Bio ExPERT
Transkript
Bio ExPERT
ISSN: 1309-2596 Cilt: 5, Sayı: 1, 2015 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Editör Prof. Dr. Nurullah Akkoç Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, İmmünoloji-Romatoloji Bilim Dalı, İzmir Yazarlar Prof. Dr. Nevsun İnanç Marmara Üniversitesi, Romatoloji Bilim Dalı, İstanbul Doç. Dr. Bünyamin Kısacık Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı, Gaziantep Prof. Dr. Gülay Kınıklı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi, Romatoloji Bilim Dalı, Ankara Prof. Dr. Fatoş Önen Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Romatoloji Bilim Dalı, İzmir BioEXPERT Yıl: 5 Sayı: 1 Sayfa: 1-32 ISSN: 1309-2596 YEREL SÜRELİ Sigma Publishing Dan. ve Org. Dış Tic. Ltd. Şti. adına; İmtiyaz Sahibi Gönül Simpson Yayın Danışmanı İlkay Marangoz Editör Prof. Dr. Nurullah Akkoç Yazarlar Prof. Dr. Nevsun İnanç Doç. Dr. Bünyamin Kısacık Prof. Dr. Gülay Kınıklı Prof. Dr. Fatoş Önen Yazı İşleri Müdürü (Sorumlu) Gönül Simpson İdare Yeri ve Yazışma Adresi Sigma Publishing Danışmanlık ve Organizasyon Dış Tic. Ltd. Şti. Vişne 2 Bölgesi, Çayırgüzeli Sok. No:14 Zekeriyaköy Sarıyer / İstanbul Tel : 0 212 352 16 61 Faks : 0 212 352 16 57 e-mail: [email protected] www.sigmapublishing.com Sertifika No: 12165 Has Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Yüzyıl mahallesi, MAS-SİT Matbaacılar Sitesi, 3. Cadde, 199A, Bağcılar İstanbul Tel: 0 212 629 02 49 | www.hasmatbaa.com.tr Sertifika No: 13903 Bu dergide yayınlanan yazı ve şekillerin sorumluluğu yazarlarına aittir. Sigma Publishing herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir. BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar İçindekiler yÖnsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . II Prof. Dr. Nurullah Akkoç y Romatoid Artrit Etkinlik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 Prof. Dr. Nevsun İnanç y ACR 2014 Romatoid Artritte Biyolojiklerin Güvenliliği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12 Doç. Dr. Bünyamin Kısacık y Romatoid Artrit Tedavisinde Küçük Moleküllerin Uygulaması: ACR 2014 Verileri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24 Prof. Dr. Gülay Kınıklı y Psöryatik Artrit ve Aksiyal Spondiloartritli Hastalarda Biyolojik İlaçlarla Yapılan Çalışmalar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 38 Prof. Dr. Fatoş Önen BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Önsöz Bioexpert’in bu yılki ilk sayısında 14 - 19 Kasım 2014 tarihleri arasında Boston’da yapılan 78. Amerikan Romatoloji Cemiyeti (ACR) toplantısında sunulan, Romatoid Artrit ve Spondiloartrit tedavisinde kullanılan biyolojik ilaçlar ve Romatoid Artrit tedavisinde yeni bir sınıf olarak ortaya çıkan protein kinaz inhibitörleri ve diğer küçük moleküller ile ilgili bildirileri değerli hocalarımız sizler için gözden geçirdi. Bu yılki toplantıya katılım geçen yıldan yüksekti ve 15.000 kişi kadardı. Toplantıda sunulan bildiri sayısı 3000’in biraz üzerindeydi. ACR 2014’de sunulan tüm sözlü ve poster bildirileri gözden geçirerek biyolojik ilaçlarla ve protein kinaz inhibitörleri ile yapılan çalışmalardan önemli bulduklarımızı sizler için seçtik. Bunlardan romatoid artrit tedavisinde biyolojiklerin etkinliği ile ilgili çalışmaları Dr. Nevsun İnanç; romatoid artritte biyolojik tedavilerin güvenliliği ile ilgili çalışmaları Dr. Bünyamin Kısacık, protein kinaz inhibitörleri ve diğer küçük moleküllerle yapılan çalışmaları Dr. Gülay Kınıklı, psöryatik artrit ve aksiyal spondiloartritli hastalarda biyolojik ilaçlarla yapılan çalışmaları ise Dr. Fatoş Önen sizler için derledi. Hedef alanımız olan konularda son kongrede konuşulanları hatırlamak için iyi bir fırsat oluşturacağını düşündüğüm Bioexpert’in bu sayısının sizlere yararlı olmasını dilerim. Prof. Dr. Nurullah Akkoç Nisan, 2015 BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Nevsun İnanç Romatoid Artrit Etkinlik Romatoid artrit (RA) tedavisi her yıl yeni biyolojik tedavi ajanlarının eklenmesi ile gelişmeye devam ediyor. Yeni etkili tedaviler yanında tedavi cevabını etkileyen faktörler, kombinasyon tedavilerinin ve monoterapilerin etkinlik karşılaştırmaları, immünojenesite, biosimilar tedavi ajanları ve etkili biyolojik tedaviler ile elde edilen remisyonun doz azaltılması ve tedavi kesilmesi durumunda devamlılığı ise RA tedavi etkinliği başlığı altında ACR 2014’de en çok üzerinde durulan konular oldu. Bu yazıda sizlere bu konular ile ilişkili olarak seçtiğimiz abstraktlardan kısa bilgiler vermeye çalışacağım. Bir anti-IL21 monoklonal antikoru olan NNC01140006’nın aktif RA hastalarında etkinlik ve güvenliliğinin araştırıldığı faz 2, randomize, çift kör, plasebo kontrollü paralel grup çalışması sonuçları kongrede sunuldu (1). Ortalama 3.4 yıldır metotreksat (MTX) tedavisi almakta olan 62 RA hastası (ort. hastalık süresi: 6.9 yıl; %77 RF pozitif; %8 anti-CCP pozitif; ort. DAS28-CRP 5.7) 6 hafta ara ile iki doz intravenöz (i.v.) NNC0114-0006 (12 mg/kg; n=41) veya plasebo (n=21) almak üzere çalışmaya katılmıştır. Primer sonlanım noktası başlangıç ile 12 hafta arasında DAS28-CRP değişimi idi. On ikinci haftada ACR 20/50/70 ve EULAR cevabı, yan etkiler, laboratuvar güvenlilik verilerinde değişim, NNC0114-0006 ilaca karşı antikor (AİAk) düzeyleri ve farmakodinamik parametreler de değerlendirildi. Başlangıç değerleri ile karşılaştırıldığında tedavi grupları arasında farklılık saptanmadı. NNC0114-0006 tedavi grubunda 4 hasta tedaviden ayrıldı (3 hasta onam formunu çekti, 1 hasta takibi bıraktı). On ikinci haftada özellikle şiş ve hassas eklem sayılarında olmak üzere ortalama DAS28-CRP değerlerinde plaseboya göre NNC0114-0006 ile önemli iyileşme sağlandı © 2015 Sigma Publishing. Tüm hakları saklıdır. (–0.65, p=0.04). Benzer şekilde ACR20/50/70 ve EULAR cevaplarında da düzelme sağlandı; ancak istatistiksel anlamlılığa ulaşmadı. NNC01140006 tedavisi ile beklendiği şekilde hem serbest hem de antikor bağlı IL-21 seviyelerinde artış oldu. Birinci haftada mutlak B hücre sayılarında değişiklik olmamakla birlikte, NNC0114-0006 ile tedavi edilen hastaların üçte birinde plazma hücreleri, plazmablastlar ve kısa ömürlü plazmablast yüzdeleri arttı; naif B hücre oranları azaldı. Ancak bu B hücre değişikliklerini gösteren hastalarda da DAS28-CRP cevabı plasebo ile benzer bulundu. Bununla beraber DAS28-CRP ve ACR cevapları bazal DAS28-CRP ile değil, bir kemik rezorpsiyon belirteci olan CTX-I bazal değerleri ile ilişkili bulundu. NNC01140006 tedavisi alan hastaların %54’ünde, plasebo alan hastaların %52’sinde yan etki gözlendi. Üç plasebo hastasında 4 ciddi yan etki saptandı. NNC0114-0006 tedavisi alan hastalarda infeksiyon (%24 vs %10) ve cilt hastalıkları (%12 vs %5) plaseboya göre daha sık gözlendi. Laboratuvar güvenlilik parametrelerinde klinik olarak anlamlı bir değişiklik saptanmadı. Sonuç olarak NNC0114-0006 tedavisi 12 haftada DAS28-CRP’de plaseboya göre anlamlı bir düzelme sağladı. Güvenlilik ile ilgili bir endişe saptanmadı. Sağlıklılara tek doz uygulamayı takiben ABT-122’nin, bir TNF- ve IL-17A–hedeflemiş Dual Variable Domain immunoglobulin (DVD-Ig), güvenlilik, tolerabilite ve fonksiyonel aktivitesini değerlendiren bir çalışma da ACR 2014’de bildirildi (2). TNF ve IL17’nin tek tek nötralizasyonu yerine RA’da aynı anda nötralizasyonu ile daha iyi klinik etkinlik ve eklem koruması sağlanabileceğini çeşitli kanıtlar göstermekteydi. ABT-122 yeni çift değişken alanlı immünoglobülin proteini olarak, biri TNF’yi, diğeri IL17A’yı hedefleyen 1 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar iki grup seçici bağlanma alanları içermektedir. ABT-122’nin güvenlilik, tolerabilite ve çift işlevselliği artan tek doz uygulanan sağlıklı çalışmasında araştırılmıştır. Tek doz ABT-122’nin i.v. veya subkutan (s.c.) olarak 64 sağlıklı gönüllüye verildiği bu çalışma insanda bu molekül ile yapılan ilk çift kör plasebo kontrollü çalışmadır. ABT-122’nin TNF ve IL17 için in vitro çift bağlanma kapasitesi insan TNF ve IL17’nin yüzey plazmon rezonansı (surface plasmon resonance: SPR) ile ABT-122’ye sıralı bağlanması ile belirlendi. Rekombinan ABT-122’nin veya ABT-122 alanların serumlarının fonksiyonel aktivitesi, RA hastalarından elde edilen insan fibroblast benzeri sinovyositlerinde (FLS) TNF ve IL17 ile uyarılan IL6 üretiminin inhibisyonuna dayanan bir in vitro test ile belirlendi. ABT-122 veya plasebo (i.v. veya s.c.) alanlarda yan etki açısından önemli farklılık saptanmadı. Ciddi yan etki veya yan etki nedeni ile erken tedavi bırakma bildirilmedi. İnfüzyon reaksiyonu, sistemik hipersensitivite reaksiyonu veya enjeksiyon bölgesi reaksiyonu saptanmadı. Laboratuvar parametrelerinde, vital bulgularda veya EKG parametrelerinde klinik ile ilişkili değişiklikler saptanmadı. ABT-122 ve plasebo verilen grupların her ikisinde de en sık yan etki üst solunum yolu infeksiyonuydu. Fonksiyonel testlerde ABT-122, FLS’den TNF ve IL17 kombinasyonu ile uyarılan IL6’nın tamamını inhibe ederken bireysel monoklonal antikorlar IL6 üretiminin yalnızca bir kısmını baskıladılar. ABT-122 ile tam nötralizasyon zaman (21 gün boyunca) ve doz (10 mg/kg’a kadar) bağımlıydı. Bu veri ABT-122’nin in vitro olarak TNF ve IL17’ye aynı zamanda bağlandığını ve nötralize ettiğini ve tek doz uygulanan sağlıklılarda ABT122 ile TNF ve IL17 inhibisyonunun fonksiyonel düzeylerin üç haftaya kadar sürdüğü görülmüştür. ABT-122, 3 mg/kg s.c. ve 10 mg/kg i.v.’ye kadar olan tek doz uygulamalarında kabul edilebilir bir güvenlilik profili sağlamıştır. Mavrilimumab’ın, insan GM-CSFRα monoklonal antikoru, RA’da etkinlik ve güvenlilik/tolerabilitesini araştıran çalışma 2014 ACR kongresinde sunuldu (3). 2 Cilt 5, Sayı 1 Granülosit makrofaj koloni uyarıcı faktörü RA patogenezinde miyeloid ve granülosit hücre soyu aktivasyonu yolu ile sorumlu tutulmaktadır. Daha önce yapılan 12 hafta süren bir faz 2a çalışmada (NCT01050998), GM - CSF reseptörü α inhibitörü olan mavrilimumabın RA tedavisinde hızlı ve süreklilik gösteren bir etkisi olduğu gösterilmiştir. Yeni sunulan randomize, çift kör, plasebo kontrollü, paralel - grup, çok merkezli 24 haftalık bir faz 2b bir çalışmada (NCT01706926) mavrilimumab etkinlik ve güvenliliği orta-şiddetli, erişkin başlangıçlı RA tanısı olan hastalarda değerlendirilmiştir. Hastalar (18–80 yaş; ≥1 DMARD’a yetersiz cevaplı; DAS28-CRP ≥3.2; şiş eklem sayısı ≥4; MTX alan) 24 hafta süre tedavi almak üzere 1:1:1:1 oranında mavrilimumab üç doz rejiminden birine (30, 100, 150 mg s.c.) veya plasebo ile birlikte MTX (7.5–25.0 mg/hafta) koluna randomize edilmiştir. Etkinlik çalışmanın primer sonlanım noktaları olan DAS28-CRP’deki (bazal ile 12 hafta arasındaki) değişim ve 24. haftada ACR20 cevap oranı; güvenlilik ve tolerabilite ise yan etkiler ve pulmoner parametreler ile değerlendirilmiştir. Sonuçlar modifiye tedavi amaçlı (intent-to treat) metod ile analiz edilmiştir. Toplam 326 hasta (ort. [SD]; DAS28-CRP 5.8 [0.9]; RF/ACPA+ %81.9) mavrilimumab 30, 100 veya 150 mg (n=81, 81, 85, 79, sırasıyla) veya plasebo almak üzere randomize edilmiştir. On ikinci haftada mavrilimumabın tüm dozlarıyla DAS28-CRP’de plaseboya göre anlamlı düzelme saptanmıştır. Ayrıca mavrilimumabın tüm dozlarında 24. haftada plaseboya göre daha yüksek ACR20 cevap oranları bulunmuştur. Birinci hafta ve 1. dozdan itibaren cevap oranlarında birçok ikincil sonlanım noktalarında plaseboya göre farklılık bulunmuştur. Tedavi ile ilişkili olarak saptanan en sık yan etkiler plasebo ve 30, 100 veya 150 mg mavrilimumab için başağrısı (%2.5, %6.2, %4.7, %7.6), nazofarenjit (%7.4, %4.9, %3.5, %7.6) ve bronşit (%7.4, %3.7, %1.2, %5.1) olmuştur. Pulmoner sistem ilişkili yan etkiler mavrilimumab ve plasebo için benzer bulunmuştur. Ölüm, anaflaksi ve yan etkilerin mavrilumab dozu ile ilişkisi saptanmamıştır. Hastaların >%90’ı açık etiketli uzatma dönemine geçmiştir. BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 Bu faz 2 çalışma GM-CSFRα yol üzerinden makrofajı aktivite etmenin RA hastalık aktivitesi üzerinde etkili olacağını göstermiştir. Net bir doz yanıt etkisi ile primer sonlanım noktaları 24 haftada kabul edilebilir bir tolerabilite ile sağlanmıştır. Sarilumab ile metotreksat kombinasyonunun önceden biyolojik tedavi almış ve almamış orta ve şiddetli düzey RA hastalarındaki etkinliğinin karşılaştırıldığı randomize, çiftkör, çok uluslu, plasebo-kontrollü bir Faz 3 çalışma (4). Sarilumab, interlökin-6R’ye karşı tamamen insan kökenli bir monoklonal antikordur. Daha önce orta ve şiddetli RA tanılı ve MTX’e yeterli yanıt alınamayan erişkin hastalarda etkinliği gösterilmiştir. MTX ile birlikte 150 mg veya 200 mg sarilumabın (s.c., her 2 haftada bir) güvenlilik ve etkinliği bildirilmiştir. Buradaki çalışmada tedavisi öncesinde biyolojik ilaç kullanımı olan ve olmayan hastalarda sarilumabın klinik etkinlik ve güvenliliği değerlendirilmiştir. Değerlendirilen hastaların %21.2’si sarilumab öncesinde biyolojik tedavi almış olan hastalardır ve bunların %50’si biyolojik tedavi olarak TNF-inhibitörü (TNFi) kullanmıştır. Bu MOBILITY çalışması faz 3 tedavi amaçlı (intention-to-treat) popülasyonunda daha önce biyolojik kullanımı olup olmamasına göre ACR20 (birincil etkinlik sonlanım noktası), ACR50 ve ACR70 cevapları, DAS28-CRP ve CDAI (clinical disease activity index) skorlarında azalma araştırılmıştır. Sarilumabın tüm dozlarında 24. haftada plaseboya göre (istatistiksel olarak anlamlı) daha yüksek ACR20, ACR50 ve ACR70 cevapları elde edilmiştir. DAS 28-CRP’de bazale göre 52. haftada plasebo, sarilumab 150 mg ve sarilumab 200 mg (s.c., her 2 haftada bir) dozlarında anlamlı azalmalar saptanmıştır; önceden biyolojik kullanan hastalarda sırasıyla -1.85 , -2.80 ve -3.15; biyolojik-naif hastalarda sırasıyla -1.93, -3.24 ve -3.29. Benzer şekilde 52. haftada CDAI skorlarında plasebo, 150 mg ve 200 mg sarilumab alan hastalarda önceden biyolojik kullananlarda sırasıyla -23.23, -28.45 ve -28.81; biyolojik-naif hastalarda ise sırasıyla -24.52, -31.35 ve -30.33 miktarında dü- ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar zelmeler saptanmıştır. En sık görülen yan etkiler infeksiyon ve enjeksiyon bölgesi reaksiyonu şeklinde oldu. Sarilumab ile ciddi infeksiyonlar daha sık görüldü. Nötrofillerde azalma ile transaminaz ve lipit düzeylerinde artma şeklinde laboratuvar anormallikleri gözlendi. Daha önce biyolojik tedavi kullanımından bağımsız olarak sarilumab tedavisi klinik olarak önemli ve istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar vermiştir. Sarilumab ve MTX kombinasyonunun RA hastalarındaki etkinliği 52 hafta süren faz 3, randomize, çift kör ve plasebo kontrollü, çok uluslu bir etkinlik çalışmasında da araştırılmıştır (5). Bu çalışmada sarilumab MOBILITY çalışmasının 52 haftaya uzayan sonuçları verilmiştir. Çalışmada RA aktivitesi ile ilişkili 3 sonlanım noktası (bulgu ve semptomlar, fiziksel fonksiyon ve yapısal hasar) belirlenmiştir: 24. haftada ACR20 cevabına ulaşan hasta yüzdesi; 16. haftada HAQDI skorunda bazal değerlere göre değişim; ve 52. haftada mTSS skorlarında bazale göre değişim. İkincil sonlanım noktaları olarak 52. haftada majör klinik cevap olarak ACR50 ve ACR70 cevapları, DAS28-CRP ve CDAI’de düşme değerlendirilmiştir. Sarilumab 150 mg ve 200 mg (s.c. her 2 haftada bir) + MTX ile bütün birincil sonlanım noktalarında (ACR20, HAQ-DI ve mTSS) ve ikincil sonlanım noktalarında plasebo + MTX tedavisine göre istatistiksel olarak anlamlı ve klinik olarak önemli iyileşmeler gözlenmiştir. Yan etkiler bir önceki çalışma ile benzer bulunmuştur. Bu çalışma sarilumab 150 mg ve 200 mg (her 2 haftada bir) + MTX tedavisinin aktif RA’da hastalığın tüm sonuçlarını önemli düzeyde ve 52 hafta süresince iyileştirdiğini göstermektedir. ACR2014’de yer alan bir grup çalışmada özellikle tedavi cevabı üzerine olan etkenler araştırılmıştır (6,7,8,9). RA klinik çalışmalarından biri olan sertolizumab pegol (CZP) faz 4 çalışma verileri ile tedavi cevabını etkileyen hasta fenotipleri belirlenmeye çalışılmıştır (6). 3 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar PREDICT çalışmasında CZP kullanımı ile 12. haftada RAPID3 (Routine Assessment of Patient Index Data 3) ve CDAI ile değerlendirilen hastalık aktivitesi sonuçlarının 52. haftadaki tedavi sonucunu öngörmekteki başarısı araştırılmıştır. Bu post-hoc analizin amacı ise belirlenmiş somatik bir komorbidite fenotipinin tedavi sonuçlarına etkisini araştırmaktır. Çalışmada RAPID3 veya CDAI ile değerlendirme 12. haftada yapılmıştır: RAPID3 cevabı, başlangıca göre ≤6 veya %20 iyileşme; CDAI cevabı, başlangıca göre ≤10 veya %20 iyileşme. Bu zaman noktasında cevapsız hastalar (CDAI’de düzelme <1 puan / RAPID3 düzelme yok) çalışma dışı bırakılmıştır. Suboptimal tedavi cevabına yol açacağı hipotezi ileri sürülen somatik komorbidite fenotipi olarak depresyon, kronik ağrı veya fibromiyalji / miyalji tanısı ya da depresyon, anksiyete veya nöropatik ağrı için ilaç kullanımı olarak tanımlandı; insomnia tanısı ve narkotik kullanımı bu tanıma dâhil edilmedi. Başlangıçta değerlendirilen 733 vakanın 313’ünde somatik komorbidite fenotipi saptandı ve çalışmaya devam edenlerin bulguları analiz edildi. Somatik komorbidite fenotipi saptananların %23’ü tıbbi tanıydı (çoğunlukla depresyon); %29’u ilaç kullanımına bağlı tanılardı (SSRI, analjezik/antipiretikler, diğer santral etkili ajanlar) ve geri kalan %48 her ikisini de içerenlerden oluşmaktaydı (genellikle depresyon ve SSRI kullanımı). RAPID3 ve CDAI değerlendirme kollarında somatik komorbidite fenotip oranları benzerdi ve 12 haftada etkisizlik nedeni ile çalışma dışı kalan hastalar arasında somatik komorbidite fenotip taşıyan ve taşımayanlar benzer oranlardaydı. CDAI’ya randomize edilen hastalar arasında somatik komorbidite fenotipi taşımayanların %79’u, somatik komorbidite fenotipi taşıyanların %73’ü, 12. haftada klinik yanıtı var olarak sınıflandırılmıştı. Klinik yanıtı olan hastalardan somatik komorbidite fenotipi taşımayanlar taşıyanlara göre 2 kat daha fazla oranda 52. haftada düşük hastalık aktivitesine ulaştılar (%41 ve %21). Tüm grup değerlendirildiğinde de somatik komorbidite fenotipi taşımayanlar taşıyanlara göre 52. haftada daha yüksek oranda düşük 4 Cilt 5, Sayı 1 hastalık aktivitesine ulaştılar (%32 ve %16). RAPID3 grubunda ise bu ilişkiler gözlenmedi. CDAI’de 12 hafta cevap oranı somatik komorbidite fenotipi taşımayanlarda RAPID3’e göre daha fazlaydı (%79 ve %63). Sonuç olarak RA klinik çalışmalarında depresyon ve kronik ağrı sendromları çalışma sonuçlarını etkileyebilecek önemli fenotiplerdir. Kullanılacak değerlendirme parametresi özellikle CDAI olduğunda sonuçlar daha fazla etkilenmektedir. Klinik çalışmalara hasta seçilirken bu konular dikkate alınmalıdır. Erken romatoid artrit tanılı MTX naif hastalarda tosilizumab kombinasyon tedavisi veya monoterapisi veya MTX monoterapisi: 2 yıl süreli randomize, plasebo kontrollü çalışmanın klinik ve radyografik sonuçları (7). Hastalar 1:1:1:1 olarak TCZ 8 mg/kg (TCZ8) + MTX, TCZ8 Mono, TCZ 4 mg/kg (TCZ4) + MTX, veya MTX tek başına olmak üzere 104 hafta süreli çalışmaya randomize edildiler. Tosilizumabı 4 haftada bir i.v. olarak aldılar ve MTX dozu haftada bir 7.5 mg’dan 20 mg’a kadar 8 hafta içerisinde artırıldı. Çalışmanın 52. haftasında TCZ4 + MTX ve MTX gruplarından düşük hastalık aktivitesine (DAS28 ≤3.2) ulaşamayanlar TCZ8 + MTX kaçış tedavisine geçirildiler. Etkinlik son noktası olarak (DAS28, ACR cevapları ve van der Heijde–modified Total Sharp Score) tedavi amaçlı (intent-to-treat, ITT) popülasyonunda değerlendirildi ve kaçış sonrası popülasyonda subgrup analizleri yapıldı. Yan etkiler de izlendi. Çalışmanın 52. haftasında TCZ4 + MTX grubundan 95/290 (%33) hasta ve MTX grubundan 142/289 (%49) hasta TCZ8 + MTX kaçış tedavisine geçtiler. Kaçış yapan hastaların bazal hastalık karakteristikleri ITT popülasyonu ile benzerdi. TCZ8 grubunda klinik etkinlik 104. haftaya kadar devam etti; ACR20/50/70 cevapları ile DAS28, ACR/EULAR Boolean/Index ve CDAI remisyon oranları 52. ve 104. haftalarda benzer oranlardaydı. Radyolojik ilerlemenin durdurulması sağlandı. TCZ4 + MTX ve MTX gruplarından 52. haftada kaçış yapan hastaların klinikle- BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 rinde de genelde 104. haftada düzelme saptandı. Ancak kaçış gruplarına göre, TCZ8 Mono veya TCZ8 + MTX tedavisini baştan itibaren alan hastalardaki radyolojik ilerleme daha azdı. TCZ serum düzeyi MTX kombine ve mono alanlarda benzer bulundu. Yan etki oranları benzerdi; ancak ciddi yan etki ve ciddi infeksiyon oranları TCZ gruplarında sayı olarak daha fazlaydı. Çalışmada 14 ölüm gerçekleşti: 4 infeksiyon (2 MTX; 2 TCZ4 + MTX), 3 malinite (1 TCZ8 + MTX; 2 TCZ8 Mono) ve 2 kardiyovasküler hastalık (1 TCZ4 + MTX; 1 TCZ8 Mono). Sonuç olarak 104 haftalık TCZ8 + MTX veya TCZ8 Mono tedavileri sürekli bir klinik iyileşme sağlamış ve radyolojik hasarın ilerlemesini yavaşlatmıştır. Çalışmanın 52. haftasında düşük hastalık aktivitesi sağlayamadıkları için MTX veya TCZ4 + MTX tedavisinden TCZ8 + MTX tedavisine kaçış yapanlar 104. haftada benzer etkinliğe ulaşmıştır; ancak radyolojik olumlu etkiler daha az olmuştur. En uygun tedavinin erken başlaması tedavi sonuçlarının başarısını artıracaktır. Güvenlilik verileri daha önceki çalışmalar ile uyumludur. Hastalık süresinin, etanercept (ETN) ve MTX kombine tedavisi alan orta hastalık aktiviteli RA hastalarının klinik sonuçları üzerine etkisi (8). Uzun süreli ve yerleşmiş hastalığı olanlarda tedavi cevaplarının erken hastalığı olanlar kadar iyi olmadığı ileri sürülmekle birlikte bu konudaki kanıtlar kısıtlıdır. PRESERVE çalışmasının bir alt-analizine dayanan bu çalışmada hastalık süresinin, orta hastalık aktivitesi olan RA’lı hastaların 36 haftalık ETN+MTX indüksiyon tedavisine verdiği yanıt üzerindeki etkisi araştırılmıştır. PRESERVE çalışmasının indüksiyon fazında stabil dozda MTX tedavisine rağmen orta düzeyde hastalık aktivitesi olan (DAS28 >3.2 ve ≤5.1) hastalara 36 hafta süresince açık etiketli olarak haftada bir ETN 50 mg + MTX (28. haftaya kadar ihtiyaca göre 25 mg/haftaya titre edilerek) verilmiştir. Hastalar çalışma başlangıcında hastalık süresine göre sınıflandırılarak (0–≤6 ay, >6 ay–≤2 yıl, >2 yıl–≤5 yıl, >5 yıl–≤10 yıl ve >10 yıl) bazal demografik bulgular, hastalık ka- ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar rakteristikleri ve tedavi cevabı (DAS28, CDAI, HAQ) hastalık süresine göre karşılaştırılmıştır. Analize ≥1 ETN/MTX dozu (mITT popülasyonu) alan hastalar dâhil edilmiştir. Çalışmaya ETN50/MTX tedavisi alan 833 hasta (hastalık süresi: 0–≤6 ay, n=41; >6 ay–≤2 yıl, n=198; >2yıl–≤5 yıl, n=204; >5 yıl–≤10 yıl, n=172; >10 yıl, n=218) katılmıştır. Başlangıçta yerleşik RA’sı olan hastaların yaşları daha ileri ve şiş eklem sayıları daha fazladır. Uzun hastalık süresi olan hastalarda RF ve anti-CCP antikor pozitifliği oranı da daha yüksektir. Bazal HAQ skorları hastalık süresi ile korele iken, DAS28 ve CDAI değerleri hastalık süresine göre oluşturulan subgruplarda benzerdir. Tüm hastalık süresi gruplarında DAS28, CDAI ve HAQ bazal değerlerine göre 4. haftada ve 36. haftaya kadar tüm vizitlerde istatistiksel olarak anlamlı düzelmeler saptanmıştır (hepsi için p<0.0001). Sonuç olarak PRESERVE çalışmasında ETN + MTX tedavisi uygulanan orta hastalık aktiviteli RA hastalarının tedavi öncesi hastalık sürelerinin farklılığı tedavi cevabında farklılık yaratmamıştır. Bu tedavi rejiminin uzun hastalık süresi ile ilişkili kötü hastalık sonuçları üzerinde olumlu etkisi olabilir. MTX tedavisine ETN veya SSZ (sülfasalazin) + HCQ (hidroksiklorokin) eklenmesinin maliyet etkinliği: randomize non-inferiority çalışması (9). ETN + MTX’in MTX + SSZ+ HCQ’e karşı maliyet etkinliğinin değerlendirildiği bu çift kör çalışmada MTX tedavisine rağmen hastalığı aktif olan RA hastalarında her iki tedavi yaklaşımının sonuçları 24. ve 48. haftalarda değerlendirilmiştir. Toplam 353 hasta ETN + MTX veya üçlü kombinasyon tedavisi almak üzere randomize edilmiştir. Tedavinin 24. haftasında DAS28 değerlerinde 1.2’lik bir düzelme saptanmayan hastalar kör olarak diğer tedavi koluna geçmişlerdir. Quality Adjusted Life Years (QALYs), EQ5D (ABD sosyal değerlerine göre) kullanılarak her 24 hafta için hesaplanmıştır. İlaç maliyeti, hospitalizasyon, işlemler, testler, doktor vizitleri ve üretim kaybı sosyal perspektiften prospektif olarak izlenmiştir. Artan maliyet etkinlik oranı in5 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar tent-to-treat analizine göre standart yöntemlerle hesaplanmıştır. Bütün tedavi stratejileri EQ-5D’de önemli düzelmeler göstermiştir; ETN ile QALY biraz daha iyi bulunmuştur (ETN ve üçlü tedavi rejimi için sırasıyla 24. haftada 0.358 ve 0.354; 48. haftada 0.742 ve 0.726). ETN rejiminde, 24. haftadaki tedavi geçişleri dâhil, ilaç maliyeti daha yüksek bulunmuştur (0-24. haftalar arası ETN ile $11,286358, üçlü rejim ile $369,0; 0-48. haftalar arası ETN ile $19,625, üçlü rejim ile $3721). Diğer sağlık giderlerinde önemli bir fark saptanmamıştır. Artımlı Maliyet-Etkililik Oranı (Incremental Cost-Effectiveness Ratio) ETN ve üçlü tedavi için 24 haftada $2.7 milyon/QALY (%95 GA, 0.87 - ∞) ve 48 haftada $0.95 milyon/QALY (%95 GA, 0.41 - ∞) olarak hesaplanmıştır. QALY’nin randomize, kör olarak ölçüldüğü ve kullanılan kaynakların prospektif izlemi ile yapılan bu ekonomik değerlendirme ETN’nin ilave maliyetinin üçlü tedavi öncesi kullanımını maliyet açışından desteklememektedir. Aynısını diğer biyolojik ilaçlar için de tahmin etmek mümkündür. MTX tedavisinin biyolojik tedavilerle birlikte kullanılması tedavi rejiminin hem etkinliğini artırmakta hem de tedavide kalma süresi üzerinde olumlu etki yapmaktadır. Bu nedenle anti-TNF tedaviler ve diğer biyolojikler için eğer kontrendikasyon yok ise biyolojik tedavilerin MTX ile birlikte kullanılması önerilmektedir. ACR 2014’de sunulan bir çalışmada RA’da MTX’in anti-TNF (Adalimumab, ADA) tedaviye eklenmesinin etkisinin araştırıldığı prospektif, gözlemsel bir çalışmanın derinlemesine analizi yapılmıştır (10). Çok merkezli, prospektif, gözlemsel bir Alman aktif RA çalışmasında rutin klinik takipleri sırasında ADA başlanan hastaların verileri analiz edilmiştir. Devamlı ADA monoterapisi, devamlı ADA + MTX kombinasyon tedavisi ve 6. ayda ADA tedavisine eklenen MTX tedavisinin ortalama DAS28 skoru üzerine etkisi bazal, 3, 6. ve 12. aylarda değerlendirilmiştir (ADA monoterapisi ilk 6 ay için ve ADA + MTX kombinasyon tedavisi 6–12 için). ADA monoterapisi ile ADA+MTX 6 Cilt 5, Sayı 1 kombinasyon tedavisi biyolojik naif ve daha önce biyolojik kullanmış alt-gruplarda incelenmiştir. Önemli prediktörleri belirlemek için adım adım (stepwise) ileriye (forward) ve geriye doğru (backward) regresyon analizleri yapılmıştır. ADA + MTX kombinasyon tedavisi ile ADA monoterapisine göre 12. ayda daha düşük ortalama DAS28 değerleri sağlanmış ve bazal DAS28 skorlarında daha fazla düşme gözlenmiştir. Gözlemsel dönemde ADA monoterapisi alan ve 6. ayda MTX ilave edilen grup ile ADA + MTX’i 12 ay boyunca devamlı alan hastaların DAS28 iyileşme düzeyleri benzer bulunmuştur. Daha önce biyolojik tedavi kullananlar ile biyolojik naif hasta alt-gruplarının karşılaştırmasında da ADA + MTX tedavisi ADA monoterapisine göre anlamlı olarak daha etkili bulunmuştur. Ancak MTX tedavisinden bağımsız olarak daha önce biyolojik tedavi kullananlar biyolojik naif hastalara göre DAS28 skorunda daha az düzelme göstermişlerdir. Sonuç olarak ADA monoterapisine 6. ayda MTX eklenmesi sürekli ADA + MTX kadar DAS28 skorunda düzelme sağlamıştır. Biyolojik naif ve daha önce biyolojik kullanmış hasta gruplarında ADA + MTX’in ADA monoterapisine göre daha etkili olması tüm hasta popülasyonlarında ADA tedavisine MTX eklenmesinin yararlı olduğunu desteklemektedir. Biyolojik tedavilerin immunojenisitesinin belirlenmesi ve bunun tedavi etkinliği üzerindeki etkinliği son yıllarda üzerinde yoğun olarak çalışılan bir konudur. ACR 2014’de sunulan bir bildiride anti-TNF ilaç düzey belirleme testlerinin ve antiilaç antikorlarının RA uzun dönem tedavi sonuçları üzerine etkileri değerlendirilmiştir (11). Anti-TNF tedavisi alan RA hastalarının %40’ında primer etkisizlik veya mevcut tedavi kaybı nedeni ile tedavi başarısız olmaktadır. Bunun bir açıklaması anti-ilaç antikorlarının (AİAk) gelişmesine ve düşük ilaç düzeylerine yol açan immunojenesitedir. Ancak farmakolojik izlemin klinikte nasıl kullanılacağı tartışmalıdır. Bu çalışmada AİAk’lerin varlığı ya da ilaç dü- BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 zeylerinin anti-TNF tedavi cevabını belirleyip belirlemeyeceği araştırılmıştır. Biologics in RA Genetics and Genomics Study Syndicate prospektif kohortundan 331 hasta (ADA, n=160; ETN, n=171) seçilmiştir. AİAk düzeyleri RIA (radioimmunoassay) ile ve ilaç düzeyleri ELISA ile 3., 6., ve 12. aylarda ölçülerek DAS28 skorundaki tedavi öncesine göre 12. aydaki değişiklik (ΔDAS28) ile AİAk varlığı ve ilaç seviyesinin ilişkisi değerlendirilmiştir. Çalışmada 835 hasta farmakolojik test için uygun bulunmuştur (n= 414 ADA; n=421 ETN). AİAk’lar, ADA alan hastaların %24.8’inde (31/125 hasta ≥1 fazla vizitte, 12 ayda) saptanmış, ETN alanlarda ise hiç gözlenmemiştir. AİAk varlığı düşük ilaç düzeyi ile ilişkili bulunmuştur (AİAk titre >100AU, p=0.0041; Spearman’s rho -0.66). Tedavinin 3. ayında AİAk varlığı ve düşük ADA seviyesi 12. ay EULAR cevapsızlığı arasında ilişki gözlenmiştir. ROC eğrisi analizinde eğri altındaki alan (area under curve, AUC) 0.71 (%95 GA, 0.57-0.85) olarak hesaplanmıştır. AİAk gelişen hastalarda ort. MTX dozu (15 mg/ hafta, IQR:10-20 mg) antikor geliştirmeyenlere göre (20 mg/hafta, IQR:15-20 mg) daha düşüktür ( p= 0.01). AİAk gelişen hastalarda ayrıca ort. hastalık süresi AİAk görülmeyenlere göre daha uzundur (14.0 yıla karşılık 7.7 yıl, p=0.03 ). ADA ilaç düzeyi ΔDAS28 değişiminin en güçlü prediktörü olarak bulunmuştur (p= 0.003). ETN tedavisi alan hastalardan ilaç düzeyi yüksek olanlar (>15 μg/mL) subterapötik düzeyde (<0.035 μg/ mL) olanlara göre daha sık iyi EULAR yanıtına ulaşmışlardır (p=0.01). Yüksek BMI (>30 ) düşük ilaç düzeyinin en önemli etkeni olarak saptanmıştır (hem ETN ve hem ADA için p<0.001). Sonuç olarak anti-TNF tedavi başlanan hastalarda farmakolojik testlerin kullanılması önemli bulunmuştur. Biyolojik tedavilerin patent sürelerinin dolmaya başlaması ardından biyolojik tedavilerin biyobenzerlerinin üretimi başlamıştır. European Medicines Agency (EMA) tarafından ilk onaylı biyobenzer ilaç infliksimabın biyobenzeri CT-P13 olmuştur. Biyobenzerler ile ilişkili birçok ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar çalışma ACR 2014’de de sunulmuştur. Bu çalışmalardan birinde RA ve AS hastalarında infliksimab ve biyobenzeri CT-P13 arasında anti-ilaç antikor oluşumu açısından farklılık incelenmiştir (12). RA ve AS arasında klinik, patofizyolojik ve genetik büyük farklılıklar vardır. RA hastalarında otoantikor varlığı çok iyi bilinmektedir, AS’de ise CD74’ü tanıyan bir oto antikor yeni tanımlanmıştır. Anti-TNF’ye karşı AİAk gelişimi, özellikle INF ve ADA’ya karşı gelişen bu antikorlarda, iki hastalık arasında fark olup olmadığı bilinmemektedir. Yakın zamanda yapılan INF ve CT-P13 biyobenzerliğini araştıran iki çalışmanın RA ve AS hastalarında AİAk geliştirme açısından farklılıkları incelenmiştir. AİAk düzeyleri Meso Scale Discovery teknolojisini kullanan electrochemiluminescent immunoassay yöntemi ile saptanmıştır. Birlikte MTX tedavisi kullanmalarına rağmen RA hastalarında her iki tedavi kolunda da (INF ve CT-P13) AS hastalarına göre daha yüksek oranda AİAk gözlenmiştir. INF ve CT-P13 tedavi kollarında oluşan AİAk düzeyleri arasında ise fark görülmemiştir. Bu bulgu AİAk antikor gelişimi mekanizmalarının araştırılmasına da yardımcı olabilir. RA hastalarında yapılan randomize, çift kör, faz 3 eşdeğeri bir çalışmada da MTX ile birlikte etanercept biyobenzeri, HD203 ve etanercept (enbrel) karşılaştırılmıştır (13). Aktif RA hastaları (1:1) randomize edilerek MTX ile kombine olarak 25 mg HD203 veya referans ETN tedavisini almışlardır. Primer sonlanım noktası 24. haftada ACR20’ye ulaşan hasta oranıdır. Sekonder sonlanım noktaları olarak 24. ve 48. haftalarda ACRn yanıtları, DAS28 değişimi, EULAR cevabı, güvenlilik ve immunojenesite olarak belirlenmiştir. Çalışmada 294 hastanın 147’si HD203’e ve 147’si referans ilaç ETN almak üzere randomize edilmişlerdir. Primer etkinlik parametresi olan 24. haftadaki ACR20 yanıt oranları bakımından HD203 ve referans ETN arasında istatistiksel bir fark gözlenmemiştir. ACR50 ve ACR70 oranları için de benzer bir trend gözlenmiştir. HD203 ve referans etanercept ile beklenmeyen bir yan etki gözlenmemiş ve az sayıda hastada AİAk saptanmıştır. 7 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Sonuç olarak Kore RA hasta popülasyonunda HD203 referans ETN ile primer sonlanım noktaları ve güvenlilik açısından benzer bulunmuş ve iyi tolere edilmiştir. Stabil MTX dozunda aktif RA hastalarında uygulanan BOW015, infliksimab biyobenzerinin 54 haftalık randomize, çift kör aktif karşılaştırma çalışması sonuçları ACR 2014’de sunulmuştur (14). Bu faz 3, çift kör (16 hafta), karşılaştırmalı klinik çalışmada BOW015 ve referans INF molekülünün etkinlikleri karşılaştırılmış ve erken zaman noktalarının her birinde zaman tepki eğrisinin dik aşamasında terapötik eşdeğerlik için inandırıcı kanıt gözlenmiştir. Burada 54 haftalık çalışmanın ilk 22 haftası boyunca BOW015 ve rINF’nin etkinlikleri karşılaştırılmış ve plato fazında rINF’den BOWO15’e geçtikten sonra BOW015’e devamlılık; etkinlik, güvenlilik ve immünojenesite ile değerlendirilmiştir. Çalışmada 189 aktif RA hastası stabil MTX tedavisi almakta iken 2:1 randomize edilerek 0, 2, 6, 14, 22, 30, 38 ve 46. haftalarda i.v. olarak BOW015 veya rINF 3 mg/kg almıştır. Çalışmanın 22. haftasında BOW015’ye devam eden hastalar ve rINF’ye yanıtlı olanlar BOW015’e geçirilerek bu açık etiketli dönemde 8 haftada bir uygulanan infüzyonlar ile 46. haftaya kadar izlenmişlerdir. Açık etiketli fazda 104 BOW015 tedaviye devam etmiş ve daha önce rINF almış 53 hasta BOW015’e geçmiştir. BOW015 ve rINF tedavilerinin 16. haftasında ACR 20 cevap oranları (primer etkinlik) per protocol analizde (çalışmayı tamamlayanların analizi) sırasıyla %90 ve %86 olarak bulunmuştur. BOW015 ile 54. haftada elde edilen ACR20 yanıt oranı (%72), 14. haftadakine (%75) benzer bulunmuştur. Çalışmanın çift kör fazında BOW015 kullanan 52 hastada (%41) 97 tane tedavi sırasında ortaya çıkan ters etki (TEAE) ve rINF kullanan 30 hastada (%48) 45 tane TEAEs saptanmıştır. BOW015 alan hastalarda 9 ciddi ters etki (%7); rINF tedavisi alanlarda 4 (%7) ciddi ters etki gözlenmiştir. Açık etiketli fazda, BOW015-R alan 10 (%7) ve rINF-R alan 3 (%6) hastada ciddi ters etki ortaya çıkmıştır; ölüm ol8 Cilt 5, Sayı 1 mamıştır. Başlangıçta BOW015 ile rINF ile tedavi alanlarda 58. haftada sırasıyla, 68 (%54) ve 35 (%57) hastada AİAk antikor gelişmiştir. Sonuç olarak biyobenzer ilacın etkinlik, güvenlilik ve immünojenesitesinin birçok zaman noktasında araştırıldığı ve erken kinetiğinin ve uzun dönem devamlılığının değerlendirildiği bu çalışmada BOW015 iyi tolere edilmiş ve hem çift kör ve hem de açık dönemde rINF’ye benzer immünojenesite göstermiştir. Özellikle son yıllarda RA tedavisinde oldukça etkili tedavi ajanlarının kullanılmaya başlanması ardından remisyon daha gerçekçi bir hedef olmuştur. Ancak remisyona ulaşan hastalarda tedavinin hangi tedavi dozlarında, hangi ajanlarla ve nasıl devam etmesi gerektiği konusu netlik kazanmamıştır. ACR 2014’de bu konuda yapılmış çok sayıda çalışma sunulmuştur (23,24,31,35,36). Bu çalışmalardan birkaçı ise şu şekildedir: RA hastalarında devam eden remisyon durumunda tedavinin azaltılması (RETRO study) (15). RETRO, hastalığı remisyona girmiş RA hastalarında farklı DMARD tedavi azaltma rejimlerini inceleyen bir gerçek yaşam çalışmasıdır. Uzun dönem stabil remisyonda olan RA hastalarında doz azaltma hatta DMARD tedavi kesme olasılıklarını ve hastalığın tekrar alevlenmesinin prediktörlerini incelemeyi amaçlamıştır. RETRO faz 3, çok merkezli, randomize, kontrollü, açık, prospektif, paralel grup çalışmasıdır. Hastalık süresi ≥12 ay ve 6 aydan uzun süredir DAS28 <2.6 olan hastalar çalışmaya alınmıştır. Hastalardan ≥1 konvansiyonel ve/veya biyolojik DMARDs kullanan hastalar 3 çalışma koluna randomize edilmişlerdir: 1. KOL (Kontrol grup): Tam doz konvansiyonel ve/veya biyolojik DMARD tedavisine 12 ay boyunca devam eden hastalar; 2. KOL: Konvansiyonel ve/veya biyolojik DMARDs tedavi dozunun %50’sine 12 ay boyunca devam eden hastalar; 3. KOL: Konvansiyonel ve/veya biyolojik DMARDs tedavi dozunun %50’sine teda- BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 viyi tamamen kesmeden önce 6 ay boyunca devam eden hastalar. Hastalık aktifleşmesi durumunda (DAS28 >2.6) orijinal tedavi tekrar başlandı. Çalışmanın 1 yıllık bölümünü 1. kolda 38 hasta, 2. kolda 36 ve 3. kolda 27 hasta tamamladı. Çalışmanın tedavi dozlarının azaltıldığı kollarında görülen hastalık alevlenmesi (2. kolda %38.9 ve 3. kolda %51.9) kontrol grubundan (1. kol) anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (%15.8). İki doz azaltma kolu arasında ise fark bulunmadı. Çok değişkenli lojistik regresyonda ACPA pozitifliği ve doz azaltma hastalık alevlenmesinin anlamlı prediktörleri olarak saptanmıştır. Ama bu çalışma aynı zamanda RA tedavisinde kullanılan ilaçların dozunun azaltılmasının ve hatta tedavi kesilmesinin bir grup hastada mümkün olabildiğini göstermiştir. RA’da biyolojik tedavi de-escalation: Maliyet tasarrufu ve klinik başarı (16). Çalışmada 01/01/13 ile 12/31/13 (n= 940) tarihleri arasında biyolojik tedavi alan RA hastalarının elektronik sağlık verileri kaydedilmiş ve biyolojik tedavi de-escalation (doz miktarında veya sıklığında azalma; tedavi kesilmesi) değerlendirilmiştir. Başarılı de-escalation çalışmanın bitiş tarihindeki biyolojik dozunun daha önceki de-escalation dozundan düşük olması ve etkinliğin çalışma bitiş tarihine kadar devam etmesidir. Alevlenme steroid veya DMARDs dozu artırılması veya tedaviye eklenmesi veya biyolojik tedavi değişimi olarak tanımlanmıştır. Çalışmada biyolojik tedavi alan 940 RA hastasından 87’sine (%9.3) biyolojik de-escalation uygulanmıştır. Başarılı de-escalation hastaların 74’ünde (%85) çalışma sonuna kadar devam etmiştir. Tek değişkenli analizde başarılı de-escalation uygulanan hastaların ≥2 yıldır biyolojik tedavi aldıkları saptanmıştır (%70’e karşılık %39, p=0.054). Başarılı de-escalation halinde $719,702’luk bir tasarruf yapılmış olur; buna dayanılarak yapılacak bir projeksiyonla 1 yıl boyunca bu doza devam edilmesiyle yıllık tasarruf miktarı $1,256,886 olarak hesaplanabilir. Sonuç olarak bu geniş gözlemsel çalışma ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar analizinde de-escalation yapılan %85’inde başarılı olunmuştur. hastaların Hollanda’da stabil düşük hastalık aktivitesi (LDA) olan RA hastalarında TNF inhibitör tedavi kesilmesi randomize bir çalışmada değerlendirilmiştir (17). Stabil düşük hastalık aktivitesi (Low disease activity, LDA) olan RA hastalarında TNF inhibitörü (TNFi) tedavinin kesilmesi ve ardından hastalık alevlenme olasılığı konusunda bilgi azdır. TNFi tedavisine tekrar başlanmasının etkinlik ve güvenliği de net bilinmemektedir. Ciddi yan etkiler ve komplikasyonlar ve yüksek maliyetleri dikkate alındığında TNFi tedavilerin, stabil LDA gösteren hastalarda kesilmesinin etkilerinin incelenmesi son derece önemlidir. Bir TNFi ile birlikte en az 1 yıl (en az 6 ayı stabil dozda) DMARD verilen hastalar bu çalışmaya alınmıştır. Tüm hastaların çalışmaya dâhil edilmeden önceki 6 aylık döneminde en az 2 DAS28 ölçümü <3.2 olmalı ve LDA kategorisinde olmaları gerekmektedir. Hastalar 2:1 oranında randomize edilerek TNFi tedavileri kesilmiştir veya devam edilmiştir. DAS28 alevlenme; önceki DAS28 değerine göre skorda ≥0.6 artış ile DAS28 ≥3.2 olması olarak tanımlanmıştır. Çalışmaya katılan hastaların 531’i TNF tedavisini keserken (%65), 286 hasta (%35) TNF tedavisine devam etmiştir. Tedaviyi kesen grupta ilk 6 ayda DAS28 skorunda alevlenme (%30.8) tedaviye devam eden gruba göre (%9.4) daha yüksek oranda gözlenmiştir (P<0.0001). On ikinci ayda tedavi kesilen grupta hastaların %46.9’unda tedaviye devam eden grupta %16.6’sında DAS28 skoruna göre alevlenme gözlenmiştir (P<0.0001). Sağkalım analizinde alevlenme olmayan dönem, tedavi kesen grupta daha düşük bulunmuştur (P<0.0001). TNFi tedavi kesilmesi ardından alevlenme için tehlike oranı (hazard ratio) hastalık süresi, yaş, cinsiyet ve anti-CCP düzeltildikten sonra 2.15 (%95 GA, 1.59-2.91) olarak bulunmuştur. Sonuç olarak stabil LDA ile izlenen RA hastalarında TNF inhibitör tedavisi 12 aylık bir dönemde alevlenmeye yol açmadan %53 hastada kesilebilmiştir. 9 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar RA hastalarında etanercept ve adalimumab dozunda azaltma ve ilaç kesilmesinin randomize, kontrollü, non-inferiority çalışması (DRESS) (18). DRESS çalışmasının primer amacı TNFi doz azaltma stratejisi ile günlük rutin klinik pratik uygulama arasında dirençli kötüleşme (alevlenme) açısından non-inferiority değerlendirmesi yapmaktır. Çalışmada ADA ve ETN alan düşük hastalık aktivitesinde (DAS28-CRP <3.2) olan RA hastaları 2:1 oranında doz azaltma ve rutin klinik uygulama kollarına (her ikisinde de sıkı takip yapılarak) randomize edilmişlerdir. TNF inhibitör doz azaltma stratejisinde alevlenme veya ilaç kesilmesine kadar her 3 ayda bir doz aralıkları açılmıştır. Alevlenme durumunda TNFi tekrar başlanmış ya da doz artımına gidilmiştir. Alevlenme bazal değere göre DAS28-CRP değerinde >1.2 artış veya DAS28-CRP’de >0.6 artış ile birlikte DAS28-CRP≥3.2 olması olarak tanımlanmıştır. Alevlenme süresinin ≥12 hafta üstünde olması dirençli alevlenme olarak belirlenmiştir. DAS28-CRP temel alındığında dirençli alevlenme kümülatif insidansı doz azaltma grubunda (%10), günlük rutin uygulama ile gözlenenden (%12) yüksek bulunmamıştır (fark %2, %95 GA -10-12). HAQ skorları ve yaşam kalitesi 2 grupta da benzer bulunmuştur. TNFi doz azaltma grubunda %20 (%95 GA, 13-28) hastada 18. ayda kesilebilmiş, %43’ünde (%95 GA, 34-53) doz araları açılabilmiş ve %37’sinde (%95 GA, 28-46) doz azaltma yapılamamıştır. Doz azaltma grubunda maliyet anlamlı olarak düşük bulunmuştur. Sonuç olarak sıkı takip ile yapılan rutin klinik uygulama stratejisine göre gene sıkı takip ile uygulanan TNFi doz azaltma stratejisi ile TNFi’ye maruziyet ve maliyet azaltılırken; hastalık kontrolünü sağlama, fonksiyon ve yaşam kalitesini korumayı sağlamada bir olumsuz durum ortaya çıkmamıştır. Japonların çok merkezli çalışmasında remisyon hastalarında Biyolojik DMARD (bDMARD) kesilmesi ardından yüksek oranda alevlenme (19). 10 Cilt 5, Sayı 1 Bu çok merkezli, gözlemsel çalışmada remisyondaki hastalarda bDMARD kesilmesi ardından remisyonda kalan RA hasta oranı ile tedavi ve hastalık aktivitesindeki değişiminin izlenmesi amaçlanmıştır. National Database of Rheumatic Diseases by iR-Net in Japan (NinJa) çok merkezli veri tabanındaki bilgiler kullanılarak en az 2 ardışık vizitte bDMARD kullanan ve hasta remisyonda iken (CDAI ≤2.8) bDMARD kesilen hastalar incelenmişlerdir. Başarısızlık sonuçları olarak: tekrar bDMARD kullanılması, CDAI remisyon kaybı, non-biyolojik DMARD veya oral steroid tedavinin artırılması kabul edilmiştir. Analize bDMARD tedavisi ile remisyonda olan 744 hasta dâhil edilmiştir; bunlardan 31’inde remisyondayken bDMARD kesilmiştir. Birinci yılda hiçbir başarısızlık sonucu olmayan hasta oranı %29, ikinci yılda ise %24 olarak saptanmıştır. İkinci yılda CDAI remisyon kaybı ve tekrar bDMARD başlanma oranı %40, non-biyolojik tedavinin yoğunlaştırılması ise %10-20 olarak belirlenmiştir. Non-biyolojik DMARD değişiklikleri başarısızlık olarak kabul edilmezse, birinci yılda %35.5, ikinci yılda ise %29.6 hastanın bDMARD kullanmaksızın remisyonda kaldığı hesaplanmıştır. Sonuç olarak, tüm başarısızlık şekilleri dikkate alındığında CDAI skoruna göre remisyonda olan hastalarda bDMARD kesildikten sonra hastalık kontrolünün sağlanmasında yüksek oranda başarısızlık saptanmıştır. Kaynaklar 1. Cañete J.D,Leszczynski P, Riisbro R, et al. Efficacy and Safety of NNC01140006, an Anti-IL-21 Mo-noclonal Antibody, in Patients with Active Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S421. 2. Mansikka H, Ruzek M, Hugunin M, et al. Safety, Tolerability, and Functional Activity of ABT-122, a Dual TNF- and IL-17A–Targeted DVD-Ig™, Following Single-Dose Administration in Healthy Subjects. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S422. 3. Efficacy and Safety/Tolerability of Mavrilimumab, a Human GM-CSFRá Monoclonal Antibody in Patients with Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S421. 4. Fleischmann R, Decktor D.L, Fan C, et al. Comparable Efficacy with Sarilumab Plus Methotrexate in Biologic-Experienced and Biologic-Naïve Patients with Moderate-to-Severe Rheumatoid Arthritis from BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 a Phase 3, Randomized, Double-Blind, Placebo-Controlled, International Study. Arthritis Rhe-umatol. 2014;66(11):S1232. 5. Kavanaugh A,Decktor D.L, Fan C, et al. A Profile of the Efficacy of Sarilumab Plus Methotrexate in Rheumatoid Arthritis Patients: Results of a 52-Week, Phase 3, Randomized, Double-Blind, Placebo-Controlled, International Study. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S1233. 6. Curtis J.R, Churchill M, Kivitz A, et al. Identification of a Patient Phenotype Which Impacts Response to Therapy in Rheumatoid Arthritis Clinical Trials: Certolizumab Pegol Phase 4 Trial Data. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S811. 7. Burmester G, Rigby W, Vollenhoven R.F, et al. Tocilizumab Combination Therapy or Monotherapy or Methotrexate Monotherapy in Methotrexate-Naif Patients with Early Rheumatoid Arthritis: 2-Year Clinical and Radiographic Results from a Randomized, Placebo-Controlled Trial. Arthritis Rhe-umatol. 2014;66(11):S811. 8. Smolen J.S, Collier D, Szumski A, et al. Effect of Disease Duration on Clinical Outcomes in Moderate Rheumatoid Arthritis Patients Treated with Etanercept Plus Methotrexate. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S812. 9. Bansback N, Phibbs C, Sun H, et al. Cost-Effectiveness of Adding Etanercept Vs. Sulfasalazine and Hydroxychloroquine to Methotrexate Therapy: A Randomized Noninferiority Trial. Arthritis Rheu-matol. 2014;66(11):S1214. 10. Schmalzing M, Behrens F, Scharbatke E.C. Effects of Methotrexate on Anti-TNF Treatment in Rhe-umatoid Arthritis: An in-Depth Analysis of a Prospective Observational Study with Adalimumab. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S1274. 11. Jani M, Chinoy H, Warren R.B, et al. Clinical Utility of Random Anti-TNF Drug Level Testing and Me-asurement of Anti-Drug Antibodies on Long-Term Treatment ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Response in Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S1278. 12. Braun J, Baraliakos X, Kudrin A, et al. Striking Discrepancy in the Development of Anti-Drug Antibodies (ADA) in Patients with Rheumatoid Arthritis (RA) and Ankylosing Spondylitis (AS) in Response to Infliximab (INF) and Its Biosimilar CT-P13. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S 13. Bae S.C, Kim J, Choe J.Y, et al. A Randomized, Double-Blind, Phase 3 Equivalence Trial Comparing the Etanercept Biosimilar, HD203, with Etanercept (Enbrel®), in Combination with Methotrexate (MTX) in Patients with Rheumatoid Arthritis (RA). Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S1234. 14. Kay J, Wyand M, Chandrashekara S, et al. BOW015, a Biosimilar Infliximab, in Patients with Active Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S1306 15. Haschka J, Rech J, Englbrecht M, et al. Reducing Therapy in Rheumatoid Arthritis Patients in Ongo-ing Remission. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S418. 16. Sharma T.S, Kirillova L, Berger A, et al. Biologic De-Escalation in Rheumatoid Arthritis: Cost Savings and Clinical Succes. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):Supplement. 17. Vonkeman H.E, Moghadam M.G, A.F.J. van De Laar M, et al. Randomized Trial of Stopping TNF-Inhibitors in Rheumatoid Arthritis Patients with Stable Low Disease Activity in the Netherlands. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S 18. Herwaarden N, Maas A, Minten M, et al. Randomised Controlled Non-Inferiority Study of Dose Re-duction and Withdrawal of Adalimumab and Etanercept in Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheuma-tol. 2014;66(11):S810. 19. Yoshida K, Kishimoto M, Radner H, et al. High Rates of Failure after Biological DMARD Discontinua-tion While in Remission in a Japanese Multi-Center Registry. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S809. 11 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 Bünyamin Kısacık ACR 2014 Romatoid Artritte Biyolojiklerin Güvenliliği SEÇİLMİŞ POSTERLER Amerika Romatoloji Cemiyetinin (ACR) 2014 yılında Boston’da yapmış olduğu kongrede 3000 üzerinde poster kabulü gerçekleşmiştir. Bu yazıda kabul edilen posterler içerisinden romatoid artrit (RA) hastalarında biyolojik tedavilerin güvenliliği ile ilişkili seçmiş olduğumuz abstraktları derlemeyi amaçladık. Genel olarak bakıldığında, derlemede tümör nekrozis faktör inhibitör (TNFi) tedaviler ile malinite arasındaki ilişkileri değerlendiren çalışma abstraktları çoğunluğu oluşturmaktadır. Golimumab (GOL) ve rituksimabın (RTX) uzun dönem verilerini değerlendiren çalışmalar da mevcuttur. Gebelik sırasında biyolojik kullanımı ile sonuçları içeren iki çalışma ayrıca değerlendirilen abstraktlar içerisindedir. Farklı endikasyonlarla non-biyolojik immün supresif ilaç ile anti-Tümor Nekrozis Faktör inhibitörlerini kullanan hastalardaki kanser riski Romatoid artrit (RA), ankilozan spondilit (AS) ve psöryatik artrit (PsA); TNFi ilaçların sıklıkla kullanıldığı hastalıklardır. TNFi ilaçların belli başlı kanser türlerinde artışa yol açabileceği tartışılırken, beraberinde kullanılan non-biyolojik immün supresif (NBİS) ilaçların kanser riski üzerine etkisi net olarak bilinmemektedir. Özellikle inflamatuar bağırsak hastalığı (İBH) grubunda non-biyolojik immün supresiflerin bazı lenfomaların gelişme riskini arttırabildiği bilinmektedir. Saliba ve arkadaşları TNFi ile NBİS ilaçların birlikte kullanımının, NBİS ilaçların tek başına kullanımı arasındaki olası artmış kanser riskini değerlendirmişler (1). Bunun için Fransa ulusal farmakovijilans veritabanında 2000-2010 yılları arasında TNFi ilaçların ruhsatlı endikasyonlarında NBİS kullanıp ciddi 12 advers olay gelişen hastalar çalışma popülasyonu olarak seçilmiştir. Kanser bildirilen hastalar “vakalar (cases)”, diğer ciddi yan etkiler “vaka dışı (non-cases)” olarak tanımlanmıştır. NBİS kullandıktan sonra minimum 3 ay içinde kanser gelişen tüm vakalar çalışmaya dâhil edilmiştir. Vakalar ve vaka dışı olanlarda TNFi maruziyetine dayanarak göreceli olasılıklar oranı (reporting odds ratio, ROR) hesaplanmıştır. Çalışmadaki analizler kanser tipi (solid ve hematolojik kanserler, non-melanom cilt kanserleri ve melanom) yaş, cinsiyet, kanser hikâyesi, kullandığı NBİS ve raporlanma yılı gibi faktörlere göre düzeltilmiştir. Çalışma popülasyonu tanımına uyan toplam 1918 vaka (1200 RA, 422 İBH, 126 PsA ve 92 AS) arasında 217 kanser vakası (135 solid kanser, 82 hematolojik kanser) bildirilmiştir. Bunlardan 156 tanesinde TNFi kullanımı sırasında kanser gelişmiştir; %48.9 infliksimab (INF), %28.8 adalimumab (ADA) ve %37.2 etanercept (ETN). RA hastaları arasında NBİS ile birlikte TNFi kullanımı tek başına NBİS kullanımına göre daha yüksek kanser riski taşımaktadır (ROR: 5.43, %95 GA, 3.52-8.38). Tüm kanser tiplerinde genel olarak bir artış bildirilmiş olmasına rağmen en önemli artış non-melanom cilt kanserlerinde olmuştur (ROR: 20.17, %95 GA, 2.49-163.36). RA’nın aksine AS, PsA ve İBH’da herhangi bir kanser tipinde artışa rastlanmamıştır. Ayrıca kanser gelişen ve gelişmeyen TNFi kullanan hastalar arasında TNFi türü arasında da herhangi bir farka rastlanmamıştır. Sonuç olarak bu çalışma RA hastalarında NBİS ilaçların TNFi ilaçlarla birlikte kullanımının, tek başına NBİS kullanımına göre, başta non-melanom cilt kanserleri olmak üzere, kanser riskinde artış yapabileceğine işaret etmektedir. Mevcut risk INF, ADA ve ETN ile benzer görünmektedir. © 2015 Sigma Publishing. Tüm hakları saklıdır. BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 TNFi kullanan romatoid artrit hastalarında skuamöz hücreli ve bazal hücreli cilt kanseri riski: İsveç prospektif kohortuyla yapılan ulusal bir çalışma Benzer bir çalışma İsveç’te Simard ve arkadaşları tarafından İsveç Ulusal veri tabanının prospektif kohortu kullanılarak yapılmış (2). RA tanısıyla TNFi alan hastalarda skuamoz hücreli cilt kanserlerinin (SCC) ve bazal hücreli cilt kanserlerinin (BCC) değerlendirilmesi amaçlanarak İsveç veritabanına kayıtlı hastalar arasından çalışmaya biyolojik naif olan ve TNFi alan RA hastaları karşılaştırılmıştır. Biyolojik naif RA hastaları ayrıca genel popülasyonla da mukayese edilmiştir. RA tanısıyla izlenen biyolojik naif 54.450 hasta, TNFi alan 10.974 hasta ile biyolojik-naif hastaların 1/5’i oranında genel popülasyondan sağlıklı kontroller bu analize dâhil edilmişlerdir. Çalışmanın primer sonlanım noktası in situ ya da invaziv SCC ya da BCC tanımlanması olarak belirlenmiştir. Ayrıca malinitelerin gelişiminde etken olabilecek diğer sebepler de değerlendirilerek istatistiksel analiz içerisine dâhil edilmiştir. Biyolojik-naif hastalar genel popülasyonla karşılaştırıldığında in situ ya da invaziv SCC için Hazard Ratio (HR) 2.01 (%95 GA, 1.80-2.33); biyolojik alan hastalar ile naif hastalar karşılaştırıldığında ise HR 1.2 (%95 GA, 0.96-1.51) olarak bulunmuştur. Benzer şekilde BCC için yapılan değerlendirmede; biyolojik-naif hastalar ile genel popülasyon karşılaştırıldığında HR 1.22 (%95 GA, 1.23-1.34), TNFi kullanan hastalar ile biyolojik-naif hastalar karşılaştırıldığında HR 1.01 (%95 GA, 0.85-1.21) olarak hesaplanmıştır. Sonuç olarak RA hastalarında TNFi tedaviyle ilişkisiz SCC riski 2 kat artmıştır. In situ SCC için TNFi kullanan RA hastalarında %20’lik bir ilave risk söz konusuyken, invaziv SCC ile böyle bir ilişki saptanmamıştır. RA (TNFi tedavisi olmadan) BCC için daha zayıf bir risk faktörü olarak gözükmekte ve TNFi kullanımı ile BCC riskinde bir artış gözlenmemektedir. Biyolojiklerle tedavi edilen romatoid artrit hastalarında ilk invaziv melanoma gelişim riskinde artış yoktur: 11 Avrupa Biyolojik veritabanı ortak çalışma sonuçları ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar TNFi ile tedavi edilen hastalardaki invaziv melanoma gelişen hastaların değerlendirildiği ilk çalışma Askling ve arkadaşları tarafından yapılmış ve Danimarka ve İsveç biyolojik veri tabanlarında TNFi alan hastalarda melanoma riskinde olası bir artış bildirilmişti (3). Melanoma sıklığı düşük olduğu için TNFi kullanımı ve melanoma riski arasındaki ilişki daha geniş kapsamda Avrupa’daki diğer biyolojik veritabanları ile birlikte değerlendirilmiştir. Bunun için 9 ülkedeki 11 biyolojik veritabanı analiz edilmiştir. Hastalar prospektif olarak ilk TNFi başlangıcından histoloji ile doğrulanmış ilk invaziv kutanöz melanoma tanısı alana kadar izlenmiştir. Her bir veritabanında melanoma için insidans oranı ve standardize insidans oranı (SIR) referans ülkedeki genel popülasyondaki yaş, cinsiyet ve oluş zamanına göre hesaplanmıştır. Biyolojik kullanan hastalardaki melanoma oranı veritabanındaki biyolojik kullanmayan hastalarla incidence rate ratio (IRR) ile karşılaştırılmıştır. Toplamda 114.291 hastanın verileri analiz edilmiştir (ortalama yaş 58, %74 kadın, %26 erkek). Toplam 287 hastada yeni invaziv melanoma gelişimi bildirilmiştir. Arka plan popülasyondaki insidans hızı; ülke, yaş ve cinsiyet dağılımı ve takvim yılı dolayısıyla farklılıklar içermektedir. Biyolojik naif hastaların SIR oranları veritabanlarında benzerlik göstermekle birlikte, TNFi kullanan hasta kohortunda SIR değeri farklılıklar göstermektedir. IRR değerleri karşılaştırıldığında biyolojik kullanan ve kullanmayan hastalar arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır. Sonuç olarak bu Avrupa işbirliği projesinde TNFi kullanan hastalarda melanoma riskinde artış gösterilmemiştir. Bununla birlikte mevcut veriler böyle bir ilişkiyi tamamen dışlayamaz. Metotreksat ve TNFi kullanan romatoid artrit hastalarında non-melanom cilt kanseri nüks riski Biyolojik kullanan hastalardaki non-melanom cilt kanserleri (NMSC) sıklığını değerlendiren bir başka çalışmayı Mamtani ve arkadaşları yapmışlar (4). Biyolojik ilaç ve metotreksat (MTX) kullanımının NMSC riskini arttırıyor hipotezinden yola çıkarak 2006-2011 yılları arasındaki 13 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 kohort verilerine dayanan bu çalışmayı gerçekleştirmişler. NMSC tanısı öncesi ve sonrası MTX, TNFi, abatasept (ABA) ve RTX kullanımı kaydedilmiş. Hidroksiklorokin (HCQ) ve sulfasalazin (SSZ) kullanımı ayrıca analiz edilmiş. HIV pozitif kişiler, organ transplantı olanlar, keroderma pigmentosa, albinizm ve psöryazis hastaları çalışma dışı bırakılmış. Yeni NMSC gelişimi 5994 RA hastasında, ikinci NMSC gelişimi 847 RA hastasında raporlanmıştır. İkinci NMSC gelişme riski MTX kullanımı ile belirgin olarak artmıştır. Birlikte kullanılan TNFi, SSZ ve HCQ için tabakalandırma yapıldığında, MTX kullanan hastalarda NMSC görülme riski (istatistiksel olarak anlamlı olmasa da) sayısal olarak daha yüksektir. İkinci NMSC gelişim riski MTX maruziyetinden çok, kullanım süresi ile ilişkili bulunmuştur. TNFi, RTX ve ABA kullanımıyla ikinci NMSC ile gelişimi arasında ilişki bulunmamıştır. Sonuç olarak NMSC öyküsü olan hastalarda MTX kullanımı ikinci NMSC gelişim riskini artırmaktadır. Bu ilişki diğer biyolojiklerin kullanımıyla görülmemiştir. bi, progresyonun izlenmesi amaçlanmış. Takip sonunda elde edilen servikal kanser ya da diğer HPV ilişkili kanser (vulvar, vajinal, anal ya da orofaringeal kanser), diğer kanserler ve ölümlerin analiz edilmesi planlanmıştır. Öyküsünde CD ya da CIS bildirimi olan 905 artritli hasta tespit edilmiş. Bu hastalardan 806 tanesi DANBIO veritabanına kayıt yapılmadan önce CD/CIS tanısı almış; 99 hastada ise takip sırasında tanı konmuş. Hastalardan 356’sı biyolojik DMARD, 673’ü sentetik DMARD kullanmış. Sentetik DMARD kullanan 673 hastadan 124’ü daha sonra biyolojik DMARD tedavisine geçmiş. Biyolojik DMARD kullanan 356 hastadan yalnızca 1 hasta serviks CD’den CIS’e ilerlemiş. Sentetik DMARD alan hiçbir hastada servikal ya da servikal kanser veya HPV ile ilişkili diğer malinite türlerine rastlanmamış. Sonuç olarak, özellikle biyolojik DMARD’lar uterin serviks prekanseröz lezyonlar üzerinde sınırlı bir zararlı etkiye sahiptirler. Bu bulguların doğrulanması için daha fazla hasta ile yapılan daha uzun izlemlere gereksinim vardır. DMARD tedavisi ile takipli artritli kadın hastalardaki prekanseröz uterin serviks lezyonlarının malign progresyonu Danimarka’da yapılan bir çalışmada uterin serviks prekanseröz lezyonların kansere progresyonu ile RA’da kullanılan hastalık modifiye edici ilaçların (DMARD) kullanımı arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Daha önce yapılan çalışmalarda RA hastalarında kronik Human Papilloma Virüs (HPV) taşıyıcılığı ve yüksek dereceli servikal displazi riskinde artış bildirilmiştir. Bu çalışmada Mellemkjær ve arkadaşları RA, PsA ve AS hastalarında biyolojik ve non-biyolojik DMARD kullanımının uterin serviks lezyonlarının progresyonuna olan etkisini değerlendirmişler (5). Bu çalışma için Danimarka biyolojik veritabanı (DANBIO) ve Danimarka kanser veritabanı kullanılmış. Çalışmaya DANBIO veritabanı ilk sorgulama anında ya da öncesinde servikal displazi (CD), servikal karsinoma in situ (CIS) ya da her iki tanıyı alan hastalar özellikle kaydedilmiş. Sonrasında da mevcut tablonun taki- Biyolojik tedavi alan “Medicare” sistemindeki romatoid artrit hastaları arasındaki hipersensitivite riski Sağlık hizmeti sunucuları intravenöz olarak kullanılan biyolojiklerle ortaya çıkabilecek potansiyel hipersensitivite reaksiyonu (HSR) konusunda oldukça tedirgindirler. İntravenöz tosilizumab (TCZ) kullanımı sorası bir hastanın HSR ile ölmesi bu konuya olan ilgiyi daha da arttırmıştır. RA hastalarında HSR ile ilişkili risk net olarak bilinmemektedir. Bu nedenle Yun ve arkadaşları Medicare sağlık sigortası sistemine kayıtlı RA hastaları arasındaki ilaç spesifik HSR riskini değerlendirmişler (6). Bu nedenle intravenöz olarak INF, ABA, RTX, TCZ ve enjeksiyon olarak diğer biyolojikleri kullanan hastalar tespit edilmiş. HSR tanımı 3 düzeyli bir algoritmaya göre yapılmış: 1) Yatan hasta ya da acil kliniğinde anafilaktik şok, 2) Poliklinik departmanında anafilaktik şok ve ilave olarak bronkospazm, stridor, hipotansiyon, epinefrin ya da diphenhydramine enjeksiyonu ve CPR bulunması, 3) Yatan hasta ya da acil kliniğinde spesifik olarak tanım- 14 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 lanmamış allerji ve ek olarak yukarıdaki hastalık ya da semptomlardan birinin bulunması. Her bir biyolojik ajanın HSR için insidans oranları (İO) ilacın uygulandığı 0-1, 2-14 ve 15-30 gün aralıkları için hesaplanmış. Toplam 54.902 yeni biyolojik hastası ve 429.565 biyolojik uygulaması ya da reçete yazılması saptanmış. Hastalardan %29.9’u ABA, %4.5’i RTX, %2.2’si TCZ ve %43.8 enjeksiyonla kullanılan diğer biyolojikleri almaktaymış. Toplam 137 HSR vakası saptanmış. Tüm hastaların %77’si yatan hasta bölümünde, %17.5’i acilde ve %5.5’i poliklinikte takip edilmiş. HSR, 64 vakada biyolojik uygulamasının ilk günü içerisinde (%33 kriter 1 tanımına göre, %13.2 kriter 2 tanımına göre, %59.4 kriter 3 tanımına göre) görülmüş. HSR için İO 3-337.2/1.000.000 hasta yılı olarak hesaplanmış. ABA, INF, RTX ve TCZ kullananlarda HSR anlamlı olarak artmış (Tablo 1). HSR ile bera- berinde kullanılan steroid arasında belirgin bir pozitif ilişki, MTX kullanımı ile ise belirgin bir negatif ilişki saptanmış. HSR ile ilişkili olarak 30 günlük süre içerisinde ölüm görülmemiş. Sonuç olarak biyolojik alan RA hastalarında uygulamanın ilk günü içerisinde HSR gelişimiyle en güçlü ilişki RTX ve TCZ ile gözlenmiştir. HSR için toplam insidans oranı tüm biyolojikler için düşük bulunmuştur. Romatoid artritli farklı maruziyet gruplarındaki lenfoma türlerinin değerlendirilmesi: Avrupa veritabanları ortak projesi ilk sonuçları RA hastalarında hem Hodgkin (HL) hem de non-hodgkin lenfoma (NHL) riski 2-3 kat artmıştır. RA sürekli aktif olarak seyrederse lenfoma riskinde özellikle de diffüz büyük B hücreli lenfoma (DBBHL) riskinde belirgin bir artış söz Tablo 1. Biyolojik Maruziyeti Sonrası Gelişen Reaksiyonlara İlişkin Demografik Özellikler Biyolojik ve Maruziyet Zamanı HSR İnsidans oranı 1.000.000 hasta gün Düzeltilmiş risk oranı* (%95 GA) Abatasept <11 31.1 5.30 (2.05-13.7) İnfliksimab 36 180.3 35.7 (17.2-74.3) Rituksimab 13 337.2 44.1 (18.9-103.5) Tosilizumab <11 316.2 47.2 (16.8-132.6) Abatasept <11 3.0 0.52 (0.17-1.55) İnfliksimab 14 11.0 2.17 (0.94-5.02) Rituksimab <11 12.6 1.66 (0.45-6.14) Tosilizumab <11 8.3 1.23 (0.16-9.73) Abatasept <11 5.8 1.00 İnfliksimab 12 8.7 1.76 (0.74-4.17) Rituksimab <11 0.5 0.74 (0.09-5.84) Tosilizumab <11 1.2 1.18 (0.15-9.36) 0-30 gün, herhangi enjektabl TNFi 27 0.5 0.84 (0.40-1.80) 0-1 gün 2-14 günler 15-30 günler * Düzeltme yaş, cinsiyet, Charlson komorbidite skoru, konkomitant steroid ve metotreksat kullanımına göre yapılmış. HSR: Hipersensitivite reaksiyonu 15 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar konusudur. Bu hastaların çok büyük bir kısmı biyolojik tedavi almaktadır. Biyolojikler de immün sistem üzerine olan etkilerinden dolayı lenfoma riskini arttırabilirler. Ancak, biyolojiklerin RA hastalık aktivitesini azaltarak lenfoma riskini, özellikle de DBBHL riskini azaltabilecekleri de düşünülebilir. Bu aşamada Mercer ve arkadaşları Avrupa biyolojik veritabanlarının işbirliği projesi çerçevesinde, RA hastalarında farklı maruziyet grupları arasındaki lenfoma riskini değerlendirmeyi amaçlamışlar (7). Çalışmaya 8 Avrupa ülkesindeki 11 biyolojik veritabanı dâhil olmuş. Histoloji ile doğrulanmış ilk lenfoma vakası prospektif olarak takip edilmiş. Lenfomanın subtipi kaydedilmiş. Biyolojik maruziyeti olarak son kullanılan biyolojik esas alınmış. Toplam 130.462 hasta (ortalama yaş 59, %74 kadın) analiz edilmiş (İsveç: 61.527, Danimarka: 21.454, İngiltere: 17.907, Almanya: 12.581, Portekiz: 5031, İspanya: 4590, Fransa: 4512, Çek Cumhuriyeti: 2860). Toplam 520 subtipi belirli lenfoma saptanmış. İnsidans oranı hasta-yılı belli olan gruplar dâhil edildiğinde (100.000 hasta-yılı için) 8.3 (%95 GA, 7.6-9.1) olarak hesaplanmış. En sık görülen subtip DBBHL, tüm lenfomaların %37’sinde rastlanmış; %9 vakada Hodgkin ve %6 vakada T hücreli lenfoma tespit edilmiş. Hepatosplenik T hücreli lenfoma vakası hiç saptanmamış. Lenfoma subtiplerinin dağılımı diğer tedavi grupları ile benzerlik göstermekteymiş. Sonuç olarak biyolojik kullanan hastalarda diğer hastalardan farklı bir lenfoma subtipinde artış gözlenmemiş, diğer tedavi gruplarında benzer sonuçlar elde edilmiş. Metotreksat ilişkili lenfoproliferatif hastalık gelişen romatoid artrit hastalarının biyolojik tedavi sonrası güvenlilik profili MTX kullanan RA hastalarında nadir bir komplikasyon olarak lenfoproliferatif hastalıklar (LPH) gelişebilir. MTX kesildikten sonra bu hastalarda RA’nın nasıl tedavi edileceğine dair çok az rapor bulunmaktadır. Saito ve arkadaşları bu çalışmada MTX sonrası LPH gelişen hastalardaki biyolojik kullanımının güvenlilik profilini değerlendirmeyi amaçlamışlar (8). 2007-2013 yılları arasında retrospektif olarak MTX-LPH ile komplike 32 16 Cilt 5, Sayı 1 RA vakası tanımlanmış. Bu hastaların bir kısmı daha sonra biyolojik ilaç (biyolojik grup) veya (MTX ya da steroid hariç) sentetik DMARD’larla (non-biyolojik grup) tedavi edilmiş. Bu tedaviler sonrasında LPH gelişen vakalar kaydedilmiş, Kaplan-Meier ve log-rank ile analiz edilmiş. Üç hasta RA tedavisi yeniden başlamadan önce öldüğü için, bir hasta da yeniden tedavi istemediği için çalışmadan çıkarılmış. Analiz edilen 28 hastanın ortalama yaşı 65, %89’u kadın, MTX kullanma süresi 7.5 yıl, RA hastalık süresi 14.1 yıl, RA ve hastalık aktivite skoru (DAS28) 2.95 olarak bulunmuş. LPH tanısı 22/28 hastada patolojik olarak konmuş; 10 hastada görüntüleme ile yüksek şüphe oluşmuş. LPH gelişen 7 hasta (MTX kesildikten sonra) RA tedavisi yeniden başlamadan önce kemoterapi almış. Biyolojik ilaç alan hastaların dağılımı şöyleymiş: 9 hasta TCZ, 6 hasta TNFi, 1 hasta ABA, 1 hasta RTX. Hastaların 11’i prednizolon ve/veya non-biyolojik DMARD ile tedavi edilmiş: 5 hasta tek başına prednizolon, 3 hasta SSZ, 2 hasta bucillamin, 1 hasta takrolimus kullanmış. Biyolojik grupta 2 hasta, non-biyolojik grupta 1 hastada LPH relapsı gözlenmiş. Rekürrens oranları iki grup arasında, Kaplan-Meier eğrisi ve Logrank testleri ile anlamlı bir fark göstermemiş. Sonuç olarak MTX kullanımı sonrası LPH gelişen hastalarda biyolojik-DMARD kullanımı ile tekrar LPH görülme riski sentetik DMARD’lara göre artmamaktadır. Öncesinde malinite hikayesi olan hastalarda TNFi tedavinin güvenliliği TNFi tedavi genel olarak malinite öyküsü olan hastalarda kontrendike görülmüş olsa da bu konuda elimizdeki veriler çok sınırlıdır. 2012 yılında güncellenmiş ACR önerilerine göre daha önce solid tümör nedeniyle tedavi edilmiş hastaların biyolojik kullanması ya da biyolojik başlanabilmesi mümkündür (kanıt seviyesi C). Fakat elimizde TNFi tedavilerin 5 yıldan eski solid kanser öyküsü olan hastalar üzerindeki etkisi hakkında yeterince kanıt bulunmamaktadır. Bae ve arkadaşları yaptıkları bu çalışmada 5 yıldan önce kanser öyküsü bulunan hastalarda biyolojik kullanımının etkisini değerlendirmeyi amaç- BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 lamışlardır (9). Bu çalışmada tek bir romatoloji merkezinde 2005-2014 tarihleri arasında TNFi tedavi alan tüm hastalar (859 hasta) değerlendirilmiştir. Bu hastalar içerisinde solid kanser öyküsü olanlar analiz edilmiştir. Toplam 859 hasta arasında AS ve RA tanıları ile TNFi tedavi almakta olan 22 hasta (11 ETA, 7 ADA, 3 GOL) kanser öyküsü bildirmişlerdir. Bu hastalardaki medyan (çeyrekler arası aralık, IQR) hastalık süresi 8 yıl (3.75-12.25), kanser tedavisi sonrası TNFi başlanma süresi 62.5 (21.25-140.25) aydır. En yaygın kanser bölgesi %36.6 mide olup ardından tiroid, kolorektum, karaciğer, böbrek ve meme sıralanmıştır. Medyan 40 (7-50.75) aylık TNFi tedavisi sırasında solid kanser rekürrensi saptanmamıştır. Hastalar arasında özellikle 5 yıldan daha kısa kanser öyküsü olan 10 olgunun olması önemlidir. Beş yıldan kısa kanser öyküsü olan ve takiplerinde herhangi bir nüks saptanmayan bu hastaların tanı anında uzak metastazı olmayan erken evre kanserler olduğunun altını çizmek gerekir. Sonuç olarak 5 yıldan daha kısa süreli erken evre solid kanser öyküsü olanlarda bile TNFi tedavi ile nüks saptanmamış olması bu hasta grubunda TNFi tedavilerin güvenlikli bir şekilde kullanılabileceğini düşündürür. Golimumab 5 yıllık güvenlilik verileri: Romatoid artrit, ankilozan spondilit ve psöryatik artrit plasebo kontrollü, çift kör ve uzatma çalışmalarının datalarının analizi Golimumab (GOL) son yıllarda kullanıma giren nispeten yeni bir TNFi ajandır. Bu çalışmada Kay ve arkadaşları GOL ile AS, RA ve PsA’da yapılan 5 Faz 3 çalışmanın uzatma fazlarındaki sonuçları derleyerek 5 yıllık güvenlilik sonuçlarını bildirmişlerdir (10). Çalışmaların çift kör dönemlerinde hastalar 4 haftada bir subkutan plasebo ya da GOL (50 ya da 100 mg) kullanmış, açık etiketli uzatma fazlarında ise GOL 50 ya da 100 mg olarak devam etmişlerdir. Bu uzun süreli izlem sırasında enjeksiyon yeri reaksiyonları düşük sıklıkta ve hafif olarak gözlenmiş; 2 hastada enjeksiyon yeri reaksiyonu nedeniyle ilaç kesilmek zorunda kalınmış. Hiçbir hastada GOL uygulamasına bağlı anafilaksi/serum hasta- ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar lığı benzeri reaksiyon görülmemiş. Faz 3 çalışma sırasında 5 vakada malinite görülmüş (cilt kanserleri, solid tümörler ve lenfoma). Ciddi advers olaylar plasebo ile benzer oranda gözlenmiş. Lenfoma insidansı 100 mg GOL kolunda yüksek çıkmış ve bu oran Amerika’daki normal popülasyona göre beklenenden yüksek bulunmuş. Özetle subkutan GOL tedavisi genel olarak iyi tolere edilmiş, uzun süre kullanımı güvenlikli olarak görülmüş ve yan etkilere bağlı olarak ilaç bırakma oranı düşük olarak saptanmıştır. Sertolizumab pegol doz artışı/azalışı öncesi ve sonrası uzun süreli güvenlilik verileri; iki randomize kontrollü çalışma ve açık etiketli uzatma çalışma verilerinin analizi Sertolizumab pegol’ün (CZP) erişkin RA, AS, PsA’lı hastaların tedavisinde 2 haftada bir 200 mg ya da 4 haftada bir 400 mg dozunda endikasyonu mevcuttur. RAPID1 çalışması 52 hafta, RAPID2 çalışması ise 24 hafta süren randomize klinik çalışmalardır. Bu çalışmalarda aktif RA hastalarında CZP 0., 2. ve 4. haftalarda 400 mg yükleme dozunu takiben 2 haftada bir 200 mg veya 2 haftada bir 400 mg dozunda verilmiştir. Tüm hastalar çift kör bir dönemin ardından açık etiketli döneme geçmişler ve ≥6 ay süresince CZP dozu 2 haftada bir 400 mg’a yükseltilmiştir. Biten çalışmalarda iki doz arasında fark olmadığı anlaşılınca, CZP dozu 2 haftada bir 200 mg dozuna indirilmiştir. Haraoui ve arkadaşları yürüttükleri bu çalışmada, CZP doz değişikliğinin uzun süreli güvenliliği ve etkinliğini değerlendirmeyi amaçlamışlardır (11). İki haftada bir 200 mg CZP koluna randomize edilen 557 hasta açık etiketli dönemde 2 haftada bir 400 mg CZP almışlardır. Doz artışı olmadan önceki 12 haftalık dönemde 210 hastada (%37.7), doz artışı sonraki 12 haftalık dönemde ise 203 hastada (%36.4) ters etki gözlenmiştir. Ters etkilerin %94.4 kadarı hafif-orta şiddetlidir; sırasıyla 65 ve 71 hastada gelişen ters etki ilaç ile ilişkili olarak değerlendirilmiştir. Doz artışı olan dönemde infeksiyon sıklığında artış gözlenmiştir. Doz artışı öncesi 3 malinite (1 testis, 2 bazal hücreli karsinom), doz artışı sonrası 3 malinite (testis, akciğer ve periton) görülmüştür. Açık etiketli fazda 1110 hasta 17 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar ≥6 ay süresince 2 haftada bir 400 mg CZP aldıktan sonra doz azaltılmıştır. Açık etiketli uzatmada doz azaltılması öncesi 12 haftalık dönemde 365 hastada (%32.9), doz azaltılması sonraki 12 haftalık dönemde ise 342 hastada (%30.8) ters etki gelişmiştir. Ters etki oranları doz azaltımı öncesi ve sonrası benzerdir. Doz azaltımı sonrası 2 hastada malinite rapor edilmiş (gastrik, bazal hücreli), 2 hastada doz azaltımı sonrası fırsatçı infeksiyon (tüberküloz) rapor edilmiştir. Sonuç olarak doz artışı sonrası infeksiyon oranlarında orta derecede artış söz konusu olsa da genel olarak artırılmış ve azaltılmış CZP doz rejimleri ile benzer sıklıkta ters etki gözlenmiş ve yan etki oranları farklı çalışma dönemlerinde benzer bulunmuştur. TNFi alan romatoid artrit hastalarında konjestif kalp yetmezliği insidansı: İngiltere romatoloji cemiyetinin romatoid artrit veritabanının sonuçları. RA hastalarında genel popülasyonla karşılaştırıldığında inflamasyonla ilişkili olarak kardiyovasküler (KV) hastalık gelişme riski, konjestif kalp yetmezliği (KKY) insidansı artmıştır. TNFi ilaçların inflamasyonu baskıladığı düşünüldüğünde yeni KKY insidansını azaltmaları da beklenebilir. Bununla beraber TNFi ilaçlar var olan KKY’nin kötüleşmesine yol açarlar. Bu çalışmada Sijl ve arkadaşları biyolojik kullanan RA hastalarıyla non-biyolojik DMARD kullanan hastalar arasındaki KKY insidansını karşılaştırmayı amaçlamışlar (12). Bu nedenle İngiliz Romatoloji Cemiyetinin 2001 yılından beri kullandıkları veri tabanını analiz etmişler. Potansiyel KKY olayları ölüm sertifikalarının ve konsültan takip formlarının Framingham kriterlerine göre bir kardiyolog tarafından incelenmesi ile tespit edilmiş. Myokard infaktüsü gibi başka bir kardiyak hadise gelişmesi sonrası yeni gelişen KKY analiz dışında bırakılmış. Toplamda 87 yeni KKY gelişen hasta analiz edilmiş. Non-biyolojik kullanan 3662 hastadan 48’inde, TNFi ilaç maruziyeti olan 12.397 hastadan 39’unda KKY gelişmiş. TNFi ile non-biyolojik DMARD tedavisi alan hastalar karşılaştırıldığında HR 0.31 (%95 GA, 0.18-0.52) olarak 18 Cilt 5, Sayı 1 saptanmış. Sonuç olarak non-biyolojik DMARD tedavisi ile karşılaştırıldığında TNFi ilaçlar KKY riskinde herhangi bir artışa neden olmamıştır. TNFi ile tedavi edilen hastalarda bir risk azalması gözlenmişse de bu hasta seçimindeki bir taraflılığa (bias) bağlı olabilir. Ortopedik cerrahi öncesi TNFi tedavisinin kesilmesi gerekir mi? TNFi’ler RA’da yapısal hasarın ilerlemesini azaltarak ortopedik cerrahi gereksinimini azaltmıştır. Bununla birlikte bazen TNFi kullanan hastalara ortopedik ya da başka alanlarda cerrahi girişim yapılabilmektedir. Hali hazırda varolan bilgiler mevcut TNFi tedavinin kesilmesini ameliyat yerinde infeksiyon riskini artırabileceğini düşündürmektedir. Farklı ülke kılavuzlarının önerileri arasında farklılıklar olmakla birlikte, genel olarak biyolojik DMARD tedavinin cerrahi işlemden 2-6 hafta önce kesilmesi önerilmektedir. Mabilla ve arkadaşları bu çalışmada ortopedik cerrahi geçiren hastalarda TNFi ile tedavi edilen hastaların infeksiyon riskini arttırıp arttırmadığını ve TNFi tedavinin kesilmesi ya da idamesinin infeksiyon riski üzerine olan etkisini değerlendirmeyi amaçlamışlardır (13). Bunun için Pubmed, Embase ve Cochrane indekslerinde ”Romatoid artrit VE cerrahi VE infeksiyon VE (adalimumab VEYA sertolizumab VEYA etanercept VEYA golimumab VEYA infliksimab) anahtar kelimelerini kullanmışlar; Şubat 2014 tarihine kadar İngilizce ve Fransızca dillerindeki literatürü değerlendirmişler; derleme ve olgu sunumlarını ise dikkate almamışlar. Toplam 14 çalışmada RA hastalarında, en çok proteze bağlı ortopedik cerrahi olmak üzere, ortopedik cerrahi sonrası infeksiyon sıklığıyla ilgili sonuçlar bildirilmiştir; 11 çalışmada biyolojik ile non-biyolojik DMARD tedavisi karşılaştırılmıştır. TNFi kullanan hastalarda 4925 cerrahi işlem ve 121 infeksiyon; non-biyolojik DMARD kullanan hastalarda 60.678 cerrahi işlem ve 711 infeksiyon rapor edilmiş. TNFi ile tedavi edilen hastalarda daha fazla cerrahi sonrası infeksiyon saptanmış (OR = 1.95 [1.34-2.85]). Ayak, ayak bileği ve dirsek eklemi cerrahisinde risk daha fazla bulunmuş. TNFi tedavinin kesilmesinin BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 cerrahi sonrası infeksiyonu azaltmada faydalı olup olmadığı 6 çalışmanın meta-analizinde değerlendirilmiş ve infeksiyon riskini değiştirmediği görülmüş (OR = 0.70 [0.39-1.25]). Sonuç olarak bu meta-analize göre TNFi tedaviye daha fazla maruz kalma, ortopedik cerrahi sonrası infeksiyon riskini artırmakta, fakat TNFi tedavinin kesilmesi infeksiyon riskini değiştirmemektedir. Biyoloji tedavi altındaki romatolojik hastalığı olanlarda Zoster aşılamasının güvenliliği Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) tüm yaşam boyu 3 kişiden birinde herpes zoster (HZ) infeksiyonu gelişmektedir. Hastalıklar ve ilaçlar HZ gelişimi için güçlü risk faktörleridir. RA hastalarında 10 mg üzerinde günlük prednizon dozu HZ infeksiyon riskini 1.5-2 kat artırmaktadır. Zoster aşılamasının hastalık riskini azalttığı gösterilmiştir. Bu nedenle FDA 50 yaş üzerindeki tüm hastalar için aşının kullanımına onay vermiştir. İmmünizasyon Uygulamaları Danışma Kurulu tarafından da 60 yaş üzeri tüm hastalar için HZ aşısı önerilmiştir. Fakat bu kurulun ve ACR’nin kılavuzları HZ aşısını biyolojik tedavi alan hastalara tavsiye etmemiştir. Hâlbuki büyük veri tabanlarında yapılan çalışmalarda biyolojik alan hastalarda yanlışlıkla yapılan aşılamanın zoster komplikasyonunu arttırdığına dair bir bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle Lindsey ve arkadaşları biyolojik kullanan hastalarda HZ aşılamasının güvenliliğini değerlendirmeyi amaçlamışlardır (14). Temmuz 2012’den beri tek bir merkezde RA, AS, PsA tanısıyla intravenöz biyolojik alan 160 hasta ve subkutan biyolojik alan 142 hasta çalışmaya alınmış. HZ aşılama uygulaması biyolojik uygulamasının sonraki dozunda yapılacak şekilde planlanmış (örneğin ETA uygulamasından 1 hafta, ADA uygulamasından 2 hafta sonra gibi). Aşılama sonrası 2. haftada da biyolojikler yeniden başlanmış. RTX alan hastalarda aşı ilaç verilmeden 2-4 hafta önce veya ilaç verildikten 6 ay sonra uygulanmış. İnfüzyonla biyolojik alan hastalardan 110’unda (%68) aşılama yapılmış. Hastaların %60’dan fazlası 5 yıldan fazla süredir biyolojik kullanıyormuş. Subkutan biyolojik kullanan ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar 142 hastadan 42’si (%32) aşılanmış; bunlardan >%50’si 5 yılın üzerinde hastalık süresine sahipmiş. Her iki grupta da hiçbir hastada dissemine zoster infeksiyonu veya aşılama sonrası 6 haftalık takipte HZ gelişmemiş. 2012 yılından beri aşılama yapılan ve infüzyon kohortundaki 2 hastada 16 ve 20. haftalarda HZ infeksiyonu gelişmiş. Sonuç olarak RA, AS, PsA hastalarında intravenöz ya da subkutan biyolojik tedavi alanlarda bu protokol ile yapılan aşılama güvenliklidir. Hastaların hiçbirinde dissemine HZ görülmemiş ve aşılama sonrası erken dönemde HZ insidansında artış olmamıştır. Romatoid artrit tedavisi için ADA kullanan hastaların gebelik sonuçları: güncel durum ADA TNF’ye karşı geliştirilmiş tamamiyle insan kaynaklı bir monoklonal antikordur. Chambers ve arkadaşları ADA’nın gebelik üzerine olan etkilerini değerlendirmeyi amaçlamışlar (15). Amerika ve Kanada’da bir çalışma grubu 2004-2013 yılları arasında gebeliğin ilk trimestiri boyunca ADA kullanan ve kullanmayan gebeleri prospektif olarak izlemiş. Her iki grupta da hiçbir kadın hasta MTX tedavisi almamış, fakat diğer DMARD ya da steroid kullanımına izin verilmiş. Tüm hastalar gebelik boyu sıkı bir şekilde telefonla takip edilmiş. Doğum sonrası verilerine tıbbi kayıtlardan ulaşılmış. ADA kullanan 74 gebe kadın, ADA kullanmayan 80 gebe kadın ve hasta olmayan 218 gebe kadın çalışmaya alınmış. ADA grubundaki tüm kadınlar ilk trimestir boyunca en az bir kez tedavi almış, yaklaşık %43 hasta her üç trimestirde ilacı kullanmış. Tüm hastaların %5.9’u takipten kaybolmuş. Başlangıç ve 32. hamilelik haftasında HAQ skoru değerlendirilmiş. Her iki grup arasında benzer sonuçlar elde edilmiş. Majör defekt oranları ADA kullanan hastalarda %5.6, kullanmayan hastalarda %7.8 ve sağlıklı kontrol grubunda %5.5 olarak saptanmış. Yaşayan bebekler arasındaki majör malformasyon açısından ADA kullanan ve kullanmayan hastalar arasında fark bulunmamış. Her üç grup arasında minör malformasyonlar açısından da bir fark gözlenmemiş. Olay sayısı düşük olsa da, ADA alan gebelerde spontan abortus oranı sağlıklı gebe grubuna göre 19 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar hafif miktarda artmış bulunmuş (düzeltilmiş HR 3.79; %95 GA 1.01-14.23). Preterm doğum açısından da üç grup arasında fark görülmemiş. Sonuç olarak ilk trimestirde ADA ile tedavi edilen hastalar ile ADA kullanmayan ve sağlıklı gebeler arasında hamilelik sonuçları açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır. Gebeliği süresince ABA maruziyeti olan hastaların gebelik sonuçları ABA selektif T hücre kostimülator modulatörü olarak RA tedavisinde kullanılmaktadır. Literatürde ABA’nın gebelik üzerine olan etkisi hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Kumar ve arkadaşları bu çalışmada ABA kullanan gebelerdeki maternal ve paternal sonuçları değerlendirmeyi amaçlamışlardır (16). Bunun için klinik çalışmalar ve pazarlama sonrası güvenlilik verilerinden, hamilelik esnasında ABA kullanan hastalar tespit edilmiştir. ABA’nın faz 1 çalışmasının başladığı 1995 yılından 1 Nisan 2014 tarihine kadar olan tüm veriler gözden geçirilmiştir. Toplamda sonuçları bilinen 140 gebelik tanımlanmıştır; 132 vakada maternal, 8 vakada paternal maruziyet söz konusudur. Seksen vaka (72 maternal, 8 paternal) klinik çalışmalardan, 60 vaka (tümü maternal) pazarlama sonrası verilerden elde edilmiştir. Ortalama maternal yaş 32 (15-44) olarak saptanmıştır. ABA kullanan hastalarda 76 canlı doğumdan, 7 çocukta konjenital anomali görülmüş. Beraber kullanılan ilaçlar arasında en sık MTX kullanımı rapor edilmiş (Tablo 2). Sonuç olarak ABA maruziyeti olan gebelerin doğan çocuklarında belli bir konjenital anomali paterni saptanmamıştır. ABA, anne açısından gerekliliği fetusa potansiyel riski göze alacak kadar olduğu durumlarda kullanılabilir. Pazarlama sonrası veriler toplanmaya devam edilmektedir ve bu nedenle bir kayıt kütüğü de oluşturulmuştur. İnterstisyel akciğer hastalığı olan romatoid artrit hastalarında abatasept kullanımının güvenliliği RA ilişkili interstisyel akciğer hastalığı (ILD) Japon hastalar arasında büyük bir sorun teşkil etmektedir. Batı ülkelerinde düşük olan RA iliş20 Cilt 5, Sayı 1 kili ILD’ye bağlı mortalite Japonya’da yaklaşık olarak %10 olarak ifade edilmektedir. Bu grubun daha önceki bir çalışmasında RA ile ilişkili ILD hastalarında TNFi kullanımı sonrası %24 oranında mevcut tabloda şiddetlenme gözlenmiştir. Bu çalışmada Motojimo ve arkadaşları CTLA4-Ig füzyon proteini olan ABA’nın RA ile ilişkili ILD üzerindeki etkisini değerlendirmeyi amaçlamışlar (17). Bu nedenle 16 RA ilişkili ILD hastasına ABA uygulanmış (kadın/erkek: 6/10, ortalama yaş 71) ve 52 haftalık takip yapılmış. ABA uygulaması öncesi ve 52. haftada toraks BT; 3 ayda bir göğüs röntgeni çekilmiş. Hastaların grafilerinde yeni bulguların görülmesi ve 2 haftadan uzun süren solunum sistemi semptomlarının ortaya çıkması durumunda toraks BT tekrarlanmış. Toraks BT’deki bulgular araştırıcıların kendi yaptığı tanımlamaya göre 0-3 arasında değerlendirilmiş. Tüm hastalar 52 haftalık izlem süresini ABA alırken tamamlamış. ILD alevlenmesi hiçbir hastada görülmemiş. ILD evrelemesi (evre 0/1/2/3) tedavi öncesi 0/9/4/3 hastada ve 52. haftada 2/7/4/3 hastada saptanmış. Grade 1 olan 2 hasta grade 0’a gerilemiş. Ayrıca ortalama DAS-28 ESR ve SDAI skorlarında istatistiksel olarak anlamlı azalma görülmüş. Ortalama steroid dozu 6.6 mg/gün dozundan 5.6 mg/gün dozuna düşmüş. Sonuç olarak RA ile ilişkili ILD hastalarında ABA güvenlikli bir şekilde kullanılabilir; hatta belki ILD’de düzelme sağlayabilir. Kronik böbrek yetmezliği olan romatoid artrit hastalarında TCZ tedavisi RA hastalarında renal tutulum nadir değildir. Son zamanlarda yapılan randomize kontrollü çalışmalar TNFi’lerin MTX ile birlikte kullanıldıklarında daha etkili olduklarını göstermiştir. Ancak MTX dozunun renal yetmezlikli hastalarda azaltılması gerekmektedir. Buna karşılık TCZ’nin monoterapi veya MTX ile birlikte kullanımıyla ACT-RAY çalışmasında mukayese edilebilir bir etkinlik gözlenmiştir. Bu çalışmada Mori ve arkadaşları kronik renal yetmezlikli (KRY) hastalarda TCZ tedavisinin etkinliğini ve güvenliliğini değerlendirmeyi amaçlamışlardır (18). Bunun için 2008-2013 yılları arasında tek BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 Tablo 2. Maternal Abatasept Maruziyeti Olan Hastaların Gebelik Sonuçları Sonuçlar Beraber kullanılan ilaçlar,** n (%) Sayı, n (%) n=132 MTX LFM MMF / MMS AZA 76 (57.8) 28 (21.2) 6 (4.5) 4 (3.0) 3 (2.3) Doğumlar Toplam canlı doğum Konjenital anomalili canlı doğum 7 (5.3) Yarık damak/yarık dudak 1 (0.8) – – – – Down sendromu* 1 (0.8) – – – – Konjenital aortik anomali 1 (0.8) – – – – Meningosel 1 (0.8) – – 1 (0.8) – Pilorik stenoz 1 (0.8) – – – – Kafatası malformasyonu 1 (0.8) – – – – Ventriküler septal defekt; konjenital arterial malformasyon 1 (0.8) – 1 (0.8) – – Spontan 33 (25.0) 15 (11.4) 1 (0.8) 2 (1.5) 1 (0.8) İndüklenmiş† 19 (14.4) 11 (8.3) 2 (1.5) 1 (0.8) – Geç 1 (0.8) – – – – Kayıp 1 (0.8) – – – – Fetal ölüm‡ 2 (1.5) 2 (1.5) – – – Abortus *Fetal ölümle sonuçlandı. †intrauterin fetal ölüme bağlı bir vaka. ‡ Fetal ölüm 20 hafta üzerindeki bir fetusun intrauterin ölümü olarak tanımlanmıştır. **Beraber kullanılan ilaçlardan sadece ABD’de gebelik kategorisi D ve üzerinde listelenen ilaçlar. AZA, azatiyoprin; LFM, leflunomid; MMF, mikofenolat mofetil; MMS, mikofenolat sodyum. bir merkezde TCZ başlanan tüm hastalar değerlendirilmiş. KRY tanımı için glomerül filtrasyon hızının <60 ml/dk olması alınmış. Toplamda 105 hasta çalışmaya dâhil edilmiş. Bu hastalardan 37’sine (%35.2) KRY tanısı konulmuş. KRY’li hastaların %60 kadarı, KRY olmayan hastaların %70 kadarı TNFi’lerine dirençliymiş. KRY hastaları belirgin olarak daha yaşlı (75.3 – 62 yaş) ve daha uzun hastalık süresine sahipmişler (9.8 – 5.4 yıl). KRY hastaların %81’i TCZ monoterapisi alırken, KRY olmayan hastaların %49’u MTX ile kombine olarak TCZ kullanıyormuş. Her iki hasta grubunda da 24. hafta sonunda hastalık aktivitesi, hemoglobin düzeyi ve hastalık aktivite skorlarında belirgin olarak düzelme saptanmış. KRY grubunda renal fonksiyonda bozulma ya da ciddi yan etki bildirilmezken, KRY olmayan grupta 2 hastada ters etki görülmüş (divertikülit ve akut kolesistit). Bu sonuçlara dayanarak TCZ’nin, KRY hastalarında etkili ve güvenlikli bir tedavi seçeneği olduğu sonucuna varılmış. Rituksimab başlanan romatoid artrit hastalarında infeksiyon sıklığı: Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan 5 yıllık gözlemsel çalışmanın sonuçları RTX, TNFi’lere yetersiz yanıt veren RA hastalarında onaylanmış bir tedavidir. RTX ile ilişkili uzun dönemdeki infeksiyon riski ile ilgili veriler oldukça sınırlıdır. Bu çalışmada Saag ve 21 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar arkadaşları ABD’de RTX başlanan RA hastalarının uzun dönem infeksiyon verilerini toplamayı amaçlamışlardır (19). SUNSTONE, TNFi dirençli RA hastalarında RTX’in etkinliğini ve güvenliliğini değerlendiren prospektif bir kohort çalışmasıdır. Hastalar RTX kesilmesine veya başka bir biyolojik başlanmasına bakılmaksızın 5 yıl takip edilmiştir. Ciddi infeksiyonların tanımı FDA açısından ciddi advers olay kriterlerini karşılayan infeksiyonlar veya intravenöz antibiyotik kullanımını gerektiren infeksiyonlar olarak kabul edilmiştir. İnsidans oranları 100 hasta-yılı başına hesaplanmıştır. Toplam 938 hasta RTX almıştır (%82 kadın, ortalama yaş 58, ortalama hastalık süresi 9 yıl, RF pozitifliği %72). Ortalama takip süresi 4 yıl ve ortalama RTX uygulama sayısı 4’tür. Ciddi infeksiyon 160 hastada (%17) bildirilmiş ve insidans hızı 6.4 (%95 GA, 5.5 - 7.4) olarak hesaplanmıştır. İnsidans oranı 0-1, 1-2, 2-3, 3-4 ve 4-5. yıllarda benzer olarak bulunmuştur. Başka bir biyolojik ilaca geçiş yapan 338 hastada yeni biyolojik öncesi ve sonrası insidans oranı benzer bulunmuştur (sırasıyla, 4.6 ve 4.5). Sonuç olarak SUNSTONE çalışması 5 yıla kadar RTX kullanan RA hastalarının takibinde infeksiyon oranında belirgin bir artış olmadığını göstermiştir. Ayrıca RTX’den başka bir biyolojik ajana geçilmesiyle infeksiyon oranında artış gözlenmemiştir. Romatolojik hastalıklarda biyolojik tedaviler sırasında gelişen progresif multifokal lökoensefalopati: Rituksimab ile güçlü ilişki Son zamanlarda birçok biyolojik tedavi ile ilişkili bir şekilde bildirilen Progresif Multifokal Lökoensefalopati (PML) seyrek ve sıklıkla ölümcül seyreden bir fırsatçı infeksiyondur. Ancak riskin sadece kullanılan tedaviyle ilişkilendirilmesi sorunlu olabilir. Çünkü otoimmün romatizmal hastalıkların da PML gelişme riskini artırabildiği bilinmektedir. Bu çalışmada Molloy ve arkadaşları biyolojik tedaviler, özellikle de RTX ile PML arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçlamışlardır (20). Daha önceki bir çalışmada FDA yan etki raporlama sistemi veritabanında 31 Mart 2010 tarihi itibariyle romatizmal hastalıklarda biyolojik kullanımı ile ilişkili 15 PML vakası bil22 Cilt 5, Sayı 1 dirilmişti. 27 Ağustos 2012 tarihi itibariyle FDA Adverse Event Reporting System (AERS) veritabanındaki PML ve/veya JC virus infeksiyonları hakkında tekrar bilgi toplanmıştır. Otoimmün romatizmal hastalıklar nedeniyle biyolojik tedavi alan toplam 30 PML vakası saptanmıştır (11 SLE, 11 RA, 5 dermato/polimyozit, 3 diğer hastalıklar). PML tanısı uygun klinik bulgular, nörolojik-görüntüleme ve JC virüsünün serebrospinal sıvıda ve/veya beyin biyopsisinde veya otopsisinde belirlenmesiyle konmuştur. Hastaların ortalama yaşı 53 (28-76) ve 25’i kadındır; en son biyolojik tedavi olarak 26’sı RTX, 4’ü ise TNFi almıştır (son uygulanan biyolojik ilaçlar arasında ABA, TCZ, belimumab ya da anakinra yoktur). PML ortalama 2 kür RTX uygulaması sonrası gelişmiştir. İlk ve son RTX uygulaması arasındaki ortalama süre 15 ay, PML gelişimi için ortalama süre 5 ay olarak hesaplanmıştır. Dört hasta eş zamanlı olarak, 5 hasta RTX öncesi siklofosfamid almıştır. PML tanısı konan 26 hastadan 18’i PML atağı sırasında 1 ya da daha fazla immünsupresif ilaç kullanıyormuş; bu hastalardan 7’si RTX öncesi TNFi tedavisi alıyormuş. RTX tedavisi alan 2 hasta ayrıca malinite tedavisi için kemoterapi alıyormuş (1 hasta orofarengeal kanser, 1 hasta MALT lenfoma nedeniyle). Bir hastanın meme kanseri öyküsü, 5 hastanın tanı öncesi lenfopenisi mevcutmuş. Ayrıca 4 hastada da anti-TNF tedavi alırken PML gözlenmiş. Sonuç olarak otoimmün romatizmal hastalıkların biyolojik ilaçlarla tedavisi sırasında PML seyrek olarak ortaya çıkar. Bu çalışmada PML gelişen hasta sayısı çok azdır; fakat birçok karıştırıcı faktörün varlığına rağmen RTX tedavisi ile artmış PML riski arasında bir ilişki gözükmektedir. TNFi’lerle benzer bir ilişkinin olma ihtimali çok daha zayıftır. Kaynaklar 1. Saliba L, Moulis G, Aboutaam M, et al. The Risk of Cancer with Tumor Necrosis Factor Inhibitors in Patients Concomitantly Exposed to Non-Biological Immunosuppressants Differs According to the Indication. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S373 2. Raaschou P, Simard J.F, Hagelberg C.A, et al. Rheumatoid Arthritis, Anti-Tumor Necrosis Factor Therapy, and Risk of Squamous Cell and Basal Cell Skin Cancer- a Nationwide Population Based Prospective Cohort Study BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 from Sweden. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S373 3. Mercer L, Askling J, Raaschou P, et al. No Increased Risk of Developing a First Invasive Melanoma in Rheumatoid Arthritis Patients Treated with Biologics: Results of a Collaborative Project of 11 European Biologics Registers. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S807 4. Scott F.I, Mamtani R, Brensinger C, et al. Risk of Recurrent Non-Melanoma Skin Cancer with Methotrexate and Anti-TNF Use in Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S808. 5. Cordtz R,Mellemkjær L, Glintborg B, et al. Malignant Progression of Precancerous Lesions of the Uterine Cervix Following DMARD Therapy in Female Arthritis Patients. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S374 6. Yun H, Xie F,Chen L, et al. Risk of Hypersensitiviy Among Medicare Patients with Rheumatoid Arthritis Who Were Taking Biologics. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S841 7. Mercer L, Mariette X, Dixon W, et al. First Results of a European Registries Collaborative Project to Compare the Spectrum of Lymphomas Between Different Exposure Groups in Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S806 8. Saito S, Kaneko Y, Suzuki K, et al. Safety Profile of Biologic Agents for Rheumatoid Arhtisitis Treatment after the Complication with Methotrexate-Related Lymphoproliferative Disorder. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S202 9. Bae S.H, Lim D.H, Ahn S.M, et al. Safety of TNF Inhibitor Therapy in Patients Who Have Had a Prior Malignancy. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S374 10. Kay J, Fleischmann R, Keystone E.C, et al. Golimumab 5-Year Safety: an Analysis of Pooled Data from the Long Term Extensions of Randomized, Double-Blind, Placebo-Controlled Studies in Rheumatoid Arthritis, Psoriatic Arthritis, and Ankylosing Spondylitis. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S198 11. Haraoui1 B, Bykerk V.P, VollenhovenR , et al. 464 Analysis of Pooled Data from Two Randomized Controlled Trials and Their Open-Label Extensions: Long- ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Term Safety in Rheumatoid Arthritis before and after Certolizumab Pegol Dose Increase/Decrease. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S199 12. Sijl A.V, Mamas M, Lunt M, et al. Incidence of Congestive Heart Failure in Subjects with Rheumatoid Arthritis Receiving Anti-Tumour Necrosis Factor Drugs: Results from the British Society for Rheumatology Biologics Register for Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S840 13. Mabille C, Witrand A.R, Barnetche T, et al. Should Anti-TNFa treatment of RA be Stopped before Orthopedic Surgery? Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S200 14. Lindsey S, Oufnac B, Walker H, et al. Safety of Zoster Vaccination Administration in Rheumatic Patients on Current Biologic TherapyArthritis Rheumatol 2014;66(11):S806 15. Chambers C.D, Johnson D.L, Luo Y, et al. Pregnancy Outcome in Women Treated with Adalimumab for the Treatment of Rheumatoid Arthritis: An update Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S361 16. Kumar M, Ray L, Vemuri S, et al. Pregnancy Outcomes Following Exposure to Abatacept during Pregnancy Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S808 17. Motojima S, Nakashita T, Jibatake A, et al. Abatacept Can be Used Safely for RA Patients with Interstitial Lung DiseaseArthritis Rheumatol 2014;66(11):S203 18. Mori S, HospitalNHO K.S.N, Kumamoto, et al. Tocilizumab Therapy for Rheumatoid Arthritis Patients with Chronic Renal Insufficiency Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S842 19. Saag K.G, Winthrop K.L, Furst D.E, et al. Frequency of Significant Infection in Patients with RA Following Initiation of Rituximab with up to 5 Years of Follow-up in a US Observational StudyArthritis Rheumatol 2014;66(11):S372 20. Molloy E. and Calabrese L.H, et al. Progressive Multifocal Leukoencephalopathy Associated with Biologic Therapy in Rheumatic Diseases: Strengthening Association with Rituximab Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S369 23 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 Gülay Kınıklı Romatoid Artrit Tedavisinde Küçük Moleküllerin Uygulaması: ACR 2014 verileri Romatoid artrit (RA) başta olmak üzere, psöryatik artrit (PsA), enteropatik artrit gibi inflamatuvar artropatilerin tedavisinde, günümüzde hâlâ sıkıntılar yaşanmaktadır. Klasik DMARD’lar, TNF inhibitörleri (TNFi) ve diğer biyolojik ajanların kullanımına rağmen hâlâ hastalık aktivitesinin kontrol altına alınamadığı bir hasta grubu bulunmaktadır. Bu nedenle, bilhassa RA’da yeni tedavi hedefleri ve yeni moleküller üzerinde araştırmalar hızla devam etmektedir. Yeni moleküller beraberlerinde hem ümitler hem de yeni sorunlar getirmektedir. Keşfedilen her yeni molekülün etkinlik ve güvenliliğini saptamaya yönelik araştırmalar ve ilaçların piyasaya sürülmesinden sonraki geniş kapsamlı gözlemler devam etmektedir. RA tedavisi için geliştirilen küçük moleküllerden birisi olan TOFA; RA’nın tedavisinde Kasım 2012’de ABD’de FDA’dan onay almış olan, oral kullanımlı (JAK) kinaz inhibitörüdür. Burada sizlerle “Amerikan Romatizma Cemiyeti”nin 2014 yılında Boston’da yapılan kongresindeki, küçük moleküllerin etkinliği ve güvenliliği ile ilgili bildiri özetlerini paylaşmak istiyoruz. Gözden geçireceğimiz ilk çalışmada; kullanmakta olduğu DMARD’lara yanıt alınamayan RA’lı hastalarda 2x5 mg günlük dozda TOFA’nın uygulanmasının etkinlik ve güvenliliği özetlenmiştir (1). Beş tane faz 3 çalışmadan derlenmiş olan verilerin analiz edilmesi ile 12 hafta süreyle TOFA uygulanmasının etkinliği ve güvenliliği plasebo ile karşılaştırılmıştır. Tablo 1’de verileri değerlendirilen beş tane faz üç çalışmanın özellikleri görülmektedir. TOFA’yı monoterapi veya DMARD ile beraber kullanan hastalarda plaseboya göre anlamlı olarak ACR20 yanıtının yüksek oranda olduğu görülmüştür. ACR50 ve ACR70 hızlarında da plasebodan daha yüksek yanıtlar elde edilmiştir. On ikinci haftanın sonunda TOFA kullanan hastaların sayısı plasebo alanlara göre anlamlı olarak fazladır. Sağlık değerlendime anketinde de (HAQ-DI) TOFA kullanan hastalarda anlamlı iyileşme olmuştur. Yan etki ve ciddi yan etki oranları TOFA ile plasebo gruplarında benzerdir. Bütün gruplarda TOFA kullanan hastalarda yan etkiye bağlı ilaç bırakma oranı %7 bulunmuştur. Bu çalışmadan elde edilen veriler; hastala- Tablo 1. Tofa Uygulanan, Beş Tane Faz 3 Çalışmanın Özellikleri Çalışmalardaki hastaların bulguları Tofa ORAL Solo ORAL Sync ORAL Standard ORAL Scan ORAL Step Monoterapi +Önceden aldıkları DMARD +Önceden aldıkları DMARD +Önceden aldıkları DMARD +Önceden aldıkları DMARD MTX MTX TNFi Yok Yok Tüm hastalar Klasik DMARD’lara yanıt Yok Biyolojik DMARD’lara yanıt Yok 24 Yok Yok © 2015 Sigma Publishing. Tüm hakları saklıdır. BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 rın önceden aldıkları tedaviye bağlı olmaksızın 2x5 mg TOFA ile tedavi edilen hastalarda RA’nın ACR20/50/70, (DAS28-4[ESH] <2.6, HAQ-DI yanıtlarının anlamlı olarak düzeldiğini göstermiştir. Kasım 2012-Mayıs 2014 tarihleri arasında 2x5 mg/gün TOFA kullanan hastalarda infeksiyonlar, neoplaziler, gastrointestinal sistem ve hepatobiliyer hastalıklar gibi ciddi yan etki oranları 6 aylık aralıklarla kaydedilmiştir (2). Ciddi istenmeyen etki oranı olay sayısı hasta-yılına bölünerek bulunmuştur. Hasta-yılı dünyadaki satışlardan ve günlük 2x5 mg TOFA dozuna göre hesaplanmıştır. Toplam 6295 ters (istenmeyen) etki bildiren 2496 olgu raporu alınmıştır. Bunları %83.4’ü ciddi olmayan ters etkilerdir. Hastanın 18 aylık takiplerinde görülen istenmeyen etkiler Tablo 2’de özetlenmiştir. Hastaların çoğunda, ilaç ile malinite arasında nedensellik ilişkisini belirleyecek yeterli veri sunulmamıştır. Neoplazinin ortaya çıkış zamanı hakkında bilgi verilenler arasında 8 hastada malinite, TOFA başlamadan önce veya tedavinin 2. ayında ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak; TOFA geliştirme programında belirtilen güvenlilik profili ile ilacın piyasaya sürülmesinden sonraki kayıtlar birbiri ile benzer görülmektedir. Ancak hastalar infeksiyon ve malinite riski açısından farmakovijilans raporları ile yakından izlenmeye devam edilecektir. FDA onayından sonra TOFA reçete edilen hastaların erken dönem verileri, ilaç başlanan hastaların özellikleri değerlendirilmiştir (3). Corrona kayıtlarındaki 11/6/2012-3/1/2014 tarihleri arasında, TOFA başlanan RA’lı hastaların özellikleri belirlenmiştir. Veriler, bu dönemde Tablo 2. TOFA’nın Piyasaya Sürülmesinden Sonra hastaların 18 Aylık İzleminde Görülen Ciddi İstenmeyen Etkilerin Dağılımı (n=1043). Ciddi infeksiyon sıklığı (%) Ciddi infeksiyon insidans oranı (/100 hasta yılı) 6 / 12 / 18 ay Pnömoni, n Üriner sistem infeksiyonu, n Sepsis, n Divertikülit, n Herpes zoster infeksiyonu, n Tüberküloz reaktivasyonu, n Yaygın Herpes zoster, n Histoplasmosis, n CMV gastrit/özefajiti, n Spesifiye edilemeyen fırsatçı infeksiyon, n 21.8 5.1 / 6.2 / 2.48 33 26 15 11 10 2 1 1 1 1 Gastrointestinal sistem rahatsızlıkları, n (%) Bulantı, n Kusma, n Gastrointestinal kanama, n Hematokezya, n 8.7 6 6 5 5 Hepatobiliyer bozukluklar (%) 0.6 Neoplazi görülme sıklığı, (%) Neoplazi insidansı (/100 hasta yılı) 6 / 12 / 18 ay Lenfoma, n Mesane kanseri, n Beyin tümörü, n Akciğer kanseri, n Bazal hücreli karsinom, n Spesifiye edilemeyen malinite, n 3.55 0.14/ 1.02 / 0.54 6 3 3 2 2 2 25 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 TOFA almayan ancak herhangi bir biyolojik ajan başlanan hastaların verileri ile karşılaştırılmıştır. Çalışma periyodunu kapsayan kayıtlarda; 299 RA’lı hastaya TOFA, 2418 hastaya da bir biyolojik DMARD (bDMARD) başlanmıştır. Hastaların hassas eklem, şiş eklem sayısı, klinik hastalık aktivite indeks skoru (CDAI), bu skora göre hastaların yüksek/orta/düşük hastalık aktivitesi ve remisyonda oluşlarına göre dağılımları, TOFA ve bDMARD gruplarında benzerlik göstermiştir. Ancak, TOFA başlananlarda HAQ skoru anlamlı olarak daha yüksektir. Ayrıca ortalama hastalık süresi TOFA başlananlarda 13.9 yıl, herhangi bir bDMARD başlananlarda 9.9 yıldır (p>0.001). TOFA başlanan hastalarda monoterapi oranı %43, bDMARD başlananlarda %27 olarak kaydedilmiştir. Bulgular Tablo 3’te özetlenmiştir. Sonuç olarak, hastaların orta şiddette veya şiddetli aktivite göstermesinin hasta alımı için bir kriter olarak alınmamasına rağmen, uzun hastalık süresi olan ağır aktif RA hastalarında, bDMARD başlamaktansa çoğunlukla TOFA’nın tercih edil- diği görülmüştür. TOFA ve bDMARD başlanan gruplardaki monoterapi veya kombinasyon tedavisi stratejilerinde de gruplar arasında anlamlı olarak farklılık saptanmış, TOFA alan grupta monoterapi uygulamasının daha sık olduğu gözlenmiştir. TOFA ve biyolojik ajan uygulanan RA’lı hastalardaki ciddi infeksiyonların meta analizi yapılmıştır (4) Medline, Embase, PubMed’de tedavilerle ilgili düzenli yayınlar sistematik olarak Ekim 2013’e kadar taranmıştır. Metaanalize dahil edilme kriterlerine uyan 66 tane randomize kontrollü çalışma, 22 tane de uzun süreli izlem çalışması belirlenmiştir. Her tedavi grubundaki ciddi infeksiyon insidans oranı 100 hasta yılına oranlanarak hesaplanmıştır. Rölatif ve mutlak risk karşılaştırması sadece plasebo ile karşılaştırma yapılan randomize kontrollü çalışmalarda yapılmıştır. Plasebo kontrollü verilerin oranları biyolojik ajanlar için 3-12 ay, TOFA için 3 aylık sürede hesaplanmıştır. Tablo 4’te; değişik Tablo 3. Tofa ve Herhangi Bir Biyolojik Ajan Başlanan RA’lı Hastaların Hastalık Karakteristikleri Tofasitinib başlanan, (n=299) bDMARD başlanan (n=2418) P değeri Hassas eklem sayısı 7.47 7.83 0.3 Şiş eklem sayısı 5.04 5.67 0.08 1.2 (0.71) 1.04 (0.71) <0.001 13.9 9.91 <0.001 Öncesinde kullanılan biyolojik ajan sayısı 3 (2-4) 1 (0-2) <0.001 Monoterapi uygulaması (%) 43.19 27.26 <0.001 HAQ Hastalık süresi (yıl) Tablo 4. Farklı Tedavi Stratejilerinde Görülen Ciddi İnfeksiyonların Risk Oranları ve Risk Farkları Abatasept İnsidans oranı (%95 GA) 3.04 (2.49-3.72) Rituksimab Tosilizumab 3.72 (2.99-4.62) Randomize kontrollü çalışmalardaki insidans oranları Uzun süreli izlemlerdeki insidans oranları a b 26 5.45 (4.26-6.96) TNFi 4.90 (4.4 - 5.44) Tofasitinib 2 x 5 mg 2 x 10 mg 3.02a (2.25 -4.05) 3a (2.24-4.02) 2.50b (2.05-3.04) 3.19b (2.74-3.72) BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 biyolojik DMARD’ların ve farklı çalışmalarda, 2x5 mg ve 2x10 mg TOFA uygulanan hastalarda geliştiği bildirilen ciddi infeksiyonların insidans oranları özetlenmiştir. Randomize kontrollü çalışmalarda TNFi ve TOFA kullanan hastalardaki ciddi infeksiyon riskindeki rölatif risk (RR) daha önce plasebo kullanmış hastalarda plaseboya karşı (plaseboya karşın TNFi ve plaseboya karşın TOFA); MTX naif hastalarda MTX’e karşı (MTX’e karşın TNFi ve MTX’e karşın TOFA) Tablo 5’te gösterilmiştir. Bu meta analiz sonuçları, TOFA uygulanan RA’lı hastalarda klinik geliştirme programından elde edilen verilerin, biyolojik tedavi alanlarda görülen ciddi infeksiyon gelişmesi ile ilgili indirekt kantitatif değerlendirmelerini vermektedir. MTX’e yanıt vermemiş veya daha önceden MTX hiç kullanmamış hastalara TNFi’leri uygulandığında ciddi infeksiyon gelişme riski 2x5 mg ve 2x10 mg TOFA başlanan hastalarınkiyle benzer bulunmuştur. RA tedavisinde uygulanan TOFA’nın 6 yıllık izleminde güvenlilik ve etkinlik verileri derlenmiştir (5). Bu çalışmada; 72 ay gibi uzun süreli izlemde TOFA’nın güvenliliği, tolere edilebilmesi, alınan yanıtın süresi açısından veriler değerlendirilmiştir. İki tane açık etiketli çalışmanın verileri toplanmıştır. Bu çalışmalarda TOFA 2x5 mg ve 2x10 mg dozlarda monoterapi olarak veya hastaların önceden aldıkları DMARD’lara ek olarak verilmiştir. Primer sonlanım noktası istenmeyen etkiler ve laboratuvar güvenlilik verileridir. Ayrıca Hb düzeyinde, mutlak nötrofil ve mutlak lenfosit sayısında azalma ve ilaca başlamadan önceki kreatinin düzeyinde >%50 artış en az iki ölçümde gösterildiyse kaydedilmiştir. İkincil sonlanım noktaları; ACR yanıtları, DAS28-4[ESH] ve HAQ-DI skorudur. Güvenlilik verileri 84 ay, etkinlik verileri 72 aylık izlemi kapsamaktadır. Tablo 6’da istenmeyen etkiler ve laboratuvar bulgularındaki değişiklikler, Tablo 7’de ise TOFA ile tedaviye klinik yanıt verileri özetlenmiştir. Sonuç olarak bu iki farklı TOFA doz rejimi ile istikrarlı bir güvenlilik ve 72. haftaya kadar devam eden bir etkinlik profili gözlenmiştir. Bir kohort çalışması olarak planlanan çalışmada; metotreksata dirençli RA’lı hastalarında, kronik kardiyovasküler hastalığın ve serum kolesterol düzeyi ile arterlerin sertleşmesinde TOFA ile düzelme olduğu belirtilmektedir (6). RA’lı hastalarda kardiyovasküler risk artmıştır. Bu nedenle tedavi stratejileri içinde, kardiyovasküler koruma da bulunmalıdır. TOFA’nın serum kolesterol düzeyini düzenlemede rolü olabilir. Ancak TOFA’nın kardiyovasküler risk üzerindeki etkilerine ait kesin kanıtlar yoktur. MTX’e dirençli, kardiyovasküler hastalığı bulunan RA’lı Tablo 5. Ciddi İnfeksiyon İçin Tedavi Gruplarındaki Plaseboya Göre Rölatif Risk ve Risk Farkı (Plaseboya Göre % İnsidans Farkı) MTX yanıtsız hastalarda plaseboya karşın TNFi Faz 3 çalışmalarda plaseboya karşın Tofasitinib 2 x 5 mg 2 x 10 mg Rölatif risk (%95 GA) 1.50 (1.00, 2.25) 2.21 (0.60, 8.14) 2.02 (0.56-7.28) Risk farkı 0.94 (0.25, 1.63) 0.38 (-0.24, -0.99) 0.40 ( -0.22, 1.02) MTX naif hastalarda MTX’e karşı TNFi Rölatif risk (%95 GA) 1.24 ( 0.87, 1.77) MTX naif hastalarda (ORAL START) MTX’e karşı Tofa 2 x 5 mg 2 x 10 mg 1.10 (0.39, 3.11) 0.75 (0.25, 2.26) 27 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 Tablo 6. Tofa Alan Hastalarda Görülen İstenmeyen Etkilerin Oranları (n=4858) Ortalama (maksimum) tedavi süresi, gün Toplam Tofa maruziyeti, hasta-yılı Toplam ilaç kesilmesi, n (%) İstenmeyen etkiler, n (%) Yetersiz klinik yanıt, n (%) 918 (20.535) 12.359 1747 (36) 866 (17.8) 133 (2.7) En sık raporlanan istenmeyen etkilerin sıklığı İnfeksiyon ve enfestasyonların sıklığı (%) Kas iskelet sistemi ve bağ dokusu bozuklukları (%) Gastrointestinal sistem olayları (%) Nazofarenjit (%) Üst solunum yolu infeksiyonu (%) Üriner sistem infeksiyonu (%) 63.4 33.9 29.9 16.3 14.5 10.3 Ciddi olayların sıklığı ve insidans oranları (İO) ve %95 güvenlik aralığı (GA) Ciddi olayların sıklığı (% ) Ciddi olayların İO (%95 GA) Ciddi infeksiyonların sıklığı, % Ciddi infeksiyonların İO; (%95 GA) Melanom dışı deri tümörleri hariç malinite sıklığı Melanom dışı deri tümörleri hariç malinite İO; (%95 GA) 19 8.1 (7.6, 8.7) 7.2 2.9 (2.6, 3.2) 2.4 1.0 (0.8, 1.2) Laboratuvar bulgularındaki değişiklikler Hb bazal değere göre >2 gr/dL azalma veya Hb <8 g/dL (%) AST, normalin 3 katı artış ALT, normalin 3 katı artış Orta/ağır nötropeni (mutlak nötrofil sayısı 0.5-1.5 103/mm3 Mutlak nötrofil sayısı <0.5 x 103/mm3 Mutlak lenfosit sayısı <0.5 x 103/mm3 Serum kreatinin düzeyinde bazal değerlere göre >%50 artış 5.7 2.6 4.7 1.2 0 1.1 3.4 Tablo 7. Tofa Başlanan RA’lı Hastalardaki 1. ve 72. Aydaki Klinik Yanıtlar Ölçüm değişkeni Yanıt ACR20 1. ay / 6. ay yanıt (%) 72.7 / 80.8 ACR50 1. ay / 6. ay yanıt (%) 48.7 / 62.8 ACR70 1. ay / 6. ay yanıt (%) 29.0 / 37.2 Ortalama DAS28-4 (ESH) bazal/1. ay/ 6. ay değerleri 6.29 / 3.74 / 3.32 HAQ-DI skoru bazal/1. ay/ 6. ay değerleri 1.42 / 0.81 / 0.77 hastaların tedavilerine TOFA eklenerek arterlerdeki sertleşmeyi değerlendirmek üzere bir kohort çalışması düzenlenmiştir. MTX tedavisi altında, hastalık aktivitesi orta ve ağır şiddette olan (DAS28>3.2) 18 RA hastasının tedavisine TOFA eklenmiştir. Bütün hastaların önceden kardiyovasküler hastalık tanıları da bulunmaktadır. Arteriyel katılık CAVI (car28 dio-ankle vascular index) ve Aix@75 (kalbin her 75 atımı için düzeltilmiş augmentation index) ile TOFA başlamadan önce ve 24 hafta sonra değerlendirilmiştir. Bulgular Tablo 8’de özetlenmiştir. Bulgular, metotreksatla beraber verilen TOFA’nın sadece RA aktivitesini azaltmadığını, beraberinde damar sertleşmesini de sınırlandırdığını desteklemektedir. BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 Tablo 8. Metotreksata Dirençli, Kardiyovasküler Hastalık Tanısı da Bulunan RA’lı Hastalarda Tofa’nın; Serum Kolesterol Düzeyi, Arter Katılığı ve Hastalık Aktivitesi Üzerindeki Etkileri Bazal sonuçlar bDMARD başlanan (n=2418) P değeri 12.68±1.77 10.48±1.28 0.016 Aix@75 (%) 38.7±8.6 33.2±3.6 0.018 Das28-esh 5.11±1.33 2.43±1.43 0.01 195±1.2 211±24.2 0.03 Bulgular CAVI (%) Total kolesterol düzeyi (mg/dL) Erken romatoid artrtili, metotreksat kullanmamış hastalarda magnetik rezonans görüntüleme ile gösterilebilen kemik iliği ödemi, sinovit ve eroziv hasarın TOFA ile azaltılabileceği bildirilmiştir (7). Sinoviyumdaki ve bilhassa kemik iliğindeki inflamasyonun magnetik rezonans görüntüleme (MRG) ile saptanması, RA’lı hastaların eklemlerindeki yapısal hasarın prognostik belirleyicisi olabilir. TOFA verilen orta ve şiddetli RA hastalarında yapısal hasarın baskılandığı konvansiyonel radyografik yöntemlerle gösterilmiştir. Bu çalışmada; MTX ile beraber veya MTX olmadan TOFA kullanan erken RA hastalarında yüksek duyarlı MRG ile inflamasyon ve yapısal hasardaki değişiklikler izlenmiştir. Faz 2, randomize, çift kör, paralel grup, çok merkezli çalışmadır. Erken aktif RA’lı (süre ≤2 yıl), MTX almamış erişkin hastalarda, el bileği ve metakarpofalengeal eklemlerdeki radyolojik indeks, klinik sinovitle beraber değerlendirilmiştir. RA’lı 109 hasta TOFA (2x10 mg) + MTX; 2x10 mg TOFA (2x10 mg ) + plasebo; ve MTX + plasebo alanlar olmak üzere 3 gruba ayrılmışlardır. MTX dozu ilk ay 10 mg/hf sonra tolere edenlerde 2. ay 20 mg/hf dozuna çıkılmıştır. Sinovitteki değişiklikler bazal ve 3.ay; kemik iliği ödemindeki değişiklikler bazal ve 6. ve 12. aylarda değerlendirilmiştir. TOFA alan her iki grupta, MTX grubuna göre daha fazla hasta çalışmayı tamamlamıştır. Her üç grupta da sinovitte düzelme olmuştur. Her iki TOFA grubundaki düzelme MTX + plasebo grubuna göre sayısal olarak daha fazla görülmüşse de arada istatistiksel fark bulunmamaktadır. Ayrıca MRG’de kemik iliği ödemi TOFA grupla- rında MTX + plasebo grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı oranda azalmıştır. Ayrıca, TOFA gruplarında, MTX grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı oranda daha az eroziv hasar gelişmiştir. Sonuç olarak, TOFA’nın RA’da prognostik önemi bulunan radyolojik bulgular olan kemik iliği ödemi ve eroziv hasarın baskılanmasında MTX’e göre daha fazla etkili olduğu görülmüştür. TOFA ve diğer Janus Kinaz inhibitörlerinin, klinik olarak önerilen konsantrasyonlarında sitokin inhibisyon profillerinin ve güçlerinin in vitro analizi yapılmıştır (8). TOFA, Baricitinib, Filgotinib (GLPG0634), Decernotinib (VX-509), RA tedavisindeki etkinlikleri belirlenmeye çalışılan kinaz JAK inhibitörleridir. Ancak bu moleküllerin her birinin klinik etkinlikleri ve JAK-bağımlı sitokin inhibisyon profilindeki farklar net değildir. Bu çalışmada; in vitro olarak tam kan insan hücre kültürlerinde gözlenen sitokin inhibisyonu ile klinik düzelme arasındaki ilişki araştırılmıştır. TOFA, Baricitinib, Filgotinib, Decernotinib’in IFNα, IFNg, IL-6, IL-15, IL-21, IL-10, IL27, IL-12, IL-23 ve uyarıcısı eritropoetin (EPO) sinyalizasyondaki IC 50 (%50 inhibitör konsantrasyon) değerleri total lenfositler, CD34+ hücreleri (EPO), CD3+ hücre kültürlerinde (IL-6) tam kanda flow sitometre kullanılarak yapılmıştır. Günlük plazma konsantrasyonları daha önce bildirilen veya öngörülen dozlarda TOFA için 2x5 mg (68 nM), Baricitinib için 1x4 mg (32 nM), Filgotinib için 1x200 mg; (527 nM) olarak kullanılmış ve sitokin inhibisyon düzeylerinin yüzdesi değerlendirilmiştir. Decernotinib’in in vitro 29 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar stabilitesinin uygun olamaması nedeniyle farmakokinetik değerlendirme yapılamamıştır. Her bir JAK inhibitörü; IFNα ve IFNg’yı; ortak g zinciri bulunan sitokinlerin (IL-15, IL-21); ve IL-6 ve IL-27 gibi sitokinlerinin inhibisyonunda benzer profil göstermişlerdir. Ayrıca, her biri IL-10, IL12, IL-23 ve EPO’yu bir miktar baskılamışlardır. Aralarında mukayese yapılırsa TOFA ve Baricitinib; Filgotinib ve Decernotinib’den daha güçlü JAK inhibitörü olarak gözükmüşlerdir. Sonuç olarak JAK inhibitörü bileşikleri klinik kullanım konsantrasyonlarında in vitro sitokin inhibisyonunu baskılamakta benzer profile sahip gözükmektedir. Aralarında klinik fark olup olmadığı, ancak ileride yapılacak yeni klinik araştırmalarda ortaya konabilecektir. Sağlıklı gönüllülerde, TOFA’nın günde 1 defa kullanılmak üzere salınımı değiştirilmiş formülasyonunun farmakokinetik özellikleri, biyo uygunluğu ve güvenliliği araştırılmıştır (9). TOFA’nın günde 1 defa kullanılması, kullanım kolaylığı sağlayacaktır. TOFA’nın salınımı değiştirilmiş, günde 1 kez kullanılan yeni formunun 11 mg/gün dozu ile 2x5 mg kullanılan formu karşılaştırılmıştır. Her iki formun etkinliğinin aynı olduğunu kanıtlamak amaçlanmıştır. Yirmi altı sağlıklı gönüllü günde tek doz 11 mg ve 2x5 mg TOFA uygulamalarına randomize edilmiştir. Farmakokinetik özellikleri değerlendirilmiştir. Her iki formla da, eğri altında kalan alanın geometrik ortalamalarının benzer olduğu görülmüştür. Modifiye formun yarı ömrü 5.71 saat, hızlı salınmlı formun yarı ömrü 3.41 saat bulunmuştur. İstenmeyen etkilere bakıldığında en sık bulantı, karın ağrısı, bel ve baş ağrısı görülmüştür. Ağır ve ciddi yan etkiler her iki grupta da aynıdır. Çalışma, TOFA’nın tek doz kullanılan yeni modifiye formunun ekivalan dozunun, günde 2 kez kullanılan formu ile sistemik ilaç konsantrasyonlarının aynı olduğunu ve iyi tolere edildiğini anlaşılmıştır. Romatoid Artrit tofasitinib güvenlilik veritabanında hamilelik sonuçları değerlendirilmiştir (11). 30 Cilt 5, Sayı 1 Gebe fareler ve tavşanlar, önerilen maksimum doza maruz kaldığında TOFA’yı iyi tolere edememektedir. Bu nedenle TOFA başlanan doğurganlık çağındaki kadınlarda kesinlikle etkili kontrasepsiyon önerilmektedir. Pfizer’e ait internal veri tabanında bulunan girişimsel olan veya olmayan çalışmaların ve pazarlama sonrasındaki çalışmalardan elde edilen verilere göre TOFA kullanan 6000 RA’lı hasta 17.000 hasta yılı takip edilmiştir. Bunlardan 32 tanesi gebelikleri esnasında bu ilacı kullanmaya devam etmişlerdir. Gebeliği sırasında TOFA alan gebe hastaların 14 tanesi sağlıklı bebek doğurmuş; ancak spontan abortus (n=6), prematüre doğum (n=1), konjenital malformasyon (n=1) gibi istenmeyen durumlara da oldukça sık rastlanmıştır. İlacın gebelikteki güvenliliği rutin farmakovijilans ve OTIS (Organization of Teratology Information Specialists) kapsamında pazarlama sonrası bir çalışma olarak devam edecektir. Güvenilir kanıtlara ulaşılmadıkça TOFA kullanan hastaların iyi kontrasepsiyon uygulaması tavsiye edilmelidir. TOFA başlanan aktif RA’lı hastalarda, glomerul filtrasyon hızında ortaya çıkan değişiklikler takip edilmiştir (12). Oral JAK inhibitörü TOFA’nın klinik geliştirme programında 2x5 mg ve 2x10 mg TOFA alan RA’lı hastaların serum kreatinin düzeylerinde 3. ayda hafif artış (plasebo grubundakilere göre <4 µMol/L farklı) olduğu dikkati çekmiştir. Beş tane faz üç ve 2 tane uzun süreli izlem çalışmalarında serum kreatinin düzeyinde geri dönüşümlü hafif artış olduğu, bir süre plato çizip sonra normal sınırlara indiği, ama hiçbir zaman böbrek yetmezliği gelişmediği bildirilmiştir. Bu çift kör, plasebo kontrollü faz I çalışmada, TOFA kullanan RA’lı hastaların glomerüler filtrasyon hızındaki değişikliklerin plasebo alanlara göre değişimini değerlendirmek amaçlanmıştır. Başlangıçta hastalar -x10 mg oral TOFA veya plasebo almak üzere 2:1 oranında randomize edilmişlerdir; 6-7 hafta sonra her iki gruba 4-5 hafta süreyle sadece plasebo verilmiştir. Başlangıçta, ilk basamağın ve ikinci basamağın bitiminde glomeruler filtrasyon hızı; iohexol serum klirensi ölçülerek hesaplanmıştır. BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 Yüz kırk sekiz hastanın 97’si TOFA → plasebo, 51’i de plasebo→plasebo grubunda yer almışlardır. TOFA → Plasebo grubunda; glomeruler filtrasyon hızında ilk periyotda azalma görülmüş, plasebonun uygulandığı ikinci periyotda glomerül filtrasyon hızındaki azalma geriye dönmüştür. Bulgular, TOFA ile tedavi edilen RA’lı hastalarda glomerul filtrasyon hızının hafifçe azalabileceğini, ilacın kesilmesinden kısa süre sonra normale döndüğünü göstermektedir. TOFA alan RA’lı hastalarda erken nötropeni, ciddi infeksiyon kanıtları ve klinik cevap analizleri yapılmıştır (13). Faz 3 çalışmalarında; TOFA ile tedavi edilen hastalarda, nötrofil sayısının bazal değerlere göre azaldığı ancak ciddi infeksiyonlara yol açabilecek nötropeni gelişmediği dikkati çekmiştir. RA’nın başlaması ve ilerlemesinde nötrofillerin rolü, 2x5 mg veya 2x10 mg TOFA alan hastalarda tedavi sonrasındaki nötrofil değişikliği ile erken klinik yanıt ve ciddi infeksiyonlar arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Bu amaçla 6 tane faz 3 çalışmanın sonuçları toplanmıştır. Bu çalışmalardan 4’ünde hastalar önceden aldıkları DMARD’a devam etmişlerdir (örn., MTX). Bazal değerlere göre tedavinin 4. haftasında nötrofillerin sayısında azalma çeyrek kategorilerde değerlendirilmiştir (Q1:0-<650; Q2:650<1410; Q3:1410<2500; Q4:≥2500 hücre/ µL). Ayrıca erken klinik yanıt tedavinin 4. haftasında DAS28-4ESH’da bazal değere göre ≥1.2 azalma olarak kabul edilmiş ve gruplar arasındaki ciddi infeksiyon insidansı karşılaştırılmıştır. Tablo 9’da bulgular özetlenmiştir. Genel olarak TOFA alan hastalarda 4. haftada nötrofil sayısında azalma ve DAS28-4 erken yanıtında artış diğer gruplara göre biraz daha yüksektir. 2x5 mg TOFA alan hastalarda nötrofil sayısındaki azalma tüm kategorilere hemen hemen eşit olarak yayılmışken; 2x10 mg alanlarda Q3 ve Q4’de, yani nötrofil sayısında azalmanın en yüksek olduğu çeyrek gruplarda daha fazla birikim olmuştur. TOFA kullanan ve erken klinik yanıt alınan hastalar, nötrofil sayısı daha fazla azalan kategorilerde daha çok yer almaktadır ve bu gruplarda erken klinik yanıt TOFA alanlarda plasebo ve MTX’a göre biraz daha fazla gözükmektedir; ancak istatistiksel anlamlılık bulunmamıştır. Bazal değerlere göre nötrofil sayısındaki Tablo 9. Tofa, Metotreksat ve Plasebo Alan Hastalarda Tedavinin 4. Haftasında Nötrofil Sayısındaki Azalmanın Çeyrek Kategorilerine Göre Dağılımları, Erken Klinik Yanıt Oranları ve İnfeksiyon Sıklığı Q1 (0-<650 ) Q2 (650<1410 ) Q3 (1410<2500) Q4 (≥2500 ) n (%) n (%) n (%) n (%) Tofa 2x5 mg n=1488) 266 (17.8) 257 (17.2) 257 (17.2) 247 (16.6) Tofa 2x10 mg (n=1506) 204 (13.5) 261 (17.3) 297 (19.7) 339 (22.5) Placebo (n=622) 125 (20.1) 91 (14.6) 67 (10.7) 39 (6.2) Metotreksat (n=179) 44 (24.5) 23 (12.8) 17 (9.50) 17 (9.5) 4. haftada DAS28-4’e göre (bazale göre ≥1.2 ↓) erken klinik yanıt oranları Tofa 2x5 mg (n=297) 63 (21.2) 64 (21.5) 82 (27.6) 88 (29.6) Tofa 2x10 mg (n=372) 50 (13.4) 89 (23.9) 109 (29.3) 124 (33.3) Plasebo (n=20) 7 (35.0) 7 (35.0) 5 (25.0) 1 (5.0) Metotreksat (n=28) 10 (35.7) 9 (32.1) 5 (17.8) 4 (14.2) Çalışma süresince görülen ciddi infeksiyon olayları, n/N (100 hasta yılı için insidans oranı) Tofa 2x5 mg (297) 6/266 (2.09) 10/257 (3.37) 7/257 (2.32) 4/247 (1.34) Tofa 2x10 mg (372) 3/204 (1.36) 10/261 (3.229) 8/297 (2.19) 9/339 (2.23) 31 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar azalma grupları arasında ciddi infeksiyon insidansı açısından fark bulunmamaktadır. TOFA alan ve infeksiyon gelişen hastalarda, nötrofil sayısındaki azalma ile ilişki kurulamamıştır. İnsan hücre kültürü modellerinde, metotreksat TOFA’nın klinik olarak önemli biyobelirteçler üzerindeki etkilerine tesir eder, ama Tocilizumab’ın etkilerini değiştirmez; in vitro modellerin klinik sonuçları öngörmede kullanılabilir mi? (14). Birçok araştırmada RA tedavisine MTX eklenmesinin yararlı etkisi olduğu gösterilmiş olsa da kanıtlar tüm biyolojik ajanlar ve küçük moleküller için geçerli değildir. Bilhassa Anti-TNF+MTX’in tek başına biyolojik ajana göre daha yararlı olduğu birçok çalışmada tutarlı bir şekilde gösterilmişken, Tocilizumab+MTX için aynısı söylenmez. BioMAP platformunda (insan kaynaklı kontrollü hücre kültürlerinde) tek başına Tocilizumab ile Tocilizumab+MTX için benzer aktiviteler gösterirken, tek başına ADA ile ADA+ MTX farklı aktiviteler göstermiştir. Bu çalışmanın amacı; tek başına TOFA ile TOFA+MTX’in BioMAP aktivitelerini değerlendirmektir. Böylece TOFA için tedavi stratejilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. In vitro insandan elde edilen primer hücre kültürlerine dayanan BioMAP hastalık modelleri kullanılarak, TOFA’nın ve Tocilizumab’ın monoterapi ya da MTX ile kombine uygulanması standard koşullarda ve IL-6 reseptörünün uyarıldığı ortamlarda test edilmiştir. Sitokin ve kemokin düzeyleri (M-CSF, G-CSF), inflamasyon belirteçleri (VCAM-1,E-selektin ve IP-10), dokunun yeniden yapılanma aktiviteleri (trombomodulin ve PAI-1) arasında tek başına TOFA ile TOFA+MTX arasında fark bulunmuştur. Bunun aksine tek başına TCZ ile TCZ+MTX benzer aktiviteler göstermiştir. Yalnızca MTX’in endotel hücreleri ve B hücrelerinde gösterdiği antiproliferatif etki TCZ aktivite paterni üzerine bir katkıda bulunmuştur. Bu veriler; MTX’in eklenmesi ile beraber TCZ’nin aktivitesinde çok az değişiklik olduğunu göstermektedir. Oysa tek başına TOFA ile TOFA + MTX kombinasyonu BioMAP modelinde anlamlı farklılıkta aktivitelere neden olmak32 Cilt 5, Sayı 1 tadır. Bundan dolayı TOFA’nın MTX ile kombinasyonunun klinikte TOFA monoterapisine göre daha yararlı olacağı sonucuna varılmışsa da, bu tip varsayımların ancak klinik çalışmalarla test edilebileceğini bilmek gerekir. RA’lı hastalarda Tosilizumab ile TOFA dolaylı olarak karşılaştırılmıştır (15). TCZ, IL-6 reseptörüne karşı geliştirilmiş bir rekombinan insan monoklonal antikorudur. TOFA, JAK inhibe eden sentetik bir DMARD’dır. Her ikisi de klasik DMARD’lara yeterli yanıt vermeyen (≥1), orta-şiddetli aktif RA’lı hastalarda monoterapi veya kombinasyon tedavisi için onay almıştır. Bu çalışmada; klasik DMARD ve biyolojik DMARD’lara yeterli yanıt vermeyen RA’lı hastalara TCZ ve TOFA uygulanıp elde edilen sonuçlar değerlendirilmiştir. Her iki ilaç ile yapılan randomize kontrollü çalışmalarda elde edilen ACR20, ACR50, ACR70, DAS28, remisyon (DAS28 <2.6) oranları dolaylı yöntemle karşılaştırılmıştır. TCZ için 6, TOFA için 6 randomize kontrollü çalışma seçilmiştir. Bu çalışmalarda her iki ilacın, klasik DMARD’lara ve MTX’e yetersiz yanıt alınan hastalardaki etkinlikleri monoterapi ve MTX ile kombine uygulanmaları halinde büyük ölçüde benzer bulunmuştur. TCZ ve TCZ+MTX lehine istatistisel anlamlılığa ulaşmayan bir trend gözlenmişse de, çalışmalarda kullanılan ACR ve DAS yanıtlarının akut faz ölçümlerini içermeleri nedeniyle TCZ lehine bir yanlılık oluşturabileceğini unutmamak gerekir. RA’lı hastalarda Baricitinib’in etkinliği ve güvenliliğini saptamak amacıyla 128 haftaya kadar açık etiketli, uzun süreli izlem çalışması yapılmıştır (16). RA tedavisi için geliştirilen bir oral JAK1/JAK2 inhibitörü olan baricitinib ile daha önce yapılan bir Faz 2b çalışmasında 24 haftada anlamlı klinik düzelme olduğu gözlemlenmiştir. Bu çalışmada RA’lı hastalarda baricitinibin 128 haftalık izlem süresindeki etkinlik ve güvenlilik verileri raporlanmıştır. Çalışmanın A (0-12 hafta), B (12-24 hafta), C (24-76) ve D (76-128 hafta) olmak üzere 4 dönemi vardır. Son iki dönemi açık etiketlidir. BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 A döneminde; hastalar günde bir kez plasebo veya 1, 2, 4, 8 mg baricitinib almak üzere randomize edilmişler ve 12 hafta boyunca bu tedaviyi almışlardır. B döneminde; 2, 4, 8 mg/gün baricitinib alan hastalar 12 hafta daha tedavilerine devam etmiştir. Plasebo grubu ve 1 mg alan hastalar ise 1x4 mg veya 2x2 mg baricitinib koluna randomize edilmiş ve 12 hafta daha kör olarak takip edilmişlerdir. C döneminde; 24-76 haftalar arasında uzun süreli izlem yapılmış, B safhasını tamamlayan hastalar 52 hafta süreyle açık işaretli olarak takip edilmişlerdir. Bu grupta 1x8 mg baricitinib alanlar aynen devam etmişler, diğer tüm hastalar 1x4 mg baricitinib almışlardır. D döneminde; C safhasını tamamlayan hastalar ek olarak 52 hafta süreyle (76-128 hafta arasında) izlenmişlerdir. Bu dönemde hastaların hepsi 1x4 mg baricitinib almışlardır. C dönemine giren 204 hastanın 201’i (%99) tedavi almaktadır ve 169’u (%84) 52 haftayı tamamlamıştır. C safhasında 4 mg/gün baricitinib alan 108 hastanın %63’ünde istenmeyen etkiler; %16’sında ciddi yan etkiler, %35’inde infeksiyon, %5’inde ciddi infeksiyonlar gelişmiştir. Aynı dönem içinde herhangi bir zamanda 8 mg baricitinib kullanmış olan 93 hastanın %68’inde istenmeyen etkiler gözlenmiştir. Bu grupta olan hastaların %13’ünde ciddi etkiler, %40’ında infeksiyonlar, %3’ünde ciddi infeksiyonlar görülmüştür. D dönemine kalan 150 hastanın 144’ü (%96) tedavi almış, bunlardan 133’ü (%92) 52 haftayı tamamlamıştır. D döneminde 4 mg baricitinib alan 79 hastanın %53’ünde istenmeyen etkiler ortaya çıkmıştır; %6’sında ciddi yan etkiler, %32’sinde infeksiyonlar, %3’ünde ciddi infeksiyonlar görülmüştür. D döneminde baricitinib dozu 4 mg dozuna indirilen hastalarında (n=65) istenmeyen etkiler toplamı %55, ciddi etkiler %6, infeksiyonlar %28, ciddi infeksiyonlar %3 sıklıkta görülmüştür. C ve D dönemlerinde istenmeyen etkilerin oranları benzer bulunmuştur. 128 haftalık sürede fırsatçı infeksiyon, TBC ve lenfoma gelişmemiştir. Çalışmanın C döneminde 8 mg ilaç alan grupta bir hasta miyokard infarktüsü nedeniyle kaybedilmiştir. Bütün hasta- ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar larda ACR20 yanıtı ve 76-128 haftalarda, 24. haftadakine benzer hatta biraz daha iyi bulunmuştur. Bu sonuçlar baricitinibin 128 hafta boyunca etkili ve güvenli bir profil olduğunu göstermiştir. Metotreksata uygun yanıt alınamayan orta ve ağır aktif seyirli RA’lı hastalarda ASP015K’nin güvenliliği ve etkinliğini saptamak amacıyla Faz 2b, randomize, çift kör, doz kontrollü, çok merkezli çalışma planlanmıştır (17). ASP015K, RA tedavisi için geliştirilen yeni bir oral JAK inhibitörüdür. ASP015K, JAK1/3’ü, göreceli olarak da JAK2’yi inhibe eder. Bu çalışmada MTX’e yeterli yanıt vermeyen orta ve ağır aktif RA’lı hastalarda bu ilacın etkinliği ve güvenliliğinin saptanması amaçlanmıştır. Hastaların 12 haftalık takiplerinin yapıldığı, bu çift kör plasebo kontrollü çalışmaya; en az 18 yaşında, ACR kriterlerini karşılayan, ≥90 gündür stabil dozda MTX almasına rağmen aktif RA’sı olan hastalar (≥6 hassas/şiş eklem ve CRP ≥0.8 mg/dL veya ESH ≥28 mm/h) alınmıştır. Hastalar ASP015K, 25 mg, 50 mg, 100 mg, 150 mg (günde bir kez) ve plasebo gruplarına 1:1:1:1:1 oranlarında randomize edilmişlerdir. Hastalar coğrafik bölgeleri ve çalışmaya alınmadan önceki anti-TNF kullanımlarına göre tabakalandırılmışlardır. Çalışma süresince sabit dozda MTX tedavisine devam edilmiştir. Primer sonlanım noktası; 12. haftadaki ACR20 yanıtı olmuştur. Yaş ortalaması 53 ve %83’ü kadın olan 378 hasta randomize edilmiştir. Bunların %43’ü Avrupa, %39’u ABD ve %18’i Latin Amerika kökenli olup, %26’sı daha önce TNF inhibitörü kullanmıştır. Hastalardaki ortalama hassas eklem sayısı 23 (68 eklem sayımı), ortalama şiş eklem sayısı 13.6 (66 eklem sayımı), ortalama CRP değeri: 1.17 mg/dL, ortalama ESH: 39.86 mm/h, ortalama DAS28-CRP: 5.54 ve ortalama DAS28-ESH: 6.36 olarak saptanmıştır. ASP015K ile beraber MTX kullanımı tüm gruplarda benzer sıklıktadır. Plaseboya göre ACR 20 yanıt oranları, 50 ve 150 mg dozlarda sayıca daha yüksek bulunmuştur; bu yükseklik 50 mg alan grupta istatistiksel olarak anlamlıdır. DAS28-CRP ve DAS28 ESH’de 1. haftada anlamlı değişiklikler gözlenmiştir. Avru33 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar pa kökenli hastalarda ACR20 yanıt oranları 100 mg ve 150 mg dozlarında plaseboya göre anlamlı olarak daha yüksektir; ancak diğer etnik kökenli hastalarda plasebo ile ilaç arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. İstenmeyen etkilerin sıklığı tüm ilaç gruplarında plasebodan farklı değildir. ASP015K kullanan hastalardaki istenmeyen etkiler Tablo 10’da özetlenmiştir. ASP015K alan hastalarda nötrofil ve lenfosit sayısı, hemoglobin değerlerinde plasebodan farklı değişiklikler olmamıştır. İlaç kesilmesine yol açan istenmeyen etkiler 100 mg ve 150 mg alan gruplarda daha fazla görülmüştür. Bu çalışmada; MTX’e yeterli yanıt vermeyen RA’lı hastalarda ASP015K’nın inflamasyon bulguları ve DAS28’i olumlu yönde etkilediği ve iyi tolere edildiği gösterilmiştir. Orta ve ağır aktif seyirli RA’lı hastalarda, Metotreksat ile kombine edilmeden kullanılan ASP015K’nin güvenliliği ve etkinliğini saptamak amacıyla Faz 2b, randomize, çift kör, doz kontrollü, çok merkezli çalışma planlanmıştır (18). Bu 12 haftalık çift kör plasebo kontrollü çalışmaya en az 18 yaşında olan, RA tanısı için ACR kriterlerini karşılayan, birlikte MTX almayan, erişkin aktif RA’lı (≥6 hassas/şiş eklem ve CRP ≥0.8 mg/dL veya ESH ≥28 mm/h ) hastalar alınmıştır. Hastalar 25, 50, 100 ve 150 mg ASP015K veya plasebo gruplarından birine 1:1:1:1:1 oranlarında randomize edilmiştir. Birlikte kullanılmak üzere antimalaryal ilaçlar ve sulfasalazine izin verilmiştir. Primer sonlanım noktası 12. haf- Cilt 5, Sayı 1 tada ACR20 yanıtıdır. Çalışmaya katılan hastaların klinik özellikleri Tablo 11’de görülmektedir. On ikinci haftada en yüksek ACR20/50/70 yanıtları ve DAS28-CRP remisyon oranları ASP015K’nın yüksek dozlarında (100 ve 150 mg) gözlenmiştir. DAS28-CRP’de de doz bağımlı bir düzelme gözlenmiş olup; 100 ve 150 mg grubunda 4. haftada bile plaseboya göre istatistiksel olarak anlamlı iyileşme olmuştur. İstenmeyen etkiler kombine ASP015K grubunda plasebo ile benzer saptanmıştır (ASP015K: %41.6, plasebo: %43.1). Tablo 12’de metotreksatla kombine edilmeden ASP015K alan hastalardaki istenmeyen etkiler özetlenmiştir. ASP015K verilen hastaların nötrofil ve lenfosit sayısı, hemoglobin değerleri plasebodakine benzer değişim göstermiştir. Dispepsi, baş ağrısı ve semptom vermeyen kreatinin fosfokinaz düzeyinde geçici artış sıklığı ASP015K grubunda daha fazla görülmüştür. Bu veriler ASP015K’nın etkili ve güvenli bir ilaç olduğunu desteklemektedir. RA’lı hastalarda CF101’in etkinliğini ve güvenliliğini belirlemek amacıyla faz 2 çalışma planlanmıştır (19). CF101; selektivitesi yüksek A3 adenozin reseptör agonistidir (A3AR). Faz 2 klinik çalışmalarda RA ve psöryaziste CF101’in güvenliliği ve antiinflamatuvar etkinliği gösterilmiştir. Bu Faz 2, çok merkezli, randomize, çift kör, plasebo kontrollü, paralel grup çalışmasında aktif RA’lı hastalarda 12 haftalık CF101 (2x1 mg) tedavisinin etkinliği ve güvenliği değerlendirilmiştir. Tablo 10. ASP015K Kullanan Hastalarda Saptanan İstenmeyen Etkiler (n=378) ASP015K grubu (%) Plasebo grubu 47.7 47.2 Baş ağrısı 2.9 1.4 Hiperkolesterolemi 2.0 1.4 İnfeksiyonlar 18.3 26.4 Ciddi infeksiyonlar 1.0 0 Tümü Sık rastlananlar 34 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 Tablo 11. ASP015K Başlanan Hastaların Karakteristikleri (n=289) Sıklıkları (%) Kadın 82 Ortalama yaş 53.9 Hastaların kökenleri ABD 48 Avrupa 41 Meksika 11 48 Biyolojik ajan kullananlar ≥2 kullanım 36 Hastalık süresi (yıl) 10.4 Hassas eklem sayısı (68 eklem) 25.7 Şiş eklem sayısı (66 eklem) 16.3 CRP (mg/dL) 1.69 ESH (mm/h) 44.36 DAS28-CRP 5.83 DAS28-ESH 6.64 Tablo 12. Metotreksatla Kombine Edilmeden ASP015K Alan Hastalardaki İstenmeyen Etkiler ASP015K grubu % Plasebo grubu % 41.6 43.1 Üst solunum yolu infeksiyonu 5.5 3.9 Mide bulantısı 5.0 0 Diyare 3.8 2.0 Ciddi infeksiyonlar 1.0 0 İnfeksiyonlar 13.4 13.7 Ciddi yan etkiler 4.2 3.9 İstenmeyen etkiler Tüm Sık rastlananlar Primer sonlanım noktası 12. haftada ACR20 olarak kabul edilmiştir. Kırk iki hasta CF101 2x1 mg ve 37 hasta plasebo grubuna randomize edilmiştir. Çalışmanın 12. haftasında, CF101 grubunda ACR20 yanıtı (%48.6), plasebodan (%25.0) anlamlı olarak daha yüksek görülmüştür. ACR50 ve ACR70 yanıtlarının da sayısal olarak plaseboya üstünlüğü vardır; ancak hasta sayısı az olduğu için istatistiksel değerlendirme yapılmamıştır. ACR20/50/70 yanıtları, önceden tedavi almamış hastalarda daha iyi görülmüştür. İstenmeyen etkiler CF101 ve plasebo grubunda benzer sıklıkta saptanmış olup (CF101: %16.7; plasebo: %16.2) çoğu hafif şiddette gelişmiştir. Aktif RA’lı hastalarda 12 haftalık CF101 monoterapisi önceden herhangi bir DMARD kullanmamış hastalarda daha fazla etkili gözüken güvenli bir tedavi olarak değerlendirilebilir. 35 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar RA’da, Janus Kinaz 3 ve İnterlökin-2’nin uyardığı T hücre kinazını (ITK) hedef olarak seçen çift etkili ve oral kullanılabilen güçlü bir molekül olan ARN-4079’un fare artrit modeli ve hücre kültürlerindeki etkileri özetlenmiştir (20). Reseptör olmayan tirozin kinazlar, JAK3 ve uyarılabilen T hücre kinazları (ITK) sitokin yolağında anahtar düzenleyicilerdir. Bu nedenle RA, SLE, psöriyazis, psöriyatik artrit, ateroskleroz, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı gibi patofizyolojilerinde immün ve inflamatuar mekanizmaların rol oynadığı hastalıklarda tedavi hedefi olarak seçilebilirler. Janus ve TEC-kinaz ailesi üyeleri içinde ATP bağlayan JAK3 ve ITK inhibitör molekülleri geliştirilmiştir. ARN4079; RA tedavisinde JAK3 ve ITK’yı geri dönüşümsüz inhibe eden çift etkili, ilk keşfedilen moleküldür. JAK3 ve ITK’nin enzimatik inhibisyonu ve seçiciliği, hücre tabanlı profillemesi özel sistemlerde (Select Screen) yapılmıştır. In vivo sitokinler ve etkinlik deneyleri BALB/c ve DBA/1OlaHsd fareleri kullanılarak CIA (collagen induced arthritis) modellerinde araştırılmıştır. ARN4079; JAK3 ve ITK aktivitesinin güçlü bir baskılayıcısıdır. ARN4079’un JAK ailesindeki seçiciliği çok güçlüdür. STAT6 fosforilasyonunun uyarmış olduğu IL-4’ü güçlü olarak baskılar. Hücre esaslı Select Screen sisteminde düşük mM konsantrasyonlarda IL-6, IFN-γ ve eritropoetinini baskılaması JAK3 seçiciliğini, CD4+ hücrelerden PLC γ 1-aracılı kalsiyum salınımını baskılaması ITK seçiciliğini gösterir. Farelerde ARN-4079’un IL-2, IL-4 ve IFN- λ üretimini baskılaması, çifte etkinin anahtar göstergesidir. ARN-4079’un, oral olarak fare artrit modelinde TOFA eşdeğer dozunda (60 mg/kg) kullanıldığında %84 oranında etkili olduğu, plazma düzeyinin (1080 ng/mL) TOFA düzeyinden (627 ng/mL) daha yüksek olduğu görülmüştür. Kemiricilerde ARN-4079; 300 mg/kg dozunda verildiğinde bile toksik etki gelişmemiştir. Bu veriler; ARN-4079’un in vivo etkili olduğu ve iyi tolere edildiğini desteklemektedir. ARN-4079; yeni keşfedilen JAK3 ve ITK’yi geri dönüşümsüz olarak inhibe eden güçlü ve seçici bir küçük moleküldür. Fare modellerinde 36 Cilt 5, Sayı 1 TOFA benzeri etkinlik gösterdiği ve RA için tedavi ajanı olarak geliştirilebileceği gösterilmiştir. Kaynaklar 1. Bird P, Bensen W, El-Zorkany B, et al. Comprehensive Summary of the Efficacy and Safety of Tofacitinib 5mg Twice Daily in Patients with Rheumatoid Arthritis and an Inadequate Response to Disease-Modifying Antirheumatic Drugs. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S197 2. Cohen S, Curtis J.R, Fleischmann R, et al. Month Worldwide Post-Marketing Surveillance Experience of Tofacitinib. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S199 3. Kavanaugh A, Reed G.W, Saunders K.C, et al. Clinical Characteristics of RA Patients Newly Prescribed Tofacitinib Citrate (tofacitinib) in the United States after Food and Drug Administration Approval: Results from the Corrona US Rheumatoid Arthritis Registry. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S677 4. Strand V, Ahadieh S, French J, et al. Meta-Analysis of Serious Infections with Tofacitinib and Biological Treatment in Rheumatoid Arthritis Clinical Trials. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S195 5. Wollenhaupt J, Silverfield J, Lee E.B, et al. Tofacitinib, an Oral Janus Kinase Inhibitor, in the Treatment of Rheumatoid Arthritis: Safety and Efficacy in Open-Label, Long-Term Extension up to 6 Years Study. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S375 6. Kume K, Amano K, Yamada S, et al. Tofacitinib Improves Arterial Stiffness Despite up- Regulating Serum Cholesterol with Chronic Cardiovascular Disease in Methotrexate-Resistant Active Rheumatoid Arthritis Patients. a Cohort Study. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S209 7. Conaghan P.G, Østergaard M, Wu C, et al. Effects of Tofacitinib on Bone Marrow Edema, Synovitis, and Erosive Damage in Methotrexate-Naïve Patients with Early Active Rheumatoid Arthritis (Duration ≤2 Years): Results of an Exploratory Phase 2 MRI. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S519 8. Dowty M.E, Lin T.S, Wang L, et al. An Analysis of in-Vitro Cytokine Inhibition Profiles of Tofacitinib and Other Janus Kinase Inhibitors at Clinically- Meaningful Concentrations. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S666 9. Lamba M, Wang R, Fletcher T, et al. Pharmacokinetics, Bioavailability and Safety of a Modified-Release Once-Daily Formulation of Tofacitinib in Healthy Volunteers. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S649 10. Marren A, Chen Y, Frazier D, et al. Pregnancy Outcomes in the Tofacitinib RA Safety Database through April 2014. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S840 11. Kremer J, Kivitz A.J, Campos J.A.S, et al. Evaluation of the Effect of Tofacitinib on Measured Glomerular Filtration Rate in Patients with Active Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S196 12. Strand V, Dikranian A, Beal J, et al. Analysis of Early Neutropenia, Clinical Response, and Serious Infection Events in Patients Receiving Tofacitinib for Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S1086 13. O’Mahony A, Berg E.L, Li X, et al. Methotrexate Impacts the Effects of Tofacitinib, but Not Tocilizumab, BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 on Clinically Relevant Biomarkers in Human Primary Cell–Based BioMAP® Disease Models: Can We utilize in Vitro Models to Predict Clinical Outcomes? Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S1224 14. Chang S, Sawyer L, Dejonckheere F, et al. Indirect Comparison of Tocilizumab and Tofacitinib in Patients with Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S1093 15. Keystone E.C, Taylor P.C, Genovese M.C, et al. Safety and Efficacy of Baricitinib through 128 Weeks in an Open-Label, Long-Term Extension Study in Patients with Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S1232 16. Kivitz A.J, Zubrzycka-Sienkiewicz A, Gutierrez-Uren˜a S.R, et al. A Phase 2b, Randomized, Double-Blind, Parallel-Group, Placebo-Controlled, Dose-Finding, Multi-Center Study to Evaluate the Safety and Efficacy of ASP015K in Moderate to Severe Rheumatoid Arthri- ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar tis Subjects Who Have Had an Inadequate Response to Methotrexate. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S421 17. Genovese1 M.C, Greenwald M, Codding C, et al. A Phase 2b, Randomized, Double-Blind, Parallel-Group, Placebo-Controlled, Dose-Finding, Multi-Center Study to Evaluate the Safety and Efficacy of ASP015K in Moderate to Severe Rheumatoid Arthritis Subjects Not on Concomitant Methotrexate. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S1234 18. Stoilov R.M, Licheva R.N, Mihaylova M.K, et al. Safety and Efficacy of CF101 in Rheumatoid Arthritis Patients: A Phase II Study Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S422 19. Vankayalapati H, Yerramreddy V, Bendele P, et al. Discovery of ARN-4079 - a Potent, Orally Available Dual Target Inhibitor of Janus Kinase 3 (JAK3) and Interleukin-2 Inducible T-Cell Kinase (ITK) for Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheumatol. 2014;66(11):S652 37 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 Fatoş Önen Psöryatik Artrit ve Aksiyal Spondiloartritli Hastalarda Biyolojik İlaçlarla Yapılan Çalışmalar Her yıl olduğu gibi, 2014 yılında gerçekleştirilen ACR kongresinde de psöryatik artrit (PsA) ve spondiloartrit (SpA) tedavisi ile ilgili çok sayıda çalışma sunulmuştur. Bu bölümde, bir kısmı çok yeni olan çeşitli biyolojik ajanların etkinliğini, istenmeyen etkilerini, tedaviye yanıtı ve tedavide kalıcılığı öngören veya yanıtı izlemede kullanılan parametreleri araştıran çalışmaların özetleri derlenmiştir. Psöryatik Artritte Yeni Tedaviler PsA’lı hastaların yaklaşık olarak üçte ikisinde ilerleyici eklem hasarı ve değişen derecelerde fonksiyon kayıplarının ortaya çıktığı bilinmektedir. Yeni ve daha etkili tedavi arayışlarının sürdüğü günümüzde, ilk olarak Mease ve arkadaşlarının yaptığı faz IIb etkinlik çalışmasından söz edilecektir. Bu çalışmada, CASPAR (Classification Criteria for Psoriatic Arthritis) kriterlerine göre PsA olarak sınıflandırılmış ve nonsteroid anti-inflamatuvar ilaç (NSAİİ) ya da hastalık modifiye edici anti-romatizmal ilaç (DMARD)’lara yetersiz yanıtı olan 165 hastada, bir interlökin-6 (IL-6) monoklonal antikoru olan clazakizumab (CLZ)’ın 3 farklı dozda s.c. uygulamasının sonuçları değerlendirilmiştir. Hastalar 4 tedavi kolundan birine randomize edilmişlerdir: CLZ 25, 100 veya 200 mg ve plasebo. Bu gruplarda metotreksat (MTX) ile birlikte (~%70 hasta) veya MTX olmadan, 4 haftada bir 24 hafta boyunca tedavi uygulanmıştır. Primer sonuçlanma noktası olan 16. haftadaki ACR20 yanıtları, CLZ 100 mg kolunda plaseboya göre anlamlı ölçüde daha yüksek bulunmuştur (p=0.039). CLZ 25 ve 200 mg kollarında plaseboya göre sayısal olarak daha fazla yanıt oranı saptansa da fark istatistiksel anlamlılığa ulaşmamıştır. Sekonder sonlanma noktaları olan, 24. haftadaki ACR20/50/70 yanıt oranları, CLZ kollarında daha yüksek bulunmuş ve HAQ-DI ve DAS28-CRP değişiklikleri ve 38 daktilit ve entezit skorlarında, yine ilaç kollarında plaseboya göre daha fazla düzelmeler gözlenmiştir. PASI75 (Psoriasis Area and Severity Index 75) yanıtlarındaki düzelmenin ise plasebo kolundakinden bir miktar daha iyi olduğu görülmüştür. Yirmi dördüncü haftadaki ciddi düzeyde istenmeyen etkilerin görülme sıklıkları plasebo, CLZ 25 ve CLZ 100 kollarında benzer, fakat CLZ 200 kolunda daha yüksek bulunmuş ve buna bağlı olarak ilacın daha fazla oranda kesildiği görülmüştür. Ciddi infeksiyon, tüberküloz (TB), malinite, gastrointestinal perforasyon veya beklenmedik ciddi bir istenmeyen etki ortaya çıkmamıştır. Her 3 tedavi kolunda da, IL-6 blokajı nedeniyle klinik olarak önemli olmayan düzeyde karaciğer enzimlerinde yükselme, trombosit ve nötrofil sayılarında düşme saptanmıştır. Sonuç olarak; clazakizumabın PsA’da artrit, entezit ve daktilit gibi klinik bulguları kontrol altına almada etkili olduğu ve deri bulguları üzerinde de orta derecede etkinliğinin olduğu söylenmiştir. İlacın güvenlik profili kabul edilebilir düzeydedir. Bu çalışma, PsA’da IL-6’yı hedefleyen tedavilerin işe yarayabileceğini gösteren ilk çalışmadır ve sonraki çalışmalarla desteklenmesi gerekmektedir (1). Sonraki 2 çalışma, insan anti-IL-17A monoklonal antikoru sekukinumabın PsA’daki etkinliğini ve güvenliliğini değerlendirmek için yapılan çalışmalardır. PsA’da yapılan ilk randomize, çok merkezli, çift-kör, plasebo kontrollü faz 3 çalışmada (FUTURE 1); orta derecede ciddi veya ciddi düzeyde hastalığı olan 606 aktif PsA hastası ilaç veya plasebo kollarına randomize edilmişlerdir. Hastalar başlangıçta, 2. ve 4. haftalarda aldıkları 10 mg/kg i.v. yükleme dozundan sonra, 8. haftadan itibaren her 4 haftada bir 75 mg s.c. (10 i.v.→75 s.c.) veya 150 mg s.c. (10 i.v.→150 s.c.) tedavi almaya devam etmişlerdir. Olgular daha önce anti-TNF almamış olanlar (~%70) ve © 2015 Sigma Publishing. Tüm hakları saklıdır. BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 anti-TNF tedaviye yetersiz yanıt vermiş olanlar veya tedaviyi tolere edemeyenler (TNF-IR; ~%30) olarak gruplara ayrılmışlardır. Yirmi dördüncü haftada hem 10 i.v.→75 s.c. hem de 10 i.v.→150 s.c. gruplarında plasebo grubundakinden daha fazla oranda ACR20 yanıtları (sırasıyla %50.5 ve %50.0 vs. %17.3; P< 0.0001 vs. PBO) elde edilmiştir. Önceden belirlenmiş sekonder sonlanım noktaları olan daktilit, entezit, SF36-PCS, HAQ-DI, DAS28-CRP, ACR50, PASI 75, PASI 90 ve mTSS skoruna 24. haftada ulaşılmış ve istatistiksel fark elde edilmiştir. ACR20, DAS28-CRP ve HAQ-DI yanıtları ilaç gruplarında bir hafta gibi kısa bir sürede plasebo kolundakinden farklılık göstermeye başlamıştır. Düzelmeler 52. haftaya kadar sürmüştür; 52. haftadaki ACR 20/50/70 yanıtları, “10 i.v.→75 s.c.” grubu için %66.9/%38.4/%25.6 ve “10 i.v.→150 s.c.” grubu için %69.5/%50.0/%28.2 olarak bulunmuştur. Hem TNF-naiv hem de TNF-IR gruplarında, her 2 dozda, 24. haftadaki ACR20/50/70, PASI 75/90, HAQ-DI, SF36-PCS, daktilit ve entezit skoru yanıtlarında sekukinumab plaseboya göre üstünlük göstermiş ve tedavi etkisi 52. haftaya kadar sürmüştür. Sekukinumab 24. haftada plasebo ile karşılaştırıldığında, radyografik yapısal eklem hasarını daha fazla inhibe etmiştir. On altıncı haftadaki istenmeyen etkiler, “10 i.v.→75 s.c.” grubunda %60.4, “10 i.v.→150 s.c. grubunda %64.9 ve plasebo grubunda %58.4; non-fatal istenmeyen ciddi etkiler ise, sırasıyla %2.5, %4.5 ve %5.0 sıklığında saptanmıştır. Sonuç olarak, sekukinumabın PsA’lı hastalarda klinik olarak anlamlı ve hızlı ortaya çıkan, sürekli bir iyileşmeye neden olduğu, eklemlerde yapısal hasarı inhibe ettiği ve 52. haftaya kadar iyi tolere edildiği söylenebilir (2). Sekukinumab ile ilgili diğer bir abstraktta ise, iki yıllık FUTURE 1 çalışmasının 1. yılının sonundaki radyografik ilerleme üzerinde ilacın etkinliği değerlendirilmiştir. Sekukinumab ile tedavi edilen hastalar ile plasebo alan hastaların mTSS, erozyon ve JSN skorlarındaki değişiklikler karşılaştırıldığında, ilaç grubunda, bazal değerlerden 24. haftaya kadar önemli derecede daha az ilerleme olduğu gözlenmiştir. Hastaların daha önce TNF inhibitörü (TNFi) tedavi alıp al- ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar mamış olmaları ya da sekukinumabı monoterapi veya MTX ile birlikte kullanıp kullanmamaları, sonuçları etkilememiştir. Sekukinumab ile yapısal hasarın baskılanması 52. haftaya kadar sürmüştür. Plasebodan sekukinumaba geçilmesi durumunda yapılan analizde, mTSS’deki ortalama değişiklik (ort. 0.48 artış), 24. haftada sekukinumaba geçtikten sonra 52. haftaya kadar olan değişiklikten (ort. 0.03 azalma) daha fazladır; bu da ilacın etkinliği yönünde diğer bir göstergedir. Bu sonuçlar, aktif PsA olan hastalarda, sekukinumab tedavisinin, önceden TNFi tedavisi alınıp alınmamasına veya birlikte MTX kullanılıp kullanılmamasına bağlı olmadan, 24. haftada radyografik ilerlemeyi önemli derecede inhibe ettiğini ve inhibisyonun 52. haftaya kadar sürdüğünü göstermektedir (3). Dördüncü çalışma (PALACE 1); bir fosfodiesteraz 4 inhibitörü olan Apremilast’ın (APR), daha önce konvansiyonel DMARD ya da biyolojik tedavi kullanmış olmalarına rağmen aktif olan PsA’lı hastalardaki etkinlik ve güvenliliğini plasebo ile karşılaştıran bir faz 3 çalışmadır. Bu çalışmada, APR’nin etkili olduğu ve etkisinin 52. haftaya kadar devam ettiği gösterilmiştir. Hastalar, plasebo, APR günde 2 kez 20 mg (APR20) veya APR günde 2 kez 30 mg (APR 30) kollarına 1:1:1 oranında randomize edilmişler ve bazal DMARD kullanımına göre stratifiye edilmişlerdir. Bazal, 4, 16, 24 ve 40. haftalarda periferik kan plazmasında 47 proteinin ölçümü yapılmıştır. Biyomarker çalışılan alt grupta 150 hasta yer almıştır (plasebo: n=51; APR20: n=51; APR30: n=48). APR20 ve APR30 tedavi kollarında, aşağıda sıralanan göstergelerde, plasebo ile karşılaştırıldığında, bazal değerlere göre önemli derecede daha belirgin değişiklikler saptanmıştır: Dördüncü haftada, IL-8, TNF-α ve macrophage inflammatory protein beta (MIP1β); 16. haftada, IL-8, TNF-α, IL-6 ve ferritin; 24. haftada, IL-8, TNF-α, IL-6, MIP-1β, MCP-1 ve ferritin. Lojistik regresyon analizleri APR20 ve APR30 tedavi gruplarındaki klinik yanıtların TNF-α’daki yüzde değişiklik ile korele olduğunu göstermiştir. APR30 tedavisinin 40. haftasında IL-17, IL-23, IL-6 ve ferritin düzeylerinde bazale göre önemli derecede azalma ve IL-10 ve 39 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar IL-1 reseptör antagonistinde bazale göre önemli derecede artış saptanmıştır. Sonuç olarak; APR ile 4-24 hafta süren tedavi sonrasında, dolaşımdaki proinflamatuvar doğal T1 immünitenin komponentlerini temsil eden IL-8, TNF-α, IL-6, MIP-1β, MCP-1 ve ferritin düzeylerinde önemli derecelerde azalmalar gözlenmiştir. APR 30 tedavisinde olan hastalarda 40. haftadan sonra IL6, IL-23 ve IL-17 düzeylerinde önemli derecede inhibisyon olmuştur. Bu durum, uzun süreli APR tedavisinin PsA’daki sistemik Th17 immun yanıtını baskıladığını düşündürmektedir (4). TNF İnhibitörü Kullanan Psöryatik Artritli Hastalarda “Minimal Hastalık Aktivite İndeksi”nin Değerlendirilmesi PsA konusundaki uzmanların görüşleriyle geliştirilen minimal hastalık aktivitesi (minimal disease activity; MDA) aşağıda sıralanan 7 kriterden 5 veya daha fazlasının varlığını gerektirir: Hassas eklem sayısı (HES) ≤1, şiş eklem sayısı (ŞES) ≤1, PASI ≤1 ya da vücut yüzey alanının ≤%3, ağrı (VAS) ≤15, hasta global hastalık aktivitesi (HaGA) (VAS) ≤20, HAQ ≤0.5 ve hassas enteseal nokta ≤1. Bu analizde, rutin pratikte, TNFi ile tedavi edilen hastalarda MDA’yı başarma oranı ve DAS28 remisyonu ile MDA arasındaki ilişki araştırılmıştır. Analiz, ilk biyolojik olarak veya 6 aydan kısa süre bir biyolojik ile tedavi edildikten sonra infliksimab (INF) veya golimumab (GOL) kullanan RA, AS ve PsA’lı hastalardan oluşan prospektif bir hasta kayıt kütüğünde (BioTRAC, Kanada) yapılmıştır. Analize 123 PsA hastası (ort. yaş: 50.5; ort. tanı süresi: 6.1 yıl) alınmıştır. Kayıt kütüğüne ilk alınma sırasındaki ort. (SD) hasta parametreleri; DAS28=4.2 (1.5), PASI=2.7 (4.8), ŞES28=4.1 (3.5), HES28=6.1 (5.6), sabah tutukluğu=45.4 (43.0) dk, HAQDI=1.09 (0.65), hekim global hastalık aktivite değerlendirmesi (MDGA)=5.3 (2.1), HaG =49.3 (27.3) mm ve ağrı =46.5 (25.2) mm’dir. Altı ay sonraki değerlendirmelerde, tüm klinik ve hasta sonuç ölçeklerinde istatistiksel olarak anlamlı düzelmeler gözlenmiştir; 12 ay sonunda düzelmeler benzer düzeyde devam etmiş veya daha da artmıştır. MDA’ya ulaşan hasta oranı başlangıçta, %12.3 iken, tedaviden 6 ay sonra %45’e yük40 Cilt 5, Sayı 1 selmiş (P<0.001) ve 12. ayda %41.9 (P=0.021) civarında bulunmuştur. Benzer olarak, DAS28 remisyonu başlangıçta %15.9 hastada gözlenirken, 6. ay ve 12. ay sonunda, sırasıyla %47.8 ve %45.1 hastada ortaya çıkmıştır. DAS28 referans standart olarak kullanıldığında, MDA için sensitivitenin %69.8, spesifisitenin %93.0, negatif ve pozitif prediktif değerlerin ise sırasıyla %88.2 ve %80.4 olduğu görülmüştür. Sonuç olarak; MDA’nın DAS28 kriterleri ile tanımlanmış remisyon için DAS28’den daha net olarak, yüksek ayırt ettirici gücünün olduğu söylenebilir. Ayrıca TNFi tedavisinin, tedaviye başlandıktan sonra 6 ay gibi kısa bir sürede hastaların %45’inde MDA oluşturabildiği görülmüştür (5). PsA’lı Hastalar İlk TNFi Tedavilerinde Ne Kadar Süre Kalıyor, Tedavide Kalıcılığın Ön Göstergeleri Neler? PsA’lı hastalarda biyolojik ilaçların tek başına (mono) veya kombinasyon (geleneksel oral DMARD ile birlikte) şeklinde kullanıldığı tedavilerle ilgili kayıt kütüğü verileri sınırlıdır. Bu çalışmada, mono veya kombinasyon tedavisine başlanan biyolojik naiv PsA’lı hastaların özelliklerini belirlemek, ilk TNFi tedavisinde kalma süresini tahmin etmek ve ilk TNFi kullanımının kalıcılığına eşlik eden özellikleri tanımlamak hedeflenmiştir. Bu amaçla ABD Corona Registry verileri kullanılmıştır. Yüzde 61’i kombinasyon TNFi, %39’u mono TNFi tedavi başlanan 519 biyolojik naiv PsA hastasının %51’inin kadın, ort. yaşın 51.6 ve ort. hastalık süresinin 6.3 yıl olduğu görülmüştür. Kombinasyon grubunda daha çok kadın hastanın bulunduğu (%57.1 vs %42.3) ve daha yüksek klinik hastalık aktivite indeksinin [(CDAI) (ort. (SD): 12.5 (11.1) vs 9.6 (9.9)] olduğu görülmüştür. Kombinasyon grubundaki vücut kitle indeksi (VKİ), diyabet öyküsü, MTX kullanımı öyküsünün de monoterapi alan gruptakine göre daha yüksek oranda olduğu saptanmıştır. Eşleştirilmiş hastalarda TNFi başlandıktan sonra kombinasyon tedavisi ve monoterapide kalış medyan sürelerinin sırasıyla, 32.8 ay ve 30.8 ay olduğu görülmüştür. Başlangıç tedavisini değiştirmeye eşlik eden önemli faktörler olarak; mHAQ ile ölçülen disabilite indeksi (HR 2.6; BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 %95 GA, 1.7-3.9) ve CDAI (HR 1.03; %95 GA, 1.01-1.04) belirlenmiştir. Mono vs kombinasyon tedavisindeki kalıcılık, TNFi ile ilişkili olarak değişmiştir. Örneğin, ETN monoterapisindeki hastalar kombinasyon tedavilerinde olanlara göre daha fazla oranda tedavide kalabilmişlerdir. Sonuç olarak; Corona Kayıt Kütüğündeki PsA’lı hastalardan üçte birinden fazlasına TNFi, monoterapi olarak başlanmıştır. TNFi tedavisinde kalma sürelerinin mono ve kombinasyon gruplarında benzer olduğu görülmüştür. Yüksek derecedeki disabilite ve hastalık aktivitesi, kısa süreli monoterapi ile birliktelik göstermiştir. Hastalık ciddiyeti, immünojenesite veya diğer faktörlere bağlı olarak TNFi ilaçlar arasında ilaçta kalma süresi açısından bazı farklılıklar görülmüştür (6). Aksiyal SpA’da Yeni Tedaviler Bu alt bölümdeki ilk çalışmanın temelini, sinovitli dokularda gerçekleştirilen yeni immunopatolojik çalışmalarda mast hücrelerinin SpA patogenezinde rol oynadığının gösterilmesi oluşturmuştur. Burada sözü edilecek olan bu çalışmada, c-Kit sinyalinin inhibisyonu yoluyla mast hücrelerini hedef alan bir tirozin kinaz inhibitörü olan nilotinibin, 28 aktif SpA hastasındaki (periferik ve/veya aksiyal) immunomodülatör ve klinik etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Randomize, çift-kör, plasebo kontrollü 12 haftalık çalışmayı, 12 haftalık açık etiketli uzatma çalışması izlemiştir. Aynı zaman noktalarında sinovyal doku ve serum örnekleri ve klinik değerlendirme yapılarak hastalar seri olarak izlenmiştir. Periferik SpA’lı (n=13) hastalarda nilotinib tedavisinin 12. haftasında histopatolojik olarak değerlendirilen sinovyal inflamasyonun belirgin ölçüde azaldığı gözlenmiştir (CD68+ ve CD163+ makrofaj ve mast hücre infiltrasyonunda azalma). Plasebo ile karşılaştırıldığında, mast hücre göstergesi olan c-Kit mRNA ekspresyonu (p=0.037) ve IL-6 düzeyleri (p=0.024) azalmıştır. Serum C-reaktif protein (CRP) ve klinik parametrelerde de (hasta global ve ASDAS) 12. haftada düzelme gözlenmiş ve düzelme 24. haftaya kadar artarak devam etmiştir. Aksiyal SpA (axSpA)’da ise serum biyo-göstergelerinde ve klinik parametrelerde düzelme saptanmamıştır. ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Çalışma sırasında sadece 1 adet, o da ilaçla ilgili olduğu düşünülmeyen istenmeyen bir etki ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak, bu kavramın ispatı (proof-of-concept) çalışmasında, mast hücrelerinin SpA’daki inflamasyona katkısı olduğu ve bu hücreleri hedefleyen tirozin kinaz inhibisyonunun periferik SpA’da klinik ve biyolojik immunomodülatör etkilerinin olduğu, ancak axSpA’da böyle bir etkinin ortaya çıkmadığı görülmüştür. Saf periferik SpA’lı hastalarda nilotinib’le daha geniş çalışmalar planlanabilir. Ayrıca SpA’da mast hücrelerini hedefleyen diğer tedavilerin de araştırılması faydalı olabilir (7). Sonraki iki çalışma, GOL tedavisi ile ilgilidir: Faz 3b, çift-kör, randomize, plasebo kontrollü bir çalışma olan GO-AHEAD’de aktif non-radyografik aksiyal SpA (nr-axSpA)’lı hastalarda 4 haftada bir s.c. GOL50 mg uygulaması ile yapılan tedavinin plaseboya göre üstün olup olmadığı araştırılmıştır. Hastalardan 97’si GOL, 100’ü plasebo almıştır (ort. yaş: 31 yıl, %57 erkek). Primer sonlanma noktası olan 16. haftada ASAS 20 yanıtı GOL alan hastalarda (%71.1), plasebo alanlara (%40) göre daha yüksek oranda ulaşılmıştır. ASAS 40, ASAS parsiyel remisyon ve BASDAI yanıtları da tedavi kolunda daha yüksek bulunmuştur. Ort. ASDAS düzelmesi ve SPARCC MR sakroiliyak eklem düzelmeleri (başlangıçtan 16. haftaya kadar olan) de aynı şekilde GOL alan hastalarda daha fazladır (Tablo 1). İstenmeyen etkiler; GOL kolunda %41, plasebo kolunda %47 sıklığında ortaya çıkmıştır. Ciddi istenmeyen etkiler GOL alan bir hastada (partnerinde fötal ölüm) ve 2 plasebo hastasında (kolelityazis, bel ağrısı) ortaya çıkmıştır. Ciddi infeksiyon, ciddi fırsatçı infeksiyon, aktif TB, malinite, ciddi sistemik aşırı duyarlılık veya ölüm gözlenmemiştir. Sonuç olarak, GOL ile tedavi edilen aktif nr-axSpA’lı hastalarda hastalık aktivitesi ve MR inflamasyonunda plaseboya göre daha fazla düzelmelerin olduğu ilacın iyi tolere edilebildiği ve yarar-risk profilinin iyi yönde olduğu söylenmiştir (8). Bir diğer çalışmada ise axSpA (ASAS kriterleri)’da, GOL’nin etkinliği pamidronat (PAM) tedavisi ile karşılaştırılmıştır: 41 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 Tablo 1. On Altıncı Haftadaki Primer ve Sekonder Sonuçlar Tüm hastalar Hedef nüfus GOL N=97 n (%) Plasebo N=100 n (%) Plasebo ile fark* % (%95 GA) GOL N=78 n (%) Plasebo N=80 n (%) Plasebo ile fark* % (%95 GA) ASAS 20 69 (71.1) 40 (40.0) 31.2 (17.5, 43.6) P <0.0001 60 (76.9) 30 (37.5) 39.6 (24.6, 52.6) P <0.0001 ASAS 40 55 (56.7) 23 (23.0) 33.8 (20.4, 46.1) P <0.0001 47 (60.3) 18 (22.5) 37.9 (23.0, 51.2) P <0.0001 ASAS Parsiyel Remisyon 32 (33.0) 18 (18.0) 15.2 (3.2, 27.1) P =0.0136 27 (34.6) 15 (18.8) 16.1 (2.5, 29.6) P =0.0204 BASDAI 50 56 (57.7) 30 (30.0) 28.0 (14.4, 40.6) P <0.0001 46 (59.0) 23 (28.8) 30.5 (15.4, 44.3) P <0.0001 *İstatistiksel modelden derive edilmiş farklar Otuz axSpA’lı hastadan (%83 erkek; ort. yaş: 33.4; hastalık süresi: 4.4 yıl) 20’si GOL ve 10’u PAM koluna alınmıştır. Bazal demografik ve klinik özellikler iki grupta benzerdir; ancak GOL ile tedavi edilen kolda ort. ASDAS (CRP) ve sakroiliyak eklem (SİE) SPARCC skorları (arada istatistiksel anlamlılık olmasa da) daha yüksektir. GOL kolundaki hastalarda primer sonlanma noktası olan 48. haftadaki ASAS 20 yanıtı daha yüksek oranda (%50 vs %20; p=0.23) elde edilmiştir. ASAS40 (%35 vs %0; p=0.04) yanıtları da GOL kolunda daha yüksek oranda gerçekleşmiştir. ASDAS, BASDAI, BASFI, CRP ve ESR düzeyleri GOL ile belirgin ölçüde düzelirken, PAM ile böyle bir düzelme saptanmamıştır. VAS-ağrı ve SF-36 gibi hasta tarafından bildirilen sonuç ölçekleri her 2 grupta da anlamlı ölçüde düzelmiştir. GOL ile tedavi edilen hastalarda SPARCC SİE ve omurga skorları 48. haftada bazale göre önemli ölçüde azalmıştır. PAM grubunda ise sadece orta derecede, istatistiksel olarak anlamlı olmayan düzelmeler saptanmıştır. Ciddi bir yan etki gözlenmemiş ve 2 grup arasında istenmeyen etkiler yönünden fark saptanmamıştır. Sonuç olarak; ax-SpA tedavisinde GOL PAM’a göre, klinik hastalık aktivitesini, MR omurga ve SİE inflamasyonunu azaltmada daha etkili bulunmuştur (9). 42 Son çalışmada ise, axSpA’da sertolizumab tedavisinin etkinliği ve güvenliliği araştırılmıştır: Daha önce 48. hafta sonuçları yayımlanmış olan RAPID-axSpA çalışmasında sertolizumab pegol (CZP)’un axSpA’lı (AS + nr-axSpA) hastalardaki etkinlik ve güvenliliği gösterilmişti. Bu çalışmada da 96. hafta sonuçları sunulmuştur. RAPID-axSpA çalışması 24. haftaya kadar çiftkör, plasebo kontrollü, 48. haftaya kadar doz-kör ve 204. haftaya kadar açık etiketli olarak planlanan bir çalışmadır. Hastalar CZP’nin 200 mg (2 haftada bir) ve 400 mg’lık (4 haftada bir) 2 farklı dozunu kullanmışlar; plasebo kolundakiler 24. haftadan sonra yeniden ilaç kollarına randomize edilmişlerdir. Bu çalışmada CZP koluna randomize edilen (kombine doz rejimleri) tüm hastaların etkinlik sonuçları sunulmuştur. Yirmi dördüncü haftada elde edilen ASAS ve ASDAS yanıt ölçekleri, BASDAI, BASFI ve BASMI-lineer değerlerinin ve ASAS20/40 ile PR yanıtını başaran hasta oranlarının 96. haftaya kadar sürdüğü görülmüştür. Her 2 doz grubunda; hem AS’li hem de nr-axSpA’lı olan hastalarda benzer yanıtlar elde edilmiştir. Plasebo kolundan ilaca randomize edilenlerde de hızlı bir tedavi yanıtının geliştiği görülmüştür. Total CZP maruziyetinin 486 hasta yılı olarak hesaplandığı çalışmada, hastaların %88.6’sında istenmeyen etki geliş- BioExPERT Cilt 5, Sayı 1 miştir. Olay oranı 100 hasta yılı (HY) için 360.3, ciddi istenmeyen etki oranı 10.9 (/100 HY); ve ciddi infeksiyon (1’i aktif TB) oranı 2.7 (/100 HY) olarak bulunmuştur. Doksan altı haftalık dönemde ölüm veya malinite gözlenmemiştir. Çalışmanın sonuçları; RAPID-axSpA çalışmasının 24. haftasında elde edilen klinik etkinlik ve hasta kaynaklı sonuçların, ilacın her 2 dozunda da doz-kör olan açık etiketli dönemde de devam ettiğini göstermektedir. Güvenlilik profilinde çalışmanın ilk döneminde bildirilenlerden farklı yeni bir problem ortaya çıkmamıştır (10). Nonradyografik Aksiyal SpA’da TNF İnhibitörü Tedavisine Yanıtı Öngörmede Sakroiliyak Eklem MR İşe Yarıyor mu? TNFi ajanları alan nr-axSpA’lı hastalardaki klinik yanıtı öngören parametrelerin değerlendirildiği çalışmaların, kullanılan sınıflandırma kriterleri veya hastalık sürelerinin heterojen olması nedeniyle sınırlılıkları vardır. Yakın zamanda yayınlanmış çift kör randomize kontrollü bir çalışmada ASAS kriterlerini dolduran ama MNY kriterlerini karşılamayan, 3 aydan daha fazla, 5 yıldan daha kısa süre semptomları olan, (BASDAI) ≥4 ve 2 veya daha fazla NSAİİ’ye yanıtsız axSpA’lı hastalarda ETN 50 mg/hafta tedavisinin etkinliği değerlendirilmiştir. Burada söz konusu olan çalışmada, SİE MR incelemesinde görülen aktif ve yapısal lezyonların ETN tedavisine verilecek majör yanıtı önceden tahmin etmekteki rolü araştırılmıştır. Çalışmanın başlangıcında, 12. ve 48. haftasında SİE ve omurga MR’larda kemik iliği ödemi (BME) STIR sekanslarında, Spondyloarthritis Research Consortium of Canada (SPARCC) yöntemine göre değerlendirilmiştir. Başlangıçta ve 48. haftada çekilen T1 ağırlıklı spin eko MRG kesitleri iki bağımsız araştırıcı tarafından incelenerek yağ metaplazisi, geri dolum (backfill) ve ankiloz gibi yapısal lezyonlar SPARCC SIE yapısal hasar yöntemine (SSS) göre post-hoc olarak hesaplanmıştır. Çalışma grubunun ortalama yaşı (SD) 32(7.8), %60.5’ı erkek, ortalama hastalık süresi 2.5 yıldır. Hastaların %73’ü HLA-B27 antijeni pozitiftir ve %81’i ASAS MR görüntüleme kriterlerini karşılamaktadır. Başlangıçtaki CRP, SPARCC SİE ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar inflamasyon ve SSS erozyon skorlarının, hem son gözleminin ileri taşınma (last observation carried forward, LOCF) hem de gözlemsel veri (observational data) analizlerinde, 48. haftadaki ASAS40 ve ASDAS Majör İyileşme (MI) yanıtlarını önceden tahmin etmede önemli prediktörler olduğu görülmüştür. Yağ metaplazisi, geri dolum veya ankiloz anlamlı prediktörler olarak saptanmamışlardır. Bazal değer ne kadar yüksekse yanıt olasılığının da o kadar fazla olduğu görülmüştür (11). Ankilozan Spondilitte TNFi Tedaviye DMARD Eklenmesi İşe Yarıyor mu? RA’da, TNFi tedavisi ile birlikte MTX (ko-med) kullanımının ilaçta kalım süresini uzattığı iyi bilinmektedir. Ancak ankilozan spondilit (AS)’de bu durum net değildir. Bu amaçla, İsveç Biyolojik Kayıt Kütüğü ARTIS’de yer alan veriler içerisinde, Ocak 2003 ile Aralık 2010 arasında ilk TNFi olarak adalimumab (ADA, n=406), ETN (n=354) ve INF (n=605) kullanan hastalardaki (toplam 1365 hasta) 5 yıllık ilaçta devam süresi, multivariable Cox regression analizi ile değerlendirilmiştir. Başlangıçta, 557 hastanın (%40.8) konvansiyonel sentetik DMARD (csDMARD) (429 MTX) kullandığı görülmüştür. Ko-med kullanımının INF ile en fazla (%55.4) olduğu, 2. sırada ETN (%30.5) ve 3. sırada ADA (%28.1)’nın yer aldığı saptanmıştır. Ko-med kullanan hastaların TNFi monoterapisi alanlarla karşılaştırıldığında; başlangıçta daha yüksek ESH ve CRP düzeylerinin olduğu ve ≥1 şiş eklemlerinin daha fazla bulunduğu ve tedaviye daha uzun süre devam ettikleri görülmüştür. Tahmin edilen medyan ilaçta sağkalım (Kaplan-Meier of overall drug survival) 6.0 yıl olup monoterapidekilere göre (4.2 yıl) anlamlı olarak daha fazladır (log rank test p<0.001). Her TNFi için ayrı analiz yapıldığında benzer sonuçlar elde edilmiştir. Ko-med alan gruptaki ilaç kesilmesi, ilaç almayan gruptaki ilaç kesilmesi oranı ile karşılaştırıldığında; tehlike oranı (hazard ratio, HR) 0.71 olarak bulunmuştur. Ayrıca ilaçta devamlılık ile ESH, CRP, hasta global, 28-ağrılı şiş eklem ve üveit arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyonlar olduğu görülmüştür. Hem MTX hem 43 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar de MTX dışı csDMARD için HR’lerin anlamlı derecede düşük olduğu görülmüştür. Sonuç olarak; ilk TNFi ile csDMARD komed kullanan AS’li hastaların, ko-med kullanmayanlara göre anlamlı derecede daha uzun süre TNFi tedavisini sürdürebildikleri görülmüştür. Potansiyel karıştırıcı faktörlere göre düzeltme yapıldığında bu birliktelik istatistiksel anlamlılığını sürdürmektedir (12). Ankilozan Spondilitli Hastalarda Düşük Hastalık Aktivitesi Sağlandıktan Sonra TNFi İlaç Dozu Azaltılabilir mi? Çek ulusal biyolojik kayıt verileri kullanılarak yapılan tek merkezli prospektif gözlemsel çalışmada, AS’li hastalarda düşük hastalık aktivitesi sağlandıktan sonra TNFi dozlarında kişisel olarak ayarlanmış doz azaltma stratejisi ile standart doz tedavisinin etkinlik, güvenlilik ve maliyet yönünden karşılaştırılmaları yapılmıştır. TNFi dozu azaltılan (n=53) veya standart doz TNFi kullanan (n=83) ve ilişkili başlangıç özelliklerinin eşleştirildiği 2 hasta kohortunu tanımlamak için eğilim skoru (propensity skor, PS) yöntemi kullanılmıştır. PS eşleştirilmiş kohortlar arasında TNFi tedavisinin bir yıllık sonuçları ve maliyetleri karşılaştırıldığında; doz azaltılan gruptaki medyan TNFi dozunun başlangıçtaki ve 12 ay sonraki standart dozların 0.67 ve 0.5’ine tekabül ettiği ve hastaların %21’inin standart doz rejimine geri dönmek zorunda kaldığı görülmüştür. Bir yıldaki ortalama BASDAI, CRP, HAQ, BASFİ ve QALY için eğri altında kalan alanın (area under the curve) 2 grup arasında farklı olmadığı saptanmıştır. Azaltılmış doz grubunda standart doz grubuna göre relaps ve herhangi bir istenmeyen etki açısından HR sırasıyla, 1.46 (%95 GA, 0.66-3.19) ve 0.56 (%95 GA, 0.22; 1.44) olarak hesaplanmıştır. TNFi tedavi maliyeti açısından ortalama farkın doz azaltılan grup lehinde, yıl başına -4214 (%95 GA, -4707 ve -3701) € olduğu saptanmıştır. Bu çalışmanın sonuçları; düşük hastalık aktivitesine ulaşan AS hastalarında TNFi dozlarında kişiye uygun doz azaltma stratejisi ile elde edilen klinik sonuçların standart doz tedavisine benzer ama anlamlı ölçüde daha düşük maliyette olduğunu göstermektedir (13). 44 Cilt 5, Sayı 1 TNFi Tedavisi AS’de Osteoporotik Kırık Oluşumunu Azaltıyor mu? Bu çalışmada TNF-i başlamadan önce AS’li hastalardaki osteoporotik vertebra kırığı prevalansı ve tedavi başladıktan sonra 4 yıllık izlemde yeni vertebral kırık gelişme insidansı araştırılmıştır. Çalışmaya Groningen Leeuwarden AS (GLAS) kohortundan 105 hasta (%72 erkek, ort. yaş 42±11, medyan semptom süresi 16 yıl (1-47 yıl) alınmıştır. Hastaların %26’sında başlangıçta vertebra kırığı olduğu görülmüştür. Bu hastaların diğerlerine göre, daha yaşlı, daha fazla radyolojik omurga hasarının olduğu ve oksiput-duvar mesafelerinin daha fazla olduğu görülmüştür. Dört yıl sonra hastaların %20’sinde yeni vertebra kırıkları ortaya çıkmıştır. İleri yaş, yüksek BASFİ, düşük lomber omurga kemik yoğunluğu (BMD), anti-osteoporotik ilaç kullanımı ve başlangıçta orta derecede vertebra kırığının olması, yeni gelişen vertebra kırığına eşlik eden faktörler olarak saptanmıştır. Lomber omurga ve kalçadaki BMD, tedavi sırasında belirgin artış göstermiştir. Yeni vertebral kırıkları olan hastalardaki BMD düzelmeleri diğerlerine göre daha az olmuştur (14). İnfliksimab Tedavisi AxSpA’da Yeni Kemik Yapımını Arttırıyor mu? MR görüntülemede aksiyel iskelette (SİE ve omurga) kemik iliğindeki yağlı lezyonların, axSpA’daki yeni kemik oluşumuna öncülük eden, en erken post-inflamatuvar değişiklikler olduğu düşünülmektedir. Çeşitli çalışmalarda, TNFi ile tedavi altındayken inflamasyonun düzelmesi sonrasında yağlı lezyon skorunda artış gösterilmiştir. Bu sonuçlar, TNFi tedavinin yeni kemik oluşumunu arttırabileceği yönünde görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çift-kör, randomize kontrollü INFAST çalışmasının 1. bölümünde, 18-48 yaşları arasındaki biyolojik naiv erken axSpA’lı ve aktif hastalıklı (MR’da aktif sakroiliit) 158 hasta 28 hafta boyunca, naproksen (NPX)’le birlikte INF (n=106) veya tek başına NPX (n=52) kullanmıştır. Bu analizde, hastalardaki yağlı lezyon oluşum sıklığı karşılaştırılmıştır. Yirmi sekiz haftalık tedavi sonunda, INF + NPX grubunda çok daha fazla olmak üzere her 2 grupta da omurga ve SİE’de MR ile değerlendirilen osteit skorlarında istatis- BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar Cilt 5, Sayı 1 tiksel olarak anlamlı azalma saptanmıştır. Benzer olarak, her 2 grupta da yağlı lezyon skorlarında önemli derecede ve başlangıçla karşılaştırılabilir artış olmuştur; ancak iki tedavi grubu arasında 28. haftada gözlenen yağlı lezyon skorları arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır. Bu sonuçlar, axSpA’da etkin bir anti-inflamatuvar tedavinin omurga ve SİE’de, tedavi kolundan bağımsız olarak yağlı lezyon skorunda artma ile birliktelik gösterdiğini düşündürmüştür. İnflamasyonun düzelmesinden sonra yağlı lezyonların gelişmesi, axSpA’da olasılıkla universal patogenetik bir mekanizmadır ve anti-TNF tedavinin doğrudan etkisi değildir (15). Psöryatik Artritte ve Aksiyal SpA’da TNF İnhibitörleri İle Tedavi Kanser Oluşum Sıklığını Arttırıyor mu? Birkaç çalışmada PsA’da kanser riski araştırılmıştır. Temelde yatan hastalığa ve kullanılan tedavilere (siklosporin, TNFi ve fototerapi) bağlı olarak veya psöryaziste non-melanom deri kanseri (NMSC) sıklığının artışı nedeniyle kanser riskinin arttığını düşünenler vardır. İlk çalışmada, TNFi alan ciddi PsA’lı hastalardan oluşan bir kohorttaki kanser sıklığı genel nüfustaki sıklık ile karşılaştırılmıştır. İngiliz Biyolojik Kayıt Kütüğündeki (British Society for Rheumatology Biologics Register, BSRBR) TNFi alan PsA’lı hastalar çalışmaya alınmıştır. Hastalar kayıt oldukları tarihten (TNFi başlanan tarih) ölünceye veya 31.12.2011 tarihine kadar izlenmiştir. Toplam 709 hastada 5286 hasta izlem yılı gerçekleşmiştir; ort. yaş 45.7, ortanca hastalık süresi (IQR) 11 (6-17) yıldır. Hastaların %98’i daha önce MTX, %45.6’sı siklosporin kullanmıştır. Yüzde 6.7’sinde PUVA uygulanmıştır. Bu kohortta genel nüfus ile karşılaştırıldığında, malinite riskinde artış görülmese de, bir NMSC sıklığında gözlenmiştir (standardize insidans oranları, SIR 1.97), ancak güvenlik aralığı geniştir (%95 GA, 1.02-3.45) (Tablo 2). Sonuç olarak, ciddi düzeyde aktif hastalığı olan PsA’lılardan oluşan ve TNFi tedavi çağının erken dönemlerinde oluşturulmaya başlanan bu kohortta, tüm maliniteler birlikte değerlendirildiğinde insidansın genel popülasyondakine benzer olduğu görülmektedir. NMSC insidansı ise PsA’da artmıştır; bu durum hastalığın kendisiyle, derideki psöryazis ile, fototerapi veya immun-modülator tedavi ile ilişkili olabilir (16). İkinci çalışmada ise, İsveç (ARTIS) ve Danimarka’daki (DANBIO) biyolojik kayıt kütükleri ve diğer popülasyon temelli veri kaynakları kullanılarak, TNFi kullanan ve kullanmayan axSpA’lı ve PsA’lı hastalardaki tüm kanserlerin ve bölgeye spesifik kanserlerin riskleri araştırılmış, birbirleriyle ve genel popülasyon verileriyle karşılaştırmaları yapılmıştır. 2001-2010 yılları arasında TNFi başlanmış olan, %57’si axSpA’lı, %43’ü PsA’lı toplam 8156 hasta (total kişi yılı: 29.011) değerlendirmeye alınmıştır. Karşılaştırma kohortları olarak, İsveç Ulusal Hasta Kayıt Kütüğünden 24.058 (112.714 kişi-yılı) TNFi-naiv AxSpA/PsA ve yine İsveçli yaş-cinsiyet eşleştirilmiş 103.380 kişi (535.345 kişi yılı) seçilmiştir. Her bir bireydeki ilk invazif kanser, ulusal İsveç ve Danimarka Kanser Kayıtları (2001-2010) aracılığıyla tanımlanmıştır. TNFi kullanan hastalarda 129, TNFi naiv olanlarda 744 ve genel popülasyon karşılaştırma kohortunda toplam 3259 kanser tanımlanmıştır. TNFi naiv hastalar genel nüfus ile karşılaştırıldığında, kanser riskinde artış bulunmamıştır (RR=1.06) ama kolorektal kanser için düşük risk gözlenmiştir (RR=0.70). TNFi kullanan hastalarda da kullanmayanlara göre kanser riskinde artış görülmemiştir [RR=0.80 (%95 GA, 0.66-0.98)]. 1’in altındaki nokta tahminleri, akciğer, kolorektal ve prostat kanserlerinde gözlenmiş, sadece sonuncusunda istatistiksel anlamlılık saptanmıştır. Sonuç olarak; axSpA ve PsA’lı hastalarda kullanılan TNFi tedavinin hem tüm kanserler açısından hem de 6 en sık kanser tipi açısından artmış bir risk taşımadığı söylenebilir. TNFi tedavi sonrası görülen akciğer ve prostat kanserlerindeki azalma eğilimi, büyük olasılıkla tedavi öncesi tarama sırasındaki elemeye bağlıdır. Ayrıca, axSpA/PsA’lı hastalarda kolorektal kanser riskinin azaldığı gözlenmiştir (17). Kaynaklar 1. Mease P, Gottlieb A.B, Berman A, et al. A Phase IIb, Randomized, Double-Blind, Placebo-Controlled, Dose-Ranging, Multicenter Study to Evaluate the Effica- 45 BioExPERT ACR 2014’den Seçilmiş Çalışmalar 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 46 cy and Safety of Clazakizumab, an Anti-IL-6 Monoclonal Antibody, in Adults with Active Psoriatic Arthritis. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S423. Mease P, McInnes I.B, Kirkham B, et al. Secukinumab, a Human Anti–Interleukin-17A Monoclonal Antibody, Improves Active Psoriatic Arthritis and Inhibits Radiographic Progression: Efficacy and Safety Data from a Phase 3 Randomized, Multicenter, Double-Blind, Placebo-Controlled Study. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S423. Heijde D, Landewe R.B.M, Mease P, et al. Secukinumab, a Monoclonal Antibody to Interleukin-17A, Provides Significant and Sustained Inhibition of Joint Structural Damage in Active Psoriatic Arthritis Regardless of Prior TNF Inhibitors or Concomitant Methotrexate: A Phase 3 Randomized, Double-Blind, Placebo-Controlled Study. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S424. Schafer P, Chen P, Fang L, et al. Apremilast, an Oral Phosphodiesterase 4 Inhibitor, in Patients with Psoriatic Arthritis: Pharmacodynamic Results of a Phase 3, Randomized, Controlled Trial. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S425. Rahman P, Shaikh S, Starr M, et al. Real-World Validation of the Minimal Disease Activity Index in Psoriatic Arthritis: An Analysis from the Prospective, Observational, Biological Treatment Registry Across Canada. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S425. Mease P, Collier D, Karki C, et al. Persistence and Predictors of Biologic TNFi Therapy Among Biologic naïve Psoriatic Arthritis Patients in a US Registry. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S815 Paramarta J.E, Turina M.C, Heijda T.F et al. Targeting Synovial Mast Cells in Spondyloarthritis: A Proof-ofConcept Study with the Tyrosine Kinase Inhibitor Nilotinib. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S375 Sieper J, Heijde D, Dougados M, et al. A Randomized, Double-Blind, Placebo-Controlled, 16-Week Study of Subcutaneous Golimumab in Patients with Active Nonradiographic Axial Spondyloarthritis. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S1283 Mok C.C, Li A, Chan K.L, et al. Golimumab Versus Pamidronate for the Treatment of Axial Spondyloarthropathy (SpA): A 48-Week Randomized Controlled Cilt 5, Sayı 1 Trial Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S378 10. Sieper J, Rudwaleit M, Heijde D.M, et al. Safety and Efficacy of Certolizumab Pegol over 96 Weeks in Patients with Axial Spondyloarthritis, Including Ankylosing Spondylitis and Non-Radiographic Axial Spondyloarthritis. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S376 11. Maksymowych W.P, Wichuk S,Jones H, et al. Active and Structural Lesions on MRI of the Sacroiliac Joints Predict Major Clinical Responses in Patients with Non-Radiographic Axial Spondyloarthritis Treated with Etanercept. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S378 12. Lie E, Kristensen L.E, Forsblad-d’Elia H. et al. The Effect of Co-Medication with Conventional Synthetic Disease Modifying Anti-Rheumatic Drugs on TNF Inhibitor Drug Survival in Patients with Ankylosing Spondylitis: Results from a Nationwide Prospective Study. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S1237 13. Zavada J, Uher M, Sisol K, et al. A Tailored Approach to Reduce Dose of Anti-TNF Drugs Is Equally Effective, but Substantially Less Costly Than Standard Dosing in Patients with Ankylosing Spondylitis over One Year: A Propensity Score-Matched Cohort Study. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S376 14. Maas F, Spoorenberg A, Brouwer E, et al. Development of New Radiographic Vertebral Fractures in Patients with Ankylosing Spondylitis during 4 Years of TNF-α Blocking Therapy: Results from the Glas Cohort. Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S1237 15. Poddubnyy D, Sieper J, et al. Infliximab Added to Naproxen Does Not Increase Frequency of New Fatty Lesions on MRI of the Sacroiliac Joints and of the Spine As Compared to Naproxen Alone in Early Axial Spondyloarthritis Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S1304 16. Fagerli K.M, Mercer L.K, Watson K.D, et al. Risk of Cancer in Patients with Severe Psoriatic Arthritis Requiring Tumour-Necrosis Factor Alpha Inhibition Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S813 17. Askling J, Dreyer L, Hetland M.L, et al. Cancer Incidence in TNF Inhibitor Treated Patients with Axial Spondyloarthritis and Psoriatic Arthritis - a Study from the ARTIS and Danbio Registers Arthritis Rheumatol 2014;66(11):S377 Bioexpert’in bu yılki ilk sayısında 14 - 19 Kasım 2014 tarihleri arasında Boston’da yapılan 78. Amerikan Romatoloji Cemiyeti (ACR) toplantısında sunulan, Romatoid Artrit ve Spondiloartrit tedavisinde kullanılan biyolojik ilaçlar ve Romatoid Artrit tedavisinde yeni bir sınıf olarak ortaya çıkan protein kinaz inhibitörleri ve diğer küçük moleküller ile ilgili bildirileri değerli hocalarımız sizler için gözden geçirdi. “ “ Prof. Dr. Nurullah Akkoç
Benzer belgeler
MTX - Romatolojide Son II Yıl
ADA+MTX grubu hastalarda 78. hafta ACR50 ve
ACR70 yanıtları anlamlı olarak daha yüksek
[arm 2: sürekli ADA+MTX] (n=105)
[arm 4: sürekli MTX] (n=112)