ORTA A M LK YET RET S – NSANO LU M LK
Transkript
ORTA A M LK YET RET S – NSANO LU M LK
ORTAÇAĞ MÜLKİYET ÖĞRETİSİ: İNSANOĞLU MÜLKİYETİ: KÖLELİK M. KEMAL UTKU Her ne kadar köleliğe ilişkin ilk Hıristiyanların tutumunu tam bilmiyorsak ta, genel olarak teori ve pratikte Hıristiyanlığın kölelik kurumuna karşı çıkmadığını söyleyebiliriz. Essenelilerin köleliği lanetlediğini biliyoruz ancak Kilisenin bu kurumun yasal olarak Orta Çağa kadar sürmesine ses çıkarmadığı da bir gerçektir. Kölelik Hıristiyanlığın kabul ettiği ve değiştirmek için hiçbir çaba göstermediği, adeta eşya hukukunun ve 1devlet düzeninin bir parçası olarak kalmış ve devletin ahlaki güvencesiyle daha da güçlenmiştir ( Kautsky, 1925, 412). Çoğu Hıristiyan düşünüre göre köleye sahip olma hakkı diğer tüm yasalar gibi gerekli olup, ortadan kaldırılıncaya değin Tanrının var olmasına müsaade ettiği bir kurum olarak kalmıştır. Kilise hiç şüphesiz Hıristiyan idealleri olduğu varsayılan içsel özgürlük ve eşitliğin kölelik kurumuyla tamamen tutarsız olduğunun bilincindeydi ancak yine de bu kurumla uzlaşmış ve sosyal yapıda değişiklik yapmamayı tercih etmiştir.2 Hıristiyanlık tarihi ve İncil üzerine yapılan pek çok çalışmanın üzerinde fikir birliğine vardığı nokta, Hazreti İsa ve havarilerinin etraflarındaki kölelerden ve bu kurumdan haberdar oldukları halde köleliği kaldırmayı düşünmedikleridir. Onlar köle sahibine kölelerine iyi davranmasını ve kölelere de sabırlı olmaları vaazları vererek, köleliğin utanç duyulması gereken bir şey olmaktan ziyade, kabul görmesi gereken bir hak olarak algılanmasını istemişlerdir. Aziz Paul ve Aziz Peter de dahil olmak üzere İsa’nın tüm havarileri öğretilerinde, Hazreti İsa’nın köleliği kabul etmediğini, tüm insanların Tanrı katında hür ve eşit olduklarını vurguladığını belirtirler. 3 Ancak; Hazreti İsa’nın kölesi olmamasına karşılık bütün havarileri köleliğin çok yaygın olarak var olduğunu da hiçbir zaman inkar etmezler. 1 K. Kautsky’e göre Hıristiyanlığın köleliği tasfiye ettiği iddiası tamamen gerçek dışıdır; tam tersine Hıristiyanlık doğuşundan itibaren köleliğin sürmesine katkıda bulunmuştur ( Kautsky, 1925, 412): ‘ Antik çağlarda köle korku ile sindirilmiş, muhafaza edilmiştir…Hıristiyanlık kölenin körükörüne itaatini içtenlikle uyulması gereken ahlaki bir görev olarak yüceltmiştir.’ 2 ‘ Roma İmparatorluğunu oluşturan ülkelerin üretim tarzı tarımdı. Bu üretim tarzı ise çoğu üretim araçlarında özel mülkiyet gerektirir, insan emeği içeren her şeyde…Ancak özel mülkiyet olan her yerde ekonomik eşitsizlik hep vardır. Sınıf farklılıkları ve sınıf düşmanlıkları ortaya çıkar.( Her sınıf’ın amacı aynıdır): toprak üzerindeki mülkiyetini büyütmek. Arazi mülküne sahip olmanın onu sürecek işçi olmadığı zaman hiçbir değeri yoktur. Bu olağanüstü problem geniş çiftliklerin ortaya çıkma olasılıkları mevcut olduğu durumlarda acilleşir. Ücretli işçilik yaygın değildi henüz ve özgür işçiler sayıca çok azdı. Roma aile işletmeleri ve sanayisi birbirine yakından bağlantılıydı. Ayrıca ek işçiye gereksinim duyulduğu hallerde bu işçilerin çalıştıkları evin üyesi olmaları gerekmekteydi; bu tip işçiler kendilerine ait atölye ve iş yeri edinemezler ve başka bir aile yaşantıları olamazdı. O dönemde özgür kişi (freeman) yabancının (işveren kişinin)ailesi yanında çalışan ek işçiler gibi kalıcı olmadığından onu güvence altına alacak bir ücret ödenmesi zorunluluğu da yoktu. Geniş zirai kuruluşların ek işçi gereksinimleri sadece zorunlu alıkoymayla sağlanabilmekteydi. Bu amaç kölelikle çözümlenmiş oldu!...Esirin yaşamını bağışlamanın tek bir nedeni vardı: yeni bir esir in fiyatının yüksek olması. Ücretli işçi çok ucuza mal oluyordu ve eğer çalışamayacak bir duruma gelirse yeni birini bulmak çok kolaydı ; esirin ise satın alınması durumu vardı. Bu ise ucuz değildi. Zamansız ölen işçi, sahibi için önemli bir masraf kapısıydı. ( Kautsky, 1925, 50) 3 Ephesians, vi, 5, 6, 9. Seneca, insanların vatandaş olarak değil ancak ahlaki olarak eşit olduğunu söyler. Kölenin sahibine, köleye kendisi köle olsaydı nasıl davranılmasını isteyecekse öyle davranmasını öğütler; itaatkar olması için köleye karşı anlayışlı ve iyi olunmasını önerir. Hıristiyan uluları Aziz Paul ‘un öğretilerini takip ederek dolaylı olarak köleliği sanki o kendi içinde Hıristiyan yasalarıyla çelişkili değilmiş gibi kabul etmişlerdir. Kölelik hakkındaki bu değerlendirme Hıristiyan din felsefesi okullarının sistemli etik öğretilerinde kalıcı bir hale gelinceye kadar devam etmiştir. Kölelik kurumunun bütünüyle mülkiyetin hukuk dışı bir şekli olduğunu ifade etmekten ise hep kaçınılmıştır. Mülkiyet kurumuna ilişkin çoğu metinlerin kölelik konusu ile çok benzerlik gösterdiğini söyleyebiliriz. Köleliğin ‘patristik’ uygulamasıyla mülkiyet arasındaki benzeşme Lactantius’un yazılarında da görülür ( Lactentius, 1886, v. 15-16): ‘İnsanı yaratan Tanrı herkesin eşit olmasını istemiştir. Yaşamda da aynı koşulları öngörmüş, herkesi akıllı yaratmış, herkese ölümsüzlük vaat etmiştir…Tanrımız aynı olup onun önünde hepimiz aynı haklara sahipizdir; bizler onun çocuklarıyız. Tanrı katında adil olmayan dışında kimse fakir değildir, erdemle dolu olan dışında da kimse zengin değildir…Bazıları aranızda fakir ve zengin yok mu, bazıları hizmetkar bazıları efendi değimlidir diye soracaktır…Biz insanoğlunu yapısıyla değil, ruhuyla ölçtüğümüz için, her ne kadar bedensel özellikleri değişik ise de hizmetkarlarımız yoktur ve onlara ruh kardeşlerimiz olarak bakar ve konuşuruz; dinsel açıdan ise hizmetkar arkadaşlarımız olarak bakarız. Kölelik bir nevi kutsama olarak ilan edilmiştir, çünkü köleliğin de, fakirlik gibi alçak gönüllülüğün ve sabrın erdemlerinin uygulanma fırsatını verdiği vurgulanmıştır. Hıristiyan ulularına göre devlet ve kölelik kurumu, her ikisi de, insanlığın kötü ve ahlaksız davranışları nedeniyle kurulmuştur. Kölelerle hür insanlar arasındaki farklılığı yaratan sadece insan yasalarıdır. Devleti oluşturan tüm karşıtlıklarda olduğu gibi kölelik kurumu da Tanrı’nın elindeki disiplin kudretidir; Tanrının hoşlanmayacağı bir şey köleden istenmediği sürece de çiğnenemez. Augustinus un ( Augustinus, 1888, xix. 14-15) ‘alın yazısı’ ( predestination) görüşleri insanoğlu’nun doğal eşitsizliği tartışmasını da beraberinde getirmektedir: ‘ Günah esaretin anasıdır ve insanın insana tabi olmasının ilk nedenidir. Augustinus, ayrıca savaş esirlerinin köleleştirilmesini de haklı bulmaktadır; ‘fethedilenin günahlarının affedilmesi veya cezalandırılması şeklindeki mütevazilik Tanrının kararıdır’ (a.g.e.) Augustinus’un kölelik değerlendirmelerini ustalıkla analiz eden P. A. R. Janet’e göre bu teoride şu noktaları belirtmemiz gerekmektedir ( Janet, 1887, 302 ): ‘ (1) Kölelik doğa yasasına aykırıdır, bir haksızlıktır. Bu Aristo’nun öğretisinin zıddıdır, ancak Stoacıların’kiler ile uyumludur4. (2) Kölelik 4 Aristo iki tür köle kabul eder( Tannenbaum& Schulz, 2011, 97): Geleneksel köle, doğası gereği köle olmayandır. Bu tür insanların akılları vardır ve kendi kent-devletlerinde (polis) yurttaş niteliğindedirler. Onlar genellikle, Aristo’nun zamanında bir tür uygulama sonucu köle olurlar,örneğin bir savaşta ordularının yenilgisinin ardından esir alınırlarsa. Diğer yandan doğal kölenin aklı eksiktir ve sürekli olarak bir efendinin onu yönetmesi gerekir. Bu düzenleme hem efendi hem de köle için faydalıdır. Kendi hallerine bırakıldıklarında köleler ‘irrasyoneldir’, kendilerine bakamazlar. Efendilerinin rasyonel emirlerine itaat ettiklerinde ise onlar efendilerinin erdemine katıldıkları için daha iyi durumda olurlar. Bu, elbette, efendi içinde faydalıdır, zira köleler, onlara yurttaşlık için gerekli boş zamanı sağlarlar. Aristo, kölelerle ilgili bu sonuçlara kendisi bütün insanları yukarıdan aşağıya – hiyerarşik-- doğru akıl yürütme yeteneğine dayalı düzenin bir parçası olarak gördüğü için ulaşır. Ruhun bedeni, aklın tutkuyu yönettiği gibi, erkekler kadınları, efendiler de kölelerini yönetmelidir der. Aklı eksik olanlar, herkesin faydası için hayatlarını hizmet ederek geçirirler. Aristoteles filozof-kralın elitizmini reddeder. Platon’un yönetici sınıf içindeki cinsel ve günahın bir sonucudur ve bu yeni prensip Augustinus’un icadıdır. Kendisi köleliğe, ne doğal eşitsizliğin, ne savaşın, ne de uzlaşmanın neden olduğunu, bunun ancak günahtan kaynaklandığı şeklinde bir kural bulmuştur. Yani kölelik insan doğasının yozlaşmasının doğal sonucu olarak ortaya çıkan bir kurumdur.(3 ) Günah sonucunda ortaya çıkan köleliğin, İsa tarafından yok edildiği söylenemez. Kölelik, Augustinus’a göre toplum var oldukça devam edecektir. Aziz Thomas’ın, Kilise ile Antik filozoflar arasındaki uzlaşmacı ve iletişimci rolü kölelik konusunda çok açıktır. Bu konudaki beyanları eserlerinde bölük pörçük mevcut olmalarına rağmen,Thomas ın kölelik kurumunun yasallığını kabul etmeye hazır bir tutumu olduğunu söyleyebiliriz; sadece Augustinus’un öne sürdüğü prensipler çerçevesinde değil, aynı zamanda Aristo ve Romalı hukukçuların görüşleri doğrultusunda da. Summa adlı yapıtında, Thomas Aquinas ( Aquinas, 1982, iii. 9 )insanların masumiyetlerini henüz kaybetmedikleri devirlerde de herkes eşit miydi sorusuna cevaben masumiyet çağında bile cinsiyet, bilgi, adalet gibi hususlarda eşitsizliğin var olduğu şeklindeki Augustinus un argümanını tümüyle benimsemiştir. İnsanların henüz masumiyetlerini yitirmedikleri çağda mevcut olmayan tek eşitsizlik günah’ın yol açtıklarıydı ve günahın yol açtığı yegane eşitsizlik ise esirlikti der Aziz Thomas. De Regimina Principum da Aquinas da köleliğe Augustinus’un gözlükleriyle bakmaya başlar (Aquinas, 1982, ıı. ii. 57, 3.): ‘… Ancak, İnsanın insan üzerindeki hakimiyeti doğa yasası gereğimidir yoksa Tanrı tarafından izin verilmiş veya sağlanmış mıdır konusu tabiî ki çözülebilir. Hakimiyet ten kastımız eğer esaret benzeri bir baş eğme ise, bu günah yüzünden meydana gelmiştir. Ama burada amaç üzerinde hakimiyet kurulan kişiyi yönlendirme ve tavsiye de bulunmaysa bu doğaldır’. Aziz Thomas, bir yandan Augustinus’un köleliğin günahın bir sonucu olduğu tartışmasını desteklerken, aynı zamanda Aristo’nun konuya ilişkin düşüncelerini de kabul eder. Thomas, sorunu tartıştığı Summa ( Aquinas, 1982, iii. 9) adlı yapıtında, Aristo’ya göre insanlar arasında köleliğin doğal olduğunu yineler: ‘ Isıdore un belirttiği gibi kölelik devletlerin kendi hukukuna aittir ve bundan dolayı da, devletlerin hakkı doğal bir haktır’der. Aziz Thomas Summa’ da tartışmaya açtığı konuyu yine kendisi noktalar; mülkiyet hakları konusunda yaptığı gibi kölelik konusunda da, tamamen doğal olanla, ikinci derecede doğal olan arasında ayırım yapar. Şöyle ki, belirli bir kişinin bir başka kişi olması yerine köle olması olgusu mutlak olarak göz önünde bulundurulduğunda, doğal nedene bağlı olmadan ancak ikincil bir fayda bazında, bu kişinin akıllı bir diğer kişi tarafından yönetilmesi ve yardım edilmesi söz konusudur. Bundan dolayı, milletlerin yasalarına bağlı kölelik ikinci yolla doğal ancak birinci yolla değildir (a.g.e.) De Regimina Principum da Aziz Thomas (a.g.e,ii., 10 ) daha ileri giderek tüm Aristo teorisini benimsiyormuş gibi görünür: ‘ Doğa diğer şeylerde olduğu gibi insanlar arasında da bir derecelendirmeye karar vermektedir. Bunu tüm unsurlarda üst ve alt olarak, her karışımda bir unsurun diğerine baskın çıktığı şeklinde görürüz. Bunu ayrıca vücutla zihin ilişkisinde de görürüz…Böylece kişiler arasında bazılarının doğaya göre köle olması gerekmez mi? Bazıları doğal nedenlerle akıl yönünden engellidir; bunlar akıllarını kullanamadıklarından dolayı kölelik benzeri işlerde çalışmak durumundadırlar, ve bunun adı doğal yasadır.’ komünistçe eşitlikçiliğini de, kadınların ve ‘‘doğal” kölelerin ikincil konumları gibi ekonomik farklılıklarında olağan sayıldığı erkek egemen bir yapıyla değiştirir (a.g.e.) Janet’in üzerinde durduğu gibi, Aziz Thomas, köleliği kabul edilebilecek sınıra kadar kabul eder ( Janet, 1887, 89-91): ‘Aziz Thomas Aristo ile doğal bir kölelik olduğu fikrindedir; Augustinus gibi köleliğin hem günahın sonucu olduğunu da kabul eder; hem de Romalı hukukçuların köleliğin savaş, gelenek ve akitlerin sonucu olduğu görüşünü.’ O’Brien,( O’Brien, 1920, 100 ) konu ile ilgili olarak 18.yüzyıl öncesine kadar Katolik doktrininin ‘kölelikle kişinin bir diğer kişinin hakimiyeti altına gireceğini ve sahibinin bir kişinin bir diğeri için adilane olarak yapacağı şeyde öngördüğü kadarına sahip olabileceğini ‘ belirtmiştir der. Summa’nın adaletle ilgili bir pasajında Aquinas (Aquinas, 1982, ıı. İi.61,3) ‘ sahibini terk etmek konusunda kölenin teşvik edilmesi kişiyi incitmek demektir…ve köle sahibinin kişisel eşyası olduğundan hırsızlıkla eşdeğerdir ‘ demektedir. Kaynaklar 1. Aquinas, Thomas, ( 1981) Summa Theologica ( Trans: 1981) Westminster, MD: Christian Classics. 2. ______, Thomas, ( 1982) De Regimina Principum ( Trans: 1981) Westminster, MD: Christian Classics. 3. Aristotle. (1958) Politics (Ed. Ernst Barker ). London: Univ.of Oxford Press. 4. Augustine. (1988) De Civitate Dei ( Trans: 1981) Westminster, MD.: Christian Classics. 5. Isıdore of Seville . (2006) Etimologies ( Trans: 2006) Cambridge: Cambridge University Press. 6. Janet, P.A.R. ( 1887 ) Histoire de la Science Politique ( History of Political Science) Paris: Colin. 7. Kautsky, Karl, ( 1925) Foundations of Christianity. NewYork: Atheneum 8. Lactantius, (1886) Divine Institutions. İn ( ed. A.C.Coxe). Anti-Nicene Fathers, Vol. 7. Bufallo, N.Y.: Christian Literature Publishing Co. 9. O’Brien, G. ( 1920). An Essay on Medieval Economic Teaching. London: Longmans, Green, and Co. 10. Tannebaum&Schulz, ( 2011) . Siyasi Düşünceler Tarihi . Ankara: Adres Yayınları.
Benzer belgeler
Makaleyi Yazdır - Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler
Hıristiyan din felsefesi okullarının sistemli etik öğretilerinde kalıcı bir hale gelinceye kadar devam
etmiştir. Kölelik kurumunun bütünüyle mülkiyetin hukuk dışı bir şekli olduğunu ifade etmekten ...