Full Text
Transkript
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 Pakize ÇOBAN KARABULUT1 MUSUL SORUNU: 1914-1926 Özet Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti İtilaf Devletleri ile Mondros Ateşkes Anlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır. Savaş zamanında imzalanan gizli anlaşmaları da uygulamaya koyan İtilaf güçleri Sevr Antlaşması ile amaçlarını net olarak ifade etmiştir. İngiltere, savaş sırasında işgal edemediği Osmanlı’nın Ortadoğu topraklarını işgal ederek, savaşın başından itibaren istediği Musul ve çevresini ele geçirmiştir. 28 Ocak 1920 tarihinde İstanbul’da Meclis-i Mebusan’da kabul edilen Misak-ı Milli’ye göre ise Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgeler Türk Devleti sınırlarında kabul edilmiştir ve bu sınırların içinde İngiltere’nin Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra işgal ettiği Musul ve çevresi de bulunmaktadır. Bu çalışmada, Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’nin çözümsüzlükten yana tavır alması, bölgede Türk Hükümeti’ne karşı isyanların çıkması için bölge halkını kışkırtması ve Türk nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Musul topraklarının nasıl kaybedildiği anlatılmıştır. Anahtar Kelimeler: Musul, Misak-ı Milli, Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti, Türk Nüfusu. MOSUL QUESTION: 1914-1926 Abstract Ottoman Empire forced to sign Armistice of Mudros after its defeat in World War I. Allies, enforce secret treaties during war, which also brought to light their main aim with the conditions of Treaty of Serves. Middle Eastern territory of Ottoman Empire invaded by British Empire, which could not be conquered during the war and since the beginning of the war demanded areas such as Mosul and surroundings also invaded. 1 Arş. Gör., Bitlis Eren Üniv. Fen-Edebiyat Fak., Tarih Bölümü. [email protected] Musul Sorunu: 1914-1926 Due to population density of Turk territories accepted in Turkish Government in Misak-ı Milli, which accepted in Chamber of Deputies in 28th of January 1920. Mosul and surroundings belongs to Turkish territory which has been invaded by British Empire after the Armistice of Mudros. This research will focus on British Empire’s negative attitude about solutions after the World War I, provoke the rebels against the Turkish Government in Middle East and how Turkish populated Mosul territory lost. Keywords: Mosul, National Pact, World War I, Ottoman Empire, Turkish Population. GİRİŞ 1914-1918 yıllarında gerçekleşen Birinci Dünya Savaşı, birçok kıtada etkili olmuş ve geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Savaş, yayıldığı geniş coğrafyaya rağmen etkisini, özellikle Osmanlı Devleti’ne ait topraklarda yoğun olarak hissettirmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın yoğun olarak Osmanlı topraklarında yaşanmasının en önemli nedeni Osmanlı Devleti’ne ait Ortadoğu topraklarını içine alan bölgenin sömürgelere yakın olması, stratejik önemleri ve geniş yeraltı zenginlikleridir. Bu durum İtilaf Devletlerinin, Osmanlı Devleti üzerinde önemle durmalarına neden olmuştur. Savaşın çıkışında etkili olan sömürge yarışı savaştan sonra da Osmanlı topraklarında devam etmiştir. İngiltere’nin, Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce geniş sömürge topraklarına sahip olması ve savaşın sonunda kazanan devletlerin tarafında bulunması, var olan gücünü arttırmasına ve sömürge alanlarını genişletmesine yol açmıştır. İngiltere’nin savaşta kazandığı başarıları yeni sömürgeler elde etmek için kullanması, onun petrol zengini ve kendi sömürgelerine giden yollar üzerinde bulunan Musul bölgesini işgal etmesiyle sonuçlanmıştır. Birinci Dünya Savaşı devam ederken imzalanan gizli anlaşmalarla Musul bölgesi Irak’ın değil, Suriye’nin parçası sayılmış ve Fransa’ya bırakılmıştır. Savaş sonunda Suriye’den İngiliz birlikleri çekildiğinde Fransa, Suriye’de hâkimiyet kurmakta zorlanmış ve İngiltere’den yardım istemek zorunda kalmıştır. İngiltere Hükümeti Fransa’ya yardım edebileceklerini, fakat karşılığında Fransa’nın Musul bölgesindeki haklarından vazgeçmesini istemiştir. İngiltere’nin Musul bölgesiyle ilgili bu değişiklik ısrarı, onun Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti tarafından imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması’na aykırı olarak Musul bölgesini işgal etmesine neden olmuştur. Musul’un Misak-ı Milli sınırları içinde kabul edilmesinden dolayı İngiltere’nin haksız işgali; askeri ve siyasi alanda Türkiye’nin tepkisine sebep olmuş, hatta Türkiye’nin İngiltere ile savaşı göze almasına yol açmıştır. Ancak, İngiltere’nin ısrarcı tavrının ve etkin konumunun, Türkiye’yi yeni bir savaşın eşiğine getirmesi ve Türkiye’nin, Milli Mücadele ile güç koşullarda kazandığı başarının kaybedilme durumunu ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle Türkiye, Musul konusunun çözümünü Lozan Barış Antlaşması’ndan sonraya bırakmıştır. Fakat İngiltere belirlenen süre içerisinde sorunun çözülmesine engel olarak, Musul konusunun kendisinin etkili olduğu Milletler Cemiyeti’ne götürülmesine zemin hazırlamıştır. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 329 Pakize Çoban Karabulut Milletler Cemiyeti, İngiltere’nin siyasi nüfuzunun etkisiyle, Türkiye’nin Musul ile ilgili iddialarını dikkate almamış ve Musul konusunu Türkiye’nin aleyhine çözümleyerek, Türk nüfusunun yoğun olarak yaşadığı bölgelerin Türkiye’nin elinden çıkmasına neden olmuştur. Türk Nüfusunun Irak’a Yerleşmesi Irak Türkmenlerinin Musul’a gelişleri hakkında değişik görüşler olmakla birlikte, Türklerin Orta Doğu’ya gelişlerinin milattan önceki devirlerde başladığı, Selçuklular devrinde ise tamamlandığı, günümüzde kabul edilen bir görüştür2. Irak topraklarına Türkler, 674’de Ubeydullah bin Ziyad’ın Basra’ya 2.000 Türk’ü davet etmesiyle gelmişlerdir. Bunu Abbasi Halifesi Ebu Cafer’ül Mansur’un, Bağdat’ı savunması için getirttiği 10.000 Türk takip etmiştir. Halife Harunü’r-Reşit’in, 10.000 Türk askerini Abbasi ordusuna takviye için getirmesiyle sayıları 40.000’i bulan Türklerle birlikte Samarra şehri ile Dokuk kasabaları kurulmuştur. Irak’a en büyük Türk göçü Selçuklular zamanında olmuş3, özellikle Selçuklu Devleti hükümdarı Tuğrul Bey’in 1055’den itibaren bölgeye hâkim olmaya başlamasıyla Oğuz boyları kitleler halinde gelip bölgedeki çeşitli kentlere yerleşmiştir. Bundan sonra siyasi nüfuz tam olarak Türklerin eline geçmeye başlamıştır4. Selçuklu Devleti’ni yıkan Moğol istilası ve istiladan kaçan on binlerce Türk, bölgeye gelerek Türk nüfusunun artmasına sebep olmuştur. 1258-1336 yıllarında İran’da hüküm süren İlhanlılar, 1338-1469 yıllarında Karakoyunlu Türkmen Devleti’nin5 kurulmasından sonra Oğuzlar yani Türkmenler, Kerkük, Erbil, Musul ve çevrelerine yoğun olarak yerleşmeye başlamıştır6. 1470’ten itibaren Akkoyunlu hâkimiyetinde kalan bölge, 1508-1515 yıllarında Azeri Türkmen Beyi Şah İsmail’in idaresinde kalmış, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Zaferi’nden sonra Osmanlı hâkimiyetine geçmiş7, Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534-1535 yıllarında gerçekleştirdiği Bağdat Seferi’yle bu hâkimiyet kesinleşmiş ve Irak Osmanlı toprağı olmuştur8. Osmanlı Devleti Irak’ı; Bağdat, Basra, Musul, Şehrizor ve el-Ahsa olmak üzere beş bölgeye ayırarak yönetmiştir. Bölge 1623’te tekrar Safevilerin hâkimiyetine girmesine rağmen, 1618’de IV. Murat’ın Bağdat seferinden sonra yeniden Osmanlı hâkimiyetine girmiş ve Kasr-ı Şirin Anlaşması’ndan Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar Osmanlı hâkimiyetinde kalmıştır9. Birinci Dünya Savaşı’nın Sonuçlanması Ve Musul’un Durumu 2 Mehmet Saray, Irak ve Türk-Irak İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2006, s. 88. Mehmet Saray, age, s. 89; Mim Kemal Öke, Musul Komplosu (1918-1926), İrfan Yayınları, İstanbul, 2012, s. 2223. 3 Hidayet Kemal Beyatlı, “Irak Türklerinin Tarih, Dil ve Kültürleri”, Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1998, s. 31. 4 5Mehmet Saray, age, s. 89. 6Hidayet Kemal Beyatlı, age, s. 32. 7Mehmet Saray, age, s. 89. 8 Suphi Saatçi, Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, 1. Baskı, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2003, s. 82. 9Mehmet Saray, age, s. 89. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 330 Musul Sorunu: 1914-1926 Müttefikler hem Birinci Dünya Savaşı devam ederken yaptıkları gizli anlaşmalarla hem savaş sonunda Osmanlı Devleti ile imzaladıkları Mondros Ateşkes Anlaşması ve Sevr Antlaşması ile Musul’u pazarlık konusu yapmışlardır. Osmanlı toprakları, savaş devam ederken İtilaf Devletleri arasında gizli anlaşmalarla paylaşılmıştır. 1916 yılında, İngiltere ile Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Anlaşması bunlardan birisidir. Anlaşmaya göre Musul bölgesi Irak’ın değil, Suriye’nin parçası sayılmış ve Fransa’ya bırakılmıştır10. İngiltere ve Fransa paylaştıkları bölgeleri A ve B nüfuz alanlarına ayırarak, bir Arap şefinin hükümdarlığında müstakil Arap Devleti ya da Arap Devletleri Konfederasyonu’nu çıkarlarına aykırı olmayacak şekilde tanımaya ve himaye etmeye hazırdılar. Buna göre Fransa’nın nüfuz alanı olan A bölgesi Şam, Hama, Humus, Halep ve Musul bölgelerinden meydana gelmiş, İngiltere’nin nüfuzunda kalacak alan B bölgesi ise Şam’ın güneyinden, Kerkük’ün kuzeyine çekilecek hattın güneyini oluşturmuştur. Ayrıca Fransa ve İngiltere’nin istedikleri herhangi doğrudan veya dolaylı bir yönetim kurabilecekleri Mavi ve Kırmızı bölgeler oluşturma hakları bulunmaktaydı. Fransa’nın kontrolü altında kalacak Mavi bölge; İskenderun, Lazkiye, Trablusşam, Beyrut, Sayda, Kilikya ile Orta- Güneydoğu Anadolu’nun büyük kısmından; İngiltere’nin kontrolüne bırakılacak olan Kırmızı bölge ise Basra Körfezi’ne kadar Bağdat vilayetlerinin büyük kısmı ile Akdeniz’de Akka’nın güneyindeki küçük bir sahil kıyısından meydana gelmiştir11. Birinci Dünya Savaşı sonunda Suriye’den İngiliz birlikleri çekildiğinde Fransa, Suriye’de hâkimiyet kurmakta zorlanmış ve İngiltere’den yardım istemek zorunda kalmıştır. İngiltere Hükümeti Fransa’ya yardım edebileceklerini, fakat karşılığında Fransa’nın Musul bölgesindeki haklarından vazgeçmesini istemiştir. Fransa’nın teklifi kabul etmesi üzerine İngiltere ile Fransa arasında 15 Eylül 1919’da yapılan anlaşma ile İngilizler Urfa, Antep ve Maraş sancaklarındaki haklarını Fransızlara, Fransızlar da Irak adıyla bilinen İran ve Basra Körfezi arasındaki bölge üzerindeki haklarını İngilizlere devretmiştir12. Nisan 1920'de İngiltere ve Fransa arasında imzalanan San Remo Anlaşması’na göre ise Musul dâhil Irak, İngiltere'nin mandasına geçmiş ve Birinci Dünya Savaşı'nda yenilen Almanya’nın Türk Petrol Şirketi’ndeki %25 payı Fransızlara verilmiştir. Fransa’ya ayrıca nüfuzu altında bulundurduğu Suriye ve Lübnan'da petrol boru hatlarının yapımı için gereken kolaylığın gösterileceği kabul edilmiştir13. Osmanlı Devleti ise Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce Osmanlı topraklarında nüfus istatistiği çalışması yapmıştır. Yapılan çalışmada, Musul dâhil olmak üzere Misak-ı Milli sınırlarında kalan bölgelerde bulunmaktadır. Türk unsurunun çoğunlukta olduğu bölgeleri kapsayan bu çalışmada Edirne’den İstanbul’a, Dirizor’a, Konya’ya, Harput’a kadar bölgenin haritası çizilerek, istatistik verileri çıkarılmış ve bölgedeki Ahmet Hurşit Tolon, Birinci Dünya Savaşı Sırasında Taksim Antlaşmaları ve Sevr’e Giden Yol, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2004. s. 145; Mim Kemal Öke, Musul Komplosu (1918-1926), İrfan Yayınları, İstanbul, 2012, s. 65. 10 M. Derviş Kılınçkaya, Osmanlı Yönetimindeki Topraklarda Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Suriye, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2004, s. 95; Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 1. Kitap, Bilgi Yayınları, İstanbul, 2004, s. 69-70. 11 12 Ahmet Hurşit Tolon, age, s. 145. 13 Ferruh Demirmen, “Lozan’da Petrol: Tarihten Bir Sayfa”, TPJD Bülteni, Cilt: 16, Sayı: 2, Ankara, 2004, s. 73. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 331 Pakize Çoban Karabulut nüfusun %99’unun Türk olduğu tespit edilmiştir. Osmanlı Devleti tarafından yapılan bu çalışmada adı geçen yerler Birinci Dünya Savaşı sonunda Anadolu’da başlayan Milli Mücadele önderleri tarafından Misak-ı Milli sınırları içinde kabul edilmiştir14. Misak-ı Milli’de kabul edilen sınırlar, Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması’nın, 31 Ekim 1918 tarihinden itibaren yürürlüğe girdiğinde, işgal edilmemiş topraklar düşünülerek hazırlanmıştır. Buna göre, anlaşma imzalandığında İsmet Paşa Nablus’ta, Ali Fuat Paşa Kilis’te, Mustafa Kemal Paşa Halep yakınlarında Katma denilen yerde ve Ali İhsan Paşa komutasındaki Türk birlikleri Kerkük dâhil, Musul Vilayeti’nde bulunmaktaydı 15. Fakat Osmanlı Devleti tarafından imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. maddesi, İtilaf Devletlerine ülkenin herhangi bir yerini kendi güvenlikleri için işgal etme hakkını tanıyordu. Ayrıca Osmanlı’nın Hicaz, Yemen, Asir, Suriye ve Irak’ta bulunan birliklerinin en yakın İtilaf Devletleri komutanlarının emrine girmeleri ve Kilikya’daki kuvvetlerin, güvenliğini korumak için gerekli askerlerin dışındakilerin, askeri malzemeyle teslim olmaları kabul edilmiştir16. Sevr Antlaşması’nın 64. maddesine göre ise Musul, kurulması düşünülen Kürdistan’a verilmiştir17. Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından itibaren savaş bölgelerinde bulunan tüm askeri birliklerin yerlerinde kalmaları gerektiği halde İngiliz ordusu ateşkesin imzalanmasından sonra kuzeye ilerlemeyi sürdürerek, 1 Kasım 1918’de Hamamalil’e girmiş ve ardından Musul’a ilerlemeye devam etmiştir. İngilizler Musul’da Ermenilerin güvenlikte olmadığını ileri sürerek Osmanlı kuvvetlerinin buradan çekilmesini istemişlerdir. Musul’da bulunan Ali İhsan Paşa, İngilizlerin bu iddialarına karşı direnmesine rağmen 8 Kasım’da şehri boşaltmak zorunda kalmıştır. Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından on altı gün sonra 15 Kasım 1918’de Musul şehri İngiliz birliklerinin denetimine girmiştir18. Azmi Süslü, “Misak-ı Milli 1914-1920”, Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1998, s. 25. 14 Durmuş Yılmaz, “Misak-ı Milli ve Yeni Türk Devleti’nin Kuruluşu”, Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1998, s. 39. 15 16 Suna Kili, Türk Devrim Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2001, s. 23. Mehmet Gönlübol- Cem Sar, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası ( 1919-1938), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1997, s. 66. 17 Bilal N. Şimşir, Türk- Irak İlişkilerinde Türkmenler, 1. Baskı, Bilgi Yayınları, İstanbul, 2004, s. 49; Durmuş Yılmaz, Misak- Milli’ye Göre Musul, Konya, 1995, s. 40. Savaşın başından itibaren İngilizlerin hedefi kendilerine Ortadoğu’da sağlam bir tutunma zemini sağlamak için Musul Vilayeti’ne sahip olma isteği olmuştur. Basra Körfezi’nin batı kıyılarının da Musul Vilayeti içinde olması nedeniyle Musul’a sahip olan Akdeniz ve Basra arasındaki bölgeye de hâkim olabilecekti. Bu şekilde İngiltere sömürgesi olan Hindistan’a giden yollarında güvenliğini sağlayacaktır. Ayrıca İngiltere’nin Musul’a sahip olması Irak’ı ve Arabistan’ı, diğer taraftan Suriye’yi kontrol altına almasına sağlayacağı için büyük öneme sahiptir; Ferruh Demirmen, agm, s. 73. 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından hemen sonra 5 Kasım 1918’de İngiliz ordusu anlaşmaya aykırı olarak Musul’u işgal etmeden 2.5 ay önce Amiral Slayd’ın derlediği ve Harp Akademisi’ne ulaşan bir harita, Musul bölgesindeki potansiyel petrol alanlarını göstermektedir. Bu durum da Musul denilince İngiltere için ilk sırada petrolün olduğunu göstermektedir. Türk tarafı için ise Musul Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölge olduğu için vatanın ayrılmaz bir parçası kabul edilmektedir. Lord Curzon konferansta İngiliz Hükümeti’nin dış politikasında petrolün rolünün olmadığını İngiltere’nin amacının mandeteri olduğu Irak halkını korumak olduğunu söyleyerek, konferansta asıl amaçlarının petrol rezervlerine sahip olmak olduğunu saklamayı başarmışlardır. Gerçekte ise Birinci Dünya Savaşı başlamadan bölgede yapılan araştırmalarda zengin petrol rezervleri olduğunu fark etmelerine rağmen Lord Curzon, Musul petrol kaynaklarının ekonomik vb. önemi ile ilgili bilgisi olmadığını söylemiştir. TBMM’nin ise Musul petrolleri ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmaması, Lord Curzon’un Lozan Barış Konferansı’nda Türkiye ile ilgili petrol konusunda gerçeklerle bağdaşmayan savlarını çürütememesine neden olmuştur. 18 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 332 Musul Sorunu: 1914-1926 Osmanlı’nın Musul’daki hâkimiyeti, Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar devam etmiştir. Savaşın başlamasıyla İtilaf Devletleri’nin Musul üzerindeki siyasi çıkarları Irak Cephesi’nin açılmasına sebep olmuş, savaşla birlikte Hindistan’dan gönderilen İngiliz kuvvetleri Basra’ya çıkarak kısa zamanda Bağdat’a kadar ilerlemişlerdir. Osmanlı Devleti Irak Cephesi’nde önemli başarılar elde etmesine rağmen, savaşın sonuna doğru diğer cephelerde olduğu gibi Irak Cephesi’nden de geri çekilmek zorunda kalmıştır. 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması imzalandığında 6. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa’nın Musul’da bulunduğu tarihte, Kerkük merkezi hariç Musul’un merkezi ve Musul Vilayeti’nin büyük kısmı Osmanlı ordusunun hâkimiyetindeydi19. Mondros Ateşkes Anlaşması imzalandığında Osmanlı orduları Irak’ta olmasına rağmen, Osmanlı Devleti’nin koşulsuz şartsız teslim olması ve elindeki askeri malzemeyi büyük oranda teslim etmesi, Milli Mücadele döneminde özellikle Misak-ı Milli’de belirtilen Musul, Kerkük ve Süleymaniye bölgelerinin İngiliz işgalinden kurtulamamasında en büyük etken olmuştur. Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 30 Ekim 1918’de imzalanmasının ardından İngilizlerin zaman geçirmeden 3 Kasım 1918’de Musul’u işgal etmelerinde, Musul’un zengin petrol kaynaklarının önemli etkisi bulunmaktadır20. İngilizler mütareke hükümlerine ve uluslararası hukuka aykırı olarak işgal ettikleri Musul’da, halkın tepkisi ile karşılaşmışlardır. Bölgedeki Kürt aşiretleri, Kerkük ve Süleymaniye’deki Türk halkı İngilizlere karşı direnişte bulunarak, Anadolu hareketinin yanında yer almışlardır21. İngilizler de Irak’taki Ermeni ve Asurîleri silahlandırarak, onları Kerkük, Erbil, Revandiz ve Köysancak bölgelerinde toplamış, Türklere karşı önemli bir kuvvet oluşturmaya çalışmışlardır. Ayrıca Nasturileri de Hakkâri’nin güney bölgesine sürmüşlerdir. Ayrıca Bitlis, Garzan ve Erzurum bölgelerine kadar, yaptıkları para yardımı ve propagandalarla bu bölgelerdeki Kürt aşiretleri arasında Kürt bağımsızlığı fikrini yaymaya çalışmışlardır22. Mustafa Kemal Paşa’nın Musul Siyaseti Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele’ye başladığı andan itibaren Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgelerin idaresinin BMM’ne bırakılmasında ısrarcı olmuş, çalışmalarını bu yönde yürütmüştür. Bu nedenle hem Milli Mücadele döneminde hem de Lozan Barış Konferansı’nın devam ettiği süreçte Musul ile ilgili görüşlerinde ne kadar kararlı olduğunu göstermiştir. 28 Ocak 1920’de son Osmanlı Meclis-i Mebusan’da kabul edilen Misak-ı Milli’nin 1. maddesine göre Osmanlı Devleti’nde Arap nüfusunun çoğunlukta olduğu ve 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı tarihte düşman ordularının işgalinde olan bölgelerin geleceğinin serbestçe kullanacakları oy sonucu belirlenmesi; mütareke sınırları içinde Semih Yalçın, “Misak-ı Milli ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi”, Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası, Haz. Berna Türkdoğan, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2010, s. 310. 19 Kili, age, s. 26; Faruk Çakır, “Milli Mücadele’nin Başlangıcından Lozan Barış Antlaşması’na Dış Politika”, Osmanlı’dan İki Binli Yıllara Türkiye’nin Politik Tarihi İç ve Dış Politika, 1. Baskı, Savaş Yayınları, Ankara, 2009, s. 195. İngiltere’nin Akdeniz’in batısından Kızıldeniz’e, Basra Körfezi ve Hint Okyanusu’na uzanan suyolunda denetimi sağlamış olması, ayrıca donanmasında yakıt olarak kömür yerine petrol kullanmaya başlaması İngiltere için Musul ve Bağdat vilayetlerinde bulunan petrolün öneminin daha da artmasına neden olmuştur. 20Suna Mustafa Balcıoğlu, “Cumhuriyet Dönemi Türk Dış Politikası”, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi II, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2006, s. 413. 21 22 Suat Akgül, Musul Sorunu ve Nasturi İsyanı, Berikan Yayınları, Ankara, 2001, s. 97-98. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 333 Pakize Çoban Karabulut din, soy ve amaç birliği bakımından birbirlerine bağlı olan, karşılıklı saygı ve özveri duyguları besleyen Osmanlı-İslam çoğunluğunun bulunduğu bölgelerin tümü, ister bir eylem ister bir hükümle olsun, hiçbir nedenle birbirinden ayrılamayacak bir bütün olarak kabul edilmiştir23. Misak-ı Milli ilan edilmeden önce Ankara’da Ziraat Okulu’nda yaptığı 28 Aralık 1920 tarihli konuşmasında Mustafa Kemal Paşa, haksız işgali dile getirerek, mütarekenin imzalandığı gün Osmanlı ordusunun fiilen Musul’un da içinde bulunduğu hatta hakim olduğunu, bu sınırın İskenderun Körfezi’nin güneyinden Antakya’dan, Halep ile Katma İstasyonu arasından Carablus Köprüsü güneyinde, Fırat Nehri’ne kadar uzandığını, oradan Dirizor’a inerek; Musul, Kerkük, Süleymaniye bölgelerini içine aldığını söylemiş, İngiliz işgalini de İstanbul’un işgali gibi haksız ve mütareke hükümlerine uymayan bir teşebbüs olarak değerlendirmiştir24. İngilizler, Musul ve çevresini işgal etmelerine rağmen, bölgeye hâkim olamamış, bölgedeki aşiretleri kontrol altında tutma konusunda ciddi sıkıntılar yaşamıştır. Kerkük ve Süleymaniye halkı İngiliz himayesine sıcak bakmamış, tam aksine durumdan rahatsızlık duymuşlardır. Müslüman kabileler İngilizlere vergi vermemekte direnerek, sık sık sokak kavgalarının yaşanmasına neden olmuşlardır. Yöre halkının büyük çoğunluğu Türk tarafında yer almış ve Ankara’da BMM’nin açılmasıyla güçlenen Milli Mücadele hareketine destek vermiştir. Hatta bölgede bulunan Araplar da İngilizlere karşı, Mustafa Kemal Paşa ile işbirliğini düşünmüştür25. Musul’da Müslüman halkın, İngiliz idaresini kabul etmeyerek, Türkiye’nin parçası olarak yaşamak istediklerini bildirmesine Ankara Hükümeti duyarsız kalmamıştır. Mustafa Kemal Paşa, 1 Mayıs 1920’de BMM’nde konuşma yaparak, Musul ve Kerkük konusunda düşüncelerini dile getirmiştir. Konuşmasında milli sınırlardan bahsetmiş ve her zaman Türkiye’nin milli sınırının İskenderun’un güneyinden geçip, doğuya doğru uzanarak Musul’u Süleymaniye’yi, Kerkük’ü içine aldığını, bu konuda uygulanması gereken politikanın bu olduğunu söylemiştir26. Mustafa Kemal Paşa’nın basına yaptığı açıklamalar da Musul konusunda oldukça ciddi olduğunu göstermiştir. Örneğin İzmir’de Amerikan yazarlarından Richard Danin’e verilen ve Figaro’da yayınlanan demeçte, kazandığı zaferden sonra amaçlarının ne olduğu sorusuna, Mustafa Kemal Paşa tüm Türk toprakları kurtulmadıkça yani Avrupa’da, İstanbul ve Meriç’e kadar Trakya, Asya’da Anadolu, Musul topraklarının ve Irak’ın yarısı kurtulmadıkça durmayacağı yanıtını vermiştir. İngilizler ile savaşmaktan korkmuyor musunuz sorusuna ise kendisinin İngilizlerle değil Yunanlılarla savaştığı cevabını vermiştir. United Pres gazetecisinin petrol arazisini talep edecek misiniz sorusunu ise Musul Vilayeti sınırlarımız içindedir diyerek cevaplamıştır. Le Journal muhabiri Paul Herriot’a Çankaya’da verilen demeçte ise Musul 23Suna Kili, age, s. 90. 24Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1997, s. 12. Semih Yalçın, agm, s. 313; Serdar Sakin, “Mustafa Kemal Atatürk’e Göre Musul Sorunu”, Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 6, Ankara, 2007, s. 121. İngilizlerin Irak’ı işgal etmelerini üzerinden bir yıl bile geçmeden İngiliz işgaline karşı muhalefet ciddi boyutlara gelmiştir. İngilizler, Musul’daki Osmanlı idaresini değiştirememiş, bunun yerini bölgeyi denetim altına alacak sivil bir komiserlik meydana getirmişlerdir. Bütün gücü elinde tutan bu sistem bölgenin halkını tedirgin etmiş, hatta isyanların çıkmasına zemin hazırlamıştır. 1920 ayaklanması olarak bilinen bu isyan, bölgedeki aşiretlerini Şii çevrelerin ve çoğu Osmanlı ordusundaki Arap kökenli subayların oluşturduğu güçlü bir yapı olmuştur. M. Kemal Paşa bu gelişmeleri yakından takip etmiş ve bölgedeki Türkiye’yi destekleyen ve bölgede önemli rol oynayan Şeyh Acem Sadun ile sürekli temas halinde olmuştur. 25 26Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1997, s. 75. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 334 Musul Sorunu: 1914-1926 Vilayeti’nin milli sınırlar içinde bulunduğunun birçok defa ilan edildiğini ve Lozan Barış Konferansı’nda Türk delegelerinin karşısında bulunanların bunu pekâlâ bildiğini söylemiştir27. Türkiye bu dönemde mecliste Musul konusunu ele alırken, 1920’de Irak da, kendi anayasasında Irak halkının Arap, Türk ve Kürt unsurlardan oluştuğunu ve anayasanın 14. maddesinde Türklerin ana dilleri ile öğretim yapmalarını kabul etmiş, fakat Irak Hükümeti tarafından bu maddenin uygulanmasına izin verilmemiştir. Buna rağmen diğer bir azınlık olan Kürtlere ve çok az sayıda olmalarına rağmen Hıristiyan ve Yahudi cemaatlerine geniş haklar verilmiş, eğitim ve öğretimlerini ana dilleri ile yapmalarına izin verilmiştir28. Gerek Misak-ı Milli’de gerek meclis konuşmalarında Musul, Kerkük ve Süleymaniye konusunda önemle durulması, Mustafa Kemal Paşa ve Ankara Hükümeti’nin bu konuda ne kadar kararlı olduğunu göstermiştir. İngilizlerin, Ocak 1921’de Erbil ve Revanduz arasında bulunan ve Türkleri destekleyen Sürücü Aşireti’ne saldırmaları üzerine Mustafa Kemal Paşa, Milli Müdafaa Vekâleti’ne çektiği telgrafla Revanduz bölgesine asker gönderilmesini istemiştir. Bu görev Kaymakam ve Milis Yarbay Özdemir Bey’e verilmiş, Özdemir Bey, başlangıçta bölgede önemli başarılar elde etmiş, ancak daha sonra çekilmek zorunda kalmıştır. Özdemir Bey’in Revanduz’da kazandığı başarı ile bölgedeki halk ve aşiretler üzerindeki nüfuzu, Türk Genelkurmayı’nı Musul’un kurtarılması için askeri tedbirler almaya sevk etmiştir. Dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, 7 Eylül 1922 tarihli yazısıyla Elcezire Cephesi Kumandanlığı’ndan Musul’a taarruz için gerekli hazırlıkların yapılmasını istemiştir29. Musul’da karışıklıklar devam ederken Mart 1921’de Kahire’de düzenlenen konferansta İngiltere politikası ve mandaterlik sorunları tartışılmaya başlanmıştır. Konferans’ta Faysal, Irak krallığına aday gösterilerek, kendisinin tahta geçmesi için alınması gerekli önlemler üzerinde durulmuştur. Konferans üyeleri tarafından, Irak’a el koymanın gerektireceği masrafın yanında Türk tehlikesinin de söz konusu olabileceği düşünüldüğü için Şerif hanedanına mensup bir kişinin, Irak’ın başına getirilmesi, bu ağır masrafı hafifletmek için pratik bir yol olarak görülmüştür. Böylece İngiltere’nin Irak’taki çıkarları sağlam temellere dayandırılmış ve Irak’ın bütünüyle nüfuz altına alınması kolaylaşmıştır. Bu durum İngilizlere göre, etkileri Irak’a uzandığı açıkça görülen Kemalizm ve Bolşevizm’i önlemek için en garantili yol olarak kabul edilmiş30 ve Faysal 12 Ağustos 1921’de İngiltere’nin desteğiyle Irak tahtına çıkarılmıştır31. İngilizlerin Musul konusundaki ısrarı karşısında, Ankara Hükümeti, Lozan Barış Konferansı’ndan önce Musul’un gerekirse silah yoluyla kurtarılması için İngilizlere karşı harekâtı göze almıştır. Ancak Türk kuvvetlerinin bir kısmının Batı cephesine kaydırılmak 27Atatürk’ün 28Mehmet 29Semih Söylev ve Demeçleri III, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1997, s. 67-77. Saray, age, s. 106. Yalçın, agm, s. 313; Suat Akgül- Sahir Uzel, Musul -Kerkük Harekâtı, Berikan Yayınları, Ankara, 2001, s. 5. Qassam Kh. Al-Jumaily- İzzet Öztoprak, Irak ve Kemalizm Hareketleri 1919- 1923, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1999, s. 45. 30 Suphi Saatçi, age, s. 120; Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), Cilt:1-2, 16. Baskı, Alkım Yayınları, İstanbul, 2007, s. 201-202. 31 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 335 Pakize Çoban Karabulut zorunda kalınması ve sonrasında konferansın başlaması, Musul ile ilgili düşüncelerin uygulamaya konulmasını engellemiştir32. Musul, Süleymaniye ve Kerkük ile ilgili bu olaylar yaşanırken, Anadolu’da düşman ordularına karşı yapılan Büyük Taarruz’un başarıya ulaşmasıyla İzmir’de mücadele son bulmuş, yapılan Mudanya Ateşkes Anlaşması33 ile öncelik, Yunanistan’ın ve diğer Anlaşma Devletleri’nin işgalinden Doğu Trakya, Boğazlar ve İstanbul’u kurtarmak olmuştur. Bu nedenle Doğu Trakya ve İstanbul’un işgal kuvvetleri tarafından boşaltılmasına karar verilmiş 34, fakat İngiltere’nin işgal konusundaki ısrarı ve bu bölgeleri elinden bırakmak istememesi nedeniyle, Boğazlar konusunun çözümü, Musul sınırının belirlenmesi ve diğer önemli konuların Lozan Barış Konferansı’na bırakılmasından başka bir çözüm söz konusu olamamıştır35. Lozan Barış Konferansı Ve Musul Konusu Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin Mondros Ateşkes Anlaşması’nı imzalamasının ardından başlayan ve dört yıllık Milli Mücadelenin sonunda düzenlenen Lozan Barış Konferansı’nın 23 Ocak 1923 tarihli oturumunda Musul sorunu ele alınmıştır. Ankara’da Lozan görüşmeleri için seçilen Türk Heyeti’ne, görüşmelerde ele alınması gerekli konular ve bu konuların nasıl ele alınacağı 14 maddelik bir talimatname halinde Hükümet tarafından verilmiştir. Buna göre Irak sınırı konusunda Süleymaniye, Kerkük ve Musul sancakları istenecek, konferansta bu konuda farklı düşüncelerin ağırlıklı olarak dile getirilerek, güçlük çıkarılması durumunda Vekiller Heyeti’nden talimat alınacaktır. Petrol imtiyazları konusunda İngilizlere bazı ekonomik çıkarlar sağlanmasının görüşülebileceği, Suriye sınırının da düzeltilmesine olanaklar ölçüsünde çalışılacağı ve bu sınırın Resi İbni Hayn’dan başlayarak Harm, Müslimiye, Mskene ve sonra Fırat yolu olan Dirizor, çöl ve nihayet Musul Vilayeti’nin güneyine kadar olan alanı kapsayacağı belirtilmiştir36. Semih Yalçın, agm, s. 313; Serdar Sakin, agm, s.122. İngiltere de Türkiye gibi Musul’u alma konusunda ısrarcı olmuş, fakat Ağustos 1922 yılında İngilizler, Çanakkale’deki birliklerine Mustafa Kemal’in saldırma ihtimaline karşı, Musul’daki askerlerini Batı cephesine kaydırmaya başlamışlardır. İngiltere’ye göre savaş daha fazla uzarsa Mustafa Kemal, Musul’a yürüyecektir. Bu durumda da İngiltere kaybettiği toprakları barış konferansında almaya planlamıştır. İngilizler, Musul’u savaş alanında kaybetse bile barış masasında geri almaya kararlıdır. Her iki tarafında askerlerini Batı’ya kaydırmak zorunda kalması Musul Konusunun çözümünün Lozan Barış Antlaşması’na bırakılmasını zorunlu kılmıştır. 32 İsmail Akbal, “Milli Mücadele Dönemi-II (1920-1923)”, Osmanlı’dan İki Binli Yıllara Türkiye’nin Politik Tarihi İç ve Dış Politika,1. Baskı, Savaş Yayınları, Ankara, 2009, s. 178. Ateşkes için yapılan görüşmelere BMM Hükümetini temsilen Batı cephesi komutanı İsmet Paşa katıldı. Ateşkes antlaşması askeri nitelikli bir sözleşme olduğu için İngiliz, Fransız ve İtalyan generalleri de hazır bulunmuştur. Yunanistan temsilci göndermemiş, onları İngiliz generali temsil etmiştir. Uzun tartışmalar sonunda 11 Ekim 1922 tarihinde imzalan Mudanya Ateşkes Antlaşması’na göre Türk ve Yunan orduları arasında ateşkes sağlanacak, Yunanlılar 15 gün içinde Doğu Trakya’yı boşaltacak, barış antlaşması yapılana kadar BMM Hükümeti Doğu Trakya’da 8.000 jandarma bulundurabilecek ve İstanbul-Boğazlarda Yunanlılar dışındaki İtilaf Devletleri birlikleri kalacaktır. Antlaşma imzalandıktan dört gün sonra yürürlüğe girdi ve Yunanlıların boşalttığı Doğu Trakya’yı İtilaf Devletleri temsilcilerinden, Refet Bele teslim almıştır. 33 İsmail Eyüpoğlu, Mudanya Mütarekesi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2002, s. 241-243; Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 2. Kitap, Bilgi Yayınları, İstanbul, 1998, s. 273-275. 34 35İsmail Eyüpoğlu, age, s. 77. 36Temuçin F. Ertan, “Mudanya Mütarekesi’nden Lozan Barış Anlaşması’na”, Başlangıçtan Günümüze Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Ed: Temuçin F. Ertan, 2. Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2012, s. 150. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 336 Musul Sorunu: 1914-1926 Lord Curzon, Musul sorununun Lozan Barış Konferansı’nda resmen gündeme geldiği 23 Ocak 1923'te yaptığı konuşmada, Irak halkının çıkarlarını korumak için Musul'un Türklere geri verilmeyeceği tezini savunurken petrole yönelik, gerçeklerle bağdaşmayan savlar ileri sürmüştür. Öncelikle İngiliz hükümetinin Musul'a yönelik dış politikasında petrolün rolünün olmadığını ve İngiltere’nin amacının mandateri olduğu Irak halkının çıkarlarını korumak olduğunu söylemiştir. Kendisinin Musul petrolüyle ilgili gelişmelerde şahsen rol almadığını ve petrol kaynaklarının ekonomik vb. önemiyle ilgili bilgisi olmadığını belirtmiştir. Ayıca Curzon elinde net kanıt olmamasına rağmen Türk Petrol Şirketi’nin elinde Osmanlı Hükümeti tarafından verilmiş petrol ayrıcalığı olduğuna inandığını da sözlerine eklemiştir37. İsmet Paşa, konferansa katılanlara Türk tezini siyasi, tarihi, etnografik, coğrafi, ekonomik ve askeri açılardan geniş şekilde anlatmış, bölgedeki Türk- Kürt- Arap nüfusunun tamamının Türk idaresinde olmayı istediğini ve bölgenin Anadolu’dan ayrılamayacağını, çünkü hukuken de bölgenin Türkiye’nin parçası olduğunu vurgulamıştır38. İsmet Paşa’dan sonra söz alan Lord Curzon, ortaya koyduğu karşı tez ile Türk taleplerini çürütmeye çalışmış, başarılı olamayınca İngiltere’nin, Musul’u Türkiye’den koparmasının arkasında petrol konusunun olduğunu saklamaya çalışmıştır. İkinci celse görüşmelerde İsmet Paşa halkoylaması yapılması önerisinde bulunmuş, teklifi Lord Curzon tarafından kabul edilmemiştir. Bununla yetinmeyen Lord Curzon Musul konusunun Cemiyet-i Akvam’a havale edilmesini önermiş ve öneri İngiltere’nin müttefikleri tarafından desteklenmiştir. Türk ve İngiliz heyetleri dışında diğer ülke temsilcilerinin de konunun Türkiye ile İngiltere arasında çözülmesini istemesi üzerine İsmet Paşa söz alarak Türkiye’nin Musul’dan vazgeçmeyeceğini belirtmiştir39. Lozan Barış Konferansı’nda İngiliz ve Türk temsilcilerinin Musul konusundaki ısrarı nedeniyle sonuç elde edilememiştir. 4 Şubat 1923’de yeni barış projesi hazırlayan İngiltere ve müttefikleri barış görüşmelerinin kesilmesi tehdidinde bulunarak, kendi barış şartlarını Türk Heyeti’ne kabul ettirmeye çalışmış, fakat İsmet Paşa yapılan tehdit ve baskıyı kabul etmeyerek, aynı gün yazılı teklifle Musul konusunu Türkiye ile İngiltere arasında bir yıl içinde ortak anlaşma ile çözümlemek üzere konferans programından çıkarılmasını istemiştir. Bunun üzerine görüşmeler aynı gün sona ermiş ve İsmet Paşa Türkiye’ye dönmüştür40. Lozan görüşmelerinde İngiltere’nin ve müttefiklerinin Musul ile ilgili tavırları TBMM’de tepkilere yol açmıştır. 21 Şubat 1923 tarihli gizli oturumda Konferansta yaşanan olaylarla ilgili meclise bilgi veren İsmet Paşa, müttefik devletlerinin Türk Heyeti’ni tehdit ettiğini 37Ferruh Demirmen, agm, s. 75-76. 38Semih Yalçın, age, s. 315; Ferruh Demirmen, agm, s. 76. Lord Curzon'un petrole yönelik Lozan'da dile getirdiği bu savlar Türk tarafından gerekli yanıtı alamadığı gibi, Türk heyetinde bulunan petrol konusunda "uzman" kişiler Konferans süresinde çabalarını ayrıcalık vermek/almak konusunda odaklamıştır. Curzon'un petrol ile ilgili ileri sürdüğü savlarını çürütme girişiminde bulunmamışlardır. Konferans oturumunda da İsmet Paşa, petrol ayrıcalığı sorununa değinerek bu konunun hukuk açısından incelenmesi gerektiğini ifade etmekle yetinmiştir. 39Mehmet Saray, age, s. 98. Semih Yalçın, agm, s. 318; Sina Akşin, “Siyasal Tarih (1908-1923)”, Türkiye Tarihi-4 Çağdaş Türkiye (19081980), 11. Baskı, Cem Yayınları, İstanbul, 2011, s. 110; Kadir Mısıroğlu, Musul Meselesi ve Irak Türkleri, Sebil Yayınları, İstanbul, 1985, s. 103. İsmet Paşa’nın, Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından itibaren Musul konusunun iki devlet arasında bir yıl içinde çözmesini, bu süre içinde konu çözülemezse, konunun çözümü için Cemiyet-i Akvam’a gidilmesi teklifinde bulunduğunu belirtmiştir. 40 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 337 Pakize Çoban Karabulut söylemiştir.41İsmet Paşa’nın konuşmasından sonra söz alan milletvekilleri ise İsmet Paşa sanki Musul konusunda sorunun bir yıl içinde ortak anlaşma ile çözülmesi için karar almamışta, anlaşma imzalayarak, İngiliz ve müttefiklerine bırakmış gibi bir hava içerisine girmişlerdir. Bunun üzerine Atatürk söz alarak İsmet Paşa’nın hiçbir şey kabul etmeyerek buraya geldiğini, Lozan’daki temsil heyetinin alınacak olan yeni kararlar doğrultusunda çalışmalarına devam edeceğini açıklamıştır. Meclis’te milletvekillerinin “Musul verilemez, gerekirse bu uğurda savaşırız” şeklindeki açıklamalarına ise M. Kemal Paşa itiraz etmiştir. Herkese açık bir oturumda savaş konusunun bu kadar açık konuşulmasının düşmanların tepkisini çekeceğini ve uzlaşma zeminini tamamen yok edeceğini, bu nedenle konuşulan her şeyin çok dikkatli düşünülerek konuşulmasını istemiştir. Bazı milletvekilleri Misak-ı Milli’den taviz verildiğini iddia ederek hükümete karşı sert eleştirilerde bulunmuşlardır42. Bu tartışmalar üzerine Mustafa Kemal Paşa, milletvekilleri arasındaki tartışmaları yatıştırmak ve meclise bilgi vermek amacıyla Musul konusunda yaptığı açıklamada Musul ile ilgili tartışmalara girmemek için konunun bir yıl sonraya bırakılmasının, Musul’dan vazgeçmek anlamına gelmediğini, alınan kararla Musul’un geleceği için daha kuvvetli olunabilecek zamanın beklenmesinin daha iyi olacağını belirtmiştir. Musul konusunu daha kısa sürede çözmek için, ordunun Musul’a gönderilerek, Musul’un alınmasına karar verilmesi mümkün değildir. Mustafa Kemal Paşa Musul’un yapılacak askeri seferle kolaylıkla alınabileceğini fakat Musul’u aldıktan sonra savaşın hemen son bulacağını düşünmediğini, bu nedenle böyle bir çözüme başvurmak istemediğini mecliste milletvekilleri ile paylaşmıştır43. Mustafa Kemal Paşa, 26 Şubat 1923 tarihli görüşmelerde Musul konusu üzerinde de durmuştur. Bu konuyla ilgili önemli olanın sorunu ertelemek değil, aksine idari, siyasi, mali ve iktisadi konularda millet ve ülkenin hukukunu, bağımsızlığını güvenle geliştirmek ve ülkedeki yabancı kuvvetlerin kesinlikle tahliyesini ön şart olarak ileri sürmek olduğunu belirtmiştir. Lozan Barış Antlaşması imzalandıktan sonra Musul konusunun İngiltere ile ikili görüşmelerde çözülmek üzere ertelenmesinin Türkiye’ye olumlu zaman kazandıracağını sözlerine eklemiştir. Konferansta konunun sadece İngiltere ile değil aynı zamanda Fransız, İtalya, Japonya gibi konferansa katılan tüm devletler tarafından ele alınmasının Musul sorununun çözümüne olumsuz yansıdığını dile getirmiştir44. TBMM Hükümeti 8 Mart 1923’te müttefiklerin anlaşma tasarısına karşı, kendi anlaşma tasarısını müttefik devletlere bildirmiştir. Türk notasına 28 Mart 1923’de cevap veren müttefikler, konferansın yine Lozan’da 23 Nisan 1923’de toplanmasını teklif etmişlerdir. 23 Zabıt Ceridesi, Gizli Celse, 1. Dönem, 3. Cilt Fihristi, 196. Birleşim, s. 1291; Fahir Armaoğlu, “Lozan Konferansı ve Musul Sorunu”, Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1998, s. 135. 41TBMM 42TBMM Zabıt Ceridesi, Gizli Celse, 1. Dönem, 3. Cilt Fihristi, 200. Birleşim, s. 1307-1318; Sevtap Demirci, “Turco-British Diplomatic Manoeuvres On The Mosul Question In The Lausanne Conference, 1922-1923”, British Journal Of Middle Eastern Studies, April 2010, s. 64-65. Hükümet karşıtı Erzurum mebusu Mustafa Durak Bey ve Bursa mebusu Emin Bey Musul Sorunu’nun 1 yıl ertelenmesinin sadece Musul’un değil Erzurum’a kadar tüm bölgenin elden çıkmasına neden olacağını söylerek sert açıklamalarda bulunmuştur; Mehmet Saray, age, s. 98. 43Semih Yalçın, agm, s. 320. 44Serdar Sakin, agm, s. 126-127. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 338 Musul Sorunu: 1914-1926 Nisan 1923’de Lozan Barış Konferansı’nın ikinci defa toplanmasından sonra da45 özellikle Türk tarafının Musul’dan vazgeçmemek konusundaki ısrarına rağmen İngiliz Dış İşleri Bakanı Lord Curzon var olan düzenin korunmasını, yani konferans devam ettiği sırada İngiltere’nin fiili işgalinde bulunan Musul’un Irak sınırları içinde kalmasını ısrarla savunmuştur. Konferans’ta Musul’un geleceğini belirlemek için halkoyuna başvurulması konusunda Türk temsilcileri tarafından yapılan teklif, İngiliz temsilcileri tarafından kabul edilmemiştir. Musul konusunun, Konferans’ın çalışmalarını tehlikeye düşürecek bir durum almaya başlaması nedeniyle, taraflar bu konunun çözümünü Konferans’tan sonraya bırakılmasını kabul etmişlerdir46. Musul konusunun çözümü, ileride yapılacak görüşmelere bırakılarak 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmanın 3. maddesinin ikinci paragrafında yer alan Musul konusundaki hükme göre Türkiye ile Irak arasındaki sınır, antlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dokuz aylık süre içinde Türkiye ile İngiltere arasında ikili görüşmelerle çözümlenecektir. Öngörülen sürede iki hükümet arasında antlaşmaya varılamazsa Musul konusu Milletler Cemiyeti’ne götürülecektir47. Lozan Barış Konferansı başlarken, Irak’ın kuzey bölgesinde çıkan isyan sonunda Süleymaniye sancağı mahalli bir reisin idaresine geçmiştir. Konferans süresince bölge İngilizler tarafından işgal edilmemiştir. Konferanstan kısa bir süre sonra, Ağustos 1923’de İngilizler tarafından bombalanan Süleymaniye, bir yıl sonra da işgal edilmiştir. Türkiye bombalama olayını İstanbul’daki İngiliz temsilcisi Neville Henderson nezdinde protesto etmiş ve bunun Lozan Barış Antlaşması’nın 3. maddesinin ikinci fıkrasını ihlal ettiğini bildirmiştir. Aynı şekilde Konferans’tan sonra Musul bölgesinde bulunan Hıristiyan Asurî kabileler de Türkiye’ye karşı silahlı saldırılarda bulunmuşlardır. Türkler bu olayı da protesto etmişler ve bu kabilelerin İngilizler tarafından tahrik edildiklerini, silahlandırıldıklarını ileri sürmüşlerdir48. Lozan Barış Antlaşması, onaylanması için TBMM’ye getirildiğinde, antlaşma maddelerinde Misak-ı Milli’den taviz verildiği gerekçesiyle kabul edilmek istenmemiştir. İkinci meclis çalışmalarına başlandığı zaman da milletvekilleri Lozan Barış Antlaşması’na karşı aynı tepkiyi göstermişlerdir. İkinci Meclis’teki bu muhalefete dayanarak antlaşmayı imzalamak istemeyen Rauf Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın İsmet Paşa lehinde tavır koyması üzerine istifa etmek zorunda kalmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın antlaşmanın imzalanması yönündeki tavrı neticesinde, Lozan Barış Antlaşması 23 Ağustos 1924 tarihinde kabul edilmiştir49. Lozan Barış Antlaşması’ndan Sonra Musul’un Durumu Esra Sarıkoyunlu Değerli, “Lozan Barış Konferansı’nda Musul”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:10, Sayı:18, Balıkesir, 2007. s. 131. 45 46Mehmet 47Temuçin 48Mehmet Gönlübol- Cem Sar, age, s. 66. F. Ertan, agm, s. 156-157. Gönlübol- Cem Sar, age, s. 67. Saray, age, s. 99; Faruk Çakır, agm, s. 214. İlk Meclis, Milli Mücadele dönemi şartları gereği çok farklı sosyal kesimlerden üyeleri barındırıyordu; dolayısıyla disiplin zayıf ve yönlendirmesi zordu. Bu Meclis Şubat –Mart 1923’teki Lozan müzakerelerinde gösterdiği gibi Misak-ı Milli’nin katı bir yorumunu benimsemişti. Kısacası bu meclisi barış için fedakârlıklara ikna etmek zordu. Hâlbuki bu tarihte barış olacaksa uzlaşmanın gerekeceği ve Misakı Milli’nin bir miktar gerisinde kalacak bir metnin imzalanacağı belli olmuştur. İç politikada yaşanan gelişmeler Meclisin yenilenmesi kararı ile sonuçlandı. Lozan Barış Antlaşması bu Meclis tarafından, Birinci Meclisteki kadar olmasa da yine tartışılarak onaylandı. 49Mehmet TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 339 Pakize Çoban Karabulut Musul konusunun Lozan Barış Antlaşması’nın 3. maddesinin ikinci fıkrasına göre, Türkiye ile Irak arasındaki sınır konusunun çözümü için İngiltere ile yapılan görüşmeler, 19 Mayıs 1924’de İstanbul’da eski Bahriye Nezareti binasında başlamıştır. Konferansa katılan Türk Heyeti’ne TBMM Başkanı Fethi Bey, İngiliz Heyeti’ne Irak Yüksek Komiserliği görevinde bulunan Sir Perey Cox başkanlık etmiştir50. İstanbul Konferansı’nın ilk toplantısında Fethi Bey’in, Türk görüşünü açıkladığı konuşmasında, Musul Vilayeti’nin nüfusunun üçte ikisinin Türklerden ve Kürtlerden meydana geldiğini ve etnik, coğrafi sebeplerle Türk ve Kürt halkının kaderlerini birleştirmiş bulunduklarını, bu nedenle Musul’un Türkiye Devleti’nin bir parçası sayılarak, bölgenin Türk sınırları içinde kalması gerektiğini söylemiştir51. Fethi Bey’in ileri sürdüğü sebeplere rağmen, İngiliz temsilcileri, Musul Vilayeti’nin Irak sınırları içinde kalmasını sağlamak için, önceki iddialarını ileri götürerek, Hakkâri Vilayeti üzerinde de hak iddia etmişler52 ve Musul Vilayeti’nde bulunan Hıristiyan Asurîlerin durumuna da özel önem vermişlerdir. Bu durum İngiliz temsilcilerinin Türkiye sınırları konusunda aşırı iddialarda bulunmalarına neden olmuştur. Tarafların görüşlerinde ısrar etmeleri nedeniyle İstanbul Konferansı, Musul konusunu çözemeden çalışmalarına 5 Haziran 1924’de son vermiştir53. Musul sorunuyla ilgili Türk ve İngiliz yetkililerinin yaptığı görüşmelerden sonuç çıkmaması nedeniyle konu Lozan Barış Antlaşması’nın 3. maddesinin ikinci fıkrasına göre Milletler Cemiyeti’ne götürülmüştür. Türk tarafının Musul’da halkoylaması yapılmasında ısrarlı olmasına rağmen, İngiltere “bölgede yaşayan halkın cahil olduğu ve sınır işlerinden anlamadığı” gerekçesiyle Türk teklifini reddetmiştir54. İngiltere’ye göre konu Türkiye ile Irak arasında sınır Emine Kısıklı, “Yeni Gelişmelerin Işığında Geçmişten Günümüze Musul Meselesi”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 24, Ankara, 2003, s. 515-516. 50 51Mehmet Gönlübol-Cem Sar, age, s. 67-68. Mustafa Çufalı, “Lozan Sonrası Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1923-1938)”, Osmanlı’dan İki Binli Yıllara Türkiye’nin Politik Tarihi İç ve Dış Politika, 1. Baskı, Savaş Yayınları, Ankara, 2009, s. 240. 19 Mayıs 1924 tarihinde İstanbul Konferansı’nda Sir Percy Cox, Lozan görüşmelerindeki iddia ve isteklerini ileri götürerek, sorunun Musul Vilayeti değil, Türk-Irak sınırı olduğunu ileri sürmüş, bu sınırın Süryanilerin yaşadığı Hakkari Vilayeti’ni kapsayacak şekilde Musul Vilayeti’nin kuzeyinden geçmesi gerektiğini savunmuştur. Bu durumda anlaşmaya varılamayarak 5 Haziran 1924’de görüşmeler sona ermiş ve İngiltere 6 Ağustos 1924’de Musul sorununun gündeme alınması için Milletler Cemiyeti’ne başvurmuştur. 52 Cemal Kemal, “Birinci Dünya Savaşı ve Sonrasında Musul Meselesi”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 40, Ankara, 2007, ( 643-691), s. 678-679. 53 54Semih Yalçın, agm, s. 329; Mim Kemal Öke, age, s. 334; Aryo Makko, “Arbitrator in a World of Wars: The League of Nations and The Mosul Dispute, 1924-1925”, Diplomacy & Statecraft, 14 December 2010, s. 634. İngiliz istatistiklerine göre Musul Vilayeti’ndeki toplam nüfus 800.000 olarak tespit edilmiştir. Bunun 185.700’ü Arap, 454.700’ü Kürt, 65.800’ü Türk, 77.000’i Asuri ve 16.800’ü Jew’dir. Verilen rakamlara göre Türk nüfusu, toplam nüfusun yaklaşık %8’ini oluşturmaktadır. Türk istatistiklerine göre ise aynı bölgede toplam nüfus 503.000’dir. Bunun 43.210’u Arap, 263.830’u Kürt, 146.960’ı Türk, 31.000’i Asuri ve 18.000’i Yezidi’dir. Ali Naci Karacan, Lozan, Haz. Hulusi Turgut, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, s. 198-199. Ancak Lozan Barış Konferansı’nda söz alan İsmet Paşa konuşmasında İngilizler tarafından Türk istatistiklerinin doğru olmadığı itirazına ise yaptığı açıklamada, asırlardan beri Musul’u idare eden Türkiye’nin asker alma ve çeşitli hizmetlerden dolayı istatistikler tuttuğunu ve Dünya Savaşı’ndan önce, yani halkların oranını değiştirmekte siyasi hiçbir çıkar olmayan bir zamanda tespit edilen bu rakamların doğruluğunu tekrar etmiştir. İngiliz subay ve memurların ancak Musul civarında dolaşarak içerlere girmediklerini, bu nedenle iyi bilgi toplayamadığını anlatmış, bunun için de en doğru istatistiklerin Türk istatistikleri olduğunu söylemiştir. Musul Vilayeti’nde çoğunluğun Türklerde olduğunu kabul etmek zorunda kalan İngiliz delegeleri buna rağmen konferans süresince Musul Vilayeti’ni Türkiye’ye vermemek için her yolu denemeye devam etmiş ve Türkiye’nin Musul Vilayeti’nde halk oylması yapılması teklifini reddetmişlerdir. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 340 Musul Sorunu: 1914-1926 hattının tespiti iken Türkiye’ye göre ise, konu Musul’un geleceği ile ilgilidir. İngiltere’nin konuyu sadece bir sınır problemi gibi göstermek istemesine karşılık Fethi Bey, her sınır konusunun arazi konusu olduğunu belirtmiştir. Görüşmeler sırasında Meclis, tarafların var olan durumu korumalarını öngören karar almış, 30 Eylül 1924’te de Musul halkının isteklerini tespit etmek, ilgili üç devletin resmi makamları ile görüşmek ve bunlara dayanarak kendisine rapor verilmesi için Macaristan’ın eski başbakanı Kont Paul Teleki, İsveç’in Bükreş elçisi De Wirsen ve Belçika ordusu emekli albayı Paulis’ten oluşturulmuş komisyon kurarak, konuyu bu komisyona havale etmiştir55. Komisyon Musul’a gidip halkın görüşlerini öğrenmek istemiş ise de İngiltere buna engel olmuştur56. Cenevre’de görüşmeler devam ederken Musul bölgesinde İngiliz-Türk silahlı kuvvetleri arasında mevzi çatışmaları yaşanmaya başlamıştır. İngilizler, 9 Ekim 1924’de verdikleri ültimatomda, Türk kuvvetlerinin 48 saat içinde İngilizler tarafından kabul edilen sınır hattı gerisine çekilmezlerse zora başvuracaklarını bildirmişlerdir. Bunun üzerine, Türkiye geçici sınır hattının tespiti için Milletler Cemiyeti’ne başvurmuştur. Meclis tarafından 29 Ekim 1924’de geçici sınır tespit edilmiş ve tarafların belirlenen sınır çizgisine uymaları istenmiştir. Tarafların buna uyacaklarını bildirmeleri üzerine sorun geçici bir süre için çözülmüş ve Tahkik Komisyonu’nun görevlerini yapması mümkün olmuştur57. Tahkik Komisyonu, 28 Ekim 1924’te Brüksel Hattı adıyla geçici bir Türk – Irak sınırı tespit etmiştir. Komisyon hazırladığı raporu 16 Temmuz 1925’te Milletler Cemiyeti’ne sunmuştur. Fakat komisyonun sınırla ilgili tespitlerinin bölge halkının ve Türkiye’nin isteklerinden uzak olması nedeniyle Türkiye, komisyon raporuna itiraz etmiştir. Türkiye’nin itirazı üzerine Milletler Cemiyeti, 19 Eylül 1925’te Lahey Adalet Divanı’nın görüşünü istemiştir. Adalet Divanı tarafından da aynı kararın verilmesi üzerine Milletler Cemiyeti 8 Aralık 1925’te Divan’ın kararını benimsemiş ve Brüksel Hattı olarak bilinen sınırların güneyinde kalan topraklar İngiliz kontrolündeki Irak sınırları içinde kalmıştır58. Tahkik Komisyonu’nun Eylül 1925 tarihli raporunda, Musul halkının hiçbir tarafa katılmaksızın bağımsız kalmak istediğini bildirmesine rağmen, Komisyon, Milletler Cemiyeti’ne Musul’un Irak’ın parçası sayılmasını ve 25 yıl İngiliz hâkimiyetine verilmesini, Türkiye ve Irak arasındaki sınırın Brüksel’de tespit edilen sınırlar içinde kalmasını tavsiye etmiştir. Milletler Cemiyeti, Tahkik Komisyonu’nun tavsiyelerini 16 Mart 1925’de Türk temsilcilerinin gıyabında kabul etmiştir. Cemiyet Meclisi bu kararı soruşturmak için Musul bölgesine gönderilmiş General Laidoner’in Meclis’e rapor sunmasından kısa süre sonra almıştır. 55Mehmet Gönlübol- Cem Sar, age, s. 69. 56Mehmet Saray, age, s. 100. 57Mehmet Gönlübol- Cem Sar, age, s. 69; Mustafa Çufalı, agm, s. 240. Milletler Cemiyeti, İngiltere’nin ve Türk tarafının iddialarını araştırmak ve Musul halkının görüşlerini yansıtacak bir uzlaşma yolunu bulmak amacıyla bir komisyon oluşturulmasına karar vermiştir. Bu arada Hakkâri Vilayeti’nde Süryanilerin ayaklanmasını bastırmak amacıyla bölgeye giren Türk askerleri ile İngiliz askerleri arasında çatışmalar çıkmıştır. Milletler Cemiyeti Türkiye’nin başvurusu üzerine 29 Ekim 1924 tarihinde Brüksel Hattı adıyla geçici bir hat çizdi. Taraflarda bu hatta uyma sözü verdi. Bu hat daha sonra küçük düzenlemelerle Türkiye-Irak sınırını oluşturmuştur. Saray, age, s. 99-100; Şayan Ulusan, “Şark Meselesi’nden Sevr’e Türkiye”, ÇTTAD, VIII/18-19 Ankara 2009, (229-256), s. 244. İngiltere, 1920 ve 1921 yıllarında da Osmanlı’nın Doğu ve Güneydoğu bölgesinde Koçgiri İsyanının çıkmasında ve tüm bölgeyi etkilemesinde önemli rol oynamışlardır. İngiltere, bölgede Kürt isyanlarını teşvik ederek, Mustafa Kemal Paşa’nın hem Batı hem doğu arasında iki ateş arasında zor durumda kalarak, Musul ile yeterince ilgilenememesini sağlamaya çalışmıştır. 58Mehmet TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 341 Pakize Çoban Karabulut Bu raporda Türklerin adı geçen bölgede yaşayan Hıristiyanlara kötü muamele ettikleri belirtilmiştir. Meclis’in Türkiye’nin aleyhinde oy birliğiyle karar vermesinde bu raporun önemli etkisi olmuştur59. Musul bölgesinde bulunan Hıristiyanlara, Türkler tarafından kötü muamele yapıldığı iddiaları hakkında Başvekil İsmet Paşa 12 Aralık 1925’de TBMM’de yaptığı konuşmada Türklerin Brüksel Hattı’na uymadıkları, hattın güneyinde bulunan köylere asker gönderdiği ve Hıristiyanlara tehcir uyguladığı şeklinde yapılan propagandalara dikkat edilmesi gerektiğini belirterek, Türkiye aleyhinde diplomatların siyasi ve olumsuz bir karar vermek istedikleri zaman, öncesinde Hıristiyanlar hakkında propaganda yaptıklarını ve bunun da artık moda olduğunu söylemiştir60. Milletler Cemiyeti’nin Adalet Divanı yoluyla İngilizlerin istediği şekilde konuyu sonuçlandırması, Türk kamuoyunda büyük tepkilere neden olmuştur. Türkiye, Misak-ı Milli’nin ihlal edildiğini ileri sürerek Cenevre’deki temsilcilerini geri çekmiştir61. Türk resmi çevrelerinde ve halkta oluşan hoşnutsuzluk, İngiliz emperyalizmine ve Milletler Cemiyeti sistemine karşı büyük tepki yaratmıştır. 1919 yılında İngilizlerin teşvik ve yardımı ile Yunanlıların Anadolu’ya çıkması, Anadolu’daki azınlıkların Türkler aleyhine tahrik edilmesi, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizlerin İstanbul’u işgal ederek Türk milliyetçilerini sürgüne göndermeleri, Arapları ve Kürtleri Türkler aleyhine kışkırtmaları ve nihayet Musul konusunda yaşananlar Türkiye’de İngiliz düşmanlığına sebep olmuştur. Musul konusunun devam ettiği süreçte İngilizler bağımsız Kürdistan kurulması fikrinden vazgeçmemişler, bu amaçlarına ulaşmak için Irak’taki kuvvetlerinin yardımıyla Kürtleri Türkler aleyhine kışkırtmaya çalışmışlardır 62. Bu durum Musul konusu nedeniyle daha da alevlenerek Türkiye’de İngiltere aleyhtarı gösteriler yapılmasına ve hatta savaş ihtimalinden bahsedilmeye başlanmasına yol açmıştır. İngilizler, Şeyh Sait İsyanı’nın çıkmasını sağlayarak, Türkiye’ye gözdağı vermiş ve sınır köylerini bombalatmıştır63. Milletler Cemiyeti’nin Musul’u Irak’a bırakma kararı, bu konuda Irak’ın ya da İngiltere’nin haklı olmasından ileri gelmemiştir. Milletler Cemiyeti siyasi bir organdır ve bu organda alınan kararlar Milletlerarası Daimi Adalet Divanı’nın aldığı kararlara rağmen siyasi çıkarların etkisi altında kalmaktadır. Musul konusu Milletler Cemiyeti’nde görüşülürken İngiltere, Cemiyet’in en etkili üyelerinden biri ve Meclis’in daimi üyesidir. Türkiye ise bu teşkilatın üyesi bile değildir. Meclis’in Türkiye aleyhinde karar almasında bu durumun önemli rolü olmuştur. Milletler Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı’nda galip devletler tarafından kurulmuş bir teşkilattır. Bu teşkilat içinde büyük devletlerin özel hukuki yetkileri ve önemli siyasi nüfusları bulunmaktadır64. Milli Mücadele sürecinden yeni çıkmış ve bu mücadelede önemli kayıplara uğramış olan Türkiye’nin durumundan yalnız İngiltere değil, savaştan galip çıkan diğer büyük devletler de 59Mehmet Gönlübol- Cem Sar, age, s. 71. 60TBMM Zabıt Ceridesi, 2. Dönem, 4. Yasama yılı, 20. Cilt Fihristi, 23. Birleşim, s. 114. 61Mehmet Saray, age, s. 99-100. 62Mehmet Gönlübol- Cem Sar, age, s. 72. 63Mehmet Saray, age, s. 99-100. 64Semih Yalçın, agm, s. 325. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 342 Musul Sorunu: 1914-1926 faydalanmak istemişlerdir. Fransa ve İtalya’nın da İngiltere gibi savaş meydanlarında elde edemediği ekonomik ve siyasi çıkarları, diplomasi ve tehdit yoluyla elde etmeye çalışması Türkiye’nin Milli Mücadele sırasında izlediği dış politikaya dönmesini gerektirmiştir. Milli Mücadele’de Türkiye’yi anlamayan devletler Lozan Barış Antlaşması’ndan sonra da anlamamakta ısrar etmişler ve Türkiye’ye karşı davranışlarını değiştirmemişlerdir. Batılı devletlerin davranışları karşısında yalnız kalan Türkiye yeniden büyük bir devletin desteğine ihtiyaç duymuştur. O sırada Türkiye ile dostane ilişkilerini devam ettirmek isteyen tek büyük devlet Sovyetler Birliğiydi. Nitekim Türkiye 17 Aralık 1925’de, yani Milletler Cemiyeti’nin Musul hakkındaki kararından bir gün sonra, Sovyetler Birliği ile Paris’te Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması imzalamıştır65. Büyük güçlükler içinde kazanılan zaferden sonra Türkiye’nin yeni bir mücadeleye gücünün yetmeyeceği düşünülerek, 5 Haziran 1926’da Ankara Antlaşması imzalanmış ve Lozan Barış Antlaşması’ndan geriye kalan önemli bir sorun çözümlenerek, Türkiye’nin Batılı devletlerle normal ilişkilerde bulunması için adım atılmıştır. Bu antlaşmanın 14. maddesine göre bölgedeki petrol gelirinin % 10’u yirmi beş yıl süreyle Türkiye’ye bırakılmıştır66. Türkiye’ye verilecek olan petrol, 14 Mart 1925 tarihli imtiyaz antlaşmasının 10. maddesine göre Türk Petrol Şirketi’nden, 6. maddesine göre petrol ihraç edebilecek olan şirketlerden veya kişilerden ve 33. maddesine göre de meydana getirilecek olan yeni petrol şirketlerinden verilecektir. Böylece yirmi beş yıl Irak petrollerinden gelir sağlayacak olan bu üç kaynaktan, Türkiye’nin %10 petrol geliri alması resmen onaylanmıştır67. Ankara Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinden itibaren on iki ay içerisinde, Türkiye Hükümeti, 14. maddede öngörülen % 10 hissesini sermayeye çevirmek istediği takdirde, Irak Hükümeti’ne haber verecek, Irak Hükümeti bu ihbar yapıldıktan otuz gün içinde, hissenin karşılığında Türkiye’ye 500.000 İngiliz Lirası ödeyecektir68. Ayrıca, Türkiye’nin hissesini üçüncü bir tarafın teklifi ile satmaması da kararlaştırılmıştır. Böylece, hem 14. maddenin uygulanmasına açıklık getirilmiş, hem de Türkiye’ye seçenek sunulmuştur. Türkiye ise öneriyi kabul etmeyerek, petrol gelirlerinden % 10’luk payını almayı tercih etmiştir69. Ankara Antlaşması’nın Irak Meclisi tarafından onaylanmasının ardından, Türkiye’nin Irak petrolleri üzerindeki % 10’luk hissesinden 500.000 sterlin karşılığında vazgeçtiği haberleri Türk basınında yer almaya başlamıştır. Bunun üzerine Anadolu Ajansı tarafından bu haber yalanlanmış, Türkiye’nin Irak petrollerinin gelirinden alacağı % 10’luk hissesinden vazgeçmeyeceği Türk ve Dünya kamuoyuna ilan edilmiştir. Türkiye, 1951 yılına kadar düzenli 65Mehmet Gönlübol-Cem Sar, age, s. 72. 66Nevin Çoşar- Sevtap Demirci, “The Mosul Question and the Tukish Republic: Before and After the Frontier Treaty, 1926”, Middle Eastern Studies, 8 August 2006, s. 127; Mehmet Saray, age, s. 101. Erol Umut, Musul Meselesinde Petrol Faktörü, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007. s. 112. 67 68Nevin Yazıcı, Petrol Çerçevesinde Musul Sorunu (1926-1955), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmış Doktora Tezi, Ankara, 2007, s. 71. Saray, age, s. 101-102. Türkiye’ye verilecek olan miktarın Irak’taki hangi bölgelerden sağlanacağı, İngiltere Dış İşleri Bakanlığı Müsteşarı Gerlan Pson tarafından 14 Haziran 1926 tarihinde yapılan açıklama ile Türkiye’ye verilecek olan % 10’luk hissenin Basra Vilayeti ve 1914 yılında İran’dan Türkiye’ye devredilen arazi dışındaki, Türk Petrol Şirketi’nin petrol gelirlerinden sağlanacağı bildirilmiştir. 69Mehmet TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 343 Pakize Çoban Karabulut olarak Irak petrol gelirlerindeki payını almaya devam etmiş, ancak bu süre içerinde alması gereken 5.500.000 sterlinin tamamını almamıştır. TBMM tarafından kabul edilen kesin hesaplara geçen miktar 25.700.000 liradır. Bu miktar, ilgili yılların TL/Sterlin değeri göz önüne alınarak çevrildiğinde 3.500.000 sterlindir70. Türk Hükümeti’nin Irak petrol gelirleri üzerindeki hak ve yetkilerinin tartışıldığı dönemde ve Ankara Antlaşması’ndan sonra Türk basınına herhangi bir açıklamada bulunmayan başbakan İsmet Paşa’nın Musul konusu ile ilgili görüşleri basına yansımaya başlamıştır. İsmet Paşa, Ankara Antlaşması’nın üzerinden belli bir süre geçtikten sonra ve konu Türk kamuoyunun gündeminden yavaş yavaş çıkmaya başladığı günlerde, Vakit Gazetesi muhabiri Ali Naci Bey ile görüşmüştür. Bu görüşmede, Musul konusunun Lozan’da çözülmesinin mümkün ve daha iyi olup olmadığının sorulması üzerine İsmet Paşa, Musul konusunda arazi ve sınır sorunlarının Lozan’da çözümüne imkan olmadığını, üstelik Lozan’da çözümsüz kalan Musul konusunun Milletler Cemiyeti’ne gitmesi halinde, adaleti temel alacak olan Cemiyet’in Türkiye lehine karar vereceğini savunanların fazla olması nedeniyle, Türkiye’nin, haklı davasında her yolun denendiğini ve çeşitli süreçlerin yaşandığını söylemiştir71. Musul konusu ne zaman Türkiye’nin gündemine gelse, Musul’un savaş yapılmayarak Irak’a bırakılmasının hata olduğu dile getirilmiştir. Fakat o günün Türk basınının, kamuoyunun tutumunun, dünyada gelişen olayların ve diplomasiye yön veren ülkelerin temel politikalarının takip edilmesiyle alınan kararda Türkiye’nin ne kadar doğru karar vermiş olduğu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle yaklaşık olarak dokuz yıllık savaşın ardından yeni kurulmuş, siyasi, ekonomik, kültürel ve büyük altyapı sorunları olan yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından Musul’un işgali sırasında göze alınamayan savaş, bir kez daha göze alınamamıştır. Bir anlamda, Mustafa Kemal Paşa’nın politik yaklaşımı ile gövdeyi yaşatmak için vücudun kangren olan kısımlarının kesilmesine razı olunmuş, Türkiye’nin dış politikasının temel özelliği olan gerçekçiliğe uygun davranılarak, İngiltere’yle anlaşma kabul edilmiştir72. Ülkenin yeni bir savaşa girmesi durumunda ne gibi risklerle karşı karşıya gelineceğinin bilinmesi nedeniyle Musul ve Kerkük’ün kaybedilmesi kabul edilmek zorunda kalınmıştır. Dönemin Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, 7 Haziran 1926’da TBMM’de yaptığı konuşmada hem dünya barışı hem doğu ve Irak’ın bağımsızlığı hem de İngiltere ile ilişkilerin düzelmesi için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin arazi konusunda fedakârlıklara katlandıklarını söylemiştir73. 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması’ndan sonra Türkiye ile İngiltere arasında ilişkilerin gelişmesi kolay olmamıştır. Bu durum 1929 yılına kadar devam etmiştir. 1929 yılında 70Emine Kısıklı, agm, s. 524; Nevin Çoşar- Sevtap Demirci, agm, s. 131. Türkiye, Irak petrollerinden %10’luk hissesinden payına düşen 1931-1952 tarihlerinde yatırılmış görünmesine rağmen ödemeler belirtilen tarihlerde her yıl düzenli ve tam olarak yatırılmamıştır. Bazı yıllarda ödeme ya hiç yapılmamış ya da eksik olarak yapılmıştır. Fakat Türkiye bu durumu uluslararası bir sorun haline getirmemiştir. 71Mehmet Saray, age, s. 103-104. Mehmet Gönlübol- Ömer Kürkçüoğlu,” Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasına Genel Bir Bakış”, Atatürkçü Düşünce El Kitabı, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2004, s.149. 72 73TBMM Zabıt Ceridesi, 2. Dönem, 4. Yasama Yılı, 26. Cilt Fihristi, 115. Birleşim, s. 165; Mehmet Saray, age, s. 105. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 344 Musul Sorunu: 1914-1926 bir İngiliz filosu İstanbul’u resmen ziyaret etmiş ve filo kumandanı ile İngiliz elçisi Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret etmiştir. Bu ziyaret iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur74. SONUÇ Osmanlı Devleti’nin, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte İttifak Devletleri’nin yanında savaşa girmesi “Doğu Sorunu”nun yeniden gündeme gelmesine neden olmuştur. Anlaşma Devletleri ise bu soruna, savaş devam ederken Osmanlı topraklarını kendi aralarında gizli anlaşmalarla paylaşarak çözüm bulmuşlardır. Yapılan gizli anlaşmalarda, Osmanlı Devleti’nin özellikle Ortadoğu toprakları çetin çıkar çatışmalarına sahne olmuştur. Özellikle Fransa ve İngiltere bölgeye sahip olmak için ciddi çaba göstermişlerdir. Ocak 1916’dagizli anlaşmayla Ortadoğu’nun zengin topraklarını aralarında paylaşmışlardır. Bu anlaşmayla Musul toprakları Fransa’nın mandasındaki Suriye’nin bir parçası olarak kabul edilerek, Fransa’ya verilmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı Devleti’nin yenilmesiyle Anadolu’da Milli Mücadele hareketinin başlaması, Anlaşma Devletleri’nin savaş devam ederken aralarında imzaladıkları gizli anlaşmaları uygulamaya koymalarını engellemiştir. 28 Ocak 1920’de Meclis-i Mebusan’da kabul edilen Misak-ı Milli ile Türklerin yoğun olduğu bölgelerin vatandan ayrılamaz bir bütün olduğu ve bu bölgelerle birlikte Arapların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde de halk oylamasına başvurularak, sınırların belirlenmesi kabul edilmiştir. Bu kararın alınmasında savaş sonunda Amerika başkanı Wilson’un Birinci Dünya Savaşı sonunda kazanan devletlerin topraklarını genişletmeyeceği ve halkların kendi geleceklerini kendilerinin belirleyebileceği ile ilgili yaptığı açıklama etkili olmuştur. Amerika başkanının yaptığı bu açıklama savaştan başarıyla çıkan devletleri ilgilendirmemiş, buldukları manda sistemiyle yeni topraklar kazanmaya ve sömürge sistemine devam etmişlerdir. Bu nedenle İngiltere, Osmanlı Devleti’nin imzaladığı Mondros Ateşkes Anlaşması’na uymayarak, işgallerine devam etmiş ve savaşta işgal edemedikleri alanları işgal ederek Osmanlı’nın tüm Ortadoğu topraklarına egemen olmuştur. Ortadoğu toprakları için en fazla savaş veren İngiltere olmuştur. İngiltere, özellikle sömürgesi olan Hindistan’ı ve bu bölgeye giden yolları güvence altına almak için Irak topraklarına büyük önem vermiştir. İngiltere’nin bu topraklara verdiği önemin sebebi yalnız sahip olduğu sömürgeleri koruma düşüncesi değil, aynı zamanda bu topraklardaki zengin petrol kaynaklarına da sahip olma isteğidir. Osmanlı topraklarına büyük önem veren İngiltere, savaş sürecinde gizli anlaşmayla Fransa’ya verdiği Musul topraklarını, 1919 yılında yapılan yeni anlaşmayla Fransa’dan alarak mandası altında olan Irak’ın bir parçası haline getirmiş ve kendi yayılma alanına katmıştır. İngiltere ve Fransa arasındaki Ortadoğu toprakları ile ilgili çatışmaların en önemli nedeni bu iki 74Mustafa Çufalı, agm, s. 241. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 345 Pakize Çoban Karabulut devletin var olan sömürgelerini korumak ve bunlar üzerindeki haklarını genişletirken de zengin petrol rezervlerine sahip olmaktır. İngiltere, Musul konusunda Fransa’ya karşı gösterdiği bu ısrarı, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ve Lozan Barış Konferansı’nda da Türkiye’ye karşı göstermiştir. Türkiye de İngiltere’nin tavrına aynı karşılığı vermiş, yıllardır Osmanlı egemenliğinde olan ve yoğun olarak Türklerin yaşadığı toprakları İngiltere’ye vermek istememiştir. TBMM’nin Musul Vilayeti’nde bulunan petrol ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmaması ve Musul’un özellikle Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölge olması nedeniyle vatanın ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmesi, petrolü Türkiye için ikinci plana itmiştir. İngiltere için ise Musul petrolüne sahip olmak tek amaçtır. Türkiye’nin ise gerek Musul petrol rezervleri ile ilgili gerekse İngiltere’nin bu konuda yaptığı çalışmalar konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması Türk delegelerinin Lozan Barış Konferansı’nda İngiltere’nin Türkiye ve Musul petrolleri ile ilgili gerçek dışı iddialarına cevap verememesine ve Türkiye’nin Musul konusunda kendisini yeterince net ifade edememesine neden olmuştur. Buna rağmen her iki devletin de Musul Vilayeti’nden vazgeçmeme ısrarı, konuyu siyasal alandan askeri alana çekilme riski ile karşı karşıya getirmiştir. Türkiye’nin uzun ve yorucu bir mücadeleden yeni çıkması ve bu mücadele ile zor koşullarda kazanılan toprakların da kaybedilme olasılığı ve İngiltere’nin ısrarcı tavrının konferansın devamına engel olması Türkiye’nin Musul konusunu Lozan Barış Antlaşması’ndan sonraki döneme bırakmasında etkili olmuştur. Türkiye, Irak sınırının tespitini Lozan Barış Konferansı’ndan sonraki döneme bırakarak konuyu İngiltere ile çözmek istemiş, İngiltere ise Lozan Barış Antlaşması’ndan itibaren verilen dokuz aylık sürede konuyu sürüncemede bırakarak, Musul konusunda kendisinin kurucu üye olduğu ve etkin siyasal nüfusunun bulunduğu Milletler Cemiyeti’ne götürülmesine neden olmuştur. Bu kararın alınmasında Lozan Barış Antlaşması’ndan sonra toplanan İstanbul Konferansı’nda da İngiltere’nin çözümden yana olmayan tutumunun etkisi olmuştur. Musul konusunun, Milletler Cemiyeti’ne götürülmesi, İngiltere’nin Musul’dan vazgeçmeyeceğini çok net göstermiştir. İngiltere, Türkiye’nin ileri sürdüğü tezleri kabul etmemiş, bölgede ağırlıklı olarak Kürt ve Arapların yaşadığında ısrarcı olmuş. Fakat buna rağmen İngiltere, Türkiye’nin bölgede halk oylaması yapılması teklifini reddederek, Musul toprakları konusunda ne kadar ısrarlı ve istekli olduğunu göstermiş, son olarak da bölgedeki Hıristiyanların güvende olmadığına dair Milletler Cemiyeti’ne sunduğu raporun, Cemiyet tarafından kabul edilmesiyle Musul’un, kendi mandasındaki Irak’a bırakılmasını sağlamıştır. Milletler Cemiyeti’nin aldığı bu kararda, İngiltere’nin tutumunun haklılığından ya da onun doğruları söyleyip söylemediğinden çok, Cemiyet üzerindeki siyasi nüfusu etkili olmuştur. Çünkü kararın alındığı dönemde İngiltere, Cemiyet’in kurucu üyesi iken, Türkiye Cemiyete üye değildir. Türkiye’nin savaştan sonraki dönemde yalnız bırakılması da İngiltere’nin bu kararı Cemiyet’e aldırtmasında etkili olmuştur. Cemiyet’in karar verme sürecinde Doğu Anadolu’da Kürt aşiretleri tarafından çıkarılan Şeyh Sait İsyanı da İngiltere’nin elinin güçlenmesine yol açmıştır. Bu isyanın İngiltere tarafından çıkarılıp çıkarılmadığı kesin olarak bilinmemesine rağmen İngiltere’nin bölgedeki Kürtleri, Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren desteklediği bilinmektedir. İsyan ile Türk-Kürt ayrılığının ortaya çıkarılması, Musul’un Türkiye’ye verilmesi tezinin zaafa uğratılmasına neden olmuştur. İsyanın bastırılması için uğraşan Türkiye, Musul’un elinden çıkmasına engel olamamıştır. Bu koşullar altında Milletler Cemiyeti 16 Aralık 1925’de TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 346 Musul Sorunu: 1914-1926 Musul’un İngiltere’ye bırakılması ile ilgili kararını açıklamıştır. 5 Haziran 1926’da Türkiye’nin İngiltere ile imzaladığı Ankara Antlaşması ile Musul bölgesi resmen İngiliz mandasında bulunan Irak’a bırakılmıştır. Türkiye’nin, Musul konusundaki ısrarına karşın, İngiltere petrol nedeniyle bu toprakları kesinlikle bırakmak istememiş ve Milletler Cemiyeti’ndeki nüfuzu sayesinde Musul’u almıştır. 1926 yılında Ankara Antlaşması’nın imzalanması ile Misak-ı Milli sınırları içerisinde olan Musul toprakları tüm çabalara rağmen kaybedilmiştir. Bu antlaşmadan sonra Türkiye, Musul konusunda alınan karara saygı duymuş ve Musul’u geri almak için hiçbir askeri ve siyasi oluşumun içinde yer almamıştı. KAYNAKLAR Resmi Yayınlar TBMM Zabıt Cerideleri, 2. Dönem, 4. Yasama Yılı, 20. Cilt Fihristi, 23. Birleşim, s. 114. TBMM Zabıt Cerideleri, 2. Dönem, 4. Yasama Yılı, 26. Cilt Fihristi, 115. Birleşim, s. 105. TBMM Zabıt Cerideleri, Gizli Celse, 1. Dönem, 3. Cilt Fihristi, 196. Birleşim, s. 1291. TBMM Zabıt Cerideleri, Gizli Celse, 1 Dönem, 3. Cilt Fihristi, 200. Birleşim s. 1307-1318. Kitaplar, Tezler ve Makaleler AKBAL, İsmail, “Milli Mücadele Dönemi-II (1920-1923)”, Osmanlı’dan İki Binli Yıllara Türkiye’nin Politik Tarihi İç ve Dış Politika, 1. Baskı, Savaş Yayınları, Ankara, 2009. AKGÜL, Suat, Musul Sorunu ve Nasturi İsyanı, Berikan Yayınları, Ankara, 2001. AKGÜL, Suat-Sahir Uzel, Musul -Kerkük Harekatı, Berikan Yayınları, Ankara, 2001. AKŞİN, Sina, “Siyasal Tarih (1908-1923)”, Türkiye Tarihi-4 Çağdaş Türkiye (1908-1980), 11. Baskı, Cem Yayınları, İstanbul, 2011. AL-JUMAİLY, Qassam Kh-İzzet Öztoprak, Irak ve Kemalizm Hareketleri 1919- 1923, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1999. ARMAOĞLU, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), Cilt:1-2, 16. Baskı, Alkım Yayınları, İstanbul, 2007. ARMAOĞU, Fahir, “Lozan Konferansı ve Musul Sorunu”, Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1998. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1997. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1997. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri III, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1997. BALCIOĞLU, Mustafa, “Cumhuriyet Dönemi Türk Dış Politikası”, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi II., Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2006. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 347 Pakize Çoban Karabulut BEYATLI, Hidayet Kemal, “Irak Türklerinin Tarih, Dil ve Kültürleri”, Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1998. ÇAKIR, Faruk, “Milli Mücadele’nin Başlangıcından Lozan Barış Antlaşması’na Dış Politika”, Osmanlı’dan İki Binli Yıllara Türkiye’nin Politik Tarihi İç ve Dış Politika, 1. Baskı, Savaş Yayınları, Ankara, 2009. ÇOŞAR, Nevin - Sevtap Demirci, “The Mosul Question andthe Tukish Republic: Before and After the Frontier Treaty, 1926”, Middle Eastern Studies, 8 August 2006. ÇUFALI, Mustafa, “Lozan Sonrası Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1923-1938)”, Osmanlı’dan İki Binli Yıllara Türkiye’nin Politik Tarihi İç ve Dış Politika, 1. Baskı, Savaş Yayınları, Ankara, 2009. DEMİRCİ, Sevtap, “Turco-British Diplomatic Manoeuvres On The Mosul Question In The Lausanne Conference, 1922-1923”, British Journal Of Middle Eastern Studies, April 2010. DEMİRMEN, Ferruh, “Lozan’da Petrol: Tarihten Bir Sayfa”, TPJD Bülteni, Cilt: 16, Sayı: 2, Ankara, 2004. ERTAN, Temuçin F., “Mudanya Mütarekesi’nden Lozan Barış Anlaşması’na”, Başlangıçtan Günümüze Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Ed: Temuçin F. Ertan, 2. Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2012. EYÜPOĞLU, İsmail, Mudanya Mütarekesi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2002. GÖNLÜBOL, Mehmet- Cem Sar, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası ( 1919-1938), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1997. GÖNLÜBOL, Mehmet-Ömer Kürkçüoğlu,” Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasına Genel Bir Bakış”, Atatürkçü Düşünce El Kitabı, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2004. KARACAN, Ali Naci, Lozan, Haz: Hulusi Turgut, 1. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009. KEMAL, Cemal, “Birinci Dünya Savaşı ve Sonrasında Musul Meselesi”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 40, Ankara, 2007. KILINÇKAYA, M. Derviş, Osmanlı Yönetimindeki Topraklarda Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Suriye, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2004. KISIKLI, Emine, “Yeni Gelişmelerin Işığında Geçmişten Günümüze Musul Meselesi”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 24, Ankara, 2003. KİLİ, Suna, Türk Devrim Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2001. MAKKO, Aryo, “Arbitrator in a World of Wars: The League of Nations and The Mosul Dispute, 1924-1925”, Diplomacy & Statecraft, 14 December 2010. MISIROĞLU, Kadir, Musul Meselesi ve Irak Türkleri, Sebil Yayınları, İstanbul, 1985. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 348 Musul Sorunu: 1914-1926 ÖKE, Mim Kemal, Musul Komplosu (1918-1926), İrfan Yayınları, İstanbul, 2012. SAATÇİ, Suphi, Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, 1. Baskı, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2003. SAKİN, Serdar, “Mustafa Kemal Atatürk’e Göre Musul Sorunu”, Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 6, Ankara, 2007. SARAY, Mehmet, Irak ve Türk-Irak İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2006. SARIKOYUNLU DEĞERLİ, Esra, “Lozan Barış Konferansı’nda Musul”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:10, Sayı:18, Balıkesir, 2007. SÜSLÜ, Azmi, “Misak-ı Milli 1914-1920”, Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1998. ŞİMŞİR, Bilal N., Türk- Irak İlişkilerinde Türkmenler,1. Baskı, Bilgi Yayınları, İstanbul, 2004. TOLON, Ahmet Hurşit, Birinci Dünya Savaşı Sırasında Taksim Antlaşmaları ve Sevr’e Giden Yol, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2004. TURAN, Şerafettin, Türk Devrim Tarihi, 1. Kitap, Bilgi Yayınları, İstanbul, 2004. TURAN, Şerafettin, Türk Devrim Tarihi, 2. Kitap, Bilgi Yayınları, İstanbul, 1998. ULUSAN, Şayan, “Şark Meselesi’nden Sevr’e Türkiye”, ÇTTAD, VIII/18-19 Ankara, 2009. UMUT, Erol, Musul Meselesinde Petrol Faktörü, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007. YALÇIN, Semih, “Misak-ı Milli ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi”, Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası, Haz: Berna Türkdoğan, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2010. YAZICI, Nevin, Petrol Çerçevesinde Musul Sorunu (1926-1955), Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara, 2007. YILMAZ, Durmuş, “Misak-ı Milli ve Yeni Türk Devleti’nin Kuruluşu”, Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1998. YILMAZ, Durmuş, Misak- Milli’ye göre Musul, Konya, 1995. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 328-349 349
Benzer belgeler
VII. ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI I (1923
Devletleri ile Mondros Ateşkes Anlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır. Savaş
zamanında imzalanan gizli anlaşmaları da uygulamaya koyan İtilaf güçleri Sevr
Antlaşması ile amaçlarını net olarak ifa...
Lozan Antlaşması`nda Musul Sorunu Ve Hatay Meselesi
Ortadoğu’da sağlam bir tutunma zemini sağlamak için Musul Vilayeti’ne sahip olma isteği olmuştur. Basra
Körfezi’nin batı kıyılarının da Musul Vilayeti içinde olması nedeniyle Musul’a sahip olan Akd...
musul meselesi
istemek zorunda kalmıştır. İngiltere Hükümeti Fransa’ya yardım edebileceklerini, fakat
karşılığında Fransa’nın Musul bölgesindeki haklarından vazgeçmesini istemiştir.
İngiltere’nin Musul bölgesiyle...
Full Text - CTAD:Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi
Ortadoğu’da sağlam bir tutunma zemini sağlamak için Musul Vilayeti’ne sahip olma isteği olmuştur. Basra
Körfezi’nin batı kıyılarının da Musul Vilayeti içinde olması nedeniyle Musul’a sahip olan Akd...