05 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
Transkript
05 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI T.C. MALİYE BAKANLIĞI SAYI 27 BÜLTEN MAYIS 2009 2009 BU SAYIDA: AB KOMİSYONU’NUN 2009-2010 YILI EKONOMİK TAHMİNLERİ PİYASALARA DOMUZ GRİBİ DARBESİ AVRUPA BİRLİĞİ’NDE FİNANSAL KRİZ VE FİNANSAL KURUMLARA SAĞLANAN DEVLET YARDIMLARI AVRUPA PARLAMENTOSU SEÇİMLERİ YAKLAŞIRKEN AVRUPA BİRLİĞİ’NDE PARANIN SAHTECİLİĞE KARŞI KORUNMASI BİRLEŞMİŞ MİLLETLER YOLSUZLUKLA MÜCADELE SÖZLEŞMESİNDE REFORM: YENİ BİR DEĞERLENDİRME/İZLEME MEKANİZMASI KURUMSAL YÖNETİM 2 AT-Türkiye Ortaklık Konseyi toplandı 6 11 16 19 24 28 47. AT-Türkiye Ortaklık Konseyi toplantısı 19 Mayıs 2009 tarihinde Brüksel’de toplandı. Toplantıda Türk tarafına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AB heyetine de dönem başkanı Çek Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı Jan Kohout başkanlık etti. Avrupa Komisyonu da Genişlemeden Sorumlu Komisyon üyesi Olli Rehn tarafından temsil edildi. Toplantıda Avrupa Birliği, Türkiye’nin katılım sürecinde ilerleme gösterdiğini, şimdiye kadar gelinen bu aşamada 35 fasıl başlığından 10 tanesinin açıldığını, birinin geçici olarak kapatıldığını, diğer fasıl başlıklarında ise tarama raporları ve AB Ortak Pozisyonlarına ilişkin görüşmelerin devam ettiğini belirtmiştir. Açılış kriterlerinin belirlendiği fasıl başlıklarına ilişkin olarak AB, bu kriterlerin uygun bir şekilde belirlenmesi ve bu çerçevede hazırlıklara başlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunmuştur. AB, Türkiye’nin müzakerelerdeki ilerleme hızının Müzakere Çerçeve Belgesinde yer alan şartlar kadar açılış ve kapanış kriterlerinin belirlenmesinde gösterdiği ilerlemeye de bağlı olduğunu ifade etmiştir. Bu çerçevede, Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı’nın 31 Aralık 2008 tarihinde onaylanması AB tarafından olumlu bulunmuştur. Kaynak: http://www.consilium.europa.eu http://www.avrupa.info.tr/DelegasyonPortal.html AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AB Komisyonu’nun 2009-2010 Yılı Ekonomik Tahminleri Işıl DEĞERLİ AB Uzman Yardımcısı Bültenimizin Şubat sayısında, Avrupa Komisyonu Ekonomik ve Mali İşler Genel Müdürlüğü tarafından 19 Ocak 2009 tarihinde yayınlanan ara tahmin raporundaki 2009 ve 2010 yılına ilişkin beklentilere yer verilmişti. Bu sayıda, 4 Mayıs 2009 tarihinde yayınlanan ve ara tahmin raporundan farklı olarak tüm üye ülkelerle birlikte Euro bölgesini ve aday ülkeleri de kapsayan Bahar Tahminlerine yer verilecek ve özellikle ülkemize ilişkin beklentiler aktarılacaktır. Ocak ayında yayınlanan raporda, 2008 yılında %3,3 oranında büyüyen dünyanın, 2009 yılında %0,5, 2010 yılında ise bir miktar iyileşme göstererek %2,75 oranında büyüyeceği öngörülmüştü. Mayıs raporunda ise, bu rakamlar aşağı doğru revize edilerek, dünyadaki büyümenin 2009 yılında %1,5 oranında daralacağı, 2010 yılında ise bir miktar iyileşme göstererek %2 oranında olacağı tahmin edilmiştir. AB ekonomisine ilişkin olarak, rapordaki genel görüş 2009 yılının zor geçeceği; fakat destek önlemlerinin etkisini göstermesiyle ekonominin 2010 yılında istikrara kavuşacağı yönündedir. 2008’in ikinci çeyreğinde başlayan durgunluk, yıl sonuna doğru daha da kötüleşmiş ve son çeyrekte AB ve Euro bölgesinde GSYH’nin %1,5 civarında düşmesine neden olmuştur. Araştırmalar bu yılın ilk çeyreğinde de kötüleşmenin devam edeceğini göstermektedir. AB’nin en büyük beş ekonomisine bakıldığında, reel GSYH’nin bu yıl Almanya’da %5,5, İtalya ve İngiltere’de %4-4,5, Fransa ve İspanya’da da %3 civarında gerilemesi beklenmektedir. Durgunluk bütün üye ülkeleri etkilemesinin yanı sıra tüm talep bileşenlerini de etkilemektedir. Özel yatırımlardaki düşüş, talep beklentilerindeki kötüleşmeyi, kapasite kullanımındaki azalmayı ve hala sıkı olan finansman koşullarını yansıtmaktadır. Benzer şekilde, dünya ticaretindeki belirgin daralmayla birlikte ihracat da önemli ölçüde azalmıştır. 2009 yılında, büyümeye yalnızca AB İyileşme Planı kapsamındaki hükümet harcamalarının ve bütçesel teşvik önlemlerinin pozitif etki etmesi öngörülmektedir. Başlıca ekonomik göstergelere ilişkin olarak raporda yer alan tahminler şöyledir: • AB’de GSYH’nin bu yıl %4 oranında düşmesi beklenmektedir. Durgunluğun arkasındaki başlıca nedenler, küresel finansal krizin derinleşmesi, dünya ticaretinin büyük ölçüde daralması ve bazı ekonomilerde devam eden konut piyasasına ilişkin düzenlemeler olarak sıralanmıştır. Ancak, mali ve parasal teşvik önlemleriyle birlikte büyümenin 2010 yılında bir miktar ivme kazanarak pozitife döneceği beklenmektedir. Ocak ayında yayınlanan raporda, GSYH’nin 2009 yılında %1,8 oranında düşmesi, 2010 yılında ise pozitife dönerek %0,5 olması öngörülmekteydi. Mayıs ayında GSYH artışına yönelik tahminlerin aşağı doğru revize edildiği görülmektedir. • 2010 yılında işsizlik oranının AB’de %11’e, Euro bölgesinde ise %11,5’e yükseleceği tahmin edilmektedir. 2009 yılında istihdam oranının AB’de ve Euro bölgesinde %2,5 oranında 2 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Ocak ayında yayınlanan raporda ise, bütçe açığının 2009 yılında GSYH’nin %4,5’una yükselmesi, 2010 yılında ise bunun daha da artacağı öngörülmüştür. Bu durum göstermektedir ki, bütçe açığına ilişkin tahminler de Ocak ayına kıyasla daha kötümser bir tablo çizmektedir. düşmesi, 2010 yılında da bu düşüşün devam etmesi (%1,5 civarında) beklenmektedir. Ocak ayında yayınlanan raporda ise, 2010 yılında işsizlik oranı AB’de %9,5, Euro alanında %10.25 olarak tahmin edilmiştir. Bu da, işsizlik oranına ilişkin tahminlerin de kötüleştiğini göstermektedir. • Bütçe açığının 2009 yılında ikiye katlanarak GSYH’nin %6’sına, 2010 yılında ise %7,25’ine yükselmesi beklenmektedir. Bütçedeki bu kötüleşme ekonomik durgunluğun yanı sıra ekonomik aktiviteyi canlandırmak için alınan bütçesel teşvik önlemlerinden kaynaklanmaktadır. • Enflasyon son aylarda önemli ölçüde düşmüş olup, bu düşüşün ikinci ve üçüncü çeyrekte de devam etmesi beklenmektedir. Genel olarak, 2009 yılında enflasyonun AB’de %1, Euro bölgesinde %0,5 civarına düşmesi, gelecek yıl ise %1,25 civarında olması öngörülmektedir. Aşağıdaki tablo, Avrupa Komisyonu tarafından 2009 Bahar Tahminleri Raporunda açıklanan rakamlar ile bu tahminlerin Ocak ayında yayınlanan Ara Tahmin Raporundaki rakamlar ile farkını göstermektedir. 2009 Bahar Tahminleri - AB GSYH Özel Tüketim Kamu Tüketimi Toplam Yatırım İstihdam İşsizlik Oranı Enflasyon Bütçe Dengesi (%GSYH) Kamu Borç Stoku (%GSYH) Cari Açık (%GSYH) Ocak ayı tahminlerinden farkı - AB 2009 2010 -2,2 -0,6 -1,1 -0,8 0,4 0,6 -4,6 -2,3 -1,0 -0,9 0,7 1,4 -0,3 -0,6 2008 0,9 0,9 2,2 0,1 0,7 7,0 3,7 2009 -4 -1,5 1,9 -10,5 -2,6 9,4 0,9 2010 -0,1 -0,4 1,7 -2,9 -1,4 10,9 1,3 -2,3 -6,0 -7,3 -1,6 -2,5 61,5 72,6 79,4 5,2 8,5 -1,5 -1,9 -2,0 -0,4 -0,6 Kaynak: European Commission Spring Forecasts 2009 Raporda, Türkiye için yapılan tahminler de yer almaktadır. Bu çerçevede, Türkiye’ye ilişkin bulgular şöyledir: • Türkiye ekonomisi küresel finansal kriz öncesinde durgunlaşmaya başlamış ve reel GSYH artışı 20022006 dönemindeki ortalama %7,5 seviyesinden, 2007’de %4’e, 2008’de ise %1’e gerilemiştir. Bu durum, genel olarak, 2006 yılında Türk lirasına olan güvenin sarsılması sonucu sıkılaşan para politikası ile 3 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN birlikte artan siyasi belirsizlik gibi Türkiye’ye özgü faktörlerden kaynaklanmıştır. • • 2008 yılının ikinci yarısından itibaren, ihracat ve dış talepteki hızlı düşüşler imalat sektörünü olumsuz etkilemiş, sanayi üretimi 2008’in son çeyreğinde %12,5 oranında düşmüştür. Ekonomik aktivite, azalan yerli kredilerin özel tüketimi %1,25’e, özel yatırımları ise -%1,5’a düşürmesiyle daha da olumsuz etkilenmiştir. Yurtiçi toplam tüketimdeki düşüş, yerel secimler nedeniyle artan kamu tüketimi ve teşvik paketleri sayesinde bir miktar telafi edilecektir. Yurtiçi talep bileşenleri içinde en büyük düşüş özel yatırımlarda yaşanmıştır. • Ticaretin bozulmasıyla, dış koşullar 2009 yılında da olumsuz kalmaya devam etmiş ve ekonomik aktivite de bundan negatif etkilenmiştir. • Tahminlere ilişkin riskler aşağı yönlü olup, iyileşme önceki döngülerde olduğu kadar güçlü olmayacaktır. Ancak, bankacılık sisteminin sağlam olması ve envanter uyumunun sona ermesi 2010 yılında reel GSYH’de %2,25 civarında artış sağlayacaktır. • Yurtiçi talep ve dış ticaretin büyümesi beklenirken, ithalatın ihracatı yine aşacağı tahmin edilmektedir. 2009 yılındaki derin durgunluğu 2010 yılında bir miktar toparlanma izleyecektir. • • • • 2009 yılında Türkiye ekonomisinin, ihracat daralması, iç talepte düşüş ve dış finansman yetersizlikleri gibi benzer senkronize şoklara maruz kalması beklenmektedir. İhracat, sanayi üretimi, kapasite kullanımı, bankaların verdikleri krediler ve sermaye mallarının ithalatıyla ilgili son veriler, 2009 yılında derin bir durgunluğa işaret etmektedir. Ekonominin reel olarak %3,75 oranında daralması beklenmektedir; ancak, bu daralma önceki durgunluk dönemlerinde olduğu gibi bankacılık/finans krizi ile tetiklenmeyecektir. Bankacılık sektörü 2001 krizinden sonra yeniden yapılanarak, bugün daha kapitalize hale gelmiş ve “toxic assets” yani zehirli varlıklara karşı daha dayanıklı olmuştur. Ancak yine de, kredi kalitesinin bozulması ve dış finansman yetersizlikleri karşısında borç vermeyi sürdürebileceği sanılmamaktadır. Özel tüketimin 2009 yılında %5,5 oranında düşmesi beklenmektedir. Dış dengesizlikler oluşturmamaktadır. artık tehdit • Dış hesaplardaki düzelme durgunluğun iyi tarafını yansıtmaktadır. Cari açığın 2002 yılında GSYH’nin %1’inden, 2008 yılında %5’ine yükselmesinin arkasındaki başlıca faktör mal ve petrol fiyatlarındaki artıştır. Petrol fiyatlarının düşmesi ve iç talep ile ithalatın gerilemesiyle birlikte ticaret ve cari açık önemli ölçüde azalmıştır. • 2009 yılında, cari açığın GSYH’nin %1,75’i olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Eğer tahminlere ilişkin aşağı yönlü riskler gerçekleşirse, Türkiye 2009 yılında cari açık ile karşı karşıya kalmayabilir. • Bu dengeleme, Türk lirası için olumlu 4 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN bir destek olacak iken, sermaye akımları ve dış borç ödemeleri aksi yönde bir etki yapacaktır. • Beklenen iyileşme ile birlikte, 2010 yılında cari açığın yeniden artması öngörülmektedir. 2009 yılında enflasyon hedeflenenin altında kalacaktır. • Mali dengeleme zor olacaktır. • 2001’den 2007 yılına kadar uygulanan mali konsolidasyon ile kıyaslandığında, bütçe performansı 2008’in son çeyreğinde ve 2009’un ilk çeyreğinde oldukça kötü kalmıştır. Bunun başlıca sebepleri arasında, gelirlerde beklenin altında gerçekleşen performans ve kamu harcamalarının giderek artması, özellikle sosyal güvenlik kurumları ve belediyelere yapılan transferler ile yerel seçimlerden kaynaklanan kişisel harcamaların artması yer almaktadır. durgunluktan • İşsiz sayısındaki artış, işsizlik oranının 2008 yılı sonunda %10,5’tan %13’e yükselmesine neden olmuştur. Tarım sektörü göz ardı edildiğinde, emek piyasasına ilişkin göstergelerdeki bozulma daha da vahim görünmektedir. Hükümet tarafından açıklanan çeşitli teşvik paketlerinin etkisi de göz önüne alındığında, 2009 yılında bütçe açığının GSYH’nin %4,5’una kadar yükselmesi beklenmektedir. Yerel seçimlerden sonra mali dengeleme, IMF ile anlaşma yapılması halinde bile zor olacaktır. • 2010 yılında açığın daha az olması, ancak yine de GSYH’nin %4’ü seviyelerinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Bu nedenle, kamu borcunun hem 2009 hem de 2010 yılında GSYH’nin yüzdesi olarak artacağı tahmin edilmektedir. Azalan toplam talep ve daha düşük uluslararası fiyatlardan kaynaklanan enflasyon üzerindeki aşağı yönlü baskı, döviz kurundaki değer kaybının doğrudan etkisini bastırmaktadır. Bu nedenle, dönem sonu enflasyon oranının 2009 yılı Merkez Bankası hedefi olan %7’nin oldukça altında olacağı, 2010 yılında ise %6,5 civarında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Emek piyasası da olumsuz etkilenecektir. • işgücüne her yıl artarak eklenen yeni katılımlar göz önünde bulundurulduğunda, işsizlik oranında 2010 yılından önce bir azalma beklenmemektedir. • Gelecek aylarda, işsizlik oranı %15’e yükselerek yıllık ortalamanın %14’ün üzerine çıkmasına neden olabilir. • Türkiye’nin genç nüfusu ve Kaynakça European Commission Spring Forecasts 2009, 4 May 2009 http://ec.europa.eu/economy_finance/pdf/2009/springforecasts/overview_en.pdf European Commission Spring Forecasts 2009 Overview http://ec.europa.eu/economy_finance/publications/publication15048_en.pdf 5 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Piyasalara Domuz Gribi Darbesi Duygu YÜCESOY AB Uzman Yardımcısı Herhangi bir küresel gelişmeden etkilenmek için adeta tetikte bekleyen finansal piyasalar belki de bu kez beklenmedik bir manevrayla karşı karşıya. Bir biyolojik terör tehdidi mi, yoksa teknoloji dünyasının ekolojik dengeyi bozmasının bir cezası mı diye ortaya atılan senaryolar çoğaltılırken bir yandan domuz gribinden nasibini alan; diğer yandan ise bu gelişmeden kazançlı çıkan sektörlerde yaşananlar, telaffuz edilen salgının bile önüne geçmekte çoğu zaman. Bu yazıda, daha önce yaşanmış benzer salgınların ekonomik etkileri, domuz gribi salgını alarmının küresel piyasalarda ve ekonomilerde yarattığı endişe ve uluslararası kuruluşların söz konusu tehdide karşı geliştirdikleri önlemler ele alınacaktır. İspanyol Gribi, SARS, Kuş Gribi sözü yerini şimdilik domuz gribine bıraktı Grip hastalığının küresel düzeyde salgın ve ölümcül hale gelmesi belki de en belirgin olarak 1918 yılında ABD’de başladı. Domuz gribine benzer bir hastalık olan ve o dönemde İspanyol basını tarafından ortaya çıkarıldığı ve İspanya’daki ölüm vakaları çok büyük bir hızla arttığı için “İspanyol gribi” olarak adlandırılan bu salgın sadece Avrupa’da yaklaşık 25 milyon kişinin; toplamda ise o dönemki nüfusun yaklaşık %5’inin ölümüne sebep olmuştu.1 2000li yılların başlarında Çin’de patlak veren SARS (ağır akut solunum yolu yetersizliği sendromu) ise hızla büyüyen Çin ekonomisine karşı ABD’nin bir biyolojik silahı olduğu yönündeki komplo teorileriyle gündeme gelmiş, yarattığı ölümcül vakaların yanı sıra Asya Kalkınma Bankası’nın verilerine göre 2003 yılında Doğu ve Güneydoğu Asya ekonomilerine 18 milyar dolara (GSYİH’nin %0.6’sı kadar) mal olmuştu. SARS salgınının Asya-Pasifik bölgesindeki maliyeti ise 40 milyar doları bulmuştu.2 Bu tip salgınlardan en çok etkilenen sektörlerin başında gelen turizm sektörü bu sefer de salgından olumsuz yönde etkilenmişti. Salgından en fazla etkilenen ülkelerin (Çin, Singapur, Hong Kong, Malezya) 2003 yılı Nisan ayında çektikleri turist sayısı %70 düşmüş, turizm sektörünün toplam zararı ise 15 milyar doları bulmuştu. Hong Kong ekonomisi 2003'ün ilk yarısında %2,6; Singapur ekonomisi ise %2 daralmıştı. Piyasalara bakılacak olursa Singapur doları 2003 Ocak sonuNisan sonu döneminde ABD doları karşısında %4 değer kaybetmiş; ancak sonrasında hükümetlerin yerinde ve zamanında almış olduğu önlemlerle hızla toparlanmıştı. Hong Kong'un Hang Seng endeksi 2002 Aralık- 2003 Nisan döneminde %18 değer kaybederek bir dönem son dört yılın en düşük değerine ulaşmış; Japonya hariç gelişen Asya'nın MCSI Endeksi ise 2003 OcakMart döneminde %14 3 gerilemişti. O dönemde salgına karşı alınan ekonomik önlemler ise şöyleydi: SARS ile ilgili ilaçlarda fiyat kontrolü yapılması, turizm sektörüne vergi muafiyeti uygulanması, Hong Kong hükümetinin vergi indirimleri ve kredi garantileri dahil GSYİH’nin %1'i kadar önlem paketi açıklaması, Singapur hükümetinin hava yollarını da kapsayan önlem paketi hazırlaması ve Malezya’nın ucuz kredi, iş eğitimi desteği ve turizm sektörlerini kapsayan GSYİH’nin % 2'si kadar bir paketi 6 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN uygulamaya koyması. Domuz gribinin yansıması ne olacak? Geçtiğimiz sene oldukça gündemde olan kuş gribi ise tavuk çiftliklerinde toplu itlaflara gidilmesine neden olmuş; yaşanan panik dolayısıyla beyaz et üreticilerinin hem borsadaki hisse senetleri, hem de satışları büyük bir darbe almıştı. Kırmızı et ve balık eti tüketiminin artması da üreticilerin yüzünü güldürmüştü. Gribin etkilerinin bir nebze olsun azalmasını takiben ise toplumun yeniden beyaz ete güvenmesine ve beyaz et tüketiminin arttırılmasına yönelik bilinçlendirme kampanyaları ve reklamlar yürütülmüştü. Kuş gribinin 2005 yılı Ekim ayı itibariyle ülke borsalarının performanslarında yarattığı etki ise şu şekildeydi: Alman borsası %2, Türk borsası %4, Rus ve İtalyan borsaları %7 oranında değer kaybetti.4 Son zamanlarda yaşanan Meksika kaynaklı domuz gribi salgını ise hem kısa zamanda birçok kişinin hayatını kaybetmesi, hem de Dünya Sağlık Örgütü’nün domuz gribi için salgın evreleri alarmını birkaç gün içerisinde yükseltmesi nedeniyle söz konusu vakanın yaşanan diğer vakalara nazaran daha ciddi boyutlarda olduğunu ve ekonomileri de daha farklı şekilde etkileyeceğini akıllara getirmekte. Bu nedenle, ülkelerin yanı sıra Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlar da alarma geçmiş durumda. Dünya Sağlık Örgütü’nce, salgın hastalıkların evrelerine göre piyasalara olan etkilerini ortaya koyan aşağıdaki tablo da endişelerin yerinde olduğunu doğrular nitelikte. Alarm Seviyesi Salgın Evreleri Piyasaya Etkisi 1 Hayvanlarda bulunan bir virüsün henüz insanlara bulaşmadığı seviyedir. Bu seviyede piyasaya etkisi yok. 2 Bir virüsün evcil veya vahşi hayvanlar arasında görülme ve insana geçme olasılığının bulunduğu seviyedir. Bu aşamada virüs potansiyel bir salgın yaratma tehdidine sahiptir. Belli şirket veya sektörler etkilenebilir. 3 Virüsün hayvanlardan insanlara geçmesi, ancak görülen hastalığın yaygın olmamasıdır. Bu aşamada virüs insandan insana geçmez. Kısa vadeli olur; ancak hastalığın uzun sürmesi durumunda ekonomik büyüme tahminlerinde aşağı yönlü revizyonlar görülebilir. Ulaşım, turizm ve emtia fiyatlarına bağlı sektörler bundan daha fazla etkilenir. Borsalarda hafif bir düşüş ve tahvil talebinde artış görülebilir. Dolar, yen gibi güvenli liman olarak kabul edilen para birimleri değer kazanır, gelişmekte olan ülke para birimlerine satış gelir. Altın değer kazanır. 4 Virüsün insandan insana geçtiği ve toplu hastalıkların görüldüğü seviyedir. Global ekonomik aktivite konusundaki endişeler arttığından borsalar üzerindeki baskı da artar. Kısa vadeli likit tahvillere kayış hızlanır. Yen ve doların değer kazancının 7 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN hızlanması, gelişmekte olan ülkelerden ise çıkışların artması beklenebilir. 5 6 İnsandan insana ve ülkeler arasında hastalığın yayıldığı, hastalığın salgına dönüşme riskinin yükseldiği seviyedir. Borsalarda sert satışlar, işlem hacimlerinde yüksek oranlı düşüşler, nakit tercihinde ve tahvil talebinde artış görülür. Dolar ve Yen talebi hızlanırken, gelişmekte olan ülkelerden çıkışlar ivme kazanır. Salgın hastalık aşamasıdır. Hastalığın küresel ölçeğe yayılma riski yüksektir. Borsalardaki satışlar hızlanırken, piyasalarda likiditenin iyice kaybolma riski artar. Nakitte kalma eğilimi çok güçlenir. Kaynak: http://www.garantiyatirim.com.tr/arastirma_raporlari/Grip2.pdf Hastalığın piyasalar üzerinde gözlemlenen ilk etkileri beklendiği üzere sektörler bazında. İlaç sektörü hisselerine talep artarken, ulaşım sektöründeki hisselerde düşüşler ve satışlar gündemde. Seyahatlerin azalacağını öngören küresel yatırımcılar, havayolu ve hizmetler sektöründeki şirketlere ait hisse senetlerini hızla ellerinden çıkarmayı tercih etmekteler. Hastalığın yayılmaya devam etmesi durumunda özellikle havayolları için en yoğun aylar olan Temmuz-Eylül döneminin çok sorunlu geçmesi ve küresel mali kriz nedeniyle halihazırda zor durumda olan havayolları sektörü üzerindeki baskının artması mümkün. 2009 Nisan sonu itibariyle Hong Kong havayolu şirketi Cathay Pacific'in hisseleri %8, Avustralya’nın Qantas Airways şirketinin hisseleri %4, İngiliz British Airways, Air France-KLM ve Alman havayolu şirketi Lufthansa'nın hisseleri de %7,3 ile %10 arasında düştü. İngiliz gemi seyahati şirketi Carnival'ın hisseleri %6,9 ve Fransız otel işletmesi Accor'un hisseleri %6,3, seyahat şirketleri Thomas Cook Group, TUI Travel ve TUI AG'nin hisseleri ise %4'ten fazla değer kaybetti.5 Domuz gribinden olumsuz etkilenen sektörlerden bir diğeri de şüphesiz ki turizm. Turizm gelirlerinin ülke ekonomisine büyük katkıda bulunduğu Meksika’ya (özellikle Japon seyahat şirketlerince) düzenlenen bazı paket turlar iptal edilirken başkent Mexico City’ye gerçekleştirilmesi planlanan bazı seyahatler de iptal edilmektedir. Japonya’nın aldığı başka bir önleyici tedbir de restoranlar zinciri Matsuya Foods’un, Meksika'dan ithal edilen domuz ürünleriyle yapılan yemekleri menülerinden geçici olarak çıkaracağını bildirmesi yönünde oldu. Gribin domuz eti tüketimiyle doğrudan ilişkisinin bulunmadığının açıklanmasına rağmen kuş gribi ve deli dana hastalıklarında olduğu gibi somon balığına olan talebin artmasıyla fiyatının da artacağı yönündeki beklentiler, dünyanın en büyük balık üreticisi Marine Harvest Group'un hisselerini %9’dan fazla arttırdı. Domuz gribinin piyasalara olan etkisiyle yüzü gülen diğer bir sektör de ilaç sektörü oldu. Kuş gribinin tedavisinde de kullanılan Tamiflu ilacını üreten İsveçli Roche'un hisseleri Avrupa'da %4, yine aynı ilacı üreten Japon Chugai Pharmaceutical şirketinin hisseleri de Tokyo'da %14,3 değer kazandı. Relenza ilacını üreten, dünyanın ikinci büyük ilaç şirketi İngiliz GlaxoSmithKline'ın hisseleri Avrupa'da %3 artarken aynı ilacı üreten Avustralyalı Biota şirketinin hisseleri Sydney'de %82 yükseldi. 8 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Domuz gribi ülkeler arası ticarete de sınırlamalar getirmekte. Örneğin Sırbistan, Amerika kıtası ülkelerinden canlı domuz ve domuz eti alımını durdurdu. Bundan önceki SARS ve Kuş Gribi salgınlarında da benzer ithalat yasakları getirilmiş, bu yasaklar da ülke ekonomilerine olumsuz bir şekilde yansımıştı. Bu nedenle, domuz gribine karşı getirilecek ticari yasakların genişlemesinin ya da uzun sürmesinin küresel krizden darbe almış dünya ekonomisi için yeni bir tokat olabileceği düşünülmekte. Uluslararası kuruluşlar tarafından alınan önlemler neler? tavsiye etmemektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından alınan ilk önlem söz konusu gribe, domuz hayvanına ve yetiştiriciliğine yönelik olumsuz izlenimleri daha fazla arttırmamak amacıyla “A gribi” denmesinin yaygınlaştırılmasıdır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü de (FAO) bu kararı desteklercesine besin zincirinin tehdit altında olmadığını; hastalığın insanlar vasıtasıyla taşındığını açıklamıştır. Ancak, ülkelerin kararlaştırdığının tersine Dünya Sağlık Örgütü henüz ülkeler arası seyahate veya ticarete herhangi bir kısıtlama getirilmesini Son 50 yılda yaşanan salgınların küresel büyüme üzerindeki etkisi ise Garanti Yatırım tarafından aşağıdaki şekilde ortaya konmakta: Domuz gribine karşı alınan ekonomik önlemlere ilişkin olarak ise Dünya Bankası tarafından 26 Nisan 2009 tarihinde yapılan açıklamaya göre 3 ile 5 hafta içerisinde grip salgınının yaygınlaşmasının önlenmesi çabaları için Meksika’ya 205 milyon dolarlık mali yardımda bulunulacaktır.6 Söz konusu yardımın halihazırda Meksika’da sağlığın korunmasına ilişkin olarak yürütülen bir projenin finansmanından bu çalışmalara aktarılan 25 milyon dolarlık kısmının ilaçlar ve ilave tıbbi kaynaklar için kullanılması; 180 milyon dolarlık kısmının ise salgını önleyici ve düzenleyici faaliyetlerin yanı sıra 9 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN kurumsal ve operasyonel çalışmalar için kullanılması öngörülmektedir. Domuz gribinin küresel düzeyde ne kadar ciddi etkiler yaratacağı henüz bilinmemekle birlikte söz konusu belirsizlik başta turizm, ulaşım ve ilaç sektörlerinde olmak üzere ekonomileri etkilemekte, finansal piyasalarda da farklı hareketliliklerin yaşanmasına neden olmaktadır. Gribe bağlı ölümcül vakaların küresel düzeyde önemli ölçüde artması durumunda uluslararası kuruluşların da ülkeler arası seyahatlere ve ticari ilişkilere sınırlama getirilmesini talep etmeleri sürpriz olmayacaktır. Buna bağlı olarak, ülkeler arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin ne düzeyde ilerleyeceğine ve küresel düzeyde ne gibi önlemler alınabileceğine ilişkin faaliyetlerin de yoğunlaşması beklenmektedir. Kaynakça Billings, M. (1997), The Influenza Pandemic of 1918, Stanford University: USA Garanti Yatırım, “Domuz Gribi, Piyasalar ve Ekonomi Üzerindeki Etkileri Analizi”, 28 Nisan 2009 http://www.haber7.com http://www.referansgazetesi.com http://www.cnnturk.com http://www.worldbank.com 1 Billings, M. (1997), The Influenza Pandemic of 1918. Stanford University: USA Haber 7’nin 27 Nisan 2009 tarihli ve “Domuz gribi küresel ekonomiyi de vurdu” başlıklı haberi 3 28 Nisan 2009 tarihli Referans Gazetesi’nin “Krizde piyasalara son darbeyi domuz gribi vurdu” başlıklı haberi. Söz konusu habere http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=121728 adresinden erişilebilir. 4 Garanti Yatırım. “Domuz Gribi, Piyasalar ve Ekonomi Üzerindeki Etkileri Analizi”. 28 Nisan 2009. Söz konusu belgeye http://www.garantiyatirim.com.tr/arastirma_raporlari/Grip2.pdf adresinden erişim mümkündür. 5 CNN Türk’ün 27 Nisan 2009 tarihli haberi. Söz konusu habere http://www.cnnturk.com/2009/ekonomi/dunya/04/27/domuz.gribi.piyasalari.vurdu/524256.0/index.html adresinden erişilebilir. 6 Dünya Bankası resmi web sitesi (www.worldbank.com) 2 10 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Avrupa Birliği’nde Finansal Kriz ve Finansal Kurumlara Sağlanan Devlet Yardımları Ekin GÜNDAY ECER AB Uzmanı Bilindiği üzere, dünya ekonomisi son dönemin en ağır finansal ve ekonomik krizlerinden biri ile karşı karşıyadır. Söz konusu finansal ve ekonomik krizden Avrupa ekonomisi de büyük ölçüde etkilenmektedir. 1945’ten beri ilk kez dünya ekonomisi küçülmektedir. Hem AB’de, hem de Avro alanında 2009 yılında reel GSYİH’da %2’lik bir düşüş beklenmektedir. 2010 yılında ise büyüme rakamlarının pozitife döneceği tahmin edilmektedir. AB genelinde finansal krize karşı alınan önlemler çok paydaşlı bir çalışmayı gerekli kılmaktadır. Ulusal hükümetler, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu tasarrufları korumak, mali istikrarı sağlamak, iş ortamı ve hane halkları için gerekli kredi akışını sürdürmek ve gelecek dönem için daha iyi bir yönetişim sistemini ortaya koymak için işbirliği içerisinde çalışmak durumundadırlar. Bu süreçte AB Rekabet Politikasının ayrılmaz bir parçası olan devlet yardımlarının kontrolü önemli bir rol oynamaktadır.1 Unutulmamalıdır ki, AB Rekabet Politikasının temel amacı rekabet önündeki her türlü engeli kaldırarak, iyi işleyen bir İç Pazar’ın oluşmasını sağlamaktır. Rekabete ilişkin engeller özel sektörden kaynaklanabileceği gibi, Üye Devletlerin yürütmüş oldukları devlet yardımları politikaları ile de ortaya çıkabilir. İşte bu nedenle, devlet yardımlarına ilişkin AB mevzuatı rekabeti bozucu etkisi olan bu yardımları İç Pazar’a aykırı kabul etmekte ve yasaklamaktadır.2 AB devlet yardımları politikasının çıkış noktası Kurucu Antlaşma’nın 87 nci maddesine dayanmaktadır. Bu madde uyarınca, devlet yardımları Ortak Pazar ile uyumlu değildir. Antlaşmanın 88 inci maddesi ise devlet yardımlarının kontrol yetkisini Avrupa Komisyonu’na vermektedir. Üye Devletler herhangi bir devlet yardımını uygulamaya koymadan önce Komisyon’a bilgi vermek yükümlülüğündedirler. Ancak devlet yardımlarının Ortak Pazar ile uyumlu olmadığı görüşü tam olarak bir yasaklamayı beraberinde getirmemektedir. Belli koşullar altında Komisyon tarafından Üye Devletlere devlet yardımları uygulamaları için izin verilmektedir.3 Finansal krizin ilk aşamalarında AB Üye Devletlerince finansal kurumlara sağlanan devlet yardımları Kurucu Antlaşma’nın 87 nci maddesine ve 2004/ C 244/ 02 sayılı kurtarma ve yeniden yapılandırma yardımlarına ilişkin kuralları düzenleyen rehbere dayanmaktadır.4 Kurtarma yardımı doğası gereği geçicidir ve temel amacı zor durumdaki bir şirketin yeniden yapılandırılması veya tasfiyesi için gerekli süre içerisinde desteklenmesidir. Diğer taraftan, yeniden yapılandırma yardımları firmanın uzun dönemde yeniden yapılandırılmasına yönelik ulaşılabilir, uyumlu ve uzun vadeli bir plana dayanmalıdır. Yeniden yapılandırma planı firmanın zor duruma düşmesine neden olan koşulları açıklamalı ve bu durumların ortadan kaldırılmasına yönelik adımlar atmalıdır. Ekim 2008 tarihinden itibaren bankacılık sektörüne olan güvenin azalması ile beraber bankalar ciddi likidite problemleri yaşamaya başlamışlardır. 11 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Finansal kriz daha sistematik hale gelmiş ve 2004/ C 244/ 02 sayılı Kurtarma ve Yeniden Yapılandırma Yardımlarına İlişkin Rehber yetersiz kalmıştır. Genel piyasa koşulları nedeniyle likidite problemi yaşayan bankaları “zor durumda firma” olarak nitelemek doğru bir yaklaşım 5 olmamaktadır. İşte bu nedenle Komisyon, 13 Ekim 2008 tarihinde “Bankacılık Tebliği” olarak bilinen “mevcut küresel finansal kriz kapsamında alınan finansal kurumlara ilişkin önlemlerde devlet yardımları kurallarının uygulanmasına” ilişkin tebliği yayımlamıştır.6 Bu Tebliğ ile Komisyon Üye Devletlerin AB devlet yardımları kurallarına uyarak ve rekabete ilişkin engellerden kaçınarak nasıl en iyi şekilde finansal kurumları destekleyebileceklerini ortaya koymuştur. Genel olarak bu tebliğ ile devlet garantilerine yoğunlaşılmıştır. Bankacılık Tebliği’nin Kurtarma ve Yeniden Yapılandırma Yardımlarından en önemli farklı bu tebliğ ile faydalanıcının zor durumda olması gerekliliğinin kaldırılması ve prensip olarak yapısal önlemlere izin verilmesidir. “Bankacılık Tebliği”nin ardından 5 Aralık 2008 tarihinde Komisyon tarafından “mevcut finansal krizde finansal kurumların sermaye artırımlarına” ilişkin “Sermaye Artırım Tebliği” ve 25 Şubat 2009 tarihinde “bankacılık sektöründe değer kaybeden varlıklara yönelik uygulamalara” ilişkin “Değer Kaybeden Varlıklar Tebliği” yayımlanmıştır.7 Yayımlanan tebliğler sonrasında, finansal kurumlara yönelik 23 adet yardım planı Komisyon tarafından onaylanmıştır. Onaylanan yardım planlarından 12 tanesi garanti, 5 tanesi sermaye artırımı, 5 tanesi çeşitli önlemleri içeren ve bir tanesi ise finansal varlıkların iktisabına ilişkin planlardır. Mevcut istisnai durum dolayısıyla Komisyon tarafından onaylanan bu yardım programlarının hem Komisyon, hem de Üye Devletler tarafından sıkı bir şekilde takibi ve ekonomik koşullar el verdiğinde de sona erdirilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda, genel bir kural olarak, Üye Devletler altı ayda bir mevcut duruma ve yardım planına ilişkin bir değerlendirme yapmak ve Komisyona sunmak yükümlülüğündedir. Yapılan bu değerlendirmelerle Komisyon yürürlükteki yardım planlarını şu üç alanda inceleyecektir: faydalanıcıların uzun dönemli finansal kapasitesine sağlamış olduğu faydalar, yeniden yapılandırma masraflarına özel teşebbüsün yapmış olduğu katkılar ve rekabete ilişkin engellerin en aza indirilmesi yönünde alınan önlemler.8 Yürürlükteki bu genel planlar haricinde, 10 Üye Devlet belli finansal kurumlara ilişkin geçici bireysel müdahaleleri yürürlüğe koymuştur. Garanti Planları: Garanti planları finansal istikrara katkı sağlayan ve iş ortamının kredi imkanlarını artıran etkili bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak garanti planlarında dikkat edilmesi gereken husus hem komşu piyasalarda, hem de İç Pazarın genelinde çarpıtma etkisinin ortaya çıkmasından sakınılmasıdır. Garanti planlarında faydalanıcılar arasında ayrımcılık yapılmasından kaçınılması, değerlemenin piyasa fiyatına olduğunca yakın yapılmasına gayret edilmesi ve faydalanıcıların risk düzeylerinin dikkate alınmasının yanı sıra rekabete ilişkin engellerin en aza indirilmesi gerekmektedir. Şu ana kadar Komisyon 16 Üye Devlette garanti planı 12 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN uygulamasına onay vermiştir. Garanti planlarında öngörülen rakam en üst garanti düzeyini göstermektedir. Üye Devlet tarafından verilen yardım miktarı bu tutarın altında gerçekleşmektedir. Mevcut planlar kapsamında Komisyon en fazla 2,300 milyar Avro tutarında yardımı onaylamıştır. Üye Devlet Toplam Garanti Tutarı (milyar Avro) Garanti Planlarının GSYİH’ya Oranı (%) Danimarka 580.00 259.27 Almanya 400.00 16.30 Yunanistan 15.00 6.56 İspanya 200.00 19.39 Fransa 265.00 14.22 Litvanya 4.24 20.00 Macaristan 4.95 5.09 Hollanda 200.00 35.00 Avusturya 90.00 33.29 Portekiz 20.00 12.92 Slovenya 12.00 20.67 Finlandiya 50.00 28.06 İsveç 150.00 46.20 İngiltere 294.26 15.75 Kaynak: http://epp.eurostat.ec.europa.eu/ Sermaye Artırım Planları: Sermaye artırımları Üye Devletlerce finansal piyasalarda istikrarı ve uygun işleyişi sağlamak amacıyla kullanılan araçlardan biridir. Sermaye artırım planlarının kapsamı ve koşulları çok çeşitlilik göstermektedir. Bu önlemleri değerlendirirken Komisyon özellikle kullanım koşulları ile faydalanıcıların değişik risk düzeylerine ve kredi ödeme kabiliyetlerine bakmaktadır. Mevcut durumda Komisyon 11 Üye Devlette yaklaşık 275 milyar Avro tutarında sermaye artırım önlemine onay vermiştir.9 13 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Sermaye Artırım Tutarı (milyar Avro) Sermaye Artırım Planlarının GSYİH’ya Oranı (%) Danimarka 13,50 6,03 Almanya 80,00 3,26 Yunanistan 5,00 2,19 Fransa 21,50 1,15 Macaristan 1,04 1,07 Avusturya 15,00 5,55 Slovenya 12,00 20,67 İsveç 4,80 1,48 İngiltere 63,00 3,37 Üye Devlet Kaynak: http://epp.eurostat.ec.europa.eu/ Yaşanmakta olan küresel mali kriz Üye Devletlerin finansal istikrarı sağlamak ve mali piyasalara olan güveni devam ettirmek amacıyla bir takım yardım planlarını uygulamaya koymalarını zorunlu kılmaktadır. Ancak uygulamaya konulacak yardım planlarının AB rekabet politikası kapsamında devlet yardımları kuralları ile de uyumlu olması gerekmektedir. Kurucu Antlaşma’nın 87 inci maddesi ve Kurtarma ve Yeniden Yapılandırma Yardımlarına İlişkin Rehber bu yardım planlarının değerlendirilmesinde yetersiz kaldığından, Avrupa Komisyonu bu konuya yönelik tebliğler yoluna gitmiştir. Üye Devletlerce önerilen yardım planları “Bankacılık Tebliği”, “Sermaye Artırım Tebliği” ve “Değer Kaybeden Varlıklar Tebliği” kapsamında değerlendirilmektedir. AB genelinde finansal kriz nedeniyle finansal kurumlara yönelik oluşturulan yardım planları genel olarak garanti planları ve sermaye artırım planları şeklindedir. Bir de hem garanti planlarının, hem de sermaye artırım planlarının özelliklerini taşıyan karma planlar ile belli finansal kurumlara tanınan geçici planlar bulunmaktadır. Tüm bu planların tasarlanmasında göz önünde bulundurulması gereken hususlar faydalanıcılar arasında ayrım yapılmaması, faydalanıcıların değişik risk düzeylerinin dikkate alınması ve rekabete ilişkin engellerden kaçınılmasıdır. 14 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Kaynakça Avrupa Komisyonu, State Aid Scoreboard Special Edition on State Aid Interventions in the Current Financial and Economic Crisis, COM (2009) 164, Brüksel, 8 Nisan 2009. Avrupa Komisyonu, Communication from the Commission – The Application of State Aid Rules to Measures Taken in relation to Financial Institutions in the context of the Current Global Financial Crisis, COM (2008) 270, Brüksel, 13 Ekim 2008. Avrupa Komisyonu, Vademecum Community Rules on State Aid, Brüksel, 2008. Avrupa Komisyonu, Community Guidelines on State Aid for Rescuing and Restructuring Firms in Difficulty, Resmi Gazete C244, Brüksel, 2004. İktisadi Kalkınma Vakfı, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Devlet Yardımları, İstanbul, 2005. http://epp.eurostat.ec.europa.eu/ 1 Avrupa Komisyonu, State Aid Scoreboard Special Edition on State Aid Interventions in the Current Financial and Economic Crisis, COM (2009) 164, Brüksel, 8 Nisan 2009. 2 İktisadi Kalkınma Vakfı, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Devlet Yardımları, İstanbul, 2005, s. 11. 3 Avrupa Komisyonu, Vademecum Community Rules on State Aid, Brüksel, 2008. 4 Avrupa Komisyonu, Community Guidelines on State Aid for Rescuing and Restructuring Firms in Difficulty, Resmi Gazete C244, Brüksel, 2004. 5 Avrupa Komisyonu, State Aid Scoreboard Special Edition on State Aid Interventions in the Current Financial and Economic Crisis, COM (2009) 164, s. 8. 6 Avrupa Komisyonu, Communication from the Commission – The Application of State Aid Rules to Measures Taken in relation to Financial Institutions in the context of the Current Global Financial Crisis, COM (2008) 270, Brüksel, 13 Ekim 2008. 7 Ibid., s. 11 – 13. 8 Ibid., s. 14. 9 Ibid., s. 19. 15 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Avrupa Parlamentosu Seçimleri Yaklaşırken Nihal SAMSUN KARABACAK AB Uzmanı Önümüzdeki ay 7. kez yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinin hazırlıkları son hız devam etmekte. 27 üye devlette 4-7 Haziran tarihleri arasında yapılacak seçimlere katılım oranının yüksek olmasını sağlamak için hem ülkeler hem de AB kurumları tarafından çeşitli kampanyalar organize ediliyor. Ancak, bu yılki seçimlere geçmeden önce, Avrupa Parlamentosu’nun yapısına bir göz atalım. Avrupa halklarını temsil eden kurum olan Avrupa Parlamentosu için ilk doğrudan seçimler Haziran 1979 yılında yapılmıştır. 1979 yılından bu yana, Avrupa Birliği’nin doğrudan seçilen tek kurumu Avrupa Parlamentosudur. Parlamento seçimleri her 5 yılda bir yapılmakta olup, Parlamenter sayısı AB’nin genişlemesiyle orantılı olarak artmış ve bugün 785’e ulaşmıştır. AB Kurucu Antlaşmaları tadil edildikçe, Parlamento’nun yetkilerinde de bir artış görülmüştür. Bugün, AB bütçesinin kabulü; kişilerin, malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı, ve çevrenin ve tüketicinin korunması ile ilgili mevzuat konusunda Konsey ile eşit güce sahiptir. Parlamento’nun ana binası Strazburg’da olup, burada ayda bir kez genel kurul toplantısı düzenlenmektedir. Genel kurul toplantılarına hazırlık yapmak üzere kurulmuş olan, bütçe, çevre, ulaştırma veya sanayi gibi çok farklı alanlarda uzmanlaşmış 20 adet sürekli komite de bulunmaktadır. Parlamento’da AB’nin 23 resmi dili konuşulmakta, her oturumda simultane tercüme yapılmaktadır. AB vatandaşlarının AB hukukunun uygulanmasına ilişkin konulardaki talep veya şikayetleri hakkında Parlamento’ya dilekçe verme hakkı bulunmaktadır. AB vatandaşları ile AB kurumları arasında çıkabilecek anlaşmazlıkların soruşturulmasından sorumlu Ombudsman da Avrupa Parlamentosu tarafından atanmaktadır. Avrupa Komisyonu başkanı, Avrupa Parlamento’sunun onayı ile atanırken, Komisyonun tamamı için de Parlamento’nun güvenoyunun alınması şarttır. Diğer yandan, AB’nin taraf olacağı tüm uluslararası anlaşmalarda ve yeni üye kabulünde Parlamento’nun onayının alınması gerekmektedir. AB’ye üye devletlerin ulusal parlamentolarındaki üyeler ile Avrupa Parlamentosu üyeleri farklı kişilerdir ve farklı seçimlerle göreve gelmektedir. Avrupa Parlamentosuna seçilen üyeler aynı anda başka bir görevle meşgul olamazlar. Parlamenterler yılın büyük bir bölümünde genel kurul, siyasi grup toplantıları, komite toplantıları gibi vesilelerle Strazburg veya Brüksel’de biraraya gelmektedir. Yılın birkaç haftası ise, Parlamenterlerin kendi seçim bölgelerine veya dünyanın çeşitli yerlerine yapacakları misyon ziyaretlerine ayrılmıştır. Avrupa Parlamentosunda hangi üye devletin kaç parlamenter ile temsil edileceği Kurucu Anlaşmalarda yer almaktadır. Halihazırda, yani 2004-2009 dönemine ait 784 Parlamenterin üye devlet bazında dağılımı şu şekildedir: 16 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Almanya Birleşik Krallık Fransa İtalya Polonya İspanya Romanya Hollanda Çek Cumhuriyeti 99 78 78 78 54 53 35 27 24 Macaristan Yunanistan Portekiz Belçika İsveç Bulgaristan Avusturya Slovakya Finlandiya 24 24 24 24 19 18 18 14 14 Danimarka Litvanya İrlanda Letonya Slovenya Estonya Lüksemburg Güney Kıbrıs Malta 14 13 13 9 7 6 6 6 5 Kaynak: http://www.europarl.europa.eu <30.04.2009> Avrupa Parlamentosu’ndaki gruplar, Parlamenterlerin uyruklarına göre değil, siyasi eğilimlerine göre oluşturulmaktadır. Parlamento’da, en şiddetli AB karşıtlarından, en AB yanlılarına, her türlü siyasi görüş temsil NI edilmektedir. Hiçbir gruba ait olmayan Parlamenterler ise bağımsızlar grubunda yer almaktadır. Bu gruplar ve Parlamento içerisindeki dağılımları şu şekildedir: Avrupa Halkları Partisi (Hıristiyan Demokratlar) ve Avrupa Demokratlar Grubu (EPP-ED) 288 Parlamenter Avrupa Parlamentosundaki Sosyalistler Grubu (PES) 217 Parlamenter Liberaller İttifakı ve Avrupa için Demokratlar Grubu (ALDE-ADLE) 99 Parlamenter Uluslar Avrupası için Birlik Grubu (UEN) 44 Parlamenter Yeşiller Grubu/Avrupa Serbest İttifakı (GREENS-EFA) 43 Parlamenter Avrupa Birleşik Sol - Kuzey Yeşil Solu Konfederal Grubu (GUE/NGL) 41 Parlamenter Bağımsızlık/Demokrasi Grubu (IND/DEM) 22 Parlamenter Bağımsızlar (NI) 30 Parlamenter Kaynak: http://www.europarl.europa.eu <30.04.2009> Bu yılın Haziran ayında, yaklaşık 492 milyon AB vatandaşını temsil etmek üzere 736i üye Parlamento’da görev yapmak üzere seçilecek. Avrupa Birliği üye devletlerinin vatandaşları, bu seçimlerde seçme ve seçilme hakkına sahip. AB vatandaşlarının, sadece vatandaşı oldukları ülkede değil, ikamet ettikleri AB üye devletinde oy kullanma hakkı bulunuyor. Buna rağmen, Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılım oranı genelde düşük seyrediyor. Bu oran, 1979’da % 63, 1984’te % 61, 1989’da % 58.5, 1994’te % 56.8, 1999’da % 49.8 ve 2004’te % 45.6 olmuş. Bu ilgisizlik, AB kurumları 17 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN nezdinde bir memnuniyetsizliğe yol açmakta ve her seçim öncesi AB vatandaşlarına yönelik kampanyalar yoğunlaşmakta. Örneğin, Avrupa Komisyonu gençleri bu sürece dahil edebilmek amacıyla MTV kanalı ile ortak bir kampanya düzenlemiş. Parlamento’nun internet sitesi ise bu alanda güncel haberler ve duyurularla donatılmış durumda. Sayfadan hem mevcut Parlamentonun oluşumu, hem de seçimlerle ilgili her türlü bilgiye erişmek mümkün. Seçim kampanyaları sırasında adayların en yoğun olarak gündeme getirdiği konulardan biri de genişleme süreci. Bazı muhafazakar politikacılar, AB genişlemesinin durması ve kapılarının artık tamamen kapanması gerektiğini savunarak oy istiyor. Bazıları da, küresel ekonomik krizi bahane ederek genişlemeye ara verilmesi gerektiğini öne sürüyor. Buna karşılık bazı Parlamenterler ise, bunu çok tehlikeli bir seçim kampanyası olarak gördüklerini söyleyerek AB üyelik sürecinin özellikle Balkan ülkelerinde reform sürecini hızlandırdığını, bunun tüm bölgenin yararına olduğunu savunuyor. Halihazırda birçok aday da, Ülkemizin AB üyeliğine karşı baktıklarını ve zamanı geldiğinde aleyhinde oy kullanacaklarını açıkça ifade etmekten kaçınmıyor. Elbette bunda, üye olduğumuz takdirde, AB ile ilgili alınan temel kararlarda önemli bir yeri olan Avrupa Parlamentosu’nda en yüksek sayıda temsilcisi bulunan ülkelerden biri olacak olmamızın da payı var. Diğer yandan, Ülkemizin üyelik sürecinin yalnızca Avrupa Parlamentosu seçimlerinin değil, Almanya ve Fransa gibi önemli üye devletlerde yapılan ulusal seçimlerin de konusu olduğunu hatırlatmakta fayda var. Görüleceği üzere, AB vatandaşlarının Birlik kurumları içerisindeki tek sesi olan ve bu sebeple yetkileri yıllar içerisinde artan Parlamento’nun seçimleri, AB bünyesindeki önemli karar ve politikaları etkilediğinden büyük önem taşımakta. Bu yılki seçim kampanyalarının katılım oranını artırmak açısından etkili bir sonuç verip vermediğini ve Parlamentodaki grupların oluşumu açısından nasıl bir yeni dağılım olacağını ilerleyen günlerde hep birlikte göreceğiz. Kaynakça European Communities, The European Parliament, Luxembourg, 2008 Avrupa Parlamentosu Resmi İnternet Sitesi, http://www.europarl.europa.eu Euractiv Haber Portalı, http://www.euractiv.com/en/eu-elections Euobserver.com Haber Sitesi, http://euobserver.com/883 i Şu an yürürlükteki Nice Anlaşması uyarınca, parlamenter sayısı 736’dir. Ancak, bu sure zarfında Lizbon Anlaşması’nın onay süreci tamamlanırsa, Nice’i tadil eden bu anlaşma parlamenter sayısını 751’e çıkaracaktır. 18 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Avrupa Birliği’nde Paranın Sahteciliğe Karşı Korunması M. Didem DOĞMUŞ AB Uzmanı AB ile yürütülen müzakere sürecinde Mali Kontrol faslı kapsamında da yer alan para sahteciliği ile mücadele, AB’nin en çok önem verdiği konulardan birini oluşturmaktadır. Ekonomik ve parasal birliğin temelini oluşturan Avro’nun sahteciliğe karşı korunması; bilginin merkezileştirilmesi ve ilgili aktörlerle sağlanan işbirliği yoluyla sağlanmaktadır.1 Bunun yanı sıra AB, genişleme sürecinde de bu konuya büyük önem atfetmekte, aday ülkelerden Avro’nun sahteciliğe karşı korunmasını sağlayacak bir sistemin, Avro banknot ve madeni paraların piyasa sürülmeden önce kurulmasını talep etmektedir. Bu makalede AB’de para sahteciliği ile mücadele konusu ele alınacaktır. Para sahteciliğine ilişkin yasal çerçeveden özetle bahsedilmesinin ardından, üye devletlerle AB arasında para sahteciliği konusundaki teknik işbirliğinin nasıl gerçekleştiği açıklanmaya çalışılacaktır. Sonrasında para sahteciliği ile mücadelede yer alan sorumlulardan kısaca bahsedilecek ve ardından para sahteciliği konusunda ülkelerdeki farklı yapılanmalara dikkat çekilmeye çalışılacaktır. Makale, genel bir değerlendirmeyle sonlandırılacaktır. Yasal Çerçeve Para sahteciliği konusunda referans alınan temel doküman, 20 Nisan 1929 tarihli Cenevre Konvansiyonu’dur. Bununla birlikte; 1338/20012 ve 3 2182/2004 sayılı Konsey Tüzükleri para sahteciliğine ilişkin esas düzenlemeleri içermektedir. 1338/2001 sayılı Tüzük ile Avrupa Birliği’nin tek para birimi olan Avro’nun sahteciliğe karşı korunmasını sağlayacak bir sistemin Avro banknot ve madeni paraları piyasaya sürülmeden önce kurulmasını sağlamak amaçlanırken; 2182/2004 sayılı Konsey Tüzüğü ile Avro madeni paralarına ebat olarak benzer madalya ve bozuklukların satılması, üretimi, stoklanması, ithali ve dağıtımı sırasında belirli görsel özelliklerden kaçınılması gerektiğine vurgu yapılmaktadır.4 Para Sahteciliği ile Mücadelede Sistem Nasıl İşlemektedir? (Teknik İşbirliği Nasıl Sağlanmaktadır?) Para sahteciliği ile mücadele konusunda teknik olarak ülkelerde üç temel yapı bulunmaktadır; “Ulusal Analiz Merkezi” (NAC – National Analysis Center), “Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi” (CNAC – Coin National Analysis Center) ve “Ulusal Merkez Ofis” (NAO - National Central Office). Bu üç yapı AB’nde yer alan şu üç yapı ile sırasıyla iletişim içerisindedir; “Sahtecilik Analiz Merkezi” (CAC - Counterfeiting Analysis Center), “Avrupa Teknik ve Bilimsel Merkezi” (ETSC – European Technical and Scientific Center) ve “Europol”. Söz konusu yapılar ve para sahteciliği ile mücadelede AB ile işbirliği süreci şu şekilde özetlenebilir: Üye devlette Avrupa Merkez Bankası ile anlaşma içerisinde ve genellikle ulusal merkez bankalarında oluşturulmuş olan Ulusal Analiz Merkezi (NAC), ülke içerisinde ele geçirilmiş olan sahte banknotların kaydını, analizini ve sınıflandırmasını yapmakla görevlidir. Söz konusu merkez eline geçen şüpheli banknotlara ilişkin sınıflandırmaları, Avrupa Merkez Bankası tarafından oluşturulmuş olan ve sahte banknot ve madeni paralara ilişkin istatistiki 19 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN bilgilerin yer aldığı veri tabanına (CMS – Counterfeit Monitoring System)5 girmektedir. Bunun ardından, şüpheli banknotlar incelenmesi amacıyla Avrupa Merkez Bankası’ndaki Sahtecilik Analiz Merkezine (CAC) iletmektedir.6 Sahtecilik Analiz Merkezi; sahte banknotlara ilişkin teknik verilerin sınıflandırılması ve analizinin merkezileştirilmesi görevlerini yürütmektedir. Bunun yanı sıra sahtecilikle ilgili teknik ve istatistiki bilginin koordine edilmesinden sorumludur. Merkezin veri tabanında depolanan bilgi, ulusal polis güçleri ve sahtecilikle mücadelede yer alan diğer kurumlarca paylaşılmaktadır.7 Üye ülkeler; sahte madeni paralara ilişkin kendi iç hukuk ve uygulamalarına uygun olarak Darphane, Ulusal Merkez Bankası ya da Merkez Polis Laboratuarlarında Madeni Para Ulusal Analiz Merkezleri (CNAC) oluştururlar. Bu merkez, sahte madeni paraların analiz edilmesi ve onlara ilişkin teknik ve istatistiki verilerin düzenlenmesi ile görevlidir. Söz konusu merkez, incelemiş olduğu şüpheli madeni paraları ve onlara ilişkin teknik ve istatistiki verileri Avrupa Dolandırıcılıkla Mücadele Ofisi (OLAF – European Anti-Fraud Office)8 bünyesinde oluşturulmuş olan Avrupa Teknik ve Bilimsel Merkezine (ETSC) iletmekte ve aynı zamanda temel veri tabanı olan sahtecilik izleme sistemine girmektedir.9 Avrupa Teknik ve Bilimsel Merkezi, sahte Avro madeni paraların AB düzeyinde teknik analizi ve sınıflandırmasından sorumludur. Bu çerçevede, Avrupa Teknik ve Bilimsel Merkezi; Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi (CNAC) ve kanun uygulayıcı birimlere yardımcı olmakta ve sahte Avro madeni paralarının analizinde ve korumanın güçlendirilmesinde yetkiliotoritelerle işbirliğinde 10 bulunmaktadır. Bilgi alışverişinin yanı sıra Avrupa Teknik ve Bilimsel Merkezi, Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi uzmanlarına sahte madeni paraların görsel analizine ilişkin eğitim de sağlamaktadır. Avrupa Teknik ve Bilimsel Merkezi; Avrupa Merkez Bankası, Europol ve Ulusal Merkez Ofislerle (NAO) sahtecilikle mücadele konusunda düzenli olarak iletişim içerisindedir.11 Para sahteciliği ile mücadele etmek ve bu alanda ulusal düzeyde koordinasyonu ve diğer Ulusal Merkez Ofislerle yakın işbirliği ve etkin bilgi akışını sağlamak üzere üye ülkede Ulusal Merkez Ofis (NAO) oluşturulur. Para sahteciliği ile mücadelede AB’nin merkez ofisi Europol’dür. Europol; terörizm, yasadışı uyuşturucu ticareti ve diğer uluslararası organize suçları önleme ve mücadelede üye devletlerdeki yetkili otoritelerin etkinliği ve işbirliğini geliştirmek amacını taşıyan Avrupa Birliği Polis Teşkilatıdır. Europol’ün amacı üye devletler arasında öngörülen işbirliği çerçevesinde, Europol sözleşmesinde belirtilen tedbirlerle, örgütlü suçun bulunduğuna dair somut belirtiler içeren ve iki veya daha fazla üye devleti etkileyen ve büyüklük, önlem ve sonuçları itibariyle üye devletlerin ortak yaklaşımına ihtiyaç duyan terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı ile diğer uluslararası suç tiplerinin önlenmesinde ve bunlarla mücadelede, üye devletlerdeki yetkili makamların etkinliğini ve işbirliğini artırmaktır.12 Para sahteciliği konusundaki teknik işbirliği kısaca şu şekilde özetlenebilir: 20 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AB’de Para Sahteciliği ile Mücadelede İlgili Kurumlar Ulusal Düzeyde Banknot Ulusal Analiz Merkezi Madeni Para Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi AB Düzeyinde Sahtecilik Analiz Merkezi (Avrupa Merkez Bankası) Avrupa Teknik ve Bilimsel Merkezi (OLAF) Ulusal Merkez Ofis Europol Teknik Analiz Kolluk Kuvvetlerinin Koordinasyonu AB’de Paranın Sahteciliği Mücadelede Sorumlular ile Para sahteciliği konusundaki teknik işbirliği; yukarıda ifade edildiği üzere temelde ulusal düzeyde Ulusal Analiz Merkezi (NAC), Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi (CNAC) ve Ulusal Merkez Ofis (NAO) ile AB düzeyinde Sahtecilik Analiz Merkezi (CAC), Avrupa Teknik ve Bilimsel Merkezi (ETSC) ve Europol arasında gerçekleşmektedir. Bununla birlikte AB’de para sahteciliği ile mücadelede temel aktörleri özetlemek gerekirse şunlar söylenebilir: Üye devletler paranın sahteciliği ile mücadelede temel aktörlerdir. Üye devletler para sahteciliği ile mücadelede üç temel sorumluluk üstlenmişlerdir: kanunun uygulanması ve adaletin sağlanması; cezai mevzuatın düzenlenmesi; Ulusal Merkez Ofis (NAO), Ulusal Analiz Merkezi (NAC) ve Madeni Para Ulusal Analiz Merkezlerinin (CNAC) oluşturulması. Avrupa Merkez Bankası; Sahtecilik İzleme Sisteminin (CMS) oluşturulması ve yürütülmesi ile Sahtecilik Analiz Merkezinin (CAC) oluşturulmasından sorumludur.13 OLAF; Avro banknot ve madeni paralarına ilişkin mevzuatı yayınlamak, eğitim ve teknik destek vermek ve sahte Avro madeni paraların analizi ve korunmasına ilişkin teknik koordinasyonu sağlamak görevlerini yürütmektedir. Europol, terörizm, yasadışı uyuşturucu ticareti ve diğer uluslararası organize suçları önleme ve mücadelede üye devletlerdeki yetkili otoritelerin etkinliği ve işbirliğini geliştirmek amacını taşıyan Avrupa Birliği Polis Teşkilatıdır ve para sahteciliği ile mücadelede AB’nin merkez ofisidir. Eurojust sınır ötesi soruşturma ve adli kovuşturma ve organize suç ile mücadele konularında üye devletlerdeki yetkili otoriteler arasında işbirliğini geliştirmektedir.14 Üye Devletlerde Farklı NAC, CNAC ve NCC15 Yapılanmaları Üye devletlerde Ulusal Analiz Merkezi (NAC), Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi (CNAC) ve Ulusal Sahtecilik Merkezi (NCC) oluşumu birbirinden farklı yapılanmalar sergilemektedir. Bu farklılık temelde dört grup altında toplanabilir: 1) İlk modelde; Ulusal Analiz Merkezi (NAC), Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi (CNAC) ve Ulusal Sahtecilik Merkezinin (NCC) her üçü Ulusal Merkez Bankası altında yapılandırılmıştır. Bu modele örnek olarak Lüksemburg, Malta, Polonya, Slovakya, Bulgaristan, Romanya, İspanya, Çek Cumhuriyeti, 21 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Almanya, Macaristan, İrlanda ve Litvanya gösterilebilir. 2) İkinci modelde, Ulusal Analiz Merkezi (NAC) ve Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi (CNAC) Merkez Polis Laboratuarı altında oluşturulurken; Ulusal Sahtecilik Merkezi (NCC) Ulusal Merkez Bankası içerisinde yer almaktadır. Örnek olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Portekiz, Yunanistan, Slovenya, Letonya ve İsveç gösterilebilir. 3) Üçüncü modelde Ulusal Analiz Merkezi (NAC) ve Ulusal Sahtecilik Merkezi (NCC) Ulusal Merkez Bankası içerisinde yer alırken; Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi (CNAC) Darphane içerisinde yer almaktadır. Örnek olarak Avusturya, Belçika, Hollanda, İtalya ve Fransa verilebilir. Ülkemizde de bu modele uygun bir yapılanma bulunmaktadır. 4) Son modelde ise Ulusal Analiz Merkezi (NAC) ve Ulusal Sahtecilik Merkezi (NCC) Ulusal Merkez Bankası içerisinde yer alırken Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi (CNAC) Polis (Police) içerisinde yer almaktadır. Bu modelin tek örneği İngiltere’dir.16 Sonuç Para sahteciliği ile mücadele konusu AB’nin üzerinde önemle durduğu bir konudur ve oluşturulan sistemde ulusal düzeyde ve AB düzeyinde pek çok aktör birlikte rol almaktadır. Bununla birlikte Avrupa düzeyinde olduğu kadar uluslararası düzeyde de bilgi paylaşımı ve işbirliğinin önemi giderek artmaktadır. Para sahteciliği konusunda ulusal düzeyde bir Ulusal Merkez Ofisin (NAO) kurulması ve bilgi burada merkezileştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra; Avro’nun sahteciliğe karşı korunmasını sağlamak üzere Ulusal Analiz Merkezi (NAC) ve Madeni Para Ulusal Analiz Merkezinin (CNAC) kurulması ve yetkili ulusal otoriteler ile Komisyon, Avrupa Merkez Bankası ve diğer üye ülkeler arasında yakın ve düzenli bir işbirliğinin sağlanması; AB’nin söz konusu sorunla mücadelede üzerinde önemle durduğu hususları oluşturmaktadır. 17 Kaynakça Avrupa Komisyonu, 2005/37 Commission Decision establishing the European Technical and Scientific Center (ETSC) and providing for coordination of technical actions to protect euro against counterfeiting, Brüksel, 29 Ekim 2004. Avrupa Komisyonu, The European Technical and Scientific Center, Activity in 2002, Paris, 18 Mart 2003. Avrupa Konseyi, Council Regulation No: 2182/2004 concerning medals and tokens similar to euro coins, OJ L 373 21/12/2004, Brüksel, 6 Aralık 2004. Avrupa Konseyi, Council Regulation No: 1338/2001 laying down the measures necessary for the protection of the euro against counterfeiting, OJ L 181/6 4/7/2001, Brüksel, 28 Haziran 2001. 22 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Avrupa Merkez Bankası, Decision of European Central Bank on certain conditions regarding access to the Counterfeit Monitoring System, (ECB/2001/11), 8 Kasım 2001. Avrupa Merkez Bankası, Guideline of the European Central Bank on certain provisions regarding euro banknotes, (ECB/1999/3), 26 Ağustos 1998. “Paranın Sahteciliğe Karşı Korunmasında İşbirliği” konulu seminer, Ankara, 10-12 Şubat 2009. http://ec.europa.eu http://www.eurojust.europa.eu http://europol.europa.eu http://www.ecb.int 1 http://europa.eu/scadplus/leg/en/s30003.htm Avrupa Konseyi, Council Regulation No: 1338/2001 laying down the measures necessary for the protection of the euro against counterfeiting, OJ L 181 4/7/2001, Brüksel, 28 Haziran 2001. (44/2009 sayılı Konsey Tüzüğü ile değişikliğe uğramıştır.) 3 Avrupa Konseyi, Council Regulation No: 2182/2004 concerning medals and tokens similar to euro coins, OJ L 373 21/12/2004, Brüksel, 6 Aralık 2004. (16/2009 sayılı Konsey Tüzüğü ile değişikliğe uğramıştır.) 4 Para sahteciliği ile mücadele konusundaki diğer yasal dokümanlar: 20 Mayıs 2000 tarihli Konsey çerçeve Kararı, 6 Aralık 2001 tarihli Konsey Kararı, 27 Mart 2005 tarihli Komisyon Tavsiyesi ve 12 Haziran 2005 tarihli Konsey Kararıdır. 5 Avrupa Merkez Bankası, Decision of European Central Bank on certain conditions regarding access to the Counterfeit Monitoring System, (ECB/2001/11), 8 Kasım 2001. 6 Avrupa Konseyi, Council Regulation No: 1338/2001 laying down the measures necessary for the protection of the euro against counterfeiting. 7 Avrupa Merkez Bankası, Guideline of the European Central Bank on certain provisions regarding euro banknotes, (ECB/1999/3), 26 Ağustos 1998. 8 OLAF 1999 yılından beri AB Kurumlarının soruşturma birimidir. Misyonu; dolandırıcılık, yolsuzluk ve diğer herhangi bir usulsüz faaliyetle mücadelede AB’nin mali çıkarlarının korunmasıdır. Para sahteciliğine ilişkin üç temel görevi bulunmaktadır; Avro banknot ve madeni paralarına ilişkin mevzuatı yayınlamak, eğitim ve teknik destek vermek ve sahte Avro madeni paraların analizi ve korunmasına ilişkin teknik koordinasyonu sağlamak. (http://ec.europa.eu/anti_fraud/index_en.htm) 9 Avrupa Konseyi, Council Regulation No: 1338/2001 laying down the measures necessary for the protection of the euro against counterfeiting. 10 Avrupa Komisyonu, 2005/37/Commission Decision establishing the European Technical and Scientific Center (ETSC) and providing for coordination of technical actions to protect euro against counterfeiting, Brüksel, 29 Ekim 2004. 11 Avrupa Komisyonu, The European Technical and Scientific Center, Activity in 2002, Paris, 18 Mart 2003. 12 http://europol.europa.eu. 13 http://www.ecb.int/ecb/orga/escb/html/index.html 14 http://www.eurojust.europa.eu 15 Ulusal Sahtecilik Merkezi (NCC – National Counterfeiting Center) üye ülkelerin ulusal merkez bankalarında oluşturulan ve sahtecilikle mücadelede koordinasyon faaliyeti yürüten merkezlerdir. Avrupa Merkez Bankası Sahtecilikle Analiz Merkezi (CAC) ve sahtecilikle mücadele eden ulusal otoriteler arasında bir ara birim olarak görev yapar. Ülkede ele geçirilen sahte paraların kaydedilmesi, analizi ve sınıflandırılması görevlerini yürütür. Ulusal düzeyde sahtecilik izleme merkezi (CMS) kullanıcı yönetimi ile ilgilenmenin yanı sıra ulusal polis güçleriyle işbirliğine girer ve diğer ulusal analiz merkezleriyle ve sahtecilik analiz merkeziyle bilgi alışverişinde bulunur. 16 “Paranın Sahteciliğe Karşı Korunmasında İşbirliği” konulu seminer notları. 17 Türkiye açısından, Mali Kontrol Faslının 6. kapanış kriteri olan 1338/2001 sayılı Konsey Tüzüğüne uyum çerçevesinde halihazırda TCMB Ulusal Analiz Merkezi, Darphane ise Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi görevini fiilen yerine getirmektedir. İçişleri Bakanlığı Interpol, Europol, Sirene Daire Başkanlığı ise Bakan Onayı ile Ulusal Merkez Ofis olarak belirlenmiştir. 2 23 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Değerlendirme/İzleme Mekanizması Sözleşmesinde Reform: Yeni Bir Pınar BAŞPINAR AB Uzmanı Aralık 2000’de Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, yolsuzlukla mücadelede etkili uluslararası bir yasal enstrümanın oluşturulması amacıyla tüm devletlere açık özel bir komite kurulması kararını almıştır. Söz konusu Komite aracılığıyla ve 25 ülkenin katılımıyla yürütülen müzakereler sonucunda hazırlanan BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi (UN Convention against CorruptionUNCAC), 31 Ekim 2003 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından onaylanarak1 9-11 Aralık 2003 tarihlerinde Meksika Merida’da ülkelerin imzasına açılmıştır. 10 Aralık 2003 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan ve Merida Konvansiyonu olarak da bilinen Sözleşme, 15 Eylül 2005 tarihinde Avrupa Birliği (AB) tarafından kabul edilmiştir. Türkiye’nin AB ile yürüttüğü üyelik müzakereleri kapsamında, 23 No lu ‘Yargı ve Temel Haklar’ Faslı altında yer alan yolsuzlukla mücadele alanındaki uyum çalışmalarında referans alınacak belgelerin başında gelen BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi bu açıdan ayrı bir önem taşımaktadır. Vatandaşlar ve sivil toplum kuruluşları karşısında hükümetlerin hesap verebilirliğini sağlamak üzere küresel standartlar ortaya koyan BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesinin temel amaçları şu şekilde özetlenebilir: • Ülkelerde, yolsuzluğu önlemek ve yolsuzluk ile daha etkin ve etkili mücadele etmek üzere alınacak önlemleri teşvik etmek ve güçlendirmek, • Bu alanda uluslararası işbirliği ve teknik yardımı teşvik etmek, kolaylaştırmak ve desteklemek, • Kamusal faaliyetlerin ve kamu malının doğru şekilde yönetimini, dürüstlük ve şeffaflık ilkelerini çeşitli yollarla teşvik etmek. 71 Maddeden oluşan Sözleşmenin genel başlıklar itibariyle kapsamına bakıldığında; kamuda adil ve dürüst istihdam, şeffaf ve rekabetçi ihaleler, şeffaf ve hesap verebilir kamu mali yönetimi, siyasi partilerin finansmanında şeffaflık, özel sektöre geçen kamu görevlileriyle ilgili sınırlamalar, kamuda iyi uygulama kuralları, muhasebe ve denetim standartlarını da içeren özel sektöre yönelik yüksek standartlar, vatandaşların bilgiye erişimi, dürüst bir adli sistem ve cezai soruşturmalarda sağlanacak olan bilgiler göze çarpmaktadır. Sözleşme esas olarak, yolsuzluğun önlenmesi, soruşturulması ve kovuşturulması süreçleri ile suç gelirlerinin dondurulması, zapt edilmesi, müsaderesi veya geri iadesi hususlarıyla ilgilenmektedir. Sözleşmenin, yolsuzluğun önlenebilmesi için detaylı önlemler sunan önleyici tedbirler bölümünde, tüm önleyici politika ve uygulamaların hayata geçirilmesi, amaca uygun kurumların oluşturulması, kamu görevlileri ile ilgili iyi uygulama kurallarının hayata geçirilmesi ve memurların işe alımı ve 24 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN yükselmesi ile ilgili objektif kriterlerin uygulanması ve kamu ihaleleri düzenlenmektedir. Ayrıca, kamu maliyesinde şeffaflık ve hesap verilebilirliğin artırılmasını ve özel sektörde daha sıkı muhasebe ve denetim standartlarının uygulanmasını tavsiye etmektedir. İlave olarak, karapara aklama ile mücadele ve yargı bağımsızlığının korunması alanlarında alınacak önlemler de bu kapsamda ele alınan diğer önemli hususlardır. Sözleşme, Devletlere bazı alanlarda gerekli her tür yasal ve diğer önlemleri almasını tavsiye etmektedir. Söz konusu alanlar ulusal ve yabancı kamu görevlileri ile uluslararası örgüt çalışanlarının yolsuzlukları, kamu görevlileriyle ilgili zimmet, irtikap veya diğer benzer sapmalar, kamu görevlilerinin ticareti, görevin kötüye kullanılması ve sebepsiz zenginleşme olarak özetlenebilir. Devletler, aşağıda belirtilen spesifik konularda gerekli önlemleri almaya davet edilmektedir: - Tüzel kişilerin sağlanması, sorumluluğunun - Dondurma, müsadere, etme ve - Şahit, bilirkişi (uzman) mağdurların korunması, ve - Raporlama korunması, - Yolsuzluk eylemlerinin sonuçlarıyla ilgili gerekli uygulamanın yürütülmesi, - Yolsuzluk eylemleri sonucunda zarar görenlerin tazmin amaçlı yasal yollara başvurmasını sağlayacak zapt yapan kişilerin mekanizmaların oluşturulması, - Kolluk gücü aracılığıyla yolsuzlukla mücadele edecek uzman kurum/kişilerin tesis edilmesi, - Kolluk kuvvetleriyle işbirliğinin teşvik edilmesi, - Ulusal yetkililer ile özel sektör arasında işbirliğinin desteklenmesi, - Bankacılık alanındaki gizlilik kurallarının uygulanmasından kaynaklı sıkıntıların ortadan kaldırılması, - Diğer bir ülkede suçlu olarak itham edilen kişilerin önceki sabıkalarını dikkate alarak gerekli önlemlerin alınması ve ülkelerin kendi sınırları içinde işlenen suçlar ile ilgili yargı mekanizmasını gerektiği şekilde hayata geçirmesi. Özel sektörde ise, zimmet ve yolsuzluk suçlarının oluşturulması konusunda çağrıda bulunan Sözleşme, suç gelirlerinin aklanması, çalıntı mallar, adli sistemin işleyişini zorlaştırma gibi suç unsurlarının tanımlanmasını da talep etmektedir. Sözleşmenin önemli bir bölümü uluslararası işbirliğine ayrılmıştır. Buna göre devletler cezai hususlarda işbirliği yapmalı, hüküm giyen kişilerin iadesi veya transferini mümkün kılmalıdır. Karşılıklı adli yardımlaşma bu bölümün en kritik unsurudur; sözleşme bu kapsamda çeşitli senaryolar sunarak farklı alanlarda dayanışma olanakları ortaya koymaktadır. Yine Sözleşme kapsamında devletler, cezai takibatı gerektiğinde transfer edebilecek ya da müşterek soruşturma yürütebilecek ve ayrıca elektronik gözetim gibi özel 25 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN soruşturma tekniklerinden yararlanabilecektir. Devletlerin kolluk güçleri arasında daha etkili bir iletişim mekanizmasının kurulması ve özel eğitim programları geliştirerek olabilecek en geniş kapsamlı desteğin verilmesi hedeflenmiştir. Özellikle, gelişmekte olan ülkeler ile geçiş ekonomisine sahip ülkelerin yolsuzlukla mücadele çalışmalarını desteklemek üzere mali ve diğer tüm maddi yardımların artırılması; bilginin toplanması, değişimi ve analizi hususlarında ülkelerarası işbirliğinin güçlendirilmesi teşvik edilmektedir. Sözleşmede ayrı bir bölüm halinde belirtilen diğer bir önemli husus, (çalınan) varlıkların geri iadesi ile ilgilidir. Buna göre mali kuruluşlar, müşterilerinin kimliklerini ve yüksek değerli hesap sahiplerini doğrulamalıdır. Ayrıca, fiziki mevcudiyeti olmayan bankaların ya da düzenlenmiş bir mali grup ile ilişkisi olmayan bankaların geçersiz kılınması konusunda da tavsiye sunulmaktadır. Buna ilave olarak, varlıkların doğrudan iadesi ile ilgili spesifik önlemler ve bu alanda uluslararası işbirliğine başvurulması; ve yine bu amaçla bir mali istihbarat birimi ve ikili ve çok taraflı anlaşmaların hayata geçirilmesi önerilmektedir. Önemli hedefleri olan bu Sözleşmenin etkili bir değerlendirme/izleme mekanizmasına sahip olmadan etkili olabilmesi zor görülmektedir. Diğer Sözleşmelerde olduğu gibi, hükümetlerin, ülkelerin gelişmeler hakkında düzenli rapor sunması ve ilerleme düzeyleri hakkında geri bildirim alması gerekli görülmektedir. Etkili bir değerlendirme/izleme mekanizması için gerekli olan unsurlar UNCAC Koalisyonu tarafından şu şekilde tanımlanmıştır: Yeterli kaynağa sekretarya, sahip bir Bağımsız bir uzman grubu, Eş (peer) inceleme mekanizmaları ve ülke ziyaretlerini de kapsayan test edilmiş değerlendirme/izleme yöntemleri, Sivil toplum kuruluşları ile ilgili tarafları içeren katılımcı bir yaklaşım, Tavsiyeler içeren ülke raporlarının yayımlandığı şeffaf bir uygulama, Bölgesel inceleme yöntemleri ile işbirliği halinde yürütülecek uygulamalar, BM bütçesinden finansman veya gönüllü katkıları da içeren diğer finansman desteği. Halihazırda tartışılan söz konusu unsurlarla ilgili olarak, bazı hükümetler gayet sınırlayıcı bir pozisyon ortaya koymaktadır. Özellikle, değerlendirme sürecinde hükümetlerin yanı sıra sivil toplumun katkısının alınması veya ülke raporlarının yayımlanması gibi hususlarda bazı ülkelerin ciddi direnci ile karşılaşılmaktadır. Tüm bu nedenlerle, 2009 yılı Sözleşme açısından önemli bir yıl olarak değerlendirilmektedir. 140 devlet, Sözleşmenin yeni bir değerlendirme/ inceleme mekanizmasını hayata geçirip geçirmeyeceği noktasında bir karar alacaktır. Bu çerçevede, 11-13 Mayıs 2009 tarihinde Viyana’da 26 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN gerçekleştirilmiş olan hükümetler arası toplantının ardından Eylül 2009’da ikinci bir toplantı daha düzenlenecektir. Son olarak, Kasım 2009’da Katar’ın başkenti Doha’da bir araya gelecek olan hükümetler, ülkelerinin yolsuzlukla mücadele alanındaki çalışmalarını değerlendirecek bir inceleme mekanizmasının nasıl olması gerektiği konusunda mutabakata varacaklardır. Mevcut durumda uluslararası arenada destek bulan görüş, böyle bir değerlendirme/inceleme mekanizmasının gerekli olduğu ve Sözleşmeyi güçlendirmek açısından bu mekanizmanın olabildiğince güçlü, şeffaf ve katılımcı olması gerektiği yönündedir. Kaynakça Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi Uluslararası Şeffaflık Örgütü web sitesi(www.transparency.org) Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi web sitesi (www.unodc.org) 1 58/4 sayılı Karar ile kabul edilmiştir. 27 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Kurumsal Yönetim Selcen YILDIRIM AB Uzman Yardımcısı Kurumsal yönetim, bir şirketin yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve paydaşları arasındaki ilişkileri düzenleyen bir dizi politika ve süreci içeren önemli bir yönetim yaklaşımıdır. Bu güncel yönetim yaklaşımında, şirketler hedeflerini oluştururken ve performanslarını ölçerken kurumsal yönetim kriterlerini de dikkate alırlar. Bu kriterler, hesap verebilirlik, şeffaflık ve bütünlük değerleri etrafında şekillenmiştir1. Bu kapsamda, yönetim kurulu ve idare, hissedarlar, kredi kuruluşları, çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler gibi geniş bir paydaşlar grubunun çıkarlarına ve yararlarına uygun hedefler seçerek stratejik amaçlarını başarmayı hedeflemektedirler. Diğer taraftan, etkin bir denetimi sağlayarak şirketin kaynaklarını daha verimli kullanmasını sağlamaktadırlar2. Kurumsal yönetim, sadece reel sektör oyuncuları için değil, birçok kamu kurumu, üniversite ve dernek yönetimleri için de son yıllarda iyi yönetimin temel taşlarından biri haline gelmiştir. Tarihçe: Yaklaşık 20 yıldır dünya gündeminde olan kurumsal yönetim, son 10 yılda yaşanan çeşitli mali krizler dolayısıyla daha da önem kazanmıştır. Kurumsal politikaların yanlış ve yetersiz uygulanması ise bu mali krizlerin en önemli sebeplerinden biri sayılmaktadır. Günümüzde, çoğu şirketin performans ve karlılık hedeflerinin yanında iyi bir kurumsal yönetim uygulaması şirket misyonlarının kritik bir parçası haline gelmiştir. Bu kavram, özellikle 2001 yılında Amerika’nın en büyük enerji şirketlerinden biri olan Enron’un çöküşüyle başta Amerika olmak üzere devletlerin üzerinde yoğunlaştığı önemli bir konu olmuştur. Diğer taraftan, Enron skandalı şirketlerin denetim ve danışmanlık hizmeti aldıkları denetçi firmalar ile olan ilişkilerinin de sorgulanmasına yol açmıştır. Ancak, kurumsal yönetim konusunda reform niteliğindeki yaklaşım, Cadbury Schweppes şirketinin de eski başkanı olan Sir George Adrian Hayhurst Cadbury tarafından 1992 yılında çıkarılmış olan Cadbury Raporu’dur. Sir Adrian Cadbury, 1991 yılında İngiltere’deki kurumsal yönetim sistemini incelemek ve sistemdeki yatırımcı güvenini tekrar inşa etmek üzere oluşturulan komitenin başına getirilmiştir. Rapor kurumsal yönetimin risk ve eksikliklerini azaltmak amacıyla şirketlerin yönetim kurulları ve muhasebe sistemlerine yönelik birçok tavsiyeyi içermektedir. Söz konusu rapor, Avrupa Birliği, Amerika ve Dünya Bankası tarafından da farklı seviyelerde kabul edilmiştir3. Cadbury Kodu olarak da geçen rapor, borsada işlem gören şirketlerin kurumsal davranış ve etik standartlarına ne kadar uyduklarını inceleme altına almıştır. 2002 yılına gelindiğinde, bir yatırım bankacısı olan Derek Higgs tarafından daha önceki yaklaşımları kapsayıcı bir şekilde yeni bir kod oluşturulmuştur. Bu kod, icrada görevli olmayan yöneticilerin (yönetim kurulu üyeliği haricinde şirkette başka bir görevi olmayan yöneticiler) rollerini ve etkinliklerini değerlendirmiştir. 2002 yılında yürürlüğe giren Amerika Birleşik Devletleri’nin Sarbanes-Oxley 28 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Kanunu, Enron, Tyco International, Adelphia, Peregrine Systems and WorldCom gibi büyük şirketlerin kurumsal ve muhasebe skandalları sonucu çıkarılmıştır. Skandallarla anılan şirketlerin hisse fiyatları çökmüş, birçok yatırımcı büyük zararlara uğramış, ülkenin borsaya olan güveni önemli derecede sarsılmıştır. Söz konusu kanun, kurumsal muhasebe kontrollerini güçlendirerek kamunun sermaye piyasalarına olan güvenini iyileştirmeyi amaçlamıştır. Kanun, denetçi bağımsızlığı, kurumsal yönetim, iç kontrol ve mali bildirime ilişkin konuları içermektedir. Kanunla Halka Açık Şirket Muhasebesi Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board) adında yeni bir yarı kamu kuruluşu kurulmuştur. Bu kurul, halka açık şirketlerin denetimini yapan denetim firmalarını gözeten, inceleyen ve düzenleyen bir kuruldur4. Yukarıda bahsedilen kod ve kanunların haricinde, hissedarların hakları, paydaşların rolleri, yönetim kurulunun sorumluluğu, şeffaflık ve bildirime ilişkin OECD, IMF ve Dünya Bankasının çıkardığı ilkeler yönetimlere önemli bir kılavuz oluşturmuştur. Kurumsal Yönetimin Genel İlkeleri: Birçok raporda ortak olarak şekillenen kurumsal yönetim ilkeleri beş başlık altında incelenebilmektedir: Hissedarların hakları ve eşit muamelesi, paydaşların çıkarları, yönetim kurulunun sorumlulukları, bütünlük ve etik davranış, bildirim ve şeffaflık5. Hissedarların hakları ve eşit muamelesi: Şirketler hissedarların haklarına saygı duymalıdır ve bu haklarını kullanmalarını temin etmelidir. Şirketler, hissedarlara anlaşılır ve ulaşılabilir bilgiler sunarak ve hissedarların genel kurul toplantılarına katılmalarını teşvik ederek bu haklarını etkin bir şekilde kullanmalarını sağlayabilirler. Paydaşların çıkarları: Şirketler tüm yasal paydaşlarına karşı çeşitli yükümlülükleri olduğunu kabul etmelidirler. Yönetim kurulunun sorumlulukları: Yönetim kurulu, çeşitli iş konularıyla ilgilenecek yetiye ve bilgiye sahip olmalı, yönetim performansını sürekli gözden geçirmeli, sorumluluk ve görevlerini yerine getirecek bağlılık ve kararlılıkta olmalıdır. Ayrıca, yönetim kurulu uygun oranda icrada olan ve olmayan yöneticilerden oluşmalıdır. Bütünlük ve etik davranış: Karar verirken etik ve sorumlu davranmak, sadece halkla ilişkilerde önemli değildir, aynı zamanda risk yönetimi için de gerekli bir konudur. Bu sebeple şirketler, üst düzey yöneticileri ve müdürleri için davranış kuralları geliştirmelilerdir. Bildirim ve şeffaflık: Şirketler, hesap verebilirlik bağlamında, hissedarlarına yönetimin ve kurulun rollerini ve sorumluluklarını açıklamalıdırlar. Şirketin mali raporlarını bağımsız bir şekilde denetleyen, doğrulayan ve koruyan prosedürleri uygulamalıdırlar. Şirketi ilgilendiren önemli konuların bildirimi açık, zamanlı ve dengeli olmalıdır. Nitekim, yatırımcılar, açık ve doğru bilgiye ulaşabilme imkanına sahip olmalılardır. 29 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Sonuç: Kurumsal yönetim, şirket idaresinin ve faaliyetlerinin sadece geleneksel olarak kar elde etme ve karı ortaklara dağıtma amacına odaklanmasını engelleyerek paydaşlar grubunun haklarını gözeten ve koruyan, menfaat grupları (çalışanlar, müşteriler, alacaklılar, fon sağlayanlar ve devlet gibi) arasındaki ilişkilerin belli kurallar çerçevesinde düzenlenmesini hedefleyen bir yönetim anlayışıdır. Ayrıca kurumsal yönetim, şeffaflık, sorumluluk ve paydaşların çıkarları ile şirket bütünlüğünü sağlayan kural ve uygulamaları ifade eder ve şirketlerin yönetim ve denetimine paydaşları da katar. Kurumsal yönetim, gittikçe rekabetin arttığı, insan ve değer odaklı modern yönetim anlayışlarının ağırlık kazandığı günümüz koşullarında yatırımcı güvenini sağlamlaştırmakta, öngörülebilirliği ve hesap verebilirliği artırarak şirketlerin kredilerini artırmaktadır. Şirketler bir yandan uzun dönemde paydaşlarına ekonomik değer yaratırken diğer yandan beşeri ve mali sermayeyi daha kolay çekebilmektedir. Bu durum da, şirketlerin her zamanki nihai hedefi olan kar maksimizasyonuna hizmet etmektedir. Dolayısıyla, kurumsal yönetim yine modern yönetim anlayışlarında geçen “kazan-kazan” modelinin önemli bir yansıması olmaktadır. Kaynakça www.out-law.com www.wikipedia.org OECD Principles of Corporate Governance, 1999 1 http://www.out-law.com/page-8213 OECD, Principles of Corporate Governance, 1999, s.11 3 http://en.wikipedia.org/wiki/Cadbury_Report 4 http://en.wikipedia.org/wiki/Sarbanes-Oxley_Act 5 OECD Principles of Corporate Governance, 1999 2 30 T.C. MALİYE BAKANLIĞI AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA Telefon: (312) 415 23 38 - 415 23 41 Faks: (312) 417 11 72 e-posta: [email protected] http://www.maliye-abdid.gov.tr/ © 2009 T.C. Maliye Bakanlığı Tüm hakları saklıdır. Bültenimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlara ait olup Maliye Bakanlığı açısından bağlayıcılığı yoktur.
Benzer belgeler
03 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
açıklanan rakamlar ile bu tahminlerin Ocak ayında yayınlanan Ara Tahmin
Raporundaki rakamlar ile farkını göstermektedir.
2009 Bahar Tahminleri - AB