Türkiye - 5. İzmir İktisat Kongresi
Transkript
Türkiye - 5. İzmir İktisat Kongresi
5. İZMİR İKTİSAT KONGRESİ 2013 5. İZMİR İKTİSAT KONGRESİ 2013 KÜRESEL EKONOMİK YENİDEN YAPILANMA SÜRECİNDE TÜRKİYE EKONOMİSİ 30 EKİM - 1 KASIM 2013 2 PANEL OTURUMLARI II. CİLT II. CİLT ANKARA 2014 Takım No: 978-605-9041-29-4 (Tk) ISBN: 978-605-9041-31-7 (2.c) Yayın ve referans olarak kullanılması Kalkınma Bakanlığının iznini gerektirmez. 5. İZMİR İKTİSAT KONGRESİ 30 EKİM - 1 KASIM 2013 Birinci Gün İçindekiler Açılış Konuşmaları.....................................................................................1 Kapanış Konuşmaları..............................................................................35 Özel Oturum : Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Oturum 1 Türkiye Ekonomisi...........................................................57 : Küresel Yatırmlar ve Türkiye Ekonomisi.........................79 Ek: Sunumlar.......................................................................121 AÇILIŞ KONUŞMALARI 30 Ekim 2013 Konuşmacılar Sayın Aziz Kocaoğlu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mustafa Toprak İzmir Valisi Sayın Cevdet Yılmaz Kalkınma Bakanı Sayın Ali Babacan Başbakan Yardımcısı Sayın Jim Yong Kim Dünya Bankası Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başbakan Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı Açılış Konuşmaları Açılış Konuşmaları Sunucu- Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız, Değerli Konuklar, Değerli Basın Mensupları, Türkiye Cumhuriyetinin ekonomi politikalarının temellerinin atıldığı İzmir İktisat Kongresinin 90’ıncı yıldönümünde, Kalkınma Bakanlığı tarafından beşincisi düzenlenen İzmir İktisat Kongresiyle Türkiye ve dünya ekonomisini tartışmaya devam ediyoruz. Yakın bir gelecekte dünyanın gelişmiş ilk on ekonomisi arasına girmeye hazırlanan, kalkınma performansıyla da gelişmekte olan ülkelere örnek olan ülkemizin bu tarihi vizyon toplantısında sizlerle buluşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle tüm değerli konuklarımıza hoş geldiniz, şeref verdiniz diyoruz. Hoş geldiniz, şeref verdiniz efendim. Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Değerli Konuklar, Şimdi sizleri Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Gazi ve Şehitlerimizin manevi huzurunda saygı duruşunda bulunmaya, ardından İstiklal Marşımızı söylemeye davet ediyorum. Değerli Konuklar, Ana teması küresel ekonomik yeniden yapılanma sürecinde Türkiye ekonomisi olan 5. İzmir İktisat Kongresinde dünya ekonomisine, makroekonomik, sektörel, bölgesel ve tematik alanlara ilişkin gerçekleştirilecek birçok oturumun yanında Ege Bölgesi, İzmir ve EXPO 2020 adaylığıyla ilgili özel oturumlar da düzenlenecektir. Değerli Konuklar, Şimdi yüksek müsaadenizle açılış konuşmalarına geçiyoruz. Konuşmalarını yapmak üzere İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu’nu kürsüye davet ediyoruz. Aziz Kocaoğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı- Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler, Değerli Konuklarımız, Özgürlük ve bağımsızlık savaşının başladığı ve yepyeni bir ülkenin kuruluşunun müjdelendiği kente, İzmir’imize hoş geldiniz, şeref verdiniz. Sizleri 5. İzmir İktisat Kongresinin açılışında temsilcileri olmaktan 1 Açılış Konuşmaları her zaman büyük onur duyduğum İzmirli hemşerilerim adına saygıyla selamlıyorum. Büyük kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk’ün henüz Cumhuriyeti ilan etmeden ilk iktisat kongresini İzmir’de toplaması elbette tesadüf değildir. Kentin yurtseverliği, gelişmişliği, dışa açıklığı, hoşgörü ve demokrasi kültürünün zenginliği, kongrenin İzmir’de yapılmasının en büyük etkenidir. İzmirliler bundan büyük bir gurur duymaktadır. Esas hedef yeniden uygarlığa katılma meselesidir. Türkiye’nin varoluşunda, uygarlığa yeniden katılmasında odak noktasıdır İzmir. Diğer taraftan demokratik bir ülkenin ilk tohumları da bu kongrede atılmıştır. 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihlerinde gerçekleştirilen ilk kongrenin davetli ve katılımcılarına bakıldığında tüm toplum kesimlerinin yer aldığı, görüş, öneri ve beklentilerinin paylaşıldığı görülmektedir. Mustafa Kemal, böylece çağının çok ötesinde görüşlere sahip öncü bir lider olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Dileğimiz bu kongrenin ülkemiz ve insanlarımızın ihtiyaç ve beklentilerine cevap niteliğinde sonuçlar üretmesidir. Kongre zamanlaması oldukça doğru belirlenmiştir. Bugün, dünya ve Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu koşullar dikkatle incelendiğinde bir dönüşüm zorunluluğu kendisini fazlasıyla hissettirmektedir. Aksi taktirde bu durağan ekonomik iklim 2020’li yıllara kadar sürebilecektir. Türkiye’de ülke potansiyelini harekete geçirerek gelişmeyi hedefleyen, insan ve üretimi referans alan, sürdürülebilir çevre altyapısına sahip yeni bir büyüme stratejisi ya da yeni bir kalkınma modeline ihtiyaç vardır. Üretim mutlaka teşvik edilmelidir. Tarım ve hayvancılığımız mutlaka desteklenerek üretim ve ihracat potansiyelimiz artırılmalıdır. Sahip olduğumuz büyük potansiyeli yeterince kullanmadığımız bir gerçektir. Bu sadece bugünün sorunu değildir. Geçmişten gelen bir rahatsızlıktır. Türkiye artık bu rahatsızlıktan kurtulmak zorundadır. Bunun yolu üretimdir, işçilerin verimliliğini artırmaktır. Bunun yolu ücret politikalarının yeniden gözden geçirilmesidir. Taşeronlaşma mutlaka kaldırılmalıdır. Ama, mutlaka asgari ücret gibi azami ücret de belirlenmeli, ülke ekonomisinin üretebileceği optimum ücret belirlenmelidir. Bunun için mutlaka yasal düzenlemeler gerekmektedir. Ama bu arada asgari ücret gibi azami ücretin de, tekrar altını çiziyorum, mutlaka belirlenmesi gerekmektedir. 2 Açılış Konuşmaları Sendikalarımız, işverenle el ele üretimin, verimliliğin ve karlılığın artması için mücadele etmelidir. Çok büyük önem taşıyan eğitim sistemimizin aklı ve bilimi referans alan, sorgulayan nesiller yetiştirecek bir nitelik kazanması gerekmektedir. Emrivakiler yerine istişare ve katılımcılık öne çıkmalıdır. Kentimiz İzmir’e baktığımızda, gelişmiş illerden az gelişmiş illere kaynak aktarımı normal bir durumdur ancak bunun makul düzeylerde olması gerekmektedir. İzmir’in bölgesel teşvik kapsamında bulunduğu yer, kentimizdeki sanayi ve istihdam gücü açısından her geçen gün daha büyük tahribatlar yaratmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, İzmir’in EXPO 2020 adaylık sürecindeki destekleriniz için devletimize ve hükümetimize çok teşekkür ediyoruz. Umarım hep birlikte bu projeyi gerçekleştiririz, başarırız. Hedefimiz dünyadaki en önemli organizasyonlardan biri olan EXPO’nun ev sahipliğini üstlenebilmek ve kentimizi ve ülkemizi yüzlerce ülkenin buluştuğu bir dünya sahnesine dönüştürmektir. Hedefimiz yerelde kalkınma stratejilerini tümüyle gerçekleştirmek ve kentimize yaraşır bir kalkınmayı, gelişmeyi sağlamaktır. Sözlerimi tamamlarken çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarı Mustafa Kemal Atatürk’ü ve arkadaşlarını bir kez daha saygıyla anıyorum. Türk Ulusu Cumhuriyet devrimlerine, Atatürk ilkelerine ve tam bağımsızlık inancına, Cumhuriyet burçlarında dev bir bayrak gibi yükselmeye devam edecektir. Yurtta barış dünyada barış yolumuzu aydınlatan en büyük erdem ve olanağımızdır. 5. İzmir İktisat Kongresinde emeği geçenleri ve katılımcıları İzmir halkı adına saygıyla selamlıyorum. Arz ederim. Sunucu- Sayın Kocaoğlu’na teşekkür ediyoruz. Saygıdeğer Konuklar, Konuşmalarını yapmak üzere İzmir Valisi Sayın Mustafa Toprak’ı kürsüye davet ediyoruz. Mustafa Toprak, İzmir Valisi- Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Başbakan Yardımcımız, Bakanlarımız, Dünya Bankasının Değerli Başkanı, İzmir İktisat Kongresi için yurt içinden ve yurt dışından kongreye katılan Değerli Delegasyon, Değerli Konuklarımız, hepinizi saygılarımla selamlıyorum, İzmir’e hoş geldiniz demek istiyorum. 3 Açılış Konuşmaları Öncelikle Sayın Cumhurbaşkanım zatıâlileriniz başta olmak üzere Sayın Başbakanımıza, Sayın Bakanlarımıza İzmir iline teşriflerinizden dolayı tekrar teşekkür ediyor, hoş geldiniz diyor, saygılarımı sunuyorum. Ayrıca Dünya Bankası Başkanımıza, misafirimiz, konuğumuz olmak üzere, tüm delegasyona da İzmir’e teşriflerinden dolayı ve Ege’nin incisi İzmir’e gelmelerinden ve konuk olmalarından dolayı ayrıca teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanım sözlerimi fazla uzatmak istemiyorum, zatıâlileriniz de, Sayın Başbakanım da konuşacaklar ama İktisat Kongresinin İzmir denilince ayrı bir önemi var şüphesiz ki. Bu önem çerçevesinde yeni Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda, ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesinde önemi çok açık ve net ama sonraki aşamalara baktığımızda da beşincisi de dâhil olmak üzere İzmir’de düzenleniyor olmasının ayrı bir önemi var. Şüphesiz ki İzmir tüm bu iktisadi ve sosyal gelişimler çerçevesinde payını alıyor, önemli bir noktaya geliyor. İzmir geneline baktığımızda şu anda yürütülmekte olan çok önemli projeler var. Çandarlı Limanının yapımı hızla devam ediyor. İzmirİstanbul otoyolunun çalışması devam ediyor, gerek buradan gerek İstanbul tarafından, iki taraflı çalışmalar devam ediyor. Manisa ile aramızdaki Sabuncubeli Tüneli devam ediyor, Konak Tüneli özellikle trafiğin rahatlaması açısından önemli bir çalışma, bunlar devam ediyor. Bunlarla birlikte lojistik merkez de dâhil olmak üzere çalışmalar devam ediyor. Aliağa bölgesindeki sanayileşmeye dikkat çekmek istiyorum özellikle uygulanan teşvik tedbirleri ve o yöndeki yönlendirmelerle birlikte özel sektörün orada ciddi yatırımları var, bunlar da İzmir’e katkı sağlamak noktasında önemli gelişmeleri içeriyor. Bunlarla birlikte gerek eğitim kampüsleri gerek sağlık kampüsleri olmak üzere köye, köylüye, kırsal kesime önemli katkılar sağlanıyor. Kentsel dönüşümde çok önemli gelişmeler var. Tüm bu ulaştırma projeleri ve diğer bakanlıklarımızın projeleri ile birlikte çok önemli bir ivme kazanıyor. Gerek bugüne kadar üzerinde barındırdığı değerler, gerekse bu yatırım faaliyetleriyle İzmir aslında kabuğunu aşma noktasına geldi hatta kırıyor ve bu yönde olumlu bir şekilde de ilerliyor. Sayın Başbakanımıza, hükümetimize bu konuda İzmir’e vermiş oldukları destekler, katkılar ve oluşturulan yeni projelerle İzmir’in mevcut 4 Açılış Konuşmaları durumundan daha iyi noktalara gitmesi için sağlamış oldukları katkılardan dolayı şükranlarımı sunuyorum. İnanıyorum ki tüm bu projelerle birlikte İzmir çok daha iyi bir noktaya gelecektir. Sadece Sayın Cumhurbaşkanım, Çandarlı Limanının bitmesiyle birlikte tüm ulaşım ağları ve ulaşım ağlarıyla birlikte çok önemli gelişmelerin, aslında kabuğu kıracak noktalarda gelişmelerin yaşanacağını biliyorum. Çünkü ulaştırma, tüm bu gelişmelerin ana merkezinde bulunuyor, şüphesiz ki bu gelişmeler İzmir adına sevindirici. Bu güzellikler yanında önemli bir durum var. Bu İzmir’in EXPO 2020 adaylığı ve 27 Kasım’ın hemen öncesinde 5. İktisat Kongresinin düzenlenmesi çok olumlu ve katkı sağlayan bir durum olmuştur. Bununla birlikte gerek EXPO hedefi, gerek 2020 hedefi ve 5. İktisat Kongresi bu manada hem İzmir’e hem İzmir’in geleceğine önemli katkılar sağlayacaktır. Ben İzmir halkı adına hem zatıâlinize, Sayın Başbakanımıza ilimize göstermiş olduğunuz tüm katkı, yardım ve desteklerden dolayı şükranlarımı sunuyorum. 5. İktisat Kongresinin ülkemize, ilimize ve ekonomik kırılmaların yaşandığı bir noktada tüm dünya milletlerine katkılar sağlamasını diliyorum. Sayın Başbakanımıza, Kalkınma Bakanımıza ve çalışma ekibine de huzurlarınızda şükranlarımı sunmak istiyorum. Çünkü çok önemli bir konferans gerçekleşiyor. Yerinden, yerelden katkı sağlayan arkadaşlara da teşekkür ediyorum ve hayırlara vesile olmasını dileyerek sizlere tekrar teşriflerinizden dolayı şükranlarımı sunuyorum, saygılarımla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. Sunucu- Sayın Valimize teşekkür ediyoruz. Değerli Konuklar, Konuşmalarını yapmak üzere Kalkınma Bakanımız Sayın Cevdet Yılmaz’ı kürsüye arz ediyorum, buyurun Sayın Bakanım. Cevdet Yılmaz, Kalkınma Bakanı- Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Ülkemizin ve dünyanın farklı yerlerinden bugün İzmir’e gelen, bu toplantımıza teşrif eden çok Değerli Misafirler, Hanımefendiler, Beyefendiler, Değerli Basın Mensupları, hepinizi saygıyla selamlıyorum. 5 Açılış Konuşmaları Dün Cumhuriyetimizin 90’ıncı yıldönümünü idrak ettik, hep birlikte kutladık. Aynı zamanda Marmaray gibi dev bir projenin hizmete girişine hep birlikte tanık olduk. Çok güzel bir günden sonra, o günün ardından bugün yine çok önemli bir toplantıda bir araya gelmiş bulunuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, bundan 90 yıl önce Cumhuriyet ilan edilmeden 17 Şubat–4 Mart tarihleri arasında İzmir’de ilk iktisat kongresi toplandı. Tarihi bir kongre oldu, tarihi kararlar alındı. Her şeyden önce ben şunun altını çizmek isterim, Cumhuriyeti kuranlar bu kongrede askeri ve siyasi başarıların ekonomik başarılar olmadan bir anlam ifade etmeyeceğini çok net bir şekilde ortaya koydular. Gerek Gazi Mustafa Kemal Atatürk gerek Kazım Karabekir Paşa, o dönemde yaptıkları açılış konuşmalarına baktığımızda, bunu çok açık ve net bir şekilde ifade ediyorlar. Sadece bir kısa alıntı yapacak olursam; Gazi Mustafa Kemal diyor ki zamanımız bir iktisat devresinden başka bir şey değildir. Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, iktisadi zaferler ile taçlandırılmadığı sürece devamlı olamazlar, süreklilik kazanamazlar. Yine Kazım Karabekir Paşa da aynı şekilde askeri zaferin yanına vakit geçirmeden iktisadi zaferleri dahi ilave etmemiz gerektiğini bu konuşmalarında ortaya koyuyorlar. Dünya tarihinde biliyoruz her zaman için bu böyle. Üretim gücü, iktisat gücü, bir ülkenin aslında gerçek bağımsızlığını ve çok daha büyük bir özgüven içinde dünya milletleri arasında yer almasını sağlıyor. İşte böyle bir kongrenin, tarihi bir kongrenin de beşincisini bugün inşallah hep birlikte gerçekleştireceğiz. Burada İzmir tercih edilmiş mekân olarak. Bu da bir tesadüf değil elbette. İzmir doğunun batısı, batının doğusu bir ilimiz. Tarihten itibaren baktığınız zaman dünya ekonomisi ile Türkiye ekonomisinin kesişim noktasında olan çok önemli illerimizden bir tanesi. O tarihte de yine dünya ekonomisi ile ilişki olmadan kalkınmanın, gelişmenin olmayacağı ifade edilmiş. Baktığınız zaman Birinci İktisat Kongresinde daha liberal bir ekonomik yapının tercih edildiğini görüyorsunuz. O günün dünyasında Sovyetler Birliği kaynaklı sosyalist düzen de ekonomik tercih olarak söz konusuydu ama Cumhuriyeti kuranlar onu tercih etmediler, o günün şartlarında daha piyasa düzenine yakın bir politikayı belirlediler. Yine dünyadan sermayenin 6 Açılış Konuşmaları Türkiye’ye gelmesi için çağrıda bulundular ama tabi ki bizim kanunlarımıza göre, ilkelerimize göre bu sermayeye de açık olduğumuzu çok net bir şekilde yine bu konuşmalarda görüyoruz. Hep bir dönüm noktalarında gerçekleşmiş iktisat kongrelerimiz. Bugüne kadar dört iktisat kongresi oldu. İkincisi 1981 yılında Türkiye’nin dışa açılma politikalarının başladığı döneme denk geliyor. İthal ikameci bir politikadan, kapalı bir ekonomiden açık bir ekonomiye geçtiğimiz dönemde gerçekleştirildi. Üçüncüsü yine tarihi bir dönemeç noktasında, soğuk savaşın bittiği ve dünyada farklı bir ortama geçilen 1992 yılında gerçekleştiriliyor. Dördüncü Kongremiz, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) sürecinde çok önemli bir aşamaya geldiği 2004 yılına denk geliyor ve o tarihte yine burada İzmir’de gerçekleştiriliyor. Aşağı yukarı on yıllık aralıklarla son dönemlerde İzmir İktisat Kongresinin gerçekleştiğini görüyoruz. Beşinci kongremiz de yine dünyanın önemli bir kırılma noktasında meydana gelmiş durumda. Biliyorsunuz küresel kriz 2008–2009 yılından bugüne tüm ülkeleri, tüm dünyayı etkiliyor. Dünyada gerçekten çok önemli bir dönüşüm sürecinden geçiyoruz. Bir taraftan da üretim ekseninin ağırlık merkezinin Asya’ya kaydığı, gelişmekte olan ülkelerin dünyada artık daha fazla söz sahibi olmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz. İşte tam da böyle bir dönemde ana tema olarak küresel ekonomik yeniden yapılanma sürecinde Türkiye ekonomisi başlığıyla 5. İzmir İktisat Kongresini hep birlikte gerçekleştireceğiz. Ülkemiz, Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllardan bu yana gerçekten büyük mesafeler aldı. O günün istatistikleriyle tabi, o günün şartlarıyla, elde ettiğimiz istatistiklerle bakarsak, Cumhuriyet kurulduğunda 570 milyon dolarlık bir ekonomimiz vardı. 45-50 dolar civarında bir kişi başına gelirimiz söz konusuydu. Milli gelirin içinde tarımın payı yüzde 40’ın üzerindeydi. İstihdam içinde tarım yüzde 90’dan fazla bir paya sahipti. İthalatımız 87 milyon dolar, ihracatımız sadece 51 milyon dolardı ve 1930’lara kadar geldiğimizde bile okuma yazma bilenlerin oranı yüzde 20’nin altındaydı. Öğretmen sayımız on bin civarındaydı, öğrenci sayımız 340 bin civarındaydı. Bu şartlardan bu güne geldiğimizde Türkiye çok önemli bir mesafe almış durumda. 90 yılda gerçekten çok önemli kazanımlar elde etmiş durumdayız. Son on yılda yaptığımız reformlar büyük bir ivme katarak ekonomimizi bugün çok önemli bir yere getirmiş durumda. Geçen yıl itibarıyla 786 milyar dolarlık bir ekonomimiz var. 10.500 dolar milli gelirimiz 7 Açılış Konuşmaları var, ihracatımız yine geçen yıl itibarıyla 152,5 milyar dolar ve bütün bu rakamlarla şimdi 2023’e yürüyoruz. 2023’te de yine 2 trilyon dolarlık bir ekonomi, 25 bin dolarlık bir kişi başına gelir ve 500 milyar doları ihracatı hedefleyen bir ülkeyiz. İşte bütün bu hedefleri nasıl gerçekleştireceğiz, yol haritamızı nasıl şekillendirmeliyiz, dünyayı nasıl okumalıyız, dünyanın gidişatını nasıl görüyoruz, yerli, yabancı bütün arkadaşlarımızla üç gün boyunca inşallah, bütün bu hususları tartışacağız. Bu kongrede bazı yenilikler yaptık; Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Çok kısa kısa başlıklar halinde onları da söyleyip konuşmamı tamamlayacağım. Yurtdışından gelen katılımcılara daha fazla ağırlık verdik. Bu kongrenin daha fazla uluslararası bir nitelik kazanması için gayret ettik. Toplam olarak baktığınız zaman 243 panelistimiz var, 34 panel gerçekleştiriyoruz, bunlar içinde 23 konuşmacımız yurtdışından gelen misafirlerimiz. Dünya Bankasından, OECD’den, UNDP’den, IMF’den, IFC’den, Avrupa Yatırım Bankasından misafirlerimiz var. Yine bu dönem EXPO’yu öncelikli alan olarak gördük. Bu toplantının İzmir’in EXPO sürecine de katkıda bulunması için azami gayret sarf ettik, gerek tarihi belirlerken, gerekse içeriği şekillendirirken İzmir’in EXPO hedefini dikkate aldık. Bir taraftan da ilk defa standlar oluşturduk. Onlardan bir tanesi de bu EXPO standımız. Bu sürecin İzmir’in EXPO adaylığına da katkı sunmasını istiyoruz. Yine ilk defa özel sektöre ve öğrencilere daha fazla ağırlık verdik. Özel sektörden 100 girişimcimize, başarılı olan girişimcimize yarın ödüller vereceğiz, TOBB ile birlikte bir çalışma yaptık. Ayrıca ilk defa iktisat talebeleriyle bir panel düzenliyoruz. Onların da geleceğe dönük bakış açılarını alacağız. İzmir ve Ege konusunda 14 özel oturum yaptık. Madem İzmir’de yapıyoruz bu işi, bu bölgenin geleceğini de yine bu bölgeden insanlarla tartışalım istedik ve 14 oturumla bunu gerçekleştireceğiz. Sergilerimiz, stantlarımız, hatıra paralarımız, hatıra pullarımız var. Bütün bunlarla renkli bir kongre geçireceğimizi düşünüyoruz. Sosyal medyayı da ilk defa kullandık, Facebook, Twitter, vs. diğer kanallarla internet üzerinde bu kongre; kongredeki tartışmaları geniş kitlelere ulaştıracağız. Ayrıca her şeyin kaydını alıp hem basılı halde hem de elektronik ortamda toplumumuzun, ilgilenen tüm kesimlerimizin istifadesine 8 Açılış Konuşmaları sunacağız. Katılımcı sayımız da gayet yüksek oldu, 3400’ü aşan, bugüne kadar yapılan bütün kongrelerin çok çok üstünde bir katılımcı sayısına da ulaşmış bulunuyoruz. O da gerçekten bizi çok sevindiriyor. Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım bu kongrenin, bu tarihi kongrenin, 5.’sini düzenlediğimiz bu kongrenin İzmir’imiz için, Ege Bölgemiz için, ülkemiz ve dünya için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Burada yapılacak tartışmaların önümüzdeki süreçte politikalarımıza katkıda bulunmasını temenni ediyorum. Şimdiden katılan ve katkıda bulunacak olan herkese, şükranlarımı sunuyor, saygılarımı arz ediyorum. Sunucu- Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz. Saygıdeğer konuklar konuşmalarını yapmak üzere Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan’ı kürsüye davet ediyoruz. Ali Babacan, Başbakan Yardımcısı- Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Değerli Bakan Arkadaşlarım, Dünya Bankasının Çok Değerli Başkanı, Değerli Konuklar, Hanımefendiler, Beyefendiler, Dün 90’ıncı yılını hep beraber kutladığımız Cumhuriyetimizle yaşıt olan ve yakın tarihimiz için özel bir anlam taşıyan 5. İzmir İktisat Kongresinin açılışı vesilesiyle sizlerle beraberiz. Tüm konuklarımıza hoş geldiniz diyorum ve hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Ülkemizin 2023 hedeflerine ulaşma yolunda kararlılıkla yürüdüğü bu dönemde düzenlemiş olduğumuz bu kongre hem küresel ekonominin değerlendirilmesi açısından hem de Türkiye ekonomisinin pek çok boyutuyla tartışılması açısından çok önemli bir platform olacak. Sözlerimin hemen başında bu önemli organizasyonun açılışında bizlerle beraber oldukları için Değerli Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımıza özellikle şükranlarımızı iletmek istiyorum. Kalkınma Bakanlığımıza da bu güzel organizasyon, bu başarılı organizasyon için de teşekkürlerimi sunuyorum. Değerli konuklar 2008 yılından bu yana tüm dünyayı etkisi altına alan küresel kriz başlayalı beş yıl oldu ve beş yıl geçmesine rağmen dünya ekonomisinde hala güçlü, dengeli ve sürdürülebilir bir toparlanmanın sağlandığını söylemek maalesef güç. Gelişmiş ülkelerde kamu borcu ve işsizlik oranları kriz öncesi seviyelerin hayli üzerinde seyrediyor. Finans sektörüyle ilgili belirsizlikler bir miktar azaldı ama bilançolara baktığımız zaman zayıf yapı hala devam etmekte. Reel sektörde güçlü bir toparlanmanın olduğunu yine gelişmiş ülkelerde 9 Açılış Konuşmaları hala göremiyoruz. Tüketici güveni kriz öncesi seviyelerinin çok çok altında. Hele hele en son OECD’nin yaptığı araştırmaya baktığımızda, pek çok ülkede halkın yönetime güveni ile ilgili göstergeler maalesef tarihi düşük seviyelerde. Gelişmekte olan ülkelere baktığımızda ise son on yıldır dünya ekonomisi içinde payı hızla yükseldi gelişmekte olan ülkelerin ve küresel gayrisafi hasılanın da şu anda yarısı gelişmekte olan ülkelere ait. Önümüzdeki on yıllık dönem, geçmiş on yıla göre gelişmekte olan ülkeler açısından büyüme oranlarının bir miktar daha düşük olduğu bir dönem olacak ama yine de gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızı gelişmiş ülkelerin çok üzerinde olmaya devam edecek ve bu yüzde 50’ye ulaşan pay önümüzdeki her yıl kademe kademe artacak. Bir bakıma dünyada ekonomik güç dengelerinin hızla değiştiği bir dönemdeyiz ve unutulmamalı ki ekonomik güç dengelerindeki değişim er ya da geç siyasi güç dengelerinde de görülecek. İşte bu tarihi dönemde ülkenin siyasi reform, ekonomik reform ve dış politika tercihleri önümüzdeki 10 yıllık, 20 yıllık, 30 yıllık dönemin belirleyicisi olacak. Değerli konuklar, biz Türkiye olarak ekonomi politikalarımızın merkezine hep güven kavramını yerleştirdik. Bunun da son derece olumlu sonuçlarını geçtiğimiz 11 yıl boyunca gördük. Güven kendiliğinden oluşmadı. Sözler verdik, tuttuk. Tutamayacağımız sözleri asla vermedik. Programları açıkladık, uyguladık. Hedefler koyduk, o hedeflere doğru samimi bir şekilde çaba gösterdik, ülkemizin siyasi ve ekonomik istikrarını hep temel öncelik olarak aldık. Ülkeler arasında insanların serbestçe dolaşabildiği, ürünlerin serbestçe dolaşabildiği ve sermayenin serbestçe dolaşabildiği bir vizyon benimsedik. Onlarca vize muafiyet anlaşması imzaladık. Onlarca serbest ticaret anlaşması imzaladık ve bunların hepsinde kazan-kazan ilişkisini önceledik. Bölgemizde ülkeler arasında karşılıklı olarak ekonomik bağımlılığın artmasının, bölgesel güvenlik ve barışa katkıda bulunacağını savunduk. Dışa açık bir ekonomik yapının nihayetinde halkın refahını artıracağını söyledik ve uyguladığımız politikalarla da bunu gerçekleştirdik. Son 11 yılda milli gelirimiz dolar bazında üç kattan fazla arttı. İhracatımız dört kattan fazla arttı. Bu sonuçlar hep bu izlediğimiz tutarlı çizginin ve hep bu vizyonun sonucu olarak gerçekleşti. Önümüzdeki dönemde de açık 10 Açılış Konuşmaları bir ekonomi olmanın yanı sıra açık bir demokrasi ve dışa açık bir toplum olma yolundaki adımlarımız son derece belirleyici olacak. Ekonomik reformların ve siyasi reformların kararlılıkla devam etmesi Türkiye’yi çok daha yüksek başarıya taşıyacak temel etkenler olmaya devam edecek. Demokrasi ve ekonomiyi paralel ve eş zamanlı olarak yükseltmek yine en önemli önceliklerimiz arasında olacak. Değerli Konuklar, 2023 hedeflerine ulaşmak için eğitim alanında yapmış olduğumuz ve yapacağımız reformlar hayati önem taşıyacak. Fert fert ve daha yüksek katma değer üretmeden gelişmiş bir ekonomi olmamız mümkün değil. Bu da ancak genç nüfusumuzu, çok büyük potansiyel olan nüfusumuzu daha iyi eğiterek mümkün. Ekonomide toplam büyüklüğün farklı hesap metotları var ama bu metotlardan birisi de bu ülkede üretilen katma değerlerin toplamı. İşte o açıdan baktığımızda ancak fert fert daha yüksek katma değer üreterek gerçek anlamda gelişmiş bir ekonomi olmayı sağlayabileceğiz. Yine 2023 hedeflerine ulaşmak için yargı reformlarının devamı belirleyici olacak. Gerçek anlamda bir hukuk devleti olmadığımız sürece, hukukun üstünlüğü ilkesi ülkemizde tam anlamıyla uygulanmadığı sürece gelişmiş bir ekonomi olmamız da yine zor olacak. Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Değerli Konuklar, Büyümenin sürdürülebilir olması önemli. Sadece bu yılın, gelecek yılın büyüme oranları değil, ülkemizin orta-uzun vadeli büyüme potansiyeli asıl odaklanılması gereken konu. • Ekonomimiz büyürken, kamu mali yapısının bozulmaması, • Ekonomimiz büyürken, enflasyonun düşük kalması, • Ekonomimiz büyürken, finans sektörünün yapısının sağlam kalması, • Ekonomimiz büyürken, şirketlerin mali bünyesinin güçlü olması, • Ekonomimiz büyürken, hanehalkımızın borçluluğunun makul düzeyde seyretmesi gerekmekte. • Ekonomimiz büyürken, işsizliğin azalması, yoksulluğun azalması, gelir dağılımının düzelmesi, eğitim, sağlık, adalet, güvenlik ve altyapı hizmetlerinin iyileşmesi, 11 Açılış Konuşmaları • Ekonomimiz büyürken, çevre ve iklim değişikliği ile ilgili hassayetlerimizin devam etmesi, gelecek nesillere çok daha yaşanabilir bir dünya bırakmayı başarabilmek... Bütün bunlar önümüzdeki dönemde belirleyici konular olacak. Daha yüksek katma değerli üretim, daha yüksek teknoloji, araştırmageliştirme, inovasyon, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, tasarruf oranlarının artırılması, yatırım ortamının iyileştirilmesi, işgücü piyasası reformları; bunlar yine önümüzdeki dönemin en önemli çalışma alanları. Bir başka 2023 hedefimiz, Türkiye’nin dünyada ilk on uluslararası finans merkezinden biri olması. Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Değerli Konuklar, Tüm bunlar bu konferans boyunca detaylı olarak tartışılacak, yeni fikirler oluşacak. Buradaki tartışmalar bizim ekonomi politikalarımıza da ışık tutacak. Ben şimdiden bu konferansa katkı veren herkese teşekkür ediyorum ve tekrar hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. Sunucu- Sayın Başbakan Yardımcıma teşekkür ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız, Değerli Konuklar, Dünya Bankası Başkanı Sayın Jim Yong Kim’i konuşmalarını yapmak üzere kürsüye arz ediyorum. Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Sayın Ekselansları Cumhurbaşkanı Gül, Sayın Ekselansları Sayın Başbakan Erdoğan, Sayın Ekselansları Başbakan Yardımcısı Sayın Babacan, Saygıdeğer Bakanlar, Saygıdeğer Milletvekilleri, Sayın Vali, Sayın Belediye Başkanı, Sayın Sanayi ve Sivil Toplumun Değerli Temsilcileri ve Medya Temsilcileri, Hanımefendiler, Beyefendiler, Öncelikle ben Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine beni 5. İzmir İktisat Kongresine davet ettikleri için teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Bugün burada sizlere hitap etmek benim için bir onur ve ayrıcalıktır. Esasında burada şahsen bulunmak da benim için çok özel bir durum. Sizin de bildiğiniz gibi ben Kore kökenliyim. Kore ile Türkiye son derece yakın bağlar taşımaktadırlar. 1950 yılında Türkiye, Birleşmiş Milletlerin çağrısına yanıt veren ikinci ülke olarak Birleşmiş Milletler komutanlığında Kore savaşında ön saflarda yer almıştır. Ondan sonraki üç yıl içerisinde Türkiye’deki Doğu Anadolu Bölgesinin dağlarından, köylerinden, küçük kasabalarından Kore’de çarpışmak üzere 12 Açılış Konuşmaları pek çok gönüllü, 15 bin gönüllü Kore savunmasına katkı sağlamıştır. Kunu-ri Savaşında, sizin de bildiğiniz gibi General Douglas McCarter’in dediklerinden alıntı yapıyorum. Türkler kahramanların kahramanıdır dedirtecek Türk Tugayının 721 askerini savaşarak kaybettiği müthiş bir kahramanlık hikâyesi yazılmıştır. Dolayısıyla Koreli bir Amerikalı olarak 1959 yılında doğduğumda Türk askerlerine çok şey borçlu olarak doğduğumu biliyordum ve bunu böyle hisseden sadece ben de değilim. Bunun yansımalarından bir tanesi 2002 yılında Türkiye ile Kore arasında 11 yıl önce oynanan maçta kendini gösterdi. Maç bittiğinde Türk oyuncular maçı 3–2 kazandılar ve hemen Koreli arkadaşlarını gidip teselli etiller. Ondan sonra seyircilere baktığımızda ellerinde Türk ve Kore bayraklarını beraber salladıklarını gördük. Esasında tam da bu maçta, Türkiye ve Kore bütün dünyaya ülkeleri arasındaki gerçek dostluğun ne olacağına dair mesajı vermişti. Dolayısıyla bugün karşınızda dururken neler hissettiğimi ifade etmemin en iyi yolu bunları zikretmektir. Türk halkına bütün Kore halkı adına teşekkürlerimi ifade etmek benim için bir onurdur. Teşekkür ederim. Özellikle de bu vesileyle İzmir’de bulunmaktan da büyük bir memnuniyet duyuyorum. Biliyoruz ki Doğu Akdeniz’deki en önemli tarihi ticaret merkezlerinden bir tanesidir İzmir. Türkiye’nin bu en eski tarihteki ticaret güzergâhları üzerindeki dinamik gelişmesi, kalkınması her zaman bir örnek teşkil etmiştir. İzmir böyle bir kongreyi düzenlemek için mükemmel bir yer tercihidir. 5. İzmir İktisat Kongresine baktığımızda gerçekten de her bir iktisat kongresinin son derece önemli noktalarda ve dönemlerde, ekonomi ve sosyal kalkınmanın Türkiye Cumhuriyeti adına büyük önem taşıdığı dönemlerde yer aldığını görüyoruz. Dünya ekonomik sistemi değişir ve dönüşürken Türkiye de takdire şayan bir şekilde aynı şekilde değişiyor ve dönüşüyor. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve babası Mustafa Kemal Atatürk her zaman bunu da vurgulamıştır. Türkiye’yi daha refah içerisinde, daha bağımsız ve güçlü yapabilmenin en önemli yollarından bir tanesi, ekonomik kalkınmayı bel kemiğimiz olarak tesis etmektir, bu çok önemlidir demiştir. Türkiye, Sayın Başbakan Erdoğan’ın da 100’üncü yıl kutlamalarında 2023 için ortaya koymuş olduğu son derece önemli hedeflerle bu yolda yürüdüğünü göstermektedir. Makroekonomik yönetimde ve yapısal reformlarda son derece kayda değer gelişme kaydedilmiştir. 13 Açılış Konuşmaları Dünya Bankası grubu olarak da biz bu iddialı hedeflere katkı sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz ve Dünya Bankasının Yönetim Kurulu olarak 2030 yılı itibari ile dünya üzerindeki yüksek yoksulluğu ortadan kaldırmak ve refahın nüfusun özellikle en düşük yüzde 40’lık dilim tarafından paylaşılabilmesi için ilave tedbirler alacağız. Bu ciddi kalkınma ve gelişme hamleleri içerisinde Türkiye’nin oynayacağı büyük bir rol vardır. Çünkü Türkiye’nin, Türk Hükümetinin kalkınma alanında kaydettiği başarılarını, dünya politikaları şekillenirken paylaşıyor olması büyük bir önem taşımaktadır. Hatta Malezya ve Kosova gibi sağlık sektörü ile ilgilenen, Irak gibi sosyal güvenlik sistemi ile ilgilenen, Moritanya gibi enformasyon teknolojileri ile ilgilenen ülkeler için Türkiye’nin kaydettiği gelişmeler büyük önem taşımakta ve biz bu ülkelerle Türkiye deneyimini paylaşmak üzere çalışmalarımıza başladık bile. Türkiye’nin edindiği deneyimleri paylaşabiliyor olmak bizim ortaklığımıza da çok büyük katkı sağlayacaktır. Öncelikle benim için son derece önemli olan konulardan bir tanesine de değinmek istiyorum. Çünkü ben kamu sağlığı alanında yıllarca çalıştım. Türkiye çok kısa bir zamanda, on yıldan daha kısa bir süre içerisinde, 2003 yılında başlattığı sağlıkta dönüşüm programı çerçevesinde sağlık sistemini reforme etmiştir. 1990 yılından bu yana Türkiye bebek ölümlerini üçte iki azaltmıştır. Anne ölümlerini yüzde 80 oranında azaltmıştır ve ortalama yaşam beklentisi on yıl yükselmiştir. Ülkelerin, Türkiye’nin uyguladığı politikalardan öğreneceği çok şey vardır. Özellikle nüfusun fayda sağlamasını sağlayacak süratle, hangi sırada uygulanırsa başarılı olduğunu gösterebileceği çok önemli tecrübeleri, deneyimleri vardır Türkiye’nin ve Türkiye bütün bu deneyimlerini yerleşik direnç mekanizmalarına karşı yapmıştır. İkinci olarak Türkiye’nin enerji sektörüne bakacak olursak, Türkiye pek çok gelişmekte olan piyasa ekonomisi içerisinde milyarlarca doları özel sektörden çekmeyi başarabilmiştir. Yenilenebilir enerji, özellikle de büyümede yeşil bir yol tesis etmesi açısından çok önemlidir. Türkiye mali olarak oldukça yüksek maliyetleri olan enerji verimliliği üzerinde ihtiyaç duyulan bütün yatırımları çok doğru bir şekilde yönlendirmiş; enerji sübvansiyonlarının mali yükünden kaçınarak enerjide verimlilik 14 Açılış Konuşmaları sağlama yoluna gitmiştir. Dolayısıyla Türkiye enerji fiyatlarını piyasa fiyatlarıyla düzgün bir şekilde dengeleyebilmiştir. Üçüncü olarak Türkiye 1999 Marmara depreminden çok şey öğrenerek şoklara karşı nasıl direnç geliştirilebilir, olumsuzluklar nasıl en aza indirgenebilir ve doğal afet riskine nasıl cevap verilebilir konularında İstanbul Sismik Risk Yönetimi ve Acil Durum Hazırlıkları Planı çerçevesinde büyük bir başarı kaydetmiştir. Dünya Bankası Kalkınma Raporu bu yıl risk yönetimi üzerine hazırlanırken, bir iki hafta önce biz bunun duyurularını yaptığımızda bu projeyi örnek olarak gösterdik. Türkiye’nin bankacılık sistemi içerisinde gerçekleştirmiş olduğu, pek çok önemli, olumlu örnek var, Türkiye’nin son derece genç ve büyüyen bir işgücü mevcut. İşgücü piyasasına katılımların sağlanması açısından ve gençlerin kalifiye elemanlar olarak işgücü piyasasına girmesinin sağlanması açısından da son derece önemli gelişmeler kaydediliyor, önemli çabalar sarf ediliyor. Sürdürülebilir olmanın önemini görüyoruz, ekonomik refahın sağlanabilmesi için herkesin fırsatlara erişim sağlaması gerekiyor. İşte biliyoruz ki Türkiye’deki vatandaşlar ve politika yapıcılarla paylaştığımız hedefler bunlar etrafında toparlanıyor. Görüyoruz ki Dünya Bankası olarak bizim ortaklık içerisinde Türkiye’de karşılıklı bir öğrenme süreci içerisinde ortak hedefler koyup bunlara ulaşmaya çalışırken edindiğimiz deneyimler ve dersler var. Dünya Bankası Grubu ve pek çok alanda beraber çalışan bir ekiple beraber yeni bir dünyada, yeni ortaklıklar tesis etmek için çalışıyoruz. Yeni dünya süratle değişiyor. Görüyoruz ki 2000’lerden bu yana gelişmekte olan piyasaların dünya üzerinde üretilen gayrisafi yurt içi hâsıla içerisindeki payı beşte birden çok daha yukarılara, üçte bire kadar çıkmıştır. Dolayısıyla görüyoruz ki ekonomik yakınlaşma tarihte görülenin son derece ötesinde, görülmüşün çok daha ilerisindedir. Türkiye bu başarıda büyük bir rol oynamıştır ama bütün bu kazanımlar son derece hassas ve kırılgandır. Dünya ekonomisinin halen 2007 öncesindeki büyüme oranlarını yakalaması gerekmektedir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler krizden çabuk toparlandılar ama onların iddialı büyüme hedefleri dünya üzerindeki krizden etkilendi. 15 Açılış Konuşmaları ABD’deki mali durum ve Avrupa’daki kriz sonrası hayalet kriz olarak tabir edebileceğimiz etkiler halihazırda bu iddialı hedefleri aşağıya doğru çekiyor ya da Suriye gibi çatışma bölgelerinin yarattığı olumsuzluklar yine ekonomilere etki ediyor. Türkiye Suriye’deki iç savaştan kaçan 500 bin mülteciye kucak açtı. İşte gördüğünüz gibi her şey çok süratle değişmekte, o yüzden de bir iki hafta önce yönetim kurulumuzda yeni bir program tasarlamamız gerektiğini düşündük. Küresel sorunlara yeni çözümler üretmemiz lazım. Türkiye gibi yeni ortaya çıkan donör ülkelerle ve özel sektörlerle daha yakın işbirliği içerisinde olmamız gerekiyor. Dünya Bankası olarak özel sektör ayağımız IFC aracılığıyla ve sigorta birimimiz olan MIGA aracılığıyla çok daha iddialı hedefler koymamız, daha esnek olmamız ve müşterilerimizin ihtiyaçlarına yanıt verebilecek bir yapı oluşturmamız gerekiyor. Türkiye zaten bütün bu yeni ilkelere uyabilecek bir ülke örneği. Şu anda 50’den fazla ülkede programlarımızı yürütüyoruz. Bugün gün içerisinde Sayın Başbakan Yardımcısı Babacan’la beraber İstanbul’a gideceğiz ve Küresel İslami Finans Geliştirme Merkezini beraberce açacağız. Pek çok yerel ortakla beraber biz bu merkezin açılışını gerçekleştiriyoruz. Görüyoruz ki İslam Finans şu anda aşağı yukarı 1,5 trilyon dolarlık bir küresel varlığı temsil ediyor. İnanıyoruz ki İslami Finans dünya üzerindeki finansman imkanlarını, altyapı, risk sermayesi, küçük ve orta ölçekli işletmeler için kullanılabilir kılacaktır ve bu da dünya üzerinde daha fazla işin yaratılması ve refahın artması için kullanılabilecektir. Dün Türkiye Cumhuriyeti 90’ıncı kuruluş yıldönümünü kutladı ve ilk İzmir İktisat Kongresi, Cumhuriyet’in ilan edilmesinden bir iki ay önce düzenlenmişti. Çok başarılar elde edildi. Bir yıl içerisinde Türkiye küresel liderlikte önemli bir rol oynayacak ve G-20’ye ev sahipliği, G-20’nin başkanlığını gerçekleştirecektir. Uluslararası ekonomik ve finansal işbirliğinde en önde gelen forumlardan bir tanesidir. Biz bu çerçevede hepinize çok teşekkür ediyoruz ve Türkiye’nin bu kaydettiği başarıların sürdürülebilir olması ve önündeki engelleri aşabilmesini canı gönülden diliyoruz. Teşekkür ederiz. Sunucu- Sayın Dünya Bankası Başkanına teşekkür ediyoruz. Kendisi bizim uluslararası onur konuğumuz, kendisinin katılımı bu noktada bitmiyor, 16 Açılış Konuşmaları öğleden sonra da özel bir oturumda Sayın Dünya Bankası Başkanını tekrar dinleyeceğiz. Kendisine teşekkür ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız, Değerli Konuklar, 5. İzmir İktisat Kongresini katılımlarıyla onurlandıran Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın kürsüye teşriflerini arz ediyorum. Buyurun Sayın Başbakanım. Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan- Sayın Cumhurbaşkanım, Dünya Bankasının Saygıdeğer Başkanı, yurt içinden ve yurt dışından kongremize teşrif eden Çok Değerli Katılımcılar, Sevgili İzmirliler, Hanımefendiler, Beyefendiler, Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyor, 5. İzmir İktisat Kongresinin ülkemiz, milletimiz ve insanlık için, küresel ekonomi için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Başta Başbakan Yardımcılığımız ve Kalkınma Bakanlığımız olmak üzere ilgili tüm Bakanlıklarımıza, İzmir Valiliği ve Büyükşehir Belediye Başkanlığına bu büyük kongreyi tertip ettikleri için şükranlarımı sunuyorum. Yurt içinden ve yurt dışından kongreye katılan tüm misafirlerimize de İzmir’imize hoş geldiniz diyor ve üç günlük bu çalışmaların gerek kendileri için, gerek ülkemiz için tekrar hayırlara vesile olmasını diliyorum. Değerli Dostlar, Cumhuriyetimizin dün kuruluşunun 90’ıncı yıldönümünü milletçe 81 vilayette çok büyük bir coşkuyla kutladık. 90’ıncı yıldönümünde Cumhuriyetimizin kazanımlarının gururunu milletçe yaşarken aynı zamanda İstanbul’umuzda asrın projesi olarak tanımlanan boğazın 60 metre altına inşa ettiğimiz Marmaray tüp geçidinin açılışını yaptık ve yeni bir gurur tablosuna milletçe şahitlik ettik. Açıkçası bugün Cumhuriyetimizin 90’ıncı kuruluş yıldönümünün coşkusunu devam ettiriyor, 5. İzmir İktisat Kongresini toplayarak hem 90 yılın muhasebesini yapıyor hem de geleceğe ışık tutuyoruz. İlk İzmir İktisat Kongresi Cumhuriyetimizin ilanından aylar önce 17 Şubat– 4 Mart 1923 tarihlerinde yapılmıştır. Savaştan henüz çıkmış, büyük zafer kazanmış bir millet olarak İzmir İktisat Kongresiyle ülkemizin ve milletimizin iktisadi yol haritası çizilmiştir. 1920’lerin ulusal ve küresel 17 Açılış Konuşmaları şartları dikkate alınarak Türkiye için en uygun iktisadi yöntemler belirlenmiş, potansiyelimiz, yani iktisadi envanterimiz çıkarılmış, yeniden doğuşun ve kalkınmanın modelleri o iktisat kongresinde şekillenmiştir. Burada 5. İzmir İktisat Kongresi vesilesiyle şu hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Tıpkı ilk meclisin yapısı gibi tıpkı Cumhuriyetimizin kuruluşu gibi İzmir İktisat Kongresi de çok geniş katılımlı şekilde düzenlenmiş, Türkiye’nin tüm renklerini, tüm zenginliklerini bir araya getirmiş umut verici bir istişare zemini oluşturmuştur. İlk İzmir İktisat Kongresinde büyük toprak sahipleri vardı, ilk kongrede meclis üyeleri, esnaf, çiftçi vardı ilk kongrede İstanbul’un varlıklı aileleri kadar Anadolu’nun eşrafı hatta işçiler vardı. Ekonominin tüm taraflarını bir araya getiren Birinci İzmir İktisat Kongresi Türkiye’ye birlik, dayanışma ve kardeşlik içinde bir kalkınma modelini sunmuştur. Sayın Cumhurbaşkanım, Saygıdeğer Dünya Bankası Başkanı, Çok Değerli Katılımcılar, 90 yıl önce Cumhuriyetimizin kuruluş aşamasındaki şu atmosfere de özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Siyasi anlamda ilk meclis ve Cumhuriyet, sınırlarımız içinde yaşayan tüm unsurları, tüm etnik kökenleri, tüm farklılıkları eşit derecede kucaklamış, hem kurtuluş savaşı sürecinde hem de kuruluş sürecinde onları da dâhil etmiştir. Aynı şekilde büyük zaferin kazanılmasının ardından Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları uluslararası ilişkilerde yeni bir sayfa açmış, eski meseleleri kapatmış, başta komşularımız olmak üzere her ülkeyle yeni bir başlangıç yapmışlardır. Türkiye’nin dış politikası öfke, nefret, husumet, eskinin hesaplarını görme, eskinin intikamını alma duygusu üzerine değil, barış, dostluk ve dayanışma üzerine tesis edilmiştir. Askerlik hayatı cephelerde geçmiş olan, düşmanla göğüs göğüse çarpışmalara girmiş olan Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyetimizin kuruluş aşamasında tüm bu husumetleri bir kenara bırakmış, ilişkileri yeni baştan ve iyi niyet üzerine tesis etmeyi amaçlamıştır. Siyaset ve diplomasinin yanında Cumhuriyetimiz iktisatta da kucaklayıcı bir anlayışın üzerine bina edilmiştir. Cumhuriyet sermayeyi renklere ayıran, sermayeyi tasnif ve tefrik eden değil, ekonominin tüm taraflarını bir ve beraber gören bir anlayışı egemen kılmıştır. Sanılanın tam aksine Cumhuriyetimizin ilk yıllarında uluslararası sermayeye kapı aralandığını, 18 Açılış Konuşmaları yabancıların mülk edinmesinin, bunun altını özellikle çiziyorum, önünün Cumhuriyetimizin ilk yıllarında açıldığını, bizzat Gazi Mustafa Kemal döneminde yabancılara toprak satıldığını burada özellikle vurgulamak isterim. Cumhuriyet tarihimizle ilgili olarak iktisatta, dış politikada, siyasi hayatta ve demokraside kuruluş dönemi ile sonrasının özellikle 1940’lı yıllar ve müdahale dönemlerinin birbirinden çok çok farklı olduğunu herkesin bilmesi gerekir. Maalesef özellikle 1940’lı yıllar ve müdahale dönemleri Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinden, özünden, birleştirici ruhundan uzaklaşma dönemleri olmuştur. Böyle dönemlerde toplumun farklı kesimleri arasında uçurumlar büyütülmüş, Türkiye içine kapatılmış, topluma dayatmalar yapılmış, sosyal hayatta olduğu kadar, iktisatta da ilk istikametten sapılmıştır. Şu yanılgıdan hassasiyetle uzak durmamız gerektiğini de burada vurgulamak isterim. Bugün Cumhuriyetimizin temel dinamiği, temel felsefesi gibi lanse edilen birçok görüş ve uygulama, Cumhuriyetimizin kuruluş dönemine değil, sonraki dönemlere aittir. Bunu birbirine karıştırmamamız gerekir. Sermayeyi renklere ayırmak, tasnif etmek, makbul ve makbul olmayan iş adamları ayrımı yapmak kesinlikle bir Cumhuriyet anlayışı değildir. Başta İstanbul olmak üzere büyükşehirlerin, büyük sermayedarlarına öz evlat muamelesi yapıp, Anadolu sermayesini horlamak, itip kakmak asla ve asla Cumhuriyetin iktisat politikası değildir. 90’ıncı kuruluş yıldönümü vesilesiyle sıkça yaptığım şu vurguyu burada tekrarlamak isterim; Cumhuriyet nasıl ki sadece seçkinlerin Cumhuriyeti değilse seçkin sermaye çevrelerinin de Cumhuriyeti değil, bu Cumhuriyet İstanbul sermayesinin olduğu kadar, Gaziantep, Kayseri, Uşak, Manisa, Denizli’nin, 81 vilayetteki her bir iş adamının, esnafın, çiftçinin de Cumhuriyetidir. Cumhuriyet zenginin olduğu kadar fakirin, sermayenin olduğu kadar emeğin, işverenin olduğu kadar işçinin de Cumhuriyetidir. Nasıl ki bugünlere ulaşmamızda Anadolu ve Trakya’daki hemen her ailenin en az bir şehidinin kahramanlığı ve fedakârlığı varsa hiç kuşkusuz 76 milyonun ve hepimizin ecdadının da bu Cumhuriyette emeği vardır, alın teri vardır, gayreti vardır. Evet, bu Cumhuriyeti birlikte kurduk, birlikte bu günlere taşıdık ve hep birlikte geleceğe taşıyacağız. Şehitlerimiz kanlarıyla bizlere bu yolu açarken, çalışanlarımız da alın teri ile emekleriyle bu yoldan ilerlediler ve bu günümüzü inşa ettiler. Devraldığımız mirasın 19 Açılış Konuşmaları kutsiyetine uygun olarak, emek sarf ederek, çalışarak, mücadele ederek, bu Cumhuriyeti inşallah çok daha yüksek seviyelere, hak ettiği seviyelere birlikte ulaştıracağız. 90 yılın tecrübesi bize göstermiştir ki Cumhuriyet nutuklarla, ayrıştırmalarla, kutuplaştırmalarla, özellikle de reddederek, inkâr ederek, asimile ederek değil, işle, emekle, yatırımla, birlik ve kardeşlikle büyür, yücelir. Yine 90 yıl bize çok net olarak göstermiştir ki Türkiye ekonomisi demokrasiye, kardeşlik ve dayanışmaya paralel olarak büyüme kaydetmiş, iç sorunların, ayrıştırmaların, sanal tartışmaların, özellikle de müdahalelerin olduğu dönemlerde ekonomimiz daralmış, kan kaybetmiştir. Hükümetimizin işbaşında olduğu şu 11 yıllık süreç, demokrasi, kardeşlik, dayanışma ile ekonomik büyüme arasındaki doğru orantının en güzel ispatı olmuştur. Cumhuriyetimizin kuruluş atmosferinde olduğu gibi son 11 yılda da Türkiye birlik, kardeşlik ve dayanışma içinde birbirine kenetlenmiş, bu sayede Cumhuriyetin kazanımlarına yeni kazanımlar eklemiş, 79 yılda yapılanlara kat kat fazlasını ekleme fırsatı bulmuştur. Türkiye ekonomisi 2002–2012 yılları arasında, on yıllık süreçte ortalama yüzde 5,1 büyüme oranını yakalamıştır. Milli gelirimiz 2002 yılında 230 milyar dolar iken 2012 sonunda 786 milyar dolara ulaşmıştır. Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında az önce de ifade edildi, 50 milyon dolar olan ihracatımız 2002 yılında yani 79 yıl içinde 36 milyar dolara ancak ulaşmıştır. 2002 sonrasında ise ihracatımız dört kattan fazla bir artışla 152,5 milyar dolar seviyesini görmüştür. Hızla artan nüfusa rağmen Türkiye işgücüne yeni katılanlara iş sağlamada da önemli başarı kaydetti. Sadece son 11 yılda 4 milyon 700 bin kişiye istihdam imkânı sağladık. Cumhuriyet tarihimizin önemli bir kısmı ne yazık ki IMF gölgesinde geçmiştir. 2002 yılı sonunda göreve geldiğimizde IMF’ye olan borcumuz 23,5 milyar dolardı. Böyle devraldık. Bu yılın mayıs ayında, 14 Mayıs’ta bu borcu tamamen ödedik ve o defteri kapadık. Böylece iktisat tarihimizde yeni bir sayfa açtık. Merkez Bankası rezervlerimiz, burası da çok önemli, 11 yıl önce 27,5 milyar dolardı ama bugün itibari ile söylüyorum 132,7 milyar dolara, Cumhuriyet tarihimizin en yüksek seviyelerinden birine ulaştık. Türkiye sadece makroekonomik göstergelerinde değil, tüm kalkınma göstergelerinde de Cumhuriyet döneminin rekorlarını elde etti. 20 Açılış Konuşmaları Eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaştırmada, enerjide, tarımda bütün bunlar başta olmak üzere her alanda önemli yatırımlar gerçekleştirildi. O güne kadar yapılanların üzerine kat kat fazlaları inşa edildi. Bizler ekonomik krizlerin olduğu dönemlerde yatırımlarımızı durdurmadık. Tam aksine bu dönemlerde bile biz yatırımlarımıza aynen devam ettik. Sadece ülkemiz içerisindeki yatırımlar değil, aynı zamanda dışarıya yaptığımız kalkınma yardımlarında da çok büyük artışlar sağladık. 2002 yılında sadece, burası çok önemli, 85 milyon dolar olan dışarıya yönelik resmi kalkınma yardımlarımızın tutarı geçtiğimiz yıl 2,5 milyar doları aştı. Türkiye OECD ülkeleri arasında 2011–2012 yıllarında dış yardımlarını en çok artıran, yükselen donör ülke durumuna geldi. Tekrar vurgulamak isterim ki Cumhuriyetimiz demokrasinin ve kardeşliğin güç kazandığı dönemlerde güçlenmiştir. Cumhuriyetimiz vatandaşlarını bir bütün halinde ayrımsız şekilde kucakladığı oranda büyümüş, kalkınmıştır. 11 yıldır ekonomik büyümemizi, kalkınmamızı işte bu anlayışın üzerine inşa ettik ve bu anlayışla yolumuza devam ediyoruz. Güçlü bir ekonomi için ileri standartlarda demokrasiyi gerekli görüyoruz. Güçlü bir ekonomi için, soframızdaki ekmeğin daha da büyümesi için 76 milyonun bir ve beraber olmasını, birlikte geleceğe yürümesini şart olarak görüyoruz. Ekonomik reformlarımızı yaparken, demokratik reformları ihmal etmiyor, demokrasiyi güçlendirerek ekonomiyi büyütüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanım, Kıymetli Katılımcılar, 5. İzmir İktisat Kongresi vesilesiyle burada şu hususu özellikle vurgulamak istiyorum. Cumhuriyet nasıl ki 76 milyonun Cumhuriyeti ise, Cumhuriyetin kazanımları da hiç kuşkusuz eşit derecede 76 milyonun kazanımlarıdır. Cumhuriyetimize yapılmış her hizmet, ortaya konulmuş her eser, belli bir zümrenin değil, topyekûn milletçe hepimizin gurur duyacağı eserlerdir. Büyümede milli gelirle kişi başına düşen milli gelirde, dış ticarette, turizm gelirlerinde elde ettiğimiz başarılar milletçe hepimizin ortak başarısıdır. Enflasyonla, faizlerle, işsizlikle, belirsizlik, güvensizlik ve istikrarsızlıkla yaptığımız mücadelede kazandığımız zaferler 76 milyonun ortak zaferidir. İşte göreve geldiğimizde yüzde 30 civarında enflasyon ama şimdi yüzde 6-yüzde 7’de olan enflasyon. Devletin borçlanma faizinin yüzde 63’te olduğu bir dönemi devraldık ama şimdi yüzde 6, o civarlarda dolaşan bir 21 Açılış Konuşmaları devletin borçlanma faizi var. Bütün bu aradaki farklar tabi ki de milletin cebinden çıkıyordu ama şimdi bu fark milletin cebinde kalıyor ve 79 yıllık Cumhuriyet döneminde 6 bin yüz km bölünmüş yolun yapıldığı bir dönemden şu 11 yıl içerisinde 17 bin km bölünmüş yol yapan bir dönemdeyiz. Bütün bunlar, işte o yatırım, ülkemizdeki istihdamı da teşvik eden bir süreç olmuştur. Hızlı trene girdik, bizim raylı sistemlerimiz, yani ta tarihten kalma maalesef kağnı sistemi gibiydi ama onlar rehabilite edildi ve onlar da süratle hızlı tren sürecine geçtik. İşte Ankara- Eskişehir arasını bitirdik. İnşallah yılbaşına kadar da İstanbul etabını bitireceğiz. Bu arada AnkaraKonya etabı bitti ve şimdi Sivas’ı çalışıyoruz, bunlar bitecek, daha birçok yerin bağlantısı var ve şehirlerimizin içerisindeki raylı sistem bağlantıları devam ediyor. Bütün bunlarla beraber artık modern dünyanın, gelişmiş ülkelerin yakaladığı bütün bu huzur ortamını artık Türkiye yakaladı, yakalıyor. İşte şimdi Marmaray’dan 99 yeni üniversiteye, şehir hastaneleriyle, modern bir Türkiye’ye yürüyoruz, insanının sağlığını öne çıkaran, önce insan diyen bir anlayışı hedefleyen bir yaklaşımla geleceğe yürüyoruz. Bakın şurada yaklaşık 200 bin yeni dersliği bu dönemde inşa ettik ve 608 bin TOKİ konutundan 232 yeni baraja kadar inşa ettiğimiz her yatırım milletçe hepimizin ortak gururudur. Bütün bu eserleri, bu yatırım ve hizmetleri ortaya koyan bu ülkenin ve bu milletin evlatlarıdır. Bu hizmetler de belli kesimler, belli zümreler için değil, 76 milyonun tamamı için vücuda getirilmiştir. Şunu çok net ve samimi bir şekilde ifade etmek istiyorum. Biz kaynak çeşitlendirilmesinde başarılı olmuş bir ülkeyiz. Devletçi anlayışı bu noktada bir kenara itmiş bir anlayışız ve bunun yanında tabi bir şeyi bu noktada egemen kıldık. Her ne kadar AB özelleştirmede bizim ağır hareket ettiğimizi söylüyorsa da bu vesileyle bu toplantıdan tabi ben AB’ye de bir yollama yapmak isterim. Bir defa AB önce kendi üyelerine bir bakması lazım; özelleştirmede rekortmen Türkiye’dir, kendi üyelerini iyi incelemiyorlar. Özelleştirmeyi en başarılı şekilde yürüten ülke şu anda Türkiye’dir ve bizim iktidarımızdır ve biz bütün engellemelere rağmen hızla yürütüyoruz. Çünkü biz devleti bir defa ticari hayatın içerisinden çekme mücadelesini başarıyla veren bir iktidarız ve Türkiye bizim dönemimizdeki güven, istikrar politikalarını geçmiş dönemlerle asla mukayese edilemeyecek 22 Açılış Konuşmaları derecede çok çok ileri taşımış bir ülke, aynı şekilde bugünün sorunlarını çözdüğümüzde, bugünün sosyal ve siyasal meselelerini hal yoluna koyduğumuzda inanın Türkiye’nin büyümesi ve kalkınması da bugünden daha hızlı olacaktır. İşte Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yıldönümü kutlamalarına böyle bir iklim ve atmosfer içinde ulaşmak istiyoruz. 2023 bu bakımdan bizim için çok önemlidir. Yani kendimize ileri bir vizyon koyuyoruz, kendimize 2053 vizyonunu koyuyoruz, kendimize 2071 vizyonunu koyuyoruz, bu büyük düşünmenin gereğidir. Eğer siz böyle basit düşünürseniz o zaman 3-5 yıllık bir kendinize gelecek belirlersiniz ama olduğunuz yerde patinaj yaparsınız. Biz bunu aşmış bir iktidarız. İlk meclisteki ve Cumhuriyetimizin kuruluş aşamasındaki birliği ve kardeşliği yeniden tesis etmek, daha da pekiştirmek, bu sayede 100’üncü yılda ilk günün heyecan ve coşkusunu yaşamak ve yaşatmak istiyoruz. Tabi terör sorunu başta olmak üzere toplum kesimleri arasına nifak sokmaya yönelik girişimleri bertaraf ederek, Cumhuriyeti zayıflatmaya yönelik kışkırtmalara göğüs gererek, inşallah 76 milyon birlikte 2023 hedeflerine ulaşacağız. Ben buradan ülkeme sesleniyorum ve dünyaya sesleniyorum. Bizim ilk meclisimiz çok anlamlı bir meclistir, çok farklı bir meclistir. Tablo görmek isteyenler her yönüyle ilk meclise bakmalıdırlar. Gazi Mustafa Kemal’in sağında, solunda, yanında olanlara, arkasındakilere bakmalıdırlar, o nasıl bir meclisti bunu görmeliler. Eğer onu görürlerse, oradan bir şeyler kazanalım diyorlarsa o zaman bugün çok daha rahat karar vereceklerdir, çok daha rahat hareket edeceklerdir. 2023’te dünyanın en büyük on ülkesinden biri konumuna yükseldiğimizde 2 trilyon dolar milli gelire, 500 milyar dolar ihracat rakamına ulaştığımızda hiç kuşkunuz olmasın ki bu milletimizin tamamının eseri, tamamının gururu olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanım, Saygıdeğer Misafirler, İster ulusal ister küresel düzeyde olsun ekonominin büyümesi ve refahın eşit şekilde paylaşılması küresel barış, küresel adalet, özellikle de küresel vicdanla doğrudan bağlantılıdır. Dünya ekonomilerinin ağır bir krizden geçtiği şu dönemde küresel barışı tehdit eden sorunların tekrar ele alınması, sınırsızca tüketme, sınırsızca harcama alışkanlıklarının gözden geçirilmesi kaçınılmaz hal almıştır. Yani tüketim ekonomisinden, 23 Açılış Konuşmaları israf ekonomisinden, verim ekonomisine geçişi özellikle dünyada devreye sokmamız şarttır. Somali ve Myanmar gibi yerlerde bir avuç pirince muhtaç insanlar varken başka ülkelerdeki israf derecesine varan tüketim tutkusu bizim içimizi acıtıyor. Mısır halkı demokrasiyi korumak için canını ortaya koyarak darbecilere karşı onur mücadelesi verirken, devletlerin çoğunun bu mücadeleye sırtlarını dönmeleri küresel adaleti tahrip ediyor. Sermayenin küreselleştiği bir ortamda refah, adalet, vicdan küreselleşmiyorsa dünyanın geleceğinin bugünden iyi olacağını söylemek mümkün değildir. Farklı bir ekonomik modele, geleceğe ilişkin olarak faklı ve insani kalkınma modellerine ihtiyaç duyduğumuz aşikârdır. Az önce değerli Dünya Bankası Başkanının ifade ettiği gibi şu anda biz Suriye’den bize göç eden 600 bin insana hizmet veriyoruz ama bakın dünya burada bize en ufak bir destek vermiyor. Bize gelen destek şu ana kadar 135 milyon dolar, yaptığımız harcama 2 milyar doları aşmış vaziyette. Bunun tabi sosyolojik, psikolojik bizdeki tahribatları ayrı, biz bunların hepsine katlanıyoruz ve katlanacağız. Niçin; bunlar bizim komşumuz, kardeşlerimiz, ortak tarihi paylaşıyoruz, ortak değerlerimiz var ama istiyoruz ki dünya buna karşı duyarlılığını ortaya koysun. Dünya Bankasına da burada çok önemli görevler düştüğüne inanıyorum. 5. İzmir İktisat Kongresinin Türkiye ekonomisi kadar küresel ekonomiyi de ele alacak olmasını bu açıdan önemsediğimizi özellikle belirtmek istiyorum. Tabi dolaştığımız tüm ülkelerde başta Cumhurbaşkanım olmak üzere, şahsım, tüm Bakan arkadaşlarım EXPO 2020 ile alakalı olarak çok ciddi bir mücadele verdiğimizi ifade etmek istiyorum. İnanıyorum ki EXPO 2020 İzmir’e yakışacaktır ve inanıyorum ki tüm dünya EXPO 2020’de adeta kendini bulacaktır. Bu bakımdan burası bir barışın da timsali olarak, simgesi olarak EXPO 2020 ile hele hele teması da sağlık olan böyle bir çalışmada, sağlıkta da büyük yatırımlar yapan Türkiye ile bu adeta taçlanacaktır. Yapılacak birbirinden önemli oturumların, panellerin, konferansların, ele alınacak yerel, bölgesel, ulusal ve küresel konuların insanlığa hayırlar getirmesini diliyorum. 5. İzmir İktisat Kongresinin, İzmir’imiz, ülkemiz ve insanlık için umutları çoğaltmasını diliyor, tekrar tüm katılımcılara başarılar diliyor, sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. 24 Açılış Konuşmaları Sunucu- Sayın Başbakanımıza teşekkür ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Değerli Konuklar, daha Cumhuriyetimiz kurulmadan, henüz Lozan Antlaşması imzalanmadan 1923 yılının başında İzmir’de ilk iktisat kongresi toplanmıştı. Neredeyse kesintisiz on yıllık bir savaştan çıkan yorgun ülke iktisadi geleceğini aramıştı o kongrede. Şimdi kongrenin 90’ıncı yıldönümü vesilesiyle düzenlenen 5. İktisat Kongresinin de Cumhuriyetimizin 90 yılında Türkiye bir kez daha 100’üncü yılı için koyduğu hedeflere nasıl daha iyi ulaşacağının yanıtını arayacak, yine İzmir’in ev sahipliği yaptığı bu tarihi toplantının küresel gelişmeler ışığında Türkiye ekonomisinin geleceğinin tartışıldığı bir vizyon toplantısı olması beklenmektedir. Değerli Konuklar, 5. İzmir İktisat Kongresini katılımlarıyla onurlandıran Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün kürsüyü teşriflerini arz ediyorum. Buyurun Sayın Cumhurbaşkanım. Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı- Sayın Başbakan, Dünya Bankası Başkanı Sayın Kim, Değerli Bakanlar, Kıymetli Katılımcılar, Hanımefendiler, Beyefendiler, Yüzyıllardır ülkemizin dışa açılan kapısı, turizmin, dış ticaretin ve sanayileşmenin öncüsü olan İzmir’de, 5. İktisat Kongresinin açılışı vesilesiyle sizlerle bir araya gelmekten büyük mutluluk duyuyor, hepinizi en samimi hislerimle selamlıyorum. Sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum. Bugün 5’incisi yapılan İzmir İktisat Kongresinin ilki, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında, daha Lozan Antlaşması yapılmadan ve Cumhuriyet kurulmadan toplam 1135 kişinin katılımıyla düzenlenmiştir. Gazi Mustafa Kemal’in riyasetinde düzenlenen birinci kongre bu tarihi özelliğiyle, milletimizin hürriyet ve bağımsızlığının ekonomik bekadan geçtiğini bizlere bir kez daha hatırlatmaktadır. Ülkemizin ve milletimizin o günkü şartları dikkate alındığında, böylesine geniş katılımlı bir kongre düzenlenmesi, gerçekten büyük bir vizyon içeren, muazzam bir hadisedir. Esasen milletlerin tarihi, bir anlamda iktisadi vaziyetlerinin tarihidir. Ekonomik açıdan bekasını güvence altına almış milletler ancak tarih sahnesinde varlıklarını ve medeniyetlerini sürdürebilmişlerdir. Ekonomik hayatiyetini 25 Açılış Konuşmaları yitirmiş veya bu bakımdan zayıflamış medeniyetler ise zamanla güçsüzleşmiş ve tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir. Bu itibarla, Kurtuluş Savaşını yeni kazanmış bir milletin, daha barış antlaşması imzalamadan iktisadi mücadelesinin yol haritasını Birinci İzmir İktisat Kongresinde çizmesi, bu ülkenin temellerinin ne kadar sağlam atıldığının da bir göstergesidir. Şunu akılda tutmakta hep yarar vardır. Pek çok ülkenin milli birliği, ekonomik kader birliği üzerine inşa edilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin oluşumu ile İtalyan Birliği ve Alman Birliği gibi tarihi entegrasyonlar bunun en çarpıcı örneklerini oluşturmaktadır. 1923 yılında 12 milyon nüfusu olan ülkemiz, ekonomik geleceğini planlamak için Birinci Kongreyle büyük bir adım atmıştı. 1923’ten beri aradan geçen 90 yıl içinde ülkemiz bu hedeflerine ulaşma noktasında elbette büyük başarılar elde etti. Bugün Türk ekonomisi 1 trilyon dolara yaklaşan gayrisafi yurt içi hasılası ile dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın ise altıncı büyük ekonomisi haline gelmiştir. Dahası artık küresel ekonomiyle entegre olmuş bir ülkeyiz. Dolayısıyla, bugün Beşincisini düzenlediğimiz İzmir İktisat Kongrelerinin serüveninin “Milliden Küresele 90 Yıllık Seyahat” olarak adlandırılmasını ve bu kongrenin temasının “Küresel Yeniden Yapılanma Sürecinde Türkiye Ekonomisi” olarak belirlenmesini son derece isabetli buluyorum. Kıymetli Misafirler, Yaşamakta olduğumuz küreselleşme süreci, tarihin akışını hızlandırmakta; toplumların kimyasını değiştirmekte; ülkelerin ve kıtaların kaderini derin bir şekilde etkilemektedir. Bu süreçte geride kalmanın ve tarihin akışının aksi istikametinde yer almanın, sadece bugünkü nesiller açısından değil; gelecek nesiller bakımından da telafisi güç sonuçları olacaktır. Bütün bu risklere rağmen, küreselleşme büyük fırsatları da beraberinde getirmiştir. Enformasyon çağında bilgiye erişim son derece kolaylaşmıştır. Bu fırsatlardan yararlanan pek çok ülke, ekonomik gelişme ve beşeri kalkınma alanında önemli sıçramalar gerçekleştirmiştir. 26 Açılış Konuşmaları Küreselleşmenin hızlandığı son 20-30 yıllık sürede, dünyanın ekonomik ağırlık merkezi 200 yıllık bir aradan sonra yeniden Asya’ya kaymıştır. Ayrıca, bilgi ve iletişim teknolojileri ile sosyal medya alanında yaşanan devrim, demokrasinin yakın coğrafyamıza doğru genişlemesinde önemli bir rol oynamıştır. Türkiye, gerek dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin Asya’ya doğru kayması, gerek demokratik değerlerin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya doğru yayılması bakımından kritik bir coğrafyada bulunmaktadır. İçinde bulunduğumuz yüzyılın bu iki temel dinamiğinin de kesişme noktasında bulunan ülkemiz, eşsiz bir tarihi fırsatla karşı karşıyadır. Beşinci İktisat Kongresi sırasında yapılacak bütün değerlendirmelerde ve ileriye yönelik projeksiyonlarda bu temel dinamiklerin gözönünde bulundurulması gerektiğine inanıyorum. Sayın Başbakan, Değerli Katılımcılar, Dün Cumhuriyetimizin 90’ıncı Yıldönümünü büyük bir heyecanla kutladık. Bu anlamlı günü taçlandıran asrın projesi Marmaray’ı hep birlikte açtık. Çok şükür bugün Türkiye kendisine iddialı hedefler koyan ve bu hedeflere bir bir ulaşan bir ülke haline gelmiştir. Bu neticelerin alınmasında, ülkemizdeki siyasi istikrarın ve son 11 yılda hayata geçirilen hukuki, demokratik ve ekonomik reformların çok büyük bir payı vardır. Tüm dünyanın takdir ettiği bu başarılı neticelerin alınmasında özveriyle çalışan Hükümetimizi ve ekonomi yönetiminde yer alan kurumları bu vesileyle bir kez daha tebrik ediyorum. Ancak, tarihin hızla aktığı ve milletler arasındaki yarışın küresel düzeyde devam ettiği bir ortamda, millet olarak alacak daha çok mesafemiz vardır. Dolayısıyla, gerçekçi bir vizyon etrafında geleceğimizin yol haritasını bugünden çizmemiz muhakkak ki bir zarurettir. Ki bu toplantılarla bunlar yapılmaktadır. Bu bağlamda, 2014-2018 yıllarını kapsayan Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planının ışığında düzenlenen bu kongrenin, ülkemizin 2023 yılı hedeflerine ulaşması bakımından son derece yararlı bir zamanlama ve platform olduğuna inanıyorum. 27 Açılış Konuşmaları Son beş yıldan beri devam eden küresel ekonomik kriz, birçok kabullerin sorgulanmasını da beraberinde getirmiştir. Üretimden tüketime; dış ticaretten kur rejimi ve uluslararası finans piyasaları uygulamalarına; uluslararası rekabetten milli ve milletlerarası otoritelerin gözetim, denetim ve düzenlenmelerine kadar pek çok husus yeniden şekillenmektedir. Küresel ekonomik kriz ortamında pek çok ülke ve kıta için dengeler yeniden kurulmaktadır. Esasen, uluslararası ve bölgesel konjonktür, gelişmiş ülkelerle aramızdaki refah ve beşeri kalkınma makasını kapatmak bağlamında bizlere altın bir fırsat sunmaktadır. Ülkemiz bakımından bu fırsatı değerlendirmek için önümüzdeki 2030 yıl boyunca siyasi ve ekonomik istikrarımızı pekiştirecek; diplomatik kazanımlarımızı tahkim edecek ve sürdürülebilir hızlı büyümeyi garantileyecek dinamiklerden yararlanmamız elzemdir. Bu da, en azından şu “dört prim”den, yani getiriden layıkıyla yararlanmamızı gerektirmektedir: Bunlar, “demografi”nin, yani nüfusun, “demokrasi”nin, “barış”ın ve “bilgi”nin primleridir. Bu dört hususu en iyi şekilde değerlendirdiğimizde inanıyorum ki 2023 hedeflerimize çok daha hızlı ve emin bir şekilde ulaşacağız. Öncelikle, 75 milyonu aşan genç ve dinamik nüfusumuzun bize sağladığı “demografik prim”den faydalanmamız elzemdir. Bunu da, ancak iyi bir eğitim sistemiyle ve nitelikli beşeri sermaye yaratmakla gerçekleştirebiliriz. Türkiye son on yılda uygulamaya koyduğu politikalarla siyasi istikrarı sağlamış, makroekonomik dengelerini iyileştirmiş, büyüme potansiyelini güçlendirerek önemli yapısal dönüşümleri sağlamıştır. Ancak, söz konusu yapısal dönüşüm henüz tamamlanmamıştır. Birinci nesil diye adlandırılabilecek reform hareketlerinin sonuçları başarılı bir şekilde alınmıştır. Artık Türkiye’yi dünya sıralamasında daha üst noktalara taşıyacak “ikinci nesil yapısal reformlara” ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla ikinci nesil reformlar kapsamında, Türkiye’nin birinci önceliği mevcut eğitim kalitesini yükseltmek olmalıdır. Bir süre önce de 28 Açılış Konuşmaları söylediğim gibi, eğitim ve bilimle nitelikli hale getirilmiş büyük bir nüfus, muazzam bir güçtür. Buna karşılık kaliteli eğitimden mahrum kalmış niteliksiz bir nüfus ise, büyük toplumsal sorunlara yol açmakta, beşeri kalkınmanın önünde adeta bir engel ve yük haline gelebilmektedir. Ki bunun örnekleri de çoktur. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde en büyük sınavı orta gelir tuzağını aşıp aşamayacağıdır. Günümüzde orta gelir tuzağını aşmayı başarabilmiş ülkelerin GSYH içerisindeki eğitim harcamalarının oranı aşağı yukarı yüzde 6’lar civarındadır. Bu tuzağı aşamamış ülkeler ise eğitime yüzde 3 ya da altında bir pay ayırıyorlar. Ülkemizin 2014 yılı bütçesinde eğitim harcamaları için planladığı harcamaların GSYH’da yüzde 4,5 civarında olması sevindirici bir gelişme olmakla birlikte; bu yolda hala katetmemiz gereken mesafe olduğu aşikârdır. “Demografik prim”den layıkıyla yararlanmanın bir diğer şartının da, nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınların işgücüne aktif katılım oranının yükseltilmesi olduğu herkesin malumudur. Değerli Katılımcılar, Ekonomik büyüme ve beşeri kalkınma konusunda son yıllarda yapılan araştırmalar; bireylere insiyatif kullandırılması, girişimciliğin önündeki engellerin kaldırılması, katılımcılığın teşvik edilmesi, fırsat eşitliğinin sağlanması, demokratik kurum ve kuralların güçlü olması gibi faktörlerin büyümenin en önemli girdileri arasında yer aldığını ortaya koymaktadır. Aynı çalışmalar, güçlü demokratik kurumları ve kurumsal kapasiteleri olmayan ülkelerin ise ekonomik rekabet yarışında geride kaldıklarına işaret etmektedir. Bu nedenle, kalkınma yarışında yararlanmamız gereken ikinci prim, “demokrasi primi” (democracy dividend) olmalıdır. Çünkü demokrasi hukuk demektir. Kanun ve kuralların şeffaf bir şekilde herkese eşit uygulanması demektir. Kararların sübjektif değil, objektif kriterlere dayanarak alınması demektir. Siyasi tarihimizde demokratik hayatın kesintiye uğratıldığı dönemler, ülkemizin ekonomik açıdan da geriye gittiği dönemler olmuştur. 29 Açılış Konuşmaları Dolayısıyla, demokratik standartlarımızın yükseltilmesi, ülkemizin birlik ve beraberliğini pekiştirir, ülkemizin birlik ve beraberliğini güçlü hale getirir; halkımızın mutluluğunu artırır yenilik ve girişimciliğe açık nesillerin yetişmesini sağlar, yerli ve yabancı sermaye sahiplerinin tasarruflarının güvenli bir şekilde ülkemize girip yatırıma dönüşmesine yol açar. Ekonomik ve beşeri kaynaklarımızın en etkin şekilde kullanılmasını garanti edecek bir ortam doğurur. Nitekim Türkiye’de gerçekleştiren ekonomik reformlar da demokratikleşmenin ve hukukun üstünlüğünün hâkim kılınmasının tabii bir uzantısı olmuştur. Öte yandan, ekonomik gücün ve refahın nihai hedefi insanların mutluluğu olmalıdır. Temel hak ve özgürlüklerinden mahrum halkların, ne kadar zengin olurlarsa olsunlar mutlu olduklarını söylemek mümkün değildir. Netice olarak, ülkemizin demokratik standartlarını yükseltmeye devam etmesi, sadece siyasi bakımdan değil, ekonomik kalkınma bakımından da en temel önceliklerden biridir. Kıymetli Katılımcılar, Arzu ettiğimiz gelişmişlik seviyesine ulaşmak için istifade etmemiz gereken üçüncü getiri, “Bilginin primi” olmalıdır. Zira son 200 yılda, diğer bir değişle Sanayi Devriminden bu yana, ülkeler arasındaki gelişmişlik farklarını ve uluslararası güç dengelerini açıklayan en önemli faktör, teknolojik değişim ve yenilikler olmuştur. Günümüzde bu süreç giderek daha da hızlanmaktadır. Son on yılda hem rekabet gücümüzü hem de yatırım ortamımızı iyileştirdik. Yine son on yılda ihracatımızın katma değer zincirinde önemli aşamalar kaydettik. Bugün düşük katma değerli ihracattan, orta katma değerli ihracata ulaşmış bulunuyoruz. Bununla beraber, toplam ihracatımız içinde yüksek katma değerli ürünlerin oranı hala çok yüksek olmadığını biliyoruz. Bu oranın yükseltilmesi cari açık sorununun çözümü yönünden de hayatiyet arz etmektedir. Peki, bunu nasıl gerçekleştireceğiz? Bunu yapabilmek için “üretim faktörlerinin akümülasyonuna dayalı klasik verimlilik 30 Açılış Konuşmaları ekonomisi” kulvarını terk edip, “bilgiye dayalı ekonomi”ye geçmek zorundayız. Ucuz işgücüne dayalı bir üretim modeliyle bugünün dünyasında daha fazla rekabet edemeyiz. Çünkü bizden çok daha ucuz işgücü maliyeti olan ülkeler var. Bununla birlikte, henüz yüksek katma değer üreten bir ülke de değiliz. Orta gelir tuzağına düşmüş olan ekonomilerin bir diğer ortak özelliği de imalatta klasik verimlilik ekonomisi paradigmasını takip etmeleridir. Bu yarışın içerisindeki ülkeler hep daha ucuza, hep daha verimli üretmeye çalışıyorlar. Üst gelir grubundaki ülkeler ise bilgi yoğun teknolojilere, ürün geliştirmede, pazarlamada ve dağıtımda yeniliklere odaklanmaktadırlar. Esasen bu ülkeler bilginin priminden, getirisinden yararlanarak ekonomik büyümelerini sağlamaktadırlar. Klasik manada üretim faktörleri akümülasyonu ve verimlilik artışı takip eden ülkelerin ise, bu şartlar altında bir üst lige çıkmaları giderek zorlaşmaktadır. Bu nedenle, önümüzdeki esas mesele olan orta gelir tuzağından kurtulmamız için eğitim, bilim, Ar-Ge, teknoloji ve yeniliğe ağırlık veren bir iktisadi büyüme stratejisi izlememiz elzemdir. Memnuniyetle görüyorum ki Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planında bu yönde gerçekçi hedefler ve tutarlı stratejiler oluşturulmuştur. Kıymetli Misafirler, Millet olarak iktisadi gelişmemiz için ülke içinde hangi tedbiri alırsak alalım, yine de bulunduğumuz bölgenin ve dünyanın genel sorunlarından bağışık olamayız. Karşılıklı bağımlılığın bu kadar yükseldiği bir dönemde, bir ülkede veya bölgede meydana gelen ekonomik, siyasi, insani ve askeri krizler başta yakın komşular olmak üzere tüm bölgeyi, hatta dünyayı etkileyebilmektedir. Biraz önce Sayın Başbakanın da söylediği gibi; birden bire komşumuzda olan olaylardan dolayı insanlığın gereği önemli bir maliyetle karşı karşıya kalmak durumunda kaldık. Veya çok yakın ticaret yaptığımız ülkelerle birden bire ticaretler kesilebildi. Bunlar bizim elimizde değil. Dolayısıyla bölgede olup bitenler sizi de yakından ilgilendirmektedir. 31 Açılış Konuşmaları Bu nedenle, sürdürebilir ekonomik büyüme ve kalkınmanın temel şartlarından biri de bölgesel huzur ve istikrardır. Kısaca “barış primi” olarak adlandırılan bu durum, İkinci Dünya Savaşının ardından Batı Avrupa’da; bilahare, Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından Doğu Avrupa’da tecrübe ettiğimiz bir olgudur. Son 60 yılda, AB ülkelerinin yaşadığı iktisadi büyüme ve refah artışının arkasında bahsettiğim “Barış primi”nin payı gerçekten çok büyükdür. Türkiye olarak Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından ortaya çıkan “Barış primi”nden layıkıyla yararlanmamıza uzun yıllardır fırsat vermeyen gelişmeler oldu. Bu olumsuz gelişmeler maalesef hala bölgemizde devam etmektedir. Komşularımızda, bölgemizde ne kadar çok güvenlik, istikrar ve barış varsa, o kadar çok ticari ve ekonomik potansiyel vardır. Bölgemizde oluşacak böyle bir huzur ve barış ortamından ekonomik açıdan da en fazla istifade edebilecek ülke Türkiye’dir. Bu nedenle, Türkiye hep bölgesel istikrar, barış ve işbirliğinin dinamosu olmaya gayret etmelidir. Ülkemizi çevreleyen çok boyutlu bölgelerin normalleşmesi ve istikrara kavuşması, bu bölgelerde hakim olan çatışma kültürünün yerine işbirliği ve entegrasyon anlayışının hakim olması demektir. Böyle bir neticenin ülkemizin iç huzuruna da, refahına da katkısı muazzam olacaktır. Ülkemizin köklü meselelerini çözmek ve kendi iç barışını tahkim etmek yönündeki iradesi başarıya ulaştığı takdirde ki inşallah ulaşacaktır, bütün bölgelerimiz yeniden hızlı bir kalkınma sürecine girecektir. Öte yandan, ülkemizin, etrafımızda cereyan eden tüm kriz, kargaşa ve iç savaşlara rağmen, bölgenin durulması, kargaşanın önlenmesi ve bölgede bir barış ortamı oluşması için elinden gelen çabayı göstermesi; sadece güvenliğimiz açısından değil, ekonomik geleceğimiz bakımından da hayati önem taşıyacaktır. Netice olarak, kendi iç barışını tahkim etmiş, etrafındaki coğrafyalarda barış priminin tesisine katkıda bulunmuş bir Türkiye’yi, her açıdan parlak bir gelecek beklemektedir. 32 Açılış Konuşmaları Değerli Katılımcılar, Meclis açılış konuşmamda ifade ettiğim gibi gelişmiş piyasa ekonomileri hâlihazırda sürdürdükleri parasal genişleme politikalarını bir gün mutlaka terk edeceklerdir. Bu nedenle, parasal genişleme politikalarından çıkışın ekonomimiz üzerindeki olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi için önümüzdeki sürecin iyi yönetilmesi gerekmektedir. Geçen Mayıs ayında FED Başkanının bu husustaki üstelik eylemsiz sözlerinin bile sermaye akımları, döviz kuru ve faiz oranları üzerinde ne denli etkileri olduğu da unutulmamalıdır. Önümüzdeki orta ve uzun vadede mutlaka çözüme kavuşturulması gereken diğer bir konu, uzun süredir hep beraber dikkat çektiğimiz, düşük tasarruf oranımız ve büyüme hızımızı yavaşlatan cari açık sorunudur. Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planında bu konuda öngörülen tedbirler mutlaka uygulanmalı ve 2018 yılında öngörülen yıllık yüzde 18 tasarruf oranına ulaşılmalıdır. Aynı şekilde, gelir dağılımın düzeltilerek yoksulluğun azaltılması, sermaye piyasalarının derinleştirilmesi, kayıt dışı ekonomi ile mücadelenin sürdürülmesi ve bölgesel farklılıkların giderilmesi, etkili bir şekilde hayata geçirilmesi gereken diğer yapısal reform alanlarıdır. Genellikle siyaset ve demokrasi konuşurken zikrettiğimiz “fren ve dengeler”; “checks and balances” dediğimiz konular esasen, ekonomi alanında da gerekli konulardır. Bu itibarla, Türkiye’nin işleyen bir serbest piyasa ekonomisi vasfını pekiştiren ticari ve ekonomik kurallar, şeffaflık ilkesi ve karar alınma sürecinde profesyonelliğin ön plana çıkarılması gibi hususlar da önem taşımaktadır. Ayrıca, kamu harcamalarında saydamlık ve hesap verebilirliğin gerçek anlamda geçerli kılınması için gerekli hassasiyet gösterilmelidir. Değerli Başbakan, Değerli Bakanlar, Bugün 90’ıncı yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyetimizin, on yıl sonra 100’üncü yıldönümünü kutlayacağız. Yaklaşık yarım asır sonra da bu topraklarda kök salışımızın 1000’inci yılını millet olarak idrak edeceğiz. Önümüzdeki bu süreyi, her alanda topyekûn bir “yakalama” ve “öne geçme” hamlesi için iyi kullanmak mecburiyetindeyiz. Bunun için, millet 33 Açılış Konuşmaları olarak enerjimizi kısır kavga ve döngülerle tüketmeden, siyasi istikrarımızı korumalı, demokrasimizi geliştirmeli ve ekonomik kalkınmamızı ara vermeden sürdürmeliyiz. Son 50 yıldır siyasi tarihimize baktığımızda kayıp yıllarımızın acısını hep hissederiz. Aynı çıkmaz sokaklara Türkiye asla bir daha girmemelidir. Daha önce de belirttiğim gibi tarihin akışı hızlanmıştır. Bu çağda, yolunu bulmak için sağa sola bakanlar değil; hedefleri istikametinde kararlılıkla koşanlar ayakta kalacak ve öne geçecektir. Bugün beşincisini düzenlediğimiz İzmir İktisat Kongresinin Türk milletini başarıyla bir sonraki yüzyıla taşıyacak yol haritasının hazırlanmasına vesile olmasını temenni ediyorum. Ayrıca bu güzel toplantıyı gayet dikkatli bir şekilde ve çok profesyonelce organize ettiği için Kalkınma Bakanlığına ve emeği geçen herkese çok çok teşekkür ediyorum. Dünya Bankası Başkanlığının bu toplantıya katılmasını çok değerli görüyorum. Yine gördüğüm kadarıyla çok değerli uzman ve katılımcı, bu toplantılar vesilesiyle üç gün boyunca değerli fikirlerini paylaşacaklardır. Bütün bu fikirler Türkiye’nin geleceği için, bölgemiz için ve bütün dünya için çok değerli olacaktır. Bir kez daha bu toplantılara başarılar diliyorum. Hepinize sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum. Sunucu- Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkür ediyoruz. Değerli konuklar, 5. İktisat Kongresinın açılış programı sona ermiştir. Üç gün boyunca Türkiye ve Dünya ekonomisinin masaya yatırılacağı birçok oturumumuzun ilki olan küresel ekonomik gelişmeler çerçevesinde Türkiye ekonomisi başlıklı özel oturumumuz saat 15.00’te gerçekleştirilecektir. Şimdi sizleri otelimizin palmiye bahçesinde verilecek öğle yemeğine davet ediyor, katılımınız için teşekkür ediyor, saygılar sunuyoruz. 34 KAPANIŞ KONUŞMALARI 1 Kasım 2013 Konuşmacılar Aziz Kocaoğlu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Toprak İzmir Valisi Cevdet Yılmaz Kalkınma Bakanı Kapanış Konuşmaları Kapanış Konuşmaları Aziz Kocaoğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı- Sayın Bakanım, Sayın Bakan Yardımcım, Sayın Müsteşar Yardımcım, Sayım Valim, çok değerli konuklar, evet çok güzel bir çalışma yaptık 5. İzmir İktisat Kongresinde. Ben başta Sayın Kalkınma Bakanımıza, şahsında tüm emeği geçenlere sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Gerçekten şu süreçte İzmir’de Türkiye ve dünya ekonomisinin konuşulması, tartışılması, çözüm yollarının aranması, üretilmesi, çeşitli fikirlerin paylaşılması, hem ülkemiz açısından hem dünya açısından hem de insanlık için çok önemli oldu. Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Sayın Başbakanımıza da teşviklerinden ve yapmış oldukları konuşmalardan dolayı da İzmirli hemşerilerim adına sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Ayrıca Dünya Bankası Başkanına, tüm katılımcı bakanlarımıza, konuşmacılarımıza, panelistlerimize de sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Burada alınan kararlar uzun erimli kararlardır. Bu konunun da uzmanı siz olduğunuz için Sayın Bakanım beş yıl veya on yıl, hangisi uygun olursa, beş yıl kısa olabilir, on yıl uzun olabilir, onu artık sizin takdirlerinize bırakıyoruz, bunun bir rutin haline gelmesi, sürekli konuşulmasının da yararı olacağına inanıyorum. Burada birçok konu konuşuldu. Kısaca onlara da birkaç dakikayla değinmek istiyorum. Bir an önce herkes, İzmir’dekiler de problem yok da, İzmir dışından gelenlerin bir an evvel, çocuklarına, ailelerine, evlerine kavuşmaları söz konusu. Tabii krizden nasıl çıkılacağı, dünyadaki krizden nasıl çıkılacağı konuşuldu. Burada bu durağanlığı aşmanın yolu tartışıldı ve üretim, rekabetçi bir üretimin yapılması söz konusu. Türkiye’de kendimize baktığımızda yatırım olanakları, yatırım alanı ve yatırım çekmek için neler yapılabileceği konuşuldu. Bu konuda fikirler üretildi. Kamunun etkin iş üretimi ki hepimiz açısından çok önemli, yine kamu yönetimi konusundaki değişikliklerin gerçekleştirilmesi, nüfusun yarısını oluşturan hanımların, kadınların işgücüne iştiraki, krizlere karşı dayanıklılığın, mukavemetin geliştirilmesi için yapılacak güçlendirme, mikro ve makro düzeydeki güçlendirme çalışmaları konuşuldu. Tabi yatırım dediğimizde sadece yatırım akla gelmiyor. Yatırımın en büyük kaynağı da tasarruf. Malumunuz olduğu üzere ülkemizde tasarruf çok ciddi bir şekilde azalıyor. Bunun mutlaka bir devlet politikası olarak tasarruf edilmesi gerektiğinin altı çizildi. Bir taraftan tasarruf bir taraftan harcama, ekonomi böyle 37 Kapanış Konuşmaları dengeler üzerinde tahterevalli gibi yürüyen bir sistem. Hepimiz, siz tabi bu işin duayeni olarak daha hakimsiniz şey yapıyorsunuz bunlara. Ayrıca, ben açılış konuşmamda da altını çizmiştim, bunun bir daha altını çizmek istiyorum. Türkiye’de bir istihdam reformunun, hem devlette, hem özel sektörde bir 657 sayılı Kanundan tutun, işçi yasasına varıncaya kadar bir sisteme bağlanması. Bugünkü uygulamadaki taşeronluğun olmaması, çeşitli sıkıntıları kıdem tazminatından, vs’den birçok zorlukların yaşandığı ve farklı bir noktaya taşındığı, verimliliğin de güvensizlik ortamında daraldığını ve etkili bir, verimli bir çalışmanın yapılamadığını, ben onu kendi düşüncem olarak söylüyorum. Yerel yönetimlerin yine kalkınmada mutlaka güçlendirilmesi gerekiyor. Çünkü merkezi yönetimler Türkiye gibi büyük ülkelerde Ankara’dan planlansa da, çalışmalar da yapılsa, İzmir’in dinamikleri kadar, yerel yönetimleri kadar, sanayi odası, ticaret odası, yerel dinamikler kadar İzmir’in önceliklerinin ve ihtiyaçlarının mutlaka istişare ile belirlenmesi ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerekli. Ayrıca hepimizin bildiği gibi 60 senede bu ülke gecekondularla doldu ve bu bugünkü ekonomimizin bir zorunluluğuydu. Ülke vatandaşı, Anadolu insanı çözümünü üretti ve bugüne kadar kentte çocuğunu büyüttü, okuttu, hayatını ikame ettirdi. O günün ekonomi şartlarından gecekondu yapmak bile meseleydi ve dayanışma ilişkisi içerisinde, hemşerilik ilişkisi içerisinde, akrabalık ilişkisi içerisinde bugüne geldik. Bugün ekonomimiz çok daha güçlü. Kentsel dönüşümü hızlı bir şekilde gerçekleştirip, artık gecekondulardan, çarpık yapılanmadan, depreme dayanıksız konutlardan kurtulmalıyız ve sosyal donatı alanları, spor alanları, kent ormanları, bulvarları olan, altyapı eksiklikleri giderdiğimiz kentlerde yaşamalıyız. Bunun da hızlandırılmasında çok büyük fayda var. Hep birlikte hem Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız hem Büyükşehir Belediyelerimiz, hızlı bir şekilde bu çalışmayı sürdürüyorlar. Önemli olan uzlaşmacı bir yaklaşımla, katılımcı bir anlayışla yönetilmesi. Bugün demokrasi dünyada da ülkemizde de bir ileri aşamada yorumlanıyor. O da katılımcılık. Projenin fikirden uygulamaya geçinceye kadar, uygulamadan sonra kullanım aşamasında yani hayata geçmesi aşamasında ve kullanırken sahiplenilmesi, maksimum verimliliğin sağlanması mutlaka ve mutlaka katılımcı bir anlayışla projenin gerçekleştirilmesi, herkesin düşüncesinin alınması, bunun paylaşılması ve projenin kırmızı çizgilerinin belirlenmesi hem yönetim açısından hem projenin kente, ülkeye yararı açısından son derece önemli. Bir de tabi hepimizin, İzmir’in, Ege’nin rüyası, 38 Kapanış Konuşmaları EXPO 2020 adaylığımız söz konusu. Bu günden itibaren 26 günümüz kaldı, bugünü saymazsak. Biz 27 Kasım’da Paris’te ipi göğüslemeyi ve İzmir’e EXPO’yu getirmeyi hedefliyoruz. Canla başla herkes, başta Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Bakanlarımız olmak üzere Sayın Valimiz olmak üzere, canla başla çalışıyoruz. Tüm destek verenlere de yine Ege halkı adına, İzmir halkı adına da teşekkürlerimi sunuyorum. Bu kongrede umuyorum çok şey aldık, çok şey edindik. İzmir yine Türkiye’nin ve dünyanın gündemine geldi. Çok teşekkür ediyorum yine son olarak Sayın Bakanımıza desteklerinden dolayı. Bu kongrenin hem İzmir’imize hem ülkemize hem de dünyada insanların lokmasının büyümesi için yararlı olmasını diliyorum. Dünya barışına ve bölgemizdeki barışa katkıda bulunmasını diliyorum, tüm katılımcıları saygıyla selamlıyorum, sağ olun, var olun efendim. Sunucu- Sayın Kocaoğlu’na teşekkür ediyoruz. Saygıdeğer konuklar, konuşmasını yapmak üzere İzmir Valisi Sayın Mustafa Toprak’ı kürsüye davet ediyorum. Buyurun efendim. Mustafa Toprak, İzmir Valisi- Sayın Bakanım, Değerli Müsteşarımız, Bakan Yardımcımız, Büyükşehir Belediye Başkanımız, değerli konuklarımız, basın mensuplarımız hepinizi öncelikle saygılarımla, sevgilerimle selamlıyorum. Sayın Bakanım herhalde hep birlikte hem gerek panelistler, katılımcılar, sizler, ekibiniz, hem de buradaki yerel dinamikler olan bizler rahatlamış bulunuyoruz çünkü hakikaten burada büyük bir kongre düzenlendi ve bildiğim kadarıyla ülkemizde en büyük sayıda katılımcının da katıldığı bir kongre oldu. Onun için iftihar ediyoruz. Ben öncelikle baştan başlarsak böylesi önemli bir kongreyi İzmir’de düzenleme kararı aldığınız için hükümetimize ve sizlere ve tüm bakanlarımıza şükranlarımı sunuyorum. İzmir’e önemli katkıları oldu, önemli bir heyecan getirdi, hareketlendirdi. Hakikaten Ege’nin incisi ülkemizin en önemli illerinden birinde bunun düzenlenmesi manidar ki birincisinden beşincisine olmak üzere hep İzmir’de düzenlenmesi ayrı bir değerdi. Bunun için değerli bir katkı oldu, çok teşekkür ediyoruz sizlere. Sayın Başkan da ifade ettiler, Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza, Başbakan Yardımcımıza, siz dâhil olmak üzere tüm bakanlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz katılımlarınızdan dolayı ve sizinle birlikte şükranlarımızı sunmakla birlikte burada sizin çalışma arkadaşlarınıza, Müsteşarınıza, Müsteşar Yardımcılarımıza, Genel 39 Kapanış Konuşmaları Müdürümüze ve isimsiz karamanlara hizmet alım sözleşmesiyle bu hizmeti sağlayan arkadaşlara, panelistlerimize, uzmanlarımıza, katılımcılarımıza, güvenlik görevlimizden, polisimizden, yerelden katılan kalkınma ajansımız ve tüm uzmanlarımıza, herkese ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Hakikaten dönüp baktığımızda, arkadaşlarla da konuştuğumuzda gerek katılım, gerek içerik, başlıklar ve yönetim tarzı açısından çok önemli bir kongre olmuştur. Ben biliyorum ki hem panellerin yönetimi hem panelistlerin ortaya koydukları fikirler hem katılımcıların sorularıyla, ya da katılımlarıyla ortaya çıkardığı öneri, teklif, tartışma ve katkılar kitaplaştırıldıktan sonra sizlerin yönetiminde gelecek uygulamalara, politikalara da yön verecektir. Bugün sizlerin açıkladığı Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planında önemli hedefler var. O hedeflere ulaşmada burada tartışılan her bir konunun ben inanıyorum ki, Orta Vadeli Program dâhil, tüm politika dokümanlarının içerisine yerleştirerek 2023 vizyonunun hedefi de gerçekleştirilmiş olacaktır. Mutluyuz ve gururluyuz İzmir’in ev sahipliği yaptığı için böyle bir kongreye. Hakikaten bakıyoruz, ülkelerin hedeflerinin olması gerekiyor. Hedef olmadan bir yere gitmek mümkün değil sizlerin de bildiğiniz gibi Sayın Bakanım ama bu hedeflerle birlikte uygulanacak politika ve stratejiler de çok önemlidir. Bizler burada yerelde, sizler oralarda talimatlarınızla, politikalarla inşallah 2023 hedeflerini gerçekleştirmiş olacak ve bu tarafa geldiğimizde acaba İzmir buradan alınan bu fikirlerle nereye gidecektir, ben çok önemli bir noktaya gideceğini düşünüyorum, gerek eğitimde, sağlıkta, sosyal hizmetlerde, gerek kentsel dönüşümde ve kentsel dönüşüm sonrasında insanlarımızın onura uygun bir yaşam altyapısı hazırlanmasında, sanayileşmesinin ileriye gitmesinde ve bilimin, sanayinin, teknolojinin daha fazla kullanıldığı, gençlerimizin, çocuklarımızın bilim çağına daha fazla ayak uydurabildiği ve onunla yetiştiği, tarımda, hayvancılıkta, sanayide ve özellikle İzmir açısından jeotermal kaynakların, yenilenebilir enerji kaynaklarının daha fazla enerji alanında kullanılabildiği, vb. bunları uzatmak mümkün, bir noktaya geleceğini, buradaki tartışmalardan bizim de önemli hisseler çıkarabileceğimize ben inanıyorum. Tekrar sizlere çok teşekkür ediyorum ama yarın da bir sosyal program var, onun da çok önemli olduğunu düşünüyorum, üç gün süresince burada değerli panelistlerimiz, katılımcılarımız tüm katkıları koydular. Yarın da İzmir’imizin 8500 yıllık tarihinin çok önemli özelliklerinin olduğu, başta Efes olmak üzere diğer alanlarda bir tur yapılacak. Şüphesiz ki 40 Kapanış Konuşmaları İzmir’imizin hem tarihi birikimini, kültürel değerlerini, hem insani, yaşam alanındaki güzelliklerini de görme fırsatı bulacaksınız diye inanıyorum. Sayın Bakanım son cümle olarak sizlere, tüm ekibinize, kongrenin A’sından Z’sine destek veren herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bu kongrenin ilimize, ülkemize, tüm dünya milletlerine hayırlı olmasını diliyor, saygılarımla selamlıyorum, sağ olun. Sunucu- Sayın Valimize teşekkür ediyoruz. Kıymetli misafirler kapanış konuşmasını yapmak üzere Kalkınma Bakanımız Sayın Cevdet Yılmaz’ı kürsüye davet ediyorum. Cevdet Yılmaz, Kalkınma Bakanı- Sayın Valim, Değerli Belediye Başkanım, saygıdeğer konuklar, değerli basın mensupları, üç günlük çok yoğun bir çalışmanın ardından 5. İzmir İktisat Kongremizin kapanış oturumuna hep birlikte iştirak ediyoruz. Üç gün boyunca devam eden sunumlar, paneller, tartışmalar, basın toplantıları, ödül törenleri ve çeşitli aktivitelerle çok canlı, çok zengin bir üç günü geride bıraktık. İzmir’in güzel havasının muhalefetine rağmen çok yoğun bir katılım oldu, çok yoğun bir ilgi oldu. Ben bir kısmına katılabildim panellerin; gerçekten şaşırtıcı ölçüde diyebileceğim bir yoğunluk yaşandı. Demek ki böyle bir ihtiyaç varmış, gerçekten tam zamanında bu kongreyi yapmışız. Türkiye’nin, dünyanın değişik bölgelerinden insanlarımız geldiler, burada fikirlerini bizle paylaştılar. Yerelden çok yoğun bir katılım gördük. Bunun için geçekten çok mutluyuz. En son aldığım rakama göre 4409 katılımcı iştirak etmiş bu çalışmalara. Bu şu ana kadar bütün kongreleri mukayese ederseniz açık ara farkla katılımcı sayısının en yoğun olduğu kongre oldu. Bundan dolayı gerçekten büyük bir mutluluk duyuyoruz. Yurtdışından yoğun katılım oldu. Dünya Bankası Başkanı, Cumhurbaşkanımızla birlikte, Başbakanımızla birlikte açılış konuşmasına katıldılar. Ayrıca yine uluslararası kuruluşlardan, OECD’den, UNDP’den, IMF’ten çeşitli kuruluşlardan temsilciler katıldılar. Yurtdışı boyutu, uluslararası boyutu güçlü bir kongreyi gerçekleştirmiş olduk. Özel sektör yine yoğun bir şekilde bu çalışmalarımıza katıldı. Özellikle İzmir ve Ege’den önemli katılımlar oldu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden, değişik iş dünyası örgütlerinden önemli katılımlar oldu. Sendikalarımızdan, emek dünyasından yine katılımlar oldu. 23’ü yurtdışından olmak üzere toplam 243 panelist panellerimize katıldı, fikirlerini, görüşlerini bizlerle paylaşmış oldu. 34 tane paneli hep birlikte gerçekleştirmiş olduk. Bunların önemli bir 41 Kapanış Konuşmaları kısmı paralel bir şekilde yapıldı. Hepsine belki yetişemedik ama inşallah kitapçıklar haline getirdiğimizde, elektronik ortamda sunduğumuzda hepimiz oradaki tartışmalara erişme imkanını bulmuş olacağız. Panellerimizin ana teması, küreselleşme süreci oldu, bu süreçte yeniden, küresel kriz sonrası yeniden yapılanan dünya oldu ve burada yine Onuncu Planın ortaya koyduğu ana eksenler bazında çok içerikli tartışmalar yapıldı. Dünyayı nasıl daha iyi anlayabiliriz, dünyadaki gidişatı nasıl daha öngörebiliriz, bunlarla ilgili konuşmalar, tartışmalar oldu. Bir dünyada yaşıyoruz, her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da dünyayı iyi okuyamazsak, dünyanın gidişatını iyi tespit edemezsek yapacağımız politikaların pek etkili olamayacağı açık. Bunlar tartışıldı, dünya tartışıldı. Yine İzmir ve Ege Bölgesi daha önceki kongrelerin aksine yoğun bir şekilde tartışıldı bu İzmir İktisat Kongremizde. 14 tane oturumu sadece İzmir ve Ege ile ilgili gerçekleştirdik. İzmir’de yapmış olduğumuz bu kongrede yerel kalkınmanın da dünyada önem kazandığı bir çerçeve içinde İzmir’i Ege’yi çok daha yoğun bir şekilde tartışma imkânımız oldu. Ve bu çerçevede İzmir’in EXPO 2020 adaylığına da elimizden geldiğince destek olmaya gayret ettik. Aslında baktığınız zaman bu kongrenin zamanlamasını tayin ederken en önemli unsurlardan biri de bu oldu. EXPO öncesi son, en geniş katılımlı, uluslararası toplantı oldu ve bunu da İzmir’de gerçekleştirdik. O anlamda da katkıda bulunmuş olmayı tabi ki yürekten temenni ediyoruz. Tarihi belirlerken 90’ıncı yılı, Cumhuriyetimizin 90’ıncı yılını tabi, önemli bir parametre olarak aldık. Aynı zamanda iktisat kongrelerinin 90’ıncı yılı. Bir taraftan da Expo adaylığını düşündük. Bir yandan da dünyadaki kırılma noktalarına bakarak tabi tayin ettik bu tarihi. Geçmişte de İzmir İktisat Kongreleri tarihin hep kırılma noktalarında gerçekleşmiş. Birincisi Cumhuriyetimiz kurulmadan, Cumhuriyetimizin temel ekonomik noktalarını belirlemek üzere toplanmış, dünyaya bu mesaj verilmiş. İkincisi biliyorsunuz 80’li yılların başında içe kapalı bir ekonomiden, ithal ikameci bir ekonomiden, dışa açık bir ekonomiye geçiş sürecinde toplanmış. Üçüncüsü soğuk savaşın bittiği, yeni bir dünyanın şekillendiği 1990’lı yılların başında toplanmış. Dördüncüsü Türkiye’nin Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlayacağı bir noktada toplanmış ve bu sonuncusu da küresel kriz sonrası dünyada yeniden yapılanma sürecine girdiğimiz bir dönemde, ekonominin giderek Asya’ya kaydığı, gelişmekte olan ekonomilerin, yükselen ekonomilerin, Türkiye’nin de içinde bulunduğu yükselen ekonomilerin dünya ekonomisinde daha 42 Kapanış Konuşmaları fazla ağırlık kazandığı bir dönemde gerçekleştirilmiş oluyor. Şimdi bütün bunlar bu tarihi belirlememizde etkili oldu. Üst düzey bir katılım sağlandı bu toplantılarda. Huzurunuzda ben de Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza özellikle şükranlarımı sunuyorum. En üst düzeyde geldiler, katıldılar ve çok değerli fikirlerini, vizyonlarını bizlerle paylaştılar. Bu çok çok önemliydi tabi. Diğer taraftan Dünya Bankası Başkanı da yine aramızdaydı açılışta. Kendisine de tekrar buradan teşekkür ediyorum, en üst düzeyde Dünya Bankası burada temsil edildi ve dünyaya ilişkin fikirlerini, Türkiye’ye ilişkin fikirlerini bizlerle paylaştılar. Bakan Yardımcımız, bakanlarımız, kamudan, özel sektörden bütün katılımcılarımızla gerçekten üst düzeyde temsiliyet sağlayan bir kongre oldu. Burada Birinci Kongrenin ruhuna da uygun bir şekilde kongre faaliyetlerini gerçekleştirmeye gayret ettik. Öncelikle birinci kongrede ekonominin ne kadar önemli olduğunun altının çizildiğini görüyoruz. Bugün dünyada da aslında ekonomi çok çok önemli. Bu kongremiz de aslında bu mesajı güçlü bir şekilde veriyor. Birinci ve İkinci İzmir İktisat Konglerinde, siyasi ve askeri başarıların, ekonomik başarı olmadan eksik kalacağı, sürdürülemeyeceği çok net bir şekilde vurgulanmış durumda, bugünkü dünyada da aynı şey geçerli. Kağıt üzerinde sloganlarla veya ideolojik söylemlerle bir ülkenin güçlü olamayacağı, ekonomisi güçlüyse, teknolojisi varsa, üretim kapasitesi varsa dünyada daha ağırlıklı bir yeri olacağını bugün de çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz. Bağımsız bir ülke olmanın, dünyada saygı duyulan bir ülke olmanın yolu gerçekten ekonomik gücünüzden geçiyor. Bu kongremizde de birinci kongrede olduğu gibi bu noktanın altını hep çizdik. Diğer taraftan yine ilk kongremizde, Birinci İzmir İktisat Kongresinde olduğu gibi bu kongremizde de katılımcılığı en üst düzeyde sağlamaya gayret ettik. İlk kongremizde, Türkiye’nin değişik bölgelerinden, değişik sosyal statülerden, değişik ekonomik kesimlerden insanlarımız katılmışlardı. İşçiler de katılmıştı, işverenler de katılmıştı. Parası pulu olan, biraz daha müreffeh kesimlerden de katılım olmuştu, çok zor koşullarda gelip burada konaklayan ve bu kongreye katılanlar da olmuştu. Aynı ruhu bugün de olabildiğince yaşatmaya çalıştık. Biz de bu kongremize, ülkemizin ve dünyanın değişik kesimlerinden katılımcıların iştirak etmesini sağladık. Demokrasi ve katılımcılık, ekonomik gelişmenin ve kalkınmanın da aslında merkezini oluşturuyor. Bu yöntem olarak da böyle, içerik olarak da böyle. Bu kongremizde de doğrusu bunu hem içerik hem yöntem olarak 43 Kapanış Konuşmaları vurgulamaya çalıştık. Ve ülkemizin birliğini, beraberliğini yine bu kongre vesilesiyle bir kez daha ortaya koymaya gayret ettik. Farklı siyasi görüşler olabilir, farklı anlayışlar olabilir, farklı kesimlerden olabiliriz fakat hepimiz aynı geminin içindeyiz. Hepimiz aynı geminin içindeyiz ve bunu daha ileriye taşımak, daha üst noktalara taşımak hepimizin ortak sorumluluğu. Bunu da hep birlikte görmüş olduk. Değerli konuklar İzmir’i de az önce söylediğim gibi burada daha ağırlıklı bir şekilde kongrenin bir parçası haline getirmeye gayret ettik. Bu anlamda da yine İzmir İktisat Kongresiyle aslında aynı ruhu devam ettirdiğimizi düşünüyoruz. İlk kongrede İzmir rastgele seçilmedi. Ankara’da da yapılabilirdi, başka illerde de olabilirdi Birinci İktisat Kongremiz ama İzmir tercih edildi. İzmir’in niçin tercih edildiğini de iyi anlamamız gerekiyor. İzmir dünya ile ülkemizin buluşma noktası bir anlamda. Ticarette, çeşitli fikir alışverişlerinde, turizm de, sermaye hareketlerinde, birçok alanda, İzmir’in tarihine baktığımız zaman, dünya ekonomisiyle, Türkiye ekonomisinin tam kesiştiği bir noktada duruyor. Bu da dünyayı ve Türkiye’yi tartıştığımız iktisat kongreleri için gerçekten çok iyi bir ortam oluşturuyor bizim için. Bugün de tarihte olduğu gibi İzmir’i o anlamda önemli, çok önemli bulduğumuzu belirtmek isterim. Diğer taraftan İzmir ve Ege Bölgesi ekonomik anlamda da son derece değerli bir bölge. 2023 vizyonuna giderken bütün yörelerimizin kaynaklarını seferber etmemiz gerekiyor. Ben hep bunun altını çizmeye çalışıyorum. Bütün illerimizin, bütün bölgelerimizin yerel potansiyelini iyi tespit edip harekete geçirmediğimiz sürece, adeta bir seferlik halinde bu kaynakları harekete geçirmediğimiz sürece, 2023 vizyonuna ulaşamayız. Sadece bir ilin, üç ilin potansiyeli ile bunu yapamayız. Bütün bölgelerimizin ve illerimizin potansiyeli ile gerçekleştirebiliriz. Bu anlamda İzmir ve Ege Bölgesi gerçekten muazzam bir potansiyel arz ediyor. Ticaretiyle, turizmiyle, tarımıyla, sanayisiyle, her alanda ülkemizin kalkınmasına, gelişmesine büyük katkılar sunan ve sunabilecek, daha da fazlasını yapabilecek konumda olan bir bölgeden bahsediyoruz, ilden bahsediyoruz. Bu potansiyelleri daha iyi değerlendirmek için de son dönemlerde çok yoğun bir gayret içinde olduğumuzu da vurgulamak isterim. Çok önemli altyapı projeleri gerçekleştiriyoruz. Çandarlı Limanı bunlardan bir tanesi, İstanbul-İzmir Otoyolu ki Marmaray’ın neredeyse iki katı maliyetle aslında gerçekleşecek, kamu özel ortaklığıyla yürüttüğümüz bir proje, bunlardan biri. Havalimanımızın kapasitesinin 5 milyondan 25 milyona çıkması bu 44 Kapanış Konuşmaları anlamda önemli. Kent içi ulaşımda, raylı sistemlerde yaptığımız projeler çok çok önemli, bütün bunlar sağlık alanında 2000’in üzerinde bir kapasiteyle oluşturacağımız projeler, önemli. Bütün bunlarla birlikte İzmir ve Ege Bölgesi 2023’e doğru hazırlanıyor ve bu çerçevede potansiyelini inanıyorum ki çok daha üst düzeyde seferber edecek. Burada EXPO’yu da alabilirsek, ipi göğüslersek hep birlikte, bütün bu kalkınma sürecine de ülkemizin ve İzmir’in, Ege Bölgesinin dünyadaki konumuna çok önemli bir katkı yapacağına yürekten inanıyoruz. Bunun için hep birlikte gayret ediyoruz, inşallah hepimiz bu güzel haberi duyar ve mutlu oluruz ama sonuç ne olursa olsun bu uluslararası yarışlar içinde olmak başlı başına bir değer gerçekten. EXPO 2020 sürecini yaşamak, burada yarışmak başlı başına önemli diye düşünüyorum. Şimdiden İzmir’imize bu anlamda önemli katkılar yaptığına da inanıyorum. 90 yıllık süreçte çok önemli tabi gelişmeler oldu. İlk açılış konuşmasında da vurgulamaya çalışmıştık. Savaştan çıkmış, büyük oranda altyapısı tahrip olmuş, nüfusu çok ciddi anlamda problemler yaşayan genç bir Cumhuriyet ve 90 yılda aldığı mesafe, bu gerçekten takdir edilmesi gereken bir mesafe. İlk ekonomik büyüklüklerimize baktığımızda işte 570 milyon dolarlık bir ekonomik büyüklük, 45-50 dolar civarında bir kişi başına gelir, ihracatını, ithalatını, topladığınız zaman işte 130-140 milyon dolarlar civarında bir dış ticaret hacmi, bu düzeylerden bugün Türkiye çok farklı bir düzeye gelmiş durumda. Özellikle son on yılda çok önemli bir performans sergilendiği de ortada; geçen yıl itibarı ile 786 milyar dolarlık bir ekonomiye ulaştık. Bu sene 800 milyar doları aşıyoruz. Hedeflerimiz çok büyük tabi, 2023’te 2 trilyon dolarlık bir ekonomiye yürümek istiyoruz. Kişi başına gelirimiz geçen yıl 10.500 dolardı, bunu on yıl içinde 25.000 dolara yükseltmek istiyoruz. Bugün sabah bir basın toplantısı yaparken de arkadaşlar sordular bunlar gerçekçi hedefler mi diye? Son on yılda 3’e katladıysak biz milli gelirimizi, önümüzdeki on yılda da 2,5 kat artırabiliriz diye düşünüyorum. Bunlar iddialı hedefler elbette ama aynı zamanda gerçekçi hedefler. Bunlara hep birlikte ulaşacağımıza yürekten inanıyorum. Gelecek on yılda coğrafyamızın, insanımızın, tarihimizin avantajını kullanarak 2023 vizyonunu hep birlikte gerçekleştireceğiz inşallah. Türkiye çok doğal kaynak zengini bir ülke değil, çok petrolümüz, doğalgazımız filan yok. Geçen sene sadece enerjiye 60 milyar dolar bir bedel ödedi Türkiye. Bizim kalkınma stratejimizin özünü insan oluşturuyor, beşeri sermayemiz oluşturuyor, eşsiz coğrafyamız ve tarihimiz oluşturuyor. 45 Kapanış Konuşmaları Bunları iyi değerlendirebilirsek, insanımıza daha çok yatırım yapabilirsek, daha uygun, daha elverişli bir ortam oluşturabilirsek 2023 hedeflerine ilerlemememiz için hiçbir sebep yok diye düşünüyorum. Bu çerçevede Onuncu Planı çok önemsiyoruz. Burada katılımcılara benim özel bir tavsiyem, lütfen Kalkınma Bakanlığının internet sitesinden boş olduğunuz bir gün indirin, eğer tabi bugüne kadar okumadıysanız Onuncu Planı bir okumanızı özellikle tavsiye ediyorum. Çok geniş bir katılımla hazırladık. 10.000’in üzerinde katılımla Türkiye’nin tüm illerinden destek alarak, tüm kesimlerden katkı alarak hazırladık. 2023 vizyonumuzun ilk beş yıllık dilimini çok ayrıntılı hale getiren bir yol haritası, bu sabah genel hatlarıyla paylaşmaya çalıştım ama bu dokümanı baştan sona okumanızı da özellikle tavsiye ediyorum doğrusu. Bizim bu süreçte, önümüzdeki süreçte demokratik, katılımcı bir anlayış içinde kalkınmamızı yürütmemiz gerekiyor. 2023’e giderken artık orta gelirden yüksek gelire geçecek bir ülkeden bahsediyoruz, orta teknolojiden yüksek teknolojiye geçecek bir ülkeden bahsediyoruz. Kentsel dönüşümünü tamamlayan, giderek daha modern daha etkili şehirleşme sağlayan bir ülkeden bahsediyoruz. Nüfusunu daha iyi eğiten daha fazla beceri kazandıran bir ülkeden bahsediyoruz. Kendi içinde sermayesini daha nitelikli hale getiren dünyadan da sermaye cezbeden bir ülkeden bahsediyoruz. İşte tüm bunları yapabilmemiz için daha demokratik bir ülke olmamız lazım, hukuk devletini daha fazla güçlendirmemiz lazım, özgürlükleri artırmamız lazım. Tüm tartışmalarda aslında birçok panelde ben bunun tespit edildiğini gördüm. Büyüme ile ilgili benim yönettiğim paneli de izleyenler bunu herhalde not etmişlerdir. Gerçekten önümüzdeki süreçte daha ince işler yapmamız lazım. Temellerimiz sağlam, binamızın iskeleti sağlam ama önümüzdeki dönem ince işçilik dönemi, daha fazla ince işçilik yaparak, mikro reformlar yaparak, çeşitli alanlarda eksikliklerimizi tamamlayarak yolumuza devam etmemiz gerekiyor. Nitelikli nüfus son derece önemli, eğitim sistemi ile ilgili tartışmalar okul öncesinden yükseköğretime kadar, hayat boyu eğitime kadar son derece önemli diye düşünüyorum. Burada tabi yine bilgi teknolojileri, bilgi toplumuyla ile ilgili tartışmalar, bilişim sektöründe bu tartışmalar da öne çıkan konular arasında. Türkiye bu konularda ilerleme sağladığı sürece hem kendi halkının refahını artıracak hem içinde bulunduğu bölgenin aslında dönüşümüne, gelişimine katkıda bulunacak, genel anlamda küresel düzeyde de çok etkili bir ülke olma yolunda ilerleyecek ve dünya barışına 46 Kapanış Konuşmaları da, dünya refahına da katkıda bulunan ülkeler arasında yerini pekiştirecek. İlk gün Sayın Babacan ve Dünya Bankası Başkanı Sayın Kim’in üzerinde durdukları gibi, vurguladıkları gibi Türkiye son dönemlerde özellikle sağladığı performanslarla örnek ülkeler arasına girmiş durumda. Birçok ülkeden devlet adamına, politikacıya Dünya Bankası Başkanı Türkiye’yi örnek gösterdiğini ifade etti. Sağlık alanı başta olmak üzere, birçok alanda Türkiye’nin tecrübesi artık başka ülkelerle de paylaşılacak bir tecrübe haline gelmiş durumda. EXPO 2020’de sağlık temasının seçilmesi çok isabetli olmuş, son derece anlamlı bir tema diye düşünüyorum. Türkiye bu yönde küresel düzeyde etkili bir ülke olma yolunda önemli potansiyeller arz ediyor ve buna da devam edecek. Birçok oturum yapıldı tabi hepsini birer birer özetlememiz mümkün değil. Çok zengin bir içerik var, özetlemeye çalışırsak zaten haksızlık yapmış oluruz, bu açıdan böyle çok detaya inmek isteniyorum ama iş ve yatırım ortamı konularının yine burada çok fazla vurgulandığını belirtmek isterim. Yatırım ortamını iyileştirme, iş ortamını iyileştirme, bürokrasiyi azaltma, yargı süreçlerini daha etkili hale getirme, adalet sistemimizi daha büyüme dostu bir şekilde çalışır hale getirme bunlar üzerinde çok durulan konular oldular diye vurgulamak isterim. Lojistik konusunda önümüzdeki dönemde ticaretin artacağına da bağlı olarak Türkiye’nin genel anlamda ve bölgesel düzeyde lojistik çalışmalarının öneminin özellikle açığa çıktığını söylemek isterim. Kayıt dışı ekonomi ile sürekli bir mücadele talebi, fiziki altyapıyı daha fazla geliştirmemiz gereği, sermaye piyasalarının, finans piyasalarının geliştirilmesi talebi yine vurgulanan konular arasındaydı. Az önce de söylendi ülkemizin hızlı bir şekilde büyümesi, kalkınması gerekiyor. Bunun için yatırım yapmamız lazım. Kamusuyla, özel sektörüyle. Yatırımları da finanse etmemiz lazım. Yatırımların finansmanı da tasarruflarla olabilecek bir konu. Türkiye son dönemlerde tasarruf oranları maalesef azalmış bir ülke. Kamudan kaynaklanmıyor bu doğrusu. Kamuya epey bir çeki düzen verdik. Kamuda tasarruf oranları ciddi oranda arttı, daha da artmasında fayda var ama esas itibari ile özel sektörde hane halklarında tasarruf oranlarının düştüğünü görüyoruz bunu önümüzdeki süreçte artırmak durumundayız. Bu kongrede de en fazla üzerinde durulan konulardan biri yine bu tasarruf oranlarımız oldu. Gerek finansal okuryazarlığı artırarak, gerek finansal enstrümanlarımızı çeşitlendirerek, derinleştirerek, gerekse daha iyi bir düzenleyici çerçeve içinde makro ihtiyati tedbirlerimizle birlikte gereksiz tüketimi veya gelirden çok kopuk olan tüketimi kontrol 47 Kapanış Konuşmaları etmemiz ve tasarruf oranlarını artırmamız gerekiyor. Aslında gelirimiz artıkça tasarruf oranlarımız da doğal olarak artacaktır. Türkiye bir taraftan da büyümek durumunda, büyümek de tasarruf oranlarını en fazla artıran unsurlardan bir tanesi, tabi buna da devam edeceğimiz yine beşeri sermaye üzerinde en fazla durulan konulardan biri oldu. Eğitim konuları çok tartışıldı, burada da toplam faktör verimliliği kavramı yine altı çizilen kavramlardan biri oldu. Toplam faktör verimliliğimizi artıracaksak, daha katma değeri yüksek bir ekonomik yapı oluşturacaksak eğitim ve teknolojiye daha fazla yatırım yapmamız gerektiğinin altı çizildi. Türkiye yine son on yılda eğitime gerçekten büyük yatırımlar yaptı, erişebilirliği çok artırdı ama önümüzdeki dönem eğitimin niteliği ve kalitesi konusunda daha fazla tartışmamız gereken bir dönem. Ar-Ge’ye de son on yılda çok önemli yatırımlar yapıldı. Ar-Ge’nin ticarileşmesi, Ar-Ge’nin ekonomik katma değere dönüşümü konularında da yine önümüzdeki dönemde çok fazla tartışmalıyız. Yeni yollar, yöntemler aramalıyız. Makro istikrar çok çok önemli, siyasi istikrar ve makro ekonomik istikrar olmadan güven oluşmuyor, güven oluşmadan ekonomik büyüme sağlanamıyor. Bunlar gerekli ama yeterli değil. Makro istikrara ilave olarak mikro reformların yapılması son derece önemli. Bölgesel politikalar bu anlamda önemli, sektörel politikalar, tematik politikalar önemli. Bu anlamda da Türkiye’nin reform yorgunu olmadan reformlarına devam etmesi gerekiyor. Bir sıçrama yaptık, büyüklüklerimizi artırdık, milli gelirimizi üçe katladık, kişi başına gelirimizi üçe katladık. Ar-Ge harcamalarımız arttı, eğitim, sağlık harcamalarımız arttı. Bunlar güzel ama yeterli değil, ikinci bir atılıma ihtiyacı var Türkiye’nin, önümüzdeki süreçte ikinci bir sıçrama yapmamız gerekiyor. Bu da değişim irademizin devam etmesi ile, reform irademizin devam etmesi ile gerçekleşir. Reformlardan yorulmamalıyız, sürekli bir şekilde kendimizi yenilemekten kaçınmamalıyız. Her alanda yeniliklere açık olmak durumundayız, reformlara açık olmak durumundayız. İzmir İktisat Kongremizin bu anlamda bizim yapacağımız reformlara önemli ışıklar tutacağına yürekten inanıyorum. Kadınlar ve gençler yine bu çerçevede gündeme gelen çok önemli kesimler. Kalkınmayı sağlayacaksak bunu hep birlikte gerçekleştireceğiz. Bir toplumun tüm enerjisini kullanmadığımız sürece tam olarak istediğiniz hedeflere ulaşamazsınız. Ülkemizin bütün potansiyelini harekete geçirme bağlamında kadınlarımızın eğitim düzeyinin artması, işgücü piyasalarına daha fazla girmeleri ve 48 Kapanış Konuşmaları daha fazla katma değer üretmelerini de yine bu kongremizde tartışılan konular arasında. Son yıllarda bu konuda çok önemli adımlar attık, teşvikler sağlıyoruz işletmelerimize, genç kızlarımızın, çocuklarımızın, kız çocuklarımızın okullaşmasında çok ciddi emekler verildi, şartlı nakitler verildi, destekler verildi. Tabiri caizse pozitif ayrımcılıklar yapıldı. Bunların da sonuçlarını görüyoruz hızlı bir şekilde aslında eğitim düzeyi artıyor kadınlarımızda, kızlarımızda. Bunun da işgücü piyasalarına yansıdığını hep birlikte görüyoruz, daha fazla göreceğiz. Son yıllarda oluşan istihdamımızın, küresel krizden bu yana oluşan istihdamımızın neredeyse yarısı kadın istihdamı, bu Türkiye’nin çok önemli bir değişim sürecinde olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki süreçte de bu artarak devam edecek. Üniversite mezunu kadınlarımızın, kızlarımızın işgücüne katılma oranı yüzde 70’ler civarında. Çok çok yüksek aslında, şu anki katılma oranı yüzde 30’lar civarında ama üniversite mezunu kadınlarımızda bu yüzde 70’lere ulaşıyor. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte işgücüne katılımda çok ciddi bir artış göreceğiz özellikle de eğitim sürecine bağlı olarak. Bu da Türkiye’nin ekonomisini büyütecek, 2023 vizyonumuza daha fazla yaklaşacağız. Gençlerimiz de bu anlamda çok çok önemli. Bu iktisat kongresinde yaptığımız yeniliklerden bir tanesi de genç ekonomi öğrencilerinin paneli oldu, böyle bir panel düzenlendi. Ben maalesef izleyemedim ama eminim en heyecanlı, en yenilikçi panellerden biri olmuştur. İktisat öğrencileri, gençlerimiz geldiler burada Türkiye’nin geleceğini tartıştılar. Gençlerimizde çok çok önemli bir kesim ve önemli bir potansiyel. Gerek kadınlarımızın gerek gençlerimizin işgücü piyasalarına daha fazla girmesi için işgücü piyasası reformları da önemli. Dünya’da da, Avrupa’da da şunu biliyoruz; esnek çalışma modelleri, kısmi zamanlı çalışma modelleri özellikle gençlerin işgücü piyasasına girmesinde, daha erken bir yaşta bu tecrübeyi kazanmalarında çok çok önemli. Burada yine işgücü piyasası ile ilgili geniş tartışmalar yapıldı, bunları da hep birlikte değerlendireceğiz. Kamu yönetimi alanında yine önemli tartışmalar, paneller gerçekleştirildi. Küresel kriz ortamında bir taraftan devletler daha borçlu hale gelirken, daha fazla sıkıntılı bir ortam içine girerken diğer taraftan devletlerden talepler, beklentiler artarak devam ediyor, kamudan talepler artarak devam ediyor ama bir taraftan da kriz nedeniyle hızla borçlanan bir kamuyu görüyoruz karşımızda. Türkiye çok şükür böyle değil, bizde borç oranları giderek azalıyor. Türkiye bu anlamda ayrışan, olumlu yönde ayrışan ülkelerdendir ama dünyada genel trende baktığımız 49 Kapanış Konuşmaları zaman birçok devletin giderek daha borçlu hale geldiğini görüyoruz. Avrupa Birliğinde borç ortalaması yüzde 90’lara ulaşmış durumda. Amerika’da yüzde 110’lara ulaşmış durumda ama bir taraftan da ciddi talepler var kamuya dönük olarak. Bu ortamda kamu yönetimlerinin çok daha az kaynakla çok daha etkili ve tatmin edici hizmetler üretmesi gerekiyor, daha verimli hale gelmesi gerekiyor. Önümüzdeki süreç kamu yönetimlerinin çok daha verimli çalışmasını gerektiriyor. Dünyadaki rekabet baskısı da hepimize bunu emrediyor. Gerek merkezi yönetim düzeyinde gerek yerel yönetimler düzeyinde çok daha verimli bir kamu yapısını nasıl oluştururuz. Bu konular da çok tartışılan konular oldu. Burada tabi yerelleşme konusu, yerel yönetimler konusu var; Türkiye önümüzdeki süreçte önemli bir deneyim yaşayacak. Yerel seçimlerden sonra yeni bir Büyükşehir anlayışıyla ülkemiz tanışmış olacak, bunu etkilerini hep birlikte tabi göreceğiz. Kalkınma açısından da ben doğrusu çok önemsiyorum. Bütün alanı bütüncül bir şekilde planlayan, kalkınmaya önderlik eden bir yerel yönetim anlayışı, yerel kalkınmaya da önderlik edecek bir yerel yönetim anlayışının önümüzdeki dönemde çok kritik unsurlardan biri olduğunu görüyoruz. Burada daha şeffaf bilgi edinme hakkı tanıyan piyasaların daha etkili işlemesini sağlayan, daha kaliteli düzenlemeler yapan bir kamu yönetiminin ekonominin geneli açısından da çok kritik olduğunu özellikle bu tartışmalardan izliyoruz. Finans sektörünün geliştirilmesi de yine üzerinde durulan önemli bir tartışma alanı oldu. Az önce de söylediğim gibi büyüme için yatırım, yatırım için kaynak gerekiyor ve daha fazla kaynağı yurtiçinden üretmemiz gerekiyor. Burada tabi İstanbul Finans Merkezi gibi projelerimiz, banka dışı finans sektörünü daha fazla geliştirmemiz, bankacılık sektöründe proje finansmanı gibi yeni yöntemlerin, daha fazla teminata daha az ihtiyaç duyulan yöntemlerin geliştirilmesi çok çok önemli hususlar. Medyayı da aynı zamanda tartıştık, bir medya oturumumuz da oldu. Ekonomi yönetimi olarak biz hep bunu hissediyoruz doğrusu. Daha bilgili bir medya, daha fazla analiz yapan bir medya, ekonomi yönetimine de, ekonominizin gelişmesine de önemli katkılar sunuyor. Diğer taraftan tabi hesap verebilirlik anlamında da çok önemli medya. Bütün hükümetlerin, demokratik hükümetlerin kamuoyuna tabii ki hesap vermesi gerekiyor. Bu çerçevede medyanın, sağlıklı iyi işleyen bir medyanın çok önemli olduğunu biliyoruz. Kamu maliyesini de yine değişik ortamlarda tartıştık. Kamu maliyesinde son on yılda yine çok önemli başarılar sağlandı. Türkiye’nin son on yıllık başarı hikayesinde mali 50 Kapanış Konuşmaları disiplin kritik bir öneme sahip. Geçmişte maalesef belli dönemlerde yüzde 10’ların üzerinde cari açık veren, bütçesinin yarısını faiz ödemelerine kullanan ve bütçede yatırım yapamaz hale gelen dönemler yaşadı Türkiye. Bu geçmiş tecrübeden de dersler çıkararak özellikle 2001 krizi sonrasında Türkiye mali disipline büyük önem verdi ve bugün Avrupa’da birçok ülke Maastricht kriterlerini bu anlamda sağlayamazken ülkemizde çok şükür kamu açıkları çok düşük düzeylerde, yüzde 1’ler civarında şu anda. Borç oranı, borçlarımızın milli gelire oranı son on yılda yüzde 74’ten yüzde 35’e kadar gerilemiş durumda ve düşme eğiliminde. Faiz harcamalarının bütçemiz içindeki payı yüzde 50’lere yakınken bugün yüzde 15’ler civarına, kabaca söylüyorum, düşmüş durumda. Bunlar hep mali disiplinin getirileri. Eskiden faize ödenen paralar şimdi eğitime, sağlığa, sosyal harcamalarımıza gidiyor. Bu kazanımımızı önümüzdeki on yılda da mutlaka korumamız gerekiyor. Fiyat istikrarı sağlamamızda, güveni sağlamamızda mali disiplin çok kritik bir öneme sahip. Aslında yerelde de, merkezde de, aile hayatında da, her alanda, geliriniz ile gideriniz arasındaki dengeyi korumamız son derece önemli. Tabi ki risklerini iyi hesaplayarak borçlanmak da önemli bir enstrüman ama temelde disiplinli hareket etmenin gereğini görüyoruz. Bu anlamda önümüzdeki süreçte kayıt dışılığı azaltarak haksız rekabeti önlemek, daha dengeli bir gelir sistemi kurmak özellikle tabi gelir politikalarımızda dolaylı vergilerin biliyorsunuz payı daha yüksek. Önümüzdeki süreçte doğrudan vergiler kademeli bir şekilde artacaktır diye bekliyoruz. Gelir adaleti anlamında, sosyal adalet anlamına önemli. Diğer taraftan kayıt dışılığı önlememiz vergi gelirlerimiz anlamında son derece önemli bir politika. Haksız rekabeti önlediği gibi gelirlerimiz anlamında da önemli bir husus. Son on yılda bazı ölçümlere göre yüzde 10 civarında kayıt dışılığı azaltmış durumdayız ama bu eğilimi devam ettirmemiz gerekiyor. Harcamalarda da her zaman rasyonaliteyi aramalıyız. Cari harcamalardan ziyade yatırım harcamalarına öncelik veren bir politikayı, yatırımların kalitesini ön plana çıkaran bir politikayı da sürdürmek durumundayız. Sanayileşme, girişimcilik, Ar-Ge, ticaret politikaları da yine hep ele alınan konular oldu. Bu kapsamda girişimcilik için uygun bir ekosistem oluşturma, kamu hizmetlerini artırma, uzun vadede eğitimin ve demokratikleşmenin güçlendirilmesi vurgulandı. Ar-Ge’nin ticarileşmesi az önce söylediğim gibi vurgulandı, eğitim vurgulandı. Bütün bunlar aslında önümüzdeki 51 Kapanış Konuşmaları dönem sanayi politikalarımız ve rekabet gücünün artırılması için. Dünyada tek başımıza değiliz açısından da önemli vurgular. 2023 hedeflerini biz izlerken başka ülkeler de oturup bizi beklemeyecekler, onlar da politikalar geliştirecekler. Dolayısıyla başarı nispi bir başarıdır. Başka ülkelerden daha başarılı olursanız gerçek anlamda başarıyı sağlamış oluyorsunuz. Bu da rekabet demek. Dünyada bu rekabetçi ortamda avantajlarımızı iyi kullanıp başkalarından daha hızlı koşmak, gelişmek durumundayız. Burada siyasi istikrarı devam ettirmemiz, makro ekonomik istikrarı devam ettirmemiz, reform iradesini devam ettirmemiz önemli. Krizler çok kötü şeyler, Allah bir daha bize o eski krizleri getirmesin, 2001 krizi gibi. Fakat krizlerin iyi bir tarafı var. Krizlerde reform yapmak daha kolay. Kriz yaşayınca toplumsal olarak, siyasal olarak reformları yapmak daha kolay hale geliyor. Bir faydası varsa krizlerin bu. Fakat Türkiye kriz yaşamadan reformları yapmayı beceren bir ülke oldu, buna devam etmemiz gerekiyor. Asıl maharet tabi kriz yaşayıp reform yapmak değil, kriz yaşamadan reform yapmayı devam ettirmek. Reform iradesini devam ettirmek bu da toplumsal farkındalık gerektiriyor. Sadece belli bir kesimin, belli bir grubun işi değil bütün toplumsal kesimlerin aslında desteğiyle, sahiplenmesi ile olabilecek bir şey. Önümüzdeki süreçte inşallah bunu devam ettireceğiz. Nitelikli insanı vurguladım, istihdam konusunun üzerinde ne kadar dursak azdır. Burada da, kongremizde de çok duruldu üzerinde. Biz bütün bu politikalarımızı sonuçta insanımızın refahı için yapıyoruz, sosyal refah için yapıyoruz. Bir taraftan büyürken, ekonomimizi büyütürken diğer taraftan bunu daha dengeli bir şekilde, daha adil bir şekilde topluma yaymak durumundayız. Burada da istihdam kritik bir husus insanların hayatına ekonomi nerede değiyor diye baktığımız zaman en temel unsurlardan biri istihdam. Türkiye son yıllarda istihdamda ciddi bir başarı sağladı, önümüzdeki dönemde de bunu yapmak durumundayız. İstihdam dostu bir büyümeyi oluşturmak durumundayız, bu konular da çok tartışıldı. Yine tartışılan önemli sektörlerden biri tarım ve gıda sektörü oldu. Bu stratejik bir sektör aslında. 21’inci yüzyıla baktığımızda küresel ısınmayı, artan nüfusu, çeşitlenen talebi dikkate aldığımızda gıda güvenliğimizi sağlamak bakımından Türkiye’yi çok daha etkili bir ülke haline getirmek bakımından, nüfusumuzun sağlıklı ve uygun maliyetlerle beslenmesi açısından tarım ve gıda sektörü son derece önemli. Önümüzdeki 52 Kapanış Konuşmaları dönem ölçek meselelerini aşmış, sulama sorununu çözümlemiş ve daha profesyonel bir şekilde tarım ve gıda sektörünü geliştiren bir ülke öngörüyoruz. Burada da tabi bunu bölgesel politikalarımızla da, kırsal kalkınma politikalarımızla da birleştirmemiz gerekiyor. GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi), DAP (Doğu Anadolu Projesi), DOKAP (Doğu Karadeniz Projesi), KOP ( Konya Ovası Projesi), bütün bunları yeni eylem planlarıyla hayata geçirmemiz, tarım sektörü açısından da, bölgesel geliştirme politika açısından önemli. Son dönemlerde bölgesel gelişmede de önemli kurumsal yenilikler yaptık. Kalkınma Ajansları başta olmak üzere yeni programlar, yenilikçi programlar uyguluyoruz. Önümüzdeki sürecin de yine en önemli başlıklarından biri bölgesel politika olacak, yerel kalkınma olacak, kırsal kalkınma olacak. Bütün bunlar burada tartışıldı. Diğer önemli bir tartışma başlığı şehirleşme. Önümüzdeki süreçte yine Türkiye’yi dünyada ön plana çıkarmak istiyorsak, sermaye için ve insanlar için cazip ortamlar oluşturmak istiyorsak şehirleşme meselesini hep birlikte daha derinlemesine tartışmak durumundayız. Burada yeşil büyüme dediğimiz kavram da tartışmanın içine dâhil edilmeli. Bir taraftan büyürken, bir taraftan çevreyi koruyan, nesiller arası dengeyi gözeten bir sürdürülebilir kalkınma anlayışı içinde şehirlerimizi geliştirmek zorundayız. Birini tercih etmeden yani sadece çevre, sadece yeşil dersek yoksullukla mücadele edemeyiz, ekonomimizi büyütemeyiz. Sadece ekonomi dersek, sadece büyüme dersek nesiller arası dengeyi bozarız, çevremizi bozarız. İki uca gitmeden dengeli bir şekilde çevreyi ve ekonomik kalkınmayı aynı anda sağlayacak politikalar üzerinde durmamız gerekiyor. Bu anlamda enerji politikaları burada da tartışıldı. Yerli kaynakları kullanmamız, yenilenebilir kaynakları kullanmamız, enerji verimliliği sağlamamız son derece önemli. Enerjiyi daha az tüketen şehirler, daha az karbon üreten şehirler kurmamız son derece önemli. Ulaştırma sistemimizden, konutlarımızın, binalarımızın yalıtım sistemlerine kadar bütün bunları tartışmamız gerekiyor. Diğer taraftan yine düşük karbonlu bir ekonomi üretmek için yeşil büyüme sağlamak için bilişim teknolojileri de önemli unsurlar. Daha iyi bir şehirleşme açısından da yine son derece önemli alanlar diye düşünüyorum. Uluslararası ticaret ve dünyada gelişen bloklar içinde yerimizi almak yine bu kongre çerçevesinde tartışılan konular oldu. Daha fazla uzatmak istemiyorum, çok zengin bir içerik oldu gerçekten, ben sadece böyle tadımlık bazı alanlardan size bazı vurguları tartışmaları 53 Kapanış Konuşmaları aktarmaya çalıştım. Bütün bunları kitapçıklar halinde toplayacağız, bütün panellerdeki tartışmaları kayıt altına aldık, bunları fasiküller halinde veya nasıl bir format olacaksa bu formatta herkesin kullanımına açacağız, elektronik ortamda ve yazılı bir şekilde. Burada sadece kamunun faydalanacağı bir durum söz konusu değil, aslında bu tartışmalar özel sektör için de çok önemli, sivil toplum içinde çok önemli, onların da istifadesine bu tartışmaları sunacağız. Ayrıca şunu da belirtmek isterim, doğrusu bu kadar insanın bir araya gelmesi, panellerde tartışması, çaylarda, yemeklerde konuşmaları bile başlı başına bence bir kazanç, Türkiye’nin bir kazanımı. Bu kadar birikimli insanın, değişik çevrelerden insanın bir araya gelmesi ve üç gün boyunca birbiriyle etkileşimi başlı bir başına bir kazanç diye düşünüyorum ama bunun tabi uzun vadeye de yayacağız. Biz nasıl yararlanacağız bu dokümanlardan, bu tartışmalardan. Bir defa yıllık programlar hazırlıyoruz her sene, orada bu tartışmalar ışığında bir takım düzenlemeler yapacağız. Yeni hazırlayacağımız Orta Vadeli Programlarda da bu tartışmaları dikkate alacağız. Burada ifade edilen bir takım proje fikirleri ileride belki yatırım programımıza olgunlaştırarak proje olarak dâhil edilecek. Yine bölgesel ve sektörel stratejilerimiz geliştirirken buradaki fikirlerden yararlanacağız. Onuncu Planımızın uygulama ayağını güçlendirirken, 25 tane öncelikli reform alanını daha detaylı hale getirirken buradaki tartışmalar bize ışık tutacak. Ayrıca yine buradaki tartışmalar, yeni yapacağımız mevzuatlarda, reformlarda bizler için yol gösterici olacak. İnşallah bütün bu dokümanlar ilgili tüm kesimlere ulaştığında hepimiz bundan en üst düzeyde faydalanacağız. Uzun bir teşekkür listesi var ama ben müsaadenizle bu teşekkür listesini atlamadan sizlerle paylaşmak istiyorum. Çok başarılı bir organizasyon oldu, çok içerikli bir organizasyon oldu ama bu kendiliğinden olmadı, katkılarla gerçekleşti, müsaadenizle teşekkür faslına geçmek istiyorum. Öncelikle Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza çok çok teşekkür ediyorum tekrar, üst düzeyde katılım sağladılar. Sayın Başbakan Yardımcımıza, Bakanlarımıza, Dünya Başkanı Jim Yong Kim’e bütün ekibine, uzmanlarına teşekkür ediyorum. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız başta olmak üzere bütün Milletvekillerimize buraya katılan, katkıda bulunan bütün milletvekillerimize teşekkür ediyorum. İzmir Valimiz Sayın Mustafa Toprak Bey’e, Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Aziz Kocaoğlu’na çok çok teşekkür ediyorum. Onların desteği, yerel düzeyde sahiplenmesi olmasa birçok iş aksar, birçok iş yürümezdi. Tabi 54 Kapanış Konuşmaları şahıslarında, bütün kurumlarımıza bütün emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Burada Emniyet Müdürümüzü görüyorum, güvenlikten sorumlu arkadaşlarımızdan tutun temizlik ile ilgili arkadaşlarımıza, havaalanında misafirlerimizi karşılayan arkadaşlarımıza varıncaya kadar yerel düzeyde katkıda bulunan herkese gönülden teşekkür ediyorum. Müsteşarlarımız başta olmak üzere tüm üst düzey kamu yöneticilerine teşekkür ediyorum. Çeşitli ülkelerden Büyükelçiler bu çalışmalara geldiler, katıldılar, onlara teşekkür ediyorum. İzmir halkına tabi çok teşekkür ediyorum, gösterdikleri konukseverlik için, ilgi için ve bu kongreye verdikleri bütün destek için çok çok teşekkür ediyorum. Uluslararası kuruluşların temsilcileri başta olmak üzere, değişik ülkelerden gelen misafirlerimiz çok teşekkür ediyorum. Kültür Bakanlığına ve sanatçılarına teşekkür ediyorum, gerçekten renk kattılar, geldiler, bu yoğun tartışma ortamında bir dinginlik sağladılar, belli saatlerde de olsa. Selçuk Kaymakamlığına sosyal programlara verdiği destek için teşekkür ediyorum. Kamu kurumları, özel sektör ve üniversitelerimizden katılım sağlayan çok değerli panel başkanlarımıza, panelistlerimize ve katılımcılara teşekkür ediyorum. Geç saatlerde dün 8’e doğru ben panelden çıktım, katılımcılar yerlerinden ayrılmadılar, çok aktif bir şekilde katıldılar. Özellikle katılımcılara yürekten teşekkür ediyorum. Hazine Müsteşarlığımızın Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğüne teşekkür ediyoruz. Biliyorsunuz bir hatıra para basıldı. PTT’ye ve Milli Piyango İdaresine yine hatıra pullar için, hatıralar için teşekkür ediyorum. Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Odasına bizlere sağladığı destek için teşekkür ediyorum. En hızlı büyüyen 100 girişimci ödül törenini düzenleyen TOBB’a ve TEPAV’a teşekkür ediyorum. İzmir Üniversiteler Platformuna sağladıkları destek ve katılım için teşekkür ediyorum. İZKA başta olmak üzere kalkınma ajanslarımıza, genel sekreterine ve uzmanlarına çok teşekkür ediyorum. EXPO Ofisine teşekkür ediyorum. Türk Telekom A.Ş. ve TTNET’e sağladıkları destek için teşekkür ediyorum. Bizlerle birlikte çalışan organizasyon firmamızın değerli yöneticilerine, ekibine, tercümanlarımıza ve bu mekânda bize güzel hizmet sunan otel müdürümüze ve personeline çok çok teşekkür ediyorum. Stand ve sergi açıp görev yapan kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarına ve tabi ki değerli basın mensuplarımıza, medya mensuplarımıza çok teşekkür ediyorum. Son olarak bütün bu organizasyonda büyük emek harcayan Kalkınma Bakanlığı Müsteşarımız Sayın Kemal Madenoğlu’na bu büyük 55 Kapanış Konuşmaları ve güzel organizasyonun gerçekleşmesi sağlayan organizasyon sorumluları Müsteşar Yardımcımız Cüneyd Düzyol Bey’e, Genel Müdürümüz Ahmet Kesik Bey’e çok çok teşekkür ediyorum. Ne kadar yoğun çalıştıklarını, Ankara’da olsun burada olsun ne kadar iyi plan yaptıklarını ben yakinen biliyorum. Plan yapmazsanız, hazırlık yapmazsanız uygulama aşamasında da başarı sağlayamazsınız. Çok iyi planladılar, iyi hazırlık yaptılar, iyi emek harcadılar ve bu sonuçları gördük. Tabi sadece onlar çalışmadılar, geniş bir ekip burada görev yaptı. Başta Daire Başkanı Bilgehan Özbaylanlı olmak üzere Can Galip Özenen, Kutluhan Taşkın, Ertaş Akkoyun, Çağatay Telli ve tüm Kalkınma Bakanlığı ekibine de huzurunuzda gösterdikleri emek için, katkı için çok teşekkür ediyorum. İzmir İktisat Kongremizin, İzmir’imize, Ege Bölgemize, ülkemize, bütün insanlığa, bütün dünyaya hayırlar getirmesini diliyorum. Bundan sonra yapacağımız İzmir İktisat Kongremizde bu çizgi üzerinden giderek bu ruhu koruyarak ve geliştirerek devam etmesini diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sunucu- Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz, değerli konuklarımız 5. İzmir İktisat Kongresi burada son buluyor, tüm misafirlerimizi İzmir Valiliğının ev sahipliğinde Mon Jardin restoranda verilecek akşam yemeğine davet ediyoruz. Kongremize olan ilginize Kalkınma Bakanlığı adına teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. 56 ÖZEL OTURUM Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi 30 Ekim 2013 Moderatör Sayın Deniz Gökçe Ekonomist-Yazar Panelistler Sayın Ali Babacan Başbakan Yardımcısı Sayın Jim Yong Kim Dünya Bankası Başkanı Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi Özel Oturum Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi Panel Çerçevesi: • İki binli yılların başından itibaren küresel ekonomide büyümenin sanayileşmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru kayması, bu eğilimin devam edip etmeyeceği ve “Yeni küresel ekonomik düzen” hakkında yapılabilecek çıkarımlar. • Söz konusu küresel eğilimler ışığında Türkiye’nin deneyimi, bu deneyimin gelişmekte olan ülkeler için taşıdığı anlamlar • Günümüzde küresel ekonominin karşılaştığı temel zorluklar ve riskler • ABD’de para politikasındaki olası değişimin gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkileri • Türkiye’nin bölgesel ve küresel rolünü güçlendirme açısından mevcut pozisyonu, Türkiye’nin pozitif rolünün geliştirilmesi Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Programdan da göreceğiniz üzere bu özel oturumda küresel ekonomik gelişmeler çerçevesinde Türkiye ekonomisi ele alınacaktır. Sizlere ilk olarak, konuşmacılarımızın özgeçmişlerinden bahsetmek istiyorum. Sayın Dr. Kim, sizin özgeçmişinize dair uzun bir belge var elimde, ama hepsini okumak mümkün değil. Sayın Dr. Kim, 53 yaşında, çok genç ve enerji dolu bir insan. Brown Üniversitesinden 1982 yılında, Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1991 yılında mezun olduktan sonra, doktorasını antropoloji üzerine Harvard Üniversitesinde 1993 yılında tamamlamıştır. Tıp ve antropolojiyi aynı anda okuyan başka bir şahıs tanımadığım için kendisini çok şahsına münhasır bir kişi olarak değerlendiriyorum. Bunun ardından Institution Partners in Health isimli kuruluşta görev almıştır. 2003-2006 yılları arasında Dünya Sağlık Örgütünde görevde bulunmuştur. Bu dönemde 7 milyon AIDS hastası tedavi almıştır. Bunu müteakiben Dartmouth College’in Rektörlüğünü yürütmüştür. Son olarak da Başkan Obama kendisinden Dünya Bankası Başkanı olmasını istemiş ve bu göreve aday gösterilmişti. Time Magazin’e göre dünyadaki en nüfuz sahibi ilk 100 kişi arasında ismi zikredilmektedir. Kanımca bunu hak etmektedir. 59 Özel Oturum Dünya Bankası, 188 üye ülke ve 10 bin çalışanı bulunan bir organizasyon. Dr. Kim, Dünya Bankasının performansının artırılması konusunda çeşitli katkılarda bulunmuştur. Şimdi bu noktada şu soruyu yöneltmek istiyorum. Dünya Bankasının performansının artırılması konusunda acaba ne tür stratejiler üretiyorsunuz? Ne tür stratejiler izliyorsunuz? Dünya Bankası nereye gidiyor? Sorularını sorarak sizinle başlamak istiyorum. Uygun görürseniz daha sonra Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan ile ikinci soruyla devam edeceğiz. Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Memnuniyetle. Benim için burada olmak büyük bir onur kaynağı. Şahsen o kadar heyecan duyuyorum ki, kendi gözlerimle gelip burada bizzat başardığınız şeyleri görmekten gurur duyuyorum. Dünya Bankası olarak 188 üye ülkesi olan bir kuruluşuz. Yılda ortalama 70 milyar dolarlık finansman işi gerçekleştiriyoruz. Aslında pek çok kişiye göre çok büyük bir meblağ bu rakam. Ancak gelişmekte olan ülkelerin 1,21,3 trilyon dolarlık altyapı yatırım ihtiyacı düşünüldüğünde bu meblağ o kadar da büyük değil. Peki, Dünya Bankasının rolü nedir? Her zaman yoksullukla mücadele etmek. Peki nasıl? Ekonomilerin büyümesi ve istihdam imkânlarının artırılması gibi yollarla yoksullukla mücadele etmek. Aslında biz bu hedefleri hiç bu kadar net ifade etmemiştik. O yüzden bizim kuruluşumuz içerisindeki yöneticilerimize bir öneriyle gittik. Yöneticilerimizden kastım, Sayın Ali Babacan gibi diğer ülkelerde, kendisinin meslektaşları gibi Dünya Bankasını gözeten, gözetleyen yöneticilerimize şu fikirle gittik: Birincisi, aşırı yoksulluğu 2030’a kadar sonlandıralım. Günde bir doların altında yaşayan insanların 2025’e kadar bu eşiğin üstüne çıkmaları için onlara yardımcı olalım. Yani 2030’a kadar aşırı yoksulluğu ortadan kaldırmak hedefiyle ortaya çıktık. Tabi ki afetler, savaşlar gibi pek çok şey yaşanıyor ama yüzde 3’lük hedef belirlendi. Eğer bu yüzde 3’lük hedefi başarabilirsek çok büyük bir kazanım olacak. İkinci hedef ise Türkiye’nin de yapmak istediği şeylerle doğrudan orantılıdır. Her gelişmekte olan ülkenin ekonomik kalkınmasına nüfusun alt yüzdesinin de katılımını sağlamak, istihdam yaratmak, iş imkânı yaratmak yoksulluğun azaltılmasında ve ortadan kaldırılmasında çok önemlidir. 60 Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi Ama GSYH’nın artırılması denildiğinde en alttaki yüzde 40’lık kesimin her zaman her ülkede bunun bir parçası olmadığını görebiliyoruz. O yüzden özellikle gençlerin, nüfusun bu alttaki yüzde 40’lık kesiminin de katılabileceği bir gelişim eğrisi bizler için çok önemlidir. İstikrar çok önemlidir. Türkiye, bu yoksulluk oranlarını düşürebilmeyi iyi başarabilmiş ülkelerden bir tanesidir. Bu yüzde 40’lık kesimin de bu sürece katılmasını sağlamak açısından o kadar önemli kazanımlar elde edilmiş ki bizzat burada bu kazanımları müşahede ettiğim için çok mutluyum. Biz bu hedefleri Türkiye ile çok yakından paylaşmaktayız. Biraz önce ihtiyaç duyulan bir trilyon doların üzerinde bir rakamın ancak 50-70 milyar dolarlık bir kısmını karşılayabildiğimizden bahsetmiştim. Ancak bizim Dünya Bankası olarak yapabileceğimiz en önemli şey, en yenilikçi tecrübelerin Türkiye gibi ülkelerden başka ülkelere yönelik olarak paylaşımını sağlamaktır. Özellikle bir tıp doktoru olarak, Türkiye’nin 2003 yılında başlattığı sağlık reformundan çok etkilendiğimi ifade etmek isterim. Özellikle Sayın Başbakan Yardımcısı ve meslektaşlarının çalışmaları sayesinde bu başarılara imza atıldı. Mesela bir doktor olarak şunu söyleyebilirim: Biz yönetim eğitimi almadık, kamu politikası, iktisat eğitimi almadık. O yüzden biz doktorlar, ne yapılmalı sorusuna şu cevabı veririz: Hastane inşa edin, bana daha çok ekipman verin, daha çok insan tedavi edelim. İşte bu anlayış nedeniyle ABD de dâhil çoğu sağlık sistemi şu an ciddi sıkıntı içindedir. Çünkü yanlış görüşlere kulak veriliyor. Şu an Türkiye’de siz o kadar doğru şeylere odaklanıyorsunuz ki kamu sağlığı, sigara ile mücadele vs. bunların hepsi çok önemlidir. Özellikle sağlık çıktı ve sonuçlarına ulaşılması açısından bu çalışmaların çok önemli olduğuna inanıyorum. Ekonomik açıdan da bir o kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü gelecekte bu tür önleyici sağlık politikalarından dolayı yapacağınız tasarruf miktarı ve bunun ekonomik getirisi, devletin bu konuda yapacağı yatırımın maliyetinden çok daha büyük olacaktır. O yüzden yaptığımız işlerden bir tanesi ve en önemlilerinden bir tanesi şudur: Bilgiye aracılık etmek. Bu bilgiyi ihtiyacı olan her yere ve herkese aktarabilmek. Türkiye’nin sağlık politikası, sağlık hizmetleri konusunda böyle bir bilgi kaynağı, tecrübe kaynağı olduğunu biliyoruz. Bu örnekleri ele almak, odağa alabilmek ve bunların diğer ülkelere yayılabilmelerini sağlamak çok önemlidir. 61 Özel Oturum Biz o kadar çok ülkede faaliyet gösteriyoruz ki bu bilgi birikimini diğer ülkelere aktarabiliriz. Bu örnekleri tespit edebilir, ortaya çıkarabilir, ihtiyacı olan diğer ülkelere örnek olarak gösterebilir, aktarabiliriz. Türkiye’nin sağlık sektöründeki tecrübesini ben pek çok yerde dile getirmek isterim. Eğer bunu yaparsak o 50 milyar dolarlık finansmanın çok daha ötesine geçer, her ülkenin daha refah, daha müreffeh, daha rekabetçi olmasına katkıda bulunmuş oluruz. Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Peki, Dünya Bankasında yeniden yapılanma faaliyetlerine dair neler söyleyebilirsiniz? Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Temel olarak şöyle söyleyebilirim. Dünya Bankası olarak bilginin, yeterince ve etkili bir şekilde hareket etmediğini düşündüğümüz için, her bir bölüm ve binlerce çalışanla görüşmeler yaptım. Bu görüşmeler sonucunda, ulaştığım sonuçları şu şekilde ifade edebilirim: Biz Dünya Bankası Grubu olarak bu anlamda elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bir depremi düşünün, bir afeti düşünün, ne kadar tecrübeli insanları bir araya getirseniz de dönüşüm etkisi yaratmaya çalışsanız da mesela acil durumlarda, afetlerde bunu yapabiliyorsunuz, ancak yine de kendi ekip üyelerimiz arasında da en iyi bilgi kaynaklarını tam olarak açığa çıkaramıyoruz diye düşündük. Yani bir şey olduğunda oraya intikal edilebiliyor. Bilgi aktarılıyor. Bu nedenle bir değişim süreci başlatıldı. Buradaki amaç, o bilgiyi, kaynağını hemen tespit edebilmek ve kuruluş içerisinde her türlü yaklaşımla bunun yayılmasını sağlayabilmek. Çoğu bürokratik sistem, adeta münferit, kendi içinde çalışan adacıklar, izole adacıklar şeklinde kendini tezahür ettirebiliyor. Bunların aşılıp kırılması çok önemlidir. Mesela sadece Türkiye’nin etrafındaki ülkeler, Türkiye’nin tecrübesinden faydalanmamalıdır. Onun dışında Doğu Asya’da, Latin Amerika’da, Türkiye’nin uzağındaki ülkeler de anında Türkiye’de edindiğimiz derslerden ders çıkartabilmeliler. Biz işte bundan dolayı Dünya Bankasının iç yapılanmasında yeniliğe gidiyoruz. Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Ben şimdi Sayın Ali Babacan’a geçmek istiyorum. Kendisinin geçmişini herkes biliyor ama yine de söylemekte fayda var. En azından konuğumuz duymak isteyecektir. Efendim izninizle takdim etmek istiyorum. 62 Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi 1967 doğumlu Sayın Ali Babacan, Ankara Kolejine 1985 yılında birincilikle mezun olana kadar devam etti. 1989 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümünden yine en iyi öğrenci olarak, sınıf birincisi olarak mezun olmuştur. North Western University’de MBA derecesini yine çok iyi dereceyle bitirmişti diye hatırlıyorum. Daha sonra bir dönem 1992-1994 arasında ABD’de bir mali danışmanlık şirketi için çalıştı. Sonra yurda, Ankara’ya döndü. Özel sektörde bir süre çalıştı. Bir aile şirketi miydi? 2001 tarihinde ise siyasete atıldı. AK Parti kurucularından biridir kendisi. Daha sonra Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı yaptı. İlk televizyon programımızı hatırlıyor musunuz, birlikte katılmıştık? Evet, onun ardından Dışişleri Bakanlığı yaptı. Şimdi Başbakan Yardımcısı olarak aramızda bulunmakta, çok iyi İngilizce konuşmaktadır. Kendisine şu soruyu yöneltmek istiyorum. 100’üncü yıla giden sürede 2023 hedeflerimiz var. Örneğin, 16’ncı değil en büyük onuncu ekonomi olmak istiyoruz. 10 bin dolar kişi başı milli gelirden, 25 bin dolar kişi başı milli gelire geçmek istiyoruz. 500 milyar dolarlık bir ihracata ulaşmak istiyoruz. Bunlar için tabi ki belli sorunların çözülmesi gerekiyor. Örneğin, enerji konusunun altını çizmek istiyorum. Enerji eksikliği, yaşanan enerji ihtiyacı, kırsaldan kente göç gibi durumlardan dolayı enerji tüketimi artmakta, sanayileşme artmaktadır. Tabii ki bir de tasarruf meselesi var. Bütün bunlar verimlilik sorunuyla da ilintili konular. Yaptığımızdan daha iyi bir şekilde cari dengeyi kontrol altına alabilmek gerekiyor. Cari açığın kapatılmasına yönelik hareket etmemiz gerekiyor. Geçtiğimiz 10-12 yılın bir muhasebesini de yapacak olursak acaba biz bu enerji, tasarruflar ve üretkenlik problemlerini aşmak için ne yapmalıyız? Ali Babacan, Başbakan Yardımcısı- Zaten bütün bu sorunları çözersek, Türkiye için eşsiz bir ortam olacak. O zaman zaten 50 bin dolarlık hedefe çoktan ulaşmış olacağız. Öncelikle yakın zamanda yaptığımız şeylerden bir tanesi yeni bir beş yıllık plan ilan ettik. 2014-2018 yıllarını kapsayacak şekilde bu beş yıllık plan hazırlanırken 2023 hedefleri hep göz önünde, vizyonumuzda bulundurularak hazırlanmıştır. Sadece makroekonomik politikalar değil, yapısal reformlar da bu süreçte yapacağımız işler arasında, en önemli başlıklardan bir tanesi olacaktır. Bunlar ilk etapta ilk beş, daha sonra ilk on yıl içerisinde gerçekleşecektir. 63 Özel Oturum Bu kadar iddialı ama gerçekçi hedeflerimize ulaşabilmek için, bizim için önemli olan şey, siyasi istikrar ve makroekonomik istikrarı Türkiye’de muhafaza edebilmek ve daha da perçinleyebilmektir. Bu hedeflere giden yolda, bu ikisi bizim için en önemli sacayağı olacaktır. Şimdi biraz daha detaya inelim. Politika düzeyinde ne gerekmektedir? Öncelikler siyasi bir seçimdir. Bu kadar sıkı bir politika, ekonomi politikası gütmek bir seçimdir. Bu bizim tasarruf oranlarımızla da örtüşüyor. Çünkü kamu sektöründe tasarruflar için elimizden gelen yapılmaktadır. Ama zaten asıl amaç bu değil, asıl endişe kaynağı bu değil. Bizim örneğin belli dengelerin muhafaza edilmesi gibi endişelerimiz var. Açıkların giderilmesi, bunların aşılması için, pek çok amaç var. Bu hedeflere giden yolda, birbirinden bağımsız olarak bizim Merkez Bankamız tarafından belli istikrar politikaları uygulanmaktadır. Ayrıca mali istikrara da bakılmaktadır. Siz bütçeye ne kadar dikkat etseniz de, para politikasına dikkat etseniz de eğer mali alanı düzenlemeye ve mali alanın gözetilmesine dikkat etmiyorsanız, bu finans sektörü gelip o kadar sert bir darbe vurabilir ki bütçe dengeniz, kamu borçlarınız, bütün bunların hepsi çok kolay bir şekilde çok büyük şiddette darbe alabilir. ABD de, bazı Avrupa ülkelerinde olduğu kadar kötü darbeler alabilir. Dolayısıyla bunlar biraz daha rakamlara dökülebilir. Hedef odaklı çabalar, hep makroekonomik çerçeveyi bozmamaya gayret ettiğimiz çabalardır. Fakat sizin az önce ifade ettiğiniz sorunların çoğu, enerji, tasarruf oranlarının düşük oluşu ve de verimlilik konuları; doğası gereği o kadar yapısal ki bunların çözülebilmesi için biraz yapısal reformlara odaklanılması gerekecektir. Yapısal reformla kastedilen şey aslında şudur; yaptığımız enerji sektörü reformları, özel sektörü bizim enerji işlerine çekmemiz açısından çok önemliydi. Daha çok özel sektör varsa daha çok verimlilik ve üretkenlik var demektir bir yerde. Bir özel sektör yatırımı ya da harcaması görüyorsanız işte orada devletin yaptığı yatırım ya da harcamaya kıyasla daha büyük verimlilik vardır. Biz bütün dağıtım alanını özelleştirdik. Ve şu anda yeni nesil tesisler neredeyse sadece özel sektörün elindedir. Biz şu anda mevcut üretim tesislerinin de özelleşmesine devam etmekteyiz. Şimdi yenilenebilir enerji de bizim için çok önemli olacak. Gaz ve petrole çok bağlıyız. 60 milyar dolarlık ithalatımız, 47 milyar dolarlık cari açığımız var; yani cari açık toplam gaz, petrol ithalatından biraz daha az. 64 Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi Yani enerji ithalatına daha az bağımlı hale gelmek suretiyle dış denge açısından daha rahatlayacağız. Bir de linyit kömürü gibi daha yerel kaynaklara odaklanmak önemlidir. Enerji verimliliğine odaklanmak önemlidir. Hanelerde ve sanayide, ulaştırmada enerji verimliliği önemlidir. Fosil dışı kaynaklar, nükleer tesisler nasıl katkıda bulunabilir, buna da bakılıyor. Hâlihazırda yatırım yapılan bir alan bu. Enerji faturası aslında şu anki cari açığın çok büyük bir kısmıdır. Çok kabaca bunları söyleyebilirim. Bir de tasarruf oranlarının bu ülkede artırılabilmesi için öncelikle bir kültürel değişime ihtiyaç duymaktayız. Türkiye’de çok yüksek tüketici güveni oranları var. Zaten biraz da bu yüzden tüketicilerimiz tasarrufa o kadar değil ama daha çok harcamaya meyillidir. Biz şimdi makro politikalarla kredi hacmini Türkiye’de belli bir düzeyde tutmaya çalışıyoruz. Bankalarımız kredi vermek istiyorlar, tüketiciler de harcamak istiyorlar. İşte bu bağlamda tasarruflarımıza zarar vermeden yüksek büyümeyi nasıl muhafaza edebiliriz, bu önemli. Peki, sermaye piyasalarını nasıl daha iyi geliştirebiliriz, nasıl derinleştirebiliriz? Yeni özel emeklilik sistemi gibi adımlar atılmakta, sigorta sektörü çok hızlı bir şekilde gelişim göstermekte, yüksek tasarruf oranlarıyla bu da bize dönüş vermektedir. Bir de Ar-Ge’ye dayalı, inovasyona dayalı üretim, markalaşma, daha katma değeri yüksek ürünler üretmek, bunlar da bizim için çok önemli. Çünkü şu anda ihracatımız biraz alt yükleniciliğe yönelik. Ama kendi ürünlerini, kendi markalarıyla, kendi ürettikleri bilgi ve teknolojiyle üretebilirler. Bunlar bize nasıl daha fazla katma değer sağlayabilir, ekonomimiz için bunlara bakılacak. Bütün bu alanlarda biz ileri gitmeye çalışıyoruz. Ama işgücü piyasası politikalarını da unutmamamız gerekiyor. Çünkü işgücü piyasasında da çeşitli reformlar gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Çok şey yapıldı ama hala yapılması gereken pek çok şey mevcut. Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Ben tekrar Dr. Kim’e dönmek istiyorum. Büyüme oranları gelişmekte olan ülkelerde, özellikle bazılarında yüksek. Ve doğu ve batının yakınsamasından sonra ekonomik güç dengelerinin bir şekilde batıdan başka taraflara kaymasıyla ilgili neler söyleyebiliriz? Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Bu yakınsama yavaşlasa da yakınlaşma devam edecektir. Ama eğer geçtiğimiz 10-15 yıla bakacak 65 Özel Oturum olursak gelişmekte olan ülkelerde yüzde 6’lık büyüme oranı görüyoruz. Hâlbuki en gelişmiş ülkelerde yüzde 1. Bizim önümüzdeki 5-10 yıllık projeksiyonlarımız şöyle: gelişmekte olan ülkeler yüzde 5 oranında ortalama büyümeye devam edecekler. Yüksek gelirli ülkelerde ise yüzde 2 oranında ortalama büyüme olacak. Buradaki önemli noktalardan bir tanesi şudur diye düşünüyorum. Bir adım geri gelip şuna bakmamız lazım. Gelişmekte olan ülkeler geçtiğimiz 5-6 yılda ne kadar iyi performansa sahip oldular? Eğer 2008’i hatırlayacak olursak çoğu iktisatçının Afrika’ya ne olacağına dair, derin endişe içinde olduğunu biliyoruz. Ama o dönemde yüzde 5’lik büyüme oranlarını çoğu ülkede görmüştük. İşte bu büyümeyi devam ettirebilmelerinin, Türkiye’nin de bu kadar hızlı şekilde büyümesinin, Meksika gibi diğer orta gelir düzeyine sahip ülkelerin gelişmelerini devam ettirmelerinin sebeplerinden bir tanesi de şudur: şu anda yüksek gelir düzeyindeki ülkelerin yapmaları gereken pek çok şeyi zaten yapmaktadırlar. Mesela Afrika’da, bağımsız bir merkez bankası oluşturuldu. Makroekonomik politikaları ve de mali açığı yönetiş şekilleri gerçekten bu ülkeler için bazı sıkıntılara neden olmuştur. Dünya Bankası, IMF, diğer kuruluşlar, belki söz konusu ülkeleri kemer sıkmaya zorladılar ya da yönlendirdiler ama bu önlemler onlar için ciddi bir koruyucu mekanizma görevi gördü. Şimdi ben burada Sayın Babacan’la olmaktan tıpkı daha önceki birlikte olduğumuz 6-7 toplantıda olduğu gibi çok büyük zevk alıyorum. Sebeplerinden bir tanesi de Türkiye’nin göstermiş olduğu mükemmel performans. Sayın Başbakan Yardımcısı gibi mükemmel liderleriniz var. Ve şunu söyleyebilirim: G-20 Maliye Bakanları, Merkez Bankaları Başkanları toplantılarında da kendisini, Sayın Babacan’ı dinlemiştik. Çok saygı duyulan bir şahsiyet. Çünkü pek çok sebebi var. Son on yıldır makroekonomik temeller Türkiye’de çok iyi yönetiliyor. Tabi ki belli zorluklar hala aşılmayı bekliyor. Sayın Başbakan Yardımcısının söylediği gibi cari açık konusu, ayrıca daha çok kadını işgücü piyasasına dâhil etmek konusu, işgücü piyasasına dâhil edebilmek adına belli becerileri gençler arasında kazandırmak, ekonomik kalkınmayı sağlayacak donanıma sahip tutmak. Hem Türkiye’de 66 Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi hem dünyanın başka yerlerinde bunların çok büyük bir pozitif etkileri görülmekte. Ama temele bakacak olursak şunu söyleyebilirim. Gelişmekte olan ekonomiler bence böyle devam edecekler. Yeter ki şu anki hissettikleri onca baskıyı en iyi şekilde yönetmeye devam etsinler. Az önce Sayın Cumhurbaşkanı Gül ve Sayın Başbakan Yardımcısı ile öğle yemeğinde de konuşuyorduk. Ve bu konuşma sırasında eğitimden, eğitimin kalitesinin ne kadar önemli olduğundan bahsettik. Makroekonomik göstergeleri düzelttikten sonra, mali toparlanma sağlandıktan sonra neler yapacağınızı planlıyor olmanız lazım. Sağlık sektörü reformlarında çok önemli bir aşama kaydettiniz. Aynı zamanda zorunlu eğitimin süresini uzatarak çok ciddi bir adım attınız. Şimdi artık vakti gelen, yapılması gereken şey bu eğitim içerisinde genç insanlar ne öğreniyorlar onu incelemek lazım. Aynı zamanda bu eğitim gelecekte rekabet etmeyi sağlayacak bir eğitim midir, buna bakmak lazım. Bu anlamda gelişmekte olan ekonomiler bu yakınlaşmanın devam edip etmeyeceğini belirleyecekler. Gelişmekte olan ekonomiler içinde doğal kaynağı olan pek çok ülke var. Mesela kalkınmaya devam etmek için halen emtia fiyatlarına bakacaklarsa bir sorunla karşılaşacaklar demektir. Biz insana nasıl en stratejik yatırımı yapabiliriz? Biz nasıl en iyi alt yapıyı oluştururuz buna bakmamız lazım. Böylelikle altyapıya her türlü kaynağı, finansal kaynağı aktardığınızda GSYH’nızı artıracaksınız. Ama bunu nasıl yapacağınızı belirleyebilmeniz için gelecek kuşaklarınıza yatırım yapmanız lazım. Dünya Bankası Grubu olarak biz mümkün olduğunca dünya üzerindeki deneyimleri bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bu deneyimleri sunarak her ülkenin kendine ait kararı kendisinin vermesine yardımcı olmaya çalışıyoruz. Türkiye stratejisinden bahsedecek olursak, Sayın Başbakan Yardımcısı diyordu ki mesela ABD’de alınan tedbirlere rağmen yine de faiz oranları artabilir. Borçlanma zor olabilir. Doğru, bütün bunlar olacak. Ama Sayın Başbakan Yardımcısı reformlardan bahsederken, evet faiz oranları yakında yükselecek dediğinde bu çok temel bir nokta. Pek çok ülkede biz bunu şöyle görüyoruz. Faiz oranları düşükken sermayeye erişim kolaydır. O zaman her şey yolunda gidiyor derler. Endişelenmemize gerek yok ve en zor yapısal reformları yapmamıza gerek 67 Özel Oturum yok derler. Ama birdenbire faiz oranları yükselmeye başladığında faiz oranları yükseldi o yüzden biz artık yapısal reformları yapamayız derler. İşte bu bir hata olur. Doğru olan bu reformları yapmanız gereken zamanda yapmak. Ve o doğru zaman bu zaman, içinde bulunulan zaman. Şu anda karşımızda bir Amerika Merkez Bankası (FED)’nın toplu alımları düşünülecek olursa bir fırsat penceresi olarak buna bakılabilir. Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Ben Sayın Başbakan Yardımcısına şunu söylemek (sormak) istiyorum. Küresel bakış açısıyla ne gibi riskler görüyorsunuz acaba? Ali Babacan, Başbakan Yardımcısı- Öncelikle bizler için şu anda G-20 gibi platformların olması, yıllık toplantıların yapılması, kalkınma komitesi toplantılarının yürütülmesi çok önemli. Artık liderlerin katılabileceği zirveler organize ediliyor. Dolayısıyla politikanın kendi içerisindeki iletişimi çok daha mümkün hale gelmiş bulunuyor. Ben buna politika koordinasyonu demek istemiyorum. Çünkü koordinasyon dediğimizde o zaman ulusal menfaatler bazen ağır basmaya başlayabiliyor. Ulusal çıkarlar gündeme gelmeye başlıyor. İkili olarak bazen ilişkileri daha fazla yürütme tercihiyle karşı karşıya kalıyoruz. Sayın Başkan Kim’in de vurguladığı konu bununla bağlantılı, kendisi de sık sık liderlerle, devlet adamlarıyla masa etrafında bir araya geliyor, oturuyor ve konuşuyor bu konuları. Bu esasında son derece faydalı bir yöntemdir. Eylem planlarına bakacak olursak bu G-20 çerçevesinde, G-20 masasında eylem planları dile getiriliyor. Afrika Birliği de burada. Bütün gelişmekte olan piyasaların erişimi olan önemli bir platformdur. Burada bir şey üzerinde mutabık olunduğunda son derece güçlü bir belge olarak karşımıza çıkıyor. Bir anlamda IMF ve Dünya Bankasının yapacağı işler için de son derece önemli bir belge. 20 ülke üzerinde mutabık kalınca demektir ki Dünya Bankasındaki 88 üyenin üzerinde mutabık kalabileceği bir belge ortaya çıkmış, bir düşünce ortaya çıkmış oluyor. Dolayısıyla Dünya Bankası ve Dünya Bankası Başkanının bu anlamda önemli katkılar sağladığını görüyoruz. Dolayısıyla Dünya Bankası, kalkınma bankası olarak konunun hep insan yönüne vurgu yapar. IMF konuştuğunda finansal sektörden bahseder, enflasyondan, borçlardan bahseder. 68 Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi Sayın Başkan Kim konuşmasını yaptığında altyapı yatırımlarına gerek var der, eğitimi unutmayın der, sağlık politikasını unutmayın der. Dolayısıyla Dünya Bankasının küresel ekonomik mevzuların çözümüne sağladığı katkı genellikle insan üzerinden yapılır. Bu anlamda Dünya Bankasıyla olan ilişkilerde deneyim paylaşımı son derece önemlidir. Çünkü Bankadan bir öneri geldiğinde bu başka bir şeydir. Dünya Bankasının bir başka ülke örneğini, bakın diğer ülkeler de böyle yapmış diyerek sunması, başka bir örnektir. Bir tanesinde siz reçeteyi yazıp veriyorsunuz, uygulayın diyorsunuz. Hâlbuki diğerinde bir ülke tarafından uygulanmış, şu ülkede bu yöntem işe yaramış diyerek örnek sunuyorsunuz. Bulunduğumuz noktadan dünya ekonomisinin önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde nereye gideceğine bakacak olursak, ileri ekonomiler bir miktar gelişme sağlıyorlar. Ama bu büyümenin halen sürdürülebilir olup olmadığını bilmiyoruz. Ve bu büyümenin beraberinde getirdiği riskler de var. Çünkü pek çok ileri ekonomide kamu borçları çok yüksek ve en kötüsünü geride bırakmış olmamıza rağmen küresel anlamda bankacılık sektöründe bankaların bilançoları o kadar iyi değil. Ekonomiyi destekleyebilecek kadar iyi değil. Dolayısıyla gelişmekte olan ülkeler söz konusu olduğunda şunu söyleyebilirim: FED’in aldığı kararlardan dolayı ABD doları artık daha pahalı olacak ve daha zor bulunacak. Likidite artık geriye çekilecek, faizler artacak, miktar anlamında ve maliyet anlamında daha farklı bir dönem başlıyor. Yani geçtiğimiz beş yıl ve önümüzdeki beş yıla bakacak olursak küresel ölçekte böyle olacak. Gelişmekte olan ülkelerin buna hazırlıklı olması lazım. Diğer taraftan baktığımızda mevcut durumla 1990’lı yıllarda ki Asya krizine bakacak olursak gelişmekte olan ülkelerde çok ciddi farklılıklar da var. Daha az kamu borçları var. Daha dirençli bankacılık sistemleri var. Çok daha fazla döviz rezervleri var. Yani 1990’lardaki Asya krizindeki gelişmekte olan ülkelerle, bugünkü krizdeki gelişmekte olan ülkelerin durumuna bakacak olursak zayıf tarafları azalmış, güçlü tarafları artmış vaziyette. Gelişmekte olan ülkeler bu krize girdi. Gelişmekte olan ülkelerin daha ziyade endişelendiği konu, kriz öncesindeki on yılda yaşadığımız büyüme oranlarına göre daha düşük büyüyor olmaları. Ama yine de gelişmiş ülkelere nazaran daha fazla 69 Özel Oturum büyüyorlar. GSYH’ya bakacak olursak, kamu-özel sektör ortaklığının payının arttığını görüyoruz. Bazen piyasalar daha gergin davranıyorlar. Daha kısa vadeli hareketlerde bulunuyorlar. Ama bu, belirsizlikle beraber ortaya çıkınca yani FED’in ortaya farklı farklı şeyler atmasıyla beraber yaz döneminde tecrübe ettiğimiz deneyimlediğimiz belirsizlikten daha iyi durumda olduğumuzu söyleyebiliriz. Şimdi gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkelere bakacak olursak şu anda yatırımların gelişmekte olan ülkelerde çok daha hızlı bir şekilde ilerlediğini görüyoruz. Ve bazı gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerden daha iyi bir durumdalar. Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Evet, şimdi Dr. Kim’e dönmek istiyorum. Gelişmekte olan piyasalardaki büyümeler, altyapı ve özel yatırımlar söz konusu olduğunda uzun vadeli karlarla da ilişkilendiriliyor. Ama tabii ki bir kalkınma bankası dediğimizde bu kısa vadeli bir kurum değil, uzun vadeli bir kurum. Gates Vakfından bahsediyorum mesela. Gates Vakfı özel bir vakıf, onunla rekabet ediyorsunuz zaman zaman. Acaba Dünya Bankası grubu bu anlamda daha uzun vadeli finansmanı gelişmekte olan ülkelere temin etme konusunda ne durumda? Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Geçtiğimiz son 2-3 yıldır G-20 toplantılarında zaten konuşmaların en önemli konularından bir tanesi bu. Oldukça düşük faiz oranlarının olduğu ortamlarda bile uzun vadeli finansmana gelişmekte olan ülkelerin erişimi zor oluyordu. Buradaki mesele esasında şudur. Şu anda piyasaların yetersizliği var. Gelişmekte olan piyasalar 100 milyonlarca dolara ihtiyaç duyuyorlar, milyarlarca dolara ihtiyaç duyuyorlar. Diğer taraftan trilyonlarca dolar orada faiz oranlarını bekleyecek şekilde atıl yatıyor. Halbuki altyapı yatırımları, bu emeklilik fonları ve pek çok başka ekonomi içerisindeki fon, bu kaynaklar kullanılabilir. Özel sektörle, hükümet yetkilileriyle ve banka yetkilileriyle beraber, çok taraflı kalkınma bankalarıyla beraber oturup bu konuyu hep konuşuyoruz. Ne yapmamız lazım, diyoruz. Bu piyasa başarısızlığını nasıl giderebiliriz? Bir tarafta faizlerle işleyen para var. Ve yan tarafta oturup bekliyor. Diğer tarafta yapılması gereken işler ve kaynak ihtiyacı var. Bizim yapmamız gereken şey şu. Özel sektörün bize sürekli olarak ihtiyaç duyduğunu söylediği, yatırım yapabileceğimiz araçlar yaratın diyerek 70 Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi ısrar ettiği yatırım araçlarını üretebilmemiz lazım. Kamunun parasını, devlet kaynaklarını da aktarabilmemiz ve özellikle daha fazla uzun vadede getiri sağlayacak araçlar yaratabilmemiz lazım. Ve bunun için doğru yolları, doğru yöntemleri bulmamız lazım. İşte bu çerçevede Banka olarak öyle projeler ortaya çıkartmaya çalışıyoruz ki insanlar kendilerini güvende hissetsinler, güvence altında hissetsinler. Pek çok yatırımcı gelişmekte olan ülkelerdeki risk ve ödül sistemlerine dair çok da fazla bir şey bilmiyor. Mesela IFC’nin İstanbul’daki temsilcisi bize o kadar çok yatırım anlatıyor ki. Aynı zamanda sermaye maliyetlerimizi çok düşük tutmaya çalışıyoruz. Ama on yıllardır biz gerçekten de risk ve ödül sistemini anlamaya çalışıyoruz. Buna zaman ayırıyoruz. Çok taraflı ilişkileri anlamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla yatırımcıların çok daha iyi fayda sağlayabileceği fırsatlar yaratmamız ve aynı zamanda da bu ülkelerin kalkınmasına destek vermemiz gerekiyor. Enerji, ulaştırma bu gibi alanlarda o kadar çok yatırıma ihtiyaç var ki bunlar bankacılık sisteminden faydalanabilecek alanlar. Eğer güçlerimizi birleştirip beraber çalışabilirsek. Dolayısıyla biz bunu küresel altyapı finansmanı olarak adlandırıyoruz. Ama daha üzerinde konuşulacak çok şey var. Etkileyici olan şey şu: ülkeler müthiş bir şekilde bu sermayeyi istiyorlar. Ve özel sektör ve aynı zamanda kamu sektörü bu kaynakları bahsi geçen alanlara ciddi şekilde yatırmamıza ihtiyaç duyuyor. O yüzden önümüzdeki birkaç on yıl içerisinde çok ciddi örnekler ortaya çıkacaktır. Tamamen yepyeni varlık örnekleri ortaya çıkacak. Mesela benim annem bir altyapı fonuna yatırım yapabilecek ve karşılığında yüksek getiri kazanabilecek. Ve aynı zamanda Nijerya enerji sektörünü geliştirmiş olacak. Çünkü enerji sektörüne yatırım yapacak kaynakları bulacak. İşte kalkınma dediğimiz de bu. Başarabilirsek bu işi gerçekleştirebileceğiz. Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Evet, tekrar Sayın Babacan’a dönmek istiyorum. Yüzyıllardır İzmir Türkiye’de tarımın merkezlerinden birisi oldu, 2012 yılına bakacak olursak, 75 milyon nüfusun 17,4 milyonu tarımla uğraşıyor. Ve tarım sektörünün Türkiye istihdamındaki yeri yüzde 24, GSYH’daki payı da yüzde 10 ya da biraz daha düşük. 71 Özel Oturum Dolayısıyla benim Sayın Babacan’a sorum şu: Tarımla ilgili bir şeyler yapmamız lazım. Siz ne planlıyorsunuz? Ege halkı bu konuda ne duymalı? Ali Babacan, Başbakan Yardımcısı- Tarım esasında Türkiye’de başka hiçbir sektöre benzemeyen bir sektördür. Son derece kapalı ve korunan bir sektördür. Neden böyle olduğuna bakacak olursak, sizin de söylemiş olduğunuz gibi bizim istihdam edilmiş olan nüfusumuzun yüzde 24’ü tarım sektöründe çalışıyor, bu çok ciddi bir rakamdır. GSYH’nın sadece yüzde 10’u bu nüfus tarafından üretiliyor. Bu GSYH’nın yüzde 10’u olan pay ile dünyada bizi yedinci sıraya getiriyor. 2002 yılında GSYH’daki payına bakacak olursak dünya üzerinde 11’inci sıradayız. Tarım üretimi açısından baktığımızda da yedinci sıradayız. Bunun sebebi nedir? Türkiye’de tarım sektöründe verimlilik düşük, maliyetler yüksektir. Dünya Bankası, 1990’ların sonunda 2000’lerin başında tarım reformuyla ilgili alanlarda bizimle son derece yakın işbirliği içerisinde oldu. Bizim için önemli olan alanlardan bir tanesi tarım işletmelerinin çok parçalı olması, küçük olması. Çok sayıda, çok küçük tarım işletmesi var. Türkiye’de ortalama bir tarım arazisi 49 dekar. Bu alanı, ABD, Avustralya ve diğer ülkelerle, tarımsal verimliliğin yüksek olduğu diğer ülkelerle karşılaştıracak olursak çok düşük. Tabi burada modern teknikler çok çok önemli. Ölçek ekonomisinden nasıl fayda sağlayabiliriz konusu, odaklanacağımız en önemli konulardan bir tanesi. İşte bu sebepten dolayı bu çerçevede bir program başlattık. Tarım arazilerini daha büyük parçalara toparlamaya çalışıyoruz. Yeni bir yasa çıkmak üzere ki en azından bundan sonra tarım arazileri daha da bölünmesin. Yani tarım işletmesi olan bir baba vefat ettiğinde bir sonraki kuşak kendi arasında bu araziyi bölmesin. Ama daha işbirliği içerisinde araziyi parçalamadan devam etsin. Tarım sektöründeki esas risk ise büyük ölçekli işletmelere bakacak olursak bunların tarım sektörüne girmemesi sıkıntı yaratır. Yavaş yavaş ciddi büyük ölçekli işletmelerin tarım sanayisiyle ilgilendiğini görüyoruz. Bu ilgi bir ümit vaat ediyor. Dolayısıyla bu şirketlerin tarım sektörüne yatırım yapması önemli olacaktır. Önümüzdeki yıllarda tarım sektörü yine Türkiye için önemli olmaya devam edecektir. Çok cesur olmamız lazım. Bu anlamda reformları gerçekleştirebilmek için konunun bir de sosyal boyutu var. Çünkü nüfusun önemli bir kısmı tarımla ilgileniyor. 72 Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi Bu da bizim kararlarımızı sadece ekonomik rasyonelliğe bağlı olarak ya da ekonomik gerçeklere bağlı olarak yapmamızı engelliyor. Dolayısıyla ikisi arasındaki doğru dengeyi bulabilmemiz lazım. Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Evet, çünkü bu sorun çözülecek olursa gelir dağılımı sorunu, eğitim problemi sorunu çözülür. Bütün bunların hepsi esasında bu paydada birleşiyor. O yüzden bu soruyu yöneltmek istedim. Şimdi tekrar Dr. Kim’e sorumu yöneltecek olursam: Dünya Ticaret Örgütü, kısaca Doha Round başarısız olduktan sonra hala aynı Örgüt mü? Nedir sizce Dünya Ticaret Örgütü? Yani ülkeler için, işadamları için ne anlam ifade diyor. Çünkü Türkiye kendini dünya ticareti ölçeğinde ihracata hazırladı. Türkler uluslararası ticareti çok çabuk öğrendiler, özellikle gençler çok çabuk öğrendiler. Ellerine Samsonite valizlerine alıyorlar, gidiyorlar bir yere, geriye dönerken netice elde etmiş oluyorlar. Ama Dünya Ticaret Örgütü şimdi böyle olduğu yerde kalmış, ihtiyaca yanıt vermiyormuş gibi geliyor. Sizce Dünya Bankası olarak bu anlamda ne yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz? Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Umarım Dünya Ticaret Örgütü ölmemiştir diye düşünüyorum. Çünkü bundan önce Pascal Lamy’yi hatırlarsınız çok büyük liderlik göstermişti. Yeni Brezilyalı Başkanına bakacak olursak, hiçbir şekilde bu Örgütü öldürme niyetinde değil. Ama küresel örgütleri idare etmek her zaman zor olmuştur. Görüyoruz ki bu anlamda bölgesel anlaşmalara ilgi çok yoğun. Trans-pasifik ortaklıklardan bahsettik. Pek çok konudan bahsettik. Bu anlamda bence Dünya Bankası Grubu içerisinde bizim yapmaya çalıştığımız şey, Dünya Ticaret Örgütünün son derece yakın ortağı olarak çalışmak. Dünya Ticaret Örgütünün yeni başkanının Örgüte ciddi bir dinamizm kazandıracağına inanıyoruz. Şu şekilde ifade edebilirim. Zaman içerisinde edindiğimiz deneyimler, küresel düzeyde eyleme geçmenin ve küresel fark yaratmanın her zaman zor olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla biz bu anlamda ticaret güzergâhlarının ve sınır ötesi malların en zor ticaretinin yapıldığı yerlerde çalışmaya çalışıyoruz. BM Genel Sekteri ile beraber mesela böyle bölgelere ziyaretler gerçekleştirdiğimizde hep şunu görüyoruz. Mesela Uganda ile Kongo 73 Özel Oturum Demokratik Cumhuriyeti arasında ticaret yapmak öylesine zor ki inanılmaz ticari bariyerler konmuş. Son derece basit eğitim almış olan, çok basit eğitimlerle sadece verilen talimatları değiştirerek gümrük memurlarının çok başarılı olması sağlanabiliyor. Bu anlamda Dünya Ticaret Örgütünün önemli çalışmalar yapacağı ve bu olumsuz tahminlerin ötesinde başarı elde edeceğine inanıyoruz. Dolayısıyla ülkeler arasında ticaretin geliştirilmesine katkı sağlanması her açıdan çok önemlidir. Ama bence ticaret anlaşmaları da artacak, azalmayacak. Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Türkiye için de bu son derece önemli bir sorun. Çünkü kamuoyumuz Avrupa ile ABD arasındaki anlaşmayı görünce bütün gazete haberleri ve televizyon programları bu konulara odaklanmaya başladı. Başka meseleler de var Brezilya’nın gündeme geldiği sizin de bildiğiniz gibi. Bir Türk ekonomist olarak Meksika’ya bakıyorum, Brezilya’ya bakıyorum. Diğer ülkelerle Türkiye’yi karşılaştırıyorum. Şimdi Sayın Babacan’a sorumu yöneltmek istiyorum. Brezilya geçmişte sermaye kontrolü uygulayan bir ülkeydi. Türkiye’de yeterli miktarda rezerv bulunduruyordu. Sermaye kontrolü yoktu. Bu FED ile ilgili dedikodular gündeme geldiğinde Türkiye’de bu ciddi bir fark yaratmadı. Rezervlerde 10 milyon dolarlık bir fark yarattı, hemen toparladık biz bunu zaten. Şimdi ekonomi yönetimi olarak baktığınızda geçmişteki sermaye kontrolü konusunda ne düşünüyorsunuz? Çünkü siz bu konulara dair yanıt verebilecek en iyi kişilerden bir tanesisiniz. Rezervlerin bir maliyeti var tabi ki. ABD’de olduğu gibi bazıları mesela hazine senetleri olarak gündeme gelebiliyor. Ya da güvenli bir yerlerde, güvence altına alınan yeteri kadar rezervimiz oluyor. Yöntem ne olursa olsun sermaye kontrolü gerçekten üzerinde durulması gereken bir husus mudur? Ali Babacan, Başbakan Yardımcısı- Şimdi öncelikle bir önceki sorunuz olan Dünya Ticaret Örgütü ile ilgili sorunuza cevap vermek istiyorum. Bunlar trans-pasifik ortaklık, İngilizce kısaltmasıyla söylersek TPP (Trans Pacific Ortaklığı) Dört Güney Asya ülkesiyle başlamış. Şu anda çok daha geniş bir halkaya ABD’nin de dâhil olduğu bir sistem var. Bir de transatlantik yatırım ortaklık halkası var. Bunların ikisi mega anlaşmalar. Bunlar sadece mallar için olan anlaşmalar değil ama aynı zamanda hizmetler için olan anlaşmalar. Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) finansal hizmetleri bile dâhil olabilir. 74 Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi Dolayısıyla acaba bu anlaşmalar Dünya Ticaret Örgütünün yerine geçme niyetinde mi gibi sorular var. Ama bence böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü Dünya Ticaret Örgütü pek çok ülkeye yayılmış vaziyette. TPP ve TTIP bunlar mega bölgesel düzenlemeler. Ama her TPP ya da TTIP için alınan önlem Dünya Ticaret Örgütüne yardımcı olacak. Çünkü her ileri ve doğru atılmış olan adım Dünya Ticaret Örgütü mensuplarına da katkı sağlayacak. Dolayısıyla bundan karşılıklı fayda elde edeceğimiz unsurlar her hâlükârda var. Şimdi sermaye kontrolüne bakacak olursak, bu esasında son derece önemli bir konu. Ama biz program belgelerimizde buna son 12 yıldır değinmiyoruz bile. Hiçbir şekilde yani biz sermaye kontrolü getirmeyeceğiz bile demiyoruz. İnsanlara bunu hatırlatmıyoruz bile. Çünkü aklımızın gerilerinde bir yerlerde yerleşmiş bazı düşünceler olduğu için bunu yapmayacağımızı bile söyleyerek hatırlatmak istemiyoruz. Orta vadeli, uzun vadeli programlarımız var. Bu programlar yapılırken her zaman benim önerim hatta talimatım şu oluyor. Sermaye kontrolü ifadesi gibi bir şey aklınıza gelirse ya da görürseniz gördüğünüz, duyduğunuz ya da düşündüğünüz an unutun, sakın zikretmeyin diyoruz. Bu konuda böylesine katıyız. Biz şuna inanıyoruz. İnsanların, malların, sermayenin serbest dolaşımı sonunda kazanacaktır, kazanacaktır, kazanacaktır. Küresel olarak da bu neticede kazançlı olacak sistem olacaktır. İnsanların refahı için her ülkedeki insanın refahı için küresel anlamda tek çözüm bu olacaktır. Aksi takdirde hükümetlerin, merkez bankalarının koyduğu kurallar var. Bu kurallar çerçevesinde hareket etmeleri yeterli. Brezilya bunu denedi ama başarılı olamadı. Sermaye kontrolüyle yapmaya çalıştıkları, elde etmek istedikleri, ortaya çıkan birbiriyle hiç alakası olmayan şeyler oldu. Ondan sonra bizim Merkez Bankamızın uyguladığı politikalar gibi politikalar uygulamaya başladılar. Bizimkine benzer yaklaşımlar geliştirmeye başladılar. Dolayısıyla bizim vizyonumuz sadece bölgemiz için değil, daha küresel olarak, ülkenin sınırlarının giderek anlamsızlaştığını görmek ve esas vurgumuzu küresel anlamda daha verimli, daha etkin olmaya harcamak. Daha az gelişmiş olan ülkelere nasıl daha iyi yardım edebiliriz, bunu düşünmek, yüksek verimliliği muhafaza etmek, kalkınmış olan ülkelerin vatandaşları için de maliyetleri düşürmek. 75 Özel Oturum Dolayısıyla bir şekilde maliyetler bir noktada artıyor. Sermayenin maliyeti de artıyor. Siz ne kadar kısıtlama getirirseniz, o kadar sorunları artırıyorsunuz. Kontrolü kaldırdığınızda maliyetleri düşürüyorsunuz, verimliliği artırıyorsunuz, her şey daha yolunda gidiyor. Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Sayın Dr. Kim size bir sorum daha olacak. Sizin konuşmalarınızdan bir tanesini okudum. Washington’da bir üniversitede yaptığınız bir konuşmaydı. İnternette buldum. Şimdi üniversitenin adını unuttum ama. Bu konuşmanızda şuna vurgu yapıyorsunuz. Diyorsunuz ki; dünya üzerinde sadece bir ülkeyi değil, pek çok ülkeyi ilgilendiren pek çok sorun yaşanıyor. Mesela uyuşturucu kaçakçılığı, bu da bir sorun. Ama her şeyin ötesinde iklim değişikliği en ciddi sorundur diyorsunuz. Peki, Dünya Bankası bu sorunla ilgili ne düşünüyor? Çünkü bu her dünya vatandaşının önem verdiği bir konudur. Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Öncelikle Türkiye’yi bu anlamda tebrik etmek istiyorum. Çünkü bir taraftan siz enerji üretiminizi çok ciddi bir şekilde artırdınız. Yenilenebilir enerji üretiminizi yüzde 90 oranında artırdınız. Sayın Başbakan’ın da bugün söylemiş olduğu gibi yapılması gereken ve doğru olan şeydi. Burada benim için önemli olan şu. Ben bir tıp doktoruyum, bilim adamıyım. İklim değişikliğiyle ilgili literatürü takip etmeye çalışıyorum. Ben göreve geldiğimde bütün iklim değişikliği uzmanlarımızı bir araya topladım. Öğrendiklerim neticesinde şoke oldum. Olayların nasıl süratli ilerleyebileceğini öğrendiğimde yani iki derecelik bir ısı artışı ki şu anda oluyor, nelere neden olabilir onları öğrendim. Bir ada ülkesinde yaşayan herkes iklim değişikliğinin çok ciddi bir durum olduğunu ve gittikçe artan sayıda aşırı hava olayının gelişmeye başladığını görecek. 13 yaşında ve dört yaşında iki oğlum var. Şunu görüyorum. Bilime baktığımızda esasında tarihi ortalamalardan daha yüksek, iki derece yüksek bir ısı ile 2030 yılında dünya karşı karşıya kalacak. O zaman Bangkok sular altında kalacak. Şimdi bu bizim için de bir mesele, çocuklarımız için de bir mesele. O zaman temelde şu soruyu sormaya başlıyorum kendi kendime. Daha önce de söylemiş olduğum gibi küresel anlaşmaları yapabilmek zordur, doğru. Ama karbon fiyatı mesela, karbon piyasaları, karbon vergileri; yani 76 Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi öyle bir şeyler yapılabilmeli ki piyasa güçleri ve piyasa dinamiklerinin fiyat olarak algılayabileceği gerçek bir kavrama dönüştürsün bunu. Şu anda piyasada bu fiyat karşılık bulmuyor. Bunu yapabilmenin çok zor olduğunu görüyorum. İklim değişikliği konusuna geri gelecek olursak şu anda yapılabilecek o kadar çok şey var ki. Bunlardan birincisi Türkiye için çok iyi örneklerden bir tanesi mesela sübvansiyon konusu. Mesela orta gelir grubundaki zenginleri sübvanse etmezsiniz. Ama insanların hidrokarbon kullanımının sonuçlarını daha fazla düşünmesini sağlayabilirsiniz. Yeşil enerjiyi sübvanse edebilirsiniz. Bu anlamda yakıt sübvansiyonlarının kaldırılmasının ve yeşil enerji kullanımının desteklenmesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Kuching halkıyla Çin’de görüştüğümde ilk onlara ihtiyaç duydukları bilgileri sunmaya çalıştık. Daha temiz şehirler oluşturabilmek için diğer ülkeler neler yapıyor, bu kapsamda örnekleri kendilerine sunmamızı istediler, sunduk. Çünkü önümüzdeki yıllarda 300 milyon kişi şehirlerde yaşıyor olacak. Sizin de duymuş olacağınız gibi öylesine yoğun bir hava kirliliği var ki bazı büyük şehirlerde enerji santrallerini durdurdular. Dolayısıyla daha temiz, yaşanabilir şehirler inşa etmek için bugün sadece mevcut teknoloji ve inovasyonu kullanarak şehirlerimizi inşa edip geliştirebiliriz. Aynı zamanda sermaye maliyetini düşürebiliriz. Böylelikle insanlar yenilenebilir enerjiye daha kolay erişebilirler. Şu anda finansman probleminden dolayı erişemiyorlar. Gelişmekte olan ülkelerin rüzgâr, hidroelektrik ve jeotermal enerjiye erişebilmeleri için uzun vadeli finansman, yatırım gerekmekte; bu ülkelerin finansmana erişebilmeleri lazım. Herkesin bu tip finansmana erişmesinin sağlanması gerekir. Daha sonra iklim yönünden akıllı tarım yapılmasını sağlamamız lazım. Mesela tutup da tarlaların etrafına tel çekeceğinize ağaç dikin. Mesela Kosta Rika’da böyle yapıyorlar. Hem daha fazla karbonu toprağa aktarıyorsunuz, nitrojeni toprağa aktarıp daha verimli hale geliyorsunuz. Aynı zamanda mesela nadaslama yönteminin kullanılması. Yenilenebilir enerji ve tüm diğer konular bizim iklime yönelik akıllı tarım yapmamızın temellerini oluşturuyor. Yakında hepimiz gerçeklerle yüz yüze geleceğiz. 77 Özel Oturum Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Evet, buradan İstanbul’da bir toplantıya yetişmek zorundalar. Kendilerine büyük bir alkış rica ediyorum efendim. Sayın Dr. Kim çok teşekkür ediyoruz, çok yardımcı oldunuz. Sayın Babacan size de çok teşekkür ediyoruz. 78 OTURUM 1 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi 30 Ekim 2013 Panel Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)Başkanı Sunum Prof. Dr. Murat Yülek İstanbul Ticaret Üniversitesi Panelistler Dimitris Tsitsiragos Uluslararası Finans Kuruluşu (IFC) Başkan Yardımcısı İlker Aycı Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı Prof. Dr. Ünsal Ban Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü Akın Kozanoğlu YASED Başkan Vekili Massimo d’Eufemia Avrupa Yatırım Bankası İstanbul Ofisi Başkanı Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Oturum 1 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Panel Çerçevesi: • Dünyada küresel yatırımların düzeyi ve yönü • Geleceğin öne çıkan küresel yatırım alanları • Türkiye’nin yatırım olanakları, yatırım ortamı ve yatırım potansiyeli • Türkiye için örnek teşkil edebilecek ülke tecrübeleri ve politikaları • Küresel yatırım yapan Türk şirketlerinin etkinlikleri ve geliştirilme yolları Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- 5. İzmir İktisat Kongresi birinci oturumuna hepiniz hoş geldiniz. Şahsım, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Türk özel sektörü adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türk özel sektörü için İzmir İktisat Kongrelerinin yeri çok önemlidir. İlkini Atatürk’ün topladığı Birinci İzmir İktisat Kongresinde sanayileşmede ilk adımlar atılmıştı. Bugün sabahtan bu tarafa Birinci İzmir İktisat Kongresine epey atıfta bulunuldu. Ama unutulan birkaç yer var. Onların da ben altını çizmek istiyorum. Oda camiamız açısından, Türk iş dünyası açısından, ticaret ve sanayi ile uğraşanlar açısından Birinci İzmir İktisat Kongresinin bir ayrı önemi var. Çünkü Cumhuriyet dönemimizde ticaret ve sanayi odaları yapısının nasıl olması gerektiği bu kongrede tartışılıyor ve karara bağlanıyor. İlk İzmir İktisat Kongresinin hemen ardından 1925 yılında çıkartılan odalarımızla ilgili Kanunda üç satırla Türk iş dünyasının yayılması sağlanıyor. İkinci İzmir İktisat Kongresi, hepimizin bildiği gibi Türkiye ekonomisinin bugün bulunduğu noktaya gelmesini sağlayan dönüşümü başlatan rahmetli Özal’la 1981 yılında toplanmıştı. O günlerde Türkiye açık bir piyasa ekonomisi olmaya karar veriyor. 1981 yılında İkinci İzmir İktisat Kongresinde özel sektör odaklı küresel ekonomiye entegre bir yapının temelleri karara bağlanıyor. Turgut Özal, o günlerde temel hedeflerden birinin küresel yatırımları Türkiye’ye çekmek olduğunu ortaya koymuştur. Özal, böylece Türk girişimcisini dünyadaki girişimcilerle rekabet eder hale getirmiştir. 81 Oturum 1 Bugün 5. İzmir İktisat Kongresinde Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Başbakanımızın himayelerinde bir araya gelmekten de büyük şeref duyuyoruz. Türkiye’nin orta gelirli ülkeler sınıfından, yüksek gelirli sınıfa girmek için atılıma hazırlandığı bu dönemde Türk özel sektörü için bu kongre çok önemlidir. Çünkü Türkiye’nin büyük hedefleri var. Hepimizin bildiği gibi bir hayalimiz var. 2023’te ilk on ekonomi arasına girmeyi istiyoruz. 500 milyar dolarlık ihracat yapmayı hedefliyoruz. Bu da Türkiye’nin yatırım potansiyelini artırmaktan, yerli ve yabancı girişimcilerin Türkiye’ye yatırımını artırmaktan geçmektedir. Bugünkü Panelimizin konusu Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi. Ama ben değerli panelistlere öncelikle şu iki soruyu yöneltmek istiyorum. Ulusal, uluslararası yatırımcılar için yatırım iklimimizi nasıl geliştiririz? Girişimcilerimizin daha başarılı bir iş kurmalarını, daha çok katma değer, daha çok istihdam sağlamalarını nasıl sağlarız? Çünkü ilginç bir dönemden geçiyoruz; bulunduğumuz dönemin farkında mıyız? Yeni bir dünyada ekonomik düzen kuruluyor. Yaşadığımız için bunun pek farkında değiliz ve bu yeni düzende, hepimizin yerimizi almamız gerekmektedir. Malum zor bir dönemden geçiriyoruz. Küresel ölçekte yatırımlar hala toparlanamadı. Bakın 2007’de ülkeden ülkeye yani crossborder yapılan yatırım toplamı 11,8 trilyon dolar, ama 2009’da bu rakam 1,7 trilyon dolara iniyor. Bir yılda 11,8 trilyon dolardan 1,7 trilyon dolara iniyor, 2012’de bu rakam 4,6 trilyon dolara çıkmış. Yani kriz dönemine göre toparlanma var. Ama dünya olarak daha kriz öncesindeki dönemi yakalayabilmiş değiliz. Bu hem yatırım kararlılığında hem de yatırım finansmanında küresel ölçekte sorun olduğunu göstermektedir. Bu ortamda Türkiye ne yapmalı? Bu sorunun cevabı bizler için çok önemli. Panelistlere yönelttiğim bir diğer soruda bu. Çünkü bakın buraya özelikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada değerli akademisyenler de var. Büyük aktörler kendi planlarını kurmaya başladılar. Biliyorsunuz ABD geçtiğimiz yıllarda Japonya ve Kore’yi de 82 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi içine alarak Asya Pasifik ülkelerinin yatırımlarını da içeren Trans-Pacific Partnership (TPP) müzakerelerini başlattı. Şimdi Transatlantic Trade and Investment Partnership (TTIP) ile ikinci versiyona geçti. Yani AB ile müzakereye başladı. İşte yeni ekonomik dünya düzeni budur. Bu bizim yaşadığımız dönemde ortaya çıkıyor. İşte iki anlaşmanın tamamlanması ile küresel ekonominin yüzde kaçı bir araya gelmiş oluyor, biliyor musunuz? Yüzde 75. Şimdi yüzde 75 bir tarafa, diğerleri bir tarafa. Şimdi Türkiye hangisinde olmayı tercih eder, nerede olmayı tercih eder? Bu bizim için millet olarak sadece özel sektör açısından değil 76 milyon açısından çok önemli. Dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesi ve yatırım bölgesi oluşuyor. Türkiye bu yeni yapının avantajlarından nasıl faydalanabilir? Yani düzenin içinde nasıl konumlanır? Bugün bizler için çok değerli panelistlere yönelttiğim bir diğer soruda bu. Kalkınma Bakanlığına bizleri bir araya getirdiği için teşekkür ediyorum. Bu soruları on dakikada cevaplandıracaklar. On dakikada bütün bunların cevaplarını istiyoruz. Panelistlere söz vermeden önce son olarak gündeme taşımak istediğim konu başarı örneklerine ve girişimcilere hepimizin sahip çıkmasıdır. Biliyorsunuz güzel kültürümüzde bir söz var. Marifet iltifata tabidir diye. Bizler işte ihracatı şuraya getirdik, şöyle girişimcilerimiz filan var diyoruz. Ama esas bu işin sahiplerini bulup ortaya çıkartıyor olmamız lazım. Burada da Sayın Bakanımız özelikle genç girişimcilerimizi Türkiye’nin son üç yılda en hızlı büyüyen genç girişimcilerini tanıtma fırsatı verdi, onların heveslerini morallerini daha yükseğe çıkartarak diğer girişimcilerimize örnek olması açısından burada bu fırsatı verdi. Yarın burada inşallah bunları da tanıma fırsatı elde edeceğiz. Bunu Harvard Üniversitesiyle beraber yapıyoruz. Biraz önce Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ederken; Harvard Üniversitesinden bu konuda sorumlu arkadaş, bu programı dünyada yirmi beş ülkede yaptıklarını söylediler. Dünyada son on yılda en hızlı büyüyen şirketler Türkiye’den çıkmış. Bununla da gurur duyuyorum, 100 şirketimize baktığımız zaman yüzde 371 büyüme yaşamışız. Son üç yılda bu müthiş bir rakam. Toplam gelirleri, şu anda 3,4 milyar dolar. Müsaadenizle panele geçmek istiyorum. Şimdi panelistlerimizi söz verdikçe takdim edeceğim. 83 Oturum 1 İlk sözü oturumumuza İstanbul Ticaret Üniversitesi öğretim üyesi olan Sayın Murat Yülek’in sunumuyla başlayacağız. Murat Yülek yıllardır tanıdığım, analizlerine güvendiğim bir ekonomist ve akademisyen arkadaşımız. Ekonomi ve finans alanında birçok çalışması var. Türkiye’ye dönmeden önce ABD’nin seçkin üniversitelerinden Georgetown’da ders verdi. Ama belki de bence en önemli dikkat edilmesi gereken husus dünyada çok az kişiye nasip olmuş üç tane önemli kurumda görev yaptı. Hem IMF’de hem Dünya Bankasında hem de İslam Kalkınma Bankasında, üçünde de görev yapmış çok başarılı ekonomistlerden. Ne kadar parlak olduğunu gösteriyor. Üçünde birlikte görev yapmak kolay iş değil. Başbakanlığımızda ve aynı zamanda en son olarak PGlobal’de başarılı çalışmalar ve projeler yürütüyor kendisi. Şimdi sözü size veriyorum Murat Bey. Prof. Dr. Murat Yülek, İstanbul Ticaret Üniversitesi- Söyledikleriniz için teşekkür ediyorum Sayın Başkanım; sağ olun, çok onurlandırdınız, söylemediğiniz bir şeyi de ben burada söyleyeyim. Türkiye’nin İzmir İktisat Kongresi, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneklerinden bir tanesi oldu. 1992 yılında yine Kalkınma Bakanlığının organize ettiği Üçüncü İzmir İktisat Kongresi sırasında ben o zaman Kalkınma Bakanlığı yani eski ismiyle DPT’de çalışıyordum. Bilkent’te de bir arkadaşımız vardı, Erdem Başçı. Birlikte doktora yapıyorduk. O orda öğretim görevlisiydi. Üçüncü İzmir İktisat Kongresine birlikte bir tebliğ sunmuştuk. Şimdi aradan o kadar zaman geçip Kalkınma Bakanlığımız beni bu şehre tekrardan davet edince güzel bir şey oldu. Duygulandım açıkçası. Sizin sözleriniz de çok onurlandırıcı. Çok teşekkür ederim. Benden burada istenen şey, anladığım kadarıyla, dünyada ve Türkiye’de yatırımlara kısa bir bakış. Bu panele altyapı oluşturması açısından bir sunum yapmamdı. Tabi yatırımlar deyince sermaye hareketlerinin büyük bir kısmı şu anda hacim olarak portföy yatırımları ve işte takip bile edemediğimiz türevlere dayalı portföy hareketleri diyelim. Ama tabi onları değil de ben burada doğrudan dış yatırımlara konsantre olacağım. Şimdi önce dünyadaki trendlere bakalım. Bunlar hepimizin bildiği rakamlar ama şöyle üstünden geçmek doğru olur diye düşündüm. Sonra Türkiye’ye bir bakmamız lazım diye düşündüm. 84 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Daha sonra bu rakamlar ışığında Türkiye’nin doğrudan dış yatırımlarla olan maceralarını kısaca bir özetleyelim. Arkasından böyle bir başlık koydum. Biraz da provoke edici olsun diye akıllı yatırım politikalarına doğru diye bir başlık koydum. Bir sonraki etapta Türkiye ve gelişmekte olan ülkelerin hangi esaslarla politikalar oluşturması gerekir diye bir ara değerlendirme var. Ondan sonra da Türkiye’yle ilgili daha çok nasıl yatırım çekebilirim. Biraz eleştirel olacak bir kısmı var. Şimdi genel dünya eğilimlerine bakarsak bunlar hepimizin bildiği rakamlar. 2000’li yıllarda 2001 yılında ABD endeksli olarak ABD’deki borsa bolluğunun patlaması ile 2000 yılından sonra ABD’nin kendi içinde kendi ekonomisini tekrar hareket eder hale getirebilmek için faizleri düşürdüğü dönemden geçtik. Arkasından tabii ki 2007 yılı ve 2008 yılında kriz geldi. O ABD’nin politikasının dünyadaki sermaye hareketlerine doğrudan bir etkisi oldu. Tabi bunda sadece ABD değil Japonya’daki gayrimenkul ve diyelim ki borsa bolluğunun patlamasından sonra 1990’lı yılların ortasından itibaren yine bir ucuz para politikası vardı. Bunların neticesinde diğer makro iktisadi değişkenlerin etkisiyle uluslararası doğrudan yatırımlar ve para hareketleri 2001’den sonra çok hızlı bir şekilde arttı. Bunu biliyoruz. 2007 yılında büyük bir zirve noktasına ulaştı, 2007-2008’den sonra ise krizle birlikte geriye doğru indi ve biz şu anda o dönemde yaşıyoruz. Bir önceki slayt dünya ekonomisinin nasıl gitti ile ilgiliydi. Bu slayt ise yatırımların nasıl gittiği ile ilgili. Soldaki panelde trilyon dolar olarak biz toplam yatırımları görüyoruz. Sağ tarafta dünyanın gayrisafi milli hasılasını yani dünya çıktısını oran olarak görüyoruz. Burada ne görüyoruz. 2008-2009 yılında bir zirve var. 2007-2008 yıllarında bir zirve var. Bu zirve sadece mutlak bir zirve değil. Aynı zamanda dünyanın gayrisafi çıktısı ile karşılaştırırsak yani oran olarak da bir zirve. Dünya hasılasının yüzde 3,5’ine tekabül eden zirveden sonra aşağılara doğru gidiyor ve toparlanmaya çalışıyor. Yani krize kadar hem mutlak olarak hem oran olarak uluslararası piyasalarda doğrudan yatırımın arttığını görüyoruz. Hem de Dünya ekonomik hasılasına oranla da yatırımların bir zirve noktasına, yüzde 85 Oturum 1 3,5’ların üstüne çıktığını görüyoruz. Hangi ülkelere gidiyor? Şimdi bir başka çok önemli değişiklik burada var. Dünyada hangi ülkeler yatırım alır diye baktığımız zaman standart ekonomik teoriye bakarsak, akışların daha çok gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere olmasını bekleyebiliriz. Çünkü sermayenin veriminin yüksek olduğu yerlerin daha az gelişmiş olan ülkeler olması beklenir. Ancak aynı zamanda yatırımı yapan bunun tersine bir değişken daha var. Sponsorlar, yatırımı yapan kesimler aynı zamanda yatırımı yaptığı ülkedeki güven ortamına bakmak zorunda. Eğer oraya çok güveniyorsa ancak bu sermayenin beklenen hasılasının yüksek olması nedeniyle oraya gidecek. Bir başka deyişle şöyle de ifade edebiliriz. Riske göre ayarlanmış sermaye getirisi (Risk Adjusted Return) diye bakarsak yani evet ben gelişmekte olan bir ülkeye sermayenin hasılasının daha yüksek olduğu bir ülkeye yatırım yapacağım. Ama ne kadar risk görüyorum o riski düştüğümüz zaman gelişmekte olan ülkelere beklendiği kadar para gitmeyebilir. Nitekim gitmiyordu. Ne zamana kadar? Krize kadar; krizden sonra baktığımız zaman şunu görüyoruz. Bir sonraki slaytın daha güzel olduğunu düşünüyorum. Krizden sonra dünyanın doğrudan dış yatırım seyrinde çok ciddi bir taban değişikliği oldu. Ne oldu? Daha çok para yani yüzde olarak toplam dışarıya verilen yatırımların yarısından fazlası gelişmekte olan ülkelere gider oldu. Şu anda dünyanın ekonomik görünümünde, dünyanın daha evvelki tarihinde en azından ölçülebilen tarihte bilmediğimiz bir hareket. Gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerden daha fazla yatırım çekiyor. Tabi mesela bir tane örnek ver deseniz hangi ülke olduğunu hepimiz biliyoruz. Mesela Çin, birazdan geleceğiz tabi, güven arttığı için Türkiye’de dünyadaki bu taban değişikliğinden nasibini alan ülkeler arasında. Hangi sektörlere gidiyordu? Şimdi hangi sektörlere gidiyor. Burada da çok ciddi bir değişim var. Eğer dikkat ediyorsanız 1990 ile 2011’i koydum. Eskiye göre yani yirmi yıl öncesine göre şu anda yatırım çeken sektör sanayi değil gittikçe artan bir şekilde üçte iki oranla hizmet sektörü. Yani evet dış yatırımlar artıyor veya toparlanıyor şu anda; gelişmekte olan ülkelere doğru kayıyor. Ama makrolara baktığımız zaman üçte ikisini alan, dışarıya giden yatırımları alan sektör hizmet sektörü, sanayi sektörü değil. 86 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Şimdi Türkiye’ye baktığımız zaman Türkiye’de de bunda paralel bir değişiklik olduğunu göreceğiz. Kime en çok yatırım aldı diye baktığımız zaman hepimiz biliyoruz. Ama rakamlar çok vurucu. Mesela geçen yıl, 2012’de Çin tek başına 250 milyar dolar yatırım alıyor. Daha sonra ABD geliyor. Dikkat edin ABD ekonomisi teorik olarak Çin ekonomisinden daha büyük. Daha büyük ekonominin biraz daha fazla yatırım almasını bekleyebiliriz. Ama gelişmekte olan ülkelerdeki yatırımın getirisinden daha düşük olacaktır. Buna karşılık riskle orantılandırdığım zaman eskiden yatırım, kalkınmakta olan ülkelere göre gelişmiş ülkelerde daha iyiydi. Dolayısıyla ABD Çin’den daha çok yatırım alıyordu. Ama şu andaki ana değişiklik ABD; yatırım alma konusunda artık ikinci sırada ve gelişmekte bir ülke olan Çin birinci sırada. Peki, başka bir değişiklik; kim yatırım veriyor diye baktığımız zaman burada da Çin’i görüyoruz üçüncü veya dördüncü sırada. Aynı zamanda bir taraftan kalkınmakta olan ülkeler daha çok yatırım çekiyor. Toplam yatırımların yarıdan fazlası kalkınmakta olan ülkelere gidiyor. Ama aynı zamanda kalkınmakta olan ülkeler başta Çin olmak üzere yatırım yapan ülke statüsüne geçiyor. Bu çok önemli bir değişiklik; yani eskiden rahmetli Özal’ın dönemini hatırlayalım. O da bir sermaye girdisidir. Mizah dergilerinin kapağında yer alırdı Turgut Bey; elinde çantayla nerelere gidiyordu. Çin’e gitmiyordu değil mi? Para aramaya ABD’ye gidiyordu veya Londra’ya gidiyordu. Şimdi artık para veren ülkelerin arasında sadece ABD, İngiltere veya Japonya yok. Çin de var ve gittikçe bu resmin değiştiğini göreceğiz. Türkiye’ye kısaca bakalım. Türkiye’ye baktığımız zaman hepimiz biliyoruz 2000’li yıllara kadar 2001 ve 2002 dâhil Türkiye neredeyse dışarıdan hemen hemen hiç yatırım almıyordu. Yani bunu biz 0 sayabilirdik. 1 milyar doların altında bir yatırım alıyorduk. Fakat 2002 yılından itibaren tabi dünyada değişiklik oldu. Yatırım çıktıları artmaya başladı. Fakat bu yatırımı çekmek için rekabet eden ülkeler de birbiriyle rekabet etti. Daha çok koştu. Daha sofistike hale geldi. İlker Bey burada; yatırım ajansları kuruldu ve bu sayede herkes birbiriyle yatırım yapıyor. Türkiye İngiltere’yle, Makedonya 87 Oturum 1 Kazakistan’la, Rusya ABD ile yatırım yapıyor. Yatırım çekmek için şunu söyleyebiliriz ki Türkiye burada başarılı olan ülkelerden biri oldu. Yatırım çekme konusunda burada rakamlar bunu gösteriyor. Biraz daha bakarsak rakama, Türkiye’nin önünde daha ne kadarlık bir alan var diye bakarsak, burada şunu görüyoruz. Sağ panelde Türkiye’nin GSYH’sına göre bir kıyaslama kullanırsak ne kadar çekti diye bakarsak yine bir başarıyı rahatlıkla görüyoruz. Dünyadan yatırımlardan aldığımız pay yüzde 1,2’ye çıkmış. Krizle birlikte oran olarak biraz daha düşmüşüz, yüzde 1’ler civarına. Krizden sonra biraz daha yükselmişiz. Ama dikkat edin yüzde 1,2’ye asla ulaşamamışız pay olarak. Şimdi devam ediyorum başka bir rakama bakalım, Çin. Çin’le karşılaştıralım ve şöyle bir karşılaştırma yapalım; bu iki ülke bir dolarlık GSYH başına ne kadar yatırım çekiyor. Türkiye ve Çin diye baktığımız zaman işte rakamları oraya koyduk. Şunu görüyoruz; biz 1000 dolar GSYH başına 15,7 dolar yatırım çekmişiz ama Çin 29 dolar. Demek ki bizim önümüzde daha alınabilecek mesafemiz var. Bunun üzerine biraz daha geleceğim. Yani önümüzdeki denizin hala açık olduğunu görüyorum. Daha yapmamız gereken çok şey var yatırım çekmek için. Türkiye nerelerden yatırım çekmiş. Burada en üst sırada Hollanda gözüküyor. Bunun sebebi muhtemelen Hollanda bir vergi cenneti niteliğine sahip ülkelerden biri olduğu için muhtemelen bize değişik ülkelerden gelen yatırım, bizim Hazine’nin rakamlarında Hollanda gibi gözüküyor. Dolayısıyla bu bize çok fazla hangi ülkeden geldiğini söyleyebiliyor. Ama kabaca şunu söyleyebiliriz; 2002 yılından beri çektiğimiz 100 küsur milyar doların yüzde 80’sini biz toplam 9-10 tane ülkeden çekmişiz. Hangi sektöre çekmişiz; burada dünyaya paralel bir durum var. Hizmet sektörüne çekmişiz. Sanayiden daha çok bunlar. Hizmetin içine nereye çekmişiz. Yani hizmet sektörünün altına hangi segmentlere çektik diye baktığımız zamanda finans ve daha çok sigortacılığa çekmişiz. Bunlar da bizim günlük hayatta bildiğimiz şeyler. Bu da dünyaya paralel şeyler; böyle olması gerekir diye demiyorum ama böyle bir durum var. İmalat sektörüne veya sanayi sektörüne nereye çekmişiz diye baktığımız zaman orada da imalatı görüyoruz ön sırada. 88 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Şimdi bir ara özet yapalım. Türkiye çok az yatırım çekiyordu. Bunun sebebi Türkiye’nin potansiyelinin olmaması değildi. Ama Türkiye’ye güven yoktu. Sayın Babacan ekonomi yönetiminin başında; sık sık bunu dile getiriyor. Bu şekilde dillendirmenin çok doğru bir şey olduğunu düşünüyorum. O güven sorunu ortadan kaldırıldığı zaman Türkiye potansiyeline biraz daha uygun yatırım çekmeye başladı. Fakat acaba Türkiye potansiyeli kadar yatırım çekiyor mu? Yukarıdaki rakamlar gösteriyor ki biz çok daha fazlasını çekebilecek durumdayız. Şimdi bunu ayırdığımız zaman bir ülke neden yatırım çeker. Bazı değiştiremeyeceğimiz faktörler olabilir. Bir de değiştirebileceğimiz, üzerinde oynayabileceğimiz politikalarımıza konu edebileceğimiz faktörler olabilir. Türkiye’de büyük bir iç pazar var. Yabancı yatırımcı niye gelir dediğimiz zaman iç pazara bakar. Dış pazarlara yakın mı diye bakar. Bu da Türkiye’nin lehine işleyen bir şeydir. İnsan kaynağı var mı diye bakar. Evet, insan kaynağı var ama dikkat edin ucuz insan kaynağı diye bakabilir. Yatırıma ya da verimliliğe göre ucuz yani üretkenliğine göre ucuz diye bakabilir. Biraz da sofistike bir şey; Türkiye’de her ikisi de var. Ama bir şey daha var; o da benim “Connectivity” (bağlanabilirlik) dediğim olay. Connectivity şu demek; öyle bir ülke var ki çok elverişli bir ortamın tam ortasında; elverişli bir coğrafyanın tam ortasındadır. Türkiye gibi iletişimi, bağlılığı, connectivity dediğim unsuru çok yüksektir. Türkiye’nin böyle bir özelliği var. Türkiye’nin yakın coğrafyasıyla Türki Cumhuriyetlerden başlayın Arap ülkelerine gidin, Balkanlara gidin ve oradan Avrupa’ya gidin bu insanlarla bu coğrafyalarla, tarihi, kültürel, dini ve dil bazında çok ciddi ilişkileri var. Biz açıkçası, bu sermayenin henüz farkında değiliz. Bu yine bizim değiştiremeyeceğimiz, sahip olduğumuz politikalarla alakalı olmayan bir sermaye. Ama bu aynı zamanda kullanılamayan bir sermayedir. Politikalarla ilgili olan kısımlarda biraz eleştirel olacağım. O daha sonra gelecek. Peki, Türkiye veya Türkiye gibi kalkınmakta olan bir ülkenin nasıl bir yatırım politikasına ihtiyacı vardır. Nasıl bir yatırım politikası uygulamalıdır ve tasarlamalıdır. Şimdi önce iki tane hazırlık slayt var. 1- Yatırım dediğiniz olay, dış yatırım dediğimiz olay, sonuç olarak alan ülke için bir yükümlülüktür. Bunun farkına varmamız lazım. Dış yatırım 89 Oturum 1 bir sermaye hareketidir. O sermaye hareketi hangi ülkeden hangi ülkeye giderse gittiği ülke açısından bir yükümlülüktür. Mesela dünyadaki her ülke net dış yatırım pozisyonu diye bir şey hesaplar. Orada yurt dışından gelen bir yatırımcının sizin ülkenizde yaptığı yatırım muhasebe olarak bir yükümlülük olarak gözükür, sizin yurt dışında yaptığınız yatırımlar da sizin yurt dışındaki varlığınız yani dünyanın kalan kısmının size olan yükümlülüğü olarak gözükür. Siz yurt dışından ister borç olarak getirin ister yatırım olarak getirin bir kere yurt dışına karşı bir yükümlülüğün içine giriyorsunuz. Bu bir. 2- Farkında olunması gereken bir başka şey bütün gelişmekte olan ülkeler ve hatta bugün gelişmiş olan ülkelere yatırım dediğimiz para, ister sermaye yani sıcak para olsun, ister soğuk para veya doğrudan dış yatırım, fabrika, alışveriş merkezi olsun yurt dışına geri çıkmak üzere girer. Yatırımı yurt dışına gönderdiğiniz zaman, yurt dışına yatırım yaptığınız zaman o para orada kalsın diye yatırım yapmazsınız. O parayı, borçsa faiziyle, doğrudan dış yatırımsa karıyla birlikte geri transfer etmek istersiniz. Yatırım budur. Yatırım bir hayır işi değildir. Bu slayt, burada çok basit bir şekilde bunu anlatıyor. Sermaye girer. Yatırım olarak girer yatırım. 4-5 tane ana kalem olarak sizin ülkenize fayda sağlar. Bu faydaların bir kısmı hemen devreye girer ve kalıcı veya kalıcı olmayacak şekilde size fayda sağlar. Ama en altta dikkat edin yatırım sonucunda o ülkede elde edilen cironun içindeki kar, bir süre sonra yurt dışına geri gidecektir. Hiçbir yatırım ama hiçbir yatırım karı ile birlikte o ülkede ilelebet kalmak üzere gelmez. Bunun farkında olmamız lazım. Dolayısıyla alıcı olan ülkelerin çok basit bir şeye dikkat etmesi lazım diye düşünüyorum. Gel de ne olursan ol gel diye politika yoktur yatırımda. Ben hangi tür yatırımdan nasıl fayda sağlarım diye bir politika vardır. Dolayısıyla sizin akıllı yatırımları çekmeniz lazım. O yüzden ben buraya 5. İzmir İktisat Kongresine yakışır bir şekilde akıllı yatırım politikalarına doğru diye bir başlık attım. Dünyada kim neden yatırım çekiyor. Dünyada her ülke yatırım çekmeye çalışıyor. Bu böyle birazcık gelişi güzel sınıflama ama bunun üzerine biraz daha çalışırsak çok daha belki de detaylı hale getirebiliriz. Şimdi en altta görüyorsunuz, çok daha az sofistike bir ortamda bir ülke neden yatırım 90 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi çeker. Tabi o ülkenin sofistikasyonuna bağlı bir şey. Bir ülke düşünün o ülkede tasarruflar düşük, teknolojik seviye düşük, özel sermaye birikimi düşük, döviz rezervleri düşük. Tabi tasarrufla sermaye birikimi arasında stok akım dediğimiz bir ilişki vardır. Tasarruf biriktikçe sermaye oluyor, öyle bir durum ki adamın tasarrufu yok ve yatırımları düşük seviyede, özel sermaye birikimi düşük seviyede, böyle bir ülkeye karşılık bir de öbür ekstremde başka bir ülke düşünelim. En üstteki, mesela bugünlerin ABD’si. ABD de yatırım çekmeye çalışıyor İngiltere de yatırım çekmeye çalışıyor. İngiltere’nin de yatırım ajansı var. ABD neden yatırım çekmeye çalışıyor? ABD’nin özelikleri ne, tasarrufları düşük ama özel sermaye birikimi yüksek, teknolojisi yüksek, döviz rezervleri yok. Ama biz ABD’nin döviz rezervi yok diye kendimize dert etmiyoruz. Çünkü dolar basabiliyor. Böyle bir ülke. Şimdi hem alttaki bir Afrika ülkesi ya da 1950’lerin Singapur’u yatırım çekmeye çalışıyor hem 2010’ların ABD’si yatırım çekmeye çalışıyor. İkisi aynı tür yatırımı çekmeye çalışıyor veya ikisi de aynı tür yatırım çekmeyi düşünür. Mesela şöyle bir ülke der ki: Benim yatırım yapabileceğim daha doğrusu istihdam sağlayabileceğim sermaye birikimim yok, yurt dışından insanlar gelsinler yatırımlarını yapsınlar fabrika gelsin ben insanlarıma fabrikalarda iş bulayım der. 1956 ile 1970’li yıllar arası Singapur’a, ABD’ye baktığımız zaman hangi amaçla yatırım çekmeye çalışırlar? Diyebilir ki ben nitelikli yatırımlar çekeceğim. Bende olmayan belli teknolojileri çekmeye çalışacağım vs. vs. ABD’nin da bir tasarruf açığı var. O da tasarruf açığını finanse etmek için belki bir makroekonomik girdi olan yatırımı çekmeye çalışıyor. Ama iki ekstrem ülkenin, o yelpazenin iki ucundaki ülkenin, aynı yatırım politikasını gütmeye çalışması herhalde mantıklı değil. Türkiye’ye geldiğimiz zaman, Türkiye’nin yatırım çekmeye devam etmesi gerekiyor ve biraz evvel bir argüman sundum. Türkiye’nin daha önünde çekebileceği, akım olarak ulaşabileceği yatırım seviyesi yüksek. Yani eğer bu Çin örneğini kullanacak olursak ben senden 12 milyar dolar çekmişim geçen yıl, 24’e kadar çıkartabilirim. Eğer onu kullanacak olsam ama mesela, sadece 24 milyar dolarlık bir sermaye girişi mi, yoksa 24 milyar dolarlık kaliteli sermaye girişimi mi? Benim gibi olan ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerin konsantre olması gereken şey akıllı yatırım politikalarıdır. 91 Oturum 1 Yani sadece ne olursa olsun gelsin değil. Benim gibi biraz daha sofistike hale gelmiş, gelişmekte olan bir ülkenin daha sonra sofistike yatırımları çekmeye çalışması ve bunun için gerekli altyapıyı sağlamaya çalışması olur. Son konu; peki Türkiye açısından nasıl bakıyoruz. Burası İzmir İktisat Kongresi; nasıl daha çok yatırım çekebilir. Şimdi değişebilen faktörlerimiz var bir de değişemeyen faktörlerimiz var. Türkiye’nin lokasyonunu değiştiremiyorum. İyi ki de değiştiremiyorum çünkü zaten iyi yerdeyim. Ama bir de değiştirebileceğim şeyler var. Şimdi burası biraz eleştirel olan kısım. Sayın Bakanımız burada; benim eleştirilerime zaten her zaman açık olduğu için eminim kızmayacaktır. Şimdi bu şeylere bakalım. Buraya iki tane felsefi unsur koydum. Bunu tercüme edecekler mi bilmiyorum. Kendi kendimizi eleştirirsek daha iyi, daha hızlı gidebiliriz. Şimdi rakamlara bakalım. Kendimi nasıl ölçebilirim. Şimdi şunu gösteriyor çalışmalar; ülkeler yatırım almada karşı tarafa, yatırımcıya ne kadar iyi ortamlar sağlarlarsa o kadar yatırımları daha iyi gidiyor. Yani yatırım ortamı, gelen yatırım miktarını ve hatta kalitesini belirleyen değişkenlerden bir tanesi olduğu için sanıyorum rahatça söyleyebileceğimiz bir şey. Şimdi biz nasıl ölçebiliriz? Elimizde birkaç tane dünyanın değişik örgütlerinin yaptığı çalışmalar var. Farklı çalışmaları da yapabiliriz. Ama mevcut çalışmalara baktığımız zaman bunlardan birincisi Dünya Bankasının, burada Dünya Bankasının da temsilcisi var, “Doing Business Index”i. Doing Business’da Türkiye, bugün açıklandı 70’inci sıradayız. Bu Türkiye için yeterli bir şey değil. Biz eğer 2023’te dünyanın ilk on ekonomisinden birisi olmak istiyorsak, yarından tezi yok, bir yıl iki yıl içinde, eğer mümkün olursa, Doing Business endeksinde ilk ona girmemiz lazım. Ama büyüklük açısından benim oraya ulaşmam için yani dünyanın en büyük on ekonomisinden birisi olmam için, Türkiye şirketleri olabilir, yabancı şirketler olabilir, iş yapanlara dünyanın en iyi ortamlarını sağlamam, Singapur’la, İsveç’le vs. ile yarışır ortamları sağlamam gerekir, diye düşünüyorum. Burada 70’inci sıradayız. Baktığımız zaman bu birazcık aritmetik işi. Dünya Bankası temsilcisi de burada. Bu mükemmel bir hesap değil. Yani Doing Business endeksi 92 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi belli bütçeye sahip bir birimin yaptığı bir hesap. Hataları olur. Yani biz 70’inci sırada değilizdir de 65’te olabiliriz, ama 40’ta değiliz o kesin. Alt kalemlere baktığımız zaman sekiz on tane değişken var. Bunların belli bir ağırlıkla bir araya gelmesi söz konusu. Burada şunu görüyoruz. Biz en azından bazı alanlarda çok kolaylıkla yukarı çıkabiliriz. Mesela bakın, yapı izni diye bir şey var. Türkiye orada 180 küsur ülkenin içinde 150’nci sırada. Türkiye, bir inşaat yapılırken dünyada en çok zorlukların yaşandığı bir ülkedir. Herhangi bir inşaatı yaparken dünyada bizden daha iyi, 185 ülke içinde, 140 tane ülke var. Türkiye’ye kesinlikle yakışmayacak bir durum. Yani bürokrasi var ama bu kadarı da biraz fazla. Başka bir konu, şirketleri kapatma olayı; şirketleri açmada çok çok iyiyiz, altı gün. Ama altı günle bile dünyada bizden daha iyi 39 tane ülke var, dünyada dikkat edin. Rifat Bey bunlarla çok daha evvel uğraştı, Odalar Birliğinde olduğu için. Biz altı güne indirdik. Ama ABD’de Delaware’de adamlar on dakikada şirket kurabiliyorlar. Daha orada alacağımız yol var. Birazcık daha zor orası, çünkü rekabet çok fazla o 39 ülkede. Ama şirketleri kapatmaya kalktığımız zaman, Türkiye’de şirketlerin kapanması iki yıl sürüyor. Aritmetik olarak bakıyorum, zor olan kısımları bir tarafa bırakıyorum, ama şu çok geride olduğumuz alanları bari kısa sürede iyileştirsek, çok rahatlıkla ilk 40’a, ilk 30’a girebiliriz. Bunun analizini zaten Kalkınma Bakanlığı yapıyordur. Daha fazla zaman harcayamayacağım. Bir başka endeks, Davos’taki Dünya Ekonomi Forumu’nun yaptığı dünya rekabetçilik endeksidir. Burada biraz daha iyi durumdayız. 40’ıncı sıradayız. Eğer yanlış hesap yapıyorsa diyelim ki 35’inci veya 30’uncu sıradayız. İlk beşe girmemize biraz daha var. İlk beşe girmemiz gerekiyor. İlk beşe girmeden dünyanın ilk on ekonomisi arasına girmemiz imkânsızdır. İlk beşe girecek niteliğe ve kaliteye de bence Türkiye sahiptir. Rahatlıkla ilk beşe girebiliriz. Bunun altındaki detaylara zamanım yetmeyeceği için girmiyorum. Ama burada da bir metodoloji var. İşte kurumlar ve yenilikçilik gibi temel şeyler, faktörler, elverişli hale getiren faktörler. Biz bunların çoğunda hızlı mesafe alabilecek bir ülkeyiz. Bu bölgenin en azından en iyi ülkesi olmaya adayız. Bunu yapabileceğimizi düşünüyorum. Daha fazla burada zaman kaybetmiyorum. 93 Oturum 1 Sonuncusu lojistik. Şimdi Türkiye’nin en önemli özelliklerinden bir tanesi dünyanın tam merkezinde olmasıdır. Tabi bunu Çinliler 500 yıl evveline kadar söylüyordu, ABD bugün söylüyor. Bizim de söylememizde mizah olarak bir şey yok. Bence öyledir ama misafirlerimiz dünyanın değişik yerlerinden geliyor. Onlara göre Türkiye dünyanın merkezinde olmayabilir. Ama hakikaten kabaca böyle; Dimitris belki bana destek verecektir, çünkü o da bu bölgeden. Dünyanın merkezinde sayılabiliriz. Burada bizim bu avantajımızı, daha büyük bir avantaj haline getirebilmemiz için, yine Dünya Bankasının bir endeksini burada kullandım, Logistics Performers Index diye bir şey var, lojistik açıdan şirketlere daha iyi hizmet verebilir miyiz? Burada diğerlerine göre iyi durumdayız. Biraz daha iyi durumdayız. En sağda Almanya, ABD gibi en başa güreşen ülkeler var. Orada, yine Avrupa’nın en azından büyük gelişmekte olan ülkelerinden biri olduğu için Polonya’yı koydum. Şöyle baktığınız zaman lojistik açısından en başa güreşen elverişlilikte, rekabetçilikte; bu ülkelerle aramızda çok fazla bir mesafe yok. Eğer özellikle belli bazı alanlarda, mesela bunlardan en gözünüze çarpacak olanı gümrüktür. Gümrüklerde Türkiye’nin birçok gümrük kapısı çok verimli hale geldi. Ama belli gümrük kapılarının hala düzelmesi gerekiyor. Belki lojistikte ilk ona girmemiz, öbürleri kadar zor olmayabilir ve olacak diye ben düşünüyorum. Hepsini toparlayayım. Sayın Başkanım biraz bana torpil yaptı. Sus demedi. Türkiye, yatırım çekme konusunda dünyada şu anda yıldız ülkelerden bir tanesi. Bunu da biz yaparken çok basit bir değişkenle oynadık. Türkiye yatırımcı açısından daha güvenilir bir ülke haline gelince, zaten sahip olduğu diğer avantajlarla korkunç bir hızla çektiği yatırımları yükseltti. Fakat daha önümüzde gidebileceğimiz, yani Çin olarak baksanız 250 milyar dolardan bir yüzde 10 daha artırsanız 25 milyar dolar daha yatırım çekmesi mi kolaydır Çin’in, yoksa benim 12’den 14’e veya 16’ya veya işte 20’den 22’ye, 24’e çıkmam mı kolaydır dediğiniz zaman, Türkiye’nin yurtdışından daha çekebileceği yatırım var. Bizim 20’li, 30’lu rakamlara, 20’li rakamlara tekrar dönmemiz, 30’lu rakamlara çıkmamızı inşallah hep beraber göreceğiz. 94 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Ancak bunu yapabilmemiz için bir, bu iş ortamımızı çok daha hızlı bir şekilde düzeltmemiz gerekiyor. İkincisi her türlü yatırım ne olursa olsun gelsin diye bir politika yoktur. Akıllı politikalarla dünyanın en kaliteli yatırımlarını benim bu ülkeye getirmem lazım. Her dolar, şu dolarla bu dolar bir değildir. Daha iyi yatırım, daha kötü yatırım diye bir şey vardır. Benim Türkiye’ye daha iyi yatırımları çekmem gerekiyor. Benim sunumumun özü bu. Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Efendim Murat Hocaya teşekkür ederim. Şimdi sözü İlker Aycı’ya vereceğim. İlker Aycı’yı belki sizler, çok tanımıyorsunuz ama ben kendisini yakından tanıyorum. Özellikle, uluslararası firmalarla bir araya geldiğim zaman İlker Aycı’yı benden daha iyi tanıyorlar. Kendisi, Türkiye’de yabancı yatırımın çekilmesi konusunda gizli kahramanlardan bir tanesidir. Büyük de çaba sarf ediyor. Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansının Başkanı. Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetiminde eğitim alan Aycı, Leeds Üniversitesinde araştırmacı olarak bulunmuştur. Aycı’nın uluslararası ilişkiler alanında yüksek lisans derecesi var. Aycı, masanın hem bürokrasi hem iş dünyası tarafını en iyi bilenlerden birisidir. Ulusal ve uluslararası birçok şirkette yöneticilik deneyiminin ardından 2011 yılında Ajansın başına geçmiş. Burada önemli noktalardan bir tanesi de, bu ikinci çıkış devresinde, biraz önce Murat Hocanın gösterdiği ikinci çıkış devresinin tam o ilk noktasında görev alarak tekrar çıkışı sağlayan kardeşimdir kendisi. Şimdi sözü Sayın Aycı’ya veriyorum. İlker Aycı, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı BaşkanıSayın Başkanım çok teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, değerli misafirler, değerli panelistler, Öncelikle burada 90 yıl önce yapılan İzmir İktisat Kongresinin hemen arkasından 90 yıl süre zarfında Türkiye’de nice ekonomik kararlar alındı. İzmir İktisat Kongresinin, Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları ile o dönemin İktisat Vekili Mahmut Esat Efendinin iktisad-i milliye kararları olarak tanımladıkları ilk kararların alınarak, ilk milli ekonominin temellerinin ve milli sanayinin temellerinin atılmaya çalışıldığı ve bugünlerin açıkçası o günlerden kurulmaya çalışıldığı, önemli bir tarihin üzerine inşa edilen önemli bir kongre olduğunu düşünüyorum. 95 Oturum 1 Sanırım yatırımların Türkiye’deki önemi öylesine fazla ki bugün burada bu önemli kongreyi tertip eden ve 2014-2018 yılları için de Türkiye’nin Onuncu Kalkınma Planını hazırlayan Değerli Bakanım Sayın Cevdet Yılmaz ve ekibine de bu güzel kongreyi tertip ettikleri ve bu anlamlı tartışmalara, bu önemli konuşmacıları ve siz değerli izleyicileri çekebildikleri için ayrıca huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Tabi biz Sayın Başkanımla birlikte daha yeni ABD’de yatırım haftası çalışmalarından geliyoruz. Altı ay önce ABD’nin Doğu yakasını dolaşmıştık şehir şehir. Şimdi de bir hafta boyunca Batı yakasından orta batı dedikleri Chicago’ya kadar, Seattle’dan başlayıp Chicago’ya kadar yine şehir şehir her gün bir şehir olmak üzere dolaştık. Benim ekibim başından sonuna katıldı, ben de son iki gününe iştirak ettim. Sayın Başbakan Yardımcımız Ali Babacan Bey de bu toplantılarda bizimleydi, başımızdaydı. Sayın Başkanım ekibiyle beraber, TOBB’un değerli üyeleri, oda başkanlarımız ve iş adamlarımız bu toplantılardaydı. Yatırımcılarla her an nabız tutuyoruz, her an Türkiye’yi yatırımcıların nazarı itibarında yükseltmeye çalışıyoruz ve Türkiye’nin gündemini, Türkiye’nin yatırım çekme ihtiyacını, Türkiye’nin ortak iş yapma iştahını artırmaya çalışıyoruz. Az evvel hocamın sunumundan çok feyz aldım. O kadar detaylı ve o kadar güzel bir sunumdu ki huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum. Bizim gibi bu konunun pratiğinin içerisinde olan, bunun çilesini çeken, yaşayan insanların açıkçası zaman zaman dönüp teorik çalışmalara ve bu teorinin bize vereceği güce ve beyin jimnastiğine de ihtiyacımız var. Hocamın bu sunuşunda da gördüğüm kadarıyla pek çok noktada hocamla birebir mutabıkım. Tek bir noktada hocamla ayrışıyorum. Bir defa Türkiye’nin potansiyeli noktasında yüzde yüz hatta yüzde yüz on mutabıkım. Potansiyelimizin altında yatırım çekiyoruz. Bizim potansiyelimiz, ekonomimizin ölçeği, müteşebbislerimizin kalitesi, sektörel dağılımımız ve çeşitliliğimiz, ülkemizdeki altyapımız, nitelikli insan sermayemiz ve çevre ülkelerle olan etkileşimimiz, kültürel, tarihi, ticari, ekonomik bağlarımız, siyasi bağlarımız, bunların her biri Türkiye’yi çok farklı bir noktaya koyuyor. Ama bir şanssızlık var Türkiye adına. Türkiye açıkçası krizde muhteşem performans göstererek, olumlu olarak ayrışan bir ülkedir. Ancak çok geç hakkı teslim edilen, kâğıt üzerinde bazı ülkeler var 96 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi şimdi dünyada. Bu riskteki ülkeler özellikle böyle, şimdi hatta Brezilya diye isim de vereyim. Kâğıt üzerinde, Brezilya gerçekte olduğundan çok daha az riskli gözüküyor. Çok daha parlak gözüküyor. Ama Brezilya’nın realitesinin çok daha sorunlu olduğunu düşünüyorum. Hatta Türkiye’yi karşılaştırdığınız zaman, Türkiye gerçekte olduğundan daha riskli gözüküyor. Daha sorunlu gözüküyor. Her ülkede olduğu gibi Türkiye’nin de kendi ekonomisinde kendine özgü yapısal sorunları var. Her ülkenin kendine özgü sorunları var. Hindistan’ın da kendi sorunları var. Çin’in kendine özgü sorunları var. Brezilya’nın kendine özgü sorunları var. Bizim de kendimize has bazı özelliklerimiz var. Ekonomimizin yapısal özelliklerinden kaynaklanıyor. Ama bu özelliklerimizle ilgili sorunlarımız konusunda şunu vurgulamak isterim: ne zaman olumlu bir adım atsak, ne zaman iyi bir adım atsak, ne zaman başarılı bir şey yapıp kendimizi olumlu ayrıştırsak, biz tabi uzun yıllar böyle hep eleştirilerek ve kötü tarihle gelen ve kendi krizlerini üreten bir ülkeyiz. Ancak kendi krizlerini çözmeye çalışan, dünyadan bu manada biraz kopuk ama kriz üretme ve kriz çözme pratiği çok güçlü bir ülke olarak geldiğimiz için özel sektörümüz de krizlere dayanıklılık noktasında, krizlerde yaratıcılık noktasında müteşebbislerimiz de son derece başarılılar. Ben inanıyorum ki bugün Türkiye’nin özellikle 24 Ocak kararlarıyla 1980’de ciddi bir ekonomik liberalizm açılımı yakalamıştı. Türkiye bu kararlarla ekonominin tüm alanlarında dünyaya açık hale gelemedi. Öyle çok çabuk olmuyor bu dönüşümler, değişimler. İhracatı öğrendik. Uluslararası ekonomiye entegre olduk. Gümrük Birliğine, AB’ye entegre olduk. Avrupa bölgesi ile entegrasyonun hem ciddi avantajlarını yaşadık, hem çok büyük dezavantajlarını yaşadık. Ama öğrendik. Regüle pazarlara mal satmayı, daha kaliteli mal üretmeyi, kendimizi disipline etmeyi, uluslararası yatırımla tanışarak onları daha fazla almayı, çekmeyi, en azından ticaret olarak alabilmeyi gördük. Ama bunun yanı sıra yatırımlar alanında ve yatırım ortamı kısmında uluslararası sermayenin Türkiye’ye yatırımı noktasında, bence 24 Ocak kararlarının devamı olarak gördüğüm asıl değişim ve asıl yapısal reform 2002 süreci ile başladı. 2002 süreciyle birlikte uluslararası doğrudan yatırımları çekmek konusunda ve aynı zamanda uluslararası portföy yatırımlarını ya da 97 Oturum 1 kurumsal yatırımlar mı diyelim, diğer kısımda da yatırım çekmek konusunda daha farklı bir bilinçle alınan yeni önlemler, yeni regülasyonlar, getirilen yeni yaklaşımlarla uluslararası yatırımlara Türkiye’nin kapısı aralandı. Türkiye’nin entegrasyonu, AB ile daha hızlanan dünya ekonomisine entegrasyonu bu defa sadece AB üzerinden değil, dünyada farklı ekonomik merkezler üzerinden de Türkiye’nin kendini entegre edebilmeye başlama çabasıyla en önemlisi, dünyada ilk yatırım alacağınız kaynak önce yakın ülkeler ve komşulardır. Önce ticaret onlarla olur. Yatırım karşılıklı onlarla olur. Biz uzun süre 2002’ye kadar da yakın coğrafyamıza ve komşularımıza kapalı kalmıştık. Bu açılımlarla birlikte Türkiye hızlı yatırım çekme sürecine başladı. Türkiye’ye, katma değer bakımından çok da inceleyemediğimiz ama şöyle bir baktığımız zaman, bizim standartları yükselttiğimiz uluslararası regülasyonlarla, uluslararası standartlara kavuşturduğumuz sektörlerde hemen hızlı yatırım çekmeye başladık. Uluslararası finans, özellikle bankacılık, sigortacılık gibi alanlarda Türkiye çok ciddi yatırım aldı. Türkiye çok ciddi bir özelleştirme programını da bu 12 yılda devreye soktu ve gerçekleştirdi. Tarımdan tutun da sanayinin diğer alanlarına kadar enerji, otomotiv, kimya, petrokimya, pek çok alanda Türkiye sıçrama yapmaya başladı. Hatta tekstilinde bile sektörlerimiz çok farklı kendi noktalarını ayrıştırarak başka noktalara geldi. Ama şunu açıkça ifade edeyim ki yatırım ortamıyla ilgili yaptığımız tüm çalışmalar, bizim gerçekliğimizi yansıtmıyor. Hocam bu konuda bizim vereceğimiz ilk cevabı verdi. Sakın oraya takılmayın, çalışmaya devam edin dedi. Daha ilk cümlesinde onu verdi. Bazı kriterler açısından Türkiye yanlış analiz ediliyor. Biz Dünya Bankası yetkilileriyle de hem bu yıl hem geçen yıl, Ekonomi Bakanlığımız, Kalkınma Bakanlığımız, ekonomi yönetimimizle birlikte yaptığımız tüm çalışmalarda alınan kotalardaki hatalı bakış açısını ortaya koyduk. Bu yapı izinleriyle ilgili olarak hemen söyleyeyim. Yapı izinleri konusunda ben bir espri de yapabilirim. Bu espriye hakkım olduğunu düşünüyorum. Çünkü dünyanın müteahhitlik sektöründe Çinlilerden sonra iki numarası Türklerdir, biziz. Bizim müteahhitlerimizdir. İnşaat, taahhüt 98 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi ve müteahhitlik sektöründe dünyada ikinciyiz. En fazla ilk 500’de firma bulunduran ikinci ülke de biziz. Ülkenin yarısından çoğu da müteahhit. Dolayısıyla yapı izinlerini biraz zorlaştırmak Türkiye’de gerekiyordu diye düşünüyorum sayın hocam. Herkes müteahhit olunca o işi biraz incelemek gerekiyor. Açıkçası burada kriter olarak alınan yer İstanbul. İstanbul’u ölçüyorlar. Yani inşaat, yapı izinlerinde Anadolu’yu ölçmüyorlar. Başka hiçbir şehrimizi ölçmüyorlar. Sadece İstanbul’u ve sadece İstanbul ölçeğindeki projelerle bizi değerlendiriyorlar. Sadece beş ölçek alıyorlar, beş proje alıyorlar. O beş projeyle Türkiye’ye notunu veriyorlar. Şimdi İstanbul gibi tarihi dokusu son derece kıymetli, koruması gereken bir boğazı ve çevresi olan, su kaynakları olan böylesine zor bir şehirde siz beş tane lisansı alıp, beş tane yapı ruhsatını alıp bunun üzerinden incelersiniz ve Türkiye’nin yapı ruhsatı verme pratiğinin bu olduğunu, ölçtüğünüzü iddia ederseniz bu sığ bir ölçüm olur. Ben bunu Dünya Bankasının çok değerli uzmanlarına bir eleştiri olarak söylemiyorum. Bunu aynı zamanda tecrübe paylaşımı olarak söylüyorum. Çünkü köken olarak da aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi encümen üyeliğinden geliyorum. Yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi kökenim de var. 1994-1998 ve 2000-2002 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesinde görev aldım. Dolayısıyla yani bir belediyeci geçmişi olan birisi olarak bunu söylüyorum masanın öbür tarafından. Bir de şuradan bakmak lazım. İş ortamımızda iyi şeylerimiz de var ama iyileştirmemiz gereken alanlar da var. Fakat akıllı yatırım politikaları, sayın hocam Çin ile Türkiye’yi karşılaştırmayı ben pek doğru bulmuyorum. Çin başka bir ekonomidir. Yapısal olarak da başka, nüfus olarak da başka, dünya ekonomisinde temsil ettiği kriterler olarak da bize göre başka bir ekonomi. Ama ben daha çok diğer ekonomistlerin de katıldığı gibi; Türkiye’yi Endonezya, Meksika, Güney Afrika gibi kendi kategorisinde, o second tier ülkeler dedikleri, o BRICS’in hemen arkasından gelen ikinci tip ülkeler dedikleri, adeta ikinci BRICS olmaya aday da gösteriyorlar zaman zaman, ben bu kategoriyle bizi incelememiz gerektiğini görüyorum. BRICS’e giden yatırımcılar öncelikle ciddi anlamda beklenen geri dönüşleri alamadılar. Bugün ciddi anlamda dünyada doğrudan yatırımlar 99 Oturum 1 krizle beraber 2009 sonrası daha çok gelişmekte olan ülkelere gitti ve BRICS’e gitti, bu doğru. Ama bugün bunun ne kadar sürdürülebilir olduğu, gelişmekte olan ülkelerin bu yatırımların yine yüzde 50’sinden fazlasını çekme kabiliyetini taşıyıp taşımadıkları bir soru işareti. Dünya Bankası Başkanının az evvelki paneldeki görüşünü hatırlatmak istiyorum; ne dedi? Gelişmekte olan ülkelerde bir defa yaklaşık 1,5 trilyon dolarlık altyapı projesi var, yatırım bekleyen, yatırımcı bekleyen. Gelişmiş ülkelerde de hele çok ulusluların yaklaşık 4-5 trilyon dolarlık bir likidi var. Onlar bunun üzerinde oturuyorlar. 2009’dan beri bunu harcamıyorlar. Dünyadaki belirsizlikler, Avrupa’daki ortam, şu veya bu sebeplerden dolayı bunu harcamıyorlar. Harcadıkları kısmından da mutlu olmadılar. Bu yüzden mantıklı projeler gerekiyor. Hocamın buyurduğu akıllı yatırım çekme politikaları gerekiyor. Bizler yatırım ajansı olarak, akıllı yatırım çekme politikaları olarak ne yaptığımızı anlatayım. Bizim yaptığımız çalışmalar da ölçülüyor. Dünya Bankası da bizi ölçüyor. Dünyadaki yatırım ajanslarını ölçüyor. 170’in üzerinde dünyada yatırım ajansı var, hepimiz rekabet içerisindeyiz. Herkes yatırım ortamını iyileştiriyor. Herkes yatırım ortamıyla ilgili çalışmalar yapıyor. Yatırım çekmede de ayrışmaya çalışılıyor. Çok ciddi anlamda birbirimizin başarı hikâyelerini de takip ediyoruz. Yani biz bir Singapur’u da bir İrlanda’yı da, bu konuda birçok çok başarı örneklerini de inceliyoruz. Tek pencere ofis anlayışıyla yatırımcıya tek kanaldan tek muhatapla bütün sorunlarını çözüp, bütün izinlerini alıp kısa sürede yatırıma başlayıp, nakit akışını sağlayabilecek kadar hızlı, süratli, dinamik ve hizmet kalitesi yüksek bir biçimde yatırımcının karşısına çıkabilecek bir donanımda olan dünyadaki yatırım çekmeye çalışan ülkeleri de görüyoruz ve onları da inceliyoruz. Hatta zaman zaman Sayın Kalkınma Bakanıma, Sayın Babacan’a, Sayın Başbakanımıza bunları da, bu örnekleri de getirip, birlikte konuşuyor, tartışıyor ve nerelerde iyileşebiliriz, nerelerde daha iyiye gidebiliriz, yatırım arazisi tahsisi gibi çok önemli bir konuda, daha yatırımcıyı birinci basamakta kaybedebileceğiniz riskli bir alanda nasıl gelişebileceğimizi de tartışıyoruz. Şunu söylemek istiyorum. Öncelikle yatırımlarda sadece miktar odaklı bakmıyoruz. Yeni yatırım çekme politikamızda yatırım portföyünün kalitesine önem veriyoruz. Bizim altyapı yatırımlarımız var. Yatırım çekmek zorunda olduğumuz projelerimiz var. Yatırımcı çekmek zorunda olduğumuz 100 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi sağlık sektörümüz var. Bizim enerji sektörümüz var. Enerjide ciddi bir açığımız var. Enerji, cari açığın da önemli müsebbiplerinden bir tanesidir. Ama sadece enerji sektöründe yatırımcı çekeceğim dediğiniz zaman tek bir alan yok. Sadece onun altında bile farklı segmentler var. Örneğin, yerli kaynaklarımızı kullanma, kaynak çeşitliliği sağlamak çok önemlidir. Enerji teknolojilerini kullanma; yine aynı şekilde enerji tasarrufu sağlayacak teknolojileri Türkiye’ye getirerek, enerji tasarrufu bilincini sadece hane halkına değil, sanayicimize de, işadamımıza da, kamuya da, hepimize… Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- İlker Bey. İlker Aycı, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı BaşkanıEfendim? Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Pazarlamak için konuşmak lazım. Konuşmadan pazarlanmaz. Ben de birkaç yıl olarak bilenlerden biriyim. Çok da başarılısın. Ama süren doldu, haberin olsun. Son sözü söyle. İlker Aycı, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı BaşkanıPeki, son sözüm şu; akıllı yatırım politikalarıyla ilgili neler yaptığımızı, eğer yeniden bir tur daha gelirse orada anlatırım, ama Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansımız, Dünya Bankasının 2012’de Katar’daki yatırım ajansları ölçümünde dünyada 13’üncü sıraya çıktı. Bizim hedefimiz de ilk ondaki yatırım ajanslarından birisi olmak. Ama asıl hedefimiz bu da değil. Asıl hedefimiz GSYH’nın yüzde 3,5 ile 4’üne varan ve Türkiye’nin teknolojik dönüşümüne, ilk on ekonomiden birisi olmasına yararlı olacak katma değerli yatırımları getirmek. Lastik yatırımı getirdik Başkanım, lastikçi dediler. Marmaray’ı açtık dün. Marmaray’ın tünellerinin birbirine birleşmesinde, birbirine geçen tünellerdeki aradaki çok önemli teknolojik lastikleri yapan firma, depreme karşı dayanıklılığı sağlayan, teknolojiyle üreten firma, sadece lastik üretmiyor. Lastik sadece araba tekerleği olarak kullanılmıyor. Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Teşekkür ederiz. İlker Aycı, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı BaşkanıTeknoloji bu. Teknolojik yatırım bu. Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. 101 Oturum 1 Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Başarılı olduğun burada da belli oldu haberin olsun. Şimdi ikinci panelistimiz benimki gibi soyadı okunması çok zor olan bir arkadaşımız. Dimitri Tsitsiragos. Ama o benim soyadımı çok güzel okudu biraz önce. Dünya Bankasının özel sektör yatırımını desteklediği kurum olan IFC, Uluslararası Finans Kuruluşunun Başkan Yardımcısı. 1988’den bu tarafa IFC’de olan Dimitri, oldukça büyük bir bölgeden sorumlu; Avrupa, Orta Asya, Orta Doğu, Kuzey Afrika kendisine bağlı. Avrupa’da ekonomik krizin, Orta Doğu’da siyasi çalkantının içinden geçerken özel sektör nasıl daha fazla yatırım yapar? Yatırımlarına nasıl daha kolay finansman bulur? Sorularına cevap verebilecek bir görevde kendisi. Şimdi sözü Dimitris’ye veriyorum. Dimitris Tsitsiragos, Uluslararası Finans Kuruluşu (IFC) Başkan Yardımcısı- Çok teşekkür ederim. Kalkınma Bakanımıza ve aynı zamanda Türkiye hükümetine çok teşekkür etmek istiyorum. Aynı zamanda Dünya Bankasına da çok teşekkür etmek istiyorum. Zannedersem konumuz özel sektörle ilgili ve Dünya Bankası ayağından bakmamız gerekiyordu. Üç yıldan beri Türkiye’deyim ve bugünkü toplantı ve son panelleri dinledikçe ben son üç yıldan beri karşılaştığım tecrübelere baktığım zaman gerçekten özellikle Türkiyenin başarısı özel sektörüne de bağladı. Dolayısı ile Türk hükümeti özel sektöre büyük şanslar verdi. Türkiye’nin yetkinliği ve aynı zamanda yatırım alanlarına baktığımız zaman bununla ilgili daha kişisel bir örnek vermek istiyorum. Biz IFC’de neler yaptık ondan bahsetmek istiyorum. Dünya Bankası altında özel sektörümüzle ilgili bir bileşenimiz var. Burada gerçekten çeşitli aktiviteler oluşturuyorlar. Ortamı burada destekliyorlar; aynı zamanda toplumlara da destek olmaktadırlar. Fakat üç yıl önce burada etkinliğimizi arttırmak için ve aynı zamanda müşterilerimizle daha hızlı çalışabilmek için artık bundan böyle Washington dışında daha büyük bir operasyon merkezimizin olması gerektiği inancına sahip olduk. Bizim merkezimiz her zaman Washington’daydı. Dünyaya baktık. Nihayetinde bu merkezimizi İstanbul’da kurmaya karar verdik. Dolayısıyla Sayın Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a ve diğer görevlilere çok teşekkür etmek istiyorum. Şu anda İstanbul’da merkezimiz var. IFC çalışmalarımız da var. Yüzde 30’unu yani 7 milyar dolarını Türkiye’de, İstanbul’da gerçekleştiriyoruz. Mesela 45 ülkeden çalışanımız var; neden Türkiye dediler. 102 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Biz burada rekabetten ve çekicilikten bahsediyoruz. Öncelikle Türkiye’nin coğrafyası son derece cazip; elbette ki burada Sayın Yülek ile aynı fikirdeyim. Burada baktığımız zaman Akdeniz; aslında dünyanın merkezi diyebilirim öyle değil mi? Bu bağlamda da bu taraftan bir bakış açımız var. Ancak Türkiye’nin elbette ki coğrafyası ve ekonomisi son derece caziptir. Sektörlerin canlılığı ve aynı zamanda pazarların boyutları, aynı zamanda bizimle çalışan insanların kalitesi de bilhassa bu durumu cazip kılıyor. Bu Türkiye ile ilgili bir mesaj olabilir. Biz buna baktığımız zaman ve aynı zamanda Türkiye’de yaptıklarımızı inceledikten sonra Türk özel sektörünü nasıl büyütebiliriz ve Türkiye’nin kendisini nasıl büyütebiliriz diye düşündük. Türkiye’yi bir test alanı olarak nasıl kullanabiliriz? Yani burada başka ülkelere bizim kapsama altına aldığımız ülkelere yardımcı olmak anlamında, yani Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Asya ve Orta Doğu’ya baktığımız zaman Türkiye’den örneklendirmeleri nasıl çıkartabiliriz. Bunu yayabiliriz. Aynı zamanda Türkiye’den yatırımları yurtdışına nasıl çekebiliriz. Dolayısıyla son derece enteresan şeyler gördük. Yaklaşık son beş yıldır dış yatırım şekli değişti. Eskiden bu yatırımlar doğrudan yani kuzey-güney yönündeydi. Şimdi artık kuzeyden güneye değil daha güneyden güneye ve aynı zamanda güneyden kuzeye gidiyor. Dolayısıyla bu da Türkiye için bir fırsat. Böylelikle yatırımları yakın bölgelerden, aynı zamanda uzak bölgelerden ve diğer gelişmekte olan ülkelerden çekebilir. Aynı zamanda Türk şirketler yurt dışına çıkıp yatırımlarda bulunabilir. Daha evvelden Türk müteahhitleri hakkında konuştuk biliyorsunuz. Türk müteahhitleri bilemiyorum. Hangi müteahhitler daha iyi, Çinliler mi Türkler mi? Buna bir şey söyleyemem. Ancak burada görebiliyoruz. Orta Doğu’da, Avrupa’da görebiliyoruz. Türk müteahhitleri giderek farklı bölgelerde, Afrika’da da görebiliyoruz ki bu da zaten Türkiye’nin rekabetçi özelliğini gösteriyor. Yani bütün bunları söylediğimiz gibi tabi her şey mükemmel değil, yapılması gereken çok daha fazla şey bulunmakta. Hâlihazırda üç tane endeksten bahsedildi. Dünya Bankası ve aynı zamanda Katarın rolü bulunmaktadır. Buradaki yetkinlik çerçevesine baktığımız zaman Türkiye gayet güzel yaptı. Nereden baktığınıza bağlı, şimdi Türkiye daha iyisini yapabilir. Eğer bu da zaten bizim burada gördüğümüz ve duyduğumuz iyi şeyler. 103 Oturum 1 Sayın Kim’in de daha önce bahsetmiş olduğu üzere Ali Babacan da zaten daha önce konuştu. Hâlihazırda da Sayın Başbakanın da sunumunda dinlediğimiz üzere Türkiye’de buradaki zorluklarla ilgili bir bilinç gelişmesi söz konusu. Dolayısı ile bu bilinçle, bazı sıkıntıları bizim ifade etmemiz gerekiyor. Ne yapmamız gerekiyor? Burada o zaman inovasyona biraz daha fazla odaklanmamız gerekiyor. Üretimi daha iyi hale getirmemiz gerekiyor. Özellikle Türkiye’nin daha az gelişmiş bölgelerinde de yapmamız gerekiyor. Özellikle de KOBİ’ler çok önemli bir şekilde büyümenin en önemli unsurlarından birisidir. Bu bağlamda da bugünkü şirketler, liderler, 20-30 yıl önce KOBİ’lerdi. Ya da bazıları on yıl önce KOBİ’lerdi, bazıları da aile şirketleriydiler. Yani eğer bir sonraki adıma bakacak olursak, Türkiye’nin daha çekici ve cazip olması için şu anda hükümetin yaptığı şeyler de budur. Dünya Bankası ile de beraber çalışarak bu alanda bir gelişim sağlanması gerekiyor. Sermaye piyasalarını nasıl oluşturabiliriz? Türkiye’nin büyük altyapı ihtiyaçları var. Buradaki büyük altyapı projelerini finanse etmesi için Türkiye’yi nasıl destekleyebiliriz? Türkiye aynı zamanda uluslararası finansal bir merkez oldu, özellikle İstanbul. Yani burada biz yönetişimi nasıl geliştirebiliriz? Biz burada çeşitli özel şirketlerden bahsediyoruz, aile şirketlerinden bahsediyoruz. Yetkinlik anlamında, iletişim anlamında nasıl bir üst seviyeye getirebiliriz. Dış yatırımı nasıl çekebiliriz. Altyapı; dün de zaten herkes Marmaray’dan bahsediyordu ve son derece yakın yaşadığımız bir şey. Altyapı son derece önemli, bilhassa cazip bir yer olmak istiyorsanız bunu yapmanız gerekiyor. Çok fazla şey yapılıyor, bu yapılacaktır da. Dolayısı ile de altyapı sürdürülebilir büyümenin önemli bir unsurudur. Bence bir diğer alan da önemli, özellikle enerjiden bahsediyoruz. Türkiye’nin cari açığını yönetmedeki karşılaştığı zorluklardan bahsediyoruz. Enerji açısından da Türkiye’nin, enerji verimliliği gibi alanlarda liderliği üstlenme durumu var ya da yenilenebilir enerji ile ilgili olarak da liderliği üstlenebilir. Son on yıl içerisinde Türkiye’deki enerji sektöründe birçok özelleşme gerçekleştirildi, böylelikle Türkiye’nin yatırım cazibesi daha da arttırıldı. Yine hizmet sektörüne de yatırımlar yapılmakta, bankalar açısından güzel bir düzenleme var, uluslararası piyasalar açısından da Türk bankaları ile bir konfor oluşturulmuş durumda, bunun sonucu olarak da çok sayıda banka yurt dışından gelerek Türk bankalarını satın aldı. Bu da tabi ki rekabeti arttırıyor, standartları iyileştiriyor. 104 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Böylelikle Türk halkına daha iyi hizmetler sunuluyor. Genel olarak Türkiye’de bu alanlarda çok şey yapıldı. Bahsetmediğim bir alan ise inovasyon. Rekabet edilebilirliğinin iyileştirilmesi derken bir hükümetin şuna odaklanması lazım; eğitimi nasıl iyileştireceksiniz ve becerileri nasıl geliştirecekseniz? Bence sahip olunması gereken beceriler anlamında Türkiye’de bakılması gereken şey, yalnızca üniversite eğitimi değil, aynı zamanda mesleki eğitim. Çünkü bu alan potansiyel bir büyüme alanı. Dünyada, aslında bu sayede daha iyi yeteneklere sahip olduğu zaman insanlara daha iyi yaşam şartları sunabiliyorsunuz, bu bireyler daha iyi maaşlar alıyor. Son olarak az önce de ifade ettiğim üzere, Türkiye doğrudan yatırım açısından ilk beş ülkeden birisi olmak istiyor ve 4 milyar dolar kadar bir ikraz da Dünya Bankasından alıyor. Geçen yıl bizim açımızdan bir rekor yıldı. Yaklaşık 1 milyar dolar yatırdık projelere. Bunun da ötesinde Türk şirketleri ile Türkiye dışındaki çalışmalarında, çalışmalar yürütüyoruz. Buradaki fırsat bence şu; bölgesel entegrasyon ki Türk hükümetinin de çok bahsettiği bir şey, kesinlikle büyük bir fırsattır. Bölgesel entegrasyon, daha fazla iyi ilişkilere sebebiyet veriyor ve ayrıca bölgesel şampiyonlar ortaya çıkıyor. Yani dünya piyasalarında iyi gelişen şirketler bölgeye yayılıyor, hatta global boyutta operasyonlar yapabiliyor. Türk şirketlerini Hindistan’da destekliyoruz, Latin Amerika’da destekliyoruz ve ulusal piyasalar yanında Balkanlar, Orta Asya ve Orta Doğu piyasalarında da Türk şirketlerini desteklemekteyiz. Aslında Türkiye’nin daha fazla bölgesel şampiyona ihtiyacı var. Bunların yanında yeni bölgesel şampiyonların ortaya çıkması için de Türkiye’ye destek vermemiz gerekiyor. Bu hem finans sektörü için geçerli hem de altyapı sektörü için geçerli. Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Dimitris’e teşekkür ederiz. Zamanı verimli kullandığı için kendisini kutluyorum. IFC’de olduğu için herhalde bu kadar verimli kullanıyor. Şimdi sözü yine bir akademisyene vermek istiyorum, Prof. Dr. Ünsal Ban. Türk Hava Kurumu Üniversitemizin kurucu rektörüdür. Gazi Üniversitesinde lisans ve yüksek lisans, Sakarya Üniversitesinde de doktorasını tamamlayan Ünsal Hoca, Türk Hava Kurumu Üniversitesine kısa sürede atılım yapmasını sağladı. Önemli bir düşün insanı olan Ünsal Hoca, belki de çoğunuz TRT Haber’deki, İşin Doğrusu programında ve Bugün Gazetesindeki köşe yazılarından tanıyorsunuz. Buyurun Ünsal Hocam söz sizin. 105 Oturum 1 Prof. Dr. Ünsal Ban, Türk Hava Kurumu Üniversitesi RektörüSayın Başkanım çok teşekkür ederim. Sayın Bakanım, değerli konuklar, efendim bu tür toplantıların, birçok son konuşmacının birçok dezavantajları vardır. Son konuşmacılara doğru… Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Biraz önce Ünsal Hocamla onu konuşuyordum. Ben hiçbir toplantıda görmedim. Saat akşamın 18:30’unda salon bu kadar dolu olacak. Normalinde bu saatte bu tür toplantılar biz bize olurdu. Öncelikle ben sizleri, hepinizi kutluyorum. Şimdi bizler, konuşmacılar olarak bir alkış alalım bakalım. Konuşmacılar sizler de dinleyicileri alkışlayın. Müthiş bir şey! Ben bundan dolayı da büyük keyif alıyorum. Evet, Ünsal Hocam söz tekrar sizin. Prof. Dr. Ünsal Ban, Türk Hava Kurumu Üniversitesi RektörüEfendim ben de ona şaşırdım, normalde son konuşmacının konuşması sırasında birkaç dinleyici olurdu. Ama dinleyici kalitesine baktığımız zaman hakikaten herkes çok dikkatli dinliyor. O yüzden ben bir kez daha teşekkür ediyorum. Aynı şekilde son konuşmacının veya son konuşmacıların şöyle bir dezavantajı olur o da, söylenecek birçok şey söylenmiştir geriye toparlamak veya ekstra bazı şeyler varsa onları söylemek düşer. Son konuşmacılar hep zamana da uyarlar efendim. Onu da burada söylüyorum. Tabi zamana uyacağım diyenden de korkmak lazım. Efendim tabi çok değerli panelistler, çok güzel açıklamalarda bulundular. Sayın Başkanımızın da panel başkanımızın da, çok önemli açıklamaları oldu. Ben araya birkaç şey eklemek istiyorum. Bunlardan en önemlisi, acaba her şey sermaye mi? Bunu kafamızda artık bir tasarlamamız ve düşünmemiz lazım. Yani her şeyi buraya getirmek ne kadar doğru? Her şey buraya geldiği zaman, acaba sonunda ne olacak? Bunları bir değerlendirmek lazım. Hepimiz şunu çok iyi biliyoruz, para en çok kazanacağı yere gider. Nerede çok kazanacaksa onu bulur ve orada parasını kazanır ve arkasından da çıktığını görürüz. Tabi son yıllarda ülkemize baktığımızda hakikaten, özellikle 2000’li yıllarda, 2000’den 2013 yılına kadar çok ciddi şekilde bu tür sermayenin ülkemize geldiğini, ülkemizde değerlendirildiğini görüyoruz. Tabi bunun arkasında neler yatıyor, bunun arkasında neler var, onlara bakmak lazım. 106 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Bunun arkasında öncelikle bir ekonomik istikrarın, bir siyasi istikrarın olduğunu asla göz ardı etmeyelim. Ekonomik ve siyasi istikrar olduğu sürece, bu ülkeler bu tür yatırımları çekerler ve değerlendirirler. Tabi burada bu tür yatırımlar geldiğinde devletlere düşen, hükümetlere düşen, iktidarlara düşen görev vardır. Bu görev de şudur; gelen paranın en iyi yerde değerlendirilmesini sağlamak, ona yön göstermek ve yol göstermektir. Bir ülke bu tür paralarla üretim gücünü kazanmalı, üretim gücünü kaybetmemelidir. Bizim temel olarak baktığımızda son yıllarda hakikaten hem üretim gücümüzü arttırmaya yönelik bu tür yatırımların geldiğini görüyoruz, hem de ne yazık ki diyorum finansal hizmetler kısmında çok fazla bir şekilde bu tür yatırımların olduğunu da görüyoruz. Demek ki iktidarlara düşen görev, burada biraz daha düzenleyici olup bunu iyi bir kanala doğru göndermekten geçiyor. Aksi takdirde bu paraların çok kolay çıkacağı bir atmosferin yaratılması, çok kolay hareket edeceği bir atmosferin yaratılması, ani durumlarda bir anda paraların ülke içerisinden çıkmasına ve ülkeye bir zaman kâr getirdiğine, bir zaman destek verdiğine inandığımız o paraların ülkeye bir anda büyük zararlar verdiğini görebiliriz. İşte bu nedenle, buradaki önlemlerin çok iyi alınması gerekiyor. Nitekim son zamanlarda alınan önlemler gerçekten bu söylediklerimize destek verecek niteliktedir. Peki, bizim ülkemize daha fazla para nasıl gelecek, daha doğrusu daha fazla yatırım nasıl gelecek, biraz da ona bakmak lazım. Tabi bunu panelist arkadaşlarımız da söyledi; bu da yatırım ortamının iyileştirilmesinden geçiyor. Evet, Türkiye yatırım ortamını 2000’li yıllardan sonra hızla iyileştirdi ve iyileştirmeye de devam ediyor. Hani yiğidi öldür hakkını ver diyoruz ya gerçekten bu anlamda Türkiye çok yol kat etti. Ama bizim hakkımızı vermeyen ne yazık ki bazı değerlendirme ve derecelendirme şirketleri var. Biz ülke olarak, birçok sorunu çözmüş olmamıza rağmen, siyasi istikrarı sağlamış olmamıza rağmen, ekonomik istikrarı sağlamış olmamıza rağmen birçok ülkede krizler yaşanıyorken, bizim ülkemizin derecelendirme şirketleri tarafından kasten, bilerek, düşük notlarla değerlendirildiğini görüyoruz. 107 Oturum 1 Düşük notlar verilerek, özellikle yatırım ortamının uygun olmadığının ima edilmesine veya risk priminin yükseltilmesine yönelik çabalar içerisinde olunduğunu görüyoruz. Demek ki buradan da çıkaracağımız bir sonuç var aslında, biraz bu milletin artık kendine güvenmesi ve kendine güvenerek bazı işleri yapması gerekiyor. İşte orada da yine devlet karşımıza çıkıyor, nasıl çıkıyor, devlet her zaman yol gösterici ve yönlendirici olmak zorunda. Eğer devlet yol gösterici ve yönlendirici olarak kendi içimizdeki dinamikleri harekete geçirmeye çalışırsa, emin olun çok daha büyük başarılara imza atarız. Hem de bunu kendi sermayemizle, kendi değerlerimizle yapma imkânlarına sahip oluruz. Tabi burada biraz da altta, daha doğrusu mikro olarak görebileceğimiz sorunları da söylemeden geçmek istemiyorum. Nedir bizim işletmelerimizin sorunları? Niye işletmelerimiz konusuna giriyorum? Son yıllarda genellikle yatırımların satın alma ve birleşme şeklinde olduğunu görüyoruz. Uluslararası yatırımların satın alma ve birleşme şeklinde geldiğini görüyoruz, o halde biraz da bizim işletmelerimize bakmamız lazım. İşletmelerimiz de son yıllarda büyük ataklar gösteriyorlar ama Türkiye gerçeği var, Türkiye gerçeği de, Türkiye’nin işletmelerinin yüzde 99’unun hatta daha fazlasının KOBİ niteliğinde olması. İşte KOBİ’lerin de kendine ait birçok sorunu, problemleri mevcut ve bu problemlerin de yine bazen devlet yardımı ile bazen de sivil toplum örgütleri vasıtası ile çözülmesi gerekiyor. Nedir KOBİ’lerin sorunları? Karşınıza bir anda finansal sorunlar çıkıyor, bir anda pazarlama sorunları çıkıyor ki bence en önemli sorunları, bir araya gelememeleri, birlikte iş yapma kültürlerinin oluşmamasından kaynaklanıyor. O nedenle Türkiye’deki işletmelerimizin bir araya gelmesini sağlayacak, iş yapma kültürlerini geliştirecek ve birbirini takip etmekten ki başkanımız da sık sık bunu gündeme getirir, birbirlerini takip etmekten sürü psikolojisinden biraz uzaklaşıp yeni yatırımları bulmaları, farklı yatırımları piyasaya çıkarmaları ve katma değerli ürünleri üretmeleri gerekiyor. Katma değerli ürünlerin ne olduğunu artık günümüzde hepimiz çok iyi biliyoruz. İşte, bilişim sektörü; katma değerli ürünlerden birisi, eczacılık sektörü katma değerli ürünlerden bir tanesi, yine havacılık sektörü ve savunma sektörü en önemli sektörlerden birisi. Demek ki Türk işletmelerinin, 108 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi devletin öncülüğünde ve yol göstericiliğinde bunlara doğru odaklanması gerekiyorsa yapısını bunlara göre değiştirmesi lazım. Herkesin yaptığı iş asla kazandırmaz. Sürümden kazanma imkanı eskidenmiş, artık günümüzde sürümden kazanma imkanı da yok. Müsaadenizle konuşmamı bir fıkra ile bitireceğim; Başkanım müsaade edersiniz. Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Tebrik ederim hocam zamanına tam uyuyorsun. Fıkra ile beraber bitiyorsa tamam. Prof. Dr. Ünsal Ban, Türk Hava Kurumu Üniversitesi RektörüFıkra biraz uzun efendim. Bu fıkrayı niye anlatıyorum efendim, hem işletmecilerimiz için hem de Türkiye’nin yapacağı işler açısından çok önemli. Şimdi iki borsacı yolda yürüyor. Günü de birer milyon dolar zararla kapatmışlar. Ahlar vahlar içinde birbirlerine dert yanıyorlar, birisi diğerine yürürken, “Ey ağabey” diyor. “Bak şurada çürük bir elma var”. “O çürük elmayı yersen sana tam bir milyon dolar para vereceğim” diyor. Adam hemen düşünüyor; günü bir milyon dolar zararla kapatmış en azından bu çürük elmayı yersem zararım ortadan kalkar ve sıfır olur. Hemen çürük elmayı yiyor ve arkadaşından çeki alıyor. Biraz daha yürüyorlar, bu kez yiyen duramıyor, borsacı ya, “Bak burada da çürük elma var, sen yersen ben sana bir milyon dolar vereceğim” diyor. Biraz önce iddiaya giren kişi düşünüyor, bir milyon dolar borsadan zarar var, bir milyon dolar da malum çürük elmayı yedi zarar var. En azından yersem eski pozisyonuma kavuşmuş olurum diye düşünüyor. Hemen çürük elmasını yiyor ve verdiği çeki geri alıyor. Biraz daha yürüyorlar birisi diğerine “Ya ağabey” diyor “İkimiz de bu çürük elmaları yedik ama ne sen kazandın ne ben kazandım ben bu işten hiçbir şey anlamadım” diyor. Diğeri, yılların kurdu, tek bir cümle ile cevap veriyor “Öyle deme diyor, iki milyon dolarlık işlem hacmi gerçekleştirdik.” Bizim ki de buna dönmemeli, yaptığımız işlerde mutlaka katma değeri olan bir yapıya bürünmek gerekiyor, teşekkür ediyorum efendim, İzmir İktisat Kongresi tekrar hayırlı olsun. Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Efendim Prof. Dr. Ban’a katkılarından dolayı teşekkür ederim. Şimdi sözü YASED Başkan Vekili Akın Kozanoğlu’na vermek istiyorum. 109 Oturum 1 Yabancı yatırımcılar Türkiye’ye nasıl bakıyor? Türkiye’den ne bekliyor? Sorularına cevap arayacağız kendisi ile. Akın Bey ODTÜ ve sonrasında Londra Üniversitesinde eğitimini tamamlamış başarılı bir mühendis, sonrasında da başarılı bir yönetici kariyeri var. Birçok şirketin tepe yönetiminde, yönetim kurullarında bulunmuş. Buyurun Akın Bey. Akın Kozanoğlu, YASED Başkan Vekili- Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım, Çok Değerli Katılımcılar, Bugün güzel İzmir’imizde, bu yıl beşincisi düzenlenen İzmir İktisat Kongresinde huzurunuzda bulunmaktan büyük mutluluk duyuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bundan tam 90 yıl önce Cumhuriyetin henüz ilan dahi edilmediği bir dönemde büyük bir ileri görüşlülükle düzenlenen ilk iktisat kongresinin genç Cumhuriyetimiz için ne kadar önemli bir yol gösterici olduğunu hepimiz biliyoruz. Zamanlaması tamdı. Bugün İktisat Kongrelerinin beşincisini düzenliyoruz. Bunun da bence zamanlaması çok kritik ve tam. Bir yandan dünyanın 2007-2008 yıllarında içine düştüğü global krizden sonra bir transformasyona girdiği bir dönemdeyiz, bitmedi daha transformasyon devam ediyor. Öte yandan da 90 yıllık Cumhuriyetimizi arkamıza bırakıp önümüzdeki on yıla bakıp 100’üncü yıl hedeflerine doğru Türkiye’nin koştuğu bir dönemdeyiz. Hakikaten çok kritik ve enteresan bir zamanlama var. Bu sebepler ile bu önemli buluşmayı büyük bir başarı ile organize eden Kalkınma Bakanlığımıza, Sayın Bakanın nezdinde, YASED adına hem takdirlerimizi sunuyoruz hem de davetleri nedeni ile teşekkür ediyoruz. Sayın Başkan, zamanıma uymaya çalışarak ben birkaç konuya değinmek istiyorum. Türkiye’nin bu önümüzdeki on yıl sonundaki hedefleri ile uluslararası yatırımların acaba ne tür bir ilişkisi var, nasıl etkileniyorlar, bir parça bu yönden konuya bakmak istiyorum. Sizin sorunuzu da cevaplamaya çalışacağım bunlar arasında. Önce izninizle bu yatırımlar, uluslararası doğrudan yatırımlar, bunlar portföy yatırımları değil, bizim temsil ettiğimiz yatırımlar, Türkiye ekonomisi açısından ne mana ifade ediyor, biraz ona bakalım. Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası şirketlerin ülkemizdeki uluslararası doğrudan 110 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi yatırım stoku 2012 yılı sonu itibarıyla 188 milyar dolara ulaştı. Bu rakamın, 2002 yılında sadece 18 milyar dolar olduğunu hatırlayalım, yani son on yılda uluslararası yatırım stokumuzun on kat arttığına işaret ediyorum. Bunu diğer panelistler de söyledi ama rakamları vermek istedim. Bunun bazı sebepleri var, niye bu kadar arttı? Bu işin bir yönüdür. İkinci yönü ise tabi bu 188 milyar dolar Türkiye ekonomisi için çok önemli bir rakam ama yatırımcıların ekonomiye olan katkılarını sadece ülkeye getirilen rakamlar ile ölçmek doğru olmaz, mümkün de değil zaten. Esas katkıyı bu şirketlerin faaliyetleri sırasında yarattıkları katma değerde aramak gerekir. Bu şirketler Türkiye’ye nasıl bir katma değer sağlamışlar? Maalesef bu konu ile ilgili somut rakamlar elimizde yok. İstatistikler mevcut değil. Bir fikir vermesi açısından son İSO 500 anketinin rakamlarına değinmek istiyorum. İstanbul Sanayi Odasının son yapılan İSO 500 anketindeki listede bulunan 500 şirketin, 138 adedi uluslararası. Bu şirketler, Türkiye’de muhtelif zamanlarda yatırım yapmışlar, faaliyet ve yatırımlarını hala da sürdürmekteler. 2012 yılında bu şirketler İSO 500 şirketlerinin üretimden satışlarının yüzde 29’unu, yaratılan katma değerin yüzde 33’ünü, toplam ihracatının yüzde 43’ünü, istihdamın ise yüzde 31’ini gerçekleştirmişler. Bu oranlar hakikaten uluslararası şirketlerin 2012 yılında ülke ekonomisine yaptıkları katkının en az yüzde 30 ile yüzde 40 arasında olduğunu gösteriyor, bu tabi çok kaba bir tahmin ve sadece İSO 500’e dayanıyor ama bir fikir vermesi açısından bu rakamları size sunmak istiyorum. Bir de tabi ölçülemeyen katkıları da var. Uluslararası şirketlerin uluslararası sahada elde ettikleri tecrübelerini, geldikleri ülkede yeni bilgiler, yeni yetenekler, yeni sistemler şeklinde bu ülkelere en iyi örnekler olarak yansıtıyorlar. 2012 yılında, UNCTAD’ın yani Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü tarafından hazırlanan dünya yatırım raporunda, 2012 yılında uluslararası doğrudan yatırımlar global olarak 1 trilyon 350 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Bu rakam 2011’de 1 trilyon 650 milyar dolardı. yüzde 18’lik bir azalma olmuş. Küresel piyasalardaki durgunluk ve yatırımcının risk iştahının azalması, sebepler olarak izah ediliyor. 111 Oturum 1 Türkiye’ye gelen yatırım ise bu rakamın içinde 12,4 milyar dolar. Yani Türkiye’nin uluslararası yatırımlardan aldığı pay yüzde 1’e yakın. Bu pay 24’üncü sıraya tekabül ediyor yani Türkiye bu yüzde 1 payla doğrudan yatırım alan 24’üncü sırada bir ülke. Bu ne kadar yeterli diye sorguladığımızda belki şöyle bir mantık yürütebiliriz. Bugün ekonomisi dünyada 16’ncı sırada olan Türkiye’nin, çektiği yatırımlar açısından 24’üncü sırada olması özellikle ekonomisinin ilk onu hedeflediği bir durumda biraz irdelenmesi gereken bir konu olarak dikkat çekmektedir. Ekonomide olduğu gibi, Türkiye uluslararası yatırımlar açısından da ilk onda olmak isterse şu andaki payı olan yüzde 1’i yüzde 3’e çıkarması gerekiyor. Bu da rakamsal olarak; bugünkü rakama 13-14 milyar dolar dersek on yıl sonra 40-50 milyar dolarlara yükseltmemiz anlamına gelmektedir. Yani gidilecek hakikaten çok önemli bir yol var, ama unutmayalım ki zaten bizim ülkemizin 2023 hedefleri de gerçekten çok agresif ama kimse yapılamaz demiyor buna. Ben YASED’in yönetim kurulu başkan vekiliyim. YASED nedir, ne yapar diye çok kısaca anlatmak gerekirse, belki bir bölümünüz ya da birçoğunuz biliyor ama bir tekrar etmek isterim. Türkiye’deki uluslararası uzun vadeli yatırımcı şirketleri temsil eden bir sivil toplum kuruluşuyuz. 33 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteriyor. 250’ye yakın kurumsal üye var, kişisel değil kurumsal üye. Üyelerimiz Türkiye’de kimi çok uzun süredir faaliyet gösteren, kendi sektörlerinde genellikle lider, saygın uluslararası şirketler. Misyonumuz ise Türkiye’deki yatırım ortamını, uluslararası yatırımcı bakış açısı ile en rekabetçi uluslararası standartlara getirmek için çalışmalar yürütmek. Bu sıfatla üyelerimizden aldığımız her türlü bilgiler, çalıştaylar ve araştırmalara dayanarak Türkiye’deki yatırım ortamının da kısa bir değerlendirmesini yapmak istiyorum. İki taraftan bakalım. Türkiye’deki yatırım ortamının cazibesi ne, geliştirilmesi gereken konular ne? Bunlar bizim üyelerimizin genel görüşleri olarak gözüküyor. Yani yatırımcılar Türkiye’ye niye yatırım yapıyorlar? Bize göre üç tane sebebi var. Bir kısmı da söylendi zaten bunların. Ama bir şöyle derli toplu olsun diye tekrarlamak istiyorum. 112 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Birincisi, Türkiye pazarının cazibesidir. Türkiye cazip bir pazar; nüfus artışı açısından Avrupa ve yakın çevredeki en büyük ilk üç pazardan birisidir. Nüfus çok genç, demek ki alım gücü giderek artacak, birçok üründe gelişmiş pazarlara nazaran çok düşük penetrasyon var. Türkiye’de birçok ülkeye oranla kâr marjları hala yüksek. Dolayısı ile orta ve uzun vadede hızla büyüyecek ve kâr potansiyeli olan yüksek bir pazara sahibiz. Uluslararası yatırımcıların Türkiye’ye yatırım yapmasının birinci sebebi bu. İkincisi, Türkiye’nin coğrafi pozisyonu ve kültürü. Doğu Avrupa, Orta Doğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika pazarlarına kültürel ve coğrafi olarak ulaşmak açısından çok elverişli bir ülkedir. Bu nedenle bölgesel üs olmaya çok uygun. Nitekim birçok uluslararası şirket giderek artan bir oranla ülkemizi hem üretim, hem hizmet, hem lojistik, hem Ar-Ge hem de yönetim üssü olarak bugün kullanıyorlar ve bu sayılar giderek de artıyor. Üçüncü olarak, bazı sıkıntılarımız olmasına rağmen söylendi, yatırım yapmak için hala da uygun altyapılara sahip bir ülkeyiz. Bunların arasında sağlam ve güvenilir bir finansal sistemimizden bahsetmek mümkün, yeterince gelişmiş insan gücümüzden bahsetmek mümkün. Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Akın bey bir dakika daha veriyorum toparlamanız için. Akın Kozanoğlu, YASED Başkan Vekili- Peki, fiziksel ulaşım ve iletişim altyapılarını da sayabiliriz, ayrıca da yıllardır olan teşvikler ve son düzenleme ile çok etkin hale getirilen bu sistem nedeni ile de yatırımcıyı iştahlandıran bir ortamdayız. Sıkıntılara da azıcık bahsettikten sonra bitireceğim Sayın Başkan. Bu kadar avantajımız var; peki bizim yatırımcılarımız ne düşünüyor, biraz daha geliştirilmesi gereken konular nelerdir? Bunlardan bahsedeyim. Bunların arasında ekonomik istikrarın korunması; hiç yok demiyor kimse ama korunması konusunda bazı ileriye yönelik endişe sezebiliyoruz. Türkiye’deki hukuki öngörülebilirlik konusunda bazı sıkıntılarını dile getiriyorlar, bir de uluslararası yatırımcılar üçüncü olarak kayıt dışı ekonomiden şikayet ediyorlar. Kayıt dışı ekonominin de giderek azaltılmasını istiyorlar. Daha başka listede epeyce çok şey var ama burada keseceğim zamanımız doldu. Netice olarak diyoruz ki Türkiye’nin uluslararası yatırımları çekme 113 Oturum 1 konusunda büyük potansiyeli var. Hükümetimizin bu konudaki farkındalığını ve potansiyelin büyütülmesi yönündeki çabalarını biz memnuniyetle izliyoruz ve teşekkür ediyoruz. Türkiye’nin tüm hedeflerine ulaşması dileği ve inancı ile hepinize saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ederim. Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Teşekkürler Akın Bey. Son olarak da sözü Avrupa Yatırım Bankasından Sayın Massimo d’Eufemia’ya vermek istiyorum, malum Avrupa bizim için çok önemli, en önemli partnerlerimizden bir tanesi. Son on yılda Türkiye’ye gelen 123 milyar dolarlık yatırımın yüzde 77’si AB’den gelmiş. Dolayısı ile bir Avrupalı gözüyle küresel yatırım ortamı, Avrupa’daki son durum ve Türkiye ekonomisini değerlendirmesi son derece önemli. Şimdi söz sizin Sayın Massimo. Massimo d’Eufemia, Avrupa Yatırım Bankası İstanbul Ofisi Başkanı- Sayın Başkan çok teşekkür ederim. Gerçekten çok zor bir rolümün olduğunun farkındayım. Çünkü uzun ve başarılı bir günün en son konuşmacısıyım. Bu vesile ile de bir kez daha davetiniz için ve şu ana kadarki yapmış olduğunuz katkılar için teşekkür ederim. Ben Avrupa Yatırım Bankasını temsil ediyorum ve Türkiye’nin uzun yıllardır ortağıyız. Çünkü uzun yıllar evvel yaklaşık 50 yıl önce 1965 yılında başladık çalışmalarımıza. Küçük bir baraj çalışmasını, Türkiye’nin doğu tarafında bulunan bir baraj çalışmasını finanse ederek işe başlamıştık ve gerçekten bu ülkenin kat ettiği ilerleme müthiş. Özellikle biz sizlerin son yıllarda gerçekleştirmiş olduğunuz bu değişimler ile ilgileniyoruz. Banka olarak uzun vadeli finansman sağlıyoruz. Türkiye’nin uzun vadeli bir ortağıyız. Uzun vadeli finansman sağlıyoruz, kalkınma açısından kullanılıyoruz yani biz şirketlere iştirak etmiyoruz. Elbette Türkiye’nin kat ettiği ilerlemeyi gözlemliyoruz ve belirli bir zaman zarfında yapılması gereken en iyi yatırımın ne olduğunu görmek için bir şekilde de doğru tavsiyeleri vermeye çalışıyoruz. Müsaadenizle şunu ifade etmek istiyorum; dün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tarihi bir altyapıyı Türkiye’de açtılar. Aynı zamanda bu altyapının tarihi anlamına da bakmalıyız. Şimdi artık Asya ve Avrupa birbiriyle bağlandı, yani fiziki olarak bağlanması yanında milyonlarca vatandaşın günlük hayatına katkıda bulunuldu. Mesela bu proje ne kadar sürdü yani uzun bir yürüyüştü aslında bu proje. On yıl 114 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi öncesinden başladı. Kaynak gerekti, bilgi gerekti ve biz de Banka olarak en iyi teknolojinin ortaya konulması için elimizden geleni yaptık. Böylesi bir yatırım için 4 milyar avro tahsis ettik. Aslında stratejik bir hazırlık çalışması idi. Ekonomik analiz olsun, teknik analiz olsun fizibilite analizleri yapıldı, sizler Türkiye’de çok büyük bir başarı ile bunu gerçekleştirdiniz. Elbette kimi zaman bazı engeller yaşandı, zorluklar oldu hatırladığım kadarı ile inşaatın tam ortasında çok önemli tarihi sit alanı keşfedildi. Bundan dolayı da inşaat çalışmaları gecikti. Böylesi arkeolojik bir alanı muhafaza etmemiz gerekti. Şimdi çalışmalar tamamlandıktan sonra artık ne kadar önemli bir başarı elde ettiğimizi ve Türkiye’de diğer alanlarda nasıl bir başarı elde ettiğimizi söylemekten memnuniyet duyuyoruz. Peki, yatırım ortamı ile ilgili ne söyleyebiliriz? Şunu söyleyebiliriz; Avrupa’da ekonomik büyümenin tekrardan ortaya çıkacağı ile ilgili pozitif emareler görmekteyiz, kimi ülkeler hatta çok verimli çalışan ülkelerde bile çok net bir şekilde böylesi emareler sayesinde insanlar ümitlenmeye başladı. Yani yeni bir ekonomik büyüme aşamasının geleceği düşünülüyor. Türkiye’de Avrupa’nın en önemli ithalat ve ihracat ortaklarından birisidir. Haliyle böylesi bağlantıların gelecekte de devam etmesini temenni ediyoruz. Peki, bu tecrübenin dışında neler yapıyoruz? Türkiye’nin altyapı finansmanına katkıda bulunmanın yanında, uzun vadeli fonlarımızı Türk KOBİ’lerine de açıyoruz. Hatta Türkiye’de yatırım yapan Avrupalı KOBİ’lere de uzun vadeli finansman sağlamaktayız, bu gerçekten çok önemli hacimde bir finansman ve her yıl bunu vermekteyiz. Mesela Türkiye’ye tek bir defada 2 milyar avro’dan fazla yatırım yapıyoruz. Bu hatırı sayılır bir miktar. Size bir fikir vermesi için bu miktarın üçte biri altyapıya tahsis edilmektedir. Yalnızca ulaşım sektörüne değil, aynı zamanda enerji sektörüne de tahsis ediliyor. Bu kapsamda da enerji verimliliğini, yenilenebilir enerji kaynaklarına odaklanıyor. Önemli altyapı yatırımlarının yanında Türk KOBİ’lerinin gelişimlerine de bakmaktayız. Yılda 800 milyon avro kadar da Türkiye’deki KOBİ’lere desteğimiz bulunmakta. 12 Türk bankası da bizimle işbirliği yapmakta ve kendilerine de krediler verilmektedir. Yatırım bankası kanalı ile binlerce KOBİ uzun vadeli finansman alıyor. Uzun vadeli finansmanın ülkede son derece ihtiyaç duyulan bir şey olduğunu da sizler ifade etmiştiniz. Diğer bir konu daha var; sanayi sektörüne verdiğimiz destek. 115 Oturum 1 Elbette ki Türkiye’ye gelen Avrupalı yatırımcıları destekliyoruz ama aynı zamanda sizin de ifade ettiğiniz üzere Türk şampiyonları da desteklemeye başladık. Yani Türk şampiyonlar yalnızca nasıl ifade etsem, sanayi altyapısını iyileştirmekle kalmıyorlar aynı zamanda inovasyonu desteklemek için ve Ar-Ge merkezlerini oluşturmak için çok önemli inisiyatifler başlatıyorlar. Birçok Türk şampiyon artık günümüzde Ar-Ge merkezine sahiptir. Avrupa Yatırım Bankası da, bu alanda çalışmalar yaptı ve gözlemlerini sürdürüyor. Gerçekten bu merkezler tarafından mükemmel hizmetler üretiliyor. Şimdi müsaadenizle sonuç kısmına gelmek istiyorum. Türkiye açısından zorluklar neler? Bence bu zorluklar şunlar; ürünlerin kalitesinin arttırılması ve yeni teknolojilerin devreye sokulmasıdır. Bu elimizdeki genç nüfusa katkıda bulunma fırsatını vermek ve gelecekteki kalkınmanıza en iyi katkıda bulunmanın yolu gençlerin eğitimini iyileştirmek, mesleki eğitimi sağlamaktır. Eğer mümkünse de mesela TÜBİTAK’la başlattığınız çalışmayı daha da sürdürmeli, gençlere teşvik vermeli ve Ar-Ge ile ilgili teşvikleriniz daha da sürdürülmeli diye düşünüyorum. Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Massimo’ya da çok teşekkür ediyorum. Zamanlaması muhteşemdi. Şimdi toparlayacağım. Birkaç şeyin özellikle altını çizmek istiyorum. Neredeyse konuşmacılarımızın tamamı KOBİ’lerin altını çizdi. Ama herkes KOBİ’lerin ne kadar önemli olduğunu söylemesine rağmen herhalde küçük oldukları için çok dikkat çekmiyorlar. Bunun özellikle burada tekrar dile getirilmiş olmasından büyük memnuniyet duyuyorum. Türk-İş Dünyası Başkanı olarak çünkü geleceğimiz onlar, geleceğin büyükleri KOBİ’lerdir. Büyükler herkesle her türlü derdini çözebiliyor, ama maalesef küçük ve orta boy işletmelere sahip çıkan çok az. Açık söyleyelim. Herkese sempatik geliyor çoğunluk orada. Fakat uygulamada çözümde çok bir faydası olmuyor ama bir şey var ki burada gururla söylüyorum; yine burada da ifade edildi. Doing Business’daki Türkiye’nin konumu 69’uncu sırada. Peki düşünebiliyor muyuz yani iş yapma kolaylığı endeksli dünyada 69’uncu sıradasınız ve son on yılda ülkeyi yıllık 5,3 büyütmüşsünüz. 116 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Onu bırakın, şu ekonomik kriz döneminde bunu yapan Türk özel sektörü, tam 5 milyon kişiye istihdam sağlamış. Hiç bunların hakkını takdir etmeyecek miyiz salon olarak, bunları bir alkışlayalım bakalım. Yani muhteşem bir iş yaptı bunlar. Bakın açık söyleyeyim; ben her fırsatta şunu söylerim, Türk özel sektörüne daha doğrusu Türk insanının yapamayacağı bir iş yok, müthiş. Allah bize petrol vermemiş, doğalgaz vermemiş ama bunu rahmetli Özal’dan sonra keşfettik müthiş bir girişimci ruhu var. Bu girişimci ruhla yapamayacağımız şey yok, bizde olmayan bir tek şey para. Onu da işte sağımda solumda oturuyorlar, bunlar da para vermiyorlar ama para vermeseler de biz bu işi yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Burada en önemli nokta herhalde; Murat Hoca yine bir hakkı takdir etti; hakkı yerine getirmek için söyleyeceğim, gümrük kapıları ile ilgili iyileşmede, Türkiye’nin ne kadar iyiye gittiğini anlattı. Burada Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin hakkını vermeyi unuttu herhalde, onun için çok önemli bunun altını çizeyim, ben de burada Başkanlık yaparken kendi başarımdan da hiç olmazsa Murat Hocanın sayesinde faydalanmış olayım. Söylediği bir şey çok haklı; ben yaşadığım için söylüyorum. Bugün şirket kurma Doing Business’da altı günde ifade ediliyor. Mesela İstanbul’da inşaata gitmene gerek yok. İnşaatta biz aslında böyle sıralamanın sonundan çıkmak da hoşumuza gidiyor. Kendimizi iyileştirmemiz lazım, niye biliyor musunuz? Lenin’in çok beğendiğim bir sözü var, “Sürekli devrim’’ diyordu biliyor musunuz? Biz zaman zaman reform yorgunu oluyoruz. Bu dünya öyle müthiş bir rekabet içinde ki sürekli reform yapmanız lazım, neden biliyor musunuz? Şuradan; biz kurumlar vergisini yüzde 20’ye indirdik. Belki İlker kadar başaramasam bile Slovakya’dan birliğin başkanı bana ziyarete geldi. Ben de anlatmaya başladım. Türkiye’de kurumlar vergisinin yüzde 20’ye indiğini söyledim. Cevaben “Haberimiz var” dedi. Nereden haberiniz var dedim. “Siz yüzde 20’ye indirince biz de yüzde 19,8’e indirdik” dedi. Bunun müthiş ve ilginç bir örnek olduğunu düşünüyorum. Onun için burada bürokrasimizin en üst kademesindeki insanlar da var. Sakın ola kafamızdan şunu çıkartmayalım: dünya müthiş bir rekabet içinde. Onun 117 Oturum 1 için reform yapmaktan vazgeçemeyiz. Yani devamlı olarak aynı Lenin’in söylediği gibi sürekli reform düşünmemiz gerekir. Bunu aklımızdan çıkarmayacağız. Ama önemlisi bugün şirket kurmak Doing Business’da her ne kadar altı gün gözükse de bunu bir günde, bir saatte yapabilirsiniz. Gelin isterseniz denemesi bedava. Artık tek kişi ile de şirket kurabiliyorsunuz; yeni Türk Ticaret Kanununa göre, herhalde bu son dönemde üç sıra atlamamızın yeni Türk Ticaret Kanununun etkisi olduğuna inanıyorum. Ama yapmamız gereken çok iş var bunu unutmayalım. Bakın açık söylüyorum, yani tamam oradaki rakamlar yanlış diye çok kötü demeyelim. Gelecek yabancı yatırımcı, bu endekse bakıyor. Bu endeksle sen 69’da olduğun sürece o zaman işte niye ilk onda ekonomimizin layık olduğu yerdeki yabancı yatırımcıyı çekemiyoruz diyemeyiz. Onun için dünya buna bakarken buna dikkat ediyor olmamız lazım, Dimitris herhalde bir yanlış anlama oldu, İlker Aycı’nın söylediği Katar Endeksi diye bir şey yoktu, Dünya Bankasının raporu Katar’da açıklandığı için Katar’da diye söyledi, öyle bir yanlış anlama olmasın diye söylüyorum. Bir önemli konu Dimitris’in altını çizdiği mesleki eğitim. Türkiye’deki yapılması gereken KOBİ’ler ve mesleki eğitim. Bunlardan bir tanesi burada. Milli Eğitim Bakanımız yok ama sağ olsun Fatih Bey bununla ilgili epey devrim niteliğinde işler başlattı ama bunu sürdürüyor olmamız lazım, derinleştiriyor olmamız lazım. En önemlisi bu şu andaki en önemli ihtiyaçlarımızdan bir tanesi, Türkiye’nin ivmesini yukarı çıkaracaklardan bir tanesi, maalesef her işi yaparım abiden, insanları ben şu işi yaparım deme noktasına getiriyor olmamız lazım. Bu bizim sorumluluğumuz. Başta Mili Eğitim Bakanlığı olarak, Çalışma Bakanlığı olarak ve Kalkınma Bakanlığı olarak bizim sorumluluğumuz her işi yapan insanlar yerine, ben şu işin erbabıyım, o işi en iyi ben yaparım anlayışını yerleştiriyor olmamız lazım; yani insanları yetiştiriyor olmamız lazım. Yatırım ortamını iyileştirmemiz lazım. Akın Bey bir şeyin altını çizdi. Bu sadece yabancı sermaye için değil bizim için de çok önemli; ekonomide istikrar dedi. Burada Ekonomiden Sorumlu Bakanlar açısından baktığımız zaman teşekkür ediyoruz. Ekonomiden Sorumlu Bakanımız devam etsin dedi, buna teşekkür ediyoruz ama bir şey var ki hukuki öngörülebilirlik. Bu işten mustarip olan benim. 118 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Sendika başkanımız aşağıdalar mı? Sanırım buraya herhalde itibar etmediler. Türk iş dünyası olarak, iş mahkemelerinde kazandığımız dava oranı nedir biliyor musunuz? Binde sekiz yüzde 99,2 mahkemelerde haksız çıkıyoruz. Böyle bir hukuk düzeni olmaz. Onun için hızla diğer alanlarda yapmış olduğumuz reformlar gibi bu alanda da reforma ihtiyacımız var. Bu sadece yabancının değil yerli yatırımcıların da en büyük ihtiyacı. Kayıt dışı ekonomi zaten en büyük haksız rekabet. Burada Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı olarak söyleyeyim; kayıt dışı ekonomiyle ilgili ne mücadele varsa bununla ilgili her fırsatta destek veriyoruz. Massimo’ya da özellikle teşekkür ediyorum; KOBİ’lere finansman sağlanması noktasında bankalara açmış oldukları kredilerden bahsetti ama bunlar çok alta ulaşmıyor haberin olsun. Massimo; onun için biraz Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile bu konuda çalışmaya ihtiyaç var diye düşünüyorum. Ben şöyle bitirmek istiyorum; efendim ben bunu zaman zaman Anadolu’yu gezerken Odalarda da anlatıyorum, bir fıkra. Hocam çok güzel bir fıkra anlattı, ben de fıkra ile bitireyim. Ben her ne kadar fıkracı değilsem, benim başkan yardımcım var, kendisi Rizelidir. Temel fıkralarını güzel anlatır ama bende ona benzer bir fıkra var, anlatayım. Adam alacakaranlıkta kasabasına dönüyor, dönerken bataklığa düşmüş. İmdat! imdat! imdat! bas bas bağırıyor. İleriden bir karartı geçiyor. Hemşerim! Hemşerim! diye ona bağırıyor. Adamcağız geliyor, uzaktan bakıyor. “Ya geçmiş olsun, ne oldu?” “Bataklığa düştüm” diyor. “Geçmiş olsun” diyor. “Yav arkadaş geçmiş olsunu bırak da bataklığın içindeyim ya bir ip bul, ya da bir dal uzat, beni bu bataklıktan kurtar” diyor. Adam şöyle uzaktan bakıyor “Ya sen şimdi kamu arazisi içindesin, seni almak suç olur mu, olmaz mı ben bilmiyorum” diyor. “Ya ne olacak peki” diyor. “Ben seni kurtaramam” diyor. “Ne yapacağız öleyim mi ben burada” diyor. “Yok, yok sen merak etme” diyor. “Ben şimdi kasabaya gidiyorum.” diyor, “Kaymakama söylerim, o da mal müdürünü çağırır, sen kamu malı sayılır mısın sayılmaz mısın karar verirler.” diyor. “Kamu malı sayılmazsan belediye başkanına telefon açar, itfaiye gönderir seni burada kurtarır”. 119 Oturum 1 “Yav arkadaş” diyor “Senin bu dediğin iş oluncaya kadar, çamur buramda, ben ölürüm “diyor. “Yav arkadaş ben sana ölmezsin demedim ki ölürsün ama mevzuata uygun ölürsün dedim.” diyor. Şimdi biz ölmek istemiyoruz, yaşamak istiyoruz. Bu özenle mevzuata uygun yaşamak istiyoruz. Mevzuatlar da hep bizler için, insanlarımız için. Bütün panelistlere çok teşekkür ediyorum, daha fazla yatırım istiyoruz, bunun için reformları da hayata geçirmemiz lazım, devamlı reformdan yorgunluk olmaz ama bu yatırımlar için reklam ve promosyona ihtiyaç lazım, ihtiyacımız var. Onun için Türkiye’ye ne lazım? EXPO lazım. EXPO Türkiye’nin tanıtımı için müthiş bir fırsat. Bunu hepinizin iyi değerlendiriyor olması lazım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. 120 EK: SUNUMLAR Sunum Sayın Prof. Dr. Murat Yülek İstanbul Ticaret Üniversitesi Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Dünyada ve Türkiye’de Doğrudan Dış Yatırımlara Bakış Prof. Dr. Murat YÜLEK İstanbul Ticaret Üniversitesi İzmir İktisat Kongresi 2. Oturum, Türkiye Yatırım Zirvesi 30 Ekim 2013 Sunu planı Sunu planı Slayt No 3 DDY: GENEL DÜNYA EĞİLİMLERİNE BAKIŞ 11 DDY: TÜRKİYE EĞİLİMLERİ 19 TÜRKİYE VE DDY: BİR ARA ÖZET 21 TÜRKİYE VE DDY: AKILLI DDY POLİTİKALARINA DOĞRU 25 TÜRKİYE NASIL DAHA ÇOK YATIRIM ÇEKEBİLİR? 2 123 Oturum 1 DDY: GENEL DÜNYA EĞİLİMLERİNE BAKIŞ 3 Dünya ekonomisi Dünya ekonomisi 80 70 trilyon dolar Kriz sonrasında gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanan sınırlı iyileşme 60 50 40 30 20 10 0 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 Kaynak: UNCTAD 2007 2008 2009 2010 2011 2012 4 124 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Dünya DDY girişleri Dünya DDY girişleri Kriz sonrasında sınırlı iyileşme 4,0% 2,5 3,5% 3,0% 2,0 2,5% 1,5 2,0% 1,5% 1,0 1,0% 0,5 0,5% 0,0 • • • 0,0% Krize kadar hızlı artış Krizde hızlı gerileme Kriz sonrasında sınırlı iyileşme • Kriz sonrasında DDY girişleri toplam hasıladaki gelişmeye oranla daha yavaş gelişiyor. Kaynak: UNCTAD 5 Dünya DDY girişleri Dünya DDY girişleri Gelişmekte olan ülkelere akış hızlandı 2.500.000 trilyon dolar Ülke gruplarına göre doğrudan dış yatırım akımları 2.000.000 1.500.000 1.000.000 500.000 0 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Dünya DDY Gelişmekte Olan Ekonmiler Geçiş Ekonomileri Kaynak: UNCTAD Gelişmiş Ekonomiler 6 125 Oturum 1 Dünya DDY girişleri Dünya DDY girişleri Artık toplamda en yüksek pay gelişmekte olan ülkelerin 100% 90% • Gelişmekte olan ekonomiler ve geçiş ekonomilerinin toplam DDY girişlerindeki payı ilk defa yüzde 50’yi geçti. • Gelişmiş ülkelerin payı 2000 yılında yüzde 81 iken 2012 yılında yüzde 42’ye düştü. 80% 70% 60% 50% 40% 30% 20% 10% 0% 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Gelişmiş Ülkelerin Toplam Dünya DDY İçindeki Payı Geçiş Ülkelerin Toplam Dünya DDY İçindeki Payı Gelişmekte Ülkelerin Toplam Dünya DDY İçindeki Payı Kaynak: UNCTAD 7 Dünya DDY girişleri Dünya DDY girişleri Sektörel eğilimler Gelişmekte Olan Ülkeler Gelişmiş Ülkeler 1990 Gelişmiş Ülkeler 1990 Gelişmekte Olan Ülkeler 2011 Gelişmekte Olan Ülkeler 63,7% 48,7% 43,6% 41,1% 9,3% 7,4% 0,9% Sanayi 46,7% 26,4% 25,0% Tarım 63,5% 2011 Gelişmiş Ülkeler Hizmet 8,4% 9,2% 3,9% 1,4% 1,0% Tarım Diğer Gelişmekte Olan Ülkelerde; • Sanayinin payı azaldı; hizmet ana DDY hedefi haline geldi. Sanayi Hizmet Diğer Gelişmiş Ülkelerde; • Benzer şekilde, sanayinin payı azaldı; hizmet ana DDY hedefi haline geldi • Gelişmekte olan ülkelerde de, DDY girişlerinin üçte ikisi hizmet sektörüne akıyor. Kaynak: UNCTAD 8 126 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Dünya DDY girişleri Dünya DDY girişleri 2012 yılı: En çok DDY girişi alan ülkeler 500 20,00% 17,92% 18,00% 400 16,00% 350 MİLYAR DOLAR TOPLAM YILLIK DYY GİRİŞLERİNE ORANI 450 14,00% 12,36% 300 12,00% 250 10,00% 200 8,00% 150 4,62% 4,43% 4,40% 100 6,00% 4,00% 50 0 253,4 174,7 65,3 62,7 62,2 ÇİN ABD BREZİLYA BİRLEŞİK KRALLIK FRANSA 2,00% 0,00% Kaynak:OECD, FDI in figures, Nisan 2013 9 Dünya DDY çıkışları Dünya DDY çıkışları 2012 yılı: En çok DDY yapan ülkeler MİLYAR DOLAR 500 24,70% 25% 20% 400 15% 300 8,61% 200 6,00% 100 0 10% 5,05% 4,70% 4,39% 4,37% 351,4 122,5 85,3 71,8 66,8 62,4 62,2 ABD JAPONYA BELÇİKA BİRLEŞİK KRALLIK ALMANYA ÇİN FRANSA Kaynak:OECD, FDI in figures, Nisan 2013 5% 0% TOPLAM YILLIK DYY ÇIKIŞLARININA ORANI 30% 600 10 127 Oturum 1 DDY: TÜRKİYE EĞİLİMLERİ 11 Türkiye’ye DDY girişleri Türkiye’ye DDY girişleri 2002’den sonra bir eşik atlandı ancak sonrası gelmedi 20000 1,40% milyon dolar 25000 1,20% 1,00% 15000 0,80% 0,60% 10000 0,40% 5000 0,20% 0,00% 0 • • • Türkiye’ye DDY girişleri, 1990’lı yıllarda 1 milyar doların üstüne çıkamazken… … özellikle 2004 yılından itibaren bir yükseliş trendine girdi; tarihi rekorlar kırıldı. Ancak kriz sonrasında artış ortadan kalktı. • Aynı sıçrama ve sonrasındaki yavaşlama dünya toplam DDY girişlerine oransal olarak da kendisini gösteriyor. 12 128 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Türkiye’ye DDY girişleri Türkiye’ye DDY girişleri Birim GSYH başına DYY girişi (2012) Türkiye Çin DDY Girişleri (milyar dolar) GSYH (milyar dolar) Bin dolarlık GSYH başına çekilen DDY 789,2 12,4 15,7 8.358,3 253,4 29,4 Kaynak:OECD, World Bank 2012 13 Türkiye nereden DDY çekiyor? (2002-2012) Türkiye nereden DDY çekiyor? Sıra 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 • • Yatırım Yapan Ülke Hollanda Avusturya ABD Belçika Yunanistan Lüksemburg İngiltere Fransa Almanya İspanya Birleşik Arap Emirlikleri Toplam Toplam Yatırım Tutarı (milyar dolar) 16.739 8.586 8.529 7.320 6.659 6.614 6.610 6.113 5.551 4.319 3.756 80.796 2002-2012 yılları arasında Türkiye’ye giren 101 milyar dolar seviyesindeki DDY girişinin, 81 milyar doları 11 ülke üzerinden geldi. Hollanda ve Lüksemburg hem kaynak hem aracı ülke oldu. 14 129 Oturum 1 Türkiye’ye DDY girişleri Türkiye’ye DDY girişleri Sektörel dağılım Tarım Sektörü; 0,3% • Sanayi Sektörü; 34,9% Hizmetler Sektörü; 64,8% • Aslan payını hizmet sektörü alıyor. dünya eğilimlerine paralel, özelleştirmeler, banka satışları, perakende sektörü girişleri sanayi girişleri artmalı. Tarım yok denecek kadar az: potansiyel yüksek. 15 Türkiye’ye DDY girişleri Türkiye’ye DDY girişleri Sektörel eğilimler 25.000 20.000 15.000 10.000 5.000 0 2002 2003 2004 Hizmetler Sektörü 2005 2006 2007 Sanayii Sektörü 2008 2009 2010 2011 2012 Tarım Sektörü Hizmet Sektörü, global finansal krizden en çok etkilenen sektör oldu. Sanayi Sektörü, krize rağmen kriz öncesi rakamları geride bıraktı. Tarım Sektörü, yok denecek kadar az bir DDY çekmektedir. Bu aynı zamanda büyük bir potansiyel olarak değerlendirilebilir. 16 130 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Hizmet sektörü girişlerinde finans ve iletişim ağırlıkta… Hizmet sektörü girişlerinde Diğer; 11,2% Bilgi ve İletişim; 17,2% İnşaat ; 4,9% Toptan ve perakende ticaret ; 7,5% • Son 11 yılda hizmet sektörü içerisinde Finans ve Sigorta Faaliyetleri yüzde 59,2 oranla en önemli DDY girişini sağladı. Finans ve sigorta faaliyetleri; 59,2% 17 …Sanayide ise imalat (2002-2012) …Sanayide ise imalat (2002Madencilik ve Taşocakçılığı ; 3,7% Su Temini, Kanalizasyon, Atık Yönetimi ve İyileştirme Faaliyetleri; 0,1% Elektrik, Gaz, Buhar ve İklimlendirme Üretimi ve Dağıtımı; 34,4% İmalat Sanayii ; 61,8% 18 131 Oturum 1 TÜRKİYE VE DDY: BİR ARA ÖZET 19 Türkiye ve DDY Türkiye ve DDY Özet • Türkiye uzun yıllar ihmal edilebilir seviyede DDY çektikten sonra, son 11 yılda hatırı sayılır miktarda DDY çekmeyi başardı. • Son yıllarda krizin de etkisiyle DDY girişleri nisbeten yavaşladı. • Türkiye’nin dünya DDY girişlerinden aldığı pay, Türk ekonomisinin dünya GSYH’si içindeki payından fazla. • Ancak, yine de Türkiye’nin potansiyeli daha yüksek DDY çekmesine müsait: – Büyük iç pazarı – Lokasyonu; nüfusça/gelirce zengin veya büyüyen pazarlara yakınlığı: • Avrupa • Rusya • Ortadoğu • Asya • Afrika – Beceri sahibi insan kaynağı – Verimliliğe oranla ucuz ücretler – Connectivity: çevre ülkelerle bağları • Din • Dil • Kültür • Diaspora 20 132 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi TÜRKİYE VE DDY: AKILLI DDY POLİTİKALARINA DOĞRU 21 DDY DDY Kaynak giriş ve çıkış süreci Yatırımı yapan ülke Yatırımı alan ülke Dış Yatırımcı Yatırım Dış yatırım süreci: kaynak ve döviz girişi Yatırım faaliyetlerinden elde edilen gelirler İşçilere ödemeler Yatırımı alan devlete ödenen vergiler Üretim sırasında yurt içinden satın alınan hizmet ve mallar Üretim sırasında yurt dışından satın alınan hizmet ve mallar Müteşşebis karları Dış yatırım süreci: kaynak ve döviz çıkışı 22 133 Oturum 1 Ülkeler neden ve nasıl DDY çekiyor Ülkeler neden ve nasıl DDY Tasarruf: Düşük Teknoloji: Yüksek Özel Sermaye Birikimi: Yüksek Döviz Rezervleri: Yüksek Tasarruf: Orta-Yüksek Teknoloji: Yüksek Özel Sermaye Birikimi: Yüksek Döviz Rezervleri: Yüksek Tasarruf: Orta Teknoloji: Orta Özel Sermaye Birikimi: Orta Döviz Rezervleri: Düşük-Orta Tasarruf: Düşük-Orta Teknoloji: Düşük Özel Sermaye Birikimi: Düşük Döviz Rezervleri: Düşük Tasarruf: Düşük Teknoloji: Düşük Özel Sermaye Birikimi: Düşük Döviz Rezervleri: Düşük Örn: ABD, Avrupa Ülkeleri 1990 ve 2000’ler Örn: Singapur 2000’ler Örn: Doğu Avrupa, Türkiye ve Çin 2000’ler Örn: Doğu Avrupa 1990’lar Örn: Afrika 2000’ler, Singapur 1960’lar DDY Çekebilme Nedenleri: • Kalifiye insan gücü • Büyük iç pazar • Ülke içinde üretimi zorunlu kılan korumacılık politikaları • Connectivity • Vergi ve düzenleme avantajları DDY Çekme İsteğinin Sebebi: • Kaliteli istihdam sağlama • İlave sermaye birikimi sağlama • İlave bilgi transferi sağlama • İlave teknoloji transferi sağlama DDY Çekebilme Nedenleri: • Kalifiye insan gücü • Büyük iç pazar/büyük pazarlara erişim • Ülke içinde üretimi zorunlu kılan korumacılık politikaları • Connectivity DDY Çekme İsteğinin Sebebi: • İlave bilgi transferi sağlama • İlave teknoloji transferi sağlama DDY Çekebilme Nedenleri: • Ucuz işçilik • Kalifiye insan gücü • Büyük iç pazar • Önemli dış pazarlara yakınlık • Vergi ve düzenleme avantajları DDY Çekme İsteğinin Sebebi: • Standart teknolojilere erişim • İlave sermaye birikimi sağlama • Sanayi ve hizmet sektörünü geliştirme • Döviz birikimi isteği • İstihdamı artırma DDY Çekebilme Nedenleri: • Ucuz işçilik • Önemli dış pazarlara yakınlık • Kalifiye insan gücü DDY Çekme İsteğinin Sebebi: • Yeni teknoloji sağlama • İlave sermaye birikimi ile sanayileşme arzusu • Döviz birikimi isteği • İstihdamı artırma DDY Çekebilme Nedenleri: • Ucuz işçilik • Büyük iç pazar DDY Çekme İsteğinin Sebebi: • Yerli tasarrufların yetersiz kalması sebebiyle istihdamı artırmak • Döviz birikimi isteği 23 Türkiye Türkiye Nasıl bir DDY ve DDY Politikası? • DDY alıcı ülke açısından bir yükümlülüktür; başta kaynak girişli sonradan kaynak çıkışı sağlar. Alıcı ülkenin DDY’dan beklediği faydaları tanımlaması ve azami fayda sağlanması gerekir. • Her DDY iyi olabilir; ama bazıları daha iyidir; Türkiye’nin kaliteli DDY’yi çekmesi gerekiyor. – Akıllı DDY politikalarının tasarlanması ve uygulanmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Günün sonunda DDY alıcı ülkeye ait değildir. • İstihdam sağlar • Kar üretip geri götürmek ister – Tamamen iç pazara odaklı DDY sonuçta kar tranferi yaparak cari dengeyi kötüleştirir; orta uzun vadede döviz dengelerine zarar verebilir. – Düşük katma değerli DDY Türkiye’de istihdamı artırsa da daha çok düşük ücretli, beceri seviyesi düşük istihdama destek olabilir. • Yanlış: DDY Politikası 1.0 / Gelsin de kim olursa olsun. • Doğru: DDY Politikası 2.0 / “Akıllı” DDY politikaları • – İhracat ağırlıklı: döviz dengelerine olumlu etki yapabilen, – “Kalıcı”: karını geri transfer eğilimi düşük olan, – Katma değeri yüksek / AR-GE yoğun: daha kaliteli istihdam etkisi üreten, – Pozitif dışsallık üretebilen, – Tedarik zincirine yerli üreticileri katan. Doğru: Etki Değerlendirmeleri yapılmalı (ex-ante ve ex-post): Şu ana kadarki DDY girişlerinin fayda ve maliyetleri. 24 134 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi TÜRKİYE NASIL DAHA ÇOK YATIRIM ÇEKEBİLİR? 25 Daha iyiye yolculuğa mevcut durumun samimi analiziyle başla Az eleştiri almak için kendini eleştir ve bunu sistematik hale getir. 26 135 Oturum 1 Dünya Bankası İş Yapma Kolaylığı Endeksi ne söylüyor? Dünya Bankası İş Yapma Kolay Sıra 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 67 68 69 70 71 72 73 183 184 185 Ülke Singapur Hong Kong SAR, Çin Yeni Zelanda ABD Danimarka Norveç İngiltere Güney Kore Gürcistan Avusturalya Azerbaycan Dominik Trinidad ve Tobago Kırgız Cumhuriyeti Türkiye Romanya İtalya Kongo Çat Afrika Cumhuriyeti • Türkiye iş yapmanın zor olduğu bir ülke görünümünde; ölçüm hataları olabilir. Ancak temel mesaj bu. • 2023’de dünyanın en büyük 10 ekonomisi içine girilmesi için, şimdiden dünyada iş yapmanın en kolay olduğu 10 ülke arasında girilmesi gerekiyor. 27 Dünya Bankası İş Yapma Kolaylığı Endeksi ne söylüyor? Dünya Bankası İş Yapma Kolay 180 160 140 120 100 80 60 40 20 0 İş Kurma Yapı İzni Elektrik Temini Mülk Edinme Kredi Alma Yatırımcının Vergi Ortamı Dış Ticaret Korunması DB 2013 Sıralama • • • DB 2012 Sıralama Hukuki Yaptırım Gücü İflas ve Şirket Kapatma Süreci Türkiye bazı alanlarda orta sıralarda, bazı alanlarda ise çok gerilerde yer alıyor. İş yapma ortamının düzeltilebilmesi için şirket kapatma ve yapı izinleri gibi Türkiye’nin çok zayıf olduğu alanlarda hızlı iyileşmeler sağlanabilir. Türkiye’nin ortalarda yer aldığı enerji alt yapısına ve bankacılık sektörüne erişim ve vergi ortamı, dış ticaret gibi alanlarda daha çok gayret gerekiyor. Zira, bu alanlarda diğer ülkeler de mesafe kat etmektedir. 28 136 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi GCI (Global Competitiveness Index) ne söylüyor? GCI (Global Competitiveness GCI 2012-2013 GCI 2011-2012 (142 ülke içinden) GCI 2010-2011 (139 ülke içinden) PUAN SIRA/144 4,5 4,3 4,2 43 59 61 Puan Sıra 70 4,5 60 4,3 4,1 50 40 2010-2011 2011-2012 2012-2013 2010-2011 2011-2012 2012-2013 İyi haber: Türkiye rekabetçilikte iş yapma kolaylığına oranla daha ileri sırada yer alıyor. Son yıllarda Türkiye’nin rekabetçilik gücü artıyor; sıralamada yükseliyor. Kötü haber: Türkiye hala 43. sırada yer alıyor. 29 GCI (Global Competitiveness Index) ne söylüyor? GCI (Global Competitiveness Puan Sıra/144 GCI 2012-2013 GCI 2011-2012 (142 ülke içinden) GCI 2010-2011 (139 ülke içinden) 4,5 4,3 4,2 43 59 61 Temeller (36,2%) Kurumlar Altyapı Makroekonomik Durum Sağlık ve Temel Eğitim Verimliliği Artıran Faktörler (50,0%) Eğitim ve Öğrenim Mal Piyasası Verimliliği Emek Piyasası Verimliliği Finansal Piyasa Gelişmişliği Teknolojiye Hazır Olma Piyasa Büyüklüğü Yenilikçilik ve Karmaşıklık Faktörleri (13,8%) İş Dünyasının Gelişmişliği Yenilikçilik 4,8 4,0 4,4 4,9 5,8 4,4 4,1 4,6 3,8 4,5 4,3 5,3 57 64 51 55 63 42 74 38 124 44 53 15 3,8 4,3 3,3 50 47 55 • Temellerde gerilerdeyiz. • Yenilikçilikte gerilerdeyiz. • Verimliliği artırıcı faktörlerde de olmamız gereken yerde değiliz. • 2023’de dünyanın en büyük 10 ekonomisi içine girilmesi için şimdiden rekabetçi gücü en yüksek 10 ülke arasında girilmesi gerekiyor. 30 137 Oturum 1 GCI (Global Competitiveness Index) ne söylüyor? GCI (Global Competitiveness İş Yapmada En Problemli Faktörler % Finansmana Erişim 14,1 Vergi Oranları 13,2 İşgücü Eğitim Yetersizliği 11,9 Bürokrasi 10,3 Kambiyo Düzenlemeleri 10,0 Vergi Düzenlemeleri 8,3 Altyapı Yetersizliği 8,2 Kısıtlayıcı İş Gücü Düzenlemeleri 5,5 Yenilikçilik İçin Kapasite Yetersizliği 5,4 Siyasi İstikrarsızlık 5,4 Enflasyon 3,4 İş Ahlakında Zayıflık 2,2 Yolsuzluk 1,0 Zayıf Halk Sağlığı 0,6 Suç ve Hırsızlık 0,3 Hükümet İstikrarı/Askeri Darbe 0,2 31 GCI (Global Competitiveness Index) ne söylüyor? GCI (Global Competitiveness Türkiye'nin En Zayıf Olduğu Yönler GCI 2012-2013 Kurumlar Terörizmin İş Maliyeti Organize Suç Makro Ekonomik Durum Milli Tasarrufun GSYH'ya Oranı Yüksek Eğitim ve Talim Matematik ve Bilim Eğitiminin Kalitesi Mal Piyasası Etkinliği Vergilemenin Etkisi ve Boyutu Yabancı Mülkiyetin Yaygınlığı İthalatın GSYH'ya Oranı İş Gücü Piyasası Etkinliği İşçi-İşveren İlişkilerindeki Dayanışma Gereğinden Fazla Çalışmanın Maliyeti İş Gücündeki Kadınlar, Erkeklere Oranı Puan Sıra 4,2 4,6 130 102 12,5 115 3,5 100 3,0 4,2 33,5 117 101 105 4,0 30,0 0,4 104 125 131 32 138 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi GCI (Global Competitiveness Index) ne söylüyor? GCI (Global Competitiveness Türkiye'nin En Zayıf Olduğu Yönler GCI 2012-2013 Puan Sıra 4,2 4,6 3,3 3,5 3,3 4,0 4,2 4,2 130 102 86 83 80 81 96 73 4,6 88,7 77 98 12,5 6,5 115 93 77,6 3,5 3,5 3,8 4,0 93 82 100 97 77 Kurumlar Terörizmin İş Maliyeti Organize Suç Fikri Mülkiyetin Korunması Yargı Bağımsızlığı Hükümet Düzenlemeleri Yükü Polis Hizmetlerinin Güvenilirliği Kurumsal Kuralların Etkinliği Azınlık Hak Sahiplerinin Korunması Altyapı Elektrik Arzı Kalitesi Cep Telefonu Üyelik Oranı/100 Nüfus Makro Ekonomik Durum Milli Tasarrufun GSYH'ya Oranı Enflasyon, Yıllık % Değişim Yüksek Eğitim ve Talim Ortaögretim Kayıt, Brüt % Egitim Sisteminin Kalitesi Matematik ve Bilim Eğitiminin Kalitesi Yönetim okullarının Kalitesi Araştırma ve Eğitim Hizmetlerinin Uygunluğu 33 GCI (Global Competitiveness Index) ne söylüyor? GCI (Global Competitiveness Türkiye'nin En Zayıf Olduğu Yönler GCI 2012-2013 Mal Piyasası Etkinliği Vergilemenin Etkisi ve Boyutu Yabancı Mülkiyetin Yaygınlığı Toplam Vergi Oranı, % Kar Ticaret Bariyerlerinin Yaygınlığı Gümrük Prosedürlerinin Yükü Alıcının Kapsamlılığı İthalatın GSYH'ya Oranı İş Gücü Piyasası Etkinliği İşçi-İşveren İlişkilerindeki Dayanışma Gereğinden Fazla Çalışmanın Maliyeti Beyin Göçü Finansal Piyasaların Gelişimi Risk Sermayesi Bulunulurluğu Yasal Haklar, Endeksi, 0-10 (en iyi) Teknolojiye Hazır Olma Mobil Geniş Bant Üyeliği/100 Nüfus İş Karmaşıklığı Rekabet Avantajının Doğası Yetki Devretme İsteği Yenilikçilik Bilimsel Araştırma Kurumlarının Kalitesi Ar-Ge'de Üniversite-Sanayi İşbirliği Puan Sıra 3,0 4,2 41,1 4,0 3,6 3,3 33,5 117 101 81 98 96 84 105 4,0 30,0 3,4 104 125 75 2,5 4,0 73 99 8,8 73 3,2 3,3 86 97 3,4 3,6 88 70 34 139 Oturum 1 Türkiye Türkiye Lojistik Başarı Endeksi’nde (LPI) nerede? (2012) Sıra Puan Ülke Singapur Hong Kong, Çin Finlandiya Almanya Hollanda Danimarka Belçika Japonya ABD İngiltere Güney Afrika İtalya İrlanda Çin Türkiye Portekiz Malezya Polonya Yeni Zelanda Yunanistan Rusya 95 Fedarasyonu 155 Burundi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 23 24 25 26 27 28 29 30 31 69 4,13 4,12 4,05 4,03 4,02 4,02 3,98 3,93 3,93 3,90 3,67 3,67 3,52 3,52 3,51 3,50 3,49 3,43 3,42 2,83 2,58 1,61 35 Türkiye Türkiye Lojistik Başarı Endeksi’nde (LPI) nerede? • Lokasyon avantajı lojistik altyapı ve operasyon kalitesiyle anlam kazanıyor. • Bu sunumda kullanılan diğer sıralamalara göre Türkiye lojistik alanında daha iyi durumda. • Ancak geliştirmesi gereken alanlar var. • Türkiye’nin sıralamada yükselme potansiyeli yüksek. 36 140 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi Türkiye Türkiye Lojistik Başarı Endeksi’nde (LPI) nerede? (2012) TÜRKİYE POLONYA ABD ALMANYA Genel Endeks 3,51 3,43 3,93 4,03 Gümrük 3,16 3,30 3,67 3,87 Altyapı 3,62 3,10 4,14 4,26 Uluslararası Sevkiyat 3,38 3,47 3,56 3,67 4,09 Lojistik Yeterlilik 3,52 3,30 3,96 İzleme ve Takip 3,54 3,32 4,11 4,05 Vaktindelik 3,87 4,04 4,21 4,32 37 Türkiye Türkiye Lojistik Başarı Endeksi (LPI) Genel Endeks 4 3 Vaktindelik Gümrük 2 1 0 İzleme ve Takip Altyapı Lojistik Yeterlilik Uluslararası Sevkiyat 38 141 Oturum 1 Türkiye Türkiye Lojistik Başarı Endeksi (LPI) Genel Endeks 5 4 Vaktindelik Gümrük 3 2 1 0 İzleme ve Takip Altyapı Lojistik Yeterlilik ALMANYA Uluslararası Sevkiyat TÜRKİYE ABD POLONYA 39 Teşekkürler. Prof. Dr. Murat YÜLEK İstanbul Ticaret Üniversitesi İzmir İktisat Kongresi 2. Oturum Türkiye Yatırım Zirvesi 30 Ekim 2013 142 Sunum Sayın Prof. Dr. Ünsal Ban Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi 145 Oturum 1 2,00 2,00 • 1,82 1,65 1,50 1,46 1,40 1,41 Trilyon $ 1,22 1,00 1,32 • • 0,98 0,83 0,63 0,73 0,57 0,50 0,00 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 146 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi ABD Çin (121,1 Milyar $) Hong Kong (74,6 Milyar $) • • • • • • • • 147 (167,6 Milyar $) Oturum 1 • • • • 4.000 • 3.932,0 3.500 • 3.000 2.500 • 2.000 1.500 1.000 1.422,4 1.321,4 1.095,0 1.011,0 832,9 716,3 702,2 682,4 500 0 148 665,6 • Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi • 75,3 60% 50,9 58,5 77,8 70% 52,7 43,1 • 49,4 32,9 33,7 37 44 29,8 36 80% 18,8 30,5 90% 27,2 100% 24,7 10% 41,5 49,1 22,2 20% 47,3 56,9 • 50,6 66,3 67,1 63 56 70,2 64 30% 72,8 69,5 40% 81,2 50% 0% 1970 1980 1990 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Gelişmekte Olan Ülkeler Gelişmiş Ülkeler • • 149 Oturum 1 • • • • 100% 80% 60% . 40% 20% 0% 2003 2004 2005 2006 Hizmet 2007 2008 İmalat 2009 2010 2011 Ana 150 2012 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi • Hizmet Sektörü . İmalat Sanayi Ana Sektörler 3.000 • 2.929 2.667 2.500 2.000 1.500 1.960 1.852 1.368 1.271 1.171 1.121 1.073 814 1.000 500 0 151 Oturum 1 • 25,0 22,0 20,2 20,0 19,8 • Milyar $ 16,0 15,0 12,4 10,0 8,7 10,0 5,0 3,4 1,0 1,1 1,7 9,0 2,8 • • 0,0 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 • • • • 152 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi 4,5 Tüm Ülkeler Pay 4 • 4,2 Gelişmekte olan Ülkeler pay 3,5 – – 3,3 3 2,8 2,5 2,5 2 2 1,5 1,6 1,5 1,4 1 0,8 0,8 0,6 0,5 1,0 0,2 0,4 0,3 0,2 0,1 0 1,4 1,4 0,7 0,7 1,1 0,6 0,4 0,2 0,9 1,1 1,0 0,9 0,4 1980 1990 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 • 35,0 Türkiye 30,0 29,7 31,2 28,6 Gelişmekte olan Ülkeler 25,0 24,6 25,0 23,4 22,9 18,1 20,0 15,0 10,0 30,4 25,6 13,6 11,5 9,4 11,0 5,6 7,2 6,6 2000 2007 • 5,0 0,0 1980 • 14,4 1990 2008 2009 2010 2011 153 2012 Oturum 1 140 • 121,1 120 100 80 74,6 65,3 64,9 56,7 60 • 51,4 30,3 40 25,5 19,9 20 15,8 12,4 0 60 Hizmet • 50 Sağlık 40 Medya ve Eğlence 40 Tüketici Ürünleri 30 Lojistik ve Taşımacılık 30 Finansal Hizmetler Otomotiv ve Yan Sanayi 20 Eğitim 20 • 20 İnşaat ve Gayrimenkul 10 Diğer 0 10 20 30 40 50 60 154 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi 155 Oturum 1 • 350 328,9 300 250 200 150 122,6 84,2 100 84 71,4 66,9 50 53,9 51,1 44,3 42,4 4,1 0 9.000 8.051 8.000 7.000 • 6.357 6.000 5.000 4.000 3.000 2.000 1.000 3.195 2.996 2.633 1.254 1.160 1.129 1.003 801 0 156 Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi 157