tükettikçe tükeniyoruz
Transkript
tükettikçe tükeniyoruz
ÇINAR KOLEJİ KÜLTÜR-EDEBİYAT DERGİSİ • YIL 17 • SAYI 17 • HAZİRAN 2012 tükettikçe tükeniyoruz Röportajlar Eğitimde Yeni Bir Boyut Türkiye’de Bir İlk Yaşam Becerileri Merkezi (Life Street) Tecrübelerimizi Paylaştık Öğretmen Yetiştirme Programı Erman Toroğlu Eski Futbolcu ve Hakem Ekrem Kızıltaş Gazeteci-Yazar Cüneyd Suavi Yazar Vehbi Vakkasoğlu Eğitimci-Yazar Üniversiteler Çınar’da Buluştu Nimetler Arttıkça Yoksullaşıyoruz Herşey insan için yaratılmış. Çevremizdeki bütün canlılar bize hizmet ediyor. Yeryüzü, gökyüzü, denizler, ormanlar, ağaçlar, çiçekler... Hepsi bizim için. Peki biz kimin içiniz, denildiğinde bocalıyoruz... Batı kültürü hayat anlayışını “ben“ üzerine kurmuş. “Ben olmazsam... “bana göre “ bana ne kazandıracak...” , “başkasından banane...” vb. Benlik, bencillik üzerine inşa edilmiş bir gökdelen batı toplumu... Bizim medeniyetimizde ise, ‘’kendimizi düşündüğümüz kadar kardeşlerimizi de düşünme, hatta onları kendimizden daha çok düşünme’’ inceliği ve erdemi var. Ancak, ne yazık ki batıdan esen sam rüzgarları bizi de sürüklüyor o sarp kayalıklara doğru. Sahip olduğumuz nimetler gittikçe artıyor. Eskilerden çok daha iyi imkanlar içindeyiz. Bol bol, çeşit çeşit yiyecekler, giyecekler önümüzde arz-ı endam ediyor. Dev alışveriş merkezleri kuşatıyor çevremizi. Biz de bol bol alıp tüketiyoruz. Daha çoğunu, eskimeden yenisini alıp tüketiyoruz. Veysel KAFALI Kurucu Temsilcisi Fakat tükettikçe tükeniyor, nimetler arttıkça yoksullaşıyoruz... İçimizden bir şeyler eksiliyor sanki... Yüreğimizin bir tarafları yıkılıyor gibi. Merhametimiz, şefkatimiz,dostluğumuz, duyarlılığımız, huzurumuz azalıyor. Boşanma oranları artıyor gittikçe... Varlık içinde mutsuz bir toplum olmaya doğru gidiyoruz. Yunus Emre çok güzel ifade ediyor bu durumu: ‘’Bunca varlık var iken / Gitmez gönül darlığı...” Varlığın oluşturduğu darlıktan kurtulmak için gönül zenginliğine ihtiyacımız var. Topluma yön veren rehber insanlar, genelde sade hayat yaşamışlar. Dünya esir almamış onları. Onlar eşyaya yön vermişler. Bizim de öyle olmamız lazım. Peki nasıl olacağız? Tek çıkar yol eğitim. Bir sel gibi gelen, her şeyi sürükleyip götüren, popüler kültürün önünde savrulmamak için ciddî bir eğitim hamlesine ihtiyacımız var. Çoluk- çocuk, anne-baba, büyük –küçük, hepimizin, yüreklerimizi zenginleştirecek, bizi sonu gelmez geçici heveslerin pençesinden kurtaracak, yaratılış gayemize döndürecek, yepyeni bir huzur iklimine taşıyacak eğitime ihtiyacımız var. Bu eğitim sadece okulda değil, her yerde olmalı. Evde, işyerinde, gezide, arabada, hatta sokakta, bir araya geldiğimiz her yerde. Yeni eğitim kanunuyla önümüzdeki yıldan itibaren okutacağımız Kuran-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin Hayatı dersleri bu gaye istikametinde çok önemli fırsatlar sunuyor önümüze. Yeryüzüne, bütün insanlığa huzur ve mutluluk getiren Sevgili Peygamberimizi (s.a.v), biz niçin model almayalım? Çocuklarımız niçin o ulvi güzellikler bahçesinden çiçekler dermesin!.. Yeni eğitim döneminde, iyilikler ve güzellikler ikliminde buluşmak ümidiyle... İçindekiler 18 15 30 Kurumsal Yaşam Becerileri Merkezi (Life Street)/4 Nitelikli Öğretmen Adayları/11 Her Gün Yeniden Kurulur Dünya/11 BAŞARILAR Öğrencilerimizden Dereceler/12 YARIŞMALAR Biz de Biliriz/14 Miskelet 2012: İskeletler Yarıştı/14 Tekerleyerek Yarıştılar/14 Bitkimi Yetiştiriyorum/15 Satranç Turnuvası/15 Bir Kelime Bir İşlem/15 Münazarada Sınıflar Dolu Dizgin/16 Burada Bilgi ve Yetenek Konuşur/16 Karikatür Ama Matematikçesi/17 ETKİNLİKLER Aydemir Gültekin: İletişimde Beden Dili Çok Önemli/17 Hedef Önceden Seçilir/17 Bir Hilal Uğruna Ya Rab/18 Asım’ın Nesli/18 Çanakkale Tuvale Yansıdı/18 Küçük Çınarlardan Büyük Performans/19 Miniklerin İngilizce Şov’u/19 Eğitimde İyi Örnekler/19 Vefalı Olmak Bunu Gerektirir/20 Öğrenciler Göz Taramasından Geçti/20 Çınar Hatıra Ormanı Oluşturduk/20 Hollanda’dan Misafirimiz Vardı/20 Çağlar Üstü Mesaj/21 En Sevgiliyi Andık/21 İyi ki Varsın Efendim/21 Çınaraltı’ndan Sultan Şairler Geçti/22 Genç Düşünce Platformu: “Akıl ve Din”/23 Minik Yüreklerin Coşkusu/24 Buz Gibi Bir Spor/24 Doğal Hayatla İç İçe/24 Gecesine Hakim Olamayan, Gündüzüne Sahip Olamaz/25 Hayatın En Önemli Unsuru: Zaman/25 Üniversiteler Çınar’da Buluştu/26 Yetimlere Dünyanızda Yer Açın/27 Geleceğimizi Şefkatli Eller İmar Edecek/27 Sınav Sonrası/28 YGS Kampı Dolu Doluydu/28 Son Taktikler/28 Yaşasın Okuyoruz/29 Sular Vadisi’nde Yetenekler Aktı/29 Erdem Tohumları Yeşeriyor/29 Bahar Tadında Şenlik/30 Deniz Altında 20 Dakika!/30 Sana Selam Getirdim Ulubatlı Hasan’dan/31 Sevgi ve Güvenin İspatlandığı Spor/31 Dünyanın Renkleri ve Sesleri/32 Hayaller Gökyüzüne Kanatlandı/32 Sizin Sayenizde Güvendeyiz/32 KAPAK-DOSYA Çölde Açan Sevgi Çiçeği/34 Tükete Tükete Tükendik/35 Tüke(üre)ticiler/36 Hacı Kem Riyal/37 Dua/38 Tüketilmeye Mahkum Değerler/38 Tüketim Kültürünü Sorduk/40 Dilin Yabancısı/42 34 Genç Çınar Yıl:17 Sayı:17 Haziran 2012 Özel Çınar Eğitim Kurumları Adına Sahibi Veysel Kafalı Genel Yayın Yönetmeni 65 Çağatay Özüer Yayın Kurulu Fikri Kaşifhüseyin 53 Değişimin Ahlakiliği ya da Değişirken Tükeniyor Muyuz?/43 Makarna ve Kitap/44 Testimin Denizden Alacağı/46 Erman Toroğlu ile Röportaj/47 RÖPORTAJ İnsan, Dilinin Altında Gizlidir/50 İBB Başkan Yardımcısı Ahmet Selamet ile İstanbul üzerine... /61 EĞİTİMCİ GÖZÜYLE Cennet Vizemiz/52 Hayata Vizörden Bakmak/53 Masal Tadında/54 Matematiğin Draması/54 Makine İnsan/55 GENÇ ÇINARLARDAN Aydınlığa Geçiş/55 Annemi Bulduğum Gün Seni Kaybettim /56 Yalnızlığı Yudumlarken/58 Zor Yarış/59 Aslında Gerçekleri Biliyoruz/59 Kilo Alıyoruz/60 Farklılıklarla Yaşamak/60 As(İ)stanbul/62 Sevgili Efendim/64 Canan Gibidir Her Daim Özlenen/65 Ötekileştirme/66 Bir Yolculuk Hikayesi/68 Küçük Kutu/69 Mehmet Mete İlyas Bilen Mustafa Tekinalp 77 Yasir Avsuncu Nebi Urgancı Redaksiyon Abdullah Çakmak Muradiye Yalçınkaya Yitik Şehirde Yankılanan Müjde.../70 Fani Ağacın Baki Meyveleri/71 Geçmişten Geleceğe/72 Vazgeçilmez Bir Tutku/72 Teknoloji Büyük Bir Nimet (mi?)/73 GEZİLER Ekmeğin Yolculuğu/74 Doğal Yaşamın Güzellikleri/74 Balığın İyisi Gözünden Belli Olur/74 Hayal Gibi Gerçek/75 İletişimin Gizemli Tarihi/75 Çikolata Tadında Bir Gezi/75 İstanbul’da Yaşamak mı? İstanbul’u Yaşamak mı?/76 İstanbul Kazan, Kulüp İstanbul Kepçe/77 Safranbolu&Amasra/77 Genetik ve Moleküler Biyoloji/78 Bezmi Alem Üniversite’sindeyiz/78 Kalitenin Merkezinde/78 İTÜ Bilimin Merkezi Gezisi/79 Önce Gezdik Sonra Kazanacağız/79 Ufuk Açıcı Bir Ziyaret/79 Güzel Atlar Ülkesi Kapadokya/80 Grafik Tasarım Abdullah Uzun Fotoğraf Çınar Arşiv Baskı Pelikan Basım İletişim 4. Etap 1. Kısım Başakşehir / İstanbul Tel: 0212 487 25 25 www.cinarkoleji.k12.tr Genç Çınar | Kurumsal Yaşam Becerileri Merkezi Eğitimde yepyeni bir soluk! Türkiye’nin ilk Yaşam Becerileri Merkezi açıldı. Hissediyor, algılıyor, fark ediyorlar… Konuyla ilgili açıklama yapan Genel Müdürümüz Kadir Ünal “her öğrencimizin kendi ilgi ve zevklerine hitap eden, yetenek ve kabiliyetlerini geliştirecek böyle nezih bir mekânı eğitim dünyamıza kazandırıyor olmak bizi mutlu ediyor” dedi. Yaşam Becerileri Merkezi’nin özgün mimarisi, farklı konseptiyle özel bir proje olduğunu söyleyen Ünal, “bu kadar atölye çalışmasının bir arada olduğu “Life Street” Yaşam Becerileri Merkezi Türkiye’de ilk olma özelliğine sahip” diyerek tüm öğrenci ve velilerimizin bu merkezden en güzel şekilde yararlanacaklarını ifade etti. Kapatın gözlerinizi ve bugüne kadar gördüğünüz bütün okulları düşünün… öğreticiler tarafından yapılacak. Bu çalışmalar ders saatleri esnasında olacağı gibi ders dışı zamanlarda da gerçekleşecek. Şimdi de Çınar Koleji’ni düşünün; Hayal Atölyesi, Düşünce Becerileri Atölyesi, Story Land, Masal Evi, Gallery 3D... Bu kadarıyla da sınırlı değil; Drama, Çamur Ev, Mutfak Sanatları, Lego Robotik, 112 ve daha fazlası… Her insanın fıtratına yaratıcı tarafından kodlanan yetenek ve kabiliyet o kişinin hayatta başarılı olmasının da anahtarı aynı zamanda. Eğitimciye düşen de o kişide bulunan cevheri ortaya çıkarmak. Kuruluşundan beri her zaman eğitimde yeniliklerin öncüsü olan okulumuz 18. yılına girerken eğitim hayatına yeni bir anlayış ve taptaze bir soluk getiriyor. Klasik öğretim metotlarını bir kenara bırakarak öğrencilerimizi hayata hazırlamak için ‘ Yasam Becerileri Merkezi’ni hayata geçiyor. Bu merkez, özel olarak tasarlanmış ve dizayn edilmiş 20’yi aşkın atölyeden oluşuyor. Her biri; öğrencilerimizin zihinsel, sosyal, bedensel, duygusal, işitsel ve görsel gelişimlerini destekleyen atölyelerimizde, öğrencilerimiz yaşlarına ve ilgi alanlarına göre akademik derslerin yanı sıra yaşamlarında kendilerini diğerlerinin bir adım ötesinde olmasını sağlayacak deneyim ve beceriler kazanacaklar. Atölye çalışmalarının tümü alanında uzman olan öğretmenler ve usta 4 Haziran 2012 Yaşam Becerileri Merkezi’miz her öğrencimizde var olduğuna inandığımız birbirinden farklı yetenek ve kabiliyetleri keşfederek onlara başarılı olacakları alanları gösterecek. Öğrencilerimiz bu sayede hem sevdikleri işi yapmış olacaklar hem de başarmanın mutluluğunu yaşayacaklar. İşte Yaşam Becerileri Merkezi’mizde bulunan atölyeler; Düşünce Becerileri Atölyesi, Hayal Atölyesi, Lego Kids, Gallery 3D, Mutfak Sanatları Atölyesi, Drama Atölyesi, Çamur Ev, Story Land, Lego Robotik, Masal Evi, Ahşap ve Oyuncak Atölyesi, Orkestra, Onarım Dizayn Atölyesi, Rengârenk, 112, Deneyim Merkezi, Mucitler Atölyesi, Tekstil Tasarım… Genç Çınar | Kurumsal Düşünce Becerileri Atölyesi Eğer yeni baştan başlayabilseydim öğrencilerime yazmayı öğretmeden önce düşünmeyi öğretirdim. Hem oynamak hem zekâyı geliştirmek bu çocuk oyuncağı olsa gerek. Çocukların oynarken aslında evreni keşfe çıktığını unutmamalıyız. Her çocuk özeldir ve her çocuk keşfedilmeyi bekleyen bir dünyadır. Öğrenme bir düşünme becerisidir. Düşünmenin olduğu yerde öğrenme vardır Bu atölyede öğrencilerimizin standart eğitim müfredatıyla edinemedikleri zekâ ve yetenek alanlarını, problem çözme becerilerini geliştiren çalışmalar hedeflenmektedir. Bu hedeflere ulaşmak için “Akıl Oyunları, Düşünce Becerileri, Sıra Dışı Düşünme” dersleri öğrencilerimizin yaş grubuna göre verilmektedir. İçinizdeki dâhiyi uyandırın. Hayal Atölyesi İnsan gözleri açıkken nesneleri küçük görür. Kapatın gözlerinizi dünyanız büyüsün, zihninizi özgürleştirin. Her şey bir hayalle başlar. Bu atölyede çocuklarımızın zihinlerindeki setleri kaldırıyoruz ve hayallerinin gösterdiği yolu yürüme fırsatı veriyoruz. Okyanus serinliğinden çölün kavurucu sıcağına , yağmur ormanlarının gizeminden uzayın sonsuzluğuna… Sizi saran dünyanıza dokunun. Bir dilek tut, nerede olmak istersin? Lego Kids Hayal Et, Düşün, Tasarla, Yap… Legonun büyülü dünyasıyla yeniden tanışın. Altı parçayla onbeş milyon uygulama yapabileceğinizi biliyor muydunuz? Küçüklerin büyük tasarımları burada başlıyor, minik ellerde büyük dünyalar şekilleniyor. Minik zihinler dev hayallerini burada gerçekleştiriyor. Öğrencilerimiz bu atölyede önce hayal ediyorlar sonra takım çalışması içerisinde tasarımlarını ortaya çıkarıyorlar. Zihinsel üretkenliklerini ve motor becerilerini geliştirerek eğleniyorlar. Haziran 2012 5 Genç Çınar | Kurumsal Gallery 3D Bakış açınızı değiştirin, gözünüz bizde olsun… Derslerimizde görsel ile gerçek arasında köprü kuruyoruz. Öğrenmek hiç bu kadar zevkli hale gelmemişti. Öğrencilerimiz geleneksel sözel ve ezbere dayalı anlatım biçimini ön plana çıkaran eğitim modeli yerine yapılandırmacı eğitimden hareketle nesneleri algı yükseklik ve derinlik özellikleriyle kavrayacaklar. Mutfak Sanatları Atölyesi Mutfakta çocuğunuza yer açın. Minik ellerle lezzetli sofralar. Minik şefler hijyen, gıda güvenliği, yemek ve sofra kültürü, doğru beslenme ve temel yemek hazırlama becerilerini bu atölyede kazanıyorlar. Günümüz yanlış beslenme alışkanlıklarının önüne geçerek sağlıklı nesillerin yetişmesine öncülük ediyoruz. Uzman şefler öncülüğünde öğrencilerimize temel mutfak becerileri kazandırıyoruz. Drama Atölyesi Herkesin bir hikâyesi olacak. Eğitimde yeni bir oluşum olan drama bizim için vazgeçilmez bir yöntemdir. Ezbere dayalı bir anlayıştan kaçınarak öğrencilerimizin üretkenliklerini geliştiriyor ve bireyleri eğitimin bir parçası haline getiriyoruz. Öğrencilerimiz kendilerini daha rahat ifade edebilen, dışa dönük, sosyal yönü gelişmiş, özgüvenli bireyler olarak yetişiyor. Bu öyküye kulak verin… 6 Haziran 2012 Genç Çınar | Kurumsal Çamur Ev Topraktan sanat’a… Doğanın zenginliğine şekil veren eller. Öğrencilerimizi okul ortamında doğayla, toprak ve çamurla buluşturuyor, onlara takım çalışması yaptırarak soyuttan somuta üretim yapmalarını sağlıyoruz. Yetenekli eller cam, seramik ve çömlek sanatının en güzel örneklerini ortaya koyuyor. Çamur Ev, geleneksel sanatın ilgi merkezi oluyor. Story Land Learn and Enjoy Pamuk Prenses, Keloğlan, Kırmızı Başlıklı Kız ve diğerleri... İngilizce öğrenirken bu kahramanların sınıf arkadaşınız olsun istemez misiniz? Story Land’de öğrencilerimiz dil bilgisi kurallarının uzağında masalların büyülü ve eğlenceli dünyasında hayallerindeki kahramanlarıyla birlikte İngilizce öğreniyorlar. Story Land’in renkli ve eğlenceli ortamındaki tüm detaylar, çocuklarımızın görsel, işitsel ve kinestetik zekâlarını dikkate alınarak dizayn edildi. Öğrencilerimiz bu atölyede hem motor becerilerini geliştirecekler hem de drama becerilerini İngilizce olarak sahneleme fırsatı bulacaklardır. İngilizce amaç değil araç olacak ve eğlenilerek öğrenilecektir. Lego Robotik Oyunun bilim ve teknolojiye dönüştüğü yer… Günümüzün ve geleceğin mucitlerini, üretken beyinlerini bu atölyede yetiştiriyoruz. Lego Robotik atölyesinde öğrencilerimize hayallerindeki tasarımlarını gerçeğe dönüştürme fırsatı veriyoruz. Genç mucitler öncelikle tasarımlarını Legolarla ortaya çıkarıyorlar sonrasında kendilerine özgü yaptıkları yazılımları Lego Robotlarıyla buluşturuyorlar ve inanılmaz bilimsel ve teknolojik şovlar ortaya çıkıyor. Hayallerini kap gel, aklınla birleştir, robota dönüştür. Haziran 2012 7 Genç Çınar | Kurumsal Masal Evi Işığı önüne al ve yürü, gölgen arkandan ister gelsin ister gelmesin… Çocuk yüreğinin tebessüm ettiği anı size bir fotoğraf karesi olarak vermek ne kadar güzel olurdu. Ama her şey fotoğraf karesine sığmıyor işte. Geçmişin çoğaldıysa geleceğin azalıyordur der masallar. Biraz kendimiz olabilmek, biraz da kalbimizden yana düşmek için Masal Evi’mize davetlisiniz. “Masal dinlememiş çocuklar kendi resimlerini cetvelle çizer” der Cemal Süreyya. Masal Evi’nde biz çocukların düş güçlerini geliştirip, kelime dağarcını zenginleştirerek kavramlarla oynuyoruz. Merak duygusu uyandırarak, neden-sonuç ilişkisi kurma becerisi kazandırıyoruz. Masal Evi çocukların çocukça sorunlarını küçümsemeyip onlara güven vererek geleceğe olan umutlarını arttırıyor. Bir varmış, bir yokmuş… Ahşap ve Oyuncak Atölyesi Çaba ve deneyimin ürünle, ahşap ve tasarımının sanatla bütünleştiği yer. Doğa ve çocuk… Birbirinden gün geçtikçe uzaklaşan iki kavram. Çocukları doğayla, doğayı çocuklarla buluşturuyor. Atölyemizde dikkat, algı, göz ve el koordinasyonu, muhakeme, renk, boyut gibi kavramlar doğal malzemeyle ahşap tasarıma dönüşüyor. Düşlerini, kurgularını gerçeklikle, oyunla buluşturup özgür kılmasına yardım eder bu ağaçtan oyuncaklar… Orkestra Ritim ve melodinin ahengiyle yarının müzisyenleri burada yetişiyor. Yaşam Becerileri Merkezi’nde harfler ve rakamlarla birlikte notalar da yerini buluyor. Çocuklarımızın özgüven, kendini ifade edebilme, duyma, algılama, dikkat, işbirliği, bütünün bir parçası olma süreçlerine Orkestra Atölyesi katkı sağlıyor... Onlar bir maestro ustalığıyla sanat ve estetiğin sesini burada yakalayacaklar. 8 Haziran 2012 Genç Çınar | Kurumsal Onarım Dizayn Atölyesi Minik ustalar işbaşında. Evdeki tamir işleri artık çocuk işi. Takım çantasını hazırlayın… Onlar artık babalarının yapamadıkları tamir ve onarım işlerine talipler. Bir ustadaki maharet, bir mimardaki estetik, bir mühendisteki incelik, bir bahçıvandaki hüner minik ustalarda hayat bulacak. Onlar burada hayatı öğrenecekler. Rengârenk Gökkuşağının yedi rengine, karanfile, güle, tuvale yansıyan her şeye… Aya, yıldıza, siyaha beyaza, sarıya kırmızıya, hayatın her rengine fırça vuruyoruz. Çocuklarımızın içindeki renkler tuvale yansıyor. Tek düzeliğin olmadığı, kendisini ifade etme özgürlüğünün olduğu, iç dünyasındakini dışa vurabildiği, hayallerini resmedebildiği bir yer… Rengârenk Atölyesi, çocukların dünyasına girerek, görsel, bedensel ve düşsel yolculuklarında onlara eşlik eden, soyut düşüncelerini somuta dönüştüren, sanat ve estetik potansiyellerini ortaya çıkaran rengârenk bir mekân. Bir fırça, bir dünya… 112 Kırmızı Alarm! Bazı bilgilere hayatta bir kez ihtiyaç duyarız. Ya doğru yaparız, ya da… Eyvah demeden önce mutlaka yapılacak bir şeyler vardır. Acil durumlarda ne yapmalı, kimleri aramalı, kriz yönetimi nasıl olmalı? Yaralanma, zehirlenme, kaybolma, ilk müdahale, yangın, deprem, doğal afetlerde doğru karar verebilme... Hayatın her yerinde, her yaşta bilinmesi gereken temel Güvenlik ve Sağlık Bilgilerini 112 atölyesinde bulacaksınız. Haziran 2012 9 Genç Çınar | Kurumsal Deneyim Merkezi Denemeden asla başaramazsın! Edison’un ampulü keşfederken binlerce kez deneme yaptığını biliyor muydunuz? Okuduğunuz bir bilgiyi mi hatırlıyorsunuz yoksa denediğinizi… Çocukların bizzat denedikleri ve uyguladıkları bilgilerin yıllar geçse de izleri hafızasında tazeliğini korur. Deneyim Merkezi size bilimsel düşüncenin ve yeni kazanımların kapılarını açacak. Her deneme sizi doğruya bir adım daha yaklaştırır. Çocuklarımız Fen ve Teknoloji dersinde heyecanlı, eğlenceli, görsel deneyim yaşayacaklar. Mucitler Atölyesi Her çocuğun içinde bir mucit vardır. Biz de çocuklarımızın var olanla yetinmemelerini, yeni icatlara yelken açmalarını istiyoruz. İnsanlığa ışık tutan icatlar eşyaya ve nesnelere farklı bakan üretici zihinler tarafından ortaya konulmuştur. Bilinenden yola çıkarak, bilinmeyen yenilikler keşfeden mucitler yetiştiriyoruz. Mucitler atölyesinde öğrencilerimiz bilim ve teknoloji alanında yeni keşifler yapmayı öğreniyorlar. Tekstil Tasarım İğneden ipliğe her şeyi düşündük. Yüreklerin güzelliği kumaşa yansıyor. Kâinattaki kusursuz estetiği çocuklarımızın bakış açılarına yansıtmak istiyoruz. Hayal gücü zengin, yeniliklere açık, estetik bakış açısına sahip, tasarımlarını temel düzeyde teknik çizgilerle ifade edebilen, renkleri ve şekilleri ince ayrıntıları ile algılayabilen, göz ve ellerini eşgüdümle kullanabilen bireyler yetişecek. Onlar Tekstil Tasarım Atölyesi’nde güzel giyinme, tasarım yapma, farklı modeller geliştirme ve üretmeyi öğrenecekler. Bu dönem Büyükçekmece Kampüsümüzde pilot uygulama olarak başlayan Yaşam Becerileri Merkezi yakın zamanda Başakşehir Kampüsümüzde de hayata geçecek. Genç Çınar | Kurumsal Nitelikli Öğretmen Adayları Okulumuz tarafından geçtiğimiz yıl ilki yapılan Öğretmen Yetiştirme Programının ikincisi bu yıl da dolu dolu bir programla gerçekleştirildi. Bu yıl daha fazla katılımcının başvurduğu programda 47 öğretmen adayı nitelikli bir egitim sürecinden geçerek sertifika almaya hak kazandı. Herhangi bir mecrada reklam yapmadan sadece fakültelere duyuruların asılmasıyla başlayan süreçte adaylar başvurularını online olarak yaptılar. 100’den fazla öğretmen adayı programa katılmak icin başvuru yaparken ÖYP Komisyonunca yapılan değerlendirme neticesinde 60 adayın programa başvurusu kabul edildi. 3 Mart Cumartesi günü tanışma yemeğinyle başlayan programın ilk sunumunu okulumuz Kurucu Müdürü Veysel Kafalı “Egitimin Gayesi” konusuyla yaptı. 12 Mayıs’a kadar devam eden eğitimlerde adaylar 6 hafta boyunca egitici film gösterimlerinden kitap tahlillerine ve uzman eğitimcilerin sunumlarına kadar birçok konuda egitimler verildi. Programın son dersi 12 Mayıs Cumartesi günü Eğitimci-Yazar Sait Çamlıca tarafından “Öğretmen Tohumda Ormanı Görebilmeli” konusuyla yapıldı ve Büyükçekmece Kampüsümüzde yapılan kapanış programıyla adaylara sertifikaları verildi. Bu yıl yapılan ÖYP ile ilgili bilgi aldığımız komisyon baskanı aynı zamanda İlköğretim Müdürümüz Mehmet Karagöz programa katılan adayların iyi bir egitim sürecinden geçtiklerini ifade ederek “burada aldıkları egitimler onların hayat boyu kullanacakları çok değerli bilgileri içeriyor” dedi. Her Gün Yeniden Kurulur Dünya Hayata İnovasyon Ruhuyla Bakabilmek Hayatın ve olayların çok hızlı bir değişim ve gelişim yaşadığı günümüz dünyasında değişime yön veremeyenler başkalarını taklitten öteye geçemezler. Yenilikçi fikirleri ve üretici düşünceyi her zaman önemseyen okulumuzda eğitimde kalite standardını artırmak, gelişen teknolojiyi yakından takip etmek, yeni ve farklı projeleri hayata geçirmek üzere İnovasyon Ekibi çalışmalara başladı. Aslında Çınar Koleji için inovasyon yeni birşey değil. Temeli 2000’e dayanan kalite çalışmalarının okulumuzun vizyon ve misyonuna önemli katkıları oldu. Yenilenen formatıyla Mart ayında çalışmalara başlayan İnovasyon Kurulu, Genel Müdürümüz Kadir Ünal’ın başkanlığında Büyükcekmece Kampüs Müd. Ertugrul Toy, Kurumsal İletişim Müd. Çağatay Özüer, Lise Müd. Yrd. Abdullah Aksu, İlköğretim Rehberlik Zümre Bşk. M.Bahaddin Koç ve sekretaryasında Yabancı Diller Koor. Selahattin Çolak’ın olduğu bir ekip çalışması. Her toplantısında birbirinden farklı fikir ve düşüncelerin havada uçuştuğu, zihinlere ket vurmadan önerilerin masaya yatırıldığı, hayata ve olaylara biraz aykırı bakmanın normal olduğu İnovasyon Ekibi gündeminin yoğunluğuna göre haftada birkaç kez bir araya geliyor. İlk gündemlerinden biri Büyükçekmece Kampüsumüzde bu dönem hayata geçen Yaşam Becerileri Merkezi olan kurul gerek benchmarking çalışması gerekse egitimde iyi örnekleri yerinde görmek için yurt içi ve yurt dışı kurum ziyaretleri yapıyor. Ne diyelim, zihinlere kuvvet... Haziran 2012 11 Genç Çınar | Başarılar Öğrencilerimizden Dereceler 2011-2012 eğitim öğretim yılında öğrencilerimizin elde ettiği akademik ve kültürel başarılar. AKADEMİK VE KÜLTÜREL BAŞARILARIMIZ 8. Ulusal E-Dream Bilgisayar Proje Olimpiyatı’nda Türkiye 3.sü Ahmed Bilal Güvenç İstiklal Marşı’mızı Güzel Okuma Yarışması İstanbul Bölge 1.si Mehmet Emin Akkaya ‘Çanakkale Savaşları’ konulu resim yarışmasında ilçe 1.si Sevde İmre ‘Çocuk Hakları’ konulu resim yarışmasında ilçe 1.si Sülbiye Dilanur Sağır ‘Geleceğin Mimarı Öğretmenlerimiz’ resim yarışmasında ilçe 1.si Ayşe Ece Ayan Münazara Yarışması İlçe 1.liği Ebru Kübra Taşpolat Esra Rabia Taşpolat Hazal Levent ‘Otomobil ve Yaşam’ konulu kompozisyon yarışmasında ilçe 2.si Muhammet Hüten ‘Verem Savaş’ konulu şiir yarışmasında ilçe 2.si Büşra Yersel ‘Cumhuriyetimizin 88.Yılı’ konulu şiir yarışmasında ilçe 2.si Feyza Hilal Selvi ‘Cumhuriyetimizin 88.Yılı’ resim yarışmasında ilçe 3.sü Enes Özkan 2011-2012 eğitim öğretim yılında öğrencilerimizin elde ettiği sportif başarılar. SPORTİF BAŞARILARIMIZ Uluslar Arası Karate Şampiyonası Dünya 1.si Berk Erol Uluslar Arası Karate Şampiyonası Avrupa 1.si Berk Erol Taekwondo Şampiyonası Türkiye 1.si Ebru Yümlü Judo Şampiyonası Türkiye 2.si Zülal Uzunkaya 12 Haziran 2012 Güreş Şampiyonası Türkiye 3.sü Enes Bilal Yeşilçiçek Güreş Şampiyonası Türkiye 3.sü Hasan Basri Yıldırım “Greko Romen Güreş Turnuvası”nda Türkiye 3.sü Abdullah Fatih Demir Atletizm Turnuvası İstanbul 3.sü Talha Sezer Çakır Erkekler 100 m Atletizm İlçe 1.si Abdülkerim Taha Sarıkaya Kızlar 100 m Atletizm ilçe 1.si Cennethan Şahin 80 m Atletizm İlçe 1.si Talha Sezer Çakır 60 m Atletizm İlçe 1.si Talia Şevval Kaya Genç Çınar | Başarılar Öğrencilerimizden Dereceler 60 m Atletizm İlçe 1.si Betül Akmehmet Güreş Şampiyonası İlçe 1.si Abdülbaki Beşir Güreş Şampiyonası İlçe 1.si Mehmet Bayraktar Güreş Şampiyonası İlçe 1.si Mücahit Ünal Yüzme Şampiyonası İlçe 1.si Mert Dizer 100 m. Koşusunda İlçe 1.liği Sezer Çakır Cennethan Şahin Taha Sarıkaya Gülle Atlamada İlçe 1.liği Ayşenur Çiftçi İbrahim Yılmaz 4x100 m. Bayrak Yarışında Yıldız Erkeklerde İlçe 1.liği Taha Sarıkaya Kağan Kotil Berkan Başar Fahrettin Emre Erdem 4x100 m. Bayrak Yarışında Küçük Erkeklerde İlçe 1.liği Taha Aşçı Sezer Çakır Berkan Özden Yusuf Emre Çelik Küçük Kızlar Masa Tenisi Turnuvasında İlçe 1.liği Serra Baycar Betül Dulkadir Talia Şevval Kaya İlçe Voleybol Turnuvasında İlçe 1.liği Öğretmenler Voleybol Takımı Badminton Turnuvasında İlçe 1.liği Merve Sel Şerife Katman Sedanur Yayman Ahsen Nur Bostancı Genç Kızlar Masa Tenisi İlçe 1.liği Şule Bülbül Yeliz Özpolat Büşra Bilici Genç Erkekler Masa Tenisi İlçe 1.liği Ahmet Süheyl Aşçı Mustafa Fahri Beyazıt Bilal Eymen Kızılca Gülle Atma Erkek İlçe 1.liği Kadir Bayraktar Gülle Atma Kız İlçe 1.liği Sedanur Yayman Uzun Atlama Erkek İlçe 1.liği Mehmet Emin Akkaya Uzun Atlama Kız İlçe 1.liği Zülal Uzunkaya Üç Adım Uzun Atlama İlçe 1.liği Fatih Erol 4 x 100 Bayrak Koşusu Kızlar İlçe 1.liği Zülal Uzunkaya Sedanur Yayman Ahsen Nur Bostancı Hazal Levent 4 x 100 Bayrak Koşusu Erkekler İlçe 1.liği Erdem Dal Orhan Koç Furkan Kesgin Emre Ayar Gülle Atlamada İlçe 2.liği Denizcan Özcan Meryem Yılmaz Küçük Erkekler Masa Tenisi Turnuvasında İlçe 2.liği Taha Aşçı Emre Taşçıoğlu Ö.Faruk Dede Ömer Semetay Yıldız Erkekler İlçe 2.liği Ege Kütük Cemal Semetay Abdullah Tekin Yusuf Nadaroğlu 100 m Atletizm İlçe 3.sü Dilanur Ağır 60 m Atletizm İlçe 3.sü M. Ebrar Köse Haziran 2012 13 Genç Çınar | Yarışmalar Biz de Biliriz Okulumuz Sosyal Bilimler Zümresi tarafından 10. sınıf öğrencilerine yönelik hazırlanan Sosyal Bilimler Yarışması’nda öğrencilerimiz hem öğrendiler hem de eğlendiler. Tarih, Coğrafya, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve Genel Kültür dallarında toplam 30 soruluk yarışmada 10. Sınıflar tüm hünerlerini sergilediler. Kıyasıya rekabet içinde geçen yarışmayı AL 10 C sınıfı öğrencileri kazandı. Ama yarışmaya katılan diğer sınıflar da en az birinci kadar başarılıydılar. Yarışma arasında sunulan Hasan Kaçan’ın “Öğrencinin Duası, Kıbrıs nerede? ve Çizgilerle Felsefe” adlı video ve slâyt gösterimleri de öğrencileri hem güldürdü hem de düşündürdü. Sunuculuğunu okulumuz öğretmenlerinden Hakan Taşpulat Bey’in yaptığı ve yaklaşık iki ders saati süren yarışma öğrencilere zevkli vakitler yaşattı. Miskelet 2012: İskeletler Yarıştı Fen ve Teknoloji Zümresi, 6. sınıflar arasında Misskelet yarışması düzenledi. Öğrencilerimiz okul içindeki duvarları farklı görsellikte, rengarenk iskeletlerle süslediler. Yarışmanın yanı sıra öğrencilerimiz iskeletleri yaparken kemik çeşitlerini, kemiklerin yerlerini de öğrenmiş oldular. Yarışma sonunda Sinem Koç, İlkan Kavri ve Asude Çetinkaya’nın yaptığı iskeletler dereceye girerek öğrencilerimiz ödül almaya hak kazandı. Tekerleyerek Yarıştılar Başakşehir ve Büyükçekmece Kampüsü 3. sınıf öğrencileri arasında yapılan ‘Tekerleme Yarışması’nda’ öğrenciler drama yöntemini ve farklı materyalleri kullanarak tekerleme söylediler. Programa katılan İlköğretim Müdür Yardımcımız Murat Kördemir tekerlemelerin güzel Türkçemizi kullanmada 14 Haziran 2012 etkin bir yeri olduğunu öğrencilere hatırlatarak yarışmaya katılan öğrencileri tebrik etti. Jüri üyeleri kararlarını verirken öğrenciler tarafından söylenen türküler ve oynanan halaylar yarışmayı şenlendirdi. Yarışma sonunda öğrencilere çeşitli hediyeler verildi. Genç Çınar | Yarışmalar Bitkimi Yetiştiriyorum Büyükçekmece Kampüsümüzde okul öncesi, ilköğretim ve lise jüri üyeleri verdikleri notlarla okul birincilerimizi seçti. Yarışma öğrencilerine yönelik “BİTKİMİ YETİŞTİRİYORUM” konulu bitki sonunda 1. Kademe birincisi 2/A, 2. Kademe birincisi 6/B oldu. yetiştirme yarışması düzenlendi. Öğretmenlerimizden oluşan Ödüllerini okul müdürümüz Ertuğrul Toy verdi. SATRANÇ TURNUVASI Lise Satranç Kulübü her cumartesi çalışmalarına devam ediyor. Kulübe katılan öğrencilerimiz hem satrancın ruhunu kavramaya hem de strateji-taktik-doğru hamle gibi özellikleri oyun üzerinden öğrenmeye çalışıyorlar. Kulüp aynı zamanda öğrencileri müsabakalara da hazırlıyor. Gerek okul içi turnuvalar gerekse FİDE ve TSF’nin organize ettiği büyük çaplı organizasyonlara öğrencilerimiz kendilerini hazırlıyorlar. Bir Kelime Bir İşlem Matematik Zümremizin 9-10-11. sınıf öğrencilerine yönelik düzenlediği “Bir Kelime Bir İşlem” yarışması coşku dolu anlara sahne oldu. Çınar Kongre Merkezi’nde yapılan ve 6 öğrencinin kıyasıya rekabet ettiği yarışmada Dilara Zengince birinci oldu. Yarışmacılara salonda bulunan öğrencilerimizin de tempo tutarak destek verdikleri yarışma sonunda katılımcılara Lise Müdürü Yardımcımız Nuh Güleç Bey tarafından hediyeler takdim edildi. Haziran 2012 15 Genç Çınar | Yarışmalar Münazarada Sınıflar Dolu Dizgin Türkçe Zümresi tarafından 6, 7 ve 8. sınıflar arası münazarada 7. ve 8. sınıfların finalleri Çınar Kongre Merkezi’nde, 6. sınıfların finali ise Etkinlik Salonu’nda gerçekleştirildi. 7. sınıflar arası münazarada 7-G sınıfı ‘Biz zamanı yönetiyoruz.’, 7-E sınıfı ‘Zaman bizi yönetiyor.’ konularıyla finale kaldı. 7-E sınıfı finalde kazanarak 7. sınıfların birincisi oldu. 6. sınıflar arası münazarada finale kalan sınıflar ve münazara konuları: 6-F sınıfı ‘Özel günler duygusal bağı güçlendirmek içindir.’ konusunu tartışırken, 6-E sınıfı ise ‘Özel günler tüketim kültürünü arttırmak içindir.’ başlığını savundu. 6-F sınıfı finaldeki performansıyla 6. sınıfların birincisi oldu. 8. sınıflardaki münazaranın finalinde ise 8-F sınıfı ‘Sosyal ağlar insanları sosyalleştiriyor.’ konusunu savunurken, 8-G sınıfı ‘Sosyal ağlar insanları asosyalleştiriyor.’ konusunu tartıştı. Yarışmanın sonunda, 8-G sınıfı ‘Sosyal ağlar insanları asosyalleştiriyor.’ tezini daha iyi savunarak birinci oldu. Burada Bilgi ve Yetenek Konuşur Fen Lisesi öğrencilerimize yönelik yapılan “Çınar Fen Lisesi Bilgi top taşıma, halat çekme gibi etkinliklerin yer aldığı yarışma ve Yetenek Yarışması” Başakşehir ve Büyükçekmece Kampüs- büyük bir rekabet ortamında çekişmeli ve eğlenceli geçti. lerimizde bulunan Fen Lisesi öğrencilerimizin katılımıyla ve Yarışmanın sonunda gülen taraf Başakşehir Çınar Fen Lisesi büyük bir coşkuyla yapıldı. İki bölümden oluşan yarışmanın 10/A sınıfı öğrencilerimizden Fatma Köroğlu, Emrullah Özak, ilk bölümünde bilgilerini konuşturan öğrencilerimiz ikinci bö- Süheyl Erdem Toksoy, Ömer Durmuş ve Recep Kerem Akbıyık lümde yetenekleriyle boy gösterdiler. Basketbol, futbol, dart, oldu. Yarışmaya katılan bütün öğrencilerimizi tebrik ediyoruz. 16 Haziran 2012 Genç Çınar | Yarışmalar Karikatür Ama Matematikçesi Lise Matematik Zümresi geçen yıl ilkini yaptığı ve öğrencilerimizin büyük ilgisini çeken Karikatür Yarışması’nı geleneksel hale getirmek amacıyla bu yıl ikincisini gerçekleştirdi. Bu yıl da 9-10 ve 11.sınıf öğrencilerimizin yoğun katılımıyla yapılan yarışma kıyasıya bir rekabet ortamında geçti. Öğrencilerin çalışmalarını konu, espri ve çizim kategorilerine göre değerlendiren jüri birbirinden güzel eserleri derecelendirmekte zorlandı. Ama her yarışmada olduğu gibi bu yarışmanın da bir galibi vardı. Bu yıl ki “Matematik Karikatür Yarışması”nın birincisi AL 10/E sınıfından Ahmet Gül oldu. Aydemir Gültekin: İletişimde Beden Dili Çok Önemli Aydemir Gültekin, okul öncesi ve İlköğretim öğrencilerimize yönelik tiyatro ve oyun üzerine Büyükçekmece kampüsünde kısa bir söyleşi yaptı. Anaokulu ve İlköğretim öğrencilerimizin bu alanda merak ettikleri soruları cevaplayan Gültekin kısa bir pandomim gösterisiyle çocukları oldukça neşelendirdi. Çocukların beden dilini kullanarak bir şeyler anlatabilmelerini sağlayabileceklerini anlattı. Hedef Önceden Seçilir 9. sınıf öğrencilerimiz velilerimizle ‘Alan Tanıtımı Programı’nda buluştu. Öğrencilerimizin, 10. sınıfa geçerken ilgi ve istekleri ile üniversitede hedefledikleri bölümleri dikkate alarak ders seçmelerini sağlamak amacıyla düzenlediğimiz programda Rehber Öğretmenimiz Fırat Turan öğrencilerimizi ve velilerimizi bilgilendirdi, doğru kararlar almaları konusunda kendilerine kapılar açtı. Haziran 2012 17 Genç Çınar | Etkinlikler BİR HİLAL UĞRUNA Y RÂB İlköğretim Sosyal Bilgiler, Türkçe ve Bilgisayar Zümrelerinin birlikte hazırlamış oldukları “18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitlerimizi Anma Programı”Çınar Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Sosyal Bilgiler öğretmenimiz Mustafa Pamuk, Çanakkale Savaşı’nda yaşanan anılardan yola çıkarak öğrencilerimize güzel bir tarih ziyafeti sundu. Ardından öğrencilerimizin yüreği ile yazmış oldukları şiirleri seslendirmesi salondakilere duygusal anlar yaşattı. Türkçe öğretmenlerimizden Yasir Avsuncu’nun canlı kanun performansı eşliğinde Sebiha Tokalı öğretmenimiz Çanakkale Zaferi’nde yaşanan bir olayı öğrencilerimize sundu. ‘Çanakkale Şehitlerine’ isimli şiirini oratoryo şeklinde seslendiren 8. sınıf öğrencilerimiz ecdadımızın mahşeri olan Çanakkale Savaşı’nı destanlaştırıp ölümsüzleştirdiler. Program sonunda bilgisayar öğretmenimiz Serdar Avcı, Çanakkale Slayt Yarışması sonuçlarını açıklayarak dereceye giren öğrencilerimize ödüllerini verdi. ASIM’IN NESLİ Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da İstiklal Marşı’nın kabulü ve Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü okulumuzda coşku ve heyecan dolu bir programla kutlandı. Dolu dolu bir içerikle kutlanan bu günün öğrencilerimiz üzerinde de etkisi büyük oldu. Programın başlangıcında İlköğretim 4. sınıf öğrencimiz Ahmet Altunbaş’ın İstiklal Marşı’nın tamamını ezbere okuması salondan büyük alkış aldı. Programda Fen Lisesi 9. sınıf öğrencimiz Dilara Zengince’nin kendi yazdığı ve seslendirdiği “Şehide Mektup” adlı mektubu herkesi etkiledi. Şiirler ve Anzaklı Ömer’in hikâyesinden sonra okulumuzda Çanakkale Zaferi ile ilgili açılan yarışmada bi- rinci olan video ve slaytların gösterimleri yapılarak dereceye girenler Okul Müdürümüz Abdüllatif Türker Bey tarafından ödüllendirildi. İstiklal Şairimiz Mehmet Akif’in hayatının anlatıldığı belgeselden sonra okulumuz müzik öğretmenleri Ceyda Bal ve Ramazan Yakar’ın hazırladığı, öğrencilerimizden oluşan koromuzun seslendirdiği “Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı” adlı müzik dinletisiyle program sona erdi. Edebiyat ve Sosyal Bilimler Zümrelerimizin ortaklaşa hazırladığı bu programda öğrencilerimiz geçmişe dönerek bizi biz yapan ruhu yeniden yaşadılar. Çanakkale Tuvale Yansıdı Büyükçekmece Kampüsümüzde “Çanakkale Deniz Savaşları” konulu resim yarışması düzenlendi. Öğrencilerimizden 4/A sınıfından Halenur Gültekin birinci, Büşra Kanak ikinci ve 2/A sınıfından Azra Ergene üçüncü oldu. Yarışmaya katılan öğrencilerimize hediyeler takdim edildi. 18 Haziran 2012 Genç Çınar | Etkinlikler Küçük Çınarlardan Büyük Performans Anasınıfı öğrencilerimiz 2012 yılsonu programını Çınar Kongre Merkezi’nde velilerimizin yoğun katılımıyla gerçekleştirdi. Müzik öğretmenimizin hazırladığı koro çalışması ile başlayan program, beş yaş grubunun Kovboylar, tüm anasınıfı öğrencilerinin sınıf sınıf sırayla çıktıkları Mevsimlerin Dili, altı yaş sınıflarının ortak çalışması olan semazenler eşliğindeki kurdela şov, jimnastik gösterisi ve mezuniyet töreni ile devam etti. Programda özellikle birlik beraberliği ve her mevsimin özelliğini hem folklorik oyunlarla hem de sinevizyon gösterisiyle sergileyen miniklerimiz Anadolu Ateşi grubuna taş çıkardılar. Seyircilere neşe, mutluluk, hüzün, coşku ve heyecan duygularını iç içe yaşatan ve renkli kostümleriyle göz dolduran gösteride miniklerin performansı izleyenlerin büyük beğenisini topladı. Anasınıfı öğrencileri, geleneksel İngilizce performans şovunun üçüncüsünü gerçekleştirdi. Her sınıfın bir gösteri sergilediği programda öğrenciler bir sene boyunca öğrendiklerinin bir kısmını eğlenerek sergilediler. Programda; 5 yaş sınıfından Kelebekler sınıfı Minigon Colours, 6 yaş sınıflarından Kardelenler The Rainbow Fish, Şirinler sınıfı The Ugly Duckling, son olarak Bal Peteği sınıfı High School Musical gösterilerini sergilediler. Davetlilerin büyük beğeniyle izlediği program perde önlerindeki eğlenceli etkinliklerle de ilgi gördü. Programın sonunda dört sınıf arasında yapılan yarışmada birinciliği belirlemekte zorlanan jüri üyeleri dört sınıfı da birinci ilan ettiler. Miniklerin İngilizce Şov’u Anneler günü dolayısıyla öğrencilerimizin anneleri için söyledikleri özel mesaj görüntüleri, duygusal anlar yaşanmasına neden oldu. Öğrencilerimizin kep ve cübbeleriyle annelerine anneler günü hediyelerini vermesiyle program son buldu. EĞİTİMDE İYİ ÖRNEKLER İstanbul Aydın Üniversitesi Florya Kampüsü’nde düzenlenen programa Çınar Koleji öğretmenlerimiz de katıldı. Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ömer Dinçer, İstanbul Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu gibi isimlerin konuk olarak yer aldığı programda “Eğitimde İyi Örnekler Paylaşımı” konulu güzel bir seminer gerçekleşti. Haziran 2012 19 Genç Çınar | Etkinlikler Vefalı Olmak Bunu Gerektirir İlköğretim 5.sınıf öğrencilerimiz İstiklal Marşı’mızın kabulünün 91. yıldönümü münasebetiyle milli şairimiz M. Akif Ersoy’un kabrini ziyaret etti. Öğrencilerimiz Ersoy’u kabri başında dualarla andı. Ayrıca sınıflarımızda İstiklal Marşı’mız ve Akif anılarak gündem yapıldı. Öğrenciler Göz Taramasından Geçti Büyükçekmece Kampüsü öğrencilerimize yönelik göz taraması gerçekleştirildi. Çınar Koleji ve Dünya Göz işbirliği ile gerçekleşen projede öğrencilerimizin gözleri kontrol edildi. Öğrencilerimizin yanı sıra idarecilerimiz ve personelimiz de taramadan geçti. Tüm öğrencilerimiz bu çalışmadan oldukça memnun kaldı. Çınar Hatıra Ormanı Oluşturduk Büyükçekmece Kampüsü öğrencilerimiz ağaç dikme kampanyası başlatarak “Çınar Hatıra Ormanı” oluşturdular. Tüm öğrencilerimizin ağaç diktiği kampanyada toplam 500 adet fidan dikildi. Dikilen her fidana öğrenciler kendi isimlerini verdiler. Öğrencilerin birlikte fidan dikmelerinin ardından son bulan kampanya unutulmaz anlara sahne oldu. Hollanda’dan Misafirimiz Vardı Çınar Koleji Büyükçekmece Kampüsü, “Stichting Reflex” vakfını temsilen gelen Hollandalı heyeti ağırladı. Okul müdürümüz Ertuğrul Toy, misafir heyete Çınar Koleji ve eğitim sistemi hakkında bilgiler verdi. “Stichting Reflex” adıyla 2002 yılından beri Hollanda’da eğitim alanında çalışmalar planlayıp yürüten bir vakıftır. 06-18 yaş arası çocuk ve gençler için eğitim-kariyer danışmanlığı ve rehberliği; eğitimin yaygınlaştırılması, geliştirilmesi ve uluslararası bir kimlik kazanması; eğitimde fırsat eşitliği; velilerin ve sosyal çevrenin çocukların eğitimine desteği; modern vatandaşlık ve seçim yapma becerisinin geliştirilmesi konularında projeler geliştirmekte ve uygulamaktadır. 20 Haziran 2012 Genç Çınar | Etkinlikler Çağlar Üstü Mesaj Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla Büyükçekmece Kampüsü Konferans Salonu’nda program düzenlendi. Programa, Kurucu Müdür Veysel Kafalı, Okul Müdürü Ertuğrul Toy, Müdür Yardımcıları ve öğrenciler katıldılar. Programda İslam’ın evrensel ve çağlar üstü mesajını ulaştıran Hz. Muhammed’in, kutlu doğumunun, bütün dünya için en değerli armağan olduğu, barış içinde bir arada yaşama, adalet içinde kardeşçe paylaşma özlemlerinin daha da arttığı günümüzde, O’nu ve kutlu çağrısını doğru anlamaya her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğu vurgulandı ve program şiirler, naatlar ve ilahiler eşliğinde devam etti. En Sevgiliyi Andık Çınar Lisesinde gelenek haline gelen“Kutlu Doğum Etkinlikleri” bu sene de büyük bir coşkuyla gerçekleştirildi. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in anıldığı ve anlatıldığı programda yaşanan duygu dolu anlar ancak yaşanarak anlaşılabilecek düzeydeydi. Değerler Eğitimi birimi tarafından organize edilen program Salavat-ı Şerifeler okunarak başladı. Programın sunuculuğunu 11. Sınıf öğrencilerimizden Mücahid Cemaller yaptı. Programın hemen başında mezun öğrencilerimizden Bünyamin Dinç’in Sezai Karakoç’tan okumuş olduğu ‘Sürgün Ülkeden Başkentler başkentine’ şiiri izleyicilerin büyük beğenisini çekti. Peygamber Sevgisinin bir çocuğun gönlünden süzülen cümleler halinde dile getirildiği bir mektubu 11. Sınıf öğrencilerimizden Gülhan Kılıçlar seslendirdi. Mektubun okunması esnasında adeta mukaddes beldede Peygamber Efendimizin ayak izlerini takip ediyormuş gibi manevi bir yolculuğun içerisinde bulduk kendimizi. Öğrencilerimizden Mehmet Emin Akkaya, Mehmet Sefa Haksever, Süheyl Erdem Toksoy ve Umut Koray İmamoğlu’nun okudukları Erdem Beyazıt’a ait olan Uhud savaşını anlattığı ‘Savaş Risalesi’ şiiri dinleyenlerin beğenisini kazanarak büyük alkış aldı. Şiir aralarında gösterilen ve ilgi çeken sinevizyonların da yer aldığı program okulumuz Müzik öğretmenlerinde Ramazan Yakar ve öğrencilerimizden Emre Bay, Mehmet Ramazan Karagöz, Muhammed Erdem ve Mücahid Erol’un seslendirmiş olduğu ilahilerle son buldu. İyi ki Varsın Efendim İlköğretim Değerler Eğitimi zümresi tarafından organize edilen kutlu doğum programı okulumuz Kongre Merkezi’nde icra edildi. Her yıl peygamberimizin bir özelliğinin konu edinildiği programda bu yıl “ümmet-kardeşlik” teması ele alındı. Programın başında Peygamberimiz (sav)’i anmanın en güzel şekillerinden birisi olan salâvat için ayağa kalkan izleyiciler, Efendimiz (sav)’e olan muhabbetlerini gösterdiler. Kuran’ın kardeşlikle ilgili çağrısının Arapça, İngilizce ve Türkçe olarak seslendirildiği bölüm ilgiyle takip edildi. Prog- ramın sürprizi ise İstanbul’da eğitim için bulunan Tayland, Makedonya ve Moritanyalı öğrencilerin konuşma yapmaları oldu. Kardeşliği vurguladıkları konuşmalarının sonunda, kendileri için Çınar koleji öğrencilerinden ensar kardeşler kura ile belirlendi. Programın sonlarına doğru Naat-ı şerif ve müzik dinletisi yapıldı. Programın sonunda da Kutlu Doğum etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen çeşitli dallardaki yarışmalarda dereceye girenlerin ödülleri verildi. Görsel içeriğinin zengin olduğu program zihinlerde ve gönüllerde yer etti. Haziran 2012 21 “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” Çınaraltı’ndan Sultan Şairler Geçti Lise Edebiyat Zümremizin her yıl büyük bir coşkuyla gerçekleştirdiği ve bu yıl altıncısı düzenlenen Çınaraltı Şiir Gecesi öğrenci ve velilerimizin yoğun katılımıyla Çınar Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Programda baharın ilk günlerinin tazeliği öğrencilerin olağanüstü performansıyla sahneye taşındı ve profesyonelleri aratmayan Çınar Lisesi öğrencilerimizin okudukları şiirler ve sergiledikleri özveri izleyenleri büyüledi. Melikşah Ertuğrul Çay ve Zeynep Saime Şahin’in başarılı sunumuyla sahne alan lise öğrencilerimiz hem seslendirdikleri şiirler hem de etkileyici sunumlarıyla salondan büyük alkış aldılar. Bu yıl Osmanlının şair sultanlarına ithaf edilen gece halk oyunları gösterisiyle başladı. Ardından Elif Nur Öztekin Cumali Ünaldı Hasannebioğlu’nun “Münacaat”ını okudu. Öğrencimiz Elif Yaşar, Ahmet Mercan’ın ‘Yetmez’ redifli naatını; M. Emin Akkaya, Osman Yüksel Serdengeçti’nin “Bir Kahraman Bekliyoruz” adlı şiirini; İlkay Coşkun, Sadettin Kaplan’ın ‘Dilekçe’ adlı şiirini; Sema Günden, A.Muhip Dranas’ın ‘Olvido’adlı şiirini okudu. Esra Korkut’un doğu kadınının çektiği eziyetleri dile getiren ‘Namıssız Seni’ adlı şiirini okumasıyla devam eden gecenin renkli şiirlerinden biri de M. Emin Can’ın dramatize ederek okuduğu ‘Kevkiden Bir Aşk Hikayesi’ adlı şiirdi. Programın ilerleyen bölümlerinde Sezai Karakoç’a ait ‘Masal’ adlı şiir sekiz kişilik bir öğrenci grubu tarafından seslendirildi. Lise müzik grubu öğretmen ve öğrencilerimiz Burak Ün’ün seslendirdiği “Doğru Olsam Ok Gibi” adlı parçayla bu güzel geceye renk kattılar. Ardından Ruken Boyacı ve Muhammed Erdem Kanuni’ye ait ‘Halk İçinde’ adlı parçayı seslendirdi. Sultan Şairlere ithaf edilen gecede Emre Ayar, Fatih Sultan Mehmet’ten; Safa Haksever ve Salih Günay Kanuni ve oğlu Şehzade Beyazıt’tan; Rabia Özen ise I.Ahmet’ten şiirler seslendirdiler. Gecenin sonlarına doğru şair Mevlana İdris’in “Tarih Bitti” adlı şiiriyle Tuba Yeşilbağ ve Enes Bilal Yeşilçiçek sahne aldı. İbrahim Sadri’nin “Kuş Hatıraları” adlı şiirini ise Zübeyr Atilla ve Ömer Faruk Sefer birlikte okudular. Program yine gecenin anlamına uygun bir şekilde Mehmet Ali Gündüz’ün seslendirdiği ‘Acılara Tutunmak’ adlı parçayla sona erdi. Genç Düşünce Platformu ”Akıl ve Din” 2009 yılında kurulan Genç Düşünce Platformu (GDP) kendi içinde halka halka büyüyerek adeta fikir ve düşünce üreten bir merkez haline geldi. Okulumuz ve velilerimizin de büyük bir ilgi ve hayranlıkla izlediği Platform yeni dahil olan öğrencilerle birlikte büyüyerek çalışmalarına devam ediyor. Platform kendi içinde yürüttüğü çalışmaları ve gerçekleştirdiği faaliyetleri diğer öğrencilerimizin de istifadesine sunmak amacıyla okulumuzun geneline açtı ve salon programları gerçekleştirdi. İlk olarak Genç Düşünce Platformu 3. kademe öğrencileri Elif Nur Öztekin, Elif Nur Taşdemir, Rumeysa Doğan ve Rumeysa Dur Çınar Kongre merkezi’nde lise öğrencilerimize “Akıl ve Din” konulu bir sunum yaptılar. Büyük bir beğeniyle izlenen sunumda “Akıl nedir, aklın sınırı nereye kadardır, İslam akılcı bir din midir, akıl ile vahiy çatışır mı, hakikati kavramada aklın rolü nedir?” gibi sorular üzerinde duruldu. Diğer öğrencilerimizin büyük bir merak içinde izledikleri seminerde“İslam aklı önemser, aklı olmayana sorumluluk yüklemez, akla uygundur fakat aklı aşar, sadece akılla kavranamaz yani akılcı bir din değildir.” tezi savunan öğrencilerimiz oldukça başarılı bir sunum gerçekleştirdiler. Popüler Kültürün Gölgesinde Hayatın Anlamı Platformun ikinci salon programı“Popüler Kültürün Gölgesinde Hayatın Anlamı” gibi çok tartışılan ve güncel bir konu oldu. GDP 3. Kademe öğrencilerinden Zeynep Saime Şahin, Tuba Sarıkaya, Elifnur Öztekin ve Rümeysa Doğan isimli öğrencilerimizin yaptığı sunum özellikle “gündemi ve derdi olan” öğrenciler tarafından hayranlık ve takdirle karşılandı. “Hiç de insani olmayan madde merkezli ve çıkar ahlakı üzerine kurulmuş bir dünyada, değer zedelenmesi ve hassasiyet incinmesi yaşamadan insan kalabilmek mümkün mü? Biyolojik olarak canlı olmak yaşıyor olmak mıdır? Yaşadığımız hayat bir tercih midir yoksa maruz kaldığımız bir şey midir? Bunca koşuşturmanın dışında Tolstoy’u intiharın eşiğine taşıyan anlam arayışı düşünce dünyamızın kapısını niçin tıklatmaz?” gibi sorulara cevap niteliği taşıyan seminer üslup ve içerik yönüyle de göz ve gönül doyurucuydu. Her iki seminerde de platform öğrencileri binlerce çiçekten beslenip bal gibi bir nimeti insanların hediye eden arı misali derinlik ve birikim isteyen ciddi meseleleri onlarca farklı kaynaktan beslenerek diğer öğrencilerimizin istifadesine sundular. Haziran 2012 23 Genç Çınar | Etkinlikler Minik Yüreklerin Coşkusu Büyükçekmece Kampüsümüz’de düzenlenen ‘1. Kademe Yıl Sonu Programı’ büyük coşku ve heyecanla gerçekleştirildi. Öğrencilerimiz birbirinden güzel etkinliklerle; koro, yöresel folklor oyunları, İngilizce drama, İngilizce şarkı, semazen gösterisi, mehter gösterisi, kına gecesi gösterileri ile velilerimize hoşça vakit geçirmelerini sağladılar. Buz Gibi Bir Spor En estetik sporlardan biri olan buz patenini sadece izlemek değil, bu sporla uğraşmak da çok keyifli. Üstelik bu zarif sporun vücut dengesini geliştirmek gibi bir faydası da var. Yaşınız kaç olursa olsun buz patenini deneyebilir ve mükemmel bir hobi edinebilirsiniz. Artistik Patinaj, artistik buz pateni veya figür pateni... Bunlar buz üstünde adeta harika bir dans şovunu anlatan o zarif sporu tanımlamak için kullanılan kelimeler. Buz patenini diğer sporlardan ayıran özelliği de zaten müzik ve sporu birleştirmesi. Son derece estetik bir görünümü olan buz pateni en çok ilgi çeken sporlardan biri... Profesyonel açıdan pek çok zorluk taşıyan bu spor, bir hobi olarak her yaştan hemen hemen herkes için uygun. Öğrencilerimizin hafta sonunu daha iyi değerlendirmek ve yeteneklerini ortaya çıkabilmeleri için cumartesi günleri yaptığımız buz pateni kursları öğrencilerimizden yoğun ilgi görmektedir. Kursta ilk olarak buzda nasıl yürüneceğini, nasıl düşüleceğini, nasıl kalkılacağını ve kayılacağını öğreniyoruz. Daha sonra temel kayış pozisyonu, sıçrama ve oturma gibi diğer temel hareketlerle ilgili eğitim veriliyor. Kursa devam eden öğrencilerle ise daha ileri düzey bir eğitime geçiliyor. Doğal Hayatla İç İçe Büyükçekmece Kampüsü öğrencileri organik üretim yapmak için çiftlik kurdu. Öğrencilerin doğayla sağlıklı iletişim kurabilmeleri amacıyla kurulan çiftlikte öğrenciler çeşitli hayvanlar besliyor. Çınar çiftliğini kuran Müdür Yardımcımız İlyas Bilen modern zamanların insanı yalnızlaştırdığını doğa-insan arasındaki dengenin 24 Haziran 2012 bozulduğunu hayatın siterilize edildiğini dile getirerek“Şehir hayatında dört duvar arasına sıkıştırılmış yavrularımıza kendilerinin de doğanın bir parçası olduğunu bir nebze olsun hatırlatmak istedik. Bu nedenle, öğrencilerimiz sabah geldiklerinde taze ve organik yumurtalarını kendileri alıyorlar.”şeklinde açıklama yaptı. Genç Çınar | Etkinlikler Gecesine Hakim Olamayan, Gündüzüne Sahip Olamaz İlköğretim Rehberlik Hizmetleri velilerimize yönelik ‘zaman’ konulu seminer gerçekleştirdi. İlköğretim rehber öğretmenlerimizden Psikolojik Danışman Dilek Caymaz ve Rehberlik Hizmetleri Bölüm Başkanı M. Bahaddin Koç’un sunum yaptıkları seminerin ilk bölümünde zamanın geleneğimizdeki ve dinimizdeki yeri ele alındı. Yüce yaratıcının kullarına verdiği mesaj üzerinden “zaman=ömür” çıkarımının altı çizildi ve zaman yönetiminin sosyal hayata katkıları ele alınırken özellikle Kuran’ı Kerim’de geçen ve her birinde üzerine yemin edilen ‘sabah, seher, kuşluk, şafak, ikindi, akşam, gündüz ve gece’ zaman dilimlerinin ele alındığı bölümler konuklardan büyük ilgi gördü. tanımlanması yapıldı. Zaman yönetimi eğitiminin en sağlıklı biçimde aile ortamında verildiği belirtilirken, bireysel ve toplumsal sorunların çözümlerinin aileden başlaması gerektiğinin altı çizildi. Aile ile verimli ve kaliteli zaman geçirme konusunda önerilerde bulunan rehber öğretmenlerimiz, toplumların gelişmişlik düzeyleri ile zaman kullanımları arasında ilgi çeken bir bağ olduğunu ifade ettiler. Gece ve gündüz dengesini iyi kurmanın zaman yönetiminde kritik rol oynadığı gerçeğinin vurgulandığı seminerde, “Uyku Zamanı / Zaman Uykusu” ara başlığı ile uykunun günlük hayattaki konumu tartışıldı. “Gecesine hakim olamayan, gündüzüne sahip olamaz.” vecizesinin damga vurduğu bölümden sonra toplumun en temel yapı taşı olan ailenin zaman üzerinden Vakti kaliteli ve verimli kullanmanın önünde engeller olduğunu belirten rehber öğretmenlerimiz, modern insanın vazgeçilmezi haline gelen ‘televizyon’, onsuz olmaz denilen ‘cep telefonu’ ve artık neredeyse elimiz ayağımız kadar ihtiyaç duyduğumuz ‘internet’ in kazanımları ve tehditlerini velilerimizle paylaştılar. Seminerin sonunda rehberlik hizmetlerimizin hazırladığı ve kısa önerilerin yer aldığı broşürler, (İstanbul’da gezilebilecek yerler, ailece izleyebilecekleri filmler, okuyabilecekler kitaplar, özellikle her yaştan çocuklarıyla oynayabilecekleri oyunlar) velilerimize dağıtıldı. Zaman Hayatın En Önemli Unsuru: İlköğretim Değerler Eğitimi Birimi 6. sınıf öğrencilerimizle birlikte Çınar Kongre Merkezi’nde “Zaman” adlı bir program düzenledi. Ülkemizde ve yurt dışında seminerleri ilgiyle izlenen, kendi sözleriyle “Zaman Gönüllüsü” olan, TV ve radyolarda programlarla tanınan araştırmacı-yazar Ahmet Bulut ilköğretim öğrencilerimizle bir araya geldi. Sonrasında Çınar Kongre Merkezi’nde Düşünce Kulübü, 7. ve 8. sınıf öğrencilerimiz ile buluşan Bulut “Zaman” ile ilgili bir söyleşi gerçekleştirdi. Program sonunda öğrencilerimiz Ahmet Bulut’a çiçek takdim edip kitaplarını imzalattılar. Haziran 2012 25 ün ü G Ka ri ye r İstanbul’da bulunan özel ve devlet üniversiteleri okulumuzun ev sahipliğinde düzenlenen “Kariyer Günü” etkinliğinde bir araya geldi. Gün boyu süren etkinlikte üniversitelerden katılan akademisyenler öğrencilerimize bölümlerle ilgili bilgiler verdiler. 25 kadar özel üniversitenin katıldığı“Kariyer Günü” etkinliği Çınar Kongre Merkezi’mizde düzenlenen açılış programıyla başladı. Programın amacı ve gün boyu sürecek etkinliklerle ilgili bilgiler veren Lise Rehberlik Zümre Başkanımız Recep Dağdemir, mesleklerle ilgili öğrencilerin kafalarındaki soru işaretlerini giderecekleri bir program olduğunu söyledi. Doğru bilgilendirmenin sağlıklı tercih için önemli olduğunu söyleyen Dağdemir “Bu yapılan çalışmayla öğrencilerimiz yarınlar için daha doğru adımlar atacaklar.” dedi. Programda bir konuşma yapan Lise Müdürümüz Abdüllatif Türker, bilinçli bir gelecek için doğru meslek seçimin önemli bir aşama olduğunu belirterek, öğrencilerin neyi seçeceklerine ancak o alanı ve bölümü iyi tanıdıktan sonra karar verebileceklerini ifade etti. İlerde yapmak istedikleri meslek ve gelmek istedikleri noktayla ilgili öğrencilerin kendilerinin tercih ve seçim yapmaları gerektiğini söyleyen Türker, “Aileler bu noktada öğrencilere baskı yapmamalı.” dedi. Ailelerin yönlendirmede bulunabileceğini söyleyen Türker, “Bu sadece tavsiye niteliğinde olmalı, onun ötesine geçerse çocuklar kendi istedikleri değil ailelerin istedikleri meslek ya da alanları tercih etmek zorunda kalıyorlar, bu da işini yapan ama mutlu olmayan bireyler meydana getiriyor.” dedi. Salon programından sonra lise koridorlarında üniversiteler için hazırlanan tanıtım stantlarına geçildi. Öğrencilerimiz istedikleri üniversitelerin stantlarından merak ettikleri bölüm ve alanlarla ilgili gün boyu bilgi aldılar. Lise Rehberlik Zümremizin ve diğer öğretmenlerimizin görev aldığı organizasyonda gelen misa- 26 Haziran 2012 firlerin karşılanmasından ağırlanmasına ve sunum yapacakları sınıflara eşlik edilmesine kadar birçok detay düşünülmüştü. Bilgi Üniv., Bahçeşehir Üniv., Kültür Üniv., Fatih Üniv., Arel Üniv., Kadir Has Üniv., Aydın Üniv., Maltepe Üniv., gibi özel üniversiteler arasında önemli çalışmalara imza atmış üniversiteler olduğu gibi, Bezm-i Alem Üniv., Şehir Üniv., F.S.M. Üniv., Süleyman Şah Üniv., Medipol Üniv. gibi yakın tarihte kurulan ama önemli yatırımlarla adını duyuran üniversiteler de yer aldı. Koridorlarda tanıtım stantları yoğun ilgi görürken aynı zamanda sınıflarda da bölümlerle ilgili eğitimler devam etti. İstanbul’un en prestijli üniversitelerinden katılan alanında söz sahibi akademisyenler kendileri için ayrılan sınıflarda bölümlerle ilgili bilgiler verdiler. Elektrik-Elektronik Müh, Bilişim Sis, Tıp, Peyzaj, Mimarlık, Felsefe, Gıda Müh, İnşaat Müh, Hukuk, İslami İlimler, Eczacılık, Psikoloji vb. bölümler akşama kadar tanıtımı ve sunumu yapılan 50 bölümden bazıları. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Genel Müdürümüz Kadir Ünal, Kariyer Günü etkinliğinin öğrencilerin bölüm tercihlerinde onlara yol gösterecek önemli bir çalışma olduğunu vurgulayarak “Program boyunca ülkemizin en seçkin üniversitelerinin birbirinden değerli akademisyenleri öğrencilerimize ciddi katkılar sağlayacak bilgiler paylaştılar.” dedi. İstanbul’da bulunan 25 kadar özel üniversitenin bir organizasyonda bir araya gelmesinin önemli bir çalışma olduğunu söyleyen Ünal, “50’ye yakın prestijli meslek, işin ehli, alanında söz sahibi kişilerden dinlenmiş oldu, katılımcılara teşekkür ediyorum” dedi. Kariyer Günü etkinliğinin gelecek yıllarda da katılımcı üniversite sayısının da artırılarak devam edeceğini söyleyen Kadir Ünal “programı organize eden Lise Rehberlik Zümremize ve diğer öğretmenlerimize emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum” dedi. Genç Çınar | Etkinlikler Yetimlere Dünyanızda Yer Açın Okulumuz ve İnsani Yardım Vakfı (İHH)‘nın birlikte hazırladığı Kalbini yumuşatmak isteyen yetim başı okşasın.” tavsiyesinde ‘Yetim Gecesi’ programı velilerimizin ve Başakşehirlilerin katı- bulundu. Ömer Karaoğlu’nun ezgileriyle gönüllerin coştuğu lımıyla Çınar Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. programda güzel bir sürpriz yapılarak Çınar Koleji öğrencile- Yetimlere destek amacıyla düzenlenen programda konuşma rinin Tanzanya’da Mavi Marmara şehidi Furkan Doğan adına yapan İHH Başkanı Bülent Yıldırım yetim barındırmanın öne- bir çocuk parkı yaptırmak için bir proje başlattığı konuklara mini vurgulayarak, “Yetimi Allah (cc) gözetir, biz bir yetime duyuruldu. Program sonunda yetimler için düzenlenen ker- bakabiliyorsak bu büyük bir lütuftur. Allah(cc) bize lütfetmiştir. meste Düşünce Kulübü öğrencilerimiz de görev aldılar. Geleceğimizi Şefkatli Eller İmar Edecek “Büyük insan; cemiyetin ızdırabını kalbinde duyandır” demiş Murat Hüdavendigar. Büyüklüğün kriterlerinin değiştiği günümüzde modern yaşam tarzı bütün enstrümanlarıyla insanı bireyselliğe yönlendiriyor. Aylardır aynı binada yaşadığı halde yan dairede yaşayan komşusunu tanımayan insanların oluşturduğu bir toplumda, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” diyen eşsiz ölçü, sadece nostaljik bir argüman olarak hatırlanmamalı... edilen arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiğini de yaşayarak öğrenmiş oluyorlar. İnanıyoruz ki geleceğin Türkiye’si bu yaşlarda çevresinde yaşanan dramlara duyarsız kalmayan ve çözüm üretmek için gayret eden bu neslin ellerinde şekillenecek ve istikbalimiz bugünden daha iyi olacak. Lise Değerler Eğitimi Birimimizin “Aynı toplumu paylaştığımız muhtaçların dertlerini de paylaşıyoruz” sloganıyla geçen yıl başlattığı “Kardeş Aile Organizasyonu” bu yıl da büyük bir heyecanla devam ediyor. Şu ana kadar toplamda 50 kardeş aile her sınıftan belirlenen temsilci öğrencilerimiz ve başlarındaki öğretmenleri tarafından ziyaret edilerek öğrencilerimizin kendi harçlıklarından biriktirdikleri nakdi yardımlar bu ailelerle ulaştırıldı. Bu ziyaretler öğrencilerimizin içinde yaşadıkları toplumun yoksul kesimiyle tanışmalarını ve onların yüz yüze oldukları zorlukları yerinde görmelerini sağlıyor. Böylece bu organizasyon, öğrencilerimizin sahip oldukları nimetlerin farkına varmalarını ve bu nimetleri başkalarıyla paylaşmanın insana verdiği iç huzurunu yaşamalarına vesile oluyor. Yine öğrencilerimiz bu ziyaretler öncesinde ve ziyaretler esnasında yapılan eğitimle, yardım edenle yardım Haziran 2012 27 Genç Çınar | Etkinlikler SINAV SONRASI 2012 YGS Türkiye genelinde diğer yıllara göre özellikle Türkçe branşında çok eleştirildi. Sürenin yetmemesi ve soruların zorluğu öğrencilerin ikinci sınav öncesinde moral ve motivasyonunu olumsuz etkiledi. Bu tespitler üzerine rehberlik servisi ve sorumlu müdür yardımcımız Abdullah Aksu Bey Kongre Merkezi’nde bir program hazırladı. Programda, geçen sene mezun olup üniversiteye yerleşen öğrencilerimizin YGS ve LYS puanlarından örneklerle aslında durumun şikayet edildiği kadar kötü olmadığı, olumsuzluk olacaksa herkesin bundan aynı oranda etkileneceği vurgulandı. YGS KAMPI DOLU DOLUYDU 12. sınıf öğrencilerimiz YGS öncesi 5. Etap Safa Vakfı binasında 10 günlük bir kamp gerçekleştirdiler. 40 kişilik kamp grubunda kız ve erkek öğrenciler ayrı ayrı yer aldı. Okul çıkışlarında hız denemelerinin ardından yurda geçen öğrenciler hem yoğun bir çalışma süreci geçirdiler hem de akşamları en az iki branştan öğretmenlerinin kamp ziyaretiyle yapamadıkları soruları, öğretmenleriyle çözme imkanını buldular. Öğrenciler kamp programıyla yurt hayatının farklılığını da daha üniversiteyi kazanmadan önce yaşamış oldular. Son Taktikler 12. sınıf öğrencilerimiz YGS öncesinde birlikte kahvaltı yaparak sınav öncesi son taktiklerle ilgili bilgi aldılar. 12.sınıflardan sorumlu müdür yardımcımız Abdullah Aksu Bey ilk sınavın bir strateji sınavı olduğunu, bun- 28 Haziran 2012 dan dolayı önemli olanın avantaj elde etmek olduğunu vurguladı. Aksu, öğrencilerden yaşamlarına rutin bir şekilde devam etmelerini isteyerek, sınavın günlük hayatın bir parçası gibi algılanması gerektiğini belirtti. Genç Çınar | Etkinlikler Yaşasın Okuyoruz Birinci sınıf öğrencileri Okuma Bayramı’nı birbirinden renkli gösterilerle kutladılar. 98 öğrencinin katıldığı okuma bayramına yoğun ilgi gösteren veliler oldukça heyecanlıydı. Birbirinden güzel müzik parçalarıyla koro, hayata ve çevre temizliğine dair skeçler, müzikli oyunlar misafirlere unutulmaz dakikalar yaşattı. Öğretmenlerin büyük emekleri sonucu hazırlanan program, folklor ve jimnastik gösterileriyle de büyük beğeni topladı. Yoğun ilgi ve yüksek katılımın olduğu bu güzel günün finali de muhteşemdi. İlköğretim Müdürümüz Mehmet Karagöz’ün teşekkür konuşması ve öğretmenlere çiçek takdimiyle program sona erdi. Sular Vadisi’nde Yetenekler Aktı Sular Vadisi’nde yapılan Atletizm çalışmalarında öğrencilere gülle, uzun atlama ve kısa mesafe koşu yarışmaları yapıldı. 9. 10. ve 11. sınıf öğrencilerimizin boy, kilo, boyun, bel ölçüleri alınarak obezite taraması yapıldı. Yapılan bu ölçümlerin sonucunda obezite olan öğrenciler belirlenip günlük adım sayar cihazı takılarak haftalık takipleri yapıldı. -Erkekler Basketbol Turnuvası’nda GL 11 A sınıfı birinci oldu. -Erkekler Futbol Turnuvası GL 11 A sınıfı birinci oldu. -Kızlar Masa Tenisi Turnuvası’nda Büşra Nur Bilisi 1., Yeliz Özpolat 2. ve Sema Nur Hançer 3. oldu. Erdem Tohumları Yeşeriyor Büyükçekmece Anasınıfı öğrencilerimizin düzenlediği yılsonu şölenine veliler yoğun katılım gösterdiler. Koro şarkıları ile başlayan programda 5 yaş öğrencileri “Erdem Tohumları Yeşerdi” oyunu ile sahne aldı. 6 yaş öğrencileri askerler rondu ve güvercin dansı ile programı taçlandırdılar. 5 yaş öğrencilerimizin sergiledikleri yöresel oyun ve kına gecesi gösterisi veliler tarafından büyük ilgi gördü. İngilizce etkinliklerle devam eden programımız “Kırmızı Başlıklı Kız “ draması ile son buldu. Haziran 2012 29 Genç Çınar | Etkinlikler Bahar Tadında Şenlik Büyükçekmece Kampüsü Uygulamalı Dersler Zümresi tarafından düzenlen ‘Bahar Şenliği’ renkli ve cıvıl cıvıl görüntülere sahne oldu. Katılımın yoğun olduğu şenlikte öğrenciler bir yılın yorgunluğunu üzerlerinden attılar. Aylardır süren heyecanlı, sevgi dolu ve zorlu bir eğitim serüveninin böyle bir eğlenceyle tamamlanması herkesi mutlu etti. Wattabe Experience Center’da yapılan şenlik öğrencilerimizin doğayla iç içe olmasını sağladı. Kurulan şişme oyun parkları, canlı langırt, rodeo, oyun parkuru, zıp zıp, penaltı atışı, sumo güreşi, öğrencilerin yoğun ilgisini çekti. Ayrıca balık tutma, ATV araçları ve bisikletlerle gezinti şenliğimize ayrı bir heyecan kattı. Öğrencilerimizin oyuna ve eğlenceye doyduğu şenlikte güzel bir yemek sonrası, dondurma, macun, pamuk şeker ve patlamış mısırlarla ağızlarımızı tatlandırdık. Öğrencilerimizin müzik öğretmenleriyle yapmış oldukları canlı müzik performansı diğer öğretmen, öğrenci ve okul personelimizi coşturdu. Deniz Altında 20 Dakika! Sermayesi cesaret, sonrası su altı cennet... İşte dalış için gereken bilgi... Şehir yaşamının olumsuz etkileri ve yaşamın monoton, yorucu ve stresli temposu, derslerin yoğunluğu, sınav stresleri insana zaman zaman bir kabus yaşatıyor. Yine de bu kabusu güzel bir düşe, benzersiz bir serüvene dönüştürmek elinizde... Serbest zamanlarınızı ya da hafta sonu tatillerinizde her şeyden uzaklaşıp hayatın yıpratıcı izlerini silmek ve küçük bir mola verebilmek için mavi sular, gizemli bir dünyaya çağırıyor sizi. Sualtının heyecan verici, nefes kesen dünyasını keşfetmek ve maviliklere aşık diğer arkadaşlarınızla birlikte ortak bir duyguyu paylaşmak için, dalmaya var mısınız? Maviliklere doğru daldığınızda, suyun üstündeki her şeyi geride bırakıyorsunuz... Sıkıntılar, üzüntüler, problemler hepsi uçup gidiyor. Yalnızca sizi ve çevrenizi saran sualtı dünyasının rengarenk sakinleriyle baş başa kalıyorsunuz. Hepimiz, bir kerede olsa palet, maske ve şnorkel takımlarına şöyle bir 30 Haziran 2012 göz atıp suyun altını incelemeye çalışmışızdır kimi zaman, tabii nefesimiz yettiğince. Bu yolla, sualtında saklı güzelliklerin ince detaylarını da yakalamış olabiliriz ama, o büyüleyici atmosferi derinlemesine hissedebilmenin yalnızca belgesellerde gördüğümüz inanılmaz canlılarla tanışabilmenin heyecanıyla sualtı serüvenine doğru yola çıkıyoruz... Artık sonsuz mavilikleri keşfetmemiz an meselesi. Hayal etmek bile heyecan verebilirken bu güzelliklerin ve derinliklerin canlı şahidi olmak bizlere inanılmaz duygular tattırıyor… Büyükçekmece Beden Eğitimi Öğretmenimiz Fatma Sarı’nın düzenlediği, tüplü dalış gezisine katılan öğrencilerimiz, 6-18 metreye kadar yapılabilen Discovery dalış eğitimi alıp ve ardından dalışlarını yaptılar. Su altı dünyasını daha yakından tanıyan öğrenciler bu faaliyetle birlikte bilgi dağarcıklarına yeni bilgiler ekleyip, bambaşka ve eğlenceli tecrübeler edinerek hem eğlendiler hem öğrendiler. Genç Çınar | Etkinlikler Sana Selam Getirdim Ulubatlı Hasan’dan Lise Sosyal Bilimler Zümresi 29 Mayıs İstanbul’un fethinin 559. yıl dönümünü münasebetiyle bir Fetih Programı düzenledi. Program İstiklal Marşı ve saygı duruşu ile başladı. Daha sonra öğrencilerimiz tarafından hazırlanan fetihle ilgili videolar izlendi. Programın en ilgi çeken bölümü okulumuz tarih öğretmenlerinden Emine Altunbaş ve felsefe öğretmenimiz Gülten Koç’un birlikte hazırladıkları ‘Fatih ve Fetih’ adlı tiyatro gösterisi oldu. Bunun yanında öğrencilerimizin hazırladığı ‘Fatih’e Mektup’ adlı gösteri de büyük ilgi gördü. Okulumuz tarih öğretmenlerinden Orhan Hanoğlu’nun Fatih’in hayatından kesitler anlattığı bölümde; bu büyük komutan ve devlet adamının ilginç yönleri anlatıldı. Programın sonunda müzik öğretmenimiz Ramazan Yakar yönetimindeki okul korosu canlı mehter gösterimi sundu. Mehtere salondaki bütün öğrencilerimizin de katılımı çok güzel görüntüler oluşturdu. Fethin manevi havası doyasıya yaşandı. Bu güzel şehri bize emanet eden kutlu insanları bir defa daha yâd ederken başka fetih programlarında buluşmak temennisiyle program sona erdi. Sevgi ve Güvenin İspatlandığı Spor Dizginlerini tuttuğunuz canlının size güvenini ve sadakatini sağlamadıkça asla üzerinde duramayacağınız; aradaki güven köprüsünü kurduğunuzda ise tarifsiz bir mutluluk ve huzur duyacağınız binicilik, sanıldığı kadar zor bir spor değil. Biraz eğitim ve pratikle yıllardır at üstündeymişsiniz gibi usta bir binici olabilirsiniz. Binicilikte birinci kural, “ustaya acemi at, acemiye usta at” verilir. Binici adayları ilk önce atın üzerinde dengede durmayı öğrenir. Denge bozulduğunda atın üzerindeki ipi tutmaya çalışır; fakat atın ağzından geçen üzengileri çekerek atın canını acıtmamak en önemli unsurdur. At üstünde durmayı öğrendikten sonra sıra atla gezintiye geliyor. İlk aşamayı“Adeta”adlı atın normal yürüyüşü oluşturuyor. Bu kısmı da geçtikten sonra“Tırıs”denilen hafif süratli, ritmik oturup kalkma hareketleri yapılıyor. Daha sonra da “Dörtnala Gidiş” tekniğiyle biniciliğin ileri safha teknikleri öğreniliyor. İşte biniciliğin en keyifli kısmı da bu: Yemyeşil kırlarda kuş gibi süzülmek. Dizginlerini tuttuğunuz atın patronu değil ortağı olduğunuzu kabul edecek cesaretiniz varsa, onunla bir takım olabileceğinizi bilecek kadar hayvanları seviyorsanız eğer, atlar ürkütücü olmaktan çıkıp sizi rahatlatan ve önünüzde yeni ufuklar açan canlılar oluyor. Binicilik, hobi olarak başlayıp zamanla tutkuya dönüşebilecek bir spor. Bir hevesle başlanıp tez zamanda terk edilen diğer sporlarla karşılaştırıldığında biniciliğin en büyük artısı da bu. Sizi yarıştırmadan yatıştıran, güven duygusunun önemini ispatlayan, yeni yerler ve yeni renkler keşfetmemizi sağlayan spor… Büyükçekmece Kampüsü Binicilik kulübü öğrencilerimiz düzenli ve disiplinli çalışmalar sonucunda yarı profesyonel binici oldular. Binicilik Kulübü sorumlusu öğretmenlerimizden Fatma Sarı kulüp çalışmaları ile ilgili şu açıklamaları yaptı: “Bu eğitimlerin çocuklar üzerinde çok faydalı olduğunu gördük. Binicilik eğitimi ile çocuklar hem bir canlı ile ilişki kuruyor, hem de fiziksel gelişimlerine destek oluyor. Aileler ilk duyduğunda şaşırdılar. Okulda gerçekten at olup olmadığını görmeye geldiler. Çocuklarının binicilik eğitimi almasından son derece memnunlar. Bu eğitim hem bizi, hem çocukları, hem de velileri mutlu etti. Hedefimiz biniciliği Avrupa standartlarında öğreterek geleceğin şampiyon binicilerini yetiştirmek.’ Haziran 2012 31 Genç Çınar | Etkinlikler Dünyanın Renkleri ve Sesleri Lise Yabancı Diller Zümresi tarafından ikincisi düzenlenen, “The Voices and the Colours of the World” adlı -Uluslararası Kültür Günleri- Çınar Kongre Merkezi’nde yapıldı. Farklı kültürlere ve dillere ait gösterilerin ve şarkıların sergilendiği programda, hem öğrencilerimiz hem de katılan velilerimiz güzel vakit geçirdiler. 7 kültürün –Meksika, Romen, İspanya, Yunanistan, Hindistan, Balkan ve Afrika- performanslarının sergilendiği programda, öğrencilerimiz o kültüre özgü müzikler, kostümler ve figürlerle izleyenleri büyülediler. Yarışma formatıyla yapılan programda Hindistan’a ait gösteri, jüri tarafından birinci seçildi. Şarkı kategorisinde yarışan 6 farklı şarkımızdan da, Şeyma Fersan adlı arkadaşımız söylediği “Helin” adlı parçayla birincilik ödülünü aldı. Gösteriden sonra tüm öğrencilerimiz sergiledikleri performans ve üstün gayretlerinden dolayı katılım belgelerini aldılar. Hayaller Gökyüzüne Kanatlandı Lise Matematik Zümresi bahar etkinlikleri çerçevesinde ‘’Uçurtma Şenliği’’ düzenledi. Öğrencilerimiz büyük bir özveriyle bir hafta öncesinden yapmaya başladıkları uçurtmarı gökyüzüne bıraktılar. Uçurtmalarla rengarenk olan gökyüzü yüreklerdeki heyecanın da yansımasıydı. 300’e yakın öğrencimizin katılımı ile gerçekleşen Uçurtma şenliğimizde birinciliği GL 11 D sınıfından Mustafa Güzel, Turab Tarhan; GL 11 A sınıfından Bilal Aydın, Furkan Demir grupları paylaştılar. Sizin Sayenizde Güvendeyiz Büyükçekmece Kampüsü anasınıfı öğrencileri, polis teşkilatının 167. yıl dönümü dolayısıyla Büyükçekmece İlçe Emniyet Müdürlüğü’nü ziyaret ettiler. Anasınıfı öğrencileri görev yapan polis memurlarına merak ettikleri konular 32 Haziran 2012 hakkında sorular sorarak bilgi sahibi oldular. İlçe Emniyet Müdürünü de makamında ziyaret ettikten sonra, öğrencilerimiz kendilerinin hazırlamış olduğu hediyeyi emniyet müdürümüze takdim ettiler. Kapak Dosya TÜKETTİKÇE TÜKENİYORUZ Çölde Açan Sevgi Çiçeği / 34 Tükete Tükete Tükendik / 35 Tüke(üre)ticiler / 36 Hacı Kem Riyal / 37 Dua / 38 Tüketilmeye Mahkum Değerler / 38 Tüketim Kültürünü Sorduk / 40 Dilin Yabancısı / 42 Değişimin Ahlakiliği ya da Değişirken Tükeniyor Muyuz? / 43 Makarna ve Kitap / 44 Testimin Denizden Alacağı / 46 Erman Toroğlu ile Röportaj / 47 Kapak Dosya Sevgi Çiçeği Çölde Açan Ravzanur Küçük 7-G Mutsuzdu profesör. Her şeyi vardı aslında, güzel bir evi ve arabası, güzel bir işi. Ama mutlu olamıyordu. Dışarıdan taş yürekli biri gibi görünürdü. Hayatını işine adamış biriydi o. Sadece işi için evlenmemişti. Kadınların, ayak bağından başka bir şey olmadığını düşünürdü profesör. Ama mutsuzdu. Çalıştığı kurum bir araştırma için profesörün de içinde bulunduğu bir grubu Afrika’ya gönderdi.“Allah’ın unuttuğu yer.”derdi profesör Afrika’ya. Görünce daha bir kesinleşti kararı. Kaldıkları otel şehrin en lüks oteli olmasına rağmen barakadan farksızdı. -Abla! Bak karnemin hepsi beş. Ablasının tek hareketi omuz silkip odasının kapısını kapatmak oldu. Müzik sesi tekrar yükseldi. Hayal kırıklığına uğramıştı küçük çocuk. Kapı çalana kadar geçen saatler ona yıl gibi gelmişti. Kapının ziline koştu çocuk. Kapıyı açtığında annesi somurtmuş bir şekilde bekliyordu. İçeri giren annesinin fularına yapıştı: -Anne! Biliyor musun karnemin hepsi beş. Ertesi güne aç bir şekilde başladı profesör. Otelde önlerine konan şeye yemek demeye bin şahit gerekirdi. Sabahtan beri tek yediği şey yanından hiç eksik etmediği naneli şekerleriydi. Annesinin cevabı ise bağırmak oldu: Akşam otele dönerken o yorgunluğun üstüne bir de arabanın bozulması iyice sinirlendirmişti profesörü. Arabanın sürücüsü buraya en yakın köyün dört yüz metre uzaklıkta olduğunu söyleyince yola koyuldular. Neredeyse ağlayacaktı çocuk. Odasına çıkıp başını yastığa gömdü. Bir iki dakika sonra aklına bir şey gelmişçesine zıpladı: Köye vardıklarında hepsi sıcaktan neredeyse bayılacaktı. Geldikleri köy, köpeği bağlasan durmayacağı bir yerdi. Tahtadan yapılmış barakalarla dolu köy epey kalabalıktı. Gece bir buçuğa kadar bekledi. Kapının açılma sesini duyunca yataktan fırladı. Babası salondaki koltukta tek başına oturuyordu. Çocuk neşeli bir sesle: Arkasından gelen tıkırtılara döndü profesör. Beş altı yaşlarında siyahî bir kız gözlerini ona dikmiş önünde duruyordu. Profesör bir an ne yapacağını bilemedi. Onun bu halini gören rehber: - Sizin buraya yardım getiren insanlardan olduğunuzu sandı. Bir şeyler vermezseniz peşinizi bırakmaz bu velet. Profesör bu sözlerle elini cebine attı. Para verse anlamazdı ki bu kız. Eli, naneli şekerleri buldu. Bir avuç alıp kıza uzattı. Naneli şekerleri alan kız avucuna şaşkın şaşkın bakıyordu. Sonra şekerleri ikiye ayırıp yamalı entarisinin ceplerine tıkıştırdı. Aynı şaşkın gözler bu sefer profesöre döndü. -Dur çekiştirme fularımı. Sen hiç uslanmayacak mısın? Zaten terden öldüm. -Evet! Babam kesin çok beğenecek karnemi. Hatta belki bana yeni bir uzaktan kumandalı araba alır. -Baba! Biz bugün karne aldık. Hem de hepsi beş. Babası karneyi aldı. Çocuğun kalbi küt küt atıyordu. Karneden başını kaldıran babası çocuğa: -Ortalaman neden bu kadar düşük, dedi. Çocuk babasının şaka yaptığını düşündü. Ama ciddiydi. Karneyi aldı odasına gitti. Pencereyi açtı. Ve çocuğun bir daha güldüğünü gören olmadı. Küçük kızın ani sarılmasıyla neredeyse düşecekti profesör. Birden eskilere gitti. Profesör kendine geldiğinde gözündeki yaşları fark etti. Gülümsedi ve çocuğa daha sıkı sarıldı. Yanındakiler onu ilk defa böyle görmenin şaşkınlığı içindeydiler. O günden sonra profesöre bir şeyler olmuştu sanki. Dokuz yaşındaydı. Elinde karnesiyle kapının zilini durmaksızın çalıyordu. Müziğin sesi kısılıp ablasının sinirli sesini duyunca çekti elini zilden. Kapı açılınca bağırdı küçük çocuk: Kim bilebilirdi ki profesörün ülkesine döner dönmez istifa edip Afrika’da yetimhane açacağını ve birkaç ay içinde yetimlerin babası olarak tanınacağını. 34 Haziran 2012 Genç Çınar | Kapak Dosya Tükete Tükete Tükendik Ümmügülsüm Yıldız 7-G Almaya zorlanıyoruz. O renkli ambalajların bizi ne kadar karıştırdıklarının farkına bile varmıyoruz. Sırf çok güzel sunulduğu için ihtiyacımız olmasa da bir sürü şey alıyoruz. Mesela kaç tane ayakkabınız var? Bir, iki ya da beş, belki on. Yeni bir ayakkabı aldığımızda bile daha güzelini gördüğümüzde onu da istemiyor muyuz? Peki, ne kadar sağlamlar? Kaliteliler mi? Bunlara bakıyor muyuz? Bilinçli bir tüketici miyiz? Reklamlar ilgimizi çekiyor. Reklam ajansları insanların hep en zayıf noktalarından yararlanıyorlar. Daha fazla nasıl dikkatimizi çekebileceklerini düşünüyorlar. Sırf reklamına kanıp “Alalım.” dediklerimiz oluyor. İsraf olduğunu biliyor muyuz? Biliyorsak, bile bile neden ısrarla devam ediyoruz. İhtiyacımız yokken neden fazla fazla alıyoruz? Kendimizi tatmin etmekten sıkılmadık mı? Nasıl da ilgimiz çekiyor reklamlar. Basit bir şeyi ne kadar da övebiliyorlar. Küçücük bir şey tüm dünyamız olabiliyor. Örneğin diş macunu reklamlarında bir bayan dişlerini fırçaladığında erkeklerin ilgisini çekiyor. Oysa biliyoruz, gerçekte bir karşılığı yok bunun. Bu da bize küçük reklamlara saklanan, ahlak kurallarıyla pek de örtüşmeyen sinyalleri gizliden gizliye bilinçaltımıza yerleştirebildiklerini gösteriyor. Reklam ajansların en önemli hedefi ise gençler. Marka düşkünlüklerinden faydalanarak onları rekabete sürüklemiyorlar mı? Mesela “Onda var bende niye yok?” sendromu yaşıyoruz topluca. “Nasıl dikkat çekebilirim?”diye kara kara düşünüyoruz. Çok susamış da ağzımızı bir musluğa dayıyormuşuz gibi birilerince prestijli kılınmış isimlerin, markaların peşine düşüyoruz. Sanki marka giyen insan daha üstünmüş gibi. Bu da reklam ajanslarının işine geliyor. Herhangi bir ürünü iki katına satın alıyorsunuz, oysa asıl değerinin çok farklı olduğunu biliyoruz. Bizi farklı kılan da bu fark oluyor galiba. Seçkinlik mi, yoksa... Mağazalar ve onların cafcaflı vitrinleri yetmez, insanların daha kolay tüketmesi lazım. O zaman gelsin internetteki alışveriş siteleri. Asla bize benzemeyen, her biri ideal ölçülerde mankenler sergilesin kıyafetleri, ayakkabıları, çantaları hatta teknoloji ürünlerini, araba parçalarını. Ne alakası varsa? İnternete girin ve hiç alışverişe niyetiniz olmasın. En ağırbaşlı sitelerde bile sayfa kenarlarında reklam görebilirsiniz. Çünkü sistem böyle kurulmuş. O sitenin ayakta kalabilmesi için birilerinin ürün satışına alet olup ondan para alması lazım. Üretim ve pazarlama konusunda olabildiğince edilgen bir sahaya itilirken, tüketimde olabildiğince etken olmamız için tüm parçalar tamamlanmış. İnternet kullanırken insanlar mı interneti tüketiyor, yoksa internet mi insanları, belli değil. Giyim kuşam yeter mi? Yetmez elbet. Yemeniz lazım, sınırsız içmeniz lazım. Yedikçe hacminizi büyütecek yiyeceklerin, hiç yemedikleri her hallerinden belli olan kadınlarca reklam edilmesi de ilginç mesela. Güzel görünmeli çünkü. Bir hamburger hayatınızı ateşleyen, olağanüstü bir güç kaynağıdır. İnadına kırmızı ve tonlarıyla süslenmiş, iştah açmak için her yola başvurulmuştur. Yok yok, öyle yerinizden kalkıp zahmet de buyurmayın. Bir telefon kadar yakınlar size. Hatta yakınlarınız yiyince kampanya gereği size de yollasın. Sağlığınız, hayat kaliteniz de sorun değil. Hem hasta olun ki ilaç da satabilsinler. Kilo alın ki bir yığın spor malzemesini ve tuhaf tuhaf hapları zayıflamanız için pazarlayabilsinler size. Peygamberiniz hiç tam anlamıyla doyarak kalkmazmış sofradan, kimin umurunda? Zaten sizin sofraya oturmanıza da gerek yok ki “fast food” diye bir şey var. Peygamberiniz ve arkadaşlarının gardıropları yokmuş, çoğu zaman ikinci kıyafetleri de olmamış, kime ne? Siz giyinin giyinebildiğiniz kadar. İçi boş dışı cafcaflı insanlar olarak geçin bu dünyadan. İşte bu onların umurunda olan... Tükenmeden önce tüketmekten vazgeçmek lazım. Hem de şimdi. Yoksa insanlığımızın en canlı yerleri tehlike altında. Haziran 2012 35 Genç Çınar | Kapak Dosya Tüke(üre)ticiler M. Yasir Erdem 8-G Günümüz toplumu, popüler kültür ve medya kuşatması sonucunda hızla bir alışveriş çılgınlığına girmiştir. Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki, mana saçma ve gereksiz... Bununla beraber tabii ki mananın zıddı olan madde de tavan yaptı. Peki, gerçekten o paraları vererek biz para mı tüketmiş oluyoruz? Ya da şöyle bakalım: Para bizi tüketmiş olmuyor mu? Öyle bir anlayışımız var ki artık, medyanın da etkisiyle, yok yere her şeyimizi heba edebiliyoruz. Bize Batı’nın sunduğu maddeyi, öz kaynağımız olan manaya kolayca tercih edebiliyoruz. Kültürümüzü, milletimizi, ailemizi, arkadaşlarımızı kısacası her şeyi beğendiği bir ayakkabı, bir çanta, bir deri mont için feda edebilecek insanlar(!) var. Peki, bütün bunları yaparken sorumsuzca para harcayıp sınırsız bir şekilde eğlenirken, acaba biz ne âlemdeyiz. Her gün haberlerde görmeye alıştığımız olayları bir göz önüne getirin. Yüzlerce insanın canından olduğu o vahşetleri –hani hep kanalı değiştirdiğiniz- şöyle bir inceleyin. Sebep de sonuç da hepsinde aynı. Sebep: Daha fazla madde, sonuç: Daha fazla ölüm... İnsanlar 20 lira için adam öldürebilecek bir durumdaysa bu işte bir terslik var demektir. Bu iş yanlış demektir. Artık insan hayatı madde karşısında değersiz demektir. İnsan para harcarken, başkasının hayatını harcarken olduğundan daha fazla düşünüyorsa bu kişiye insan denemez. Bize “Hadi tüketin!” diye dayatan insan, aslında bizi ve hayatımızı bir tarla gibi biçiyor ve kullanıyorsa burada eşrefi mahlûkat olması gereken bizim, sıradan olanlardan ne farkımız olabilir. Bizler çok çabuk aldanan bir topluluğuz. Birtakım kimseler bunu bizden çok daha iyi biliyorlar. İşte bunun sonucunda gerek reklamlarla gerek çevre faktörüyle bizi kendi ürünlerini satın almaya zorluyorlar. İşin kötü yanı bizim de buna kanmamızdır. Bunun sonucu olarak biz kendimiz için alışveriş yapmış olmuyoruz. Yalnızca sırtından para kazanılan bir işçi konumuna düşüyoruz ve zamanla bizim yok olmamıza yol açacak bir kısır döngünün önemsiz parçaları haline geliyoruz. Bu döngü, reklamlardan veya çevre faktöründen etkilenmemizle başlıyor. 36 Haziran 2012 Daha sonra etkilendiğimiz ürünü ya da yaşam tarzını zihnimizde sempatik bir hale dönüştürüyoruz. Bu ürün eğer bütçemize yetiyorsa alıyoruz. Fakat asıl sorun yetememesinden kaynaklanıyor. Maddiyatımız buna yetmeyince bu defa o ürün veya yaşam tarzını kendimize hedef haline getiriyoruz. Buraya kadar yine problem yok. Fakat bu ürün gerek reklamlar gerekse bizim alamamamıza rağmen çevremizdeki insanların sahip olduğunu fark edince içimizde adeta ilahlaşıyor. O ürün sanki bizim olmak zorundaymış gibi bir bilinç oluşuyor. Biz de o ürünü elde edebilmek için kendimizi tüketiyoruz. Peki, bu alışverişte biz ne kazanıyoruz. Öncelikle bunu bir Afrikalı devlet adamının sözüyle anlatmak istiyorum:“Onlar geldiğinde onların elinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı; sonra gözlerimizi kapattılar. Açtığımızda bizim topraklarımız onların elinde, İncil’se bizim elimizdeydi.” İşte şu an bize yapmaya çalıştıkları şey tam olarak bu. Tek farkın toprak yerine kültür, din ve ilim olmasıdır. Bizim gözlerimizi kapatarak aslında kayba uğradığımızı hissetmemizi engelliyor, bu arada aldıklarının yerine –kendi- yenilerini koyarak bizi içten fethediyorlar. Napolyon’un bir sözü ile devam etmek istiyorum: “Türkleri öldürebilirsiniz, ancak yenemezsiniz!” onlar bu felsefeyle hareket edip hedef şaşırtarak dinimizi ve kültürümüzü, süt gibi sağacaklarını düşündükleri bir“inek”olarak görüyorlar. Alışveriş deliliği, moda, defileler, tüketim çılgınlığı, süslü tablolar diye kandırıp bizi sömürüyorlar. Biz de maalesef buna kanıyoruz, para diye aslında mazimizi –hani şu “onlara” kök söktürenharcıyoruz, tüketim diye içten çürüyoruz... Genç Çınar | Kapak Dosya Hacı Kem Riyal M. Yasin Yeniyurt / Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Tüketim kültürü günden güne damarlarımıza işleyen, modern çağın kapitalist insan modelini, oluşturmak için pompaladığı bir zehirdir. Çok farklı enstrümanlar kullanmaya başlayan sistem bu zehri kredi kartı ve taksit üzerinden yaymaya devam ediyor. Farklı ve teknolojik metotlarla bilinçaltına yönelen sistem, ihtiyaç algısını değiştiriyor ve israf kavramını unutturuyor. Böylece ürettiğinden fazlasını tüketmek ve hatta üretmeden tüketmek bir hastalık gibi tüm ekonomik sistemleri ve bu sistemlerin en küçük çekirdeği olan aile kurumunu da tehdit ediyor. Tüketimin “ihtiyaç” ekseninden çıkması insanlar arası ilişkilerin de tüketilebilir hale gelmesi veya tüketilebilen metalarla ölçülebilmesi gibi insaf gözüyle bakıldığında vicdan kanatması geren bir tabloyu gözler önüne seriyor. Birbirini hatırlıyor olmanın zamanını “özel günler” bu hatırlamanın kıymet ve ölçüsünü de “hediyeler” belirliyor. Aslında farkında değiliz hediye beklediğimiz kişiyle aramızdaki ilişkiye (eş-arkadaş-çocuk hangisi olursa olsun) gelecek hediye kadar değer biçtiğimizin. Eski kültürümüz ortak aklın ve vicdanın imbiğinden ne güzel sözler damıtmış oysa: “Az veren candan, çok veren maldan; Çam sakızı çoban armağanı...” Hediyeleşmeyi sünnet kabul eden bir anlayışa sahip olan-olması gereken bizler sadakanın da bir nevi hediye olduğu gerçeğinden kopup tebessüm etmekten uzaklaşsak da ... günü (boşluğu ihtiyaç veya algıya göre kendiniz doldurabilirsiniz) sebebiyle ispat etmemiz (!) gereken muhabbetimizin pahalı nişanelerine (!) tomarlarca para döküp ihtiyaç-lüks-israf-tasarruf-temkin-tedbir-tevazu-kanaat gibi birçok kavramın içini sanki öyle bir hakkımız varmış gibi boşaltıyoruz. Böylece tüketim kültürünün sardığı-sarstığı ilişkilerimiz de pazarlıklı-içten pazarlıklı bir hale geliyor. Sevmenin, önemsemenin, hatırlamanın şartı harcamak oluyor. Çocukken masumane bir şekilde papatya tüketirken bugünün çağdaş, kapitalist dünyasında cüzdan, vicdan ve ahlak tüketiyoruz. Bu maddiyatçılık zehri sadece beşeri münasebetlerimizi sarmakla kalmıyor, kulluk vazifelerimizde de karşımıza çıkıyor. İbadetlerimizi bir alışveriş mantığına indirgenmiş halde: Şunu yaparsan köşk, şunu yaparsan nehirli köşk, şunu da yaparsan içi huri-gılmanlarla dolu nehirli köşk. Sanki köşk yoksa ibadet yok; nimet yoksa şükür yok. Hamd ile başlıyoruz günde kırk defa niyaza, hamdın manasından doğru dürüst haberimiz yok. İbadetlerimizi neredeyse pazarlıkla yaptığımızı ta o günlerde gören (acaba bugünleri göreydi ne derdi) Yunus Emre asli maksadını ve yüce gayesini şu ifadelerle kaleme dökmüş: Cennet cennet dedikleri Birkaç köşkle birkaç huri İsteyene ver sen anı Bana seni gerek seni Sadakanın maddi olanını dilenciye feda etmekten öteye maalesef geçemiyoruz da en kolay ve belki de en kıymetli sadaka olan tebessüm ve selamlaşmadan vazgeçebiliyoruz. Hacca veya umreye giden kardeşlerimizin önemli bir kısmı yazımızın başlığındaki cümleyi öğrenir. “Merhaben”, “ehlen ve sehlen”, “keyfe hâlük”, “ene min Türkiye”, “ismî Yasin” demeyi bilmeyenler ne gariptir ki “kem riyal” demeyi bilirler. Sordukları sorunun cevabını aynı lisanda aldıklarında da birbirlerine veya satıcıya şaşkın şaşkın bakarlar. Büyük bir kısmı farklı bir para birimi üzerinden hesap yapmayı beceremediği için riyal ile sorduğu ürünün gerçek ederi üzerinde pek bilgi sahibi değildir hem zaten alınanın ne kadara alındığı mühim değildir. Mübarek topraklardan alınan birer hediye diye düşünülür ve zihinler, gönüller ve cüzdanlar bununla avutulur. İmkanı olanların imkanları ölçüsünde harcama yapmasına ve rahat olanı tercih etmesine diyecek sözüm yok; ama tüketim kültürünün zehirli çarklarından nasibini alınca VIP talep ve sunumlarla hac ve umreler de tüketiliyor. Aslında zekatı bile tükettik, tüketiyoruz. Kırkta birden fazla zekat verenimiz var mı bir düşünelim. Fakirin zekatı denirmiş eskiden veya cimrinin zekatı hani daha az vermek istese de mümkün değil. Bütün bunlardan sonra tüketim kültürünün tamamıyla“hesabi” hale getirdiği dünyamızda daha iyi, daha güzel, daha kaliteli bir gelecek istiyorsak çocuklarımız için ve açıkçası bunu yapmaya da paramız yetmiyorsa (hani yetse belki onu satın almaya çalışırız) unuttuğumuz bir kavramı hatırlamanın ve çocuklarımızı bu kavram ve onun çağrışımlarıyla yetiştirmenin tam zamanıdır: Gönüllü yapılan, karşılık beklenmeyen, umulmayan veya gönülden gelenin karşılığının sadece gönlün sahibi, yaratıcısı tarafında talep edilmeksizin verileceğinin bilincinde olmaktır “hasbi”olmak. Çağrışımları ve alt kavramlarıyla düşünecek olursak hasbi olan yardım etmez, tasadduk eder; iyilik etmez, infak eder; borç vermez, karz-ı hasen eder. Yaptığı her işi “rızaen ve hasbeten lillah” yapar. Biz de geleceğe dair umudumuz çocuklarımıza dair endişemiz varsa “hasbi” olalım, “kalender” olalım, “merd” olalım, olmaya çalışalım. Bu mefhumlar üzerine gönül titretelim, kafa yoralım. Haziran 2012 37 Genç Çınar | Kapak Dosya dua Merve Kılınç / Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni “İstemekten vazgeçmek, kaderimizin bir yerlerine yazılanı iade etmektir.”1 İstemekteki ve istenmekteki esrarın anlamı zihinlerde var olduğu kadar yoktur da aslında. Kalem yazılması istendiği, insan O(cc)’nu bilmesi için var olmuştu hiç şüphesiz. Ve şüphesiz ‘dua’ ile ehemmiyet kazanmıştı O(cc)’nun katında. Kendisinden “İsteyebileceğiniz her şeyi size verdi” İbrahim 34 ayetiyle ihsan ettiği nimetlerinin çokluğunu şükür ile imtihan vesilesi olunduğunu öğretti bizlere.. İstemekteki sır, mahiyet; sabrımızın ve niyetimizin ortak paydasının ikiyle bölünmesinden ibarettir belki de.. Biz dualarımızdaki sebat ve istikrarımız kadar samimiyiz.. İstemekte sınırı olunmayan, hazinesinin tamamı ebediyen düşünül-e-meyen, bir makamdan anlık istediklerimizin süresini hatıralarımıza düşmesini beklemeyiz öncelikle. İstediğimiz; o hayırlı işlerin, karanlığımızın aydınlatılmasının, zihinlerimizin dinç tutulma dualarının ne kadar sürdüğünü görmeliyiz kendimizde. Dua edilen makamın yüceliğiyle tevekkül ile söylenen sözler amele dökülüyor mu güzelce. Dışarıda soğuk havada ıslanmamak için, yağmur yağmaması adına dua ederken şemsiyemizi alıp mı çıkıyoruz yanımıza, bu kadar mı samimiyiz dualarımızda?. Evet! Tevekkül bu onu hunharca yok saymak değil hâşâ. Tersine kavram kargaşasına düşmesini önlemek. Elimizden, niyetimizden, dilimizden geleni yaptıktan sonra gerisini en iyi bilene O(cc)’ne havale etmek. Sonrasında emanetimizi en ehline teslim etmenin huzuruyla tecellisini beklemek, henüz tecelli etmediyse ‘hayırlısı’ ile belki de ileride tahayyül bile edemeyeceğimiz şekilde tecelli olacağının bilincinde olmak. “İstemekten vazgeçmek, kaderimizin bir yerlerine yazılanı geri iade etmektir.” İstemenin esrarını anlatır bu söz bence.. bir nevi duanın önemini belki de.. Rabbimiz neyi yapacağımızı bilir amenna, neyi isteyeceğimizi de.. dua da istediklerimizi barındırır, hani ehemmiyetimizin sebebi, ısrarlı olmamız tavsiye edilen.. istemekten vazgeçtiğimiz belki gerektiği gibi istemediğimizden verilmemektedir.. sanırım en genel, Rabbimiz anda neyi isteyeceğimizi ve neden istemekten vazgeçeceğimizi hakkıyla bilir.. kaderimizde bu bilinenlerin takdirindendir.. Unutmayalım ki biz, “Rızık isteyen yok mu? Rızık vereyim! Şifa dileyen yok mu? Şifa vereyim!” diye dualar öğrettirilen ümmeti ve alemlerin Rabbi olan Rahman(cc)’ın kulları olmayı dualarının başına alan neferleriz. Şimdi vakit geç olsa da henüz gece değil ömrümüzde. istemenin sırrına, sınırını düşünmeden başlamalı hemen.. Duamızın başına O(cc)’nun rızası almalı evvel, ahirinde kavuşma ümidini hiç yitirmeden. 1 İstemenin Esrarı; Muhammed Bozdağ. Tüketilmeye Mahkum Değerler Damla Karataş / 8-F Şüphesiz zamana hüküm yok. Ne saniyelere geçirebilirsin sözünü ne de dakikalar dinler seni. Sen ya onların düzene oturmuş akışlarına ayak uydurursun ya da zamanı çok bariz tüketirsin. İşte döngü tam da bu noktada başlar. Davranışların zamanla alışkanlıklarına dönüşür. Tüketme eylemi inceden inceye hayatının her alanına yerleşir. Bir nevi günümüz hastalığına yakalanmış olursun. Önce sevgiden başlarsın. Sevgini neye harcadığını bilemezsin bir zaman. İçine daldığın dünyevi hayattan vakit bulup tüm dünya nimetlerinden anlık da olsa sıyrıldığında senden bir parçanın uzaklaştığını fark edersin. Sonraki kurban dostluktur. En sağlam temelli dostluğun, zamanla başrolden yardımcı oyunculuğa terfi etmiş (!) kadim dostunun muhabbetinden önce mutlaka cevaplanması gereken 38 Haziran 2012 bir mesaj, sosyal ağlarda bakmadan edemeyeceğin birkaç bildirim vardır. Bu tablo sonrası bir şeyler daha kaybolmuştur. Maneviyat da nasibini alır bu içler acısı durumdan. Maddi âlemin güçlü cazibesinin karşısında nefse yenik düşen insan onu da unutur. Yapılması gereken bütün işler bir kenara atılır, tüm görevler sonuçsuzluk sonucu başarısızlığa uğrar. Değer tüketilir sonra. Kendisine gösterilen bir parça ilgi fazla mı gelir insana? Onu yok etmek için uğraşmaya mecbur mudur? Çok geçmeden onu da azaltır, azaltır, bitirir. Şimdilerde bütün değerler tüketilmeye mahkûm. Böyle geldi diye böyle geçecek değil ya. İnsanın kurallarını yıkması mümkün. Bir şeylerden taviz vermek, vazgeçmeye çabalamak olağan. Sadece maddeler yerine duyguların olmalı öncelik ve çok kıymetli zamanın gereksiz uğraşlarla geçen kısmı unutulanlara ayrılmalı. Haziran 2012 39 Genç Çınar | Kapak Dosya k u d r o S ü n ü r Tüketim Kültü tim kültüıyor. Bizler bu tüke al a tın al si ki et k ızı daha ço uz? nden güne hayatım rlerimizi tüketiyor ğe gü de rü i ltü ng kü ha da tim ke lın Tü kapılarak as rünün cazibesine CÜNEYD SUAVİ EKREM KIZILTAŞ Gazeteci-Yazar Yazar vaş yılRahmetli dedem, sa lerinin değişlarından sonra ev Tüketim kültürünün kapkara hayat oturma odasına mesi, aslında bütün mış. Ve i ile yabir ekmek parçası as tarzımızın değişmes soranlaSadeonun ne olduğunu kından alakalı bir şey. üğünüz iz dera:“Evladım! Bu görd ce satın alma biçimim eği deyerler ekmek, buğday ekm ğil; alışveriş ettiğimiz laf ekkleşen ğildir. Arpa ya da yu de değişti. Ve gerçe kara eker, tam meği de değildir. Bu değişikliklerle berab undan haline mek, süpürge tohum bir tüketim toplumu uşturan (el süpürgelerini ol geldik. ından) kamışların tohumlar uz som ğu du ur ot l ha Bu ekmeği yapılmıştır. Bu n tü bü k, ra ya şla kaktan ba ur ve çok çiğnemek bile zord n bir re şti ği de ızı tım ya iş. ha yram yapardık” derm e esnafı kavra- lezzetsizdir. Ama biz bunu bulunca ba all ah m li, o i re gi ak rd ıza va ına, du ’ler hayatım ğenmeyen torunlar arını be ıkl süreci başlattı. AVM ek ald m tın ye sa da en ya kid ek Ve ekm ulmaya yüz tuttu. Es mı neredeyse unut getirenler kapkara ekmeği gösterirmiş. ine ev da ğın nlı ra ka eden akşam anlatımla komşularına gösterm edilmez. Başka bir dar teşhir eden yb ka ka ğu ca du ol lay n ko r kü yle üm şe n aldığını m ı Zor buluna . Şimdi insanlarıyerine, nereden ne r kolayca kaybedilir n satın aldığı, ihtiyac ni yle isi şe Bir lan ik. nı ild za vr ka çe u lay ğr da, ko iyorlar. Ve bir insan yapısına do ı neredeyse yi kolaylıkla elde ed as şe r vd se he r, ka ar kla M . cu ldi ço e ge ik eder hale mız ve özellikl tatmin olamaz olmayan diğerini tahr etkisiyle, hiçbir şeyle da ın lar m kla re e özellikl ı. lik ediyor, hepimizi teslim ald lar, sözde onlara iyi ba ba ve ler ne sa An . da hale geliyorlar ımız olmayanı rlar. Şahsiyeti yete lar sayesinde ihtiyac istediklerini yapıyo r he n yip da re an tit Vadeli ve taksitli satış ol e ve aç rin yalar üstle olanı ihtiy e çocuklar, pahalı eş rdine düşünce, lüks e rince oturmamış kişiler ve özellikl pl be tın alıp tüketme de se bu onları ve lef te ler er cep bütçe tamamı açık veren ıklarını sanıyorlar. Eğ nd za ka r ğe de rle ayıramayınca hele, giysile iseleri o yılın ra kapı açtık. an utanıyorlar. Elb kla nd zlu bu rsu lse zu ği hu de içi el e çıkan ail en son mod ‘çağdışı’ görüyorlar. ızı, huzurumuzu, üyorsa, kendilerini tım şm ha dü ra , n ızı gu ım uy a lığ ın an as alışk mod rına mahcup Kısacası şu; kanaat aslında hiç kise bile, arkadaşla r es ye z ız ra ım bi ğı tığ aş ba ul ın ın ve Ayakkabılar izi değiştirdik ven duyan insanlar, nerdeyse her şeyim . Oysa kendisine gü lar or l. uy ği rk de ko r n ye ta r bi ak olm vermiyorlar. olduğu detaylara hiç önem birimizin memnun r tü bu yla rtı şa ek temiz giyinm nzehiri nedir? Bu değerli insanlar, çaresi, bu zehrin pa insanlarına bakın. ı rıl şa ba en ın Sizce bu hastalığın an Düny toplantılara vahim. Eğitim rağmen en önemli m e ru in du ler an et rv nd se ısı aç lık l lar aldığı ha mlekle gelmekten lı milyar do Tüketim kültürünün la, ya da eski bir gö lnızca eğitimle alaka on ya ol bu nt k pa ca r An bi k n. şu de içim buru ları değerşart demek geliyor nkü biliyorlar ki, insan reye doğru Çü ne r. k, rla ra iyo ya m şla kin ba çe , n lar korkmuyor lki de ta başta da şöhret değildir. bir husus değil. Be ldir, pahalı eşyalar ya iz yer olup olmadıği im de tiğ ise et zu elb y ar şe rin an ye li kıl tiğimiz gibi gittiğimizi ve bu git r profesör ve özel iş merkezlerinin yeri er şv alı ı, yn akrabam var. İyi bi za di or kt rin do rle r hi bi şe p m ğı nü dı şü a nı Ta ğını dü toplum unu en az 10 ... Aynı cep telefon ak ve ondan sonra da bi pm hi ya sa r k ele te n em ni nl ne ze : hususlarda dü üzerine eğitim bir hasta ı geçti” diyenlere de r. “Bunların modas mak, israf etmemek at yo nı uz lla re ku gö a ri ın be an n rg da yıl ayağını yo k. re ge ek rm ve 40 Haziran 2012 Genç Çınar | Kapak Dosya “Telefonum bozulm adı ki!” diyerek gülü p geçiyor. Bu profesör, çok eski bir arab ayı yıllar boyu kulla ndı. Çünkü o arabay seviyordu. Ve ona ı binmekle değeri hi ç azalmadı. Geçenlerde televizy onda bir başbakan ın haberi verildi. İsv ya da Norveç başb eç akanıydı herhalde. Pa rla m en to binasına bisikletiyle gelip gidi yordu. Bu başbakan da , bi sik let e binmekle küçülmedi. Aksin e birçok insan: “Baş ba kan dediğin böyle olmalı” dedi. O başb akanın ‘alçakgönül lü ’ ol ması, milyonlarca insanın gönlünü fe thetti. daha çok sürmeye yetecek imkana sa hip olmayabilir. Bö yle olunca helal-haram demeden, kul hakk ı demeden, başkasın a zararlı mı, tabiata za rarlı mı demeden he r şeyi yapıyorlar. Bu şekilde tabiata, çevr eye, denizlere, gölle re, gökyüzüne, yery üzüne zarar veren şe yler neticede dönü p dolaşıp insana za rar veriyor. Böylesine bi r tüketim çılgınlığın da olan insan dönü p bakıyor ki bu çılgınlığ ın sonunda kendisini tüketmiş. Önce insan bozuldu diyenler ha klı, insanın bozulduğ u yerde dünyadaki Kısacası şu: Kendisi bütün dengeler bo değerli olan kişiler, zu lu yo r, de tü ğe ke rli eşyaları, bir tim bir çılgınlık halin ‘saygınlık’ aracı olar e geliyor. ak görmüyor. Yani İnsan bile bile kend de ğe in i rli ze eş hi ya rli lar, onların yor. Tüketim çılgınl değerlerine bir şey ka ığı ne ortada tmıyor. Böyle bir şeye ihtiyaç duyanlar, öz ruh ve beden sağlığı yerinde insa güveni olmayan ve n bı ra kıy or ne de yaratıldığı kendisini değersiz his gibi güzel bir tabiat sedenlerin işidir. Bu . İnsan bozulunca su insanlar, her şeyi pa tü r lar, dereler, ormanlar rayla ölçer hale gelm işler. Pahalı eşyalara bozuluyor ve düny pahalı giysilere çok ve a ya şa nm az bi r ortama dönüşüyor. önem vermişler. Bu yüzden Nasrettin Ho “Ye kürküm ye!”dem ca: Hastalığın iş biliyorsunuz. Konu çaresi! muzu özetleyen güze bir söz var, bu bölü l mü bu sözle bitireli m: Bu tüketim çılgınl ığından kurtulman “Ne insanlar gördüm ın panzehiri insanı ki, üstünde elbise yo n ke nd in i aş m as ı, ktu bu . dü ny ad a emanet bir haya Ne elbiseler gördüm t sürdüğünü ki, içinde insan yokt u.” ve bu kainatın sahi bi ni n ke ndisi değil onu da Hastalığın çaresi! yaratan Allah oldu ğunu bilmesidir. M isafirdir Bence ilk planda, ka insan bu kainatta o rakter eğitimine ağ zaman misafir ev sa ırhibine lık vermek gerek. An karşı nasıl sorumlu neler ve babalar, bu lu kla r içe ris in de olursa ve işe öncülük edip ço cuklarına çok iyi bi nasıl içinde bulund r uğ u or ta model olmalı. Eğer mı bozmadan, olamıyorlarsa, onlar düzenini değiştirm a eye çalışmadan yaşa çok iyi örnekler gö maya stermeli, o kişileri ta nıgayret ederse insa tarak sevdirmeli. Ta n da bu dünyada yaşark nıtmak ve sevdirm en ek aynı dikkat içinde çok önemli. Çünk ol malı. Ev sahibi Allah ü insan, sevdiği kiş ’tır. iye Biz de dünya dene benzemek ister. Se n bu misafirhanede vgi ne kadar artarsa belli , bu gayret de o kada bir süreliğine kalıc ı-konaklayıcı misafir r fazlalaşır. ler durumundayız. O hald Bir yamalı elbiseyle e m isa fir nasıl ev sahibinin dolaşabilen, bulduğ u birkaç hurmayla koyduğu kurallara uymak yetinerek şükreden zo ru nd ay sa biz de bu dünyad , ya da bir hasır üstü a nde yatmasına rağ- dünya sahibinin, ya men, kendisinden as ra tıc ısı nı n ko yd uğ ırlar sonra gelen insa u ku ra lla ra uy mak zonların bile kalplerin fetheden Peygambe i rundadır. Allah’ın koyduğu kuralla rimizin hayatı öğre ra uy m ak zo ru ndayız. Eğer nilse, birazcık da ol örnek alınsa, en az sa Allah’ın koyduğu kuralla ından ‘tatminsizlik ra uyarsak yasakların ’ or tadan kalkar. Aksi em dan kaçınırsak, halde ‘tüketim çılgı rini yerine getirirsek nlığı’ ile kendimizi ne bencilleşip her şe ve se rv etimizi tüket- gö yi kendimize ait meye devam eder rürüz ne de başkala iz. Selam ve dualarım rının hak ve hukukla la rını çiğneyecek şekilde her şeye sa VEHBİ VAKKASOĞ hip olma yarışına LU gireriz, bütün bunl ar biter. Çünkü bu dü Eğitimci-Yazar nya bir durak yerid ir, bir mola yeridir. De vamı vardır asıl eğ leneceğimiz, yiyip İnsanlar bencillikle içeceğimiz adeta bi kendi dünyalarını m tip amur etmeye çalışıyo tükenmek bilmez Daha iyi giyinmek, bir zamanda yaşaya r. daha çok yemek, da ca ğı mız yer, cennetha çok gezmek yani tir. Heveslerim daha çok refah içind izi oraya saklayaca e yaşamak isteği ile ğı z. Or ayı hak etmek için birbirleriyle yarışıyo Tabi dünyanın kayn r. dünyayı düzenli, temiz bı akları doğal ve helal ra ka ca ğı z ve tükenmemiş ol olarak herkese yete arak büyüklükte değil. cek bırakacağız ki bizd Herkes helal kazanc en so nr ak i ne sil lere de güzel bir m ıyla dünyanın keyf isafirini hane olarak kalsın. Haziran 2012 41 Genç Çınar | Kapak Dosya DILIN YABANCISI Ahmet Güney / İngilizce Öğretmeni Bilgi, insanın sahip olduğu en kıymetli değerlerden birisidir. Tarifsiz bir çekiciliği, tadı vardır. İnsanları etrafında toplar, dostluklar tesis eder, kimi zaman tatlı bir rekabetin içine sokar. İlginçtir; bilgi paylaştıkça çoğalır. Konfüçyüs der ki: ”Bende bir yumurta var. Sende bir yumurta var. Sen bana bir yumurta verirsen, ben sana bir yumurta verirsem yine sende bir yumurta, bende bir yumurta olur. Şayet, sende bir bilgi var. Bende bir bilgi var. Ben sana bir bilgi verirsem, sen bana bir bilgi verirsen sende iki bilgi, bende de iki bilgi olur.” Mesafeleri kısaltan otomobil, uçak gibi taşıma araçlarının, iletişimi hızlandıran ve kolaylaştıran telefon, internet gibi icatların artması ve gelişmesi ile kendimizi bütün dünya insanları ile bir arada bulduk. Hayatımızda hiç görmediğimiz ve belki de hiç görmeyeceğimiz ülkelerin insanları ile konuşmaya başladık. Kâh İngiltere’den kâh Endonezya’dan kâh Etiyopya’dan dostlar edindik. Yeni dostlarımızla maddi ve manevi paylaşımlarımızı ortak bir dil üzerinden yürütmek zorundaydık. Bu paylaşım, bazen bizim, bazen muhatabımızın, bazen her ikimizin de yabancı olduğu bir dil üzerinden gerçekleşiyordu. Halen devam eden bu süreçte bize bir tercih hakkı doğuyor: Ya dile yabancı kalacağız ya da yabancı dille kaynaşacağız. Görünen o ki gerek akademik hedefleri gerçekleştirmek, gerek ticari çalışmalar yapmak, gerekse kültürel etkinlikler tertip etmek için en az bir yabancı dil bilmek şart. İş, yabancı dil öğrenmeye gelince de akıl verenimiz çok olur. Doğruyla yanlış bir arada, örgü modeli gibi iki ters bir düz tavsiyelerle kulağımızı doldururuz. Oysa her şeyde olduğu gibi yabancı dil öğrenirken de doğal olan metotlar en başarılı olanlardır. Bir dili öğrenirken iki bilgi ve dört yetenek alanının dengeli bir şekilde gelişim göstermesi gerekir. Kelime ve gramer bilgisi ile okuma, yazma, dinleme ve konuşma yetenekleri birbirini tamamlayan bir seyir izlemelidir. Nasıl ki uçağın icadında kuş, fotoğraf makinesinin icadında göz örnek alınmış ise dil eğitiminde de küçük bir çocuk model alınmalı, süreç ona göre işletilmelidir. Bizler bir çocuğa kendi dilini öğretirken uzunca bir süre “dinleme” yaptırırız. Onun küçükken konuşamayacağını bildiğimiz halde bir gün mutlaka konuşacağından eminizdir. Uzun bir dinleme periyodundan sonra yavrumuz önce heceler, sonra kelimeler dökülür ağzından ve nihayetinde cümleler kurmaya başlar. İlk önce kelime bilgisi ile dinleme ve konuşma yeteneği gelişir. Okul hayatı başladıktan sonra da okuma, yazma yetenekleri ile gramer bilgisi gelişir. Günümüzde bu süreç, uzun ve yorucu bulunduğu için doğrudan bilgi aktarımı yoluna gidilmekte, zeki öğrenciler kendi gayretlerini ortaya koyarak bir dil öğrenebilirken, çoğunluğu oluşturan vasat (%60) ve zayıf (%20) öğrenciler maalesef bir süre sonra yabancı dil öğrenemeyeceğine inanmaktadır. Canlı 42 Haziran 2012 ve hayatın içinde olan dil, öğretmenin anlatıp kurtulduğu, öğrencinin dinleyip sınava girdiği bir ders olarak görülmekte; asli vazifesi olan “iletişimi” gerçekleştirememektedir. İletişimde iki esas vardır: Doğruluk ve kısalık. Mesajımız yanlış anlaşılmadan en kestirme hangi yolla ulaşıyorsa doğal olarak onu tercih ederiz. İş buraya gelince, insanlık tarihi boyunca en çok kullanılan iletişim metodu olan konuşma devreye giriyor. Dil öğreniminde konuşmanın ayrı bir yeri vardır. Çat pat da olsa konuşan öğrenci dilin gerçekliğine inanır. Daha fazlasını öğrenmek için arzusu artar. İstek, öğrenciyi hazır hale getirir, hazır olan öğrenci öğretmeni daha fazla motive eder. Motive öğretmen ve öğrencilerden oluşan bir sınıfta öğrenme iki, hatta üç katına çıkar. Artık geriye sadece öğrenilen dille daha fazla zaman geçirmek kalır. Çınar Koleji, bu sistem doğrultusunda üzerine düşeni yaptı ve konuşma tabanlı dil öğretimi için gerekli alt yapıyı oluşurdu. “Native Speaker” dediğimiz, ana dili İngilizce olan öğretmenler, ana sınıfından itibaren derslere girmekte, öğrencilerimizle hedef dili kullanarak doğrudan iletişime geçmektedir. Öğrenciler ve öğretmenler, sınıflarda İngilizce konuşmakta ve İngilizce konuşma teşvik edilmektedir. Yapılan gayretli çalışmaların sonuçlarını görmek için okulumuz, dünyanın en prestijli kurumlarından“Trinity College”ın konuşma sınavları ile akredite olmaktadır. Okulumuzda, randevu usulü ile birebir yapılacak olan sınavların öğrencilerimize ayrı bir heyecan katacağını düşünülmektedir. Drama, hayatın örneklendirilmesidir. Drama çalışmaları ile öğrenilen dilin kullanılmasına ayrı bir gerçeklik kazandırılmakta, öğrencilerin özgüveni geliştirilmektedir. Öğrencilerimiz, dekorları, kostümleri ve kuklaları kullanarak hayal güçlerinin sınırlarını zorlamakta, eğlenerek, tadını çıkararak pratik yapma fırsatı bulmaktadır. Güçlendirilmiş ders programı ile hiçbir bilgi ve yetenek alanı eksik bırakılmamış, dokuz saatlik ders, 5 saat main course (ana ders), 3 saat reading & writing (okuma & yazma) ve 1 saat speaking (konuşma) şeklinde dağıtılarak her alanda donanımlı öğrenciler yetiştirmek hedeflenmiştir. Ayrıca Young Digital Planet ile yürütülen internetten İngilizce eğitimi programı ile öğrencilerimiz hafta sonlarını da etkin bir şekilde kullanmaktadır. Nasıl ki güzel bir krampon sahibi olmak iyi futbol oynamak anlamına gelmiyorsa metot ve malzeme zenginliği de öğrenmek anlamına gelmiyor. Esas olan öğrencidir ve öğrencinin gayretleridir. Çalışma ve istikrar gereklidir. Tıpkı küçük bir çocuğu büyütür gibi sabırlı olmalı, aceleci davranmamalıdır. Bu açıdan dil öğrenmek kumbarada para biriktirmeye benzer. Hedefimize ulaşmak için kumbaramızı doldurmamız gerekir. Kumbaramız yeterince dolduktan sonra birikimlerimizi ihtiyaçlarımız için kullanmaya başlayabiliriz. Genç Çınar | Kapak Dosya Değişimin Ahlakiliği Ya da Değişirken Tükeniyor muyuz? Halid Kurtoğlu / Değerler Eğitimi Birimi Başkanı Değişim kavramının kapsamına yöneldiğimizde iki farklı alandan bahsetmemiz gerekiyor. Bunların ilki; insan iradesini aşan ve ondan bağımsız olan, kevni – kozmik- değişim; diğeri cüz’i iradenin etkinliğiyle ilişkili olan beşeri değişim. Birinci alandaki değişimle ilgili Kur’an-ı Kerîm’in farklı yerlerinde çeşitli ayetler vardır. Mesela bunlardan biri olan Rahman Suresinin 29. ayetinde; ’Göklerde ve yerde bulunan herkes, O’ndan ister. O, her an yaratma halindedir.’ buyrularak Allah’ın her an kainata müdahale ettiği ve kosmosdaki namütenahi değişim ve dönüşümün O’nun kontrolünde olduğuna işaret edilmektedir. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de bir çok ayette eşyanın sürekli hareket –değişim- halinde olduğu da ifade edilmektedir. Antik dönemin meşhur filozoflarından Herakleitos’a atfedilen bir önermeden bahseder felsefeciler ‘Değişmeyen, tek şey değişimin kendisidir.’ der Yunan’ın büyük düşünürü. Bin yılları aşarak bize kadar ulaşan bu cümle bizim geleneğimizde de üzerinde çokça durulan bir tefekkür sahasına işaret etmektedir aslında. İkinci ve bu yazının asıl konusunu teşkil eden beşeri değişim ise ferdî ve ictimai değişim olarak iki başlıkta incelenmesi gereken bir olgudur. Beşeri değişim de kozmik değişim gibi karşı durulması, yok sayılması mümkün olmayan bir hakikattir. Lakin fert ve toplumla alâkalı değişim, insan iradesinden bağımsız değildir. Bu değişimin iradi olması ise ahlakiliğini sorgulamayı mümkün ve gerekli kılar. Fert ve toplum hayatındaki değişimin ahlakiliğini belirleyen, değişimin doğal mecraında gelişip gelişmediği ve/ veya değişimin yönüdür. Değişimin kaçınılmazlığı, değişimin yönünün sorgulanmaması anlamına gelmemelidir. Müslüman fert ve toplum için insanın bütün davranışlarını, dolayısıyla beşeri değişimin yönü ve sınırını belirleyen temel kavram ‘hududullah’ kavramıdır. Yani Allah’ın insan için çizdiği sınırlar. Son iki yüzyıldır toplumumuzun yaşadığı değişim süreci modernleşme olarak isimlendirilmiş ve bu süreç 1980’lerin başına kadar devlet eliyle ve dayatmacı bir tarzda sürdürülmüştür.İnsana yönelen her zorlama, doğal olarak bir dirençle karşılaşır. Devlet eliyle toplumu modernleştirme projesi de Anadolu insanının algı dünyasında, değerlerine yabancılaşma olarak karşılık bulmuş ve bu dayatmacı, jakoben tavra doğal bir, karşı refleks gelişmiştir. Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren devletin modernleştirici gö- revinin sona erdiği, sözü edilen görevin, iletişim teknolojilerinin sağladığı imkanları sonuna kadar kullanan medyaya geçtiği, yeni bir süreç başlamıştır. Devlet eliyle İki yüzyılda yapılamayan şey, bu yeni dönemde medya eliyle otuz yılda fazlasıyla yapılmıştır. Türkiye’de eş zamanlı yaşanan bir diğer süreç de sermayenin kontrolünün geleneksel seçkin elitin elinden yavaş yavaş serbest piyasa ekonomisinin imkanlarını iyi değerlendiren Anadolu insanının eline geçmesidir. 1990’ların başından itibaren başlayan bu ekonomik değişim süreci 2000’lere gelindiğinde artık orta sınıf tanımını zorlayan, bu tanımın içine sığmayan yeni bir sosyal sınıf doğurmuştur. Bu yeni sosyal sınıfın bir öncekinden temel farkı, geleneksel değerlerine bağlılığı ve dindarlığıdır. Bu yeni dönemde dindar kesimin yaşayacağı sosyo-kültürel değişimin niteliği geleceğin Türkiye’sinin nasıl şekilleneceği bakımından son derece önemlidir. Dindar Anadolu insanının parayla imtihan edildiği bu süreç, henüz tamamlanmamıştır. Ama ortaya çıkan ilk işaretlerin gündeme getirdiği temel sorulardan bazıları: Bu süreçte insan-para ilişkisinin mahiyetinin ne olduğu ya da bu ilişkide özne ve nesnenin yer değiştirip değiştirmediğidir? Bunun en temel göstergesi ise tüketim alışkanlıklarının niteliğidir. Yani tüketim alışkanlıklarının ‘hududullahın’ sınırları dışına çıkıp çıkmadığıdır. Neye ihtiyacımızın olduğunu kimin belirlediği, ya da bugün ihtiyaç olarak gördüğümüz şeylerin gerçekten hacet-i asliye başlığı altında yerinin olup olmadığıdır? Uğrunda çalışıp didinğimiz şeyin rızık mı yoksa lüks ve konfor mu olduğu vs. vs. Tüketim alışkanlıklarının mahiyeti son derece önemlidir. Zira bu alışkanlıkların, insan hayatının hemen tamamını etkileyen belirleyici bir gücü vardır. İslam ahlak disiplini, ifrat ve tefrit denilen iki reziletin ortasındaki fazileti yani itidali idealize eder. Mesela İslam ahlakında cimrilik, uzak durulması gereken bir rezilet olduğu gibi israf da en az onun kadar yerilen ve uzak durulması gereken bir rezilet olarak kabul edilir. Bu ikisinin ortasında ise fazilet olarak kabul edilen sehavet yani cömertlik kavramı yer alır. İçinden geçtiğimiz süreçte “hacet-i asliye”, infak, cömertlik, israf, kanaat,tevazu,imaj, moda, reklam vb. kavramları önümüze koyup yeniden yeniden ve yeniden düşünmeye ve hayatımızdaki karşılıklarını sorgulamaya ihtiyacımız vardır. Haziran 2012 43 Genç Çınar | Kapak Dosya Makarna ve Kitap Züheyra Tokaç Genç Düşünce Platformu 3. Kademe Öğrencisi Aldous Huxley kısmen de olsa yanılmadı. “Cesur Yeni Dünya”da mutluluk, rahatlık demekti. Ölüm yok sayılıyordu. Ölümün olmadığı dünyada hakikat ve güzellik yok olmuştu; sanat da bilim de imkânsızdı. Ölüm olmadığı için insanlar sevemiyordu ve şiir de dünyayı terk etmişti. Ray Bradbury kısmen de olsa yanıldı. Fahrenheit 451’de çizdiği distopya, bazı zaman ve mekânların dışında gerçekleşmedi şükürler olsun. Daimi mutluluğu sağlamak için kitaplar toptan yasaklanmadı, bulunan tüm kitaplar yakılmadı, kitap okuyanlar cezalandırılmadı. Sistem diye bahsettiğimiz günah keçisi, şiiri, edebiyatı, kitapları dünyadan kaldırarak insanların uykularını daha konforlu hâle getirmek yerine, sanatın içini boşaltıp edebiyattan para kazanmayı tercih etti. Gayet zekice. - Kitap mı istiyorsunuz? Sizi hemen çok satanlar reyonumuza alalım. Vampirlerden sıkıldıysanız zombileri tavsiye edebiliriz. Ya da tarihi romanlarımıza bakmak isteyebilirsiniz. Bu kitapları okuduğunuz zaman kendinizi hem yeterince bilgili hissedeceksiniz, hem de saray entrikalarının dünyasına adım atacaksınız. - Romantizm mi dediniz? Ah tabi ki, aşk tüm zamanların modasıdır! Kitapları kitap yapan nedir? Kitapları tehlikeli kılan şey nedir? Sistem eğer çok kuvvetli ise kitaplardan, muhaliflerden, düzgün işleyen akıllardan ve gerçek sevdaları olan kalplerden niçin korkar? Yeni ufuklar sistemi alt eder. “Kadim medeniyetimiz için sanat görünenin kopyasını değil, görünmeyenin görünür hâle getirilmesini ifade ediyor.” Maveradan, hakikatten yansımalar. İrfan mektebinden geçip ihsan mertebesinde yaşayanlar, her nefesinde bir sanat icra edenler. Ve yansımadan önce ışığın kendisini görecek gözler. Sanatın öteleri anlatması için bir kalbimiz olduğunu hatırlamamız gerekir. Ötelerden kastettiğimiz kalbimizin derininde bulunan bir sır. Oysa günümüzde, kalp 44 Haziran 2012 ile duygusallık birbirinin yerine kullanılabilen iki kavram. Bu da kafamızı karıştırıyor. Boğazımızdaki düğümü, midemizdeki yumruğu hissetmek, kalbimizin kendisini hissetmekten farklı. Fakat bunu keşfetmek de tehlikeli olduğu için her türlü hissiyatı, kalbimizi tanıma fırsatını bulamadan, daha çok nefsanî olan duygulara indirgenmiş şekilde yaşıyoruz. Sanattan anladığımızın değişmiş olması, sistemin işine gelmiş olmalı. Hakikati gözden çıkarınca sanat da –bilim de- eski yerini kaybetti. Nefsimizi okşayan tüketmek fikri, sistemin teklifi bizim onayımızla nihayet sanat ve bilime de yerleşti. Eskiden sanatın bir uzantısı olan edebiyat sahasında, yeni eserler hep aynı kalemden çıkmış gibi. Kabul etmeliyiz ki edebiyat tüketicinin talepleri doğrultusunda seri üretim yaparak rahata kavuşacak bir sektör hâline geldi. Artık kitaplar kendilerinden başka, daha derin bir şeyler anlatmak zorunda değil. Çoğu kitap neredeyse kendisini yazacak bir yazara ihtiyaç duymayacak kadar basit bir mantıkla vücut buluyor. Yayınevleri, para kazanmalarının önünü tamamen açacak bir buluşun eşiğinde diye korkuyordum. Yazarı olmayan kitaplar -çünkü olmayabilir. Piyasa kitapları bilgisayar programları tarafından yazılabilir ve bu bize hiçbir şey kaybettirmez. Tam bu korkular içimi kemirirken internette karşıma benzer düşüncelerle yazılmış kurmaca bir röportaj bile çıktı.Kurmaca olduğunu anlayana kadar yaşadıklarım şimdilik bana kalsın. Edebiyat tüketiliyor ve üretiliyor. Kitap almak ile makarna almak arasındaki fark gitgide azalıyor. Dolayısıyla kitap okumak ile makarna yemek arasındaki fark da. Sanatın bile tüketime sunulduğu bir dünyada yaşadığımız gerçeği, fazla acı. Yeni ufuklara yelken açma cesaretini duydukça alt edeceğiz sistemi. Vira bismillah. Haziran 2012 45 Genç Çınar | Kapak Dosya Testimin Denizden Alacağı Melikşah Ertuğrul Çay / AL-9A İnsan niçin tüketir? Bu sorunun cevabı zannımca ‘ihtiyaç’ için olmalı. İnsan ihtiyaçları gereği tüketmeli. Zira tüketmenin de bir üslubu, bir ahlakı var. Öyle bir dini benimsemişiz ki ölçü ve nizam, hayatımızın her anında, her noktasında. Ölçünün ve düzenin bu kadar vurgulandığı bir inançta tüketimin aşırısı, çılgınlığı da israf olarak adlandırılıyor. Hepimizin bildiği üzere de israf haram. Peki israf etmeden, kirlenmeden nasıl olacak bu iş? Evet, ihtiyaç gereği bir mal satın alınacak ise bu malın kazandıracağı prestije veya marka olmasına değil dediğimiz gibi ihtiyacı gidermesine bakılmalı. Yeni çalışma düzeni, müntesiplerine daha çok tüketme kabiliyeti vaad ediyor. Ruhunu sat, ama karşılığında büyük arabalar, büyük evler, sayısız eşya al! ‘Sahip olduğun şeyler, bir süre sonra sana sahip olur.’ Günümüz insanı eşyanın sadece bir araç olduğunun farkında değil. İnsanlar eşyayı amaç edinmiş durumdalar. Bu sebeple onlar için eşyanın amacı değil; eşyanın hoşluğu, güzelliği önemli. Bir diğer neden de insanın yaratılışından gelen, ona zincir vuran, nefsi güldüren ve aklı güdük konuma getiren ‘sevilme arzusu, beğenilme isteği’ . Sürekli sevilmek, takdir edilmek isteyen insan beğenilmeyi kendine amaç edinmiş. Ne yapsa beğenilmek için. Ne içse, ne yese, ne giyse, ne taksa hepsi takdir edilmek, dikkatleri üzerine çekmek için. Sürekli daha fazla takdir istiyor, sürekli artıyor bu parazit... Açlık büyüyor, büyüdükçe kafaya vuruyor, zaten hayatında bir kez dahi olsun yorulmamış kafa iyice yıpranıyor. Zavallı kafa ne yapsın yerini açlık organı mideye devrediyor. Yönetimi ele geçiren midenin açlığı da göze vuruyor. Ama gözün açlığı fena doymak bilmiyor. Mide doysa bile göz hep aç kalıyor. Eh haliyle bu tarz emelleri olan insanlar zamanla düşünmek yerine tüketmeyi tercih ediyor. Her köşede ‘köşe kapmaca’ oynayan reklamlar işleri kızıştırıyor, aç gözler çıldırıyor ve tüketim, ‘klonlanan zihinler’ tarafından sürekli arttırılıyor. Bakın ne kadar iğrenç, insanlık dışı bir manzara : Yeni açılan bir mağaza, satışları artırmak için bir günlüğüne fiyatları düşürecek. Bir güzel reklamını yapıyor, zihinleri ele geçiriyor ve başlıyor beklemeye. Mağazanın açılmasından saatler evvel kapıda kuyruklar oluşuyor. Kuyruk sürekli uzuyor, uzuyor... Kuyrukta sabahlayanlar oluyor. Öncelik tartışmaları büyüyor ve kavgaya dönüşüyor. Kavga nedeni mağazaya 3 dakika önce girebilmek. Zaten vatandaş 3 dakikada bütün mağazayı talan edebilecek kabiliyete sahip fakat düşünmekten aciz. Neyse saat geliyor, heyecan dorukta, nefesler tutulmuş ve mağaza açılıyor. İzdiham. Kıyamet. Raftaki ürünü daha önce alabilmek için ezilenler, hastaneye kaldırılanlar - o kadar da beklemişti - oluyor. İstediği ürüne - amacına ulaşanlara ne mutlu! - koskoca orduyu tek bir 46 Haziran 2012 adam bile kaybetmeden mağlup eden bir komutan edasıyla kasaya doğru amansız bir yolculuğa çıkıyorlar. Fakat o da ne !? Eksiğini alıp da sırf ucuz diye diğer ürünlere dadanan hamam böcekleri de var. Aman yarabbi, o nasıl bir azim ! Pür dikkat bir eliyle koca plazmayı, diğer eliyle de dizüstü bilgisayarını taşımaya çalışıyor. Eminim gelecekte kendinden büyük bir gururla bahsedecek. Tüketiyorlar, tüketiyorlar, tükettikçe acıkıyorlar, acıktıkça tüketiyorlar. Ne doyuyorlar, ne de duruyorlar. Nehir kuruyor da biz insanlar nedense hep susuzluğa mahkum oluyoruz. İsraf her yerde şube açmış, her ülkede, her bireyde... Reklamlarıyla, kampanyalarıyla müşterilerini bekliyor. Hep dilimizdedir ‘kanaat’. Ah keşke dilimizde olacağına gönlümüzde olsa. Hep orada kalsa, hiç ayrılmasa. Nitekim dil sürekli ıslak, dil sürekli kaygan. Hiçbir şeyi sahiplenmiyor, sürekli değişiyor tavrı. Kanaat de kayarak süzülüyor savaşlar durduran, kelleler uçuran dilimizden. Biraz da derviş ruhlu olmak lazım. Fazla gösteriş, aşırı kibir, parlak gözlükler, marka gömlekler biz aciz kulların neyine lazım? Somut yaşamaktan ve soğuk tavırlardan kurtulmalı insan. Soyuta yönelmeli. Saçının nasıl gözüktüğüne veya nasıl gözükmesi gerektiğine değil, gönlünün simasında nasıl zuhur ettiğine bakmalı. Somut düşünmek, soyuttan uzaklaşmak aşırı tüketmeye, sürekli tüketmeye yöneltiyor insanı. Oysa sadece ihtiyacı için tüketse daha kötü gözükmeyecek ya da insanlar ona farklı gözle bakmayacaklar. Bilmiyorum, belki de insanı bu kadar fazla tüketmeye iten sürü ahlakıdır. ‘Onlarda varsa bende de olmalı’ zihniyeti. Halbuki farklı olmak güzeldir. Fakat farklı olmaya çabalamak değil farklılığın doğal olanıdır güzel olanı. Belki de ben yanlış bir bakış açısına sahibim. Belki toplum kıtlık içinde. Belki o adamın hem dev gibi bir plazmaya hem de son model bir bilgisayara ihtiyacı vardır. Belki diğer ucuz kaplar, tencereler işini görmüyordu o kadının. Belki de o pahalı makyaj malzemeleri olmadan yaşayamıyordu toplumumuzdaki düşünmek yerine güzel gözükmeyi tercih eden genç kızlarımız ya da olgun iş kadınlarımız... Sekiz yüz yıl evvelinden çağımız insanına seslenen Hz. Mevlana, modern zamanların tüketim üzerine dayalı yaşam tarzlarının yol açtığı sorunlara Mesnevisinden verdiği örneklerle çözüm sunuyor. Hz. Mevlana Mesnevi’de bir beyitte şöyle der : Ne kadar zengin olursan ol ancak yiyebileceğin kadar yersin. Denize testiyi daldırsan alabileceği kadar su alır, gerisi kalır. Genç Çınar | Kapak Dosya -Hocam, bu sene dergimizin kapak konusu “tükenen değerlerimiz”. Eskiden futbolcuydunuz, sizi öyle tanıyor insanlar, ya da yorumcu olarak tanıyor. Peki siz kendinizi nasıl tanıtırsınız? - Talebelik yıllarım, futbolculuk yıllarım, üniversite yıllarım sonuna kadar hayatım hep Ankara’da geçti. Kavaklıdere İlkokulu ilk üç sene, sonra Mimar Kemal İlkokulu ve Ortaokulu, sonra Atatürk Lisesi, sonra da İktisadi Ticari İlimler Akademisi Kamu Yönetimi mezunu oldum. Anakaragücü’nde on sene futbol oynadım. Bir defa ümit milli oldum. Sonra beş sene FİFA hakemliği yaptım. Sonra yorumculuk yaptım. Sonra bugünlere geldim. -Hayatınız hakemken ya da sporcuyken mi daha kolaydı, yoksa şimdi mi? -Hayatım hep zordu. Futbolcuyken, hakemken... yorumcuyken hep zor. Zor olduğu için buralara geldim. Kolayı herkes yapar. Zoru yapmak zordur... -Lisedeyken beyin cerrahı olmak istemişsiniz. Geride bıraktığınız yıllara baktığınızda keşke cerrah olsaymışım dediniz mi? Hayatta keşkeleriniz var mıdır? -Hayatımda keşkem olmadı. Beyin cerrahı olmak istedim. Aslında şu anda yaptığım meslek de beyin cerrahlığına uyuyor. Şu anda da beyin yıkıyorum beyin ameliyatları yapıyorum. Şu an yaptığım beyin ameliyatlarının fiziksel olarak yapacağım ameliyatlardan çok daha iyi olduğu fikrindeyim. “Bir ülkede ahlak ya vardır ya yoktur.” Müslümanlığın en önemli olgusu saygı... İnsana saygı, emeğe saygı... -Hocam,Telegol programında Atatürk’ün sözünü“Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda şike yapmayanını severim.” şeklinde çevirmişsiniz. Hocam insanların hayatlarında amaçları vardır. Kimi ailesi için, kimi çocukları için, kimi onuru, şerefi için yaşıyor. Sizce günümüzdeki insanlar ne için yaşıyor? -Hiç kimse kusura bakmasın arkadaşlar şu anki insanlar biraz tavırsızlar. Kişilik olarak biraz ezikler. Bu bence eğitim sisteminden kaynaklanıyor. Eğitim sistemimiz inanılmaz bozuk. Siz de şu an okuyorsunuz. Türkiye’deki eğitim sistemini temelden değiştirmemiz lazım. Türkiye’de fikirlerini rahatça söylenebilen, tartışılabilen talebe Kanaltürk Telegol Programı öncesinde görüştüğümüz Erman Toroğlu röportajımızdan kareler. Haziran 2012 47 Genç Çınar | Kapak Dosya kendi sahasında 2-1 mağluptu. Maç açıldığında dakika 90’dı. Hakem beş dakika koydu. Rize maçındaki gibi. Beş dakikanın ikinci dakikasında maç 2-2 oldu. Doksan artı dörtte maç 3-2 oldu ve City şampiyon oldu. Eğer 2-2 bitseydi United oluyordu. İşte aramızdaki fark. Onlar uzatmanın beş dakikasında iki gol attılar. Biz uzatmanın beş dakikasında bol bol sandalye attık. - Bundan 20 yıl kadar önce baktığınızda spikerler çok sakin anlatıyordu maçları, futbolcular sakindi, sevinmeler de normaldi ama günümüzde baktığımız zaman üç kelimeyle özetleyecek olursak hırs var, hız var hırçınlık var; holiganizm var yani. Peki bu 20 senede değişen neydi? Allah önemli bir olay; çok farklı bir olay. O’nu inkar etmeyeceksin. Zaten Allah’ı inkar etmezsen O’nun dediğini yaparsın. Bu dersler de inşallah biraz daha dini, Allah’ı gündeme getirir. yetiştiremiyoruz. Klasik talebe yetiştiriyoruz. İşin daha da kötüsü talebeye banknot olarak bakıyoruz. Talebe yetişiyor bakıyorum... Ben de iki tane çocuk yetiştirdim... İlkokul, ortaokul, lise tahsiline bakın, verilen müfredata bakın... Ortaokuldan itibaren çocuğu dershaneye veriyorsunuz, özel hocadan ders alıyor, üniversiteye hazırlanıyor, özel okula gidiyor, sonra da özel üniversiteye gidiyor. Nasıl iş bu abi ya bunu bana bir anlatır mısın? Bir gün Kayserispor’un eski başkanı Üveyiz Bolulu bana anlatıyor:“Ya Ermancım anlayamıyorum, bu futbol nasıl iş. Sen yıllarca oynamışsın. Biz bugün şampiyon olduk. Ben futbolcuma şampiyonluk primi verdim. Hakemi satın aldım, para verdim. Rakip futbolcuya para verdim ve biz seviniyoruz. Nasıl iş bu ya...” dedi. Fıkra gibi yani... Bizim eğitim sistemimiz de şu anda aynen böyle. Bu eğitim sistemini değiştiremediğimiz müddetçe bizim bu sıkıntılarımız hep devam edecek. Yok şike, yok bilmem ne... İşte maç alma, maç satma, hadise, kavga, polise vurma, polisinin ona vurması vs... -Futbol insanlar arasında barışı kardeşliği sevgiyi artırır derler. Peki görüyoruz ki futbol tam tersine bugün insanları ayrıştırıyor. Kamplaşmaya sebep oluyor. Kitlelere bölüyor insanları. Siz dünyanın, insanların bu gidişatını nasıl yorumluyorsunuz? - Şimdi bakın bugün öğleden sona iki tane maç seyrettim. Birisi Rize - Akhisar maçıydı son 25 dakikayı yakaladım. Bir restoranda Rizeliler vardı. Bunların için de de avukat makuvat olanlar vardı. Bağrışmalar çağrışmalar yaşandı. Hakem beş dakika ilave verdi. O beş dakikanın bir buçuk veya ikinci dakikasında sahaya bir şeyler atıldı. Maç durdu 4-5 dakika sonra tekrar başladı. Sonra da bitti ve Rize spor takımı üst lige çıkamadı Akhisar çıktı. Maç 1-1 di. Aradan 20 dakika geçti aynı restoranda Manchester City ile United’ın maçını açtılar. City’ nin galip gelmesi lazım içerde oynuyor. Televizyon açıldığında City 48 Haziran 2012 - Bu hırs, hız, hırçınlık bizde de var, Almanya’da da var, İngiltere’de de var. Ama oralarda sahada var, tribünde yok. Sahada futbolcular hızlı, hırslı, hırçın oynuyorlar ama bu tribüne yansımıyor. Orda başlıyor maç doksan dakikada oynanıyor. Ahlakı bölemezsiniz. Bir ülkede ahlakı spor ahlakı, ekonomi ahlakı, hukuk ahlakı, aile ahlakı diye bölemezsin. Bir ülkede ahlak ya vardır, ya yoktur... Ve çok net söylüyorum organize şube mükemmel bir iş yaptı... Şike olayında çok güzel şeyleri çıkardılar. Savcılığın yaptıkları da son derece doğru ve Savcının bütün söylediklerinin altına imzamı atarım... ama gidişata bakın... İşin sonu... ben espri yaptım... bu espriyi ikinci, üçüncü gün yaptım. Sonunda organize polisi, savcıyı ve beni içeri alırlar okey oynarız içerde taş oynarız filan, iş biter demiştim. Çok net söylüyorum bunları. Tesadüf değil söylediklerim. - Gelecek yıldan itibaren okullarda Siyer, Kuran gibi dersler verilmeye başlanacak. Sizce bu ahlakı düzeltmede yardımcı olacak mı? -Ben olaya şöyle bakarım. Din olayı Allah ile kul arasındadır. Ben kendim düzgün bir adamım. Ben Allah’la baş başa kaldığım zaman, akşam, gece yatarken ben O’nunla konuşurum. Ben bakıyorum futbolculara; dua ediyorlar... güzel... Şimdi futbolcular ne yapıyorlar, ceza alanına girip kendilerini yere atıyorlar. Nasıl iş abi bu? Müslümanlığın en önemli olgusu saygı. İnsana saygı, emeğe saygı. İslam çok modern bir din; ama biz bu modern dini öyle yerlere çekmişiz ki, kimisi öyle yorumlamış, kimisi böyle yorumlamış. Zaten bizim sıkıntımız da burada. Müslümanlar İslam’ı işine geldiği gibi yorumlamış. Müslümanlığın doğru yorumlanması lazım. Bunların hepsi iç içe; lahana gibi... ayıramazsın. Ahlak diyorsun... Ben Müslümanım, diyor adam; beş vakit namaz kılıyor, hacca gidiyor ama geliyor sahtekarlık yapıyor. Adam onları yapmıyor; ama düzgün adam. Hangisi doğru? Allah önemli bir olay; çok farklı bir olay. O’nu inkar etmeyeceksin. Zaten Allah’ı inkar etmezsen O’nun dediğini Genç Çınar | Kapak Dosya yaparsın. Bu dersler de inşallah biraz daha dini, Allah’ı gündeme getirir. Ama Arap ülkelerine bakıyorum; çok da gelmemiş. Avrupa ülkelerine bakıyorum... Onlar Hıristiyan... Onlarda biraz daha fazla var. Acaba bu dinden mi kaynaklanıyor; yoksa katı kurallardan mı?... Ben katı kurallar diyorum. Mesela Almanya’ya bakıyorum... Ben Almanya’yı çok beğenirim. Alırsan alman arabası alırsın. Niye?... Çok çalışıyorlar ve dürüst çalışıyorlar. Sabah altıda başlıyorlar çalışmaya akşam beşe kadar; ama tam çalışıyorlar. Bakıyorsun Almanya’da prensipler çok ciddi uygulanıyor. Aynı prensipler İtalya’da uygulanmıyor. O yüzden İtalya borç batağında bugün ama Almanya büyüyor. Kuralları tam uyguluyor... cezayı da uyguluyor. Kırmızıda geçerse bakanın oğlu da ceza yiyor, içişleri bakanının kızı da ceza yiyor. Futbolcu Erman da yiyor. Hakem Rıfkı da yiyor. Bir ülkede kurallar uygulandığı zaman her şey tamam olur. - Hocam, değerlerimizin bu kadar tükendiği günümüzde tükenen değerlerimizin başında sizce hangisi geliyor? -Ahlak geliyor. Ahlakı tartışıyoruz. Göstere göstere ahlaksızlık yaparsanız toplumda tepki olur. Bugün bir yere geldiysek eğer toplumda; bundan otuz sene evvel, yani siz daha dünyaya gelmeden önceki siyasi idareler getirmiştir bugüne bizi. Öyle kolay gelmezsiniz. Otuz sene evvel yapılan hatalar bugüne getirdi... Bunları temizlemek de kolay değildir. 20 sene, 15 sene ister karar verirsek. Burada partiye veya şahsa bakmam ben Türkiye Cumhuriyeti devletine bakarım. Ben şunu derim.... Çok ülke gezdim... Bizden daha geri olan ülkeler de var, ileri olanlar da. Bizden daha ileri olan ülkelerde siyasetçi şunu düşünüyor: Önce ülkem, sonra partim, sonra ben. Bizdekiler şunu düşünüyor -benim gördüğüm-: Önce ben, sonra partim, sonra ülkem. Benim gördüğüm bu... inşallah ben yanılırım. Önce ülkem diyen adam gördüm mü, gördüm. Ama az adam var. Yani ağırlık olması lazım. Önce ülkem sonra partim sonra ben olması lazım. Bunları derken de başımdan bir şeyler geçtiği için bunları söylüyorum. Bunlar için de beni suçlayabilirler. Derler ki Erman Toroğlu siyasete mi atıldın da konuşuyorsun. Evet atıldım siyasete de. Aday oldum. Yedi yüz reyle kaybettim 91’de. Onun için konuşabiliyorum. Bunları yaşadığım için biliyorum. Ben maçta bir şey anlatırken ben bunu yaşadım diyorum. Ben bunu yaptım diyorum. Okumak ayrı, görmek ayrı; ama yaşamak çok farklı. - Hocam, anne ve babaların en çok hangi değere sahip çıkmalarını istersiniz? Anne babalara mesajınız nedir? - Burada anne çok önemli. Ölünce imam Ahmet oğlu Hasan’ın ruhuna el Fatiha demez. Ayşe oğlu Hasan, der... Fatma oğlu Mehmet, der. Onun için de çocuğun yetişmesinde en önemli etken kadındır. Bir ülkenin kadınını iyi yetiştirirsen, o ülkeyi kurtarırsın. Çünkü kadın çocukla erkekten daha fazla ilgilidir. Yani bir ülkenin kadınlarını bir yere getirirsen o ülkenin erkeklerini de bir yere getirmişsin demektir. - Hocam, biz gençlere mesajınız nedir? - Eşek gibi çalışın. Hiç korkmayın çalışmaktan, eşek gibi çalışın. Para kazanmak kolay değil öyle. Şimdiki gençler hemen arabam olsun evim olsun diyor. Tamam da o kadar kolay değil. Ben çok çalıştığım için biliyorum. Paranızın kıymetini bilin; ama paylaşmayı da bilin. Vizyonunuzu değiştirin; gezin, görün. Kitap okumak güzel de görmek çok farklı bir olay. Çünkü gezdiğin gördüğün zaman karşılaştırma yapabiliyorsun. Bir görün bakalım, gidin başka ülkelere, orda neler var? O zaman anlıyorsunuz ne olduğunu. Karşılaştırma çok önemli... mukayese etmek çok önemli. Onun için de eğitimde yurt dışını mutlaka kulanın ve İngilizceyi mümkünse ana diliniz gibi bilin. Hayatımdaki en büyük defom İngilizceyi ana dilim gibi bilmemek. Yani fıkra anlatacak hale gelin veya espri yapacak şekilde öğrenin İngilizceyi. Hayatımdaki en büyük defom İngilizceyi ana dilim gibi bilmemek. Yani fıkra anlatacak hale gelin... veya espri yapacak şekilde öğrenin İngilizceyi. - Hocam zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. - Ben teşekkür ederim. Başarılarınızın devamını dilerim. Ali İrfan Karnak/Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenimiz rehberliğinde öğrencilerimiz Ahmet Ruken Boyacı - Mehmet Emin Akkaya’nın röportajı . Yayına hazırlayan Umut Koray İmamoğlu Haziran 2012 49 Genç Çınar | Röportaj İnsan, Dilinin A ltında Gizlidir. Merve Sel, Sümeyye Gündüz, Fatma Betül Kılınç Dil insan ağzıyla yontulan, şekil alan canlı bir varlıktır. Canlı bir varlık diyorum çünkü dil canlılar misali bir kavmin doğuşuyla doğup, kavmin insanlarıyla gelişen ve kimi zaman asimile olan zamanla ölebilen bir varlıktır. Dil kişinin kendini ifade edebilmesine vesile olan, düşüncelere söz vermede kullanılan anlaşma aracıdır. Dili kullanış biçimimiz, yani üslubumuz, kurduğumuz cümleler; karakterimizden, düşünce tarzımızdan ipuçları verir. Bu yüzdendir ki düşüncelerimizi dillendirmeden önce onları dinlendirmek gerekir. Dil değişime oldukça açıktır. Bu değişim olumlu olabileceği gibi bir yozlaşmayı da beraberinde getirebilir. Dili bir işçi gibi işleyen yazarların dili kullanışları, bu konudaki duyarlılıkları oldukça önemlidir. Yazarlar, topluma yön veren liderler, düşünürler iyi yönlü bir gelişimin en büyük destekçileri olabilirler. Dilin anlam evreninin daralmasıyla sonuçlanan kelime dağarcığındaki daralmalar, yabancı dillerden gelen sözcüklerin çokluğu ise dili olumsuz bir değişim sürecine sokmaktadır. Dilimizin sınırlarını genişletmek, gelişmek adına önemlidir. Dilde eskiye sadık kalarak yeniye yol açmak gerekir. Eski ile yeni bir arada yürütüldüğü kadar zengindir bir dil. Özetle sıkıca sarılmalı, gelişmesine ön ayak olmalı, koruyup kollamalı dili. Bir milleti oluşturan en önemli unsurlardan birisi de dildir. Hz. Davut’tan beri sürgün olarak yaşayan ve dillerini unutan İsrailoğulları 1947’den sonra ülkelerini kurup dillerini ihya ederek bugün dünyayı yönetir hale geldiler. Dilin yozlaşmasıyla millet çözülmeye başlar. Günümüzdeyse dilimiz böyle bir yozlaşma tehdidi altındadır. Unutulmamalıdır ki insanlar kendi kültürlerinden uzaklaşarak millet olma bilincini kaybederler. Bu da ülkelerin çabucak emperyalizmin güdümüne girmesine ve sonuç olarak parçalanıp yok olmasına sebep olur. 50 Haziran 2012 Dilden bahsedip dilin mimarlarından biri olan editörden bahsetmemek olmaz. Editör en yalın haliyle yazıları yeniden düzenleyerek yayıma hazırlayan kimse olarak nitelendirilebilir. Tabii ki görevi bundan ibaret değildir. İyi bir editör araştırmacı, iyi bir okuyucu ve dinleyicidir. Editörün sorumluluklarından bahsetmek gerekirse editör; yayın dünyasını yakından takip eden, okur reaksiyonlarına dair sağlam öngörülere sahip olan, kitabın “piyasasına” yön verebilecek, okuyucunun kafasını karıştıran konulara açıklık getiren, okuyucunun beklentilerine göre içerikte ekleme veya çıkarmalar yapabilen, bir metnin zayıf yönlerini tespit edip güçlendiren, başarılı kısımlarını da vurgulayan kişidir. Özetle, bir kitabın ortaya çıkışından raflara oturmasına kadarki süreçte kitaba yoldaşlık eden kişidir. Bu bağlamda biz de Timaş yayınlarının editörlerinden biri olan Sayın Ümran Tüzün’le gerçekleştirdiğimiz keyifli röportajı sizlerle paylaşmak istedik. Ümran Tüzün’le Dil ve Editör Üzerine... - Editör denince akla ne gelmeli? Editörün görevi nedir? - Genel anlamıyla editör, bir kitabın ortaya çıkışından raflara oturmasına kadarki süreçte kitaba yoldaşlık eden kişidir. Editör, yayın dünyasını yakından takip eden, okur reaksiyonlarına dair sağlam ön görülere sahip olan, kitabın “piyasasına” yön verebilecek trendleri sezen, kısacası olabilecek her şeyi kitap haline getirebilecek kişidir. Tabii bu büyük bir sorumluluktur aynı zamanda. Zira Türkiye ve dünyada neler okunuyordan öte, neler okunacak sınırında durmak her yiğidin harcı değildir ve bu anlamda editör, “zor işlere” kalkışmış biridir. Teknik anlamda editörün görevi, proje üretmekle başlar. Söz konusu projeyi ehil bir kişinin kaleminden çıkardıktan sonra önüne gelen metnin Genç Çınar | Röportaj söküğü ve dikiğiyle hemhal olmak bu görevin en uzun ve en önemli sürecidir. Gerektiğinde inisiyatif kullanmayı gerektirecek müdahalelerle metni okura sunulacak kıvama getirmek de bu sürecin parçasıdır. Ya da bir proje gelir editöre, projenin kitaba dönüşmesi yönünde bir teklif... Bahsini ettiğimiz ön görüleri sayesinde söz konusu projenin kitap olarak ne arz edeceğini sezen de yine editör olur. - Türkiye’de editörlük nasıl anlaşılıyor? - Türkiye’de editörlük anlaşılıyor mu diye başlamak gerekiyor belki de... Henüz bir meslek olarak kabul görmemiş olan editörlük öyle zannediyoruz ki azımsanmayacak bir kitle tarafından nokta- virgül yanlışlıklarını düzelten kişi olarak biliniyor. Bu da işin bir yönü elbette. Ancak işin evveli “neyin kitap olacağına” ve bu kitabın nasıl inşa edeceğine dayanmaktadır. Bu anlamda editörlük sanıldığından daha önemli bir yere sahiptir yayıncılıkta. Bununla birlikte yavaş yavaş editörlüğe bakışın değişmeye başladığını söyleyebiliriz. Fakültelerde editörlük ya da bu kapsamda bölümler açılması gerektiğini düşünen akademisyenler, editörlüğün meslek olarak gelecekte parlayacak alanlardan biri olacağını sezmiş durumdalar. Bir başka yanlış algı, editörlüğe giden yolun Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden geçtiği yönündedir. Editörün yeri geldiğinde “gölge yazarlık” yaptığını düşünecek olursak dil hâkimiyeti elbette çok çok iyi olmalıdır. Ancak bir editör yalnızca edebî eserlerle hemhal olmaz malum... Politika, psikoloji, din, felsefe ve bilumum ilmi alanlara vakıf, eklektik kimsedir editör. - Editörlüğün zorlukları nelerdir? - Burada söze editörlük için en büyük zorluk editörlüğü sevmemektir diye başlamak doğru olur sanırım. Zira editörlük zordur fakat işi seviyorsanız her şey ayrıntıda kalır. Bilhassa editörün, editör olarak gerek tolum tarafından gerek yazarlar tarafından nasıl algılandığı veya algılan(a)madığı muamma iken... Bir proje üretmekten ziyade, doğru projeyi üretmiş olmak, doğru yazarla çalışmak, kitabı doğru zamanda okura sunmak vs. editörün planlayacağı işlerdir ve her biri büyük sorumluluktur. Bir kitap üzerine çalışırken söz konusu kitabı yazara göre şekillendirir editör. Bu, takdir edersiniz ki kitabın yazarı gibi düşünmektir yeri geldiğinde ve o ince sınır geçildiği vakit yazar-editör uyumu bir çatışmaya dönüşebilir. Aynı zamanda yazarın düşüncesini şekillendirmede güvendiği kişidir de editör. Yani fikir alışverişinde bulunacağı, yazarın güvendiği kişidir editör... Tabii her ne kadar çoğu zaman bilinmese de okurun da... - Editör olmak isteyenler için neler önerirsiniz? Bir kursa mı gitmeli yoksa tecrübeli bir editörün yanında mı çalışmalı? -Editörlük, işin gerektirdiği birçok özelliği aynı anda taşımayı gerektirir. Öncelikli olarak insan ilişkilerinde ölçülü, ön görülü olmayı gerektirir. Türkiye’de ve dünyada olup bitenlere kayıtsız kalmayan, çıkarımlarda bulunan biri olmalıdır editör. Bir yazarın ardında duran, ortalarda dolaşmayan bu sessiz insan, tevazuu sahibi olmalı, editörlüğü yazarlığa geçiş olarak görmemelidir kesinlikle. Belirli derece dil kıvraklığına sahip, metni incelikle dokuyacak kişi olmalıdır. Hiç kimse her şeyi bilemez ancak bir editör birçok şeyi bilmelidir. Teknik işleri öğrenmek açısından kurs vs. düşünülebilir. Ancak yukarıda sıraladığımız özellikleri kursta kazanma gibi bir durum söz konusu olmaz. Sanırım editörlük en iyi “bir bilen”in yanında öğrenilir; işi, işin içinde öğrenmek ummandır, deryadır... Haziran 2012 51 Genç Çınar | Eğitimci Gözüyle alı n Tok a z a m Ali Ra Her şey eskidi. Yeni şarkılar bestelendi tuhaf dualar okundu. Kanlı cetvellerle insanın hiç olmadığı haritalar çizildi. Zulüm ve hüzün tüm coğrafyaların şiirinde acıklı bir fon olarak başköşeye kuruldu. Feryatlar, çığlıklar ve ölüm haberleri istatistiklere dönüştürüldü. Akşam sofrasına haber olarak servis edildi. Başkalarının acılarını çayımızın yanına katık ettik. Yakınlar uzak, Müslümanlar terörist oldu. Gündemin beşiğinde, zihin ve vicdan konforunu bozmayacak sürükleyici ve eğlendirici romanlar, diziler tükettik. Beylik sözler, artistik replikler ezberledik. Vicdanlarımız nasır tuttu, gönüllerimiz örümcek bağladı. Hâsılı biz biz olmaktan çıkıp başkalarına benzedik. Mahvımıza kasideler düzdük. Ağıta alıştık, kanı kanıksadık. Gün eteklerini toplarken gecenin önünden akşam bütün hoyratlığıyla çöktü şehrin üstüne. Yalnızlığın dayanılmaz olduğu demler gelip demirledi yetimin gönlüne. El ayak çekildi sokaklardan. Evlerin sımsıcak lambaları söndü bir bir. O, soğuk kış gecelerinde sarıldığı yorganını bu kez ılık ılık akan gözyaşlarını saklamak için çekti başına. Boş olan kucağına baktı. Yatağın içinde büzüşen tazecik bedeni daha da küçüldü. Boğazında düğümlenen hıçkırıkları yutmaya çalıştı. Olmadı. Küçük omuzları titredi. Âlem sarsıldı. İçli ve özlem dolu bir sesle usulca “Baba” dedi. Ümmet kulak kesildi. Cümle yetim babaları mezar toprağını zorladı. O “Baba”dedi. Şüheda bedenleri mezarında kımıldadı. O “Baba” dedi. Ümmet kulak kesildi. Bütün iklimlerden rahmet bulutları sökün etti. O “Baba” dedi. Şehri, rüyaları ve duaları temizleyen yağmurlar yağdı. Sıcaktan kavrulmuş fidenin gövdesine can, arklara su yürüdü. Rahmet peygamberi yetimlerin efendisi tebessüm buyurup cennetteki mekânında bir komşu için yer açtı. Veya ; o“Baba”dedi. Sesi soğuk duvarlara çarptı. Kimse duymadı. Gazap bulutları sardı semaları. Bereket el etek çekti diyarımız- 52 Haziran 2012 Genç Düşü nce P latfo rmu Rehb er Öğ retm eni dan. Gönlümüze ayrılık ve fitne ateşi düştü. O “Baba” dedi. Hiç kimse uykusunu bölmedi. Kör kuyular kadar hissiz ve sessiz kaldı da bu ümmet tekerlekli sandalyesinde şehadete yürüyen o, vakur ve güzel insan gönlüne Mevla’ya açıp şöyle seslendi: “Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!” Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helak olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felaketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak? Allah’ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına sana şikâyette bulunuyorum. Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı... Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini sana şikâyet ediyoruz... Biz onları yalnız bıraktık onlar bizi Allah’a şikâyet etti, Şimdi yetimleri bu şikâyetten ve bedduadan kurtulmanın bir fırsatı olarak görüyoruz. Bozulan dirliğimizin, dağılan birliğimizin ve ayrılan yollarımızın ihyası için bir fırsat biliyoruz. Taşlaşan kalplerimizin, paslanan sinelerimizin cilası olarak itina gösteriyoruz. Onları, Allah resulünün cennetteki komşuluğuna bir vesile bir imkân olarak düşlüyoruz. Onlar bize ümmetin bir emaneti. Evlerimizin bereketi. Yavrularımızın geleceği için yapılmış fiili bir dua. Mezarımızı mamur edecek hayırlı bir kapı. Onlar bizim gönül iklimimizin baharları, bereketimiz. Onlar bizim cennet vizemiz. a t a y a h tmeni ü Öğre b lü u K rafçılık Fotoğ / ı r a S Ayhan K A M K A B N E D R Ö Z İ V Her insan bir yerlerden bakar hayata. Baktığımız her ne olursa olsun gördüğümüz ve görmeye çalıştığımız şeyler eşyanın hep güzel hep pozitif yanlarıdır. Hayata, yaşamaya nerelerden bakıyorsunuz bilmem; ama ben uzunca bir süredir yaşamın en küçük zaman birimlerine fotoğraf makinesinin vizöründen ‘’bakı’’yorum’’. Zamana kayıt düşmek, mutlulukları dondurmak, an’a çapa atmak demek benim için fotoğraf. Fotoğrafla uzun zaman uğraşanlar bilir, vizörden baka baka daima en güzel açıyı yakalamaya çalışır, ışıkla oyun oynar, zihninde kurguladığın enstantaneyi fotoğraf karesine yapıştırmaya çalışırsın. Kimi zaman bir cami kapısında selpak satan yaşlı amcanın kırışmış elinde, kimi zaman Galata Kulesi’nin Hazerfan Çelebi’den habersiz yeni ev sahibi martılarında, kimi zaman Rumeli Hisarı’nın orta yerindeki mescidinde (şimdi konser alanı), kimi zaman Salacak sahilinde ışığın suyla raksında, kimi zaman da rengarenk bir kelebeğin şehirden uzak çiçek tarlalarında gelinciklerle cilveleşmesinde yakalarsın içindeki heyecanı ve aşkı; sonra basıverirsin deklanşöre. Çıkacak fotoğraf makinesinin çektiği değildir, senin yakaladığın ve anlatmak istediğindir. Yaşamın her an’ında böyle binlerce fotoğraf saklıdır, bazısı bir vizörden yansımıştır kadraja bazısı keşfedilmeyi bekler bir tenha köşede. Şimdi baharın en coşkun zamanı, kır çiçekleri çoktan renkli tuvale döndürdü tabiatı, iğdelerin patlaması, ıhlamurların çiçek açması yakınken makineyi alıp aleme vizörden bakmak zamanıdır. Haziran 2012 53 Genç Çınar | Eğitimci Gözüyle Masal Tadında Ahmet Naci Akdemir / Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni “Bir varmış bir yokmuş”la kurulan cümlelerimizin sıklığıyla başladı derdimiz tasamız. Duyulan bir haberin arkasında verilen tepkilerimiz, izlediğimiz film sahnelerinin aşinalığıyla yokluğuna alıştırdı zaatalilerimizi. Her şeye bir tıkla ya da hazreti googlela ulaşabilmek aramayı, arayınca bulmayı, bir kütüphane kokusunu çıkardı içimizden. Zaman kısalığına dem vurulan, yalnızlaşan saatlerimizi çoğalttı bir selama muhtaçken. Tüketildikçe büyüyebilen bir toplumun idealini kurdurdu bu virüs bize. Zamanın, mekanın, kokunun ya da bir selamın değeri ile doğru orantılı düştü insanın değerini de. Televizyondan izlenirken saniyelik “ah”lara karıştı vicdanımız. Üretmenin tadı, tüketmenin kolaylığına gizlendi. Çok değil az zaman öncelerde, yalnız içimizden geçirmek yeterli değildi şeyleri, çaba gerekliydi arkasından ve herkes bunu bilirdi. Davranışlar buna göre şekillenirdi. Kalbur zamanlar geçerken ellerimizden ziyade içimizden geçenlere hemen ulaşmamız, nihayetinde hayallerimizi tüketti. Ki hayalsiz de bir değerimiz yoktu kendimizde. Her şey, istenilenlere anında ulaşma imkanıyla büyüsünü kaybetmişti belki de. İnternet okunan kitaplar, gazeteler, hazır bilgiler... Tüm bunlara rağmen, birimizin diğerine anlattığı mazeretlerin ve bol “ama”lı cümlelerin yerine kalıcı çözümler gelmeli masallarımızın devamına. Zaman daha fazla geçmeden ve mazeretlerimiz tedavülden kalkmadan henüz, yanıtları yakınlarda olduğunun farkına vara bilmeliyiz. Her şey “özümüze” dönmek kadar kolay, “köyümüze” dönmek kadar manalı. Tüketmemeye teknolojiden ve gençliğimizden başlamalıyız ilkin, duygularımızı, zamanımızı, anılarımızı devamına iliştirmeliyiz. Her olgunun elimizde ve irademizle sıfatını bulacak, zararlı ya da mükemmel şeklinde nitelendirileceğini ileriye “miras” kalacağını unutmamalıyız. Kim bilir üretmenin, ürettiklerimizi tüketmenin tadı masallardaki gibidir? Matematiğin Draması İsmail Dökmeci / İlköğretim Matematik Öğretmeni Geometri matematik programında önemli bir alandır. Matematiğin diğer alanlarındaki problemlerin çözümünde kullanılmasının yanı sıra, günlük hayata ilişkin problemleri çözmede ve matematik dışındaki bilim, sanat gibi diğer disiplinlerde de kullanılmaktadır. Amerika’daki Ulusal Matematik Öğretmenleri Birliği (NCTM, 2000), okul matematiğinde ilkeleri ve standartları belirlediği kitabında, geometrinin önemi üzerinde durmuş ve geometrinin öğrencilerin usavurma ve ispatlama becerilerini geliştirdiğinden bahsetmektedir. Yapılan araştırmalar, matematik eğitiminde oldukça önemli olan bu alanda öğrencilerin pek çok zorlukla karşılaştığını göstermiştir. Türk öğrencileri üzerine yapılan çalışmalar da bunu desteklemektedir. Otuz sekiz ülkeden toplanan verilere dayanarak Türk öğrencilerin ölçülen beş matematik alanı 54 Haziran 2012 içinde en düşük puanı geometri bölümünden aldıklarını belirtmiştir. Genel matematik ortalaması dikkate alındığında Türkiye örneklemi sondan sekizinci olarak yer alırken, geometri kısmında sondan beşinci olarak yer almıştır. Bilgi çağının gereklilikleri eğitime de yansımıştır. Milli Eğitim Bakanlığınca yapılan İlköğretim Matematik Dersi Öğretim Programlarındaki yeni değişiklikler bu yansımanın kaçınılmaz bir sonucu olarak görülebilir. Yeni matematik programlarının önerdiği matematik öğretimi süreci, öğrenciyi etkin kılan, matematiksel düşüncelerini sınıf içinde paylaşmasına olanak tanıyan, matematiğin anlayarak ve ilişkilendirilerek öğrenilmesini sağlayan bir öğretim sürecidir. Yaratıcı drama bu sürecin sınıflarda işlerlik kazanması için kullanılabilecek öğretim yöntemlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Genç Çınar | Eğitimci Gözüyle Makina İnsan Elif Özorpak / Felsefe Grubu Öğretmeni Modernizmin, kapitalizmin egemenliği altında yaşadığımız bir zamandayız. Bu zaman yeni bir insan modeli ortaya çıkarmıştır: Modern özne Modernizmin ortaya çıkardığı özne hiçbir kültüre ait değildir. Belli tarih ve coğrafyaya sahip değildir. Modern özne, kimsedir; dünyaya kendi uygarlığını koymaya çalışır, kendi kurallarını getirir. Dünyayı yeniden yapılandırır ama bu yapılandırma sürecinde yitirdiklerinin farkında değildir. Bu yapılandırmayı yaparken hızlı,değişken ve doyumsuz bir tüketim halindedir.Bunun sebebi ise modern dünya denilince akla gelen ilk şeydir: Makine Makine, kurulmuş, düzenlenmiş,belirli bir randımana bağlı bir araçtır. Modern özne ise doğayı bir makine gibi görür.Doğanın makine gibi görülmesi ve öznenin kendisini doğanın hakimi olarak görmesi, maneviyatında azalmaya yol açmıştır.Makinanın duygusuzluğu modern özneyi öyle etkilemiştir ki artık o da makinalaşmıştır. Hızlı, değişken ve doyumsuz bir hayatın içine atmıştır, kendisini. Her ürünün sürekli yeni modeli, bir üst modeli çıkmakta ve kişi hep daha üstünü alma çabasına girmektedir ve bu süreç içerisinde zamanın nasıl geçtiğinin farkında değildir. Tıpkı bir makine gibi randıman halinde bir hayat sürmektedir. Dışarıya baktığımızda otobüs duraklarında, alışveriş merkezlerinde sanki bir makine gibi durmadan koşturan ve manevi alana hiçbir yer bırakmayan yaşayan, tüketen ve tüketilen insanlarla karşı karşıyayız. Modern özne, böyle bir hayat sürerken bunalımlara, depresyonlara ve ruhsal birçok sorunlara doğru da hızlı bir akış içerisinde olduğunun farkında değildir. Çünkü insan duyguları olan, derin hisleri olan mavnevi bir yapıda yaratılmıştır. Bu maddi ortam -modern hayat- insanı tatmin etmemekte ve kişinin maddiyattan maneviyata yönelmesine engel olmaktadır. İşte burada toplum bilinçlenmeli,uyanmalıdır. Allah Teala yüce kitabında “Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır...” (Taha Suresi, 124) Bir başka ayette ise Allah “... bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti ve O’nun dışında (yine) Allah’tan başka bir sığınacak olmadığını iyice anladılar...” (Tevbe Suresi, 118) şeklinde buyurmaktadır. Bu ayetlerde Allah Teala manevi bir yapıda yaratılmış insanın yaradılışına aykırı olan maddi hayatı seçtiğinde içerisine düştüğü bunalımı belirtmiştir. İnsan maddeyi tüketerek aslında kendini tükettiğinin farkına varmalıdır. Manaya yöneldiğinde bu bunalımların olmadığını görecektir. Eğer bu tüketim hayatına devam ederse kendi benliğinin farkına varamayan, neyi neden yaptığını bilemeyen sadece makinalar gibi belli bir randımanda hayat süren duygusuz,ruhsuz ve zavallı bir varlık halinde yaşamını tüketmiş olacaktır. İÇİNİZDEKİ MAKİNAYI KAPATIN,HAYATI AÇIN! Aydınlığa Geçiş Furkan Emre Köse 7-B İnsan belli bir süre içerisinde yaşar. Bu süreyi tahmin etmemiz çok zordur. Bu süre içerisinde insan karanlığa yani kötülüğe düşebilir ama bir yandan aydınlığa yani iyi yola girebilir. Fakat iyi yola giren insan kötülüğe sapabilir. İyiliği korumak için kötülükten sakınmalıyız. Ama önemli ve en zoru kötülükten iyiliğe geçiştir. Kimileri ölmeden önce kimileriyse gençken... İslam dini bunun için ne kadar kötülük yapsan da sana tövbe kapılarını açar. Ayrıca bir insan ölümden korkmamalıdır ve ona önyargı ile yaklaşmamalıdır. Bir Müslüman öldükten sonra karanlıkta kalmaz kabrinde karanlıkta kalsa bile en sonunda aydınlığa geçer. Ayrıca kötülüğe düşmüş bir insanı aydınlığa çekmek aynı şekilde aydınlığa iyice yaklaşır. Her gün yeni bir iyi amel insanı aydınlığa geçer. Ama o öldükten sonraki aydınlığa geçiş kapısı herkesi almaz Müslüman olsa bile. Zaten güçlü bir ameli olan Müslüman için o kapı kocamandır fakat ameli pek parlak olmayan bir insan için o kapı daracıktır. Bir de öyle insanlar vardır ki onu toprak ve tabut bile kabul etmez. O insanlar için yol bellidir zaten. Ama öyle insanlar vardır ki Azrail onun canını hiç acı ve azap çektirmeden farkına bile varmadan alır. İşte o insanlar için en büyük yol gözükmüştür. Amellerimiz bizi aydınlığa çeker ve aydınlığa geçmiş bir insan cenneti garantilemiştir. Ama kötü amel ve nefis, insanı şeytan yardımı ile vesveselerle kötülüğe düşürür. Kısacası dünyaya gelmiş her insanın görevlerinden birisi, iyiliği ve kötülüğü seçmektir. Hayat ve kader insana verilmiş nimetlerden biridir bunu iyi kullanmak gerekir. Zaten kaderimizi iyi çizersek her şeyi yönetebilir ve başarabiliriz. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bunun en güzel en zarif örneğidir. Kendimizi, nefsimizi ve aklımızı şeytanın vesveselerinden kurtarmak için iyiliğe başvururuz. İnsan kendini hep korumalıdır zaten Allah’a adanmış bir hayat asla karanlığa giremez. Haziran 2012 55 Genç Çınar | Genç Çınarlardan Annemi Bulduğum Gün Seni Kaybettim “Acaba yine ne yaptım? Eminim çok kötü bir şey yapmışımdır, yoksa babam bana vurmaz. Rabb’im onu beni uyarsın diye gönderdi. Affet Allah’ım, yaptığım hataları affet.” Babası elindeki bitmemiş bir içki şişesiyle evlerindeki her şeyden daha az yıpranmış olan kırmızı ekoseli koltukta uykuya daldığında, küçük Ahmet bunları düşünüyordu. Henüz daha dokuz yaşında olmasına rağmen belki de kırk yaşındaki birinin çekmediği kadar acı çekmişti Ahmet. O küçük aklından şimdi de bunlar geçiyordu işte. Annesi o daha bir yaşındayken evi terk ettiği için kendisi tek başına her şeyden bihaber büyümüştü. Başka bir çocuk olsaydı annesine çok kızardı ama Ahmet ne onu daha bir yaşındayken terk eden annesine ne de her para kaybettiğinde gelip onu döven babasına kızabiliyordu. O; saf, temiz, küçük yüreğinde belki de bizlerde olmayacak kadar büyük bir teslimiyet vardı. Ahmet okula gidiyordu. Babası onun için, hapislerde yatmaya değmeyeceğini sekiz sene okula gideceğini söylemişti sarhoş olmadığı çok nadir akşamların birinde. Ve yine o sarhoş olmadığı nadir akşamların birinde anlattığına göre annesi öğretmendi ve eskiden ailesi bir aradayken oturdukları evin yakınlarında bir okulda çalışıyordu. Bir gün babasını çekemeyecek kadar bıkınca şehir dışına tayin istemiş ve İstanbul’dan Ankara’ya tayini çıkmıştı. Annesi gidince babası sinirlenmiş oturdukları evi değiştirmiş ve dört elle içkiye sarılmıştı. Bunlar yaşanırken bir yaşında olan Ahmet şimdi 3. sınıfa gidiyordu ve çok zeki bir çocuktu. Dini bilgileri ve diğer ilimleri burada öğreniyordu. Onun ilgisini hep Resulullah‘ın (sav) yaşayış tarzı çekmişti. Babasına bundan bahsetmeyi birçok kez denemiş; fakat babası onu dinlemeye başladığında ya uyuya kalıyor ya da ona hakaret ettiğini sanıp hızlıca vuruyordu küçük Ahmet’e. Sınıf öğretmeni bu durumu fark etmiş olacak ki Ahmet’e yardım etmeye karar verdi. Önce Ahmet’le konuşmak istedi. Aralarında şöyle bir diyalog geçti: -Ahmet, oğlum bana güveniyorsun öyle değil mi? -Tabii ki öğretmenim. -Oğlum babanın sana yaptıklarını biliyorum. Seni o evden kur- 56 Haziran 2012 tarmak için elimden geleni yapacağıma söz veriyorum. -Öğretmenin haddim olmayarak size karşılık vereceğim ama ben evimden, yuvamdan ayrılmayacağım. Hem babam bana bir şey yapmıyor ki. -Nasıl yapmıyor, oğlum? Her gün okula başka bir tarafın morarmış geliyorsun, bu adam seni dövmüyor mu? -Dövmüyor öğretmenim, yalnızca hata yaptığımda uyarıyor o kadar. Rabbim onu bana uyarıcı olarak göndermedi mi? Öğretmeni Ahmet’teki bu teslimiyet haline hayret etti. O da Rabbi’ni sevmekteydi ve Rabbi için böyle bir zulme daha fazla göz yumamazdı. Ahmet’in dini ilmini geliştirmesini sağlarsa olayın kendiliğinden çözüleceğini düşünmekteydi. Sonuç olarak Ahmet’in babası Rabbi’mizin haram kıldığı üç şeyi yapıyordu: Kumar oynuyor, içki içiyor ve henüz dokuz yaşında olan oğlunu sebepsizce dövüyordu. Ahmet bunların ikisinden haberdardı; fakat babasının kendisine vurmasını bir uyarı şekli olarak algılıyordu. ***4 yıl sonra*** Ahmet 13 yaşında bir delikanlı olmuş, bu süre zarfında aldığı eğitimle gerçekleri görmeye başlamıştı. Babası ona hala vuruyordu ama eskisi kadar sert değildi; fakat artık Ahmet güçlenmişti. Öğretmeni Ahmet’in artık olgunlaştığını düşünerek tekrar konuşmak için Ahmet’i yanına çağırdı ve dört yıl önceki gibi konuşmaya başladı: -Ahmet, oğlum bana güveniyor musun? -Tabii ki, hocam. -Babanın sana yaptıklarına artık göz yumamam gel seni o evden alayım benimle kalırsın. Ahmet dört yıl önceki gibi karşılık vermek yerine boynunu büktü ve: -Peki ya babam? Rabbim onunla beni imtihan ediyor belli ki. Babamı bu kumar ve içki illetinden kurtarırsam eğer içim rahat eder. Onu böyle bırakıp gidersem imtihanı hepten kaybetmiş olmaz mıyım? Genç Çınar | Genç Çınarlardan Öğretmeni eğildi ve Ahmet’in o mübarek iki yanağından öptü. Dört yıl geçmişti, Ahmet yeni bir çok şey öğrenmişti ama kalbindeki teslimiyet hiç değişmemişti. -Sen benim yanıma gelince babanı da tedavi için bir hastaneye yatırırız. İçki tedavisi olunca onunla oturup adam akıllı konuşabiliriz. Ahmet hocasına hak verdi. Birlikte Müdire Hanım’ın odasına yürümeye başladılar. Ahmet kapıyı çaldı ve içeri girdi, hocası da arkasından... Müdire Hanım Ahmet’i gördüğünde duygulandı. Çünkü bu çocuğun hikayesi aynı kendisinin on iki sene evvel bırakmak zorunda kaldığı ve bütün aramalarına rağmen bir daha bulamadığı oğlununkine çok benziyordu. Ahmet ona oğlunu hatırlattığı için Ahmet’e ayrı bir sempati duyuyordu. Hocasının anlattığına göre aynı eski kocası gibi bir babaya sahipti Ahmet. Hocası Ahmet’i oturttuktan sonra Müdire Hanım’a dönüp: “Benden bu kadar hocam, biraz da siz konuşursunuz.” diyerek odadan çıktı. Müdire Hanım biraz gergindi. Karşısında oğlu varmış gibi geliyordu. Ahmet’in onda bu kadar garip hisler uyandırmasına şaşırmıştı. Ayrıca isim dahil bu kadar benzerlik de neyin nesiydi. Artık Ahmet’in onun oğlu olabileceğine inanmaya başlamıştı. Evet belki de oydu her şey tutuyordu. Bir de hikâyenin eksik kısmını doğru bir şekilde Ahmet’ten dinlerse kesinlikle kendi oğlu olduğuna emin olacaktı. -Ahmet, oğlum hakkındakileri biliyorum çok üzüldüm ve senin için elimden ne geliyorsa yapacağım; ama senin de bana biraz yardım etmen gerekiyor. - Tabii ki hocam. Nasıl yardım edeceğim? -Mesela şu seni terk edip giden annen... Bana biraz ondan bahseder misin? Bunu söylerken boğazı düğümlendi ama belli etmemeye çalıştı. -Öncelikle hocam bence annem beni terk etmedi. Yalnızca babam onu çok sıktığı için dayanamadı ve gitti. Bunu duyunca Müdire Hanım çok şaşırdı. Kocasını terk ederken içinde beslediği duyguları bir çocuk nasıl böyle dile getirirdi? Artık emindi, Ahmet onun oğluydu; ama ya ona kızgınsa. “Gerçi bunları söylediğine göre kızgın değildir.” diye düşünürken Ahmet’in beklediğini fark edince iç savaşını bir kenara bıraktı ve Ahmet’ten hakkındaki düşünceleri öğrenmeye karar verdi. -Ama seni bırakıp gitmiş öyle değil mi? Seni de yanına alabilirdi. Müdire Hanım sınırları tamamen zorlamak istiyordu. Ve Ahmet cevap verdi. -Önceden bu soruya ben de cevap bulamazdım lakin; şimdi düşününce sevgili anneciğime hak veriyorum. Kendisinin bile nereye gideceğini bilmezken bir yaşındaki küçük bir çocuğu nasıl yanına alabilirdi. Ben belki de babamın yanında annemin yanından olduğumdan daha güvendeydim. Müdire Hanım bunları duyunca şaşkınlığı daha da arttı ve artık görüşünü buğulaştıran gözyaşlarını serbest bıraktı. Ahmet Müdire Hanım’ın ağladığı görünce önce ne yapacağını şaşırdı. Yanına gitti elini tuttu ve “Hocam ağlamayınız ben annemin geleceğine hala inanıyorum.” diyerek onu teselli etmeye çalıştı ama bu Müdire Hanımı daha çok ağlattı. Ve Ahmet’i karmakarışık duygulara boğan o cümle döküldü Müdire Hanım’ın ağzından: -Affet oğlum, affet. Ben senin annenim. Vallahi şu odanın kapısından girene kadar o gaddar adamın yanında hayatta kaldığına dair şüphe duyuyordum. Seni aradım yanıma alacaktım; ama seni bulamadım baban seni benden uzaklaştırmıştı; ama kader bizi bir araya getirdi. Affet beni oğlum çok pişmanım. Vallahi şu an seni bulduğuma mı yoksa bu kadar saf ve masum duygular barındırdığına mı sevineyim?” Ahmet’in yıllarca hayalini kurduğu annesi yanındaydı. Ne yapması gerektiğini ikinci kez bilmiyordu. Her şey çok ani olmuştu. Hayatı boyunca ilk defa düşünmeden hareket etmeye karar verdi. Kalbinden ne geçiyorsa onu yapacaktı. Gitti ve annesine sarıldı. Yıllardır özlediği anne kokusunu içine çekti, bir müddet öyle durdular. Ahmet üç saat kadar çıkmadı odadan. Hocası Ahmet’i merak ettiği için Müdire Hanım’ın odasına gitti. Kapıyı tıklatıp içeri girdi. Ahmet hala Müdire Hanım’ın yanındaydı. Ana-oğul uzun süre dertleşmiş ve şimdilik bu küçük sırlarını Ahmet’in hocası dışında kimseyle paylaşmamaya karar vermişlerdi. Ahmet’in hocası da yanlarına gitti ve şaşırtıcı gerçeği onların ağzından dinledi. Ahmet ve annesi bir plan yapmışlardı. Ahmet babasıyla bu akşam, olmazsa yarın mutlaka konuşacaktı. Ertesi gün eve polis ve doktor gelerek Ahmet’in babasını hastaneye götüreceklerdi. Ahmet’in babası biraz iyileşince de Müdire Hanım ona kendini gösterecekti ki planları işlememiş Ahmet’in babası o gün akşam zehirlenerek ölmüştü. Ahmet bu haberi alınca dünyası başına yıkıldı. Ne olursa olsun o, onun babasıydı ve onu çok seviyordu. Annesi Ahmet’in çektiği bu kadar şeyden sonra hala babasına bu kadar sevgi duymasına çok şaşırdı. Ve Ahmet’in çok farklı bir çocuk olduğunu bir kez daha gördü. **5 yıl sonra** -Anneciğim geç kalıyoruz! İnsanlar bekletilmekten hoşlanmazlar bilirsin. -Geldim oğlum, tamam hadi çıkalım. Annesi ve Ahmet, Ahmet’in lise mezuniyetine gidiyorlardı. Ahmet bugün bütün yaşadıklarına rağmen liseyi bitirmişti. Diplomaları aldıktan sonra Ahmet hiçbir eğlenceye katılmak istemedi. Zaten o gün, o ve annesi diğer tüm insanların aksine simsiyahlardı. Mezuniyetin yapıldığı yerden çıkıp mezarlığa gittiler. Ahmet gidip bir mezarın başına oturdu ve mezar taşına aynen şunları fısıldadı: -Babacığım bugün 11 Haziran. Ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi bilemiyorum. Bu tarih benim hayatımdaki dönüm noktalarının tarihi oldu. Annemi bulduğum günün ertesinde seni kaybettim 5 yıl önce bu gün. Ve yine bu gün liseden mezun oluyorum. Allah bir kapıyı kapatırken öbür kapıyı mutlaka açıyor. Allah ne büyük, kulunu hiç çaresiz bırakmıyor. Herkesin bir imtihanı var ya kim bilir belki bu da benim imtihanımdır. Haziran 2012 57 Genç Çınar | Genç Çınarlardan Yalnızlığı Yudumlarken Zeynep Ceren Çelikkaya 7-G Güven... O kadar çok duyar olduk ki sanki boşaldı içi. Artık basit geliyor kulağa. İnsanlara ne anımsatıyor ki güven? Sadece bir duygu, soyut bir kavram... Çoğunun nasıl bir his olduğundan haberi yok. Bence güven basit, soyut bir kavramdan öte tüm duyguların, hayatın anahtarıdır. Mutluluk, hüzün, heyecan... Hepsi ama hepsi bir insanın, bir maddenin, bir yerin size güven vermesiyle oluşur. Arabaya bindiniz ve kemerinizi taktınız. Ardından aklınıza gördüğünüz, işittiğiniz kazalar geldi. Kemere baktınız ve onlardan biri olmayacağınızı düşündünüz. İçinizi sıcak bir duygu kapladı. BUM! Bakın kemere güvendiniz. Basit bir kemer size huzur kapısı oldu. Ya da değer verdiğiz biri pek bilinmeyen bir hastalığa yakalandı. Özel bir doktora gitmeye başladı, durumu iyileşti. Sonra bir gün ölüverdi. Sadece doktorun gözden kaçırdığı minik bir prosedür yüzünden... Doktoru üzmek istersiniz, onun canını yakmak, onu pişman etmek... Bakın güven nasıl da öfkeye dönüştü? Karmaşık duygudur güven, zaten bu yüzden insanlar onu kontrol edemiyor. Bilmiyor kimse birinin sana güvenmesiyle, senin birine güvenmenin arasındaki farkı. Zaten ondan değil mi bu küslükler, dargınlıklar? Bilinçsiz güç değil mi? Adolf Hitler örneğin... Hitler’in annesi Klara’nın göğüs kanserine yakalanmasından sonra onu tedavi eden doktora beslediği güven değil miydi? Ama Klara çok acı çekerek öldü. Ne oldu? Güvenin yerini öfke aldı. Onun bu öfkesi 58 Haziran 2012 milyonların canına mal oldu. Sadece güveninin kırılması onu bir diktatör yaptı. Zordur birine güvenebilmek, hatta sanattır. Önce tanıman gerekir karşındakini. İnsanlar daha kendilerini tanımazken senin bunu başarabilmen gerekir. Sonra da samimiyet... Zayıf noktanı saklayabilecek mi? Senin utanç duyduğunu o normal karşılayabilecek mi? Ona sırtını yaslayabilecek misin her daim? Diyelim ki tamam, buldun o insanı. Var mı o cesaret sende? Nice insan vardır beş yaşında bulur o insanı. Yalnızlığı bilmez. En kötü zamanlarda bile terk etmemiştir onu rahatlık. Sırtını yaslayabilme duygusu... Birine güvenebilmek. Nice insan da vardır ki o sıcak duyguyu hiç bilmez. Bence hayatı bilmez onlar. Sevgiyi, hüznü hiçbirini bilmez. Sadece yalnızlık ve huzursuzluğu yudumlar onlar. “Ne yaparım, ne ederim?” sorusu hep yanı başlarındadır. Eğer bilen biri olmak istiyorsan kendini tanı ki karşındaki da seni tanısın. Sabırlı ol, güven zaman işidir. Zaten o rahatlığı vermiş olursun ona. O da söyleyiverir bir çırpıda en gizlilerini. Sonra sakla sırrını. Asla söyleme; çünkü her ne kadar güven kaybetmek, kazanmaktan zor da olsa, bir kere kaybedersen ne geri kazanabilirsin, ne de o zamanı hatırlayacak yüz bulabilirsin. Uzun lafın kısası sen ona yaklaşırsan, o sana yaklaşır. Sen ona güvenirsen, o sana güvenir. Ve bil güvenin nelere vesile olduğunu. Çünkü bilmezsen yalnız kalırsın. Sevgisiz ve hayatsız... Genç Çınar | Genç Çınarlardan Zor Yarış Fahrettin Emre Erdem 7-E Ali uzun boylu, zayıf fakat diri bir çocuktu. O gün çok heyecanlıydı. Çünkü bir atletizm yarışmasına katılacaktı. Yatağından kalktı, elini yüzünü beyaz fayanslı, loş ışığın olduğu banyoda sıcak suyla yıkadı. Ve hemen odasına koştu. Odasının duvar kâğıdı renkli çiçeklerle süslenmiş, yerlere tahta deseni verilmişti. Dolabı ise sarı renkli köşelerinde küçük ışıklar vardı. Hemen dolabını açtı, içinden kendisi için özel siyah eşofmanını giydi. Mutfağa koştu. Mutfak dolaplarına da tahta deseni verilmişti. Buzdolabı gümüşe benzeyen bir kaplamayla kaplanmıştı. Buzdolabını açtı. Bir gün önce hazırladığı sandviçi aldı ve hemencecik yedi. Kan ter içinde kalmıştı. Artık okula gidip yarışmaya katılmayı iple çekiyordu. Annesine haber vermek için bağırıyordu ki annesi “Hadi oğlum hazır mısın?” dedi. Ve hemen arabaya bindiler. Arabanın dışı siyah, koltukları bejdi. Okula vardıklarında diğer oyuncular yerlerini almıştı. Yarışma tam başlıyordu ki, Ali “Durun!” diye bağırdı. Bir anda tüm şimşekleri üzerine çekti. Ama sonra yarışmacı olduğu anlaşılınca sinirler yatıştı. Hakem, üzerine siyah beyaz gömlek, altına ise ipek kumaştan siyah pantolon giymişti. Hakem “3, 2, 1, başla” diyerek elindeki kırmızı düdüğü öttürdü. Yarış başlamıştı. Ali tüm gücüyle koşmaya başladı. Herkes kendi kulvarında koşuyordu. Ali ilk 100 metreyi 2. olarak bitirdi. Fakat önlerinde bir tur daha vardı Ali öyle bir koşmaya başladı ki herkesi geçti ve 1. oldu. O saatlerde o kadar sevinçliydi ki hiçbir şeyi umursamıyordu.Soğuk sular, dondurmalar vb. her şeyi yedi içti. Ona göre yarış tereyağından kıl çeker gibi bitmişti. Fakat bir sorun vardı. Terliyken soğuk şeyler yiyip içtiği için yataklara düşmüştü. Ama ona göre bu sonuca değmişti... Aslında Gerçekleri Biliyoruz Ayşegül Çatan 7-B Gerçek nedir? Gerçek; değişmeyendir, sabittir, evrenseldir. Gerçeğin insanı kandıran yüzü ne demek? İnsanlar birbirlerine güvenmeyi çok zor başarırlar. Ve başardıkları dostluğun kötü yönlerinin olduğunu bildikleri halde yokmuş ve bilmiyormuş gibi davranıyorlar. Adeta gözlerine perde iniyor. Ve bazı kötü arkadaşlıklar insanları kötüye doğru çekiyor ve anlayınca iş işten geçmiş oluyor. Burada insan kendini kandırmaya çalışıyor. Bazen de insan vazgeçmeye çalışıyor fakat bu sefer de gerçek insanı kandırıyor. Yani gerçeğin kandıran yüzü bizim hayatımızı etkiliyor. Belki de çok büyük kararlarımızda da. Bir başka açıdan bakınca dünyadaki mal, mülk insanların gözünde çok büyüyor ve insanlar sadece bunları düşünür hale geliyorlar. Gözlerini adeta zenginlik bürüyor. Ama bilmiyorlar ki bu gerçeğin insanı kandıran yüzü. Ve malın mülkün dünyada önemi var fakat ahrette işe yaramıyor. Bu hayat gerçek yaşıyoruz şu anda fakat bu hayatın sonu da var yani; hepimiz biliyoruz. Fakat bir şeyleri bildiğimiz halde huyumuzdan vazgeçemiyoruz. Huylu huyundan vazgeçmezmiş. Ya da gerçek bizi kandırmaya çalışıyor bize kandıran yüzüyle bakıyor biz de buna kanıyoruz. Aslında her noktada bazı gerçekleri biliyoruz fakat onların olmadığını veya olamayacağını kabullenmeye çalışıyoruz. İşin tam da burası çok önemli bu noktada insan kendini gerçekten kandırmaya çalışıyor. Ama bir süre sonra yavaş yavaş hatasını ve yaptıklarını anlıyor ve sonunda yaptıklarını kabullenebiliyor. Haziran 2012 59 Genç Çınar | Genç Çınarlardan Kilo Alıyoruz Yavuz Selim Şenses 6-F Yeni neslin karşı karşıya olduğu en büyük tehlikelerden birisi de yanlış beslenme alışkanlığı ve obezite... Özellikle Türkiye dünya üzerindeki obezite ülkeleri arsında önemli bir yere sahiptir. adımlar atılmaya başlandı bile. Bakanlıklar okul kantinlerinde meyve-sebze satımını yaygınlaştırdı örneğin. Sağlıklı bir biçimde kilo vermek için spor tesisleri kuruldu... Halkımızın büyük çoğunluğu meyve-sebze vs. gibi sağlıklı besinlerden tüketmek yerine hemen her ara sokakta, cadde üzerlerinde bulunan lokantalarda; geniş bir alana yayılmış olan “fast-food”salonlarında beslenme ihtiyacını gidermeye çalışıyor. Hâl böyle ki kimi zaman haftada en azından bir ya da iki kez bu mekânlara uğrayan gençler ve hatta aileler tanıyorum ben. Biz de toplum olarak bu çalışmalara destek vermeli ve bu ülke çaplı obezite sorununu yenmeliyiz. Durum böyle olunca da ülke olarak “KİLO ALIYORUZ”. Artık bu soruna bir “dur” demenin vakti geldi çoktan. Bu iş için ilk Geleceğimiz ve sağlıklı nesiller için ucuz kanserojen “fastfood” ürünlerini ve sağlıksız gıdaları bırakıp annemizin yaptığı o güzel ev mantısını, dalından koparılmış taze meyveleri, yoğurtlu ıspanağı ve bunlar gibi nice türlü nimeti bir denemeliyiz. Emin olun onların tadı daha güzel. En azından insan sağlığı ile oynamıyorlar. Farklılıklarla Yaşamak Abdullatif Esad Karaaslan 6-E Fotoğrafa ilk baktığımda üniforma giymiş orkestra grubunda sivil iki kişinin şarkılara keyifle katılmış olmaları bana okullarımızdaki kıyafet zorunluluğunu hatırlattı. Okullarımızda öğrencilere tek tip yani ordudaki gibi üniforma giydirme zorunluluğu bana hep itici gelmiştir. Tek tip düşünce, tek tip vatandaş... Nihayetinde istenen tek tip öğrenci... Oysa zıt gibi görünen şeyler yan yana gelince çoğu zaman daha hoş duruyorlar. Tabi konu insan olunca durum biraz farklı cereyan ediyor. Hani şişedeki gibi durmuyor denen cinsten. Değişik insanların bir arada durabilmeleri için ya sabretmeleri, ya görmezden gelmeleri ya da ortak hedeflerinin olması gerekiyor. En güzel sonuçlar ortak hedef, amaç veya ideal sahibi insanların birlikteliğinden çıkar. Bu insanlar farklı giyinseler ne olur. Farklı giyimden başlayarak her farklılığa tahammül etsek bu ülkemiz için daha güzel sonuçlar doğurmaz mı? 60 Haziran 2012 Babama fotoğrafın kendisine ne çağrıştırdığını sordum. O, kısaca farklılıklarımız zenginliğimizdir. Farklı görünene tahammül edebilen toplumlar daha güçlü ve huzurlu olurlar dedi. Galiba aynı şeyi söylüyoruz. Üniformalı adamların arasında iki sivil adam... Çok farklılar, ancak ortak olan değerleri her neyse onu çok büyük bir keyifle ve beraberce seslendiriyorlar. Aklıma şu geldi. Peki aynı şarkıyı söylemeselerdi ne olurdu? Ne olacak tam bir kaos ve gürültü. Söyleyen için de dinleyen için de tam bir işkence... Bu orkestranın bir parçası olmak nasıl sıra dışı bir durumsa herhalde bu orkestranın şefi olmak ta ayrı bir keyif olsa gerek. Ama aynı ölçü de onları uyum içinde bir arada tutmak da ayrı maharet gerektiriyor. Allahtan müzikle aram yok, orkestra şefi olmaya da hiç niyetim yok... Çınar Koleji mensubu olarak farklılıklara tahammül konusunda da elimize su dökecek yok!!! Genç Çınar | Genç Çınarlardan Vatanım da Vatanım... İBB Başkan Yardımcısı Ahmet Selamet ile İstanbul üzerine... Röportaj: Abdullah Demirayak rehberliğinde Mahmut Ekrem Kutlu ve Murat Enes Özbaş Bir fert olarak yaşadığınız yeri veya bir mekanı bilmezseniz, o mekanın veya o yerin özelliğinden faydalanamazsınız; o yerde yaşam zor, bir o kadar da sıkıcı olur. Bu yer, süreç içerisinde birçok uygarlığı üzerinde barındırmış İstanbul ise ve burada yaşıyorsanız kendinizi geliştirme adına elinize büyük bir fırsat geçmiştir diyebiliriz. İstanbul Şehircilik Kulübü olarak, bu yılın başından beri hemen hemen İstanbul’da tarihi ve doğa olmak üzere birçok yere geziler düzenledik. Bu gezilerimizden maksat İstanbul’ u her yönüyle tanımak ve bilmek. Kendi içerisinde Valilikten, Büyükşehir Belediyeciliğine, İlçe Kaymakamlıklardan İlçe Belediyelerine uzanan bir il yönetimine sahip İstanbul’un ilgili kurumlarının yetkilileriyle de görüşme planlayarak, eğitim adına yapılan veya yapılmakta olan projelerle ilgili bilgi almayı hedefledik. “Orta öğretim sürecinde olan bir genç, İstanbul’da var olan olanaklardan nasıl yararlanır da kendini sosyal ve bilgili kişi olarak yetiştirir ?” sorusundan yola çıkarak doğrudan bu konuyla ilgili kurumlardan biri olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkili başkanvekiliyle görüşmeye karar verdik. Kulüp öğrencilerimizi makamında ağırlayan İBB Başkan Yardımcısı Ahmet Selamet Bey’le bir söyleyişimiz oldu. - Ahmet Bey, Büyükşehir belediyesi olarak öğrencilere İstanbul içi ulaşımda ne gibi kolaylıklar sağlıyorsunuz? - Öğrencilerin İstanbul içi ulaşımda toplu taşımaya ödedikleri ücret diğer yolculara göre indirimlidir. Dolaysıyla öğrenci öğrenim gördüğü eğitim kurumuna veya gitmek istediği bir yere bu indirimden faydalanarak gidebilir, dolaysıyla onlar için Büyükşehir belediyesinin sağladığı kolaylıklardan biri diye düşünüyorum. - Büyükşehrin sosyal tesislerinde öğrencilere yönelik bir indirim söz konusu mu? - Büyükşehrin sosyal tesislerinde gençlere yönelik bir indirim söz konusu değil ; fakat onların koşturabilecekleri, doğayla iç içe olabilecekleri geniş alanları öğrenciler için düzenledik. - Büyükşehir belediyesinin kurulmasında öncülük ettiği müzelerle ilgili bilgi verebilir misiniz? - Gençlerin İstanbul’un Fetih süreciyle ilgili bilgi edinmeleri ve bu süreci ruhlarında yaşama adına Panorama 1453 müzesini kurduk, yine aynı şekilde İslam ışığında bilimin ne kadar ma- nidar olduğunu işaret eden eserleri göstermek adına İslami Bilim Müzesini açtık ve bu hizmetlerden öğrenciler indirimli bir şekilde yararlanabilecek. - Bilgi evleri hakkında kısaca bir bilgi verebilir misiniz? -İstanbul’un hemen hemen 45 ilçesinin tamamında 50’yi aşkın Bilgi Evi kurduk. Bu evlerde öğrencilerin hem akademik hem de sosyal olarak kendilerini geliştirebilecekleri eğitim faaliyetleri yapılmaktadır. Halkımız tarafından da rağbet görmüştür. - Öğrencilerin sosyal ve sanatsal yönden kendilerini geliştirmelerine katkı sağlamak adına yaptığınız çalışmalar nelerdir? -İstanbul’un bazı ilçelerinde İBB Şehir Tiyatrolarını açtık. Bu yerlerde profesyonel gruplar tarafından öğrencilere yönelik oyunlar sahneleniyor, aynı zamanda öğrenciler hazırlamış oldukları tiyatroyu sahneleme fırsatını buluyorlar ve böylece kendilerini sosyal bir etkinlik içersinde buluyorlar. - Büyükşehir Belediyesi’nin öğrencilere yönelik İstanbul’un tanıtımı için bir çalışma veya projemiz var mı? - Özellikle tarihi saraylardan, tarihi kütüphanelere kadar bilgi evlerinden tutun, İstanbul Şehir Tiyatrolarına ve İstanbul’un doğa güzelliklerine kadar öğrencinin seviyesine uygun bir tanıtım içeren bir rehber kitapçık gündemimizdedir. Özellikle bu kitapçığın İstanbul’da okuyan tüm öğrencilere ulaşmasını amaçlıyoruz. - Okullarda özellikle kantinlerde ve okul çıkışlarında her hangi bir çalışmanız oluyor mu? - Okullarda muhtelif zamanlarda özellikle kantinlerde öğrencilerin sağlığını bozacak yiyeceklerden, ortamın temizliğine kadar, İl Sağlık Müdürlüğüyle ortaklaşa denetimler yapıyoruz. Özellikle okul çıkış saatlerinde öğrencilerin güvenliği açısından elinde resmi belge bulunmayan seyyar satıcılar zabıta ekiplerince engelleniyor. - Eğitim adına Büyükşehir olarak ne yapmak istersiniz? - Özellikle orta öğretim sürecinde okuyan öğrencilerimize şu anda var olan kütüphanelere özendirmek için kütüphanelerimizi etüt merkezi gibi gelişmiş eğitim araçlarıyla donatıp; onların okuma ve araştırma becerilerini geliştirmek, kütüphaneyi öğrenci açısından çekici hale getirerek, onu saatlerce durduğu bilgisayarın başından ayırarak kitap okumasını sağlamak istiyoruz. - Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. - Ben teşekkür eder başarılar dilerim. Haziran 2012 61 Genç Çınar | Genç Çınarlardan Zeynep Dilara Selçuk / AL 12 Fen-0 Yine dünmüş gibi seni çekiyordum içime. Duyularım kıpır kıpır oluyordu. Sesler, ritimdeki ahenk ve koku; lale, sümbül, menekşeler ve acı acı esen rüzgar... Her şeyde biraz seni arıyordum artık. Uzun yürüyüşlerim geliyordu önce aklıma, seninle kendimi kaybedişim ve buluşum. Tekrar tekrar yaparak aldığım haz... Yedi Tepe’ni seyre daldığım günler... Ezan sesleri her yeri inletirken Süleymaniye’yi seyredişim, Çamlıca’yı koklayışım, surlarla verdiğin mahremiyet duygusu...Eflatun gecelerin... Ay’ın demet demet duygu saçtığı; hüzün, umut, sevda... Hepsi aynı kokuda bütünleşiyordu. Yakamozların Boğaz’ı sardığı bu geceler, adeta mücevherlerini saçıyordu İstanbul kainatı çatlatırcasına. O günlerden bir teselli, bir hatıra verirdi bana hep seni; gerçek Sen’e hep o zaman kavuşurdum: Yine eflatun gecelerden biriydi. Yine dertliydim, kıymetini henüz anlayamamış, bir şeylerin boşluğunu hissediyordum. Kendimi zar zor atmıştım sokaklarına, hızla inmiştim merdivenleri her nefeste seni soluyarak. Adım adım ilerliyordum bilinmez bir diyara, rota belirlememiştim kendime, en çok bu hâlini seviyordum senin. Keşfedilmemiş bir yer vardı hâlâ içinde –el değmemiş- aynı ben. İçimdeki umudu alevlendirecek bir kordun sen. Sadece kendimi dinliyordum, sessizlik yakışıyordu İstanbul’a, insana benliğini hatırlatıyordu. Bahar olmasına rağmen serindi hava. Gece gerçek demekti, gerçekler soğuk ve ürkütücüydü. Bir kez daha gerçekten kaçıyordum, düğmemi ilikliyordum. Ya köşede oturan o çocuk, o hep boyun eğmişti gerçeklere. Bezgin bir yüzü vardı, olgun 62 Haziran 2012 çağına gelmiş büyük adam gibiydi kırışıklıkları, elleri is içinde kalmış, yamalı gömleğiyle sokulmuştu paltosuna. Annesine sarılıyor görünümü vardı, tek farkla; onun can yoldaşı anası değil, rüzgarın verdiği edayla hışırdayan bahar dallarıydı. Gök gözleriyle semaya açmıştı kanatlarını, sabaha kadar Ayasofya’dan başlayıp sahillere uzanıyordu belki. Ya simit satıyordu ya mendil ya da dilencilik yapıyordu belki de. Ama şundan emindim ki her sabah gecenin gelmesi için dua ediyordu ve sabaha kadar sonsuza uzanıyordu. Tam ufka dalacakken bir korna sesiyle irkilerek açmıştı gözlerini. Sersemlemiş mimikleriyle önce imrendiğini düşünmüştüm o lüks arabaya. Arabadan çıkan şık giyimli beyefendi ona doğru ilerliyordu emin adımlarla. Dış görünüşüne bakılırsa eğitimli ve oldukça nazik biriydi. Rüzgardan dağılan saçlarını sağa yatırarak söze başlamıştı: -Küçüğüm, bu saatte böyle ıssız bir yerde tek başına ne arıyorsun ? “Hayat; sen boş ver beni be Amca, sıcak yuvana dön” der gibi bir hâli vardı çocuğun. Hâlinden memnundu. Adam iyi niyetli konuşmasına devam ediyordu.“Gel” dedi “Konuğum ol, sıcacık yataklarımda, kuş tüyü yastıklarda uyu. İstanbul’un en büyük alışveriş merkezlerine götüreyim seni, en lüks lokantalarda yiyelim. İstiklal Caddesi’nde cirit atalım; Beyoğlu, Beşiktaş durağımız olsun. İşçi olarak gitme artık oralara, büyülen güzellikleriyle... Genç Çınar | Genç Çınarlardan Kanlıca’da yoğurt yiyelim seninle, Sarıyer’de tekne tutalım, Karadeniz kıyılarında balığa çıkalım, Galata Kulesi’nden bakalım bu tarihi şehre. Eğlenelim, had safhaya ulaşsın zevkimiz. Adamın niyeti neydi anlayamamıştım; fakat söylediklerinin yenilir yutulur cinsten olmadığı kesindi. Aynı teklif bana sunulsa bir çırpıda kabul eder, lüks arabaya binip gazlardım. Oysaki çocuk istifini hiç bozmuyor, acıyan gözlerle dinliyordu onu. Sabırla bekledi konuşmasını bitirmesini adamın, yutkundu, uzun uzun soluklandı ve gülümsedi. “Amca” dedi, “Çok iyi birine benziyorsun, bu dönemde insaniyetini kaybetmemiş, yardım için çırpınıyorsun. Fakat bana biraz önce aldığım nefeste duyduğum eşsiz büyüyü senin betonarmelerin arasından nasıl vereceksin? Lüks lokantalarda yiyeceğim sıcak ev yemekleri, martılarla paylaştığım çıtır simitlerim kadar lezzetli olacak mı ? Sabahın ilk ışıklarında öten bülbülüm, cilveleşen serçelerimin yerini çalar saatin alabilecek mi? Sen hep İstanbul’u evinin penceresinden tanıdın. Arka sokaklara uğramak aklına gelmedi. Küfelerin boy boy dolaştığı, hamalların geçim derdine düştüğü pazarlara hiç girmedin. Sokaklarda oyun oynayan ayağı çıplak bebelerin sesleri neşelendirmedi hiç seni, misket savurmadın hiç yollara. Rutubet kokulu ahşap evlerin dört bir yanı sardığı dar sokaklardan hiç geçmedin, sarmaşıklara sarmadın duygularını hiç. Hiç içine çekmedin tarihi, kaldırım taşlarındaki geçmişi görmedin, kim arşınladı demedin bu yolları. Arka sokaklardaki bol şenlikli eğlencelerde hiç oynamadın be Amca. Dolaştın durdun; ama ne zorluklarla alınmış demedin bu şehir, geçilen her bir Sur’u göz ardı ettin. Sen hiç Topkapı’yı baban, Sultanahmet’i annen bildin mi bey amca? O erguvanlarla bezeli yollar hiç kolları oldu mu şefkatli ananın? Meydanlarda güvercinler kardeşin oldu mu hiç, onlarla koştun mu bilinmeyen ufuklara? Her sabah yeni bir güneş doğuyor benim için burada. Her sabah daha çok açıyor kucağını İstanbul. Vuslatı her sabah daha çok hissediyorum vapurlarla, sonsuzluğu buluyorum denizlerle, umudumu buldum adalarda. Ben burada canlandırdım hayatı, bu bankta canlandırdım İstanbul’u. Belki sokaklarda öleceğim; ama İstanbul’da gelecek sonum, benim İstanbul’umda; gözüm arkada gitmeyeceğim. “ Bu konuşma adamı da tatmin etmişti ki bir beşlik bırakıp oradan hızla uzaklaşmıştı. Bir kez daha iç çekmiştim ben de. Çocuğun yanına yumulmuştum o gece, yıldızlarla bezenmiş seni seyrede seyrede süzülmüştüm. O gece bana göz kırpmıştın ve büyüne bir kez daha kapılmıştım. Ben senin sadece Lale Devirlerini, lüks yaşamını ya da kenar mahallelerini sevmemiştim. Koskoca bir Dünya’dan ayrıldığın, baş kaldırdığın için sevmiştim. Ben seni İstanbul’sun diye sevmiştim. İçindeki karmaşayı özlüyorum şimdi de, cümbüşe özlem duyuyorum. Öksüz hissediyorum, bir yanım eksik gibi... Düşünüyorum şimdi, kim bilir kaç kişiye açmıştın kucağını; kaç kişiyi doyurmuş, kaç kişinin anası olmuştun. Her insan bulmuştu kendinden bir parça sende, özümsemişti seni. Bu hâlinle İstanbul, adeta bir delikanlı gibisin, yere bakıp yürek yakan asi bir delikanlı... Haziran 2012 63 Sevgili Efendim, Hilal Cemile Tümer / AL 10-G Siz âlicenabın vasfını ben nasıl anlatayım? Siz ki tasavvufta bizim için maarif hazinesisiniz. Gözümüzü dolduran yaş, kalbimizdeki aşksınız. Efendimiz (sav)’e uzanan sahih bir yol, âlimlerin âlimisiniz. Mübarek silsilemizin en yüksek şahsiyetlerindensiniz. Sizi anlamadan biz geçmişimizi nasıl bilip, geleceğimizi nasıl tayin edeceğiz? En önemlisi bugünümüzü nasıl yöneteceğiz? Sanatın, edebiyatın ve bunun yanında pozitif bilimlerin siretine nasıl ulaşacağız? Ah efendim, çok zor... Güzel bir zeka ve kavrayışın hasretiyle yanıp tutuşurken siz, Şems –i Tebrizi hazretleriyle tanışmışsınız. Öyle derin sohbetler yapmış, bazen konuşmadan anlaşmışsınız. İyi dost dersiniz ya hep; işte onu 2000’li yıllarda bulmak çok zor efendim. “Ayrılığı çeken bir insan isterim ki kavuşmanın, şevk duymanın; ne kadar kavurucu bir duygu olduğunu ona anlatabileyim.” Biz sizin hasretinizi çekiyoruz ama acaba sizi anlayabiliyor muyuz? Kemalatı ölçen gözlerinize hitap edebiliyor muyuz? Öylesine ihtilaflar çıkartıyorlar ki efendim, değil size görünmek, sizi uzaktan seyredecek kadar bile temiz değil kalplerimiz. Terbiyenize girmeye layık değiliz. Bunun zamanla alakası pek yok, sebebi içimizdeki iman aşkının ve tasavvuf şevkinin sönmeye yüz tutmuş olması. Mesnevi’yi güzelce bir okuyup layığıyla anlayabilsek, bu meseleler ortadan kalkacak belki. Böylece coğrafyamızın bulup kaybettiği, Avrupa’nın asırlardır hasret çektiği o mukaddes bilgiyi öğrenip, pırlanta gibi nesiller yetiştirebiliriz. Aşkı; tadı olmayan ve yalnızca bedene karşı duyulan ilgi olarak anlatan kitaplardan değil, sizin efendim, Şems-i Tebrizi hazretlerine olan muhabbetinizden öğrensek, aydınlansak ve ısınsak... Yaşama sevgisiyle dolup taşsak, hayata hem madden hem manen devam etsek! Gayemiz rabbimizin sevgisini kazanmak. Öncelikle Efendimizin (sav) sevgisini kazanmalıyız aslında. Nitekim Cenabı Allah sevgilisini sevenleri sever. Efendimiz ise sizlere yani kendilerini görmeden sevenlere kardeşlerim diyor. Efendim belki siz bizi severseniz, alemlerin sultanı (sav) da sever. Hatta belki en yüce mevkii olan yaratıcının sevgisini kazanabilir ve bu önemsiz dünyadaki görevimizi tamamlayabiliriz. Ama başımızı kaldırmaya yüzümüz yokken bırakın sizin muhabbetinizi, müritlerinizin sevgisini nasıl kazanabiliriz? Kâfirle ölçemeyiz kendimizi. Erenlerle ölçelim, kıymetimiz ortaya çıksın desek... Utanıyoruz. En basitinden en kötüsüne kadar zulmediyoruz. Sadece insanlara değil hayvanlara bile. Siz bize çoban olun diyorsunuz, biz kurt oluyoruz. Bekçilik edin diyorsunuz, iyice alçalıyor ve hırsızlık yapıyoruz. Emanete ihanet edip, hakka giriyoruz. Ama ümidimizi kaybetmemeliyiz. Nitekim siz“Onlar (dervişlerim) iyi olsa benim onların başında işim ne?” demişsiniz. Ama efendim, içimizde dünya derdi var. İlmimize mani olma derecesine gelen işleri biz nasıl aklımızdan ve gönlümüzden çıkartacağız? Genç olsak heva ve heveslerimiz, yetişkin olsak, evimiz, işimiz... Tabuta konulacağımız zaman arkamıza bakacak mıyız? Elveda diyecek miyiz fani dünyaya? Sizin tarikinizden gitmek istiyoruz efendim. Bu dünyadan kopuşumuza ayrılık demek istemiyoruz. Bilhassa sizin şu güzel beyitinizden dolayı, “Beni kabrime yerleştirdiğin zaman sakın ‘elveda elveda’ deme! Çünkü benim için Rabbime kavuşmak ve Rabbimle kelamım o zaman olacak, ne diye ‘ayrılık’ diyorsun?..” Sizlerle altından ırmaklar akan cennette komşu olacağımızı bilsek, elbette ayrılık olmaz efendim. Kalbimizde en ufak bir kötülük olmadığından emin olabilsek, Rabbimizin cemaliyle aydınlanacağımızı, efendimizin gül yüzünü görebileceğimizi ve sonsuz muhabbet makamına erişebileceğimizi bilsek... Allah niyetimizi ve amelimizi güzel eylesin Efendim. Zalim kalplerimizi sizi uzaktan seyredebilecek kadar bile olsa aklasın Rabbimiz. Nurunuz bol olsun Efendim... Canan Gibidir Her Daim Özlenen Elif Geyik GL 12 TS İstanbul, şehr-i harabem, şehr-i hüznüm, hüsn-ü aşkım, bab-ı esrarım. Şairlerin kifayetsiz kelimelerle uğruna şiirler yazdığı, yazarların iki kapak arasına sığdıramadığı, ressamların çizemediği silüetli şehrim. İnsanı ya katil ya şair yapan puslu kentim... Kimisini bataklık gibi yutar, alıp götürür ücra sokaklarına. Harabe gönüllerin evidir, duvarları. Üşütür, yutar, acıtır, incitir ama bırakılamayası kadar güzel ve şefkatlidir İstanbul. Yüz bin erden arta kalan köhne Bizans’ın el değmemiş duludur. İskeleden uzaklaşan gemiler mazideki günlerimi, uçup giden martılar yitirdiklerimi hatırlatır bana. Denizi ufkumu aydınlatır, yağmuru fikrimi arındırır İstanbul’un. Bedeni mevtadır. Ruhu ise her gün yeniden doğar kucağında yeni canlarla. Sırtını iki kıtanın sırtına yaslamış dinlenirken bile yorgundur aslında o. İçindeyken kimi zaman kaçmak istediğiniz, kaçtığınızda ise yine kendinizi bile bile girdabına attığınız şehirdir. Kimi zaman dinginliğine yelken açtığınız, ruhunuzun terapisi, beyninizin buhranıdır. Sevdalıların sırdaşı, günahkârların tanığı, masumların şahididir. Yıldızlar bir başka görünür boğazda geceleri. Güneş ayrı bir güzel doğar Rumeli Hisarı’ndan. Dumanı ayrı tüter Haydarpaşa’nın, Tophane’nin. Sonbaharı başkadır Eminönü’nün. Kalabalığı en büyük yalnızlıktır aslında bin bir insanın yürüdüğü İstiklâl’in. Vapurları ayrıdır denizinin. Ortaköy’ün kumpiri, Mahmutpaşa’nın simidi ayrı bir lezzetlidir. Ramazan geldiğinde, halkı tüm coşkusuyla selamlayan Sultanahmet bir başkadır. Mehtabı tatlı adaları vardır kollarında. Sanki onun aşkını kendi aşkı bilip; insanları kendine âşık edercesine, yakamoz ve keman seslerini hüznüne ortak edercesine yüreğinde barındırır Kız Kulesi’ni. İstanbul en büyük rüyayı gösteren, en korkunç kâbusu yaşatan, eskitilmiş hatıralarımızın ezberini bozup yeniden yazan şehirdir aslında. En feyizli mabetlerimizin haritası en dünyevi kirlerin anahtarını elimize veren şehirdir. Bizi içinde tutsak ederken, özgürlüğümüzü dilediğince yaşatan yerdir. Bin bir insanın kirlettiği ama kalbimizde kirlenmeyen şehrimizdir İstanbul. Gürültünün en dinlendirici müziğidir. Deniz gibidir İstanbul, dalgalı ama terk edilmez, dinginliğine de aldanılmaz. Ateş gibidir, sıcak ve yakıcı, aydınlık ama sönücü. Hayat gibidir İstanbul. Vazgeçilmez ama fani. Aşk gibidir, unutulmaz ve yaralayan. Ve canan gibidir İstanbul, her daim özlenen... Genç Çınar | Genç Çınarlardan ÖTEKİ Fatma Merve Duman FEN LİSESİ 9-A Ötekileştirmeyle ötekileştirilen şeye “Öteki” yani uzaklaştırılmaya çalışılan, dışlanan, kaçılan, sevilmeyen, kınanan, onaylanmayan gibi anlamlar yüklenmiş olur. Öteki olumlu bir konuda ötekileşmez çünkü insan olumlu gördüğünü kendinden ötelere itmez, tersine benimsemeye uğraşır. 66 Haziran 2012 Ötekileştiren öteki dediğiyle arasına bir duvar örer ve bağlarını koparmaya uğraşır, kendini ondan farklılaştırır. Eğer bu ötekileştirme yanlış yönde ilerleyen yani nefsin getirdiği ötekileştirme olursa kişiyi yalnızlığa mahkûm etmeye başlar. Ötekileştirmeyi nefsine hoş görünen şeyler üzerinden yapmaya başlayan kişi bazı hastalıklı duygularla hareket eder. “Ötekilerden mi medet umacaksın?” gibi vesveselere tutulur ve kendinden ötelediklerinin sayısı iyice artar, ördüğü duvarlar da kat kat yükselir ve dış dünyayla bağlantısı yavaşça kesilir. Kendi duvarları arasında ötekilerden bihaber, merkezi kendisi olan küçük dünyasında yaşamını sürdürür. Günümüzde her ferdinin kendini betonlarla ayırdığı ve çoğunlukla içinden çıkma gereği duymadığı apartmanlarına benzemiyor mu bu ötekileştirmenin biçtiği yaşam tarzı? Öyleyse ötekileştirme “toplumu duvar arkasında bırakıp birey merkezli yaşam tarzına açılan kapıdır” diyebiliriz. Hâlbuki insan ruh sağlığı için diğer insanlarla iletişimde olmalı ve yalnızlaşmamalıdır. İletişim ihtiyacının dijital ortamlarda sahte karakterlere bürünüp gerçeklikten uzak arkadaşlıklarla, diyaloglarla gidermeye çalışmak çare olmayıp aksine olduğundan farklı görünme çabasının yıpratmasını da eklemiştir ruhsal bozulmaya. Bu bozuk yaşam tarzının getirdikleri ya da ötekileştirmenin götürdükleri de günümüz insanlarında olan bu ruhsal bozulmalarla gün geçtikçe depresyon ilaçlarına artan rağbetten belli olmaktadır. Ötekileştirme de doğrunun yanlıştan ayrımı vardır. Kendine yanlış geleni ötekileştirir insanlar. Bu durumda ötekileştirmenin muhatapları mutlak doğrulardan bihaber, İslam’ın dışında kalan hurafelere inandığı için kendi doğrularından emin olamayan kesim olması gerekir. Çünkü İslam’ın doğruları İslam dışı hurafeler gibi dayanaksız değildir ve ötekileştirmeyi gerektirmemektedir. Hidayete eriş de nefsin getirdiği yanlış ötekileştirmeyle yani nefse kolay gelenin doğru kabulüyle değil, objektif olarak yanlışın doğrudan ötekileştirilmesi yoluna girmekle sağlanır. Müslümanlar olarak bizler İslam’a mensup olduğumuz için doğru Genç Çınar | Genç Çınarlardan LEŞTİRME yönde gelişen de olsa bir ötekileştirmeye ihtiyaç duymamamız gerekir. Yanlış ötekileştirme konusunda da İslam biz Müslümanları nefslerine karşı uyarır, koyduğu belirli kurallarla bir Müslüman’ın diğer bir Müslüman’ı ötekileştirmesine neden olacak kibir, kıskançlık gibi duygulardan da arındırır. Durum böyleyken bugün bir Müslüman’ın başka bir Müslüman kardeşine öteki diyor olması nedendir peki? Farkına bile varamadan birçok alanda birbirlerine ötekileşmiştir Müslümanlar. Öteki takımdan, öteki semtten, öteki memleketten, öteki milletten, öteki partiden, öteki cemaatten vb. diyerek artık ötekileşme alanının İslam içinde mi dışında mı olduğuna bakmadan birbirlerini ötekileştiren Müslümanlar kopmaya başlamıştır. Çünkü ötekileştirilen kavramlar şaşırtılmıştır, bizim ötekileştirdiklerimizin benimsenmesi gerektiği dayatılıp öz değerlerimiz ötelenmeye başlayınca iş çığırından çıkmış. İslam da hoş görülmeyen şeyler devamlı göz önünde olan, yüksek mertebedeki insanlar gibi, medya gibi araçlarla halka İslam’ın bir parçası gibi gösterilmiş ve zararsız olduğu telkin edilerek özendirme faaliyetlerinde bulunulmuştur. Kötü kavramların tanımına hissettirilmeden İslam yerleştirilmiş, Batılı yaşam tarzı da çağdaş olmak, modernleşmek gibi kulaklara cazip gelen kavramların altına saklanmıştır. Teoride İslam yine güzel, ilerici olmak iyi; gericilik, özentilik tarzı şeyler de ötekileştirilen olmuştur. Pratikte ise gericilik İslam’mış gibi empoze edilip ilerlemek, çağdaşlık özentiliğe kulp olmuştur. Ağızlarda İslam yaşasa da beyinlerde Batı idol olarak yerleştirilmiş oldu. Haliyle ezberden tekrar edilenler değil hayranlık duyulanlar amellere işlemeye başladı. Rol modeli Batılı insan olunca, bire bir taklidin sonucu da sadece beğenilen özellikleri edinmek olmamış, batılı insanların ruhsal buhranlarını da getirmiştir. Batılılar doğrularına İslam dışında bilim gibi yerlerde dayanak arayarak ötekileştirmelerle yaşarken ve arayış İslam dışı olunca haliyle yalnızlaşırken; bizim insanımızın da inandığı doğruları doğru kılıfında yanlışlara dönüşünce onlardan pek bir farkı kalmamış, ötekileştirmelere mahkûm yaşam tarzına mecbur kalmışlardır. Bunca taklide rağmen niçin hala onlar kadar ileri olmadığımız tartışma konusu oluyor. Çünkü biz doğrumuzu terk edip onların yanlışlarını doğru saydık, arayışa katılmayıp arıyor gibi görünmeye çalıştık ve geri dönüp bir an olsun arkamıza bakmadık ki geride bıraktığımız doğruyu bulalım; onlarsa doğrudan bihaber arayışlarında her yere bakmayı deniyorlar, bizim tarihimize hayran oluyorlar. Belki bu yüzden İslam Batı’da yayılabilirken ülkemiz her geçen gün yeni nesillerini adım adım “çağdaşlaştırıyor”. Türkiye’de kimlikte Müslüman olmayanı bulmak zor olsa da kalben Batılı olmayanı bulmak gerçekten zor olmuş durumda. Yabancı ülkelerde İslam’a giren Müslümanlar, “sözde İslam ülkelerinin” kendi ülkelerinden bir farkı olmadığını söylüyorlar. Sonradan edinilmiş kavramlarına uygun hareket eden Müslümanlar, ötekileştirdikleri din kardeşlerinin katline kayıtsız kalıyor ama ağızdan ezbere ağıt söylemeyi ihmal etmiyorlar. İslam’ı ötekileştirmiş, vicdanı ötekileştirmiş, benliğini ötekileştirmiş bir ülkede yaşarken ötekileştirme için de ezberden konuşuyoruz işte. Haziran 2012 67 Genç Çınar | Genç Çınarlardan BİR YOLCULUK HİKÂYESİ Elif Nur Öztekin / AL 11-B Hava pek kasvetliydi, yol hayli ince. Yoldaki çizgiler otobüsün altında bir bir kayboluyordu. Ağaçlar yeşil bir şerit, yanımızdan geçip gidiyordu. Biz eve dönüyorduk. Bavullarımızda beş günlük hatıra; kalbimizde, bir sonraki buluşma için bir sene daha bekleyecek olmanın hasretliği... Belki kahvaltıda yediğimiz tahin-pekmezin tadında, belki alelade çalan bir şarkıda; ama en çok da birbirimizin yüzünde bu kampı hatırlayacak olmanın tesellisiyle yol, bizi İstanbul’a götürüyordu. Bir defa yola çıktı mı insan, ne durabilirdi ki önünde? Ve adına “insan” dendiyse yola çıkmamak olur muydu? Biz böylesine inanarak, insan adını hak edebilmek için yelkenimizi rüzgârlara salmıştık. Bir yitik çağda, elimizde 14 asırlık pusula, engin denizlerde yol alıyorduk. Zaman kayboluşların zamanıydı ya, denizler derin. Denizde ölenlerin mezarları yoktu; yaşarken kendi diliyle konuşmayan, kendi kalbiyle düşünmeyen insanın, zaten ne ismi olacaktı ki mezar taşına yazılsın? İnsanlar maddi varlığı, yegâne servet saydıklarından, hiç doyamamışlardı. Gölgesi olmayan şeylerin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktu. Suyu asıl bulandıransa gemiler hep siyah bayraklıydı; onlar, kibri bayraklaştırmışlardı. Hepsi amansız bir girdabın içinde debelenip duruyordu. Nihayetinde pare pare yitiyorlardı. İşte böyle bir hengâmede, gemiyi doğru minval üzere yürütmenin telaşındaydık. Bizim kitaplardan özge azığımız yoktu. Hikâyemiz, böylece yol alıyordu. Genç Düşünce Platformu olarak, hikâyemizin başlangıç tarihi yaklaşık dört sene öncesine kadar gidiyor. Her sene düzenlediğimiz sunum kamplarımızın sonuncusu vesilesiyle, bu yazıda sizler de bizim hikâyemize ortak oldunuz. Sevgili okuyucu, Allah’ın adıyla oku! Bu seneki kampımıza gitmezden evvel biz de öyle yaptık; “Bismillah!” dedik ve hazırlayacağımız sunumlar 68 Haziran 2012 için okuduk. Sonra onları ilmek ilmek dokuduk da ortaya 12 tane sunum çıkıverdi. Sunumlarda bazen, Osmanlı’nın son zamanlarına gittik, yutkunamadığımız vakitler oldu. Yeni yeni yürüyen Türkiye Cumhuriyeti’nin ayağına takılan darbeleri anlattık. İnan olsun kelimeler kaçacak yer aradı. Tüm söylencelerden anlaşılıyordu ki bir Batılılaşma sevdası uğruna, “biz” olmaktan vazgeçmiştik. Kucağına doğduğumuz dünyayı konuştukça şu soru yankılandı durdu kafalarımızda : “Bu kör, topal dünyayı kimler bu hale getirdi?” Hemen içiniz kararmasın, sadece kötü şeyleri mi konuştuk: Hayır! Mesela yıldızlardan bahsettik. Asr-ı Saadeti konuşmak bile, tarifi imkânsız aydınlıklar bahşetti gökyüzümüze. İşte bunu, aklımızdan hiç çıkarmamalıyız, Allah’ımız gökyüzünü yıldızsız koymaz. Sonra, İslam’da güzellikten bahsettik. Büyük camilerde kılınan namazlar daha huşulu oluyor ya, nedenmiş biliyor musunuz? Harcını büyük düşüncelerle karmışlar, mesela Eminönü’nden Süleymaniye’ye baktık mı tevhidi iliklerimize kadar hissedermişiz de ondan. Akşamları, sohbet halkaları etrafında üzerimize sinmiş kötülüklerden arınırken de duvarlarımızı bir bir yıkarken de hayat güzeldi. “Niye bitiyor?”dememeli, başka bir baharda yeniden yaşanmak için bu senelik bitiyor. Otobüs, okulun bahçesine yaklaşırken, vakit “şükür” vaktiydi. Kâfirler, “Yerin ve göklerin Rabbi Allah’tır.” derlermiş de şükrü yerine iletmezlermiş. O halde, biz iman edenler, son sözü şükürle bitirelim: “ Bize kutlu yolculuklar bahşeden Rabbimize hamd ve şükürler olsun!” Genç Çınar | Genç Çınarlardan Küçük Kutu Büşra Soytürk AL 10-C Koşarak çıktı çalışma odasından elinde eski, küçük, paslanmış, demir bir kutuyla. Koridoru kolaçan ettikten sonra hemen odasına geçti, kapıyı kapayıp kapının arkasına yaslandı. Bu kutuyu dedesinin kullandığı çalışma odasının ücra köşelerini karıştırırken bulmuştu. Önce kutunun dışını inceledi, hiç gizemli bir şeye benzemiyordu. Açmayı deneyip kilitli olduğunu fark edince birden merakı ve heyecanı arttı. Kutuyu yatağının altına sakladıktan sonra çalışma odasına geri döndü ve kutuyu bulduğu yeri aramaya başladı. Aradığı şey küçük bir anahtardı. Çekmeceleri ve kitaplığı alt üst ettiği halde bulamamıştı. Bu odada bulamamış olması o kutunun önemli olduğunu ve anahtarının gizli bir yerde olduğunu düşündürdü. Daha fazla oralarda dolaşmasa iyi olurdu. Dedesi kutunun yokluğunu fark ederse ondan şüphelenmemeliydi. Odasına girdi ve kendince düşünmeye başladı bu yedi yaşındaki afacan çocuk. Hayal gücü öyle işliyordu ki kafasında senaryolar yazıp çiziyordu. Dedesinin gizli ajan olduğunu, kutunun içinde uzaylılarla iletişime geçtiği bir cihaz olduğunu... Düşünürken, düşünürken uyuyakalmıştı. Annesi onu yemeğe çağırmaya geldiğinde yatağının üstünde büzüşmüş uyuyordu. Annesi onu uyandırdı, birlikte yemeğe indiler. Yemek boyunca dedesini incelemiş, art arda cevabını beklemeden sorular sormuştu. Bu hali masadakileri güldürmüştü. Yemekten sonra dedesinin elini tuttu, birlikte salona doğru yürüdüler. Oturunca“Dedeciğim kardeşimden saklamak istediğim küçük bir topum var, sence nereye saklamalıyım? Mesela senin önemli bir şeyin olsa nereye saklardın?” dedi. Dedesi Ecrin’i kucağına aldı, gözlüğünün üstünde bakarak kıkırdadı. Ardından “Hayırdır küçük hanım, şimdi de ajanlık mı yapıyorsunuz?” dedi. Bir süre düşünüyor gibi yaptıktan sonra “Hımm, bir düşüneyim bakalım, başucu kitabımın altına koyabilirdim mesela.” dedi. Ecrin “Hı, topu mu?” deyip sustu. “Görüşürüz dede.” diyerek odasına çıktı. Bir süre bekledikten sonra dedesinin odasına geçti. Dedesinin komidinine yaklaştı, üstünde duran kitabı kaldırdı ve küçük bir anahtar buldu. Ecrin’in gözlerini sevinçten kocaman olmuş, ağzı kulaklarına varmıştı. Anahtarı alıp koşarak odasına gitti. Yatağın altından kutuyu çıkarıp, yatağına zıpladı. Anahtarı kilide taktı ama açılmadı, zorladı, çıkardı, tekrar taktı, evirdi çevirdi ama olmadı. Kapı kısa bir tıklamanın ardından açıldı. Ecrin kutuyu kaldıramamıştı. Dedesi gülümseyerek ona bakıyordu. Birden kaşlarını çattı, Ecrin çok korkmuştu. Dedesi yavaşça yatağa yaklaştı. Hala sinirli bakıyordu. Ecrin hem korkmuş hem utanmıştı. Dedesi yatağa oturduktan sonra “Küçük cadı!” dedi. Cebinden bir şey çıkardı sonra gülümseyerek anahtarı havada salladı. “Bunu mu arıyordun?” dedi. Ecrin dedesinin gülümsemesinden istifade edip onu yumuşatma çabalarına girdi. Dedesi“Şu kapıyı kapat da gel hele.”dedi. Ecrin hemen söyleneni yaptı. Dede torununu kucağına aldı, kutuyu da eline aldı. Ecrin’in sabahtan beri orayı burayı karıştırmasından, kutunun yokluğundan ve torunundan haberdardı. Kutuyu birlikte açtılar. İçinde dedesine ait yedi adet savaş madalyasını gören Ecrin; dedesini gözünde bir kahraman yapmıştı. Dedesi madalyaların maceralarını kısa ama tatlı tatlı anlatırken, Ecrin’in yüzünde oluşan şaşkın hayranlık ifadeleri hoşuna gidiyordu. En son kutunun içinden bir yüzük çıkaran Ecrin “Bu ne peki dede?” diye sordu. Dedesinin gözleri dolmuştu. Bu 42 yıl aynı yastığa baş koyduğu rahmetli eşinin yüzüğüydü. Dedesi“Anneannenin yüzüğü kızım.” dedi. Bu Ecrin’in ilgisini çekmemişti. “Hadi dede televizyon izleyelim.” dedi. Dedesi kutuyu kapatıp kilitledikten sonra “Bir daha başkasının eşyalarını izinsiz alıp kurcalamak yok, anlaşıldı mı küçük hanım?” dedi. Ecrin bir sevimli bir çocuk olup “Anlaşıldı dedeciğim.” dedi. Birbirlerine gülümseyen dede torun kutuyu yerine koyduktan sonra televizyon izlemek için salona kadar yarıştılar. Bunu hep yaparlardı. Haziran 2012 69 Genç Çınar | Genç Çınarlardan Yitik Şehirde Yankılanan Müjde... Feyza Hilal Selvi / 9-FEN L Her türlü güzellikle çirkinliği, özgürlükle tutsaklığı içinde bulunduran bir koca şehir... Bir zamanlar Fatih’in uğrunda her şeyi feda ettiği, “Onlar denizi zincirleyecek kadar akıllıysa,biz de gemileri karadan yürütecek kadar deliyiz.” dediği,fetih coşkusunun yüzyıllar sonra bile yüreklerde hissedildiği müjdeli şehir. Nedir Fatih’e bunca fedakarlığı yaptıran sebep? Ecdadı başaramamıştı lakin,o bu müjdeye layık olacaktı.Bu kararının kesinliğini de “Ya biz İstanbul’u alacağız, ya İstanbul bizi.” Diyerek belirtmişti zaten. Öyle ki Fatih’in padişah olduğu dönemde sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın : “ Baban alamadı,ondan öncekiler de alamamıştı. Sen nasıl alacaksın?” sözleri Fatih’in azminden bir parça olsun eksiltmemiş, kalbindeki inancı söküp atmamıştı. Paşanın bu sözlerine karşılık Fatih şu cevabı vermişti: “Bak a vezirim,ben ne babama benzerim, ne de babamdan öncekilere. Şimdiki zaman başkaca zamandır. Çaresi yok fetih olacak!”Bunun üzerine Çandarlı Halil Paşa’nın ağzından şu sözler çıkmıştı: “İmkansız,çünkü bu büyüklükte toplarımız yok. Ama belki ileride -günün birinde- olabilir.” “İşte o gün bu gündür vezirim! Toplar dökülecek,surlar yıkılacak, Bizans fethedilecek. Bunu yapacak padişah karşında duruyor.” Fatih, sadece fethin kahramanı değil dünyanın başkentinin üzerine doğan bir ışıktı aynı zamanda. İki tarafında hocaları, hocalarının yanında vezirleri, beyleri ve arkasında peygamber müjdesine layık bir Cennet ordusu ile Roma’nın kalbine girdi. 70 Haziran 2012 Roma semalarında yükselen bir güvercin, korkudan tir tir titreyen çocuğun çığlıkları eşliğinde Bizans; kendini Fatih’in şefkatli yüreğine teslim ederken başına geleceklerden bihaber insanlar hiç beklemedikleri kadar güzel muamele gördüler. İstanbul’u almak için her şeyini feda eden o mükemmel padişahın ödülü ‘zafer’ olarak veriliyordu ve cihanın en büyük 3 imparatorluğunun üçüncüsüne başkent oluyordu ‘İstanbul’. 29 Mayıs 1453 günü zafere açılırken şehrin kapıları,semada 559 yıl sonra bile dipdiri olan dostluğun sesi yankılanıyordu: “ Evvelden olduğu gibi herkes sanat ve ticaretinde serbesttir. “ Orhan Veli’nin gözlerini sımsıkı kapatıp dinlediği, Yahya Kemal’in yere göğe sığdıramadığı ve mısralarına: “İstanbul ufuktan Simasını göstermeden önce Kalbimde göründü. Özlentili kalbimde bütün çizgileriyle Binbir kıyı, binbir tepesiyle, Binbir gecesiyle...” şeklinde döktüğü, Necip Fazıl’ın “ Gecesi sümbül kokan, Türkçesi bülbül kokan” diye vasıflandırdığı ‘Canım İstanbul’u... Hattatların kalemlerinin kalemlerinin ucunda hala İstanbul, hala dipdiri. Rüzgarları toplayan hüzünler, sevinçler yoksa martılar ağlar denize açılan sokaklarda. Eğer yıllar sonra hissedemiyorsak uğrunda canlardan vazgeçilen İstanbul’un derinliğini; Fatih’in armağanına gerçekten sahip çıkamamışız demektir. İstanbul ellerimizin arasından yitip gitmemeli... Genç Çınar | Genç Çınarlardan Fani Ağacın Baki Meyveleri Müncer olur umur-ı cihan nihayete. Sayfın şifaya meyli baharın hazenedir.* “Dünyadaki her iş bir sona ulaşır. Yaz kışa doğru evrilir bahar sonbahara.” Fatma Betül Okuyucu / 11 FEN A Bu varlık aleminde başı sonu olmayan, tam ve eksiksiz bir var oluşla var olan sadece Allah’tır. Ondan başka her şeyin bir başı ve bir sonu var. Varlık bu başla son arasındaki akışın adıdır. Eskiler bu gerçeği irfanlarıyla biliyorlardı. Maddenin enerji, enerjinin de madde olduğunun keşfinden beri bizler de, bunu artık bilimsel gerçeklik olarak da biliyoruz. O halde diyebiliriz ki varlık bir ırmak gibi akıyor, evriliyor, halden hale giriyor. Biz bu oluşa var oluş, hayat diyoruz.Peki bu akışın yönü nereye kemale mi zevale mi? Difüzyon kanunu her şeyin bu kış boyunca azaldığını eksildiğini söylüyor. Namludan fırlayan bir mermi hedefini varıncaya kadar eksilir. Ateş soğur, güneşin hareketi azalır. Bir taş parçası bile elli sene sonra bile aynı taş parçası değildir. Peki bu eksilmeye neden olan şey nedir? Neden her şey tükeniyor,eksiliyor,çürüyor? Biz bütün bunları zamanın tesiri ile açıklıyoruz. Maddeden bağımsız bir zaman var mıdır, yoksa zaman dediğimiz şey maddedeki eksilmeyi izah için icad edilmiş bir kavramdan mı ibaret? Filozoflar bunu tartışadursun ilahi beyan bu değişimi ‘’e cel’’ adıyla açıklıyor. Canlı cansız her şeyin bir eceli var. ‘’ her şey yok olacak ve sadece Cenab-ı Hakk’ın vechi, yüzü, zatı baki kalacak’’. Bir zaman hiçbir şey yoktu. Bir zaman gelecek yine varlığıyla yokluğa yer tanımayan Cenab-ı Hakk’tan başka hiçbir şey kalamayacak. Bundan çıkan sonuç şu; hayat fanidir. Bu fani hayat sana erilmiş emanettir. Tıpkı güneşin aynadaki ışıltısı gibi hayatın ışıltısı da senden gün gelip alınacaktır. Sen de dünyada var olan her şey gibi geldiğin kaynağa doğru akmada, yol almadasın. O halde bu tükenen şeylerde tükenmeyeni ara bul. Fani olan ağacın baki meyvelerini devir. Ölümlü bir hayattan ölümsüz bir hayat hasat et. O hasadın adı hakkın rızası cenneti ve cemali olsun. * Ziya Paşa Haziran 2012 71 Genç Çınar | Genç Çınarlardan e ğ e c e l e G n e t ş i m ç e G eli 11 Fen A Nazlı Deniz Güv ık . Sek sek oynard mek istiyorum et hs ba da kö n ı, rd da ız va ımız le vardı. 9 taşım man- Oyunlar bi za ki bu es tu e ek rd m le n m rınu la son döne mesela, hatta bu vardı, pokemon a olduğumuz bu gençler, ne de yakar topumuz , ız ne , m ar çı kl Milenyum çağınd rdı. ba cu va ço am ız e kl larım miz, sa ak çok zorlaştı. N şka bir sürü oyun r edemezler, rebe Ba ka ı. in rd i va rin iz lardan izler aram ye ki rim rında ht online, mız vardı, aterile olojinin hayatla r ne peki? Knig la un oy ğı . dı ni si na yetişkinler tekn deki etki ki çocukların oy insanlar üzerin sanlar Şimdi in , ar kl ve teknolojinin ka so r, etin 2 le . Ev CS, GTA, Sims, M meybuzlarıkın bir de şimdiye ba ra lla yı lı an tirikmiş. Bizim ks üp H Bir, do r? yo yi tırırdık . nçlik ne ğiştiler. lığımızı ona ya kno- Şuanki ge rç te ha ar nl ün ne de çabuk de sa üt in b a se son yıllard rdı. Ya şimdi.. vardı. Neredey yaygın olduğu puklar. Her mız bi tozumuz va ko le b an le tt ı, ya Teknolojinin de rd ha va al uz yerdik sosy çok içli dışlı ki pek de Yumiyumum i. Tamam biz de da er sl sa p ol ci ağ es al at lojiyle o kadar sy at leri so a yoksa ithal p et sitelerinin isim kinlerde etkile- Vars tiş Ye . r. ne kadar intern rla yo pı ya imkiler yerliydi İnsanı asosyal arından bahbence. Mesela ama biz ar kl cu sosyal değiller. li yılların çocukl ço n 00 ne 20 le la ki ıy et ar ıl kl as cu de Aralık nem cukları- Doksanlı yılların ço hiç yok. Sanki 31 niyor lakin bu dö a sanlı yılların ço tt ok ha D . k ız yo ıy ar an kl m rın çocu n 1 Ocak 2000 ı vardır, anlata sediyoruz. Çok bir za biz doksanlı yılla uş ve ertesi gü una dair bir anıs m uğ ol kl y şe cu r ço li bi in lı 00 in rk 1999 gecesi fa yirmi yıl sonra 20 na sorsanız heps ta uyanmıştı. tta. Biri çıkıpta on ha rın r la le un ez oy a farklı bir haya em p ny tir va dü ce si izi kayz nı ne ğı anlata bi se dı al şimdi. Geçmişim ruyu sorsa lı rk so fa bu y Bi . a şe ur ın r ol ar he r kl .. tle e. yılların çocu şiyor. Elbette ri gibi muhabbe r, komşular, çevr ğe her şey deği rdık Evle ce ri ya da seviyele le na le m ge oy n a rü te sü rıy iş şa ri, m le dı isim malıyız. im. Geç kardık ğerlerimizi koru larımız vardı, çı . betmeyel de dı un iş az oy m çm el ol ge ks l, az ne ği n le r şey de zim ge umuz on kişide değişir ama he la. Arkadaş grub r. yo arkadaşlarımız nu r bulu a iki kişi bile zo Şuanki gruplard U K T U T R İ B Z VAZGEÇİLME n 11-A kekler için e geziyorlar. Er Sümeyye Erdoğa iy es öl in iç ak lzeline sahip olm ek zorunda ka insanlar en gü için çok gezm r be ğu ra du be ol rle er ar le yl nl ğişim daha makul şe a da bu yok. O değişiyor. Bu de keğin doğasınd inde daha çok er iç n Moda her gün ğu nu ço Bu n r. te la za or terli olabiliyor. ıyorlar ha yenisini istiy bir pantolon ye k ak geliyor. m le m m ol p gö r hi daha iyisini da bi sa a zaman rtların bir tutku ki kici için çoğu an moda öyle iyi hayat standa ol çe ha ez ve da riz ilm ak eç ba m lış zg ha ça va mlarını da yaşam daha a kadınlar için a insanlar yaşa ü devam ettikçe ha iyisini Am ng da p dö he Bu ar r. Değişen dünyad nl ıla sa ğl mda in iye ba nlar hiçbir r iş ona öles gelecektir. İnsa çalışıyorlar. Yaşa bi e le n ey ha ğu m ı ıc tir yo at ge in pr iç la yı i ha ak istedikler hiç sona erzorlaşacak daha sine sahip olm bu kısır döngü hatlatan da çe ra ik rı ed la lm on bi hep daha yeni de i in ey oda çok tinm lım iç yıpratacaktır.M uyorlar bu buna san zaman ye da ol in i a ha ng nd da ha su u a po un am m r ğl te no kişiye değişi bir tutku kimi eyecek ve insa bi ki bu kişiden için vazgeçilmez modeline m n t sa üs r in i bi m n moda oluyor. Ta ki nu an fo şturma. r tele lı bir al gereksiz bir koşu min kapsam ela yeni aldığı bi en şi es ği ey m m de ki lin ez bu bi m ar ğu te is likle kadınl n içinde ne oldu ak istemez. Öze i yenisini, insa in er nl gü kim sahip olm m tü arı için çüde yer aldıkl içinde büyük öl 72 Haziran 2012 Genç Çınar | Genç Çınarlardan Teknoloji Büyük Bir Nimet (mi?) Sebil Berfu Öne r / 11 TMA Teknoloji bu gü nlerde insanlar için vazgeçilem lardan en büyü eyecek unsurğüdür. Teknoloj olacaklar. Ancak i sayesinde insa o eve birden fa relerce uzağa ço nlar kilometzla televizyon, k kısa sürede gi bilgisayar koya birden fazla debilir, yine kilo rs ak uzaktaki insanl iş te ai le m bi et re re yleri o zaman ko lerce kilde ya arla anında gö şayacaktır. Ann rüşebilir. Ve bu puk bir şenice zor olan ey e bir televizyon nlar gibi daha lemleri kısa bir ba ba şı nd ba a di di ğe sürede hallede zisini izler, r televizyonda televizyon, araş bilir. İzlediğimiz haberleri izler, ço tırma yaptığım ba cu şı kl nd ar ın a ne bilgisayar ız ya in ternet, geceleri ptığı belli değild aydınlatan lam ir. Sonuç olarak evimizi bozu balarımız kısaca ai lu le r. Ayrıca şöyle bir sı tüm bu elektr içi iletişim yatımızda büyü zararı da vardır ikli aletler hak yer kaplamak teknolojinin öz Tü rk iy e aç ta ıs ın dı ellikle dan; kitap okum r. Elbette bu te aletlerin yararla knolojik saat a oranını azaltır rı olduğu gibi za . Bi gi r bi birey yarım kısa bir süreyi rarları da vardır. kitap okuyarak Öncelikle teknol geçirmektense saatini televizy oji insanları tem on başında geçi beş belleştirir. Ne de rmeyi tercih ed şeyi bizim yerim olsa artık her okuma oranını, er. Bu da kitap ize yapan aletle ya ni kültür seviyem rimiz var. Bizim yazan, araştırm izi azaltır. yerimize yazılar alar yapan, yem Yi ne ai le ek hazırlayan, yü ile ilgili başka bi eylemi unuttura rüme gibi bir r zarara gelirse n... Ve daha nice k; akrabalık ilişk de bozulmakta hayatımızı kolayl dı ileri r. N aynı zamanda bi as ıl ol aş sa telefonla görü tıran ancak m zi tembelleştire şüyorum diyere isafirlik olayı ka n tonlarca aletim k, lm bir zararıysa tekn az. Oysa yüz yü iz var. Başka ze görüşmekle olojinin insanlar görüşmek aynı te ın le ile fo tişimini bozmas nla değildir. Ayrıca insanlar yüz yü ı. Artık masın akrabalık ilişkile ze görüşmeye ih da televizyonda rinin bozultiyaç duymuyor telefonla ya da in izlediğimiz dizile lar, ne de olsa ternet aracılığıyl rin etkisi de büyü “Onlar akrabala a daha kolay gö ktür. rıy la Bu da yalan söyl gö rüşmüyor, ben rü şebiliyorlar. de emeyi, insanları neden görüşeyi riz kendi kend kandırmayı, dola m ki?” im da kolaylaştırıyor ize farkında ol ndırmayı daha madan. Ayrıca . İnsanların artık ge nç le r da ço öz ha cu el i diye bir şeyleri başka şeyleri de klar, Şimdilerde herk kalmadı. den; örnek alır dizi es sosyal paylaş karakterleringenç kızlar “Diz ım ortamlarında geliyorsa, ne ya ilerdekiler geç akıllarına ne şıyorlarsa bunu saate kadar er dışarıdalar, be diğer insanlarla keklerle n ne Kısaca artık utan de n ola mıyım?” pa ylaşıyorlar. is ma diye bir şey ya da te “O di nl kl ar er i şeyleri alabiliyo ne güzel kalmadı. rlar, giyebiliyor Teknolojinin bi mıyım?” erkekl lar, ben neden r başka zararı erse “Bende ka ala da aile ortamın badayı gibi da Diyelim evde te ı bozmasıdır. Diye düşünüyo vr an ab levizyon ya da ili rim rla .” r artık. bilgisayar olmas aile birlikte da ın, o zaman ha çok vakit ge Sonuç olarak te çirmek isteyece knolojinin birç eve bir televizy ktir. Şimdi o ok yararı vardır, on bir bilgisay ku lla nı ancak bilinçli ld ığ ar ın ko da yalım aile üyel . Eğer çok büyü televizyon başı eri aynı yara k bir nimet olan na otururken yi rım bu ız teknolojiyi a kullanmazsak ne bir nevi iletiş yararı ne kadar im halinde ka büyükse zararı t daha büyük ol on acaktır. Haziran 2012 73 Genç Çınar | Geziler EKMEĞİN YOLCULUĞU 4. sınıf öğrencilerimiz Sosyal Bilgiler dersi“Üretimden Tüketime” ünitesi kapsamında ekmeğin evlerimize gelen yolculuğunu görmek için İstanbul Halk Ekmek Fabrikası’na gitti. Öğrencilerimiz, İstanbul Halk Ekmek Fabrikası’nda ekmeğin un halinden hamura dönüşümünü, hamurun da fırınlarda pişirilişini hayranlıkla izlediler. Gezinin sonunda, öğrenciler kurumun vermiş olduğu altın çörekleri iştahla yediler. Doğal Yaşamın Güzellikleri İ.Ü. Atatürk Arboretum’u İstanbul Üniversitesi hocaları tarafından düzenlenmiş bir nevi açık orman müzesi. İçinde bulunan çeşitli bitkiler doğayı ve ekosistemi tanımak isteyenler için iyi bir fırsat. 11.sınıf öğrencilerimiz de yaptıkları geziyle okulda öğrendikleri ve çevrelerinde gözlemledikleri bitkiler hakkında bilgi alarak ekosistemin doğal yapısı ve ekolojinin kanunlarını doğal ortamında gözlemlediler. Geziyle birlikte Türkiye’de yetişmeyen ağaç ve çalıları görme imkânı bulan öğrencilerimiz aynı zamanda Biyoloji dersinde işlenen müfredat bilgilerini doğal yaşam koşullarında tekrar etmiş oldular. Açık hava müzesi olan Arboretum gezisiyle doğal yaşamın güzelliğini yaşayan öğrencilerimiz moral ve motivasyonlarını artırmış bir şekilde okulumuza döndüler. BALIĞIN İYİSİ GÖZÜNDEN BELLİ OLUR 2. sınıf öğrencilerimiz balıkçılık mesleğini araştırmak için Balıkçı Haline gezi düzenlediler. Hal’de ‘Eyüp Dede’ balıkçı teknesini büyük bir keyifle gezen öğrenciler kaptanlardan balıkçılık mesleği, balıklar, balıkçı tekneleri ve balık tutma teknikleri ile ilgili bilgi aldılar. Kaptanlardan Recep Gündoğdu öğrencilerimize ‘İnsanın iyisi sözünden, balığın iyisi gözünden belli olur’ dedi. Buna istinaden öğretmenlerimizden Ertan Daşkaya da ‘Balık oltayla insan tatlı dille avlanır’ sözünü söyledi. Böylece öğrencilerimiz balıkçılıkla ilgili dilimize yerleşmiş deyimleri de öğrenmiş oldu. 74 Haziran 2012 Genç Çınar | Geziler Hayal Gibi Gerçek Büyükçekmece Kampüsü okul öncesi öğrencilerimiz, İstanbul Akvaryum’u gezdiler. Öğrenciler, coğrafi bir rotayı takip ederek Karadeniz ile başlayan ve Pasifik’e kadar uzanan toplam 16 tema ve 1 adet yağmur ormanından oluşan güzergâhta yolculuk yaparak öğretmenlerinden bilgi aldılar. İletişimin Başakşehir ve Büyükçekmece Kampüsü 4. sınıf öğrencilerimiz iletişim araçlarının tarihi gelişimini incelemek amacıyla PTT Müzesi’ni ziyaret etti. Müzede öğrenciler ilk telefonu, telefonun gelişim aşamalarını, telgrafı, geçmişten günümüze iletişim araçlarını yerinde incelediler. Gezi esnasında öğrencilerimizin en çok dikkatini Kurtuluş Savaşı’nda kullanılan telgraf ve ilk telefon çekti. Gizemli Tarihi Çikolata Tadında Bir Gezi Fen Lisesi öğrencilerimiz gerek istihdam gerekse üretim anlamında ülkemizin en büyük işletmelerinden biri olan Ülker’in Topkapı’da bulunan çikolata fabrikasını gezdiler. Ülker’in kuruluş aşamasından şimdiye kadarki serüveni ile ilgili bilgilendirilen öğrencilerimiz daha sonra sıkı bir hijyen kontrolünden geçirilerek üretim kısmına alındılar. Öğrencilerimiz vazgeçilmesi çok zor bir yiyecek olan çikolatanın, ellerine ulaşana kadar geçirdiği aşamaları görme şansını yakaladılar. Çikolataya dair epeyce bir bilgi ve dolu bir mide ile oradan ayrılan grubumuz programlarının ikinci ayağı olan Florya gezisini gerçekleştirdiler. Öğrencilerimiz Florya Sosyal Tesisleri’nde ve Florya sahilinde hem rahatlama, hem de derslerin yoğun temposu arasında eğlenme fırsatı bulmuş oldular. Haziran 2012 75 İstanbul’da Yaşamak mı? İstanbul’u Yaşamak mı? “İstanbul’da yaşamak değil İstanbul’u yaşamak” isteyen Fen Lisesi öğrencilerimiz öğretmenleri rehberliğinde bir Perşembe sabahı İstanbul turuna çıktılar. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün Anadolu ayağında olan Otağtepe’den başladı gezi. Bu yerin en büyük özelliği Anadolu Hisarı’na karşı bir simetri ile kurulmuş olması ve bu noktadan Rumeli Hisarı’nın doyumsuz boğaz güzelliğini temaşa edebilmeniz. Ekip daha sonra Üsküdar sahilinden devam ederek Fethi Paşa Korusu’nda, doğayla iç içe olmanın hazzıyla keyifli bir çay molası verdi. Boğaz Köprüsü güzergahından devam eden öğrencilerimiz boğazın tüm havasını içine çekebileceğiniz Ortaköy sahilinde sıcacık, fırında közlenmiş kumpirin tadına baktılar ve Yıldız Parkı’na doğru yol aldılar. Ağaçlarla dolu bu parkta tertemiz bir hava alarak doğal bir gezi yapan ekibimiz, Galata Kulesi ile tüm İstanbul’u kuş bakışıyla temaşa ederek kısa ama doyumsuz bir İstanbul turu yapmış oldular. 76 Haziran 2012 Genç Çınar | Geziler İstanbul Kazan, Kulüp İstanbul Kepçe Okulumuz bünyesinde bu yıl faaliyete geçen Kulüp İstanbul (İstanbul Kültür ve Gezi Kulübü) faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyor. Bir hafta cumartesi bir hafta pazar günü buluşan öğrenciler, cumartesi günleri öğretmenlerimizden M. Bahaddin Koç öncülüğünde bir önceki gezinin değerlendirmesini ve bir sonraki gezinin planlamasını yaparak kulüp panosu hazırlıyorlar. Pazar buluşmalarında ise öğretmenlerimizden M. Yasin Yeniyurt rehberliğinde geziler gerçekleştiriliyor. Gezilerde İstanbul’un tarihi ve kültürel atmosferine doğru yolculuk yapan öğrencilerimiz hem bilgilendirici hem de eğlendirici bir programa katılıyorlar. Kulübün gezilerle ilgili en önemli kuralı ise fast-foodun yasak olması. Öğrencilerimiz gezi aralarındaki yemeklerde esnaf lokantalarında Türk mutfağının eşsiz lezzetlerine de ulaşma imkânı buluyorlar. Yıl İçinde Gerçekleştirilen Geziler: 1. MiniaTürk Gezisi 2. Süleymaniye Camii Gezisi 3. Türk İslam Eserleri Müzesi ve Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi (Türkiye’nin İlk Sanayi Okulu) Gezisi 4. Eski Şark Eserleri Müzesi ve İstanbul Çini Müzesi Gezisi 5. Sultanahmet Camii ve Yerebatan Sarnıcı Gezisi 6. İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi Gezisi, 7. Yıldız Sarayı Müzesi, Yıldız Şale Köşkü ve Yıldız Korusu Gezisi 8. Deniz Müzesi ve Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi Gezisi 9. Saray Koleksiyonları Müzesi (DepoMüze) ve Ortaköy Gezisi 10. Yıl Sonuna Kadar Planlanan Geziler: 11. Harbiye Askeri Müzesi ve Mehter Konseri Gezisi 12. Emirgan Korusu Lale Şenliği ve Rumeli Hisarı Gezisi 13. Üsküdar Ziyaretleri ve Çamlıca Gezisi 14. Ayasofya Müzesi ve Sultanahmet Bisiklet Turu Gezisi 15. Boğaz Turu ve Piknik Önümüzdeki yıl da faaliyetlerine devam edecek olan Kulüp İstanbul, padişah kabirlerini ziyaret veya İstanbul’daki Sahabeler ile ilgili özel çalışmalar yapacak. SAFRANBOLU & AMASRA İlköğretim Sosyal Bilgiler Zümresi tarafından 6. sınıflara yönelik Safranbolu – Amasra gezisi düzenlendi. 1994 yılından beri Türkiye’de Dünya Miras Listesi’nde yer alan 9 kültürel varlıktan biri olan, klasik Osmanlı kent mimarisini yansıtan tarihi evleri ile meşhur olan Safranbolu çocuklar tarafından oldukça ilgi gördü. İsmini bölgede yetişen ve nadir bir bitki olan safran’dan aldığını öğrenen öğrencilerimiz burada kültürel tarihimizin ne kadar engin ve inceliklerle dolu olduğunu gördüler. Sonra Karadeniz’in eşsiz güzelliklerine sahip ve Fatih Sultan Mehmet tarafından“Çeşm-i Cihan buramı ola ?”dediği, (Dünya’nın Gözü) diye adlandırılan Amasra’ya gidildi. İhtişamını halen koruyan surlarla çevrili kentin sokaklarında gezerken küçük bir adayı anakaraya bağlayan Kemere Köprüsü, Kilise Camii ve Çekiciler Çarşısını görüp ünlü balık restoranlarında öğle yemeği yiyen öğrencilerimiz alışveriş yaptıktan sonra İstanbul’a döndüler. Haziran 2012 77 Genç Çınar | Geziler GENETİK VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ Lise öğrencilerimizin üniversite gezileri bu dönemde de de- Bölüm Başkanı ve öğretim görevlisi profesörler tarafından vam etti. Fen Lisesi öğrencilerimiz Fatih Üniversitesini ziyaret Genetik ve Moleküler Biyoloji bölümü hakkında bilgi akta- ederek keyifli bir gün geçirdiler. Öğretmen ve öğrencilerimiz, rımından sonra öğrencilerimize örnek bir ders sunumu ya- kendilerine ikram edilen kahvaltının ardından Genetik ve pıldı. Öğrencilerimiz dersin sonunda bölüme dair sordukları Moleküler Biyoloji bölümünü gezdiler. sorularla merak ettikleri bilgilere ulaşma imkanı buldular. BEZMİALEMÜNİVERSİTESİ’NDEYİZ Fen Lisesi öğrencilerimizin üniversite gezilerinde bu dönemki diğer durakları İstanbul Bezm-i Alem Üniversitesi oldu. Hem üniversiteyi gezen hem de örnek bir ders sunumu izleyen öğrencilerimiz tecrübelerine bir yenisini daha eklemiş oldular. KALİTENİN MERKEZİNDE Büyükçekmece Kampüsü lise öğrencilerimiz ile bir grup öğretmenimiz tarafından Boğaziçi Üniversitesi’ne gezi gerçekleştirildi. Dönem içerisinde lise öğrencilerimize tanıtım günleri adı altında üniversitelere geziler düzenlenerek geçmiş mezunlardan bilgi edinme olanağı sağlandı. Üniversiteleri keşfeden öğrencilerimiz gitmek istedikleri okullar hakkında detaylı bilgi edindiler. 78 Haziran 2012 Genç Çınar | Geziler İTÜ BİLİMİN MERKEZİ GEZİSİ İTÜ Bilim Merkezi’ni gezen Anadolu Lisesi 9. Sınıf öğrencilerimiz deney düzeneklerinde sergilenen çalışmaları yerinde inceleyerek okulda öğrendiklerini deneme yanılma yöntemiyle pekişirmiş oldular. ÖNCE GEZDİK SONRA KAZANACAĞIZ 12. sınıf öğrencilerimiz sınav öncesi İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitelerine gezi düzenleyerek üniversite havasına ısınmaya başladılar. Öğrencilerimizin yoğun katılımları ve Çınar mezunu arkadaşlarımızın rehberliğinde yapılan geziye 29 Mayıs Üniversitesi gezilerek başlandı. Özellikle sözel alanda özel bir yere sahip üniversite, yüksek lisans öğrencilerine sunduğu muhteşem kütüphanesiyle dikkat çekiyor. Boğaziçi Üniversitesi ise hem manzarası hem de sahip olduğu imkanlarla dillere destan... Her öğrencinin rüyası olan okul, Çınar mezunlarının rehberliğinde gezildi. Öğrencilerimizin eğitim ve çevre adına etkilenmedikleri hiçbir şey kalmadı desek abartmış olmayız. Ufuk Açıcı Bir Ziyaret Fen Lisesi öğrencilerimizle Anadolu Lisemizin son sınıfından tıp ideali olan öğrencilerimiz bu dönem İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’ni ziyaret ettiler. Ziyaret sırasında Tıp Fakültesi ve doktorluk mesleği hakkında bilgi alan öğrencilerimiz Prof. Dr. Aydın Bilir Hocanın 1. sınıflara verdiği Embriyoloji dersine de katıldılar. Renkli ve zevkli geçen bir tıp dersinden sonra fakültenin değişik birimlerini de gezen öğrencilerimiz İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde okuyan Çınar Koleji mezunu ablalarıyla ve abileriyle de görüşme imkânı buldular. Tıp fakültesi gezisi, öğrencilerimiz için ufuk açıcı ve çalışmalarında onları motive edici bir etkinlik olarak hatıralara eklenmiş oldu. Haziran 2012 79 GÜZEL ATLAR ÜLKESİ KAPADOKYA Yaşamda görünen her şeyin arkasında daha engin bir şey vardır. Her şey kendinden başka bir şeye açılan bir yol, bir kapı, bir pencereden başka bir şey değildir. Velilerimizin çok memnun olduğu bu gezinin detaylarını Fatma Sarı Hanım’ın dilinden dinleyelim. 10 Mayıs Perşembe günü anneler gününe özel, anne velilerimiz ve öğrencilerimizle Kapadokya bölgesini gezmek amacıyla Nevşehir’e gittik. Antik adı Kapadokya olan; Kayseri-AksarayNiğde şehirleri üçgeninde bulunan bölge doğal oluşumlar yönünden oldukça ilginç fotoğraflar sunuyor. Güzel Atlar Ülkesi anlamına gelen Kapadokya Dünya’nın 8. Harikası sayılabilecek oluşumlara sahip. Kapadokya, yetenekli bir heykeltıraşın elinden çıkmışçasına volkanların oluşturduğu, yağmur ve rüzgarında ona eşlik ederek yumuşak ve sihirli ellerinde biçimlendirdiği, doğanın yazıp çizdiği ve bize emanet ettiği büyülü bir masal gibiydi. Fantastik kıvrımlarla doğa harikası peri bacaları pek çok efsaneye de konu olmuş. Coğrafi olaylar Peri bacalarını oluştururken tarihi süreçte insanlar da bu peri bacalarının içlerine ev ve kiliseler oymuş, bunları fresklerle süsleyerek binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze kadar taşımıştır. Bir çok uygarlığa ev sahipliği yaptığı bilinen bölgenin tarihi; Hititlerden Friglere, Medlerden Perslere, Pontus Krallığı’ndan Romalılara, Selçuklulardan Osmanlılara kadar uzanmaktadır. Özellikle Hitit ve Frig mitolojisinin derin izlerini taşıyan Kapadokya Bölgesi ilkçağdan bu yana Hıristiyan ve Müslüman medeniyetlerinin de beşiği olmuştur. Üç günlük gezimizde pek çok şeylerin sığdırıldığı bu çok geniş kapsamlı bölgeyi, deneyimli rehberlerimiz eşliğinde; tarihi, arkeolojisi ve mitolojik hikayeleri ile görsel ve kültürel anlamda dolu dolu geçirmiş olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu gezimizde Kapadokya bölgesinde yer alan; ülkemizde ve dünyada marka haline 80 Haziran 2012 gelmiş pek çok ismin de yer aldığını bildiğimiz çanak-çömlek yapımının mihenk taşlarının atıldığı ve ustaların marifetli elleriyle yaptıkları çömlekleri ve üzerlerine işlenen harika Türk motiflerinin yapım aşamasının gösterildiği ve sergilendiği atölyeleri de gezdik. Ihlara Vadisi Kapadokya bölgesinin en popüler yürüyüş yerlerinden birisidir. Müthiş doğası, vadi içine oyulmuş kiliseleri, Melendiz Çayı’nın büyüleyici görüntüsü ile Ihlara inanılmaz güzellikte bir atmosfere sahiptir. Yaklaşık üçyüz elli merdivenle inip çıktığımız vadi oldukça yorucuydu. Derinkuyu MÖ insanların düşmanlardan korunmak ve saklanmak amacıyla açılan yeraltı şehirlerinden bir tanesidir. İçerisinde şapeller ve kiliseler yer almaktadır. Sekiz kattan oluşan yer altı şehri ürpertici şaşırtıcı ve esrarengizdir. Güzelyurt yolu üzerinden Narlıgöl Krater Gölü’nde fotoğraf molası verdik. Bu krater gölünün nasıl oluştuğu anlatıldı. Anne, baba, çocuk diye adlandırılan Ürgüp’ün simgesi haline gelmiş üç güzeller peri bacalarını ve “Asmalı Konak”“Özkonak Yeraltı Şehri, “Güvercin Vadisi”, “Rüya Vadisi”, “Göreme Açıkhava Müzesi”, “Peri Bacaları” “Çavuşin”,Uçhisar”, “Avanos”, “Paşa Bağları” gezildi. Avanos’ta ve mermer işlemeleri çömlek yapımı izlendikten sonra öğrencilerimize ustasının yardımıyla çömlek yaptırıldı. Kapadokya’ya gidip de balona binmemek olur mu, sabahın erken saatlerinde sıcak hava bolonu ile birde peri bacalarını kuşbakışı görmek... Anlatılmaz, yaşanır. Bu gezinin gerek insanlığın başlangıç tarihinin öğrenilmesi gerekse dünyada eşi benzeri bulunmayan bir doğal güzelliğin görülmesi açısından çok faydalı olduğuna inanıyoruz. SGK Mensuplarına FARK'sız Ameliyatlarımız Devam Ediyor... Genel Cerrahi Beyin Cerrahisi Göz Hastalıkları Üroloji Kliniği Ortopedi ve Travmatoloji HAYAL ATÖLYESİ DÜŞÜNCE BECERİLERİ ATÖLYESİ MEKATRONİK VE ROBOT ATÖLYESİ DRAMA TEKSTİL TASARIM LEGO KIDS STORY LAND ÇAMUR EV MUCİTLER ATÖLYESİ ONARIM VE DİZAYN ATÖLYESİ 112 RENGARENK DENEYİM MERKEZİ AHŞAP VE OYUNCAK ATÖLYESİ MUTFAK SANATLARI twitter/cinarkoleji GALERY 3D facebook/cinarkoleji SOLFEJ ORKESTRA
Benzer belgeler
Genç Çınar Dergisi`ne ulaşmak için tıklayınız.
Yılsonu Gecesinde Sevgi ve Hüzün Biraradaydı/28
KAPAK-DOSYA
Hayrünnisa Gül /29
Niçin Yaşam Becerileri Merkezi?/30
Velilerimizin Dilinden Yaşam Becerileri Merkezi/34