dosyayı indir
Transkript
dosyayı indir
İ ç i n d e k i l e r Editör (Okan AVŞARKOCAOĞLU) Karacaoğlana Dair (Necip TOPUZ) Sehen Koydum Sehene (Okan AVŞARKOCAOĞLU) İnsanoğluna 3 (Battal KORKMAZ) Sarın Aslanların Derdi Apalak (Ahmet Z. ÖZDEMİR) Hafız İbrahim DEMİRALAY (Adnan Menderes KAYA) Kodallı Odası (Adnan Menderes KAYA) Sevdiğim - Acımı Dindiremedim (Gülhan ÇABUCAK) Karabıyığın Oğlunun Ağıdı (Okan AVŞARKOCAOĞLU) Tomarza Merkez ve Bağlı Belediyeleri (Alemdar ÜNLÜ) Tôga Çorbası (Kerim YILMAZ) Tôga Çorbası (Gülseren AVŞARKOCAOĞLU) Ne Deyim De Ne Söyleyim (Yılmaz ILIK) Sözlük OKUNTU 1 2 6 8 10 14 18 22 26 28 36 38 40 44 AVŞARELLERİ E-KÜLTÜR DERGİSİ SAYI: 6 HAZİRAN - 2016 WEB ADRESİ: http://www.avsarelleri.com E-POSTA [email protected] Yazılar yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir. Hukuki sorumluluk yazarlara aittir. Editör... Saygı Değer okurlarımız; Dergimizin altıncı sayısı ile yine sizlerle birlikteyiz. Okan AVŞARKOCAOĞLU Ramazan Ayının Tüm İnsan- özgürce kullanabilirsiniz. lığa Huzur ve mutluluk getirmesi Dergimiz de paylaşımda budileklerimle Ramazanınızı şimdi- lunmak isteyenlerin katkılarını den kutluyorum. bekliyorum. Avşar Türkmenlerinin Tarihi Dergimize katkıda bulunarak ve kültürünü ilgilendiren konular- da bazen tesadüfen bazen de bi- içeriğini zenginleştiren Yazarlar linçli olarak çevremizden bir ağıt, ve Şairlerimiz Ahmet Z. Özdemir, bir hikâyeleşmiş anı öğreniyorum. Adnan Menderes Kaya, Alemdar İnşallah bunları yazıya dökebilir- Ünlü, Gülhan Çabucak, Kerim Yılsem önümüzdeki sayılarda sizlerle maz’a teşekkür ediyor, Rahmetli Battal Korkmaz’ı da rahmetle anıpaylaşmaya çalışacağım. yorum. Çok önemsediğim için Yine Geleceğin ülkemize, dünyatekrarlıyorum; Kültür bilgileri in- sanda bir emanettir. Emanetin ise mıza huzur ve mutlu yarınlar getirsahibine yani halka teslim edilme- mesi dileklerimle… si gerekir. Bundan dolayı çalışmaHoşça kalın. larınızda bana ait olan derlemeleri 1 Necip TOPUZ 1968 yılında doğdu. Aslen Kayseri Pınarbaşı Küçük Karamanlı Köyündendir. 1991 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde lisans eğitimini tamamlamış olup, yurdun çeşitli yerlerinde Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. Halen Zonguldak Cumhuriyet Başsavcıdır. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde "Ceza Muhakemesinde Olağanüstü Kanun Yolları" çalışmasıyla yüksek lisansını tamamlamıştır. 30 yılı aşkın süredir Avşarlara dair araştırmalar yapmakta özellikle Avşar Ağıtları derlemektedir. Avşar Ağıtları ile ilgili olarak çeşitli dergi ve kitaplarda makaleleri yayımlanmıştır. 2 KARACAOĞLAN’A DAİR Geçenlerde Dadaloğlu’nu yazmıştık. Ozanlara başlanmışken yetiştiğimiz çevrenin en önemli ozanından bahsetmemek olmaz. Karacaoğlan köken olarak hatırladığım kadarıyla Farsaktır. Kimine göre Feke’nin bir köyünde, kimine göre ise Düziçi’nin bir köyünde doğar. Vakıa o ki Dadaloğlu gibi Toroslarda - Binboğalarda- Tahtalı Dağlarında yaşamıştır. Bendeniz dahi yörede kendisi türkü söyleyen kimi halk ozanlarının “Naçar Karacaoğlan naçar/ Kara günde gelir geçer” kalıbını şiirlerinde kullandığına şahidim. Kim bilir belki bu şiirler de 100 yıl sonra araştırmacıların eline geçtiğinde ozanın bu kalıbı kullanması sebebiyle Karacaoğlan’a ait diye savunulur. Badeli âşıktır Karacaoğlan; yağan karda sevdiğini görür: Nitekim bir şiirinde: “Afşar Beylerinde gördüm bir güzel Kozan Ovasından çeker göçünü Kadir Mevla’m övmüş kendin yaratmış Sırma ile karıştırmış saçını” “İncecikten bir kar yağar Tozar Elif Elif diye Deli gönül abdal olmuş Gezer Elif Elif diye” Türkülerinin birçoğu derlenmiş ve TRT Repertuarına girmiştir. Şunu da söylesek çok iddialı söz sarf etmiş olmayız sanırım. Hece vezniyle şiir yazan şairlerimizin tamamını etkilemiştir Karacaoğlan. Belki de Türkçe’mizin bu günlere gelmesinde en büyük emeği olan ozandır. Çukurova ve Toroslar - Tahtalı ve Binboğa dağlarında konup göçen Avşar Türkmenleri ile irtibatı olduğu açıktır. Türk Halk Şiirinin hiç tereddütsüz en güzel aşk şiirlerini söyleyen ozandır. Konar - göçer Türkmenler arasında yetişen diğer ozanlar gibi Karacaoğlan’ın da hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Yeterli bilginin olup olmamasının bir ehemmiyeti var mıdır tartışılır. Çevresini o kadar etkilemiştir. Akildir. Verdiği nasihatlerde eskilerin deyimi ile her bir mısraı bir gazi altını eder, sadece başkalarına değil kendine de nasihat etmeyi ihmal etmez doğrusu: 3 “Yeşilbaşlı gövel ördek Uçar gider göle karşı Eğricesin tel tel etmiş Döker gider yâre karşı” “Evvel sen de yücelerden uçardın Şimdi enginlere indin mi gönül Derya deniz dağ taş demez geçerdin Karadan menzilin aldın mı gönül” Allah için çapkınlığı dillere Sevdiği kendi adını söylemedestandır. Bu konuda öyle egoisttir ki kendinin olmayanı güzel bile ka- diğinde de o adı hatırlamayacak kadar da sevdalıdır: bul etmez: “Adım ne idi unuttum Sorulmayı sorulmayı” “Ben güzele güzel demem Güzel benim olmayınca Tomurcuk gül gazel olur Vaktinde derilmeyince” Değerli dostlarım, aşağıda linkini verdiğim Videoyu bendeniz hazırladı. Bizim köyde akrabamız olan ve Bozlakları çok güzel seslendiren Nuri Sezgin’den bizzat kaydetmiştim. Allah ona sağlıklı uzun ömürler versin. Fotoğraflarda bizim yöreye ait. (Tabi ki tarafımızdan çekildi. Söz konusu Karacaoğlan Türküsünü ben daha önce duymamıştım. İşin doğrusu literatüre çıkmış mıdır onu da bilmiyorum. Yine bir şiirinde bu hususta: “Gönül ne gezersin sarp kayalarda İniver aşağı yola gidelim Bir güzel sevmeyle gönül eğlenmez Gel güzeli bolca ile gidelim.” Ancak Karacaoğlan yine de kendini “Güzel sever diye isnat ederler / Benim haktan özge sevdiğim mi var” şeklinde ifade eder. Son söz olarak büyük Ozanın Ve aslında güzele meftundur, bir nasihatine kulak verelim: sevgiliden ayrılıkla ölüm birbirine “Dinle sana bir nasihat edeyim ne çok benzer: Hatırdan gönülden geçici olma Yiğidin başına bir iş gelirse “Karac’oğlan der ki kondum göçülmez Onu yâd illere açıcı olma” Acıdır ecel şerbeti içilmez Üç derdim var birbirinden seçilmez Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm” Selam ve muhabbetle... https://www.youtube.com/wat Birbirinden güzel türküler ch?v=mzeqvSSyHVg söylemiştir: 4 5 SEHEN VURDUM SEHENE Sehen Vurdum Sehene: Kayseri ili Pınarbaşı İlçesinin Avşar Köylerin de kadınların karşılıklı dörder kişinin oynadığı türkülü bir oyundur. Üç adım ileri üç adım geri oynanır. Bir grup eğilerek ileri giderken diğer grup dikilerek geri gider. Durdu Demirel’in Cinliyurt köyünden Fadime Demirel’ den derlediği oyunun türküsü şu şekildedir: Sehen vurdum sehene Yârim amman amman Dilber amman amman Yörü yörü yâr Vardı değdi cihana Vardı değdi cihana Kızın gönlü olursa Yârim amman amman Dilber amman amman Yörü yörü yâr Elçi durmak mahana. Elçi durmak mahana. 6 Gara guşun cücüğü Yârim amman amman Dilber amman amman Yörü yörü yâr Severler gücücüğü Severler gücücüğü Göğ yüzünde gara kuş Yârim amman amman Dilber amman amman Yörü yörü yâr Gelde bizim dama düş Gelde bizim dama düş Gitti gelirim deyi Yârim amman amman Dilber amman amman Yörü yörü yâr Gelmez gâvur çocuğu Gelmez gâvur çocuğu Yârimi aldım çıktım Yârim amman amman Dilber amman amman Yörü yörü yâr Oş oş düşmanlar oş oş Oş oş düşmanlar oş oş Ey gara guş gara kuş Yârim amman amman Dilber amman amman Yörü yörü yâr Gel de bizim köye düş Gel de bizim köye düş Gökte uçan teyyare Yârim amman amman Dilber amman amman Yörü yörü yâr Boyaların soldumu Boyaların soldumu Ben yârim aldım çıktım Yârim amman amman Dilber amman amman Yörü yörü yâr Oş oş düşmanlar oş oş. Oş oş düşmanlar oş oş. Aldın gettin yarimi Yârim amman amman Dilber amman amman Yörü yörü yâr Alayların soldumu Alayların soldumu Sehen: Bakır tabak, sahan. Dilber: Genç kız. Alımlı, güzel kadın. Gönlü alıp götüren güzel. Yörü:Yürü Elçi: İki kişi arasında söz getirip götüren, bunu iş ve huy edinen (kimse). Kız istemeye gönderilen kimse, görücü, dünür. Mahana: Bahane. Gara guş: Kartal cinsindan kuşlara verilen genel ad. Cücüğ: Cücük, Kuş yavrusu. Gücücüğ: Küçücük. Oş oş: Köpek kovalama ünlemi, hoşt. Göğ: Gök. Teyyare:Uçak. Alay: Herhangi bir törende veya gösteride yer alan topluluk. Genellikle üç tabur ve bunlara bağlı birliklerden oluşan asker topluluğu. 7 ÂŞIK BATTAL KORK Âşık Battal KORKMAZ Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinin Hasırcı köyünde 1932 yılında dünyaya gelmiştir. Oğuzların 24 boyundan biri olan Avşar boyuna mensuptur. Kendisi Hak ve Halk aşığıdır. Cenab-ı Allah tarafından kendisine verilen ilhamla türkü ve ağıt söylemeye başladığından çevrede Aşık Battal olarak bilinir. Daha çok Karacaoğlan’dan etkilenmiş, Karacaoğlan’ın çoğu şiirlerini ezbere söyler. Sesi de güzel olduğundan köy düğünlerinde ve ev oturmalarında türkü söyler, düğünlerde türkülü halay ve türküsüz halay da çekerdi. Bestelerinde yiğitlik, kahramanlık, doğa sevgisi, iman ve ahiret hayatı, kişi hayatı, ülke ve dünyayı etkileyen, kendini duygulandıran konular hakkında Aynı zamanda dinine düşkün besteler yapmıştır. olduğundan köyde camide müezzinlik ve imamın olmadığı zaman- 03.02.2005 tarihinde Kayselarda imamlık (hocalık) yaptığın- ri’de geçirdiği trafik kazasında 73 dan ve Ezan dahi okuduğundan yaşında iken hakkı rahmetine kadolayı Battal Hoca diye de bilinir. vuşmuştur. Allah rahmet eylesin. Bundan dolayı bestelerinde insanoğlunun dünya ve ahiret hayatı ile imanlı yaşamını anlatan besteleri de mevcuttur. Derleyen: Oğlu Mustafa KORKMAZ 8 İNSANOĞLUNA - 3 Bir gün olur öldüğümü duyarlar Duyarlarda ne acele soyarlar Götürürler bir dar yere koyarlar Acep orda nasıl olur halımız Mezara toplanır kazma kürekler Acep kabul oldu mu ola dilekler Sorgu sormaya da gelir melekler Acep orda nasıl olur halımız Bir gün ölçerler ipinen boyumu Yurken kızgın eylemeyin suyumu Başıma toplayın da emmi dayımı Bir gün burdan yelli gider salımız Cesedin varıp mezara inince Hocalarda din talkını verince Sorgu sormaya da melekler gelince Acep orda döner mi ola dilimiz Emmi dayı hep toplanır başıma Kara toprak sarılınca döşüme Böcek karınca da dolunca kaşıma Çürür toprak olur gider ölümüz Eğer yaptın ise farzı sünneti Yalvar Allah’a da eyle minneti Kıl namazı tut orucu kazan cenneti Sırat köprüsüne uğrar yolumuz Âşık Battal bir gün kopar kıyamet İşareti bu dünyada alamet Şefaat eder ise sevgili Muhammed O zaman cennete gider yolumuz 9 AHMET Z. ÖZDEMİR Ahmet Zemci Özdemir, 1934 yılında Kayseri’ye bağlı Sarız ilçesinin Karayurt köyünde doğdu. İlkokulu bu köyde bitirdikten sonra Pazarören Öğretmen Okulu (1956), Bursa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü (1960), Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat bölümünü bitirdi. Şakacı ve cana yakın kişiliği nedeniyle öğrencilerinin taktığı Şeker Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca yaygın olarak kullanılmaktadır. Emekli olduktan sonra başta yetiştiği Sarız yöresinin kültürü olmak üzere, Halkbilim ağırlıklı kitaplar yayınladı. Dadaloğlu ile ilgili yöreden bakışlar içeren bir kitap Uzun yıllar yurdun çeşitli yer- yayınladı, yörenin ünlü ağıtlarını lerindeki okullarda, ağırlıklı olarak ilk kez öyküleriyle birlikte kapsamÖğretmen Okullarında ve Eğitim lı bir Kültür Bakanlığı yayını olarak Enstitüsünde öğretmenlik yaptı. yazılı kültüre aktardı. 10 Halkbilimi ve Türk Dili konularında çok sayıda makaleleri bulunan yazar, çeşitli sempozyumlara konuşmacı olarak katıldı. TRT’de Derin Kökler, Anadolu’da Zaman, Seyyahların İzinde belgesellerinde danışmanlık yapan Ahmet Z. Özdemir; Folklor Araştır- ma Kurumu, Dadaloğlu Derneği tarafından verilen ödüllerin de sahibidir. Son olarak, Troya Kültür Sanat Derneği tarafından, 23. Pertev Naili Boratav Halkbilimi Özel Ödülü verilmiştir. Yazarın Yayımlanmış Eserleri: -Avşarlar ve Dadaloğlu, Dayanışma Yayınları 1985, İkinci baskı Ürün Yayınları 2007 -Öyküleriyle Ağıtlar 1- Kültür Bakanlığı Yayınları 1995, ikinci baskı 2002 -Öyküleriyle Halk Şiirleri, Ürün Yayınları. 1998 -Öyküleriyle Ağıtlar 2. Cilt, Kültür Bakanlığı Yayınları.2001 -Sarız’da Düğün, TRT’de “Avşar Düğünü” adıyla yayımlandı, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Yayınları. 2005 -Osmanlı’dan Günümüze İki İleri Bir Geri. Ürün Yayınları. 2006 -Gün Gördüm Günler Gördüm, Ürün Yayınları. 2009 -Adil Tol’un Osmanlı Tarihi Notları- Düzenleyip yayıma hazırladı. Ürün Yayınları. 2014 11 SARIN ARSLANLARIM DERDİ APALAK Apalak, Avşar'ın bileği bükülemez bir yavuz savaşçısıdır. Çok kavgalara girmiş, çok yiğitlikler yapmıştır. Zaten "apalak", babayiğit, iri yarı adam yarması gibi adam demektir. Apalak'ın on beş oğlu vardır. Hasan bunlardan birisidir. Bir başka söylentiye göre, bu şiir, Reyhanlı oymağıyla Elbistan ağalarının dövüşleri münasebetiyle söylenmiş. Burada Yapalak adlı bir kişi büyük yiğitlik göstermiştir (Fahri Bilge). Gerçekten de Elbistan'ın Büyük Yapalak, Küçük Yapalak adlı iki köyü vardır. Bir vuruşta düşmanların ikiye Bölün aslanlarım derdi Apalak Serden geçin yaraları yarayla Sarın aslanlarım derdi Apalak Halep'in, Antep'in soyun keserim Cehdedersem Elbistan'ı basarım Bağdat kapısına kilit asarım Varın aslanlarım derdi Apalak Hersinen mi geldin hey beyin oğlu Sanasın Hasan'ın kolları bağlı On beş oğlun vardı kolları tuğlu Yürün aslanlarım derdi Apalak Alnımıza kara yazı yazıldı Ahdedince düşmanımız bozuldu Akbıyık vuruldu ordu bozuldu Vurun aslanlarım derdi Apalak Dadaloğlu'm söylemezdin hileyi Alişanlı beyi buldu belayı Vurup da düşürdü Halit köleyi Yürün aslanlarım derdi Apalak 12 Alişanlı: Bir Türkmen obası Apalak: Babayiğit, iri yarı adam yarması demektir. Ser: Baş, kafa. Cehdetmek: Çalışıp çabalamak demektir. Hers: Hırs, kızgınlık, öfke. Sanasın: Sanki güya. Tuğlu: Bayraklı, Sancaklı, Tuğu olan demektir. Kaynak: Avşarlar ve Dadaloğlu - Ahmet Z. ÖZDEMİR 13 okuttu. Bir ara Bidayet Mahkemesi üyeliğinde bulundu. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine mitingler düzenleyerek ve Isparta'nın bütün köylerine varıncaya kadar beyannameler göndererek, halkı milli harekât lehinde bilinçlendirmeye çalıştı. Adnan Menderes KAYA HAFIZ İBRAHİM DEMİRALAY Kurtuluş Savaşı'nda Kuvay-ı Milliye'de büyük yararlıklar göstermiş, Isparta ve çevresinde milli harekâtın önderi olmuş, TBMM'de 6 dönem Isparta milletvekilliği yapmış bir din adamıdır. Hayatı 1883 yılında Isparta’da doğdu. Yılanlıoğlu Tahir Paşa’nın oğludur. İlk ve orta öğrenimini Isparta Rüştiyesinde tamamladıktan sonra 1902’de İstanbul’a gelerek Fatih Medresesi’ni bitirdi ve müderris oldu. Memleketine dönerek babasından kalan arazide tarımla meşgul oldu, gülyağı ticareti yaptı. 1911-12 yıllarında Isparta İdadisinde Din Bilgisi ve Ahlak dersleri Hafız İbrahim Demiralay’ın Gelendost’un Afşar köyündeki evi. Milli Mücadeleye burada karar vermiş ve toplantılarını burada yapmıştır. Ağustos 1919’da toplanan I. Nazilli kongresine delege göndererek Milli Mücadele yanlısı gruplarla irtibata geçti. Isparta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurdu. İlçe ve köylerden topladığı gönüllü kuvvetleri “Isparta Mücahitleri” adı altında Nazilli Cephesine gönderdi . Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın etkisiyle Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi tarafından 11 Nisan 1920’de yayınlanan ve 14 Kuva-yı Milliyecilerin öldürülme- gönüllü erlerle bir birlik teşkil edelerinin dinen caiz ve vazife sayıldı- rek cephede Yunanlılara karşı sağını duyuran fetvaya karşı, Ankara vaştı. müftüsü Rıfat beyin önderliğinde 153 Anadolu müftü ve ulemasının 16 Nisan 1920’de yayınladığı Ankara Fetvası'nı "Isparta Mebusu, Ulemadan Hafız İbrahim" isim ve unvanıyla imzaladı . Hafız İbrahim Demiralay’ın Milli Mücadele Yıllarına ait bir resmi. Afşar Müdafa-İ Hukuk Cemiyetinin Mührü 23 Nisan 1920’de açılan I. TBMM’de Isparta milletvekili olarak yer aldı. Yunanlıların 22 Haziran 1920 tarihinde ileri harekete geçmeleri ve Batı Anadolu’da bazı yerleri işgale başlamaları üzerine cephede savaşmak istedi. 11 Temmuz 1920’de Meclis kararıyla izinli sayılarak Isparta’ya geldi. Topladığı Kurduğu birlik Ekim ayında yedi bölüklü bir alay haline geldi ve bu alay, Yunanlılarla mücadelede elde ettiği başarılardan dolayı “Demir Alay” olarak anıldı. Yunan kuvvetlerini Sarayköy civarında durdurmayı başardı. Kuva-yı Milliye’nin düzenli ordu içinde yer alması çalışmalarında emrindeki “Demir Alay”, 57. Tümen içinde önce “Mürettep Alay”, daha sonra “39. Alay” oldu. Ocak 1921’de ise Menderes Grup Komutanlığı em- 15 rine verildi . Hafız İbrahim Bey de den Isparta milletvekili seçilerek TBMM’deki görevini ölümüne dek meclisteki görevine döndü. sürdürdü. VI. Dönemin ilk toplantısına katılamadan 29 Mart 1939 yılında Hakk’ın rahmetine kavuştu. Evli olup dört çocuk babasıydı . Hafız İbrahim Bey, Soyadı Kanunu çıktığında Milli Mücadele’de kurduğu birliğinin adı olan "Demiralay" adını soyadı olarak aldı. Oğlu Kemal Demiralay, 194647 yıllarında Isparta belediye başkanlığı, 1950-60 yıllarında (IX., X. ve XI. Dönem) Isparta milletvekilliği; diğer oğlu Süreyya Demiralay, 1955-57 yıllarında Isparta belediye başkanlığı yapmıştır. Halen Isparta'da soyu Demiralaylar olarak bilinmekte ve devam etmektedir. Soyu Hafız İbrahim Demiralay'ın Cumhuriyet Yıllarına ait bir resmi. Hafız İbrahim Efendi, Büyük Millet Meclisi’nde Sağlık ve Sosyal Yardım, Milli Eğitim ve Dilekçe Komisyonlarında çalıştı. Cephede gösterdiği kahramanlık ve fedakârlıkları sebebiyle Kırmızı-Yeşil Şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi ve madalyası 23 Mart 1925 yılında törenle takıldı. II., III., IV., V. ve VI. Dönemlerde yeni- Hafız İbrahim Demiralay, baba tarafından Yılanlıoğlu, ana tarafından Bozbey sülalesindendir. Yılanlıoğulları, 1760 yılından itibaren Anamas (Isparta’nın Aksu ilçesi) merkez olmak üzere Teke (Antalya) ve Hamid (Isparta-Burdur) bölgelerinin mütesellimliğini yürüten bir ailedir. Aksu’nun Yılanlı köyünde yaşamaktadırlar . Ana tarafı ise Halep’ten gelerek Isparta’nın Gelendost ilçesine bağlı Afşar kasabasının kurucuları olan Bozbey sülalesidir. Yılanlıoğulları 16 ile Bozbeyler, akrabadır. Hafız İbrahim Efendi, bizzat kaleme aldığı hatıratında “Afşar: en eski ve şeci’ bir Türk kabilesidir. Bunların başı Boz Bey, annem tarafından benim, baba cihetinden de ailemin dedesidir. Bin altı yüz sene evvel Halep taraflarından hicret etmiş bazı kolları uğradıkları yerlerde tutunarak kabilesinin ismine izafetle Afşar köylerini tesis ve büyüklerine de makarr olarak Afşar nahiyesini kurmuşlardır.” diyerek kökeniyle ilgili bilgiler vermiştir. Bozbeylerin bir kısmı bu göç sırasında Kayseri’nin Talas kasabasında yerleşmiştir. 19. Yüzyıl sonlarına ait kayıtlarda Talas’ın Harman mahallesinde Harman Cami caddesinde yaşadıklarını tespit ediyoruz . Bozbeylerden Ali Bey, 93 harbi döneminde 10 yıl askerlik yapmış, ordudan terhis edildikten sonra takribi 1878 yılında memleketi Talas’a dönmüştür. Daha sonra Tarsus ve Silifke yörelerinde ticaretle meşgul olmuş, ardından Silifke’nin Kapızlı köyüne kesin olarak yerleşmiştir . Böylece Kapızlı’daki Bozbeyler sülalesinin temeli atılmış oldu. Kapızlı şu an Atakent kasabasının bir mahallesidir. Aile soyadı kanunu çıktığında Bozbey soyadını almıştır. Ali Beyin oğlu Mehmet Rasim Bozbey (1904-1955), Silifke İdman Yurdu spor kulübünün kurucusudur. Bozbeylerin bir kısmı ise Bursa’nın Orhaneli ilçesi, Yeni-İl kazası (Kangal, Altınyayla, Ulaş, Gürün, Alacahan, Uzunyayla, Darende ve Kuluncak ilçeleri) ve Afyon’un Bolvadin ve Eskişehir’in Han kazalarında yerleşmiştir . Kaynaklar: 1. Fahri Çoker; Türk Parlamento Tarihi Milli Mücadele ve TBMM I. Dönem (1919-1923), Cilt III, Ankara 1995, s. 469 2. İsmail Çolak; Milli Mücadelede Kalemli Ordu, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul 2010 3. Fahri Çoker; Türk Parlamento Tarihi, s. 470 4. Fahri Çoker; Türk Parlamento Tarihi, s. 470 5. Yılanlıoğulları hakkında bakınız: Böcüzade Süleyman Sami; Isparta Tarihi, Hazırlayan: Hasan Babacan, Isparta 2012. 6. Hafız İbrahim Demiralay’ın Hatıratı ve Isparta’da Milli Mücadele İle İlgili Belgeler; s. 19, 20 7. E.Ü. KAYTAM arşivinde bulunan 184 nolu vergi kayıt defteri (1875 tarihli) 8. Kapızlı Rasim Bozbey Ortaokulu 2015-2019 Dönemi Stratejik Planı, s. 15 9. Cevdet Türkay; Osmanlı İmparatorluğu'nda Oymak Aşiret ve Cemaatlar, İşaret Yayınları, İstanbul 2001, s.31, 217 17 KODALLI OBASI Hatay’da yaşayan Reyhanlı Türkmenlerinin kollarından birisidir. Yapılan araştırmalara göre Kodallı cemaati, XIII-XVI. Yüzyıllar arasında Kuzey Suriye ile Çukurova yörelerinde varlığını gördüğümüz Gündüzlü Avşar’ının bakiyesidir . Gündüzlü Avşar’ından inme olan bu oba, Kodallı adını nasıl aldı? Bu soruya cevap arayalım. Kodal kelimesi, Türkçede “hendek” anlamına gelir . Kodallı ise “hendekli” demektir. Muhtemelen hendeği çok olan, hendekli yer anlamına gelmektedir. Maraş’ın Elbistan ilçesinde Kodallı Çayırı diye bir yer var. Burası, Elbistan ilçe merkezinin Malatya Caddesi ile Söğütlü Çayı arasındaki kuzey kısmını kaplayan ve Çiçek köyü yakınlarından (Elbistan’a 5 km. mesafededir) Ceyhan Nehri’ne kadar uzanan geniş bir çayırlıktır. Bu çayırlıkta sayısız hendek vardı ki bu sebeple halk çayırlığa kodallı demiştir. Günümüzde Kodallı Çayırı’nın batı tarafı, son yarım asır içinde imara açılmış ve mera özelliğini kaybedip bir yerleşim yerine dönmüştür. bahsimize konu olan Kodallı Çayırı’dır. Gündüzlü Avşarı’na mensup olan bu Avşar topluluğu, konar-göçer yaşam sürdüğü devirde Amik Ovası’nda kışlamış, yazın hayvanlarını otlatmak amacıyla Uzun Yayla ve Binboğa Dağlarında yaylamıştır. Kodallılar, muhtemelen yaylalara çıktığında bu çayırlığa gelip konmaktaydı. Geri kışlak alanına döndüğünde Kodallı Çayırı’ndan geldikleri için zamanla bu adla anılmış olmalıdırlar. Bu adı kendileri aldığı gibi diğer Türkmen obaları da vermiş olabilirler. Osmanlı belgelerinde Kodal adında başka yerler de kayıtlıdır. 1530 yılı kayıtlarında Maraş sancağının Ahsendere nahiyesinde (Ekinözü ile Göksun ilçeleri arasındaki bölge) Kodallı adında bir koru bulunmaktaydı . 1563 tahririnde ise Hınzıri nahiyesinin (şimdi Akkışla ilçesi) Kaynar Pınar köyü nezdinde (Kaynar köyü) Demircili aşiretinin ekip-biçtiği Tersakan, Beşparmak, Boğaz Viranı ve Kodal Viranı adlarında mezralar bulunmaktaydı . Kaynar Pınar ve Tersakan, günümüzde Pınarbaşı’nın Kaynar ve Tersakan köyleridir. Dolayısıyla Kodal Viranı adlı yer, anlaşıldığına göre bu köylerin yakınlarında bir 1563 yılı tahririnde Elbistan yerde bulunmaktaydı. kazasının Çiçek köyünde Kodallı Kodallı adına ise bir oba olaadında bir mezra vardı ki, burası 18 rak ilk kez 1580 yılı kayıtlarında rastlıyoruz. Bu tarihte Maraş Türkmenlerinden olup Anamaslı taifesine bağlı olan Kodallılar, Kınık’ta kışlıyordu (Kınık, Osmaniye civarında bir yerleşim yeri olup günümüze ulaşamamıştır) ve 21 nefer nüfusa sahip idi . Kayıtlarda Kodallıların yaylak yeri belirtilmemiştir. Kodallılar, sonraki tarihlerde kışlaklarında kalarak güney bölgelerinde, özellikle Hatay yöresinde yerleşmiştir. XVII. Yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti’nin yaşadığı siyasi-askeri ve iktisadi sıkıntılara bağlı olarak imparatorluğun diğer coğrafyalarında olduğu gibi Hatay yöresindeki aşiretler de buhrana sürüklenmiş ve aşiretler arasında bitmez tükenmez çatışmalar başlamıştı. Özellikle Kodallı ve Löklü aşiretleri arasında ciddi çatışma yaşanmaktaydı. IV. Murad, Safeviler ile yaşanan sorunları çözmek amacıyla çıktığı Revan Seferi’ne giderken bölgeye uğramış; çatışmalardan yılmış olan aşiret reisleri de çatışmaları sonlandırması ve bölgeye huzur getirmesi için padişahtan yardım istemişlerdi. Bunun üzerine IV. Murad, Türkmenler arasındaki çatışmayı önlemek maksadıyla Mursal Koca’yı 1635’te Reyhanlı aşire- tine boybeyi tayin etmiştir. Mursal Koca, yöreye gelerek Torun Kâhyası Alhas, Löklü Kâhyası Mikail, Kodallı Kâhyası Gündüz Beyoğlu Girgin Bey ve Kara Ahmetli Kâhyası Paşa Ağa ile görüşerek aralarındaki gerginliği kaldırmış, Löklü ve Kodallı Aşireti reislerinden birer kız alarak bunları birbirleriyle barıştırmayı başarmıştır . Bu tarihten sonra bölgedeki aşiretler, Mursaloğullarının liderliği altında bir araya gelmişti. Nitekim 18. Ve 19. Yüzyıllarda Kodallılar, Hatay yöresinin önemli bir Türkmen federasyonu olan Reyhanlı aşiretinin 13 kolundan birisini oluşturuyordu . 1755 yılından itibaren Reyhanlı aşiretinin eşkıyalık hareketlerinden bahsedilmesine rağmen Kodallı obasının eşkıyalığına dair bir kayda rast gelinemiyor . Ancak bu eşkıyalık hareketlerinin devlete isyan amacıyla değil yaşanan ekonomik ve sosyal buhranlar sebebiyle yapıldığı anlaşılıyor. Çünkü 1865 Fırka-i Islahiye iskânında Reyhanlı aşireti, devlete sadakat göstermiş ve iskânın gerçekleşmesine yardımcı olmuştur. Özellikle Reyhanlı obaları olan Bahadırlı, Kara Süleymanlı, Mursallı, Sarıcalı, Kara Ahmetli, Coşlu ve Kodallılardan devlete ters düşen olmamıştır. Hatay civarında aşiretlerin yerleştirilmesi sonucu Kodallılar, Arpalı köyü ile Topboğazı’nı içine alan sahaya (Kırıkhan 19 ilçesi, bu sahanın tam ortasında kalır) yerleştirilmiştir . Kodallılar, günümüzde Hatay’da şu köylerde yaşamaktadır: Kırıkhan ilçesinin Kodallı, Karamağara, Ilıkpınar, Alaybeyli, Aktutan, Karadurmuşlu, Mahmutlu ve Özsoğuksu köyleri; Belen ilçesinin Sarımazı köyü, Hassa ilçesinin Arpalıuşağı köyü, İskenderun ilçesinin Kurtbağı köyü, Kumlu ilçesinin Karahöyük köyü. Aşiretin merkezi Kırıkhan’ın Kodallı köyüdür. Ayrıca Maraş’ın Andırın ilçesinin Rıfatiye köyünde de Kodallılardan bir grup yaşamaktadır. Kodallı obası, halen Avşar boyuna mensup olduğunu bilmektedir. Kırıkhan’ın Kodallı köyünden Celiloğullarından Sefil Ahmet (Ahmet Baki), “Harap” isimli şiirinin bir kıtasında Kodallı aşiretinden ve Avşar boyundan olduğunu şöyle anlatır : “Kazamız Kırıkhan, Kodallı köyüm, Kodallı aşireti, Avşar’dır boyum, Çirkinoğulları sülalem, soyum, Dünyam harap, ahiret harap, ben harap.” idam edilmek istenince Zortuk ailesi, Reyhanlı aşiretine iltica etmiştir. Reyhanlı aşireti ise Zortukları, Çakallı köyüne yerleştirmiştir. Bundan sonra Zortuklar, Kırıkhan ilçesinin Topboğazı köyünü satın almışlardır ki torunları hâlen bu köyde yaşamaktadır. Zortukların Reyhanlı aşiretine katılmaları, 1850 yılından sonraya rastlar . Kodallılardan önemli bir kolu ise İç Anadolu’ya gelerek Yozgat, Kırşehir, Kırıkkale ve Çorum illerinde köyler kurmuştur. Bu illerde yaşadıkları köyler şunlardır: Yozgat’ın merkeze bağlı Derbent köyü, Çekerek ilçesinin Demircialan köyü, Sorgun ilçesinin Kodallı ve Kodallı çiftliği köyleri; Kırşehir’in Kaman ilçesinin Aydınlar köyü, Mucur ilçesinin Karakuyu ve Yürücek köyleri; Kırıkkale’nin Delice ilçesinin Büyükyağlı (Aslıyüce, Atlı ve Yıldız soyadlı) köyü; Çorum’un merkeze bağlı Kalehisar ve Çeşmeören köyleri, Alaca ilçesinin Büyükhırka, Küçükhırka ve İbrahimköy köyleri, Boğazkale ilçesinin Evren köyü, Oğuzlar ilçesinin Ağaççamı köyü, Sungurlu ilçesinin Bağcılı (Eskitürk soyadlı), Büyükpolatlı (Minderci soyadlı), Eşme, Kavşut ve Sarıkaya (Tıknazoğlu soyadlı) köyleri. Kodallı aşiretinin bir koluna Zortuklar denir. Uzunyayla da, Avşarlar ile Çeçenler arasında çıkan bir kavga nedeniyle suçlanmışlar ve kavga sırasında başlarında bulunan Süleyman Ağa yakalanarak 20 Buradan dağılan bir grup batıya doğru hareketlenerek Ankara, Afyon ve Denizli havalisine yerleşmiştir. Yaşadıkları köyler ise şunlardır: Afyon’un Sandıklı ilçesinin Başağaç köyü, Ankara’nın Çankaya ilçesinin Yakupabdal ve Denizli’nin Çal ilçesinin Hançalar köyleri. Kodallı obasından bir grup ise Doğu Karadeniz’e giderek Giresun’un Görele ilçesinin Dedeli köyüne yerleşmiştir. nı taşıyan aileler bulunmaktadır ki bu ailelerin Kodallı obasından olduklarını söyleyebiliriz. Türk besteci, kompozitör, müzik eğitmeni Mersinli Prof. Dr. Mehmet Nevit Kodallı, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu eski başkanı Kırıkkaleli Prof. Dr. Sadık Kemal Tural, emekli sendikacı ve Hoca Ahmet Yesevi Vakfı kurucusu Kırıkkaleli Erdoğan Aslıyüce, ressam ve sanat tarihçisi Prof. Dr. Ah Bunun dışında Mersin, Saf- met Atan Kodallı obasına mensup ranbolu, İstanbul ve Ereğli gibi önemli şahsiyetlerdir. yerlerde Kodal ve Kodallı soyadı- 1. Hasan Ayparlar; Kırıkhan, http://www.kirikhan.net/a_article_view.php?idx=16 2. Derleme Sözlüğü; Cilt VIII, TDK Yayınları, Ankara 1975, s. 2897 3. Refet Yinanç, Mesut Elibüyük; Maraş Tahrir Defteri (1563), Cilt II, Ankara 1988, s. 491 4. 998 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Diyar-i Bekr ve Arab ve Zü'l Kadiriyye Defteri (937-1530), Cilt II, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara 1999, s. 131 5. Refet Yinanç, Mesut Elibüyük; Maraş Tahrir Defteri (1563), s. 802 6. İbrahim Solak; “XVI: Yüzyılda Maraş ve Çevresinde Dulkadirli Türkmenleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Sayı 12, Konya 2002, s.140 7. Hasan Ayparlar; Bazı Yönleriyle Kırıkhan, Kültür Ofset Basımevi, Kırıkhan 2002, s. 63 8 . Faik Türkmen; Hatay Tarihi, İstanbul 1939, s. 596-597 9. Mustafa Öztürk; “XVIII. Yüzyılda Antakya ve Çevresinde Eşkıyalık Olayları”, BELLETEN, Cilt: LIV, Sayı: 211, 1990, s. 976, 977 10. Atilla Canbolat; Hatay Türkmen Aşiretleri Ve Bu Aşiretlerin İskânı (18. Ve 19. Yüzyıllar), Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş 2006, s.76, 81 11. http://www.celiloglu.org/harap.html 12. Hasan Ayparlar; Bazı Yönleriyle Kırıkh 21 Gülhan ÇABUCAK (AvşarBabamBenim) Şairemiz Gülhan Çabucak 1978 yılında Almanya'da doğmuş ve halen hayatını orda sürdürmektedir. Aslen Kayseri ilinin Tomarza İlçesi Toklar kazasından olan Şairemiz “Doğma büyüme gurbet 22 çocuğu, gurbetçi çocuğuyum” dese de “Özümü hiç bir vakit unutmadım, her daim gururla Avşar'ım demişimdir” diye ekliyor. Liseyi Almanya da bitiren Şairemiz Gülhan Çabucak, “Muhasebecilik & Menajerlik Meslek Okulunu” başarıyla bitirmiş ve özel bir şirkette yönetici olarak çalışmaktadır. Yazdığı birçok şiiri, tanınmış Ozan ve Âşıklar tarafından bestelenmiş ve türküleşmiştir. Neden “AvşarBabamBenim”? Gülhan Çabucak’ın Anne ve Babası 1960'lı yıllarda, daha 19-20 yaşlarında bir Almanya sevdasına kapılarak Toklar Kazasını terk edip Almanya ya gelirler. Maksat bir, iki yıl çalışıp para kazanmak ve Allah’ın izniyle yurda, köylerine temelli geri dönmek olsa da, aradan 45-50 yıl geçer; ama o dillerden düşmeyen “Temelli dönüş” nasip olmaz. “2010’un Ekim ayında rahmetli Babam Ali Osman Çabucak'ı CAN VATAN TÜRKİYE topraklarına emanet ettik. Babamın yurda temelli dönüşü, bir soğuk tabutun içinde, kefene sarılı, cansız bedeniyle gerçekleşti.“ diyen Gülhan Çabucak bu durumdan büyük üzüntü duyarak Babasının ardından “Seni dillere destan etmeden göçüp gitmem Avşar Babam” diyerek Şiirlere gönül verir ve “AvşarBabamBenim” mahlasını kullanmaya başlar. 23 SEVDİĞİM Umut verince var eden Coştu yüreğim sevdiğim... Hayat ile doldu Bir/den Taştı yüreğim sevdiğim... Boynu bükük bir gül iken Tüyler oldu diken diken Düğünlerde halay çeken Baştı yüreğim sevdiğim... İnsan üstü bir şey idi Aklım gönlüme "sus" dedi Daha körpecik onyedi Yaştı yüreğim sevdiğim... Derim ki sorsan Gülhan'a "Allah'ın lütfusun bana! Şu ömrümde bir tek sana Eşti yüreğim sevdiğim... "AvşarBabamBenim" Gülhan Çabucak 24 ACI MI DİNDİREMEDİM Bir geceyi bine böldüm Acı mı dindiremedim İlim irfan alıp geldim Acı mı dindiremedim Ben neler çektim saymadım Biçare dertten aymadım Avşar Babam’ a doymadım Acı mı dindiremedim O ötem, yanım, berimdi Damarım kanım terimdi Dizinin dibi yerimdi Acı mı dindiremedim Yarama merhem Yâr idi Dövse de bana kâr idi Gülhan’ım sözüm var idi Acı mı dindiremedim “AvşarBabamBenim” Gülhan Çabucak 25 KARABIYIK’IN OĞLUNUN AĞIDI Karabıyığın oğlu Pınarbaşı Cinliyurt köyü doğumludur. Çok yiğit, yakışıklı bir insandı. Yeni adı Dadaloğlu kasabasının yaylası olan Üççeşme de uyurken kalleşçe arkadaşları tarafından vurulmuştur. Bu ağıdı bacısı söylemiştir. Efe gel beri gel beri Öldüm yalvarı yalvarı Üççeşmede vurulanım Anan satıyor selveri Üç çeşmeye varıyon mu Üç çeşme yaylalar bendi Duyunca dizine vurmuş Aziyeli Omar efendi 26 Efe oynadı yoruldu Anam kollarım kırıldı Üç çeşmeye vardıyıdım Kurşun kum gibi gaynadı. Ana kollarım yoruldu Cirit oynayı oynayı Üççeşmeye vardıyıdım Kurşun kum gibi gaynadı. Omar emmi hasan emmi Ağar endirin salımı Bacım selver su yetiştir Yaktı gurşunun yalımı Kasım emmi Omar emmi Sizlerde tutun salımdan Cennet bacım su yetiştir Yaktı kurşunun yalımı Yetiş mustafa kardaşım Kollarım haymada bağlı Bu kimin nesi derlerse Garabıyıklının oğlu Efe: 1. Kadın erkek arasında kullanılan çağırma ünlemi. 2. Gelinin kayınbiraderini çağırmak için kullandığı sözcük. Üççeşme: Kayseri ili Tomarza ilçesi Dadaloğlu beldesine bağlı bir yayladır. Torosların tepesindeki bu yaylanın rakımı 2600 m civarındadır. İçme suyu ile meşhurdur. Tahtalı Dağlarının en yüksek tepesi Aygörmez bu yayldadır. Satmak: Kız evladı evlendirmek Varmak: 1. Gitmek. 2. Gelmek. 3. Yetişmek, ulaşmak, yanaşmak. Aziye: Aziziye, Kayseri ili Pınarbaşı ilçesinin eski adı. Omar: Ömer Ağar: Ağır, yavaş. Endirmek: İndirmek. Sal: 1. Hasta, yaralı ya da ölü taşınan sedye. 2.Tabut. Bacı: 1. Büyük kız kardeş, abla. 2. Kız kardeş. Hayma: Ot yığını (özellikle kış için toplanmış olan). 27 Alemdar ÜNLÜ (İnşaat Mühendisi) TOMARZA MERKEZ VE BAĞLI BELEDİYELER 1-Tomarza: Kasabanın bilinen en eski adı Taf olup Avşar boyuna bağlı Taf İlçe adını, Bizans İmparator- obasından adını alır. 1972’de Taf luğu zamanında Türk-İslam akın- değiştirilerek Özlüce denmiştir. larına karşı tampon oluşturulmak üzere Kafkaslardan getirilen Erme- Türkmenlerin Avşar boyunnilerden Thomas adlı 1500 kişilik dan olan Dadaloğlu adlı ozanın kabilenin yerleştirilmesiyle almış- buralarda çok gezmesi ve akrabatır. Buna göre Thomas adı zamanla larının da çoğunun bu yöre halTomarza’ya dönüşmüştür. kından olması kasabaya Dadaloğlu denmesini sağlamıştır. 1989 sene Osmanlı zamanında Tomar- sinden itibaren de her yıl burada za, Kustere (Göstere) adını almış ve Dadaloğlu şenlikleri yapılmaktakayıtlarda Kustere Nahiyesi olarak dır. geçmektedir. Bu ad ise Türk İslam akınlarıyla birlikte buraya gelerek 3-Emiruşağı: yerleşen Kustere Yörüklerinden almıştır. Dulkadirli Türkmenlerin- Receblü Avşarlarına bağlı den olup Tomarza ve çevresinde İmiroğlu (Emiroğlu) adlı obanın birçok köy kurmuşlardır. buraya gelip yerleşmesiyle kurulan kasabaya bu obanın adını izfeten 2-Dadaloğu: Emiruşağı (Emiroğlu) adı veril28 miştir. Kasabada bir yer altı şehri miştir. Can: “Dost” anlamında olup olup, Kayseri Zincidere Kasabası- çoğunlukla Alevi halkın kullandığı na kadar gittiğinden bahsedilmek- bir tabirdir. tedir. 3-Çanakpınar: İLÇEYE BAĞLI KÖYLER Dağ eteğinde kurulu olan 1- Akmezar: köye, buradan kaynayan ana pına rın çanak şeklinde olmasından do Köy, 1870 yılından sonra Rus- layı Çanakpınar denmiştir. ların tazyikiyle buraya gelen Kars ve Erzurum Göçmenleri tarafın- 4-Çayini: dan kurulmuştur. Köy yakınlarında beyaz çinki taştan yapılı kime ve Köyün asıl adı Çayanlardır. ne zamana ait olduğu bilinmeyen Halk hala köye Çayanlar demekbir Müslüman mezarı bulunmak- tedir. Çayan adında Ustacalu Oytadır. Bu mezara izafeten köye Ak- mağına bağlı hem bir oba hem de mezar adı verilmiştir bir emir (Şah İsmail’in Kumandanlarından olan Çayan Sultan) 2-Büyükcanlı: bulunmaktadır. Ustacalu Oymağı, Ulu Yörük adı verilen, başlıca Sivas Eski adı Kiriklerdir. Burada – Amasya - Tokat bölgesinde yabulunan kabilenin adıdır. Köyün şayan ve bazı oymakları Kırşehir’e hemen kuzeydoğusunda Küçük kadar yayılan büyük bir topluluğa Canlı köyü bulunmakta olup eski mensup idi. adı Ali Ağalardır. Bu köye yerleşen Halil Paşa’nın oğlu Ali Ağa’nın Yurdumuzda Çayan adıyköyü anlamında bu ad verilmiştir. la anılan birçok yerleşim yerine rastlamaktayız; Çayan Yurdu (Er Bu köylerde bulunan yerle- zurum - Pasinler), Yukarı Çayan şik Aleviler Şah İsmail’in komuta- (Ergani - Diyarbakır, yeni adı Günı Çayan Han’ın kabilesindendir. lerce), Aşağı Çayan (Vaktiyle Di(Kümbetir, Çayini, Avşar Söğütlü) yarbakır, Osmaniye’sine bağlı olan Çayanulya olsa gerektir.). Ayrıca Bu iki köyün adı değiştirilerek ka- Muğla’nın Fethiye’sine Çorum’un bile sayısı fazla olan Büyük Canlı, Mecitözü ve Sungurlu kazalarına az olana ise Küçük Canlı adı veril- bağlı üç Çayan köyü vardır. 29 5-Çulha: Bu vadiden akan derelerin, çayların vadiyi ikiye kesmesinden Köyün asıl adı “Çul, kilim do- (bölmesinden) dolayı köye bu ad kuyan” anlamında Çulhacı olup verilmiştir. burada yaşayan Çulhacı obasından adını alır. 9-Köprübaşı: 6-Dağyurdu: Eski adı Kümbetirdir. Köy halkına göre, bu köyde önceden bir kümbet varmış bu kümbetten dolayı köye Kümbetir adı verilmiştir. Oysaki burada yapılan araştırmalar sonucu hiç kümbet bulunamamıştır. Bu isim bir yöne olan Günbatısından gelmektedir. Bilindiği üzere Türkler, yönlere doğu, batı, değil de gündoğusu, günbatısı diyorlardı. İşte köyün adı da batı anlamındaki Künbatırdan (Günbatısı) gelmektedir. Eski adı Keprin’dir. Köyün toprağı kirs türü çürük topraktan olup buna Kepir denilir. Bu kirslerde açılan inlere ise Kepirin denilmeye başlanmış ve köye de Kepirin adı verilmiştir. Zamanla bu ad Keprin’e dönüşmüştür. Köyün adı daha sonra değiştirilerek; Zamantı Irmağı üzerinde bulunan ve köyün hemen yanında bulunan köprüden dolayı Köprübaşı denilmiştir. 10-Söğütlü Künbatır> Künbetir Köy çeşmesinin başında bulunan söğütlerden dolayı bu ad ve Daha sonra köyün adı değişti- rilmiştir. Zaten köyde başka ağaç rilerek coğrafi bir ad olan Dağyur- türü fazla olmayıp söğüt fazlalıktır. du denmiştir. Köy bir dağ eteğinde kuruludur. 11-Süvegenler: 7-Karamuklu: 1483’de karye Sümengen (Büyük bir ihtimalle Süvegen) Bu bölgede fazlaca bulunan 1500’de cemaat olarak zikredilmiş, Karamuk çalısından dolayı bu köye 1518’den itibaren ise Şeyh BarakKaramuklu adı verilmiştir. lu (Şeyh Barak) adıyla anılmıştır. 1500’de 68 h, 1518’de 42 h, 1522’de 8- Kesir: 45 h, 5 m, 1543’de Yuvani mezra30 sında 18 h, Sümengen mezrasında 34 h, Orta viran mezrasında 7 h, Zamantu kazasında 3 h, 1584 ‘de Sümengen karyesinde 54 h, 16 m, Ortaviran (Bektaşlu) karyesinde 13 h, 4m, Yuvani karyesinde 30 h, 14 m, nüfusa sahipti. Tokaç: Kırgızların Tokay ve Bugu oymaklarına bağlı bir oba. Tokay: Kırgızların Tokay ve Bugu oymaklarına bağlı bir oba. Toktamış: Türkmenlerin Teke boyuna bağlı. İki Süvegen vardır. Birinde Kars Göçmenleri diğerinde ise Av- Tokalak: Türkmenlerin Teke boyu şarları meskûndur. Toktamış’a bağlı. 12-Tatar: Buraya gelip yerleşen Pehlivanlı aşiretinden olan Tatar adlı cemaatinden dolayı köye Tatar adı verilmiştir. Aynı zamanda 1543’te Kayseri’de aynı adla anılan bir mahallede vardır. 13-Toklar: Toklı: Türkmenlerin Teke boyu Toktamış’a bağlı Tokmak: Türkmenlerin Çavundur boyuna bağlı. Tok Bulat: Kavaklar’ın Ortayüz oymağının Semiz Baganalı koluna bağlı. Tok Bulat: Kazakların Ortayüz Toklar, Türkistan’da çok rast- Oymağının Konrat ve Kütenci kolanılan isimlerdendir. Türkistan’da luna bağlı Kundur Türklerinin, Kırgızistan Türklerinin Türkmenlerin ve Ka- Tokman: Kazakların Ortayüz, Gizakistan Türklerinin Tok ve Toklar rey ve Kara Girey’e bağlı adını taşıyan boyları vardır. Kayseri İli Özvatan İlçesi Küpeli köyü- Tosarı: Kazakların Kiçiyüz, Bayoğnün eski adı da Tok Arslan idi. lu ve Aday’a bağlı. Tok: Kunduz/Kundur Türklerinin Çin kaynakları Türk adını boy adı. Touk olarak yazmışlardır. Hatta ünlü Türk topluluklardan TürkeşTok Abay: Kırgızların Tokay ve leri de Tok eş (Touk Ech) olarak Bugu oymaklarına bağlı bir oba adlandırmışlardır. 31 14-Üç Konak: 1518’de 10 h, 3 m,1522’de 12h, 3 m, 1543’de 47 h, 1584’de 45 h, 5 m, Eski adı Zelhin’dir. Halk ağ- nüfusa sahipti. zında buna Zelfin denilmektedir. 17-Işıklar: Karapınar, Üçkonak ve Işıklar köyleri birbirlerine çok yakın- Eski adı Nurvana’dır. Aslı Nur dırlar. İleriden bu üç köye bakıl- Ana’dır. Burada yaşayan ibadetine dığında sanki büyük bir köyün üç düşkün nurlu bir anadan dolayı büyük evi (konağı) gibi görülür. köye bu ad verilmiştir. Ad değişikliği esnasında da Nurvana’daki Bu özelliklerinden dolayı Üç- Nur’a izafeten Işıklar adı verilmişkonak adı verilmiştir. tir. 15-Güzelsu: 18-İcadiye: Eski adı Harsa’dır. Arapça Harras’dan geldiği sanılıyor. Harras; “ekinci, çiftçi” anlamındadır. Köy halkı tahıl ekimiyle uğraştığı için köye bu ad verilmiş olmalıdır. Eski adı Karakilise’dir. Burada bulunan kara taştan yapılı kiliseden dolayı bu ad verilmiştir. Köy yeniden yapılandığı için vücuda getirmek, yeniden bir şey meydana getirmek anlamında İcadiye adı Köy, Güzelsu adını ise bu kö- verilmiştir. yün suya hasret olmasıyla birlikte sadece bahar aylarında akan küçük 19-İmamkullu: bir dereye nispetle alıyor. Köy, adını meskûn bulunan 16-Hacıpaşalı: İmamkulu (İmamkulu Uşağıİmamkulu oğulları) adlı oymaktan Burada yaşayan Hacıpaşalı alır. cemaatinden dolayı köye bu ad verilmiştir. Aynı adla anılan Usalu Avşar’ı obasından olan Şah Abbas’ın ölü Bu cemaat 1483’de Gizin kar- mü Gaverud (Kürdistan’daki) hâyesi Yörükler ismiyle anılan cema- kimi İmam Kulu Sultan’da vardır. at 1500’den itibaren bu ismi almıştır. 1483’de 11h, 1500’de 11h, 2 m, 20-Göktepe: 32 Eski adı Madrason’dur. Madarasun olarak da geçer. Köye bu adın veriliş sebebi tespit edilemedi. Ancak 1500 ve 1520 tarihli Tapu Tahrir Defterlerinde Kustere Yörükleri arasında, Aşağı Marason’da meskûn olan Aşağı Marason adlı bir cemaate rastlıyoruz. Madrason adının buradan gelebileceğini düşünüyorum. Daha sonra köyün adı değiştirilerek Göktepe olmuştur. len bu yer açıldığında Gülbaba’nın cesedi bulunmuştur. Hakkında çok çeşitli menkıbeler anlatılan Gülbaba’nın Kıbrıs Harbi’nde de görüldüğü, bu harpte savaşanlara su dağıttığı, sorulduğunda Tomarza’nın Gülveren köyünden olduğunu söylediği, savaştan yıllarca sonra O’nu bulmak için Konya’dan gelen bir Binbaşının ifadelerine dayanılarak anlatılmaktadır. Yine O’nun da Melikgazi’nin arkadaşlarından Halk ağzında Göğtepe denilir. olduğundan söz edilmektedir. Buradaki göğ, “parlak yeşili” ifade eder. Köy yakınındaki tepenin yeşil 22-Güzelce: olmasından dolayı köye bu ad verilmiştir. Köy, coğrafi yapısı gereği gelişmeye pek müsait olmadığı için Aynı adla anılan, yurdumuz- bakımsız kalınca adına Kötüköy da pek çok köye ve yaylamız vardır. denilmiştir. Ancak köy, daha sonra gelişerek mamur hale gelince, ad Göktepe (Malazgirt- Tunce- değişikliği esnasında köyün hiç de li), Göktepe (Ş. Urfa), Göktepe(- kötü olmadığı güzelce bir köy olHilvan), Göktepe (Birecik) Batı duğu kabul edilerek köye Güzelce Türkistan’da bir yerin adı “Gökte- adı verilmiştir. pe” dir. Toroslarda Akseki’nin üzerindeki meşhur bir yaylanın adı da 23-Çukurağaç: “Göktepe”dir. Eski adı Cüregen’dir. “Arının 21-Gülveren: son ufak oğlu” anlamındadır. Köyde arıcılık fazla olduğundan böyle Köy adını Gülbaba adlı bir bir adlandırma yapılmıştır. Köyün zattan alır. Köy sakinlerinden bazı- adı daha sonra değiştirilerek Çularının defalarca görmüş oldukları kurağaç olmuştur. Köy, coğrafi yarüyalar üzerine metfun olduğu yer, pısı gereği çukurda olup etrafta hiç yakın zamanda tespit edilmiştir. ağaç yoktur. Sadece köyün olduğu Zaman zaman akşamları ışık görü- yerde ağaç vardır. Bundan dolayı 33 köye Çukurağaç adı verilmiştir. Eski adı Trafşin’dir. Maraş’ın Afşin İlçesinden gelenler kurduğu 24-Cücün: için köye bu ad vermişlerdir. Daha sonra köyün adı değiştirilmiştir. Cüci Ulusu adındaki “Türk Nasreddin Hoca gibi Türk mizaDevleti’nden” gelme ihtimali olan hının ünlü ustalarından olan İncili bu isim, bazılarına göre ise Gürcü Çavuş’un bu köyden olmasından isminden bozmadır. dolayı İncili Çavuş denilmiştir. Köyün resmi adı ise İncili olmuştur. 25-Ekinli: 27-Kale: Eski adı Mardin’dir. Tahıl ağırlıklı bir köy olup ekinlerinin fazla- Köyün yakınındaki tepe üzelığından dolayı köyün adı değişti- rinde bulunan kale kalıntısına izarilerek Ekinli denmiştir. feten köye Kale adı verilmiştir. 26- İncili: 34 35 Kerim YILMAZ Kerim Yılmaz, 01.01.1959 günü Tomarza ilçesine bağlı Güzelce Köyü’nde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokulu ve lise 1. sınıfı Tomarza da, lise 2. ve 3. sınıfları Kocasinan Argıncık Lisesi’nde okudu. Üniversite de iyi bir bölümünü bitirme hayali aklından hiç çıkmamıştır. Acemi birliğini Eğirdir Dağ ve Komando okulunda, usta birliğini de Kayseri Hava İndirme Tugayı’na bağlı Köşk Kışlası’nda yaparak, vatani görevini tamamlamıştır. Yer eğitiminden sonra paraşüt atlayışlarına katılmış, başarıyla tamamlamıştır. sıcak gurbette, Medine’nin çeşitli mahallelerinde inşaat ustası olarak çalışmış. Hac görevini de yerine getirerek hacı olmuştur. Sonra vatanına dönerek, üç yıl kadar esnaflık yapmıştır. Daha sonra sınavla bir Kamu kurumuna girmiş. Askerlik sonrası Ortadoğu gezilerine çıkarak Suriye ve Ürdün üzerinden Suudi Arabistan’a gitmiştir. Yedi yıl gibi bir sürede Evli, iki kız ve bir erkek olmak üzere üç çocuk babası olan şairimiz, halen bir Kamu Kurumu’nda çalışmaktadır. Şiirlere ve ağıtlara meraklı olan şairimiz, kırk yaşından sonra başına gelen bir olaydan dolayı şiir yazmaya başlamıştır. Çeşitli kitap ve dergilerde şiirleri yayınlanmaktadır. Kalemi elinden düşürmeyerek Türk Kültürü ve Edebiyatına katkı sağlamaktadır. 36 TÔGA ÇORBASI Tôga çorbasının tadı, Tadında gizlidir adı, Mahkemede duymuş kadı, Çorbanın kralı tôga, tôga... Yeni nesil tôga bilmez, İçmiyorsa yüzü gülmez, Tadına akıl sır ermez, Çorbanın kralı tôga tôga... Lezzet verir nane yarpız, İçenleri etmez kabız, Tôga içmeyenler şanssız, Çorbanın kralı tôga tôga... Yöreseldir belki bize, Karıştır katığı öze, Kısmet olsun bir gün size, Çorbanın kralı tôga tôga... Zemherinin sert kışında, Çömçe dolanır içinde, Avşar avradı başında, Çorbanın kralı tôga tôga... Çay çıktı insanlar hasta, Tôga içmemişse tasta, Cılız kalır küçük yaşta, Çorbanın kralı tôga tôga... Ateş yaktım çok kaynattım, Çömçeyle tadına baktım, Ağzımı dilimi yaktım, Çorbanın kralı tôga tôga... Burcu burcu nefis kokar, Güç verir kuvvetin artar, Damara kan pompalar, Çorbanın kralı Tôga Tôga... Ebem yapsa tadı verir, Ömrüne ömürler gelir, İşte ona Tôga denir, Çorbanın kralı tôga tôga... Unutma eski gününü, Tôga içtiğin dününü, İçenlere sor ününü, Çorbanın kralı Tôga Tôga... Hazıra dağlar dayanmaz, Hiç bir çorba buna uymaz, İçenler soğukta buymaz, Çorbanın kralı tôga tôga... Kerim'iyem tôgam katı, Olsun oda verir tadı, Tadında saklıdır adı, Çorbanın kralı Tôga Tôga... Küçük tabak çabuk biter, Az yersem gözümde tüter, Beri getir ancak yeter, Çorbanın kralı tôga tôga... 37 TÔGA ÇORBASI (YOĞURTLU ÇORBA) (6 KİŞİLİK) MALZEMELERİ: 1 Su Bardak Döğme 5 Bardak Su 1 Yemek Kaşığı Un 2 Bardak Yoğurt 2 Yemek Kaşığı Tereyağı 1 Yemek Kaşığı Nane 1 Tutam Tuz YAPILIŞI: İlk olarak döğme, 2 bardak su ile bir gün önceden ıslatılır. Kalan su eklenerek düdüklü tencerede pişirilir. Diğer taraftan derin bir tencereye un ve yoğurt koyup çırpılır. Pişme suyundan bir kepçe alıp ılıtılır. Daha sonra yoğurtlu karışım tencereye konur. Çorba yavaş yavaş karıştırılır. İçine tuzu eklenir, yavaş yavaş karıştırılır. Tereyağı tavada eritilerek nane yakılarak çorbanın içine dökülür. Tekrar karıştırılır ve kâselere koyarak sıcak olarak servis yapılır. Kaynak: Emine AVŞARKOCAOĞLU Gülseren AVŞAKOCAOĞLU Tôga: Süzme yoğurtla yapılan üstüne tereyağı ve nane dökülerek yenen bir çeşit çorba. Yarpız: Yabani nane. Zemheri: Kara kış. Çömçe: Çomça, kepçe, büyük tahta kaşık. Çomça: Çömçe, kepçe, büyük tahta kaşık. Avrat: 1. Kadın 2. Karı, eş. Ebe: Büyükanne, nine. Buymak: Soğuktan donacak duruma gelmek, çok üşümek. Katık; 1. Yağsız, süzme yoğurt. 2. Ayran. Özemek: Yoğurt, pekmez vb. koyu şeyleri suyla inceltmek, sulandırmak. 38 39 Yılmaz ILIK 1940 Yılında Kayserinin Pınarbaşı ilçesi Kadılı köyünde 14 kardeşli bir Avşar ailesinin beşinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Köyünde okul olmadığı için ancak 11 yaşında Kadirli’nin Büyük- çeyanlı Köyünde İlkokula başlayabilmiştir. 1956 yılında Kayseri Gazipaşa İlkokulundan mezun olmuştur. Erzurum ilinin Dumlu bucağında askerliğini yaptıktan sonra 1963 yılında Batı Almanya’ya işçi 40 olarak gitmiştir. Orada kendisine yedi çocuk veren eşi Fidan Hanım ile evlenmiştir. Çocuklarının Alman Kültürü ile yetişmesini istemediğinden 1976 yılında Yurda kesin dönüş yapmıştır. Günaydın Kayseri Olay Gazetesi’nde “Binboğa’dan Öyküler” adlı köşesinde yayımlamıştır. 1986 yılında geldiği Antalya’da Almanya’da öğrendiği Alçı Dekorasyon üzerine firma açmış ve 17 yıl kaldığı Almanya’da ilk 2003 yılında BAĞ-KUR’dan emekli müteşebbis Türk olmak için 572 olmuştur. ortaklı Özgür – Emek AŞ.’yi Almanya’da kurup Alçıpen Fabrika- Dört kız çocuğu Üniversite sı’nı Türkiye de inşa edip, faaliyete mezunu, iki oğlu iş adamı olup bir geçirmek için kredi talebinde bu- kızı da Güzellik uzmanıdır. Kalabalunulmasına rağmen, o sıralarda lık bir aileden gelen Yılmaz Ilık’ın 8 Türkiye de yaşanan ekonomik kriz kız, 5 erkek torunu vardır. nedeniyle kredi talebi karşılanamamıştır. İlk defa olarak kendisi Yılmaz Ilık halen Dünya’nın tarafından hazırlatılan geniş çaplı en güzel yeri; çünkü çocuklarımın fizibilite raporu şimdi ki alçıpen hepsi yanımda dediği Antalya’da fabrikasının kuruluş aşamasında yaşamaktadır. ilgililere yol göstermiş bu anlamda küçük de olsa yine de yurduna bir Asla yaşadığı acıları ve hakatkı sağlamıştır. yatın anlamını unutmadı. Büyük umutları ve rüyaları vardı. Hayatı 1979 yılında Kayseri’de Çağ- hep dolu dolu yaşadı. En büyük hadaş Lokantası’nı işletirken çok yallerinden birisi de bu kitabı eline sayıda ki lokantacıları bir araya almaktı. getirmek ve yasal bir topluluk oluşturmak için Kayseri Lokantacılar Küçücük yüreğinde yaşadığı ve Pastacılar Odası’nı kurmuş, ilk annesizlik özlemi ile belki de hep Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yap- gidenlerin arkasından ağladı ve mıştır. ağlayanlarında yüreğindeki acıyı duydu. Avşar’ın Acıyan Yarası as Avşar olması sebebiyle ço- lında onun ta içinde hep yaşadı. cukluktan beri duyup dinlediği ve Şimdi bu acıyı çok güzel hikâyelerhatta bizzat içinde yaşadığı birçok le bizimle paylaşıyor. ağıt, masal ve hikâyeyi 1977 yılında 41 NE DEYİM DE NE SÖYLEYİM Pınarbaşı uzun yaylada Çerkezlerle Avşarlar arasında yurt edinme konusunda kavgalar yıllarca sürer gider. Bu kavgaların sonucunda yüzlerce evin ocakları söner. Maraş, Sivas paşaları araya girer, Çerkezlerle Avşarları barıştırırlar. Birbirlerine kız verir alırlar. Gelinler eskiyince kavgalar tekrar alevlenir. Buna benzer durumlar yıllarca devam eder. Padişahlardan da fer¬man gelir sulh içinde yaşamaları için. Kim dinler padişahın fermanını ölür öldürürler birbirilerini. Çerkezlerle Avşarların barışık olduğu bir dönemde ünlü bir Avşar beyi ölür. Taziye için Çerkez beyi, ölen Avşar beyinin obasına gider. İkram izzet gördükten sonra, hazırda bulunan Avşarlar ağıt söyleyerek ağlamaya başlarlar. Sanki ölü şimdi ölmüş gibi. Bu hali gören Çerkez beyi yadırgar. Yanındaki ge¬tirdiği tercümana sorar ne oldu, yeni ölen birimi var? Yoksa başlarına gelen kötü bir şey mi oldu? Tercüman Çerkez beyine ağıtın ne olduğunu anlatır. Avşarlarda sayılan sevilen bir adam ölürse ona ağıt yakarlar onun unutulmaması için. Ne güzel şeymiş bu, öldükten sonra yıllar¬ca anılmak. Uzun Yay- lanın Akviran Köyünden Çerkez Patin Bey der ki oracıkta, ben ölürsem aynen Avşar beyleri gibi bana da ağıtlar yakılsın. Adım şanım yaşasın der, giderler. İnsan kalıcı değil ya, bir gün olur, Çerkez Patin bey ölür. Vasiyeti yerine getirilmesi gerekli. Bütün Çerkez kadınları toplanır ağla¬şırlar. Ama hiç birisi iki kelimeyi yan yana getirip ağıt yakarak, Patin Beyin vasiyetini yerine getiremezler. Bu işi ancak bir Avşar’ın yapabileceğini düşünerek cins Çerkez atları hazırlanır, biner gençler, sürerler Avşarlara. Gelip Avşar beyine durumu¬nu anlatırlar. Bey bu işi Hasa Köyünde Kamer Altan isimli hatunun yapabileceğini söyler. Hassa Köyündeki ağıtçı Kamer Hatunu alır Akviran Köyüne getirirler. Kamer Hatunun geldiğini gören meraklılar, yarılırlar yol verirler. Kamer Hatun ölünün yanına oturur. Bana bu ölünün esbapından (*) verin der. Beyin ceketini getirip eline verirler. Kamer Hatun elindeki deri ceketi bir sağa bir sola evirir çevirir. İçinden söyleyecek bir şey geçmez. Türkçe bilenler; haydi de ne diyeceksen de, de biz de belleyek derler. Kamer Hatun açar ba¬kar ölünün yüzüne, burnu uzun, yüzü kıllı, sarı tüylü, yüzü çilli, yedikleri darı, giydikle- 42 ri deri, gözü gö, benizleri sarı bir millet¬ten biri. Kamer Hatunun ciğeri yanması gerek ağıt söylemesi için, esmer tenli kara göz kara kaşlı olması gerekli. Bu adamı görünce ağıt söylemek için, içinden bir şey geçmez. Geçmişte kalan olaylar gelir geçer aklından. Onu dinlemek isteyen me¬raklılara dönerek: Ne deyim de, ne söyleyim Ölü bizim olmayınca Birer, birer Çerkez mi biter Beşer, beşer ölmeyince Teneşiri tahtı idi Ölünecek vakti idi Ne deyim de ağlayayım Ciğerimi yaktı idi Türkçe bilmeyenler tercümana sorarlar, ne dedi, ne dedi? Tercüman tercüme eder. Bunu duyanlar aman susturun şu kadını yoksa vallahülazim hepimizi öldürecek derler. Çerkez dostlarım kusura kalmasınlar, başkası söylemiş ben de yazdım. Patin beyi rahmetle anıyo Dinleyenlerden biri: Bu ne bi- rum. çim ağıt bacım, ne diyeceksen doğ*Esbap: Giysi ru de. 43 SÖZLÜK Aa : Ak, beyaz. Aaa: O anda yapılan bir iş veya davranışın aşırıya kaçtığı durumlarda kullanılır. Aabbavv: Aşırıya kaçan durumlarda “hayret ünlemi” olarak kullanılır. Aal: Ağıl. Tarla veya bahçeler arasında çalılardan örülmüş duvar. Aaz: Ağız. İneğin yavruladıktan sonraki ilk sütü. Abarı: Şaşkınlık, hayret ifadesi . Abarii : Şaşkınlık, hayret ifadesi . Ablak: Parlak, yuvarlak, dolgun yüz. Acar: Yeni. Acar akça: Katkısız, saf gümüş para. Acarlamak: Tazelemek, yenilemek. Acem: İran, İranlı. Acep: Acaba. Acer: Yeni . Acısu: Yozgat Alaca arasında yer adı. Adı batasıca: Domuz. Ağar: Ağır, yavaş. Ağcalıoğlu: Kozan’ın Akçalı köyünü kuranlardan ünlü biri. Ağdam: Kadirliye bağlı köy. Ağır devlet: Gösterişli yaşam. Ağır sohbet: Koyu, derin, ustaca söyleşi. Ağlık: Aklık, beyazlık. Ağu ağacı: Zakkum ağacı. Ağyar: Sevgili. Ağzı yumulasıca: Ölesice. Ah ü zar: Ah çekmek ve ağlamak. Ahdetmek: Gayret göstermek. Ahır Dağı: Kahramanmaraş’ın kuzeyindeki dağ. Ahir zaman: Son zaman, kıyamet günü. Ahlat: Yaban armudu. Ahmet Bey: İstanbul’a sürgün edilen Elbeylioğlu Ahmet Bey. Ahval: Haller, durumlar. Akdağ: Yozgat ilinin Akdağmadeni ilçesi. Akkale: Kozlu - Andırın - Göksun arasında yer adı. Akköprü: Kozan - Kadirli arasındaki Çukur Köprü. Al: Hile. Alabaş: Bir tür küçük, çizgili motifli kavun türü. Alaf çalmak: Alev çalmak. Sıcak ve nemli havanın etkisiyle oluşan etki. Alağbak: Siyahlı beyazlı, güvercin büyüklüğünde bir kuş. Alamaç: Hızlı yanan alev. Alay Herhangi bir törende veya gösteride yer alan topluluk. Genellikle üç tabur ve bunlara bağlı birliklerden oluşan asker topluluğu. Alayı: Hepsi . Alemençik: Bir kuş türü. Alenmek: Dalga geçmek, durmak. Alınışın: Alınınca. Alim Allah: Allah bilir. Alkış verme: Dua etme. Allah abatlar veresi: Allah temiz,a- 44 çık bahtlar versin. Altınbulak: Kars ili, Sarıkamış ilçesine bağlı bir köy. Amanat: Emanet. Amber Ağanın Pınarı: Kayseri İli, Pınarbaşı İlçesi, Kızılören Köyünde sulak bir mevkiidir. Anaç: Yaşı ilerlemiş, gözü açılmış Anarıya gitmek: Daha çok taşıtların geri geri gitmesi demektir. Anca: Ancak Apalak: Babayiğit, iri yarı adam yarması. Aralı: Aralıklı, uzak. Arısili: Tertemiz. Arıya gitmek: Tüketim malzemelerinin kullanılmaz hale gelmesi veya getirilmesi demektir. Arnac: Karşılık. Asbap: Giysi . Asi Suyu: Hatay ilinden geçen Asi ırmağı. Aşam: Akşam Aşılak: Aşılanmış. Aşma: Ağıllardan geçen yol, yolak. Aşşa: Aşağı. Avara: Boş gezen, işi olmayan anlamındadır. Avarlık: Biber, patlıcan vs. ekilen yere denir. Avrat: Hanım. Avşar Osman: Kayseri- Pınarbaşı ilçesinin Toybuk köyünde oturanların dedesi. Ayakyolu: Tuvalet. Ayampur: Aşırı nemli hava. İnciri olgunlaştıran hava olarak bilinir. Ayaz: Soğuk. Ayın esgisi: Eski ay. Bu zamanda kesilen ağaç daha uzun süre dayanır. Ayrık: Bir tür ot. Azık: Yiyecek, yol yiyeceği, erzak. Aziye: Aziziye, Kayseri ili Pınarbaşı ilçesinin eski adı. Aziziye: Kayseri ili Pınarbaşı ilçesinin eski adı. Bab: Giriş, kapı. Bacı: 1. Büyük kız kardeş, abla. 2. Kız kardeş. Bağır: Göğüs kafesi. Bahadır- Bahadırlı: Kırıkhan yöresinde oturan bir Türkmen oymağı. Bahta bakan: Bukelamun. Bambıl: Pirecik. Tohuma düşen böcek. Başı esik: Başı eksik anlamında kullanılır. Tam dolu olmayan. Batasıca: Ölesice anlamında azarlama. Batçı: Ucu sivri deynek. Bay: Varlıklı, zengin. Bayır: Yokuş. Bayramcalık: Bayramlık. Bayramda giyilmek için alınan giyecekler. Bazlama: Kalın pişirilen saç ekmeği. Bedel: Askerlik yapmamak veya yapılacak süreyi kısaltmak isteyenlerin devlete ödedikleri para. Bekere: Çıkrıklarda eğrilecek ipin dolandığı yer. Belcen: Kuru incir Belik: Saç örgüsü. 45 Bellemek: Öğrenmek . Bensinmez: Önemsemez. Bıçgı: Testere. Bıldır: Geçen sene, geçen yıl. Bılız: Yaramaz çocuk. Ermeni çocuğu. Bibi: Hala, babanın kız kardeşi. Bider: Tohum. Bidon: Plastik kavanoz. Binboğa: Binboğa dağı. Binek taşı: Ata binmek için üstüne çıkılan yüksekçe taş. Bir bonak yamır: Yağmurun birden başlayıp durması. Bire: Bir çeşit hitap şekli. Birine şişmek: Birinin hoşuna gitmesini istediği davranışlarda bulunmak. Bisseel: Az sonra. Bişme: Güveç. Bişşek: Yayıktaki ayranı karıştırmaya yarayan çubuk. Biyaktan: Az önce. Bocit: Sürahi. Bor: Ekin tarlaları arasında ekilip sürülmemiş otu bol olan yer. Boran: Yel, şimşek ve gök gürültüleriyle karışık yağan ve kısa süren zorlu yağmur. Boru: Borazan Bostan: Küçük bahçe. Boşandırmak: Bir delikten geçirmek. Boyunduruk: Çift süren veya arabaya koşulan hayvanların birlikte yürümelerini sağlamak için boyunlarına geçirilen bir tür ağaç çember. Boz: Kül rengi. Böğür: Vücudunun kaburga ile kalça arasındaki yan bölümü. Böö: Örümcek. Böön: Bugün Böön: Bugün. Börk: Takke. Börkenek: Kapşon. Börtlenmek: Haşlanmak, yanmak, ısınmak, kızarmak. Bre: Erkekler için kullanılan samimi ifade. Bre: 1. Ey, hey anlamında kullanılan bir seslenme sözü. 2. Be yerine kullanılan bir seslenme sözü. 3. Vay anlamında şaşma bildiren bir seslenme sözü: Bre, bu ne büyük gemi! 4. Şaşkınlık, coşku anlatan bir seslenme sözü. Bu ne şaal iş: Bu ne biçim,çeşit iş. Buhur: Erkek deve. Buncaaz: Bu kadar, Bu kadarcık. Buncalış: Bu sefer. Bunsukmak: Dumandan, isten bunalmak. Bük: İçine girilemeyen çalılık. Bük: Yokuşta kıvrımlı yoldan kıvrımın son görülen ucu. Büvelek: Bir çeşit hayvanlara iğne batıran sinek. Büvet: Küçük havuz. Kısıtlı imkanlarla yapılan havuzcuk. Caa: Banyo lavabo. Caalak: Mutfak, banyo gibi yerlerin atık su gideri. Calak: Olmamış Küçük karpuz. 46 Caldırtı: Ses, herhangi bir şeyin etrafını etkileyerek ses yapması. Camız: Manda. Camlatmak: Çerçeveletmek. Cangama: Çekişmek, tartışmak, gürültü etmek, etrafı rahatsız etmek. Cangama: Laf kalabalığı Carbık: Çok konuşan, tartışan kişi (bayanlar için kullanılır) Cardın: Farenin büyüğü Carsa: Bir kumaş türü Cascavlak: Üzerinde hiçbir şey olmayan, kel. Cehdetmek: Çalışıp çabalamak. Celfin: Piliç Celse: Oturum. Cemkirmek: Gereksizce bağırmak. Cere: Turşu küpü. Cerek: Çadır kurmada kullanılan uzun ağaç. Ceren: Ceylan. Cescevlek: Biçimsiz Ceyran: Elektrik Cıba: Domuz yavrusu Cıda: Kargı gibi bir çeşit sopa, savut. Cıkıl: Madeni para Cılbak: Çıplak. Cılk: Bozulmuş yumurta Cıllıcı: Kavgacı, oyun bozan Cıllımak: Yan çizmek, oyun bozanlık yapmak. Cıncık: Cam parçası. Cıngar çıkarmak: Kavga çıkarmak, anlaşmazlık çıkarmak, cıllımak Cırcır: Fermuar, patos. Cırlavuk: Kayseri Kocasinan İlçesinin Mahallesi (Eskiden Köydü). Cırnavık: Ağustos böceği Cırtık: Tırnak, diken çiziği Cilkes: Tamamen Cirpinti: Maki türü Ciyeriyin sapından vurulasın: Ciğerinden hastalanasın, ölümcül hastalığa yakalanasın Coruk: Küçük, yumurtlamayan tavuk Cöb: Cep Cuvara: Sigara Cübür: Cüprenti, suyun yüzeyinde bulunan kurumuş yaprak, gazel. Cücüğ Cücük,Civciv, Kuş yavrusu. Cüllük: Hartlap ağacının meyvesi. Cüprenti: Cübür, suyun yüzeyinde bulunan kurumuş yaprak, gazel. Çaal: Genellikle tarlaların kullanılmayan yerindeki toplanan taş yığını. Çaardek: Ayçiçeği. Çalkama: Çalkambaç, ayran. Çalkambaç: Çalkama, ayran. Çandır: 1.Gelişmemiş 2. Karışık durum. Çapa: 1.Tarlada ürünlerin arasını süren tarım aleti 2. Büyük kazma. Çapıt: Bez parçası. Çardak: Evin dışında oturmak için kullanılan “kamelya” Çarık: Topuğu bükülmüş ayakkabı. Çarpana: Kuş avlamak için kullanılan lastiklerde (sapan) içine taş konulan deri bölüm. Çatalavrat: Bir böcek türü 47 Çatırtı: Herhangi bir şeyin ani veya hızlı ses çıkarması Çaygara: Su içmek için su kaynağının önüne yapılmış küçük havuzcuk. Çebiç: Oğlağın büyüğü Çekişmek: Ağız kavgası. Çeltik: Kabuğu ayıklanmamış pirinç. Pirincin tarladaki hali Çen: Ceviz içi. Çen: Parça, yarım, diğer yarısı Çenedini ayırmak: Bacaklarından ayırmak. Çepel: Bulaşık Çepelce: İmamoğlu deresinin kaynağıdır. Çerçi: Seyyar satıcı. Çeten: Traktörde römorkun üzerine tahtalarla ilave yapılmış şekli. Çetil: Fide Çevrengeç: Suyun döndüğü yer. Kıvrımlı akıntı. Çezmek: Çözmek. Çığ: Tarhananın kurutması için üzerine konulduğu uzun ince kamışların yan yana konulması ile yapılan örgü. Çıırmak: Seslenmek. Çıkın: İçine yiyecek veya diğer eşyaların konulduğu bez parçası. Çıkla: Tamamen Çıkmak: Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek. Çıkmak: Kocası ölen gelinin baba evine dönmesi. Çıkrık: Yün eğirmek için yapılmış; kasnak, bekere ve ayaktan oluşan mekanizma. Çıngıl: Küçük dal. Çınkı: Parça Çıtımık: Menengiç ağacı Çıtırtı: Herhangi bir şeyin etkisiyle çıkan küçük ses. Çili: Pamuğun çiğ yağdıktan sonra kabuğuyla beraber toplanması. Çilpik Küçük parça: Küçük parça Çimmek: Banyo yapmak, Yıkanmak. Çinçik: Kuş Çinke: Küçük parça (saydam taş için de kullanılır) Çisemek: Çiğ gibi, çiğe yakın. Çomça: Kepçe . Çotul: Ağacın kollarının ilk ayrıldığı yer Çömçe: Büyük tahta kaşık. Çul: Keçi kılından dokunan yaygı olarak kullanılan düz desensiz dokuma. Çüven: Davul tokmağı. Daarmen: Değirmen. Dabaka: Tütün tabakası. Dabanca: Tabanca. Dalkılıçlı: Türkmenlerde bir oba adı. Kadirli’nin Mehmetli ve Azaplı (Avşarlı) köylerinde otururlar. Dalle: Taş dizilerek oynanan bir oyun. Damah: Cimri (tenezzül etmek) Damın duluğu: Evin köşesi. Damızlık: Herhangi bir şeyin çoğalması için saklanan numune, örnek 48 Dar ikindin: İkindinin akşama yakın bölümü. Darbız: Toprağın nemi. Davış: Ses, herhangi bir şeyin hareket ettiğini belirten ses. Dayramak: Aşırı gerilmek. Değişin: Değince, değdiği zaman. Delaa: Delikanlı. Demlik: Sürekli Dene: Tane . Depegolu: Traktörle pulluk, çapa, gaster gibi tarım aletlerinin yukardan da bağlantısını sağlayan alet. Depgi: Genellikle tarhanayı pişirirken karıştırmak için kullanılan araç. Depik: Tekme. Derviş Paşa: Fırka-i İslahiyye komutanı, müşir (mareşal). Deşirmek: Dilenmek . Deşirmek: Toplamak Devlikisüün: Ertesi gün. Deyi: Diye Dezze: Teyze. Dıdısının dıdısı: Sisileli, dolambaçlı durumlar için kullanılan bir söz. Dıkılmak: Girmek, katılmak. Dıkız: Az nemli. Dıngırcını avlamak: Bir olayın ayrıntısını öğrenmeye çalışmak Dıngıt: Saçın traş makinasıyla sıfır numaraya kesilmesi Dışlık: Keyif. Dik: Meyili çok olan yer Dil: Anahtar Dilber Genç kız. Alımlı, güzel kadın. Gönlü alıp götüren güzel. Dinelmek: Ayakta durmak. Dingil: Tepe, uç nokta. Diremince: Herhangi bir şeyin tam oturması. Dirgen: Ekin sapını patosa vermede veya bir yere taşımada kullanılan alet. Dokanmak: Dokunmak. Dokurcun: Dokuz taş. Dombalak: Takla Doru: Gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi koyu renkli olan, yağız at. Döğme: Döğülüp kabuğu çıkartılmış buğday, yarma. Dölek: Düzlük yer. Dölek durmak: Düzgün durmak. Döş: Göğüs, bağır. Döşek: Yatak. Dövme : Buğday, arpa, mısır, bezelye vb.nin iri çekilmişi, yarma. Döyüsün: Deyyusun. Dulda: Yağmur, güneş ve rüzgann etki etmediği kuytu yer. Dulda: Rüzgar eserken, rüzgarın etki etmediği, ulaşamadığı yer. Duluk: Şakak üzerinde saç ile sakalın birleşimi olan kısım. Surat, yanak. Duşka: Çene. Dutmaç: Eriştenin ekşili mercimek veya pirinçle pişirildiği bir tür yemek türü. Duvar: Düvel, devlet. Düşürdüler al vurdu ya: Hile, pusu. Düven: Gem. Buğdayı harmanda öğütmek için kullanılan altında sivri taşların çakılı olduğu, öküzle- 49 rin çektiği bir araç. Ebeş: Çirkin sarışın. eee! eee!: Arka arkaya yapılan hatadan sonra söylenen bir ünlemdir. Eerelti Meşe: Meşe. Efe: 1. Kadın erkek arasında kullanılan çağırma ünlemi. 2. Gelinin kayınbiraderini çağırmak için kullandığı sözcük. Eferim: Aferim. El lehençesi: El ve ayak yıkamak için kullanılan araç. Seyyar lavabo. Elbeyli: Avşar Türkmenleri içinde bir oymak. Elçi İki kişi arasında söz getirip götüren, bunu iş ve huy edinen (kimse). Kız istemeye gönderilen kimse, görücü, dünür. Elefetsiz: Manasız. Eletmek: İletmek, ulaştırmak. Eli belinde: Genellikle çardak ve hayma yaparken kullanılan, direkle tavanı oluşturan ağacı bir birine bağlayan ağaç. Elkızı: 1. Gelin. 2. Kadın, eş. Ellam: Her halde. Elleem: Her halde anlamındadır. Yanlış bilinen bir durum sonrası da söylenir. Ellengeç: Yengeç Ellice: Tava. Ellik: Ekin biçerken parmaklara takılan elçek. Elyazı: Dadaloğlu (Özler - Taf) kasabasından Zelfin (Üçkonak) arasında kalan ve Toklar bucağına doğru uzanan düzlüğün adıdır. Emeğim çobana döndü: Emeklerinin boşa gitmesi. Emilik: Keçinin yeni doğmuş yavrusu. Emmi: Amca. Endirmek: İndirmek. Enek: Bilye oynarken, dikilen madeni para. Enek : En iyisi. Enik: Hayvan yavrusu. Erinik yağ: Bekleme süresini uzatmak için tereyağın eritilmiş ve tuzlanmış hali. Erinmek: Üşenmek. Esbap: Giysi Eseri mıkı: Büyük çivi. Esse mi?: Essah mı? Sahi mi? Gerçekten mi? Eşe: Anşa, Ayşe. Eşgere: Aşikar, apaçık, herkes tarafından fark edilebilen. Eşiklik: Evin giriş kısmı. Evlensek: Evlenmeye aday, evlenmek isteyen kişi. Evmek: Acele etmek. Evreeç: Yufka ekmeği döndürmek için kullanılan ağaçtan yapılan yassı araç Evsin: Kuş avlarken, kuştan gizlenmek için yapılan çalılardan yapılan evcik. Eye ekiştirmek: Zaman geçirmek, ayak sürümek. Fak: Tuzak. Fakı: Fakih, hoca. Fakih: Fakı, hoca. Fedik: Kaynamış mısır, buğday ta- 50 nesi, hedik. Felfellemek: Sendelemek. Ferman: Padişah buyruğu. Fılcırtmak: Düzensiz bir şekilde atmak. Fırfırı: Küçük yağmurlama. Fırıştak: Fırıldak, topaç. Fırka-i İslahiye: 1864 sonlarında Fırka-i Islahiye adı altında bir kuvvet oluşturulmasına karar verildi. Kurulan Fırkanın kumandanlığına Dördüncü Ordu Müşürü Derviş Paşa ve fevkalade memuriyet-i mahsusa sıfatıyla da Ahmet Cevdet Paşa tayin edildi. 1865-1866 yıllarında Çukurova, Cebel-i Bereket (Gavur Dağı) ve Kozan dağlarında devlet idaresini yeniden kurmak üzere oluşturulmuş askeri kuvvet. Fışgırık: İlaçlamada kullanılan motorsuz, elle çalışan zirai mücadele aracı. Filteke: Çatal iğne. Filtik filtik: Paramparça. Firez: Anız. Firik: Buğday başaklarının olgunlaşmamış hâli. Firtik: Uyanık gözü açık (bayanlar için). Fiske: Eski aydınlatma aracı Fistan: Entari. Fiyd: Küçük bir kuş türü. Fuzulİ masraf: Fuzulİ masraf, Gereksiz yapılan harcama Gabırlık: Mezarlık. Gabıt: Pardüso kaban. Gaco: Hoyratça hareket eden genç. Gada: Dert, hastalık, belâ. Gadanı alıyım: kazanı, derdini, belanı alayım. Gadasını almak: Tasasını, kazasını, derdini, belasını, kaygısını, kederini almak, üstlenmek. Gadef: Kulplu bardak, kadeh. Gafası firirek: Anormal davranışlarda bulunanlar için söylenir. Galan: Kalan, şimdi. Galın: Kalın, başlık Galice potin: Bir cins topuklu potin, ayakkabı. Galiç: Orağın küçüğü. Gallep: Güvercin. Galli: Sincap. Galp: Ağır hareket eden. Kanı ağır. Gamgı: Odunun kesmenin etkisiyle oluşan parçası. Gamiş: Kamış. Gandak: Büyük çukur. Gapıt: Kaban Gaplık: Raf. Gara erk: Siyah renkli deve. Gara guş Kara Kuş, Kartal cinsindan kuşlara verilen genel ad. Gara guvan: Fenni olmayan, uzun, el yapımı kovan. Garaa: Kargı. Garaböcük: Salyangoz. Garaçalı: Dikenleri uzun ve çok olan bir maki türü. Karaçalı Garaltı: Tam seçilemeyen, ne olduğu anlaşılamayan görüntü. Karartı. Garamak: Kızarak suçlayıcı sözler söylemek. Garanışmak: Karanlık olmak 51 Gar’ardıç: Karaardıç, ardıç ağacının en iyisi. Gareen: Hoş kokulu bir ot türü. Garez etmek: İnadına yapmak. Garsambaç: Kar pekmez karışımı yiyecek. Gasbalık: Avlunun tahtadan yapılmış kapısı. Gasıl: Arpanın yeşil, başak çıkarmamış hali. Gaster: Modern ilaçlama makinesi. Gaşşak: Keçi, koyun gibi küçükbaş hayvanlar için yapılan korunak. Koyun ve keçi konulan ağaçlarla çevrilen, üzeri açık veya kapalı yer. Gatık: Ayran (Torba gatığının özenerek ayran haline getirilmesi.) Gavırga: Patlamış mısır Gavıt: Kavrulmuş buğday yada mısır öğütülerek yapılan yiyecek. Gavur dedengil: Ot türü Gaydasına böyle geldi: Kafiyesine uydurmak. Gazel: Kurumuş yaprak. Geliç: Ot türü Gem: Düven. Buğdayı harmanda öğütmek için kullanılan altında sivri taşların çakılı olduğu, öküzlerin çektiği bir araç. Gemini gevmek: Bir olayı yapmak için istekli bir şekilde beklemek Genden ağlamak: İçten ağlamak. Gıb gırmızı: Kıpkırmızı Gıcı: Kırcı, Dolu ile kar arasında, küçük taneli yağış. Gıcık: Hoş olmayan. Gıcır: Yeni, taze. Gıcilo: Tohum. Gıçıırık: Kıçı kırık, beğenilmeyen Gılik tomatis: Küçük domates. Gımçıtmak : Koparmak. Gır kişmir: Sarışın birinin güneşin etkisiyle daha da sarışınlaşması. Gıralaaç: Kıral Ağacı.(zomzalak) Gıran dıkıla: Kıran gele, gelsin. Kökü kurusun! Gırçarmak: Niyetinin kötü olduğunu belli etmek Gırıflamak: Küçük parçalara ayırmak. Gırızet: Eski bir kumaş çeşidi Gırklık: Koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanların yününü kesmek için kullanılan ilkel makas. Gırrıbak Goptu: Ortalık karıştı. Gırtgırtı: Gagası uzun bir kuş türü. Gısga: Küçük soğan tohumu. Gısıkmak: Herhangi bir şeyin sıkışması. Gısır gısır torba: Dokuma olmayan hazır, naylon karışımı(naylondan) olan torba. Gıvratmalı: Burmalı (bilezik) Gıyamat gımı: Herhangi bir şeyin çok olduğunu belirtmek için kullanılan bir söz. Gıyılgan: Maddesi ağaç olan her maddeden batıcı, delici küçük parça. Gıymık: Odun parçası. Gıyrak: Küçük kum veya toprak parçası. Gızılbacak: Ot türü Gızınmak: Isınmak 52 Gocunmak: Alınmak Goddik: Ukala Gompile: Komple. Hepsi, tamamı. Gongulu gook: Boş, kovuk Gontak: Araba anahtarı. Goo etmek: Dedi kodu etmek. Goode: Vücut. Gopli: Sürülmüş tarladaki kesekleri ezmek ufalamak için kullanılan tarım aleti. Goynek: Fanila. Goza çıbıı: Pamuğun yapraksız çubuğu. Göbelek: Şapkalı mantar. Göcek güpre: Buğdayların göceklemesi(çoğalması) için atılan gübre. Göde: Şişman Göğ: Açık mavi. Göğ Gök. Gökcek: Güzel, alımlı, yakışıklı. Gökgülü sarı: Göğüs kısmı sarı olan küçük bir kuş türü Gön: Deri Göo: Yeşil. Göönmek: Göyünmek. Ateş veya ısının etkisiyle, yanmaya yaklaşmak. (Neredeyse yanmak.) Göööm gö: Olgunlaşmamış Görestim: Bir kimseyi veya bir şeyi görmeyi, kavuşmayı istemek, göreceği gelmek, özlemek Görücüyüm: Göreceğim. Göstere: Kayseri ilinin Tomarza ilçesinin eski adı. Götün götün gitmek: Geri geri gitmek. Göynek: Gömlek Gubarmak: Şişmek Gulunç: Kulunç, Omuz. Gumbilis: Kominist Gunnacı: Gebe Gurhana: Mezarlık. Gurk tavuk: Civciv çıkarma zamanı gelen, çıkarmak isteyen tavuk. Gurmut: Ahlat türü. Guruyer gunduzu: Gayış kanat Guşana: Küçük leğen. Guşana: Süt kabı Guvan: Kovan Guyruu tıpılatmak: Can vermek (guyru titiretmek) Gücücüğ Küçücük. Gücük: Kısa. Gülgülü: Kırmızı. Gülle: Bilye. Gümbür: Ağaç yayık. Gün: Güneş. Güvermek: Yeşermek. Ha deyince: Haydi deyince. Habba: Fatma, Habibe. Habe: heybe. Haçan: Ne çabuk, ne zaman. Hakına: Yavrulamamış keçi. Hakını avcuna koymak: Gereğini yapmak, dersini vermek Halaka: Gezmek. Halbır: Kalbur. Halep garası: Yeşil karpuz türü. Hall’uşağı: Hall’oğlu sülalesi. Hambalis: Aşılı mersin.(Maki türü) Hamut: Koşum hayvanlarının boynuna geçirilen ve araba kollarına tespit edilen koşum takımıdır. Hamzan: Tereyağı saklanan kap. 53 Han’ oldu: Hani nerde kaldı? Hapban: Kuş tutmak için yapılan kapan. Hapban gımı: Bir parçanın tamamıyla istenilen yere düşmesi. Haral: Harar. Kıldan dokunmuş, Ketenden yapılmış büyük çuval. Harar: Haral. Kıldan dokunmuş, Ketenden yapılmış büyük çuval. Hardalatsız: Biçimsiz Hartlap : Kocayemiş. Hasıla: Bir yazı veya sözün anlamını daha kısa ve özlü biçimde veren yazı veya söz, hülasa, fezleke, ekspoze, özet. Hasır: Saz, kabuk, yaprak vb. bir bitki maddesiyle örülmüş taban veya tavan örtüsü. Hasta yoklamak: Hasta ziyaret etmek Haşventi: Küçük çalı, yaprak karışımı kırıntı. Havrana: Yakası ve yenleri geniş kürk. Hayıflanmak: Acınmak, üzülmek, yerinmek, esef etmek. Hayma: Genellikle güneşten korunmak için dört direk üzerine yapılır, üzeri ağaç dallarıyla kapatılır. Hayma: Ot yığını (özellikle kış için toplanmış olan). Hazele: Geveze, afacan. Hebil: Yabani sarmaşık Heebe: Heybe. İki cebi olan, dokunmuş, eskiden eşya taşımak, gübre atmak için kullanılan bir eşya. Helik: Küçük taş parçası. Helke: Satır, su kabı. Hellen hellen etmek: Emaneten duran, sallanan, her an yıkılabilir. Hellenmek: Sallanmak. Hergetmek: Tarlayı sürülerek nadasa bırakmak. Herif: Bey, Erkek. Hers: Hırs, kızgınlık, öfke. Hetif: Üzüm döküntüsü Hıllangaç: Salıncak Hımbıl: Eskiden, kağıtlara yazılan kelimeleri bulmayla ilgili bir oyun. Hıncırık: Hayvanların tekmesi. Hıntıbığım Kesildi: Nefesi kesildi. Hırtık: Eklem yerlerinin kayması, zedelenmesi. Hışgımı: Epeyce. Hışım çıktı: Yoruldum. Hışırlı: Pamuğun kabuğuyla toplanmış hali. Hıta: Acur. Holluğu inmek: Hevesinin gitmesi, isteğinin bitmesi. Holungu: Büyük sopa. Hombuluna almak: Omuzlarına almak. Hopilik: Tohum. Hopuna almak: Sırtına almak. Horanta: Evdeki nüfus. Ev halkı. Horum: Susamın sapıyla beraber kurutulması için belinden bağlanmış ve bir birine yaslanmış koni hali. Horuzlanmak: Diklenmek. Hoşarlanmak: Hoşuna gitmek. Hotacı: Cömert, yüce gönüllü. Hozak: Olgunlaşmamış incir. 54 Hozu: Kanı soğuk. Hölümek: Tohumu su ile karıştırarak, tohumun nemlenmesini sağlamak. Höpürdetmek: Ses çıkararak, kahve veya çay içmek. Hörtük: İşe yaramaz. Höykürmek: Yüksek sesle ağlamak. Hu: Saptan yapılan korunak. Hûn: Kan. Huysukmak: Tehlikeden haberdar olmak, bir yere gitmek istememek. Huzulu masraf: Huzulu masraf, Gereksiz yapılan harcama Hümzünmek : Yeltenmek. Hüs: Sus. Ihmak: Devenin çöküp oturmasıdır. Iralanmak: Sallanmak, bir binanın sallanması Irbık: İbrik Irzı kırık çocuğu: Irzıırın çocuğu. Irkı bozuk, soyu belirsiz. Irzıırın çocuğu: Irzı kırık çocuğu. Irkı bozuk, soyu belirsiz. Ismarıç : Sipariş. Istar: Halı, kilim tezgahı. Işgın: Sürgün, filiz. Işgıya: Eşkiya Işımadan: Şafak sökmeden Izıcık: Az, biraz. İbili: İbibik kuşu. İçlik: İşlik, gömlek. İçlik: İşlik, Yelek altına giyilen mintan. İdirolluk: Traktörlerin arka kısmındaki hidrolik kollar . İkirciklenmek: Huylanmak, şüphelenmek, kötü bir durum sezmek. İl: Aşiret, oymak. İlahane: Lahana. İlançe: Büyük leğen. İliksiz: Yaramaz İneemen: Kertenkele benzeri bir sürüngen. İsmarıç: Sipariş. İşlik: İçlik, gömlek. İt gılı postal bağı: Başı dibi olmayan, gereksiz, kayda değer bir şey olmayan. İtaa: Ekmek yapılırken yere serilen bez. Kadıoğlu: Kahramanmaraş’ta ünlü bir aile. Kakılı: Pek çok, yığılı, dolu. Kamalak: Katran cinsinden bir çam çeşidi, sedir. Kaman: Pınarbaşı İlçesinin bir köyü. Kanı garrah olmak: Yağma etmek, ganimete doymak. Kara yadırgı: Daha fazla yabancı. Karaardıç: Ardıç ağacının en iyisi. Karacanavar Domuz Karbeyaz: Payas’ın doğusunda bir kasaba. Karı: Yaşlı, ihtiyar kadın. Katık: Yağı alınmış yoğurt, ayran Keçik: 1. Başörtüsünün ensede saçların altından geçirilip tepede bağlanmış durumu. 2. Başörtüsünün uçlarını çene altından geçirip tepede bağlama biçimi. 3. Başörtüsünün başın kulaktan üst kısmını 55 sararak alında bağlanmış durumu. 4. Kadınların kullandığı uzun başörtüsü. Kehni: Küçük çapa. Kekre: Tadı acımtırak, ekşimsi ve buruk olan. Kele: Daha çok kadınların kullandığı “Ayol, hey, yahu” anlamında bir hitap sözü. Kelekesten: Kertenkele. Kemha: Bir çeşit ipekli kumaş. Kepmek: Bina, duvar vb. Yıkılmak, çökmek. Kerçine: İnadına, aksine. Kertiş: Kertenkele. Keskenmek: Vurur gibi yapmak, vurmaya davranmak (el, sopa ile). Kesme: Meşe çeşidi Keşkere: Yük taşımada kullanılan bir alet. Kıska: Soğan Tohumu. Kısrak: Dişi at. Kilden: 1. Su tası. 2. Bardak. 3. Hamamtası. Kildirmek: Fırlatmak Kiravuzlanmak: Erkeğin bir hanımı almayı çok istemesi, heveslenmesi, elde etmeye çalışması, dolanması. Kirkit: Halı kilim dokumak için kullanılan demir alet. Kirmani: Kirman kentinde yapılmış eğri kılıç. İran’da bulunan bu kentin ustaları en iyi kılıç yapmalarıyla ünlüydü. Kirmen: Elde yün eğirmeye yarayan tahtadan yapılmış araç. Kirtik: Ufalanmış sabun parçası, Kirtilini çıkarmak: İliklerini sökmek Koraf koraf: Öbek öbek, küme küme. Kozan: Adana ilinin bir ilçesi. Kökgüç: Ucu sivri sopa. Kömeç: Ebegümeci. Yaprakları yemek yapmada kullanılan bitki. Könçek: Bezden yapılmış bayan giyeceği. Kör püsük: Nankör insan. Köre: Demirci körüğünün, kömürlerin yandığı bölüme açılan deliği. Köryapalak: Baykuş. Köstü: Köstebek. Köşt: Üç ayaklı, sehpa biçiminde sandalye, tabure. Kulun: Altı aylığa kadar olan at veya eşek yavrusu. Kuşene: Saplı yayvan tencere. Kutmu: Kutnu, Pamuk veya ipekle karışık pamuktan dokunmuş kalın, ensiz kumaş çeşidi. Kutnu: Kutmu, Pamuk veya ipekle karışık pamuktan dokunmuş kalın, ensiz kumaş çeşidi. Kuzgun: Bir cins iri karga. Küçük Alioğlu: Kozanoğulları’ndan bir bey. Payas sancağının yönetimi bu ailenin elindeydi, Küküm: İyice, büsbütün yaşlı, kocamış. Lahuri şal: Lahur kentinde yapılan bir çeşit şal. Lalenpe: Yassı taş. Lo: Toprak dama çekilen taştan si- 56 lindir. Lotak: Yuvarlak taş. Maarse: Meğerse. Mağrıp: Garp, batı. Mahana Bahane. Makat: Demir veya tahtadan yapılmış oturak, somya. Manca: Bir tür sebze. Manifille: Boş hayal. Maşrık: Şark, doğu. Maya: Dişi deve. Maytab: Şakacı. Meke: Mısır. Melefe: Yorgan yüzü. Mencilis: Meclis. Meses: Uzun deynek. Mezada dökülmek: Artırma ile satışa çıkarmak, ucuza satmak. Mık: Çivi. Midit: Mesesin ucundaki çivi. Miltan: Gömlek. Motur: Traktör. Mudara: Boyun eğme, minnet, İşi düşme durumu. Muhannet: Vefasız, değersiz kimselere el açmak. Mullara: Çizgi çizilerek oynanan bir oyun. Murat Suyu: İskenderun körfezine dökülen bir dere. Mürdün: Kapı arkasına dayanan ağaç. Mürseloğlu: Reyhanlı oymağının beyi. Narman: Erzurum iline bağlı ilçelerden biri. Oba: El, başkaları. Okuntu: Davetiye. Oluk: Çeşme. Omar: Ömer. Orakçı: Ücret karşılığı ekin biçen kimse. Osanmak: Usanmak. Oş oş Köpek kovalama ünlemi, hoşt. Otluğa çıkmak: Hayvanlarını otlatmak için gitmek. Örk: Kazık. Örtme: Evin giriş kısmı, antre. Ötaan: Dün , önceki gün. Pança: Avuç. Payas: Hatay’a bağlı bir ilçe. Yüz yıl kadar önce Dörtyol, Payas’a bağlı bir köydü. O zamanlar Payas sancak merkeziydi, şimdi Dörtyol ilçesine bağlı kasaba. Pece: Penek, pencere . Penek: Pece, pencere . Peşkir: Havlu. Pinlik: Kümes . Potuk: Deve yavrusu demektir. Potuklu: Pınarbaşı İlçesinde üç tane Potuklu adında köy vardır. Bunlar; Avşar Potuklu, Büyük Potuklu, Küçük Potuklu. Burada adı geçen Avşar Potuklu’dur. Kazım’ın kabilesinin bu köyde akrabaları vardır. Soyadları Kandemir’dir. Kaçak olduğu sırada bazen bu köye gelip saklanır. Pöhrenk: Topraktan yapılmış su borusu. Punara: Baca. Pusat: Araç, savaş aracı. 57 Puşt: Dönek. Pürçüklü: Havuç . Püsük: Kedi. Sabahaça: Sabaha kadar. Sahal: Bedellilik, birinin yerine askere gönderilen kişi, vessek. Sal: 1. Hasta, yaralı ya da ölü taşınan sedye. 2.Tabut. Samur kürk: Bu adda bir hayvan derisinden yapılmış kürk. Sanasın: Sanki, gûya. Saptırma: Mezar içersin de ölü konulduktan sonra, ölü üzerine açılı olarak dizilen tahtalar. Satmak: Kız evladı evlendirmek Sayrı: Hasta, yatalak. Sehen Bakır tabak, sahan. Sehil: Sahil. Sektesinden: Denginden. Ser: Baş, kafa. Seten: Bulgur, yarma dövülen dibek taşı. Seyit Battal: Battal Gazi. Sıla: Gurbetteki bir kimse için doğup büyüdüğü ve özlediği yer Sinilemek: Sinek için vızıldamak. Soğanlı: Artvin ili, Ardanuç ilçesine bağlı bir köy. Südük: Sidik. Süven: Sopa, sırık, ince uzun ağaç. Şahre : Çehre. Şaplak: Tokat. Şarmıta: Yaramaz. Şayak: Canlı pembe. Şebeden: Hoş kokulu kavun. Şefre: Kadın adı. Aslı Şerife’dir. Şibik: Gözdeki çapak. Şimşir: Parlak. Şire: Tatlı. Şişirik: Balon. Şitil: Küçük kova. Şivan: Ağıt, yas, kıya, üzüntü; ağlama, feryat, figan. Şor: Söz, lâf. Şube: Askerlik şubesi. Şuvara: Ozan. Tabya: Bir bölgeyi savunmak için yapılan ve silahlarla güçlendirilen yapı. Tahtalı: Tahtadan yapılmış oturak, somya. Takaklı: Beyaz kumaş. Taman: İşte, az önce, hani, hani ya, ya, tabii ki. Tarhana: Döğme ve yoğurdun karıştırılarak, güneşte kurutulmasıyla elde edilir. Tavatır: Çok iyi güzel. Tavla: At ahırı. Tavlak: Soyulmuş taze ceviz. Tavsır: Resim, fotograf. Tay: Üç yaşına kadar at yavrusu. Tekerim daşa dayandı: İşlerin yolunda gitmemesi, bozulması. Telkin etmek: Arapçası kavrama anlamına gelen “lakn” sözcüğünden türemiştir. İslamiyet de gömülenlere imam tarafından söylenen dinsel sözler anlamında kullanılır. Temren: Mızrak ucundaki sivri demir. Teyyare Uçak. Tınsırık: Hapşuruk. Tolu: Dolu. 58 Topak: Yuvarlak . Tozluk: Pantolonun paçasını tozdan korumak için ayakkabının üzerine geçirilip düğmelenen veya dizden aşağı uzanarak ayağın üstünü örten dar paçalık, getr. Tuğlu: Tükürük Köftesi: Ekşili Köfte Dökme Köfte – Tuvallamaç - Höllük - Gildiz. Uflak: Büyük bıçak. Ufra: Ekmek yapılırken tahtaya atılan un. Uğru: Ön. Uğrun: Gizli saklı . Ulam ulam olmak: Renk renk, çeşit çeşit olmak. Üççeşme: Kayseri ili Tomarza ilçesi Dadaloğlu beldesine bağlı bir yayladır. Torosların tepesindeki bu yaylanın rakımı 2600 m civarındadır. İçme suyu ile meşhurdur. Tahtalı Dağlarının en yüksek tepesi Aygörmez bu yayldadır. Varık: Varmış. Varmak: 1. Gitmek. 2. Gelmek. 3. Yetişmek, ulaşmak, yanaşmak. Vuruk: Vurmak Yadırgı: Yabancı. Yağlık: Mendil-eşarp. Yalbırdak: Yarı çıplak. Yarma: Buğday, arpa, mısır, bezelye vb.nin iri çekilmişi, dövmesi. Yarsuvat: Ceyhan Irmağı. Yaylon: Römork. Yazlak: Serinlenecek yerler. Yeelmek: Şimarmak . Yeğilmek: Durmamak, Şımarmak. Yekinmek: Yerinden kalkmak, Kalkmaya davranmak. Yel: Rüzgar. Yergin: Bitkin, üzgün. Yesir: Esir, tutsak. Yırak: Irak, uzak. Yıramak: Uzaklaşmak. Yol gözlemek: Bir kimsenin gelmesini beklemek. Yoymak: Yorumlamak. Yörü Yürü Yufka: İnce. Yumak: Yıkamak. Yumuş: İstek. Yunak : Çamaşır. Yunak tası: Çamaşır tası. Yunak yumak: Çamaşır yıkamak. Yüklük: Evlerde yatak, yorgan gibi şeyleri koymaya yarayan yer veya büyük dolap. Zabit: Subay Zahar: Galiba, sanırım. Zahmarı: Kara kış . Zavara: İri öğütülmüş hayvan yemi. Zehre: Zahire, zehra, yemeklik tahıl. Zılgıt: Kadınların ellerini ağızlarına götürerek ses çıkarmaları. Zıllıcı: Oyun bozan. Zıllımak: Oyun bozanlık. Zıncarlık: Zıngarlık. Ceyhan yakınlarında yer adı. Zikke: Ucunda ip geçirmek için halka bulunan, yere çakılan hayvan bağlamakta ve çadır gerdirmede kullanılan demir kazık. 59
Benzer belgeler
dosyayı indir
bir hikâyeleşmiş anı öğreniyorum. Adnan Menderes Kaya, Alemdar
İnşallah bunları yazıya dökebilir- Ünlü, Gülhan Çabucak, Kerim Yılsem önümüzdeki sayılarda sizlerle maz’a teşekkür ediyor, Rahmetli
Ba...