Yapısalcı Anlamdan Yapısökümcü İze: Jacques Derrida
Transkript
Yapısalcı Anlamdan Yapısökümcü İze: Jacques Derrida
HP. 5 I. > r H - . • • ' I«•* -> y : M o M \\ \ • Y¿\ / / ! * *' \ • * \ 5 i / 7/ ¿ ^ i : Ks^ y /W / v' ö W H m H z i / / "£ 4 -' <' / CZi S Hj £ d: oè . :4.-î> M/ m .. : :• i i CO , ( O : • . I: CO • I I C İMTİYAZ SAHİBİ : Maltepe Üniversitesi Adıııa Rektör Prof. Dr. Mesut RAZUONYALI : Prof. Dr. Bcllil Ç O T U K S Ö K E N (îENIİL YAYIN Y Ö N E T M E N İ S O R U M L U YAZIİŞLERİ M Ü D Ü R Ü DANIŞMA K U R U L U : ö ğ r . Gör. Alıu T U N Ç E L : Prof. Dr. Mine ANĞ KÜÇÜKF.R Prof. Prof. Prof. Prof. Dr. Dr. Dr. Dr. ldris G Ü M Ü Ş Gürol IRZİK Adnan K U L A K S I Z O Ö L U Oğuz P O L A T YAYIN KURULU : Prof. Dr. Betül Ç O T U K S Ö K E N Prof. Dr. Miicclla ULUĞ Yrd. Doç. Dr. Bayhan Ü G E Öğr. Gör. Ahu T U N Ç E L YAYINA H A Z I R L A Y A N L A R : Prof. Dr. Betili Ç O T U K S Ö K E N Öğr. Gör. Ahu T U N Ç E L YAZIŞMA ADRESİ T 1 Faks ISSN »ASKI I : Maltepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Marmara Eğitini Köyü Başıbüyük/Maltepe/istanbul ( : 2 1 6 ) 6 2 6 10 50/1110 : ( 2 1 6 ) 6 2 6 II 13 1303-3115 : : Şefik Matbaası: Marmara Sanayi Sitesi M Blok No: 291 İkitelli/İstanbul M a l t e p e Üniversitesi F e n - E d c b i y a t F a k ü l t e s i Dergisi h a k e m l i bir dergid Bu s a y ı d a yer alan lıakem k u r u l u : Proi". Dr. Betül Ç O T U K S Ö K E N Prof. Dr. Ö m e r D E M İ R C A N Prof. Dr. Sevgi İYİ Prof. Dr. Adnan K U L A K S I Z O Ö L U Prof. Dr. Uluğ N U T K U Prof. Dr. Nilüfer T A P A N Doç. Dr. Ayşe Nihal A K B U L U T Doç. Dr. Alev B U L U T Doç. Dr. Yıldız G Ü V E N Yrd. Doç. Dr. Nesrin B A K I R C I Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Only writers arc responsible for the content of their articles. I Bu dergi altı ayda bir çıkmaktadır. This journal is published semiannually. Bu dergi Philosopher's Index'le yer almaktadır. This journal is indexed in the Philosopher's hule.\. İÇİNDEKİLER ! Severe Poverty ¡ıs a Human Rights Violation — Weak and Strong Winjncil IIINSCII ve Markııs 7 STEPANIANS Is P u t n a m ' s "Internal Realism" Really ' R e a l i s m ' ? Kurtul 33 GÜLENÇ Yapısalcı Anlamdan Yapısükümcü t z ' c : Derrida Metin BAL 51 English Language Portfolio: A Fallacy or a Reality? 63 Suzan KAVANOZ i i Mallcpe Üniversitesi Öğrcnci Profili Araştırması Miicclla ULUĞ. Figen KAR AD AYİ vc Buy han v 7() ÜGE Felsefe Tarihi ve Felsefe Abdullah KAYGI Üniversite Öğrencilerinde Molivasyon ile Akademik Başarı Arasındaki İlişkiler Konusundaki Araştırmalar Ayşeın ÇAUŞKUli 127 151 Yabancı Dil Öğretiminde İzlence Hazırlama için Gereksinim Çözümlemesi Ayhaı s EKÖZDEN 171 Mııllepc Üniversitesi Fen-Edebiynt Fakültesi Dergisi. Yıl: 2(XM Sayı: 2 REFERENCES: ALLISON. H. (1983). Kant's Transcendental Idealism. New Haven: Yale University Press. BAÇ, M. (2003). "The Ontological Status of Truth makers: An Alternative to Tractarianism and Metaphysical Anti-Realism". Metaphysial: International Journal for Onto- logy anıl Metaphysics, vol. 4. ÇOTUKSÖKEN, B. (2002). Radyoda Felsefe (Philosophy on Radio), Istanbul: İnkılap Kitabevi. FORR Al, G. (2001). Reference, Truth and Conceptual Sliemes: A Defense of Internal Realism, Netherlands: Kluwcr Academic Publishers. GRAHAM, Peter J. (2001). Review of Gahor Forrai's Reference, Truth and Conceptual Schemes: A defense of Internal Realism, Kluwcr Academic Publishers. HORGAN, T. (1991). Metaplisical Realism and Psycliologistic Semantics, Hrkenntnis 34, pp. 297-322. KANT. I. (1910). Critique of Pure Reason, (trans, by) J. M. D. Meiklejohn, London. LYNCH. M.P. (1998). Truth in Context: An Essay on Pluralism and Objectivity, Cambridge: MIT Press. PUTNAM, H. (1981). Reason, Truth, and History, Cambridge: Cambridge University Press. PUTNAM. H. (1990). Realism with a Human Face. Cambridge: Harvard University Press. 50 YAPISALCI ANLAMDAN YAPISOKUMCU IZ'E: DERRİDA M E T I N BAT.* Özet: Anlamın ize nasıl dönüştüğü bu makalenin ana sorusudur. Bu makale 20'nci yüzyılı "dilsel dönüş" olarak belirleyen temel özellikler üzerine yoğunlaşmaktadır. Dcrrida'nın yapısükümcü felsefesinin yardımıyla yapısalcılık ve yapısökümeü felsefe arasındaki tartışmanın bir panoraması verilmektedir. Varlığın geleneksel anlamı sorgulanmakta ve yazının yapısökiimcü anlayışı için bir yol açılmaktadır. A n a l ı l a r S ö z c ü k l e r : Yapısalcılık, yapısöküm, dil, anlam, iz, Derrida, Varlık, yazı. Abstract Krom Structuralist Meaning to Deconstructive Trace: Derrida Mow transformation of meaning into tracc c o m e s about is the main question of this article. This article concentrates on the main features those characterise 20th century as the age of "linguistic turn." By the help of deconstructive philo* Metin U A L , Ankara Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, F e l s e f e liölılıml. doktora öğrencisi. 51 4 i Maltepe Üniversitesi Feıı-Edebiyal Fakültesi Dergisi, Yıl: 2004 Sayı: 2 sophy of Derrida a panorama of debate between .structuralism and deconstructive philosophy is given. Traditional sense of Being is questioned and a way for a deconstructive understanding of writing is opened. Key W o r d s : Structuralism, dcconstruction, language, meaning, trace, Derrida, being, writing. I Giriş Yirminci yüzyıl felsefcsinjln Linguistik dönüş'ü dilin tüm insan bilgi ve deneyimlerinin ortamı olduğunu düşündü. Böylece dil teorisi, anlaın araştırmasında felsefe disiplinleri arasında temel bir çalışma alanı haline geldi. Örneğin "dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır" (Wittgenstein,1961:115) ya da "anlaşılabilecek Varlık dildir" (Gadamer,1975:xxiii) gibi cümleler Yirminci Yüzyıl felsefesine damgalarını vurdular. Deneyimi verili içeriklerle yapı ve şemalar kurarak açıklamaya çalışmak "modernitenin amblemi" (Kraus, 1985: 10) olmuştu. 20'nci y ü z y d ' d a ise Deneyim terimini kendisinin dışında temellendirmek yerine deneyimin kendisinin anlatıldığı 'diPin incelenmesinin daha ikna edici olduğu düşünüldü. Felsefenin dille ilgilenmesinin öncülüğünü yapısalcılar üstlenmişlerdir. Tüm dil felsefeleri bir imin tanımına ve bu imin diğer imlerle ilişkilerine dayanır. Ferdinand de Saussure "(...) imleri neyin kurduğunu ve hangi yasaların onları yönettiğini" (Saussure, 1959: 16) göstererek dilbilimin kurucusu oldu. Saussure'den başka onunla aynı dönemde yaşamış olan C.S. Peirce de im tamını ve imleri hangi kuralların yönettiğini araştırarak kurduğu teoriye 'scıniotik' adını verdi. Ancak dil felsefecileri daha çok Saussurc'iin dil teorisiyle ilgilendiler. Saussure gibi Sigmund Freud ve Emile Dürkheim da kendi teorilerinde, Saussure'ün dille ilgili olarak bulduğu yapısal ilkelere benzer sonuçlara vardılar. Dil felsefesinin yapısal ilkeleri birçok alanda kendisini gösterdi. Levi Strauss'ıın antropolojisi, Durkheim'ın sosyolojisi, Freud'un psikanalizi, Karl Marx'in ekonomipolitiği ve Thomas Kuhn'un bilim felsefesi bunun örnekleridir. Dilsel bir örgü olan edebiyat eserinin zihinsel bir kurgu olmakla gerçeğin peşinde ve kaynağını gerçekten alarak gerçeğe gönderme yapan yanılsamalardan özgür (Sheriff, 1989: 12) olduğu düşüncesiyle Roland Barthes, Umberto Eco, 52 ı I Mııllepc Üniversitesi Fen-Edebiynt Fakültesi Dergisi. Yıl: 2(XM Sayı: 2 Tzvclaıı Todorov, Slanley Fish ve Paul de Man'ın öncülük etliği edebiyat teorisiyle yapısalcılık modcrnizme karşı eleştiride önemli bir adım daha attı. Roland Barthes, Saııssure'iin, altının parayı temellendinnesi gibi; ünlenenin de ¡inleyeni temcllcndireceği bir dil durumunun imkânsızlığına tanık olduğunu belirtir (Altuğ, 2001: 219). Altın nasıl paranın dayanağı olmaktan çıkmış ve para kendi içinde bir dayanak dizgesi oluşturmuşsa, imlenen de buna benzer bir şekilde dilden çekilmekte ve yerini imleyenlerin birbirleriyle ilişkisel olarak belirlendikleri bir dizgeye bırakmaktadır. "Gösterilen ile olun bağıntı belirsiz, dayanaksız olduğundan, dizgenin biitünü, imlerin kendi aralarındaki tutumlarıyla dengelenir" (Barthes, 1993: 150). Derrida (1930-2004), Granıatoloji adlı kitabında metafizik tarihinin problemlerinin sonuçta dil problemine gelip dayandığını söyleyerek dil felsefesi geleneğine katıldı. "Bir şeyin anlamı nedir?" sorusunu soran Derrida cevap olarak yine bir imi sunar. Bir şeyin anlamını imlemek bir imin yerine başka bir im koymaktan başka bir şey değildir. Böylece Derrida anlam sorununda im enflasyonundan başka bir şey görmez ve sonunda anlam adına elimizde kalanın sadece bir im olduğunu söyler. Dilin kendisi bir im olarak im enflasyonu olmuştur. Fakat dil üstüne ne kadar düşünülmüşse de dilin kendisi hâlâ bir imdir. Dilden bir adım geriye ya da ileriye doğru gitmiş olmak ya da gidememek Derrida için krize işaret eder (Derrida, 1998: 6). Derrida 1967'dc ilk üç kitabını, Grcımatoloji, Yazı ve Fark ve Söz ve Olgu'yu yayımladı. 1972'de de Saçılma, Felsefenin Kıyılarında ve Konumlar'\ yayımladı. II Anlam Bağlamı Üzerinden Yapısalcılık Eleştirisi Derrida'nın Yazı ve Fark adlı eserinin içinde yeralan ilk yazısı Güç ve Aıılam yapısalcılığın bir yapısökünuidür. Derrida bu yazıda metafizik karşıtlıklar sistemini aşan bir ekonomi, yeni kavramlar ve yeni modeller aradı. Yapısalcılık bir kavram tarihçisi tarafından incelendiğinde hayalgücü ve etkilcnimin izleğindc bir geri adım sayılabilir. Eleştirel felsefe kendi sistemini gücü dışta bırakarak kuran yapısalcılıkla kendisini eleştiren yaşam ve tarih felsefesinden öcünii almaya çalıştı. 53 Malıcpe Üniversitesi Fen-IUlcbiyaı Fakültesi Dergisi, Yıl: 2(XM Sayı: 2 Anlam, bir sistem içinde dondurulmayacak kadar canlı, bağıntısal ve grifldir. Anlamın dinamik bir süreçte belirlendiğini göstermek için bu konudaki etkenleri şöyle ilk elden bir gözden geçirecek olursak; anlamın iktidar vc güç ilişkileri, ilgilerimiz, beklentilerimiz, pragmalik süreçler, doğa anlayışı, ikıın, değiştirilebilirlik, uzlaşımsallık ve taklit gibi birçok belirleyiciyle iç içe olduğunu görürüz. Derrida'ya göre anlamın oluşumunda güç unsurunu gözardı etmesi ve anlamı sabitlcycrek onun yaşamsal enerjisini öldürmesi yapısalcılığın en çarpıcı etkinliği olmuştur. "Güç, dilin onsuz kendisi olamayacağı dilin 'ötekisi'dir" (Dcrrida, 1978: 27). Yapısalcılık anlamı verili bir şey olarak, bir merkez vc referans noklası olarak alır ve sonra kabul edilen anlamdan sorumlu olan im sistemini kurmaya çalışır. Sözmerkezcilik vc bulunuş metafiziği böyle bir dondurulmuş imler sistemi peşindedirler (Derrida, 1998: 49). Merkez, yapıya düzen veren öğedir. Ancak bir defa bu merkez kabul edilirse yapıda olanaklı olan ' o y u n ' imkânsız lıalc gelir (Derrida, 1978: 278). " B u l u n u ş u n katılaştırılması içinden hiçbir şeyin çıkamayacağı, içinde bulunuşun yaratıcı e y l e m i n i n vc o l a y d a k i kökcıısel m e y d a n a g e l m e n i n lıcr ikisinin d c a y n ı n ı n s o n s u z d ö n ü ş ü vc t e k r a r ı n ı n statik d u r u m u n a d ö n ü ş t ü k l e r i bir saf b u l u n u ş h a l i n e g ö tilrilr. B ö y l e c e ç e r ç e v e n i n k ö k e n i k c n d i ı ı d c ı ı - c l k i m c v c yapı olarak b e l i r l e m e s i , bul u n u ş u n " s o n s u z a k ı ş ı n ı " k o n t r o l a l t ı n a ıılır, o l a y d a k i (lircigııis) fasılalı o r t a y a ç ı k ı n a o y u n u n u bir t a r a f a k o y a r a k , o r t a y a ç ı k m a n ı n yaratıcı ( g c n c l i c ) d e v i m i n i k ö k e n i n lıcr zurnan ayııı k a l a n b u l u n u ş u n u n t e k r a r ı n a d ö n ü ş t ü r ü r " ( K i l d i l e r , 1994: 134). Derrida yayımlanan ilk çalışmasından itibaren her zaman için transcndental bir im yada bir telos olarak anlamın hakimiyetine son vermek için yapısökiimcil eleştirisini uyguladı (Derrida, 1981: 49). Yapısalcılık sorgulayıcı ve bütünlükçü olmakla sonuçlanmıştır. Kendi oluşturucu güçlerinden yalıtılmış bir bütünlük çabası anlam ve form birliği olarak düşünülecek olursa, yapı fonıı ve anlamın formel birliği olarak tanımlanabilir. Derrida, anlamın form tarafından bu nötralizasyonunu tamamıyla yazarın sorumluluğunda anlama uygulanan bir şiddet olarak düşiiııdü. " A n l u m ı n c a n l ı e n e r j i s i o l a n içerik n ö t r a l i z c e d i l d i ğ i n d e y a p ı l a r ı n batları vc d ü zenleri d a h a a ç ı k b i ç i m d e görilııür. Bu y e r l e ş i k halkı o l m a y a n y a d a t e r k e d i l m i ş bir 54 Maltepe Üniversitesi Fcn-I2debiyat Fakültesi D e r g i s i . Yıl: 2004 Sayı: 2 doğa ya da mimarisi sanalın lıışmıyla sadece iskelete indirgenmiş bir şehre benzer" (Derrida, 1978: 5). Böyle bir şehir, içinde nesnenin kendisinin bulunmadığı ' s a f d i l e ' benzer yapısalcı bilinç yıkıcı bir bilinçtir. Bir yapı kendi varoluşunun olanağını ve zayıflığını, kırılganlığını kendi içinde barındırır. Latince 'solid', 'katı' anlamına gelmekledir. 'Soliciting' aynı zamanda değişme eğilimi, sarsma, sarsılma demektir. 'Solicitude' aynı zamanda yalılılmışlık, yalnızlık anlamına gelir. 'Sollus' latincc ' b ü t ü n ' anlamını da barındırır, işte, yapısalcılık kendi metoduyla varlığın yalıtılıııasıyla aynı zamanda batı metafiziğinin kendi üzerine dayandığı temelleri de farkında olmadan sarsmıştır. Anlam konusunda sabitleyici bir merkezden ve transcndental öğelerden kurtulmak için Derrida yapıyı bir merkezin egemenliğine terk etmek yerine bir iirüıı olarak g ö n n e yanlısıdır (Sheriff, 1989: 3 2 - 5 0 ) . "Bir yapı ilkin bir organik ya da yapay bir eser, bir yığının içsel bir birlik kazandığı bir kurgudur; bir eser birleştirici bir ilkeyle oluşturulur. Mimari bir yapı bir alanda inşa edilip görünür kılınır" (Derrida, 1978: 15). Yapıyı kurucu unsurlardan, yönetici fikirlerden ayırarak, nölralizc ederek düşünmek yapının kendisiyle çelişir. Dcrrida'ya göre anlamın sabitlenmesinin başka bir yolu olan metafor da masum değildir. "Metafor araştırmayı yönlendirir ve sonuçları sabitler" (Derrida, 1978: 17). Batı metafiziği idealizmin kavram dizinini anlatabilmek için önce bunları analojiler, metaforlar kullanarak yaptı. "Metafor bir varoluştan diğerine, bir anlamdan diğerine Varlığın varolanlara ilişkilcııdirilmesiyle mcşnılııştırılan bir geçil olduğu için varlığın analoji yoluyla yerinden edilmesi, kaçınılma/, olarak söylcmjjkcndi metafizik konumuna iteıı, söylemi metafiziğe demirleten ana etkendir." (Derrida, 1978: 27) Geleneksel metafizik bu borcunu unutarak çeşitli skandallarla iflas durumuna geldi. Belki de nereye demirlediğini unutan geleneksel metafiziğin gemisi için deniz çoktan bilmişti. Derrida, bir eseri, anlamı öncclcycn vc ondan bağımsız düşünülen saf ya da deneysel olsun ilişkilerinden vc canlılığından koparılan her fikir, kavram vc düzenin idealizmin bir ürünü olduğunu düşündü. Derrida yapısalcılığı eleştirirken idealizmin de kaynaklarına iner vc idealizmin yeni bir tanımını yapar. "Bir eseri 55 Mııllepc Üniversitesi Fen-Edebiynt Fakültesi Dergisi. Yıl: 2(XM Sayı: 2 zamansal olarak önceleycn vc oıııın ifadesi olan 'düşünce' fikri ya da 'içsel bir düzen' bir önyargıdır; geleneksel eleştiri bu önyargıyı 'idealizm' olarak adlandırmıştır" (Dcrrida, 1978: II). Derrida'ya göre Batı felsefesi tarihi boyunca bir merkez başka bir merkezin yerini almıştır. Geleneksel felsefe bir merkezler yığını olarak düşünülebilir. "Merkez, biitUıılüğiin merkezindedir, ama yine de merkez bütünlüğün bir parçası değildir, biltUnlük, merkezine başka bir yerde sahiptir. Merkez, merkez değildir... Temellere, ilkelere veya merkeze ilişkin bütün adların, daima değişmez bir bulunuşu belirtmiş oldukları gösterilebilir - eidos, arklıc, telos, energeia, ousia, alclheia vb." (Derrida, 1978: 279). Derrida bu şekilde yapısalcılığı yapısalcılığın kendi kavramlarıyla içerden eleştirerek yapısöküme uğratır. Buna eleştirel angajman adını verir (Derrida, 1978:6). Bu eleştirel angajmanın sağladığı özgürlük bize bir taraftan bütünlüğü açarken diğer taraftan da bu bütünlüğü sarsmaktadır. III Varlığa (Jeç Kalan Yazının Önceliği "(...) Anlam ve dili açan şey, doğal bulunuşun gözden kayboluşu olarak yazıdır." (Derrida, 1998: 159).Yapısalcılık içindeki anlam tartışmasıyla birlikle form da belirsiz bir duruma itiljnişlir. Anlamdan ziyade "sadece bir forııı açıkça görülebilir. Sadece bir formun özü vardır ve sadece bir form kendisini bu şekilde sunar" (Derrida, 1982: 157). "Anlam kendisini yaşatmak, oluşturmak vc ayırt etmek için söylenmiş ya da yazılmış olmayı gerektirir." "Yazı, anlamı açan ve taşıyan şey olduğu için tehlikeli ve dayatıcı bir unsurdur." Yazı, anlamı nereye götürdüğünü ve kendi 'geleceği' olan anlamı nasıl kurduğunu bilmez. "Yazının riski için bir sigorta yoktur" (Derrida, 1978: 11). Yazı, anlam için başlalıcıysa, bu başlangıç olma oıııın yaratıcılığından değil, mutlak konuşma özgürlüğünden kaynaklanır. Yazı bize şunu söyler "Varlık, her zaman için, çoktandır başlamıştır" (Derrida, 1978: 12) Varlık için çok geç kalmış olan bizler yazıdan başka bir şeyi bulamıyoruz. Ya/.ı konuşmayı uykusundan im olarak uyandırma gücüne sahiptir. 56 Maltepe Üniversitesi Feıı-Edebiyal FakUllesi Dergisi, Yıl: 20(14 Sayı: 2 Anlam canlı bir enerjiye sahipse ve birçok belirleyici unsura sahipse anlamın saf sonluluğu ve saf larilıselliğinden bahsedilebilir. Bu onu korumak için değil aksine sürekli değiştiğini ve onun hakkında çoğunlukla yanıldığımızı göstermek içindir. Derrida'ya göre anlam kendini doğa, yaşam ve ruh gibi sınırlı ekonomileri kuran bölgesel sınırlar içine kapatarak mümkün kılan anlamlandırmayı sürekli kaydırarak oyununu oynar. Bu oyun ve sınırlı ekonomi her hamlesinde yazma çabasını tetikler. Yazma girişimi Varlık'la olan ilişkisinde kendisini etkilenmenin dışına koyar. Anlamın sürekli ertelenmesi onun çok yönlü etkilenmesinden kaynaklanır. Etkileniyor olmak sonlu olmaktır çünkii. Yazmak hâlâ bu sonluluğu aldatmak ve elbette hiç varolmayacak ve ardına düşeni hiç etkilemeyecek bir Varlık peşinde olmak anlamına geliyor. "Bu anlamda yazmak, farkın unutulması, sözde canlı ve saf konuşmanın bulunuşunda yazıyı unutmaktır" (Derrida, 1978: 13). Biz anlamı kendi oyunu içinde ayrımlar koyarak yazıyı biçimlendirirken görürüz. Örneğin "İnsan kendini insan olarak adlandırırken insanın 'öleki'si olan şeyler, doğanın saflığı, hayvanlık, ilkellik, çocukluk, delilik, ilahilik vb. bir sınırla bu yerleştirmenin dışında tutulur. Bu sınırlara ölümle tehdit ettikleri için yaklaşılmaz, fakat farkın olmadığı bir yaşama ulaşmanın yolları olarak arzu edilirler" (Derrida, 1998: 244). Bu oyun içinde her imlenen bir im, her im de bir ünlenendir. Birbirinin yerine geçen imler, yerlerini aldıktan sonra anlam oyunu biler. Derrida ' K o n u m l a r ' adlı eserinde Hıısserl'in ' S i n n ' ve 'Bedcutung' ayrımını açıkladıktan sonra şöyle der, "(...) anlam imlenen ya da ifade edilen olarak olsun, keıuli içinde buna gerek duymasa da, sonunda bir ¡inleyenin duyulur özelliğiyle birleştirilebilen zihinsel ya da ruhsal idealliktir." (Derrida, 1981: 31). Oysa işaretleri seslere eşitleyen sesbilim ve işaretleri anlamlara eşitleyen anlambilim dilin doğasının 'yazı' olduğunu gözardı ederler. Derrida'ya göre anlambilim ve sesbilim, anlamı olasılı ve bağıntısal değil doğal ve kaçınılmaz olarak göstermek için 'iz'in olanaklarını yok elmeye ve difförance'ın devimini durdurmaya çalışmaktadırlar. Derrida, yorumlama, yapı, im ve oyunun iki farklı yorumu olduğunu söyler (Derrida, 1978: 292). Biri bulunuşun kaybolmuş veya imkânsız olan, olmayan kökenin, doğruluğun, merkezin, telosıın aranmasıdır. Diğeri ise doğruluk ve yanlışlık gözetmeyerek aktif yorumlama sunan, dünyanın ve oluşun oyununun neşeli bir olumlanmasıdır. 57 Maltepe Üniversitesi Feıı-Eılebiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 2004 Sayı: 2 Dcrrida yapısalcılığı eleştirirken en büyük kaynağını edebiyat eserleri vc onların yazarlarında bulıır. Derrida'ya göre sanal eserinde izleyici, eserin kendi karanlığının kör noktasında yeniden kendine kavuşana dek kendinden ayrılır (Dcrrida, 1978: 8). Sanat eseri olan yazınsal eylemin böyle bir ayrılma vc dünyadan bağları koparma eyleminde deneyimi doğrudan yansıtabilmesi için metafora başvurulur. Böylece başka bir evren diğer bir evrene eklenir. Böyle bir evren dilin içinde görünen ve üretilen bir aşırılıktır. Böyle bir aşırılık Blanchot'nun dediği "gibi yazının ve yazınsal esinin olanağıdır. "Sadece 'saf bulunmayış' (pure absence) - b u n u n ya da şunun değil, fakat içinde tüm bulunuşun (presence) ilan edildiği lıerşeyin yokluğu-esinlendirici, başka bir deyişle dcvindirici vc eseri oluşturan şeydir" (Derrida, 1978: 6). Saf yazının mümkün olduğu saf kitap böyle bir saf yokluğu gerektirir. Böylece yazıda merkezin gizlenmesiyle, sürekli olarak gerçekliği temel alan, onu yansıtmaya çalışan boş bir modern uğraştan kurtuluruz. Böyle bir kitap Flaubert'in hayal ettiği "Hiçbir şey hakkında bir kilap"tır. Böylece bir merkez ancak gizlenme yoluyla mümkün vc anlaşılır olur. Dcrrida'ııın yapısalcılığa karşı eleştirisini ortaya koyarken çok önem verdiği Jcaıı Roussel kendi eserinde Delacroix, Balzac, Flaubert, Valéry, Proust, T.S.Eliot, Virginia Woolf vc daha birçoklarının bu durumun farkında olduğunu söyler. Aııloniıı Artaud bunlara cklcnccck başka bir yazardır. Şöyle der: "Ben hiçbir şey yazamayacağımı söylemek için bir kitap yazarak yazınsal alandaki ilk çıkışımı yaptım". Ancak diğer taraftan da "Hiçbir şcyiıı bilinci olarak bir şeye sahip olıııa bilinci bilince uygulanan en büyük şiddettir" (Derrida, 1978: 8). Buna dayanan saf deneyim, deneyimin kendisiyle karıştırılmamalıdır. Böylecc Dcrrida sorusunu şöyle sorar: "Saf söylem artık yazınsal bir şeyi gereksemez mi?" Elbette "nefes veya konuşma anlamı sınırlandırıyorsa - b i z i m ona sorumluluğumuzla- yazı konuşmayı daha da çok sınırlandırmaktadır" (Derrida, 1978: 9). Örneğin hiçbir deneyime dayandırılmayan din ayetleri bile peygamberler olarak adlandırılan birtakım insanların yalıtılmıştık içindeki deneyimleriyle sınırlandırılmış olarak kendi gizemini, içinden çıktığı saf boşluk, saf metin ya da saf bilince yükler. Din de buna benzer olarak bu deneyimlerle yazıyı vc anlamı sınırlandıran tek bir kitap vardır. Bu tek kitap diğer kitaplara kaynak olarak yeniden üretilir. Böylece ne kadar da mutlak vc tartışılmaz sayılırsa sayılsınlar bir kere ortaya konmuş bir yazı anlamın canlı enerjisini kendi içinde gizler. Kanl'ın estetik 58 Mııllepc Üniversitesi Fen-Edebiynt Fakültesi Dergisi. Yıl: 2(XM Sayı: 2 deneyiminde de güzel iyinin yerine geçen onu imleyen i d e o l o j i k bir amaçsız amaçlılık olarak saf uzay ve doğaya yerleştirilerek gizlenmişti. Çünkü biz biliyoruz ki bilincimizi zorlayan saf bilinç, saf metin ya da saf yazı gibi dalıa büyük güçler var. Derrida kendi düşünme ekonomisini kurarken saf bilinç, saf konuşma, saf kitap vb. gibi saf ve biçimsiz güçleri yapısökümüne uğratarak eleştirel angajman örneği vermektedir. Derrida'nın araştırdığı şey düşünceye, anlama ve yazıya temel olacak aşkınsal, merkezi öğeler değildir; aksine araştırılan şey güçlerin ve alanların farkları olacaktır (Derrida, 1978: 20). Derrida'nın yapısalcılık eleştirisi ve yazıyı konumlaması uğraşına Niclzsehe'nin Tragedyanın Doğuşu eserini hatırlatarak, anlamın anlamının Apolloncu bir unsur olduğunu söyleyebiliriz. Dionysos \|e Apollon'da temsillerini bulan canlılık ve yapı arasındaki fark ve ilişki tarih içinde belirli bir başlangıç noktasında oluşmadığı için zamanla da silinmeyecektir (Derrida, 1978: 28). 13u kökensel bir yapıdır: tarihin ve larihsclliğin kendisidir. Kısaca fark 1 sadece bu canlılığı gösteren larihselliğc ya da sadece yapıya ait değildir. Derrida bunu gözüniiııe alarak Differaııcc adlı makalesinde geleneksel felsefenin ' f a r k ' ı n farkında olmadığını belirterek ' f a r k ' ı n yeni bir tanımını yapar: "Uuradanın, belirtilerin, bcllcktc-tutmaların ve beklentilerin (andırışma yoluyla ve geçici olarak az. sonra yetersizliği ortaya çıkacak fcnomcnolojik ve transcııdcnlal dili ödünç alıp kullanacak olursak) "kaynaktan" ve sapına kadar karmaşık ve bu nedenle de dar anlamda kaynaktan-olmayan sentez biçiminde kuruluşuna arklıeya/.ı, arklıe-iz ya da diffcrancc adını vermeyi öneriyorum." (Derrida, 1999: 120). I IV Sonuç: İz Çağı Saussurc 'dil ayrımlardan başka bir şey değildir' (Saussurc, 1959: 120) diyerek gerçekliğin dil ile bağını koparıp gerçekliğin kendisinin sadece bir im olduğunu anlatmıştır. Derrida 'diffcrancc' kavramını buradan yola çıkarak geliştirerek her farkın bir anlam olduğunu söyler. Her anlam ise bir izle başlar. Ancak köken1 'Diflcrancc' teriminin fiili 'dilferer', ayırmak ve ertelemek anlamlarına gelir. 59 Maltepe Üniversitesi Feıı-Eılebiyal Fakültesi Dergisi, Yıl: 2(XM Sayı: 2 sel v e ' m e r k e z i bir 'iz'in (Dcrriüa, 1998: 61) olmaması dile güvenen okuyucuyu da çileden çıkardı. Böylece Dcrrida'yı izleyen poslmodcrnlcr ve postyapısalcılar yapısalcılığın im vc imlenen kavramlarıyla bir sistem olarak düşündüğü dili anlam ve l'ark peşinde birbirinin yerlerine geçen imler oyununa dönüştürürler. Dcrrida neyi başlangıç olarak almak gerekir ve nereden başlamak gerekir sorusunu, başlangıçların bir seçim işi olduğu vc akıldışı bir etkiniik olduğu şeklinde cevaplayarak 'her şey gider' (evertlıing goes) felsefesinin en güçlü argümanını kurdu. "İz düşüncesi bize (...) kesin bir başlangıç noktası belirlemenin imkânsız olduğunu öğretmiştir." (Dcrrida, 1998:162). Anlam uğruna sürekli izler peşinde koşan yapısökiim, eski zamanlarda çok övülen görme gücünü değil körlüğün işlevini önemser. Çiiııkü anlam adına sadece izleri gören bu anlam takibine bir tür körlük diyebiliriz. Örneğin Paul de Man BHııcIııess aııd lıısiglıt adlı eserinde yapabileceğimiz ve kendisininkiııi de kapsayan her okuma biçiminin kendine özgü bir körlüğü barındırdığını söyler (Slıeriff, 1989: 28). Körlüğün söz konusu olduğu okuma ve anlama sürecinde yapısökiim için sadcce yorumlama söz konusudur. Ayrımsız ve yazınsal olmayan hiçbir kaynak ya da temel yoktur. Yorumlama etkinliği başı sonu olmayan bir etkinliktir. Yorumcu her zaman metafizik geleneğinin kavram ve tasarımlarını kullanmak zorunda olacağından dil ve yazının kapalı alanından dışarı çıkmak olanaksızdır. 1 Icr şeyin bir yorumlama olduğu ve bir çıkışın olmaması aporianın bir örneğidir (Sarııp, 1997: 88). Hem içerde lıeın dışardasınızdır. Kapıyı istediğiniz yere koyabilir vc islediğiniz gibi, üstelik istediğiniz tarafa, açabilirsiniz (Sözcr, 1999: M 2 - I 5 7 ) . Dcrrida'nın yapısökümü böylece modern zamanların vc geleneksel felsefenin kurmaya çalıştığı bütünlük tasarımını vc bütüncül bir özneye tanınan öncelikli konumu reddeder. Artık im anlamın yüklendiği bir başka şeyin yerine geçmediği gibi taklit de etmez. İm Baudrillard'ın adlandırmasıyla sınırsızca çoğalan/çoğallılabilen bir taklittir. (Alluğ, 2001: 237). Medyanın önem kazandığı postmodem bir çağda anlamın sabit bir merkezinin ortadan kaldırılması medya vc iktidar ilişkisini felsefi tartışma içine alarak yazara ifade özgürlüğü tanımıştır. Geride izlerden başka bir şey bırakmayan sabit bir gerçekliğin yitirildiği postmodem zamanlarda basın ve yazıtı ne dcrccc sınırsız bir özgürlüğe sahipse okuyucu ve izleyicilcrdcki anlam arayışı da o derccc şiddetli olmakla ya da tam tersi hiç sorgulamaksızın tüketme çılgınlığı doğmaktadır. 60 f M a l t e p e Üniversitesi I : eıl-Eılcbiynt FııkUltesi Dergisi. Yıl: 20(14 Sayı: 2 l'ostyapısalcı ve postmoücm leori günlük yaşamın her alanında modern felsefenin yapısökümünü yaparken Derrida'nın 'iz'ini izler. Anlamın bir izden başka bir şey olmadığı bir çağda anlam arayışı açısından okuyucu son dcrcce uyarılmış olacaktır. Yapısükümcülük ne kadar cleştirilirse eleştirilsin, bu hareket düşünceyi kendi kullandığı kavramların, anlamların ve dilin sorgulamasına ilerek rahatsız ettiği için düşünce tarihinde felsefe adına dinamik, eleştirel-angajman bir okuma ve düşünme dönemi başlatmıştır. 61 Maltepe Üniversitesi Fen-lidebiyat Fakültesi Dergisi. Yıl: 2<MI4 Sayı: 2 KAYNAKÇA: ALTUĞ. T. (2001). Dile Gelen Felsefe, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. BARTHES. R. (1993). Göstergehilimsel Serüven, (çcv.) M. Rifat-S. Rifııt, Islaıibtıl: Yapı Kredi Yayınları. DERR1DA. J. (1978). Writin,ı» anıl Di/feıeııce. traııs. with an Introduction and Additional Notes by Alan Bass, Chicago: The University of Chicago. DERRIDA, J. (1981). Positions, trans. Alan Bass, Chicago: University of Chicago Press. DERRIDA, J. (1982). Margins of Philosophy, trans. Alan Bass, Chicago: University of Chicago Press. DERRIDA, J. (1998). OfGrammatology Tr. by G. C. Spivak. Baltimore and London: TinJohns llopkins University Press. DERRIDA. J. (1999). D i f f ¿ranee. Toplumbilim Dergisi, Sayı 10. Ağustos, İstanbul: Kardeşler Matbaası. GADAMER, H.G. (1975). Truth aıul Method, New York: Scabury Press. KRAUS, R. (1985). The Originality of the Avail t-Gardc and Other Modernist Myths, Cambridge: MIT Press. KUCI ILER, T. (1994). Postmodern Gaming, lleulegger, Duchamp, Derriila, New York: Pclcr Lang Publishing. SARUP, M. (1997) Postyapisalalik ve Postmodernizm. (çcv.) 11. Güçlü, Ankara: Bilini Sanal Yayıııları/ARK. SAUSSURE, F. tie (1959). Course in General Linguistics, cd. Charles Bally and Albert Scchchayc, (trans.) Wade Buskin, New York: McGray-IIill. SHERIFF, J. K. (1989). The Fate of Meaning, Princeton University Press. Princeton. New Jersey. KESKİN, F. - SÖZER, Ö. (tier.) (1999). Pent, Peras. Poms, Derrida ile Dirlikte Disiplinlerarasi Çalışma, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. W1TTGEINSTEIN, L. (1961). Tıaetatııs Logico-Plıilosophiaıs, traııs. D. F. Pears and B.F. McGuinncss. London: Routlcdgc&Kcgan Paul. 62 ENGLISH LANGUAGE PORTFOLIO: A FALLACY OR A REALITY? SUZAN KAVANOZ* Abstract: In the process of T u r k e y ' s noininntion i'or lull membership to European Union, the education system is undergoing educational reforms and restructuring. The importance of a foreign language is reflected in the targets initiated by the National Ministry of Education. The basic principles underlying the improvement of the English program arc learncr-centcredncss, learner autonomy and the introduction of a new instrument called European Language Portfolio (ELP). This paper attempts to explore English language tcachcrs' beliefs, assumptions and knowledge about ELP and it seeks to find out how teachers feci the E L P will affect their practices. A comparative case study was carried out with tcachcrs in one public and one private school at primary level to this end. T h e results of llic data revealed that public school teachers had no idea what an ELP was whereas the tcachcrs ¡it private school knew only a little dbout it. Key W o r d s : Belief, innovation, change, European Language Portfolio, sellassessment. * Dr. Sti/.un KAVANOZ, Ylliliz Tcknik Clniversitcsi, ligitim 1'iikllltcsi, Yiibnnci Oilier ligitiml UiiItlintt, Ingili/. Dili Qgitiim Anabilim Dab. 63
Benzer belgeler
Jacques Derrida
verdi. Ancak dil felsefecileri daha çok Saussurc'iin dil teorisiyle ilgilendiler. Saussure gibi Sigmund Freud ve Emile Dürkheim da kendi teorilerinde, Saussure'ün dille ilgili olarak bulduğu yapısa...