VÜCUT SIVILARI II
Transkript
VÜCUT SIVILARI II
Beyin Omurilik Sıvısı (BOS) BOS beynin koroid pleksusu tarafından günde 500ml kadar üretilen bir sıvıdır. Toplam hacmi yetişkinlerde 140-170ml kadardır. BOS’un protein içeriğinin %80’den fazlası plazmanın ultrafiltratından kaynaklanır ve prealbumin, albumin ve transferrin gibi küçük moleküler ağırlıklı proteinlerden zengindir, geriye kalanı intrakraniyal sentezden sağlanır. Beyin kapiller hücreleri, periferik kapiller hücrelerden farklı olarak tight-junction denilen sıkı bağlantılarla bağlanmıştır. Kesintisiz bir bazal membrana sahip olan bu endotel hücreleri kanla beyin arasında kan-beyin bariyeri adı verilen özel bir bariyer oluşturur. Bu bariyerden bileşikler moleküler ağırlıkları, proteinlere bağlanma ve lipidde çözünürlükleriyle ilişkili olarak geçebilirler. Karbonmonoksit, nöroaktif ilaçlar ve alkol gibi lipidde kolay çözünen maddeler BOS’a kolaylıkla girebilir. Kan beyin bariyerinin geçirgenliğini bazı spesifik faktörler değiştirebilir: 1.Enflamasyon albumin ve penisilin gibi makromoleküllerin sinir sistemine girişini artırır. 2.Tümör, travma ve iskemi kan beyin bariyerini etkiler. 3.Toksinler kan beyin bariyerinin özelliklerini etkileyerek bariyerin geçirgenliğini artırır. 4.Sinir sistemini olgunlaşması tamamlanmadığında kan beyin bariyeri birçok maddeye daha geçirgendir. BOS’un fiziksel özellikleri Bos örneği genellikle lomber ponsiyonla elde edilir. BOS su gibi renksiz ve şeffaf bir sıvıdır, viskositesi de suyun viskositesine benzer. BOS’un bulanık görünmesi, protein ve lipid konsantrasyonundaki artışa ya da enfeksiyona bağlı olabilir. BOS’un görünümü bazen pembe, turuncu veya sarı olabilir, ksantokromi olarak adlandırılır. Ksantokromi genellikle eritrosit yıkımından kaynaklanır. Serum bilirubin ve protein konsantrasyonlarındaki artışlar ile karoten ve melanin varlığı da ksantokromiye neden olur. Kanlı görünüm intrakraniyel kanamanın göstergesi olabildiği gibi ponksiyon işleminde de kaynaklanabilir. BOS’un mikroskopik özellikleri Numune alındıktan sonraki bir saat içinde hücre sayımı yapılmalıdır. Normal koşullarda BOS’da bulunan hücreler lenfositler ve monositlerdir. Yüksek sayıda lökosit içeren BOS örneğinde nötrofillerin sayısı yüksek ise bakteriyel menenjit düşünülür. Lenfosit ve monosit sayısı yüksek ise viral, fungal enfeksiyonlar, tüberküloz veya paraziter kaynaklı menenjitler akla gelir. Eozinofil sayısındaki artış, paraziter ve fungal enfeksiyonlarla ilaçlar gibi yabancı maddelerin BOS’da bulunması durumunda olur. BOS’un kimyasal özellikleri BOS plazmanın ultrafiltrasyonuyla oluştuğundan, plazmada bulunan düşük moleküler ağırlıklı maddelerin BOS’da da aynı miktarda bulunması beklenir. Filtrasyon işlemi seçici özellik gösterdiğinden ve kimyasal komposizyonu kan beyin bariyeri tarafından kontrol edildiğinden, BOS’daki kimyasal maddelerin konsantrasyonları plazma düzeyleri ile aynı değildir. BOS’da kimyasal maddelerin anormal miktarlarda bulunması kan beyin bariyerindeki değişikliklerden, patolojik bir duruma cevap olarak nöral hücreler tarafından aşırı metabolizmasındaki artıştan kaynaklanır. üretilmesinden veya BOS proteini BOS’da en sık yapılan biyokimyasal test protein tayinidir. BOS normal koşullarda çok az protein içerir ve bunun %80’den fazlası plazmadan kaynaklanır. BOS proteininin çoğunu albumin oluşturur. Serum proteinlerinin BOS proteinlerine oranı 200:1’dir. BOS proteini için normal değer 15-45 mg/dL’dir. BOS’da ikinci en belirgin fraksiyon prealbumindir. BOS’da serumda bulunmayan tau proteini bulunur. BOS’da γ globulin fraksiyonu, Ig G ve çok az miktarda Ig A’dan oluşur. Normal BOS’da Ig M, fibrinojen ve beta-lipoproteinler bulunmaz. BOS’da protein düzeylerinin artması kan beyin bariyeri hasarı, santral sinir sisteminde immünglobulin dejenerasyonuna bağlı olabilir. sentezinin artması veya sinir dokusu BOS albumin ve globulin düzeylerinin tayini klasik kantitatif tayin yöntemleri, elektroforez ve immünokimyasal yöntemlerle yapılır. BOS’da protein elektoforezinin amacı santral sinir sistemindeki enflamasyonu gösteren oligoklonal bandların varlığını belirlemektir. Oligoklonal bandlar multipl skleroz ve birçok santral sinir sistemi enflamasyonunun göstergesidir. Bu bandların nörolojik enflamasyondan kaynaklandığını göstermek için eş zamanlı olarak BOS ve serum protein elektroforezi yapılmalıdır. Oligoklonal bandlar multipl sklerozun remisyon dönemi boyunca kalıcıdır, diğer bozukluklarda ise kaybolur. BOS’da 300 farklı protein bulunduğu saptanmıştır. Glukoz Glukoz kan beyin bariyerinden seçici olarak BOS’a geçer. Plazma glukozunun yaklaşık %60-70 kadarı olan BOS glukoz normal değeri 50-80 mg/dL’dir. BOS glukoz düzeyleri daima kan değerlerinin yükselmesiyle olur ve klinik önemi yoktur. Bu nedenle BOS glukozunu doğru değerlendirebilmek için kan glukozu da tayin edilmelidir. Klinik değerlendirmede BOS glukoz düzeylerindeki azalma önemlidir. 40 mg/dL’nin altındaki değerler patolojik kabul edilir. Laktat:BOS ve kan laktat düzeyleri genellikle birbirinden bağımsızdır. BOS laktat düzeylerinin ölçümü menenjitlerin tanısı ve kontrolünde önemlidir. BOS laktat düzeyleri bakteriyel menenjitte yükselir. Glutamin: Santral sinir sisteminde beyin hücreleri tarafından amonyak ve alfa-ketoglutarattan sentezlenen glutamin, toksik bir metabolit olan amonyağın santral sinir sisteminden uzaklaştırılmasını sağlar. Kan ve BOS’da glutaminin yükselmiş düzeyleri amonyağın artışına neden olan karaciğer bozukluklarında görülür. BOS glutamin düzeyleri, genelikle orijini değerlendirilmesinde kullanılır. bilinmeyen komalarda hastanın Enzimler BOS’da beyin dokusu, kan ve BOS hücrelerinden kaynaklanan birçok enzim bulunur. Bunlardan laktat dehidrogenaz ve kreatin kinaz düzeylerinin tayini klinik öneme sahiptir. LDH aktivitesi bakteriyel menenjite aseptik menenjite göre daha yüksektir. BOS da <5U/L CK bulunur. Hakim olan izoformu CK BB’dir. Yükselmiş BOS CK BB düzeyleri demiyelizan hastalıklarda, konvülziyon, tümörler, menenjit ve kafa travmasında görülür. felç, malign SİNOVYAL SIVI (EKLEM SIVISI) Eklem sıvısı, hareketli eklemlerin boşluklarında bulunan viskoz bir sıvıdır. Bu sıvı hareket sırasında eklem üzerindeki baskıyı azaltır ve eklem kıkırdağının beslenmesini sağlar. Sinovyal sıvı, sinovyal hücreler tarafından sentezlenen hyalurinik asitle birlikte plazmanın ultrafiltratı olarak oluşur. Plazmanın yüksek moleküler ağırlıklı proteinler haricindeki tüm içeriği sinovyal membranlardan nonselektif olarak filtre olduğundan, sinovyal sıvı bileşenlerinin düzeydedir. çoğunun konsantrasyonu plazmadakine benzer Sinovyal sıvını analizi eklem hastalıklarının tanısında kullanılır ve sıklıkla lökosit sayımı, kültür ve kristallerin mikroskobik incelemesi yapılır. Sinovyal sıvı artrosentezle elde edilir. Diz ekleminde normalde < 3.5 ml olan sıvı, enflamasyonda 25 ml olabilir. Normalde sinovyal sıvı pıhtılaşmaz. Eklem hastalıklarında elde edilen sıvı fibrinojen içerdiği için pıhtılaşabilir. Bu nedenle eklem sıvısının heparinlenmiş bir enjektörle alınması ve hücre lizisini önlemek için eklem sıvısı analizlerinin mümkün olan en kısa sürede yapılması gerekir. Sinovyal sıvının fiziksel özellikleri Normal sinovyal sıvı berrak ve soluk sarı renklidir. Enflamasyonda eklem sıvısının rengi genellikle koyu sarı, bakteriyel enfeksiyonlarda ise yeşilimsidir. Eklem sıvısının bulanıklığı lökositlerle ilişkilidir, ayrıca fibrin ve hücre artıkları da bulanıklık yapabilir. Kristallerin varlığında eklem sıvısının görünümü süt gibi beyazımsı olur. Donuk yağlı görünüm örnekte kolesterol kristallerinin olduğunu gösterir. Sinovyal sıvının viskozitesi eklem yüzeylerinin kayganlığını sağlayan hiyalurinik asitin polimerizasyonuyla ilişkilidir. Artrit, hiyalurinik asit sentez ve polimerizasyonunu etkileyerek sıvı viskozitesini azaltır. Sinovyal sıvının mikroskobik özellikleri Normal sinovyal sıvıda başlıca monositler, makrofajlar, sinovya doku hücreleri de dahil olmak üzere mononükleer hücreler görülür. Sinovyal sıvıda en sık total lökosit sayımı yapılır. Mikrolitresinde 200’den daha az lökosit içeren örnekler normal kabul edilir. Ciddi enfeksiyonlarda 100 000 hücre /µL’ye ulaşır. Eklem sıvısında nötrofillerin artışı septik bir durumu gösterir. Buna karşılık lenfositlerin belirgin olarak yükselmesi nonseptik bir enflamasyonu gösterir. Travma ve aseptik nekrozda yayma preperatta lipid damlacıkları görülür. Kristaller Sinovyal sıvının kristaller açısında incelenmesi artrit tanısında büyük önem taşır. Bir eklemde kristal oluşumunun başlıca sebepleri metabolik bozukluklar, azalmış renal atım, kıkırdak ve kemik dejenarasyonu ve kortikosteroidler gibi bazı ilaçların eklem içine enjeksiyonudur. Sinovyal sıvıda görülen başlıca kristaller, gut hastalığında görülen monosodyum ürat ve psödogutta görülen kalsiyum pirofosfat kristalleridir. Diğer kristaller kıkırdak dejenerasyonu ile ilişkili hidroksiapatit ve kolesterol kristalleri ile steroid enjeksiyonu ve uygulananlarda görülen kalsiyum oksalat kristalleridir. hemodiyaliz Sinovyal sıvının kimyasal özellikleri En sık glukoz tayini yapılır. Azalmış glukoz düzeyleri enflamatuar ve septik hastalıkları gösterir. Kan ve sinovyal sıvı örneklerinin aynı anda alınması gerekir. Laktat düzeylerinin ölçümü artritin ayırıcı tanısında önemlidir. 250 mg/dL’den yüksek sinovyal sıvı laktat düzeyleri septik artrit için tipik olmakla birlikte romatoid artritde de görülebilir. Normal koşullarda sinovyal sıvı protein içeriği < 3 g/dL’dir. Sinovyal sıvının protein düzeyi hemorajik ve enflamatuar hastalıklarda artar. Sinovyal sıvının ürik asit düzeyleri gut ve enflamasyonsuz artropatilerde serum düzeyleriyle uyumlu olarak değişir. SERÖZ SIVILAR Plevra, perikard ve periton boşlukları biri boşluk duvarını çevreleyen parietal membran diğeri ise boşluk içindeki organı çevreleyen viseral membran olmak üzere çift tabakalı seröz bir membranla çevrilidir. Bu membranlar arasındaki sıvı seröz sıvı olarak adlandırılır. Seröz sıvı plazmanın ultrafiltratı olarak oluşur ve miktarı çok azdır. Seröz sıvıların üretimi ekstravasküler interstisyel sıvı oluşumuna benzer. Oluşumda rol alan başlıca faktörler hidrostatik basınç, kolloid ozmotik basıncı ve kapiller geçirgenliktir. Seröz sıvının oluşumu ve absorpsiyonundan sorumlu fizyolojik mekanizmaların bozulması, membranlar arasındaki sıvıda artışa neden olur; bu efüzyon olarak adlandırılır. Efüzyonun başlıca sebepleri; 1.Hidrostatik basıncın artması (konjestif kalp yetmezliği) 2.Onkotik basıncın azalması (hipoproteinemi) 3.Kapiller permeabilitenin artması (enflamasyon ve enfeksiyon) 4.Lenfatik tıkanıklık ve tümörlerdir. Seröz sıvı boşluklardan aspirasyon yöntemiyle alınır. Sıvı plevral boşluktan alınırsa bu işleme torasentez, perikardiyal boşluktan alınıyorsa perikardiyosentez, periton boşluğundan alınıyorsa parasentez denir. Efüzyonlar içerdikleri protein miktarına göre transüda ve eksüda olmak üzere ikiye ayrılırlar. Transüdalar hidrostatik veya kolloidal osmotik basınç değişiklikleriyle; eksüdalar ise enfeksiyon ve malignite gibi boşluk membranlarını direkt olarak etkileyen hastalıklarla bağıntılıdır. Transüda ve eksüdaların ayırımı için sıvının görünümü, total protein ve LDH miktarları, hücre sayımı ve pıhtılaşma durumu değerlendirilebilir. En güvenilir olanı sıvı ve plazmada eş zamanlı yapılan protein ve LDH tayinleridir. Transüda ve eksüda ayrımında kullanılan bazı parametreler Parametreler Transüda Eksüda Görünüm Berrak Bulanık Dansite <1015 >1015 Total protein <3 g/dL >3 g/dL Sıvı proteini /serum proteini <0,5 >0,5 Glukoz Seruma benzer Serumdan düşük LDH <200 IU/L >200 IU/L Sıvı LDH/Serum LDH <0,6 >0,6 Fibrinojen Pıhtılaşmaz Pıhtılaşır Hücre sayısı <1000/µl >1000µl Plevra sıvısı Normal ve transüda karakterli plevra sıvıları berrak, soluk sarı renkli ve kokusuzdur. Plevra sıvısında transüda ve eksüda ayrımı için en yaygın kullanılan kimyasal testler glukoz, pH ve amilaz ölçümlerdir. Şilöz efüzyonun varlığını doğrulamak için trigliserit düzeylerine de bakılabilir. Plevra sıvısı glukoz düzeyinin <60 mg/dL veya plazma ve sıvı glukoz düzeyleri arasında >30 mg/dL’den fazla fark bulunması klinik olarak önemlidir. Plevra sıvısında laktat dehidrogenaz düzeyleri enflamasyonun derecesiyle uyumlu olarak yükselir. plevral Perikard sıvısı Normal koşularda perikard boşluğunda 10-50 mL sıvı bulunur. Sıklıkla enfeksiyon, malignite, travma, hemoraji veya üremi gibi metabolik bozukluklar membranların geçirgenliğini değiştirerek perikardiyal efüzyona yol açar. Perikard sıvısında kimyasal testler özellikle sıvının transüda ya da eksuda karakterini belirlemek için yapılır. Sıklıkla sıvının protein ve LDH miktarlarının serumun protein ve LDH miktarlarına oranı tayin edilir. Periton sıvısı Periton boşluğunda sıvı birikmesi asit olarak adlandırılır. Siroz gibi karaciğer hastalıkları genellikle asidik transüdalara neden olurken intestinal perforasyon veya apandisit rüptürü sonucu gelişen bakteriyel peritonitler asit eksüdaya yol açar. Bununla birlikte eksüda karakterli asit oluşumunun en sık nedeni malignitedir. Normal periton sıvısı berrak ve soluk sarı renklidir. Primer ve metastatik tümörlerin saptanmasında asit sıvısının incelenmesi ve primer kaynağını belirlemek üzere tümör belirteçleri olan CEA ve Ca 125’in ölçümü önemlidir. AMNİYON SIVISI Fetus tüm gebelik süresince gelişimini amniyon kesesi denilen bir kese içerisinde sürdürür. Amniyon kesesinin içi, fetal metabolizma sonucu oluşan amniyon sıvısı denilen sıvıyla doludur. Amniyon sıvısının bileşenleri fetusun metabolik işlemleri ve fetal gelişim hakkında bilgi verir. Amniyon sıvısının başlıca fonksiyonu fetus için koruyucu bir yastık oluşturarak fetusun hareketini sağlamaktır. Amniyon sıvısı aracılığıyla fetus ve maternal dolaşım arasında su ve kimyasal maddelerin de değişimi olur. Amniyon sıvısı amniyosentez denilen işlemle amniyon kesesinden iğne biyopsisiyle elde edilir. Amniyosentezin gebeliğin 14. haftasında yapılması önerilmekle birlikte kromozom analizi için yaklaşık 16. haftada fetal distres ve gelişim tayinleri için 3. trimesterde de yapılabilmektedir. Fetal distres testleri: Yenidoğan hemolitik hastalığı, nöral tüp defektleri Fetal akciğer olgunluğunun değerlendirilmesi: Lesitin-sfingomyelin oranı, köpük stabilitesi, mikroviskosite SEMEN Testisler, epididimis, seminal damarlar, prostat ve bulboüretral bezler tarafından oluşturulan semen, kompozisyonları farklı dört bileşen kapsar. Ejekülasyon sırasında semende bu dört fraksiyonun karışımı bulunur. Spermler testislerin semineferöz tubullerinde üretilir, epididimisde olgunlaşır ve depolanırlar. Fruktoz içeriği oldukça yüksek olan semen sıvısının %60 kadarını seminal damarlar üretir ve bu fruktoz spermatozomlar tarafından metabolize edilir. Semen hacminin yaklaşık %20-30’unu prostat bezinin ürettiği asidik sıvı oluşturur. Bu sıvı yüksek konsantrasyonda asit fosfataz, sitrik asit ve çinko yanında ejakulasyonu takiben semenin koagülasyonu ve sıvılaşmasından sorumlu proteolitik enzimleri içerir. Epididimisten gelen sıvı ve spermatozomlar ise semen hacminin yaklaşık %5’ini oluşturur. Bulboüretral bezlerin oluşturduğu alkali mukus, prostat ve vagina sekresyonlarında kaynaklanan asiditenin nötralize edilmesini sağlar; sıvı hacminin %5’ini oluşturur. Spermin çoğu ejekulatın ilk porsiyonunda olduğundan, fertilite araştırmaları amacıyla veya vazektomi uygulanan kişilerde alınan örneklerin doğru değerlendirilebilmesi için tam örnek alınmalıdır. Örnekler en az 3, en fazla 5 günlük bir perhizi takiben toplanmalıdır. Fertilitenin değerlendirilmesinde genellikle iki hafta arayla iki veya üç örnek incelenmelidir. Semen örneği 30-60 dk içinde sıvılaşır. Örneğin analizi sıvılaşma başlayıncaya kadar yapılmamalı ve analiz yapılıncaya kadar örnek 37ºC’de bekletilmelidir. Semen analizi Semende makroskobik ve mikroskobik incelemelerle görünüm, hacim, viskozite, pH, sperm konsantrasyonu, sayımı, hareket yeteneği ve morfolojisi değerlendirilir. Normal semen gri-beyaz renkli, yarı şeffaf görünümdedir, küf kokusuna benzer karekteristik bir kokusu vardır. Bulanıklığın fazla olması lökositlerin ve üreme sistemindeki bir enfeksiyonu gösterir. Değişik eritrositlerin varlığıyla ilişkilidir. derecelerde kırmızı Normalde semende görünüm eritrosit bulunmaz. Sarı renkli görünüm ise idrarla kontaminasyon, uzun süreli cinsel perhiz veya ilaç etkisine bağlı olabilir. Normal semen hacmi 2-5 mL kadardır. Hacim azalması genellikle yetersiz örnek alınması ve infertilite ile ilişkilidir. Normal semen örneği kolaylıkla pipetlenebilir. Semen viskozitesi sıvılaşmasıyla ilişkili olabilir, yetersiz sıvılaşan örnekler kümeleşerek oldukça viskoz bir görünüm alır. Semenin normal pH’sı alkalidir ve 7.2-8 arasındadır. pH artışı üreme sistemindeki bir enfeksiyonu gösterir; pH azalması ise idrar kontaminasyonu ve prostatik sıvı artışı ile ilişkilidir. Sperm konsantrasyonunun sperm/mL’dir. normal değerleri 20-160 milyon Fertilizasyonun gerçekleşebilmesi için spermin devamlı, ileriye doğru hareketi önemlidir. Sperm motilitesi örnek toplandıktan sonraki bir saat içinde iyice karıştırılmış ve sıvılaşmış semen örneğinde değerlendirilir. Sperm motilitesi hız ve yön bakımından da değerlendirilir. Hareketsiz sperm yüzdesinin fazla olması veya pıhtılaşması, spermde aglutininlerin bulunduğunu ve sperm canlılığını tayin etmek için daha ileri değerlendirme gerektiğini gösterir. İDRAR Bazı metabolik artıklar, ekzojen maddeler ve suyun fazlası, böbreklerin fonksiyonel alt birimleri olan nefronlar tarafından vücüttan uzaklaştırılır. Plazmanın ultrafiltratı olan böbrekler tarafından oluşturulan idrar, glomerüler filtratın içerdiği su ve çeşitli maddelerin tubuluslar ve toplayıcı kanallardan geçerken geri emilmesi veya salgılanmasıyla oluşturulur. Günde yaklaşık 170 litre ultrafiltratın işlenmesiyle 1200mL kadar idrar oluşturulur. nefronlar tarafından Böbreklerde oluşturulan idrar, toplayıcı kanallar, pelvis renalis, üreterler, mesane ve üretra aracılığıyla ekskrete edilir. Böbreklerin birçok artık ürünün vücuttan uzaklaştırılması görevine ek olarak sıvı, elektrolit ve asit baz dengesinin düzenlenmesi ve bazı endokrin fonksiyonları da bulunmaktadır. Günlük metabolizma sonucunda oluşan artık maddelerin uzaklaştırılması için su gerektiğinden, idrarın başlıca bileşeni sudur. Düzenli olarak su alınması homeostazın sürdürülmesi için de gereklidir. Su alımı gün içinde ve bireysel değişiklik gösterir. İdrar analizleri organizmada meydana gelen hastalıklar hakkında çok faydalı bilgiler veren gayet kolay, çabuk ve nisbeten ucuz bir teşhis aracıdır. İdrar çok sayıda organik ve inorganik maddeyi ihtiva eden son derece kompleks bir solüsyondur. Diyete bağlı olarak değişmekle beraber, sağlıklı bir erişkin kişinin 24 saatlik idrarı ile 60 gr kadar madde dışarı atılır. Bu maddelerin yaklaşık 35 gramı organik, 25 gramı inorganiktir. Organik maddeler; üre, ürik asit, kreatinin, amonyak, aminoasitler, purinler, hormon metabolitleri, vitaminler, vitamin metabolitleri ve enzimler. İnorganik maddeler; sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, klor, fosfor, demir, bakır, çinko, iyot, flor, kurşun ve kobalttır. Bazı maddeler normalde idrarda bulunmaz ancak patolojik hallerde çıkarlar. Bunlar; 1. Proteinler (albumin) 2. Karbohidratlar (glukoz) 3. Keton cisimleri 4. Bilirubin 5. Hemoglobin Mikroskobik muayenede görülen en önemli patolojik maddeler ise; lökosit, eritrosit ve silindirlerdir. İdrar numunelerinin toplanması ve saklanması İdrar analizleri: a)Kalitatif b)Yarı kantitatif c)Kantitatif olmak üzere üç şekilde yapılır. Kalitatif analizlerde herhangi bir maddenin idrarda bulunup bulunmadığı tespit edilir. Yarı kantitatif analizlerde idrarda bulunan bir maddenin miktarı +1, 2+, +3, +4 şeklinde belirtilir. Kantitatif analizlerde ise idrarda bulunan herhangi bir maddenin miktarı mg veya g cinsinden bulunur. Kalitatif ve yarı kantitatif analizler için herhangi bir andaki idrar toplanır. Kantitatif analizler için ise mutlaka 24 saatlik idrar toplanmalıdır. İdrar numuneleri temiz, mümkünse steril ve ağzı kapaklı kaplarda ve fazla bekletilmeden çalışılmalıdır. 24 saatlik idrar toplanması Temiz, steril ve renkli şişe kullanılmalıdır. Renkli şişe bulunamazsa toplama sırasında idrar karanlıkta bekletilmelidir. Sabah 7.00 veya 8.00’dan başlanarak mesanedeki ilk idrar atılır. Bundan sonraki tüm idrar numuneleri ertesi sabah aynı saate kadar, son idrar da alınmak suretiyle toplanır. Kalitatif analizde idrarın taze olması ve hemen çalışılması gerekir. Uzun süre bekletilen idrarda meydana gelen değişiklikler: 1. Bakteri varsa çoğalır. 2. Glukoz varsa azalır. 3. Bazı bakterilerden dolayı üreden amonyak meydana gelir ve idrarın pH’sı asid ise alkali olur. 4. İnorganik maddeler çöker, tortu ve bulanıklık meydana gelir. 5. Şekilli elemanlar varsa parçalanır. Rutin idrar tahlilinde pH, dansite, protein, glukoz, keton, bilirubin, ürobilinojen ve mikroskopi incelemesi olur. Bu analizler tek tek manuel metodlarla yapılabildiği gibi hazır ticari kitlerle de yapılabilmektedir. Bu kitlerde test maddeleri 10-12 cm uzunluğunda ve 3-4 mm enindeki karton çubuklara emdirilmiştir. Bunlara strip adı verilir. İdrarın fizik muayenesinde yapılan tetkikler; 1. Miktar 2. Koku 3. Görünüm 4. Renk 5. Reaksiyon(pH) 6. Dansite İdrarın Miktarı: Normal yetişkin şahıslarda günlük ortalama miktar, 600-1800 ml arasında değişir. İdrarın Kokusu: Normal idrarın kendine has ve özel bir kokusu vardır. İdrarın kokusu alınan gıda ve ilaçlara bağlı olarak değişir. İdrarın Görünümü: Normal taze idrar berraktır. Fakat idrarın berrak olması patolojik olma ihtimalini ortan kaldırmaz. İdrardaki tortu ve bulanıklıklar şunlardan ileri gelebilir; mukoidler, amorf fosfat ve amorf üratlar, karbohidratlar, ürik asit, ürik asit tuzları, kalsiyum okzalat, yağlar, bakteriler, eritrosit, lökosit ve epitellerden, kolloid partiküllerden. İdrarın Rengi: Normal idrarın rengi açık sarı ile koyu sarı arasında değişir. Patolojik hallerden dolayı idrara çıkan pigmentlerden dolayı idrarın rengi sarı, kahverengi-kırmızı veya yeşilimsi renkte görülebilir. İdrarın Reaksiyonu (pH): İdrarın reaksiyonu şahsın aldığı diyete bağlı olarak değişir. Normal bir idrarın pH’sı 4.5 ile 8 arasında değişir, yani ortalama 6 civarında olup asit reaksiyondadır. İdrarın Dansitesi: İdrarın dansitesi içinde erimiş olan maddelerin miktarına bağlıdır. Normal yetişkin insanlarda idrar dansitesi 1.015-1.025 arasında değişir. İdrarın dansitesi vücüda bol sıvı alınması halinde ve çevre ısısının az olduğu hallerde düşük, tersi durumlarda ise yüksektir. Terleme, diyare ve ateşli hastalıklarda az miktarda ama dansitesi yüksek idrar çıkarılır. Diyabetes Mellitus’de idrar miktarı bol, dansite ise glukozdan dolayı yüksektir. Ditabetes insipitusta hem idrar miktarı çok fazla hem de dansite çok düşüktür. Röntgen filmi için kontrast madde kullanılması durumunda dansite 1.040’dan fazla çıkabilir. İdrar dansitesi refraktometre veya dansitometre (ürinometre) adı verilen cihazlarla ölçülür. İdrarın Osmolalitesi: Osmolalite bir çözeltide bulunan partiküllerin ölçümüdür. Spesifik gravite hem partiküllerin sayısına hem de yapısına bağlı olduğu halde osmolalite sadece partiküllerin sayısına bağlıdır. İdrarın dansitesini artıran ve yanlış okumalara sebep olan bazı maddeler (kontrast madde gibi) dansiteyi aşırı arttırdıkları halde osmolaliteyi pek etkilemezler. Çünkü bu partiküller dansiteyi aşırı yükseltecek kadar yüksek bir kitleye sahip oldukları halde sayıları daha az olduğu için osmolaliteyi fazla etkilemezler. Osmolaliteyi ölçen cihazlara osmometre adı verilir. İdrarın kimyasal muayenesinde yapılan tetkikler Günümüzde idrarın kimyasal muayenesinde yapılan analizler, çoğunlukla idrar stripleri ile yapılır. Striplerle yapılan testler daha çabuk, hassas ve spesifiktirler. İdrarda protein: Kan proteinlerinin idrara geçmesine proteinüri veya proteinlerin yüzde çoğunluğunu teşkil eden albuminden dolayı albuminüri adı verilir. Albumin dışında idrara geçen diğer protein fraksiyonları: 1. Müsin 2. Bence-jones proteini 3. Pepton 4. Hemoglobin 5. Nükleoprotein İdrara protein çıkması patolojiktir fakat normal idrarda rutin metodlarla tespit edilemeyecek kadar az miktarda albumin çıkar (günde 100 mg’a kadar). İdrarda Glukoz Normal bir idrarda, rutin metodlarla tespit edilemeyecek kadar az miktarda glukoz bulunur (%1-15 mg kadar). Normalde kanın böbrek glomerüllerinden süzülmesinden sonra oluşan ilk idrarda glukoz vardır. Bu glukoz tubuluslarda geri emilir. Kan glukozunun yüksek olduğu durumlarda glomerüler filtrata fazla miktarda glukoz geçer. Bu takdirde geri emilim tam yapılamaz. 160- 180 mg/dl olan böbrek eşiği aşılmış olur ve idrarla glukoz atılır. İdrarda Nitrit Usulüne uygun alınmış bir idrarda nitritin pozitif olması bakteriyel bir enfeksiyonu gösterir. Ancak oda ısısında uzun süre beklemiş idrarda yalancı pozitif sonuç alınabilir. Nitrit testi için ya sabah ilk idrarı alınmalı veya mesanede en az 4 saat süre ile tutulmuş idrar kullanılmalıdır. Nitrit testinin negatif olması bakteriürinin olmadığı anlamına gelmez. Çünkü bakteriüri olsa bile mesanede yeterli süre beklememiş idrarda nitrit negatif çıkabilir. Ayrıca bazı bakteri suşları (enterokok, streptokok, stafilokok gibi) nitrit üretecek enzime sahip değildirler. İdrarda Keton Cisimleri Keton cisimleri; asetoasetik asid, beta-hidroksibütirik asid ve aseton’dur. Hücreler için alternatif bir enerji kaynağıdırlar. Diabetes Mellitus, kronik açlıkta düzeyleri artar (ketonemi). İdrarda Bilirubin Bilirubin, eritrositlerin parçalanmasıyla ortaya çıkan hemoglobinin retikuloendotelial sistemde (kc, dalak, kemik iliği) yıkılmasıyla oluşur ve karaciğere taşınır. Glukuronik asidle birleştikdikten sonra safraya atılarak kandan uzaklaştırılır. Glukuronik asidle birleşmiş bilirubine direk bilirubin denir. İdrarda bilirubin bulunması patolojiktir. İdrara sadece direk bilirubin çıkar. Hepatik ve posthepatik sarılıklarda (safra yolu tıkanmalarında) ve kronik karaciğer hastalıklarında idrara bilirubin çıkar. İdrarda bilirubin tayini bekletilmeden yapılmalıdır. İdrarın mikroskobik muayenesi İdrarın mikroskopik tetkiki, idrar sedimenti incelenerek yapılır. Her idrarın mikroskopik muayenesi mutlaka yapılmalıdır. Alınan idrar numunesi karıştırılarak temiz bir santrifüj tüpüne doldurulur. İdrar 1800 rpm’de 3 dk santrifüj edilir. Santrifüj çok yüksek devirde uzun süre yapılmamalıdır, şekilli elemanlar bozulabilir. İdrar sedimenti başlıca 3 gruba ayırarak incelenir: İnorganik sedimentler (kristaller) 1. Asid idrarda görülen kristaller (Ürik asid, Kalsiyum sülfat, Kalsiyum oksalat, Amorf ürat, Lösin, tirozin ve sistin, Sülfamid bileşikleri ) 2. Alkali idrarda görülen kristaller (Triple fosfat (amonyum-magnezyum-fosfat), Kalsiyum fosfat, Kalsiyum karbonat, Amorf fosfatlar, Amonyum ürat) 3. Nadir görülen düğer kristaller(Hippurik asid, Kolesterol, Ksantin, Hematoidin, Bilirubin, Melanin) Organik sedimentler 1. Silindirler (Hyalin silindir, Granül silindir, Mum silindir, Eritrosit silindir, Lökosit silindir, Epitel silindir, Bakteri silindir, Mikst silindir, Yağ silindir, Pigment silindir, Fibrin silindir) 2. Psödo-silindir (Silindiroidler, Mükus iplikleri, yün, pamuk vs lifleri, Küf mantarlarının lifleri) 3. Hücresel elemanlar (Eritrositler Spermatozoidler, Parazitler) , Lökositler, Epitelyum hücreleri, Bakteriler, Yabancı cisimler (Maya hücreleri, Küf mantarları, Nişasta granülleri, Yağ damlacıkları, Barsak menşeili kas lifleri, Pamuk, yün ve ipek lifleri, Saç, tüy vs., Lam, lamel ve objektifteki lekeler) Hücresel elemanlar Eritrositler: İdrarda eritrosit görülmesi patolojik olmakla birlikte her mikroskopik sahada 1-2 tane görülmesi normal sayılabilir. Eritrositler lökositlere oranla daha ufak ve çekirdeksiz hücrelerdir. Keskin kenarlı diskler halinde, yuvarlak , bazen oval ve mikroskop mikrovidası hafif oynatılınca eritrositlerin dışında iç içe iki halka varmış gibi gözükür. Dansitesi yüksek olan idrarlarda eritrositler büzülür ve kenarları dikenli bir hal alır. Dansitesi düşük idrarlarda şişerler, biraz daha büyükçe ve güç görünürler. Lökositler İdrarda lökosit olması klinik yönden anlamlı olmakla beraber her mikroskopik sahada erkeklerde 2-3, kadınlarda ise 4-5 tane olması normaldir. Nötrofilik Lökositler: Lökositler eritrositlere göre daha büyük ve çekirdekli hücrelerdir. İdrar oda ısısında 2-3 saat beklediğinde lökositlerin %50’si kaybolur. İdrarda fazla miktarda lökosit itrahına PİYÜRÜ denir. İdrar reaksiyonu nötr veya asid ise beyaz bir çökelti, alkali ise bulanık bir görüntü olur. Epitel Hücreleri: Idrarda az miktarda veya her mikroskopik sahada 5-6 epitel hücresi görülmesi normaldir. Kadın idrarları, vulvadan idrara fazlaca epitel karıştığından erkeklere nisbeten daha fazla sayıda epitel hücresi ihtiva eder. Oval Yağ Cisimcikleri: Absorbe edilmiş lipidlerle dolu veya dejeneratif hücresel değişikliğe uğramış renal tubuler epitel hücreleridir. Genellikle proteinüri ve lipidüri ile birlikte bulunurlar. Silindirler Silindirler, böbrek tübuluslarında özellikle proteinlerin birikmesiyle oluşan yapılardır. Tubulusların şekillerine göre ve çeşitli uzunlukta olurlar. Idrar akışının basıncına bağlı olarak uromukoidlerin birikmesi sonucu oluşurlar ve tubuluslardan idrara geçerler. Ayrıca idrarda protein ve tuz artışı ve düşük pH’da silindir oluşumuna katkıda bulunur. Parazitler Idrarda bazı parazitlerin kendileri veya yumurtaları görülebilir. İdrarda parazit veya yumurtası görüldüğünde numune taze idrarda tekrar incelenmelidir. Bunlar: Trichomonas vaginalis: İdrarda en çok görülen parazittir. Taze idrarlarda canlı ve hareketli, beklemiş idrarlarda ise hareketsizdirler. Şekil olarak lökositlerden biraz büyüktürler. Kuyruk ve antenleri ile lökositlerden ayırt edilirler. Oxyuris Vermicularis : İdrarda nadir olarak kendisi veya yumurtası görülebilir. Anüsden idrara bulaşır. Ascaris Lumbricoides : Barsaklarda bulunabilen bu parazitin çok nadir olarak idrara yumurtası çıkabilir. Schistosoma Haematobium: Yumurtası direk idrara çıkabilir, eritrositler eşlik eder. Entamoeba Histolitica: Amip nadiren lenfatiklerden mesaneye veya daha çok fekal kontaminasyonla idrara çıkabilir. Eritrosit ve lökosit eşlik eder. Mantarlar En çok görülenleri Candida Albicans olup, tomurcuklanmış veya miçelya olarak ayırt edilirler. Candida albicans mayaları oval ve 3-5 mm çapında olup ışığı fazlaca kırarlar. Eritrositlerle karıştırılabilirler. Bakteriler Normal idrar kesesindeki idrarda bakteri bulunmaz. Idrar üretradan geçerken ve dışarı çıkarıldıktan sonra bakterilerle kontamine olabilir. Bakteriler idrarda süzülmekle geçmeyen bir bulanıklık oluşturur. Spermatozoidler İdrarda uzun süre şekillerini korurlar. Baş, boyun ve kuyruk kısımları vardır. Taze asit idrarda hareketli, beklemiş ve alkali idrarda hareketsizdirler. Rapor edilmeleri gerekmez. this is a photograph of urinary sediment under brightfield microscopy (250x magnification). the sediment contains two red blood cells (right) and one white blood cell (left). the white blood budding yeast are visible on the left side of this slide with a squamous epithelial cell on the right. there are no segmented neutrophils seen. this suggests the yeast are a contaminant and not causing a urinary tract infection (bright field microscopy, 200x). this slide shows a red blood cell cast with red blood cells concentrated at one end.(bright field microscopy, 160x magnification)