HERMENEUTİCS Hermeneutics is the art of interpreting. Although it
Transkript
HERMENEUTİCS Hermeneutics is the art of interpreting. Although it
HERMENEUTİCS Hermeneutics is the art of interpreting. Although it began as a legal and theological methodology governing the application of civil law, canon law, and the interpretation of Scripture, it developed into a general theory of human understanding through the work of Friedrich Schleiermacher, Wilhelm Dilthey, Martin Heidegger, Hans-Georg Gadamer, Paul Ricoeur, and Jacques Derrida. Hermeneutics proved to be much bigger than theology or legal theory. The comprehension of any written text requires hermeneutics; reading a literary text is as much a hermeneutic act as interpreting law or Scripture. Without collapsing critical thinking into relativism, hermeneutics recognizes the historicity of human understanding. Ideas are nested in historical, linguistic, and cultural horizons of meaning. A philosophical, theological, or literary problem can only be genuinely understood through a grasp of its origin. Hermeneutics is in part the practice of historical retrieval, the re-construction of the historical context of scientific and literary works. Hermeneutics does not re-construct the past for its own sake; it always seeks to understand the particular way a problem engages the present. A philosophical impulse motivates hermeneutic re-construction, a desire to engage a historically transmitted question as a genuine question, worthy of consideration in its own right. By addressing questions within ever-new horizons, hermeneutic understanding strives to break through the limitations of a particular world-view to the matter that calls to thinking Hermeneutics opposes the radical relativist notion that meaning cannot be trans-lingual. As the speculative grammarians of the Middle Ages recognized, all languages are rooted in a depth grammar of human meaning. This ontological grammar is not a meta-language in which everything can be said. Rather, it is the single horizon of human understanding, which makes speakers of various languages members of a human community. On the other hand, hermeneutics opposes the rationalist tendency to downplay the uniqueness of languages. Hermeneutics is not satisfied with translating the language of the other; it wants to speak with the other in the language of the other. 1- HERMENEUTİĞİN TANIMI VE TARİHİ GELİŞİMİ Hermeneutiğin Tanımı Bir şiir, bir kanun metni, bir insan fiili, bir dil veya bir yabancı kültür, ya da insanın kendi kendisi olsun, herhangi bir şeyi anlama çabasıdır. Bu noktadaki güçlük anlama sürecinin birçok farklı bağlamda ortaya çıkmasından ve kimisi bir diğeriyle neredeyse hiç uyuşmayan özellikler yaşayan entelektüel çaba olarak ortaya çıkmasından kaynaklanmaktadır. Çağımızın hermeneutik felsefesinin önemli temsilcilerinden Gadamer 'in tanımı ise şu şekildedir: "Hermeneutik, hermeneuien sanatı, yani bildirme, haber verme, çeviri yapma, açıklama ve açımlama sanatıdır. Tanrıların habercisi/mesajcısı/elçisi Hermes tanrıların mesajlarını ölümlülere iletir. Ne var ki onun bildirdikleri hiç de tanrıların mesajlarının dümdüz bir aktarımı değildir; tanrısal buyrukların birer açıklamasıdır. Öyle ki Hermes bunları ölümlülerin diline, onların anlayabilecekleri şekilde çevirir.” (http://www.turkcebilgi.net/bilim/felsefe/hermeneutik-nedir-24823.html) Hermeneutik ilkçağın önemli filozoflarından biri olan Aristo tarafından tanrıların iradelerini, hem haber hem de kendilerine itaat edilmesi gereken buyruklar olarak bir çift anlam içinde açıklayan sanat olarak anılır. Yunan medeniyetinde hermeneuia "bilgece açıklama" ve hermeneios "açıklayan", "çeviren" olarak geçer. Böylece hermeneuia "sanat"ı, yani hermeneutik, kutsal ve otoritatif iradenin, ölümlüye, yani dinleyene uygun şekilde açıklanması etkinliği olmuştur. 19. Yüzyıla Kadar Hermeneutiğin Gelişimi Hermeneutik anlayışın 19. yüzyıla kadar olan geniş dönemi klasik ya da özel hermeneutik olarak adlandırılabilir. Antik çağ Hermeneutik anlayışının merkezinde oldukça eski bir problem olan alegorik yorumlama problemi yer almaktadır. “Hyponoia” (art veya üst anlam) alegorik yorumlamanın anahtar sözcüğüdür. Burada amaç, sözel ve sıradan anlamın ardında veya üstünde bulunduğu varsayılan esas anlamı ortaya çıkarmaktır. Eskiçağda sofistik olarak anılan disiplinin bu anlayışa sahiptir. (http://www.turkcebilgi.net/bilim/felsefe/hermeneutik-nedir-24823.html) Gadamer bu anlayışı şu şekilde ifade etmektedir: "O zaman efsanelerin alegoriye dayanan yorumu, tanrısal bilgiye daha uygun, daha yüksek bir anlamı keşfetmekten ibaretti. Kabul edilemez ve saçma bir anlamla karşılaşıldığında, bundan alegorik, yani olağan anlamın dışında bir anlamın bulunması gerektiği sonucu çıkarılıyordu”. Antik Yunan Medeniyetinden sonra Hermeneutik alanında önemli çalışmaları olan bir başka medeniyet ise İskenderiye Medeniyetidir. İskenderiyeli filologların hermeneutiğin eski yazın yapıtlarına ve eski metinlere yönelik bir yorum sanatı ve tekniği olarak belirlendiği görülür. Özetleyecek olursak, hermeneutikte bu dönemde tanrıbilimsel bir yorum sanatının ilk bilimsel temellerinin atıldığını görürüz. Hz İsa Hıristiyanlık dinini yayarken fakir halk arasında yaşamış, dinin ilkelerini ise günlük yaşamın basit olaylarına dayanan fıkralarla (parabola) halkın anlayabileceği basit bir şekilde açıklamıştır. Kendisinden sonra Hıristiyanlar, bu fıkraların ve basit anlatımın ardında değişmeceli (alegorik) bir anlam bulunduğuna inandılar. Hıristiyan müfessirler kutsal metinlerdeki basit sözel anlam ile yüksek tinsel anlamı ortaya çıkarabilmek amacıyla hermeneutik sanatına başvurmuşlar ve bu sanatı kurallı bir bütün haline getirerek bilim haline getirmeye çalışmışlardır. Hermeneutik, Reform hareketi ile birlikte reformcular Kilise öğretisi geleneğiyle polemiğe girmişler ve kutsal metinleri hermeneutik yöntemle yeniden ele almışlardır. Bu dönemde temelde alegorik yöntem bir yana bırakılmış; nesnel, konuya doğrudan yönelen, her türlü öznel keyfilikten arınmış olması istenen yeni bir yöntem bilinci yeşermiştir. Bu yaklaşımdaki amaç, Kilise geleneğinin ve Skolastiğin Latincesiyle çarpıtılmış olan kutsal kitaptaki esas anlamın ortaya çıkarılmasını sağlamaktır. (http://www.turkcebilgi.net/bilim/felsefe/hermeneutik-nedir-24823.html) 2- HERMENEUTİK FELSEFESİNDE GENEL YAKLAŞIMLAR Genel hermeneutik, geleneksek hermeneutik türleri olan dini, hukuki hermeneutiklerden tüm disiplinlere uygulanacak bir anlama modeline geçişe tekabül eder. Özel hermeneutik her disiplinin kendi içinde gelişirken, genel hermeneutik her disiplini kendi alanında gerçekleştirmiştir. Bu sahadaki gelişmeler 19. yüzyıl civarında başlamıştır. a) Genel Hermeneutiğe Geçiş ve Johann Martin Chladenius Johann Martin Chladenius geleneksel hermeneutikten genel hermeneutiğe geçişte önemli dönüm noktalarından biridir. Chladenius hermeneutik anlayışına tam anlama nedir sorusu ile şekil vermeye çalışır. Chladenius’a göre tam anlamanın gerçekleşmesi için okuyucunun konuşma veya metindeki kendinden bağımsız anlamayı sağlaması gerekmektedir. Bu durumda anlama dört farklı duruma bağlı olarak gerçekleşir: Yazarın niyeti Okuyucunun niyeti Kelimelerde ve cümlelerde çıkan anlam Okuyucunun anlaması Chladenius’a göre anlama süreci şu şekilde gerçekleşir. Öncelikle yazar bir anlam, bir niyet ortaya koyar. İkinci aşamada bu anlamın niyetin anlaşılması gerçekleşir. Bu anlama ile yazarın niyeti örtüşmeyebilir. Tam anlama ise ancak yazarın niyeti ile okuyucunun anlamasının örtüştüğü durumda gerçekleşebilir. Tam anlamanın yazarın verdiği mesajın okuyucu tarafından anlaşılmasının yanında okuyucunun da metni okumadaki beklentisinin gerçekleşmesi halinde sağlanabileceği unutulmamalıdır. Tam anlamanın yazar ve okuyucunun aynı şeyi düşünmesi halinde gerçekleşeceği unutulmamalıdır. Bu noktada tam anlamanın pratik sonuçlarını ortaya çıkar. Tam anlamanın pratik sonuçları şu şekilde sıralanabilir: Makul bir çözüm oluşturma Talimatı yerine getirme İbret alma Chladenius’a göre tam anlamanın pratik sonuçları okuyucu ve yazar arasında bir duygu birlikteliğinin oluştuğunun yansımadır. Tam anlama aynı şeyi kastetme ve aynı şeyi anlama durumunun gerçekleşmesidir. Chladenius aynı dil ve gramer kurallarını kullanarak oluşturulmuş metinlerin bu dili kullananlarca anlaşılmamasının mümkün olmadığını vurgular. Chladenius tam olarak bu noktada anlamanın psikolojik boyutuna vurgu yapar. İfadelerin ortaya koyduğu anlam psikolojik olarak da anlaşıldığında tam olarak anlaşılmış olur. Chladenius bu şekilde anlamanın gramatik boyutuna psikolojik boyutta getirerek çağdaş hermeneutiğin sahasına temel bir giriş yapmıştır. Chladenius normal ve sorunların olmadığı durumlarda anlaşılabilecek bir metnin bir takım engellerle karşılaşıldığında anlaşılamayacağını vurgular. Chladenius’a göre bu engeller şu şekilde sıralanır: arçaların anlaşılamaması özcükler üzerine düşünmeme arça bütün ilişkilerinin kurulmaması etersiz okuma ilgi eksikliği ikkat eksikliği Hermeneutik tarih, şiir, edebiyat gibi metinlerin anlaşılması sanatı olarak önem kazanmıştır. Chladenius’in görüşleri geleneksel hermeneutik olarak tanımlanmanın yanında chleiermacher ve ilthey ile geliştirilecek çağdaş hermeneutiğinde çekirdeğini oluşturacaktır. b) Romantik Hermeneutik Ve Friedrich Daniel Ernst Schleiermacher İdealist bir düşünce tarzına sahip olan ünlü Alman düşünür Schleiermacher hermeneutiği genel bir anlama ve açıklama teorisi haline getiren düşünürdür. Hermeneutiğin bugün kullanılan ve tartışılan önemli kavramlarını gündeme getiren ilk kişidir. Schleiermacher’in yaklaşımı hermeneutiğin evriminde bir kırılma noktası olmuştur. Hermeneutiğe duyulan ihtiyaç anlama isteğinin bir parçası olarak ortaya çıkar, anlayamama riski anlama arzusu hermeneutik yaklaşımına duyulan ihtiyacın temel güdüsüdür. Schleiermacher öncesi yaklaşıma göre anlama sürecinin gerçekleşmesinde hermeneutik ancak ele alınan metnin veya konuşmanın kapalılığı durumunda ihtiyaç duyulan bir yorumlama kuramı olarak ele alınmaktaydı. Schleiermacher ise anlamayı olağan gören yaklaşımın aksine anlamamayı olağan gören bir anlayışa sahip olmuştur. Bu noktada hermeneutik her anlama sürecinin vazgeçilmez aracı olmuştur. Hermeneutik Schleiermacher ile dar kapalıklardan kurtulmuş, özel metinlerin anlaşılması perspektifinden sıyrılmıştır. Artık hermeneutik her metnin anlaşılmasının yolu olmuştur. Schleiermacher’in hermeneutik anlayışı metin metindir ifadesi ile özetlenebilir. Schleiermacher’in sözcüğünün epistemolojisinden hareketle yaptığı hermeneutik üç aşamadan oluşmaktadır: - Düşüncelerin Doğru Bir Şekilde İfadesi Düşüncelerin Doğru Bir Şekilde Anlaşılması Anlaşılan Düşüncelerin Başkalarına Aktarılması Yorumsal Döngü (Hermeneutiksel Döngü) Schleiermacher, metin yorumunun bütün-parça ilişkisine dayanarak yapılmasını öneriyordu. Her metin parçalardan oluşmuş bir bütündür; parçadan yola çıkarak bütünü anlamak gerekir. Fakat aynı anda parçayı anlamak için de bütünden hareket etmek gerekir. Schleiermacher parça ile bütün arasındaki bu karşılıklı gidip gelmeye "yorumsal döngü" adını veriyordu. Gramerci ve Psikolojik Yorum Schleiermacher’e göre, anlama sanatı olarak hermeneutikte, metnin yazarının zihinsel süreci yeniden tecrübe edilmektedir. Sınırlı bir ifadeden zihne giden bu yol bir çeşit tümevarımdır. Bu yüzden de yorumda birbiriyle ilişkili iki önemli kademe vardır: gramer ve psikoloji. Schleiermacher’in yoruma ilişkin iki önemli ayrımından gramerci yorum, dil ile ilgilidir. İddiayı nesnel ve genel kurallara göre belirler ve sınırlayıcı özelliktedir. Psikolojik yorum ise, daha pozitif ve özneldir. Psikolojik yorum için sezgi şarttır. Gramerci yorum, sadece karşılaştırma metoduyla metnin genelinden özeline inebilir ama psikolojik yorum hem karşılaştırma metodunu hem de ruhsal yetileri kullanır. Schleiermacher, “Üslubun tam anlaşılması, hermeneutiğin yegane gayesidir” der. Dille ilgili gramer kuralları yazarın üslubuyla, onlar da psikolojik yöntemle elde edilen yazarın kişilik özellikleriyle birleşince anlama meydana gelir. Schleiermacher anlama eyleminin gramatik ve psikolojik bağlamını ise şu şekilde ele alır: “Her ifade, kendi kökeninde, dil ve düşünce bütünlüğü ekseninde çifte bir ilişkiye sahiptir; bu durumda anlamalar iki andan ibarettir, dilsel ifadelerin anlaşılması anı ve düşünürün içinde bulunduğu durumun anlaşılması anı.” c) Yöntem Bilimsel Hermeneutik ve Wilhelm Dilthey Schleiermacher’den sonra hermeneutik çalışmalarına yeni bir soluk getiren kişi Dilthey olmuştur. Dilthey; Schleiermacher’in hermeneutikte yaşadığı problemin tarihsellikle ilgili olduğunu düşünüyordu. Evrenin doğa bilimlerinin deney alanı olması gibi tarihin de insan bilimlerinin deney alanı olduğunu düşünen Dilthey, tarihe olan ilgisini arttırmış ve onu aradığı cevapları bulabileceği bir çıkış noktası olarak görmeye başlamıştır. Tüm bu araştırmaları onu insan bilimlerinde uygulanabilecek genel bir yöntemin olmasının gerekliliğine götürmüş ve Dilthey hermeneutiğe yönelmiştir. Hermeneutik; bütün insan bilimleri için anlamanın yöntemini olmalıdır. Bu şekilde genel olarak yazılı kaynakların yorumlanması olarak kullanılan hermeneutiğin kapsamı da genişletilmiş olmaktadır. Wilhelm Dilthey hermeneutiği insani- tarihsel dünyanın bilinme ve anlama amacıyla kullandırmıştır. Dilthey bu amaca yönelmiş bilimleri "yaşama" kavramından hareket eden anlamacı bilimler olarak ifade etmekte ve bu bilimlere özel olarak tin bilimleri demektedir. Tin bilimleri olarak ifade edilen bilimlere genel olarak bakarsak bu bilimler, hukuk, ekonomi, tarih, arkeoloji, pedagoji, din, sanat, siyaset gibi bilimlerdir. Bu bilimlerin en temel özelliği toplumsal ve tarihi gerçekleri ortaya koymaktır. Dilthey insani- tarihsel dünyayı doğal dünyadan ayırarak bu iki dünyanın anlaşılmasının da farklı şekillerde olacağını vurgular. İnsani- tarihsel dünyayı yani tinsel dünyayı insanın kendi istekleri, fikirleri, beklentileri, umutları ve kaygıları şekillendirir. Dilthey içinde yaşadığı çağda belli bir olgunluğa erişmiş doğa bilimlerinin yanında tinsel bilimlerinde yer alması ve daha da önemlisi onların anlaşılması için hermeneutiği kullanmıştır. Dilthey insan dünyasına ait her şeyi anlayabileceğimize inanır. Şiir, duygular ya da müzik eseri Dilthey’ e göre anlamanın nesnesidir. Bu nesnelerin ortak özelliği ise insana ait olmasıdır. Özetle Dilthey’in çalışmaları insanı anlamaya yöneliktir. Dilthey hermeneutiği tin bilimlerinin anlaşılmasının metodolojik anahtarı olarak ortaya koyar. Tarihselliğe verdiği önemle Dilthey modern tarihsellik fikrinin babası olarak gösterilmektedir. Dilthey bu özelliği ile kendinden sonra gelen düşünürlere de büyük bir etkide bulunarak hermeneutiğe önemli bir katkıda bulunmuştur. d) Varoluşçu Hermeneutik ve Martin Heidegger Martin Heidegger, anlama faaliyetini gerçekleştirmek için ontolojik bir zeminde hareket eder. Heidegger'in ontolojisini şekillendiren kavramların başında Dasein gelmektedir. Dasein, dünyaya fırlatılmış varlık olarak "insan"a tekabül etmektedir. Heidegger’in en önemli hedefi, insan varlığını belirleme ve betimleme çabasıdır. Bu çabada anlama analizine önemli bir görev düşmektedir. Heidegger’e göre anlama, doğrudan kazanılan bir bilgi şekli olmayıp; tanıma ve bilgiyi mümkün kılan aslî bir var olma şeklidir. Anlama böylece, varoluşsal anlamda insan varlığının temel modu olma özelliğini kazanmaktadır. Hermeneutik'i, bir yöntem olmaktan da çıkarıp, insanın varlık tarzı, dış dünyaya açılma biçimi olarak konumlar. İnsan Heidegger 'e göre, evreni değil, kendi tarihi içinde kendini anlamaktadır; kısacası, insan hermeneutik yapmaktadır. Böylece Heidegger 'de hermeneutik, insan varoluşun bizzat kendisini anlama biçimi olur. Bize anlama yoluyla açık olan şey, bizden bağımsız olduğu sanılan bir evren değildir. Varlık, her şeyden önce, bize, dilde açılan bir tarihtir. Onu anlamak, "bizi saran her şeyi anlamaktır". e) Felsefi Hermeneutik ve Hans Georg Gadamer Hermeneutiğin evrenselleştirilmesi için çalışan filozoflardan biri de Hans-George Gadamer’dir. Gadamer ontolojik temelli felsefe anlayışını hermeneutiğe adapte etmeye çalışmış ve bu şekilde de kapsamlı ve sistemli bir hermeneutik anlayışına ulaşmıştır. Gerek hermeneutik gerekse ontoloji alanındaki çalışmalarıyla Gadamer, çağdaş felsefenin üzerinde en çok durulan temsilcilerinden biri olmuştur. Problemleri işleyiş tarzı oldukça sistematik olan filozof bu yönüyle araştırmacılar için bilgi kaynağı olma özelliğine de sahiptir. Bu yönü Gadamer’in çağdaşlarından ayrılan en önemli özelliklerinden biridir. Gadamer, başyapıtı “Wahrheit und Methode”(Gerçeklik ve Metot)’ta Heidegger’in insan varlık analizinden hareketle felsefi hermeneutiğin temellerini oluşturmaya çalışır. Gadamer bu eserinde anlamanın şartlarını sorgular. O anlamayı, Heidegger gibi öznenin mümkün olan davranış şekillerinden birisi olarak değil, insanın var olma şekli olarak anlar. Gadamer’in bütün amacı şunu göstermektir: Anlama, hiç bir zaman verilmiş herhangi bir şeyin karşısında gösterilen öznel bir davranış değil, anlaşılan şeyin varlığına ait olmak demektir. Gadamer için anlama, insan varoluşunun yalın eylemlerinden biri değil, hayat tecrübesinin yapısına ait bir kavramdır. Yorumlama ise, zaten verilmiş olan anlamanın açıklanmasıdır. Gadamer’in felsefi hermeneutiği genel hatlarıyla modern toplumların dil ve yorumlama ile ilişkili problemlerine değinen ve çözüm arayan bir yapıya sahiptir. Bu formlar, yaşam terimiyle kapsanan bütün alanlarda kendini gösterir. Gadamer’e göre, “metin, ister yasa ister İncil olsun, uygun biçimde, yani ileri sürdüğü savlara uyumlu olarak anlaşılacaksa, her bir anda, her bir özel durum için, yeni ve farklı bir yoldan anlaşılmalıdır.” f) Eleştirel Hermeneutik ve Jürgen Habermas Çağımızın en önemli düşünürlerinden biri olan Jürgen Habermas, hermeneutik yaklaşıma farklı bakış açısı kazandırması bakımından önem taşımaktadır. Habermas’ın hermeneutik anlayışı “eleştirel hermeneutik” olarak adlandırılmaktadır. Hermeneutik ile ilgili tartışmalarda doğrulama ve geçerlilik üzerinde durularak eleştirel boyutun ihmal edildiğini düşünen Habermas, bunun sonucunda, doğa bilimlerinin yöntemlerinin ve insan bilimlerinin içeriğinin iktidar gücü tarafından istismar aracı olarak kullanıldığını düşünmektedir. Sadece dilbilimsel yöntemlere bağlı kalarak insan bilimlerini ele almak da bu istismarı anlamak ve ortadan kaldırmak için yeterli görünmemektedir. Çözüm olarak öne sürülen şey ise, hayata eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmaktır. Bunu başarabilmek insanı bilinçli ve özgür kılar. İnsanlar arası ilişkileri anlamlandırırken de tutucu ve dogmatik yaklaşımlardan uzak durulmalıdır. Yani eleştirel bir sosyal bilimler kuramı oluşturulmalı ve uygulanmalıdır. Yorumsamacı psikanalizin yüzleşmesi gereken oldukça güçlü eleştiri noktaları mevcuttur: 1. Yorumsamacı eğilim göreliliğe ve pragmatizme tamamen açık bir görünüm arz etmektedir. İçsel anlatısal ahenk uğruna, dışsal ahenk gözardı edilmekte ve bundan da “her şey mümkün” gibi müphem bir sonuç çıkmaktadır (Grunbaum, 1984). Yeniden kurgulanan ve yorumlanan her şey eşit değerde olamaz (Chessick, 1991). Bu yüzden de yorumsamacılara getirilebilecek en önemli eleştirilerden biri, projelerinin psikoterapiyi yalnızca bir “ikna etme” faaliyeti olarak göstermeye açık olmasıdır. Bu nedenle Bouchard ve Guerette (1991) yorumsamacı yaklaşımla didaktik tarz terapiler arasında geçirgen bir sınır olduğunu vurgulamışlardır. Benzer biçimde Shapiro (1989) haklı olarak sormaktadır: “Eğer hasta, terapistin bir yorumu üzerine ‘bunu bana inandığınız için mi yoksa benim buna inanmamın iyi olacağını düşündüğünüz için mi söylüyorsunuz?’ diye sorarsa terapist ne cevap verecektir?” 2. Yorumsamacı yalnızca hastanın içsel anlatısal ahengiyle meşgul olduğundan hastanın olası bilinçdışı manipulasyonlarına karşı korunaksızdır. Ayrıca, yorumsamacı yeniden kurgulama, hastanın hikayesinden kaçabilme yolları önermeden ve hikayenin yetersizlikleriyle uğraşmadan veya gedikleri düzeltmeden yalnızca hikayenin basitçe genişletilmesi tehlikesiyle karşı karşıyadır. 3. Stern (1985), psikanalizin anlatısal ya da sadece dilsel uğraş olarak görülmesi halinde teorik ve pratik olarak hiç bir işe yaramayacağını belirtmiştir. Stern’e göre böylesi yaklaşımların dil-öncesi, sembol-öncesi sorunlar söz konusu olduğunda yapabilecekleri hiç bir şey yoktur. Öyle görülüyor ki insan hafızası üzerine olan varsayımları doğru olmasına rağmen yorumsamacı psikanalistler bu avantajlarını klinik teorileri üzerine yansıtamamakta, Freud’un geçmiş-yönelimliliğini değişik bir biçimde korumakta ısrar etmektedirler. Aynı biçimde bu iki eğilim de süreçlerden (hastanın nasıl davrandığı/olduğu) çok içeriğe (hastanın ne dediğine) odaklanmaktadırlar. Kaynaklar http://www.felsefe.gen.tr/schleiermacher_ve_romantik_hermeneutik.asp http://www.fenomen.org/hermenotik/51-gadamer-ve-hermeneutik.html TIRNOVALI, Aslı(2005), Hermeneutik Ve Çağdaş Hermeneutiğe Habermas’ın Katkıları, Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ATAMAN, Işıltan (2007), "Yorumlama Yöntemi Olarak Hermeneutik: Erol Akyavaş Üzerine Bir İnceleme", Anadolu Üniversitesi.
Benzer belgeler
yorumbilim (hermeneutics) ve yorumlama
"O zaman efsanelerin alegoriye dayanan yorumu, tanrısal bilgiye daha uygun, daha yüksek bir
anlamı keşfetmekten ibaretti. Kabul edilemez ve saçma bir anlamla karşılaşıldığında, bundan
alegorik, yan...