Türkiye - 5. İzmir İktisat Kongresi

Transkript

Türkiye - 5. İzmir İktisat Kongresi
5. İZMİR İKTİSAT KONGRESİ
2013
5. İZMİR İKTİSAT KONGRESİ
2013
KÜRESEL EKONOMİK YENİDEN YAPILANMA
SÜRECİNDE TÜRKİYE EKONOMİSİ
30 EKİM
- 1 KASIM 2013 2
PANEL
OTURUMLARI
II. CİLT
II. CİLT
ANKARA 2014
Takım No: 978-605-9041-29-4 (Tk)
ISBN: 978-605-9041-31-7 (2.c)
Yayın ve referans olarak kullanılması Kalkınma Bakanlığının
iznini gerektirmez.
5. İZMİR İKTİSAT KONGRESİ
30 EKİM - 1 KASIM 2013
Birinci Gün
İçindekiler
Açılış Konuşmaları.....................................................................................1
Kapanış Konuşmaları..............................................................................35
Özel Oturum : Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde
Oturum 1
Türkiye Ekonomisi...........................................................57
: Küresel Yatırmlar ve Türkiye Ekonomisi.........................79
Ek: Sunumlar.......................................................................121
AÇILIŞ
KONUŞMALARI
30 Ekim 2013
Konuşmacılar
Sayın Aziz Kocaoğlu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Sayın Mustafa Toprak İzmir Valisi
Sayın Cevdet Yılmaz Kalkınma Bakanı
Sayın Ali Babacan Başbakan Yardımcısı
Sayın Jim Yong Kim Dünya Bankası Başkanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başbakan
Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı
Açılış Konuşmaları
Açılış Konuşmaları
Sunucu- Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız, Değerli
Konuklar, Değerli Basın Mensupları, Türkiye Cumhuriyetinin ekonomi
politikalarının temellerinin atıldığı İzmir İktisat Kongresinin 90’ıncı
yıldönümünde, Kalkınma Bakanlığı tarafından beşincisi düzenlenen İzmir
İktisat Kongresiyle Türkiye ve dünya ekonomisini tartışmaya devam
ediyoruz.
Yakın bir gelecekte dünyanın gelişmiş ilk on ekonomisi arasına girmeye
hazırlanan, kalkınma performansıyla da gelişmekte olan ülkelere örnek olan
ülkemizin bu tarihi vizyon toplantısında sizlerle buluşmanın mutluluğunu
yaşıyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle tüm değerli konuklarımıza hoş
geldiniz, şeref verdiniz diyoruz.
Hoş geldiniz, şeref verdiniz efendim.
Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Değerli Konuklar,
Şimdi sizleri Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
Gazi ve Şehitlerimizin manevi huzurunda saygı duruşunda bulunmaya,
ardından İstiklal Marşımızı söylemeye davet ediyorum.
Değerli Konuklar,
Ana teması küresel ekonomik yeniden yapılanma sürecinde Türkiye
ekonomisi olan 5. İzmir İktisat Kongresinde dünya ekonomisine,
makroekonomik, sektörel, bölgesel ve tematik alanlara ilişkin
gerçekleştirilecek birçok oturumun yanında Ege Bölgesi, İzmir ve EXPO
2020 adaylığıyla ilgili özel oturumlar da düzenlenecektir.
Değerli Konuklar,
Şimdi yüksek müsaadenizle açılış konuşmalarına geçiyoruz.
Konuşmalarını yapmak üzere İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın
Aziz Kocaoğlu’nu kürsüye davet ediyoruz.
Aziz Kocaoğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı- Sayın
Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Saygıdeğer Hanımefendiler,
Beyefendiler, Değerli Konuklarımız,
Özgürlük ve bağımsızlık savaşının başladığı ve yepyeni bir ülkenin
kuruluşunun müjdelendiği kente, İzmir’imize hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Sizleri 5. İzmir İktisat Kongresinin açılışında temsilcileri olmaktan
1
Açılış Konuşmaları
her zaman büyük onur duyduğum İzmirli hemşerilerim adına saygıyla
selamlıyorum. Büyük kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk’ün henüz
Cumhuriyeti ilan etmeden ilk iktisat kongresini İzmir’de toplaması elbette
tesadüf değildir.
Kentin yurtseverliği, gelişmişliği, dışa açıklığı, hoşgörü ve demokrasi
kültürünün zenginliği, kongrenin İzmir’de yapılmasının en büyük etkenidir.
İzmirliler bundan büyük bir gurur duymaktadır. Esas hedef yeniden
uygarlığa katılma meselesidir. Türkiye’nin varoluşunda, uygarlığa yeniden
katılmasında odak noktasıdır İzmir. Diğer taraftan demokratik bir ülkenin ilk
tohumları da bu kongrede atılmıştır.
17 Şubat-4 Mart 1923 tarihlerinde gerçekleştirilen ilk kongrenin davetli
ve katılımcılarına bakıldığında tüm toplum kesimlerinin yer aldığı, görüş,
öneri ve beklentilerinin paylaşıldığı görülmektedir. Mustafa Kemal, böylece
çağının çok ötesinde görüşlere sahip öncü bir lider olduğunu bir kez daha
ortaya koymuştur. Dileğimiz bu kongrenin ülkemiz ve insanlarımızın
ihtiyaç ve beklentilerine cevap niteliğinde sonuçlar üretmesidir. Kongre
zamanlaması oldukça doğru belirlenmiştir.
Bugün, dünya ve Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu koşullar
dikkatle incelendiğinde bir dönüşüm zorunluluğu kendisini fazlasıyla
hissettirmektedir. Aksi taktirde bu durağan ekonomik iklim 2020’li yıllara
kadar sürebilecektir. Türkiye’de ülke potansiyelini harekete geçirerek
gelişmeyi hedefleyen, insan ve üretimi referans alan, sürdürülebilir çevre
altyapısına sahip yeni bir büyüme stratejisi ya da yeni bir kalkınma modeline
ihtiyaç vardır.
Üretim mutlaka teşvik edilmelidir. Tarım ve hayvancılığımız mutlaka
desteklenerek üretim ve ihracat potansiyelimiz artırılmalıdır. Sahip
olduğumuz büyük potansiyeli yeterince kullanmadığımız bir gerçektir. Bu
sadece bugünün sorunu değildir. Geçmişten gelen bir rahatsızlıktır. Türkiye
artık bu rahatsızlıktan kurtulmak zorundadır. Bunun yolu üretimdir, işçilerin
verimliliğini artırmaktır. Bunun yolu ücret politikalarının yeniden gözden
geçirilmesidir. Taşeronlaşma mutlaka kaldırılmalıdır.
Ama, mutlaka asgari ücret gibi azami ücret de belirlenmeli, ülke
ekonomisinin üretebileceği optimum ücret belirlenmelidir. Bunun için
mutlaka yasal düzenlemeler gerekmektedir. Ama bu arada asgari ücret gibi
azami ücretin de, tekrar altını çiziyorum, mutlaka belirlenmesi gerekmektedir.
2
Açılış Konuşmaları
Sendikalarımız, işverenle el ele üretimin, verimliliğin ve karlılığın
artması için mücadele etmelidir. Çok büyük önem taşıyan eğitim
sistemimizin aklı ve bilimi referans alan, sorgulayan nesiller yetiştirecek
bir nitelik kazanması gerekmektedir. Emrivakiler yerine istişare ve
katılımcılık öne çıkmalıdır.
Kentimiz İzmir’e baktığımızda, gelişmiş illerden az gelişmiş illere
kaynak aktarımı normal bir durumdur ancak bunun makul düzeylerde
olması gerekmektedir. İzmir’in bölgesel teşvik kapsamında bulunduğu
yer, kentimizdeki sanayi ve istihdam gücü açısından her geçen gün daha
büyük tahribatlar yaratmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım,
İzmir’in EXPO 2020 adaylık sürecindeki destekleriniz için devletimize
ve hükümetimize çok teşekkür ediyoruz. Umarım hep birlikte bu
projeyi gerçekleştiririz, başarırız. Hedefimiz dünyadaki en önemli
organizasyonlardan biri olan EXPO’nun ev sahipliğini üstlenebilmek ve
kentimizi ve ülkemizi yüzlerce ülkenin buluştuğu bir dünya sahnesine
dönüştürmektir. Hedefimiz yerelde kalkınma stratejilerini tümüyle
gerçekleştirmek ve kentimize yaraşır bir kalkınmayı, gelişmeyi
sağlamaktır.
Sözlerimi tamamlarken çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarı
Mustafa Kemal Atatürk’ü ve arkadaşlarını bir kez daha saygıyla anıyorum.
Türk Ulusu Cumhuriyet devrimlerine, Atatürk ilkelerine ve tam bağımsızlık
inancına, Cumhuriyet burçlarında dev bir bayrak gibi yükselmeye devam
edecektir. Yurtta barış dünyada barış yolumuzu aydınlatan en büyük
erdem ve olanağımızdır. 5. İzmir İktisat Kongresinde emeği geçenleri ve
katılımcıları İzmir halkı adına saygıyla selamlıyorum. Arz ederim.
Sunucu- Sayın Kocaoğlu’na teşekkür ediyoruz. Saygıdeğer Konuklar,
Konuşmalarını yapmak üzere İzmir Valisi Sayın Mustafa Toprak’ı
kürsüye davet ediyoruz.
Mustafa Toprak, İzmir Valisi- Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın
Başbakanım, Başbakan Yardımcımız, Bakanlarımız, Dünya Bankasının
Değerli Başkanı, İzmir İktisat Kongresi için yurt içinden ve yurt dışından
kongreye katılan Değerli Delegasyon, Değerli Konuklarımız, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum, İzmir’e hoş geldiniz demek istiyorum.
3
Açılış Konuşmaları
Öncelikle Sayın Cumhurbaşkanım zatıâlileriniz başta olmak üzere
Sayın Başbakanımıza, Sayın Bakanlarımıza İzmir iline teşriflerinizden
dolayı tekrar teşekkür ediyor, hoş geldiniz diyor, saygılarımı sunuyorum.
Ayrıca Dünya Bankası Başkanımıza, misafirimiz, konuğumuz olmak
üzere, tüm delegasyona da İzmir’e teşriflerinden dolayı ve Ege’nin incisi
İzmir’e gelmelerinden ve konuk olmalarından dolayı ayrıca teşekkürlerimi
iletmek istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanım sözlerimi fazla uzatmak istemiyorum,
zatıâlileriniz de, Sayın Başbakanım da konuşacaklar ama İktisat Kongresinin
İzmir denilince ayrı bir önemi var şüphesiz ki. Bu önem çerçevesinde
yeni Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda, ekonomik ve sosyal
politikaların belirlenmesinde önemi çok açık ve net ama sonraki aşamalara
baktığımızda da beşincisi de dâhil olmak üzere İzmir’de düzenleniyor
olmasının ayrı bir önemi var. Şüphesiz ki İzmir tüm bu iktisadi ve sosyal
gelişimler çerçevesinde payını alıyor, önemli bir noktaya geliyor.
İzmir geneline baktığımızda şu anda yürütülmekte olan çok önemli
projeler var. Çandarlı Limanının yapımı hızla devam ediyor. İzmirİstanbul otoyolunun çalışması devam ediyor, gerek buradan gerek İstanbul
tarafından, iki taraflı çalışmalar devam ediyor. Manisa ile aramızdaki
Sabuncubeli Tüneli devam ediyor, Konak Tüneli özellikle trafiğin
rahatlaması açısından önemli bir çalışma, bunlar devam ediyor.
Bunlarla birlikte lojistik merkez de dâhil olmak üzere çalışmalar devam
ediyor. Aliağa bölgesindeki sanayileşmeye dikkat çekmek istiyorum
özellikle uygulanan teşvik tedbirleri ve o yöndeki yönlendirmelerle
birlikte özel sektörün orada ciddi yatırımları var, bunlar da İzmir’e katkı
sağlamak noktasında önemli gelişmeleri içeriyor. Bunlarla birlikte gerek
eğitim kampüsleri gerek sağlık kampüsleri olmak üzere köye, köylüye,
kırsal kesime önemli katkılar sağlanıyor.
Kentsel dönüşümde çok önemli gelişmeler var. Tüm bu ulaştırma
projeleri ve diğer bakanlıklarımızın projeleri ile birlikte çok önemli bir
ivme kazanıyor. Gerek bugüne kadar üzerinde barındırdığı değerler,
gerekse bu yatırım faaliyetleriyle İzmir aslında kabuğunu aşma noktasına
geldi hatta kırıyor ve bu yönde olumlu bir şekilde de ilerliyor.
Sayın Başbakanımıza, hükümetimize bu konuda İzmir’e vermiş
oldukları destekler, katkılar ve oluşturulan yeni projelerle İzmir’in mevcut
4
Açılış Konuşmaları
durumundan daha iyi noktalara gitmesi için sağlamış oldukları katkılardan
dolayı şükranlarımı sunuyorum. İnanıyorum ki tüm bu projelerle birlikte
İzmir çok daha iyi bir noktaya gelecektir.
Sadece Sayın Cumhurbaşkanım, Çandarlı Limanının bitmesiyle birlikte
tüm ulaşım ağları ve ulaşım ağlarıyla birlikte çok önemli gelişmelerin,
aslında kabuğu kıracak noktalarda gelişmelerin yaşanacağını biliyorum.
Çünkü ulaştırma, tüm bu gelişmelerin ana merkezinde bulunuyor, şüphesiz
ki bu gelişmeler İzmir adına sevindirici.
Bu güzellikler yanında önemli bir durum var. Bu İzmir’in EXPO
2020 adaylığı ve 27 Kasım’ın hemen öncesinde 5. İktisat Kongresinin
düzenlenmesi çok olumlu ve katkı sağlayan bir durum olmuştur. Bununla
birlikte gerek EXPO hedefi, gerek 2020 hedefi ve 5. İktisat Kongresi
bu manada hem İzmir’e hem İzmir’in geleceğine önemli katkılar
sağlayacaktır. Ben İzmir halkı adına hem zatıâlinize, Sayın Başbakanımıza
ilimize göstermiş olduğunuz tüm katkı, yardım ve desteklerden dolayı
şükranlarımı sunuyorum.
5. İktisat Kongresinin ülkemize, ilimize ve ekonomik kırılmaların
yaşandığı bir noktada tüm dünya milletlerine katkılar sağlamasını
diliyorum.
Sayın Başbakanımıza, Kalkınma Bakanımıza ve çalışma ekibine de
huzurlarınızda şükranlarımı sunmak istiyorum. Çünkü çok önemli bir
konferans gerçekleşiyor. Yerinden, yerelden katkı sağlayan arkadaşlara
da teşekkür ediyorum ve hayırlara vesile olmasını dileyerek sizlere
tekrar teşriflerinizden dolayı şükranlarımı sunuyorum, saygılarımla
selamlıyorum, teşekkür ediyorum.
Sunucu- Sayın Valimize teşekkür ediyoruz.
Değerli Konuklar,
Konuşmalarını yapmak üzere Kalkınma Bakanımız Sayın Cevdet
Yılmaz’ı kürsüye arz ediyorum, buyurun Sayın Bakanım.
Cevdet Yılmaz, Kalkınma Bakanı- Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın
Başbakanım,
Ülkemizin ve dünyanın farklı yerlerinden bugün İzmir’e gelen,
bu toplantımıza teşrif eden çok Değerli Misafirler, Hanımefendiler,
Beyefendiler, Değerli Basın Mensupları, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
5
Açılış Konuşmaları
Dün Cumhuriyetimizin 90’ıncı yıldönümünü idrak ettik, hep birlikte
kutladık. Aynı zamanda Marmaray gibi dev bir projenin hizmete girişine
hep birlikte tanık olduk. Çok güzel bir günden sonra, o günün ardından
bugün yine çok önemli bir toplantıda bir araya gelmiş bulunuyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, bundan 90 yıl önce
Cumhuriyet ilan edilmeden 17 Şubat–4 Mart tarihleri arasında İzmir’de
ilk iktisat kongresi toplandı. Tarihi bir kongre oldu, tarihi kararlar alındı.
Her şeyden önce ben şunun altını çizmek isterim, Cumhuriyeti kuranlar
bu kongrede askeri ve siyasi başarıların ekonomik başarılar olmadan bir
anlam ifade etmeyeceğini çok net bir şekilde ortaya koydular.
Gerek Gazi Mustafa Kemal Atatürk gerek Kazım Karabekir Paşa, o
dönemde yaptıkları açılış konuşmalarına baktığımızda, bunu çok açık
ve net bir şekilde ifade ediyorlar. Sadece bir kısa alıntı yapacak olursam;
Gazi Mustafa Kemal diyor ki zamanımız bir iktisat devresinden başka bir
şey değildir. Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar,
iktisadi zaferler ile taçlandırılmadığı sürece devamlı olamazlar, süreklilik
kazanamazlar.
Yine Kazım Karabekir Paşa da aynı şekilde askeri zaferin yanına
vakit geçirmeden iktisadi zaferleri dahi ilave etmemiz gerektiğini bu
konuşmalarında ortaya koyuyorlar. Dünya tarihinde biliyoruz her zaman
için bu böyle. Üretim gücü, iktisat gücü, bir ülkenin aslında gerçek
bağımsızlığını ve çok daha büyük bir özgüven içinde dünya milletleri
arasında yer almasını sağlıyor. İşte böyle bir kongrenin, tarihi bir kongrenin
de beşincisini bugün inşallah hep birlikte gerçekleştireceğiz.
Burada İzmir tercih edilmiş mekân olarak. Bu da bir tesadüf değil
elbette. İzmir doğunun batısı, batının doğusu bir ilimiz. Tarihten itibaren
baktığınız zaman dünya ekonomisi ile Türkiye ekonomisinin kesişim
noktasında olan çok önemli illerimizden bir tanesi. O tarihte de yine dünya
ekonomisi ile ilişki olmadan kalkınmanın, gelişmenin olmayacağı ifade
edilmiş.
Baktığınız zaman Birinci İktisat Kongresinde daha liberal bir ekonomik
yapının tercih edildiğini görüyorsunuz. O günün dünyasında Sovyetler
Birliği kaynaklı sosyalist düzen de ekonomik tercih olarak söz konusuydu
ama Cumhuriyeti kuranlar onu tercih etmediler, o günün şartlarında daha
piyasa düzenine yakın bir politikayı belirlediler. Yine dünyadan sermayenin
6
Açılış Konuşmaları
Türkiye’ye gelmesi için çağrıda bulundular ama tabi ki bizim kanunlarımıza
göre, ilkelerimize göre bu sermayeye de açık olduğumuzu çok net bir şekilde
yine bu konuşmalarda görüyoruz. Hep bir dönüm noktalarında gerçekleşmiş
iktisat kongrelerimiz.
Bugüne kadar dört iktisat kongresi oldu. İkincisi 1981 yılında Türkiye’nin
dışa açılma politikalarının başladığı döneme denk geliyor. İthal ikameci bir
politikadan, kapalı bir ekonomiden açık bir ekonomiye geçtiğimiz dönemde
gerçekleştirildi. Üçüncüsü yine tarihi bir dönemeç noktasında, soğuk savaşın
bittiği ve dünyada farklı bir ortama geçilen 1992 yılında gerçekleştiriliyor.
Dördüncü Kongremiz, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) sürecinde çok
önemli bir aşamaya geldiği 2004 yılına denk geliyor ve o tarihte yine burada
İzmir’de gerçekleştiriliyor. Aşağı yukarı on yıllık aralıklarla son dönemlerde
İzmir İktisat Kongresinin gerçekleştiğini görüyoruz.
Beşinci kongremiz de yine dünyanın önemli bir kırılma noktasında
meydana gelmiş durumda. Biliyorsunuz küresel kriz 2008–2009 yılından
bugüne tüm ülkeleri, tüm dünyayı etkiliyor. Dünyada gerçekten çok önemli
bir dönüşüm sürecinden geçiyoruz. Bir taraftan da üretim ekseninin ağırlık
merkezinin Asya’ya kaydığı, gelişmekte olan ülkelerin dünyada artık daha
fazla söz sahibi olmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz. İşte tam da
böyle bir dönemde ana tema olarak küresel ekonomik yeniden yapılanma
sürecinde Türkiye ekonomisi başlığıyla 5. İzmir İktisat Kongresini hep
birlikte gerçekleştireceğiz.
Ülkemiz, Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllardan bu yana gerçekten
büyük mesafeler aldı. O günün istatistikleriyle tabi, o günün şartlarıyla, elde
ettiğimiz istatistiklerle bakarsak, Cumhuriyet kurulduğunda 570 milyon
dolarlık bir ekonomimiz vardı. 45-50 dolar civarında bir kişi başına gelirimiz
söz konusuydu. Milli gelirin içinde tarımın payı yüzde 40’ın üzerindeydi.
İstihdam içinde tarım yüzde 90’dan fazla bir paya sahipti. İthalatımız 87
milyon dolar, ihracatımız sadece 51 milyon dolardı ve 1930’lara kadar
geldiğimizde bile okuma yazma bilenlerin oranı yüzde 20’nin altındaydı.
Öğretmen sayımız on bin civarındaydı, öğrenci sayımız 340 bin civarındaydı.
Bu şartlardan bu güne geldiğimizde Türkiye çok önemli bir mesafe almış
durumda. 90 yılda gerçekten çok önemli kazanımlar elde etmiş durumdayız.
Son on yılda yaptığımız reformlar büyük bir ivme katarak ekonomimizi
bugün çok önemli bir yere getirmiş durumda. Geçen yıl itibarıyla
786 milyar dolarlık bir ekonomimiz var. 10.500 dolar milli gelirimiz
7
Açılış Konuşmaları
var, ihracatımız yine geçen yıl itibarıyla 152,5 milyar dolar ve bütün bu
rakamlarla şimdi 2023’e yürüyoruz. 2023’te de yine 2 trilyon dolarlık bir
ekonomi, 25 bin dolarlık bir kişi başına gelir ve 500 milyar doları ihracatı
hedefleyen bir ülkeyiz. İşte bütün bu hedefleri nasıl gerçekleştireceğiz, yol
haritamızı nasıl şekillendirmeliyiz, dünyayı nasıl okumalıyız, dünyanın
gidişatını nasıl görüyoruz, yerli, yabancı bütün arkadaşlarımızla üç gün
boyunca inşallah, bütün bu hususları tartışacağız.
Bu kongrede bazı yenilikler yaptık; Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın
Başbakanım,
Çok kısa kısa başlıklar halinde onları da söyleyip konuşmamı
tamamlayacağım. Yurtdışından gelen katılımcılara daha fazla ağırlık
verdik. Bu kongrenin daha fazla uluslararası bir nitelik kazanması için
gayret ettik. Toplam olarak baktığınız zaman 243 panelistimiz var, 34 panel
gerçekleştiriyoruz, bunlar içinde 23 konuşmacımız yurtdışından gelen
misafirlerimiz. Dünya Bankasından, OECD’den, UNDP’den, IMF’den,
IFC’den, Avrupa Yatırım Bankasından misafirlerimiz var.
Yine bu dönem EXPO’yu öncelikli alan olarak gördük. Bu toplantının
İzmir’in EXPO sürecine de katkıda bulunması için azami gayret sarf ettik,
gerek tarihi belirlerken, gerekse içeriği şekillendirirken İzmir’in EXPO
hedefini dikkate aldık. Bir taraftan da ilk defa standlar oluşturduk. Onlardan
bir tanesi de bu EXPO standımız. Bu sürecin İzmir’in EXPO adaylığına da
katkı sunmasını istiyoruz.
Yine ilk defa özel sektöre ve öğrencilere daha fazla ağırlık verdik. Özel
sektörden 100 girişimcimize, başarılı olan girişimcimize yarın ödüller
vereceğiz, TOBB ile birlikte bir çalışma yaptık. Ayrıca ilk defa iktisat
talebeleriyle bir panel düzenliyoruz. Onların da geleceğe dönük bakış
açılarını alacağız. İzmir ve Ege konusunda 14 özel oturum yaptık. Madem
İzmir’de yapıyoruz bu işi, bu bölgenin geleceğini de yine bu bölgeden
insanlarla tartışalım istedik ve 14 oturumla bunu gerçekleştireceğiz.
Sergilerimiz, stantlarımız, hatıra paralarımız, hatıra pullarımız var. Bütün
bunlarla renkli bir kongre geçireceğimizi düşünüyoruz. Sosyal medyayı da
ilk defa kullandık, Facebook, Twitter, vs. diğer kanallarla internet üzerinde
bu kongre; kongredeki tartışmaları geniş kitlelere ulaştıracağız.
Ayrıca her şeyin kaydını alıp hem basılı halde hem de elektronik
ortamda toplumumuzun, ilgilenen tüm kesimlerimizin istifadesine
8
Açılış Konuşmaları
sunacağız. Katılımcı sayımız da gayet yüksek oldu, 3400’ü aşan, bugüne
kadar yapılan bütün kongrelerin çok çok üstünde bir katılımcı sayısına da
ulaşmış bulunuyoruz. O da gerçekten bizi çok sevindiriyor.
Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım bu kongrenin, bu tarihi
kongrenin, 5.’sini düzenlediğimiz bu kongrenin İzmir’imiz için, Ege
Bölgemiz için, ülkemiz ve dünya için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Burada yapılacak tartışmaların önümüzdeki süreçte politikalarımıza
katkıda bulunmasını temenni ediyorum. Şimdiden katılan ve katkıda
bulunacak olan herkese, şükranlarımı sunuyor, saygılarımı arz ediyorum.
Sunucu- Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz. Saygıdeğer konuklar
konuşmalarını yapmak üzere Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan’ı
kürsüye davet ediyoruz.
Ali Babacan, Başbakan Yardımcısı- Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın
Başbakanım, Değerli Bakan Arkadaşlarım, Dünya Bankasının Çok Değerli
Başkanı, Değerli Konuklar, Hanımefendiler, Beyefendiler,
Dün 90’ıncı yılını hep beraber kutladığımız Cumhuriyetimizle yaşıt olan
ve yakın tarihimiz için özel bir anlam taşıyan 5. İzmir İktisat Kongresinin
açılışı vesilesiyle sizlerle beraberiz. Tüm konuklarımıza hoş geldiniz
diyorum ve hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Ülkemizin 2023 hedeflerine ulaşma yolunda kararlılıkla yürüdüğü bu
dönemde düzenlemiş olduğumuz bu kongre hem küresel ekonominin
değerlendirilmesi açısından hem de Türkiye ekonomisinin pek çok
boyutuyla tartışılması açısından çok önemli bir platform olacak. Sözlerimin
hemen başında bu önemli organizasyonun açılışında bizlerle beraber
oldukları için Değerli Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımıza özellikle
şükranlarımızı iletmek istiyorum.
Kalkınma Bakanlığımıza da bu güzel organizasyon, bu başarılı
organizasyon için de teşekkürlerimi sunuyorum. Değerli konuklar 2008
yılından bu yana tüm dünyayı etkisi altına alan küresel kriz başlayalı beş yıl
oldu ve beş yıl geçmesine rağmen dünya ekonomisinde hala güçlü, dengeli
ve sürdürülebilir bir toparlanmanın sağlandığını söylemek maalesef güç.
Gelişmiş ülkelerde kamu borcu ve işsizlik oranları kriz öncesi seviyelerin
hayli üzerinde seyrediyor. Finans sektörüyle ilgili belirsizlikler bir miktar
azaldı ama bilançolara baktığımız zaman zayıf yapı hala devam etmekte.
Reel sektörde güçlü bir toparlanmanın olduğunu yine gelişmiş ülkelerde
9
Açılış Konuşmaları
hala göremiyoruz. Tüketici güveni kriz öncesi seviyelerinin çok çok altında.
Hele hele en son OECD’nin yaptığı araştırmaya baktığımızda, pek çok
ülkede halkın yönetime güveni ile ilgili göstergeler maalesef tarihi düşük
seviyelerde.
Gelişmekte olan ülkelere baktığımızda ise son on yıldır dünya ekonomisi
içinde payı hızla yükseldi gelişmekte olan ülkelerin ve küresel gayrisafi
hasılanın da şu anda yarısı gelişmekte olan ülkelere ait. Önümüzdeki
on yıllık dönem, geçmiş on yıla göre gelişmekte olan ülkeler açısından
büyüme oranlarının bir miktar daha düşük olduğu bir dönem olacak ama
yine de gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızı gelişmiş ülkelerin çok
üzerinde olmaya devam edecek ve bu yüzde 50’ye ulaşan pay önümüzdeki
her yıl kademe kademe artacak.
Bir bakıma dünyada ekonomik güç dengelerinin hızla değiştiği bir
dönemdeyiz ve unutulmamalı ki ekonomik güç dengelerindeki değişim er
ya da geç siyasi güç dengelerinde de görülecek. İşte bu tarihi dönemde
ülkenin siyasi reform, ekonomik reform ve dış politika tercihleri
önümüzdeki 10 yıllık, 20 yıllık, 30 yıllık dönemin belirleyicisi olacak.
Değerli konuklar, biz Türkiye olarak ekonomi politikalarımızın
merkezine hep güven kavramını yerleştirdik. Bunun da son derece olumlu
sonuçlarını geçtiğimiz 11 yıl boyunca gördük. Güven kendiliğinden
oluşmadı. Sözler verdik, tuttuk. Tutamayacağımız sözleri asla vermedik.
Programları açıkladık, uyguladık. Hedefler koyduk, o hedeflere doğru
samimi bir şekilde çaba gösterdik, ülkemizin siyasi ve ekonomik istikrarını
hep temel öncelik olarak aldık.
Ülkeler arasında insanların serbestçe dolaşabildiği, ürünlerin serbestçe
dolaşabildiği ve sermayenin serbestçe dolaşabildiği bir vizyon benimsedik.
Onlarca vize muafiyet anlaşması imzaladık. Onlarca serbest ticaret
anlaşması imzaladık ve bunların hepsinde kazan-kazan ilişkisini önceledik.
Bölgemizde ülkeler arasında karşılıklı olarak ekonomik bağımlılığın
artmasının, bölgesel güvenlik ve barışa katkıda bulunacağını savunduk.
Dışa açık bir ekonomik yapının nihayetinde halkın refahını artıracağını
söyledik ve uyguladığımız politikalarla da bunu gerçekleştirdik.
Son 11 yılda milli gelirimiz dolar bazında üç kattan fazla arttı. İhracatımız
dört kattan fazla arttı. Bu sonuçlar hep bu izlediğimiz tutarlı çizginin ve
hep bu vizyonun sonucu olarak gerçekleşti. Önümüzdeki dönemde de açık
10
Açılış Konuşmaları
bir ekonomi olmanın yanı sıra açık bir demokrasi ve dışa açık bir toplum
olma yolundaki adımlarımız son derece belirleyici olacak. Ekonomik
reformların ve siyasi reformların kararlılıkla devam etmesi Türkiye’yi
çok daha yüksek başarıya taşıyacak temel etkenler olmaya devam edecek.
Demokrasi ve ekonomiyi paralel ve eş zamanlı olarak yükseltmek yine en
önemli önceliklerimiz arasında olacak.
Değerli Konuklar,
2023 hedeflerine ulaşmak için eğitim alanında yapmış olduğumuz ve
yapacağımız reformlar hayati önem taşıyacak. Fert fert ve daha yüksek
katma değer üretmeden gelişmiş bir ekonomi olmamız mümkün değil. Bu
da ancak genç nüfusumuzu, çok büyük potansiyel olan nüfusumuzu daha iyi
eğiterek mümkün. Ekonomide toplam büyüklüğün farklı hesap metotları var
ama bu metotlardan birisi de bu ülkede üretilen katma değerlerin toplamı.
İşte o açıdan baktığımızda ancak fert fert daha yüksek katma değer
üreterek gerçek anlamda gelişmiş bir ekonomi olmayı sağlayabileceğiz.
Yine 2023 hedeflerine ulaşmak için yargı reformlarının devamı belirleyici
olacak. Gerçek anlamda bir hukuk devleti olmadığımız sürece, hukukun
üstünlüğü ilkesi ülkemizde tam anlamıyla uygulanmadığı sürece gelişmiş
bir ekonomi olmamız da yine zor olacak.
Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Değerli Konuklar,
Büyümenin sürdürülebilir olması önemli. Sadece bu yılın, gelecek yılın
büyüme oranları değil, ülkemizin orta-uzun vadeli büyüme potansiyeli asıl
odaklanılması gereken konu.
• Ekonomimiz büyürken, kamu mali yapısının bozulmaması,
• Ekonomimiz büyürken, enflasyonun düşük kalması,
• Ekonomimiz büyürken, finans sektörünün yapısının sağlam kalması,
• Ekonomimiz büyürken, şirketlerin mali bünyesinin güçlü olması,
• Ekonomimiz büyürken, hanehalkımızın borçluluğunun makul düzeyde seyretmesi gerekmekte.
• Ekonomimiz büyürken, işsizliğin azalması, yoksulluğun azalması, gelir dağılımının düzelmesi, eğitim, sağlık, adalet, güvenlik ve altyapı hizmetlerinin iyileşmesi,
11
Açılış Konuşmaları
• Ekonomimiz büyürken, çevre ve iklim değişikliği ile ilgili hassayetlerimizin devam etmesi, gelecek nesillere çok daha yaşanabilir bir dünya bırakmayı başarabilmek...
Bütün bunlar önümüzdeki dönemde belirleyici konular olacak.
Daha yüksek katma değerli üretim, daha yüksek teknoloji, araştırmageliştirme, inovasyon, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, tasarruf
oranlarının artırılması, yatırım ortamının iyileştirilmesi, işgücü piyasası
reformları; bunlar yine önümüzdeki dönemin en önemli çalışma alanları.
Bir başka 2023 hedefimiz, Türkiye’nin dünyada ilk on uluslararası
finans merkezinden biri olması.
Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Değerli Konuklar,
Tüm bunlar bu konferans boyunca detaylı olarak tartışılacak, yeni
fikirler oluşacak. Buradaki tartışmalar bizim ekonomi politikalarımıza da
ışık tutacak. Ben şimdiden bu konferansa katkı veren herkese teşekkür
ediyorum ve tekrar hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.
Sunucu- Sayın Başbakan Yardımcıma teşekkür ediyoruz. Sayın
Cumhurbaşkanımız, Değerli Konuklar, Dünya Bankası Başkanı Sayın Jim
Yong Kim’i konuşmalarını yapmak üzere kürsüye arz ediyorum.
Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Sayın Ekselansları
Cumhurbaşkanı Gül, Sayın Ekselansları Sayın Başbakan Erdoğan, Sayın
Ekselansları Başbakan Yardımcısı Sayın Babacan, Saygıdeğer Bakanlar,
Saygıdeğer Milletvekilleri, Sayın Vali, Sayın Belediye Başkanı, Sayın
Sanayi ve Sivil Toplumun Değerli Temsilcileri ve Medya Temsilcileri,
Hanımefendiler, Beyefendiler,
Öncelikle ben Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine beni 5. İzmir İktisat
Kongresine davet ettikleri için teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Bugün burada sizlere hitap etmek benim için bir onur ve ayrıcalıktır.
Esasında burada şahsen bulunmak da benim için çok özel bir durum. Sizin
de bildiğiniz gibi ben Kore kökenliyim.
Kore ile Türkiye son derece yakın bağlar taşımaktadırlar. 1950 yılında
Türkiye, Birleşmiş Milletlerin çağrısına yanıt veren ikinci ülke olarak
Birleşmiş Milletler komutanlığında Kore savaşında ön saflarda yer almıştır.
Ondan sonraki üç yıl içerisinde Türkiye’deki Doğu Anadolu Bölgesinin
dağlarından, köylerinden, küçük kasabalarından Kore’de çarpışmak üzere
12
Açılış Konuşmaları
pek çok gönüllü, 15 bin gönüllü Kore savunmasına katkı sağlamıştır.
Kunu-ri Savaşında, sizin de bildiğiniz gibi General Douglas McCarter’in
dediklerinden alıntı yapıyorum. Türkler kahramanların kahramanıdır
dedirtecek Türk Tugayının 721 askerini savaşarak kaybettiği müthiş
bir kahramanlık hikâyesi yazılmıştır. Dolayısıyla Koreli bir Amerikalı
olarak 1959 yılında doğduğumda Türk askerlerine çok şey borçlu olarak
doğduğumu biliyordum ve bunu böyle hisseden sadece ben de değilim.
Bunun yansımalarından bir tanesi 2002 yılında Türkiye ile Kore
arasında 11 yıl önce oynanan maçta kendini gösterdi. Maç bittiğinde
Türk oyuncular maçı 3–2 kazandılar ve hemen Koreli arkadaşlarını gidip
teselli etiller. Ondan sonra seyircilere baktığımızda ellerinde Türk ve Kore
bayraklarını beraber salladıklarını gördük. Esasında tam da bu maçta,
Türkiye ve Kore bütün dünyaya ülkeleri arasındaki gerçek dostluğun ne
olacağına dair mesajı vermişti. Dolayısıyla bugün karşınızda dururken
neler hissettiğimi ifade etmemin en iyi yolu bunları zikretmektir. Türk
halkına bütün Kore halkı adına teşekkürlerimi ifade etmek benim için bir
onurdur. Teşekkür ederim.
Özellikle de bu vesileyle İzmir’de bulunmaktan da büyük bir
memnuniyet duyuyorum. Biliyoruz ki Doğu Akdeniz’deki en önemli
tarihi ticaret merkezlerinden bir tanesidir İzmir. Türkiye’nin bu en eski
tarihteki ticaret güzergâhları üzerindeki dinamik gelişmesi, kalkınması
her zaman bir örnek teşkil etmiştir. İzmir böyle bir kongreyi düzenlemek
için mükemmel bir yer tercihidir. 5. İzmir İktisat Kongresine baktığımızda
gerçekten de her bir iktisat kongresinin son derece önemli noktalarda ve
dönemlerde, ekonomi ve sosyal kalkınmanın Türkiye Cumhuriyeti adına
büyük önem taşıdığı dönemlerde yer aldığını görüyoruz. Dünya ekonomik
sistemi değişir ve dönüşürken Türkiye de takdire şayan bir şekilde aynı
şekilde değişiyor ve dönüşüyor.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve babası Mustafa Kemal Atatürk
her zaman bunu da vurgulamıştır. Türkiye’yi daha refah içerisinde, daha
bağımsız ve güçlü yapabilmenin en önemli yollarından bir tanesi, ekonomik
kalkınmayı bel kemiğimiz olarak tesis etmektir, bu çok önemlidir demiştir.
Türkiye, Sayın Başbakan Erdoğan’ın da 100’üncü yıl kutlamalarında
2023 için ortaya koymuş olduğu son derece önemli hedeflerle bu yolda
yürüdüğünü göstermektedir. Makroekonomik yönetimde ve yapısal
reformlarda son derece kayda değer gelişme kaydedilmiştir.
13
Açılış Konuşmaları
Dünya Bankası grubu olarak da biz bu iddialı hedeflere katkı sağlamak
için elimizden geleni yapıyoruz ve Dünya Bankasının Yönetim Kurulu
olarak 2030 yılı itibari ile dünya üzerindeki yüksek yoksulluğu ortadan
kaldırmak ve refahın nüfusun özellikle en düşük yüzde 40’lık dilim
tarafından paylaşılabilmesi için ilave tedbirler alacağız.
Bu ciddi kalkınma ve gelişme hamleleri içerisinde Türkiye’nin
oynayacağı büyük bir rol vardır.
Çünkü Türkiye’nin, Türk Hükümetinin kalkınma alanında kaydettiği
başarılarını, dünya politikaları şekillenirken paylaşıyor olması büyük
bir önem taşımaktadır. Hatta Malezya ve Kosova gibi sağlık sektörü ile
ilgilenen, Irak gibi sosyal güvenlik sistemi ile ilgilenen, Moritanya gibi
enformasyon teknolojileri ile ilgilenen ülkeler için Türkiye’nin kaydettiği
gelişmeler büyük önem taşımakta ve biz bu ülkelerle Türkiye deneyimini
paylaşmak üzere çalışmalarımıza başladık bile. Türkiye’nin edindiği
deneyimleri paylaşabiliyor olmak bizim ortaklığımıza da çok büyük katkı
sağlayacaktır.
Öncelikle benim için son derece önemli olan konulardan bir tanesine de
değinmek istiyorum. Çünkü ben kamu sağlığı alanında yıllarca çalıştım.
Türkiye çok kısa bir zamanda, on yıldan daha kısa bir süre içerisinde, 2003
yılında başlattığı sağlıkta dönüşüm programı çerçevesinde sağlık sistemini
reforme etmiştir. 1990 yılından bu yana Türkiye bebek ölümlerini üçte
iki azaltmıştır. Anne ölümlerini yüzde 80 oranında azaltmıştır ve ortalama
yaşam beklentisi on yıl yükselmiştir.
Ülkelerin, Türkiye’nin uyguladığı politikalardan öğreneceği çok şey
vardır. Özellikle nüfusun fayda sağlamasını sağlayacak süratle, hangi sırada
uygulanırsa başarılı olduğunu gösterebileceği çok önemli tecrübeleri,
deneyimleri vardır Türkiye’nin ve Türkiye bütün bu deneyimlerini yerleşik
direnç mekanizmalarına karşı yapmıştır.
İkinci olarak Türkiye’nin enerji sektörüne bakacak olursak, Türkiye
pek çok gelişmekte olan piyasa ekonomisi içerisinde milyarlarca doları
özel sektörden çekmeyi başarabilmiştir. Yenilenebilir enerji, özellikle
de büyümede yeşil bir yol tesis etmesi açısından çok önemlidir. Türkiye
mali olarak oldukça yüksek maliyetleri olan enerji verimliliği üzerinde
ihtiyaç duyulan bütün yatırımları çok doğru bir şekilde yönlendirmiş;
enerji sübvansiyonlarının mali yükünden kaçınarak enerjide verimlilik
14
Açılış Konuşmaları
sağlama yoluna gitmiştir. Dolayısıyla Türkiye enerji fiyatlarını piyasa
fiyatlarıyla düzgün bir şekilde dengeleyebilmiştir.
Üçüncü olarak Türkiye 1999 Marmara depreminden çok şey öğrenerek
şoklara karşı nasıl direnç geliştirilebilir, olumsuzluklar nasıl en aza
indirgenebilir ve doğal afet riskine nasıl cevap verilebilir konularında
İstanbul Sismik Risk Yönetimi ve Acil Durum Hazırlıkları Planı
çerçevesinde büyük bir başarı kaydetmiştir. Dünya Bankası Kalkınma
Raporu bu yıl risk yönetimi üzerine hazırlanırken, bir iki hafta önce
biz bunun duyurularını yaptığımızda bu projeyi örnek olarak gösterdik.
Türkiye’nin bankacılık sistemi içerisinde gerçekleştirmiş olduğu, pek
çok önemli, olumlu örnek var, Türkiye’nin son derece genç ve büyüyen
bir işgücü mevcut.
İşgücü piyasasına katılımların sağlanması açısından ve gençlerin
kalifiye elemanlar olarak işgücü piyasasına girmesinin sağlanması
açısından da son derece önemli gelişmeler kaydediliyor, önemli çabalar
sarf ediliyor. Sürdürülebilir olmanın önemini görüyoruz, ekonomik
refahın sağlanabilmesi için herkesin fırsatlara erişim sağlaması
gerekiyor.
İşte biliyoruz ki Türkiye’deki vatandaşlar ve politika yapıcılarla
paylaştığımız hedefler bunlar etrafında toparlanıyor. Görüyoruz ki
Dünya Bankası olarak bizim ortaklık içerisinde Türkiye’de karşılıklı
bir öğrenme süreci içerisinde ortak hedefler koyup bunlara ulaşmaya
çalışırken edindiğimiz deneyimler ve dersler var.
Dünya Bankası Grubu ve pek çok alanda beraber çalışan bir ekiple
beraber yeni bir dünyada, yeni ortaklıklar tesis etmek için çalışıyoruz.
Yeni dünya süratle değişiyor. Görüyoruz ki 2000’lerden bu yana
gelişmekte olan piyasaların dünya üzerinde üretilen gayrisafi yurt içi
hâsıla içerisindeki payı beşte birden çok daha yukarılara, üçte bire
kadar çıkmıştır. Dolayısıyla görüyoruz ki ekonomik yakınlaşma tarihte
görülenin son derece ötesinde, görülmüşün çok daha ilerisindedir.
Türkiye bu başarıda büyük bir rol oynamıştır ama bütün bu kazanımlar
son derece hassas ve kırılgandır. Dünya ekonomisinin halen 2007
öncesindeki büyüme oranlarını yakalaması gerekmektedir. Türkiye gibi
gelişmekte olan ülkeler krizden çabuk toparlandılar ama onların iddialı
büyüme hedefleri dünya üzerindeki krizden etkilendi.
15
Açılış Konuşmaları
ABD’deki mali durum ve Avrupa’daki kriz sonrası hayalet kriz olarak
tabir edebileceğimiz etkiler halihazırda bu iddialı hedefleri aşağıya doğru
çekiyor ya da Suriye gibi çatışma bölgelerinin yarattığı olumsuzluklar yine
ekonomilere etki ediyor. Türkiye Suriye’deki iç savaştan kaçan 500 bin
mülteciye kucak açtı.
İşte gördüğünüz gibi her şey çok süratle değişmekte, o yüzden de bir iki
hafta önce yönetim kurulumuzda yeni bir program tasarlamamız gerektiğini
düşündük. Küresel sorunlara yeni çözümler üretmemiz lazım. Türkiye gibi
yeni ortaya çıkan donör ülkelerle ve özel sektörlerle daha yakın işbirliği
içerisinde olmamız gerekiyor.
Dünya Bankası olarak özel sektör ayağımız IFC aracılığıyla ve sigorta
birimimiz olan MIGA aracılığıyla çok daha iddialı hedefler koymamız, daha
esnek olmamız ve müşterilerimizin ihtiyaçlarına yanıt verebilecek bir yapı
oluşturmamız gerekiyor. Türkiye zaten bütün bu yeni ilkelere uyabilecek
bir ülke örneği.
Şu anda 50’den fazla ülkede programlarımızı yürütüyoruz. Bugün
gün içerisinde Sayın Başbakan Yardımcısı Babacan’la beraber İstanbul’a
gideceğiz ve Küresel İslami Finans Geliştirme Merkezini beraberce açacağız.
Pek çok yerel ortakla beraber biz bu merkezin açılışını gerçekleştiriyoruz.
Görüyoruz ki İslam Finans şu anda aşağı yukarı 1,5 trilyon dolarlık bir
küresel varlığı temsil ediyor. İnanıyoruz ki İslami Finans dünya üzerindeki
finansman imkanlarını, altyapı, risk sermayesi, küçük ve orta ölçekli
işletmeler için kullanılabilir kılacaktır ve bu da dünya üzerinde daha fazla
işin yaratılması ve refahın artması için kullanılabilecektir.
Dün Türkiye Cumhuriyeti 90’ıncı kuruluş yıldönümünü kutladı ve ilk
İzmir İktisat Kongresi, Cumhuriyet’in ilan edilmesinden bir iki ay önce
düzenlenmişti. Çok başarılar elde edildi. Bir yıl içerisinde Türkiye küresel
liderlikte önemli bir rol oynayacak ve G-20’ye ev sahipliği, G-20’nin
başkanlığını gerçekleştirecektir. Uluslararası ekonomik ve finansal
işbirliğinde en önde gelen forumlardan bir tanesidir.
Biz bu çerçevede hepinize çok teşekkür ediyoruz ve Türkiye’nin
bu kaydettiği başarıların sürdürülebilir olması ve önündeki engelleri
aşabilmesini canı gönülden diliyoruz. Teşekkür ederiz.
Sunucu- Sayın Dünya Bankası Başkanına teşekkür ediyoruz. Kendisi
bizim uluslararası onur konuğumuz, kendisinin katılımı bu noktada bitmiyor,
16
Açılış Konuşmaları
öğleden sonra da özel bir oturumda Sayın Dünya Bankası Başkanını tekrar
dinleyeceğiz. Kendisine teşekkür ediyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımız, Değerli Konuklar,
5. İzmir İktisat Kongresini katılımlarıyla onurlandıran Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın kürsüye teşriflerini
arz ediyorum. Buyurun Sayın Başbakanım.
Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan- Sayın Cumhurbaşkanım, Dünya
Bankasının Saygıdeğer Başkanı, yurt içinden ve yurt dışından kongremize
teşrif eden Çok Değerli Katılımcılar, Sevgili İzmirliler, Hanımefendiler,
Beyefendiler,
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyor, 5. İzmir İktisat Kongresinin
ülkemiz, milletimiz ve insanlık için, küresel ekonomi için hayırlara vesile
olmasını diliyorum.
Başta Başbakan Yardımcılığımız ve Kalkınma Bakanlığımız olmak
üzere ilgili tüm Bakanlıklarımıza, İzmir Valiliği ve Büyükşehir Belediye
Başkanlığına bu büyük kongreyi tertip ettikleri için şükranlarımı
sunuyorum.
Yurt içinden ve yurt dışından kongreye katılan tüm misafirlerimize de
İzmir’imize hoş geldiniz diyor ve üç günlük bu çalışmaların gerek kendileri
için, gerek ülkemiz için tekrar hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Değerli Dostlar,
Cumhuriyetimizin dün kuruluşunun 90’ıncı yıldönümünü milletçe
81 vilayette çok büyük bir coşkuyla kutladık. 90’ıncı yıldönümünde
Cumhuriyetimizin kazanımlarının gururunu milletçe yaşarken aynı
zamanda İstanbul’umuzda asrın projesi olarak tanımlanan boğazın 60 metre
altına inşa ettiğimiz Marmaray tüp geçidinin açılışını yaptık ve yeni bir
gurur tablosuna milletçe şahitlik ettik. Açıkçası bugün Cumhuriyetimizin
90’ıncı kuruluş yıldönümünün coşkusunu devam ettiriyor, 5. İzmir İktisat
Kongresini toplayarak hem 90 yılın muhasebesini yapıyor hem de geleceğe
ışık tutuyoruz.
İlk İzmir İktisat Kongresi Cumhuriyetimizin ilanından aylar önce 17
Şubat– 4 Mart 1923 tarihlerinde yapılmıştır. Savaştan henüz çıkmış, büyük
zafer kazanmış bir millet olarak İzmir İktisat Kongresiyle ülkemizin ve
milletimizin iktisadi yol haritası çizilmiştir. 1920’lerin ulusal ve küresel
17
Açılış Konuşmaları
şartları dikkate alınarak Türkiye için en uygun iktisadi yöntemler
belirlenmiş, potansiyelimiz, yani iktisadi envanterimiz çıkarılmış, yeniden
doğuşun ve kalkınmanın modelleri o iktisat kongresinde şekillenmiştir.
Burada 5. İzmir İktisat Kongresi vesilesiyle şu hususun altını özellikle
çizmek istiyorum. Tıpkı ilk meclisin yapısı gibi tıpkı Cumhuriyetimizin
kuruluşu gibi İzmir İktisat Kongresi de çok geniş katılımlı şekilde
düzenlenmiş, Türkiye’nin tüm renklerini, tüm zenginliklerini bir araya
getirmiş umut verici bir istişare zemini oluşturmuştur. İlk İzmir İktisat
Kongresinde büyük toprak sahipleri vardı, ilk kongrede meclis üyeleri,
esnaf, çiftçi vardı ilk kongrede İstanbul’un varlıklı aileleri kadar
Anadolu’nun eşrafı hatta işçiler vardı. Ekonominin tüm taraflarını bir
araya getiren Birinci İzmir İktisat Kongresi Türkiye’ye birlik, dayanışma
ve kardeşlik içinde bir kalkınma modelini sunmuştur.
Sayın Cumhurbaşkanım, Saygıdeğer Dünya Bankası Başkanı, Çok
Değerli Katılımcılar,
90 yıl önce Cumhuriyetimizin kuruluş aşamasındaki şu atmosfere de
özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Siyasi anlamda ilk meclis ve
Cumhuriyet, sınırlarımız içinde yaşayan tüm unsurları, tüm etnik kökenleri,
tüm farklılıkları eşit derecede kucaklamış, hem kurtuluş savaşı sürecinde
hem de kuruluş sürecinde onları da dâhil etmiştir.
Aynı şekilde büyük zaferin kazanılmasının ardından Gazi Mustafa
Kemal ve arkadaşları uluslararası ilişkilerde yeni bir sayfa açmış, eski
meseleleri kapatmış, başta komşularımız olmak üzere her ülkeyle yeni bir
başlangıç yapmışlardır. Türkiye’nin dış politikası öfke, nefret, husumet,
eskinin hesaplarını görme, eskinin intikamını alma duygusu üzerine
değil, barış, dostluk ve dayanışma üzerine tesis edilmiştir. Askerlik hayatı
cephelerde geçmiş olan, düşmanla göğüs göğüse çarpışmalara girmiş
olan Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyetimizin kuruluş aşamasında tüm bu
husumetleri bir kenara bırakmış, ilişkileri yeni baştan ve iyi niyet üzerine
tesis etmeyi amaçlamıştır.
Siyaset ve diplomasinin yanında Cumhuriyetimiz iktisatta da kucaklayıcı
bir anlayışın üzerine bina edilmiştir. Cumhuriyet sermayeyi renklere
ayıran, sermayeyi tasnif ve tefrik eden değil, ekonominin tüm taraflarını
bir ve beraber gören bir anlayışı egemen kılmıştır. Sanılanın tam aksine
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında uluslararası sermayeye kapı aralandığını,
18
Açılış Konuşmaları
yabancıların mülk edinmesinin, bunun altını özellikle çiziyorum, önünün
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında açıldığını, bizzat Gazi Mustafa Kemal
döneminde yabancılara toprak satıldığını burada özellikle vurgulamak
isterim. Cumhuriyet tarihimizle ilgili olarak iktisatta, dış politikada, siyasi
hayatta ve demokraside kuruluş dönemi ile sonrasının özellikle 1940’lı
yıllar ve müdahale dönemlerinin birbirinden çok çok farklı olduğunu
herkesin bilmesi gerekir.
Maalesef özellikle 1940’lı yıllar ve müdahale dönemleri
Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinden, özünden, birleştirici ruhundan
uzaklaşma dönemleri olmuştur. Böyle dönemlerde toplumun farklı
kesimleri arasında uçurumlar büyütülmüş, Türkiye içine kapatılmış,
topluma dayatmalar yapılmış, sosyal hayatta olduğu kadar, iktisatta da ilk
istikametten sapılmıştır.
Şu yanılgıdan hassasiyetle uzak durmamız gerektiğini de burada
vurgulamak isterim. Bugün Cumhuriyetimizin temel dinamiği, temel
felsefesi gibi lanse edilen birçok görüş ve uygulama, Cumhuriyetimizin
kuruluş dönemine değil, sonraki dönemlere aittir. Bunu birbirine
karıştırmamamız gerekir. Sermayeyi renklere ayırmak, tasnif etmek,
makbul ve makbul olmayan iş adamları ayrımı yapmak kesinlikle bir
Cumhuriyet anlayışı değildir. Başta İstanbul olmak üzere büyükşehirlerin,
büyük sermayedarlarına öz evlat muamelesi yapıp, Anadolu sermayesini
horlamak, itip kakmak asla ve asla Cumhuriyetin iktisat politikası değildir.
90’ıncı kuruluş yıldönümü vesilesiyle sıkça yaptığım şu vurguyu burada
tekrarlamak isterim; Cumhuriyet nasıl ki sadece seçkinlerin Cumhuriyeti
değilse seçkin sermaye çevrelerinin de Cumhuriyeti değil, bu Cumhuriyet
İstanbul sermayesinin olduğu kadar, Gaziantep, Kayseri, Uşak, Manisa,
Denizli’nin, 81 vilayetteki her bir iş adamının, esnafın, çiftçinin de
Cumhuriyetidir. Cumhuriyet zenginin olduğu kadar fakirin, sermayenin
olduğu kadar emeğin, işverenin olduğu kadar işçinin de Cumhuriyetidir.
Nasıl ki bugünlere ulaşmamızda Anadolu ve Trakya’daki hemen her
ailenin en az bir şehidinin kahramanlığı ve fedakârlığı varsa hiç kuşkusuz
76 milyonun ve hepimizin ecdadının da bu Cumhuriyette emeği vardır, alın
teri vardır, gayreti vardır. Evet, bu Cumhuriyeti birlikte kurduk, birlikte bu
günlere taşıdık ve hep birlikte geleceğe taşıyacağız. Şehitlerimiz kanlarıyla
bizlere bu yolu açarken, çalışanlarımız da alın teri ile emekleriyle bu
yoldan ilerlediler ve bu günümüzü inşa ettiler. Devraldığımız mirasın
19
Açılış Konuşmaları
kutsiyetine uygun olarak, emek sarf ederek, çalışarak, mücadele ederek,
bu Cumhuriyeti inşallah çok daha yüksek seviyelere, hak ettiği seviyelere
birlikte ulaştıracağız.
90 yılın tecrübesi bize göstermiştir ki Cumhuriyet nutuklarla,
ayrıştırmalarla, kutuplaştırmalarla, özellikle de reddederek, inkâr ederek,
asimile ederek değil, işle, emekle, yatırımla, birlik ve kardeşlikle büyür,
yücelir. Yine 90 yıl bize çok net olarak göstermiştir ki Türkiye ekonomisi
demokrasiye, kardeşlik ve dayanışmaya paralel olarak büyüme kaydetmiş,
iç sorunların, ayrıştırmaların, sanal tartışmaların, özellikle de müdahalelerin
olduğu dönemlerde ekonomimiz daralmış, kan kaybetmiştir.
Hükümetimizin işbaşında olduğu şu 11 yıllık süreç, demokrasi,
kardeşlik, dayanışma ile ekonomik büyüme arasındaki doğru orantının en
güzel ispatı olmuştur. Cumhuriyetimizin kuruluş atmosferinde olduğu gibi
son 11 yılda da Türkiye birlik, kardeşlik ve dayanışma içinde birbirine
kenetlenmiş, bu sayede Cumhuriyetin kazanımlarına yeni kazanımlar
eklemiş, 79 yılda yapılanlara kat kat fazlasını ekleme fırsatı bulmuştur.
Türkiye ekonomisi 2002–2012 yılları arasında, on yıllık süreçte
ortalama yüzde 5,1 büyüme oranını yakalamıştır. Milli gelirimiz 2002
yılında 230 milyar dolar iken 2012 sonunda 786 milyar dolara ulaşmıştır.
Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında az önce de ifade edildi, 50 milyon
dolar olan ihracatımız 2002 yılında yani 79 yıl içinde 36 milyar dolara
ancak ulaşmıştır. 2002 sonrasında ise ihracatımız dört kattan fazla bir
artışla 152,5 milyar dolar seviyesini görmüştür. Hızla artan nüfusa rağmen
Türkiye işgücüne yeni katılanlara iş sağlamada da önemli başarı kaydetti.
Sadece son 11 yılda 4 milyon 700 bin kişiye istihdam imkânı sağladık.
Cumhuriyet tarihimizin önemli bir kısmı ne yazık ki IMF gölgesinde
geçmiştir. 2002 yılı sonunda göreve geldiğimizde IMF’ye olan borcumuz
23,5 milyar dolardı. Böyle devraldık. Bu yılın mayıs ayında, 14 Mayıs’ta
bu borcu tamamen ödedik ve o defteri kapadık.
Böylece iktisat tarihimizde yeni bir sayfa açtık. Merkez Bankası
rezervlerimiz, burası da çok önemli, 11 yıl önce 27,5 milyar dolardı ama
bugün itibari ile söylüyorum 132,7 milyar dolara, Cumhuriyet tarihimizin
en yüksek seviyelerinden birine ulaştık. Türkiye sadece makroekonomik
göstergelerinde değil, tüm kalkınma göstergelerinde de Cumhuriyet
döneminin rekorlarını elde etti.
20
Açılış Konuşmaları
Eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaştırmada, enerjide, tarımda
bütün bunlar başta olmak üzere her alanda önemli yatırımlar gerçekleştirildi.
O güne kadar yapılanların üzerine kat kat fazlaları inşa edildi. Bizler
ekonomik krizlerin olduğu dönemlerde yatırımlarımızı durdurmadık. Tam
aksine bu dönemlerde bile biz yatırımlarımıza aynen devam ettik. Sadece
ülkemiz içerisindeki yatırımlar değil, aynı zamanda dışarıya yaptığımız
kalkınma yardımlarında da çok büyük artışlar sağladık.
2002 yılında sadece, burası çok önemli, 85 milyon dolar olan dışarıya
yönelik resmi kalkınma yardımlarımızın tutarı geçtiğimiz yıl 2,5 milyar
doları aştı. Türkiye OECD ülkeleri arasında 2011–2012 yıllarında dış
yardımlarını en çok artıran, yükselen donör ülke durumuna geldi.
Tekrar vurgulamak isterim ki Cumhuriyetimiz demokrasinin ve
kardeşliğin güç kazandığı dönemlerde güçlenmiştir. Cumhuriyetimiz
vatandaşlarını bir bütün halinde ayrımsız şekilde kucakladığı oranda
büyümüş, kalkınmıştır. 11 yıldır ekonomik büyümemizi, kalkınmamızı işte
bu anlayışın üzerine inşa ettik ve bu anlayışla yolumuza devam ediyoruz.
Güçlü bir ekonomi için ileri standartlarda demokrasiyi gerekli görüyoruz.
Güçlü bir ekonomi için, soframızdaki ekmeğin daha da büyümesi için 76
milyonun bir ve beraber olmasını, birlikte geleceğe yürümesini şart olarak
görüyoruz. Ekonomik reformlarımızı yaparken, demokratik reformları
ihmal etmiyor, demokrasiyi güçlendirerek ekonomiyi büyütüyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanım, Kıymetli Katılımcılar,
5. İzmir İktisat Kongresi vesilesiyle burada şu hususu özellikle
vurgulamak istiyorum. Cumhuriyet nasıl ki 76 milyonun Cumhuriyeti
ise, Cumhuriyetin kazanımları da hiç kuşkusuz eşit derecede 76 milyonun
kazanımlarıdır. Cumhuriyetimize yapılmış her hizmet, ortaya konulmuş
her eser, belli bir zümrenin değil, topyekûn milletçe hepimizin gurur
duyacağı eserlerdir. Büyümede milli gelirle kişi başına düşen milli gelirde,
dış ticarette, turizm gelirlerinde elde ettiğimiz başarılar milletçe hepimizin
ortak başarısıdır.
Enflasyonla, faizlerle, işsizlikle, belirsizlik, güvensizlik ve istikrarsızlıkla
yaptığımız mücadelede kazandığımız zaferler 76 milyonun ortak zaferidir.
İşte göreve geldiğimizde yüzde 30 civarında enflasyon ama şimdi yüzde
6-yüzde 7’de olan enflasyon. Devletin borçlanma faizinin yüzde 63’te
olduğu bir dönemi devraldık ama şimdi yüzde 6, o civarlarda dolaşan bir
21
Açılış Konuşmaları
devletin borçlanma faizi var. Bütün bu aradaki farklar tabi ki de milletin
cebinden çıkıyordu ama şimdi bu fark milletin cebinde kalıyor ve 79
yıllık Cumhuriyet döneminde 6 bin yüz km bölünmüş yolun yapıldığı
bir dönemden şu 11 yıl içerisinde 17 bin km bölünmüş yol yapan bir
dönemdeyiz.
Bütün bunlar, işte o yatırım, ülkemizdeki istihdamı da teşvik eden bir
süreç olmuştur. Hızlı trene girdik, bizim raylı sistemlerimiz, yani ta tarihten
kalma maalesef kağnı sistemi gibiydi ama onlar rehabilite edildi ve onlar
da süratle hızlı tren sürecine geçtik. İşte Ankara- Eskişehir arasını bitirdik.
İnşallah yılbaşına kadar da İstanbul etabını bitireceğiz. Bu arada AnkaraKonya etabı bitti ve şimdi Sivas’ı çalışıyoruz, bunlar bitecek, daha birçok
yerin bağlantısı var ve şehirlerimizin içerisindeki raylı sistem bağlantıları
devam ediyor. Bütün bunlarla beraber artık modern dünyanın, gelişmiş
ülkelerin yakaladığı bütün bu huzur ortamını artık Türkiye yakaladı,
yakalıyor.
İşte şimdi Marmaray’dan 99 yeni üniversiteye, şehir hastaneleriyle,
modern bir Türkiye’ye yürüyoruz, insanının sağlığını öne çıkaran, önce
insan diyen bir anlayışı hedefleyen bir yaklaşımla geleceğe yürüyoruz.
Bakın şurada yaklaşık 200 bin yeni dersliği bu dönemde inşa ettik ve 608
bin TOKİ konutundan 232 yeni baraja kadar inşa ettiğimiz her yatırım
milletçe hepimizin ortak gururudur. Bütün bu eserleri, bu yatırım ve
hizmetleri ortaya koyan bu ülkenin ve bu milletin evlatlarıdır. Bu hizmetler
de belli kesimler, belli zümreler için değil, 76 milyonun tamamı için
vücuda getirilmiştir.
Şunu çok net ve samimi bir şekilde ifade etmek istiyorum. Biz kaynak
çeşitlendirilmesinde başarılı olmuş bir ülkeyiz. Devletçi anlayışı bu noktada
bir kenara itmiş bir anlayışız ve bunun yanında tabi bir şeyi bu noktada
egemen kıldık. Her ne kadar AB özelleştirmede bizim ağır hareket ettiğimizi
söylüyorsa da bu vesileyle bu toplantıdan tabi ben AB’ye de bir yollama
yapmak isterim. Bir defa AB önce kendi üyelerine bir bakması lazım;
özelleştirmede rekortmen Türkiye’dir, kendi üyelerini iyi incelemiyorlar.
Özelleştirmeyi en başarılı şekilde yürüten ülke şu anda Türkiye’dir ve
bizim iktidarımızdır ve biz bütün engellemelere rağmen hızla yürütüyoruz.
Çünkü biz devleti bir defa ticari hayatın içerisinden çekme mücadelesini
başarıyla veren bir iktidarız ve Türkiye bizim dönemimizdeki güven,
istikrar politikalarını geçmiş dönemlerle asla mukayese edilemeyecek
22
Açılış Konuşmaları
derecede çok çok ileri taşımış bir ülke, aynı şekilde bugünün sorunlarını
çözdüğümüzde, bugünün sosyal ve siyasal meselelerini hal yoluna
koyduğumuzda inanın Türkiye’nin büyümesi ve kalkınması da bugünden
daha hızlı olacaktır.
İşte Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yıldönümü kutlamalarına
böyle bir iklim ve atmosfer içinde ulaşmak istiyoruz. 2023 bu bakımdan
bizim için çok önemlidir. Yani kendimize ileri bir vizyon koyuyoruz,
kendimize 2053 vizyonunu koyuyoruz, kendimize 2071 vizyonunu
koyuyoruz, bu büyük düşünmenin gereğidir. Eğer siz böyle basit
düşünürseniz o zaman 3-5 yıllık bir kendinize gelecek belirlersiniz ama
olduğunuz yerde patinaj yaparsınız. Biz bunu aşmış bir iktidarız. İlk
meclisteki ve Cumhuriyetimizin kuruluş aşamasındaki birliği ve kardeşliği
yeniden tesis etmek, daha da pekiştirmek, bu sayede 100’üncü yılda ilk
günün heyecan ve coşkusunu yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.
Tabi terör sorunu başta olmak üzere toplum kesimleri arasına nifak
sokmaya yönelik girişimleri bertaraf ederek, Cumhuriyeti zayıflatmaya
yönelik kışkırtmalara göğüs gererek, inşallah 76 milyon birlikte 2023
hedeflerine ulaşacağız.
Ben buradan ülkeme sesleniyorum ve dünyaya sesleniyorum. Bizim ilk
meclisimiz çok anlamlı bir meclistir, çok farklı bir meclistir. Tablo görmek
isteyenler her yönüyle ilk meclise bakmalıdırlar. Gazi Mustafa Kemal’in
sağında, solunda, yanında olanlara, arkasındakilere bakmalıdırlar, o nasıl bir
meclisti bunu görmeliler. Eğer onu görürlerse, oradan bir şeyler kazanalım
diyorlarsa o zaman bugün çok daha rahat karar vereceklerdir, çok daha
rahat hareket edeceklerdir. 2023’te dünyanın en büyük on ülkesinden biri
konumuna yükseldiğimizde 2 trilyon dolar milli gelire, 500 milyar dolar
ihracat rakamına ulaştığımızda hiç kuşkunuz olmasın ki bu milletimizin
tamamının eseri, tamamının gururu olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanım, Saygıdeğer Misafirler,
İster ulusal ister küresel düzeyde olsun ekonominin büyümesi ve
refahın eşit şekilde paylaşılması küresel barış, küresel adalet, özellikle de
küresel vicdanla doğrudan bağlantılıdır. Dünya ekonomilerinin ağır bir
krizden geçtiği şu dönemde küresel barışı tehdit eden sorunların tekrar
ele alınması, sınırsızca tüketme, sınırsızca harcama alışkanlıklarının
gözden geçirilmesi kaçınılmaz hal almıştır. Yani tüketim ekonomisinden,
23
Açılış Konuşmaları
israf ekonomisinden, verim ekonomisine geçişi özellikle dünyada devreye
sokmamız şarttır. Somali ve Myanmar gibi yerlerde bir avuç pirince muhtaç
insanlar varken başka ülkelerdeki israf derecesine varan tüketim tutkusu
bizim içimizi acıtıyor.
Mısır halkı demokrasiyi korumak için canını ortaya koyarak darbecilere
karşı onur mücadelesi verirken, devletlerin çoğunun bu mücadeleye
sırtlarını dönmeleri küresel adaleti tahrip ediyor. Sermayenin küreselleştiği
bir ortamda refah, adalet, vicdan küreselleşmiyorsa dünyanın geleceğinin
bugünden iyi olacağını söylemek mümkün değildir. Farklı bir ekonomik
modele, geleceğe ilişkin olarak faklı ve insani kalkınma modellerine ihtiyaç
duyduğumuz aşikârdır.
Az önce değerli Dünya Bankası Başkanının ifade ettiği gibi şu anda biz
Suriye’den bize göç eden 600 bin insana hizmet veriyoruz ama bakın dünya
burada bize en ufak bir destek vermiyor. Bize gelen destek şu ana kadar 135
milyon dolar, yaptığımız harcama 2 milyar doları aşmış vaziyette. Bunun
tabi sosyolojik, psikolojik bizdeki tahribatları ayrı, biz bunların hepsine
katlanıyoruz ve katlanacağız. Niçin; bunlar bizim komşumuz, kardeşlerimiz,
ortak tarihi paylaşıyoruz, ortak değerlerimiz var ama istiyoruz ki dünya buna
karşı duyarlılığını ortaya koysun. Dünya Bankasına da burada çok önemli
görevler düştüğüne inanıyorum.
5. İzmir İktisat Kongresinin Türkiye ekonomisi kadar küresel ekonomiyi
de ele alacak olmasını bu açıdan önemsediğimizi özellikle belirtmek
istiyorum. Tabi dolaştığımız tüm ülkelerde başta Cumhurbaşkanım olmak
üzere, şahsım, tüm Bakan arkadaşlarım EXPO 2020 ile alakalı olarak çok
ciddi bir mücadele verdiğimizi ifade etmek istiyorum. İnanıyorum ki EXPO
2020 İzmir’e yakışacaktır ve inanıyorum ki tüm dünya EXPO 2020’de adeta
kendini bulacaktır. Bu bakımdan burası bir barışın da timsali olarak, simgesi
olarak EXPO 2020 ile hele hele teması da sağlık olan böyle bir çalışmada,
sağlıkta da büyük yatırımlar yapan Türkiye ile bu adeta taçlanacaktır.
Yapılacak birbirinden önemli oturumların, panellerin, konferansların,
ele alınacak yerel, bölgesel, ulusal ve küresel konuların insanlığa hayırlar
getirmesini diliyorum.
5. İzmir İktisat Kongresinin, İzmir’imiz, ülkemiz ve insanlık için
umutları çoğaltmasını diliyor, tekrar tüm katılımcılara başarılar diliyor,
sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
24
Açılış Konuşmaları
Sunucu- Sayın Başbakanımıza teşekkür ediyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Değerli Konuklar, daha
Cumhuriyetimiz kurulmadan, henüz Lozan Antlaşması imzalanmadan
1923 yılının başında İzmir’de ilk iktisat kongresi toplanmıştı. Neredeyse
kesintisiz on yıllık bir savaştan çıkan yorgun ülke iktisadi geleceğini
aramıştı o kongrede. Şimdi kongrenin 90’ıncı yıldönümü vesilesiyle
düzenlenen 5. İktisat Kongresinin de Cumhuriyetimizin 90 yılında
Türkiye bir kez daha 100’üncü yılı için koyduğu hedeflere nasıl daha iyi
ulaşacağının yanıtını arayacak, yine İzmir’in ev sahipliği yaptığı bu tarihi
toplantının küresel gelişmeler ışığında Türkiye ekonomisinin geleceğinin
tartışıldığı bir vizyon toplantısı olması beklenmektedir.
Değerli Konuklar,
5. İzmir İktisat Kongresini katılımlarıyla onurlandıran Türkiye
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün kürsüyü teşriflerini arz ediyorum.
Buyurun Sayın Cumhurbaşkanım.
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı- Sayın Başbakan, Dünya Bankası
Başkanı Sayın Kim, Değerli Bakanlar, Kıymetli Katılımcılar, Hanımefendiler,
Beyefendiler,
Yüzyıllardır ülkemizin dışa açılan kapısı, turizmin, dış ticaretin ve
sanayileşmenin öncüsü olan İzmir’de, 5. İktisat Kongresinin açılışı vesilesiyle
sizlerle bir araya gelmekten büyük mutluluk duyuyor, hepinizi en samimi
hislerimle selamlıyorum. Sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.
Bugün 5’incisi yapılan İzmir İktisat Kongresinin ilki, 17 Şubat-4 Mart
1923 tarihleri arasında, daha Lozan Antlaşması yapılmadan ve Cumhuriyet
kurulmadan toplam 1135 kişinin katılımıyla düzenlenmiştir.
Gazi Mustafa Kemal’in riyasetinde düzenlenen birinci kongre bu tarihi
özelliğiyle, milletimizin hürriyet ve bağımsızlığının ekonomik bekadan
geçtiğini bizlere bir kez daha hatırlatmaktadır.
Ülkemizin ve milletimizin o günkü şartları dikkate alındığında, böylesine
geniş katılımlı bir kongre düzenlenmesi, gerçekten büyük bir vizyon içeren,
muazzam bir hadisedir.
Esasen milletlerin tarihi, bir anlamda iktisadi vaziyetlerinin tarihidir.
Ekonomik açıdan bekasını güvence altına almış milletler ancak tarih sahnesinde
varlıklarını ve medeniyetlerini sürdürebilmişlerdir. Ekonomik hayatiyetini
25
Açılış Konuşmaları
yitirmiş veya bu bakımdan zayıflamış medeniyetler ise zamanla güçsüzleşmiş
ve tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.
Bu itibarla, Kurtuluş Savaşını yeni kazanmış bir milletin, daha barış
antlaşması imzalamadan iktisadi mücadelesinin yol haritasını Birinci
İzmir İktisat Kongresinde çizmesi, bu ülkenin temellerinin ne kadar
sağlam atıldığının da bir göstergesidir.
Şunu akılda tutmakta hep yarar vardır. Pek çok ülkenin milli birliği,
ekonomik kader birliği üzerine inşa edilmiştir. Amerika Birleşik
Devletleri (ABD)’nin oluşumu ile İtalyan Birliği ve Alman Birliği gibi
tarihi entegrasyonlar bunun en çarpıcı örneklerini oluşturmaktadır.
1923 yılında 12 milyon nüfusu olan ülkemiz, ekonomik geleceğini
planlamak için Birinci Kongreyle büyük bir adım atmıştı.
1923’ten beri aradan geçen 90 yıl içinde ülkemiz bu hedeflerine
ulaşma noktasında elbette büyük başarılar elde etti. Bugün Türk
ekonomisi 1 trilyon dolara yaklaşan gayrisafi yurt içi hasılası ile
dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın ise altıncı büyük ekonomisi haline
gelmiştir. Dahası artık küresel ekonomiyle entegre olmuş bir ülkeyiz.
Dolayısıyla, bugün Beşincisini düzenlediğimiz İzmir İktisat
Kongrelerinin serüveninin “Milliden Küresele 90 Yıllık Seyahat”
olarak adlandırılmasını ve bu kongrenin temasının “Küresel Yeniden
Yapılanma Sürecinde Türkiye Ekonomisi” olarak belirlenmesini son
derece isabetli buluyorum.
Kıymetli Misafirler,
Yaşamakta olduğumuz küreselleşme süreci, tarihin akışını
hızlandırmakta; toplumların kimyasını değiştirmekte; ülkelerin ve
kıtaların kaderini derin bir şekilde etkilemektedir.
Bu süreçte geride kalmanın ve tarihin akışının aksi istikametinde
yer almanın, sadece bugünkü nesiller açısından değil; gelecek nesiller
bakımından da telafisi güç sonuçları olacaktır.
Bütün bu risklere rağmen, küreselleşme büyük fırsatları da
beraberinde getirmiştir. Enformasyon çağında bilgiye erişim son
derece kolaylaşmıştır. Bu fırsatlardan yararlanan pek çok ülke,
ekonomik gelişme ve beşeri kalkınma alanında önemli sıçramalar
gerçekleştirmiştir.
26
Açılış Konuşmaları
Küreselleşmenin hızlandığı son 20-30 yıllık sürede, dünyanın ekonomik
ağırlık merkezi 200 yıllık bir aradan sonra yeniden Asya’ya kaymıştır.
Ayrıca, bilgi ve iletişim teknolojileri ile sosyal medya alanında yaşanan
devrim, demokrasinin yakın coğrafyamıza doğru genişlemesinde önemli
bir rol oynamıştır.
Türkiye, gerek dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin Asya’ya doğru
kayması, gerek demokratik değerlerin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya
doğru yayılması bakımından kritik bir coğrafyada bulunmaktadır.
İçinde bulunduğumuz yüzyılın bu iki temel dinamiğinin de kesişme
noktasında bulunan ülkemiz, eşsiz bir tarihi fırsatla karşı karşıyadır.
Beşinci İktisat Kongresi sırasında yapılacak bütün değerlendirmelerde
ve ileriye yönelik projeksiyonlarda bu temel dinamiklerin gözönünde
bulundurulması gerektiğine inanıyorum.
Sayın Başbakan, Değerli Katılımcılar,
Dün Cumhuriyetimizin 90’ıncı Yıldönümünü büyük bir heyecanla
kutladık. Bu anlamlı günü taçlandıran asrın projesi Marmaray’ı hep
birlikte açtık. Çok şükür bugün Türkiye kendisine iddialı hedefler koyan
ve bu hedeflere bir bir ulaşan bir ülke haline gelmiştir.
Bu neticelerin alınmasında, ülkemizdeki siyasi istikrarın ve son 11
yılda hayata geçirilen hukuki, demokratik ve ekonomik reformların çok
büyük bir payı vardır.
Tüm dünyanın takdir ettiği bu başarılı neticelerin alınmasında özveriyle
çalışan Hükümetimizi ve ekonomi yönetiminde yer alan kurumları bu
vesileyle bir kez daha tebrik ediyorum.
Ancak, tarihin hızla aktığı ve milletler arasındaki yarışın küresel düzeyde
devam ettiği bir ortamda, millet olarak alacak daha çok mesafemiz vardır.
Dolayısıyla, gerçekçi bir vizyon etrafında geleceğimizin yol haritasını
bugünden çizmemiz muhakkak ki bir zarurettir. Ki bu toplantılarla bunlar
yapılmaktadır.
Bu bağlamda, 2014-2018 yıllarını kapsayan Onuncu Beş Yıllık
Kalkınma Planının ışığında düzenlenen bu kongrenin, ülkemizin 2023
yılı hedeflerine ulaşması bakımından son derece yararlı bir zamanlama ve
platform olduğuna inanıyorum.
27
Açılış Konuşmaları
Son beş yıldan beri devam eden küresel ekonomik kriz, birçok
kabullerin sorgulanmasını da beraberinde getirmiştir. Üretimden
tüketime; dış ticaretten kur rejimi ve uluslararası finans piyasaları
uygulamalarına; uluslararası rekabetten milli ve milletlerarası otoritelerin
gözetim, denetim ve düzenlenmelerine kadar pek çok husus yeniden
şekillenmektedir.
Küresel ekonomik kriz ortamında pek çok ülke ve kıta için dengeler
yeniden kurulmaktadır.
Esasen, uluslararası ve bölgesel konjonktür, gelişmiş ülkelerle aramızdaki
refah ve beşeri kalkınma makasını kapatmak bağlamında bizlere altın bir
fırsat sunmaktadır.
Ülkemiz bakımından bu fırsatı değerlendirmek için önümüzdeki 2030 yıl boyunca siyasi ve ekonomik istikrarımızı pekiştirecek; diplomatik
kazanımlarımızı tahkim edecek ve sürdürülebilir hızlı büyümeyi
garantileyecek dinamiklerden yararlanmamız elzemdir.
Bu da, en azından şu “dört prim”den, yani getiriden layıkıyla
yararlanmamızı gerektirmektedir:
Bunlar, “demografi”nin, yani nüfusun, “demokrasi”nin, “barış”ın ve
“bilgi”nin primleridir. Bu dört hususu en iyi şekilde değerlendirdiğimizde
inanıyorum ki 2023 hedeflerimize çok daha hızlı ve emin bir şekilde
ulaşacağız.
Öncelikle, 75 milyonu aşan genç ve dinamik nüfusumuzun bize sağladığı
“demografik prim”den faydalanmamız elzemdir. Bunu da, ancak iyi bir
eğitim sistemiyle ve nitelikli beşeri sermaye yaratmakla gerçekleştirebiliriz.
Türkiye son on yılda uygulamaya koyduğu politikalarla siyasi istikrarı
sağlamış, makroekonomik dengelerini iyileştirmiş, büyüme potansiyelini
güçlendirerek önemli yapısal dönüşümleri sağlamıştır. Ancak, söz konusu
yapısal dönüşüm henüz tamamlanmamıştır.
Birinci nesil diye adlandırılabilecek reform hareketlerinin sonuçları
başarılı bir şekilde alınmıştır. Artık Türkiye’yi dünya sıralamasında daha
üst noktalara taşıyacak “ikinci nesil yapısal reformlara” ihtiyaç olduğu
kanaatindeyim.
Dolayısıyla ikinci nesil reformlar kapsamında, Türkiye’nin birinci
önceliği mevcut eğitim kalitesini yükseltmek olmalıdır. Bir süre önce de
28
Açılış Konuşmaları
söylediğim gibi, eğitim ve bilimle nitelikli hale getirilmiş büyük bir nüfus,
muazzam bir güçtür. Buna karşılık kaliteli eğitimden mahrum kalmış
niteliksiz bir nüfus ise, büyük toplumsal sorunlara yol açmakta, beşeri
kalkınmanın önünde adeta bir engel ve yük haline gelebilmektedir. Ki
bunun örnekleri de çoktur.
Türkiye’nin önümüzdeki dönemde en büyük sınavı orta gelir tuzağını
aşıp aşamayacağıdır. Günümüzde orta gelir tuzağını aşmayı başarabilmiş
ülkelerin GSYH içerisindeki eğitim harcamalarının oranı aşağı yukarı
yüzde 6’lar civarındadır. Bu tuzağı aşamamış ülkeler ise eğitime yüzde 3
ya da altında bir pay ayırıyorlar.
Ülkemizin 2014 yılı bütçesinde eğitim harcamaları için planladığı
harcamaların GSYH’da yüzde 4,5 civarında olması sevindirici bir
gelişme olmakla birlikte; bu yolda hala katetmemiz gereken mesafe
olduğu aşikârdır.
“Demografik prim”den layıkıyla yararlanmanın bir diğer şartının
da, nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınların işgücüne aktif katılım
oranının yükseltilmesi olduğu herkesin malumudur.
Değerli Katılımcılar,
Ekonomik büyüme ve beşeri kalkınma konusunda son yıllarda yapılan
araştırmalar; bireylere insiyatif kullandırılması, girişimciliğin önündeki
engellerin kaldırılması, katılımcılığın teşvik edilmesi, fırsat eşitliğinin
sağlanması, demokratik kurum ve kuralların güçlü olması gibi faktörlerin
büyümenin en önemli girdileri arasında yer aldığını ortaya koymaktadır.
Aynı çalışmalar, güçlü demokratik kurumları ve kurumsal kapasiteleri
olmayan ülkelerin ise ekonomik rekabet yarışında geride kaldıklarına
işaret etmektedir.
Bu nedenle, kalkınma yarışında yararlanmamız gereken ikinci prim,
“demokrasi primi” (democracy dividend) olmalıdır.
Çünkü demokrasi hukuk demektir. Kanun ve kuralların şeffaf bir
şekilde herkese eşit uygulanması demektir. Kararların sübjektif değil,
objektif kriterlere dayanarak alınması demektir.
Siyasi tarihimizde demokratik hayatın kesintiye uğratıldığı dönemler,
ülkemizin ekonomik açıdan da geriye gittiği dönemler olmuştur.
29
Açılış Konuşmaları
Dolayısıyla, demokratik standartlarımızın yükseltilmesi, ülkemizin
birlik ve beraberliğini pekiştirir, ülkemizin birlik ve beraberliğini güçlü
hale getirir; halkımızın mutluluğunu artırır yenilik ve girişimciliğe açık
nesillerin yetişmesini sağlar, yerli ve yabancı sermaye sahiplerinin
tasarruflarının güvenli bir şekilde ülkemize girip yatırıma dönüşmesine
yol açar. Ekonomik ve beşeri kaynaklarımızın en etkin şekilde
kullanılmasını garanti edecek bir ortam doğurur.
Nitekim Türkiye’de gerçekleştiren ekonomik reformlar da
demokratikleşmenin ve hukukun üstünlüğünün hâkim kılınmasının
tabii bir uzantısı olmuştur.
Öte yandan, ekonomik gücün ve refahın nihai hedefi insanların
mutluluğu olmalıdır. Temel hak ve özgürlüklerinden mahrum halkların,
ne kadar zengin olurlarsa olsunlar mutlu olduklarını söylemek mümkün
değildir.
Netice olarak, ülkemizin demokratik standartlarını yükseltmeye
devam etmesi, sadece siyasi bakımdan değil, ekonomik kalkınma
bakımından da en temel önceliklerden biridir.
Kıymetli Katılımcılar,
Arzu ettiğimiz gelişmişlik seviyesine ulaşmak için istifade
etmemiz gereken üçüncü getiri, “Bilginin primi” olmalıdır. Zira son
200 yılda, diğer bir değişle Sanayi Devriminden bu yana, ülkeler
arasındaki gelişmişlik farklarını ve uluslararası güç dengelerini
açıklayan en önemli faktör, teknolojik değişim ve yenilikler
olmuştur. Günümüzde bu süreç giderek daha da hızlanmaktadır.
Son on yılda hem rekabet gücümüzü hem de yatırım ortamımızı
iyileştirdik. Yine son on yılda ihracatımızın katma değer zincirinde
önemli aşamalar kaydettik. Bugün düşük katma değerli ihracattan,
orta katma değerli ihracata ulaşmış bulunuyoruz. Bununla beraber,
toplam ihracatımız içinde yüksek katma değerli ürünlerin oranı
hala çok yüksek olmadığını biliyoruz.
Bu oranın yükseltilmesi cari açık sorununun çözümü yönünden
de hayatiyet arz etmektedir.
Peki, bunu nasıl gerçekleştireceğiz? Bunu yapabilmek için
“üretim faktörlerinin akümülasyonuna dayalı klasik verimlilik
30
Açılış Konuşmaları
ekonomisi” kulvarını terk edip, “bilgiye dayalı ekonomi”ye geçmek
zorundayız. Ucuz işgücüne dayalı bir üretim modeliyle bugünün
dünyasında daha fazla rekabet edemeyiz. Çünkü bizden çok daha ucuz
işgücü maliyeti olan ülkeler var. Bununla birlikte, henüz yüksek katma
değer üreten bir ülke de değiliz.
Orta gelir tuzağına düşmüş olan ekonomilerin bir diğer ortak
özelliği de imalatta klasik verimlilik ekonomisi paradigmasını takip
etmeleridir. Bu yarışın içerisindeki ülkeler hep daha ucuza, hep daha
verimli üretmeye çalışıyorlar.
Üst gelir grubundaki ülkeler ise bilgi yoğun teknolojilere, ürün
geliştirmede, pazarlamada ve dağıtımda yeniliklere odaklanmaktadırlar.
Esasen bu ülkeler bilginin priminden, getirisinden yararlanarak
ekonomik büyümelerini sağlamaktadırlar.
Klasik manada üretim faktörleri akümülasyonu ve verimlilik artışı
takip eden ülkelerin ise, bu şartlar altında bir üst lige çıkmaları giderek
zorlaşmaktadır.
Bu nedenle, önümüzdeki esas mesele olan orta gelir tuzağından
kurtulmamız için eğitim, bilim, Ar-Ge, teknoloji ve yeniliğe ağırlık
veren bir iktisadi büyüme stratejisi izlememiz elzemdir.
Memnuniyetle görüyorum ki Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planında
bu yönde gerçekçi hedefler ve tutarlı stratejiler oluşturulmuştur.
Kıymetli Misafirler,
Millet olarak iktisadi gelişmemiz için ülke içinde hangi tedbiri
alırsak alalım, yine de bulunduğumuz bölgenin ve dünyanın genel
sorunlarından bağışık olamayız. Karşılıklı bağımlılığın bu kadar
yükseldiği bir dönemde, bir ülkede veya bölgede meydana gelen
ekonomik, siyasi, insani ve askeri krizler başta yakın komşular olmak
üzere tüm bölgeyi, hatta dünyayı etkileyebilmektedir.
Biraz önce Sayın Başbakanın da söylediği gibi; birden bire
komşumuzda olan olaylardan dolayı insanlığın gereği önemli bir
maliyetle karşı karşıya kalmak durumunda kaldık. Veya çok yakın
ticaret yaptığımız ülkelerle birden bire ticaretler kesilebildi. Bunlar
bizim elimizde değil. Dolayısıyla bölgede olup bitenler sizi de yakından
ilgilendirmektedir.
31
Açılış Konuşmaları
Bu nedenle, sürdürebilir ekonomik büyüme ve kalkınmanın temel
şartlarından biri de bölgesel huzur ve istikrardır.
Kısaca “barış primi” olarak adlandırılan bu durum, İkinci Dünya
Savaşının ardından Batı Avrupa’da; bilahare, Soğuk Savaş’ın
bitmesinin ardından Doğu Avrupa’da tecrübe ettiğimiz bir olgudur.
Son 60 yılda, AB ülkelerinin yaşadığı iktisadi büyüme ve refah
artışının arkasında bahsettiğim “Barış primi”nin payı gerçekten çok
büyükdür. Türkiye olarak Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından ortaya
çıkan “Barış primi”nden layıkıyla yararlanmamıza uzun yıllardır
fırsat vermeyen gelişmeler oldu. Bu olumsuz gelişmeler maalesef hala
bölgemizde devam etmektedir.
Komşularımızda, bölgemizde ne kadar çok güvenlik, istikrar ve
barış varsa, o kadar çok ticari ve ekonomik potansiyel vardır.
Bölgemizde oluşacak böyle bir huzur ve barış ortamından ekonomik
açıdan da en fazla istifade edebilecek ülke Türkiye’dir.
Bu nedenle, Türkiye hep bölgesel istikrar, barış ve işbirliğinin
dinamosu olmaya gayret etmelidir.
Ülkemizi çevreleyen çok boyutlu bölgelerin normalleşmesi ve
istikrara kavuşması, bu bölgelerde hakim olan çatışma kültürünün
yerine işbirliği ve entegrasyon anlayışının hakim olması demektir.
Böyle bir neticenin ülkemizin iç huzuruna da, refahına da katkısı
muazzam olacaktır.
Ülkemizin köklü meselelerini çözmek ve kendi iç barışını tahkim
etmek yönündeki iradesi başarıya ulaştığı takdirde ki inşallah
ulaşacaktır, bütün bölgelerimiz yeniden hızlı bir kalkınma sürecine
girecektir.
Öte yandan, ülkemizin, etrafımızda cereyan eden tüm kriz, kargaşa
ve iç savaşlara rağmen, bölgenin durulması, kargaşanın önlenmesi ve
bölgede bir barış ortamı oluşması için elinden gelen çabayı göstermesi;
sadece güvenliğimiz açısından değil, ekonomik geleceğimiz
bakımından da hayati önem taşıyacaktır.
Netice olarak, kendi iç barışını tahkim etmiş, etrafındaki
coğrafyalarda barış priminin tesisine katkıda bulunmuş bir Türkiye’yi,
her açıdan parlak bir gelecek beklemektedir.
32
Açılış Konuşmaları
Değerli Katılımcılar,
Meclis açılış konuşmamda ifade ettiğim gibi gelişmiş piyasa ekonomileri
hâlihazırda sürdürdükleri parasal genişleme politikalarını bir gün mutlaka
terk edeceklerdir.
Bu nedenle, parasal genişleme politikalarından çıkışın ekonomimiz
üzerindeki olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi için önümüzdeki sürecin
iyi yönetilmesi gerekmektedir. Geçen Mayıs ayında FED Başkanının bu
husustaki üstelik eylemsiz sözlerinin bile sermaye akımları, döviz kuru ve
faiz oranları üzerinde ne denli etkileri olduğu da unutulmamalıdır.
Önümüzdeki orta ve uzun vadede mutlaka çözüme kavuşturulması
gereken diğer bir konu, uzun süredir hep beraber dikkat çektiğimiz, düşük
tasarruf oranımız ve büyüme hızımızı yavaşlatan cari açık sorunudur.
Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planında bu konuda öngörülen tedbirler
mutlaka uygulanmalı ve 2018 yılında öngörülen yıllık yüzde 18 tasarruf
oranına ulaşılmalıdır.
Aynı şekilde, gelir dağılımın düzeltilerek yoksulluğun azaltılması,
sermaye piyasalarının derinleştirilmesi, kayıt dışı ekonomi ile mücadelenin
sürdürülmesi ve bölgesel farklılıkların giderilmesi, etkili bir şekilde hayata
geçirilmesi gereken diğer yapısal reform alanlarıdır.
Genellikle siyaset ve demokrasi konuşurken zikrettiğimiz “fren ve
dengeler”; “checks and balances” dediğimiz konular esasen, ekonomi
alanında da gerekli konulardır.
Bu itibarla, Türkiye’nin işleyen bir serbest piyasa ekonomisi vasfını
pekiştiren ticari ve ekonomik kurallar, şeffaflık ilkesi ve karar alınma
sürecinde profesyonelliğin ön plana çıkarılması gibi hususlar da önem
taşımaktadır. Ayrıca, kamu harcamalarında saydamlık ve hesap verebilirliğin
gerçek anlamda geçerli kılınması için gerekli hassasiyet gösterilmelidir.
Değerli Başbakan, Değerli Bakanlar,
Bugün 90’ıncı yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyetimizin, on yıl
sonra 100’üncü yıldönümünü kutlayacağız. Yaklaşık yarım asır sonra da
bu topraklarda kök salışımızın 1000’inci yılını millet olarak idrak edeceğiz.
Önümüzdeki bu süreyi, her alanda topyekûn bir “yakalama” ve “öne
geçme” hamlesi için iyi kullanmak mecburiyetindeyiz. Bunun için, millet
33
Açılış Konuşmaları
olarak enerjimizi kısır kavga ve döngülerle tüketmeden, siyasi istikrarımızı
korumalı, demokrasimizi geliştirmeli ve ekonomik kalkınmamızı ara
vermeden sürdürmeliyiz.
Son 50 yıldır siyasi tarihimize baktığımızda kayıp yıllarımızın acısını
hep hissederiz. Aynı çıkmaz sokaklara Türkiye asla bir daha girmemelidir.
Daha önce de belirttiğim gibi tarihin akışı hızlanmıştır. Bu çağda,
yolunu bulmak için sağa sola bakanlar değil; hedefleri istikametinde
kararlılıkla koşanlar ayakta kalacak ve öne geçecektir. Bugün beşincisini
düzenlediğimiz İzmir İktisat Kongresinin Türk milletini başarıyla bir
sonraki yüzyıla taşıyacak yol haritasının hazırlanmasına vesile olmasını
temenni ediyorum.
Ayrıca bu güzel toplantıyı gayet dikkatli bir şekilde ve çok profesyonelce
organize ettiği için Kalkınma Bakanlığına ve emeği geçen herkese çok çok
teşekkür ediyorum. Dünya Bankası Başkanlığının bu toplantıya katılmasını
çok değerli görüyorum. Yine gördüğüm kadarıyla çok değerli uzman ve
katılımcı, bu toplantılar vesilesiyle üç gün boyunca değerli fikirlerini
paylaşacaklardır. Bütün bu fikirler Türkiye’nin geleceği için, bölgemiz
için ve bütün dünya için çok değerli olacaktır.
Bir kez daha bu toplantılara başarılar diliyorum. Hepinize sevgi ve
muhabbetlerimi sunuyorum.
Sunucu- Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkür ediyoruz. Değerli
konuklar,
5. İktisat Kongresinın açılış programı sona ermiştir. Üç gün boyunca
Türkiye ve Dünya ekonomisinin masaya yatırılacağı birçok oturumumuzun
ilki olan küresel ekonomik gelişmeler çerçevesinde Türkiye ekonomisi
başlıklı özel oturumumuz saat 15.00’te gerçekleştirilecektir. Şimdi sizleri
otelimizin palmiye bahçesinde verilecek öğle yemeğine davet ediyor,
katılımınız için teşekkür ediyor, saygılar sunuyoruz.
34
KAPANIŞ
KONUŞMALARI
1 Kasım 2013
Konuşmacılar
Aziz Kocaoğlu
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Mustafa Toprak
İzmir Valisi
Cevdet Yılmaz
Kalkınma Bakanı
Kapanış Konuşmaları
Kapanış Konuşmaları
Aziz Kocaoğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı- Sayın Bakanım,
Sayın Bakan Yardımcım, Sayın Müsteşar Yardımcım, Sayım Valim,
çok değerli konuklar, evet çok güzel bir çalışma yaptık 5. İzmir İktisat
Kongresinde. Ben başta Sayın Kalkınma Bakanımıza, şahsında tüm emeği
geçenlere sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Gerçekten şu süreçte İzmir’de
Türkiye ve dünya ekonomisinin konuşulması, tartışılması, çözüm yollarının
aranması, üretilmesi, çeşitli fikirlerin paylaşılması, hem ülkemiz açısından
hem dünya açısından hem de insanlık için çok önemli oldu. Ayrıca Sayın
Cumhurbaşkanımıza ve Sayın Başbakanımıza da teşviklerinden ve yapmış
oldukları konuşmalardan dolayı da İzmirli hemşerilerim adına sonsuz
teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Ayrıca Dünya Bankası Başkanına, tüm
katılımcı bakanlarımıza, konuşmacılarımıza, panelistlerimize de sonsuz
teşekkürlerimi iletmek istiyorum.
Burada alınan kararlar uzun erimli kararlardır. Bu konunun da uzmanı
siz olduğunuz için Sayın Bakanım beş yıl veya on yıl, hangisi uygun olursa,
beş yıl kısa olabilir, on yıl uzun olabilir, onu artık sizin takdirlerinize
bırakıyoruz, bunun bir rutin haline gelmesi, sürekli konuşulmasının da
yararı olacağına inanıyorum. Burada birçok konu konuşuldu. Kısaca onlara
da birkaç dakikayla değinmek istiyorum. Bir an önce herkes, İzmir’dekiler
de problem yok da, İzmir dışından gelenlerin bir an evvel, çocuklarına,
ailelerine, evlerine kavuşmaları söz konusu.
Tabii krizden nasıl çıkılacağı, dünyadaki krizden nasıl çıkılacağı
konuşuldu. Burada bu durağanlığı aşmanın yolu tartışıldı ve üretim,
rekabetçi bir üretimin yapılması söz konusu. Türkiye’de kendimize
baktığımızda yatırım olanakları, yatırım alanı ve yatırım çekmek için
neler yapılabileceği konuşuldu. Bu konuda fikirler üretildi. Kamunun
etkin iş üretimi ki hepimiz açısından çok önemli, yine kamu yönetimi
konusundaki değişikliklerin gerçekleştirilmesi, nüfusun yarısını oluşturan
hanımların, kadınların işgücüne iştiraki, krizlere karşı dayanıklılığın,
mukavemetin geliştirilmesi için yapılacak güçlendirme, mikro ve makro
düzeydeki güçlendirme çalışmaları konuşuldu. Tabi yatırım dediğimizde
sadece yatırım akla gelmiyor. Yatırımın en büyük kaynağı da tasarruf.
Malumunuz olduğu üzere ülkemizde tasarruf çok ciddi bir şekilde azalıyor.
Bunun mutlaka bir devlet politikası olarak tasarruf edilmesi gerektiğinin
altı çizildi. Bir taraftan tasarruf bir taraftan harcama, ekonomi böyle
37
Kapanış Konuşmaları
dengeler üzerinde tahterevalli gibi yürüyen bir sistem. Hepimiz, siz tabi
bu işin duayeni olarak daha hakimsiniz şey yapıyorsunuz bunlara. Ayrıca,
ben açılış konuşmamda da altını çizmiştim, bunun bir daha altını çizmek
istiyorum. Türkiye’de bir istihdam reformunun, hem devlette, hem özel
sektörde bir 657 sayılı Kanundan tutun, işçi yasasına varıncaya kadar
bir sisteme bağlanması. Bugünkü uygulamadaki taşeronluğun olmaması,
çeşitli sıkıntıları kıdem tazminatından, vs’den birçok zorlukların yaşandığı
ve farklı bir noktaya taşındığı, verimliliğin de güvensizlik ortamında
daraldığını ve etkili bir, verimli bir çalışmanın yapılamadığını, ben onu
kendi düşüncem olarak söylüyorum. Yerel yönetimlerin yine kalkınmada
mutlaka güçlendirilmesi gerekiyor. Çünkü merkezi yönetimler Türkiye gibi
büyük ülkelerde Ankara’dan planlansa da, çalışmalar da yapılsa, İzmir’in
dinamikleri kadar, yerel yönetimleri kadar, sanayi odası, ticaret odası,
yerel dinamikler kadar İzmir’in önceliklerinin ve ihtiyaçlarının mutlaka
istişare ile belirlenmesi ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerekli.
Ayrıca hepimizin bildiği gibi 60 senede bu ülke gecekondularla doldu
ve bu bugünkü ekonomimizin bir zorunluluğuydu. Ülke vatandaşı,
Anadolu insanı çözümünü üretti ve bugüne kadar kentte çocuğunu
büyüttü, okuttu, hayatını ikame ettirdi. O günün ekonomi şartlarından
gecekondu yapmak bile meseleydi ve dayanışma ilişkisi içerisinde,
hemşerilik ilişkisi içerisinde, akrabalık ilişkisi içerisinde bugüne geldik.
Bugün ekonomimiz çok daha güçlü. Kentsel dönüşümü hızlı bir şekilde
gerçekleştirip, artık gecekondulardan, çarpık yapılanmadan, depreme
dayanıksız konutlardan kurtulmalıyız ve sosyal donatı alanları, spor
alanları, kent ormanları, bulvarları olan, altyapı eksiklikleri giderdiğimiz
kentlerde yaşamalıyız. Bunun da hızlandırılmasında çok büyük fayda
var. Hep birlikte hem Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız hem Büyükşehir
Belediyelerimiz, hızlı bir şekilde bu çalışmayı sürdürüyorlar. Önemli
olan uzlaşmacı bir yaklaşımla, katılımcı bir anlayışla yönetilmesi. Bugün
demokrasi dünyada da ülkemizde de bir ileri aşamada yorumlanıyor. O da
katılımcılık. Projenin fikirden uygulamaya geçinceye kadar, uygulamadan
sonra kullanım aşamasında yani hayata geçmesi aşamasında ve kullanırken
sahiplenilmesi, maksimum verimliliğin sağlanması mutlaka ve mutlaka
katılımcı bir anlayışla projenin gerçekleştirilmesi, herkesin düşüncesinin
alınması, bunun paylaşılması ve projenin kırmızı çizgilerinin belirlenmesi
hem yönetim açısından hem projenin kente, ülkeye yararı açısından
son derece önemli. Bir de tabi hepimizin, İzmir’in, Ege’nin rüyası,
38
Kapanış Konuşmaları
EXPO 2020 adaylığımız söz konusu. Bu günden itibaren 26 günümüz
kaldı, bugünü saymazsak. Biz 27 Kasım’da Paris’te ipi göğüslemeyi
ve İzmir’e EXPO’yu getirmeyi hedefliyoruz. Canla başla herkes, başta
Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Bakanlarımız olmak üzere Sayın
Valimiz olmak üzere, canla başla çalışıyoruz. Tüm destek verenlere de
yine Ege halkı adına, İzmir halkı adına da teşekkürlerimi sunuyorum. Bu
kongrede umuyorum çok şey aldık, çok şey edindik. İzmir yine Türkiye’nin
ve dünyanın gündemine geldi. Çok teşekkür ediyorum yine son olarak
Sayın Bakanımıza desteklerinden dolayı. Bu kongrenin hem İzmir’imize
hem ülkemize hem de dünyada insanların lokmasının büyümesi için
yararlı olmasını diliyorum. Dünya barışına ve bölgemizdeki barışa katkıda
bulunmasını diliyorum, tüm katılımcıları saygıyla selamlıyorum, sağ olun,
var olun efendim.
Sunucu- Sayın Kocaoğlu’na teşekkür ediyoruz. Saygıdeğer konuklar,
konuşmasını yapmak üzere İzmir Valisi Sayın Mustafa Toprak’ı kürsüye
davet ediyorum. Buyurun efendim.
Mustafa Toprak, İzmir Valisi- Sayın Bakanım, Değerli Müsteşarımız,
Bakan Yardımcımız, Büyükşehir Belediye Başkanımız, değerli
konuklarımız, basın mensuplarımız hepinizi öncelikle saygılarımla,
sevgilerimle selamlıyorum. Sayın Bakanım herhalde hep birlikte hem gerek
panelistler, katılımcılar, sizler, ekibiniz, hem de buradaki yerel dinamikler
olan bizler rahatlamış bulunuyoruz çünkü hakikaten burada büyük bir kongre
düzenlendi ve bildiğim kadarıyla ülkemizde en büyük sayıda katılımcının
da katıldığı bir kongre oldu. Onun için iftihar ediyoruz. Ben öncelikle
baştan başlarsak böylesi önemli bir kongreyi İzmir’de düzenleme kararı
aldığınız için hükümetimize ve sizlere ve tüm bakanlarımıza şükranlarımı
sunuyorum. İzmir’e önemli katkıları oldu, önemli bir heyecan getirdi,
hareketlendirdi. Hakikaten Ege’nin incisi ülkemizin en önemli illerinden
birinde bunun düzenlenmesi manidar ki birincisinden beşincisine olmak
üzere hep İzmir’de düzenlenmesi ayrı bir değerdi. Bunun için değerli bir
katkı oldu, çok teşekkür ediyoruz sizlere.
Sayın Başkan da ifade ettiler, Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın
Başbakanımıza, Başbakan Yardımcımıza, siz dâhil olmak üzere tüm
bakanlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz katılımlarınızdan dolayı ve
sizinle birlikte şükranlarımızı sunmakla birlikte burada sizin çalışma
arkadaşlarınıza, Müsteşarınıza, Müsteşar Yardımcılarımıza, Genel
39
Kapanış Konuşmaları
Müdürümüze ve isimsiz karamanlara hizmet alım sözleşmesiyle
bu hizmeti sağlayan arkadaşlara, panelistlerimize, uzmanlarımıza,
katılımcılarımıza, güvenlik görevlimizden, polisimizden, yerelden
katılan kalkınma ajansımız ve tüm uzmanlarımıza, herkese ayrı ayrı
teşekkür etmek istiyorum. Hakikaten dönüp baktığımızda, arkadaşlarla
da konuştuğumuzda gerek katılım, gerek içerik, başlıklar ve yönetim
tarzı açısından çok önemli bir kongre olmuştur. Ben biliyorum ki hem
panellerin yönetimi hem panelistlerin ortaya koydukları fikirler hem
katılımcıların sorularıyla, ya da katılımlarıyla ortaya çıkardığı öneri, teklif,
tartışma ve katkılar kitaplaştırıldıktan sonra sizlerin yönetiminde gelecek
uygulamalara, politikalara da yön verecektir. Bugün sizlerin açıkladığı
Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planında önemli hedefler var. O hedeflere
ulaşmada burada tartışılan her bir konunun ben inanıyorum ki, Orta Vadeli
Program dâhil, tüm politika dokümanlarının içerisine yerleştirerek 2023
vizyonunun hedefi de gerçekleştirilmiş olacaktır. Mutluyuz ve gururluyuz
İzmir’in ev sahipliği yaptığı için böyle bir kongreye. Hakikaten bakıyoruz,
ülkelerin hedeflerinin olması gerekiyor. Hedef olmadan bir yere gitmek
mümkün değil sizlerin de bildiğiniz gibi Sayın Bakanım ama bu hedeflerle
birlikte uygulanacak politika ve stratejiler de çok önemlidir. Bizler
burada yerelde, sizler oralarda talimatlarınızla, politikalarla inşallah 2023
hedeflerini gerçekleştirmiş olacak ve bu tarafa geldiğimizde acaba İzmir
buradan alınan bu fikirlerle nereye gidecektir, ben çok önemli bir noktaya
gideceğini düşünüyorum, gerek eğitimde, sağlıkta, sosyal hizmetlerde,
gerek kentsel dönüşümde ve kentsel dönüşüm sonrasında insanlarımızın
onura uygun bir yaşam altyapısı hazırlanmasında, sanayileşmesinin ileriye
gitmesinde ve bilimin, sanayinin, teknolojinin daha fazla kullanıldığı,
gençlerimizin, çocuklarımızın bilim çağına daha fazla ayak uydurabildiği
ve onunla yetiştiği, tarımda, hayvancılıkta, sanayide ve özellikle İzmir
açısından jeotermal kaynakların, yenilenebilir enerji kaynaklarının daha
fazla enerji alanında kullanılabildiği, vb. bunları uzatmak mümkün, bir
noktaya geleceğini, buradaki tartışmalardan bizim de önemli hisseler
çıkarabileceğimize ben inanıyorum.
Tekrar sizlere çok teşekkür ediyorum ama yarın da bir sosyal program
var, onun da çok önemli olduğunu düşünüyorum, üç gün süresince burada
değerli panelistlerimiz, katılımcılarımız tüm katkıları koydular. Yarın
da İzmir’imizin 8500 yıllık tarihinin çok önemli özelliklerinin olduğu,
başta Efes olmak üzere diğer alanlarda bir tur yapılacak. Şüphesiz ki
40
Kapanış Konuşmaları
İzmir’imizin hem tarihi birikimini, kültürel değerlerini, hem insani, yaşam
alanındaki güzelliklerini de görme fırsatı bulacaksınız diye inanıyorum.
Sayın Bakanım son cümle olarak sizlere, tüm ekibinize, kongrenin
A’sından Z’sine destek veren herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bu
kongrenin ilimize, ülkemize, tüm dünya milletlerine hayırlı olmasını
diliyor, saygılarımla selamlıyorum, sağ olun.
Sunucu- Sayın Valimize teşekkür ediyoruz. Kıymetli misafirler kapanış
konuşmasını yapmak üzere Kalkınma Bakanımız Sayın Cevdet Yılmaz’ı
kürsüye davet ediyorum.
Cevdet Yılmaz, Kalkınma Bakanı- Sayın Valim, Değerli Belediye
Başkanım, saygıdeğer konuklar, değerli basın mensupları, üç günlük
çok yoğun bir çalışmanın ardından 5. İzmir İktisat Kongremizin kapanış
oturumuna hep birlikte iştirak ediyoruz. Üç gün boyunca devam eden
sunumlar, paneller, tartışmalar, basın toplantıları, ödül törenleri ve çeşitli
aktivitelerle çok canlı, çok zengin bir üç günü geride bıraktık. İzmir’in
güzel havasının muhalefetine rağmen çok yoğun bir katılım oldu, çok
yoğun bir ilgi oldu. Ben bir kısmına katılabildim panellerin; gerçekten
şaşırtıcı ölçüde diyebileceğim bir yoğunluk yaşandı. Demek ki böyle
bir ihtiyaç varmış, gerçekten tam zamanında bu kongreyi yapmışız.
Türkiye’nin, dünyanın değişik bölgelerinden insanlarımız geldiler, burada
fikirlerini bizle paylaştılar. Yerelden çok yoğun bir katılım gördük. Bunun
için geçekten çok mutluyuz. En son aldığım rakama göre 4409 katılımcı
iştirak etmiş bu çalışmalara. Bu şu ana kadar bütün kongreleri mukayese
ederseniz açık ara farkla katılımcı sayısının en yoğun olduğu kongre oldu.
Bundan dolayı gerçekten büyük bir mutluluk duyuyoruz. Yurtdışından
yoğun katılım oldu. Dünya Bankası Başkanı, Cumhurbaşkanımızla
birlikte, Başbakanımızla birlikte açılış konuşmasına katıldılar. Ayrıca
yine uluslararası kuruluşlardan, OECD’den, UNDP’den, IMF’ten çeşitli
kuruluşlardan temsilciler katıldılar. Yurtdışı boyutu, uluslararası boyutu
güçlü bir kongreyi gerçekleştirmiş olduk. Özel sektör yine yoğun bir
şekilde bu çalışmalarımıza katıldı. Özellikle İzmir ve Ege’den önemli
katılımlar oldu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden, değişik iş
dünyası örgütlerinden önemli katılımlar oldu. Sendikalarımızdan, emek
dünyasından yine katılımlar oldu. 23’ü yurtdışından olmak üzere toplam
243 panelist panellerimize katıldı, fikirlerini, görüşlerini bizlerle paylaşmış
oldu. 34 tane paneli hep birlikte gerçekleştirmiş olduk. Bunların önemli bir
41
Kapanış Konuşmaları
kısmı paralel bir şekilde yapıldı. Hepsine belki yetişemedik ama inşallah
kitapçıklar haline getirdiğimizde, elektronik ortamda sunduğumuzda
hepimiz oradaki tartışmalara erişme imkanını bulmuş olacağız.
Panellerimizin ana teması, küreselleşme süreci oldu, bu süreçte
yeniden, küresel kriz sonrası yeniden yapılanan dünya oldu ve burada
yine Onuncu Planın ortaya koyduğu ana eksenler bazında çok içerikli
tartışmalar yapıldı. Dünyayı nasıl daha iyi anlayabiliriz, dünyadaki gidişatı
nasıl daha öngörebiliriz, bunlarla ilgili konuşmalar, tartışmalar oldu. Bir
dünyada yaşıyoruz, her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da dünyayı
iyi okuyamazsak, dünyanın gidişatını iyi tespit edemezsek yapacağımız
politikaların pek etkili olamayacağı açık. Bunlar tartışıldı, dünya tartışıldı.
Yine İzmir ve Ege Bölgesi daha önceki kongrelerin aksine yoğun bir şekilde
tartışıldı bu İzmir İktisat Kongremizde. 14 tane oturumu sadece İzmir ve
Ege ile ilgili gerçekleştirdik. İzmir’de yapmış olduğumuz bu kongrede yerel
kalkınmanın da dünyada önem kazandığı bir çerçeve içinde İzmir’i Ege’yi
çok daha yoğun bir şekilde tartışma imkânımız oldu. Ve bu çerçevede
İzmir’in EXPO 2020 adaylığına da elimizden geldiğince destek olmaya
gayret ettik. Aslında baktığınız zaman bu kongrenin zamanlamasını tayin
ederken en önemli unsurlardan biri de bu oldu. EXPO öncesi son, en geniş
katılımlı, uluslararası toplantı oldu ve bunu da İzmir’de gerçekleştirdik. O
anlamda da katkıda bulunmuş olmayı tabi ki yürekten temenni ediyoruz.
Tarihi belirlerken 90’ıncı yılı, Cumhuriyetimizin 90’ıncı yılını tabi, önemli
bir parametre olarak aldık. Aynı zamanda iktisat kongrelerinin 90’ıncı
yılı. Bir taraftan da Expo adaylığını düşündük. Bir yandan da dünyadaki
kırılma noktalarına bakarak tabi tayin ettik bu tarihi.
Geçmişte de İzmir İktisat Kongreleri tarihin hep kırılma noktalarında
gerçekleşmiş. Birincisi Cumhuriyetimiz kurulmadan, Cumhuriyetimizin
temel ekonomik noktalarını belirlemek üzere toplanmış, dünyaya bu
mesaj verilmiş. İkincisi biliyorsunuz 80’li yılların başında içe kapalı bir
ekonomiden, ithal ikameci bir ekonomiden, dışa açık bir ekonomiye geçiş
sürecinde toplanmış. Üçüncüsü soğuk savaşın bittiği, yeni bir dünyanın
şekillendiği 1990’lı yılların başında toplanmış. Dördüncüsü Türkiye’nin
Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlayacağı bir noktada
toplanmış ve bu sonuncusu da küresel kriz sonrası dünyada yeniden
yapılanma sürecine girdiğimiz bir dönemde, ekonominin giderek Asya’ya
kaydığı, gelişmekte olan ekonomilerin, yükselen ekonomilerin, Türkiye’nin
de içinde bulunduğu yükselen ekonomilerin dünya ekonomisinde daha
42
Kapanış Konuşmaları
fazla ağırlık kazandığı bir dönemde gerçekleştirilmiş oluyor. Şimdi bütün
bunlar bu tarihi belirlememizde etkili oldu. Üst düzey bir katılım sağlandı
bu toplantılarda. Huzurunuzda ben de Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın
Başbakanımıza özellikle şükranlarımı sunuyorum. En üst düzeyde geldiler,
katıldılar ve çok değerli fikirlerini, vizyonlarını bizlerle paylaştılar. Bu
çok çok önemliydi tabi. Diğer taraftan Dünya Bankası Başkanı da yine
aramızdaydı açılışta. Kendisine de tekrar buradan teşekkür ediyorum, en üst
düzeyde Dünya Bankası burada temsil edildi ve dünyaya ilişkin fikirlerini,
Türkiye’ye ilişkin fikirlerini bizlerle paylaştılar. Bakan Yardımcımız,
bakanlarımız, kamudan, özel sektörden bütün katılımcılarımızla gerçekten
üst düzeyde temsiliyet sağlayan bir kongre oldu.
Burada Birinci Kongrenin ruhuna da uygun bir şekilde kongre
faaliyetlerini gerçekleştirmeye gayret ettik. Öncelikle birinci kongrede
ekonominin ne kadar önemli olduğunun altının çizildiğini görüyoruz.
Bugün dünyada da aslında ekonomi çok çok önemli. Bu kongremiz de
aslında bu mesajı güçlü bir şekilde veriyor. Birinci ve İkinci İzmir İktisat
Konglerinde, siyasi ve askeri başarıların, ekonomik başarı olmadan eksik
kalacağı, sürdürülemeyeceği çok net bir şekilde vurgulanmış durumda,
bugünkü dünyada da aynı şey geçerli. Kağıt üzerinde sloganlarla veya
ideolojik söylemlerle bir ülkenin güçlü olamayacağı, ekonomisi güçlüyse,
teknolojisi varsa, üretim kapasitesi varsa dünyada daha ağırlıklı bir yeri
olacağını bugün de çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz.
Bağımsız bir ülke olmanın, dünyada saygı duyulan bir ülke olmanın
yolu gerçekten ekonomik gücünüzden geçiyor. Bu kongremizde de
birinci kongrede olduğu gibi bu noktanın altını hep çizdik. Diğer taraftan
yine ilk kongremizde, Birinci İzmir İktisat Kongresinde olduğu gibi bu
kongremizde de katılımcılığı en üst düzeyde sağlamaya gayret ettik.
İlk kongremizde, Türkiye’nin değişik bölgelerinden, değişik sosyal
statülerden, değişik ekonomik kesimlerden insanlarımız katılmışlardı.
İşçiler de katılmıştı, işverenler de katılmıştı. Parası pulu olan, biraz daha
müreffeh kesimlerden de katılım olmuştu, çok zor koşullarda gelip burada
konaklayan ve bu kongreye katılanlar da olmuştu. Aynı ruhu bugün de
olabildiğince yaşatmaya çalıştık. Biz de bu kongremize, ülkemizin ve
dünyanın değişik kesimlerinden katılımcıların iştirak etmesini sağladık.
Demokrasi ve katılımcılık, ekonomik gelişmenin ve kalkınmanın da
aslında merkezini oluşturuyor. Bu yöntem olarak da böyle, içerik olarak
da böyle. Bu kongremizde de doğrusu bunu hem içerik hem yöntem olarak
43
Kapanış Konuşmaları
vurgulamaya çalıştık. Ve ülkemizin birliğini, beraberliğini yine bu kongre
vesilesiyle bir kez daha ortaya koymaya gayret ettik. Farklı siyasi görüşler
olabilir, farklı anlayışlar olabilir, farklı kesimlerden olabiliriz fakat hepimiz
aynı geminin içindeyiz. Hepimiz aynı geminin içindeyiz ve bunu daha
ileriye taşımak, daha üst noktalara taşımak hepimizin ortak sorumluluğu.
Bunu da hep birlikte görmüş olduk.
Değerli konuklar İzmir’i de az önce söylediğim gibi burada daha
ağırlıklı bir şekilde kongrenin bir parçası haline getirmeye gayret ettik.
Bu anlamda da yine İzmir İktisat Kongresiyle aslında aynı ruhu devam
ettirdiğimizi düşünüyoruz. İlk kongrede İzmir rastgele seçilmedi.
Ankara’da da yapılabilirdi, başka illerde de olabilirdi Birinci İktisat
Kongremiz ama İzmir tercih edildi. İzmir’in niçin tercih edildiğini de
iyi anlamamız gerekiyor. İzmir dünya ile ülkemizin buluşma noktası
bir anlamda. Ticarette, çeşitli fikir alışverişlerinde, turizm de, sermaye
hareketlerinde, birçok alanda, İzmir’in tarihine baktığımız zaman, dünya
ekonomisiyle, Türkiye ekonomisinin tam kesiştiği bir noktada duruyor. Bu
da dünyayı ve Türkiye’yi tartıştığımız iktisat kongreleri için gerçekten çok
iyi bir ortam oluşturuyor bizim için. Bugün de tarihte olduğu gibi İzmir’i
o anlamda önemli, çok önemli bulduğumuzu belirtmek isterim. Diğer
taraftan İzmir ve Ege Bölgesi ekonomik anlamda da son derece değerli
bir bölge. 2023 vizyonuna giderken bütün yörelerimizin kaynaklarını
seferber etmemiz gerekiyor. Ben hep bunun altını çizmeye çalışıyorum.
Bütün illerimizin, bütün bölgelerimizin yerel potansiyelini iyi tespit edip
harekete geçirmediğimiz sürece, adeta bir seferlik halinde bu kaynakları
harekete geçirmediğimiz sürece, 2023 vizyonuna ulaşamayız. Sadece
bir ilin, üç ilin potansiyeli ile bunu yapamayız. Bütün bölgelerimizin
ve illerimizin potansiyeli ile gerçekleştirebiliriz. Bu anlamda İzmir ve
Ege Bölgesi gerçekten muazzam bir potansiyel arz ediyor. Ticaretiyle,
turizmiyle, tarımıyla, sanayisiyle, her alanda ülkemizin kalkınmasına,
gelişmesine büyük katkılar sunan ve sunabilecek, daha da fazlasını
yapabilecek konumda olan bir bölgeden bahsediyoruz, ilden bahsediyoruz.
Bu potansiyelleri daha iyi değerlendirmek için de son dönemlerde çok
yoğun bir gayret içinde olduğumuzu da vurgulamak isterim. Çok önemli
altyapı projeleri gerçekleştiriyoruz. Çandarlı Limanı bunlardan bir tanesi,
İstanbul-İzmir Otoyolu ki Marmaray’ın neredeyse iki katı maliyetle aslında
gerçekleşecek, kamu özel ortaklığıyla yürüttüğümüz bir proje, bunlardan
biri. Havalimanımızın kapasitesinin 5 milyondan 25 milyona çıkması bu
44
Kapanış Konuşmaları
anlamda önemli. Kent içi ulaşımda, raylı sistemlerde yaptığımız projeler
çok çok önemli, bütün bunlar sağlık alanında 2000’in üzerinde bir
kapasiteyle oluşturacağımız projeler, önemli. Bütün bunlarla birlikte İzmir
ve Ege Bölgesi 2023’e doğru hazırlanıyor ve bu çerçevede potansiyelini
inanıyorum ki çok daha üst düzeyde seferber edecek. Burada EXPO’yu
da alabilirsek, ipi göğüslersek hep birlikte, bütün bu kalkınma sürecine de
ülkemizin ve İzmir’in, Ege Bölgesinin dünyadaki konumuna çok önemli
bir katkı yapacağına yürekten inanıyoruz. Bunun için hep birlikte gayret
ediyoruz, inşallah hepimiz bu güzel haberi duyar ve mutlu oluruz ama
sonuç ne olursa olsun bu uluslararası yarışlar içinde olmak başlı başına
bir değer gerçekten. EXPO 2020 sürecini yaşamak, burada yarışmak başlı
başına önemli diye düşünüyorum.
Şimdiden İzmir’imize bu anlamda önemli katkılar yaptığına da
inanıyorum. 90 yıllık süreçte çok önemli tabi gelişmeler oldu. İlk açılış
konuşmasında da vurgulamaya çalışmıştık. Savaştan çıkmış, büyük oranda
altyapısı tahrip olmuş, nüfusu çok ciddi anlamda problemler yaşayan genç
bir Cumhuriyet ve 90 yılda aldığı mesafe, bu gerçekten takdir edilmesi
gereken bir mesafe. İlk ekonomik büyüklüklerimize baktığımızda işte 570
milyon dolarlık bir ekonomik büyüklük, 45-50 dolar civarında bir kişi
başına gelir, ihracatını, ithalatını, topladığınız zaman işte 130-140 milyon
dolarlar civarında bir dış ticaret hacmi, bu düzeylerden bugün Türkiye çok
farklı bir düzeye gelmiş durumda. Özellikle son on yılda çok önemli bir
performans sergilendiği de ortada; geçen yıl itibarı ile 786 milyar dolarlık
bir ekonomiye ulaştık. Bu sene 800 milyar doları aşıyoruz. Hedeflerimiz
çok büyük tabi, 2023’te 2 trilyon dolarlık bir ekonomiye yürümek
istiyoruz. Kişi başına gelirimiz geçen yıl 10.500 dolardı, bunu on yıl içinde
25.000 dolara yükseltmek istiyoruz. Bugün sabah bir basın toplantısı
yaparken de arkadaşlar sordular bunlar gerçekçi hedefler mi diye? Son on
yılda 3’e katladıysak biz milli gelirimizi, önümüzdeki on yılda da 2,5 kat
artırabiliriz diye düşünüyorum. Bunlar iddialı hedefler elbette ama aynı
zamanda gerçekçi hedefler. Bunlara hep birlikte ulaşacağımıza yürekten
inanıyorum. Gelecek on yılda coğrafyamızın, insanımızın, tarihimizin
avantajını kullanarak 2023 vizyonunu hep birlikte gerçekleştireceğiz
inşallah. Türkiye çok doğal kaynak zengini bir ülke değil, çok petrolümüz,
doğalgazımız filan yok. Geçen sene sadece enerjiye 60 milyar dolar bir
bedel ödedi Türkiye. Bizim kalkınma stratejimizin özünü insan oluşturuyor,
beşeri sermayemiz oluşturuyor, eşsiz coğrafyamız ve tarihimiz oluşturuyor.
45
Kapanış Konuşmaları
Bunları iyi değerlendirebilirsek, insanımıza daha çok yatırım yapabilirsek,
daha uygun, daha elverişli bir ortam oluşturabilirsek 2023 hedeflerine
ilerlemememiz için hiçbir sebep yok diye düşünüyorum.
Bu çerçevede Onuncu Planı çok önemsiyoruz. Burada katılımcılara
benim özel bir tavsiyem, lütfen Kalkınma Bakanlığının internet sitesinden
boş olduğunuz bir gün indirin, eğer tabi bugüne kadar okumadıysanız
Onuncu Planı bir okumanızı özellikle tavsiye ediyorum. Çok geniş bir
katılımla hazırladık. 10.000’in üzerinde katılımla Türkiye’nin tüm
illerinden destek alarak, tüm kesimlerden katkı alarak hazırladık. 2023
vizyonumuzun ilk beş yıllık dilimini çok ayrıntılı hale getiren bir yol
haritası, bu sabah genel hatlarıyla paylaşmaya çalıştım ama bu dokümanı
baştan sona okumanızı da özellikle tavsiye ediyorum doğrusu. Bizim
bu süreçte, önümüzdeki süreçte demokratik, katılımcı bir anlayış içinde
kalkınmamızı yürütmemiz gerekiyor. 2023’e giderken artık orta gelirden
yüksek gelire geçecek bir ülkeden bahsediyoruz, orta teknolojiden
yüksek teknolojiye geçecek bir ülkeden bahsediyoruz. Kentsel
dönüşümünü tamamlayan, giderek daha modern daha etkili şehirleşme
sağlayan bir ülkeden bahsediyoruz. Nüfusunu daha iyi eğiten daha fazla
beceri kazandıran bir ülkeden bahsediyoruz. Kendi içinde sermayesini
daha nitelikli hale getiren dünyadan da sermaye cezbeden bir ülkeden
bahsediyoruz. İşte tüm bunları yapabilmemiz için daha demokratik bir
ülke olmamız lazım, hukuk devletini daha fazla güçlendirmemiz lazım,
özgürlükleri artırmamız lazım. Tüm tartışmalarda aslında birçok panelde
ben bunun tespit edildiğini gördüm. Büyüme ile ilgili benim yönettiğim
paneli de izleyenler bunu herhalde not etmişlerdir. Gerçekten önümüzdeki
süreçte daha ince işler yapmamız lazım.
Temellerimiz sağlam, binamızın iskeleti sağlam ama önümüzdeki
dönem ince işçilik dönemi, daha fazla ince işçilik yaparak, mikro reformlar
yaparak, çeşitli alanlarda eksikliklerimizi tamamlayarak yolumuza devam
etmemiz gerekiyor. Nitelikli nüfus son derece önemli, eğitim sistemi ile ilgili
tartışmalar okul öncesinden yükseköğretime kadar, hayat boyu eğitime kadar
son derece önemli diye düşünüyorum. Burada tabi yine bilgi teknolojileri,
bilgi toplumuyla ile ilgili tartışmalar, bilişim sektöründe bu tartışmalar da
öne çıkan konular arasında. Türkiye bu konularda ilerleme sağladığı sürece
hem kendi halkının refahını artıracak hem içinde bulunduğu bölgenin
aslında dönüşümüne, gelişimine katkıda bulunacak, genel anlamda küresel
düzeyde de çok etkili bir ülke olma yolunda ilerleyecek ve dünya barışına
46
Kapanış Konuşmaları
da, dünya refahına da katkıda bulunan ülkeler arasında yerini pekiştirecek.
İlk gün Sayın Babacan ve Dünya Bankası Başkanı Sayın Kim’in üzerinde
durdukları gibi, vurguladıkları gibi Türkiye son dönemlerde özellikle
sağladığı performanslarla örnek ülkeler arasına girmiş durumda. Birçok
ülkeden devlet adamına, politikacıya Dünya Bankası Başkanı Türkiye’yi
örnek gösterdiğini ifade etti. Sağlık alanı başta olmak üzere, birçok alanda
Türkiye’nin tecrübesi artık başka ülkelerle de paylaşılacak bir tecrübe
haline gelmiş durumda. EXPO 2020’de sağlık temasının seçilmesi çok
isabetli olmuş, son derece anlamlı bir tema diye düşünüyorum.
Türkiye bu yönde küresel düzeyde etkili bir ülke olma yolunda önemli
potansiyeller arz ediyor ve buna da devam edecek. Birçok oturum yapıldı
tabi hepsini birer birer özetlememiz mümkün değil. Çok zengin bir içerik
var, özetlemeye çalışırsak zaten haksızlık yapmış oluruz, bu açıdan böyle
çok detaya inmek isteniyorum ama iş ve yatırım ortamı konularının yine
burada çok fazla vurgulandığını belirtmek isterim. Yatırım ortamını
iyileştirme, iş ortamını iyileştirme, bürokrasiyi azaltma, yargı süreçlerini
daha etkili hale getirme, adalet sistemimizi daha büyüme dostu bir şekilde
çalışır hale getirme bunlar üzerinde çok durulan konular oldular diye
vurgulamak isterim. Lojistik konusunda önümüzdeki dönemde ticaretin
artacağına da bağlı olarak Türkiye’nin genel anlamda ve bölgesel düzeyde
lojistik çalışmalarının öneminin özellikle açığa çıktığını söylemek isterim.
Kayıt dışı ekonomi ile sürekli bir mücadele talebi, fiziki altyapıyı daha
fazla geliştirmemiz gereği, sermaye piyasalarının, finans piyasalarının
geliştirilmesi talebi yine vurgulanan konular arasındaydı. Az önce de
söylendi ülkemizin hızlı bir şekilde büyümesi, kalkınması gerekiyor. Bunun
için yatırım yapmamız lazım. Kamusuyla, özel sektörüyle. Yatırımları da
finanse etmemiz lazım. Yatırımların finansmanı da tasarruflarla olabilecek
bir konu. Türkiye son dönemlerde tasarruf oranları maalesef azalmış bir
ülke. Kamudan kaynaklanmıyor bu doğrusu. Kamuya epey bir çeki düzen
verdik. Kamuda tasarruf oranları ciddi oranda arttı, daha da artmasında
fayda var ama esas itibari ile özel sektörde hane halklarında tasarruf
oranlarının düştüğünü görüyoruz bunu önümüzdeki süreçte artırmak
durumundayız. Bu kongrede de en fazla üzerinde durulan konulardan biri
yine bu tasarruf oranlarımız oldu. Gerek finansal okuryazarlığı artırarak,
gerek finansal enstrümanlarımızı çeşitlendirerek, derinleştirerek, gerekse
daha iyi bir düzenleyici çerçeve içinde makro ihtiyati tedbirlerimizle
birlikte gereksiz tüketimi veya gelirden çok kopuk olan tüketimi kontrol
47
Kapanış Konuşmaları
etmemiz ve tasarruf oranlarını artırmamız gerekiyor. Aslında gelirimiz
artıkça tasarruf oranlarımız da doğal olarak artacaktır. Türkiye bir taraftan
da büyümek durumunda, büyümek de tasarruf oranlarını en fazla artıran
unsurlardan bir tanesi, tabi buna da devam edeceğimiz yine beşeri sermaye
üzerinde en fazla durulan konulardan biri oldu. Eğitim konuları çok
tartışıldı, burada da toplam faktör verimliliği kavramı yine altı çizilen
kavramlardan biri oldu. Toplam faktör verimliliğimizi artıracaksak,
daha katma değeri yüksek bir ekonomik yapı oluşturacaksak eğitim ve
teknolojiye daha fazla yatırım yapmamız gerektiğinin altı çizildi. Türkiye
yine son on yılda eğitime gerçekten büyük yatırımlar yaptı, erişebilirliği
çok artırdı ama önümüzdeki dönem eğitimin niteliği ve kalitesi konusunda
daha fazla tartışmamız gereken bir dönem.
Ar-Ge’ye de son on yılda çok önemli yatırımlar yapıldı. Ar-Ge’nin
ticarileşmesi, Ar-Ge’nin ekonomik katma değere dönüşümü konularında da
yine önümüzdeki dönemde çok fazla tartışmalıyız. Yeni yollar, yöntemler
aramalıyız. Makro istikrar çok çok önemli, siyasi istikrar ve makro
ekonomik istikrar olmadan güven oluşmuyor, güven oluşmadan ekonomik
büyüme sağlanamıyor. Bunlar gerekli ama yeterli değil. Makro istikrara
ilave olarak mikro reformların yapılması son derece önemli. Bölgesel
politikalar bu anlamda önemli, sektörel politikalar, tematik politikalar
önemli. Bu anlamda da Türkiye’nin reform yorgunu olmadan reformlarına
devam etmesi gerekiyor. Bir sıçrama yaptık, büyüklüklerimizi artırdık,
milli gelirimizi üçe katladık, kişi başına gelirimizi üçe katladık. Ar-Ge
harcamalarımız arttı, eğitim, sağlık harcamalarımız arttı. Bunlar güzel
ama yeterli değil, ikinci bir atılıma ihtiyacı var Türkiye’nin, önümüzdeki
süreçte ikinci bir sıçrama yapmamız gerekiyor. Bu da değişim irademizin
devam etmesi ile, reform irademizin devam etmesi ile gerçekleşir.
Reformlardan yorulmamalıyız, sürekli bir şekilde kendimizi yenilemekten
kaçınmamalıyız. Her alanda yeniliklere açık olmak durumundayız,
reformlara açık olmak durumundayız.
İzmir İktisat Kongremizin bu anlamda bizim yapacağımız reformlara
önemli ışıklar tutacağına yürekten inanıyorum. Kadınlar ve gençler yine bu
çerçevede gündeme gelen çok önemli kesimler. Kalkınmayı sağlayacaksak
bunu hep birlikte gerçekleştireceğiz. Bir toplumun tüm enerjisini
kullanmadığımız sürece tam olarak istediğiniz hedeflere ulaşamazsınız.
Ülkemizin bütün potansiyelini harekete geçirme bağlamında kadınlarımızın
eğitim düzeyinin artması, işgücü piyasalarına daha fazla girmeleri ve
48
Kapanış Konuşmaları
daha fazla katma değer üretmelerini de yine bu kongremizde tartışılan
konular arasında. Son yıllarda bu konuda çok önemli adımlar attık,
teşvikler sağlıyoruz işletmelerimize, genç kızlarımızın, çocuklarımızın,
kız çocuklarımızın okullaşmasında çok ciddi emekler verildi, şartlı
nakitler verildi, destekler verildi. Tabiri caizse pozitif ayrımcılıklar
yapıldı. Bunların da sonuçlarını görüyoruz hızlı bir şekilde aslında eğitim
düzeyi artıyor kadınlarımızda, kızlarımızda. Bunun da işgücü piyasalarına
yansıdığını hep birlikte görüyoruz, daha fazla göreceğiz. Son yıllarda
oluşan istihdamımızın, küresel krizden bu yana oluşan istihdamımızın
neredeyse yarısı kadın istihdamı, bu Türkiye’nin çok önemli bir değişim
sürecinde olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki süreçte de bu artarak devam
edecek. Üniversite mezunu kadınlarımızın, kızlarımızın işgücüne katılma
oranı yüzde 70’ler civarında. Çok çok yüksek aslında, şu anki katılma oranı
yüzde 30’lar civarında ama üniversite mezunu kadınlarımızda bu yüzde
70’lere ulaşıyor. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte işgücüne katılımda
çok ciddi bir artış göreceğiz özellikle de eğitim sürecine bağlı olarak. Bu
da Türkiye’nin ekonomisini büyütecek, 2023 vizyonumuza daha fazla
yaklaşacağız. Gençlerimiz de bu anlamda çok çok önemli.
Bu iktisat kongresinde yaptığımız yeniliklerden bir tanesi de genç
ekonomi öğrencilerinin paneli oldu, böyle bir panel düzenlendi. Ben
maalesef izleyemedim ama eminim en heyecanlı, en yenilikçi panellerden
biri olmuştur. İktisat öğrencileri, gençlerimiz geldiler burada Türkiye’nin
geleceğini tartıştılar. Gençlerimizde çok çok önemli bir kesim ve önemli bir
potansiyel. Gerek kadınlarımızın gerek gençlerimizin işgücü piyasalarına
daha fazla girmesi için işgücü piyasası reformları da önemli. Dünya’da
da, Avrupa’da da şunu biliyoruz; esnek çalışma modelleri, kısmi zamanlı
çalışma modelleri özellikle gençlerin işgücü piyasasına girmesinde, daha
erken bir yaşta bu tecrübeyi kazanmalarında çok çok önemli. Burada yine
işgücü piyasası ile ilgili geniş tartışmalar yapıldı, bunları da hep birlikte
değerlendireceğiz. Kamu yönetimi alanında yine önemli tartışmalar,
paneller gerçekleştirildi. Küresel kriz ortamında bir taraftan devletler daha
borçlu hale gelirken, daha fazla sıkıntılı bir ortam içine girerken diğer
taraftan devletlerden talepler, beklentiler artarak devam ediyor, kamudan
talepler artarak devam ediyor ama bir taraftan da kriz nedeniyle hızla
borçlanan bir kamuyu görüyoruz karşımızda. Türkiye çok şükür böyle
değil, bizde borç oranları giderek azalıyor. Türkiye bu anlamda ayrışan,
olumlu yönde ayrışan ülkelerdendir ama dünyada genel trende baktığımız
49
Kapanış Konuşmaları
zaman birçok devletin giderek daha borçlu hale geldiğini görüyoruz. Avrupa
Birliğinde borç ortalaması yüzde 90’lara ulaşmış durumda. Amerika’da
yüzde 110’lara ulaşmış durumda ama bir taraftan da ciddi talepler var
kamuya dönük olarak. Bu ortamda kamu yönetimlerinin çok daha az
kaynakla çok daha etkili ve tatmin edici hizmetler üretmesi gerekiyor, daha
verimli hale gelmesi gerekiyor. Önümüzdeki süreç kamu yönetimlerinin
çok daha verimli çalışmasını gerektiriyor. Dünyadaki rekabet baskısı da
hepimize bunu emrediyor. Gerek merkezi yönetim düzeyinde gerek yerel
yönetimler düzeyinde çok daha verimli bir kamu yapısını nasıl oluştururuz.
Bu konular da çok tartışılan konular oldu. Burada tabi yerelleşme konusu,
yerel yönetimler konusu var; Türkiye önümüzdeki süreçte önemli
bir deneyim yaşayacak. Yerel seçimlerden sonra yeni bir Büyükşehir
anlayışıyla ülkemiz tanışmış olacak, bunu etkilerini hep birlikte tabi
göreceğiz. Kalkınma açısından da ben doğrusu çok önemsiyorum. Bütün
alanı bütüncül bir şekilde planlayan, kalkınmaya önderlik eden bir yerel
yönetim anlayışı, yerel kalkınmaya da önderlik edecek bir yerel yönetim
anlayışının önümüzdeki dönemde çok kritik unsurlardan biri olduğunu
görüyoruz. Burada daha şeffaf bilgi edinme hakkı tanıyan piyasaların
daha etkili işlemesini sağlayan, daha kaliteli düzenlemeler yapan bir kamu
yönetiminin ekonominin geneli açısından da çok kritik olduğunu özellikle
bu tartışmalardan izliyoruz. Finans sektörünün geliştirilmesi de yine
üzerinde durulan önemli bir tartışma alanı oldu.
Az önce de söylediğim gibi büyüme için yatırım, yatırım için kaynak
gerekiyor ve daha fazla kaynağı yurtiçinden üretmemiz gerekiyor. Burada
tabi İstanbul Finans Merkezi gibi projelerimiz, banka dışı finans sektörünü
daha fazla geliştirmemiz, bankacılık sektöründe proje finansmanı gibi yeni
yöntemlerin, daha fazla teminata daha az ihtiyaç duyulan yöntemlerin
geliştirilmesi çok çok önemli hususlar. Medyayı da aynı zamanda tartıştık,
bir medya oturumumuz da oldu. Ekonomi yönetimi olarak biz hep bunu
hissediyoruz doğrusu. Daha bilgili bir medya, daha fazla analiz yapan
bir medya, ekonomi yönetimine de, ekonominizin gelişmesine de önemli
katkılar sunuyor. Diğer taraftan tabi hesap verebilirlik anlamında da çok
önemli medya. Bütün hükümetlerin, demokratik hükümetlerin kamuoyuna
tabii ki hesap vermesi gerekiyor. Bu çerçevede medyanın, sağlıklı iyi
işleyen bir medyanın çok önemli olduğunu biliyoruz. Kamu maliyesini de
yine değişik ortamlarda tartıştık. Kamu maliyesinde son on yılda yine çok
önemli başarılar sağlandı. Türkiye’nin son on yıllık başarı hikayesinde mali
50
Kapanış Konuşmaları
disiplin kritik bir öneme sahip. Geçmişte maalesef belli dönemlerde yüzde
10’ların üzerinde cari açık veren, bütçesinin yarısını faiz ödemelerine
kullanan ve bütçede yatırım yapamaz hale gelen dönemler yaşadı Türkiye.
Bu geçmiş tecrübeden de dersler çıkararak özellikle 2001 krizi sonrasında
Türkiye mali disipline büyük önem verdi ve bugün Avrupa’da birçok ülke
Maastricht kriterlerini bu anlamda sağlayamazken ülkemizde çok şükür
kamu açıkları çok düşük düzeylerde, yüzde 1’ler civarında şu anda. Borç
oranı, borçlarımızın milli gelire oranı son on yılda yüzde 74’ten yüzde
35’e kadar gerilemiş durumda ve düşme eğiliminde. Faiz harcamalarının
bütçemiz içindeki payı yüzde 50’lere yakınken bugün yüzde 15’ler
civarına, kabaca söylüyorum, düşmüş durumda. Bunlar hep mali disiplinin
getirileri. Eskiden faize ödenen paralar şimdi eğitime, sağlığa, sosyal
harcamalarımıza gidiyor.
Bu kazanımımızı önümüzdeki on yılda da mutlaka korumamız gerekiyor.
Fiyat istikrarı sağlamamızda, güveni sağlamamızda mali disiplin çok
kritik bir öneme sahip. Aslında yerelde de, merkezde de, aile hayatında
da, her alanda, geliriniz ile gideriniz arasındaki dengeyi korumamız
son derece önemli. Tabi ki risklerini iyi hesaplayarak borçlanmak da
önemli bir enstrüman ama temelde disiplinli hareket etmenin gereğini
görüyoruz. Bu anlamda önümüzdeki süreçte kayıt dışılığı azaltarak haksız
rekabeti önlemek, daha dengeli bir gelir sistemi kurmak özellikle tabi
gelir politikalarımızda dolaylı vergilerin biliyorsunuz payı daha yüksek.
Önümüzdeki süreçte doğrudan vergiler kademeli bir şekilde artacaktır diye
bekliyoruz. Gelir adaleti anlamında, sosyal adalet anlamına önemli. Diğer
taraftan kayıt dışılığı önlememiz vergi gelirlerimiz anlamında son derece
önemli bir politika. Haksız rekabeti önlediği gibi gelirlerimiz anlamında
da önemli bir husus.
Son on yılda bazı ölçümlere göre yüzde 10 civarında kayıt dışılığı
azaltmış durumdayız ama bu eğilimi devam ettirmemiz gerekiyor.
Harcamalarda da her zaman rasyonaliteyi aramalıyız. Cari harcamalardan
ziyade yatırım harcamalarına öncelik veren bir politikayı, yatırımların
kalitesini ön plana çıkaran bir politikayı da sürdürmek durumundayız.
Sanayileşme, girişimcilik, Ar-Ge, ticaret politikaları da yine hep ele alınan
konular oldu. Bu kapsamda girişimcilik için uygun bir ekosistem oluşturma,
kamu hizmetlerini artırma, uzun vadede eğitimin ve demokratikleşmenin
güçlendirilmesi vurgulandı. Ar-Ge’nin ticarileşmesi az önce söylediğim
gibi vurgulandı, eğitim vurgulandı. Bütün bunlar aslında önümüzdeki
51
Kapanış Konuşmaları
dönem sanayi politikalarımız ve rekabet gücünün artırılması için. Dünyada
tek başımıza değiliz açısından da önemli vurgular. 2023 hedeflerini biz
izlerken başka ülkeler de oturup bizi beklemeyecekler, onlar da politikalar
geliştirecekler. Dolayısıyla başarı nispi bir başarıdır. Başka ülkelerden daha
başarılı olursanız gerçek anlamda başarıyı sağlamış oluyorsunuz. Bu da
rekabet demek. Dünyada bu rekabetçi ortamda avantajlarımızı iyi kullanıp
başkalarından daha hızlı koşmak, gelişmek durumundayız. Burada siyasi
istikrarı devam ettirmemiz, makro ekonomik istikrarı devam ettirmemiz,
reform iradesini devam ettirmemiz önemli.
Krizler çok kötü şeyler, Allah bir daha bize o eski krizleri getirmesin,
2001 krizi gibi. Fakat krizlerin iyi bir tarafı var. Krizlerde reform yapmak
daha kolay. Kriz yaşayınca toplumsal olarak, siyasal olarak reformları
yapmak daha kolay hale geliyor. Bir faydası varsa krizlerin bu. Fakat
Türkiye kriz yaşamadan reformları yapmayı beceren bir ülke oldu, buna
devam etmemiz gerekiyor. Asıl maharet tabi kriz yaşayıp reform yapmak
değil, kriz yaşamadan reform yapmayı devam ettirmek. Reform iradesini
devam ettirmek bu da toplumsal farkındalık gerektiriyor. Sadece belli
bir kesimin, belli bir grubun işi değil bütün toplumsal kesimlerin aslında
desteğiyle, sahiplenmesi ile olabilecek bir şey. Önümüzdeki süreçte
inşallah bunu devam ettireceğiz.
Nitelikli insanı vurguladım, istihdam konusunun üzerinde ne kadar
dursak azdır. Burada da, kongremizde de çok duruldu üzerinde. Biz bütün
bu politikalarımızı sonuçta insanımızın refahı için yapıyoruz, sosyal refah
için yapıyoruz. Bir taraftan büyürken, ekonomimizi büyütürken diğer
taraftan bunu daha dengeli bir şekilde, daha adil bir şekilde topluma yaymak
durumundayız. Burada da istihdam kritik bir husus insanların hayatına
ekonomi nerede değiyor diye baktığımız zaman en temel unsurlardan
biri istihdam. Türkiye son yıllarda istihdamda ciddi bir başarı sağladı,
önümüzdeki dönemde de bunu yapmak durumundayız. İstihdam dostu bir
büyümeyi oluşturmak durumundayız, bu konular da çok tartışıldı.
Yine tartışılan önemli sektörlerden biri tarım ve gıda sektörü oldu. Bu
stratejik bir sektör aslında. 21’inci yüzyıla baktığımızda küresel ısınmayı,
artan nüfusu, çeşitlenen talebi dikkate aldığımızda gıda güvenliğimizi
sağlamak bakımından Türkiye’yi çok daha etkili bir ülke haline getirmek
bakımından, nüfusumuzun sağlıklı ve uygun maliyetlerle beslenmesi
açısından tarım ve gıda sektörü son derece önemli. Önümüzdeki
52
Kapanış Konuşmaları
dönem ölçek meselelerini aşmış, sulama sorununu çözümlemiş ve
daha profesyonel bir şekilde tarım ve gıda sektörünü geliştiren bir ülke
öngörüyoruz. Burada da tabi bunu bölgesel politikalarımızla da, kırsal
kalkınma politikalarımızla da birleştirmemiz gerekiyor. GAP (Güneydoğu
Anadolu Projesi), DAP (Doğu Anadolu Projesi), DOKAP (Doğu Karadeniz
Projesi), KOP ( Konya Ovası Projesi), bütün bunları yeni eylem planlarıyla
hayata geçirmemiz, tarım sektörü açısından da, bölgesel geliştirme politika
açısından önemli. Son dönemlerde bölgesel gelişmede de önemli kurumsal
yenilikler yaptık. Kalkınma Ajansları başta olmak üzere yeni programlar,
yenilikçi programlar uyguluyoruz. Önümüzdeki sürecin de yine en önemli
başlıklarından biri bölgesel politika olacak, yerel kalkınma olacak, kırsal
kalkınma olacak. Bütün bunlar burada tartışıldı.
Diğer önemli bir tartışma başlığı şehirleşme. Önümüzdeki süreçte
yine Türkiye’yi dünyada ön plana çıkarmak istiyorsak, sermaye için ve
insanlar için cazip ortamlar oluşturmak istiyorsak şehirleşme meselesini
hep birlikte daha derinlemesine tartışmak durumundayız. Burada yeşil
büyüme dediğimiz kavram da tartışmanın içine dâhil edilmeli. Bir taraftan
büyürken, bir taraftan çevreyi koruyan, nesiller arası dengeyi gözeten bir
sürdürülebilir kalkınma anlayışı içinde şehirlerimizi geliştirmek zorundayız.
Birini tercih etmeden yani sadece çevre, sadece yeşil dersek yoksullukla
mücadele edemeyiz, ekonomimizi büyütemeyiz. Sadece ekonomi dersek,
sadece büyüme dersek nesiller arası dengeyi bozarız, çevremizi bozarız.
İki uca gitmeden dengeli bir şekilde çevreyi ve ekonomik kalkınmayı aynı
anda sağlayacak politikalar üzerinde durmamız gerekiyor. Bu anlamda
enerji politikaları burada da tartışıldı. Yerli kaynakları kullanmamız,
yenilenebilir kaynakları kullanmamız, enerji verimliliği sağlamamız
son derece önemli. Enerjiyi daha az tüketen şehirler, daha az karbon
üreten şehirler kurmamız son derece önemli. Ulaştırma sistemimizden,
konutlarımızın, binalarımızın yalıtım sistemlerine kadar bütün bunları
tartışmamız gerekiyor.
Diğer taraftan yine düşük karbonlu bir ekonomi üretmek için yeşil
büyüme sağlamak için bilişim teknolojileri de önemli unsurlar. Daha
iyi bir şehirleşme açısından da yine son derece önemli alanlar diye
düşünüyorum. Uluslararası ticaret ve dünyada gelişen bloklar içinde
yerimizi almak yine bu kongre çerçevesinde tartışılan konular oldu.
Daha fazla uzatmak istemiyorum, çok zengin bir içerik oldu gerçekten,
ben sadece böyle tadımlık bazı alanlardan size bazı vurguları tartışmaları
53
Kapanış Konuşmaları
aktarmaya çalıştım. Bütün bunları kitapçıklar halinde toplayacağız,
bütün panellerdeki tartışmaları kayıt altına aldık, bunları fasiküller
halinde veya nasıl bir format olacaksa bu formatta herkesin kullanımına
açacağız, elektronik ortamda ve yazılı bir şekilde. Burada sadece kamunun
faydalanacağı bir durum söz konusu değil, aslında bu tartışmalar özel
sektör için de çok önemli, sivil toplum içinde çok önemli, onların da
istifadesine bu tartışmaları sunacağız. Ayrıca şunu da belirtmek isterim,
doğrusu bu kadar insanın bir araya gelmesi, panellerde tartışması, çaylarda,
yemeklerde konuşmaları bile başlı başına bence bir kazanç, Türkiye’nin
bir kazanımı. Bu kadar birikimli insanın, değişik çevrelerden insanın bir
araya gelmesi ve üç gün boyunca birbiriyle etkileşimi başlı bir başına bir
kazanç diye düşünüyorum ama bunun tabi uzun vadeye de yayacağız. Biz
nasıl yararlanacağız bu dokümanlardan, bu tartışmalardan. Bir defa yıllık
programlar hazırlıyoruz her sene, orada bu tartışmalar ışığında bir takım
düzenlemeler yapacağız.
Yeni hazırlayacağımız Orta Vadeli Programlarda da bu tartışmaları
dikkate alacağız. Burada ifade edilen bir takım proje fikirleri ileride
belki yatırım programımıza olgunlaştırarak proje olarak dâhil edilecek.
Yine bölgesel ve sektörel stratejilerimiz geliştirirken buradaki fikirlerden
yararlanacağız. Onuncu Planımızın uygulama ayağını güçlendirirken, 25
tane öncelikli reform alanını daha detaylı hale getirirken buradaki tartışmalar
bize ışık tutacak. Ayrıca yine buradaki tartışmalar, yeni yapacağımız
mevzuatlarda, reformlarda bizler için yol gösterici olacak. İnşallah bütün bu
dokümanlar ilgili tüm kesimlere ulaştığında hepimiz bundan en üst düzeyde
faydalanacağız. Uzun bir teşekkür listesi var ama ben müsaadenizle bu
teşekkür listesini atlamadan sizlerle paylaşmak istiyorum. Çok başarılı bir
organizasyon oldu, çok içerikli bir organizasyon oldu ama bu kendiliğinden
olmadı, katkılarla gerçekleşti, müsaadenizle teşekkür faslına geçmek
istiyorum. Öncelikle Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza
çok çok teşekkür ediyorum tekrar, üst düzeyde katılım sağladılar. Sayın
Başbakan Yardımcımıza, Bakanlarımıza, Dünya Başkanı Jim Yong Kim’e
bütün ekibine, uzmanlarına teşekkür ediyorum. TBMM Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanımız başta olmak üzere bütün Milletvekillerimize buraya
katılan, katkıda bulunan bütün milletvekillerimize teşekkür ediyorum. İzmir
Valimiz Sayın Mustafa Toprak Bey’e, Büyükşehir Belediye Başkanımız
Sayın Aziz Kocaoğlu’na çok çok teşekkür ediyorum. Onların desteği, yerel
düzeyde sahiplenmesi olmasa birçok iş aksar, birçok iş yürümezdi. Tabi
54
Kapanış Konuşmaları
şahıslarında, bütün kurumlarımıza bütün emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum. Burada Emniyet Müdürümüzü görüyorum, güvenlikten sorumlu
arkadaşlarımızdan tutun temizlik ile ilgili arkadaşlarımıza, havaalanında
misafirlerimizi karşılayan arkadaşlarımıza varıncaya kadar yerel düzeyde
katkıda bulunan herkese gönülden teşekkür ediyorum. Müsteşarlarımız
başta olmak üzere tüm üst düzey kamu yöneticilerine teşekkür ediyorum.
Çeşitli ülkelerden Büyükelçiler bu çalışmalara geldiler, katıldılar, onlara
teşekkür ediyorum. İzmir halkına tabi çok teşekkür ediyorum, gösterdikleri
konukseverlik için, ilgi için ve bu kongreye verdikleri bütün destek için çok
çok teşekkür ediyorum. Uluslararası kuruluşların temsilcileri başta olmak
üzere, değişik ülkelerden gelen misafirlerimiz çok teşekkür ediyorum.
Kültür Bakanlığına ve sanatçılarına teşekkür ediyorum, gerçekten renk
kattılar, geldiler, bu yoğun tartışma ortamında bir dinginlik sağladılar,
belli saatlerde de olsa. Selçuk Kaymakamlığına sosyal programlara
verdiği destek için teşekkür ediyorum. Kamu kurumları, özel sektör ve
üniversitelerimizden katılım sağlayan çok değerli panel başkanlarımıza,
panelistlerimize ve katılımcılara teşekkür ediyorum. Geç saatlerde dün 8’e
doğru ben panelden çıktım, katılımcılar yerlerinden ayrılmadılar, çok aktif
bir şekilde katıldılar. Özellikle katılımcılara yürekten teşekkür ediyorum.
Hazine Müsteşarlığımızın Darphane ve Damga Matbaası Genel
Müdürlüğüne teşekkür ediyoruz. Biliyorsunuz bir hatıra para basıldı.
PTT’ye ve Milli Piyango İdaresine yine hatıra pullar için, hatıralar için
teşekkür ediyorum. Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Odasına
bizlere sağladığı destek için teşekkür ediyorum. En hızlı büyüyen 100
girişimci ödül törenini düzenleyen TOBB’a ve TEPAV’a teşekkür
ediyorum. İzmir Üniversiteler Platformuna sağladıkları destek ve katılım
için teşekkür ediyorum. İZKA başta olmak üzere kalkınma ajanslarımıza,
genel sekreterine ve uzmanlarına çok teşekkür ediyorum. EXPO Ofisine
teşekkür ediyorum. Türk Telekom A.Ş. ve TTNET’e sağladıkları destek için
teşekkür ediyorum. Bizlerle birlikte çalışan organizasyon firmamızın değerli
yöneticilerine, ekibine, tercümanlarımıza ve bu mekânda bize güzel hizmet
sunan otel müdürümüze ve personeline çok çok teşekkür ediyorum. Stand
ve sergi açıp görev yapan kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarına ve
tabi ki değerli basın mensuplarımıza, medya mensuplarımıza çok teşekkür
ediyorum. Son olarak bütün bu organizasyonda büyük emek harcayan
Kalkınma Bakanlığı Müsteşarımız Sayın Kemal Madenoğlu’na bu büyük
55
Kapanış Konuşmaları
ve güzel organizasyonun gerçekleşmesi sağlayan organizasyon sorumluları
Müsteşar Yardımcımız Cüneyd Düzyol Bey’e, Genel Müdürümüz Ahmet
Kesik Bey’e çok çok teşekkür ediyorum. Ne kadar yoğun çalıştıklarını,
Ankara’da olsun burada olsun ne kadar iyi plan yaptıklarını ben yakinen
biliyorum. Plan yapmazsanız, hazırlık yapmazsanız uygulama aşamasında
da başarı sağlayamazsınız. Çok iyi planladılar, iyi hazırlık yaptılar, iyi
emek harcadılar ve bu sonuçları gördük. Tabi sadece onlar çalışmadılar,
geniş bir ekip burada görev yaptı. Başta Daire Başkanı Bilgehan Özbaylanlı
olmak üzere Can Galip Özenen, Kutluhan Taşkın, Ertaş Akkoyun, Çağatay
Telli ve tüm Kalkınma Bakanlığı ekibine de huzurunuzda gösterdikleri
emek için, katkı için çok teşekkür ediyorum. İzmir İktisat Kongremizin,
İzmir’imize, Ege Bölgemize, ülkemize, bütün insanlığa, bütün dünyaya
hayırlar getirmesini diliyorum. Bundan sonra yapacağımız İzmir İktisat
Kongremizde bu çizgi üzerinden giderek bu ruhu koruyarak ve geliştirerek
devam etmesini diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sunucu- Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz, değerli konuklarımız
5. İzmir İktisat Kongresi burada son buluyor, tüm misafirlerimizi İzmir
Valiliğının ev sahipliğinde Mon Jardin restoranda verilecek akşam
yemeğine davet ediyoruz. Kongremize olan ilginize Kalkınma Bakanlığı
adına teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
56
ÖZEL OTURUM
Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde
Türkiye Ekonomisi
30 Ekim 2013
Moderatör
Sayın Deniz Gökçe Ekonomist-Yazar
Panelistler
Sayın Ali Babacan Başbakan Yardımcısı
Sayın Jim Yong Kim Dünya Bankası Başkanı
Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi
Özel Oturum
Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi
Panel Çerçevesi:
• İki binli yılların başından itibaren küresel ekonomide büyümenin
sanayileşmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru kayması, bu
eğilimin devam edip etmeyeceği ve “Yeni küresel ekonomik düzen”
hakkında yapılabilecek çıkarımlar.
• Söz konusu küresel eğilimler ışığında Türkiye’nin deneyimi, bu deneyimin gelişmekte olan ülkeler için taşıdığı anlamlar
• Günümüzde küresel ekonominin karşılaştığı temel zorluklar ve riskler
• ABD’de para politikasındaki olası değişimin gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkileri
• Türkiye’nin bölgesel ve küresel rolünü güçlendirme açısından mevcut
pozisyonu, Türkiye’nin pozitif rolünün geliştirilmesi
Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Programdan da göreceğiniz üzere bu
özel oturumda küresel ekonomik gelişmeler çerçevesinde Türkiye ekonomisi
ele alınacaktır. Sizlere ilk olarak, konuşmacılarımızın özgeçmişlerinden
bahsetmek istiyorum.
Sayın Dr. Kim, sizin özgeçmişinize dair uzun bir belge var elimde, ama
hepsini okumak mümkün değil. Sayın Dr. Kim, 53 yaşında, çok genç ve enerji
dolu bir insan. Brown Üniversitesinden 1982 yılında, Harvard Üniversitesi
Tıp Fakültesinden 1991 yılında mezun olduktan sonra, doktorasını
antropoloji üzerine Harvard Üniversitesinde 1993 yılında tamamlamıştır.
Tıp ve antropolojiyi aynı anda okuyan başka bir şahıs tanımadığım için
kendisini çok şahsına münhasır bir kişi olarak değerlendiriyorum.
Bunun ardından Institution Partners in Health isimli kuruluşta görev
almıştır. 2003-2006 yılları arasında Dünya Sağlık Örgütünde görevde
bulunmuştur. Bu dönemde 7 milyon AIDS hastası tedavi almıştır. Bunu
müteakiben Dartmouth College’in Rektörlüğünü yürütmüştür. Son olarak da
Başkan Obama kendisinden Dünya Bankası Başkanı olmasını istemiş ve bu
göreve aday gösterilmişti. Time Magazin’e göre dünyadaki en nüfuz sahibi
ilk 100 kişi arasında ismi zikredilmektedir. Kanımca bunu hak etmektedir.
59
Özel Oturum
Dünya Bankası, 188 üye ülke ve 10 bin çalışanı bulunan bir organizasyon.
Dr. Kim, Dünya Bankasının performansının artırılması konusunda çeşitli
katkılarda bulunmuştur. Şimdi bu noktada şu soruyu yöneltmek istiyorum.
Dünya Bankasının performansının artırılması konusunda acaba ne tür
stratejiler üretiyorsunuz? Ne tür stratejiler izliyorsunuz? Dünya Bankası
nereye gidiyor? Sorularını sorarak sizinle başlamak istiyorum.
Uygun görürseniz daha sonra Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan
ile ikinci soruyla devam edeceğiz.
Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Memnuniyetle. Benim için
burada olmak büyük bir onur kaynağı. Şahsen o kadar heyecan duyuyorum
ki, kendi gözlerimle gelip burada bizzat başardığınız şeyleri görmekten
gurur duyuyorum.
Dünya Bankası olarak 188 üye ülkesi olan bir kuruluşuz. Yılda ortalama
70 milyar dolarlık finansman işi gerçekleştiriyoruz. Aslında pek çok kişiye
göre çok büyük bir meblağ bu rakam. Ancak gelişmekte olan ülkelerin 1,21,3 trilyon dolarlık altyapı yatırım ihtiyacı düşünüldüğünde bu meblağ o
kadar da büyük değil.
Peki, Dünya Bankasının rolü nedir? Her zaman yoksullukla mücadele
etmek. Peki nasıl? Ekonomilerin büyümesi ve istihdam imkânlarının
artırılması gibi yollarla yoksullukla mücadele etmek. Aslında biz bu
hedefleri hiç bu kadar net ifade etmemiştik. O yüzden bizim kuruluşumuz
içerisindeki yöneticilerimize bir öneriyle gittik.
Yöneticilerimizden kastım, Sayın Ali Babacan gibi diğer ülkelerde,
kendisinin meslektaşları gibi Dünya Bankasını gözeten, gözetleyen
yöneticilerimize şu fikirle gittik: Birincisi, aşırı yoksulluğu 2030’a kadar
sonlandıralım. Günde bir doların altında yaşayan insanların 2025’e kadar
bu eşiğin üstüne çıkmaları için onlara yardımcı olalım.
Yani 2030’a kadar aşırı yoksulluğu ortadan kaldırmak hedefiyle ortaya
çıktık. Tabi ki afetler, savaşlar gibi pek çok şey yaşanıyor ama yüzde 3’lük
hedef belirlendi. Eğer bu yüzde 3’lük hedefi başarabilirsek çok büyük bir
kazanım olacak. İkinci hedef ise Türkiye’nin de yapmak istediği şeylerle
doğrudan orantılıdır. Her gelişmekte olan ülkenin ekonomik kalkınmasına
nüfusun alt yüzdesinin de katılımını sağlamak, istihdam yaratmak, iş
imkânı yaratmak yoksulluğun azaltılmasında ve ortadan kaldırılmasında
çok önemlidir.
60
Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi
Ama GSYH’nın artırılması denildiğinde en alttaki yüzde 40’lık
kesimin her zaman her ülkede bunun bir parçası olmadığını görebiliyoruz.
O yüzden özellikle gençlerin, nüfusun bu alttaki yüzde 40’lık kesiminin
de katılabileceği bir gelişim eğrisi bizler için çok önemlidir. İstikrar çok
önemlidir. Türkiye, bu yoksulluk oranlarını düşürebilmeyi iyi başarabilmiş
ülkelerden bir tanesidir. Bu yüzde 40’lık kesimin de bu sürece katılmasını
sağlamak açısından o kadar önemli kazanımlar elde edilmiş ki bizzat
burada bu kazanımları müşahede ettiğim için çok mutluyum. Biz bu
hedefleri Türkiye ile çok yakından paylaşmaktayız.
Biraz önce ihtiyaç duyulan bir trilyon doların üzerinde bir rakamın ancak
50-70 milyar dolarlık bir kısmını karşılayabildiğimizden bahsetmiştim.
Ancak bizim Dünya Bankası olarak yapabileceğimiz en önemli şey, en
yenilikçi tecrübelerin Türkiye gibi ülkelerden başka ülkelere yönelik olarak
paylaşımını sağlamaktır. Özellikle bir tıp doktoru olarak, Türkiye’nin
2003 yılında başlattığı sağlık reformundan çok etkilendiğimi ifade
etmek isterim. Özellikle Sayın Başbakan Yardımcısı ve meslektaşlarının
çalışmaları sayesinde bu başarılara imza atıldı.
Mesela bir doktor olarak şunu söyleyebilirim: Biz yönetim eğitimi
almadık, kamu politikası, iktisat eğitimi almadık. O yüzden biz doktorlar,
ne yapılmalı sorusuna şu cevabı veririz: Hastane inşa edin, bana daha çok
ekipman verin, daha çok insan tedavi edelim. İşte bu anlayış nedeniyle
ABD de dâhil çoğu sağlık sistemi şu an ciddi sıkıntı içindedir. Çünkü
yanlış görüşlere kulak veriliyor. Şu an Türkiye’de siz o kadar doğru şeylere
odaklanıyorsunuz ki kamu sağlığı, sigara ile mücadele vs. bunların hepsi
çok önemlidir. Özellikle sağlık çıktı ve sonuçlarına ulaşılması açısından
bu çalışmaların çok önemli olduğuna inanıyorum. Ekonomik açıdan da bir
o kadar önemli olduğunu düşünüyorum.
Çünkü gelecekte bu tür önleyici sağlık politikalarından dolayı
yapacağınız tasarruf miktarı ve bunun ekonomik getirisi, devletin bu konuda
yapacağı yatırımın maliyetinden çok daha büyük olacaktır. O yüzden
yaptığımız işlerden bir tanesi ve en önemlilerinden bir tanesi şudur: Bilgiye
aracılık etmek. Bu bilgiyi ihtiyacı olan her yere ve herkese aktarabilmek.
Türkiye’nin sağlık politikası, sağlık hizmetleri konusunda böyle bir bilgi
kaynağı, tecrübe kaynağı olduğunu biliyoruz. Bu örnekleri ele almak,
odağa alabilmek ve bunların diğer ülkelere yayılabilmelerini sağlamak çok
önemlidir.
61
Özel Oturum
Biz o kadar çok ülkede faaliyet gösteriyoruz ki bu bilgi birikimini diğer
ülkelere aktarabiliriz. Bu örnekleri tespit edebilir, ortaya çıkarabilir, ihtiyacı
olan diğer ülkelere örnek olarak gösterebilir, aktarabiliriz. Türkiye’nin
sağlık sektöründeki tecrübesini ben pek çok yerde dile getirmek isterim.
Eğer bunu yaparsak o 50 milyar dolarlık finansmanın çok daha ötesine
geçer, her ülkenin daha refah, daha müreffeh, daha rekabetçi olmasına
katkıda bulunmuş oluruz.
Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Peki, Dünya Bankasında yeniden
yapılanma faaliyetlerine dair neler söyleyebilirsiniz?
Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Temel olarak şöyle
söyleyebilirim. Dünya Bankası olarak bilginin, yeterince ve etkili bir
şekilde hareket etmediğini düşündüğümüz için, her bir bölüm ve binlerce
çalışanla görüşmeler yaptım. Bu görüşmeler sonucunda, ulaştığım
sonuçları şu şekilde ifade edebilirim: Biz Dünya Bankası Grubu olarak bu
anlamda elimizden gelen her şeyi yapıyoruz.
Bir depremi düşünün, bir afeti düşünün, ne kadar tecrübeli insanları
bir araya getirseniz de dönüşüm etkisi yaratmaya çalışsanız da mesela
acil durumlarda, afetlerde bunu yapabiliyorsunuz, ancak yine de kendi
ekip üyelerimiz arasında da en iyi bilgi kaynaklarını tam olarak açığa
çıkaramıyoruz diye düşündük.
Yani bir şey olduğunda oraya intikal edilebiliyor. Bilgi aktarılıyor. Bu
nedenle bir değişim süreci başlatıldı. Buradaki amaç, o bilgiyi, kaynağını
hemen tespit edebilmek ve kuruluş içerisinde her türlü yaklaşımla bunun
yayılmasını sağlayabilmek. Çoğu bürokratik sistem, adeta münferit,
kendi içinde çalışan adacıklar, izole adacıklar şeklinde kendini tezahür
ettirebiliyor. Bunların aşılıp kırılması çok önemlidir.
Mesela sadece Türkiye’nin etrafındaki ülkeler, Türkiye’nin
tecrübesinden faydalanmamalıdır. Onun dışında Doğu Asya’da, Latin
Amerika’da, Türkiye’nin uzağındaki ülkeler de anında Türkiye’de
edindiğimiz derslerden ders çıkartabilmeliler. Biz işte bundan dolayı
Dünya Bankasının iç yapılanmasında yeniliğe gidiyoruz.
Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Ben şimdi Sayın Ali Babacan’a
geçmek istiyorum. Kendisinin geçmişini herkes biliyor ama yine de
söylemekte fayda var. En azından konuğumuz duymak isteyecektir.
Efendim izninizle takdim etmek istiyorum.
62
Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi
1967 doğumlu Sayın Ali Babacan, Ankara Kolejine 1985 yılında
birincilikle mezun olana kadar devam etti. 1989 yılında Orta Doğu Teknik
Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümünden yine en iyi öğrenci
olarak, sınıf birincisi olarak mezun olmuştur. North Western University’de
MBA derecesini yine çok iyi dereceyle bitirmişti diye hatırlıyorum.
Daha sonra bir dönem 1992-1994 arasında ABD’de bir mali danışmanlık
şirketi için çalıştı. Sonra yurda, Ankara’ya döndü. Özel sektörde bir süre
çalıştı. Bir aile şirketi miydi? 2001 tarihinde ise siyasete atıldı. AK Parti
kurucularından biridir kendisi. Daha sonra Ekonomiden Sorumlu Devlet
Bakanlığı yaptı. İlk televizyon programımızı hatırlıyor musunuz, birlikte
katılmıştık? Evet, onun ardından Dışişleri Bakanlığı yaptı. Şimdi Başbakan
Yardımcısı olarak aramızda bulunmakta, çok iyi İngilizce konuşmaktadır.
Kendisine şu soruyu yöneltmek istiyorum. 100’üncü yıla giden sürede
2023 hedeflerimiz var. Örneğin, 16’ncı değil en büyük onuncu ekonomi
olmak istiyoruz. 10 bin dolar kişi başı milli gelirden, 25 bin dolar kişi
başı milli gelire geçmek istiyoruz. 500 milyar dolarlık bir ihracata ulaşmak
istiyoruz. Bunlar için tabi ki belli sorunların çözülmesi gerekiyor. Örneğin,
enerji konusunun altını çizmek istiyorum. Enerji eksikliği, yaşanan enerji
ihtiyacı, kırsaldan kente göç gibi durumlardan dolayı enerji tüketimi
artmakta, sanayileşme artmaktadır.
Tabii ki bir de tasarruf meselesi var. Bütün bunlar verimlilik sorunuyla
da ilintili konular. Yaptığımızdan daha iyi bir şekilde cari dengeyi kontrol
altına alabilmek gerekiyor. Cari açığın kapatılmasına yönelik hareket
etmemiz gerekiyor. Geçtiğimiz 10-12 yılın bir muhasebesini de yapacak
olursak acaba biz bu enerji, tasarruflar ve üretkenlik problemlerini aşmak
için ne yapmalıyız?
Ali Babacan, Başbakan Yardımcısı- Zaten bütün bu sorunları çözersek,
Türkiye için eşsiz bir ortam olacak. O zaman zaten 50 bin dolarlık hedefe
çoktan ulaşmış olacağız. Öncelikle yakın zamanda yaptığımız şeylerden
bir tanesi yeni bir beş yıllık plan ilan ettik. 2014-2018 yıllarını kapsayacak
şekilde bu beş yıllık plan hazırlanırken 2023 hedefleri hep göz önünde,
vizyonumuzda bulundurularak hazırlanmıştır.
Sadece makroekonomik politikalar değil, yapısal reformlar da bu süreçte
yapacağımız işler arasında, en önemli başlıklardan bir tanesi olacaktır.
Bunlar ilk etapta ilk beş, daha sonra ilk on yıl içerisinde gerçekleşecektir.
63
Özel Oturum
Bu kadar iddialı ama gerçekçi hedeflerimize ulaşabilmek için, bizim için
önemli olan şey, siyasi istikrar ve makroekonomik istikrarı Türkiye’de
muhafaza edebilmek ve daha da perçinleyebilmektir.
Bu hedeflere giden yolda, bu ikisi bizim için en önemli sacayağı olacaktır.
Şimdi biraz daha detaya inelim. Politika düzeyinde ne gerekmektedir?
Öncelikler siyasi bir seçimdir. Bu kadar sıkı bir politika, ekonomi politikası
gütmek bir seçimdir. Bu bizim tasarruf oranlarımızla da örtüşüyor.
Çünkü kamu sektöründe tasarruflar için elimizden gelen yapılmaktadır.
Ama zaten asıl amaç bu değil, asıl endişe kaynağı bu değil. Bizim örneğin
belli dengelerin muhafaza edilmesi gibi endişelerimiz var. Açıkların
giderilmesi, bunların aşılması için, pek çok amaç var. Bu hedeflere giden
yolda, birbirinden bağımsız olarak bizim Merkez Bankamız tarafından belli
istikrar politikaları uygulanmaktadır.
Ayrıca mali istikrara da bakılmaktadır. Siz bütçeye ne kadar dikkat etseniz
de, para politikasına dikkat etseniz de eğer mali alanı düzenlemeye ve mali
alanın gözetilmesine dikkat etmiyorsanız, bu finans sektörü gelip o kadar sert
bir darbe vurabilir ki bütçe dengeniz, kamu borçlarınız, bütün bunların hepsi
çok kolay bir şekilde çok büyük şiddette darbe alabilir. ABD de, bazı Avrupa
ülkelerinde olduğu kadar kötü darbeler alabilir.
Dolayısıyla bunlar biraz daha rakamlara dökülebilir. Hedef odaklı çabalar,
hep makroekonomik çerçeveyi bozmamaya gayret ettiğimiz çabalardır. Fakat
sizin az önce ifade ettiğiniz sorunların çoğu, enerji, tasarruf oranlarının düşük
oluşu ve de verimlilik konuları; doğası gereği o kadar yapısal ki bunların
çözülebilmesi için biraz yapısal reformlara odaklanılması gerekecektir.
Yapısal reformla kastedilen şey aslında şudur; yaptığımız enerji sektörü
reformları, özel sektörü bizim enerji işlerine çekmemiz açısından çok
önemliydi. Daha çok özel sektör varsa daha çok verimlilik ve üretkenlik var
demektir bir yerde. Bir özel sektör yatırımı ya da harcaması görüyorsanız işte
orada devletin yaptığı yatırım ya da harcamaya kıyasla daha büyük verimlilik
vardır. Biz bütün dağıtım alanını özelleştirdik. Ve şu anda yeni nesil tesisler
neredeyse sadece özel sektörün elindedir. Biz şu anda mevcut üretim
tesislerinin de özelleşmesine devam etmekteyiz. Şimdi yenilenebilir enerji de
bizim için çok önemli olacak. Gaz ve petrole çok bağlıyız. 60 milyar dolarlık
ithalatımız, 47 milyar dolarlık cari açığımız var; yani cari açık toplam gaz,
petrol ithalatından biraz daha az.
64
Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi
Yani enerji ithalatına daha az bağımlı hale gelmek suretiyle dış denge
açısından daha rahatlayacağız. Bir de linyit kömürü gibi daha yerel kaynaklara
odaklanmak önemlidir. Enerji verimliliğine odaklanmak önemlidir. Hanelerde
ve sanayide, ulaştırmada enerji verimliliği önemlidir. Fosil dışı kaynaklar,
nükleer tesisler nasıl katkıda bulunabilir, buna da bakılıyor. Hâlihazırda
yatırım yapılan bir alan bu. Enerji faturası aslında şu anki cari açığın çok
büyük bir kısmıdır. Çok kabaca bunları söyleyebilirim. Bir de tasarruf
oranlarının bu ülkede artırılabilmesi için öncelikle bir kültürel değişime
ihtiyaç duymaktayız.
Türkiye’de çok yüksek tüketici güveni oranları var. Zaten biraz da bu
yüzden tüketicilerimiz tasarrufa o kadar değil ama daha çok harcamaya
meyillidir. Biz şimdi makro politikalarla kredi hacmini Türkiye’de belli
bir düzeyde tutmaya çalışıyoruz. Bankalarımız kredi vermek istiyorlar,
tüketiciler de harcamak istiyorlar. İşte bu bağlamda tasarruflarımıza zarar
vermeden yüksek büyümeyi nasıl muhafaza edebiliriz, bu önemli. Peki,
sermaye piyasalarını nasıl daha iyi geliştirebiliriz, nasıl derinleştirebiliriz?
Yeni özel emeklilik sistemi gibi adımlar atılmakta, sigorta sektörü çok
hızlı bir şekilde gelişim göstermekte, yüksek tasarruf oranlarıyla bu da
bize dönüş vermektedir. Bir de Ar-Ge’ye dayalı, inovasyona dayalı üretim,
markalaşma, daha katma değeri yüksek ürünler üretmek, bunlar da bizim
için çok önemli.
Çünkü şu anda ihracatımız biraz alt yükleniciliğe yönelik. Ama kendi
ürünlerini, kendi markalarıyla, kendi ürettikleri bilgi ve teknolojiyle
üretebilirler. Bunlar bize nasıl daha fazla katma değer sağlayabilir,
ekonomimiz için bunlara bakılacak. Bütün bu alanlarda biz ileri gitmeye
çalışıyoruz. Ama işgücü piyasası politikalarını da unutmamamız gerekiyor.
Çünkü işgücü piyasasında da çeşitli reformlar gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Çok şey yapıldı ama hala yapılması gereken pek çok şey mevcut.
Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Ben tekrar Dr. Kim’e dönmek
istiyorum. Büyüme oranları gelişmekte olan ülkelerde, özellikle
bazılarında yüksek. Ve doğu ve batının yakınsamasından sonra ekonomik
güç dengelerinin bir şekilde batıdan başka taraflara kaymasıyla ilgili neler
söyleyebiliriz?
Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Bu yakınsama yavaşlasa
da yakınlaşma devam edecektir. Ama eğer geçtiğimiz 10-15 yıla bakacak
65
Özel Oturum
olursak gelişmekte olan ülkelerde yüzde 6’lık büyüme oranı görüyoruz.
Hâlbuki en gelişmiş ülkelerde yüzde 1.
Bizim önümüzdeki 5-10 yıllık projeksiyonlarımız şöyle: gelişmekte
olan ülkeler yüzde 5 oranında ortalama büyümeye devam edecekler.
Yüksek gelirli ülkelerde ise yüzde 2 oranında ortalama büyüme olacak.
Buradaki önemli noktalardan bir tanesi şudur diye düşünüyorum. Bir adım
geri gelip şuna bakmamız lazım.
Gelişmekte olan ülkeler geçtiğimiz 5-6 yılda ne kadar iyi performansa
sahip oldular? Eğer 2008’i hatırlayacak olursak çoğu iktisatçının Afrika’ya
ne olacağına dair, derin endişe içinde olduğunu biliyoruz. Ama o dönemde
yüzde 5’lik büyüme oranlarını çoğu ülkede görmüştük.
İşte bu büyümeyi devam ettirebilmelerinin, Türkiye’nin de bu kadar
hızlı şekilde büyümesinin, Meksika gibi diğer orta gelir düzeyine sahip
ülkelerin gelişmelerini devam ettirmelerinin sebeplerinden bir tanesi de
şudur: şu anda yüksek gelir düzeyindeki ülkelerin yapmaları gereken pek
çok şeyi zaten yapmaktadırlar.
Mesela Afrika’da, bağımsız bir merkez bankası oluşturuldu.
Makroekonomik politikaları ve de mali açığı yönetiş şekilleri gerçekten
bu ülkeler için bazı sıkıntılara neden olmuştur. Dünya Bankası, IMF,
diğer kuruluşlar, belki söz konusu ülkeleri kemer sıkmaya zorladılar ya da
yönlendirdiler ama bu önlemler onlar için ciddi bir koruyucu mekanizma
görevi gördü.
Şimdi ben burada Sayın Babacan’la olmaktan tıpkı daha önceki
birlikte olduğumuz 6-7 toplantıda olduğu gibi çok büyük zevk alıyorum.
Sebeplerinden bir tanesi de Türkiye’nin göstermiş olduğu mükemmel
performans. Sayın Başbakan Yardımcısı gibi mükemmel liderleriniz var.
Ve şunu söyleyebilirim: G-20 Maliye Bakanları, Merkez Bankaları
Başkanları toplantılarında da kendisini, Sayın Babacan’ı dinlemiştik.
Çok saygı duyulan bir şahsiyet. Çünkü pek çok sebebi var. Son on yıldır
makroekonomik temeller Türkiye’de çok iyi yönetiliyor. Tabi ki belli
zorluklar hala aşılmayı bekliyor.
Sayın Başbakan Yardımcısının söylediği gibi cari açık konusu, ayrıca
daha çok kadını işgücü piyasasına dâhil etmek konusu, işgücü piyasasına
dâhil edebilmek adına belli becerileri gençler arasında kazandırmak,
ekonomik kalkınmayı sağlayacak donanıma sahip tutmak. Hem Türkiye’de
66
Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi
hem dünyanın başka yerlerinde bunların çok büyük bir pozitif etkileri
görülmekte. Ama temele bakacak olursak şunu söyleyebilirim. Gelişmekte
olan ekonomiler bence böyle devam edecekler. Yeter ki şu anki hissettikleri
onca baskıyı en iyi şekilde yönetmeye devam etsinler.
Az önce Sayın Cumhurbaşkanı Gül ve Sayın Başbakan Yardımcısı ile
öğle yemeğinde de konuşuyorduk. Ve bu konuşma sırasında eğitimden,
eğitimin kalitesinin ne kadar önemli olduğundan bahsettik. Makroekonomik
göstergeleri düzelttikten sonra, mali toparlanma sağlandıktan sonra neler
yapacağınızı planlıyor olmanız lazım. Sağlık sektörü reformlarında çok
önemli bir aşama kaydettiniz. Aynı zamanda zorunlu eğitimin süresini
uzatarak çok ciddi bir adım attınız.
Şimdi artık vakti gelen, yapılması gereken şey bu eğitim içerisinde genç
insanlar ne öğreniyorlar onu incelemek lazım. Aynı zamanda bu eğitim
gelecekte rekabet etmeyi sağlayacak bir eğitim midir, buna bakmak lazım.
Bu anlamda gelişmekte olan ekonomiler bu yakınlaşmanın devam edip
etmeyeceğini belirleyecekler. Gelişmekte olan ekonomiler içinde doğal
kaynağı olan pek çok ülke var.
Mesela kalkınmaya devam etmek için halen emtia fiyatlarına
bakacaklarsa bir sorunla karşılaşacaklar demektir. Biz insana nasıl en
stratejik yatırımı yapabiliriz? Biz nasıl en iyi alt yapıyı oluştururuz buna
bakmamız lazım. Böylelikle altyapıya her türlü kaynağı, finansal kaynağı
aktardığınızda GSYH’nızı artıracaksınız.
Ama bunu nasıl yapacağınızı belirleyebilmeniz için gelecek
kuşaklarınıza yatırım yapmanız lazım. Dünya Bankası Grubu olarak biz
mümkün olduğunca dünya üzerindeki deneyimleri bir araya getirmeye
çalışıyoruz. Bu deneyimleri sunarak her ülkenin kendine ait kararı
kendisinin vermesine yardımcı olmaya çalışıyoruz.
Türkiye stratejisinden bahsedecek olursak, Sayın Başbakan Yardımcısı
diyordu ki mesela ABD’de alınan tedbirlere rağmen yine de faiz oranları
artabilir. Borçlanma zor olabilir. Doğru, bütün bunlar olacak. Ama Sayın
Başbakan Yardımcısı reformlardan bahsederken, evet faiz oranları yakında
yükselecek dediğinde bu çok temel bir nokta.
Pek çok ülkede biz bunu şöyle görüyoruz. Faiz oranları düşükken
sermayeye erişim kolaydır. O zaman her şey yolunda gidiyor derler.
Endişelenmemize gerek yok ve en zor yapısal reformları yapmamıza gerek
67
Özel Oturum
yok derler. Ama birdenbire faiz oranları yükselmeye başladığında faiz
oranları yükseldi o yüzden biz artık yapısal reformları yapamayız derler.
İşte bu bir hata olur. Doğru olan bu reformları yapmanız gereken zamanda
yapmak. Ve o doğru zaman bu zaman, içinde bulunulan zaman.
Şu anda karşımızda bir Amerika Merkez Bankası (FED)’nın toplu
alımları düşünülecek olursa bir fırsat penceresi olarak buna bakılabilir.
Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Ben Sayın Başbakan Yardımcısına
şunu söylemek (sormak) istiyorum. Küresel bakış açısıyla ne gibi riskler
görüyorsunuz acaba?
Ali Babacan, Başbakan Yardımcısı- Öncelikle bizler için şu anda G-20
gibi platformların olması, yıllık toplantıların yapılması, kalkınma komitesi
toplantılarının yürütülmesi çok önemli. Artık liderlerin katılabileceği
zirveler organize ediliyor. Dolayısıyla politikanın kendi içerisindeki
iletişimi çok daha mümkün hale gelmiş bulunuyor. Ben buna politika
koordinasyonu demek istemiyorum.
Çünkü koordinasyon dediğimizde o zaman ulusal menfaatler bazen ağır
basmaya başlayabiliyor. Ulusal çıkarlar gündeme gelmeye başlıyor. İkili
olarak bazen ilişkileri daha fazla yürütme tercihiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Sayın Başkan Kim’in de vurguladığı konu bununla bağlantılı, kendisi
de sık sık liderlerle, devlet adamlarıyla masa etrafında bir araya geliyor,
oturuyor ve konuşuyor bu konuları. Bu esasında son derece faydalı bir
yöntemdir. Eylem planlarına bakacak olursak bu G-20 çerçevesinde, G-20
masasında eylem planları dile getiriliyor. Afrika Birliği de burada. Bütün
gelişmekte olan piyasaların erişimi olan önemli bir platformdur.
Burada bir şey üzerinde mutabık olunduğunda son derece güçlü bir belge
olarak karşımıza çıkıyor. Bir anlamda IMF ve Dünya Bankasının yapacağı
işler için de son derece önemli bir belge. 20 ülke üzerinde mutabık kalınca
demektir ki Dünya Bankasındaki 88 üyenin üzerinde mutabık kalabileceği
bir belge ortaya çıkmış, bir düşünce ortaya çıkmış oluyor.
Dolayısıyla Dünya Bankası ve Dünya Bankası Başkanının bu anlamda
önemli katkılar sağladığını görüyoruz. Dolayısıyla Dünya Bankası,
kalkınma bankası olarak konunun hep insan yönüne vurgu yapar. IMF
konuştuğunda finansal sektörden bahseder, enflasyondan, borçlardan
bahseder.
68
Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi
Sayın Başkan Kim konuşmasını yaptığında altyapı yatırımlarına
gerek var der, eğitimi unutmayın der, sağlık politikasını unutmayın der.
Dolayısıyla Dünya Bankasının küresel ekonomik mevzuların çözümüne
sağladığı katkı genellikle insan üzerinden yapılır. Bu anlamda Dünya
Bankasıyla olan ilişkilerde deneyim paylaşımı son derece önemlidir.
Çünkü Bankadan bir öneri geldiğinde bu başka bir şeydir.
Dünya Bankasının bir başka ülke örneğini, bakın diğer ülkeler de böyle
yapmış diyerek sunması, başka bir örnektir. Bir tanesinde siz reçeteyi yazıp
veriyorsunuz, uygulayın diyorsunuz. Hâlbuki diğerinde bir ülke tarafından
uygulanmış, şu ülkede bu yöntem işe yaramış diyerek örnek sunuyorsunuz.
Bulunduğumuz noktadan dünya ekonomisinin önümüzdeki 5-10 yıl
içerisinde nereye gideceğine bakacak olursak, ileri ekonomiler bir miktar
gelişme sağlıyorlar. Ama bu büyümenin halen sürdürülebilir olup olmadığını
bilmiyoruz. Ve bu büyümenin beraberinde getirdiği riskler de var.
Çünkü pek çok ileri ekonomide kamu borçları çok yüksek ve en kötüsünü
geride bırakmış olmamıza rağmen küresel anlamda bankacılık sektöründe
bankaların bilançoları o kadar iyi değil. Ekonomiyi destekleyebilecek
kadar iyi değil.
Dolayısıyla gelişmekte olan ülkeler söz konusu olduğunda şunu
söyleyebilirim: FED’in aldığı kararlardan dolayı ABD doları artık daha
pahalı olacak ve daha zor bulunacak. Likidite artık geriye çekilecek,
faizler artacak, miktar anlamında ve maliyet anlamında daha farklı bir
dönem başlıyor. Yani geçtiğimiz beş yıl ve önümüzdeki beş yıla bakacak
olursak küresel ölçekte böyle olacak. Gelişmekte olan ülkelerin buna
hazırlıklı olması lazım.
Diğer taraftan baktığımızda mevcut durumla 1990’lı yıllarda ki Asya
krizine bakacak olursak gelişmekte olan ülkelerde çok ciddi farklılıklar
da var. Daha az kamu borçları var. Daha dirençli bankacılık sistemleri var.
Çok daha fazla döviz rezervleri var.
Yani 1990’lardaki Asya krizindeki gelişmekte olan ülkelerle, bugünkü
krizdeki gelişmekte olan ülkelerin durumuna bakacak olursak zayıf
tarafları azalmış, güçlü tarafları artmış vaziyette. Gelişmekte olan ülkeler
bu krize girdi. Gelişmekte olan ülkelerin daha ziyade endişelendiği konu,
kriz öncesindeki on yılda yaşadığımız büyüme oranlarına göre daha düşük
büyüyor olmaları. Ama yine de gelişmiş ülkelere nazaran daha fazla
69
Özel Oturum
büyüyorlar. GSYH’ya bakacak olursak, kamu-özel sektör ortaklığının
payının arttığını görüyoruz.
Bazen piyasalar daha gergin davranıyorlar. Daha kısa vadeli hareketlerde
bulunuyorlar. Ama bu, belirsizlikle beraber ortaya çıkınca yani FED’in
ortaya farklı farklı şeyler atmasıyla beraber yaz döneminde tecrübe
ettiğimiz deneyimlediğimiz belirsizlikten daha iyi durumda olduğumuzu
söyleyebiliriz. Şimdi gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkelere bakacak
olursak şu anda yatırımların gelişmekte olan ülkelerde çok daha hızlı bir
şekilde ilerlediğini görüyoruz. Ve bazı gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş
ülkelerden daha iyi bir durumdalar.
Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Evet, şimdi Dr. Kim’e dönmek
istiyorum. Gelişmekte olan piyasalardaki büyümeler, altyapı ve özel
yatırımlar söz konusu olduğunda uzun vadeli karlarla da ilişkilendiriliyor.
Ama tabii ki bir kalkınma bankası dediğimizde bu kısa vadeli bir kurum
değil, uzun vadeli bir kurum. Gates Vakfından bahsediyorum mesela.
Gates Vakfı özel bir vakıf, onunla rekabet ediyorsunuz zaman zaman.
Acaba Dünya Bankası grubu bu anlamda daha uzun vadeli finansmanı
gelişmekte olan ülkelere temin etme konusunda ne durumda?
Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Geçtiğimiz son 2-3 yıldır
G-20 toplantılarında zaten konuşmaların en önemli konularından bir tanesi
bu. Oldukça düşük faiz oranlarının olduğu ortamlarda bile uzun vadeli
finansmana gelişmekte olan ülkelerin erişimi zor oluyordu.
Buradaki mesele esasında şudur. Şu anda piyasaların yetersizliği var.
Gelişmekte olan piyasalar 100 milyonlarca dolara ihtiyaç duyuyorlar,
milyarlarca dolara ihtiyaç duyuyorlar. Diğer taraftan trilyonlarca dolar
orada faiz oranlarını bekleyecek şekilde atıl yatıyor.
Halbuki altyapı yatırımları, bu emeklilik fonları ve pek çok başka
ekonomi içerisindeki fon, bu kaynaklar kullanılabilir. Özel sektörle,
hükümet yetkilileriyle ve banka yetkilileriyle beraber, çok taraflı kalkınma
bankalarıyla beraber oturup bu konuyu hep konuşuyoruz. Ne yapmamız
lazım, diyoruz. Bu piyasa başarısızlığını nasıl giderebiliriz?
Bir tarafta faizlerle işleyen para var. Ve yan tarafta oturup bekliyor.
Diğer tarafta yapılması gereken işler ve kaynak ihtiyacı var. Bizim
yapmamız gereken şey şu. Özel sektörün bize sürekli olarak ihtiyaç
duyduğunu söylediği, yatırım yapabileceğimiz araçlar yaratın diyerek
70
Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi
ısrar ettiği yatırım araçlarını üretebilmemiz lazım. Kamunun parasını,
devlet kaynaklarını da aktarabilmemiz ve özellikle daha fazla uzun
vadede getiri sağlayacak araçlar yaratabilmemiz lazım. Ve bunun için
doğru yolları, doğru yöntemleri bulmamız lazım.
İşte bu çerçevede Banka olarak öyle projeler ortaya çıkartmaya çalışıyoruz
ki insanlar kendilerini güvende hissetsinler, güvence altında hissetsinler.
Pek çok yatırımcı gelişmekte olan ülkelerdeki risk ve ödül sistemlerine dair
çok da fazla bir şey bilmiyor. Mesela IFC’nin İstanbul’daki temsilcisi bize
o kadar çok yatırım anlatıyor ki.
Aynı zamanda sermaye maliyetlerimizi çok düşük tutmaya
çalışıyoruz. Ama on yıllardır biz gerçekten de risk ve ödül sistemini
anlamaya çalışıyoruz. Buna zaman ayırıyoruz. Çok taraflı ilişkileri
anlamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla yatırımcıların çok daha iyi fayda
sağlayabileceği fırsatlar yaratmamız ve aynı zamanda da bu ülkelerin
kalkınmasına destek vermemiz gerekiyor. Enerji, ulaştırma bu
gibi alanlarda o kadar çok yatırıma ihtiyaç var ki bunlar bankacılık
sisteminden faydalanabilecek alanlar. Eğer güçlerimizi birleştirip beraber
çalışabilirsek.
Dolayısıyla biz bunu küresel altyapı finansmanı olarak adlandırıyoruz.
Ama daha üzerinde konuşulacak çok şey var. Etkileyici olan şey şu:
ülkeler müthiş bir şekilde bu sermayeyi istiyorlar. Ve özel sektör ve aynı
zamanda kamu sektörü bu kaynakları bahsi geçen alanlara ciddi şekilde
yatırmamıza ihtiyaç duyuyor.
O yüzden önümüzdeki birkaç on yıl içerisinde çok ciddi örnekler
ortaya çıkacaktır. Tamamen yepyeni varlık örnekleri ortaya çıkacak.
Mesela benim annem bir altyapı fonuna yatırım yapabilecek ve
karşılığında yüksek getiri kazanabilecek. Ve aynı zamanda Nijerya enerji
sektörünü geliştirmiş olacak. Çünkü enerji sektörüne yatırım yapacak
kaynakları bulacak. İşte kalkınma dediğimiz de bu. Başarabilirsek bu işi
gerçekleştirebileceğiz.
Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Evet, tekrar Sayın Babacan’a
dönmek istiyorum. Yüzyıllardır İzmir Türkiye’de tarımın merkezlerinden
birisi oldu, 2012 yılına bakacak olursak, 75 milyon nüfusun 17,4 milyonu
tarımla uğraşıyor. Ve tarım sektörünün Türkiye istihdamındaki yeri yüzde
24, GSYH’daki payı da yüzde 10 ya da biraz daha düşük.
71
Özel Oturum
Dolayısıyla benim Sayın Babacan’a sorum şu: Tarımla ilgili bir şeyler
yapmamız lazım. Siz ne planlıyorsunuz? Ege halkı bu konuda ne duymalı?
Ali Babacan, Başbakan Yardımcısı- Tarım esasında Türkiye’de başka
hiçbir sektöre benzemeyen bir sektördür. Son derece kapalı ve korunan bir
sektördür. Neden böyle olduğuna bakacak olursak, sizin de söylemiş olduğunuz
gibi bizim istihdam edilmiş olan nüfusumuzun yüzde 24’ü tarım sektöründe
çalışıyor, bu çok ciddi bir rakamdır.
GSYH’nın sadece yüzde 10’u bu nüfus tarafından üretiliyor. Bu GSYH’nın
yüzde 10’u olan pay ile dünyada bizi yedinci sıraya getiriyor. 2002 yılında
GSYH’daki payına bakacak olursak dünya üzerinde 11’inci sıradayız. Tarım
üretimi açısından baktığımızda da yedinci sıradayız.
Bunun sebebi nedir? Türkiye’de tarım sektöründe verimlilik düşük,
maliyetler yüksektir. Dünya Bankası, 1990’ların sonunda 2000’lerin başında
tarım reformuyla ilgili alanlarda bizimle son derece yakın işbirliği içerisinde
oldu. Bizim için önemli olan alanlardan bir tanesi tarım işletmelerinin çok parçalı
olması, küçük olması. Çok sayıda, çok küçük tarım işletmesi var. Türkiye’de
ortalama bir tarım arazisi 49 dekar. Bu alanı, ABD, Avustralya ve diğer ülkelerle,
tarımsal verimliliğin yüksek olduğu diğer ülkelerle karşılaştıracak olursak çok
düşük. Tabi burada modern teknikler çok çok önemli. Ölçek ekonomisinden
nasıl fayda sağlayabiliriz konusu, odaklanacağımız en önemli konulardan bir
tanesi.
İşte bu sebepten dolayı bu çerçevede bir program başlattık. Tarım arazilerini
daha büyük parçalara toparlamaya çalışıyoruz. Yeni bir yasa çıkmak üzere ki en
azından bundan sonra tarım arazileri daha da bölünmesin. Yani tarım işletmesi
olan bir baba vefat ettiğinde bir sonraki kuşak kendi arasında bu araziyi
bölmesin. Ama daha işbirliği içerisinde araziyi parçalamadan devam etsin.
Tarım sektöründeki esas risk ise büyük ölçekli işletmelere bakacak olursak
bunların tarım sektörüne girmemesi sıkıntı yaratır. Yavaş yavaş ciddi büyük
ölçekli işletmelerin tarım sanayisiyle ilgilendiğini görüyoruz. Bu ilgi bir ümit
vaat ediyor.
Dolayısıyla bu şirketlerin tarım sektörüne yatırım yapması önemli olacaktır.
Önümüzdeki yıllarda tarım sektörü yine Türkiye için önemli olmaya devam
edecektir. Çok cesur olmamız lazım. Bu anlamda reformları gerçekleştirebilmek
için konunun bir de sosyal boyutu var. Çünkü nüfusun önemli bir kısmı tarımla
ilgileniyor.
72
Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi
Bu da bizim kararlarımızı sadece ekonomik rasyonelliğe bağlı olarak
ya da ekonomik gerçeklere bağlı olarak yapmamızı engelliyor. Dolayısıyla
ikisi arasındaki doğru dengeyi bulabilmemiz lazım.
Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Evet, çünkü bu sorun çözülecek
olursa gelir dağılımı sorunu, eğitim problemi sorunu çözülür. Bütün
bunların hepsi esasında bu paydada birleşiyor. O yüzden bu soruyu
yöneltmek istedim.
Şimdi tekrar Dr. Kim’e sorumu yöneltecek olursam: Dünya Ticaret
Örgütü, kısaca Doha Round başarısız olduktan sonra hala aynı Örgüt mü?
Nedir sizce Dünya Ticaret Örgütü? Yani ülkeler için, işadamları için ne
anlam ifade diyor. Çünkü Türkiye kendini dünya ticareti ölçeğinde ihracata
hazırladı. Türkler uluslararası ticareti çok çabuk öğrendiler, özellikle
gençler çok çabuk öğrendiler. Ellerine Samsonite valizlerine alıyorlar,
gidiyorlar bir yere, geriye dönerken netice elde etmiş oluyorlar.
Ama Dünya Ticaret Örgütü şimdi böyle olduğu yerde kalmış, ihtiyaca
yanıt vermiyormuş gibi geliyor. Sizce Dünya Bankası olarak bu anlamda
ne yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Umarım Dünya Ticaret
Örgütü ölmemiştir diye düşünüyorum. Çünkü bundan önce Pascal Lamy’yi
hatırlarsınız çok büyük liderlik göstermişti. Yeni Brezilyalı Başkanına
bakacak olursak, hiçbir şekilde bu Örgütü öldürme niyetinde değil.
Ama küresel örgütleri idare etmek her zaman zor olmuştur. Görüyoruz
ki bu anlamda bölgesel anlaşmalara ilgi çok yoğun. Trans-pasifik
ortaklıklardan bahsettik.
Pek çok konudan bahsettik. Bu anlamda bence Dünya Bankası Grubu
içerisinde bizim yapmaya çalıştığımız şey, Dünya Ticaret Örgütünün
son derece yakın ortağı olarak çalışmak. Dünya Ticaret Örgütünün yeni
başkanının Örgüte ciddi bir dinamizm kazandıracağına inanıyoruz.
Şu şekilde ifade edebilirim. Zaman içerisinde edindiğimiz deneyimler,
küresel düzeyde eyleme geçmenin ve küresel fark yaratmanın her zaman zor
olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla biz bu anlamda ticaret güzergâhlarının
ve sınır ötesi malların en zor ticaretinin yapıldığı yerlerde çalışmaya çalışıyoruz.
BM Genel Sekteri ile beraber mesela böyle bölgelere ziyaretler
gerçekleştirdiğimizde hep şunu görüyoruz. Mesela Uganda ile Kongo
73
Özel Oturum
Demokratik Cumhuriyeti arasında ticaret yapmak öylesine zor ki inanılmaz
ticari bariyerler konmuş. Son derece basit eğitim almış olan, çok basit
eğitimlerle sadece verilen talimatları değiştirerek gümrük memurlarının çok
başarılı olması sağlanabiliyor.
Bu anlamda Dünya Ticaret Örgütünün önemli çalışmalar yapacağı ve bu
olumsuz tahminlerin ötesinde başarı elde edeceğine inanıyoruz. Dolayısıyla
ülkeler arasında ticaretin geliştirilmesine katkı sağlanması her açıdan çok
önemlidir. Ama bence ticaret anlaşmaları da artacak, azalmayacak.
Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Türkiye için de bu son derece önemli
bir sorun. Çünkü kamuoyumuz Avrupa ile ABD arasındaki anlaşmayı
görünce bütün gazete haberleri ve televizyon programları bu konulara
odaklanmaya başladı. Başka meseleler de var Brezilya’nın gündeme geldiği
sizin de bildiğiniz gibi. Bir Türk ekonomist olarak Meksika’ya bakıyorum,
Brezilya’ya bakıyorum. Diğer ülkelerle Türkiye’yi karşılaştırıyorum.
Şimdi Sayın Babacan’a sorumu yöneltmek istiyorum. Brezilya geçmişte
sermaye kontrolü uygulayan bir ülkeydi. Türkiye’de yeterli miktarda rezerv
bulunduruyordu. Sermaye kontrolü yoktu. Bu FED ile ilgili dedikodular
gündeme geldiğinde Türkiye’de bu ciddi bir fark yaratmadı. Rezervlerde
10 milyon dolarlık bir fark yarattı, hemen toparladık biz bunu zaten.
Şimdi ekonomi yönetimi olarak baktığınızda geçmişteki sermaye kontrolü
konusunda ne düşünüyorsunuz?
Çünkü siz bu konulara dair yanıt verebilecek en iyi kişilerden bir tanesisiniz.
Rezervlerin bir maliyeti var tabi ki. ABD’de olduğu gibi bazıları mesela hazine
senetleri olarak gündeme gelebiliyor. Ya da güvenli bir yerlerde, güvence
altına alınan yeteri kadar rezervimiz oluyor. Yöntem ne olursa olsun sermaye
kontrolü gerçekten üzerinde durulması gereken bir husus mudur?
Ali Babacan, Başbakan Yardımcısı- Şimdi öncelikle bir önceki sorunuz
olan Dünya Ticaret Örgütü ile ilgili sorunuza cevap vermek istiyorum. Bunlar
trans-pasifik ortaklık, İngilizce kısaltmasıyla söylersek TPP (Trans Pacific
Ortaklığı) Dört Güney Asya ülkesiyle başlamış. Şu anda çok daha geniş bir
halkaya ABD’nin de dâhil olduğu bir sistem var. Bir de transatlantik yatırım
ortaklık halkası var. Bunların ikisi mega anlaşmalar. Bunlar sadece mallar
için olan anlaşmalar değil ama aynı zamanda hizmetler için olan anlaşmalar.
Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) finansal hizmetleri bile dâhil
olabilir.
74
Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi
Dolayısıyla acaba bu anlaşmalar Dünya Ticaret Örgütünün yerine geçme
niyetinde mi gibi sorular var. Ama bence böyle bir durum söz konusu
değildir. Çünkü Dünya Ticaret Örgütü pek çok ülkeye yayılmış vaziyette.
TPP ve TTIP bunlar mega bölgesel düzenlemeler. Ama her TPP ya da TTIP
için alınan önlem Dünya Ticaret Örgütüne yardımcı olacak.
Çünkü her ileri ve doğru atılmış olan adım Dünya Ticaret Örgütü
mensuplarına da katkı sağlayacak. Dolayısıyla bundan karşılıklı fayda
elde edeceğimiz unsurlar her hâlükârda var. Şimdi sermaye kontrolüne
bakacak olursak, bu esasında son derece önemli bir konu. Ama biz program
belgelerimizde buna son 12 yıldır değinmiyoruz bile. Hiçbir şekilde yani
biz sermaye kontrolü getirmeyeceğiz bile demiyoruz. İnsanlara bunu
hatırlatmıyoruz bile.
Çünkü aklımızın gerilerinde bir yerlerde yerleşmiş bazı düşünceler
olduğu için bunu yapmayacağımızı bile söyleyerek hatırlatmak istemiyoruz.
Orta vadeli, uzun vadeli programlarımız var. Bu programlar yapılırken her
zaman benim önerim hatta talimatım şu oluyor. Sermaye kontrolü ifadesi
gibi bir şey aklınıza gelirse ya da görürseniz gördüğünüz, duyduğunuz ya da
düşündüğünüz an unutun, sakın zikretmeyin diyoruz.
Bu konuda böylesine katıyız. Biz şuna inanıyoruz. İnsanların, malların,
sermayenin serbest dolaşımı sonunda kazanacaktır, kazanacaktır,
kazanacaktır. Küresel olarak da bu neticede kazançlı olacak sistem olacaktır.
İnsanların refahı için her ülkedeki insanın refahı için küresel anlamda tek
çözüm bu olacaktır.
Aksi takdirde hükümetlerin, merkez bankalarının koyduğu kurallar var.
Bu kurallar çerçevesinde hareket etmeleri yeterli. Brezilya bunu denedi ama
başarılı olamadı. Sermaye kontrolüyle yapmaya çalıştıkları, elde etmek
istedikleri, ortaya çıkan birbiriyle hiç alakası olmayan şeyler oldu. Ondan
sonra bizim Merkez Bankamızın uyguladığı politikalar gibi politikalar
uygulamaya başladılar. Bizimkine benzer yaklaşımlar geliştirmeye başladılar.
Dolayısıyla bizim vizyonumuz sadece bölgemiz için değil, daha küresel
olarak, ülkenin sınırlarının giderek anlamsızlaştığını görmek ve esas
vurgumuzu küresel anlamda daha verimli, daha etkin olmaya harcamak.
Daha az gelişmiş olan ülkelere nasıl daha iyi yardım edebiliriz, bunu
düşünmek, yüksek verimliliği muhafaza etmek, kalkınmış olan ülkelerin
vatandaşları için de maliyetleri düşürmek.
75
Özel Oturum
Dolayısıyla bir şekilde maliyetler bir noktada artıyor. Sermayenin
maliyeti de artıyor. Siz ne kadar kısıtlama getirirseniz, o kadar sorunları
artırıyorsunuz. Kontrolü kaldırdığınızda maliyetleri düşürüyorsunuz,
verimliliği artırıyorsunuz, her şey daha yolunda gidiyor.
Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Sayın Dr. Kim size bir sorum daha
olacak. Sizin konuşmalarınızdan bir tanesini okudum. Washington’da
bir üniversitede yaptığınız bir konuşmaydı. İnternette buldum. Şimdi
üniversitenin adını unuttum ama. Bu konuşmanızda şuna vurgu
yapıyorsunuz.
Diyorsunuz ki; dünya üzerinde sadece bir ülkeyi değil, pek çok ülkeyi
ilgilendiren pek çok sorun yaşanıyor. Mesela uyuşturucu kaçakçılığı, bu
da bir sorun. Ama her şeyin ötesinde iklim değişikliği en ciddi sorundur
diyorsunuz. Peki, Dünya Bankası bu sorunla ilgili ne düşünüyor? Çünkü
bu her dünya vatandaşının önem verdiği bir konudur.
Jim Yong Kim, Dünya Bankası Başkanı- Öncelikle Türkiye’yi bu
anlamda tebrik etmek istiyorum. Çünkü bir taraftan siz enerji üretiminizi
çok ciddi bir şekilde artırdınız. Yenilenebilir enerji üretiminizi yüzde 90
oranında artırdınız.
Sayın Başbakan’ın da bugün söylemiş olduğu gibi yapılması gereken
ve doğru olan şeydi. Burada benim için önemli olan şu. Ben bir tıp
doktoruyum, bilim adamıyım. İklim değişikliğiyle ilgili literatürü takip
etmeye çalışıyorum. Ben göreve geldiğimde bütün iklim değişikliği
uzmanlarımızı bir araya topladım. Öğrendiklerim neticesinde şoke oldum.
Olayların nasıl süratli ilerleyebileceğini öğrendiğimde yani iki derecelik
bir ısı artışı ki şu anda oluyor, nelere neden olabilir onları öğrendim. Bir
ada ülkesinde yaşayan herkes iklim değişikliğinin çok ciddi bir durum
olduğunu ve gittikçe artan sayıda aşırı hava olayının gelişmeye başladığını
görecek. 13 yaşında ve dört yaşında iki oğlum var.
Şunu görüyorum. Bilime baktığımızda esasında tarihi ortalamalardan
daha yüksek, iki derece yüksek bir ısı ile 2030 yılında dünya karşı karşıya
kalacak. O zaman Bangkok sular altında kalacak. Şimdi bu bizim için de
bir mesele, çocuklarımız için de bir mesele.
O zaman temelde şu soruyu sormaya başlıyorum kendi kendime. Daha
önce de söylemiş olduğum gibi küresel anlaşmaları yapabilmek zordur,
doğru. Ama karbon fiyatı mesela, karbon piyasaları, karbon vergileri; yani
76
Küresel Ekonomik Gelişmeler Çerçevesinde Türkiye Ekonomisi
öyle bir şeyler yapılabilmeli ki piyasa güçleri ve piyasa dinamiklerinin
fiyat olarak algılayabileceği gerçek bir kavrama dönüştürsün bunu. Şu
anda piyasada bu fiyat karşılık bulmuyor.
Bunu yapabilmenin çok zor olduğunu görüyorum. İklim değişikliği
konusuna geri gelecek olursak şu anda yapılabilecek o kadar çok şey var
ki. Bunlardan birincisi Türkiye için çok iyi örneklerden bir tanesi mesela
sübvansiyon konusu.
Mesela orta gelir grubundaki zenginleri sübvanse etmezsiniz. Ama
insanların hidrokarbon kullanımının sonuçlarını daha fazla düşünmesini
sağlayabilirsiniz. Yeşil enerjiyi sübvanse edebilirsiniz. Bu anlamda
yakıt sübvansiyonlarının kaldırılmasının ve yeşil enerji kullanımının
desteklenmesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Kuching halkıyla Çin’de görüştüğümde ilk onlara ihtiyaç duydukları
bilgileri sunmaya çalıştık. Daha temiz şehirler oluşturabilmek için diğer
ülkeler neler yapıyor, bu kapsamda örnekleri kendilerine sunmamızı
istediler, sunduk. Çünkü önümüzdeki yıllarda 300 milyon kişi şehirlerde
yaşıyor olacak.
Sizin de duymuş olacağınız gibi öylesine yoğun bir hava kirliliği var
ki bazı büyük şehirlerde enerji santrallerini durdurdular. Dolayısıyla daha
temiz, yaşanabilir şehirler inşa etmek için bugün sadece mevcut teknoloji
ve inovasyonu kullanarak şehirlerimizi inşa edip geliştirebiliriz. Aynı
zamanda sermaye maliyetini düşürebiliriz.
Böylelikle insanlar yenilenebilir enerjiye daha kolay erişebilirler. Şu
anda finansman probleminden dolayı erişemiyorlar. Gelişmekte olan
ülkelerin rüzgâr, hidroelektrik ve jeotermal enerjiye erişebilmeleri için
uzun vadeli finansman, yatırım gerekmekte; bu ülkelerin finansmana
erişebilmeleri lazım. Herkesin bu tip finansmana erişmesinin sağlanması
gerekir.
Daha sonra iklim yönünden akıllı tarım yapılmasını sağlamamız
lazım. Mesela tutup da tarlaların etrafına tel çekeceğinize ağaç dikin.
Mesela Kosta Rika’da böyle yapıyorlar. Hem daha fazla karbonu toprağa
aktarıyorsunuz, nitrojeni toprağa aktarıp daha verimli hale geliyorsunuz.
Aynı zamanda mesela nadaslama yönteminin kullanılması. Yenilenebilir
enerji ve tüm diğer konular bizim iklime yönelik akıllı tarım yapmamızın
temellerini oluşturuyor. Yakında hepimiz gerçeklerle yüz yüze geleceğiz.
77
Özel Oturum
Deniz Gökçe, Ekonomist-Yazar- Evet, buradan İstanbul’da bir
toplantıya yetişmek zorundalar. Kendilerine büyük bir alkış rica ediyorum
efendim.
Sayın Dr. Kim çok teşekkür ediyoruz, çok yardımcı oldunuz. Sayın
Babacan size de çok teşekkür ediyoruz.
78
OTURUM 1
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
30 Ekim 2013
Panel Başkanı
Rifat Hisarcıklıoğlu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
(TOBB)Başkanı
Sunum
Prof. Dr. Murat Yülek İstanbul Ticaret Üniversitesi
Panelistler
Dimitris Tsitsiragos
Uluslararası Finans Kuruluşu
(IFC) Başkan Yardımcısı
İlker Aycı Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım
Ajansı Başkanı
Prof. Dr. Ünsal Ban Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü
Akın Kozanoğlu
YASED Başkan Vekili
Massimo d’Eufemia Avrupa Yatırım Bankası
İstanbul Ofisi Başkanı
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Oturum 1
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Panel Çerçevesi:
• Dünyada küresel yatırımların düzeyi ve yönü
• Geleceğin öne çıkan küresel yatırım alanları
• Türkiye’nin yatırım olanakları, yatırım ortamı ve yatırım potansiyeli
• Türkiye için örnek teşkil edebilecek ülke tecrübeleri ve politikaları
• Küresel yatırım yapan Türk şirketlerinin etkinlikleri ve geliştirilme yolları
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- 5. İzmir İktisat Kongresi birinci
oturumuna hepiniz hoş geldiniz. Şahsım, Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği ve Türk özel sektörü adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türk
özel sektörü için İzmir İktisat Kongrelerinin yeri çok önemlidir. İlkini
Atatürk’ün topladığı Birinci İzmir İktisat Kongresinde sanayileşmede
ilk adımlar atılmıştı. Bugün sabahtan bu tarafa Birinci İzmir İktisat
Kongresine epey atıfta bulunuldu. Ama unutulan birkaç yer var. Onların
da ben altını çizmek istiyorum. Oda camiamız açısından, Türk iş dünyası
açısından, ticaret ve sanayi ile uğraşanlar açısından Birinci İzmir İktisat
Kongresinin bir ayrı önemi var. Çünkü Cumhuriyet dönemimizde ticaret
ve sanayi odaları yapısının nasıl olması gerektiği bu kongrede tartışılıyor
ve karara bağlanıyor. İlk İzmir İktisat Kongresinin hemen ardından 1925 yılında çıkartılan
odalarımızla ilgili Kanunda üç satırla Türk iş dünyasının yayılması
sağlanıyor.
İkinci İzmir İktisat Kongresi, hepimizin bildiği gibi Türkiye
ekonomisinin bugün bulunduğu noktaya gelmesini sağlayan dönüşümü
başlatan rahmetli Özal’la 1981 yılında toplanmıştı. O günlerde Türkiye açık
bir piyasa ekonomisi olmaya karar veriyor. 1981 yılında İkinci İzmir İktisat
Kongresinde özel sektör odaklı küresel ekonomiye entegre bir yapının
temelleri karara bağlanıyor.
Turgut Özal, o günlerde temel hedeflerden birinin küresel yatırımları
Türkiye’ye çekmek olduğunu ortaya koymuştur. Özal, böylece Türk
girişimcisini dünyadaki girişimcilerle rekabet eder hale getirmiştir.
81
Oturum 1
Bugün 5. İzmir İktisat Kongresinde Sayın Cumhurbaşkanımızın ve
Sayın Başbakanımızın himayelerinde bir araya gelmekten de büyük şeref
duyuyoruz.
Türkiye’nin orta gelirli ülkeler sınıfından, yüksek gelirli sınıfa girmek
için atılıma hazırlandığı bu dönemde Türk özel sektörü için bu kongre çok
önemlidir.
Çünkü Türkiye’nin büyük hedefleri var. Hepimizin bildiği gibi bir
hayalimiz var. 2023’te ilk on ekonomi arasına girmeyi istiyoruz. 500
milyar dolarlık ihracat yapmayı hedefliyoruz. Bu da Türkiye’nin yatırım
potansiyelini artırmaktan, yerli ve yabancı girişimcilerin Türkiye’ye
yatırımını artırmaktan geçmektedir.
Bugünkü Panelimizin konusu Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi.
Ama ben değerli panelistlere öncelikle şu iki soruyu yöneltmek istiyorum.
Ulusal, uluslararası yatırımcılar için yatırım iklimimizi nasıl geliştiririz?
Girişimcilerimizin daha başarılı bir iş kurmalarını, daha çok katma
değer, daha çok istihdam sağlamalarını nasıl sağlarız? Çünkü ilginç bir
dönemden geçiyoruz; bulunduğumuz dönemin farkında mıyız? Yeni bir dünyada ekonomik düzen kuruluyor. Yaşadığımız için bunun
pek farkında değiliz ve bu yeni düzende, hepimizin yerimizi almamız
gerekmektedir. Malum zor bir dönemden geçiriyoruz. Küresel ölçekte
yatırımlar hala toparlanamadı. Bakın 2007’de ülkeden ülkeye yani
crossborder yapılan yatırım toplamı 11,8 trilyon dolar, ama 2009’da bu
rakam 1,7 trilyon dolara iniyor.
Bir yılda 11,8 trilyon dolardan 1,7 trilyon dolara iniyor, 2012’de bu
rakam 4,6 trilyon dolara çıkmış.
Yani kriz dönemine göre toparlanma var. Ama dünya olarak daha kriz
öncesindeki dönemi yakalayabilmiş değiliz. Bu hem yatırım kararlılığında
hem de yatırım finansmanında küresel ölçekte sorun olduğunu
göstermektedir.
Bu ortamda Türkiye ne yapmalı? Bu sorunun cevabı bizler için çok
önemli. Panelistlere yönelttiğim bir diğer soruda bu.
Çünkü bakın buraya özelikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada
değerli akademisyenler de var. Büyük aktörler kendi planlarını kurmaya
başladılar. Biliyorsunuz ABD geçtiğimiz yıllarda Japonya ve Kore’yi de
82
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
içine alarak Asya Pasifik ülkelerinin yatırımlarını da içeren Trans-Pacific
Partnership (TPP) müzakerelerini başlattı. Şimdi Transatlantic Trade and
Investment Partnership (TTIP) ile ikinci versiyona geçti. Yani AB ile
müzakereye başladı. İşte yeni ekonomik dünya düzeni budur.
Bu bizim yaşadığımız dönemde ortaya çıkıyor. İşte iki anlaşmanın
tamamlanması ile küresel ekonominin yüzde kaçı bir araya gelmiş oluyor,
biliyor musunuz? Yüzde 75. Şimdi yüzde 75 bir tarafa, diğerleri bir tarafa.
Şimdi Türkiye hangisinde olmayı tercih eder, nerede olmayı tercih eder?
Bu bizim için millet olarak sadece özel sektör açısından değil 76 milyon
açısından çok önemli. Dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesi ve
yatırım bölgesi oluşuyor. Türkiye bu yeni yapının avantajlarından nasıl
faydalanabilir? Yani düzenin içinde nasıl konumlanır?
Bugün bizler için çok değerli panelistlere yönelttiğim bir diğer soruda
bu. Kalkınma Bakanlığına bizleri bir araya getirdiği için teşekkür ediyorum.
Bu soruları on dakikada cevaplandıracaklar. On dakikada bütün bunların
cevaplarını istiyoruz.
Panelistlere söz vermeden önce son olarak gündeme taşımak istediğim
konu başarı örneklerine ve girişimcilere hepimizin sahip çıkmasıdır.
Biliyorsunuz güzel kültürümüzde bir söz var. Marifet iltifata tabidir diye.
Bizler işte ihracatı şuraya getirdik, şöyle girişimcilerimiz filan var diyoruz.
Ama esas bu işin sahiplerini bulup ortaya çıkartıyor olmamız lazım.
Burada da Sayın Bakanımız özelikle genç girişimcilerimizi Türkiye’nin
son üç yılda en hızlı büyüyen genç girişimcilerini tanıtma fırsatı
verdi, onların heveslerini morallerini daha yükseğe çıkartarak diğer
girişimcilerimize örnek olması açısından burada bu fırsatı verdi. Yarın
burada inşallah bunları da tanıma fırsatı elde edeceğiz. Bunu Harvard
Üniversitesiyle beraber yapıyoruz.
Biraz önce Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ederken; Harvard
Üniversitesinden bu konuda sorumlu arkadaş, bu programı dünyada yirmi beş
ülkede yaptıklarını söylediler. Dünyada son on yılda en hızlı büyüyen şirketler
Türkiye’den çıkmış. Bununla da gurur duyuyorum, 100 şirketimize baktığımız
zaman yüzde 371 büyüme yaşamışız. Son üç yılda bu müthiş bir rakam. Toplam
gelirleri, şu anda 3,4 milyar dolar.
Müsaadenizle panele geçmek istiyorum. Şimdi panelistlerimizi söz
verdikçe takdim edeceğim.
83
Oturum 1
İlk sözü oturumumuza İstanbul Ticaret Üniversitesi öğretim üyesi olan
Sayın Murat Yülek’in sunumuyla başlayacağız. Murat Yülek yıllardır
tanıdığım, analizlerine güvendiğim bir ekonomist ve akademisyen
arkadaşımız. Ekonomi ve finans alanında birçok çalışması var. Türkiye’ye
dönmeden önce ABD’nin seçkin üniversitelerinden Georgetown’da ders
verdi. Ama belki de bence en önemli dikkat edilmesi gereken husus
dünyada çok az kişiye nasip olmuş üç tane önemli kurumda görev yaptı.
Hem IMF’de hem Dünya Bankasında hem de İslam Kalkınma
Bankasında, üçünde de görev yapmış çok başarılı ekonomistlerden. Ne
kadar parlak olduğunu gösteriyor. Üçünde birlikte görev yapmak kolay
iş değil. Başbakanlığımızda ve aynı zamanda en son olarak PGlobal’de
başarılı çalışmalar ve projeler yürütüyor kendisi. Şimdi sözü size
veriyorum Murat Bey.
Prof. Dr. Murat Yülek, İstanbul Ticaret Üniversitesi- Söyledikleriniz
için teşekkür ediyorum Sayın Başkanım; sağ olun, çok onurlandırdınız,
söylemediğiniz bir şeyi de ben burada söyleyeyim. Türkiye’nin İzmir
İktisat Kongresi, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneklerinden bir tanesi oldu.
1992 yılında yine Kalkınma Bakanlığının organize ettiği Üçüncü İzmir
İktisat Kongresi sırasında ben o zaman Kalkınma Bakanlığı yani eski
ismiyle DPT’de çalışıyordum. Bilkent’te de bir arkadaşımız vardı, Erdem
Başçı. Birlikte doktora yapıyorduk. O orda öğretim görevlisiydi. Üçüncü
İzmir İktisat Kongresine birlikte bir tebliğ sunmuştuk.
Şimdi aradan o kadar zaman geçip Kalkınma Bakanlığımız beni bu
şehre tekrardan davet edince güzel bir şey oldu. Duygulandım açıkçası.
Sizin sözleriniz de çok onurlandırıcı. Çok teşekkür ederim.
Benden burada istenen şey, anladığım kadarıyla, dünyada ve Türkiye’de
yatırımlara kısa bir bakış. Bu panele altyapı oluşturması açısından bir
sunum yapmamdı.
Tabi yatırımlar deyince sermaye hareketlerinin büyük bir kısmı şu anda
hacim olarak portföy yatırımları ve işte takip bile edemediğimiz türevlere
dayalı portföy hareketleri diyelim. Ama tabi onları değil de ben burada
doğrudan dış yatırımlara konsantre olacağım.
Şimdi önce dünyadaki trendlere bakalım. Bunlar hepimizin bildiği
rakamlar ama şöyle üstünden geçmek doğru olur diye düşündüm. Sonra
Türkiye’ye bir bakmamız lazım diye düşündüm.
84
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Daha sonra bu rakamlar ışığında Türkiye’nin doğrudan dış
yatırımlarla olan maceralarını kısaca bir özetleyelim. Arkasından böyle
bir başlık koydum. Biraz da provoke edici olsun diye akıllı yatırım
politikalarına doğru diye bir başlık koydum. Bir sonraki etapta Türkiye
ve gelişmekte olan ülkelerin hangi esaslarla politikalar oluşturması
gerekir diye bir ara değerlendirme var. Ondan sonra da Türkiye’yle
ilgili daha çok nasıl yatırım çekebilirim. Biraz eleştirel olacak bir
kısmı var.
Şimdi genel dünya eğilimlerine bakarsak bunlar hepimizin bildiği
rakamlar. 2000’li yıllarda 2001 yılında ABD endeksli olarak ABD’deki
borsa bolluğunun patlaması ile 2000 yılından sonra ABD’nin kendi
içinde kendi ekonomisini tekrar hareket eder hale getirebilmek için
faizleri düşürdüğü dönemden geçtik. Arkasından tabii ki 2007 yılı ve
2008 yılında kriz geldi.
O ABD’nin politikasının dünyadaki sermaye hareketlerine doğrudan
bir etkisi oldu. Tabi bunda sadece ABD değil Japonya’daki gayrimenkul
ve diyelim ki borsa bolluğunun patlamasından sonra 1990’lı yılların
ortasından itibaren yine bir ucuz para politikası vardı. Bunların
neticesinde diğer makro iktisadi değişkenlerin etkisiyle uluslararası
doğrudan yatırımlar ve para hareketleri 2001’den sonra çok hızlı bir
şekilde arttı. Bunu biliyoruz.
2007 yılında büyük bir zirve noktasına ulaştı, 2007-2008’den sonra ise
krizle birlikte geriye doğru indi ve biz şu anda o dönemde yaşıyoruz.
Bir önceki slayt dünya ekonomisinin nasıl gitti ile ilgiliydi. Bu slayt
ise yatırımların nasıl gittiği ile ilgili. Soldaki panelde trilyon dolar
olarak biz toplam yatırımları görüyoruz. Sağ tarafta dünyanın gayrisafi
milli hasılasını yani dünya çıktısını oran olarak görüyoruz.
Burada ne görüyoruz. 2008-2009 yılında bir zirve var. 2007-2008
yıllarında bir zirve var. Bu zirve sadece mutlak bir zirve değil. Aynı
zamanda dünyanın gayrisafi çıktısı ile karşılaştırırsak yani oran olarak
da bir zirve. Dünya hasılasının yüzde 3,5’ine tekabül eden zirveden
sonra aşağılara doğru gidiyor ve toparlanmaya çalışıyor.
Yani krize kadar hem mutlak olarak hem oran olarak uluslararası
piyasalarda doğrudan yatırımın arttığını görüyoruz. Hem de Dünya
ekonomik hasılasına oranla da yatırımların bir zirve noktasına, yüzde
85
Oturum 1
3,5’ların üstüne çıktığını görüyoruz. Hangi ülkelere gidiyor? Şimdi bir
başka çok önemli değişiklik burada var.
Dünyada hangi ülkeler yatırım alır diye baktığımız zaman standart
ekonomik teoriye bakarsak, akışların daha çok gelişmiş ülkelerden
gelişmekte olan ülkelere olmasını bekleyebiliriz.
Çünkü sermayenin veriminin yüksek olduğu yerlerin daha az gelişmiş
olan ülkeler olması beklenir. Ancak aynı zamanda yatırımı yapan bunun
tersine bir değişken daha var. Sponsorlar, yatırımı yapan kesimler aynı
zamanda yatırımı yaptığı ülkedeki güven ortamına bakmak zorunda. Eğer
oraya çok güveniyorsa ancak bu sermayenin beklenen hasılasının yüksek
olması nedeniyle oraya gidecek.
Bir başka deyişle şöyle de ifade edebiliriz. Riske göre ayarlanmış
sermaye getirisi (Risk Adjusted Return) diye bakarsak yani evet ben
gelişmekte olan bir ülkeye sermayenin hasılasının daha yüksek olduğu
bir ülkeye yatırım yapacağım. Ama ne kadar risk görüyorum o riski
düştüğümüz zaman gelişmekte olan ülkelere beklendiği kadar para
gitmeyebilir. Nitekim gitmiyordu. Ne zamana kadar? Krize kadar; krizden
sonra baktığımız zaman şunu görüyoruz.
Bir sonraki slaytın daha güzel olduğunu düşünüyorum. Krizden sonra
dünyanın doğrudan dış yatırım seyrinde çok ciddi bir taban değişikliği
oldu. Ne oldu? Daha çok para yani yüzde olarak toplam dışarıya verilen
yatırımların yarısından fazlası gelişmekte olan ülkelere gider oldu. Şu
anda dünyanın ekonomik görünümünde, dünyanın daha evvelki tarihinde
en azından ölçülebilen tarihte bilmediğimiz bir hareket.
Gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerden daha fazla yatırım çekiyor.
Tabi mesela bir tane örnek ver deseniz hangi ülke olduğunu hepimiz
biliyoruz. Mesela Çin, birazdan geleceğiz tabi, güven arttığı için Türkiye’de
dünyadaki bu taban değişikliğinden nasibini alan ülkeler arasında.
Hangi sektörlere gidiyordu? Şimdi hangi sektörlere gidiyor. Burada da
çok ciddi bir değişim var. Eğer dikkat ediyorsanız 1990 ile 2011’i koydum.
Eskiye göre yani yirmi yıl öncesine göre şu anda yatırım çeken sektör
sanayi değil gittikçe artan bir şekilde üçte iki oranla hizmet sektörü. Yani
evet dış yatırımlar artıyor veya toparlanıyor şu anda; gelişmekte olan
ülkelere doğru kayıyor. Ama makrolara baktığımız zaman üçte ikisini alan,
dışarıya giden yatırımları alan sektör hizmet sektörü, sanayi sektörü değil.
86
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Şimdi Türkiye’ye baktığımız zaman Türkiye’de de bunda paralel bir
değişiklik olduğunu göreceğiz.
Kime en çok yatırım aldı diye baktığımız zaman hepimiz biliyoruz.
Ama rakamlar çok vurucu. Mesela geçen yıl, 2012’de Çin tek başına
250 milyar dolar yatırım alıyor. Daha sonra ABD geliyor.
Dikkat edin ABD ekonomisi teorik olarak Çin ekonomisinden daha
büyük. Daha büyük ekonominin biraz daha fazla yatırım almasını
bekleyebiliriz. Ama gelişmekte olan ülkelerdeki yatırımın getirisinden
daha düşük olacaktır. Buna karşılık riskle orantılandırdığım zaman
eskiden yatırım, kalkınmakta olan ülkelere göre gelişmiş ülkelerde daha
iyiydi. Dolayısıyla ABD Çin’den daha çok yatırım alıyordu. Ama şu
andaki ana değişiklik ABD; yatırım alma konusunda artık ikinci sırada
ve gelişmekte bir ülke olan Çin birinci sırada.
Peki, başka bir değişiklik; kim yatırım veriyor diye baktığımız zaman
burada da Çin’i görüyoruz üçüncü veya dördüncü sırada. Aynı zamanda
bir taraftan kalkınmakta olan ülkeler daha çok yatırım çekiyor. Toplam
yatırımların yarıdan fazlası kalkınmakta olan ülkelere gidiyor. Ama
aynı zamanda kalkınmakta olan ülkeler başta Çin olmak üzere yatırım
yapan ülke statüsüne geçiyor.
Bu çok önemli bir değişiklik; yani eskiden rahmetli Özal’ın dönemini
hatırlayalım. O da bir sermaye girdisidir. Mizah dergilerinin kapağında
yer alırdı Turgut Bey; elinde çantayla nerelere gidiyordu. Çin’e
gitmiyordu değil mi? Para aramaya ABD’ye gidiyordu veya Londra’ya
gidiyordu. Şimdi artık para veren ülkelerin arasında sadece ABD,
İngiltere veya Japonya yok. Çin de var ve gittikçe bu resmin değiştiğini
göreceğiz.
Türkiye’ye kısaca bakalım. Türkiye’ye baktığımız zaman hepimiz
biliyoruz 2000’li yıllara kadar 2001 ve 2002 dâhil Türkiye neredeyse
dışarıdan hemen hemen hiç yatırım almıyordu. Yani bunu biz 0
sayabilirdik. 1 milyar doların altında bir yatırım alıyorduk.
Fakat 2002 yılından itibaren tabi dünyada değişiklik oldu. Yatırım
çıktıları artmaya başladı. Fakat bu yatırımı çekmek için rekabet eden
ülkeler de birbiriyle rekabet etti. Daha çok koştu. Daha sofistike
hale geldi. İlker Bey burada; yatırım ajansları kuruldu ve bu sayede
herkes birbiriyle yatırım yapıyor. Türkiye İngiltere’yle, Makedonya
87
Oturum 1
Kazakistan’la, Rusya ABD ile yatırım yapıyor. Yatırım çekmek için
şunu söyleyebiliriz ki Türkiye burada başarılı olan ülkelerden biri oldu.
Yatırım çekme konusunda burada rakamlar bunu gösteriyor.
Biraz daha bakarsak rakama, Türkiye’nin önünde daha ne kadarlık bir
alan var diye bakarsak, burada şunu görüyoruz. Sağ panelde Türkiye’nin
GSYH’sına göre bir kıyaslama kullanırsak ne kadar çekti diye bakarsak
yine bir başarıyı rahatlıkla görüyoruz. Dünyadan yatırımlardan aldığımız
pay yüzde 1,2’ye çıkmış. Krizle birlikte oran olarak biraz daha düşmüşüz,
yüzde 1’ler civarına. Krizden sonra biraz daha yükselmişiz. Ama dikkat
edin yüzde 1,2’ye asla ulaşamamışız pay olarak.
Şimdi devam ediyorum başka bir rakama bakalım, Çin. Çin’le
karşılaştıralım ve şöyle bir karşılaştırma yapalım; bu iki ülke bir dolarlık
GSYH başına ne kadar yatırım çekiyor. Türkiye ve Çin diye baktığımız
zaman işte rakamları oraya koyduk.
Şunu görüyoruz; biz 1000 dolar GSYH başına 15,7 dolar yatırım
çekmişiz ama Çin 29 dolar. Demek ki bizim önümüzde daha alınabilecek
mesafemiz var. Bunun üzerine biraz daha geleceğim. Yani önümüzdeki
denizin hala açık olduğunu görüyorum. Daha yapmamız gereken çok şey
var yatırım çekmek için.
Türkiye nerelerden yatırım çekmiş. Burada en üst sırada Hollanda
gözüküyor. Bunun sebebi muhtemelen Hollanda bir vergi cenneti
niteliğine sahip ülkelerden biri olduğu için muhtemelen bize değişik
ülkelerden gelen yatırım, bizim Hazine’nin rakamlarında Hollanda
gibi gözüküyor. Dolayısıyla bu bize çok fazla hangi ülkeden geldiğini
söyleyebiliyor.
Ama kabaca şunu söyleyebiliriz; 2002 yılından beri çektiğimiz 100
küsur milyar doların yüzde 80’sini biz toplam 9-10 tane ülkeden çekmişiz.
Hangi sektöre çekmişiz; burada dünyaya paralel bir durum var. Hizmet
sektörüne çekmişiz. Sanayiden daha çok bunlar. Hizmetin içine nereye
çekmişiz. Yani hizmet sektörünün altına hangi segmentlere çektik diye
baktığımız zamanda finans ve daha çok sigortacılığa çekmişiz. Bunlar
da bizim günlük hayatta bildiğimiz şeyler. Bu da dünyaya paralel şeyler;
böyle olması gerekir diye demiyorum ama böyle bir durum var. İmalat
sektörüne veya sanayi sektörüne nereye çekmişiz diye baktığımız zaman
orada da imalatı görüyoruz ön sırada.
88
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Şimdi bir ara özet yapalım. Türkiye çok az yatırım çekiyordu. Bunun
sebebi Türkiye’nin potansiyelinin olmaması değildi. Ama Türkiye’ye
güven yoktu. Sayın Babacan ekonomi yönetiminin başında; sık sık bunu
dile getiriyor. Bu şekilde dillendirmenin çok doğru bir şey olduğunu
düşünüyorum. O güven sorunu ortadan kaldırıldığı zaman Türkiye
potansiyeline biraz daha uygun yatırım çekmeye başladı.
Fakat acaba Türkiye potansiyeli kadar yatırım çekiyor mu? Yukarıdaki
rakamlar gösteriyor ki biz çok daha fazlasını çekebilecek durumdayız.
Şimdi bunu ayırdığımız zaman bir ülke neden yatırım çeker. Bazı
değiştiremeyeceğimiz faktörler olabilir. Bir de değiştirebileceğimiz, üzerinde
oynayabileceğimiz politikalarımıza konu edebileceğimiz faktörler olabilir.
Türkiye’de büyük bir iç pazar var. Yabancı yatırımcı niye gelir dediğimiz
zaman iç pazara bakar. Dış pazarlara yakın mı diye bakar. Bu da Türkiye’nin
lehine işleyen bir şeydir. İnsan kaynağı var mı diye bakar. Evet, insan
kaynağı var ama dikkat edin ucuz insan kaynağı diye bakabilir. Yatırıma ya
da verimliliğe göre ucuz yani üretkenliğine göre ucuz diye bakabilir. Biraz
da sofistike bir şey; Türkiye’de her ikisi de var.
Ama bir şey daha var; o da benim “Connectivity” (bağlanabilirlik)
dediğim olay. Connectivity şu demek; öyle bir ülke var ki çok elverişli
bir ortamın tam ortasında; elverişli bir coğrafyanın tam ortasındadır.
Türkiye gibi iletişimi, bağlılığı, connectivity dediğim unsuru çok yüksektir.
Türkiye’nin böyle bir özelliği var. Türkiye’nin yakın coğrafyasıyla Türki
Cumhuriyetlerden başlayın Arap ülkelerine gidin, Balkanlara gidin ve
oradan Avrupa’ya gidin bu insanlarla bu coğrafyalarla, tarihi, kültürel, dini
ve dil bazında çok ciddi ilişkileri var.
Biz açıkçası, bu sermayenin henüz farkında değiliz. Bu yine bizim
değiştiremeyeceğimiz, sahip olduğumuz politikalarla alakalı olmayan bir
sermaye. Ama bu aynı zamanda kullanılamayan bir sermayedir. Politikalarla
ilgili olan kısımlarda biraz eleştirel olacağım. O daha sonra gelecek.
Peki, Türkiye veya Türkiye gibi kalkınmakta olan bir ülkenin nasıl bir
yatırım politikasına ihtiyacı vardır. Nasıl bir yatırım politikası uygulamalıdır
ve tasarlamalıdır.
Şimdi önce iki tane hazırlık slayt var.
1- Yatırım dediğiniz olay, dış yatırım dediğimiz olay, sonuç olarak alan
ülke için bir yükümlülüktür. Bunun farkına varmamız lazım. Dış yatırım
89
Oturum 1
bir sermaye hareketidir. O sermaye hareketi hangi ülkeden hangi ülkeye
giderse gittiği ülke açısından bir yükümlülüktür. Mesela dünyadaki her
ülke net dış yatırım pozisyonu diye bir şey hesaplar. Orada yurt dışından
gelen bir yatırımcının sizin ülkenizde yaptığı yatırım muhasebe olarak
bir yükümlülük olarak gözükür, sizin yurt dışında yaptığınız yatırımlar
da sizin yurt dışındaki varlığınız yani dünyanın kalan kısmının size olan
yükümlülüğü olarak gözükür. Siz yurt dışından ister borç olarak getirin
ister yatırım olarak getirin bir kere yurt dışına karşı bir yükümlülüğün içine
giriyorsunuz. Bu bir.
2- Farkında olunması gereken bir başka şey bütün gelişmekte olan ülkeler
ve hatta bugün gelişmiş olan ülkelere yatırım dediğimiz para, ister sermaye
yani sıcak para olsun, ister soğuk para veya doğrudan dış yatırım, fabrika,
alışveriş merkezi olsun yurt dışına geri çıkmak üzere girer. Yatırımı yurt
dışına gönderdiğiniz zaman, yurt dışına yatırım yaptığınız zaman o para
orada kalsın diye yatırım yapmazsınız. O parayı, borçsa faiziyle, doğrudan
dış yatırımsa karıyla birlikte geri transfer etmek istersiniz. Yatırım budur.
Yatırım bir hayır işi değildir.
Bu slayt, burada çok basit bir şekilde bunu anlatıyor. Sermaye girer.
Yatırım olarak girer yatırım. 4-5 tane ana kalem olarak sizin ülkenize fayda
sağlar. Bu faydaların bir kısmı hemen devreye girer ve kalıcı veya kalıcı
olmayacak şekilde size fayda sağlar.
Ama en altta dikkat edin yatırım sonucunda o ülkede elde edilen cironun
içindeki kar, bir süre sonra yurt dışına geri gidecektir. Hiçbir yatırım ama
hiçbir yatırım karı ile birlikte o ülkede ilelebet kalmak üzere gelmez.
Bunun farkında olmamız lazım.
Dolayısıyla alıcı olan ülkelerin çok basit bir şeye dikkat etmesi lazım
diye düşünüyorum. Gel de ne olursan ol gel diye politika yoktur yatırımda.
Ben hangi tür yatırımdan nasıl fayda sağlarım diye bir politika vardır.
Dolayısıyla sizin akıllı yatırımları çekmeniz lazım. O yüzden ben buraya
5. İzmir İktisat Kongresine yakışır bir şekilde akıllı yatırım politikalarına
doğru diye bir başlık attım.
Dünyada kim neden yatırım çekiyor. Dünyada her ülke yatırım çekmeye
çalışıyor. Bu böyle birazcık gelişi güzel sınıflama ama bunun üzerine biraz
daha çalışırsak çok daha belki de detaylı hale getirebiliriz. Şimdi en altta
görüyorsunuz, çok daha az sofistike bir ortamda bir ülke neden yatırım
90
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
çeker. Tabi o ülkenin sofistikasyonuna bağlı bir şey. Bir ülke düşünün o
ülkede tasarruflar düşük, teknolojik seviye düşük, özel sermaye birikimi
düşük, döviz rezervleri düşük. Tabi tasarrufla sermaye birikimi arasında
stok akım dediğimiz bir ilişki vardır.
Tasarruf biriktikçe sermaye oluyor, öyle bir durum ki adamın tasarrufu
yok ve yatırımları düşük seviyede, özel sermaye birikimi düşük seviyede,
böyle bir ülkeye karşılık bir de öbür ekstremde başka bir ülke düşünelim.
En üstteki, mesela bugünlerin ABD’si. ABD de yatırım çekmeye çalışıyor
İngiltere de yatırım çekmeye çalışıyor. İngiltere’nin de yatırım ajansı var.
ABD neden yatırım çekmeye çalışıyor? ABD’nin özelikleri ne, tasarrufları
düşük ama özel sermaye birikimi yüksek, teknolojisi yüksek, döviz
rezervleri yok. Ama biz ABD’nin döviz rezervi yok diye kendimize dert
etmiyoruz.
Çünkü dolar basabiliyor. Böyle bir ülke. Şimdi hem alttaki bir Afrika
ülkesi ya da 1950’lerin Singapur’u yatırım çekmeye çalışıyor hem 2010’ların
ABD’si yatırım çekmeye çalışıyor. İkisi aynı tür yatırımı çekmeye çalışıyor
veya ikisi de aynı tür yatırım çekmeyi düşünür. Mesela şöyle bir ülke der
ki: Benim yatırım yapabileceğim daha doğrusu istihdam sağlayabileceğim
sermaye birikimim yok, yurt dışından insanlar gelsinler yatırımlarını
yapsınlar fabrika gelsin ben insanlarıma fabrikalarda iş bulayım der.
1956 ile 1970’li yıllar arası Singapur’a, ABD’ye baktığımız zaman hangi
amaçla yatırım çekmeye çalışırlar? Diyebilir ki ben nitelikli yatırımlar
çekeceğim. Bende olmayan belli teknolojileri çekmeye çalışacağım vs. vs.
ABD’nin da bir tasarruf açığı var. O da tasarruf açığını finanse etmek için
belki bir makroekonomik girdi olan yatırımı çekmeye çalışıyor. Ama iki
ekstrem ülkenin, o yelpazenin iki ucundaki ülkenin, aynı yatırım politikasını
gütmeye çalışması herhalde mantıklı değil.
Türkiye’ye geldiğimiz zaman, Türkiye’nin yatırım çekmeye devam
etmesi gerekiyor ve biraz evvel bir argüman sundum. Türkiye’nin daha
önünde çekebileceği, akım olarak ulaşabileceği yatırım seviyesi yüksek.
Yani eğer bu Çin örneğini kullanacak olursak ben senden 12 milyar dolar
çekmişim geçen yıl, 24’e kadar çıkartabilirim. Eğer onu kullanacak olsam
ama mesela, sadece 24 milyar dolarlık bir sermaye girişi mi, yoksa 24 milyar
dolarlık kaliteli sermaye girişimi mi? Benim gibi olan ülkelerin, gelişmekte
olan ülkelerin konsantre olması gereken şey akıllı yatırım politikalarıdır.
91
Oturum 1
Yani sadece ne olursa olsun gelsin değil. Benim gibi biraz daha sofistike
hale gelmiş, gelişmekte olan bir ülkenin daha sonra sofistike yatırımları
çekmeye çalışması ve bunun için gerekli altyapıyı sağlamaya çalışması
olur.
Son konu; peki Türkiye açısından nasıl bakıyoruz. Burası İzmir İktisat
Kongresi; nasıl daha çok yatırım çekebilir. Şimdi değişebilen faktörlerimiz
var bir de değişemeyen faktörlerimiz var. Türkiye’nin lokasyonunu
değiştiremiyorum. İyi ki de değiştiremiyorum çünkü zaten iyi yerdeyim.
Ama bir de değiştirebileceğim şeyler var.
Şimdi burası biraz eleştirel olan kısım. Sayın Bakanımız burada; benim
eleştirilerime zaten her zaman açık olduğu için eminim kızmayacaktır.
Şimdi bu şeylere bakalım.
Buraya iki tane felsefi unsur koydum. Bunu tercüme edecekler mi
bilmiyorum. Kendi kendimizi eleştirirsek daha iyi, daha hızlı gidebiliriz.
Şimdi rakamlara bakalım. Kendimi nasıl ölçebilirim. Şimdi şunu
gösteriyor çalışmalar; ülkeler yatırım almada karşı tarafa, yatırımcıya ne
kadar iyi ortamlar sağlarlarsa o kadar yatırımları daha iyi gidiyor. Yani
yatırım ortamı, gelen yatırım miktarını ve hatta kalitesini belirleyen
değişkenlerden bir tanesi olduğu için sanıyorum rahatça söyleyebileceğimiz
bir şey. Şimdi biz nasıl ölçebiliriz? Elimizde birkaç tane dünyanın değişik
örgütlerinin yaptığı çalışmalar var. Farklı çalışmaları da yapabiliriz.
Ama mevcut çalışmalara baktığımız zaman bunlardan birincisi Dünya
Bankasının, burada Dünya Bankasının da temsilcisi var, “Doing Business
Index”i. Doing Business’da Türkiye, bugün açıklandı 70’inci sıradayız.
Bu Türkiye için yeterli bir şey değil.
Biz eğer 2023’te dünyanın ilk on ekonomisinden birisi olmak istiyorsak,
yarından tezi yok, bir yıl iki yıl içinde, eğer mümkün olursa, Doing
Business endeksinde ilk ona girmemiz lazım.
Ama büyüklük açısından benim oraya ulaşmam için yani dünyanın
en büyük on ekonomisinden birisi olmam için, Türkiye şirketleri olabilir,
yabancı şirketler olabilir, iş yapanlara dünyanın en iyi ortamlarını
sağlamam, Singapur’la, İsveç’le vs. ile yarışır ortamları sağlamam gerekir,
diye düşünüyorum. Burada 70’inci sıradayız.
Baktığımız zaman bu birazcık aritmetik işi. Dünya Bankası temsilcisi
de burada. Bu mükemmel bir hesap değil. Yani Doing Business endeksi
92
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
belli bütçeye sahip bir birimin yaptığı bir hesap. Hataları olur. Yani biz
70’inci sırada değilizdir de 65’te olabiliriz, ama 40’ta değiliz o kesin. Alt
kalemlere baktığımız zaman sekiz on tane değişken var. Bunların belli bir
ağırlıkla bir araya gelmesi söz konusu.
Burada şunu görüyoruz. Biz en azından bazı alanlarda çok kolaylıkla
yukarı çıkabiliriz. Mesela bakın, yapı izni diye bir şey var. Türkiye orada
180 küsur ülkenin içinde 150’nci sırada. Türkiye, bir inşaat yapılırken
dünyada en çok zorlukların yaşandığı bir ülkedir. Herhangi bir inşaatı
yaparken dünyada bizden daha iyi, 185 ülke içinde, 140 tane ülke var.
Türkiye’ye kesinlikle yakışmayacak bir durum. Yani bürokrasi var ama bu
kadarı da biraz fazla.
Başka bir konu, şirketleri kapatma olayı; şirketleri açmada çok çok
iyiyiz, altı gün. Ama altı günle bile dünyada bizden daha iyi 39 tane ülke
var, dünyada dikkat edin. Rifat Bey bunlarla çok daha evvel uğraştı, Odalar
Birliğinde olduğu için. Biz altı güne indirdik. Ama ABD’de Delaware’de
adamlar on dakikada şirket kurabiliyorlar. Daha orada alacağımız yol var.
Birazcık daha zor orası, çünkü rekabet çok fazla o 39 ülkede.
Ama şirketleri kapatmaya kalktığımız zaman, Türkiye’de şirketlerin
kapanması iki yıl sürüyor. Aritmetik olarak bakıyorum, zor olan kısımları bir
tarafa bırakıyorum, ama şu çok geride olduğumuz alanları bari kısa sürede
iyileştirsek, çok rahatlıkla ilk 40’a, ilk 30’a girebiliriz. Bunun analizini zaten
Kalkınma Bakanlığı yapıyordur. Daha fazla zaman harcayamayacağım.
Bir başka endeks, Davos’taki Dünya Ekonomi Forumu’nun yaptığı
dünya rekabetçilik endeksidir. Burada biraz daha iyi durumdayız. 40’ıncı
sıradayız. Eğer yanlış hesap yapıyorsa diyelim ki 35’inci veya 30’uncu
sıradayız. İlk beşe girmemize biraz daha var. İlk beşe girmemiz gerekiyor.
İlk beşe girmeden dünyanın ilk on ekonomisi arasına girmemiz imkânsızdır.
İlk beşe girecek niteliğe ve kaliteye de bence Türkiye sahiptir. Rahatlıkla
ilk beşe girebiliriz.
Bunun altındaki detaylara zamanım yetmeyeceği için girmiyorum.
Ama burada da bir metodoloji var. İşte kurumlar ve yenilikçilik gibi temel
şeyler, faktörler, elverişli hale getiren faktörler. Biz bunların çoğunda hızlı
mesafe alabilecek bir ülkeyiz. Bu bölgenin en azından en iyi ülkesi olmaya
adayız. Bunu yapabileceğimizi düşünüyorum. Daha fazla burada zaman
kaybetmiyorum.
93
Oturum 1
Sonuncusu lojistik. Şimdi Türkiye’nin en önemli özelliklerinden bir
tanesi dünyanın tam merkezinde olmasıdır. Tabi bunu Çinliler 500 yıl
evveline kadar söylüyordu, ABD bugün söylüyor. Bizim de söylememizde
mizah olarak bir şey yok. Bence öyledir ama misafirlerimiz dünyanın
değişik yerlerinden geliyor. Onlara göre Türkiye dünyanın merkezinde
olmayabilir. Ama hakikaten kabaca böyle; Dimitris belki bana destek
verecektir, çünkü o da bu bölgeden. Dünyanın merkezinde sayılabiliriz.
Burada bizim bu avantajımızı, daha büyük bir avantaj haline
getirebilmemiz için, yine Dünya Bankasının bir endeksini burada
kullandım, Logistics Performers Index diye bir şey var, lojistik açıdan
şirketlere daha iyi hizmet verebilir miyiz?
Burada diğerlerine göre iyi durumdayız. Biraz daha iyi durumdayız.
En sağda Almanya, ABD gibi en başa güreşen ülkeler var. Orada, yine
Avrupa’nın en azından büyük gelişmekte olan ülkelerinden biri olduğu
için Polonya’yı koydum. Şöyle baktığınız zaman lojistik açısından en başa
güreşen elverişlilikte, rekabetçilikte; bu ülkelerle aramızda çok fazla bir
mesafe yok.
Eğer özellikle belli bazı alanlarda, mesela bunlardan en gözünüze
çarpacak olanı gümrüktür. Gümrüklerde Türkiye’nin birçok gümrük
kapısı çok verimli hale geldi. Ama belli gümrük kapılarının hala düzelmesi
gerekiyor. Belki lojistikte ilk ona girmemiz, öbürleri kadar zor olmayabilir
ve olacak diye ben düşünüyorum.
Hepsini toparlayayım. Sayın Başkanım biraz bana torpil yaptı. Sus
demedi.
Türkiye, yatırım çekme konusunda dünyada şu anda yıldız ülkelerden
bir tanesi. Bunu da biz yaparken çok basit bir değişkenle oynadık. Türkiye
yatırımcı açısından daha güvenilir bir ülke haline gelince, zaten sahip
olduğu diğer avantajlarla korkunç bir hızla çektiği yatırımları yükseltti.
Fakat daha önümüzde gidebileceğimiz, yani Çin olarak baksanız 250
milyar dolardan bir yüzde 10 daha artırsanız 25 milyar dolar daha yatırım
çekmesi mi kolaydır Çin’in, yoksa benim 12’den 14’e veya 16’ya veya
işte 20’den 22’ye, 24’e çıkmam mı kolaydır dediğiniz zaman, Türkiye’nin
yurtdışından daha çekebileceği yatırım var. Bizim 20’li, 30’lu rakamlara,
20’li rakamlara tekrar dönmemiz, 30’lu rakamlara çıkmamızı inşallah hep
beraber göreceğiz.
94
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Ancak bunu yapabilmemiz için bir, bu iş ortamımızı çok daha hızlı bir
şekilde düzeltmemiz gerekiyor. İkincisi her türlü yatırım ne olursa olsun
gelsin diye bir politika yoktur. Akıllı politikalarla dünyanın en kaliteli
yatırımlarını benim bu ülkeye getirmem lazım. Her dolar, şu dolarla
bu dolar bir değildir. Daha iyi yatırım, daha kötü yatırım diye bir şey
vardır. Benim Türkiye’ye daha iyi yatırımları çekmem gerekiyor. Benim
sunumumun özü bu. Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Efendim Murat Hocaya teşekkür
ederim. Şimdi sözü İlker Aycı’ya vereceğim. İlker Aycı’yı belki sizler, çok
tanımıyorsunuz ama ben kendisini yakından tanıyorum.
Özellikle, uluslararası firmalarla bir araya geldiğim zaman İlker Aycı’yı
benden daha iyi tanıyorlar. Kendisi, Türkiye’de yabancı yatırımın çekilmesi
konusunda gizli kahramanlardan bir tanesidir. Büyük de çaba sarf ediyor.
Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansının Başkanı. Bilkent Üniversitesi
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetiminde eğitim alan Aycı, Leeds
Üniversitesinde araştırmacı olarak bulunmuştur. Aycı’nın uluslararası
ilişkiler alanında yüksek lisans derecesi var. Aycı, masanın hem bürokrasi
hem iş dünyası tarafını en iyi bilenlerden birisidir. Ulusal ve uluslararası
birçok şirkette yöneticilik deneyiminin ardından 2011 yılında Ajansın
başına geçmiş.
Burada önemli noktalardan bir tanesi de, bu ikinci çıkış devresinde,
biraz önce Murat Hocanın gösterdiği ikinci çıkış devresinin tam o ilk
noktasında görev alarak tekrar çıkışı sağlayan kardeşimdir kendisi. Şimdi
sözü Sayın Aycı’ya veriyorum.
İlker Aycı, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı BaşkanıSayın Başkanım çok teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, değerli misafirler,
değerli panelistler,
Öncelikle burada 90 yıl önce yapılan İzmir İktisat Kongresinin hemen
arkasından 90 yıl süre zarfında Türkiye’de nice ekonomik kararlar alındı.
İzmir İktisat Kongresinin, Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları ile o dönemin
İktisat Vekili Mahmut Esat Efendinin iktisad-i milliye kararları olarak
tanımladıkları ilk kararların alınarak, ilk milli ekonominin temellerinin
ve milli sanayinin temellerinin atılmaya çalışıldığı ve bugünlerin açıkçası
o günlerden kurulmaya çalışıldığı, önemli bir tarihin üzerine inşa edilen
önemli bir kongre olduğunu düşünüyorum.
95
Oturum 1
Sanırım yatırımların Türkiye’deki önemi öylesine fazla ki bugün
burada bu önemli kongreyi tertip eden ve 2014-2018 yılları için de
Türkiye’nin Onuncu Kalkınma Planını hazırlayan Değerli Bakanım Sayın
Cevdet Yılmaz ve ekibine de bu güzel kongreyi tertip ettikleri ve bu
anlamlı tartışmalara, bu önemli konuşmacıları ve siz değerli izleyicileri
çekebildikleri için ayrıca huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Tabi biz Sayın Başkanımla birlikte daha yeni ABD’de yatırım haftası
çalışmalarından geliyoruz. Altı ay önce ABD’nin Doğu yakasını dolaşmıştık
şehir şehir. Şimdi de bir hafta boyunca Batı yakasından orta batı dedikleri
Chicago’ya kadar, Seattle’dan başlayıp Chicago’ya kadar yine şehir şehir
her gün bir şehir olmak üzere dolaştık. Benim ekibim başından sonuna
katıldı, ben de son iki gününe iştirak ettim.
Sayın Başbakan Yardımcımız Ali Babacan Bey de bu toplantılarda
bizimleydi, başımızdaydı. Sayın Başkanım ekibiyle beraber, TOBB’un
değerli üyeleri, oda başkanlarımız ve iş adamlarımız bu toplantılardaydı.
Yatırımcılarla her an nabız tutuyoruz, her an Türkiye’yi yatırımcıların
nazarı itibarında yükseltmeye çalışıyoruz ve Türkiye’nin gündemini,
Türkiye’nin yatırım çekme ihtiyacını, Türkiye’nin ortak iş yapma iştahını
artırmaya çalışıyoruz. Az evvel hocamın sunumundan çok feyz aldım. O
kadar detaylı ve o kadar güzel bir sunumdu ki huzurlarınızda şükranlarımı
sunuyorum. Bizim gibi bu konunun pratiğinin içerisinde olan, bunun çilesini
çeken, yaşayan insanların açıkçası zaman zaman dönüp teorik çalışmalara
ve bu teorinin bize vereceği güce ve beyin jimnastiğine de ihtiyacımız var.
Hocamın bu sunuşunda da gördüğüm kadarıyla pek çok noktada
hocamla birebir mutabıkım. Tek bir noktada hocamla ayrışıyorum.
Bir defa Türkiye’nin potansiyeli noktasında yüzde yüz hatta yüzde
yüz on mutabıkım. Potansiyelimizin altında yatırım çekiyoruz. Bizim
potansiyelimiz, ekonomimizin ölçeği, müteşebbislerimizin kalitesi,
sektörel dağılımımız ve çeşitliliğimiz, ülkemizdeki altyapımız, nitelikli
insan sermayemiz ve çevre ülkelerle olan etkileşimimiz, kültürel, tarihi,
ticari, ekonomik bağlarımız, siyasi bağlarımız, bunların her biri Türkiye’yi
çok farklı bir noktaya koyuyor.
Ama bir şanssızlık var Türkiye adına. Türkiye açıkçası krizde
muhteşem performans göstererek, olumlu olarak ayrışan bir ülkedir.
Ancak çok geç hakkı teslim edilen, kâğıt üzerinde bazı ülkeler var
96
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
şimdi dünyada. Bu riskteki ülkeler özellikle böyle, şimdi hatta Brezilya
diye isim de vereyim. Kâğıt üzerinde, Brezilya gerçekte olduğundan çok
daha az riskli gözüküyor. Çok daha parlak gözüküyor. Ama Brezilya’nın
realitesinin çok daha sorunlu olduğunu düşünüyorum.
Hatta Türkiye’yi karşılaştırdığınız zaman, Türkiye gerçekte olduğundan
daha riskli gözüküyor. Daha sorunlu gözüküyor. Her ülkede olduğu gibi
Türkiye’nin de kendi ekonomisinde kendine özgü yapısal sorunları var. Her
ülkenin kendine özgü sorunları var. Hindistan’ın da kendi sorunları var.
Çin’in kendine özgü sorunları var. Brezilya’nın kendine özgü sorunları var.
Bizim de kendimize has bazı özelliklerimiz var. Ekonomimizin yapısal
özelliklerinden kaynaklanıyor. Ama bu özelliklerimizle ilgili sorunlarımız
konusunda şunu vurgulamak isterim: ne zaman olumlu bir adım atsak, ne
zaman iyi bir adım atsak, ne zaman başarılı bir şey yapıp kendimizi olumlu
ayrıştırsak, biz tabi uzun yıllar böyle hep eleştirilerek ve kötü tarihle gelen
ve kendi krizlerini üreten bir ülkeyiz. Ancak kendi krizlerini çözmeye
çalışan, dünyadan bu manada biraz kopuk ama kriz üretme ve kriz çözme
pratiği çok güçlü bir ülke olarak geldiğimiz için özel sektörümüz de krizlere
dayanıklılık noktasında, krizlerde yaratıcılık noktasında müteşebbislerimiz
de son derece başarılılar.
Ben inanıyorum ki bugün Türkiye’nin özellikle 24 Ocak kararlarıyla
1980’de ciddi bir ekonomik liberalizm açılımı yakalamıştı. Türkiye bu
kararlarla ekonominin tüm alanlarında dünyaya açık hale gelemedi.
Öyle çok çabuk olmuyor bu dönüşümler, değişimler. İhracatı öğrendik.
Uluslararası ekonomiye entegre olduk. Gümrük Birliğine, AB’ye entegre
olduk. Avrupa bölgesi ile entegrasyonun hem ciddi avantajlarını yaşadık,
hem çok büyük dezavantajlarını yaşadık. Ama öğrendik.
Regüle pazarlara mal satmayı, daha kaliteli mal üretmeyi, kendimizi
disipline etmeyi, uluslararası yatırımla tanışarak onları daha fazla almayı,
çekmeyi, en azından ticaret olarak alabilmeyi gördük.
Ama bunun yanı sıra yatırımlar alanında ve yatırım ortamı kısmında
uluslararası sermayenin Türkiye’ye yatırımı noktasında, bence 24 Ocak
kararlarının devamı olarak gördüğüm asıl değişim ve asıl yapısal reform
2002 süreci ile başladı.
2002 süreciyle birlikte uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
konusunda ve aynı zamanda uluslararası portföy yatırımlarını ya da
97
Oturum 1
kurumsal yatırımlar mı diyelim, diğer kısımda da yatırım çekmek
konusunda daha farklı bir bilinçle alınan yeni önlemler, yeni
regülasyonlar, getirilen yeni yaklaşımlarla uluslararası yatırımlara
Türkiye’nin kapısı aralandı.
Türkiye’nin entegrasyonu, AB ile daha hızlanan dünya ekonomisine
entegrasyonu bu defa sadece AB üzerinden değil, dünyada farklı ekonomik
merkezler üzerinden de Türkiye’nin kendini entegre edebilmeye başlama
çabasıyla en önemlisi, dünyada ilk yatırım alacağınız kaynak önce yakın
ülkeler ve komşulardır. Önce ticaret onlarla olur. Yatırım karşılıklı onlarla
olur. Biz uzun süre 2002’ye kadar da yakın coğrafyamıza ve komşularımıza
kapalı kalmıştık.
Bu açılımlarla birlikte Türkiye hızlı yatırım çekme sürecine başladı.
Türkiye’ye, katma değer bakımından çok da inceleyemediğimiz ama
şöyle bir baktığımız zaman, bizim standartları yükselttiğimiz uluslararası
regülasyonlarla, uluslararası standartlara kavuşturduğumuz sektörlerde
hemen hızlı yatırım çekmeye başladık.
Uluslararası finans, özellikle bankacılık, sigortacılık gibi alanlarda
Türkiye çok ciddi yatırım aldı. Türkiye çok ciddi bir özelleştirme
programını da bu 12 yılda devreye soktu ve gerçekleştirdi.
Tarımdan tutun da sanayinin diğer alanlarına kadar enerji, otomotiv,
kimya, petrokimya, pek çok alanda Türkiye sıçrama yapmaya başladı.
Hatta tekstilinde bile sektörlerimiz çok farklı kendi noktalarını ayrıştırarak
başka noktalara geldi. Ama şunu açıkça ifade edeyim ki yatırım ortamıyla
ilgili yaptığımız tüm çalışmalar, bizim gerçekliğimizi yansıtmıyor.
Hocam bu konuda bizim vereceğimiz ilk cevabı verdi. Sakın oraya
takılmayın, çalışmaya devam edin dedi. Daha ilk cümlesinde onu verdi.
Bazı kriterler açısından Türkiye yanlış analiz ediliyor.
Biz Dünya Bankası yetkilileriyle de hem bu yıl hem geçen yıl, Ekonomi
Bakanlığımız, Kalkınma Bakanlığımız, ekonomi yönetimimizle birlikte
yaptığımız tüm çalışmalarda alınan kotalardaki hatalı bakış açısını ortaya
koyduk.
Bu yapı izinleriyle ilgili olarak hemen söyleyeyim. Yapı izinleri
konusunda ben bir espri de yapabilirim. Bu espriye hakkım olduğunu
düşünüyorum. Çünkü dünyanın müteahhitlik sektöründe Çinlilerden sonra
iki numarası Türklerdir, biziz. Bizim müteahhitlerimizdir. İnşaat, taahhüt
98
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
ve müteahhitlik sektöründe dünyada ikinciyiz. En fazla ilk 500’de firma
bulunduran ikinci ülke de biziz. Ülkenin yarısından çoğu da müteahhit.
Dolayısıyla yapı izinlerini biraz zorlaştırmak Türkiye’de gerekiyordu diye
düşünüyorum sayın hocam. Herkes müteahhit olunca o işi biraz incelemek
gerekiyor.
Açıkçası burada kriter olarak alınan yer İstanbul. İstanbul’u ölçüyorlar.
Yani inşaat, yapı izinlerinde Anadolu’yu ölçmüyorlar. Başka hiçbir şehrimizi
ölçmüyorlar. Sadece İstanbul’u ve sadece İstanbul ölçeğindeki projelerle
bizi değerlendiriyorlar. Sadece beş ölçek alıyorlar, beş proje alıyorlar. O beş
projeyle Türkiye’ye notunu veriyorlar.
Şimdi İstanbul gibi tarihi dokusu son derece kıymetli, koruması gereken
bir boğazı ve çevresi olan, su kaynakları olan böylesine zor bir şehirde siz beş
tane lisansı alıp, beş tane yapı ruhsatını alıp bunun üzerinden incelersiniz ve
Türkiye’nin yapı ruhsatı verme pratiğinin bu olduğunu, ölçtüğünüzü iddia
ederseniz bu sığ bir ölçüm olur.
Ben bunu Dünya Bankasının çok değerli uzmanlarına bir eleştiri olarak
söylemiyorum. Bunu aynı zamanda tecrübe paylaşımı olarak söylüyorum.
Çünkü köken olarak da aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi
encümen üyeliğinden geliyorum. Yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi
kökenim de var. 1994-1998 ve 2000-2002 yılları arasında İstanbul
Büyükşehir Belediyesinde görev aldım.
Dolayısıyla yani bir belediyeci geçmişi olan birisi olarak bunu
söylüyorum masanın öbür tarafından.
Bir de şuradan bakmak lazım. İş ortamımızda iyi şeylerimiz de var ama
iyileştirmemiz gereken alanlar da var. Fakat akıllı yatırım politikaları, sayın
hocam Çin ile Türkiye’yi karşılaştırmayı ben pek doğru bulmuyorum. Çin
başka bir ekonomidir. Yapısal olarak da başka, nüfus olarak da başka, dünya
ekonomisinde temsil ettiği kriterler olarak da bize göre başka bir ekonomi.
Ama ben daha çok diğer ekonomistlerin de katıldığı gibi; Türkiye’yi
Endonezya, Meksika, Güney Afrika gibi kendi kategorisinde, o second tier
ülkeler dedikleri, o BRICS’in hemen arkasından gelen ikinci tip ülkeler
dedikleri, adeta ikinci BRICS olmaya aday da gösteriyorlar zaman zaman,
ben bu kategoriyle bizi incelememiz gerektiğini görüyorum.
BRICS’e giden yatırımcılar öncelikle ciddi anlamda beklenen geri
dönüşleri alamadılar. Bugün ciddi anlamda dünyada doğrudan yatırımlar
99
Oturum 1
krizle beraber 2009 sonrası daha çok gelişmekte olan ülkelere gitti ve
BRICS’e gitti, bu doğru.
Ama bugün bunun ne kadar sürdürülebilir olduğu, gelişmekte olan
ülkelerin bu yatırımların yine yüzde 50’sinden fazlasını çekme kabiliyetini
taşıyıp taşımadıkları bir soru işareti. Dünya Bankası Başkanının az evvelki
paneldeki görüşünü hatırlatmak istiyorum; ne dedi?
Gelişmekte olan ülkelerde bir defa yaklaşık 1,5 trilyon dolarlık altyapı
projesi var, yatırım bekleyen, yatırımcı bekleyen. Gelişmiş ülkelerde de hele
çok ulusluların yaklaşık 4-5 trilyon dolarlık bir likidi var. Onlar bunun üzerinde
oturuyorlar. 2009’dan beri bunu harcamıyorlar. Dünyadaki belirsizlikler,
Avrupa’daki ortam, şu veya bu sebeplerden dolayı bunu harcamıyorlar.
Harcadıkları kısmından da mutlu olmadılar. Bu yüzden mantıklı projeler
gerekiyor. Hocamın buyurduğu akıllı yatırım çekme politikaları gerekiyor.
Bizler yatırım ajansı olarak, akıllı yatırım çekme politikaları olarak ne
yaptığımızı anlatayım. Bizim yaptığımız çalışmalar da ölçülüyor. Dünya
Bankası da bizi ölçüyor. Dünyadaki yatırım ajanslarını ölçüyor. 170’in
üzerinde dünyada yatırım ajansı var, hepimiz rekabet içerisindeyiz. Herkes
yatırım ortamını iyileştiriyor. Herkes yatırım ortamıyla ilgili çalışmalar
yapıyor. Yatırım çekmede de ayrışmaya çalışılıyor. Çok ciddi anlamda
birbirimizin başarı hikâyelerini de takip ediyoruz. Yani biz bir Singapur’u
da bir İrlanda’yı da, bu konuda birçok çok başarı örneklerini de inceliyoruz.
Tek pencere ofis anlayışıyla yatırımcıya tek kanaldan tek muhatapla bütün
sorunlarını çözüp, bütün izinlerini alıp kısa sürede yatırıma başlayıp, nakit
akışını sağlayabilecek kadar hızlı, süratli, dinamik ve hizmet kalitesi yüksek
bir biçimde yatırımcının karşısına çıkabilecek bir donanımda olan dünyadaki
yatırım çekmeye çalışan ülkeleri de görüyoruz ve onları da inceliyoruz.
Hatta zaman zaman Sayın Kalkınma Bakanıma, Sayın Babacan’a, Sayın
Başbakanımıza bunları da, bu örnekleri de getirip, birlikte konuşuyor,
tartışıyor ve nerelerde iyileşebiliriz, nerelerde daha iyiye gidebiliriz, yatırım
arazisi tahsisi gibi çok önemli bir konuda, daha yatırımcıyı birinci basamakta
kaybedebileceğiniz riskli bir alanda nasıl gelişebileceğimizi de tartışıyoruz.
Şunu söylemek istiyorum. Öncelikle yatırımlarda sadece miktar odaklı
bakmıyoruz. Yeni yatırım çekme politikamızda yatırım portföyünün
kalitesine önem veriyoruz. Bizim altyapı yatırımlarımız var. Yatırım çekmek
zorunda olduğumuz projelerimiz var. Yatırımcı çekmek zorunda olduğumuz
100
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
sağlık sektörümüz var. Bizim enerji sektörümüz var. Enerjide ciddi bir
açığımız var. Enerji, cari açığın da önemli müsebbiplerinden bir tanesidir.
Ama sadece enerji sektöründe yatırımcı çekeceğim dediğiniz zaman tek bir
alan yok. Sadece onun altında bile farklı segmentler var.
Örneğin, yerli kaynaklarımızı kullanma, kaynak çeşitliliği sağlamak
çok önemlidir. Enerji teknolojilerini kullanma; yine aynı şekilde enerji
tasarrufu sağlayacak teknolojileri Türkiye’ye getirerek, enerji tasarrufu
bilincini sadece hane halkına değil, sanayicimize de, işadamımıza da,
kamuya da, hepimize…
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- İlker Bey.
İlker Aycı, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı BaşkanıEfendim?
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Pazarlamak için konuşmak
lazım. Konuşmadan pazarlanmaz. Ben de birkaç yıl olarak bilenlerden
biriyim. Çok da başarılısın. Ama süren doldu, haberin olsun. Son sözü
söyle.
İlker Aycı, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı BaşkanıPeki, son sözüm şu; akıllı yatırım politikalarıyla ilgili neler yaptığımızı,
eğer yeniden bir tur daha gelirse orada anlatırım, ama Yatırım Destek ve
Tanıtım Ajansımız, Dünya Bankasının 2012’de Katar’daki yatırım ajansları
ölçümünde dünyada 13’üncü sıraya çıktı. Bizim hedefimiz de ilk ondaki
yatırım ajanslarından birisi olmak.
Ama asıl hedefimiz bu da değil. Asıl hedefimiz GSYH’nın yüzde 3,5 ile
4’üne varan ve Türkiye’nin teknolojik dönüşümüne, ilk on ekonomiden birisi
olmasına yararlı olacak katma değerli yatırımları getirmek. Lastik yatırımı
getirdik Başkanım, lastikçi dediler. Marmaray’ı açtık dün. Marmaray’ın
tünellerinin birbirine birleşmesinde, birbirine geçen tünellerdeki aradaki
çok önemli teknolojik lastikleri yapan firma, depreme karşı dayanıklılığı
sağlayan, teknolojiyle üreten firma, sadece lastik üretmiyor. Lastik sadece
araba tekerleği olarak kullanılmıyor.
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Teşekkür ederiz.
İlker Aycı, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı BaşkanıTeknoloji bu. Teknolojik yatırım bu. Teşekkür ediyorum. Saygılar
sunuyorum.
101
Oturum 1
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Başarılı olduğun burada da belli oldu
haberin olsun. Şimdi ikinci panelistimiz benimki gibi soyadı okunması çok zor
olan bir arkadaşımız. Dimitri Tsitsiragos.
Ama o benim soyadımı çok güzel okudu biraz önce. Dünya Bankasının özel
sektör yatırımını desteklediği kurum olan IFC, Uluslararası Finans Kuruluşunun
Başkan Yardımcısı. 1988’den bu tarafa IFC’de olan Dimitri, oldukça büyük bir
bölgeden sorumlu; Avrupa, Orta Asya, Orta Doğu, Kuzey Afrika kendisine bağlı.
Avrupa’da ekonomik krizin, Orta Doğu’da siyasi çalkantının içinden geçerken
özel sektör nasıl daha fazla yatırım yapar? Yatırımlarına nasıl daha kolay
finansman bulur? Sorularına cevap verebilecek bir görevde kendisi. Şimdi sözü
Dimitris’ye veriyorum.
Dimitris Tsitsiragos, Uluslararası Finans Kuruluşu (IFC) Başkan
Yardımcısı- Çok teşekkür ederim. Kalkınma Bakanımıza ve aynı zamanda
Türkiye hükümetine çok teşekkür etmek istiyorum. Aynı zamanda Dünya
Bankasına da çok teşekkür etmek istiyorum.
Zannedersem konumuz özel sektörle ilgili ve Dünya Bankası ayağından
bakmamız gerekiyordu. Üç yıldan beri Türkiye’deyim ve bugünkü toplantı ve
son panelleri dinledikçe ben son üç yıldan beri karşılaştığım tecrübelere baktığım
zaman gerçekten özellikle Türkiyenin başarısı özel sektörüne de bağladı.
Dolayısı ile Türk hükümeti özel sektöre büyük şanslar verdi. Türkiye’nin
yetkinliği ve aynı zamanda yatırım alanlarına baktığımız zaman bununla ilgili
daha kişisel bir örnek vermek istiyorum. Biz IFC’de neler yaptık ondan bahsetmek
istiyorum. Dünya Bankası altında özel sektörümüzle ilgili bir bileşenimiz var.
Burada gerçekten çeşitli aktiviteler oluşturuyorlar. Ortamı burada destekliyorlar;
aynı zamanda toplumlara da destek olmaktadırlar.
Fakat üç yıl önce burada etkinliğimizi arttırmak için ve aynı zamanda
müşterilerimizle daha hızlı çalışabilmek için artık bundan böyle Washington
dışında daha büyük bir operasyon merkezimizin olması gerektiği inancına sahip
olduk.
Bizim merkezimiz her zaman Washington’daydı. Dünyaya baktık. Nihayetinde
bu merkezimizi İstanbul’da kurmaya karar verdik.
Dolayısıyla Sayın Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a ve diğer görevlilere
çok teşekkür etmek istiyorum. Şu anda İstanbul’da merkezimiz var. IFC
çalışmalarımız da var. Yüzde 30’unu yani 7 milyar dolarını Türkiye’de, İstanbul’da
gerçekleştiriyoruz. Mesela 45 ülkeden çalışanımız var; neden Türkiye dediler.
102
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Biz burada rekabetten ve çekicilikten bahsediyoruz. Öncelikle Türkiye’nin
coğrafyası son derece cazip; elbette ki burada Sayın Yülek ile aynı fikirdeyim.
Burada baktığımız zaman Akdeniz; aslında dünyanın merkezi diyebilirim
öyle değil mi? Bu bağlamda da bu taraftan bir bakış açımız var. Ancak
Türkiye’nin elbette ki coğrafyası ve ekonomisi son derece caziptir. Sektörlerin
canlılığı ve aynı zamanda pazarların boyutları, aynı zamanda bizimle çalışan
insanların kalitesi de bilhassa bu durumu cazip kılıyor. Bu Türkiye ile ilgili bir
mesaj olabilir.
Biz buna baktığımız zaman ve aynı zamanda Türkiye’de yaptıklarımızı
inceledikten sonra Türk özel sektörünü nasıl büyütebiliriz ve Türkiye’nin
kendisini nasıl büyütebiliriz diye düşündük. Türkiye’yi bir test alanı olarak
nasıl kullanabiliriz? Yani burada başka ülkelere bizim kapsama altına
aldığımız ülkelere yardımcı olmak anlamında, yani Avrupa, Kuzey Afrika,
Orta Asya ve Orta Doğu’ya baktığımız zaman Türkiye’den örneklendirmeleri
nasıl çıkartabiliriz. Bunu yayabiliriz. Aynı zamanda Türkiye’den yatırımları
yurtdışına nasıl çekebiliriz. Dolayısıyla son derece enteresan şeyler gördük.
Yaklaşık son beş yıldır dış yatırım şekli değişti. Eskiden bu yatırımlar doğrudan
yani kuzey-güney yönündeydi.
Şimdi artık kuzeyden güneye değil daha güneyden güneye ve aynı zamanda
güneyden kuzeye gidiyor. Dolayısıyla bu da Türkiye için bir fırsat. Böylelikle
yatırımları yakın bölgelerden, aynı zamanda uzak bölgelerden ve diğer
gelişmekte olan ülkelerden çekebilir. Aynı zamanda Türk şirketler yurt dışına
çıkıp yatırımlarda bulunabilir. Daha evvelden Türk müteahhitleri hakkında
konuştuk biliyorsunuz. Türk müteahhitleri bilemiyorum. Hangi müteahhitler
daha iyi, Çinliler mi Türkler mi? Buna bir şey söyleyemem.
Ancak burada görebiliyoruz. Orta Doğu’da, Avrupa’da görebiliyoruz.
Türk müteahhitleri giderek farklı bölgelerde, Afrika’da da görebiliyoruz ki
bu da zaten Türkiye’nin rekabetçi özelliğini gösteriyor. Yani bütün bunları
söylediğimiz gibi tabi her şey mükemmel değil, yapılması gereken çok daha
fazla şey bulunmakta.
Hâlihazırda üç tane endeksten bahsedildi. Dünya Bankası ve aynı
zamanda Katarın rolü bulunmaktadır. Buradaki yetkinlik çerçevesine
baktığımız zaman Türkiye gayet güzel yaptı. Nereden baktığınıza bağlı,
şimdi Türkiye daha iyisini yapabilir. Eğer bu da zaten bizim burada
gördüğümüz ve duyduğumuz iyi şeyler.
103
Oturum 1
Sayın Kim’in de daha önce bahsetmiş olduğu üzere Ali Babacan da
zaten daha önce konuştu. Hâlihazırda da Sayın Başbakanın da sunumunda
dinlediğimiz üzere Türkiye’de buradaki zorluklarla ilgili bir bilinç gelişmesi
söz konusu. Dolayısı ile bu bilinçle, bazı sıkıntıları bizim ifade etmemiz
gerekiyor. Ne yapmamız gerekiyor? Burada o zaman inovasyona biraz daha
fazla odaklanmamız gerekiyor. Üretimi daha iyi hale getirmemiz gerekiyor.
Özellikle Türkiye’nin daha az gelişmiş bölgelerinde de yapmamız gerekiyor.
Özellikle de KOBİ’ler çok önemli bir şekilde büyümenin en önemli
unsurlarından birisidir.
Bu bağlamda da bugünkü şirketler, liderler, 20-30 yıl önce KOBİ’lerdi. Ya
da bazıları on yıl önce KOBİ’lerdi, bazıları da aile şirketleriydiler. Yani eğer
bir sonraki adıma bakacak olursak, Türkiye’nin daha çekici ve cazip olması
için şu anda hükümetin yaptığı şeyler de budur. Dünya Bankası ile de beraber
çalışarak bu alanda bir gelişim sağlanması gerekiyor. Sermaye piyasalarını
nasıl oluşturabiliriz? Türkiye’nin büyük altyapı ihtiyaçları var. Buradaki
büyük altyapı projelerini finanse etmesi için Türkiye’yi nasıl destekleyebiliriz?
Türkiye aynı zamanda uluslararası finansal bir merkez oldu, özellikle İstanbul.
Yani burada biz yönetişimi nasıl geliştirebiliriz? Biz burada çeşitli özel
şirketlerden bahsediyoruz, aile şirketlerinden bahsediyoruz. Yetkinlik
anlamında, iletişim anlamında nasıl bir üst seviyeye getirebiliriz. Dış yatırımı
nasıl çekebiliriz. Altyapı; dün de zaten herkes Marmaray’dan bahsediyordu
ve son derece yakın yaşadığımız bir şey. Altyapı son derece önemli, bilhassa
cazip bir yer olmak istiyorsanız bunu yapmanız gerekiyor. Çok fazla şey
yapılıyor, bu yapılacaktır da.
Dolayısı ile de altyapı sürdürülebilir büyümenin önemli bir unsurudur.
Bence bir diğer alan da önemli, özellikle enerjiden bahsediyoruz. Türkiye’nin
cari açığını yönetmedeki karşılaştığı zorluklardan bahsediyoruz. Enerji
açısından da Türkiye’nin, enerji verimliliği gibi alanlarda liderliği üstlenme
durumu var ya da yenilenebilir enerji ile ilgili olarak da liderliği üstlenebilir.
Son on yıl içerisinde Türkiye’deki enerji sektöründe birçok özelleşme
gerçekleştirildi, böylelikle Türkiye’nin yatırım cazibesi daha da arttırıldı.
Yine hizmet sektörüne de yatırımlar yapılmakta, bankalar açısından güzel
bir düzenleme var, uluslararası piyasalar açısından da Türk bankaları ile bir
konfor oluşturulmuş durumda, bunun sonucu olarak da çok sayıda banka yurt
dışından gelerek Türk bankalarını satın aldı. Bu da tabi ki rekabeti arttırıyor,
standartları iyileştiriyor.
104
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Böylelikle Türk halkına daha iyi hizmetler sunuluyor. Genel olarak
Türkiye’de bu alanlarda çok şey yapıldı. Bahsetmediğim bir alan ise
inovasyon. Rekabet edilebilirliğinin iyileştirilmesi derken bir hükümetin
şuna odaklanması lazım; eğitimi nasıl iyileştireceksiniz ve becerileri nasıl
geliştirecekseniz? Bence sahip olunması gereken beceriler anlamında
Türkiye’de bakılması gereken şey, yalnızca üniversite eğitimi değil, aynı
zamanda mesleki eğitim. Çünkü bu alan potansiyel bir büyüme alanı.
Dünyada, aslında bu sayede daha iyi yeteneklere sahip olduğu zaman
insanlara daha iyi yaşam şartları sunabiliyorsunuz, bu bireyler daha iyi
maaşlar alıyor.
Son olarak az önce de ifade ettiğim üzere, Türkiye doğrudan yatırım
açısından ilk beş ülkeden birisi olmak istiyor ve 4 milyar dolar kadar bir
ikraz da Dünya Bankasından alıyor. Geçen yıl bizim açımızdan bir rekor
yıldı. Yaklaşık 1 milyar dolar yatırdık projelere. Bunun da ötesinde Türk
şirketleri ile Türkiye dışındaki çalışmalarında, çalışmalar yürütüyoruz.
Buradaki fırsat bence şu; bölgesel entegrasyon ki Türk hükümetinin de
çok bahsettiği bir şey, kesinlikle büyük bir fırsattır. Bölgesel entegrasyon,
daha fazla iyi ilişkilere sebebiyet veriyor ve ayrıca bölgesel şampiyonlar
ortaya çıkıyor. Yani dünya piyasalarında iyi gelişen şirketler bölgeye
yayılıyor, hatta global boyutta operasyonlar yapabiliyor. Türk şirketlerini
Hindistan’da destekliyoruz, Latin Amerika’da destekliyoruz ve ulusal
piyasalar yanında Balkanlar, Orta Asya ve Orta Doğu piyasalarında da Türk
şirketlerini desteklemekteyiz. Aslında Türkiye’nin daha fazla bölgesel
şampiyona ihtiyacı var. Bunların yanında yeni bölgesel şampiyonların
ortaya çıkması için de Türkiye’ye destek vermemiz gerekiyor. Bu hem
finans sektörü için geçerli hem de altyapı sektörü için geçerli.
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Dimitris’e teşekkür ederiz.
Zamanı verimli kullandığı için kendisini kutluyorum. IFC’de olduğu için
herhalde bu kadar verimli kullanıyor.
Şimdi sözü yine bir akademisyene vermek istiyorum, Prof. Dr. Ünsal Ban.
Türk Hava Kurumu Üniversitemizin kurucu rektörüdür. Gazi Üniversitesinde
lisans ve yüksek lisans, Sakarya Üniversitesinde de doktorasını tamamlayan
Ünsal Hoca, Türk Hava Kurumu Üniversitesine kısa sürede atılım yapmasını
sağladı. Önemli bir düşün insanı olan Ünsal Hoca, belki de çoğunuz TRT
Haber’deki, İşin Doğrusu programında ve Bugün Gazetesindeki köşe
yazılarından tanıyorsunuz. Buyurun Ünsal Hocam söz sizin.
105
Oturum 1
Prof. Dr. Ünsal Ban, Türk Hava Kurumu Üniversitesi RektörüSayın Başkanım çok teşekkür ederim. Sayın Bakanım, değerli konuklar,
efendim bu tür toplantıların, birçok son konuşmacının birçok dezavantajları
vardır. Son konuşmacılara doğru…
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Biraz önce Ünsal Hocamla onu
konuşuyordum. Ben hiçbir toplantıda görmedim. Saat akşamın 18:30’unda
salon bu kadar dolu olacak. Normalinde bu saatte bu tür toplantılar biz
bize olurdu. Öncelikle ben sizleri, hepinizi kutluyorum. Şimdi bizler,
konuşmacılar olarak bir alkış alalım bakalım. Konuşmacılar sizler de
dinleyicileri alkışlayın. Müthiş bir şey! Ben bundan dolayı da büyük keyif
alıyorum. Evet, Ünsal Hocam söz tekrar sizin.
Prof. Dr. Ünsal Ban, Türk Hava Kurumu Üniversitesi RektörüEfendim ben de ona şaşırdım, normalde son konuşmacının konuşması
sırasında birkaç dinleyici olurdu. Ama dinleyici kalitesine baktığımız
zaman hakikaten herkes çok dikkatli dinliyor. O yüzden ben bir kez daha
teşekkür ediyorum.
Aynı şekilde son konuşmacının veya son konuşmacıların şöyle bir
dezavantajı olur o da, söylenecek birçok şey söylenmiştir geriye toparlamak
veya ekstra bazı şeyler varsa onları söylemek düşer. Son konuşmacılar
hep zamana da uyarlar efendim. Onu da burada söylüyorum. Tabi zamana
uyacağım diyenden de korkmak lazım.
Efendim tabi çok değerli panelistler, çok güzel açıklamalarda bulundular.
Sayın Başkanımızın da panel başkanımızın da, çok önemli açıklamaları
oldu. Ben araya birkaç şey eklemek istiyorum. Bunlardan en önemlisi,
acaba her şey sermaye mi? Bunu kafamızda artık bir tasarlamamız ve
düşünmemiz lazım. Yani her şeyi buraya getirmek ne kadar doğru?
Her şey buraya geldiği zaman, acaba sonunda ne olacak? Bunları bir
değerlendirmek lazım.
Hepimiz şunu çok iyi biliyoruz, para en çok kazanacağı yere gider.
Nerede çok kazanacaksa onu bulur ve orada parasını kazanır ve arkasından
da çıktığını görürüz. Tabi son yıllarda ülkemize baktığımızda hakikaten,
özellikle 2000’li yıllarda, 2000’den 2013 yılına kadar çok ciddi şekilde bu
tür sermayenin ülkemize geldiğini, ülkemizde değerlendirildiğini görüyoruz.
Tabi bunun arkasında neler yatıyor, bunun arkasında neler var, onlara bakmak
lazım.
106
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Bunun arkasında öncelikle bir ekonomik istikrarın, bir siyasi
istikrarın olduğunu asla göz ardı etmeyelim. Ekonomik ve siyasi istikrar
olduğu sürece, bu ülkeler bu tür yatırımları çekerler ve değerlendirirler.
Tabi burada bu tür yatırımlar geldiğinde devletlere düşen, hükümetlere
düşen, iktidarlara düşen görev vardır. Bu görev de şudur; gelen paranın
en iyi yerde değerlendirilmesini sağlamak, ona yön göstermek ve yol
göstermektir.
Bir ülke bu tür paralarla üretim gücünü kazanmalı, üretim gücünü
kaybetmemelidir. Bizim temel olarak baktığımızda son yıllarda
hakikaten hem üretim gücümüzü arttırmaya yönelik bu tür yatırımların
geldiğini görüyoruz, hem de ne yazık ki diyorum finansal hizmetler
kısmında çok fazla bir şekilde bu tür yatırımların olduğunu da
görüyoruz.
Demek ki iktidarlara düşen görev, burada biraz daha düzenleyici
olup bunu iyi bir kanala doğru göndermekten geçiyor. Aksi takdirde
bu paraların çok kolay çıkacağı bir atmosferin yaratılması, çok
kolay hareket edeceği bir atmosferin yaratılması, ani durumlarda bir
anda paraların ülke içerisinden çıkmasına ve ülkeye bir zaman kâr
getirdiğine, bir zaman destek verdiğine inandığımız o paraların ülkeye
bir anda büyük zararlar verdiğini görebiliriz. İşte bu nedenle, buradaki
önlemlerin çok iyi alınması gerekiyor. Nitekim son zamanlarda alınan
önlemler gerçekten bu söylediklerimize destek verecek niteliktedir.
Peki, bizim ülkemize daha fazla para nasıl gelecek, daha doğrusu
daha fazla yatırım nasıl gelecek, biraz da ona bakmak lazım. Tabi
bunu panelist arkadaşlarımız da söyledi; bu da yatırım ortamının
iyileştirilmesinden geçiyor. Evet, Türkiye yatırım ortamını 2000’li
yıllardan sonra hızla iyileştirdi ve iyileştirmeye de devam ediyor. Hani
yiğidi öldür hakkını ver diyoruz ya gerçekten bu anlamda Türkiye
çok yol kat etti. Ama bizim hakkımızı vermeyen ne yazık ki bazı
değerlendirme ve derecelendirme şirketleri var.
Biz ülke olarak, birçok sorunu çözmüş olmamıza rağmen, siyasi
istikrarı sağlamış olmamıza rağmen, ekonomik istikrarı sağlamış
olmamıza rağmen birçok ülkede krizler yaşanıyorken, bizim ülkemizin
derecelendirme şirketleri tarafından kasten, bilerek, düşük notlarla
değerlendirildiğini görüyoruz.
107
Oturum 1
Düşük notlar verilerek, özellikle yatırım ortamının uygun olmadığının
ima edilmesine veya risk priminin yükseltilmesine yönelik çabalar
içerisinde olunduğunu görüyoruz.
Demek ki buradan da çıkaracağımız bir sonuç var aslında, biraz bu
milletin artık kendine güvenmesi ve kendine güvenerek bazı işleri yapması
gerekiyor. İşte orada da yine devlet karşımıza çıkıyor, nasıl çıkıyor, devlet
her zaman yol gösterici ve yönlendirici olmak zorunda. Eğer devlet yol
gösterici ve yönlendirici olarak kendi içimizdeki dinamikleri harekete
geçirmeye çalışırsa, emin olun çok daha büyük başarılara imza atarız. Hem
de bunu kendi sermayemizle, kendi değerlerimizle yapma imkânlarına
sahip oluruz. Tabi burada biraz da altta, daha doğrusu mikro olarak
görebileceğimiz sorunları da söylemeden geçmek istemiyorum.
Nedir bizim işletmelerimizin sorunları? Niye işletmelerimiz
konusuna giriyorum? Son yıllarda genellikle yatırımların satın alma ve
birleşme şeklinde olduğunu görüyoruz. Uluslararası yatırımların satın
alma ve birleşme şeklinde geldiğini görüyoruz, o halde biraz da bizim
işletmelerimize bakmamız lazım. İşletmelerimiz de son yıllarda büyük
ataklar gösteriyorlar ama Türkiye gerçeği var, Türkiye gerçeği de,
Türkiye’nin işletmelerinin yüzde 99’unun hatta daha fazlasının KOBİ
niteliğinde olması.
İşte KOBİ’lerin de kendine ait birçok sorunu, problemleri mevcut ve
bu problemlerin de yine bazen devlet yardımı ile bazen de sivil toplum
örgütleri vasıtası ile çözülmesi gerekiyor.
Nedir KOBİ’lerin sorunları? Karşınıza bir anda finansal sorunlar çıkıyor,
bir anda pazarlama sorunları çıkıyor ki bence en önemli sorunları, bir araya
gelememeleri, birlikte iş yapma kültürlerinin oluşmamasından kaynaklanıyor.
O nedenle Türkiye’deki işletmelerimizin bir araya gelmesini sağlayacak,
iş yapma kültürlerini geliştirecek ve birbirini takip etmekten ki başkanımız da
sık sık bunu gündeme getirir, birbirlerini takip etmekten sürü psikolojisinden
biraz uzaklaşıp yeni yatırımları bulmaları, farklı yatırımları piyasaya
çıkarmaları ve katma değerli ürünleri üretmeleri gerekiyor. Katma değerli
ürünlerin ne olduğunu artık günümüzde hepimiz çok iyi biliyoruz.
İşte, bilişim sektörü; katma değerli ürünlerden birisi, eczacılık sektörü
katma değerli ürünlerden bir tanesi, yine havacılık sektörü ve savunma
sektörü en önemli sektörlerden birisi. Demek ki Türk işletmelerinin,
108
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
devletin öncülüğünde ve yol göstericiliğinde bunlara doğru odaklanması
gerekiyorsa yapısını bunlara göre değiştirmesi lazım. Herkesin yaptığı iş
asla kazandırmaz. Sürümden kazanma imkanı eskidenmiş, artık günümüzde
sürümden kazanma imkanı da yok. Müsaadenizle konuşmamı bir fıkra ile
bitireceğim; Başkanım müsaade edersiniz.
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Tebrik ederim hocam zamanına
tam uyuyorsun. Fıkra ile beraber bitiyorsa tamam.
Prof. Dr. Ünsal Ban, Türk Hava Kurumu Üniversitesi RektörüFıkra biraz uzun efendim. Bu fıkrayı niye anlatıyorum efendim, hem
işletmecilerimiz için hem de Türkiye’nin yapacağı işler açısından çok
önemli.
Şimdi iki borsacı yolda yürüyor. Günü de birer milyon dolar zararla
kapatmışlar. Ahlar vahlar içinde birbirlerine dert yanıyorlar, birisi diğerine
yürürken, “Ey ağabey” diyor. “Bak şurada çürük bir elma var”. “O çürük
elmayı yersen sana tam bir milyon dolar para vereceğim” diyor.
Adam hemen düşünüyor; günü bir milyon dolar zararla kapatmış en
azından bu çürük elmayı yersem zararım ortadan kalkar ve sıfır olur. Hemen
çürük elmayı yiyor ve arkadaşından çeki alıyor. Biraz daha yürüyorlar, bu
kez yiyen duramıyor, borsacı ya, “Bak burada da çürük elma var, sen yersen
ben sana bir milyon dolar vereceğim” diyor.
Biraz önce iddiaya giren kişi düşünüyor, bir milyon dolar borsadan zarar
var, bir milyon dolar da malum çürük elmayı yedi zarar var. En azından
yersem eski pozisyonuma kavuşmuş olurum diye düşünüyor.
Hemen çürük elmasını yiyor ve verdiği çeki geri alıyor. Biraz daha
yürüyorlar birisi diğerine “Ya ağabey” diyor “İkimiz de bu çürük elmaları
yedik ama ne sen kazandın ne ben kazandım ben bu işten hiçbir şey
anlamadım” diyor.
Diğeri, yılların kurdu, tek bir cümle ile cevap veriyor “Öyle deme diyor, iki
milyon dolarlık işlem hacmi gerçekleştirdik.” Bizim ki de buna dönmemeli,
yaptığımız işlerde mutlaka katma değeri olan bir yapıya bürünmek gerekiyor,
teşekkür ediyorum efendim, İzmir İktisat Kongresi tekrar hayırlı olsun.
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Efendim Prof. Dr. Ban’a
katkılarından dolayı teşekkür ederim. Şimdi sözü YASED Başkan Vekili
Akın Kozanoğlu’na vermek istiyorum.
109
Oturum 1
Yabancı yatırımcılar Türkiye’ye nasıl bakıyor? Türkiye’den ne bekliyor?
Sorularına cevap arayacağız kendisi ile. Akın Bey ODTÜ ve sonrasında
Londra Üniversitesinde eğitimini tamamlamış başarılı bir mühendis,
sonrasında da başarılı bir yönetici kariyeri var. Birçok şirketin tepe
yönetiminde, yönetim kurullarında bulunmuş. Buyurun Akın Bey.
Akın Kozanoğlu, YASED Başkan Vekili- Çok teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın Bakanım, Çok Değerli Katılımcılar,
Bugün güzel İzmir’imizde, bu yıl beşincisi düzenlenen İzmir İktisat
Kongresinde huzurunuzda bulunmaktan büyük mutluluk duyuyorum ve
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bundan tam 90 yıl önce Cumhuriyetin henüz ilan dahi edilmediği bir
dönemde büyük bir ileri görüşlülükle düzenlenen ilk iktisat kongresinin
genç Cumhuriyetimiz için ne kadar önemli bir yol gösterici olduğunu
hepimiz biliyoruz. Zamanlaması tamdı. Bugün İktisat Kongrelerinin
beşincisini düzenliyoruz. Bunun da bence zamanlaması çok kritik ve tam.
Bir yandan dünyanın 2007-2008 yıllarında içine düştüğü global
krizden sonra bir transformasyona girdiği bir dönemdeyiz, bitmedi daha
transformasyon devam ediyor.
Öte yandan da 90 yıllık Cumhuriyetimizi arkamıza bırakıp önümüzdeki
on yıla bakıp 100’üncü yıl hedeflerine doğru Türkiye’nin koştuğu bir
dönemdeyiz.
Hakikaten çok kritik ve enteresan bir zamanlama var. Bu sebepler
ile bu önemli buluşmayı büyük bir başarı ile organize eden Kalkınma
Bakanlığımıza, Sayın Bakanın nezdinde, YASED adına hem takdirlerimizi
sunuyoruz hem de davetleri nedeni ile teşekkür ediyoruz.
Sayın Başkan, zamanıma uymaya çalışarak ben birkaç konuya değinmek
istiyorum. Türkiye’nin bu önümüzdeki on yıl sonundaki hedefleri ile
uluslararası yatırımların acaba ne tür bir ilişkisi var, nasıl etkileniyorlar,
bir parça bu yönden konuya bakmak istiyorum.
Sizin sorunuzu da cevaplamaya çalışacağım bunlar arasında.
Önce izninizle bu yatırımlar, uluslararası doğrudan yatırımlar, bunlar
portföy yatırımları değil, bizim temsil ettiğimiz yatırımlar, Türkiye
ekonomisi açısından ne mana ifade ediyor, biraz ona bakalım. Türkiye’de
faaliyet gösteren uluslararası şirketlerin ülkemizdeki uluslararası doğrudan
110
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
yatırım stoku 2012 yılı sonu itibarıyla 188 milyar dolara ulaştı. Bu rakamın,
2002 yılında sadece 18 milyar dolar olduğunu hatırlayalım, yani son on
yılda uluslararası yatırım stokumuzun on kat arttığına işaret ediyorum.
Bunu diğer panelistler de söyledi ama rakamları vermek istedim. Bunun
bazı sebepleri var, niye bu kadar arttı? Bu işin bir yönüdür.
İkinci yönü ise tabi bu 188 milyar dolar Türkiye ekonomisi için çok
önemli bir rakam ama yatırımcıların ekonomiye olan katkılarını sadece
ülkeye getirilen rakamlar ile ölçmek doğru olmaz, mümkün de değil zaten.
Esas katkıyı bu şirketlerin faaliyetleri sırasında yarattıkları katma değerde
aramak gerekir.
Bu şirketler Türkiye’ye nasıl bir katma değer sağlamışlar? Maalesef bu
konu ile ilgili somut rakamlar elimizde yok. İstatistikler mevcut değil.
Bir fikir vermesi açısından son İSO 500 anketinin rakamlarına değinmek
istiyorum. İstanbul Sanayi Odasının son yapılan İSO 500 anketindeki
listede bulunan 500 şirketin, 138 adedi uluslararası.
Bu şirketler, Türkiye’de muhtelif zamanlarda yatırım yapmışlar, faaliyet
ve yatırımlarını hala da sürdürmekteler. 2012 yılında bu şirketler İSO 500
şirketlerinin üretimden satışlarının yüzde 29’unu, yaratılan katma değerin
yüzde 33’ünü, toplam ihracatının yüzde 43’ünü, istihdamın ise yüzde
31’ini gerçekleştirmişler.
Bu oranlar hakikaten uluslararası şirketlerin 2012 yılında ülke
ekonomisine yaptıkları katkının en az yüzde 30 ile yüzde 40 arasında
olduğunu gösteriyor, bu tabi çok kaba bir tahmin ve sadece İSO 500’e
dayanıyor ama bir fikir vermesi açısından bu rakamları size sunmak
istiyorum.
Bir de tabi ölçülemeyen katkıları da var. Uluslararası şirketlerin
uluslararası sahada elde ettikleri tecrübelerini, geldikleri ülkede yeni
bilgiler, yeni yetenekler, yeni sistemler şeklinde bu ülkelere en iyi örnekler
olarak yansıtıyorlar.
2012 yılında, UNCTAD’ın yani Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma
Örgütü tarafından hazırlanan dünya yatırım raporunda, 2012 yılında
uluslararası doğrudan yatırımlar global olarak 1 trilyon 350 milyar dolar
olarak gerçekleşmiş. Bu rakam 2011’de 1 trilyon 650 milyar dolardı. yüzde
18’lik bir azalma olmuş. Küresel piyasalardaki durgunluk ve yatırımcının
risk iştahının azalması, sebepler olarak izah ediliyor.
111
Oturum 1
Türkiye’ye gelen yatırım ise bu rakamın içinde 12,4 milyar dolar. Yani
Türkiye’nin uluslararası yatırımlardan aldığı pay yüzde 1’e yakın. Bu pay
24’üncü sıraya tekabül ediyor yani Türkiye bu yüzde 1 payla doğrudan
yatırım alan 24’üncü sırada bir ülke.
Bu ne kadar yeterli diye sorguladığımızda belki şöyle bir mantık
yürütebiliriz. Bugün ekonomisi dünyada 16’ncı sırada olan Türkiye’nin,
çektiği yatırımlar açısından 24’üncü sırada olması özellikle ekonomisinin
ilk onu hedeflediği bir durumda biraz irdelenmesi gereken bir konu
olarak dikkat çekmektedir. Ekonomide olduğu gibi, Türkiye uluslararası
yatırımlar açısından da ilk onda olmak isterse şu andaki payı olan yüzde
1’i yüzde 3’e çıkarması gerekiyor.
Bu da rakamsal olarak; bugünkü rakama 13-14 milyar dolar dersek
on yıl sonra 40-50 milyar dolarlara yükseltmemiz anlamına gelmektedir.
Yani gidilecek hakikaten çok önemli bir yol var, ama unutmayalım ki
zaten bizim ülkemizin 2023 hedefleri de gerçekten çok agresif ama kimse
yapılamaz demiyor buna.
Ben YASED’in yönetim kurulu başkan vekiliyim. YASED nedir, ne
yapar diye çok kısaca anlatmak gerekirse, belki bir bölümünüz ya da
birçoğunuz biliyor ama bir tekrar etmek isterim. Türkiye’deki uluslararası
uzun vadeli yatırımcı şirketleri temsil eden bir sivil toplum kuruluşuyuz.
33 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteriyor. 250’ye yakın kurumsal üye var,
kişisel değil kurumsal üye. Üyelerimiz Türkiye’de kimi çok uzun süredir
faaliyet gösteren, kendi sektörlerinde genellikle lider, saygın uluslararası
şirketler.
Misyonumuz ise Türkiye’deki yatırım ortamını, uluslararası yatırımcı
bakış açısı ile en rekabetçi uluslararası standartlara getirmek için
çalışmalar yürütmek. Bu sıfatla üyelerimizden aldığımız her türlü bilgiler,
çalıştaylar ve araştırmalara dayanarak Türkiye’deki yatırım ortamının da
kısa bir değerlendirmesini yapmak istiyorum.
İki taraftan bakalım. Türkiye’deki yatırım ortamının cazibesi ne,
geliştirilmesi gereken konular ne? Bunlar bizim üyelerimizin genel
görüşleri olarak gözüküyor.
Yani yatırımcılar Türkiye’ye niye yatırım yapıyorlar? Bize göre üç
tane sebebi var. Bir kısmı da söylendi zaten bunların. Ama bir şöyle derli
toplu olsun diye tekrarlamak istiyorum.
112
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Birincisi, Türkiye pazarının cazibesidir. Türkiye cazip bir pazar; nüfus
artışı açısından Avrupa ve yakın çevredeki en büyük ilk üç pazardan
birisidir. Nüfus çok genç, demek ki alım gücü giderek artacak, birçok
üründe gelişmiş pazarlara nazaran çok düşük penetrasyon var. Türkiye’de
birçok ülkeye oranla kâr marjları hala yüksek. Dolayısı ile orta ve uzun
vadede hızla büyüyecek ve kâr potansiyeli olan yüksek bir pazara sahibiz.
Uluslararası yatırımcıların Türkiye’ye yatırım yapmasının birinci sebebi
bu.
İkincisi, Türkiye’nin coğrafi pozisyonu ve kültürü. Doğu Avrupa,
Orta Doğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika pazarlarına kültürel ve coğrafi
olarak ulaşmak açısından çok elverişli bir ülkedir. Bu nedenle bölgesel
üs olmaya çok uygun. Nitekim birçok uluslararası şirket giderek artan bir
oranla ülkemizi hem üretim, hem hizmet, hem lojistik, hem Ar-Ge hem de
yönetim üssü olarak bugün kullanıyorlar ve bu sayılar giderek de artıyor.
Üçüncü olarak, bazı sıkıntılarımız olmasına rağmen söylendi, yatırım
yapmak için hala da uygun altyapılara sahip bir ülkeyiz. Bunların arasında
sağlam ve güvenilir bir finansal sistemimizden bahsetmek mümkün,
yeterince gelişmiş insan gücümüzden bahsetmek mümkün.
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Akın bey bir dakika daha
veriyorum toparlamanız için.
Akın Kozanoğlu, YASED Başkan Vekili- Peki, fiziksel ulaşım ve
iletişim altyapılarını da sayabiliriz, ayrıca da yıllardır olan teşvikler ve son
düzenleme ile çok etkin hale getirilen bu sistem nedeni ile de yatırımcıyı
iştahlandıran bir ortamdayız.
Sıkıntılara da azıcık bahsettikten sonra bitireceğim Sayın Başkan. Bu
kadar avantajımız var; peki bizim yatırımcılarımız ne düşünüyor, biraz
daha geliştirilmesi gereken konular nelerdir? Bunlardan bahsedeyim.
Bunların arasında ekonomik istikrarın korunması; hiç yok demiyor kimse
ama korunması konusunda bazı ileriye yönelik endişe sezebiliyoruz.
Türkiye’deki hukuki öngörülebilirlik konusunda bazı sıkıntılarını
dile getiriyorlar, bir de uluslararası yatırımcılar üçüncü olarak kayıt
dışı ekonomiden şikayet ediyorlar. Kayıt dışı ekonominin de giderek
azaltılmasını istiyorlar.
Daha başka listede epeyce çok şey var ama burada keseceğim zamanımız
doldu. Netice olarak diyoruz ki Türkiye’nin uluslararası yatırımları çekme
113
Oturum 1
konusunda büyük potansiyeli var. Hükümetimizin bu konudaki farkındalığını
ve potansiyelin büyütülmesi yönündeki çabalarını biz memnuniyetle
izliyoruz ve teşekkür ediyoruz. Türkiye’nin tüm hedeflerine ulaşması dileği
ve inancı ile hepinize saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ederim.
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Teşekkürler Akın Bey. Son olarak
da sözü Avrupa Yatırım Bankasından Sayın Massimo d’Eufemia’ya vermek
istiyorum, malum Avrupa bizim için çok önemli, en önemli partnerlerimizden
bir tanesi. Son on yılda Türkiye’ye gelen 123 milyar dolarlık yatırımın yüzde
77’si AB’den gelmiş. Dolayısı ile bir Avrupalı gözüyle küresel yatırım
ortamı, Avrupa’daki son durum ve Türkiye ekonomisini değerlendirmesi
son derece önemli. Şimdi söz sizin Sayın Massimo.
Massimo d’Eufemia, Avrupa Yatırım Bankası İstanbul Ofisi
Başkanı- Sayın Başkan çok teşekkür ederim. Gerçekten çok zor bir
rolümün olduğunun farkındayım. Çünkü uzun ve başarılı bir günün en son
konuşmacısıyım.
Bu vesile ile de bir kez daha davetiniz için ve şu ana kadarki yapmış
olduğunuz katkılar için teşekkür ederim.
Ben Avrupa Yatırım Bankasını temsil ediyorum ve Türkiye’nin uzun
yıllardır ortağıyız. Çünkü uzun yıllar evvel yaklaşık 50 yıl önce 1965
yılında başladık çalışmalarımıza. Küçük bir baraj çalışmasını, Türkiye’nin
doğu tarafında bulunan bir baraj çalışmasını finanse ederek işe başlamıştık
ve gerçekten bu ülkenin kat ettiği ilerleme müthiş.
Özellikle biz sizlerin son yıllarda gerçekleştirmiş olduğunuz bu
değişimler ile ilgileniyoruz. Banka olarak uzun vadeli finansman sağlıyoruz.
Türkiye’nin uzun vadeli bir ortağıyız. Uzun vadeli finansman sağlıyoruz,
kalkınma açısından kullanılıyoruz yani biz şirketlere iştirak etmiyoruz.
Elbette Türkiye’nin kat ettiği ilerlemeyi gözlemliyoruz ve belirli bir zaman
zarfında yapılması gereken en iyi yatırımın ne olduğunu görmek için bir
şekilde de doğru tavsiyeleri vermeye çalışıyoruz.
Müsaadenizle şunu ifade etmek istiyorum; dün Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tarihi bir altyapıyı Türkiye’de açtılar. Aynı
zamanda bu altyapının tarihi anlamına da bakmalıyız. Şimdi artık Asya
ve Avrupa birbiriyle bağlandı, yani fiziki olarak bağlanması yanında
milyonlarca vatandaşın günlük hayatına katkıda bulunuldu. Mesela bu
proje ne kadar sürdü yani uzun bir yürüyüştü aslında bu proje. On yıl
114
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
öncesinden başladı. Kaynak gerekti, bilgi gerekti ve biz de Banka olarak en
iyi teknolojinin ortaya konulması için elimizden geleni yaptık. Böylesi bir
yatırım için 4 milyar avro tahsis ettik. Aslında stratejik bir hazırlık çalışması
idi. Ekonomik analiz olsun, teknik analiz olsun fizibilite analizleri yapıldı,
sizler Türkiye’de çok büyük bir başarı ile bunu gerçekleştirdiniz. Elbette
kimi zaman bazı engeller yaşandı, zorluklar oldu hatırladığım kadarı ile
inşaatın tam ortasında çok önemli tarihi sit alanı keşfedildi.
Bundan dolayı da inşaat çalışmaları gecikti. Böylesi arkeolojik bir alanı
muhafaza etmemiz gerekti. Şimdi çalışmalar tamamlandıktan sonra artık
ne kadar önemli bir başarı elde ettiğimizi ve Türkiye’de diğer alanlarda
nasıl bir başarı elde ettiğimizi söylemekten memnuniyet duyuyoruz.
Peki, yatırım ortamı ile ilgili ne söyleyebiliriz? Şunu söyleyebiliriz;
Avrupa’da ekonomik büyümenin tekrardan ortaya çıkacağı ile ilgili pozitif
emareler görmekteyiz, kimi ülkeler hatta çok verimli çalışan ülkelerde
bile çok net bir şekilde böylesi emareler sayesinde insanlar ümitlenmeye
başladı. Yani yeni bir ekonomik büyüme aşamasının geleceği düşünülüyor.
Türkiye’de Avrupa’nın en önemli ithalat ve ihracat ortaklarından birisidir.
Haliyle böylesi bağlantıların gelecekte de devam etmesini temenni
ediyoruz. Peki, bu tecrübenin dışında neler yapıyoruz? Türkiye’nin
altyapı finansmanına katkıda bulunmanın yanında, uzun vadeli fonlarımızı
Türk KOBİ’lerine de açıyoruz. Hatta Türkiye’de yatırım yapan Avrupalı
KOBİ’lere de uzun vadeli finansman sağlamaktayız, bu gerçekten çok
önemli hacimde bir finansman ve her yıl bunu vermekteyiz.
Mesela Türkiye’ye tek bir defada 2 milyar avro’dan fazla yatırım
yapıyoruz. Bu hatırı sayılır bir miktar. Size bir fikir vermesi için bu
miktarın üçte biri altyapıya tahsis edilmektedir. Yalnızca ulaşım sektörüne
değil, aynı zamanda enerji sektörüne de tahsis ediliyor. Bu kapsamda
da enerji verimliliğini, yenilenebilir enerji kaynaklarına odaklanıyor.
Önemli altyapı yatırımlarının yanında Türk KOBİ’lerinin gelişimlerine
de bakmaktayız. Yılda 800 milyon avro kadar da Türkiye’deki KOBİ’lere
desteğimiz bulunmakta. 12 Türk bankası da bizimle işbirliği yapmakta ve
kendilerine de krediler verilmektedir. Yatırım bankası kanalı ile binlerce
KOBİ uzun vadeli finansman alıyor. Uzun vadeli finansmanın ülkede son
derece ihtiyaç duyulan bir şey olduğunu da sizler ifade etmiştiniz. Diğer
bir konu daha var; sanayi sektörüne verdiğimiz destek.
115
Oturum 1
Elbette ki Türkiye’ye gelen Avrupalı yatırımcıları destekliyoruz
ama aynı zamanda sizin de ifade ettiğiniz üzere Türk şampiyonları
da desteklemeye başladık. Yani Türk şampiyonlar yalnızca nasıl ifade
etsem, sanayi altyapısını iyileştirmekle kalmıyorlar aynı zamanda
inovasyonu desteklemek için ve Ar-Ge merkezlerini oluşturmak için
çok önemli inisiyatifler başlatıyorlar. Birçok Türk şampiyon artık
günümüzde Ar-Ge merkezine sahiptir. Avrupa Yatırım Bankası da,
bu alanda çalışmalar yaptı ve gözlemlerini sürdürüyor. Gerçekten bu
merkezler tarafından mükemmel hizmetler üretiliyor.
Şimdi müsaadenizle sonuç kısmına gelmek istiyorum. Türkiye
açısından zorluklar neler?
Bence bu zorluklar şunlar; ürünlerin kalitesinin arttırılması ve yeni
teknolojilerin devreye sokulmasıdır. Bu elimizdeki genç nüfusa katkıda
bulunma fırsatını vermek ve gelecekteki kalkınmanıza en iyi katkıda
bulunmanın yolu gençlerin eğitimini iyileştirmek, mesleki eğitimi
sağlamaktır. Eğer mümkünse de mesela TÜBİTAK’la başlattığınız
çalışmayı daha da sürdürmeli, gençlere teşvik vermeli ve Ar-Ge ile
ilgili teşvikleriniz daha da sürdürülmeli diye düşünüyorum. Beni
dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Başkanı- Massimo’ya da çok teşekkür
ediyorum. Zamanlaması muhteşemdi. Şimdi toparlayacağım. Birkaç
şeyin özellikle altını çizmek istiyorum. Neredeyse konuşmacılarımızın
tamamı KOBİ’lerin altını çizdi. Ama herkes KOBİ’lerin ne kadar
önemli olduğunu söylemesine rağmen herhalde küçük oldukları için
çok dikkat çekmiyorlar. Bunun özellikle burada tekrar dile getirilmiş
olmasından büyük memnuniyet duyuyorum. Türk-İş Dünyası Başkanı
olarak çünkü geleceğimiz onlar, geleceğin büyükleri KOBİ’lerdir.
Büyükler herkesle her türlü derdini çözebiliyor, ama maalesef küçük
ve orta boy işletmelere sahip çıkan çok az. Açık söyleyelim. Herkese
sempatik geliyor çoğunluk orada. Fakat uygulamada çözümde çok
bir faydası olmuyor ama bir şey var ki burada gururla söylüyorum;
yine burada da ifade edildi. Doing Business’daki Türkiye’nin konumu
69’uncu sırada. Peki düşünebiliyor muyuz yani iş yapma kolaylığı
endeksli dünyada 69’uncu sıradasınız ve son on yılda ülkeyi yıllık 5,3
büyütmüşsünüz.
116
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Onu bırakın, şu ekonomik kriz döneminde bunu yapan Türk özel
sektörü, tam 5 milyon kişiye istihdam sağlamış. Hiç bunların hakkını
takdir etmeyecek miyiz salon olarak, bunları bir alkışlayalım bakalım.
Yani muhteşem bir iş yaptı bunlar. Bakın açık söyleyeyim; ben her
fırsatta şunu söylerim, Türk özel sektörüne daha doğrusu Türk insanının
yapamayacağı bir iş yok, müthiş. Allah bize petrol vermemiş, doğalgaz
vermemiş ama bunu rahmetli Özal’dan sonra keşfettik müthiş bir
girişimci ruhu var. Bu girişimci ruhla yapamayacağımız şey yok, bizde
olmayan bir tek şey para. Onu da işte sağımda solumda oturuyorlar,
bunlar da para vermiyorlar ama para vermeseler de biz bu işi yapıyoruz,
yapmaya da devam edeceğiz.
Burada en önemli nokta herhalde; Murat Hoca yine bir hakkı takdir
etti; hakkı yerine getirmek için söyleyeceğim, gümrük kapıları ile ilgili
iyileşmede, Türkiye’nin ne kadar iyiye gittiğini anlattı. Burada Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliğinin hakkını vermeyi unuttu herhalde, onun
için çok önemli bunun altını çizeyim, ben de burada Başkanlık yaparken
kendi başarımdan da hiç olmazsa Murat Hocanın sayesinde faydalanmış
olayım.
Söylediği bir şey çok haklı; ben yaşadığım için söylüyorum.
Bugün şirket kurma Doing Business’da altı günde ifade ediliyor.
Mesela İstanbul’da inşaata gitmene gerek yok. İnşaatta biz aslında
böyle sıralamanın sonundan çıkmak da hoşumuza gidiyor. Kendimizi
iyileştirmemiz lazım, niye biliyor musunuz? Lenin’in çok beğendiğim bir
sözü var, “Sürekli devrim’’ diyordu biliyor musunuz? Biz zaman zaman
reform yorgunu oluyoruz. Bu dünya öyle müthiş bir rekabet içinde ki
sürekli reform yapmanız lazım, neden biliyor musunuz?
Şuradan; biz kurumlar vergisini yüzde 20’ye indirdik. Belki İlker
kadar başaramasam bile Slovakya’dan birliğin başkanı bana ziyarete
geldi. Ben de anlatmaya başladım. Türkiye’de kurumlar vergisinin yüzde
20’ye indiğini söyledim.
Cevaben “Haberimiz var” dedi. Nereden haberiniz var dedim. “Siz
yüzde 20’ye indirince biz de yüzde 19,8’e indirdik” dedi.
Bunun müthiş ve ilginç bir örnek olduğunu düşünüyorum. Onun için
burada bürokrasimizin en üst kademesindeki insanlar da var. Sakın ola
kafamızdan şunu çıkartmayalım: dünya müthiş bir rekabet içinde. Onun
117
Oturum 1
için reform yapmaktan vazgeçemeyiz. Yani devamlı olarak aynı Lenin’in
söylediği gibi sürekli reform düşünmemiz gerekir. Bunu aklımızdan
çıkarmayacağız.
Ama önemlisi bugün şirket kurmak Doing Business’da her ne kadar altı
gün gözükse de bunu bir günde, bir saatte yapabilirsiniz. Gelin isterseniz
denemesi bedava. Artık tek kişi ile de şirket kurabiliyorsunuz; yeni Türk
Ticaret Kanununa göre, herhalde bu son dönemde üç sıra atlamamızın yeni
Türk Ticaret Kanununun etkisi olduğuna inanıyorum.
Ama yapmamız gereken çok iş var bunu unutmayalım. Bakın açık
söylüyorum, yani tamam oradaki rakamlar yanlış diye çok kötü demeyelim.
Gelecek yabancı yatırımcı, bu endekse bakıyor. Bu endeksle sen 69’da
olduğun sürece o zaman işte niye ilk onda ekonomimizin layık olduğu
yerdeki yabancı yatırımcıyı çekemiyoruz diyemeyiz. Onun için dünya
buna bakarken buna dikkat ediyor olmamız lazım, Dimitris herhalde bir
yanlış anlama oldu, İlker Aycı’nın söylediği Katar Endeksi diye bir şey
yoktu, Dünya Bankasının raporu Katar’da açıklandığı için Katar’da diye
söyledi, öyle bir yanlış anlama olmasın diye söylüyorum.
Bir önemli konu Dimitris’in altını çizdiği mesleki eğitim. Türkiye’deki
yapılması gereken KOBİ’ler ve mesleki eğitim. Bunlardan bir tanesi
burada. Milli Eğitim Bakanımız yok ama sağ olsun Fatih Bey bununla
ilgili epey devrim niteliğinde işler başlattı ama bunu sürdürüyor olmamız
lazım, derinleştiriyor olmamız lazım. En önemlisi bu şu andaki en önemli
ihtiyaçlarımızdan bir tanesi, Türkiye’nin ivmesini yukarı çıkaracaklardan
bir tanesi, maalesef her işi yaparım abiden, insanları ben şu işi yaparım
deme noktasına getiriyor olmamız lazım. Bu bizim sorumluluğumuz.
Başta Mili Eğitim Bakanlığı olarak, Çalışma Bakanlığı olarak ve Kalkınma
Bakanlığı olarak bizim sorumluluğumuz her işi yapan insanlar yerine, ben
şu işin erbabıyım, o işi en iyi ben yaparım anlayışını yerleştiriyor olmamız
lazım; yani insanları yetiştiriyor olmamız lazım.
Yatırım ortamını iyileştirmemiz lazım. Akın Bey bir şeyin altını çizdi.
Bu sadece yabancı sermaye için değil bizim için de çok önemli; ekonomide
istikrar dedi. Burada Ekonomiden Sorumlu Bakanlar açısından baktığımız
zaman teşekkür ediyoruz. Ekonomiden Sorumlu Bakanımız devam etsin
dedi, buna teşekkür ediyoruz ama bir şey var ki hukuki öngörülebilirlik.
Bu işten mustarip olan benim.
118
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Sendika başkanımız aşağıdalar mı? Sanırım buraya herhalde itibar
etmediler. Türk iş dünyası olarak, iş mahkemelerinde kazandığımız dava
oranı nedir biliyor musunuz? Binde sekiz yüzde 99,2 mahkemelerde haksız
çıkıyoruz. Böyle bir hukuk düzeni olmaz. Onun için hızla diğer alanlarda
yapmış olduğumuz reformlar gibi bu alanda da reforma ihtiyacımız var.
Bu sadece yabancının değil yerli yatırımcıların da en büyük ihtiyacı.
Kayıt dışı ekonomi zaten en büyük haksız rekabet. Burada Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı olarak söyleyeyim; kayıt dışı
ekonomiyle ilgili ne mücadele varsa bununla ilgili her fırsatta destek
veriyoruz. Massimo’ya da özellikle teşekkür ediyorum; KOBİ’lere
finansman sağlanması noktasında bankalara açmış oldukları kredilerden
bahsetti ama bunlar çok alta ulaşmıyor haberin olsun. Massimo; onun için
biraz Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile bu konuda çalışmaya ihtiyaç
var diye düşünüyorum.
Ben şöyle bitirmek istiyorum; efendim ben bunu zaman zaman
Anadolu’yu gezerken Odalarda da anlatıyorum, bir fıkra. Hocam çok
güzel bir fıkra anlattı, ben de fıkra ile bitireyim. Ben her ne kadar fıkracı
değilsem, benim başkan yardımcım var, kendisi Rizelidir. Temel fıkralarını
güzel anlatır ama bende ona benzer bir fıkra var, anlatayım.
Adam alacakaranlıkta kasabasına dönüyor, dönerken bataklığa düşmüş.
İmdat! imdat! imdat! bas bas bağırıyor. İleriden bir karartı geçiyor.
Hemşerim! Hemşerim! diye ona bağırıyor. Adamcağız geliyor, uzaktan
bakıyor. “Ya geçmiş olsun, ne oldu?” “Bataklığa düştüm” diyor. “Geçmiş
olsun” diyor.
“Yav arkadaş geçmiş olsunu bırak da bataklığın içindeyim ya bir ip bul,
ya da bir dal uzat, beni bu bataklıktan kurtar” diyor.
Adam şöyle uzaktan bakıyor “Ya sen şimdi kamu arazisi içindesin, seni
almak suç olur mu, olmaz mı ben bilmiyorum” diyor.
“Ya ne olacak peki” diyor. “Ben seni kurtaramam” diyor. “Ne yapacağız
öleyim mi ben burada” diyor.
“Yok, yok sen merak etme” diyor. “Ben şimdi kasabaya gidiyorum.”
diyor, “Kaymakama söylerim, o da mal müdürünü çağırır, sen kamu malı
sayılır mısın sayılmaz mısın karar verirler.” diyor. “Kamu malı sayılmazsan
belediye başkanına telefon açar, itfaiye gönderir seni burada kurtarır”.
119
Oturum 1
“Yav arkadaş” diyor “Senin bu dediğin iş oluncaya kadar, çamur
buramda, ben ölürüm “diyor. “Yav arkadaş ben sana ölmezsin demedim ki
ölürsün ama mevzuata uygun ölürsün dedim.” diyor.
Şimdi biz ölmek istemiyoruz, yaşamak istiyoruz. Bu özenle mevzuata
uygun yaşamak istiyoruz. Mevzuatlar da hep bizler için, insanlarımız için.
Bütün panelistlere çok teşekkür ediyorum, daha fazla yatırım istiyoruz,
bunun için reformları da hayata geçirmemiz lazım, devamlı reformdan
yorgunluk olmaz ama bu yatırımlar için reklam ve promosyona ihtiyaç
lazım, ihtiyacımız var. Onun için Türkiye’ye ne lazım? EXPO lazım.
EXPO Türkiye’nin tanıtımı için müthiş bir fırsat. Bunu hepinizin iyi
değerlendiriyor olması lazım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
120
EK: SUNUMLAR
Sunum
Sayın Prof. Dr. Murat Yülek İstanbul Ticaret Üniversitesi
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Dünyada ve Türkiye’de
Doğrudan Dış Yatırımlara Bakış
Prof. Dr. Murat YÜLEK
İstanbul Ticaret Üniversitesi
İzmir İktisat Kongresi
2. Oturum, Türkiye Yatırım Zirvesi
30 Ekim 2013
Sunu planı
Sunu
planı
Slayt No
3
DDY: GENEL DÜNYA EĞİLİMLERİNE BAKIŞ
11
DDY: TÜRKİYE EĞİLİMLERİ
19
TÜRKİYE VE DDY: BİR ARA ÖZET
21
TÜRKİYE VE DDY: AKILLI DDY POLİTİKALARINA DOĞRU
25
TÜRKİYE NASIL DAHA ÇOK YATIRIM ÇEKEBİLİR?
2
123
Oturum 1
DDY: GENEL DÜNYA
EĞİLİMLERİNE BAKIŞ
3
Dünya ekonomisi
Dünya
ekonomisi
80
70
trilyon dolar
Kriz sonrasında gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanan sınırlı iyileşme
60
50
40
30
20
10
0
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
Kaynak: UNCTAD
2007
2008
2009
2010
2011
2012
4
124
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Dünya DDY girişleri
Dünya
DDY girişleri
Kriz sonrasında sınırlı iyileşme
4,0%
2,5
3,5%
3,0%
2,0
2,5%
1,5
2,0%
1,5%
1,0
1,0%
0,5
0,5%
0,0
•
•
•
0,0%
Krize kadar hızlı artış
Krizde hızlı gerileme
Kriz sonrasında sınırlı iyileşme
•
Kriz sonrasında DDY girişleri toplam
hasıladaki gelişmeye oranla daha yavaş
gelişiyor.
Kaynak: UNCTAD
5
Dünya DDY girişleri
Dünya
DDY girişleri
Gelişmekte olan ülkelere akış hızlandı
2.500.000
trilyon dolar
Ülke gruplarına göre doğrudan dış yatırım akımları
2.000.000
1.500.000
1.000.000
500.000
0
2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012
Dünya DDY
Gelişmekte Olan Ekonmiler
Geçiş Ekonomileri
Kaynak: UNCTAD
Gelişmiş Ekonomiler
6
125
Oturum 1
Dünya DDY girişleri
Dünya
DDY girişleri
Artık toplamda en yüksek pay gelişmekte olan ülkelerin
100%
90%
•
Gelişmekte olan
ekonomiler ve geçiş
ekonomilerinin toplam
DDY girişlerindeki payı ilk
defa yüzde 50’yi geçti.
•
Gelişmiş ülkelerin payı
2000 yılında yüzde 81
iken 2012 yılında yüzde
42’ye düştü.
80%
70%
60%
50%
40%
30%
20%
10%
0%
2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012
Gelişmiş Ülkelerin Toplam Dünya DDY İçindeki Payı
Geçiş Ülkelerin Toplam Dünya DDY İçindeki Payı
Gelişmekte Ülkelerin Toplam Dünya DDY İçindeki Payı
Kaynak: UNCTAD
7
Dünya DDY girişleri
Dünya
DDY girişleri
Sektörel eğilimler
Gelişmekte Olan Ülkeler
Gelişmiş Ülkeler
1990 Gelişmiş Ülkeler
1990 Gelişmekte Olan Ülkeler
2011 Gelişmekte Olan Ülkeler
63,7%
48,7%
43,6%
41,1%
9,3% 7,4%
0,9%
Sanayi
46,7%
26,4%
25,0%
Tarım
63,5%
2011 Gelişmiş Ülkeler
Hizmet
8,4% 9,2%
3,9%
1,4% 1,0%
Tarım
Diğer
Gelişmekte Olan Ülkelerde;
• Sanayinin payı azaldı; hizmet ana DDY hedefi
haline geldi.
Sanayi
Hizmet
Diğer
Gelişmiş Ülkelerde;
• Benzer şekilde, sanayinin payı azaldı; hizmet
ana DDY hedefi haline geldi
• Gelişmekte olan ülkelerde de, DDY
girişlerinin üçte ikisi hizmet sektörüne akıyor.
Kaynak: UNCTAD
8
126
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Dünya DDY girişleri
Dünya
DDY girişleri
2012 yılı: En çok DDY girişi alan ülkeler
500
20,00%
17,92%
18,00%
400
16,00%
350
MİLYAR DOLAR
TOPLAM YILLIK DYY GİRİŞLERİNE ORANI
450
14,00%
12,36%
300
12,00%
250
10,00%
200
8,00%
150
4,62%
4,43%
4,40%
100
6,00%
4,00%
50
0
253,4
174,7
65,3
62,7
62,2
ÇİN
ABD
BREZİLYA
BİRLEŞİK KRALLIK
FRANSA
2,00%
0,00%
Kaynak:OECD, FDI in figures, Nisan 2013
9
Dünya DDY çıkışları
Dünya
DDY çıkışları
2012 yılı: En çok DDY yapan ülkeler
MİLYAR DOLAR
500
24,70%
25%
20%
400
15%
300
8,61%
200
6,00%
100
0
10%
5,05%
4,70%
4,39%
4,37%
351,4
122,5
85,3
71,8
66,8
62,4
62,2
ABD
JAPONYA
BELÇİKA
BİRLEŞİK
KRALLIK
ALMANYA
ÇİN
FRANSA
Kaynak:OECD, FDI in figures, Nisan 2013
5%
0%
TOPLAM YILLIK DYY ÇIKIŞLARININA ORANI
30%
600
10
127
Oturum 1
DDY: TÜRKİYE EĞİLİMLERİ
11
Türkiye’ye DDY girişleri
Türkiye’ye
DDY girişleri
2002’den sonra bir eşik atlandı
ancak sonrası gelmedi
20000
1,40%
milyon dolar
25000
1,20%
1,00%
15000
0,80%
0,60%
10000
0,40%
5000
0,20%
0,00%
0
•
•
•
Türkiye’ye DDY girişleri, 1990’lı yıllarda 1
milyar doların üstüne çıkamazken…
… özellikle 2004 yılından itibaren bir yükseliş
trendine girdi; tarihi rekorlar kırıldı.
Ancak kriz sonrasında artış ortadan kalktı.
•
Aynı sıçrama ve sonrasındaki yavaşlama dünya
toplam DDY girişlerine oransal olarak da kendisini
gösteriyor.
12
128
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Türkiye’ye DDY girişleri
Türkiye’ye
DDY girişleri
Birim GSYH başına DYY girişi (2012)
Türkiye
Çin
DDY Girişleri
(milyar dolar)
GSYH
(milyar dolar)
Bin dolarlık
GSYH başına
çekilen DDY
789,2
12,4
15,7
8.358,3
253,4
29,4
Kaynak:OECD, World Bank 2012
13
Türkiye nereden DDY çekiyor? (2002-2012)
Türkiye
nereden DDY çekiyor?
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
•
•
Yatırım Yapan Ülke
Hollanda
Avusturya
ABD
Belçika
Yunanistan
Lüksemburg
İngiltere
Fransa
Almanya
İspanya
Birleşik Arap Emirlikleri
Toplam
Toplam Yatırım Tutarı (milyar dolar)
16.739
8.586
8.529
7.320
6.659
6.614
6.610
6.113
5.551
4.319
3.756
80.796
2002-2012 yılları arasında Türkiye’ye giren 101 milyar dolar seviyesindeki DDY girişinin, 81 milyar doları
11 ülke üzerinden geldi.
Hollanda ve Lüksemburg hem kaynak hem aracı ülke oldu.
14
129
Oturum 1
Türkiye’ye DDY girişleri
Türkiye’ye
DDY girişleri
Sektörel dağılım
Tarım
Sektörü;
0,3%
•
Sanayi
Sektörü;
34,9%
Hizmetler
Sektörü;
64,8%
•
Aslan payını hizmet sektörü alıyor.

dünya eğilimlerine paralel,

özelleştirmeler, banka satışları,
perakende sektörü girişleri

sanayi girişleri artmalı.
Tarım yok denecek kadar az: potansiyel
yüksek.
15
Türkiye’ye DDY girişleri
Türkiye’ye
DDY girişleri
Sektörel eğilimler
25.000
20.000
15.000
10.000
5.000
0
2002
2003
2004
Hizmetler Sektörü



2005
2006
2007
Sanayii Sektörü
2008
2009
2010
2011
2012
Tarım Sektörü
Hizmet Sektörü, global finansal krizden en çok etkilenen sektör oldu.
Sanayi Sektörü, krize rağmen kriz öncesi rakamları geride bıraktı.
Tarım Sektörü, yok denecek kadar az bir DDY çekmektedir. Bu aynı zamanda büyük bir potansiyel
olarak değerlendirilebilir.
16
130
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Hizmet sektörü girişlerinde finans ve iletişim ağırlıkta…
Hizmet
sektörü girişlerinde
Diğer; 11,2%
Bilgi ve
İletişim;
17,2%
İnşaat ;
4,9%
Toptan ve
perakende
ticaret ;
7,5%
•
Son 11 yılda hizmet sektörü
içerisinde Finans ve Sigorta
Faaliyetleri yüzde 59,2 oranla en
önemli DDY girişini sağladı.
Finans ve
sigorta
faaliyetleri;
59,2%
17
…Sanayide ise imalat (2002-2012)
…Sanayide
ise imalat (2002Madencilik ve
Taşocakçılığı ; 3,7%
Su Temini,
Kanalizasyon, Atık
Yönetimi ve
İyileştirme
Faaliyetleri; 0,1%
Elektrik, Gaz, Buhar
ve İklimlendirme
Üretimi ve Dağıtımı;
34,4%
İmalat Sanayii ;
61,8%
18
131
Oturum 1
TÜRKİYE VE DDY: BİR ARA
ÖZET
19
Türkiye ve DDY
Türkiye
ve DDY
Özet
•
Türkiye uzun yıllar ihmal edilebilir seviyede
DDY çektikten sonra, son 11 yılda hatırı
sayılır miktarda DDY çekmeyi başardı.
•
Son yıllarda krizin de etkisiyle DDY girişleri
nisbeten yavaşladı.
•
Türkiye’nin dünya DDY girişlerinden aldığı
pay, Türk ekonomisinin dünya GSYH’si
içindeki payından fazla.
•
Ancak, yine de Türkiye’nin potansiyeli
daha yüksek DDY çekmesine müsait:
–
Büyük iç pazarı
–
Lokasyonu; nüfusça/gelirce zengin
veya büyüyen pazarlara yakınlığı:
• Avrupa
• Rusya
• Ortadoğu
• Asya
• Afrika
–
Beceri sahibi insan kaynağı
–
Verimliliğe oranla ucuz ücretler
–
Connectivity: çevre ülkelerle bağları
• Din
• Dil
• Kültür
• Diaspora
20
132
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
TÜRKİYE VE DDY: AKILLI
DDY POLİTİKALARINA
DOĞRU
21
DDY
DDY
Kaynak giriş ve çıkış süreci
Yatırımı yapan ülke
Yatırımı alan ülke
Dış Yatırımcı
Yatırım
Dış yatırım süreci:
kaynak ve döviz
girişi
Yatırım faaliyetlerinden elde edilen gelirler
İşçilere ödemeler
Yatırımı alan devlete ödenen vergiler
Üretim sırasında yurt içinden satın alınan hizmet ve mallar
Üretim sırasında yurt dışından satın alınan hizmet ve mallar
Müteşşebis karları
Dış yatırım
süreci: kaynak
ve döviz çıkışı
22
133
Oturum 1
Ülkeler neden ve nasıl DDY çekiyor
Ülkeler
neden ve nasıl DDY
Tasarruf: Düşük
Teknoloji: Yüksek
Özel Sermaye Birikimi: Yüksek
Döviz Rezervleri: Yüksek
Tasarruf: Orta-Yüksek
Teknoloji: Yüksek
Özel Sermaye Birikimi: Yüksek
Döviz Rezervleri: Yüksek
Tasarruf: Orta
Teknoloji: Orta
Özel Sermaye Birikimi: Orta
Döviz Rezervleri: Düşük-Orta
Tasarruf: Düşük-Orta
Teknoloji: Düşük
Özel Sermaye Birikimi: Düşük
Döviz Rezervleri: Düşük
Tasarruf: Düşük
Teknoloji: Düşük
Özel Sermaye Birikimi: Düşük
Döviz Rezervleri: Düşük
Örn: ABD, Avrupa Ülkeleri
1990 ve 2000’ler
Örn: Singapur 2000’ler
Örn: Doğu Avrupa, Türkiye
ve Çin 2000’ler
Örn: Doğu Avrupa 1990’lar
Örn: Afrika 2000’ler,
Singapur 1960’lar
DDY Çekebilme Nedenleri:
• Kalifiye insan gücü
• Büyük iç pazar
• Ülke içinde üretimi zorunlu kılan
korumacılık politikaları
• Connectivity
• Vergi ve düzenleme avantajları
DDY Çekme İsteğinin Sebebi:
• Kaliteli istihdam sağlama
• İlave sermaye birikimi sağlama
• İlave bilgi transferi sağlama
• İlave teknoloji transferi sağlama
DDY Çekebilme Nedenleri:
• Kalifiye insan gücü
• Büyük iç pazar/büyük pazarlara
erişim
• Ülke içinde üretimi zorunlu kılan
korumacılık politikaları
• Connectivity
DDY Çekme İsteğinin Sebebi:
• İlave bilgi transferi sağlama
• İlave teknoloji transferi sağlama
DDY Çekebilme Nedenleri:
• Ucuz işçilik
• Kalifiye insan gücü
• Büyük iç pazar
• Önemli dış pazarlara yakınlık
• Vergi ve düzenleme avantajları
DDY Çekme İsteğinin Sebebi:
• Standart teknolojilere erişim
• İlave sermaye birikimi sağlama
• Sanayi ve hizmet sektörünü
geliştirme
• Döviz birikimi isteği
• İstihdamı artırma
DDY Çekebilme Nedenleri:
• Ucuz işçilik
• Önemli dış pazarlara yakınlık
• Kalifiye insan gücü
DDY Çekme İsteğinin Sebebi:
• Yeni teknoloji sağlama
• İlave sermaye birikimi ile
sanayileşme arzusu
• Döviz birikimi isteği
• İstihdamı artırma
DDY Çekebilme Nedenleri:
• Ucuz işçilik
• Büyük iç pazar
DDY Çekme İsteğinin Sebebi:
• Yerli tasarrufların yetersiz
kalması sebebiyle istihdamı
artırmak
• Döviz birikimi isteği
23
Türkiye
Türkiye
Nasıl bir DDY ve DDY Politikası?
•
DDY alıcı ülke açısından bir yükümlülüktür; başta
kaynak girişli sonradan kaynak çıkışı sağlar. Alıcı
ülkenin DDY’dan beklediği faydaları tanımlaması
ve azami fayda sağlanması gerekir.
•
Her DDY iyi olabilir; ama bazıları daha iyidir;
Türkiye’nin kaliteli DDY’yi çekmesi gerekiyor.
–
Akıllı DDY politikalarının tasarlanması
ve uygulanmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Günün sonunda DDY alıcı ülkeye ait
değildir.
• İstihdam sağlar
• Kar üretip geri götürmek ister
–
Tamamen iç pazara odaklı DDY sonuçta
kar tranferi yaparak cari dengeyi kötüleştirir;
orta uzun vadede döviz dengelerine zarar
verebilir.
–
Düşük katma değerli DDY Türkiye’de
istihdamı artırsa da daha çok düşük ücretli,
beceri seviyesi düşük istihdama destek
olabilir.
•
Yanlış: DDY Politikası 1.0 / Gelsin de kim olursa
olsun.
•
Doğru: DDY Politikası 2.0 / “Akıllı” DDY
politikaları
•
–
İhracat ağırlıklı: döviz dengelerine olumlu
etki yapabilen,
–
“Kalıcı”: karını geri transfer eğilimi düşük
olan,
–
Katma değeri yüksek / AR-GE yoğun: daha
kaliteli istihdam etkisi üreten,
–
Pozitif dışsallık üretebilen,
–
Tedarik zincirine yerli üreticileri katan.
Doğru: Etki Değerlendirmeleri yapılmalı (ex-ante
ve ex-post): Şu ana kadarki DDY girişlerinin fayda
ve maliyetleri.
24
134
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
TÜRKİYE NASIL DAHA ÇOK
YATIRIM ÇEKEBİLİR?
25
Daha iyiye yolculuğa mevcut durumun
samimi analiziyle başla
Az eleştiri almak için kendini eleştir ve bunu
sistematik hale getir.
26
135
Oturum 1
Dünya Bankası İş Yapma Kolaylığı Endeksi ne söylüyor?
Dünya
Bankası İş Yapma Kolay
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
67
68
69
70
71
72
73
183
184
185
Ülke
Singapur
Hong Kong SAR, Çin
Yeni Zelanda
ABD
Danimarka
Norveç
İngiltere
Güney Kore
Gürcistan
Avusturalya
Azerbaycan
Dominik
Trinidad ve Tobago
Kırgız Cumhuriyeti
Türkiye
Romanya
İtalya
Kongo
Çat
Afrika Cumhuriyeti
•
Türkiye iş yapmanın zor olduğu bir ülke
görünümünde; ölçüm hataları olabilir.
Ancak temel mesaj bu.
•
2023’de dünyanın en büyük 10 ekonomisi
içine girilmesi için, şimdiden dünyada iş
yapmanın en kolay olduğu 10 ülke
arasında girilmesi gerekiyor.
27
Dünya Bankası İş Yapma Kolaylığı Endeksi ne söylüyor?
Dünya
Bankası İş Yapma Kolay
180
160
140
120
100
80
60
40
20
0
İş Kurma
Yapı İzni
Elektrik
Temini
Mülk Edinme Kredi Alma Yatırımcının Vergi Ortamı Dış Ticaret
Korunması
DB 2013 Sıralama
•
•
•
DB 2012 Sıralama
Hukuki
Yaptırım
Gücü
İflas ve
Şirket
Kapatma
Süreci
Türkiye bazı alanlarda orta sıralarda, bazı alanlarda ise çok gerilerde yer alıyor.
İş yapma ortamının düzeltilebilmesi için şirket kapatma ve yapı izinleri gibi Türkiye’nin çok zayıf olduğu
alanlarda hızlı iyileşmeler sağlanabilir.
Türkiye’nin ortalarda yer aldığı enerji alt yapısına ve bankacılık sektörüne erişim ve vergi ortamı, dış ticaret
gibi alanlarda daha çok gayret gerekiyor. Zira, bu alanlarda diğer ülkeler de mesafe kat etmektedir.
28
136
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
GCI (Global Competitiveness Index) ne söylüyor?
GCI
(Global Competitiveness
GCI 2012-2013
GCI 2011-2012 (142 ülke içinden)
GCI 2010-2011 (139 ülke içinden)
PUAN
SIRA/144
4,5
4,3
4,2
43
59
61
Puan
Sıra
70
4,5
60
4,3
4,1
50
40
2010-2011
2011-2012
2012-2013
2010-2011
2011-2012
2012-2013
İyi haber:
 Türkiye rekabetçilikte iş yapma kolaylığına oranla daha ileri sırada yer alıyor.
 Son yıllarda Türkiye’nin rekabetçilik gücü artıyor; sıralamada yükseliyor.
Kötü haber:
 Türkiye hala 43. sırada yer alıyor.
29
GCI (Global Competitiveness Index) ne söylüyor?
GCI
(Global Competitiveness
Puan
Sıra/144
GCI 2012-2013
GCI 2011-2012 (142 ülke içinden)
GCI 2010-2011 (139 ülke içinden)
4,5
4,3
4,2
43
59
61
Temeller (36,2%)
Kurumlar
Altyapı
Makroekonomik Durum
Sağlık ve Temel Eğitim
Verimliliği Artıran Faktörler (50,0%)
Eğitim ve Öğrenim
Mal Piyasası Verimliliği
Emek Piyasası Verimliliği
Finansal Piyasa Gelişmişliği
Teknolojiye Hazır Olma
Piyasa Büyüklüğü
Yenilikçilik ve Karmaşıklık
Faktörleri (13,8%)
İş Dünyasının Gelişmişliği
Yenilikçilik
4,8
4,0
4,4
4,9
5,8
4,4
4,1
4,6
3,8
4,5
4,3
5,3
57
64
51
55
63
42
74
38
124
44
53
15
3,8
4,3
3,3
50
47
55
•
Temellerde gerilerdeyiz.
•
Yenilikçilikte gerilerdeyiz.
•
Verimliliği artırıcı faktörlerde de
olmamız gereken yerde değiliz.
•
2023’de dünyanın en büyük 10
ekonomisi içine girilmesi için
şimdiden rekabetçi gücü en yüksek
10 ülke arasında girilmesi gerekiyor.
30
137
Oturum 1
GCI (Global Competitiveness Index) ne söylüyor?
GCI
(Global Competitiveness
İş Yapmada En Problemli Faktörler
%
Finansmana Erişim
14,1
Vergi Oranları
13,2
İşgücü Eğitim Yetersizliği
11,9
Bürokrasi
10,3
Kambiyo Düzenlemeleri
10,0
Vergi Düzenlemeleri
8,3
Altyapı Yetersizliği
8,2
Kısıtlayıcı İş Gücü Düzenlemeleri
5,5
Yenilikçilik İçin Kapasite Yetersizliği
5,4
Siyasi İstikrarsızlık
5,4
Enflasyon
3,4
İş Ahlakında Zayıflık
2,2
Yolsuzluk
1,0
Zayıf Halk Sağlığı
0,6
Suç ve Hırsızlık
0,3
Hükümet İstikrarı/Askeri Darbe
0,2
31
GCI (Global Competitiveness Index) ne söylüyor?
GCI
(Global Competitiveness
Türkiye'nin En Zayıf Olduğu Yönler
GCI 2012-2013
Kurumlar
Terörizmin İş Maliyeti
Organize Suç
Makro Ekonomik Durum
Milli Tasarrufun GSYH'ya Oranı
Yüksek Eğitim ve Talim
Matematik ve Bilim Eğitiminin Kalitesi
Mal Piyasası Etkinliği
Vergilemenin Etkisi ve Boyutu
Yabancı Mülkiyetin Yaygınlığı
İthalatın GSYH'ya Oranı
İş Gücü Piyasası Etkinliği
İşçi-İşveren İlişkilerindeki Dayanışma
Gereğinden Fazla Çalışmanın Maliyeti
İş Gücündeki Kadınlar, Erkeklere Oranı
Puan
Sıra
4,2
4,6
130
102
12,5
115
3,5
100
3,0
4,2
33,5
117
101
105
4,0
30,0
0,4
104
125
131
32
138
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
GCI (Global Competitiveness Index) ne söylüyor?
GCI
(Global Competitiveness
Türkiye'nin En Zayıf Olduğu Yönler
GCI 2012-2013
Puan
Sıra
4,2
4,6
3,3
3,5
3,3
4,0
4,2
4,2
130
102
86
83
80
81
96
73
4,6
88,7
77
98
12,5
6,5
115
93
77,6
3,5
3,5
3,8
4,0
93
82
100
97
77
Kurumlar
Terörizmin İş Maliyeti
Organize Suç
Fikri Mülkiyetin Korunması
Yargı Bağımsızlığı
Hükümet Düzenlemeleri Yükü
Polis Hizmetlerinin Güvenilirliği
Kurumsal Kuralların Etkinliği
Azınlık Hak Sahiplerinin Korunması
Altyapı
Elektrik Arzı Kalitesi
Cep Telefonu Üyelik Oranı/100 Nüfus
Makro Ekonomik Durum
Milli Tasarrufun GSYH'ya Oranı
Enflasyon, Yıllık % Değişim
Yüksek Eğitim ve Talim
Ortaögretim Kayıt, Brüt %
Egitim Sisteminin Kalitesi
Matematik ve Bilim Eğitiminin Kalitesi
Yönetim okullarının Kalitesi
Araştırma ve Eğitim Hizmetlerinin Uygunluğu
33
GCI (Global Competitiveness Index) ne söylüyor?
GCI
(Global Competitiveness
Türkiye'nin En Zayıf Olduğu Yönler
GCI 2012-2013
Mal Piyasası Etkinliği
Vergilemenin Etkisi ve Boyutu
Yabancı Mülkiyetin Yaygınlığı
Toplam Vergi Oranı, % Kar
Ticaret Bariyerlerinin Yaygınlığı
Gümrük Prosedürlerinin Yükü
Alıcının Kapsamlılığı
İthalatın GSYH'ya Oranı
İş Gücü Piyasası Etkinliği
İşçi-İşveren İlişkilerindeki Dayanışma
Gereğinden Fazla Çalışmanın Maliyeti
Beyin Göçü
Finansal Piyasaların Gelişimi
Risk Sermayesi Bulunulurluğu
Yasal Haklar, Endeksi, 0-10 (en iyi)
Teknolojiye Hazır Olma
Mobil Geniş Bant Üyeliği/100 Nüfus
İş Karmaşıklığı
Rekabet Avantajının Doğası
Yetki Devretme İsteği
Yenilikçilik
Bilimsel Araştırma Kurumlarının Kalitesi
Ar-Ge'de Üniversite-Sanayi İşbirliği
Puan
Sıra
3,0
4,2
41,1
4,0
3,6
3,3
33,5
117
101
81
98
96
84
105
4,0
30,0
3,4
104
125
75
2,5
4,0
73
99
8,8
73
3,2
3,3
86
97
3,4
3,6
88
70
34
139
Oturum 1
Türkiye
Türkiye
Lojistik Başarı Endeksi’nde (LPI) nerede? (2012)
Sıra
Puan
Ülke
Singapur
Hong Kong, Çin
Finlandiya
Almanya
Hollanda
Danimarka
Belçika
Japonya
ABD
İngiltere
Güney Afrika
İtalya
İrlanda
Çin
Türkiye
Portekiz
Malezya
Polonya
Yeni Zelanda
Yunanistan
Rusya
95
Fedarasyonu
155 Burundi
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
23
24
25
26
27
28
29
30
31
69
4,13
4,12
4,05
4,03
4,02
4,02
3,98
3,93
3,93
3,90
3,67
3,67
3,52
3,52
3,51
3,50
3,49
3,43
3,42
2,83
2,58
1,61
35
Türkiye
Türkiye
Lojistik Başarı Endeksi’nde (LPI) nerede?
•
Lokasyon avantajı lojistik altyapı ve operasyon kalitesiyle anlam kazanıyor.
•
Bu sunumda kullanılan diğer sıralamalara göre Türkiye lojistik alanında daha iyi durumda.
•
Ancak geliştirmesi gereken alanlar var.
•
Türkiye’nin sıralamada yükselme potansiyeli yüksek.
36
140
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
Türkiye
Türkiye
Lojistik Başarı Endeksi’nde (LPI) nerede? (2012)
TÜRKİYE
POLONYA
ABD
ALMANYA
Genel Endeks
3,51
3,43
3,93
4,03
Gümrük
3,16
3,30
3,67
3,87
Altyapı
3,62
3,10
4,14
4,26
Uluslararası Sevkiyat
3,38
3,47
3,56
3,67
4,09
Lojistik Yeterlilik
3,52
3,30
3,96
İzleme ve Takip
3,54
3,32
4,11
4,05
Vaktindelik
3,87
4,04
4,21
4,32
37
Türkiye
Türkiye
Lojistik Başarı Endeksi (LPI)
Genel Endeks
4
3
Vaktindelik
Gümrük
2
1
0
İzleme ve Takip
Altyapı
Lojistik Yeterlilik
Uluslararası Sevkiyat
38
141
Oturum 1
Türkiye
Türkiye
Lojistik Başarı Endeksi (LPI)
Genel Endeks
5
4
Vaktindelik
Gümrük
3
2
1
0
İzleme ve Takip
Altyapı
Lojistik Yeterlilik
ALMANYA
Uluslararası Sevkiyat
TÜRKİYE
ABD
POLONYA
39
Teşekkürler.
Prof. Dr. Murat YÜLEK
İstanbul Ticaret Üniversitesi
İzmir İktisat Kongresi
2. Oturum Türkiye Yatırım Zirvesi
30 Ekim 2013
142
Sunum
Sayın Prof. Dr. Ünsal Ban Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
145
Oturum 1
2,00
2,00
•
1,82
1,65
1,50
1,46
1,40
1,41
Trilyon $
1,22
1,00
1,32
•
•
0,98
0,83
0,63
0,73
0,57
0,50
0,00
2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012
146
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
ABD
Çin
(121,1 Milyar $)
Hong Kong
(74,6 Milyar $)
•
•
•
•
•
•
•
•
147
(167,6 Milyar $)
Oturum 1
•
•
•
•
4.000
•
3.932,0
3.500
•
3.000
2.500
•
2.000
1.500
1.000
1.422,4
1.321,4
1.095,0
1.011,0
832,9
716,3
702,2
682,4
500
0
148
665,6
•
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
•
75,3
60%
50,9
58,5
77,8
70%
52,7
43,1
•
49,4
32,9
33,7
37
44
29,8
36
80%
18,8
30,5
90%
27,2
100%
24,7
10%
41,5
49,1
22,2
20%
47,3
56,9
•
50,6
66,3
67,1
63
56
70,2
64
30%
72,8
69,5
40%
81,2
50%
0%
1970 1980 1990 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012
Gelişmekte Olan Ülkeler
Gelişmiş Ülkeler
•
•
149
Oturum 1
•
•
•
•
100%
80%
60%
.
40%
20%
0%
2003
2004
2005
2006
Hizmet
2007
2008
İmalat
2009
2010
2011
Ana
150
2012
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
•
Hizmet
Sektörü
.
İmalat Sanayi
Ana Sektörler
3.000
•
2.929
2.667
2.500
2.000
1.500
1.960
1.852
1.368 1.271
1.171 1.121 1.073
814
1.000
500
0
151
Oturum 1
•
25,0
22,0
20,2
20,0
19,8
•
Milyar $
16,0
15,0
12,4
10,0
8,7
10,0
5,0
3,4
1,0
1,1
1,7
9,0
2,8
•
•
0,0
2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012
•
•
•
•
152
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
4,5
Tüm Ülkeler Pay
4
•
4,2
Gelişmekte olan Ülkeler pay
3,5
–
–
3,3
3
2,8
2,5
2,5
2
2
1,5
1,6
1,5
1,4
1
0,8
0,8
0,6
0,5
1,0
0,2
0,4
0,3
0,2
0,1
0
1,4
1,4
0,7
0,7
1,1
0,6
0,4
0,2
0,9
1,1
1,0
0,9
0,4
1980 1990 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012
•
35,0
Türkiye
30,0
29,7
31,2
28,6
Gelişmekte olan Ülkeler
25,0
24,6
25,0
23,4
22,9
18,1
20,0
15,0
10,0
30,4
25,6
13,6
11,5
9,4
11,0
5,6
7,2
6,6
2000
2007
•
5,0
0,0
1980
•
14,4
1990
2008
2009
2010
2011
153
2012
Oturum 1
140
•
121,1
120
100
80
74,6
65,3
64,9
56,7
60
•
51,4
30,3
40
25,5
19,9
20
15,8
12,4
0
60
Hizmet
•
50
Sağlık
40
Medya ve Eğlence
40
Tüketici Ürünleri
30
Lojistik ve Taşımacılık
30
Finansal Hizmetler
Otomotiv ve Yan Sanayi
20
Eğitim
20
•
20
İnşaat ve Gayrimenkul
10
Diğer
0
10
20
30
40
50
60
154
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
155
Oturum 1
•
350
328,9
300
250
200
150
122,6
84,2
100
84
71,4
66,9
50
53,9
51,1
44,3
42,4
4,1
0
9.000
8.051
8.000
7.000
•
6.357
6.000
5.000
4.000
3.000
2.000
1.000
3.195 2.996
2.633
1.254 1.160 1.129 1.003
801
0
156
Küresel Yatırımlar ve Türkiye Ekonomisi
157