“TÜRKENBUND FULDA” TÜRK-ALMAN
Transkript
“TÜRKENBUND FULDA” TÜRK-ALMAN
“TÜRKENBUND FULDA” TÜRK-ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ* Yrd. Doç. Dr. Gökhan EŞEL Giresun Üniversitesi İktisâdi ve İdari Bilimler Fakültesi ÖZET 1887 yılında "Türkenbund” halk arasında bilinen adıyla “Paschaverein”, bir Sivil Toplum Derneği olarak Almanya’nın Fulda şehrinde kurulan derneğin ilk “Paşa” seçimi 1888 yılında yapılmıştır. Her yıl Fulda şehrine katkısı olan bir kişinin derneğin başına “Paşa” unvanıyla geçmesi geleneği de böylece başlamıştır. Fulda’lılar 1888 yılından itibaren yılın paşası olmak için yarışmaktadırlar. Dernek aynı yıl düzenlemeye başladığı karnaval ile de Fulda halkını toplum hizmetine teşvik etmektedir. Oryantal elbiseler ya da lacivert üniformalı dernek üyelerinin kostümleri Osmanlı Devleti’ndeki örneklerine sadık kalınarak sergilenmektedir. Bir asrı aşkın bir süredir etkinliklerine devam eden bu dernek Fulda şehrindeki Osmanlı algısını gözler önüne sermesi bakımından da oldukça dikkat çekicidir. Fulda şehrinde halen derneğin koruması altında olan bir de Osmanlı çeşmesi bulunmaktadır. Bu çalışmada derneğin kuruluşundan günümüze faaliyetleri ve bu doğrultuda TürkAlman ilişkilerinin tarihsel süreci değerlendirilmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Türkenbund, Fulda, Osmanlı, Almanya. KONSPEKT 1887 wurde der “Paschaverein” (so nannte sich der Vorstädtische Bürgerverein unter anderem früher) gegründet. Da aber die Foaset 1887 wegen Wahlen verboten war, konnte der erste Pascha erst im Jahre 1888 ausgerufen werden. Wir Türken haben so viele Jahre auf dem Buckel das wir unsere Jahresuhr erst im Jahre 1888 aufgezogen haben und wir dieses eine Jahr ohne Pascha einfach nicht zählen.Der Verein hat den Zweck der Förderung des traditionellen fuldaer Brauchtums einschließlich der Pflege des Karnevals, der Fastnacht und des Faschings. Die Mitglieder des Vereins kostümieren sich mit orientalischen Gewändern oder in Marineuniformen. Seit über 100 Jahren werden die laufenden Aktivitäten des Vereins im Hinblick auf die Enthüllung der Wahrnehmung des Osmanischen Reiches in Fulda auffällig. In diesem Beitrag werden die Aktivitäten des Vereins seit seiner Gründung, und dementsprechend wurden die historischen Prozess der deutsch-türkischen Beziehungen ausgewertet. Stichworten: Türkenbund, Fulda, Osmanisch, Deutschland. * Bu makale 14-17 Kasım 2013 tarihleri arasında Almanya Würzburg Maximillians Üniversitesi’nde düzenlenen Uluslararası Tarihi ve Kültürel Yönleriyle II. Türk-Alman İlişkileri Sempozyumu’nda sunulan bildirinin genişletilmiş halidir. 9 Giriş: Osmanlı Modernleşmesi, 18. Yüzyıl’da Avrupa karşısında alınan yenilgiler ve toprak kayıplarının ardından, alınan kararlar doğrultusunda evvelâ askeri alandaki bir takım yenilik hareketleri ile başlamıştır. Bu doğrultuda 1731 yılında Hendeshâne açılarak ordunun teknik eleman ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır. Bunu müteakip 1773’de Mühendishâne-i Bahri Hümâyun ve 1794’te de Mühendishâne-i Berri Hümâyun okulları açılarak, askeri alandaki geri kalmışlığın önüne geçilmeye çalışılmıştır (Turan, 2010). Bütün bu yeniliklere model olanlar da, bilim ve teknikte gelişme sağlayarak sanayi inkılâbı sonrası dönemde, siyasi ve askeri hegemonyasını dünya ölçeğinde hissettiren Avrupalı devletler olmuştur. Bu devletlerden bugünkü Federal Almanya coğrafyasında hüküm sürmüş olan Prusya ile ilişkiler, 1740 yılında Prusya tahtına oturan II. Ferdinand ve ardından tahta geçen oğlu I. Wilhelm dönemlerinde geliştirilmeye çalışılmıştır. I. Wilhelm de, babası gibi stratejik nedenlerle, Osmanlı Devleti ile dostluğun geliştirilmesine büyük önem vermiştir. Prusya Kralı II. Ferdinand’ın, 1755 yılında Kont Karlo E. Rexin'i İstanbul'a Elçi olarak göndermesini müteakip hızla gelişen ilişkiler, 1761 yılında İstanbul'da Sadrazam Koca Ragıp Paşa ile Prusya Elçisi Kont Karlo E. Rexin tarafından Osmanlı İmparatorluğu ile Prusya Krallığı arasındaki ilk "Barış ve Dostluk Anlaşması" imzalanması ile tescillenmiştir. Bu anlaşmaya dayanılarak, Osmanlı Elçisi Ahmet Resmi Efendi bu ülke nezdinde tayin edilen ilk Osmanlı Elçisi olarak 1763 yılında Berlin'e gönderilmiştir (Aksan, 1997). 1789 yılında III. Selim’in tahta çıkması ile Osmanlı Modernleşmesi yeni bir ivme kazanmış ve bu dönemde Avrupa’da daimi elçilikler açılmaya başlanmış, bu doğrultuda Londra, Paris ve Viyana’nın yanı sıra Berlin’de de Osmanlı Sefareti göreve başlamıştır. Osmanlı ile Prusya arasında 1761 yılında teati olunan olan Dostluk Antlaşması da III. Selim döneminde (1790) yenilenmiştir (Öztuna, 1991). Avrupa ülkelerinde daimi elçiliklerin açılmasını müteakip, II. Mahmud döneminde Avrupa’ya öğrenci gönderilmeye başlanmıştır. Osmanlı Devleti’ni çağdaşları ile yarışır düzeye getirmek arzusu ile alışılmışın dışında önemli yeniliklere imza atan Sultan II. Mahmud döneminde temelleri atılan Batı tarzı eğitim kurumlarında Batılı bilgilere vakıf eğitmen ihtiyacı acil çözüm bekleyen sorunlar arasına girmiştir. Temel eğitimi veren modern orta öğretim kurumları henüz yaygınlaştırılamadığı için, bu okullara yükseköğrenime hazırlanan öğrenciler gelemiyor ve istenilen donanıma sahip mezunlar bulunamıyordu. Gerek Batılı bilgiye vakıf eğitmen ihtiyacından dolayı ve gerekse okulların istenilen düzeyde mezunlar verememesi gibi nedenlerle Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Böylece Osmanlı Devleti Batıyla girdiği yeni ilişkiler bağlamında istihdamı zorunlu hale gelen lisan bilen memurlar, ordunun Batılı tarzda eğitimi için gerekli donanıma sahip olan subaylar ve gelecekte de devletin ihtiyaç duyabileceği kadroları yetiştirebilecek eğitmenlerini, çağdaş bilgi ve teknolojinin kaynağı olan Avrupa'ya göndermeyi uygun bulmuştur. Avrupa’ya Öğrenci Gönderilmesi: 1830 yılında başlayan bu süreç Osmanlı Devleti’nde 19. Yüzyılın ilk yarısında modernleşme politikaları çerçevesinde uygulanan bir devlet politikası halini almış ve Osmanlı’nın son dönemlerinde gerek askeri alanda gerekse bürokrasi alanında önemli görevlerde bulunan pek çok isim bu doğrultuda Avrupa’da öğrenim görmüşlerdir. II. Mahmud’un başlattığı bu uygulama Tanzimat döneminde sadece askerlerin değil sivillerinde gönderilmesi ile devam 10 etmiştir. Öğrenciler başlangıçta Fransa, daha sonra İngiltere ve Avusturya’ya gönderilirken, 1853 Kırım Savaşı ve 1856 Islahat Fermanı gibi gelişmeler sonrasında, Berlin’de öğrenci gönderilen bir merkez olarak görülmektedir. Prusya Avrupa siyasetinde etkin bir güç olarak belirmeye başlamıştır ve Osmanlı Devleti ile yakınlaşma arzusundadır. 1852 yılında Berlin'deki Osmanlı elçisinden gelen bir mektupta; Osmanlı öğrencilerinin diğer Avrupa merkezleri gibi Berlin'de de eğitim görmelerinden memnuniyet duyacaklarını bildirdikleri ifade edilmiştir (BOA. A.M. nr. 10/12). Prusya devlet adamlarının taleplerinin geri çevrilmediği ve Islahat Fermanı’ndan sonra Avrupa’ya gönderilen öğrencilerin yönlendirildiği eğitim merkezlerinden birinin de Berlin olduğu anlaşılmaktadır. Berlin'e ilk giden öğrenci, daha sonra sadrazamlık makamına kadar yükselen Kıbrıslı Mehmed Paşa’dır. Bu doğrultuda, Enderun’un kapatılmasını müteâkip açılan ve bürokrat yetiştiren Mekteb-i Maarif-i Adliye öğrencileri de Berlin’e gönderilmiştir. Avrupa’da değişen dengeler sonucunda Prusya’nın tarihe karışması, Osmanlı Devleti’nin dostluk grafiğindeki hızlı değişiklikler doğrultusunda Prusya’nın varisi Almanya'ya yaklaşması ve Fransa'ya gönderilen öğrencilerden beklenen verimin alınamaması gibi sebeplerle Osmanlı Devleti 19. Yüzyılın son çeyreği ve 20. Yüzyılın başlarında Almanya öğrencilerin gönderildiği bir merkez olarak öne çıkmıştır. Osmanlı-Almanya İlişkileri: 1871 yılında Alman birliğinin kurulmasının en önemli aktörü ve dönemin Avrupa siyasetinin yönlendiricilerinden biri olan Prens Otto von Bismarck’ın “Avrupa Barışı” projesi kapsamında 1878 Berlin Kongresi’nde büyük güçlerin, sömürge paylaşımı noktasında kabaran iştahlarını Avrupa dışına yönlendirebilmek üzere sarf ettiği sözler Almanya ile Osmanlı’nın ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası olmuştur. 1815 Viyana Kongresi’nden beri Avrupa’nın gündeminde olan Şark Meselesi’ni “Bir Pommeranya askerinin kemiğine değmez” diyerek ülkesini paylaşım rekabetinden uzak tutmayı hedefleyen Bismarck Almanya’sının diğer devletlerin aksine Müslüman topraklarda sömürgesinin bulunmaması da II. Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti için ideal bir müttefik olmasını kolaylaştırmıştır. Nitekim 1898 yılında, Bağdat demiryolu hattının tamamlanması için Osmanlı Devleti ile Deutsche Bank arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma sonucu kurulan "Anadolu Demiryolları Şirketi" bünyesindeki Türk-Alman ortaklığıyla Bağdat Demiryolu hattı projesi hayata geçirilmiştir (Durgun, 2012). Almanya ile ilişkiler gelişirken öğrenci gönderilmesinin yanı sıra Alman uzmanların Osmanlı Devleti’nde çeşitli kurumlarda görev aldığı örnekleri de sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Konu ile ilgili çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bu doğrultuda Alman bilim insanlarının kaleminden çıkan “Begegnungen-İlişkiler, Hamburg ve Türkiye” isimli yayında da ifade edildiği üzere; Prusya döneminde Helmuth von Moltke’nin (18351839), sonrasında Osmanlı Ordusunda Müşir (Mareşal) rütbesine kadar yükselen Albay Kaehler (1882-1885) ve daha sonra da Von der Goltz (1886-1895) gibi askerlerin Osmanlı Devleti’nde görev yaptıkları anlaşılmaktadır. Goltz Paşa, Harbiye öğrencilerinin staj amaçlı olarak değiş-tokuşunu önermiştir. Bu doğrultuda Berlin'de Osmanlı memurlarına yönelik kurslar da açılmış ve bu kurslara katılmak üzere 1890'larda gruplar halinde gönderildikleri dikkati çekmektedir. Yine bu dönemde yükseköğrenim düzeyindeki eğitim kurumlarında Almanca derslerinin müfredata girdiğini, ayrıca Mekteb-i Tıbbiye öğrencilerinin de Almanya’ya eğitim amacıyla gönderildikleri görülmektedir (Dawletschin-Dietert, 2010). Sultan II. Abdülhamid döneminde Almanya'ya gösterilen bu yakınlık, II. Meşrutiyetle birlikte 11 iktidara gelen İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerince de sürdürülmüştür. Nitekim, İttihat Terakki'nin yayın organı olan "Osmanlı" dergisinin 1 Ocak 1900 tarihinden itibaren Almanca nüsha çıkardığı bilinmektedir (Turan, 2000). Bu noktada İttihâdçıların bir kısmının Almanya’da bulunmuş olduklarını da ifade etmek gerekir. I. Dünya Savaşının öncesinde 1908 Haziran ayında İngiltere ve Rusya'nın Osmanlı’nın âkibeti noktasında gerçekleştirdikleri Reval görüşmesine, Almanya'nın katılmamış olmasıda İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerinde, Almanya'nın Osmanlı'nın vazgeçilmez müttefiki olduğu inancını kuvvetlendirmiştir (Arı, 1997). Süreç bu şekilde gelişerek devam ederken I. Dünya Savaşı öncesinde 1913 yılı itibariyle eğitim ve çalışma amacıyla Almanya’da 1301 Osmanlı vatandaşının mûkim (yerleşik) olduğu ifade edilmektedir. Çalışanların büyük bölümü tütün sanayinde istihdam edilmiş ve yine 1913 yılında Berlin’de, ticaret sanayi ve bilim konulu iki yayına rastlanmaktadır. 1917 yılında ise “ Yeni Türkiye (Die Neue Türkei)” isimli dergi iki dilde yayımlanmaya başlamıştır (Çolak, 2006). İlişkilerin gelişmesinde savaşlardaki ittifaklar da etkili olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya'nın ittifak halinde bulunduğu I. Dünya Savaşı'nda Alman General Liman von Sanders Osmanlı Ordusu'nu yeniden örgütlemekle görevlendirilmiştir. Liman von Sanders, Çanakkale, Filistin ve Suriye Cephelerinde Osmanlı Ordusuna komuta etmiştir (Terraine, 1965). Kayzer II. Wilhelm 15 Ekim 1917’de, üzerinde Osmanlı askeri üniforması ve kalpağı ile İstanbul'a üçüncü ziyaretini gerçekleştirmiştir. Aynı yıl Osmanlı Veliaht Prensi Vahdettin de Berlin'e iade-i ziyarette bulunmuştur. Vahdettin'in Berlin ziyareti sırasında Osmanlı heyeti içinde Anafartalar Kahramanı ve 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal de "Ordu Temsilcisi" olarak yer almaktaydı (Karal, 1999). “Türkenbund Fulda” Türk-Alman Dostluk Derneği: Tarihsel sürecini kısaca özetlemeye çalıştığımız Türk-Alman ilişkileri şüphesiz askeri çerçevede şekillenmiş olmakla beraber, Türk-Alman dostluğunun temelinde pek çok insani ilişkilerin yer aldığını yukarıda ismini zikrettiğimiz gazete ve dergilerden de anlamaktayız. 1906 yılında 322-27 sicil numarası ile Kara Harp Okulu’ndan mezun olan Cebecizade Mustafa Remzi Bey, aynı yıl Almanya’ya topçu eğitimi için gönderilmiştir. Potsdam Garnizonunda bulunduğu dönemde II. Wilhelm’in askeri manevralarına katılan Teğmen Mustafa Remzi Bey hatıratını, tuttuğu günlükler vasıtasıyla kaleme almıştır. Almanya’da bulunduğu dönemde ülkenin pek çok yerini tanıma fırsatı bulan Mustafa Remzi Bey, Fulda şehrindeki Alman dostlarımız diye bahsettiği bölümde, Türkenbund Derneğini zikretmektedir. Cebecizade Mustafa Remzi Bey’in aktardığı rivayete göre; Türkenbund’un temelini yıllar evvel burada bulunmuş olan Osmanlı subayları ile şehrin sakinleri arasındaki iyi ilişkiler teşkil etmiştir. Zira Osmanlı subaylarının konakladıkları Han’ın sahibine armağan ettikleri fes ve üniformadan bahseden Mustafa Remzi Bey, 1907 yılında Türkenbund Derneği üyelerinin Türkçe kelimelere hâkimiyetleri ve kıyafetlerinden duyduğu memnuniyeti dile getirmektedir. Mustafa Remzi Bey’de derneğe Harbiye Mektebi rozetini hediye ettiğini aktarmaktadır (Cömert, 2013). Mustafa Remzi Bey hatıratında Almanlarla kurduğu dostlukları aktarırken ilişkilerin II. Abdülhamid döneminde ne denli geliştiğinden bahsetmektedir. Aradan geçen uzun yıllar sonrasında bu kez işçi olmak için Almanya’nın kapısını çalan Türklerin bir kısmı “Gummiwerke” denilen ve ismini Fulda şehrinden alan lastik fabrikasında işçi olmuşlardır. Türkenbund Derneği halen Fulda şehrinde faaliyetlerine devam etmekte olmasına rağmen ne yazıkki, Fulda’da yaşayan yüzlerce Türk insanı olduğu halde, hiç Türk üyesi olmayan bir 12 dernek haline gelmiştir. 1887 yılında Paşa Derneği ismi ile kurulan dernek bir yıl sonra Türkenbund ismini almış ve kuruluşundan beri bir sivil toplum örgütü olarak faaliyet göstermekte ve çeşitli etkinlikler gerçekleştirmektedirler. Bu etkinliklerin en ilgi çekici olanı her yıl Ocak sonu Şubat başı gibi düzenlenen karnavaldır. Türkenbund Karnavalı öncesinde üyelerden biri yılın Paşası olarak seçilmekte ve diğer üyelerde Paşa’dan Yeniçeriye kadar askeri bir hiyerarşi varmışçasına unvanlandırılmaktadırlar. Günümüzde daha ziyade Fulda’da cemiyetin önde gelen isimlerinin mensubu olduğu dernek üyeleri karnaval yürüyüşünde Osmanlı Bayrak ve Flamaları, Askeri ve Sivil Osmanlı kıyafetleri ile geçit töreni yapmaktadırlar. Yeniçeriler adı verdikleri bando takımı da geçit töreninin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Latif Çelik’in de Almanya’da Türk İzleri isimli kıymetli çalışmasında yer verdiği Türkenbund Derneği etkinlikleri sadece karnaval yürüyüşü ve devamındaki eğlencelerle kalmamakta aynı zamanda Hristiyan inancına göre tutulan oruç ile neticelendirilmektedir. Türkenbund müezzininin üç defa “Allahuekber” demesiyle başlayan oruç yine müezzinin çağrısı ile son bulmaktadır (Çelik, 2008). Türkenbund’un 100. Kuruluş yıldönümü dolayısıyla hazırlamış oldukları kitapçık her ne kadar kuruluşlarına dair net bilgiler içermese de, derneğin faaliyetleri ve kronolojik olarak etkinlikleri hakkında detaylar muhteva etmektedir. Ayrıca derneğin internet sitesinde de faaliyetlerine yönelik bilgi ve belgelerin yanı sıra tarihi fotoğraflar ve amblemler de yer almaktadır. Sonuç: İlber Ortaylı’nın ifadesiyle imparatorluğun en uzun yüzyılında Devlet-i Âli Osmanî’nin modernleşme çabasında önemli bir nirengi noktası olan Avrupa’ya gönderilen öğrenciler, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’ya bakış açısının değişmesine yol açmasının yanı sıra, Avrupalı’nın da Osmanlı’yı daha yakından tanımasına imkân tanımıştır. Avrupa’da boy gösteren eğitimli Türkler doğrultusunda gelişen Türk-Alman münasebetlerinin bir başka yönü olarak karşımıza çıkan Türkenbund Derneği, her ne kadar kuruluşuna dair kesin bilgiler mevcut olmasa da, dönemin yoğun Türk-Alman ilişkileri neticesinde vuku bulduğu malumdur. Cebecizade Mustafa Bey’in hatıratında ifade ettiği üzere Osmanlı Subaylarının hediye ettiği rivayet olunan kıyafetler yahut bir başka teze göre de Osmanlı ordusunda görev yapmış Fulda’lı bir Alman Subay’ın da derneğin kurucusu olabileceğini dile getirdikten sonra, 125. Yılını dolduran derneğin 47 yıldan beri aynı şehri paylaşan Türklerle kaynaşamamış olması hüzün vericidir. Bu noktada tarih bilincine sahip kuşaklar yetişmesinde eksikleri olan yalnızca Türkiye Cumhuriyeti Devleti değildir. Gerek Alman Hükümetlerinin ve gerekse Almanya’ya entegrasyon çerçevesinde önemli rol oynayan sivil toplum örgütlerinin bu örnekte olduğu gibi yüzyıldan fazla geçmişi olan Türk-Alman ilişkilerini ele alırken tarihsel temellerini de değerlendirmelerinin daha faydalı olacağı ifade edilebilir. Kaynakça: Başbakanlık Osmanlı Arşivi, BOA. A.M. nr. 10/12. Aksan, V. (1997), Savaşta ve barışta bir Osmanlı devlet adamı Ahmed Resmî Efendi (17001783), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul. 13 Arı, K. ( 1997), Birinci Dünya savaşı Kronolojisi, Genel Kurmay Basımevi, Ankara. Cömert, H. (2013), Kayserili Mustafa Remzi Bey’in Hatıraları, Mazaka Yayınevi, Kayseri. Çolak, M. ( 2006), Alman İmparatorluğu'nun Doğu Siyaseti Çerçevesinde Kafkasya Politikası 1914- 1918,Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara. Durgun, B. (2012), "Alman Islah Heyetleri Ve Bischoff’Un Balkan Harbinde Osmanli Ordusu’Nun Ulaştirmasi Hakkinda Değerlendirmeleri ", Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, vol.XII, pp.101-120. Dawletschin, C. Dietert, L.A. (2010), ‘Begegnungen-İlişkiler’ Hamburg und die Türkei in Geschichte und Gegenwart, Landeszentrale für politische Bildung Yayınları, Hamburg. Karal, E. (1999), Osmanlı Tarihi 9. Cilt İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı ( 1908 1918), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara. Öztuna, Y. (1991) Devletler ve Hanedenlar C.IV, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. Turan, K. (2000), Türk Alman Eğitim İlişkilerinin Tarihi Gelişimi, Ayışığı Kitapları, İstanbul. Turan, R. (ed) (2010), Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi,Okutman Yayıncılık, Ankara. http://www.tuerkenbund-fulda.de/haupt.html Son Erişim Tarihi: 10.11.2013. 14
Benzer belgeler
XX. Yüzyılın Başında Osmanlı Devleti`nde Ekonomik Dönüşüm ve
yönlendiricilerinden biri olan Prens Otto von Bismarck’ın “Avrupa Barışı” projesi
kapsamında 1878 Berlin Kongresi’nde büyük güçlerin, sömürge paylaşımı noktasında
kabaran iştahlarını Avrupa dışına ...