine gerçekten saygılıdır. 2- Kız kaçırma olayları zaman zaman olsa da sonu anlaşma ile bitmiştir. Bu tür anlaşmazlık durumlarında köyün imamı ve büyükleri rüzgâr eken fırtına biçer atasözünden hareket ederek aileleri barıştırmakta ve anlaştırmaktadır. 3- Köyde ufak olaylar dışında hırsızlık olayına rastlanmaz. Hırsızlığı köylüler çok çirkin olarak kabul eder ve karşı çıkarak yapanları meydana çıkarıp cezalandırır. 4- Köyde iyi bir misafirperverlik vardır. Köylü misafirperverliği dini bir vecibe sayar. Misafire iyi hizmet ve hürmet gösterir. 5- Köydeki misafir özel odalarda konuk edilir. Misafir sahibi evin kadın ve kızları misafire hizmet etmez ve görülmez misafire evin reisi veya erkek çocuklar hizmet eder. Yalnız bu hizmet misafirin konuk olarak kaldığı oda içi hizmetlerdir. Köyde Turizm Ve Konaklama Yerleri 1- Köylü hangi din ve memleketten olursa olsun saygılı ve yardımseverlik duyguları besler. Bunun bir örneğini verecek olursak geç- 2- Köy, Van Gölü’nün kuzey kesiminde Süphan Dağının güney yöresinde olmasından rüzgârlardan ve soğuklardan korunmuş olduğundan Mayıs-Haziran Temmuz-Ağustos aylarında köy sınırları içerisinde her türlü sıkıntıdan uzak can güvenliği içerisinde her türlü kamplar kurulup eğlenceler tertip edilebilir. Gölün güzelliklerinden sodalı kumların şifa verici etkilerinden faydalanılabilir. 3- Köy ve çevresinde her türlü av hayvanı mevcut olduğundan av sezonlarında bilhassa: keklik, ördek, kaz, bağrı kara, toy, kurt, tilki, tavşan gibi avları yapılır. 4- Kamp yeri olarak: Kuzel mevkii, köy batısındaki tek ağaç kumsallığı, köy batısındaki kumsallık ve çimenlikler, köy doğusundaki iskele düzlüğü seçilebilir. Köyün Problemleri A- Ekonomik Problemleri 1- Köy arazilerinin çoğu susuzdur. Sondaj çalışmaları girmemiştir. Köye aygır gölü sulama projesi ulaşmadığından mutlaka sondaj çalışması getirilmelidir. Ayriyeten su motoru vs. de köyde hizmete sokulmamıştır. Köylü sondaj ve su motoru temini konusunda bilgi sahibi değildir. Bu araziler sulu tarıma açılırsa çok ürün elde edilebilir. Yani % 100’lük bir artış sağlanabilir. 2- Yerli verimi az büyük baş sığırlar beslenmektedir. Bu yerli inek ve boğaların yerini alabilecek üstün kaliteli inekler ve boğalar köye getirttirilmeli melez ve yerli ırk besicili- 113 ğine son verilerek ülke ekonomisine hayvancılık yönünden de iyi bir gelir temin edilmelidir. Köylünün her türlü hayvanı modern ve iyi bir şekilde besleyebilecek meraları otlakları saman arpa ve yoncaları vardır. Yani hayvan besleme sorunu çözümlenmiştir. 3- Teknik ziraat aracılığıyla kalitesi yüksek sebze tohumları köylüye dağıtılarak yapılan sebzecilik modernleştirilmeli köylü bu konuda eğitilmelidir. Köyde meyve bahçeleri vardır. Bunlar kontrol altında tutularak köylüye yaygınlaştırılmalı aşılama tekniği köylüye öğretilmelidir. 4- Köylü ekonomik kalkınmasını geliştirebilmesi için faizsiz kredi istemektedir. B- Kültürel Problemleri 1- Köy ilköğretim okulu 1050’lerde yapıldığından geniş çapta tamirata ihtiyacı vardır. Yapıldığından beri zaman zaman tamirat yapılmaktadır. 2- Köylü Türkiye genelinde kutlanan Kütüphaneler Haftası Sağlık Haftası, Kızılay Haftası, İnsan Hakları Haftası, Türk Malları Haftası, Turizm Haftası v.b. haftalarda hiçbir eğitici, “haftanın özelliğini tanıtan” programlar görememektedir. Bu tür eğitici programların köyümüzde hüsnü kabul göreceğini ve iyi etkiler yapacağını tahmin etmekteyim ve köylü bu tür programların film, konuşma, yayın araçlarını arzulamaktadır. 3- Köyde herhangi bir sağlık tesisi mevcut değildir. Köylü ufak tefek ihtiyaçlar için bir sağlık evi – ebe veya sağlık memuru istemektedir. 4- Köy genç erkek ve kızlarını eğitecek el sanatları ve meslek kursları açılmasını arzulamaktadır. 5- İlköğretimden sonra liseye giden öğrenciler; çevredeki öğretim kalitesinden dolayı her yıl yüksek okullara 1–2 kişi dışında gidemediğinden boş gezmekte tüketici durumunda kalmak durumuyla karşı karşıya kaldıkla- rından öğrenci velileri çevre ilçelerde meslek okulları açılmasını ummaktadırlar. Meslek okulu mezunlarının topluma daha iyi hizmet sunacağına inanılmakta olduğundan çocuklarını bu okullara gönderemeyenler orta ve lise okullarında okutmak istememektedirler. Bu sorun çalışkan ve zeki çocukların yükselmelerini engellediğinden beyin körelmesi ilk yaşlardan itibaren başlamaktadır. 6- Köy Camisi yıkılmaya yüz tutmuştur. Devletin konuyla ilgilenmesi köylü devlet işbirliğiyle yeni bir cami yapımı köylülerin arzudur. 7- Köy kültürünün geliştirilmesi, aydın köylüler oluşturulabilmesi, köylünün üretken insanlar haline getirilebilmesinde önemli etken olan köy odaları devlet kontrolünde okul gibi kurdurulmalı bu odalarda zaman zaman kaymakam, müftü, sağlık personeli, maliye memurları vs. açık seminer ve sohbet konuşmalarıyla köylünün eğitimi sağlanmalıdır. 8- Köylü kendi örf, adet, gelenek görenekleriyle dini ve diliyle zıtlık içinde olmayan, onlarla alay etmeyen köylünün seviyesine inebilen onlara saygı duyabilen, aydınları yani kendi hissi ve düşüncelerinin “kültür fenomenlerinin” tercümanlığını yapabilecek aydınlarla daha iyi daha güzel daha doğru işler yapacağı inancındadır. Bu nedenle yöneticileri kendisiyle alay eden hor gören basit işler için günlerce süründüren yardım ve görevi gereği yaptığı işlerden karşılık bekleyen devlet memurlarından her vesileyle şikâyetçi olduğunu vurgulamaktadır. 10- Köylü: Devletimizin işçi-köylü-aydın işbirliğiyle el ele gönül gönüle yasalara bağlılık içinde kalkınacağına birlik, bütünlük, bölünmezlik, Yurtta Sulh Cihanda Sulh sözüne bağlı kalarak muasır medeniyet seviyesine ulaşacağımıza inanmaktadır, köylü kahir ekseriyetle ırkçı ve bölücü unsurlara karşı vatanına ve devletine bağılıdır. 114 Hizan İlçe Tanıtımı A . İDARİ DURUM : Hizan 1936 yılında İlçe yapılarak Bitlis İline bağlanmıştır. Bir belde belediyesi, ikisi eski bucak merkezi olmak üzere 69 köy ve 119 mezra bulunmaktadır. İlçe merkezi 10 mahalle, Kolludere Beldesi ise 5 mahalleden oluşmaktadır. B. NÜFUS DURUMU : 31.12.2008 tarihli ADNKS Sayım Sonuçlarına göre; İlçe merkezi 10.258 (toplam nüfusun %25.20 si ), Köyler ve Kolludere Beldesi 30.439 (toplam nüfusun %74.80’i), Toplam nüfus 40.697 dır. Ortalama nüfus yoğunluğu km² ye 42 kişi olup, bu oran Türkiye ortalamasının altında yer almaktadır. Hizan’da M.Ö. 1400 yıllarına ait Asurlulardan kalma harabe kalıntılarına rastlanmaktadır. M.Ö. 1400 yıllarına ait Hizan’ın Kayalar Köyü’ndeki bir sur harabesi ile han ve hamama bakılırsa Hizan’ın ilk olarak Asurlular tarafından kurulduğu anlaşılmaktadır. Hizan M.Ö. 1000 yıllarından sonra Urartuların egemenliğine girmiştir. Bu bölgede Hititlerle başlayan yerleşim sonra sırsıyla Pers, Makedonya, Roma ve Bizans egemenliğine girmiştir. Özellikle Romalıların bölge için Sasanilerle ciddi bir mücadelesi olduğu bilinmektedir. Yüzölçümü 969.2 km² olan İlçemiz Bitlis İlinin ve Van Gölü’nün güneyinde sarp bir bölgede yer almaktadır. Topraklarının %90’ı dağlık olup, küçük dereler dışında önemli akarsuyu yoktur. C . TARİHİ VE COĞRAFİ YAPISI : Hizan’ın bilinen tarihi günümüzden takriben üç bin yıl öncesine dayanır. Hizan, Hititlerden beri medeniyet merkezidir. Tarihsel kayıtlara göre M.Ö. 2000 yıllarından itibaren Hizan bir yerleşim birimidir. Çünkü bu tarihlerde Hititlerin egemenliğine girmiştir. Hizan evlerinden bir görünüm İlçede genel olarak karasal iklim hakim olmakla beraber birçok bölgesinde de mikro klima iklim özellikleri görülmektedir. İlçe denizden 1450 m yüksekte olup yaz mevsiminde ortalama en yüksek ısı 32, kış mevsiminde ortalama en düşük ısı -15 derece civarındadır. Hizan’dan bir görünüm 115 D . SOSYAL ve EKONOMİK DURUM : İlçemizde ekonomik hayat genel itibariyle durgundur. İlçe nüfusunun % 70’i tarım ve hayvancılıkla iştigal etmekte olup, birinci derece de hayvancılık, ikinci derece de tarla ziraatı ve meyvecilik temel geçim kaynağıdır. İlçemizin en önemli gelir kaynakları arasında ceviz ve bal üretimi yer almaktadır. Hizan karakovan balı Türkiye’ deki en kaliteli ballar arasındadır. İlçemizin adıyla ünlenen Hizan Balının tanıtılması için bal festivali İlçemizde başlatılmıştır. turizm faaliyetleri gelişmemiştir. İlçede en önemli tarihi eserler Nevs-i Hizan (Kayalar Köyü)’daki surlar, Kayaş Köyü’ndeki Kiliseler ile birçok yerde bulunan medrese kalıntılarından ibarettir. İlçede en çok ziyaret edilen yer Gayda Köyü’ndeki Seyyit Sabhetullah (Gavs-ı Hizani) Hazretlerinin türbesidir. İlçenin fiziki koşulları ve arazi yapısı incelendiğinde kış sporları ve av turizmi için oldukça uygun bir yapıya sahiptir. F. EĞİTİM VE ÖĞRETİM DURUMU İlçemizin önemli diğer bir gelir kaynağı da tütünden elde edilmektedir. Üretilen tütün Virjinya tütünü kalitesinde olup, Tekel’e satıldığı gibi piyasada da rağbet görmektedir. E. TARİHİ VE TURİSTİK YAPISI Hizan’da potansiyel olmasına rağmen Günümüzde İlçe merkezinde 3 lise, 2 YİBO, 7 İlköğretim okulu ve 1 anaokulu, köylerde ise 2 YİBO, 85 İlköğretim okulu olmak üzere toplam 100 okul mevcuttur. Bu okullarda 4005 kız, 5711 erkek olmak üzere 9716 öğrenci eğitim ve öğretime devam etmektedir. Bu okullarımızda 146 branş, 185 sınıf, 15 okulöncesi 6 rehber öğretmen olmak üzere 352 öğretmen ile 3 vekil öğretmen ve 26 okul öncesi usta öğretici çalışmaktadır. İlçede okuryazarlık oran % 85 civarındadır. Son yıllarda yapılan çalışmalarla kız çocuklarımızın okula kazandırılması konusunda büyük başarı sağlanmıştır. Hizan’da bir genel görünüm. 116 Ahlat’ta Kümbetler ve Tarihi Eserler Ahlat Kaymakamlığı Ahlat’ın geçmişteki ihtişamına şahitlik eden abidelerin, en önemlileri “kümbet” denilen mezar anıtlarıdır. Kümbetler hükümdarların veya dönemin büyüklerinin defnedildikleri türbelerdir. Kümbet mimarisi, Türklerin göçebe hayatında önemli bir yer tutan çadırın mimariye yansımış şeklidir. Ahlat’ta bulunan kümbetler genel olarak iki katlıdır. Alt kat mezar odası, üst kat dua ve ibadet odası olarak düzenlenmiştir. Bütün kümbetlerin mezar odalarının kapıları doğuya bakmaktadır. Bunun temel sebebi doğunun aydınlığı ifade etmesidir. Ahlat’ta Selçuklu, İlhanlı, Karakoyunlu ve Akkoyunlu dönemlerine ait 15 Kümbet bulunmaktadır. ÇİFTE KÜMBETLER 1. Hüseyin Timur Kümbeti İki kubbe Mahallesi’nde yer alan çifte kümbetlerden küçük olanıdır. Kümbet Hüseyin Timur ile eşi Esen Tekin Hatun için yaptırılmıştır. Hüseyin Timur Kümbetinin tarihi yazıtlarından Hüseyin Timur ve babası Boğatay Aka’nın Ahlat’ın yöneticileri olduğu, Hüseyin Timur’un 1279’da şehit edildiği anlaşılmaktadır. 2. Boğatay Aka Kümbeti Hüseyin Timur Kümbeti’nin yanında bulunan bu kümbet 1281 yılında ölen Boğatay Aka ile eşi Şirin Hatun için yaptırılmıştır. Bu kümbet Hüseyin Timur kümbetine göre daha büyük ve yüksektir. Kümbette yer alan yazıtlarda ayet ve hadislere yer verildiği gibi Boğatay Aka’nın 1281’de vefat ettiği bilgisi işlenmiştir. 3. EMİR BAYINDIR KÜMBETİ Mimari yapısıyla Ahlat’taki kümbetlerden oldukça farklı olan bu kümbet; tarzı, mimarisinin zarafeti ve abidevi ölçüleriyle Ahlat’ın simgesi durumuna gelmiştir. Bayındır Bey Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın torunu, Rüstem Bey’in oğludur. Rüstem Bey ile Bayındır Bey, Uzun Hasan’ın ölümünden sonra onun oğulları arasında çıkan miras kavga- larından uzak kalmışlar ve Ahlat’ta kuvvetli bir yönetimle halkı refaha kavuşturmuşlardır. 4. ERZEN HATUN KÜMBETİ Karakoyunlular dönemine ait olan bu kümbet Ergezen Mahallesi’nde Şeyh Necmeddin Türbesi ile aynı mezarlığın içindedir. Bu mimari yapısıyla Ahlat’taki kümbetler içinde zerâfeti ve süs zenginliği bakımından en güzelidir. Çok ince bir taş işçiliği mevcuttur. 5. ŞEYH NECMETTİN KÜMBETİ 1222’de vefat eden Şeyh Necmettin adına yaptırılmıştır. Tarihi bakımdan Ahlat’ta günümüze kadar gelebilen en eski yapıdır. Ahlat kümbetleri içinde değişik mimari özelliği ile dikkat çeker. Şeyh Necmeddin Havai Baba Ahlat’ta yatan ondokuz evliyadan biridir. 2. İSKENDER PAŞA CAMİSİ Van Beylerbeyi İskender Paşa tarafından, 1564’de Ahlat’ta Osmanlı Kalesi içinde yaptırılmıştır. Yanında bir de hamamı bulunan bu caminin hamam kısmı bugün yıkılmış durumdadır. 3. KADI MAHMUT CAMİİ Osmanlı Kalesi içinde yer alan bu cami Kadı Mahmut tarafından 1584’de yaptırılmıştır. Kadı Mahmut Ailesi Ahlat ve Adilcevaz’da kadılıklarda bulunmuştur. OSMANLI KALESİ Eski kale Yavuz Sultan Selim zamanına kadar kullanılıyordu; ancak gördüğü birçok hücum ve istilalardan çok harap bir duruma gelmişti. Ahlat halkı Çaldıran Zaferi’nden hemen sonra Ahlat’tan ileri gelen bir grup Yavuz Sultan Selim’e baş vurup yeni bir kale yapılmasını istemiştir. Bunun üzerine şimdi ki Kale Mahallesi’ndeki İç Kale yaptırılmıştır. Yavuz Sultan Selim döneminde yapımına başlanan kale Kanuni döneminde tamamlanmıştır. Evliya Çelebi, kale içinde 350 ev, 2 cami, han, hamam ve 20 kadar da dükkânın bulunduğunu kaydetmektedir. 117 DAVULHANE ( Köshane )Nöbetçilerin uzaktan düşmanı görünce büyük davullara vurup kale muhafızlarını haberdar ettikleri Davulhane Rus işgalinde Eczane olarak kullanılmış ve Kitabenin altına Rusça eczane anlamına gelen “ANTEKA” (APTEKA), ibaresi yazılmıştır. “SELÇUKLU MEZARLIĞI” Mezar taşları, dönemin sosyal hayatı, ekonomik durumu ve inanç çizgileri hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Bu açıdan mezar taşları sanat tarihimiz için olduğu kadar, kültür tarihimiz yönünden de büyük önem taşımaktadır. Türk-İslam kültürünün derin izlerini yansıtan Selçuklu Mezarlığı Anadolu’ya vurduğumuz ilk damgadır. Ahlat, Oğuz Türkleri’nin Anadolu’da yerleştikleri ilk şehirdir. Atalarımızın Anadolu’ya ne zaman geldiklerini, ilk olarak nereye yerleştiklerini, Anadolu’nun kaç yıldır Türk vatanı olduğunu mezar taşları belgelemektedir. 210 dönümlük alanı ile İslam dünyasının en büyük tarihi mezarlığı olan Selçuklu Mezarlığında 12. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar çeşitli dönemlere ait 10 bin mezar taşı bulunmaktadır. Selçuklu Mezarlığındaki sayıları 1000 civarında olan şahideli mezarlar alışılmış ölçülerden çok büyük olup 4 metre yüksekliğe varan, her cephesinde süslemeler bulunan mezar taşlarıdır. Bu şahidelerin en mütevazi olanları dahi Anadolu’nun diğer bölgelerinde bütün devirler boyunca yapılan şahidelerin en büyüğünden yine de büyük ve heybetlidir. Bu muhteşem eserlerin bol miktarda yapılması, işçiliğinin son derce ince olması bu devirde Ahlat’ın hiçbir devirde olmadığı kadar refah ve zenginlik içinde bulunduğunu göstermektedir. Şahide üzerindeki yazılar esas itibari ile dini metinler ve kitabeler olmak üzere 2 grupta incelenebilir. Dini metinler, ayetler ve hadislerdir. Dua ve ölümle ilgili hikmetli sözleri de bu grupta toplayabiliriz. Yazıların ikinci grubunu sanatkâr kitabesi, adına lahdin yapıl- dığı şahsın hüviyeti ile ölüm tarihini bildiren kitabeler ve ölüyle ilgili şiirler yer almaktadır. Bu şiirlerde ölünün meziyetlerini güzelliğini ve ardından duyulan acı hüzünlü bir dille anlatılmaktadır. Ortaçağ’da ilim, kültür ve sanat merkezi olan Ahlat, yetiştirdiği sanatkârlarıyla da Türk sanat tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. Ahlatlı mimar ve sanatçılar, Anadolu’nun imarına büyük katkı sağlamışlar ve Anadolu’nun Türk kimliğini kazanmasında etkili olmuşlardır. Onlar mimaride yalnız taş işçiliğiyle değil, her yönüyle Türk sanatının gelişmesinde üstlendikleri rolle de büyük hizmet etmişlerdir. Bugün Anadolu’da çok önemli bazı sanat eserleri Ahlatlı sanatçıların imzalarını taşımaktadır. KAYNAKLAR 1-Rahmi TEKİN,Ahlat Tarihi, İstanbul 2000. 2. Beyhan KARAMAĞARALI, Ahlat Mezartaşları, Ankara 1992. 3. Abdurrahim Şerif BEYGU, Ahlat Kitabeleri, İstanbul 1932. 4. Önder GÜLBAHAR, İsmail YURTTAŞ, Müze Kent Ahlat, Ahlat Kaymakamlığı Y. 5. Orhan KILIÇ, XVI.Yüzyılda Adilcevaz ve Ahlat(15341605). 6. Recep YAŞA, Bitlis’te Türk İskanı XII.-XIII.Yüzyıl) Ankara 1992. Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı 7. Nermin TABAK, Ahlat Türk Mimarisi, İstanbul 1972. 8. Fuat KÖPRÜLÜ, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Ankara 1990. 9. Faruk SÜMER, Doğu Anadolu Türk Beylikleri Tarihi, Ankara 1990. 10. M.Altay KÖYMEN, Alparslan ve Zamanı, İstanbul 1995. 11. İbrahim KAFESOĞLU, Selçuklu Tarihi, İstanbul 1992. 12. Mihenk Taşı Ahlat, Ahlat Kaymakamlığı Yayınları, 2006. 13. Evliya Çelebi, Seyahatname, İstanbul1935. 14. Ahlat ve Kültürel Mirasımızın Korunması, Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı Ankara 1992. 15. “Müze Kent Ahlalt’ın Türk Kültür Tarihinde Dünü ve Bugünü.” Senpozyumu Bildirileri. Ahlat Kaymakamlığı Yayınları. 118 Antalya Bitlis Kültür ve Dayanışma Derneğinin Faaliyetleri Vedat YAPA Bitlis Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı S aygıdeğer Hemşerilerim. ğümde çok duygulandığımı belirtmek istiyorum. Öncelikle Antlaya Bitlisliler Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı olarak Ülkemizin dört bir tarafından yaşamlarını sürdüren tüm hemşerilerimize Antalya’da yaşayan Bitlisliler adına selam ve saygılarımızı iletirim. 1998 yılında kurulan Antalya Bitlis Kültür ve Dayanışma Derneğimizin kuruluş amacı ve faaliyetlerini 15. sayıda sizlerin bilgilerine sunmuştum. 15.sayıda belirttiğimiz faaliyetlerimiz aynen devam etmekle birlikte 2009 yılında Derneğimizin gençlik kolunu oluşturmuş bulunmaktayız. Gençlik kolumuzun amaçları arasında yönetim kuruluna yardımcı olmak Bitlisli gençlerimize gerek toplumsal ve sosyal, gerekse eğitimsel konularda yol gösterici ve yönlendirici olmak Bitlis’imizin kültürü örf ve adetleri ile ananelerini gelecek nesillerimize aktarılması konularında bilgilendirmek, gerek Antalya İlinde yaşayan ve gerekse İl dışından gelip Akdeniz Üniversitesinde öğrenim gören gençlerimize konut-pansiyon v.b. konularında yardımcı olmaktır. Ayrıca, sosyal amaçlı tiyatro, yabancı dil, bilgisayar ve folklör ile mesleki kurslar düzenlemek, iş arama konularında yardımcı olmaktır. Gençlik Kolumuzun faaliyetlerini “www.gencbitlis.com” sitesinden takip edebilirsiniz. Derneğimiz hakkında bu kısa bilgilerden sonra 2010 Ocak ayında BİTLİS İlimize yapmış olduğum ziyarette edindiğim bazı izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bitlis’ten ayrıldığım 10 yıl içinde gerek ulaşım gerek sağlık ve eğitimde çok büyük gelişmeler olduğunu gördüm. Bitlis deresi yol yapımı, açılan tünel inşaatlarının tüm hızıyla devam ettiği, tamamlandığında Bitlis-Diyarbakır yolunun rahatlayacağı Bitlis Tatvan, Ahlat ve Adilcevaz ile Güroymak yollarının genişletilerek rahatladığını Dideban dağı tünelinin tek taraflı hizmete girdiğini gördü- Sağlık konusunda Bitlis Devlet Hastanesinin modern bir şekilde yapıldığını doktor ve sağlık personeli sayısında artış olduğunu çok mecbur olmadıkça Diyarbakır veya Van’a hasta nakledilmediğini görmek bir Bitlisli olarak bizleri sevindirmiştir. Eğitim alanında başta EREN ailesi olmak üzere diğer hayırsever hemşerilerimizin yaptırmış oldukları okullar ile Bitlis’imizin çehresini değiştirecek BİTLİS EREN ÜNİVERSİTESİ inşaatının başlamış olması şahsen beni çok gururlandırmıştır. Ben buradan bu yatırımların gerçekleşmesini sağlayan başta EREN Ailesi olmak üzere diğer hayırsever hemşerilerime teşekkür eder, saygı ve şükranlarımı sunarım. Saygıdeğer hemşerilerim, bu olumlu projelerin dışında değişmeyen kahvehane sayısının daha da arttığıdır. Bu da işsizlik sorununun ülkemizin genelinde olduğu gibi Bitlis ilimizde de devam ettiği, bu sorunun da aşılabilmesi için istihdam yaratacak yatırımlar yapılması gerekliliğidir. Ayrıca Derneğimizin ONUR ÜYESİ BİGİAD Başkanı Sayın M. Zeki PEKER tarafından ilçelerimizde yaptırılmaya başlanan (Kültür ve Taziye Evlerinin) çok gerekli ve yerinde bir proje olduğunu belirtmek istiyorum. Bu proje için de Sayın M.Zeki PEKER’e teşekkür ederim. Bizler de dernek olarak Antalya’da böyle bir yer almak düşüncesindeyiz. Yeterli maddi destek sağlandığında bu projeyi gerçekleştireceğimiz umudundayım. Derneğimizin faaliyetleri ve düşüncelerini hemşerilerimizin bilgilerine sunma fırsatı verildiği için BETAV Yönetim Kuruluna teşekkür eder, Tüm hemşerilerime Yönetim Kurulu adına saygılar sunarım. 119 Manisa İli Bitlisliler Kültür ve Dayanışma Derneğinin Faaliyetleri Necip BAYRAM Yönetim Kurulu Başkanı E ge Bölgesi Manisa İlinde yaşayan hemşehrilerimizin isteği üzerine 2002 yılında çalışmalarımızı tamamlayıp aynı yıl içinde Manisa İlinde Bitlisliler Kültür ve Dayanışma Derneğini kurduk. Öncelikli hedeflerimiz arasında Manisa’da yaşayan hemşehrilerimizi ayrım yapmadan, onları kucaklayarak birlik ve beraberliği sağlamak. Bu birlik ve beraberlik derneğimizi inanılmaz derecede örnek bir konuma getirerek istediğini elde etmiştir. Diğer bir hedefimiz de hemşehrilerimize faydalı olmak amacıyla sayın valimiz, belediye başkanımız, emniyet müdürümüz, özel kuruluşlar ve bazı kamu kurumlarını ziyaret ederek brokrasiye güç birliği sağlamak. Derneğimiz bu inançla Bitlisimizin kültürel değerlerini her alanda koruyarak örf ve adetlerine sahip çıkmıştır. Derneğimizin faaliyetleri arasında özellikle gençlerimizi Manisa’nın kent yaşamında öncülük etmesini sağlamaktır. Örneğin; folklör, tiyatro, saz kursları, üniversiteye hazırlık kursları, spor faaliyetleri v.s. bunun yanında gençlerimiz Bitlis’in tarihini ve kültürünü tanıtım toplantıları düzenlemektedirler. Zaman zaman Derneğimizde esnaf ve işadamlarımızla dayanışma amaçlı çiğköfte partisi, sabah kahvaltıları düzenleyerek bir araya geliyoruz. Derneğimiz her yıl yönetim kurulunun belirlediği tarihte bir dayanışma gecesi düzenleyerek o gecede dostların, arkadaşların, hemşehrilerin, akrabaların bir araya gelerek o gecenin mutluluğunu güzel duygular içinde çoşkuyla yaşıyorlar. Ayrıca bir güzel çoşkuyla her yıl Spil Dağında sabah kahvaltısıyla güne başlıyoruz. Evlerde hazırlanan Bitlis yemekleri, bunun yanında yakılan mangallar, çalınan davullar, zurnalar, türküler eşliğinde halaylar çekilerek o günün mutluluğu son buluyor. Derneğimiz cenazelere, taziye ziyaretlerine ve düğünlere katılarak bu geleneği sürdürmektedir. Bunun yanında bayramlarda belirlenen günde hemşehrilerimizle dernek binasında bayramlaşmak için toplanıyoruz. Derneğimiz hayırsever hemşehrilerimizin yaptığı yardımlarla dar gelirli vatandaşlarımıza kışın odun kömür dağıtarak ramazanda gıda yardımı yaparak okul zamanı çocukları giydirerek yardımlarını sürdürmektedir. Derneğimiz üyelerinin kan grupları tespit edilerek acil durumlarda mesaj sistemiyle hemşehrilerimize duyurmaktadır. Bunun yanında cenazelerimizi, bazı faaliyetlerimizi anında iletiyoruz. Bu duygular içerisinde Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı yönetim kuruluna, ayrıca Türkiye’nin dört bir yanında yaşayan hemşehrilerimize yönetim kurulumuz olarak en içten dileklerimizi, sevgilerimizi ve saygılarımızı sunuyoruz. Manisa İli Bitlisliler Kültür ve Dayanışma Derneği 1-) Necip BAYRAM Yön.Kur.Bşk. 2-) Mahmut GÜNAL Başkan Yrd. 3-) Cevdet ÇİÇEK Başkan Yrd. 4-) Osman YILDIRIM Genel Sekreter 5-) Fahrettin OTO Muhasip 6-) Naif KÖK Üye 7-) Fuat ALTUNTAŞ Üye 8-) Hasan KARABULUT Üye 9-) Hasan KARATAŞ Üye 10-) Hüsnü GÜNEŞ Üye 11-) Kemal GERDAN Üye 12-) Nihat BATU Üye 13-) Mirza PEKER Üye Manisa’daki Bitlislilerden bir grup 14-) Ecvet TEKER Üye 120 KAYBETTİKLERİMİZ Enver ATUK Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfının kurucu üyelerinden Enver Atuk 27 Mayıs 1940 yılında Bitlis’te dünyaya geldi. Gerçek bir Bitlis aşığı olan Enver Atuk üniversite eğitiminin ardından Petrol Ofisinde ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığında makine mühendisi olarak görev yaptı. Almanya’da geçirdiği yıllarının ardından Ankara’da müteahhitliğe başlayarak hatırı sayılır projelere imza attı. Hayatının sonuna kadar dürüstlük ve prensiplerinden ödün vermeyerek ilkelerine sadık kalmayı başarabilmiş nadir insanlardandı. İyi niyetliliği ve mütevaziliği ile çevresine örnek olan, sevgisiyle insanların içindeki iyiliği gören, herkese karşı sevecen ve hoşgörülü olan Enver Atuk maalesef çağımızın amansız hastalığı kanserle yaptığı savaşa yenik düşmüş ve 26 Eylül 2008 tarihinde Ankara’da hayata gözlerini yummuştur. Ruhu Şad Olsun. Saygıyla anıyoruz. 121 Vakıfımızdan Burs Alarak 2008-2009 Yılları Arasında Mezun Olan Öğrenciler 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 AKBAŞ Emrah AKBAŞ Ferit AKSOY Mehmet AKŞİT Çetin AKPINAR Osman AKTAŞ Sait ARABOĞA Murat ARDA Zafer ARSLAN Belçim ARSLANARGUN Muhammed ATAŞ Hüseyin AVŞAROĞLU Aykut AYDIN Ergün AYDIN Fırat AYTE Mehmet Raşit BABAHANOĞLU Eren BADAY Tuncer BALLIKAYA Melih BARKIŞ Savaş BAŞAR Özgür BAŞARAN Suat BAŞBOĞA Leyla BEKTAŞ Hüseyin BİLGE İbrahim BİLGE Ömer BOYACI Muhammed Yemen CALP Serkan CAN FERHAT CAYHAN Cihan CÜYEHLAN Necmi ÇATAK Caner ÇELİK Cesim ÇELİK Ekrem ÇELİK İbrahim ÇELİKTAN Mehmet ÇEPKİ Neslihan ÇETİN Mehmet Ümit ÇİÇEK Maşallah ÇOBAN Betül DALGA Musa DANIŞMAN Ferhat DAYAN Erdal DAYAN Oktay DEĞERLİ Gülay DEMİR Engin DEMİR Suer DEMİRCAN Deniz DEMİRKIRAN Duygu DEMİRKOL Yusuf Uşak Ünv. Fen.Edb.Fak. Abant İzzet Baysal Ünv. Eğitim Fak. Marmara Ünv. Atatürk Eğitim Fak. Pamukkale Ünv. Eğitim Fak. Niğde Ünv. Eğitim Fak. Mustafa Kemal Ünv. Eğitim Fak. Yıldız Teknik Ünv. Elk.Elektronik Fak. İstanbul Ticaret Ünv. Ticari Bilimler Fak. 100.Yıl Ünv. Eğitim Fak. Mersin Ünv. Eğitim Fak. Cumhuriyet Ünv. Müh.Fak. Ege Ünv. İ.İ.B.Fak. Fırat Ünv. Fen.Edb.Fak. Harran Ünv. Fen.Edb.Fak. Uludağ Ünv. Tıp Fak. Selçuk Ünv. Hukuk Fak. Karadeniz Teknik Ünv. İ.İ.B.Fak. Yıldız Teknik Ünv. Elk.Elektronik Fak. Gazi Ünv. Gazi Eğitim Fak. Celal Bayar Ünv . Müh.Fak. 100.Yıl Ünv. Eğitim Fak. 100.Yıl Ünv. Eğitim Fak. Dicle Ünv. Ziya Gökalp Eğitim Fak. Dicle Ünv. Fen Fak. Atatürk Ünv. K.K.E.Fak. Selçuk Ünv. Müh.Mim.Fak. Marmara Ünv. Tıp Fak. Dokuz Eylül Ünv. Buca Eğitim Fak. Gaziantep Ünv. Kilis Muallim Rıfat Eğ. Fak. Sakarya Ünv. Müh.Fak. Marmara Ünv. Atatürk Eğitim Fak. Ankara Ünv. Siyasal Bilimler Fak. 100.Yıl Ünv. Fen-Edb.Fak. Çukurova Ünv. Tıp Fak. Ege Ünv. Tıp Fak. Muğla Ünv. Fen.Edb.Fak. İstanbul Ünv. Cerrahpaşa Tıp Fak. Fırat Ünv. Eğitim Fak. Gazi Ünv. Fen.Edb.Fak. Uludağ Ünv. Eğitim Fak. Abant İzzet Baysal Ünv. Düzce Tıp Fak. Sakarya Ünv. Eğitim Fak. 100.Yıl Ünv. Eğitim Fak. Selçuk Ünv. Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak. 100.Yıl Ünv. Fen.Edb.Fak. Süleyman Demirel Ünv. Müh.Mim.Fak. Pamukkale Ünv. Denizli Sağlık Y.O. Kocatepe Ünv. Fen.Edb.Fak. Atatürk Ünv. Ağrı Eğitim Fak. 122 Matematik İngilizce Öğr. Sosyal Bilgiler Öğr. Fen Bilgisi Öğr. Fen Bilgisi Öğr. Sınıf Öğr. Elektrik Müh. Uluslar arası Ticaret Türkçe Öğr. Sınıf Öğr. Kimya Müh. Uluslar arası İlişkiler Tarih Coğrafya Tıp Hukuk Maliye Elektrik Müh. Sınıf Öğr. İnşaat Müh. Matematik Öğr. İlk.Matematik Öğr. Fen Bilgisi Öğr. Çağdaş Türk Lehç.ve Edb. Türkçe Öğr. Elk.Elektronik Müh. Tıp Okulöncesi Öğr. Türkçe Öğr. Makine Müh. Matematik Öğr. İktisat Sosyoloji Tıp Tıp İstatistik Tıp Otomotiv Öğr. Türk Dili ve Edb. Fen Bilgisi Öğr. Tıp Türkçe Öğr. Sınıf Öğr. Türkçe Öğr. Biyoloji İnşaat Müh. Sağlık Memurluğu Türk Dili ve Edb. Fen Bilgisi Öğr. Vakıfımızdan Burs Alarak 2008-2009 Yılları Arasında Mezun Olan Öğrenciler 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 DEMİRTAŞ Ömer DEMİRÖZER Erdal DENİZCİ İnan DUMAN Ersin EKİN Turgay ERDİL Necdet ERİBOL Savaş ERSAN Muhsin ERTAŞ Gülcan EPÖZDEMİR Ozan GELİBOLU Emre Veysel GENCER Hacer GEYLANİ Emrullah GÖKÇE Zelal GÖKKUŞ Güven GÜLHAN Burak GÜLTEKİN Ömer GÜNCEOĞLU Umut GÜNDOĞDU Şükran GÜNGÖRDÜ Derya GÜZEL Cesim HASPOLAT Kadir HUMAÇ Onur IŞIK Volkan IŞIKGÖR Halis İLBAŞ Abdulkerim KALELİOĞLU Ümran KAPLAN Sinan KARA Muhammed KARAKAPLAN Deniz KARAKOÇ Sedat KARAKOYUN Yusuf KARAYAL Mustafa KARDOĞAN Bahar KAYA Edip KAYA Sezer KAZAZ Gökhan KETBOĞA Zeynep KIRHAN Tuncay KIRKLAR Fatih KOÇAK Veysel KOÇBAY Zafer KORKMAZ Ferhat KOZİK Mehmet KÖSE Adem KURÇ Ferhat KURTOĞLU Levent KURTTEKİN Hacer Atatürk Ünv. Diş Hekimliği Fak. Süleyman Demirel Ünv. İ.İ.B.Fak. Ondokuz Mayıs Ünv. Eğitim Fak. Erciyes Ünv. Tıp Fak. İstanbul Ünv. Hasan Ali Yücel Fak. 100.Yıl Ünv. Fen.Edb.Fak. Adnan Menderes Ünv. İ.İ.B.Fak. 100.Yıl Ünv. Eğitim Fak. İstanbul Kültür Ünv. Fen.Edb.Fak. Çukurova Ünv. Müh.Mim.Fak. Marmara Ünv. Hukuk Fak. Bitlis Eren Ünv. Sağlık Y.O. Gümüşhane Ünv. Müh.Fak. İstanbul Teknik Ünv. Konservatuar Fak. Uşak Ünv. Eğitim Fak. ODTÜ İ.İ.B.Fak. Gazi Ünv. Gazi Eğitim Fak. Atatürk Ünv. Müh.Fak. K.Maraş Sütçü İmam Ünv. Fen.Edb.Fak. 100.Yıl Ünv. Fen.Edb.Fak. Niğde Ünv. Müh.Mim.Fak. Ankara Ünv. Dil,Tarih ve Coğrafya Fak. Adnan Menderes Ünv. Fen.Edb.Fak. Marmara Ünv. Atatürk Eğitim Fak. Boğaziçi Ünv. Eğitim Fak. Selçuk Ünv. Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak. Uludağ Ünv. İ.İ.B.Fak. Erciyes Ünv. Yozgat Müh.Mim.Fak. Erciyes Ünv. Eğitim Fak. Kocaeli Ünv. İletişim Fak. İstanbul Ünv. İstanbul Tıp Fak. Marmara Ünv. Atatürk Eğitim Fak. Dicle Ünv. Ziya Gökalp Eğitim Fak. İnönü Ünv. İ.İ.B.Fak. 100.Yıl Ünv. Fen.Edb.Fak. Afyon Kocatepe Ünv. Eğitim Fak. Süleyman Demirel Ünv. Orman Fak. Dicle Ünv. Fen.Edb.Fak. Gazi Ünv. Gazi Eğitim Fak. Trakya Ünv. Tıp Fak. Kocaeli Ünv. Fen.Edb.Fak. Uludağ Ünv. Eğitim Fak. Dicle Ünv. Hukuk Fak. Erzincan Ünv. Eğitim Fak. Abant İzzet Baysal Ünv. Fen.Edb.Fak. Uludağ Ünv. İ.İ.B.Fak. Çukurova Ünv. Müh.Mim.Fak. Selçuk Ünv. Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak. 123 Diş Hekimliği Kamu Yönetimi Sosyal Bilgiler Öğr. Tıp İngilizce Öğr. Kimya Uluslar arası İlişkiler Fen Bilgisi Öğr. Fizik Makine Müh. Hukuk Hemşirelik Jeodezi ve Fot.Müh. Ses Eğitimi Sınıf Öğr. İktisat Türkçe Öğr. İnşaat Müh. Tarih Kimya Elk.Elektronik Müh. Tarih Matematik Türk Dili ve Edb.Öğr. Kimya Öğr. Türk Dili ve Edb.Öğr. Kamu Yönetimi Mimarlık İlk.Matematik Öğr. Halkal İlişkiler Tıp İlk.Matematik Öğr. Türkçe Öğr. Kamu Yönetimi Fizik Sosyal Bilgiler Öğr. Orman Müh. Türk Dili ve Edb. Sosyal Bilgiler Öğr. Tıp Matematik Fen Bilgisi Öğr. Hukuk Türkçe Öğr. Matematik Maliye Elk.Elektronik Müh. Matematik Öğr. Vakıfımızdan Burs Alarak 2008-2009 Yılları Arasında Mezun Olan Öğrenciler 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 LULACİ Tayfun NALBANTOĞLU Merve OKAY Fikret OKUMUŞ Vefa ORAK Erdal ORUÇ Recep ÖNDAŞ Ramazan ÖNSOY Didem ÖZÇELİK Şeyhmuz Kaan ÖZIŞIK Serhan ÖZİŞ Sinan PAVİK Nesligül PEKEROĞLU Abdulkadir RUMULİ Damla SAMUR Yusuf SAYGI Dicle SAVAŞ Çiğdem SERDAR Tuna Merve SİLAHTAROĞLU Hasan SÜNE Emine TANRIKULU Cihan TAŞDEMİR Turgut TAŞKAYA Miraç TEKİN Ersin TEKİN Özlem TEMİZEL Hamit TURAN Metin TÜTÜN Muhammed Musa ULUÇ Serdar UNSU Burak UYĞAN Şafak YABAR Abdullatif YAKIN Fehim YALÇIN Muhammed YAMAÇ Mehmet YAMAÇ Özgür YAMAN Mezher YANDIM Gurbet YILDIRIM Mehtap YILDIZ Murat YILMAZ Bünyamin YİĞİN Koray YOLDAŞ Seval YOLDAŞ Oktay YURTSEVEN Cemil YÜREK Mücahit ZEYDAN Canan ZEYDAN Seyhan Nida ZÜLFİKAR Özge Miraç Erciyes Ünv. Müh. Fak. Uludağ Ünv. Ziraat Fak. Pamukkale Ünv. İ.İ.B.Fak. İstanbul Ünv. Müh.Fak. Gazi Ünv. Gazi Eğitim Fak. Dicle Ünv. Fen.Edb.Fak. Atatürk Ünv. Ziraat Fak. Dicle Ünv. Hukuk Fak. Anadolu Ünv. İ.İ.B.Fak. Kocaeli Ünv. Eğitim Fak. Atatürk Ünv. Fen.Edb.Fak. Dicle Ünv. Ziya Gökalp Eğitim Fak. Ankara Ünv. Müh.Fak. Sakarya Ünv. Fen.Edb.Fak. Kastamonu Ünv. Eğitim Fak. Afyon Kocatepe Ünv. İ.İ.B.Fak. 100.Yıl Ünv. Fen.Edb.Fak. Erciyes Ünv. Eğitim Fak. Sakarya Ünv. Müh.Fak. Atatürk Ünv. Fen.Edb.Fak. Adnan Menderes Ünv. Eğitim Fak. Dicle Ünv. Siirt Sağlık Y.O. İstanbul Ünv. Deniz Fak. Ankara Ünv. Dil,Tarih ve Coğrafya Fak. Gazi Ünv. Mesleki Eğitim Fak. 100.Yıl Ünv. Eğitim Fak. İstanbul Ünv. Cerrahpaşa Tıp Fak. Mersin Ünv. Müh.Fak. 100.Yıl Ünv. Fen.Edb.Fak. Uludağ Ünv. Eğitim Fak. Ege Ünv. Fen Fak. Dicle Ünv. Hukuk Fak. Pamukkale Ünv. Müh.Fak. 100.Yıl Ünv. Müh.Fak. 100.Yıl Ünv. Eğitim Fak. İnönü Ünv. Sağlık Y.O. Kocaeli Ünv. İletişim Fak. Selçuk Ünv. Fen.Edb.Fak. Selçuk Ünv. Meslek Eğitim Fak. Marmara Ünv. Atatürk Eğitim Fak. Hacettepe Ünv. Edebiyat Fak. Cumhuriyet Ünv. Müh.Fak. Çukurova Ünv. Eğitim Fak. Dicle Ünv. Fen.Edb.Fak. İstanbul Ünv. İstanbul Tıp Fak. Niğde Ünv. Müh.Mim.Fak. 100.Yıl Ünv. Sağlık Y.O. Ankara Ünv. İletişim Fak. Dokuz Eylül Ünv.İ.İ.B.Fak. 124 İnşaat Müh. Gıda Müh. İşletme İnşaat Müh. Tarih Öğr. Psikoloji Ziraat Müh. Hukuk İşletme Fen Bilgisi Öğr. Türk Dili ve Edb. Türk Dili ve Edb.Öğr. Elektronik Müh. Felsefe Sosyal Bilgiler Öğr. İktisat Türk Dili ve Edb. Sınıf Öğr. Elk.Elektronik Müh. Sanat Tarihi Sosyal Bilgiler Öğr. Sağlık Memurluğu Deniz Ulaş.ve İşlt.Müh. Sinoloji Çocuk Gelişimi ve Eğt.Öğr. Sosyal Bilgiler Öğr. Tıp Çevre Müh. Türk Dili ve Edb. İngiliz Dili Eğitimi Biyoloji Hukuk İnşaat Müh. Jeoloji Müh. Sınıf Öğr. Sağlık Memurluğu Gazetecilik Biyoloji Anaokulu Öğr. Fen Bilgisi Öğr. Felsefe Jeoloji Müh. Sınıf Öğr. Psikoloji Tıp Elk.Elektronik Müh. Hemşirelik Halka İlişkiler ve Tanıtım İktisat
Benzer belgeler
Betav 17. Sayı 24.11.2011
Sözü edilen yemekli toplantıda yaptığım konuşmada belirttiğim gibi Bitlislilerin Bitlis’e hizmeti doğaldır, olağandır. Olağanüstü olan Bitlisli olmayanların devlet görevi gereği orada bulundukları ...