nef_efmed_c6_s2 - Necatibey Eğitim Fakültesi
Transkript
nef_efmed_c6_s2 - Necatibey Eğitim Fakültesi
NEF-EFMED Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of research findings. Special emphasis is placed on Science and Mathematics Education is an international applicable research relevant to educational practice, on-line, refereed science and mathematics education guided by educational realities in systems, schools, journal that is published at least two issues in a year. colleges and universities. The journal comprises peer- NFE-EJSME is firmly established as the authoritative reviewed general articles, papers on innovations and voice in the world of science and mathematics developments, research reports. All research articles in education. It bridges the gap between research and this journal have undergone rigorous peer review, based practice, providing information, ideas and opinion. It on initial editor screening and anonymized refereeing by serves as a medium for the publication of definitive at The Owner Administrative & Technical Stuff On the behalf of Balikesir University Necatibey Faculty of Education Arş. Gör. Alper KABACA least two anonymous referees. Arş. Gör. Ayberk BOSTAN Prof. Dr. Bülent ÖZDEMİR (Dekan) Arş. Gör. Ayşe Gül ÇİRKİNOİLU Editor Arş. Gör. Bilal DEMİR Dr. Neşet DEMİRCİ (Balıkesir Üniversitesi,TÜRKİYE) Arş. Gör. Eyüp YÜNKÜL Associate-Editors Arş. Gör. Fahrettin FİLİZ Arş. Gör. Handan ÜREK Dr. María Teresa Guerra Ramos (Centro de Investigación y de Estudios Avanzados Unidad Monterrey, MEKSİKA) Arş. Gör. Mustafa ÇORAMIK Dr. Digna Couso (University Autonomous of Barcelona, İSPANYA) Arş. Gör. Serkan ÇANKAYA Dr. Hüseyin KÜÇÜKÖZER (Balıkesir Üniversitesi,TÜRKİYE) Arş. Gör. Vahide Nilay KIRTAK Dr. Bülent PEKDAĞ (Balıkesir Üniversitesi,TÜRKİYE) English Proof Reader Advisory Board Ing. Instructor A. Lebriz Sönmez Dr. A. İlhan ŞEN (Hacettepe Üniversitesi,TÜRKİYE) Ing. Instructor Filiz Uğur Gündoğan Dr. Bilal GÜNEŞ (Gazi Üniversitesi, TÜRKİYE) Address Dr. Bülent PEKDAİ (Balıkesir Üniversitesi, TÜRKİYE) NEF-EFMED Dr. Erol ASKER (Balıkesir Üniversitesi,TÜRKİYE) Balıkesir University Dr. Filiz KABAPINAR (Marmara Üniversitesi,TÜRKİYE) Necatibey Faculty of Education Dr. Hüseyin KÜÇÜKÖZER (Balıkesir Üniversitesi, TÜRKİYE) Dinkçiler Mah. Soma Cad.10100 Balıkesir / TURKEY Dr. Mehmet AYDENİZ (The University of Tennessee, USA) Dr. Mehmet BAHAR (Abant İzzet Baysal Üniversitesi,TÜRKİYE) +90 (266) 241 27 62 Dr. Neşet DEMİRCİ (Balıkesir Üniversitesi, TÜRKİYE) +90 (266) 249 50 05 Dr. Olga S. Jarrett Georgia State University, USA [email protected] Dr. Sabri KOCAKÜLAH (Balıkesir Üniversitesi, TÜRKİYE) Web adresi: http://nef.efmed.balikesir.edu.tr/ Dr. Sami ÖZGÜR (Balıkesir Üniversitesi, TÜRKİYE) Dr. Sibel Erduran (University of Bristol, UK) ISSN: 1307-6086 Dr. Sibel Telli, University of Koblenz-Landau, GERMANY Dr. Sibel Uysal, Florida State University, USA Dr. Sinan OLKUN (Ankara Üniversitesi,TÜRKİYE) ii NEF-EFMED Necatibey Faculty of Education Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Electronic Journal of Science and Mathematics Education Editorial Boards 36 Doç. Dr. İbrahim Bilgin 37 Doç. Dr. İlhan Varank Mustafa Kemal Üniversitesi Yıldız Teknik Üniversitesi 1 Prof. Dr. Ahmet İlhan Şen Hacettepe Üniversitesi 2 Prof. Dr. Ali Rıza Akdeniz Karadeniz Teknik Üniversitesi 3 Prof. Dr. Bilal Güneş Gazi Üniversitesi 4 Prof. Dr. Canan Nakiboğlu Balıkesir Üniversitesi 5 Prof. Dr. Digna Couso University Autonomous of Barcelona, SPAIN 6 Prof. Dr. Fatma Şahin Marmara 7 Prof. Dr. Fitnat Kaptan Hacettepe Üniversitesi 8 Prof. Dr. Hüseyin Bağ Pamukkale Üniversitesi 9 Prof. Dr. İnci Morgil Hacettepe Üniversitesi 10 Prof. Dr. Mahir Alkan Balıkesir Üniversitesi 11 Prof. Dr. Mehmet Bahar Abant İzzet Baysal Üniversitesi 12 Prof. Dr. Murat Altun Uludağ Üniversitesi 13 Prof. Dr. Murat Gokdere Amasya Üniversitesi 14 Prof. Dr. Necdet Sağlam Hacettepe Üniversitesi 15 Prof. Dr. Nesrin Ozsoy Adnan Menderes Üniversitesi 16 Prof. Dr. Olga S. Jarrett Georgia State University, USA 17 Prof. Dr. Sema Ergezen Marmara Üniversitesi 18 Prof. Dr. Sibel Erduran Bristol University, UK 19 Prof. Dr. Sinan Olkun Ankara Üniversitesi 20 Doç. Dr. Ali Sülün Erzincan Üniversitesi 21 Doç. Dr. Ayşegül Sağlam Arslan Karadeniz Teknik Üniversitesi 22 Doç. Dr. Ayşe Oğuz-Ünver Muğla Üniversitesi 23 Doç. Dr. Aytekin Cokelez Ondokuz Mayıs Üniversitesi 24 Doç. Dr. Behiye Bezir Akçay İstanbul Üniversitesi 25 Doç. Dr. Çetin Doğar Erzincan Üniversitesi 26 Doç. Dr. Erdinç Çakıroğlu Ortadoğu Teknik Üniversitesi 27 Doç. Dr. Erdoğan Halat Afyon Kocatepe Üniversitesi 28 Doç. Dr. Esin Atav Hacettepe Üniversitesi 29 Doç. Dr. Esra Macaroğlu Yeditepe Üniversitesi 65 Şekercioğlu 30 Doç. Dr. Filiz Mirzalar Kabapınar Marmara Üniversitesi 66 Yard. Doç. Dr. Ayşen Karamete Balıkesir Üniversitesi Yard. Doç. Dr. Burcu Güngör Balıkesir Üniversitesi 38 Doç. Dr. İlyas Yavuz Marmara Üniversitesi 39 Doç. Dr. Jale Çakıroğlu Ortadoğu Teknik Üniversitesi 40 Doç. Dr. Kemal Yürümezoğlu Dokuz Eylül Üniversitesi 41 Doç. Dr. M. Fatih Taşar Gazi Üniversitesi 42 Doç. Dr. M. Sabri Kocakülah Balıkesir Üniversitesi 43 Doç. Dr. Melek Yaman Hacettepe Üniversitesi 44 Doç. Dr. Murat Saglam Ege Universitesi 45 Doç. Dr. Mustafa Sözbilir Atatürk Üniversitesi 46 Doç. Dr. Neşet Demirci Balıkesir Üniversitesi 47 Doç. Dr. Nihat Boz Gazi Üniversitesi 48 Doç. Dr. Osman Nafiz Kaya Fırat Üniversitesi 49 Doç. Dr. Sacit Köse Pamukkale Üniversitesi 50 Doç. Dr. Safure Bulut Ortadoğu Üniversitesi 51 Doç. Dr. Salih Ateş Abant İzzet Baysal Üniversitesi 52 Doç. Dr. Savaş Baştürk Sinop Üniversitesi 53 Doç. Dr. Selahattin Arslan Karadeniz Teknik Üniversitesi 54 Doç. Dr. Soner Durmuş Abant İzzet Baysal Üniversitesi 55 Doç. Dr. Yezdan Boz Ortadoğu Teknik Üniversitesi 56 Doç. Dr. Yüksel Dede Cumhuriyet Üniversitesi 57 Doç. Dr. Zeynep Gürel Marmara Üniversitesi 58 Yard. Doç. Dr. Abdulkadir Erdoğan Anadolu Üniversitesi 59 Yard. Doç. Dr. Ahmet Yavuz Niğde Üniversitesi 60 Yard. Doç. Dr. Ali Delice Marmara Üniversitesi 61 Yard. Doç. Dr. Ali Eraslan Ondokuz Mayıs Üniversitesi 62 Yard. Doç. Dr. Ayhan Kürşat Erbaş Orta Doğu Teknik Üniversitesi 63 Yard. Doç. Dr. Aysel Kocakülah Balıkesir Üniversitesi 64 Yard. Doç. Dr. Aysun ÖZTUNA KAPLAN Sakarya Üniversitesi Yard. Doç. Dr. Ayşe Gül (Çirkinoğlu) Balıkesir Üniversitesi 31 Doç. Dr. Gültekin Çakmakçı Hacettepe Üniversitesi 67 32 Doç. Dr. Gülay Ekici Gazi Üniversitesi 68 Yard. Doç. Dr. Burçin Acar Şeşen İstanbul Üniversitesi 33 Doç. Dr. Halil Aydın Dokuz Eylül Üniversitesi 69 Yard. Doç. Dr. Bülent Pekdağ Balıkesir Üniversitesi Balıkesir Üniversitesi 70 Yard. Doç. Dr. Bünyamin Yurdakul Ege Üniversitesi Balıkesir Üniversitesi 71 Yard. Doç. Dr. Cem Gerçek Hacettepe Üniversitesi 72 Yard. Doç. Dr. Devrim Uzel Balıkesir Üniversitesi 34 35 Doç. Dr. Hüseyin Küçükozer Doç. Dr. Hülya Gür iii 73 Yard. Doç. Dr. Emel Özdemir Erdoğan Anadolu Üniversitesi 114 Yard. Doç. Dr. Tuncay SARITAS Balıkesir Universitesi 74 Yard. Doç. Dr. Erol Asker Balıkesir Üniversitesi 115 Yard. Doç. Dr. Uğur Gürgan Balıkesir Universitesi 75 Yard. Doç. Dr. Esen Uzuntiryaki Ortadoğu Teknik Üniversitesi 116 Yard. Doç. Dr. Yasemin Gödek Altuk Ahi Evran Üniversitesi 76 Yard. Doç. Dr. Gamze Arıkıl Balıkesir Üniversitesi 117 Dr. Elif Benzer Marmara Universitesi 77 Yard. Doç. Dr. Gökhan Demircioğlu Karadeniz Teknik Üniversitesi 118 Dr. Fatih Çağlayan Mercan Boğaziçi Üniversitesi 78 Yard. Doç. Dr. Gözde Akyüz Balıkesir Üniversitesi 119 Dr. Hasan Çakır Gazi University 79 Yard. Doç. Dr. Gülcan Çetin Balıkesir Üniversitesi 120 Dr. Isil Aykutlu Hacettepe Üniversitesi 80 Yard. Doç. Dr. Güney Hacıömeroğlu Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi 81 Yard. Doç. Dr. Gürsoy Meriç Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi 82 Yard. Doç. Dr. H. Asuman Küçüközer Balıkesir Üniversitesi 83 Yard. Doç. Dr. Hakan IŞIK Muğla Üniversitesi 84 Yard. Doç. Dr. Hasan Hüseyin Sahan Balıkesir Üniversitesi 85 Yard. Doç. Dr. Hayati Şeker Marmara Üniversitesi 86 Yard. Doç. Dr. Hüseyin Hüsnü Yıldırım Abant İzzet Baysal Üniversitesi 87 Yard. Doç. Dr. Kemal Oguz Er Balıkesir Üniversitesi 88 Yard. Doç. Dr. Mehmet Aydeniz The University of Tennessee, USA 89 Yard. Doç. Dr. Mesut Sackes Balıkesir Üniversitesi 90 Yard. Doç. Dr. Mizzrap Bulunuz Uludağ Üniversitesi 91 Yard. Doç. Dr. Muhammet Uşak Dumlupınar Üniversitesi 92 Yard. Doç. Dr. Mustafa Çakır Marmara Üniversitesi 93 Yard. Doç. Dr. Mustafa Ergun Ondokuz Mayıs Üniversitesi 94 Yard. Doç. Dr. Mustafa Koç Süleyman Demirel Üniversitesi 95 Yard. Doç. Dr. NAZLI YILDIZ İKİKARDEŞ Balıkesir Üniversitesi 96 Yard. Doç. Dr. Nevzat Yiğit Karadeniz Teknik Üniversitesi 97 Yard. Doç. Dr. Nihal Dogan Abant İzzet Baysal Üniversitesi 98 Yard. Doç. Dr. Nihat Uyangor Balıkesir Üniversitesi 99 Yard. Doç. Dr. Nuray Çalışkan Dedeoğlu Ondokuz Mayıs Üniversitesi 100 Yard. Doç. Dr. Nursen Azizoğlu Balıkesir Üniversitesi 101 Yard. Doç. Dr. Olcay Sinan Balıkesir Üniversitesi 102 Yard. Doç. Dr. Ömür Akdemir Zonguldak Kara Elmas Üniversitesi 103 Yard. Doç. Dr. Pınar Köseoğlu Hacettepe Üniversitesi 104 Yard. Doç. Dr. Rıfat Efe Dicle Üniversitesi 105 Yard. Doç. Dr. Ruhan Benlikaya Balıkesir Üniversitesi 106 Yard. Doç. Dr. Sami Özgür Balıkesir Üniversitesi 107 Yard. Doç. Dr. Sami Şahin Gazi Üniversitesi 108 Yard. Doç. Dr. Sedat Uçar Çukurova Üniversitesi 109 Yard. Doç. Dr. Selda Yıldırım Abant İzzet Baysal Üniversitesi 110 Yard. Doç. Dr. Seval Erden İmamo Marmara Üniversitesi 111 Yard. Doç. Dr. Sevinç Mert Uyangör Balikesir Üniversitesi 112 Yard. Doç. Dr. Sibel Telli 113 Yard. Doç. Dr. Süleyman Aydın Centro de Investigaci´on y de Estudios 121 Dr. Marİa Teresa Guerra Ramos Avanzados del IPN-Unidad Monterrey, MEXICO 122 Dr. Meral Hakverdi Can Hacettepe Universitesi 123 Dr. Murat Bozan MEB, Fen ve Teknoloji Öğretmeni 124 Dr. Nermin Bulunuz Uludag Universitesi 125 Dr. Semiral Öncü Uludağ Üniversitesi 126 Dr. Sibel Uysal Florida State University, USA 127 Dr. Yasin Ünsal Gazi Üniversitesi http://nef.efmed.balikesir.edu.tr/ ISSN: 1307-6086 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi; University of Koblenz-Landau, Germany Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi iv NEF-EFMED ISSN: 1307-6086 Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Cilt 6 Sayı 2 Aralık 2012 Necatibey Faculty of Education Electronic Journal of Science and Mathematics Education Volume 6 Issue 2 December 2012 Contents / İçerik sayfalar/pages A Science Methods Course for Early Childhood Teachers: A Model for Undergraduate Pre-Service Teacher Education (Okulöncesi Öğretmenlerine Yönelik Fen Eğitimi Dersi: Lisans Düzeyindeki Öğretmen Eğitimi için Bir Model Önerisi)……………………………………………………………………………………….…………………………………………………………………..……(1-26) Mesut Sackes, Berrin Akman; Kathy Cabe Trundle Fun Experiments about Properties of Air in a Teacher Education Program (Öğretmen Eğitimi Programında Havanın Özellikleriyle İlgili Eğlenceli Deneyler)….………………………………………………………………………………………………………….……. (27-48) Mizzrap Bulunuz, Olga Jarrett Preservice Science Teachers’ Self-Efficacy Beliefs About Teaching GM Foods: The Potential Effects Of Some Psychometric Factors (Fen ve Teknoloji Öğretmen Adaylarının GDO’lu Besinler Konusunun Öğretimine Yönelik Öz Yeterlilikleri: Bazı Psikometrik Faktörlerin Muhtemel Etkileri).……………………………………………………………………………………(49-76) Ahmet Kılınç, Arzu Sönmez Phenomenographic Research Method (Fenomenografik Araştırma Yöntemi)………………………….……………………….. (77-102) Cemalettin Yıldız, Erdem Çekmez, Suphi Önder Bütüner Evaluating Science Teachers’ Views about Dimensions of Teaching Programme According to their Levels of SelfEfficacy Beliefs (Fen Bilgisi ÖğretmenlerininÖğretmenlik Öz-Yeterlik İnanç Düzeylerine Göre Öğretim Programının Boyutları Hakkındaki Görüşlerinin Değerlendirilmesi)…………………………………………………………………………………………………..……. (103-134) Tezcan Kartal, Pınar Fettanoğlu, Nurhan Öztürk, Manolya Yücel Dağ ve Gülay Ekici Gifted Students’ Knowledge of and Attitudes toward Biotechnology (Üstün Yetenekli Öğrencilerin Biyoteknolojiye Yönelik Bilgileri ve Tutumları)………………………………………………..…………………………………………………………………………..(135-152) Kadir Bilen, Murat Özel v The Effectiveness of Drama Method in Unit “The Systems in Our Bodies” in Science and Technology Course: Using Two Tier Diagnostic Test (Fen ve Teknoloji Dersi Vücudumuzda Sistemler Ünitesinde Drama Yönteminin Etkililiği: İki Aşamalı Teşhis Testi Kullanımı)………………………………………………………………………………………………………………………… (153-182) Ümmühan Ormancı, Sevil Özcan Affective Factors Associated with Computational Estimation of Seventh Graders (Yedinci Sınıfların Hesaplamalı Tahmin Becerilerine İlişkin Duyuşsal Faktörler)…………………………………………………………………………………………………… (183-216) Burçak Boz, Safure Bulut A Concept of “Accumulation Point” and Its Usage (Yığılma Noktası Kavramı ve Kullanımı)……………….……………. (217-233) Ömer Faruk, Arif Dane, Mehmet Bekdemir vi Önsöz Herkese Merhabalar, Altıncı yılımızın ikinci sayısında toplam dokuz makale yer almaktadır. Bu sayıya katkıda bulunan gerek yazarlarımıza gerekse hakemlerimize çalışmalarından dolayı teşekkür eder bir sonraki sayımızda görüşmek umuduyla mutlu, sağlıklı günler dileriz. Efmed Yönetim Kurulu adına Editör Dr. Neşet Demirci Preface Greetings to everyone, In this issue has a total nine articles related to science and mathematics education. Thanks to everyone for being contributors and/or referees in this issue of our journal. May this days bring to us happiness, peace, wisdom and good health. Sincerely yours, Editor Dr. Neset Demirci (on the behalf of Nef_Efmed executive boards) vii Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi (EFMED) Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012, sayfa 1-26. Necatibey Faculty of Education Electronic Journal of Science and Mathematics Education Vol. 6, Issue 2, December 2012, pp. 1-26. A Science Methods Course for Early Childhood Teachers: A Model for Undergraduate Pre-Service Teacher Education Mesut Saçkes1,*, Berrin Akman2 & Kathy Cabe Trundle3 Balıkesir University, Balıkesir, TURKEY; 2Hacettepe University, Ankara, TURKEY; 3The Ohio State University, Ohio, USA 1 Received : 14.06.2012 Accepted : 09.09.2012 Abstract –Research studies suggest that children have a tendency to make observations of and think about nature, and this inclination should be supported by effective science learning experiences during the early years. Early childhood teachers play a vital role in providing rich and effective science learning experiences for children. However, early childhood teachers usually have limited experiences in learning and teaching science. Due to their limited experiences, this group of teachers typically lacks confidence in designing and implementing quality science learning experiences for young children as well as developing their own science and pedagogical content knowledge. These limitations underscore the importance of raising teachers’ awareness about the critical role of science education during the early years. This paper offers a model for an undergraduate science methods course for pre-service early childhood teachers. Suggestions are made on how to improve pre-service early childhood teachers’ science and pedagogical content knowledge, and strategies to support the development of their affective and cognitive domains are provided. Key words: pre-service early childhood teachers, science methods course, science education, teacher education, early childhood education. Summary Although children are capable of performing various cognitive skills that are the basis for scientific thinking and learning, their emerging skills usually are not supported by instructional practices in the typical early childhood classroom. Young children usually have fewer opportunities to learn science than any other content area in their early years of * Corresponding author: Dr. Mesut Saçkes, Department of Early Childhood Education, Necatibey School of Education, Balıkesir University,10100 Balıkesir, TURKEY. E-mail: [email protected] OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK FEN EĞİTİMİ DERSİ … A SCIENCE METHODS COURSE FOR EARLY CHILDHOOD TEACHERS … 2 education due to the limited science and pedagogical content knowledge of early childhood teachers and teachers’ low self-confidence for teaching young children science. Early childhood teachers play a vital role in providing rich and effective science learning experiences for children. Science methods courses, which typically are completed in the third year of undergraduate education, provide a major opportunity for pre-service early childhood teachers to develop their science content knowledge and knowledge of effective instructional practices for helping young children learn foundational science content and develop their science process skills. Based on the relevant literature, this paper proposes a model for an undergraduate science methods course for pre-service early childhood teachers, which is likely to help preservice early childhood teachers develop essential knowledge and skills necessary to plan and implement effective science instruction. The model consists of four main components: science content knowledge, pedagogical content knowledge, affective domain, and cognitive domain. In order for early childhood teachers to help children develop scientific understanding of natural phenomena, it is critical that teachers understand the phenomena themselves. Therefore, early childhood teachers’ science content knowledge should be addressed in science methods courses. Instructors of early childhood science methods courses should collaborate with science educators as well as scientists in physics, chemistry, and biology departments to design and support the science content of the methods courses. Undergraduate level elective basic science courses for non-majors can be offered and pre-service early childhood teachers can be encouraged or required to complete such courses before enrolling in the science methods course, thus improving their science content knowledge. Science methods courses for pre-service early childhood teachers should emphasize the integration of science with mathematics and literacy to promote early childhood teachers’ science teaching skills and their confidence in teaching science. Science method courses should emphasize using inquiry-based instructional strategies, which also foster positive attitudes toward learning and teaching science. The use of instructional strategies such as learning cycles should be taught and modeled in method courses along with the strategies, such as play, drama and technology integration, to promote conceptual change with young learners. Strategies to support children’s motivation for and attitude toward learning science and understanding of the nature of science should also be included in method courses. The use of various science materials to promote the development of children’s process skills should be demonstrated. Pre-service teachers’ skills in evaluating and modifying commercially available NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SAÇKES, M., AKMAN, B. & TRUNDLE, K.C. 3 science activities should be enhanced. Also, practical ways of assessing children’s learning of science concepts should be modeled in science methods courses. Pre-service early childhood teachers’ use of elaboration and organization strategies should be promoted, explicitly taught, and modeled in science methods courses to promote scientific conceptual understanding. Pre-service teachers’ motivational beliefs influence the amount of cognitive effort they put in understanding the course content. Therefore, instructional strategies designed to facilitate conceptual change in science methods courses should also incorporate strategies to promote pre-service teachers’ motivational beliefs. Likewise, pre-service teachers’ metacognitive strategy use and metaconceptual awareness should be promoted to help them engage in conceptual change and reflect on their understanding of teaching science to young children. The proposed science methods course will guide early childhood educators’ practices in designing and teaching the science methods course for pre-service early childhood teachers. Science methods courses that are designed based on this model are likely to enhance preservice early childhood teachers’ attitude toward learning and teaching science and improve their science content and pedagogical content knowledge, which in turn will boost their confidence for teaching science to young children. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK FEN EĞİTİMİ DERSİ … A SCIENCE METHODS COURSE FOR EARLY CHILDHOOD TEACHERS … 4 Okulöncesi Öğretmenlerine Yönelik Fen Eğitimi Dersi: Lisans Düzeyindeki Öğretmen Eğitimi için Bir Model Önerisi Mesut Saçkes1,†, Berrin Akman2 & Kathy Cabe Trundle3 Balıkesir Üniversitesi, Balıkesir, TÜRKİYE; 2Hacettepe Üniversitesi, Ankara, TÜRKİYE; 3Ohio Devlet Üniversitesi, Ohio, ABD 1 Makale Gönderme Tarihi: 14.06.2012 Makale Kabul Tarihi: 09.09.2012 Özet – Araştırmalar çocukların doğa hakkında gözlem yapma ve düşünmeye yönelik bir eğilimi olduğu ve bu yatkınlığın okulöncesi dönemde etkili bilim öğrenme fırsatları sunularak geliştirilmesi gerektiğini önermektedir. Çocuklara zengin ve etkili bilim öğrenme deneyimleri sağlamada okulöncesi öğretmenlerine önemli rol düşmektedir. Bununla birlikte, okulöncesi öğretmen adaylarının bilim öğrenimi ve öğretimine yönelik deneyimleri oldukça sınırlıdır. Pek çok öğretmen adayı için bu deneyim erken çocukluk döneminde bilim eğitiminin önemi hakkında farkındalık yaratmak açısından önemli olmakla beraber kendilerini çocuklara bilim öğrenme fırsatları oluşturmada yeterli hissettirme ve bilimsel ve pedagojik alan bilgisi ile donatma açısından yetersiz kalmaktadır. Bu makalede okul öncesi öğretmenliği lisans programlarının üçüncü yılında verilen fen eğitimi dersine yönelik bir model önerisinde bulunulmaktadır. Makalede alan yazın temelinde öğretmen adaylarının bilimsel ve pedagojik alan bilgilerinin geliştirilmesine yönelik öneriler sunulmuş ve fen eğitimi dersi süresince adayların duyuşsal ve bilişsel alanlardaki gelişmelerini desteklemeye yönelik stratejiler önerilmiştir. Anahtar kelimeler: okulöncesi öğretmen adayları, fen eğitimi dersi, bilim eğitimi, öğretmen eğitimi, erken çocukluk eğitimi. Giriş Giderek artan sayıda araştırmalar çocukların çok erken yaşlardan itibaren temel bilimsel kavramlara ilişkin anlayışlar geliştirebildiğine ve temel bilimsel süreç becerilerini kullanabildiğini yönelik kanıtlar sunmaktadır (Büyüktaşkapu, Çeliköz ve Akman, 2012; Carey ve Spelke, 1994; Kuhn ve Pearsall, 2000; Küçüközer ve Bostan, 2010; Opfer ve Siegler, 2004; Saçkes, Trundle ve Flevares, 2010; Zimmerman, 2000). Birçok araştırmacı çocukların doğa hakkında gözlem yapma ve düşünmeye yönelik bir eğilimi olduğu ve bu yatkınlığın okul öncesi dönemde etkili bilim öğrenme fırsatları sunularak geliştirilmesi İletişim: Dr. Mesut Saçkes, Balıkesir , Necatibey Eğitim Fakültesi, 10100 Balıkesir, TÜRKİYE. E-posta: [email protected] † NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SAÇKES, M., AKMAN, B. & TRUNDLE, K.C. 5 gerektiğini önermektedir (French, 2004; Ginsburg ve Golbeck, 2004; Kallery, 2004; Patrick, Mantzicopoulos ve Samarapungavan, 2009; Watters, Diezmann, Grieshaber ve Davis, 2000). Bununla birlikte, araştırmalar okul öncesi öğretmenlerinin çağdaş fen eğitimi alan yazını ile tutarlı bilim etkinlikleri planlama ve yürütmede sıkıntılar yaşadıklarını ve sınıflarında çocukların bilim öğrenmeye yönelik kapasite ve eğilimlerini desteklemeye yönelik kısıtlı fırsatlar sunduklarını göstermektedir (Ayvacı, Devecioğlu ve Yiğit, 2002; Early et al., 2010; Güler ve Bıkmaz, 2002; Saçkes, Baskıda/a; Saçkes, Trundle, Bell ve OConnell, 2011; Tu, 2006; Varol, Baskıda). Erken çocukluk döneminde bilim eğitimi çocukların doğa olaylarına ilişkin sorular sormasında ve yanıtlar aramasında rehberlik eden bilimsel süreç becerilerini kullanmasını, temel bilimsel kavramlara ilişkin anlayışlar oluşturmasını, bilime yönelik olumlu motivasyonel inançlar ve tutumlar geliştirmesini amaçlamaktadır (Aktaş Arnas, 2002; Gönen ve Dalkılıç, 2000; Trundle ve Saçkes, 2012). Erken çocukluk dönemi bilim eğitiminin bu hedeflerine çocuklara etkili bilim öğrenme deneyimleri sağlanarak ulaşılabilir. Çocuklara zengin ve etkili bilim öğrenme deneyimleri sağlamada okul öncesi öğretmenlerine önemli rol düşmektedir. Okul öncesi öğretmeni adaylarının bilim öğrenimi ve öğretimine yönelik deneyimleri öğrenimlerinin beşinci yarıyılında aldıkları dört kredilik “Fen Eğitimi” dersi ile sınırlıdır. Pek çok öğretmen adayı için bu deneyim erken çocukluk döneminde bilim eğitiminin önemi hakkında farkındalık yaratmak açısından önemli olmakla beraber kendilerini çocuklara bilim öğrenme fırsatları oluşturmada yeterli hissettirme ve bilimsel ve pedagojik alan bilgisi ile donatma açısından yetersiz kalmaktadır (Ayvacı vd., 2002; Özbey ve Alisinanoğlu, 2008). Bu çalışmanın amacı okul öncesi öğretmenliği lisans programlarının üçüncü yılında verilen fen eğitimi dersinin geliştirilmesine yönelik, bu dersi veren öğretim elemanlarına ders içeriği ve sürecini tasarlamada rehberlik edebilecek, bir model önerisinde bulunmaktır. Makalede alan yazın temelinde öğretmen adaylarının bilimsel ve pedagojik alan bilgilerinin geliştirilmesine yönelik öneriler sunulmuş ve fen eğitimi dersi süresince adayların duyuşsal ve bilişsel alanlardaki gelişmelerini desteklemeye yönelik stratejiler önerilmiştir. Bilimsel Alan Bilgisi Araştırmalar çocuklar ve öğrenciler gibi okul öncesi öğretmenlerinin de bazı bilimsel kavramlara ilişkin kavram yanılgılarına sahip olduklarını göstermektedir. Örneğin, okul öncesi öğretmenlerinin güneş sistemi ve sistemdeki göksel objelerin hareketleri, ayın evrelerinin nasıl oluştuğu, ayın gökyüzünde gözlenebileceği zamanlar, mevsimlerin oluşumu, Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK FEN EĞİTİMİ DERSİ … A SCIENCE METHODS COURSE FOR EARLY CHILDHOOD TEACHERS … 6 gelgitlerin oluşumu, kayaların özellikleri, bilimin doğası gibi pek çok kavram hakkında kavram yanılgılarına sahip oldukları bulunmuştur (Atwood ve Atwood, 1997; Trundle ve Bell, 2010; Ucar, Trundle ve Krissek, 2011; Saçkes ve Trundle, 2010; Saçkes, Trundle ve Krissek, 2011). Okul öncesi öğretmenlerinin sınıflarında bilimsel kavramları öğretmeye daha az zaman ayırmalarının en önemli nedenlerinden birisi temel bilimsel kavramlara ilişkin yeterli alan bilgisine sahip olmamasıdır (Appleton, 1992; Cho et al., 2003; Harlen, 1997; Tobin, Briscoe, ve Holman, 1990). Kallery ve Psillos (2001) tarafından Yunanlı 103 okul öncesi öğretmeni üzerinde yapılan bir araştırmada okul öncesi öğretmenlerinin sadece yaklaşık beşte birinin yeterli düzeyde alan bilgisine sahip olduklarına inandıkları bulunmuştur. Benzer çalışmalarda da okul öncesi öğretmenlerinin yeterli alan bilgisine sahip olmadıkları ve bu nedenle de çocuklara bilimsel kavramları öğretmede sıkıntı çektikleri ve kendilerine güvenmedikleri belirtilmiştir (Pell ve Jarvis, 2003; Tilgner, 1990). Okul öncesi öğretmenlerinin bilim öğretimine ilişkin yeterlilik inançlarının düşük olmasında bilimsel alan bilgilerinin kısıtlı olmasının payının büyük olduğu görülmektedir. Çocuklar okul öncesi eğitim ortamlarına fiziksel dünyanın nasıl işlediğine ilişkin kendilerine ait fikirler veya teoriler ile gelmektedirler (Driver, Guesne, ve Tiberghien, 1985; Vosniadou, 2002). Çocukların dünyanın şekli, gece ve gündüzün oluşumu, yağmurun nasıl meydana geldiği, canlı ve cansızların özellikleri ve ayın evrelerinin oluşumu gibi olgulara yönelik naif ve bilimsel olmayan kavramsal anlayışları eğer öğretmenleri de bu olgulara yönelik bilimsel anlayışa sahip değillerse okul öncesi eğitim döneminde değişmeksizin veya daha da pekişerek kalabilmektedir (Saçkes, Trundle ve Krissek, 2011; Trundle ve Saçkes, 2012). Her ne kadar okul öncesi dönem çocuklarının ayın evrelerinin nedeni, mevsimlerin oluşumu, kaya ve toprağın nasıl oluştuğu gibi karmaşık bilimsel kavramları anlaması beklenmese de okul öncesi eğitimi öğretmenlerinin ve öğretmen adaylarının bu olgulara ilişkin kavramsal anlayışa sahip olmaları önemlidir (Saçkes vd., 2011). Okul öncesi dönemde konu olabilecek ve çocukların merak edebileceği doğa olaylarına ilişkin kavram yanılgılarına sahip öğretmenler ilköğretim ve ötesinde öğretilen pek çok karmaşık bilimsel kavramın anlaşılabilmesi için zemin oluşturan temel bilimsel kavramları çocuklara sunmada sıkıntı yaşayabilirler (Saçkes, Trundle, Bell ve O’Connel, 2011). Alan bilgisi açısından yeterli donanıma sahip olmayan ve kavram yanılgılarına sahip olan öğretmenler kendi kavram yanılgılarını çocuklara aktarabilirler, çocukların var olan kavram yanılgılarını fark NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 7 SAÇKES, M., AKMAN, B. & TRUNDLE, K.C. edemeyebilirler ve çocukların kavram yanılgılarını pekiştirebilirler. Okul öncesi öğretmenlerinin bilimsel alan bilgilerini geliştirmek öğretmenlerin bilim öğretimine ilişkin tutumlarını ve öz-yeterlik inançlarını zenginleştirerek onların okul öncesi çocuklarına yönelik bilim öğretim pratiklerini geliştirebilir (Jarvis ve Pell, 2004; Luera, Moyer, ve Everett, 2005; Schoon ve Boone 1998; Smith ve Neale, 1989). Bu nedenle, okul öncesi öğretmenlerine yönelik verilen fen eğitimi dersi öğretmen adaylarının fen alan bilgisini destekleyici öğeler de içermelidir. Fen eğitimi dersinde, okul öncesinde sıklıkla konu olan ve çocukların ilgisini çeken bilimsel kavramlara ilişkin öğretmen adaylarının kavramsal anlayışını geliştiren ve öğretmen adaylarının olası kavram yanılgılarını yeniden yapılandırmalarına yardım eden temel bilimsel kavramların öğretimine yer verilmelidir. Bu amaçla, fen bilgisi öğretmenliği programında çalışan öğretim üyeleri ve fenedebiyat fakültesinde görev yapan öğretim üyeleri ile işbirliği içerisinde okul öncesi öğretmen adaylarına yönelik fen alan bilgisi içeriği geliştirilebilir ve bu içerik öğretmen adaylarında kavramsal değişme yaratacak bir öğretim ortamında adaylarla paylaşılabilir. Bu amaçla okul öncesi öğretmenliği lisans programlarının ilk iki yılı içerisinde Fizik, Kimya, Biyoloji ve Astronomi alanlarındaki temel kavramların öğretildiği içeriği alan dışı öğretmenlere yönelik düzenlenmiş seçmeli dersler açılabilir. Okul öncesi öğretmenliği bölümünde lisans düzeyinde verilen fen eğitimi dersinin önemli öğelerinden birisi bilimsel alan bilgisi olmalıdır. Pedagojik Alan Bilgisi Araştırmalar okul öncesi eğitimi öğretmenlerinin bilimsel kavram ve becerileri öğretmede ve fen öğretiminde kullanılabilecek materyalleri etkili bir şekilde kullanmada kendini yeterli hissetmediklerini göstermektedir (Greenfield vd., 2009; Kallery ve Psillos, 2001: Nayfeld, Brenneman ve Gelman, 2011; Tu, 2006). Pek çok öğretmen çocukların fen kavramlarına ilişkin sorularını yönetmede ve sorgulama temelli fen etkinlikleri geliştirmede ve uygulamada güçlük yaşamaktadır (Kallery ve Psillos, 2001). Bu nedenle okul öncesi öğretmenleri fen öğretimine daha az zaman ayırmakta, kendilerini daha yetkin hissettikleri biyoloji alanına ilişkin kavramlara ağırlık verip fizik ve kimya alanlarına ilişkin kavramları nadiren ele almakta, piyasada mevcut etkinlikleri sorgulamaksızın kullanmakta ve sınıflarındaki çocuklara yaparak yaşayarak öğrenecekleri fen etkinlikleri sunmaktan kaçınmaktadır (Akerson 2004; Appleton 1992; Saçkes, Baskıda/a). Giderek artan sayıda araştırmalar okul öncesi çocuklarının temel bilimsel kavram ve becerileri öğrenebileceğini ortaya koymaktadır (Carey ve Spelke 1994; Kuhn ve Pearsall 2000; Metz 1997; Opfer ve Siegler 2004). Çocukların bilimsel kavram ve becerileri Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK FEN EĞİTİMİ DERSİ … A SCIENCE METHODS COURSE FOR EARLY CHILDHOOD TEACHERS … 8 öğrenebileceğine inanan okul öncesi öğretmenleri bu konuda kuşkusu olan meslektaşlarına oranla sınıflarında bilim öğretimine daha sıklıkla yer vermektedir (Saçkes, Baskıda/a). Öğretmenlerin okul öncesi dönemde fen öğretiminden kaçınmasının bir nedeni de çocukların bilimsel kavram ve becerileri öğrenebileceklerini düşünmemeleri olabilir. Bu nedenle okul öncesi dönem çocuklarının alan yazında rapor edilen bilimsel kavram ve becerileri öğrenmeye ilişkin kapasiteleri fen eğitimi dersinde öğretmen adayları ile paylaşılmalı ve çocukların yeteneklerine vurgu yapılmalıdır. Okul öncesi dönemdeki etkili bilim eğitimi kasıtlı olarak sunulan sorgulama temelli öğretim etkinlikleri yoluyla çocukların gelişimsel olarak uygun materyaller kullanarak gözlem yapmalarını, tahminde bulunmalarını ve açıklamalar geliştirmelerini içerir (Saçkes vd., 2011). Okul öncesi öğretmen adaylarının çocuklara bu tür bilim öğrenme fırsatları sunma konusundaki yeterlilikleri geliştirmelidir. Bu nedenle, okul öncesi öğretmen adaylarına yönelik fen eğitimi dersi gelişimsel olarak uygun materyallerin çocukların bilimsel kavramları öğrenmesinde nasıl etkili kullanılabileceğine ilişkin bilgi ve becerileri kazandırmayı hedeflemelidir. Etkili Öğretim Yöntemleri Fen eğitimi dersinde okul öncesinde bilimsel kavramların öğretimine ilişkin çağdaş kuram ve yöntemlere ilişkin bilgiler ve bunların çocuklarla etkili kullanımına ilişkin beceriler kazandırılmalıdır. Sorgulama temelli bilim öğretimi çocuklarda bilimsel kavramlara ilişkin anlayışı geliştirmede en etkili yöntem olarak önerilmektedir. Gözlem yapma, çıkarımda bulunma, sorular sorma, hipotezler geliştirme ve verilerin analizi temelinde sonuçlara ulaşma gibi süreç becerilerini kullanma fırsatlarına sahip oldukları sorgulama temelli öğretim çevrelerinde çocukların bilimsel kavramlara yönelik anlayış geliştirebilecekleri beklenmektedir (Anderson, 2007; Saçkes vd., 2011). Sorgulama temelli öğretim yöntemleri temel olarak dörde ayrılabilir: doğrulama (öğrenciler bir ilkeyi sonucun önceden bilindiği etkinlikler yoluyla doğrular), yapılandırılmış (öğrenciler öğretmen tarafından sunulmuş bir soruyu kendilerine verilmiş izleği takip ederek yanıtlarlar), yönlendirilmiş (öğrenciler öğretmen tarafından sunulmuş bir soruyu kendi seçtikleri veya düzenledikleri izlekler yoluyla yanıtlarlar) ve açık (öğrenciler konuya ilişkin kendi sordukları soruları yine kendi seçtikleri veya düzenledikleri izlekler yoluyla yanıtlarlar) (Bell, Smetana ve Binns, 2005; Herron, 1971). Hiçbir rehberliğin sağlanmadığı ya da çok sınırlı öğrenme desteğinin ve rehberliğin sağlandığı açık sorgulama temelli öğretim yöntemleri bilişsel yükü arttırmakta ve yeni kavram ve becerilerin öğrenmesini NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SAÇKES, M., AKMAN, B. & TRUNDLE, K.C. 9 engelleyebilmektedir (Kirschner, Sweller ve Clark, 2006; Mayer, 2004). Bu nedenle, öğretmenin uygun düzeyde öğrenme desteği ve rehberlik sağladığı yönlendirilmiş sorgulama temelli öğretim yöntemi okul öncesi dönem çocukları için en uygunu yöntem gibi görünmektedir (Hobson vd., 2010; Trundle ve Saçkes, 2012). Fen eğitimi dersi, öğrenme döngüsü ve proje yaklaşımı gibi çocukların aktif bir şekilde bilimsel olguları araştırdıkları, sorular sordukları, veri toplayıp analiz ettikleri ve sonuçları paylaşıp tartıştıkları öğretme stratejilerine ilişkin bilgi ve becerileri okul öncesi öğretmenlerine kazandırmayı hedeflemelidir (Curtis, 2002; İnan, Trundle ve Kantor, 2010; Katz ve Chard, 2000; Settlage, 2000; Türkmen, 2006). Oyun, drama ve müzik gibi okul öncesi dönem çocukları ile kavram ve beceri öğretiminde sıklıkla kullanılan yöntemlerin bilimsel kavramların öğretiminde ve öğrenme döngüsü ve proje yaklaşımı gibi öğretme stratejileri ile birlikte nasıl kullanılabileceğine ilişkin bilgi ve becerilerin öğretmen adayları tarafından fen eğitimi dersinde edinmesi sağlanmalıdır. Ayrıca, bilgisayar programları ve bilgisayar simülasyonlarının çocuklarla bilim öğretiminde kullanımına yönelik stratejiler ve örnek uygulamalar da öğretmen adayları ile paylaşılmalıdır (Akkoyunlu, Akman ve Tuğrul, 2002; Trundle ve Saçkes, 2008). Gelişimsel Olarak Uygun Bilimsel Kavramlar ve Süreç Becerileri Bilişsel psikoloji ve fen eğitimi alan yazını okul öncesi dönem çocukları için gelişimsel olarak uygun bilimsel kavramlar ve süreç becerileri üzerine önemli sayıda çalışma içermektedir. Artan sayıda ülke bu çalışmalar temelinde erken çocukluk döneminde bilim öğretimine yönelik standartlar geliştirmektedir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki okul öncesi döneme ilişkin fen eğitimi standartları incelendiğinde üç temel alana ilişkin bilimsel kavramlara yönelik standartların geliştirildiği görülmektedir: fiziki bilimler, yaşam bilimleri ve dünya ve uzay bilimleri (Sackes, Trundle ve Flevares, 2009). Bunun yanı sıra standartlar okul öncesi çocukları için uygun bilimsel süreç becerilerini de içermektedir. Okul öncesi eğitimi öğretmen adaylarına yönelik fen eğitimi dersi çocuklar için gelişimsel olarak uygun bilimsel kavram ve beceriler ile bunların okul öncesi eğitimi programındaki amaç ve kazanımlarla ilişkisine yönelik anlayışı kazandırmayı hedeflemelidir. Tablo 1’de okul öncesi çocukları için uygun olabilecek örnek bilimsel kavram ve süreç becerileri sunulmaktadır. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK FEN EĞİTİMİ DERSİ … A SCIENCE METHODS COURSE FOR EARLY CHILDHOOD TEACHERS … 10 Tablo 1 Okul Öncesi Çocukları için Örnek Bilimsel Kavram ve Beceriler Fiziki Bilimler Yaşam Bilimleri Dünya ve Uzay Bilimleri Bilimsel Süreç Becerileri Obje ve nesnelerin fiziksel özellikleri Bitki ve hayvanlardaki değişim, yaşam döngüsü Doğayı gözleme ve betimleme Soru Sormak Hareket ve değişim Bitki ve hayvanların betimlenmesi, karşılaştırılması ve sınıflanması Toprak, kaya, su gibi yaygın materyallerin özelliklerini anlama Tahminde bulunmak Ses Bitki ve hayvanların habitatı Hava Olayları Gözlem yapmak Işık ve gölge Kalıtım Farklı mevsimlerin özelliklerini tanıma Veri toplamak, organize etmek ve kaydetmek Fiziki değişim Canlı ve cansız Gece ve gündüz döngüsünü gözleme ve temsil etme Neden sonuç ilişkisi kurmak Bilim Etkinliklerinin ve Çocukların Değerlendirilmesi Öğretmen adaylarına kazandırılması gereken önemli bir beceri de fen etkinliklerini değerlendirme ve geliştirme becerisidir. Basılı olarak ve internet üzerinde okul öncesi döneme yönelik hazırlanmış pek çok fen etkinliği örnekleri bulunmaktadır. Öğretmen adaylarına bu etkinleri çağdaş fen eğitimi ilke ve yöntemleri ışığında değerlendirebilme, olası kavram yanılgılarını ve pedagojik hataları tespit etme, etkinlikleri öğrencilerinin özelliklerine ve kazandırılması hedeflenen kavram ve becerilere göre revize edip geliştirme becerileri kazandırılmalıdır. Bu amaçla öğretmen adaylarına piyasada mevcut fen etkinlikleri arasından seçecekleri bir etkinliği değerlendirmelerini ve revize etmelerini gerektiren bir ödev fen eğitimi dersi içinde verilebilir. Fen eğitimi dersinde bu tür uygulamalara yer vermek hazır fen etkinliklerinin birbiri ardınca aralarında bir bağlantı kurulmaksızın yapıldığı ve erken yaşlarda bilim öğretiminde sıklıkla gözlenen durumun azaltılmasına katkıda bulunabilir (Moscovici ve Nelson, 1998). Fen eğitimi dersi öğretmen adaylarına çocukların bilim öğrenme süreç ve ürünlerini değerlendirme becerileri kazandırmayı da hedeflemelidir. Çocukların bilimsel kavramlara ilişkin anlayışlarını ve bilimsel süreç becerilerini kullanma yetkinliklerini değerlendirmeye yönelik çeşitli teknikler öğretmen adaylarına tanıtılıp, bu teknikleri kullanmaya ilişkin deneyimler kazanması sağlanabilir. Çocukların çizimlerinin (Bell 1993; Ehrlen, 2009), oyun NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SAÇKES, M., AKMAN, B. & TRUNDLE, K.C. 11 hamurları ve küre gibi fiziki modellerin (Ivarsson, Schoultz ve Saljo, 2002; Vosniadou, Skopeliti ve Ikospentaki, 2005) ve görüşme yönteminin (Ginsburg 1997; Piaget, 1972) nasıl etkili bir şekilde çocukların bilimsel kavramlara ilişkin anlayışlarını değerlendirmede kullanılabileceği okul öncesi öğretmen adaylarına öğretilebilir. Örneğin, .çocukların dünyanın şekli hakkındaki kavramsal anlayışlarını değerlendirmek amacıyla çocuklardan oyun hamurlarını kullanarak dünyanın şeklini yapmaları istenebilir. Bilim Eğitiminin Matematik ve Çocuk Edebiyatı İle Bütünleştirilmesi Okul öncesi dönemdeki bilim eğitiminin çocukların öğrendikleri bilimsel kavram ve becerilerin diğer alanlarla ilişkisini görebileceği şekilde verilmesi önerilmektedir (French, 2004; Patrick, Mantzicopoulos ve Samarapungavan, 2009). Matematik ve çocuk edebiyatı bilim eğitiminin etkili bir şekilde bütünleştirilebileceği iki alandır. Bilim ve matematik eğitiminin bütünleştirilmesi çocuklara bilim ve matematik arasındaki ilişkiyi görmede ve her iki alanında ortak bilişsel süreçleri kullandığını fark etmede yardımcı olabilir (Berlin ve White, 1994; Charlesworth, 2005; Czerniak, Weber, Sandmann ve Ahern, 1999; Ginsburg ve Golbeck, 2004; Saçkes, Baskıda/b). Fen eğitimi dersi bilim ve matematiğin bütünleştirilmesi konusunda öğretmen adaylarını teşvik etmeli ve okul öncesi dönemde bilim ve matematik öğretiminin nasıl etkili bir biçimde bütünleştirilebileceğine ilişkin bilgi ve becerileri sunmalıdır. Öğretmen adayları bilim ve matematiğin bütünleştirilmesine yönelik genelde olumlu tutum içinde olsa da bütünleştirme konusundaki fikirleri çoğunlukla yüzeyseldir (Cady ve Rearden, 2007; Douville vd., 2003; Koirala ve Bowman, 2003). Fen eğitimi dersinde öğretmen adaylarıyla bilim ve matematiği bütünleştirmeye ilişkin modeller ve örnekler paylaşılmalı ve üst-bilişsel yansıtıcı düşünce kullanımının desteklenmesi yoluyla adayların bütünleştirmenin hedefleri ve yolları konusunda derin kavramsal anlayışa ulaşması teşvik edilmelidir (Saçkes, Flevares, Gonya ve Trundle, 2012). Çocuk edebiyatı bilim eğitiminin etkili bir şekilde bütünleştirilebileceği diğer bir alandır. Okul öncesi eğitimi öğretmenleri kurgusal çocuk kitaplarını öğretim amaçlı kullanmada yetkin ve deneyimlidirler (Sackes vd., 2009a). Çocuk kitapları çocukların bilim öğrenmeye yönelik ilgilerini ve tutumlarını desteklemede kullanılabilir (Morrow vd., 1997). Kurgusal çocuk kitapları bilimsel kavram ve becerileri çocukların yaşamları ile ilgili bir ortam içinde sunarak kavram ve becerileri daha anlamlı ve anlaşılır kılabilir (Henriques ve Chidsey, 1997). Fen eğitimi dersi bilim ve çocuk edebiyatının bütünleştirilmesi konusunda da öğretmen adaylarını teşvik etmelidir. Fen eğitimi dersi okul öncesi dönemde bilim ve çocuk edebiyatının öğretiminin nasıl etkili bir biçimde bütünleştirilebileceğine ilişkin bilgi ve Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK FEN EĞİTİMİ DERSİ … A SCIENCE METHODS COURSE FOR EARLY CHILDHOOD TEACHERS … 12 becerileri kazandırmayı hedeflemeli ve iki alanın bütünleştirilmesine ilişkin modeller ve örneklerin paylaşılmasını içermelidir (Sackes vd., 2009a,b; Trundle ve Saçkes, 2010). Özel Gereksinimli Çocuklar Fen eğitimi dersi özel gereksinimli çocuklara yönelik kullanılabilecek bilim eğitimi yöntem ve teknikleri konusunda da okul öncesi öğretmen adaylarına gerekli bilgi ve becerileri kazandırmayı amaçlamalıdır. Giderek artan sayıda özel gereksinimli çocuklar okul öncesi sınıflarında kaynaştırma programının bir parçası olarak yer almaktadır (Milli Eğitim Bakanlığı [MEB], 2010; Sucuoğlu, 2004). Sorgulama temelli bilim öğretiminin öğrenme bozukluğu, otizm, görme ve işitme bozukluğu gibi engellere sahip çocuklarla nasıl etkili bir şekilde kullanılabileceğine ilişkin bilgi ve beceriler öğretmen adaylarına ders kapsamında kazandırılmalıdır (Trundle, 2008; Trundle ve Saçkes, 2012). Bilimin Doğası ve Bilim İnsanı Algısı Okul öncesi öğretmen adaylarının kavramsal anlayışının geliştirilmesi gereken bir diğer alan da bilimin doğasıdır. Bilimin geçici, öznel ve yaratıcı olduğuna ve deneye ve gözleme dayalı veriler üzerine kurulduğuna ilişkin fikirler okul öncesi öğretmen adayları ile paylaşılmalı ve bilimin doğasına ilişkin görüşleri zenginleştirilmelidir (Akerson, 2004; Akerson, Buck, Donnelly, Nargund-Joshi ve Weiland, 2011). Fen eğitimi dersinde öğretmen adayları ile okul öncesi dönemdeki çocuklara sunulabilecek bilimin doğasına ilişkin gelişimsel olarak uygun kavramların neler olabileceği tartışılmalı ve çocuklarda bu kavramlara ilişkin anlayışın nasıl oluşturulabileceğine ilişkin öğretim stratejileri uygulamalı olarak paylaşılmalıdır (Akerson, 2004; Akerson vd., 2011; Bell, 2007; Quigley, Pongsanon ve Akerson, 2011). Okul öncesi öğretmen adaylarının ve çocukların bilimin doğasına ilişkin görüşlerini ve bilim öğrenmeye yönelik tutumlarını etkileyen etmenlerden biriside bilim insanı algılarıdır (Akerson, Buzzelli ve Donnelly, 2008; Chambers, 1983; Buldu, 2006; Farland-Smith, 2012; Finson, 2002; Güler ve Akman, 2006; Rosenthal, 1993; Ucar, 2012). Fen eğitimi dersinde “Bir Bilim İnsanı Çiz Testi” (Farland-Smith, 2012; Finson, Beaver ve Cramond, 1995) okul öncesi öğretmen adayları ile kullanılarak bilime ilişkin basmakalıp inançlarının farkına varmaları sağlanabilir ve bu inançlarının çocukları nasıl etkileyebileceği üzerine tartışılabilir. Ayrıca, öğretmen adaylarına bu aracı çocukların bilime ilişkin algılarını ortaya çıkarmak ve çocuklarda olumlu tutumlar geliştirmek amacı ile nasıl kullanabileceği konusunda stratejiler model olunarak gösterilebilir. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SAÇKES, M., AKMAN, B. & TRUNDLE, K.C. 13 Duyuşsal Öğeler Bilim Öğrenmeye ve Öğretmeye İlişkin Tutumlar Yukarıdaki paragraflarda da vurgulandığı üzere bilimsel süreç becerilerinin ve bilimsel kavramlara ilişkin anlayışın geliştirilmesinin yanı sıra erken çocukluk dönemindeki fen eğitimin hedeflerinden birisi de çocukta bilime ve bilim öğrenimine ilişkin olumlu tutumlar geliştirmektir. Duyuşsal giriş davranışlarından birisi olan tutum (Bloom, 1995), çocukların hâlihazırdaki ve geleceğe yönelik bilim öğrenme performanslarına ilişkin beklentilerini etkilemektedir (Demirbaş ve Yağbasan, 2004). Erken çocuklukta bilim öğrenimine ilişkin olumsuz deneyimler edinen çocuklar bilime yönelik olumsuz tutumlar geliştirerek ileriki yıllarda bilim öğreniminden kaçınabilmektedir (Simpson ve Oliver, 1990). Çocukların bilim ve bilim öğrenimine ilişkin tutumlarının temelleri okul öncesi dönemde şekillenmekte, bu durum da okul öncesi öğretmenlerine çocukta bilime yönelik olumlu tutum geliştirmede önemli bir rol yüklemektedir (Davies ve Howe, 2003, Koballa ve Crawley, 1985). Çocuklarda bilime ve bilim öğrenimine ilişkin olumlu tutumlar geliştirme hedefi okul öncesi öğretmenlerinin kendilerinin de bilim öğrenme ve öğretimine ilişkin olumlu tutumlara sahip olması ile mümkündür. Araştırmalar okul öncesi öğretmenlerinin ve öğretmen adaylarının bilim öğrenme başarıları ile çocuklara sağlayacakları bilim öğretiminin niceliğini ve niteliğini belirleyen etmenlerden birisinin de öğretmenlerin bilim eğitimine yönelik tutumları olduğunu ortaya koymuştur (Çamlıbel-Çakmak, 2006; Cho, Kim, ve Choi, 2003; Erden ve Sönmez, 2011; Jarrett, 1999; Ünal ve Akman, 2006; Varol, Baskıda). Bu nedenle okul öncesi öğretmen adaylarına yönelik fen eğitimi dersi öğretmen adaylarında bilim öğrenme ve öğretimine ilişkin olumlu tutumlar geliştirdiği kanıtlarca desteklenmiş öğeleri içermelidir. Fen eğitimi dersi, öğretmen adaylarının temel bilimsel kavramları ve bu kavramların öğretimine ilişkin bilgi ve becerileri yaparak yaşayarak öğrenecekleri öğrenme fırsatları sağlanılarak ve bilim öğretiminde teknoloji entegrasyonunu vurgulayarak zenginleştirilmelidir (Akerson, 2004; Bulunuz, Jarrett, ve Bulunuz, 2001; Coulson, 1992; Pedersen ve McCurdy, 1992). Fen eğitimi dersi bilim eğitiminin amacının olgulara ilişkin bilgiler yığının ezberlenmesinin aksine bilimsel düşünme becerileri ve kavramsal anlayışı geliştirme olduğunu yaşantılarla okul öncesi öğretmen adaylarına sunmalıdır. Fen eğitimi dersinde bu tür yaşantılarla karşılaşan okul öncesi öğretmen adayları çocuklara güvenli ve sıcak bir ortamda, gelişimsel olarak uygun, onların merak duygularını ve katılımını teşvik eden bilim öğrenme fırsatları sunarak çocukların tutumlarını olumlu yönde Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK FEN EĞİTİMİ DERSİ … A SCIENCE METHODS COURSE FOR EARLY CHILDHOOD TEACHERS … 14 etkileyebilirler (Akman, 2003; Hamurcu, 2006; Harlan ve Rivkin, 2000; Lind, 2000; Ünal ve Akman, 2006). Bilim Öğrenmeye ve Öğretmeye İlişkin Motivasyonel İnançlar Tutumların yanı sıra, fen eğitimi dersi hedef yönelimi, öz-yeterlik inancı ve görev değeri gibi motivasyonel öğeleri de öğretmen adaylarının eğitiminde etkili bir şekilde işe koşmalıdır. Araştırmalar motivasyonel inançların öğrencilerin bilişsel ve üst-bilişsel strateji kullanımını etkileyerek öğrenmelerine olumlu düzeyde katkıda bulunduğunu göstermektedir (Ames, 1992; Bandura, 1989; Covington, 2000; Eccle ve Wigfield, 2002). Bunula birlikte, dersin içeriğini öğrenebileceğine inanan, dersi geçmekten öte içeriği anlamaya odaklanan ve ders içeriğinin mesleki yaşantısına yapacağı katkıyı tanıyan ve önemseyen öğrencilerin ders içeriğini anlamalarını kolaylaştıran bilişsel stratejileri daha sıklıkla ve etkili bir şekilde kullanmaktadırlar (Linnenbrink ve Pintrich 2003; Meece vd., 2006; Pintrich, 1999; Schunk, 1990; Vermetten vd., 2001; Zusho ve Pintrich, 2003). Motivasyonel inançlar bilişsel ve üstbilişsel strateji kullanımını teşvik etmek yoluyla öğretmen adaylarının bilimsel kavramları ve onların öğretimine ilişkin ilke ve yöntemleri öğrenmelerini kolaylaştırmakta ve desteklemektedir (Schraw vd., 2006; Wolters, 1999; Wolters ve Rosenthal, 2000). Bu nedenle fen eğitimi dersinde temel bilimsel kavramlar ve bunların çocuklara öğretimine ilişkin pedagojik ilke ve yöntemler öğretmen adaylarına sunulurken motivasyonel inançları destekleyen stratejiler kullanılmalıdır (Saçkes, 2010). Öğretmen adaylarına yeni öğrendikleri bilimsel kavramların nasıl daha önce bildikleri kavramlar üzerine inşa olduklarını görmelerinde yardım etme, küçük gruplar içinde bilimsel kavramları öğrenmede başarılı ve daha az başarılı öğretmen adaylarını eşleştirme ve onlara öğrenmeleri konusunda kısa sürede geri dönüt verme kendilerini bilim öğrenmede daha yetkin ve yeterli hissetmelerini sağlayabilir (Greene vd., 2004; Pajares ve Miller, 1994; Tuckman, 1996; Tuckman ve Sexton, 1992). Kavramsal anlayışı performans ve notun üstünde tutma ve öğretimi öğretmen adaylarını üstesinden gelebilecekleri bir zorluk derecesinde sunma öğretmen adaylarının hedef yönelimi inançlarını geliştirebilir (Covington, 2000; Eccles ve Wigfield, 2002; Horvath, Herleman ve McKie, 2006). Bilimsel kavramları öğrenmeye yönelik ilgilerini arttırmak ve bunun kişisel ve mesleki yaşamlarına katkısını görmelerini sağlamak öğretmen adaylarının görev değeri inançlarını güçlendirebilir (Chambers ve Andre, 1995; Horvath vd., 2006). Fen eğitimi dersi okul öncesi öğretmen adaylarının bilimsel kavramları öğrenmedeki öz-yeterlilik inançlarını geliştirmenin yanı sıra onların bilim öğretimine ilişkin öz-yeterlilik NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SAÇKES, M., AKMAN, B. & TRUNDLE, K.C. 15 inançlarını da geliştirmeyi hedeflemelidir. Araştırmalar pek çok okul öncesi öğretmeni ve öğretmen adayının çocuklara bilimsel kavram ve becerileri öğretmede kendini yeterli hissetmediklerini ortaya koymuştur (Bleicher, 2004; Ekinci-Vural ve Hamurcu, 2008; Devecioğlu, Akdeniz ve Ayvacı, 2005; Garbett, 2003; Jarrett, 1999). Düşük öz-yeterlilik inancı nedeniyle okul öncesi öğretmenleri sınıflarındaki çocuklara kısıtlı ve nitelik açısından zayıf bilim öğrenme fırsatları sunmaktadır (Cho, Chung-Ang, Kim ve Choi, 2003; Garbett 2003; Saçkes, Baskıda/a; Varol, Baskıda; Kallery ve Psillos, 2001). Bu nedenle fen eğitimi dersi okul öncesi öğretmen adaylarının çocuklara bilim öğretme konusundaki öz-yeterlik inançlarını geliştirecek öğeleri içermelidir. Öğretmen adaylarının öğretecekleri temel bilimsel kavramlara ilişkin alan bilgilerini güçlendirmek, çocuklar için gelişimsel olarak uygun materyalleri ve pedagojik ilke ve teknikleri bilim öğretiminde kullanma bilgi ve becerilerini geliştirmek ve okul öncesi döneme özgü etkili bilim öğretim etkinliklerine ve uygulamalarına yönelik deneyimlerini zenginleştirmek adayların çocuklara bilim öğretimine ilişkin özyeterlik inançlarını arttırabilir. Bilişsel Öğeler Bilişsel stratejilerin etkili kullanımı akademik öğrenmeler için önemli bir öğedir. Öğrencilerin bilişsel stratejileri derste sunulan kavram ve becerileri öğrenmelerini kolaylaştıracak şekilde seçip kullanabilme yetenekleri akademik başarılarında önemli bir rol oynamaktadır. Çalışmalar başarılı ve daha az başarılı öğrenciler arasında bilişsel strateji kullanımı açısından başarılı öğrenciler lehine anlamlı farklar olduğunu göstermektedir (Nole, 1988; Thomas ve Rohwer, 1986). Başarılı öğrenciler öğrenme ödevlerinin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli stratejileri seçip kullanabilirken, daha az başarılı öğrenciler ya etkili stratejilerden yoksun bulunmakta ya da uygun stratejileri seçme ve kullanma becerilerine sahip olmamaktadırlar. Ayrıntılandırma ve düzenleme gibi bilişsel stratejileri etkili bir şekilde kullanmak üstbiliş mekanizması tarafından yönetilmektedir (Heikkila ve Lonka, 2006; Wolters, 1999). Yüksek düzeyde üstbiliş becerisine sahip öğrenciler zihinsel repertuvarlarında mevcut olan bilişsel stratejilerin farkında olup bu stratejileri uygun zaman ve ortamda etkili bir şekilde kullanabilmektedirler (Romainville, 1994). Üstbilişsel farkındalık ya da üstkavramsal farkındalık (Flavell, 1986) etkili öğrenmeyi kolaylaştırmanın yanı sıra öğrencilerin içsel olarak tutarlı zihinsel modeller oluşturmasına ve öğrenilen bilimsel kavramların daha kalıcı olmasına katkıda bulunmaktadır (Saçkes, 2011). Okul öncesi öğretmen adaylarının fen eğitimi dersindeki bilimsel ve pedagojik kavramları etkili bir şekilde öğrenmesini, içsel olarak tutarlı kavramsal anlayışlar Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK FEN EĞİTİMİ DERSİ … A SCIENCE METHODS COURSE FOR EARLY CHILDHOOD TEACHERS … 16 geliştirmesini ve dersteki öğrenmelerinin kalıcı olmasını sağlamak için öğretmen adaylarını bilişsel ve üstbilişsel stratejileri kullanmaya teşvik edici ortamlar hazırlanmalı ve bu ortamlar öğretim etkinliklerinin bir parçası haline getirilmelidir (Saçkes, 2010). Fen eğitimi dersini veren eğitimciler bilişsel strateji kullanımında öğrencilere model olabilirler. Öğrencilerin dikkatini hâlihazırda bildikleri kavramlar ile derste öğrenecekleri kavramlar arasındaki ilişkiye çekerek kavramları düzenleme ve anlamaya ilişkin kavram haritaları oluşturma, model oluşturma ve manipüle etme gibi öğrenmeyi kolaylaştıran stratejileri tanıtabilirler (Schraw, Crippen ve Hartley, 2006). Ayrıntılandırma ve düzenleme gibi bilişsel stratejilerin kullanımı açıkça öğretilebilir ya da öğretim etkinlikleri bu stratejilerin kullanımını teşvik edecek şekilde kullanılabilir (Butler, 2000; Hofer ve Yu, 2003). Benzer şekilde üstbilişsel stratejilerde açıkça öğretilebilir ya da öğretim etkinlikleri bu stratejilerin kullanımını teşvik edecek şekilde düzenlenebilir. Eğitimciler konu anlatımı öncesinde öğrencileri kavramsal anlayışları üzerinde yansıtıcı biçimde düşünmeye davet eden sorular sorarak ve fiziki ya da dijital modellerin kullanımı vasıtası ile fikirlerini test etmeleri için fırsatlar sağlayarak bilişsel süreçlerini düzenleme ve kontrol etmelerinde öğrencilere destek olabilir (Beeth, 1998; Vosniadou, Ioannides, Dimitrakopoulou, ve Papademetriou, 2001). Sonuç Bu makalede okul öncesi öğretmenliği lisans programlarının üçüncü yılında verilen fen eğitimi dersinin geliştirilmesine yönelik bir model önerisinde bulunulmuştur. Önerilen modelin fen eğitimi dersini veren öğretim elemanlarına ders içeriği ve sürecini tasarlamada rehberlik etmesi beklenmektedir. Makalede fen eğitimi dersine yönelik yapılan öneriler dört temel başlık altında toplanmıştır: bilimsel alan bilgisi, pedagojik alan bilgisi, duyuşsal alanlar ve bilişsel alanlar. Modelin öğeleri ve öğelere yönelik içerik ve stratejiler tablo 2’de verilmiştir. Öğretmen adaylarının bilimsel alan bilgilerini desteklemek için fen eğitimi dersinde, okul öncesinde sıklıkla konu olan ve çocukların ilgisini çeken bilimsel kavramlara ilişkin öğretmen adaylarının kavramsal anlayışları desteklenmeli ve bu amaçla, fen bilgisi öğretmenliği programında ve fen-edebiyat fakültesinde görev yapan öğretim üyeleri ile işbirliği yapılmalıdır. Bilimsel kavramlar öğretmen adaylarında kavramsal değişme yaratacak bir ortamda adaylarla paylaşılmalıdır. Fen eğitimi dersini almadan önce okul öncesi öğretmenliği lisans programlarının ilk iki yılı içerisinde Fizik, Kimya, Biyoloji ve Astronomi alanlarındaki temel kavramların öğretildiği içeriği alan dışı öğretmenlere yönelik düzenlenmiş seçmeli dersler açılarak öğretmen adaylarının alan bilgisi desteklenebilir. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 17 SAÇKES, M., AKMAN, B. & TRUNDLE, K.C. Tablo 2 Okul Öncesi Öğretmenliği Fen Eğitimi Dersinin Öğeleri Öğeler Bilimsel Alan Bilgisi İçerik ve Stratejiler • Okul öncesinde sıklıkla konu olan ve çocukların ilgisini çeken temel bilimsel kavramlara ilişkin anlayışın geliştirilmesi o Fen eğitimi dersinde temel kavramların öğretimi o Fen eğitimi dersini almadan önce öğretmen adaylarının bilimsel alan bilgisinin geliştirilmesi Pedagojik Alan Bilgisi • Etkili Öğretim Yöntemleri o Sorgulama temelli öğretim o Öğrenme döngüsü o Proje yaklaşımı o Bilgisayar destekli öğretim Gelişimsel Olarak Uygun Bilimsel Kavramlar ve Süreç Becerileri o Fiziki bilimler o Yaşam bilimleri o Dünya ve uzay bilimleri o Süreç becerileri Bilim Etkinliklerinin ve Çocukların Değerlendirilmesi o Basılı ve çevrimiçi etkinliklerin değerlendirilmesi ve geliştirilmesi o Çocukların bilimsel kavramları anlayışlarının ve süreç becerilerini kullanımlarının değerlendirilmesi Bilim Eğitiminin Matematik ve Çocuk Edebiyatı İle Bütünleştirilmesi o Matematik ve bilimde ortak olan süreç becerilerini kullanma o Kurgusal ve bilgilendirici çocuk kitaplarını bilim eğitiminde kullanma Özel Gereksinimli Çocuklar o Sorgulama temelli bilim öğretiminin özel gereksinimli çocuklarla kullanımı Bilimin Doğası ve Bilim İnsanı Algısı o Gözlem ve çıkarım ile kuram ve kanun arasındaki farkların tartışılması o Bilimsel yöntem ve bilme yolları gibi kavramların tartışılması o Bir bilim İnsanı Çiz Testinin değerlendirme, farkındalık yaratma ve tutum geliştirme amaçlı kullanımı • • • • • Duyuşsal Öğeler • • Bilişsel Öğeler • Bilim öğrenimine ve öğretimine yönelik tutumların ve öz-yeterlik inancının geliştirilmesi Bilim öğrenimine yönelik amaç yönelimi ve görev değeri inancının geliştirilmesi Hedeflenen kavram ve becerilerin edinilmesini kolaylaştırmaya yönelik strateji kullanımının desteklenmesi. o Bilişsel stratejilerin kullanımı o Üst-bilişsel stratejilerin kullanımı o Üst-bilişsel ya da üst-kavramsal farkındalığın arttırılması Fen eğitimi dersi, öğrenme döngüsü ve proje yaklaşımı gibi öğretme stratejilerine ilişkin bilgi ve becerileri ile oyun, drama ve müzik gibi yöntemlerin bu stratejiler ile birlikte nasıl kullanılabileceğine ilişkin bilgi ve becerileri öğretmen adaylarına kazandırmalıdır. Bilgisayar teknolojisinin, çocuk edebiyatının ve matematiğin bilim öğretimi ile bütünleştirilmesine yönelik beceriler de adaylara kazandırılmalıdır. Öğretmen adaylarının mevcut bilim eğitimi etkinlerini değerlendirme ve geliştirme becerileri arttırılmalı ve çocukların bilimsel kavramları anlama ve bilimsel süreç becerilerini kullanma düzeylerini belirlemeye yönelik değerlendirme yapma becerileri geliştirilmelidir. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK FEN EĞİTİMİ DERSİ … A SCIENCE METHODS COURSE FOR EARLY CHILDHOOD TEACHERS … 18 Sorgulama temelli bilim öğretiminin özel gereksinimli çocuklarla nasıl etkili bir şekilde kullanılabileceğine ilişkin bilgi ve beceriler de öğretmen adaylarına fen eğitimi ders kapsamında kazandırılmalıdır. Fen eğitimi dersinde öğretmen adaylarının bilimin doğasına ilişkin anlayışlarının zenginleştirilmesi hedeflenmeli ve bilimin doğasına ilişkin gelişimsel olarak uygun kavramların neler olabileceği tartışılmalı ve çocuklarda bu kavramlara ilişkin anlayışın nasıl oluşturulabileceğine ilişkin öğretim stratejileri uygulamalı olarak paylaşılmalıdır. Fen eğitimi dersi, öğretmen adaylarının bilim öğrenme ve öğretmeye yönelik olumlu tutumlar geliştirmelerine yardımcı olmak için, bilimsel kavram ve becerileri yaparak yaşayarak öğrenecekleri öğrenme fırsatları sağlanılarak ve bilim öğretiminde teknoloji entegrasyonunu vurgulayarak zenginleştirilmelidir. Öğretmen adaylarının motivasyonel inançlarını, bilişsel ve üst-bilişsel strateji kullanımlarını fen eğitimi dersi süresince teşvik etmek yoluyla derste geçen bilimsel kavramları ve onların öğretimine ilişkin ilke ve yöntemleri öğrenmeleri kolaylaştırılmalı ve desteklemektedir. Bunun yanı sıra, fen eğitimi dersi öğretmen adaylarının bilim öğretimine ilişkin öz-yeterlilik inançlarını da geliştirmeyi hedeflemelidir. Öğretmen adaylarının öğretecekleri temel bilimsel kavramlara ilişkin alan bilgilerini güçlendirerek ve çocuklar için gelişimsel olarak uygun materyalleri ve pedagojik ilke ve teknikleri bilim öğretiminde kullanma bilgi ve becerilerini geliştirerek onların bilim öğretimine ilişkin öz-yeterlik inançları arttırabilir. Öğretmen adaylarına okul öncesi döneme özgü etkili bilim öğretim etkinliklerine ve uygulamalarına yönelik deneyimlerini zenginleştirme fırsatları sağlamak da adayların çocuklara bilim öğretimine ilişkin öz-yeterlik inançlarını arttırabilir. Bu makalede önerilen fen eğitimi dersi modelinin öğretmen adaylarının bilimsel ve pedagojik alan bilgisi ve bilim öğretimine yönelik öz-yeterliliklerinin gelişimi üzerine olumlu katkısı olabilir. Araştırmacılar, deneysel çalışmalar ile bu modelin okul öncesi öğretmen adaylarının çocuklara bilim öğretme yeterlilikleri üzerindeki kısa ve uzun süreli etkisini araştırabilirler. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SAÇKES, M., AKMAN, B. & TRUNDLE, K.C. 19 Kaynaklar Akerson, V. (2004). Designing a science methods course for early childhood preservice teachers. Journal of Elementary Science Education, 16(2), 19-32. Akerson, V., Buck, G., Donnelly, L., Nargund-Joshi, V., & Weiland, I. (2011). The importance of teaching and learning nature of science in the early childhood years. Journal of Science Education and Technology, 20(5), 537-549. Akkoyunlu, B., Akman, B., & Tuğrul, B. (2002). Investigation of kindergarten children’s computer literacy skills. Journal of Qafqaz University, 1(9), 43-52. Akman, B. (2003). Okulöncesinde fen eğitimi. Yaşadıkça Eğitim, 79, 14-16. Aktaş Arnas, Y. (2002). Okulöncesi dönemde fen eğitiminin amaçları. Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Dergisi, 6-7, 1-6. Anderson, R. D. (2007). Inquiry as an organizing theme for science curricula. In Handbook of Research on Science Education (eds. S. Abell and N. Lederman), pp. 807-830. Lawrence Erlbaum Associates, Mahwah, NJ. Appleton, K. (1992). Discipline knowledge and confidence to teach science: self-perceptions of primary teacher education students. Research in Science Education, 22(1), 11-19. Ayvacı, H.Ş., Devecioğlu, Y., Yiğit, N. (2002). Okulöncesi öğretmenlerinin fen ve doğa etkinliklerindeki yeterliliklerinin belirlenmesi. 5. Ulusal Fen Bilimleri ve Matematik Eğitimi Kongresinde sunulmuş bildiri, 16-18 Eylül, ODTÜ, Ankara, Türkiye. Beeth, M. E. (1998). Teaching for conceptual change: Using status as a metacognitive tool. Science Education, 82, 343-356. Bell, B. (1993). Children’s Science, Constructivism and Learning in Science. Victoria: Deakin University. Bell, R. L. (2007). Teaching the nature of science through process skills: Activities for grades 3-8. Allyn & Bacon. Bell, R. L., Smetana, L., & Binns, I. (2005). Simplifying inquiry instruction. The Science Teacher, 72(7), 30-33. Berlin, D. F., & White, A. L. (1994) The Berlin-White integrated science and mathematics model. School Science and Mathematics, 94(1), 2-4. Bloom, S. B.(1995). İnsan nitelikleri ve okulda öğrenme. (Çev. Durmuş Ali Özçelik). İstanbul: Milli Eğitim Basımevi. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK FEN EĞİTİMİ DERSİ … A SCIENCE METHODS COURSE FOR EARLY CHILDHOOD TEACHERS … 20 Buldu, M. (2006). Young children's perceptions of scientists: A preliminary study. Educational Research, 48(1), 121-132. Butler, D. (2002). Individualized instruction in self-regulated learning. Theory Into Practice, 41, 81-92. Büyüktaşkapu, S., Çeliköz, N., & Akman, B. (2012). Yapılandırmacı bilim öğretim programının 6 yaş çocuklarının bilimsel süreç becerilerine etkisi. Eğitim ve Bilim, 37(165), 275-292. Cady, J. A., & Rearden, K. (2007). Pre-service teachers’ beliefs about knowledge, mathematics, and science. School Science and Mathematics, 107(6), 237-245. Carey, S., & Spelke, E. S. (1994). Domain-specific knowledge and conceptual change. In L.A. Hirschfeld & S. A. Gelman (Eds.), Mapping the Mind: Domain Specificity in Cognition and Culture, (pp. 169-201). New York: Cambridge University Press. Chambers, D.W. (1983). Stereotypic images of the scientist: The draw-a-scientist test. Science Education, 67(2), 255-265. Charlesworth, R. (2005). Prekindergarten mathematics: Connecting with standards. Early Childhood Education Journal, 32(4), 229-236. Curtis, D. (2002). The power of projects. Educational Leadership, 60(1), 50-54. Czerniak, C. M., Weber, W. B., Sandmann, A. J., & Ahern, J. (1999). A literature review of science and mathematics integration. School Science and Mathematics, 99(8), 421430. Coulson, R. (1992). Development of an instrument for measuring attitudes of early childhood educators towards science. Research in Science Education, 22, 101–105. Çamlıbel Çakmak, Ö. (2006). Okul öncesi öğretmen adaylarının fene ve fen öğretimine yönelik tutumları ile bazı fen kavramlarını anlama düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bolu. Davies, D., & Howe, A. (2003), Teaching science and design and technology in the early years. London: David Fulton Publishers. Demirbaş, M. & Yağbasan, R. (2004). Fen bilgisi öğretiminde, duyuşsal özelliklerin değerlendirilmesinin işlevi ve öğretim süreci içinde, öğretmen uygulamalarının analizi üzerine bir araştırma. Gazi Üniversitesi Kirşehir Eğitim Fakültesi, 5(2), 177193. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SAÇKES, M., AKMAN, B. & TRUNDLE, K.C. 21 Devecioğlu, Y., Akdeniz, A. R., & Ayvacı, H. Ş. (2005). Öğretmen Adaylarının Geliştirdikleri Materyallerin Uygulanabilirliklerinin Değerlendirilmesi, XIV. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 28-30 Eylül 2005, Denizli. Douville, P., Pugalee, D. K., & Wallace, J. D. (2003). Examining instructional practices of elementary science teachers for mathematics and literacy integration. School Science and Mathematics, 103(8), 388-396. Ehrlen, K. (2009). Drawings as representations of children’s conceptions. International Journal of Science Education, 31(1), 41-57. Ekinci-Vural, D., & Hamurcu, H. (2008). Okul öncesi ögretmen adaylarinin fen ögretimi dersine yönelik öz yeterlik inançlari ve görüsleri. İlkögretim Online, 7 (2), 456-467. Erden, F. T., & Sönmez, S. (2010). Study of Turkish preschool teachers’ attitudes toward science teaching. International Journal of Science Education, 33(8), 1149-1168. Farland-Smith, D. (2012). Development and field test of the modified draw-a-scientist test and the draw-a-scientist rubric. School Science and Mathematics, 112(2), 109-116. Finson, K. D. (2002). Drawing a scientist: What we do and do not know after fifty years of drawings. School Science and Mathematics, 102(7), 335-345. Finson, K. D., Beaver, J. B., & Cramond, B. L. (1995). Development and field test of a checklist for the draw-a-scientist test. School Science and Mathematics, 95(4), 195205. Flavell, J. H. (1986). The development of children's knowledge about the appearance-reality distinction. American Psychologist, 41, 418-425. French, L. (2004). Science as the center of a coherent, integrated early childhood curriculum. Early Childhood Research Quarterly, 19(1), 138-149. Ginsburg, H. P. (1997). Entering the Child’s Mind: The Clinical Interview in Psychological Research and Practice. Cambridge, UK: Cambridge University Press. Ginsburg, H. P., & Golbeck, S. L. (2004). Thoughts on the future of research on mathematics and science learning and education. Early Childhood Research Quarterly, 19(1), 190– 200. Gönen, M., & Dalkılıç, N. U. (2000). Çocuk eğitiminde drama yöntem ve uygulamalar. İstanbul: Epsilon Yayınları. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK FEN EĞİTİMİ DERSİ … A SCIENCE METHODS COURSE FOR EARLY CHILDHOOD TEACHERS … 22 Greenfield, D. B., Jirout, J., Dominguez, X., Greenberg, A., Maier, M., & Fuccilo, J. (2009). Science in the preschool classroom: A programmatic research agenda to improve science readiness. Early Education and Development, 20(2), 238-264. Güler, T., & Akman, B. (2006). 6 year old children’s views on science and scientists. Hacettepe University Journal of Education, 31, 55-66. Güler, D., & Bıkmaz, F. H. (2002). Anasınıflarda fen etkinliklerinin gerçekleştirilmesine ilişkin öğretmen görüşleri. Eğitim Bilimleri ve Uygulama, 1(2), 249-267. Hamurcu, H. (2006). Okulöncesi öğretmen adaylarının fen öğretimi hakkındaki görüşleri. 7. Ulusal Fen Bilimleri ve Matematik Eğitimi Kongresi, Ankara: 7-9 Eylül 2006. Harlan. J .D., & Rivkin, M. S. (2000). Science experiences for the early childhood years: An Integrated Approach (7th ed.). Ohio: Prentice Hall. Heikkila, A., & Lonka, K. (2006). Studying in higher education: students' approaches to learning, self-regulation, and cognitive strategies. Studies in Higher Education, 31(1), 99-117. Henriques, L., & Chidsey, J. L. (1997). Analyzing and using children’s literature to connect school science with parents and home. Paper presented at the annual meeting of the AETS, Cincinnati, OH. Herron, M. D. (1971). The nature of scientific inquiry. School Review, 79(2), 171-212. Hobson, S. M., Trundle, K. C., & Sackes, M. (2010). Using a planetarium software program to promote conceptual change with young children. Journal of Science Education and Technology, 19(2), 165-176. Hofer, B. K., & Yu, S. L. (2003). Teaching self-regulated learning through a “learning to learn” course. Teaching of Psychology, 30(1), 30-33. Inan, H. Z., Trundle, K. C., & Kantor. R. (2010). Understanding natural sciences education in a Regio Emilia-inspired school. Journal of Research in Science Teaching, 47, 11861208. Ivarsson, J., Schoultz, J., & Saljo, R. (2002). Map reading versus mind reading: Revisiting children’s understanding of the shape of the earth. In M. Limon & L. Mason (Eds.), Reconsidering Conceptual Change: Issues in Theory and Practice (59-76). Dordrecht: Kluwer Academic Publishers. Katz, L. G., & Chard, S. C. (2000). Engaging Children’s Minds: The Project Approach (2nd ed.). Stamford, CT: JAI Press. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SAÇKES, M., AKMAN, B. & TRUNDLE, K.C. 23 Kallery, M., & Psillos, D. (2001). Pre-school teachers’ content knowledge in science: Their understandings of elementary science concepts and of issues raised by children’s questions. International Journal of Early Years Education, 9(3), 165-177. Kirschner, P., Sweller, J., & Clark, R. (2006). Why minimal guidance during instruction does not work: An analysis of the failure of constructivist, discovery, problem-based, experimental and inquiry-based teaching. Educational Psychologist, 40, 75-86. Koballa, J. R., & Crowley, F. E. (1985). The influences of attitude on science teaching and learning. School Science and Teaching, 20(4), 222-232. Koirala, H. P., & Bowman, J. K. (2003). Preparing middle level preservice teachers to integrate mathematics and science: Problems and possibilities. School Science and Mathematics, 10(3), 145-154. Küçüközer, H., & Bostan, A., (2010). Ideas of kindergarten students on the day-night cycles, the seasons and the moon Phases. Eğitimde Kuram ve Uygulama, 6(2), 267-280. Kuhn, D., & Pearsall, S. (2000). Developmental origins of scientific thinking. Journal of Cognition and Development, 1, 113-129. Lind, K. K. (2000). Exploring science in early childhood education (3rd.ed.). Albany: Delmar. Albany Mayer, R. (2004). Should there be a three-strike rule against pure discovery learning? The case for guided methods of instruction. American Psychologist, 59, 14-19. Morrow, L. M., Pressley, M., Smith, J. K., & Smith, M. (1997). The effect of a literaturebased program integrated into literacy and science instruction with children from diverse backgrounds. Reading Research Quarterly, 32, 54-76. Metz, K. E. (1997). On the complex relation between cognitive developmental research and children’s science curricula. Review of Educational Research, 67(1), 151-163. Milli Eğitim Bakanlığı [MEB]. (2010). Okullarımızda neden niçin nasıl kaynaştırma yönetici öğretmen ve aile kılavuzu. Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü: Ankara. Nayfeld, I., Brenneman, K., & Gelman, R. (2011). Science in the classroom: Finding a balance between autonomous exploration and teacher-led instruction in preschool settings. Early Education & Development, 22(6), 970-988. Nolen, S. B. (1988). Reason for studying: motivational orientations and study strategies. Cognition and Instruction, 5(4), 269-287. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK FEN EĞİTİMİ DERSİ … A SCIENCE METHODS COURSE FOR EARLY CHILDHOOD TEACHERS … 24 Opfer, J. E., & Siegler, R. S. (2004). Revisiting preschoolers’ living things concept: A microgenetic analysis of conceptual change in basic biology. Cognitive Psychology, 49, 301-332. Özbey, S., & Alisinanoglu, F. (2008). Identifying the general ideas attitudes and expectations pertaining to science activities of the teachers employed in preschool education. Journal of Turkish Science Education, 5(2), 82-94. Patrick, H., Mantzicopoulos, P., & Samarapungavan, A. (2009). Motivation for learning science in kindergarten: Is there a gender gap and does integrated inquiry and literacy instruction make a difference. Journal of Research in Science Teaching, 46(2), 166191. Pedersen, J. E., & McCurdy, D. W. (1992). The effects of hands-on, minds-on teaching experiences on attitudes of preservice elementary teachers. Science Education, 76(2), 141-46. Piaget, J. (1972). Child’s Conceptions of the World (J. and A. Tomlinson, Trans.). Lanham, Maryland: Littlefield Adams. Quigley, C., Pongsanon, K., & Akerson, V. (2011). If we teach them, they can learn: Young students views of nature of science during an informal science education program. Journal of Science Teacher Education, 22(2), 129-149. Romainville, M. (1994). Awareness of cognitive strategies: The relationship between university students' metacognition and their performance. Studies in Higher Education, 19(3), 359-366. Rosenthal, D. B. (1993). Images of scientists: A comparison of biology and liberal studies majors. School Science and Mathematics, 93(4), 212-216. Saçkes, M. (Baskıda/a). How often do early childhood teachers teach science concepts? Determinants of the frequency of science teaching in kindergarten. European Early Childhood Education Research Journal. Saçkes, M. (Baskıda/b). Children’s competencies in process skills in kindergarten and their impact on academic achievement in third grade. Early Education and Development. Saçkes, M. (2010). The role of cognitive, metacognitive, and motivational variables in conceptual change: Preservice early childhood teachers' conceptual understanding of the cause of lunar phases. Unpublished Dissertation, The Ohio State University, Columbus, Ohio. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SAÇKES, M., AKMAN, B. & TRUNDLE, K.C. 25 Saçkes, M. (2011). The influence of metacognitive strategy use on preservice early childhood teachers’ coherency of conceptual understandings. E-International Journal of Educational Research, 2(4), 44-54. Saçkes, M. Flevares, L. M., Gonya, M., & Trundle, K. C. (2012). Preservice early childhood teachers’ sense of efficacy for integrating mathematics and science: Impact of a methods course. Journal of Early Childhood Teacher Education, 33(4), 349-364. Saçkes, M., Trundle, K. C., Bell, R. L., & O'Connell, A. A. (2011). The influence of early science experience in kindergarten on children’s immediate and later science achievement: Evidence from the Early Childhood Longitudinal Study. Journal of Research in Science Teaching, 48(2), 217-235. Saçkes, M., Trundle, K. C., & Flevares, L. M. (2009a). Using children’s literature to teach standard-based science concepts in early years. Early Childhood Education Journal, 36(5), 415-422. Saçkes, M., Trundle, K. C., & Flevares, L. (2009b). Using children’s books to teach inquiry skills. Young Children, 64(6), 24-31. Settlage, J. (2000). Understanding the learning cycle: Influences on abilities to embrace the approach by preservice elementary school teachers. Science Education, 84(1), 43-50. Schraw, G., Crippen, K. J., & Hartley, K. (2006). Promoting self-regulation in science education: Metacognition as a part of a broader perspective on learning. Research in Science Education, 36, 111-139. Simpson, R. D. & Oliver, J. S. (1990). A summary of major influences on attitude toward and achievement in science among adolescent students. Science Education, 74, 1-18. Sucuoğlu, B. (2004). Türkiye’de kaynaştırma uygulamaları: Yayınlar/araştırmalar (19802005). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, 5(2), 1523. Thomas, J. W., & Rohwer, W. D. (1986). Academic studying: the role of learning strategies. Educational Psychologist, 21(1&2), 19-41. Trundle, K. C., & Saçkes, M. (2010). Look! It is going to rain: Using books and observations to promote young children’s understanding of clouds. Science and Children, 47(8), 29-31 Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE YÖNELİK FEN EĞİTİMİ DERSİ … A SCIENCE METHODS COURSE FOR EARLY CHILDHOOD TEACHERS … 26 Trundle, K. C., & Saçkes, M. (2012). Science and early education. In R. C. Pianta, W. S. Barnett, L. M. Justice, & S. M. Sheridan (Eds.), Handbook of early childhood education. New York: Guilford Press. Tu, T. (2006). Preschool science environment: What is available in a preschool classroom? Early Childhood Education Journal, 33(4), 245-251. Türkmen, H. (2006). Öğrenme döngüsü yaklaşımıyla ilköğretimde fen nasıl öğretilmelidir? İlköğretim Online, 5(2), 1-15. Ucar, S. (2012). How do pre-service science teachers’ views on science, scientists, and science teaching change over time in a science teacher training program? Journal of Science Education and Technology, 21(2), 255-266. Ucar, S., Trundle, K. C., & Krissek, L. A. (2011). Inquiry-based instruction with archived, online data: An intervention study with preservice teachers. Research in Science Education,41 (2), 261-282. Ünal, M., & Akman, B. (2006). Okulöncesi öğretmenlerinin fen eğitimine karşı gösterdikleri tutumlar. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 30, 66-73. Wolters, C. A. (1999). The relationship between high school students' motivational regulation and their use of learning strategies, effort, and classroom performance. Learning and Individual Differences, 3(3), 281-299. Vosniadou, S., Ioannides, C., Dimitrakopoulou, A., & Papademetriou, E. (2001). Designing learning environments to promote conceptual change in science. Learning and Instruction, 11, 381-419. Vosniadou, S., Skopeliti, I., & Ikospentaki, K. (2005). Reconsidering the role of artifacts in reasoning: Children’s understanding of the globe as a model of the earth. Learning and Instruction, 15, 331-351. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi (EFMED) Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012, sayfa 27-48. Necatibey Faculty of Education Electronic Journal of Science and Mathematics Education Vol. 6, Issue 2, December 2012, pp. 27-48. Fun Experiments about Properties of Air in a Teacher Education Program Mizrap Bulunuz 1 Uludağ University, Bursa, TURKEY; Received : 18.05.2012 1, 2 *, Olga S. Jarrett2 Georgia State University, Atlanta, USA Accepted : 05.09.2012 Abstract: This exploratory research has three purposes: (a) to identify which air pressure activities students (teachers and preservice teachers) find most fun and least fun, (b) to determine for these two groups of activities the likelihood that teachers will do the activities in their classroom and whether they will do them as hands-on activities or as demonstrations, and (c) to look for common characteristics and differences among the activities the students chose as most fun and least fun. Undergraduate and master students participated in hands-on learning stations and discrepant event demonstrations in the science methods course. An activity rating scale and students’ journals was used as a source of data. The analysis of the journals indicated that students have naïve conceptions about the physical properties of air. It was surprising to find that students rated as the most fun, many activities that they watched rather than did themselves. The fun element seemed to be mostly related to how discrepant the activity was for them. The students said they would implement most of the activities in their own classrooms, but there did not seem to be a relationship between how the activities were done in the class, their ratings of fun, and whether they would implement as hands-on activities or as demonstrations. The students seemed to look primarily at safety issues (flames and glass lab equipment) and messiness in deciding that a demonstration was better. Key Words: Science teaching, hands-on learning stations, discrepant science demonstrations, fun. Öğretmen Eğitimi Programında Havanın Özellikleriyle İlgili Eğlenceli Deneyler Özet -Bu araştırmanın amaçları: (1) öğrencilerin (lisans ve yüksek lisans) değerlendirmelerine göre havanın fiziksel özellikleriyle ilgili deneylerden çok eğlenceli ve az eğlenceli olanları belirlemek; (2) bu iki grup deneyleri belirleyip bunların öğretmen ve öğretmen adayaları tarafından kendi sınıflarında öğrenme istasyonu ya da gösteri deneyi olarak mı yaptırmayı planladıklarını incelemek ; (3) çok eğlenceli ve az eğlenceli deneylerin ortak özelliklerini ve farlılıklarını incelemektir. Öğrenciler fen öğretimi dersi kapsamında havanın özellikleriyle * Corresponding author: Asist. Prof.Dr. Mizrap Bulunuz, Uludağ University, Education Faculty, Bursa, TURKEY. E-mail: [email protected] / [email protected] 28 FUN EXPERIMENTS ABOUT PROPERTIES OF AIR IN A TEACHER … ÖĞRETMEN EĞİTİMİ PROGRAMINDA HAVANIN ÖZELLİKLERİYLE … ilgili öğrenme istasyonları ve gösteri deneylerine katılmışlardır. Veri toplama aracı olarak yapılan deneylerle ilgili bir anket ve öğrencilerin deney raporları kullanılmıştır. Öğrenci raporlarının analizi, katılımcıların havanın fiziksel özelikleriyle ilgili kavram yanılgılarının olduğunu ortaya koymuştur. En eğlenceli deneylerin çoğunluğunun öğrenme istasyonu deneyleri değilde, gösteri deneyleri olması ilginç bir sonuçtur. Deneylerin eğlenceli bulunmasında, deneylerin katılımcılar için yeni, merak uyandıran ve farklı olmasıyla ilgili olduğu bulunmuştur. Deneylerin sınıfta gösteri veya öğrenme istasyonu olarak yaptırılması ile eğlenceliliği arasında bir ilişki bulunamamıştır. Öğrencilerin genellikle ateş ve cam malzeme gerektiren deneyleri laboratuvar güvenliği için gösteri deneyi olarak yaptırmayı planladıkları bulunmuştur. Anahtar Sözcükler: Fen öğretimi, öğrenme istasyonları, gösteri deneyleri, eğlencelilik. Introduction Great discoveries often come about when scientists notice anomalies. Isaac Asimov said it well: "The most exciting phrase to hear in science, the one that heralds new discoveries, is not 'Eureka!' (I found it!) but 'That's funny...' " This suggests that lots of important science comes NOT from proposing hypotheses or even from performing experiments, but instead comes from learning to see what nobody else can see. Scientific discovery comes from something resembling "informed messing around," or unguided play. Yet "The Scientific Method" listed in textbooks says nothing about this. As a result, educators treat science as deadly serious business, and "messing around" is sometimes dealt with harshly. (Wieler, 1998) According to Severeide and Pizzini (1984), people often think play and science are opposite concepts, with play seen as fun and enjoyable but science seen as serious and onerous, logical thinking. However, for many eminent scientists, including Nobel Prize winners Albert Einstein, Robert Burns Woodward, and Richard Feynman, the play was an important part of their childhood development and continued playfulness marked their scientific careers (Feynman, 1985; Frank, 1947; Woodward,1989). Play and science are partners in research and invention. According to Gregory (1997), “If necessity is the mother of invention, play is the father of discovery” (p. 192). Young children play with objects in the world around them and satisfy their curiosity through exploration. Their curiosity can be stifled if schools take fun and interest out of science (Trumbull, 1990). Letting children figure things out is the essence of “inquiry” advocated in the National Science Education Standards (National Research Council, 1996). Inquiry methods represent the investigative nature of science, as learners satisfy their curiosity and actively search for knowledge. Inquiry reflects the constructivist model of learning (Tobin, 1993) and involves hands-on instruction, allowing the learners to be active and independent, acquiring knowledge on their own. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BULUNUZ, M. & OLGA S. JARRETT,O.S. 29 Although inquiry is not in itself play, aspects of inquiry can be playful and open inquiry where students pose and investigate their own questions was rated as most fun by preservice teachers (Bulunuz, Jarrett, & Martin-Hansen, 2012). Whether teachers enjoy science activities in a playful way may influence whether they decide to teach in the same manner (Bulunuz & Jarrett, 2008; Bulunuz, 2012; Jarrett, 1998). Studies that find that teachers teach the way they are taught strongly suggest that teacher education programs should model the way that teachers are encouraged to teach (Andersen, 1993; Glass, Aiuto, & Stake et al., 1993). According to Stepans, Sheflett, Yager, & Saigo (2001), professional development experiences that simply talk about alternative ways to teach may miss the point that teachers, like students, need concrete, connected experiences to build knowledge, understanding, and ability. Teachers need direct experiences that put them again in the role of learners, taking risks to change their own misconceptions. It is the researchers' view that motivation to make science interesting and fun in the classroom comes when the fun of science is modeled in university methods courses for preservice teachers. A goal of these courses should be to develop a sense of wonder, curiosity, and playfulness in teachers. Choice of Concept to Be Studied - Air Although air is all around us and is an essential part of our everyday environment, its properties are taken for granted and not consciously considered by children. The nature of air is very difficult to teach because air is colorless, odorless and tasteless. Although children are familiar with the word “air,” stationary air has little reality for them. Children’s naïve beliefs about air appear to be first questioned by Piaget (1931) and described in his book The Child’s Conceptions of the World. Piaget illustrates that children think that air is a spirit because it cannot be touched and that they also use “air” when they mean the kind of gas used in lighters and stoves. After Piaget’s work, numerous research studies (Ambrosis, Massara, Grossi, & Zoppi 1988; Borghi et al., 1998; Driver, Leach, Scott & Wood-Robinson 1994; Sere, 1985; Tytler, 1998) have been conducted on children’s conceptions about physical properties of air, such as whether or not air exists, occupies space, weighs something, or can exert pressure. Those research studies indicate that children seem to think that adding air to a container makes it go up (i.e. become lighter) and that air is weightless. They do not accept that air exists and occupies space unless it is moving as a wind. Moreover, they cannot imagine air exerts pressure without movement associated with it. Our previous research (Bulunuz, Jarrett & Bulunuz, 2009) found that middle school students have many misconceptions about air pressure. Also our research study (Bulunuz & Jarrett, 2009) on undergraduates’ and master's Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 30 FUN EXPERIMENTS ABOUT PROPERTIES OF AIR IN A TEACHER … ÖĞRETMEN EĞİTİMİ PROGRAMINDA HAVANIN ÖZELLİKLERİYLE … students’ understanding and the forms of reasoning used to explain air-related phenomena indicated that they have low level initial understanding and low level of epistemological reasoning (relation-based reasoning). Although the concept of air is abstract for children, most teachers cling to the teacher’s manual and teach it by using teacher-dominated expository methodology which focuses on the teacher and makes the students passive. According to Piaget’s cognitive learning theory, learning is an active constructivist process (Piaget, 1974a) and does not occur by transmitting information from the teacher to the child’s brain. Instead, each child constructs his or her own meaning by combining prior information with new information. Sere (1985) contends that to understand and interpret even simple experiments on air, children must use fundamental physical dimensions such as quantity, volume, mass, pressure and temperature, to describe the air. One practical solution to the problems of expository teaching might be the use of more hands-on experiments and discrepant event demonstrations in the classroom. Discrepant event demonstrations often contradict children’s beliefs and previous experience. They are generally motivated by placing children in a state of disequilibrium and sparking their interest and curiosity (Green, 1989). Why do so many teachers teach science, including concepts about air, in such an ineffective way? Many teachers don’t like teaching science and are unsure of their own understandings of the content they are expected to teach. They may have their own misconceptions about air. Such teachers are likely to cling to the textbook and avoid suggested hands-on activities and demonstrations (Jarrett, 1999). According to Jarrett (1999) science methods courses should help teachers recapture the fun of figuring things out while modeling teaching methods that can be applied in the classroom. One way to do this is to provide experiences with scientific phenomena that challenge the thinking of the teachers, i.e. “discrepant events” which cause cognitive dissonance or disequilibrium in their thinking. Theory on Disequilibrium and Cognitive Dissonance According to Piaget (1974b), a state of perplexity and doubt, a state that he called “disequilibrium,” is a necessary first step in learning. According to his theory, learning takes place at all ages as people try to equilibrate (make sense of) dissonant experiences through the processes of assimilation and accommodation. He recommended puzzles as good sources for learning since they unsettle the learner, upset his intellectual equilibrium, and incite him to change or adapt his existing intellectual scheme. Similarly, the Theory of Cognitive Dissonance by Festinger (1957) proposes that dissonance, being psychologically NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BULUNUZ, M. & OLGA S. JARRETT,O.S. 31 uncomfortable, will motivate the person to try to reduce the dissonance. Events that don’t fit one’s existing understanding of events, “discrepant events,” function by causing dissonance between what is physically observed to occur and what one thinks should occur. Since it is impossible to change what is physically observed to have occurred, the only alternative is to begin seeking information that logically explains the occurrence. “Discrepant events” prompted the discovery of radioactivity (Herry Becquerel) and penicillin (Sir Alexander Fleming). According to Baez (1980), “curiosity is the motor that drives the scientist’s curiosity; it is the source of discoveries in science and technology. The spark of curiosity ought to be fanned into flame by teachers and parents. It can make learning a pleasurable experience, but it is sometimes stifled by uninspired teachers who find it easier to demand rote learning.” When the learner faces a situation in conflict with what he expects, the doubt, perplexity, contradiction, and incongruity play an important role in stimulating the learner’s curiosity. Voss and Keller (1983) stated that individuals actively seek new or unexpected experiences and tend to avoid stimuli that are monotonous or boring. Materials for discrepant experiences can be simple. According to Brandwein (1968) familiarity coupled with incongruity can be a powerful combination. In order to understand or recognize the problem, the individual first needs experience or be familiar with the object. That means using materials in the child's environment that are easily found, simple, and inexpensive can be more powerful in teaching science than complex and expensive materials. Purpose of the Research This exploratory research has three purposes: (a) to identify which air pressure activities students (teachers and preservice teachers) find most fun and least fun, (b) to determine for these two groups of activities the likelihood that teachers will do the activities in their classrooms and whether they will do them as hands-on activities or as demonstrations, and (c) to look for common characteristics and differences among the activities the students chose as the most fun and least fun. Methodology Subjects The research was conducted in science methods courses in two different programs at a large U.S. southern urban university. One was an undergraduate course with 27 students; the other was a master’s course with 21 students. In all, there were 3 males and 34 females. While Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 32 FUN EXPERIMENTS ABOUT PROPERTIES OF AIR IN A TEACHER … ÖĞRETMEN EĞİTİMİ PROGRAMINDA HAVANIN ÖZELLİKLERİYLE … taking the course, the undergraduates were in their junior year and were in field placements two days a week. The master’s group had just completed an alternative certification program where they were in field placements in urban schools four days a week. When they participated in the research, they were full-time teachers. It is unlikely that either group had previously studied properties of air in their university coursework. Air pressure experiments Both groups participated in a series of centers and demonstrations on air pressure. In each class 15 hands-on activities on air pressure were set up as centers around the room. Students, working in small groups, rotated through the centers, doing each activity. The majority of the centers employed simple materials which can be found in most homes and schools or which can be cheaply purchased or scrounged; for example, plastic bags, cups, shoe boxes, syringes, balloons, plastic bottles, and ping pong balls. Following the hands-on activities, the students watched eight demonstrations some of which required more specialized laboratory equipment such as an alcohol burner, test tubes, a beaker, a flask, and a glass funnel. The description and an illustration of each activity and demonstration are found in appendix B. The first 15 listed are hands-on center activities, and the last eight are demonstrations. The experiments are related to properties of air such as “air occupies space,” “air exerts pressure,” “the Bernoulli Principle,” and “Boyle’s Law - relationship between volume and the pressure of a confined gas.” The following list groups the activities by the properties of air they demonstrate: Air occupies space: air catcher, the empty box and candle snuffer, tornado in bottle, paper ball on the neck of bottle, and mysterious bottle. Air exerts pressure: linked syringes, the inverted glass of water, test tube in test tube, mysterious hot test tube, the balloon and the flask, and heated soda pop can. The Bernoulli Principle: blowing through straw, leaping ping pong ball, blowing over a strip of paper, blowing under a paper bridge, ping pong ball over a hair dryer, and discrepancy in funnel. Boyle’s Law -relationship between volume and the pressure of a confined gas: Cartesian diver, air bubbles in syringe, two cups on a balloon, and discrepant syringe. After completing the hands-on activities and watching the demonstrations, the students wrote about their explanations and responses in their dialogue journals. Before the next class the instructor read the journals and made comments on them, including clarifications and questions for further inquiry. During the next class period, areas of confusion were discussed NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BULUNUZ, M. & OLGA S. JARRETT,O.S. 33 and students filled out a questionnaire rating the activities. Sixteen master’s students and 21 undergraduates completed the questionnaire. Sources of evidence The student journals were used to assess their understanding of the concepts being taught through the hands-on activities and demonstrations. They were also read for evidence that the students were having fun while engaged in the air pressure session. The questionnaire was a rating scale on the air pressure activities the students experienced in the class. On a five-point Likert Scale 1 (low) to 5 (high), they were to rate each activity according to: (a) how much fun it was, (b) how likely they were to plan to use the activity in their classrooms and (c) whether they would do the experiment as a hands-on activity or as a demonstration. A copy of the questionnaire, organized according to the findings on “fun” is found in Appendix A. Results Student answers on the questionnaire are found in Appendix B. The overall mean ratings on “fun” for air experiments ranges from 3.5 to 4.75. The common characteristics of the top 12 experiments (overall mean greater than 4.00) appear to be that they are counter intuitive or new for the participants. Almost 100 percent of the participants planned to implement the top 12 experiments in their classroom. Also the participants planned to use more than 70% of the least “fun” experiments in the classroom. The experiments they planned to use as demonstrations rather than learning stations generally involved safety precautions. The Most Fun Activities To identify which activities were considered most and least fun, the mean rating of each activity was calculated using data from all the preservice teachers who completed that activity. The activities were then ordered according to mean from most to least fun. See Appendix B for the means of student ratings of all the activities. The activities with an overall mean of 4.5 to 5.0 on “fun” were considered the most fun activities. Table 1 provides the means and standard deviations for four activities rated as most “fun.” It also includes the percentage of those students who plan to use these activities with their own class, over 90% in each case (mean = 97%). The last columns show the percentage of students who would do the activity in a hands-on manner versus as a demonstration. Two of the most “fun” activities, the mystery bottles, and the collapsing soda cans, were done as demonstrations. In three of the activities, students showed preference for implementing the activities as demonstrations. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 34 FUN EXPERIMENTS ABOUT PROPERTIES OF AIR IN A TEACHER … ÖĞRETMEN EĞİTİMİ PROGRAMINDA HAVANIN ÖZELLİKLERİYLE … Table 1. Top Four Activities: The Most “Fun” Activities Mystery bottles Fun Plan to do in class Hands-on Demonstration Mean & SD (%) (%) (%) .100 41.2 58.8 97.0 48.6 51.4 96.8 62.5 37.5 94.1 18.2 81.8 4.58 .75 The ping pong-ball 4.71 over the hair dryer .46 The inverted glass of 4.50 water .70 Heated soda pop can 4.75 .65 The Least Fun Activities Table 2 shows the four activities which had the lowest means on “fun,” although the responses were not really negative. These four items had means which ranged from 3.5 and 3.59. Table 2. Bottom Four Activities: The Least “Fun” Activities Linked syringes The air catcher Blowing through straw Fun Plan to do in class Hands-on Demonstration Mean & SD (%) (%) (%) 94.1 97.0 3.0 88.2 86.7 13.3 71.9 66.7 33.3 71.9 79.2 20.8 3.54 1.04 3.50 1.33 3.54 1.36 Two soda pop cans on 3.59 straws 1.31 The standard deviations of the least fun activities were greater than those of the higher rated activities, indicating disagreement on the lower-rated activities. Preservice teachers indicated less intention of using the least fun activities in their classroom. The percentage of students who said they would implement these activities ranged from 71.9% to 94.1% with a mean of 81%. The activities they rated as least fun were all done as hands-on activities. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BULUNUZ, M. & OLGA S. JARRETT,O.S. 35 The common characteristics of the most fun activities are related to external stimulus parameters such as surprise, novelty, and change in congruence and complexity. The results of these fun activities are unexpected experiences or observations. For instance, in the “mysterious bottle” activity, they were very surprised when the balloon inflated in one of the bottles but not in the other one not since the bottles look identical. It took a while for them to find the pin hole at the bottom of the bottle in which the balloon was inflated. The common characteristics of the least fun activities are that they not very surprising or new to the participants. For instance, in the “air catcher activity” blowing up a bag with air was not very new or surprising. Journal analysis The journals were read for evidence that the students were surprised at the results of the activities or that they had fun doing the activities. Their journals explained things that we saw them do, including experimenting with materials, changing the angle of the hair drier, and varying the number of ping pong balls in an experiment. All of the students wrote positive comments about activities that they did relate to properties of air. The following excerpts illustrate the students’ spirit of experimentation and playfulness: MS “Discrepant funnel: “I thought the ping-pong would have come up when blown from the bottom, but it didn’t move at all. Yet, when he held it in his hand and blew into the funnel, the ping-pong went up into the funnel. It was extremely fascinating! I was thinking that the space is too small for air to get through. When he did the reverse experiment, I thought that he would blow the ping-pong off of his hand. I think that when he blew the air out, it surrounded the ping-pong and since it is flowing air, there is less air pressure causing the ball to go up. I thought that the paper would fly off of the two binders completely, but it didn’t. The paper, instead, sunk down in between the two binders very slightly. I guess this happened because the air blown underneath the paper only slightly reached the paper and only slightly pushed the paper down. The air molecules are moving faster around the paper. Flowing air has less pressure than stationary.” JW ”Balloon over beaker: I did not expect that to happen. The balloon was sucked inside after put over the lid with the boiling water. When placed over flame water it popped out again and began to expand.” KC “Discrepant syringe: 40 degrees water in tube begins to boil when pulling the plunger out. Why? Very cool but I am not sure why? Is it because you quickly increased the air pressure? Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 36 FUN EXPERIMENTS ABOUT PROPERTIES OF AIR IN A TEACHER … ÖĞRETMEN EĞİTİMİ PROGRAMINDA HAVANIN ÖZELLİKLERİYLE … When you are higher in altitude, it takes less time to boil. I didn’t know why. Makes me want to find out though.” As seen from the journal entries of the participants, the common theme in all of the examples was that what they observed was against their intuition or their prediction. None of the participants complained or wrote negative comments about experiencing something that was against their intuition. Actually they were surprised and enjoyed having unexpected results in the experiment, making comments such as “fascinating”, “very cool”, “I liked it” and “makes me want to find out through.” From their journal, it can be seen that they also had difficulty explaining the discrepancy in the experiments. They expressed this as “ I am not sure why.” Also they occasionally had wrong explanations in their journals. For instance KC explained boiling warm water in the syringe by an increase in pressure. In contrast, when the piston is pulled up, the air pressure in the syringe decreases. These activities seem to increase participants’ positive attitudes toward science. For instance, the following week KC wrote in his journal: “Thanks! I really love experimenting and science! I loved doing these and would love to try at home or in a classroom! I didn’t think about water vapor filling the bag. I didn’t know the % of gases in the air either. Thanks for info.” Conclusion and Discussion The results of the survey questions indicated that motivation to do specific activities in the classroom was highly related to the fun value of the activity for the student. This finding was consistent with Voss and Keller (1983) that individuals have dispositions toward new and unexpected experiences. The students said they would do a much higher percentage of activities they rated as fun than the activities they rated as less fun. It was surprising to find that students rated as most fun many activities that they watched rather than did themselves. The fun element seemed to be mostly related to how discrepant the activity was for them. Though they were only watching, they gasped at the collapsing soda can and laughed over the mystery bottles, which were presented like a magic trick. The hands-on activities that were rated as the most fun, the ping pong-ball over the hair dryer and the inverted glass of water were activities that invited experimentation. Students varied the angle of the hair dryer to see how much they could tip it before the ping pong ball fell. They also replaced the water in the inverted glass experiment with fresh and stale Coke to see the effect. The standard deviations of the top four activities were low, indicating considerable agreement on their fun qualities. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BULUNUZ, M. & OLGA S. JARRETT,O.S. 37 There was less agreement on the least fun activity, as evidenced by the large standard deviations. All of these activities were hands-on, but the students either found them very easy (catching air in a plastic bag) or they had difficulty with them. Students generally needed help with the clanging soda pop cans and lifting water through a straw. The Students were less likely to say they would do most of these activities in their classroom. There did not seem to be a relationship between how the activities were done in the class and the ratings of fun. The fun quality of the activities mainly depended on how much the experiment was surprising and new for them. However, there was the relationship between how the activities were done in the method class and whether the students would do the activity as a hands-on activity or as a demonstration. High percentages of the students said they would do the experiments as demonstrations in their classroom as they were done in the method class. The students seemed to look primarily at safety issues (flames and glass lab equipment) and messiness in deciding that a demonstration was better. For instance, a balloon and flask, heated soda pop can and empty box and candle snuffer are the activities that involve working with flame. Where the activities were relatively safe and not too messy, participants were in favor of letting children do the activities as hands-on. From observations of the students doing the activities and from reading the students’ journals, we realized that preservice teachers and new in-service teachers experienced activities physical properties of air that were counter-intuitive. While they were doing handson experimentation or watching demonstrations, they got a chance to test their prior knowledge, which according to their journal entries, contained misconceptions (e.g., that moving air has higher pressure than stationary air). These hands on activities and demonstrations were surprising and fun for the participants. For example, the movement of the balloon, ping-pong ball, and water or soda can were unexpected and against their intuition. The counterintuitive results motivated the students to try to figure out why the events happened. The activities surprised them and made them rethink their prior conceptions and seek to modify their beliefs. The findings of this study were similar to the findings of Jarrett (1998), Bulunuz & Jarrett (2008), and Bulunuz (2012), suggesting that fun is a major motivator for preservice teachers to potentially promote engagement with science in the elementary classroom. In this research, student ratings of many demonstrations as fun suggest that teachers can enjoy and learn from watching as well as from hands-on activity. Demonstrations have a place in the science classroom, especially when special lab equipment, flames, and test tubes and flasks Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 38 FUN EXPERIMENTS ABOUT PROPERTIES OF AIR IN A TEACHER … ÖĞRETMEN EĞİTİMİ PROGRAMINDA HAVANIN ÖZELLİKLERİYLE … are needed. A topic of discussion in the science methods class should be when demonstrations are appropriate and when to allow children to engage in hands-on learning. A strength of the air pressure lab was that it taught important concepts while modeling the use of hands-on centers using readily available materials. One teacher implemented many of the activities in her classroom using materials she gathered up in the week following class. Further research could include clinical interviews with students to find out why they would do certain activities as a demonstration or hands-on activity. Also further research could be conducted with more classes to have enough subjects for an inferential study. Ideally, students could be observed in their classrooms to see whether they implement air pressure activities (or activities on other concepts) in a manner that passes the fun and curiosity onto their students. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BULUNUZ, M. & OLGA S. JARRETT,O.S. 39 References Baez, A. V. (1980). “Curiosity, creativity, competence and compassion guidelines for science education in the year 2000”, World trends in science education. Halifax, NS: Atlantic Institute of Education. Borghi, L., De Ambrosis,, A., Massara, C. I., Grossi, M. G., & Zoppi, D. (1998). Knowledge of Air: A study of children aged between 6 and 8 years. International Journal of Science Education,10(2), 179-188. Brandwein, P. F. (1968). The method of intelligence. Paper presented at the NSTA Convention, Toronto. Bulunuz, M, & Jarrett, O (2008). Development of positive interest and attitudes toward science and interest in teaching elementary science: influence of inquiry methods course experiences pp., 85-97. Paper presented at the Teacher Education Policy in Europe (TEPE 2008), Univesity of Ljubljana, Slovenia. Bulunuz, M., Jarrett, O.S., & Bulunuz, N. (2009). Middle school students’ conceptions on pyhsical properties of air.Türk Fen Eğitimi Dergisi, 6(1), 37-49. Bulunuz, M., & Jarrett, S. O. (2009). Undergraduate and master’s students' understanding about properties of air and the forms of reasoning used to explain air phenomena. Asia-Pacific Forum on Science Learning and Teaching, 10(2), article: 2. Bulunuz, M. (2012). Motivational qualities of hands-on science activities for Turkish preservice preschool teachers. Eurasia Journal of Mathematics Science & Technology Education. 8(2), 73-82. Driver, R., Leach, J., Scott, P., & Colin, W.R. (1994). Young people’s understanding of science concepts: implications of cross-age studies for curriculum planning. Studies in Science Education, 24, 75-100. Festinger, L. (1957). A theory of cognitive dissonance, Row, Peterson and Co., Glass, L. W., Aiuto, R., & Andersen, H. O. (1993). Revitalizing teacher preparation in science: An agenda for action. Washington, DC: NSTA. Feynman, R. P. (1985). “Surely you’re joking, Mr. Feynman!” Adventures of a curious character. New York: Bantam Books. Frank, P. (1949). Einstein: His life and times. New York: Alfred A. Knopf. Green, B. (1989). Discrepant Events: What Happens to Those Who Watch? School Science and Mathematics, 89(1), 26-29. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 40 FUN EXPERIMENTS ABOUT PROPERTIES OF AIR IN A TEACHER … ÖĞRETMEN EĞİTİMİ PROGRAMINDA HAVANIN ÖZELLİKLERİYLE … Gregory, R. (1997). Science through play. In R. Levinson & J. Thomas (Eds.). Science today: Problem or crisis? (pp. 192-205). London: Routledge. Jarrett, O. S. (1998). Playfulness: A motivator in Elementary Science Teacher Preparation. School Science and Mathematics, 98(4), 181-187. Jarrett, O. S. (1999). Science interest and confidence among pre-service elementary teachers. Journal of Elementary Science Education, 11(1), 49-59. National Research Council. (1996) National Science Education Standards. Washington, DC: National Academy Press. Piaget, J. (1931) The Child’s Conception of the World. London: Routledge Piaget, J. (1974a). To understand is to invent: The future of education. New York: Viking Press. Piaget, J. (1974b). Child and reality: Problems of Genetic Psychology. London: Frederic Muller. Sere, M. (1985). The Gaseous State. In E. R. Driver, E. Guesne and A. Tiberghien, Children’s Ideas in Science (pp. 105-223). Philadelphia: Open University Press. Stake, R., Raths, J., St. John, A., Trumbull, D., Foster, M., Sullivan, S., & Jenness, D. (1993). Teacher preparation archives: Case studies of NSF funded middle school science and mathematics teacher preparation projects. Urbana, IL: University of Illinois. Stepans I. J., M. Shiflett, R.E. Yager., and B. W. Saigo. (2001) Professional Development Standarts (pp.25) In D. Siebert, W.J McIntosh (Eds) College Pathways to the Science Education Standards. Arlington,VA: National Science Teacher Association. Tobin, K. (1993). The practice of constructivism in science education. Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum Associates. Trumbull, D.J. (1990). Introduction. In E Duckworth, J. Easly, D. Hawking, & A. Henriques (Eds.), Science education: A minds-on approach for the elementary years (pp. 97-139). Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum Associates. Tytler, R. (1998). Children’s conceptions of air pressure: Exploring the nature of conceptual change. International Journal of Science Education. 20(8), 929-958. Voss, H.G. and Keller, H. (1983). Curiosity and exploration: Theories and results. New York: Academic Press. Wieler, B. (1998). Children’s misconceptions about science: A list compiled by the AIP Operation Physics Project. Retrived from http://www.amasci.com/miscon/opphys.html NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BULUNUZ, M. & OLGA S. JARRETT,O.S. 41 Woodward, C. E. (1989). Art and elegance in the synthesis of organic compounds: Robert Burns Woodward. In D. B. Wallace & H. E. Gruber (Eds). Creative people at work: Twelve cognitive case studies (pp. 227-253). New York: Oxford University Press. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 42 FUN EXPERIMENTS ABOUT PROPERTIES OF AIR IN A TEACHER … ÖĞRETMEN EĞİTİMİ PROGRAMINDA HAVANIN ÖZELLİKLERİYLE … Appendix A. Air Pressure Experiments Hands-on Science Stations 1. Linked Syringes Illustrations Two syringes are linked by a flexible tube. Push the plunger of one syringe and watch what happens to the other plunger. Try pulling a plunger and see what happens. Explain what happens when the plunger of one syringe is pushed and pulled. Try to explain what is happening. Materials: Two syringes, a flexible tube. 2. Air Bubbles in a Syringe Put a small balloon or a marshmallow into the syringe. Either start with the plunger pulled out or with the plunger pushed into the syringe. Block the nozzle with your finger and either pull the nozzle out or push it in. What happens to the balloon or marshmallow? Explain what happens when the plunger is pulled out or pushed into the syringe while the nozzle is blocked with your finger Materials: syringe, small balloon, and marshmallows 3. The inverted glass of water Fill a cup full with water. Place the paper card on the cup. Then while putting one hand on the top of card, invert the cup over a container/tub. Now, slowly take away the hand that was holding the card. Watch what happens to the water. Explain what happens to the paper card when a glass of water is inverted. What will happen if the cup is filled with half way with water? What will happen if you use a carbonated drink (soda) instead of water? Materials: A transparent glass, an index card, soda, tub, water. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BULUNUZ, M. & OLGA S. JARRETT,O.S. 4. Test-tube in a test tube Fill the larger test tube half way with water. Then, let the smaller test tube float on the water in the larger test tube. Push it in a little further so the water will overflow. Now, invert both test tubes over a container to catch any dripping water. What happened? Explain why the small test-tube moves upwards against gravity. What will happen if you use soda instead of water? Materials: Two test tubes (one just fitting into another), a little colored water, container/tub. 5. The air catcher Take the garbage bag, open its mouth, and move the bag with two hands back and forth. Then quickly close the mouth of the bag with a twisting motion. What was filling the bag? Would the material in the bag be the same if you blew into it? Materials: Plastic garbage bags. 6. The empty box candle snuffer There is a small hole in the side a box. Light a candle and place it in front of the hole with the hole at the height of the wick. Hit the box with a sudden tap. Watch what happens to the flame? What did the tap do to the volume of box? Experiment putting the candle different distances from the hole in the box, and measure the distances. What happens if you push gently on the top of the box? Materials: An empty shoebox, candle. 7. Two cups on a balloon Blow the balloon about one-third full holding it in the mouth. Place two cup’s open ends on opposite sides of the balloon (while the balloon is in the mouth). Then blow further until it is twice as large. Let go of the two cups. Watch what happens to the cups. Explain what happens if the open ends of two cup placed on opposite sides of the balloon while it is inflating Materials: A round balloon, two small plastic cups. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 43 44 FUN EXPERIMENTS ABOUT PROPERTIES OF AIR IN A TEACHER … ÖĞRETMEN EĞİTİMİ PROGRAMINDA HAVANIN ÖZELLİKLERİYLE … 8. Two soda pop cans on straws Spread the straws parallel to each other on the table and leave about 1/2 cm gap between them. Place the two cans upright about 2 cm from each other on the straws. Now, blow hard in between the cans. What happened? What will happen if you blow more gently? What will happen if you place the cans different distances apart, such as 5, 10, 15, and 20 cm away from each other, and then blow? Materials: Two empty soda cans, two dozen drinking straws 9. Blowing through straw Fill a cup with water and add a few drops of food coloring. Cut one of the straws in half and dip a short straw vertically in the colored water. Place the long straw at a right angle horizontally and touching the opening of vertical straw. Ask your partner to hold a white sheet of paper on the other side of the equipment set up. Blow through the horizontal straw until colored water is sprayed against the paper. What do you create by blowing the air with straw? What lifts the water in the vertical straw? Materials: Two drinking straws, a glass, food coloring, and a white sheet of paper 10. Leaping ping-pong ball Place two identical cups about 2-3cm apart on the table and secure them down with tape or just hold them. Put the pingpong ball in one of the cups. How can you move the ball from one cup into the other without touching the ball and leaving the cups as they are? Hint: blow a short and hard puff obliquely into the far side of the cup that holds the ball. (it may take a few practice blows to make the ball leap successfully). What makes the ball jump out of the first cup? How far away can you place the second cup in order for it to catch the leaping ball? Materials: Two identical cups with slanted sides, a ping-pong ball, and tape. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BULUNUZ, M. & OLGA S. JARRETT,O.S. 11. Cartesian diver Squeeze the bottle and watch what happens to the dropper. Can you explain why this happens? Squeeze the bottle and watch what happens to the dropper. Release your hand. What happens? Can you explain why this happens? Materials: A glass dropper, potholder or clamp, plastic soda bottle. 12. Tornado in bottle Turn the bottles over to get the water in the top bottle. Holding the bottom of the bottom bottle in one hand, rapidly rotate the top with the other hand. You should see a tornadolike vortex of air bubbles in the water. Tornado air moves in a clockwise direction. Be sure to spin your jar in that direction if you want to replicate “real” tornado. Materials: Two plastic soda bottle, connector, and water. 13. Fountain in a bottle Turn these bottles over and you will make a fountain in the top bottle. Examine the bottles carefully and see whether you can figure out how it works. Materials: Two plastic soda bottle, connector, and water. 14. The ping pong ball over hair dryer Using a hair dryer, blow air vertically upward. Then place a ping-pong ball over the mouth of hair dryer. Watch what happens. What will happen if you move or tilt hair dryer slowly? Try to explain your observations. Materials: Hair dryer, ping-pong ball or balloon. 15. Blowing over a strip of paper Make a fold at one end of the paper strip. Hold the strip near the chin and blow over it. What do you observe? What will happen if you blow against the underside of the paper? Materials: Strip of paper about 15x3cm. Demonstrations 16. The mysterios hot test tube Fill a jar with colored water. Put a little water in a test tube and boil it vigorously. Then invert this test tube immediately in the colored water. What happened? What is in the test tube Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 45 46 FUN EXPERIMENTS ABOUT PROPERTIES OF AIR IN A TEACHER … ÖĞRETMEN EĞİTİMİ PROGRAMINDA HAVANIN ÖZELLİKLERİYLE … besides the water before heating? What happens to water when it is boiled? Materials: A test tube and test tube holder, a jar, an alcohol burner or other source of heater, food coloring. 17. The balloon and the flask Put a little water in a flask and heat it to boil vigorously for a while. Take the flask off the fire and immediately place the balloon with the mouth over the flask’s mouth. Let it cool slowly at room temperature. Watch what happens to the balloon. What is in the flask besides the water? What is the steam doing to the air in the flask? Why did the balloon do what it did? Materials: A flask, a balloon with large mouth, hot plate or burner and stand. 18. Heated soda pop can Put a little water in an empty coke can and heat it to boil vigorously for two minutes. Take the can with boiling water off the heat and invert immediately in a cold-water container. Watch what happens. Try to explain the changes in the can. Materials: Soda pop can, hot plate or burner, stands, and pot holder or glove to protect hands. 19. A paper ball on the neck of a bottle Roll the piece of paper into a ball and wrap it in tape to hold its shape. Then, place the paper just inside the mouth of the bottle, which is held horizontally. Now, blow the piece of paper into the bottle. What happened? Explain what happens when you blow hard into the neck of bottle. Try to explain your observations. Materials: Soda bottle, one small piece of paper (5x5cm), and tape. 20. Water in a syringe Fill a syringe one-third full of colored warm water, then put the cap on it. Now, pull the piston. What happened? Try to explain your observation. Materials: A syringe, warm water, and food coloring NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BULUNUZ, M. & OLGA S. JARRETT,O.S. 21. A discrepant funnel “How can I pick up the ball with the funnel without sucking through it? I may not touch the ball” Pick up the funnel by the stem; place it over the ball and blow through the stem, lift the funnel while blowing. What happens when we stop blowing? Is it possible to blow the ball out of the funnel? Where is the air moving fastest when we blow the ball out of the funnel? What is the flowing air creating that stationary air doesn’t? Materials: One long stem funnel, one ping-pong ball. 22. Blowing under a paper bridge Place a sheet of paper between two books. What will happen if you blow hard under it? What is different about flowing air compared to stationary air have? Materials: A sheet ofpaper, and books or folders 23. Mystery bottles Insert the air pump tube into the balloons and try to blow them up one at a time. You will need to push the tube in fairly far and pinch your hand around it to prevent air from escaping. Do the two balloons react differently? Can you explain why? Can you figure out a way to keep the one balloon blown up when the air tube is removed? Materials: Air pump, balloons, two-soda bottle (one with a tiny, hidden pin hole). Illustrations by Christopher Jarrett and Karen Kimble. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 47 48 FUN EXPERIMENTS ABOUT PROPERTIES OF AIR IN A TEACHER … ÖĞRETMEN EĞİTİMİ PROGRAMINDA HAVANIN ÖZELLİKLERİYLE … Appendix B. Organized Questionnaire According to the Mean Ratings on “Fun” Activities How much fun? Would you like to do it in your own class? Mean (%) 4.75 If yes, How would you like to do it in your own class? 94.1 Hands-on % 18.2 Demonstration % 81.8 4.71 97.0 48.6 51.4 4.58 100 41.2 58.8 4.50 96.8 62.5 37.5 4.47 93.9 40.6 59.4 4.42 100 82.9 17.1 Leaping Ping-pong ball Fountain in the bottle 4.33 94.4 91.2 8.8 4.28 91.7 90.9 9.1 4.25 88.6 37.5 62.5 4 The balloon and the flask Test-tube in test tube 4.17 94.1 78.8 21.2 2 Air bubbles in syringe 4.09 91.4 84.4 15.6 11 Cartesian diver 4.06 96.8 62.2 37.8 7 The cups and the balloon Water in a syringe 3.94 81.8 75.0 25 3.94 93.3 60.0 40 A discrepant funnel The empty box candle snuffer A paper ball on the neck of a bottle Blowing over a strip of paper Blowing under a paper bridge Two soda pop cans on straws Linked syringes 3.94 3.90 84.4 91.2 53.3 25.0 46.7 75 3.86 97.2 85.7 14.3 3.81 96.7 78.1 21.9 3.67 96.6 74.2 25.8 3.59 71.9 79.2 20.8 3.54 94.1 97.0 3 Blowing through straw The air catcher 3.54 71.9 66.7 33.3 3.50 88.2 86.7 13.3 18 Heated soda can 14 The ping pong-ball over the hair dryer Mystery bottles 23 3 16 12 10 13 17 20 21 6 19 15 22 8 1 9 5 The inverted glass of water Mysterious hot test tube Tornado in bottle NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi (EFMED) Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012, sayfa 49-76. Necatibey Faculty of Education Electronic Journal of Science and Mathematics Education Vol. 6, Issue 2, December 2012, pp. 49-76. Preservice Science Teachers’ Self-Efficacy Beliefs About Teaching GM Foods: The Potential Effects Of Some Psychometric Factors Arzu Sönmez & Ahmet Kılınç,* Ahi Evran University, Kırşehir, TURKEY Received : 13.02.2012 Accepted : 03.07.2012 Abstract – Socioscientific issues gradually gain importance in daily life and people are expected to make informed decisions regarding these issues. Preservice science teachers’ knowledge, risk perception and attitudes about genetically manifactured (GM) foods and their teaching efficacy beliefs about such a controversial issue were investigated in the present study. Totally 161 preservice science teachers at Ahi Evran University, Turkey, constituted the sample. As data collecting materials, a questionnaire including sub-questionnaires such as ‘Personel Knowledge’, ‘Knowledge about GM Foods’, ‘Risk Perceptions about GM Foods’, ‘Attitudes towards GM Foods’, and ‘Self-effiacy Beliefs about Teaching GM Foods’ were used. Both descriptive (percentages, means and standard deviations) and inferential (Multiple Regression) statistics were made use of. The results showed that the participants were well-informed about GM Foods. They found these foods risky and possessed negative attitudes. In addition, they had moderate level of self-efficacy beliefs about teaching GM Foods. Key words: pre-service early childhood teachers, science methods course, science education, teacher education, early childhood education. Summary Introduction Socioscientific Issues (SSI) gradually gain importance in daily life and people are expected to make informed decisions regarding these issues. These issues have a controversial nature and include disagreements among scientists. In addition, there is a growing literature regarding teaching SSI. The studies frequently reveal that school students gain content knowledge and * Corresponding author: Ahmet KILINÇ, Asist. Prof. Dr. in Science Education, Education Faculty, Ahi Evran University, Kırşehir, TURKEY. Email: [email protected] Note: This study is prepared by using Arzu SÖNMEZ’s master dissertation . SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. 50 enhance their higher order thinking skills such as critical thinking, decision making and argumentation in the learning environments where SSI are used. Despite this positive picture, the research about teachers’ perspectives regarding teaching SSI shows that teachers face many challenges. Most of the teachers believe that SSI are hard-to-teach issues and that they do not have enough content knowledge and pedagogical skills to teach them. Even though many countries have started to incorporate SSI education into their science curricula and science education standards, understanding teachers’ perspectives about these issues should also be a part of these reform efforts. On the other hand, teaching efficacy beliefs are crucial for teachers’ reactions to reform efforts. There are many studies showing that the teachers with high self-effiacy beliefs effectively deal with their students, develop alternative strategies when they notice learning problems and persist in teaching for a long time. At this stage, we believe that teaching SSI would need a high teaching efficacy profile since recent studies show that current teachers possess some practical problems that potentially dissasuade them to teach these issues. Therefore, it is crucial to understand self-effiacy beliefs of teachers and preservice teachers about teaching SSI in order to suggest better teacher training policies. In the present study, it has been sought to determine preservice science teachers’, knowledge, risk perceptions and attitudes about GM foods, which is a socioscientific issue, as well as their teaching efficacy beliefs about such issue. The rationale underlying this enquiry is our assumption about preservice teachers’ beliefs. We have considered that these people would have both personal and professional beliefs about GM Foods. Their personal beliefs would affect their teaching practices. Methodology In order to test the assumption above, we administered questionnaires to totally 161 preservice science teachers at Ahi Evran University, Turkey. Convenience sampling procedures have been used. As data collecting materials, it has been made use of small questionnaires such as ‘personal information’, ‘Knowledge about GM foods’, ‘Attitudes towards GM foods’, ‘Risk perceptions about GM foods’, and ‘Self-efficacy beliefs about teaching GM foods’. In data analysis, percentages and Stepwise regression have been used. Results and Conclusions The results have displayed that participants are well-informed about GM foods. They possess high risk perceptions and negative attitudes towards this issue. In addition, they have Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 51 FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GDO’LU BESİNLER … PRESERVICE SCIENCE TEACHERS’ SELF-EFFICACY BELIEFS… moderate level of teaching efficacy beliefs regarding GM foods. Looking at the predictors of self-efficacy beliefs, knowledge and participation of science camps are strong and significant ones. We believe that SSI and teaching SSI should be incorporated into the education of preservice teachers. The development in academic knowledge, risk perceptions and attitudes should be taken into account during this education. In order that preservice teachers can improve strong self-efficacy beliefs regarding teaching SSI, the environments where the academic knowledge can be enhanced should be created and the importance should be given to the out-of-school activities such as science camps. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 52 SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. Fen ve Teknoloji Öğretmen Adaylarının GDO’lu Besinler Konusunun Öğretimine Yönelik Öz Yeterlilikleri: Bazı Psikometrik Faktörlerin Muhtemel Etkileri Arzu Sönmez & Ahmet Kılınç,† Ahi Evran Üniversitesi, Kırşehir, TÜRKİYE Makale Gönderme Tarihi: 13.02.2012 Makale Kabul Tarihi: 03.07.2012 Özet – Sosyo-bilimsel konular her geçen gün günlük yaşamda bir yer teşkil etmekte ve bu tip konularda insanlardan karar vermeleri beklenmektedir. Bu çalışmada GDO’ lu besinlerle ilgili olarak geleceğin vatandaşlarını yetiştirecek olan Fen ve Teknoloji öğretmen adaylarının bilgileri, risk algıları, tutumları ve bu konunun öğretimine yönelik öz yeterlilikleri belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmada Ahi Evran Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’nda okuyan 3. ve 4. Sınıf toplam 161 öğretmen adayı örneklem olarak seçilmiştir. Çalışma betimsel ve nicel bir özelliktedir. Veri toplama araçları olarak ‘Kişisel Bilgi Ölçeği’, ‘GDO’lu Besinler Bilgi Testi’, ‘GDO’lu Besinlere Yönelik Tutum Ölçeği’, ‘GDO’lu Besinlerle İlgili Risk Algıları Ölçeği’, ‘GDO’lu Besinlerin Öğretimine Yönelik Öz Yeterlilik Ölçeği’ kullanılmıştır. Verilerin analizinde yüzde değerleri gibi betimsel istatistiklerle Stepwise Regresyon gibi açıklayıcı istatistikler kullanılmıştır. Örneklemdeki katılımcılar GDO’lu besinler hakkında genel olarak bilgili, risk algıları yüksek ve olumsuz tutumlara sahiptirler. Ayrıca GDO’lu besinler konusunun öğretimine yönelik olarak öz yeterlilikleri genel olarak orta düzeydedir. Anahtar kelimeler: Sosyobilimsel konular, GDO’lu besinler, risk algıları, bilgi, tutum, öz yeterlilik inançları Giriş İnsanlar yaşadıkları çağın gereksinimleri doğrultusunda bir çok riskle karşılaşmakta, hatta bu risklerin bir çoğunun farkına varmamaktadırlar. Nükleer santraller, domuz gribi, kuş gribi, trafik kazaları, ameliyatlar, sigara, alkol, silah taşıma, röntgen ışınları, renkli gıdalar ve benzer birçok konu bu tip risk gruplarını oluşturmaktadır. Biyoteknoloji de bu risklerden biridir ve biyoteknoloji insanlar tarafından çoğunlukla sağlık ve çevre gibi alanlarda riskli olarak algılanmaktadır (Darçın ve Türkmen, 2006; İletişim: Ahmet Kılınç, Yrd. Doç. Dr., İlköğretim Bölümü, Fen Bilgisi Öğretmenliği Anabilim Dalı, Eğitim Fakültesi, Ahi Evran Üniversitesi, Kırşehir, TÜRKİYE. Email: [email protected] † Not: Bu çalışma birinci yazarın Yüksek Lisans Tezi kullanılarak hazırlanmıştır. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GDO’LU BESİNLER … PRESERVICE SCIENCE TEACHERS’ SELF-EFFICACY BELIEFS… 53 Kahveci ve Özçelik, 2008; Shaow, 2002). Öte yandan, genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) biyoteknolojinin en çok tartışılan alanlarından birisidir. GDO’ lu ürünler çoğunlukla sağlık açısından tartışma yaratsa da, bu tartışmanın göz ardı edilemeyecek politik, ekonomik ve çevresel boyutları da bulunmaktadır. Eğitim-öğretim açısından bakıldığında fen okur-yazarı bireylerin günlük hayatta karşılaştıkları sosyobilimsel konularda karar vermeleri gerekmektedir. Bir markette GDO’ lu besinleri alıp almama, GDO’ lu besinlerin üretimi ve kullanımını sağlayan bir yasayı veya politikayı destekleyip desteklememe bu tip kararlardandır. Ancak GDO’ lu besinler gibi sosyobilimsel konularda bilgiler genel olarak gazete ve TV gibi çok iyi organize olmamış ve konuyu kendi perspektiflerinden ele alma ihtimali olan informal kaynaklardan gelmektedir. Öte yandan sosyobilimsel konular bilim insanlarının da kendi aralarında ortak bir yargıya varamadıkları, genel olarak ahlaki ve etik bir muhakeme gerektiren konulardır. Ayrıca bireylerin risk algıları da bu süreçte devreye girmektedir. GDO’ lu besinler gibi güncel kompleks bir sosyobilimsel konunun öğretiminde öğretmenlerin eğitimi önem kazanmaktadır. Bu çalışmada GDO’ lu besinler gibi tartışmalı bir konuda öğretmen adaylarının risk algıları, tutumları ve bilgileri anlaşılmaya çalışılmış ve bu konunun öğretiminde öğretmen adaylarının gösterdiği öz yeterlilik inançları tespit edilmiştir. Biyoteknoloji ve GDO’lu Besinler Biyoteknoloji son on yılda, tüketici gruplarının, politikacıların, çevre örgütlerinin, medyanın ve bazı ülkelerde de dini kuruluşların oldukça dikkatini çekmekte ve Avrupa’da büyük tartışmalara neden olmaktadır (Pardo, Midden & Miller, 2002). Yapılan çalışmalara göre birçok biyoteknoloji uygulaması olmasına rağmen tıbbi ve tarımsal uygulamalar daha çok dikkat çekmektedir. Medyanın tarımsal uygulamalara karşı kararsız olduğunu ve tıbbi uygulamalara karşı daha olumlu olduğunu gösteren kanıtlar bulunmaktadır (Bauer, 2002). Halkın tutumuna bakıldığında ise tıpkı medyadaki gibi tarımsal uygulamalara karşı şüpheli oldukları gözlenmektedir (Bauer, 2002). Halk tarafından yeteri kadar anlaşılamayan önemli biyoteknolojik uygulamalardan birisi genetiği değiştirilmiş organizmalardır (GDO) (Sjöberg, 2008). Genetiği değiştirilmiş ürünler tarımsal gelişmeler arasında yayılışı en hızlı olan ve insanlık tarihini geliştirme potansiyeline sahip önemli olaylardan biri olarak görülmektedir. Mısır, soya, pamuk, tütün, patates, şeker pancarı ve kanola gibi ürünlerin de içinde bulunduğu, çeşitli gıdalara gen eklenmesi ile oluşturulmuş tarımsal ürünler birçok ülke tarafından tüketilmektedir. Bu ürünlerin oluşturulmasında genetiği değiştirilmiş herbisit tolere ediciler, Bt-koruyucular ya da NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 54 SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. stoklayıcılar büyük öneme sahiptir. Herbisitler tüm bitkileri öldürme potansiyeline sahiptir ancak herbisit tolere edici gen tarafından korunan ürünü öldürememektedir. Bt-koruyucu ürünler Bacillius thuringiensis adlı bakteriden bir gen içermekte ve bu gen de tüm pestisitlere ve bazı böceklere karşı toksik bir protein oluşturmaktadır. Altın pirinç ve hardal gibi daha az gelişmiş genetiği değiştirilmiş ürünler ise potansiyel olarak daha sağlıklı olma özelliği taşımaktadır. Ayrıca herhangi bir ticari alanda kullanılmamasına rağmen transgenik balıklar, böcekler ve memeliler de bulunmaktadır. (Löfstedt, Fischhoff & Fischhoff, 2002). GDO ve Psikometrik Özellikler GDO’ lu besinler hakkında birçok psikometrik özellik çalışılmıştır. Bunlardan sıklıkla çalışılanları bilgi, risk algıları ve tutumdur. Bilgi ve GDO’lu Besinler GDO konusunun algılanması belirli oranda biyoloji alan bilgisine, özelde ise bazı genetik kavramlarına hakim olmayı gerektirmektedir. Öte yandan bu tip uygulamaların son 20 yıl içinde kullanılmaya başlamasından dolayı formal okul ortamlarından daha çok TV, gazete ve sosyal medya gibi informal kaynaklar yoluyla öğrenildiği gözlenmektedir. Genelde insanların GDO teknolojisi ve uygulamaları hakkında düşük düzeyde ve basit bilgilere sahip oldukları gözlenmektedir (Eurobarometer, 1996, 1999, 2002, 2005; Sjöberg, 1995, Sparks & Shepherd, 1994). Risk Algıları ve GDO’lu Besinler Risk kelime anlamı olarak Türk Dil Kurumu Sözlüğü (2011)’ nde “zarara uğrama tehlikesi”, Cambridge İngilizce Sözlük (2011)’ te ise “bir şeylerin kötü sonuçlanma olasılığı veya önemli bir şeyi tehlikeli bir durumda kaybetme olasılığı” olarak ifade edilmiştir. Riskler insan için yaşanmamış olan gerçeklik ve bir tür belirsizlik taşımaktadır. Bu belirsizlik ise kişide bir takım olumsuz duyguların açığa çıkmasına neden olur, diğer bir deyişle risk algısını doğurur. Risk algısı, belirli bir olayın (genelde kaza gibi negatif olaylar) olma ihtimalinin öznel değerlendirilmesi ve insanların bu olayın sonuçlarıyla nasıl ilgilendikleri ile ilgili bir kavramdır. Riski algılamak ihtimal değerlendirmeleri ve negatif olayın muhtemel sonuçları ile ilgilidir. Öte yandan risk algısı duyusal ve bilişsel anlamdaki algıdan farklı olup hem bilişsel hem de duygusal doneler barındırmaktadır (Slovic, 1996). Risk algıları ekonomi, sağlık, siyaset ve çevre gibi birçok alanda çalışılmaktadır. Eğitim alanında ise öğrencilerde çevresel risk algıları ve bu algılara yönelik risk eğitimi (Zint, 2002) ve riskli durumlarda karar verme (Kolsto, 2006) gibi alanların dışında pek ilgi çekmemiştir. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GDO’LU BESİNLER … PRESERVICE SCIENCE TEACHERS’ SELF-EFFICACY BELIEFS… 55 GDO’ lu ürünlerin insan sağlığı açısından iki alanda riskli olduğu düşünülmektedir. Bunlardan biri antibiyotiğe karşı direnç eğilimi, diğeri ise alerjik reaksiyonlardır (Löfstedt et al., 2002). Gen değişikliğinde amaç istenilen ürüne antibiyotik direnci kazandırmak için o ürüne gen ilave ederek ürünün dayanıklılığını artırmaktır. Çünkü antibiyotik direnç geni eksik olan tüm hücreleri yok etmeye çalışmaktadır. Bu yöntemle diğer bir olası risk de zararlı bakterilerin yayılma olasılığıdır. Öte yandan genetiği değiştirilecek ürünlere alerjenik olduğu bilinen organizmalardan transfer edilen genler alerjik duyarlılığı olan bireyler için risk oluşturmaktadır (Löfstedt et al., 2002). GDO' lu ürünlerin çevre için de riskler taşıdığı düşünülmektedir. Hibritleşme, ekosistemde bozulma ve hedef olmayan türler için zarar teşkil etmesi bu risklere örnek olarak verilebilir. Örneğin hibritleşme genetiği değiştirilmiş bitkiler ile yabani ya da diğer bitkiler arasında oluşabilmektedir. Bu da oluşacak yeni ürünler için risk teşkil etmektedir (Löfstedt et al., 2002). GDO’ lu ürünler konusundaki risk algıları ile ilgili olarak halkla (Başaran, Kılıç, Soyyiğit ve Şengün, 2004; Drottz-Sjöberg, 1991; Kahveci ve Çelik, 2008; Shaow, 2002), uzmanlarla (Erbaş, 2009; Sjöberg, 2008), öğretmenlerle (Darçın ve Türkmen, 2006; Demirci, 2008), öğretmen adaylarıyla (Özden, Uşak, Prokop, Türkoğlu ve Bahar, 2008), ilköğretim ikinci kademe öğrencileriyle (Crne-Hladnik, Peklaj, Košmelj, Hladnik & Javornik, 2009), lise öğrencileriyle (Dawson, 2007; Dawson & Schibeci, 2003; Hill, Stanisstreet, Boyes, & O’Sullivan, 1999; Massarani & Moreira, 2005) ve üniversite öğrencileriyle (Bal, KeskinSamancı, ve Bozkurt, 2007; Erdoğan, Özel, Uşak ve Prokop, 2009; Prokop, Lešková, Kubiatko, & Diran, 2007) yapılmış çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalarda birbirinden bağımsız olarak bilginin, ahlaki değerlerin, uzmanlara olan güvenin ve medya gibi bir çok etkenin GDO’ lu ürünler konusunda halkın risk algılarını etkilediği gösterilmiştir. Tutum ve GDO’lu Besinler Genel olarak bakıldığında farklı ülkelerde halkın farklı kesimlerinin GDO’ lu besinlere karşı negatif tutumlarının olduğu söylenebilir (Demirci, 2008; Erdoğan ve diğerleri., 2009; Hill et al., 1999; Kahveci ve Özçelik, 2008; Klop & Severiens, 2007; Klop & Severiens, 2008; Prokop et al., 2007; Shaow, 2002; Özel, Erdoğan, Uşak, & Prokop, 2009). Bitki ve hayvanların genetik yapılarının besin üretme amacıyla değiştirilmesinin ahlaken kabul edilemez olduğu (Crne-Hladnik et al., 2009; Erdoğan et al., 2009; Klop, 2008; Klop & Severiens, 2008), GDO’ lu besinlerin insan sağlığına zararlı olduğu (Kahveci ve Özçelik, 2008), genetiği değiştirilen canlıların çevre ve biyoçeşitlilik için tehlikeli olduğu (Darçın ve Türkmen; 2006; Hill et al., 1999), GDO’ lu besin üretmenin doğaya müdahale etmek olduğu NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. 56 (Sjöberg, 2005) ifade edilmiştir. Ayrıca bu duygusal reaksiyonlardan dolayı bireylerin çoğunun GDO’ lu besinleri yemek istemedikleri (Massarani & Moreira, 2005) ve satın almaya yanaşmadıkları (Başaran vd., 2004; Demirci, 2008; Kahveci ve Özçelik, 2008; Klop & Severiens, 2007; Özel ve diğerleri, 2009) gözlenmiştir. Sosyobilimsel Konular ve Bu Konuların Öğretimi Sosyobilimsel Konular Günümüzde bireyler birçok sosyobilimsel konu ile karşı karşıya gelmektedir. Bu konuların bilimsel bir tarafı olmasına rağmen genel olarak bilimsel bilginin sınırlarında oldukları ve kişisel veya sosyal anlamda karar vermeyi gerektirdiği gözlenmektedir. Bu kararlar değerleri, ahlaki ve etik unsurları barındırdığı gibi belirli bir fayda-zarar hesabı da gerektirmektedir. Ayrıca bu konuların anlaşılması risk ve ihtimallerin algılanmasını da beraberinde getirmektedir. Öte yandan bu tip konular halkta bireylerin kendi aralarında, bilim camiasında ise bilim adamları arasında bir anlaşmazlığın olduğu konulardır. Ayrıca tartışmalı olan doğasından dolayı bu tip konuların işlendiği ana kaynak medyadır. Bu tip konulara örnek olarak küresel ısınma, gen terapisi, nükleer santrallerin kurulması, klonlama ve GDO’ lu besinler verilebilir (Kolsto, 2006; Ratcliffe & Grace, 2003; Sadler, 2004; Solomon, 1989; Zeidler, 2003). Sosyobilimsel Konuların Öğretimi Bir çok ülkenin müfredatı tartışmalı sosyobilimsel konuları içermektedir (Dawson, 2001). Fen öğretmenleri böyle konuların müfredata dahil edilmesinin gerekli olduğunu ve öğrencilerin bu konularla ileride karşılaşacakları için okul ortamlarında ilgilenmelerinin önemli olduğunu belirtmektedirler. Öte yandan öğretmenler öğrencilerin günlük ve sosyal problemlerle bilimin ilişkilerini anlamaları, onların karar verme becerilerinin geliştirilmesi ve feni daha iyi anlamalarını sağlamada bu konuların etkili olacağını düşünmektedirler (Lumpe, Haney & Czerniak, 1998; Lee, Abd-EI-Khalick & Choi, 2006). Ancak Fen öğretmenleri bazı engellerden dolayı sosyobilimsel konulardan ya çok az bahsetmekte ya da bu konuları es geçmektedirler (Lee et al., 2006). Örneğin öğretmenler okulun bulunduğu bölgedeki insanların kültürel yapıları ve dini inanışları ile bu konuların örtüşmediği noktalar olabileceğini ve bu durumun kendi işlerinin devamlılığı açısından bir tehdit oluşturabileceğini, ayrıca aileler ile karşı karşıya gelmek istemediklerini belirtmişlerdir (McGinnis & Simmons, 1999). Aynı zamanda bazı öğretmenler bu tür sosyal, politik ve ekonomik problemleri içeren konuların çözümünün eğitimcilerin işi olmadığını ifade etmiştir Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GDO’LU BESİNLER … PRESERVICE SCIENCE TEACHERS’ SELF-EFFICACY BELIEFS… 57 (Gayford, 2002). Bazı öğretmenler ise böyle konuları tartışırken kendilerini rahat hissetmediklerini belirtmişlerdir. Ayrıca bu konuların tartışılması için geniş bir bilgi birikimine sahip olmanın gerekliliği düşünülmüş, eğer bu durum söz konusu değilse sınıf içi hakimiyetin kaybolabileceği, dolayısıyla bu tartışmaları sınıfa taşımaktan öğretmenlerin kaçınabileceği ifade edilmiştir (Day & Bryce, 2011; Lee et al., 2006). Öte yandan müfredat konularının yetiştirilmeye çalışılması ve ilgili ders materyallerinin olmaması da bir engel olarak belirtilmiştir (Cross & Price, 1996; Gayford, 2002; Lee et al., 2006). Ayrıca etik ve ahlaki konularda öğrencilerin performanslarını değerlendirmenin zor olacağı da ifade edilmiştir (Lee et al., 2006). Son olarak öğretmenler öğrencilerin seviyelerinin uygun olmaması ve bu konulardaki muhtemel ilgisizliklerini de birer engel olarak göstermişlerdir (Lee et al., 2006). Öz Yeterlilik ve Sosyobilimsel Konuların Öğretimi Bandura (1997, aktaran Cantrell, Young & Moore, 2003) öz yeterliliği “kişisel öz yeterlilik” ve “ürün beklentisi” olarak iki grupta incelemektedir. Kişisel öz yeterlilik belirli ürünleri olacak bir davranışın gerçekleştirilmesi ile ilgili olarak kişinin kendi yeterlilikleri ve becerileri ile ilgili algısıdır. Ürün beklentisi gerçekleştirilecek davranışların olası sonuçları hakkındaki kişinin yargısıdır. Kişisel öz yeterliliği yüksek olan öğretmenler öğrenciye bilgi aktarırken karşılarına çıkabilecek zorlukların üstesinden gelebilmek için çeşitli stratejiler geliştirebilmekte ve amaçlarına ulaşmak için yüksek oranda performans göstermektedirler. Ayrıca bu öğretmenler başarıya ulaşmak için çok fazla çaba sarfetmektedir. Ürün beklentisi yüksek olan öğretmenler ise öğrencilerin okul dışı ortamlardan daha fazla etkilendikleri gibi mazeretler sunmaktansa, öğrenci öğrenmesinde öğretmenin oldukça önemli olduğunu ifade etmektedirler. Öte yandan Bandura (1982) yaptığı çalışmalarda öz yeterliliğin dört ana kaynağı olduğunu belirlemiştir. Bunlar “uzmanlık deneyimi”, “hayali olarak yapılan deneyim”, “sözel ikna edicilik” ve “fizyolojik durumlar” dır. Uzmanlık deneyimi belirli bir durumla ilgili gerçek başarıdır. Bandura (1982) bu faktörün bireysel görevde başarılı olabilmenin tek kanıtı olduğu için öz yeterliliği en çok etkileyen faktör olduğunu belirtmektedir. Hayali olarak yapılan deneyim istenilen davranışı gösteren kişiyi model alarak, kendi yeteneklerini kıyaslamaktır. Model almayı etkileyen bazı durumlar vardır, bunlar (1) etkili gerçek model, (2) sembolik model, (3) kendi kendini model alma ve (4) kavramsal olarak modellemedir. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. 58 Sözel ikna edicilik ise kişilere diğerleri tarafından olumlu dönütler verilmesidir. Örneğin bir kişi diğerine görevinde başarılı olduğunu söyleyerek o kişiye olumlu bir dönüt vermiş olup diğerinin daha çok cesaretlenmesini sağlayabilmektedir. Fizyolojik durum ise stres, endişe ve korku gibi duygusal faktörleri içermektedir. Örneğin yüksek başarı gösterebilecek bir durumun bu duygusal faktörlerden dolayı daha düşük başarıyla yapılması söz konusu olabilir. Normalde Fen öğretimi öz yeterliliğine yönelik birçok çalışma (Bleicher & Lindgren, 2005; Cantrell et al., 2003; Lumpe et al., 2000; Palmer, 2006) yapılmıştır. Bu çalışmalarda öğretmenlik deneyimleri, alan bilgisine hakim olmak ve fen konularını anlamak (Bryce, 2004; Cantrell et al., 2003), lise yıllarında bilim olimpiyatları, bilim kampları gibi okul dışı fen etkinliklerine katılmış olmak (Cantrell et al., 2003; Kennelly, Taylor & Serow, 2008), okul yıllarında daha fazla fen dersi almış olmak (Cantrell et al., 2003), fen konularına olan ilgi ve fene karşı tutum (Ramey-Gassert, Shroyer & Staver, 1996), okul yıllarındaki fen başarısı (Ramey-Gassert et al., 1996), Fen öğretimini seçme (Ramey-Gassert et al., 1996), diğer bireylerin kişinin fen deneyimleri ve fen öğretimindeki başarısı ile ilgili yorumları (RameyGassert et al., 1996) gibi faktörler Fen öğretimi öz yeterliliğini olumlu yönde etkilemektedir. Literatürde sosyobilimsel konuların öğretiminde öğretmenlerin öz yeterliliği ile ilgili olarak sınırlı sayıda çalışmaya rastlanmıştır. Bu çalışmalardan Lee ve arkadaşları (2006) Koreli Fen öğretmenlerinin sosyobilimsel konuların öğretimi ile ilgili olarak düşük bir kişisel öz yeterlilik algısına sahip olduklarını belirtmişlerdir. Öğretmenler böyle konuların öğretimi ile ilgili gerekli pedagojik ve alan bilgisi yeterliliklerine sahip olmadıklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca böyle konular için öğretim materyalleri hazırlamada kendilerine güvenmediklerini belirtmişlerdir. Düşük öz yeterlilikte bu tip konuların açık cevaplarının olmaması ve diğer fen konularından bu yönüyle ayrılmaları da ifade edilmiştir. Ayrıca öğretmenler geleneksel öğretim metotlarının bu tip konuların öğretimine uygun olmadığını da belirtmişlerdir. Öte yandan Reiss’in (1999) çalışmasında öğretmenler fen konularında yer alan etik ve ahlaki yönleri öğretmede donanımlı olmadıklarını ifade etmiştir. Yine bazı öğretmenler böyle konuların tartışılmasına yönelik öz güvenlerinin düşük olduğunu, uzmanlıklarının yetersiz olduğunu ve müfredat konularını yetiştirmenin bir problem teşkil ettiğini belirtmişlerdir (Bryce, 2004). Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GDO’LU BESİNLER … PRESERVICE SCIENCE TEACHERS’ SELF-EFFICACY BELIEFS… 59 Çalışmanın Amaçları Bu araştırmanın amacı Fen ve Teknoloji öğretmen adaylarının GDO’lu besinler gibi sosyobilimsel bir konu ile ilgili bilgileri, risk algıları ve tutumlarını belirlemek ve ayrıca böyle bir konunun öğretimi hakkındaki öz yeterliliklerini incelemektir. Bu ana amaç etrafında aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır: 1. Fen ve Teknoloji öğretmen adayları GDO’lu besinlerle ilgili neler bilmektedir? 2.Fen ve Teknoloji öğretmen adaylarının GDO’lu besinlerle ilgili risk algıları nasıldır? 3. Fen ve Teknoloji öğretmen adaylarının GDO’lu besinlerle ilgili tutumları nasıldır? 4. Fen ve Teknoloji öğretmen adaylarının GDO’lu besinler konusunun öğretimine yönelik öz yeterlikleri nasıldır? Yöntem Araştırmanın Modeli Araştırmada nicel betimsel bir model kullanılmıştır. Bu model değişkenlerin belirli nicel değerler veren ölçme araçları ile sınanması prensibine dayanmakta olup, büyük örneklemlerin bazı fenomenler hakkındaki duygu ve düşüncelerinin öğrenilmesinde kolaylık sağlamaktadır (Creswell, 2008). Örneklem Çalışmada uygunluk örneklemesi kullanılmıştır (Creswell, 2008). Ahi Evran Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliği Ana Bilim Dalı 3. ve 4. sınıf toplam 161 öğretmen adayı çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır. Bu örneklemin seçilmesinde 3. ve 4. sınıf öğretmen adaylarının kısa süre içinde göreve başlama ihtimallerinin olması ve diğer sınıflara nazaran daha fazla alan bilgisi ve pedagoji dersleri almaları etkili olmuştur. Veri Toplama Araçları Çalışmada Kişisel Bilgi Ölçeği, GDO’ lu Besinler Bilgi Testi, GDO’ lu Besinlere Yönelik Tutum Ölçeği, GDO’ lu Besinlerle İlgili Risk Algıları Ölçeği ve GDO’ lu Besinlerin Öğretimine Yönelik Öz Yeterlilik Ölçeği veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Kişisel Bilgi Ölçeği (KBÖ) Cinsiyet, yaş, sınıf, baba ve anne mesleği, yaşanılan şehir, yaşanılan yerleşim biriminin büyüklüğü, ailenin toplam aylık geliri gibi bazı genel demografik bilgiler bu bölümde NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 60 SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. toplanmaya çalışılmıştır. Ayrıca öz yeterlilik üzerinde muhtemel etkisi düşünülerek katılımcıların bilim/doğa kamplarına ve bilim olimpiyatlarına katılıp katılmadıkları, bilimsel bir proje hazırlayıp hazırlamadıkları Evet-Hayır cevap seçenekleri olan sorularla yordanmıştır. Buna ilaveten öğrencilerin anketin uygulandığı döneme kadar olan not ortalamalarını yazmaları istenmiş, üniversitede almış oldukları seçmeli dersleri belirtmeleri talep edilmiştir. GDO’ lu Besinler Bilgi Testi (GBBT) GDO’ lu besinlere yönelik kullanılan bilgi testlerinden (Eurobarometer, 2005; Sjöberg, 2005) yararlanılarak oluşturulan 30 adet sorudan oluşan taslak ölçek Ahi Evran Üniversitesi Biyoloji (25 kişi), Edebiyat (33 kişi), İnşaat (40 kişi), Kamu Yönetimi (57 kişi) ve Sınıf Öğretmenliği (31 kişi) Bölümü öğrencilerinden toplam 185 kişi üzerinde uygulanmıştır. Her bir soruda ‘bilmiyorum’, ‘doğru’ ve ‘yanlış’ seçenekleri yer almaktadır. Verilerin kodlanmasında sorunun “yanlış” cevabı ile ‘bilmiyorum’ cevabı aynı rakam kullanılarak kodlanmıştır. Bu taslak ölçeğin KR-20 güvenilirlik katsayısı 0.72 olarak bulunmuştur. Bu araştırmada ise taslak ölçekte yer alan toplam 8 soru kullanılmıştır. Bu sorular taslak ölçekte madde toplam test korelasyonu 0.30’dan daha yüksek olan sorulardır. Bu araştırmadaki uygulama sonucunda KR-20 değerini düşürdükleri gerekçesiyle 3. ve 4. sorular çıkarılmış ve kalan altı sorunun KR-20 değeri 0.50 olarak hesaplanmıştır. Bu değerin biraz düşük olması ileride yapılacak yorumlarda dikkate alınması gereken bir husustur. GDO’ lu Besinlere Yönelik Tutum Ölçeği (GBTÖ) GDO’ lu besinlere yönelik daha önceki çalışmalarda kullanılan tutum ölçekleri (Demirci, 2008; Erdoğan ve diğerleri, 2009; Hill et al., 1999; Kahveci ve Özçelik, 2008; Klop & Severiens, 2007; Klop, 2008; Klop & Severiens, 2008; Prokop et al., 2007; Shaow, 2002; Özel ve diğerleri, 2009) incelenerek oluşturulan toplam 105 madde içeren beş dereceli Likert tipi taslak ölçek Ahi Evran Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği (42 kişi), BÖTE (33 kişi), Edebiyat (33 kişi), Hemşirelik (28 kişi), İktisat (60 kişi), Muhasabe (38 kişi), Tarih (46 kişi), Tarımsal Biyoteknoloji (37 kişi), Sınıf Öğretmenliği (29 kişi) ve Biyoloji (14 kişi) olmak üzere toplam 360 kişi üzerinde uygulanmıştır. Ölçekte her bir maddeye karşılık ‘kesinlikle katılmıyorum’, ‘katılmıyorum’, ‘ne katılıyorum ne de katılmıyorum’, ‘katılıyorum’ ve ‘kesinlikle katılıyorum’ cevap seçenekleri yer almaktadır. Veri yetersizliği nedeniyle 6 anket çalışmadan çıkarılmış ve toplam 354 anket üzerinde pilot analizler yapılmıştır. Buna göre taslak ölçeğin alpha güvenilirlik katsayısı 0.95 olarak bulunmuştur. Bu Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GDO’LU BESİNLER … PRESERVICE SCIENCE TEACHERS’ SELF-EFFICACY BELIEFS… 61 çalışmada ise taslak ölçekte madde toplam test korelasyonları 0.60’dan daha yüksek olan 12 maddelik bir ölçek kullanılmıştır. Bu ölçeğin alpha güvenilirlik katsayısı 0.87’dir. GDO’ lu Besinlerle İlgili Risk Algıları Ölçeği (GBRAÖ) Risk algıları ile ilgili olarak geliştirilmiş olan ölçeklerden (Fischhoff, Slovic, Lichtenstein, Read, & Combs, 1978; Sjöberg, 2005) yararlanılarak toplam 34 maddeden oluşan taslak risk algıları ölçeği Ahi Evran Üniversitesi Biyoloji (48 kişi), Kimya (43 kişi), Matematik (25 kişi), Muhasebe (39 kişi), Bilgisayar (24 kişi), Sınıf Öğretmenliği (34 kişi) ve Uluslararası İlişkiler (43 kişi) bölümlerinde toplam 256 kişi üzerinde uygulanmıştır. Bu ölçekte risk algısı maddelerine karşılık ilgili riskin hangi oranda olduğunu gösteren ‘Hiç’, ‘Çok az oranda’, ‘Az oranda’, ‘Orta derecede’, ‘Yüksek oranda’, ve ‘Aşırı yüksek oranda’ olmak üzere toplam altı cevap seçeneği yer almaktadır. Bu taslak ölçeğin alpha güvenilirlik katsayısı 0.88 olarak bulunmuştur. Bu taslak ölçekte yer alan ve madde toplam test korelasyonları 0.30’dan yüksek olan toplam 26 maddeden oluşan GBRAÖ bu çalışmada kullanılmıştır. Bu ölçeğin alpha güvenilirlik katsayısı ise 0.94’dür. GDO’ lu Besinlerin Öğretimine Yönelik Öz Yeterlilik Ölçeği (GBÖÖÖ) Öğretmen öz yeterliliği ile ilgili anketler (Bandura, 2006; Riggs & Enochs, 1990) incelenerek geliştirilmiş olan toplam 42 maddelik taslak ölçek Erciyes Üniversitesi (48 kişi), KATÜ (58 kişi), Ahi Evran Üniversitesi (58 kişi) ve Gazi Üniversitesi (36 kişi) toplam 200 3. ve 4. sınıf Fen ve Teknoloji öğretmen adayı üzerinde uygulanmıştır. Bu ölçekte yeterlilik ile ilgili maddeleri bireylerin ne derecede yapabileceklerine ilişkin olarak (1) ‘Hiç’, (2), (3) ‘Çok az’, (4), (5) ‘Biraz’, (6), (7)’Oldukça’, (8), (9) ’Çok’ şeklinde hem kelime hem de rakam içeren cevap seçenekleri yer almaktadır. Bu taslak ölçeğin alpha güvenilirlik katsayısı 0.97’dir. Bu taslak ölçekte yer alan ve madde toplam test korelasyonları 0.70’ten yüksek olan toplam 10 maddelik GBÖÖÖ bu çalışmada kullanılmıştır. Bu ölçeğin alpha güvenilirlik katsayısı 0. 86’dır. Verilerin Analizi Çalışmada betimleyici ve açıklayıcı istatistikler kullanılmıştır. Betimsel olarak ortalama, standart sapma ve yüzdeler kullanılırken, açıklayıcı istatistik olarak Stepwise regresyon kullanılmıştır. Bilgi, tutum, risk algıları ve öz yeterlilik sonuçlarının açıklanmasında betimsel istatistikler ve tablolardan yararlanılırken, öz yeterliliğin yordayıcılarının belirlenmesinde Stepwise regresyon metodu kullanılmıştır. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 62 SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. Araştırmanın Sınırlılıkları Araştırmada 161 kişilik sınırlı bir örneklemde çalışma yapılmıştır. Dolayısıyla elde edilen sonuçların Türkiye geneline veya dünya geneline genellenmesinde belirli sınırlılıklar mevcuttur. Veri toplama araçları ile ilgili olarak bahsedilebilecek bir sınırlılık, anketlerin bazılarının orijinal hallerinin değil, madde sayısı azaltılmış formlarının kullanılması olabilir. Normalde dört farklı anketin kullanılması düşünüldüğü için bu yönteme gidilmiştir. Bulgular ve Yorumlar Demografik Özellikler Tablo 1’ de gösterilen demografik veriler incelendiğinde ankete katılan kızların (%59,6) erkeklere (%40,4) göre daha fazla olduğu gözlenmiştir. Katılımcıların yaşlarına bakıldığında ise çoğunluğun (%61,5) 21 ve 22 yaş civarında olduğu belirlenmiştir. Yerleşim olarak incelendiğinde %54’ünün il merkezinde oturduğu ve %45,9’unun diğer bölgelerde yaşadığı gözlenmiştir. Anne mesleğine bakıldığında çoğunluğun ev hanımı olduğu (%51,8), baba mesleğine bakıldığında ise çalışmayan kişinin olmadığı, bir kısmının emekli olduğu (17,9) ve büyük bir kısmının da çalıştığı (%39,8) gözlenmiştir. Katılımcıların gelir düzeylerine bakıldığında büyük oranda (%66,6) 800 TL ile 2000 TL arasında değişen bir gelir olduğu belirlenmiştir. Bilimsel kamp ve olimpiyatlara çoğunlukla katılmamış oldukları, bilimsel proje yapanların ise %32 oranında olduğu tespit edilmiştir. Tablo 1. Örneklem İle İlgili Demografik Veriler f % f % Sınıf Cinsiyet Kız 96 59,6 3 92 33,6 Erkek 65 40,4 4 63 23 4+ 7 2,6 51 31,5 Bilimsel Kamp Evet Bilimsel Proje 12 7,4 Evet Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GDO’LU BESİNLER … PRESERVICE SCIENCE TEACHERS’ SELF-EFFICACY BELIEFS… 63 Hayır 150 92,6 Evet 11 6,8 Hayır 151 93,2 Hayır 111 68,5 Bilimsel Olimpiyat Bilgi ve GDO’ lu Besinler Öğrencilerin GDO’ lu besinler konusunda bilgilerine bakıldığında birkaç madde dışında GDO’ lu besinlerin üretim amaçları ve üretim teknikleri ile ilgili olarak bilgili oldukları söylenebilir. Şekil 1’ de de belirtildiği gibi maddeler tek tek incelenirse, “Deli dana hastalığı hayvanların genetiğinin değiştirilmesi sonucudur.” maddesine doğru yanıt verenlerin % 42 olduğu gözlenmiştir. “Karbonhidrat, protein ve yağlar gibi temel besinler genetik mühendisliğinin kullanıldığı biyoteknolojik metotlarla üretilebilir.” maddesine ise doğru yanıt verenlerin % 58 oranında olduğu belirlenmiştir. “Besinlerin lezzetini arttırmak için genetik mühendisliği teknikleri kullanılır.” maddesine doğru yanıt verenlerin % 45 olduğu tespit edilmiştir. “Bir bitkinin genlerinin değiştirilmesi için hücrelerinin öldürülmesi gerekir.” maddesine doğru cevap verenlerin % 80 oranında olduğu gözlenmiştir. “Bir bitkinin genetik yapısının değiştirilmesiyle bitkinin gübre ve ilaca olan ihtiyacı azalır” maddesine doğru cevap verenlerin % 68 oranında olduğu görülmüştür. ‘Bitkilerde gen transferinin kullanıldığı alanlardan biri de hastalıklara karşı dirençli soyların elde edilmesidir. ” maddesine doğru cevap verenlerin % 84 olduğu tespit edilmiştir. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 64 SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. Genetiği değiştirilmiş domatesler gen içerirken normal domatesler içermez. GDO'lu besinler sindirilemez. Bitkilerde gen transferinin kullanıldığı alanlardan biri de hastalıklara karşı dirençli soyların elde edilmesidir. Bir bitkinin genetik yapısının değiştirilmesiyle bitkinin gübre ve ilaca olan ihtiyacı azalır. Bir bitkinin genlerinin değiştirilmesi için hücrelerinin öldürülmesi gerekir. Besinlerin lezzetini arttırmak için genetik mühendisliği teknikleri kullanılır. Karbonhidrat, protein ve yağlar gibi temel besinler genetik mühendisliğinin kullanıldığı biyoteknolojik metotlarla… Deli dana hastalığı hayvanların genetiğinin değiştirilmesi sonucudur. 0 DOĞRU 10 YANLIŞ 20 30 40 50 60 70 80 90 100 Bilmiyorum Şekil 1. GDO’lu Besinlerle İlgili Bilgi Maddelerine Verilen Cevapların Yüzde Dağılımları Risk Algıları ve GDO’ lu Besinler Aşağıdaki yorumlarda algılamayı kolaylaştırmak amacıyla verilen değerlerde ‘yüksek oranda’ ve ‘aşırı yüksek oranda’ şeklinde verilen cevapların yüzdeleri toplanmıştır. Ayrıca elde edilen veriler Şekil 2’ te gösterilmiştir. Genel olarak bakıldığında öğretmen adaylarının GDO’ lu besinler ile ilgili risk algılarının yüksek olduğu söylenebilir. Örneğin insanların doğanın düzenini bozduğunu düşünenlerin % 85 oranında olduğu, GDO’ lu ürünlerin otoriteler tarafından kontrol altında tutulması gerektiğini belirtenlerinse % 83 olduğu gözlenmiştir. Bu tip olayların insanların çıkarlarının bir sonucu olduğunu düşünenlerin oranı % 79 iken, etkilerinin zaman içinde artacağını düşünenlerin % 77 oranında olduğu ve % 73’ünün de GDO ‘lu ürünlerin doğayı bozan insanların bir ürünü olduğunu düşündüğü gözlenmiştir. Örneklemin % 65’inin bu ürünlerin çocuklarda hastalıklara yol açacağını, % 56’sının insanlara zarar vereceğini, % 53’ünün bitkilere zarar vereceğini, % 53 ‘ünün hayvanlara zarar vereceğini ve % 51’ininse çevreye zarar vereceğini düşündüğü gözlenmiştir. Öğrencilerin % 57’sinin GDO’ lu ürünlerin doğaya karşı yapılan bir uygulama olduğuna katıldığı, % 62’sinin bu ürünlerin kansere yol açtığını düşündüğü ve % 55’ininse henüz bilinmeyen ve ileride meydana gelebilecek Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 65 FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GDO’LU BESİNLER … PRESERVICE SCIENCE TEACHERS’ SELF-EFFICACY BELIEFS… zararların ortaya çıkacağını düşündüğü gözlenmiştir. Ayrıca örneklemin % 53’ünün diğer insanların bu riske maruz kalacağını düşünmesine rağmen % 45’inin bu riske kişisel olarak maruz kalacağını ve %38’inin de bu ürünleri etik dışı bulduğu görülmüştür. Katılımcıların % 55’inin GDO’ lu ürünlerin kötü sonuçlara sebep olacağını, % 50’sininse kolay azaltılamayacak riskleri bulunduğunu ve % 55’inin bu ürünlerin geri dönüşü olmayan negatif etkilere yol açacağını düşündüğü gözlenmiştir. Öte yandan öğrencilerin % 43’ü GDO’lu besinleri korkutucu bulurken, % 20’si bu besinlerden kaynaklanan riski kabul edilebilir bulmuştur. Yine öğrencilerin % 47’si bu ürünlerin doğal olmayan faaliyetlerin sonucu olduğunu düşünürken, % 36’sı ani negatif sonuçlar doğuracağını düşündüğü ve % 21’inin insanları kısa vadede öldüreceğini düşündüğü gözlenmiştir. Ayrıca katılımcıların % 10’u ahlaki açıdan kabul edilebilir bulurken , % 20’si bu riski yeni olarak nitelendirmiştir. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 66 SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. Ahlaki açıdan uygun Yeni İnsanlar kısa vadede ölür. Riski kabul edilebilir. Korkutucu Ani negatif neticeler Kişisel olarak maruz kalma Etik dışı Çevreye zarar verecek. Hayvanlara zarar verecek. Doğal olmayan faaliyetlerin ürünü Geri dönüşümü olmayan negatif etkileri olacak. Kolay azaltılamayacak risklere sahip Kötü sonuçları olacak. Diğer insanların maruz kalması Günümüzde bilinmeyen negatif etkileri olacak. Kansere yol açar. Doğaya karşı yapılan bir uygulama İnsanlara zarar verecek. Bitkilere zarar verecek. Çocuklarda hastalıklar Doğayı bozan insanın ürünü Etkileri zaman içerisinde artacak. İnsan çıkarcılığının sonucu Otoriteler tarafından kontrol altında tutulmalı. İnsanlar doğanın düzenini bozdu. 0 Hiç Çok az oranda Az oranda 10 20 30 Orta derecede 40 50 60 Yüksek oranda 70 80 90 100 Aşırı yüksek oranda Şekil 2. Öğretmen Adaylarının GDO’ lu Besinlerle İlgili Risk Algılarının Cevaplara Göre Yüzde Dağılımları Tutum ve GDO’ lu Besinler Aşağıdaki yorumlarda algılamayı kolaylaştırmak amacıyla verilen değerlerde ‘kesinlikle katılıyorum’ ve ‘katılıyorum’ şeklinde verilen cevapların yüzdeleri toplanmıştır. Ayrıca elde edilen veriler Şekil 3’ te gösterilmiştir. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GDO’LU BESİNLER … PRESERVICE SCIENCE TEACHERS’ SELF-EFFICACY BELIEFS… 67 GDO'lu besinle mutlu olmamız gereken büyük bir gelişmedir. GDO'lu besinler normal besinlere göre daha az yağ içerecekse onları tüketmek isterim. GDO çalışmalarını desteklerim Genetiği değiştirilmiş domatesleri yerim. Bitkilerin genetik yapılarının değiştirilerek, tuzlu topraklarda daha iyi büyümelerini sağlamak benim açımdan kabul edilebilirdir. Çevre örgütleri GDO'lu besinlerle ilgili tehlikeleri abartmaktadır. GDO'lu besinleri destekleyenler saf ve kolay aldananlardır. Genetiği değiştirilmiş buğdaydan üretilen ekmeği yerim. GDO'lu besinler yemek güvenli değildir. Genetiği Değiştirilen organizmalar doğadaki besin zincirini bozar. Meyve ve sebzelerin uzun süre taze kalmasını sağlayabilmek amacıyla genlerinin değiştirilmesine karşıyım. GDO'lu besinler dengeyi bozar. 0 Kesinlikle katılmıyorum Katılmıyorum 10 20 30 Ne katılıyorum ne de katılmıyorum 40 50 60 Katılıyorum 70 80 90 100 Kesinlikle katılıyorum Şekil 3. Öğretmen Adaylarının GDO’ lu Besinlere Yönelik Tutumların Cevaplara Göre Yüzde Dağılımları Genel olarak bakıldığında risk algılarına benzer şekilde öğretmen adaylarının GDO’ lu besinler ile ilgili olarak negatif tutumlara sahip olduğu söylenebilir. Örneğin katılımcıların %72’sinin GDO’ lu besinlerin doğal dengeyi bozduğunu düşündüğü, %19’unun GDO' lu besinler normal besinlere göre daha az yağ içerirse, onları tüketmeyi uygun bulduğu gözlenmiştir. Genetiği değiştirilen organizmaların doğadaki besin zincirini bozduğunu düşünenlerin % 65 oranında olduğu, GDO' lu besinleri yemenin güvenli olmadığını düşünenlerin ise % 53 oranında olduğu gözlenmiştir. Bunun yanı sıra öğrencilerin % 37’sinin genetiği değiştirilmiş buğdaydan üretilen ekmeği yiyeceği gözlenirken, % 34’ünün genetiği değiştirilmiş domatesleri yiyebileceği gözlenmiştir. Çevre örgütlerinin GDO' u besinlerle ilgili tehlikeleri abarttığını düşünenler % 35 oranındayken, GDO çalışmalarının desteklenmesi NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. 68 gerektiğini düşünenlerin oranının % 27 olduğu gözlenmiştir. GDO' lu besinlerin mutlu olmamız gereken büyük bir gelişme olduğunu düşünenlerin % 14 oranında olduğu gözlenirken, GDO' lu besinleri destekleyenlerin saf ve kolay aldananlar olduğunu düşünenlerin % 30 oranında olduğu görülmektedir. Bitkilerin genetik yapılarının değiştirilerek, tuzlu topraklarda daha iyi büyümelerini sağlamanın kabul edilebilir olduğunu düşünenler %33 oranında iken, % 70’lik bir grubun meyve ve sebzelerin uzun süre taze kalmasını sağlayabilmek amacıyla genlerinin değiştirilmesine karşı olduğu gözlenmiştir. GDO’lu Besinler Konusunun Öğretimine Yönelik Öz Yeterlilik Aşağıdaki yorumlarda algılamayı kolaylaştırmak amacıyla verilen değerlerde öz yeterlilik derecesi ile ilgili olarak verilen ‘7’, ‘8’ ve ‘9’ şeklindeki cevapların yüzdeleri toplanmıştır. Öğrencilerin GDO’ lu ürünlerle ilgili öz yeterliliklerine baktığımızda genel olarak bu konuların öğretiminde kendilerini yeterli gördükleri ama bazı önemli eksikliklere sahip olduklarını düşündükleri söylenebilir. Örneğin bazı öğrencilerin konu ile ilgili olarak kafalarının karıştığını fark ettiğinde yeteri kadar alternatif açıklama ve örnekler verebileceğini düşünenlerin %66 oranında olduğu, tartışmalar için gerekli olan materyal ve senaryoları hazırlayabilme konusunda yeterli olabileceğini düşünenlerin % 62 oranında olduğu gözlenmiştir. Yine katılımcıların %62’sinin tartışmalar sırasında öğrencilerin dikkatinin dağılmasını önleyebileceğini düşündüğü ve % 60’ının GDO’ lu besinler ile ilgili bir tartışma sırasında öğrencilerin yaratıcı düşünme, analitik düşünme ve eleştirel düşünme gibi üst düzey düşünme becerilerini geliştirebileceğini düşündüğü görülmüştür. Öğrencilerin GDO’ lu besinler ile ilgili farklı inanç ve görüşlerin farkında olmalarını en iyi şekilde sağlayabileceğini düşünenlerin % 60 oranında olduğu gözlenirken, canlılarda genetik değişiklik yapılması ile ilgili olarak öğrencilere etik muhakeme yapmayı öğretebileceğini düşünenlerin de % 60 oranında olduğu gözlenmiştir. GDO’ lu ürünlerle ilgili olarak öğrencilerden gelen soruları iyi bir şekilde cevaplayabileceğini düşünenlerin % 59 olduğu, GDO’ lu besinler gibi tartışmalı konuların öğretilmesinde farklı öğretim tekniklerini en iyi şekilde kullanabileceğini düşünenlerin % 56 oranında olduğu görülmüştür. Örneklemin % 58’inin GDO’ lu besinler gibi tartışmalı konularda yer alan kavramları etkili bir şekilde öğretmek için gerekli basamakları iyi bir şekilde uygulayacağını düşünürken , % 55’ininse bu ders için gerekli olan öğrenme kazanımlarını iyi bir şekilde uygulayacağını düşündüğü belirlenmiştir. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GDO’LU BESİNLER … PRESERVICE SCIENCE TEACHERS’ SELF-EFFICACY BELIEFS… 69 Öte yandan yapılan çalışmada GDO’ lu besinler ile ilgili bir konuyu öğretmeye yönelik öz yeterliliğin yordanmasını sağlayan faktörleri anlamak amacıyla Stepwise Regresyon uygulanmıştır. Bu regresyon modelinin sonuçları Tablo 2’ te verilirken elde edilen korelasyon değerleri Tablo 3’ te gösterilmiştir. Tablo 2. GDO’ lu Besinlerin Öğretimine Yönelik Öz Yeterliliğin Yordayıcı Faktörleri Yordayıcı Faktör B Beta R- square F Bilgi 2.22 ,31 .08 12.98 Kampa katılma 7.65 .22 .12 10.92*** R-square değişim .04** *p < 0.05, **p < 0.01, ***p < 0.001 Tablo 3. Regresyon Modelinde Yer Alan Faktörlerin Karşılıklı Korelasyon Değerleri Öz yeterlilik Bilgi Tutum Risk Yaş Cinsiyet Kamp Olimpiyat Bilgi 0,28*** Tutum -0,06 0,09 Risk 0,11 -0,06 Yaş 0,19* 0,07 -0,17* 0,12 Cinsiyet -0.10 -0,14* 0,21* -0,19 0,13 Kamp 0,18* -0,13 -0,16 0,09 0,28** 0,15* Olimpiyat 0,07 0,01 0,06 -0,03 0,05 0,13 0,20** Proje 0,12 -0,12 -0,02 -0,07 0,18* 0,20** 0,27*** 0,19** 0,70*** *p < 0.05, **p < 0.01, ***p < 0.001 Regresyon modelinde bağımlı değişken öz yeterlilik iken, bağımsız değişkenler olarak toplam bilgi, toplam tutum, toplam risk puanları ile yaş, cinsiyet, bilim kamplarına katılıp katılmama (kamp), bilimsel proje yapıp yapmama (proje) ve bilim olimpiyatlarına katılıp katılmama (olimpiyat) kullanılmıştır. Bağımsız değişkenlerden cinsiyet, kamp, proje ve olimpiyat kategorik değişkenler oldukları için regresyon modelinde ilgili ‘dummy’ değişken dönüşümleri yapılarak eklenmiştir. Stepwise Regresyon sonuçlarına göre GDO’ lu besinlerin sınıf içi öğretimine yönelik öz yeterlilikte bilgi ve bilim kamplarına katılıp katılmama durumunun anlamlı yordayıcılar oldukları tespit edilmiştir. Bu değişkenlerden bilgi %8’lik NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. 70 bir varyansı açıklarken, kamp %4’lük bir varyansı karşılamaktadır. Bu iki değişkenden oluşan modelin açıkladığı toplam varyans %12’dir. Buna göre öz yeterlilikte bilgi ve kamp değişkenlerinin dışında diğer birçok faktöründe etkili olabileceği söylenebilir. Ayrıca tutum ve risk algılarının öz yeterlilikte anlamlı etkiler göstermediği sonucuna ulaşılmıştır. Korelasyonlar incelendiğinde risk algıları ve tutumların öz yeterlilik üzerinde etkili olmadığı söylenebilir. Karşılıklı ilişkiler incelendiğinde risk algıları ile tutum arasında yüksek bir korelasyon (r=-0.70) olduğu ve bir başka deyişle risk algıları arttıkça tutumun negatifleştiği gözlenmiştir. Tartışma Yapılan çalışmaya göre Fen ve Teknoloji öğretmen adaylarının GDO’ lu besinler hakkında belirli bir bilgi birikimine sahip oldukları söylenebilir. Bu durumun oluşmasında üçüncü sınıfın ikinci döneminde ‘Genetik ve Biyoteknoloji’ dersinin, dördüncü sınıfın ilk döneminde ise ‘Biyolojide Özel Konular’ derslerinin okutuluyor olması etkili olabilir. Uygulamalar ikinci dönemin sonlarına doğru yapıldığı ve çalışmanın örneklemini üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerin oluşturduğu düşünülürse bu tip dersleri kısa süre içinde almış veya alıyor olmaları bu farkındalığın oluşmasında etkili olabilir. Öte yandan literatürdeki negatif sonuçlara göre (Eurobarometer, 1996, 1999, 2002, 2005; Sparks & Shepherd, 1994; Sjöberg, 1995) bu çalışmada bilgi derecesinin yüksek çıkması biyoteknolojideki son gelişmelerin öğretmen eğitimi programlarına son dönemlerde aktif bir şekilde katılmasından kaynaklanıyor olabilir. Diğer birçok çalışmaya paralel bir biçimde (Demirci, 2008; Erdoğan ve diğerleri, 2009; Hill et al., 1999; Kahveci ve Özçelik, 2008; Prokop et al., 2007; Shaow, 2002; Özel ve diğerleri, 2009) Fen ve Teknoloji öğretmen adaylarının GDO’ lu besinler ile ilgili olarak olumsuz tutumlara sahip oldukları ve bu durumun oluşmasında bu konudaki yüksek risk algılarının etkili olduğu söylenebilir. GDO’ lu besinler gibi sosyobilimsel bir konunun öğretimine yönelik öz yeterlilik algılarına bakıldığında genel olarak her bir maddede % 50 ile % 60 arasında orta düzeyde bir öz yeterlilik algısı ile cevap verilmiştir. Bu durum bu tip konuların öğretimi ile ilgili öz yeterlilik çalışmalarına (Lee et al., 2006; Reiss, 1999) göre daha olumlu bir resmi ortaya koymaktadır. Öğretmen adaylarının yarıdan fazlasının bu tip konularda kavramlar ve farklı görüşlerin tartışıldığı ve bu konuda öğrencilere sağlıklı kararlar verebilmeleri için gerekli olan becerilerin verilmeye çalışıldığı bir ders ortamında başarılı olabileceğine inanmaktadır. Ancak Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GDO’LU BESİNLER … PRESERVICE SCIENCE TEACHERS’ SELF-EFFICACY BELIEFS… 71 öğretmen adaylarının bir bölümünün tartışmaları yönetmede, etik muhakamenin öğretilmesinde, farklı inanç ve görüşlerin tartışılmasında ve öğrencilerin sorularını cevaplamada sorunlar yaşayacağı ve bu konularda kendilerini yetersiz gördükleri tespit edilmiştir. Bu durumun ortaya çıkmasında öğretmen adaylarının sosyobilimsel konuların öğretimine yönelik bir eğitim almamış olmaları, böyle tartışmalı konuları sınıf içine taşımaktan çekinmeleri, gelecekte karşılaşacakları müfredat yoğunluğunu hesaba katmaları ve bu konudaki alan bilgilerindeki yetersizlikleri düşünmeleri etkili olmuş olabilir. Öz yeterliliğin yordayıcılarına bakıldığında beklendiği gibi alan bilgisi en güçlü yordayıcı olarak ön plana çıkmaktadır. Öte yandan geçmiş yıllarda bilim kamplarına katılmış olma literatürdeki sonuçlara (Cantrell et al., 2003; Kennelly et al., 2008) paralel olarak öğretmen adaylarının öz yeterlilik algısında etkili bir yordayıcı olarak ortaya çıkmaktadır. Bireylerin sosyobilimsel konuların algılanmasına yönelik informal muhakemelerinde alan bilgisinin önemli olduğunu gösteren bulgular (Sadler, 2003), çalışmadaki öğretmen adaylarının bu konuları daha iyi anladıkça daha yüksek bir öz yeterlilik göstereceği şeklinde yorumlanabilir. Ayrıca bilim kampları gibi okul dışı etkinliklerde farklı bireylerin belirli bir sosyal ortamda yan yana gelmesi ve birçok konu üzerine tartışmalarda bulunmaları bu tip tartışmalı konuların öğretimi açısından önemli ön pratikler olarak algılanabilir. Ayrıca risk algıları ve tutumların öz yeterlilik üzerinde anlamlı etkilere sahip olmaması bu tip faktörlerin daha çok öğretmen adaylarının duygusal mekanizmalarıyla ilgili olması şeklinde yorumlanabilir. Her ne kadar öz yeterlilik endişe, kaygı gibi duygusal elemanlar içerse de bu faktörlerin öğretilecek konudan daha çok yapılacak öğretimin kalitesi ile ilgili olduğu söylenebilir. Öte yandan risk algıları ve tutumlar öğretmenlerin ders sırasında seçtikleri pozisyonların ortaya çıkmasında etkili olabilir. Bu durumla ilgili olarak yapılacak yeni çalışmalar bu öngörünün doğruluğunu sınayacaktır. Sosyobilimsel konular son zamanlarda sıklıkla gündeme gelmekte ve geleceğin karar vericisi olan öğrencilerin bu tip konularda mantıklı kararlar vermeyi öğrenmeleri gerekmektedir. Çalışmanın sonuçlarına göre sosyobilimsel konular ve bu konuların öğretimi için gerekenler öğretmen adaylarının eğitim programlarına dahil edilmelidir. Ayrıca öğretim sırasında öğretmen adaylarının bilgi birikimlerindeki gelişim, risk algıları ve tutumları da hesaba katılmalı, bu tip konuların öğretimine yönelik güçlü bir öz yeterlilik geliştirmeleri amacıyla akademik bilgilerini artırıcı öğretim ortamları oluşturulmalı, bilim kampları gibi okul dışı etkinliklere önem verilmelidir. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 72 SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. Kaynakça Bal, Ş., Keskin-Samancı, N., ve Bozkurt, O. (2007). University Students’ Knowledge and Attitude About Genetic Engineering. Eurasia Journal of Mathematics, Science & Technology Education, 3(2), 119-126. Bandura, A. (1982). Self-Efficacy Mechanism in Human Agency. American Psychologist, 37(2), 122–147. Bandura, A. (2006). Guide for constructing self-efficacy scales. In F. Pajares & T. Urdan (Eds.), Self-efficacy beliefs of adolescents (Vol. 5, pp. 307-337). Greenwich, CT: Information Age Publishing. Başaran, P., Kılıç, B., Soyyiğit, H., & Şengün, H. (2004). Public Perceptions of GMOs in Food in Turkey: A Pilot Survey. Journal of Food, Agriculture & Environment, 2(3-4), 25-28. Bauer, M. W.(2002). Controversial Medical and Agri-food Biotechnology: A Cultivation Analysis. Public Understanding of Science, 11(2), 93-111. Bleicher, R. & Lindgren J.(2005). Success in Science Learning and Preservice Science Teaching Self-Efficacy. Journal of Science Teacher Education, 16(3), 205-225. Bryce, T.(2004). Tough Acts to Follow: The Challenges to Science Teachers Presented by Biotechnological Progress. International Journal of Science Education, 26(6), 717-733. Cambridge Dictionary (2011). http://dictionary.cambridge.org/, 1.03.2011 tarihinde alınmıştır. Cantrell, P., Young S., & Moore A.(2003). Factors Affecting Science Teaching Efficacy of Preservice Elementary Teachers. Journal of Science Teacher Education, 14(3), 177192. Creswell, J. W. (2008). Educational Research: Planning, Conducting, and Evaluating Quantitative and Qualitative Research (third edition). New Jersey: Pearson Education Ltd. Crne-Hladnik, H., Peklaj, C., Košmelj, K., Hladnik, A., & Javornik, B. (2009). Assessment of Slovene Secondary School Students’ Attitudes to Biotechnology in Terms of Usefulness, Moral Acceptability and Risk Perception. Public Understanding of Science, 18(6), 747–758. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GDO’LU BESİNLER … PRESERVICE SCIENCE TEACHERS’ SELF-EFFICACY BELIEFS… 73 Cross, R. T. & Price, R. F.(1996). Science Teachers’ Social Conscience And the Role of Controversial Issues in the Teaching of Science. Journal of Research in Science Teaching, 33(3), 319-333. Darçın, E.S., & Türkmen, L. (2006). A Study of Prospective Turkish Science Teachers’ Knowledge at The Popular Biotechnological Issues. Asia-Pacific Forum on Science Learning and Teaching, 7(2), 1-13. Dawson V.(2001). Addressing Controversial Issues in Secondary School Science. Australian Science Teachers’ Journal, 47(4), 38-45. Dawson, V. (2007). An Exploration of High School (12–17 Year Old) Students’ Understandings of, and Attitudes Towards Biotechnology Processes. Research in Science Education, 3(1)7, 59–73. Dawson, V., & Schibeci, R. (2003). Western Australian School Students’ Understanding of Biotechnology. International Journal of Science Education, 25(1), 57-69. Day S. P & Bryce, T.G.K. (2011). Does the Discussion of Socio-Scientific Issues Require a Paradigm Shift in Science Teachers’ Thinking?. International Journal of Science Education, 33(12), 1675-1702. Demirci, A. (2008). Perceptions and Attitudes of Geography Teachers to Biotechnology: A Study Focusing on Genetically Modified (GM) Foods. African Journal of Biotechnology, 7(23), 4321-4327. Drottz-Sjöberg, B-M. (1991). Adolescents Attitudes to Nuclear Power and Radioactive Wastes. Journal of Applied Social Psychology, 21(24), 2007-2036. Erbaş, H. (2009). The Perceptions on GMOs and GM Food with Some Selected Social Indicators in an “Irrelavant State”, Turkey, 8th IAS-STS Conference on 'Critical Issues in Science and Technology Studies, Austria. Erdoğan, M., Özel, M., Uşak, M., & Prokop, P. (2009). Development and Validation of an Instrument to Measure University Students’ Biotechnology Attitude. Journal of Science & Technology Education, 18(3), 255–264. Eurobarometer (1996) Modern Biotechnology, Privacy on Computer networks, and the common European currency. Eurobarometer 46.1. Eurobarometer (1999)Modern biotechnology, Quality of Life and Consumers, Eurobarometer 52.1. Eurobarometer (2002). Europeans and Biotechnology in 2002, Eurobarometer 58.0. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. 74 Eurobarometer, (2005). Europeans and Biotechnology in 2005 Patterns and Trends, Eurobarometer 64.3. Fischhoff, B., Slovic, P., Lichtenstein, S., Read, S. ve Combs, B.(1978). "How Safe is Safe Enough? A Psychometric Study of Attitudes Towards Technological Risks and Benefits," Policy Sciences, 8(1), 127-152. Gayford, C.(2002). Controversial Environmental Issues: A Case Study For The Professional Development Of Science Teachers. International Journal of Science Education, 24(11), 1191–1200. Hill, R., Stanisstreet, M., Boyes, E., & O’Sullivan, H. (1999). Genetically Engineered Foodstuffs: School Students' View. International Journal of Environmental Studies, 56(6), 785-799. Kahveci D. ve Özçelik B.(2008). Attitudes of Turkish Consumers Towards Genetically Modified Foods. International Journal of Natural and Engineering Sciences, 2(2), 5357. Kennelly J., Taylor N., & Serow P.(2008). Engagement Self-Efficacy and Intention to Teach Environmental Education in Two Pre-Service Primary Teachers, Inaugural PostGraduate Research Conference. Armidale, Avustralia. Klop, T. & Severiens S.E. (2007). An Exploration of Attitudes Towards Modern Biotechnology; A Study Among Dutch Secondary School Students. International Journal of Science Education, 29(5), 663-679. Klop, T. Attitudes of Secondary School Students Towards Modern Biotechnology, 2008 , http://publishing.eur.nl/ir/repub/asset/13857/pdf_thesis_tklop2.pdf#page=27,1 Haziran 2011’ de indirilmiştir. Klop, T., & Severiens, S. E.(2008). Students With A View; Explaining Attitudes Towards Modern Biotechnology. In M. Hammann, M. Reiss, C. Boulter & S. D. Tunnicliffe (Eds.), Biology in Context; Learning and teaching for the twenty-first century, 101-112. Kolsto, S. O.(2006). Patterns in Students’ Argumentation Confronted with a Risk-focused Socio-scientific Issue. International Journal of Science Education, 28(14), 1689-1716. Lee H., Abd-EI-Khalick F., & Choi K.(2006). Korean Science Teachers' Perceptions of the Introduction of Socio-scientific Issues into the Science Curricuium, Canadian Journal of Science, 6(2), 97-118. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GDO’LU BESİNLER … PRESERVICE SCIENCE TEACHERS’ SELF-EFFICACY BELIEFS… 75 Löfstedt, E. R., Fischhoff, B., & Fischhoff, I.R.(2002). Precautionary Principles: General Definitions and Specific Applications to Genetically Modified Organisms. Journal of Policy Analysis and Management, 21(3), 381-407. Lumpe, A.T., Haney, J.J., & Czerniak, C.M.(1998). Science Teacher Beliefs and Intentions to Implement Science-technology-society (STS) in the Classroom. Journal of Science Teacher Education, 9(1), 1-24. Massarani, L., & Moreira, I. C. (2005). Attitudes Towards Genetics: A Case Study Among Brazilian High School Students, Public Understanding of Science, 14, 201–212. McGinnis, J.R. & Simmons, P.(1999). Teachers’ Perspectives of Teaching ScienceTechnology-Society in Local Cultures: A Sociocultural Analysis, 179-211. Özden, M., Uşak, M., Prokop, P., Türkoğlu, A., & Bahar, M. (2008). Student Teachers’ Knowledge Of And Attitudes Toward Chemical Hormone Usage in Biotechnology. African Journal of Biotechnology, 7(21), 3892-3899. Özel, M., Erdoğan, M., Uşak, M., & Prokop, P. (2009). High School Students’ Knowledge and Attitudes Regarding Biotechnology Applications. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 9(1), 321-328. Palmer, D. H.(2006). Sources of Self-efficacy in a Science Methods Course for Primary Teacher Education Students. Research in Science Education, 36, 337-353. Pardo, R., Midden, C., & Miller, J.D. (2002). Attitudes Toward Biotechnology In The European Union. Journal of Biotechnology, 98, 9–24. Prokop, P., Lešková, A., Kubiatko, M. and Diran ,C.(2007). 'Slovakian Students' Knowledge of and Attitudes Toward Biotechnology'. International Journal of Science Education, 29(7), 895- 907. Ramey-Gassert, L., Shroyer, M. G., & Staver J. R.(1996). A Qualitative Study of Factors Influencing Science Teaching Self-Efficacy of Elementary Level Teachers. Science Education, 80(3), 283-315. Ratcliffe, M. & Grace, M.(2003). Science Education for Citizenship: Teaching SocioScientific Issues.Maidenhead: Open University Press. Reiss, M. J.(1999). Teaching Ethics in Science. Studies in Science Education, 34, 115-140. Riggs, I. M., & Enochs, L. G.(1990). Toward the Development Of An Elementary Teacher's Science Teaching Efficacy Belief Instrument. Science Education, 74(6), 625-637. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 76 SÖNMEZ, A. & KILINÇ, A. Sadler, T. D.(2003). Informal Reasoning Regarding SSI: The Influence Of Morality and Content Knowledge. Unpublished Doctoral Dissertation, University of South Florida, Florida. Sadler, T. D.(2004). Informal Reasoning Regarding SSI: A Critical Review Of Research. Journal of Research in Science Teaching, 41, 513–536. Shaow, A. (2002). ‘It Just Goes Against The Grain.’ Public Understandings of Genetically Modified (GM) Food in The UK. Public Understanding of Science, 11, 273-291. Sjöberg, L.(1995). Explaining Risk Perception: An Empirical and Quantitative Evaluation Of Cultural Theory. Rhizikon: Risk Research Reports, No. 22. Center for Risk Research, Stockholm, Sweden. Sjöberg, L.(2005). Gene Techology in The Eyes of The Public and Experts, 2004:7, SSE/EFI Working Paper Series in Business Administration. Sjöberg, L. (2008). Genetically Modified Food in The Eyes Of The Public And Experts. Risk Management, 10, 168-193. Slovic, P. (1996). Perception Of Risk From Radiation. Radiation Protection Dosimetry, 68 (34), 165-180. Solomon, J.(1989) Discussing Nuclear Power. Physics Education, 24, 344-347. Sparks, P., & Shepherd, R. (1994). Public Perceptions Of The Potential Hazards Associated With Food Production And Food Consumption: An Empirical Study. Risk Analysis, 14(5), 799-806. TDK Sözlüğü, 2011. http://www.tdk.gov.tr/TR/Genel/Ana.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE, 1 Mayıs 2011 tarihinde indirilmiştir. Wikipedia, 2011, http://tr.wikipedia.org/wiki/Geneti%C4%9Fi_de%C4%9Fi%C5%9Ftirilmi%C5%9Forganizmalar, 1.05.2011 tarihinde alınmıştır. Zeidler, D. L.(2003). The Role Of Moral Reasoning And Discourse On Socioscientific Issues in Science Education, Dordrecht, The Netherlands: Kluwer. Zint, M.(2002). Comparing Three Attitude-Behavior Theories for Predicting Science Teachers’ Intentions. Journal of Research in Science Teaching, 39(9), 819-844. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi (EFMED) Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012, sayfa 77-102. Necatibey Faculty of Education Electronic Journal of Science and Mathematics Education Vol. 6, Issue 2, December 2012, pp. 77-102. Phenomenographic Research Method Erdem ÇEKMEZ, Cemalettin YILDIZ* & Suphi Önder BÜTÜNER Karadeniz Technical University, Trabzon, Turkey Received : 06.01.2011 Accepted : 06.07.2012 Abstract– Phenomenography, an approach to educational research, emerged from the studies carried out by Ference Marton and his colleaques at the University of Göteborg, Sweden, in the early 1970s. Phenomenography is the emprical study of the different ways in which people experience, perceive, apprehend, understand, conceptualise various phenomena in the world around them. Not only this method has been used much in educational researchs in Turkey, but also the books about research methods do not provide detailed information about this method in details. This study explains the aim, characteristics, historical background and how to ensure the generalization, validity and reliability of phenomenographic research outcomes, besides mentions to the studies in which phenomenographic research method was used. In addition, the differences and similarities between this method and methods similar to phenomenology are explained. Keywords: Qualitative research method, phenomenographic research, teaching and learning. Summary Introduction Although people grow up in the same world and environments, they understand and interpret the same events differently. A group of Swiss researcher who try to characterize these different understandings of people about various events surrounding themselves, used a method called as “phenomenographic research” during their studies (Çepni, 2007). In this study executed with Swiss University students, an academic text was given to the students and things they learnt were reported. Swiss researchers empirically researched these two questions: 1. What does it mean if some people are better than others in learning? 2. Why are some people better than others in learning? (Marton, 1994; cited by Çepni, 2007). * Corresponding author: Cemalettin YILDIZ, Res. Asst., Department of Elementary Education , Fatih Faculty of Education, Karadeniz Technical University, Trabzon, TURKEY. E-mail: [email protected] 78 FENOMENOGRAFİK ARAŞTIRMA YÖNTEMİ … PHENOMENOGRAPHIC RESEARCH METHOD … In the study executed with Swiss University students, it is determined that the students understand the same text very differently (Marton, 1986). These understandings are categorized according to a specific composition, related to each other and named as descriptive categories. Answers of the above questions were searched in this way (Çepni, 2007). Marton (1986) defined phenomenographic research as an observation and experience based on an approach that intents to describe differences among different people in understanding, comprehension or perception ways of a phenomenon. Many researchers think phenomenography and phenomenology are the same approaches (Richardson, 1999). Marton expressed since both phenomenographic and phenomenologic researches are empirical, content focused and qualitative, they are similiar; but different approaches. As parallel to things Marton said, Hasselgren and Beach (1997) also expressed phenomenography and phenomenology are different in their study. While there are differences about understandings of research phenomenon in phenomenography, determining the existence and core of researched phenomenon is aimed in phenomenology. Phenomenographic research method differs from etnographic research method, action research method and case study method in some views. Ethnography is the examination of a culture by participant observation way (Van Manen, 1996; cited by Richardson, 1999). Although phenomenography and ethnography share some main assumptions, they contain some differences too (Marton, 1988; cited by Richardson, 1999). When phenomenographic and ethnographic researches about learning are examined, it is seen that in ethnographic researches there is an active participation to the social processes of society that will be searched. In phenomenographic research, since researchers are generally members of the academic institution where the research happens, they can be counted as a part of society up to a level. But this is totally incidental as there is not an intentional role during sampling and learning processes in ethnographic research. Richardson (1999), determined differences about approaches to the findings obtained during studies of researches using phenomenographic research method and ethnographic research method. According to Richardson researchers using phenomenographic method shows a suspectful approach to the avowals of participants during their interview process. On the contrary, avowals of participants are accepted to reflect their real opinions. Researchers using ethnographic method focus on the actions of participants more than their avowals. In action research, researcher is a part of the problem as a teacher or academic member. He searches the problem he discovered, deeply. Action research is among both qualitative and quantitative researches. Because researcher may also use a questionnaire in data collecting NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇEKMEZ, E., YILDIZ, C. & BÜTÜNER, S. 79 process. Phenomenographic research method placed in qualitative approach. It is not essential for the researcher to be a teacher or an academic member or to discover the problem himself. As it can be understood from its name in case study method, there must be a special case. A society, a company etc. may form a special case. It is placed both in qualitative and quantitative approaches. It is looking for answers to the questions “how, why”. By phenomenographic research method, not the facts an individual, company, society interacted but just the understandings of individuals about a phenomenon (such as teaching, learning) researched are established. A special case is not essential. Also, in phenomenography there is no need to form a theory as in grounded theory. Methodology In this compilation type research it is aimed to identify phenomenographic research method placed in qualitative research approach. Document analysis method is used in the research. This method depends upon examining collected data and records. All kinds of written materials giving information about the subject of the research are named as documents (Balcı, 2006). Conclusion and Suggestions Relations between the individual and the thing he tries to learn or understand are tried to be explained and searched by the phenomenographic research. If the results of these studies are understood well, there may be taken good steps in individualistic learning subjects (Çepni, 2007). Because if the teacher is aware of understandings of students about a specific phenomenon, he can possibly prevent their misunderstandings and configure their understandings more effectively (Marton, 1986). If the teacher is aware of things, his students can understand about a concept, it helps him in configuring activities. Especially, understandings of students in teaching and learning environments can be determined by using phenomenographic research method. This situation may provide detecting conceptual misunderstandings of students and may support teachers to prepare activities removing conceptual misunderstandings of students. Also results of phenomenographic researches can be used by curriculum developers too (Neuman, 1998). Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FENOMENOGRAFİK ARAŞTIRMA YÖNTEMİ … PHENOMENOGRAPHIC RESEARCH METHOD … 80 Fenomenografik Araştırma Yöntemi Erdem ÇEKMEZ, Cemalettin YILDIZ†, Suphi Önder BÜTÜNER Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon, Türkiye Makale Gönderme Tarihi: 06.01.2011 Makale Kabul Tarihi: 06.07.2012 Özet– Fenomenografi, nitel bir araştırma yaklaşımı olarak 1970'lerin başında İsveç’in Göteborg Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde görevli Ference Marton liderliğindeki bir grup araştırmacı tarafından geliştirilmiştir. Fenomenografi, insanların yaşadıkları evren içinde karşılaştıkları fenomenlerle ilgili olarak ne algıladıkları, ne anladıkları ve deneyimlerinin neler olduğu ile ilgilenen bir araştırma yöntemidir. Bu araştırma yöntemi, ülkemizde yapılan araştırmalarda sık kullanılan bir yöntem olmadığı gibi, araştırma kitaplarında da bu araştırma yöntemine detaylı yer verilmemektedir. Bu çalışmayla, fenomenografik araştırma yönteminin tanımına, amacına, özelliklerine, tarihsel gelişimine, nasıl yapıldığına, genellenebilirliğinin, geçerliliğinin ve güvenirliğinin nasıl sağlandığına ve bu yöntem kullanılarak yapılan çalışmalara değinilmiştir. Ayrıca bu yöntemin fenomenoloji gibi diğer araştırma yöntemleriyle benzer ve farklı yönleri ortaya koyulmuştur. Anahtar kelimeler: Nitel araştırma yöntemi, fenomenografik araştırma, öğrenme ve öğretme. Giriş Fenomenografi kavramında geçen fenomen terimi, felsefe terimleri sözlüğünde “görüngü” olarak tanımlanmaktadır (Akarsu, 1975). Genel anlamda ise fenomen, duyularla ve duyu yoluyla algılanan her şey için kullanılmaktadır. “Fenomenografi” ise Yunanca’daki “görünme” (phainomenon) ve “betimleme” (graphein) kelimelerinden türetilmiştir. Bu iki kelimenin birleşimi olan fenomenografi “görünenlerin betimlenmesi” olarak tanımlanabilir (Hasselgren & Beach, 1997). Bireyler aynı dünyada ve ortamda yetişmesine rağmen, aynı olayları farklı şekilde anlamakta ve yorumlamaktadır. Bireylerin kendilerini saran dünyanın çeşitli yönlerine ait bu farklı kavrayışları karakterize etmeye çalışan bir grup İsveçli araştırmacı, çalışmalarında “fenomenografik araştırma” olarak isimlendirilen bir yöntem kullanmışlardır (Çepni, 2007). † İletişim: Cemalettin YILDIZ, Arş. Gör., İlköğretim Matematik Eğitimi A.B.D, Fatih Eğitim Fakültesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon, TÜRKİYE. E-posta: [email protected] NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇEKMEZ, E., YILDIZ, C. & BÜTÜNER, S. Fenomenografik araştırmalar, 81 insanların yaşadıkları evren içinde karşılaştıkları fenomenlerle ilgili olarak ne algıladıkları, ne anladıkları ve deneyimlerinin neler olduğu ile ilgilenir. Fenomenografik araştırmalarda bireylerin bir fenomenle ilgili tanımlamaları doğru veya yanlış olarak değerlendirilmez. Bireylerin araştırılacak olan fenomenle (öğrenme ve öğretme gibi) ilgili olarak ortaya attıkları tanımlar kategorilere ayrılır. Tanımların kategorilere ayrılması bireylerin ne düşündüklerini açıkça ortaya koyar (Koballa, Graber, Coleman & Kemp, 2000). Trigwell (2006, s. 369-370), fenomenografinin tanımını aşağıda verilen şekildeki gibi özetlemiştir: Şekil 1 Fenomenografinin Tanımı Trigwell tarafından yapılan bu tanımda fenomenografinin beş özelliğine dikkat çekilmiştir. Trigwell bu özellikleri şu şekilde açıklamıştır: 1.Fenomenografi, düalist yaklaşımı reddeder. Çünkü düalist yaklaşım bireyi nesne ve fenomenden ayrı olarak görür. Realite “orada bir yerde” değildir. Realite, bireyle fenomen arasındaki ilişkiler oluşturularak kurulur. 2.Fenomenografi, nitel araştırma geleneği içerisinde yer alır. 3.Fenomenografik araştırmada bir fenomenle ilgili araştırmacının algılamarı (1. sıra yaklaşım) değil, araştırmaya katılan bireylerin algılamaları (2. sıra yaklaşım) dikkate alınır. 1. sıra yaklaşımda araştırmacı fenomeni kendi başına tarif etmeye çalışır. 2. sıra yaklaşımda ise araştırmacı çalışmaya katılan bireylerin algılamalarını dikkate alır. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 82 FENOMENOGRAFİK ARAŞTIRMA YÖNTEMİ … PHENOMENOGRAPHIC RESEARCH METHOD … 4.Fenomenografik araştırma, herhangi bir fenomenin tecrübe edilme şekillerindeki temel farklılıklara dayanır. Farklı bireyler verilen bir fenomeni aynı şekilde anlamazlar. İnsanların bir fenomeni tecrübe etme ya da anlamaları çeşitlilik oluşturmaktadır (Orgill, 2000; akt. Türkeli Şandır, 2006). Fenomenografik araştırma bu çeşitliliğin anahtar kısımlarını belirlemeye çalışır (Trigwell, 2000). 5.Fenomenografik araştırmada bireylerin herhangi bir fenomenle ilgili yapmış olduğu tanımlar uygun kategorilerle ilişkilendirilir. Bu, fenomenografiyi birbiriyle ilişkisiz kategoriler sunan yaklaşımlardan (içerik analizi gibi) ayıran bir özelliktir. Ayrıca her bir kategori arasında hiyerarşik bir ilişki vardır. Fenomenografik araştırma yöntemi temelde iki görüşe dayanmaktadır: Birincisi; bireylerin fenomenleri anlamlaştırma sürecinde izledikleri yolların zihinlerinin içerisinde konumlandırılmış olmaması ve ikincisi ise algılamaları betimlemek ile gerçekliği betimlemenin farklı olduğudur (Dahlin, 2007). Bu noktada fenomenografik yöntem, 2. sıra yaklaşımını benimsemektedir. 1. sıra yaklaşımı benimseyen araştırmalar, belirli bir fenomeni, başka bir ifade ile gerçekliğin kendisini incelemektedir. 2. sıra yaklaşımını benimseyen araştırmalar ise belirli bir fenomenin bireyler tarafından nasıl algılandığını araştırma konusu edinir. Marton (1978) çalışmasında geliştirdiği yönteme gerekçe olarak; öğrenme üzerine yapılan önceki araştırmaların 1. sıra yaklaşımı benimsediklerini, dolayısıyla öğrenme fenomeni ile öğrenen arasındaki ilişkiyi dikkate almadıklarını belirtmiştir (akt. Richardson, 1999). Fenomenografik Araştırmanın Amacı Fenomenografik araştırmanın amacı, insanların bir fenomenin belirli bir yönünü tecrübe etmede, yorumlamada, anlamada veya kavramsallaştırmada ortaya koydukları farklı yolları tanımlamaktır (Çepni, 2007). Başka bir deyişle, fenomenografik araştırmanın amacı çeşitli fenomenlerin farklı yollardan nasıl anlaşıldığını nitel olarak açıklamak ve bunun sonucunda ortaya çıkan kategorilere göre farklı kavrayışları sistematik olarak ayırmaktır (Ashworth & Lucas, 1998). Eğitim araştırmalarında ise fenomenografik yaklaşımın amacı, öğretmen ile öğrencilerin öğretme ve öğrenme deneyimleri arasındaki ilişkiyi anlamaktır. Fenomenografik araştırma, öğrencilerin öğrenirken ne yaptıklarını ve öğrenme konusunda ne tür yaklaşımlar sergilediklerini anlamaya çalışır. Çalışmanın Amacı NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇEKMEZ, E., YILDIZ, C. & BÜTÜNER, S. 83 Bu çalışmada, nitel araştırma yaklaşımı içerisinde yer alan fenomenografik araştırma yönteminin tanıtılması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda fenomenografik araştırma yönteminin tanımı, amacı, özellikleri, tarihsel gelişimi, nasıl gerçekleştirildiği, genellebilirliğinin, geçerliliğinin ve güvenilirliğinin nasıl sağlandığı hakkında bilgi verilmiş ve bu yöntem ile yapılan çalışmalardan örnekler sunulmuştur. Ayrıca bu yöntemin fenomenoloji gibi diğer araştırma yöntemleriyle benzer ve farklı yönlerine değinilmiştir. Yöntem Bu çalışma derleme tipi bir araştırmadır. Araştırmada doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Bu yöntem, var olan kayıt ve belgelerin toplanarak incelenmesine dayalıdır. Araştırılmak istenen konu hakkında bilgi sağlayan her türlü yazılı materyale ise doküman adı verilmektedir (Balcı, 2006). Fenomenografinin Tarihsel Gelişimi Fenomenografinin kökeni, İsveç Üniversitesi öğrencileri ile yürütülen deneysel çalışmalara dayanmaktadır. Bu çalışmalarda öğrencilere akademik bir metin verilmiş ve öğrencilerin ne öğrendikleri rapor edilmiştir. İsveçli araştırmacılar, deneysel olarak aşağıdaki iki soruyu araştırmışlardır: 1.Bazı insanların öğrenmede diğerlerinden daha iyi olması ne anlama gelir? 2.Niçin bazı insanlar öğrenmede diğerlerinden daha iyidirler? (Marton, 1994; akt. Çepni, 2007). İsveçli bir grup araştırmacı, bu soruların cevabını bulmak için akademik bir yazının nasıl algılandığına ilişkin üniversite öğrencileriyle yürüttükleri bir çalışmada, öğrencilerin aynı yazıyı çok farklı şekilde anladıklarını belirlemişlerdir (Marton, 1986). Bu algılamalar belirli bir düzene göre kategorilere ayrılmış, birbirleri ile ilişkilendirilmiş ve tanımlayıcı kategoriler şeklinde adlandırılmıştır. Yukarıda belirtilen iki sorunun cevabı bu şekilde irdelenmiştir (Çepni, 2007). Marton ve Booth (1997) yukarıda ifade edilen tanımlayıcı kategoriler için aşağıdaki üç ölçütü önermişlerdir: 1.Bireysel kategoriler, araştırma fenomeniyle sıkı sıkıya ilişkili olmalıdır. Böylece her bir kategori, bireylerin farklı deneyimleri ile ilgili bilgi verici bir rol oynar. 2.Kategoriler birbiriyle mantıksal tutarlılık içerisinde olmalıdır. Bu ilişki genellikle hiyerarşiktir. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FENOMENOGRAFİK ARAŞTIRMA YÖNTEMİ … PHENOMENOGRAPHIC RESEARCH METHOD … 84 3.Gözlemlenen deneyimlerdeki kritik değişiklikler, mümkün olduğunca az sayıda kategorilerle sunulmalıdır. Araştırmacılar tarafından fenomenografi ilk olarak İskandinavya, Avrupa ve Avustralya’da kullanılmıştır. Gurwitsch 1960'ların başında insan deneyimi ve bilinci üzerine yaptığı çalışmaları birleştirerek fenomenografinin gelişimine katkıda bulunmuştur. Fenomenografi ile ilgili ilk çalışmalarda öğrencilerin öğrenme stillerindeki temel farklılıklara odaklanıldığı görülmektedir (Vallee, 2007). Dahlin (1999), üniversite 1. sınıf öğrencileriyle öğrenme, anlama ve bilgi fenomenleri üzerine fenomenografik araştırma yöntemini kullandığı bir çalışma gerçekleştirmiştir. Dahlin çalışmasını, öğrenme fenomeni ile ilgili olarak Marton, Dall’alba ve Beaty (1993) tarafından geliştirilen aşağıdaki altı kavrama dayandırmıştır. Bu tabloda dördüncü kategoride yer alan anlama kavramının bireyler tarafından farklı algılanabileceği varsayımı ile Dahlin, öğrencilerin anlamanın nasıl meydana geldiğine yönelik farklı kavrayışlarını ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. Tablo 1 Öğrenme Fenomeni İle İlgili olarak Marton vd. (1993) Tarafından Geliştirilen Altı Kavram Öğrenmenin Derinliği Yüzeysel Derin Kategoriler 1. Öğrenme, bilginin birikimidir. 2. Öğrenme, yeniden üreterek ezberlemedir. 3. Öğrenme uygulamadır. 4. Öğrenme, anlamadır. 5. Öğrenme, bir şeyi farklı açılardan görebilmedir. 6. Öğrenme, kişisel değişimdir. Öğrenmenin Niteliği Nicel Nitel Dahlin’in çalışmasında yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak veriler toplanmıştır. Verilerin analizinde ise cevaplar benzerlik ve farklılıklarına göre kategorilere ayrılmıştır. Sonuçta anlamanın nereden kaynaklandığı hususunda öğrencilerin cevaplarından üç ana kategori ortaya çıkmıştır. Bu kategorilere göre anlamanın kaynağı; deneyimler, zihinsel yapılanma ve gerçeklik ile bir olma (birleştirme) süreçleridir. Entwistle ve Entwistle (1991) yaptıkları çalışmada üniversite düzeyinde öğrenim gören öğrencilerin anlama kavramına ilişkin algılamalarını üç boyutta incelemişlerdir. Bu boyutlar anlamanın doğası, anlamanın gelişimi ve anlamanın bireysel şekilleri olarak alınmıştır. Mülakatlar sonucunda öğrencilerin bu boyutlara ilişkin kavrayışları aşağıda Tablo 2’ de verilmiştir. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇEKMEZ, E., YILDIZ, C. & BÜTÜNER, S. 85 Tablo 2 Anlama Fenomenine Ait Başlıklar 1. Anlamanın Doğası • Memnuniyet hissi • Anlam ve önem • Tutarlılık, bağlantılılık, bütünlük • Değiştirilememezlik • Açıklamalara güven • Uygulama ve adapte olmada esneklik 2. Anlamanın Gelişmesi • Bir görevle aktif meşguliyet • Önceki bilgi ve deneyimle ilişki • Bir yapıyı kullanma veya geliştirme 3. Anlamanın Bireysel Şekilleri • Anlamanın genişliği • Anlamanın derinliği veya seviyesi • Kaynak ve yapının doğası Derslerden veya kitaplardan Belirtilerdeki yapılardan Teorilerden Bireysel disiplin kavramından Dahlin yaptığı araştırma dahilinde bulduğu sonuçları Entwistle ve Entwistle’ın araştırmasından çıkan sonuçlar ile kıyaslamış, sonuçlar arasında benzerlikler ve farklılıkların olduğunu belirtmiştir. Buradan anlaşılacağı üzere fenomenografik araştırma yöntemi ile elde edilen sonuçlar yüksek düzeyde ortam bağımlıdır. Başka bir ifade ile farklı özelliklere sahip topluluklarda yer alan bireylerin belirli bir kavrama yönelik kavrayışlarının oluşturduğu kategoriler ve bu kategoriler arasındaki hiyerarşi farklılık göstermektedir. Literatür incelendiğinde, fenomenografinin öğretmenleri ve öğretmen adaylarını mesleki anlamda geliştirmek için de kullanıldığı görülmektedir. Aşağıda öğretmen ve öğretmen adaylarının öğrenme ve öğretme fenomenlerini nasıl algıladıkları ile ilgili çalışmalardan örnekler sunulmuştur. Boulton-Lewis, Smith, McCrindle, Burnett ve Campbell (2001) ortaokulda (8-12 yaşındaki öğrenciler) çalışan öğretmenlerin öğrenme ve öğretme ile ilgili kavrayışlarını araştırmışlardır. Çalışmada öncelikle Brezilya ve Avustralya’daki iki okuldan toplam 24 öğretmen ile bireysel mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Yapılan ilk mülakatların ardından yaklaşık 12 ay sonra 24 öğretmen arasından gönüllü olan 16 öğretmenle ikinci kez mülakatlar yapılmıştır. Öğretmenlerin ilk ve son mülakatlardaki algılarında çok az bir değişiklik olması nedeniyle her iki mülakatta elde edilen veriler bir araya getirilerek fenomenografik bir yaklaşımla analiz edilmiştir. Mülakat verileri katılımcıların biri tarafından en az iki kez değerlendirilerek kategoriler oluşturulmuştur. Daha sonra, bireysel olarak oluşturulan kategoriler üç farklı araştırmacı tarafından incelenerek Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FENOMENOGRAFİK ARAŞTIRMA YÖNTEMİ … PHENOMENOGRAPHIC RESEARCH METHOD … 86 tartışılmıştır. Yapılan analizler sonucunda öğrenmeye ve öğretmeye yönelik dört kategori oluşturulmuştur. Bu kategoriler, kategorilerin tanımı ve her kategori için örnek öğretmen ifadeleri aşağıda Tablo 3 ve 4’de sunulmuştur. Tablo 3 Ortaokulda Çalışan Öğretmenlerin Öğrenme Fenomenine İlişkin Algılamaları ve Bu Algılamalara İlişkin Görüşlerden Örnekler Kategori Tanım 1. İçerik/ beceri kazanımı/üretimi Öğrenme, öğrenciler için bilgileri / becerileri dinleyerek / ezberleyerek / tekrar ederek anlamak ve kullanmaktır. 2. Becerilerin/ anlamaların geliştirilmesi ve uygulanması 3. Öğrencilerde anlamanın geliştirilmesi 4. Öğrencilerin dönüşümü Öğrenme, öğrenciler için uygulamalı görevler yaparak / onu kendi deneyimleriyle ilişkilendirerek / onu uygulamaya dökerek / problemler çözerek donanımlı / becerikli / anlayışlı / uygulamalı olabilmektir. Öğrenme, öğrencilerin tartışmayla / grup çalışmasıyla / düşünmeyle / metabiliş yoluyla zihinsel çerçeveler / kavramlar / anlamalar geliştirdiği / keşfettiği / oluşturduğu zaman oluşur. Öğrenme, öğrencilerin keşfederek / ortaya çıkararak / risk alarak / sorgulayarak / akıl yürüterek / kritik ederek / başararak bilişsel / davranışsal / duyuşsal olarak büyümesi / değişmesi / gelişmesidir. Örnek İfadeler Ne Nasıl Bu öğrenmenin amacı, onlar için, Tahtadaki notları onlara verilen yazın. bilgiyi korumaktır. Heceleme, gramer gibi temel becerileri geliştirme. Alıştırmaları pekiştirme genişletme. Zihinsel bir yapı geliştirme. Kendi öğrenmen için sorumluluk alma. Öğrencilerin kendilerini farklı bir açıdan görmelerine yardımcı olma. Farklı yönlerden yaklaşma. ve Bradbeer, Healey ve Kneale (2004), coğrafya öğretmen adaylarının coğrafya, öğretme ve öğrenme ile ilgili kavrayışlarını araştırmışlardır. Çalışmalarında fenomenografik araştırma yöntemini kullanarak lisans öğrencilerinin öğrenme, öğretme ve coğrafya konularındaki fikirlerini ortaya koymaya ve Avustralya, İngiltere, Yeni Zelanda ile Amerika’da okuyan öğrenciler arasındaki farklılıkları ortaya çıkarmaya çalışmışlardır. Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere ve Amerika’da bulunan üç üniversitede okuyan toplam 932 öğrenciye coğrafya, öğrenme, öğretme ile ilgili açık uçlu sorular sorulmuştur. Bunlardan 153 tanesi analiz edilmiştir. Verilen bütün cevaplar üç kez hızlı bir şekilde okunmuştur. 3. okumadan sonra bazı deneme niteliğinde olan kategoriler taslak haline getirilmiş ve bu kategoriler ileriki incelemelerde kullanılmıştır. Tablo 4 Ortaokulda Çalışan Öğretmenlerin Öğretme Fenomenine İlişkin Algılamaları ve Bu Algılamalara İlişkin Görüşlerden Örnekler Kategori Tanım 1.İçerik / beceri aktarımı Öğretme, anlatarak / vererek / tekrar ederek bilgi veya beceri kazandırmaktır. Örnek İfadeler Ne Nasıl Onların bilgilerini Eğer onlara olmalarını gösterdiğin NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇEKMEZ, E., YILDIZ, C. & BÜTÜNER, S. 87 2.Beceri / anlama gelişimi Öğretme, öğrencilerin becerilerini geliştirme / yapılandırma / rehberlik etme / güçlendirme / inşa etme / resimle gösterme / modelleme yoluyla anlamadır. 3.Öğrencilerde anlamanın kolaylaştırılması Öğretme, kolaylaştırmak onlara yardım sorgulayarak / anlamaktır. 4.Öğrencilerin dönüşümü öğrencilerin öğrenmelerini ve onlarla birlikte çalışarak / ederek / onları uyararak / onlarla araştırarak / tartışarak Öğretme, öğrencileri bilişsel / davranışsal / duyuşsal olarak fırsatlar / deneyimler / etkinlikler sağlayarak geliştirmek / genişletmektir. istediğin yere getirmeye çalışmak bir sorun olacaktır. Bu yüzden onu geliştirebilirsin. Ben öğrencilerimin beceri geliştirmelerine yardımcı olma rolünü üstleniyorum. Öğrencilerle birlikte çalışma, onların anlamalarına yardımcı olma. Onlara potansiyellerini geliştirmelerine yardımcı olmak. çalışma yeni ise,onların onu pratik etmeleri gerekir. Öğrencilerin ne yapacaklarıyla ilgili aklımda net bir fikir vardır. Benim öğretimim, kolaylaştırmanın bir çeşididir. Onların diğer insanların düşüncelerine maruz kalmalarını istiyorum. Onların diğer insanların düşüncelerine meydan okumalarını istiyorum. Bu incelemelerde cevaplar kategorilere dağıtılmıştır. Daha sonraki incelemeler ise kategorileri doğrulamak ve bir ifadenin içine girdiği kategori ile uyumunu belirlemek amacıyla yapılmıştır. Öğrencilerin coğrafya hakkındaki fikirleri genelden özele doğru sıralanmıştır. Öğrencilerin öğrenme hakkındaki fikirlerini belirlemek için farklı bir metot kullanılmıştır. Bu amaçla Marton vd.’nin önceden belirlemiş olduğu kategoriler dikkate alınmıştır. Baştaki incelemeler Marton vd.’nin bahsettiği altı kategorinin burada ortaya çıkıp çıkmadığı ve başka kategorilerin olup olmadığını tespit amacı taşımıştır. 3. okumanın sonunda Marton vd.’nin ifade ettiği kategorilerden beşinin mevcut olduğu ortaya çıkmıştır. Öğrenme ve öğretme fenomenlerine ilişkin algılamalar ve bu algılamalara ilişkin bazı öğretmen adaylarının görüşleri aşağıda Tablo 5 ve 6’da verilmektedir. Tablo 5 Coğrafya Öğretmen Adaylarının Öğrenme Fenomenine İlişkin Algılamaları ve Bu Algılamalara İlişkin Görüşlerden Örnekler 1. Öğrenme, bilgide meydana gelen artıştır. • Öğrenme, yeni bilgiler edinmeyi içeren bir süreçtir. • Öğrenme, daha önce az şey bilinen herhangi bir konuda bilgi elde etmektir. 2. Öğrenme, yeniden üretmek için ezberlemektir. • Öğrenme, öğrenilen bilgiyi kayıt etme ve hatırlamaktır. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FENOMENOGRAFİK ARAŞTIRMA YÖNTEMİ … PHENOMENOGRAPHIC RESEARCH METHOD … 88 • Öğrenme, anlayabildiğiniz, hatırlayabildiğiniz ve yeniden sunabildiğiniz bilgileri almaktır. 3. Öğrenme, daha sonraki uygulamalar için bilgide meydana gelen artıştır. • Öğrenme, işe yarar bilgileri bulma ve onları kullanabilmedir. • Öğrenme, belirli bir alanda eğitilme ve onu ileriki iş yaşamında kullanabilmedir. 4. Öğrenme, kişisel kavrayış geliştirmektir. • Öğrenme, öğretilen konuyu anlamak ve daha sonra o konu hakkında kendi fikirlerinizi ve görüşlerinizi ortaya çıkarmaktır. 5. Öğrenme, kişisel kavrayışımızı değiştirmektir. Tablo 6 Coğrafya Öğretmen Adaylarının Öğretme Fenomenine İlişkin Algılamaları ve Bu Algılamalara İlişkin Görüşlerden Örnekler 1. Öğretme, bilgi transferidir. • Öğretme, diğerlerinin öğrenmesi için bilgi transfer etmektir. • Öğretme, öğrenmek istediğim şeyin başkası tarafından bana sunulmasıdır. 2. Öğretmek, öğrenmeye yardımcı olmaktır. • Öğretmek, öğrencilerin herhangi bir bilgiyi anlamaları için onlara yardımcı olmaktır. • Öğretmek, diğerlerine öğrenme fırsatı tanımaktır. Bilhassa rehberlik etmektir. Yukarıda verilen çalışmalar bireylerin bir fenomenle ilgili zihinlerinde farklı algılamaların oluşabileceğini göstermektedir. Fenomenografinin Diğer Araştırma Yöntemleri İle Benzer ve Farklı Yönleri Fenomenografi ile fenomenoloji arasındaki farka geçmeden önce her iki kavramın literatürde geçen tanımlarına bakmamız faydalı olacaktır. Fenomenoloji, Husserl önderliğindeki Alman filozoflar tarafından ortaya atılmıştır (Richardson, 1999). Fenomenoloji, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bilimlerde ve düşüncedeki genel bunalım içinde doğup gelişen bir yöntemdir. Husserl, bilimin kaynağını araştırmayla ve sağduyuyu sorgulamakla ilgilenmiştir. Husserl, günlük yaşamın ayrıntılarının altında yatan özelliklere bakmamız gerektiğini ve bunu yapmak için de kendimizi, dünyayı genel algılama biçimimizden bağımsız tutmamız gerektiğini düşünmektedir (Balcı, 2006). Dünyayı öznel deneyimlememizin, onun içeriğinin ve formunun sorgulanmadan kabulünden süzüldüğünü kabul ederek Husserl, gözlemcinin öznel deneyimi saf olarak kavrayabilmesi için önceki anlamaların paranteze alınması gerektiğini savunmaktadır (Kuş, 2007). Husserl’a göre fenomenolojik indirgeme; bir kişinin algılanan nesnelerin özüne ve gerçek özelliklerine odaklanmak için bu nesnelere dair sahip olduğu inançları askıya almasını, diğer bir ifadeyle bu inançlarından kendisini soyutlamasını içerir (Richardson, 1999). Fenomenoloji, derinlemesine ve ayrıntılı bir kavrayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Yaşadığımız dünyada olaylar, deneyimler, algılar, yönelimler, kavramlar ve durumlar gibi çeşitli şekillerde karşımıza çıkan olguları araştırmayı amaçlayan çalışmalar için fenomenoloji uygun bir araştırma yöntemidir (Yıldırım & Şimşek, 2006). NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇEKMEZ, E., YILDIZ, C. & BÜTÜNER, S. 89 Fenomenolojik yaklaşımın odak noktası, öznel deneyimdir. Bu yaklaşım, bireyin kişisel dünya görüşüyle ve olayları yorumlamasıyla yani, bireyin fenomenolojisiyle ilgilenir. Fenomenolojik yaklaşımda araştırmacı, olaylara ya da fenomenlere hiçbir ön kavram ya da kuramsal düşünce empoze etmeden, birey tarafından yaşandığı gibi anlamaya çalışır. Fenomenolojik yaklaşımı benimseyen araştırmacılar bireylerin davranışlarını gözlemlemenin yanısıra, kendilerini ve dünyalarını nasıl gördüklerini inceleyerek insan doğası hakkında daha çok şey öğrenebileceğimize inanmaktadırlar. Marton (1986) fenomenografik araştırmayı; farklı insanların bir fenomeni anlama, kavrama veya algılama yollarındaki farklılıkları betimleme amacı taşıyan, gözlem ve deneyim tabanlı yaklaşım olarak tanımlamıştır. Birçok araştırmacı, fenomenografi ile fenomenolojinin aynı yaklaşımlar olduğunu düşünmektedir (Richardson, 1999). Marton, fenomenografik ve fenomenolojik araştırmalarının her ikisinin de deneysel, içerik odaklı ve nitel olması açısından benzerlikler gösterdiğini; fakat farklı yaklaşımlar olduğunu ifade etmiştir. Hasselgren ve Beach (1997), yaptıkları çalışmada Marton’un ifade ettiklerinin paralelinde, fenomenografi ile fenomenolojinin birbirinden farklı olduğunu belirtmişlerdir. Fenomenografide araştırmaya konu olan fenomenin algılanmasında değişiklikler söz konusu iken, fenomenolojide ise araştırılan fenomenin varlığını ve özünü belirlemek amaçtır. Kısacası, fenomenolojik araştırma yöntemi 1. sıra yaklaşımını benimserken, fenomenografik araştırma ise 2. sıra yaklaşımını benimsemektedir. Fenomenografik araştırma yöntemi bazı yönleriyle, etnografik araştırma yöntemi, aksiyon araştırması ve özel durum çalışmasından farklılık gösterir. Etnografi, bir kültürün araştırmacılar tarafından katılımcı gözlem yoluyla incelenmesidir (Van Manen, 1996; akt. Richardson, 1999). Fenomenografi ile etnografinin paylaştığı bazı temel varsayımların mevcut olmasının yanı sıra bu iki yöntem bazı farklılıklar içermektedir (Marton, 1988; akt. Richardson, 1999). Öğrenme üzerine yapılan fenomenografik ve etnografik araştırmalar incelendiğinde, etnografik araştırmada araştırılacak topluluktaki sosyal süreçlerin içerisine aktif bir katılım söz konusudur. Fenomenografik araştırmada araştırmacılar genellikle araştırmanın gerçekleştiği akademik kurumun üyesi olduğundan, bir dereceye kadar topluluğun bir parçası olarak düşünülebilir. Fakat bu tamamen tesadüfidir. Etnografik araştırmada olduğu gibi örneklem ve öğrenme süreçleri içerisine kasıtlı bir dahil olma söz konusu değildir. Richardson (1999), fenomenografik araştırma yöntemini kullanan araştırmacılar ile etnografik yöntemi kullanan araştırmacılar arasında çalışmada elde edilen bulgulara yaklaşım açısından farklılıklar olduğunu belirlemiştir. Richardson’a göre çalışmalarında fenomenografik yöntemi benimseyen araştırmacılar, mülakat sürecinde katılımcıların verdiği beyanlara şüpheci bir yaklaşım sergilememektedir. Aksine, Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FENOMENOGRAFİK ARAŞTIRMA YÖNTEMİ … PHENOMENOGRAPHIC RESEARCH METHOD … 90 katılımcıların beyanlarının onların gerçek düşüncelerini yansıttığı kabul edilmektedir. Etnografik yöntemi benimseyen araştırmacılar ise bireylerin beyanlarından ziyade eylemlerine odaklanmaktadır. Ayrıca etnografik araştırma yöntemi 1. sıra yaklaşımı benimserken, fenomenografik araştırma yöntemi 2. sıra yaklaşımı benimsemektedir. Aksiyon araştırmasında araştırmacı bir öğretmen veya öğretim üyesi olarak problemin parçası konumundadır. Keşfettiği problemi derinlemesine araştırır. Aksiyon araştırması hem nitel hem de nicel araştırmalar içerisinde yer almaktadır. Çünkü araştırmacı veri toplama sürecinde anketlere de başvurabilir. Fenomenografik araştırma yöntemi, nitel yaklaşım içerisinde yer alır. Araştırmacının öğretmen veya öğretim üyesi olması veya problemi araştırmacının kendisinin keşfetmesi şart değildir. Özel durum çalışmasında ise adından da anlaşılacağı üzere özel bir durumun olması ön koşuldur. Bir topluluk, bir şirket vb. özel bir durumu oluşturabilir. Hem nicel hem de nitel yaklaşım içerisinde yer almaktadır. Nasıl, neden sorularına cevap arayan bir araştırma yöntemidir. Fenomenografik araştırma yöntemiyle bir topluluk, şirket, birey ve bireylerin etkileşimde olduğu olgular değil, sadece bireyin araştırmaya konu olan bir fenomenle (öğrenme, öğretme gibi) ilgili algılamaları tespit edilir. İllaki özel bir durumun olması şart değildir. Ayrıca, fenomenografide temellendirilmiş kuramda (grounded theory) olduğu gibi bir kuram oluşturma şart değildir. Fenomenografik Araştırma Nasıl Yapılır? Fenomenografik araştırma yaklaşımı, özellikle eğitim araştırmalarında düşünme ve öğrenme hakkındaki bir takım soruları cevaplamak için geliştirilmiştir. Bu tür sorularda fenomenografik araştırmanın uygulanmasında izlenmesi gereken adımlar aşağıdaki gibidir (URL-1, 2012): a. Bilgi Toplama • Yorumlamadaki değişikliğin boyutunu belirlemek amacıyla açık uçlu sorulardan oluşan mülakatlar yapılır. Mülakatta söylenenler harfi harfine not edilir. • Görüşmelerin diyalog şeklinde olması gerekir. • Görüşmecinin, katılımcının kavrayışlarını ve deneyimlerini yansıtmasında ve bunlardan haberdar olmasında katılımcıya yardım etmesi gerekir. • Katılımcının cevaplarına göre takip eden sorular sorulmalıdır. b. Analiz • Araştırmacının kendi önyargılarının katılımcının görüşlerine etki etmemesine dikkat etmek gerekir. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇEKMEZ, E., YILDIZ, C. & BÜTÜNER, S. 91 • Araştırma sürecinde araştırmacılar mümkün olduğunca fenomen hakkında kendi kavrayışlarını yansıtmazlar. • Katılımcılarda ortaya çıkan fenomenle ilgili benzerlik ve farklılıkların belirlenmeye ihtiyacı vardır. • Fenomenle ilgili anlama ve deneyimleri birbiriyle ilişkili kategorilere ayırmak gerekir. Fenomenografik analiz yönteminde, yazıya dökülen veriler öncelikle kategorilere ayrılır. Ancak kategoriler anlaşılır biçimde oluşturulmalıdır (Saljö, 1994). Kategoriler karmaşık ve karışık görüşleri, açık ve anlaşılır hale getirecek şekilde düzenlenir. Bunun için veriler tablolar yardımı ile analiz edilir. Kategoriler arasındaki ilişkiler araştırmacı tarafından açıklanır (Tözluyurt, 2008). Bu kategorileri ve kategoriler arası ilişkileri araştırmacının tespit etmesi, bu yöntemin en önemli noktasıdır (Reid & Petocz, 2002). Ayrıca oluşturulan kategoriler fenomenle mantıklı, net bir şekilde ve birbirleriyle hiyerarşik olmalıdır (Marton & Booth 1997). Marton ve Booth (1997) fenomenografik analizin niteliği ile ilgili olarak her bir kategoride, fenomeni anlama yollarındaki ayırt ediciliğin ortaya konulması ve kategorilerin mümkün olduğunca az olması gerektiğini belirtmişlerdir. Fenomenografik analizde öncelikle öncü kategoriler oluşturulur. Elde edilen verilerin ikinci kez gözden geçirilmesiyle ya tanımlayıcı kategoriler oluşturulur ya da mevcut kategoriler değiştirilir. Bu süreç, oluşturulan kategorilerin çalışmada elde edilen verilerle uyumlu hale gelene kadar devam eder (Didiş, Özcan, & Abak; 2008). Fenomenografik Araştırmalarda Genelleme, Geçerlilik ve Güvenilirlik Geçerlilik, güvenilirlik ve genelleme kavramları pozitivist yaklaşımdan türemesine rağmen; nitel araştırmacılar, araştırmaların geçerlilik, güvenilirlik ve genellenebilirliğini ifade etmek gerektiğini düşünmektedirler (Guba, 1981; akt. Akerlind, 2002; Kvale, 1996,). Dolayısıyla bu kavramların araştırma yaklaşımlarında kullanılan ontolojik ve epistemolojik varsayımlar bağlamında yeniden düzenlenmesi gerekir. Fenomenografi, diğer nitel araştırma yaklaşımlarının altında yatan birçok varsayıma sahip olmasına rağmen, uygulamada bazı farklılıklara sahiptir. Bu farklılıklar aşağıda belirtilmiştir (Akerlind, 2002). 1.Genelleme Fenomenografik araştırmanın amacı, deneyimlerdeki farklılıkları araştırmak olduğu için örneklemin heterojen olarak seçilmesi gerekir. Bu nedenle fenomenografik araştırma sonuçları, bir örneklem grubundan evrene genelleştirilememektedir. Çünkü örneklem, evrenin temsilcisi Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FENOMENOGRAFİK ARAŞTIRMA YÖNTEMİ … PHENOMENOGRAPHIC RESEARCH METHOD … 92 değildir. Yukarıdaki düşüncenin aksine örneklem içindeki değişiklikler, bir dereceye kadar evren içindeki değişiklikleri yansıtabileceğinden dolayı örneklem içindeki anlamların evren içindeki anlamların temsilcisi olabileceği düşünülmektedir (Booth, 1992; Francis, 1996; akt. Akerlind, 2002; Marton & Booth, 1997). Bu bağlamda fenomenografik araştırmanın sonuçları, doğal genelleme yapılarak benzer özelliklere sahip başka gruptaki insanlara genelleştirilebilir. 2. Geçerlilik Fenomenografik araştırmalarda geçerlilik tartışmalı bir konudur ve literatürde kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Booth (1992)’a göre fenomenografik araştırmada geçerlilik, araştırmacının sonuçları sunarken gösterdiği gerekçelerin doğru ve inanılır olmasıdır. Geçerliliğin sağlanması için çalışmanın metodunun ve sonuçlarının açık ve tam olarak sunulması şarttır. Bu bağlamda aşağıdaki hususlara açıklık getirilmesi gerekmektedir (Booth, 1992; Sandberg, 1997). • Çalışmanın sonuçlarının başka durumlara uygulanıp uygulanamayacağının kararını vermek için çalışmaya katılanların özellikleri açıkça ifade edilmelidir. • Verilerin tarafsız olarak toplanabilmesi için izlenen adımlar açıklanmalıdır. • Verilerin analizi için kullanılan metot açıklanmalıdır. • Araştırmanın sonucu olarak ortaya çıkacak kategoriler tam anlamıyla tanımlanmalı ve yeterli düzeyde alıntılar ile desteklenmelidir. Fenomenografik araştırmalarda iki tip geçerlilik denetimi vardır: Bunlar; İletişimsel Geçerlilik ve Pratik Geçerlilik’tir. a. İletişimsel Geçerlilik Birçok yorumun ortaya çıkabileceği bir durumda, bir araştırmacının verilerden çıkardığı yorumu ikna edici bir şekilde belirtmesi gerekir (Booth, 1992; Guba, 1981; akt. Akerlind, 2002; Kvale, 1996; Marton & Booth, 1997; Sandberg, 1994; 1996; 1997). Hem araştırma yöntemi hem de yapılan yorumlar ilgili araştırma topluluğu tarafından uygun olarak değerlendirilmelidir. Seminerler, konferans sunumları ve örnek niteliğindeki basılı öğeler fenomenografik araştırmalara kabul ve geri bildirim işlemleri için kaynak oluşturur (Guba, 1981; akt. Akerlind, 2002; Kvale, 1996). Araştırma topluluğu, fenomenografik çalışmalarda bu tip geçerliliğin kontrolü için kullanılabilecek tek kaynak değildir. Bunun yanında görüşme yapılan bireyler ve örneklemin temsil ettiği evren içinde olup da örneklem dışında kalan bireyler de kaynak olarak kullanılabilir. Fakat görüşülen bireyler ile yapılan geçerlilik testlerinin uygun olmadığı belirtilmektedir. Bunun ilk sebebi, araştırmacının yorumlarının bütün grup göz önüne alınarak NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇEKMEZ, E., YILDIZ, C. & BÜTÜNER, S. 93 yapılmasındandır. Amaç bir bireyin kavrayışını yakalamak değil, bir grup içerisindeki kavrayışları yakalamaktır. Bu sebepten buradaki yorum bütüncüldür (holistiktir). Ayrıca bireylerin bir fenomen ile ilgili algıları değişkenlik gösterebilir. b. Pratik Geçerlilik Nitel araştırmanın bir başka geçerlilik bakış açısı da araştırma sonuçlarının ne kadar pratik / faydalı olduğu (Kvale, 1996; Sandberg, 1994; akt. Akerlind, 2002) ve hedeflediği kitleye ne denli anlamlı geldiğidir (Uljens, 1996; akt. Akerlind, 2002). Birçok fenomenografik araştırma, öğretme ve öğrenme sürecinin iç yüzünü anlama ve bu bağlamda faydalı bilgiler sunmayı amaçladığı için bu açıdan geçerlilik testi yapmak uygundur. Fenomenografi, eğitim araştırmalarında iki amaçla kullanılmaktadır. Bunlar; • İnsan deneyimlerinin doğasını yorumlamak • Öğrenme ve öğretmeyi geliştirmek (Akerlind, 2002). 3. Güvenilirlik Fenomenografik araştırmalarda güvenilirliği sağlamak için aynı verilerin farklı araştırmacılar tarafından ele alınarak değerlendirilmesi, daha sonra sonuçların karşılaştırılması geçerli bir yöntem olarak ileri sürülmektedir. Saljö (1988) oluşan kategorilerin güvenilir olduğunu iddia etmek için, farklı araştırmacıların aynı veriyi inceledikten sonra, araştırmacıların bireysel olarak oluşturduğu kategoriler arasında % 80 ile % 90 arası tutarlılık olması gerektiğini savunmaktadır. Fenomenografik araştırmada güvenilirlik kontrolü iki şekilde yapılır (Kvale, 1996; akt. Akerlind, 2002): a. Kodlayıcının Güvenilirlik Kontrolü İki araştırmacı görüşme metnini bütünüyle kodlar ve kategorileri karşılaştırır. Eğer görüşme metninde iki araştırmacı da benzer kodlamalar yapıp aynı kategorileri elde etmişse kodlayıcının güvenilirlik kontrolü sağlanmış demektir. b. Karşılıklı Diyalog Şeklinde Güvenilirlik Kontrolü Araştırmacıların yorumlayıcı hipotezine, karşılıklı tartışmalar ve eleştirilerle ulaşılmışsa araştırmacının konu üzerinde önyargısı engellenmiş olur. Bu sayede araştırmanın analizi zenginleşir (Akerlind, 2002). Sonuç olarak, fenomenografik araştırma yöntemi ile ilgili olarak şunlar söylenebilir: Orgill (2000) fenomenografik araştırma yöntemi hakkında üç sınırlılıktan bahsetmiştir (akt. Türkeli Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FENOMENOGRAFİK ARAŞTIRMA YÖNTEMİ … PHENOMENOGRAPHIC RESEARCH METHOD … 94 Şandır, 2006). Bunlardan birincisi, bireylerin deneyimlerinin farklı olmasıdır. Yani bireylerin deneyimlerini nasıl tanımladığı ve araştırmacının bunu nasıl gözlemlediği konusunda bir birliktelik yoktur. Bir bireyin fenomen ile ilgili deneyim sayısının başka bir bireyin deneyim sayısından daha çok olması mümkündür (Türkeli Şandır, 2006). Bu durumu çözmek için, bireylerin deneyimlerini incelemek yerine genel ve erişilebilir bir fenomenin farklı sayıdaki uygulamaları incelenebilir (Saljö, 1997). Orgill’in belirttiği ikinci sınırlılık ise, araştırmacının sahip olduğu deneyim ve teorik bilgiler, kategorileri ve veri analizini etkileyebilir. Bu durumun üstesinden gelmek için, araştırmacının geçmişini ve bilgilerini açıkça ortaya koyması gerekir (Webb, 1997). Orgill’in bahsettiği diğer bir sınırlılık da güvenilirlik ve tekrar edilebilirlik ile ilgilidir. Güvenirlik konusunda aynı veriler üzerinde bireysel olarak çalışıldığında iki araştırmacının farklı kategoriler oluşturması mümkündür. Bu nedenle, kategoriler bütün araştırmacıların anlayabileceği ve kullanabileceği şekilde olmalıdır (Marton, 1986). Fenomenografik Araştırma Yöntemi İle Yapılan Diğer Çalışmalar Koballa vd. (2000), kimya öğretmen adaylarının kimya öğretme ve öğrenme ile ilgili kavrayışlarını araştırmışlardır. Araştırmacılar yaptıkları çalışmanın başında, öğretmen adaylarının kimya öğrenme-öğretmeye ilişkin kavrayışlarının belirlenmesinin önemine dikkat çekmişlerdir. Çalışmanın temel verileri, bir Alman üniversitesinden dört bayan ve beş erkek toplam dokuz öğretmen adayı ile gerçekleştirilen bireysel mülakatlar sonucu elde edilmiştir. Yardımcı veri kaynakları ise gözlem notları ve üniversite kimya öğretmenliği programına ilişkin dokümanlardır. Bir dönem boyunca, kimya öğretimi seminerine katılan bu öğretmen adaylarının her biriyle yaklaşık bir saat süreyle derinlemesine mülakatlar yürütülmüştür. Her bir mülakat, katılımcıların kendi üniversite dersleri ya da çalışmaları hakkında sorularla başlamış, daha sonra kimya öğretmede kariyer yapmak isteyen birine nasıl yardımcı olabilecekleri hususunda görüşleri alınmıştır. Mülakatlar aynı zamanda, aday öğretmenlerin kimya öğrenen olarak kendi geçmiş deneyimlerine, bir bilim olarak ve kimyacıların çalışması olarak kimyaya bakış açılarına, lise ve üniversitede kimyasının nasıl öğretilmesi gerektiğine dair kavrayışlarına odaklanmıştır. Araştırma grubundaki bir başka araştırmacı, katılımcı gözlemci olarak seminerdeki yedi oturumdan notlar almıştır. Verilerin analiz edilmesi aşamasında, kimya öğrenme ve öğretme ile ilgili kavrayışlar ayrı ayrı kodlanmıştır. Örneğin kimya öğrenme ile ilgili olarak kavrayışlar kodlanırken "sıkı çalışma", "pasif dinleme", "ezberleme" vb. belirteçler kullanılmıştır. Bu ilk kodlamalardan sonra, zamanla veriler benzerliklerine göre kategorilendirilmiş ve bu kategoriler birbirleri ile ilişkilendirilmiştir. Sonuçta nitel olarak birbirinden ayrı kavramsal kategoriler ortaya NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇEKMEZ, E., YILDIZ, C. & BÜTÜNER, S. 95 çıkarılmıştır. Bilgilerin analizi, hem kimya öğrenimini hem de kimya öğretimi ile ilgili üç farklı algılamayı ortaya çıkarmıştır. Bu algılamalar aşağıda Tablo 7’de verilmiştir. Tablo 7 Kimya Öğretmen Adaylarının Kimya Öğrenimi Fenomeni İle İlgili Algılamaları ve Bu Algılamalara İlişkin Görüşlerden Örnekler 1. Kimya öğrenimi, güvenilir kaynaklardan kimyayla ilgili bilgiler elde etmektir. • Sınavlarla ilgili problem şu; sadece öğretmenin duymak istediği herşeyi kalbinle öğrenmek zorundasın. 2. Kimya öğrenimi, kimyayla ilgili problemler çözmektir. • Sınıfta problem çözmeye çalışırken onun zor olduğunu düşünüyorum. … bu çok ilginç ve onlara probleme birçok fikir vermeleri için meydan okuyabilirsiniz. Bence onlar bu derste öğreniyorlar. 3. Kimya öğrenimi, kişisel anlama oluşturmaktır. • Yeni bir kimyasal fenomen çalışırken, zaten bildiğin gerçekler hakkında konuşabilirsin. Ve, sonra onun hakkında düşünebilirsin ve onu görmek için yeni bir yol bulabilirsin. Tablo 8 Kimya Öğretmen Adaylarının Kimya Öğretimi Fenomeni İle İlgili Algılamaları ve Bu Algılamalara İlişkin Görüşlerden Örnekler 1. Kimya, kimyayla ilgili bilgilerin öğretmenden öğrenciye transfer edilmesiyle öğretilir. • Kendi öğretimim hakkında düşündüğüm zaman, öğrencilere okulda bunu nasıl aktarabileceğim hakkında düşünürüm, çünkü biz yetişkinlerle aynı düşünmeyen öğrencilere sahip olabiliriz. 2. Kimya, öğrencilere çözmeleri için kimyayla ilgili problemler sorularak öğretilir. • Şunu düşünüyorum, kimya öğretmeni öğrencilere kimyasal olmayan problemler için de kullanılabilen problem çözme stratejilerini öğretmek için iyi bir fırsata ve sorumluluğa sahiptir. 3. Kimya, öğrencilerle etkileşim kurularak öğretilir. • Bir öğretmen öğrencileriyle yakın bir şekilde çalışmalıdır. O, öğrencilerinin arkadaşı olmamalı fakat onların neden hoşlandıklarını ve kimyayı onların ilgileriyle nasıl ilişkilendirebileceğini bulmalıdır. Reid ve Petocz (2002), öğrencilerin istatistik ile ilgili kavrayışlarını araştırmışlardır. Yapılan araştırmada, istatistik dersini alan 20 öğrenciyle görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerde öğrencilere “İstatistiğin ne hakkında olduğunu düşünüyorsun?”, “İstatistik teriminden ne anlıyorsun?”, “İstatistik hakkında düşündüklerini anlatır mısınız?”, “İstatistik nedir?” şeklinde dört açık uçlu soru sorulmuştur. Araştırmada görüşmeler kayıt cihazıyla kaydedilmiş, kaydedilen bilgiler aslına uygun olarak yazıya dökülmüştür. Kategoriler oluşturulurken uzmanlardan yardım alınmıştır. Araştırmada istatistik ile ilgili olarak “İstatistik, bireysel olarak yapılan sayısal etkinliklerdir.”, “İstatistik, bireysel istatistik tekniklerini kullanır.”, “İstatistik, istatistiksel teknikler topluluğudur.”, “İstatistik, verilerin analizi ve yorumlanmasıdır.”, “İstatistik, farklı istatistik modellerini kullanarak gerçek yaşamı anlamanın bir yoludur.”, “İstatistik, dünyayı anlamlandırmak ve kişisel anlamlar geliştirmek için kullanılan kapsamlı bir araçtır.” şeklinde altı kategori belirlenmiştir. Marshall ve Linder (2005), lisans öğrencilerinin fizik dersinin öğretimine yönelik beklentilerini belirlemeye yönelik fenomenografik bir çalışma yürütmüşlerdir. Veriler açık uçlu Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FENOMENOGRAFİK ARAŞTIRMA YÖNTEMİ … PHENOMENOGRAPHIC RESEARCH METHOD … 96 yazılı sorular ve yarı yapılandırılmış görüşmeler yoluyla toplanmıştır. Yapılan analizler sonucundafiziği öğretme beklentisi ile ilgili beş kategoriye ulaşılmıştır. Bu kategoriler “Bilgiyi sunma”, “Anlamayı arttırma”, “Kavramsal uygulamayı genişletme”, “Entelektüel bağımsızlık ve eleştirel düşünmeyi destekleme” ve “Kişisel gelişime yardımcı olma” şeklinde elde edilmiştir. Didiş, Özcan ve Abak (2008) tarafından yapılan bir çalışmada, öğrencilerin kuantum fiziğini betimleme ve betimleme yollarındaki çeşitlilik ortaya çıkartılmıştır. Çalışmanın katılımcıları, amaçsal örneklem yöntemine göre belirlenmiştir. Çalışmaya Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi’nde öğrenim gören 65 öğrenci katılmıştır. Öğrenciler üç temel sorunun bulunduğu açık uçlu testi yaklaşık 30 dakika sürede yanıtlamışlardır. Nitel veriler fenomenografik analiz yoluyla analiz edilmiştir. Veriler, araştırmacılar tarafından aşamalı olarak analiz edilmiştir. Verilerden öğrencilerin kuantum fiziğini betimlemelerine ilişkin iki kategori (‘Kuantum fiziği bir derstir’ ve ‘Kuantum fiziği fiziğin bir dalıdır’), betimleme yollarına ilişkin üç kategori (‘diğer derslerle ilişkilendirerek’, ‘operasyonel olmayan betimlemeler’ ve ‘operasyonel betimlemeler’) belirlenmiştir. Ayrıca, öğrencilerin betimlemelerinde en çok kullandıkları fiziksel kavramlar tespit edilmiş ve öğrencilerin önemli gördükleri kavramlar ile karşılaştırılmıştır. Çalışmada, ‘mikroskopik sistem’ betimlemede en çok kullanılan kavram, ‘Heisenberg belirsizlik ilkesi’ ise öğrencilerin kuantum fiziğinde en önemli olarak niteledikleri kavram olarak ortaya çıkmıştır. Gullberg, Kellner, Attorps, Thoren ve Tarneberg (2008), fenomenografik araştırma yöntemini kullanarak gerçekleştirdikleri araştırmada öğrenimlerine yeni başlayan öğretmen adaylarının, öğrencilerin fen ve matematik konularına ilişkin anlamalarına yönelik kavrayışlarındaki farklılığı incelemişlerdir. Araştırmanın katılımcılarını, öğrenimlerine devam etmekte olan toplam 32 öğretmen adayı oluşturmuştur. Öğretmen adaylarının öğretimde öğrencilerin konulara yönelik sahip oldukları anlamaları ne derece dikkate aldıklarını belirlemek için, seçilen bir konuya yönelik ders planı hazırlamaları istenmiş ve devamında öğretmen adayları ile hazırladıkları ders planları üzerinde anket ve mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın amacı doğrultusunda öğretmen adaylarından elde edilen veriler üç alt başlık altında incelenmiştir. Bunlardan ilki öğretmen adaylarının, öğretim sürecinde öğrencilerin fen ve matematik konularına ilişkin anlamalarını dikkate almanın önemine yönelik farkındalıkları olarak belirlenmiştir. Öğretmen adaylarından elde edilen verilerden bu başlığa ilişkin hiyerarşik üç kategori ortaya çıkmıştır. Bu kategoriler, kategorilerin tanımı ve her kategori için örnek öğretmen adaylarının ifadeleri aşağıda Tablo 9’da sunulmuştur. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇEKMEZ, E., YILDIZ, C. & BÜTÜNER, S. 97 Tablo 9 Öğretmen Adaylarının Öğretimde Öğrencilerin Anlamalarını Dikkate Almanın Önemine İlişkin Farkındalık Kategorileri ve Görüşleri Kategori 1.Düşük farkındalık Tanım • Öğretimi planlamada öğrencilerin kavrayışlarına yönelik bilgi sahibi olmanın önemine ilişkin düşük düzeyde farkındalık sahibi olma. • 2.Farkındalık Öğretimi planlamada öğrencilerin kavrayışlarına yönelik bilgi sahibi olmanın önemli olduğunun farkında olma. Öğretimin başlangıcında öğrencilerin kavrayışlarını ortaya çıkarma. 3.Deneyime dayanan farkındalık Eğer öğretmen adayının daha önce öğretime ilişkin deneyimi varsa ve bu farkındalık bu deyime dayanıyorsa. • • Örnek İfadeler İlk olarak öğrencilere eşitlik kavramının ne olduğunu açıklarım. Aynı zamanda öğrenciler bana soruda yöneltebilirler. Bundan sonra sınıfla beraber bazı sorular çözerim. Öğrencilerin ne bildiği hakkında fikir sahibi olmadan derse doğrudan başlayamam. İlk olarak öğrencilerin bir bitkinin yetişmesi için hangi koşulların gerekli olduğuna ilişkin ön bilgilerini yoklarım. Böylelikle başlangıç noktasını belirlersiniz. Öğrencilere nasıl bir yapı sunacağımı düşünüyorum. Daha önce 6. sınıflara gerçekleştirdiğim öğretim ile ilişkilendirmeye çalışıyorum. Öğretmen adaylarından elde edilen verilerin incelendiği ikinci alt başlık, öğretmen adaylarının fen ve matematik derslerindeki belirli konularda öğrencilerin sahip olduğu ön bilgi ve inançları hakkında kavrayışları olarak belirlenmiştir. Bu alt başlık bağlamında elde edilen verilerin analizi sonucunda, aralarında hiyerarşi oluşturacak şekilde dört farklı kategori ortaya çıkmıştır. Bunlar sırasıyla, belirsiz kavrayışlar, öğrenciler arası değişim, olgular ve beceriler, anlama olarak ifade edilmiştir. Araştırma verilerinin incelendiği son alt başlık ise, öğretmen adaylarının fen ve matematik derslerinde öğrencilerin bir konuyu anlamada o konuya özgü yaşadıkları sıkıntılara yönelik kavrayışları olarak belirlenmiştir. Bu başlık bağlamında incelenen öğretmen adaylarının ifadeleri, yine kendi arasında bir hiyerarşi oluşturacak şekilde altı kategoriye ayrılmıştır. Bu kategoriler sırasıyla, belirsiz kavrayışlar, zorluğun olmaması, öğrenciler arası değişim, becerilere yönelik sıkıntılar, soyut kavramlara yönelik sıkıntı, önbilgilerle çelişen durumlarolarak ortaya konmuştur. Son iki alt başlık bağlamında ortaya çıkan kategorilerin tanımları ve bu kategorilere yönelik örnek ifadeler, araştırma raporunda bulunmaktadır. Yapılan araştırmanın en belirgin sonucu, öğretmen adaylarının büyük bölümünün fen ve matematik konularına yönelik gerçekleştirilen öğretimi bilgi transferi olarak görmesidir. Bu sonuçtan hareketle araştırmacılar öğretmen adaylarının eğitimine, pedagojik alan bilgilerini zenginleştirecek nitelikte içeriğin dahil edilmesi gerektiği önerisini sunmaktadır. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FENOMENOGRAFİK ARAŞTIRMA YÖNTEMİ … PHENOMENOGRAPHIC RESEARCH METHOD … 98 Tözluyurt (2008), fenomenografik yöntemi kullandığı yüksek lisans çalışmasında, sayılar öğrenme alanı ile ilgili matematik tarihinden seçilen etkinliklerle yapılan dersler hakkında lise son sınıf öğrencilerinin görüşlerini almıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, bir devlet lisesinin süper lise kısmında fen bilimleri bölümünde öğrenim gören 14 on ikinci sınıf öğrenci arasından, araştırmaya katılmaya istekli olanlar arasından tesadüfî yöntemle belirlenmiş sekiz öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmada, veri toplama aracı olarak görüşme formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde öğrencilerin görüşleri karşılaştırılmış, kategorilere ayrılmış ve yorumlanmıştır. M.Ö. 60 tabanının kullanılmasına ilişkin soruya verilen cevapların analizi sonucu “mantıklı bulma”, “şirin bulma”, “farklı bulma”, “eğitici bulma”, “işe yarar bulma”, “hoş bulma”, “ilgi çekici bulmama” kategorilerine ulaşılmıştır. Ebenezer, Chacko, Kaya, Koya ve Ebenezer (2009), kavramsal değişim ve fenomenografiye dayalı bir model ve kavramsal değişim teorilerinin bir parçası olan Common Knowledge Construction Model (Ortak Bilgi Yapılandırma Modeli-CKCM)’ne dayalı bir öğrenme ortamı tasarlayarak etkisini incelemişlerdir. Çalışmada, modelin 7. sınıf öğrencilerinin fen başarıları ve kavramsal değişimleri üzerinde anlamlı bir etkisinin olup olmadığını incelemek amacıyla dört haftalık bir öğretim gerçekleştirilmiştir. Uygulama öncesi deney ve kontrol grupları arasında bir farklılık olup olmadığını belirlemek amacıyla öğrencilerin 6. ve 7. sınıfta öğrendikleri biyoloji konularına ilişkin öğretmen yapımı üç test uygulanmıştır. Deney grubundaki öğrencilere CKCM’ye dayalı öğretim gerçekleştirilmiş olup, kontrol grubundaki öğrencilere ise geleneksel öğretim uygulanmışır. Çalışmada karma yaklaşım kullanılmıştır. Bu kapsamda, öğrencilere ön ve son test olarak uygulanan Boşaltım Ünitesi Başarı Testi’nden alınan puanların karşılaştırılması çalışmanın nicel boyutunu; müdahale edilen öğrencilerin kavramsal değişimlerini nitel olarak belgeleyen ilk ve son test uygulaması ise nitel boyutunu oluşturmuştur. Nicel verilerin analizinde bağımsız t-testi kullanılırken, öğrencilere uygulanan kavramsal sorular ise nitel olarak analiz edilmiştir. Başarı testi sonuçlarına göre deney ve kontrol grubu öğrencilerinin başarıları arasında anlamlı bir farklılık olduğu belirlenmiştir (p < 0.001). Öğrencilerin boşaltımla ilgili kavramsal sorulara verdikleri cevaplardan elde edilen kavramlarının ön ve son nitel analizinin sonucunda ise; 1.Öğretim öncesi ve sonrası fikirlerde artış ve azalmaların olduğu; 2.Fikir kategorilerindeki öğrenci sayılarında değişim olduğu; 3.Günlük dilin bilimsel dil ile yer değiştirdiği ve 4.Öğrencilerin cevaplarındaki karmaşıklığın öğretim öncesi ve sonrası farklılaştığı ortaya konulmuştur. Araştırmacılar ayrıca kavramsal soruların nitel analizi sonucunda atıkların nasıl üretildiğiyle ilgili üç fenomenografik kategori belirlemişlerdir. Bu kategoriler sırasıyla; yemek yeme ve sindirim, böbreklerin ve sindirim organlarının fonksiyonları ile hücre süreci olarak adlandırılmıştır. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇEKMEZ, E., YILDIZ, C. & BÜTÜNER, S. 99 Sonuç ve Öneriler Fenomenografik araştırma ile bireyle, anlamaya ya da öğrenmeye çalıştığı şey arasında ilişkiler araştırılmaya ve açıklanmaya çalışılır. Eğer bu çalışmaların sonuçları iyi anlaşılırsa, bireysel öğrenmelerle ilgili konularda önemli adımlar atılabilir (Çepni, 2007). Çünkü öğretmen, özel bir fenomenle ilgili öğrencilerin kavrayışlarının farkında olursa, muhtemelen onların yanlış kavrayışlarını önlemede ve kavrayışlarını daha iyi yapılandırmada daha etkili olacaktır (Marton, 1986). Öğretmenin öğrencilerinin bir kavramla ilgili neler anlayabileceğinin farkında olması, yapacağı etkinlikleri tasarlamada öğretmene yardımcı olur. Özellikle eğitim öğretim ortamında öğrencilerin kavramlar üzerindeki algılamaları fenomenografik araştırma yaklaşımı olarak kullanılarak tespit edilebilir. Bu durum, öğrencilerin kavram yanılgılarının tespit edilmesini ve öğretmenlerin öğrencilerinin kavram yanılgılarını giderici, etkinlik hazırlamalarını sağlayabilir. Ayrıca fenomenografik araştırmalardan elde edilen sonuçlar, müfredat geliştiriciler tarafından da kullanılabilir (Neuman, 1998). Kaynakça Akarsu, B. (1975). Felsefe terimleri sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Akerlind, S.G. (2002). Principles and practice in phenomenographic research. Proceedings of the International Symposium on Current Issues in Phenomenography. Canberra, Australia. Asworth, P., & Lucas, U. (1998). What is ‘world’ of phenomenography? Scandinavian Journal of Educational Research, 42(4), 415-431. Balcı, A. (2006). Sosyal bilimlerde araştırma yöntem, teknik ve ilkeler. Ankara: Pegem Yayıncılık. Booth, S. (1992). Learning to program: A phenomenographic perspective. (Göteborg studies in educational sciences 89). Göteborg: Acta Universitatis Gothoburgensis. Boulton-Lewis, G. M., Smith, D. J. H., McCrindle, A. R., Burnett, P. C., & Campbell, K. J. (2001). Secondary teachers’ conceptions of teaching and learning. Learning and Instruction, 11(1), 35-51. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 100 FENOMENOGRAFİK ARAŞTIRMA YÖNTEMİ … PHENOMENOGRAPHIC RESEARCH METHOD … Bradbeer, J., Healey, M., & Kneale, P. (2004). Undergraduate geographers’ understandings of geography, learning and teaching: A phenomenographic study. Journal of Geography in Higher Education, 28(1), 17-34 Çepni, S. (2007). Araştırma ve proje çalışmalarına giriş. Trabzon: Celepler Matbaacılık. Dahlin, B. (1999). Ways of coming to understand: Metacognitive awareness among first year university students. Scandinavian Journal of Educational Research, 43(2), 191-208. Dahlin, B. (2007). Enriching the theoretical horizons of phenomenography, variation theory and learning studies. Scandinavian Journal of Educational Research, 51(4), 327-346. Didiş, N., Özcan, Ö, & Abak, M. (2008). Öğrencilerin bakış açısıyla kuantum fiziği: Nitel çalışma. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 34, 86-94. Ebenezer, J., Chacko, S., Kaya, O. N., Koya, S. K., & Ebenezer, D. L. (2009). The effects of common knowledge construction model sequence of lessons on science achievement and relational conceptual change. Journal of Research in Science Teaching, 47(1), 25-46. Entwistle, N. J., & Entwistle, A. C. (1991). Contrasting forms of understanding for degree examinations: The student experience and its implications. Higher Education, 22, 205-227. Gullberg, A., Kellner, E., Attorps, I., Thoren, I, & Tarneberg, R. (2008). Prospective teachers’ initial conceptions about pupils’ understanding of science and mathematics. European Journal of Teacher Education, 31(3), 257-278. Hasselgren, B., & Beach, D. (1997). Phenomenography: A good for nothing brother of phenomenology? Outline of an analysis. Higher Education Research & Development, 16(2), 191-202. Koballa, T., Graber, W., Coleman, C., & Kemp, C. (2000). Prospective gymnasium teachers conceptions of chemistry learning and teaching. International Journal of Science Education, 22(2), 209-224. Kuş, E. (2007). Nicel-nitel araştırma teknikleri. Ankara: Anı Yayıncılık. Kvale, S. (1996). Interviews: An introduction to qualitative research interviewing. SAGE Publications: Thousand Oaks, California. Marshall, D., & Linder, C. (2005). Students’ expectations of teaching in undergraduate physics. International Journal of Science Education, 27(10), 1255-1268. Marton, F. (1986). Phenomenography: A research approach to investigating different understanding of reality. Journal of Tought, 21(3), 28-49. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇEKMEZ, E., YILDIZ, C. & BÜTÜNER, S. 101 Marton, F., Dall’alba, G., & Beaty, E. (1993). Conceptions of learning. International Journal of Educational Research, 19(3), 277-300. Marton, F., & Booth, S. (1997). Learning and awareness. Lawrence Erlbaum Ass.: Hillsdale, NJ. Neuman, D. (1998). Phenomenography: Exploring the roots of numeracy. Journal for Research in Mathematics Education, 9, 63-78. Reid, A., & Petocz, P. (2002). Students’ conceptions of statistics: A phenomenographic study. Journal of Statistics Education, 10(2), 1-18. Richardson, J.T.E. (1999). The concept and methods of phenomenographic research. Review of Educational Research, 69(1), 53-83. Saljö, R. (1994). Minding action: Conceiving of the world versus participating in culturalpractices. Nordisk Pedagogik, 14(2), 71-80. Saljö, R (1997). Talk as data and practice: A critical look at phenomenographic inquiry and the appeal to experience. Higher Education Research & Development, 16(2), 73-190. Saljö, R. (1988). Learning in educational settings: Methods of inquiry. In P. Ramsden (Ed.), Improving learning. New perspectives, (pp. 32-48), London: Kogan Page. Sandberg, J. (1994). Human competence at work: An interpretative approach. Unpublished Doctoral Thesis, University of Gothenburg, Sweden. Sandberg, J. (1996). Are phenomenographic results reliable? In G. Dall'Alba, & B. Hasselgren (Eds), Reflections on phenomenography: Toward a methodology? (Goteborg Studies in Educational Sciences 109). Acta Universitatis Gothoburgensis: Göteborg, Sweden. Sandberg, J. (1997). Are phenomenographic results reliable? Higher Education Research and Development, 16(2), 203-212. Tözluyurt, E. (2008). Sayılar öğrenme alanıileilgili matematik tarihindenseçilen etkinliklerle yapılan dersler hakkında lise son sınıf öğrencilerinin görüşleri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Trigwell, K. (2000). Phenomenography: Variation and discernment. In C. Rust (Ed.), Improving student learning. Proceedings of the 1999 7th International Symposium (pp. 75-85). Oxford, UK: Oxford Centre for Staff and Learning Development. Trigwell, K. (2006). Phenomenography: An approach to researh into geography education. Journal of Geography in Higher Education, 30(2), 367-372. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 102 FENOMENOGRAFİK ARAŞTIRMA YÖNTEMİ … PHENOMENOGRAPHIC RESEARCH METHOD … Türkeli Şandır, Y. (2006). Fonksiyon kavramı hakkında öğretmen adaylarınıngörüşleri üzerine bir fenomenografik çalışma. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. URL-1, http://www.najah.edu/sites/default/files/PhenomenographicMethodology.pdf, Phenomenographic research methodology, 23 Nisan 2012. Vallee, C. J. (2007). A phenomenographical approach to understanding students conceptions of an online learning program. Unpublished Doctoral Dissertation, Fielding Graduate University. Webb, G. (1997). Deconstructing deep and surface: Towards a critique of phenomenography. Higher Education, 33(2), 195-212. Yıldırım, A., & Şimşek, H. (2006). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayıncılık. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi (EFMED) Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012, sayfa 103-134. Necatibey Faculty of Education Electronic Journal of Science and Mathematics Education Vol. 6, Issue 2, December 2012, pp. 103-134. Evaluating Science Teachers’ Views about Dimensions of Teaching Programme According to their Levels of SelfEfficacy Beliefs Pınar FETTAHLIOĞLU1, Nurhan ÖZTÜRK2, Manolya YÜCEL DAĞ1, Tezcan KARTAL3* & Gülay EKİCİ1 1 Gazi University, Ankara, TURKEY; 2Sinop University, Sinop, TURKEY; 3 Ahi Evran University, Kırşehir, Received: 25.01.2012 Accepted: 06.09.2012 Abstract – The aim of this study is to investigate science teachers’ views about dimensions of science and technology teaching programme according to their levels of self-efficacy beliefs towards teaching profession. It is thought that science teachers’ teacher self-efficacy is one of the important factors affecting their performances related to application of science and technology education curriculum. The integrated research design in which descriptive scanning model of quantitative and phenomenology technique of qualitative research methods are combined has been used in this research. The levels of teacher self-efficacy beliefs are examined, also teachers’ views related to purpose- target- recovery dimension, content dimension, educational status dimension, measurement and evaluation dimension of science and technology education curriculum. In the quantitative dimension of the research, science teachers' self-efficacy beliefs towards teaching profession were determined with "Teachers' Sense of Efficacy Scale" developed by Tschannen-Moran & Hoy (2001). In the qualitative dimension of the research, an interview form including four open-ended questions was used in order to determine the teachers' views towards the teaching programme of Science and Technology course. In the analysis of the data obtained from the scale of teachers' self-efficacy beliefs, by benefiting from SPSS 15 programme descriptive and explanatory statistical methods were used. In the analysis of the data obtained from the interview form, contingency (relation) analysis among the methods of content analysis was used by using Nvivo-9.2 packet programme. 52 Science and Technology teachers working in Kırşehir included in the sample were chosen randomly. According to the general conclusions obtained in the study, the views of the teachers having self-efficacy beliefs at a low level indicate an intensity in the subjects that goals cannot be understood, some anticipated duties cannot reach its goals such as performance, and so on; the views of the teachers having a self-efficacy belief at a medium level indicate an intensity which the programme is in a spiral structure creating complexity and the views of teachers having a self-efficacy belief at a high level indicate an intensity on which programme is suitable for the students' levels and the goals are clear and understandable. * Corresponding author: Tezcan KARTAL, Research Assistant in Science Education, Faculty of Education, Ahi Evran University, Kırşehir, TURKEY. E-mail:[email protected] FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 104 Key words: science teacher, self-efficacy belief, education program Summary Aim of the Research This study aims to examine the science teachers' views about the dimensions of teaching programme in the course of science and technology according to their self-efficacy beliefs. Research Method In this research quantitative and qualitative research methods were used together and designed in two dimensions. The first dimension of the research was conducted in the screening model by using the descriptive research which is one of the quantitative research designs. In this kind of approach, variables related to units and conditions such as the item, individual, group or subject which is dealt with, are tried to be described separately. Descriptive studies aim to explain the interaction between the situations regarding the relationships of the present events with the previous events and conditions. However, screening models are based on revealing the present situation in the way it exists with an objective approach. Also, in this study Science Teachers' levels of self-efficacy beliefs were considered as a phenomenon and these phenomena were described and associated with each other. In the second dimension of the research the design of phenomenology which is one of the quantitative research designs was used. This design focuses on the phenomena we are aware of but do not have a detailed understanding about. They can appear in our lives in various ways such as events, experiences, perceptions, attitudes, concepts and situations in the world. Phenomenology forms a suitable basis for the studies aiming to search the phenomena, not only we are completely unfamiliar with, but also we cannot perceive truly. In this dimension of the study Science teachers' perceptions towards Dimension of goal, Dimension of context, Dimension of educational backgrounds and Dimension of assessment and evaluation in the teaching programme of Science and Technology course were considered as a phenomenon. Within the scope of this aim, it was searched for answers to the following questions. 1. What is the level of science teachers' teacher self efficacy? 2. What are the science teachers' views towards Objective-target-acquisition, content, education levels and measurement - evaluation dimensions of science and technology education curriculum? 3. How do science teachers' views towards Objective-target-acquisition, content, education levels and measurement - evaluation dimensions of science and technology education curriculum change towards the level of science teachers' teacher self efficacy? NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 105 Studying Group Science teachers who works official elementary schools which affiliated to the Kırşehir Provincial Directorate of National Education represents universe of study in the academic year 2009-2010. However, as universe is too large, the city of Kırşehir was determined in terms of affordability and ease of access to data as limited universe. 110 elementary science teachers work in 78 official elementary schools which affiliated to the Kırşehir city center in second-tier. By means of random sampling representing approximately 47% of the universe 52 teachers were included in the working group inside of 110 elementary science teachers. Data Collection Tools In the quantitative dimension of the research, science teachers' self-efficacy beliefs towards teaching profession were determined with "Teachers' Sense of Efficacy Scale" developed by Tschannen-Moran & Hoy (2001). In the qualitative dimension of the research, an interview form including four open-ended questions was used in order to determine the teachers' views towards the teaching programme of Science and Technology course. "Teachers' Sense of Efficacy Scale" was developed by Tschannen-Moran & Hoy (2001) and adapted to Turkey's conditions by Çapa, Çakıroğlu & Sarıkaya (2005). After the instrument was adapted to Turkish by Çapa, Çakıroğlu & Sarıkaya (2005), the reliability values were calculated as .93 for the overall scale; .82 for the sub-dimension of students' participation; .96 for the subdimension of teaching strategies and .84 for the sub-dimension of class management. The reliability values of the scale for this study were determined as .93 for the overall scale. According to Kalaycı (2009), because the Alpha value is between .80<Alpha<1.00, the scale is highly reliable. An interview form including open-ended questions was used in order to determine the science teachers' views towards the teaching programme of science and technology course. In the interview form, there are four open-ended questions in which teachers are asked to state their views towards the dimension of goal, dimension of context, dimension of educational background and dimension of assessment and evaluation in the programme. For the content validity of the interview form, views of the science and technology teachers and experts of program development were taken and they were asked to evaluate it in the alternatives such as "suitable", "not suitable" and "it is necessary to be developed". In the direction of the experts' feedbacks, coherence was provided among the experts and the reliability of the scale was determined. Consensus correlation coefficient between the experts' and researchers' views Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 106 FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … which is proposed by Miles and Huberman (1994) was calculated as .83 according to the formule [Consensus / (Consensus + Dissensus) x 100]. Analysis of Data In the analysis of the data obtained from the scale of teachers' self-efficacy beliefs, primarily, teachers' levels of beliefs were grouped as low-medium-high by considering their total points and standard deviations they took in the Turkish version of Teachers’ Sense of Efficacy Scale. By benefiting from SPSS 15 programme descriptive and explanatory statistical methods were used. In the process of describing, values of frequency (f), percentage (%), weighted mean (X) and standard deviation (SS) were used. In the analysis of the data obtained from the interview form, contingency (relation) analysis among the methods of content analysis was used by using Nvivo-9.2 packet programme. Results and Conclusions Generally speaking, while it was determined that science teachers mostly have a self-efficacy belief in the low and medium levels, it was also determined that there are teachers having selfefficacy beliefs in the low levels. It is determined that the views of the teachers having selfefficacy beliefs at a low level indicate an intensity in the subjects that goals cannot be understood, some anticipated duties cannot reach its goals such as performance, and so on; the views of the teachers having a self-efficacy belief at a medium level indicate an intensity on which the programme is in a volute type creating complexity and the views of teachers having a self-efficacy belief at a high level indicate an intensity in the subject of that programme is suitable for the students' levels and the goals are clear and understandable. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 107 Fen Bilgisi ÖğretmenlerininÖğretmenlik Öz-Yeterlik İnanç Düzeylerine Göre Öğretim Programının Boyutları Hakkındaki Görüşlerinin Değerlendirilmesi Pınar FETTAHLIOĞLU1, Nurhan ÖZTÜRK2, Manolya YÜCEL DAĞ1, Tezcan KARTAL3* ve Gülay EKİCİ1 1 Gazi Üniversitesi, Ankara, TÜRKİYE; 2Sinop Üniversitesi, Sinop, TÜRKİYE 3 Ahi Evran Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Kırşehir, TÜRKİYE Makale Gönderme Tarihi: 25.01.2012 Makale Kabul Tarihi: 06.09.2012 Özet – Bu çalışmanın amacı; fen ve teknoloji öğretmenlerinin öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik inanç düzeylerine göre fen ve teknoloji dersi öğretim programının boyutları hakkındaki görüşlerinin incelenmesidir. Öğretmenlerin, öğretmenlik mesleğine yönelik geliştirdikleri öz-yeterlik inanç düzeylerinin fen ve teknoloji dersi öğretim programını uygulamaya yönelik performanslarını etkileyen önemli faktörlerden biri olduğu düşülmektedir. Çalışmada nicel araştırma desenlerinden tarama modeli, nitel araştırma desenlerinden olgu bilim deseninin kullanıldığı karma yöntem kullanılmıştır. Araştırmada öğretmenlerin öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik inançlarının ne düzeyde olduğu belirlenmiştir. Ayrıca öğretmenlerin, fen ve teknoloji dersi öğretim programının amaç-hedef-kazanım boyutuna, içerik boyutuna, eğitim durumları boyutuna ve ölçmedeğerlendirme boyutuna yönelik görüşleri incelenmiştir. Araştırmanın nicel boyutunda, fen bilgisi öğretmenlerinin öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik inançları, Tschannen-Moran ve Hoy (2001) tarafından geliştirilmiş olan "Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Öz-Yeterlik İnancı Ölçeği" ile belirlenmiştir. Çalışmanın nitel boyutunda ise öğretmenlerin fen ve teknoloji dersi öğretim programına yönelik görüşlerini belirlemek amacıyla açık uçlu sorulardan oluşan görüşme formu kullanılmıştır. Öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik ölçeğinden elde edilen verilerin analizinde, SPSS 15 programından yararlanılarak betimleyici ve açıklayıcı istatistik teknikleri kullanılmıştır. Görüşme formundan elde edilen verilerin analizinde, Nvivo-9.2 paket programı kullanılarak içerik analizi tekniklerinden olumsallık (ilişki) analizi tekniğine başvurulmuştur. Hazırlanan anket Kırşehir ilinde çalışan tesadüfi olarak seçilmiş 52 fen bilgisi öğretmenine uygulanmıştır. Çalışmada elde edilen genel sonuçlara göre düşük düzeyde öğretmenlik öz-yeterlik inancına sahip öğretmenlerin fen ve teknoloji dersi programı hakkındaki görüşlerinin; kazanımların anlaşılamaması, performans gibi bazı öngörülen görevlerin hedefine ulaşamaması vb noktasında, yoğunluk gösterdiği, orta düzeyde öğretmenlik özyeterlik inancına sahip öğretmenlerin fen ve teknoloji dersi programı hakkındaki görüşlerinin; programın karmaşa yaratan sarmal yapıda olduğu vb. noktasında yoğunluk gösterdiği ve yüksek düzeyde öğretmenlik özyeterlik inancına sahip öğretmenlerin fen ve teknoloji dersi programı hakkındaki görüşlerinin; programın öğrenci seviyesine uygun olması, hedeflerin açık ve anlaşılır olması vb noktasında yoğunluk gösterdiği belirlenmiştir. İletişim: Tezcan KARTAL, Araştırma Görevlisi, Fen Bilgisi Eğitimi, Eğitim Fakültesi, Ahi Evran Üniversitesi, Kırşehir, Türkiye. E-mail: [email protected] * Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 108 Anahtar kelimeler: fen öğretmeni, öz-yeterlik inancı, eğitim programı. Giriş Gün geçtikçe artan bilgi sürekli değişmekte ve her geçen gün yenilikler meydana gelmektedir. Mevcut bilgi ve birikime yeni buluşlar ve yeni araştırmalar eklenmektedir. Dolayısıyla, bu yeni bilginin mutlaka eğitim programı yoluyla öğrenciye kazandırılması gerekmektedir. Bilgi çağının getirdiği öğrenme yöntem ve tekniklerindeki yeni yaklaşımlar zamanla fen bilgisi dersi öğretim programını yenileme ihtiyacını da gündeme getirmiş (Akdeniz, Yiğit & Kurt, 2002) ve ortaya çıkan ihtiyaçlar ışığında Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca, ilköğretim fen bilgisi dersi öğretim programı yenilenerek, İlköğretim fen ve teknoloji dersi öğretim programı adı altında uygulamaya konulmuştur (MEB TTKB, 2005). Fen ve teknoloji dersi öğretim programı, reform kelimesinin içini dolduracak bir vizyonla, fen bilgisi programı hakkındaki görüşler değerlendirilerek, gelişmiş ülkelerde yürürlükte olan çok sayıda fen dersi programı incelenerek, uluslararası fen eğitimi literatürü izlenerek ve Türkiye’de değişik yörelerdeki koşul ve olanaklar dikkate alınarak hazırlanmış bir programdır. Fen ve teknoloji dersi öğretim programının vizyonu; bireysel farklılıkları ne olursa olsun bütün öğrencilerin fen ve teknoloji okuryazarı olarak yetişmesidir. Fen, fiziksel ve biyolojik dünyayı tanımlamaya ve açıklamaya çalışan bir bilimdir. Bilimsel çalışmalar sonucunda organize, test edilebilir, objektif ve tutarlı bir bilgi bütünü oluşturulmuş ve oluşturulmaya devam edilmektedir. Bu bilgiler bütünü, radikal yapılandırmacılık (radical constructivism) yaklaşımının, bilginin sübjektiflik boyutu üzerindeki ısrarlı vurgusuna, nispeten az uyan, oldukça özel bir alandır. Fen ve teknoloji programının içeriği ve stratejileri belirlenirken alanın bu niteliği hesaba katılmıştır (MEB TTKB, 2006). Programın hazırlanma ve geliştirilme süreci düşünüldüğünde, öğretmenlerin bu noktada önemli bir konumda olduğu düşünülmektedir. Çünkü, programların uygulayıcısı öğretmenlerdir. Öğrencilerine fenne ilişkin bilgi, beceri, tutum ve alışkanlıklar kazandırma ve sınıfında etkili bir fen öğretimi gerçekleştirme çabası içinde olan iyi bir fen öğretmeninin birtakım niteliklere sahip olması gerekmektedir. Bunlardan bazıları; öğrenme kuramlarını sınıf içinde düzenleyeceği öğrenme-öğretme durumlarına etkili olarak uygulama, ders konularını ve öğretim etkinliklerini dikkatlice planlayıp, planlarını etkili bir biçimde uygulamaya koyabilme, öğretim sürecinde öğrencilerin bireysel farklılıklarını dikkate alan NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 109 öğretim yöntem ve tekniklerinden yararlanma olarak sıralanabilir (Kaptan, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi, 2012). İlgili literatürde de vurgulandığı gibi öğretmenler, programın hazırlanma ve program geliştirme sürecinin merkezinde yer almaktadırlar (Connelly & Clandinin, 1988; Cuban, 1990; O’Brien, 1992; Fullan, 1993; Crawley & Salyer, 1995; Haney, Czerniak & Lumpe, 1996; Osborne & Simon,1996 Czerniak, Lumpe & Haney, 1999;). Öğretmenlerin, programın felsefi temellerini benimsemelerinin yanı sıra gerektirdiği yöntem, teknik, ölçme ve değerlendirme gibi boyutlarda da yeterli donanıma sahip olmaları gerekmektedir (Akpınar, 2002). Bu noktada program geliştirme çalışmalarında öğretmenlerin ihtiyaç ve görüşlerinin alınmasının önemi ortaya çıkmaktadır. Öğretmenlerin görüşleri, programın etkili ve verimli bir şekilde uygulanmasında ve belirlenen hedeflere ulaşılmasında önemli bir etken olmaktadır. Hazırlanan programların uygulamaya geçirildikten sonra gruptaki bireyler ya da grubun bütünü tarafından ne ölçüde özümsendiğinin ve kavranıldığının değerlendirilmesi dolayısıyla da geliştirilmesi en az kendisi kadar önemlidir (Güler, 2003). Smith (1996)’e göre, öğretmenlerin yeterlilik duygusu ile program reformlarının ortak noktaları vardır (Akt. İşler, 2008). Ancak, İşler (2008)’e göre eğitim programları reformu ile öz-yeterlilik arasındaki ilişkiyi konu alan çok az çalışma mevcuttur. Öğretmen öz-yeterliği, geçtiğimiz 25 yılda öğretmen eğitiminde önemli bir kavram olarak ortaya çıkmıştır. Özyeterlik (self-efficacy), Sosyal Bilişsel Kuramın araştırmalarına temel oluşturan anahtar kavramlarından biridir. Bandura’ya göre öz-yeterlik, davranışların oluşmasında etkili olan bir niteliktir ve “bireyin, belli bir performansı göstermek için gerekli etkinlikleri organize edip, başarılı olarak yapma kapasitesi hakkında kendine ilişkin yargısı” olarak tanımlanmaktadır (Zimmerman, 1995; Bandura, 1997; Kear, 2000; Uzun, Ekici & Sağlam, 2010). Bu inanç, yüksek öz-yeterlik duygusu olan öğretmenleri alıştırmalarını uygulamaya ve yeni metotlara uyumlu olmaya zorunlu kılar (Wheatley, 2005). Bandura öz-yeterlik kavramını, davranışların oluşmasında etkili olan bir nitelik ve “bireyin, belli bir performansı göstermek için gerekli etkinlikleri organize edip, başarılı olarak yapma kapasitesi hakkında kendine ilişkin yargısı” olarak tanımlamaktadır. Bandura’ya göre başarı sadece bir işi yapmak için gerekli becerilere sahip olmaya bağlı değildir. Başarı aynı zamanda bir becerinin etkin şekilde güvenle kullanımını gerektirir. Diğer taraftan bir bireyin bir işi yapabilecek beceriye sahip olmasına rağmen bunu yapabileceği konusunda kendine öz güveni yoksa yapamayabilir ve başarısız olabilir (Gawith, 1995). Öz-yeterlik hissi ne kadar güçlü olursa, kişide o kadar çok çaba, ısrar ve direnç olur. Aynı zamanda yeterlik inançları Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 110 bireylerin düşünme biçimlerini, problem çözme becerilerini ve duygusal tepkilerini etkiler. Yeterince öz-yeterliğe sahip olmayan bireyler, olayların, göründüğünden zor olduğunu düşünürler, dar bir görüş açısından bakarlar ve karşılaştıkları problemleri çözmekte sorun yaşarlar. Fakat öz-yeterliği yüksek olan bireyler zor işlerde ve olaylarda bile rahatlık duygusu içinde daha güvenli ve güçlü olurlar (Özenoğlu-Kiremit, 2006). Öğretmen öz-yeterliği özellikle öğretmen ve okul etkililiği içinde önemli bir faktördür (Ekici, 2006). Bu, öğretmen eğitiminde anlamlı bir yapıdır ve bunun nasıl geliştiği, hangi bileşenlerden oluştuğu, güçlü ve pozitif öğretmen yeterliğine hangi faktörlerin katkıda bulunduğu, yüksek düzey bir yeterlik geliştirmeye yönelik hangi eğitim programlarının nasıl geliştirileceğinin belirlenmesi için gereklidir. (Pajares, 1997, akt. Çapri & Çelikkaleli, 2008). Öğretmenlerin, öğretim sürecine yönelik sahip oldukları öz-yeterlik inançlarının; öğrencilerinin öğrenme motivasyonlarını ve başarılarını artırmada, öğretmenlerin sınıf yönetimiyle ilgili sorunlarını çözebilmelerinde, etkili planlama, uygulama ve değerlendirme faaliyetleri gerçekleştirmelerinde önemli bir etken olacağı söylenebilir (Özdemir, 2008). Genel olarak, öğretmen öz-yeterlik algısı güçlü olan öğretmenlerin, bu alanda algısı zayıf olan öğretmenlere göre daha başarılı uygulamalar gerçekleştirdikleri; öğrencileriyle daha olumlu ilişkiler geliştirdikleri; öğrenci hatalarına karşı daha hoşgörülü oldukları; öğrencilerine yönelik daha yüksek başarı beklentileri taşıdıkları; yeni düşüncelere daha açık oldukları ve değer verdikleri; öğrencilerini yanlış yanıtları ve başarısızlıklarından ötürü daha az eleştirdikleri, iş doyumlarının daha yüksek olduğu; öğrencilerinin başarı ve başarısızlıklarını içsel nedenlere yükledikleri; düşük sosyoekonomik tabakadan gelen ya da davranışsal sorunları olan öğrencileri özel eğitime göndermeye daha az eğilimli oldukları görülmüştür. Bunun yanı sıra yeni öğretim programı ve materyalleri sınıflarında kullanmaya ve uygulamaya daha istekli ve yatkın oldukları; öğrencilerinin bireysel öğrenme gereksinmelerini göz önüne alan yeni öğretim planları ve stratejileri geliştirdikleri; öğrencilerin öğrenme güçlükleri karşısında ya da eğitim sürecinde karşılaştıkları herhangi bir sorun karşısında daha kararlı ve dirençli oldukları saptanmıştır (Akt: Özerkan, 2007). Öğretmenlerin sınıf içerisinde nitelikli öğrenmeyi sağlamalarında, bilgi düzeyleri, fen öğretimi üzerinde geliştirdikleri tutumları ve öz-yeterlik inançları önemli yer tutmaktadır (Ercan, 2007). Fen öğretimine yönelik öz-yeterlik, öğretmenlerin fen öğretimini etkili ve verimli bir şekilde yapabileceklerine ve öğrencinin başarısını artırabileceklerine yönelik kendi yetenekleri hakkındaki yargı ve inançları olarak tanımlanabilir (Özkan, Tekkaya & Çakıroğlu, 2002). NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 111 Pajares (1997)’ ye göre öz-yeterlik alanında yapılan çalışmalar incelendiğinde şu üç alanda odaklanıldığı görülmektedir. Bunlar: Yeterlik inancı ile öz-yeterlik inancının mesleki seçim sürecine etkisinin incelenmesi, Bireylerin öz-yeterlik inançları ile akademik performans, başarı ve hedef oluşturma, model olma, problem çözme, kaygı, ödül gibi diğer motivasyonel yapılar arasındaki ilişkinin incelenmesi, Eğitim-öğretim uygulamaları ve çeşitli öğrenci çıktıları ile ilgili elde edilen araştırma bulguları ile öğretmenlerin yeterlik inançlarının arasındaki ilişkinin keşfedilmesi şeklindedir. Bu sınıflandırma kapsamında, fen ve teknoloji öğretmenlerinin öz-yeterlik inancıyla ilgili çeşitli araştırmalara ve zengin bir alan yazıya rastlanmaktadır (Betoret, 2009; Berkant & Ekici, 2008; Denizoğlu, 2008; Ekici, 2005a; 2005b; Gençtürk & Memiş, 2010; Hazır-Bıkmaz, 2004; Küçükyılmaz & Duban, 2006; Kotaman, 2010; Palmer, 2006). Ancak çalışmalar incelendiğinde, fen ve teknoloji öğretmenlerinin öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik inançlarına göre fen ve teknoloji dersi öğretim programının boyutları hakkındaki görüşlerini değerlendiren bir çalışmaya rastlanılmamaktadır. Oysaki öğretmenlerin, öğretmenlik mesleğine yönelik geliştirdikleri öz-yeterlik inanç düzeyleri fen ve teknoloji dersi öğretim programını uygulama aşamasındaki performanslarını etkileyen önemli bir faktör olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda fen ve teknoloji öğretmenlerinin öğretmenlik mesleğine yönelik geliştirdikleri öz-yeterlik inanç düzeyleri fen alanına yönelik olumlu veya olumsuz bakış açısı geliştirmelerine neden olabileceği, bu tür duygusal durumların da fen ve teknoloji dersi öğretim programı ile ilgili görüşlerini etkileyebileceği düşünülebilir. Dolayısıyla fen ve teknoloji öğretmenlerinin öğretmenlik mesleğine ilişkin öz-yeterlik inançlarına göre fen ve teknoloji dersi öğretim programı hakkındaki görüşlerinin tespit edilmesiyle elde edilen verilerin alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı, fen bilgisi öğretmenlerinin öğretmenlik mesleğine yönelik özyeterlik inanç düzeylerine göre fen ve teknoloji dersi öğretim programının boyutları hakkındaki görüşlerinin incelenmesidir. Bu amaç kapsamında aşağıdaki sorulara cevaplar aranmıştır. 1. Fen ve teknoloji öğretmenlerinin öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik inançları ne düzeydedir? Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 112 2. Fen ve teknoloji öğretmenlerinin fen ve teknoloji dersi öğretim programının Amaçhedef-kazanım (AHK) boyutu, İçerik (İ) boyutu, Eğitim durumları (ED) boyutu ve Ölçme-değerlendirme (ÖD) boyutuna yönelik görüşleri nasıldır? 3. Fen ve teknoloji öğretmenlerinin fen ve teknoloji dersi öğretim programının Amaçhedef-kazanım boyutu, İçerik boyutu, Eğitim durumları boyutu ve Ölçmedeğerlendirme boyutuna yönelik olumlu-olumsuz görüşleri öğretmenlik öz-yeterlik inanç düzeyine göre nasıl dağılım göstermektedir? Yöntem Araştırma Modeli Bu araştırma, nicel ve nitel araştırma yöntemleri birlikte kullanılarak iki aşamada tasarlanmıştır. İlk olarak, nicel araştırma desenlerinden tarama modelinde yürütülmüştür. Bu tür yaklaşımda ilgilenilen olay madde, birey, grup, konu vb. birim ve duruma ait değişkenler, ayrı ayrı betimlenmeye çalışılır. Betimleme çalışmaları, mevcut olayların daha önceki olay ve koşullarla ilişkilerini de dikkate alarak, durumlar arasındaki etkileşimi açıklamayı hedef alır. Tarama modelleri ise var olan durumu, var olduğu biçimde ve nesnel bir yaklaşım ile ortaya koyma üzerine temellendirilmektedir (Karasar, 1999). Bu çalışmada Fen Bilgisi Öğretmenlerinin öğretmenlik öz-yeterlik inanç düzeyleri birer olgu olarak düşünülmüş ve çalışma sürecinde bu olgular betimlenerek ilişkilendirilme yoluna gidilmiştir. İkinci olarak, nitel araştırma desenlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Olgu bilim (fenomenoloji) deseni farkında olduğumuz ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Olgular yaşadığımız dünyada olaylar, deneyimler, algılar, yönelimler, kavramlar ve durumlar gibi çeşitli biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2008). Çalışmanın bu boyutunda, Fen bilgisi öğretmenlerinin fen ve teknoloji dersi öğretim programının Amaç-hedef-kazanım (AHK) , İçerik (İ) Eğitim durumları(ED) ve Ölçme-değerlendirme (ÖD) boyutlarına yönelik algıları birer olgu olarak düşünülmüştür. Çalışma Grubu Araştırmada, hedef evreninin çok büyük olmasından dolayı veri toplama ekonomikliği ve verilere ulaşma kolaylığı açısından sınırlandırılmış evren kullanılmıştır (Arseven, 1993; Karasar, 1999). Araştırmanın sınırlandırılmış evrenini, 2009–2010 eğitim-öğretim yılında Kırşehir İl Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı il merkezinde resmi ilköğretim okullarında görev yapmakta olan fen ve teknoloji öğretmenleri oluşturmaktadır. Kırşehir il merkezine bağlı NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 113 ilköğretim ikinci kademe bazında 78 resmi ilköğretim okulunda, 110 ilköğretim fen ve teknoloji öğretmeni görev yapmaktadır. Araştırmada ise ulaşılabilen evrenden tesadüfü yolla seçilen 52 ilköğretim fen ve teknoloji öğretmeni çalışma grubuna dahil edilmiştir. Bu anlamıyla çalışma grubu ulaşılabilen evrenin %47’sini temsil etmektedir. Veri Toplama Araçları Araştırmanın nicel boyutunda, fen bilgisi öğretmenlerinin öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik inançları, Tschannen-Moran ve Hoy (2001) tarafından geliştirilmiş olan "Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Öz-Yeterlik İnancı Ölçeği" ile belirlenmiştir. Araştırmanın nitel boyutunda ise öğretmenlerin fen ve teknoloji dersi öğretim programına yönelik görüşlerini belirlemek amacıyla açık uçlu sorulardan oluşan görüşme formu kullanılmıştır. Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Öz-Yeterlik İnancı Ölçeği "Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Öz-Yeterlik İnancı Ölçeği" (The Teachers' Sense of Efficacy Scale-TSES) Tschannen-Moran & Hoy (2001) tarafından geliştirilmiş; Çapa, Çakıroğlu ve Sarıkaya (2005) tarafından Türkçeye uyarlanmıştır. Ölçek, dokuzlu likert tipinde hazırlanmıştır. Ölçekte "Öğrencilerinizin eleştirel düşünmelerine ne kadar yardım edebilirsiniz?" gibi sorulara "hiç", "çok az", "biraz","oldukça" ve "çok" seklinde dokuzlu derecelemede yanıtlar verilmesi gerekmektedir. 24 maddeden oluşan ölçek, öğrenci katılımı, öğretim stratejileri ve sınıf yönetimi olmak üzere 3 alt boyuttan oluşmaktadır. Ölçeğin güvenirlik değerleri Tschannen-Moran & Hoy (2001) tarafından geneli için .94; öğrenci katılımı alt boyut için, .87; öğretim stratejileri alt boyut için .91 ve sınıf yönetimi alt boyut için .90 olarak hesaplanmıştır. Çapa ve diğ. (2005) tarafından Türkçeye uyarlandıktan sonra tekrar hesaplanan güvenirlik değerleri ölçeğin geneli için .93; öğrenci katılımı alt boyut için .82; öğretim stratejileri alt boyut için .96 ve sınıf yönetimi alt boyut için .84 olarak hesaplanmıştır. Ölçeğin bu çalışma için belirlenen güvenirlik değerleri ise ölçeğin geneli için .93 öğrenci katılımı alt boyut için .83; öğretim stratejileri alt boyut için .85 ve sınıf yönetimi alt boyut için .85 olarak belirlenmiştir. Kalaycı (2009)’ya göre hesaplanan Alpha değeri; genel olarak 0.80≤α≤1.00 aralığında olduğundan ölçek yüksek derecede güvenilirdir. Ölçeğin alt boyutlarının güvenirlik değeri hesaplanmıştır ancak bu çalışmada ölçeğin geneli üzerinden işlem yapılmıştır. Bu bağlamda ölçeğin geneli hakkındaki betimsel değerlere ilişkin bilgiler tablo 1’de verilmiştir. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 114 Tablo. 1 Öğretmenlik Öz-Yeterlik Ölçeğine İlişkin Betimsel Değerler Ölçeğin Geneli Alpha değeri Aritmetik Ortalama Standart Sapma .93 6.86 1.03 Fen Bilgisi Öğretmenlerinin ölçeğin genelinden alabilecekleri en düşük puan 1 en yüksek puan 9’dur. Bu bağlamda Tablo 1 incelendiğinde fen bilgisi öğretmenlerinin ölçeğin genelinden almış oldukları ortalama puanın 6.86 , standart sapmanın ise 1.03 olduğu görülmektedir. Görüşme Formu Fen bilgisi öğretmenlerinin fen ve teknoloji dersi öğretim programına yönelik görüşlerini belirlemek amacıyla açık uçlu sorulardan oluşan görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunda öğretmenlerin, programın, Amaç-hedef-kazanım (AHK), İçerik (İ), Eğitim durumları (ED) ve Ölçme-değerlendirme (ÖD) boyutuna yönelik görüşlerini belirtmelerinin istenildiği toplam beş açık uçlu soru yer almıştır. Bu sorular; (1) Yeni Fen ve Teknoloji Ders Programının amaç-hedef-kazananım kapsamındaki değişikliklerin olumlu ve olumsuz yönlerini paylaşır mısınız ? (2) Yeni Fen ve Teknoloji Ders Programının içerik kapsamındaki değişikliklerin olumlu ve olumsuz yönlerini paylaşır mısınız . (3) Yeni Fen ve Teknoloji Ders Programının eğitim durumları (yöntem-araç-gereçler-stratejiler vb) kapsamındaki değişikliklerin, olumlu ve olumsuz yönlerini paylaşır mısınız. (4) Yeni Fen ve Teknoloji Ders Programının ölçme ve değerlendirme kapsamındaki değişikliklerin olumlu ve olumsuz yönlerini paylaşır mısınız (5) Başka belirtmek istediğiniz noktaları belirtin lütfen. Görüşme formunun kapsam geçerliliği fen ve teknoloji öğretmenlerinin ve program geliştirme uzmanlarının görüşlerine başvurulmuş “uygun”, “uygun değil” ve “geliştirilmesi gerekir” seçeneklerinde değerlendirmeleri istenmiştir. Toplam 3 uzmandan gelen dönütler doğrultusunda uzmanlar arasındaki tutarlılık sağlanarak ölçme aracının güvenirliği belirlenmiştir. Miles ve Huberman (1994) tarafından ortaya konan uzman görüşü ile araştırmacı arsındaki uzlaşma korelasyon katsayısı; [Görüş Birliği/(Görüş Birliği+Görüş Ayrılığı) x100] formülüne göre .83 olarak hesaplanmıştır. Verilerin Analizi Öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik ölçeğinden elde edilen verilerin analizinde, öncelikle öğretmenlerin ölçeğin geneli üzerinden aldıkları toplam puanlar ve standart sapma NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 115 dikkate alınarak öz-yeterlik düzeyleri düşük-orta-yüksek şeklinde gruplandırılmıştır. Puanlar gruplandırılırken, Düşük Düzey; En Düşük Puan < X≤ Aritmetik Ortalama – Standart Sapma; Orta Düzey; Aritmetik Ortalama – Standart Sapma < X≤ Aritmetik Ortalama + Standart Sapma Yüksek Düzey; Aritmetik Ortalama + Standart Sapma < X≤ En Yüksek Puan hesaplaması göz önüne alınarak öğretmenler %33’lük dilimlere ayrılmıştır. Nicel verilerin analizinde SPSS 15 programından yararlanılarak betimleyici ve açıklayıcı istatistik teknikleri kullanılmıştır. Betimleme sürecinde frekans (f), yüzde (%), ağırlıklı ortalama ( X ) ve standart sapma (SS) değerleri kullanılmıştır. Örneklemde dışsal değerler kutu bıyık grafiği ile analiz edilmiştir. Kutu bıyık sonunda fen bilgisi öğretmenlerinin öğretmenlik öz-yeterlik inanç ölçeğinden aldıkları puanlarda uç ya da aşırı değerlerin (dışsal değerler) olmadığı tespit edilmiştir. Örneklemde yer alan öğretmenlerin ölçekten aldıkları puanlara göre oluşturulan kutu bıyık grafiği Grafik 1’de gösterilmektedir. 9 8 7 6 5 4 N 52 Grafik 1 Fen Bilgisi Öğretmenlerinin Öğretmenlik Öz-Yeterlik İnanç Ölçeğinden Aldıkları Puan Ortalamalarına Göre Oluşturulan Kutu Bıyık Grafiği Görüşme formundan elde edilen verilerin analizinde, Nvivo-9.2 paket programı kullanılarak içerik analizi tekniklerinden olumsallık (ilişki) analizi tekniğine başvurulmuştur. İlişki analizi, bir bütünde (metin, söylem, örneklem, vb.) neyin kaç kez görüldüğünü değil, neyin neyle beraber görüldüğünü, çeşitli mesaj öğelerinin hangi ilişki yapısı içinde birlikte bulunduğunu saptamayı amaçlamaktadır. Bu çalışmada da araştırmacılar tarafından elde Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 116 edilen kodların görülme frekansları ile birlikte olumsallık matrisleri hesaplanmıştır. Çalışmanın uygulama süreci Tablo 2’de ifade edilmiştir. Tablo 2 Çalışmanın Kısa Yoldan Denetleme Tablosu Fen bilgisi öğretmenlerinin görüş formuna verdikleri yanıtlar bilgisayar ortamına geçirilerek Nvivo programına kaydedildi. NVivo programına kaydedilen veriler çözümleme ölçütleri kullanılarak kodlandı. Kodlamalardan hareketle oluşan tema/kategorinin isimleri alan uzmanlarıyla tartışıldı. Fen bilgisi öğretmenlerinin öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik inanç ölçeğinden aldıkları puanların standart sapma ve aritmetik ortalama değerleri belirlendi. Öğretmenler bu değerlere göre alt orta üst %33’lük dilimlere ayrıldı. Öz-yeterlik düzeyleri baz alınarak oluşturulan gruplarda görüşlere göre oluşturulan her bir tema/kategoride yer alan kod ve öğretmen sayıları ile yüzde hesaplamaları tablolaştırıldı. Katılımcıların cevaplarına atıfta bulunularak tema/kategoriler bazında araştırmanın problemine ilişkin bulgular yorumlandı. Her bir tema/kategoriye ilişkin bulgulardan hareketle önerilerde bulunuldu. 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Bulgular ve Yorumlar Çalışmanın alt amaçları doğrultusunda elde edilen bulgular tablolaştırılarak aşağıda verilmiştir. Fen Bilgisi Öğretmenlerinin Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Öz-Yeterlik İnanç Düzeyleri Öğretmenlerin öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik inançlarına ait aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri kullanılarak düşük, orta ve yüksek düzeylerde gruplandırılmıştır. Elde edilen bulgular Tablo 3’de verilmiştir. Grup Adı Tablo 3 Öğretmenlerin Öz-yeterlik Düzeylerine İlişkin Yüzde Frekans Dağılımları* Alt Orta Üst Öz-Yeterlik Puan Aralığı f % 1 >X ≤ 5,83 5,83 < X≤7,89 7,89 >X > 9,0 8 33 11 15.4 63.5 21.2 x SS 6,86 1.03 *Hesaplamalar öğretmenlerin ölçeğin geneli üzerinden aldıkları toplam puanlara göre yapılmıştır. Tablo 2 incelendiğinde; öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik inanç düzeyi düşük düzeyde olan öğretmen sayısının 8 (%15.4); orta düzeyde 33 (% 63.5); yüksek düzeyde 11 (% 21.2) olduğu görülmektedir. Fen Bilgisi Öğretmenlerinin Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programının Amaç-HedefKazanım Boyutu, İçerik Boyutu, Eğitim Durumları Boyutu ve Ölçme-Değerlendirme Boyutuna Yönelik Görüşleri Fen Bilgisi öğretmenlerinin fen ve teknoloji dersi öğretim programının Amaç-hedefkazanım boyutu (AHK), İçerik boyutu (İ), Eğitim durumları (ED) boyutu ve Ölçme- NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 117 değerlendirme (ÖD) boyutuna yönelik görüşleri içerik analizi yapılarak temalaştırılmıştır. Elde edilen temalar Şekil 1’de, temalara ilişkin veriler ise Tablo 4’de sunulmuştur. Şekil 1 Fen Bilgisi Öğretmenlerinin Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programına Yönelik Görüşlerine Göre Tematik Kodların Dağılımı Son olarak ölçme ve değerlendirme boyutu ile ilgili kendi kendini değerlendirmeye olanak sağlaması, süreç değerlendirmeye uygun olması, objektif olması, öğrenci merkezli olması, farklı becerilere yönelik olması, ürün odaklı olması gibi görüşlere sahip olduğu tespit edilmiştir. Diğer taraftan zaman alması ve yeni sınav sistemi ile uyuşmaması konularında ise öğretmenlerin olumsuz görüş bildirdikleri görülmüştür. Fen bilgisi öğretmenlerinin fen ve teknoloji dersi öğretim programına yönelik OlumluOlumsuz görüşlerine göre oluşturulan tematik kodların dağılımı Tablo 4’de verilmiştir. Tablo 4 incelendiğinde; öğretmenlerin amaç-hedef-kazanım boyutu için en fazla programın öğrenci merkezli olması (f:27) ile ilgili olumlu görüşler bildirdikleri görülmektedir. Bu tema ile ilişkili olarak Öğretmen 38 “Öğrenciler hedeflere ulaşmada tam Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 118 FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … merkezde ve etkin olarak bulunuyorlar.” şeklinde olumlu bir görüş sunarken, Öğretmen 4 “Öğrenciler derste daha etkin ve hedeflere ulaşım daha çabuk oluyor” şeklinde bir görüş belirtmiştir. Diğer taraftan amaç-hedef-kazanımların öğrenci merkezli olması ile ilgili (f:4) olumsuz kodlamanın da olduğu görülmektedir. Bununla ilgili olarak öğretmenler, öğrencilerin üzerlerine düşen görevleri yerine getirmedikleri için öğrenci merkezli hedeflere tam olarak ulaşılamadığını öne sürmektedirler. Bu görüşü savunan öğretmenlerden Öğretmen 29 “Öğrenmenin merkezindeki öğrencilerin üzerine düşeni yerine getirmemesi” şeklinde görüş bildirirken; Öğretmen 3 “Öğrenciye aktivitesini öngören bu program özellikle yeterli temel bilgileri edinmemiş öğrencilerde bir takım güçlüklere neden olmaktadır” şeklinde görüş ifade etmiştir. Tablo 4 Fen Bilgisi Öğretmenlerinin Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programına Yönelik OlumluOlumsuz Görüşleri Kategoriler Amaç hedef kazanım boyutu Hedeflerin açıklığı Aşamalı olması • Kazanımların çeşitliliği • Öğrenci merkezli • Öğretmenlerde bilgi eksikliği • Yaparak yaşayarak öğrenme • Basitleştirilmiş hedefler • Hedeflerin fazlalığı • Zamanın sınırlı olması İçerik • Anlamlı öğrenme • Basitten karmaşığa Etkinliklerin artması • Fazla bilgiden arındırılmış olması • Güncel hayatla ilişkili • Hazır bulunuşluğu dikkate alması • Öğrenci merkezli • Programın sarmallığı • Yetersiz • Dersler arasında bağlantısızlık • Etkinliklerin zaman alması • Konu sayısı fazla • Sınav sistemi ile uyuşmaması Eğitim Durumu Bilgilerin kalıcılığını sağlama Görselliğin artması Etkinlik merkezli Öğrenciyi aktif kılma Malzeme yetersizliği Zaman sıkıntısı Öğretmenlerde bilgi eksikliği Sınıf yönetiminde zorluklar Olumlu Görüşler Olumsuz Görüşler f f 10 5 11 27 15 - 4 4 4 3 7 1 2 5 19 9 1 9 20 1 - 7 2 3 1 19 2 3 9 3 9 5 14 33 - 1 3 31 13 2 10 Tablo devam ediyor … NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 119 Tablo 4 (Devamı…) Fen Bilgisi Öğretmenlerinin Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programına Yönelik Olumlu-Olumsuz Görüşleri Kategoriler Ölçme değerlendirme • Çeşitli ölçme araçlarının kullanılması Farklı becerinin ölçülmesi Kendi kendini değerlendirme Her kazanımın notlandırılmaya çalışılması Objektiflik Öğrenci merkezli değerlendirme Süreç değerlendirmeye uygun olması Ürün odaklı olması Sınav sistemi ile uyuşmaması Belli becerilerin gelişmemesi Hazır bilgiye yöneltme Ortam koşulları Sınıf yönetimi Zaman alması Olumlu Görüşler Olumsuz Görüşler f f 14 21 11 3 8 16 4 - 1 1 1 3 5 7 2 7 2 8 Amaç-hedef-kazanım boyutu kapsamında ayrıca yaparak yaşayarak öğrenme alt temasında f:15, kazanımların çeşitliliği alt temasında f:11, hedeflerin açıklığı alt temasında f:10, hedeflerin aşamalı olması alt temasında ise f:5 adet kodlamanın yapıldığı görülmektedir. Diğer taraftan amaç- hedef- kazanım boyutu kapsamında en fazla olumsuz görüşün zamanın sınırlı olması alt teması altında toplandığı görülmektedir (f:7). Bu durumla ilgili olarak öğretmenler çok dar sürede çok fazla hedef ve kazanımın öğrencilere verilmeye çalışılmasından eğitim içinde aksaklıların oluştuğunu iddia etmektedirler. Konu ile ilgili olarak Öğretmen 11 “Çok fazla kazanımı çok dar sürede vermek zamanın sıkışmasına sebep oluyor. Bu yüzden bazı etkinliklere zaman kalmıyor” şeklinde görüş bildirmektedir. Ayrıca Öğretmen 24, program içinde kazanımların çok fazla olmasının zamanı yeterli kılmadığı yönünde görüş bildirmiştir. Tablo 4 incelendiğinde içerik boyutu kapsamında programın sarmal olması temasında olumlu kodlamaların yoğunlaştığı görülmüştür (f:20). Bu durumla ilgili olarak öğretmenler her yıl öğretilen konuların bir önceki yıla göre daha ayrıntılı ve daha kapsamlı olmasını, öğrencilerin anlamlı öğrenmeyi gerçekleştirmesinde önemli bir ayrıntı olarak görmektedirler. Bu durumla ilgili olarak öğretmen 10 “Her yıl öğretilen konuların bir önceki yıla göre daha ayrıntılı daha kapsamlı oluşunu da çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Çünkü öğrenci bilgiyi basamak basamak öğreniyor”. Şeklinde bir görüş sunmuştur. Ancak programın sarmallığı ile ilgili olarak 1 öğretmenin olumsuz görüşü olduğu tespit edilmiştir. Bu konu ile ilgili olarak öğretmen 3 “Ders kitaplarında içerik verilirken gereksiz tekrarların yapılması öğrenciye sıkıntı veriyor” şeklinde görüş bildirmiştir. Diğer taraftan içerik boyutu kapsamında Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 120 öğretmenlerin olumlu görüşlerinin programın sarmallığı alt teması dışında programın fazla bilgiden arındırılması (f:19), güncel hayatla ilişkili olması (f:9), öğrenci merkezlilik (f:9), etkinliklerin artması (f:5), anlamlı öğrenme (f:1) ve basitten karmaşığa doğru olması (f:2) alt temalarında toplandığı belirlenmiştir. İçerik boyutu ile ilgili olumsuz kodlamalara bakıldığında ise en fazla kodlamanın içeriğin yetersiz oluşu ile ilgili temada toplandığı görülmüştür (f: 19). Konu ile ilgili olarak öğretmen 17 sosyo-bilimsel konuların programda yer almadığını belirtirken, öğretmen 21, 22 ve 36; bilgilerin aşırı biçimde basitleştirilerek verilmesinin, öğrencilerin konudan uzaklaşmalarına ve karşılaştıkları karmaşık problemleri çözmede yetersiz kalmalarına neden olduğunu ifade etmişlerdir. İçerik teması ile ilgili olumsuz görüşlerin toplandığı diğer alt temalar incelendiğinde konu sayısının fazla olması alt temasında f:9, etkinliklerin artması alt temasında f:7, etkinliklerin zaman alması alt temasında f:3, sınav sistemi ile uyuşmaması alt temasında 3, dersler arasında bağlantısızlık alt temasında f:2, fazla bilgiden arındırılmış olması alt temasında f:2 adet kodlamanın yapıldığı belirlenmiştir. Öğretmenlerin Eğitim durumu boyutu kapsamında görüşleri incelendiğinde; en fazla olumlu kodlamanın öğrenciyi aktif kılma alt temasında (f:33) toplandığı görülmüştür. Bu konu ile ilgili olarak öğretmenler; programın öğrenci merkezli olması dolayısı ile öğrencilerin sürece daha iyi biçimde dahil olduğunu ifade etmektedirler. Bu durumun da öğrencilerin derse ilgisinin artmasını sağladığından kalıcı öğrenmelerin gerçekleşmesinde önemli bir yere sahip olduğunu düşünmektedirler. Diğer taraftan öğrenciyi aktif kılma temasında yer alan f:3 adet kodlamanın olumsuz görüşlere yönelik olduğu görülmektedir. Bununla ilgili olarak öğretmenler öğrenciyi aktif kılma boyutunda yeterli zaman ve ortam şartları uygun olmadığından öğrencilerin aktifliğinin yeterli düzeye getirilemediğini ifade etmişlerdir. Eğitim durumu ile ilgili diğer alt temalar incelendiğinde eğitimin etkinlik merkezli olması alt temasında f:14, bilgilerin kalıcılığını sağlama alt temasında f:9 ve görselliğin artması alt temasında f:5 olumlu kodlamanın olduğu tespit edilmiştir. Diğer taraftan Tablo 4 incelendiğinde; eğitim durumu boyutunda en fazla olumsuz görüşlerin malzeme yetersizliği alt temasında toplandığı görülmüştür (f:31). Bu durumla ilgili olarak öğretmen 19 “Laboratuar donanımı olmayan okullarda uygulama sıkıntıları yaşanmaktadır” şeklinde görüş bildirirken, öğretmen 20 “okullarda etkinliklere göre ders araç gereçlerinin olmaması” şeklinde görüş bildirmiştir. Fen bilgisi öğretmenlerinin eğitim durumu ile ilgili diğer olumsuz görüşlerinin ise; sınıf yönetiminde zorluklar (f:10), öğrenciyi NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 121 aktif kılma (f:3), öğretmenlerde bilgi eksikliği (f:2), etkinlik merkezli (f: 1) alt temalarında toplandığı belirlenmiştir. Son olarak ölçme değerlendirme boyutu incelendiğinde en fazla olumlu kodlamanın farklı becerilerin ölçülmesi temasında olduğu görülmektedir (f:21). Bu durumla ilgili olarak öğretmenler farklı özellikteki öğrencileri tanımak için farklı becerilerin ölçülmesinin çok doğru bir anahtar olduğunu ifade etmektedirler. Öğretmenler ayrıca programın süreç değerlendirmeye uygun olduğunu (f: 16), bu süreç içinde çeşitli ölçme ve değerlendirme araçlarını kullanabildiklerine (f:14), bu şekilde programın öğrenciler açısından kendi kendini değerlendirmeye olanak sağlandığına (f: 11), ayrıca öğrenci merkezli değerlendirme yapıldığına (f:8), bu anlamda objektifliğin sağlandığına (f: 3) ve de programın değerlendirmesinin ürün odaklı olduğuna (f:4) yönelik olumlu görüş bildirdikleri de tespit edilmiştir. Diğer taraftan öğretmenlerin değerlendirmede her kazanımın notlandırılmaya çalışılmasına (f:1) bu şekilde değerlendirmenin zaman almasına (f:8) ve sınıf yönetiminin zorlaşmasına (f:2) ayrıca sistemin lise giriş sınavı sistemi ile uyuşmamasına (f:5), ortam koşullarının her zaman bu tür değerlendirme türünü kaldıramadığına (f:7) yönelik olumsuz görüşler savundukları da belirlenmiştir. Fen Bilgisi Öğretmenlerinin Öz-Yeterlik Düzeylerine Göre Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programının Amaç-Hedef-Kazanım Boyutu, İçerik Boyutu, Eğitim Durumları Boyutu ve Ölçme-Değerlendirme Boyutuna Yönelik Olumlu-Olumsuz Görüşleri Fen bilgisi Öğretmenlerinin öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik düzeylerine göre fen ve teknoloji dersi öğretim programının Amaç-hedef-kazanım boyutu, İçerik boyutu, Eğitim durumları boyutu ve Ölçme-değerlendirme boyutuna yönelik Olumlu-Olumsuz görüşleri içerik analizi yapılarak temalaştırılmıştır. Elde edilen temalara ilişkin veriler Tablo 5’de sunulmuştur. Tablo 5 incelendiğinde; düşük düzeyde öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik inancına sahip öğretmenlerin amaç-hedef-kazanımlar boyutuna yönelik olumlu ve olumsuz görüşlerinin en fazla hedeflerin öğrenci merkezli olması teması altında toplandığı görülmektedir (f:6, %7.72). Ayrıca düşük düzey öz-yeterlik inancına sahip öğretmenler; düzey hedeflerin açık ve anlaşılır olması (f:2, %2.57), hedeflerde aşamalı bir yapının olması (f:3 %4.55), yaparak yaşayarak öğrenmeye dayalı hedeflerin olması (f:3, % 4.55) ile ilgili alt temalara olumlu görüş belirtirken hedefleri gerçekleştirmek için zamanın yeterli olmadığına Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 122 ve hedeflerin basit düzeye indirgendiğine dair (f: 1, %2.06) olumsuz görüşler öne sürdükleri görülmüştür. İçerik boyutu ile ilgili temalar incelendiğinde düşük düzeydeki öz-yeterlik inancına sahip öğretmenlerin en fazla programın sarmal oluşu (f: 5 % 19.08) ile ilgili olumlu görüş sundukları belirlenmiştir. Bu düzeye sahip öğretmenlerin ayrıca programdan fazla bilginin arındırılması (f:2 %1.78) ve diğer konularda etkinliklerin arttırılmasına (f:2, % 1.78) ve konuları güncel hayatla ilişkilendirilmesine (f: 2 % 1.78) yönelik olumlu görüşlerinin olduğu saptanmıştır. Tablo 5 Fen Bilgisi Öğretmenlerinin Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Öz-Yeterlik İnançlarına Göre Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programına Yönelik Olumlu-Olumsuz Görüşleri* Düşük Olumlu Olumsuz Görüş Görüş f % f % Kategoriler Amaç-hedef-kazanım Hedeflerin Açıklığı Aşamalı olması • Kazanımların Çeşitliliği • Öğrenci Merkezli • Öğretmenlerde Bilgi Eksikliği • Yaparak Yaşayarak Öğrenme • Basitleştirilmiş Hedefler • Hedeflerin Fazlalığı • Zamanın sınırlı olması İçerik • Anlamlı öğrenme Orta Olumlu Görüş f % 2 3 2 2.57 4.55 2.57 - - 5 4.03 4 6 - 7.72 - 3 6.08 - - 3 4.55 - - - - Yüksek Olumlu Olumsu Görüş z Görüş f % f % Olumsuz Görüş f % 3.54 - - 3 2 5 13 - 6.05 - 1 4 1.06 1.76 10 4.86 - 1 2.06 - - - - 1 2.06 - - - - - 1 • Basitten karmaşığa - - - - 2 Etkinliklerin artması 2 1.78 3 5.15 2 • Fazla bilgiden arındırılmış olması • Güncel hayatla ilişkili 2 1.78 1 1.24 13 2 1.78 - - 5 • Hazır bulunuşluğu dikkate alması • Öğrenci merkezli - - 1 1.24 1 - - - - 6 • Programın sarmallığı 5 19.0 - - 11 • Yetersiz - - 3 5.57 1 - - - 8 - 4.55 2.12 10.4 5 15.4 - - - - 2 1.36 - - - - - - 3 8.35 - 1 5 1.06 3.51 - - 2 3.04 1 1.77 0.6 9 1.8 1 0.9 - - - - - - - - - - - - 3 2.94 1 8.1 3 3.6 8 0.6 9 4.1 7 9.9 4 0.6 9 - - 4 - - 2 1 0.7 6 1 0.7 6 - - - - - 1.0 6 2.2 7 2.5 8 - - - 3 4.7 1 1.18 4 1 0 9.64 - 5.6 1 - 2 12. 41 - - - 6 11. 65 *Tablo 4’de her bir tema ve alt temalara ilişkin 3 farklı düzeyde açıklama yapıldığından Tablo 5’deki öğretmen görüşlerine yönelik frekanslar sıralanamamıştır. Devam ediyor... NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 123 Tablo 5 (devamı) Fen Bilgisi Öğretmenlerinin Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Öz-Yeterlik İnançlarına Göre Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programına Yönelik Olumlu-Olumsuz Görüşleri* Düşük Olumlu Olumsuz Görüş Görüş f % f % - - Olumlu Görüş f % - - - 2 2.48 - - - - 4 9.07 - - • Sınav sistemi ile uyuşmaması Eğitim Durumu Bilgilerin kalıcılığını sağlama Görselliğin artması Etkinlik merkezli Öğrenciyi aktif kılma - - - - - - 3 2.77 - - 3 1.46 - 1 5 5 2.18 5.15 5.15 - - 1 2.27 1 6 20 Malzeme yetersizliği Zaman sıkıntısı Öğretmenlerde bilgi eksikliği Sınıf yönetiminde zorluklar Ölçme değerlendirme • Çeşitli ölçme araçlarının kullanılması Farklı becerinin ölçülmesi Kendi kendini değerlendirme Her kazanımın notlandırılmaya çalışılması Objektiflik Öğrenci merkezli değerlendirme Süreç değerlendirmeye uygun olması Ürün odaklı olması Sınav sistemi ile uyuşmaması Belli becerilerin gelişmemesi - - 5 12.99 6 14.43 - 0.83 3.96 13.6 9 - - - 1 2.27 - 5 8.91 - - 4 8.32 - 1 2.18 - Hazır bilgiye yöneltme Ortam koşulları Sınıf yönetimi Zaman alması Kategoriler • Dersler arasında bağlantısızlık • Etkinliklerin zaman alması • Konu sayısı fazla Orta Olumsuz Görüş f % 2 1.8 8 1 1.1 8 3 2.9 4 3 2.9 4 Yüksek Olumlu Olumsu Görüş z Görüş f % f % - - - - - - - - 2 1.7 7 - - - 3 4.24 - 2 2.94 3 3 8 - 1 2.03 - - 18 6 1 15.0 6.11 0.71 - 4.24 4.24 12.2 7 - - 7 10.3 4 - - 2 7.09 6 4.5 - - 3 6.5 - - - 12 6.4 1 5 4.2 - - - - 9 8.6 1 1 1.5 - - - - - - - 2 1.2 9 1.2 9 2.4 7 - - 1 2 - 5.35 - 1 4.12 - - 6 4.0 2 - 2.4 - 1 2 1.5 3.4 - - 3 5.54 - - 10 5.9 - - 3 3.3 - - - - - 1 4.12 4 - 2.0 - 3 - - - 1 1.2 - - 2 6.39 - - 4 5.5 2 4.9 - - 1 1.2 - - - - - - 2 2.4 - - - - - 2 6.39 1 4.12 1 4.12 - - 5 10. - - - 1 1.2 1 1.2 6 - - 8 18.2 1 1.27 1 1.27 - *Tablo 5’de her bir tema ve alt temalara ilişkin 3 farklı düzeyde açıklama yapıldığından Tablo 4’deki öğretmen görüşlerine yönelik frekanslar sıralanamamıştır. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 124 Düşük düzey öz-yeterlik inancına sahip öğretmenlerin olumsuz görüşlerinin ise en fazla etkinlik sayılarındaki artış (f:3 % 5.15), konuların fazla olması (f: 4 % 9.07) ve içeriğin yetersiz kalması (f: 3 %5.57) temalarında yoğunlaştığı görülmektedir. Eğitim durumu boyutu ile ilgili temalar incelendiğinde düşük düzey öz-yeterlik inancına sahip öğretmenlerin programın etkinlik merkezli öğretime yönelik olması (f: 5 % 5.15), öğrenciyi aktif kılması (f: 5 % 5.15) bilgilerin kalıcılığını sağlaması (f: 3 %2.77) ve görselliğin artmış olması (f:1 %2.18) ile ilgili olumlu görüş sundukları görülmüştür. Ancak etkinlikleri gerçekleştirmek için yeterli zaman bulamadıklarından zaman sıkıntısı yaşadıklarını (f: 6 % 14.43), programda yer alan etkinliklerin tamamı için yeterli malzemeleri bulamadıklarını (f: 5 % 12.99) , programın öğrenci merkezli olmasından (f: 1, %2.27) dolayı sınıf yönetimi konusunda (f: 1, %2.27) sıkıntılar yaşadıklarını belirtmişlerdir. Ölçme değerlendirme boyutunda öğretmenler, programda çeşitli ölçme ve değerlendirme araçlarının kullanılmasına izin verilmesinin (f: 5 % 8.91) farklı becerileri ölçmeye yol açtığı (f: 4 % 8.32) sürece yönelik bir değerlendirme kapsamında (f: 3 % 5.54) kendi kendilerini değerlendirmeye (f: 1 % 2.18) açık bir değerlendirme süreci geçirdiklerine yönelik olumlu görüş sunmuşlardır. Diğer taraftan öğretmenler öğrencileri bilişsel, duyuşsal ve psikomotor becerileri yönünden değerlendirme yaparken zaman sıkıntısı yaşadıklarını (f:1 %4.12), bazen öğrenme ortamının bu değerlendirme çeşidine uygun olmadığını (f:2 % 6.39), ayrıca lise giriş sınavlarının biçimi ile bu değerlendirme türünün aynı olmayışının (f:1 %4.12) öğrencileri başarısız kıldığını belirtmişleridir. Tablo 5 incelendiğinde orta ve yüksek düzeyde öğretmenlik mesleğine sahip öğretmenler programın amaç hedef kazanımlar boyutu hakkında; hedeflerin açık ve anlaşılır olduğu (f orta =5 %4.03; f yüksek = 3 %4.55), kazanımların çeşitli olduğu (f orta =4 %3.54; f yüksek = 5 %10.45), ve öğrencilerin bilişsel, duyuşsal ve psikomotor becerileri yönünden gelişiminin mümkün olduğu, öğrenci merkezli bir anlayışla (f orta =13 %6.05; f yüksek = 8 %15.45) öğrencinin yaparak ve yaşayarak öğrenerek (f orta =10 4.86; f yüksek =2 %1.36) her yönden gelişimini sağladığı görüşlerini savunmaktadırlar. Ayrıca orta düzey öz-yeterlik inancına sahip öğretmenler bu kazanımların gerçekleşmesi için öğretmenlerin kazanımlar hakkında yeterli bilgiye sahip olmalarını (f orta =4 %1.76) ve zamanın daha geniş tutulması (f orta =5 %3.51; f yüksek = 1 %1.77) gerektiğini de savunmaktadırlar. Yüksek öz-yeterliğe sahip öğretmenler ise amaç ve hedeflerin çok basit tutulduğunu (f yüksek = 3 %8.35) bu şekilde öğrencilerin konulara karşı ciddiyetlerinin zayıfladığını ifade etmektedirler. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 125 İçerik boyutu ile ilgili temalar incelendiğinde orta ve yüksek düzeydeki öz-yeterlik inancına sahip öğretmenler içeriğin fazla bilgiden arındırılarak (f orta =13 %8.13; f yüksek = 4 %2.27) sarmal yapıda olmasını (f orta =11 %9.94; f yüksek = 4 %5.61) ve öğrenci merkezli bir yapı sergilemesini desteklediklerini belirtmişlerdir (f orta =6 %4.17; f yüksek = 3 %4.7). Diğer taraftan bir grup öğretmen de konu sayısının fazla (f orta =3 %2.94; f yüksek = 2 %1.77) ancak konu bazında içeriğin çok yüzeysel (f orta =10 %9.64; f yüksek = 6 %11.65) olduğunu vurgulamaktadırlar. Bu durumunda öğrencilerin lise giriş sınavlarında sıkıntı yaşadıklarını (f orta =3 %2.94) belirtmektedirler. Eğitim durumu boyutu ile ilgili temalar incelendiğinde orta ve yüksek düzey öz-yeterlik inancına sahip öğretmenlerin programın etkinlik merkezli öğretime yönelik olması (f orta =6 %3.96; f yüksek = 3 %4.24) ve öğrenciyi aktif kılması (f orta =20 %13.69; f yüksek = 8 %12.27) ile ilgili olumlu görüş sundukları görülmüştür. Öğretmenler öğrencilerin aktif olmasının anlamlı öğrenmeye yardımcı olduğunu ve öğrencilerde kalıcı öğrenmeler sağladığını (f orta =3 %1.46; fyüksek= 3 %1.46) ifade etmişlerdir. Diğer taraftan öğretmenler öğrenci aktivitesinin çok olmasının malzeme yetersizliğine (f orta =18 %15.04; f yüksek = 8 %18.23) ve özellikle kalabalık sınıflarda (Sınıf Mevcudu Ortalaması : 37-45) sınıf yönetiminde zorluklara (f orta =7 %10.34; f yüksek = 2 %7.09) neden olduğunu ifade etmişlerdir. Ölçme değerlendirme boyutunda orta ve yüksek öz-yeterlik düzeyindeki öğretmenler, programda çeşitli ölçme ve değerlendirme araçlarının kullanılmasına izin verilmesinin (f orta =6 %4.59; f yüksek = 3 %6.52) farklı becerileri ölçmeye yol açtığı (f orta =12 %6.46; f yüksek = 5 %4.24) bu durumunda öğrencilerin süreç bazında (f orta =10 %5.91; f yüksek = 3 %3.33) bilişsel, duyuşsal ve psikomotor becerileri yönünden değerlendirilmesini sağladığını ifade etmişlerdir. Diğer taraftan öğretmenler, bu şekilde değerlendirme yaparken zaman sıkıntısı yaşadıklarını (f orta =6 %10.3; f yüksek = 1 %1.27), bazen ortam şartlarının bu değerlendirme çeşidine uygun olmadığını (f yüksek = 1 %1.27), ayrıca lise giriş sınavlarının biçimi ile bu değerlendirme türünün aynı olmayışının (f orta =3 %5.52; f yüksek = 1 %1.27) öğrencileri başarısız kıldığını belirtmişleridir. Sonuç ve Tartışma Bu çalışmanın amacı, fen ve teknoloji öğretmenlerinin öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik inanç düzeylerine göre fen ve teknoloji dersi öğretim programının boyutları hakkındaki görüşlerinin incelenmesidir. Araştırma sonunda, fen bilgisi öğretmenlerinin en fazla orta ve yüksek düzeyde öğretmenlik öz-yeterlik inancına sahip oldukları tespit edilirken Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 126 düşük düzeyde öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterlik inancına sahip öğretmenlerin olduğu da belirlenmiştir. Araştırmanın bu sonucu, öz-yeterlikle ilgili araştırmalarda öğretmen adaylarının öz-yeterlik inançlarının orta seviyenin üstünde olduğu sonucuna varan (Sarıkaya, 2004; Altunçekiç, Yaman & Koray, 2005; Denizoğlu, 2008) araştırma sonuçları ile paralellik göstermektedir. Bu konuda yapılan araştırma sonuçlarında, bireysel öğrenme farklılıklarına dayalı olarak derslerde uygulanan bireysel veya grupla öğretim yöntemlerinin, derslerde dikkate alınan öğrencilerin geçmiş öğrenme yaşantılarının, öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeyleri gibi özelliklerinin öz-yeterlik inancını arttırdığı ifade edilmektedir (Appleton, 1995; Butts, Koballa Jr. & Ellition, 1997; Watters & Ginns, 2000; Posnanski, 2002; Palmer, 2006). Öğretmenlik mesleğine yönelik düşük düzeyde öz-yeterlik inancına sahip öğretmenlerin fen ve teknoloji dersi öğretim programı hakkındaki görüşlerinin; kazanımların anlaşılamaması, performans gibi bazı öngörülen görevlerin hedefine ulaşamaması, bazı etkinliklerde hedefe ulaşılamaması, verilen içeriğin uygun olmaması, programın yetiştirilememesi vb. noktasında yoğunluk gösterdiği belirlenmiştir. Collins, James, Minor, Onwuegbuzie, Witcher, & Witcher (2002)’e göre yüksek yeterliğe sahip öğretmenlerin aksine, düşük yeterliğe sahip öğretmenler eğitimde daha geleneksel yöntemler kullanırlar. Kontrollü bir öğretim ortamı oluşturmak için sert yönetim stratejileri kullanmaya eğilimlidirler. Tschannen-Moran, Woolfolk-Hoy & Hoy, (1998) da “Düşük yeterlik hissi daha az çaba, kolayca pes etme anlamına gelir ki bunlar kötü öğrenci yani kötü öğretim çıktılarına neden olur ve bunun sonucu olarak yeterlik azalır.” şeklinde ifade etmişlerdir (Gençtürk & Memiş, 2010). Araştırmada elde edilen sonuçların öğretmenlik mesleğine yönelik öz-yeterliği düşük olan öğretmenlerin özellikleri ile örtüştüğü söylenebilir. Düşük düzeyde öğretmenlik öz-yeterlik inancına sahip öğretmenlerin fen ve teknoloji dersi öğretim programı hakkında; programın amaç hedef kazanım boyutunda hedeflerin açıklığı, aşamalı olması, kazanımların çeşitliliği, öğrenci merkezli olması, yaparak yaşayarak öğrenme noktalarında olumlu görüş bildirmişlerdir. Öğretmenler öğrenci merkezli olması, basitleştirilmiş hedefler ve zamanın sınırlı olması noktalarında ise olumsuz görüş bildirmişlerdir. Programın ikinci boyutu olan içerik boyutunda, etkinliklerin artması, fazla bilgiden arındırılmış olması, güncel hayatla ilişkili olması ve programın sarmal olması yönünde olumlu görüşlerini ortaya koyarken; etkinliklerin artması, fazla bilgiden arındırılmış olması, hazır bulunuşluluğu dikkate alması,verilen bilginin yetersiz olması, etkinliklerin zaman alması ve konu sayısının fazla olması şeklinde olumsuz ifadeler kullanmışlardır. Programın NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 127 üçüncü boyutu olan eğitim durumu ile ilgili olarak, öğretmenler bilgilerin kalıcılığını sağlama, görselliğin artması, etkinlik merkezli olması ve öğrenciyi aktif kılması bakımından olumlu görüş bildirirken; öğrenciyi aktif kılma, malzeme yetersizliği, zaman sıkıntısı ve sınıf yönetiminde zorlukların olması şeklinde olumsuz görüş bildirmişlerdir. Programın dördüncü boyutu olan ölçme ve değerlendirme boyutunda ise, öğretmenler, çeşitli ölçme araçlarının kullanılması, farklı becerilerin ölçülmesine fırsat vermesi, objektif olması ve süreç değerlendirmeye uygun olması şeklinde olumlu görüş bildirmişlerdir. Öğretmenler objektif olması, sınav sistemi ile uyuşmaması, belli becerilerin gelişmemesi, ortam koşullarının etkisi, sınıf yönetimi konusunda sıkıntı olması ve zaman alması bakımından ise olumsuz görüş bildirmişlerdir. Orta düzeyde öğretmenlik öz-yeterlik inancına sahip öğretmenlerin fen ve teknoloji dersi öğretim programı hakkındaki görüşlerinin; programın karmaşa yaratan sarmal yapıda olduğu, uygulamanın fazla zaman aldığı, ölçme-değerlendirme tekniklerinin kazanımları belirlemeye uygun olmadığı, belirtilen etkinliklerin yapılmasının zor olması vb. noktasında yoğunluk gösterdiği belirlenmiştir. Orta düzeyde öğretmenlik öz-yeterlik inancına sahip öğretmenlerin fen ve teknoloji dersi programı hakkındaki görüşlerinin; amaç hedef kazanım boyutunda; hedeflerin açıklığı, kazanımların çeşitliliği, öğrenci merkezli olması, yaparak yaşayarak öğrenme noktalarında olumlu yönde olduğu görülmüştür. Görüşlerin öğrenci merkezli olma, öğretmenlerde bilgi eksikliği, hedeflerin fazlalığı, zamanın sınırlı olması noktalarında ise olumsuz yönde olduğu görülmektedir. Programın ikinci boyutu olan içerikte; anlamlı öğrenme, etkinliklerin artması, basitten karmaşığa doğru olma, fazla bilgiden arındırılmış olma, güncel hayatla ilişkili olma, yetersiz olma, programın sarmal olması, öğrenci merkezli olma, hazır bulunuşluğu dikkate alma gibi olumlu ifadeler bulunurken; etkinliklerin artması, programın sarmal olması, yetersiz olma, dersler arasında bağlantısızlık, etkinliklerin zaman alması, konu sayısının fazla olması, sınav sistemi ile uyuşmaması gibi olumsuz ifadeler de yer almaktadır. Programın eğitim durumu ile ilgili olarak öğretmenler; bilgilerin kalıcılığını sağlama, görselliğin artması, etkinlik merkezli olma, öğrenciyi aktif kılma noktalarında olumlu görüş belirtirken; öğrenciyi aktif kılma, malzeme yetersizliği, zaman sıkıntısı, öğretmenlerde bilgi eksikliği, sınıf yönetiminde zorluklar konusunda olumsuz görüş bildirmişlerdir. Programın dördüncü boyutu olan ölçme ve değerlendirme boyutunda ise çeşitli ölçme araçlarının kullanılması, farklı becerinin ölçülmesi, kendi kendini değerlendirme, öğrenci merkezli değerlendirme, süreç değerlendirmeye uygun olması, ürün odaklı olması olumlu Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 128 görüş olarak nitelendirilirken; farklı becerinin ölçülmesi, kendi kendini değerlendirme, kazanımların notlandırılmaya çalışılması, objektiflik, sınav sistemi ile uyuşmaması, belli becerilerin gelişmemesi, hazır bilgiye yöneltme de olumsuz olarak nitelendirilmiştir. Yüksek düzeyde öğretmenlik öz-yeterlik inancına sahip öğretmenlerin fen ve teknoloji dersi öğretim programı hakkındaki görüşlerinin; programın öğrenci seviyesine uygun olması, hedeflerin açık ve anlaşılır olması, öğrencileri aktif kılan bir yapıya sahip olması, ezberci yapıdan uzak olması nedeni ile bilgilerin kalıcılığını artıran yapıda olması ancak 30 kişiden fazla olan kalabalık sınıflarda uygulamanın zor olması, öğrencilerin sadece ürünle değil, süreç içerisinde de değerlendirilebilmesi, etkinliklerin tamamlanmasının uzun zaman alması, performans ödevlerinin öğrencileri zorlaması ve bu noktada ailelerin devreye girmesi vb. noktasında yoğunluk gösterdiği belirlenmiştir. Akbaş & Çelikkaleli’ye göre (2006) öz-yeterlik inancı yüksek olan bireyler istedikleri sonuçları doğurabilecekleri için sonuç beklentileri de buna uygun bir biçimde şekillenecektir. Araştırmada elde edilen sonuçlardan da görülmektedir ki, öz-yeterlik inancı yüksek olan öğretmenler istedikleri sonuca ulaşabileceklerine inandıklarından olumlu düşüncelere daha fazla yer vermişlerdir. Yüksek düzeyde öğretmenlik öz-yeterlik inancına sahip öğretmenlerin fen ve teknoloji dersi programı hakkındaki görüşlerinin; programın birinci boyutu olan amaç hedef ve kazanımlar boyutunda; hedeflerin açıklığı, aşamalı olması, kazanımların çeşitliliği, öğrenci merkezli, yaparak yaşayarak öğrenme noktalarında olumlu olduğu; basitleştirilmiş hedefler, hedeflerin fazlalığı, zamanın sınırlı olması noktalarında olumsuz olduğu görülmektedir. Programın eğitim durumu boyutunda, öğretmenler bilgilerin kalıcılığını sağlama, görselliğin artması, etkinlik merkezli olma, öğrenciyi aktif kılmayı olumlu olarak; etkinlik merkezli, malzeme yetersizliği, zaman sıkıntısı, öğretmenlerde bilgi eksikliği, sınıf yönetiminde zorlukları olumsuz olarak değerlendirmişlerdir. Programın içerik boyutunda; etkinliklerin artması, fazla bilgiden arındırılmış olması, güncel hayatla ilişkili, öğrenci merkezli, programın sarmallı oluşu gibi olumlu; etkinliklerin artması, fazla bilgiden arındırılmış olması, hazır bulunuşluğu dikkate alması, yetersiz, konu sayısı fazla olması gibi olumsuz ifadeler bulunmaktadır. Programın ölçme değerlendirme boyutunda; çeşitli ölçme araçlarının kullanılması, farklı becerinin ölçülmesi, kendi kendini değerlendirme, objektiflik, öğrenci merkezli değerlendirme, süreç değerlendirmeye uygun olması noktasında olumlu ifadeler; sınav sistemi ile uyuşmaması, belli becerilerin gelişmemesi, zaman alması, sınıf yönetimi noktalarında olumsuz ifadelerin yer aldığı görülmektedir. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 129 Her araştırmada olduğu gibi bu araştırmada da sonuçları değerlendirirken araştırmanın sınırlılıklarını da göz önünde bulundurmak gerekir. Öğretmenlerin düşük, orta ve yüksek seviyede öz-yeterlik inancına sahip olmaları bakımından sınıflandırılmaları farklı değişkenler içerdiğinden bazı güçlükleri beraberinde getirmektedir. Ayrıca, öğretmenlerin fen ve teknoloji dersi öğretim programının boyutları hakkındaki görüşlerinin incelenmesi yoruma dayalı olduğundan değerlendirmesi bazı sınırlılıklar oluşturmaktadır. Öneriler Öğretmen adaylarının fen ve teknoloji dersi öğretim programı ile ilgili amaç hedef kazanım boyutu, içerik, eğitim durumu ve ölçme-değerlendirme konularında yeterli bilgiye sahip olmalarını sağlamak için eğitim fakültelerinin ders kapsamları genişletilebilir. Seçmeli derslerde öz-yeterlikle ilgili bilgilere yer verilebilir. Öğretmenlerin öz-yeterliklerini ölçmeye yönelik çalışmalar arttırılabilir, böylelikle elde edilen sonuçlarla fen ve teknoloji dersi öğretim programı ile ilgili ve daha genel anlamda eğitim-öğretim sürecinin iyileştirilmesi yolunda adım atılmış olabilir. Öğretmen adaylarının ve öğretmenlerin öğretmenlik mesleği uygulama süreçleri izlenebilir ve her uygulama sonunda görüşleri alınabilir. Fen ve teknoloji dersi öğretim programı ile ilgili öğretmen adayları ile öğretmenlerin olumlu ve olumsuz görüşleri dikkate alınarak programın geliştirilmesinde bu görüşler sürece katılabilir. Araştırmada öz-yeterlik inancı yüksek olan öğretmenlerin istedikleri sonuca ulaşabileceklerine inandıklarından olumlu düşüncelere daha fazla yer verdikleri görüldüğünden öğretmenlerin öz-yeterlik inançlarını artırmak için çalışmalara yer verilmelidir. Programın uygulayıcısı olan ve programın başarısında önemli rol oynayan öğretmenlerin öz-yeterlik inançlarının geliştirilmesi konusunda çalışmalara yer verilmelidir. Öğretmen adaylarının ve öğretmenlerin, öğretmenlik öz-yeterlik inançlarının geliştirilebilmesi için, farklı etkinlikler ile zenginleştirilmiş hizmet öncesi ve hizmet için eğitimler verilebilir, kurslar verilebilir ve eğitim sürecinin etkili olması için bireysel farklılıklar dikkate alınabilir. Böylece, yeniliklere açık, öz güveni yüksek öğretmenler ışığında başarılı yarınlara doğru yol alınacaktır. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 130 Kaynakça Akbaş, A. & Çelikkaleli, Ö. (2006). Sınıf öğretmeni adaylarının fen öğretimi öz-yeterlik inançlarının cinsiyet, öğrenim türü ve üniversitelerine göre incelenmesi. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. 2 (1), 98-110. Akdeniz, A. R., Yiğit, N. & Kurt, Ş. (2002). Yeni fen bilgisi öğretim programı ile ilgili öğretmenlerin düşünceleri. V. Ulusal Fen Bilimleri ve Matematik Eğitimi Kongresi. ODTÜ, Ankara. Akpınar, D. (2002). 1992 ve 2001 öğretim yıllarındaki ilköğretim fen bilgisi programlarına ilişkin öğretmen görüşleri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İzmir. Altunçekiç, A., Yaman, S. & Koray, Ö. (2005). Öğretmen adaylarının öz-yeterlik inanç düzeyleri ve problem çözme becerileri üzerine bir araştırma- Kastamonu ili örneği. Kastamonu Eğitim Dergisi, 13(1), 93-102. Appleton, K. (1995). Student teachers' confidence to teach science: is more science knowledge necessary to improve self confidence? International Journal of Science Education. 17, 357-369. Arseven, A.D. (1993). Alan Araştırma Yöntemi. Ankara: Gül Yayınevi. Bandura, A. (1997). Self- efficacy: The exercise of control. New York: Freeman. Berkant, G.H. & Ekici, G. (2008). Sınıf öğretmeni adaylarının fen öğretiminde öğretmen özyeterlik inanç düzeyleri ile zekâ türleri arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 16(1), 113-132. Betoret, F.D. (2009). Self-efficacy, school resources, job stressors and burnout among spanish primary and secondary school teachers: a structural equation approach. Educational Psychology, 29(1), 45-68. Butts, D.P., Koballa, Jr. T.R. & Elliot, T.D. (1997) Does participating in an undergraduate elementary science methods course make a difference? Journal of Elementary Science Education, 9, 1-17. Collins, K. M. T., James T. L. , Minor L. C., Onwuegbuzie A. J. , Witcher L. A. & Witcher A. E. (2002). Relationship Between Teacher Efficacy and Beliefs About Education Among Preservice Teachers. Paper Presented at the Annual meeting of the Mid-South Educational Research Association. Chattanooga, TN. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 131 Connelly, F. M. & Clandinin, D. J. (1988). Teachers as curriculum planners: Narratives of experience. New York: Teachers College Press. Crawley, F. E. & Salyer, B. A. (1995). Origins of life science teachers’ beliefs underlying curriculum reform in Texas. Science Education, 79(6), 611–635. Cuban, L. (1990). Reforming again, and again, and again. Educational Researcher, 19, 3–13. Czerniak, C. M., Lumpe, A. T. & Haney, J. J. (1999). Science teachers’ beliefs and intentions to implement thematic units. Journal of Science Teacher Education. 10(2), 123–145. Çapa, Y., Çakıroğlu, J. & Sarıkaya, H. (2005). The development and validation of a Turkish version of teachers’ sense of efficacy scale. Eğitim ve Bilim (Education and Science) 30(137), 74-81. Çapri, B. & Çelikkaleli, Ö. (2008). Öğretmen adaylarının öğretmenliğe ilişkin tutum ve mesleki yeterlik inançlarının cinsiyet, program ve fakültelerine göre incelenmesi. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 9 (15), 33–53. Denizoğlu, P. (2008). Fen bilgisi öğretmen adaylarının fen bilgisi öğretimi öz-yeterlik inanç düzeyleri, öğrenme stilleri ve fen bilgisi öğretimine yönelik tutumları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Adana, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ekici, G. (2005a). Biyoloji öz-yeterlik ölçeğinin geçerlik ve güvenirliği. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 29, 85-94. Ekici, G. (2005b). Eğitim fakültesi öğrencilerinin öğretmenlik öz-yeterlik inançlarını etkileyen faktörler. XIV. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi. (Poster Bildiri), Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi. 28-30 Eylül 2005, Denizli. Ekici, G. (2006). A Study on vocational high school teachers’ sense of self-efficacy beliefs. Eurasian Journal of Educational Research, 24, 87-96. Ercan, S. (2007). Sınıf öğretmenlerinin bilimsel süreç beceri düzeyleri ile fen bilgisi özyeterlik düzeylerinin karşılaştırılması (Uşak ili örneği). Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Afyon Kocatepe Üniversitesi, Afyon. Fullan, M. (1993). Change forces: Probing the depths of educational reform. London: Falmer Press. Gawith, G. (1995). A serious look at self-efficacy: Or waking beeping Slooty. 10 Ekim 2004 Tarihinde http:// www. cegsa.sa.edu.au/ conference/ acec98. htm adresinden alınmıştır. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 132 Gençtürk, A. & Memiş, A. (2010). An investigation of primary school teachers’ teacher efficacy and job satisfaction in terms of demographic factors. Elementary Education Online, 9(3), 1037-1054. Güler, D. S. (2003). 4, 5 ve 6 Yaş okulöncesi eğitim programlarının değerlendirilmesi. Eğitim Araştırmaları Dergisi, 4 (13), 53-65. Haney, J. J., Czerniak, C. M. & Lumpe, A. T. (1996). Teacher beliefs and intentions regarding the implementation of science education reform strands. Journal of Research in Science Teaching, 33(9), 971–993. Hazır-Bıkmaz, F. (2004). Sınıf öğretmenlerinin fen öğretiminde öz-yeterlilik inancı ölçeğinin geçerlik ve güvenirlik çalışması. Milli Eğitim Dergisi, 31(161). İşler, I. (2008). Teachers’ Perceived Efficacy Beliefs and Perceptions Regarding the Implementation of 2004 Primary Mathematics Curriculum. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Middle East Technical University, Ankara. Kalaycı, Ş. (2009). SPSS uygulamalı çok değişkenli istatistik teknikleri. Ankara: Asil Yayın Dağıtım. Kaptan, F.(2012). Anadolu Üniversitesi (www.anadolu.edu.tr/aos/kitap/IOLTP/2283/unite02.pdf Açıköğretim Fakültesi. adresinden 20.03.2012 tarihinde alınmıştır.). Karasar, N. (1999). Bilimsel Araştırma Yöntemi: Kavramlar, İlkeler, Teknikler. Nobel Yayınevi. Ankara. Kear, M. (2000). Concept analysis of self-efficacy. Graduate research in nursing. (http://graduateressearch/ Kear.htm adresinden 10 Ekim 2004 Tarihinde alınmıştır.). Kotaman, H. (2010). Turkish early childhood educators’ sense of teacher efficacy. Electronic Journal of Research in Educational Psychology, 8 (2), 603-616. Küçükyılmaz, E. A. & Duban, N. (2006). Sınıf öğretmeni adaylarının fen öğretimi öz-yeterlik inançlarının artırılabilmesi için alınabilecek önlemlere ilişkin görüşleri. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 3(2), 1-23. Miles, M. B. & Huberman, A.M. (1994). An Expended Source Book Qualitative Data Analysis. London: Sage Publication. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) TTKB. (2005). İlköğretim Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programı. Ankara. Milli Eğitim Bakanlığı TTKB. (2006). İlköğretim Fen ve Teknoloji Dersi (6,7 ve 8.sınıf) Öğretim Programı. Ankara. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 FETTAHLIOĞLU, P., ÖZTÜRK, N., YÜCEL DAĞ, M., KARTAL, T. & EKİCİ, G. 133 O’Brien, T. (1992). Inservice workshops that work for elementary teachers. School Science and Mathematics, 92, 422–426. Osborne, J. & Simon, S. (1996). Primary science: Past and future directions. Studies in Science Education, 26, 99–147. Özdemir, M. S. (2008). Sınıf öğretmeni adaylarının öğretim sürecine ilişkin öz- yeterlik inançlarının çeşitli değişkenler açısından incelenmesi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, 54, 277-306. Özenoğlu-Kiremit, H. (2006). Fen bilgisi öğretmenliği öğrencilerinin biyoloji ile ilgili özyeterlik inançlarının karşılaştırılması. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir. Özerkan, E. (2007). Öğretmenlerin öz-yeterlik algıları ile öğrencilerin sosyal bilgiler benlik kavramları arasındaki ilişki. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Trakya Üniversitesi, Edirne. Özkan, Ö., Tekkaya, C. & Çakıroğlu, J. (2002). Fen bilgisi aday öğretmenlerin fen kavramlarını anlama düzeyleri, fen öğretimine yönelik tutum ve öz-yeterlik inançları. V. Fen Bilimleri Eğitimi Kongresi. ODTÜ, Ankara. Pajares, F. (1997). Current Directions in Self-Efficacy Research. In M. Maehr & P.R. Pintrich (Eds.). Advances in Motivation and Achievement. 10, 1-49. Greenwich, CT: JAI Press. Palmer, D. (2006). Durability of changes in self-efficacy of preserves primary teachers. International Journal of Science Education, 28(6), 655-671. Posnanski, T. J. (2002). Professional development programs for elementary science teachers: an analysis of teacher self-efficacy beliefs and a professional development model. Journal of Science Teacher Education, 13, 189-220. Sarıkaya, H. (2004). Sınıf öğretmeni adaylarının bilgi düzeyleri fen öğretimine yönelik tutum ve öz-yeterlik inançları. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Ortadoğu Üniversitesi. Orta Öğretim Fen ve Matematik Alanları Eğitimi Bölümü, Ankara. Smith, J. P. (1996). Efficacy and teaching mathematics by telling: A challenge for reform. Journal of Research in Mathematics Education, 27(4), 587-616. Tschannen-Moran, M., & Woolfolk Hoy, A. (2001). Teacher efficacy: capturing an elusive construct. Teaching and Teacher Education, 17(7), 783-805. Tschannen-Moran, M., Hoy, A. W., W. K. (1998). Teacher Efficacy: Its Meaning and Measure. Review of Educational Research, 68(2), 202-248. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK ÖZ-YETERLİK… EVALUATING SCIENCE TEACHERS’ VIEWS ABOUT DIMENSIONS … 134 Uzun, N., Ekici, G. & Sağlam, N. (2010). İlköğretim İkinci Kademe Öğrencilerinin Bilgisayar Öz-Yeterlik Algıları Üzerine Bir Çalışma. Kastamonu Eğitim Dergisi, 18 (3), 775-788. Watters, J.J. & Ginns, I.S. (2000). Developing motivation to teach elementary science: effect of collaborative and authentic learning practices in preserves education. Journal of Science Teacher Education, 11, 3001-321. Wheatley, K. F. (2005). The case for reconceptualizing teacher efficacy research. Teaching and Teacher Education, 21, 747–766. Yıldırım, Ş., & Şimşek, H. (2008). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayıncılık. Zimmerman, B. J. (1995). Self-efficacy and Educational Development. Self-Efficacy in Changing Societies. (Edit. A. Bandura). New York: Cambridge University Pres. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi (EFMED) Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012, sayfa 135-152. Necatibey Faculty of Education Electronic Journal of Science and Mathematics Education Vol. 6, Issue 2, December 2012, pp. 135-152. Gifted Students’ Knowledge of and Attitudes toward Biotechnology Kadir BİLEN1, * & Murat ÖZEL2 1 Akdeniz University, Antalya, Turkey; 2Nigde University, Nigde, Turkey Received: 11.10.2011 Accepted: 24.09.2012 Abstract – The purpose of this study was to determine gifted students’ knowledge of and attitudes towards biotechnology. A total of 62 gifted primary school students who were taught in science and art centers in Denizli and Kahramanmaraş in 2010-2011 academic year participated in the study. The results indicated that most of the students (87%) had an awareness regarding genetically modified (GM) products. The results also revealed that students think that GM products have risks. Overall, the students thought that GM products should be used for the benefit of technology and people. Based on the findings from this study, some implications for biotechnology education are made. Key words: science and art centers, gifted students, organic agriculture genetically modified organisms Summary Introduction Advances in genetic and biotechnology allow to change genetic structures of living organisms. Biotechnology, including genetic engineering and gene cloning, is applicable in a number of areas including medicine, pharmaceutical, agriculture, food, and environmental protection. Advance in the area of biotechnology is one of the most important scientific and technological developments in the twenty-first century (Pardo, Midden, & Miller, 2002). With raising numerous questions and doubts regarding biotechnology applications, biotechnology topics have been incorporated in biology curricula and thus resulted in the educational area (Hanegan & Bigler 2009; Steele & Aubusson 2004). * Corresponding author Kadir BILEN, Assist. Prof. Dr. in Elementary Science Education Department, Alanya Faculty of Education, Akdeniz University, Alanya, Antalya, TURKEY. E-mail: [email protected] BİLEN, K. & ÖZEL, M. 136 Studies, which have investigated students’ knowledge about biotechnology, have indicated that students have inadequate and wrong information (Dawson, 2007; Prokop et al., 2007; Usak et al., 2009). Students’ attitudes toward biotechnology are investigated by researchers in terms of risk, trust, and acceptability (Dawson, 2007; Klop ve Severiens, 2007; Özel, Erdoğan, Uşak & Prokop, 2009). The results of these studies show that students’ overall attitudes vary according to kind of biotechnology applications (Dawson & Schibeci, 2003; Prokop et al., 2007; Özel et al., 2009). When examining the literature, it is noted that the majority of studies which have investigated students’ knowledge of and attitudes toward biotechnology have been conducted on high school students in developed countries (Chen & Raffan, 1999; Dawson, 2007; Dawson & Schibeci, 2003; Klop & Severiens, 2007; Özel, Erdoğan, Uşak, & Prokop, 2009; Usak, Erdogan, Prokop, & Ozel, 2009). However, there is a few studies that investigated primary students’ knowledge of and attitudes toward biotechnology (Keçeci, Kırılmazkaya, & Zengin, 2011). Because of this, there is a need to investigate gifted students’ knowledge of and attitudes toward biotechnology. The purpose of this study is therefore to investigate gifted students’ knowledge of and attitudes toward biotechnology. Methodology Quantative methods are used in this study. The study was carried out in 2010-2011 school year. A total of 62 gifted students (34 males, 28 females) who were taught in two science and art centers participated in the study. Participants were between 10 and 14 years old. The participants were primary school students. Genetically Modified Organisms Questionnaire, which was developed by Eş (2010), was administered to a group of gifted students. The questionnaire includes 31 items on a five point likert type scale and Cronbach’s alpha reliability was found .65. After data cleaning process was completed, the data was subjected to descriptive statistics. Results Findings obtained from this study showed that the majority of gifted students (87%) had an awareness regarding genetically modified organisms. Students thought that manipulating genes of plants and animals would affect biodiversity. The results also revealed that students view GMOs as risky. Therefore, they do not agree with their use of their harmful effects. Overall, students thought that GMOs should be used for the benefit of technology and people. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN BİYOTEKNOLOJİYE… GIFTED STUDENTS’ KNOWLEDGE OF AND ATTITUDES… 137 Educational Implications More socio scientific issues have been emerged in our daily life in the current science and technological advances (Sadler & Zeidler, 2004). In this context, there is a need to investigate individuals’ knowledge of and attitudes toward socio scientific issues such as biotechnology. In recent years, one of the most important aims of science and technology curriculum in Turkey is to cultivate individuals who have scientific literacy. Therefore, socio scientific issue should be taught in high level. It is believed that the findings of this study would be an important source for researchers and science and technology programme. Further studies should investigate students’ interests, attitudes and decision making process. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BİLEN, K. & ÖZEL, M. 138 Üstün Yetenekli Öğrencilerin Biyoteknolojiye Yönelik Bilgileri ve Tutumları Kadir BİLEN1,† ve Murat ÖZEL2 1 Akdeniz Üniversitesi, Antalya, TÜRKİYE; 2Niğde Üniversitesi, Niğde, TÜRKİYE Makale Gönderme Tarihi: 11 10 2011 Makale Kabul Tarihi: 00 Ay 0000 Özet – Bu araştırmanın amacı üstün yetenekli öğrencilerin genetiği biyoteknolojiye yönelik bilgi düzeylerini ve tutumlarını incelemektir. Araştırmanın katılımcılarını 2010-2011 eğitim öğretim yılında Denizli ve Kahramanmaraş Bilim Sanat Merkezlerinde eğitim gören toplam 62 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada veri toplamak amacıyla biyoteknolojiye yönelik tutum anketi kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgular, genel olarak öğrencilerin genetiği değiştirilmiş ürünlerden %87’sinin haberdar olduklarını ve genetiği değiştirilmiş yiyecekleri riskli gördüklerini ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte, öğrenciler GDO’lu ürünlerin teknoloji veya insan yararına kullanılması gerektiğini düşüncesine sahiptirler. Bulgular, öğrencilerin çoğunluğunun biyoteknoloji uygulamalarından bazılarını yararlı olduğunu düşünürlerken, bazı uygulamalarını ise riskli gördüklerini göstermektedir. Elde edilen bulgular ışığında biyoteknoloji eğitimine yönelik önerilerde bulunulmuştur. Anahtar kelimeler: üstün yetenekli öğrenci, bilim sanat merkezi, biyoteknoloji Giriş Genetik ve modern biyoteknoloji biliminde son yıllarda ortaya çıkan hızlı gelişmeler, canlıların genetik yapılarının değiştirilerek istenilen özelliklerin elde edilmesini mümkün hale getirmiştir. Genetik mühendisliği ve genlerin klonlanmasıyla ilgili olan biyoteknoloji, ilaç, tıp, ziraat ve yiyecek endüstrisinden çevrenin korunmasına ve insan sağlığına kadar pek çok alanda kullanılabilmektedir. Biyoteknoloji alanındaki gelişmeler insanların günlük yaşamını etkileyen en önemli bilimsel ve teknolojik gelişmelerden biri haline gelmiştir (Pardo, Midden & Miller, 2002). Biyoteknoloji uygulamaları ile ilgili toplumun değişik kesimlerinden farklı tepkilerin ortaya çıkmasıyla birlikte, bireylerin biyoteknoloji uygulamalarını anlamalarını sağlamak amacıyla biyoteknoloji konularına eğitim programlarında yer verilmiş ve böylece † İletişim: Kadir BILEN, Yrd. Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi, Alanya Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, TÜRKİYE. E-mail: [email protected] Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN BİYOTEKNOLOJİYE… GIFTED STUDENTS’ KNOWLEDGE OF AND ATTITUDES… 139 biyoteknoloji eğitimsel alanda kendini göstermiştir (Hanegan & Bigler 2009; Steele & Aubusson 2004). Biyoteknolojik gelişmelerin hızla artmasıyla birlikte, biyoteknolojinin uygulamaları devamlı olarak halkı genetiği değiştirilmiş yiyeceklerle ilgili karar verme süreçlerine zorlamaktadır (Hanegan & Bigler, 2009). İnsan klonlama ve genetiği değiştirilmiş organizmalar gibi konulara ilişkin olarak medyanın ortaya çıkarttığı farklı bakış açılarıyla birlikte, okullarda biyoteknoloji eğitiminin verilmesinin önemli ve hayati bir rol üstlenmesi gerektiği ortaya çıkmıştır (Hanegan & Bigler 2009; Steele & Aubusson 2004). Buna göre, son yıllarda biyoteknolojiyle ilgili konular pek çok ülkede ilköğretim ve lise müfredatlarına yerleştirilmiştir (Steele & Aubusson 2004). Çoğu sayıda kuruluş ve organizasyonlar (Örn., The European Initiative for Biotechnology Education (http://www.eibe.info/ veya the National Center for Biotechnology Education (http://www.ncbe.reading.ac.uk/) biyoteknolojiyle ilgili eğitimsel kaynaklar üretir hale gelmiştir. Son yirmi yılda gerçekleştirilen pek çok araştırma toplumların ve öğrencilerin biyoteknoloji ile ilgili bilgilerini ve tutumlarını değerlendirmek üzere gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin biyoteknolojiye yönelik bilgilerini araştıran çalışmalar öğrencilerin genelde biyoteknoloji ile ilgili yetersiz ve yanlış bilgiye sahip olduklarını belirtmektedir (Dawson, 2007; Prokop et al., 2007; Usak et al., 2009). Öğrencilerin biyoteknoloji uygulamalarına yönelik tutumları ise araştırmacılar tarafından risk, yarar, güven ve kabul edilebilirlik yönleri açısından (Dawson, 2007; Klop ve Severiens, 2007; Özel, Erdoğan, Uşak & Prokop, 2009) incelenmiştir. Bu araştırmaların bulguları genel olarak öğrencilerin biyoteknolojiye yönelik tutumlarının biyoteknoloji uygulamalarının çeşitlerine göre değiştiğini göstermektedir (Dawson & Schibeci, 2003; Prokop et al., 2007; Özel et al., 2009). Literatür incelendiğinde, öğrencilerin biyoteknolojiye yönelik bilgilerini ve tutumlarını araştıran çalışmaların büyük çoğunluğu gelişmiş ülkelerdeki öğrenciler üzerine gerçekleştirilmiştir. Üstelik, öğrencilerin biyoteknolojiye yönelik bilgilerini ve tutumlarını araştıran çalışmaların büyük çoğunluğu lise öğrencileri üzerine gerçekleştirilmiştir (Chen & Raffan, 1999; Dawson, 2007; Dawson & Schibeci, 2003; Klop & Severiens, 2007; Özel, Erdoğan, Uşak, & Prokop, 2009; Usak, Erdogan, Prokop, & Ozel, 2009). Literatürde ilköğretim öğrencilerinin biyoteknolojiye yönelik bilgilerini ve tutumlarını inceleyen çok az sayıda araştırma bulunmaktadır (Keçeci, Kırılmazkaya, & Zengin, 2011). Bununla birlikte, üstün yetenekli öğrencilerin biyoteknolojiye yönelik bilgilerini ve tutumlarını inceleyen hiçbir araştırmaya rastlanılmamıştır. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BİLEN, K. & ÖZEL, M. 140 Bilimsel terminolojinin soyut ve karmaşık yapısından dolayı, üstün yetenekli öğrencilerin bilimsel kavramları daha iyi bir şekilde anladıkları ve onlar için fen öğretiminin akranlarına göre daha çok anlamlı ve daha ilginç olduğu düşünülmektedir (Joyce & Farenga, 1999; VanTassel-Baska & Stambaugh, 2006). Literatür incelendiğinde üstün yetenekli öğrencilerin tutumlarına yönelik az sayıda araştırma bulunmaktadır. Fen eğitiminde üstün yetenekli öğrenciler üzerine gerçekleştirilen çalışmalar ise oldukça az sayıdadır (McGinnis & Stefanich, 2007). Bu nedenle, üstün yetenekli öğrencilerin öğrencilerin fen konularıyla ilgili tutumlarını belirleyen çalışmalara ihtiyaç vardır. Biyoteknoloji gibi tartışmalı bir konuda üstün yetenekli öğrencilerin biyoteknolojiye yönelik bilgilerinin ve tutumlarının ortaya çıkarılması, fen, teknoloji ve biyoloji öğretim programlarını geliştirenler, bu alanda çalışan araştırmacılar ve bu dersleri anlatan eğitimciler açısından büyük bir önem teşkil etmektedir. Bu araştırmadan elde edilen bulguların ileride gerçekleştirilecek araştırmalara temel oluşturması beklenmektedir. Bu nedenle bu çalışmanın amacı üstün yetenekli öğrencilerin biyoteknolojiye yönelik bilgilerini ve tutumlarını incelemektir. Yöntem Araştırmada tarama yöntemi kullanılmıştır. Tarama yöntemi geçmişte olan veya halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan bir araştırma yaklaşımıdır (Karasar, 2000). Betimsel nitelikli araştırmalar; mevcut olayların daha önceki olay ve koşullarla ilişkilerini dikkate alarak, durumlar arasındaki etkileşimi açıklamayı hedefler. Betimleme yöntemi, çok sayıda obje ya da denek üzerinde ve belirli bir zaman kesiti içinde yapılır. Yıldırım ve Şimşek’e (2008) göre, betimsel model, konunun hâlihazırdaki durumu araştırılarak değişkenler arasındaki ilişkinin değiştirilmeden yapılmasıdır. Bu çalışma üstün yetenekli öğrencilerin biyoteknoloji ile ilgili tutumlarını inceleyen betimsel nitelikte bir araştırmadır. Çalışma Grubu Araştırmanın katılımcılarını Denizli ve Kahramanmaraş Bilim Sanat Merkezlerinde 2010-2011 eğitim-öğretim yılında öğrenim gören toplam 62 ilköğretim öğrencisi oluşturmaktadır. Katılımcıların 32’si Denizli, 30’u ise Kahramanmaraş Bilim Sanat Merkezlerinde öğrenim görmektedir. Çalışmaya katılanların 5’i dördüncü sınıf, 9’u beşinci sınıf, 17’si altıncı sınıf, 18’i yedinci sınıf, 13’ü sekizinci sınıf öğrencisidir. Öğrencilerin sınıf ve cinsiyetlerine göre dağılımları Tablo 1’de gösterilmiştir. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN BİYOTEKNOLOJİYE… GIFTED STUDENTS’ KNOWLEDGE OF AND ATTITUDES… 141 Tablo 1 Araştırmaya Katılan Öğrencilerin Sınıf Düzeyleri ve Cinsiyet Dağılımı Sınıf 4.sınıf 5.sınıf 6.sınıf 7.sınıf 8.sınıf Toplam Kız Erkek f f 3 5 7 11 8 34 2 4 10 7 5 28 Veri Toplama Araçları Anket formu, “Kişisel Bilgiler”, “Bilgi Düzeyi” ve “Tutum” olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, araştırmaya katılan öğrencilerin kişisel özelliklerini ortaya koymak amacıyla yöneltilen soruları içermektedir. İkinci bölümde, öğrencilerin genetiği değiştirilmiş ürünlere yönelik bilgi düzeylerini ölçmeyi hedefleyen 6 adet soruya yer verilmektedir. Bu bölümde, önce araştırmaya katılanların genetiği değiştirilmiş ürünlerden haberdar olup olmadıkları sorusu yöneltilmiş, bu soruya “evet” şeklinde yanıt verenlerden diğer soruları yanıtlamaları istenmiştir. Üstün yetenekli öğrencilerinin GDO bilgi düzeylerini ölçmek amacıyla GDO’lu besinlere yönelik kullanılan bilgi testleri (Eurobarometer, 2005; Sjöberg, 2004) ve risk algıları ile ilgili olarak geliştirilmiş olan testler (Özdemir, 2003; 2009) baz alınarak oluşturulan 5 demografik ve 10 adet açık uçlu sorudan oluşan toplam 15 soruluk taslak anket formu hazırlanmıştır. Hazırlanan ankete ilişkin sorulara fen eğitimi alanında uzman 3 kişinin görüşü alınarak toplam 9 soruluk anket formu şeklinde düzenlenmiş ve kapsam ve ifade yeterliklerini sağlamaya yönelik gerekli düzeltmeler yapılmıştır. Sorular, kesin olarak “doğru” ve “yanlış” şeklinde cevap gerektirmeyen maddeler ile kesin olarak “doğru ve “yanlış” şeklinde cevap gerektiren bilgi seviyesini ölçmeye yönelik ifadelerden oluşmaktadır. Sorulara ait örneklerden bazıları aşağıdaki gibidir: • Genetiği değiştirilmiş yiyeceğin ne olduğunu biliyor musunuz? • Farkında olarak GDO tükettiniz mi? • Aldığınız ürünlerde GDO olduğunu gösteren bir kanıt gördünüz mü? Üçüncü bölümde, öğrencilerinin biyoteknolojiye yönelik tutumlarını belirlemek amacıyla Eş (2010) tarafından geliştirilen Biyoteknolojiye Yönelik Tutum Ölçeği kullanılarak NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BİLEN, K. & ÖZEL, M. 142 elde edilmiştir. Bu ölçek öğrencilerin genetiği değiştirilmiş ürünlere yönelik tutumlarını ölçmeyi amaçlayan “Tamamen katılıyorum”, “Katılıyorum”, “Kararsızım”, “Katılmıyorum” ve “Hiç Katılmıyorum” şeklinde 5’li Likert tipi 31 adet dereceleme ifadesinden oluşmaktadır. Geliştirilen taslak ölçek, kapsam geçerliği ve güvenirliğini araştırmak üzere “oranlı örnekleme” yoluyla belirlenen özdeş 200 tane öğrenciye uygulanmıştır. Öğrencilerin GDO’lara yönelik tutumlarını ölçmek amacıyla yöneltilen soruların kapsam geçerliği, alan yazın taraması ve uzman görüşleri doğrultusunda ön deneme aşamasında öğrencilerin verdikleri yanıtların incelenmesi sonucu belirlenmiştir. Ölçeğin güvenirliği ise, ön deneme uygulamasından elde edilen verilerin analiz edilmesiyle incelenmiştir. Öncelikle, değişkenler arasındaki korelasyon katsayılarının 0, 30’un üzerinde olduğunun belirlenmesi üzerine, veri setinin faktör analizi için uygun olduğu anlaşılmıştır. Ölçme aracının güvenilirliği hesaplanmış (Cronbach-alpha) ve testin güvenirlilik katsayısı 0,75 olarak bulunmuştur. Verilerin Toplanması ve Analizi Araştırma, basit rastgele örnekleme yöntemi kullanılarak yapılmıştır. 2010-2011 eğitimöğretim yılı bahar döneminde araştırmacılardan biri Bilim Sanat Merkezlerine devam eden öğrencileri ziyaret etmiş ve öğrencilere bu araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul edip etmeyeceklerini sormuştur. Gönüllü olarak araştırmaya katılmayı kabul eden öğrencilerden veri toplama aracı olan tutum anketini cevaplandırmaları istenmiştir. Gözlemler sonucu öğrencilerin anketi 25-30 dakikada cevaplandırdıkları görülmüştür. Öğrencilerden toplanan veriler, SPSS (Sosyal Bilimler için İstatistik Programı)’e girilmiş ve ilk olarak veri temizleme süreçlerinden geçirilmiştir. Kayıp veriler ve sola-sağa çarpık veriler incelendikten sonra, veri seti betimsel yöntemlerinden ortalama, standart sapma, yüzde ve frekans hesaplamaları kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular Bu bölümde üstün yetenekli öğrencilerin GDO’lara yönelik bilgileri ve tutumları ile ilgili araştırmadan elde edilen sonuçlar sunulmuştur. Biyoteknolojiye Yönelik Bilgi Düzeylerine İlişkin Bulgular Tablo 2 incelendiğinde, 6., 7., ve 8. sınıf öğrencilerinin tamamının GDO’lardan haberdar olduğu görülmektedir. En düşük oran %80 ile dördüncü sınıf öğrencilerine aittir. Bu Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN BİYOTEKNOLOJİYE… GIFTED STUDENTS’ KNOWLEDGE OF AND ATTITUDES… 143 oran bile dördüncü sınıf öğrencilerinin genetiği değiştirilmiş ürünlerden haberdar olduklarını göstermektedir. GDO ürünleri tüketme ile ilgili olarak, öğrencilerin çoğunluğu farkında olarak GDO’lu ürünleri tükettiklerini belirtmişlerdir. Diğer taraftan, aldıkları ürünlerde GDO kanıtı görülüpgörülmediği yönündeki soruya verilen cevaplara bakıldığında oranların çok düşük olduğu görülmektedir. Bu sonuç ülkemizde GDO’lu ürünlerin etiketlerde yeterli açıklamanın olmadığını göstermektedir. Tablo 2 Öğrencilerin GDO’lara İlişkin Bilgi Düzeyleri GDO’lar GDO Kanıt GDO Tüketimi Sınıf Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Emin Değilim 4. sınıf 80 20 80 20 20 60 20 5. sınıf 88.8 11.2 88.8 11.2 22.2 77.8 0 6. sınıf 100 0 94.11 5.89 5.8 94.2 0 7. sınıf 100 0 100 0 11.1 83.4 5.5 8. sınıf 100 0 100 0 7.6 84.8 7.6 Şekil 1’deki GDO’ların üretim amaçlarına ilişkin cevaplar incelendiğinde dördüncü sınıf öğrencilerinin %60’ı GDO’ların üretim amacının ürün miktarının artırılması ve ürünlerin raf ömrünün arttırılması amacıyla kullanıldığını ifade ederken, 5., 6., ve 7. sınıf öğrencileri ise GDO’ların üretim amacının ürünlerin raf ömrünün uzatılması olduğunu düşünmektedir. Şekil 1’de görüldüğü gibi öğrenciler, GDO’ların en fazla besin kalitesinin ve ürün miktarının artırılması ile raf ömrünün uzatılması amacıyla üretildiğini düşünmektedirler. Sekizinci sınıf öğrencileri ise GDO’lu ürünlerin zararlılara ve ilaçlara karşı dayanıklılık, besin değerinin arttırılması, raf ömrünün uzatılması ve ürün miktarını arttırılması amaçlı kullanıldığı görüşüne sahiptirler. Şekil 1’de görüldüğü gibi, öğrenciler GDO’lu ürünlerin tanı ve tedavi amaçlı kullanıldığını düşünmemektedirler. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BİLEN, K. & ÖZEL, M. 144 100 Zararlılara ve ilaçlara karşı dayanıklılık Besin değeri ve kalitesinin artırılması Raf ömrünün uzatılması Ürün miktarının artırılması Tanı ve tedavi amaçlı 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 4.sınıf 5.sınıf 6.sınıf 7.sınıf 8.sınıf Şekil 1 GDO’lar Hangi Amaçlarla Üretilmektedir? Şekil 2’de görüldüğü gibi, öğrencilerin GDO’ların en yaygın şekilde tarım alanında kullanıldığını düşündükleri ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte, öğrenciler hayvancılık ve tıp alanlarında kullanıldığını çok az oranda düşünmektedirler. Tarım 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 4.sınıf Hayvancılık 5.sınıf Tıp uygulamaları 6.sınıf 7.sınıf Fikrim yok 8.sınıf Şekil 2 GDO’ların Yaygın Kullanıldığı Alanlara İlişkin Öğrenci Görüşleri Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN BİYOTEKNOLOJİYE… GIFTED STUDENTS’ KNOWLEDGE OF AND ATTITUDES… 145 Şekil 3 incelendiğinde GDO’ların riskleri ile ilgili olarak, öğrencilerin insan ve hayvan sağlığı konusunda risklerin olduğunu belirtmişlerdir. Çevreye ilişkin zararlar ile ilgili olarak, dördüncü sınıf öğrencileri diğer sınıf düzeylerine göre (%20) en çok oranda görüş belirtmişlerdir. Şekil 3 GDO’ların Risklerinin Gündeme Geldiği Alanlara İlişkin Görüşler Biyoteknolojiye Yönelik Tutumlara İlişkin Bulgular Öğrencilerin biyoteknolojiye yönelik tutum anketine vermiş oldukları yanıtların ortalama puanları da Tablo 3’de verilmiştir. Tablo 3’deki tutum maddeleri incelendiğinde, öğrenciler genel olarak genetiği değiştirilmiş gıdaların hormonlu gıdalar olduğunu düşünmektedirler. Genetiği değiştirilmiş gıdaların genleriyle oynandığını kabul etmektedirler. Bitkilerin ve hayvanların genleriyle oynamanın biyoçeşitliliği etkileyeceğini düşünmektedirler. Buna karşın, bitkilerin ve hayvanların genleriyle oynanmasıyla birlikte daha sağlıklı ürünler elde edilebileceğini belirtmişlerdir. Özellikle, bitkilerin genlerinin değiştirilmesiyle birlikte hemen bozulmayan sebze ve meyvelerin üretilebileceğine inanmaktadırlar. Bitkilerin genleriyle oynamanın zararlı olup olmadığına ilişkin pozitiften çok, orta düzeyde tutum göstermişlerdir. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin tarımı sayesinde, tarımda ilaç kullanımının azalacağını kabul etmektedirler. Genetiği değiştirilmiş organizmalar sayesinde çiftçiler daha fazla ürün NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BİLEN, K. & ÖZEL, M. 146 alabileceklerine katılmaktadırlar. Bitkilerin genleriyle oynanarak bitkilerin böceklere daha dirençli hale getirilebileceği görüşünü pozitiften çok, orta düzeyde olduğu (nötr-kararsız) Tablo 3’den kolaylıkla anlaşılmaktadır. GDO’lar sayesinde tarımda ilaç kullanımının azalacağını kabul etmektedirler. Aynı zamanda, bitkilerin genlerinin değiştirilmesi sonucunca hemen bozulmayan meyve ve sebzelerin üretilebileceğini belirtmişlerdir. Gen teknolojisinin tarım alanından ziyade sağlık alanında kullanılabileceğini kuvvetli bir biçimde kabul etmektedirler. Aynı zamanda, gen teknolojisi sayesinde hastalıklara çare bulunabileceğini kabul etmektedirler. Bununla birlikte, gen teknolojisi sayesinde yeni tedavi yöntemleri bulunmasına olumsuz tutum sergilemişlerdir. Türkiye’de genetiği değiştirilmiş gıdalar üretildiği ve tüketildiğini kabul etmektedirler. Aynı zamanda, Türkiye’ye dışarıdan genetiği değiştirilmiş ürünlerin geldiğine katılmaktadırlar. Genetiği değiştirilmiş gıdaların insan sağlığına zarar vereceğine yönelik orta düzeyde tutum göstermişlerdir. Aynı zamanda, gen teknolojisinin olumlu yanlarının daha fazla olmadığını düşünmektedirler. Hayvanların genleriyle oynanmasına ise orta düzeyde tutum göstermişlerdir. Öğrenciler ülkemize dışarıdan genetiği değiştirilmiş ürünler geldiğine inanmaktadırlar. Biyoteknolojik yöntemlerle çevrenin temizlenebileceğine ve genetiği değiştirilmiş ürünlerin doğal ürünlere göre daha sağlıklı olmadıklarına yönelik orta düzeyde tutum göstermişlerdir. Genetiği değiştirilmiş gıdaların zararsız olduğuna inanmaları durumunda kullanmalarına yönelik olumsuz tutum göstermişlerdir. Genetiği değiştirilmiş gıdalar sayesinde dünyadaki açlık sorunu çözülebileceğine inanmamaktadırlar. Bununla birlikte, genetiği değiştirilmiş ürünler sayesinde çiftçilerin daha çok üreteceklerini ve bu sayede ülke ekonomine daha çok katkı sağlayacaklarını desteklemektedirler. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin ucuz olması durumunda bile kullanmayacaklarını belirtmektedirler. Aynı zamanda, genetiği değiştirilmiş ürünler yerine bahçelerinde yetişen ürünleri tercih edecekleri kuvvetle kabul etmektedirler. Öğrenciler GDO’lu ürün kullanmanın risklerinden dolayı uzak dururken, GDO ürünlerin teknoloji veya insan yararına kullanılması gerektiğini düşünmektedirler. Tablo 3 Öğrencilerin Biyoteknoloji ile İlgili Tutum Ölçeği Puan Ortalamaları Ölçek Maddeleri Sınıflar 4 Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 5 6 7 8 ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN BİYOTEKNOLOJİYE… GIFTED STUDENTS’ KNOWLEDGE OF AND ATTITUDES… 147 1)Genetiği değiştirilmiş gıdalar hormonlu gıdalardır. 2)Genetiği değiştirilmiş gıdaların genleriyle oynanmıştır. 3)Genetiği değiştirilmiş gıdalar doğal gıdalardır. 4)Bitkilerin ve hayvanların genleriyle oynamak biyoçeşitliliği etkiler. 5)Genetiği değiştirilmiş ürünlerin tarımı sayesinde, tarımda ilaç kullanımı azalır. 6)Genetiği değiştirilmiş organizmalar sayesinde çiftçiler daha fazla ürün alabilirler. 7)Bitkilerin genleriyle oynanarak bitkiler böceklere daha dirençli hale getirilebilir 8)Bitki ve hayvanların genleriyle oynayarak daha sağlıklı ürünler elde edilir. 9)Bitkilerin genleriyle oynayarak hemen bozulmayan sebze ve meyveler üretilebilir. 10)Genetiği değiştirilmiş organizmalar en çok tarımda kullanılmaktadır. 11)Gen teknolojisi sağlık alanında kullanılabilir. 12)Genetiği değiştirilmiş ürünler zararlı değildir 13)Bitkilerin genleriyle oynamak zararlı değildir. 14)Hayvanların genleriyle oynanmasında bir sakınca yoktur. 15)Genetiği değiştirilmiş gıdalar insan sağlığına zarar verir. 16)Gen teknolojisinin olumlu yanları daha fazladır. 17)Türkiye’de genetiği değiştirilmiş gıdalar üretilmektedir. 18)Türkiye’de genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketilmektedir. 19)Ülkemize dışarıdan genetiği değiştirilmiş ürünler gelmektedir. 20)Gen teknolojisi sayesinde yeni tedavi yöntemleri bulunabilir. 21)Gen teknolojisi sayesinde hastalıklara çare bulunabilir. 22)Biyoteknolojik yöntemlerle çevre temizlenebilir 23) Genetiği değiştirilmiş ürünler doğal ürünlere göre daha sağlıklıdır. 24)Genetiği değiştirilmiş gıdalar sayesinde çiftçiler daha çok para kazanır. 25) Gen teknolojisiyle daha fazla ürün elde edilerek ülke ekonomisine katkı sağlanabilir. 26)Genetiği değiştirilmiş gıdalar sayesinde dünyadaki açlık sorunu çözülebilir. 27)Genetiği değiştirilmiş ürünler yerine bahçemde yetiştirdiğim ürünleri tercih ederim. 28)Genetiği değiştirilmiş ürünler daha ucuz olursa kullanırım. 29)Genetiği değiştirilmiş gıdaların zararsız olduğuna inanırsam kullanırım. 30)Pazardan alınan sebze ve meyvelerin doğal yollarla yetiştirildiğine eminim 31) Sebze, meyve alırken nasıl yetiştirildiğini sorarım. 4,22 3,83 3,94 4,15 4,00 4,22 4,11 4,12 4,31 4,16 3,56 3,83 3,76 3,69 3,71 4,33 4,56 4,47 4,54 4,50 3,89 4,39 4,24 4,15 4,16 3,67 4,44 4,00 4,31 4,18 3,67 3,94 3,88 3,77 3,79 3,89 4,00 4,06 3,69 3,89 4,33 4,33 4,35 4,38 4,32 3,78 4,06 4,12 3,92 3,95 4,67 4,28 4,53 4,31 4,40 3,89 4,00 3,94 4,15 4,00 3,22 3,72 3,47 3,69 3,52 3,33 3,33 3,35 3,23 3,27 3,00 3,00 2,88 3,15 2,98 3,22 3,39 3,24 3,38 3,31 4,00 4,33 4,18 4,38 4,24 4,00 4,00 4,06 4,08 4,00 3,89 3,83 3,88 3,92 3,87 3,11 3,33 3,29 3,15 3,19 3,89 4,11 4,06 4,15 4,03 2,76 3,83 3,82 3,85 3,87 3,33 3,56 3,53 3,38 3,45 3,56 4,00 3,76 4,00 3,87 4,00 3,94 3,88 4,08 3,95 2,67 2,50 2,29 3,08 2,60 4,56 4,67 4,71 4,46 4,60 2,00 2,17 1,94 2,38 2,13 3,11 2,83 3,06 2,92 2,95 2,89 2,72 2,82 2,77 2,74 2,67 2,61 2,29 3,23 2,69 Tartışma Bu araştırmanın amacı üstün yetenekli öğrencilerin biyoteknolojiye yönelik bilgi düzeylerini ve tutumlarını incelemektir. Elde edilen bulgular genel olarak öğrencilerin çoğunluğunun (%87) genetiği değiştirilmiş ürünlerin bilincinde olduklarını göstermiştir. GDO’ların Türkiye’nin gündemine yeni girmesine karşın, araştırmaya katılan öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun bu ürünlerden haberdar olmaları dikkat çekicidir. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BİLEN, K. & ÖZEL, M. 148 Öğrenciler genetiği değiştirilmiş organizmalar ile ilgili olarak, bitkilerin ve hayvanların genleriyle oynamanın biyoçeşitliliği etkileyeceğini düşünmüşlerdir. Öğrenciler bitkilerin ve hayvanların genlerinin değiştirilmesine ise olumsuz tutum göstermişlerdir. GDO’lar sayesinde tarımda ilaç kullanımının azalacağını kabul etmektedirler. Bununla birlikte, genetiği değiştirilmiş ürünlerin zararlı olmadığını belirtmişlerdir. Bulgular genel olarak öğrencilerin tutumları ile sınıf düzeyleri arasında belirgin farklılıklar olmadığını göstermiştir. Biyoteknolojik yöntemlerle çevrenin temizlenebileceğine yönelik olumlu tutum içerisindedirler. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin doğal ürünlere göre daha sağlıklı olmadıklarını orta düzeyde kabul etmektedirler. Aynı zamanda, genetiği değiştirilmiş ürünler yerine bahçelerinde yetişen ürünleri tercih edecekleri kuvvetle kabul etmektedirler. Genetiği değiştirilmiş gıdaların zararsız olduğuna inanmaları durumunda kullanmalarına yönelik olumsuz tutum göstermişlerdir. Genetiği değiştirilmiş gıdalar sayesinde dünyadaki açlık sorunu çözülebileceğine inanmamaktadırlar. Bununla birlikte, genetiği değiştirilmiş ürünler sayesinde çiftçilerin daha çok üreteceklerini ve bu sayede ülke ekonomine daha çok katkı sağlamalarını desteklemektedirler. Bu sonuçlar, öğrencilerin genetiği değiştirilmiş yiyeceklere karşı olumsuz tutuma sahip olduklarının göstergesidir. Sonuç olarak öğrenciler, insanlarla olan yakınlık ilişkilerine göre yaşayan canlılar üzerindeki biyoteknolojik uygulamaları desteklemektedirler (Saez et al., 2008). Bu noktada, öğrencilerin biyoteknolojik uygulamalarla ilgili göz önünde bulundurdukları değerlerden birisi hiç şüphesiz yararlılıktır. Böylelikle öğrencilerin belirli biyoteknolojik uygulamaları değerlendirirken göz önünde bulundurdukları en önemli husus kişisel ihtiyaç değeri veya ortaya çıkacak ürünün sağlayacağı faydadır (Saez et al., 2008). Bulgular aynı zamanda öğrencilerin genetiği değiştirilmiş yiyecekleri riskli gördüklerini ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte, öğrenciler genetiği değiştirilmiş ürünlerin teknoloji veya insan yararına kullanılması gerektiğini düşüncesine sahiptirler. Bu bulgular, öğrencilerin çoğunluğunun biyoteknoloji uygulamalarından bazılarını yararlı ve yaygınlaştırılması gerektiğini düşünürlerken, bazı uygulamalarını ise riskli gördüklerini göstermektedir. Örneğin, öğrenciler GDO’lu ürünler ile tarımda ilaç kullanımının azalacağını kabul etmektedirler. Gen teknolojisinin tarım alanından daha çok sağlık alanında kullanılabileceğini ve hastalıklara çare bulunabileceğini gen teknolojisi sayesinde kabul etmektedirler. Diğer taraftan ise, bitkilerin genleriyle oynanarak bitkiler böceklere daha dirençli hale getirilebileceği görüşüne olumlu tutum göstermişlerdir. Buna paralel şekilde, hayvanların Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN BİYOTEKNOLOJİYE… GIFTED STUDENTS’ KNOWLEDGE OF AND ATTITUDES… 149 genleriyle oynanmasına ise orta düzeyde tutum göstermişlerdir. Genetiği değiştirilmiş gıdalar sayesinde dünyadaki açlık sorunu çözülebileceğine inanmamaktadırlar. Genetiği değiştirilmiş ürünler yerine bahçelerinde yetişen ürünleri tercih edecekleri kuvvetle kabul etmektedirler. Bulgular öğrencilerin gen teknolojisi sayesinde hastalıklara çare bulunabileceğini kabul etmektedirler. Öğrenciler gen teknolojisinin sağlık alanında kullanılabileceğine kuvvetli bir biçimde kabul etmektedirler. Örneğin, Zechendorf (1994) medikal uygulamaların biyoteknolojinin diğer uygulama alanlarından daha çok kabul edildiğini belirtmektedir. Kısaca, bulgular öğrencilerin tutumlarının biyoteknolojinin uygulama alanlarına göre değiştiği görülmektedir. Bu bulgular, literatürdeki biyoteknoloji eğitimi üzerine yapılan çalışmaların bulgularıyla paralellik göstermektedir. Örneğin, Avrupa’daki bireylerin biyoteknolojiye yönelik bilgilerinin ve tutumlarını araştıran Eurobarometer (2005) anketinin sonuçları moleküler biyolojinin bazı uygulamalarının potansiyel yararları açısından bireyler tarafından desteklenmekte olduğunu belirtirken diğer uygulamalarla ilgili bireylerin negatif bir tutuma sahip olduğunu belirtmektedir (Pardo et al., 2002). Pardo ve arkadaşları (2002) aynı zamanda tıp alanında biyoteknolojinin kullanımı ile ilgili pozitif sonuçlar için bir beklentinin olduğunu ve Avrupalıların yiyecek üretimi ve medikal araştırmalar için hayvanların genetik modifikasyonu ile ilgili potansiyel riskler konusunda negatif bir tutum sergilediklerini belirtmektedir. Lise öğrencileri ile gerçekleştirilen bir araştırmanın bulguları ise öğrencilerin modern biyoteknoloji uygulamalarına yönelik tutumlarının biçimlenmesinde etik, ahlaki ve yararlılık gibi faktörlerin etkili olduğunu göstermektedir (Massarani & Moreira, 2005). Bu çalışmanın bulgularında görüldüğü gibi biyoteknoloji uygulamalarına yönelik tutumlar arasında aslında insanlığa sağladığı faydalar yönünde literatürdeki araştırmaların bulgularıyla paralellik taşımaktadır (Massarani & Moreira, 2005; Özel et al., 2009; Pardo et al., 2002; Prokop et al., 2007). Öneriler Yaşadığımız şimdiki fen ve teknolojideki gelişmelerin hızla çoğaldığı günümüzde daha çok sosyo bilimsel konu günlük yaşamımızda etkisini göstermektedir (Sadler & Zeidler, 2004). Bu bağlamda, bireylerin biyoteknoloji ve genetiği değiştirilmiş ürünler gibi sosyo bilimsel konulara yönelik tutumları daha çok araştırılmaya ve anlaşılmaya ihtiyaç vardır. Bu araştırmayla, üstün yetenekli öğrencilerin genetiği değiştirilmiş organizmalara ilişkin bilgileri ve tutumları farklı sınıf düzeylerinde incelenmiştir. Sosyo bilimsel konularla ilgili olarak, bireylerin düşünme ve karar verme stratejileri farklı bağlamlarda ve farklı konular tarafından NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BİLEN, K. & ÖZEL, M. 150 etkilenmektedir (Črne-Hladnik et al., 2009; Sadler, 2009). Son yıllarda Türkiye’de fen ve teknoloji öğretimi programının en önemli amaçları arasında belirtilen öğrencileri bilimsel okuryazar bireyler olmalarına katkıda bulunmak için sosyo bilimsel konular iyi bir şekilde öğretilmelidir. Böylece bu çalışmadan elde edilen bulgular ilköğretim fen ve teknoloji dersi müfredatını geliştirme sürecine ve program geliştiricilere önemli bir kaynak oluşturabilecektir. Gelecekte yapılacak çalışmalarda, öğrencilerin sosyo bilimsel konulara yönelik ilgileri, tutumları ve karar verme süreçleri araştırılabilir. Kaynakça Chen, S. Y., & Raffan, J. (1999). Biotechnology: Student’s knowledge and attitudes in the UK and Taiwan. Journal of Biological Education, 34(1), 17-23. Črne-Hladnık, H., Peklaj, C., Košmelj, K., Hladnık, A., & Javornık, B. (2009). Assessment of slovene secondary school students’ attitudes to biotechnology in terms of usefulness, moral acceptability and risk perception. Public Understanding of Science, 18(6), 747758. Dawson, V. (2007). An exploration of high school (12-17 year old) students’ understandings of, and attitudes towards biotechnology processes. Research in Science Education, 39, 59-73. Dawson, V., & Schibeci, R. (2003). Western Australian school students’ understanding of biotechnology. International Journal of Science Education, 25, 57-69. Eş, N. E. (2010). Biyoteknolojik gıdaların kullanımı bağlamında ilköğretim öğrencilerinin sürdürülebilir tüketim tercihlerinin proje tabanlı öğrenme yaklaşımıyla oluşturulması, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Muğla Üniversitesi. Eurobarometer, (2005). Europeans and biotechnology in 2005 patterns and trends, Eurobarometer 64.3. Hanegan, N. L., & Bigler, A. (2009). Infusing authentic inquiry into biotechnology. Journal of Science Education and Technology, 18(5), 393-401. Joyce, B. A., & Farenga, S. J. (1999). Informal science experience,attitudes, future interest in science, and gender of high-ability students: An exploratory study. School Science and Mathematics, 99, 431-437. Karasar, N. (2000). Bilimsel araştırma yöntemi-kavramlar, İlkeler, Teknikler-. 10.Baskı. Nobel Yayınevi. Ankara. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN BİYOTEKNOLOJİYE… GIFTED STUDENTS’ KNOWLEDGE OF AND ATTITUDES… 151 Keçeci, G., Kırılmazkaya, G., Zengin K., F. (2011). İlköğretim öğrencilerinin genetiği değiştirilmiş organizmaları on-line argümantasyon yöntemi ile öğrenmesi. 6th International Advanced Technologies Symposium (IATS’11), 16-18 May 2011, Elazığ, Turkey. Klop, T., & Severiens, S. (2007). An exploration of attitudes towards modern biotechnology: A study among dutch secondary school students. International Journal of Science Education, 29 (5), 663-679. Massarani, L., & Moreira, I. C. (2005). Attitudes towards genetics: a case study amonbrazilian high school students. Public Understanding of Science, 14, 201-212. McGinnis, J. R., & G. P. Stefanich, (2007). “Special needs and talents in science learning”, InS. K. Abell & N. G. Lederman (Eds.), “Handbook of research on science education” (pp. 287- 317). Lawrence Erlbaum Associates, Mahwah, NJ. National Center for Biotechnology Education (http://www.ncbe.reading.ac.uk) Özel, M., Erdoğan, M., Uşak, M., & Prokop, P. (2009). Lise öğrencilerinin biyoteknoloji uygulamalarına yönelik bilgileri ve tutumları. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 9(1), 297-328. Özdemir, O.(2003). Genetik olarak değiştirilmiş organizmaların (GDO’ların) doğal çevreye etkileri ve avrupa birliği açısından değerlendirilmesi. Yayınlanmamış doktora tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara. Özdemir, O. (2009). Attitudes of consumers toward the effects of genetically modified organisms (GMO’s): The example of Turkey. Journal of Food, Agriculture & Environment, 7, 132-138. Pardo, R., Midden, C., & Miller, J. (2002). Attitudes toward biotechnology in the European Union. Journal of Biotechnology, 98(1), 9-24. Prokop, P., Lešková, A., Kubiatko, M., & Diran, C. (2007). Slovakian students' knowledge of and attitudes toward biotechnology. International Journal of Science Education, 29(7), 895-907. Sadler, T. D., & Zeidler, D. L. (2004). The morality of socioscientific issues construal and resolution of genetic engineering dilemmas. Science Education, 88(1), 4 – 27. Sadler, T.D. (2009). Situated learning in science education: socio-scientific issues as contexts for practice. Studies in Science Education, 45,1-42. Saez, M. J., Nino, A.G. & Carretero, A. (2008). Matching society values: Students’ view of biotechnology. International Journal of Science Education 30,167-183. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BİLEN, K. & ÖZEL, M. 152 Sjöberg, L. (2004) Gene technology in the eyes of the public and experts. moral opinions, attitudes and risk perceptions (SSE/EFI Working Paper Series in Business Administration No. 2004:7). Stockholm: Stockholm School of Economics. Steele, F., & Aubusson, P. (2004). The challenge in teaching biotechnology. Research in Science Education, 34(4), 365-387. The European Initiative for Biotechnology Education (http://www.eibe.info). Uşak, M., Erdogan, M., Prokop, P., & Özel, M. (2009). High school and university students' knowledge and attitudes regarding biotechnology: A Turkish experience. Biochemistry and Molecular Biology Education, 37(2), 123-130. VanTassel-Baska, J., & Stambaugh, T. (2006). Instructional manegement strategies for effective curriculum implementation. Comprehensive Curriculum for Gifted Learners.(s. 327-345). Denver: Pearson Education Inc. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2000). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri. 2. Baskı. Seçkin Yayıncılık. Ankara. Zechendorf, B. (1994). What the public thinks about biotechnology. Bio/Technology, 12, 869885. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi (EFMED) Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012, sayfa 153-182. Necatibey Faculty of Education Electronic Journal of Science and Mathematics Education Vol. 6, Issue 2, December 2012, pp. 153-182. The Effectiveness of Drama Method in Unit “The Systems in Our Bodies” in Science and Technology Course: Using Two Tier Diagnostic Test Ümmühan ORMANCI1,* & Sevil ÖZCAN2 Dokuz Eylul University, Izmir, TURKEY; 2Adnan Menderes University, Aydın, TURKEY 1 Received: 16.04.2012 Accepted: 09.11.2012 Abstract –In the study, it has been aimed to examine the effect of usage the drama method on the students’ success in the unit of “The Systems in Our Bodies’ in Science and Technology course. In this regard, as success test in the study, two tier diagnostic tests were used. In the study, a quasi-experimental pretest-posttest design was used and 36 students in the 6th grade were included in the study. In the application period; the lessons were maintained with drama method supported the Science and Technology curriculum in the experimental group, and the lessons were continued by using only the Science and Technology curriculum in the control group. As a data collection tool, the two tier diagnostic tests consisting of 19 questions prepared by researcher were used. The obtained data were analyzed by using SPSS 17 program. When the data obtained from the study was examined, it was clearly understood that it was increased in student achievement in both groups (experiment group- control group). Considering these results, it has been made some suggestions. Key words: Drama method, elementary, science and technology, success, two tier diagnostic test. Summary Introduction When science and technology programs at primary schools are examined, it is observed that there are some concepts and subjects which are regarded as difficult by the students. For the students to learn these concepts and subject, it is thought that the methods and techniques, which are learned and exercised actively and practically by the students, should be used during the process. In parallel with this situation, constructivist approach has been considered * Corresponding author: PhD Student, Dokuz Eylul University, Institute of Educational Sciences, Izmir/Turkey, E-mail: [email protected] Note: This study is a part of Ummuhan ORMANCI master thesis. FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… 154 and used as a basis in science and technology programs. The constructivist approach at issue depends on learning of the students by combining what they learned in the past with what they are learning currently. In such a case, learning becomes more permanent and expressive. One of the other methods, which become important with constructivist approach, is the drama method. In drama method, the students replay or perform any events, situations or concepts by associating it with their daily lives through theatre techniques such as improvisation, acting and pantomime. Therefore, the students re-perform the events related with their previous experiences, and they will experience a learning process similar to constructivist approach. In this respect, the aim of this study is to determine the effect of drama method on the success of students by using two-tier diagnostic tests. Methodology In this study aiming at investigating the effect of drama method in Science and Technology classes, quasi-experimental design with pre-test post-test control group. The study group included 6th grade primary school students of Demirci district in Manisa during the education term between 2009 and 2010. The study, on the other hand, involved 36 students from the 6th class; and the 18 of them belonged to experimental group, while the other 18 students were from the control group. In the research, ‘Two-Tier Diagnostic Test’ was used as a data-collecting tool in order to measure the levels of success and preliminary information of the students related to the unit under the title of ‘The Systems in our Body’. While preparing the two-tier diagnostic test, the stages such as defining the content, obtaining information related to misunderstandings of the students and developing diagnostic test were followed. Primarily, the questions involved in the first part of the two-tier diagnostic tests were prepared, and then the reasons for these questions were asked in the second part. The test was applied on the primary school students after making the analyses about the validity of the questions. In parallel with the answers of the students, the reasons section forming the second part of the test was prepared. The two-tier diagnostic tests composed of 19 questions were once again submitted to an expert for confirming its validity. Pre-application of the test, on the other hand, was made with 228 students at the schools similar to the school, where the experimental application would be made, and reliability studies were carried out by item analysis of the data. As a result of the analyses made, it was concluded that the test was moderately difficult and distinguishing, and it was also a reliable measurement tool. During the experimental application, the lectures were given through the teaching program of science NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. 155 and technology supported by using drama method in the experimental group, while in the control group, the lectures were given only by the teaching program of science and technology. The lecture plans used in the experimental group were made by the researcher. The lecture plans available for drama method related to the unit of ‘The Systems in our Body’ are composed of the activities of introduction, development and conclusion. Before experimental application, two-tier diagnostic tests were given as a pre-test to both experimental and control groups. Later, the stage of experimental application was initiated and the applications lasted for five weeks. At the end of this application process, same test was carried out as the post-test. The analysis of the quantitative data, which is obtained from experimental and control groups, was made through appropriate statistical techniques by using the program of SPSS 17. Results In the study carried out, it was found out that before the experimental application, the mean rank of the students in experimental group related to the unit of ‘The Systems in our Body’ was 19.61, while it was 17.39 in control group. Also, it was observed that there was no significant difference between their scores of success relative to the unit. Therefore, it can be deduced that experimental and control groups corresponded to each other in terms of their pre-test scores. After the experimental application, on the other hand, there was no significant difference between the success scores of the students in both groups relative to the unit (p>.05). According to the data obtained, it was determined that after the experimental application, the mean success scores of the experimental group students associated with the unit of ‘The Systems in our Body’ in science and technology lecture was 18.11, and this mean score was 18.89 in control group. Besides, there was a significant difference between the scores of experimental group students where drama method and ‘Two-Tier Diagnostic Test’ were used before and after the experimental application. Similarly, in control group, where science and technology teaching programs were administered, there was a significant difference between the scores of the students obtained from ‘Two-Tier Diagnostic Test’ and pre-test/post-test. Thus, the effect of science and technology teaching programs promoted by drama method, and science and technology teaching programs not promoted by drama on the success of students was similar, and so there was no significant difference between them. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… 156 Conclusion and Discussion In the study carried out, when the success scores of the 6th grade primary school students were examined, it was determined that there was no significant difference between experimental and control groups in terms of their last test scores. Moreover, it was observed that there was a significant difference between the pre-test and pro-test scores of experimental and control groups. At the end of the applications made, an increase was reported in the success scores of both experimental and control groups. In this case, it can be stated that the method of drama has similar effect on the success of students in comparison to the other methods. With the change in science and technology teaching programs, the textbooks have included many models/methods/and techniques. Therefore, the students can take part in this process actively and learn the subject better through these methods. As a result, it is believed that obtaining similar results in terms of the success of students in both groups is natural. In parallel with the results of the study, further researches can be carried out to determine the effect of drama method on the conceptual understandings and misconceptions of the students as well as its effect on success. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 157 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. Fen ve Teknoloji Dersi Vücudumuzda Sistemler Ünitesinde Drama Yönteminin Etkililiği: İki Aşamalı Teşhis Testi Kullanımı Ümmühan ORMANCI1,† , Sevil ÖZCAN2 Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, TÜRKIYE; 2Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın, TÜRKIYE 1 Makale Gönderme Tarihi: 16.04.2012 Makale Kabul Tarihi: 09.11.2012 Özet – Çalışmada; fen ve teknoloji dersi “Vücudumuzda Sistemler” ünitesinde drama yöntemi kullanımının öğrenci başarısı üzerindeki etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda çalışmada başarı testi olarak, iki aşamalı teşhis testi kullanılmıştır. Yapılan çalışmada; ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmış ve çalışma altıncı sınıfta öğrenim gören 36 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Deneysel uygulama sürecinde; deney grubunda dersler drama yöntemiyle desteklenmiş fen ve teknoloji öğretim programıyla, kontrol grubunda ise sadece fen ve teknoloji öğretim programıyla sürdürülmüştür. Veri toplama aracı olarak, araştırmacı tarafından hazırlanan ve 19 sorudan oluşan iki aşamalı teşhis testi kullanılmıştır. Elde edilen veriler ise SPSS 17 programıyla analiz edilmiştir. Çalışmadan elde edilen bulgular incelendiğinde; her iki grupta (deney grubu kontrol grubu) da öğrenci başarısında artış olduğu anlaşılmaktadır. Bu sonuçlardan yola çıkarak bazı önerilerde bulunulmuştur. Anahtar kelimeler: Drama yöntemi, ilköğretim, fen ve teknoloji, başarı, iki aşamalı teşhis testi. Giriş İlköğretim fen ve teknoloji ders programları incelendiğinde; bu derslerin, öğrencilerin fen konularını anlamalarını zorlaştıran soyut kavramlar içerdiği ifade edilebilir. Konuların soyut kavramlar içermesi, fen ve teknoloji dersinin öğrenciler tarafından zor olarak algılanmasına sebep olmakta ve öğrencilerin dersteki başarı seviyelerinin düşmesine neden olmaktadır. Benzer sonuçlara PISA, TIMSS gibi uluslararası karşılaştırmalı sınavlarda da rastlanmakta ve bu sınavların fen bilimleri bölümlerinde Türkiye, pek çok ülke ortalamasının altında yer almaktadır. PISA; 15 yaş grubu öğrencilerinin fen, matematik ve okuma becerilerini ölçmeye yönelik yapılan uluslararası karşılaştırmalı bir sınavdır. EARGED † İletişim: Doktora Öğrencisi, Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Izmir/Türkiye. E-mail: [email protected] Not: Bu çalışma, Ümmühan ORMANCI’nın tamamlanmış yüksek lisans tezinin bir bölümüdür. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 158 FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… verilerine göre 2003 yılı sonuçlarında Türkiye fen bilimleri ölçeğinde 40 ülke arasında 33-36. sırada yer almıştır (MEB, 2005). MEB (2007) verilerine göre PISA 2006 sonuçları incelendiğinde ise, Türkiye’nin fen bilimleri ölçeğinde 57 ülke arasında 47. sırada yer aldığı görülmektedir. Bununla birlikte PISA 2009 sonuçları incelendiğinde; Türkiye fen okuryazarlığı alanında projeye katılan tüm ülkeler içinde 42. sırada, OECD ülkeleri içersinde ise 31. sırada yer aldığı anlaşılmaktadır (MEB, 2010). Bu bağlamda PISA fen bilimleri alanında, çalışmaya katılan ülkeler arasında Türkiye’nin ortalamanın altında, hatta son sıralarda yer aldığı ifade edilebilir. TIMSS ise dört yılda bir yapılması düşünülen uluslararası bir araştırma olup ilköğretim öğrencilerinin uluslararası düzeyde matematik ve fen bilgisi başarısını ölçmeye yönelik olarak hazırlanmaktadır (Olkun ve Aydoğdu, 2003). EARGED verilerine göre Türkiye ilk olarak 1999 yılında TIMSS’e katılmış ve fen bilgisi testinde 38 ülke arasında 33. sırada yer almıştır (MEB, 2003). TIMSS 2007 sonuçlarına göre ise, Türkiye fen başarısında 59 ülke arasında 31. sırada yer almaktadır (Bayraktar, 2010). Anlaşılacağı üzere, Türkiye TIMSS fen bilgisi testinde de, PISA fen bilimleri sonuçlarında da benzer sonuçlar elde etmiştir. Son yıllarda Türkiye’nin de içinde yer aldığı TIMSS- R, PIRLS ve PISA eğitim durumu karşılaştırılmalarında Türk öğrencilerin başarılı olamadığı görülmektedir (Karadağ ve Mutafçılar, 2009). Yapılan uluslararası karşılaştırmalı sınavların yapısı incelendiğinde; soruların bilgi, kavrama düzeylerinde değil, öğrencilerin problem çözme, mantıksal düşünme gibi üst düzey becerilerini ölçen uygulama, analiz, sentez seviyelerinde olduğu görülmektedir. Öğrencilerin bu karşılaştırmalı sınavlardaki soruları çözebilmeleri için de konuları ezberleyerek değil, anlayarak ve kalıcı öğrenmeleri gerekmektedir. Bunun gerçekleşmesi de; öğrencilerin süreç boyunca aktif, yaparak-yaşayarak öğrendikleri bir öğrenme ortamında olmalarıyla mümkün olabilmektedir. Türkiye’nin PISA, TIMSS gibi uluslararası karşılaştırmalı sınavlarda başarısız olması, bilim/teknoloji alanlarındaki ve eğitim bilimlerinde öğretme/öğrenme anlayışındaki gelişmelere paralel olarak, ülkemizde öğretim programlarında değişikliklere gidilmiştir. Bilindiği gibi yapılan düzenlemelerin, öncelikle öğretim hizmetinin niteliğini artıracak unsurları, hedefe uygun strateji, yöntem ve teknik kullanımını, etkili sınıf yönetimini, araçgereç kullanımını ve değerlendirme sürecini içermesi gerekmektedir (Üstündağ, Ayvaz, Tuncel ve Çobanoğlu, 2008). Bu durumlar dikkate alındığında Türkiye’de 2005–2006 öğretim yılından itibaren kademeli olarak uygulanmaya başlayan yeni fen ve teknoloji öğretim programında, öğrencilerin yaparak, yaşayarak ve araştırarak öğrendikleri bir süreç ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu öğretim programı öğrencilerin ön bilgilerini kullanarak yeni bilgileri NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 159 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. öğrendiği yapılandırmacı yaklaşımı temel almakta ve öğrencilerin konuyu araştırarak/sorgulayarak öğrenmesine önem vermektedir. Yapılandırmacı yaklaşım; öğrenenlerin kişisel farklılıklarını göz önünde bulunduran, öğrenen merkezli olduğu için daha güdüleyici ve eleştirel düşünmeyi cesaretlendiren önemli bir yaklaşımdır (Kılıç, Karadeniz ve Karataş, 2003). Sze (2005) ise yapılandırmacılığı, içinde yaşadığımız dünyayı anlamamıza sağlayan ve deneyimlerimizi yansıtan bir öğrenme felsefesi olarak ifade etmektedir. Bu yaklaşımda, öğrenme gerçekleşmeden önce her birey konuya ilişkin belirli ön bilgiye sahip olmakta ve yeni bilgileri bu bilgi yapısıyla ilişkilendirerek öğrenme gerçekleşmektedir (Evrekli, İnel, Balım ve Kesercioğlu, 2009). Zaten yapılandırmacılıkta bilgi, önceki bilgi ve deneyimlerine dayalı olarak öğrencinin kendisi tarafından inşa edilmektedir (Duatepe-Paksu ve Ubuz, 2009). Anlaşılacağı gibi yapılandırmacı yaklaşım, bireyin ön bilgilerine ve deneyimlerine dayalı olarak yeni bilgilerini öğrendikleri, bu süreçte bireyin kişisel özelliklerinin ve işbirliğinin önem kazandığı bir yaklaşım olarak ifade edilebilir. Yapılandırmacı yaklaşımla birlikte öğrencilerin süreç boyunca aktif ve işbirliğine dayalı olarak farklı yöntem, teknik ve stratejilerin de önem kazanmaya ve kullanılmaya başlandığı ifade edilebilir. Bunlardan biri de drama yöntemidir. Drama; çocuk oyunlarından ve benzer etkinliklerden yola çıkarak “gözlem yapma, doğaçlama, rol oynama, dramatizasyon gibi tiyatro tekniklerinden yararlanarak çeşitli yaşam durumlarını canlandırma, onları yeniden yaratıp irdeleme, bu yaşam durumlarından bilgilenme ve öğrenmeye geçme çalışmaları” şeklinde adlandırılabilir (Köksal-Akyol, 2003; San, 1994: 69). Bununla birlikte drama Dunn (2010) tarafından somut, sözel ve görsel dinamik bir sanat formu ve Wright (1985) tarafından ise öğrencilerin senaryo yazma veya okumasını içeren edebi bir faaliyet olarak tanımlanmaktadır. Kısacası drama; bir olay, durum veya kavramın günlük yaşamla ilişkilendirilerek, doğaçlama, rol oynama, pandomim gibi tiyatro teknikleri kullanılarak yeniden oynanması, canlandırılmasıdır. Dramada öğrenme, süreçte belirli deneyim ve olayların gerçekleşmesine bağlıdır (Cockett, 1998). Böylece öğrenme, öğrenciyi merkeze alarak ve onların geçmiş yaşantılarına ve deneyimlerine dayalı olarak gerçekleşmektedir. Başka bir deyişle dramada öğrenme, bir tür yeniden yapılandırma şeklindedir ve öğrenciler öğrendiklerini veya bilgilerini yeni bir bakış açısıyla değerlendirmektedirler (San, 1990). Drama; öğrencilerin kendi ortamlarında deneyim yoluyla ve kendilerinin farkında olmalarına izin verilerek, eğitim hedeflerine uyarlanmış sosyal bir durumda öğrenmenin gerçekleşmesidir (Akyüzlüler, 2010). Bir öğretim yöntemi olarak drama, öğrenciyi aktif kılan bir ortam sağlayarak etkili bir öğrenmenin gerçekleşmesini Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… 160 kolaylaştırmaktadır (Karadağ, Korkmaz, Çalışkan ve Yüksel, 2008). Drama çocukların öğrenme süreci boyunca etkin olmalarını, bu süreç içerisinde neşeli vakit geçirmelerini ve öğretilenlerin kalıcılığını sağlamayı hedeflemektedir (Gürol, 2003). Bununla birlikte Köseoğlu ve Ünlü (2006)’ın da belirttiği gibi drama, bireyin güncel hayatta karşılaşabilecekleri problemleri, daha kolay çözmelerine yardımcı olmak amacıyla kullanılabilmekte ve Baker (1996)’ın ifade ettiği gibi dramanın öğrenme ortamında bilimsel düşünme, akıl yürütme ve problem çözme becerilerini harekete geçirme rolü bulunmaktadır. Bunun sonucunda öğrenilen bilgilerin anlamlı ve kalıcı olması sağlanmaktadır (Gönen, 1999; Kavcar, 2006; Özen, Gül ve Gülaçtı, 2008). Drama yönteminin okul öncesinden başlayarak tüm eğitim kademelerine hitap ettiği söylenebilir. Benzer şekilde Ömeroğlu (2006) günümüzde dramanın, okul öncesinden ileri yaşlara kadar herkesin katılıp öğrenebileceği bir eğitim metodu olarak kullanılmakta olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca eğitim-öğretim sisteminde, okul öncesi eğitimden başlayarak üniversite ve lisansüstü eğitime kadar bütün eğitim kademelerinde drama çalışmaları yapılmakta ve drama giderek yaygınlık kazanmaktadır (Can ve Cantürk-Günhan, 2009; Köksal-Akyol, 2003; Köksal-Akyol, 2004). Zaten dramada, gerçekle oyunun ve gerçekle kurgunun iç içe olması (Okvuran, 2003), dramanın daha fazla öğrenciye hitap etmesini sağlamaktadır. Bilindiği gibi oyun, özellikle çocuğun ve gencin yaşamının vazgeçilmez bir parçasıdır (Sağlam, 2003). Drama sayesinde öğrenciler hem vazgeçmedikleri oyunların içinde yer almaya devam etmekte hem öğrenilmesi gereken bilgileri edinmekte hem de bilişsel, duyuşsal ve devinişsel birçok beceriye sahip olmaktadırlar. Ayrıca Üstündağ (2006a) ve Üstündağ (2006b) dramanın geniş anlamda görme, bunun yanında işitme, ayrıca dokunma, koklama ve tatma duyularına yönelik etkinlikleri içerdiğini belirtmektedir. Drama, birinci elden yaparak yaşayarak öğrenme ortamı sunduğundan (Aslan, 2008) yaşantısaldır ve dramada çocukların şaşırtıcı, özgün, yaratıcı düşüncelerinden yararlanılmaktadır (Yıldızbaş, 2007). Ayrıca drama özellikle aktif öğrenmede etkili bir öğrenme stratejisi olarak önerildiğinden, öğrencilerin ilgi ve hayallerini arttırmakta (Francis, 2007) ve araştırma istek ile duygusunun geliştirmesini sağlamaktadır (Karadağ ve Çalışkan, 2006). Yani drama sayesinde katılımcılar; çeşitli etkinliklerin özelliğine göre tartışan, konuşan, olayları yaşayan ve yaratan kişiler olarak çevresinde olup bitenleri daha iyi anlarlar ve anlamlandırırlar (Çalışkan ve Karadağ, 2005). Bununla birlikte drama sayesinde katılımcılar; sunuların ötesini görmeye davet edildiklerinden, yeni durumlar keşfetmeye ve NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. 161 farklı yaşantılar yaşamaya başlamakta (Karadağ, 2005), onların eleştirel düşünme becerileri ve çoklu bakış açıları geliştirmektedir (Okvuran, 2010). Drama sayesinde katılımcılar; kendilerinin ve duygularının farkına varmakta, duygularını disipline etmeyi ve kontrol etmeyi öğrenmektedirler (Selanik-Ay, 2005). Başka bir ifadeyle drama yapmak, önemli bir olayda kontrolü arttırmada, endişeyi azaltmada ve duygularımızı keşfetmede kişiyi güçlendirmektedir (Hui, Chan ve Lau, 1999). Bununla birlikte sınıflarda dramanın kullanımı; öğrencilerin kendilerini ifade edebilme, yeni anlayışların heyecanını sağlama ve yazma sürecini öğretmektedir (Annarella, 1999). Drama çalışmalarında; çocuklar arkadaşlarına karşı duyarlı olmayı, onlara güvenmeyi ve işbirliği ile dayanışmayı da öğrenir (Ersoy, 2004). Tımbıl (2008)’ın da ifade ettiği gibi drama yöntemi; empati duygusunun gelişmesine olanak tanımaktadır. Drama, başta çocuklar olmak üzere tüm katılımcıların iletişim kurma becerilerini kazandırmaya ve geliştirmeye yardımcı olmaktadır (Adıgüzel, 2006). Benzer olarak Furman (2000) dramanın, öğrencilerin dil becerilerini geliştirmede etkili olabileceğini ifade etmektedir. Ayrıca drama etkinlikleri; çocukların vücut hareketleri esnasında vücut parçalarını (gözünü, basını, yüzünü, ellerini, kollarını) kullanmalarına ve sözsüz iletişimi öğrenmelerine fırsat vermektedir (Karadağ, 2005). Drama, yaşamsal kavramların, konuların veya hikayeleri canlandırma ve sözlü betimleme kullanılan, iletişimin eğlenceli ve etkili formudur (Nickerson, 2009). Zaten alan kullanımı, bedenin rahat bir görünüm alması, duruş, elleri, kolları ve bacakları kullanma, giysi seçme vd. sözel olmayan iletişimle ilgili ipuçları yine bu süreçte fazlasıyla yer almaktadır (Üstündağ, 2000). Kısacası drama süreçlerinde gerçekleşen öğrenmenin ve sosyalleşmenin dışında, kimine göre drama güven ve kendine saygıyı geliştirmekte, kimine göre bir grubun üyesi olmanın getirdiği toplumsal gizil gücü vurgulamakta, diğerleri için ise iletişim ve problem çözme yetilerini geliştirmektedir (San, 1990). Anlaşılacağı üzere, sınıflarda dramanın kullanımının öğrencilerin bilişsel, sosyal, dil ve kişisel gelişim üzerinde olumlu etkilerinin olduğu söylenebilir. Drama yönteminin kullanımına ilişkin alan yazın incelendiğinde; dramanın farklı kademelerde, farklı derslerde kullanıldığı ve farklı değişkenler üzerindeki etkisinin incelendiği çalışmalara rastlanmaktadır. Fen bilgisi dersinde yapılan çalışmalara bakıldığında; Sağırlı ve Gürdal (2002) drama tekniği kullanımının altıncı sınıf öğrencilerinin akademik başarıları ve hatırda tutma düzeyleri üzerindeki etkilerini araştırmışlardır. Sonuçta fen bilgisi dersinde drama tekniğiyle ders işleyen öğrencilerin, klasik yönteme göre öğrendiklerini daha kolay hatırladıkları, ancak deney ve kontrol grubunun fen bilgisi testi başarı düzeyleri benzer Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… 162 olduğunu ifade etmişlerdir. Türkkuşu (2008) ise fen bilgisi dersinde yaptığı çalışmasında, drama yönteminin başarıya ve konuların kalıcılığının sağlanmasında etkisini incelemekte, sonuçta deney ve kontrol grupları arasındaki başarı arasında anlamlı farklılıklar ortaya çıktığı ancak dramanın müfredattaki metotlara göre kalıcılığın sağlanmasına katkısı olmadığı ifade edilmektedir. Alrutz (2004) yaptığı çalışmada, dramanın öğretimindeki etkisi araştırmış ve dramanın fen konularının öğretiminde etkili olduğu sonucuna varmıştır. Kamen (1992) ise fen bilgisi dersindeki kavramlarda, öğrenci kavrayışını artırmada pandomim, doğaçlama, rol oynama, canlandırma etkinliklerinin kullanıldığı yaratıcı drama yönteminin etkililiğini araştırmıştır. Testlerden elde edilen verilere göre yaratıcı dramanın, öğrenci başarılarının arttığı sonucuna ulaşılmıştır (Akt: Duatepe, 2004). Benzer olarak yapılan bazı çalışmalarda (Can, 2007; Çokadar ve Yılmaz-Cihan, 2010; Tuncel, 2009; Unüvar, 2007; Yalım, 2003; Yılmaz-Cihan, 2006); ilköğretim fen derslerinde yaratıcı drama yönteminin öğrencilerin akademik başarıları/erişi/fen başarıları üzerindeki etkileri incelenmiş ve dramanın akademik başarı/erişi/ fen başarısında anlamlı bir etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Sarıçayır ve Bayar (2008) ise yaptıkları çalışmada öğrencilerin başarılarını ölçmeyi amaçlamışlar ve sonuçta dramanın uygulandığı sınıftaki öğrencilerin başarılarının, kontrol ve laboratuar grubuna göre daha yüksek düzeyde olduğu ve aralarında anlamlı farklılığın bulunduğu anlaşılmıştır. Tımbıl (2008) ise yaptığı çalışmada; fen öğretiminde aktif öğrenme yaklaşımı ve drama tekniği kullanılmasının, öğrenci başarılarına etkilerini karşılaştırmıştır. Alan yazına bakıldığında; drama yönteminin fen ve teknoloji dersinin farklı konularında uygulandığı ve öğrenci başarısı üzerindeki etkisinin incelendiği görülmektedir. Alan yazında yer alan bu çalışmalar incelendiğinde; bazılarında dramanın başarı üzerinde anlamlı bir etkisinin olduğu ifade edilirken, bazılarında ise kontrol ve deney grubu arasında anlamlı bir farklılığa sebep olmadığı (Sağırlı ve Gürdal, 2002; Sarıçayır ve Bayar, 2008) belirtilmiştir. Bu bağlamda bu konuda bazı çalışmaların yapılmasına rağmen alan yazında bu konuda eksiklik olduğu düşünülmektedir. Ayrıca yapılan çalışmalar incelendiğinde; öğrenci başarı veya erişinin genellikle çoktan seçmeli testlerle belirlendiği söylenebilir. Buna karşın; öğrencilerin anlama düzeylerini ve kavram yanılgılarını tespit etmek amacıyla büyük ölçüde yararlanılan iki aşamalı teşhis testlerinin (Karataş, Köse ve Coştu, 2003) kullanılarak dramanın başarı üzerindeki etkisinin incelendiği bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bilindiği gibi iki aşamalı teşhis testleri çoktan seçmeli formatta sunulan iki seviyeli sorulardır (Chou, Chan ve Wu, 2007). İki aşamalı teşhis testlerinin birinci aşamasında içeriği alternatifleri (seçenekler/cevaplar), ikinci aşamasında ise cevapların sebeplerine ilişkin ilkeleri içermektedir (Caleon ve Subramaniam, 2010). Bu amaçla; dramanın başarı üzerindeki NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. 163 etkisini belirlemede, öğrencilerin konuyu anlama ve derinleştirmelerini belirleyebilen iki aşamalı teşhis testlerinin kullanımının önemli olduğu düşünülmektedir. Yapılan çalışmada; drama yönteminin öğrenci başarıları üzerindeki etkisinin iki aşamalı teşhis testleri kullanılarak belirlenmesi amaçlanmaktadır. Yöntem Bu bölümde; araştırma modeli, çalışma grubu, veri toplama aracı, deneysel uygulama ve verilerin analizi kısımları yer almaktadır. Araştırma Modeli Fen ve teknoloji dersinde drama yönteminin etkisinin araştırıldığı bu çalışmada, ön testson test kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Deneysel desenler, neden-sonuç ilişkilerini ortaya koymayı amaçlayan çalışmalardır (Erözkan, 2007: 109). Literatürde deneysel desenler, gerçek deneysel desenler, yarı deneysel desenler ve deneme öncesi desenler olarak üç grupta sınıflandırılmaktadır (Büyüköztürk, 2001: 3). Yapılan çalışmada deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin rastgele dağılma imkanı olmadığından, yarı deneysel desenlerden eşitlenmemiş gruplarla ön test-son test modeli (Karasar 2009: 102) kullanılmıştır. Bu amaçla; deney grubunda drama yöntemiyle desteklenmiş fen ve teknoloji öğretim programı, kontrol grubunda ise sadece fen ve teknoloji öğretim programı kullanılmıştır. Ayrıca deneysel uygulama öncesi ve sonrasında iki aşamalı teşhis testi ön testson test olarak uygulanmıştır. Çalışma Grubu Çalışmada; yarı deneysel desen kullanıldığından, evren - örneklem seçimine gidilmeyip çalışma grubu belirlenmiştir. Sönmez (2005) belirttiği gibi deneysel araştırmalarda, evren örneklem yerine katılımcılar (participants) veya çalışma grubu (study sample) gibi ifadeler tercih edilmektedir. Çünkü deneysel çalışmalarda amaç, genellemekten çok çalışılan durumu ortaya koymaktır. Bu bağlamda yapılan çalışmada, evren–örneklem yerine çalışma grubu denilmesinin daha uygun olduğu düşünülmüştür. Yapılan araştırmanın çalışma grubunu; Manisa ili Demirci ilçesinde bir ilköğretim okulunda 2009-2010 eğitim-öğretim yılında öğrenim görmekte olan ilköğretim 6. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Ayrıca yarı deneysel desende, gruplardan bir veya bir kaçı rastgele yolla deney ve kontrol grubu olarak seçileceğinden (Çepni, 2007: 84), çalışmada; 6/C sınıfı deney grubu, 6/B sınıfı da kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Bu sınıfların benzer özellikte olup olmadıklarına bireysel bilgi Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… 164 formları ve karne notları incelenerek karar verilmiş ve iki grubun bilgi düzeyleri, sosyal ve ekonomik özellikleri yönünden benzer oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak çalışmaya 18 deney ve 18 kontrol olmak üzere toplam 36 altıncı sınıf öğrencisi katılmıştır. Veri Toplama Aracı Çalışmada veri toplama aracı olarak, öğrencilerin “Vücudumuzda Sistemler” ünitesine ilişkin ön bilgi ve başarı düzeylerini ölçmek için “İki Aşamalı Teşhis Testi” kullanılmıştır. İki Aşamalı Teşhis Testi Çalışmada, ilköğretim öğrencilerinin “Vücudumuzda Sistemler” ünitesinde yer alan “Destek ve Hareket Sistemi”, “Dolaşım Sistemi”, “Mikroplarla Savaş” ve “Solunum Sistemi” konularına yönelik bilgi düzeylerini belirlemek amacıyla “İki Aşamalı Teşhis Testi” hazırlanmıştır. Eğitim-öğretim programında öğrencilerin başarılarını ölçmek için yazılı, eşleştirmeli, doğru-yanlış, çoktan seçmeli gibi birçok klasik test kullanılmaktadır. Öğrencilerin değerlendirilmesinde, bu testler içerisinden en fazla çoktan seçmeli testlerin kullanıldığı görülmektedir. Çoktan seçmeli testlerin, kapsam geçerliliğinin yüksek olması, soru sayısının fazla olması, puanlandırılmasının kolay olması gibi birçok avantajı olmasına rağmen, öğrencilerin konuyu bilmeden şans faktörüne bağlı olarak yapma olanağı da vardır. Bu bağlamda, çoktan seçmeli testlerin de öğrencilerin başarılarını belirlemede çok fazla güvenilir olmadığı söylenebilir. Bu nedenle 1980’li yıllarda, çoktan seçmeli testlerin avantajların yer aldığı ve dezavantajlarının daha aza indirildiği iki aşamalı teşhis testleri geliştirilmiştir. İki aşamalı teşhis testlerini eğitim çalışmalarına kazandıran Treagust (1988) bu testlerin geliştirilmesi için, içeriğin belirlenmesi, öğrencilerin yanlış anlamaları hakkında bilgi edinilmesi ve teşhis testinin geliştirilmesi adlı üç ana aşama altında toplam on basamaktan oluşan bir yöntem önerisinde bulunmuştur. Yapılan çalışmada iki aşamalı teşhis testleri, bu on basamaktan oluşan yönteme göre geliştirilmiştir ve yapılan işlemler sırasıyla aşağıda verilmiştir: “Vücudumuzda Sistemler” ünitesine yönelik bilgi önermeleri ve kavram haritaları oluşturulmuştur. Bilgi önermeleri ile kavram haritaları birbirleriyle ilişkilendirilmiş ve konuyla soruların iç tutarlılığının sağlanması amaçlanmıştır. Bilgi önermeleri ve kavram haritalarının kapsam geçerliliğinin sağlanması için uzman görüşüne (1 Fen eğitimcisi, 1 Biyolog ve 2 Fen ve Teknoloji öğretmenine) verilmiştir. Uzman görüşleri doğrultusunda gerekli düzeltmeler yapılmış ve bilgi önermeleri ile kavram haritalarının son hali verilmiştir. Kapsam geçerliliği, bir ölçme aracının içerik ve NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 165 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. beklenen davranışları ne derece ölçtüğünü tayin etmesidir (Balcı, 2007: 104). Bundan dolayı kapsam geçerliliği; ölçme aracının geçerliliğinin sağlanmasında önem kazanmaktadır. “Vücudumuzda Sistemler” ünitesi ile ilgili literatür incelenmiş ve üniteye ilişkin kavram yanılgılarının belirlendiği çalışmalardan (Alkhawaldeh, 2007; Aydın ve Balım, 2009; Gültepe, Yıldırım ve Sinan, 2008; Prokop ve Fancovicova, 2006; Tekkaya, 2002; Tekkaya, Çapa ve Yılmaz, 2000; Yip, 1998) yararlanılarak kavram yanılgıları listelenmiştir. “Vücudumuzda Sistemler” ünitesine yönelik öğrencilerin sahip oldukları kavram yanılgılarını tespit etmek için Fen ve Teknoloji öğretmenlerinden 6 kişiyle ve bu üniteyi bir yıl önce görmüş olan ilköğretim 7. sınıf öğrencilerinden 6 kişiyle yapılandırılmamış (sohbet tarzı) görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu görüşmelerde, öğretmenlere ünite ile ilgili öğrencilerin sahip oldukları kavram yanılgıları, öğrencilere ise üniteyle ilgili zorlandıkları bölümlerle ilişkili sorular sorulmuştur. Öğrencilerin ünite hakkında sahip oldukları kavram yanılgılarının belirlenmesi amacıyla açık uçlu sorular oluşturulmuştur. Sorular oluşturulurken literatürden ve görüşmelerden elde edilen kavram yanılgıları listelenmiştir. Bununla birlikte ünitenin içerdiği 27 kazanım tablolaştırılmıştır. Kavram yanılgıları ve kazanımlar göz önüne alınarak “Destek ve Hareket Sistemi” ve “Solunum Sistemi”nde bulunan 10 kazanıma yönelik 7, “Dolaşım Sistemi” ve “Mikroplarla Savaş” konularında yer alan 17 kazanıma yönelik 10 açık uçlu soru oluşturulmuştur. Destek ve Hareket Sistemi” ve “Solunum Sistemi”ne yönelik açık uçlu sorular, Kütahya ilinin Simav ilçesinde bulunan bir ilköğretim okulunda öğrenim görmekte olan 19 ilköğretim 7. sınıf öğrencisi tarafından cevaplandırılmıştır. “Dolaşım Sistemi” ve “Mikroplarla Savaş” konularına ilişkin sorular ise, Muğla ilinin Milas ilçesinde bulunan bir ilköğretim okulunda öğrenim görmekte olan 14 ilköğretim 7. sınıf öğrencisi tarafından cevaplandırılmıştır. Ayrıca konu hakkında öğrencilerin sahip oldukları kavram yanılgılarının belirlenmesi için çizim soruları oluşturulmuştur. Sorular hazırlanırken kavram yanılgıları ve kazanımlar göz önüne alınarak “Destek ve Hareket Sistemi” ve “Solunum Sistemi”ne yönelik 5, “Dolaşım Sistemi” ve “Mikroplarla Savaş” konularına yönelik 6 çizim sorusu oluşturulmuştur. Destek ve Hareket Sistemi” ve “Solunum Sistemi”ne yönelik çizim soruları Şanlıurfa ilinde bulunan bir ilköğretim okulunda öğrenim görmekte olan 25 ilköğretim 7. sınıf öğrencisine, “Dolaşım Sistemi” ve “Mikroplarla Savaş” konularına ilişkin sorular ise, Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 166 FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… Muğla ilinin Milas ilçesinde bulunan bir ilköğretim okulunda öğrenim görmekte olan 13 ilköğretim 7. sınıf öğrencisine uygulanmıştır. Literatürden, görüşmelerden, açık uçlu sorulardan ve çizimlerden elde edilen kavram yanılgıları listelenmiş ve “Vücudumuzda Sistemler” ünitesine ait 27 kazanım tablolaştırılmıştır. Kazanımlara ve bilişsel alana (bilgi, kavrama, uygulama ve analiz) göre belirtke tablosu oluşturulmuş ve iki aşamalı teşhis testinin ilk kısmını oluşturan sorular hazırlanmıştır. Oluşturulan belirtke tablosuyla soruların kapsam geçerliliği sağlanmaya çalışılmıştır. Daha sonra, belirtke tablosuna uygun olarak araştırmacı tarafından soru kökleri hazırlanırken SBS’de çıkan sorular ve SBS hazırlık kitapları incelenmiştir. Elde edilen kavram yanılgılarına, cevap seçeneklerinde çeldirici olarak yer verilmiştir. Ayrıca sorularda alternatif ölçme-değerlendirme yaklaşımlarına yer verilmeye çalışılmış ve tanılayıcı dallanmış ağaç, kavram karikatürleri, yapılandırılmış grid gibi değerlendirme araçları kullanılmıştır. Soruların ikinci kısmına “nedenini açıklayınız” kısmı eklenmiş ve öğrencilerin verdikleri cevabı seçme durumlarını açıklamaları istenmiştir. İçerik geçerliliğinin, ölçme aracında bulunan soruların ölçme aracına uygun olup olmadığı ve ölçülmek istenen alanı temsil edip etmediğiyle ilgilidir ve bu uzman görüşüne göre saptanabilir (Karasar, 2009: 151). Bu amaçla 20 sorudan oluşan test 2 Fen eğitimcisine, 1 Biyologa ve 1 Fen ve Teknoloji öğretmenine içerik bakımından incelenmesi için verilmiştir. Alınan öneriler doğrultusunda bazı sorular düzeltilmiş ve bir soru da testten çıkarılmıştır. Sonuçta 19 soruluk test; Manisa ili Demirci ilçesinde bulunan Cengiz Topel İlköğretim Okulu’nda öğrenim görmekte olan 54 ve İzmir ili Kiraz ilçesinde bulunan bir ilköğretim okulunda öğrenim görmekte olan 22 ilköğretim 7. sınıf öğrencisine uygulanmıştır. Testin uygulandığı gruplarda yer alan öğrencilerin, deneysel çalışmanın yapılacağı ilköğretim öğrencileri ile benzer özellikte olmasına özen gösterilmiştir. Yapılan uygulama sonucunda; öğrencilerin iki aşamalı teşhis testinin açık uçlu kısmına vermiş oldukları cevaplar analiz edilmiş, öğrencilerin sahip olduğu kavram yanılgıları her bir soru için listelenmiştir. Cevap şıkları oluşturulurken de birinin bilimsel doğru, diğerlerinin ise kavram yanılgılarından oluşmasına dikkat edilmiştir. İki aşamalı teşhis testinin gerekçe kısmı oluşturulurken; listelenen kavram yanılgılarından en fazla tekrarlanan 4-5 tanesi seçilmiştir. Bu şekilde soruların iki kısmı da oluşturulmuştur. İki aşamalı teşhis testi son olarak, görünüş geçerliliği ve kapsam geçerliliği (bilimsel olarak uygunluk, kazanımlara uygunluğu ve bilişsel alana uygunluğu) açısından uzman görüşüne verilmiştir. Geçerlilik, araştırılan konuyu ne kadar yansıttığını anlatmak için NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 167 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. kullanılan bir terimdir (Çepni, 2007: 152). Yapılan bu çalışmada, iki aşamalı teşhis tesit görünüş ve kapsam geçerlilik açısından incelenmek üzere 4 uzmana (2 Fen eğitimcisi, 1 biyolog, 1 Fen ve Teknoloji öğretmeni) verilmiş, uzmanların görünüş ve kapsam geçerliliği açısından “uygun”-“uygun değil” şeklinde değerlendirmeleri istenmiştir. Soruların görünüş geçerliliği uzmanlar tarafından değerlendirilmiş ve uygun bulunmuştur. Kapsam geçerliliği açısından ise, uzmanlar soruları bilimsel alana ve kazanımlara uygun olarak görülmüştür. Ancak, bilişsel alana uygunluk kısmında bazı soruların bilişsel alana yönelik basamakları değiştirilmiştir. Sonuç olarak uzmanlardan alınan görüşler doğrultusunda testte gerekli düzeltmeler yapılmış ve iki aşamalı teşhis testi oluşturulmuştur. 19 sorudan oluşan iki aşamalı teşhis testinin anlaşılabilirliliğini ölçmek için, ilköğretim 6. sınıf öğrencilerinden 5 tanesi ile görüşmeler yapılmıştır. Öğrencilerden gelen dönütlere göre soruların son düzeltmesi yapılmış ve sorular ön uygulama için hazırlanmıştır. İki aşamalı teşhis testinin ön uygulaması, deneysel uygulamanın yapılacağı okula benzer özellikteki okullarda (Manisa ili Demirci ilçesinde bulunan Ziya Gökalp İlköğretim Okulu’ndan 38, Mustafa Zehra Saliha Kul İlköğretim Okulu’ndan 16, Atatürk İlköğretim Okulu’ndan 55, 75. Yıl İlköğretim Okulu’ndan 92 ve Gördes ilçesinde bulunan bir ilköğretim okulundan 27) 232 ilköğretim 7. sınıf öğrencisiyle gerçekleştirilmiştir. Ancak soruları uygun şekilde cevaplayamayan 4 öğrencinin kağıdı değerlendirmeye katılmamıştır. Bu nedenle 228 öğrenciden elde edilen veriler analiz edinilmiştir. Ön uygulamalar sonunda elde edilen verilerin madde analizi ve güvenirlilik çalışmaları, TAP programı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Ayrıca test geliştirilirken, testin geçerli ve güvenir olduğunu belirlemek için madde analizi yapılmıştır. Büyüköztürk, Kılıç-Çakmak, Akgün, Karadeniz ve Demirel (2008: 112) madde analizini kısaca, madde özelliklerini incelemeye yönelik analiz olarak ifade etmektedir. Yapılan bu çalışmanın madde analiz sürecinde, madde güçlük ve madde ayırt edicilik değerlerine bakılmıştır. İki aşamalı teşhis testinin madde analizi sürecinde kullanılan puanlama anahtarı Karataş ve diğerleri (2003)’nun geliştirdiği iki aşamalı teşhis testi (çoktan seçmeli-açık uçlu) puanlamasından yararlanılarak hazırlanmış olup, testin analizinde kullanılacak puanlama anahtarı hazırlanmıştır. İki aşamalı teşhis testlerinin; soru ile seçeneklerin yer aldığı bir aşama ve öğrencinin cevabı seçme nedeninin işaretlediği bir aşama olmak üzere iki temel aşamadan oluştuğu söylenebilir. İki aşamalı teşhis testlerinin ilk aşaması cevap kısmını, ikinci aşaması ise gerekçe kısmını oluşturmaktadır. Tablo 1’de çalışmada kullanılan puanlama anahtarı ve değerlendirme kriteri yer almaktadır. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… 168 Tablo 1. İki Aşamalı Teşhis Testinin Analizinde Kullanılan Puanlama Anahtarı Değerlendirme Kriteri Doğru Cevap – Doğru Gerekçe Yanlış Cevap – Doğru Gerekçe Doğru Cevap – Yanlış Gerekçe Yanlış Cevap – Yanlış Gerekçe Puan 3 2 1 0 Tabloda görüldüğü gibi iki aşamalı teşhis testine ilişkin puanlama anahtarı, 0-1-2-3 puanlarından oluşmaktadır. Öğrenciler, soruya doğru cevap-doğru gerekçe verdiğinde 3 puan, yanlış cevap-doğru gerekçe verdiğinde 2 puan, doğru cevap-yanlış gerekçe verdiğinde 1 puan ve yanlış cevap-yanlış gerekçe verdiğinde 0 puan almışlardır. Öğrencilerin gerekçe kısımlarını cevaplayabilmeleri için konu hakkındaki bilgilerinin yeterli olması gerektiğinden, puanlandırma anahtarı hazırlanırken gerekçe kısmına daha fazla önem verilmiştir. Bu nedenle de gerekçe kısmına verilen puan, cevap kısmına verilen puandan daha yüksektir. Bu durum testlerde, cevap kısmını öğrencilerin tesadüfe/tahmine dayalı olarak yapabileceğinden kaynaklanmaktadır. İki aşamalı teşhis testinin madde güçlüğü, madde ayırt ediciliği ve güvenirliliğine ilişkin analizler iki şekilde gerçekleştirilmiştir. Öncelikle iki aşamalı teşhis testinin birinci kısmı, ardından hem birinci hem ikinci kısmı aynı anda analiz edilmiştir. Bu bağlamda testin madde güçlüğü, madde ayırt ediciliği ve güvenirliliğine ilişkin ikişer sonuç elde edilmiştir. Madde güçlüğü, testi cevaplayan öğrenci sayısının, doğru cevaplayan öğrenci sayısına oranıdır. Tan (2006: 354), madde güçlüğünün 0’a yaklaştıkça zorlaştığını, 1’e yaklaştıkça kolaylaştığını belirtmekte ve testte madde güçlüğünün 0.50 civarında olan soruların tercih edilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Yapılan çalışmada iki aşamalı teşhis testinin ilk kısmına ait madde güçlüğü 0.25 ile 0.75 değerleri arasında olan sorular seçilmiştir. 19 sorunun tamamı bu aralıkta olduğundan testten herhangi bir soru çıkartılmamıştır. Ayrıca testin ortalama güçlüğü hesaplanmış ve 0.494 olarak bulunmuştur. Anlaşılacağı üzere testin ortalama güçlükte olduğu söylenebilir. Madde ayırt ediciliği ise, testin bilenle bilmeyeni ayırt etme gücüdür. Tan (2006: 356), 0.40’ın üzerindeki maddelerin çok iyi, 0.40-0.20 arasındaki maddelerin düzeltilmesi gerektiğini ve 0.20 altındaki maddelerin testten çıkartılması gerektiğini belirtmektedir. Yapılan çalışmada iki aşamalı teşhis testinin ilk kısmının madde ayırt edicilik indeksi 0.29 ile 0.71 arasında değişmektedir. Ancak üç sorunun madde ayırt edicilikleri 0.07, 0.12 ve 0.14 olarak bulunmuştur. Soruların ayırt ediciliklerinin bu kadar düşük çıkma nedenlerinin, literatürde bulunan ve bu çalışmada kavram yanılgılarının tespiti sırasında ortaya çıkan en NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. 169 belirgin yanılgıları içermesinden dolayı olduğu düşünülmektedir. Bir soru kıkırdak-boyun uzaması arasındaki ilişkiyi, diğeri kasların çalışmasını ve bir diğeri de alveol ile kılcal damar arasındaki gaz geçişi hakkındaki kavram yanılgılarını içermektedir. Bu soruların testten çıkartılmayıp, seçeneklerin düzeltilmesi yani kavram yanılgısı içeren seçeneklerin çeldiriciliklerinin azaltılması yoluna gidilmiştir. Ayrıca, 0.40 ayırt edicilik indeksinin altında olan iki soru düzeltilmiş, 0.40 üstünde olan sorular ise testte aynen yer almıştır. Bununla birlikte testin ortalama ayırt ediciliği hesaplanmış ve 0.487 olarak bulunmuştur. Elde edilen bu değere göre uygulanan testin ayırt edici olduğu söylenebilir. Son olarak testte yer alan sorulara ilişkin güvenilirlik sürecine yer verilmiştir. Güvenilirlik, ölçülmek istenen özellikte, ölçümleri etkileyen bütün özellikler değişmiyor ve tekrarlanan ölçümlerde hep aynı değerde ölçümler veriyorsa, ölçümlerin güvenilirliği tamdır denilebilir (Tavşancıl, 2005). Güvenilirlik katsayısı 0 ile 1 arasında bir değer almaktadır. Yapılan çalışmada iki aşamalı teşhis testinin ilk kısmına ilişkin güvenirlilik, KR-20 değeriyle hesaplanmış ve 0.729 olarak bulunmuştur. Güvenirliliğin 0.70 - 0.80’den yüksek olması durumu birçok kaynakta, ölçme aracının kullanılması için yeterli olduğunu ifade etmektedir (Özgüven, 1998). Bu nedenle kullandığımız iki aşamalı teşhis testinin güvenilir bir ölçme aracı olduğu söylenebilir. Ayrıca iki aşamalı teşhis testinin her iki aşamasına verilen cevaplarına yönelik madde analizleri ve güvenirlilik çalışmaları yapılmıştır. Testin ortalama madde güçlüğü 0.29 ve madde ayırt ediciliği 0.39 olarak bulunmuştur. İki aşamalı teşhis testinin her iki kısmı da değerlendirmeye katıldığından soruların güçlük derecesi yüksek ve ayırt ediciliklerinin düşük olduğu görülmektedir. Buda öğrencilerin sadece ilk kısmı cevaplayıp, verdikleri cevabın gerekçesini açıklayamamalarından kaynaklanmaktadır. Bu durum öğrencilerin kavramları anlamadan sadece ezberleyerek öğrendiklerini göstermektedir. İki aşamalı teşhis testinin güvenirliliği KR-20 ile hesaplanmış ve 0.738 olarak bulunmuştur. Bu bağlamda iki aşamalı teşhis testinin güvenilir bir ölçme aracı olduğunu söylenebilir. İki aşamalı teşhis testinin geçerlilik ve güvenirlilik süreçleri incelendiğinde testin kullanılabilir bir test olduğu sonucuna varılmıştır. Yapılan çalışmada iki aşamalı teşhis testi kullanılmış ve testin cevaplaması için öğrencilere 1 ders saat, 40 dakika süre verilmiştir. Deneysel Uygulama Çalışmada araştırmacı tarafından fen ve teknoloji dersinin “Vücudumuzda Sistemler” ünitesine yönelik drama yöntemine uygun ders planı hazırlanmıştır. Deney grubu için, drama Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… 170 yöntemine uygun ders planı, power point sunusu, videolar/animasyonlar ve alternatif ölçmedeğerlendirme yaklaşımlarından örnekler hazırlanmıştır. Kontrol grubunda ise, fen ve teknoloji ders programı, power point sunusu, videolar/animasyonlar ve alternatif ölçmedeğerlendirme yaklaşımlarından örnekler kullanılmıştır. Deney grubunda kullanılacak ders planları hazırlanırken; drama yöntemi temel alınarak yapılan bazı çalışmalar (Başkan, 2006; Bertiz, 2005; Çam, Özkan ve Avinç, 2009; SelanikAy, 2005; Ünüvar, 2007; Üstündağ, 2006b; Yalım, 2003; Yılmaz-Cihan, 2006) incelenmiştir. Bu ders planlarının incelemesi sonucunda; planların giriş, gelişme ve sonuç etkinliklerinden oluşmasına karar verilmiştir. Giriş etkinliklerinde, konu ile ilgili ısınma hareketlerine ve/veya oyunlara yer verilmiş ve bunların konuyla bağlantılı olmasına özen gösterilmiştir. Bu şekilde giriş etkinliklerinden gelişme etkinliklerine ve konuya geçişin kolaylıkla sağlanabilmesi planlanmıştır. Ayrıca giriş etkinliklerinde, öğrencilerin konuya yönelik ilgilerinin arttırılması amaçlanmıştır. Gelişme etkinliklerinde ise, konunun işleniş kısmına yer verilmiş ve konuya uygun farklı tekniklerin kullanılmasına özen gösterilmiştir. Bu aşamada; drama yönteminin içinde yer alan farklı tekniklere (taklit, canlandırma, rol oynama, öykü yazma, pandomin, kukla vb.) yer verilmiş ve genellikle drama yöntemi içinde yer alan 3 - 4 teknik kullanılmıştır. Sonuç etkinliklerinde ise, tanılayıcı dallanmış ağaç, kavram karikatürleri, çizim gibi farklı alternatif ölçme-değerlendirme yaklaşımlarına yer verilmiştir. Ayrıca öğrencilere her derste bil-iste-öğren kartları uygulanmış ve bunlarda öğrencilerin konu hakkında ön bilgileri, neler öğrenmek istedikleri ve neler öğrendiği bakımından değerlendirilmesinde kullanılmıştır. “Vücudumuzda Sistemler” ünitesi 27 kazanımı içermekte ve 20 ders saati süre ayrılmaktadır. Ancak drama ile derslerin biraz daha uzun süreceği düşünülmüş ve programın esnekliği göz önüne alınarak ders planları 22 ders saati olarak geliştirilmiştir. “Destek ve Hareket Sistemi” konusunda 7 kazanıma ilişkin 3 ders planı, “Dolaşım Sistemi” konusunda 10 kazanıma ilişkin 4 ders planı, “Mikroplarla Savaş” konusunda 5 kazanıma ilişkin 2 ders planı ve “Solunum Sistemi” konusunda 5 kazanıma ilişkin 2 ders planı hazırlanmıştır. “Vücudumuzda Sistemler” ünitesine 11 ders planı yer almakta ve her ders planı 2 ders saatini içermektedir. Yapılan çalışmada deneysel uygulama 22 ders saati, 5.5 hafta sürmüştür. Çalışmada, 1. hafta ön testler uygulanmış, 2., 3., 4., 5., 6., 7. haftalar konular işlenmiş, 8. hafta son testler uygulanmıştır. Üniteye ilişkin tüm ders planları hazırlandıktan sonra planlar, uzman görüşüne sunulmuştur. Ders planları, 2 Fen eğitimcisi, 2 drama alanında uzman kişi, 2 Biyolog, 1 Program Geliştirme uzmanı ve 2 Fen ve Teknoloji öğretmeni tarafından incelenmiştir. Daha NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. 171 sonra uzmanlardan gelen dönütlere göre gerekli düzeltmeler yapılmış ve ders planlarının son hali verilmiştir. Ders planları hazırlandıktan sonra, planlara uygun şekilde power point sunuları hazırlanmış ve konulara ilişkin video/animasyonlar bulunmuştur. Power point sunularına deney grubunda giriş ve gelişme etkinlikleri süresince, kontrol grubunda ise ders işlenme sürecinde yer verilmiştir. Süreç boyunca aynı power point sunularının kullanılmasına özen gösterilmiştir. Video/animasyonlar ise deney ve kontrol gruplarında, konunun işlenişi sırasında izletilmiştir. Ayrıca öğretmen etkisini ortadan kaldırabilmek amacıyla her iki grupta dersler aynı öğretmen tarafından sürdürülmüştür. Verilerin Analizi Çalışmada, biri deney ve biri kontrol olmak üzere iki grup yer almaktadır. İki gruptan elde edilen nicel verilerin analizi SPSS 17 programı kullanılarak, uygun istatistiksel tekniklerle gerçekleştirilmiştir. Alan yazında yer alan çalışmalarda genellikle parametrik analiz yöntemlerine yer verilirken, bazı durumlarda non parametrik analiz yöntemleri de kullanılmaktadır. Çepni (2007: 176), non parametrik sınama yönteminin örneklemin dağılımı temsil etmediği ve örneklem sayısının matematiksel işlem yapılmayacak kadar küçük olduğunda parametrik sınamaların yerine kullanılacağını belirtmektedir. Yiğit (2007: 173) parametrik testlerin uygulanması için çalışılacak gruplardaki sayıların en az 30 olması gerektiğini ifade etmektedir. Yapılan çalışmada, deney ve kontrol grubunda yer alan öğrenci sayılarının 30 kişiden az olmasından dolayı, parametrik yerine non parametrik analiz yöntemlerinin kullanılması daha uygun görülmüştür. Bu bağlamda çalışmada, bağımsız grupların karşılaştırılmasında Mann Whitney U ve bağımlı gruplar için Wilcoxon İşaretli Sıralar testleri kullanılmıştır. Bulgular ve Yorumlar Bu bölümde, deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin “Vücudumuzda Sistemler” ünitesine yönelik “İki Aşamalı Teşhis Testi” ön test ve son test puanları ve bunlar arasındaki ilişkiyi görmek amacıyla Mann Whitney U Testi sonuçlarına yer verilmiştir. Ayrıca deneysel uygulama öncesinde ve sonrasında başarı puanları arasında anlamlı bir farklılık olup almadığının belirlenmesi amacıyla bağımlı gruplar için Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçları gösterilmiştir. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… 172 Deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin deneysel uygulama öncesindeki başarı puanlarının farklılaşıp farklılaşmadığına ilişkin bağımsız gruplar için Mann Whitney U Testi sonuçları Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2. Deney ve Kontrol Grubu Öğrencilerinin Başarı Ön Test Puanlarına İlişkin Sonuçlar Grup n Deney Grubu Kontrol Grubu 18 18 Sıra Ortalaması 19.61 17.39 Sıra Toplamı 353.00 313.00 U p 142.000 .526* *p>0.05 olduğundan değişkenler arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Tablo 2’de görüldüğü gibi deneysel uygulama öncesinde, deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin “Vücudumuzda Sistemler” ünitesi sıra ortalamaları, deney grubunda 19.61 ve kontrol grubunda 17.39 olup üniteye ilişkin başarı puanları arasında anlamlı düzeyde bir farklılık bulunmamaktadır (U=142.000, p>.05). Deney ve kontrol grupları ön test puanları açısından birbirine denktir denilebilir. Deneysel uygulamaya başlamadan önce, öğrencilerin başarı seviyeleri arasında anlamlı düzeyde farklılık olmaması, uygulanacak öğretim yönteminin etkililiğinin belirlenmesi için uygun bir durumdur. Deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin deneysel uygulama sonrasında başarı puanlarının farklılaşıp farklılaşmadığına ilişkin bağımsız gruplar için Mann Whitney U Testi sonuçları Tablo 3’te verilmiştir. Tablo 3. Deney ve Kontrol Grubu Öğrencilerinin Başarı Son Test Puanlarına İlişkin Sonuçlar Grup n Deney Grubu Kontrol Grubu 18 18 Sıra Ortalaması 18.11 18.89 Sıra Toplamı 326.00 340.00 U P 155.000 .825* *p>0.05 Tablo 3’te anlaşılacağı üzere, deneysel uygulama sonrasında deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin üniteye ilişkin başarı puanları arasında anlamlı düzeyde bir farklılık bulunmamaktadır (p>.05). Elde edilen verilere göre, fen ve teknoloji dersi “Vücudumuzda Sistemler” ünitesi öğrencilerin deneysel uygulama sonrası öğrencilerin başarıları, deney grubunda 18.11 ve kontrol grubunda 18.89 sıra ortalamasındadır. Bu nedenle deney ve kontrol gruplarının başarı son test puanlarının birbirine benzer olduğu, fen ve teknoloji öğretim programı ile drama yöntemiyle desteklenmiş fen ve teknoloji öğretim programının öğrenci başarıları üzerinde benzer etkilerinin olduğu söylenebilir. Deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin “Vücudumuzda Sistemler” ünitesine yönelik “İki Aşamalı Teşhis Testi”nden aldıkları ön test-son test puanlarının farklılaşıp farklılaşmadığına ilişkin bağımlı gruplar için Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçları Tablo 4’te verilmiştir. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 173 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. Tablo 4. Deney ve Kontrol Grubu Öğrencilerinin Başarı Ön Test - Son Test Puanları Karşılaştırmalarına İlişkin Sonuçlar Grup Deney Grubu Kontrol Grubu Ön Test - Son Test Negatif Sıra Pozitif Sıra Eşit Negatif Sıra Pozitif Sıra Eşit N 2 15 1 1 17 0 Sıra Ortalaması 5.00 9.53 3.50 9.85 - Sıra Toplamı 10.00 143.00 3.50 167.50 - z p 3.149 .002** 3.581 .000** **p>0.05 olduğundan değişkenler arasında anlamlı bir farklılık vardır. Tablo 4’te görüldüğü üzere, drama yönteminin uygulandığı deney grubu öğrencilerinin deneysel uygulama öncesi ve sonrasında “İki Aşamalı Teşhis Testi”nden aldıkları puanlar arasında anlamlı bir farklılık bulunmaktadır (z=3.149, p<.05). Deney grubunda yer alan öğrencilerin fark puanları sıra ortalaması ve toplamları dikkate alındığında gözlenen bu farkın pozitif sıralar, son test puanları lehine olduğu görülmektedir. Bu bulgulara göre, drama yönteminin başarı üzerinde olumlu etkisinin olduğu söylenebilir. Bununla birlikte fen ve teknoloji öğretim programının uygulandığı kontrol grubu öğrencilerinin “İki Aşamalı Teşhis Testi”, ön test-son test puanları arasında anlamlı bir farklılık vardır (z=3.581, p<.05). Tablodan anlaşılacağı üzere, kontrol grubu öğrencilerinin sıra ortalaması ve sıra toplamlarının pozitif yönde, son test lehinedir. Bu bulgulara göre, kontrol grubunda işlenen fen ve teknoloji öğretim programının başarı üzerinde olumlu etkisi bulunmaktadır. Bu bağlamda, drama yöntemiyle destekli fen ve teknoloji öğretim programı ile sadece fen ve teknoloji öğretim programının öğrenci başarısı üzerindeki etkisi benzer olup aralarında farklılık bulunmamaktadır. Sonuç ve Tartışma Türkiye’deki eğitim sisteminde yapılandırmacı yaklaşımın önem kazanmasıyla birlikte, 2004-2005 eğitim-öğretim yılından itibaren kademeli olarak yeni fen ve teknoloji programı uygulanmaya başlanmıştır. Öğrencilerin sürece aktif olarak katıldıkları ve kendi öğrenmelerinden sorumlu oldukları yapılandırmacı yaklaşım anlayışıyla birlikte, yeni öğretim yöntem, teknik ve stratejileri de ön plana çıkmaya başladığı ifade edilebilir. Bunlardan biri de öğrencilerin süreç boyunca aktif olduğu, yaratıcı düşünme becerilerinin geliştiği, empati ve işbirliği gibi sosyal becerilerini kullanmanın önemli olduğu drama yöntemidir. Eğitimöğretim sisteminde drama yöntemine okulöncesi ve ilköğretimin birinci kademesinde yer Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… 174 verilmesine rağmen, ikinci kademede özellikle de fen ve teknoloji dersinde yeterince yer verilmediği düşünülmektedir. Hem dramanın öğrenciye katkıları hem de fen ve teknoloji dersinin konu içeriği açısından, bu derste drama yönteminin kullanılması gerektiği düşünülmektedir. Bu bağlamda, fen ve teknoloji dersinde drama yönteminin kullanımına yönelik yapılan çalışmaların öne kazandığı ifade edilebilir. Bu amaçla yapılan çalışmada drama yönteminin iki aşamalı teşhis testi kullanılarak öğrenci başarısı üzerine etkisi incelenmiştir. Yapılan çalışmada ilköğretim 6. sınıf öğrencilerinin başarı puanları incelendiğinde; deney ve kontrol grubu öğrencilerinin son test puanlarında iki grup arasında anlamlı bir farklılık olmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca deney ve kontrol grubu ön test-son test puanları arasında anlamlı bir farklılık bulunduğu tespit edilmiştir. Yapılan uygulamalar sonunda hem deney hem de kontrol grubu öğrencilerinin başarı puanlarında artış meydana gelmiştir. Bu durumda; drama yönteminin, ders başarısı yönünden diğer yöntemlerle benzer bir etkiye sahip olduğu ifade edilebilir. Değişen fen ve teknoloji öğretim programı ile birlikte ders kitaplarında birçok model/yöntem/teknik yer almaya başlamıştır. Bu sayede öğrenciler, süreçte aktif olarak yer almakta ve konuyu daha iyi öğrenmektedirler. Bundan dolayı da her iki grupta da başarı açısından benzer sonuçlar elde edilmesinin olağan olduğu düşünülmektedir. Benzer şekilde Sağırlı ve Gürdal (2002) yaptıkları çalışmada, drama yönteminin uygulandığı deney ve klasik yöntemin uygulandığı kontrol grubu arasında Fen Bilgisi başarıları açısından anlamlı bir farklılık bulamamıştır. Ancak drama yönteminin, klasik yönteme göre öğrenilen bilgilerin hatırlanmasını kolaylaştırdığı sonucuna ulaşmışlardır. Drama yönteminin öğrencilerin başarılarını arttırmaktan çok, kalıcılığı sağlamada etkili olduğu söylenebilir. Bu durum; öğrencilerin konuyu ezberleyerek öğrenme yerine drama yöntemi ile anlayarak öğrenmelerinden kaynaklandığı düşünülebilir. Ayrıca Karadağ, Korkmaz ve Çalışkan (2007) yaptıkları çalışmada, drama yönteminin bilişsel alan basamağının bilgi basamağında anlamlı bir farklılık oluşturmazken, kavrama ve uygulama basamağında geleneksel öğretime göre etkili olduğu sonucuna ulaşmıştır. Anlaşılacağı üzere drama yönteminin bilişsel alanın üst basamaklarında daha etkili olduğu ifade edilebilir. Yapılan çalışmadan farklı olarak, fen ve teknoloji dersinde drama yönteminin öğrenci başarılarına etkisinin araştırıldığı çalışmalarda genellikle drama yöntemi lehine anlamlı farklılıklar tespit edildiği rapor edilmiştir (Başkan, 2006; Kamen, 1992; Akt: Duatepe, 2004; Tuncel, 2009; Türkkuşu, 2008; Unüvar, 2007; Yalım, 2003; Yılmaz-Cihan, 2006). Alrutz (2004) da yaptığı çalışmasında, görüşmeler sonucunda dramanın fen konularının öğretiminde NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. 175 etkili olduğu, Can (2007) ise drama uygulamalarının fen başarısı ve bilimsel süreç becerilerinin gelişiminde geleneksel yönteme göre daha etkili olduğu sonuçlarına ulaşmışlardır. Bu çalışmalar incelendiğinde genellikle drama yöntemi, geleneksel yöntemle karşılaştırıldığından elde edilen sonuçlar bakımından çalışmamızla farklılıklar oluştuğu düşünülmektedir. Drama yönteminin etkililiğini merkez ve köy ilköğretim okulları açısından karşılaştırıldığı çalışmada ise, akademik başarı açısından köy okulları lehine anlamlı bir farkın oluştuğu anlaşılmıştır (Çam ve diğerleri, 2009). Ayrıca Tımbıl (2008) yaptığı çalışmada; akademik başarısı yüksek grupta aktif öğrenme yaklaşımının, akademik başarısı düşük olan grupta ise drama tekniğinin daha etkili olduğunu rapor etmiştir. Belliveau (2007) ise, öğretmen ve öğrencilerinin drama uygulamalarının onlara yeni bilgi veya bakış açısına katkı sağladığı sonucuna ulaşmışlardır. Elde edilen sonuçlara bakıldığında; drama yönteminin öğrencilerin başarılarını arttırmada etkili olduğu, ancak sadece fen ve teknoloji öğretim programının uygulandığı kontrol grubu ile benzer etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak farklı okul tiplerinde veya farklı örneklemlerde çalışılarak, fen ve teknoloji dersinde drama yönteminin etkililiğinin belirlenmesine yönelik çalışmalar yapılabilir. Ayrıca, dramanın başarının yanında öğrencilerin kavramsal anlamaları ve kavram yanılgılarını belirleme üzerindeki etkisinin araştırıldığı çalışmalar gerçekleştirilebilir. Kaynakça Adıgüzel, H. Ö. (2006). Yaratıcı drama ve çocuk tiyatrosu. II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu (Gelişmeler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri), Ankara. Akyüzlüler, F. (2010). Drama as a method in art education Turkish Journal Music Education, 3(2), 1-7. Alkhawaldeh, S. A. (2007). Facilitating conceptual change in ninth grade students’ understanding of human circulatory system concepts. Research in Science & Technological Education, 25(3), 371-385. Alrutz, M. (2004). Granting science a dramatic license: Exploring a 4th grade science classroom and the possibilities for integrating drama. Teaching Artist Journal, 2(1), 3139. Annarella, L. A. (1999). Using creative drama in the writing process. (ERIC Document Reproduction Service No. ED 434 379). Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… 176 Aslan, N. (2008). Drama öğretimi. N. Aslan (Ed.), Eğitimde drama. Türkiye 10. Drama Liderleri Buluşması ve Ulusal Drama Semineri. Ankara: Oluşum Yayınları. Aydın, G. & Balım, A. G. (2009). Students’ misconceptions about the subjects in the unit “the systems in our body”. Procedia Social and Behavioral Sciences 1, 2258–2263. Baker, B. R. (1996). Drama and young children. (ERIC Document Reproduction Service No. ED 402 637). Balcı, A. (2007). Sosyal bilimlerde araştırma yöntem, teknik ve ilkeler. Ankara: Pegem A Yayıncılık. Başkan, H. (2006). Fen ve teknoloji öğretiminde drama yönteminin kavram yanılgılarının giderilmesi ve öğrenci motivasyonu üzerine etkisi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon. Bayraktar, Ş. (2010). Uluslararası fen ve matematik çalışması (TIMSS 2007) sonuçlarına göre türkiye’ de fen eğitiminin durumu: fen başarısını etkileyen faktörler. Selçuk Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Dergisi, 30, 249-270. Belliveau, G. (2007). An alternative practicum model for teaching and learning. Canadian Journal of Education, 30(1), 47-67. Bertiz, H. (2005). Fen bilgisi öğretmen adaylarının yaratıcı dramaya yönelik tutumları ve öyküleme çalışmalarına ilişkin görüşleri. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bolu. Büyüköztürk, Ş. (2001). Deneysel desenler: Ön test-son test kontrol gruplu desen ve veri analizi. Ankara: Pegem A Yayınları. Büyüköztürk, Ş., Kılıç-Çakmak, E., Akgün, Ö. E., Karadeniz, Ş. & Demirel, F. (2008). Bilimsel araştırma yöntemleri. Ankara: Pegem A Yayıncılık. Caleon, I. S. & Subramaniam, R. (2010). Do students know what they know and what they don’t know? Using a four-tier diagnostic test to assess the nature of students’ alternative conceptions. Research in Science Education, 40, 313–337. Can, B. T. (2007). Yaratıcı drama uygulamalı öğretimin öğrencilerin fen başarısı ve bilimsel süreç becerileri üzerindeki etkileri. N. Aslan (Ed.), Drama kavramları. Türkiye 9. Drama Liderleri Buluşması ve Ulusal Drama Semineri. Ankara: Oluşum Yayınları. Can, B. & Cantürk-Günhan, B. (2009). Yaratıcı drama yöntemini kullanmaya yönelik özyeterlik ölçeği. e-Journal of New World Sciences Academy Education Sciences, 4(1), 34-43. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. 177 Chou, C., Chan, P. S. & Wu, H. C. (2007). Using a two-tier test to assess students’ understanding and alternative conceptions of cyber copyright laws. British Journal of Educational Technology, 38(6), 1072-1084. Cockett, S. (1998). Formative assessment in drama. Research in Drama Education, 3(2), 248250. Çalışkan, N. & Karadağ, E. (2005). Dramada beden dili. Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi, 6(2), 103-113. Çam, F., Özkan, E. & Avinç, İ. (2009). Fen ve teknoloji dersinde drama yönteminin akademik başarı ve derse karsı ilgi açısından karşılaştırmalı olarak incelenmesi: Köy ve merkez okulları örneği. Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 29(2), 459-483. Çepni, S. (2007). Araştırma ve proje çalışmalarına giriş. Trabzon: Celepler Matbaacılık. Çokadar, H. & Yılmaz-Cihan, G. (2010). Teaching ecosystems and matter cycles with creative drama activities. Journal of Science Education and Technology, 19, 80-89. Duatepe, A. (2004). The effects of drama based ınstruction on seventh grade students’ geometry achievement, van hiele geometric thinking levels, attitude toward mathematics and geometry. Unpublished PhD thesis. Middle East Technical University, Ankara. Duatepe-Paksu, A. & Ubuz, B. (2009). Effects of drama-based geometry instruction on student achievement, attitudes, and thinking levels. The Journal of Educational Research, 102(4), 272-286. Dunn, J. (2010). Video in drama research: Formalising the role of collaborative conversations within the analysis phase. The Journal of Applied Theatre and Performance, 15(2), 193208. Erözkan, A. (2007). Bilimsel araştırmalarda yöntemler. D. Ekiz (Ed.), Bilimsel araştırma yöntemler. İstanbul: Lisans Yayıncılık. Ersoy, Ş. (2004). Okulöncesi dönemde drama eğitiminin çocuğun gelimi üzerindeki etkisi. Oluşum Drama Enstitüsü İç Bülten, 26-27, 12-13. Evrekli, E., İnel, D., Balım, A. G. & Kesercioğlu, T. (2009). Fen öğretmen adaylarına yönelik yapılandırmacı yaklaşım tutum ölçeği: Geçerlilik ve güvenirlik çalışması. Türk Fen Eğitim Dergisi, 6(2), 134-148. Francis, M. (2007) The impact of drama on pupils’ learning in science. School Science Review, 89(327), 91–102. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… 178 Furman, L. (2000). In support of drama in early childhood education, again. Early Childhood Education Journal, 27(3), 173–178. Gönen, M. (1999). Çocuk eğitiminde drama yönteminin kullanılması. N. Aslan (Ed.), Dramaya merhaba. Türkiye 1. Drama Liderleri Buluşması ve Ulusal Drama Semineri. Ankara: Oluşum Yayınları. Gültepe, M. B., Yıldırım, O. & Sinan, O. (2008). Solunum sistemi konusunun oluşturmacı yaklaşıma dayalı öğretiminin 6. sınıf öğrenci başarısına etkisi. İlköğretim Online, 7(2), 522-536. Gürol, A. (2003). Okul öncesi öğretmenleri ile okul öncesi öğretmen adaylarının eğitimde dramanın uygulanmasına ilişkin görüşleri. Milli Eğitim Dergisi, 158. Hui, A., Chan, I. & Lau, S. (1999). Edu-drama and its effects on primary school children. 16. Annual Conference of Hong Kong Educational Research Association, Hong Kong. Karadağ, E. (2005). Eğitim yönetim ve öğretim yöntemleri ilişkisi kapsamında drama yönteminin değerlendirilmesi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Karadağ, E. & Çalışkan, N. (2006). İlköğretim birinci kademesi öğrencilerinin drama yöntemine karşı tutumlarının değerlendirilmesi. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 19, 45–53. Karadağ, E., Korkmaz, T. & Çalışkan, N. (2007). Hayat bilgisi öğretiminde drama yönteminin etkililiğinin bilişsel alan basamaklarına göre değerlendirilmesi. Ahi Evran Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi (KEFAD), 8(1), 179-195. Karadağ, E., Korkmaz, T., Çalışkan, N. & Yüksel, S. (2008). Drama lideri olarak öğretmen ve eğitimsel drama uygulama yeterliği ölçeği: geçerlik ve güvenirlik analizleri. Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 28(2), 169-196. Karadağ, E. & Mutafçılar, I. (2009). İlk ve ortaöğretim okulu öğretmenlerinin özgecilik düzeyleri üzerine bir araştırma. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 28, 75‐92. Karasar, N. (2009). Bilimsel araştırma yöntemi. Ankara: Nobel Yayıncılık. Karataş, F. Ö., Köse, S. & Coştu, B. (2003). Öğrenci yanılgılarını ve anlama düzeylerini belirlemede kullanılan iki aşamalı testler. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 13, 54-69. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. 179 Kavcar, C. (2006). Örgün eğitimde dramatizasyon. H. Ö. Adıgüzel (Ed.), Yaratıcı drama 1985-1998 yazılar. Ankara: Naturel Yayıncılık. Kılıç, E., Karadeniz, Ş. & Karataş, S. (2003). İnternet destekli yapıcı öğrenme ortamları. Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 23(2), 149-160. Köksal-Akyol, A. (2003). Drama ve dramanın önemi. Gazi Üniversitesi Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 2(1), 179–192. Köksal-Akyol, A. (2004). Eğitimde drama. Oluşum Drama Enstitüsü İç Bülten, 28, 4-5. Köseoğlu, İ. & Ünlü, M. (2006). Coğrafya dersinde drama tekniğinin öğrenci başarısına etkisi. Marmara Coğrafya Dergisi, 13, 125-132. MEB. (2003). TIMSS üçüncü uluslararası matematik ve fen bilgisi çalışması-ulusal rapor. Ankara: MEB Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı. MEB. (2005). PISA 2003 projesi ulusal nihai rapor. Ankara: MEB Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı. MEB. (2007). PISA 2006 uluslararası öğrenci başarılarını değerlendirme programı ulusal ön rapor. Ankara: MEB Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı. MEB (2010). PISA 2009 projesi ulusal ön raporu. Ankara: MEB Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı. Nickerson, L. (2009). Science drama. School Science Review, 90(332), 83-89. Okvuran, A. (2003). Drama öğretmeninin yeterlilikleri. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 36(1-2), 81-87. Okvuran, A. (2010). The relationship between arts education, museum education and drama education in elementary education. Procedia Social and Behavioral Sciences 2, 53895392. Olkun, S. & Aydoğdu, T. (2003). Üçüncü uluslar arası matematik ve fen araştırması (TIMSS) nedir? Neyi sorgular? Örnek geometri soruları ve etkinlikler. İlköğretim Online, 2(1), 28-35. Ömeroğlu, E. (2006). Yaratıcı drama eğitiminin ingiltere’de okul öncesi eğitimde kullanılmasıyla ilgili bir inceleme. H. Ö. Adıgüzel (Ed.), Yaratıcı drama 1985-1998 yazılar. Ankara: Naturel Yayıncılık. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… 180 Özen, Y., Gül, A. & Gülaçtı, F. (2008). İlköğretim beşinci sınıflar sosyal bilgiler dersi “Cumhuriyete nasıl kavuştuk” ünitesindeki “Atatürk ilkeleri ve inkılâpları” adlı konunun altı köşeli şapka drama tekniği ile uygulanmasının öğrenci başarısına etkisi. Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi 10(1), 155-170. Özgüven, İ. E. (1998). Psikolojik testler. Ankara: PDREM Yayınları. Prokop, P. & Fancovicova, J. (2006). Students’ ideas about the human body: Do they really draw what they know? Journal of Baltic Science Education, 2(10), 86-95. Sağırlı, H. E. & Gürdal, A. (2002). Fen bilgisi dersinde drama tekniğinin öğrenci başarısına etkisi. M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 15, 213-224. Sağlam, T. (2003). Dramatik eğitim: Amaç mı? Araç mı? Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 17, 4-21. San, İ. (1990). Eğitimde yaratıcı drama. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 23(2), 573–582. San, İ. (1994), Ankara’da beşinci uluslararası yaratıcı drama semineri. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 27(1), 69-81. Sarıçayır, H. & Bayar, M. (2008). Teaching electrolysis of water through drama. XIII. IOSTE Symposium, The Use of Science and Technology Education for Peace and Sustainable Development, Kuşadası, Turkey. Selanik-Ay, T. (2005). İlköğretim hayat bilgisi öğretiminde yaratıcı drama ve geleneksel öğretim yöntemlerinin öğrenci başarısı ve hatırda tutma düzeyi üzerindeki etkileri. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Denizli. Sönmez, V. (2005). Bilimsel araştırmalarda yapılan yanlışlıklar. Eğitim Araştırmaları Dergisi, 18, 150-170. Sze, S. (2005). An analysis of constructivism and the ancient art of origami. (ERIC Document Reproduction Service No. ED 490 350). Tan, Ş. (2006). Öğretimi planlama ve değerlendirme. Ankara: Pegem A Yayıncılık. Tavşancıl, E. (2005). Tutumların ölçülmesi ve SPSS ile veri analizi. Ankara: Nobel Yayınevi. Tekkaya, C., Çapa, Y. & Yılmaz, Ö. (2000). Biyoloji öğretmen adaylarının genel biyoloji konularındaki kavram yanılgıları. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 18, 140-147. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 181 ORMANCI, Ü, & ÖZCAN, S. Tekkaya, C. (2002). Misconceptions as barrier to understanding biology. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 23, 259-266. Tımbıl, N. (2008). İlköğretim II. kademe fen öğretiminde aktif öğrenme yaklaşımı ve drama tekniği kullanılmasının öğrenci başarılarına etkilerinin karşılaştırılması. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Muğla Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Muğla. Treagust, D. F. (1988). Development and use of diagnostic tests to evaluate students’ misconception in science. International Journal of Science Education, 10(2), 159-169. Tuncel, S. (2009). İlköğretim 6. sınıf fen ve teknoloji dersinde maddenin tanecikli yapısı ünitesinin yaratıcı drama ile öğretiminin öğrencilerin başarısına etkisi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Konya. Türkkuşu, B. (2008). Hücre bölünmeleri konularında drama yöntemi uygulamasının öğrenci başarısına etkisi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Kafkas Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Kars. Unüvar, T. (2007). İlköğretim 6. sınıf fen bilgisi dersinde canlının iç yapısına yolculuk ünitesinde yaratıcı drama ile öğretimin öğrencilerin erişisine etkisi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Konya. Üstündağ, T. (2000). İletişim sürecinde yaratıcı drama. N. Aslan (Ed.), Dramaya çok yönlü bakış. Türkiye 2. Drama Liderleri Buluşması ve Ulusal Drama Semineri. Ankara: Oluşum Yayınları. Üstündağ, T. (2006a). Yaratıcı dramanın üç boyutu. H. Ö. Adıgüzel (Ed.), Yaratıcı drama 1985-1998 yazılar. Ankara: Naturel Yayıncılık. Üstündağ, T. (2006b). Yaratıcı drama öğretmenimin günlüğü. Ankara: Pegem A Yayıncılık. Üstündağ, T., Ayvaz, Z., Tuncel, İ. ve Çobanoğlu, F. (2008). İlköğretim 2. sınıflarda öğrenmeöğretme sürecinin betimlenmesine ilişkin bir durum çalışması. İlköğretim Online, 7(2), 349-360. Wright, L. (1985). Preparing teachers to put drama in the classroom. Theory into Practice, 24(3), 205-210. Yalım, N. (2003). İlköğretim dördüncü sınıf fen bilgisi dersinin yaratıcı drama yöntemi ile öğretiminin öğrencilerin akademik başarılarına etkisi. Yayımlanmamış Yüksek lisans tezi. Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ VÜCUDUMUZDA SİSTEMLER… THE EFFECTIVENESS OF DRAMA METHOD IN UNIT… 182 Yıldızbaş, F. (2007). Çocukta duygusal zekanın gelişiminde drama yönteminin kullanılması ve etkinlik örnekleri. N. Aslan (Ed.), Drama kavramları. Türkiye 9. Drama Liderleri Buluşması ve Ulusal Drama Semineri. Ankara: Oluşum Yayınları. Yılmaz-Cihan, G. (2006). Fen bilgisi öğretiminde drama yönteminin kullanımı. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Pamukkale Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Denizli. Yiğit, N. (2007). Bilimsel araştırmalarda nicel veri analizi ve yorum. D. Ekiz (Ed.), Bilimsel araştırma yöntemler. İstanbul: Lisans Yayıncılık. Yip, D. Y. (1998). Teachers’ misconceptions of the circulatory system. Journal of Biological Education, 32(3), 207-215. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi (EFMED) Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012, sayfa 183-216. Necatibey Faculty of Education Electronic Journal of Science and Mathematics Education Vol. 6, Issue 2, December 2012, pp. 183-216. Affective Factors Associated with Computational Estimation of Seventh Graders Burçak Boz1,* and Safure Bulut2 Muğla Sıtkı Koçman University, Muğla, TURKEY; 2Middle East Technical University, Ankara, TURKEY 1 Received: 02.03.2012 Accepted: 26.07.2012 Abstract – This study examined affective factors associated with the seventh grade students’ computational estimation ability. Data was collected from five high achievers via two interview sessions. During the interviews, students were required to solve numerical computational estimation questions and share their perspectives about computational estimation. Additionally, teacher interviews and observations were conducted for triangulation purposes about students’ performance in mathematics and attitude toward mathematics. A theme oriented matrix was used to analyze the data. The results of the study found that students’ confidence in ability to do mathematics, perceptions of mathematics, confidence in ability to do the estimation, perceptions of estimation and tolerance for error were identified as affective factors related to students’ computational estimation ability Key words: computational estimation, affective factors, seventh grade Introduction Although computational skills are valued in today’s society, it would be detrimental to ignore the importance of logical judgment. In many situations, the ability to judge the appropriateness of results of computations by computational estimation, may be greater appreciated than simply being able to find exact answers. For instance, using computational estimation is more practical than exact computation for comparing countries’ economic * Corresponding Author: Burçak BOZ, Ph.D, Secondary Science and Mathematics Education, Muğla Sıtkı Koçman University, Muğla, TURKEY E-mail:[email protected] This research study was based on the first author’s dissertation. YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 184 growth by using Gross Domestic Product per person or checking the appropriateness of the answers given by calculators. Global reports by mathematical councils and curriculum reform initiatives, deem computational estimation as an important component of students becoming proficient in mathematics (The Turkish Ministry of National Education-MoNE, 2005; National Council of Teachers of Mathematics-NCTM, 2000; Segovia and Castro, 2009; The England Department for Education and Skills- DfES, 2007; Australian Education Council, 1991). These reports emphasize computational estimation as a needed skill for engaging in problem solving activities, performing mental computations and interpreting and making judgments of mathematical results. Therefore, computational estimation plays an important role in the teaching and learning of mathematics and it is imperative that students be taught both computation and computational estimation in their mathematics courses. A review of the mathematics education literature highlights that many researchers have investigated computational estimation ability. In many instances, researchers have studied cognitive aspects of computational estimation. For instance, studies examined achievement levels of computational estimation in a variety of age groups (e.g., Baroody & Gatzke, 1991; Berry, 1998; Bestgen, Reys, Rybolt & Wyatt, 1980; Boz, 2004; Case & Sowder, 1990; Goodman, 1991; Reys, Reys, & Penafiel, 1991; Volkova, 2006); while other studies investigated students’ achievement levels of computational estimation based on the formats of the questions (word vs numeric) (e.g., Bestgen et al., 1980; Cilingir & Turnuklu, 2009; Rubenstein, 1985; Sowder, 1992; Goodman, 1991). Additionally, researchers explored students’ computational estimation performance based on the type of tasks posed (i.e., multiple choices, reference number, open-ended, order of magnitudes) (Blair, 2001; Goodman, 1991; Rubenstein, 1985); and conceptions of numbers (such as whole numbers, fractions, decimals, and percent) (Bobis, 1991; Goodman, 1991; Hanson & Hogan, 2000; Reys, Reys, Nohda, Ishida, & Shimizu, 1991; Reehm, 1992; Rubenstein, 1985; Volkova, 2006). Furthermore, researchers have revealed that computational estimation is a complex process with a various components (Reys et al., 1982; Sowder & Wheerler, 1989; Volkova, 2006). Aiken (1976) and Ma and Kishor (1997) asserted that cognitive processes are not independent of feelings and beliefs. However, few research studies took into consideration affective factors of computational estimation (Hogan, Wyckoff, Krebs, Jones and Fitzgerald, 2004; Hogan & Parlapiano, 2008; LeFevre, Greenham, & Waheed, 1993; Sowder &Wheeler, NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 185 BOZ, B., BULUT, S. 1989; Reys, Rybolt, Bestgen & Wyatt, 1982). Sowder and Wheeler’s (1989) framework for computational estimation had four components, one of which was called affective component. Although the Sowder and Wheeler’s framework included affective factors, the researchers did not utilize the affective component for data analysis. Similarly, Reys et al. (1982) identified three distinct dimensions of good computational estimators, namely: number skills, cognitive processes and affective attributes. Although Sowder and Wheeler (1989), LeFevre et al. (1993) and Reys et al. (1982) used both qualitative inquiry and quantitative approach to identify the affective factors, Hogan et al. (2004) and Hogan and Parlapioano (2008) approached only quantitative perspective and searched sole affective factor called as “tolerance for ambiguity [error]”, which was determined by Reys et al. (1982) study. In an examination of the correlation between “tolerance for ambiguity [error]” and computational estimation using the personality test, Hogan et al. (2004) found no statistically significant correlation between these variables. Researchers have indicated that there may be specific affective factors related with the computational estimation, which include confidence in ability to do mathematics, confidence in ability to estimation, recognition of estimation as useful and tolerance for error (Hogan et. al, 2004; Hogan and Parlapiano, 2008; Reys et al., 1982; Sowder & Wheeler, 1989). Notwithstanding the empirical findings thus far, additional research is needed, particularly in terms of how students reveal their affective reactions for computational estimation. In educational and psychological literature affective factors are listed in variety of ways, such as Reyes (1984) suggested that self-concept, anxiety and perceived usefulness were the affective factors and some other researchers considered enjoyment of mathematics, self-perception, motivation and interest as affective factors (Skaalvik & Rankin, 1995; Mitchell, 1993; Watson, 1983). However, McLeod (1992) claimed that on based on Mandler’s Theory affective factors could be listed in three titles which were emotions, beliefs and attitudes. Here we prefer to use the term affective as participants’ feelings about computational estimation (emotions), aspects of using computational estimation (attitudes), or feelings about themselves as users of computational estimation (beliefs). The overarching question of the study is “What are the affective factors that are associated with the seventh grade students’ computational estimation ability?” Using qualitative inquiry and giving detail explanations from participants’ answers, we examined their belief and thoughts about computational estimation, in an effort to illuminate the role of affective components of computational estimation. We believe the findings of this study make Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 186 a significant contribution to understanding what are the affective factors associated with computational estimation. Methodology Participants The participants in the study were determined by a two-step sampling process. First, the elementary school was chosen randomly from forty-six elementary schools in a city located in the Aegean region of Turkey. As a second step purposive sampling was used to select high achieving seventh graders according to the results of the Computational Estimation Test (CET). The selection of the seventh grades guaranteed that the participants studied estimation in their previous year so called 6th grade in elementary school. In Turkey, the elementary school mathematics curriculum consist of computational estimation concepts in whole numbers, decimal and fraction topics in the 6th grade mathematics objectives of mathematics curriculum. Among the all seventh grade we applied the CET and we chose the most successful students as participants of the study. According to Merriam (1998) “purposive sampling emphasizes a criterion based selection of information rich cases from which a researcher can discover, understand and gain more insight on issues crucial for the study” (p. 61). This study employed getting high scores from the CET as a criterion for purposive sampling. Hence our study sought only high achieving students on CET because we wanted students who were knowledgeable of estimation and used it effectively during the estimation required questions regarding to their opponents. To succeed in choosing most successful students, the scores gathered from CET were ranked and the top seven performing students were asked to participate in the study. The reason that we chose only seven students for interview is the big score gap between the seventh (7 points) and eighth (4 points) student in the achievement list. This score difference forced us to pick only seven students for the interview group. Although seven students originally were selected to participate in the study, only five students’ data were used for the analysis due to the incompleteness of responses by two of the selected seven students in the interviews. When five participants’ computational estimation ability performances are examined according to the Computational Estimation Test (CET), all interviewees showed similar levels of achievement to each other (see Table 1). Hence the participants for this study NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 187 BOZ, B., BULUT, S. were Deniz, Mert, Sergen, Nevzat and Ayşe (all names are pseudonyms) selected for interviews. Among the participants Ayşe was the only female participant. Table 1. Interviewees’ scores on whole class application of CET Interviewee Score (out of 15) Ayşe 10 Mert 10 Deniz 9 Nevzat 9 Sergen 7 According to students’ records all participants have working mothers and fathers; such as Sergen’s parents are both civil servants, Ayşe’s mother is a teacher and father is a financial consultant, Deniz’s mother is a dentist and father is administrator in city health department, Nevzat’s both parents are teachers, Mert’s mother is a nurse and father is a doctor. The selected participants were enrolled in the same mathematics class, which resulted in them having the same mathematics teacher (Teacher A). The Teacher A refers all five students successful in his mathematics classes. Unlike Sergen and Nevzat who got 4 out of 5, the other participants got 5 from mathematics as previous semester grade. Because of the participants were required to take the Level Determination Exam (Seviye Belirleme Sınavı- abbreviated SBS), which is a nationwide exam for elementary students at the end of each academic year, all of the students were enrolled in after school private classes to get higher score for the national exam. In these classes students are exposed to sample exams on a weekly basis that are similar to the national exam. The national exams contain 80, 90 and 100 questions for 6th, 7th and 8th grades, respectively. The exams contain questions which are based on topics in Mathematics, Turkish, Science and Technology, Social Science and Foreign Language (English, French, German and Italian). The questions for Mathematics, Science and Technology and Social Science are the same amount for each grade level but they increased as the grade level increased. The success in these exams is important for students because according to result of these exams, they can choice well known high schools such as Science High Schools after their graduation from elementary school. The dense population of young age group in Turkey makes it difficult to be enrolled in wellknown high schools for students and this creates a big competition among the students. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 188 Data Collection Tools CET. The CET was administered to 116 seventh grade students in numeric format. CET consists of 15 open-ended questions that combined computational estimation tasks from different research studies (Berry, 1998; Goodman, 1991; Heinrich, 1998; Reys, Rybolt, Bestgen & Wyatt, 1982). Reliability (Cronbach’s Alpha was .78) and validity of the CET was examined in a pilot study through credibility (internal validity), dependability (reliability), and confirmability (objectivity). The credibility criterion requires demonstrating that the results of qualitative research are credible or believable from the perspective of the participant in the research (Lincoln & Guba, 1985). Therefore, we presented the analysis’ results through the defined themes in an understandable and clear way. The inferences and interpretations are supported with the interviewees’ quotations. Dependability is analogous to reliability, that is, the consistency of observing the same finding under similar circumstances (Lincoln & Guba, 1985). In the present study, detailed explanations of how the data collected and analyzed were provided in the study. Lodico, Spaulding, and Voegtle (2006) stated that the dependability is often the difference between an experiential report that simply summarizes a researcher’s conclusions and research-based qualitative study that includes a systematic explanation of methods. Although in the study no raw data were served, certain explanations about the procedures are given. Confirmability refers to the extent that the research findings can be confirmed or corroborated by others. It is analogous to objectivity, that is, the extent to which a researcher is aware of or accounts for individual subjectivity or bias (Lincoln & Guba, 1985). Some crucial examples of transcripts are embedded in the report to enhance the confirmability of the study. Naturally, if the reader examines these examples of transcripts, then the interpretations and results are maximally confirmable. In the CET there were equal numbers (five items each of them) of whole numbers, decimal and fraction related questions. Some examples from CET with exact answers and accepted interval are given in Table 2. Table 2. The example questions of CET with accepted intervals and exact results NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 189 BOZ, B., BULUT, S. Numerical Format of CET 1. Accepted Interval Exact Answers Whole Numbers 87 419 + 92 765 + 90 045 + 81 974 + 98 102= 400 000-500 000 450 305 2. Decimals 835.67— 0.526= 835.67 3. Fractions 71/6 – 41/3 = 829-835 17 2-3 /6=2.83 Interview protocols. We collected data via two individual interview sessions of each participant. During the first interview, students were asked each questions of the CET, without anytime restrictions. Students were asked to explain their reasoning and process used to generate the responses provided. A week after the first interview, the second interview was conducted. This interview session sought to explicate students’ thoughts about using computational estimation in daily life applications and in their classroom mathematical applications, as well as their feelings about estimated solution(s). The second interview consisted of twelve semi-structured interview questions on computational estimation. Examples of some of the affective questions asked are represented in Table 3. Table 3. Some questions that were posed the second interview Question7 Question8 Question9 Questions Related themes On a scale of 1 to 10, how would you rate Mathematics related affective your success in mathematics? Why? factors How successful are you at computational Estimation related affective estimation? factors On a scale of 1 to 10, how would you rate Estimation related affective your success in computational estimation? factors Why? Question11 How successful are you at mathematics? Mathematics related affective Why? factors The first interview results are concern of another research report because of this in the current study we discuss only the second interview’s data analysis and results. The first interview Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 190 data are used only to support the results of the second interview. Moreover, we also conducted a semi-structured interview with Teacher A and observed mathematics class for 4 weeks as a means to triangulate the data collected from students. In addition to the planned interview session, the researchers and Teacher A engaged in conversation that further contributed to the enhancement of the data collected. Procedure A pilot study of the CET and interview protocol were conducted during the Fall of 2008. Based on the responses, possible themes for data analysis were identified. Subsequently, the data for this study were collected in Spring 2009 (February – April). CET over a two week period to 116 seventh grade students. We administered the To reduce the likelihood of students seeking to find exact answers rather than use estimation, questions were projected using an overhead projector, and a time limitation for each question was enforced. The questions were projected for 10 seconds on the board with size 36 pt Times New Roman. Due to the time constraints, students were cautioned, “Not to copy the problem but do the work in their heads.” For the whole class application of CET, students received 1 point for each answer that was within a specified interval. The accepted interval ranged from 25% below the exact answer to 25% above the exact answer. Students’ responses that were not in the specified interval received no points. Students’ scores were totaled out of 15 possible points. Students who scored exceptionally high on the CET were invited to participate in the study. Both interview sessions were conducted by the first author and they were videorecorded and transcribed verbatim by an assistant. The first author spent four weeks in the mathematics classes where all interviewees were enrolled in and she tried to get rapport with students during the break times. After identify the participants of the study the first author concentrated on them during the classroom observation and took some filed notes about them. The first interview provided the means of learning about processes participants used to solve different estimation problems. Students were presented each question on a card, in the same order. No time limit was imposed, but students were instructed to estimate their answers rather than use algorithms to compute exact answers. Interviewees were asked to explain aloud their thoughts for finding estimated solutions. The first interview sessions took approximately 30- 45 minutes for each interviewee. A week after the first interview, the second interview sessions were conducted. Students were asked twelve semi-structured questions in this session. The first author probed students NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 191 BOZ, B., BULUT, S. for depth of understanding, and clarity. The second interview sessions lasted approximately 40-45 minutes each of the students. Data Analysis The second interview data were coded based on key words and phrases that were identified in the review of the literature, and pilot study. The coding outline consisted of two main themes, namely: mathematics related affective factors and estimation related affective factors. The themes and related codes were placed into a four-way matrix, which essentially involved crossing the four dimensions to see how they interact with each other (Miles & Huberman, 1994). Therefore, we placed interviewees, themes, sub-themes and codes into the themematrix, conducted a theme-oriented analysis, and subsequently expanded a more holistic caseoriented analysis. Each interviewee’s transcription was carefully examined through the themes and codes individually to observe uniqueness, and then collectively in an effort to observe similarities and differences among participants. The first author coded the interview transcriptions, which was validated by a second coder who was an experienced researcher in qualitative researches and coding procedure. A three round coding procedure was applied by two researchers. In the first round they were assigned to independently code one of the interviewee’s transcripts. To increase the coding reliability, in the second round, they compared the coded transcripts and negotiated any discrepancies. Subsequently, in the last round common coding language was produced and five interviewee’s transcriptions were coded according to constructed theme-matrix which is given in Table 4. Triangulation was achieved by conducting a semi-structured interview with the students’ mathematics teacher and classroom observations. Additionally, the first author engaged in unstructured conversations with interviewees, as well as with the Teacher A who is participants’ mathematics teacher, to confirm students’ assertions about their behavior in mathematics classes. Table 4. Theme-Matrix Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 192 Main Themes Sub-themes Confidence in ability to do mathematics Perceptions of mathematics Confidence in to do estimation Perceptions of estimation Codes Students’ high/ low point rating of success in mathematics. Mental computation ability coded as strong and weak based on students responses during interview sessions. Exactness- Students perceives mathematics as an exact science and rejects estimated values. Students provide high/ low rating on their achievement in estimation. Students’ feelings about estimation-like/do not like estimation and disturbance/lack thereof by using estimation. Recognition of estimation as a useful tool for mathematics classes and/or daily life. Furthermore, students explained whether or not estimation is deem important, and their preference as to whether or not they should use it. Ambiguity of estimated results. Tolerance for Error Ayşe Nevzat Mert Estimation related affective factors Sergen Deniz Mathematics related affective factors Participants Acceptance of pay off (used as an amount of distance between exact answer and estimated answer). Participants determine answers in a small/big range for estimation. Results We present our findings around two themes: mathematics related affective factors and estimation related affective factors. The mathematics related affective factors are presented through the lens of students’ confidence in their ability to do mathematics, and their perceptions of mathematics. The estimation related affective factors are discussed via three sub themes (students’ confidence in their ability to do estimation, perceptions of estimation and tolerance for error). Mathematics Related Affective Factors NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 193 BOZ, B., BULUT, S. For this sample, there was variation in students that possessed high confidence in their ability to do mathematics and the likelihood that they exhibit high computational estimation skills. Furthermore, we found that students who did not restrict mathematics to only exact solutions, were more willing to accept the practicality of estimation, and subsequently were better estimators than their counterparts. Confidence in ability to do mathematics. During the second interview session, interviewees were asked to rate their mathematics achievement on a scale 1 to10; the responses ranged between 5-10. Table 5 depicts the participants’ self-ratings. Sergen was the sole student that rated his mathematics success was average, while the other students provided above-average ratings. Surprisingly, although all students were successful in mathematics, when they were asked “how successful they are in mathematics”, three of five students provided the same response as “not very successful”. Table 5. Students’ self-ratings of achievement in mathematics How successful are you at Interviewees Self-rating on a scale of 1 to 10 Ayşe 9,5 Enough Mert 10 Successful Nevzat 7 Not very successful Deniz 7 Not very successful Sergen 5 Not very successful mathematics? According to the follow up questions, Mert had very high achievement expectation for himself and he was not pleased about his actual level of achievement. For instance during his second interview Mert stated: [Excerpt 1] Researcher: How successful are you at mathematics? Mert: Successful…Himm, actually I am not that successful at mathematics. Researcher: But you gave 10 points for your mathematics achievement in the previous question. Why do you think you are not successful enough? Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 194 Mert: Because my success is not enough for my aim. I should and could be more successful. On the other hand, Deniz, Sergen and Nevzat thought that they were not very successful because of their low pre-test scores at the after school private classes (in preparation for the national mathematics exam). Mert and Ayşe’s high scores from CET corresponded to self-rating of themselves (as depicted in Table 5). However, the other 3 students obtained high scores, but their perceptions of their mathematical performance were average (Table 1 and Table 4). Sergen is the only person who thought he was poor at mathematics. Researcher: Why did you give 5 points to yourself? Sergen: Because I am not successful any more like last year. Researcher: How successful were you last year? Sergen: I could give 8 points last year to myself but not this year. Researcher: Why do you think your success is decrease like that? Sergen: Actually I am a successful student but this year our mathematics teacher is asking very difficult questions in the exams. Although I thought I made correct my exams’ results are so bad. Deniz has same thought like Sergen who claimed that his previous year success was better than this year. However Deniz accused himself rather than his mathematics teachers’ difficult exam questions. He confessed that because of his studying habits changed and he spent more time with computer games and outdoor activities he could not give enough time to study mathematics. During the classroom observation, it was noticed that Ayşe and Mert were two exceptional students. They usually give answers to mathematics questions in a very short time like they are in a competition. It was observed that Mert had strong mental computation ability because when a computation question was asked, he used mental computation rather paper-pencil for computing the question. However, Ayşe generally gives the exact answers after Mert’s approximate answers or giving a range that is determined by Mert. Ayşe is very confident in her solutions of each mathematics questions, she does not hesitate to raise her hand to say the answers of each questions. When the researcher asked why she gave 9.5 points to herself for in the interview session, she explained as follow: NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BOZ, B., BULUT, S. 195 Ayşe: I gave that point according to my exams’ result. Researcher: OK. What do you think about yourself? Are you a successful student at mathematics? Ayşe: Yes, I am. Researcher: But you did not give 10 points to yourself, why? Ayşe: Because, some people can compute all questions in their head so quickly, they should be given 10 points. Although I am not that kind of student I am still very successful student. Because of this I gave 9.5 points to myself. Therefore, although the five interviewees were all successful in mathematics based on their mathematics teachers’ assessments and school exams; their confidence in ability to do mathematics varies as well as their desire to provide an estimated response. Perceptions of mathematics. Mathematics needs exactness. When participants were asked about their perceptions of mathematics, and using estimation in their mathematics classes, two concepts influenced their perspectives, namely: exactness of mathematics, and their after school private class. Most students (except Mert) viewed mathematics as a collection of rules and formulas that are needed to deduce exact solutions, and did not consider estimation an important element in mathematics classrooms. Except from Sergen, the participants’ numeric CET achievement level is same (Table 1); however, their perceptions and answers varied on the estimation questions during the second interview. For example, Ayşe and Sergen were two of the participants who insisted on exact computation rather than using estimation. Ayşe was eager to conduct exact computation because she wanted to show her strong mathematical computational skills. For example, when she was asked to provide an estimated response for the task 7 1/ 6 – 4 1/ 3 , Ayşe persisted in using an exact computation, and only provided an estimated response after multiple probing. [Excerpt 2] Ayşe: May I compute the problem? Researcher: Please, give an estimated answer. Ayşe: I can do this computation in my head without writing if you want. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 196 During the interviews, Ayşe and Sergen admitted that mathematics needs exactness. The following excerpts from interviews with Ayşe and Sergen highlights their adherence to such viewpoints. [Excerpt 4] Researcher: What do you think about to use of estimation in mathematics lesson? Ayşe: In mathematics class, I don’t prefer to use it. Researcher: Why don’t you prefer? Ayşe: Because mathematics needs exactness. Estimation contains ambiguity. In math lesson, you should find exact answers. Therefore, I don’t prefer to use it in math classes. ……………………… [Excerpt 5] Researcher: What do you think about to use of estimation in mathematics lesson? Sergen: Estimation gives approximate solutions. It doesn’t give exact result. I don’t want to use it in math classes. But if I solve test questions…then estimation may help me in tests…may be… Researcher: How can estimation help you in the tests? Sergen: When you find estimated solution in the test you can choose the exact answer according to estimated answer that you found. But in the written exam you should find the exact answer…Estimated one is not helpful. As can be seen from these dialogues, Sergen and Ayşe believe that mathematics does not contain approximate answers and estimated solutions. Ayşe acknowledged that even if she finds an estimated response, she would further attempt to find the exact solution (Excerpt 6). [Excerpt 6] Researcher: Don’t you ever comment on a mathematics problem without exact result? Ayşe: Sometimes I do. Then I find the exact solution. I feel disregardful to the math question if I do not find the exact result. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BOZ, B., BULUT, S. 197 Ayşe believed that she could show her respect to mathematics by computing an exact answer for the question, rather than providing an estimated result. This way of thinking may be due to the influence of the directions provided by teachers to students. For instance, Mert claimed that he wanted to use estimation in math classes but his mathematics teacher made him use exact computation rather than estimation. [Excerpt 7] Researcher: What do you think about finding approximate solutions in math class? Mert: I use it sometimes for gauging the answers. But most of the time my mathematics teacher wants me to give exact answers. Therefore, I generally find exact solution in math class. Sometimes, this makes me angry. Researcher: What makes you angry? Mert: When I give the approximate result to teacher, he thinks it is a wrong answer. But I only say approximate one, not exact one. When I explain that is not an exact answer, he says “find the exact one”. Therefore, I don’t want to use estimation in math classes. Although Ayşe and Mert’s had high self-confidence in their ability to do mathematics their perceptions of estimation were quite different. Unlike Ayşe, Mert was comfortable providing estimated results; he gave approximate results for each question quite naturally during the interview, without expressing any objections or difficulties. Mert was not reluctant to use estimation, and was content with using approximate computation for the mathematics questions. His initial answer was always an estimated response, rather than an exact solution. During the classroom observation sessions, the first author noticed that he was the first person who provided approximate answers for the mathematics questions. He was cognizant of the place value of numbers, and was skilled in providing estimated response not simply for whole number but also for decimal places as well. The following excerpt shows his response for estimating the difference between two numbers (835.67 - 0.526): [Excerpt 3] Mert: The first number’s decimal part could be ignored. Then the number becomes 835 and the second number is rounded as 1. Therefore, the result of subtraction is 834. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 198 Researcher: OK. Nevertheless, this answer is far away from the exact answer. Would you find a result closer to exact answer? Mert: OK. I can round the first number as 835.650 and the second as 0.500. The operation became 835.650 minus 0.500, the result is around 835.150, and this may be rounded to 835. During the interviews, students claimed that test anxiety increased their desire to provide exact answers for mathematical problems. All interviewees are attending after school classes for preparing the national exams (SBS). Ayşe perceived that estimated responses were distractors for the test, and hence selecting estimated responses might result in wrong answers. [Excerpt 8] Researcher: You do not want to use estimation in math classes. That`s OK but what about the after school private classes? During tests? Ayşe: I don’t think so… this may mislead me. Researcher: Why do you think so? Ayşe: If I estimate an answer for a question in test, I will find approximate result. This probably is more or less than the exact one. What if there are options close to these answers. No, no… Estimation should not be used in math classes in school and at tests in the private classes. Conversely, Mert confessed that he used estimation on his after school private class tests. He emphasized that although his mathematics teacher did not encourage estimation at school, his after school program mathematics teacher encouraged him to use estimation to eliminate distractors. [Excerpt 9] Mert: At the after school private classes my mathematics teacher allowed me to use estimation at the test. Researcher: What did he say? Mert: He said that I can use estimation during the tests for eliminating the distractors. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 199 BOZ, B., BULUT, S. Overall, the interviewees considered high achievement on multiple-choice tests of mathematics very important because of the national exam. However, multiple choice testing encouraged some students to believe that mathematics always requires a single correct answer. Additionally, teachers may vary in their emphasis of exact computation and estimation. Estimation Related Affective Factors We observed the participants presented inverse relationship between high selfconfidence in ability to do estimation and low computational estimation ability. Some interviewees do not like to use estimation in mathematics questions had lower performance on computational estimation than who prefer to use it in mathematics questions. Furthermore, we found that the interviewees had better performance on computational estimation when they had high tolerance for error while solving the estimation questions. Confidence in ability to do estimation. When the interviewees were asked to rate their computational estimation level on a scale of 1 to10 the responses ranged between 6 and10 (Table 6). Of the participants’ responses, Deniz and Mert responses were unexpected, because although Deniz was not as good estimator as Mert (based on his first interview responseswhich are presented in first author’s dissertation), he thought that he was a “good” estimator and gave himself the highest score for self-confidence question. Furthermore, Mert who was considered to be a good estimator (according to his first interview responses) gave himself a lower score than expected. Table 6. The self-rating points given by interviewees Interviewees Self-rating on a scale of 1 to 10 How successful are estimation? Deniz 10 Very successful Ayşe 9 Moderately successful Mert 8 Not enough successful Sergen 6 Moderately successful Nevzat 6 Not successful Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education you at YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 200 Deniz believed that estimation and rounding numbers are the same concepts, and that if he is able to round the numbers then he is a good estimator. On the other hand Mert, believed that being a good estimator was a factor of time. Mert suggested that if he is to be a very good estimator, he should be able to provide an estimated result within a few seconds. Excerpts 10 and 11 provide insight into participants’ self-confidence in their computational estimation ability. [Excerpt 10] Researcher: Why did you give 10 points on your estimation ability? Deniz: Because I can round the numbers easily. Researcher: You mean that you are a good estimator because you are able to round the given numbers? Deniz: Yes, exactly. ………………. [Excerpt 11] Researcher: Why did you give 8 points on your estimation ability, Mert? Mert: I am not good enough at computational estimation. I can not find the answer in a few seconds, it takes time. Moreover, when students were asked about the success of their computational estimation, only Deniz considered himself to be very successful. The other responses varied along the pendulum from not successful to moderately successful. Deniz, Ayşe and Nevzat responses were consistent for the two self-confidence questions. Deniz, and Ayşe believed that they had high computational estimation ability, however, Nevzat rated himself very low (see Table 6). On the other hand, Mert and Sergen responses were inconsistent with their self-rating questions. For instance, Mert rated himself highly in the first question but he added that he was “not enough successful” in computational estimation for the last question. Similarly, Sergen varied in his responses, he initially rated himself low and asserted that he was moderately successful in computational estimation for the remaining question. Nevzat was the only student who was consistently negative about his computational ability. However, his negative disposition about his computational ability were not based on NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BOZ, B., BULUT, S. 201 his computational estimation performance, but rather because he was not enrolled in after school private classes in the previous years. [Excerpt 12] Researcher: How successful are you at computational estimation? Nevzat: I am not very successful to do estimation but I am trying to my best. Researcher: Why do you think so? Nevzat: I did not go to after school private classes in my early years of the school so my mathematical background is not good like others. Researcher: Do you think estimation was taught in those classes? Nevzat: It should be because my classmates could do that kind of things better than ne. I know they went to that after school private classes in previous years, they should practice it there. Amongst the students’, their responses varied for their self-confidence in computational estimation. The results suggest that the more confident students have lower computational estimation ability, and the student who possessed higher computational estimation ability had less confidence in their ability to do estimation. Perceptions of estimation. Feelings on estimation. Three of the five students had positive feelings about estimation (Mert, Nevzat, and Deniz). Mert acknowledged that he felt comfortable using estimation during the mathematics to solve mathematical problem because he can use the skill to gauge the accuracy of his answer. [Excerpt 13] Researcher: How do you feel when you’re doing questions that request computational estimation? Mert: I feel good because I can use the estimation for gauging the answers. This makes me confident about my exact result. For the same question, Ayşe gave a different answer. She claimed that estimation makes her uncomfortable and she did not prefer to use it. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 202 [Excerpt 14] Researcher: How do you feel when you are solving computational estimation requested questions? Ayşe: Actually, I do not prefer to use computational estimation. I can compute mentally the given question, or I use pencil to compute exactly. Therefore, I don’t need to use estimation. Researcher: OK. What if you have to do estimation? What do you feel? Ayşe: It makes me uncomfortable. The estimated answer is not an exact one. If I could find the exact result then I should find it. Researcher: Why do you feel uncomfortable? Ayşe: Because, the ambiguity makes me uncomfortable. By doing estimation, I can only find approximate solutions. I don’t feel good with estimation. During the first interview, Sergen was uneasy when asked to estimate for a mathematical problem. He said he felt uncomfortable because he preferred mental calculations. [Excerpt 15] Sergen: I have to use rounding. [He made a noise to show estimation made him uncomfortable] Researcher: Do you feel discontent, as you use rounding? Sergen: Yes. A little. Researcher: Why do you feel discontent? Sergen: Since, I usually compute math questions mentally. Researcher: Why don’t you prefer to use estimation? Sergen: I do not prefer, since computing questions mentally is usually very easy for me and I mostly use mental computation. “To estimate” is different for me. I rarely conduct estimation for a math question. I usually prefer directly to solve it. Thoughts on using estimation. Three of the students (Mert, Deniz and Nevzat) said they used estimation in everyday life, while the other two students (Ayşe and Sergen) saw no use for it. Among the three students who saw the value in estimation, shopping was frequently presented as an example of a practical use of computational estimation. Mert and Nevzat added that they NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BOZ, B., BULUT, S. 203 used computational estimation in mathematics classes to gauge the accuracy of answers; however, Deniz deemed the practicality of estimation was not for mathematics classes and was only appropriate in social settings outside of school. Ayşe and Sergen disagreed with using computational estimation in mathematics classes. They asserted that using computational estimation during shopping is meaningless because cashiers perform exact calculations with the cash register; hence there is no need to estimate. [Excerpt 16] Researcher: Where do you use computational estimation in your daily life? Ayşe: I think, I use estimation, for example while computing how far away the school from home is. Researcher: It is not a computational estimation procedure. It is measurement estimation. Do you use computational estimation in your daily life? Ayşe: Hımmm. I think, no. Researcher: During shopping at the supermarket? Ayşe: No. There is a cashier at markets. Therefore, I do not have to compute. I only use estimation when I have to measure something like length or weight. Tolerance for error. Tolerance for error is defined as feeling comfortable with: results that are not exact answers, and with the pay off of the computations (Reys et al., 1982). Although tolerance for error is not assessed using exact questioning, evidence of this phenomenon is visible in students’ interview responses. For example, in question three of the first interview (7465—572), Ayşe explained her feelings about adhering to school taught rounding procedures to find a narrow range for an estimated answer. [Excerpt 17] Ayşe: I could round the first one seven thousand five hundred. No, it is going to be too much. Researcher: What is going to be too much? Ayşe: If I rounded the first one to seven thousand five hundred, there will be more difference between my answer and the exact one. Therefore, I should round them as seven thousand four hundred seventy and five hundred seventy. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 204 Ayşe repeatedly reaffirmed that the approximate computations made her uncomfortable, and estimation is ambiguous. [Excerpt 18] Ayşe: When I compute approximate solutions, this make me uncomfortable. Researcher: Why do you feel that way? Ayşe: It is not exact solution. I mean it is not clear, it is uncertain. Similar to Ayşe, Sergen thought that mathematics requires exact results and had a low tolerance for error. For example, in question fifteen of the first interview (87 419 + 92 765 + 90 045 + 81 974 + 98 102) he preferred to use the compatible numbers for reformulating the numbers, to find an exceptionally close approximation to the exact answer. [Excerpt 19] Sergen: The first one could be rounded to 87 000 and the second one to 93 000. Researcher: Why would you round the numbers like this? Sergen: I don’t want to exaggerate the result. Researcher: Exaggerate? Sergen: I mean that I want to find an answer closer to the exact one. I don’t want to go far away from the exact answer. This is not true. Researcher: Why do you think so? Sergen: Actually, I am more comfortable with exact computation. But you want me to estimate solution then I perform the rounding to find the addition as specific as I can. This kind of rounding is reasonable for that. Contrary to Ayşe and Sergen, Mert has a high tolerance for error. Mert was at ease when rounding numbers, and frequently provided approximate results using a broad range. An example of Mert’s error of tolerance is illustrated in Excerpt 20 when he provided an estimated response for 835.67 - 0.526 . [Excerpt 20] Mert: I round 835.67 to 836. Then the second one can be 1. Therefore, the result is 834. Researcher: Would you give a closer answer? NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BOZ, B., BULUT, S. 205 Mert: The closer answer should be eight hundred thirty five point a hundred fifty but the other one is also OK for me. Similarly in question four for the first interview (71/ 6 – 4 1/ 3 ), Mert provided estimated answers using a broad range and stated that he had no objections with this kind of pay off. In the following excerpt, he explained his perspective. [Excerpt 21] Mert: The result is three. Researcher: That’s it? Mert: Actually, a bit less than three but does not matter. Because it is too small. Furthermore, Mert illustrated tolerance for error for pay off for a CET question (31 x 68 x 296) by utilizing multiple rounding procedures. Although Mert initially considered multiplying 2100 x 300, he conducted a second rounding, and multiplied 2000 x 300, because he perceived it to be easier. This shows that Mert’s ignorance of pay off, which was cut from numbers while operating the multiplication. Moreover it shows he is flexible and has multiple estimation tools to employ. Discussion Computational estimation is a complex process with cognitive and affective components. In this study we focused our attention on the affective components and subsequently identified five affective factors associated with computational estimation, including confidence in ability to do mathematics, perceptions of mathematics, confidence in ability to do estimation, perceptions of estimation and tolerance for error. We further found possible influences that might potentially bias students’ disposition towards computational estimation (inclusive of the perceptions: that estimation and rounding are the same, mathematics needs exactness, estimation may not be useful in mathematics classes neither at school nor at after school classes, and that there exist uncertainty of the benefits of computational pay off). Our results have implication on the affective nature of computational estimation, and in some instances did not align with previous research. For example, our results not fully supported to Gliner’s (1991) finding that students’ self-confidence in their ability to do mathematics was positively correlated with their estimation score. More specifically, Ayşe had high self-confidence; however she was not a Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 206 good estimator, while Mert possessed both high self-confidence in his ability to do mathematics and strong computational estimation ability. Hence we can conclude that selfconfidence in ability to do mathematics is a component of good estimator but not a distinctive factor. Among the interviewees Ayşe and Sergen insisted on using exact computation rather than computational estimation during their first interview session. These students believed that mathematics needs exactness and approximate answers are not enough for mathematics. This belief might have prevented students from using computational estimation. The interviewees who believed that mathematics needs exactness confessed that they felt uncomfortable while giving estimated results for mathematics questions, so that they prefer to use exact calculation for questions that asked students to estimate. Similarly, Baroody (1987) concluded that in most cases the belief that mathematical calculations must produce a single correct answer might contribute to a preference for exact solutions. Moreover the influence of testing can bias students’ perceptions in the practicality of computational estimation. Ayşe believed that estimated results were often placed as distractors on multiple-choice exams (resulting in a wrong answer) in mathematics assessment during school and after-school private classes; hence estimation should not be encouraged. On the other hand, Mert believed that estimation could help to identify the range of the exact answer. Admittedly, the students’ mathematics teacher emphasis on exact results during mathematics lessons and assessments might have influenced their perceptions about estimation as well. For example, Mert admitted that although he desired to use estimation in mathematics classes his mathematics teacher did not encourage it. Hence the teachers’ beliefs and disposition toward estimation might have influenced students’ perceptions about estimation. Likewise, Alajmi and Reys (2007) found that middle school mathematics teachers perceived computational estimation as an important skill for daily life outside of the school environment, but not appropriate for school mathematics. Furthermore, we found that there exist an apparent inverse relationship between students’ self-rating scores on computational estimation ability and achievement on estimation. For example, Mert rated himself low for his computational estimation success, however he was a high achiever in finding estimated results; while Deniz who exhibited poor computational estimation skills (when compared to his counterparts in the interview group) rated himself highly for his achievement level on computational estimation. This finding is consistent with the result of Reehm’s (1992) study that found that students in low ability NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 207 BOZ, B., BULUT, S. range tended to overestimate their ability to estimate, conversely, students in the high ability range tended to underestimate their ability. Follow-up questions revealed that Deniz believed rounding and estimation were the same, so because he could round the numbers he assumed that he was a good estimator. Reys (1993) acknowledged that most students believed that estimation and rounding concepts are synonymous. LeFevre et al. (1993) reported that students’ high self-reported estimation skill correlated with high math marks, and also with the belief that estimation is useful in everyday situation. The results of our study suggest that the positive relationship between high self rating and high marks on mathematics, as well as the relationship between high self rating and belief that estimation was useful in everyday situation may not be generalizable, considering that Deniz was the only student whose results mirrored the positive relationships identified by LeFevre et al (1993). Sergen and Ayşe clearly contradicted LeFevre et al (1993) results because although they both had high mathematics scores, they rated themselves moderately on computation estimation and did not believe estimation was useful in everyday life. Although Nevzat and Mert did not rate themselves highly on estimation they believed that computational estimation should be used in social contexts. Therefore, this could suggest that recognizing estimation as useful in everyday life is independent of one self-rating of computational estimation. Considering that having positive feelings about usefulness of computational estimation did not infer high computational estimation ability, neither did negative feelings about the usefulness of computational estimation, reflect weak computational estimation ability. Furthermore, our results suggest that although a student may be a high achiever and possess a strong self-confidence in their ability to do mathematics, it does not guarantee that the student will be a good estimator. For example, Ayşe was a high achiever in mathematics, possessed strong mental computational ability, and exhibited very high self-confidence in her ability to do mathematics, however she was not a good estimator. In fact, Ayşe did not believe that computational estimation is useful for any purpose. Our findings confirm Reys et al. (1982) results that stated a person can be competent at mental computation but very poor at computational estimation simultaneously. Students not being successful in estimation maybe related with a low tolerance for error. Contrary to Hogan et al. (2004) finding, which suggested that the correlation between tolerance for error and computational estimation ability was statistically insignificant, we found that good estimator had high tolerance for error. For example, Mert had high tolerance for error as well as being a successful estimator. Hence our Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 208 results more readily aligned with Reys et al. (1982) findings that high tolerance for error contributes to having good estimation ability. Researchers (Sowder, 1992; Reys et al., 1982) claimed that tolerance for error in estimation could diffuse good estimators’ thoughts, thus making the individuals more comfortable with pay-offs. A person who seeks only to obtain exact answers is unlikely to value estimation because it involves the acceptance of the possibility and usefulness of inexact answers. These findings highlight the importance of affective factors that are associated with the computational estimation ability. Although our sample consisted of high mathematical achievers that performed exceptionally well on CET exam, our results revealed that variations existed among the students according to their beliefs, feelings and thoughts about computational estimation. These affective factors make distinction between good estimators and poor estimators. It should be recognized that not only cognitive factors but also affective factors are influencing students’ computational estimation achievement. Recommendation The findings of this study showed that students prefer to use exact computation rather than estimation for a mathematical question, even when they were asked to estimate. Upon further inspection, it was revealed that the students’ mathematics teacher encouraged exact results as a socio-mathematical norm of the classroom, which reinforced students placing great importance on exact calculations. This result highlights the need for mathematics teachers to promote an appreciation for estimation in classes, emphasize and use real-world examples of estimation, facilitate students supplying multiple acceptable answers of computational estimation within an appropriate range, and be flexible in acceptance of exact answers as well as estimated answers. Such changes in a mathematics teachers’ instructional practice, relative to estimation, can potentially foster students developing positive dispositions towards the usability and practicality of estimated answers. Since multiple-choice exams (which were used in after school private classes and were similar to standardized exams) were given more importance by the community than openended exams (in which they were required to fill in the blank or provide worked out solutions), students should be taught how to use estimation in eliminating distractors, and identifying the correct answers on multiple-choice exams. Estimation can be used to gauge the accuracy of responses provided, and pending the context, it may be more efficient than using an algorithm to find an exact answer. Therefore, teachers should encourage students to NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BOZ, B., BULUT, S. 209 use computational estimation in mathematics classes and for making decisions about solutions. In closing, we have identified affective factors that are associated with computational estimation and do believe further research is needed regarding the impact of affective factors on estimation. Future research ought to find means to improve students’ disposition about estimation and to evaluate the roles teachers play in influencing their students’ disposition and learning of estimation. Additionally, researchers should assess whether older students and adults have similar affective factors associated with computational estimation. References Aiken, L. R. (1976). Update on attitudes and other affective variables in learning mathematics. Review of Educational Research, 46, 293-311. Alajmi, A., & Reys, R. (2007). Reasonable and reasonableness of answers: Kuwaiti middle school teachers’ perspectives. Educational Studies in Mathematics, 65, 77–94. Australian Education Council (AEC). (1991). A national statement on mathematics for Australian schools. Carlton, Vic: Curriculum Corporation. Baroody, A. J. (1987). Children's mathematical thinking: A developmental framework for preschool, primary, and special education teachers. New York: Teachers College Press. Baroody, A.J., & Gatzke, M.R. (1991). The Estimation of Set Size by Potentially Gifted Kindergarten-age Children. Journal for Research in Mathematics Education, 22, 5968. Berry, R. Q. (1998). Computational Estimation Skills of eight grade students. Unpublished master’s thesis, Christopher Newport University. Bestgen, B. J., Reys, R. E., Rybolt, J. F., & Wyatt, J. W. (1980). Effectiveness of Systematic Instruction on Attitudes and Computational Estimation Skills of Preservice Elementary Teachers. Journal for Research in Mathematics Education, 124-136. Blair, S.L. (2001). The Importance of Basic Facts in Mathematics. Unpublished doctoral dissertation, University of Kansas. Bobis, J. (1991). The effect of instruction on the development of computational estimation strategies. Mathematics Education Research Journal, 3 (1), 17-29. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 210 Boz, B. (2004), Investigation of Estimation Ability of High School Students, Unpublished master’s thesis, Middle East Technical University, Ankara. Case, R. & Sowder, J.T. (1990). The Development of Computational Estimation: A NeoPiagetian Analysis. Cognition and Instruction, 7(2), 79-104 Cilingir, D. & Turnuklu, E. B. (2009). Estimation Ability and Strategies of the 6th - 8th grades elementary school students. Elementary Education Online, 8 (3), 637- 650. Retrieved 01 September 2009 from http://www.ilkogretimonline.org.tr/vol8say3/v8s3m2.pfd Department for Education and Studies (DfES) (2007). Primary framework for literacy and mathematics: Guidance paper: calculation. [online] Retrieved on 21 July 2009 from http://www.standards.dfes.gov.uk/primaryframeworks/mathematics/Papers/Calculatio n/ Gliner, G. S. (1991). Factors contributing to success in mathematical estimation in preservice teachers: types of problems and previous mathematical experience. Educational Studies in Mathematics, 22, 595-606. Goodman, T. (1991). Computational estimation skills of preservice elementary teachers. International Journal of Mathematical Education in Science and Technology, 22 (2) 259-272. Hanson, S.A. & Hogan P.T. (2000). Computational Estimation Skill of College Students. Journal for Research in Mathematics Education, 31 (4), 483-499. Heinrich, E.J. (1998). Characteristics and skills exhibited by middle school students in performing the tasks of computational estimation. Unpublished doctoral dissertations, Fordham University, New York. Hogan, T.P., Wyckoff, L. A., Krebs, P., Jones, W., & Fitzgerald, M.P. (2004). Tolerance for error and computational estimation ability. Psychological Reports, 94, 1393-1403. Hogan, T.P. & Parlapiano, C.A. (2008). Personality factors related to quantitative estimation skill: confirmation and extension. Psychological Reports, 103, 189- 198. LeFevre, J., Greenham, S. L., & Waheed, N. (1993). The development of procedural and conceptual knowledge in computational estimation. Cognition and Instruction, 11 (1), 95-132. Lincoln, Y. S., & Guba, E. G. (1985). Naturalistic inquiry. Beverly Hills, CA: Sage Publications, Inc. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 BOZ, B., BULUT, S. 211 Lodico, M. G., Spaulding, D.T., & Voegtle, K.H. (2006). Methods in educational research from theory to practice. San Francisco, CA: Jossey Bass. Ma, X., & N. Kishor. (1997). Assessing the Relationship between Attitude towards Mathematics and Achievement in Mathematics: A Meta-Analysis. Journal for Research in Mathematics Education, 28(1), 26-47. McLeod, D. & B. (1992). Research on Affect in Mathematics Education: A reconceptualisation. In D. A. Grouws (Ed.). Handbook of Research on Mathematics Teaching and Learning (pp. 575-596). New York: Macmillan. Merriam, S.B. (1998). Qualitative Research and Case Studies Applications in Education. San Francisco: Jossey-Bass Publications. Miles, M. B., & Huberman, A. M. (1994). Qualitative data Analysis: An Expanded sourcebook (3rd ed.).Newbury Park, CA: Sage Publications. Mitchell, M. (1993). Situational Interest: Its multifaceted structure in the secondary school mathematics classroom, Journal of Educational Psychology, 85(3), 424-436. National Council of Mathematics Teachers (NCTM) (2000). Principles and Standard for school mathematics. Reston, VA: National Council of Mathematics Teachers Reehm, S.P. (1992). A Comparison of Estimation Process used on Numeric and Contextual problems. Unpublished doctorial dissertation, University of Missouri –Columbia Reys, R. E., Rybolt, J. F., Bestgen, B. J., & Wyatt, W. J. (1982). Process used by good computational estimators. Journal for Research in Mathematics Education, 13(3), 183-201. Reys, B. J., Reys, R. E., & Penafiel, A. F. (1991). Estimation Performance and Strategy Use of Mexican 5th and 8th Grade Student Sample. Educational Studies in Mathematics, 22(4), 353- 375. Reys, R. E., Reys, B. J., Nohda, N., Ishida, J., & Shimizu, K. (1991). Computational estimation performance and strategies used by fifth and eight grade Japanese students. Journal for Research in Mathematics Education, 22(1), 39-58. Reyes, L. H. (1984). Affective variables and mathematics education. The Elementary School Journal, 84(5), 558-581. Rubenstein, R. (1985).Computational estimation and related mathematical skills. Journal for Research in Mathematics Education, 16, 109-116. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 212 Segovia, I. & Castro, E. (2009). Computational and measurement estimation: curriculum foundations and research carried out at the University of Granada, Mathematics Didactics Department. Electronic Journal of Research in Educational Psychology, 17, (1), 499-536. Skaalvik, E.M., & Rankin, R.J. (1995). A test of the internal/external frames of reference model at different levels of math and verbal self-perceptions. American Educational Research Journal, 32, 161-184. Sowder, J. (1992). Estimation and Number Sense. In D.A. Grouws (Ed.), Handbook of Research in Mathematics Teaching and Learning (pp.371-389). New York: Macmillan. Sowder, J. & Wheeler, M. M. (1989). The development of concepts and strategies used in computational estimation. Journal for Research in Mathematics Education, 20 (2), 130-146. Watson, H. J. (1983). The Aiken Attitude to mathematics scales, Psychometric data on reliability and discriminant validity. Educational and Psychological Measurement, 43(4), 1247-1253. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 213 BOZ, B., BULUT, S. Yedinci Sınıfların Hesaplamalı Tahmin Becerilerine İlişkin Duyuşsal Faktörler Geniş Özet Giriş Yaklaşık sonuçlar elde edebilmek ve bu sonuçlar hakkında yorum yapabilmek ilköğretim matematik öğretimi programında akıl yürütme ve tahmin becerisi altında vurgulanmaktadır. Yapılan çalışmalar bu becerinin birçok bileşenlerinin olduğunu ortaya koymuştur. Bu bileşenlerinden biri duyuşsal faktörlerdir. McLeod (1992) duyuşsal faktörü inanç, davranış ve duygu olmak üzere üç başlık altında incelemiştir. Bu çalışmada katılımcıların hesaplamalı tahmin üzerine duyguları, bu beceriyi kullanmaya dair yaklaşımları ve onu davranışa dönüştürmeyi ve tahmin becerisini kullanmaya dair inançları incelenmek istenmiştir. Metot Çalışmanın katılımcıları iki aşamalı örneklem seçim sürecinden geçmişlerdir. Seçilen 116 yedinci sınıf öğrencisine Tahmin Beceri Testi (TBT) uygulanmıştır. Uygulanan TBT sonucunda öğrenciler başarı sıralamasına göre listenmiş ve ilk yedi öğrenci nitel çalışmada yer almak üzere belirlenmiştir, ancak bu araştırma raporunda sadece beş öğrencinin verileri değerlendirilebilmiştir. TBT, literatürde bulunan ölçeklerden derlenen sorulardan oluşturulmuştur (Berry, 1998; Goodman, 1991; Heinrich, 1998; Reys, Rybolt, Bestgen & Wyatt, 1982). Yapılan pilot çalışmada ölçeğin güvenirliliği ve geçerliliği test edilmiş olup Croanbach Alpha katsayısı 0,78 olarak belirlenmiştir. Ölçek, doğal sayılar, ondalıklı kesirler ve kesirlere dair 15 sorudan oluşmaktadır. Görüşme seanslarında öğrencilere TBT soruları zaman sınırlaması olmaksızın sorulmuş ve her cevap izleme soruları ile irdelenmiştir. İkinci tur görüşmelerde ise 12 açık uçlu soru sorularak katılımcıların duyuşsal boyutta tahmin becerisine bakış açıları, duyguları ve inançları anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu araştırma raporu ikinci tur görüşmelerden elde edilen sonuçlar doğrultusunda oluşturulmuştur. Görüşme sonuçlarını desteklemek adına matematik öğretmeni ile planlı ve planlı olmayan görüşmeler düzenlenmiş ve öğretmenin dersleri 4 hafta boyunca gözlemlenmiştir. Testin puanlanması için araştırmacılar tarafından her bir soru için doğru yanıtlar aralığı belirlenerek cevapların bu aralıkta yer alması durumunda 1 puan, aralıkta yer almaması Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… 214 durumunda 0 puan olarak puanlanmıştır. Buna göre testten en yüksek 15, en düşük 0 puan alınabilmektedir. Doğru cevap aralığı net cevabın %25 i üstünü ve altını kapsayacak şeklinde temel alınmıştır. Görüşme sürecinde TBT soruları kartlara yazılarak öğrencilerden yüksek sesle okumaları ve cevaplamaları istenmiş, ardından öğrencilere izleme soruları sorulmuştur. Bir hafta sonra başlatılan ikinci görüşmelerde her öğrenciye 12 açık uçlu sorular sorulmuştur. Ardından tüm görüşmeler yazıya dökülmüş ve kodlayıcı güvenirliliğini sağlamak için matematik eğitimi ve nitel çalışmada uzman bir akademisyene başvurulmuştur. Bulgular İkinci tur görüşmelerin sonucunda pilot çalışma ve literatür temel alınarak iki ana tema oluşturulmuştur. Bunlar; matematiğe dair duyuşsal faktörler ve tahmin etmeye dair duyuşsal faktörlerdir. Yapılan incelemelerde matematiğe dair duyuşsal faktörler temasının içeriği “matematik yapmaya dair güven ve matematiğe dair algı” olarak ikiye, tahmin etmeye dair duyuşsal faktörler teması ise “tahmin etmeye dair güven, tahmin etmeye dair algı ve hataya duyarlılık” olarak üç ana temaya ayrılmıştır. Matematiğe dair algıları incelendiğinde öğrencilerin çoğunluğunun matematiğin kesinliklerden ibaret olduğu inancı baskın çıkmaktadır. Sorulan tahmin sorularına net cevapları bulmaya çalışmaları bunun en açık göstergesidir. Özellikle Ayşe ve Mert arasındaki yorum farklılığı ilginçtir. beraber kendisinin Ayşe, tahmini sonuçlardan öte net cevaplara bağımlı olmakla matematik yapma konusunda yeteri kadar başarılı olduğunu düşünmektedir. Mert ise tahmini sonuçlara daha yatkın bir duruş sergileyerek matematiğin sadece net cevaplar değil, yaklaşık sonuçlarla da yapılabileceğine inanmakta ve matematik yapma konusunda kendisini başarılı, ancak daha da başarılı olabilecek bir kişi olarak görmektedir. Ne var ki, tahmin etmeyi derslerde kullanamadığını çünkü öğretmeninin onu net ve tek cevaplara teşvik ettiğini söylemektedir. Dikkat çeken bir başka bulgu, öğrencilerin SBS sınavlarına dair hissettikleri kaygı nedeniyle testlerde istenen net cevaplara dair farklı düşünceleridir. Bir yandan testte sorulan matematik sorularına tahmin becerisini kullanarak daha kolay çözüme gidebileceğini savunan öğrencilere karşın, diğer yandan tahmin yardımıyla elde edilen sonuçların çeldiriciler arasında yer alabileceğini ve bu yolu kullanmanın yanlış sonuçlara götürebildiğini savunan öğrenciler bulunmaktadır. Çoktan seçmeli testte başarılı olmak, katılımcılar için önemli olmakla beraber bazı öğrenciler bu başarıyı tahmin yardımıyla elde edebileceğini, bazıları ise matematiğin tek ve net doğru cevabı istediğine inanarak tahmin kullanmanın yararlı olmayacağını düşünmektedir. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 215 BOZ, B., BULUT, S. Öğrencilere ne kadar başarılı bir tahminci oldukları sorulduğunda, Deniz ve Mert’in cevapları dikkat çekmektedir. Deniz, diğer öğrencilerden farklı olarak kendisini oldukça başarılı bir tahminci olarak nitelendirmiştir. Buna karşın içlerinde tahmin etmeye daha olumlu bakan ve bunu sıklıkla kullandığını söyleyen Mert, kendisini yeteri kadar başarılı görmemektedir. Bu cevaplar izleme soruları ile detaylarına inilerek incelendiğinde, Deniz’in tahmin etmekten anladığının sadece sayıları yuvarlamak olduğu, Mert’in ise daha hızlı tahmin etmesi gerektiğine dair bir beklentisi olduğu tespit edilmiştir. Verilere göre bazı katılımcıların tahmini cevapların hata paylarına dair olumsuz yaklaşımları olduğu tespit edilmiştir. Örneğin Ayşe’nin izleme sorusuna verdiği cevap şöyledir: “Eğer net cevabı bulmazsam matematiğe saygısızlık yapmış hissediyorum.” Bunun yanında yaptığı işlemlerde kendiliğinden bazı ondalıklı kesirlerin kesir kısmını görmezden gelerek “buna (bu sayıya) gerek yok, çünkü cevabı çok etkilemez.” şeklinde yorum yapan Mert’in hataya karşı Ayşe kadar duyarlı olmadığı tespit edilmiştir. Tartışma Gliner (1991) matematik yapmaya dair güven ile tahmin etmede başarı arasında pozitif bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Ancak, yapmış olduğumuz çalışmanın sonuçları Gliner’in (1991) sonuçlarını tam olarak desteklememektedir. Katılımcılardan Mert, kendine güven konusunda Ayşe kadar olumlu cevaplar vermese de tahmin etmeye dair Ayşe’ye göre çok daha başarılı olduğu gözlemlenmiştir. Ayşe’nin matematik yapma konusundaki özgüveni oldukça fazla olmasına karşı tahmin etmede Mert kadar istekli ve başarılı olmadığı gözlenmiştir. Matematiğin net cevaplardan oluşan kurallar yığını olduğuna dair inançları olan ve tahmin etmeye olumlu bakmayan Ayşe ve Sergen; bu becerinin ne derslerde ne de günlük yaşamda kullanımının gereksiz olduğunu düşünmektedir. Öğrencilerin tahmin etmeye dair yaklaşımları okuldaki matematik öğretmenleri ve ulusal sınav kaygıları ile pekiştirmektedir. Okul öğretmenlerinin çocukların duygu ve düşüncelerini etkiledikleri kaçınılmaz bir gerçektir. Reys ve Alajmi’nin (2007) çalışması ilköğretim matematik öğretmenlerinin okul matematiğinde tahmin etmeye yer olmadığını savunduklarını göstermiştir. Yaptığımız çalışmada, katılımcıların kendi tahmin becerilerine dair görüşleri ile bu konudaki gerçek başarıları arasında Rheem’in (1992) araştırmasında da olduğu gibi ters bir ilişki tespit edilmiştir. Bütün bu sonuçlar ışığında tahmin etmeye dair duyuşsal faktörlerin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, katılımcılarının benzer şekilde matematik başarılarının yüksek olmasına ve TBT den yüksek puan almalarına karşın tahmin etmeye dair inançlarının, duygu Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 216 YEDİNCİ SINIFLARIN HESAPLAMALI TAHMİN.. AFFECTIVE FACTORS ASSOCIATED WITH… ve düşüncelerinin ne kadar farklı olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların farklı duygu, düşünce ve yaklaşımları onların tahmin etme konusundaki performanslarının daha iyi/kötü olmasına etki etmektedir. Tahmin etme konusunda başarılı olmanın sadece bilişsel süreçlere bağlı olmadığı duyuşsal faktörlerin de etkili olduğu ortadadır. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi (EFMED) Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012, sayfa 217-233. Necatibey Faculty of Education Electronic Journal of Science and Mathematics Education Vol. 6, Issue 2, December 2012, pp. 217-233. A Concept of “Accumulation Point” and Its Usage Ömer Faruk Çetin *, Arif Dane & Mehmet Bekdemir 1 Erzincan University, Erzincan, TURKEY Received: 27.04.2012 Accepted: 04.12.2012 Abstract – The purpose of this study is to investigate what kind of problems the third and fourth grade students at the Faculty of Science and Literature and the Faculty of Education have on defining the accumulation point, a central concept, knowing the concepts necessary for defining it and deciding where to use it. The study was carried out through the survey model. The data was collected through the Concept Information Form (CIF) from a total of 107 third and fourth grade students who studied Mathematics at the Faculty of Science and Literature and the Faculty of Education in an intermediately-populated city located in the Eastern Anatolia Region, Turkey, during the fall term of the educational year 2011-2012. A descriptive analysis was conducted on the data. It was concluded that students have problems on “defining the accumulation point”, “knowing the concepts necessary for defining it” and “deciding where to use it”. Key words: accumulation point, limit, derivative, learning disabilities, misconceptions. Summary Introduction The point should have an accumulation point because a function has a limit at a particular point. Without a complete understanding into the accumulation point, it is inevitable that students will have misconceptions about the concept of a limit. Therefore, the accumulation point is a central concept to that of a limit and all the other concepts related to it. * Corresponding author: Ömer Faruk Çetin, Asist. Prof. Dr. in Mathematics Education, Education Faculty, Erzincan University, Erzincan, TURKEY. E-mail: [email protected] 218 YIĞILMA NOKTASI KAVRAMI VE KULLANIMI… A CONCEPT “ACCUMULATION POINT” AND ITS USING… Purpose The purpose of this study is to investigate how the students of mathematics define “the accumulation point”, a central concept, and relate it to other concepts. Methodology The study was conducted through the survey model. In addition, the data was collected only qualitatively, since the purpose was to describe how students define “the accumulation point” and relate it to other concepts. Population The population was comprised of a total of 107 third and the fourth grade students who studied Mathematics at the Faculty of Science and Literature and the Faculty of Education in an intermediately-populated city located in the Eastern Anatolia Region, Turkey. Data Collection Instrument The data was collected through the Concept Information Form (CIF), the content of which was designed by four domain experts and one language expert. As a pilot scheme, the form was conducted on 30 third grade students of Mathematics at the Faculty of Education. Owing to the problems revealed through the pilot scheme, three domain experts revised the form. An item was excluded from the study before it was finalized. Data Analysis Within a lesson time, the students were asked to provide answers to the questions included in the CIF individually and in a written form. All the answer sheets were taken into account so that they could be analyzed descriptively. In addition, the domain experts identified and categorized the definitions of “the accumulation point”, the concepts required for it, and the concepts that could be defined with it. In accordance with these categories, the answer sheets were grouped under certain themes and levels by common consent among the three researchers in order to ensure reliability. Accordingly, the answers provided to the first question in the CIF were evaluated under the themes “correct”, “partially correct” and “wrong or no answer” and interpreted with direct quotations. Similarly, the answers to the second and third questions were evaluated and interpreted in a way in which “wrong or no answer” corresponded to level zero, “stating one single concept in a correct way” corresponded to level 1, “stating two concepts in a correct way” corresponded to level 2” and “stating at least three concepts in a correct way” corresponded to level 3. Results The findings on the first sub-problem of the study (What are the percentages of students who can define the accumulation point in a correct way by faculty and grade?) are as follows: NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇETİN,Ö.F. DANE, A. & BEKDEMİR, M. 219 The students at the Faculty of Science and Literature and Faculty of Education could not provide a correct answer when they were asked to “define the accumulation point”. The third grade students at the Faculty of Science and Literature and Faculty of Education could provide a partially correct answer by 62% and 68% respectively whereas the same percentages were 39% and 48% respectively for the fourth grade students. While the third grade students gave wrong answers by 31% and 28% respectively, the same percentages were 43% and 52% respectively for the fourth grade students. The percentages of the third grade students who did not provide any answers were 7% and 4% respectively for the third grade students whereas the same percentages were 18% and 0% respectively for the fourth grade students. The findings on the second sub-problem of the study (What kind of mistakes do students make in defining the accumulation point?) are as follows: The mistakes that the students made in defining the accumulation point were grouped under five headings according to their level of importance. 1. Confusing the accumulation point with the set of accumulation points, 2. Using the concept “limit value” rather than the accumulation point, 3. Thinking that a function should exist in order for the accumulation point to be in existence, 4. Believing that the accumulation point should be an element of a set, 5. Confusing neighborhood with deleted neighborhood. The findings on the third sub-problem of the study (What concepts do students use to define the accumulation point?) are as follows: The third grade students mostly used the concepts “Neighborhood- deleted neighborhood” whereas the fourth grade students mainly used the concepts “Set-Interval”. The findings on the fourth sub-problem of the study (What concepts do students define by using the accumulation point?) are as follows: All of the students mainly used the concepts “Limit-Left and Right Hand Limits”. Conclusion and Discussion The results concerning the first sub-problem are as follows: None of the students at the Faculty of Science and Faculty of Education could define “the accumulation point” in a correct way. Considering that “the accumulation point” forms the basis of a limit and other concepts related to it, inadequate learning of the former could lead to difficulties and misconceptions in the latter. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education 220 YIĞILMA NOKTASI KAVRAMI VE KULLANIMI… A CONCEPT “ACCUMULATION POINT” AND ITS USING… The results concerning the second sub-problem are as follows: Some of the students confused “the accumulation point” with “the set of accumulation points”. It is recommended that teachers place emphasis on the difference and correlation between the accumulation point and the set of accumulation points. Furthermore, some of the students used the concept “limit value” instead of “the accumulation point”. The finding is a surprising one, for the accumulation point is one of the prerequisites for “a limit” and associated with domain whereas the limit value is related to co-domain. Also, some of the students believed that a function should be defined in a set as a prerequisite for the existence of the accumulation point in the set. The belief might have resulted from the fact that functions are covered earlier in the curriculum than limits and other related concepts. Therefore, it is recommended that teachers should emphasize that function is not a prerequisite for the accumulation point. Moreover, some of the students noted that the accumulation point of a set should be an element of that set. The misconception might be one of the reasons why they confused “neighborhood” with “deleted neighborhood”. Thus, it is recommended that teachers emphasize that the accumulation point need not be an element of the set but each deleted neighborhood should include an element from the set. In addition, all of the students made an effort to define “the accumulation point” in the sets of natural numbers and real numbers. The results concerning the third sub-problem are as follows: Regardless of their grade, the students at the Faculty of Education were able to state more concepts required for defining the accumulation point than those at the Faculty of Science and Education. The third grade students often used relatively more complicated concepts such as “Neighborhood-deleted neighborhood” while the fourth grade students chose the simpler ones like “Set-Interval”. Similarly, the number of concepts the students stated to define “the accumulation point” decreased as they moved to a higher grade. The results concerning the fourth sub-problem are as follows: In stating the concepts they could define by using the accumulation point, most of the third grade students at the Faculty of Science and Literature were at level 3 while the fewest students were at level 0. As for the fourth grade, most of the students were at level 2 while the fewest students were at level 3. On the other hand, most of the third grade students at the Faculty of Education were at level 1 whereas none of them were at level 3. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇETİN,Ö.F. DANE, A. & BEKDEMİR, M. 221 Yığılma Noktası Kavramı ve Kullanımı Ömer Faruk Çetin †, Arif Dane & Mehmet Bekdemir Erzincan Üniversitesi, Erzincan, TÜRKİYE Makale Gönderme Tarihi: 27.04.2012 Makale Kabul Tarihi: 04.12.2012 Özet – Bu çalışmanın amacı matematik programlarındaki öğrencilerin temel bir kavram olan “yığılma noktası” kavramını nasıl tanımladıkları ve diğer kavramlarla nasıl ilişkilendirdiklerini araştırmaktır. Çalışmada tarama modeli kullanılmıştır. Veriler, 2011–2012 eğitim-öğretim yılı güz yarıyılında Doğu Anadolu Bölgesi’nin nüfus açısından orta ölçekli bir ilinde bulunan Fen Edebiyat Fakültesi Matematik Programı ile Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programının üçüncü ve dördüncü sınıflarında öğrenim gören 107 öğrenciden Kavram Bilgi Formu (KBF) kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen veriler betimsel olarak analiz edilmiştir. Öğrencilerin “yığılma noktasının tanımı”, “yığılma noktasını tanımlamak için gerekli olan kavramları bilme” ve “yığılma noktası kavramını nerelerde kullanacaklarına” dair güçlükler yaşadıkları tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: yığılma noktası, limit, türev, öğrenme güçlükleri, kavram yanılgısı. Giriş Nesnelerin veya olayların ortak özelliklerini kapsayan ve bir ortak ad altında toplayan genel tasarım olarak tanımlanan “kavram” aslında düşünmeyi sağlayan zihinsel araçtır. Kavramlar bireyin fiziksel ve sosyal dünyayı anlamasını ve çevresiyle iletişim kurabilmesini sağlar. Kavramlara sahip olmayan bebeklik çağını geçirmiş bireyin düşünmesi bir bebeğin düşünmesi gibi sadece duyusal algılamalarıyla sınırlıdır. Bir grup varlık, olay, fikir, bilgi ve süreçlerle ilişkiler kurulmasına yardım eden kavramların bazıları somut ve basit, bazıları ise soyut ve karmaşıktır. Bireyler somut ve basit kavramları kendi kendilerine veya çevrelerinden öğrenebilirlerken, soyut ve karmaşık olan kavramları öğrenmek için genellikle formal eğitime ihtiyaç duymaktadır. Örneğin Türkçe, kimya, fizik gibi alanlardaki kavramlar formal eğitimle kazanılabilmektedir (Senemoğlu, 2010). Matematikte de kullanılan kavramlar genellikle soyut, karmaşık ve hiyerarşiktir (Nesbit, 1996). Üstelik formal eğitimde sınıf düzeyleri arttıkça matematiksel kavramların soyutluk, karmaşıklık ve hiyerarşiklik düzeyleri de † İletişim: Ömer Faruk Çetin, Yrd. Doç. Dr., İlköğretim Matematik Eğitimi ABD, İlköğretim Bölümü, Eğitim Fakültesi, Erzincan Üniversitesi, Erzincan, TÜRKİYE. E-mail: [email protected] Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YIĞILMA NOKTASI KAVRAMI VE KULLANIMI… A CONCEPT “ACCUMULATION POINT” AND ITS USING… 222 artmaktadır. Bu özelliklerden dolayı yeni bir matematiksel kavramın veya bilginin öğrenilmesi büyük ölçüde öncesindeki kavramların anlamlı olarak öğrenilmesine ve aralarındaki ilişkilerin doğru kurulabilmesine bağlıdır. Bu süreç üst düzey düşünme becerisi gerektirdiğinden matematiksel kavramların öğrenilmesinde, birçok araştırmanın da ortaya koyduğu gibi, çeşitli zorluklarla karşılaşılmaktadır. Alan ve problem çözmedeki temel bilgi ve becerilere sahip olmamaktan (Tall, 1993; Yudariah ve Roselainy, 2001) kaynaklanan öğrenme güçlükleri cebir, geometri ve trigonometri gibi matematiğin alt alanlarında olduğu kadar analiz alt alanında da mevcuttur. Analiz; genel olarak fonksiyon, limit, süreklilik, türev ve integral kavramlarını inceleyen matematiğin bir alt dalıdır. Analizde limit kavramı; süreklilik, dizi, türev ve integral gibi pek çok önemli kavramla çok yakın ve güçlü ilişkisi nedeniyle en temel kavramlardan birisidir (Cornu, 1991). Bu nedenle limit kavramı analiz alanında en çok hakkında araştırma yapılan kavramlardan biridir (Baştürk ve Dönmez, 2011a). Araştırmalar, öğrencilerin limit kavramına ilişkin çeşitli kavram yanılgılarına sahip olduklarını ve bu kavramları öğrenirken zorluklar yaşadıklarını ortaya koymuştur (Cornu, 1991; Davis ve Vinner, 1986; Szydlik, 2000; Tall ve Vinner, 1981; Williams, 1991). Bunlar; genel hatlarıyla “limit ulaşılabilecek en üst değer ve aşılmaması gereken bir sınır”, “bir fonksiyonun bir noktada limitinin olması için o noktada tanımlı olması”, “limit alınan noktanın fonksiyonunun tanım kümesinde yer alması”, “fonksiyonun limitinin olması için sürekli olması”, “fonksiyonun her noktada limiti olması gerektiği”, “limit değerinin asla ulaşılamaz olduğu” ve “verilen fonksiyonun belli bir değere yaklaşmasını irdelemeksizin yaklaşılan değeri fonksiyonda basitçe yerine koyarak limit değerine ulaşılacağının düşünülmesi” şeklinde sınıflanabilir (Akbulut ve Işık, 2005; Baştürk ve Dönmez, 2011b; Bergthold, 1999; Bezuidenhout, 2001; Cornu, 1991; Davis ve Vinner, 1986; Dönmez, (2009); Gray ve Tall, 1991; Jordaan, 2005; Orton, 1983; Szydlik, 2000; Tall ve Vinner, 1981; Tall, 1993; Williams, 1989, 1991). Limit kavramında ortaya çıkan öğrenme güçlüklerinin veya kavram yanılgılarının birçoğu yığılma (limit) noktası kavramıyla ilişkilidir. Çünkü bir fonksiyonun herhangi bir noktada limitinin var olması için öncelikle o noktanın yığılma noktası olması gerekmektedir (Balcı,1997). Bundan dolayı yığılma noktası limit ve limitle ilişkili olan kavramların merkezinde yer alır. Yani, limitle ilgili güçlük ve yanılgıları gidermek için yığılma noktası kavramı üzerinde öncelikle durulmalıdır. Diğer taraftan da “𝐴⊂𝑅 𝑛 𝑣𝑒 𝑎 ∈ 𝑅 𝑛 olsun. Eğer a’nın her bir komşuluğunda, A kümesinin a’dan farklı en az bir eleman varsa a’ya Anın NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇETİN,Ö.F. DANE, A. & BEKDEMİR, M. 223 yığılma noktası denir (Balcı,1997).” şeklindeki yığılma noktası tanımından da anlaşılacağı gibi bu kavramın tanımlanması için nokta, komşuluk gibi kavramlara ihtiyaç duyulur. Bu kadar temel bir kavram olmasına rağmen limit ve limitle bağlantılı diğer kavramlarla ilgili birkaç araştırma (Przenioslo, 2004) dışında araştırmalarda yığılma noktasından hiç bahsedilmemesi ilgi çekicidir. Ayrıca araştırmacıların yaklaşık 20 yıllık deneyimleri limit kavramı ve onunla ilişkili diğer kavramların öğretiminde yığılma noktası kavramı üzerinde yeterince veya hiç durulmadığı ve bu kavramın daha derinlemesine araştırılması düşüncesine götürmüştür. Araştırma bu gerekçelerle tasarlanmış ve yapılmıştır. Çalışmanın Amacı Bu çalışmanın amacı matematik programlarındaki öğrencilerin “yığılma noktası” kavramını nasıl tanımladıkları ve diğer kavramlarla nasıl ilişkilendirdiklerini araştırmaktır. Bu amaca uygun olarak aşağıdaki alt problemlere cevap aranmıştır. 1. Öğrencilerin fakülte ve sınıf düzeyine göre “yığılma noktasını” doğru tanımlama oranları nedir? 2. Öğrenciler “yığılma noktasını” tanımlarken ne gibi hatalar yapmaktadırlar? 3. Öğrenciler “yığılma noktası” kavramını tanımlamada hangi kavramları kullanmaktadırlar? 4. Öğrenciler hangi kavramları tanımlamada “yığılma noktası” kavramını kullanmaktadırlar? Yöntem Bu çalışmada tarama modeli kullanılmıştır. Tarama modeli, geçmişte veya halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan bir araştırma yaklaşımıdır. Bu modelde araştırmaya konu olan olay, birey, grup veya nesne kendi koşulları içinde olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır (Karasar, 2008). Bu çalışmada öğrencilerin “yığılma noktası” kavramını nasıl tanımladıkları ve ilişkilendirdiklerini betimlenmek istendiğinden sadece nitel veri toplama yöntemi kullanılmıştır. Çalışma Grubu Çalışma grubunu, Doğu Anadolu Bölgesi’nin nüfus açısından orta ölçekli bir ilinde bulunan ağırlıklı olarak matematik alan eğitimi ve öğretimi veren Fen Edebiyat Matematik Programı ile Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programlarının üçüncü ve dördüncü sınıflardan öğrenim gören 107 öğrenci oluşturmaktadır. Fen Edebiyat Fakültesi Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YIĞILMA NOKTASI KAVRAMI VE KULLANIMI… A CONCEPT “ACCUMULATION POINT” AND ITS USING… 224 Matematik Programında “Yığılma noktası” kavramı ağırlıklı olarak birinci sınıfta Analiz-I ve II; ikinci sınıfta Analiz-III ve IV, üçüncü sınıfta Kompleks Fonksiyonlar Teorisi-I ve II, Topoloji-I ve II; dördüncü sınıfta Reel ve Fonksiyonel Analiz derslerinde kullanılmaktadır. Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Programında ise bu kavram ikinci sınıfta Analiz-I ve II ile üçüncü sınıfta Analiz-III derslerinde görülmektedir. Veri Toplama Aracı Bu çalışmada veriler, içeriği dört alan uzmanı ve bir dil uzmanı tarafından hazırlanmış olan Kavram Bilgi Formu (KBF) olarak adlandırılan form yardımı ile toplanmıştır. KBF yığılma noktası kavramıyla ilgili üç açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Buna göre KBF’nin birinci sorusu “Yığılma noktasını tanımlayıp bir örnek veriniz.”, ikincisi “Yığılma noktasını tanımlamada hangi kavramları kullanırsınız, örneklerle açıklayınız.” ve üçüncüsü de “Hangi kavramları açıklamak için yığılma noktası kavramına ihtiyaç duyarız örneklerle açıklayınız.” şeklindedir. KBF’ nin pilot çalışması Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programındaki 30 üçüncü sınıf öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Pilot çalışması sonucunda “yığılma noktasına günlük yaşamdan bir örnek veriniz” sorusuna hiç yanıt verilmemesinden dolayı üç alan uzmanı tarafından bu soru KBF den çıkartılmıştır. Veri Toplama ve Analizi Bir ders saatinde öğrencilerden KBF formu üzerindeki soruları bireysel ve yazılı olarak cevaplamaları istenmiştir. Cevaplama sürecinde öğrencilerin birbirlerini etkilemeleri engellenmiştir. Çalışmanın verileri betimsel olarak analiz edilmiştir. Betimsel analizde veriler araştırma sorularının ortaya koyduğu temalara göre düzenlenebileceği gibi görüşmede kullanılan sorular dikkate alınarak sunulabilir (Yıldırım ve Şimşek, 2005). Her bir öğrenciden alınan KBF formları numaralandırılmış ( numaralandırmada soldan ilk harf “F” fen-edebiyat fakültesini, “E” eğitim fakültesini, harften sonraki ilk sayı sınıf düzeyini ve harften sonraki ikinci sayıda sıra numarasını göstermektedir) ve veriler bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Betimsel olarak analiz yapılabilmesi için tüm cevap kâğıtları okunmuş ve “yığılma noktası” kavramı tanımı, bu tanımlama için gerekli olan kavramlar ile yığılma noktası kavramı kullanılarak tanımlanabilecek kavramlar alan uzmanları tarafından belirlenmiş ve sınıflandırılmıştır. Okuyucu güvenirliğini sağlamak için öğrencilerin cevap kâğıtları bu sınıflandırmalara göre üç araştırmacının ortak kararlarıyla kategorilere (temalara) ve düzeylere ayrılmıştır. Buna göre, KBF’ un birinci sorusunun cevapları “doğru”, “kısmen doğru”, “yanlış veya cevap vermeme” şeklindeki kategorilere göre değerlendirilmiş ve doğrudan alıntılarla yorumlanmıştır. Benzer şekilde ikinci ve üçüncü soruların cevapları da NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇETİN,Ö.F. DANE, A. & BEKDEMİR, M. 225 “yanlış veya cevap vermeme” sıfır düzeyi, “sadece bir kavramı doğru olarak ifade etme” bir düzeyi, “sadece iki kavramı doğru olarak ifade etme” iki düzeyi ve “en az üç kavram doğru olarak ifade etme” üç düzeylerine göre değerlendirilmiş ve yorumlanmıştır. Bulgular ve Yorumlar Araştırmanın “Öğrencilerin fakülte ve sınıf düzeyine göre yığılma noktasını doğru tanımlama oranları nedir?” şeklindeki birinci alt problemine ilişkin bulgular Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1. “Yığılma Noktasını Tanımlayıp Bir Örnek Veriniz” Sorusuna Verilen Yanıtların Kategorilere Göre Dağılımı. Fen Edebiyat Fakültesi 3 Sınıf Kategoriler Eğitim Fakültesi 4. Sınıf 3 Sınıf 4. Sınıf f % f % f % f % Doğru yanıt verenler 0 0 0 0 0 0 0 0 Kısmen doğru yanıt verenler 18 62 11 39 17 68 12 48 Yanlış yanıt verenler 9 31 12 43 7 28 13 52 Yanıt vermeyenler 2 7 5 18 1 4 0 0 29 100 28 100 25 100 25 100 Toplam Genel Toplam 57 50 Tablo 1’e göre çalışmaya katılan Fen Edebiyat ve Eğitim Fakültesi öğrencileri “yığılma noktasını tanımlayınız” sorusuna doğru yanıt verememişlerdir. Sırasıyla Fen Edebiyat ve Eğitim Fakültesi üçüncü sınıf öğrencilerinin %62, %68’ i, dördüncü sınıf öğrencilerinin %39, %48’ si bu soruya kısmen doğru yanıt vermişlerdir. Bu soruya yanlış yanıt verenlerin yüzdesi üçüncü sınıflarda %31, %28 ve dördüncü sınıflarda %43, %52 dır. Yanıt vermeyenlerin yüzdeleri üçüncü sınıflarda %7, %4 ve dördüncü sınıflarda %18, %0 dır. Kısmen doğru yanıt veren öğrencilerden F.3,8, F.4,28, E.3,5, E.4,12 kodlu öğrencilerin ifadeleri aşağıdaki gibidir. F.3,8: Bir kümenin herhangi bir komşuluğunda kümenin başka elemanlarını barındıran noktalardır. F.4,28: Boştan farklı bir A kümesinin yığılma noktasının olabilmesi için ∀ε > 0 için ∃ bir ( x − ε , x + ε ) aralığında bir x değeri varsa buna yığılma noktası denir. Yani bir ε komşuluğundaki limit değeri sonucu x’in elde edilmesidir. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YIĞILMA NOKTASI KAVRAMI VE KULLANIMI… A CONCEPT “ACCUMULATION POINT” AND ITS USING… 226 E.3,5: Yığılma noktası bir sayının etrafında birbirine ve sayıya çok yakın şekilde bulunan noktalar kümesidir. Mesela sayı doğrusu buna en güzel örnektir. Sayı doğrusunda hiç boş nokta yoktur ve tam sayılar yığılma noktalarıdır. E.4,12: Bir kümede herhangi bir A noktası çıkarılıp bu A noktasının ε >0 olacak şekilde en küçük ε komşuluğuna yığılma noktası denir. Yanlış yanıt veren öğrencilerden F.3,14, F.4,25, E.3,14, E.4,18 kodlu öğrencilerin ifadeleri aşağıdaki gibidir. F.3,14: ∀ε > 0 sayısı için öyle bir N ( ε ) sayısı vardır ki n > N ( ε ) olacak şekilde x − x0 < ε eşitsizliği bir N ( ε ) sayısı bulunur. Bu tanımdan yola çıkarak x0 − ε < x < x0 + ε Aralığına yığılma noktası denir. F.4,25: A ≠ φ ve f(x) bir fonksiyon olsun. ∀x ∈ A için ∀ε > 0 olacak şekilde x0 f(x) fonksiyonu ∃x0 ∈ f ( x ) oluyorsa yığılma noktasıdır. E.3,14: f : A → R olsun. Bir noktaya yaklaşan sağdan ve soldan değerlere denir. R de olması gerekiyor. Tam sayılarda olursa yığılma noktası olmaz. E.4,18: Limit değerinin yaklaştığı noktadır. Yığılma Noktasını Tanımlarken Yapılan Hatalar Öğrencilerin yığılma noktasını tanımlarken yaptıkları hatalar vurgularına göre bir araya getirilerek aşağıdaki beş başlık altında verilmiştir. 1. Yığılma noktası ile yığılma noktaları kümesini karıştırma, 2. Yığılma noktası yerine limit değeri kavramını kullanma, 3. Yığılma noktasının var olması için bir fonksiyonun var olması gerektiği, 4. Yığılma noktasının kümenin elemanı olması gerektiğini ifade etme, 5. Komşuluk ile delinmiş komşuluğu karıştırma, Yığılma noktası ile yığılma noktalarının kümesini karıştırmış öğrencilerden F.3,14 ve E.4,12 kodlu öğrencilerin ifadeleri aşağıdaki gibidir. F.3,14: ∀ε > 0 sayısı için öyle bir N ( ε ) sayısı vardır ki n > N ( ε ) olacak şekilde x − x0 < ε eşitsizliği bir N ( ε ) sayısı bulunur. Bu tanımdan yola çıkarak x0 − ε < x < x0 + ε Aralığına yığılma noktası denir. E.4,12: Bir kümede herhangi bir A noktası çıkarılıp bu A noktasının ε >0 olacak şekilde en küçük ε komşuluğuna yığılma noktası denir. Yığılma noktası yerine limit değerini almış öğrencilerden E.4,17 ve E.4,22 kodlu öğrencilerin ifadeleri aşağıdaki gibidir. E.4,17: Kısaca limit değerinin yaklaştığı nokta diyebiliriz. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇETİN,Ö.F. DANE, A. & BEKDEMİR, M. 227 E.4,22: Limit değerinin yaklaştığı noktaya yığılma noktası denir. Yığılma noktasının varlığını bir fonksiyonun varlığı ile ilişkilendiren öğrencilerden F.4,4 kodlu öğrencinin ifadesi aşağıdaki gibidir. F.4,4: Fonksiyondaki belli bir değerin bir noktaya ε − komşuluğundaki yakınsamasına denir. Yığılma noktasının kümenin elemanı olması gerektiğini ifade eden öğrencilerden F.4,11 kodlu öğrencinin ifadesi aşağıdaki gibidir. F.4,11: Fonksiyonu tanımsız yapan noktaya yığılma noktası denir. Komşuluk ile delinmiş komşuluğu karıştırmış öğrencilerden F.3,12 ve E.4,5 kodlu öğrencilerin ifadeleri aşağıdaki gibidir. F.3,12: Üzerinde bir uzay tanımlamış bir kümenin herhangi bir komşuluğunda kümenin tüm noktalarını barındıran noktadır. E.4,5: Belli bir x 0 noktasına yakın komşuluğundaki yoğunluk yığılma noktası olarak adlandırılır. Yığılma Noktası Kavramını Tanımlamada Kullanılan Kavramlar “Öğrenciler yığılma noktası kavramını tanımlamada hangi kavramları kullanmaktadırlar?” şeklindeki üçüncü alt probleme ilişkin bulgular Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2. Yığılma Noktasını Tanımlamada Kullanılan Kavramların Algı Düzeylerine Göre Dağılımı. Eğitim Fakültesi Fen Edebiyat Fakültesi Algı Düzeyleri 3 Sınıf 4. Sınıf 3 Sınıf 4. Sınıf f % f % F % f % 0 düzeyi 8 27 13 46 3 12 10 40 1 düzeyi 19 66 7 25 8 32 9 36 2 düzeyi 2 7 6 22 10 40 4 16 3 düzeyi 0 0 2 7 4 16 2 8 29 100 28 100 25 100 25 100 Toplam Tablo 2’e göre çalışmaya katılan Fen Edebiyat Fakültesi üçüncü sınıf öğrencilerinin %27 si sıfır düzeyinde, %66 sı bir düzeyinde, %7 si iki düzeyinde olup üç düzeyinde hiç öğrenci yoktur. Fen Edebiyat Fakültesi dördüncü sınıf öğrencilerinin %46 sı sıfır düzeyinde, %25 i bir düzeyinde, %22 si iki düzeyinde, %7 si de üç düzeyindedir. Eğitim Fakültesi üçüncü sınıf öğrencilerinin %12 si sıfır düzeyinde, %32 si bir düzeyinde, %40 ı iki düzeyinde, %16 sı da üç düzeyindedir. Eğitim Fakültesi dördüncü sınıf öğrencilerinin %40 ı sıfır düzeyinde, %36 sı bir düzeyinde, %16 sı iki düzeyinde, %8 i de üç düzeyindedir Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YIĞILMA NOKTASI KAVRAMI VE KULLANIMI… A CONCEPT “ACCUMULATION POINT” AND ITS USING… 228 “Yığılma noktasını tanımlamada hangi kavramları kullanırsınız, örneklerle açılayınız” sorusuna verilen yanıtlarda geçen doğru kavramlar ve tekrarlanma sayıları Tablo 3’de verilmiştir. Tablo 3. Yığılma Noktasını Tanımlamada Kullanılan Doğru Kavramlar Ve Tekrarlanma Sayıları. Eğitim Fakültesi Fen Edebiyat Fakültesi 3 Sınıf 4. Sınıf f f f f Komşuluk -Delinmiş Komşuluk 16 7 13 7 Eleman- Nokta 5 4 12 4 Küme- Aralık 1 10 10 8 Metrik 1 2 0 0 Yuvar- İç nokta 0 2 3 1 Sonsuz 0 0 1 3 Kategoriler 3 Sınıf 4. Sınıf Tablo 3’den anlaşılacağı gibi göre çalışmaya katılan Fen Edebiyat Fakültesi üçüncü sınıf öğrencileri “Komşuluk-Delinmiş Komşuluk ” kavramlarını en çok kullanırken, “Yuvarİç nokta” ve “Sonsuz” kavramlarını hiç kullanmamışlardır. Fen Edebiyat Fakültesi dördüncü sınıf öğrencileri “Küme-Aralık” kavramlarını en çok kullanırken, “Sonsuz” kavramlarını hiç kullanmamışlardır. Benzer şekilde Eğitim Fakültesi üçüncü sınıf öğrencileri “KomşulukDelinmiş Komşuluk” kavramlarını en çok kullanırken, “Metrik” kavramını hiç kullanmamışlardır. Eğitim Fakültesi dördüncü sınıf öğrencileri “Küme-Aralık” kavramlarını en çok kullanırken, “Metrik” kavramını hiç kullanmamışlardır. “Yığılma Noktası” Kavramı Kullanılarak Açıklanan Kavramlar “Öğrenciler hangi kavramları tanımlamada yığılma noktası kavramını kullanmaktadırlar?” alt problemine ilişkin bulgular Tablo 4’de verilmiştir Tablo 4. “Hangi Kavramları Açıklamak İçin Yığılma Noktası Kavramına İhtiyaç Duyarız Örneklerle Açıklayınız” Sorusuna Verilen Yanıtların Algı Düzeylerine Göre Dağılımı. Eğitim Fakültesi Fen Edebiyat Fakültesi Algı Düzeyleri 0 düzeyi 3 Sınıf 4. Sınıf 3 Sınıf 4. Sınıf f % f % f % f % 3 10 5 18 5 20 6 24 NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇETİN,Ö.F. DANE, A. & BEKDEMİR, M. 229 1 düzeyi 6 20 7 25 11 44 7 28 2 düzeyi 8 28 12 43 9 36 8 32 3 düzeyi 12 42 4 14 0 0 4 16 29 100 28 100 25 100 25 100 Toplam Tablo 4’e göre çalışmaya katılan Fen Edebiyat Fakültesi üçüncü sınıf öğrencilerinin %10 u sıfır düzeyinde, %20 si bir düzeyinde, %28 i iki düzeyinde, %42 si de üç düzeyindedir. Fen Edebiyat Fakültesi dördüncü sınıf öğrencilerinin %18 i sıfır düzeyinde, %25 i bir düzeyinde, %43 ü iki düzeyinde, %14 ü de üç düzeyindedir. Eğitim Fakültesi üçüncü sınıf öğrencilerinin %20 si sıfır düzeyinde, %44 ü bir düzeyinde, %36 sı iki düzeyinde, %0 ı da üç düzeyindedir. Eğitim Fakültesi dördüncü sınıf öğrencilerinin %24 ü sıfır düzeyinde, %28 si bir düzeyinde, %32 si iki düzeyinde, %16 sı da üç düzeyindedir “Hangi kavramları açıklamak için yığılma noktası kavramına ihtiyaç duyarız örneklerle açıklayınız.” Sorusuna öğrencilerin verdikleri yanıtlarda geçen doğru kavramlar ve tekrarlanma sayıları Tablo 5’de verilmiştir. Tablo 5. Açıklamak İçin Yığılma Noktası Kavramına İhtiyaç Duyulan Kavramlar Ve Tekrarlanma Sayıları. Fen Edebiyat Fakültesi Eğitim Fakültesi 3. Sınıf 4. Sınıf 3.Sınıf 4. Sınıf f f f f Limit, Sağdan-Soldan Limit 25 24 19 19 Süreklilik 19 14 2 8 Türev 12 6 1 7 Dizi-Serilerde Limit ve Yakınsaklık 2 0 6 0 İntegral 0 0 1 1 Kategoriler Tablo 5’den anlaşılacağı gibi göre çalışmaya katılan Fen Edebiyat Fakültesi üçüncü sınıf öğrencileri “Limit, Sağdan-Soldan Limit” kavramlarını en çok kullanırken, “İntegral” kavramını hiç kullanmamışlardır. Fen Edebiyat Fakültesi dördüncü sınıf öğrencileri “Limit, Sağdan-Soldan Limit” kavramlarını en çok kullanırken, “İntegral” ve “Dizi-Serilerde Limit ve Yakınsaklık” kavramlarını hiç kullanmamışlardır. Benzer şekilde Eğitim Fakültesi üçüncü sınıf öğrencileri “Limit, Sağdan-Soldan Limit” kavramlarını en çok kullanırken, “İntegral” kavramını en az kullanmışlardır. Eğitim Fakültesi dördüncü sınıf öğrencileri “Limit, Sağdan- Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YIĞILMA NOKTASI KAVRAMI VE KULLANIMI… A CONCEPT “ACCUMULATION POINT” AND ITS USING… 230 Soldan Limit” kavramlarını en çok kullanırken, “Dizi-Serilerde Limit ve Yakınsaklık” kavramlarını hiç kullanmamışlardır. Her iki fakülte öğrencileri de “Limit, Sağdan-Soldan Limit” kavramlarını açıklamak için “yığılma noktası” kavramına ihtiyaç duyarken “integral” kavramında dikkate almamışlardır. Sonuç, Tartışma ve Öneriler Araştırmanın “Öğrencilerin fakülte ve sınıf düzeyine göre yığılma noktasını doğru tanımlama oranları nedir?” şeklindeki birinci alt problemine ilişkin sonuçlar; Çalışmaya katılan Fen Edebiyat ve Eğitim Fakültesi öğrencilerinin hiç biri “yığılma noktası” kavramını doğru olarak tanımlayamamıştır. Bu sonuç, araştırmalarda ortaya konan “öğrencilerin limit ve limitle ilgili kavramları öğrenmede zorluk yaşadıkları ve bu konularda kavram yanılgılarına sahip oldukları (Akbulut ve Işık, 2005; Baştürk ve Dönmez, 2011b; Bergthold, 1999; Bezuidenhout, 2001; Cornu, 1991; Davis ve Vinner, 1986; Gray ve Tall, 1991; Jordaan, 2005; Orton, 1981; Szydlik, 2000; Tall ve Vinner, 1981; Tall, 1993; Williams, 1989, 1991)” sonucu ile paralellik göstermektedir. “Yığılma noktası”, limit ve limitle ilgili kavramların temelini oluşturduğundan, bu kavramın yeterince öğrenilmemesi limit ve diğer kavramlarda yaşanan güçlük ve yanılgıların nedeni olabilir. Bu durumun araştırılması önerilmektedir. Her iki fakültenin üçüncü sınıf öğrencilerinin yarıdan fazlası kısmen doğru tanımlama yaparken son sınıf öğrencilerinin yarıdan azı yapmıştır. Aynı zamanda üçüncü sınıf öğrencilerinin yanlış yanıt verme yüzdeleri dördüncü sınıf öğrencilerinin yanlış yanıt verme yüzdelerinden düşüktür. Bu sonuçlar her iki fakülte öğrencilerinin “yığılma noktasını” içeren dersleri son sınıftan önceki dönemlerde almış olmalarından ve sonraki derslerinde kullanmamış olmalarından kaynaklanmış olabilir. Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencilerinin yanıt vermeme yüzdeleri her iki sınıfta da Eğitim Fakültesi öğrencilerinin yanıt vermeme yüzdelerinden yüksektir. Bu durum Fen Edebiyat Fakültesi öğrencileri ile Eğitim Fakültesi öğrencilerinin doğru ya da yanlış ifadelerine verilen dönütlerin farklılığından kaynaklanmış olabilir. Konunun araştırılması önerilir. Öğrencilerin bazıları “yığılma noktası” ile “yığılma noktalarının kümesi” karıştırmaktadırlar. Bu durum öğrencilerin nokta yerine bu noktaların oluşturduğu kümeyi kullandıklarını göstermektedir. Yığılma noktası ve yığılma noktaları kümesi ayrımı ve ilişkileri üzerinde durulması önerilir. Öğrencilerin bir kısmı da “Yığılma noktası” yerine “limit değeri” kavramını kullanmaktadır. Yığılma noktası kavramı limit kavramından önce ve NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇETİN,Ö.F. DANE, A. & BEKDEMİR, M. 231 hatta limit kavramının ön şart kavramlarından birisi olması ve ayrıca yığılma noktası kavramı tanım kümesiyle ilişkili bir kavram iken limit değeri kavramı değer kümesi ile ilişkili bir kavram olmasına rağmen bu kavramların karıştırılması ilginçtir. Bu sonuç limitle ilgili yapılan araştırmalarda ortaya çıkan tanım kümesi ve limit değeri ile ilgili kavram yanılgılarının (Akbulut ve Işık, 2005; Baştürk ve Dönmez, 2011b; Bezuidenhout, 2001; Gray ve Tall, 1991; Jordaan, 2005; Szydlik, 2000) nedenlerinden birisi olabilir. Bazı öğrenciler “Yığılma noktasının varlığının ön şartı olarak o kümede bir fonksiyon tanımlı olması gerekliliğini” görmektedir. Bu durum dersler içeriğinde önce fonksiyonlardan bahsedilip sonra limit ve limitle ilişkili kavramların olmasından kaynaklanmış olabilir. Buna göre yığılma noktası kavramının tanımlanması için bir fonksiyonun olması gerekmediğinin vurgulanması önerilir. Bir kısım öğrencide bir kümenin yığılma noktasının mutlaka o kümenin elemanı olması gerekliliğini vurgulamıştır. Bu durum öğrencilerin yığılma noktası kavramını tanımlarken “komşuluk” ile “delinmiş komşuluk” kavramlarını karıştırmalarının da bir nedeni olabilir. Ayrıca yine bu sonuç limit ile ilgili yapılan araştırmalarda (Akbulut ve Işık, 2005; Baştürk ve Dönmez, 2011b; Jordaan, 2005; Szydlik, 2000) ortaya konan “bir fonksiyonun bir noktada limitinin olması için o noktada tanımlı olması gerektiği” şeklindeki yanılgıların da nedeni olabilir. Yığılma noktası kavramı öğretiminde yığılma noktasının o kümenin elamanı olması gerekmediğine, fakat delinmiş her komşuluğunun o kümeden eleman içermesinin gerekliliğinin vurgulanması önerilir. Ayrıca öğrencilerin tamamı “yığılma noktası” kavramını doğal ve reel sayı kümelerinde tanımlamaya çalışmışlardır. Bu iki açıdan beklenen bir durumdur. Birincisi öğrencilerin bu kavramı göreceli olarak daha kolay olan uzayda tanımlamaya çalışmalarıdır. İkincisi de öğrenciler bu kavramı genel matematik, analiz I, reel analiz gibi birçok derslerde reel ve doğal sayılar kümesi üzerinde öğreniyor olmalarıdır. Fakat analiz II, III gibi derslerde iki, üç, …, n boyutlu reel uzayda ve yine topoloji derslerinde de topolojik uzayda bu kavramı öğrenmelerine rağmen hiçbir öğrencinin bu uzaylarda tanımlamaya çalışmaması dikkat çekicidir. Yığılma noktası kullanılarak tanımlanan kavramları ifade etmede her iki fakültenin üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencileri en çok “Limit, Sağdan-Soldan Limit” kavramlarına vurgu yapmışlardır. Eğitim fakültesi öğrencileri her iki sınıf düzeyinde de Fen Edebiyat Fakültesi öğrencilerinden yığılma noktasını tanımlamak için gerekli olan kavramları daha fazla sayıda ifade etmişlerdir. Ayrıca her iki fakülte üçüncü sınıf öğrencileri en çok “Komşuluk-Delinmiş Komşuluk” kavramlarına vurgu yaparken son sınıf öğrencileri de en Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education YIĞILMA NOKTASI KAVRAMI VE KULLANIMI… A CONCEPT “ACCUMULATION POINT” AND ITS USING… 232 çok “Küme-Aralık” kavramlarına vurgu yapmışlardır. Üçüncü sınıf öğrencileri “KomşulukDelinmiş Komşuluk” gibi karmaşık kavramları daha yüksek oranda kullanırken, dördüncü sınıf öğrencileri de bu kavramın yerine daha basit olan “Küme-Aralık” kavramlarını kullanmışlardır. Yine “yığılma noktası” kavramını tanımlamak için öğrenciler tarafından ifade edilen kavramları sayısı sınıf düzeyi arttıkça azalmıştır. Sınıf düzeyi artıkça öğrencilerin daha fazla kavram bilmeleri ve bu kavramlar arasında doğru ilişkiler kurmaları beklendiğinden ortaya çıkan bu iki sonuç ilginçtir. Kaynakça Akbulut, K., ve Işık, A. (2005). Limit kavramının anlaşılmasında etkileşimli öğretim stratejisinin etkinliğinin incelenmesi ve bu süreçte karşılaşılan kavram yanılgıları. Kastamonu Eğitim Dergisi, 13(2), 497-512. Balcı, M. (1997). Matematik Analiz Cilt II, Balcı Yayınları, Ankara. Baştürk, S. ve Dönmez, G. (2011a). Öğretmen adaylarının limit ve süreklilik konusuna ilişkin pedagojik alan bilgilerinin öğretim programı bilgisi bağlamında incelenmesi. International Online Journal of Educational Sciences, 3(2), 743-775. Baştürk, S.ve Dönmez, G. (2011b). Matematik öğretmen adaylarının limit ve süreklilik konusuyla ilgili kavram yanılgıları. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi, 5 (1), 225-249 Bergthold, T.A. (1999). Patterns of analytical thinking and knowledge use in students’ early understanding of the limit concept. Unpublished Doctoral Dissertation, University of Oklahama, Oklahama. Bezuidenhout, J. (2001). Limits and continuty: some conceptions of first-year students. International Journal of Mathematics Education in Science and Techonolgy, 32(4), 487-500. Cornu, B. (1991). Limits. In D. Tall (Eds.), Advanced mathematical thinking (153-166). Dordrect, The Netherlands: Kluwer Academic. Davis, R. B., and Vinner, S. (1986). The notion of limit; some seemingly an avoidable misconception stages, J. Math. Behav., 5, 281–303. Dönmez, G. (2009). Matematik öğretmen adaylarının limit ve süreklilik kavramlarına ilişkin pedagojik alan bilgilerinin değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans tezi, Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü-İstanbul. NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012 ÇETİN,Ö.F. DANE, A. & BEKDEMİR, M. 233 Gray, E. M. and Tall, D. O., (1991). “ Duality, Ambiguity and Flexibility in Successful mathematical Thinking”, Proceedings of PME XIII, Assisi, Vol. II, 72-79. Jordaan, T. (2005). Misconceptions of the limit concept in a mathematics course for engineering students. Unpublished Master of Science Dissertation, University of South Africa. Karasar, N. (2008). Bilimsel araştırma yöntemleri. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Nesbit, T. (1996). What counts? Mathematics education for adults. Adult Basic Education, 6, 69-83. Orton, A., (1983). “Students’ understanding of differentiation”, Educational Studies in Mathematics, 14, 235-250. Przenioslo, M. (2004). Images of the limit of function formed in the course of mathematical studies at the university. Educational Studies in Mathematics, 55, 103-132. Senemoğlu, N. (2010). Gelişim, öğrenme ve öğretim: kuramdan uygulamaya. (16th Edition). Ankara: Pegem Akademi. Szydlik, J.E. (2000). Mathematical beliefs and conceptual understanding of the limit of a function. Journal for Research in Mathematics Education, 31(3), 258-276. Tall, D., and Vinner, S. (1981). Concept image and concept definition in mathematics with particular reference to limits and continuity. Educational Studies in Mathematics, 12, 151–169. Tall, D. (1993). Students Difficulties in Calculus. Proceeding of Working Group 3 on Students’ Difficulties in Calculus. ICME-7, Québec, Canada, (1993), 13-28. Williams, R.S. (1989). Understanding of the limit concept in college calculus students. Unpublished Doctoral Dissertation. University of Winconsin-Madison. Williams, S. (1991). Models of limit held by college calculus students. Journal for Research in Mathematics Education, 22(3), 219-236. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2005). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin Kitabevi. Yudariah, M.,Y. and Roselainy, A.,R. (2001). Matematics Education at Universiti Teknologi Malaysia (UTM): Learning From Experience. Journal Teknolog, 34(E), 9–24. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi Necatibey Faculty of Education, Electronic Journal of Science and Mathematics Education
Benzer belgeler
nef_efmed_c8_s2 - Necatibey Eğitim Fakültesi
NEF-EFMED Cilt 6, Sayı 2, Aralık 2012/ NFE-EJMSE Vol. 6, No. 2, December 2012