Müzakereci`sinin El Kitabı Negotiator`s Handbook
Transkript
Müzakereci`sinin El Kitabı Negotiator`s Handbook
İklim Değişikliği Müzakereleri Kılavuzu 1 MÜZAKERECİLER İÇİN ÖNERİLER 1. İklim değişikliği ile ilgili temel kavramları bildiğinizden emin olun. 2. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) ve diğer kurumların raporlarını okuyarak iklim değişikliğinin bilimsel kanıtları hakkında en azından genel bilgiye sahibi olun. 3. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) ve Kyoto Protokolü (KP) dokümanlarını daima yanınızda bulundurun. 4. Müzakerelerin hem resmi hem de gayriresmi usûllerini öğrenin. 5. Kendi ülkenizin çıkarları dışında, diğer tarafların çıkarlarını da anlamaya çalışın. 6. Delegasyon üyelerine açıkça belirtilmiş rol ve sorumlulukların verildiğinden emin olun. 7. Müzakere dokümanlarındaki ve diğer önemli dokümanlardaki önemli yerlerin altını çizin ve sizin için önemli olan kısımları işaretlemek için ayrıcılar kullanın. 8. Aradığınızda dokümanları daha kolay bulabilmeniz için, Taraflar Konferansı (COP), Uygulama Yardımcı Organı (SBI) ve Geçici Çalışma Grubu (AWG) gibi farklı süreçler ile ilgili dokümanları farklı klasörlere koyun. Müzakereler sırasında COP kararlarını yanınızda bulundurmaya çalışın. Bunlar BMİDÇS Sekretaryası’ndan CD olarak da edinilebilinir. 9. Katılamadığınız toplantılardaki müzakereleri Earth Negotiations Bulletin (ENB) veya diğer bültenlerden okuyarak takip etmeye çalışın. Kişisel iletişim de müzakereleri takip etmek açısından çok önemli bir araçtır. 10. Kafanızda herhangi bir soru veya belirsizlik olması durumunda, bunları iyi ilişkileriniz bulunan sivil toplum kuruluşlarına (STK) her zaman danışabilirsiniz. 11. Uzun vadede bir müzakere koalisyonu veya grubu oluşturmaya veya bir gruba katılmaya ve farklı grupların sözcüleri ile görüşmeye çalışın. 12. Kişisel iletişim yoluyla diğer tarafların çıkarları hakkında daha fazla şey öğrenmeye ve pozisyonlarının arkasındaki temel itici güçleri anlamaya çalışın. 13. Bir dokümanı okurken örtük anlamları ortaya çıkarmaya çalışın. Bu konuda her zaman bir hukukçuya danışabilirsiniz. 14. Resmi oturumlar öncesinde, oturum programını ve önceki oturumların sonuçlarını gözden geçirmek ve sorumlulukları dağıtmak için delegasyon toplantıları yapın. 15. Resmi oturumlar başlamadan önce, grup toplantıları yaparak kilit müzakere ortakları ile görüş alışverişinde bulunun. 16. Toplantı yerine varmadan önce müzakere gruplarıyla (Türkiye örneğinde AB ile) toplantılar ayarlayın. 17. Resmi oturumların ilk gününde, lojistik hususları, iletişim bilgilerini, genel yaklaşımı ve rolleri gözden geçirmek için bir delegasyon toplantısı yapın. 18. Müzakereler boyunca, benzer düşüncedeki gruplara veya bölgesel gruplara ilave olarak, büro irtibat sorumluları ve Sekretarya da dâhil olmak üzere kilit müzakere ortakları ile düzenli olarak irtibat halinde olun. 19. Müzakereler boyunca, ülkenizin önceliklerini takip edin ve üst düzeyde karar verilecek hususları tespit edin. 20. Delegasyon içerisinde düzenli bilgi akışını sağlayın. 21. Müzakereler boyunca başkentiniz ile temas ve istişare halinde olun ve düzenli bilgi akışını sağlayın. 22. Delegasyon raporları hazırlayın ve müzakere ortaklarından önemli müzakere dokümanlarını ve ilgili materyalleri temin edin. 23. Müzakereler boyunca, herhangi bir müdahalenin gerekip gerekmediğini değerlendirin ve taslak toplantı raporlarına dâhil edilebilecek girdi/katkıları düşünün. 24. Zor durumlarda dâhi yapıcı bir şekilde katılımda bulunun. 25. Müzakereler süresince her zaman desteğe ihtiyaç duyabilirsiniz. Dolayısıyla, gelecekte desteklerine ihtiyaç duyabileceğinizi düşünerek, farklı çıkarlara sahip ülkeleri destekleme fırsatlarını değerlendirin. 26. Kişisel iletişim ve iyi ilişkiler çok önemlidir; dolayısıyla diğer katılımcılara nazik ve dürüst davranın. 27. Bir oturum sırasında görüşülen metinle ilgili herhangi bir endişenizin olması durumunda, söz konusu metnin köşeli parantez içine alınmasını talep edin; ancak, bu müzakerelerde zaman kaybına yol açabileceğinden, bu aracı gerçekten ihtiyaç duyduğunuzda kullanın. 28. Söylenenleri olduğu kadar söylenmeyenleri de dikkatli bir şekilde takip edin. 29. İlerleme kaydedebilmek için çoğu zaman daha fazla bilgi ve daha derin anlayış gerekir; iletişim, gayriresmi gruplar ve çalıştaylar müzakereler hakkında daha derin bir anlayışa sahip olmanıza yardımcı olabilir. 2 30. Müdahalelerinizin daha fazla destek görebilmesi için amaç odaklı ve kısa olması gerekir. Gelişigüzel müdahalelerde bulunmayın. 31. Usûl kurallarına göre, karar almak için uzlaşma gereklidir; tek bir Tarafın itirazı bile süreci bloke etmek için yeterli olabilir. Fakat bu aracı son çare olarak kullanın ve suiistimal etmeyin. 32. Diğer Tarafların “müdahale” ve “açıklama”ları daha fazla zaman kazanmak amacıyla mı, başka nedenlerle mi kullandıklarını anlamak için, bunların arkasındaki asıl gerekçeleri saptamaya çalışın. 33. Müzakereler süresince kilit müzakere ortakları ile düzenli olarak görüş alışverişinde bulunun. 34. Gerektiğinde STK grupları ve kendi ülkenizin akredite kuruluşları ile istişarelerde bulunun. 35. Bir karar veya sonuç kabul edileceği durumlarda, nihai hukuki inceleme, formaliteler ve iletişimle ilgili ihtiyaçları gözden geçirin. 36. Yemek, yerel para ve alternatif ulaşım gibi pratik ihtiyaçlar konusunda hazırlıklı olun. Kaynaklar: REC Türkiye, 2006; UNEP, 2007a; UNEP, 2007b. 1. İLKELİ MÜZAKERE TEORİSİ Bu Bölüm İklim Diplomatı™ 2012 Sonrası İklim Değişikliği Müzakere Simülasyonu’ndan (Climate Diplomat™Post-2012 Climate Change Negotiation Simulation) uyarlanmıştır. Çıkar-tabanlı bir müzakere yaklaşımı olan ilkeli müzakere teorisi, beş temel ilkeyi savunmaktadır: (1) Kişileri sorundan ayırmak: Kişisel sorunların ve konuların temel müzakere konularından ayrı tutulması anlamına gelir. Kızgınlık ve güvensizlik gibi duygular anlaşmaya varılmasını güçleştirir. İlişki sorunlarının müzakerelerden ayrı tutulması ve bunların ayrı ayrı ele alınması, ilkeli müzakere teorisinin birinci ilkesidir. (2) Pozisyonlar üzerinde değil çıkarlar üzerinde odaklanmak: Taraflar çoğu zaman diğer tarafların çıkarlarını dikkate almayan katı pozisyonlar alır. Tarafların pozisyonları genellikle diğerlerinin meşru çıkarlarını göz ardı eder ve kendi çıkarlarını korumak veya rakiplerinin pozisyonlarına karşı çıkmak üzere tasarlanır. Pozisyonlara odaklanmak yerine, bunların altında yatan hususların saptanması ve tartışılmasından sonra, tüm tarafların çıkarlarını karşılayan bir çözümün müzakere edilmesi, anlaşmaya varılmasını çok daha kolaylaştıracaktır. Taraflar, çıkarlarını açık bir şekilde tartıştıklarında, çoğunlukla çıkarlarının birbirini dışlamadığını fark ederler. Özetle, pozisyonlar yerine çıkarlar üzerine odaklanma, bir pozisyonun müzakeresinden ziyade bir tarafın temel sorunlarını ve endişelerini müzakere etme anlamına gelir ve bu da sonuçta daha iyi seçeneklerin ve sonuçların geliştirilmesini sağlayabilir. (3) Karşılıklı kazanç için seçenekler yaratmak: Taraflar pozisyonlar yerine çıkarlar üzerine odaklanarak, tek bir kazanan yerine iki kazananın olduğu karşılıklı kazanca dayalı seçenekler yaratabilirler. Sorunlara yeni ve yaratıcı çözümler bulunmasına yönelik ortak bir arayış, anlaşmaya varılmasını kolaylaştıracaktır. (4) Nesnel kriterler üzerinde ısrarcı olmak: Karar verme için nesnel kriterler üzerinde ısrarcı olmak, müzakerelerin dördüncü ilkesidir. Örneklemek gerekirse, bir arabanın fiyatı üzerinde müzakere edilirken, benzer arabaların en son satış fiyatları nesnel bir kriter olarak referans alınabilir. Nesnel kriterlerin mevcut olduğu durumlarda, bunların müzakerelerde kullanımı çatışmaları azaltabilir, müzakereleri basitleştirebilir ve daha adil bir sonucun yolunu açabilir. (5) “Müzakere Edilen Anlaşmaya En İyi Alternatifiniz”den (BATNA) daha düşük bir sonucu kabul etmeyin: Bu ilke, tarafların diğer taraf ile anlaşma ihtiyacı olmadan, “en iyi seçenek” olarak düşünülen “en alt çizgilerini” bilmelerini gerektirir. Alternatiflerin farkında olmak ve bunları BATNA ile karşılaştırmak, müzakerecilerin herhangi bir anlaşmaya varmamaktan daha kötü olan bir anlaşmayı kabul etmelerini veya tek başlarına ulaşabilecekleri sonuçtan daha iyisini içeren bir anlaşmayı reddetmelerini engeller. Müzakereciler, “müzakere edilen anlaşmaya en iyi alternatif”lerinden daha düşük sonucu kabul etmemelidir. 3 Taraflardan biri bu ilkelere sadık kalır, fakat diğer taraf başkalarının çıkarlarını tanımayı reddederek, kendi katı pozisyonunu korumaya devam ederse ne yapmalı? Birinci adım, tartışmaları çıkarlara ve seçeneklere doğru yönlendirmeye çalışmak konusunda ısrarcı olmak ve diğer tarafa sorun ve çıkarların tartışılmasından kaybedecekleri bir şey olmadığını hatırlatmak olabilir. Eğer bundan sonuç alınamazsa, “Müzakere Edilen Anlaşmaya En İyi Alternatifiniz” kritik bir önem kazanır. Bazen, özellikle de taraflardan biri müzakerelerde öteki tarafların çıkarlarını dikkate almayı reddettiğinde, hiç anlaşmaya varılmaması en iyi sonuç olabilir. 2. ÇOK TARAFLI ÇEVRE ANLAŞMALARI: ANTLAŞMA YAPMA ESASLARI VE SÜREÇLERİ Bu bölüm “Çok Taraflı Çevre Anlaşması: Müzakerecinin El Kitabı’ndan (The Multilateral Environmental Agreement: Negotiator’s Handbook; UNEP, 2007a) alınmış ve uyarlanmıştır. 2.1. Antlaşma Yapma Süreci Bu bölümde Çok Taraflı Çevre Anlaşmaları (MEAs) ve antlaşma yapma süreci hakkında temel bilgiler verilmiştir. 2.1.1 Çok taraflı çevre anlaşmalarının (MEAs) türleri Çok taraflı çevre anlaşmaları ikiden fazla devlet arasında çevre ile ilgili olarak yapılan, hukuksal olarak bağlayıcı anlaşmalardır. Çok taraflı çevre anlaşmaları anlaşma, sözleşme, akit, protokol ve antlaşma gibi çeşitli adlar alabilmekle birlikte, en yaygın olarak kullanılan ifade sözleşmedir. Aralarında farklılıklar bulunmakla birlikte, antlaşma ve sözleşme devletler arasındaki hukuksal olarak bağlayıcı anlaşmalar için kullanılan genel terimlerdir. Çok taraflı çevre anlaşmaları coğrafi kapsam açısından tüm devletlerin taraf olabileceği şekilde küresel veya belli bir bölgeyi ilgilendirecek şekilde bölgesel olabilir. Örneğin, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) tüm devletlerin katılımına açık küresel bir anlaşma iken, Uzun Menzilli Sınırlar Ötesi Hava Kirliliği Sözleşmesi (CLRTAP) bölgesel bir sözleşmedir. Protokol ise, mevcut bir sözleşmeyi müteakiben, sözleşmeye ilave yapmak veya mevcut sözleşmeyi değişiklik etmek üzere geliştirilen, yalnızca söz konusu sözleşmeye taraf olan devletler için hukuksal olarak bağlayıcılığı bulunan ayrı bir anlaşmadır. Değişiklik mevcut bir anlaşmaya ilavelerde bulunur veya anlaşmada değişiklik yapar; ancak değişiklik ayrı bir anlaşma değildir. Bazı anlaşmaların kabulü, daha sonraki tamamlayıcı anlaşmaların kabulü için karar verme ve teşkilat çerçevesi ortaya koymayı amaçlamaktadır. Genellikle çerçeve sözleşme olarak anılan bu anlaşmalar, çoğunlukla bilgi derlemeyle ilgili hükümler gibi genel kurumsal nitelikte yükümlülükler içerir (örneğin, BMİDÇS, Madde 4). Bu yükümlülükler genellikle aynı konuda daha sonraki protokollerde yer alacak çok daha spesifik yükümlülüklerin (hedefler, takvimler, mekanizmalar gibi) kabulüne yönelik bir ilk adım olarak görülmektedir (örneğin, BMİDÇS’ne ek Kyoto Protokolü, Madde 3). Genel bir kural olarak sadece çerçeve sözleşmenin Tarafları, müteakiben hazırlanan bir protokole taraf olabilir (ancak bu yine de sözleşme metnine bağlıdır). Esas olarak, kabul edilebilecek protokol sayısı konusunda bir sınırlama bulunmamaktadır. Genellikle bir çerçeve sözleşmenin kabulünü takiben bir protokolün geliştirileceği yolunda bir beklenti olmakla birlikte, çerçeve sözleşme olmayan bir sözleşmenin 4 Taraflarının da bir protokol kabul etmelerinin önünde engel bulunmamaktadır. Çok taraflı bir çevre anlaşmasında yer alan yükümlülüklerin anlaşma Tarafları için hukuken bağlayıcı olduğu kabul edilmektedir. Çok taraflı çevre anlaşmaları, antlaşmaları düzenleyen uluslararası hukuk kurallarına tabidir. Devletler arasındaki yazılı antlaşmalar için uygulanan kurallar, kendisi de bir antlaşma olan Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nde (VCLT) belirtilmektedir. VCLT 1980 yılında yürürlüğe girmiştir ve şu anda 94 Devlet bu sözleşmeye taraftır. Bazı önemli ülkeler (ABD gibi) sözleşmeye taraf değildir. Genel olarak, bir antlaşmada yer alan kurallar sadece anlaşmanın Tarafı olan devletler için geçerlidir. Bununla birlikte, VCLT örneğinde kuralların çoğunun tüm devletler için geçerli olduğu kabul edilir. 2.1.2 Çok taraflı çevre anlaşmalarının etkisi Çok taraflı çevre anlaşmaları, Tarafları arasında bağlayıcı uluslararası yükümlülükler oluşturur. Herhangi bir çok taraflı çevre anlaşmasının tüm Tarafları, yükümlülüklerini iyi niyet çerçevesinde yerine getirmelidir (pacta sunt servanda – ahde vefa ilkesi olarak bilinmektedir). Hiçbir Taraf kendi iç hukukunun hükümlerini çok taraflı çevre anlaşmasından kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmeme gerekçesi olarak gösteremez. 2.1.3 Taraflar Devletler ve antlaşma yapma yetkisine sahip uluslararası kuruluşlar çok taraflı bir çevre anlaşmasının Tarafı olabilir. Avrupa Birliği gibi Bölgesel Ekonomik Entegrasyon Kuruluşları (REIO) antlaşmaya taraf olma ehliyetine sahiptir; dolayısıyla çok taraflı bir çevre anlaşmasına taraf olabilirler. 2.1.4 İmza Çok taraflı çevre anlaşmasının diplomatik bir konferansta kabulünden sonra, antlaşma imzaya açılır ve devletler antlaşmayı imzalamaya davet edilir. Devletlerin imzacı taraf olması için tanınan süre anlaşmada belirtilir. Çok taraflı bir çevre anlaşmasının imzalanması büyük ölçüde semboliktir ve anlaşmada imzanın bağlayıcı yükümlülükler doğurduğu belirtilmediği sürece, bir devletin anlaşmaya Taraf olduğu anlamına gelmez. Bununla birlikte, bir devlet “kesin imza” (onay veya kabul süreçlerine tabi değildir) yoluyla da bağlanma rızası beyan edebilir. Bir devletin niyeti hakkında herhangi bir kuşku bulunuyorsa, bunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Ancak, imza sahibi taraf genel olarak çok taraflı çevre anlaşmasında yer alan spesifik yükümlülüklere uymak zorunda olmamakla birlikte, anlaşmanın amacına ters düşecek eylemlerden kaçınmalıdır. İmza ile ilgili hüküm, çok taraflı çevre anlaşmasının son hükümleri arasında yer alır. 2.1.5 Onay, katılım, kabul veya uygun bulma Çok taraflı bir çevre anlaşmasının Tarafı olmak için, bir devletin anlaşmayı onaylaması (“kabul” veya “uygun bulma”) veya anlaşmaya “katılması” gerekir. Alternatif olarak, yukarıda da belirtildiği gibi, bir devlet onay veya katılım ile aynı sonucu doğuracak ‘kesin imza’ atabilir. Çok taraflı bir çevre anlaşması kabul edildikten sonra, genellikle devletlerin imzasına ve daha sonra da onayına sunulur. Müzakerelere katılmayan veya imzaya kapanış tarihinden önce anlaşmayı imzalamayan bir devlet için anlaşmanın bağlayıcı hale gelmesinin tek yolu anlaşmaya katılmadır. Bazı anlaşmalarda, sadece sınırlı bir grup devlet tarafından imzalanmaya veya onaylanmaya açık oldukları belirtilir. 5 İmzadan sonra bir anlaşmanın kabulü veya uygun bulunması, onay ile aynı etkiye sahiptir ve antlaşmada aksi belirtilmediği sürece aynı kurallar geçerlidir. Bazı yükümlülükler, zamanlama ve/veya son tarihler ile ilgili hükümlerden etkilenebilirler. Buradaki kilit husus, onay veya katılımın, genellikle bir Tarafın uluslararası hukuktaki bağlayıcı yükümlülükleri kabul ettiği mekanizma olmasıdır. Yukarıda da belirtildiği gibi, bazı devletler imza ile bir anlaşmanın bağlayıcılığı altına girmek için irade beyan etme yönünde yasal ehliyete sahiptir, ancak çoğunda onay veya katılımı sağlayacak ilave bazı yürütme veya yasama süreçleri gereklidir. Her bir devletin kendine ait iç prosedürleri mevcuttur, ancak uluslararası hukukta onayın veya katılımın yürürlük kazanabilmesi için, belirlenen üç yetkiliden birisi –yani Devlet Başkanı, Hükümet Başkanı veya Dışişleri Bakanı- tarafından imzalanan onay veya katılım enstrümanının anlaşmanın depoziterine gönderilmesi gerekir. Bu yapıldıktan ve antlaşmada belirtilen süre geçtikten sonra, çok taraflı çevre anlaşması onaylayan devlet için bağlayıcı hale gelir (söz konusu devletin onayladığı tarihte çok taraflı çevre anlaşması yürürlüğe girmiş durumda ise). Birçok ülke onay sürecinin yönetilmesi için spesifik ve genellikle teknik yasal süreçlere sahiptir. Türk hukukunda uluslararası çok taraflı bir çevre anlaşması Anayasanın 90. Maddesi uyarınca, bir uygun bulma kanuna dayanılarak Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan onay kararnamesinin Resmi Gazete'de yayımlanması ile içhukuka aktarılır. İlgili bakanlıkların görüşüne açıldıktan sonra, söz konusu anlaşmanın uygun bulunduğuna dair bir Kanun Tasarısı hazırlanır. Anlaşma iç hukukta Onay Kararnamesinin Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte, uluslararası hukukta ise, onay belgelerinin (çok taraflı anlaşmalar için) depozitere tevdi edildiği tarihte veya anlaşmada başka bir tarih belirlenmişse. belirtilen tarihte yürürlüğe girer. 2.1.6 Yürürlüğe girme Çok taraflı bir çevre anlaşması ancak gerekli onay veya katılım sayısına ulaşıldıktan sonra yürürlüğe girer. Kyoto Protokolü örneğinde, yürürlüğe giriş için gerekli onay sayısı bir ölçüde belirtilen gazların toplam salım miktarına bağlı idi. Kyoto Protokolü’nün 25.1 Maddesi’nde Protokol’ün yürürlüğe giriş tarihi, Sözleşme Taraflarından en az % 55’inin Protokole taraf olması ve taraflar arasındaki EK-I ülkelerinin, bu grubun 1990 yılı toplam karbondioksit salımlarının yüzde 55’ini temsil edebilecek sayıda olmasını takiben taraf ülkelerin onay, kabul, tasdik ya da katılım belgelerini Depoziter’e tevdi ettikleri tarihten sonraki doksanıncı gün” olarak belirlenmiştir. 2.1.7 Değişiklikler Değişiklik, antlaşma veya eklerinin ana hükümlerinin değiştirilmesine yönelik bir araçtır. BMİDÇS ve Kyoto Protokolü değişikliklerin kabulü ve yürürlüğe girmesine ilişkin kural ve usûller belirlemiştir. BMİDÇS 15. Maddesi uyarınca, yalnızca Taraflar Sözleşme’de değişiklik önerebilir. Sekretarya önerilen değişiklik metnini kabul edilmesi teklif edilen toplantıdan en az altı ay önce Taraflara, imzacılara ve Depoziter’e bildirir. Sözleşme’de yapılan değişiklikler Taraflar Konferansı’nın (COP) bir olağan oturumunda (olağanüstü oturumunda değil) kabul edilmelidir. Sözleşme genellikle uzlaşı yoluyla değiştirilmelidir. Uzlaşmanın imkânsız olduğunun ortaya çıkması durumunda, değişiklik “son çare” olarak toplantıda hazır bulunan ve oy kullanan (yani, fiili olarak olumlu veya olumsuz yönde oy kullanan) Tarafların dörtte üç çoğunluk oyu ile kabul edilebilir. Değişiklik kabul edildikten sonra, Sekretarya değişikliği Depoziter’e bildirir ve Depoziter de tüm Taraflara dağıtır. Kabul edilen bir değişiklik, Tarafların dörtte üçü tarafından onaylandıktan doksan gün sonra yürürlüğe girer. Değişiklik yalnızca kabul eden Taraflar için bağlayıcıdır. Değişiklik, daha geç bir aşamada kabul eden 6 Taraflar için, onay enstrümanlarının Depoziter’e ulaşmasından doksan gün sonra yürürlüğe girer. Şu ana kadar Sözleşme’de herhangi bir değişiklik yapılmamıştır (UNFCCC, 2006). Kyoto Protokolü değişikliklerle ilgili usûlleri 20. Madde’de düzenlemiştir. Eklerin ve eklerde yapılacak değişikliklerin kabulü ve yürürlüğe girmesine ilişkin usûller 21. Madde’de belirtilmiştir. Protokol Ek-A ve Ek-B’de yapılacak değişiklikler için 20. Madde’de tanımlanan usûller takip edilmelidir. Ek-B’de yapılacak değişiklikler için özel bir hüküm bulunmaktadır; Protokol, “Ek-B’ye ilişkin herhangi bir değişikliğin yalnızca ilgili Taraf’ın yazılı rızası ile” kabul edileceğini hükme bağlamıştır (Madde 21.7). 2.1.8. Çekilme Hem BMİDÇS hem de Kyoto Protokolü, Tarafların anlaşmanın kendileri için yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl geçtikten sonra istedikleri zaman çekilmelerine izin vermektedir. Sözleşme’den çekilme Protokol’den de çekilme olarak kabul edilmektedir. Taraflar değişikliklerden de çekilebilmektedir (UNFCCC, 2006). Müzakerelerin başlaması Depoziterin orijinal metni hazırlaması İmza süresinin başlaması Antlaşmanın onayı, kabulü veya uygun bulunması Devletler anlaşmaya katılabilir Devletlerin yürürlüğe girmeyi bekleyen anlaşmayı geçici olarak uygulamaları Devletlerin anlaşmayı onaylaması Antlaşmanın kabulü Bildirimin dağıtılması Devletlerin antlaşmaya kesin imza koyması veya onay, kabul ya da uygun bulmaya tabi olarak imzalamaları Anlaşmanın imzaya kapanması Anlaşmanın yürürlüğe girmesi Devletlerin onaylanmayı bekleyen anlaşmayı geçici olarak uygulamaları Devletlerin anlaşmaya katılması Şekil 1. Antlaşma Süreci Çizelgesi Kaynak: UNEP, 2007a. 2.2. Çok Taraflı Çevre Anlaşması Toplantılarının İşleyişi Aşağıda, çok taraflı çevre anlaşmaları toplantılarının işleyişi ve genel çalışma usûlleri kısaca açıklanmıştır. 7 2.2.1 Toplantıların gündemi Belirli konuların tartışılmasını şekillendirebileceği, engelleyebileceği veya teşvik edebileceğinden dolayı, gündemin yönetilmesi stratejik açıdan çok önemli olabilir. Her bir toplantının geçici gündemi Taraflar Konferansı (COP) Başkanının onayı ile Sekretarya tarafından hazırlanır ve usûl kurallarına (içtüzük) bağlı olarak genellikle toplantıdan en az altı hafta önceden destekleyici dokümanlarla birlikte Taraflara dağıtılır. Tarafların gündeme konu eklemek için kullanabileceği çeşitli fırsatlar bulunmaktadır. Bu yöndeki taleplerini geçici gündem dağıtılmadan önce Sekretarya’ya iletebilirler. Geçici gündem dağıtılmış ise, ilave geçici gündeme bir gündem maddesi ilave edilmesini talep edebilirler. Son olarak, gündemin kabulü sırasında Taraflar Konferansı’ndan gündeme madde eklemesini talep edebilirler. Yukarıda söz edilen son duruma ilişkin olarak, usûl kuralları genellikle “sadece COP tarafından acil ve önemli görülen gündem maddeleri ilave edilebilir” hükmünü içermektedir. BMİDÇS ve diğer çok taraflı çevre anlaşması forumlarında bir gündem maddesinin “askıda tutulması” nispeten yaygın bir uygulamadır. Üzerinde uzlaşı bulunmayan bir gündem maddesi kenara ayrılır; ancak gündemde veya ‘askıda tutulur’. Böylelikle gündemin geri kalanı kabul edilebilir ve toplantıda çalışmalar başlatılabilir. Eğer toplantı sonunda gündem maddesi hala askıda tutuluyorsa, bir sonraki oturumun geçici gündemine otomatik olarak dâhil edilmesi (genellikle uygun dipnotlar ile birlikte) için ortak bir usûl oluşturulmuştur. Bu uygulama, eğer gündem maddesinin değerlendirilmesi tamamlanmamış ise, o maddenin ilgili organın bir sonraki oturumuna tevdi edilmesini hüküm altına alan bir usûl kuralının işletilmesine dayalı olabilir. Buna bir örnek olarak BMİDÇS Usûl Kuralları’nın 16. Kuralı gösterilebilir. 2.2.2 Müdahaleler Bir toplantıda söz almak için, bir delegenin Başkan’dan izin alması gerekir. Bir delege söz alabilmek için ülkesinin isim kartını (“bayrak” olarak adlandırılır) havaya kaldırır ve kurallara göre Başkan konuşma isteklerini belirtme sırasına göre konuşmacılara söz verir. Bir Tarafın veya Başkanın teklifi ile Taraflar Konferansı her bir konuşmacı için ayrılacak süreyi veya bir temsilcinin söz alma sayısını sınırlamaya karar verebilir. 2.2.3 Usûl itirazları ve önergeler Usûl itirazı, bir başka delegenin veya başkanlık eden görevlinin belirli bir eyleminin usûl kurallarına uygun olup olmadığına ilişkin delegelerce yöneltilen resmi bir sorudur. Usûl itirazı herhangi bir zamanda dile getirilebilir ve Başkan’ın hemen gerekli kararı vermesi gerekir. Önerge, usûlle ilgili resmi ve sözlü bir öneridir. Örneğin, bir organın belirli bir konuyu ele alma veya bir teklifi kabul etme yetkisinin olup olmadığının kararlaştırılması için bir önerge verilebilir. Önergeler uzlaşmayla veya oylamayla getirilebilir. Aşağıdaki önergeler (öncelik sırası ile), usûl itirazları dışında diğer tüm önergeler ve teklifler karşısında önceliğe sahiptir: toplantının askıya alınması veya ertelenmesi tartışılan konu ile ilgili görüşmelerin ertelenmesi, tartışılan konu ile ilgili görüşmelerin sonlandırılması. 2.2.4 Öneriler ve değişiklikler 8 Öneriler ve değişiklikler Taraflarca yapılır (Tarafların talebi üzerine Başkan veya Sekretarya tarafından bir metin sunulmuş olsa bile). Önerinin amacı Tarafların bir karar almasını sağlamaktır ve öneri çalışma programı, eylem planı, kılavuz veya başka bir metnin kabul edilmesini içerebilir. Öneriler ve bunlarda yapılacak değişiklikler normalde BM’nin altı resmi dilinden birinde yazılı olarak yapılmalıdır ve Sekretarya tarafından delegasyonlara dağıtılmalıdır. Genel bir kural olarak, öneriler veya değişiklikler bir gün önceden dağıtılmamış ise bunlar görüşülmez veya oylanmaz. Bununla birlikte, Başkan öneri veya usûl önergelerinde yapılacak değişiklikler ile ilgili aksi yönde karar verebilir. Bir delege, öneri değiştirilmediği sürece, önerisini oylamadan önce istediği zaman geri çekebilir. 2.2.5 Karar alma, oylama ve oyların açıklanması (EOV) Çok taraflı çevre anlaşması forumlarında karar alma genellikle Taraflar arasında uzlaşı yoluyla (oybirliğiyle) gerçekleştirilir. Normal olarak, tartışmadan sonra bir uzlaşıya ulaşılacağının görüldüğü durumlarda Başkan uzlaşı olup olmadığını sorar. Eğer hiçbir Taraf itirazda bulunmazsa, Başkan konunun karara bağlandığını açıklar (genellikle ‘karara bağlanmıştır’ ifadesini kullanır). BMİDÇS kapsamında karar alma işlemi Taslak Usûl Kuralları’na göre gerçekleşir. Sözleşme Madde 7.2’de “Taraflar Konferansı, kendisi ve yardımcı organlardan herhangi biri için usûl ve mali yönetmelik kurallarını oybirliği ile kararlaştırır ve kabul eder” hükmü yer almaktadır. Madde 7.3, Taraflar Konferansı’nı ilk oturumunda kendisi ve Sözleşme tarafından oluşturulan yardımcı organların, Sözleşme’de belirtilen karar alma mekanizması tarafından kapsanmayan sorunlara ilişkin karar alma yöntemlerini de kapsayan usûl kuralları kabul etmesi konusunda görevlendirmiştir. Taslak usûl kuralları 1. Taraflar Konferansı (COP1) tarafından kabul edilmek üzere hazırlanmıştır. Ancak, oylama hakkındaki taslak Kural 42 üzerinde anlaşma sağlanamaması COP 1’de uzlaşıya varılmasını engellemiştir. Taraflar, COP’un çalışmalarına devam edebilmesini sağlamak için, taslak usûl kurallarının, Kural 42 hariç olmak üzere, FCCC/CP/1996/2 sayılı COP belgesinde yer aldığı şekliyle, uygulanmasını kabul etmiştir. Usûl kuralları konusundaki anlaşmazlığın devam etmesi nedeniyle, bu uygulama o zamandan bu yana sürmektedir. Çözüm bekleyen husus, esasa ilişkin konular ile Sözleşme Madde 4.3 ve Madde 11 tarafından düzenlenen finansal mekanizmaya ilişkin sorunlar hakkındaki kararlar için Kural 42’de belirlenecek olan oy çoğunluklarıdır. Taslak usûl kurallarının dayandığı BM uygulaması esasa ilişkin tüm konularda oybirliği ile anlaşmaya varılmasını ve oylamaya son çare olarak başvurulmasını teşvik etmektedir. COP oturumlarında oylama ile ilgili herhangi bir kural uygulanmadığından, esasa ilişkin tüm konulardaki kararlar oybirliği gerektirmektedir. Usûle ilişkin tüm konular içinse, hazır bulunan ve oy kullananların basit çoğunluğu kuralı geçerlidir. COP oturumlarında genel olarak oylama, oturum yeri ve tarihinin belirlenmesi, gündemin kabulü ve çalışmaların yürütülmesi gibi alanlarda taslak usûl kurallarına uyulmaktadır (UNFCCC, 2006). 2.2.6 Resmi belgeler Çok taraflı çevre anlaşmalarının müzakere sürecinde çeşitli belgeler ortaya çıkmaktadır. Bunların çoğu ya toplantı öncesinde hazırlanan resmi toplantı belgeleri (oturum öncesi belgeler) ya da toplantıdan hemen sonra hazırlanan belgelerdir (toplantı raporu gibi). Belgeler normal olarak ilgili anlaşmanın resmi web sitesinde yayımlanmaktadır. Diğer belgeler ilk kez toplantı sırasında hazırlanmakta ve dağıtılmaktadır. Resmi belgeler genellikle BM’in resmi dillerinden birinde müzakere edilmekte ve oluşturulmakta ve daha sonra diğer resmi dillere çevrilmektedir. Anlaşma organları genellikle bir “çalışma dili” belirlemektedir ve bu dil genellikle İngilizce olmaktadır. 9 İklim değişikliği rejiminde farklı türde belgeler üretilmektedir. Tablo 1 başlıca belge türlerini göstermektedir. Tablo 1. Belge Türleri Kısaltma (Sembol) FCCC/CP Tam Adı Açıklama Dil INF.doc Misc.doc BMİDÇS hazırlık belgesi ya da düzenli belge Kyoto Protokolü hazırlık belgesi ya da düzenli belge Bilgilendirme belgesi Çeşitli belgeler Taraflar Konferansı (COP) öncesi belge Taraflar Toplantısı (COP/MOP) öncesi belge Yardımcı bilgiler Tarafların önerileri veya görüşleri Add. Ek Corr. Düzeltme Rev. Yenileme Daha önce yayımlanan bir belgenin devamı Daha önce yayımlanan bir belgedeki yapılan düzeltmeler Daha önceki bir belgenin yeniden düzenlenmiş hali CRP. Konferans salonu belgesi L.docs Sınırlı belge Non-papers Gayriresmi belge IDR Ayrıntılı gözden geçirme Ulusal Bildirim ayrıntılı gözden geçirme raporu İngilizce TP Teknik belgeler Teknik konulara ilişkin ayrıntılı arka plan belgeleri İngilizce NC Ulusal Bildirimler Sözleşme’nin uygulanması ile ilgili olarak, Taraflar Konferansı’na sunulan ulusal bildirimler. - Y sayılı BMİDÇS Taraflar Konferansı, X numaralı kararı T sayılı Kyoto Protokolü Taraflar Toplantısı, Z numaralı kararı - FCCC/CMP X/CP.Y Z/CMP.T Müzakereler sırasında ortaya çıkan çalışma belgesi Kabul için COP veya SB’ye sunulan Taslak Kararlar veya Sonuçlar Müzakereler sırasında, müzakerelere yardımcı olmak amacıyla hazırlanan, Sekretarya veya Taraflarca dağıtılan, herhangi bir sembol veya Sekretarya logosu taşımayan belge İngilizce Sunum dili (genellikle İngilizce) Orijinal belgeye göre Orijinal belgeye göre Orijinal belgeye göre İngilizce Altı BM resmi dilinin tümü Genellikle İngilizce - Kaynak: UNEP, 2007a; Yamin ve Depledge 2004; REC Türkiye, 2006; UNFCCC, 2002 İklim değişikliği sürecinde başlatılan yeni bir uygulama ise web belgelerinin hazırlanmasıdır. Bunlar sadece Sekretarya’nın resmi web sitesinde yayımlanan belgelerdir (talep edilmesi halinde Sekretarya’dan basılı nüshaları edinilebilir). 10 Resmi belgelere ek olarak, müzakere oturumları sırasında sıklıkla gayriresmi belgeler üretilmektedir. Gayriresmi belgeler tipik olarak Taraflardan gelen önerileri ve pozisyon belgelerini içermektedir. Hızlı dağıtım ihtiyacı karşısında basit bir şekilde resmi logonun olmadığı boş kâğıtlar üzerinde fotokopi ile çoğaltılmaktadırlar. Sekretarya genellikle önemli gayriresmi belgelerin kayıtlarını tutmaktadır. 3. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BİLİMİ 3.1. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) iklim değişikliğinin değerlendirilmesi konusunda önde gelen kuruluştur. Panel, iklim değişikliği ve iklim değişikliğinin potansiyel çevresel ve sosyoekonomik sonuçları hakkında disiplinlerarası güncel ve güvenilir bilgi sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından 1988 yılında kurulmuştur (UNFCCC, 2006). IPCC dünya genelindeki iklim değişikliği hakkındaki bilimsel çalışmaları üç çalışma grubu aracılığıyla değerlendirmektedir: 1) Fiziksel bilim, 2) İklim değişikliğinin etkileri, uyum ve etkilenebilirlik ve 3) Azaltım. Panel bugüne kadar iklim değişikliği hakkında en güvenilir bilgi kaynağı olarak kabul edilen dört kapsamlı değerlendirme raporu hazırlamıştır. Panel ayrıca, bazıları Sözleşme organlarının talebine istinaden olmak üzere, belirli konularda teknik değerlendirmeler ve özel raporlar da hazırlamaktadır. Panel vardığı sonuçların “politika emredici” değil “tavsiye niteliğinde” olduğunu belirtmektedir. Panel kendisi bir Sözleşme kurumu olmamakla birlikte, Sözleşme organları BMİDÇS’de ve bazı COP kararlarında tanımlandığı gibi IPPC ile işbirliği yapmaktadır (UNFCCC, 2002; UNFCCC, 2006). IPCC Genel Kurulu IPCC Sekretaryası IPCC Bürosu Çalışma Grubu I Fiziksel Bilim Temeli Çalışma Grubu II İklim Değişikliğinin Etkileri, Uyum ve Etkilenebilirlik TDB TDB Çalışma Grubu III Azaltım Ulusal Sera Gazı Envanterleri Görev Gücü TDB TDB Yazarlar, Katkıda Bulunanlar, Gözden Geçirenler/ Hakemler TDB: Teknik Destek Birimi Şekil 2. IPCC Teşkilat Yapısı Kaynak: http://www.ipcc.ch/ Tablo 2. IPCC Raporları Rapor Adı Birinci Değerlendirme Raporu (FAR) İkinci Değerlendirme Raporu (SAR) Yılı 1990 1995 11 Üçüncü Değerlendirme Raporu (TAR) Dördüncü Değerlendirme Raporu (AR4) 2001 2007 Kaynak: www.ipcc.ch/ 3.2. İklim Değişikliği Biliminin Bugünkü Durumu IPCC dördüncü kapsamlı değerlendirmesini 2007 yılında tamlamış ve raporunu yayımlamıştır. IPCC Dördüncü Değerlendirme Raporu (AR4) Taraflara iklim değişikliği ve etkileri hakkında sağlam bilimsel kanıtlar sunmuş ve rejimi bilimin ışığında güçlendirmeye yönelik devam eden çabalara güçlü bir girdi sağlamıştır. Bu bölümde Dördüncü Değerlendirme Raporu’nun başlıca bulguları özetlenmektedir. (Bilgilerin tamamı şu kaynaktan alınmıştır: UNFCCC Fact Sheet: Climate Change Science, http://unfccc.int). Çalışma Grubu I: Fiziksel Bilim İklim değişikliği açıktır ve hâlihazırda yaşanmaktadır, değişikliğin insan faaliyetleriyle ilişkisi sağlam bir şekilde kurulabilmektedir. Geçtiğimiz 100 yıldaki ısınma 0.74 °C idi ve bu ısınmanın büyük bir kısmı son elli yılda gerçekleşti. Önümüzdeki 20 yılda ısınmanın 10 yıllık her bir dönem için 0.2 °C olacağı öngörülmektedir. Sera gazı salımları şimdiki hızında artmaya devam ederse ve salımların sanayi öncesi düzeyinin iki katına çıkmasına izin verilirse, dünyanın bu yüzyıl içinde yaklaşık 3 °C’lik ortalama sıcaklık artışı ile karşı karşıya kalması söz konusudur. Sera gazı salımlarının şimdiki veya daha yüksek oranlarda artmaya devam etmesi daha fazla ısınmaya yol açacak ve büyük olasılıkla söz konusu artış 21. Yüzyılda küresel iklim sisteminde 20. Yüzyılda gözlenenden çok daha büyük birçok değişikliğe yol açacaktır. Çalışma Grubu II: İklim Değişikliğinin Etkileri, Uyum ve Etkilenebilirlik Gözlenen Etkiler Tüm kıtalardaki ve bazı okyanuslardaki birçok doğal sistem, bölgesel iklim değişiklikleri ve özellikle sıcaklık artışlarından etkilenmektedir: o Buzul göllerinin genişlemesi ve sayılarının artması; buna bağlı olarak ani sel riskinin artması o Dağlık ve donmuş toprak tabakalarının (permafrost) bulunduğu bölgelerde zemin dayanıksızlığının artması ve dağlık bölgelerde buz ve kaya çığları o Gıda zinciri döngüsünün yukarılarında yer alan deniz-buz biyomları ve yırtıcılar da dâhil olmak üzere, Kuzey ve Güney Kutupları flora ve faunasında değişiklikler o Yaprak açma, kuş göçü ve yumurtlama gibi ilkbahar olaylarının daha erken meydana gelmesi o Bitki ve hayvan türlerinin yaşam alanlarında kutuplara ve yüksek bölgelere doğru kaymalar Özellikle Etkilenecek Bölgeler Kuzey Kutbu: Öngörülen yüksek ısınma oranlarının doğal sistemler üzerindeki etkileri nedeniyle yaşanacak değişiklikler Afrika: o Su kıtlığının artması (2020’de Afrika’da 250 milyona yakın insanın artan su kısıtı riski altında olacağı tahmin edilmektedir) o Tarıma uygun alanlarda azalma 12 o Deniz seviyesinin yükselmesi ve bunun sonucunda kentlerin tehdit altında kalması Gelişmekte Olan Küçük Ada Devletleri: o Deniz seviyesindeki yükselmenin su baskını, fırtına dalgası, erozyon ve diğer kıyı tehlikeleri risklerini arttırması; bunun da ada topluluklarının sosyoekonomik refahlarını destekleyen yaşamsal altyapıları tehdit etmesi o Çoğu iklim değişikliği senaryosunda küçük adalardaki su kaynaklarının ciddi ölçüde tehlikeye düşeceği yönünde güçlü kanıtlar mevcuttur Asya Mega Deltaları: Ganj-Brahmaputra ve Zhujiang gibi bölgeler: o Yüksek nüfus ve deniz seviyesi yükselmesi, fırtına dalgaları ve nehir taşkınları gibi yüksek risklere maruz kalma o Himalayalar: taşkınlar, kaya çığları ve su kaynaklarının bozulmasını beraberinde getiren buzul erimesi Tatlı Su Kaynakları ve Yönetimi Su kaynakları üzerindeki etkiler coğrafi olarak yaygın ve bazı yerlerde de dramatik olabilir. Gezegen ısındıkça, lokasyona bağlı olarak taşkın ve kuraklık olaylarının sıklık ve şiddetinde artış görülmesi oldukça yüksek bir olasılıktır. Yüzyılın ortalarına kadar, yıllık ortalama nehir debilerinin ve su miktarının yüksek enlemlerde ve bazı yağışlı tropik bölgelerde %10-40 artması ve bazıları hâlihazırda su kısıtı yaşayan orta enlemlerdeki bazı kurak ve kurak tropik bölgelerde ise %10-30 azalması beklenmektedir. Gıda, Elyaf ve Orman Ürünleri Ilıman bölgelerde 1- 3 °C’lik yerel ortalama sıcaklık artışının ürün veriminde artışa yol açması; bunun ötesindeki artışın bazı bölgelerde düşüşe neden olması öngörülmektedir. Tropik bölgelerde, yerel sıcaklıkta 1-2°C gibi nispeten düşük bir artışla bile ürün veriminin azalacağı ve bunun da açlık riskini arttıracağı öngörülmektedir. Kuraklık ve sel olaylarının sıklığındaki artışların, özellikle alçak enlemlerdeki geçimlik sektörlerde yerel ürün verimini olumsuz etkilemesi öngörülmektedir. Ekosistemler Küresel sıcaklık artışının 1.5 - 2.5 °C’yi aşması halinde, bitki ve hayvan türlerinin %20-30’unun neslinin tükenmesi riskinde artış olasılığı bulunmaktadır Bu yüzyılın ikinci yarısında, karasal ekosistemlerde net karbon tutulumunda zayıflama veya gerileme görülecektir Kıyılar ve Deniz Seviyesinin Altındaki Bölgeler Kıyıların, iklim değişikliği ve deniz seviyesinde yükselme nedeniyle, kıyı erozyonu gibi risklere daha fazla maruz kalacağı öngörülmektedir. Kıyı bölgeleri üzerindeki artan insan kaynaklı baskılar bu etkiyi daha da ağırlaşacaktır Deniz yüzey sıcaklıklarındaki 1- 3 °C’lik artışın birçok mercan türünde önemli azalmalara yol açacağı öngörülmektedir Deniz seviyesindeki yükselme nedeniyle 2080’lere kadar milyonlarca insanın daha her yıl ciddi sel felaketleri yaşayacağı öngörülmektedir. Uyum kapasitesinin nispeten daha düşük olduğu, hâlihazırda tropik fırtınalar veya yerel kıyı çökmesi gibi diğer zorluklarla karşı karşıya olan, deniz seviyesinin altında 13 kalan ve nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu bölgeler, özellikle risk altındadır. Küçük adalar özellikle hassas olmakla birlikte, etkilenenlerin sayısı Asya ve Afrika’nın mega deltalarında daha da yüksek olacaktır Sağlık İklimde öngörülen değişiklikler tüm dünyada milyonlarca insanın sağlığını etkileyecektir. Değişiklikler en çok yoksullar, çocuklar ve yaşlılar gibi uyum kapasitesi düşük olanlar tarafından hissedilecektir. Sanayi, Yerleşim ve Toplum Etkilenmesi en olası bölgeler nehir ve deniz kıyılarında genellikle hızlı bir şekilde genişleyen, iklime duyarlı kaynakları kullanan ve aşırı hava olaylarına karşı hassas olan daha yoksul toplulukların yaşadığı bölgelerdir. Aşırı hava olaylarının daha yoğun ve sık meydana geldiği yerlerde, bunların sosyal ve ekonomik maliyetlerinin artması beklenmektedir. Karşı Önlemler Şu anda uyum çok sınırlı bir ölçüde gerçekleşmektedir. Daha yaygın bir uyuma ihtiyaç duyulmaktadır. Gelecekteki etkilenebilirlik düzeyi, yalnızca iklim değişikliğine değil, aynı zamanda izlenen kalkınma yoluna da bağlıdır. Birçok etki sera gazı azaltım politikaları sayesinde azaltılabilir veya geciktirilebilir. İklim değişikliğinin etkileri bölgesel olarak değişkenlik sergileyecek olmasına rağmen bütün olarak ele alındığında, azaltım yapmamaktan kaynaklanan etkilerin zamanla artan maliyete sebep olması oldukça muhtemeldir. Çalışma Grubu III: Azaltım Sera Gazı Salım Eğilimleri Kyoto Protokolü’nün kapsadığı sera gazlarının (CO2, CH4, N2O, HFCs, PFCs ve SF6) salımları 1970 ile 2004 arasında %70 artmıştır (1990’dan bu yana %24). Şu ana kadarki en büyük kaynak olan CO2 salımları yaklaşık %80 artmıştır (1990’dan bu yana %28). Bunun nedeni, kişi başına gelir ve nüfustaki artışların, üretim ve tüketimin enerji yoğunluğundaki azalmalardan daha yüksek olmasıdır. Ek politikalar uygulanmadığında, küresel sera gazı salımlarının 2030’da 2000 yılına göre %25-90 artması öngörülmektedir. Fosil yakıtların egemenliğinin 2030’a kadar ve sonrasında da sürmesi beklenmektedir; dolayısıyla enerji kullanımından kaynaklanan CO2 salımlarının söz konusu dönemde %40-110 artması öngörülmektedir. Bu artışın üçte ikisi ile dörtte üçü arasında bir kısmının gelişmekte olan ülkelerden gelmesi beklenmektedir – her ne kadar bu ülkelerdeki kişi başına ortalama CO2 salımları gelişmiş ülkelerdekinin çok altında kalacak olsa da. 2000 yılından bu yana, kömür kullanımındaki artıştan dolayı enerjinin karbon yoğunluğu artmaktadır. 2030’a Kadar Kısa ve Orta Vadede Azaltım Önümüzdeki on yıllarda, tüm sektörlerde sera gazı salımlarının azaltılması için önemli bir ekonomik potansiyel mevcuttur ve bu potansiyel küresel salımlardaki artışları denkleştirmek veya salımları mevcut düzeylerin altına indirmek için yeterlidir. Uzun Vadede Azaltım (2030 sonrası) Herhangi bir uzun dönemli sera gazı birikimini durdurma (stabilizasyon) düzeyine ulaşmak için, küresel salımların en yüksek düzeyine ulaşıp daha sonra düşmesi gerekecektir. Durdurma düzeyi ne kadar düşük olursa, en yüksek düzeye ulaşma ve daha sonra düşme süreci o kadar hızlı gerçekleşmelidir. 14 En katı senaryolar, küresel ortalama sıcaklık artışını, sanayi öncesi düzeyin 2 - 2.4 °C üzerinde bir düzeyde sınırlayabilir. Bu, salımların 15 yıl içinde en yüksek düzeye ulaşmasını ve 2050’ye kadar mevcut düzeylerin yaklaşık % 50 altına inmesini gerektirecektir. CO2 birikim düzeyinin, buna karşılık gelen sıcaklık artışlarının ve belirli bir birikim düzeyine ulaşabilmek için en yüksek düzeye ulaşılması gereken yılın gözden geçirilmesi gerekecektir. Tablo 3. CO2 Birikim Düzeylerine Dayalı Olarak Öngörülen Küresel Ortalama Sıcaklık Artışları CO2 birikimi stabilizasyon (2005=379 ppm) CO2’in Zirveye Ulaşacağı Yıl Sanayi öncesi düzeylere göre küresel ortalama sıcaklık artışı, denge düzeyinde, en iyi iklim duyarlılığı tahmini kullanılarak ppm °C 350 - 400 400 - 440 440 - 485 485 - 570 570 - 660 2.0 -2.4 2.4 - 2.8 2.8 - 3.2 3.2 - 40 4.0 - 4.9 Yıl 2000 - 2015 2000 - 2020 2010 - 2030 2020 - 2060 2050 - 2080 Kaynak: IPPC 2007 Sentez Raporu Tablo 5.1’den uyarlanmıştır. Önümüzdeki 20-30 yıldaki azaltım çabaları, uzun dönemli küresel ortalama sıcaklık artışını ve buna karşılık gelen önlenebilecek iklim değişikliği etkilerini büyük ölçüde belirleyici olacaktır. Tablo 4. Bir Grup Olarak EK-I ve EK-I Dışı Ülkelerin Çeşitli Sera Gazı Birikim Düzeyleri için 1990 Salımları ile 2020/2050 Salım İzinleri Arasındaki Fark Aralığı Senaryo Kategorisi A - 450 ppm CO2-e Bölge EK-I EK-I Dışı B - 550 ppm CO2-e EK-I EK-I Dışı C - 650 ppm CO2-e EK-I EK-I Dışı 2020 % -25’ten % -40’a Latin Amerika, Orta Doğu, Doğu Asya ve Merkezi Planlı Asya’da referans değerinden önemli sapma %-10’dan %-30’a Latin Amerika, Orta Doğu ve Doğu Asya’da referans değerinden sapma % 0’dan %-25’e Referans değeri 2050 % -80’den % -95’e Tüm bölgelerde referans değerinden önemli sapma % -40’tan % -90’a Özellikle Latin Amerika ve Orta Doğu’da olmak üzere tüm bölgelerde referans değerinden sapma % -30’dan %-80’e Latin Amerika, Orta Doğu ve Doğu Asya’da referans değerinden sapma Kaynak: IPCC, 2007, WG III, Box 13.7. 4. ULUSLARARASI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ REJİMİ: BMİDÇS VE KYOTO PROTOKOLÜ Uluslararası iklim değişikliği rejimi mevcut durumda iki anlaşmadan oluşmaktadır: Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) ve Kyoto Protokolü. Bu bölümde, bu iki anlaşmayla oluşturulan 15 ve Taraflarca daha sonra alınan kararlarla geliştirilen iklim değişikliği rejiminin yapısı ve bileşenleri sergilenmiştir. 4.1. Sözleşme ve Protokolün Kısa Tarihçesi Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) iklim değişikliği sorununa karşı küresel tepkinin temelini oluşturmak üzere 1992 yılında kabul edilmiştir. Sözleşme 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 194 Tarafı bulunan Sözleşme, neredeyse evrensel bir katılıma ulaşmıştır. Sözleşmenin nihai amacı, atmosferdeki sera gazı birikimlerini, iklim sistemi üzerindeki tehlikeli insan kaynaklı etkiyi önleyecek bir düzeyde durdurmaktır. BMİDÇS bir çerçeve sözleşme olarak genel kuralları, esasları ve yükümlülükleri tanımlamaktadır (http://unfccc.int). Taraflar, 1997’de Kyoto’da toplanan 3. Taraflar Konferansı’nda Sözleşme’ye ek olarak Kyoto Protokolü’nü kabul etmiştir. Protokol, sanayileşmiş ülkeler için 2008-2012 yıllarını kapsayan birinci yükümlülük dönemi için bağlayıcı salım sınırlama veya azaltma yükümlülükleri getirmiştir. Protokol ayrıca Tarafların yükümlülüklerini yerine getirmelerini kolaylaştıracak esneklik mekanizmaları da ortaya koymuştur. Protokol, onay için gerekli uygulamaya ilişkin teknik ve usûle yönelik ayrıntıların tamamlanmasının ardından, 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Protokolün ilk Taraflar Toplantısı (CMP) 2005 yılında Montreal’de gerçekleştirilmiştir. Bugüne kadar 189 ülke ve Avrupa Topluluğu Protokole Taraf olmuştur. BMİDÇS ve Kyoto Protokolü, iklim değişikliği azaltım önlemlerine ek olarak, ülkelere iklim değişikliğinin kaçınılmaz etkilerine uyum sağlama konusunda da yardımcı olmak için tasarlanmıştır. Her iki anlaşma da iklim değişikliğinin etkilerine karşı dayanıklılığı arttırmaya yardımcı olacak teknik ve teknolojilerin geliştirilmesi ve transferi ile uyumla ilgili en iyi uygulamaların paylaşımını kolaylaştırmaktadır (http://unfccc.int). 16 Şekil 3. İklim Değişikliği Rejiminin Kilometre Taşları 17 4.2. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) BMİDÇS iklim değişikliğiyle mücadeleye dönük hükümetlerarası çabalar için genel bir çerçeve ortaya koymaktadır. Sözleşme, iklim sisteminin, bütünlüğü başta endüstri ve diğer sektörlerden kaynaklı karbondioksit ve öteki sera gazı salımlarından etkilenebilecek, ortak bir varlık olduğunu kabul etmektedir (http://unfccc.int). 4.2.1 Amaç ve ilkeler Amaç: Sözleşme’nin amacı Madde 2’de belirlenmiştir. Madde, Sözleşme’nin nihai amacını “Sözleşme’nin ilgili hükümlerine göre, atmosferdeki sera gazı birikimlerini, iklim sistemi üzerindeki tehlikeli insan kaynaklı etkiyi önleyecek bir düzeyde tutmayı başarmak” olarak tanımlamıştır. Bu amaç “Böyle bir düzeye, ekosistemlerin iklim değişikliğine doğal bir şekilde uyum sağlamasına, gıda üretimini tehdit etmeyecek ve ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir şekilde devamına izin verecek bir zaman dahilinde ulaşılmalıdır” hükmü ile niteliklendirilmiştir (UNFCCC, 2006). İlkeler: Sözleşme’nin genel ilkeleri, Giriş bölümünde ve 3. Madde’de yer almaktadır. Sözleşme’nin ilkelerinin tanımlandığı 3. Madde, bu ilkelerin, diğerleriyle birlikte, Tarafların eylemlerini yönlendireceğini ve dolayısıyla etraflı bir liste olmadığını belirtmektedir. 3. Madde’de sayılan ilkeler şunlardır: Eşitlik ilkesi (Madde 3.1) Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi (Madde 3.1) İhtiyatlılık ilkesi (Madde 3.3) Sürdürülebilir kalkınmayı destekleme hakkı ve yükümlülüğü (Madde 3.4) Sözleşme yukarıda sayılanlara ek olarak, Giriş bölümünde ve diğer maddelerinde “insanlığın ortak kaygısı”, “serbest ticaret” ve “maliyet etkinlik” gibi ilkelere yer vermiştir. 4.2.2 Sözleşme Kapsamındaki Yükümlülükler Sözleşme, iklim değişikliğine karşı birbiriyle bağlantılı iki politika müdahalesi ve Tarafların bunlara ilişkin yükümlülüklerini tanımlamaktadır. Bunlardan ilki azaltım, ikincisi de iklim değişikliğinin etkilerine uyumdur. Sözleşme, tüm Taraflar için geçerli yükümlülüklere ek olarak, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke Tarafları için farklı yükümlülük türleri ortaya koymaktadır. Bunlar aşağıdaki şekilde sınıflandırılabilir: 1) Tüm Taraflar için geçerli yükümlülükler (Madde 4.1) 2) EK-I Taraflarının yükümlülükleri (Madde 4.2) 3) EK-II Taraflarının yükümlülükleri (Madde 4.3, 4.4, 4.5) Sözleşme kapsamında, tüm Taraflar sera gazı salımları, ulusal politikalar ve en iyi uygulamalar ile ilgili bilgileri toplamak ve paylaşmakla yükümlüdür. Sözleşme, Tarafların ulusal salım envanterleri geliştirmelerini, iklim değişikliği azaltım ve uyumu kolaylaştırma önlemleri içeren ulusal programlar 18 hazırlamalarını ve uygulamalarını ve uygulama ile ilgili bilgileri Taraflar Konferansı’na bildirmelerini gerektirmektedir (http://unfccc.int). Sözleşme, EK-I’de listelenen gelişmiş ülke Tarafları için daha sıkı azaltım yükümlülükleri belirlemektedir. EK-I Tarafları salımlarını sınırlamaya ve yutaklarını iyileştirmeye yönelik politika ve önlemler geliştirmekle yükümlüdür. Sözleşme ayrıca bu Tarafların 2000 yılına kadar sera gazı salımlarını 1990 yılı düzeylerine getirmeleri için yasal olarak bağlayıcı olmayan bir hedef koymuştur. EK-II’de yer alan gelişmiş ülke Tarafları, gelişmekte olan ülkelere Sözleşme’den kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmelerine yardımcı olmak ve uyum için mali kaynak sağlamak ve teknoloji transferi için adımlar atmakla yükümlüdür. 4.2.3 Sözleşme Tarafları Sözleşmenin ilkeleri, Tarafların mükellefiyet açısından birbirlerinden farklılaştırılması yoluyla, yükümlülüklerle ilgili hükümlere yansıtılmıştır. Sözleşme Tarafları iki ana gruba ayırmaktadır: EK-I listesinde yer alan Taraflar (EK-I Tarafları olarak bilinmektedir) ve EK-I’de yer almayan Taraflar (EK-I Dışı Taraflar). Kyoto Protokolü de Taraflar arasında temel olarak benzer bir ayrımı esas almıştır. EK-I Tarafları: Sözleşme 41 ülkeyi EK-I Tarafı olarak sıralamaktadır. EK-I Tarafları 1992’de OECD üyesi olan sanayileşmiş ülkeler ve Geçiş Ekonomileri (EIT) olarak adlandırılan Rusya Federasyonu, Baltık Devletleri ve bazı Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini içermektedir. Bu ülkeler, iklim değişikliğine en fazla katkıda bulunan ve iklim değişikliğine müdahale konusunda daha fazla finansal ve kurumsal kapasiteye sahip olan ülkelerdir. Bundan dolayı, bu ülkeler için Kyoto Protokolü kapsamında salım sınırlama ve azaltım hedefleri belirlenmiştir. Sözleşme EK-I Tarafları arasında da farklılaştırmaya gitmiştir. Geçiş Ekonomileri: Ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkeler (EIT) –eski Sovyetler Birliği ve Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri- BMİDÇS EK-I’de yer almaktadır. Piyasa ekonomisine geçiş sürecindeki bu ülkelere, ekonomik koşulları göz önünde bulundurularak, yükümlülüklerini yerine getirmede belirli ölçüde esneklik tanınmıştır (UNFCCC, 2006). Kyoto Protokolü kapsamında, Geçiş Ekonomisi ülkelerine salım azaltım veya sınırlama yükümlülüklerinde esas alınacak baz yılını belirleme konusunda esneklik sağlanması gibi bazı kolaylıklar tanınmıştır. EK-II Tarafları: 1992 yılında OECD üyesi olan ülkeler EK-II’deki listeye dâhil edilmiştir. EK-II Tarafları gelişmekte olan ülkelerin Sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmelerine yardımcı olmak için mali yardım sağlama ve teknoloji transferini kolaylaştırma konularında özel bir yükümlülüğe sahiptirler. Şu anda EK-II listesinde 24 Taraf (23 ülke ve Avrupa Birliği) bulunmaktadır. 19 EK‐I OECD Liechtenstein Monako Geçiş Ekonomileri (EIT) Belarus Yeni Zelanda Norveç İsviçre ABD Avrupa Birliği EK‐II Avustralya Kanada İzlanda Japonya Avusturya Belçika Danimarka Finlandiya Fransa Almanya Yunanistan İrlanda İtalya Lüksemburg Hollanda Portekiz İspanya İsveç İngiltere Malta** Kazakistan* Rusya Federasyonu Ukrayna Bulgaristan Çek Cum. Estonya Macaristan Letonya Litvanya Polonya Romanya Slovakya Slovenya Meksika Kore AB Aday Ülkeleri Hırvatistan Türkiye Makedonya Kıbrıs Şekil 4. BMİDÇS kapsamında ülke grupları Kaynak: Höhne vd., 2005’ten uyarlanmıştır * 7. Taraflar Konferansı’nda alınan kararla Protokol kapsamında EK-I’e dâhil edilmiştir ** 15. Taraflar Konferansı’nda alınan kararla EK-I listesine dâhil edilmiştir. EK-I Dışı Taraflar: Sözleşme’nin EK-I listesinde yer almayan ülkelerin oluşturduğu bu gruptaki Taraf ülkelerin sayısal salım sınırlama veya azaltım yükümlülükleri bulunmamaktadır. Ancak, Sözleşme’nin tüm Taraflar için geçerli olan yükümlülükleri kapsamında daha fazla salım artışının önlenmesine dönük genel yükümlülükleri söz konusudur. EK-I Dışı ülkeler, raporlama yükümlülükleri çerçevesinde iklim değişikliği ile mücadele ve iklim değişikliğine uyum amacıyla yürüttükleri eylemlerini bildirmekle yükümlüdürler. Ancak, bu ülkelerin bildirim yükümlülükleri EK-I ülkelerine oranla daha esnektir. EK-I Dışı ülkeler grubu esas olarak gelişmekte olan ülkelerden oluşmakla birlikte, bu ülkeler gelişmişlik düzeyleri açısından önemli farklıklar sergilemektedir. En Az Gelişmiş Ülkeler (LDC): EK-I Dışı Taraflar arasında, Birleşmiş Milletler tarafından en az gelişmiş ülke (LDC) olarak sınıflandırılan 49 ülke, iklim değişikliği ile mücadele ve iklim değişikliğine uyum konusunda sahip oldukları sınırlı kapasite nedeniyle Sözleşme’de özel olarak ele alınmaktadır. Taraflar, finansman ve teknoloji transferi konularını değerlendirirken en az gelişmiş ülkelerin özel durumunu dikkate almaya davet edilmektedir. Ayrıca, en az gelişmiş ülkelerin bildirim yükümlülükleri diğer EK-I Dışı Taraflar ile karşılaştırıldığında daha esnektir; ilk ulusal bildirimlerini kendi takdirlerine göre yapabilmektedirler (UNFCCC, 2006). Bu ülkelere Sözleşme kapsamındaki bildirim yükümlülükleri için mali destek sağlanması ve uyum finansmanı için öncelikli kabul edilmeleri gibi yollarla özel yardımlar sağlamaktadır. 20 4.2.4 BMİDÇS’nin Kurumsal Yapısı Bu bölümdeki bilgiler ağırlıklı olarak, UNFCCC, 2006 ve Yamin ve Depledge, 2004’ten derlenmiştir. Sözleşme çerçevesinde çeşitli kurum ve organlar bulunmaktadır. Bunlar arasında, Sözleşme Taraflar Konferansı (COP), Yardımcı Organlar (SBs), Büro ve Sekretarya gibi Sözleşme tarafından oluşturulanlar ile COP tarafından oluşturulan komiteler, çalışma grupları ve uzmanlık organları gibi kurum ve organlar yer almaktadır (UNFCCC, 2006). Şekil 5 Sözleşme’nin kurumsal yapısını göstermektedir. COP IPCC Finansal Mekanizma Büro JWG Büro SBSTA Büro SBI EK‐I Dışı Uzmanlar Danışma Grubu Sekretarya Teknoloji Transferi Uzman Grubu JLG LDC Uzman Grubu Şekil 5. Sözleşme’nin Kurumsal Yapısı Kaynak: Yamin ve Depledge, 2004 ----------- İklim değişikliği süreci ile ilgili hizmet sunan bağımsız organlar JLG: Ortak Temas Grubu (FCCC, CBD, UNCCD; (yetkililer ve sekretaryalar) JWG: Ortak Çalışma Grubu (yetkililer ve sekretaryalar) Sözleşme ile Oluşturulan Organlar Taraflar Konferansı (COP) Taraflar Konferansı (COP) Sözleşme’nin “üst organı”, yani en yüksek karar verme organıdır. Sözleşme’ye taraf tüm ülkelerin oluşturduğu bir birlik niteliğindeki COP, Sözleşme’nin uygulanmasını ve Sözleşme’nin amacı, yeni bilimsel bulgular ve iklim değişikliği politikalarının uygulanması sırasında edinilen deneyimler ışığında Tarafların yükümlülüklerini gözden geçirmektedir. COP’un başlıca görevlerinden biri, Taraflarca sunulan ulusal bildirimleri ve salım envanterlerini gözden geçirmektir. COP, bu bilgiler ışığında, Tarafların aldıkları önlemlerin etkilerini ve Sözleşme’nin nihai amacına ulaşmada kaydedilen ilerlemeyi değerlendirmektedir. COP, Taraflarca aksi kararlaştırılmadığı sürece her yıl toplanmaktadır (http://unfccc.int). 21 COP çıktıları arasında COP’un işlem ve eylemlerini özetleyen oturum raporları, kararlar, bildiriler ve ilke kararları yer almaktadır. COP ayrıca değişiklik, ek, eklerde değişiklik ve protokol gibi yasal olarak bağlayıcı araçlar da kabul edebilmektedir (Yamin ve Depledge, 2004). COP Başkanı ve Büro Başkan: COP Başkanlığı normal olarak beş Birleşmiş Milletler bölgesel grubu arasında dönüşümlü olarak üstlenilmektedir. COP Başkanlığı genellikle Taraflar Konferansı’na başkanlık eden ülkenin Çevre Bakanı tarafından üstlenilmektedir. Başkan’ın görevi COP’un çalışmalarını kolaylaştırmak ve Taraflar arasında anlaşmaları teşvik etmektir. COP Başkanı aynı zamanda farklı çıkarlara sahip Taraflar arasında uzlaşı sağlanması gibi daha çok gayriresmi nitelikte olan daha geniş bir role de sahiptir. Başkan’ın ayrıca metin ve öneriler ortaya koyarak ve istişarelerde bulunarak liderlik rolü üstlenmesi de beklenir (Yamin ve Depledge, 2004). Büro: Beş Birleşmiş Milletler bölgesel grubunun temsil edildiği Büronun üyeleri, COP tarafından Tarafların temsilcileri arasından bir yıllığına seçilir. Büro’nun görevi COP’un çalışmalarının organizasyonu ile ilgili usûle ilişkin konularla ilgilenmektir. Büro, oturumlar arasında, COP veya yardımcı organların Sekretarya’dan talep ettiği çalışmalarla ilgili idari ve operasyonel yönlendiricilik sağlamak için Sekretarya ile yakın bir şekilde çalışır. Büro aynı zamanda gelecek toplantıları da planlamakla görevli olduğundan, gündem maddelerini ve toplantı yapısını Sekretarya ile müzakere eder. Örneğin, kaç tane çalışma/temas grubunun gerekli olacağı, toplantının üst düzey bölümünün ne kadar süreceği, gelecekteki COP ve yardımcı organlar toplantılarının hangi tarihlerde ve nerelerde yapılacağı, zorlayıcı bütçe sorunlarının bulunup bulunmadığı gibi konuları değerlendirir (Yamin ve Depledge, 2004). Yardımcı Organlar Sözleşme ile iki daimi yardımcı organ oluşturulmuştur: Bilimsel ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı (SBSTA) ve Uygulama Yardımcı Organı (SBI). Bu organlar COP’a tavsiyelerde bulunur ve her birinin özel bir görev alanı mevcuttur. Her iki yardımcı organ da tüm Tarafların katılımına açıktır ve hükümetler genellikle ilgili organın görev alanında uzmanlık bilgisine sahip temsilciler görevlendirirler. Temel işlevleri, sorumluluk alanları çerçevesinde COP’a tavsiye ve yardımda bulunmak olan her iki organ da COP’un rehberliği altında faaliyet gösterir ve düzenli olarak COP’a rapor sunar. SBSTA ve SBI’nın temel çıktıları, değerlendirilmek ve kabul edilmek üzere COP’a sunulan karar taslaklarına yönelik tavsiyelerdir. Yardımcı Organlar ayrıca, daha sonra kendi toplantı raporlarında yer verilecek sonuçlar kabul edebilirler. SBSTA ve SBI, her ikisinin uzmanlık alanlarıyla ilgili olan ortak konularda birlikte çalışır. Bunlar arasında kapasite oluşturma, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine karşı etkilenebilirliği karşı önlemler ve Kyoto Protokolü mekanizmaları bulunmaktadır. SBSTA ve SBI eşzamanlı olmak üzere yılda en az iki kez toplanır (Yamin ve Depledge, 2004). Bilimsel ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı (SBSTA): SBSTA’nın görevi bilimsel, teknolojik ve metodolojik konularda COP’a tavsiyelerde bulunmaktır. Bu bağlamdaki iki temel çalışma alanı çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesi ve transferini sağlamak ile ulusal bildirim ve salım envanterlerinin hazırlanmasına yönelik rehberlerin geliştirilmesi için teknik çalışmalar yapmaktır. SBSTA ayrıca LULUCF sektörü, Hidroflorokarbonlar (HFC), Perflorokarbonlar (PFC) ile uyum ve etkilenebilirlik gibi belirli alanlarda da metodolojik çalışmalar yapmaktadır. IPCC ile yakın bir şekilde çalışan ve bazen IPCC’den belirli bilgi ve raporlar talep eden SBSTA, IPCC gibi uzman kaynakları tarafından sağlanan bilimsel bilgiler ile COP’un politikaya yönelik ihtiyaçları arasında bir köprü rolü de oynamaktadır (http://unfccc.int). Uygulama Yardımcı Organı (SBI): SBI, COP’a Sözleşme’nin uygulanması ile ilgili tüm konularda tavsiyelerde bulunmaktadır. Bu bağlamdaki özellikle önemli görevlerinden biri, Sözleşme’nin genel etkililiğini değerlendirebilmek için Taraflarca sunulan ulusal bildirim ve salım envanterlerindeki bilgileri incelemektir. SBI, Sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmelerine yardımcı olmak için EK-I Dışı Taraflara 22 sağlanan mali yardımları gözden geçirmekte ve COP’a (GEF tarafından işletilen) finansal mekanizma konusunda rehberlik sağlayacak tavsiyelerde bulunmaktadır. SBI ayrıca bütçe ile ilgili konularda ve idari hususlarda COP’a tavsiyelerde bulunmaktadır (http://unfccc.int). BMİDÇS Sekretaryası BMİDÇS Sekretaryası, Birleşmiş Milletler kural ve düzenlemelerine göre yönetilen bir kurumdur. BMİDÇS kapsamındaki toplantıları düzenler ve IPCC gibi diğer uluslararası kuruluşlar ile gerçekleştirilen faaliyetleri koordine eder. BMİDÇS Sekretaryası ayrıca Tarafların yükümlülüklerini yerine getirmelerine yardımcı olur; BMİDÇS, Kyoto Protokolü ve bunların yardımcı organları kapsamında resmi belgeler hazırlar ve belirli konularda arka plan çalışmaları gerçekleştirir. Sekretarya üç bölümden oluşur: İcra Direktörlüğü, Teknik Programlar ve Destek Hizmetleri. İcra Direktörlüğü ve Yönetim BRM (Bali Yol Haritası) Desteği İcra Sekreter Yardımcılığı (COP/CMP Desteği) Bilgi Hizmetleri İdari Hizmetler Finansal ve Teknik Destek SBI Desteği Uyum, Teknoloji ve Bilim SBSTA Desteği Raporlama, Veri ve Analiz Hukuki İşler Sürdürülebilir Kalkınma Mekanizmaları Not: BRM (Bali Yol Haritası) aşağıdakilere yönelik desteği içerir: Kyoto Protokolü Kapsamında EK‐I Taraflarının İlave Yükümlülükleri Hakkında Geçici Çalışma Grubu (AWG‐KP), Sözleşme Kapsamında Uzun Dönemli İşbirliği Geçici Çalışma Grubu (AWG‐LCA), Taraflar Konferansı (COP), Kyoto Protokolü Taraflar Toplantısı olarak İşlev Gören Taraflar Konferansı (CMP), Bilimsel ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı (SBSTA), Uygulama Yardımcı Organı (SBI) Şekil 6. BMİDÇS Sekretaryası teşkilat yapısı Kaynak: http://unfccc.int Tasarımcıya notlar: Şeklin hemen altındaki İngilizce notların altında Türkçe’si olduğu için İngilizce kısım silinecek. COP Tarafından Oluşturulan Organlar Uzmanlık Organları COP tarafından Sözleşme çerçevesinde, Sözleşme’nin uygulanması ile ilgili belirli alanları ele almak amacıyla sınırlı üyeliğe sahip bazı uzmanlık organları oluşturulmuştur (UNFCCC, 2006). Uzmanlar Danışma Grubu EK-I Dışı Tarafların Ulusal Bildirimleri için Uzmanlar Danışma Grubu (CGE), EK-I Dışı Taraflarının Sözleşme kapsamındaki ulusal bildirim hazırlama süreçlerinin iyileştirilmesine yardımcı olmak üzere 1999’da 5. Taraflar Konferansı’nda oluşturulmuştur. Grup, yardımcı organlar toplantılarıyla aynı zamanda olmak üzere yılda iki kez toplanmakta ve ayrıca bölgesel uzmanlık kazanmak üzere de çalıştaylar düzenlemektedir. Grup üyeleri BM bölgeleri temelinde (Afrika, Asya ve Latin Amerika ve Karayipler) 23 gelişmekte olan ülkeleri temsil eden beş, EK-I ülkelerini temsil eden altı uzman ve ilgili alanda deneyime sahip kuruluşlar adına katılan üç uzmandan oluşmaktadır (http://unfccc.int). Teknoloji Transferi Uzman Grubu Marakeş Uzlaşmaları ile kurulan Teknoloji Transferi Uzman Grubu’nun (EGTT) asıl görevi Sözleşme kapsamında çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesi ve transferinin ilerletilmesine dönük bilimsel ve teknik danışmanlık sağlamaktır. 20 uzmandan oluşan Grup’ta Afrika, Asya-Pasifik, Latin Amerika ve Karayipler bölgelerini temsilen gelişmekte olan ülkeler adına katılan üç, gelişmekte olan küçük ada devletleri adına katılan bir, EK-I Tarafları adına katılan yedi ve ilgili uluslararası kuruluşlar adına katılan üç üye bulunmaktadır. Yardımcı organlar ile eşzamanlı olarak yılda iki kez toplanan Grup, Bilimsel ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı’na (SBSTA) rapor vermektedir (http://unfccc.int). En Az Gelişmiş Ülkeler Uzman Grubu Marakeş Uzlaşmaları kapsamında kurulan En Az Gelişmiş Ülkeler Uzman Grubu’nun (LEG) amacı, ulusal uyum eylem programlarının hazırlanması ve uygulanmasında en az gelişmiş ülkelere (LDCs) danışmanlık sağlamaktır. Grup, Afrika LDC Taraflarından beş, Asya LDC Taraflarından iki, küçük ada LDC Taraflarından iki ve EK-II Taraflarından üç olmak üzere toplam 12 üyeden oluşmaktadır. Grup yılda iki kez toplanmaktadır (http://unfccc.int). Geçici Yardımcı Organlar COP farklı zamanlarda belli bir işlevi yerine getirmek üzere görev alanı ve süresi belirli, geçici ve açık uçlu yardımcı organlar da oluşturmuştur. Bunlardan ilki Berlin Buyruğu Geçici Çalışma Grubu’dur (AGBM). AGBM 1995’te 1. Taraflar Konferansı tarafından, Kyoto Protokolü’nün kabul edilmesi ile sonuçlanan Berlin Buyruğu kapsamındaki müzakerelerin yürütülmesi amacıyla kurulmuştur. 1. Taraflar Konferansı ayrıca çok taraflı danışma süreci ile ilgili müzakerelerin gerçekleştirilmesi amacıyla Madde 13 Geçici Grubunu da (AG13) kurmuştur. COP, 1998 yılındaki beşinci oturumunda, görev alanı Kyoto Protokolü kapsamında bir uygunluk sisteminin tasarımı ile ilgili müzakerelerin gerçekleştirilmesi olan Uygunluk Ortak Çalışma Grubunu (JWG) kurmuştur (Yamin ve Depledge, 2004). Geçici organların en son örnekleri, COP tarafından kurulan AWG-LCA ve Kyoto Protokolü Taraflar Toplantısı (CMP) tarafından kurulan AWG-KP’dir. Uzun Dönemli İşbirliği Eylemi Geçici Çalışma Grubu (AWG-LCA) 2007 yılında Bali’de gerçekleştirilen 13. Taraflar Konferansı’nda oluşturulmuştur. AWG-LCA çalışmalarını yürütmek ve sonucunu 2009’daki 15. Taraflar Konferansı’na sunmak üzere iki yıllık bir görev süresi ile kurulmuştur. 7-18 Aralık 2009’da Kopenhag’da toplanan 15. Taraflar Konferansı aldığı kararla Geçici Çalışma Grubu’nun görev süresini uzatmış ve sonuçlarını 2010’da Meksika’da düzenlenecek 16. Taraflar Konferansı’nda sunmasını istemiştir. Diğer Organlar Ortak Çalışma Grubu (JWG) Sözleşme ilgili maddelerinde IPCC ile ilişkisini tanımlamaktadır. Madde 21.2, Sekretarya’nın “Panel’in objektif bilimsel ve teknik danışma ihtiyacını karşılayabilmesini sağlamak üzere Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli ile yakın işbirliği” yapmasını öngörmektedir.” IPCC ile işbirliği daha sonraki COP kararları ile daha ayrıntılı olarak tanımlanmış ve güçlendirilmiştir. 1995 yılında SBSTA ve IPCC Ortak Çalışma Grubu (JWG) kurulmuştur. Grup, Panel ve SBSTA’nın çalışmaları arasında eşgüdüm ve bilgi 24 alışverişi sağlamak amacıyla düzenli olarak bir araya gelmektedir. Toplantılar genellikle Yardımcı Organların oturumları sırasında gerçekleştirilmektedir (UNFCCC, 2006). Ortak Temas Grubu (JLG) Ortak Temas Grubu diğer Rio Sözleşmeleri ile işbirliğini teşvik etmek amacıyla kurulmuştur. SBSTA, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) Bilimsel, Teknik ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı’nın (SBSTTA) teklifi üzerine Ortak Temas Grubu’nun (JLG) kurulmasını 2001 yılında onaylamıştır. Grup “Rio Sözleşmeleri” olarak bilinen BMİDÇS, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) ve Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (UNCCD) arasındaki eşgüdümü geliştirmeyi amaçlamaktadır (UNFCCC, 2006). 4.2.5 BMİDÇS Sürecindeki Gruplar İklim değişikliği rejiminin Tarafları farklı gruplar ve koalisyonlar şeklinde örgütlenmiştir. Bu gruplardan bazıları resmi BM listelerini yansıtırken, diğerleri geçici politik ittifaklardan oluşmaktadır. BM Bölgesel Grupları Sözleşme Tarafların yükümlülükleri temelinde tanımlanan ülke gruplarına atıfta bulunmakla birlikte, taslak usûl kuralları yaygın Birleşmiş Milletler uygulamalarına paralel olarak beş bölgesel gruba atıfta bulunmaktadır. Bu gruplar şunlardır: Afrika, Asya, Orta ve Doğu Avrupa, Latin Amerika ve Karayip Devletleri (GRULAC), ve Batı Avrupa ve Diğerleri (WEOG - Diğerleri Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Türkiye ve ABD’yi içermektedir). Taslak usûl kuralları, bu gruplara ek olarak Gelişmekte olan Küçük Ada Devletleri (SIDS) grubuna da atıfta bulunmaktadır (UNFCCC, 2006). Politik Müzakere Grupları İklim değişikliği rejimi çerçevesindeki Tarafların büyük bölümü, ortak çıkarlara dayalı olarak oluşturulan politik müzakere gruplarına dâhildir. Bu grupların oluşturulmasına yönelik resmi bir süreç bulunmamaktadır. Taraflar bu grupları oluşturmaya karar vermekte ve COP Bürosunu, Yardımcı Organları veya Sekretarya’yı bilgilendirmektedir. Amaçları genellikle ortak konularda bilgi alışverişi ve paylaşımında bulunmak veya bazı durumlarda ortak pozisyonlar geliştirmek ve kabul etmektir. Taraflardan bazıları herhangi bir politik müzakere koalisyonuna dâhil değilken, birkaç gruba birden dâhil olan taraflar da bulunmaktadır. Müzakere koalisyonları müzakerelerin işleyişi açısından önem taşımaktadır. Tarafların koalisyon oluşturma yönündeki giderek artan ilgisi, hem Tarafların koalisyonların işlevleri konusundaki bilinç düzeyinin arttığını göstermekte hem de müzakerelerin koalisyonlara dayalı olarak yapılandırılması eğilimini yansıtmaktadır. Örneğin, “Başkanın Dostları” ve diğer danışma süreçlerine katılmak üzere yapılan davetler tek tek ülkeler bazında değil, müzakere grupları yoluyla gerçekleştirilmektedir (Yamin ve Depledge, 2004; UNFCCC, 2006). Başlıca müzakere grupları aşağıda sunulmuştur. G77 ve Çin 77’ler Grubu, 1964 yılında çeşitli uluslararası kuruluşlarda ülkelerin ekonomik çıkarlarını ve müzakere pozisyonlarını birleştirmek ve desteklemek amacıyla kurulan, gelişmekte olan ülkeler arasındaki gevşek bir ittifaktır. Bugün 130 üyeye sahip olan koalisyon, küçük ada ülkeleri, petrol ihraç eden ülkeler, en az gelişmiş ülkeler, sanayileşen ülkeler ve orta gelirli ülkelerden oluşmaktadır. 25 G77 teşkilat yapısındaki en yüksek politik organ olan G77 Başkanlığı her yıl Afrika, Asya ve Latin Amerika ve Karayipler arasında dönüşümlü olarak üstlenilmektedir. Çin’in ileri gelişmekte olan bir ülke olarak G77 grubundaki benzersiz konumunu yansıtmak için, G77 bazen “G77 ve Çin” olarak adlandırılmaktadır. G77 pozisyonları, bazen G77 ve Çin olarak bazen de Çin’den ayrı sunulmaktadır. Bununla birlikte, G-77 ve Çin iklim değişikliği konusunda farklı çıkarlara sahip çeşitlilik sergileyen bir grup olduğundan, gelişmekte olan ülkeler tartışmalara bireysel olarak de müdahil olabilmektedir. Avrupa Birliği Bu grup, Avrupa Birliği üyesi 27 devletten oluşmaktadır (Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Portekiz, İspanya, İsveç, İngiltere, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya, Slovenya ve 2007 yılında üye olan Bulgaristan ve Romanya). AB Başkanlık görevini yürüten ülke - her altı ayda bir değişmektedir- Avrupa Topluluğu ve Üye Devletleri adına konuşmaktadır. Bununla birlikte, bir üye devletin belirli bir konuda uzmanlığa sahip olduğu durumlarda, söz konusu üye devlet o konuda sözcü olarak atanabilmektedir. Bazı durumlarda, üye devletler, diğer devlet veya gruplarla yapılacak ikili müzakerelerde liderliği üstlenmek ve belirli konularda liderlik yapmak üzere görevlendirilebilirler. Başkanlık, çalışmalarında Komisyon’dan ve bir sonraki Başkanlığı üstlenecek devletten destek almakta ve böylece “Troyka” olarak bilinen yapıyı oluşturmaktadır. Avrupa Birliği, iklim değişikliği rejimindeki en uyumlu müzakere koalisyonudur. 27 Üye Devlet ve Komisyon tarafından temsil edilen Avrupa Topluluğu ortak bir pozisyonu vurgulamakta ve neredeyse istisnasız olarak tek bir ağızdan konuşmaktadır. Şemsiye Grubu Şemsiye Grubu, gelişmiş ülkelerin oluşturduğu gevşek bir koalisyondur ve üyeleri genellikle Avustralya, Kanada, İzlanda, Japonya, Yeni Zelanda, Norveç, Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Amerika Birleşik Devletleri’nden oluşmaktadır. JUSSCANNZ Grubundan (JUSSCANNZ Japonya, ABD, İsviçre, Kanada, Avustralya, Norveç ve Yeni Zelanda’nın kısaltmasıdır) doğan Şemsiye Grubu 1997 yılındaki COP3 toplantısında Kyoto Protokolü’nün kabul edilmesinden sonra kurulmuştur. İkisi arasındaki temel fark, Şemsiye Grubu’nda İsviçre yer almazken, Rusya ve Ukrayna’nın bulunmasıdır. Şemsiye Grubu’ndaki ülkeler ortak ilgi alanlarındaki konularda bilgi alış verişinde bulunmaktadırlar. Şemsiye Grubu üyelerinin homojen olmaması ve farklı ulusal koşullar sergilemesi, bu grubun gevşek bir koalisyon oluş nedenini açıklamaktadır. Çevresel Bütünleşme Grubu (EIG) Bu koalisyon Meksika, Güney Kore, İsviçre, Monako ve Lichtenstein’dan oluşmaktadır. Eylül 2000’de Lyon’da gerçekleştirilen 13. Yardımcı Organlar oturumları sırasında ortaya çıkan Grup, JUSSCANNZ’a (şimdiki Şemsiye Grubu’na) karşı bir girişim olarak kurulmuştur. Grubun amacı iklim müzakerelerinin çevresel bütünlüğünü desteklemek ve geliştirmek olarak açıklanmıştır. Grubun en önemli özelliği EK-I Dışı ülkelerle (Meksika ve Güney Kore) EK-I Taraflarını (İsviçre) bir araya getirmesidir. Grup üyeleri ortak bir pozisyona sahip oldukları durumlarda Grup olarak ortak müzakere ederken, ortak müzakere pozisyonu geliştirilemeyen konularda görüşlerini ayrı ayrı açıklamaktadır (Yamin ve Depledge, 2004). CACAM EK-I’de yer almayan bazı Asya ve Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri bir araya gelerek, Orta Asya, Kafkaslar, Arnavutluk ve Moldova (CACAM) grubunu oluşturmuştur. Bu ülkeler EK-I’de yer almamalarına karşın, kendilerini gelişmekte olan ülke olarak görmemektedir ve G-77’ye üye değillerdir. Afrika Grubu 26 Aktif bir müzakere grubu olarak faaliyet gösteren tek bölgesel grup olan Afrika Grubu 53 üyeye sahiptir. Kaynak kıtlığı ve aşırı hava olaylarına karşı etkilenebilirlik gibi çeşitli ortak endişeleri bulunmaktadır. Grup genellikle kapasite oluşturma, finansman ve teknoloji transferi gibi üyelerinin belirli kaygılarını içeren konularda ortak açıklamalar yapmaktadır. OPEC Ekonomileri tam olarak gelişmemiş ve ağırlıklı olarak fosil yakıt üretimi ve ticaretine dayalı olan Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı (OPEC) üyesi ülkeler - Cezayir, Endonezya, İran, Kuveyt, Libya, Nijerya, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Venezüella – iklim değişikliği ile mücadele önlemlerinden olumsuz şekilde etkilenecek ülkeler arasında bulunmaktadır. Oturumlar sırasında pozisyonlarını eşgüdümlemek için toplanan OPEC üyeleri, diğer koalisyonların aksine iklim rejiminde bir grup olarak müzakere etmemektedir. Suudi Arabistan Grupta önemli bir nüfuza sahiptir. OPEC üyesi olan tüm Taraflar aynı zamanda G-77 üyesidir (Yamin ve Depledge, 2004). Merkez Grubu ve Merkez Grubu11 (CG11) Kyoto Protokolü kapsamında salım azaltım hedefleri bulunan ve belirli konularda ortak görüşlere sahip olan 11 Orta ve Doğu Avrupa ülkesini (CEEC) içeren Merkez Grubu-11 2001 yılında oluşturulmuştu. Grup AB’ne katılım müzakerelerini sürdüren 10 Orta ve Doğu Avrupa ülkesi - Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya, Slovakya ve Slovenya – ile Hırvatistan’dan oluşmaktaydı. Kıbrıs ve Malta ise grupta gözlemci olarak yer almaktaydı. Merkez Grubu-11, üyelerinin çoğunun Avrupa Birliği’ne katılmasının ardından dağılmıştır. Fakat Grubun diğer üyeleri olan Bulgaristan, Hırvatistan ve Romanya Merkez Grubu olarak hareket etmeye devam edeceklerini açıklamışlardır (Yamin ve Depledge, 2004: 47). Türkiye Merkez Grubu’na 2008’de Poznan’da gerçekleştirilen 14. Taraflar Konferansı sırasında katılmıştır. Bulgaristan ve Romanya’nın da AB’ne katılmasıyla, Grup’ta son olarak sadece Türkiye ve Hırvatistan bulunmaktadır (http://ec.europa.eu). En Az Gelişmiş Ülkeler (EAGÜLDC) BM tarafından En Az Gelişmiş Ülkeler (EAGÜ-LDC) olarak tanımlanan 49 ülke, tek istisna olan Somali dışında, aynı zamanda Sözleşme Tarafıdır ve müzakere sürecinde Grup olarak hareket etmektedir. Bu ülkeler arasında Afrika Grubu, Küçük Ada Devletleri Birliği (AOSIS) ve diğer grupların üyeleri de bulunmaktadır. İklim değişikliği sürecinde giderek daha aktif hale gelen Grup üyeleri, iklim değişikliğine karşı etkilenebilirlik ve uyum gibi konularda çoğu zaman kendi çıkarlarını savunmak için birlikte çalışmaktadır. En Az Gelişmiş Ülkelerin özel durumu Sözleşme tarafından da tanınmıştır. AOSIS Küçük Ada Devletleri Birliği (AOSIS) deniz seviyesinin altındaki 43 küçük ada devletinin oluşturduğu bir koalisyondur. İklim değişikliği ve deniz seviyesinin yükselmesine karşı yüksek etkilenebilirliğe sahip AOSIS ülkelerinin önemli bir kısmı G-77 üyesidir. Büyük bir çoğunluğu da aynı zamanda SIDS grubuna dâhildir. Grup, Kasım 1990’daki İkinci Dünya İklim Konferansı sırasında kurulmuştur. İklim değişikliğinin yaşamda kalmalarına yönelttiği tehdidin bir araya getirdiği AOSIS ülkeleri müzakerelerde çoğunlukla ortak bir duruş sergilemektedir. AOSIS kurulduğundan bu yana iklim değişikliği rejiminde çok aktif olmuştur. Kyoto Protokolü müzakereleri sırasında taslak metin öneren ilk grup olan AOSIS, bu taslak metinde karbondioksit salımlarının 2005 yılına kadar 1990 düzeyinin % 20 altına indirilmesi çağrısında bulunmuştur. Küresel sera gazı salımlarının yaklaşık yüzde 0,5’inden sorumlu olan AOSIS ülkeleri, iklim değişikliğindeki yok denecek katkılarına karşın, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı en hassas ülkeler arasındadırlar. Sivil Toplum Kuruluşları (STK’lar) ve STK Grupları 27 Sözleşme organlarının oturumlarına gözlemci olarak kabul edilen sivil toplum kuruluşlarının (STK) sayısı yıllar içinde düzenli biçimde artmıştır. STK’ların iklim değişikliği rejimine katılımı resmi ve gayriresmi biçimlerde olabilmektedir; STK’lar rejim organlarının resmi oturumlarına katılabildikleri gibi düzenledikleri yan etkinlik ve sergilerle de katılım gerçekleştirmektedirler. STK’ların toplantılara kabulü ve katılımı rejimin işleyişini düzenleyen usûl kurallarına tabidir. Benzer ilgi ve faaliyet alanlarına sahip gözlemci statüsündeki STK’lar iklim rejimi kapsamında gruplar içinde örgütlenmiş ve Sekretarya ve Taraflar ile iletişim kanalları oluşturmuşlardır. Bunun sonucunda, rejim içerisinde her biri kendisine ait bir odak noktası bulunan bir STK Grupları yapısı ortaya çıkmıştır. Hâlihazırda iklim değişikliği rejimi içinde kabul edilmiş dokuz STK Grubu bulunmaktadır. Bu Gruplar aşağıda sıralanmıştır: Çevre STK’ları (ENGO) İş Dünyası ve Sanayi STK’ları (BINGO) Araştırma ve Bağımsız STK’lar (RINGO) Yerel Yönetimler ve Belediyeler (LGMA) Sendika STK’ları (TUNGO) Yerli Halklar Örgütleri (IPO) Çiftçiler* Kadınlar ve Toplumsal Cinsiyet* Gençlik (YOUNGO)* * Sekretarya tarafından geçici olarak listelenmiş STK Grupları (http://unfccc.int). 4.2.6. BMİDÇS Finansal Mekanizması Sözleşme, ülkelerin iklim değişikliğine katkıda bulunma düzeyleri ve sonuçları ile baş etme kapasitelerinin büyük farklılıklar sergilediğini kabul etmektedir. Dolayısıyla, daha fazla kapasite ve kaynağa sahip Tarafların, kapasiteleri yetersiz fakat etkilenebilirlikleri yüksek Taraflara mali yardımda bulunması çağrısında bulunmaktadır. Hem BMİDÇS hem de Protokol gelişmiş ülke Taraflarının gelişmekte olan ülkelere finansman ve teknoloji transferi yapmasını gerektirmektedir. Sözleşme, bunu kolaylaştırmak üzere, gelişmekte olan ülke Taraflarına kaynak sağlamaya yönelik bir finansal mekanizma oluşturmuştur. Sözleşme’nin 11.1 Maddesi finansal mekanizmayı tanımlamış ve mekanizmanın işletilmesi görevinin “mevcut bir veya daha fazla uluslararası kuruluşa verileceği”ni hüküm altına almıştır. Buna göre, finansal mekanizma, Uygulama Yardımcı Organı’nın tavsiyelerine dayalı olarak Sözleşmeye ilişkin iklim değişikliği politikaları, program öncelikleri ve yeterlilik kriterleri hakkında karar verecek olan COP’un rehberliği altında işleyecek ve ona hesap verecektir. Sözleşme’nin 11.3 Maddesi ile GEF (Küresel Çevre Fonu) geçici olarak finansal mekanizmayı yürütecek uluslararası kuruluş olarak görevlendirilmiştir. Sözleşme Tarafları daha sonra finansal mekanizmanın işletilmesi görevini, her dört yılda bir gözden geçirmeye tabi olmak üzere sürekli olarak GEF’e vermiştir (BMİDÇS, 2006; Yamin ve Depledge 2004; Hart, 2009). Küresel Çevre Fonu (GEF) Küresel Çevre Fonu (GEF), 1991 yılında küresel çevreye katkıda bulunan ve yerel topluluklarda sürdürülebilir geçim kaynaklarını teşvik eden projeler için gelişmekte olan ülkelere hibe sağlamaya başlamıştır. Başlangıçta Dünya Bankası’nın bir pilot programı olan Fon, 1994 yılında bağımsız bir kuruluş haline gelmiştir. GEF, GEF Konseyi yoluyla GEF üye devletleri tarafından yönetilmektedir. Dünya Bankası GEF tarafından yönetilen fonlar için yönetim işlevini devam ettirmektedir. GEF projeleri Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Dünya Bankası tarafından yönetilmekte; Afrika Kalkınma Bankası (AfDB), Asya Kalkınma Bankası (ADB), Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Amerika Ülkeleri Kalkınma Bankası (IDB), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) ve Birleşmiş Milletler Sınaî Kalkınma Örgütü (UNIDO) aracılığıyla uygulanmaktadır. Kaynaklar, BMİDÇS COP kılavuzlarına uygun olarak kullandırılmaktadır. GEF, BMİDÇS COP kılavuzunu uygulamak ve fonlarını yönettiği öteki sözleşmeleri için Küresel Çevre Fonu Kaynak Tahsis 28 Çerçevesi (GEF RAF) olarak bilinen kendi özel kurallar bütününü geliştirmiştir. Kaynak Tahsis Çerçevesi, belirli fonların dağıtımında faydalanıcı ülkeleri değerlendirmek için kriterler ortaya koymaktadır (Hart, 2009). Sözleşme Kapsamındaki Fonlar BMİDÇS kapsamında belirli amaçlar için iki ayrı fon oluşturulmuştur. Sözleşme kapsamındaki bu fonlar GEF tarafından yönetilmektedir. En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu (LDCF) En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu (LDCF), en az gelişmiş ülkelere Ulusal Uyum Eylem Programı (NAPA) hazırlama ve uygulama konusunda yardımcı olacak bir çalışma programını desteklemek için oluşturulmuştur. En az gelişmiş ülkelerin her biri için, uyum önceliklerini belirleyen ve uyum planlarını ortaya koyan Ulusal Uyum Eylem Programı hazırlanmalıdır. Söz konusu programlar bütünüyle gelişmiş ülkelerce yapılan hibelerden finanse edilmektedir. Bugüne kadar, LDC Fonu’na LDC ülkeleri arasında paylaştırılmak üzere 200 milyon dolara yakın katkıda bulunulmuştur. LDC ülkeleri tarafından sunulan NAPA’larda şu anda alınması gerektiği belirtilerek yer verilen önlemlerin toplam maliyeti 2 milyar Doları aşmaktadır. Bu tutar Fon’da hâlihazırda varolan kaynağın çok üzerindedir (Hart, 2009). Özel İklim Değişikliği Fonu Özel İklim Değişikliği Fonu (SCCF), uyum; teknoloji transferi ve kapasite oluşturma; enerji, ulaştırma, sanayi, tarım, ormancılık ve atık yönetimi ve ekonomik çeşitlendirme ile ilgili projeleri finanse etmektedir. Özel İklim Değişikliği Fonu’nun En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu ile ve Uyum Fonu’nun faaliyetlerini tamamlaması amaçlanmıştır. Örneğin, SCCF’nin odaklandığı önemli alanlardan biri, özellikle LDC ülkeleri için eğitimler düzenlemektir. Fon, donör ülkelerin taahhütleri ile finanse edilmektedir (Hart, 2009). 4.3. Kyoto Protokolü Kyoto Protokolü, Aralık 1997’de Kyoto’da gerçekleştirilen BMİDÇS 3. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. Protokol, Sözleşme’nin amaç ve kurumlarını paylaşmaktadır. Bununla birlikte, iki anlaşma arasındaki en önemli ayrım, düzenledikleri yükümlülüklerin hukuki niteliği ile ilgilidir. Sözleşme sanayileşmiş ülkelerin sera gazı salımlarını stabilize etmeleri yönünde bağlayıcı olmayan bir yükümlülük tanımlamışken, Protokol sanayileşmiş ülke Taraflarına bağlayıcı sera gazı salım sınırlama ve azaltım yükümlülükleri getirmiştir. Protokolün ülkelerin onayına ve uygulamasına hazır hale getirilmesi için gerekli ayrıntılı uygulama kuralları 2001 yılında Marakeş’te gerçekleştirilen 7. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. “Marakeş Uzlaşmaları” olarak adlandırılan bu kurallar 2005 yılında Protokol’ün 1. Taraflar Toplantısı’nda onaylanmıştır. 16 Şubat 2005’te yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’ne Kasım 2009 itibariyle 189 ülke ve Avrupa Topluluğu taraftır. Protokol, Sözleşme’nin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi” uyarınca Taraflar arasında yükümlülükler açısından yaptığı ayrımlaştırmayı izleyerek, gelişmiş ülkelere bağlayıcı salım azaltım yükümlülükleri getirmiş ve onlara daha ağır bir yük vermiştir. Protokol EK-B listesinde yer alan EK-I Tarafları için, salım hedefi olarak da bilinen, sayısallaştırılmış salım sınırlama veya azaltım yükümlülükleri belirlemiştir. Protokolün EK-B listesinde yer alan EK-I Tarafları, 38 sanayileşmiş ülke ve Avrupa Topluluğu’nu içermektedir. Protokol ayrıca, EK-B’de listelenen gelişmiş ülke Taraflarının 2008-2012 yılları arasını kapsayan ilk yükümlülük döneminde toplam sera gazı salımlarını 1990 düzeyinin % 5 altına indirmelerini öngören, toplu bir hedef veya tavan koymuştur. EK-I Tarafı ülkelerin bireysel salım hedefleri “tahsis edilmiş miktar birimi” olarak tanımlanmaktadır ve EK-B’de gösterilmektedir. Bu Taraflar salım sınırlama veya azaltım yükümlülüklerini yerine getirmede Protokol kapsamında oluşturulan “esneklik mekanizmaları”ndan da yararlanabilmektedir. 29 Kyoto Protokolü’nün kapsadığı altı sera gazı ve salım kaynakları Protokol EK-A’da sıralanmıştır (http://unfccc.int). 4.3.1 Kyoto Protokolü Kurumsal Yapısı Protokolün kurumsal yapısı Sözleşme kapsamında oluşturulan yapıya dayanmaktadır. Protokol mevcut organlardan yararlanmakla birlikte, gerek duyulan yerlerde Protokol’ün kendi kurumsal yapısının farklılığını belirginleştirmek amacıyla bu organlarda uygun düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca, Protokol’ün özel ihtiyaçlarına hizmet etmek üzere yeni kurumlar da oluşturulmuştur (Yamin ve Depledge, 2004). Bu Bölümde, Protokol kapsamındaki kurumlar açıklanmaktadır. Uygunluk Komitesi Madde 6 (Ortak Yürütme) Danışma Komitesi CDM İcra Kurulu CMP Finansal Mekanizma IPCC Büro JWG Büro SBSTA SBI Büro Sekretarya JLG Şekil 7. Kyoto Protokolü Organları Kaynak: Yamin ve Depledge, 2004 ----------- İklim değişikliği sürecine hizmet sunan bağımsız organlar JLG: Ortak Temas Grubu (FCCC, CBD, UNCCD) (yetkililer ve sekretaryalar) JWG: Ortak Çalışma Grubu (yetkililer ve sekretaryalar) Not: Bu iki gayriresmi grubun çalışmaları hem Sözleşme hem de Kyoto Protokolü konularını kapsayabilmektedir. Kyoto Protokolü Taraflar Toplantısı (CMP) Sözleşme’nin Taraflar Konferansı Kyoto Protokolü Taraflar Toplantısı olarak da işlev görmekte ve “Kyoto Protokolü Taraflar Toplantısı olarak işlev gören Taraflar Konferansı (CMP) ” olarak adlandırılmaktadır. Taraflar Toplantısı Kyoto Protokolü’nün en üst karar organı olarak, Protokolün uygulanmasını izler ve denetler. Taraflar Toplantısı’nın diğer işlevleri COP’un Sözleşme kapsamında yerine getirdiği işlevlerle benzerdir. Taraflar Toplantısı her yıl COP ile aynı zamanda toplanmaktadır. Protokole taraf olmayan Sözleşme Tarafı devletler, Taraflar Toplantılarına karar alma yetkileri olmadan sadece gözlemci olarak katılabilmektedir (http://unfccc.int). 30 Büro COP Bürosu aynı zamanda Taraflar Toplantısı Bürosu olarak da hizmet vermektedir. Ancak, Kyoto Protokolü’ne Taraf olmayan bir ülkeyi temsil eden bir COP Bürosu üyesinin yerine bir Kyoto Protokolü Tarafını temsil eden başka bir üyenin atanması gerekir. Yardımcı Organlar Sözleşme kapsamında oluşturulmuş olan iki daimi yardımcı organ – Bilimsel ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı (SBSTA) ve Uygulama Yardımcı Organı (SBI) - aynı zamanda Protokole de hizmet vermektedir. Kyoto Protokolü Kapsamında Oluşturulan Organlar Protokol kapsamında üç uzmanlık organı kurulmuştur. Bunlar, Protokolün kendisince öngörülen CDM İcra Kurulu ve Marakeş Uzlaşmaları ile kurulmaları kararlaştırılan Ortak Yürütme Danışma Komitesi ve Uygunluk Komitesi’dir. Kyoto uzmanlık organlarının Sözleşme kapsamındaki organlardan farklı özellikleri bulunmaktadır. Bu organlar doğrudan Taraflar Toplantısı altında faaliyet göstermektedir ve hepsi karar alma yetkisine sahiptir (Yamin ve Depledge, 2004). Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) İcra Kurulu CDM İcra Kurulu Kyoto Protokolü kapsamında CDM’i izler ve denetler; ayrıca, Taraflar Toplantısı’nca görüşülmek üzere karar taslakları hazırlar. Kurul, operasyonel kuruluşların akreditasyonu da dâhil olmak üzere, CDM’in günlük işleyişi ile ilgili çeşitli görevler üstlenmektedir. On üyeden oluşan Kurul’da beş Birleşmiş Milletler bölgesel grubunun her birinden birer üye, SIDS’ten bir üye ve EK-I ve EK-I Dışı Tarafların her birinden ikişer üye bulunmaktadır. Kurul’da sadece Kyoto Protokolü’ne taraf olan ülkelerden temsilciler hizmet verebilmektedir (http://unfccc.int). Ortak Yürütme Danışma Komitesi Ortak Yürütme Danışma Komitesi (JISC), Taraflar Toplantısı’nın otoritesi ve rehberliği altında, geliştirdiği doğrulama usûllerine uygun olarak, ortak yürütme projelerinden elde edilen salım azaltım birimlerinin (ERUs) doğrulanması işlemini denetlemektedir. Komite ekonomisi geçiş sürecindeki ülkelerden (EIT) üç üye, EIT ülkesi olmayan EK-I Taraflarından üç üye, EK-I Dışı Taraflardan üç üye ve SIDS’ten bir üye olmak üzere toplam on üyeden oluşmaktadır (http://unfccc.int). Uygunluk Komitesi Kyoto Protokolü 1. Taraflar Toplantısı 27/CMP.1 sayılı kararı ile Uygunluk Komitesi’nin kurulması da dâhil olmak üzere uygunluk ile ilgili usûl ve mekanizmaları kabul etmiştir. Komite işlevlerini genel kurul, büro, kolaylaştırıcılık birimi ve yaptırım birimi aracılığıyla yerine getirmektedir. Uygunluğu teşvik etmeyi amaçlayan Kolaylaştırıcılık Birimi, teknoloji transferi ve kapasite oluşturmayla ilgili olanlar da dâhil olmak üzere teknik ve mali danışmayı kolaylaştırıcı rol oynayabilir. Aynı zamanda Taraflara tavsiyelerde bulunabilmektedir. Yaptırım Birimi Tarafların yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin belirlenmesi ve yükümlülüklerini yerine getirmeyen Taraflar için bunun sonuçlarının tespit edilmesinden sorumludur. Birimler ayrıca, uzman gözden geçirme ekibi ile Taraf ülkeler arasında bir anlaşmazlık çıkması durumunda, envanterlerde uyarlama yapılıp yapılmayacağı veya tahsis edilmiş miktar birimi derleme ve muhasebe veri tabanında düzeltme yapılıp yapılmayacağını belirlemekle sorumludur (UNFCCC, 2006). 31 4.3.2 Kyoto esneklik mekanizmaları Kyoto Protokolü’ne Taraf sanayileşmiş ülkelerin 2008-2012 yükümlülük dönemindeki salım hedefleri, izin verilen salım düzeyleri veya “tahsis edilmiş miktar birimleri” olarak belirlenmiştir. Tahsis edilmiş miktarlar ton (CO2 eşdeğeri salım) olarak ifade edilmektedir. Sanayileşmiş ülkelerin iklim değişikliğine karşı öncelikle ulusal düzeyde eylemler uygulaması gerekmektedir, ancak Protokol oluşturduğu üç yeni mekanizma yoluyla, EK-I Taraflarına azaltım yükümlülüklerini yerine getirmede belli ölçüde esneklik sağlamıştır. Protokolün oluşturduğu ve Kyoto mekanizmaları olarak bilinen üç esneklik mekanizması şunlardır: Ortak Yürütme (JI) (Madde 6), Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) (Madde 12) ve Salım Ticareti (ET) (Madde 17). Salım ticareti bütünüyle piyasa tabanlı bir araç iken, JI ve CDM karbon piyasasını besleyen proje tabanlı iki mekanizmadır. Protokol mekanizmalar ile ilgili temel hükümleri koymuş; uygulanacak mekanizmalara yönelik ayrıntılı kural ve usûller sonraki aşamalarda Marakeş Uzlaşmaları kapsamında Taraflarca kararlaştırılmıştır. Tarafların bu üç mekanizmadan yararlanabilmesi için uygunluk kriterlerini karşılamaları gerekmektedir. Tablo 5 mekanizmaların özelliklerini göstermektedir. Ortak Yürütme (JI): Protokol’ün 6. Maddesi, Ortak Yürütme’yi EK-I Taraflarınca uygulanan proje tabanlı bir mekanizma olarak tanımlamaktadır. Mekanizma Protokol kapsamında salım sınırlama veya azaltım yükümlülüğü bulunan EK-I Taraflarının, diğer EK-I Tarafı ülkelerde salım azaltım (veya giderim) projeleri uygulamasına izin vermektedir. JI projeleri, yatırım yapan Tarafın salım hedefine ulaşmasında hesaba katılabilecek salım azaltım birimlerinin (ERU) oluşturulması ile sonuçlanmaktadır. JI projeleri, her biri bir ton CO2’e eşdeğer olan salım azaltım birimleri kazandırmaktadır. JI projeleri herhangi iki EK-I Tarafı ülke arasında uygulanabilmekle birlikte, uygulamada bu mekanizmanın genellikle Doğu Avrupa ülkeleri ve Rusya’daki, başka bir deyişle “geçiş ekonomisi” olarak değerlendirilen ülkelerdeki, projelerle ilişkilendirildiği gözlenmektedir. Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM): Protokolün 12. Maddesinde tanımlanan CDM projeleri, EK-I ve EK-I Dışı Tarafları içermektedir. Mekanizma, Protokol kapsamında salım sınırlama veya azaltım yükümlülüğü bulunan bir Taraf ülkenin (EK-B Tarafı) gelişmekte olan ülkelerde (EK-I Dışı) salım azaltım projesi uygulamasına izin vermektedir. CDM projeleri, her biri bir ton CO2’e eşdeğer olan ve yatırım yapan EK-I Tarafının Kyoto hedefine ulaşmasında hesaba katılabilen ve satılabilen sertifikalandırılmış salım azaltım birimleri (CER) kazandırmaktadır. CDM’in iki amacı bulunmaktadır: 1) EK-I Dışı Tarafların (ev sahibi ülkeler) sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmasına yardımcı olmak ve 2) EK-I Taraflarının Kyoto Protokolü kapsamındaki salım azaltım yükümlülüklerini yerine getirmelerine yardımcı olmak. Salım Ticareti (ET): Piyasa tabanlı bir mekanizma olan Salım Ticareti (ET) iki EK-I ülkesi arasında tahsis edilmiş miktar birimlerinin (AAU) ticaretini öngörmektedir. Protokol’ün 17. Maddesi uyarınca, Protokol altında salım sınırlama veya azaltım yükümlülüğü bulunan Taraflar (EK-B Tarafları), salım yükümlülüğü bulunan diğer Taraflardan salım birimleri satın alabilmekte ve bunları hedeflerinin bir kısmını karşılamak amacıyla kullanabilmektedir. Salım azaltım birimlerinin ülkeler arasında güvenli bir şekilde transferini sağlamak amacıyla, yazılım tabanlı bir muhasebe sistemi olan, Uluslararası Kayıt Sistemi (ITL) oluşturulmuştur. EK-I Taraflarının salım ticaretine katılabilmeleri için belirli uygunluk kriterlerini yerine getirmiş olmaları gerekmektedir. Tablo 5. Kyoto Protokolü Esneklik Mekanizmaları Proje Tabanlı Mekanizmalar Adı Ortak Yürütme (JI) Proje Tabanlı Olmayan Mekanizma Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) Salım Ticareti Yararlanabilir Taraflar/ Katılım / uygunluk kriterlerine tabi Taraflar EK- B – EK-B EK-I Dışı – EK-B EK-B – EK-B Yetkilendirilmiş Yasal Evet Evet Evet 32 Kuruluşlar (Yararlanabilirlik kriterlerine bağlı) Kyoto Birimi ERU (Salım Azaltım Birimi) CER, tCER ve lCER (Sertifikalandırılmış Salım Azaltım Birimi) AAU (Tahsis Edilmiş Miktar Birimi) Birimlerin değiştirilebilirliği Evet Evet Evet Birim Kullanım kısıtlamaları Nükleer enerji kapsam dışı Ormanlaştırma ve ormansızlaşmadan elde edilen CER’ler Tarafların ayrılmış miktarlarının %1’ini geçmemeli. Nükleer enerji kapsam dışı Kısıtlama yok Birimlerin devri Evet; Tarafların ayrılmış miktarının %2,5’i Evet; Tarafların ayrılmış miktarının %2,5’i Evet; sınırlama olmaksızın Birimlere erişim 2008 - 2012 2000’den itibaren 2008 - 2012 Faaliyetlerin kapsamı Kyoto kapsamındaki tüm salım kaynakları ve LULUCF faaliyetleri Küçük ölçekliler öncelikli olmak üzere Kyoto kapsamındaki tüm salım kaynakları; Ormanlaştırma/yeniden ormanlaştırma ile sınırlı olarak yutaklar İlgili Değil Sorumlu Kurumlar Bağımsız Akredite Denetçi Kuruluşlar, Madde 6 (JI) Danışma Komitesi, CMP Yetkilendirilmiş Denetçi Kuruluş (DOE), İcra Kurulu, COP ve CMP Ulusal Kayıtlar, İşlem Kayıt Sistemi (ITL), CMP İdari Destek Sekretarya Sekretarya Sekretarya İdari Maliyetler Katılımcılar tarafından karşılanacak Proje katılımcıları ve DOE’ler tarafından karşılanacak Belirli bir hüküm yok Kaynak: Yamin ve Depledge, 2004’ten uyarlanmıştır. Arazi Kullanımı, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık (LULUCF) Kyoto Protokolü çeşitli maddelerinde arazi kullanımı, arazi kullanım değişikliği ve ormancılık faaliyetlerinin Tarafların Protokolü uygulama ve iklim değişikliği ile mücadeleye katkıda bulunmaya dönük çabalarına dâhil edilmesine ilişkin hükümler içermektedir. Ancak Protokol metni LULUCF salımlarının ve uzaklaştırmalarının hesap sistemine nasıl dâhil edileceği ile ilgili spesifik kurallar koymamıştır. LULUCF faaliyetleriyle ilgili ilke, kural ve usûller Taraflarca daha sonra Marakeş Uzlaşmaları’nda ayrıntılandırılmıştır. Madde 2.1 EK-I Taraflarının Madde 3 kapsamındaki salım azaltım yükümlülüklerini yerine getirirken, Montreal Protokolü ile denetlenmeyen sera gazları yutak ve haznelerinin korunmasına ve geliştirilmesine dönük politika ve önlemler geliştirmelerini ve uygulamalarını; sürdürülebilir orman yönetimi, ormanlaştırma, yeniden ormanlaştırma ve sürdürülebilir tarım biçimlerini özendirmelerini öngörmektedir. Ayrıca, Madde 3.3 ve 3.4 uyarınca, EK-I Tarafları LULUCF faaliyetleri sonucunda kaynaklardan salınan ve yutaklarca uzaklaştırılan salımlarını bildirmek zorundadırlar. Madde 3.3 kapsamında, 1990 yılından bu yana, doğrudan insan eliyle gerçekleştirilen ormanlaştırma, yeniden ormanlaştırma ve ormansızlaşma faaliyetleri ile sınırlı olmak üzere, LULUCF faaliyetleri sonucu sera gazlarının kaynaklardan salımı ve yutaklarca uzaklaştırılmasındaki net değişimler Tarafların salım azaltım yükümlülüklerini karşılamada kullanılabilecektir. Taraflar, Protokolün 3.4 Maddesi ve Marakeş Uzlaşmaları çerçevesinde, orman yönetimi, tarım alanı yönetimi, otlak yönetimi ve yeniden bitkilendirme nedeniyle karbon stoklarında meydana gelen değişimleri hesaplamayı ve bunları birinci yükümlülük döneminde insan kaynaklı sera gazı salım ve uzaklaştırmaları hesaplamasına katmayı seçebilirler. Bu faaliyetlerden herhangi birinin hesaba katılmasını seçen bir Taraf, bu faaliyetlere tabi tüm arazilerdeki karbon stoku değişimlerini hesaba katmak zorundadır. EK-I Tarafları, Madde 3.3 ve 3.4 kapsamındaki LULUCF faaliyetleri sonucu sera gazlarında 33 net uzaklaştırma ortaya çıkması durumunda, Madde 3.1 kapsamındaki yükümlülüklerini karşılamak üzere bu faaliyetlere dayalı olarak uzaklaştırma birimleri (RMU) elde edebilirler (http://unfccc.int). LULUCF faaliyetleri proje tabanlı iki Kyoto mekanizması kapsamında da gerçekleştirilebilir. CDM, ormanlaştırma ve yeniden ormanlaştırma ile sınırlı olmak üzere, EK-I Taraflarının EK-I Dışı Taraflarda LULUCF proje faaliyetleri uygulamasına izin vermektedir. Bu projelerden elde edilen CER birimleri, EK-B ülkelerinin hedeflerinin yerine getirilmesinde, 1990 yılındaki toplam salımlarının % 1’ine kadar, hesaba katılabilmektedir. LULUCF projeleri Ortak Yürütme kapsamında da uygulanabilmektedir. Dolayısıyla, bir EK-I Tarafı bir başka EK-I Tarafı ülkede yutaklardan kaynaklanan uzaklaştırmaları artıran projeler uygulayabilmektedir (http://unfccc.int/). EK-I Dışı ülkelerin birinci yükümlülük döneminde LULUCF faaliyetlerindeki rolleri ormanlaştırma ve yeniden ormanlaştırma ile sınırlandırılmıştır. Marakeş Uzlaşmalarında, ormansızlaşmanın önlenmesi geçerli bir CDM faaliyeti olarak kabul edilmemiştir. Gelişmekte olan ülkelerdeki ormansızlaşmadan kaynaklanan salımların azaltılması iklim değişikliği ile mücadele çabalarına önemli katkılarda bulunabileceğinden, bu faaliyetler Bali Yol Haritası kapsamında değerlendirilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ormansızlaşma ve ormanların bozulmasından kaynaklanan salımların azaltılması (REDD), Papua Yeni Gine ve Kosta Rika’nın önderliğindeki bir grup ülkenin sunduğu ormansızlaşmanın Sözleşme kapsamına alınması ve gelişmekte olan ülkelerde ormansızlaşmanın önlenmesine yönelik çabalarının finanse edilmesi yönündeki öneri ile 2005 yılında iklim müzakerelerinde önemli bir gündem maddesi olarak ortaya çıkmıştır. Bu konu Bali Eylem Planı’nda da dikkate alınmıştır. Bali Eylem Planı REDD+ (REDD-Plus) ile ilgili paragrafında bu eylemlere azaltım çabalarının bir parçası olarak yer vermektedir. REDD “gelişmekte olan ülkelerde ormansızlaşma ve ormanların bozulmasından kaynaklanan salımların azaltılması” ifadesinin kısaltması iken, ‘Plus’ terimi ise “gelişmekte olan ülkelerde ormanların korunması ve sürdürülebilir yönetimi ve orman karbon stoklarının geliştirilmesi” çalışmalarının rolüne karşılık gelmektedir (http://www.field.org.uk). 4.3.3 Protokol Kapsamında İzleme, Raporlama ve Gözden Geçirme Sözleşme iklim değişikliği rejiminin raporlama ve gözden geçirme esaslarını belirlenmiştir. Ancak, yükümlülüklerin yasal bağlayıcılığı nedeniyle, izleme ve raporlama Kyoto Protokolü kapsamında özel bir önem kazanmıştır. Dolayısıyla, Protokol, bağlayıcı hedeflere uyulup uyulmadığının değerlendirilmesine ve Kyoto mekanizmaları kapsamındaki işlemlerin geçerliliğinin sağlanmasına temel oluşturmak üzere bir sistem oluşturmuştur (Yamin ve Depledge, 2004). Kyoto Protokolü ve Marakeş Uzlaşmaları, Protokol hükümlerinin uygulanması, yükümlülüklere uygunlukla ilgili sorunlarının giderilmesi, salım verilerinin hesaplanması ve Kyoto mekanizmaları ile LULUCF faaliyetleri kapsamındaki işlemlerin hesaplara katılmasındaki hataların önlenmesine yönelik bir dizi izleme ve uygunluk usûlü getirmiştir. Protokolün izleme prosedürleri Sözleşme ile oluşturulan mevcut raporlama ve gözden geçirme usûllerine dayanmaktadır. Ancak söz konusu izleme prosedürleri, Tarafların ellerinde bulundurdukları ve işleme tabi olan Kyoto Protokolü birimlerini – tahsis edilmiş miktar birimleri (AAU), sertifikalandırılmış salım azaltım birimleri (CER), salım azaltım birimleri (ERU) ve LULUCF faaliyetlerinden doğan uzaklaştırma birimleri (RMU) - takip ve kayıt etmek için gerekli ilave hesaplama yöntemleri de içermektedirler. Bu kapsamda, Protokol, EK-I taraflarına sera gazı salım ve uzaklaştırma miktarlarının hesaplanması için salımların doğru bir şekilde izlenmesini ve raporlanmasını sağlayan ulusal bir sistem geliştirmeleri zorunluluğu getirmektedir. Protokol altında bağlayıcı yükümlülüğü bulunan EK-I Taraflarının aynı zamanda Marakeş Uzlaşmaları kapsamında Kyoto mekanizmaları ve LULUCF projelerinden elde ettikleri salım/uzaklaştırma birimlerine dair tüm işlemlerini takip ve kayıt etmeye dönük ulusal bir kayıt sistemi kurma ve işletme yükümlülükleri vardır (http://unfccc.int). İlave bir izleme aracı olarak, Sekreterya da işlemlerin Protokol kurallarına uygun olup olmadığını doğrulamak amacıyla bağımsız bir işlem kütüğü tutmaktadır. Protokol aynı zamanda yükümlülüklere uygunluğu sağlamak amacıyla bağımsız bir izleme organı -uzman gözden geçirme ekibi- oluşturmuştur. Bu 34 ekipler Tarafların uygulamalarının teknik değerlendirmesini yapmak ve bulgularını Sekretaryaya bildirmekle görevlidir. 4.3.4 Finansal Mekanizma ve Kyoto Protokolü kapsamındaki fonlar Kyoto Protokolü 11. Maddesinde gelişmekte olan ülkelerin faaliyetlerini finanse etmeye yönelik bir finansal mekanizmaya duyulan ihtiyacı kabul etmiş ve Sözleşme’nin finansmanla ilgili hükümlerini kendi çerçevesine dâhil etmiştir. Böylelikle, Sözleşme’nin finansal mekanizması gelişmekte olan ülkelerin Sözleşme’nin 4.1. Maddesinde belirtilen ve Protokol’ün 10. Maddesinde ayrıntılandırılan yükümlülükleri için kullanılabilmektedir. Protokol aynı zamanda uyumla ilgili hükümler de içermektedir. Sözleşme kapsamında kurulan fonlara ek olarak, Marakeş Uzlaşmaları ile Protokol kapsamında bir Uyum Fonu oluşturulmuştur (Yamin ve Depledge, 2004). Uyum Fonu Uyum Fonu ülkelerin iklim değişikliğinin etkilerine uyumuna yardımcı olmak, toplulukların dayanıklılığını artırmak amacıyla gelişmekte olan ülkelerdeki somut uyum proje ve programlarını finanse etmek üzere oluşturulmuştur. Fon, Temiz Kalkınma Mekanizması proje faaliyetlerinden elde edilen gelirlerden ayrılan bir pay ve öteki finansman kaynakları üzerinden finanse edilmektedir. CDM gelirlerinden ayrılan pay bir CDM proje faaliyeti sonucunda elde edilen sertifikalandırılmış salım azaltım birimlerinin (CER) % 2’si tutarındadır. En az gelişmiş ülkelerdeki CDM projeleri bu kesintiden muaftır (http://unfccc.int). Fon, Taraflar Toplantısı (CMP) yetki ve rehberliği altında fonun yürütücü organı olarak görevlendirilen Uyum Fonu Kurulu (AFB) tarafından yönetilmekte ve denetlenmektedir. Tarafların çağrısı üzerine, GEF AFB’nin sekretarya hizmetlerini yürütmektedir ve Dünya Bankası da geçici olarak Uyum Fonu’nun yönetimini üstlenmiştir. Bu geçici kurumsal düzenlemeler 2011 yılında gözden geçirilecektir (http://unfccc.int). 5. MÜZAKERE YAPILARI 5.1. Müzakere Forumları ve Teknikleri Müzakereler farklı biçimlerde ve çeşitli forumlarda gerçekleştirilebilmektedir. Genel kurul toplantıları, COP çalışma organları, temas grupları, gayri resmi istişareler ve “başkanın dostları” gibi süreçler hükümetlerarası müzakerelerin birçoğunda yaygın olarak kullanılan başlıca müzakere forumlardır. Bununla birlikte, farklı rejimler özgün siyasi dinamiklerine bağlı olarak kendi uygulamalarını geliştirebilmektedir (Yamin ve Depledge, 2004). 35 Şekil 8. Müzakere Forumu Kaynak: Yamin ve Depledge, 2004’ten uyarlanmıştır. 5.2 Genel Kurul COP ve yardımcı organların (SBs) resmi genel kurul toplantıları, COP’un karar alabileceği veya diğer çıktılarını kabul edebileceği ve yardımcı organların da kendi sonuçlarını kararlaştırabilecekleri tek yerdir. COP genel kurul toplantıları, 30 numaralı Kural uyarınca COP tarafından aksi yönde karar alınmadığı sürece, açık olarak gerçekleştirilir. Aynı kural yardımcı organlar toplantılarının da kapalı olarak gerçekleştirilebilmesine olanak vermektedir; ancak, COP aksi yönde karar verebilir. Genel kurul toplantıları aynı zamanda ülke delegasyonlarının resmi pozisyonlarını açıkladıkları önemli bir forum işlevi görmektedir. Genel kurul toplantılarının kamuya açık olma ve usûl kurallarına bağlı kalma gerekliliklerinin derinlemesine ve açık sözlü tartışmayı engellemesi nedeniyle, gerçek müzakereler nadiren genel kurul toplantılarında gerçekleşir (Yamin ve Depledge, 2004). 36 5.3. Çalışma Grupları Bu gruplar genellikle gündemdeki bazı kilit konuların gözden geçirilmesi amacıyla oluşturulmaktadır. COP ve yardımcı organlar ihtiyaç olduğunda çalışma grupları oluşturabilir. Bir konu gündeme alındıktan ve delegasyonlara ilgili konu hakkındaki açılış pozisyonlarını açıklama fırsatı verildikten sonra, Başkan kendi inisiyatifiyle veya Taraflardan birinin veya birkaçının talebi üzerine ilgili konunun bir çalışma grubunda daha ayrıntılı olarak değerlendirilmesini önerebilir. Bu yöntem önemli konuların ilgili devletlerden oluşan bir grup tarafından dikkatli bir şekilde değerlendirilmesini sağlarken, aynı zamanda Başkan’ın çalışma grubu COP veya ilgili yardımcı organa geri bildirimde bulunmaya hazır olana kadar ertelenen bu konuya tekrar dönmek üzere bir sonraki gündem maddesine geçmesine olanak tanır (UNEP, 2007a). Çalışma grupları açık uçlu olmakla birlikte, uygulamada grup katılımcılarının sayısı ilgili devlet sayısına göre değişiklik gösterebilir. 5.4. Gayriresmi Gruplar Taraflar, müzakerelerin önündeki bazı zor konuları çözüme kavuşturmak ve bir anlaşmaya varmak için gayriresmi gruplar oluşturabilir. İklim değişikliği rejimindeki müzakerelerin büyük bir kısmı gayriresmi çalışma gruplarında gerçekleştirilmektedir. İklim değişikliği rejimindeki gayriresmi gruplar açık uçludur; tüm tarafların katılımına açıktır. Müzakereler yalnızca İngilizce olarak yürütülür, sözlü çeviri yalnızca istisnai durumlarda sağlanır ve çalışma dokümanları nadiren tercüme edilir. Taraflardan en az üçte biri itirazda bulunmadığı takdirde, STK’ların artık açık uçlu temas grubu toplantılarına gözlemci olarak katılmalarına izin verilmektedir ancak grup Başkanı herhangi bir anda - genellikle müzakereler hassas bir aşamaya ulaştığında - STK’ların toplantıdan çıkmalarını talep edebilir. Gayriresmi gruplar BM’in toplantı zamanlarına ilişkin geleneksel işleyişine tabi değildirler; ancak yerleşik uygulama aynı anda ikiden fazla toplantının (genel kurul toplantıları ve gayriresmi gruplar dâhil olmak üzere) yapılmamasını gerektirmektedir. Gayriresmi grup toplantıları, toplantıların resmi günlük programlarında ve elektronik duyuru panolarında duyurulmaktadır (Depledge, 2005). Gayriresmi gruplar görevlerine ve müzakerelerin hangi aşamalarında oluşturulduklarına göre farklı isimler alabilmektedir: taslak hazırlama grupları, temas grupları, ortak temas grupları, müzakere grupları gibi. Temas grupları iklim değişikliği rejiminde en yaygın başvurulan çalışma biçimidir. Örneğin, 2012 sonrası anlaşma için devam etmekte olan müzakere sürecinde, Taraflar müzakere metnini temas gruplarında ve gayriresmi gruplarda tartışmıştır. 5.5. Temas Grupları Taraflar, çözümü güç ve bu nedenle ilgili konulardaki ilerlemeyi engelleyebilecek bazı konu başlıklarını ele almak için temas grupları oluşturabilir. COP’un, bir yardımcı organın veya çalışma grubunun Başkanı, temas grubu oluşturulmasını önerebilir. Temas gruplarının açık uçlu olmasına bir engel bulunmamakla birlikte, bu gruplar genellikle söz konusu müzakere başlığı konusunda aksi yönde düşüncelere sahip devletlerden oluşur (UNEP, 2007a). Temas grubu toplantıları günlük program ve elektronik duyuru panolarında duyurulur. Dokümanlar nadiren tercüme edilir ve öneriler “gayriresmi belge” olarak dağıtılır. Bazı durumlarda, birbiriyle bağlantılı konular üzerinde çalışan iki temas grubu, aralarındaki farklılıkları ele almak ve gidermek için bir ortak temas grubu oluşturabilir. Ayrıca, temas grupları belirli konularda alt gruplar oluşturmaya karar verebilirler. Temas grupları aynı zamanda belirli konularda gayriresmi istişarelerde bulunabilir. Yan süreçler olarak adlandırılan bu alt gruplar ve gayriresmi istişareler, yürüttükleri görüşmeler hakkında temas grubuna geri bildirimde bulunurlar. Bu gruplardaki görüşmeler İngilizce olarak yapılır (Depledge, 2005). 37 5.6. Gayriresmi İstişareler Gayriresmi platformların başka bir biçimi ise gayriresmi istişarelerdir. Başkan genellikle bir (bazen iki) delegeyi belirli bir konu veya taslak metin hakkında Taraflarla gayriresmi istişarelerde bulunmak üzere davet eder. Başkan istişareleri kendisi yürütmeyi de tercih edebilir. İstişareleri yürüten Başkan ilgili konuda bir uzlaşıya varılmasını sağlamak üzere konuyu başlıca müzakere koalisyonları ve ilgili delegasyonların temsilcileri ile özel olarak görüşür. Dolayısıyla, gayriresmi istişareler temas gruplarından veya öteki gayriresmi gruplardan çok daha özel olarak yürütülen bir süreçtir. Devam eden gayriresmi istişareler günlük programda listelenir, ancak toplantı yerleri ve zamanları duyurulmaz ve gözlemciler davet edilmez. Belirtilmesi gereken önemli bir husus da, gayriresmi istişarelerin, aynı zamanda ikiden fazla toplantı yapmama uygulamasına tabi olmamasıdır (Yamin ve Depledge, 2004; Depledge, 2005). Gayriresmi istişareler genellikle iki farklı nedenle gerçekleştirilir. Bunlardan ilki, geniş katılımlı bir gayriresmi gruba ihtiyaç duyulmayan daha teknik ve prosedüre ilişkin veya sınırlı bir genel ilginin olduğu konulardaki istişarelerdir. Gayriresmi istişareler ayrıca, özel görüşmelerin sonuçsuz tartışmalara yol açabilecek açık grup müzakerelerinden daha verimli olacağına inanılan hassas siyasi konuların ele alınması amacıyla da yürütülebilir. Benzer biçimde, daha ihtiyatlı bir süreç izlenmesinin uygun olduğu durumlarda da gayriresmi istişareler gerçekleştirilebilir. Örneğin, COP Bürosu veya CDM İcra Kurulu için yapılacak seçimler veya belli bir ülkeyi ilgilendiren konular (Türkiye’nin EK-I’den çıkarılma talebi veya Hırvatistan’ın bir EIT ülkesi olarak özel koşulları gibi) gayriresmi istişarelere konu olabilir (Depledge, 2005). 5.7. Başkanın Dostları Yukarıda açıklanan tüm taraflara açık müzakere forumlarına ek olarak, başkanlar belirli işlevleri yerine getirmek üzere küçük bir grup oluşturma yönünde inisiyatif kullanabilirler. Başkan özellikle hassas veya karmaşık konulara yönelik müzakere sürecinin ilerlemesini sağlamak amacıyla, sınırlı sayıda Tarafı esasa ilişkin görüşmelerin yapılacağı özel toplantılara çağırabilir. Bu gruplar “Dostlar Grubu”, “Başkanın Dostları” veya “Mümtaz Kişiler Grubu” gibi çeşitli adlarla anılmaktadır. İklim değişikliği müzakerelerinde, bu gruplara bazen “Genişletilmiş Büro” adı verilmektedir. Grup genellikle başlıca müzakere gruplarını temsil etmek üzere seçilen nispeten az sayıda delegeden oluşur. Davet edilenler genellikle ilgili konulardaki müzakerelere en aktif biçimde müdahil olan Taraflardır. Konuyla ilgili başka aktörler de davet edilebilmektedir. Bu grupların temel amacı, uzlaşı sağlamaya yönelik stratejiler bulmaya çalışmaktır. Çoğunlukla önemli müzakere turlarının son aşamalarında COP Başkanı tarafından toplanan bu gruplar, bazen oturumlar öncesinde de toplanabilir. Görüşmelerin son aşamasında oluşturulduklarında, temsil genellikle bakanlar düzeyinde olur (Yamin ve Depledge, 2004). Böyle bir grubun oluşturulması tamamen başkanlık görevinde bulunan kişinin takdirindedir. Diğer gayriresmi arenalarda olduğu gibi, bu grupların işleyişi ile ilgili önceden belirlenmiş kurallar bulunmamaktadır. Bu durum, Başkana oluşturacağı grubun türü ve amacı açısından önemli bir esneklik ve manevra alanı bırakmaktadır (Depledge, 2005). Bu gruplardaki görüşmeler İngilizce olarak yapılmaktadır. Mekik Diplomasisi: Mekik diplomasisinde Başkan (veya yardımcı organ başkanı veya bu amaçla görevlendirilmiş kişi) müzakere koalisyonları (ve bazen Taraflar) arasında kelimenin gerçek anlamıyla “mekik dokur”; koalisyonların veya Tarafların temsilcileri ile sırayla görüşür; bütün koalisyonların kabul edeceği bir sonuca ulaşıncaya kadar taslak metinler hazırlar ve bunları revize eder. Dolayısıyla, mekik diplomasisi bir çeşit gayriresmi istişaredir ve hiç şüphesiz ki başkanlar her türlü konuda sürekli özel görüşmeler yapmaktadır. Mekik diplomasisi müzakerelerin son aşamalarında Başkanın Dostları grubuna yararlı bir alternatif olabilir veya onu tamamlayabilir (Depledge, 2005). 38 5.8. Üst Komite (CoW) Üst Komite (CoW), COP tarafından birden fazla yardımcı organın ilgi alanına giren birbirini çapraz kesen konuların uyumlu biçimde ele alınabilmesi amacıyla oluşturulan bir organdır. Üst Komite açık uçludur ve genellikle COP ile paralel oturumlarda yürütülür; böylelikle, COP’un kendi gündemine devam etmesine olanak tanınmış olur. Genellikle COP tarafından müzakere metnine yardımcı olmak amacıyla oluşturulan Komite, COP ile aynı üyelerden oluşur. Komite çalışmasını tamamladığında üzerinde çalıştığı metni COP’a devreder; COP da metne son halini vererek genel kurul toplantısında kabul eder (UNEP, 2007a). Örneğin, 3. Taraflar Konferansı sırasında, COP adına Kyoto Protokolüne dair müzakereleri sonuçlandırması için AGBM Başkanı’nın (COP Başkanı yerine) altında bir Üst Komite (CoW) oluşturulmuştur. Komite, gayriresmi bir grup gibi, ana genel kurul salonundan çok daha küçük bir salonda toplanmış; toplantılar genellikle gece geç saatlere kadar sürmüş; bazen sözlü çeviri yapılmamıştır; ayrıca, Komite toplantılarının COP raporunda yazılı kaydı bulunmamaktadır. Bununla birlikte, Komite resmi genel kurul gibi, STK’ların ve medyanın katılımı ile toplanmış; geleneksel oturum düzenlemeleri uygulanmış; resmi çalışma usulleri takip edilmiş ve hâlâ Sekretarya merkezinde saklanan sağlıklı kayıtları tutulmuştur (Depledge, 2005). 5.9. Tamamlayıcı Forumlar Oturumlar Arası Çalıştaylar: Oturumlar arası çalıştaylar yardımcı organların ve nadiren de COP’un talebi üzerine Sekretarya tarafından düzenlenmektedir. Çalıştayların amacı bir sorunun teknik bileşenleri hakkındaki anlayış düzeyini yükseltmek ve resmi müzakerelerle ilgili yaklaşım ve seçenekleri tartışmaktır. Katılım sadece davet üzerine mümkündür ve davetli listesi çalıştayı toplayan organın başkanı tarafından oluşturulur. Diğer yararlarına ek olarak, çalıştaylar bazı durumlarda zor bir konuda ilerleme kaydetmenin politik açıdan uygulanabilir bir yolu olarak işlev görebilmektedir. Bunun yanında, uzman çalıştayı olarak adlandırılan, delegelerden ziyade konunun uzmanlarının katıldığı, belirli konular hakkında daha küçük ve seçilmiş etkinlikler olarak görülen başka çalıştay türleri de bulunmaktadır. Ayrıca, teknoloji transferi ve kapasite oluşturma gibi bölgesel bir odaklaşmanın söz konusu olduğu konularda bölgesel çalıştaylar da düzenlenmiştir. Ayrıca, Marakeş sonrasında, oturum içi çalıştaylar düzenlenmesi yönünde yeni bir uygulama da ortaya çıkmıştır (Yamin ve Depledge, 2004; Depledge, 2005). Oturumlar Öncesi İstişareler: Bunlar müzakere oturumlarının hemen öncesinde gerçekleştirilmektedir. ‘İstişare” ifadesi “çalıştay”dan daha fazla bir gayriresmiliği işaret etmekte ve müzakere süreçleriyle daha güçlü bir politik bağlantıyı belirtmektedir (Depledge, 2005). Uzman Toplantıları: Uzman toplantısı olarak az sayıda tamamlayıcı forum düzenlenmiştir. Uzman çalıştayları gibi, bunlar da küçük ölçekli toplantılardır ve delegeler için bir tartışma ortamı yaratmaktan ziyade, teknik uzmanların görüş, düşünce ve en son araştırma sonuçlarını paylaşabilmeleri için bir fırsat sunmayı amaçlamaktadırlar (Depledge, 2005). 5.10. Bakanlar Düzeyinde Katılım (Üst Düzey Bölüm) İklim değişikliği müzakerelerine bakanlar düzeyinde üst düzey katılım, iklim değişikliğinin uluslararası gündemde giderek artan ağırlığının işareti olarak görülmektedir. Dolayısıyla, COP oturumlarına genellikle son iki veya üç günde olmak üzere bakanların katıldığı bir bölüm dâhil edilmiştir. Bu, müzakerelerin son aşamalarına bakanların etkisinin yansıtılmasına yardımcı olacaktır. Bakanlar düzeyinde katılımın farklı biçimleri bulunmaktadır. Genel görüşme olarak adlandırılan bölümde, bakanlar genel kurul salonunda ülkelerinin pozisyonlarını açıklayan bildiriler sunmaktadır. Bir başka katılım biçimi ise, bakanların müzakerelerde doğrudan yer almasıdır. Örneğin, 3. Taraflar Konferansı’nda bakanlar çabalarını “dostlar grubuna” katılmak üzerinde 39 yoğunlaştırmış ve muhatapları ile perde arkası görüşmelerde bulunmuşlardır. Bakanlar diğer oturumlar sırasında zaman zaman COP çalışma organlarına da katılmışlardır. Üçüncü katılım biçimi ise yuvarlak masa toplantılarıdır. İklim değişikliği politikası ile ilgili konularda karşılıklı fikir alışverişi sağlamayı amaçlayan yuvarlak masa toplantıları, katılımcı bakanlar için daha etkileşimli bir katılım aracı olmuştur. Bu toplantılar sonucunda resmi karar veya sonuçlara varılmaz (Yamin ve Depledge, 2004). Son gece / yirmi dört saat görüşmeleri İklim değişikliği sürecinde müzakere turlarının son geceleri kendi ivmelerini yaratmıştır. Son geceki yirmi dört saat görüşmeleri genellikle, zaten gece boyunca sürmüş olabilecek, yoğun bir müzakere haftasının sonuna denk gelmektedir. Başkanlık görevlilerini, Sekretarya’yı ve Tarafları etkileyen bu “yorucu müzakere” tarzının, sonuçta ortaya çıkan anlaşmanın kalitesi üzerinde yansımaları olabilmektedir. Dolayısıyla, son gece –hatta bazen son iki gece- boyunca çalışmak önemli prosedürel eşitlik sorunları ortaya çıkarmakta, bu da küçük ve kaynakları yetersiz delegasyonları daha fazla etkilemektedir. Çoğunlukla sanayileşmiş ülkelerden gelen büyük delegasyonlar gece boyunca müzakerelerde yer almış yorgun delegelerini dinlenmiş delegelerle değiştirebilmektedir (Yamin ve Depledge, 2004). 6. İKLİM REJİMİNİN GELECEĞİ: 2012 SONRASI DÖNEM İÇİN DEVAM EDEN MÜZAKERELER Uluslararası iklim değişikliği rejimi önemli bir dönüm noktasında bulunmaktadır. İklim değişikliğine karşı uygun önlemlerin geliştirilmesi ve bu yöndeki küresel işbirliğinin güçlendirilmesi amacıyla, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü ile kurulmuş olan yapının iyileştirilmesine dönük müzakereler sürmektedir. Rejimin 2012 sonrası dönemdeki yeni mimarisinin tasarımı amacıyla sürdürülen bu müzakerelerin, 7-18 Aralık 2009 tarihlerinde Kopenhag’da gerçekleştirilen COP15/CMP5’te sonuçlandırılması beklenmekteydi. Ancak, temel müzakere konuları üzerinde uzlaşmaya varılamaması nedeniyle, Konferans beklendiği gibi anlaşmayla sonuçlanmamıştır. Bu bölümde, Kopenhag’a giden süreçte iki ayrı hatta gerekleştirilen müzakerelerin kısa bir geçmişi ve COP15/CMP5 öncesi durumu sunulmuştur. Kopenhag Konferansı’nın sonuçları son bölümde ele alınmıştır. 6.1 Montreal’den Bali’ye 2005 yılında Montreal’de gerçekleştirilen COP11/CMP1 iklim değişikliği rejimi tarihinde bir kilometre taşı olmuştur. Montreal Konferansı’nın önemi ilk olarak, Kyoto Protokolü’nün Şubat 2005’te yürürlüğe girmesinin ardından yapılan Protokolün ilk Taraflar Toplantısı olmasından kaynaklanmaktadır. Hem COP11 hem de CMP1’de Sözleşme ve Protokol kapsamında “uygulama, iyileştirme ve yenilikçilik” ile ilgili önemli kararlar alınmıştır. Montreal Konferansı aynı zamanda, hem Sözleşme hem de Protokol’ün geleceği ile ilgili değerlendirmeler için zemin hazırlayarak rejimin tarihinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Konferans, rejimin geleceğine ilişkin olarak biri Sözleşme altında diğeri de Protokol altında yürütülmek üzere iki hatlı bir süreç oluşturmuştur. Öncelikle, Taraflar CMP1’de Kyoto Protokolü’nün 3.9 Maddesi uyarınca EK-I Taraflarının 2012 sonrası dönemdeki yükümlülüklerinin değerlendirilmesine yönelik sürecin başlatılmasına karar vermiştir. 1/CMP.1 sayılı karar ile bu süreci yürütmek üzere açık uçlu bir geçici çalışma grubu (AWG-KP) oluşturulmuştur. Bu yeni yardımcı organa (AWG-KP) çalışmalarını birinci ve ikinci yükümlülük dönemleri arasında boşluk oluşmayacak biçimde mümkün olduğunda çabuk tamamlaması ve sonuçlarını Taraflar Toplantısı’nca kabul edilmek üzere sunması görevi verilmiştir (FCCC/KP/CMP/2005/8/Add.1). 40 İkinci olarak, COP11 Protokole Taraf olmayan ülkelerin de katılımını sağlamak amacıyla Sözleşme altında ayrı bir süreç başlatmıştır. Böylelikle, Taraflar COP11’de, 1/CP.11 sayılı karar ile Sözleşme Diyaloğu olarak da bilinen “Sözleşmenin uygulanmasını güçlendirerek iklim değişikliğini ele almak amacıyla uzun dönemli işbirliği eylem diyaloğu” sürecini oluşturmuştur (FCCC/CP/2005/5/Add.1). Bu süreç, Sözleşme kapsamında ilerideki müzakere, yükümlülük, süreç, çerçeve veya görevlendirmeleri etki altında bırakmaksızın, Tarafları iklim değişikliğine dair deneyimlerin paylaşılacağı ve uzun dönemli işbirliği eylemlerine stratejik yaklaşımların analiz edileceği bir diyalog sürecine sokmayı amaçlamıştır. Diyalog, diğerlerine ilaveten, dört tematik alandaki sorunları ele almakla görevlendirilmiştir. Bunlar: a) Kalkınma hedeflerinin sürdürülebilir bir şekilde ilerletilmesi b) Uyum ile ilgili eylemlerin ele alınması, c) Teknoloji potansiyelinden tam olarak yararlanılması ve d) Piyasa tabanlı fırsatların potansiyelinden tam olarak yararlanılmasıdır. Tarafların, özellikle EK-I Dışı ülkelerin, tercihi doğrultusunda Diyalog “Sözleşmenin daha iyi uygulanmasını destekleyecek, açık ve bağlayıcı olmayan bir görüş, bilgi ve fikir alış verişi” süreci olarak yapılandırılmış ve sürecin “yeni yükümlülüklere yol açacak herhangi bir müzakere başlatmaması” öngörülmüştür. COP’un rehberliğinde gerçekleştirilecek olan Diyaloğun, mümkün olması durumunda oturum öncesi çalıştaylarla birlikte, dört çalıştay halinde gerçekleşmesi planlanmış ve sonuçlarını COP’un Kasım 2006 ve Aralık 2007 tarihlerindeki 12. ve 13. oturumlarına rapor etmesi öngörülmüştür. 2006 ile 2007 arasında dört çalıştayda bir araya gelen Diyalog, Taraflar için Sözleşme kapsamında uzun dönemli işbirliğine dayalı eylemin yapı taşlarını belirleyebilecekleri, resmi müzakere baskısı olmadan yapıcı bir yaklaşımla görüşlerini paylaşabilecekleri bir platform oluşturmuştur. Diyalog çalışmalarını Bali’deki 13. Taraflar Konferansı’nda tamamlanmış ve ortaya çıkan görüşler burada kabul edilen Bali Yol Haritası kapsamındaki Bali Eylem Planı’na dâhil edilmiştir. 6.2. Bali’den Kopenhag’a: Bali Yol Haritası ve İki Hatlı Süreç 2012 sonrasına ilişkin müzakerelerin yolunu açan Aralık 2007’de Bali’de gerçekleştirilen BM İklim Değişikliği Konferansı, iklim değişikliği müzakereleri tarihinde bir dönüm noktası olarak görülmektedir. IPCC 4. Değerlendirme Raporu’nun bulguları ve Konferans öncesinde pek çok forumda sürdürülen diplomatik çabalar, Tarafların Konferans’ta rejimin geleceğini şekillendirecek sonuçlar ortaya koymasını sağlayan bir siyasi ivme yaratmıştır. Bu ivme ve Sözleşme altındaki Diyaloğun sonuçlarından destek alarak, Taraflar COP13/CMP3’te hem Sözleşme hem de Protokole ilişkin olarak iklim değişikliği ile ilgili uluslararası eylemi güçlendirmek için gerekli olan ileriye dönük bir dizi karardan oluşan Bali Yol Haritası’nı kabul etmiştir. 2009’da Kopenhag’da toplanacak COP15’te tamamlanmak üzere Sözleşme altında iki yıllık bir müzakere sürecinin oluşturulması Bali Yol Haritası’nın en önemli unsuruydu. Taraflar 1/CP.13 sayılı ve Bali Eylem Planı (BAP) başlıklı Karar ile 2005’te CMP1’de başlatılan ve Kyoto Protokolü kapsamında devam etmekte olan müzakerelere paralel yeni bir resmi müzakere hattı oluşturmayı kararlaştırmıştır. Bali Eylem Planı (BAP) bu sürecin yapısını, kapsamını ve takvimini belirlemiştir. Buna göre, Taraflar uzun dönemli işbirliği yoluyla Sözleşme’nin şu anda, 2012’ye kadar ve 2012’den sonra tam, etkili ve sürdürülebilir bir şekilde uygulanabilmesini sağlamak için kapsamlı bir süreç başlatmayı kararlaştırmıştır. BAP bu süreci yürütmek üzere Sözleşme Altında Uzun Dönemli İşbirliği Geçici Çalışma Grubu (AWGLCA) adıyla bir yardımcı organ oluşturmuştur. AWG-LCA çalışmalarını 2009’da tamamlamak ve çıktılarını Kopenhag’da gerçekleştirilecek 15. Taraflar Konferansı’na (COP15) sunmakla görevlendirilmiştir. Taraflar Bali’de ayrıca AWG-KP kapsamında yürüyen EK-I Taraflarının ileriki yükümlülüklerinin değerlendirilmesine dönük müzakerelere de devam etmiştir. Ayrıca AWG-KP de, Bali’de çalışmalarını 2009’da tamamlama ve ilgili karar taslaklarını kabul edilmek üzere CMP5’e sunma kararı almıştır. Dolayısıyla, Bali’den Kopenhag’a giden yol, rejimin 2012 sonrası dönemdeki ögelerini tanımlamaya yönelik olarak Sözleşme ve Protokol altında yürütülen iki tam müzakere hattını kapsamakta ve sürecin Kopenhag’da sonuçlandırılması öngörülmekteydi. Bali Yol Haritası kapsamında başlatılan birinci hat Sözleşme Hattı 41 olarak adlandırılmaktadır ve tüm Sözleşme Taraflarını içermektedir. AWG-KP kapsamındaki ikinci hat ise Kyoto Hattı olarak adlandırılmaktadır ve sadece Protokol Taraflarını içermektedir. Bu iki paralel hattaki çalışmaların 2009 yılında Kopenhag’da kapsamlı bir anlaşma ile sonuçlanması beklenmekteydi. Ancak, Kopenhag’da Çalışma Gruplarında müzakere edilen pek çok konu üzerinde uzlaşmaya varılamaması ve beklenen bağlayıcı anlaşmaya ulaşılamaması nedeniyle, COP15 ve CMP5 tarafından AWG-LCA ve AWG-KP’nin çalışma sürelerinin uzatılması ve sonuçlarını 2010’da Meksika’da toplanacak COP16/CMP6’ya sunmaları kararı alınmıştır. İzleyen bölümde bu iki müzakere hattında ele alınan konulara genel bir bakış sunulmuştur. 6.2.1 Bali Yol Haritası ve Bali Eylem Planı’nın Yapı Taşları Bali Eylem Planı, AWG-LCA’yı müzakeleri dört temel yapı taşı altında gruplandırılan konu başlıkları çerçevesinde sürdürmekle görevlendirmiştir. Bunlar azaltım, uyum, teknoloji ve finansmandır. Bali Eylem Planı ayrıca, uzun dönemli anlaşmanın, Sözleşme’nin nihai amacına ulaşılmasını sağlamak amacıyla, uzun dönemli işbirliği eylemine dair bir ortak vizyonu ele alması gerekliliğini de hükme bağlamıştır. Bali Eylem Planı’nın beşinci yapı taşı olarak da görülen ortak vizyon, salım azaltımına ilişkin uzun dönemli bir küresel hedefi de içermelidir. Bali Eylem Planı yapı taşları kapsamındaki müzakerelerin odak noktaları aşağıda özetlenmiştir: Azaltım: İklim değişikliğinin azaltılmasına dönük güçlendirilmiş ulusal/uluslararası eylem: a) Gelişmiş Ülke Taraflarının Azaltım Yükümlülükleri: Tüm gelişmiş ülke Taraflarının, çabalarının karşılaştırılabilirliği sağlanarak ve ulusal koşullarındaki farklılıklar dikkate alınarak, sayısallaştırılmış salım sınırlama ve azaltım hedefleri de dâhil olmak üzere, ölçülebilir, raporlanabilir ve doğrulanabilir ulusal olarak uygun azaltım yükümlülükleri veya eylemleri; b) Gelişmekte Olan Ülke Taraflarının Ulusal Uygun Azaltım Eylemleri: Sürdürülebilir kalkınma bağlamında, teknoloji, finansman ve kapasite oluşturma ile desteklenen ve yapılabilir kılınan, ölçülebilir, raporlanabilir ve doğrulanabilir eylemler; c) REDD-Plus: Gelişmekte olan ülkelerde ormansızlaşma ve ormanların bozulmasından kaynaklanan salımların azaltılmasına ilişkin konulardaki politika yaklaşımları ve teşvikler; gelişmekte olan ülkelerde orman muhafazası ve ormanların sürdürülebilir yönetiminin rolü ve orman karbon stoklarının geliştirilmesi; d) İşbirliğine dayalı sektörel yaklaşımlar ve sektörlere özgü eylemler; e) Piyasa mekanizmaları da dâhil olmak üzere, azaltım eylemlerin maliyet etkinliğini geliştirmeye yönelik yaklaşımlar; f) Karşı önlemlerin ekonomik ve sosyal sonuçları. Uyum: Uyum konusunda güçlendirilmiş eylem: (a) Diğerlerine ilaveten, susuzluk, çölleşme ve sellerden etkilenen Afrika ülkeleri de dikkate alınarak, uyum eylemlerinin acil olarak uygulanmasını destekleyecek uluslararası işbirliği, (b) Risk yönetimi ve risk azaltma stratejileri; (c) Gelişmekte olan ülkelerde afet azaltma stratejileri ve iklim değişikliğinin etkileriyle bağlantılı kayıp ve hasarların ele alınmasına yönelik yöntemler; (d) Direnci artırmaya yönelik ekonomik çeşitlendirme ve (e) Çok taraflı kuruluşları uyum girişimlerini desteklemeye teşvik etme yolları. Teknoloji: Azaltım ve uyum eylemlerini desteklemek üzere, teknoloji geliştirme ve transferi ile ilgili güçlendirilmiş eylem. 42 Finansman: Azaltım ve uyum eylemleri ile teknoloji işbirliğini desteklemek üzere mali kaynak ve yatırımların sağlanmasına yönelik güçlendirilmiş eylem. Ortak Vizyon Azaltım Uyum Gelişmiş Ülkelerin Azaltım Yükümlülükleri Uyum eylemlerinin uygulanması Ölçülebilirlik, Raporlanabilirlik ve Doğrulanabilirlik (MRV) Uyum Eylem Planları Karşılaştırılabilirlik Gelişmekte Olan Ülkelerin Azaltım Eylemleri (NAMA’lar) REDD-Plus Sektörel Yaklaşımlar ve Sektörlere Özgü Eylemler Maliyet Etkinlik Teknoloji Teknolojinin geliştirilmesi ve uygulamaya konması Teknoloji Transferi Risk yönetimi ve risk azaltım stratejileri Fikri Mülkiyet Hakları (IPR) Afet azaltma stratejileri Kurumsal Düzenlemeler Uyumun finansmanı Finansman Finansman kaynakları (kamu/özel) Katkılar (Gelişmiş/ gelişmekte olan ülkeler) Ölçülebilirlik, Raporlanabilirlik ve Doğrulanabilirlik (MRV) Kurumsal Düzenlemeler Kurumsal düzenlemeler Kırılganlığın tanımlanması Karşı önlemlerin sonuçları Üzerinde Anlaşılan Çıktı Hukuki Biçim / Yapı (tek ya da çoklu araçlar) / Zaman Çerçevesi / Gözden Geçirme Kapasite Oluşturma Şekil 9. Bali Eylem Planı Yapı Taşları 6.2.2. AWGLCA müzakerelerinin mevcut durumu ve kilit konuları Çalışmalarına 2008 yılında başlayan AWG-LCA, 2009’da Bonn’da gerçekleştirilen beşinci oturumunda tam müzakere moduna geçmiştir. Taraflar, 2009 Haziran’ında Bonn’da gerçekleştirilen altıncı oturumda, AWGLCA Başkanı tarafından hazırlanan taslak müzakere metnini görüşmeye başlamışlardır. Bonn’da taslak metnin birinci ve ikinci okumasının ardından, BAP’ın her bir yapı taşı altında yer alan konuların, revize edilmiş müzakere metni temelinde, gayriresmi gruplarda tartışılmasına karar verilmiştir. Kutu 1’de, bu 43 gayriresmi grupları örneklemek amacıyla, AWG-LCA’nın Bangkok’ta gerçekleştirilen yedinci oturumunun birinci bölümünde oluşturulan temas grupları ve bunların alt grupları gösterilmiştir. Kutu 1. AWG-LCA 7 tarafından oluşturulan temas grupları ve alt gruplar 1. Uzun dönemli işbirliği için ortak vizyon temas grubu 2. Güçlendirilmiş uyum eylemi ve ilgili uygulama araçları temas grubu 3. Güçlendirilmiş azaltım eylemi ve ilgili uygulama araçları temas grubu Bali Eylem Planı paragraf 1 (b) (i) kapsamındaki azaltım alt grubu Bali Eylem Planı paragraf 1 (b) (ii) kapsamındaki azaltım alt grubu Bali Eylem Planı paragraf 1 (b) (iii) kapsamındaki azaltım alt grubu Bali Eylem Planı paragraf 1 (b) (iv) kapsamındaki azaltım alt grubu Bali Eylem Planı paragraf 1 (b) (v) kapsamındaki azaltım alt grubu Bali Eylem Planı paragraf 1 (b) (vi) kapsamındaki azaltım alt grubu 4. Mali kaynak ve yatırımların sağlanmasına dönük güçlendirilmiş eylem temas grubu 5. Teknoloji geliştirme ve transferine dönük güçlendirilmiş eylem temas grubu 6. Kapasite oluşturmaya dönük güçlendirilmiş eylem temas grubu AWG-LCA kapsamındaki müzakerelerde ele alınan kilit konular ve müzakerelerin COP15’e kadar olan durumu aşağıda özetlenmektedir. Bu özet, AWG-LCA tarafından oluşturulan gayriresmi belgelere, Tarafların sundukları görüşlere ve görüşmelere ilişkin raporlara dayanmaktadır (FCCC/AWGLCA/2009/14; Earth Negotiations Bulletin, 2009). Ortak Vizyon: Taraflar, uzun dönemli işbirliği eylemine dönük ortak vizyonun tanımlanması yönündeki tartışmaları sürdürmektedir. Tartışmalar temel olarak ortak vizyonun içereceği hedeflerin iddia düzeyi ve vizyonu tanımlamada kullanılacak ifadeler etrafında dönmektedir. Taraflar ortak vizyonun yapısı, uzun dönemli küresel salım azaltım hedefleri ve ortak vizyonun gözden geçirilmesi ile ilgili hususları değerlendirmektedir. Uzun dönemli küresel hedefin belirlenmesi ile ilgili görüşler arasında sıcaklık artışı düzeyi, atmosferdeki sera gazı birikiminin sabitleneceği düzey ve orta ve uzun vadede salım azaltımları ile ilgili seçenekler yer almaktadır. Azaltım: Azaltım konusu, “azaltım konusunda kapsayıcı temas grubu” olarak da bir araya gelen, çeşitli alt gruplarda ve gayriresmi istişarelerde tartışılmaktadır. Gelişmiş ülke Taraflarının azaltım yükümlülükleri ile ilgili tartışmalar toplu (kolektif) azaltım hedefi, ülkelerin kendi azaltım hedefleri, Tarafların çabalarının karşılaştırılabilirliği, gelişmiş ülkelerin azaltımlarının ölçülebilirliği, raporlanabilirliği ve doğrulanabilirliği (MRV) ve uygunluk üzerinde odaklanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin azaltım çabaları ile ilgili tartışma konuları arasında; NAMA’ların tanımı ve kapsamı, destekleyici ve yapabilir kılıcı faaliyetler, NAMA’ların kayıt edilmesi ve ölçülebilirliği, raporlanabilirliği ve doğrulanabilirliği (MRV), düşük karbonlu kalkınma stratejileri ve planları yer almaktadır. Taraflar, azaltım yükümlülüklerinin belirlenmesinde kullanılacak yaklaşımlar konusunda farklı görüşlere sahiptir. ABD ve Japonya başta olmak üzere, gelişmiş ülkeler azaltım taahhütlerinin “aşağıdan yukarıya” olarak tanımlanan yaklaşımla belirlenmesini tercih ederken, G77 ve Çin başta olmak üzere gelişmekte olan ülkeler ise kriter-tabanlı “yukarıdan aşağıya” yaklaşımını desteklemektedir. “Aşağıdan yukarıya” yaklaşım ülkelerin kendi azaltım hedeflerini ulusal olarak kararlaştırmalarını ve önlemleri kendi ulusal sistemlerine göre uygulamalarını önermektedir. Bununla bağlantılı olarak, Taraflar gelişmekte olan ülkelerin NAMA’larının uluslararası bir mekanizma yoluyla mı kayıt altına alınacağını yoksa NAMA’ların gönüllü olarak mı üstlenileceğini tartışmaktadırlar. Azaltım temas grubu aynı zamanda bazı gelişmiş ülke Taraflarınca sunulan “tüm tarafların azaltım eylemleri için ortak çerçeveler” önerisini de tartışmaktadır. ABD tarafından sunulan “tüm Taraflar için geçerli azaltım ögeleri” 44 hakkındaki metin önerisi, metnin içeriğini Bali Eylem Planı tarafından belirlenen koşullara aykırı bulan gelişmekte olan ülkelerin itirazı ile karşılaşmıştır. REDD-Plus ile ilgili müzakerelerde, REDD-Plus kapsamında gerçekleştirilecek eylemlerin içeriği, finansman, doğal ormanlara ve yerli halklara yönelik koruma önlemleri ve REDD-Plus’ın bir NAMA olup olmadığı ele alınmaktadır. İşbirliğine dayalı sektörel yaklaşımlar ve sektörlere özgü eylemler ile ilgili alt grup kapsamında tarım ve bunker sektörleri ile bunların rolleri tartışılmaktadır. Azaltım eylemlerinin maliyet etkinliğinin geliştirilmesine yönelik yaklaşımlar, piyasa tabanlı olan ve piyasa tabanlı olmayan yaklaşımların her ikisini de içermektedir. Piyasa tabanlı yaklaşımlar ile ilgili tartışmalarda hem mevcut hem de yeni mekanizmalar ele alınmaktadır. Müzakerelerde değerlendirilen yeni mekanizma seçenekleri arasında NAMA mekanizması ve sektörel mekanizma ve bunlarla ilgili sektörel kredilendirme ve ticaret yer almaktadır. Taraflar bu konuyla bağlantılı olarak ilkeler, kurallar, yararlanabilirlik kriterleri ve bu yeni mekanizmalarca oluşturulacak birimlerin kullanılması gibi konuları ele almaktadır. Piyasa tabanlı olmayan mekanizmalar arasında yanmamış karbon, CO2 yakalama ve depolama ve HFC’ler gibi seçenekler yer almaktadır. Uyum: Bu başlık altında, Taraflar uyumun tanım ve kapsamı, uyum faaliyet ve desteklerinin türü, uyum eylemlerinin uygulanması, uygulama yöntemleri, risk yönetim ve azaltımı, kurumsal düzenlemeler, kayıp ve hasarları ele almaya yönelik bir mekanizma ile ölçülebilirlik, raporlanabilirlik ve doğrulanabilirlik (MRV) konularını ele almaktadır. Tartışılan seçeneklerden biri, uyumla ilgili yönlendirici ilke ve amaçları, uygulama eylem türlerini, uygulamanın kapsam ve araçlarını ve finansman kaynaklarını ayrıntılı biçimde ortaya koyan kapsamlı bir uyum çerçeve veya programının hazırlanmasıdır. Görüşmelerde ayrıca, Sözleşme kapsamında bir Uyum Fonu’nun oluşturulması da değerlendirilmektedir. Kurumsal düzenlemeye ilişkin olarak bir yardımcı organ veya komite, kolaylaştırıcı mekanizma, Uyum İçin Finansman ve Teknoloji İcra Kurulu, İcra Kurulu ve kayıp ve hasar risklerini ele almaya yönelik uluslararası bir mekanizma oluşturulması gibi seçenekler yer almaktadır. Müzakerelerde aynı zamanda ulusal uyum planlarının amaç, işlev ve unsurları da ele alınmaktadır. Kapsamlı tartışmaların yapıldığı konulardan birisi, etkilenebilirliğin tanımıdır. Taraflar, etkilenebilirliğin nasıl tanımlanması gerektiği ve tanımın uyum önlemleri ve desteği bakımından ne gibi yansımaları olacağı konusunda farklı düşüncelere sahiptir. Finansman: Müzakereler finansman kaynakları yaratılması ve sağlanması ve bununla ilgi kurumsal düzenlemeler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Tartışmalar fon kaynaklarının yaratılması, kamu ve özel sektör kaynaklarının finansmandaki payı, fonların dağıtımı, özel fonların veya fonlama pencerelerinin oluşturulması, finansman mekanizmalarına ilişkin kurumsal düzenlemeler, yürütücü kuruluş, yönetişim yapısı gibi konular etrafında dönmektedir. Finansmanla ilgili olarak, AAU birimlerinin açık artırmayla satılması; uluslararası hava taşımacılığı üzerine konacak vergiler; CDM, Ortak Yürütme ve salım ticareti gelirlerinden alınan paylar; CO2 salımlarından standart bir küresel vergi alınması; salım azaltım yükümlülüklerine uyulmaması halinde uygulanacak cezalar veya para cezaları gibi çok sayıda yenilikçi finansman kaynağı seçeneği önerilmiştir. Ele alınan sorular arasında ihtiyaç duyulan finansman kaynağının miktarı, bunun nasıl yaratılacağı, nasıl dağıtılacağı ve kullanılacağı yer almaktadır. Taraflar finansman kaynakları, ülkelerin katkıları ve finansal mekanizmanın yönetim yapısı hakkında farklı görüşlere sahiptir. Tartışılan en önemli konulardan biri, Taraflar Konferansı’nın önerilen finansal mekanizmalar ve/veya fonlar ile ilgili işlevidir. Mekanizmaların ve/veya fonların Taraflar Konferansı’nın rehberliği, yetkisi ve/veya sorumluluğu altında çalışması konusunda birbirinden oldukça farklı görüşler bulunmaktadır. Gelişmiş ülkeler finansmanın Küresel Çevre Fonu (GEF) gibi mevcut kanallar yoluyla dağıtılmasını savunurken; gelişmekte olan ülkeler, mevcut mekanizmadaki sorunlara dikkati çekerek, Taraflar Konferansı’nın yetkisi dâhilinde yeni bir kurumsal yapıyı tercih etmektedir. Taraflar ayrıca kurulacak fonlar ve bunların kaynakları ile çalışma kurallarına ilişkin bir dizi öneriyi de değerlendirmektedir. Bu bağlamda, örneğin, AB en az gelişmiş ülkeler (LDC) hariç olmak üzere tüm Tarafların katkısı ile mevcut kurumsal yapıların devamını önermektedir. ABD finansal mekanizmanın işleticisi olarak bir Küresel İklim Fonu’nun kurulmasını önermektedir. “En az gelişmiş ülkeler (LDCs) dışındaki tüm Tarafların çok yıllık taahhütler ve çok yıllık yenilemeler yoluyla ulusal koşullarına ve olanaklarına göre Fona katkıda bulunması” önerilmektedir. Meksika önerisinde ise LDC ülkeleri dışındaki tüm Tarafların üzerinde anlaşılmış kriterler temelinde bir değerlendirme ölçeğine göre katkıda bulunacağı bir Dünya İklim Değişikliği Fonu veya Yeşil Fon’un oluşturulması yer almaktadır. Değerlendirilen bu katkılar EK-I Tarafları ve katılmayı tercih eden EK-I Dışı Taraflar için zorunludur. Öneriye göre, katkılarının % 50’si oranında bir kaynağa erişilebilecek olan EK-I tarafları da dâhil olmak üzere tüm katılımcı Taraflar Fondan yararlanabilecektir. Avustralya kolaylaştırıcı bir 45 platform önermektedir. G77 ve Çin ise bir Çok Taraflı İklim Teknolojisi Fonu’nun kurulmasını ve Sözleşme kapsamında bir Azaltım Fonu oluşturulmasını önermektedir. Teknoloji: Tartışmalar teknolojiye dönük güçlendirilmiş eylemin amaçları, bir teknoloji mekanizmasının oluşturulması, teknolojiyi desteklemeye yönelik ulusal politikalar ve eylemler, teknoloji geliştirilmesi ve kullanımını desteklemeye yönelik uluslararası işbirliğine dayalı eylemler ve mevcut Fikri Mülkiyet Hakları (IPR) kuralları ile ilişkiler üzerinde odaklanmaktadır. Taraflar oluşturulabilecek organlar ve çerçevelerle ilgili çeşitli seçenekler üzerinde çalışmaktadır. Oluşturulması önerilen yapılardan bazıları şunlardır: teknoloji eylem komitesi; teknoloji mekanizması; teknoloji eylem çerçevesi; teknoloji organı; iklim teknolojisi merkezi veya ağı; teknoloji geliştirme ve transfer olanağı veya merkezi veya hizmeti; uyum ve azaltım için teknoloji ve finansman yürütme organı. Önerilen kurumsal düzenlemelerin yapı ve işlevlerine ilişkin olarak Teknoloji Yürütme Organı, Teknoloji İcra Komitesi veya Paneli gibi çeşitli seçenekler değerlendirilmektedir. Teknoloji transferi ile ilgili tartışılan önemli konulardan biri de Fikri Mülkiyet Haklarıdır (IPR). Gelişmiş ülkeler, fikri mülkiyet haklarının uygulanmasına zarar vermeyecek bir anlaşmayı arzulamaktadır. Diğer taraftan, gelişmekte olan ülkeler ise düzenlemelerde teknoloji transferini geliştirecek şekilde esneklik sağlanması arayışındadır. Kapasite Oluşturma: Tartışmalarda kapasite oluşturma ile ilgili eylemlerin amaç ve yönlendirici ilkeleri ile kapsamı; kapasite oluşturma eylemlerinin uygulanması ve ilgili kurumsal düzenlemeler; kapasite oluşturma ile ilgili eylem seçenekleri; kapasite oluşturma için finansal kaynakların sağlanması ve kapasite oluşturma uygulamalarının gözden geçirilmesi gibi hususlar değerlendirilmektedir. Çıktının Hukuki Şekli: Bali Eylem Planı AWG-LCA çalışmalarının sonucunun hukuki şekli hakkında açık bir düzenleme içermemektedir. Bu konu süreç boyunca belli ölçüde ele alınmışsa da, AWG-LCA çalışmalarının sonucunun alacağı hukuki şekil Kopenhag Konferansı öncesinde kararlaştırılmamıştır. Öngörülen farklı seçenekler arasında ikisi öne çıkmaktadır: 1) Yasal olarak bağlayıcı bir aracın kabul edilmesi, 2) Belirli temel konular üzerindeki uzlaşmaları içeren bir dizi COP kararından oluşan üzerinde anlaşmaya varılmış bir sonuç. AWG-LCA kapsamında devam eden müzakerelerdeki tartışmaların yanı sıra, bazı Taraflar, kendi pozisyonlarını destekleyecek şekilde, Sözleşme’ye eklenmek üzere taslak protokol önerileri sunmuşlardır. Bu önerilerin listesi aşağıda Kutu 2’de verilmektedir. Kutu 2. Taraflarca Sözleşmeye eklenmek üzere sunulan protokol önerileri FCCC/CP/2009/3 - Japonya Hükümeti tarafından hazırlanan ve Taraflar Konferansı’nın 15. oturumunda kabul edilmek üzere sunulan protokol taslağı FCCC/CP/2009/4 - Sözleşme Madde 17 hükümleri kapsamında Tuvalu Hükümeti tarafından sunulan protokol taslağı FCCC/CP/2009/5 - Avustralya Hükümeti tarafından hazırlanan ve Taraflar Konferansı’nın 15. oturumunda kabul edilmek üzere sunulan protokol taslağı FCCC/CP/2009/6 Kosta Rika Hükümeti tarafından hazırlanan ve Taraflar Konferansı’nın 15. oturumunda kabul edilmek üzere sunulan protokol taslağı FCCC/CP/2009/7 Amerika Birleşik Devletleri tarafından hazırlanan ve Taraflar Konferansı’nın 15. oturumunda kabul edilmek üzere sunulan Sözleşme kapsamındaki uygulama anlaşması taslağı 6.3. Kyoto Protokolü Kapsamında EKI Taraflarının İleriye Dönük Yükümlülükleri ile ilgili Müzakereler Kyoto Protokolü, Tarafların yükümlülüklerinin gözden geçirilmesi ve yenilenmesi ile ilgili hükümler içermektedir. Protokol Madde 3.9, Tarafların sonraki dönemlere yönelik yükümlülükleri birinci yükümlülük döneminin (2008-2012) tamamlanmasından en az yedi yıl önce değerlendirmeye başlamalarını 46 gerektirmektedir. Protokol Tarafları Aralık 2005’te gerçekleştirilen CMP1’de Ek-I Taraflarının 2012 sonrası dönemdeki yükümlülüklerinin değerlendirilmesi amacıyla AWG-KP kapsamında müzakereleri başlatmıştır. AWGKP Kapsamındaki Kilit Konular Kyoto Protokolü’ne taraf ülkelerin katıldığı AWG-KP altındaki müzakereler göreli olarak yavaş ilerlemiştir. Tarafların AWG-KP çıktıları ile AWG-LCA çıktıları arasında kurduğu ilişki ve bu nedenle AWG-LCA müzakerelerindeki gelişmeleri bekleme eğilimi, AWG-KP müzakerelerinin belirgin bir ilerleme kaydetmesini geciktirmiştir. 1/CMP1 sayılı kararın görevlendirmesi çerçevesinde, AWG-KP önündeki konuları oluşturulan gayriresmi gruplar kapsamında müzakere etmektedir. AWG-KP’nin 9. Oturumu’nda oluşturulan temas grupları Kutu 3’te görülmektedir. Kutu 3. AWG-KP Kapsamındaki Temas Grupları 1. EK-I Taraflarının salım azaltımları (toplu/ülkeler bazında) 2. AWG-KP’nin devam eden 6. Oturumu’nda saptanan diğer hususlar a. Salım ticareti ve proje tabanlı mekanizmalar b. LULUCF c. Metodolojik hususlar 3. Potansiyel sonuçlar 4. Hukuki konular (“gerekli olması” / “referansta bulunulması” halinde) AWG-KP altında yürütülen müzakerelerde Taraflarca sunulan öneriler çerçevesinde ele alınan başlıca konular aşağıda özetlenmiştir. AWG-KP gündeminde bulunan önerilerdeki kilit unsurlar Tablo 6’da sunulmuştur. EK-I Taraflarının Salım Azaltım Hedefleri: Bu kapsamda yürütülen görüşmeler Kyoto Protokolü EK-I Taraflarının 2012 sonrasında gerçekleştireceği toplam salım azaltımı ile Taraf ülkelerin her birinin üstleneceği sayısallaştırılmış salım azaltım yükümlülüklerinin belirlenmesini amaçlamaktadır. Müzakerelerde ayrıca, Taraflarca yapılan öneriler çerçevesinde, varılacak anlaşmanın kapsayacağı yeni yükümlülük dönemlerinin sayısı ve süresi ile indirim hedeflerinin belirlenmesinde kullanılacak baz yılı konusundaki öneriler değerlendirilmektedir. Bazı Taraflar, azaltımların hesaplanmasında esas alınacak baz yıl veya referans yıl için 1990’dan farklı bir yıl önermiştir. AWG-KP süreci Protokole taraf EK-I ülkelerinin azaltım hedeflerini belirlemek üzere oluşturulmuş olmasına karşın, bu başlık altında yürütülen müzakerelerde EK-I Dışı ülkelerce üstlenilecek hedefleri içeren yeni ekler oluşturulması yönünde sunulan öneriler de ele alınmaktadır. Salım azaltım yükümlülükleriyle bağlantılı önemli bir görüşme başlığı da yükümlülüklerin gözden geçirilmesidir. Yükümlülük dönemi için belirlenen sayısallaştırılmış salım sınırlama ve azaltım yükümlülüklerinin yerine getirilmesine dönük çabaların değerlendirilmesi ve ilave önlemlere ihtiyaç duyulup duyulmadığının saptanması amacıyla bir yükümlülük dönemi ortası değerlendirme ve gözden geçirme sürecinin oluşturulması öngörülmektedir. Görüşmelerin başlamasından bu yana bazı gelişmiş ülkeler 2012 sonrasına dönük kendi bireysel salım azaltım hedeflerini açıklamışlardır. Esas alınan baz yılı ve hedeflere ulaşmada esneklik mekanizmalarından ne ölçüde yararlanılacağı gibi değişkenlere göre çeşitlilik gösteren bu hedeflerden bazılarının süreç sonunda varılacak uluslararası anlaşmanın toplam azaltım hedefi ve azaltım/sınırlama yükümlülüklerine katılacak ülkelerin kapsamı gibi koşullara bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, açıklanan bu hedeflerin toplamda EKI ülkelerinden beklenen salım azaltımlarının oldukça altında kaldığı görülmektedir. Çeşitli hesaplamalara göre, açıklanan hedefler EK-I ülkeleri salımlarında 1990 seviyesine göre % 17-20 arasında azaltıma denk gelmektedir. Taraflarca açıklanan hedefler Tablo 7’de sunulmuştur. Kyoto Mekanizmaları ve LULUCF: Müzakereler Protokolün esneklik mekanizmaları olarak bilinen Temiz Kalkınma Mekanizması, Ortak Yürütme ve Salım Ticareti ile LULUCF’in 2012 sonrası yükümlülük dönem(ler)inde geçerli olacak sayısal azaltım yükümlülüklerinin yerine getirilmesindeki rolünün 47 belirlenmesi ve proje tabanlı mekanizmaların etkinliğini artırmaya dönük olası düzenlemeler üzerinde yoğunlaşmıştır. Ayrıca, devam eden yükümlülük döneminde edinilen deneyimler ışığında mekanizmalara ilişkin olası düzeltme ve iyileştirmeler ele alınmaktadır. Müzakereler ayrıca, Taraflarca verilen öneriler çerçevesinde, var olan proje temelli mekanizmaları genişletici yeni düzenlemeleri de tartışmaktadır. Bu bağlamda, sektörel kredilendirme olarak da adlandırılan ve gelişmekte olan ülkelerce “ulusal uygun azaltım eylemleri” (NAMAs) kapsamında yürütülecek projelerin kredilendirilmesini öngören öneriler değerlendirilmektedir. LULUCF çerçevesindeki görüşmeler ise tanımlar, usuller, kurallar ve rehberler üzerinde sürmektedir. Taraflarca sonraki yükümlülük dönem(ler)inde hangi etkinliklerin LULUCF kapsamında değerlendirileceğine ilişkin çeşitli öneriler sunulmuştur. LULUCF etkinliklerinin kapsamının genişletilmesine dönük bu öneriler arasında orman yönetimi, kesimlik ağaç ürünleri ve sulak alanlar bulunmaktadır. Salım azaltım hedeflerine ulaşmada esneklik mekanizmaları ile LULUCF faaliyetlerinin katkısının EK-I Taraflarınca çok önemli görülmesi dolayısıyla, azaltım hedefleri ile Kyoto mekanizmalarına ilişkin müzakereler birbiriyle yakın bağlantı içinde yürütülmektedir. Sera Gazları, Sektörler ve Metodoloji: Tartışmalar sera gazları, sektörler ve kaynak kategorileri, kaynaklarca salınan ve yutaklarca uzaklaştırılan insan kaynaklı salımların karbondioksit eşdeğerlerinin hesaplanmasında kullanılacak ortak ölçüler ile Tarafların önerilerinde yer alan diğer metodolojik konular üzerinde odaklanmaktadır. Bu bağlamda elen alınan konulardan biri, Protokol EK-A’da yer alan listeye yeni sera gazları ve sektörlerin eklenmesinin gerekliliği ve olanaklılığıdır. Bu kapsamda, IPCC 4. Değerlendirme Raporu’nda yer verilen gazların raporlama kapsamına alınıp alınmayacağı değerlendirilmektedir. Ayrıca, AWG-KP altındaki diğer müzakere başlıkları ile de bağlantılı olarak, sera gazlarının hesaplanması, LULUCF faaliyetlerinin sera gazı azaltımına katkısının hesaplanması gibi konularda kullanılacak ortak metodolojiler üzerinde durulmaktadır. Kyoto Birimlerinin Sonraki Dönemlere Aktarılması: Marakeş Uzlaşmaları ile Tarafların Kyoto Protokolü birinci yükümlülük dönemi sonrasında sahip oldukları fazla “Kyoto Birimleri”nin (AAU-tahsis edilmiş miktar birimi) ikinci yükümlülük dönemine taşınmasına ilişkin sınırlamalar getirilmişti. Yükümlülük dönemi sonrası fazla Kyoto birimlerinin saklanması ve sonraki yükümlülük dönemlerine aktarılması konusundaki sınırlamanın devam edip etmeyeceği sorunu AWG-KP altındaki müzakerelerin de gündeminde bulunmaktadır. Değerlendirilen üç seçenek sınırlamanın devam etmesi, sonraki döneme taşımaya belli oranlarda izin verilmesi ve fazla miktarların hiçbir sınırlama olmadan sonraki yükümlülük dönemlerine taşınabilmesidir. Özellikle AB üyesi Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile yüksek oranda AAU fazlasına sahip olması beklenen Rusya ve Ukrayna gibi ülkelerin elindeki Kyoto birimlerinin fazlalığı nedeniyle, saklama ve aktarma konusundaki karar önem taşımaktadır. Tablo 6. AWG-KP Kapsamında Gerçekleştirilen Müzakerelerdeki Kilit Konular Sayısallaştırılmış Azaltımları Salım Kyoto Mekanizmaları/LULUCF EK-I Taraflarının toplu salım azaltımları EK-I Tarafı ülkelerinin sayısallaştırılmış salım azaltımları Gözden Geçirme: Yükümlülükleri yerine getirme çabalarının dönem ortası gözden geçirmesi Sera gazları, sektörler ve kaynak kategorileri Yükümlülük dönemlerinin süresi ve sayısı EK-B’deki mevcut liste ile devam edilmesi/salım azaltım yükümlülüklerine sahip yeni Tarafların listesini içeren yeni Eklerin oluşturulması Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) Yeni faaliyetler CDM kapsamında LULUCF CDM kapsamında Nükleer CDM kapsamında Karbon Tutma ve Depolama (CCS) CDM projelerinin bölgesel dağılımı ve proje faaliyetlerine erişim Kesinti oranları Sektörel kredilendirme ve ticaret mekanizması 48 NAMA kredilendirme ve ticaret mekanizması Ortak Yürütme Salım Ticareti Sektörel salım hedefleri ve ticareti Kyoto birimleri transfer ve saklama (banking) kısıtlamaları LULUCF Tanımlar, usuller, kurallar, rehberler Potansiyel Sonuçlar Azaltma önlemlerinin olumsuz ve yayılma etkileri Hukuki Konular Sonucun hukuki şekli Kaynak: FCCC/KP/AWG/2009/10/Add.1/Rev.2, FCCC/KP/AWG/2009/10/Add.3/Rev.3, FCCC/KP/AWG/2009/10/Add.2 Tablo 7. EK-I Ülkelerince İlan Edilen Salım Azaltım Hedefleri (Ekim 2009) Taraf Olası Sayısallaştırılmış Salım Sınırlama ve Azaltım Yükümlülükleri ile ilgili Bilgiler 2020 yılına kadarki azaltım değeri veya aralığı (%) Referans yıl LULUCF’un Dâhil Edilmesi Durum Avustralya %-5’ten %-15 veya % 25’e 2000 E Resmi açıklama Belarus %-5’ten %-10’a1 1990 DSB Resmi açıklama % -20 2006 DSB Resmi açıklama %+6 1990 E Değerlendiriliyor Avrupa Birliği %-20 ila %-30 1990 %-20 için H, %-30 için E Mevzuat ile kabul edildi. İzlanda %-15 1990 E Resmi açıklama Japonya %-25 1990 DSB Resmi açıklama Liechtenstein %-20 ila %-30 1990 H Resmi açıklama Monako %-20 1990 -- Resmi açıklama Yeni Zelanda %-10 ila %-20 1990 E Resmi açıklama Kanada Hırvatistan 2 3 Norveç %-30 ila %-40* 1990 E Resmi açıklama Rusya Federasyonu %-10 ila %-15 1990 D Resmi açıklama İsviçre %-20 ila %-30 1990 E Resmi açıklama Ukrayna %-20 1990 DSB Değerlendiriliyor E: Evet; H: Hayır; DSB (Daha Sonra Belirlenecek) 1 Esneklik mekanizmalarına erişim koşuluyla. 2 2020 yılında 1990 yılına göre salımlardaki % 6’lık artış, Hırvatistan’ın 7/CP.12 sayılı karar uyarınca hesaplanan baz yılı ile karşılaştırıldığında % 5’lik salım azaltımına denktir. 3 LULUCF mevcut kurallar ışığında dâhil edilmiştir. Kuralların değişmesi halinde Norveç’in ulusal hedefi de buna göre değişecektir. * AWG-KP7’de ilan edilen bu %40 hedefi güçlü bir Kopenhag sonucu koşuluna bağlıdır. Kaynak: FCCC/KP/AWG/2009/10/Add.4/Rev.2. Protokol tarafı EK-I ülkelerinin 2012 sonrasına ilişkin yükümlülüklerinin ve uygulama mekanizmalarının belirlenmesi amacıyla AWG-KP altında yürütülen müzakerelerin CMP5’te sonuçlandırılması öngörülmüştür. 49 Protokol ve/veya eklerinde değişiklik yapılmasına ilişkin önerilerin, görüşülmesi istenen oturumdan en az altı ay önce Taraflara iletilmek ve gündeme alınmak üzere Sekretarya’ya iletilmesi gereği bulunmaktadır. “Altı ay kuralı” olarak da bilinen bu hüküm uyarınca, AWG-KP altında yürütülen müzakereler kapsamında taraflarca kabul edilmiş bir belgenin CMP5’te görüşülmek üzere en geç Haziran 2009’da Sekretarya’ya iletilmiş olması gerekmekteydi. AWG-KP sürecinde söz konusu süre içinde üzerinde uzlaşma sağlanmış bir değişiklik metni üretilemediğinden, bazı Taraflar Protokol’de değişiklik yapılmasına ilişkin kendi önerilerini sunmuşlardır. Protokol’de değişiklik yapılması yönünde verilmiş 12 önerge bulunmaktadır; bunlar Kutu 4’te sunulmuştur. Kutu 4. Kyoto Protokolü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Taraflarca Sunulan Önerilerin Listesi Avrupa Topluluğu ve Üye Devletleri adına Çek Cumhuriyeti ve Avrupa Komisyonu’nun Kyoto Protokolünde değişiklik yapılmasına yönelik önerisi Tuvalu’nun Kyoto Protokolü’nde Protokol kapsamında oluşturulan organlarda hizmet veren bireylerin muafiyetleri ile ilgili değişiklik yapılması yönündeki önerisi Tuvalu’nun Kyoto Protokolü’nde değişiklikler yapılması yönündeki önerisi Filipinler’in Kyoto Protokolü’nde değişiklik yapılması yönündeki önerisi Yeni Zelanda’nın Kyoto Protokolü’nde değişiklik yapılması yönündeki önerisi Cezayir, Benin, Brezilya, Burkina Faso, Kamerun, Cape Verde, Çin, Kongo, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, El Salvador, Gambiya, Gana, Hindistan, Endonezya, Kenya, Liberya, Malavi, Malezya, Mali, Morityus, Moğolistan, Fas, Mozambik, Nijerya, Pakistan, Ruanda, Senegal, Şeyseller, Sierra Leone, Güney Afrika, Sri Lanka, Svaziland, Togo, Uganda, Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti, Zambiya ve Zimbabwe’nin Kyoto Protokolü’nde değişiklik yapılması yönündeki önerisi Kolombiya’nın Kyoto Protokolü’nde değişiklikler yapılması yönündeki önerisi Belarus’un Kyoto Protokolü’nde değişiklikler yapılması yönündeki önerisi Avustralya’nın Kyoto Protokolü’nde değişiklikler yapılması yönündeki önerisi Japonya’nın Kyoto Protokolü’nde değişiklikler yapılması yönündeki önerisi Çok Uluslu Bolivya Devleti’nin Malezya, Paraguay ve Venezuela Bolivar Cumhuriyeti adına Kyoto Protokolü’nde değişiklik yapılması yönündeki önerisi Papua Yeni Gine’nin Kyoto Protokolü’nde değişiklikler yapılması yönündeki önerisi Kırgızistan’ın Kyoto Protokolü’nde değişiklikler yapılması yönündeki önerisi 6.4. Bali ve Kopenhag Arasında İklim Değişikliği Görüşmeleri Bu bölümde Bali ve Kopenhag Konferansları arasında BMİDÇS ve Kyoto Protokolü kapsamında gerçekleştirilen müzakerelerin kısa bir özeti ve kaydedilen ilerlemeler sunulmaktadır. İkinci kısımda, Kopenhag Konferansı öncesinde resmi müzakere sürecine ivme kazandırılması ve ülkeler arasında uzlaşı sağlanmasının kolaylaştırılması amacıyla gerçekleştirilen bazı üst düzey etkinliklerde yürütülen iklim değişikliğine ilişkin görüşmelerin çıktıları sunulmuştur. 6.4.1. Bali ile Kopenhag arasında BMİDÇS müzakereleri Tablo 8. Bali-Kopenhag arasındaki BMİDÇS ve KP Müzakerelerinin Özeti 50 Oturum Temel Sonuçlar / İlerlemeler Özet COP 13 ve CMP 3 3-14 Aralık 2007 Bali, Endonezya Bali Yol Haritası COP 14 ve CMP4 AWG-LCA 4 ve AWG-KP 6 1-12 Aralık 2008 Poznán, Polonya Tam müzakere moduna geçiş BONN-I Görüşmeleri: AWG-LCA 5 ve AWG-KP 7 29 Mart - 8 Nisan 2009 Bonn, Almanya Taslak müzakere metnine dâhil edilmek üzere daha fazla açıklığa kavuşturulmuş seçenekler. BONN-II Görüşmeleri: AWG-LCA 6 ve AWG-KP 8 1-12 Haziran 2009, Bonn, Almanya Taslak müzakere metni Taraflar, 2012 sonrası dönemde iklim değişikliği ile mücadele etmek için yeni bir anlaşma oluşturmayı amaçlayan tartışmalara kılavuzluk edecek Bali Eylem Planı’nı içeren Bali Yol Haritası’nı kabul etmiştir. İki yıllık bir süreç üzerinde anlaşmaya varılmış ve müzakerelerin Aralık 2009’daki COP15’te sonuçlandırılması kararlaştırılmıştır. Hükümetlerin, COP15’te anlaşmaya varılmak üzere, iklim değişikliğine karşı iddialı ve etkili bir uluslararası yanıtın şekillendirilmesi amacıyla 2009 yılında tam müzakere moduna geçilmesi yönünde açık taahhüdü ile sonuçlanmıştır. Taraflar, somut müzakere metninin ilk taslağının Haziran 2009’da Bonn’da gerçekleştirilecek BMİDÇS toplantılarında hazır olmasını kararlaştırmıştır. Taraflar müzakere metni oluşturulması yönünde çalışmaya devam etmiştir. AWG-LCA kapsamında: Heyetler Haziran oturumunda müzakere metnine dâhil edilecek seçeneklerin açıklığa kavuşturulması konusunda daha fazla ilerleme kaydetmiştir. Ulusal uygun azaltım eylemleri (NAMA) ve uyum hakkında bir çerçeve oluşturulması gibi konulardan bazılarına dair çalışmalar başlamıştır. AWG-KP kapsamında: 2012 sonrası için sanayileşmiş ülkelerin salım azaltım hedefleri temel odak noktası olmuştur. Taslak metnin iki “okuması” tamamlandıktan sonra, görüşmeler, Ağustos’taki Bonn toplantısında sunulacak 200 sayfalık bir taslak müzakere metniyle sonuçlanmıştır. Tartışmalar çeşitli Tarafların EK-I ülkelerinin 2012 sonrasındaki toplu ve bireysel salım azaltım hedefleri ile ilgili önerileri üzerinde odaklanmıştır. BONN-III Görüşmeleri: - AWG-LCA ve AWG-KP Oturumlar Arası Gayriresmi İstişareler 10-14 Ağustos 2009 Bonn, Almanya AWG‐LCA 7 ve AWG‐KP 9 28 Eylül ‐ 9 Ekim 2009 Bangkok, Tayland AWG-LCA kapsamında: Hükümetler uzun dönemli işbirliğine dayalı eylem için ortak vizyon, güçlendirilmiş uyum eylemleri, azaltım, finansman, teknoloji ve kapasite oluşturmayı kapsayan taslak müzakere metnine odaklanmıştır. AWG-KP kapsamında: Hükümetler, Protokolün ikinci aşaması olan 2012 sonrası dönemde 37 sanayileşmiş ülke için (anlaşmayı onaylamayı reddeden ABD dışında) yeni salım azaltım yükümlülükleri de dâhil olmak üzere önerilen değişiklikler üzerinde odaklanmıştır. Kısaltılmış müzakere metni Büyük ölçüde, Barselona’da gerçekleştirilecek oturumlar öncesinde müzakere metninin kısaltılmasına ve gündemdeki bazı seçeneklere odaklanılmıştır. Bonn’da gerçekleşen bir önceki oturumun aksine, tartışmalar hızlı bir şekilde taraflarca müzakerelerde ilerleme koşulu olarak görülen (make-or-break) azaltım eylemleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Büyük ölçüde ortak bir tutum izleyen gelişmiş ülkeler grubu, gelişmekte olan ülkelere, azaltım eylemleri üstlenmeyi değerlendirmeleri çağrısında bulunmuştur. Birlikte hareket eden ABD, AB, Avustralya ve Japonya kendilerinin ileriki taahhütlerinin gelişmekte olan ülke eylemleri koşuluna bağlı olduğunu vurgulamıştır. Bu, özellikle Japonya’nın ilan ettiği ve oldukça takdir toplayan yeni ve daha sıkı hedeflerin ardından, son 51 zamanlarda ortaya çıkan iyi niyetin yerini daha sıkı müzakere pozisyonlarının almakta olduğunu göstermiştir. Barselona’da baskın konu azaltım olmuştur. Taraflar gelişmiş AWG‐LCA 7 ve AWG‐KP 9 ülkelerin toplu hedefi hakkında anlaşmaya varamamıştır. Her iki (2. Bölüm) müzakere hattı azaltım konusunda kilitlenmiş; gelişmekte olan 2 ‐ 6 Kasım 2009 ülke eylemleri için sağlanabilecek finansman kaynakları ve ABD Barselona, İspanya gibi kritik gelişmiş ülkelerin sonraki yükümlülük dönemlerindeki azaltım hedefleri gibi süreç önünde önemli engel oluşturan konular açıklığa kavuşturulamamıştır. Kaynak: Earth Negotiations Bulletins, 2009; UNDPCC, 2009a, 2009b, 2009c, 2009d, 2009e. 6.4.2. Kopenhag Konferansı Öncesinde Diğer Uluslararası Gelişmeler BM Genel Sekreteri’nin İklim Değişikliği ile ilgili Üst Düzey Etkinliği, 24 Eylül 2007 Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, 2007’deki COP13/CMP3’ün hemen öncesinde, BM Genel Kurulu toplantısı vesilesiyle, 24 Eylül 2007 tarihinde New York’ta iklim değişikliği ile ilgili üst düzey bir etkinlik düzenlemiştir. Toplantı iklim değişikliğinin dünya liderleri gündemindeki ağırlılığını artırmayı ve Aralık ayında Bali’de gerçekleştirilecek BM İklim Değişikliği Konferansı’nda iklim değişikliğinin ele alınması için yeni bir uluslararası çerçeve oluşturulmasına yönelik müzakerelerin başlatılmasına ivme kazandırmayı amaçlamıştı. “Gelecek Ellerimizde: İklim Değişikliğinde Liderlik Zorluğunun Aşılması” başlıklı etkinliğe aralarında 70 devlet ve hükümet başkanının da bulunduğu 165 Devletin temsilcisi katılmıştır. Söz konusu etkinlik o güne kadar dünya liderlerinin iklim değişikliği sebebiyle bir araya geldiği en büyük toplantı olmuştur (http://www.un.org). Toplantıya katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuşmasında “Türkiye, özel koşullarından ötürü diğer EK-I ülkelerinden daha farklı durumda bulunan bir EK-I ülkesi olduğu dikkate alınmak kaydıyla, Kyoto Protokolü'ne taraf olmaya olumlu bakmaktadır” açıklamasını yapmıştır (http://www.un.org/). BM Genel Sekreterinin Üst Düzey Etkinliği: İklim Değişikliği Zirvesi, 22 Eylül 2009 BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Aralık 2009’da Kopenhag’da bir iklim anlaşmasına varılabilmesi için siyasi iradenin harekete geçirilmesi ve bu yöndeki ivmenin güçlendirilmesi amacıyla 22 Eylül 2009 tarihinde New York’ta İklim Değişikliği Zirvesini toplamıştır. BM Genel Sekreteri yaptığı Zirve değerlendirmesinde Zirveden çıkan mesajın açık olduğunu belirtmiştir. Buna göre: “Kopenhag anlaşması kapsamlı olmalıdır ve aşağıdakileri sağlamalıdır: En yoksul ve en hassas konumdakilerin iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamasına yardımcı olmaya yönelik güçlendirilmiş eylem; Sanayileşmiş ülkeler için iddialı salım azaltım hedefleri; Gerekli destekle birlikte gelişmekte olan ülkelerin ulusal uygun azaltım eylemleri; Büyük ölçüde arttırılmış finansal ve teknolojik kaynaklar ve Adil bir yönetişim yapısı.” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Zirve’ye gönderdiği görüntülü bildiride “Türkiye, 2012 sonrasındaki yeni iklim değişikliği rejiminde, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi ışığında, ulusal koşulları, ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleri, görece kapasitesi dikkate alınmış, adil bir hukuki statüyle yer almayı istemektedir. Böylelikle, Türkiye küresel salımlarla uluslararası mücadele ve işbirliği çalışmaları kapsamında, sürdürülebilir kalkınma hamlelerine zarar vermeyecek nitelikte ulusal olarak uygun eylemleri yerine getirme konusunda üzerine düşeni yapabilecektir” açıklamasını yapmıştır (http://www.un.org/). G8 ve İklim Değişikliği, 2005-2009 52 En yüksek salım oranlarına ve sorunla mücadele etmek için en yüksek kapasiteye sahip dünyanın en zengin ülkelerinin (Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere, ABD, Kanada ve Rusya) oluşturduğu Sekizler Grubu (G8), iklim değişikliği ile ilgili uluslararası eylem açısından hayati bir aktör ve önemli bir forumdur. Buna uygun olarak, iklim değişikliği Grubun öncelikli konularından biri haline gelmiştir. İklim değişikliği 2005 yılında Gleneagles’ta gerçekleştirilen G8 zirvesinde ele alınan en önemli konulardan biri olmuştur. Zirve’de G8 ülkeleri, AB ve gelişmekte olan başlıca ülkelerin katılımıyla İklim Değişikliği, Temiz Enerji ve Sürdürülebilir Kalkınma Diyaloğu başlatılmıştır. Diyalog kapsamında dört toplantı yapılmış ve süreç 2007 yılında tamamlanmıştır. Zirve’nin çıktılarından biri de Gleneagles İklim Değişikliği, Temiz Enerji ve Sürdürülebilir Kalkınma Eylem Planı’dır. G8 ülkelerinin Gleneagles’taki talebi üzerine, Dünya Bankası 2005’te Temiz Enerji Yatırım Çerçevesi’ni hazırlamıştır. İklim değişikliği daha sonra 2006’da Rusya-St. Petersburg’da, 2007’de Almanya-Potsdam’da, 2008’de Japonya-Hokkaido Toyako’da ve 2009’da İtalya-L’Aquila’da yapılan G8 zirvelerinin gündemlerinde de öncelikli konulardan biri olmayı sürdürmüştür. İtalya-L’Aquila’da 8-10 Temmuz 2009’da gerçekleştirilen son G8 Zirvesi’nde, G8 liderleri birbirleriyle bağlantılı olan ekonomik kriz, yoksulluk, iklim değişikliği ve uluslararası siyasi sorunları ele almıştır. İklim değişikliği Zirve sırasında, hem G8 hem de Büyük Ekonomiler Forumu (MEF) kapsamında tartışılmıştır. G8 oturumunda, liderler Sürdürülebilir Bir Gelecek için Sorumlu Liderlik Bildirgesi’nde küresel ortalama sıcaklık artışının endüstri öncesi düzeye göre 2 C°’yi geçmeyecek şekilde sınırlandırılması gerektiği yönündeki bilimsel görüşü kabul etmiştir. Aynı bildirge ile ülkeler küresel salımların 2050 yılına kadar en az % 50 oranında azaltılması biçimindeki uzun dönemli küresel hedef üzerinde ve bu kapsamda gelişmiş ülkelerin 2050 yılına kadar % 80 veya daha yüksek bir azaltım hedefi belirlemesi yönünde de anlaşmaya varmıştır. Liderler ayrıca, uzun dönemli hedeflerle tutarlı, önemli ölçekte orta vadeli hedefler belirlenmesi ve küresel salımların bir an evvel zirveye ulaşması gereği üzerinde de anlaşmışlardır (G8, 2009a). Yüksek salım değerlerine sahip tüm ülkelerin sayısallaştırılmış azaltım eylemleri yoluyla aktif katılımı, iklim değişikliği sorunu ile başarılı bir şekilde baş etmenin vazgeçilmez bir koşulu olarak vurgulanmıştır. MEF katılımcıları da Kopenhag’da kapsamlı bir küresel anlaşmaya varılmasının yolunu açacak Enerji ve İklim Bildirgesi’ni kabul etmiş ve takip eden aylarda birlikte çalışmaya devam etme kararı almışlardır (G8, 2009b). G20 ve İklim Değişikliği, 2008-2009 1999’da kurulan ve 19 ülke ve AB’nin maliye bakanları ve merkez bankası başkanlarından oluşan Yirmiler Grubu (G20), sanayileşmiş ve gelişmekte olan önemli ülkeleri küresel ekonomideki kilit konuları tartışmak üzere sistematik olarak bir araya getirmektedir. G20 üyeleri şunlardır: Arjantin, Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya, İtalya, Japonya, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Güney Kore, Türkiye, İngiltere, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri (www.g20.org). İklim değişikliği son yıllarda G20’nin gündeminde daha fazla önem kazanmıştır. Örneğin, dünya ekonomisinin karşı karşıya olduğu zorlukları tartışmak amacıyla Kasım 2008’de Washington’da toplanan G20 liderleri, ekonomik krizden ziyade iklim değişikliği gibi diğer kritik zorlukların ele alınması konusundaki kararlılıklarını belirtmişlerdir. Nisan 2009’da Londra’da gerçekleştirilen G20 Zirvesi’nde, yeşil ve sürdürülebilir bir ekonominin oluşturulması ekonomik toparlanmanın başlıca gerekliliklerinden biri olarak sayılmıştır. Zirveye katılan liderler ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesine dayalı olarak iklim değişikliği sorununu çözme ve Kopenhag’da bir anlaşmaya varma konusundaki kararlılıklarını tekrarlamışlardır (G20, 2009a). Bu, tüm büyük ülkelerin iklim değişikliğini durdurmak için bir anlaşmaya varma konusundaki ilk ortak taahhüdü olarak görülmüştür. Eylül 2009’da gerçekleştirilen Pittsburgh Zirvesinde, G20 liderleri orta vadede verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarını kademeli olarak kaldırma konusunda kararlı olduklarını açıklamışlardır. Açıklamada ayrıca G20 ülkelerinin dirençli, sürdürülebilir ve yeşil bir toparlanma için kararlı oldukları ve Kopenhag’da gerçekleştirilecek BM İklim Konferansı’nda başarılı bir sonuca ulaşılabilmesi için çabalarını yoğunlaştıracakları belirtilmiştir. Liderler maliye bakanlarına iklim değişikliğinin finansmanı için olası seçenekleri içeren bir raporu bir sonraki toplantıya sunulmak üzere hazırlamaları ve bu seçenekleri BMİDÇS müzakerelerinde kullanılabilecek bir kaynak olarak sunmaları için tekrar çağrıda bulunmuştur (G20, 2009b). 53 G20 bakanları 7 Kasım 2009 tarihli bildirilerinde, G20’nin BMİDÇS’nin amaçları, hükümleri ve ilkeleri çerçevesinde Kopenhag’da iddialı bir sonuca varılabilmesi için çalışmaya kararlı olduğunu belirtmişlerdir. Bildiride iddialı bir uluslararası anlaşmanın uygulanmasına yönelik finansmanın ölçeğini ve öngörülebilirliğini önemli derecede ve acil olarak arttırma ihtiyacı olduğu ve G20’nin finansman seçeneklerinin ve kurumsal düzenlemelerin belirlenmesine yönelik olarak iklim değişikliğinin finansmanı konusunda daha fazla çalışma yapmaya kararlı olduğu vurgulanmıştır (G20, 2009c). Büyük Ekonomiler Forumu (MEF), 2009 ABD Başkanı Obama, göreve geldikten kısa bir süre sonra, Mart 2009’da Enerji ve İklim Üzerine Büyük Ekonomiler Forumu’nu (MEF) başlatmıştır. Forum Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya, İtalya, Japonya, Güney Kore, Meksika, Rusya, Güney Afrika, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği olmak üzere 16 büyük ekonomiyi içermektedir. Birleşmiş Milletler ile Aralık 2009’daki BMİDÇS Taraflar Konferansı’nın başkanlığını yapan Danimarka da diyaloğa katılmaya davet edilmiştir. Forumun amacı “iklim değişikliği müzakerelerinde başarılı bir sonuca ulaşmak ve temiz enerji arzını arttıracak girişim ve işbirliklerinin araştırılmasını sağlamak için gerekli siyasi liderliğin oluşturulmasına yardımcı olmak amacıyla başlıca gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında diyaloğu kolaylaştırmak” olarak açıklanmıştır. Forum katılımcıları sürecin başlangıcından bu yana birkaç kez toplanmıştır. Forum liderleri, Forumun L’aquila’da gerçekleştirilen G8 Zirvesi sırasındaki toplantısında, Enerji ve İklim Üzerine Büyük Ekonomiler Forumu Bildirgesi’ni kabul etmiştir. Bildirge Kopenhag’da varılması umulan iklim değişikliği anlaşmasının temel direkleri için bir çerçeve ortaya koymuştur. L’aquila toplantısının Bildirge’de açıklanan önemli sonuçlarından bazıları aşağıda sıralanmıştır (www.whitehouse.gov): Gelişmiş ülkeler orta vadeli güçlü salım azaltımları üstlenecektir, Gelişmekte olan ülkeler, finansman, teknoloji transferi ve kapasite oluşturma desteği ile salımlarını mevcut düzeylerinin (BAU) altına indirmeye yönelik eylemler üstlenecektir. Ülkeler kamu Ar-Ge yatırımlarını 2015 yılına kadar iki katına çıkarılmak üzere arttıracaklardır, Karbon piyasaları da dâhil olmak üzere kamu ve özel kaynaklardan oluşacak azaltım ve uyuma yönelik mali kaynakların acilen arttırılması gerekecektir; gelişmekte olan ülkelerdeki ilave yatırımlar finansman akışları için teşvikler oluşturulması ve bunların önündeki engellerin kaldırılması gibi yollarla harekete geçirilmelidir, Ormansızlaşma ve ormanların bozulmasından kaynaklanan salımları azaltmak için gerekli adımlar atılacaktır, Mevcut mali yardımlara ek olarak sağlanacak kaynaklar da dâhil olmak üzere, uyum için daha fazla desteğin harekete geçirilmesi gerekecektir, Dönüşümsel düşük karbonlu iklim dostu teknolojilerin yolunu açmak için Küresel Bir Ortaklık oluşturulacaktır. ABD-Çin Görüşmeleri, Kasım 2009 En yüksek salımlara sahip ve bu nedenle 2012 sonrasına yönelik anlaşma müzakerelerinde kilit aktörler olan iki ülke olmaları dolayısıyla, ABD ve Çin arasındaki iklim değişikliği ile ilgili görüşmeler büyük bir ilgi ve yüksek umutlarla beklenmiştir. Başkan Obama’nın Kasım 2009’da Çin’e yaptığı ziyaret sırasında ABD ve Çin’in iklim değişikliği konusunda bir ikili anlaşmaya vardıklarını duyuracakları yönünde beklentiler ve spekülasyonlar olmuştur. Bu gerçekleşmemiş olmasına karşın, iki ülke temiz enerji teknolojileri konusunda işbirliği yapma taahhüdünde bulunmuştur. 17 Kasım tarihinde, liderler “ABD-Çin Temiz Enerji Duyuruları” adı verilen paket kapsamında birkaç ortak girişim ilan etmiştir. Bunlar arasında Yenilenebilir Enerji Ortaklığı’nın başlatılması, Enerji Verimliliği Eylem Planı, Elektrikli Araçlar Girişimi ve Enerji İşbirliği Programı ile Temiz Enerji Araştırma Merkezi’nin kurulması bulunmaktadır (The White House, 2009a). Liderlerin ortak açıklamasında ülkelerin pozisyonları teyit edilmiştir. Açıklamada “Nihai bir hukuksal anlaşma için çaba harcanırken, Kopenhag’da üzerinde anlaşılacak sonucun, gelişmiş ülkelerin salım azaltım hedeflerini ve gelişmekte olan ülkelerin ulusal uygun azaltım eylemlerini içermesi” gerektiği belirtilmiştir (The White House,, 2009b). Bu açıklama 2009 yılında hukuksal olarak bağlayıcı bir anlaşmaya ulaşılamayacağının işareti olarak görülmüştür. 54 AB-ABD Zirvesi, Kasım 2009 Obama yönetiminin göreve gelmesi sonrasındaki ilk AB-ABD Zirvesi olan 3 Kasım 2009 tarihli zirvede, gündemin temel konusu iklim değişikliği olmuştur. Bununla birlikte, Zirve’de Kopenhag’da kararlaştırılacak salım azaltım hedefleri açısından çok az ilerleme kaydedilmiştir. Zirve’de AB ve ABD, Kopenhag’da 2050 yılına kadar % 50 oranında bir küresel salım azaltımı hedefi öngören iddialı ve kapsamlı bir uluslararası iklim değişikliği anlaşmasının sağlanması ve bu hedefin gelişmiş ve büyümekte olan ekonomiler de dâhil olmak üzere tüm büyük ekonomilerin orta vadeli azaltım hedeflerini yansıtması konusunda anlaşmaya varmıştır. Taraflar Zirve Bildirgesi’nde, Kopenhag’da iddialı bir anlaşmaya varılması bağlamında en hassas ülkelerde uyum çabalarını ve gelişmekte olan ülkelerde azaltım çabalarını destekleyecek önemli ölçüde mali kaynağın seferber edilebilmesi için çalışmaya hazır olduklarını belirtmişlerdir. Taraflar ayrıca büyümekte ve gelişmekte olan ülkelerin, iddialı salım azaltım eylemlerine dâhil edilebilmesi için gerekli gördükleri güçlü ve iyi işleyen karbon piyasalarının rolünü vurgulamıştır (www.se2009.eu). 7. ÖNEMLİ GRUPLARIN VE TARAFLARIN 2012 SONRASI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ REJİMİ İLE İLGİLİ POZİSYONLARI Bu bölümde, iklim değişikliği rejimindeki başlıca grup ve tarafların, açıkladıkları görüş ve yaptıkları bildirimlere dayalı olarak, Kopenhag’a doğru iki müzakere hattında ele alınan konular bağlamındaki pozisyonları incelenmiştir. 7.1. G 77 ve Çin G77 ve Çin iklim değişikliği sürecinde, salım düzeyleri ve iklim değişikliğinin etkilerine karşı etkilenebilirlik bakımından farklı koşullara sahip gelişmekte olan ülkeleri temsil eden büyük gruplardan birisidir. Bunun yanında, Çin, büyük nüfusu ve yüksek sera gazı salımları nedeniyle iklim değişikliğine karşı küresel mücadelede önemli bir role sahiptir ve iklim değişikliği rejimi kapsamındaki eylemlerin şekillenmesinde belirleyici taraflardan biridir. G77 ve Çin bir müzakere grubu olarak iklim değişikliği rejimi içinde genellikle ortak hareket etmekle birlikte, ülke koşullarının farklılığı nedeniyle, Grup içinde bazı konularda görüş ve tutum farklılığı gözlenebilmektedir. Süren müzakereler bağlamında, 2012 sonrasında gelişmekte olan ülkeler arasında yükümlülükler açısından farklılaştırmaya gidilmesi yolundaki önerilere yaklaşımdaki görüş farklılığı bunun örneklerinden biridir. Başka bir görüş ayrılığı da, uyum müzakereleri bağlamında iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı etkilenebilirliğin tanımlanması ve uyum desteği almaya uygun ülkelerin sınıflandırılmasına ilişkin öneriler kapsamında ortaya çıkmaktadır. G77 ve Çin 2012 sonrasına dönük müzakerelerde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke yükümlülüklerinin birbirinden ayrı ele alınması gereğini savunmakta ve Sözleşme altındaki AWG-LCA ve Protokol altındaki AWG-KP müzakere hatlarının ilişkilendirilmesi önerilerine karşı çıkmaktadır. İki müzakere hattının ayrı tutulmasından yana olan Grup, Kyoto Protokolü’nde değişiklik yapılarak, gelişmiş ülkelerin tarihi sorumluluklarının gereği olarak daha yüksek bağlayıcı yeni sayısallaştırılmış indirim yükümlülükleri üstlenmelerini talep etmektedir. Ayrıca ABD’nin de öteki gelişmiş ülkelerle orantılı azaltım yükümlülüğü üstlenmesini istemektedir. Grup, 2013-2020 yıllarını kapsamasını önerdiği ikinci yükümlülük döneminde EK-I ülkelerinin 1990 düzeyinin en az % 40 altında salım azaltım hedefi üstlenmesi görüşünü dile getirmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin bağlayıcı salım azaltım hedefleri üstlenmeleri yönündeki önerilerine karşı çıkan grup, gelişmekte olan ülkelerin azaltım ve uyum bağlamında kaynak ve teknoloji transferi yoluyla desteklenmesi gereğine vurgu yapmaktadır. Buna göre, Grup gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerdeki iklim değişikliği azaltım eylemleri ve uyum önlemlerinin finansmanına milli gelirlerinin % 1,5’i oranında yeni ve ek kaynak aktararak katkıda bulunması önerisinde bulunmuştur. 55 Ayrıca, Çin gelişmiş ülkelerin iklim değişikliği politikalarını gerekçe göstererek uluslararası ticarette korumacı önlemlere başvurmasından çekinmektedir. Bu yöndeki görüşünü resmi olarak da iletmiştir. Hindistan ve Endonezya gibi diğer bazı gelişmekte ülkeler de aynı endişeyi dile getirmiştir. 7.2. Avrupa Birliği AB, özellikle ABD’nin yokluğunda, uluslararası iklim değişikliği ile mücadele çabalarında bir liderlik rolü üstlenmiştir. İklim değişikliği ve enerji ile ilgili olarak kapsamlı bir politika paketi kabul etmiş ve 2012 sonrası dönem için nispeten iddialı salım azaltım hedefleri belirlemiştir. Avrupa Komisyonu, 14. Taraflar Konferansı’nın hemen ardından, 28 Ocak 2009 tarihinde “Kopenhag’da Kapsamlı Bir İklim Değişikliği Anlaşmasına Doğru” başlıklı bir Tebliğ yayınlamıştır (European Commission, 2009). Belgede uluslararası iklim politikası hedefleri, azaltım ve uyum eylemlerinde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin rolü, finansman ve salım ticaretinin rolü ile ilgili yönelimler ve tavsiyeler yer almaktadır. Komisyon bu belgede Avrupa Konseyi tarafından 2007 yılında kabul edilen salım azaltım hedefleri ile Aralık 2008’de kabul edilen AB “Enerji ve İklim Paketi”nin temel unsurlarını teyit etmiştir. Çevre Bakanları Konseyi’nin 2 Mart 2009 tarihli “Kapsamlı bir 2012 sonrası iklim anlaşmasına dair AB pozisyonunun daha fazla geliştirilmesi” hakkındaki Konsey sonuçları, Tebliğ’de yer alan ifadelerin bir çoğunu tekrarlamaktadır. Sonuçlar, iklim değişikliği ve ekonomik toparlanma eylemleri arasındaki sinerjiden yararlanma fırsatını ve gereğini vurgulamaktadır. Sonuçlar azaltım ile ilgili olarak, gelişmiş ülkelerin sera gazı salımlarını ulusal ve uluslararası çabalar yoluyla 2020 yılına kadar toplu olarak 1990 düzeylerine göre % 25-40 azaltmaları ve 2050 yılına kadar salımlarını 1990 düzeylerine göre % 80-95 azaltabilmeleri için de önümüzdeki on yıllarda ekonomilerini dönüştürmeleri gereğini kabul etmektedir. Belge, gelişmiş ülkelere bir an evvel ve en geç 2009 ortasına kadar orta vade için sayısallaştırılmış salım sınırlama ve azaltım yükümlülükleri önermeleri çağrısında bulunmuştur. Bu bağlamda, sonuçlar Kopenhag anlaşmasının en azından BMİDÇS EK-I’de yer alan tüm Taraflar, BMİDÇS EK-I’de yer almayan tüm AB üye devletleri, AB aday ülkeleri ile potansiyel aday ülkeler için bağlayıcı sayısallaştırılmış salım sınırlama veya azaltım yükümlülükleri içermesi gerektiğini vurgulamıştır. Buna ek olarak Konsey sonuçları gelişmiş ülkelerle benzer kalkınmışlık ve kişi başına GSYİH düzeylerine sahip diğer EK-I Dışı Taraflara –özellikle OECD üye ve aday devletleri- benzer taahhütler üstlenmeleri çağrısında bulunmuştur. Ayrıca Kopenhag anlaşmasının, Tarafların ölçülebilir, raporlanabilir ve doğrulanabilir yükümlülükleri ve eylemleri için uygun bir kararlılık düzeyi içermesini önermiştir. AB 28 Nisan 2009 tarihinde sunduğu bildirimde 1-12 Haziran 2009 tarihleri arasında Bonn’da yapılacak AWG-LCA6’da değerlendirilmek üzere bir müzakere metni önermiştir. Bu bildirim Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti, Sırbistan ve Türkiye tarafından desteklenmiştir. Bildirimde yer alan EK-A, AB’nin daha önce açıklanan pozisyonlarına dayalı bir metin önermiş ve düşük karbonlu kalkınma stratejilerinin içeriğini ayrıntılandırmıştır (FCCC/AWGLCA/2009/MISC.4 (Part I). AB’nin pozisyonu Çevre Konseyi’nin 21 Ekim 2009’daki toplantısında daha da ayrıntılandırılmıştır. Konseyin AB’nin Kopenhag İklim Değişikliği Konferansı’na yönelik pozisyonu hakkındaki önemli sonuçlarının bir kısmı aşağıda sunulmuştur (Council of the European Union, 2009). Konu Azaltım Sonuçlar 2012 sonrası dönemde küresel ve kapsamlı bir anlaşmaya kendi katkısı olarak, diğer gelişmiş ülkelerin karşılaştırılabilir salım azaltımları üstlenmeleri ve gelişmekte olan ülkelerin de kendi sorumlulukları ve kapasitelerine göre yeterli katkıda bulunmaları kaydıyla, 1990 düzeylerinden %30 azaltım taahhüdünü TEYİT EDER. Gelişmiş ülkelerin iklim değişikliği ve olumsuz etkileri ile mücadelede öncülük 56 yapması gerektiğini TEYİT EDER ve AB’nin gelişmiş ülkelerin toplam salım azaltım yükümlülüklerinin 2020 yılına kadar 1990 düzeylerinin %30 altında olması önerisini ANIMSATIR; gelişmiş ülke taraflarınca sunulan salım azaltım önerilerinin toplamının yukarıda belirtilen bilime dayalı gereksinime cevap vermekte yetersiz kaldığına yönelik ENDİŞESİNİ BELİRTİR ve bu nedenle gelişmiş ülke taraflarını Kopenhag’dan önce daha iddialı salım azaltım önerilerinde bulunmaları konusunda TEŞVİK EDER. Tüm Taraflara, Kopenhag’da varılacak bir anlaşmanın parçası olarak, 2°C hedefini benimsemeleri ve 2050 yılına kadar 1990 yılı düzeylerine göre küresel salımların en az %50 azaltması hedefi ve söz konusu küresel salım azaltımlarının parçası olarak, gelişmiş ülkelerin toplam salımlarının en az %80-95 oranında azaltılması üzerinde anlaşmaları; bu hedeflerin düzenli bilimsel değerlendirmeye tabi orta vadeli hedefler belirlemede kıstas olması ÇAĞRISINDA BULUNUR. En azından BMÇİDÇS EK-I’de yer alan tüm Tarafların ve BMİDÇS EK-I’de yer almayan tüm AB Üye Devletleri, AB aday ülkeleri ve potansiyel aday ülkelerin iddialı bağlayıcı sayısallaştırılmış salım sınırlama veya azaltım hedefleri üstlenmeleri gerektiğini TEKRARLAR; gelişmiş ülkelerle benzer kalkınmışlık düzeylerine ve kişi başına GSYİH düzeylerine sahip diğer EK-I Dışı Taraflara –özellikle OECD üyesi ve aday ülkelere- sorumlulukları, kapasiteleri ve ulusal koşullarına uygun benzer taahhütlerde bulunmayı dikkate almaları ÇAĞRISINDA BULUNUR. Mevcut nüfus projeksiyonları gibi ulaşılabilir elementlere dayalı olarak küresel ortalama kişi başına sera gazı salımlarının 2050 yılına kadar yaklaşık iki ton CO2 eşdeğerine düşürülmesi gerektiğini, uzun vadede ise ulusal koşullar dikkate alınarak gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki ulusal kişi başına salım düzeylerinin birbirine yakınlaştırılması gerekeceğini BELİRTİR. Uyum AB’nin, diğer tüm Taraflarca önerilen yükümlülük ve eylemler ile Tarafların katkılarına dair daha ayrıntılı analiz yapacağını VURGULAR; AB’nin kapasite ve sorumluluk ile ilgili hususları rehber alması gerektiğini ve AB’nin salım azaltım yükümlülüğünü %30’a çıkarıp çıkarmama konusunda bir karar alabilmek amacıyla, gelişmiş ülkelerin önerilen yükümlülüklerini değerlendirebilmek için, - ulusal salım azaltımlarını ekonomik açıdan karşılayabilme ve gelişmekte olan ülkelerden salım azaltım kredileri satın alabilme kapasitesi; - sera gazı salımı azaltım potansiyeli; -sera gazı salımlarını azaltmaya yönelik ulusal ölçekte erken eylemler; - nüfus eğilimleri ve toplam sera gazı salımları gibi kriterlerin dengeli bir kombinasyonundan yararlanması gerektiğini TEYİT EDER; yükümlülük, eylem ve katkıların karşılaştırılabilirlik analizinin 2°C hedefini kıstas alarak gerçekleştirileceğinin ALTINI ÇİZER. İklim değişikliğinin gerçekleşmekte olduğunu, birçok hassas ülkenin iklim değişikliğinin etkilerini hâlihazırda yaşadığını ve iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ile baş etme yeteneğinin ülkeler arasında büyük değişiklikler sergilediğini KABUL EDER; uyumun azaltımı tamamlayıcı gerekli bir eylem olduğunun ALTINI ÇİZER; dolayısıyla Kopenhag’da yapılacak bir Anlaşmada uyumun tüm Taraflarca kapsamlı bir şekilde ele alınması gerektiğini TEKRAR EDER ve bu bağlamda dünyanın tüm bölgelerinde sürdürülebilir kalkınmanın ayrılmaz bir parçası olarak, etkili uyum eylemleri yoluyla iklime daha dayanıklı bir toplum yaratma amacıyla bu Anlaşma kapsamında bir Uyum Eylem Çerçevesi oluşturulması önerisini HATIRLATIR; Uyumun ulusal ve sektörel planlara, tüm düzeylerdeki sürdürülebilir kalkınma politikalarına, stratejilerine ve kalkınma işbirliği çabalarına etkili bir şekilde entegre edilmesi, mevcut ve gerekmesi halinde reforme edilmiş kurumlara ve gelişmekte olan ülkelerin kendi yapılarına dayalı olarak merkeziyetçi olmayan, aşağıdan yukarıya bir yaklaşımın benimsenmesi ve güçlendirilmiş bölgesel işbirliği, sektörler arası 57 yaklaşımlar ve paydaş katılımının teşvik edilmesi gereğini VURGULAR. BMİDÇS ile özellikle BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi olmak üzere diğer BM sözleşmeleri arasındaki ve BMİDÇS ile Birleşmiş Milletler Kuruluşları ve diğer kurumlar tarafından yürütülen süreç ve programlar arasındaki sinerjilerden daha fazla yararlanmaya yönelik çabaların arttırılması gerektiğini VURGULAR. Araştırma ve sistematik gözlemin geliştirilmesi ve gelişmekte olan hassas ülkelerde kapasitelerin güçlendirilmesi için işbirliğine devam edilmesinin; iklimin sistematik gözlemi ve bölgesel iklim senaryolarının geliştirilmesi de dâhil olmak üzere uyum ile ilgili teknoloji ve bilgilerin geliştirilmesi ve transferinin ve kaliteli iklim hizmetlerinin sunulmasının gerekli olduğunu VURGULAR, bu bağlamda Dünya Meteoroloji Örgütü’nün kısa süre önce yapılan 3. Dünya İklim Konferansı’nda kararlaştırıldığı gibi, bir Küresel İklim Hizmetleri Çerçevesinin kurulmasını DESTEKLER. Arazi Kullanımı ve Ormancılık Düşük Karbonlu Kalkınma Stratejileri Karbon Piyasası Kyoto Protokolü Uyum Fonu’nun faaliyete geçmesini MEMNUNİYETLE KARŞILAR ve somut uyum eylemlerini desteklemek için kaynakların kullandırılmaya başlamasını sabırsızlıkla bekler; gelişmekte olan ülkelerde uyumu desteklemek üzere daha fazla kaynağa ihtiyaç olduğunu KABUL EDER ve bu sebeple özellikle SIDS, LDC ülkeleri ve kuraklık, çölleşme ve taşkınlara karşı tehdit altındaki Afrika ülkeleri olmak üzere iklim değişikliği etkilerine karşı özellikle hassas olan ülkeler ve bölgeler üzerinde odaklanarak 2012 yılına kadar ve sonrasında gelişmekte olan ülkelerdeki uyum çabalarına sağlanacak desteğin arttırılması gerektiğinin ALTINI ÇİZER; bu desteğin öncelikle Ulusal Uyum Eylem Planları (NAPA) ve ilgili diğer belgelerde belirlenen acil ihtiyaçlar için sağlanması gerektiğini, bunun için, diğerlerinin yanında, uyumun ulusal kalkınma planlarına dâhil edilmeye başlanması amacıyla ortak ülkelerde kapasite oluşturma, uyuma yönelik bilgi tabanının iyileştirilmesi ve bir risk yönetimi aracı olarak sigortaya yönelik pilot programlar gibi alanlarda deneyim oluşturma gibi yollarla BMİDÇS ve BMİDÇS dışı kurumların ve kanalların etkili bir şekilde kullanılması gerektiğini BELİRTİR. Gelişmekte olan ülkelerde ormansızlaşmayı ve ormanların bozulmasını azaltma eylemlerinin (REDD), ormanların korunmasının ve sürdürülebilir yönetiminin, orman karbon stoklarının geliştirilmesinin (REDD+) ve AB’nin 2020 yılına kadar toplam tropik ormansızlaşmayı mevcut düzeylere göre en az %50 azaltma ve küresel orman örtüsü kaybını en geç 2030 yılına kadar durdurma hedefinin önemini HATIRLATIR. Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi ve mevcut kapasitelerle uyumlu olarak, en az gelişmiş ülkeler dışında tüm ülkelerin iddialı, güvenilir ve ülkeye özgü düşük karbonlu kalkınma stratejileri hazırlamayı taahhüt etmelerine dair görüşününe AÇIKLIK GETİRMEK İSTER; Avrupa Komisyonu ve üye ülkelerin enerji ve iklim paketini baz alarak, bu stratejileri/planları hazırlayacağının ALTINI ÇİZER. Şeffaflık ve hesap verebilirliğin sağlanması ve küresel ve ulusal amaçlara ulaşma konusunda kamu ve özel sektör güveninin sağlanması için azaltım eylemlerinin ölçülmesi, raporlanması ve doğrulanmasına (MRV) duyulan ihtiyacın ALTINI ÇİZER. Bazı OECD ülkelerinde “sınırlama ve ticaret” mevzuatının geliştirilmeye devam edilmesini MEMNUNİYETLE KARŞILAR; benzer iddialı düzey ve uyumlu tasarımlara sahip “sınırlama ve ticaret” sistemlerinin mümkün olan en kısa sürede ve tercihen en geç 2015’e kadar bağlantılandırılması yoluyla OECD çapında bir karbon piyasasının oluşturulması çağrısını ve aynı zamanda eşit şartlar sağlayacak, tam olarak entegre bir küresel karbon piyasasının sağlanması yönünde önemli bir adım olarak, bu piyasanın 2020 yılına kadar ileri gelişmekte olan ülkelere yaygınlaştırılması yönündeki çağrısını TEKRAR EDER. Program odaklı yaklaşımlar da dahil olmak üzere proje tabanlı mekanizmalar olan 58 Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) ve Ortak Yürütme (JI) araçlarının hâlihazırdaki güçlü rollerinin devam ettirilmesinin karbon piyasalarının genişletilmesi ve karbon piyasası yatırımcılarının güvenlerinin sağlanması bakımından önemli olduğunu HATIRLATIR; etkinlik, verimlilik, çevresel bütünlük ve yönetişimlerinin geliştirilmesi gibi yollarla CDM ve JI mekanizmalarında reform yapmanın önemini VURGULAR; bu amaçla referans değeri tespiti için standartlaştırılmış güçlü baz ölçeklerin kullanılması ve mümkün olduğu durumlarda belirli CDM proje türleri için özgün getiri testinin benimsenmesi gerektiğini DÜŞÜNÜR; CDM’in sürdürülebilir kalkınma ve küresel salım azaltımlarına katkısını arttırmanın ve En Az Gelişmiş Ülkelerin katılımını sağlamanın önemini VURGULAR. Tüm resmi kalkınma yardımı (ODA) harcamalarının, iklim-korumalı hale İklim Finansmanı, getirilmelerini sağlayacak şekilde, iklim ile ilgili hususları dikkate alması gerektiğini VURGULAR; gelişmekte olan ülkelerdeki uluslararası iklim finansmanı ve diğer Yönetişim yardım uygulamalarından ortaya çıkan sinerjiden mümkün olduğunca fazla ve Dağıtımı yararlanılması gerektiğini, çok taraflı ve ikili kalkınma finansmanı kuruluşları da dâhil olmak üzere mevcut kurumların gelişmekte olan ülkelere yardım sağlama ile ilgili deneyimlerinden yararlanılması ve üzerinde anlaşılan yardım etkililiği ilkelerinin uygulanması gerektiğini VURGULAR. Teknoloji Gelişmekte olan ülkelerin, teknoloji ile ilgili ihtiyaç ve engelleri hakkında ulusal değerlendirmeler yapmalarını ve bunları Düşük Karbonlu Kalkınma Stratejileri/Düşük Karbonlu Büyüme Planlarında (LCDS/LCGP) stratejik tercihler yapmak üzere kullanmalarını ÖNERİR; LCDS/LCGP’lerin teknoloji geliştirme ve uygulamaya yön verecek eylem ve politika çerçevelerini uygulamak için hangi desteklere ihtiyaç duyulduğunu belirtmesi gerektiğini VURGULAR; Kamu ve özel sektörün enerji ile ilgili Ar-Ge ve Uygulama çalışmalarını mevcut düzeylere göre arttırmanın, küresel enerji ile ilgili Ar-Ge ve Uygulama çalışmalarının 2012 yılına kadar en az iki katına, 2020 yılına kadar da dört katına çıkarmak için çaba sarf etmenin ve bunun için özellikle yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği olmak üzere güvenli ve sürdürülebilir düşük sera gazı yayan teknolojilere doğru bir geçişin önemini TEYİT EDER; teknolojik yenilikçiliğin ve özel sektör yatırımlarının teşvik edilmesi için fikri mülkiyet haklarının (IPR) korunmasının ve uygulanmasının gerekli olduğunu VURGULAR. Hukuki Konular Aralık 2009’da Kopenhag’dan çıkacak sonuç olarak, 1 Ocak 2013’te başlayan dönem için, Kyoto Protokolü’nü esas alan ve onun tüm temel unsurlarını içeren yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaya duyulan ihtiyacı VURGULAR. 2012 sonrası uluslararası iklim rejiminin daha iyi uygulanması ve uygulamada tutarlılığın sağlanması ve aynı zamanda evrensel bir katılımı sağlayacak şekilde anlaşmanın Taraflarca onaylanması ve yürürlüğe girmesini kolaylaştırmak için, yasal bağlayıcılığı olan tek bir aracın en iyi esası oluşturacağını DÜŞÜNÜR ve aynı amaca yönelik farklı seçenekler üzerinde Taraflar ile açık bir tartışma ortamına katılma konusundaki istekliliğini ifade eder. Kyoto Protokolü’nün yaklaşımını esas alan güçlü ve etkili bir uygunluk rejiminin önemini VURGULAR. 7.3. ABD Kyoto Protokolü’ne Taraf olmayan tek EK-I ülkesi olan ABD’nin pozisyonu, Bush yönetimi sırasında iklim değişikliğine karşı uluslararası işbirliğine uzak durulan uzunca bir sürenin ardından, yeni yönetimin göreve geldiği 2009 yılında iklim rejiminde aktif ve yapıcı bir rol oynamaya niyetli görünen yeni bir aşamaya girmiştir. Seçim kampanyası sırasında iklim değişikliği ile mücadeleyi en önemli öncelikleri arasına katan ve 59 ABD’nin sera gazı salımlarını 2050’ye kadar % 80 azaltmayı taahhüt eden Başkan Obama liderliğindeki yeni Amerikan yönetiminin pozisyonu büyük bir ilgi ve merakla bekleniyordu. Ne var ki, yeni yönetimin göreve gelmesinden bu yana ülkede yaşanan gelişmeler gözlemcilere ABD’nin uluslararası müzakerelerdeki pozisyonunun ülkenin iç sistemindeki dinamiklere bağlı olduğunu yeniden hatırlattı. Kongre uluslararası anlaşmaların onaylanmasında hayati bir role sahip olduğundan, yeni ABD yönetiminin iklim değişikliği rejimi çerçevesinde yapacağı herhangi bir taahhüdün Kongre’nin onayını alması gerekmektedir. ABD bu nedenle, Senato’nun onaylamayı reddettiği Kyoto Protokolü’nün akıbetine uğramaması için, uluslararası anlaşmaya varılmadan önce, bu anlaşmanın Kongre tarafından onaylanmasını sağlayacak ulusal hedef ve uygulama mekanizmalarını içeren kendi ulusal mevzuatını yürürlüğe koymaya çalışmaktadır. Kongre bu amaçla “sınırlama ve ticaret” sistemine dayalı ulusal iklim düzenlemelerini içeren bir yasa çıkarmak üzere yasama sürecini başlatmıştır. Temsilciler Meclisi bu yönde bir yasa tasarısını kabul ederek kendisiyle ilgili süreci tamamlamıştır. Senato’da ise Senatör Kerry ve Boxer tarafından sunulan yasa tasarısının onaylanmasına yönelik yasama süreci devam etmektedir. Temsilciler Meclisi’nce kabul edilen tasarıda olduğu gibi Senato’nun gündeminde bulunan tasarı da 2005’i baz yıl olarak almakta ve 2050’de % 80 azaltım önermektedir. Tasarılar ayrıca, 2020 yılı için ilkinde % 17 ikincisinde % 20 olmak üzere orta vadeli azaltım hedefi içermektedir. Ulusal yasama sürecinin Kopenhag’daki COP15/CMP5’ten önce tamamlanması beklenmediğinden, ABD Konferans öncesinde müzakerelerin sonuçlandırılmasının 2010’a ertelenmesi yolunda bir düşünceyi dillendirmiştir. ABD yeni yönetimi altında AWG-LCA’nın 2008’de Bonn’da gerçekleştirilen 5. oturumundan bu yana Bali Eylem Planı kapsamındaki müzakerelerde yer almaktadır Bonn’da yaptığı merakla beklenen açıklamasında ABD, tarihsel salımları en yüksek ve önemli kapasiteye sahip bir ülke olarak benzersiz konumunu kabul etmiş; ancak ABD’nin tek başına iklim değişikliği sorununa çözüm getiremeyeceğinin de altını çizmiştir. ABD’nin pozisyonunun temelinde yüksek salımlı tüm ülkelerin azaltım çabalarında yer alması gerektiği anlayışı yatmaktadır. Dolayısıyla, sanayileşmiş ülkelere ek olarak, yüksek ve artan sera gazı salımlarına sahip hızlı gelişmekte olan ülkeler de bağlayıcı azaltım yükümlülükleri üstlenmelidir. Bu, ABD’nin yeni anlaşma kapsamında gelişmekte olan ülkeler arasında yükümlülükler açısından farklılaştırmaya gidilmesi arayışında olduğunu göstermektedir. ABD ayrıca, her ülkenin salım kaynakları, salım azaltma potansiyeli, ekonomik ve teknolojik kapasite açısından farklı koşullara sahip olması nedeniyle, salım azaltım taahhütlerinin bu ulusal koşulları yansıtacak biçimde ülkelerin kendisi tarafından belirlenmesi gerektiğini savunmaktadır. ABD’nin “taahhüt et ve gözden geçir” yaklaşımına dayalı azaltıma ilişkin bu pozisyonu, bazılarınca ekonominin tümünü kapsayan ve uluslararası bağlayıcılığı olan hedeflerin terk edilmesi olarak görülmektedir. Bu yaklaşıma göre, her bir Taraf, uluslararası bir kayıt sistemi yoluyla belirli ölçüde ölçülebilirlik, raporlanabilirlik ve doğrulanabilirlik (MRV) izlemesine açık olan ulusal eylemler taahhüt edecektir. Ülkelerin yaptığı bu taahhütlerin toplamı yeni anlaşma kapsamında küresel olarak ulaşılacak toplam salım azaltım hedefini oluşturacaktır. Ulusal olarak taahhüt edilen bu eylemler, gelişmekte olan ülkelerin ve AB’nin savunduğu gibi bağlayıcı bir uygunluk mekanizması yerine, ulusal bir gözden geçirme sürecine tabi olacaktır. ABD pozisyonunun teknoloji bileşeni, en fazla ihtiyaç duyulan bölgelerde kurulacak teknoloji merkezlerinden ve mükemmeliyet merkezlerinden oluşmaktadır. Kendi katkısının ne kadar olacağını henüz açıklamamış olmasına karşın, ABD en az gelişmiş ülkeler hariç olmak üzere tüm Tarafların ulusal koşullarına ve olanaklarına göre sağlayacakları katkılarla oluşturulacak bir Küresel Fon kurulmasını önermektedir. ABD’nin pozisyonunun en ayırt edici unsuru ise, Bali Eylem Planı kapsamında yürütülen müzakereler sonucunda ortaya çıkmasını istediği anlaşmanın niteliğidir. ABD, BMİDÇS altında bir “Uygulama Anlaşması” yapılmasını önermektedir. Bu öneri, gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş ülkelerin yeni anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin güvence altına alınamayacağı yolunda bir endişeye yol açmıştır. ABD, bileşenleri yukarda açıklanan pozisyonu nedeniyle, gelişmekte olan ülkelerce “Sözleşmeyi öldürmekle” suçlanmaktadır. 60 7.4. Avustralya, Japonya ve Rusya Kyoto Protokolü’ne 2007’deki Bali İklim Konferansı’nın hemen öncesinde katılan Avustralya, kendi ulusal “sınırlama ve ticaret” sistemini uygulamaya koyma çabasındadır. Avustralya salımlarını 2020’de 2000 yılındaki düzeye göre %5’ten %15 kadar bir aralıkta veya % 25 azaltacağını resmi olarak açıklamıştır. Açıklanan % 15 indirim hedefi bütün yüksek salımlı ülkelerin katıldığı bir anlaşmaya, % 25 hedefi ise Kopenhag’da kabul edilecek sonucun iddialılık düzeyine bağlıdır. Avustralya, “zaman çizelgesi önerisi” olarak adlandırılan önerisi çerçevesinde, ulusal zaman çizelgelerine kaydedilmek üzere, gelişmiş ülkelerin sayısallaştırılmış salım azaltım yükümlülükleri, gelişmekte olan ülkelerinse ulusal uygun azaltım eylemleri (NAMA) üstlenmesini istemektedir. Öneri, “ulusal koşulları daha fazla sorumluluk ve yapabilirlik sergileyen gelişmekte olan ülke Taraflarının” en azından “baz düzeylerinden önemli oranda sapmaya ulaşmalarını sağlayacak ulusal uygun azaltım yükümlülükleri ve/veya eylemleri” üstlenmelerini gerektirmektedir. Sözleşmeye ek yeni bir protokol öneren Avustralya “tek anlaşma” modelini tercih etmektedir; dolayısıyla devam eden müzakerelerin sonucu olarak tek bir anlaşmanın kabul edilmesi arayışındadır. Japonya’da yeni hükümet, göreve gelmesinin hemen ardından salımlarını 2020’ye kadar 1990’nın % 25 altına indireceğini açıklamıştır. Japonya’nın azaltıma ilişkin pozisyonu sektörel “aşağıdan yukarı” yaklaşımı üzerine kurulmuştur. Japonya, Protokolün yeni yükümlülük dönemine uzatıldığı sınırlı bir anlaşmayı değil; gelişmekte olan başlıca ülkelerin tümünün azaltım eylemleriyle katıldığı, adil ve etkili tek bir çerçeve, başka bir deyişle, yeni tek bir anlaşma talep etmektedir. Rusya yüksek salımları ve “hot air - sıcak hava” olarak adlandırılan sahip olduğu tahsis edilmiş miktar birimi fazlalılığı nedeniyle iklim değişikliği rejimi içerisinde kritik bir ülkedir. Salımları hala 1990 düzeylerinin çok altında olduğundan, Protokol kapsamında oldukça fazla tahsis edilmiş miktar birimi (AAU) biriktirmiştir. Bu durum, Rusya’nın elindekiler de dâhil olmak üzere, kullanılmayan bu birimlerin 2012 sonrasında nasıl değerlendirileceğini müzakerelerin önemli sorunlarından biri haline getirmiştir. Bu Kyoto birimlerinin bir sonraki yükümlülük dönemine devrine izin verilmesinin rejimin çevresel bütünlüğüne zarar vermesinden korkulmaktadır. Rusya’nın rolü aynı zamanda geçiş ekonomisi (EITs) ülkeleri ile olan ilişkileri nedeniyle de önemlidir. Rusya, bu ülkelerin, kendilerini öteki EK-I ülkelerinden farklılaştıran statülerinin yeni dönemde de tanınması yönündeki çabalarını desteklemektedir. Rusya daha önce salımlarını 2020’ye kadar 1990 düzeylerinin % 10-20 altına indireceğini açıklamıştı. Ancak son AB-Rusya zirvesinde, Rusya Devlet Başkanı ülkesinin %25 azaltım hedefi kabul edebileceği yönünde bir işaret vermiştir (http://en.cop15.dk/). Rusya ayrıca “Rusya önerisi” olarak bilinen önerisi kapsamında, gönüllü salım hedefleriyle Protokol EK-B’ye katılmak isteyen ülkeler için daha fazla esneklik sağlanması çağrısında bulunmuştu. 7.5. Geçiş Ekonomileri (EITs) BMİDÇS ve Kyoto Protokolü, ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkelere (EITs) salım yükümlülükleri ve yükümlülüklerin yerine getirilmesine ilişkin destek mekanizmalarından yararlanma açısından bazı esneklikler tanımıştır. Bali Eylem Planı ve AWG-LCA kapsamında ele alınan müzakere metinlerinde kendi durumlarının uygun biçimde yansıtılmadığı görüşünü dile getiren bu ülkeler, müzakere metinlerinin ilgili Sözleşme hükümleri ve COP kararları ışığında gözden geçirilmesi talebinde bulunmaktadır. 7.6. Meksika ve Güney Kore Sözleşme’nin kabul edildiği tarihte OECD üyesi olmamaları nedeniyle EK-I listesinde yer almayan Meksika ve Güney Kore, bugün OECD üyesi olmalarına karşın, Sözleşme EK-I Dışı ülkeler grubunda bulunmaktadır. 61 Her iki ülke de Çevresel Bütünleşme Grubu’nun parçasıdır ve uluslararası iklim politikasının şekillenmesine katkıda bulunmayı amaçlayan Büyük Ekonomiler Forumu (MEF) ve G8+5 gibi süreçlerin katılımcısıdır. Meksika, gönüllü bir salım azaltım hedefi benimseyerek, salımlarını 2050 yılında 1990’a göre % 50 azaltacağını açıklamıştır. Meksika’nın iklim değişikliği önlemlerinin finansmanına ilişkin önerisi müzakerelerde ilgi toplamış ve bazı Tarafların desteğini almıştır. Azaltım ve uyum önlemlerinin finansmanı için Sözleşme altında Yeşil Fon olarak adlandırılan bir iklim değişikliği fonu kurulmasını önermektedir. Öneriye göre, bütün Tarafların üzerinde önceden anlaştığı bir formüle dayalı olarak yapacağı katkılarla oluşturulacak Fon’dan yararlanmada esas alınacak kural ve kriterler de Taraflarca belirlenecektir. Güney Kore de gönüllü bir salım azaltım hedefi açıklamış ve salımlarını 2020 yılına kadar öngörülen baz düzeylerinin (BAU) % 30 altına indirmeyi taahhüt etmiştir (http://en.cop15.dk/). Güney Kore ayrıca, AWGLCA müzakereleri kapsamında yeni bir mekanizma olarak mevcut (baz düzey) salımlardan (BAU) yapılacak her türlü azaltımın yararlanabileceği bir NAMA kredilendirme mekanizması önermektedir. 7.7. AOSIS İklim değişikliğiyle bağlantılı risklere karşı etkilenebilirliği çok yüksek ülkelerin oluşturduğu AOSIS, 2012 sonrasında daha sıkı salım sınırlama ve azaltım hedefleri ve uyum önlemleri ile güçlendirilmiş bir iklim değişikliği rejimi yolunda ısrarlı müzakere pozisyonunu sürdürmektedir. Grup uzun dönemli küresel eylem için, atmosferdeki sera gazı birikiminin 350 ppm CO2 eşdeğerinin altında durdurulması; sanayi öncesi döneme göre küresel ortalama yüzey sıcaklığı artışının 1.5 °C ile sınırlandırılması; küresel sera gazı salımlarının 2050’ye kadar 1990 düzeylerine göre % 85’in üzerinde azaltılması gibi bir dizi hedef içeren bir anlaşma çağrısında bulunmaktadır. Grup, iklim değişikliğindeki tarihsel sorumlulukları nedeniyle gelişmiş ülkelerin öncü rol üstlenmelerini istemektedir. Bu doğrultuda, EK-I ülkelerinin toplam sera gazı salımlarını 2020’ye kadar 1990 düzeylerine göre % 45’in üzerinde, 2050’ye kadar da 1990 düzeylerine göre % 95’in üzerinde azaltmalarını istemektedir. Gelişmekte olan ülkelerse teknoloji, finansman ve kapasite oluşturma ile desteklenmiş ve yapabilir kılınmış, sürdürülebilir kalkınma bağlamında ölçülebilir, raporlanabilir ve doğrulanabilir ulusal uygun azaltım eylemleriyle (NAMAs) mevcut durumdan önemli bir sapma sağlamalıdır. Grup ayrıca gelişmekte olan küçük ada devletlerine (SIDS) uyum ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için yeni ve ek hibe esaslı mali kaynak sağlanmasını beklemektedir (AOSIS, 2009). 7.8. Afrika Grubu İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı en hassas ülkeleri temsil eden Afrika Grubu iklim değişikliğinin kalkınma bağlamında ele alınmasını istemektedir ve uyum önlemleri için gelişmiş ülkelerin desteğini aramaktadır. Grup, EK-I Taraflarına, salım denkleştirmenin (offset) kullanımına getirilen katı sınırlamalarla birlikte, 2020’ye kadar en az % 40 salım azaltımı taahhüt etmeleri çağrısında bulunmaktadır. Bu anlamda, Grup Kyoto Protokolü’nün daha güçlü bağlayıcı hedefler içerecek biçimde değiştirilerek devam ettirilmesinden yanadır. Barselona İklim Görüşmelerinde, özellikle gelişmiş ülkelerin toplu ve bireysel azaltım hedefleri üzerinde anlaşmaya varmaktaki isteksizliği nedeniyle AWG-KP altındaki müzakerelerin yavaş ilerlemesine tepki olarak temas gruplarının askıya alınması çağrısında bulunmuşlardır. Grubun G77 ve Çin dâhil diğer gelişmekte olan ülkelerce desteklenen bu eylemi Taraflara Kopenhag’daki müzakerelerin karşılaşabileceği manzara hakkında bir uyarı olarak görülmüştür. 62 8. KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İŞBİRLİĞİ VE TÜRKİYE 8.1. Türkiye’nin Mevcut Pozisyonu Türkiye, bir OECD üyesi olarak, BMİDÇS 1992 yılında kabul edildiğinde gelişmiş ülkeler ile birlikte Sözleşme’nin EK-I ve EK-II listelerine dâhil edilmişti. 2001’de Marakeş’te gerçekleştirilen 7. Taraflar Konferansı’nda (COP7) alınan 26/CP.7 sayılı Kararla Türkiye’nin diğer EK-I Taraflarından farklı konumu tanınarak, adı BMİDÇS’nin EK-II listesinden çıkarılmış fakat EK-I listesinde kalmıştır. Türkiye 24 Mayıs 2004’te 189. Taraf olarak BMİDÇS’ne katılmıştır. Türkiye 5386 Sayılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’un 5 Şubat 2009’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabulü ve 13 Mayıs 2009 tarih ve 2009/14979 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın ardından, katılım aracının BMİDÇS ve KP Kapsamında Birleşmiş Milletlere sunulmasıyla 26 Ağustos 2009 tarihinde Kyoto Protokolü’ne Taraf olmuştur. Protokol Türkiye kabul edildiğinde BMİDÇS tarafı olmayan Türkiye, EK-I Taraflarının sayısallaştırılmış salım sınırlama Mayıs 2004’ten bu yana BMİDÇS’ne veya azaltım yükümlülüklerinin tanımlandığı Protokol Taraf EK-B listesine dâhil edilmemiştir. Dolayısıyla, Protokol’ün 2008-2012 yıllarını kapsayan birinci EK-I Tarafı yükümlülük döneminde Türkiye’nin herhangi bir Kendisiyle ilgili bir özel bir COP Kararı sayısallaştırılmış salım sınırlama veya azaltım yükümlülüğü bulunmamaktadır. bulunmaktadır (26/CP.7 Sayılı Karar – 8.2. Türkiye’nin 2012 Sonrası İklim Değişikliği Rejimi’ne İlişkin Perspektifi 2001’de Marakeş’teki COP7’de - diğer EK-I Taraflarından farklı konumu Türkiye’nin adı EK-II’den çıkarılmış ve tanınmıştır). Küresel sorunların küresel çözümler gerektirdiği anlayışındaki Türkiye, iklim değişikliği ile EK-I Tarafları arasında kendine özgü bir mücadelede bölgesel ve uluslararası işbirliğine büyük konum önem vermektedir. Bu bağlamda, ülkelerin ulusal koşulları ve ekonomik gelişmişlik düzeylerine dayalı 26 Ağustos 2009 itibariyle Kyoto olarak uygun azaltım ve uyum eylemleri Protokolü’ne Taraf üstlenebilecekleri esneklikleri sağlayan adil bir mekanizma oluşturan yeni anlaşma kapsamında, 2012 EK-B’ye dâhil değil sonrası dönemdeki işbirliğine dayalı eylemde yer almayı ve uluslararası çabalara katkıda bulunmayı istemektedir. Türkiye sürecin başından bu yana müzakerelere aktif olarak katılmış ve işbirliğine dayalı uzun dönemli küresel eyleme dönük görüşlerini yaptığı açıklama ve bildirimlerde sunmuştur. Türkiye’nin sürece ilişkin görüşleri ve Kopenhag’da kabul edilmesi beklenen anlaşmanın bileşenlerine yönelik katkıları aşağıdaki bölümde sunulmaktadır. 63 COP15’e Giden Yolda Türkiye’nin Başlıca Bildirim ve Açıklamaları Türkiye hem küresel işbirliğine dayalı eylemi hem de kendi pozisyonunu desteklemek amaçlı görüşlerini bugüne kadar gerçekleştirilen müzakere oturumlarında yaptığı açıklama ve sunduğu bildirimlerde dile getirmiştir. Aşağıda, sunuldukları tarih sırası ile bu açıklama ve bildirimlerden bazı bölümler sunulmuştur. 29 Ağustos 2007, Sözleşme Diyaloğu 4. Çalıştayı’nda yapılan açıklama: “... Türkiye, büyük hedefleri olan gelişmekte olan bir ülke olarak, ekonomik kalkınmasını sürdürülebilirlik ilkeleri ışığında sürdürmek için çalışmaktadır. Bununla birlikte, diğer OECD ülkeleri ve geçiş ekonomilerine göre daha düşük kişi başı sera gazı salımlarına sahip bir ülke olarak Türkiye için başlıca sorun küresel kaynaklar üzerindeki yükün azaltılmasına, düşük maliyetle ve ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerini tehlikeye atmadan nasıl katkıda bulunabileceğidir.” Şubat 2008, Türkiye’nin AWG-LCA Çalışma Programı ile İlgili Görüşleri’ni içeren Bildirim: Türkiye’nin AWG-LCA Çalışma Programı ile ilgili olarak yaptığı ve Bali Eylem Planı’nın başlıca bileşenleri hakkındaki görüşlerini sunduğu bildirimden özel koşullarını vurgulayan bir bölüm aşağıda sunulmuştur (FCCC/AWGLCA/2008/MISC.1): “Bir OECD ülkesi olmasına karşın, Türkiye ne bir gelişmiş sanayileşmiş ülkedir ne de ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkeler grubundadır. Türkiye’yi Sözleşme EK‐I’de yer alan diğer Taraflardan ayrı bir yere oturtan özel koşulları 2001 yılında Marakeş’te gerçekleştirilen 7. Taraflar Konferansı’nda (COP7) kabul edilmiş ve Türkiye’nin adı EK‐II’den çıkarılmıştır. Marakeş Kararının Türkiye’nin durumunu iyileştirdiğini söyleyenler olabilir. Ancak, en gerçekçi çözüm Türkiye’nin her iki ekten de çıkarılması olurdu. Türkiye’nin Sözleşme çerçevesinde EK‐I Tarafı olarak sahip olduğu statü gerçek sanayileşme düzeyini yansıtmamaktadır. Türkiye’nin mevcut uluslararası iklim değişikliği rejimi bakımından nevi şahsına münhasır bir durumu vardır.” 21-27 Ağustos 2008, AWG-LCA 3. Oturumu: Türkiye, AWG-LCA 3 genel kurul oturumu sırasında, ulusal koşulların dinamik yapısının dikkate alınabilmesi için gelecekteki rejimde esneklik sağlanması çağrısında bulunmuştur. 5 Aralık 2008, Türkiye’nin Bali Eylem Planı 1. Paragrafı ile ilgili olarak sunduğu Bildirim Türkiye’nin AWG-LCA 4. Oturumu sırasında BAP 1. Paragrafı ile ilgili olarak sunduğu bildirim aşağıdaki gibidir (FCCC/AWGLCA/2008/MISC.5/Add.2 (Part II)): “... gelişmiş ülke Tarafları arasındaki farklılaştırmanın, ulusal olarak uygun yükümlülük veya eylemleri tanımlamaya başlamadan önce yapılması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu anlamda, ‘gelişmiş ülkeler’ ve ‘gelişmekte olan ülkeler’ tanımlarının, Sözleşme’nin kabulünden bu yana dünya ekonomisinde meydana gelen değişiklikleri yansıtacak şekilde revize edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye, gelişmiş Taraflar arasında bileşik göstergelere dayalı olarak yapılacak farklılaştırmanın, azaltım veya teknolojik ve finansal desteklere ilişkin gelecekteki yükümlülüklerin veya eylemlerin belirlenmesinde çok önemli olduğunu düşünmektedir. Gelişmiş ülke Tarafları, ulusal koşullar, tarihsel sorumluluklar, gelişmişlik düzeyleri ve kişi başına GSYİH, kişi başına enerji tüketim salımları, nüfus artış oranı, ithalata bağımlılık, dış borç ve insani kalkınma endeksi gibi ekonomik ve sosyal göstergeler esas alınarak farklılaştırılabilir. Bu bağlamda, AWG‐LCA gelişmiş ülke Taraflarını farklılaştırmak için kullanılacak parametre ve kriterlerin bir listesini oluşturmalıdır. Böyle bir bileşik göstergenin geliştirilmesine ilgili uluslararası kuruluşlar girdi sağlayabilir.” 64 1 Nisan 2009, AWG-LCA 5, “Bali Eylem Planı 1(b)(i) ve 1(b)(ii) Sayılı Bentleri Hakkında Çalıştay”da Yapılan Sunum Türkiye Çalıştay’da yaptığı sunumda kendi durumunu ana hatlarıyla ortaya koymuştur. Sunumun öne çıkan noktaları aşağıda görülmektedir (Republic of Turkey, 2009a): Türkiye EK-I tarafları arasında nevi şahsına münhasır bir durumdadır. Marakeş’teki COP7’de alınan kararla Türkiye’nin adı EK-II’den çıkarılmış ve diğer EK-I Taraflarından farklı bir konuma yerleştirilmiştir. Türkiye ihmal edilebilecek oranda bir tarihsel sorumluluğa sahiptir, Türkiye gelişmekte olan ülke Tarafları ile birçok benzerliğe sahiptir, Türkiye salım sınırlaması için ulusal uygun azaltım eylemleri (NAMA) belirlemeyi ve “no lose target- cezasız hedef” stratejisi kabul etmeyi planlamaktadır, Türkiye hâlihazırda, ekonomik ve sosyal kalkınma amaçlarına uygun olarak ve ulusal kapasitesinin elverdiği ölçüde, Sözleşme kapsamındaki sorumluluklarını yerine getirmek için birçok önemli adım atmakta ve eylemde bulunmaktadır, Türkiye’nin gelecekteki iklim değişikliği rejimindeki başarısı, uluslararası finansal ve teknolojik destek, esneklik mekanizmaları ve karbon tutma ve depolama gibi yeni teknolojilere erişim düzeyi ile orantılı olacaktır. Çalıştay sırasında, Türkiye “Ülkelerin Azaltım Yükümlülükleri, Eylemleri ve Desteği Bakımından Farklılaştırılması” başlıklı OECD ve IEA (2008) çalışmasından alınan tabloya atıfta bulunarak, kendini gelişmekte olan bir ülke olarak değerlendirdiğini yinelemiştir. Türkiye’nin sunum sırasında paylaşılan ilgili göstergelerinden bazıları şunlardır: 1992’de sanayileşmiş ülke olmadığı gibi piyasa ekonomisine geçiş süreci yaşayan ülkeler arasında da değildi; İhmal edilebilecek oranda bir tarihsel sorumluluğu bulunmaktadır ( yüzde 1’den az); EK-I Tarafları arasında en düşük kişi başına salım değerlerine sahiptir; kişi başına salımları EK-I Dışı Tarafların birçoğundan da düşüktür; Birikimli (kümülatif) salımları EK-I Taraflarından ve EK-I Dışı Tarafların birçoğundan düşüktür, EK-I Tarafları arasında en düşük kişi başına birincil enerji tüketimine sahiptir; İnsani Gelişme Endeksi açısından EK-I Taraflarının ve birçok EK-I Dışı Tarafın gerisindedir. Sunum ayrıca Türkiye’nin aşağıdakileri gerçekleştirerek 2012 sonrası rejime katılma isteğini vurgulamıştır: 26/CP.7 Sayılı Karar uyarınca adil oranda katkıda bulunarak; Ulusal uygun azaltım eylemleri (NAMA) kabul ederek; Salım artışlarını sınırlayacak cezasız hedefler kabul ederek ve düşük karbonlu bir ekonomiye geçerek; Teknoloji transferi ve çok taraflı finansal destek yoluyla düşük karbonlu ekonomiye geçerek. 3 Nisan 2009, AWG-LCA5 Türkiye AWG-LCA azaltım temas grubunda, gelişmekte olan ülkelerin azaltım eylemlerine yapılacak destekler için yararlanma kriterleri geliştirilmesi gereğine işaret etmiştir. 65 24 Nisan 2009, Bali Eylem Planı’nın Uygulanması ve Üzerinde Anlaşılan Sonucun Bileşenleri Hakkındaki Görüşlerini İçeren Bildirim Türkiye, Bonn Görüşmelerinin ardından, Bali Eylem Planı’nın uygulanması ve üzerinde anlaşılan sonucun bileşenleri hakkındaki görüşlerini açıkladığı bir bildirim sunmuştur. Ulusal koşulların öne çıkarıldığı bildirim, Türkiye’nin salım sınırlaması için ulusal uygun azaltım eylemleri (NAMA) belirleme ve cezasız hedef stratejisi kabul etmeye dair planlarını açıklamaktadır. Türkiye’nin “Bali Eylem Planı’nın uygulanması ve üzerinde anlaşılan sonucun bileşenleri hakkındaki görüşlerini içeren bildiri”nin tam metni aşağıda sunulmuştur (FCCC/AWGLCA/2009/MISC.4 (Part II)) : Genel Düşünceler Türkiye, adil, kapsamlı ve etkili bir 2012 sonrası iklim değişikliği çerçevesinin oluşturulabilmesi için AWGLCA ve AWG-KP çalışmaları arasında uyum, tutarlılık ve eşgüdüm olması gerektiğine kuvvetle inanmaktadır. 1. Uzun dönemli işbirliğine dayalı eylem için ortak vizyon Türkiye, ortak vizyonun Bali Eylem Planı’nın tüm yönlerini kapsaması gerektiğini düşünmektedir. Dolayısıyla, ortak vizyon, BMİDÇS’ne Taraf her ülkenin beklentilerini karşılayan kapsamlı bir vizyon olmalıdır. Uzun dönemli işbirliğine dayalı eylem için ortak vizyon, Sözleşme’nin tam, etkili ve sürdürülebilir bir şekilde uygulanmasını sağlamalıdır. Ortak vizyon, Bali Eylem Planı’nın dört yapı taşı olan azaltım, uyum, finansman ve teknoloji arasında denge, uyum ve hakkaniyet gözetmelidir. Ortak vizyon siyasi iradeyi açık bir şekilde ifade etmeli ve IPCC 4. Değerlendirme Raporu’nda da belirtilen tehdidin ivediliğini vurgulamalıdır. Biçimsel olarak basit olmalıdır. Ortak vizyon, tüm ülkeler için bir sürdürülebilir kalkınma vizyonu olmalıdır. Tarafların ekonomik ve sosyal kalkınma haklarına zarar vermeyecek şekilde tasarlanmalıdır. Ortak vizyon, uzun dönemli hedef bakımından gerçekçi olmalıdır. Tüm Taraflarca kabul edilebilecek ulaşılabilir ve ekonomik ve siyasi olarak uygulanabilecek bir uzun dönemli küresel hedef belirlemelidir. 2. Azaltımla ilgili geliştirilmiş ulusal/uluslararası eylem Bugünün dünyası, uluslararası toplumun BMİDÇS’ni müzakere ettiği ve iklim değişikliği ile mücadelede farklı sorumluluklara sahip ülke gruplarının oluşturulduğu 1990’ların başlarındaki dünyadan farklıdır. Mevcut iklim değişikliği rejiminde, kalkınma düzeyleri birçok EK-I Tarafınınkinden yüksek olan bazı EK-I Dışı Taraflar ve önümüzdeki yıllarda en fazla sera gazı salım düzeylerine sahip olması beklenen EK-I Dışı Taraflar bulunmaktadır. Mevcut ülke sınıflandırması değişen ekonomik koşulları yansıtmamaktadır. Türkiye yeni anlaşmanın günümüz koşullarını yansıtması gerektiği düşüncesini kuvvetle savunmaktadır. Türkiye Bali Eylem Planı’nın “gelişmiş ülkeler” ve “gelişmekte olan ülkeler” ayrımı bakımından açık olmadığını düşünmektedir. Kopenhag’daki COP15’de adil bir “anlaşılmış sonuca” ulaşılabilmesi için, Tarafların yeniden gruplandırılmasında tüm Taraflarca kabul edilebilecek, uygun kriterlerin kullanılması gerekmektedir. Bu kriterlerin tarihsel sorumlulukları, ekonomik olanakları, kişi başına enerji tüketimini, azaltım kapasitesini, teknolojik kapasiteyi, insani kalkınma endeksini ve etkilenebilirlik düzeyini içermesi gerekir. 2012 sonrası ile ilgili sonucun, “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” ve “ilgili kapasiteler” ilkeleri ile ulusal koşullardaki farklılıklara dayalı, bir dizi farklılaştırılmış azaltım yükümlülük ve eylemlerini yansıtması gerekecektir. Türkiye, esnekliğin, ülkelere yükümlülüklerinin hız ve odağına ilişkin daha fazla serbestlik tanıyarak, katılımı teşvik edeceğine inanmaktadır. Türkiye, 2012 sonrası iklim değişikliği rejimine daha geniş katılımın sağlanabilmesi için, 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminin Tarafların kendi kapasitelerine uygun yükümlülük üstlenmesini sağlayan esnek bir rejim olması gerektiğini düşünmektedir. Bir başka deyişle, her ülke kendisi için uygun olan yükümlülüğü kendisi kararlaştırmalıdır. - Türkiye, üstlenmek istedikleri yükümlülüklerle ile ilgili olarak Taraflara herhangi bir dayatma yapılmaması gerektiğini kuvvetle vurgulamaktadır. Yeni rejimin azaltımla ilgili hükümleri, Taraflardan bazılarının sayısallaştırılmış salım azaltım ve sınırlamaları, bazılarınınsa ulusal uygun azaltım eylemleri (NAMA’lar) üstlenebilecekleri; bazılarının bunu gönüllü olarak, bazılarının uluslararası düzeyde bağlayıcı ve bazılarının da ulusal düzeyde bağlayıcı olarak yapabilecekleri şekilde tasarlanmalıdır. 66 - Türkiye kendi durumunu Bonn İklim Değişikliği Görüşmeleri sırasında 1 Nisan 2009 tarihinde gerçekleştirilen “Bali Eylem Planı 1(b)(i) ve 1(b)(ii) sayılı bentleri hakkındaki Çalıştay”da özetlemiştir. Türkiye EK-I tarafları arasında nevi şahsına münhasır bir duruma sahiptir. Marakeş’te COP7’de alınan karar ile Türkiye’nin adı EK-II’den çıkarılmış ve diğer EK-I Taraflarından farklı bir konuma yerleştirilmiştir. Türkiye ihmal edilebilir bir tarihsel sorumluluğa sahiptir. Türkiye gelişmekte olan ülke Tarafları ile birçok benzerliğe sahip olduğundan, Sözleşme kapsamında özel bir duruma sahiptir. Gelişmekte olan ülkelerin UNCTAD sınıflandırmasına göre, Türkiye orta gelir düzeyine sahip gelişmekte olan ülkeler arasındadır. Benzer şekilde, Dünya Bankası da Türkiye’yi üst orta gelir düzeyine sahip gelişmekte olan bir ülke olarak sınıflandırmaktadır. Bu koşullar altında, Türkiye salım sınırlaması için NAMA’lar belirlemeyi ve cezasız hedef stratejisini kabul etmeyi planlamaktadır. Türkiye hâlihazırda, ekonomik ve sosyal kalkınma amaçlarına uygun olarak ve ulusal kapasitesinin elverdiği ölçüde, Sözleşme kapsamındaki sorumluluklarını yerine getirmek için birçok önemli adım atmakta ve eylemde bulunmaktadır. Türkiye, Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi kapsamındaki adil hukuki statüsü sebebiyle, Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü kapsamındaki sorumluluklarını başarılı bir şekilde yerine getirmektedir. Türkiye yeni iklim değişikliği anlaşması kapsamında kendini haklı bir hukuki statüde konumlandırmak istemektedir. 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde adil bir hukuki statüde konumlandırıldığında, Türkiye aynı başarıyı burada da tekrarlayabilecektir. Türkiye’nin gelecekteki iklim değişikliği rejimindeki başarısı; uluslararası finansal ve teknolojik destek, esneklik mekanizmaları ve karbon tutma ve depolama gibi yeni teknolojilere erişim düzeyi ile orantılı olacaktır. 3. Uyum ile ilgili güçlendirilmiş eylem Uyum Türkiye için öncelikli bir konudur. Akdeniz havzasında bulunan Türkiye, IPCC 4. Değerlendirme Raporu’na göre, iklim değişikliğinden ciddi şekilde etkilenecektir. Sözleşme’ye göre, Türkiye iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı “ hassas olarak tanımlanan bir ülkedir. Ülkenin uyum kapasitesinin arttırılmasına yüksek öncelik veren Türkiye, son yıllarda kendi ulusal kaynakları ile etkili su yönetiminden, sulamaya ve ormanlaştırmaya kadar uzanan çeşitli uyum önlemleri için ciddi çabalar sarf etmektedir. Türkiye uyuma yönelik kaynakların, Taraflara iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı etkilenebilirlik, ilgili risklerin seviyesi ve Tarafların iklim değişikliğine uyum için teknik ve mali kapasitesi gibi belirli kriterlere dayalı olarak sağlanması gerektiğini düşünmektedir. Yeni, yeterli, öngörülebilir ve sürdürülebilir kaynakların yaratılması, “eşitlik” ve “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” ilkelerine ve ilgili olanaklara dayandırılmalıdır. Türkiye, Bali Eylem Planı’nda belirtildiği gibi, kuraklık, çölleşme, taşkınlar, don ve toprak kaymaları gibi iklimin yol açtığı aşırı olaylardan kaynaklanan kayıp ve hasarların tazmin edilmesi için uluslararası çok seçenekli bir sigorta mekanizmasına ihtiyaç duyulduğunu düşünmektedir. 4. Teknoloji geliştirilmesi ve transferi ile ilgili güçlendirilmiş eylem İklim değişikliğinde tarihsel sorumluluk taşıyan gelişmiş ülkelerin teknolojinin geliştirilmesi ve transferi çalışmalarında öncü bir rol oynaması gerekmektedir. Bu bağlamda, Türkiye tarihsel sorumlulukları olan gelişmiş ülkelerin katkıları ile Sözleşme kapsamında yeni bir Teknoloji Transferi Mekanizmasının (TTM) oluşturulmasını tavsiye etmektedir. Bu mekanizma, yeni teknolojilerin geliştirilmesine ve yaygınlaştırılmasına yönelik imtiyazlı krediler ve ihracat kredileri gibi yatırım teşvikleri içermelidir. TTM’den alınan yardımlar, Tarafların kalkınma düzeyi, salım azaltım, sınırlama ve uyum potansiyelleri ve absorbe etme kapasiteleri (insan sermayesi, iç piyasanın derinliği, bir dışsallık potansiyelinin oluşturulması) gibi kriterlere göre verilmelidir ve teknoloji transferini iki taraflı hale getirmek için azaltım kredileri sistemi olarak kurulmalıdır. Teknoloji alanındaki işbirliği, yalnızca teknoloji transferi ile sınırlı olmamalıdır, aynı zamanda ilgili maliyetleri ve Fikri ve Sınai Mülkiyet Haklarını güvence altına alarak teknolojik bilgi, deneyim ve birikimin yayılmasını sağlamalıdır. Bu bağlamda, bir TTM mekanizmasından ayrı olarak, Türkiye aynı zamanda bir tür “Teknolojik Bilgi Transferi Anlaşması / Çoklu Anlaşmaları” tavsiye etmektedir. Böyle bir anlaşma veya çoklu anlaşmalar, teknoloji dostu ürünlerin ve sağlıklı ve güvenilir tarımsal üretim sistemlerinin yaygınlaşmasını kolaylaştıracak bir yapı ortaya koyabilecektir. 67 Teknolojik Bilgi Transferi Anlaşması’nı tamamlayıcı bir unsur olarak, hâlihazırda kullanılmakta olan TT: CLEAR teknolojik bilgi sistemi yoluyla, “yeşil üretim” tekniklerini ve en iyi çevresel uygulamaları içeren küresel bir veri tabanı oluşturulabilir. Bu veri tabanı sektörel bazda güncel olmalıdır ve bulunabilirlik, lisanslama, ilgili maliyetler ve sera gazı salımı azaltım potansiyelleri gibi bilgileri içermelidir. Ölçek ekonomilerinden yararlanma ve iklim dostu ürün ve hizmetlerin (veya çevresel ürünlerin ve hizmetlerin) ticaretinin serbestleştirilmesi bakımından, BMİDÇS ile Dünya Ticaret Örgütü arasında işbirliği yararlı olacaktır. 5. Finansal kaynakların ve yatırımların sağlanması ile ilgili güçlendirilmiş eylem Türkiye, iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik finansman yapılarının, Tarafların tarihsel sorumlulukları, mevcut salım düzeyleri ve finansal kapasiteleri göz önünde bulundurularak tasarlanması gerektiğine inanmaktadır. Finansal mekanizmaya yapılacak katkılar ve bunların kullanımı bu kriterlere göre belirlenmelidir. Esneklik mekanizmaları daha işlevsel bir yapıya kavuşturulmalıdır. Temiz Kalkınma Mekanizması’nın uygulama esaslarının – azaltım maliyetlerinin daha etkili bir şekilde düşürülebileceği fırsatlardan yararlanmak için – EK-I Taraflarının bu tür projelere ev sahipliği yapabilmesini sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Bu şekilde, teknolojik yenilik kapasitesi yüksek ve altyapısı hazır, ancak mali kısıtlar nedeniyle salım sınırlama potansiyelinden etkin bir şekilde yararlanamayan Türkiye gibi ülkelerin potansiyeli harekete geçirilebilecektir. 28 Nisan 2009, AB bildirimine destek Türkiye, Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti ve Sırbistan ile birlikte, Avrupa Birliği’nin AWG-LCA 6’da (Bonn, 1-12 Haziran 2009) değerlendirilmek üzere bir müzakere metni önerdiği 28 Nisan 2009 tarihli bildirimini desteklemiştir. Bildirimin ekindeki EK-A, AB’nin AWG-LCA kapsamında müzakere edilen tüm konularla ilgili müzakere metni önerilerini içermektedir. Türkiye için özel önemi olan öneri, gelişmiş ülkelerin azaltım yükümlülükleri ile ilgili olandır. AB bu önerisinde gelişmiş ülkelerin toplu olarak sera gazı salımlarını 2020 yılına kadar 1990 düzeylerine göre % 30 civarında azaltmayı taahhüt etmesi gerektiğine dair önerisini yinelemekte ve bunun adil ve çabaların karşılaştırılabilirliğini sağlayan bir şekilde dağıtılması gerektiğini belirtmektedir. AB, başta OECD üye ve aday ülkeleri olmak üzere, kalkınmışlık ve kişi başına GSYİH düzeyleri açısından gelişmiş ülkeler grubundaki ülkelerle benzer durumdaki EK-I Dışı Tarafların, sorumluluk, olanak ve ulusal koşullarına uygun benzer taahhütlerde bulunmayı değerlendirmeleri önerisinde bulunmaktadır. 28 Eylül - 9 Ekim 2009, Bangkok Görüşmeleri Türkiye Bangkok iklim görüşmelerinde AWG-LCA kapanış oturumunda bir müdahalede bulunarak eşitlik, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve ilgili olanaklar ile sürdürülebilir kalkınma ilkelerini bir kez daha vurgulamıştır. 2 - 6 Kasım 2009, Barselona Görüşmeleri Barselona iklim görümlerinin kapanış oturumu sırasında, Türkiye 26/CP.7 sayılı Kararın dikkate alınması çağrısında bulunmuş ve ülkenin diğer EK-I ülkelerinden farklılaştırılması gerektiğini belirtmiştir. 8.3. Türkiye’nin Özel Koşulları Kendisini diğer EK-I Taraflarından ayıran koşullarını tanıyan 26/CP.7 sayılı Karar, Türkiye’nin uzun dönemli işbirliği eylemine Sözleşme’de ortaya konan ve söz konusu Karar’da atıfta bulunulan eşitlik, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve ilgili olanaklar ilkeleri temelinde katılımı için adil bir statü arayışının 68 dayanağını oluşturmaktadır. İklim değişikliği politikaları ile ilgili bir dizi gösterge, Türkiye’nin Taraflar arasındaki yük paylaşımında dikkate alınması gereken farklı ulusal koşullara sahip olduğunu göstermektedir. Bunlar arasında, Türkiye’nin atmosferdeki sera gazı birikimi ve sıcaklık artışına katkısı açısından tarihsel sorumluluğu, ekonomik kalkınmışlık düzeyi, kişi başına enerji tüketimi, kişi başına sera gazı salımı ve nüfus artışı gibi göstergeler ülkenin özel ulusal koşullarını ortaya koymaktadır. Ayrıca, birçok Tarafça hem AWGLCA hem de AWG-KP müzakereleri kapsamında sunulan görüşlerde, Tarafların sorumluluklarının farklılaştırılmasına ilişkin alınacak herhangi bir karara esas olmak üzere çeşitli göstergeler önerilmiştir. Taraflarca önerilen bu göstergelerden bazıları da Türkiye’nin diğer EK-I Taraflarından farklı koşullarını konumlandırmada kullanılabilir. Aşağıdaki Tablo’da, Türkiye’nin farklı koşullarının ülkenin 2012 sonrası rejime adil katılımı açısından hayati önemde olduğu gerçeğini destekleyen bir dizi gösterge sunulmuştur. Tablo 9. Türkiye’nin İklim Değişikliğiyle Bağlantılı Verileri Gösterge1 Türkiye – EK-I Ülkeleri Karşılaştırması EK-I ülkelerinden daha yüksektir. Geçiş ekonomilerinin nüfus artış oranları negatiftir. - Ortalama Kentsel Nüfus Artış Oranı Tüm EK-I yüksektir. - (1990 - 2005) İnsani Gelişme Endeksi Türkiye 2007 itibariyle 182 ülke arasında 79. sıradadır. Ortalama Nüfus Artış Hızı (1990-2005) (2007) Kişi Başına GSYİH (2005) Birikimli (Kümülatif ) Sera Gazı Salımları (1850 - 2002) Kişi Başına Salımlar (1990-2005) Gayrisafi Yurtiçi Hasılaya (GSYİH) göre salımlar ülkelerinden daha Türkiye’deki artış hızı Malezya ve Çin’den düşük, Güney Kore ve Arjantin’den yüksektir. Türkiye EK-I Dışı ülkelerin birçoğunun gerisindedir Belarus dışındaki tüm EK-I ülkelerinden daha düşüktür. Ayrıca, sanayileşme düzeyi bakımından Türkiye diğer OECD ve EK-I ülkeleriyle karşılaştırılabilir düzeyde değildir. - 152 yıllık tüm dönem boyunca, toplam sera gazlarının %30’u ABD, %27’si AB ülkeleri, %8,1’i Rusya ve %7,6’sı Çin tarafından salınmıştır. Türkiye %0,4’lük salım oranı ile 31. sıradadır. 2002 yılı itibariyle gelişmiş ülkeler CO2 salımlarının %76’sından sorumludur. Geçiş ekonomileri de dâhil olmak üzere tüm EK-I ülkeleri Türkiye’den daha yüksek kişi başına salım değerlerine sahiptir. 2007 yılı için kişi başına sera gazı salım değeri 5,3 ton CO2 eşdeğeridir. Aynı dönemde kişi başına salımlar OECD ülkelerinde 15 ton CO2 eşdeğeri, AB-27 ülkelerinde ise 10,2 ton CO2 eşdeğeridir. - - Türkiye ekonomisinin karbon yoğunluğu EK-I ülkelerinin ortalamasına yakınken, “Toplam Birincil Enerji Üretimine Göre Sera Türkiye – EK-I Dışı Ülkeler Karşılaştırması Türkiye, İsrail ve Malezya dışında analiz edilen diğer tüm EK-I Dışı ülkelere yakın bir değere sahiptir. Ekonomileri büyümekte olan ve Kyoto Protokolü kapsamında sayısallaştırılmış salım azaltım yükümlülüğü bulunmayan bazı EK-I Dışı ülkeler, Türkiye’den daha yüksek kişi başına GSYİH değerine sahiptir. EK-I Dışı ülkelerin önemli bir kısmı Türkiye’den daha yüksek kümülatif sera gazı salımına sahiptir. - 69 GSYİH Başına CO2 salımları (1990-2004 yılları arası ortalama değeri; Kg CO2 / 2000 SAGP $ GSYİH) Kişi Başına Birincil Enerji Tüketimi İklim HASSASlığı 1 - 2008 enerji göstergelerine göre, Türkiye’nin kişi başına birincil enerji tüketim değeri 1,29 ton petrol eşdeğeri iken, dünya ortalaması 1,80 ton petrol eşdeğeri, OECD ortalaması ise 4,70 ton petrol eşdeğeridir. Türkiye, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden en fazla etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz havzasında yer almaktadır (IPCC 4. Değerlendirme Raporu - 2007). - - Analiz edilen ülkelerin verilerinin mevcudiyet durumuna bağlı olarak, 1990‐2005 dönemi veri kaynağı aralığı olarak alınmıştır. Kaynak: MoEF, 2009, Republic of Turkey, 2009b. Tablo 10. Türkiye’nin Sera Gazı Salımları 1990 2007 Değişim Oranı (%) Kişi Başına Sera Gazı Salımları (CO2 eşdeğeri ton) ~3.0* 5.3 76 Toplam Sera Gazı Salımı (milyon CO2 eşdeğeri ton) 170 372 *TÜİK tarafından yayımlanan ulusal nüfus ve sera gazı istatistiklerine dayalı kestirim (2009). 119 Kaynak: Republic of Turkey, 2007; MoEF, 2009; Republic of Turkey, 2009b. 8.4. Türkiye’deki Kurumsal Yapı İlgili bakanlıkların üst düzey temsilcilerinden oluşan İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK), Türkiye’nin iklim değişikliği alanında izleyeceği politikaların, alacağı önlemlerin ve yapacağı çalışmaların belirlenmesi ve uygulanması konusunda ulusal düzeyde sorumluluğa sahiptir. 2001 yılında bir Başbakanlık Genelgesi ile oluşturulan İDDK, Türkiye’nin BMİDÇS’ne katılması üzerine 2004 yılında yayınlanan 2004/13 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile yeniden yapılandırılmıştır. Başkanlığını Çevre ve Orman Bakanlığı’nın yürüttüğü İDKK bünyesinde her biri ilgili Bakanlık veya kurum tarafından koordine edilen on çalışma grubu bulunmaktadır. Söz konusu çalışma gruplarının görevlerinin koordinasyonundan Çevre ve Orman Bakanlığı sorumludur (www.iklim.cevreorman.gov.tr). Bu çalışma grupları ve koordinatörleri Tablo 11’de sunulmaktadır. Tablo 11. İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu Bünyesindeki Çalışma Grupları Çalışma Grubu Koordinatör İlgili Kurumlar Sorumluluklar 70 İklim Değişikliğinin Etkilerinin Araştırılması Çevre ve Orman Bakanlığı Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü (DMİ) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ), Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Sera Gazları Salım Envanteri Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Sanayi, Konut, Atık Yönetimi ve Hizmet Sektörlerinde Sera Gazı Azaltımı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü (EİEİ) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Enerji İşleri Genel Müdürlüğü (EİGM) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü (OGM) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı Enerji Sektöründe Sera Gazı Azaltımı İklim gözlemleri, değerlendirmeleri yapmak, ulusal ölçekte iklim değişikliğinin etkilerini tespit etmek ve izlemek Sera gazı salımlarını hesaplamak ve değerlendirmek, CRF tablolarını ve Ulusal Envanter Raporlarını hazırlamak Sanayi, konut ve hizmet sektörlerinde enerji verimliliği faaliyetlerini geliştirmek ve uygulamak Enerji talep modeli ve sera gazlarının azaltımı ile ilgili politika ve önlemleri belirlemek amacıyla fayda-maliyet analizleri gerçekleştirmek Ulaştırma sektöründe iklim değişikliği etkilerinin azaltılmasına yönelik önlemleri almak ve bu konudaki ilgili kuruluşlara tavsiyede bulunmak Ulaştırma Sektöründe Sera Gazı Azaltımı Ulaştırma Bakanlığı Arazi Kullanımı, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık Çevre ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü (OGM) Çevre ve Orman Bakanlığı/Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Arazi Kullanımı, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılıktan kaynaklanan sera gazı salımları ve bu gazların tutulmasına ilişkin teknik uzmanlık desteği sağlamak Politika ve Strateji Geliştirme Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü Diğer tüm kurum ve kuruluşlar Eğitim ve Kamuoyunu Bilinçlendirme Çevre ve Orman Bakanlığı Diğer tüm kurum ve kuruluşlar Uyum (Adaptasyon) Çevre ve Orman Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, OGM, Afet İşleri Genel Müdürlüğü İklim değişikliği konusunda politika ve strateji belirlenmesine yönelik çalışmaları yürütmek, ortak konularda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında yönlendiricilik ve koordinasyon sağlamak Ulusal ölçekte eğitim ve kamuoyunu bilinçlendirme faaliyetlerini uygulamak ve koordine etmek Uyum politikaları ve uygulama önerilerini geliştirmek, uygulamak, yönlendirmek 71 Finansman Kaynakları Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Maliye Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı İklim değişikliğinin etkilerinin ve azaltım önlemlerinin sektörel maliyetlerini belirlemek, mali mekanizmaları değerlendirmek, potansiyel mali kaynakları araştırmak 8.5 Ulusal Uygulama 8.5.1 Ulusal Faaliyetler Türkiye 2004 yılında BMİDÇS’ne katılmasından bu yana Sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmek için çeşitli faaliyetler yürütmüş ve Sözleşme hükümlerinin ulusal düzeyde uygulanmasında kayda değer ilerleme kaydetmiştir. Yükümlülüklerin yerine getirilmesi amacıyla gerçekleştirilen faaliyetler şunlardır: Sera Gazları Salım Envanterlerinin sunulması (2006, 2007, 2008, 2009); Birinci Ulusal Bildirimin (FNC) BMİDÇS’ne sunulması (2007); İkinci Ulusal Bildirimin hazırlık çalışmalarının başlatılması (2008); İklim değişikliği ile ilgili faaliyetlerin ve yaygın kamuoyu bilinçlendirme eylemlerinin gerçekleştirilmesi amacıyla gerekli kurumlarının kurulması. 8.5.2 Türkiye’nin İklim Değişikliği Stratejisi ve Eylem Planı Türkiye Sözleşme hükümlerinin ulusal düzeyde uygulanması konusunda önemli ilerlemeler kaydetmektedir. Bu bağlamda, Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve 9. Ulusal Kalkınma Planı’nda (2007-2013) hazırlanması öngörülen İklim Değişikliği Eylem Planı çalışmalarına başlamıştır. Ayrıca, ülkenin sera gazı azaltım potansiyelinin ve ilgili maliyetlerin değerlendirilmesi amacıyla çalışmalar yürütülmektedir. Ulusal düzeydeki bu girişimlerin yanında, iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına yönelik küresel çabalara kendi özel koşulları ve imkânları çerçevesinde katkıda bulunmak amacıyla 2009 yılında “İklim Değişikliği Ulusal Strateji Belgesi” hazırlanmıştır. Belge, Türkiye’nin küresel iklim değişikliği ve bunun ulusal ve uluslararası düzeydeki etkileri ile mücadeleye yönelik stratejisini belirlemektedir. Strateji Belgesi, enerji, ulaştırma, sanayi, atık yönetimi, arazi kullanımı, tarım ve ormancılık sektörlerindeki azaltım eylemleri de dâhil olmak üzere, belirli sektörlerde uygulanacak politika eylemlerini ve aynı zamanda bazı olası uyum önlemlerini içermektedir. Strateji belgesi Türkiye’nin iklim değişikliği kapsamındaki ulusal vizyonunu “iklim değişikliği politikalarını kalkınma politikalarına entegre etmiş bir ülke haline gelmek” olarak tanımlamaktadır. Türkiye, azaltım, uyum, teknoloji geliştirme ve transferi, finansman, eğitim, kapasite oluşturma ve kurumsal yapı ile ilgili kısa, orta ve uzun dönemli politika eylemleri ortaya koymak suretiyle çözüme ortak olacaktır. Strateji Belgesinde sıralanan eylemlerden bazıları aşağıda sunulmuştur (Türkiye Cumhuriyeti, 2009b) Sera Gazı Salımlarının Azaltımı; Enerji Sektörü: 2020 yılına kadar enerji yoğunluğu 2004 yılına göre daha düşük seviyelere indirilecektir. 72 2020 yılına kadar toplam elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerjinin payı %25’e çıkarılacaktır. Enerji sektöründe 2020 yılına kadar referans senaryoya göre %7 karbondioksit salım sınırlaması hedeflenecektir. Ulaştırma Sektörü: Özellikle büyük şehirlerde metro ve hafif raylı sistemler ile toplu taşıma sistemleri yaygınlaştırılacaktır. Alternatif yakıt ve yeni teknoloji ürünü motorların kullanımını yaygınlaştıracak politikalar belirlenecektir. Sanayi Sektörü: Sera gazı salımlarının izlenmesi için enerji denetim ve yönetim sistemleri, sera gazı envanter ve raporlama sistemleri, sera gazı yönetim sistemleri (örneğin, ISO 14001 standardı) ve kıyaslama tekniği gibi herhangi bir sermaye yatırımı ya da işletme maliyeti gerektirmeyen yönetim araçlarının uygulanmasını teşvik edici mekanizmalar geliştirilecektir. Sanayide temiz üretime yönelik kaynaklar ile ikame ve alternatif malzemelerin kullanılması özendirilecektir. Atık Sektörü: Yeniden kullanım ve atık geri kazanım miktarının artırılmasına yönelik oluşturulan Atık Eylem Planı (2008-2012) uygulanacaktır. Düzenli depolama tesislerine giden organik madde miktarı azaltılacaktır. Arazi Kullanım, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık: Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu etkin bir şekilde uygulanacak ve bunun için öngörülen ikincil düzey mevzuat düzenlenecek, çayır ve mera alanlarının korunması ve geliştirilmesi yönünde çıkarılan yasal düzenlemeler etkin bir şekilde uygulanacak ve izlenecektir. Milli Ağaçlandırma Seferberliği kapsamında 2008–2012 yılları arasında 2.3 Milyon ha alan ağaçlandırılacak ve rehabilite edilecektir. Bu sayede mevcut yutak alanları tarafından tutulan karbona ilave olarak, 2020 yılına kadar 12 yılda toplam 181,4 milyon ton karbonun orman alanları tarafından tutulması sağlanacaktır. İklim Değişikliğine Uyum; Yeraltı ve yerüstü tüm su kaynaklarının geliştirilmesi, çok amaçlı kullanılması ve korunması kapsamında 25 havzanın Havza Master Planları ve Nehir Havzası Yönetim Planları hazırlanacaktır. Tahıllarda kuraklığa toleransı yüksek çeşitler bölgesel olarak tespit edilerek tohumlukların üretimleri sağlanacak, tohum üretimini artırmak üzere yapılan çalışmalara kamu kuruluşları, birlikler ve özel sektör kuruluşları ile devam edilecektir. Kuraklığa karşı toleranslı ürünlerin dayanıklılık testinin yapılması ve geliştirilmesi amacıyla “Kuraklık Test Merkezi” kurulacaktır. İklim değişikliğine uyum kapsamında finansman ve sigortacılık sektöründe çok seçenekli sigorta sistemleri geliştirilecektir. Teknoloji Geliştirme ve Teknoloji Transferi: Temiz teknolojileri teşvik etmek üzere yenilikçi finansman seçenekleri geliştirilecek, iklim dostu teknolojilere yönelik Ar-Ge faaliyetleri artırılacak ve finansman sağlanacaktır. 73 Finansman: Yerel yönetimlerin salım kontrolü ve uyum önlemlerini hayata geçirecek eylem planları için yapılandırılmış finansman yöntemlerini kullanmaya yönelik yasal düzenlemeler yapılacaktır. Eğitim ve Kapasite Artırımı: Araştırmacılar iklim değişikliği konusunda çalışmaları için teşvik edilecektir. Ulusal ve bölgesel temelde iklim değişikliğine yönelik bilimsel çalışmalar yapmak üzere “İklim Değişikliği Araştırma Enstitüsü” kurulacaktır. Stratejinin uygulanmasının izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla İDKK altında bir Strateji İzleme ve Yönlendirme Komitesi oluşturulacaktır. Sekretarya hizmetleri Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yürütülecek olan bu Komite, üç aylık raporlar ile stratejinin uygulanması konusunda İDKK üyelerini bilgilendirecektir. 8.5.3 İlgili Sektörel Politikalar ve Önlemler Enerji 2005 yılında kabul edilen Yenilenebilir Enerji Kanunu, yenilenebilir enerji kaynakları için teşvikler getirmektedir. 2007 yılında kabul edilen Enerji Verimliliği Kanunu kapsamında 2020 yılına kadar 75 milyon ton CO2 eşdeğeri salım azaltımı sağlanması öngörülmektedir. Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Stratejisi rüzgâr enerjisine dayalı kurulu güç kapasitesini 2023 yılına kadar 20.000 MW’a çıkarmayı, güneş enerjisinin kullanımını arttırmayı ve 2023 yılına kadar hidroelektrik potansiyelinin tamamının kullanılmasını amaçlamaktadır. Sanayi Sanayide temiz üretime geçiş, çimento ve demir-çelik gibi Türkiye’nin en enerji yoğun sektörlerinden başlayarak, mevcut en iyi teknolojilerin ve tekniklerin daha fazla kullanımı aracılığıyla desteklenmektedir. Sanayi Tezi Projesi (SAN-TEZ) kapsamında sürekli olarak gerçekleştirilen araştırma ve geliştirme faaliyetleri, enerji tüketen ürünlerin eko-tasarım gerekliliklerini ortaya koymaktadır. Motorlu araçlardan kaynaklanan salımlara ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Tüketiciler yeni binek araçların CO2 salımları ve yakıt tasarrufları hakkında bilgilendirilmektedir. Ulaştırma Ulaştırma sektörlerinde alınan ciddi önlemlerden bazıları arasında; araçlarda tüketilen yakıtların kalitesinin iyileştirilmesi, biyo-yakıtların kullanımı, araçlarda yeni teknoloji motorlara geçiş, eski araçların trafikten çekilmesi, büyük şehirlerde metro ve hafif raylı sistemlerin yaygınlaştırılması ve demiryolu ağının genişletilmesi ve iyileştirilmesi yer almaktadır. Tarım Türkiye, arazi kullanımından ve arazi kullanımı uygulamalarından kaynaklanan sera gazı salımlarının azaltılması konusunda önemli potansiyele sahiptir. Dolayısıyla, fosil yakıtlar yerine biyo-kütle kullanımını ve mevcut en iyi tarım ve sulama tekniklerinin kullanımını teşvik etmektedir. Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile Mera Kanunu CO2 tutulumuna katkıda bulunmaktadır. İklim değişikliğine uyum 74 kapsamında yürütülen başlıca faaliyetler arasında su kaynaklarının korunması ve verimli kullanımı, modern sulama tekniklerinin yaygınlaştırılması ve desteklenmesi, erken uyarı sistemlerinin kurulması, yenilenebilir enerji kaynaklarının teşvik edilmesi ve kuraklığa karşı toleranslı tohumların geliştirilmeye başlanması sayılabilir. Atık Katı atıkların bertarafından kaynaklanan salımlar Türkiye’nin toplam sera gazı salımları içinde önemli bir paya sahiptir. Ulusal Atık Yönetimi Eylem Planı (2008-2012) çerçevesinde, 2012 yılına kadar nüfusun % 70’ine hizmet verecek 114 düzenli atık depolama sahasının oluşturulması planlanmaktadır. Türkiye ayrıca, atık depolama sahalarında oluşan metan gazından elektrik enerjisi üretmeye dönük faaliyetlere de başlamıştır. Bu kapsamda, İstanbul, Bursa ve Ankara’da olmak üzere dört adet enerji geri dönüşüm sistemi kurulmuş bulunmaktadır. Ormancılık Milli Ağaçlandırma Seferberliği kapsamında 2008–2012 yıllarını kapsayan 5 yıllık dönemde 2,3 Milyon ha alanın ağaçlandırılması amaçlanmaktadır. Kampanya sayesinde 2020 yılına kadar 181,4 milyon ton CO2’in ormanlarca tutulması beklenmektedir. Bu faaliyetler aynı zamanda ormancılıkla uğraşan nüfusun ekonomik ve sosyal koşullarını iyileştirmeyi ve ormansızlaşmayı engellemek için yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını arttırmayı amaçlamaktadır. 8.5.4. Türkiye’de BMİDÇS’ne Akredite Olan Sivil Toplum Kuruluşları Türkiye’de iklim değişikliği alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ilk kez 2007 yılında Bali’de düzenlenen COP13/CMP3’e gözlemci statüsüyle akredite olarak katılmıştır. Sözleşmeye akredite olan STK’ların sayısı 2007’den bu yana artış göstermiş ve gözlemci olarak kabul edilen STK’ların sayısı 2009’da altıya yükselmiştir. 7-18 Aralık 2009’da Kopenhag’da gerçekleştirilen COP15/CMP5’e katılımın yüksekliği, Türkiye’de STK’ların uluslararası iklim değişikliği sürecine artan ilgisinin göstergesi niteliğindedir. Sözleşme’ye akredite olan STK’lar ve dâhil oldukları STK Grupları şunlardır (http://maindb.unfccc.int): ENGO: Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) BINGO: Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) RINGO: Enerji Ekonomisi Derneği (EED), Marmara Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler Araştırma ve Uygulama Merkezi (MURCIR). 9. KOPENHAG BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KONFERANSI (COP15/CMP5) VE ÇIKTILARI 15. Taraflar Konferansı (COP15), 5. Taraflar Toplantısı (CMP5) ve 31. Bilimsel ve Teknolojik Danışma (SBSTA) ve Uygulama (SBI) Yardımcı Organları Toplantılarını kapsayan BM İklim Değişikliği Konferansı 7‐18 Aralık 2009 tarihleri arasında Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da gerçekleştirilmiştir. 2007’de Bali’de düzenlenen COP13/CMP3’te kabul edilen Bali Yol Haritası uyarınca iklim değişikliği rejiminin 2012 sonrasını şekillendirecek bir anlaşmaya varılması amacıyla başlatılan iki yıllık müzakere sürecinin son durağı olarak planlanan Kopenhag Konferansı, siyasal ve toplumsal düzeyde büyük ilgi görmüş ve iklim değişikliği sürecinde bugüne kadarki en yüksek katılıma ulaşmıştır. Konferansa resmi hükümet delegasyonları, 75 hükümetlerarası kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları ve medya üyeleri de içinde olmak üzere kırk binden fazla katılımcı akredite olmuştur. Siyasal düzeyde de büyük bir ilginin söz konusu olduğu Konferans, 119 ülkenin devlet veya hükümet başkanlarının katıldığı son üç günündeki Üst Düzey Bölümü ile bir İklim Değişikliği Zirvesi niteliği kazanmıştır. Türkiye Zirve’de Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül tarafından temsil edilmiştir. Türkiye’nin geniş bir resmi delegasyonla yer aldığı Konferans’a, önceki konferanslara oranla daha yüksek sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisi de akredite olarak katılmıştır. 9.1. Konferans Sonuçları: Kopenhag Mutabakatı ve Geçici Çalışma Grupları Müzakereleri Son iki günü yoğun üst düzey siyasal görüşmelere sahne olan Kopenhag Konferansı’nda, iklim değişikliği rejiminin 2012 sonrası unsurlarını belirlemeye yönelik olarak Sözleşme ve Protokol altında yürütülen iki müzakere hattının çalışmalarının kapsamlı bir anlaşma ile sonuçlanması beklentisi karşılanamamıştır. Kopenhag Konferansı, 15. Taraflar Konferansı’nın 19 Aralık’a sarkan genel kurul oturumunda aldığı kararla not ettiği Kopenhag Mutabakatı (the Copenhagen Accord) başlıklı siyasi niyet açıklaması niteliğindeki hukuksal olarak bağlayıcı olmayan bir belge ile sonuçlanmıştır. Konferans’ın başlıca çıktıları aşağıda ana hatları ile özetlenmiştir. Konferans’ta, Sözleşme altında uzun dönemli işbirliğine dayalı ortak eylemin şekillendirilmesi amacıyla AWG‐LCA çerçevesinde ve Kyoto Protokolü EK‐I Taraflarının 2012 sonrası yükümlülüklerinin belirlenmesine ilişkin olarak AWG‐KP çerçevesinde yürütülen müzakerelere devam edilmiştir. Her iki müzakere hattında da belirli bir yol kat edilmesine karşın, Konferans süresince Geçici Çalışma Gruplarının önündeki taslak müzakere metinlerinde yer alan çok sayıda konu üzerinde uzlaşma sağlanamaması nedeniyle, Taraflar üzerinde anlaşılan bir sonuca varamamıştır. Bunun sonucunda, 15. Taraflar Konferansı ve 5. Taraflar Toplantısı AWG‐LCA ve AWG‐KP altındaki müzakerelerin 2010 yılında devam etmesi ve Grupların çalışmalarının sonuçlarını Kasım‐Aralık 2010’da Meksika’da gerçekleştirilecek 16. Taraflar Konferansı ve 6. Taraflar Toplantısı’na sunmalarını kararlaştırmıştır (Draft Decision ‐/ CP.15; Draft Decision ‐ /CMP.5). Buna göre, AWG‐LCA ve AWG‐KP çalışmalarına Kopenhag’da ortaya çıkan ve pek çok başlık altında köşeli parantezler içinde farklı seçeneklerin varlığını sürdürdüğü taslak metinler çerçevesinde 2010 yılı içinde devam edecektir. Taraflardan gelen talep doğrultusunda, açıklanmış bu takvime ek olarak, 2010 yılı içinde, AWG‐LCA ve AWG‐KP için ek oturumlar düzenlenebileceği beklentisi bulunmaktadır. 9.1.1. Kopenhag Mutabakatı Kopenhag Konferansı’nın asıl çıktısı ise, iki haftalık yoğun müzakerelerin son gününde devlet ve hükümet başkanları, bakanlar ve üst düzey yetkililerin katıldığı görüşmelerde hazırlanan, iklim değişikliği alanında siyasi niyet açıklaması niteliği taşıyan Kopenhag Mutabakatı’dır. Mutabakat Belgesi, COP Başkanlığını yürüten Danimarka Başbakanı’nın davetiyle “Başkanın Dostları” toplantılarında bir araya gelen yaklaşık 25 ülkenin temsilcilerinin yer aldığı sınırlı katılımla gerçekleşen bir süreçte hazırlanmıştır. Belgenin şekillenmesinde ABD ile Çin, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika’nın oluşturduğu BASIC Grubu ülkeleri belirleyici rol oynamıştır. Kabul edilmesi için Taraflar Konferansı’na sunulan Kopenhag Mutabakatı, bazı Tarafların itirazı nedeniyle 15. Taraflar Konferansı’nca yalnızca not edilmiştir. Taraflar Konferansı’nın aldığı kararla not ettiği Mutabakat hukuksal bağlayıcılık taşımamaktadır. Kopenhag Mutabakatı’nı destekleyen Taraf ülkeler, adlarının Belge’nin giriş bölümünde yer alacak listeye eklenmesi yönündeki niyet açıklamalarını 31 Ocak 2009 tarihine kadar Sekreterya’ya ileteceklerdir. Bununla birlikte, Sözleşme Yürütücü Sekreteri’nin 20 Ocak 2010 tarihinde yaptığı açıklamaya göre, Kopenhag Mutabakatı bu tarihin sonrasında da ülkelerin katılımına açık kalacaktır. Mutabakat hükümleri çerçevesinde ilgili hedef, eylem ve bilgilerini gönderen ülkelerin adları Sözleşme Internet sayfasında listelenecektir. Genel olarak, Bali Eylem Planı çerçevesinde devam eden müzakerelerin gündeminde bulunan konuların büyük bir bölümüne ilişkin hükümler içeren Kopenhag Mutabakatı, AWG‐LCA ve AWG‐KP kapsamında yürütülen müzakerelere yön verecek bir siyasi uzlaşma belgesi özelliği taşımaktadır. Hemen uygulamaya geçirilmek üzere hazırlandığı belirtilen Mutabakat, 2010‐2012 arasında kısa vadede gelişmiş 76 ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yapılacak finansman yardımı gibi konularda işlevsel öğeler de içermektedir. Kopenhag Mutabakatı’nın içeriği ana hatları aşağıdaki gibi özetlenebilir: Ortak Vizyon: Küresel sıcaklık artışlarının sanayi öncesi döneme oranla 2 °C’nin altında tutulması yönündeki bilimsel görüş ışığında, eşitlik temelinde ve sürdürülebilir kalkınma bağlamında, iklim değişikliği ile mücadele için uzun dönemli işbirliği eyleminin güçlendirilmesi; Küresel salımlarda önemli azaltıma gidilmesi gereğinin kabulü; küresel ve ulusal salımların, gelişmekte olan ülkelerde daha uzun bir sürede olacak şekilde, mümkün olan en kısa sürede, en yüksek düzeye ulaşması için işbirliği yapılması; düşük karbonlu kalkınma stratejisinin sürdürülebilir kalkınma için vazgeçilmez olduğunun vurgulanması; Uyum: Uyum konusunda güçlendirilmiş eylem ve uluslararası işbirliğinin gerekliliği; gelişmekte olan ülkelerde, başta en az gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan küçük ada devletleri ve Afrika olmak üzere etkilenebilirliği daha fazla olan ülkelerde, etkilenebilirliği azaltıcı ve dayanıklılığı artırıcı uyum eylemleri uygulanmasının desteklenmesi; kapsamlı bir uyum programının kurulması gereğinin vurgulanması; gelişmiş ülkelerce gelişmekte olan ülkelerde uyum eylemlerinin uygulanmasını desteklemek için yeterli, öngörülebilir ve sürdürülebilir finansal kaynak, teknoloji ve kapasite oluşturma desteği sağlanması; Gelişmiş Ülke Tarafları Azaltım Yükümlülükleri: EK‐I Taraflarının, tek başlarına veya birlikte, ekonominin tümünü kapsayan 2020 yılı sayısallaştırılmış salım azaltım hedefleri uygulamayı üstlenmesi. Tarafların 31 Ocak 2009’a kadar Mutabakat EK‐I’de gösterildiği biçimde Sekreterya’ya bildireceği bu hedefler daha sonra bir bilgi dokümanında (INF document) toplanacaktır. EK‐I Dışı Ülke Tarafları Azaltım Eylemleri: EK‐I Dışı ülkelerce Mutabakat EK‐II’deki biçime uygun olarak 31 Ocak 2009’a kadar Sekreterya’ya bildirilenler de dâhil olmak üzere azaltım eylemleri uygulanması. EK‐I Dışı Taraflarca uygulanan ve planlanan azaltım eylemleri, ulusal envanterler de dâhil olmak üzere, COP tarafından kabul edilecek rehberlere uygun olarak her iki yılda bir ulusal bildirimler kapsamında sunulacaktır. Ulusal bildirimlerde yer alan ya da Sekreterya’ya ayrıca bildirilen ulusal eylemler Mutabakat EK‐II’deki listeye eklenecektir. En az gelişmiş ülkeler ve küçük ada devletleri ise desteğe bağlı olarak gönüllü azaltım eylemleri uygulayabilecektir. Azaltım Yükümlülük ve Eylemlerine İlişkin Ölçülebilirlik, Raporlanabilirlik ve Doğrulanabilirlik: EK‐I Taraflarının azaltım hedefleri ve finansman katkılarının gerçekleşmesi varolan ve COP tarafından kabul edilecek rehberlere göre ölçülecek, raporlanacak ve doğrulanacaktır. EK‐I Dışı ülkelerin uluslararası destekle yürütülmesi planlanan NAMA’ları bunlara karşılık gelen finans, teknoloji ve kapasite geliştirme desteği ile birlikte uluslararası bir kayıt sistemine kaydedilecektir; desteklenen NAMA’lar COP tarafından kabul edilecek rehberlere uygun olarak uluslararası ölçme, raporlama ve doğrulamaya tabi olacaktır. EK‐I Dışı Tarafların destek almaksızın uyguladıkları eylemler kendi ulusal ölçme, raporlama ve doğrulama mekanizmalarına tabi olacak ve sonuçları ulusal bildirimlerde raporlanacaktır. REDD‐Plus: Ormansızlaşma ve ormanların bozulmasından kaynaklanan salımların azaltılmasının önemli rolü ile sera gazlarının ormanlarca uzaklaştırılmasının geliştirilmesi gereğinin tanınması; gelişmiş ülkelerden finansman kaynaklarının harekete geçirilebilmesi için, REDD‐plus da içinde olmak üzere hemen bir mekanizmanın kurulması yoluyla olumlu özendiriciler sağlanması gereğinin kabulü; Azaltım Yaklaşımları: Azaltım eylemlerini desteklemek ve maliyet‐etkinliğini artırmak için piyasalar da dâhil olmak üzere çeşitli yaklaşımların kullanılması; Finansman: Gelişmekte olan ülkelere REDD‐plus da dâhil olmak üzere azaltım, uyum, teknoloji geliştirme ve transferi ve kapasite oluşturma için artırılmış, yeni, ek, öngörülebilir ve yeterli finansman kaynakları sağlanması ve kaynaklara erişim iyileştirilmesi; 2010‐2012 arasında gelişmiş ülkelerce kolektif olarak, azaltım ve uyum arasında dengeli tahsis gözetilerek, uluslararası kurumlar aracılığıyla yaklaşık 30 milyar Dolarlık ek ve hızlı başlangıç kaynağı sağlanacaktır. 77 Gelişmiş ülkeler, anlamlı azaltım eylemleri ve uygulamada şeffaflık çerçevesinde, gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarına karşılık 2020’ye kadar ortaklaşa yıllık 100 milyar Doların harekete geçirilmesini amaçlamaktadır; bu kaynak kamusal, özel, çok taraflı, ikili, alternatif finansman kaynakları gibi çeşitli kaynaklardan yaratılacaktır. Uyum için çok taraflı finansman gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkelerin eşit temsil edildiği bir yönetişim yapısına sahip etkin ve verimli fon düzenlemeleri yoluyla sağlanacaktır; fonun önemli bir kısmı kurulacak Kopenhag Yeşil İklim Fonu üzerinden aktarılacaktır. Finansman hedeflerine ulaşılması için COP rehberliğinde ve ona karşı sorumlu olarak, potansiyel kaynakların katkısını değerlendirmek üzere bir Üst Düzey Panel kurulacaktır. Sözleşme’nin mali mekanizmasının yürütücü organı olarak, gelişmekte olan ülkelerde azaltım, REDD‐plus, uyum, teknoloji geliştirme ve transferi, kapasite geliştirme ile ilgili projeleri, programları, politikaları ve diğer etkinlikleri desteklemek üzere Kopenhag Yeşil İklim Fonu (CGCF) kurulacaktır. Teknoloji: Azaltım ve uyum eylemini destekleme bağlamında teknoloji geliştirme ve transferi eylemini güçlendirmek için Teknoloji Mekanizması kurulacaktır. Gözden Geçirme: Mutabakatın uygulanmasına ilişkin değerlendirme 2015’te tamamlanacaktır. Değerlendirme, 1,5 °C’lik sıcaklık artışı da dahil, çeşitli değişkenlere referansla tanımlanan dönemli amacın güçlendirilmesinin ele alınmasını da içerebilir. Görüldüğü gibi, Kopenhag Mutabakatı müzakerelerinin gündeminde bulunan ve uzlaşma bekleyen pek çok soruna ilişkin hükümler içermektedir. Mutabakat, bağlayıcı anlaşmaya varılamayan Konferans sonrasında, Tarafların iklim değişikliğine karşı işbirliği konusundaki siyasal kararlılıklarının bir göstergesi olarak değerlendirilmiş ve müzakerelerde ileri bir adım olarak yorumlanmıştır. Ancak, hukuksal statüsü ve devam eden resmi müzakere süreçleriyle ilişkisinin nasıl kurulacağı hakkında açıklık olmaması, Mutabakatın uygulamaya geçirilmesi konusunda belirsizlik yaratmıştır. Ayrıca, hemen uygulanabilir olacağı belirtilmesine karşın, Mutabakatın içerdiği birçok düzenleme Taraflarca alınacak yeni kararlarla uygulanabilirlik kazanacaktır. Örneğin, Sözleşme EK‐I ve EK‐I Dışı Taraflarının azaltım yükümlülük ve eylemlerinin tabi olacağı ölçülebilirlik, raporlanabilirlik ve doğrulanabilirlik süreçleri COP tarafından kabul edilecek kurallara tabi olacaktır. Uyum ve azaltım desteği için harekete geçirilmesi öngörülen kaynakların türü ve hangi mekanizmalarla aktarılacağı belirli değildir. Özellikle, 2010‐2012 dönemi için öngörülen kısa vadeli hızlı kaynak aktarımının nasıl kullandırılacağı yolunda açıklık yoktur. Sağlanacak kaynakların yeni ve ek olduğunun doğrulanmasını sağlayacak düzenek bulunmamaktadır. Ancak, Kopenhag Mutabakatı’nın asıl eksikliği uzun dönemli eylemin ortak vizyonu konusundaki zayıflığıdır. Mutabakat metni AWG‐LCA kapsamındaki müzakerelerde ele alınan uzun dönemli amaçlar setine ilişkin seçeneklerden yalnızca bir kısmını içermektedir. Örneğin, Mutabakat’ta atmosferdeki sera gazı birikimin durdurulacağı düzey hakkında bir hedef bulunmamaktadır. Yine, salımların zirveye ulaşacağı süre konusunda takvime bağlı belirli bir hedef içermemektedir. Mutabakat sera gazı salımlarında büyük azaltımlar yapılması gereğini kabul etmiş olmakla birlikte, azaltım için bir tavan ve takvim koymamıştır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin 2020 yılına kadar orta vadeli azaltım hedef ve eylemlerini bildirmeleri öngörülmüşken, uzun dönemli ortak küresel azaltım hedefi kapsama alınmamıştır. Taraf ülkelerin “aşağıdan yukarıya” yaklaşımına dayalı olarak kendilerinin belirleyecekleri azaltım hedefleri sonucunda ulaşılabilecek toplam azaltım miktarının, sıcaklık artışının 2 °C’nin altında tutulması için gerekli küresel azaltım düzeyinin gerisinde kalacağı kestirilmektedir (Climate Action Tracker, 2010). Daha da önemlisi, Mutabakat metni 2012 sonrasına dönük bağlayıcı bir anlaşmadan söz etmemektedir. BM Genel Sekreteri Ban Ki‐moon Konferans’ın hemen ardından yaptığı açıklamada Mutabakatın 2010 yılı içinde bağlayıcı bir anlaşmaya dönüştürülmesi gereğini dile getirmiştir (www.un.org). Ancak, Mutabakat metni bu konuda sessiz kalmıştır. Belge ayrıca, Kyoto Protokolü’nün rolü ve geleceğine ilişkin herhangi bir atıf içermemektedir. Sonuç olarak, Kopenhag Mutabakatı’nın Bali Yol Haritası çerçevesinde 2012 sonrasına dönük bağlayıcı anlaşmaya varılması amacıyla yürütülen AWG‐LCA ve AWG‐KP müzakereleri sürecindeki işlevi belirsizdir. Taraflarca Sekreterya’ya iletilen Kopenhag Mutabakatı’yla ilişkilendirilme bildirimleri ve Geçici Çalışma Gruplarının 2010 Programına ilişkin görüşler, ülkelerin Mutabakatın süreçteki olası işlevine dair pozisyonları hakkında bazı işaretler sunmaktadır. Örneğin, ABD AWG‐LCA çalışma programı hakkındaki 19 78 Şubat 2010 tarihli bildiriminde, Kopenhag Mutabakatı’nın AWG‐LCA müzakerelerinde referans alınması görüşünü dile getirmiştir. Mutabakat metninin hazırlanmasında yer alan Çin ve Hindistan ise, Sözleşme Sekreteryası’na ilettikleri azaltım eylemlerine ilişkin açıklamalarda Kopenhag Mutabakatı’na atıfta bulunmamışlardır. Ancak, 2010 çalışma programı hakkındaki bildirimlerinde, her iki ülke de AWG‐LCA ve AWG‐KP taslak metinlerinin ve Taraflarca sunulan bildirimlerin devam edecek müzakerelere esas oluşturacağını belirttikten sonra, Mutabakat’ta yansıtılan siyasal anlaşmanın müzakerelere katılabileceğini dile getirmişlerdir. Kopenhag Mutabakatı’nı bir ilk adım olarak tanımlayan AB ise, Türkiye, Hırvatistan ve Makedonya tarafından da desteklenen 12 Şubat 2010 tarihli bildirimde, Mutabakatın Kopenhag’da tartışılan AWG‐LCA ve AWG‐KP müzakere metinlerinin daha fazla ayrıntılandırılması ve sonuçlandırılması için gerek duyulan girdi ve rehberliği sağladığını belirtmiştir (Council of European Union, 2009; European Commission, 2010). 9.1.2. Geçici Çalışma Grupları (AWG‐LCA ve AWG‐KP) Müzakereleri AWG‐LCA ve AWG‐KP kapsamındaki müzakerelerde Kopenhag’da gelinen aşama ise aşağıda Kopenhag Mutabakatı ile ilişkili biçimde kısaca özetlenmiştir (UNDP, 2009f): Azaltım: Kopenhag Mutabakatı’nın genişçe bir bölümü azaltımla ilgili düzenlemelere ayrılmıştır. Bu bir ölçüde AWG‐LCA ve AWG‐KP süreçlerinde Tarafların pozisyonları arasında yakınsama sağlanamamasının sonucudur. Kopenhag’da EK‐I Taraflarının bir çoğu, gelişmiş ülke salım azaltım yükümlülüklerinin “yukarıdan‐aşağı” yaklaşımla belirlenmesi yerine, “aşağıdan‐yukarı” yaklaşımını savunarak, ülkelerin kendilerinin belirleyeceği azaltım yükümlülüklerinin bir araya getirilmesi ile toplam küresel salım azaltımı hedefine ulaşılmasını desteklemiştir. Gelişmekte olan ülkelerin azaltım eylemlerine ilişkin olarak da iki konu üzerinde uzlaşmaya varılamamıştır. Bunlardan İlki, desteklenmeyen NAMA’ların uluslararası ölçülebilir, raporlanabilir ve doğrulanabilir kriterlere tabii olup olmaması, ikinci ise NAMA’ların uluslararası sisteme nasıl kaydedileceğidir. Kopenhag Mutabakatı bu konulara bir ölçüde açıklık getirse de, Mutabakatın Taraflardan ne ölçüde destek göreceği ve müzakerelere nasıl yansıtılacağı bilinmediğinden söz konusu alanlardaki belirsizlik sürmektedir. Uyum: Kopenhag’daki müzakereler sonrasında uyum metninde üç konu hala belirsizliğini korumaktadır: 1) Uyum finansmanından kimlerin yararlanacağı (bütün ülkeler/LDC’lere öncelik verilmek kaydı ile bütün ülkeler/yalnızca en hassas ülkeler) 2) Finansman için yeni bir mekanizma oluşturulması veya varolan mekanizmadan yararlanılması ve 3) Bölgesel merkezlerin rolü. Kopenhag Mutabakatı uyum finansmanının Kopenhag Yeşil İklim Fonu aracılığı ile dağıtılmasını önermektedir. Uluslararası azaltım eylemlerinden olumsuz etkilenen ülkelere dönük telafinin uyum finansmanı kapsamına alınıp alınması hakkındaki tartışmada ise bunun için ayrı bir sistem oluşturulması yönünde genel bir görüş birliği söz konusudur. Ancak, Kopenhag Mutabakatı iklim değişikliğinin etkileriyle karşı önlemlerin etkilerine kapsamlı uyum programı hakkındaki cümlede yer vererek bu bağlantıyı sürdürmüştür. Finansman: Gelişmekte olan ülkelere sağlanacak fonların miktarı Kopenhag Mutabakatı’nda açıkça belirlenmiştir Mutabakat, Kopenhag Yeşil İklim Fonu’nun (CGCF) oluşturulması yönündeki kararla finansmanın mimarisi konusundaki tartışmalara da bir ölçüde yanıt üretmiştir. Ancak AWG‐LCA müzakere metninde görüldüğü gibi, finansman kaynakları ve katkıda bulunacak Taraflar konusundaki anlaşmazlık sürmektedir. Taraflar gelişmekte olan ülkelerin finansmana katkı verip vermeyeceği ve katkı vermeleri durumunda bunun hangi koşullarda olacağı konusunda farklı görüşlere sahiptir. Ayrıca, Kopenhag Mutabakatı yeni iklim finansmanı konusunda esnek davranarak söz konusu finansmanın uluslararası kuruluşlarca aktarılacağını belirtmiş, belli bir kuruma atıfta bulunmamıştır. Mutabakat ayrıca, bütün fonların CGCF tarafından dağıtılmayacağını da belirtmiştir. Kapasite Oluşturma: Kopenhag Mutabakatı kapasite oluşturma konusunda ayrıntılı hüküm içermemektedir. Kapasite oluşturma için özel bir fona sahip ayrı bir mekanizma yaratılması veya bu konudaki desteğin diğer fonlar üzerinden sunulması seçenekleri müzakereler gündemindeki yerini korumaktadır. Kapasite 79 oluşturmanın genel finansman tartışmaları içinde ele alınmasını isteyen gelişmiş ülkeler yeni bir mekanizma oluşturulmasına karşı çıkarken, gelişmekte olan ülkeler kapasite oluşturmaya fon tahsis edilmesini sağlayacak ayrı bir mekanizma kurulması konusunda ısrarcı davranmıştır. Teknoloji: Taraflar yeni bir teknoloji mekanizması oluşturulması yönünde uzlaşmaya varmıştır. AWG‐LCA bünyesinde tartışılan müzakere metninde Teknoloji Transferi Uzman Grubu’nun yerini almak üzere bir teknoloji yönetim kurulu oluşturulması konusunda görüş birliği mevcuttur. Fakat, teknoloji transferi ile fikri mülkiyet hakları arasında bağlantı kurulması konusundaki anlaşmazlık devam etmektedir. REDD‐Plus: Ormancılık ve arazi kullanımı tartışmalarında üç konu dışında geniş bir anlaşma sağlanmıştır. Tartışmanın sürdüğü konular şunlardır: 1) REDD‐Plus’ın NAMA desteği kapsamına dâhil edilip edilmemesi, 2) Ulusal veya yerel salım referans senaryosuna sahip olma gerekliliği ve 3) Finansman desteğinin kamu veya özel kaynaklı olması ve finansmanın karbon piyasaları ile nasıl bağlantılandırılacağı. Kopenhag Mutabakatı ise REDD‐Plus’ı da içeren bir ormancılık mekanizması öngörmektedir. Piyasa Mekanizmaları: Kyoto mekanizmaları ve piyasa tabanlı araçlar Kopenhag’daki tartışmalarda önemli bir yer tutmuştur. Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) projelerinin dengeli bölgesel dağılımını sağlayacak bölgesel teşvik/düzenlemeler konusunda uzlaşma sağlanamamıştır. Ayrıca, yeni mekanizmalar oluşturulması konusunda Taraflar arasındaki görüş farkları sürmektedir. Diğer Konular: Kopenhag’da COP15 ve CMP5 tarafından Uygulama (SBI) ve Bilimsel ve Teknolojik Danışma (SBSTA) Yardımcı Organlarının 2009 yılında yürütmüş olduğu çalışmalara dönük önemli kararlar alınmıştır. Uygulama Yardımcı Organı (SBI), GEF’in Sözleşme’nin yürütücü organı olarak çalışmaya devam etmesi konusunda görüş birliğine varmıştır. Finansal mekanizmanın dördüncü gözden geçirmesinin SBI 32. oturumunda tamamlanması kararlaştırılmıştır. COP ayrıca, SBI tavsiye kararı üzerine, EK‐I Dışı ülkelerden gelen uzmanlardan oluşacak şekilde yeniden oluşturulan Uzmanlar Danışma Grubu’nun EK‐I Dışı ülkelerin Ulusal Bildirimlerini gözden geçirme işlevine devam etmesi kararı almıştır. Adaptasyon Fonu Kurulu Almanya’nın tanıdığı yasal statü ile faaliyetlerini Almanya’da yerleşik olarak sürdürecektir. Bilimsel ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı (SBSTA) çalışmaları kapsamında ise REDD‐plus’a ilişkin teknik konuları içeren bir paketin kabul edilmesi ile önemli bir ilerleme sağlanmıştır. SBSTA gündemindeki karbon tutma ve depolamanın (CCS) Temiz Kalkınma Mekanizması’na dâhil edilip edilmemesi konusu ise 2010 yılında tartışılmak üzere ertelenmiştir. 9.2. Kopenhag Konferansı’nda Türkiye Türkiye COP15/CMP5’e milletvekilleri, kamu kurum ve kuruluşları, özel sektör ve üniversite temsilcilerinden oluşan geniş bir resmi heyetle katılmıştır. Üst düzey bölümde ise Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından temsil edilmiştir. Üst düzey bölümde Türkiye’nin süreçten beklentilerini açıklayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye’nin Doğu Akdeniz Bölgesi’nde yer alması nedeniyle karşı karşıya olduğu etkilenebilirliğe değinerek, bu kapsamda alınması gereken önlemlerin Türkiye’nin ekonomisine ek bir yük getireceğini bildirmiş, Türkiye’nin ulusal azaltım ve uyum eylemleri için teknoloji ve finansman desteğine ihtiyaç duyduğunu belirtmiştir. Son yıllarda ciddi salım artışları gözlenmesine karşın kişi başına salım ve kişi başına birincil enerji tüketimi gibi bazı diğer göstergeler göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin orta gelirli ülkeler kategorisinde bulunduğunun anlaşılabileceğini belirten Gül, Türkiye’nin gelişmiş ülkelerden farklı koşullara sahip olduğuna dikkat çekmiştir. Türkiye’nin enerji verimliği ve alternatif enerji alanındaki girişimlerine değinen Gül, Kopenhag toplantısından Türkiye’nin beklentisinin adil, kapsayıcı ve “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” ilkesini göz önünde bulunduran bir anlaşma olduğunu bildirmiştir. 80 Konferans sırasında ayrıca, Türkiye’nin Ulusal İklim Değişikliği Strateji Taslağını tanıtmak amacıyla 14 Aralık 2009’da bir yan etkinlik düzenlenmiştir. Yan etkinlikte, Çevre ve Orman Bakanlığı yetkililerince taslak Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi’nin tanıtılmasının yanı sıra, UNDP Türkiye Ofisi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve özel sektör temsilcilerinin sunumlarına yer verilmiştir. Etkinliğe Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği ve İngiltere‐Türkiye Çevre Derneği’nin ortak sunumlarıyla, Otomotiv Sanayicileri Derneği ile ulusal karbon proje geliştiricilerinden bir temsilci de ilgili sektörlerin durumunu sergileyen sunumlarla katılmışlardır. Türkiye, Konferans öncesi bildirimlerinde olduğu gibi, Konferans sırasında çeşitli müzakere oturumlarında yaptığı açıklamalarda, • 26/CP.7 kararı ile diğer EK‐I ülkelerinden farklı olarak gelişmekte olan bir ülke olduğuna, • Kapasite geliştirme, uyum, teknoloji transferi, ormancılık (REDD‐plus) alanındaki mali yardımlardan faydalanmak istediğine, • Yeni rejimde de finansman yükümlüğü olmadığına, • 2012 sonrası dönemde sera gazı azaltım yükümlüğü almayacağına, dikkat çekmiştir. Türkiye, Sözleşme altında yürütülen müzakereler kapsamında AWG‐LCA’nın 8. Oturumu sırasında yaptığı müdahale ile başkan tarafından hazırlanan FCCC/AWGLCA/2009/L.7/Rev.1 referanslı taslak karar metnine aşağıdaki ifadenin girmesini sağlamıştır: “Sözleşme’nin 4. Maddesi’nin 6. Paragrafı’nda ve Taraflar Konferansı’nın ilgili kararlarında belirtildiği üzere, pazar ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkelerin özel ulusal koşullarını ve 26/CP.7 kararı gibi, özel koşulları Taraflar Konferansı kararları ile tanınmış Tarafların özel koşullarını hatırlayarak” (Also recalling the special national circumstances of Parties undergoing the process of transition to a market economy, as stated in Article 4, paragraph 6 of the convention and relevant decisions by the Conference of Parties and of Parties whose special circumstances are recognized by decisions of the Conference of the Parties, such as decision 26/CP.7) Türkiye’nin Kopenhag Mutabakatı’na ilişkin genel değerlendirmesi şöyledir: • Mutabakat metni aslında bir uzlaşının göstergesidir, • Mutabakat her ne kadar bağlayıcı olmasa da bir yol haritası olarak değerlendirilmelidir, • Mutabakatın 16. Taraflar Konferansı’nda bağlayıcı bir anlaşmaya dönüşmesi beklenmektedir, • Önümüzdeki bir yıllık süre iyi kullanılmalı, Türkiye’nin rekabet gücünü korumasına yönelik uyum, kapasite geliştirme ve teknoloji transferi gibi başlıklarda fonlardan faydalanılması sağlanmalıdır, • Ayrıca, düşük karbonlu ekonomiye geçiş sürecine yönelik çalışmalar ivedilikle başlatılmalıdır, • Bir yıl içinde gerekli envanter, projeksiyon, strateji ve eylem planı çalışmaları tamamlamalıdır, • Mutabakat metnindeki sınıflandırmaya göre, Türkiye EK‐I ülkesi olarak her ne kadar gelişmiş ülkeler listesinde yer alsa da, AWG‐LCA taslak müzakere metninde özel durumunu teyit eden karara (26/CP.7) atıfta bulunulması önem taşımaktadır (FCCC/AWGLCA/2009/L.7/Rev.1, sayfa 2, giriş kısmı). KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TOPLUMSAL CİNSİYET 81 İklim değişikliği küresel bir sorun olmakla birlikte, IPCC Raporu’nda da belirtildiği gibi, etkileri bölgelere, kuşaklara, yaşa, ekonomik koşullara ve cinsiyete bağlı olarak önemli farklılıklar gösterecektir. Toplumsal cinsiyet ilişkileri ve rolleri ile iklim değişikliği arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Küresel iklim değişikliği sorunu kaynakları ve sonuçları açısından olduğu kadar, uygulanan azaltım ve uyum önlemleri ve bunların etkileri açısından da toplumsal cinsiyetle ilişkilidir. Toplumsal cinsiyet rolleri dolayısıyla kadınlar ve erkekler arasında iklim değişikliğine katkı ve sonuçlarından etkilenme bakımından belirgin farklar bulunmaktadır. Toplumsal cinsiyete dayalı farklılıklar ve eşitsizlikler özellikle etkilerle başa çıkma ve uyum kapasitesi üzerinde belirgin bir etkiye sahiptir. Varolan toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri iklim değişikliğine karşı etkilenebilirliği artırıcı bir rol oynamaktadır. Bu nedenlerle, toplumsal cinsiyetin iklim değişikliği politika, strateji, plan ve programlarına bütünleştirilmesi gerekmektedir. Kadınlar ve erkekler toplumsal cinsiyet rolleri itibariyle iklim değişikliğinin sonuçlarından farklı biçimlerde etkilenmektedir. Cinsiyete dayalı toplumsal işbölümü, ekonomik ve doğal kaynaklara erişimdeki farklılıklar, toplumsal algı ve normlar kadın ve erkeklerin iklim değişikliğinden etkilenme düzeylerini farklılaştırmaktadır. Kadınlar aile üyelerinin bakımı ve ev işlerindeki sorumlulukları, gelir yetersizliği, mali kaynaklara ve kurumsal desteklere erişememe gibi yapısal ve toplumsal nedenlerle iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarından daha fazla etkilenmektedir. Örneğin, kuraklık ve su kıtlığı kadınların ev işlerindeki yükünü artırmakta, bu sorunların yol açtığı tarımsal ürün düşüşü gıda yetersizliği ve yoksullaşmaya neden olmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri kadınları iklim değişikliğine bağlı aşırı hava olaylarının yol açtığı risklere karşı erkeklere göre daha hassas hale getirmektedir. İklimle bağlantılı olanlar da dâhil olmak üzere, doğal afetlerde ölen kadınların sayısının erkeklerden daha fazla olduğu saptanmıştır (UNDP, 2009). İklim değişikliğiyle bağlantılı sağlık risklerinin kadınlar ve erkekler üzerinde farklı etkileri olacaktır. Kadınlarla erkekler arasında iklim değişikliğinin sonuçları ve alınabilecek önlemler konusundaki eğitim ve bilgilendirme olanaklarına erişim açısından da farklar bulunmaktadır. Kadınlar ve erkekler, yine toplumsal cinsiyet rolleri dolayısıyla, iklim değişikliğine karşı alınan önlemlerden ve uyum mekanizmalarından da farklı biçimde etkilenirler. Bu mekanizma ve önlemlerin kadınların ve erkeklerin toplumsal cinsiyete dayalı farklı deneyim ve sorumlulukları göz önünde bulundurulmadan geliştirilmesi cinsler arasındaki eşitsizlikleri pekiştirici sonuçlar doğuracaktır. Toplumsal cinsiyetin, iklim değişikliği algıları ve sorunla başa çıkma yöntemleri üzerinde de etkisi bulunmaktadır. Kadınlar ve erkekler arasında iklim değişikliğine karşı duyarlılık ve iklimin korunması amacıyla tercih edilen önlemler açısından farklar olduğu belirlenmiştir. Büyük ölçüde gelir düzeyine ve yaşam biçimlerine bağlı olmakla birlikte, özellikle gelişmiş ülkelerde tüketim alışkanlıklarındaki farklılıklar nedeniyle cinslerin iklim değişikliğine katkısı arasında da bazı farklar olduğu belirtilmektedir (Röhr, 2007). Toplumsal cinsiyet eşitliğinin iklim politika ve programlarına yerleştirilmesi kadınların azaltım ve uyum önlemlerine katılmasını ve yapabilir kılınmasını sağlayacaktır. Ne var ki, kadınların iklim değişikliği ile ilgili ulusal ve uluslararası karar süreçlerine katılımı kısıtlıdır. Kadınların diğer alanlarda olduğu gibi iklimin korunması ve uyum politikalarıyla ilgili karar mekanizmalarına katılımının kısıtlı olması, müzakerelerde ve ortaya çıkan politika ve stratejilerde toplumsal cinsiyet perspektifinin yeterince yansıtılamamasının en önemli nedenlerinden biridir (Röhr, 2007). BMİDÇS, diğer Rio Sözleşmeleri olan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve BM Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi’nin aksine toplumsal cinsiyete ilişkin hüküm içermemektedir. Kyoto Protokolü de toplumsal cinsiyetle bağlantılı sorunlara yer vermemiştir. Sözleşme ve Protokol kapsamında geliştirilen azaltım ve uyum politika ve önlemleri ile mekanizmaların tasarımında da toplumsal cinsiyet boyutu gözetilmemiştir. Ancak iklim değişikliği rejiminin gelişim süreci içinde toplumsal cinsiyet boyutu gerek karar alma süreçleri gerekse azaltım ve özellikle de uyum önlemleri bağlamında ele alınmaya başlanmıştır. Örneğin, Marakeş’te toplanan COP7, Sözleşme ve Protokol altında oluşturulan organlarda 82 kadınların katılımının artırılmasına ilişkin 36/CP.7 sayılı karar ile Tarafları kadınların iklim değişikliği ile ilgili tüm karar alma düzeylerinde katılımını sağlayacak önlemler almaya çağırmıştır (FCCC/CP/2001/13/Add.4). Ulusal Uyum Eylem Programları (NAPA) için hazırlanan rehberde iklim değişikliğinin kadınlar ve erkekler üzerindeki farklılaşan etkileri ve kadınların uyum önlemlerindeki yaşamsal rolü vurgulanmıştır. Rehber cinsiyet eşitliğini NAPA hazırlama sürecinin yönlendirici ilkelerinden biri olarak kabul etmiş ve hazırlık sürecine kadınların katılımının gereğine işaret etmiştir (UNFCCC, 2002). Toplumsal cinsiyetin iklim değişikliği rejimine bütünleştirilmesi yolundaki çabalar sürmektedir. Bu bağlamda, toplumsal cinsiyetin 2012 sonrasına dönük yeni anlaşmada iklim değişikliği politikasının bileşenlerinden biri olarak yer alması amaçlanmaktadır. Sivil toplum kuruluşları, uluslararası kuruluşlar ve bazı Taraf devletlerce, AWG-LCA kapsamındaki müzakereler çerçevesinde toplumsal cinsiyetin Bali Eylem Planı’nın yapı taşlarını oluşturan konu başlıkları altında ele alınması yönünde bildirimler sunulmuştur. AWG-LCA taslak müzakere metinleri toplumsal cinsiyet, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların rolü ve katılımına başlangıç, uyum, REDD-Plus ve kapasite oluşturma başta olmak üzere çeşitli başlıkları altında yer vermiştir. AWG-LCA taslak metninin Kopenhag’daki müzakereler sonrasındaki biçiminde toplumsal cinsiyet ve kadınların katılımı AWG-LCA çıktısı hakkındaki taslak karar başta olmak üzere çeşitli başlıklar altında yerini korumaktadır. İklim değişikliğinin insan hakları ile ilişkisine dikkat çekilen giriş bölümünde, iklim değişikliğinin etkilerinin toplumsal cinsiyet, yaş, coğrafya, engellilik gibi nedenlerle zaten hassas olan toplum kesimlerince daha akut biçimde hissedileceği belirtilmektedir. Aynı bölümde, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların etkili katılımının iklim değişikliğinin tüm boyutlarındaki etkili eylem için önemli olduğu belirtilmektedir. Uyumla ilgili güçlendirilmiş eylem başlığı altında da, uyum eyleminin toplumsal cinsiyet duyarlı olacağı belirtilmektedir. REDD-plus başlığı altında ulusal strateji ve eylem planlarının hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin göz önünde bulundurulması istenmektedir. İklim değişikliğine karşı önlemlerin kadınlar ve çocuklar gibi özellikle hassas gruplar için sonuçlarının dikkate alınması gereği dile getirilmektedir (FCCC/CP/2010/2). Kopenhag Konferansı sırasında, iklim değişikliği ve toplumsal cinsiyet bağlantısı hakkındaki farkındalığı yükseltmeyi, toplumsal cinsiyetin iklim değişikliği politikalarına bütünleştirilmesi ve kadınların politika oluşturma ve uygulama süreçlerine katılımının artırılması gereğine dikkat çekmek için çeşitli etkinlikler ve toplantılar gerçekleştirilmiştir. Ne var ki, Bali Eylem Planı çerçevesindeki müzakereler kapsamında yeni anlaşmaya temel oluşturması öngörülen müzakere metinlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin iklim politikalarındaki rolünün tanınması yönünde belirli bir ilerleme sağlanmasına karşın, Konferansın başlıca çıktısı olan Kopenhag Mutabakatı toplumsal cinsiyete ilişkin herhangi bir hüküm içermemektedir. 83
Benzer belgeler
- Eniva :: Enerji ve İklim Değişikliği Vakfi
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinde mücadeleyi amaçlayan Kyoto Protokolü, UNFCCC Ek-1’inde
yer alan ülkelerin sera gazı salımlarını, 2008–2012 yılları arasındaki süreçte, 1990’daki değerlerine
g...
lütfen tıklayınız - ipc
30. Müdahalelerinizin daha fazla destek görebilmesi için amaç odaklı ve kısa olması gerekir. Gelişigüzel
müdahalelerde bulunmayın.
31. Usûl kurallarına göre, karar almak için uzlaşma gereklidir; t...