Biyoaktif Bileşiklerin Ekstraksiyonunda Ultrases Dalgasının Kullanımı
Transkript
Biyoaktif Bileşiklerin Ekstraksiyonunda Ultrases Dalgasının Kullanımı
8. GIDA MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ GIDA MÜHENDİSLİĞİ 8. KONGRESİ 7 - 9 KASIM 2013 BAŞKENT ÖĞRETMENEVİ / ANKARA Kitaplar Serisi: 30 I Bu kitapta yer alan bildirilerin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir. Bu yayın ücretsiz olup parayla satılamaz. 1. Baskı – 550 adet ISBN TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Meşrutiyet Cad. No: 22/13 06640 Kızılay - Ankara Tel: (312) 418 28 46 - 418 28 47 - 418 28 26 Fax: (312) 418 28 43 E-mail: [email protected] Web: www.gidamo.org.tr Baskı: Filiz Matbaacılık Sanayi ve Tic. Ltd. Şti. Başşehir Sok. No:88/1 Cebeci – ANKARA Tel: 0 312 319 07 58 Faks: 0 312 363 44 11 www.filizmatbaasi.com – [email protected] II GIDA MÜHENDİSLİĞİ 8. KONGRESİ DÜZENLEME KURULU BAŞKAN R. Petek ATAMAN KONGRE SEKRETERİ Kıvılcım COŞKUN Fatmagül ÇIRA TUNCER ÜYELER Prof. Dr. S.Aykut AYTAÇ Prof. Dr. Alev BAYINDIRLI Ahmet BOSTAN Dr. Bediha DEMİRÖZÜ Metincan DEVRİM Prof. Dr. Kadir HALKMAN Nagihan KALINTAŞ Sevda KARA Neslihan ÖZCAN Dr. Berrin ŞENÖZ Prof. Dr. Ümran UYGUN Prof. Dr. Halil VURAL III BİLİMSEL DANIŞMA KURULU Prof. Dr. Mustafa AKÇELİK Prof. Dr. Mükerrem KAYA Prof. Dr. Nesimi AKTAŞ Prof. Dr. Semra KAYAARDI Prof. Dr. Mehmet ALPASLAN Prof. Dr. Özer KINIK Prof. Dr. Muhammet ARICI Prof. Dr. Celalettin KOÇAK Prof. Dr. Ayhan ATLI Prof. Dr. Hamit KÖKSEL Prof. Dr. Yahya Kemal AVŞAR Prof. Dr. Akif KUNDAKÇI Doç. Dr. Ahmet AYAR Prof. Dr. Suhendan MOL TOKAY Yrd. Doç. Dr. Oğuz AYDEMİR Prof. Dr. Sebahattin NAS Doç. Dr. Zehra AYHAN Doç. Dr. Sertaç ÖNDE Prof. Dr. Aykut AYTAÇ Prof. Dr. Sami ÖZÇELİK Prof. Dr. Ali BATU Prof. Dr. Filiz ÖZÇELİK Prof. Dr. Alev BAYINDIRLI Prof. Dr. H.Barbaros ÖZER Prof. Dr. Dilek BOYACIOĞLU Prof. Dr. Mustafa ÖZİLGEN Prof. Dr. M.Hikmet BOYACIOĞLU Prof. Dr. Aydın ÖZTAN Prof. Dr. Cengiz CANER Prof. Dr. Aytaç S. GÜMÜŞKESEN Prof. Dr. Abdullah ÇAĞLAR Prof. Dr. Zeynep Banu SEYDİM Prof. Dr. Nafi ÇOKSÖYLER Prof. Dr. Serpil ŞAHİN Prof. Dr. Ömer Utku ÇOPUR Yrd. Doç. Dr. Bülent ŞIK Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ Prof. Dr. Şebnem TAVMAN Prof. Dr. İsmail Sait DOĞAN Prof. Dr. Aziz TEKİN Prof. Dr. H.İbrahim EKİZ Prof. Dr. Ali Rıza TEKİN Prof. Dr. Aziz EKŞİ Prof. Dr. Şakir Doğan TUNCER Prof. Dr. Zerrin ERGİNKAYA Prof. Dr. Özlem TURGAY Prof. Dr. Ahmet Faik KOCA Prof. Dr. Mahir TURHAN Prof. Dr. Vural GÖKMEN Prof. Dr. K.Nazan TURHAN Doç. Dr. Zehra GÜLER Prof. Dr. Selman TÜRKER Prof. Dr. Kadir HALKMAN Prof. Dr. Ümran UYGUN Prof. Dr. Şebnem HARSA Prof. Dr. Halil VURAL Prof. Dr. Mehmet HAYTA Prof. Dr. Aydın YAPAR Prof. Dr. Artemis KARAALİ Prof. Dr. Metin YILDIRIM Prof. Dr. Murat KARAOĞLU Doç. Dr. Emin YILMAZ Prof. Dr. Mustafa KARHAN Prof. Dr. Sevinç YÜCECAN Prof. Dr. Zeynep KATNAŞ Prof. Dr. Ömer ZORBA V SPONSOR KURULUŞLAR TÜBİTAK BEYAZ ET SANAYİCİLERİ VE DAMIZLIKÇILARI BİRLİĞİ DERNEĞİ YILDIZ HOLDİNG ALTIPARMAK TÜRKİYE GIDA İÇECEK SANAYİİ DERNEKLERİ FEDERASYONU DÖHLER TÜRKİYE GIDA SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI ABP ANTON PAAR ORLAB LABORATUVAR MARKET COMART VII ÖNSÖZ Değerli 8. Gıda Mühendisliği Kongresi Katılımcıları, Ülkemizde gıda konusunda düzenlenen en eski iki kongreden biri olan Gıda Mühendisliği Kongresi’nin 8.sini düzenlemenin onurunu yaşıyoruz. Sizlere her yönüyle doyurucu bir kongre sunmak hedefiyle aklımız erdiğince, gücümüz yettiğince çalıştık bir kez daha. Çok sevgili hocalarımız, çok değerli üyelerimiz, paydaşlarımız, yol arkadaşlarımız, kısaca çiftlikten sofraya gıdanın herhangi bir aşaması ile ilgilenen pek çok değerli kişi ve kuruluşun desteği ile sizlerle paylaşmaya değer olduğuna inandığımız bir kongre programı oluşturduk. Kıymetli eleştiriler bize yol gösterdi. Farklı bakış açıları bizi zenginleştirdi. Bir kez daha beraberce üretmenin tadına vardık. Başta düzenleme kurulu üyeleri ve bilimsel danışma kurulu üyeleri olmak üzere değerli görüşlerini esirgemeyen; bilgi, birikim ve görüşünü bizlerle paylaşan, yüzlerce bildiri özetini okuyup değerlendirerek bize ışık tutan, sözlü ve poster bildirileri ile kongremizi var eden, bizleri dinlemeye gelen, dinlemeyi arzu eden ama gelemeyen, maddi/manevi desteklerini esirgemeyen herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Düzenlenmekte olan bu tür kongrelerin salt bilimsel anlamda bilgi alışverişine hizmet etmediğini, aynı zamanda bilim insanıyla, sektörüyle, bürokratıyla, öğrencisiyle, ilgili meslek gruplarıyla tüm gıda camiasını bir araya getirmek için sosyal bir ortam yarattığını vurgulamak yerinde olacaktır. Üç gün boyunca bu birliktelikten maksimum faydayı sağlamak, değerli başlangıçlar yaratmak dileğiyle saygılarımı sunuyorum. R. Petek ATAMAN Kongre Başkanı IX 8.GIDA MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ 7 KASIM 2013 PERŞEMBE 09:00 - 09:30 Kayıt 09:30 - 10:00 Açılış Konuşmaları 10:00 - 10:45 Açılış Konferansı Tohum ve Uygarlık Yrd. Doç. Dr. Ahmet UHRİ Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Gıda Mühendisi-Arkeolog 10:45 - 11:15 Açılış Konseri Haluk & Yıldan 11:15 - 11:30 Kahve Molası 11:30 - 13:00 1. OTURUM: GIDA VE SAĞLIK Oturum Başkanı Prof. Dr. Beraat ÖZÇELİK İTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü 11:30 - 11:45 Gıdalarla Bozulan Endokrin Sinyalizasyon: Endokrin Bozucular Doç. Dr. Selçuk DAĞDELEN Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 11:45 - 12:00 Mikotoksinlerin Sağlık Üzerine Etkileri ve Moleküler Tanı Yöntemleri Gökşen GÜLGÖR, Mihriban KORUKLUOĞLU Uludağ Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü 12:00 - 12:15 Kovandan Gelen Gıda Takviyeleri Günay BAŞDOĞAN, İlknur COŞKUN, Ufuk ALPAT, Tuğçe DAŞTAN Altıparmak Gıda San. ve Tic. A.Ş. 12:15 - 12:30 Süt ve Süt Ürünleri Sektöründe Toplam Kalite Yönetimi ve ISO Uygulamaları İlkay TURHAN1, Zübeyde ÖNER2 1 İstanbul Arel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Yüksek Okulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü 12:30 - 13:00 Tartışma 12:00 - 13:30 Etik Çalıştayı (Gıda Mühendisliği Koordinasyon Kurulu Üyelerinin katılımıyla) 13:00 - 14:00 Öğle Yemeği 14:00 - 14:30 Poster İzleme XI 14:30 - 16:00 2.OTURUM: ETİK ve TAĞŞİŞ Oturum Başkanı: Prof. Dr. Zerrin ERGİNKAYA Çukurova Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü 14:30 - 14:45 Gıda Mühendisinin Mesleki Etik Kılavuzu Çalışmaları ve Meslek Etiği Prof. Dr. Dilek BOYACIOĞLU İTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü Gıda Mühendisleri Odası Onur Kurulu Üyesi 14:45 - 15:00 Etik Davranma Niyetinin Planlı Davranış Teorisi Çerçevesinde Değerlendirilmesi: Gıda Mühendisleri Örneği İrem UZUNSOY1, Ahmet Ferda ÇAKMAK2 1 Bülent Ecevit Üniversitesi Çaycuma Meslek Yüksekokulu Gıda İşleme Bölümü 2 Bülent Ecevit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı 15:00 - 15:15 Gıda Laboratuvarlarında İş Sağlığı ve Güvenliği Mustafa MORTAŞ, Fehmi YAZICI Ondokuz Mayıs Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü 15:15 - 15:30 Gıdalarda Taklit Tağşişlerin Tespiti ve Gelişen Analiz Yöntemleri Dr. Berrin ŞENÖZ Ulusal Gıda Referans Laboratuvarı 15:30 - 16:00 Tartışma 16:00 - 16:30 Kahve Molası 16:30 - 18:00 PANEL: TAKVİYE EDİCİ GIDALAR VE TIBBİ ÜRÜNLER Panel Başkanı: Prof. Dr. Artemis KARAALİ - Yeditepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Erdem YEŞİLADA - Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Selman AYAZ - G.T.H.B. - Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü Aslı CAN AĞCA-S.B. - Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Eren KALE - Beslenme Destek Ürünleri Üreticileri ve İthalatçıları Derneği Mert ÜNYAZICI - Aktarlar Derneği XII 8.GIDA MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ 8 KASIM 2013 CUMA 09:00 - 10:30 3.OTURUM: GIDADA YENİ UYGULAMALAR Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mehmet PALA Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü 09:00 - 09:15 AOÇ Yoğurtta Ne Yaptık? Prof. Dr. Kadir HALKMAN1, Yalçın TAŞKIN2, 1 Ankara Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü 2 AOÇ Süt Fabrikası Müdürü 09:15 - 09:30 YÜCİTA: Coğrafi İşaretlemede Gönüllü Bir Ağ Yapılanması Yahya Kemal AVŞAR1, Yavuz TEKELİOĞLU2, Selim ÇAĞATAY3, Tülay ATAY AVŞAR4 1 Mustafa Kemal Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü 2 Akdeniz Üniversitesi, İktisat Fakültesi 3 Mustafa Kemal Üniversitesi Antakya Meslek Yüksek Okulu 4 Akdeniz Üniversitesi, İktisat Fakültesi 09:30 - 09:45 Türkiye'de Coğrafi İşaretleme Sistemi ve Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar Umut Yasin ERBEY, Zehra DURAN, Müge HENDEK ERTOP Gümüşhane Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü 09:45 - 10:00 Gıda Zinciri İzlenebilirliğinde CBS Kullanımı Sena ÖZBAY, R. Hale TOPALOĞLU, Osman ORHAN Aksaray Üniversitesi, ASÜÇEM 10:00 - 10:30 Tartışma 10:30 - 11:00 Kahve Molası 11:00 - 12:40 4.OTURUM: ISEKI - TRACK FAST PROJECT (Oturum Dili İngilizcedir. Simultane Tercüme Yapılacaktır.) Oturum Başkanı: Prof. Dr. Alev BAYINDIRLI ODTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü 11:00 - 11:20 Regulations for Food Scientists and Technologists in Europe – Advantages and Disadvantages Prof. Dr. Rui COSTA Polytechnic Institute of Coimbra, CERNAS, Department of Food Science and Technology TRACKFAST Project IFA Board Member XIII 11:20 - 11:40 The ISEKI Food Projects Approach to Develop Skills, Competencies and Knowledge for The European FSTs Peter HO Lecturer in Food Processing School of Food Science and Nutrition University of Leeds 11:40 - 12:00 Bridging Education, Training and Research for Industry and the Wider Community: the ISEKI_Food Network Approach Prof. Dr. Fahrettin GÖĞÜŞ Gaziantep University, Department of Food Engineering 12:00 - 12:20 Regulations For Food Scientists and Technologısts in Europe – Perspective of UCTEA Chamber of Food Engineers Fatmagül ÇIRA TUNCER Member of Executive Board of the UCTEA Chamber of Food Engineers 12:20 - 12:40 Discussion 12:00 - 13:30 Eğitim Çalıştayı (Gıda Mühendisliği Koordinasyon Kurulu üyelerinin katılımıyla) 12:40 - 14:00 Öğle Yemeği 14:00 - 14:30 Poster İzleme 14:30 - 16:00 5.OTURUM: SERBEST OTURUM Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mükerrem KAYA Atatürk Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü 14:30 - 14:45 Ulusal Akademik AR-GE Proje Destekleri Prof. Dr. Cengiz SANCAK TÜBİTAK - Tarım, Ormancılık ve Veterinerlik Araştırma Destek Grubu (TOVAG) Yürütme Komitesi Sekreteri 14:45 - 15:00 Uluslararası Piyasada Satışa Sunulan Isısal Olmayan Teknolojilerle İşlenmiş Gıdalara Genel Bakış N. Büşra GÜLTEKİN, Tuğba DEMİR Cumhuriyet Üniversitesi Hafik Kamer Örnek Meslek Yüksek Okulu, Gıda Teknolojisi Programı 15:00 - 15:15 Gıdalarda Mikroorganizma Gelişimi ve İnaktivasyonunun Matematiksel Modellenmesi F. Nafi ÇOKSOYLER2, Nalan ÖZHAN ÖZER2, Müzeyyen ŞAHİNOZ1, Şehriban UĞUZ1 1 Elazığ İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü 2 Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü XIV 15:15 - 15:30 Tarım ve Gıda Sektöründe Yeni Bir Paradigma: Yeşil Teknolojiler Ufuk YÜCEL1, Hülya ÖZ2 1Ege Üniversitesi, Ege MYO Gıda Teknolojisi Programı 2Ege Üniversitesi, Ege MYO Tarım Alet ve Makineleri Programı 15:30 - 16:00 Tartışma 16:00 - 16:30 Kahve Molası 16:30 –18:00 PANEL: GIDA MÜHENDİSLİĞİ İSTİHDAM POLİTİKALARI Panel Başkanı: R. Petek ATAMAN - TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Dr. Nihat PAKDİL - Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (Katılımları halinde) İlknur DENİZLİ - Milletvekili (Katılımları halinde) Necdet BUZBAŞ - Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası Yrd. Doç. Dr. Bülent ŞIK - TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Antalya Şube Eren KAYA - Gıda Mühendisi XV 8.GIDA MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ 9 KASIM 2013 CUMARTESİ 09:30 - 11:00 6.OTURUM: GIDA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ Oturum Başkanı: Prof. Dr. Aykut AYTAÇ Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü/TMMOB Gıda Mühendisleri Odası 09:30 - 09:45 Gıda Mühendisliği Bölümlerinin Yapıları ve Sorunları Prof. Dr. Halil VURAL Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü 09:45 - 10:00 Yarın Nasıl Bir Gıda Mühendisliği Eğitimi Olabilir? Y. Birol SAYGI Döhler Gıda Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. 10:00 - 10:15 Gıda Sanayicilerinin Gıda Mühendisliği Eğitiminden Beklentileri Ramazan GÖKÇE1, Haluk ERGEZER1, Tolga AKCAN2 1 Pamukkale Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü 2 Ege Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü 10:15 - 10:30 Gıda Mühendislerinin İstihdam Sorununda Üniversite Kontenjanlarının Yeri: Güncel Durum ve Öneriler Zafer ERBAY TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube 10:30 - 11:00 Tartışma 11:00 - 11:30 Kahve Molası 11.30 - 13:00 PANEL: BİLGİ KİRLİLİĞİ VE YANSIMALARI Panel Başkanı: Prof. Dr. Ümran UYGUN - Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Murat YÖRÜK - Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Dr. Sait KOCA - Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği Dr. Hüseyin SUNGUR - Yumurta Üreticileri Merkez Birliği Dr. Yasemin BRADLEY - Beslenme Danışmanı Av. Şenol Alaaddin IŞIK 13:00 - 13:30 XVI Plaket Töreni ve Poster Yarışması Ödül Töreni ve Kapanış 8.GIDA MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ POSTER PROGRAMI 7 KASIM 2013 PERŞEMBE 1. Antifriz Proteinler (AFP) Filiz YANGILAR, Pınar OĞUZHAN 2. Gıda Sanayinde Ozon Kullanımı Pınar OĞUZHAN, Filiz YANGILAR 3. Yenilebilir Film ve Kaplamalar Pınar OĞUZHAN, Filiz YANGILAR 4. Avrupa Birliği'nin Işınlanmış Gıdaların Tespiti Konusundaki Tutumu ve Piyasa Denetimleri Erhan İÇ, Ayça AYLANGAN 5. Işınlanmış Nohut ve Kuru Fasulye Örneklerinin DNA Komet Analizi ile Tespit Edilmesi Yakup EREL, Nizamettin YAZICI, Ayça AYLANGAN 6. Fourıer Dönüşümlü Kızılötesi (FTIR) Spektroskopisi ve Mikroorganizmaların Ürettiği Bazı Pigmentlerin Karakterizasyonu Tuba BÜYÜKSIRIT, Hakan KULEAŞAN 7. Esansiyel Yağ Asitleri ile Zenginleştirilmiş Peynir Altı Suyu Protein İzolatı Filmlerin Listeria innocua Üzerine Antimikrobiyel Etkileri Selin KALKAN, Zerrin ERGİNKAYA, Emel ÜNAL 8. Ayçiçeği Saplarından Enzimatik Olarak Ksiloz Üretimi Fatmagül HALICI, Gülsen USAL, Esra TOPALOĞLU, Ali CİNGÖZ, Özlem AKPINAR 9. Yulaf Kırması İlavesinin Tarhananın Antioksidan Kapasite, Diyet Lif, β-Glukan ve Fenolik Asit İçeriği Üzerine Etkisi Aslı YÜKSELCİ KİLCİ, Duygu GÖÇMEN 10. Halka Şekilli Oligasakkaritler: Siklodekstrinler ve Gıdalarda Kullanımı Yasemin ESİN, Özlem AKPINAR 11. Tokat İl Merkezinde Ailelerin Süt, Yoğurt, Peynir Tüketim Alışkanlıkları Ali CİNGÖZ, Şeyda CİNGÖZ 12. Peynir Benzeri Ürünler Ali CİNGÖZ, Şeyda CİNGÖZ, K.Sinan DAYISOYLU 13. Beta Glukanların İnsan Sağlığı Açısından Önemi, Elde Edilmesi ve Kullanım Alanları Ali CİNGÖZ, Özlem AKPINAR XVII 14. Et Ürünlerinde Polisiklik Aromatik Hidrokarbonların (PAH) Oluşumu ve Sağlık Üzerine Etkileri Pelin GÜNÇ ERGÖNÜL, Simge EMİR, Ayşe UYSAL 15. Kayısılarda Ultrases Yardımlı Ozmotik Kurutma E.Feyza TOPDAŞ, M. Fatih ERTUGAY 16. Probiyotik Kültür Kullanılarak Üretilen Fermente Süt Ürünlerinin İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri Arzu KAVAZ, Mehmet YÜKSEL 17. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Yetiştirilen Kırmızı Acı Biber Popülasyonlarının (Capsıcum annum L.) Askorbik Asit ve Kapsasinoit İçeriklerinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma Nesrin FIRAT KORKUTATA, Arzu KAVAZ 18. Mikrodalga Teknolojisi ve Gıdalardaki Kullanımı Esra KAVAZ, Arzu KAVAZ 19. Kombine Degumming-Devaksing Yöntemi ile Pirinç Kepeği Yağı Eldesi Pelin GÜNÇ ERGÖNÜL, Merve Sinem KAYABAŞI, Ceren ÜNSAL 20. Erzurum İli Çeşme Sularının Bazı Kalite Özellikleri ve İzolasyonu Yapılan Escherichia coli Suşlarının Moleküler Tanısı Pınar ŞEKERCİ, Mustafa GÜRSES 21. Farklı Kullanım Amacıyla Üretilen Unların Temel Fizikokimyasal ve Reolojik Özelliklerinin Belirlenmesi Halef DİZLEK 22. Çubuk Turşularından İzole Edilen Laktik Asit Bakterilerinin pH 2,5'te Canlılık Düzeylerinin Belirlenmesi M. TOKATLI, S. BAĞDER ELMACI, G. GÜLGÖR, P. ŞANLIBABA, F. ÖZÇELİK 23. Ayçiçeği Saplarından Fenolik Madde Üretimi Gülsen USAL, Esra TOPALOĞLU, Özlem AKPINAR 24. Az İşlenmiş Meyve-Sebzeler ve Muhafaza Yasemin ESİN, Cemal KAYA 25. Gıdalarda Hidroksimetilfurfural (HMF) ve Azaltılma Yolları Cemal KAYA, Yasemin ESİN, Mehmet Eren POSTALLI, Mustafa BAYRAM 26. Lignoselülozik Materyallerin Antimikrobiyal Özellikleri Tuğba DEMİR, Özlem AKPINAR 27. Nevşehir'deki Yeraltı Depoları Nesimi AKTAŞ, Kâmil Emre GERÇEKASLAN, Selçuk Mustafa SEÇEN XVIII 28. Yüksek Hidrostatik Basınç, Vurgulu Elektrik Alan ve Ultrason Uygulamalarının Gıda Proteinlerinin Biyoaktif Özelliklerine Etkileri Fadime Begüm OTAĞ, Mehmet HAYTA 29. Biyoteknolojik Yolla Vanilya Üretimi Esra TOPALOĞLU, Gülsen USAL, Özlem AKPINAR 30. Kızartılmış Ekmek Kadayıfının Dokusal Özellikleri Kamil Emre GERÇEKASLAN, Hüseyin BOZ 31. Yoğurdun Fiziksel, Kimyasal Özellikleri Üzerine Somatik Hücre Sayısının Etkilerinin Değerlendirilmesi Selda BULCA, Atakan KOÇ 32. Elektro Isıtma Uygulamasının Kara Havuç Suyunun Bazı Kalite Özellikleri Üzerine Etkisi Filiz İÇİER, Gamze KOR, Merve ESER 33. Kızılötesi İşlem Sırasında Alınan Temaslı ve Temassız Sıcaklık Ölçümlerinin Karşılaştırılması Gamze KOR, Filiz İÇİER 34. Geleneksel Karadeniz Lezzeti; Sinop İçli Tava Cem AYDIN, Yalçın KAYA 35. Kivi, Ayva ve Balkabağı Tozlarının, Toz Ürün Özelliklerinin Belirlenmesi Kadriye ERGÜN, Gülşah ÇALIŞKAN, S. Nur DİRİM 36. Mısır Atıklarının Değerlendirilmesi Arda AKDOĞAN, Gülşah ÇALIŞKAN, S. Nur DİRİM 37. Tokat'ta Faaliyet Gösteren Meyve Sebze İşletmelerinin Atık Potansiyeleri ve Değerlendirilmeleri Aslıhan DEMİRDÖVEN, Volkan UZUN, Hüseyin İNCE, Kader TOKATLI 38. Meyve Sebze İşlemede Mikrodalga Haşlama Uygulamaları Duygu BAŞKAYA, Aslıhan DEMİRDÖVEN 39. Elektro-Püskürtme Yöntemi ve Gıda Uygulamalarında Kullanımı Hülya ÇAKMAK, Şebnem TAVMAN 40. Vişne Sularında Antosiyanin ve Renk Kayıplarının Belirlenmesi Aslıhan DEMİRDÖVEN, Kader TOKATLI, Tuğba AKBIYIK, Hatice KARAGÖZ, Sylapberdi PURLIYEV 41. Kırmızı Lahanadan Antosiyanin Ekstraksiyonu ve Antimikrobiyal Etkisi Aslıhan DEMİRDÖVEN, Şeniz KARABIYIKLI, Kenan ÖZDOĞAN, Handan AYDOĞAN, Nilgün ÖNCÜL, Kader TOKATLI XIX 42. Fermente Balık Ürünleri ve Bazı Özellikleri Ümran ÇİÇEK, Şeniz KARABIYIKLI 43. Kazein Misel Yapı Modelleri Melih GÜZEL, Özlem AKPINAR 44. Et Gevrekleştirmede Uygulanan Yöntemler Ümran ÇİÇEK, Mesut TOLAN, Aliye BULGAN 45. Zaman-Sıcaklık ve Tazelik İndikatörleri Ahmet Oktay KÜÇÜKÖZET, Mustafa Kemal USLU 46. RASSF Sisteminin Türkiye Açısından Değerlendirilmesi Senem TÜFEKÇİ, Mehmet BAŞEĞMEZ 47. Gıdalarda Bulunan Laktik Asit Bakterilerinin Antibiyotik Dirençlilikleri Duygu ALP, Zübeyde ÖNER 48. Isıl İşlem Görmüş veya Çiğ Süt Tüketiminin Risk ve Faydaları Zübeyde ÖNER 49. Gıda Atıklarının Değerlendirmesinde Alternatif Yöntemlerin Kullanılması Filiz İÇİER, Cansu ÇELEBİ, Derya TEZCAN 50. Fermentasyonun Mikotoksinler Üzerine Etkisi Ayşegül MUTLU, Funda KARBANCIOGLU-GÜLER 51. Gıda Kaynaklı Mikrobiyal Hastalıklara Neden Olabilecek Alışkanlıkların Araştırılması Şeniz KARABIYIKLI, Ayşe Hümeyra ALTUNTAŞ, Hacer KAYMAZ 52. β–Galaktosidaz Enzimi ve Uygulama Alanları Melih GÜZEL, Özlem AKPINAR 53. Likopenin Üretim Yolları ve Nutrasötik Özellikleri Gökşen GÜLGÖR, Mihriban KORUKLUOĞLU 54. Farklı Kurutma Metotlarının Elma Dilimlerinin Kalite Karakteristikleri Üzerine Etkisi Belçim ÇAPAR, Sevgi GÖKBULUT, Özge TAŞTAN, Taner BAYSAL 55. Gıda Bileşenlerinin Meme Kanserine Neden Olan Genler ile Etkileşimi Gökşen GÜLGÖR, Mihriban KORUKLUOĞLU 56. Gıda Konveyörlerinde Mikrobiyel Sorunlar ve Çözüm Önerileri Gökşen GÜLGÖR, Mihriban KORUKLUOĞLU 57. Sodyum Nitrit, Sitrik Asit, Askorbik Asit ve Bazı Bitki Ekstraktlarının (Biberiye ve Çörek Otu) Kırmızı Et Rengi ve Tekstür Özellikleri Üzerindeki Etkileri Elif GÜLDEMİR, Sema EREL, Ömer ZORBA, Gülsüme ÖZİŞ, Nursel SÖYLEMEZ XX 58. S.aureus'un Sıvı Besiyerinde Termal İnaktivasyonu Sinan UZUNLU 59. Pseudo-Tahıllar (Pseudocereals) ve Glutensiz Gıda Teknolojisinde Kullanımları Neslihan YILDIZ, Erkan YALÇIN 60. Ozonlama Uygulamasının Elma Suyunun Biyoaktif Bileşenlerine Etkisi Burcu ARI, Havva Nilgün BUDAK, Zeynep Banu SEYDİM 61. Üzüm Kurutmada Ultrases Uygulamasının Etkisinin Araştırılması Senem TÜFEKÇİ, Sami Gökhan ÖZKAL 62. Gıdalarda Amigdalin ve Sağlık Üzerine Etkileri Mehtap ÇELİK, Metin YILDIRIM 63. Gıda Artıklarından Değerli Bileşenlerin Geri Kazanılmasında Kullanılan Geleneksel ve Gelişmekte Olan Teknolojiler Merve AÇU, Elif ÇELİK ÖZER, Harun KESENKAŞ, Özer KINIK 64. Derin Yağda Kızartma İşlemi Sırasında Ayçiçek ve Fındık Yağlarının Yağ Asiti Bileşimleri ile Oksidatif Stabilitelerindeki Değişimin İncelenmesi Semra TURAN, Merve KÜÇÜKOĞLU, Şeyma ÖZYANIK, Döndü BAŞDİN 65. Çeşnili Zeytinyağı Gülden GÖKŞEN, Yüksel ÖZDEMİR 66. Çay ve Demir Emilimi Gülden GÖKŞEN, Fevzi KELEŞ 67. Mersin Yöresine Ait Sızma Zeytinyağlarının Bazı Karakteristik Özellikleri ve Antioksidan Aktiviteleri Bakımından Karşılaştırılması Sibel ULUATA, Beraat ÖZÇELİK, Ümit ALTUNTAŞ 68. Laktokoksin BZ ve Enterosin KP'nin Peynir Kültürlerinin Aktivitesi Üzerine Etkisi Nilgün ÖNCÜL, Zeliha YILDIRIM, Metin YILDIRIM 69. Peynir Altı Suyu Proteinlerinin Fonksiyonel Özellikleri Şenol KÖSE, Elvan OCAK 70. Peynirlerde Biyojen Amin Oluşumu ve Bu Oluşum Üzerine Etki Eden Faktörler Şenol KÖSE, Elvan OCAK 71. Süt Sanayinde Enzimlerin Kullanımı Ezgi Demir ÖZER, Zübeyde ÖNER 72. Tüketici Sağlığı Açısından Küflü Peynirler Ezgi Demir ÖZER, Zübeyde ÖNER XXI 73. Fonksiyonel Bir Tatlandırıcı Stevia (Şeker Otu) Yağmur Erim KÖSE, İsmail Sait DOĞAN 74. Fonksiyonel Gıda Olarak Bulgur Yağmur Erim KÖSE, İsmail Sait DOĞAN 75. Ticari Yemle ve Merada Mısır ile Beslenmiş Genç Sığırlardan Elde Edilen Etlerin Duyusal Değerleri Üzerine Araştırmalar Hüsniye İMAMOĞLU, Patti C. COGGINS, James M. MARTIN, Glover B.TRIPLETT 76. Geleneksel Şalgam Suyu Üretimi ve Şalgam Suyunda Bozulma Yapan Yabani Mayaların Tanımlanması H. Aybüke KARAOĞLAN, Nursel DEVELİ IŞIKLI 77. Gıda Endüstrisinde Karbonhidrat- Protein İnteraksiyonlarının Kullanım Alanları Evrim ÖZKAYNAK KANMAZ 78. Tohum Filizlerinde Risk Değerlendirilmesi Evrim ÖZKAYNAK KANMAZ, Gülden OVA 79. Oleik Asitçe Zenginleştirilmiş Ayçiçek Yağında Kızartma İşlemi Sonrası Oluşan Değişimlerin Piyasada Kullanılan Kızartma Yağları ile Mukayeseli Olarak Araştırılması Halime PEHLİVANOĞLU, Bülent NAZLI, Görkem ÖZÜLKÜ, Merve TOMAŞ 80. Endüstriyel Filiz Üretimi Evrim ÖZKAYNAK KANMAZ, Gülden OVA 81. Sığır Etinde Pişirme Kayıpları Çiğdem AŞÇIOĞLU, Ramazan ŞEVİK 82. Probiyotik Kültür Kullanarak Fermente Karpuz Suyu Üretimi Üzerine Bir Araştırma Sevim ÖZTÜRK, İbrahim ÇAKIR 83. Asidofiluslu Süt Ürünlerinin Sınıflandırılması Ercan SARICA, Muammer DEMİR 84. Geleneksel Yöntemle Üretilen Salamura Beyaz Peynirde Depolama Süresince Suda Çözünür Azot Oranındaki ve Peynir Sertliğindeki Değişim Esen Bilge BİÇER, Nursel DEVELİ IŞIKLI 85. Gıda Muhafazasında Elektriksel Yöntemler Emine AŞIK, Atıf Can SEYDİM 86. Peyniraltı Suyundan Oligasakkarit Üretimi Sakine AYHAN, Hatice KALKAN YILDIRIM 87. Greyfrut ve Üzüm Çekirdeği Ekstrelerinin Gıdalarda Kullanım Alanları Nurcan DEĞİRMENCİOĞLU, Reyhan İRKİN XXII 88. Zeytinyağı Üretiminde Ultrason Uygulamaları ve Kalite Özellikleri Üzerine Etkileri Alev YÜKSEL AYDAR, Hasan YILDIZ, Pelin ERGÖNÜL 89. Çiğ Sütte Penisilin-G Konsantrasyonu Üzerine Ozon Gazı Uygulamasının Etkisi Durmuş SERT, Emrah TORLAK, Emin MERCAN 90. Biyoaktif Bileşiklerin Ekstraksiyonunda Ultrases Dalgasının Kullanımı Nur YEŞİLYURT, Ercan SARICA, Hande Selen ERGE 91. Tam Tahıl Unlarının Çözünür Besinsel Lifleri ve Fonksiyonları Derya ATALAY, Erkan YALÇIN 92. Anne Sütünden İzole Edilen Laktik Asit Bakterilerinin Bazı Probiyotik Özelliklerinin Belirlenmesi Evrim GÜNEŞ ALTUNTAŞ, Neslihan TAŞKALE KARATUĞ, Mustafa AKÇELİK, Nefise AKÇELİK 93. Gıda Güvenliği Sağlama ve Raf Ömrü Belirlenmesinde Mikrobiyal Süre-Sıcaklık İndikatörleri Reyhan İRKİN, Nurcan DEĞİRMENCİOĞLU 94. Mercimek Unu ile Zenginleştirilmiş Glutensiz Pirinç Eriştelerinin Kalite Özelliklerinin İncelenmesi Hatice Gözde HOSTA, Süeda ÇELİK 95. 5977 Sayılı Kanun'un Güçlü ve Zayıf Yönleri Ahmet BOSTAN, Emine EĞİNCİ 96. Fırıncılık Ürünlerinde Görüntü Analizi ve Mikrotekstürel Yapının İncelenmesi Müge HENDEK ERTOP, Mehmet HAYTA 97. Tahıl ve Fırıncılık Ürünlerinin Mikrotekstürel Yapı Analizinde Mikroskopi ve Diğer Görüntüleme Tekniklerinin Kullanımı Müge HENDEK ERTOP, Mehmet HAYTA 98. Süt Kaynaklı Protein ve Yağ Bileşiklerinin Fırıncılık Ürünlerindeki Fonksiyonel Özellikleri Müge HENDEK ERTOP, Mehmet HAYTA 99. Ülkemizde Üretilen Starter Kültürle Yoğurt Üretimi ve Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi Esma ÇAPA, Özge KAYMAK, Zekiye ÖZDOĞAN, Zeynep B. GÜZEL SEYDİM 100. Pekmez ve Erik Kullanılarak Üretilen Kefirlerin Bazı Kalite Kriterlerinin Belirlenmesi Erkut İLAY, Ayla ÖKER, Tuğba KÖK TAŞ XXIII 8.GIDA MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ POSTER PROGRAMI 8 KASIM 2013 CUMA 1. Tereyağı Atığı Olan Yayıkaltının Aromalı İçecek Olarak Değerlendirilme Olanaklarının Araştırılması Selin YILMAZ, Ayşegül SARIKÖSE, Bedia ŞİMŞEK 2. Süt Proteinlerinin Gıda Endüstrisinde Nanoteknolojik Olarak Kullanılması Esma SANDIKLI, Bedia ŞİMŞEK 3. Karamuk (Berberis crataegina) Suyu Antosiyaninlerinin Isıl Stabilitesinin Belirlenmesi Ferda SARI, Nursel Develi IŞIKLI, Aşkın AKPULAT 4. Gıda Patojenlerinin Belirlenmesinde Hızlı Yöntemlerin Kullanılması Mehmet YÜKSEL, Selahattin SERT 5. Portakal ve Greyfurttan Elde Edilen Albedo ve Posanın Bisküvi Üretiminde Kullanımı Hacer LEVENT, Nermin BİLGİÇLİ, Nilgün ERTAŞ 6. Einkorn Tam Buğday Unu ve Transglutaminaz Enziminin Erişte Üretiminde Kullanımı Meziyet TEMEL, Nermin BİLGİÇLİ, M. Kürşat DEMİR, Hacer LEVENT 7. Anaç Tavuk Köftesi Üretiminde Galeta Unu ve Pişirme Yönteminin Köftelerin Bazı Özellikleri Üzerindeki Etkisi Selda AKDAŞLİ, Ömer ZORBA, Nursel SÖYLEMEZ, Gülsüme ÖZİŞ 8. Pirinç Kavuzunun Antioksidan Aktivitesinin İncelenmesi Emel ÖZCAN, Gülsen USAL, Özlem AKPINAR 9. Kolostrumda Biyoaktif Bileşenler ve Fraksiyonları E. Neslihan ATLIHAN, Bedia ŞİMŞEK 10. Farklı Tuzlama Yöntemlerinin ve Potasyum Sorbat Uygulamasının Kaşar Peyniri Mikrobiyolojisine Etkisi Ayşen BABACAN, Salih ÖZDEMİR 11. Meyve Sebze Atıklarının Diyet Lifi Olarak Değerlendirilmesi Ahsen RAYMAN, Hamza BOZKIR, Taner BAYSAL 12. Ozmotik Evaporasyon ile Meyve Sularının Konsantrasyonu Hamza BOZKIR, Ahsen RAYMAN ERGÜN, Taner BAYSAL 13. Meyve Suyu Üretiminde Yeni Tekniklerin Kullanım Olanakları Hamza BOZKIR, Hasan YILDIZ XXIV 14. Geleneksel Et Ürünlerinin Mikrobiyolojik Kalitesini İyileştirmeye Yönelik Teknolojik Uygulamalar Şeniz KARABIYIKLI, Hande CEVAHİROĞLU 15. Laktokoksin Bz'nin Taze Sığır Etinin Mikrobiyolojik Kalitesi Üzerine Etkisi Sabire BATTAL, Zeliha YILDIRIM, Nilgün ÖNCÜL 16. Kolesterol Asimilasyonunda Mayalar Rol Alabilir mi? Hatice ŞANLIDERE ALOĞLU, Ezgi DEMİR ÖZER, Zübeyde ÖNER 17. Eşek Sütünün Önemi Hatice ŞANLIDERE ALOĞLU 18. Nisine Dirençli Laktik Asit Bakterilerinin Beyaz Peynirden İzolasyonu ve Tanısı Halil İbrahim KAYA, Burcu KÖRDİKANLIOĞLU, Beyhan ÇANDIR, Ömer ŞİMŞEK 19. Ege Bölgesinde Yetişen Bazı Meyve ve Sebzelerde Pestisit Kalıntı Düzeylerinin Belirlenmesi Tuğçe ÜNDAN, Gözde TÜRKÖZ BAKIRCI, Fatih BAKIRCI 20. Betimleyici Mikrobiyoloji ve Gıda Kaynaklı Patojenler Ayşe SARIÇAM, Serap COŞANSU AKDEMİR 21. Baharat Sterilizasyonunda Kullanılan Ticari ve Alternatif Yöntemler Nagihan AYVAZ, Gürbüz GÜNEŞ 22. Farklı İşlemler Uygulanmış Bal Kabağından Dondurma Üretimi Ahmet AYAR, Hatice SIÇRAMAZ, Uğur YAŞAR 23. Bazı Gıda Sanayi Artıklarının Sağlık ve Beslenme Yönünden Özellikleri Ahmet AYAR, Hatice SIÇRAMAZ, Omca DEMİRKOL, Serpil ÖZTÜRK 24. Siklodekstrin Kompleksleri ve Fonksiyonel Gıdalardaki Kullanım Alanları Merve ŞAMLI, Oğuz BAYRAKTAR, Figen KOREL 25. Okul Çocuklarında Sütün Önemi ve Okul Sütü Uygulamaları Mehmet DEMİRCİ, Serap DURAKLI VELİOĞLU 26. Baharat ve Ekstraktlarının Gıda Zehirlenmesi Yapan Bakteriler Üzerine Antimikrobiyel Etkileri Mustafa APAN, Mustafa EVREN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Mukaddes ARIGÜL 27. Biyosürfektanlarının Antimikrobiyel Özellikleri Mustafa EVREN, Mustafa APAN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Nuray İNAN, Merve ANAR 28. Geleneksel Et Ürünlerini Bozan Mikroorganizmalar Esra Tutkun ŞIVGIN, Mustafa EVREN, Mustafa APAN, Nuray İNAN XXV 29. Geleneksel Fermente Sucuk Üretiminde Mikrobiyolojik Riskler ve Bozulmalar Mustafa EVREN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Esra KILINÇ, Mustafa APAN, Mukaddes ARIGÜL 30. Gıda Kontaminantları Mustafa EVREN, Mustafa APAN, Mukaddes ARIGÜL, Esra Tutkun ŞIVGIN, Esra KILINÇ 31. Gıdaların Kalite Özellikleri ve Raf Ömrünün İyileştirilmesinde Biyoteknolojinin Rolü Mustafa EVREN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Mustafa APAN, Esra KILINÇ 32. Minimal İşlem Görmüş Meyvelerde Patojenlerin Gelişimini Etkileyen Faktörler Mustafa EVREN, Mustafa APAN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Esra KILINÇ 33. Soğan Atıklarının Asetik Asit Fermantasyonu ile Değerlendirilmesi Mustafa EVREN, Mukaddes ARIGÜL, Mustafa APAN, Esra Tutkun ŞIVGIN 34. Tahıl ve Tahıl Ürünlerinde Okratoksin A (OT-A) Mustafa EVREN, Mustafa APAN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Merve ANAR, Nuray İNAN 35. Toplu Yemek Sektöründe Personel Hijyeni Mustafa EVREN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Mustafa APAN, Merve ANAR 36. Bazı Bölgelerimizde Üretilen Şarapların Resveratrol Düzeyleri ve Bölgelerin Ekolojik Koşullarının Resveratrol İçeriği Üzerine Etkileri Ünal Rıza YAMAN, Hatice Kalkan YILDIRIM, Belkıs Çaylak ADIGÜZEL, Ufuk YÜCEL 37. Koyun Sütü, Taze Peynir ve Olgun Tulum Peynirde Asetik, Formik ve Butanoik Asit Miktarlarının Gaz Kromatografisi ve Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografisi ile Belirlenmesi Ali TEKİN, Zehra GÜLER 38. Tüketime Sunulan Çeşitli Baharatların Mikrobiyal Kalitesinin İncelenmesi Seda ESER, Ece AKDEMİR, Gözde TÜRKÖZ BAKIRCI, Fatih BAKIRCI 39. Peynirin Olgunlaştırılmasında Meydana Gelen Biyokimyasal Değişiklikler: Glikoliz, Protoliz ve Lipoliz Olayları Zekai TARAKÇI, Yusuf DURMUŞ 40. Psikrofil Bakterilerin Çiğ Süt ve Süt Ürünleri Kalitesine Etkisi Elif ÖZER, Harun KESENKAŞ, Oktay YERLİKAYA, Özer KINIK 41. T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın Çin Halk Cumhuriyeti ile İkili İlişkiler Bağlamında Gıda Güvenliği Politikaları Sumru BİLÇEN, Ş. Gizem AYGÜN, Gülçin KÜLTÜR 42. Kekik ve Yeşil Çay Ekstraktının Biyofilm Oluşturan ve Dişlerden İzole Edilmiş Olan Streptococcus spp. Üzerindeki Etkisi Mohammad Nima ARIAFAR, Evrim Güneş ALTUNTAŞ, Burcu Yener İLÇE, Maryam DIANI, Nefise AKÇELİK XXVI 43. Farklı Ticari Yoğurt Kültürleri Kullanılan Sütlerde İnkübasyon Sırasında Kimyasal Niteliklerin Belirlenmesi Yunus Emre ŞEKERLİ, Zehra GÜLER 44. Çocuklarda Beslenme Alışkanlıkları ve Beslenme Eğitimleri Mehmet DEMİRCİ, Demet KOÇ 45. Bazı Bitkisel Çaylara Bal İlavesinin Antioksidan Madde Miktarı ve Antioksidan Kapasite Üzerine Etkisinin İncelenmesi Esra ÇAPANOĞLU GÜVEN, Gamze TOYDEMİR, Senem KAMİLOĞLU, Ebru FIRATLIGİLDURMUŞ, Dilek BOYACIOĞLU 46. Hidrojen Peroksitin Gıda Sanayinde Kullanımı ve İnsan Sağlığı Açısından Önemi Serhat KOÇER 47. Gıdalarda Clostridium difficile Sayımı ve İzolasyonu Şeyma Şeniz ERSÖZ, Serap COŞANSU AKDEMİR 48. Clostridium difficile ve Clostridium perfringens Enfeksiyonlarının Önlenmesinde Probiyotiklerin Kullanım Olanakları Şeyma Şeniz ERSÖZ, Serap COŞANSU AKDEMİR 49. Elma Çeşidine Göre Elmanın Tekstürel ve Görsel Karakteristiklerinin Değişimi Merve ŞAMLI, Figen KOREL 50. Biyokoruyucu Olarak Bakteriyosinler Sabire BATTAL, Esma Nur GEÇER 51. Tatlandırıcı Olarak Kullanılan Stevya Ekstraktının Keklerde Tekstürel Özellikler Üzerine Etkisi M. Murat KARAOĞLU, İzzettin SERÇE 52. Yağ Tipi, Kızartma Sıcaklığı ve Süresinin Patates Kızartmasının Bazı Fiziksel Özelliklerine Etkisi Ece SÜREK, Semanur YILDIZ, Figen TOKATLI 53. Karışık Kültür Fermantasyonu ile Ksilanaz Enzimi Üretimi Gözde ÖREN YARDIMCI, Deniz ÇEKMECELİOĞLU 54. Et ve Et Ürünlerinin Camsı Geçiş Sıcaklıklarının Differansiyel Taramalı Kalorimetre ile Belirlenmesi Esen EYİLER YILMAZ, Halil VURAL 55. Proteinler ve Polisakkaritler Arasındaki Etkileşimlerin Differansiyel Taramalı Kalorimetre ile İncelenmesi Esen EYİLER YILMAZ, Halil VURAL XXVII 56. Bir Thermoanaerobacter thermohydrosulfuricus İzolatının Alkali Proteaz Enziminin Bazı Özellikleri Bilge SAYIN, Ayşe AVCI, Sedat DÖNMEZ 57. Yüksek Hidrostatik Basınç Teknolojisi ve Tavuk Etine Uygulamaları Burak BİLEN, Gülsün AKDEMİR EVRENDİLEK 58. Aroma Enkapsülasyonunda Kullanılan Taşıyıcı Malzemelerin Camsı Geçiş Sıcaklığına Su Aktivitesinin Etkisi ve Higroskopik Stabilitesinin İncelenmesi Aslı CAN KARAÇA, Önder GÜZEL, M. Mehmet AK 59. Süt ve Ürünlerinin Demir ile Zenginleştirilmesi Umut Yasin ERBEY, Derya İSTEK, Ahmed MENEVŞEOĞLU 60. Bazı Durultma Yardımcı Maddelerinin Gıda Üretim Endüstrisinde Kullanım Alanları Derya İSTEK, Zehra DURAN, Ahmed MENEVŞEOĞLU 61. Beta Glukanların Biyoaktif Bileşen Özellikleri ve Fonksiyonel Olarak Kullanım İmkânları Derya İSTEK, Merve İŞLERER, Müge HENDEK ERTOP 62. Fırıncılık Ürünlerinde Raf Ömrü ve Isıl Olmayan Alternatif Muhafaza Yöntemleri Merve İŞLERER, Derya İSTEK, Müge HENDEK ERTOP 63. Üzümsü Meyvelerde Bulunan Fenolik Maddeler ve İnsan Sağlığına Etkileri Merve İŞLERER, Umut Yasin ERBEY, Ahmed MENEVŞEOĞLU 64. Kuru Kayısılarda Kükürtlemenin Önemi ve İnsan Sağlığı Üzerine Etkisi Zehra DURAN, Merve İŞLERER, Ahmed MENEVŞEOĞLU 65. Fonksiyonel Bileşenlerin Taşınmasında Protein Kaynaklı Mikro- ve Nano- Partiküllerin Kullanımı Berrak DELİKANLI, Tülay ÖZCAN 66. Farklı Hammaddelerden Üretilen Bozaların Aromalarının Elektronik Burun ile Sınıflandırılması Kemal KEMAHLIOĞLU, Figen KOREL, Ufuk YÜCEL 67. Meyve Sularına Uygulanan Isıl Olmayan Gıda Muhafaza Yöntemleri, Mikrobiyal İnaktivasyon Mekanizmaları ve Mikrobiyal Etkinlikleri Semanur YILDIZ, Zehra KAYA, Merve PELVAN AKGÜN, Sevcan ÜNLÜTÜRK 68. Mikrodalgada Kızartma İşleminin Tavuk Eti Proteinleri Üzerine Etkisinin İncelenmesi Işıl BARUTÇU MAZI, Bekir Gökçen MAZI 69. Ekmeğin Vakum Ortamında Soğutulmasının Ekmek Üzerindeki Etkisinin İncelenmesi Hande MUTLU ÖZTÜRK 70. Deniz Ürünlerinde Histamin Duygu DİLEK, Gözde TÜRKÖZ BAKIRCI, Fatih BAKIRCI XXVIII 71. Vakum ve Modifiye Atmosferde Ambalajlama Yöntemlerinin Manda Kıymasının Raf Ömrü Üzerine Etkileri Rahimeh JABERİ, Güzin KABAN, Mükerrem KAYA 72. Bakteriyel Pektinaz Üretimini Etkileyen Faktörler: Bacillus subtilis ile Bacillus pumilus Kültürlerinin Karşılaştırılması Sibel UZUNER, Deniz ÇEKMECELİOĞLU 73. Fındık, Antep Fıstığı ve Menengiç Meyvesine Farklı Kavurma Proseslerinin Fiziksel ve Kimyasal Etkisi Emine AÇACAK, Ali Rıza TEKİN 74. Gıdalarda Yüksek Basınçlı Karbondioksit Uygulaması ile Gıda Güvenliğinin Sağlanması Sevgi ŞİMŞEK, Alper KUŞÇU 75. Yaban Mersini ve Şalgamlık Havuç Ekstraktlarının Doğal Antioksidan Olarak Kullanımının Hamburger Köftelerin Fiziko-Kimyasal Özellikleri Üzerine Etkileri Damla BİLECEN, Uğur UZUNER, Nurcan Mine MERT, Azim ŞİMŞEK, Esra ATILGAN, Birol KILIÇ 76. Gıdalarda Kalite Kontrol ve Depolama Zamanını Tespit Etmede Yeni Bir Yaklaşım: Elektronik Dil Engin GÜNDOĞDU, Sevgi KAYA 77. Ekmeklik ve Makarnalık (Triticum aestivum ve T. durum) Buğday Tohumlarından Elde Edilen Çimlerin Toplam Fenolik Bileşik İçerikleri ve Antioksidan Aktiviteleri Ali Samet BABAOĞLU, Yusuf ESEN, Özlem TURGAY 78. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğrencilerinin Bal ve Arı Ürünleri Tüketim Alışkanlıkları Mustafa MORTAŞ, Aygül KARA, Kübra TORUN, Özlem ŞAHİN, Fehmi YAZICI 79. Propolisin Gıda Endüstrisinde Kullanımı Fatma ÇİFCİ, Mustafa MORTAŞ, Fehmi YAZICI 80. Gıda Kurutmada Elektroplazmoliz Uygulamaları İnci ÇINAR 81. Gıda Kurutmada Ultrason ve Uygulamaları İnci ÇINAR 82. Yaban Mersini Antosiyaninlerini Biyoetkinliklerinin İncelenmesi Evren ALTIOK, Mehmet ÖZDEMİR 83. Maksimum Gelişme Sıcaklığının Matematiksel Modellenmesi F. Nafi ÇOKSÖYLER, Şehriban UĞUZ, Müzeyyen ŞAHİNÖZ, Nalan ÖZHAN ÖZER İçeren Fonksiyonel Süt Geliştirilmesi ve XXIX 84. Doğrusal Olmayan İnaktivasyon Modellerinde Termal Ölüm Süresi, D ve z-Değerleri Karşılıklarının Hesaplanması Nalan ÖZHAN ÖZER, Şehriban UĞUZ, Müzeyyen ŞAHİNÖZ, F. Nafi ÇOKSÖYLER 85. Kargı Tulum Peynirinin Olgunlaşma Süresince Mineral Madde ve Ağır Metal İçeriğinin Belirlenmesi KIRDAR, S., S., GÜN, İ., KURŞUN, Ö., OCAK, E, KÖSE, Ş. 86. Daha Sürdürülebilir Gıda Sistemleri Yaratabilir miyiz? Zerrin ÇELİK 87. Tarımsal Atıklardan Üretilen Aktif Karbon ile Allura Red Gıda Boyasının Adsorpsiyonu Hale SÜTCÜ 88. Sporcu İçeceklerinin Üretiminde Serum Proteinlerinin Yeri Oktay YERLİKAYA, Elif ÖZE, Özer KINIK 89. Trabzon Hurması (Diospyros kaki l.) ve Domateste (Solanum lycopersicum), Farklı Kurutma Yöntemlerinin Antioksidan Aktivite, Toplam Fenolik Bileşik İçeriği ve Bazı Kimyasal Özellikler Üzerine Etkisi Ali Samet BABAOĞLU, Yusuf ESEN, Özlem TURGAY 90. Kuru İncir Mikrobiyal Popülasyonunun Kontrolünde Elektro Aktive Suyun (EAS) Etkisi Çiğdem YAMANER, Ramazan KONAK, Nilgün TAN, İlknur KÖSOĞLU, Anatoli DİMOĞLU 91. Hazır Yemek İşletmesinin Mevzuattaki Yeri ve Yükümlülükleri Okşan ALTAŞ 92. İklim Değişimi ile Gıda Güvenliği Etkileşimi Hakkındaki Düşünceler: Adıyaman Üniversitesi Örneği Çiğdem SABBAĞ XXX İÇİNDEKİLER KONGRE DÜZENLEME KURULU………………………………………………….. BİLİMSEL DANIŞMA KURULU…………………………………………………….. SPONSOR KURULUŞLAR…………………………………………………………… ÖNSÖZ…………………………………………………...……………………………. KONGRE PROGRAMI………………………………………………………………... III V VII IX XI GIDALARLA BOZULAN ENDOKRİN SİNYALİZASYON: ENDOKRİN BOZUCULAR Doç. Dr. Selçuk DAĞDELEN…………………………………………………………. 1 MİKOTOKSİNLERİN SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ VE MOLEKÜLER TANI YÖNTEMLERİ Mihriban KORUKLUOĞLU, Gökşen GÜLGÖR……………………………………. 3 KOVANDAN GELEN GIDA TAKVİYELERİ Günay BAŞDOĞAN, İlknur COŞKUN, Ufuk ALPAT, Tuğçe DAŞTAN…………..... 4 SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜNDE TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ VE ISO UYGULAMALARI İlkay TURHAN, Zübeyde ÖNER……………………………………………………… 5 GIDA MÜHENDİSİNİN MESLEKİ ETİK KILAVUZU ÇALIŞMALARI VE MESLEK ETİĞİ Prof. Dr. Dilek BOYACIOĞLU……………………………………………………….. 6 ETİK DAVRANMA NİYETİNİN PLANLI DAVRANIŞ TEORİSİ ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ: GIDA MÜHENDİSLERİ ÖRNEĞİ İrem UZUNSOY, Ahmet Ferda ÇAKMAK……………………………………………. 7 GIDA LABORATUVARLARINDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ Mustafa MORTAŞ, Fehmi YAZICI…………………………………………………… 8 GIDALARDA TAKLİT TAĞŞİŞLERİN TESPİTİ VE GELİŞEN ANALİZ YÖNTEMLERİ Dr. Berrin ŞENÖZ…………………………………………………………………… 9 AOÇ YOĞURTTA NE YAPTIK? Prof. Dr. Kadir HALKMAN, YalçınTAŞKIN………………………………………… 10 YÜCİTA: COĞRAFİ İŞARETLEMEDE GÖNÜLLÜ BİR AĞ YAPILANMASI Yavuz TEKELİOĞLU, Selim ÇAĞATAY, Tülay ATAY AVŞAR, Yahya Kemal AVŞAR…………………………………………………………………. 11 TÜRKİYE’DE COĞRAFİ İŞARETLEME SİSTEMİ ve UYGULAMADA KARŞILAŞILAN SORUNLAR Umut Yasin ERBEY, Zehra DURAN, Müge HENDEK ERTOP……………………… 12 GIDA ZİNCİRİ İZLENEBİLİRLİĞİNDE CBS KULLANIMI Sena ÖZBAY, R. Hale TOPALOĞLU, Osman ORHAN……………………………. 13 XXXI REGULATIONS FOR FOOD SCIENTISTS AND TECHNOLOGISTS IN EUROPE-ADVANTAGES AND DISADVANTAGES Rui COSTA, Paola PITTIA……………………………………………………………. 14 AVRUPA’DA GIDA BİLİMCİLERİNE VE TEKNOLOGLARA YÖNELİK DÜZENLEMELER –AVANTAJLAR VE DEZAVANTAJLAR Rui COSTA, Paola PITTIA…………………………………………………………..... 15 THE ISEKI FOOD PROJECTS APPROACH TO DEVELOP SKILLS, COMPETENCIES AND KNOWLEDGE FOR THE EUROPEAN FSTs Peter HO, Katherine FLYNN, Paola PITTIA.................................................................. 16 AVRUPA GIDA BİLİMİ VE TEKNOLOJİLERİ ALANINDA VASIFLARIN, YETENEKLERİN VE BİLGİLERİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN ISEKI GIDA PROJELERİ YAKLAŞIMI Peter HO, Katherine FLYNN, Paola PITTIA………………………………………….. 17 BRIDGING EDUCATION, TRAINING AND RESEARCH FOR INDUSTRY AND THE WIDER COMMUNITY: THE ISEKI_FOOD NETWORK APPROACH Fahrettin GÖĞÜŞ, Paola PITTIA, Cristina L.M. SILVA, Gerhard SCHLEINING, Rui COSTA, Richard MARSHALL....................................... 18 ENDÜSTRİ VE DAHA GENİŞ TOPLUM İÇİN EĞİTİM, ÖĞRETİM VE ARAŞTIRMANIN DESTEKLENMESİ: ISEKI_GIDA AĞI YAKLAŞIMI Fahrettin GÖĞÜŞ, Paola PITTIA, Cristina L.M. SILVA, Gerhard SCHLEINING, Rui COSTA, Richard MARSHALL................................................................................ 20 AVRUPA’DA GIDA PROFESYONELLERİNE YÖNELİK DÜZENLEMELER VE ODAMIZIN BU KONUDAKİ BAKIŞI Fatmagül ÇIRA TUNCER………………………………………………………….….. 22 ULUSLARARASI PİYASADA SATIŞA SUNULAN ISISAL OLMAYAN TEKNOLOJİLERLE İŞLENMİŞ GIDALARA GENEL BAKIŞ Tuğba DEMİR, N. Büşra GÜLTEKİN…………………………………………………. 23 GIDALARDA MİKROORGANİZMA GELİŞİMİ VE İNAKTİVASYONUNUN MATEMATİKSEL MODELLENMESİ F. Nafi ÇOKSOYLER, Nalan ÖZHAN ÖZER, Müzeyyen ŞAHİNOZ, Şehriban UĞUZ………………………………………………………………………… 24 TARIM VE GIDA SEKTÖRÜNDE YENİ BİR PARADİGMA: YEŞİL TEKNOLOJİLER Ufuk YÜCEL, Hülya ÖZ………………………………………………………………. 25 GIDA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMLERİNİN YAPILARI VE SORUNLARI Prof. Dr. Halil VURAL….……………………………………………………………... 26 YARIN NASIL BİR GIDA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ OLABİLİR? Y. Birol SAYGI…………………………………………………………………...……. 27 XXXII GIDA SANAYİCİLERİNİN GIDA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİNDEN BEKLENTİLERİ Ramazan GÖKÇE, Haluk ERGEZER, Tolga AKCAN………………………………... 28 GIDA MÜHENDİSLERİNİN İSTİHDAM SORUNUNDA ÜNİVERSİTE KONTENJANLARININ YERİ: GÜNCEL DURUM VE ÖNERİLER Zafer ERBAY…………………………………………………………………………... 29 ANTİFRİZ PROTEİNLER (AFP) Filiz YANGILAR, Pınar OĞUZHAN…………………………………………………. 30 GIDA SANAYİNDE OZON KULLANIMI Pınar OĞUZHAN, Filiz YANGILAR…………………………………………………. 31 YENİLEBİLİR FİLM VE KAPLAMALAR Pınar OĞUZHAN, Filiz YANGILAR…………………………………………………. 32 AVRUPA BİRLİĞİ’NİN IŞINLANMIŞ GIDALARIN TESPİTİ KONUSUNDAKİ TUTUMU VE PİYASA DENETİMLERİ Erhan İÇ, Ayça AYLANGAN…………………………………………………………. 33 IŞINLANMIŞ NOHUT ve KURU FASULYE ÖRNEKLERİNİN DNA KOMET ANALİZİ İLE TESPİT EDİLMESİ Yakup EREL, Nizamettin YAZICI, Ayça AYLANGAN……………………………… 34 FOURIER DÖNÜŞÜMLÜ KIZILÖTESİ (FTIR) SPEKTROSKOPİSİ VE MİKROORGANİZMALARIN ÜRETTİĞİ BAZI PİGMENTLERİN KARAKTERİZASYONU Tuba BÜYÜKSIRT, Hakan KULEAŞAN………………...…………………………… 35 ESANSİYEL YAĞ ASİTLERİ İLE ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ PEYNİR ALTI SUYU PROTEİN İZOLATI FİLMLERİN Listeria innocua ÜZERİNE ANTİMİKROBİYEL ETKİLERİ Selin KALKAN, Zerrin ERGİNKAYA, Emel ÜNAL………………………………… 36 AYÇİÇEĞİ SAPLARINDAN ENZİMATİK OLARAK KSİLOZ ÜRETİMİ Fatmagül HALICI, Gülsen USAL, Esra TOPALOĞLU, Ali CİNGÖZ, Özlem AKPINAR……………………………………………………………………… 37 YULAF KIRMASI İLAVESİNİN TARHANANIN ANTİOKSİDAN KAPASİTE, DİYET LİF, β-GLUKAN VE FENOLİK ASİT İÇERİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ Aslı YÜKSELCİ KİLCİ, Duygu GÖÇMEN…………………………………………… 38 HALKA ŞEKİLLİ OLİGASAKKARİTLER: SİKLODEKSTRİNLER VE GIDALARDA KULLANIMI Yasemin ESİN, Özlem AKPINAR…………………………………………………….. 39 TOKAT İL MERKEZİNDE AİLELERİN SÜT, YOĞURT, PEYNİR TÜKETİM ALIŞKANLIKLARI Ali CİNGÖZ, Şeyda CİNGÖZ…………………………………………………………. 40 XXXIII PEYNİR BENZERİ ÜRÜNLER Ali CİNGÖZ, Şeyda CİNGÖZ, K.Sinan DAYISOYLU………………………………. 41 BETA GLUKANLARIN İNSAN SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMİ, ELDE EDİLMESİ ve KULLANIM ALANLARI Ali CİNGÖZ, Özlem AKPINAR………………………………………………………. 42 ET ÜRÜNLERİNDE POLİSİKLİK AROMATİK HİDROKARBONLARIN (PAH) OLUŞUMU VE SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ Pelin GÜNÇ ERGÖNÜL, Simge EMİR, Ayşe UYSAL………………………………. 43 KAYISILARDA ULTRASES YARDIMLI OZMOTİK KURUTMA E.Feyza TOPDAŞ, M.Fatih ERTUGAY………………………………………………. 44 PROBİYOTİK KÜLTÜR KULLANILARAK ÜRETİLEN FERMENTE SÜT ÜRÜNLERİNİN İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ Arzu KAVAZ, Mehmet YÜKSEL…………………………………………………….. 45 GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE YETİŞTİRİLEN KIRMIZI ACI BİBER POPÜLASYONLARININ (Capsicum annum L.) ASKORBİK ASİT VE KAPSASİNOİT İÇERİKLERİNİN BELİRLENMESİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Nesrin FIRAT KORKUTATA, Arzu KAVAZ………………………………………… 46 MİKRODALGA TEKNOLOJİSİ VE GIDALARDAKİ KULLANIMI Esra KAVAZ, Arzu KAVAZ………………………………………………………….. 47 KOMBİNE DEGUMMİNG-DEVAKSİNG YÖNTEMİ İLE PİRİNÇ KEPEĞİ YAĞI ELDESİ Pelin GÜNÇ ERGÖNÜL, Merve Sinem KAYABAŞI, Ceren ÜNSAL………………. 48 ERZURUM İLİ ÇEŞME SULARININ BAZI KALİTE ÖZELLİKLERİ VE İZOLASYONU YAPILAN Escherichia coli SUŞLARININ MOLEKÜLER TANISI Pınar ŞEKERCİ Mustafa GÜRSES…………………………………………………… 49 FARKLI KULLANIM AMACIYLA ÜRETİLEN UNLARIN TEMEL FİZİKOKİMYASAL VE REOLOJİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ Halef DİZLEK…………………………………………………………………………. 50 ÇUBUK TURŞULARINDAN İZOLE EDİLEN LAKTİK ASİT BAKTERİLERİNİN pH 2,5’TE CANLILIK DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ M. TOKATLI, S. BAĞDER ELMACI, G. GÜLGÖR, P. ŞANLIBABA, F. ÖZÇELİK……………………………………………………………………………. 51 AYÇİÇEĞİ SAPLARINDAN FENOLİK MADDE ÜRETİMİ Gülsen USAL, Esra TOPALOĞLU, Özlem AKPINAR……………………………….. 52 AZ İŞLENMİŞ MEYVE- SEBZELER ve MUHAFAZA Yasemin ESİN, Cemal KAYA…………………………………………………………. 53 XXXIV GIDALARDA HİDROKSİMETİLFURFURAL (HMF) VE AZALTILMA YOLLARI Cemal KAYA, Yasemin ESİN, Mehmet Eren POSTALLI, Mustafa BAYRAM……… 54 LİGNOSELÜLOZİK MATERYALLERİN ANTİMİKROBİYAL ÖZELLİKLERİ Tuğba DEMİR, Özlem AKPINAR…………………………………………………….. 55 KURU İNCİR MİKROBİYAL POPÜLASYONUNUN KONTROLÜNDE ELEKTRO AKTİVE SUYUN (EAS) ETKİSİ Çiğdem YAMANER, Ramazan KONAK, Nilgün TAN, İlknur KÖSOĞLU, Anatoli DİMOĞLU……………………………………………………………………. 56 NEVŞEHİR’DEKİ YERALTI DEPOLARI Nesimi AKTAŞ, Kâmil Emre GERÇEKASLAN, Selçuk Mustafa SEÇEN…………… 57 YÜKSEK HİDROSTATİK BASINÇ, VURGULU ELEKTRİK ALAN VE ULTRASON UYGULAMALARININ GIDA PROTEİNLERİNİN BİYOAKTİF ÖZELLİKLERİNE ETKİLERİ Fadime Begüm OTAĞ, Mehmet HAYTA……………………………………………... 58 BİYOTEKNOLOJİK YOLLA VANİLYA ÜRETİMİ Esra TOPALOĞLU, Gülsen USAL, Özlem AKPINAR………………………………. 59 KIZARTILMIŞ EKMEK KADAYIFININ DOKUSAL ÖZELLİKLERİ Kamil Emre GERÇEKASLAN, Hüseyin BOZ………………………………………… 60 YOĞURDUN FİZİKSEL, KİMYASAL ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE SOMATİK HÜCRE SAYISININ ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Selda BULCA, Atakan KOÇ…………………………………………………………… 61 ELEKTRO ISITMA UYGULAMASININ KARA HAVUÇ SUYUNUN BAZI KALİTE ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE ETKİSİ Filiz İÇİER, Gamze KOR, Merve ESER………………………………………………. 62 KIZILÖTESİ İŞLEM SIRASINDA ALINAN TEMASLI VE TEMASSIZ SICAKLIK ÖLÇÜMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Gamze KOR, Filiz İÇİER…………………………………………………………….... 63 GELENEKSEL KARADENİZ LEZZETİ; SİNOP İÇLİ TAVA Cem AYDIN, Yalçın KAYA…………………………………………………………... 64 KİVİ, AYVA VE BALKABAĞI TOZLARININ, TOZ ÜRÜN ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ Kadriye ERGÜN, Gülşah ÇALIŞKAN, S.Nur DİRİM………………………………… 65 MISIR ATIKLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Arda AKDOĞAN, Gülşah ÇALIŞKAN, S. Nur DİRİM………………………………. 66 TOKAT’TA FAALİYET GÖSTEREN MEYVE SEBZE İŞLETMELERİNİN ATIK POTANSİYELERİ VE DEĞERLENDİRİLMELERİ Aslıhan DEMİRDÖVEN, Volkan UZUN, Hüseyin İNCE, Kader TOKATLI………… 67 XXXV MEYVE SEBZE İŞLEMEDE MİKRODALGA HAŞLAMA UYGULAMALARI Duygu BAŞKAYA, Aslıhan DEMİRDÖVEN………………………………………… 68 ELEKTRO-PÜSKÜRTME YÖNTEMİ VE GIDA UYGULAMALARINDA KULLANIMI Hülya ÇAKMAK, Şebnem TAVMAN………………………………………………… 69 VİŞNE SULARINDA ANTOSİYANİN VE RENK KAYIPLARININ BELİRLENMESİ Aslıhan DEMİRDÖVEN, Kader TOKATLI, Tuğba AKBIYIK, Hatice KARAGÖZ, Sylapberdi PURLIYEV………………………………………………………………… 70 KIRMIZI LAHANADAN ANTOSİYANİN EKSTRAKSİYONU VE ANTİMİKROBİYAL ETKİSİ Aslıhan DEMİRDÖVEN, Şeniz KARABIYIKLI, Kenan ÖZDOĞAN, Handan AYDOĞAN, Nilgün ÖNCÜL, Kader TOKATLI…………………………….. 71 FERMENTE BALIK ÜRÜNLERİ ve BAZI ÖZELLİKLERİ Ümran ÇİÇEK, Şeniz KARABIYIKLI………………………………………………… 72 KAZEİN MİSEL YAPI MODELLERİ Melih GÜZEL, Özlem AKPINAR……………………………………………………... 73 ET GEVREKLEŞTİRMEDE UYGULANAN YÖNTEMLER Ümran ÇİÇEK, Mesut TOLAN, Aliye BULGAN…………………………………….. 74 ZAMAN-SICAKLIK ve TAZELİK İNDİKATÖRLERİ Ahmet Oktay KÜÇÜKÖZET, Mustafa Kemal USLU………………………………… 75 RASSF SİSTEMİNİN TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Senem TÜFEKÇİ, Mehmet BAŞEĞMEZ……………………………………………... 76 GIDALARDA BULUNAN LAKTİK ASİT BAKTERİLERİNİN ANTİBİYOTİK DİRENÇLİLİKLERİ Duygu ALP, Zübeyde ÖNER…………………………………………………………... 77 ISIL İŞLEM GÖRMÜŞ VEYA ÇİĞ SÜT TÜKETİMİNİN RİSK VE FAYDALARI Zübeyde ÖNER………………………………………………………………………… 78 GIDA ATIKLARININ DEĞERLENDİRMESİNDE ALTERNATİF YÖNTEMLERİN KULLANILMASI Filiz İÇİER, Cansu ÇELEBİ, Derya TEZCAN………………………………………… 79 FERMENTASYONUN MİKOTOKSİNLER ÜZERİNE ETKİSİ Ayşegül MUTLU, Funda KARBANCIOĞLU-GÜLER………………………………. 80 GIDA KAYNAKLI MİKROBİYAL HASTALIKLARA NEDEN OLABİLECEK ALIŞKANLIKLARIN ARAŞTIRILMASI Şeniz KARABIYIKLI, Ayşe Hümeyra ALTUNTAŞ, Hacer KAYMAZ……………… 81 β–GALAKTOSİDAZ ENZİMİ VE UYGULAMA ALANLARI Melih GÜZEL, Özlem AKPINAR…………………………………………………….. 82 XXXVI LİKOPENİN ÜRETİM YOLLARI VE NUTRASÖTİK ÖZELLİKLERİ Gökşen GÜLGÖR, Mihriban KORUKLUOĞLU……………………………………… 83 FARKLI KURUTMA METOTLARININ ELMA DİLİMLERİNİN KALİTE KARAKTERİSTİKLERİ ÜZERİNE ETKİSİ Belçim ÇAPAR, Sevgi GÖKBULUT, Özge TAŞTAN, Taner BAYSAL…………….. 84 GIDA BİLEŞENLERİNİN MEME KANSERİNE NEDEN OLAN GENLER İLE ETKİLEŞİMİ Gökşen GÜLGÖR, Mihriban KORUKLUOĞLU……………………………………… 85 GIDA KONVEYÖRLERİNDE MİKROBİYEL SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Gökşen GÜLGÖR, Mihriban KORUKLUOĞLU……………………………………… 86 SODYUM NİTRİT, SİTRİK ASİT, ASKORBİK ASİT ve BAZI BİTKİ EKSTRAKTLARININ (BİBERİYE VE ÇÖREK OTU) KIRMIZI ET RENGİ VE TEKSTÜR ÖZELLİKLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Elif GÜLDEMİR, Sema EREL, Ömer ZORBA, Gülsüme ÖZİŞ, Nursel SÖYLEMEZ……………………………………………………………………. 87 S.aureus’UN SIVI BESİYERİNDE TERMAL İNAKTİVASYONU Sinan UZUNLU………………………………………………………………………… 88 PSEUDO-TAHILLAR (Pseudocereals) VE GLUTENSİZ GIDA TEKNOLOJİSİNDE KULLANIMLARI Neslihan YILDIZ, Erkan YALÇIN……………………………………………………. 89 OZONLAMA UYGULAMASININ ELMA SUYUNUN BİYOAKTİF BİLEŞENLERİNE ETKİSİ Burcu ARI, Havva Nilgün BUDAK, Zeynep Banu SEYDİM…………………………. 90 ÜZÜM KURUTMADA ULTRASES UYGULAMASININ ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI Senem TÜFEKÇİ, Sami Gökhan ÖZKAL…………………………………………….. 91 GIDALARDA AMİGDALİN VE SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ Mehtap ÇELİK, Metin YILDIRIM…………………………………………………….. 92 GIDA ARTIKLARINDAN DEĞERLİ BİLEŞENLERİN GERİ KAZANILMASINDA KULLANILAN GELENEKSEL VE GELİŞMEKTE OLAN TEKNOLOJİLER Merve AÇU, Elif ÇELİK ÖZER, Harun KESENKAŞ, Özer KINIK………………….. 93 DERİN YAĞDA KIZARTMA İŞLEMİ SIRASINDA AYÇİÇEK VE FINDIK YAĞLARININ YAĞ ASİTİ BİLEŞİMLERİ İLE OKSİDATİF STABİLİTELERİNDEKİ DEĞİŞİMİN İNCELENMESİ Semra TURAN, Merve KÜÇÜKOĞLU, Şeyma ÖZYANIK, Döndü BAŞDİN………. 94 ÇEŞNİLİ ZEYTİNYAĞI Gülden GÖKŞEN, Yüksel ÖZDEMİR………………………………………………… 95 XXXVII ÇAY VE DEMİR EMİLİMİ Gülden GÖKŞEN, Fevzi KELEŞ…………………………………………………….... 96 MERSİN YÖRESİNE AİT SIZMA ZEYTİNYAĞLARININ BAZI KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ VE ANTİOKSİDAN AKTİVİTELERİ BAKIMINDAN KARŞILAŞTIRILMASI Sibel ULUATA, Beraat ÖZÇELİK, Ümit ALTUNTAŞ………………………………. 97 LAKTOKOKSİN BZ VE ENTEROSİN KP’NİN PEYNİR KÜLTÜRLERİNİN AKTİVİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ Nilgün ÖNCÜL, Zeliha YILDIRIM, Metin YILDIRIM……………………………….. 98 PEYNİR ALTI SUYU PROTEİNLERİNİN FONKSİYONEL ÖZELLİKLERİ Şenol KÖSE, Elvan OCAK…………………………………………………………..... 99 PEYNİRLERDE BİYOJEN AMİN OLUŞUMU VE BU OLUŞUM ÜZERİNE ETKİ EDEN FAKTÖRLER Şenol KÖSE, Elvan OCAK…………………………………………………………..... 100 SÜT SANAYİNDE ENZİMLERİN KULLANIMI Ezgi Demir ÖZER, Zübeyde ÖNER…………………………………………………… 101 TÜKETİCİ SAĞLIĞI AÇISINDAN KÜFLÜ PEYNİRLER Ezgi DEMİR ÖZER, Zübeyde ÖNER…………………………………………………. 102 FONKSİYONEL BİR TATLANDIRICI STEVİA (ŞEKER OTU) Yağmur Erim KÖSE, İsmail Sait DOĞAN……………………………………………. 103 FONKSİYONEL GIDA OLARAK BULGUR Yağmur Erim KÖSE, İsmail Sait DOĞAN……………………………………………. 104 TİCARİ YEMLE VE MERADA MISIR İLE BESLENMİŞ GENÇ SIĞIRLARDAN ELDE EDİLEN ETLERİN DUYUSAL DEĞERLERİ ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR Hüsniye İMAMOĞLU, Patti C. COGGINS, James M. MARTIN, Glover B.TRIPLETT…………………………………………………………………… 105 GELENEKSEL ŞALGAM SUYU ÜRETİMİ VE ŞALGAM SUYUNDA BOZULMA YAPAN YABANİ MAYALARIN TANIMLANMASI H. Aybüke KARAOĞLAN, Nursel DEVELİ IŞIKLI…………………………………. 106 GIDA ENDÜSTRİSİNDE KARBONHİDRAT- PROTEİN İNTERAKSİYONLARININ KULLANIM ALANLARI Evrim ÖZKAYNAK KANMAZ………………………………………………………. 107 TOHUM FİLİZLERİNDE RİSK DEĞERLENDİRİLMESİ Evrim ÖZKAYNAK KANMAZ, Gülden OVA……………………………………….. 108 OLEİK ASİTÇE ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ AYÇİÇEK YAĞINDA KIZARTMA İŞLEMİ SONRASI OLUŞAN DEĞİŞİMLERİN PİYASADA KULLANILAN KIZARTMA YAĞLARI İLE MUKAYESELİ OLARAK ARAŞTIRILMASI Halime PEHLİVANOĞLU, Bülent NAZLI, Görkem ÖZÜLKÜ, Merve TOMAŞ…… 109 XXXVIII ENDÜSTRİYEL FİLİZ ÜRETİMİ Evrim ÖZKAYNAK KANMAZ, Gülden OVA……………………………………….. 110 SIĞIR ETİNDE PİŞİRME KAYIPLARI Çiğdem AŞÇIOĞLU, Ramazan ŞEVİK……………………………………………….. 111 PROBİYOTİK KÜLTÜR KULLANARAK FERMENTE KARPUZ SUYU ÜRETİMİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Sevim ÖZTÜRK, İbrahim ÇAKIR…………………………………………………….. 112 ASİDOFİLUSLU SÜT ÜRÜNLERİNİN SINIFLANDIRILMASI Ercan SARICA, Muammer DEMİR…………………………………………………… 113 GELENEKSEL YÖNTEMLE ÜRETİLEN SALAMURA BEYAZ PEYNİRDE DEPOLAMA SÜRESİNCE SUDA ÇÖZÜNÜR AZOT ORANINDAKİ VE PEYNİR SERTLİĞİNDEKİ DEĞİŞİM Esen Bilge BİÇER, Nursel DEVELİ IŞIKLI…………………………………………... 114 GIDA MUHAFAZASINDA ELEKTRİKSEL YÖNTEMLER Emine AŞIK, Atıf Can SEYDIM………………………………………………………. 115 PEYNİRALTI SUYUNDAN OLİGASAKKARİT ÜRETİMİ Sakine AYHAN, Hatice KALKAN YILDIRIM……………………………………….. 116 GREYFRUT VE ÜZÜM ÇEKİRDEĞİ EKSTRELERİNİN GIDALARDA KULLANIM ALANLARI Nurcan DEĞİRMENCİOĞLU, Reyhan İRKİN……………………………………….. 117 ZEYTİNYAĞI ÜRETİMİNDE ULTRASON UYGULAMALARI VE KALİTE ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ Alev YÜKSEL AYDAR, Hasan YILDIZ, Pelin ERGÖNÜL………………………..... 118 ÇİĞ SÜTTE PENİSİLİN-G KONSANTRASYONU ÜZERİNE OZON GAZI UYGULAMASININ ETKİSİ Durmuş SERT Emrah TORLAK, Emin MERCAN…………………………………..... 119 BİYOAKTİF BİLEŞİKLERİN EKSTRAKSİYONUNDA ULTRASES DALGASININ KULLANIMI Nur YEŞİLYURT, Ercan SARICA, Hande Selen ERGE……………………………… 120 TAM TAHIL UNLARININ ÇÖZÜNÜR BESİNSEL LİFLERİ VE FONKSİYONLARI Derya ATALAY, Erkan YALÇIN……………………………………………………... 121 ANNE SÜTÜNDEN İZOLE EDİLEN LAKTİK ASİT BAKTERİLERİNİN BAZI PROBİYOTİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ Evrim GÜNEŞ ALTUNTAŞ, Neslihan TAŞKALE KARATUĞ, Mustafa AKÇELİK, Nefise AKÇELİK………………………………………………………………………. 122 GIDA GÜVENLİĞİ SAĞLAMA VE RAF ÖMRÜ BELİRLENMESİNDE MİKROBİYAL SÜRE-SICAKLIK İNDİKATÖRLERİ Reyhan İRKİN, Nurcan DEĞİRMENCİOĞLU……………………………………….. 123 XXXIX MERCİMEK UNU İLE ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ GLUTENSİZ PİRİNÇ ERİŞTELERİNİN KALİTE ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ Hatice Gözde HOSTA, Süeda ÇELİK…………………………………………………. 124 5977 SAYILI KANUN’UN GÜÇLÜ VE ZAYIF YÖNLERİ Ahmet BOSTAN, Emine EĞİNCİ……………………………………………………... 125 FIRINCILIK ÜRÜNLERİNDE GÖRÜNTÜ ANALİZİ VE MİKROTEKSTÜREL YAPININ İNCELENMESİ Müge HENDEK ERTOP, Mehmet HAYTA………………………………………….. 126 TAHIL VE FIRINCILIK ÜRÜNLERİNİN MİKROTEKSTÜREL YAPI ANALİZİNDE MİKROSKOPİ VE DİĞER GÖRÜNTÜLEME TEKNİKLERİNİN KULLANIMI Müge HENDEK ERTOP, Mehmet HAYTA…………………………………………... 127 SÜT KAYNAKLI PROTEİN VE YAĞ BİLEŞİKLERİNİN FIRINCILIK ÜRÜNLERİNDEKİ FONKSİYONEL ÖZELLİKLERİ Müge HENDEK ERTOP, Mehmet HAYTA…………………………………………... 128 TEREYAĞI ATIĞI OLAN YAYIKALTININ AROMALI İÇECEK OLARAK DEĞERLENDİRİLME OLANAKLARININ ARAŞTIRILMASI Selin YILMAZ, Ayşegül SARIKÖSE, Bedia ŞİMŞEK……………………………….. 129 SÜT PROTEİNLERİNİN GIDA ENDÜSTRİSİNDE NANOTEKNOLOJİK OLARAK KULLANILMASI Esma SANDIKLI, Bedia ŞİMŞEK…………………………………………………….. 130 PEKMEZ VE ERİK KULLANILARAK ÜRETİLEN KEFİRLERİN BAZI KALİTE KRİTERLERİNİN BELİRLENMESİ Erkut İLAY, Ayla ÖKER, Tuğba KÖK TAŞ………………………………………… 131 KARAMUK (Berberis crataegina) SUYU ANTOSİYANİNLERİNİN ISIL STABİLİTESİNİN BELİRLENMESİ Ferda SARI, Nursel DEVELİ IŞIKLI, Aşkın AKPULAT…………………………….. 132 GIDA PATOJENLERİNİN BELİRLENMESİNDE HIZLI YÖNTEMLERİN KULLANILMASI Mehmet YÜKSEL, Selahattin SERT…………………………………………………... 133 PORTAKAL VE GREYFURTTAN ELDE EDİLEN ALBEDO VE POSANIN BİSKÜVİ ÜRETİMİNDE KULLANIMI Hacer LEVENT, Nermin BİLGİÇLİ, Nilgün ERTAŞ……………………………….... 134 EİNKORN TAM BUĞDAY UNU VE TRANSGLUTAMİNAZ ENZİMİNİN ERİŞTE ÜRETİMİNDE KULLANIMI Meziyet TEMEL, Nermin BİLGİÇLİ, M. Kürşat DEMİR, Hacer LEVENT………… 135 ANAÇ TAVUK KÖFTESİ ÜRETİMİNDE GALETA UNU VE PİŞİRME YÖNTEMİNİN KÖFTELERİN BAZI ÖZELLİKLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Selda AKDAŞLİ, Ömer ZORBA, Nursel SÖYLEMEZ, Gülsüme ÖZİŞ……………… 136 XL PİRİNÇ KAVUZUNUN ANTİOKSİDAN AKTİVİTESİNİN İNCELENMESİ Emel ÖZCAN, Gülsen USAL, Özlem AKPINAR…………………………………...... 137 KOLOSTRUMDA BİYOAKTİF BİLEŞENLER VE FRAKSİYONLARI E. Neslihan ATLIHAN, Bedia ŞİMŞEK………………………………………………. 138 ÜLKEMİZDE ÜRETİLEN STARTER KÜLTÜRLE YOĞURT ÜRETİMİ VE KALİTE ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ Esma ÇAPA, Özge KAYMAK, Zekiye ÖZDOĞAN, Zeynep B. GÜZEL SEYDİM…. 139 FARKLI TUZLAMA YÖNTEMLERİNİN VE POTASYUM SORBAT UYGULAMASININ KAŞAR PEYNİRİ MİKROBİYOLOJİSİNE ETKİSİ Ayşen BABACAN, Salih ÖZDEMİR…………………………………………………. 140 MEYVE SEBZE ATIKLARININ DİYET LİFİ OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ Ahsen RAYMAN, Hamza BOZKIR, Taner BAYSAL………………………………… 141 OZMOTİK EVAPORASYON İLE MEYVE SULARININ KONSANTRASYONU Hamza BOZKIR, Ahsen RAYMAN ERGÜN, Taner BAYSAL 142 MEYVE SUYU ÜRETİMİNDE YENİ TEKNİKLERİN KULLANIM OLANAKLARI Hamza BOZKIR, Hasan YILDIZ……………………………………………………… 143 GELENEKSEL ET ÜRÜNLERİNİN MİKROBİYOLOJİK KALİTESİNİ İYİLEŞTİRMEYE YÖNELİK TEKNOLOJİK UYGULAMALAR Şeniz KARABIYIKLI, Hande CEVAHİROĞLU……………………………………... 144 LAKTOKOKSİN BZ’NİN TAZE SIĞIR ETİNİN MİKROBİYOLOJİK KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ Sabire BATTAL, Zeliha YILDIRIM, Nilgün ÖNCÜL……………………………… 145 KOLESTEROL ASİMİLASYONUNDA MAYALAR ROL ALABİLİR Mİ? Hatice ŞANLIDERE ALOĞLU, Ezgi DEMİR ÖZER, Zübeyde ÖNER…………….... 146 EŞEK SÜTÜNÜN ÖNEMİ Hatice ŞANLIDERE ALOĞLU……………………………………………………….. 147 NİSİNE DİRENÇLİ LAKTİK ASİT BAKTERİLERİNİN BEYAZ PEYNİRDEN İZOLASYONU VE TANISI Halil İbrahim KAYA, Burcu KÖRDİKANLIOĞLU, Beyhan ÇANDIR, Ömer ŞİMŞEK…………………………………………………………………………. 148 EGE BÖLGESİNDE YETİŞEN BAZI MEYVE VE SEBZELERDE PESTİSİT KALINTI DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ Tuğçe ÜNDAN, Gözde TÜRKÖZ BAKIRCI, Fatih BAKIRCI………………………. 149 BETİMLEYİCİ MİKROBİYOLOJİ VE GIDA KAYNAKLI PATOJENLER Ayşe SARIÇAM, Serap COŞANSU AKDEMİR……………………………………… 150 XLI BAHARAT STERİLİZASYONUNDA KULLANILAN TİCARİ VE ALTERNATİF YÖNTEMLER Nagihan AYVAZ, Gürbüz GÜNEŞ……………………………………………………. 151 FARKLI İŞLEMLER UYGULANMIŞ BAL KABAĞINDAN DONDURMA ÜRETİMİ Ahmet AYAR, Hatice SIÇRAMAZ, Uğur YAŞAR…………………………………… 152 BAZI GIDA SANAYİ ARTIKLARININ SAĞLIK VE BESLENME YÖNÜNDEN ÖZELLİKLERİ Ahmet AYAR, Hatice SIÇRAMAZ, Omca DEMİRKOL, Serpil ÖZTÜRK…………. 153 SİKLODEKSTRİN KOMPLEKSLERİ VE FONKSİYONEL GIDALARDAKİ KULLANIM ALANLARI Merve ŞAMLI, Oğuz BAYRAKTAR, Figen KOREL………………………………… 154 OKUL ÇOCUKLARINDA SÜTÜN ÖNEMİ VE OKUL SÜTÜ UYGULAMALARI Mehmet DEMİRCİ, Serap DURAKLI VELİOĞLU…………………………………… 155 BAHARAT VE EKSTRAKTLARININ GIDA ZEHİRLENMESİ YAPAN BAKTERİLER ÜZERİNE ANTİMİKROBİYEL ETKİLERİ Mustafa APAN, Mustafa EVREN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Mukaddes ARIGÜL………. 156 BİYOSÜRFEKTANLARININ ANTİMİKROBİYEL ÖZELLİKLERİ Mustafa EVREN, Mustafa APAN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Nuray İNAN, Merve ANAR………………………………………………………………………….. 157 GELENEKSEL ET ÜRÜNLERİNİ BOZAN MİKROORGANİZMALAR Esra Tutkun ŞIVGIN, Mustafa EVREN, Mustafa APAN, Nuray İNAN……………… 158 GELENEKSEL FERMENTE SUCUK ÜRETİMİNDE MİKROBİYOLOJİK RİSKLER VE BOZULMALAR Mustafa EVREN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Esra KILINÇ, Mustafa APAN, Mukaddes ARIGÜL……………………………………………………………………. 159 GIDA KONTAMİNANTLARI Mustafa EVREN, Mustafa APAN, Mukaddes ARIGÜL, Esra Tutkun ŞIVGIN, Esra KILINÇ…………………………………………………………………………… 160 GIDALARIN KALİTE ÖZELLİKLERİ VE RAF ÖMRÜNÜN İYİLEŞTİRİLMESİNDE BİYOTEKNOLOJİNİN ROLÜ Mustafa EVREN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Mustafa APAN, Esra KILINÇ…………… 161 MİNİMAL İŞLEM GÖRMÜŞ MEYVELERDE PATOJENLERİN GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER Mustafa EVREN, Mustafa APAN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Esra KILINÇ……………… 162 SOĞAN ATIKLARININ ASETİK ASİT FERMANTASYONU İLE DEĞERLENDİRİLMESİ Mustafa EVREN, Mukaddes ARIGÜL, Mustafa APAN, Esra Tutkun ŞIVGIN…….. XLII 163 TAHIL VE TAHIL ÜRÜNLERİNDE OKRATOKSİN A (OT-A) Mustafa EVREN, Mustafa APAN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Merve ANAR, Nuray İNAN…………………………………………………………………………… 164 TOPLU YEMEK SEKTÖRÜNDE PERSONEL HİJYENİ Mustafa EVREN, Esra Tutkun ŞIVGIN, Mustafa APAN, Merve ANAR…………….. 165 BAZI BÖLGELERİMİZDE ÜRETİLEN ŞARAPLARIN RESVERATROL DÜZEYLERİ VE BÖLGELERİN EKOLOJİK KOŞULLARININ RESVERATROL İÇERİĞİ ÜZERİNE ETKİLERİ Ünal Rıza YAMAN, Hatice Kalkan YILDIRIM, Belkıs Çaylak ADIGÜZEL, Ufuk YÜCEL…………………………………………………………………………… 166 KOYUN SÜTÜ, TAZE PEYNİR VE OLGUN TULUM PEYNİRDE ASETİK, FORMİK VE BUTANOİK ASİT MİKTARLARININ GAZ KROMATOGRAFİSİ VE YÜKSEK PERFORMANSLI SIVI KROMATOGRAFİSİ İLE BELİRLENMESİ Ali TEKİN, Zehra GÜLER…………………………………………………………….. 167 TÜKETİME SUNULAN ÇEŞİTLİ BAHARATLARIN MİKROBİYAL KALİTESİNİN İNCELENMESİ Seda ESER, Ece AKDEMİR, Gözde TÜRKÖZ BAKIRCI, Fatih BAKIRCI…………. 168 PEYNİRİN OLGUNLAŞTIRILMASINDA MEYDANA GELEN BİYOKİMYASAL DEĞİŞİKLİKLER: GLİKOLİZ, PROTOLİZ VE LİPOLİZ OLAYLARI Zekai TARAKÇI, Yusuf DURMUŞ…………………………………………………… 169 PSİKROFİL BAKTERİLERİN ÇİĞ SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ KALİTESİNE ETKİSİ Elif ÖZER, Harun KESENKAŞ, Oktay YERLİKAYA, Özer KINIK………………… 170 T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI’NIN ÇİN HALK CUMHURİYETİ İLE İKİLİ İLİŞKİLER BAĞLAMINDA GIDA GÜVENLİĞİ POLİTİKALARI Sumru BİLÇEN, Ş. Gizem AYGÜN, Gülçin KÜLTÜR………………………………. 171 KEKİK VE YEŞİL ÇAY EKSTRAKTININ BİYOFİLM OLUŞTURAN VE DİŞLERDEN İZOLE EDİLMİŞ OLAN Streptococcus spp. ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Mohammad Nima ARİAFAR, Evrim Güneş ALTUNTAŞ, Burcu YENER İLÇE, Maryam DİANİ, Nefise AKÇELİK……………………………………………………. 172 FARKLI TİCARİ YOĞURT KÜLTÜRLERİ KULLANILAN SÜTLERDE İNKÜBASYON SIRASINDA KİMYASAL NİTELİKLERİN BELİRLENMESİ Yunus Emre ŞEKERLİ, Zehra GÜLER……………………………………………….. 173 ÇOCUKLARDA BESLENME ALIŞKANLIKLARI VE BESLENME EĞİTİMLERİ Mehmet DEMİRCİ, Demet KOÇ……………………………………………………… 174 XLIII BAZI BİTKİSEL ÇAYLARA BAL İLAVESİNİN ANTİOKSİDAN MADDE MİKTARI VE ANTİOKSİDAN KAPASİTE ÜZERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ Esra ÇAPANOĞLU GÜVEN, Gamze TOYDEMİR, Senem KAMİLOĞLU, Ebru FIRATLIGİL-DURMUŞ, Dilek BOYACIOĞLU……………………………………... 175 HİDROJEN PEROKSİTİN GIDA SANAYİNDE KULLANIMI VE İNSAN SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMİ Serhat KOÇER…………………………………………………………………………. 176 GIDALARDA Clostridium difficile SAYIMI ve İZOLASYONU Şeyma Şeniz ERSÖZ, Serap COŞANSU AKDEMİR………………………………… 177 Clostridium difficile ve Clostridium perfringens ENFEKSİYONLARININ ÖNLENMESİNDE PROBİYOTİKLERİN KULLANIM OLANAKLARI Şeyma Şeniz ERSÖZ, Serap COŞANSU AKDEMİR…………………………………. 178 ELMA ÇEŞİDİNE GÖRE ELMANIN TEKSTÜREL VE GÖRSEL KARAKTERİSTİKLERİNİN DEĞİŞİMİ Merve ŞAMLI, Figen KOREL…………………………………………………………. 179 BİYOKORUYUCU OLARAK BAKTERİYOSİNLER Sabire BATTAL, Esma Nur GEÇER…………………………………………………. 180 TATLANDIRICI OLARAK KULLANILAN STEVYA EKSTRAKTININ KEKLERDE TEKSTÜREL ÖZELLİKLER ÜZERİNE ETKİSİ M. Murat KARAOĞLU, İzzettin SERÇE……………………………………………… 181 YAĞ TİPİ, KIZARTMA SICAKLIĞI VE SÜRESİNİN PATATES KIZARTMASININ BAZI FİZİKSEL ÖZELLİKLERİNE ETKİSİ Ece SÜREK, Semanur YILDIZ, Figen TOKATLI…………………………………….. 182 KARIŞIK KÜLTÜR FERMANTASYONU İLE KSİLANAZ ENZİMİ ÜRETİMİ Gözde ÖREN YARDIMCI, Deniz ÇEKMECELİOĞLU……………………………… 183 ET VE ET ÜRÜNLERİNİN CAMSI GEÇİŞ SICAKLIKLARININ DİFFERANSİYEL TARAMALI KALORİMETRE İLE BELİRLENMESİ Esen EYİLER YILMAZ, Halil VURAL…………………………………………......... 184 PROTEİNLER VE POLİSAKKARİTLER ARASINDAKİ ETKİLEŞİMLERİN DİFFERANSİYEL TARAMALI KALORİMETRE İLE İNCELENMESİ Esen EYİLER YILMAZ, Halil VURAL………………………………………………. 185 BİR Thermoanaerobacter thermohydrosulfuricus İZOLATININ ALKALİ PROTEAZ ENZİMİNİN BAZI ÖZELLİKLERİ Bilge SAYIN, Ayşe AVCI, Sedat DÖNMEZ…………………………………………. 186 YÜKSEK HİDROSTATİK BASINÇ TEKNOLOJİSİ VE TAVUK ETİNE UYGULAMALARI Burak BİLEN, Gülsün AKDEMİR EVRENDİLEK…………………………………… 187 XLIV AROMA ENKAPSÜLASYONUNDA KULLANILAN TAŞIYICI MALZEMELERİN CAMSI GEÇİŞ SICAKLIĞINA SU AKTİVİTESİNİN ETKİSİ VE HİGROSKOPİK STABİLİTESİNİN İNCELENMESİ Aslı CAN KARAÇA, Önder GÜZEL, M. Mehmet AK……………………………..... 188 SÜT VE ÜRÜNLERİNİN DEMİR İLE ZENGİNLEŞTİRİLMESİ Umut Yasin ERBEY, Derya İSTEK, Ahmed MENEVŞEOĞLU……………………… 189 BAZI DURULTMA YARDIMCI MADDELERİNİN GIDA ÜRETİM ENDÜSTRİSİNDE KULLANIM ALANLARI Derya İSTEK, Zehra DURAN, Ahmed MENEVŞEOĞLU……………………………. 190 BETA GLUKANLARIN BİYOAKTİF BİLEŞEN ÖZELLİKLERİ VE FONKSİYONEL OLARAK KULLANIM İMKÂNLARI Derya İSTEK, Merve İŞLERER, Müge HENDEK ERTOP…………………………… 191 FIRINCILIK ÜRÜNLERİNDE RAF ÖMRÜ ve ISIL OLMAYAN ALTERNATİF MUHAFAZA YÖNTEMLERİ Merve İŞLERER, Derya İSTEK, Müge HENDEK ERTOP…………………………… 192 ÜZÜMSÜ MEYVELERDE BULUNAN FENOLİK MADDELER VE İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ Merve İŞLERER, Umut Yasin ERBEY, Ahmed MENEVŞEOĞLU………………….. 193 KURU KAYISILARDA KÜKÜRTLEMENİN ÖNEMİ VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİSİ Zehra DURAN, Merve İŞLERER, Ahmed MENEVŞEOĞLU………………………... 194 FONKSİYONEL BİLEŞENLERİN TAŞINMASINDA PROTEİN KAYNAKLI MİKRO- VE NANO- PARTİKÜLLERİN KULLANIMI Berrak DELİKANLI, Tülay ÖZCAN………………………………………………….. 195 FARKLI HAMMADDELERDEN ÜRETİLEN BOZALARIN AROMALARININ ELEKTRONİK BURUN İLE SINIFLANDIRILMASI Kemal KEMAHLIOĞLU, Figen KOREL, Ufuk YÜCEL…………………………….. 196 MEYVE SULARINA UYGULANAN ISIL OLMAYAN GIDA MUHAFAZA YÖNTEMLERİ, MİKROBİYAL İNAKTİVASYON MEKANİZMALARI VE MİKROBİYAL ETKİNLİKLERİ Semanur YILDIZ, Zehra KAYA, Merve PELVAN AKGÜN, Sevcan ÜNLÜTÜRK…………………………………………………………………… 197 MİKRODALGADA KIZARTMA İŞLEMİNİN TAVUK ETİ PROTEİNLERİ ÜZERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ Işıl BARUTÇU MAZI, Bekir Gökçen MAZI………………………………………….. 198 EKMEĞİN VAKUM ORTAMINDA SOĞUTULMASININ EKMEK ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN İNCELENMESİ Hande MUTLU ÖZTÜRK……………………………………………………………... 199 DENİZ ÜRÜNLERİNDE HİSTAMİN Duygu DİLEK, Gözde TÜRKÖZ BAKIRCI, Fatih BAKIRCI………………………... 200 XLV VAKUM VE MODİFİYE ATMOSFERDE AMBALAJLAMA YÖNTEMLERİNİN MANDA KIYMASININ RAF ÖMRÜ ÜZERİNE ETKİLERİ Rahimeh JABERİ, Güzin KABAN, Mükerrem KAYA……………………………….. 201 BAKTERİYEL PEKTİNAZ ÜRETİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER: Bacillus subtilis ile Bacillus pumilus KÜLTÜRLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Sibel UZUNER, Deniz ÇEKMECELİOĞLU………………………………………….. 202 FINDIK, ANTEP FISTIĞI ve MENENGİÇ MEYVESİNE FARKLI KAVURMA PROSESLERİNİN FİZİKSEL VE KİMYASAL ETKİSİ Emine AÇACAK, Ali Rıza TEKİN……………………………………………………. 203 GIDALARDA YÜKSEK BASINÇLI KARBONDİOKSİT UYGULAMASI İLE GIDA GÜVENLİĞİNİN SAĞLANMASI Sevgi ŞİMŞEK, Alper KUŞÇU………………………………………………………… 204 YABAN MERSİNİ VE ŞALGAMLIK HAVUÇ EKSTRAKTLARININ DOĞAL ANTİOKSİDAN OLARAK KULLANIMININ HAMBURGER KÖFTELERİN FİZİKO-KİMYASAL ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ Damla BİLECEN, Uğur UZUNER, Nurcan Mine MERT, Azim ŞİMŞEK, Esra ATILGAN, Birol KILIÇ………………………………………………………….. 205 GIDALARDA KALİTE KONTROL VE DEPOLAMA ZAMANINI TESPİT ETMEDE YENİ BİR YAKLAŞIM: ELEKTRONİK DİL Engin GÜNDOĞDU, Sevgi KAYA……………………………………………………. 206 EKMEKLİK VE MAKARNALIK (Triticum aestivum ve T. durum) BUĞDAY TOHUMLARINDAN ELDE EDİLEN ÇİMLERİN TOPLAM FENOLİK BİLEŞİK İÇERİKLERİ VE ANTİOKSİDAN AKTİVİTELERİ Ali Samet BABAOĞLU, Yusuf ESEN, Özlem TURGAY…………………………….. 207 ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN BAL VE ARI ÜRÜNLERİ TÜKETİM ALIŞKANLIKLARI Mustafa MORTAŞ, Aygül KARA, Kübra TORUN, Özlem ŞAHİN, Fehmi YAZICI…………………………………………………………………………. 208 PROPOLİSİN GIDA ENDÜSTRİSİNDE KULLANIMI Fatma ÇİFCİ, Mustafa MORTAŞ, Fehmi YAZICI……………………………………. 209 GIDA KURUTMADA ELEKTROPLAZMOLİZ UYGULAMALARI İnci ÇINAR…………………………………………………………………………….. 210 GIDA KURUTMADA ULTRASON VE UYGULAMALARI İnci ÇINAR…………………………………………………………………………….. 211 YABAN MERSİNİ ANTOSİYANİNLERİNİ İÇEREN FONKSİYONEL SÜT GELİŞTİRİLMESİ VE BİYOETKİNLİKLERİNİN İNCELENMESİ Evren ALTIOK, Mehmet ÖZDEMİR…………………………………………………. 212 MAKSİMUM GELİŞME SICAKLIĞININ MATEMATİKSEL MODELLENMESİ F. Nafi ÇOKSÖYLER, Şehriban UĞUZ, Müzeyyen ŞAHİNÖZ, Nalan ÖZHAN ÖZER…………………………………………………………………. 213 XLVI DOĞRUSAL OLMAYAN İNAKTİVASYON MODELLERİNDE TERMAL ÖLÜM SÜRESİ, D VE z-DEĞERLERİ KARŞILIKLARININ HESAPLANMASI Nalan ÖZHAN ÖZER , Şehriban UĞUZ, Müzeyyen ŞAHİNÖZ, F. Nafi ÇOKSÖYLER…………………………………………………………………. 214 KARGI TULUM PEYNİRİNİN OLGUNLAŞMA SÜRESİNCE MİNERAL MADDE VE AĞIR METAL İÇERİĞİNİN BELİRLENMESİ KIRDAR, S., S., GÜN, İ., KURŞUN, Ö., OCAK, E, KÖSE, Ş……………………….. 215 DAHA SÜRDÜRÜLEBİLİR GIDA SİSTEMLERİ YARATABİLİR MİYİZ? Zerrin ÇELİK…………………………………………………………………………... 216 TARIMSAL ATIKLARDAN ÜRETİLEN AKTİF KARBON İLE ALLURA RED GIDA BOYASININ ADSORPSİYONU Hale SÜTCÜ…………………………………………………………………………… 217 SPORCU İÇECEKLERİNİN ÜRETİMİNDE SERUM PROTEİNLERİNİN YERİ Oktay YERLİKAYA, Elif ÖZER, Özer KINIK……………………………………….. 218 TRABZON HURMASI (Diospyros kaki L.) VE DOMATESTE (Solanum lycopersicum), FARKLI KURUTMA YÖNTEMLERİNİN ANTİOKSİDAN AKTİVİTE, TOPLAM FENOLİK BİLEŞİK İÇERİĞİ VE BAZI KİMYASAL ÖZELLİKLER ÜZERİNE ETKİSİ Ali Samet BABAOĞLU, Yusuf ESEN, Özlem TURGAY…………………………….. 219 HAZIR YEMEK İŞLETMESİNİN MEVZUATTAKİ YERİ VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ Okşan ALTAŞ………………………………………………………………………….. 220 İKLİM DEĞİŞİMİ İLE GIDA GÜVENLİĞİ ETKİLEŞİMİ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELER: ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ Çiğdem SABBAĞ……………………………………………………………………… 221 XLVII 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDALARLA BOZULAN ENDOKRİN SİNYALİZASYON: ENDOKRİN BOZUCULAR Doç. Dr. Selçuk DAĞDELEN Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara Hormonları taklit eden veya hormonların etkilerini engelleyen çevresel kaynaklı doğal veya sentetik kimyasal bileşikler “endokrin bozucular” olarak bilinir. Tüm canlı sistemlerde organizmanın değişen iç ve dış koşulları algılamasını ve bunlara uygun önlem almasını sağlayan 2 önemli sinyalizasyon sistemi vardır: 1. Elektrik sinyalizasyon olarak işleyen sinir sistemi. 2. Kimyasal sinyalizasyon olarak işleyen hormonlar yani endokrin sistemdir. Endokrin bozucular, organizmanın kendi iç sinyallerini bozan dış artifaktlar olarak tanımlanabilir. Öncelikle suda yaşayan memelilerde izlerine rastlandı. Bu hayvanlarda türün idamesini tehdit edebilecek eşey değişikliklerine yol açtığı görüldü. Ardından insan türünde, 1960’lardan 1990’lara yarı yarıya azalan sperm sayısı, erkek cinsel gelişim bozuklukları, kız çocuklarında erken ergenlik, kadında sıklığı artan meme kanseri ile ilişkilendirildi. Plastiğin hammaddesi olan monomerik polikarbonat bileşiği olan bisfenol-A (BPA), ilk fark edilen endokrin bozuculardan birisidir. 1993’te Dr. David Feldman ve ekibi in vitro deneyleri sırasında tesadüfen laboratuar ortamında kullandıkları plastik kapların otoklav sonrası kullandıkları deney sıvılarının östrojenik etkisinin arttığını fark ediyor. MCF-7 insan meme kanseri hücre kültüründe, bu plastik kaplardan otoklav sonrası ortama salınan BPA nın östrojenik etki gösterdiğini kanıtlıyorlar. Hücre kültüründe endokrin deneyler yapan araştırmacıları, plastik kaplardan salınan BPA’nın bu artifakt etkisi hakkında uyarıyorlar. Ayrıca plastiğin, gıdaların saklanmasında da yaygın kullanılan bir materyal olduğu için halk sağlığı açısından benzer bir tehdit oluşturma ihtimaline işaret ediyorlar. Nitekim 1995’te Dr. Broton ve ekibi, konservelenmiş gıdaların içinde kutunun iç yüzünü kaplayan plastik ince bir tabakadan salınan anlamlı derecede yüksek BPA düzeylerini gösterdi. Dr Feldmanın deney kaplarındaki BPA düzeyi 2-4 mcg iken, Dr Broton’un konserve gıdalarında bulduğu BPA düzeylerinin 4-23 mcg oluşu, tıp camiasını hayli rahatsız etti. Ardından anne sütünde dahi anlamlı derecede yüksek endokrin bozucu düzeylerinin görülmesi, konuyu çok daha ciddi bir mesele haline getirdi. 1 8. Gıda Mühendisliği Kongresi Tablo 1: Endokrin sinyalizasyonu bozarak insan sağlığını etkilediği kanıtlanmış endokrin bozucular. Dioksinler Furanlar Poliklorlu bifeniller Biosidler Hekzaklorobenzen Fitalatlar Alkilfenoller Bisfenol A Ağır metal yapısındaki “endokrin bozucular” Arsenik Kadmiyum Uranyum Kurşun Civa Doğal yapıdaki bozucular” Fitoöstrojenler Sentetik “endokrin bozucular” “endokrin Bugün için kabul edilen görüş: endokrin bozucuların besin zincirine karışarak, bazı gıdaların doğal bileşeni olarak veya saklama ve imalat sırasında besinlere bulaşarak vücuda girebileceği şeklindedir. İnsan sağlığı üzerine etkileri başlıca 4 türlüdür: 1. Kansere yolaçabilriler. 2. Üreme işlevleri ve cinsel gelişimi bozabilirler. 3. Bağışıklık sistemini yanıltabilirler. 4. Sinir sistemine zarar verebilirler. Endokrin bozucular çok farklı şekillerde sınıflandırılabilmektedir. Örneğin: Kullanım amacına göre: herbisidler (yabani otları öldüren), insektisitler (haşere ilaçları), pestisitler (zararlı hayvanları öldüren) fungisidler, hormonlar Kimyasal yapısına göre: dioksinler, halojenli bifeniller, alkiloksifenoller Biyolojik işlevi ve etki mekanizmasına göre: östrojen taklit ediciler, androjen inhibitörleri Hali hazırda dünya endokrinoloji camiasının en güncel araştırma konularından birisi olan “endokrin bozucular”, sorunun karmaşıklığı, yaygınlığı ve kaynakların çeşitliliği gibi gerekçelerle mutlaka disiplinlerarası bir yaklaşımla ele alınmalıdır. 2 8. Gıda Mühendisliği Kongresi MİKOTOKSİNLERİN SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ VE MOLEKÜLER TANI YÖNTEMLERİ Mihriban KORUKLUOĞLU, Gökşen GÜLGÖR Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, BURSA Küfler hemen her ortamda gelişebilen ve olumsuz koşullara dirençli olan mikroorganizmalardır. Kontaminasyon sonucunda gıdanın kalitesini bozmasının yanı sıra insan sağlığı için zararlı metabolitler sentezlemektedir. “Küf zehiri” olarak da adlandırılan bu zararlı metabolitlere “mikotoksin” denilmektedir. Çeşitli küfler tarafından üretilen mikotoksinler, etki şekilleri ve metabolik özelliklerine göre insanlarda farklı düzeylerde hasara sebep olur. Biyokimyasal özellikleri dışında, maruz kalınan mikotoksinin miktarı da zehirlenmelerde önem taşımaktadır. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda akut mikotoksin zehirlenmelerinde meydana gelen semptomlar gözlemlenmiş ve LD50 değerinin yaklaşık 0,5-10 mg/kg olduğu saptanmıştır. Deney hayvanlarının, mikotoksik etkiye dirençli olmadığı göz önüne alındığında, insanların da benzer şekilde etkileneceği düşünülmektedir. Akut toksisitenin etkisi daha hızlı ve yoğun şekilde gözlemlenirken, düşük dozlarda uzun yıllar mikotoksine maruz kalınma durumlarında daha ciddi kronik rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır. Yapılan araştırmalara göre küf ile kontamine olmuş gıdaların tüketilmesi sonucunda mikotoksinlerin vücutta birikerek; karaciğer, böbrek gibi organlarda hasar, bağışıklık sisteminde bozukluklar, deri nekrozları, üremede azalma, kilo kaybı ve kanser gibi çeşitli kronik ve akut hastalıklara sebep olduğu ileri sürülmektedir. İnsan sağlığını ciddi anlamda tehdit eden bu fungal metabolitlerin belirlenmesinde kullanılan geleneksel yöntemler bulunmakla birlikte, hassasiyeti yüksek olan, daha modern teknikler (nükleik asit prob hibridizasyonu, nükleik asit amplifikasyonu (NAA) ve DNA dizi analizi gibi moleküler tanımlama yöntemleri) dikkat çekmektedir. Bu derlemede özellikle gıdalarda bulunan küfler ile toksinlerinin sağlık üzerine etkileri ve moleküler tanı yöntemlerinden bahsedilmektedir. 3 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KOVANDAN GELEN GIDA TAKVİYELERİ Günay BAŞDOĞAN, İlknur COŞKUN, Ufuk ALPAT, Tuğçe DAŞTAN Altıparmak Gıda San. ve Tic. A.Ş. Ülkemiz zengin bitki ölçüsü ve yaklaşık 4 milyon adet gibi yüksek kovan sayısı ile önemli bir arıcılık ülkesidir. Bal dışındaki polen, propolis ve arısütü gibi diğer arıcılık ürünlerinin üretimi ve bilinirliğide gittikçe artmaktadır. Önemli bir doğal gıda takviyesi olan bu ürünler konusunda yurtdışında bilinirlik çok yüksek olmasına rağmen ülkemizde bu oran çok daha düşüktür. Bu çalışmada farklı ülkelerden ve Türkiye’nin farklı bölgelerinden elde edilen 30 adet polen, propolis ve 47 adet arısütü numunelerinde gerçekleştirilen analizlerin ( Nem, Protein, Lipid, 10 HDA, Şeker Profili, Polen içeriği, Flavonoidler, Toplam Fenolik Madde) sonuçları ve literatür bilgileri incelenmiş. Analiz sonuçlarına göre ürünlerin öne çıkan, polenin zengin aminoasit içeriği, propolisin fenolik madde ve flavonoid içeriği gibi özellikleri ve miktarları tespit edilerek bu özellikleri ile öne çıkan ve yaygın kullanımı olan diğer gıda ürünleriyle karşılaştırılmıştır. Çalışma ile birlikte beslenme açısından çok önemli olan bu doğal gıda takviyelerinin bir çok ürün yerine alternatif olarak kullanılabileceği ve benzer etkileri çok daha az oranlarla elde edilebileceği belirlenmiştir. 4 8. Gıda Mühendisliği Kongresi SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜNDE TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ VE ISO UYGULAMALARI İlkay TURHAN1 Zübeyde ÖNER2 1 İstanbul Arel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Yüksek Okulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü, İstanbul 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Dünya da ve ülkemizde en çok üretimi ve tüketimi yapılan gıda maddesi olan süt ve süt ürünleri, ekonomik olarak ülkelere katkısının ilk sıralarda olmasının yanı sıra, gıda zincirinde besin değeri açısından tüketilmesi önemli ve gerekli olan ürünlerdir. Bu durum yeterli miktarda, kalitede ve güvenilir süt üretimi ve tüketimi konusunu sürekli gündemde tutmaktadır. İnsan beslenmesi açısından sütün önemi düşünüldüğünde kaliteli süt ve süt ürünleri kavramı, organoleptik özelliklerinin iyi olmasının yanı sıra insan sağlığı için tehdit oluşturan fiziksel, kimyasal veya mikrobiyolojik tehlikelerin ortadan kaldırılması gerekliliğini ön plana çıkarmaktadır. Özellikle Toplam Kalite Yönetimi (TKY) ve ISO uygulamaları süt ve süt ürünleri kalitesi, toplam kalite ve gıda güvenliği açısından süt sektörünün gelişiminin desteklenmesi ve gerekli süreç gelişimi için önemli sistemlerdir. İşletmelerde TKY ve ISO uygulamaları HACCP, iyi üretim uygulamaları, iyi hijyen uygulamaları, müşteri memnuniyeti, şirket içi eğitimler, çalışanların memnuniyeti vb. konular üzerine çok kapsamlı çalışmaları gerektirmektedir. Bu çalışmada TKY ve ISO uygulamalarının süt ve süt ürünleri sektöründeki yeri ve önemi, sistemlerin birlikte ve ayrı ayrı sektör uygulamalarının avantajları dezavantajları incelenmiştir. 5 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA MÜHENDİSİNİN MESLEKİ ETİK KILAVUZU ÇALIŞMALARI VE MESLEK ETİĞİ Prof. Dr. Dilek BOYACIOĞLU İTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü, İstanbul / TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Onur Kurulu Üyesi Gıda mühendisleri tarlada yetişen buğdaydan astronotların tüketeceği gıdanın üretimine kadar çok geniş bir yelpazede beslenme değeri yüksek ve sağlık açısından güvenli gıda üretmeyi, gıda işlemede biyokimyasal, teknolojik ve ekonomik değerlendirmeleri yaparak yeni işleme ve saklama prosesleri, teknolojileri, yöntemleri ve sistemleri geliştirmeyi ve tasarlamayı, gıda kaynak savurganlığını önlemeyi ve kaynakların sürdürülebilirliğini sağlamayı, gıdanın ve besin öğelerinin nitelik ve nicelik yönünden korunmasını sağlamayı, hammaddeden çok yönlü yararlanmayı ve gıda çeşitliliğini arttırmayı, gıdalar ile ilgili olarak yasal düzenlemelerin hazırlanması ve uygulamasında yer alarak gıda politikalarının oluşturulmasına yönelik tüm araştırma, planlama, strateji geliştirme çalışmaları ve politikaların uygulanmasında faaliyet göstermeyi hedefler. Gıda Mühendislerinin ortaya çıkardıkları çözümler, insanların yaşamsal işlevlerini sağlamalarını doğrudan etkilemekte ve kaliteli ve sağlıklı bir yaşam sürmelerini tayin edici temel faktörlerin başında gelmektedir. Bu nedenler ile Gıda Mühendislerinin sağlıklı ve güvenli gıda kaynağını hedefleyerek mesleklerini sürdürürken dâhili ve harici ilişkilerini de kapsayan etik kurallara uygun davranmaları son derece önemlidir. Bu ihtiyaca cevap vermek üzere TMMOB Gıda Mühendisleri Odası’nın oluşturmuş olduğu etik komitesi tarafından yapılan ilk taslak çalışmasında bu kurallar örnekler ile ele alınmıştır. Bu sunuda, komitenin kılavuz çalışmasını hazırlama süreçleri ve taslak çalışma aktarılacaktır. Ayrıca meslek etiği konuları güncel örnekler ile ele alınacaktır. 6 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ETİK DAVRANMA NİYETİNİN PLANLI DAVRANIŞ TEORİSİ ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ: GIDA MÜHENDİSLERİ ÖRNEĞİ İrem UZUNSOY1, Ahmet Ferda ÇAKMAK2 1 Bülent Ecevit Üniversitesi Çaycuma Meslek Yüksekokulu Gıda İşleme Bölümü, Zonguldak 2 Bülent Ecevit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı, Zonguldak Meslek etiği, bireylerin mesleklerini icra ederken nasıl davranacaklarını belirleyen, mesleğin gerektirdiği kuralları ihlal eden bireyleri diğerlerinden ayırt etmeye yarayan ve meslek ideallerini korumaya yönelten ilkeler bütünüdür. Meslek mensubu bireyler etik davranış sergilemek ve meslek etiği kodlarına uygun şekilde görevlerini yerine getirmek durumundadırlar. Bireyi etik davranışa yönlendiren en önemli unsur etik davranma niyetidir. Etik davranma niyetine etki eden faktörlerin belirlenmesiyle bireyleri etik davranışa özendirmek için gerekli koşullar oluşturulabilmektedir. Planlı Davranış Teorisi’ne göre; bireyin davranışa yönelik tutumları, sosyal normlar, ahlaki normlar, bireyin algıladığı kontrol yetkisi ve yasal koşullar bireyin davranışa yönelik niyetini etkiler. Gıda mühendislerinin etik davranma niyetine etki eden faktörleri belirlemek amacıyla yapılan bu çalışmada, veriler TMMOB Gıda Mühendisleri Odası’na üye olan gıda mühendislerine anket uygulanarak elde edilmiştir. Ankette senaryo yöntemi kullanılmış, konu olarak son kullanma tarihi geçmiş ürünün kullanımı seçilmiştir. Verilerin analizi sonucunda gıda mühendislerinin etik davranma niyetine en çok etki eden faktörün davranışa yönelik tutumlar, en az etki eden faktörün ise kontrol yetkisi olduğu ortaya konmuştur. Ayrıca gıda mühendislerinin etik algısının geliştirilmesi için meslek etiği eğitimine üniversitelerin gıda mühendisliği bölümlerinde daha çok yer verilmesi, gıda işletmelerinde etik bilincin geliştirilmesi, etik iklimin ve örgütsel etik kültürün oluşturulması, gıda mühendislerinin yetkilerinin artırılarak işletmedeki karar mekanizmasında daha önemli yerlere getirilmeleri gerekliliği vurgulanmıştır. 7 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA LABORATUVARLARINDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ Mustafa MORTAŞ, Fehmi YAZICI Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun Çalışma hayatında iş sağlığı ve güvenliği kavramı, her meslek dalı açısından değerlendirilmesi gereken önemli bir konudur. Söz konusu kavram içerisinde üretim teknolojilerinin makineleşmeye bağlı olarak değişmesi ve çalışan profilinin söz konusu değişime entegre olması sırasında meydana gelen iş kazaları ve meslek dalları ile yakından ilgili olan meslek hastalıkları ayrı bir öneme sahiptir. İş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesinin yanı sıra işin sorunsuz ilerlemesi İş Sağlığı ve Güvenliği prensiplerinin temelini oluşturmaktadır. 4857 sayılı İş kanunu 5.bölümünde ‘İş Sağlığı ve Güvenliği’ başlığı altında yer alıp 77-89. Maddelerle beraber çıkarılan tüzük ve yönetmeliklerle de konu üzerine ayrıntılı düzenlemeler getirilmiştir. Gıda Mühendisliği gerek üretim gerekse de laboratuvar çalışmaları ile İş Sağlığı ve Güvenliği kapsamına girer. Temel olarak genel durumlar yanında Gıda Mühendisliği laboratuar faaliyetleri açısından detaylandırılabilir. Bu çalışmada gıda mühendisliği laboratuvarlarında risk analizi ve acil eylem planlarının yanı sıra ilkyardım, yangın, iş sağlığı ve güvenliği eğitimi gibi temel konularla beraber gıda mühendisliğine özgü analizleri, laboratuar ortamı, kullanılan alet ekipmanlar ve olası iş kazaları İş Sağlığı ve Güvenliği kapsamında değerlendirilmiştir. 8 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDALARDA TAKLİT TAĞŞİŞLERİN TESPİTİ VE GELİŞEN ANALİZ YÖNTEMLERİ Berrin ŞENÖZ Ulusal Gıda Referans Laboratuvar Müdürlüğü, Ankara Bir gıda maddesine temel özelliğini veren öğelerin ve besin değerlerinin tamamının veya bir bölümünün mevzuata aykırı olarak çıkarılması, miktarının değiştirilmesi; aynı değeri taşımayan başka bir maddenin, o madde yerine aynı maddeymiş gibi katılması yani tağşiş ya da bir maddeyi şekil, bileşim ve nitelikleri itibarıyla yapısında bulunmayan özelliklere sahip gibi göstermeye, başka bir maddeye benzetmeye çalışma yani taklit; uzun yıllardan beri kullanılan ve sadece gıdalarda değil başka ürünlerde de sıkça karşılaştığımız tüketiciyi aldatma yöntemleridir. Konu gıda olunca taklit ve tağşiş sadece tüketiciyi aldatmakla kalmamakta aynı zamanda sağlık problemlerini de beraberinde getirebilmektedir. Bilimsel araştırmalardaki ilerlemeler laboratuvarlar açısından son 20 yılda önemli gelişmelere yol açmış ve hem kalitatif hem de kantitatif açıdan taklit ve tağşiş yapılmış ürünlerin tespitinde büyük aşamalar kaydedilmiştir. Bu tip ürünleri tespit etmek üzere bu gün için genel kimyasal, spektroskopik, kromatografik, mikroskobik ve moleküler yöntemleri kullandığımızı söyleyebiliriz. Bu yöntemler ile hem tüm dünyada ve hem de ülkemizde tağşişin tespit seviyesi ppb, ppt seviyelerine inmiş bulunmaktadır. Ancak laboratuvarlarda çalışan bilim insanları ve onların çabaları bazen bu sorunu önlemekte yetersiz kalmaktadır. Çünkü sahtekarlar da aynı yolu izleyerek yani bilimi kullanarak ve çoğu zaman bu sektörde yer alan her meslekten uzmanları çalıştırarak laboratuvar teknolojisindeki gelişmeleri takip etmekte, günümüzde teknolojinin yetersiz kaldığı noktalarda yeni tağşiş yöntemleri geliştirmektedirler. Sonuç olarak bilim ve meslek etiği insanlara benimsetilmediği sürece bilim insanlarının çabaları yetersiz kalacaktır. 9 8. Gıda Mühendisliği Kongresi AOÇ YOĞURTTA NE YAPTIK? Kadir HALKMAN1, Yalçın TAŞKIN2 1 Ankara Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ankara 2 AOÇ Süt Fabrikası Müdürü, Ankara Halkman ve Taşkın olarak 15-17 Nisan 2010 tarihlerinde Tekirdağ'da yapılmış olan Adriyatik'ten Kafkaslara Geleneksel Gıdalar Kongresinde verilen "Ulusal Düzeyde Laktik Starter Kültür Üretimi" başlıklı sözlü sununun sonu "bu konuda hâlâ bir şeyler yapılabilir" şeklinde idi. Konu üzerinde Ankara Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü ile AOÇ Süt Fabrikası Müdürlüğü tarafından yürütülen çalışmalar 2011 yılı sonunda önemli ölçüde şekillendi. Yoğurt mayasını oluşturan bakteriler Anadolu'da yapılan ev tipi yoğurt ve çiğ sütlerden izole edildi. 2012 yılı ilkbaharında "AOÇ Çiftlik Köy Yoğurdu" Ankara'da pazara verildi. 2012 Ekim ayı ile birlikte AOÇ Süt Fabrikası evde yoğurt yapmak için yeni bir ürünü piyasaya sürdü: Yoğurt Sütü. Buna göre tüketiciler; AOÇ satış merkezlerinden ya da süpermarketlerden yoğurt sütü olarak 3 ya da 5 litre, inek ya da keçi sütü satın alıp, ambalaj içinden çıkan "maya" ile bu sütten geleneksel şekilde yoğurt yapabilmektedirler. 2012 Ekim - 2013 Ağustos arasındaki 11 ayda toplam olarak 116 ton AOÇ Çiftlik Köy Yoğurdu (650 g ambalaj), 372 ton inek yoğurt sütü ile 46 ton keçi yoğurt sütü pazara verilmiş, toplam 12 ton sıvı yoğurt kültürü bu amaçla kullanılmıştır. Bu miktarların yeterli olmadığı açıktır. Bu ürün, sanayide üretilen yoğurda rakip değildir. Türkiye Süt Endüstrisinin 11 ayda süt ve yoğurt toplamı olarak 534 tondan rahatsızlık duymayacağı açıktır. Ancak sokak sütçüleri bundan ciddi şekilde rahatsızlık duymaktadırlar. 10 8. Gıda Mühendisliği Kongresi YÜCİTA: COĞRAFİ İŞARETLEMEDE GÖNÜLLÜ BİR AĞ YAPILANMASI Yavuz TEKELİOĞLU1 , Selim ÇAĞATAY2, Tülay ATAY AVŞAR3 Yahya Kemal AVŞAR4 1 Akdeniz Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Antalya Akdeniz Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Antalya 3 Mustafa Kemal Üniversitesi, Antakya Meslek Yüksekokulu, Hatay 4 Mustafa Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Hatay 2 Bu bildiride 15 Ekim 2012 de gönüllü bir grup akademisyen, sivil ve kamu çalışanı gönüllülük esası üzerine kurulmuş olan YÜCİTA (Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı) tanıtılacaktır. Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu ve Prof. Dr. Selim Çağatay’ın girişimleri ile kurulan bu ağın Türkiye’de yöresel ürünlerin coğrafik işaretlemesinin yaygınlaştırılması ve sistemin var olan sorunlarının giderilmesinin yanı sıra kamu üzerinde baskı kurmayı da hedeflemektedir. YÜCİTA’nın kurulmasına kadar geçen süre içinde sırasıyla, Akdeniz Üniversitesi Akdeniz Ülkeleri Ekonomik Araştırmaları Merkezi tarafından; 24-26 Nisan 2008 tarihinde Birinci Uluslararası Antalya Coğrafi İşaretler Semineri, 16-18 Aralık 2010 tarihinde İkinci Uluslararası Antalya Coğrafi İşaretler Semineri, 10-14 Ekim 2012 tarihinde Üçüncü Uluslararası Antalya Coğrafi İşareteler Semineri, düzenlenmiştir. Düzenlenen seminerlerin ilkinde Antalya Deklerasyonu yayınlanarak, Akdeniz havzasında değişen ekonomik, kültürel vb bir dizi karmaşık faktörlerin etkisi altında sürdürülebilir bir kırsal kalkınma için coğrafi işaretlerin önemine vurgu yapılmıştır. Başkanlığını Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu’nun yaptığı YÜCİTA, 6 alt komiteden (Hukuk, İletişim, Ar-Ge altyapı, Değer Zinciri, Uluslararası ilişkiler ve Kurumsal ilişkiler) oluşmaktadır. 11 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TÜRKİYE’DE COĞRAFİ İŞARETLEME SİSTEMİ ve UYGULAMADA KARŞILAŞILAN SORUNLAR Umut Yasin ERBEY, Zehra DURAN, Müge HENDEK ERTOP Gümüşhane Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Gümüşhane Coğrafi işaretler, belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibariyle kökeninin bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işaretlerdir, başka bir deyişle ürünün kaynağını gösteren işaretlerdir. Tüm dünyada yöresel ürünlerle birlikte coğrafi işaretli ürün sayısı giderek artmakta ve talep hızla büyümektedir. Ürün farklılaştırılması ve tüketiciye ürünle ilgili detaylı bilgi verilmesi açısından coğrafi işaretleme, tüketici tercihlerini etkileyen bir etmen olarak ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda Avrupa Birliğinde hızla ilerleyen ülkemizde kültürel etkileşimde, geleneksel ürünlerin tanıtımında hem üretici hem de ülkemiz adına kullanılabileceği düşünülmektedir. Ülkemizde bu konuya dair 555 sayılı coğrafi işaretlerin korunması hakkında kanun hükmünde kararname yürürlükte olmasına rağmen, uygulamada bir çok yönden eksikler bulunmaktadır. Coğrafi işaret alımında bulunulan taahhütlere üreticilerin uymaması, alım sonrasında ise kontrol mekanizmalarının işleyişindeki aksaklıklar, denetim sonucu olumsuz durumlarda yaptırım hükümlerinin kanunlarca net belirlenmemiş olması işleyişteki başlıca eksiklerdir. Ülkemizde bu sistemin işlerliğinin ve işlevinin geliştirilmesi, Coğrafi işaret sisteminin tanıtımına, üreticinin bilinçlendirilmesine, sisteme dair kanun ve yönetmeliklerin içerik açısından revize edilmesine ve her şeyden önce bu sistemin üretici ve ülkemize faydalarının benimsetilmiş olmasına bağlıdır. Çalışmanın amacı Türkiye’de coğrafi işaretlemenin önemini ve kırsal kalkınmadaki rolünü ortaya koymak, sistemin uygulanmasında karşılaşılan sorunları gündeme getirmektir. 12 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA ZİNCİRİ İZLENEBİLİRLİĞİNDE CBS KULLANIMI Sena ÖZBAY, R. Hale TOPALOĞLU, Osman ORHAN Aksaray Üniversitesi, Tuz Gölü, Su ve Çevre Uygulama ve Araştırma Merkezi, Aksaray Gıda izleme sistemleri her geçen gün gelişerek ve farklı bilimlerden etkilenerek ilerlemektedir. Gıda izlenebilirliğinde yeni bir bakış açısı olarak coğrafi bilgi sistemlerini ele almak mümkündür. Coğrafi Bilgi Sistemleri; konuma dayalı gözlemlerle elde edilen grafik ve grafik-olmayan bilgilerin toplanması, saklanması, işlenmesi ve kullanıcıya sunulması işlevlerini bütünlük içerisinde gerçekleştiren bir bilgi sistemidir. Bu sistem ile gıda güvenliği bileşenleri biraraya getirildiğinde ileriye ve geriye yönelik gıda izlenebilirliği sistemi konumsal olarak izlenebilecek ve ‘’tarladan çatala’’ gıda güvenliği anlayışı daha gelişmiş bir şekilde sağlanabilecektir. Çalışmamızda, CBS temelli bir gıda izlenebilirlik sistemi oluşturulmaya çalışılarak, yeni bir yaklaşımla farklı gıda güvenliği bileşenleri konumsal olarak incelenmiştir. Bu çalışmada GIS tabanlı yazılımlar kullanılarak, ürünü etkileyen tüm iç ve dış faktörler (iklim, coğrafik konum, ürün özellikleri, işletme fotoğrafları, su kaynakları vb.) sistematik bir şekilde yazılıma entegre edilmiş ve bu faktörlerin takibi sağlanmıştır. Bu sistem, hem üretici hem de tüketicinin gıda zincirinin her aşamasıyla ilgili bilgi alabilmesini sağlayacaktır. Sistem, tüketiciye, ürünü izleme, işletme hakkında geniş bilgi sahibi olma, güvenilir gıda tüketme imkanı sağlarken, üreticiye ise hammadde orijin bilgisi, ürün kalitesini yükseltme imkanı, gıda zincirinin sorunlu aşamasını hızlı tespit edebilme, gıda güvenliği ve kalitesinin sistem üzerinde takibi ve marka imajını güçlendirerek karlılığını arttırma olanağı verecektir. 13 8. Gıda Mühendisliği Kongresi REGULATIONS FOR FOOD SCIENTISTS AND TECHNOLOGISTS IN EUROPE-ADVANTAGES AND DISADVANTAGES Rui COSTA1, 3 , Paola PITTIA2,3 1 CERNAS/ Escola Superior Agrária, Instituto Politécnico de Coimbra, Coimbra, Portugal 2 University of Teramo, Facoltà di Bioscienze e Tecnologie Agro-alimentari ed Ambientali , Mosciano Sant’Angelo (TE) Italy 3 ISEKI-Food Association, Muthgasse 18, 1190 Vienna, Austria The regulation of a profession is justified when it improves consumer protection and public health. Furthermore, regulation also strengths the professionals, giving them a stronger identity, providing the framework for professional improvement and increasing attractiveness of the profession. Food Science and Technology (FST) regulated professions in Europe are recent and scarce. The actual regulated professions in Food Science and Technology, requiring a higher education degree, are Food Engineering (Turkey), Food Technologist (Greece, Iceland, Italy and Slovenia), and Oenologist (Italy, Portugal and Spain). The Food Technologist in Italy and the Food Engineer in Turkey are the only completely regulated professions found in Europe. In these countries, food companies, depending on certain factors, have to comply with regulations hiring regulated professionals that possess a licence given by the correspondent professional body. Higher education food science and technology degrees are widely disseminated in many universities in Europe open to a wide range of jobs in the food sectors where the employees could cover different positions, roles and carry out diverse activities dealing with the food production and the quality and safety of the food products. However, the differences of the dominating food science and technology degrees in European countries and absence of regulation in many countries are obstacles to a European wide regulation at present. 14 8. Gıda Mühendisliği Kongresi AVRUPA’DA GIDA BİLİMCİLERİNE VE TEKNOLOGLARA YÖNELİK DÜZENLEMELER –AVANTAJLAR VE DEZAVANTAJLAR Rui COSTA1, 3 , Paola PITTIA2,3 1 CERNAS/ Escola Superior Agrária, Instituto Politécnico de Coimbra, Coimbra, Portugal 2 University of Teramo, Facoltà di Bioscienze e Tecnologie Agro-alimentari ed Ambientali , Mosciano Sant’Angelo (TE) Italy 3 ISEKI-Food Association, Muthgasse 18, 1190 Vienna, Austria Eğer tüketicinin korunmasını sağlıyor ve kamu sağlığını iyileştirmeye hizmet ediyorsa; mesleklerin düzenlenmesi yerinde olacaktır. Ayrıca böylesi bir düzenleme; meslek sahiplerine daha sağlam bir kimlik kazandırmakta, mesleki gelişimi için bir çerçeve sunmakta ve mesleğin cazibesini artırarak meslek adamlarını da güçlendirmektedir. Avrupa’da Gıda Bilimi ve Teknolojisi (FST) alanında düzenlenmiş olan meslekler henüz yeni vesayıca azdır. Gıda Bilimi ve Teknolojisinde gerçek anlamda düzenlenen ve yüksek öğrenim diploması gerektiren meslekler; Gıda Mühendisliği (Türkiye), Gıda Teknologluğu (Yunanistan, İzlanda, İtalya ve Slovenya) ve Önolog/Şarap Uzmanlığıdır (İtalya, Portekiz ve İspanya). İtalya’daki Gıda Teknologluğu ve Türkiye’deki Gıda Mühendisliği Avrupa’da tümüyle düzenlenen yegane örneklerdir. Bu ülkelerde, bazı kriterlere bağlı olarak, gıda şirketleri mevzuat gereği ilgili meslek kuruluşu tarafından verilen bir lisansa sahip uzmanları işe almakla yükümlüdür. Çalışanların değişik pozisyonlarda görev alabileceği, farklı roller üstleneceği ve gıda üretimi ve gıda ürünlerinin kalitesi ve güvenliğiyle ilgili çeşitli faaliyetlerde bulunabileceği gıda sektörlerinde bulunan çok çeşitli meslek dallarına açık olan Avrupa’da gıda bilimi ve teknolojisi alanında yüksek öğrenim dereceleri pek çok üniversitede verilmektedir. Bununla birlikte, Avrupa ülkelerindeki gıda bilimi ve teknoloji derecelerindeki farklılıklar ve çoğu ülkede herhangi bir düzenlemenin olmayışı hâlihazırda Avrupa çapında bir düzenlemeye engel teşkil etmektedir. 15 8. Gıda Mühendisliği Kongresi THE ISEKI FOOD PROJECTS APPROACH TO DEVELOP SKILLS, COMPETENCIES AND KNOWLEDGE FOR THE EUROPEAN FSTs Peter HO1, 4 , Katherine FLYNN2,Paola PITTIA3, 4 1 School of Food Science and Nutrition, University of Leeds, UK The European Association for Food Safety, ‘SAFE consortium’, Rue Vanderborght, 20, 1081 Brussels Belgium 3 University of Teramo, Facoltà di Bioscienze e Tecnologie Agro-alimentari ed Ambientali , Mosciano Sant’Angelo (TE) Italy 4 ISEKI-Food Association, Muthgasse 18, 1190 Vienna, Austria 2 The food industry faces many challenges that have a great impact on the economic viability of food companies. Consumer habit and choice constantly change, requiring the need for a company to develop new products that may be more environmentally friendly and are more nutritious. Food professionals need to ensure that they have the correct skills, competencies and knowledge required to meet these challenges. Most graduates with a food science and technology degree at level one should have the minimum skills to work in the food industry, however, most will realise that there is a need for continual training both in gaining new knowledge but also skills for the job. A survey conducted by the TRACK_FAST project (https://www.trackfast.eu/) on the Assessment of the Food Science and Technology (FST) job market indicated that although 76% of employers were generally satisfied with the knowledge of FST graduates, they still had a gap in their knowledge and skills and require additional on-the-job and technical training. One of the main priorities for the ISEKI-Food Association (IFA) is developing training opportunities for professionals and in validating their skills and competencies through a European job profile certification scheme for continual professional development in the food industry. 16 8. Gıda Mühendisliği Kongresi AVRUPA GIDA BİLİMİ VE TEKNOLOJİLERİ ALANINDA VASIFLARIN, YETENEKLERİN VE BİLGİLERİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN ISEKI GIDA PROJELERİ YAKLAŞIMI Peter HO1, 4 , Katherine FLYNN2,Paola PITTIA3, 4 1 School of Food Science and Nutrition, University of Leeds, UK The European Association for Food Safety, ‘SAFE consortium’, Rue Vanderborght, 20, 1081 Brussels Belgium 3 University of Teramo, Facoltà di Bioscienze e Tecnologie Agro-alimentari ed Ambientali , Mosciano Sant’Angelo (TE) Italy 4 ISEKI-Food Association, Muthgasse 18, 1190 Vienna, Austria 2 Gıda endüstrisi gıda şirketlerinin ekonomik canlılığına büyük etkisi olan pek çok zorluklarla karşılaşmaktadır. Tüketici alışkanlıkları ve tercihleri sürekli değişmekte ve bu durum, şirketlerin daha fazla çevre dostu ve daha besleyici olan yeni ürünler geliştirmesini gerektirmektedir. Gıda profesyonellerinin söz konusu zorlukların üstesinden gelebilmesi için gereken doğru vasıflara, becerilere ve bilgilere sahip olması gerekmektedir. Birinci seviyede gıda bilimi ve teknolojisi diplomasına sahip mezunların çoğunun gıda endüstrisinde çalışmak için minimum vasıflara sahip olması gerekir ancak mezunların çoğu hem yeni bilgi kazanılması hem de mesleki beceriler kapsamında sürekli eğitim alınmasının gerekli olduğunun farkına varacaktır. Gıda Bilimi ve Teknolojisi (FST) İş Piyasasının Değerlendirilmesi konusunda TRACK_FAST projesi (https://www.trackfast.eu/) kapsamında gerçekleştirilen bir ankete göre, işverenlerin %76’sı gıda bilimi ve teknolojisi derecelerinin bilgilerini genel olarak yeterli bulsa da, sahip olunan bilgi ile uygulama arasında hala uçurum bulunmaktave mezunlar, ek olarak hizmet-içi ve teknik eğitime ihtiyaç duymaktadırlar. ISEKI-Gıda Derneğinin (IFA) başlıca önceliklerinden biri gıda profesyonellerinin eğitim fırsatları sunmak ve gıda endüstrisinde sürekli mesleki gelişim için Avrupa iş profili belgelendirme planı aracılığıyla uzmanların vasıflarını ve yetkinliklerini belgelemektir. 17 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BRIDGING EDUCATION, TRAINING AND RESEARCH FOR INDUSTRY AND THE WIDER COMMUNITY: THE ISEKI_FOOD NETWORK APPROACH Fahrettin GÖĞÜŞ1,6, Paola PITTIA2,6, Cristina L.M. SILVA3,6, Gerhard SCHLEINING4,6 Rui COSTA5,6, Richard MARSHALL6 1 University of Gaziantep –TR 2 University of Teramo - IT 3 Catholic University of Portugal, College of Biotechnology (ESB) -PT 4 University of Natural Resources and Life Sciences Vienna (BOKU) -AT 5 Politécnico de Coimbra -PT 6 ISEKI-Food Association c/o BOKU Dept Food Science and Technology-AT The food sector is nowadays facing major issues related to the sustainability of food production and the promotion of innovation at all levels of the food chain, to guarantee every day safe and qualitatively valuable foods to the consumers. This implies the need for food professionals with the right skills and competencies. Actual conceptions of Lifelong Learning are focused on employability, flexible career and qualifications paths. ISEKI-Food was designed as a network of University and Research Institutions, Professional and Students Associations, and Industrial partners to foster collaboration. Several European and global academic networks projects received funding between 1998 and 2011 from the European Commission and currently the ISEKI_Food 4 (2011-2014, www.iseki-food4.eu) project is ongoing. To ensure the sustainability of the network activities the ISEKI-Food Association (www.isekifood.net) was founded in 2005. The main objectives of the network are to contribute to the Higher Education Area by internationalization, enhancement of food studies quality and fostering of innovative developments of the entire food sector. Important outcomes of this network (www.iseki-food.eu ) are e.g. the EQAS_Food award for accredited Food Study Programs, innovative teaching materials and methods including the ISEKI-Food book series published by Springer, a training platform including taylor made e-learning courses, web seminars and workshops facilitating Lifelong Learning, a platform to support international cooperation and mobility (PICAM_Food), several web databases for curricula, teaching materials and stakeholders aimed to maintain a worldwide network of all stakeholders in the food supply chain and to promote synergies between research, education/teaching and industry. 18 8. Gıda Mühendisliği Kongresi The International Journal of Food Studies (http://www.iseki-food-ejournal.com ) is an international peer-reviewed open-access journal featuring scientific articles for education, research and industry. Within the completed project, Track_Fast, a virtual tool for Continual Professional development (www.foodcareers.eu ) of food professionals and a website (www.foodgalaxy.org ) to attract talented students to undertake a career in the food sector have been developed. Today the ISEKI-Food Network is a successful Network that is managing to achieve a great impact through its internationalization and communication to a large audience of stakeholders from all over the world. 19 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ENDÜSTRİ VE DAHA GENİŞ TOPLUM İÇİN EĞİTİM, ÖĞRETİM VE ARAŞTIRMANIN DESTEKLENMESİ: ISEKI_GIDA AĞI YAKLAŞIMI Fahrettin GÖĞÜŞ1,6, Paola PITTIA2,6, Cristina L.M. SILVA3,6, Gerhard SCHLEINING4,6 Rui COSTA5,6, Richard MARSHALL6 1 University of Gaziantep –TR 2 University of Teramo - IT 3 Catholic University of Portugal, College of Biotechnology (ESB) -PT 4 University of Natural Resources and Life Sciences Vienna (BOKU) -AT 5 Politécnico de Coimbra -PT 6 ISEKI-Food Association c/o BOKU Dept Food Science and Technology-AT Günümüzde gıda sektörü, tüketicilere güvenilir ve kalite açısından değerli gıdaların her gün ulaştırılmasını temin etmek üzere gıda üretiminin sürdürülebilirliği ve gıda zincirinin tüm seviyelerinde inovasyonun sağlanmasıyla ilgili belli başlı hususlarla karşı karşıyadır. Bu durum, gıda uzmanlarının doğru vasıflara ve yeteneklere sahip olmasını gerektirmektedir. Hayat Boyu Öğrenme kavramları istihdam edilebilirlik, esnek kariyer ve nitelikler konularına odaklanmaktadır. ISEKI-Gıda; işbirliğini güçlendirmek amacıyla Üniversite ve Araştırma Kurumlarının, Mesleki ve Öğrenci Derneklerinin ve aynı zamanda Endüstriyel ortakların ağı olarak tasarlanmıştır. Bazı Avrupa ve küresel akademik ağlar projeleri 1998 ve 2011 yılları arasında Avrupa Komisyonundan fon almıştır ve halihazırda ISEKI_Gıda 4 (2011-2014, www.iseki-food4.eu) projesi devam etmektedir. ISEKIGıda Derneği, ağ faaliyetlerinin devamlılığını sağlamak için, (www.iseki-food.net) 2005 yılında kurulmuştur. Ağın esas amacı; Uluslarasılaşma, gıda çalışmalarının kalitesinin artırılması ve tüm gıda sektörünün yenilikçi gelişmelerinin güçlendirilmesi yoluyla Yüksek Öğrenim Alanına katkıda bulunmaktır. Söz konusu ağın elde ettiği önemli sonuçlar (www.iseki-food.eu) akredite Gıda Çalışma Programları için EQAS_Gıda ödülü, Springer tarafından yayınlanan ISEKIGıda kitap serileri dahil yenilikçi eğitim materyalleri ve yöntemleri, Hayat Boyu Öğrenmeyi kolaylaştıran kişiye özel e-öğrenme kursları, web seminerleri ve çalıştaylar dahil eğitim platformu, uluslararası işbirliği ve hareketliliğin desteklenmesi platformu (PICAM_Food), gıda tedarik zincirinde tüm paydaşların dahil olduğu dünya çapında bir ağ oluşturmayı ve araştırma, eğitim/öğretim ve endüstri arasında sinerjinin geliştirilmesini amaçlayan müfredat, eğitim materyalleri ve paydaşlar için birkaç veri tabanıdır. 20 8. Gıda Mühendisliği Kongresi The International Journal of Food Studies (http://www.iseki-food-ejournal.com) eğitim, araştırma ve endüstriye yönelik bilimsel makaleleri yayınlayan ve incelemeden geçen erişime açık uluslararası bir dergidir. Tamamlanan Track_Fast projesi kapsamında, gıda uzmanlarının Sürekli Mesleki Gelişimi için sanal bir araç (www.foodcareers.eu) ve gıda sektöründe bir kariyere başlamaları için yetenekli öğrencileri teşvik edecek bir web sitesi (www.foodgalaxy.org) geliştirilmiştir. Bugün ISEKI-Gıda Ağı, uluslarasılaşma yoluyla ve tüm dünyadan geniş bir paydaş kitlesiyle iletişim kurarak büyük bir etkiye sahip başarılı bir ağdır. 21 8. Gıda Mühendisliği Kongresi AVRUPA’DA GIDA PROFESYONELLERİNE YÖNELİK DÜZENLEMELER VE ODAMIZIN BU KONUDAKİ BAKIŞI REGULATIONS FOR FOOD SCIENTISTS AND TECHNOLOGISTS IN EUROPE – PERSPECTIVE OF UCTEA CHAMBER OF FOOD ENGINEERS Fatmagül ÇIRA TUNCER TMMOB Gıda Mühendisleri Odası/UCTEA Chamber of Food Engineers 31 Ağustos 2011 tarihinde İtalya Milano Üniversitesi’nde ISEKI-Gıda Birliği (ISEKI - Food Association) tarafından Avrupa‘da Gıda Bilimi ve Teknolojisi Profesyonelleri mevzuatını tartışmak amacıyla "Avrupa Birliğinde Gıda Profesyonelleri Mevzuatı (Food Professional Regulation in EU)" başlıklı bir çalıştay gerçekleştirilmiş ve Odamız da Avrupa’da benzeri olmayan bir kurum olarak bu çalıştaya davet edilmiş ve bu fırsatla Gıda Profesyonellerinin AB Mevzuatı ile düzenlenmesine yönelik çalışmalar içerisinde yerini almıştır. Gıda alanının multi-disipliner bir yapıda olması nedeniyle Gıda Uzmanlarının Avrupa Birliğinde de bilinirliğinin yeterince olmadığı katılan uzmanlarca belirtilmiş, meslek ve görev tanımlarının daha iyi nasıl yapılabileceği ve bu konuda mevzuat oluşturma gereği olup olmadığı konusu tartışılmıştır. Odamızın konuya bakışı gıda güvenliğinin ve tüketici sağlığının yıllar önce yapılan mesleki düzenlemelerle korunamayacağı, halen tanımlı olmayan mesleklerin de bu süreçteki sorumluluğu ve belgelendirme koşullarının tanımlanması gerektiği yönündedir. Avrupa ülkelerinde konu ile ilgili eğitim birliğinin/standardının oluşturulamaması, pek çok ülkede bu konuda herhangi bir düzenleme olmaması, gıda profesyonellerinin Avrupa’da tanımlanmasını zorlaştırmaktadır. Bu tanımlamaların yapılması, gıda profesyonellerinin bir mevzuatla düzenlenmesi yönünde yapılacak çalışmalar, her yeni başlangıçta olduğu gibi emek isteyecek bir düzenlemedir. Ancak tüm bu zorlukların zamanla adım adım aşılarak Avrupa’da da gıda profesyonellerinin ortak bir mevzuata bağlanması için çalışmaların yürütülmesi esas olmalıdır. 22 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ULUSLARARASI PİYASADA SATIŞA SUNULAN ISISAL OLMAYAN TEKNOLOJİLERLE İŞLENMİŞ GIDALARA GENEL BAKIŞ Tuğba DEMİR, N. Büşra GÜLTEKİN Cumhuriyet Üniversitesi Hafik Kamer Örnek Meslek Yüksek Okulu, Gıda Teknolojisi, SİVAS Gıda teknolojisinde koruma; gıda güvenliği ve kalitesini artırmaya yönelik olarak gıda işlemenin temel amacını oluşturmaktadır. Gıdaların kısa veya uzun süreli dayandırılması amacıyla uygulanan pastörizasyon, sterilizasyon, kurutma ve koyulaştırma gibi ısıl işlemlerin kullanımı oldukça yaygındır ancak beraberinde getirdiği kalite kayıplarıda bilinmektedir. Son yıllarda gıda işleme teknolojilerinden ısısal olmayan işlemler dünyanın her yerinde daha taze ve doğal gıda ürünlerine olan ilgiyi karşılama yönünden geliştirilmektedir. Yüksek Basınç Uygulamaları, Vurgulu Elektrik Alanı (PEF), Ultrases, Işınlama, Ultraviyole Uygulaması, Vurgulu Beyaz Işık, Lazer Işık, Radyo Frekansı Elektrik Alanı, Klorin Dioksit Muamelesi, Ozonlama, Cold Plazma, Yoğun Faz Karbondioksit gibi yöntemler ısısal olmayan teknikler arasında yer almaktadır. Tüketicilerin ısısal olmayan gıda işleme teknolojileri ve bu yolla üretilen ürünlere olan ilgilerinin artmasıyla, ısısal olmayan yöntemlerle işlenmiş gıdaların sayısı tüm dünyada hızla artmaktadır. Bu teknolojiler yüksek kalitede, taze ürün karakteristiğinde, mikrobiyel açıdan güvenli ve uzun raf ömrüne sahip ürünlerin üretiminde öne çıkmaktadır. Bu gıdalar arasında, dış etkenlerden oldukça hızlı etkilenen meyve suları özellikle ilgi çekmektedir. Isısal olmayan teknolojiler mikroorganizmaların inaktive edilmesini, dolayısıyla katkı ya da koruyucuya ihtiyaç duyulmadan raf ömrünün arttırılmasını sağlar. Termal işlemlerin kalite kayıpları açısından istenmeyen sonuçları nontermal tekniklerle elimine edilmektedir. 23 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDALARDA MİKROORGANİZMA GELİŞİMİ VE İNAKTİVASYONUNUN MATEMATİKSEL MODELLENMESİ F. Nafi ÇOKSOYLER1, Nalan ÖZHAN ÖZER2, Müzeyyen ŞAHİNOZ1, Şehriban UĞUZ2 1 Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Van 2 İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, Elazığ Mikroorganizmalar, ortam koşullarına bağlı olarak çoğalırlar ya da ölürler. Pratik olarak, bazı durumlarda, "sınırlı bir zaman sürecinde mikroorganizma sayısının değişmeden kaldığı" ifade edilse de, teorik olarak hiçbir canlı popülasyonunun sayısının en kısa bir süreç için bile sabit kaldığını söylemek mümkün değildir. Belli şartlar altında tek bir mikroorganizma hücresinin nasıl davranacağını hesaplamak zannedilenin aksine bugünkü bilgi düzeyi ile mümkün değildir. Ancak büyük bir mikroorganizma popülasyonunun genel olarak nasıl davranacağı belli matematiksel modellerle açıklamaya çalışılır. Matematiksel modellerden birinci ve ikinci tip modeller yaygın olarak kullanılmaktadır. Birinci tip modeller; belli ortam şartları setinde, zamana karşı mikroorganizmaların azalmasını veya çoğalmasını ifade eder. En yaygın olanı birinci derece reaksiyon kinetiğidir. Bu denkliğin spesifik hız katsayısı pozitif bir değerse (spesifik gelişme hızı, µ) bu denklik bir gelişme modeli, negatifse (spesifik ölüm hızı, kd) bir inaktivasyon modeli olduğu anlaşılır. Spesifik hız katsayısının sıcaklığa bağımlılığını betimleyen Arrhenius denkliği ise ikinci tip bir modeldir. İki parametreli olan bu modelin önemli parametresi E, aktivasyon enerjisi olup değişimin sıcaklığa bağlılığını gösterir. Günümüzde log-doğrusal modellerin gerçeği o kadar iyi temsil etmediği görülmüş ve mikroorganizma davranışını daha iyi açıklayan doğrusal olmayan modeller geliştirilmiştir. Makalede, tarafımızdan yapılan ve literatürden alınan çeşitli verilerden yararlanarak oluşturulan örneklerle çeşitli modeller gösterilmiş, yorumlanmış ve karşılaştırmaları yapılmıştır. 24 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TARIM VE GIDA SEKTÖRÜNDE YENİ BİR PARADİGMA: YEŞİL TEKNOLOJİLER Ufuk YÜCEL1, Hülya ÖZ2 1 Ege Üniversitesi, Ege Meslek Yüksekokulu, Gıda Teknolojisi Programı, İzmir. 2 Ege Üniversitesi, Ege Meslek Yüksekokulu, Tarım Alet ve Makineleri Programı, İzmir Yeşil teknoloji sürdürülebilirliği sağlamak için geniş bir endüstriyel yelpazede ilgili sistem ve hizmetlerin uygulanmasını içeren tekniklerdir. Bu yaklaşımda çevreye verilecek zararın en düşük seviyede olması arzu edilir. Yeşil teknolojilerin uygulandığı başlıca alanlar tarım, gıda işleme ve dağıtım, enerji, imalat, ulaşım, denizcilik, inşaat ve su sistemleridir. Geleneksel olarak yapılan tarım uygulamaları yerine koruyucu tarım uygulamalarının giderek yaygınlaşmaya başlaması bu yeni görüşlerin bir sonucudur. Dünya genelinde yaygınlığı artan bu tarımsal uygulamaların büyük bir bölümü özellikle toprak işleme operasyonlarında önemli değişimlere yol açmıştır. Toprağın daha az örselendiği veya mekanik manipülasyon işlemlerine tabi tutulduğu bu uygulamalar ile ekonomik olarak önemli kazançlar sağlanmakta ve çevresel endişelerde en aza indirilmektedir. “Konuşan bitki” yaklaşımıyla bitkinin gözlemlenmesine (yaprak, renk değişimleri vb) dayalı uygulamalar sayesinde verim ve girdilerin optimize edilmesi mümkündür. Tarımda enerji kullanımına ihtiyaç duyulan başlıca uygulamalar sulama, sera ve hayvan barınaklarının ısıtılması-soğutulması ve ürün kurutmadır. Bu sektörde güneş enerjisi, ruzgar enerjisi, jeotermal enerji ve biokütle enerjisi yenilenebilir enerji kaynaklarının başında gelmektedir. Gıda sektöründe, yeşil teknolojiler gıda dehidrasyonu uygulamaları için alternatif enerji kullanımında, yeşil tedarik zinciri oluşturmada, eko-etiket uygulamalarında, bioplastiklerin ambalaj olarak kullanılmasında öne çıkarken temel ilkesi temiz ve adil gıda olan ‘yavaş gıda’ ve ‘yeryüzü pazarı’ hareketleri de çevre dostu uygulamalar olarak giderek yaygınlaşmaktadır. 25 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMLERİNİN YAPILARI VE SORUNLARI Prof. Dr. Halil VURAL Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendilsiği Bölümü, Ankara Ülkemizde mevcut Gıda Mühendisliği bölümü sayı ve kontenjanları ülke gereksinimlerinin üzerinde olduğu halde, yeni Gıda Mühendisliği Bölümlerinin açılması devam etmektedir. Mevcut üniversitelerin kontenjanları; bölümün talebine ve fiziksel koşullarına bakılmaksızın sürekli arttırılmakta, kimi üniversitelerde ikinci eğitimler de verilmektedir. Bu süreç, gıda mühendisliği eğitiminin kalitesini düşürmekte; kimi üniversitelerde olanaksızlıklardan dolayı uygulamalar yapılamamakta, tamamen görsellerle eğitim verilmeye çalışılmakta, birçok bölümün fiziki kapasite açısından yetersiz olması, öğrenci, mezunlar, öğretim elemanlarını olumsuz etkilemektedir. Ayrıca, çok sayıda işsiz gıda mühendislerinin oluşturulması da olayın bir başka boyutudur. Gıda Mühendisliği Bölümlerinde homojen bir eğitim verilememekte, farklı üniversitelerde farklı akademik yapılanmaya bağlı olarak eğitim farklılaşmaktadır. Gıda Mühendisliği Bölümlerindeki öğrencilerin etkin ve verimli bir staj imkânına kavuşması için sanayideki paydaşlarla ortak çalışmalar yapılması gerekmekte ve stajın eğitimdeki etkinliğinin artırılması önem arzetmektedir. Mezunların çoğunlukla iş hayatına hazırlıklı ve donanımlı olmadıkları; eğitimin kalitesinin mutlaka arttırılması gerektiği, yeni mezunlara mühendislik kavramı ve araştırmacı kimliğinin kazandırılması, yaratıcılık, inisiyatif kullanma, etik kavramların aktarılması önem arzetmekte, ders programlarının bu yönüyle düzenlenmesi gerekmektedir. Eğitimde kalitenin artırılmasında paydaşlardan alınacak geri bildirimler, Bologna Süreci ile gerek MÜDEK gerekse ABET gibi akreditasyonlar önemli gelişmeler sağlayacaktır. Eğitim kalitesinin korunması ve işsiz mühendisler oluşturulmaması için yeni bölümlerin açılması durdurulmalı, kontenjanların belirlenmesinde ilgili bölümün görüşleri dikkate alınmalı; fiziki, akademik ve idari alt yapısı yetersiz olan bölümler güçlendirilerek belli bir standarda ulaşmaları sağlanmalıdır. 26 8. Gıda Mühendisliği Kongresi YARIN NASIL BİR GIDA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ OLABİLİR? Y. Birol SAYGI Döhler Gıda Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., İstanbul Yirmibirinci yüzyılın tüketicisi; daha eğitimli ve daha iyi bilgilenmiş, daha fazla zaman baskısı altındadır. Sağlıklı beslenme hakkında daha iyi bilgilenmiş ve tercihini doğal ürünlere doğru kullanmaktadır. Ayrıca, ürünlerin kolay ve rahat kullanımına yönelmiş, yeni ve kişisel ürünleri tercih eden ve medya ile oldukça ilgili bir yapıdadır, Son yıllarda Gıda Sanayi sadece müşterinin gereksinimini tatmin etmek amacının ötesinde gelişerek, ek faydalar ve bireysel çözümler sağlamayı da kapsamıştır. Tüketiciler, artık geniş ve homojen kitlelerin oluşturduğu bir topluluk olarak ele alınmamaya başlandı ve tüketicilerin etki yaratabilme yetisine sahip ve kişisel pazarlarda değişimlere yol açan bireyler olarak görülmeleri zorunluluğu oluşmuştur. Her sektörde olduğu gibi inovasyon ve değişim öncelik kazanmıştır. Teknolojik değişimler (GDO, NanoTeknolojiler), küreselleşme doğrultusunda global şirket sistemlerinin gereksinimi, gıda mühendisliği eğitimi felsefesi çerçevesinde yarınlarda ne olabilir sorusunun doğru cevaplarının bulunması bugünün en önemli konusudur. Gıda Mühendisliği multidisipliner yapısından dolayı birçok meslek grubunun kesiştiği bir konumdadır. Eğitimin bu çerçevede dizaynı beklentilerin cevaplanmasında çok önemlidir. Bura sektörün gelecekte yaşaması ve gelişmesi için teknoloji üretebilme potansiyeline sahip olması ve de transfer edilecek teknoloji doğruluğunun ve uygunluğunun çok iyi yapılabilmesi için eğitim kalitesinin bu beklentileri karşılayacak düzeyde olması gerekmektedir. 27 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA SANAYİCİLERİNİN GIDA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİNDEN BEKLENTİLERİ Ramazan GÖKÇE1, Haluk ERGEZER1, Tolga AKCAN2 1 Pamukkale Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Denizli 2 Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir 5996 sayılı kanun gereğince 30 beygir gücünün üzerinde veya 10 işçiden fazla işçi çalıştıran gıda işletmeleri, gıda mühendislerinin de içinde bulunduğu lisans mezunu personel çalıştırmak zorundadır. Burada gıda mühendisinden beklenen faydaların sağlanabilmesi için sanayinin beklentilerinin ortaya konması gerekmektedir. Bu amaca yönelik olarak yapılan çalışmada 10’u genel, 20’si bu konudaki görüş ve düşünceleri öğrenmeye yönelik toplam 30 soruluk bir anket uygulanmıştır. Anket verilerine göre genel olarak işletmelerin %27’sinin süt ve süt ürünleri, %16’sının et ve et ürünleri, %18’nin un ve unlu mamuller ve %14’ünün de şeker ve şekerleme işleyen tesisler olduğu belirlenmiştir. İşletmelerde çalışan gıda mühendisleri ile oda temsilcileri ve üniversite akademik personelinin yeterli diyaloğunun olmadığı (%69); işletmelerin %93’ünün stajyer kabul ettiği ancak bunun %45 oranında belirli kriterlere göre seçildiği tespit edilmiştir. Çalışan gıda mühendisleri için cinsiyet ayrımının %24 olduğu ve bu ayrımda % 55 oranında erkeklerin tercih edildiği; çalışan gıda mühendislerinin %37’sinin yönetimce yetersiz görüldüğü ve en önemli yetersizliğin de %42 ile personeli yönetme olduğu; işletmecilerin gıda mühendislerinden ticaret ve işletmecilik bilgilerine sahip olmalarını bekledikleri (%77) görülmüştür. Ücretlerin belirlenmesinde katılımcıların %50’si işletmelere yetki verilmesini öngörürken, %30’u meslek odalarının ve %20’si de devletin yetkili olması gerektiğini ifade etmiştir. 28 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA MÜHENDİSLERİNİN İSTİHDAM SORUNUNDA ÜNİVERSİTE KONTENJANLARININ YERİ: GÜNCEL DURUM VE ÖNERİLER Zafer ERBAY TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube, İzmir Gıda mühendislerinin işsizlik sorununun büyümesi ile artan toplumsal tepkiler, toplumun ve basının konuya olan duyarlılığını yükseltti. Buna karşın ülkedeki gıda mühendisi sayısı ve üniversite kontenjanları çok az tartışıldı. Bu çalışmada, kamu başta olmak üzere, gıda alanında istihdam olanağına sahip mesleklerin, 2004 yılından günümüze üniversite kontenjanlarındaki değişimleri incelenmiştir. 2004-2012 döneminde, tüm bölümlerde üniversitelerde kontenjanların arttığı, ancak gıda mühendisliği bölümlerindeki artışın diğer bölümlerdekilerin çok üzerinde gerçekleştiği saptanmıştır. Bu dönemde, üniversitelerin gıda mühendisliği bölümlerinin kontenjanlarında gerçekleşen artış %197.0, ziraat mühendisliği ve veteriner hekimlik bölümlerinin kontenjanlarındaki artış ise %65.3 ve %58.3 olarak hesaplanmıştır. Bu belirgin fark, gıda mühendisliği program sayısındaki artıştan kaynaklanmaktadır. Öğrenci alımı yapan gıda mühendisliği programlarının sayısı %156.6 artmış, buna karşın ziraat mühendisliği ve veteriner hekimlik programlarının sayısındaki artış %29.4-30.0 aralığında kalmıştır. Ek olarak, resmi kuruluşunu gerçekleştirmiş ancak henüz öğrenci almayan 20 gıda mühendisliği bölümü vardır ve bu bölümlerin öğrenci alımına başlaması ile birlikte, 2012 yılı itibariyle 4000’i geçmiş olan gıda mühendisliği bölüm kontenjanlarının daha da artacağı açıktır. Kamuda gıda mühendislerinin istihdam edilmemesi, işsizlik sorununda önemli bir başlıkken, çalışma sonuçları göstermektedir ki sorunun tek nedeni değildir. Gıda mühendislerinin ve akademisyenlerin biraraya geleceği zeminler oluşturularak konunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, katlanarak ağırlaşan bir işsizlik sorunu çok yakın gelecekte gıda mühendislerini beklemektedir. 29 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ANTİFRİZ PROTEİNLER (AFP) Filiz YANGILAR, Pınar OĞUZHAN Ardahan Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Ardahan Antifriz proteinler (AFGP ve AFP) her biri üç amino asitlik bir peptid zincirinin üçüncü amino asidine kovalant bağlarla bağlanmış bir disakkarit molekülünden oluşan birimlerin (alanin-alanin-threonin-galaktozil-N-asetilgalaktozamin) tekrarlanması ile meydana gelen bir glikopeptid yapılardır. Antifriz proteinler; Antartika balıkları (morina, ringa ve okyanus mezgiti) böcekler, funguslar, bakteriler ve soğuk iklimlerde yaşayabilen arpa, yulaf, buğday, çavdar, patates ve havuç gibi doğal kaynaklarda bulunabilmektedir. Antifriz proteinler buz yüzeyine bağlanabilen, buz kristallerinin büyüyebilmelerini ve yeniden kristallenmelerini kontrol edebilme yeteneğine sahip özel proteinlerdir. Bu özelliklerinden dolayı yapısal ve mekaniksel hasarları önleme etkisi göstererek gıdaların duyusal özelliklerini geliştirmektedirler. Özellikle donmuş gıdalarda yeniden kristallenmenin önlenmesinde etkili olup çözündürülme işleminde damlama kaybını azaltmakta ve raf ömrünü uzatmaktadırlar. Ancak üretim maliyetlerinin yüksek olması ve elde edilmelerinin zor olmasından dolayı aktif ticari uygulamaya henüz geçilememiştir. Günümüzde bu proteinler tıp, gıda ve endüstri alanlarında etkin olarak kullanılmaktadır. Gıda endüstrisi için bu kadar fonksiyonel özelliklere sahip olan bu özel proteinlerin geliştirilmesi ve çeşitli tekniklerle uygulama alanlarının yaygınlaştırılmasının önemi derlenmiştir. 30 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA SANAYİNDE OZON KULLANIMI Pınar OĞUZHAN, Filiz YANGILAR Ardahan Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ardahan Ozon (O3), standart iki atom içeren oksijenden (O2) farklı olarak üç atoma sahip oksijenin bir formu şeklindedir. Hammaddesi oksijen olan ozon gazı, tek doğal dezenfektandır. Ozon, oda koşullarında renksiz ve keskin kokulu bir gazdır. Suların dezenfeksiyonunda, gıda endüstrisinde, soğuk hava depolarında, kokunun giderilmesinde, yüzme havuzlarında, renk giderilmesinde, atık su arıtımında, nitrit, amonyak, demir, mangan gideriminde; yaşanan ortam havasının dezenfeksiyonunda ozon gazı kullanılmaktadır. Ozon son on yıldır pek çok ülkede gıda sanayinde kullanılmakta, özellikle son zamanlarda güvenilir madde (GRAS) kabul edilmesi nedeniyle daha fazla kullanım alanı bulmaktadır. Ozonun 1982 yılında Gıda ve İlaç Dairesi tarafından (FDA) GRAS kabul edilerek şişe sularında dezenfektan olarak kullanımına ve 2001 yılı Haziran ayından itibaren ise yine FDA ozonun gıda sanayinde değişik amaçlarla kullanmasına izin vermiştir. Bu izinle birlikte bu tarihe kadar sadece şişe sularının dezenfeksiyonunda kullanımı resmileşen ozonun gıda sanayinde muhafaza amacıyla da kullanım yolu açılmıştır. Günümüzde ozon, gıdaların muhafaza edilmesi ve raf ömrünün uzatılması amacıyla gıda endüstrisinde sıkça kullanılmaktadır. Gıda sanayinde ozon genellikle içme sularında dezenfeksiyon, kırmızı ve beyaz etlerde karkas yıkamada, deniz ürünleri yıkamada, depolama atmosferinin kontrol edilmesinde, gıda ekipmanlarının yıkanmasında ve dezenfekte edilmesinde kullanılmaktadır. 31 8. Gıda Mühendisliği Kongresi YENİLEBİLİR FİLM VE KAPLAMALAR Pınar OĞUZHAN, Filiz YANGILAR Ardahan Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ardahan Son yıllarda taze, dondurulmuş ve işlenmiş gıdalarda raf ömrünü arttırmak ve kalitesini muhafaza etmek amacıyla yenilebilir film ve kaplamaların kullanımı yaygınlaşmıştır. Yenilebilir film ve kaplamalar, gıda yüzeyine ince bir film şeklinde uygulanır ve genellikle gıdalarla birlikte tüketilir. Yenilebilir filmlerin hazırlanmasında temelde hidrokolloidler (protein ve polisakkkarit), lipidler ve kompozitlerden (hidrokolloid+lipid) yararlanılmaktadır. Yenilebilir gıda filmleri üretiminde kullanılan kaynaklar; jelatin, kazein gibi proteinler ile selüloz ve dekstrin karakterli maddeler, alginatlar, mumlar, doymuş yağ asitleri, monogliseritler ve bunların bazı türevlerinden oluşmaktadır. Yenilebilir film ve kaplamalar belirli bir su geçirgenliği veya gaz (oksijen, karbondioksit) geçirgenliğine sahip olduklarından kullanıldıkları gıdanın su kaybını önledikleri gibi oksijen geçirgenliğini de azaltarak mikrobiyolojik ve kimyasal bozulmalara karşı gıdayı korumaktadırlar. Bu kaplamalar, gıdanın yüzeyinde daha parlak ve pürüzsüz görünüm sağlayarak duyusal özelliklerini de iyileştirmektedirler. Ayrıca gıdanın kalitesini yükselterek daha güvenilir bir gıda üretimini sağlarken, paketleme materyalinin ekonomik verimliliğini de arttırmaktadırlar. Yenilebilir film ve kaplamalar, plastikler ile yapılan gıda ambalajlamasının önemli sorunlarını oluşturan kanserojen riskini ve atık sorununu da azaltmaktadır. Bu derlemede, yenilebilir film ve kaplamalar hakkında genel bir bilgi verilecektir. 32 8. Gıda Mühendisliği Kongresi AVRUPA BİRLİĞİ’NİN IŞINLANMIŞ GIDALARIN TESPİTİ KONUSUNDAKİ TUTUMU VE PİYASA DENETİMLERİ Erhan İÇ, Ayça AYLANGAN Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sarayköy Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi, Kazan-Ankara Avrupa Birliği’nin birçok üye ülkesinde gıda ışınlama konusunda yasal düzenleme, endüstriyel uygulama ve ticaret mevcut olmasına rağmen, AB ışınlama prosesine karşı şüpheci bir yaklaşım içinde olmuştur. Bu çalışmanın amacı, Avrupa Birliği’nin ışınlanmış gıdaların tespiti konusundaki tutumu ve üye ülkelerde ışınlanmış gıdalar ile ilgili piyasa denetimleri konusunda genel değerlendirme yapmaktır. FAO, IAEA, WHO birleşik uzmanlar komitesi tarafından 1965, 1970, 1977, 1981, 1997 yıllarında açıklanan kararlarda ışınlanmış gıdaların besin olarak yeterli, sağlık açısından da güvenilir olduğu ortaya konmuştur. Avrupa Komisyonu gıda konusundaki bilimsel komitesinden benzer görüşler (1986, 1992, 1998) verilmesine rağmen Avrupa Birliği bünyesinde ışınlanmış gıdaların tespiti konusunun açıklığa kavuşturulması gerekçe gösterilerek yönetmeliklerin çıkması geciktirilmiş, ancak ışınlanmış gıdaların tespiti ile ilgili ilk düzenleme 1999 yılında direktif (1999/2/EC ve 1999/3/EC) olarak yayınlamıştır. Bu yasal düzenlemeler ışınlanmış gıdaların etiketlenmesini (içeriğinde düşük miktarda olsa da) zorunlu kılmaktadır. Farklı türlerdeki ışınlanmış gıda ve gıda bileşenlerinin tespiti için geliştirilen 10 adet standart yöntem (EN 1784, EN 1785, EN 1786, EN 1787, EN 13708, EN 13751, EN 13783, EN 13784, EN 14569) ise etiketlemenin uygulanması ve kontrolünü kolaylaştırmıştır. Sonuç olarak, 2000 yılından itibaren bu tespit yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilen piyasa denetimlerinden elde edilen sonuçlar AB piyasasında etiketlenmemiş ürünlerin serbest olarak dolaştığı kanısını yıkmıştır. 33 8. Gıda Mühendisliği Kongresi IŞINLANMIŞ NOHUT ve KURU FASULYE ÖRNEKLERİNİN DNA KOMET ANALİZİ İLE TESPİT EDİLMESİ Yakup EREL, Nizamettin YAZICI, Ayça AYLANGAN Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sarayköy Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi, Kazan-Ankara Bu çalışmada, 3 farklı ışınlama dozu (0.25; 0.50 ve 1.00 kGy) uygulanan nohut ve kuru fasulye örneklerinde ışınlamanın tespiti amacıyla tek hücre mikrojel elektroforezi (DNA komet analizi) kullanılmıştır. DNA komet analizi sonuçları fotomikroskobi ve görüntü analizi ile birlikte değerlendirilmiştir. Bitkisel materyalden soğuk fosfatla tamponlanmış tuz çözeltisinde izole edilen hücrelere oda sıcaklığında 2 V/cm gerilimde 2 dakika süre boyunca elektroforez uygulanmıştır. Etidyum bromür ile boyamadan sonra, floresan mikroskop ile değerlendirme yapılmıştır. Işınlanan örneklerde, parçalanmış DNA anota doğru kuyruk oluşturacak şekilde göç etmiştir. Mikroskobik ölçümler BS 200 ProP görüntü analizi (BS 200 ProP, BAB Imaging System, Ankara, Turkey) kullanarak değerlendirilmiştir. Işınlanmamış örnekler yuvarlak veya konik veya çok az yayılmış DNA içeren çekirdek şeklinde görülmektedir. 0.25; 0.50 ve 1.00 kGy’lik dozlarda ışınlanan örneklerde ise doza bağlı olarak artan kuyruk oluşumu dikkati çekmektedir. Sonuç olarak, DNA komet analizi TS EN 13874 standart metodu ile ışınlanmış nohut ve kuru fasulye örnekleri ışınlanmamış örneklerden başarılı bir şekilde ayırt edilmiştir. Ayrıca, yöntem görüntü analizi ile birlikte kullanılarak nicel veriler değerlendirme aşamasında, uygulanan dozların tahmin edilmesine katkı sağlamıştır. 34 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FOURIER DÖNÜŞÜMLÜ KIZILÖTESİ (FTIR) SPEKTROSKOPİSİ VE MİKROORGANİZMALARIN ÜRETTİĞİ BAZI PİGMENTLERİN KARAKTERİZASYONU Tuba BÜYÜKSIRIT1, Hakan KULEAŞAN2 1 Hitit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Çorum 2 Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Kızılötesi (IR) absorbsiyon spektroskopisi bir tür titreşim spektroskopisidir; IR ışınları molekülün titreşim hareketleri tarafından soğurulmaktadır. FTIR, verileri toplayarak spektruma dönüştürmektedir ve farklı frekanslardaki ışığın absorbansının ölçülmesiyle moleküllerin kimyasal yapısını ortaya koymaktadır. Absorbans, seçilen frekanstaki kimyasal maddenin konsantrasyonu ile orantılıdır. FTIR spektroskopi doğrudan ve geri dönüşlü bir yöntemdir. Az miktarda örnekle kısa sürede sonuç vermektedir. Bilimin bir çok dalında olduğu gibi gıda mühendisliğinde de mikrobiyel hücrelerin tanımlanması, makromoleküllerin yapısal analizi, organik maddelerin kalitatif ve kantitatif analizi, yapılarının aydınlatılması, stereokimyasal özelliklerinin bulunması ve saflık kontrolü gibi amaçlarla kullanılmaktadır. IR bölgesi (4000-400 cm-1 dalga boyu arasında) organik maddenin kimyasal yapısı ve bağ yapısı ile ilgili doğrudan bilgi sağlamaktadır. Çalışmada Rhodotorula glutinis (kavuniçi), Sporobolomyces roseus (pembe), Cellulosimicrobium funkei (sarı) ve Dietzia natronolimnaea (kırmızı-turuncu)’ dan üretilen renk maddelerinin FTIR spektroskopisi ile elde edilen spektrumları birbirleriyle karşılaştırılmıştır ve 16001700 cm bölgelerinde en fazla titreşim bandları elde edilmiştir. Bu bandların kinon türlerinde olduğu gibi C-O bağlarına ait olduğu tespit edilmiştir. FTIR analizlerinde 1650 ve 3240 cm-1 bölgelerinde ortaya çıkan temel absorbans bölgelerinin ayırt edici özelliğe sahip olmadığı, kinon moleküllerinin yapıları hakkında genel bilgi verdiği asıl ayrımların ise parmak izi bölgesinde 420-500 cm dalga boyları arasında olduğu tespit edilmiştir. 35 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ESANSİYEL YAĞ ASİTLERİ İLE ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ PEYNİR ALTI SUYU PROTEİN İZOLATI FİLMLERİN Listeria innocua ÜZERİNE ANTİMİKROBİYEL ETKİLERİ Selin KALKAN1, Zerrin ERGİNKAYA2, Emel ÜNAL2 1 Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Bahçe Meslek Yüksek Okulu, Gıda Teknolojisi Programı, Osmaniye 2 Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Adana Listeria innocua, birçok gıdada yüzey kontaminantı olarak bilinen ve patojenik olmayan önemli bir bakteri türü olup, gıda patojeni olarak bilinen Listeria monocytogenes ile çok benzer karakteristikler gösterir. Bu nedenle, herhangi bir gıdada Listeria innocua’nın bulunması, olası bir Listeria monocytogenes varlığını ifade etmektedir. Gıdalarda L. monocytogenes'in, çoğunluğu L. innocua olmak üzere, diğer patojen olmayan Listeria türleri ile birlikte bulunduğu ve bu patojen olmayan türlerin sayıca L. monocytogenes'ten çok daha fazla olduğu çeşitli literatürlerde bildirilmiştir. Antimikrobiyel özellikte olduğu bilinen esansiyel yağ asitleri, çeşitli yüzeylere absorbe olabilmeleri nedeniyle ambalaj materyallerine de ilave edilebilmektedirler. Bu çalışmada, %1, 2, 3 ve 4 (a/h) oranlarında esansiyel yağ asitleri (kekik, biberiye, fesleğen, yenibahar ve kişniş esansiyel yağ asitleri) içeren yenilebilir aktif peynir altı suyu protein izolatı (PAS) filmler hazırlanarak, in vitro koşullarda, Listeria innocua üzerine antimikrobiyel etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, peynir altı suyu protein izolatı, plastikleştirici olarak gliserol ve antimikrobiyel madde olarak esansiyel yağ asitleri kullanılarak aktif filmler hazırlanmıştır. Hazırlanan aktif PAS filmlerinden, 1 cm çapında diskler kesilerek, agar difüzyon yöntemi ile, oluşan zon çapları ölçülmüştür. Yapılan analizler sonucunda, en güçlü antimikrobiyel etki, biberiye esansiyel yağ asidi içeren filmler ile sağlanırken, en zayıf antimikrobiyel etki ise, kişniş esansiyel yağ asidi içeren filmler göstermiştir. 36 8. Gıda Mühendisliği Kongresi AYÇİÇEĞİ SAPLARINDAN ENZİMATİK OLARAK KSİLOZ ÜRETİMİ Fatmagül HALICI, Gülsen USAL, Esra TOPALOĞLU, Ali CİNGÖZ, Özlem AKPINAR Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Ksiloz sert ve yumuşak odunsu bitkilerden üretilen beş karbonlu bir şekerdir. Ksilozun en önemli kullanım alanı; doğada yaygın olarak bulunan, insan metabolizmasında da üretilen, tatlılığı sukroza eşit, beş karbonlu bir şeker alkol olan ksilitoldur. Lignoselülozik materyaller açısından zengin olan tarımsal atıklar, ksiloz ve buna bağımlı olarak ksilitol üretimi için ideal bir kaynaktır. Seyreltik asit uygulaması lignoselülozik materyallerin ksiloz üretiminde en yaygın olarak kullanılan yöntemdir. Seyreltik asit uygulamasının pozitif yönleriyle birlikte, kullanılan asit ve 100oC’nin üzerinde uygulanan sıcaklığın etkisi ile oluşumu önlenemeyen ve ksilozu metabolize eden fermantasyon mayalarını inhibe edici etkiye sahip bileşiklerin (furfural ve hidroksimetil furfural) oluşması gibi negatif yönleri de bulunmaktadır. Lignosellülozik materyaller asitle hidroliz edildiği gibi enzimle de hidroliz edilebilir. Özellikle enzimle hidroliz daha spesifik ve ılımlı koşullarda gerçekleştiği için, ksilanın enzimatik hidrolizinin asit hidrolizine göre avantajları bulunmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’de oldukça bol bulunan ve ekonomik değeri olmayan ayçiçeği saplarının yüksek sıcaklıklarda hidrolitik muamelesi ile ekstrakte edilen ksilandan enzimatik olarak ksiloz üretimi amaçlanmıştır. Hidrolizasyon koşulları enzim ve substrat konsantrasyonu bakımından optimize edilmiştir. Ksiloz veriminin maksimum olduğu koşullar optimum hidrolizasyon koşulları olarak seçilmiştir. 37 8. Gıda Mühendisliği Kongresi YULAF KIRMASI İLAVESİNİN TARHANANIN ANTİOKSİDAN KAPASİTE, DİYET LİF, β-GLUKAN VE FENOLİK ASİT İÇERİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ Aslı YÜKSELCİ KİLCİ, Duygu GÖÇMEN Uludağ Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Bursa Bu çalışmada fonksiyonel ve besinsel özelliklerinin geliştirilmesi amacıyla, tarhanaya dört farklı oranda (%10, 20, 30 ve 40) yulaf kırması (YK) ilavesi yapılmıştır. Kontrol örneği, yulaf kırması içermemektedir. En yüksek diyet lif ve βglukan değerleri %40 yulaf kırmalı tarhana örneğinde tespit edilmiş ve bu değerler sırasıyla, kontrolden yaklaşık 4 ve 8 kat fazla bulunmuştur. Yulaf kırmasının artan oranları, tarhanaların fenolik madde içeriklerini de kontrole göre artırmıştır. Antioksidan kapasite üzerine de yulaf kırmasının pozitif yönde etkisi saptanmıştır. Artan yulaf kırması oranları ile fenolik asit miktarlarında da önemli artışlar kaydedilmiştir. Tarhana örneklerinde ferulik, vanilik, şiringik, p-hidroksibenzoik, kafeik, gallik, p-kumarik ve sinapik asit tanımlanmıştır. En yüksek oranda ferulik asit saptanırken, bunu vanilik ve şiringik asit izlemiştir. Duyusal analiz bulgularında ise en yüksek genel beğeni puanını, %10 YK ilaveli örnek alırken, tüm katkı oranlarında, kontrole yakın değerler elde edilmiştir. YK katkısının, kabul edilebilirlik açısından, tarhananın duyusal özellikleri üzerine olumsuz bir etkisi olmadığı görülmüştür. Sonuç olarak; YK katkısının tarhananın diyet lif, β-glukan ve fenolik madde içeriğini ve antioksidan kapasitesini artırıp, beslenme açısından yüksek bir katkı sağladığı ve fonksiyonel özellikler kazandırdığı tespit edilmiştir. 38 8. Gıda Mühendisliği Kongresi HALKA ŞEKİLLİ OLİGASAKKARİTLER: SİKLODEKSTRİNLER VE GIDALARDA KULLANIMI Yasemin ESİN, Özlem AKPINAR Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Siklodekstrinler (SD) α-1,4 glikozid bağı ile bağlı minimum 6 glukoz ünitesinden oluşan halka şeklinde oligosakkaritlerdir. Bu oligosakkaritler aynı zamanda; sikloamilozlar, siklomaltozlar ve schardinger dekstrinleri olarak da isimlendirilmektedirler. 6-12 glikoz ünitesinden oluşan SD’lerin bulunduğu belirlenmişse de, yalnızca α, β ve γ-SD olarak isimlendirilen ve sırası ile 6, 7 ve 8 glikoz ünitelerinden oluşan SD’ler endüstriyel olarak üretilmekte ve kullanılmaktadır. SD’lerin başlıca özellikleri: toksik ve higroskobik olmamaları, homojen, yenilebilir, saf maddeler olmaları ve kimyasal stabilite göstermeleridir. SD’ler birçok katı, sıvı ve gaz bileşikler ile katı inklüzyon komplekleri oluşturabilme yeteneklerine sahiptir. SD’ler ve türevleri bu karakteristik özellikleri sayesinde farmakolojide, biyodönüşüm ve fermentasyon proseslerinde, çevre biliminde, katalitik ve analitik reaksiyonlarda, gıdalarda, kozmetik ve kişisel bakım ürünlerinde, paketleme ve tekstil endüstrisinde, tarımsal amaçlı kimyasalların ve tutkal ve benzeri yapıştırıcıların üretiminde temel girdi olarak kullanılabilmektedir. Gıdalarda SD’lerin kullanılmasının pek çok teknolojik avantajları bulunmaktadır. SD’ler daha uzun ömürlü, lezzet ve renk kalitesi yüksek, zengin besinsel içeriği olan gıdaların üretimini mümkün kılmakta ve gıdalarda kullanım miktarı sınırlı olan kimyasalların ve katkı maddelerinin kullanımını ise azaltmaktadır. 39 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TOKAT İL MERKEZİNDE AİLELERİN SÜT, YOĞURT, PEYNİR TÜKETİM ALIŞKANLIKLARI Ali CİNGÖZ, Şeyda CİNGÖZ Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Araştırmanın amacı Tokat il merkezi Karşıyaka semtinde yaşayan ailelerin sütyoğurt-peynir tüketim alışkanlıklarını belirlemektir. Araştırmanın örneklemi 4 ve daha uzun yıldır Tokat il merkezinde ikamet eden 120 aileden oluşturulmuştur. Araştırma verileri anket formu ile toplanmıştır. Elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmesinde SPSS paket programı kullanılmış, Khi-kare önemlilik testi yapılmıştır. Araştırmaya katılan ailelerdeki kadınların ortalama yaşı 33.63±0.45 yıl, erkeklerin 34.24±0.64 yıl, ortalama birey sayısı 3,53±0.21’dir. Ailelerin %28,76’sı Açık süt, %71,23’ü ambalajlı sütü satın almakta, %68,2’si yoğurdu marketlerden sayın alırken %31,80’i yoğurdu satın aldıkları açık sütlerinden yapmaktadır. Peyniri hiper/süpermarketten alan ailelerin oranı %71.46, kendi yapanlar %7,2 köylerden getirenlerin oranı ise %21.30’dur. Satın alınma sıklıkları incelenmiş, sütün ve yoğurdun çoğunlukla haftada bir kez, peynirin ayda bir yada iki kez satın alındığı saptanmıştır. Ailelerin %82.26’ü sütü içme+yoğurt+tatlı olarak tüketmektedir. Aylık satın alınan ortalama süt miktarı 9,93±0.64 kg, yoğurt tüketim miktarı 8,94±0.40 kg, peynir miktarı 3.9±0.32 kilogramdır. Ailedeki birey sayısına göre ortalama miktarlar arasındaki fark istatistiksel olarak önemlidir (p<0.05). Süt/yoğurt/peyniri marketlerden satın alanların %38’i markasına, %36’sı fiyatına ve %14’de son kullanma tarihine bakarak almaktadır. Bireylerin markayı tercih sebebi %66,6 güven ve %25 o ürünün tadına olan alışkanlık olarak belirlenmiştir. Bu çalışma ile Tokat il merkezinde oturan ailelerin süt ve süt ürünleri tüketim alışkanlıkları belirlenmeye çalışılmıştır. 40 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PEYNİR BENZERİ ÜRÜNLER Ali CİNGÖZ1, Şeyda CİNGÖZ1, K.Sinan DAYISOYLU2 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat 2 Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Kahramanmaraş Süt esaslı olmayan protein ve yağ kaynaklarının uygun bir yöntemle işlenmesiyle elde edilen ürünler peynir benzeri ürün ya da taklit peynir olarak adlandırılmaktadır. Avrupa ve Amerika’da “analogue”, “imitation”, “substitute”, “artificial”, “extruded”, “synthetic” veya “filled” adları altında satışa sunulan peynir benzeri ürünler, üretim maliyetlerini azaltmak ve sağlık sorunu bulunan kişilerin ihtiyaçlarını karşılamak gibi iki temel gerekçe ile üretilmekte iken, ülkemizde bu ürünlerin üretiminde taklit ve tağşiş öne çıkmaktadır. Üretiminde sıklıkla yağ (ayçiçeği, soya, pamuk, kolza, palm yağı vb), protein (soya, buğday, pamuk tohumu, bezelye proteinleri vb), eritici tuz, emülgatör ve diğer bazı katkı maddeleri sıklıkla kullanılmaktadır. Bu ürünlerin üretimi genellikle iki yolla yapılmaktadır. Birinci yolda eritme peyniri benzeri bir üretim metodu seçilirken ikinci yolda bitkisel kaynaklı protein ve yağ doğrudan süte katılarak peynir üretimi gerçekleştirilir. Birinci yol hem kolay hem de hızlı olması sebebiyle tercih edilmektedir. Bu ürünler, bileşenlerinin uzun süre saklanabilmeleri, bileşimlerinin değiştirilerek özel diyetlere uygun üretilebilmeleri (laktozsuz, düşük kalorili, düşük yağlı vb) veya vitamin ve minerallerce zenginleştirilebilmeleri nedeniyle fonksiyonel çeşitlilik sağlamaları ve buzdolabı sıcaklığında depolama sırasında yapısal özelliklerin çok fazla etkilenmemesi gibi yönlerden belirli avantajlara sahiptir. Ülkemizde peynir benzeri ürünler ile ilgili herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Bu derlemede peynir benzeri ürünler, üretim teknolojisi ve yasal düzenlemeler hakkında bilgi verilecektir. 41 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BETA GLUKANLARIN İNSAN SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMİ, ELDE EDİLMESİ ve KULLANIM ALANLARI Ali CİNGÖZ, Özlem AKPINAR Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat β-Glukanlar glukoz ünitelerinin karışık β (1 → 3) ve β (1 → 4) bağları ile bağlanmasından oluşmuş lineer bir homopolisakkarittir. Nişasta yapısında olmayan, çözünürlükleri, molekül kütleleri, viskoziteleri ve konfigürasyonları bakımından farklılık gösteren bu polisakkarit, yulaf, arpa ve pirinç gibi tahıllarda, baklagillerde, Saccharomyces cerevisiae’ın hücre duvarında ve bazı bakteri ve mantarlarda bulunmaktadırlar. Özellikle insan sağlığı açısından önemli bir yere sahip olan β-Glukanların sağlık üzerindeki fonksiyonel etkileri incelendiğinde kalp-damar hastalıkları riskini azalttığı, diyabet, kolesterol ve obezite üzerinde olumlu katkılar sağladığı, bağışıklık sistemini güçlendirdiği, antioksidan etkisi sebebi ile yaşlanma üzerinde yavaşlatıcı etki sağladığı görülmektedir. Bu bileşenlerin sağlık üzerine olan etkileri dışında teknolojik faydaları da bulunmaktadır. Gıda sanayinde kıvam arttırıcı, stabilizatör, emülsiyon ve jel oluşturma, viskozite artırma, diyet lifi olarak gıdanın fonksiyonel özelliklerinin artırma gibi amaçlar için kullanılırken, ilaç yapımında, kolon üretiminde, kozmetikte saç ve deri ürünlerinde, pestisitlerin bitkilere tutunmasında, plastikleştirici olarak ve selenyum sentezinde olmak üzere gıda dışı birçok farklı alanda kullanımını görmek mümkündür. β-Glukanlar’ın elde edilmesinde en çok tercih edilen çeşitli çözgenlerle ekstraksiyon yöntemidir. Bunun yanında membran filtrasyon yöntemleri de son zamanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Bu çalışmada, hem sağlık hem de teknolojik açıdan önemli bir polisakkarit olan β-Glukanlar’ın elde edilme yöntemleri, kullanım alanları ve önemi hakkında bilgi verilecektir. 42 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ET ÜRÜNLERİNDE POLİSİKLİK AROMATİK HİDROKARBONLARIN (PAH) OLUŞUMU VE SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ Pelin GÜNÇ ERGÖNÜL, Simge EMİR, Ayşe UYSAL Celal Bayar Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Muradiye Kampüs, Manisa Polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) iki ya da daha fazla benzen halkasına sahip hidrofobik karakterli organik bileşiklerdir. PAH’lar doğal ya da insan kaynaklı olarak organik bileşiklerin eksik yanması sonucu oluşurlar. Doğada 100’ün üzerinde PAH bileşiği mevcuttur. Ancak Amerika Birleşik Devleti Çevre Koruma Birimi tarafından 16 tanesi öncelikli kirleticiler arasında yer almaktadır. Bunların başında benzo(a)piren gelmektedir. PAH bileşikleri termal işlem görmüş tüm gıdalarda az ya da çok oluşmaktadır. Genetik, kronik ve karsinojenik toksisiteye sahip PAH bileşiklerinin et ürünlerinde oluşumu; pişirme yöntemi, yakıt türü, tütsüleme prosesi ve yağ içeriğine bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Bu derlemede, PAH bileşikleri ve sınıflandırılması, fiziksel ve kimyasal özellikleri, çevrede ve gıdalarda bulunmaları, et ve et ürünlerinde oluşumu, karsinojenik etkileri ve beslenme yönünden zararlarının en aza indirilmesi için yapılması gerekenler üzerinde durulmuştur. 43 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KAYISILARDA ULTRASES YARDIMLI OZMOTİK KURUTMA E.Feyza TOPDAŞ, M.Fatih ERTUGAY Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Erzurum Ozmotik kurutma asıl kurutma öncesinde bir ön işlem olarak uygulanmakta ve işlemin etkinliğini artırmak için dondurma/ çözündürme, vakum işlemleri, yüksek hidrostatik basınç, vurgulu elektriksel alan, mikrodalga ve ultrases gibi farklı proseslerle birlikte uygulanmaktadır. Ultrases yardımlı ozmotik kurutma işleminde düşük sıcaklık derecelerinde çalışılırken, kütle transfer hızının artması dolayısıyla gerçekleşen yüksek su kaybı ve katı kazanımının yanı sıra gıdanın doğal lezzet, renk ve sıcaklığa duyarlı bileşenlerine de zarar verilmemektedir. Bu çalışmada kayısılara ozmotik kurutma ve ultrases yardımlı ozmotik kurutma işlemleri uygulanmıştır. Kayısı örnekleri 25, 50 ve 70 ºBrikslik sakaroz çözeltilerinde, meyve: çözelti oranı 1:4 olacak şekilde, 30ºC’de ve 20, 40, 60, 80 ve 100 dakikalık işlem sürelerinde ozmotik kurutma ve ultrases yardımlı ozmotik kurutma işlemlerine tabi tutulmuştur. Ultrases yardımlı ozmotik kurutma işlemi için 35 kHz frekansta çalışan ultrasonik banyo kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, ultrases uygulamasının tek başına uygulanan ozmotik kurutma işlemine göre tüm ozmotik çözelti konsantrasyonlarında su kaybı, şeker kazanımı ve ağırlık azalması değerlerini arttığı belirlenmiştir. 44 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PROBİYOTİK KÜLTÜR KULLANILARAK ÜRETİLEN FERMENTE SÜT ÜRÜNLERİNİN İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ Arzu KAVAZ1, Mehmet YÜKSEL2 1 Adıyaman Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Adıyaman 2 Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Erzurum Rus bilim adamı Metchnikoff (1908)’un daha uzun bir yaşam için laktobasilleri içeren fermente süt ürünlerinin tüketimini önermesiyle probiyotiklere olan ilgi başlamış, bağırsak orijinli mikroorganizmalar ve sağlık üzerindeki yararlı etkileri ise ancak daha sonraki yıllarda anlaşılmıştır. Lactobacillus bulgaricus ve Streptococcus thermophilus ihtiva eden yoğurdun tüketimiyle sayısız faydalar sağlanmış ve bunun yanı sıra son yıllarda Bifidobacterium sp. ve Lactobacillus acidophilus gibi probiyotik mikroorganizmalar ile üretilen ürünlere olan talep artmıştır. Bu fermente süt ürünleri, klasik yoğurt kültürleriyle üretilen yoğurtlara kıyasla daha yumuşak bir tat ve aromaya sahiptir bunun yanı sıra daha viskoz bir özellik ve daha az serum ayrılması değeri göstermektedir. Probiyotik ürünlere talebin artmasında ve tercih edilmelerinde; daha iyi sindirebilme özelliğine sahip olmaları, bazı vitamin ve minerallerin emilimini artırmaları, bağırsak motilitesini düzenleyici antimikrobiyal etkilerinin yüksek olması nedeniyle bağırsak mikroflorasını olumlu yönde etkilemeleri belirleyici olmuştur. Ayrıca; probiyotik mikroorganizmaların, çeşitli dahili enfeksiyonların kontrolüne ve iyileşmesine yardımcı olduğu, Rotavirüs ishali, antibiyotikle ilişkili ishal ve Clostridium difficile ile ilişkili ishali önlediği, enflamatuar bağırsak hastalıklarının tedavisini sağladığı, Helicobacter pylori enfeksiyonlarını önlediği, diş çürüklerinin oluşumunu geciktirdiği, serum kolesterol düzeyini düşürdüğü, karaciğerin ve böbreklerin katabolik yükünü azalttığı, alerjik hastalıkların gelişimini engellediği, bağışıklık sistemini geliştirdiği ve hatta bazı türlerin antikanserojenik bir özellik gösterdiği de pek çok araştırıcı tarafından rapor edilmiştir. 45 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE YETİŞTİRİLEN KIRMIZI ACI BİBER POPÜLASYONLARININ (Capsicum annum L.) ASKORBİK ASİT VE KAPSASİNOİT İÇERİKLERİNİN BELİRLENMESİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Nesrin FIRAT KORKUTATA1, Arzu KAVAZ2 1 Diyarbakır Gıda Kontrol Laboratuarı, Diyarbakır Adıyaman Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Adıyaman 2 Kırmızıbiber, patlıcangiller (Solanaceae) familyasının Capsicum cinsine bağlı, ılıman iklimlerde tek yıllık olarak yetiştirilen bir kültür bitkisidir. Bütün biber türleri 1923 yılına kadar, Capsicum annum ve Capsicum frutescens türleri içinde sınıflandırılırken, daha sonraki dönemlerde farklı taksonomistler tarafından çeşitli şekillerde sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Ancak bu türler içinde en çok bilinen ve baharat olarak da kullanılanları ise C. annuum ve C. frutescens olmuştur. Genel olarak askorbik asit, karoten ve kapsasinoid içeriği bakımından zengin olan kırmızıbiber, baharat, yem maddesi ve antibiyotik hammaddesi şeklinde kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra yemeklerde, salatalarda, turşularda, mezelerde ve konserve içeriğinde aromatik besin maddesi olarak da kullanılabilmektedir. Bu çalışmada, Güneydoğu Anadolu bölgesinde yetiştirilen kırmızı acı biber popülasyonlarının (Capsicum annum L.) askorbik asit ve kapsasinoit (kapsaisin, dihidrokapsaisin, norhidrokapsaisin, homohidrokapsaisin and total kapsasinoid) içerikleri analiz edilerek istatistiksel olarak karşılaştırılmıştır. Analiz için 2010 Eylül-Ekim aylarında Kahramanmaraş, Gaziantep, Kilis, Diyarbakır ve Şanlıurfa illerinden taze ve güneşte kurutulmuş kırmızı acı biber örnekleri toplanarak askorbik asit ve kapsasinoit içerikleri bakımından HPLC tekniği kullanılarak analize tabi tutulmuştur. Araştırmamızın sonunda, beş ile ait taze ve kuru kırmızı acı biber örneklerinin kalite özellikleri belirlenmiş ve ortalama değerler açısından iller arasında p<0.05 düzeyinde bir farklılığın olduğu tespit edilmiştir. 46 8. Gıda Mühendisliği Kongresi MİKRODALGA TEKNOLOJİSİ VE GIDALARDAKİ KULLANIMI Esra KAVAZ,1 Arzu KAVAZ2 1 Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Fizik Bölümü, Erzurum Adıyaman Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Adıyaman 2 Mikrodalgalar, elektrik ve manyetik alandan oluşan, magnetron ve klistronlarca yayılan yüksek frekanslı, çok kısa dalga boylu elektromanyetik dalgalardır. Elektromanyetik spektrumdaki mikrodalga bölgesine ait frekans aralığı 300 MHz– 300 GHz arasındadır ve buna karşılık gelen dalga boyu aralığı ise 1 cm-1m aralığında değişmektedir. Mikrodalgada kullanılan en yaygın güç tüpü magnetrondur ve magnetron 60 Hz’lik elektrik enerjisini mikrodalgaya dönüştürmekte ve üretilen mikrodalgalar foton olarak adlandırılan ışın tanecikleri halinde yayılmaktadır. Mikrodalga fotonları düşük düzeyde enerjiye sahiptir. Su gibi artı ve eksi yüklü uçları olan moleküller polar moleküllerdir ve üretilen mikrodalgalar gıdalara ulaştığında gıdada bulunan su molekülleri mikrodalga fotonlarının enerjisini soğurarak artı ve eksi uçları arasında titreşmeye başlamaktadır. Bu titreşmeler sonucu etraflarındaki moleküller ile oluşan sürtünmeden dolayı açığa çıkan ısı, gıdaların pişmesini sağlamaktadır. Bu nedenle içinde daha çok su molekülü taşıyan gıdalar daha çabuk pişmektedir. Gıda içindeki sıcaklık yükselmesi ısıtma süresine, elektrik alanının gıda içindeki yerine, yüzeydeki taşınım ısı transfer katsayısına ve gıdanın içindeki ve yüzeyindeki suyun buharlaşmasına bağlıdır. Mikrodalga teknolojisi, değişen yaşam şartları ve hazır gıda sektöründeki gelişmeler sonucunda oldukça önem kazanmıştır. Bu durum hazır gıdaların biran önce tüketilmesine olanak sağlayan mikrodalga fırın kullanımını artırmış ve bu işleme uygun hazır gıdaların üretimi ve tüketimi tüm dünyada geniş bir uygulama alanına sahip olmuştur. 47 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KOMBİNE DEGUMMİNG-DEVAKSİNG YÖNTEMİ İLE PİRİNÇ KEPEĞİ YAĞI ELDESİ Pelin GÜNÇ ERGÖNÜL, Merve Sinem KAYABAŞI, Ceren ÜNSAL Celal Bayar Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Muradiye Kampüs, Manisa Dünya’da yıllık, tahmini 130 milyon ton üretimi olan ve Hindistan, Tayland, Japonya, Kore, Çin ve Tayvan gibi ülkelerde yemeklik yağ olarak tüketilen pirinç kepeği yağı yoğun fitosterol, tokoferol ve tokotrienol içeriğiyle antioksidan bakımından en zengin yağlardan birisidir. Ayrıca biyoaktif özellik gösteren orizanol bileşiği, pirinç kepeği yağına fonksiyonel özellik katmaktadır. Kombine degumming-devaksing prosesi laboratuar ölçekli olarak ilk kez pirinç kepeği yağına uygulanmış ve bu bileşiklerin kaybının minimumda olduğu görülmüştür. Klasik prosese göre kombine proses tek filtre kullanımına imkan veren ve böylelikle daha düşük rafine yağ kaybıyla sonuçlanan, son yıllarda ayçiçeği yağı, mısırözü yağı, soya yağı gibi diğer bitkisel yağların rafinasyonunda hem ülkemizde hem de farklı ülkelerde endüstriyel ölçekli olarak uygulanan bir proses haline gelmiştir. Ayrıca bu proses ile vakslar gamlarla birlikte büyük oranda yağdan uzaklaştırılmakta ve soğuk teste dayanıklı, yüksek kalitede yağ eldesi sağlanmaktadır. Bu derlemede pirinç kepeği yağının fizikokimyasal ve nutrisyonel özellikleri, kombine degumming-devaksing prosesi, kombine yöntem ile klasik yöntem arasındaki farklılıklar avantaj ve dezavantajlarıyla ele alınmıştır. 48 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ERZURUM İLİ ÇEŞME SULARININ BAZI KALİTE ÖZELLİKLERİ VE İZOLASYONU YAPILAN Escherichia coli SUŞLARININ MOLEKÜLER TANISI Pınar ŞEKERCİ1, Mustafa GÜRSES2 1 Ardahan Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ardahan 2 Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Erzurum Bu çalışmada, Erzurum şehir merkezinde çoğunlukla içme amaçlı olarak kullanılan çeşmelerden alınan su örneklerinde bazı kalite özellikleri değerlendirilmiş, Escherichia coli (E. coli) izolasyonu ve identifikasyonu yapılmıştır. Seçilen 45 çeşmeden alınan su örneklerinde bazı mikrobiyolojik, kimyasal ve fiziksel analizler yapılmıştır. Analiz edilen 45 örneğin 10’nunda (%22,7) hem toplam hem de fekal koliform bakteri tespit edilmiş, sadece bir örnekte Clostridium perfringens (C. perfiringens)’e rastlanmıştır. Diğer taraftan örneklerin tümünde E. coli izolasyonu ve identifikasyonu yapılmış ve izole edilen E. coli suşlarının doğruluğu moleküler polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) yöntemi kullanılarak değerlendirilmiştir. PZR analizi sonucunda genotiplendirilmesi yapılan 45 suş arasından 15 farklı genotip belirlenmiştir. Bulunan genotipler agaroz jel elektroforezde yürütülmüş ve bant görünümlerinde 6’sının birbirinden farklı olduğu sonucuna varılmıştır. Örneklerde ortalama su sıcaklığı 21,43±1,830C, bulanıklık 0,14±0,10 NTU, elektriksel iletkenlik 456,80±20 µS/cm, pH 7,26±0,18, çözünmüş oksijen 5,36±0,31, klorür 30,29±10,17, nitrit 0,12±0,16, nitrat 2,09±0,94, sülfat 50,48±9,95, fosfat, 22,71±3,02, sodyum 35,91±9,45, amonyum 0,32±0,19, potasyum 14,99±7,62, magnezyum 31,20±8,44, kalsiyum 105,00±27,87, demir 0,16±0,45 ve mangan değerleri 2,64±0,93 mg/L olarak tespit edilmiştir. 49 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FARKLI KULLANIM AMACIYLA ÜRETİLEN UNLARIN TEMEL FİZİKOKİMYASAL VE REOLOJİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ Halef DİZLEK Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi (OKÜ), OKÜ Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Karacaoğlan Yerleşkesi, Osmaniye Bu çalışma, Çukurova piyasasından temin edilen ekmeklik, simitlik ve tandırlık un örnekleri üzerinde yürütülmüştür. Farklı kullanım amacına sahip olan her bir un örneğinden iki ayrı numune alınmış ve bu suretle oluşturulan deneme materyalinin (6 un numunesinin) bazı temel fizikokimyasal (yaş gluten miktarı, sedimantasyongecikmeli sedimantasyon, gluten indeks ve düşme sayısı değeri) ve reolojik özellikleri (farinograf ve ekstensograf değerleri) belirlenmiştir. Analizler üçer tekerrürlü olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre; aynı kullanım amacına sahip unlar arasında sınırlı düzeyde bir farklılık oluştuğu (p>0.05), buna karşılık – beklenebileceği üzere – farklı kullanım amacına sahip un örnekleri arasında ise önemli düzeyde (p<0.05) farklılık olduğu; farinograf su absorbsiyonu bakımından tandırlık unun diğer unlara göre daha yüksek değere sahip olduğu, benzer biçimde amilaz aktivitesi açısından tandırlık unun diğer un örneklerine göre ekmeklik unlarda istenilen 250±25 s düşme sayısı değerine daha yakın veriye sahip olduğu, diğer tüm özellikler bakımından ise ekmek ve simit üretiminde kullanılan unların tandırlık una göre daha üstün niteliklere sahip olduğu saptanmıştır. Hamur karakteristikleri (ekstensograf hamur direnci, enerji ve oran değerleri) bakımından simitlik unun ekmeklik una kıyasla daha iyi değerlere sahip olduğu belirlenmiştir. 50 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ÇUBUK TURŞULARINDAN İZOLE EDİLEN LAKTİK ASİT BAKTERİLERİNİN pH 2,5’TE CANLILIK DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ M. TOKATLI1, S. BAĞDER ELMACI2, G. GÜLGÖR3, P. ŞANLIBABA4*, F. ÖZÇELİK5 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Taşlıçiftlik Yerleşkesi, Tokat. Ankara Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Ankara Ankara Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Ankara Ankara Üniversitesi Kalecik Meslek Yüksekokulu Gıda Teknolojisi Programı, Ankara Ankara Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Ankara Bu çalışmada Ankara Çubuk yöresi turşularından izole edilerek moleküler yöntemlerle tanısı yapılmış 26 adet Lactobacillus plantarum, 17 adet Pediococcus ethanolidurans,10 adet Lactobacillus brevis, 4 adet Pediococcus parvulus ve 1 adet Enterococcus casseliflavus olmak üzere toplam 58 adet laktik asit bakterisinin pH 2,5’te canlılık düzeyleri belirlenmiştir. Bakteri kültürleri öncelikle MRS sıvı besiyerine % 1 oranında inokule edilerek 30 °C’de 48 saat boyunca inkübasyona bırakılmıştır. İnkübasyon sonrası santrifüj edilen örneklerin çökeltileri pH’sı 2,5 olan PBS (phosphate-buffered saline) içerisinde çözündürülerek ilk hacimlerine tamamlanmış ve hazırlanan hücre süspansiyonları 30 °C’de 4 saat inkubasyona bırakılmıştır. 0. ve 4. saatlerde alınan örneklerden uygun dilüsyonlar hazırlanarak, MRS Agar besiyerinde yayma kültürel sayım yöntemine göre ekimler yapılmıştır. 0. ve 4. saatlerdeki sayım sonuçları dikkate alınarak suşların pH 2,5’te canlılık düzeyleri belirlenmiştir. Denemeye alınan 58 adet suşun 28 adedi pH 2,5’te canlılık düzeylerini kaybetmiştir. 30 suşun ise, log 3,13–8,08 kob/mL arasında değişen düzeylerde canlılık gösterdikleri saptanmıştır. pH 2,5’te farklı düzeylerde canlılıklarını koruyan 30 suş, tür düzeyinde incelendiğinde ise; Lactobacillus plantarum suşlarının % 34,65–85,31, Pediococcus ethanolidurans suşlarının % 40,13–75,79 ve Lactobacillus brevis suşlarının ise % 33,25–63,98 arasında canlılık gösterdikleri belirlenmiştir. 51 8. Gıda Mühendisliği Kongresi AYÇİÇEĞİ SAPLARINDAN FENOLİK MADDE ÜRETİMİ Gülsen USAL, Esra TOPALOĞLU, Özlem AKPINAR Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Lignoselülozik doğaya sahip olan tarımsal ve endüstriyel atıklar; karbonhidratlar (hemiselüloz selüloz) ve fenolik bir polimer olan ligninden oluşmaktadır. Hemiselüloz ve selüloz glikoz, ksiloz, etanol, laktik asit, ksilitol, ksilooligosakkarit gibi maddelerin üretilebileceği zengin bir kaynak iken lignin parçalanma ürünleri gıda, ilaç, kozmetik sanayisinde kullanılan fenolik bileşiklerin üretimi içimi potansiyel bir kaynaktır. Fenolik bir yapıda olan ligninin parçalanmasıyla oluşan fenolik bileşikler antioksidan aktiviteye sahiptir ve gıda katkı maddesi olarak kullanılabilme özelliği bulunmaktadır. Fenolik bileşikler insan sağlığına yararlı olmaları, antimikrobiyal ve antioksidan etki göstermeleri ve gıdalarda tat, renk ve koku oluşumundaki etkileri gibi birçok açıdan önem taşımaktadır. pHidroksibenzoik asit, ferulik asit, vanilik asit, şiringik asit, kumarik asit, şiringaldehit, p-hidroksibenzaldehit ve vanilin en iyi bilinen lignin parçalanma ürünleridir. Bu çalışmada ülkemizde de bol bulunan ayçiçeği saplarınından yüksek katma değerli bir ürün olan fenolik bileşiklerin üretimi amaçlanmıştır. Ayçiçeği sapları öncelikle % 4’lük HCl ile 120 ºC’de 30 dakika hidroliz edilmiştir. Ardından değişen konsatrasyon, süre ve sıcaklıkta NaOH ile muamele edilerek, başta ferulik asit ve kumarik asit olmak üzere yüksek oranda fenolik bileşik üretimi amacıyla alkali hidrolizasyon koşulları optimize edilmiştir. 52 8. Gıda Mühendisliği Kongresi AZ İŞLENMİŞ MEYVE- SEBZELER ve MUHAFAZA Yasemin ESİN, Cemal KAYA Gaziosmanpaşa Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat İçerdikleri önemli düzeylerdeki çeşitli mineral maddeler ve vitaminlerden dolayı meyve ve sebze tüketimi dünyada ve ülkemizde sürekli artış göstermektedir. Az işlem görmüş meyve ve sebze tüketiminin artışında ise; tüketicilerin bilinçlenmesi, kadınların iş hayatına katılmasıyla mutfakta geçirilen zamanın kısıtlı olması, yemeğe hazır gıdaların ekonomik, kaliteli ve lezzetli bulunması gibi faktörler etkili olmaktadır. Az işlem görmüş meyve ve sebzelere talebin artmasına paralel olarak bu ürünlerin üretimine yönelik endüstriyel ve teknolojik gelişmelerin yanı sıra, besin değeri ve kalitesinin korunarak raf ömürlerinin artmasının sağlanmasına yönelik çalışmalar önem kazanmıştır. Minimal işlem görmüş meyve ve sebzeler (ready to eat food) hasat sonrasında temizleme, kesme veya dilimleme, yıkama, kurutma ve ambalajlama gibi önişlemlere tabi tutulmaktadır. Taze doğranmış meyve ve sebzeler minimal işlenmiş gıdalar olup bu ürünler genellikle hiçbir işlem yapılmaksızın ya da pişirilerek tüketilebilmektedir. Minimal işlem görmüş meyve ve sebzelerin dezavantajı raf ömrünün herhangi bir işlem görmemiş meyve ve sebzelere kıyasla daha kısa olmasıdır. Az işlem görmüş meyve ve sebzelerin raf ömürlerini uzatabilmek için uygun bir ambalajlama tekniği kullanılması son derece önemlidir. Bu amaçla başta modifiye atmosferde paketleme (MAP) tekniği olmak üzere, MAP tekniğinin farklı bir şekilde uygulanması ile gerçekleşen ılımlı vakum paketleme (IVP) tekniği ve farklı kaynaklardan elde edilen yenilebilir filmlerle kaplama tekniği kullanılabilmektedir. 53 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDALARDA HİDROKSİMETİLFURFURAL (HMF) VE AZALTILMA YOLLARI Cemal KAYA, Yasemin ESİN, Mehmet Eren POSTALLI, Mustafa BAYRAM Gaziosmanpaşa Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Hidroksimetilfurfural (HMF) amino asit ve şekerlerin reaksiyonuyla oluşan maillard (enzimatik olmayan esmerleşme) reaksiyonlarının temel bir ürünüdür. Gıdaların yapısında doğal olarak bulunmayan HMF proses aşamalarındaki ısıl işlem koşullarında ve depolama sırasında maillard reaksiyonları sonucu özellikle sıcaklık ve pH’nın etkisiyle oluşan istenmeyen bir bileşiktir. Genel olarak meyve suyu, reçel, marmelat, bal, pekmez, şarap, bira gibi gıdaların yanı sıra, kazein ve serum proteini ile laktoz içeriği yüksek olan salep içeceği, süttozu, peynir altı suyu gibi ısıl işlem sonucu üretilen gıdalarda HMF oluşumu kaçınılmazdır. HMF; Gıda kalitesi üzerinde renk, tat bozukluğu, gıdaların besin değerlerinde azalma gibi olumsuz etkilerinin yanında insan sağlığı üzerinde de toksik etkiye sahiptir. Yüksek derişimlerinin toksik etkisinin yanı sıra üst solunum, göz, deri ve mukoza membranlarında tahriş edici özelliği de bulunmaktadır. Bu nedenle pekmez başta olmak üzere bazı gıdaların HMF düzeyi yasal düzenlemelerle sınırlandırılmıştır. Gıda maddeleri içerisinde riskli bazı bileşenler olduğu göz önüne alınırsa HMF miktarının önemi artmaktadır ve gıdalardaki düzeylerinin belirlenmesi ve standartlarla sınırlandırma yapılması önemli görülmektedir. HMF’nin azaltılmasında amino ya da karbonil grubunu parçalayacak enzim ve mikroorganizmaların kullanımının yanı sıra, kuru gıdalarda kükürtdioksit, sülfit ve sülfidril grubu içeren kükürtlü aminoasitler kullanılmaktadır. Aktif kömür uygulamasıyla da HMF içeriği azaltılabilmektedir. 54 8. Gıda Mühendisliği Kongresi LİGNOSELÜLOZİK MATERYALLERİN ANTİMİKROBİYAL ÖZELLİKLERİ Tuğba DEMİR1, Özlem AKPINAR2 1 Cumhuriyet Üniversitesi Hafik Kamer Örnek Meslek Yüksek Okulu, Gıda Teknolojisi, Sivas 2 Gaziosmanpaşa Ünivesitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Türkiye’de ciddi oranlarda ortaya çıkan tarımsal atıklar, hayvan yemi olarak değerlendirilse de, çoğunlukla ya yakılmakta ya da tarlalar da çürümeye bırakılmaktadır. Her ikisinin de çevre ve ekosistem için zararları bulunmaktadır. Günümüzde artan çevresel endişeler, araştırmacıların tarımsal atıkları çevreyle dost teknolojilerle ortadan kaldırılması üzerine odaklanmasına sebep olmuştur. Lignoselülozik doğaya sahip tarımsal atıklar; lignin, hemiselüloz ve selülozdan oluşan kompleks bir yapıya sahiptir.. Lignoselülozik materyallerin kullanılabilir hale gelmesi için bu yapının parçalanması ve kendini oluşturan bileşenlere (lignin, selüloz ve hemiseluloz) ayrılması gerekmektedir. Bu amaçla son yıllarda en çok kullanılan yöntemlerden birisi asit ve bunu takiben alkali uygulaması kullanılmaktatır. Lignin karbon-karbon ve ester bağlarıyla birbirine bağlı fenilpropan ünitelerinden oluşmuş üç boyutlu, hidrofobik bir polimerdir. Ligninin en önemli özelliklerinden birisi, polisakkaritleri bir arada tutarak bitkiye yapısal sertliği vermektir. Ligninin büyük bir kısmı asitte bile çözünmezken (klason lignin), küçük bir kısmı asitte çözünebilir (asit çözünür lignin) (CASTRO, 1994) ve hidrolizasyon esnasında oluşan bileşiklerin antioksidan aktiviteye sahip olduğu gibi antimikrobiyal özellikleri de vardır. Bu çalışmada, lignoselülozik materyallerin parçalanma ürünlerilerinin antimikrobiyal özellikleri konusunda bilgi verilmiştir. 55 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KURU İNCİR MİKROBİYAL POPÜLASYONUNUN KONTROLÜNDE ELEKTRO AKTİVE SUYUN (EAS) ETKİSİ Çiğdem YAMANER3, Ramazan KONAK1, Nilgün TAN2, İlknur KÖSOĞLU1, Anatoli DİMOĞLU2 1 Erbeyli İncir Araştırma İstasyon Müdürlüğü. Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Çevre Mühendisliği Bölümü, Kocaeli 3 Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, Aydın 2 Incir ekonomik açıdan önemli bir tarım ürünüdür ve kalitesinin korunması Türkiye için hayati önem taşımaktadır. Bu çalışmada Elektro Aktive Suyun (EAS) kuru incir mikrobiyal popülasyonun kontrolünde kullanılabilirliliği araştırılmıştır. Bu deneme için iki farklı grup oluşturulmuştur. Birinci grup %10 EAS ile yıkanırken ikinci grup standart uygulama olan %6’lık tuzlu su ve 50 °C’de 1 dak 3 paralelli ve 3 tekerrürlü yıkanmıştır. Her bir uygulamadan örnekleme metoduna dayanarak 35’er kg örnek alınıp depoya transfer edilmiş ve 5 ay depolanmıştır. Depolama başlangıcında ve aylık periyotlar halinde örnekler alınmıştır. Alınan örneklerde mikrobiyal yük, pH, renk, nem ve su aktivitesi testleri gerçekleştirilmiştir. 5 aylık depo depo süresi sonrasında toplam mezofilik aerofilik bakteri sayısı EAS ile yıkanan grupta 3,9 log cfu/ml’ den 1,47 log cfu/ml’ ye kadar düşerken tuzlu su ile yıkanan grupta 2,58 log cfu/ml’ye kadar düştüğü tespit edilmiştir. Maya küf sayısı EAS ile yıkanan grupta 3. ay sonunda 2,87 log cfu/ml’ den, < 1 log cfu/ml ye kadar düşerken tuzlu su ile yıkan grupta 1,76 log cfu/ml olduğu belirlenmiştir. Her iki uygulamanın renk ve pH gibi fiziksel parametrelerde kontrole oranla önemli bir değişikliğe sebep olmadığı belirlenmiştir. % 10 EAS’nin incir mikrobiyal popülasyonun azaltılmasında standart uygulamaya oranla daha güvenli ve etkili bir şekilde kullanılabileceği gösterilmiştir. 56 8. Gıda Mühendisliği Kongresi NEVŞEHİR’DEKİ YERALTI DEPOLARI Nesimi AKTAŞ, Kâmil Emre GERÇEKASLAN, Selçuk Mustafa SEÇEN Nevşehir Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Nevşehir Anadolu’nun merkezinde Kayseri-Aksaray-Niğde üçgeni içerisinde bulunan yaklaşık 5000 km2’lik bir alanı kapsayan Kapadokya bölgesinde Erciyes, Melendiz ve Hasandağ volkanlarının aktiviteleri sonucunda oluşan birkaç yüz metre kalınlığında asidik volkanik tüfler bulunmaktadır. Tüf kayacı iyi bir termal izolasyon ve kolay işlenebilme özelliğine sahip olduğundan kayaçların içleri yaklaşık 1500 yıldan beri bölgede yaşayan toplumlar tarafından ev, ibadethane, toplu yaşam alanları ve gıdaların saklandığı depo olarak kullanılmaktadır. Kapadokya bölgesinin merkezinde bulunan Nevşehir; peri bacaları ve yeraltı şehirleri ile ülkemizin en ünlü turistik merkezlerinden biri olmasının yanında sahip olduğu yeraltı depolarıyla da ülke ekonomisine önemli katkıda bulunmaktadır. Günümüzde iş makineleri kullanılarak tüf kayaçlarının oyulmasıyla galeriler şeklinde açılan ve belli noktalarda da havalandırma bacaları bulunan bu depolarda harici bir iklimlendirme sistemine ihtiyaç duyulmamaktadır. Bu derlemede Nevşehir’de halen aktif olarak kullanılmaya devam eden, özellikle patates ve limonun 8 ay gibi uzunca bir süre bozulmadan saklanabildiği, sayıları her geçen gün artan yaklaşık 2000 yeraltı deposunun varlığına dikkat çekilerek, alınması gereken tedbirler üzerinde durulmuştur. 57 8. Gıda Mühendisliği Kongresi YÜKSEK HİDROSTATİK BASINÇ, VURGULU ELEKTRİK ALAN VE ULTRASON UYGULAMALARININ GIDA PROTEİNLERİNİN BİYOAKTİF ÖZELLİKLERİNE ETKİLERİ Fadime Begüm OTAĞ, Mehmet HAYTA Erciyes Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Kayseri Yüksek hidrostatik basınç (HHP), vurgulu elektrik alan (PEF) ve ultrason gıdalarda uygulanan termal olmayan işlemlerin başında gelmektedir. Termal işlemlerin gıda maddelerinin besleyici değerini azalttığı bilinen bir gerçektir. Bu nedenle bu yeni nesil teknikler oldukça ilgi çekmektedir. Biyoaktif peptitler genellikle 2-20 aminoaside sahip, antihipertansif, antioksidan, antimikrobiyel, antitrombotik gibi sağlığa faydalı pek çok aktivite gösteren peptitlerdir. Yüksek hidrostatik basınç uygulaması, gıdanın etrafında bulunan suyun sıkıştırılması prensibine dayanmaktadır. Yüksek basınç altında yapılan hidrolizin proteolizi güçlendirdiği ve biyoaktif peptit oluşumunu desteklediği yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Vurgulu elektrik alan (PEF) uygulaması özellikle sıvı gıdaların işlenmesinde kullanılan, gıdalarda herhangi bir olumsuzluğa sebep olmayan bir yöntemdir. Elektrotlar arasına yerleştirilen ürüne belirli sürelerde (1-100Ms) elektrik vurguları uygulanması prensibine göre çalışan bir yöntemdir. Çeşitli çalışmalar PEF uygulamasının biyoaktif peptit aktivitesini artırdığını göstermektedir. Ultrason gıda sanayinde son zamanlarda oldukça yaygınlaşan bir yöntemdir. Gıdaların fizikokimyasal özelliklerini değiştirmekte sıklıkla kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda ultrasonik uygulamaların biyoaktif peptit salınımını hızlandırdığı bulunmuştur. Bu çalışmada HHP, PEF ve ultrason uygulamalarının gıda proteinlerinin biyoaktif özelliklerine etkileri değerlendirilmiştir. 58 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BİYOTEKNOLOJİK YOLLA VANİLYA ÜRETİMİ Esra TOPALOĞLU, Gülsen USAL, Özlem AKPINAR Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Vanilya (4-hidroksi-3-metoksibenzaldehit), tüm dünyada gıdalarda, içeceklerde, parfüm ve farmakolojide kullanılan önemli bir aromatik lezzet bileşiğidir. Esas olarak tropik vanilya orkidelerinin çekirdeklerinden veya fermente edilmiş kabuklarından ekstrakte edilmektedir. Tüm dünyada yıllık üretimi yaklaşık 12.000 tondur. Bu üretimin sadece % 0.5’ini vanilya orkidelerinden elde edilen doğal vanilya oluşturmaktadır. Vanilya orkidelerinden doğal vanilya eldesi ekonomik olmadığından vanilya üretiminde birtakım alternatif yollara başvurulmuştur. Kimyasal sentez sayesinde endüstride büyük ölçekte üretilmektedir. Ancak kimyasal sentezle vanilya üretimi doğal gibi düşünülemez. Bu alternatif yollardan biri mikrobiyal biyodönüşüm yoluyla üretimdir. Biyoteknolojik yollarla aroma maddesi üretiminde günümüzde mikroorganizmalar, enzimler ve bitki hücre ve doku kültürleri kullanılmaktadır. Bu nedenle lignin parçalanma ürünleri, fenolik stilbenler, isoeugenol, eugenol, ferulik asit ya da aromatik amino asitler gibi doğal kaynakların biyodönüşümüne dayanan vanilya üretimine önem verilmektedir. Geniş bir kullanım alanına sahip olması, vanilya tohumundan vanilya aroması ekstraktının pahalı olması ve müşteri taleplerinin doğal ürünlerden yana olmasından dolayı özellikle ferulik asidin doğal vanilya dönüşümü son yıllarda populerite kazanmış ve araştırmalar bu konuya yoğunlaşmıştır. 59 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KIZARTILMIŞ EKMEK KADAYIFININ DOKUSAL ÖZELLİKLERİ Kamil Emre GERÇEKASLAN1, Hüseyin BOZ2 1 Nevşehir Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendilsiği Bölümü, Nevşehir 2 Atatürk Üniversitesi, Narman Meslek Yüksekokulu, Gıda İşleme Bölümü, Narman/Erzurum Ülkemizin farklı bölgelerinde “taş kadayıf” ve “yassı kadayıf” olarak da bilinen Erzurum ve çevresinde ise “ekmek kadayıfı” olarak anılan geleneksel tatlımız özellikle ramazan ayında sevilerek tüketilmektedir. Un, su ve soda kullanılarak üretilen ekmek kadayıfının içi genellikle ceviz ile doldurulup iki ucu birleştirilerek kapatıldıktan sonra yumurtaya bulanarak derin yağda kızartılır ve şerbet içerisinde bir süre bekletilerek hazırlanır. Bu çalışmada kızartılmış ekmek kadayıfının dokusal özelliklerinin tespit edilmesi amaçlanmış ve bu amaçla ticari bir işletmede üretilen ekmek kadayıfları ayçiçek yağında kızartıldıktan sonra oda sıcaklığına kadar soğutularak çift katlı polietilen poşetler içerisinde 20 ve 4°C’de depolanmıştır(12, 24, 48 ve 96 saat). Her depolama sonrasında ekmek kadayıflarına TPA, delme ve kesme testi uygulanmıştır. Depolama süresinin ölçülen tüm dokusal parametreler üzerine önemli (P < 0.01), depolama sıcaklığının ise kesme gücü (P < 0.05), kesme işi, delme işi, kohezivlik ve yapışkanlık üzerine (P < 0.01) önemli etkiye sahip olduğu belirlenmiştir. Oda sıcaklığında depolanan ekmek kadayıflarının dokusal özelliklerinin buzdolabında depolananlardan daha iyi olduğu saptanmıştır. Depolama süresinin artışıyla birlikte sertlik artarken kesme gücü, kesme işi, delme gücü, delme işi ve kohezivlik değeri azalmış, esneklik değerinde önemli bir değişim olmamıştır. Elde edilen bulgular ışığında dokusal özelliklerin muhafazası açısından ekmek kadayıflarının oda sıcaklığında tutulmasının buzdolabı sıcaklığına kıyasla daha uygun olduğu sonucuna varılmıştır. 60 8. Gıda Mühendisliği Kongresi YOĞURDUN FİZİKSEL, KİMYASAL ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE SOMATİK HÜCRE SAYISININ ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Selda BULCA1, Atakan KOÇ2 1 Adnan Menderes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Aydın 2 Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, Aydın Hayvanlarda görülen ve süt kalitesini olumsuz yönde etkileyen hastalıklardan birisi de somatik hücre sayısının (SHS) artışıyla görülen mastitistir. Sütte SHS'nın yüksek olması süt kompozisyonunda başlıca şu değişimlere neden olmaktadır: kalsiyum, laktoz ve kazein seviyesinde azalmalar ile sodyum klorid konsantrasyonunun artması ve özellikle serum proteinlerinden olan β-laktoglobulin (β-Lg) ve αlaktalbuminin (α-La) sentezlerinde azalmalar ile sığır serum albumin konsantrasyonun artmasıdır. Ayrıca sütteki başlıca immunoglobulinler olarak bilinen IgG, IgA, IgM miktarları yüksek SHS'lı sütlerde oldukça değişkendir ve enfeksiyon sırasında polymorphonuclear nötrofillerin (PMN) üretimiyle konsantrasyonları artmaktadır. Süt endüstrisinde mastitisli veya SHS'sı yüksek sütlerde görülen en önemli negatif etki endüstriyel randımanın az olması ve süt ürünlerinin raf ömrünün kısalmasıyla görülmektedir. Süt ve ürünlerinde görülen bu etkiler başlıca proteolik ve lipolitik enzimler sonucu istenmeyen özelliklerin ortaya çıkmasıyla görülmektedir. Bu derlemede süt ürünleri içerisinde büyük öneme sahip olan yoğurtun kalite özellikleri üzerine somatik hücre sayısının etkileri değerlendirilmiştir. Sütte proteolitik ve lipolitik enzim konsantrasyonunun fazla olması yoğurdun sadece tad, aroma özelliklerini değil aynı zamanda tekstürel ve yapısal özelliklerinde de olumsuzluklara neden olduğu çeşitli kaynaklarda verilmiştir. Bu derlemede yüksek SHS'lı sütlerden üretilen yoğurdun kalite özellikleri olarak belirtilen, fiziksel, kimyasal özellikleri üzerine olan etkileri birbirleriyle karşılaştırılarak tartışılmıştır. 61 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ELEKTRO ISITMA UYGULAMASININ KARA HAVUÇ SUYUNUN BAZI KALİTE ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE ETKİSİ Filiz İÇİER1, Gamze KOR2, Merve ESER2 1 Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Bornova, İzmir 2 Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı, Bornova, İzmir Bu çalışmada elektro ısıtma uygulamasının kara havuç suyunun bazı kalite özellikleri üzerine etkisi incelenmiştir. Çalışma kapsamındaki denemeler laboratuvar ölçekli ohmik ısıtma sisteminde gerçekleştirilmiştir. Ohmik işlemin uygulanabilirliğinin incelenmesinde işlem faktörleri olarak sıcaklık (40-80˚С), voltaj gradyanı (10-50 V/cm) seçilmiş olup, bu değişkenlerin renk değişimi, antosiyanin içeriği, toplam fenolik madde miktarı, antioksidan aktivite, suda çözünür kuru madde miktarı, asitlik ve pH gibi kalite özellikleri üzerine etkisi, geleneksel yöntemle (sıcaklık kontrollü su banyosu), kıyaslanarak incelenmiştir. Titrasyon asitliği dışındaki tüm kalite özelliklerinde farklı ısıtma uygulamalarının etkisinin olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Geleneksel yöntem uygulanan farklı sıcaklıkları, kalite özelliklerinden sadece fenolik madde miktarı ve titrasyon asitliği üzerine etkili olmuştur (p<0.05). Yüksek voltaj gradyanı ve yüksek sıcaklığın ohmik ısıtılmış kara havuç suyunun antosiyanin içeriği, toplam fenolik madde miktarı ve antioksidan kapasitesinin korunması açısından olumlu etkileri bulunmuştur (p<0.05). Bunun yanı sıra yüksek voltaj gradyanı uygulamasının örneklerin renk değişimini arttırdığı saptanmıştır. Hem besleyici değeri yüksek, hem de üreticiler açısından doğal katkı maddesi olarak tercih edilen kara havucun seçilen kalite karakteristiklerinin korunması açısından ohmik ısıtma uygulamasının alternatif bir yöntem olarak uygulanabileceği sonucuna varılmıştır. Anahtar kelimeler: Ohmik ısıtma, kara havuç, uygulanabilirlik, antioksidan kapasite, fenolik madde, antosiyanin içeriği NOT: Bu çalışma TÜBİTAK 2209-ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ YURT İÇİ / YURT DIŞI ARAŞTIRMA PROJELERİ DESTEKLEME PROGRAMI tarafından desteklenmiş olup “Alternatif Bir Elektriksel Isıtma Yönteminin Kara Havuç Suyuna Uygulanabilirliğinin İncelenmesi” başlıklı projenin bir bölümünü oluşturmaktadır. 62 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KIZILÖTESİ İŞLEM SIRASINDA ALINAN TEMASLI VE TEMASSIZ SICAKLIK ÖLÇÜMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Gamze KOR1, Filiz İÇİER2 1 Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı, Bornova, İzmir 2 Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Bornova, İzmir Kızılötesi, elektromanyetik spektrumda 0.78-1000 µm dalga boyu aralığında) bulunan, ısı kaynağı olma özelliği taşıyan bir ışınım türüdür. Bu çalışmada yarı pişmiş köfte örneklerine uygulanan kızılötesi pişirme işlemi sırasında alınan temaslı ve temassız sıcaklık ölçüm sonuçları karşılaştırılmıştır. Temaslı sıcaklık ölçümleri (köfte yüzeyi ve merkezi) pişirme işlemi süresince birer saniye aralıklarla, temassız sıcaklık ölçümleri ise işlem sırasında 4 farklı aşamada (işlem öncesi, işlem yarı süresi, işlem sonrası, işlem sonrası örnek kesim sonrası) alınmıştır. Sıcaklık ölçüm sonuçları arasındaki uyum % fark olarak tespit edilmiştir. Sıcaklık ölçümlerinin karşılaştırılmasında köfte yüzey ve ortalama sıcaklıkları ayrı başlıklar altında incelenmiştir. İşlem parametreleri olarak uygulama gücü: 370.62, 567.83 ve 847.55 W, uygulama mesafesi: 10.5, 13.5 ve 16.5 cm, işlem süresi: 4, 8 ve 12 dak seçilmiştir. İşlem süresi arttıkça sıcaklık ölçümleri arasındaki % farkın arttığı tespit edilmiştir. İki yöntem arasındaki uyumun köfte yüzey sıcaklık değerlerindedaha fazla olduğu belirlenmiştir. Aynı üretim koşullarındaki (567.83 W, 16.5 cm, 2 dak) ölçümlere göre iki yöntem arasındaki en iyi uyum, köfte yüzey sıcaklık karşılaştırmasında %1.09; köfte ortalama sıcaklık karşılaştırmasında %1.50 olarak tespit edilmiştir. Temassız sıcaklık ölçümleri sayesinde, noktasal sıcaklık ölçümünden kaynaklanan hataların minimize edilmesinin, sıcaklık dağılımının daha net ve görsel olarak belirlenmesinin, detaylı bilgiye daha hızlı ve pratik bir şekilde ulaşılmasının mümkün olabileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: kızılötesi, termal kamera, sıcaklık dağılımı NOT: Bu çalışma TÜBİTAK 110O068 no’lu proje kapsamında desteklenmiş olup “ Sürekli Sistem Kızılötesi Yüzey Pişirme İşleminin Yarı Pişmiş Köfte Örneklerine Uygulanması, Performans Değerlendirmesi ve Matematiksel Modellenmesi” başlıklı yüksek lisans tezinin bir bölümünü oluşturmaktadır. 63 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GELENEKSEL KARADENİZ LEZZETİ; SİNOP İÇLİ TAVA Cem AYDIN1, Yalçın KAYA2 1 Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu, Amasya İl Koordinatörlüğü, Amasya 2 Sinop Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Su Ürünleri Avlama ve İşleme Teknolojisi Anabilim Dalı, Sinop Hamsi balığı, Türkiye’de özellikle Karadeniz mutfağı denilince akla gelen lezzetlerden biridir. Hamsinin hem yüksek besin değerine sahip olması, ucuz olması, hem lezzetli bir balık olması, birçok yöresel gıdanın temel bileşeni olarak sıklıkla tüketilmesine yol açmıştır. Karadeniz bölgesinde sevilerek tüketilen hamsi, ekmeğinden böreğine, çorbasından pilavına, buğulamasından ızgarasına ve tavasına kadar, çok farklı şekillerde tüketilebilmektedir. Karadeniz’in vazgeçilmezi hamsinin ana malzeme olduğu geleneksel gıdalardan en yaygın şekilde üretilip tüketileni ise Sinop yöresine özgü “İçli Tava”dır. Halk arasında “Hamsi pilav” ya da “hamsili pilav” olarak da bilinmektedir. “İçli tava” Karadeniz bölgesi boyunca farklı yörelerde yöresel farklılıklarla birlikte ortaya çıkabilmektedir. Hamsi yemeği denilince ilk akla gelen gıdalardan biri olan “İçli Tava”, yaygın olarak evlerde üretilmekte olup, endüstriyel üretimi yoktur. Geleneksel üretim ana hatlarıyla belirginleşmiş olup, damak tadına ve duyusal tercihler doğrultusunda kullanılan malzeme ve üretim tekniğinde değişikler olabilmektedir. “Sinop İçli Tava”, hamsilerin ayıklandıktan sonra kılçıklarının çıkartılıp, önceden suda pişirilmiş pirinçlerin ayıklanmış hamsiler ile tekrar kaplanarak pişirilmesi ile elde edilen bir üründür. Bu derlemede iyi bir protein-karbonhidrat dengesine sahip olan “Sinop İçli Tava” nın geleneksel üretim basamakları anlatılarak tanıtımına katkı sağlamak amaçlanmıştır. 64 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KİVİ, AYVA VE BALKABAĞI TOZLARININ, TOZ ÜRÜN ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ Kadriye ERGÜN, Gülşah ÇALIŞKAN, S.Nur DİRİM Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Toz gıdalar, uzun raf ömrünün yanı sıra; kolay karışabilme ve doz ayarlama kolaylığı, depolama ve ambalajlama kolaylığı, düşük taşıma maliyeti ve mikrobiyolojik stabilite gibi avantajlarından dolayı tercih edilmektedir. Yapılan bu çalışmada; kivi, ayva ve balkabağının dondurarak kurutulması ve toz ürün özelliklerinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Bu amaç doğrultusunda, parçalanıp püre haline getirilen meyvelere %10 oranında (ağırlıkça) maltodekstrin ilave edilerek, püreler kalınlığı 3 mm olacak şekilde petrilere konulmuş ve hava üflemeli dondurucuda -18 °C de 2 saat süreyle dondurulmuştur. Dondurulmuş püreler; -48 °C de, 10 °C plaka sıcaklığında 8 saat süreyle 13,33 Pa mutlak basınçlı vakumlu dondurarak kurutucuda (Armfield, FT 33 Vacuum Freeze Drier, England) kurutulmuştur. Elde edilen meyve püresi tozlarının; nem içeriği, su aktivitesi, renk, yığın yoğunluğu, sıkıştırılabilir yoğunluk, ıslanabilirlik, çözünürlük, akabilirlik ve yapışkanlık özellikleri belirlenmiştir. En düşük nem içeriği (% 4.2±0.05, yaş bazlı) ve su aktivitesi değeri (0.225±0.00) kivi püresi tozlarında gözlenmiştir. En yüksek ve en düşük yığın yoğunluğu değerleri sırasıyla, kivi (0.416±0.02 g/ml) ve balkabağından (0.162±0.005 g/ml) elde edilmiştir. Islanabilirlik (77.3±11.4 s) ve çözünürlük süresi (40.5±0.7 s) bakımından balkabağı püresi tozu en üstün özellikleri göstermiştir. Balkabağı ve ayva tozlarının yüksek yapışkanlık ve kötü akabilirlik özellikleri gösterdiği gözlenmiştir. Kivi tozlarının ise, yapışkanlık ve akabilirlik davranışları açısından orta düzeyde olduğu belirlenmiştir. 65 8. Gıda Mühendisliği Kongresi MISIR ATIKLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Arda AKDOĞAN, Gülşah ÇALIŞKAN, S. Nur DİRİM Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Mısır, ülkemizde önemli tarımsal ürünlerin başında gelmektedir. TUİK, 2012 verilerine göre 4 600 000 ton üretim miktarı ile mısır, buğday ve arpadan sonra üretimi en çok yapılan üründür. Mısırın ağırlık olarak 70% ini kabuk, koçan ve püsküller oluşturmaktadır. Mısır atıklarının yapısında; doğal olarak lif, antioksidan ve fenolik bileşikler gibi insan sağlığına olumlu etkileri bulunan değerli maddeler bulunmaktadır. Mısır kabukları; mısır işleme endüstrisinin önemli bir kısmını oluşturmakta olup çoğunlukla hayvan yemi olarak değerlendirilmektedir. Mısır kabukları bileşiminde, yaklaşık 38% selüloz, 45% hemi selüloz, 7% lignin, 2% protein ve 3% kül içermektedir. Mısır kabuğu ve sapından elde edilen liflerin tekstil ve diğer endüstriyel kullanımlar için uygun olduğu yapılan çalışmalarda belirtilmiştir. Elde edilen bu lifler oldukça yüksek kalitede olduğundan, gıda endüstrisinde de kullanıma uygun olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, mısır kabuklarından bioetanol ve sitrik asit sentezi üzerine yapılmış çalışmalar da bulunmaktadır. Mısır koçanı, yaklaşık 86% diyet lifi içeriği ve antioksidan aktivitesi; mısır püskülü ise fenolik madde içeriği ve antioksidan aktivitesi nedeniyle önemli atıklar arasında yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı; ülkemizde ve dünyada üretimi yüksek miktarlarda yapılan mısırdan elde edilen atıklarının gıda endüstrisinde doğal gıda katkı maddesi olarak çeşitli kullanım olanaklarının araştırılmasıdır. 66 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TOKAT’TA FAALİYET GÖSTEREN MEYVE SEBZE İŞLETMELERİNİN ATIK POTANSİYELERİ VE DEĞERLENDİRİLMELERİ Aslıhan DEMİRDÖVEN, Volkan UZUN, Hüseyin İNCE, Kader TOKATLI Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Gıda işleme sırasında ortaya çıkan atıkların etkili bir şekilde değerlendirilmesi, yalnız çevre kirliliğinin önlenmesi açısından değil insan sağlığı ve ülke ekonomisi açısından da önem taşımaktadır. Meyve ve sebze atıkları beslenme açısından önemli olan diyet lifi, antioksidanlar, pektin, elzem yağ asitleri, vitaminler gibi birçok faydalı gıda bileşenini içermektedirler. Bu nedenle meyve ve sebze sanayi ürünlerini işleyen fabrika atıklarının katma değeri yüksek ürünlere dönüşümü önem kazanmaktadır. Bu çalışma, Tokat’ta meyve-sebze işleyen fabrikalardaki atık potansiyelini belirlemek amacıyla yürütülmüştür. Bunun için Tokat il ve ilçelerinde üretim yapan 11 işletme belirlenmiş ve kuruluş yetkilileri ile görüşmeler yapılmıştır. 2012 yılında 631.831 ton meyve sebze kaynaklı hammaddenin işlenmesi sonucunda 26.786,5 ton/yıl değerlendirilebilir atık olduğu; bunun 1.668,28 tonunun ise çekirdek atıklarına ait olduğu saptanmıştır. Atık miktarları incelendiğinde ilk sırayı melas, ikinci sırayı domates posası ve çekirdeklerinin, üçüncü sırayı ise üzüm atıklarının aldığı belirlenmiştir. Bu atıkları sırası ile vişne, şeftali, elma, kayısı, kuşburnu, erik, alıç, kızılcık ve asma yaprağı atıkları izlemektedir. Bu atıkların özelliklerine göre hayvan yemi ve yakacak dışında bir değerlendirme alanının olmadığı saptanmıştır. Sonuç olarak atıkların katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmesi amacıyla başta doğal renk maddelerinin üretimi ile pektin, selüloz ve etil alkol üretiminin uygun atık seçimi ile gerçekleştirilebileceği düşünülmektedir. 67 8. Gıda Mühendisliği Kongresi MEYVE SEBZE İŞLEMEDE MİKRODALGA HAŞLAMA UYGULAMALARI Duygu BAŞKAYA, Aslıhan DEMİRDÖVEN Gaziosmanpaşa Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Meyve ve sebze işleme sanayinde kullanılan geleneksel haşlama yöntemleri, elde edilen ürünlerde besin ve ağırlık kayıpları ile raf ömrünün azalmasına ve duyusal özelliklerin zayıflamasına neden olabilmektedir. Güncelliğini koruyan tekniklerden biri olan mikrodalga haşlama tekniği hızlı ve homojen ısıtma sağlaması nedeniyle haşlama amacıyla geleneksel yönteme alternatif olarak kullanılabilmektedir. Bu nedenle çalışma kapsamında geleneksel yöntemle mikrodalgada haşlama yöntemleri; ağırlık kaybı, antioksidan aktivite, C vitamini miktarı, duyusal özellikler, renk, enzim inaktivasyonu ve raf ömrü açısından kıyaslanmıştır. Yapılan çalışmalarda; enginarda suda haşlama işleminde peroksidaz inaktivasyonu sırasında üründe %16,7 askorbik asit kaybı belirlenirken mikrodalga haşlamada daha düşük askorbik asit kaybı; mısır koçanında mikrodalgada ısı transferinin buharda ve suda haşlamadan, merkeze doğru daha etkili şekilde dağıldığı belirlenmiştir. Üzümde yapılan çalışmalarda ise mikrodalga kullanılarak haşlanmış örneklerde tartarik asit içeriğinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Mikrodalgada haşlanan bezelyelerin renginin ise geleneksel yöntemlere göre daha yeşil olduğu ve aroma özelliklerinin geleneksel yöntem ile karşılaştırılabilir olduğu belirlenmiştir. Mikrodalga haşlamada, kaybedilen sızıntı ile su kaybının azalmasına bağlı olarak buharda ve suda haşlama yöntemlerinden makro ve mikro besin öğelerinin korunumunun daha yüksek olduğu görülmektedir. Sonuç olarak mikrodalga haşlama uygulamasının geleneksel haşlama uygulamasını göre meyve ve sebzelerde fizikokimyasal özellikler ile besin içeriği ve duyusal özelliklerin korunumunda etkili ve yaygınlaşması gereken bir yöntem olduğu ortaya çıkmaktadır. 68 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ELEKTRO-PÜSKÜRTME YÖNTEMİ VE GIDA UYGULAMALARINDA KULLANIMI Hülya ÇAKMAK 1, Şebnem TAVMAN2 1 2 Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Elektro-püskürtme, bir başka ismiyle elektrohidrodinamik atomizasyonda bir kapiler içerisinden geçirilen sıvının, uygulanan elektrik potansiyeli ile yüklenerek oluşan damlacıkların mikron seviyesinden nanometre seviyesine kadar parçalanması sağlanmaktadır. Herhangi bir elektrik potansiyeli uygulanmadığında, sıvı kapilerden yüzey gerilimine bağlı olarak kritik bir hacimde damlarken, düşük bir elektrik alan uygulamasıyla elektrik kuvvetler yer çekimiyle beraber hareket ederek damlacığın kritik hacmini düşürmektedir. Uygulanan elektrik alanın şiddetinin artmasıyla damlacığın şeklinde değişme meydana gelmekte ve damlama hızında artış görülmektedir. Kapilerden ayrılan damlacığın boyutu, uygulanan voltaj ve sıvının kapilere besleme hızının değiştirilmesiyle ayarlanabilmektedir. Elektro-püskürtme yöntemi boya endüstrisi temelli olup oluşan atık miktarını azaltma, uygulanan yüzey üzerine boyanın transfer etkinliğini arttırma, düzgün kaplama oluşturma amaçlarıyla kullanılmaktadır. Boya endüstrisinin dışında farmasötik endüstrisinde ilaçların etken maddelerinin enkapsüle edilmesi ve ilaçların kaplanmasında kullanılabilmektedir. Gıda endüstrisinde ise kullanımı son yıllarda önem kazanmıştır. Elektro-püskürtme yöntemi, et ürünlerinin kürlenmesi sırasında tütsü aromasının ürüne püskürtülmesinde kullanıldığı gibi, çikolata bazlı soslarla kek, kurabiye, kahvaltılık gevreklerin yüzeyini kaplamakta ve çeşitli yağların gıda ürünü yüzeyine püskürtülerek parlaklığını arttırma ve duyusal özelliklerini iyileştirmekte de kullanılabilmektedir. Bu yöntemin uygulanmasıyla daha az kaplama malzemesi kullanılarak daha etkin kaplama yapılmakta, kaplamanın bariyer özellikleri iyileştirilebilmekte ve daha az atık oluşumu gözlenmektedir. 69 8. Gıda Mühendisliği Kongresi VİŞNE SULARINDA ANTOSİYANİN VE RENK KAYIPLARININ BELİRLENMESİ Aslıhan DEMİRDÖVEN, Kader TOKATLI, Tuğba AKBIYIK, Hatice KARAGÖZ, Sylapberdi PURLIYEV Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Çalışmada, ülkemizde yoğun olarak üretimi ve tüketimi yapılan vişne sularının, 30°C’de 4 hafta süreyle depolanmaları sırasındaki antosiyanin ve renk gibi kalite özelliklerindeki değişiminin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda Amasya, Ankara ve Tokat yörelerinden temin edilerek konsantreye işlenen vişnelerden meyve suyu üretimleri gerçekleştirilmiştir. Elde edilen vişne suları 30°C’de 4 hafta depolanmış ve 7 günde bir analize alınmıştır. Örneklerde toplam antosiyanin, suda çözünür kuru madde (SÇKM), pH ve renk değerleri belirlenmiştir. Amasya, Ankara ve Tokat yörelerine ait vişne suyu örneklerinde başlangıç antosiyanin içerikleri sırasıyla 384.75, 439.12 ve 380.57mg/100g olarak belirlenmiştir, ancak depolama sonunda örneklerde sırasıyla %82.6, %85.6 ve %86.32 antosiyanin kaybı saptanmıştır. Vişne suyu örneklerinin başlangıç SÇKM içerikleri %13.5-13.65 arasında değişim göstermekte iken Tokat ve Ankara yörelerinden elde edilen örneklerde depolama sonrasında SÇKM kayıpları sırası ile %2.05 ve %0.36 olarak belirlenmiştir. Amasya yöresine ait örneklerde ise kayıp belirlenmemiştir. Örneklerin başlangıç pH değerleri 2.79-2.86 iken depolama sonrasında örneklerin pH değerleri 3.28-3.3 olarak ölçülmüştür. Depolama süresince örneklerin L ve a değerlerinde belirgin kayıplar gözlenmiştir. Sonuç olarak, özellikle yaz aylarında ortam sıcaklığında yapılan depolamanın başta antosiyanin içeriği olmak üzere renk ve pH değerlerini doğrudan etkileyeceği sonucuna varılmıştır. 4 hafta gibi kısa bir sürede bu tip kayıpların belirlenmiş olması daha uzun süreli depolamalarda bu kayıpların artacağını göstermektedir. 70 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KIRMIZI LAHANADAN ANTOSİYANİN EKSTRAKSİYONU VE ANTİMİKROBİYAL ETKİSİ Aslıhan DEMİRDÖVEN, Şeniz KARABIYIKLI, Kenan ÖZDOĞAN, Handan AYDOĞAN, Nilgün ÖNCÜL, Kader TOKATLI Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Bu çalışmada kırmızı lahanadan katı-sıvı ekstraksiyon yöntemi ile antosiyanin ekstraksiyon koşullarının belirlenmesi ve ekstrakte edilen maddelerin antimikrobiyal etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda kırmızı lahanalara ilk olarak yıkama ve ayıklama işlemleri uygulanmış ve ardından lahana örnekleri homojen olarak parçalanmıştır. Elde edilen örnekler 1/3 (örnek/solvent, m/v) oranında ekstraksiyon solventi ile karıştırılmıştır. Ekstraksiyon solventi olarak su/etanol/formik asit (59/40/1 oranında) karışımı kullanılmıştır. Homojenize edilen örnekler su banyosunda (40 °C’de) 75 dk süreyle bekletilmiştir. Su banyosundan alınan karışım vakum altında süzülerek kaba partikülleri ayrılmıştır. Süzülen örneklerden solventin ayırılması için rotary evaporatörde (50 °C’de 30 dk) muamele edilmiştir. Evaporasyon sonrasında kırmızı lahana antosiyanin ekstraktının (KAE) suda çözünür kuru madde (SÇKM) içeriği %28 ve toplam antosiyanin içeriği 49,37 mg/100g olarak belirlenmiştir. Antimikrobiyal etkinin belirlenmesi amacıyla KAE’nin Bacillus cereus, Bacillus subtilis, Escherichia coli, Staphylococcus aureus ve Salmonella Typhimurium bakterilerine karşı inhibitif etkinliği agar spot yöntemiyle test edilmiştir. Sonuç olarak KAE’lerin antimikrobiyal etkiye sahip olduğu belirlenmiştir. Elde edilen KAE’lerin gıda sanayisinde kullanılan yapay antimikrobiyal maddelerle kıyaslandığında doğal, sağlıklı, güvenilir olması nedeniyle tercih sebebi olacağı ve endüstriyel kullanımının yaygınlaşması öncesinde daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç duyulacağı düşünülmektedir. 71 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FERMENTE BALIK ÜRÜNLERİ ve BAZI ÖZELLİKLERİ Ümran ÇİÇEK, Şeniz KARABIYIKLI Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Üretimi çok yaygın olmamakla birlikte geleneksel fermente su ürünleri, başta güneydoğu Asya ülkeleri olmak üzere bazı kuzey Avrupa ülkelerinde de üretilmektedir. Fermente balık (tuzlanmış-fermente edilmiş), balık sosları ve balık ezmeleri başlıca fermente balık ürünleridir. Lanhouin Benin Körfezi’nde, Momone Gana’da benzer koşullarda üretilen tuzlanmış ve spontan olarak fermente edilen ürünlerdir. Yu-lu Çin’de, Nampla Tayland’da, Patis Filipinler’de ve Koami ile Ounago (balık ve karidesten üretilmekte) ise Japonya’da üretilen geleneksel fermente balık soslarıdır. Tayland’a özgü olan plaa-som ve som-fak ise balık, tuz, haşlanmış pirinç ve sarımsakla üretilen geleneksel fermente balık ürünleridir. Fermente balık sosları Asya’da yaygın olan geleneksel ürünlerden olmasına karşın ticari üretiminde starter kültür kullanılmamaktadır. Benzer şekilde, Kuzey Avrupa’da; somondan üretilen Gravlaks, alabalıktan üretilen Rakørret ve Atlantik ringa balığından üretilen Surströmming de sıklıkla spontan fermantasyon ile üretilmektedir. Buna karşın yapılan bazı çalışmalarda, tüm somon balığı filetosunun fermantasyonunda Lactobacillus sakei ve Lactobacillus alimentarius gibi starter kültür kullanımının üründe arzu edilir lezzet, tekstür ve uzun bir raf ömrü sağladığı belirtilmiştir. Mevcut florası ile gıda kaynaklı mikrobiyal hastalıklar açısından potansiyel tehdit oluşturabilecek olan fermente balık ürünlerinde starter kültür kullanımı ile güvenli, standart kalitede üretimin yanı sıra istenilen lezzet ve tekstüre sahip ürün eldesi mümkün olacaktır. 72 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KAZEİN MİSEL YAPI MODELLERİ Melih GÜZEL1, Özlem AKPINAR2 1 Gümüşhane Üniversitesi, Şiran Mustafa Beyaz Meslek Yüksekokulu, Gıda İşleme Bölümü, Gümüşhane 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Süt yüksek miktarda protein, yağ ve mineralleri içeren kompleks bir biyolojik sıvıdır. Sütün fonksiyonu, yeni doğan memelilerin büyümesi için gerekli olan esansiyel amino asit gibi besin maddelerini temin etmektir. Kazein, süt proteinleri arasında en fazla miktarda bulunan protein çeşidi olup, sığır ve diğer ticari mandıra türleri sütlerinin toplam proteininin yaklaşık % 80’ ini temsil eden tek süt-spesifik proteinidir. Kazein ve kazein misellerinin, süt ürünlerinin fonksiyonel özellikleri üzerindeki öneminden dolayı, kazein misellerinin yapısı hakkında kapsamlı çalışmalar yapılmış ve farklı modeller geliştirilmiştir. Şimdiye kadar önerilen modeller, kaplı-çekirdek (coat-core) modeli, altbirim (subunit) modeli ve içyapı (internal structure) modeli olmak üzere üç sınıfta toplanabilir. Bunlardan kaplı çekirdek modellerinde, kazein agregatı olarak tanımlanan yapının dış katmanlarının kompozisyonu ile iç katmanlarının kompozisyonunu farklı olduğu açıklanmış ve iç kısmın yapısı tam olarak tanımlanamamıştır. Altbirim modellerinde kazeinin uniform küresel alt birimlerinden oluştuğu kabul edilmiştir. İçyapı modellerinde ise farklı kazeinlerin agregasyon şekilleri belirtilmiştir. Bu çalışmada şimdiye kadar önerilen kazein misel modelleri hakkında bilgi verilecektir. 73 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ET GEVREKLEŞTİRMEDE UYGULANAN YÖNTEMLER Ümran ÇİÇEK, Mesut TOLAN, Aliye BULGAN Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Kesim işlemi sonrası kasın ete dönüşümü ve ölüm sertliğinin kaybolarak etin belirli bir gevreklik ve tekstür kazanması için soğuk muhafaza koşullarında en az 24 saat süre ile dinlendirilmesi gereklidir. Et gevrekleştirmede bu süreci kısaltmak ve ete arzu edilir gevreklik kazandırmak amacıyla mekaniki işlemler, tuz ilavesi, elektriksel stimülasyon, yüksek basınç, mikrobiyal ve bitkisel kaynaklı proteolitik enzim uygulamaları gibi farklı teknikler kullanılmaktadır. Bitkisel proteazlardan teknolojik olarak önemli olanlar arasında papain, bromelin, fisin, aktinidin ve zingibain yer alır. Mikrobiyal kaynaklı enzimler ise Aspergillus küflerinin bazı suşları ile bazı bakteri suşlarından elde edilen proteazlardır. Kesimden sonra enzim karkasa püskürtme, solüsyona daldırma ya da kasa enjeksiyon şeklinde uygulanabilir. Proteolitik enzim aktivitesi sonucunda kas proteinlerinin peptit ve serbest amino asitlere hidrolizi ile gevrekleştirme gerçekleştirilir. Elektriksel stimülasyonla kesim işleminden yaklaşık 45 dakika sonrasında karkasa but ve boyun kısımlarından elektrik verilerek kasın kasılması ve gevşemesini hızlandırılır. Bu yöntemle gevreklik gelişiminin sağlanmasına karşın yöntemin bazı olumsuz etkileri de bulunmaktadır. Bu derleme çalışma ile et gevrekleştirmede uygulanan yöntemler ve et kalitesine etkileri incelenecektir. 74 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ZAMAN-SICAKLIK ve TAZELİK İNDİKATÖRLERİ Ahmet Oktay KÜÇÜKÖZET, Mustafa Kemal USLU Akdeniz Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Antalya Ambalajlama; taze ve işlenmiş gıdaların kalitesini, üretiminden tüketimine kadar geçen süre içerisinde korunmasını sağlayan önemli bir muhafaza işlemidir. Son yıllarda ambalajlı gıdaların üretiminden tüketimine kadar geçirdiği süre içerisinde gıdada meydana gelen değişimler veya maruz kaldığı ortam şartları hakkında bilgi veren Akıllı ambalajlama teknikleri geliştirilmiştir. Bu teknikler içerisinde en önemlileri “zaman-sıcaklık indikatörleri” ve “tazelik indikatörleridir”. Zamansıcaklık indikatörleri; dağıtım zinciri boyunca gıdanın sıcaklık geçmişini, geri dönüşümsüz reaksiyonlarla görsel olarak bilinmesini (genellikle renk değişimi şeklinde) sağlayan küçük ölçüm araçlarıdır. Çalışma prensiplerine göre; polimerleşme, difüzyon ve enzimatik bazlı olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Tazelik indikatörleri ise; gıdaların depolanması sırasında uygun koşulların ihlali sonucu gerçekleşen mikrobiyal bozulmalar neticesinde oluşan metabolitlere (CO 2, SO2, NH3, H2S vb.) duyarlı sistemlerdir. Çalışma prensiplerine göre; bu metabolitlerin açığa çıkması sonucu pH’da meydana gelen değişime dayalı veya uçucu azot bileşikleri, hidrojen sülfür, etanol, diasetil gibi oluşan metabolitlerle doğrudan duyarlı olanlar olmak üzere ikiye ayırmak mülkündür. Gıdanın kalan raf ömrü ve gıdanın güvenliği hakkında bilgi veren zaman-sıcaklık ve tazelik indikatörleri, raf ömrü kısa ve gıda zehirlenmelerine neden olabilecek gıdaların ambalajlarına yerleştirilerek kullanımı giderek artmaktadır. Bu derlemede zaman-sıcaklık ve tazelik indikatörlerinin çalışma prensipleri, kullanım alanları ve bu alandaki son gelişmeler incelenmiştir. 75 8. Gıda Mühendisliği Kongresi RASSF SİSTEMİNİN TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Senem TÜFEKÇİ1, Mehmet BAŞEĞMEZ2 1 Pamukkale Üniversitesi Acıpayam Meslek Yüksek Okulu Gıda İşleme Bölümü, Denizli 2 Pamukkale Üniversitesi Acıpayam Meslek Yüksek Okulu Süt ve Besi Hayvancılığı Bölümü, Denizli Gıda ve Yem için Hızlı Alarm Sistemi (RASFF), gıda ve yem zincirinde insan sağlığı ile ilgili riskler saptandığında ve ilgili ürünün alıkonması, geri toplatılması, el konması ve reddedilmesi gibi önlemler alındığında, yetkili otoriteler arasında bilgi alışverişini sağlayan hızlı ve etkili bir araçtır. Bu çalışmada 01.01.2008 ile 07.05.2013 tarihleri arasında RASSF online veri tabanında Türkiye kaynaklı yapılan bildirimler incelenmiştir. Söz konusu tarihler arasında 1593 adet Türkiye kaynaklı bildirim yapılmış ve bu bildirimlerin %75.58’inin sınırdan red olduğu belirlenmiştir. Ürün kategorilerine göre bildirim sayısı incelendiğinde meyve ve sebzelerin %56.18’lik oranla birinci, kabuklu yemiş ürünleri ve çekirdeklerinin ise %27.93’lük oranla ikinci sırada yer aldığı görülmüştür. Ayrıca RASFF tarafından tanımlanmış tehlike tipleriyle ilgili yapılan bildirimde mikotoksinlerin %53.42 ile en çok bildirim yapılan tehlike tipi olduğu onu %19.52 ile pestisit kalıntısı, %6.84 ile de patojenik mikroorganizmaların takip ettiği görülmüştür. Mikotoksinlerin oluşturduğu tehlikelerin %98.02’sinin aflatoksin kaynaklı olduğu, patojen mikroorganizmalar içinde ise Salmonella spp. %58.18 ve Escherichia coli ise %33.63 ile ön plana çıkmıştır. 76 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDALARDA BULUNAN LAKTİK ASİT BAKTERİLERİNİN ANTİBİYOTİK DİRENÇLİLİKLERİ Duygu ALP, Zübeyde ÖNER Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Antibiyotikler bakteriyel enfeksiyonlara karşı kullanılan önemli bir ilaçtır. Ayrıca antibiyotiklerin kullanımı hayvansal gıda üretiminde, hayvan ve bitki hastalıkları ile mücadelede, koruyucu ve iyileştirici amaçlı kullanılmaktadır. Ancak yıllarca antibiyotiklerin yanlış tüketiminden dolayı antibiyotiklere karşı bakterilerde direnç gelişebilmektedir. Yaygın bakteriyel enfeksiyonlar eskiden kolayca tedavi edilebilmesine karşın günümüzde antibiyotik dirençliliği nedeni ile önemli sağlık tehlikelerine yol açmaktadır. Bir antibiyotiğe dirençli olan etken kısa sürede birden çok ilaca karşı da direnç kazanmakta ve bu çoğul dirençli mikroorganizmalar hızla ortama yayılmaktadır. Bugün tüm dünya, çoğul dirençli Mycobacterium tuberculosis, Salmonella ve diğer bakterilerle olan infeksiyonlarla savaşmaktadır. Laktik asit bakterilerinin de patojen mikroorganizmalar gibi antibiyotiklere karşı direnç geliştirme özelliklerinin ve genlerinin bulunduğu tespit edilmiştir. Süt ve et ürünlerinden izole edilen Lactococcus lactis, Enterokok ve son yıllarda Lactobacillus türlerinin tetrasiklin ve eritromisin ve vankomisin antibiyotiklerine karşı direnç geni taşıdıkları tespit edilmiştir. Bu derlemede, izole edilen laktik asit bakterilerinin, özellikle insan tedavisinde de kullanılan eritromisin, tetrasiklin, vankomisin, ampisilin, rifampisin, gentamisin, nitrofurantoin, kloramfenikol ve siprofloksasin gibi antibiyotiklere karşı direnç durumları irdelenmiştir. 77 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ISIL İŞLEM GÖRMÜŞ VEYA ÇİĞ SÜT TÜKETİMİNİN RİSK VE FAYDALARI Zübeyde ÖNER Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Çiğ sütün tüketimi konusunda yayınlar bulunmamakla birlikte, günümüzde genel eğilim doğal olanı ve pazarlardan satın aldığını tüketmek yönündedir. Isıl işlemin ürünün besin değerini ve sağlık üzerine yararlılığını azalttığı yönünde bilgiler bu algının artmasına neden olur. Ancak çiğ süt yüksek besin madde içeriği ile birlikte nötral pH ve yüksek su içeriği nedeni ile farklı mikroorganizma grupları için çok iyi bir gelişme ortamıdır. O nedenle ürünün mikrobiyal yönden güvenliğini sağlamak ve raf ömrünü artırmak için süt, ısıl işleme tabi tutulmalıdır. Çiğ süt tüketiminin gerektiğini savunan kişilerin temel dayanağı ısının etkisi ile sütün besin değerinin (protein, doymamış yağ asitleri vitamin ve mineral maddeler) azaldığı yönündedir. Gıdanın besin değeri sadece besin içeriğine bağlı olmayıp aynı zamanda biyo yararlılığına ve önerilen günlük alım miktarına göre değişir. Süt proteinlerinin besin değeri onların parçalanabilirliğine ve esansiyel amino asit alımına bağlıdır Gıda zehirlenme etmeni olan mikroorganizmalardan Camplobacter, Salmonella spp. toksin üreten Escherichia coli, Staphylococcus aureus, Listeria monocytogenes, Yersinia enterocolitica sütte bulunabilecek patojenlerdir. Bu derlemede amaç çiğ ve ısıl işlem uygulanmış sütleri mukayese ederek yapısal olarak değişimleri incelemek ve güvenli gıda üretimi için gereken ısıl işlemin veya çiğ sütün risk ve faydalarını tartışmaktır. 78 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA ATIKLARININ DEĞERLENDİRMESİNDE ALTERNATİF YÖNTEMLERİN KULLANILMASI Filiz İÇİER1 Cansu ÇELEBİ2 Derya TEZCAN3 1 Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir, Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı, İzmir, 3 Şehitlik Mahallesi Bağlarbaşı Koru Sitesi 39/18 Polatlı, Ankara, 2 Dünyada her geçen yıl nüfus artışına paralel olarak gıda maddesi üretiminin önemi giderek artmaktadır; bununla birlikte atık miktarında da artış söz konusudur. Devlet yaptırımlarının ve toplumun çevre bilincinin artması ile işletmelerin atıklarının geri kazandırılması konusunda çalışmaların giderek arttığı dikkati çekmektedir. Bu çalışma, gıda üretimi sırasında meydana gelen ve ekonomik açıdan katma değer sağlayabilecek atıkların değerlendirilmesinde kullanılan geleneksel yöntemlerin enerji, su vb. kaynakları fazla tüketmesi nedeniyle alternatif olarak kullanılabilecek yöntemler konusunda bilgi verilmektedir.Farklı gıda sektörlerinin atıklarının değerlendirme yöntemleri, geleneksel ve alternatif yöntemler arasındaki farklılıklar ortaya koyularak incelenmiştir. Durum çalışması niteliğinde, peynir suyundan laktoz eldesi ve turunçgil kabuklarından pektin eldesi sırasında geleneksel ve alternatif yöntemlerin uygulanması, kütle ve enerji verimlilikleri belirlenerek değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında 100 kg/saat debiye sahip peynir suyundan 2.9 kg/saat laktoz elde edilebileceği, geleneksel yöntemler ile 469 kW güç gereksinimi olurken, bazı işlem basamaklarında uygulanan alternatif yöntemlerle bu değerin 228 kW’a düşürülebileceği öngörülmüştür. Turunçgil kabuklarından pektin eldesinde ise gerekli güç geleneksel yöntemde 3051 kW, alternatif uygulamayla 2986 kW olarak öngörülmüştür. Örnek alınan durum çalışmalarında, seçilen parametreler ve yapılan varsayımlar sonucunda elde edilen öngörüler değerlendirildiğinde, atıkların değerlendirilmesi sırasında uygulanan alternatif yöntemlerin enerji verimliliğinin daha yüksek olabileceği belirlenmiştir. Ancak elde edilen ürünlerin kalite karakteristiklerindeki değişim üzerine kapsamlı çalışmaların yapılması gerektiği düşünülmektedir. 79 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FERMENTASYONUN MİKOTOKSİNLER ÜZERİNE ETKİSİ Ayşegül MUTLU, Funda KARBANCIOĞLU-GÜLER İstanbul Teknik Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, İstanbul Fermentasyon gıdaları dayanıklı hale getirmeye yönelik uygulanan en eski koruma yöntemi olmakla birlikte günümüzde tat, koku ve aroma oluşumu gibi özellikleri sebebiyle de tercih edilmektedir. Mikotoksinler bazı küflerin gıda ve yemlerde gelişmeleri sonucunda oluşan düşük molekül ağırlıklı ikincil metabolitlerdir. Miktoksijenik küflerin dağılımı ve son üründe ki miktarları iklimsel faktörlere ve gıda işleme koşullarına bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Dünya çapında gıda güvenliğine karşı artan ilgiye paralel olarak gıdalarda mikotoksin varlığı ile ilgili konulara da ilgi artmaktadır. Mikotoksinlerin zararlı etkileri yapılan klinik çalışmalarla belirlenmiştir. Bu etkilerin elimine edilmesi amacıyla proses koşullarında mikotoksin konsantrasyonunda azalma sağlanması günümüzde en çok dikkat çeken araştırma alanları arasındadir. Fermentasyon işleminin mikotoksinlerin uzaklaştırılması için kullanılması yeni bir bakış açısı olarak değerlendirilmektedir. Fermentasyon işlemi sırasında özellikle laktik asit bakterilerinin etkisiyle bazı mikotoksinlerin tamamen veya kısmen parçalandığı bazı mikotoksinlerin ise farklı formlara dönüştüğü yapılan araştırmalar sonucunda belirlenmiştir Bu çalışmada gıdalardaki mikotoksinlerin fermentasyon sırasındaki parçalanmaları ve farklı bileşiklerin oluşması incelenerek fermentasyonun gıdalardaki mikotoksinler üzerine etkisi ile ilgili literatür bilgilerinin derlenmesi amaçlanmıştır. 80 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA KAYNAKLI MİKROBİYAL HASTALIKLARA NEDEN OLABİLECEK ALIŞKANLIKLARIN ARAŞTIRILMASI Şeniz KARABIYIKLI, Ayşe Hümeyra ALTUNTAŞ, Hacer KAYMAZ Gaziosmanpaşa Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Gıda kaynaklı hastalıklar, gıdalara çeşitli süreçlerde (üretim, işleme, paketleme, nakliye, depolama ve servis) bulaşmış olan mikroorganizmalar ya da kimyasal maddeler nedeni ile oluşmaktadır. Genel olarak “gıda zehirlenmesi” olarak bilinen şikayetlerin etmeni mikroorganizmalar veya ürettikleri zehirli maddelerden (toksinlerden) ileri gelmektedir. Gıda kaynaklı hastalıklar hem gelişmiş ülkelerde hem de gelişmekte olan ülkelerde meydana gelmekte, sağlık ve ekonomik açıdan büyük sorunlar oluşturabilmektedir. Gıda kaynaklı mikrobiyal hastalıkların sebeplerinden biri de hatalı gıda hazırlama yöntemleri ve yanlış alışkanlıklardır. Bu çalışmada kapsamında, Tokat’ta yaşayan ve farklı sosyo-kültürel yapıya sahip katılımcıların, gıda kaynaklı mikrobiyal hastalıklar konusunda genel bilgi düzeyinin saptanması, gıda kaynaklı mikrobiyal hastalıklara zemin oluşturabilecek hatalı alışkanlıklarının tespit edilmesi ve elde edilen sonuçların yorumlanması amaçlanmıştır. Çalışma kapsmındaki anket çalışması ev hanımı (%28), devlet memuru (%13), özel sektör çalışanı (%12) ve öğrenci (%47) olmak üzere farklı meslek gruplarına ait katılımcılara uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlar, gıda hazırlama ve güvenli gıda tüketimi konusunda eğitim düzeyinin önemli bir parametre olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte, katılımcıların çoğunluğu (%82) tarafından gıda kaynaklı mikrobiyal hastalıklara yol açabilecek pek çok alışkanlığın benimsenmiş olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca, gıda kaynaklı mikrobiyal hastalıklar, bu hastalıklara neden olabilecek gıdalar ve bu hastalıklara ait semptomlarının tanınırlık düzeyinin oldukça düşük (%23) olduğu tespit edilmiştir. 81 8. Gıda Mühendisliği Kongresi β–GALAKTOSİDAZ ENZİMİ VE UYGULAMA ALANLARI Melih GÜZEL1 , Özlem AKPINAR2 1 Gümüşhane Üniversitesi, Şiran Mustafa Beyaz Meslek Yüksekokulu, Gıda İşleme Bölümü, Gümüşhane 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat β–galaktosidaz, laktozdaki β-glikozidik bağın enzimatik olarak hidrolizini katalizleyen bir enzimdir. β–galaktosidaz (Laktaz, β–galaktozidgalaktohidrolaz, EC 3.2.1.23), hidrolaz temel enzim sınıfının glikosidaz alt sınıfına ait bir enzim olup maya, küf ve bakteri gibi mikroorganizmalardan, bitki ve hayvanlardan elde edilebilmektedir. Enzimin, laktoz intoleranslı insanlar için, süt ürünlerinden laktozun uzaklaştırılması ve galaktozlu ürünlerin üretiminde uygulama alanları bulunmaktadır. β–galaktosidaz üretiminde, diğer kaynaklar ile karşılaştırıldığında, üretimlerinin kolaylıkla kontrol edilebilmesi ve yüksek üretim verimliliğine sahip olması gibi avantajlarından dolayı mikrobiyal kaynakların ticari önemi daha fazladır. Bakteri ve mayalardan elde edilen enzim hücre içi, küflerden üretilen enzim ise hücre dışıdır. β–galaktosidaz enziminin üretiminde en önemli kaynaklardan biri, Kluyveromyces cinsine ait Kluyveromyces lactis ve Kluyveromyces marxianus gibi mayalardır. β–galaktosidaz üretimi için endüstriyel olarak kullanılan diğer bir kaynak, Aspergillus oryzae ve, Aspergillus niger gibi küflerdir. β–galaktosidaz gıda endüstrisinde süt ve süt ürünlerinin tadını, çözünürlüğünü, aromasını ve sindirilebilirliğini iyileştirmek amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunun yanında β–galaktosidazdan endüstriyel, biyoteknolojik, tıbbi, analitik gibi farklı alanlarda da yararlanılmaktadır. Bu çalışma β–galaktosidaz enzimi ve kullanım alanları hakkında bilgi verecektir. 82 8. Gıda Mühendisliği Kongresi LİKOPENİN ÜRETİM YOLLARI VE NUTRASÖTİK ÖZELLİKLERİ Gökşen GÜLGÖR, Mihriban KORUKLUOĞLU Uludağ Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Bursa Nutrasötik olarak değerlendirilen gıdalar, içerdikleri bileşenleri sayesinde sağlığı olumlu etkileyebilen ve medikal amaçlı kullanılabilen fonksiyonel gıdalar olarak da isimlendirilmektedir. Domateste doğal olarak bulunan likopen bir karotenoid olup, bazı meyve ve sebzelerde bulunan doğal renk maddeleridir. Karotenoidler, mikrobiyel yöntemlerle de üretilebilmektedir ve anti-kanserojen, anti-oksidan özelliklere sahiptir. Ayrıca hayvan yemlerinde, doğal gıda renklendiricilerinin üretiminde, ilaç sanayiinde ve kozmetik alanında da kullanılmaktadır. Likopen, antioksidan olarak singlet oksijen yakalayıcı, süpürücü gibi çeşitli mekanizmalarla görev yaparak hücreleri oksidatif strese karşı korumaktadır. Ayrıca likopenin bir molekülü binlerce singlet oksijen molekülünü bağlayabilmekte olup, bu fonksiyonunun etkinlik derecesi, başlıca içerdiği konjuge çift bağ sayısına bağlıdır. Likopenin, oksijen bağlayıcı özellik göstermesi ve bu sayede güçlü bir antioksidan olarak nitelendirilmesi, sahip olduğu kimyasal yapı ile doğrudan ilişkilidir. Doğal antioksidan özelliği sayesinde kontrolsüz şekilde çoğalan tümör hücrelerinin hızla yayılmasını engelleyebildiği belirtilmektedir. Bu derlemede fonksiyonel bir bileşen olan likopenin hem mikrobiyel hem de fiziksel koşullarda üretiminden bahsedilmekte olup, medikal amaçlı kullanım olanakları ve vücut fonksiyonları açısından önemine de değinilmektedir. 83 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FARKLI KURUTMA METOTLARININ ELMA DİLİMLERİNİN KALİTE KARAKTERİSTİKLERİ ÜZERİNE ETKİSİ Belçim ÇAPAR, Sevgi GÖKBULUT, Özge TAŞTAN, Taner BAYSAL Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Meyve kurutma prosesi; meyvenin içeriğindeki suyu uzaklaştırarak ve su aktivitesini düşürerek mikrobiyal gelişme riskini azaltmakta, bu sayede iyi bir koruma metodu olarak bilinmektedir. Ayrıca, meyveler kurutuldukları zaman daha düşük maliyetlerde depolanabilmekte ve taşınabilmektedir. Bu çalışmada; tepsili kurutucu, ısı pompalı kurutucu, dondurarak kurutma ve mikrodalga kurutma metotları ile kurutulan elma dilimlerinin nem içeriği, renk, toplam fenolik madde, toplam ve invert şeker miktarı, toplam pektin içeriği, su aktivitesi, rehidrasyon yeteneği, yığın yoğunluğu, pH ve titre edilebilir asitlik ve duyusal özellikler gibi kalite karakteristikleri incelenmiştir. Elma dilimleri farklı kurutucular kullanılarak, son ürünün nem içeriği % 10 olana kadar kurutulmuştur. Kuruma süreleri sırasıyla 50, 90, 270, 20 dakika olarak belirlenmiştir. Dört farklı kurutucuda incelenen parametrelerin sonucunda, yüksek fenolik madde içeriğine ve düşük kuruma süresine sahip son ürün elde edilmesine olanak veren mikrodalga kurutma yönteminin meyve kurutma endüstrisinde kullanımının geliştirilmesi gerekliliği ortaya konulmuştur. Elma dilimlerinin kalite karakteristiklerinin; mikrodalga kurutma ve dondurarak kurutma yöntemlerinde, tepsili ve ısı pompalı kurutucuda kurutma işlemine göre daha iyi korunduğu saptanmıştır. 84 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA BİLEŞENLERİNİN MEME KANSERİNE NEDEN OLAN GENLER İLE ETKİLEŞİMİ Gökşen GÜLGÖR, Mihriban KORUKLUOĞLU Uludağ Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Bursa Meme kanseri, geçmişte olduğu gibi, bu gün de mortalite ve morbiditeyi artıran hastalıklardan biri olmaya devam etmektedir. Bu hastalığın klinik ve biyolojik doğasının anlaşılmasında son 50 yılda önemli ilerlemelere, tedavilerindeki büyük gelişmelere rağmen sorun devam etmektedir. Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü'nün hesaplarına göre Amerika Birleşik Devletleri'nde halen 2 milyondan fazla meme kanserli hasta yaşamaktadır. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinde, diğer kanser türlerinde olduğu gibi hücrelerin gen yapısı, hücre bölünme oranı, morfolojisi, enzim, hormon, vb. madde üretimi normal hücrelere göre faklıdır. Kadınlar için yaşam boyu meme kanserine yakalanma riski yaklaşık 1/8'dir. Bu risk, aile hikayesi olanlarda ve ‘‘Breast Cancer’’ BRCA-l ya da BRCA–2 gen mutasyonu taşıyanlarda daha yüksek olup, genetik yatkınlığa sahip kadınların beslenme alışkanlıklarının ve tükettikleri gıda ürünlerinde bulunan bazı bileşenlerin de BRCA aktivitesini etkilediği düşünülmektedir. Bu derlemede, kanseri tetikleyen gıda bileşenlerinden bahsedilmekte ve BRCA mutasyonları ile meme kanseri arasındaki ilişki, kapsamlı olarak ele alınmaktadır. 85 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA KONVEYÖRLERİNDE MİKROBİYEL SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Gökşen GÜLGÖR, Mihriban KORUKLUOĞLU Uludağ Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Bursa Gıda üretimi yapan fabrikalarda hijyen eksikliği nedeni ile gıda zehirlenmeleri meydana gelebilmekte ya da fark edildiği takdirde ürünü piyasadan geri çekme işlemi ile risk, kontrol altına alınmaktadır. Ancak her iki şekilde de hem tüketicinin güveni sarsılmakta ve ürünün geri çağırılması ile ortaya çıkan ekonomik kaybın boyutu oldukça büyük olmakta, hem de halk sağlığı tehlikeye atılmaktadır. Gıda sektöründe sağlığı tehdit eden risklerinin büyük bir kısmı mikrobiyel kaynaklı olmaktadır. Mikroorganizmalar gıdanın temas ettiği ortamdan uzaklaştırılamaz ya da sterilizasyon yöntemi yetersiz kalır ise son üründe kalite kaybı olması da kaçınılmaz hale gelmektedir. Mikrobiyel kontaminasyonun birçok kaynağı olabileceği gibi, genellikle göz ardı edilen en önemli kontaminasyon kaynaklarından biri de gıdanın taşındığı konveyör sistemleridir. Konveyör üzerinde kullanılan sonsuz bandın, üretilen gıdaya uygun olması ve üretim sonrasında temizlenebilir nitelikte olması, çapraz kontaminasyonun önlenmesinde çok önemli bir faktördür. Ayrıca bant üzerinde biriken mikroorganizmalar, etkin bir temizleme yöntemi ile uzaklaştırılamaz ise, zamanla biyofilm oluşturarak, çok daha riskli hale gelmekte ve bant üzerinden uzaklaştırılması çok daha zorlaşmaktadır. Patojen olmasa bile, bazı mikroorganizmaların bantta kalması sonucunda, bandın kullanım ömrü kısalmakta ve ekonomik zarara sebep olmaktadır. Bu derleme kapsamında, gıdaların taşınmasında kullanılan konveyör sistemlerinin gıda çeşitlerine göre uygunluk dereceleri hem mikrobiyel, hem de ekonomik faktörler göz önüne alınarak incelenmiştir. 86 8. Gıda Mühendisliği Kongresi SODYUM NİTRİT, SİTRİK ASİT, ASKORBİK ASİT ve BAZI BİTKİ EKSTRAKTLARININ (BİBERİYE VE ÇÖREK OTU) KIRMIZI ET RENGİ VE TEKSTÜR ÖZELLİKLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Elif GÜLDEMİR, Sema EREL, Ömer ZORBA, Gülsüme ÖZİŞ, Nursel SÖYLEMEZ Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Bolu Bu çalışmada, kırmızı ette antioksidant etkisi bulunan bazı kimyasal maddeler ve bitki özütlerinin etin rengi, su oranı ve tekstürel özellikleri üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla kesimden sonra 24 saat dinlendirilmiş yaklaşık 3 yaş civarındaki tosun karkasının but bölgesindeki M. semimembranosus kası kullanılmıştır. Deneme 2 tekerrürlü olarak yürütülmüştür. M. semimembranosus kası 25 g/L olarak hazırlanan bitki ekstraktları (biberiye, çörekotu) ve her biri 500 ppm olarak hazırlanan sodyum nitrit, sitrik asit, askorbik asit tuzları ile 5 dakika muamele edilmiştir. Hunterlab renk değerleri (L*, a*, b*) muameleden sonra 0. dakikadan başlayarak 126. saate kadar belirli aralıklarla ölçülmüştür. Bu süre sonunda örneklerde nem tayini ve tekstür analizi (tekstür profil analizi ve kesme direnci testi) yapılmıştır. Örneklere uygulanan işlemlerin ve zamanın, örneklerin L, a ve b değerleri üzerinde istatistiksel olarak çok önemli (p<0.01) etkide bulunduğu, sodyum nitritin örneklerin L, a, b ve nem değerlerini istatistiksel olarak önemli (p<0.01) ölçüde düşürdüğü saptanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, biberiye ve çörek otunun, etin başlangıçtaki renk değerlerini daha iyi koruduğu, araştırılan diğer özellikleri genelde fazlaca etkilemediği ifade edilebilir. 87 8. Gıda Mühendisliği Kongresi S.aureus’UN SIVI BESİYERİNDE TERMAL İNAKTİVASYONU Sinan UZUNLU Pamukkale Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu, Çivril-Denizli Amaç: S. aureus ATCC 29213’ün ısıl işlem direnci sıvı besiyerinde farklı sıcaklık ve süre aralıklarında belirlenmeye çalışılmıştır. Yöntem: Tryptic Soy Broth (TSB) ile S.aureus ATCC 29213’ün ileri seyreltmeleri yapılarak 35°C’de 24 saat aerobik inkübasyona tabii tutulmuştur. İnkübasyon sonucu 9 mL’lik Peptonlu Su (PS) tüplerine 0,1’er mL aktarılarak inkübasyon tekrar edilmiş ve Nutrient Agar (NA)’da yüzeye yayma yöntemi ile koloni sayımları yapılmıştır. PS’da bulunan kültürler 64°C’de 3, 4, 5 ve 6 dakika ile 65°C’de 1, 2, 3 ve 4 dakika sürelerde sıcaklık-zaman kontrollü su banyosunda ısıl işleme tabii tutulmuşlardır. Hızla soğuk su altında sıcaklıkları düşürülen tüplerden NA’ya ekim yapılarak inkübe edilmişler ve sonuçlar KOB/mL olarak değerlendirilmiştir. Bulgular ve Sonuçlar: 64°C’de 3 ve 4 dakika ile 65°C’de 1, 2 ve 3’er dakikalık ısıl işlem normları termal inaktivasyonun sağlanmasında yetersiz bulunmuşlardır. Bununla birlikte, 64°C’de 5 ve 6 dakika ile 65°C’de 4 dakikalık ısıl işlem uygulaması sonucunda kültürlerin inaktivasyonu sağlanmıştır. Elde edilen verilerden aşağıdaki lineer regresyon modelleri elde edilerek D değerleri hesaplanmıştır. 64°C için: y (log10 KOB/mL) = -2,282 x (süre) + 7 (r2=0,967) D=0.44 dakika 65°C için: y (log10 KOB/mL) = -1,911 x (süre) + 7 (r2=0,954) D=0.52 dakika 88 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PSEUDO-TAHILLAR (Pseudocereals) VE GLUTENSİZ GIDA TEKNOLOJİSİNDE KULLANIMLARI Neslihan YILDIZ, Erkan YALÇIN Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Gölköy Kampüsü, Bolu Pseudo-tahıllar, birbirleriyle ya da tek çenekli (monokotiledonik) bitkilerle yakından benzerlikleri olmayan çift çenekli (dikotiledonik) bitkilerdir. Pseudo-tahıllar amarant (Amaranthus spp. Amaranthaceae), quinoa (Chenopodium quinoa, Chenopodiacease) ve karabuğdaydır (Fagopyrum esculentum, Polygonaceae). Pseudo-tahıllar, yüksek protein, mineral, besinsel lif içerirler ve protein kalitesi diğer tahıllara göre daha yüksektir. Amarant, quinoa ve karabuğdayın protein kompozisyonu prolamin tip proteinleri içermediğinden glutene karşı alerjik reaksiyon gösteren çölyak hastaları tarafından kullanılabilir olduğu gibi önemleri de gün geçtikçe artmaktadır. Karabuğday, ayrıca, tahıllarda bulunmayan ve kalp-damar hastalıklarının tedavisinde kullanılabilen fenolik bileşiklerden rutin bileşiğini ve flavanoidleri içermektedir. Günümüzde pseudo-tahıllar glutensiz tahıl ürünlerinin üretiminde önemli bir kaynaktır. Kuzey Amerika’da amarantdan yapılan 9 glutensiz ekmek çeşidi bulunmaktadır. Avrupa’da ise karabuğday kullanılarak yapılan 3 farklı glutensiz bisküvi çeşidi belirtilmiştir. Bir ürünün glutensiz sayılabilmesi için gluten miktarının <20 ppm (mg/kg)’den az olması gerekmektedir. Bazı ülkelerde ise bu değer <100 ppm’dir. Karabuğday unundan elde edilen eriştenin tekstürel özelliklerinde artış gözlenmiştir. Quinoa ve karabuğdayın sadece nişasta bileşenleri kullanılarak, bisküvi hamuru ve ürünleri başarılı bir şekilde üretilmiştir. Kepeğinden ayrılmış karabuğday unu ya da tam karabuğday unlarıyla üretilen glutensiz ekmeklerin antioksidan kapasitesi artmıştır. Ülkemizde ilk kez Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü karabuğdayın ıslah çalışmalarına başlamıştır ve kimyasal, besinsel ve teknolojik özelliklerinin incelenmesi ile ilgili çalışmalara başlanmıştır. 89 8. Gıda Mühendisliği Kongresi OZONLAMA UYGULAMASININ ELMA SUYUNUN BİYOAKTİF BİLEŞENLERİNE ETKİSİ Burcu ARI, Havva Nilgün BUDAK, Zeynep Banu SEYDİM Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Ozon, bakterilere mantarlar, maya ve küfler, virüsler, protozoa ve bakteriyel ve mantar sporlarına karşı, geniş spektrumlu aktif bir antimikrobiyal ajandır. Ozonun mikrobiyal etkisi pH, sıcaklık, katkı maddeleri ve organik madde miktarına bağlı olarak değişmektedir. Buda ozonu gıda endüstrisinde güvenle kullanılan bir antimikrobiyal ajan yapmaktadır. Bu proje ile ozonlama uygulamasının pastörizasyon alternatifi olarak elma suyunun biyoaktif bileşenlerine etkisi, ozonlama sonrası elma suyundaki kimyasal, toplam antioksidant ve fenolik bileşenlerdeki değişimlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu proje kapsamında elma suyu, elmaların yıkanması, parçalanması ve preslemesi ile üretilmiştir. Kontrol grubuna 85°C de 10 dk pastörizasyon, diğer gruplara 2 dk ve 5 dk sürelerde ozon uygulanmıştır. Elde edilen elma sularında titrasyon asitliği, ph tayini, çözünür kuru madde, toplam kuru madde, toplam şeker tayini, kül tayini, toplam antioksidan aktivite, toplam fenolik madde, toplam mezofilik bakteri ve maya küf analizleri yapılmıştır. Yapılan analizlerde TEAC değerinin pastörizasyon uygulanmış örneklerde daha iyi sonuçlar verdiği, toplam fenolik bileşiklerin pastörizasyon yapılmış örneklerde daha çok açığa çıktığı görülmüştür. ORAC değerlerinde pastörizasyon yapılmış örneklerde daha yüksek sonuçlar gözlemlenirken, ozon ile 2 dakika ve 5 dakika muamele gören örnek sonuçların daha düşük olduğu görülmüştür. 90 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ÜZÜM KURUTMADA ULTRASES UYGULAMASININ ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI Senem TÜFEKÇİ1, Sami Gökhan ÖZKAL2 1 Pamukkale Üniversitesi, Acıpayam Meslek Yüksekokulu, Gıda İşleme Bölümü, Denizli 2 Pamukkale Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Denizli Bu çalışmada, ultrasesin ön işlem olarak kullanımının üzümün kuruma kinetiği üzerine etkilerinin belirlenmesi ve geleneksel olarak uygulanan potasa çözeltisine daldırma ön işlemi yöntemiyle kıyaslanması amaçlanmıştır. Bu amaçla üzümlere üç farklı ön işlem uygulanmış olup bunlar sırasıyla; (1) üzümlerin %5 K 2CO3 + %1 Zeytinyağı içeren potasa çözeltisine 1 dakika süreyle daldırılması, (2) 1:4 meyve su oranında beher içerisinde 10 dakika süreyle %55 genlikte ultrases uygulanması ve (3) önce potasa çözeltisi ardından ultrases işleminin aynı koşullarda kombine edildiği ön işlemlerdir. Ultrases ile gerçekleştirilen ön işlemde 20 kHz frekansta çalışan 13 mm çapında uca sahip titanyum prob kullanılmıştır. Ön işlem görmüş örnekler hiçbir işleme tabi tutulmayan kontrol örnekleri ile karşılaştırılmış olup kurutma işlemi 70 oC’ de ve 0,30 m/s hava hızında çalıştırılan kabin tip kurutucuda gerçekleştirilmiştir. Üzüm örneklerinin kurutma kinetiğini tanımlamak için elde edilen verilerin Lewis, Handersen-Pabis, Page ve Logaritmik modellere uygunluğu araştırılmış olup, örneklerinin kurumasını en iyi tanımlayan modelin Page Model (R2>0,99) olduğu belirlenmiştir. Ayrıca sadece ultrases önişleminin kurutma hızına etkisinin sadece potasa önişlemine göre daha düşük olduğu, iki işlemin kombine edildiği örneklerde kuruma hızının daha yüksek olduğu saptanmıştır. Bu bağlamda ultrasesin üzüm kurutmada geleneksel önişleme destek amaçlı uygulanabilir olduğu sonucuna varılmıştır. 91 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDALARDA AMİGDALİN VE SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ Mehtap ÇELİK1, Metin YILDIRIM2 1 2 Hitit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Çorum Niğde Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Niğde Amigdalin, Rosaceae familyasına ait badem, elma, kayısı, vişne, kiraz, erik gibi meyvelerin çekirdeklerinde bulunan suda çözünebilen doğal bir siyanojenik (hidrojen siyanür oluşturan, HCN) glikozittir. İlk kez 1830 yılında acıbadem çekirdeğinden izole edilmiş ve daha sonra diğer bitki türlerinin polen ve meyvelerinde de bulunduğu saptanmıştır. Sistematik adı, (R)-1-siyano-1(fenilmetil)-ß-D-glikopiranosil-(1-6)-ß-D-glikopiranosid olan amigdalin, bitkilerin savunma amacıyla sentezledikleri ikincil metabolitlerdendir. Amigdalin, asit veya enzimler yardımıyla parçalanabilmektedir. Sülfürik asit ile parçalanması sonucunda D-glikoz, benzaldeit ve HCN; hidroklorik asit ile parçalanması sonucunda ise mandelik asit, D-glikoz ve amonyak oluşmaktadır. Siyanojenik glikozit içeren çoğu bitki, bunların hidrolizi için gerekli enzimlere de sahiptir. Amigdalinin hidrolizini beta-glikozidaz enzimi gerçekleştirir ve hidroliz sonucunda benzaldehit, HCN, gentibiyoz ve glikoz oluşur. HCN temel olarak elektron transport sistemindeki enzimlerin aktivitelerini etkilemektedir. Siyanüre kısa süreli maruz kalan kişilerde nefes alma hızında artış, titreme ve benzeri nörolojik etkiler görülmektedir. Siyanüre uzun süre maruz kalan kişilerde ise kilo kaybı, sinir hasarları ve ölüm görülmektedir. Bu makalede, gıda maddelerinin HCN oluşturma potansiyelleri, amigdalinin sağlık üzerine etkileri ve gıdalardan uzaklaştırılma yöntemleri gibi konulara değinilecektir. 92 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA ARTIKLARINDAN DEĞERLİ BİLEŞENLERİN GERİ KAZANILMASINDA KULLANILAN GELENEKSEL VE GELİŞMEKTE OLAN TEKNOLOJİLER Merve AÇU, Elif ÇELİK ÖZER, Harun KESENKAŞ, Özer KINIK Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü, Bornova, İzmir Gıda kaybı olarak değerlendirilen gıda artıkları uzun zamandır çevresel etkileri nedeniyle dikkate alınmaktadır. Ayrıca, son zamanlarda gıda artıklar değerli nutrasötiklerin kaynağı olarak görülmektedir. Son yıllarda bu artıklarının aslında fonksiyonel bileşiklerin ve yeni ürünlerin geliştirilmesi için temel kaynaklar olduğuna dikkat çekilmektedir. Gıda sanayindeki artıklar meyve ve sebzeler, yumru kökler, şeker, nişasta ve şekerlemeler, tahıllar ve yağlı tohumlar, destile içkiler, biracılık ve şarapçılık, et, tavuk, yumurta, balık ve deniz ürünleri ve süt ve sütçülük ürünlerinden kaynaklanan artıklar olarak sınıflandırılabilir. Gıda işlenirken ortaya çıkan artıkların değerlendirilmesi çevre kirliliğinin önlenmesi, insan sağlığı, katma değer sağlanması, ürün çeşitliliğinin arttırılması ve ülke ekonomisi açısından önem taşımaktadır. Geri kazanılmak istenen değerli bileşikler sırasıyla; ön uygulama, makro ve mikro moleküllerin ayrılması, ekstraksiyon, izolasyon ve saflaştırma basamakları izlenerek elde edilir. Gıda artıklarındaki değerli bileşenler geleneksel ve yeni teknolojiler kullanılarak geri kazanılabilmektedir. Geleneksel yöntemlerde gıda matriksinin aşırı ısınması, yüksek enerji tüketimi, fonksiyonelliğin kaybı ve son ürünün düşük stabilitesi gibi birçok sorunla karşılaşılabilmektedir. Yeni teknolojilerle ise verim arttırılarak bu zorluklar ortadan kaldırılabilmektedir. Yeni teknolojiler ısıl olmayan işlemlere dayanmaktadır. Bu modern teknolojiler gıda endüstrisinde çeşitli proseslerdeki uygulamaları için önerilmekte ve uygun artıklardan değerli bileşiklerin geri kazanımları çalışmalarına kolaylıkla adapte edilebilmektedir. 93 8. Gıda Mühendisliği Kongresi DERİN YAĞDA KIZARTMA İŞLEMİ SIRASINDA AYÇİÇEK VE FINDIK YAĞLARININ YAĞ ASİTİ BİLEŞİMLERİ İLE OKSİDATİF STABİLİTELERİNDEKİ DEĞİŞİMİN İNCELENMESİ Semra TURAN, Merve KÜÇÜKOĞLU, Şeyma ÖZYANIK, Döndü BAŞDİN Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Bolu Bu çalışmanın amacı, ayçiçek ve fındık yağlarının derin yağda kızartma işlemi sırasında yağ asidi bileşimleri ile oksidatif stabilitelerindeki değişimin araştırılmasıdır. Bu amaçla 180±5 oC’de günde 10 defa olmak üzere 6 gün dondurulmuş patates kızartılmıştır. Kızartmalar sırasında alınan numunelerin yağ asiti bileşimi, tokoferol içeriği, iyot sayısı, indüksiyon periyodu ve özgül absorbans değerleri belirlenmiştir. Oksidasyonun birincil ve ikincil ürünlerini gösteren 232 ve 268 nm’deki özgül absorbans değerleri kızartma süresince ayçiçek yağında sırasıyla 17.69 ve 1.70 birim artarken, fındık yağında bu artış 7.76 ve 1.52 olarak saptanmıştır. Gerçekleşen termal oksidasyon nedeniyle ayçiçek ve fındık yağlarının tokoferol içeriklerinde düşme olmuştur. Ancak fındık yağının tokoferol içeriğindeki değişim ayçiçek yağınınkinden daha düşüktür. Fındık yağının 150 oC’deki indüksiyon periyodu 25.98 dakikadan 4.28 dakikaya düşerken, ayçiçek yağının indüksiyon periyodu kızartma süresince daha düşük düzeyde olmuştur. Fındık yağının iyot sayısında 9.0 birimlik düşme olurken, ayçiçek yağının iyot sayısındaki değişim 16.7 olarak saptanmıştır. Diğer taraftan C18:1/C16:0 oranı fındık yağında 16.6’dan 6.9’a düşerken, ayçiçek yağında 5.9’dan 2.2’ye düşmüştür. C18:2/C16:1 oranı ise fındık yağında 2.7’den 1.0’a, ayçiçek yağında ise 9.2’den 1.9’a düşmüştür. Sonuç olarak, derin yağda kızartma işlemi sırasında fındık yağında termal degredasyon ayçiçek yağına kıyasla daha düşük düzeyde gerçekleşmiştir. 94 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ÇEŞNİLİ ZEYTİNYAĞI Gülden GÖKŞEN1, Yüksel ÖZDEMİR2 1 Mersin Üniversitesi Gıda Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Mersin 2 Mersin Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Mersin Zeytinyağı, zeytin ağacı (Olea europaea) meyvesinin fiziksel veya mekanik işlemler uygulanarak elde edilen rafine edilmesine ihtiyaç duyulmadan tüketilebilen eşsiz bir yağdır.Sağlığa yararlılığı uluslararası boyutta kabul görmüş olan zeytinyağının kendine has aroması, tadı, rengi ve besleyici özelliklerinin olması, diğer yenilebilir bitkisel yağlardan onu ayırmaktadır. Çeşnili zeytinyağı, natürel sızma zeytinyağlarına değişik baharat, meyve ve sebzeler veya bunların doğal aroma maddeleri katılarak çeşitlendirilmesi ile elde edilen ve serbest yağ asitliği, oleik asit cinsinden her 100 gramda 0.8 gramdan fazla olmayan yağdır.Çeşnili zeytinyağlar, pazarın sadece %1-2’sini oluşturmakta, zeytinyağına katma değer katmaktadır. Son yıllarda Akdeniz diyetine olan ilginin artması ve tüketicilerin daha az işlenmiş ürünleri tercih etme eğilimleri, Kuzey Avrupa, Amerika ve Japonya'da ki tüketicilerin Akdeniz diyetinin diğer bileşenlerinden olan otlar, baharatlar ve meyve uçucu yağları ile zenginleştirilmiş zeytinyağlarına olan taleplerini her geçen gün arttırmaktadır. Fesleğenli, biberiyeli, kekikli, sarımsaklı zeytinyağlar genelde salata soslarında, deniz ürünleri yemeklerinde, et ve tavuk ızgaralarında, turunçlu zeytinyağları ise unlu mamullerin (bisküvi, kek, pasta) hazırlanmasında kullanılmaktadır. Zeytinyağının zenginleştirilmesiyle, duyusal ve besleyici özelliklerinin iyileştirilmesinin yanında raf ömrünün uzatılması amaçlanmıştır. Bu konuların açığa kavuşturulması için daha fazla araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. 95 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ÇAY VE DEMİR EMİLİMİ Gülden GÖKŞEN1, Fevzi KELEŞ2 1 Mersin Üniversitesi Gıda Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Mersin 2 Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Erzurum Çay, eski bir tarihe sahip olmakla birlikte günümüzde toplumsal yaşantımızın ayrılmaz ve önemli bir parçası olup, dostlukların tipik bir sembolü haline gelmiştir. Aynı zamanda yoksul ve zengin insanların ucuz bir içeceği olmuştur. Bilimsel adı Camellia sinensis olarak bilinen çay bitkisinin yapraklarından üretilen çay, insan sağlığını birçok yönden etkileyen 4000’den çok kimyasal madde içermektedir. Çay bileşiklerinin antioksidatif, antikarsinojenik, antimutajenik, antitoksik, antiinflamatuar, antibakteriyal, hipokolesterolemik ve antihepatotoksik etkilerinin olduğu tespit edilmiştir. Demir eksikliği tüm dünyada en sık görülen anemi türüdür. Bitkisel kaynaklı demirin; polifenoller, fitatlar, gıda lifi, bazı proteinler ve amino asitler gibi çeşitli besinsel bileşenler ile etkileşime girdiği ve emiliminin azaldığı bilinmektedir. Çayın demir üzerindeki etkisi sadece demir eksikliği olan insanlarla ilgili değil, demir eksikliği riski taşıyanlarla da ilgilidir. Çayda bulunan fenolik bileşiklerin, kalsiyum ve demir gibi minerallerin emilimini azalttığı belirtilmektedir. Bu etki fenolik bileşiklerin minerallerle şelat yapmasından kaynaklanmaktadır. Askorbik asitin (C vitamini) demir ile yaptığı bileşikler ince bağırsağın alkalin ortamında çözünmekte ve demir emilmektedir. Böylece C vitamini beslenmede demirin biyolojik yarayışlılığını artırmakta ve anemi riskini azaltmaktadır. Bu derlemede C vitamini açısından yeterli ve dengeli beslenildiğinde günde tüketilen çayın, kronik hastalıklar riskini azaltması ve demir emilimine etkisi üzerinde durulmuştur. 96 8. Gıda Mühendisliği Kongresi MERSİN YÖRESİNE AİT SIZMA ZEYTİNYAĞLARININ BAZI KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ VE ANTİOKSİDAN AKTİVİTELERİ BAKIMINDAN KARŞILAŞTIRILMASI Sibel ULUATA1, Beraat ÖZÇELİK2, Ümit ALTUNTAŞ2 1 2 İnönü Üniversitesi, Gıda Teknolojisi Bölümü, Malatya İstanbul Teknik Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, İstanbul Akdeniz beslenmesinin önemli bir parçasını oluşturan zeytinyağının, yağ asidi kompozisyonu ve antioksidan aktivite içeriği nedeniyle sağlık açısından önemi giderek artmaktadır. Zeytinyağı kalitesini iklim, orijin ve yetiştirildiği bölge gibi faktörler etkilediğinden, zeytinyağının çeşit ve bölgesel karakterizasyonunun belirlenmesi önemlidir. Bu kapsamda Mersin yöresine ait 2011 yılında hasat edilen Ayvalık ve Gemlik türü zeytinlerine ait sızma zeytinyağlarının karakteristiğinin belirlenmesi amacıyla bu çalışma yapılmıştır. Zeytinyağlarının peroksit sayısı, serbest yağ asitliği, gaz kromatografisi sistemi ile yağ asidi kompozisyonu belirlenmiştir. Antioksidan aktivitelerinin belirlenmesi amacıyla; ABTS ve DPPH radikal süpürme analizleri yapılmıştır. Yağların α-tokoferol içeriği LC/MS/MS sistemi ile tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre analizlenen Ayvalık ve Gemlik sızma zeytinyağlarında; oleik asit sırasıyla, % 70,2 ile 64,3 değerleri ile en fazla orana sahip yağ asididir. Peroksit değerleri 6,5 ile 7,1 meq O 2/kg yağ, serbest yağ asitliği % 0.8’ den düşüktür. DPPH, ABTS radikal süpürme testleri değerleri sırasıyla; 276,3-237,2 ile 335,9-314,6 µg Trolox/g yağ değerleri arasında olduğu belirlenmiştir. α-tokoferol içeriği 224,7-205,7 mg/kg yağ olarak tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre; Mersin yöresinde yetiştirilen Ayvalık tipi zeytinyağının Gemlik tipi zeytinyağından daha yüksek oleik asit içeriğine ve antioksidan aktiviteye sahip olduğu tespit edilmiştir. 97 8. Gıda Mühendisliği Kongresi LAKTOKOKSİN BZ VE ENTEROSİN KP’NİN PEYNİR KÜLTÜRLERİNİN AKTİVİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ Nilgün ÖNCÜL1, Zeliha YILDIRIM2, Metin YILDIRIM2 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat 2 Niğde Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Niğde Günümüzde tüketicilerin az işlenmiş ve kimyasal koruyucu içermeyen gıdaları tercih etmelerinden dolayı gıda endüstrisinde, gıda güvenliğini tehlikeye atmadan, gıdanın besin ve vitamin değerlerini, organoleptik özellikleriyle birlikte koruyarak raf ömrünü uzatan biyokoruyucuların kullanımına ilgi artmıştır. Gıdaların depolama ömrünü ve güvenliğini artırmak amacıyla laktik asit bakterileri veya bunların ürettiği inhibitör maddelerin kullanılmasına biyokoruma tekniği denilmektedir. Laktik asit bakterileri tarafından üretilen bakteriyosinler, korunacak gıdanın fizikokimyasal özelliklerinde değişime neden olmaksızın patojen ve bozulma etmeni mikroorganizmaları kontrol altında tuttukları gibi protein yapısında oldukları için insan ve hayvanların bağırsak sisteminde parçalanabilmektedirler. Bu çalışmada, Lactococcus lactis ssp. lactis BZ ve Enterococcus faecalis KP tarafından üretilen laktokoksin BZ ve enterosin KP bakteriyosinlerinin (1600 AU/mL) üç farklı peynir kültürü (P1ve P2: Choozit, Danimarka, P3: DI-Prox, Fransa) üzerine tek başlarına veya kombine etkileri tam yağlı sütte 30oC’de ve 24 saat inkübasyon koşullarında belirlenmiştir. Depolama boyunca belirli aralıklarla alınan örneklerde laktik asit bakteri sayısı ve pH değerleri incelenmiştir. Yapılan çalışma sonucunda, laktokoksin BZ ve enterosin KP tek başlarına veya kombine kullanıldıklarında her üç peynir kültürü üzerinde inhibisyona (P<0,01) neden oldukları gözlenmiştir. 98 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PEYNİR ALTI SUYU PROTEİNLERİNİN FONKSİYONEL ÖZELLİKLERİ Şenol KÖSE, Elvan OCAK Yüzüncü Yıl Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Van Peynir altı suyu (PAS) genel olarak peynir üretiminden elde edilen süt teknolojisinin önemli yan ürünlerinden biridir. Bileşimi ve özellikleri, kullanılan sütün kalitesi ve üretilen peynirin çeşidine göre değişebilmektedir. PAS, yüksek besleyici değeri ve gıda ürünlerindeki çok yönlü fonksiyonel özellikleri nedeniyle her geçen gün daha da önem kazanmaktadır. PAS’ı bu derece değerli kılan sahip olduğu proteinlerdir. PAS’da çözünür halde bulunan proteinler birincil (β-laktoglobulin, α-laktalbumin, serum albumin, immunoglobulinler ve glikomakropeptitler) ve ikincil (laktoferrin, laktoperoksidaz, lisozim) proteinlerden oluşmaktadır. Bu proteinler ilave edildikleri gıda maddelerinde çözünürlük, jelleşme, kıvam artırma, su bağlama, köpük ve emülsiyon oluşturma gibi fonksiyonel özelliklerin oluşmasını sağlarlar. Bu yönüyle PAS proteinleri birçok gıda ürününde yapısal özellikleri iyileştirmek ve yapısal dayanıklılığı sağlamak amacıyla kullanılmaktadır. PAS proteinleri yapısal fonksiyonlarının yanında insan sağlığını olumlu yönde etkileyen biyolojik fonksiyonlar da göstermektedirler. Bu proteinler diğer temel protein kaynaklarıyla karşılaştırıldığında yüksek biyolojik değere sahiptir. Bu çalışmada PAS proteinlerinin gıda değeri, fonksiyonel özellikleri ve bu özelliklere göre değişik gıdalarda kullanımı hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır. 99 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PEYNİRLERDE BİYOJEN AMİN OLUŞUMU VE BU OLUŞUM ÜZERİNE ETKİ EDEN FAKTÖRLER Şenol KÖSE, Elvan OCAK Yüzüncü Yıl Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Van Biyojen aminler, mikrobiyal, bitkisel ve hayvansal metabolizmalar tarafından sentezlenebilen düşük molekül ağırlıklı organik bazlardır. Bu aminlerin biyojen amin olarak adlandırılmalarının nedeni canlı organizmanın bir aktivitesi sonucu oluşmalarıdır. Biyojen aminler keton ve aldehitlerin transaminasyonuyla veya amino asitlerin dekarboksilasyonu ile oluşmaktadırlar. Kimyasal yapılarına göre heterosiklik (histamin, triptamin), aromatik (tiramin, feniletilamin) ve alifatik (putresin, kadaverin) olarak sınıflandırılmaktadırlar. Gıdalarda oluşan en önemli biyojen aminler histamin, tiramin, putresin, kadaverin, β-feniletilamin, triptamin, spermidin ve spermin olup, bu aminler sırasıyla histidin, tirozin, ornitin, lizin, fenil alanin, triptofan ve arginin amino asitlerinden dekarboksilazların etkisi ile oluşmaktadır. Spermin ve spermidin putresinden de meydana gelebilmektedir. Bu tür aminler insan ve hayvanlarda çeşitli fizyolojik etkilere yol açarak bazı gıda zehirlenmelerinin kaynağını oluşturmaktadırlar. Özellikle balık ve olgunlaşmış peynirler, amin üretiminin, dolayısıyla amin kaynaklı zehirlenmelerin en yaygın rastlandığı gıdalardır. Bu nedenle gerek yurt içinde gerekse yurt dışında peynirlerin biyojen amin içeriğini belirlemek amacıyla bir çok çalışma yapılmış ve sonuç olarak farklı peynir tiplerinde oluşan en önemli biyojen aminlerin; tiramin, histamin, putresin, kadaverin, triptamin, β-feniletilamin, spermin ve spermidin olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada peynirde biyojen aminlerin oluşumu ve bu oluşum üzerine etki eden faktörler hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır. 100 8. Gıda Mühendisliği Kongresi SÜT SANAYİNDE ENZİMLERİN KULLANIMI Ezgi Demir ÖZER, Zübeyde ÖNER Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Enzimlere olan ilgi pek çok alanda kullanıma sahip olmalarından dolayı gün geçtikçe artmaktadır. Doğal enzimler gıdaların kalite özellikleri olan yapı, renk, tatkoku, aroma ve besin değeri üzerine istenen ve istenmeyen yönde bazı değişimlere neden olabilmektedir. Ancak enzimlerin mikroorganizmalar tarafından elde edilerek gıda ürünlerine dışarıdan ilave edilmesiyle üründe istenen özelliklere ulaşılmaktadır. Enzimlerin seçicilik özelliği, kimyasal metotlara göre katalizlediği reaksiyonların daha ucuz ve basit olmaları, kullanım sebeplerinin başında gelmektedir. Süt ve mamulleri sanayi en fazla enzimin kullanıldığı gıda sanayi dallarından birisidir. Gerek süt ürünlerinin yapısal oluşum ve geliştirilebilmeleri için, gerekse tüketici taleplerinin (laktozsuz süt ürünlerin üretimi gibi) karşılanabilmesi için süt sanayinde enzimlerin kullanımı giderek önem kazanmaktadır. Enzimlerin kullanılmasıyla sütte bulunan protein, karbonhidrat ve yağ gibi temel yapıların enzimatik modifikasyonu sağlanarak ürünlerde aroma, tekstür, tat ve biyoyararlılığın artırılması gibi iyileştirmeler sağlanabilir. Ülkemizde gelişen ekonomi ve teknoloji ile birlikte kullanılan enzim miktarlarında artış söz konusudur. Bu bildiride süt sanayinde kullanılan başlıca enzimlerin kullanım amaçları ve etki mekanizmaları detaylı bir şekilde tartışılacaktır. 101 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TÜKETİCİ SAĞLIĞI AÇISINDAN KÜFLÜ PEYNİRLER Ezgi DEMİR ÖZER, Zübeyde ÖNER Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Ülkemizde üretilen peynirler içerisinde önemli bir yeri ve tüketim potansiyeli olan peynirlerden biriside yöresel küflü peynirlerdir. Özellikle Anadolu’da, koyun ve/veya inek sütlerinden üretilerek kontrolsüz şartlarda küfle olgunlaştırılan peynirler yaygın olarak tüketilmektedir. Ülkemizde üretilen küflü peynirler, kontrolsüz olarak doğal şartlarda üretilmekte ve pazarlarda denetimsiz olarak satılmaktadır. Bu peynirler, kontrolsüz şartlarda kendi başına küflenmeye bırakıldığı için, ortamda zararlı küflerin de gelişebilme riskini ortaya çıkarmaktadır. Bu durum ise insan sağlığı açısından tehlike oluşturan küf türleri ve dolayısıyla mikotoksin riskini artırmaktadır. Ülkemizdeki küflü peynirlerin florası üzerine yapılan bazı araştırmalar bu durumun halk sağlığı tehdit edici boyutlarda olduğunu göstermektedir. Yapılan pek çok çalışma kontrolsüz olarak doğal şartlarda üretilen küflü peynir örneklerinde başta Penicillium ve Aspergillus cinslerine ait küf türleri olmak üzere pek çok mikotoksin üreten küfün bulunduğunu göstermektedir. Ayrıca pek çok örnekte de toksik ve karsinojenik olan aflatoksin maddesi tespit edilmiştir. Ülkemizde sevilerek tüketilen küflü peynirlerin mikrobiyolojik kalitesi önemlidir. Peynirde bulunan mikroorganizmalar peynirin yapısında değişime neden olacağı gibi tüketilmesi sonucunda da gıda zehirlenmelerine ve/veya uzun dönemde kanser türlerine yol açabilmektedir. 102 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FONKSİYONEL BİR TATLANDIRICI STEVİA (ŞEKER OTU) Yağmur Erim KÖSE, İsmail Sait DOĞAN Yüzüncü Yıl Üniversitesi Mühendislik- Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Van Çağın hastalıkları olarak nitelendirilen obezite, kalp-damar ve dolaşım rahatsızlıkları, diyabet ve bağırsak hastalıkları, günümüzde giderek artmaya başlamıştır. Bu hastalıklara karşı önlem olarak günlük diyetlerde alınan fonksiyonel bileşenlere daha fazla yer verilmeye başlanmıştır. Bu amaçla son yıllarda kullanımına vurgu yapılmaya başlanılan bitkilerden bir tanesi de Stevia (Stevia rebaudiana)’dır. Stevia Asteraceae familyasına ait bir bitkidir. Anavatanı Güney Amerika olup, ülkemizde ilk kez 2011 yılında Antalya’da üretilmeye başlanmıştır. Stevia bitkisi ihtiva ettiği steviosid maddesi sayesinde tatlılık şiddeti sakarozdan 250–300 kat daha fazladır. Bu özelliğinden dolayı stevianın alternatif doğal bir tatlandırıcı olarak değerlendirilme imkânı bulunmaktadır. En yaygın ticari tipi toz stevia olup, günümüzde sıcak-soğuk içeceklerde, reçel, muhallebi, pasta, kek, kurabiye, şekerleme sanayi vb. birçok gıda üretiminde kullanılmaya başlanmıştır. Stevia bitkisinden elde edilen özütün, kan şekerini düzenleyici, inüsilin duyarlılığını ve salınımını arttırıcı etkilerinin olduğu bilinmektedir. Bu özellikleri diyabet tedavisinde tatlandırıcı olarak kullanılmasını sağlar. Yapılan birçok araştırma sonucunda da, yüksek tansiyon, kabızlık, depresyona karşı olumlu etkilerinin olduğu, mide-bağırsak florasını koruduğu da saptanmıştır. Ayrıca bitkide bulunan tatlı bileşikler (steviol glikosid bileşikler) fenilalanin içermezler. Dolayısıyla fenilketonüri hastaları için de alternatif bir tatlandırıcıdır. Bu çalışmada yıldızı giderek parlayan stevia bitkisi tanıtılarak, fonksiyonel özellikleri ve insan sağlığı üzerine etkileri tartışılacaktır. 103 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FONKSİYONEL GIDA OLARAK BULGUR Yağmur Erim KÖSE, İsmail Sait DOĞAN Yüzüncü Yıl Üniversitesi Mühendislik- Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Van Geçmişi yaklaşık 4000 yıl öncesine dayanan ve geleneksel ürünlerimizden biri olan bulgur, bugüne kadar gerek kullanılan hammadde ve üretim aşamaları, gerekse prosesin besin öğeleri üzerine etkileri ile birçok araştırmacının ilgi odağı olmuştur. Ancak, sağlıklı yaşam temasının tüketiciler tarafından giderek benimsenmesi, beraberinde bulgurun fonksiyonel bir gıda olarak değerlendirilmesini de getirmiş, araştırmalara yeni bir yön vermiştir. Bulgur; genellikle durum buğdayından üretilir. Ucuz ve dayanıklı olmasının yanı sıra besleyici değeri, sağlıklı bir hububat ürünü olması en önemli özelliğidir. Bulgur proteinin biyolojik değeri buğdaydan daha yüksektir, toplam yağ oranı ise düşüktür. Yapısında bulunan en önemli fitokimyasal fenolik bileşiklerdir. Oldukça tok tutucu bir besin olarak bilinen bulgura bu özelliği kazandıran besinsel lif içeriği, bağırsak fonksiyonlarının düzenlenmesinde rol oynar. Prebiyotik özelliklere sahip fonksiyonel bir bileşen olarak tanımlanan dirençli nişasta da bulgurun yapısında bulunmaktadır. Ayrıca glisemik indeksi düşük olduğu için kan şekerinin kontrolünü sağlamaktadır. İçeriğinde bulunan B1 vitamini, sinir ve sindirim sisteminin çalışmasında önemli rol oynarken, folik asit çocuklar ve hamile bayanlar için önem teşkil etmektedir. Bu çalışmada, bulgur fonksiyonel gıda olarak yeniden değerlendirilerek fonksiyonel özellikleri ortaya konulmaya çalışılacaktır. 104 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TİCARİ YEMLE VE MERADA MISIR İLE BESLENMİŞ GENÇ SIĞIRLARDAN ELDE EDİLEN ETLERİN DUYUSAL DEĞERLERİ ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR Hüsniye İMAMOĞLU1,2, Patti C. COGGINS3, James M. MARTIN3, Glover B.TRIPLETT4 1 Hüsniye İmamoğlu’nun Mississippi State University’ deki master tezinden alınmıştır. 2 İstanbul Sabahattin Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, İstanbul, 3 Mississippi State University, Food Science, Nutrition and Health Promotion 4 Mississippi State University, Mississippi Agricultural and Forestry Experiment Station Bu çalışma, kapalı ortamda ticari yemle ve açık ortamda mısır ile beslenmiş genç erkek sığır etlerinin duyusal ve kalite değerlerini tespit etmek amacıyla yapıldı. Bu nedenle iki farklı şekilde beslenmiş genç erkek sığırlardan elde edilen etlerde duyusal kabul edilebilirlik, duyusal tanımlayıcı analiz özellikleri, ve lezzet değerleri 5 kişilik uzman panelist gurup tarafından incelendi, mukavemet değerleri ise Warner Bratzler Shear Force (WBSF) ile saptandı. Buna göre, iki beslenme yönteminde elde edilen et örneklerinde görünüş, aroma, tekstür, tat ve temel lezzet bakımından herhangi bir farklılık görülmedi (P > 0.05). Ancak, arzu edilmeyen tat özelliğinde bir farklılık saptandı (P < 0.05). Mukavemet değerlerinde farklı beslenme ile elde edilmiş iki et türü arasında farklılık görülmedi (P > 0.05). Elde edilen bulgulara göre, duyusal ve kalite değerleri olarak otlama yerinde mısır yiyerek beslenen genç erkek sığırlardan elde edilen etlerin, pahalı ticari yemlere beslenen hayvanlardan elde edilen etlerden önemli bir farklılık göstermemesi nedeni ile kasaplık sığır yetiştiricilerinin daha ekonomik ve farklı bir beslenme türü olan mısırla otlatma tekniğini kullanarak tüketiciye alternatif bir et seçeneği sağlayabileceği sonucuna varıldı. 105 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GELENEKSEL ŞALGAM SUYU ÜRETİMİ VE ŞALGAM SUYUNDA BOZULMA YAPAN YABANİ MAYALARIN TANIMLANMASI H. Aybüke KARAOĞLAN, Nursel DEVELİ IŞIKLI Cumhuriyet Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Sivas Geleneksel içeceğimiz şalgam suyu, kırmızı renkli, bulanık, ekşi lezzetli bir içecektir. Kendine özgü ekşi tadı içerdiği laktik asitten kaynaklanmaktadır. Ülkemizde yöresel olarak üretilip, kısa sürede tüketilen şalgam suyu son zamanlarda yurtdışına da ihraç edilmektedir. Kısa sürede tüketildiğinde içerdiği laktik asit nedeniyle herhangi bir mikrobiyolojik probleme neden olmayan şalgam suyu, ihracat sırasında uzun süre kontrolsüz koşullarda beklemesi sonucunda yabani mayaların gelişmesi için uygun ortam oluşturmaktadır. Bu çalışmada doğrudan yöntemle şalgam suyu üretimi gerçekleştirilmiş, üretilen şalgam sularında bozulmaya yapan yabani mayalar izole edilmiş ve tanımlanmıştır. Üretilen şalgam sularının bozulmasını sağlayacak uygun ortamın oluşturulması amacıyla, şalgam suları 250C' de inkübasyona bırakılmış ve şalgam suyunda pH, renk değişimi ve yüzeyde beyaz zar oluşumu izlenmiştir. Başlangıç pH' sı 4.00 olan şalgam sularının inkübasyonun 7. gününde pH’sı 5.87 yükselmiş ve yüzeyde beyaz zar tabakası oluşmuştur. İnkübasyonun 12. gününde ise, şalgam suyunun pH' sı 7.39'a yükselmiş ve rengi kiremit kırmızısına dönüşmüştür. Yüzeyinde beyaz zar oluşmuş, pH sı yükselmiş ve rengi değişmiş şalgam sularından yapılan izolasyonlar ve “BBL Crystal Tanımlama Sistemi” kullanılarak yapılan identifikasyon sonucunda şalgam suyunda bozulmaya Candida inconspicua ve Candida melibiosica 'nın neden olduğu belirlenmiştir. 106 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA ENDÜSTRİSİNDE KARBONHİDRAT- PROTEİN İNTERAKSİYONLARININ KULLANIM ALANLARI Evrim ÖZKAYNAK KANMAZ Artvin Çoruh Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Artvin Gıdaların kalite karakteristikleri üzerine protein-fenol interaksiyonları, karbonhidratmineral interasiyonları ve protein-lipit interaksiyonlarının önemli etkisi bulunmakla birlikte karbonhidratlar ve proteinler arasında meydana gelen interaksiyonlar gıda sanayinde geniş bir kullanım alanına sahiptir. Karbonil-amin reaksiyonu olan Maillard reaksiyonu endüstriyel işlemlerde ve uzun süreli depolamalarda sıklıkla meydana gelen ve gıdaların renk, aroma, doku gibi özelliklerini oluşturan bir modifikasyon yoludur. Gıda sanayinde karbonhidrat-prorein interaksiyonlarının kullanıldığı diğer bir alan ise özellikle kıvam açısından önemli olan emülsiyon oluşumlarıdır. Bu yüksek molekül ağırlıklı glikoproteinlerin oluşumu proteinlerin su-yağ ara yüzeyine güçlü bir şekilde tutunma özelliğini polisakkaritlerin sulu faz ortamında çözünme özelliğiyle birleştirmektedir. Emülsiyon kapasitesi ve stabilitesi proteinlerin polisakkaritlerle kompleks oluşturdukları formlar kullanıldığında artmaktadır. Bunun yanısıra, glukozamin ve N-asetilglukozaminin kopolimerlerini içeren ve asidik pH değerlerinde pozitif yüklü bir polisakkarit olan kitosan, proteinler gibi negatif yüklü polielektrolitler ile interaksiyona girebilen doğal bir biopolimerdir ve gıda sanayiinde çeşitli amaçlarla kullanılmaktadır. Bu çalışmada çeşitli gıdalarda Maillard reaksiyonu oluşumu, gıda sanayiinde karbonhidrat-protein interaksiyonları ile emülsiyon eldesi, kitosanın proteinlerle reaksiyonu sonucu meydana gelen interaksiyonlar ele alınmış olup bu reaksiyonların ve interaksiyonların gıda sektöründe kullanım alanları incelenmiştir. 107 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TOHUM FİLİZLERİNDE RİSK DEĞERLENDİRİLMESİ Evrim ÖZKAYNAK KANMAZ1, Gülden OVA2 1 Artvin Çoruh Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Artvin 2 Ege Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Günümüzde yüksek düzeyde ve çeşitlilikte vitamin, mineral, amino asit, fenolik bileşik ve enzim içeren tohum filizleri gıda güvenliği açısından önemli bir risk grubunu teşkil etmektedir. Özellikle Salmonella spp. ve Escherichia coli O157:H7 içeren tohum filizleri gıda kaynaklı hastalıklara sebep olabilmektedir. Filizlerin sebep olduğu en büyük gıda kaynaklı salgın 1996 yılında Japonya’da gerçekleşmiş olup bu salgında 6000 insana E. coli 0157:H7 bulaşmıştır. Çoğunlukla adi yonca, yonca ve mung fasülyesi filizleri bu bakteriler açısından potansiyel risk kaynağı olmakla birlikte aslında çiğ filizlerin hepsi bu riski taşımaktadır. Salmonella spp. ve Escherichia coli O157:H7 gibi patojen mikroorganizmaların yanısıra filizlerde Bacillus cereus, Listeria monocytogenes, Staphylococcus aureus, Aeromonas hydrophilia, Klebsiella, Cryptosporidum parvum ve Giardia lamblia gibi gıda kaynaklı diğer patojenlere de rastlanmaktadır. Filiz üretiminde risk değerlendirmeleri; tohumdan filizin perakende satışına kadar geçen süreçte fiziksel, kimyasal ve biyolojik değişikliklerin tanımlanmasına odaklanmaktadır. Bu çalışmada, filiz üretiminde biyolojik, kimyasal ve fiziksel kontaminasyon risklerinin önlenebilmesi için uygulanması gereken işlemler ele alınmış olup çeşitli tohumlarda ve filizlerde mikrobiyal yükü azaltmaya yönelik yapılmış bazı çalışmalar incelenmiştir. 108 8. Gıda Mühendisliği Kongresi OLEİK ASİTÇE ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ AYÇİÇEK YAĞINDA KIZARTMA İŞLEMİ SONRASI OLUŞAN DEĞİŞİMLERİN PİYASADA KULLANILAN KIZARTMA YAĞLARI İLE MUKAYESELİ OLARAK ARAŞTIRILMASI Halime PEHLİVANOĞLU, Bülent NAZLI, Görkem ÖZÜLKÜ, Merve TOMAŞ İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, İstanbul Bu çalışma sağlık açısından birçok yararına değinilen oleik asit ile zenginleştirilmiş ayçiçek yağı ile mutfaklarda kullanılan normal ayçiçeği yağı ve kızartmalık bitkisel yağa uygulanan kızartma işleminin kalite üzerine etkisini saptamak amacıyla yapıldı. Çalışmada piyasadan temin edilen değişik firmalara ait 3 grup yağ numunesi materyal olarak kullanıldı. Her bir yağ ile sabit sıcaklık ve sürede 8 kez patates kızartması yapıldı ve başlangıç, 3., 5. ve 8. kızartma sonrası yağlardan örnekler alınarak tat, koku, % FFA, peroksit, sabun, renk, % toplam polar madde ve % toplam trans yağ asidi miktar analizleri yapıldı. Türk Gıda Kodeksi Kızartma Amacıyla Kullanılan Katı ve Sıvı Yağların Kontrol Kriterleri Tebliği’ne göre hiç bir kızartma yağında % toplam polar madde sınırının aşılmadığı, ancak peroksit değerindeki artışların özellikle 5. kızartmadan sonra yağlarda acılaşma oluşturduğu ve rafine ayçiçek yağlarının 3. kızartmadan sonra diğer yağlara oranla daha acı ve ağır kokuda olduğu, ayrıca rafine ayçiçek yağlarında 3. kızartmadan sonra toplam trans yağ asidi miktarının % 1 değerine ulaştığı saptandı. Elde edilen bulgulara göre, rafine ayçiçek yağlarının patates kızartmasında maksimum 3 kez kullanılmasının uygun olduğu, kızartmalık bitkisel yağ ve yüksek oleik asitli ayçiçek yağların ise sonuçların kabul edilebilir olması nedeni ile 8. kızartmaya kadar kullanılabileceği sonucuna varıldı. 109 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ENDÜSTRİYEL FİLİZ ÜRETİMİ Evrim ÖZKAYNAK KANMAZ1, Gülden OVA2 1 Artvin Çoruh Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Artvin 2 Ege Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Filizlenme işlemi sırasında tohumun yapısındaki vitaminlerin, minerallerin, amino asitlerin, proteinlerin, fenolik bileşiklerin ve yararlı enzimlerin miktarında ve biyoyararlılığında artış meydana gelmektedir. Uzakdoğu ülkelerinde asırlardır gıda olarak ve tıbbi amaçlarla tüketilen filizlerin ticari olarak üretilmesi ile tohum filizleri dört mevsim tüketilebilen fonksiyonel gıdalar olarak öne çıkmıştır. Dünyada en yaygın tüketilen filizlerin başında soya fasülyesi, mung fasulyesi, yonca, brokoli, brüksel lahanası, turp, mercimek, kara buğday, nohut, bezelye, ayçekirdeği, kabak çekirdeği, keten tohumu, soğan ve sarımsak filizleri gelmektedir. Avrupa’da yaklaşık 20 çeşit filiz ticari olarak üretilmekte iken Türkiye’de filiz tüketim kültürünün yaygın olmaması nedeni ile raflarda başta soya filizi olmak üzere birkaç çeşit filize (yonca, turp, nohut, mercimek, roka, brokoli) sadece bazı marketlerde rastlanmaktadır. Filiz üretimi üretilecek filizin tohumunun sağlanması ile başlamakta ve bunu tohumunun depolanması, ön ıslatma, durulama, filizlendirme, hasat, depolama ve nakliye işlemleri takip etmektedir. Bu işlemlerden özelikle durulama, filizlendirme ve hasat işlemleri tohum çeşidine göre farklılık göstermektedir. Bu çalışmada endüstriyel filiz üretimi ve filiz üretiminden tüketimine kadar geçen süreçteki işlem basamakları ele alınmıştır. 110 8. Gıda Mühendisliği Kongresi SIĞIR ETİNDE PİŞİRME KAYIPLARI Çiğdem AŞÇIOĞLU, Ramazan ŞEVİK Afyon Kocatepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü ANS Kampüs, Afyonkarahisar Giriş Pişirme işlemi esnasında, pişirme işleminin gerçekleştiği ortamdan gıdanın yüzeyine bir ısı transferi söz konusu olur ve gıdanın iç sıcaklığı da yükselmeye başlar. İlaveten, gıdada bir ağırlık kaybı söz konusu olur ve bunun başlıca nedeni su kaybıdır, protein ve yağ kaybı genelde önemsiz adledilir. Su kaybının başlıca sebebi, etin pişirilmesi sırasında proteinlerin ısı ile denatüre olması ve protein denatürasyonu sonucu, kapiler kuvvetler tarafından tutulan protein yapıların içinde daha az suyun zapt edilmesi olabilir. Yöntem Bu çalışmada, 2 yaşından küçük sığırlara ait bonfileler haşlama, kızartma, fırınlama ve mangalda pişirme olmak üzere 4 farklı şekilde pişirilmesi sonucu elde edilen pişirme verimleri incelenmiştir. Çalışma, her bir pişirme yöntemi için 3 tekerrür olarak gerçekleştirilmiştir. Pişirme işleminden önce tartımlar yapılmış, pişirme işlemi bitince numunelerin oda sıcaklığına inmesi beklenmiş ve tekrar tartım yapılmıştır. Sonuç Bu çalışmada elde edilen pişirme verimleri çoktan aza doğru Fırınlama › Mangal › Kızartma› Haşlama şeklinde gerçekleşmiştir. Fırında pişirme, Mangal ve Kızartma işlemlerini sonucu elde edilen pişirme verimleri arasındaki fark istatistiksel olarak önemli görülmez iken, haşlama işlemi sonucu en fazla ağırlık kaybı meydana gelmiştir. 111 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PROBİYOTİK KÜLTÜR KULLANARAK FERMENTE KARPUZ SUYU ÜRETİMİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Sevim ÖZTÜRK, İbrahim ÇAKIR Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Bolu Bu çalışmada probiyotik özelikleri bilinen Lactobacillus helveticus B-4526, Lactobacillus acidophilus KPb4b, Lactobacillus plantarum kültürleri kullanarak fermente karpuz suyu üretimi amaçlanmıştır. Laktik asit bakterileri (LAB) ilave edilen taze sıkılmış karpuz suları 37 °C’de 18 saat laktik asit fermantasyonuna bırakılmış ve fermantasyonun süresince toplam asit, pH, toplam LAB, renk ve suda çözünür kuru madde değerlerindeki değişim belirlenmiştir. Ayrıca fermantasyondan önce ve sonra alınan örneklerde toplam fenolik madde (TFM) içeriği tespit edilmiş ve ürünlerin duyusal analizleri yapılmıştır. Araştırma bulgularına göre fermantasyon boyunca örneklerde toplam LAB sayıları önemli oranda artmış, L. plantarum ile fermente edilen karpuz suyunda 10.0 log kob/mL ile en yüksek sayıya ulaşmıştır. Fermente karpuz sularında toplam asit, laktik asit cinsinden, 1.16-3.30 g/L, pH 4.28-4.81 arasında değişmiştir. Fermente karpuz suyu içeceklerinin tümünün TFM miktarı, fermente olmamış karpuz sularının TFM miktarından yüksek çıkmıştır. Fermantasyon başlangıcında örneklerin TFM miktarı 133.86 ile 137.04 mg/L arasında değişirken, fermantasyon sonunda bu değerlerin 151.86-201.94 mg/L aralığında değiştiği; en yüksek TFM değerinin ise L. plantarum ile üretilen karpuz suyunda olduğu tespit edilmiştir. Duyusal analiz sonuçlarına göre, L. plantarum ile fermente edilen karpuz suyunun en fazla tercih edilen ürün olduğu ancak, kontrol grubu ve diğer mikroorganizmalarla üretilen örneklerin genel beğeni düzeyinin fermantasyon sonunda önemli ölçüde azaldığı belirlenmiştir. 112 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ASİDOFİLUSLU SÜT ÜRÜNLERİNİN SINIFLANDIRILMASI Ercan SARICA1, Muammer DEMİR2 1 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Bolu 2 Akdeniz Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Antalya Lactobacillus acidophilus ile üretilmiş çok sayıda süt ürünü bulunmakta olup, bunlar 3 farklı grup altında toplanmaktadır. Starter kültür olarak sadece saf L. acidophilus’un kullanılmasıyla üretilen ürünler, 1. grubu oluşturmaktadır. Rusya, Doğu Avrupa ülkeleri ve İskandinavya’da tüketilmekte olan asidofiluslu sütler, sütün fermentasyonuyla üretilmektedir. Ancak bu grupta fermente asidofiluslu sütlerin yanı sıra fermente edilmemiş (tatlı) asidofiluslu sütler de bulunmaktadır. 2. grubu ise Avrupa’nın diğer bölgelerinde üretilmekte olan ve L. acidophilus ile birlikte farklı mikroorganizmaların farklı kombinasyonlarının da kullanıldığı, sütün fermantasyonu sonucu üretilen süt ürünleri oluşturmaktadır. Bu ürünlerde L. acidophilus yanı sıra mezofilik laktik asit bakterileriyle birlikte fermente olmuş asidofiluslu süt, diğer termofilik laktik asit bakterileri ve/veya bifidobakteriler ile üretilen fermente süt ve mayalar ve istenirse mezofilik veya termofilik laktik asit bakteri ilave edilerek üretilen fermente süt olmak üzere 3 gruba ayrılır. L. acidophilus’un yanı sıra Streptococcus thermophilus ve Lactococcus subsp. lactis’in kombine fermantasyonuyla üretilen bioyoğurt, Lactobacillus delbrueckii subsp. bulgaricus ve Streptococcus thermophilus’un kombine fermantasyonuyla üretilen asidofiluslu yoğurt, acoyoğurt ile yoğurt kültürü ve Bifidobacterium bifidum’un kombine fermantasyonuyla üretilen asidofiluslu bifidus yoğurt 2. gruba örnektir. Asidofiluslu sütlerin 3. grubunu ise şekerle zenginleştirilmiş macun kıvamında sunulan veya küpler şeklinde kesilmiş halde olan fermente asidofiluslu ürünler ile soya sütü bazlı asidofiluslu sütler oluşturmaktadır. 113 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GELENEKSEL YÖNTEMLE ÜRETİLEN SALAMURA BEYAZ PEYNİRDE DEPOLAMA SÜRESİNCE SUDA ÇÖZÜNÜR AZOT ORANINDAKİ VE PEYNİR SERTLİĞİNDEKİ DEĞİŞİM Esen Bilge BİÇER, Nursel DEVELİ IŞIKLI Cumhuriyet Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Sivas Tekstür, gıda kalitesinin değerlendirilmesinde önemli bir yere sahiptir. Tekstür parametlerinden biri olan sertlik, gıda maddesinin yapısında belirli bir deformasyonu sağlamak için uygulanması gereken kuvvet olarak tanımlanmaktadır ve tüketici tercihinde gıdanın birincil özelliklerinden biridir. Proteoliz peynir olgunlaşmasında temel bir proses olup, olgun peynir çeşitlerinde tekstür, tat ve aromanın oluşumunda önemli rol oynamaktadır. Beyaz peynirde proteoliz salamurada depolama boyunca devam etmekte ve su, triklorasetik asit (TCA), fosfotungstik asit (PTA) gibi çözeltilerde çözünebilen azot fraksiyonları olarak tayin edilmektedir. Bu çalışmada geleneksel yöntemle koyun ve inek sütü karışımından üretilen beyaz peynir salamura içinde 90 günlük depolama süresine tabi tutulmuştur ve şekil verme, 1., 15., 30., 60., ve 90. günlerde peynir sertlikleri ve suda çözünür azot miktarları hesaplanmıştır. Peynir örneklerinin şekil verme ve 90. gün örneklerindeki sertlik ve suda çözünür azot değerleri sırasıyla, 5,94 N, % 0,22 ve 31,57 N, % 0,26 olarak bulunmuştur. Depolama süresince peynir sertliğinin tuz difüzyonundan ve olgunlaşmadan dolayı zamanla arttığı görülmüştür. 114 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA MUHAFAZASINDA ELEKTRİKSEL YÖNTEMLER Emine AŞIK, Atıf Can SEYDIM Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Gıdalarda meydana gelen bozulmalardan dolayı besin değeri, renk, aroma, tekstür ve genel görünüş kayıpları ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla gıdaların tüketilebilir niteliğinin daha uzun süre korunması ile güvenli gıda üretimi, kalite kayıplarının azaltılması, dünya üzerinde eşit ve kolay gıda dağılımının sağlanabilmesi için gıda muhafaza yöntemleri geliştirilmiştir. Alternatif yöntemlerden elektriksel yöntemlere hem endüstride hem de akademide yoğun ilgi gösterilmektedir. Tüketicilere tercihleri doğrultusunda gıda sunabilmek adına elektriksel yöntemlerin gıda endüstrisinde mikrobiyal inaktivasyon, enzim inaktivasyonu, kurutma ve ekstraksiyon fonksiyonları kullanılmaktadır. Gıdalara elektriksel yöntemler elektrik alan ve manyetik alan olmak üzere iki şekilde uygulanmaktadır. Her ikisi de statik, sinüsoidal ve darbeli olarak uygulanabilmektedir. Statik elektrik alan duran yüklerin birbirleriyle etkileşimi sonucunda ortaya çıkan kuvvettir. Sinüsoidal elektrik alan alternatif akımın geçtiğini gösterirken, darbeli elektrik alan (PEF) enerjinin güç kaynağından belirli aralıklarla (ms or µs) gönderilmesiyle oluşturulmaktadır. Statik manyetik alan çok küçük frekanslarda uygulanabilirken darbeli manyetik alan her frekansta uygulanabilmektedir. Alternatif akım geçirildiğinde ise elektromanyetik alan söz konusu olmaktadır. Söz konusu yöntemler içerisinde PEF, süt, meyve suyu, yumurta, sos, çorba ve ezme gibi akışkan ve pompalanabilir gıdalarda yaygın olarak uygulama alanı buluyor olsa da diğer yöntemlerin de özellikle antimikrobiyal mekanizmaları üzerinde çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Bu derlemede elektriksel yöntemlerin gıdalarda kullanım alanları üzerinde durulacaktır. 115 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PEYNİRALTI SUYUNDAN OLİGASAKKARİT ÜRETİMİ Sakine AYHAN, Hatice KALKAN YILDIRIM Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Yeni biyoaktif oligosakkarit üretimi fonksiyonel madde olarak kullanım potansiyeli açısından önem taşımaktadır. Farklı oligosakkarit üretim tekniklerin gelişmesiyle birlikte gıda, ilaç, kozmetik ve yem sanayinde stabilizatör, hacim arttırıcı, immünomodülatör ajanlar ya da prebiyotik bileşen olarak sanayide geniş bir kullanım alanına sahip olmuştur. Oligosakkaritler gıda endüstrisinde teknolojik özellikleri ve besinsel değerinden ötürü özellikle kullanılmaktadır. Duyusal kaliteyi geliştirmesi, en iyi besinsel dengeyi içermesi gibi birçok yararından dolayı tercih edilmektedir Peynir altı suyu dünya çapında 130 milyon ton civarındadır ve her yıl %3 oranında bir artış göstermektedir. Süt endüstrisinin önemli bir atığıdır ve son derece kirletici olup biyolojik olarak arıtımı zordur. Deşarj edildiğinde göl ve nehirlerde ötrifikasyona neden olur ve canlı yaşamını sonlandırır. Bu sebeplerden dolayı mutlaka değerlendirilmelidir. Peynir altı suyunun bileşimi laktoz (%4-5),protein (%0.4-0.5),kül (%0.4-0.8) olup Ph’sı 4-4.5 dur. Ana bileşeni olan laktozun hidrolizi sonucunda glikoz, galaktoz ve oligasakkarit oluşmaktadır. Peynir altı suyu bu gibi bileşenlerinden yararlanılarak gelişmiş teknolojiler sayesinde yeni kullanım alanı bulmaktadır. Biyoteknolojik olarak peynir altı suyundan Bacillus circulans kullanılarak kesikli reaktör ortamında galakto-oligasakkarit üretimi, sürekli membran reaktör sistemde Kluyveromyces lactis kullanılarak oligosakkarit üretimi,immobilize galaktosidaz kullanılarak prebiyotik galakto-oligosakkarit üretimi, Leuconostoc Mesenteroides dekstransükraz kullanılararak prebiyotik trisakkarit üretimi,Lactobacillus Acidophilus kullanılarak MRS Broth ortamında frükto-oligosakkarit üretimi bu konuda yapılan çalışmalar arasındadır. 116 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GREYFRUT VE ÜZÜM ÇEKİRDEĞİ EKSTRELERİNİN GIDALARDA KULLANIM ALANLARI Nurcan DEĞİRMENCİOĞLU1, Reyhan İRKİN2 1 Balıkesir Üniversitesi, Bandırma Meslek Yüksekokulu, Bandırma, Balıkesir Balıkesir Üniversitesi, Susurluk Meslek Yüksekokulu, Susurluk, Balıkesir 2 Tokoferol, sitrik ve askorbik asit, polifenolik bileşikler (monomerik kateşinler, epikateşin, gallik asit, polimerik ve oligomerik prosiyanidinler) yönünden zengin greyfurt çekirdeği ekstresi, doğal bir antimikrobiyal ve antioksidandır. Greyfurt çekirdeğinden elde edilen ekstrelerin salatalık ve marullarda Listeria monocytogenes, Salmonella spp. gibi patojenleri inhibe edebildiği, taze çileklerde protein-jelatin yenilebilir filmleriyle birlikte ürünlerin raf ömrünü uzattığı ve duyusal olarak yüksek puanlar aldığı belirlenmiştir. Ayrıca kırmızı ve beyaz etler ile balık ürünlerinde antioksidan aktivite göstererek lipid oksidasyonunu engelleyebildiği, süt ürünlerinde ise, Pseudomonas spp. gibi raf ömrünü kısaltan mikroorganizma gruplarını azaltabildiği ifade edilmiştir. Fenolik bileşikler yönünden zengin, besin değeri yüksek bir ürün olan üzüm çekirdeği ekstresi, tokoferol, tokotrienol, yağ asitleri olarak linoleik, oleik, palmitik ve stearik asit ile çoklu doymamış yağ asitlerini içermektedir. GRAS statüsünde ve FDA’ın onayladığı bir ürün olan üzüm çekirdeği ekstresinin, Gram (+) ve (-) bakterileri, bunun yanı sıra Norovirüs ve Hepatit A virüslerini engelleyebildiği belirlenmiştir. Yapılan çalışmalarda kuzu eti, hindi, balık, dondurulmuş balık, tavuk göğsü gibi ürünlerde lipid oksidasyonunu önlediği, kurabiyelerde, yoğurt gibi süt ürünlerinde, çay türü içeceklerde fonksiyonel bir katkı olarak kullanılabileceği ifade edilmektedir. Bu çalışmada greyfrut ve üzüm çekirdeği ekstresinin gıdalarda kullanımı ile ilgili son yıllarda yapılmış araştırmalar ve elde edilen sonuçlara değinilecektir. 117 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ZEYTİNYAĞI ÜRETİMİNDE ULTRASON UYGULAMALARI VE KALİTE ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ Alev YÜKSEL AYDAR, Hasan YILDIZ, Pelin ERGÖNÜL Celal Bayar Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Muradiye, Manisa Isıl muhafaza teknikleri gıdaların kalite ve besinsel özelliklerinde istenmeyen değişimlere sebep olduğundan, günümüzde gıda sanayiinde ısısal olmayan gıda işleme ve muhafaza yöntemlerine talep artmaktadır. Isısal olmayan işleme yöntemlerinden ultrason tekniği gıdalarda enzim inaktivasyonu, mikrobiyal inaktivasyon, kurutma, dondurma, degaz, kristalizasyon, homojenizasyon ve ekstraksiyon gibi çok çeşitli amaçlarla uygulanabilmektedir. Ekstraksiyon amaçlı ultrasonik uygulamaların başında protein ve yağ ekstraksiyonu gelmektedir. Zeytinyağının ekstraksiyonunda daha fazla yağ elde etmek için optimal sıcaklık (28-30 °C) ve süreye (15-20 dak.) ulaşmak gereklidir. Yüksek sıcaklık ve uzun yoğurma süresi zeytinyağının duyusal ve kalite özelliklerinde kayıplara sebep olmaktadır. Zeytinyağında ultrason uygulamasının zeytinin toplam yoğurma süresini azalttığı, zeytinyağının acılığını 0.01-0.04 ppm (K225 değeri) ve toplam polifenol içeriğini 20-70 ppm azaltırken, klorofil miktarını 1.4-2.6 ppm, tokoferol miktarını 50-150 ppm, karotenoid miktarını 0.7-1.2 ppm artırdığı ve zeytinyağının genel kalite özelliklerini ise iyileştirdiği bulunmuştur. Zeytin meyvesindeki toplam yağ miktarından ekstrakte edilebilen yüzde zeytinyağı oranı ekstraksiyon indeksi olarak tanımlanmış olup zeytinyağı üretiminde ultrason uygulanmasıyla ekstraksiyon indeksinde %1.2-3.6 artış gözlendiği tespit edilmiştir. Bu çalışmada ultrason tekniğinin mekanizması, bu tekniği etkileyen faktörler, zeytinyağı üretiminde ultrason tekniğinin kullanım alanları ve kalite özellikleri üzerine etkilerini konu alan çalışmalar derlenmiştir. 118 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ÇİĞ SÜTTE PENİSİLİN-G KONSANTRASYONU ÜZERİNE OZON GAZI UYGULAMASININ ETKİSİ Durmuş SERT1 Emrah TORLAK2, Emin MERCAN3 1 Necmettin Erbakan Üni. Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Konya 2 Necmettin Erbakan Üni. Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Konya 3 Bayburt Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Bayburt Antibiyotikler süt sığırcılığında özellikle mastitis tedavisinde sıklıkla kullanılmaktadır. Hayvancılıkta en çok kullanılan antibiyotikler; beta-laktamlar, tetrasiklinler, aminoglikozitler, makrolidler ve sülfonamidlerdir. Sütte antibiyotik kalıntılarının oluşumunda etkili temel faktörler arasında; ilaç uygulamadan sonra önerilen bekleme süresine uyulmaması, ilaçlı yemlerin fazla miktarda ve sıkça kullanılması, yanlış ilaç kullanımı (aşırı doz, amaç dışı kullanım gibi), önceden antibiyotik kalıntısıyla kontamine olmuş süt alet-ekipmanının kullanılması sayılabilir. Çeşitli ülkelerde süt ve süt ürünlerindeki antibiyotik kalıntı problemi, aynı ülkede yetiştiricilerin konuya ilişkin eğitim düzeylerine, yasal düzenlemelere ve denetim etkinliklerine göre önemli derecede değişebilmektedir. Bu çalışma çiğ süte ozon uygulamasının antibiyotik degredasyonuna etkisinin tespiti amacıyla gerçekleştirildi. Bu amaçla; beta-laktam grubu antibiyotiklerden penisilin G ile yapay olarak kontamine edilmiş çiğ süt örnekleri kullanıldı. Kontamine sütlere ozon gazı uygulandı. Çalışmada, örneklerdeki antibiyotik kalıntılarının C18 katı faz ekstraksiyonu, benzoik anhidrit ve 1,2,4-triazol civa klorid solüsyonu ile türevlendirme ve 325 nm dalga boyunda UV ile tespit prensibine dayanan HPLC metodu kullanıldı. Çiğ sütlerde ozon gazına maruz kalma süresine bağlı olarak penisilin G miktarında önemli azalmalar tespit edildi. Ozon gazı konsantrasyonu, uygulama süresi ve sıcaklığı konusunda çalışmalar devam etmektedir. Ozon gazı uygulanmış antibiyotikli sütlerden elde edilen ürün performansları gelişmeler dahilinde paylaşılacaktır. 119 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BİYOAKTİF BİLEŞİKLERİN EKSTRAKSİYONUNDA ULTRASES DALGASININ KULLANIMI Nur YEŞİLYURT, Ercan SARICA, Hande Selen ERGE Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Bolu Bu çalışmada, farklı ekstraksiyon yöntemlerinin kurutulmuş mantarda (Porcini) toplam fenolik madde miktarı ve antioksidan aktivite üzerine etkisi araştırılmıştır. Ekstraksiyon yöntemlerinden ilki, % 70 metanol ile örneklerin homojenizerden geçirildikten sonra santrifüjlenip filtrasyonunu; ikincisi ise % 70 metanol varlığında örneklere ultrases dalgası uygulanmasını kapsamaktadır. Ekstraktlarda toplam fenolik madde miktarı Folin-Cioceltau yöntemi; antioksidan aktivite tayini ise TEAC (Trolox Equivalent Antioxidant Capacity) yöntemi ile spektrofotometrik olarak belirlenmiştir. Sadece % 70 metanol kullanılarak elde edilen ekstraktta toplam fenolik madde miktarı 1133 mg gallik asit/kg saptanmıştır. Bu miktar, ultrases dalgası uygulanarak elde edilen ekstraktların toplam fenolik madde miktarından yüksek bulunmuştur. Nitekim; % 40 genlikte 4, 8, 12 ve 16 dakika süresince ultrases dalgası uygulanarak elde edilen ekstraktlarda toplam fenolik madde miktarı sırasıyla 399, 464, 526 ve 547 mg gallik asit /kg bulunmuştur. Bu değerler; ultrases dalgası, % 70 ve % 100 genlik değerlerinde aynı sürelerde uygulandığında ise sırasıyla 455, 543, 557, 580 mg gallik asit /kg ve 540, 583, 641, 644 mg gallik asit /kg’a yükselmiştir. Sadece % 70 metanol uygulanarak elde edilen ekstraktın antioksidan aktivite değeri (16 mol/100g); % 40, % 70 ve % 100 genliklerde 4-16 dakika süresince ultrases dalgası uygulanarak elde edilen ekstraktların antioksidan aktivite değerlerine (3.5-8 mol/100g) kıyasla yüksek bulunmuştur. 120 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TAM TAHIL UNLARININ ÇÖZÜNÜR BESİNSEL LİFLERİ VE FONKSİYONLARI Derya ATALAY, Erkan YALÇIN Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Bolu Tam tahıl unlarında bulunan en önemli çözünür besinsel lifler (ÇBL) suda çözünen arabinoksilanlar (SÇ-AKS) ve β-glukanlardır (BGL). Tahıllar arasında BGL en fazla arpa ve yulafta, SÇ-AKS ise en çok buğday ve çavdarda bulunur. Tahılın kepek tabakasında ve endosperm hücre duvarında yoğunlaşmışlardır. SÇ-AKS, β-(1-4) bağlarıyla bağlı ksiloz omurgasından ve bunların bazılarına bağlı arabinozlardan; BGL ise β(1→3)(1→4) bağlarıyla bağlı β-D-glukopiranozil birimlerinden oluşmuştur. β(1→4) bağları moleküle esnek olmayan ve çözünemez bir karakter verirken, β(1→3) bağları daha esnek, çözünebilir ve vizkoz bir yapı kazandırır. SÇAKS, yüksek (Y) ve düşük (D) moleküler ağırlıklı (MA) olarak iki tiptir ve farklı teknolojik özelliklere sahiptirler. ÇBL’in prebiyotik, kan kolesterolünü azaltıcı ve tokluk kan şekerini düşürücü etkilerde bulunduğu, ayrıca fermantasyonları ile kısa zincirli yağ asitlerini oluşturarak kolon pH’sının düşmesine ve dolayısıyla kanser hücreleri gelişimini önlediği bildirilmiştir. FDA’ye göre 2000 kalorilik bir diyette alınması gereken toplam besinsel lif ve ÇBL miktarı sırasıyla 25 g ve 6 g’dır. YMASÇ-AKS, ekmek yapımında ve dondurulmuş hamur teknolojisinde olumlu etkileri vardır. BGL’ın viskoz çözelti oluşturma yeteneği, fizyolojik etkilerinde önemli bir fizikokimyasal özelliktir, ayrıca jelleşmeye bağlı fonksiyonel özelliklere de sahiptirler. Gıda işleme yöntemleri, BGL’nin moleküler ve fonksiyonel özelliklerini etkileyebilir. BGL zengin tam arpa ve yulaf ürünlerinin tüketiminin artırılması obezite ve kalp hastalıkları risklerini azaltabilir. 121 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ANNE SÜTÜNDEN İZOLE EDİLEN LAKTİK ASİT BAKTERİLERİNİN BAZI PROBİYOTİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ Evrim GÜNEŞ ALTUNTAŞ, Neslihan TAŞKALE KARATUĞ, Mustafa AKÇELİK, Nefise AKÇELİK Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü Merkez Laboratuvarı, Ankara Bebeklerin beslenmesinde protein, yağ, karbonhidrat ve mineral madde açısından zengin bir gıda olan anne sütü probiyotik bakteri içeriği ile de enfeksiyon hastalıklara karşı koruyucu bir özelliğe sahiptir. Anne sütünün içerdiği probiyotik bakterilerle ilgili sınırlı bilgi bulunsa da, daha çok stafilokoklar, streptokoklar, mikrokoklar, laktokoklar ve enterokoklar açısından zengin olduğu bilinmektedir. Çalışmada materyal olarak değişik kişilerden elde edilen anne sütlerinden izole edilen 23 adet laktik asit bakterisi (LAB) kullanılmıştır. İzolatların öncelikle antimikrobiyel aktiviteleri agar spot yöntemi ile Listeria monocytogenes 7644, Staphylococcus aureus ATCC 25923, Salmonella enterica Typhimurium SL1344 ve Escherichia coli CFA 1 indikatör mikroorganizmalarına karşı denenmiştir. Antimikrobiyel aktiviteye sahip suşların düşük pH’ya ve safra tuzuna direnç denemeleri gerçekleştirilmiştir. Agar spot denemesi sonucunda toplam 23 adet LAB’den 8 adedinin her 4 patojene karşı 12-24 mm aralığında değişen inhibisyon zonu oluşturduğu tespit edilirken, 11 adet suşun patojenlerden birine ya da ikisine karşı etki gösterebildiği gözlenmiştir. Toplam 23 adet suştan sadece iki tanesi patojenler üzerinde herhangi inhibitör etki gösterememiştir. Suşların %74’ü düşük pH’ya (pH 3.0) karşı, %70’i ise safra tuzuna karşı direnç göstermiştir. Çalışmada elde edilen sonuçlara göre anne sütü izolatlarından bazılarının potansiyel probiyotik olabileceği düşünülmektedir. 122 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA GÜVENLİĞİ SAĞLAMA VE RAF ÖMRÜ BELİRLENMESİNDE MİKROBİYAL SÜRE-SICAKLIK İNDİKATÖRLERİ Reyhan İRKİN1, Nurcan DEĞİRMENCİOĞLU2 1 Balıkesir Üniversitesi, Susurluk Meslek Yüksekokulu, Susurluk, Balıkesir Balıkesir Üniversitesi, Bandırma Meslek Yüksekokulu, Bandırma, Balıkesir 2 Son yıllarda, mikrobiyolojik gelişme ve üretilen metabolitler baz alınarak oluşturulan akıllı ambalaj teknolojilerinin geliştirilmesi ile, gıdalarda raf ömrünün kontrolüne yönelik yeni sistemlerin modellenmesine çalışılmaktadır. Paket içerisinde mikroorganizma sayısındaki artışa bağlı veya sıcaklık değişimine bağlı renk değişimi sağlayan ve tüketicinin dikkatini çekecek şekilde hazırlanmış, süresıcaklık indikatörleri (TTIs) olarak tanımlanan, bu konuda ticari patent almış sistemlerin kullanımı yaygınlaşmaktadır. Etkili bir TTIs indikatörünün net sonuç veren, sürekli, sıcaklık değişimlerine bağlı geri dönüşsüz reaksiyon vermesi, geniş sıcaklık aralıklarına duyarlı, ambalaja kolaylıkla entegre olabilmesi, toksikolojik ve sağlık riski oluşturmaması, ayrıca tüketici tarafından kolay anlaşılır olması gerekmektedir. Yapılan çalışmalarda, et ürünlerinde depolama süresince artan mikroorganizma gelişimine bağlı olarak meydana gelen indikatör metabolitler arasında, n-bütirat, Llaktik asit, D-laktat ve asetik asit gibi organik asitlerin, etanol, CO2, H2S, biyojen aminlerin (tiramin, histamin, putreskin, kadaverin vb.) sayılabildiği, bu metabolitlerin oluşumunun raf ömrü hakkında fikir verebileceği, ayrıca paket içerisine immobilize edilmiş antikorlar ile gıdalardaki patojenlerin ve toksinlerin de belirlenebildiği ifade edilmektedir. Bu çalışmada değinilecek sistemlerin, özellikle gıda ürünlerinde dağıtımın kontrolü ve gıda iadelerinin azaltılmasında gıda güvenliğine uygun bir kullanım olanağı sağlayacağı düşünülmektedir. 123 8. Gıda Mühendisliği Kongresi MERCİMEK UNU İLE ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ GLUTENSİZ PİRİNÇ ERİŞTELERİNİN KALİTE ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ Hatice Gözde HOSTA, Süeda ÇELİK Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ankara Çölyak hastalığı genetik olarak yatkın bireylerde glutenin neden olduğu ince bağırsağı etkileyen otoimmun bir hastalıktır. Etkili tek tedavi yolu ömür boyu sıkı glutensiz diyet uygulamaktır. Pirinç gluten içermemesi nedeniyle çölyak hastaları için güvenlidir ve erişte üretiminde kullanılabilir. Baklagiller protein içeriğini arttırmaları ve hububat proteinlerini temel bir amino asit olan lizin açısından tamamlamaları nedeniyle iyi bir katkı seçeneği oluşturmaktadırlar. Ayrıca baklagiller iyi bir besinsel lif, vitamin ve mineral kaynağıdır. Bu çalışmanın temel amacı glutensiz pirinç eriştelerinin besinsel değerini mercimek unu katkısıyla arttırmaktır. Bu amaçla kontrol, %30, 40 ve 50 mercimek unu katkılı pirinç erişteleri üretilmiştir. Bu erişte örneklerinin pişme süresi, pişme kaybı, toplam organik madde, su absorpsiyonu, hacim artışı gibi kalite özellikleri, duyusal özellikler, renk değerleri ve tekstür özellikleri değerlendirilmiştir. Erişte örneklerinin tiamin, riboflavin ve niasin içerikleri ile toplam besinsel lif içeriği de saptanmıştır. Duyusal değerlendirme sonuçları çalışmada ilk kez üretimi gerçekleştirilen mercimek unu katkılı pirinç eriştelerinin kabul edilebilirliğinin yüksek olduğunu göstermiştir. Çalışmada mercimek unu katkısının pirinç eriştesinin tiamin, riboflavin, niasin ve besinsel lif içeriğini önemli düzeyde arttırdığı saptanmıştır. Baklagil unu katkılı pirinç eriştelerinin glutensiz ürünlerdeki çeşitliliği arttırmak ile kalmayacağı, aynı zamanda çölyak hastalarının besinsel ihtiyaçlarını karşılamalarına da yardımcı olacağı düşünülmektedir. TEŞEKKÜR Bu çalışma TUBİTAK 110 O 028 numaralı proje ile desteklenmiştir. 124 8. Gıda Mühendisliği Kongresi 5977 SAYILI KANUN’UN GÜÇLÜ VE ZAYIF YÖNLERİ Ahmet BOSTAN1 Emine EĞİNCİ2 1 2 Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ankara Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Ankara Kanunun amacı; GDO ve ürünlerinden kaynaklanan riskleri engellemek, insan, hayvan ve bitki sağlığı ve çevre ile biyoçeşitliliği korumak ve sürdürülebilirliğini sağlamak, biyogüvenlik sistemini kurmak ve uygulamak, konu ile ilgili tüm faaliyetlerin düzenlenmesi ve izlenebilirliğini sağlamaktır. 5977 Sayılı Kanun ile 13 Ağustos 2010 tarihinde Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik ile Biyogüvenlik Kurulu ve Komitelerin Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik incelenmiştir. Ulusal ve uluslararası literatür taranmıştır. Biyogüvenlik Kurulu kararları incelenmiştir. Resmi kontroller konusunda otorite olan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının yaptığı yurtiçi ve sınır kontrolleri gözden geçirilerek 5997 Sayılı Kanunun güçlü ve zayıf yönleri belirlenmiştir. Söz konusu Kanunda sorumluluklar belirlenmiştir. Biyogüvenlik Kurulunun bağımsızlığı cezai müeyyidelerin ağırlığı ve GTHB tarafından savcılığa suç duyurularının yapılması ve müteselsil sorumluluk ilkesi gereği işletmelere uygulanan yasal işlem konuları tartışmalar doğurmaktadır. Çalışmada, Türkiye’de gelecek dönemde oluşturulacak politikalara yön vermesi, uygulamada yaşanan sorunlarının belirlenerek söz konusu ürünlerin kontrollerinde yaşanan aksaklıkların giderilmesi amacıyla önerilerde bulunulmuştur. 125 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FIRINCILIK ÜRÜNLERİNDE GÖRÜNTÜ ANALİZİ VE MİKROTEKSTÜREL YAPININ İNCELENMESİ Müge HENDEK ERTOP¹, Mehmet HAYTA² ¹ Gümüşhane Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Gümüşhane ² Erciyes Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Kayseri Homojen gözenek dağılımı başta ekmek olmak üzere tüm fırıncılık ürünlerinde önemli bir kalite kriteridir.Hamurda meydana gelen CO2 gazının ve su buharının pişme sürecinde ısı artışı ile, ürünün üst yüzeylerine doğru çıkmaya çalışmaları üründe kabarmayı meydan getirirken, karakteristik gözenek yapısını da oluşturmaktadır.Pişmiş üründen kesit alındığında bu gözeneklerin dağılımının ve gözenek boyutunun homojenliği aranan bir kalite niteliğidir. Bu amaçla ekmekte duyusal analizler, Dallman skalası ile karşılaştırma ve puanlandırmaya yönelik değerlendirmeler kullanılmıştır.Ancak görüntü analiz teknikleri her alanda olduğu gibi son dönemlerde gıda tekstürel yapısının görsel olarak daha objektif değerlendirilmesinde kullanılmaya başlanmıştır.Bu çalışmamızda laboratuvar koşullarında ürettiğimiz ekmekten 10mm kalınlığında düzgün kesit alınarak yatay tarayıcıda uygun çözünürlük ve gri tonlamada görüntü elde edilmiştir. Bu görüntü Microsoft Paint programına %100 görüntü büyüklüğünde aktarılarak belirli ebatlarda kesit alınmıştır ve Image ProPlus6.0 programında, uygun filtreleme ve kontrast ayarları yapılmıştır. Elde edilen görüntüde gözenekler siyah bölge, taban alanı ise beyaz bölge olarak algılanmıştır. Her bir alanın toplam alandaki oransal yüzdeleri, gözeneklerin alanları ve sayıları program ile hesaplanmıştır. Ayrıca elde edilen gözenek alanları ve sayıları Microsoft Excell de sınıflandırılarak değerlendirilmiştir.Üründen elde edilen görüntünün bu yöntemle objektif olarak değerlendirilebileceği, sayısal görüntü analizi ile farklı ürünlerdeki gözenek dağılımının karşılaştırılabileceği ve bunun objektif kalite karşılaştırmalarında kullanılabileceği belirlenmiştir.Ayrıca bu yöntemin taramalı elektron mikroskobu gibi farklı görüntüleme yöntemleriyle elde edilecek görsellerin değerlendirilmesinde de kullanılabileceği düşünülmektedir. 126 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TAHIL VE FIRINCILIK ÜRÜNLERİNİN MİKROTEKSTÜREL YAPI ANALİZİNDE MİKROSKOPİ VE DİĞER GÖRÜNTÜLEME TEKNİKLERİNİN KULLANIMI Müge HENDEK ERTOP¹, Mehmet HAYTA² ¹ Gümüşhane Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Gümüşhane ² Erciyes Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Kayseri Mikroskopi ve görüntüleme teknikleri son dönemlerde gıdaların tekstürel ve içeriğini tespit amacıyla kullanılan analitik tekniklerdir.Bunların kullanım alanlarından biri de fırıncılık ürünleridir.Tekstür, hacim, gözenek yapısı ve homojenliği, elastikiyet gibi nitelikler fırıncılık ürünlerinin başlıca kalite unsurlarıdır. Bu niteliklerin objektif, hatta sayısal ve istatistiksel olarak ifade edilmesi, kalite değerlendirmesinin de objektifliğini sağlayacaktır. Bu amaçla kullanılan duyusal değerlendirme yöntemleri panelistlerin bireysel tercihleri, algıda yanılma ve bilinçaltı kodlamalarından kaynaklanan yanılsamalar nedeniyle objektif sonuçlar vermemektedir. Fırıncılık ürünlerinde raf ömrü süresince su moleküllerinin fraksiyonlar arası yer değiştirmesi, nişasta retrogradasyonu, gözenek yapısının değişimi gibi durumlar görüntüleme ile tespit edilebilmektedir. Ayrıca kullanılan hammadde ve yardımcı maddelerin mikro tekstürel boyutta dağılımı, etkileşimleri, enzimlerin substrat üzerindeki etkisi, gözeneklerin homojenitesi, bölgesel dağılımı gibi karakteristikler de tespit edilebilmektedir. Bu amaçla kullanılacak tekniklerde genel olarak üründen görüntü alınması ilk aşamadır ki, kesit alınması, kesitin kalınlığı, düzgünlüğü gibi faktörler önem taşımaktadır. Görüntü alınmadan önce numunenin kaplanması gibi uygulanacak ön işlemler de tekniğe göre değişmektedir. Görüntünün elde edilmesinden sonra yapılacak görüntü analizi son aşamadır ki farklı programlar ile ölçüm, sayım ve istatistiki değerlendirmeler yapılabilmektedir. Bu derlememizde Taramalı elektron mikroskopisi, C-cell teknolojisi, lazer görüntüleme, konfokal mikroskopi, M.R. görüntüleme gibi tekniklerin fırıncılık ürünlerinin tekstür analizinde kullanılan olanakları incelenmiştir. 127 8. Gıda Mühendisliği Kongresi SÜT KAYNAKLI PROTEİN VE YAĞ BİLEŞİKLERİNİN FIRINCILIK ÜRÜNLERİNDEKİ FONKSİYONEL ÖZELLİKLERİ Müge HENDEK ERTOP¹, Mehmet HAYTA² ¹ Gümüşhane Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Gümüşhane ² Erciyes Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Kayseri Süt tozu ve peynir altı suyu tozu çeşitleri gibi süt kaynaklı ingredientler, fırıncılık ürünlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Gıda endüstrisinde gelişen biyoteknolojik uygulamalar ve işleme teknolojileri ile süt kaynaklı fraksiyonların da endüstriyel olarak eldesi, besinsel ve fonksiyonel niteliklerinin geliştirilmesi mümkün olmuştur. Süt kaynaklı protein bileşikleri tahıl proteinleri ile iyi kompozisyon oluşturabilirler. Onları hem fonksiyonel hem de besinsel açıdan destekleyerek, ürün işleme özellikleri ve tekstürü üzerinde direkt etki gösterirler. Süt protein hidrolizatlarının özellikle kazeinat hidrolizatlarının köpük oluşturma, emülsifikasyon, su bağlama gibi hamur reolojisi üzerindeki etkileri ile sodyum kazeinatın ekmekte hacim artışı ve tekstür gelişimi sağlamaları, sentetik katkı maddelerine iyi bir alternatif olabileceklerini göstermektedir. Protein konsantreleri, izolatları, hidrolize ve saflaştırılmış protein formları gibi peynir altı suyu tozu ingredientleri ayrı birer katkı olarak değerlendirilebilmektedir. Peynir altı suyu tozu protein konsantresinin su, yağ ve diğer ingredientlerle jel formasyon yeteneği fırıncılık ürünlerinde tekstür gelişimini, dondurulmuş hamurda gluten ağı kırılımlarını engelleyerek hamurda kalite kaybının engellenmesini sağlamaktadır. Süt kaynaklı mikroenkapsüle yağ tozları ise endüstriyel yağlar, tekstür düzenleyen katkılar ve özellikle kek hamurlarında sentetik emülsifiyerlere iyi bir alternatif olarak gösterilmektedir.Enkapsülasyon, membran ve ultra filtrasyon, iyon değişim kromotografisi, dondurarak ve sprey kurutma gibi günümüz modern işleme metotları sayesinde bu fraksiyonların endüstriyel ölçekte katkı olarak üretimi ise mümkündür. Derlememizde bu ingredientlerin fırıncılık ürünlerinde kullanım olanakları ve fonksiyonel özellikleri incelenmiştir. 128 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TEREYAĞI ATIĞI OLAN YAYIKALTININ AROMALI İÇECEK OLARAK DEĞERLENDİRİLME OLANAKLARININ ARAŞTIRILMASI Selin YILMAZ1, Ayşegül SARIKÖSE1, Bedia ŞİMŞEK2 11 Süleyman Demirel Üiversitesi, Fen Lisesi, Isparta Süleyman Demirel Üiversitesi, Mühendislik Fakültesii Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta 21 Yayıkaltı, 95°C’de 10 dakika pastörize edildikten sonra 45°C’ye soğutularak süzülmüştür. Süzüntüye % 10 oranında şeker ilave edildikten sonra yayıkaltı üç kısma ayrılmıştır. Birinci kısma herhangi bir aroma ve renk maddesi ilave edilmemiştir (Kontrol). İkinci kısma portakal aroması (0.02 g/L) ve turuncu renk (1 ml/L) veren gıda boyası eklenmiştir. Üçüncü kısma ise limon aroması (0.04 g/L) ve sarı renk maddeleri (1ml/L) ilave edilerek şişelenmiştir. İçeceklerin, çeşitli kimyasal ve duyusal analizleri ile viskoziteleri belirlenmiştir. İçecek örneklerinde pH değeri en düşük sade olarak hazırlanan aroma ve renk maddesi ilave edilmemiş örneklerde görülürken diğer iki örneğin pH değerleri aynı bulunmuştur. Titrasyon asitlikleri sade, portakallı ve limonlu örneklerde sırası ile % 0.481, 0.478 ve 0.476 olarak tespit edilmiştir. Kurumadde ve yağ içerikleri arasındaki fark istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. İçeceklerin viskozite değerleri ölçüm hızı arttıkça tüm örneklerde düşüş göstermiştir. İstatistiksel olarak da, örnekler arasında viskozite değerlerinde önemli bir farklılığa rastlanmamıştır (p>0.05). Yayıkaltına uygulanan duyusal analiz sonuçlarına göre renk ve görünüş olarak en yüksek puanı limonlu örnek (4,61) alırken, portakallı örnek onu takip etmiştir. Yapı ve kıvam bakımından ise yine limonlu örnek 4,44 puan alarak beğenilmiştir. Tat ve koku açısından ise portakallı örneklerin 4,28 ile diğerlerine göre daha çok beğenildiği gözlenmektedir. 129 8. Gıda Mühendisliği Kongresi SÜT PROTEİNLERİNİN GIDA ENDÜSTRİSİNDE NANOTEKNOLOJİK OLARAK KULLANILMASI Esma SANDIKLI, Bedia ŞİMŞEK Süleyman Demirel Üiversitesi, Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Nanoteknoloji 100 nm’ den küçük boyutlarda biyolojik ve biyolojik olmayan yapıların, karakterizasyonu ve üretilmesi işleminin üzerinde durmaktadır. Nanoteknolojinin gıda endüstrisinde kullanımı son yıllarda önem kazanmıştır. Gıda sektöründe nanoteknolojiye olan ilginin artmasında, üretilen nanopartikülün işlenmemiş analoğuna göre spesifik yüzeyinin genişleyerek biyolojik aktivitesinin artması ve böylece aktif maddelere taşıyıcı olarak kullanılarak sağlık fonksiyonlarının arttırmaları etkili olmuştur. Gıda alanındaki uygulamalarından gıda işleme, yeni fonksiyonel ürünlerin geliştirilmesi, biyoaktif maddelerin taşınması ve kontrollü salınımı, patojenlerin tespiti, yeni paketleme ürünlerinin geliştirilerek raf ömrünün uzatılması gibi uygulamalar nanoteknolojinin potansiyel gıda uygulamaları arasında yer almakta ve yapılan araştırma örnekleri ile birlikte sunulmaktadır. Gıda alanında nanoteknolojik olarak kullanılan fonksiyonel materyaller ise nanokapsüller, nanotabakalar, nonolifler, nanobileşikler, nanoemülsiyonlar, nanotüpler, ve nanopartiküller olarak örneklenebilir. Gıda nanoteknolojisinde biyoaktif madde üretimi için kullanılan ve süt proteinlerini içeren pek çok sistem bulunmaktadır. Süt proteinleri sahip oldukları yapısal ve fizikokimyasal özelliklerinden dolayı çeşitli biyoaktif maddelerin ve nutrasetiklerin nano düzeyde üretilmelerinde bir araç olarak kullanılabilmektedir. Kazein, biyoaktif bileşiklerin üretiminde kullanılan nanopartiküller, hidrofobik nutrasötikler, peyniraltı suyu proteinleri α-laktalbumin tüpleri ve bunların oluşumlarından bahsedilmiştir. Nanoteknolojik olarak süt proteinlerinin nasıl ve neden kullanıldıklarından, nanomateryallerin nasıl üretilip neler olduklarına da değinilen bu derlemede son olarak günümüze değin gelen araştırma örnekleri ve nanoteknolojinin sağlık açısından risk değerlendirmesi yapılmıştır. 130 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PEKMEZ VE ERİK KULLANILARAK ÜRETİLEN KEFİRLERİN BAZI KALİTE KRİTERLERİNİN BELİRLENMESİ Erkut İLAY, Ayla ÖKER, Tuğba KÖK TAŞ Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Bu çalışmanın amacı; kefir tüketimini arttırmak için farklı tatlarda kefir içecekleri geliştirerek kalite özelliklerini belirlemektir. Farklı tatlarda kefir içeceği üretmek için fenolik bileşenler bakımından yüksek olan erik (%10) ve pekmez (%7.5) kullanılmıştır. Üretilen kefir örneklerinin 1., 7. ve 14. gün depolama günlerinde kimyasal analizler (pH, titrasyon asitliği, kurumadde ve renk), mikrobiyal analizler (toplam mikroorganizma, Lactobacillus spp., Lactococcus spp. ve maya içerikleri), toplam antioksidan, toplam fenolik bileşen miktarı ve duyusal özellikleri belirlenmiştir. Sonuç olarak kefir örnekleri pH, titrasyon asitliği ve kuru madde sonuçları depolama süresince sırasıyla 4,11-4,39; 0,22-0,30 ve %11.9-17.02 aralığında değişim tespit edilmiştir. Renk analizinde pekmez kullanılarak üretilen kefir örneğinin kırmızılık renk parametresinin diğer kefir örneğine göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Toplam mikroorganizma içeriği depolama süresince 8,91-9,80 log kob/ml aralığında değişmiştir. Lactobacillus spp. ve Lactococcus spp. içeriği sırasıyla 1. gün pekmez kullanılarak üretilen kefir örneğinde 9,11 ve 9,91 log kob/ml en yüksek olarak belirlenmiştir. Toplam antioksidan miktarı 1. gün kontrol, erikli ve pekmezli kefir örneklerinde sırasıyla 13,30; 16,80 ve 17,35 µmol/mL, toplam fenolik bileşen miktarı sırasıyla 945,70; 2535,8 ve 2357,6 mg/ml olarak belirlenmiştir. Duyusal analiz sonuçlarına göre panelistler tarafından erik kullanılarak üretilen kefir içeceği en çok beğenilmiştir. Tüketiciye fenolik bileşenler bakımından oldukça yüksek farklı iki alternatif ürün geliştirilmiştir. 131 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KARAMUK (Berberis crataegina) SUYU ANTOSİYANİNLERİNİN ISIL STABİLİTESİNİN BELİRLENMESİ Ferda SARI1, Nursel DEVELİ IŞIKLI2, Aşkın AKPULAT3 1 Cumhuriyet Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Sivas 3 Cumhuriyet Üniversitesi Biyoloji Eğitimi Öğretmenliği Bölümü, Sivas 2 Antosiyaninler birçok meyve, sebze ve çiçeğin kırmızı, mavi ve pembe renginden sorumlu suda çözünebilir nitelikli doğal renk maddeleridir. Son yıllarda sentetik boyalar üzerinde yapılan çalışmalar üreticilerin doğal kaynaklı boya kullanmaya olan ilgisini artırmıştır. Doğal renklendiriciler içinde yer alan en önemli grup, antosiyaninlerdir. Antosiyaninler gıdaları renklendirme özelliklerinin yanı sıra, sağlık üzerinde olumlu etkiye sahiptirler ve kuvvetli antioksidandırlar. Ancak antosiyaninleri stabiliteleri düşüktür. İşleme ve depolama sırasında degradasyona uğrarlar. Yabani bir bitki olan Karamuk (Berberies crataegina) Türkiye’de, çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde uzun yıllardan beri kullanılmaktadır. Sivas ili ve çevresinde karamuk meyveleri taze olarak tüketilebildiği gibi reçel ve şurup yapımında da kullanılırlar. Bu çalışmada, Berberis crataegina’dan hazırlanan 20 ⁰Bx’lik doğal meyve suyunun, 60,70, 80 ve 90 ⁰C’lerde antosiyanin stabilitesi incelenmiştir. Deneme kapsamına alınan meyve suyunun antosiyanininlerinin alıkonmaları, başka bir ifadeyle degredasyona uğramadan kalan miktarını tahmin etmede farklı matematiksel modeller kullanılmıştır. Weibull modelinin çalışma koşullarındaki antosiyaninlerin değişimini açıklamak için daha uygun olduğu belirlenmiştir. Weibull modelden 60 ve 90⁰C sıcaklıklarda karamuk örneklerinin antosiyaninleri için hesaplanan yarılanma ömrü sırasıyla 74.82 ile 1.15 saat arasında değişmiştir. Isıl işlem görmüş karamuk antosiyaninlerinin aktivasyon enerjisi ise, 143.05 kJ mol-1K-1 olarak bulunmuştur. 132 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA PATOJENLERİNİN BELİRLENMESİNDE HIZLI YÖNTEMLERİN KULLANILMASI Mehmet YÜKSEL, Selahattin SERT Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Erzurum Gıda kaynaklı bakteriyel hastalıklar dünya genelinde insan sağlığını tehdit eden bir unsur olarak devam etmektedir. Son otuz yılda, gıda kaynaklı hastalıkların epidemiyolojisi sosyal çevre değişikliklerinin ve patojen mikroorganizmaların yeni ortam ve gıdalara adaptasyonunun sonucunda hızla artmıştır. Başta Salmonella, Escherichia coli 0157:H7, Campylobacter ve Yersinia enterocolitica patojen mikroorganizmaların sebep olduğu hastalıkların insidensi toplumda artış göstermiştir. Gıda patojenlerinin hızlı bir şekilde belirlenmesi ve tanımlanması patojenlere bağlı olarak gerçekleşen vakaların önlenmesi, vakaya sebep olan etmenin kontrol edilmesinde çok büyük önem taşımaktadır. Gıdalarda patojen mikroorganizmaların izolasyonu, identifikasyonu için son yıllarda hızlı metodlar üretmek ve geliştirmek için bilim adamları ve akademisyenler büyük çaba harcamaktadır. Geliştirilmeye çalışılan yöntemlerde amaç en kısa sürede sonuca ulaşmak, duyarlılığı artırmak, seçici ve kolay olan işlemi tespit etmektir. Bu yöntemlerin geliştirilmesi gıda güvenliği açısından büyük önem taşımaktadır. Bu geliştirilen hızlı yöntemlerim başında polimeraz zincir reaksiyonu (PZR), biyosensör teknolojisi, antijen-antikor temelli reaksiyonlar gelmektedir. Bu yöntemler hızlı tepki süresine sahip, daha duyarlı, güvenilir, kullanımı kolay, geleneksel yöntemlerle kıyaslandığında alternatif olarak görülen yöntemlerdir. Bu hızlı yöntemler tek başlarına kullanılabildiği gibi geleneksel yöntemlerle kombine şekilde de kullanılabilmektedir. Özellikle son yıllarda immunomanyetik separasyon (IMS), PZR ve geleneksel yöntemler kombine şekilde gıdalarla Salmonella, Listeria varlığını araştırmak amacıyla sıkça kullanılmaktadır. 133 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PORTAKAL VE GREYFURTTAN ELDE EDİLEN ALBEDO VE POSANIN BİSKÜVİ ÜRETİMİNDE KULLANIMI Hacer LEVENT 1, Nermin BİLGİÇLİ2, Nilgün ERTAŞ2 1 Mersin Üniversitesi Mut Meslek Yüksekokulu Gıda İşleme Bölümü, Mersin Necmettin Erbakan Üniversitesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Konya 2 Bu çalışmada, portakal ve greyfurttan elde edilen albedo ve posa kurutularak öğütülmüş ve eşit oranlarda karıştırılarak albedo posa karışımları (APK) hazırlanmıştır. Portakal ve greyfurttan elde edilen APK’ları ayrı ayrı % 0, 3, 6, 9 ve 12 oranlarında bisküvi üretiminde kullanılmıştır. Bisküvi üretiminde APK kullanımı kontrole göre yayılma oranını düşürmüştür. Portakal APK içeren bisküviler, greyfurt APK içeren örneklere göre daha yüksek yayılma oranı değerleri vermiştir. Bisküvide APK kullanımı ile kül miktarında kontrole göre % 4.65-20.15 oranında artış, protein miktarında ise % 2.89-11.20 oranında azalma belirlenmiştir. Portakal ve greyfurt APK bisküvilerin parlaklığının azalmasına, kırmızılığının ise artmasına neden olmuştur. Duyusal analiz sonuçlarına göre portakal APK içeren örnekler görünüş ve tat-koku açısından kontrole yakın veya daha yüksek puan alırken, % 6 oranının üzerinde portakal APK karışımı kullanımı tekstür ve genel beğeni puanını düşürmüştür. Greyfurt APK içeren bisküviler özellikle tat-koku açısından panelistler tarafından beğenilmemiştir. Sonuç olarak, portakal APK’nın en fazla % 6, greyfurt APK’nın ise % 3 oranına kadar bisküvi üretiminde kullanımının uygun olacağı belirlenmiştir. 134 8. Gıda Mühendisliği Kongresi EİNKORN TAM BUĞDAY UNU VE TRANSGLUTAMİNAZ ENZİMİNİN ERİŞTE ÜRETİMİNDE KULLANIMI Meziyet TEMEL1, Nermin BİLGİÇLİ1, M. Kürşat DEMİR1, Hacer LEVENT2 1 Necmettin Erbakan Üniversitesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Konya 2 Mersin Üniversitesi, Mut Meslek Yüksekokulu, Gıda İşleme Bölümü, Mersin Bu çalışmada, erişte formülasyonunda kullanılan buğday unu, farklı oranlarda (%10, 15 ve 20) Einkorn tam buğday unu (ETBU) ile yer değiştirilerek, transglutaminaz (TG) enzimi ilaveli ve ilavesiz olarak, erişte üretimi gerçekleştirilmiştir. Üretilen erişte örneklerinin bazı fiziksel, kimyasal ve duyusal özellikleri incelenmiştir. Erişte örneklerinin ağırlık ve hacim artışı değerleri, %198.8-226.6 ve %220.8-235.8 arasında değişim göstermiştir. Erişte formülasyonunda artan ETBU oranı, ağırlık ve hacim artışı değerlerinin düşmesine, pişirme suyuna geçen madde miktarının ise artmasına neden olmuştur. TG enzimi kullanımı ise, pişirme suyuna geçen madde miktarının azalmasını sağlamıştır. ETBU oranındaki artış, erişte örneklerinin kül ve protein miktarını da artırmıştır. Kontrol erişte örneği ile karşılaştırıldığında, %20 ETBU ilave edilmiş örneklerin Ca, Mg, P, Fe ve Zn miktarları sırasıyla %13.5, 16.2, 31.8, 48.4 ve 77.5 oranında artış göstermiştir. ETBU’nun %15’in üzerinde kullanımı çiğ ve pişmiş erişte örneklerinde genel beğeni puanlarının düşmesine neden olmuştur. TG kullanımı, özellikle yüksek ETBU kullanılarak üretilen eriştelerde görünüş, tekstür ve genel beğeni puanlama değerlerini yükseltmiştir. Sonuç olarak, erişte üretiminde ETBU kullanımı besinsel özelliklerin, TG enzimi ise teknolojik ve duyusal özelliklerinin geliştirilmesinde etkili olmuştur. ETBU’nun, erişte üretiminde TG enziminin katkısı ile en fazla %15 oranında kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. 135 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ANAÇ TAVUK KÖFTESİ ÜRETİMİNDE GALETA UNU VE PİŞİRME YÖNTEMİNİN KÖFTELERİN BAZI ÖZELLİKLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Selda AKDAŞLİ, Ömer ZORBA, Nursel SÖYLEMEZ, Gülsüme ÖZİŞ Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Bolu Bu çalışmanın amacı, ekonomik verim dönemini tamamlamış, damızlık tavuk veya anaç (çıkma) tavuk olarak bilinen tavuk etlerinin değerlendirilmesi için bu etlerle yapılacak köftelerin fiziksel, kimyasal, duyusal ve tekstürel özellikleri üzerinde galeta unu ve pişirme yöntemi etkilerinin araştırılması ve daha kaliteli köfte üretimine katkıda bulunulması ve tüketici beğenisi yönünden oluşabilecek olumsuzlukların minimize edilmesidir. Sonuçta hem tüketici hem de üretici memnuniyetine katkı sağlanmış olacak ve imha edilen bir ürün, ekonomiye geri kazandırılacaktır. Araştırma planı kapsamında köfteler; derin yağda kızartma, fırında ve ızgarada pişirme yöntemleri ile pişirilmiştir. Her bir pişirme yöntemi için % 0-510 oranında galeta unu içeren 3 farklı hamur hazırlanmıştır. Çalışma planına göre hazırlanmış köftelerin duyusal, kimyasal ve tekstürel özellikleri incelenmiştir. Denemeden elde edilen verilere uygulanan istatistiksel analiz sonuçlarına göre yağda kızartma, tekstürel özellikler üzerinde olumlu, duyusal özellikler üzerinde olumsuz etkide bulunmuştur. Fırın ile ızgarada pişirme yöntemleri arasında genel olarak önemli farklılıklar belirlenememiştir. Galeta kullanımının genel olarak fiziksel, duyusal ve tekstürel özellikleri önemli ölçüde etkilemediği saptanmıştır. Köftelerde % 10’a kadar galeta unu kullanımının sakıncası yoktur. 136 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PİRİNÇ KAVUZUNUN ANTİOKSİDAN AKTİVİTESİNİN İNCELENMESİ Emel ÖZCAN, Gülsen USAL, Özlem AKPINAR Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Pirincin tarladaki kabuklu formu çeltik olarak adlandırılmaktadır ve çeltik dünyada buğdaydan sonra en geniş ekim alanına sahip üründür. Çeltik, fabrikalarda dış kabuklarının soyulmasıyla kahverengi pirince dönüşmekte, kahverengi pirincin soyulup fırçalanmasıyla da beyaz pirinç elde edilmektedir. Türkiye son 10 yıl içinde, dünyada başlıca çeltik üreticilerini geride bırakarak, en fazla pirinç üretimi gerçekleştiren ülke olmuştur. Üretimdeki bu artışla orantılı olarak, pirinç önemli derecede atık bırakan bir üründür. Diğer tarımsal atıkların tersine pirinç kavuzunun sindirilebilirliğinin ve protein içeriğinin düşük, silika içeriğinin yüksek olması; tek başına havyan yemi olarak kullanımını sınırlamaktadır. Ortaya çıkan atıklar bu nedenle büyük bir sorun olmaktadır. Günümüzde artan çevresel endişeler, araştırmacıların tarımsal atıkların çevreyle dost teknolojilerle ortadan kaldırılması üzerine odaklanmasına sebep olmuştur. Bu çalışmanın ana hedefi pirinç kavuzunu ekonomik değeri daha yüksek bir ürüne çevirmekdir. Bu amaç doğrultusunda bu çalışma, kavuzların seyreltik asitle muamale edilerek elde hidrolizatlarda bulunan fenolik bileşiklerin antioksidan aktivitelerini incelemiştir. Kullanılan hidrolizasyon koşullarına bağımlı olarak toplam fenolik en yüksek 497 mg/l GAE, demir (III) indirgeme antioksidan gücü ise en yüksek 0,17 mmol TE/l olarak bulunmuştur. Hidrolizatlarının yüksek antioksidan aktiviteye sahip olması, pirinç kavuzunun bir gıda katkı maddesi olarak kullanılabilme potansiyeli olduğunu göstermiştir. 137 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KOLOSTRUMDA BİYOAKTİF BİLEŞENLER VE FRAKSİYONLARI E. Neslihan ATLIHAN, Bedia ŞİMŞEK Süleyman Demirel Üiversitesi, Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Bu derlemede, normal süte kıyasla kolostrumda daha çok bulunan biyoaktif bileşenler ve fraksiyonları ele alınmıştır. Kuru madde, yağ, laktoz ve protein oranı normal süte göre daha fazla olan kolostrumda genel olarak biyoaktif peptitlerin konsantrasyonları laktasyon başlangıcından sonra hızla düşmektedir. Kolostrumda bulunan en önemli iki bileşen immün faktör ve büyüme faktörleridir. İmmün faktör doğumdan sonraki enfeksiyonlara karşı yeni doğanı korumakta ve immüniteyi sağlamaktadır. Büyüme faktörleri ise yeni doğanın gelişimi ve büyümesini sağlamakla görevlidir. Kolostrumda, en fazla bulunan immün faktör immünoglobulindir. Ancak laktoferrin, lisozim β-laktaglobulin, α-laktalbumin, laktoperoksidaz ve serum albumini gibi diğer antimikrobiyal faktörleri de içermektedir. Hayvanlar üzerinde yapılmış çeşitli çalışmalarda sığır kolostrumu büyüme faktörleri insülin, dönüştürücü büyüme faktörleri (TGF), epidermal büyüme faktörleri (EGF) ve özellikle insülin-benzeri büyüme faktörü (IGF-I VE IGF-II) bağırsak hücrelerinin büyümesini stimüle etmektedir. Bu büyüme faktörlerinin normal sütte daha az görüldüğü ve kolostrumdaki büyüme faktörlerinin yanı sıra antimikrobiyal faktörlerin de gelecekte özellikle klinik beslenmede potansiyel bileşenler olarak kullanılabilineceği düşünülmektedir. 138 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ÜLKEMİZDE ÜRETİLEN STARTER KÜLTÜRLE YOĞURT ÜRETİMİ VE KALİTE ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ Esma ÇAPA, Özge KAYMAK, Zekiye ÖZDOĞAN, Zeynep B. GÜZEL SEYDİM Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Bu çalışmada hem Türk (sıvı dondurulmuş) hem de yurt dışı orjinli (liyofilize) yoğurt starter kültürü kullanılarak üretilen yoğurt örneklerinin 30 gün depolama (4 o C) süresince kimyasal, mikrobiyal ve duyusal analizler ile niteliklerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Yurt içinde üretilen dondurulmuş kültürle ve liyofilize kültür ile yapılan yoğurt örneklerinde pH değerleri sırasıyla 1. gün 4,61±0,10 ve 30. gün 4,43±0,13; 1. gün 4,61±0,56 ve 30. gün 4,36±0,27 olarak tespit edilmiştir. Lactobacil içerikleri 1.gün için dondurulmuş kültürden üretilen yoğurt örneklerinde 8 log kob/ml’den 30 gün depolama sonunda 10,2 log kob/ml’e; liyofilize kültürden üretilen yoğurt örneklerinde ise lactobacil içeriği depolama süresince 8 log kob/ml olarak tespit edilmiştir. Yoğurt örneklerinin laktokok içerikleri depolama süresince 9 log kob/ml civarında tespit edilmiş. Serum ayrılması değeri dondurulmuş kültürden yapılan yoğurt örneğinde 1.gün için 3,51±0,82 liyofilize kültürden yapılan yoğurt örneğinde 2,81±0,45 olarak tespit edilmiştir. Yoğurt örneklerinin duyusal değerlendirmeleri sonucunda liyofilize kültürden yapılan örneklerde pıhtı yapısı daha sıkı ancak depolama süresince asitlik gelişimi tat puanlarını nispeten olumsuz olarak etkilediği tespit edilirken, dondurulmuş kültürden yapılan yoğurt örneklerinde tat puanı depolama süresince daha yüksek olmuştur. Türk orjinli sıvı dondurulmuş kültürle üretilen yoğurtların kimyasal, fiziksel, mikrobiyal ve duyusal özellikleri olumlu bulunmuş, raf ömrü ile ilgili bir kısıtlaması gözlenmemiş ve endüstriyel kullanım için de uygun olduğu tespit edilmiştir. 139 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FARKLI TUZLAMA YÖNTEMLERİNİN VE POTASYUM SORBAT UYGULAMASININ KAŞAR PEYNİRİ MİKROBİYOLOJİSİNE ETKİSİ Ayşen BABACAN, Salih ÖZDEMİR Ankara Üniversitesi Kalecik Meslek Yüksekokulu, Ankara Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Erzurum Araştırmada, iki farklı tuzlama yönteminin ve potasyum sorbat uygulamasının olgunlaşma süresince Kaşar peynirinin mikrobiyolojik kalitesi üzerine etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla Kaşar peyniri örnekleri olgunlaştırmanın 5., 30., 60., 90. günlerinde mikrobiyolojik açıdan karşılaştırılmıştır. Kuru tuzlanmış örneklerde TAMB değerleri haşlama suyunda tuzlanmış Kaşar peynirlerine oranla daha düşük bulunmuştur. Haşlama suyunda tuzlanmış peynirlerde kontrol ve sorbatlanmış örneklerdeki MRS’de gelişen LAB sayısı ortalamaları arasındaki farklılık önemli (p<0,05), kuru tuzlanmış örneklerde kontrol ve sorbatlanmış örneklere ait LAB sayısı ortalamaları arasındaki farklılık önemsiz (p>0,05) bulunmuştur. M-17 agarda gelişen LAB sayıları sorbatlamış örneklerde olgunlaşmanın 30. gününden sonra, kontrol örneklerinde olgunlaşmanın 5. gününden itibaren azalmıştır. Ayrıca kuru tuzlanmış kontrol grubuna ait küf sayıları ortalaması (1,76 log kob/g), haşlama suyu içerisinde tuzlanmış kontrol grubuna (3,58 log kob/g) göre daha düşük bulunmuştur. En düşük küf sayısı ortalaması (1,48 log kob/g) sorbatlı kuru tuzlanmış örneklerde belirlenmiştir. Tüm peynir örneklerinde koliform grubu bakteri sayısı standartlarda öngörülen değerin altında (<1 log kob/g), Staphylococcus aureus sayıları tüm örneklerde <2 log kob/g bulunmuştur. Sonuç olarak; Kaşar peynirlerinin küf gelişmesinin azaltılması açısından potasyum sorbat uygulamasının gerekli olduğu sonucuna varılmıştır. 140 8. Gıda Mühendisliği Kongresi MEYVE SEBZE ATIKLARININ DİYET LİFİ OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ Ahsen RAYMAN, Hamza BOZKIR, Taner BAYSAL Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Meyve ve sebze atıkları beslenme açısından önemli olan diyet lifi, antioksidanlar, pektin, elzem yağ asitleri, vitaminler gibi birçok faydalı maddenin kayıplarına sebep olmaktadır. Ekstraksiyon yöntemleriyle bu atıklardan antioksidan maddelerin, renk maddelerinin eldesi ve bu değerli bileşenlerin birçok alanda yeniden kullanımı mümkündür. Kalın bağırsak fonksiyonlarını düzenleme ve kolon kanseri riskini azaltma gibi özellikleriyle son yıllarda diyet lifli ürünler önem kazanmıştır. Çözünen diyet lifleri; gam arabik, guargam gibi gam maddeleri, pektin ile diğer jel benzeri polisakkaritler, beta glukan, inulindir. Çözünmeyen diyet liflerine ise; bitki hücre duvarındaki selüloz, hemiselüloz ve lignin örnek olarak verilebilir. Limon, portakal ve havuç kabuklarının, patates posasının, şeftali konsantresi üretim atıklarının, muz kabuğu, lahana ve karnabahar sebzelerinin atıklarının diyet lifi açısından zengin olduğu bilinmektedir. Bitkisel lifler gıdalara ilave edilerek birçok amaçla kullanılmaktadır. Sosis, salam gibi ürünlerde su ve yağ tutma kapasitesini artırmak, et ürünlerinde pişme sırasında yağın tutulması, fırıncılık ürünlerinde raf ömrünü uzatması, makarna, bisküvi, kraker gibi ürünlerde kırılganlığı azaltması, baharatlı karışımların hazırlanması ve bebek mamaları formülasyonunda kullanılması, peynir, yoğurt, puding, dondurma ve dondurulmuş tatlılar gibi süt ürünlerinde fonksiyonel amaçlı kullanılması gibi çeşitli faydalar sağlamaktadır. Gıdaların zenginleştirilmesi ve gıdalarda arzu edilen özelliklerinin geliştirilmesi amacıyla diyet lifinin kullanımının giderek daha da yaygınlaşacağı öngörülmektedir. 141 8. Gıda Mühendisliği Kongresi OZMOTİK EVAPORASYON İLE MEYVE SULARININ KONSANTRASYONU Hamza BOZKIR, Ahsen RAYMAN ERGÜN, Taner BAYSAL Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Meyve sularında konsantrasyon işlemi depolama, ambalaj ve taşıma maliyetlerini düşürmekte aynı zamanda mikrobiyolojik ve kimyasal açıdan stabil hal sağlamaktadır. Konsantre endüstrisi genellikle çok aşamalı termal evaporatörler kullanarak meyve sularının kuru madde miktarlarını %5-20’değerlerinden %60-75’e çıkarmaktadır. Ancak konvansiyonel (termal) konsantre teknikleri meyve sularının vitaminler, fenolik maddeler ve antioksidan maddeler gibi gıda bileşenlerinde, aroma bileşenlerinde, renk ve duyusal özelliklerde azalmaya neden olmaktadır. Geleneksel termal konsantre üretim teknikleri meyve sularında pişmiş tat, hidroksimetil furfural (HMF) veya furan gibi kanserojen bileşiklerin oluşumuna neden olmaktadır. Termal proseslerin meyve sularında oluşturduğu olumsuzlukları gideren yeni konsantrasyon teknikleri son yıllarda önem kazanmıştır. Ultrafiltrasyon, nanofiltrasyon, ters osmoz, ve ozmotik evaporasyon gibi membran prosesleri meyve suları konsantre etmede günümüzde giderek kullanılmaktadır. Bu teknikler termal evaporatörler kadar yüksek konsantrasyonlara (65 °Brix) çıkamamaktadır. Örneğin ters ozmozla meyve suları 25-35 °Brix’e kadar konsantre edilebilmektedir. Ozmotik evaporasyon veya ozmotik dilüsyon olarak isimlendirilen yeni konsantarasyon tekniği atmosferik basınç ve sıcaklıkta konsantre sularının toplam kuru madde değerini 650 g/kg’a çıkarabilmektedir. Ozmotik evaporasyonla konsantre edilen meyve sularının fiziko-kimyasal, biyokimyasal ve aromatik özelliklerinin geleneksel termal konsantrelerden daha iyi olduğu ve meyve suyuna yakın özellikler göstermektedir. Ozmotik evaporasyon prosesi durultulmuş çeşitli meyve sularına uygulanmış taze meyve suyu kalitesini en iyi şekilde koruduğu konsantre endüstrisinde kullanılan konvansiyonel termal proseslerin yerini alacağı düşünülmektedir. 142 8. Gıda Mühendisliği Kongresi MEYVE SUYU ÜRETİMİNDE YENİ TEKNİKLERİN KULLANIM OLANAKLARI Hamza BOZKIR 1, Hasan YILDIZ 2 1 2 Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Celal Bayar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Manisa Meyve suyu meyvelerden mekanik proseslerle elde edilen, fermente olmamış ancak fermente olabilen, elde edildiği meyvenin kendine özgü renk, aroma ve lezzet niteliklerine sahip bir üründür. Geleneksel meyve suyu üretimi meyve mayşesine enzim ve palper kombinasyonu uygulanması veya mekanik presle üretilmektedir. Meyve suyu üretiminde verim artışı ve daha yüksek ürün kalitesi sağlayan vurgulu elektrik alan (PEF), ultrases ve elektroplazmoliz gibi yeni teknikler son yıllarda önem kazanmıştır. PEF uygulamasının (0.3-3 kV/cm) meyve suyu üretiminde mekanik preslemeye göre % 32-45 verim artışı sağladığı, meyve suyunda suda çözünür kuru maddeyi yaklaşık %8 ve polifenol içeriğini %20 artırdığı ve bulanıklığı azalttığı bildirilmektedir. PEF uygulamaları meyve suyu endüstrisinde pastörizasyon amacıyla da kullanılmaktadır. Ön işlem olarak kullanılan ultrasesin verim artışı sağladığı, enzim uygulaması ile birlikte kullanıldığında verimin daha fazla arttığı (>% 7) bildirilmiştir. Meyveye bütün halde ya da mayşeye uygulanan elektroplazmoliz uygulamalarının meyve suyu ekstraksiyon veriminde (%7-10.11), toplam fenolik madde (%13.95-28), antioksidan (%13) ve toplam pektin içiriğinde (%18.4) artış sağladığı belirtilmiştir. Sonuç olarak meyve suyu üretiminde ön işlem olarak kullanılan yeni yöntemlerin verim ve kalitede artışlar sağladığı, endüstride kullanım potansiyeline sahip olduğu ifade edilmektedir. Bu çalışmada geleneksel meyve suyu üretimine ön işlem olabilecek bu yeni teknikler ve kullanımları üzerine yapılan çalışmalar hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. 143 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GELENEKSEL ET ÜRÜNLERİNİN MİKROBİYOLOJİK KALİTESİNİ İYİLEŞTİRMEYE YÖNELİK TEKNOLOJİK UYGULAMALAR Şeniz KARABIYIKLI, Hande CEVAHİROĞLU Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Dünya çapında geleneksel olarak üretilen ve pek çoğunda ham madde olarak çiğ et kullanılan gıdalara, geleneksel üretimin doğası gereği uygulanan fermantasyon, ısıl işlem, tütsüleme, tuzlama, çemenleme, kürleme gibi işlemler, son ürünün mikrobiyal yükünü azaltsa da yapılan çalışmalar bu işlemlerin gıda güvenliğini tam olarak sağlayamadığını göstermektedir. Geleneksel et ürünlerinde lezzet amaçlı girdi olarak kullanılan baharat, sarımsak, soğan gibi antimikrobiyal etkili maddelerin de ürünün toplam mikrobiyal yükünü azalttığı ancak patojen inaktivasyonu için yeterli olmadığı tespit edilmiştir. Geleneksel et ve et ürünlerinde gıdaların korunması ve mikroorganizma kontrolü amacıyla kullanılan pastörizasyon ve sterilizasyon gibi ısıl işlemler en etkili yöntemler olmasına rağmen ürünlerin besinsel ve özellikle de arzu edilen duyusal özelliklerini olumsuz yönde etkilemektedir. Günümüzde ürünlerin mikrobiyolojik kalitesini iyileştirmek, güvenli gıda üretimi sağlamak ve katkı maddelerinin kullanımını azaltmak amacıyla geliştirilmiş teknolojik uygulamalar mevcuttur. Ozon ve yüksek basınç uygulamaları, modifiye atmosferde paketleme, vakum paketleme, ohmik ısıtma, ultrason uygulamaları, dielektrik ısıtma, ışınlama, yenilebilir film ve kaplamalar gibi teknolojik uygulamalar, et ürünlerinin raf ömrünü uzatmak ve mikrobiyolojik kalitesini iyileştirmek amacıyla kullanılabilmektedir. Bu çalışma kapsamında geleneksel et ürünlerinin mikrobiyolojik kalitesinin iyileştirilmesi ile ilgili teknolojik uygulamaların mikrobiyal inaktivasyon mekanizmaları, konu ile ilgili yapılan çalışmalar ve elde edilen sonuçların gıda güvenliği açısından derlenmesi amaçlanmıştır. 144 8. Gıda Mühendisliği Kongresi LAKTOKOKSİN BZ’NİN TAZE SIĞIR ETİNİN MİKROBİYOLOJİK KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ Sabire BATTAL1*, Zeliha YILDIRIM2, Nilgün ÖNCÜL3 1 Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Mühendislik Fakültesi- Gıda Mühendisliği Bölümü, Karaman 2 Niğde Üniversitesi Mühendislik Fakültesi-Gıda Mühendisliği Bölümü, Niğde 3 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Tokat Kimyasal bileşimi, biyolojik özelliklerinden dolayı mikroorganizmaların gelişmesi için mükemmel bir ortam oluşturan et, mikrobiyolojik bozulmalara karşı çok duyarlı gıdalar arasında yer almaktadır. Bakteriyosinler, bakteriler tarafından üretilen protein yapısında bakterisidal veya bakteriyostatik etkiye sahip doğal antimikrobiyal bileşiklerdir. Antimikrobiyal etkilerinden dolayı gıda kaynaklı patojenleri ve bozulma etmeni mikroflorayı inhibe etmede önemli rol oynayabilmektedirler. Bu çalışmada piyasadan temin edilen et örneklerinin yüzeyi farklı konsantrasyonlarda (0, 200, 400, 800, 1600 ve 2500 AU/g ) Lactococcus lactis spp. lactis tarafından üretilen laktokoksin BZ bakteriyosini ile muamele edildikten sonra buzdolabı sıcaklığında 12 gün süreyle depolanmıştır. Depolamanın belirli periyotlarında alınan örneklerde toplam mezofilik aerobik bakteri (TMAB), toplam psikrotrof aerobik bakteri (TPAB), toplam koliform (TK), fekal koliform (FK), laktik asit bakterileri (LAB) ve maya-küf sayımları yapılmıştır. Laktokoksin BZ 400-2500 AU/g düzeyinde uygulandığında, depolama süresince TMAB, TPAB, TK, FK ve LAB sayılarında belirgin düzeyde azalmaya neden olduğu ve bu etkinin laktokoksin BZ konsantrasyonuna paralel olarak arttığı gözlenmiştir. Depolamanın 12. gününde 1600 AU/g düzeyinde bakteriyosin uygulanan örnekte TMAB, TPAB, TK, FK ve LAB sayılarında sırasıyla 3,65, 3,20, 2,38, 2,02, 3,35 log; 2500 AU/g uygulanan örnekte ise 4,87, 3,50, 2,39, 2,02 ve 3,94 log’luk azalma olduğu belirlenmiştir. Çalışma sonucunda, laktokoksin BZ uygulamasının taze sığır etinin mikrobiyolojik kalitesini, güvenliğini iyileştirdiği saptanmıştır. 145 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KOLESTEROL ASİMİLASYONUNDA MAYALAR ROL ALABİLİR Mİ? Hatice ŞANLIDERE ALOĞLU1, Ezgi DEMİR ÖZER2, Zübeyde ÖNER2 1 Kırklareli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Kırklareli 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Kolesterolü yüksek olan kişilere önerilen doymuş yağ asitleri ve kolesterol oranı düşük diyet uygulamasının serum kolesterol düzeyini ancak % 3.0-7.4 arasında düşürdüğü belirlenmiştir. Bu düşük etkinliğin nedenlerinden biri vücutta önemli miktarda kolesterol üretilmesi ve diyetten gelen eksikliğin vücut tarafından karşılanmasıdır. Bu nedenle kolesterolü yüksek bulunan kişilerin bir takım yan etkileri bulunan ilaçları kullanması gerekmektedir. Yapılan çalışmalarda fermente süt ürünleri tüketiminin ve fermentasyonda rol alan laktik asit bakterileri ve bifidobakterlerin serum kolesterol düzeyini düşürdüğü belirtilmekte ve bu konuda çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmada mayaların kolesterolü asimile etme özellikleri incelenmiştir. Doğal olarak fermentasyona uğramış ve geleneksel olarak üretilmiş peynir, yoğurt, kefir, ekşi hamur, tereyağı, sucuk, tarhana ve çiğ süt örneklerinden maya izolasyonu yapılmış ve izolatların kolesterolü asimile etme oranları belirlenmiştir. Maya suşları tarafından asimile edilen kolesterol miktarı % 1.36 ile % 73.33 arasında değişmiştir. Kolesterol asimilasyon oranının tür ve suş düzeyinde farklılıklar gösterdiği ve incelenecek suş çeşitliliğinin uygun suşu bulma düzeyini artırdığı gözlenmiştir. Laboratuvar şartlarında kolesterolü asimile etme yeteneği yüksek bulunan suşların canlı metabolizmadaki şartlarda canlılıklarını devam ettirebilme özelliklerini incelemek önemlidir. Bu amaçla yüksek kolesterol asimilasyon yüzdesine sahip 21 adet maya suşu seçilmiş ve suşların asit toleransı, safra toleransı, safra tuzu hidroliz aktivitesi ve yapay mide sıvısına dayanıklılığı incelenmiştir. Suşların ID 32 C ile tanımlamaları yapılmış ve 4 tanesi haricinde diğerlerinin probiyotik özellikler gösterdikleri belirlenmiştir. 146 8. Gıda Mühendisliği Kongresi EŞEK SÜTÜNÜN ÖNEMİ Hatice ŞANLIDERE ALOĞLU Kırklareli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Kırklareli Günümüzde eşek sütünün önemi, kendine özgü bileşimi ve benzersiz fonksiyonel özelliklerinin incelenmeye başlaması ile artmaktadır. Eşek sütünün sağlık açısından önemi aslında eski tarihlerden beri bilinmektedir. Fakat son zamanlarda eşek sütü ve özellikleri ile ilgili yapılan çalışmalar artış göstermektedir. Eşek sütü, inek sütünden daha düşük oranda yağ, protein ve inorganik tuz, fakat daha yüksek oranda laktoz içermektedir. Ayrıca eşek sütünün sindiriminin inek sütünden daha yüksek olduğu, bileşimi ile anne sütüne benzerlik gösterdiği belirtilmektedir. Özellikle inek süt proteini alerjisi olan çocuklar için alternatif bir süt çeşidi olabileceği düşünülmektedir. Bileşiminde yüksek oranda çoklu doymamış yağ asitleri bulunması ve kolesterol miktarının düşük olması eşek sütüne fonksiyonel özellikler kazandırmaktadır. Lizozim içeriğinin yüksek olması antibakteriyel etkisini artırmaktadır. Eşek sütü, kalsiyum miktarının yüksek olması nedeni ile kemik ile ilgili rahatsızlığı olan bireylere tüketilmesi önerilmektedir. Bunun dışında böbrek sorunlarına, enfeksiyon hastalıklarına, immünolojik rahatsızlıklara karşı etkili olduğu belirtilmektedir. Vitamin ve mineral maddeler açısından zengin olan eşek sütü krem, sabun ve şampuan gibi birçok kozmetik ürünlerin üretiminde kullanılmaktadır. Bu çalışmada eşek sütünün bileşimi, farklı süt çeşitleri ile arasındaki farklar, insan sağlığı için olumlu yönleri ve basında yer alan bu konu ile görüş ve düşünceler derlenmiştir. 147 8. Gıda Mühendisliği Kongresi NİSİNE DİRENÇLİ LAKTİK ASİT BAKTERİLERİNİN BEYAZ PEYNİRDEN İZOLASYONU VE TANISI Halil İbrahim KAYA, Burcu KÖRDİKANLIOĞLU, Beyhan ÇANDIR, Ömer ŞİMŞEK Pamukkale Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Denizli Fermente gıdaların üretiminde nisin veya üreticilerinin kullanılması starter olarak kullanılan temel laktik asit bakterilerinin (LAB) canlılığını da olumsuz etkilemektedir. Söz konusu sorun çerçevesinde oluşturulan bu çalışmanın temel amacı da, beyaz peynir florasından nisine dirençli LAB’lerinin izolasyonu, takiben 16S rDNA dizi analizine göre tür tanısının yapılmasıdır. Çalışmada Denizli ve yöresinden temin edilen 12 adet beyaz peynir örneği kullanılmıştır. Toplanan beyaz peynirlerin LAB sayıları sırasıyla M17 ortamında 7.10-8.84 log kob/gr arasında, ortalama 8.38 log kob/gr ve MRS ortamında ise 6.01-7.82 log kob/gr arasında, ortalama 7.28 log kob/gr olarak tespit edilmiştir. Aynı peynirlerin 500 IU/ml nisin katkılı M17 ve MRS ortamlarında gelişen LAB sayısı ise sırasıyla 0-6.90 arasında, ortalama 4.99 log kob/gr ve 0-5.93 arasında ortalama 2.92 log kob/gr olarak belirlenmiştir. Seçilen 23 adet nisine dirençli izolatların Lactobacillus plantarum (4), Lactobacillus casei (3), Lactobacillus paracasei (3), Lactobacillus pentosus (3), Pediococcus acidilactici (3), Enterococcus faecium (3), Lactobacillus rhamnosus (2), ve Lactobacillus fermentum(2) türleri ile %97’nin üzerinde benzer bulunmuştur. Sonuç olarak bu çalışmayla peynir florasında bulunan laktik suşlarının yarısının nisine dirençli olduğu sonucuna ulaşılmış, bunlardan yapılan izolasyonlarda peynir üretiminde destek kültür olarak kullanılabilecek suşlar tanımlanmıştır. 148 8. Gıda Mühendisliği Kongresi EGE BÖLGESİNDE YETİŞEN BAZI MEYVE VE SEBZELERDE PESTİSİT KALINTI DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ Tuğçe ÜNDAN, Gözde TÜRKÖZ BAKIRCI, Fatih BAKIRCI Aybak Natura Gıda Analiz Laboratuarı, İzmir Bu çalışmada 2012–2013 yılları arasında Ege Bölgesinde yetiştirilen ve piyasadan temin edilen 180 adet meyve ve sebzede pestisit kalıntı düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Analiz edilen numuneler yoğunlukla Ege Bölgesi’nde yetişen üzüm, incir, kayısı, şeftali ve domates ürünlerinden oluşmaktadır. Pestisit kalıntı analizi için hızlı, kolay, ucuz, etkili, kesin ve güvenli metot olarak bilinen QUECHERS ekstraksiyon yöntemi kullanılarak çoklu kalıntı analiz metodu uygulanmış olup UPLC-MS-MS, GC–ECD ve GC-MS cihazlarında toplam 108 adet pestisit etken madde taraması gerçekleştirilmiştir. Yapılan analizlerin sonuçları Türk Gıda Kodeksi Pestisitlerin Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliği’ne göre değerlendirilmiştir. Pestisit kalıntı analizi gerçekleştirilen 180 adet meyve ve sebze örneğinin 146 adedinde pestisit kalıntısı bulunamamıştır. Pestisit kalıntısı tespit edilen 34 adet (%19) meyve ve sebze numunesinin 30 adedinde tespit edilen değerlerin Tebliğ’de belirtilen maksimum kalıntı limitlerinin altında olduğu saptanmış olup, numunelerde genellikle acetamiprid, azoxystrobin, carbendazim/benomyl, chlorpyrifos, metalaxyl/metalaxyl-M gibi pestisit etken madde kalıntılarına rastlanılmıştır. Numunelerden 4 adedinin (%2.2) ise Tebliğ’de belirtilen limitlerin üzerinde pestisit kalıntısı içerdiği tespit edilmiş olup, bunlardan 2 adet kayısı örneğinde carbendazim/benomyl, 2 adet domates örneğinde ise acetamiprid etken maddesi kalıntısının limitlerin üzerinde olduğu saptanmıştır. 149 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BETİMLEYİCİ MİKROBİYOLOJİ VE GIDA KAYNAKLI PATOJENLER Ayşe SARIÇAM, Serap COŞANSU AKDEMİR Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Sakarya Betimleyici mikrobiyoloji, gıda kaynaklı hastalıklar yanında gıda bozulmalarına neden olan mikrobiyal davranışı tanımlamak için; teknoloji, bilgi sistemleri, istatistik ve matematik disiplinlerinin geleneksel mikrobiyolojiyle entegre olmasıdır. Mikrobiyal güvenliği sağlamak; başlangıç mikroorganizma yüküne, mikrobiyal gelişimin sınırlanması veya engellenmesine veya mikroorganizmaların çeşitli yöntemlerle öldürülmesine bağlıdır. Bu sebeple, mikrobiyal davranışı tanımlamak yani mikroorganizma sayısının gıda içinde ortam şartlarına bağlı olarak nasıl değiştiğini belirlemek, gıda güvenliğinin en önemli konularındandır. Bu mikrobiyal davranış da gıdanın özellikleri (su aktivitesi, pH vb) ve depolama koşulları (sıcaklık, bağıl nem ve atmosfer bileşimi) tarafından belirlenir. Gıdanın mikrobiyal ekolojisi karmaşık bir yapıya sahiptir. Betimleyici mikrobiyoloji de gıda mikrobiyolojisinin birçok disiplinini içinde barındıran bir alanıdır. Mikrobiyal popülasyon üzerine sıcaklık, depolama atmosferi, pH, tuz, su aktivitesi vb parametrelerin etkisi betimleyici mikrobiyolojinin içerdiği matematiksel modeller ile daha güvenilir bir şekilde ortaya konabilir. Diğer bir deyişle, parametrelerden birinde meydana gelecek bir değişimin mikroorganizmanın davranışını nasıl etkileyeceği kolaylıkla belirlenebilir. Bu derlemede, betimleyici mikrobiyoloji kavramından, stres koşullarına verilen mikrobiyal cevaplardan ve önemli gıda kaynaklı patojenlerin farklı ortam koşullarında davranışlarının modellenmesi konusunda yapılan çalışmalardan örnekler verilerek betimleyici mikrobiyolojinin potansiyel uygulamalarından bahsedilecektir. 150 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BAHARAT STERİLİZASYONUNDA KULLANILAN TİCARİ VE ALTERNATİF YÖNTEMLER Nagihan AYVAZ, Gürbüz GÜNEŞ İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Metalurji Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, İstanbul Baharat, gıda sektörünün birçok alanında gıdalara renk, tat, koku ve lezzet verme; gıdaları koruma gibi amaçlarla kullanılmaktadır. Birçoğu içerdiği eterik yağlar ve alkaloitlerden dolayı antimikrobiyal etkiye sahiptir. Fakat baharatın bitkisel kökenli olması, nemli ve sıcak iklimlerde hijyenik olmayan koşullarda üretilmesi, uygun olmayan koşullarda depolanması ve taşınması, baharat ilave edilen gıdalarda mikrobiyal kirliliğe yol açabilmektedir. Nitekim baharatta; Bacillus spp., Salmonella, Escherichia coli, Clostridium perfringens ve aflatoksijenik Aspergillus gibi mikroorganizmalardan oluşan mikrobiyal yük, 10 8 kob/g düzeyine kadar varabilmektedir. Düşük nem içeriğinden dolayı uzun süre bozulmadan muhafaza edilebilen baharat, yüksek nem içerikli gıdalara katıldığında, mikrobiyal populasyonların hızla gelişmeye başlaması ve baharat ilave edilen gıdaların daha sonraki safhada ısıl işleme tabi tutulmaması sonucunda, gıdaların bozulmasına ve gıda zehirlenmelerine neden olabilmektedir. Baharat sterilizasyonunda kullanılan başlıca yöntemler; termal inaktivasyon, fumigasyon ve gamma ışınlamadır. Ticari olarak uygulanmakta olan bu yöntemlerde; ürünün duyusal kalitesini azaltma, üründe kimyasal kalıntı bırakma, düşük tüketici kabulü görme, yüksek maliyet gibi sorunlarla karşılaşılabilmektedir. Bu nedenle baharat sterilizasyonu amacıyla uygulanabilecek alternatif yöntemler (ultraviyole ışın, atımlı ışık, kızılötesi ışın, radyo frekansı, mikrodalga, ozon, soğuk plazma, vb.) üzerinde çalışılmaktadır. Bu çalışmada baharat sterilizasyonunda kullanılan ticari ve alternatif yöntemler ve bu yöntemlerin etkinliği üzerinde durulmuştur. 151 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FARKLI İŞLEMLER UYGULANMIŞ BAL KABAĞINDAN DONDURMA ÜRETİMİ Ahmet AYAR, Hatice SIÇRAMAZ, Uğur YAŞAR Sakarya Üniversitesi, Mühendislik fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Sakarya Bu çalışmada, Sakarya ile Pamukova ilçesinde üretilen bal kabakları haşlanarak ve fırınlanarak pişirilmiş ve sonra püre haline getirilmiştir. Elde edilen püreler belli oranlarda dondurma mikslerine ilave edilmiş, aroma maddesi olarak da kakao kullanılmıştır. Üretilen dondurmalarda duyusal ve tekstür analizleri yapılmıştır. İlave edilen kabaklar dondurmanın duyusal ve tekstür özelliklerine farklı etkilerde bulunmuştur. Kabaklı dondurmaların duyusal olarak genel kabul edilebilirliği kontrole göre daha yüksek olmuştur. Fırınlanmış kabaklar haşlanmış olanlara göre dondurmada daha çok beğenilmiştir. Fırınlanmış kabak püresi ile üretilen dondurmalar 7.40 puan ile en yüksek genel kabul edilebilir özelliğe sahip olurken, en düşük kabul edilebilirlik puanını ise 6.00 ile haşlanmış kabak püresi ile kakao aroması ilave edilmiş olan dondurma örneği almıştır. Dondurmaların viskozite ve tekstürel özeliklerinde de ilave edilen kabak konsantrasyonuna bağlı olarak iyileşmeler görülmüştür. Elde edilen sonuçlara göre dondurmada bal kabağı kullanımı çeşitliliğin artmasına ve dondurmaların besleyicilik yönünden nitelik kazanmasına yardımcı olacaktır. 152 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BAZI GIDA SANAYİ ARTIKLARININ SAĞLIK VE BESLENME YÖNÜNDEN ÖZELLİKLERİ Ahmet AYAR, Hatice SIÇRAMAZ, Omca DEMİRKOL, Serpil ÖZTÜRK Sakarya Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Sakarya Bu çalışmada Türkiye’de üretim yapan bazı gıda işletmelerinin artıkları bileşim ve nitelikleri yönünden değerlendirilmiştir. Bu amaçla; bira işletmesi artığı malt posası, yağ işletme artığı ayçiçeği posası ve mısırözü yağı posası, pirinç işletme artığı kavuz, şarap işletme artığı üzüm posası, meyve suyu işletme artığı elma ve kayısı posası analize tabii tutulmuştur. Elde edilen sonuçlar, işletme artıklarının insan sağlığı yönünden risk oluşturacak oranda patojen mikroorganizma, aflatoksin ya da ağır metal gibi zararlı bileşenleri içermediklerini göstermiştir. Bu artıkların önemli birer diyet lif materyali ve mineral madde miktarları yönünden de oldukça zengin kaynaklar oldukları tespit edilmiştir. Ham lif miktarı kurumaddede % 51.70 ile en yüksek pirinç kavuzunda, % 14.28 ile de en düşük mısır posasında tespit edilmiştir. Yine, bazı artıkların fenolik maddeler yönünden zengin olduğu ve artıkların önemli birer antioksidan oldukları anlaşılmıştır. Fenolik madde miktarı ise 195.68 mg GAE/100 g (Üzüm cibresi) ile 14.18 mg GAE/100 g (Elma posası) arasında değişmiştir. Elde edilen sonuçlar göz önünde bulundurulduğunda, bu artıkların uygun şekilde işlendikten sonra pek çok gıda için önemli bir katkı maddesi olarak değerlendirilebileceği anlaşılmaktadır. 153 8. Gıda Mühendisliği Kongresi SİKLODEKSTRİN KOMPLEKSLERİ VE FONKSİYONEL GIDALARDAKİ KULLANIM ALANLARI Merve ŞAMLI 1, Oğuz BAYRAKTAR2, Figen KOREL1 1 2 İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Kimya Mühendisliği Bölümü, İzmir Siklodekstrinler, -D-glikopiranoz ünitelerinden oluşan, hidrofobik oyuk içeren siklik oligomerlerdir. Bu yapı siklodekstrin moleküllerine, - oyuklarına çeşitli bileşikler yerleştirerek - inklüzyon bileşikleri/kompleks bileşikler oluşturabilme kabiliyeti verir. Komplekslerin oluşumunu teyit etmek için kullanılan birçok yöntem (UV-Görünür Spekrofotometri, Diferansiyel Taramalı Kalorimetri, Fourier Transform Kızılötesi Spektroskopisi, X-Işınları Kırınım Ölçeri, Nükleer Manyetik Rezonans) mevcuttur. Siklodekstrinler hem katı hem de sıvı fazda kompleks bileşikleri oluşturabilme yetenekleri sayesinde konuk moleküllerin çözünürlük, kararlılık, dağılabilirlik gibi özelliklerinde değişikliklere yol açabilir. Yapılan araştırmalar sonucunda, siklodextrinlerin insan vücudu ile biyouyumlu olduğu ve gıdalarda kullanımının güvenli olduğu, biyoaktif gıda bileşenlerinin, biyoyararlılığını artırabildikleri tespit edilmiştir. Siklodekstrinler, gıdaların oksidatif kararlılığını korumak, gıdaların kolesterol içeriğini düşürmek, esmerleşme reaksiyonlarını önlemek ve dolayısıyla gıdaların raf ömrünü uzatmak amacıyla hali hazırda yaygın olarak kullanılmaktadır. Siklodekstrinlerin, nanomalzemelerde (karbon nanotüpler, nanokompozitler, nanoparçacıklarda), biyo ve nanosensörlerde, yapay membranlarda veya ambalaj filmlerinde, hidrojellerde, biyoaktif bileşenlerin ekstraksiyonunda kullanımı üzerine araştırmalar halen sürmektedir. Biyoteknoloji, malzeme bilimi, nanoteknoloji alanındaki gelişmeler sonucunda insanlarda kullanımı uygun olduğu tespit edilen veya ilk defa keşfedilen/sentezlenen biyomalzemelerin sayısı ve uygulama alanları günden güne artmaktadır. 154 8. Gıda Mühendisliği Kongresi OKUL ÇOCUKLARINDA SÜTÜN ÖNEMİ VE OKUL SÜTÜ UYGULAMALARI Mehmet DEMİRCİ, Serap DURAKLI VELİOĞLU Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Tekirdağ Süt, sağlıklı bir yaşam için gerekli bir gıda maddesidir. İçerdiği protein, yağ, laktoz, vitaminler ve mineral maddeler, dengeli beslenme için gereklidir. Biyolojik değeri yüksek süt proteinleri sayesinde, süt tüketimi ile okul çağı çocuklarının elzem amino asit gereksinimi kolaylıkla karşılanabilmektedir. Ayrıca kalsiyum gereksiniminin karşılanmasında da sütün önemi büyüktür. Besin değerinin yüksek olması nedeniyle süt ve süt ürünleri bütün dünyada temel besinler olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle de çoğu ülkede, çocuklara süt içme alışkanlığı kazandırmak devlet politikası haline gelmiş ve 80’den fazla ülkede okul sütü uygulamaları gerçekleştirilmiştir. Ülkemizde 2012 yılının ilk yarısında uygulamaya konan ve “Okul Sütü Akıl Küpü” sloganı ile tanıtımı yapılan Okul Sütü Programı, ulusal medyaya yansıyan bazı olumsuzluklara rağmen, başarı ile devam etmektedir. Okul sütü programlarının, olumsuz bir takım olaylarla akıllarda yer etmesine neden olan sorunların çözümü için program öncesinde; öğrencilere ve velilere mutlaka süt, laktoz intoleransı ve süt alerjisi gibi konularda eğitim verilmeli, yaygın bilgilendirme ve eğitim faaliyetleri konusunda Üniversitelerin ilgili bölümlerinin desteği alınmalı, süt ve süt ürünleri ile ilgili kamu spotu reklamlarının artırılması sağlanarak süt ile ilgili bilgilendirme daha geniş kitlelere ulaştırılmalıdır. Programa, peynir, ayran gibi süt ürünleri de eklenerek programın etkinliği artırılabilir. Okul sütü uygulamasının devamlılığının, sağlıklı bir neslin temeli olan çocukların beslenmelerine katkı sağlayacağı unutulmamalıdır. 155 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BAHARAT VE EKSTRAKTLARININ GIDA ZEHİRLENMESİ YAPAN BAKTERİLER ÜZERİNE ANTİMİKROBİYEL ETKİLERİ Mustafa APAN1, Mustafa EVREN2, Esra Tutkun ŞIVGIN2, Mukaddes ARIGÜL3 1 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Terme Meslek Yüksekokulu, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun 3 Amasya Üniversitesi, Suluova Meslek Yüksekokulu, Amasya İnsanlar yıllardan beri bitkiler ve baharatları tedavi amaçlı olarak kullanılmaktadır. Doğada bulunan bazı bitki ekstraktlarının ve uçucu yağlarının bakterilere olduğu kadar, maya ve küflere karşı da antimikrobiyel etki gösterdiği yapılan çalışmalarda tespit edilmiştir. Bu nedenle insanlar gıdaların raf ömrünü arttırmak için baharat ve ekstraktlarını kullanılmaya başlamışlardır. Özellikle et ve süt ürünleri gibi çabuk bozulabilen nitelikteki gıdaların raf ömrünün doğal katkılarla uzatılabilmesi ve patojen mikroorganizmaların inhibisyonunu sağlaması üzerindeki çalışmalar sıklaşmıştır. Baharatlar, bitkilerin kök, yumru, rizom, soğan, sap, kabuk, yaparak, çiçek, meyve, tohum ve salgı gibi çeşitli kısımlarının gıdalara değişik amaçlarla katılan aromatik bitkisel ürünler olarak tanımlanmaktadır. Gıdalarda adaçayı, hardal, karanfil, kekik, kırmızı biber, tarçın, yeni bahar gibi baharatlar antimikrobiyel katkı olarak kullanılmaktadır. Bu özellik bitkilerin uçucu yağlarında bulunan hidroksi fenolik bileşiklerinden ileri gelmektedir. Bu uçucu yağlar, bitki veya bitkisel droglardan, su veya su buharı distilasyonu ile elde edilmektedir. Normal koşullarda sıvı, bazen donabilen uçucu, kuvvetli kokulu ve yağımsı karışımlar olarak tanımlanmaktadırlar. Baharatların özellikle Bacillus spp., Campylobacter jejuni, Escherichia coli, Enterococcus faecalis, Clostridium perfringens, Staphylococcus aureus, Klebsiella pneumoniae, Listeria monocytogenes, Micrococcus spp., Pseudomonas aeruginosa, Pseudomonas fluorescens, Salmonella typhi, Shigella flexneri Vibrio parahaemolyticus vb. patojen bakteriler üzerine etkileri vardır. Böylece doğal, kaliteli, hoş kokulu ve aromalı ve sağlıklı gıda üretimi mümkün olmaktadır. 156 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BİYOSÜRFEKTANLARININ ANTİMİKROBİYEL ÖZELLİKLERİ Mustafa EVREN1, Mustafa APAN2, Esra Tutkun ŞIVGIN1, Nuray İNAN1, Merve ANAR1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Terme Meslek Yüksekokulu, Samsun Endüstriyel ekonomiye geçişte endüstriyel atıklarda da büyük ölçüde artış görülmüştür. Atık maddelerin yok edilmesi çeşitli endüstri kuruluşlarına yükler getirmektedir. Örneğin tahıl ürünlerinin % 60’ı, yağlı tohumların % 85’i, şeker ürünlerinin % 90’ı atık madde olarak oluşmaktadır. Biyoteknolojideki gelişmelere bağlı olarak endüstriyel atık maddelerden biyosürfektan üretilmesine ilgi artmıştır. Sürfektanlar; farklı derecede polarite ve hidrojen bağlanması gösteren sıvı fazların ara yüzeyinde yer alan amfifilik moleküllerdir. Belirgin şekilde yüksek yüzey aktivitesi gösteren ve biyolojik yöntemlerle elde edilen moleküller biyosürfektan olarak sınıflandırılırlar. Biyosürfektanlar karbonhidratları, hidrokarbonları, yağları veya bunların karışımını karbon kaynağı olarak kullanan aerobik mikroorganizmalar tarafından üretilmektedirler. Gıda sanayinde dezenfektan temizlemelerinde, pestisitlerin gideriminin arttırılmasında, ağır koku gideriminde ve kıvam kontrolü gibi alanlarda kullanılabilmektedir. Biyosürfektanların antimikrobiyel özellikleri ilk kez Bacillus subtilis türleri tarafından sentezlenen lipopeptit yapısında iturin A bileşiklerinde tespit edilmiştir. İturin A maya hücre zarında bulunan elektrolitleri serbest bıkarak fosfolipitlerin ayrışmasına ve sitoplazma yapısının bozulmasına neden olmaktadır. Ayrıca iturin A por oluşumunda lipopeptidleri uyarıp zarların elektriksel iletimini artırarak patojenlere karşı aktivite gösterdiği belirtilmektedir. Antimikrobiyel özellikleri iyi bilenen diğer bir biyosürfektan grubu da B.subtilis tarafından sentezlenen surfaktin bileşikleridir. Pseudomonas fluorescens türlerinden de viskonsin olarak bilinen antifungal özelliği sahip biyosürfektanlar izole edilmiştir. Yapılan çalışmaların artmasıyla biyosürfektanın antimikrobiyel özelliği nedeniyle sağlık alanında kullanılacağını da göstermiştir. 157 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GELENEKSEL ET ÜRÜNLERİNİ BOZAN MİKROORGANİZMALAR Esra Tutkun ŞIVGIN1, Mustafa EVREN1, Mustafa APAN2, Nuray İNAN1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Terme Meslek Yüksekokulu, Samsun İnsanlar yaşamlarını sağlıklı bir şekilde yürütebilmesi için en önemli şart; yeterli ve dengeli beslenmedir. Bu nedenle yıllardan beri insan diyetinde et ve et ürünleri büyük önem taşımaktadır. Et ve ürünleri büyümemizi, yaşamamızı ve fizyolojik fonksiyonlarımızı mükemmel bir düzende yürütebilmemiz için gerekli olan tüm bileşenleri yeterli oranda içeren son derece organize gıdalardır. Bu özelliklerinden dolayı mikroorganizmaların gelişimine uygun bir ortam sağlamaktadır. Bu yüzden bu ürünler riskli gıdalar grubu içerisinde yer alırlar. Özellikle çiğ köfte, çeşitli kebaplar (döner, tantuni, adana kebabı, döner, tas, kokoreç vb) ve köfteler (İnegöl, Adan, kaşarlı vb) gibi geleneksel gıdalarımızda Aerobacter, Achromobacter, Aeromonas, Arthrobacter, Bacillus, Clostridium, Micrococcus, Escherichia, Lactobacillus, Listeria, Micobacterium, Proteus, Pseudomonas, Salmonella, Staphylococcus ve Streptecoccus gibi bakteri cinslerine ait suşlarının yanında çeşitli maya ve küf suşları gelişme göstererek hem gıdanın yapısını hem de insan sağlığın bozmaktadır. Pastırma, sucuk, biltong, charque ve balık ürünleri gibi tuzlama, kürleme, tütsüleme ve fermentasyon yöntemleriyle üretilen et ürünlerinin raf ömürleri uzatılabilmektedir. Ancak bu geleneksel ürünlerde Bacillus, Citrobacter, Clostridium, Escherichia, Klebsiella, Lactobacillus, Pediococcus, Photobacterium, Proteus, Pseudomonos, Salmonella, Shigella, Streptococcus vb bakteri cinslerine ait suşalar gelişerek bu ürünlerin bozulmalarına neden olurlar. Ayrıca bu mikroorganizmalar ikincil metabolizmaları sunucu biyojen amin üreterek insan sağlığını olumsuz etkilemektedirler. 158 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GELENEKSEL FERMENTE SUCUK ÜRETİMİNDE MİKROBİYOLOJİK RİSKLER VE BOZULMALAR Mustafa EVREN1, Esra Tutkun ŞIVGIN1, Esra KILINÇ1, Mustafa APAN2, Mukaddes ARIGÜL3 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Terme Meslek Yüksekokulu, Samsun 3 Amasya Üniversitesi, Suluova Meslek Yüksekokulu, Amasya Geleneksel Türk fermente sucuğu, et ve yağ karışımına değişik oranlarda baharat ve katkı maddelerinin eklenmesiyle hazırlanan ve belirli koşullarda olgunlaştırıldıktan sonra tüketime sunulan et ürünüdür. Fermente ürünlerde olgunlaşma sırasında gerçekleşen mikrobiyel faaliyetler sonucu ortaya çıkan ürünler, ürün özelliklerini etkileyen en önemli faktörlerdir. Fermente ürünlerde aroma, renk, lezzet ve tekstür gibi kalitatif kriterler üzerinde mikrobiyel faaliyetler (özellikle laktik asit bakterileri ve koagülaz negatif stafilokoklar) önemli derecede etkili olmaktadır. Ancak üretim şartlarına bağlı olarak gıda kaynaklı patojenlere ve bozulmaya neden olan mikroorganizmalara da rastlanılmaktadır. Sucuk üretiminde gerekli hijyen ve teknolojiye özen gösterilmediği takdirde sucuktaki flora arzu edilmeyen mikroorganizmalar yönünde gelişir ve sucuklarda çeşitli derecelerde bozulmalara ve hatta bazı sağlık risklerinin oluşmasına sebep olur. S.aureus, E.coli O157:H7 ve L.monocytogenes sucuk üretiminde kontrol altında tutulması gereken önemli gıda kaynaklı patojenlerdir.Sucukta bozulmalara neden olan faktörlerin önlenmesinde, hammaddelerin seçiminde gereken hijyenik koşullara özen gösterilmesi, üretimde uygulanan teknolojik prosesin doğru seçilmesi, üretimde oluşabilecek primer ve sekonder bulaşmaların önüne geçilmesi gerekir. Bu amaçla üretim yerlerinde risk analizleri mutlaka yapılmalıdır. 159 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA KONTAMİNANTLARI Mustafa EVREN1, Mustafa APAN2, Mukaddes ARIGÜL3, Esra Tutkun ŞIVGIN1, Esra KILINÇ1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Terme Meslek Yüksekokulu, Samsun 3 Amasya Üniversitesi, Suluova Meslek Yüksekokulu, Amasya Dünya nüfusunun artışına bağlı olarak yeterli miktarda ve güvenilir gıda üretimi, günümüz şartlarında tüm dünya ülkelerinde karşılaşılan oldukça önemli problemdir. Gıda üretiminde uygulanan bazı yöntemler hammaddeden son ürüne kadar olan süreçte kontaminasyona ve yapısal değişimlere neden olabilmektedir. Gıda kontaminantları; Gıda Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO)’nun ortak oluşturdukları Kodeks Alimentarius Komisyonunun (CAC) tarafından ‘gıdada üretim, proses, hazırlama, ambalajlama, depolama, nakliye ya da çevresel kontaminasyon sonucu bulunan, gıdaya kasıtlı olarak ilave edilmeyen maddelerdir’ şeklinde tanımlanmaktadır. Kimyasal kontaminantlar ve mikrobiyolojik kontaminantlar olmak üzere iki grupta değerlendirilen kontaminantlarının her grubunda farklı kontaminasyon tipleri bulunmaktadır. Kimyasal kontaminantlar içerisinde; pestisitler, hormon kalıntıları, veteriner hekimlikte kullanılan ilaç kalıntıları, metaller, radyonüklidler, klorlu organik bileşikler, nitrozaminler, ambalaj materyallerinin migrasyon kalıntıları ve pişirme işlemi sırasında oluşan kontaminantlar yer almaktadır. Küfler ve mikotoksinler, bakteri ve toksinleri, parazitler ve virüsler mikrobiyolojik kontaminantlar grubu içerisindedir. Her kontaminasyon tipi farklı gruplara ayrılmaktadır. Örneğin; kimyasal kontaminantlar grubunda yer alan pişirme sırasında oluşan kontaminantlar; polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH), piroliz ürünleri ve akrilamid olarak üç farklı grupta incelenmektedir. CAC tarafından gıda kontaminantları ile ilgili standartların belirlenmesinin yanı sıra; gıda ve yemlerde söz konusu kontaminasyonların neden olduğu kalıntı oluşumunun engellenmesi ve kalıntı miktarının azaltılması üzerine çalışmalar yapılmakta gıda güvenliğini tehdit eden problemlerin çözüm metotları geliştirilmektedir. 160 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDALARIN KALİTE ÖZELLİKLERİ VE RAF ÖMRÜNÜN İYİLEŞTİRİLMESİNDE BİYOTEKNOLOJİNİN ROLÜ Mustafa EVREN1, Esra Tutkun ŞIVGIN1, Mustafa APAN2, Esra KILINÇ1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Terme Meslek Yüksekokulu, Samsun Gıda biyoteknolojisi, gıdaların kalite, verim ve güvenilirliğini artırmak, işlenmesini kolaylaştırmak ve ekonomik bir üretim gerçekleştirmek amacıyla biyoteknolojik tekniklerin bitkisel ve hayvansal hammaddelere ve mikroorganizmalara uygulandığı bilimsel bir alandır. Bu alan ekmek, turşu ve peynir gibi geleneksel gıdaların üretiminde kullanılan fermentasyon yönteminden, genetik mühendisliği, genetik manipülasyon ve/veya rekombinant DNA teknolojisi olarak bilinen modern biyoteknolojinin en yeni uygulamalarına kadar birçok üretim prosesini içine alır. Fermentasyon, gıdaların besin değeri, raf ömrü ve mikrobiyel güvenilirliğini artıran, tat, aroma ve tekstür gibi özelliklerini geliştiren mikrobiyel inokulantların kullandığı biyoteknolojik bir prosestir. Spontan olmayan kontrollü fermentasyonlarda, fermentasyon işlemini başlatmak ve/veya hızlandırmak amacıyla, yüksek konsantrasyonlarda canlı mikroorganizma içeren ve starter kültür olarak adlandırılan inokulantlar gıda endüstrisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda fermentasyon prosesinin daha iyi anlaşılması, kontrol edilmesi ve bu prosesler için uygun potansiyel starter kültürlerin belirlenmesi amacıyla geleneksel fermente gıdalardan izole edilen mikroorganizmaların moleküler yöntemlerle identifikasyon ve karakterizasyonuna yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Ayrıca mevcut starter kültürlere arzu edilen özelliklerin kazandırılması için yapılan çalışmalar da devam etmekte, bu amaçla klasik mutagenesis, konjugasyon ve hibridizasyon gibi geleneksel yaklaşımlara ilave olarak rekombinant DNA teknolojisine dayalı modern biyoteknolojik yöntemlerden de yararlanılabilmektedir. Bugün birçok ülkede bu yöntemler kullanılarak üretilen çok sayıda transgenik mikroorganizmanın gıda ve içecek sektöründe starter kültür olarak kullanımına izin verilmiştir. 161 8. Gıda Mühendisliği Kongresi MİNİMAL İŞLEM GÖRMÜŞ MEYVELERDE PATOJENLERİN GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER Mustafa EVREN1, Mustafa APAN2, Esra Tutkun ŞIVGIN1, Esra KILINÇ1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Terme Meslek Yüksekokulu, Samsun 3 Amasya Üniversitesi, Suluova Meslek Yüksekokulu, Amasya Tazelik özelliklerini önemli düzeyde değiştirmeksizin, fonksiyonelliği arttırılmış taze meyveler minimal işlem görmüş meyve olarak isimlendirilmektedir. Bu meyvelerin ürün tipine göre farklı işlem uygulanmakta olup, genel olarak yıkama, boyut küçültme, karıştırma ve paketleme işlemleri uygulanır. Bu ürünlerin ortak özelliği katkı maddesi içermemesi, taze ve kullanımının kolay olmasıdır. Taze olarak tüketilen meyvelerde hasat sonrasında sofraya gelinceye kadar bir takım değişiklikler olmaktadır. Özellikle mikroorganizmaların sebep olduğu bu değişiklikler ürün yenilemeyecek duruma gelene kadar devam edebilmekte ve ürünün kimyasal ve fiziksel kalitesini de etkileyerek ürünün raf ömrünün kısalmasına neden olmaktadır. Genel olarak taze meyvelerin -düşük pH değerine sahip olması nedeniyle- mikrobiyel bozulmasında rol oynayan mikroorganizmalar maya ve küflerdir. Bu bozulmaların önüne geçebilmek ve insanların sağlıklı bir şekilde beslenebilmesini sağlamak amacıyla hasattan sonra taze meyveler uygun koşullarda depolanmalı, bekletilmeden tüketime sunulmalıdır. Ayrıca taşıma ve depolama sırasında fiziksel zedelenmelerin önüne geçilmelidir. Bu şekilde bu ürünlerin raf ömrü uzatılarak, kaliteli bir şekilde sofraya getirilmeleri sağlanabilir. Minimal işlenmiş meyveler genellikle daha asidik ürünler olduklarından, diğer gıdalarla kıyaslandıklarında mikrobiyolojik açıdan daha güvenlidir. Soğutulmuş ürünlerde normal bozulma mikroflorası çoğunlukla psikrofiliklerdir. Bu nedenle patojen mikroorganizmalar önem taşımaktadır. Minimal işlenmiş meyvelerin hijyenik olarak işlenmesi, GMP ve etkili HACCP uygulamalarının gerçekleştirilmesi mikrobiyolojik ve diğer risklerin önlenmesi açısından önem taşımaktadır. 162 8. Gıda Mühendisliği Kongresi SOĞAN ATIKLARININ ASETİK ASİT FERMANTASYONU İLE DEĞERLENDİRİLMESİ Mustafa EVREN1, Mukaddes ARIGÜL2, Mustafa APAN3, Esra Tutkun ŞIVGIN1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun 2 Amasya Üniversitesi, Suluova Meslek Yüksekokulu, Amasya 3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Terme Meslek Yüksekokulu, Samsun Gıda endüstrisinde, proses ve ticari aşamalar süresince katı ve sıvı olmak üzere büyük oranda atık ve yan ürün açığa çıkmaktadır. Avrupa Çevre Ajansı (2005) tarafından, önlem alınmazsa 2020 yılında atık miktarının günümüzdekinin iki katı olacağı öngörülmektedir. Gerek çevreyi korumak gerekse ekonomik kaybı engellemek adına, üretim aşamalarında ortaya çıkan atıkların azaltılması üzerine alternatif prosesler geliştirilmeli, açığa çıkan atıklar ise değerlendirilmelidir. Sebze endüstrisinde çeşitli atıklar oluşmaktadır. Soğan atık oluşumuna neden olan sebzelerdendir. Düzensiz şekilde, hasarlı veya ticari boyutta olmayan soğanların tüketim dışı tutulmasıyla atık miktarı artmaktadır. Kullanıma uygun olmayan, hasarlı soğanlar ve kuru-yaş yaprak ve dokular; güçlü aroma karakteristikleri nedeniyle hayvan yemi olarak kullanılamamaktadır. Atığının eliminasyonu son derece zor olan soğanın (Allium cepa L., Alliaceae) dünyadaki üretimi 44 milyon tonun üzerindedir. Söz konusu atıkların, çevresel risk oluşturmakla birlikte en önemlisi aktif bileşen içeriği ile sağlığa olan olumlu etkilerinden dolayı (antikanserojen, anti-trombosit, anti-kolesterol ve anti-bakteriyel özellikler) değerlendirilmeleri gerekmektedir. Yapılan araştırmalarda soğanın fermente olabilir şeker içeriği ile fermentasyon prosesinde oldukça iyi bir substrat olabileceği belirlenmiştir. Soğan atıklarının değerlendirilmesinde soğan atıklarından fermentasyon yolu ile etanol, sirke ve laktik asit gibi gıda ingradiyentlerinin üretimi üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Bu derlemede, kullanıma uygun olmayan soğanlardan alkol fermentasyonu ile sirke üretimi üzerine yapılan çalışmalara değinilecektir. 163 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TAHIL VE TAHIL ÜRÜNLERİNDE OKRATOKSİN A (OT-A) Mustafa EVREN1, Mustafa APAN2, Esra Tutkun ŞIVGIN1, Merve ANAR1, Nuray İNAN1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Terme Meslek Yüksekokulu, Samsun Gıda maddelerinde üreyebilen, bu yolla günlük yaşantıda çok sık temasın söz konusu olabildiği küfler ve özellikle bunların oluşturdukları toksik metabolitler üzerinde önemle durulan bir araştırma konusudur. Bu toksinler günümüzde halk sağlığını tehdit etmenin yanı sıra ekonomide de ciddi kayıplara neden olmaktadır. Küfler, uygun koşullarda toksik maddeleri oluşturmaktadırlar. Oluşan bu maddeler, mikotoksin olarak adlandırılan, son derece toksik, çoğu karsinojen, teratojen, mutajen maddelerdir. Mikotoksinler, çeşitli patojenik mantar türleri tarafından oluşturulan, alındıkları zaman insan ve hayvanlarda, latent, akut, subakut veya kronik toksikasyonlara neden olan sekonder metabolitlerdir. Mikotoksikozis, mikotoksinlerin yol açtığı bir hastalıktır ve küflerin gelişebilmesi için uygun ortama sahip, sıcak ve nemli bölgelerde sıkça görülür. Günümüzde dünyada üretimi gerçekleştirilen tahılların önemli miktarının mikotoksinlerle bulaşık olduğu tahmin edilmektedir. En sık karşılaşılan mikotoksinler aflatoksinler, okratoksin, zearalenon, patulin ve fumonisin olarak sıralanabilir. Okratoksin A yem maddelerinde yaygın olarak rastlanan mikotoksinlerden biridir. Okratoksin Aspergillus ve Penicillium'ların birçok türü tarafından üretilebilir. Okratoksin A’nın dünyanın çeşitli ülkelerinde baklagillerde, hububatlarda ve diğer bitkisel ürünlerde, hayvan yemlerinde, hayvan etlerinde ve insan dokularındaki varlığı saptanmıştır. Okratoksin A bitkisel ürünler içerisinde özellikle mısır, buğday, arpa, sorgum, yulaf, baklagiller, yer fıstığı ve karışık yemlerde bulunan en önemli mikotoksinlerden biri olarak kabul edilmektedir. 164 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TOPLU YEMEK SEKTÖRÜNDE PERSONEL HİJYENİ Mustafa EVREN1, Esra Tutkun ŞIVGIN1, Mustafa APAN2, Merve ANAR1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Terme Meslek Yüksekokulu, Samsun Toplu yemek hizmeti, insanların topluca çalıştığı yerlerde veya ihtiyar, hasta ve çocuk gibi kişilerin barındığı yerlerde, insanlara, dışarıya çıkıp yemek yemeyi aratmayacak şekilde yiyecek ve içecek hizmeti sunma sanatıdır. Zamanla bu yerlere ilaveten okullar, işyerleri kendi mutfak ve yemekhanelerini yapmaya, bu olanağı bulamayanlar taşıma yemek hizmeti alarak bu ihtiyaçlarını gidermeye başladılar. Sonraları bu yerlerde üretilen yemeğin kendileri dışındaki işyerlerine de verilmesini yaygınlaştı. Böylece ilk tabldot uygulamaları başlamış oldu. 1970’lerde bu işi yapan taşeron işletmeler ve yemek firmaları (catering) oluşmuştur. Ülkemizde toplu beslenme servislerinde çalışan personelin eğitiminin yetersiz olması, yiyecek ve içeceklerden enfeksiyonlar bulaşabilmekte ve yemeklerin hazırlanması sırasında son derece bilinçsiz yanlış uygulamalar yapılmakta, sonuçta sık sık gıda zehirlenmeleri yaşanmaktadır. Yemekler tüketime sunulmadan önce taşıma, depolama, hazırlama, pişirme, soğutma gibi birçok aşamadan geçmektedir. Bütün bu aşamalarda insan sağlığı için tehdit oluşturabilecek fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik tehlikeler ortaya çıkabilir. Olası tehlikelerin önüne geçilebilmesi için bıçaklar, kesme tahtaları, tezgâhlar ve personel elleri gibi kritik noktalardaki temizlik ve dezenfeksiyonun etkinliği belirli aralıklarla, düzenli olarak kontrol edilmelidir. İşletme yöneticileri, işletme personeli, yiyecekleri ve içecekleri temin eden üreticiler ve satıcılar, temizlik malzemelerini sağlayanlar ve halk sağlığı uzmanları kuracakları işbirliğiyle hijyenik ortamların yaratılmasını sağlayabilirler. Sektörde başarı, tüketiciye güvenilir, temiz, kaliteli ve sağlıklı yiyecek ve içecekler sunabilmeye dayanır. 165 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BAZI BÖLGELERİMİZDE ÜRETİLEN ŞARAPLARIN RESVERATROL DÜZEYLERİ VE BÖLGELERİN EKOLOJİK KOŞULLARININ RESVERATROL İÇERİĞİ ÜZERİNE ETKİLERİ Ünal Rıza YAMAN1, Hatice Kalkan YILDIRIM2, Belkıs Çaylak ADIGÜZEL3, Ufuk YÜCEL3 1 2 Ege Üniversitesi Tire Kutsan Meslek Yüksekokulu, İzmir Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir 3 Ege Üniversitesi Ege Meslek Yüksekokulu, İzmir Bu projede, Ülkemizdeki farklı coğrafyalardan temin edilen Boğazkere ve Öküzgözü üzüm çeşitlerinden üretilmiş şaraplarda bulunan resveratrol (3,5,4’ trihidroksistilben) düzeylerinin araştırılması ve bölgelerin iklim koşullarının incelenerek bu parametrelerin resveratrol içeriğini nasıl etkilediğinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Öncelikle farklı üzüm çeşitlerinden üretilmiş şaraplarda bulunan resveratrol miktarları Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografisi (HPLC) cihazı kullanılarak belirlenmiş, yapılan istatistiksel çalışma ile çeşit ve bölgeler arasındaki ilişkiler ortaya konulmuştur. Türkiye'nin batı ve doğu bölgelerinden (İzmir, Denizli, Diyarbakır ve Elazığ) temin edilen üzümlerden üretilen şarapların resveratrol miktarları HPLC yöntemi kullanılarak tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlar bölgelerin ekolojik koşulları (sıcaklık, nem, güneşlenme süresi, güneşlenme şiddeti, yağış miktarı) açısından birbirleriyle karşılaştırılmış ve resveratrol miktarı ile üzüm çeşidi, meteorolojik koşullar ve abiyotik stres (UV ışığı) gibi parametreler arasındaki korelasyon araştırılmıştır. Saptanan sonuçlara göre yağış miktarı resveratrol konsantrasyonunu dolaylı, vejetasyon süresini ise doğrudan etkilemektedir. Küme analizinin sonuçlarına göre resveratrol konsantrasyonu üzüm çeşidinin bölgesi ile doğrudan ilişkilidir, dolaylı olarak da vejetasyon süresi ve güneşlenme süresiyle ilişkilidir. Bu ikisi ise toplam etkili sıcaklık ve yağış miktarı ile çok yakından alakalıdır. Şarapların dağılımı, üzüm çeşidinin bölgeleri, iklim parametreleri ve resveratrol sonuçları PCA analizi açısından değerlendirilmiştir. 166 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KOYUN SÜTÜ, TAZE PEYNİR VE OLGUN TULUM PEYNİRDE ASETİK, FORMİK VE BUTANOİK ASİT MİKTARLARININ GAZ KROMATOGRAFİSİ VE YÜKSEK PERFORMANSLI SIVI KROMATOGRAFİSİ İLE BELİRLENMESİ Ali TEKİN, Zehra GÜLER Mustafa Kemal Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Hatay Bu çalışmada çiğ koyun sütü, bu sütten üretilen taze peynir ve keçi derisinde 90 gün olgunlaştırılan tulum peynirlerinde asetik, formik ve bütanoik asit içerikleri iç standart kullanılarak Gaz Kromatografisi/Kütle Spektrometresi’nde (GC/MS) ve harici standart kullanılarak da Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografisin’de (HPLC) belirlenmiştir. Böylece anılan asitlerin yağ fazı ve sıvı fazında tespit edilen miktarları karşılaştırılmıştır. Sonuçta HPLC ve GC-MS’de asetik, formik ve bütanoik asitler (mg/100g) sırasıyla sütte 12.51-0.83, 188.88-23.74, 33.04-0.34; taze peynirde 83,19-6,12, 92,24-100,44; 28,43-1,78; 90 günlük olgun peynirde 162.5310.53, 109.37-86.71 ve 90.60-5.63 olarak belirlenmiştir. Asetik ve bütanoik asitler süt, taze peynir ve olgun peynirde sıvı fazda yağ faza göre daha yüksek belirlenmiştir. Asetik asit süte kıyasla peynirlerde artmıştır. Formik asit miktarı süt ve olgun peynirde sıvı fazda, taze peynirde ise yağ fazda yüksek olarak belirlenmiştir. Sıvı fazda formik asit miktarının azalması peynir üretimi sırasında formik asidin peynir suyu ile uzaklaşmasından ve olgun peynirlerde tekrar artması ise olgunlaşma sırasında biyokimyasal değişimlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Analizlenen örneklerde bütanoik asit sıvı fazda yağ faza kıyasla yüksek miktarda belirlenmiştir. Ancak sütte sıvı fazda belirlenen miktar taze peynirde tespit edilen değere kıyasla fazla olmuştur. Dolayısıyla bütanoik asitde peyniraltı suyunun uzaklaşması ile kayıp görülmektedir. Olgunlaşma sırasında ise tekrar artmıştır. 167 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TÜKETİME SUNULAN ÇEŞİTLİ BAHARATLARIN MİKROBİYAL KALİTESİNİN İNCELENMESİ Seda ESER, Ece AKDEMİR, Gözde TÜRKÖZ BAKIRCI, Fatih BAKIRCI Aybak Natura Gıda Analiz Laboratuarı, İzmir Bu çalışma, Ege Bölgesi’nde yaygın olarak tüketilen baharat örneklerinin mikrobiyolojik kalitesinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede, farklı satış alanlarından toplanan 190 adet baharat örneği; standart referans metodlar kullanılarak Maya-Küf, Aerobik Koloni Sayımı, Escherichia coli, Bacillus cereus, Koliform, Koagulaz (+) stafilokok ve Salmonella spp. yönünden incelenmiştir. Çalışmamızda analize alınan 190 adet baharat örneğinin % 23’ ünde maya-küf tespit edilmemiş olup % 77’sinde tespit edilen değerlerin 5.0x10 1 – 1.3x106 kob/g aralığında olduğu görülmektedir. Aerobik Koloni Sayımı (AKS) sonucu, örneklerin %11’inde üreme olmadığı; %89’unda tespit edilen AKS değerlerinin 4.0x10 2 4.4x107 kob/g arasında olduğu saptanmıştır. Gıda intoksikasyonu açısından önem taşıyan B.cereus, örneklerin %39’unda ortalama 102 kob/g düzeyinde izole edilmiştir. Baharat örneklerinde ortalama 10 2 kob/g düzeyinde tespit edilen E.coli ve 101 – 104 kob/g düzeyinde tespit edilen koliform oranları sırasıyla %4 ve %43 olduğu tespit edilmiştir. Örneklerin hiç birinde koagulaz (+) stafilokok ve Salmonella spp. izole edilememiştir. Sonuç olarak, baharatların, nemli ve sıcak ortamlarda yetişmesi ve ayrıca elde edildiği bitkilerin, bakteri ve küf kaynağı olan toprak ve su ile temas halinde olmaları, mikroorganizmalarla kontamine olma riskini arttırır. Bu yüzden, baharat üretiminin ilk aşamasından başlayıp satış noktalarına kadar her basamakta gerekli hijyenik kurallara uyulmalı ve halk sağlığının korunması yönünden önemi vurgulanmalıdır. 168 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PEYNİRİN OLGUNLAŞTIRILMASINDA MEYDANA GELEN BİYOKİMYASAL DEĞİŞİKLİKLER: GLİKOLİZ, PROTOLİZ VE LİPOLİZ OLAYLARI Zekai TARAKÇI, Yusuf DURMUŞ Ordu Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Ordu Peynir, sütün enzimatik koagülasyonu sonucu oluşan süt ürünlerinden birisidir. Proteinler, karbonhidratlar ve lipitler aroma oluşumu için önemli süt bileşenleridir. Bu bileşiklerin parçalanması peynir olgunlaşmasında kritik aşama olarak bilinen önemli proseslerden biridir ve peynir aroması büyük oranda bu aşamada gerçekleşir. Peynirde olgunlaşma temel olarak peynir proteininin parçalanması, lipitlerin basit bileşenlere ayrılması, süt şekeri laktozun parçalanarak asit ve diğer basit organik bileşenlere dönüşmesi şeklinde gelişir ve sonuçta peynirin tekstüründe, lezzetinde ve diğer duyusal özelliklerinde büyük değişiklikler oluşur. Peynirin olgunlaşması sürecinde meydana gelen değişiklikler iki genel bölüme ayrılarak incelenebilmektedir. Birincil değişiklikler karbonhidrat, yağ ve proteinde gerçekleşen değişikleri içermektedir ve lipoliz, proteoliz ve glikoliz prosesleri ile laktik asit, yağ asitleri, serbest aminoasitlerden oluşur. İkincil değişikliklerde ise; yağ asitleri ve aminoasitler metabolizması, yani birincil bileşikler üzerine enzimlerin etki etmesi ile meydana gelen bileşiklerin oluşumunu kapsamaktadır. İkincil değişikliklerle aminoasitlerden aminler, aldehitler, sülfür bileşikleri ile CO 2 oluşurken, laktik asit diğer organik asitlere dönüşür. Peynirde lezzet oluşumuna katkıda bulunan en önemli biyokimyasal reaksiyonlar, peynir olgunlaşması süresince proteoliz sonucunda oluşmaktadır. Orta uzunlukta ve küçük peptitler ile serbest aminoasitler peynirin tat ve aromasına katkıda bulunmaktadır. Bu makalede peynirin olgunlaşmasında; laktoz, süt yağı ve süt proteinlerinde meydana gelen biyokimyasal değişikler üzerine bilgiler derlenecektir. 169 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PSİKROFİL BAKTERİLERİN ÇİĞ SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ KALİTESİNE ETKİSİ Elif ÖZER, Harun KESENKAŞ, Oktay YERLİKAYA, Özer KINIK Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü, İzmir Çiğ sütteki meme içi ve meme dışı kaynaklı mikrofloranın başta çiğ sütün depolama özellikleri, diğer taraftan süt ürünlerinin raf ömrü, organoleptik kalitesi üzerine önemli etkisi vardır. Günümüz süt endüstrisinde çiğ sütün uzun süre ve soğukta depolanması psikrofil bakterilerin gelişmesine neden olmaktadır. Bu nedenle, bu bakterilerin sayısı soğutulmuş sütlerde başlangıçtaki çiğ sütün mikrobiyal populasyonu için ideal bir limit olan %10’dan fazladır. Psikrofil bakterilerin süt ve süt ürünlerinde bozulmaya yol açan ısıya dayanıklı hücre içi ve hücre dışı enzim oluşturabilirler. Ayrıca, bozucu özelliklerinin dışında, psikrofillere ait bazı türler antibiyotiklere karşı doğal direnç gösteren ve toksin üreten fırsatçı patojen bakteriler olarak kabul görmektedir. Kalite anlamında, psikrofil bakteriler bugünkü süt endüstrisi açısından fiziksel bozulmaya ve önemli ekonomik kayıplara yol açan büyük bir problemdir. Çiğ sütte psikrofil bakterilerin mikrobiyal populasyonda herhangi bir artışı ürün kalitesini olumsuz etkilemekte, buna bağlı olarak gelirleri azaltmaktadır. Böylece, süt endüstrisinin psikrofil bakterilerden kaynaklanan bozulma ve düşük ürün kalitesi yüzünden %30’a kadar kayıp verdiği tahmin edilmektedir. Bu önemli mikroorganizma grubu ile ilgili olarak Çiğ Süt ve Isıl İşlem Görmüş İçme Sütleri Tebliği’nde bir standart olmaması önemli bir eksikliktir. Bu çalışmada psikrofil bakterilerin çiğ süt ve son ürünle alakalı kalite problemlerine etkisi ile en yaygın psikrofil bakteri türleri ve kontrol stratejileri tartışılmıştır. 170 8. Gıda Mühendisliği Kongresi T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI’NIN ÇİN HALK CUMHURİYETİ İLE İKİLİ İLİŞKİLER BAĞLAMINDA GIDA GÜVENLİĞİ POLİTİKALARI Sumru BİLÇEN, Ş. Gizem AYGÜN, Gülçin KÜLTÜR T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Avrupa Birliği ve Dış ilişkiler Genel Müdürlüğü, İkili İlişkiler ve Protokol Daire Başkanlığı, Ankara Ülkemizde gıda güvenliğinin temini, dış ticaretimizde gıda güvenilirliğinin sağlanması ve ithalat, ihracatımızın sürdürülebilir olabilmesi amacıyla, ülkeler ile karşılıklı anlaşmalar imzalanmaktadır. Bu anlaşmalar işbirliği düzeyinden, sınır kontrol, karantina ve uluslararası kuruluşlar düzeyine kadar geniş bir alan oluşturmaktadır. Bakanlığımız ilk defa 2013 yılında özel bir konu olan gıda güvenliği mutabakat zaptını ilk kez Çin Halk Cumhuriyeti ile imzalamıştır. Bakanlığımız tarafından imzalanan diğer anlaşmalardan farklı olarak bu anlaşma ile Güvenli olmadığı kesinleşen gıda ürünlerinin ihracatında uygulanacak kontrol önlemlerinin belirlenmesi ve geliştirilmesi, ihraç edilecek gıda ürünleriyle bağlantılı risklerin belirlenmesi ve kontrolünde yararlanılmak üzere, laboratuvar ve risk yönetimi yöntemlerini oluşturmak için ortak çalışmaların yürütülmesi, bitkisel ve hayvansal gıda ürünlerine ait azami kalıntı limitleri (MRL) tanımlanmasındaki farklılıkların belirlenmesi konuları ön plana çıkmaktadır. Bu durum bir ilk olmakla beraber, ülkemizin ikili dış ticaretinde gıda güvenliğini ayrı bir platform olarak ele almaya başladığının en somut göstergesidir. Bunlara ek olarak, Türkiye, G-20 Tarım Bakanları tarafından kabul edilen Gıda Fiyat Volatilitesi ve Tarım konulu Eylem Planını memnuniyetle karşılamıştır. Ayrıca halen G-20 ve diğer çerçeveler bünyesinde taahhüt edilen gıda güvenliği ile ilgili tüm çabalara katkı sağlamaktadır. 171 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KEKİK VE YEŞİL ÇAY EKSTRAKTININ BİYOFİLM OLUŞTURAN VE DİŞLERDEN İZOLE EDİLMİŞ OLAN Streptococcus SPP. ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Mohammad Nima ARİAFAR, Evrim Güneş ALTUNTAŞ, Burcu YENER İLÇE, Maryam DİANİ, Nefise AKÇELİK Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü, Ankara Diş yüzeyinde tüketilen gıdaların da etkisiyle biyofilm tabakaları oluşabilmekte ve bu tabakalar ile diş hastalığının ilişkisi uzun zamandır bilinmektedir. Diş yüzeyinde oluşan bu tabakaların giderilmesinde mekanik ve kimyasal araçları içeren koruyucu tedbirler önerilmektedir. Genellikle diş yüzeyinde oluşan biyofilm yapılarından Streptococcus spp. suşları sorumludur. Bu suşları ve oluşturdukları biyofilmleri inhibe etme yeteneğinde olan maddelerin tespiti ile diş yüzeyinde plak oluşumunun engellenebileceği ya da azaltılabileceği düşünülmektedir. Bu çalışma kapsamında, öncelikle diş yüzeyinden Streptococcus spp. bakteri izolasyonu ve morfolojik tanımlamaları gerçekleştirilmiş ve izole edilen bakterilerden biyofilm oluşturma özelliğinde olanlar belirlenmiştir. Denemede suşlar üzerinde etkisinin araştırılacağı kekik ve yeşil çay ekstraktları ilk aşamada metanol içerisinde süspanse edilmiş ve deney öncesinde metanol uzaklaştırıldıktan sonra oluşan pelet distile suda çözülmüştür. Aktivite denemeleri, Tryptic Soy Agar (TSA) içeren petrilere streptokok suşlarını içeren soft-TSA eklenmesi ve ardından ekstrakttan petrilere 10 µL damlatılması şeklinde yürütülmüştür. 37 oC’de 24 saatlik inkübasyon sonunda gözlenen zonlar mm olarak hesaplanmış ve ekstraktların suşlar üzerindeki etkisi yorumlanmıştır. Buna göre yeşil çay ekstraktı çalışma sırasında kullanılan 28 adet streptokok izolatının 21’i üzerinde 8-12 mm arasında değişen antimikrobiyel etki göstermiştir. Kekik ekstraktı ise 28 adet izolattan 26’sı üzerinde 7-12.5 mm aralığında değişen zonlarda etki göstermiştir. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre bu iki bitki ekstraktının dişlerde sorun yaratan ve biyofilm oluşturma yeteneğinde olan Streptococcus spp. ile mücadelede önerilebileceği düşünülmüştür. 172 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FARKLI TİCARİ YOĞURT KÜLTÜRLERİ KULLANILAN SÜTLERDE İNKÜBASYON SIRASINDA KİMYASAL NİTELİKLERİN BELİRLENMESİ Yunus Emre ŞEKERLİ, Zehra GÜLER Mustafa Kemal Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Hatay Bu çalışmada 80oC’de 30 dk ısıl işlem uygulanmış inek (Alacasığır) sütlerine CH1 ve YC350 ticari yoğurt kültürleri inoküle edilmiş olup; inkübasyon süresince uçucu bileşenler ve organik asitler tespit edilmiştir. Uçucu bileşenler statik tepe boşluğu/katı faz mikroekstrasiyon (STB/KFME) tekniği ile kapiler kolon kullanılarak gaz kromatografisinde, organik asitler yüksek performanslı sıvı kromatografisi (YPSK) ile belirlenmiştir. Örneklerde alkol (7), ester (3), terpen (4), asit (10), keton (10), aldehit (5), furan (3) ve fenolik (1) olmak üzere; toplam 43 uçucu organik bileşen tespit edilmiştir. Ancak uçucu bileşenlerin sayısı ve oranı kullanılan kültür ve inkübasyon süresine göre farklılık göstermiştir. Karbonil bileşenlerinden asetaldehit, aseton, diasetil ve asetoin miktarları (mg/kg) CH1 kültürü kullanılan örnekte inkübasyon süresinin sonunda sırasıyla 2.39, 3.87, 36.30, 3.54 olarak belirlenirken; YC350 kültürlü örnekte 3.98, 7.98; 41.40; 4.59 olarak tespit edilmiştir. Etanol inkübasyon süresi sonunda CH1’li örnekte 36.71 mg/kg iken YC350 kültürü kullanılan örnekte belirlenmemiştir. Tüm örneklerde inkübasyon süresi boyunca asetaldehit, aseton içeriğinin arttığı diasetil ve aseton bileşeninin azaldığı tespit edilmiştir. İnkübasyon sırasında örneklerinde 11 organik asit (okzalik, orotik, sitrik, prüvik, ürik, laktik, formik, asetik, propiyonik, bütanoik, hippürik) belirlenmiştir. İnkübasyon sonunda CH1 kültüre kullanılan örneklerde laktik asit içeriği (10267.5 mg/kg) YC350’li örneğe (7819.3 mg/kg) kıyasla yüksek belirlenmiştir. İnkübasyon süresince orotik, sitrik, ürik, okzalik asidin azaldığı gözlemlenmiştir. İnkübasyon sonunda YC350 kültürü kullanılan örneklerde pürivik asit miktarının (81.2 mg/kg) CH1 kültürü kullanılan örneğe (67.4 mg/kg) kıyasla yüksek olduğu tespit edilmiştir. Sütte tespit edilmeyen asetik asit tüm örneklerde inkübasyon süresince artmıştır. 173 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ÇOCUKLARDA BESLENME ALIŞKANLIKLARI VE BESLENME EĞİTİMLERİ Mehmet DEMİRCİ, Demet KOÇ Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Tekirdağ Çocuklukta ve gelişme çağında dengeli beslenme büyümede olumlu bir etki gösterirken, yetersiz beslenme büyümeyi olumsuz etkilemektedir. Türkiye ve diğer batılı ülkelerde geçmişle kıyaslandığında, okul çocuklarının beslenmesinde bazı iyileşmelerin olduğu, ancak okul çocuklarının şeker, hazır meyve suları ve karbonatlı içecekleri fazla, süt ürünleri ile taze sebze ve meyveleri az tükettikleri, bu nedenle demir, kalsiyum, lif ve antioksidan vitaminleri yetersiz aldıkları ve beslenme kalitelerinin düşük olduğu saptanmıştır. Ayrıca okul çocuklarının atıştırmalıkları çok sık tükettikleri ve öğün atladıkları da olumsuz beslenme alışkanlıklarının arasında yer almaktadır. Çocukların beslenme alışkanlıklarını belirlemede eğitim, ailelerin gelir düzeyleri, etnik yapısı gibi sosyokültürel özelliklerin yanı sıra fizyolojik faktörler, yaşam tarzı da beslenme alışkanlıkları ve sağlık üzerinde etkili olmaktadır. Çocuklarda beslenme alışkanlıklarının değerlendirilmesinin önemine ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazandırılmasına yönelik okul temelli sağlık eğitim programlarına gereksinim duyulmaktadır. Öğrenme çağında olan çocuğa, temel beslenme bilgilerini ve beslenme ile sağlık arasındaki ilişkileri öğretmek ve sağlıklı olabilmek için yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırmak ancak verilen beslenme eğitimleriyle mümkündür. Okullar; sağlık için oluşturulan girişimlerin sunulması, sağlığın geliştirilmesi ve sürdürülmesi, çocuklarda beslenme alışkanlıklarının kazandırılması ve pekiştirilmesi için en önemli yerlerdir. Sağlıklı beslenme alışkanlığının kazanılmasında evin tamamlayıcısı olan okulların, eğitime olduğu gibi beslenme konusuna da özen göstermeleri, çocukların gereksinimlerini dikkate alarak beslenme programları geliştirmeleri ve uygulamaları gerekmektedir Böylece okulda temelleri atılan sağlık davranışlarının yetişkinlik döneminde de devamının sağlanması ile kronik hastalık riski azaltılarak daha sağlıklı nesiller yetiştirmek mümkün olacaktır. 174 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BAZI BİTKİSEL ÇAYLARA BAL İLAVESİNİN ANTİOKSİDAN MADDE MİKTARI VE ANTİOKSİDAN KAPASİTE ÜZERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ Esra ÇAPANOĞLU GÜVEN, Gamze TOYDEMİR, Senem KAMİLOĞLU, Ebru FIRATLIGİL-DURMUŞ, Dilek BOYACIOĞLU İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya – Metalurji Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, İstanbul Bu çalışmada, adaçayı, ekinezya ve yeşilçay olmak üzere 3 farklı bitkisel çay örneğine 4 farklı sıcaklıkta (55˚C,65˚C,75˚C,85˚C) 2 farklı bal çeşidinin (çiçek balı ve çam balı) eklenmesiyle toplam fenolik (TP) ve toplam flavonoid (TF) madde miktarı ile toplam antioksidan kapasitedeki (TAC) (DPPH ve CUPRAC metotları) değişim incelenmiştir. Yeşilçay en yüksek TP içeriğine sahip çay iken (465mgGAE/L); bunu, adaçayı (268mg GAE/L) ve ekinezya (266mgGAE/L) takip etmektedir. Çiçek balı ilavesi adaçayı için bütün sıcaklıklarda, ekinezya için 55˚C,65˚C,85˚C’de, yeşilçay için 85˚C’de TP içeriğinde, kontrol çay (bal ilavesiz) örneklerine göre, önemli bir artış sağlamıştır(p<0.05). Çam balı ilavesi bütün çaylarda, her sıcaklıkta, TP miktarını önemli ölçüde arttırmıştır(p<0.05). Bitkisel çayların TF miktarları 726-1421mgCatechin/L aralığında değişmektedir. Adaçayına çiçek balı ilavesi 55˚C,75˚C,85˚C’de TF miktarını önemli ölçüde arttırırken; ekinezya ve yeşilçay için, bütün sıcaklıklarda, önemli bir düşüş olmuştur(p<0.05). Çam balı ilavesi, 55˚C, 65˚C,85˚C’de adaçayının TF miktarında artışa; yeşilçayınkinde ise düşüşe neden olmuştur(p<0.05). Toplam antioksidan kapasite (DPPH metodu) çiçek balı ilavesiyle adaçayında 85˚C’de artmış, diğer çaylarda önemli değişim göstermemiştir. Çam balı ilavesi adaçayında 55˚C,65˚C,85˚C’de, yeşilçayda 55˚C’de TAC’nin artışıyla sonuçlanmıştır. CUPRAC metodu, çiçek balının sadece adaçayında bütün sıcaklıklarda TAC miktarını arttırdığını göstermiştir(p<0.05). Çam balı ilavesi adaçayı ve ekinezya için bütün sıcaklıklarda artış sağlarken, yeşilçay için 85˚C’de daha yüksek TAC değerleri vermiştir. 175 8. Gıda Mühendisliği Kongresi HİDROJEN PEROKSİTİN GIDA SANAYİNDE KULLANIMI VE İNSAN SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMİ Serhat KOÇER T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ankara Gıda Kontrol Laboratuvarı, Ankara Hidrojen Peroksit, oda sıcaklığında renksiz, tadı sert ve keskindir. Havada çok düşük düzeylerde doğal olarak oluşabilir. Kararsızdır ve sıcaklık etkisiyle kolaylıkla su ve oksijene ayrışabilir. Yanıcı olmamasına rağmen güçlü bir şekilde okside edici ajandır. Bu nedenle bulunduğu çevrede kendiliğinden oluşan yanmalara neden olabilir. Hidrojen peroksit çoğu ev ürününde %3-9 konsantrasyonda bulunur. Gıda sanayinde hidrojen peroksitten sanitizer ve dezenfektan olarak faydalanılmaktadır. Uygun dizayn edilmiş aseptik bir paketleme sisteminde kalıntı miktarı seviyesinde kullanılan hidrojen peroksit, mikrobiyal gelişmeyi etkili bir biçimde engellemeyi başarabilmiş ve kontrol altına alabilmiştir. Kuru kayısılarda izin verilen SO2 miktarı 2000ppm olarak kabul edilmiştir(R.G. 30.06.2013 28693 G.K.M.Y.). Kuru kayısıların kükürt dioksit içeriğini düşürmek amacıyla ülkemizde yaklaşık 15 yıldan beri hidrojen peroksit çözeltisine daldırma işleminden yararlanılmaktadır. Hidrojen peroksitin, sağlık üzerine ciddi problemler oluşturduğu bilinmektedir. Hidrojen peroksit vücuda alındığında, solunduğunda, deri ve gözle temas ettiğinde toksik ve tahriş edici etkisi olabilmektedir. Yine hidrojen peroksit, yüksek konsantrasyonda hücreler üzerine büyük bir toksik etkiye sahiptir. Mutajenik etkilere, karsinojenik yaralanmalara ve hasarlara neden olabilir. Bu araştırmada, Hidrojen Peroksitin ülkemizin önemli ihraç ve tüketim ürünleri olan kurutulmuş meyvelerdeki kullanım alanı ve sağlık açısından önemi üzerinde durulacaktır. 176 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDALARDA Clostridium difficile SAYIMI ve İZOLASYONU Şeyma Şeniz ERSÖZ, Serap COŞANSU AKDEMİR Sakarya Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Sakarya Clostridium difficile ilk kez 1935 yılında yenidoğanların dışkılarından izole edilmiş ve doğal bağırsak florasında bulunabildiği kanıtlanmıştır. 1974 yılında antibiyotiğe bağlı ishal ve psödomembranöz kolite sebep olduğu çeşitli çalışmalarla desteklenerek rapor edilmiştir. Bu bakteriye ‘difficile’ denilmesinin nedeni izolasyonunun diğer türlere göre daha zor olmasından ve kültürde gelişmesinin daha yavaş olmasından kaynaklanmaktadır. C. difficile’in doğada yaygın olarak bulunduğu bilinmesine rağmen gıdalardaki varlığı üzerine çalışmalar son yirmi yılı kapsamaktadır. Hayvanların doğal bağırsak florasında bulunabilmesinden dolayı özellikle çiğ et olmak üzere et ve et ürünlerde görülmesi nedeniyle çalışmalar bu konuda yoğunlaşmıştır. Gıdalarda C. difficile izolasyonu veya sayımı için kullanılabilecek başlıca besiyerleri, sikloserin sefoksin fruktoz agar (CCFA), clostridium difficile moksalaktam norfloksasin agar (CDMN), sikloserin mannitol kanlı agar (CMBA), sikloserin mannitol agar (CMA), fenil etil alkol kanlı agar (PEA) olan katı besiyerleridir. Her besiyerinin farklı duyarlılık ve özgülüğünün olmasının yanında sayım yapmada en yaygın CCFA kullanılmasına rağmen spor oluşumunun düşük olması sebebiyle tercih edilmemektedir. Ayrıca C. difficile’in zenginleştirilmesinde; Clostridium difficile moxalactam norfloxacin(CDMN) broth, differential reinforced clostridial (DRCM) medium, tryptone soy broth (TSB), Thio Glycolate broth (TG) sıvı besiyerlerinin kullanılması mümkündür. Bu yöntemlerde bakterinin izolasyonunu kolaylaştırmak amacıyla alkol şok işlemi uygulanmaktadır. Derlemede bu yöntemlerin karşılaştırılması hakkında bilgiye yer verilmektedir. 177 8. Gıda Mühendisliği Kongresi Clostridium difficile ve Clostridium perfringens ENFEKSİYONLARININ ÖNLENMESİNDE PROBİYOTİKLERİN KULLANIM OLANAKLARI Şeyma Şeniz ERSÖZ, Serap COŞANSU AKDEMİR Sakarya Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Sakarya Probiyotiklerin bağırsak fizyolojisi üzerine dolaylı veya doğrudan etkide bulunarak immün sistemi uyardığı, iyi hal ve sağlığı geliştirici, hastalık riskini azaltıcı potansiyel etkiye sahip oldukları bilinmektedir. Probiyotik bakterilerin bu denli etkili olabilmeleri gastrointestinal sisteminde canlı kalabilmelerine ve epitel hücre duvarında koloni oluşturabilme yeteneklerine bağlıdır. Probiyotik bakteriler bağırsak duvarına tutunarak, patojenlere karşı antogonistik akivite gösterme ve immün sistemin aktive edilmesi gibi olumlu etkiler yapmaktadırlar. C. difficile ve C. perfringens gastrointestinal hastalıklara neden olan önemli patojen bakterilerdir. Bu iki mikroorganizmanın neden olduğu enfeksiyonların önlenmesinde ve tedavi edilmesinde probiyotikler önemli rol oynamaktadırlar. Probiyotikler bu etkiyi antimikrobiyal aktivite, mikrobiyal metabolizmayı (enzimatik aktiviteyi) değiştirme, bağışıklık sistemini iyileştirme gibi çok çeşitli etki mekanizmalarıyla sağlamaktadır. Probiyotik olarak en sıklıkla kullanılan mikroorganizmalar Lactobacillus, Streptococcus, Enterococcus, Leuconostoc, Pediococcus, Bifidobacterium gibi laktik asit bakterileri ve Saccharomyces boulardii’dir. Probiyotiklerin C. difficile ve C. perfringens enfenksiyonu taşıyan hastalar ve deney hayvanları üzerine etkileri bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış olup, bu derlemede bu araştırmalara yer verilmiştir. 178 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ELMA ÇEŞİDİNE GÖRE ELMANIN TEKSTÜREL VE GÖRSEL KARAKTERİSTİKLERİNİN DEĞİŞİMİ Merve ŞAMLI, Figen KOREL İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Elma, Rosaceae familyasına bağlı, Malus domestica türünün ağacının bir meyvesidir. Elmanın kökeni, Orta Asya’ya dayanmaktadır. Elmanın 7500 den fazla çeşidi bulunmaktadır [1]. Taze elma, kayda değer oranda C vitamini ve beta-karoten içerir. Elma, flavonoid ve polifenol maddelerce zengin meyvedir. Elma, kabuğunda ve etli kısmında diyet lifleri içermektedir. Elmanın, % 85'i su, %13'ü karbohidratlardan oluşurken, geri kalan % 2 'si çeşitli protein, lipid, vitamin ve minerallerden oluşmaktadır [2]. Elma, çoğunlukla çiğ olarak tüketildiği için, tekstürel ve görsel özelliklerinin, tüketici beğenisi üzerinde etkisi büyüktür [3-4]. Bu çalışmada, elma çeşitlerinin (Golden Delicious, Granny Smith, Starking Delicious), elmanın nem içeriği, tekstürel ve görsel özellikleri üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Tekstür profil analizi için tekstür analiz cihazı; elmaların hücre yapısını incelemek amacıyla faz kontrast mikroskobu ve iç yapısının daha detaylı belirlenmesi amacıyla da taramalı elektron mikroskobu kullanılmıştır. Sonuç olarak farklı elma çeşitlerinin nem içeriklerinin ve tekstürel özelliklerinin farklı olduğu tespit edilmiştir. Elma çeşitlerinin, kurutulmuş ve taze haldeki hücre yapıları, faz kontrast mikroskobunda incelendiğinde çeşitler arası herhangi bir fark saptanmazken, kurutmanın elmanın yapısı üzerindeki değişimi gözlemlenmiştir. Elektron mikroskobu analizlerinden 350 kat büyütme ile alınan görüntülerde, elma çeşitleri arasında yapısal farklılıklar belirlenmiştir. KAYNAKLAR 1. Elzebroek, A.T.G. and K. Wind, Guide to Cultivated Plants. 2008: CABI. 2. USDA-Nutrient-Data-Laboratory, USDA National Nutrient Database for Windows® Food Search Software, in SR25 PC Search. 2012: USA. 3. Konopacka, D. and W.J. Plocharski, Effect of storage conditions on the relationship between apple firmness and texture acceptability. Postharvest Biology and Technology, 2004. 32(2): p. 205-211. 4. McWatters, K.H., et al., Consumer Acceptance of Raw Apples Treated with an Antibacterial Solution Designed for Home Use. Journal of Food Protection, 2002. 65(1): p. 106-110. 179 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BİYOKORUYUCU OLARAK BAKTERİYOSİNLER Sabire BATTAL1, Esma Nur GEÇER2 1 Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Karaman 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Zile Meslek Yüksekokulu Gıda İşleme Bölümü, Tokat Bakteriyosinler, bakteriler tarafından ribozomal olarak sentezlenen, kısmen dar spekturumda bakterisidal aktivite sergileyen peptit ya da protein yapısındaki bileşiklerdir ve genellikle üretici suşa yakın akraba türlere karşı antimikrobiyel etki gösterirler. Bakteriyosinlerin gıdalarda koruyucu olarak ilk kullanımları resmi olarak 1951 yılında olsa da, insanoğlu 8000 yıldır farkında olmadan bakteriyosinlerden faydalanmaktadır. Bakteriyosinler doğal antibiyotik olarak nitelenmekle birlikte klasik antibiyotiklerden farklı olarak mide ve ince bağırsaktan geçerken proteazlar tarafından aminoasitlere parçalanmaktadır. Pek çok araştırmacı tarafından kabul gören sınıflandırmaya göre bakteriyosinler dört ana sınıfta toplanırlar: Sınıf I bakteriyosinler, lantibiyotikler; Sınıf II bakteriyosinler, ısıya dayanıklı membran aktif bakteriyosinler; Sınıf III bakteriyosinler, ısıya duyarlı bakteriyosinler; Sınıf IV bakteriyosinler, protein kısmına lipit ve karbonhidrat ilaveli kompleks bakteriyosinler. Bakteriyosinler, çoğu duyarlı bakterilerin membranlarında gözenekler oluşturarak ve hücre duvarı sentezini önleyerek antimikrobiyal etkilerini gösterirler. Bakteriyosinler, patojen mikroorganizmaların gıdalarda gelişiminin önlenmesi amacıyla kullanılır. Renksiz, tatsız, kokusuz olmaları, ürün özellikleri için önemlidir. Doğrudan gıda maddesine katılabildikleri gibi bakteriyosin sentezleyen koruyucu kültürlerin inokülasyonu ile de gıdalarda kullanılabilmektedirler. 180 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TATLANDIRICI OLARAK KULLANILAN STEVYA EKSTRAKTININ KEKLERDE TEKSTÜREL ÖZELLİKLER ÜZERİNE ETKİSİ M. Murat KARAOĞLU, İzzettin SERÇE Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Erzurum Bu araştırmada, tatlandırıcı olarak farklı seviyelerde şeker (%0, 5, 10, 15, 20, 25) ve stevya ekstratı (%0, 0.1, 0.2, 0.3, 0.4, 0.5) kullanılarak üretilen kekler, üretimden 24 saat sonra, Tekstür Analiz cihazı ile Tekstür Profil Analizine tabi tutulmuş ve elde edilen kurvelerden sertlik, yapışkanlık, kohesivlik, elastikiyet ve çiğnenebilirlik parametreleri hesaplanmıştır. Elde edilen verilerin istatistik analize tabi tutulması ile şeker, stevya ve şeker x stevya interaksiyonunun incelenen parametreler üzerinde önemli derecede etkili olduğu görülmüştür. Şeker seviyesi arttıkça sertlik, yapışkanlık ve çiğnenebilirlik değerlerinin azaldığı, kohesivlik ve elastikiyet değerlerinin ise arttığı görülmüştür. Stevya ekstraktı, Tekstür Profil Analiz parametreleri üzerine farklı şekilde etkili olmuştur. % 0.3 stevya ekstraktı seviyesi en yüksek sertlik, yapışkanlık, elastikiyet ve en yüksek çiğnenebilirlik değerlerini verirken, stevya ekstratı içermeyen keklerde kohesivlik en yüksek çıkmıştır. En düşük sertlik değeri stevya ekstratsız %25 şeker içeren (kontrol grubu) keklerde (6,27 N) belirlenirken, genelde şeker seviyesinin düşük olduğu stevya ekstratı içeren keklerde sertlik daha yüksek çıkmıştır. 181 8. Gıda Mühendisliği Kongresi YAĞ TİPİ, KIZARTMA SICAKLIĞI VE SÜRESİNİN PATATES KIZARTMASININ BAZI FİZİKSEL ÖZELLİKLERİNE ETKİSİ Ece SÜREK, Semanur YILDIZ, Figen TOKATLI İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Derin yağda kızartma, organoleptik olarak standart ürün elde etmek amacıyla sıkça kullanılan bir yöntemdir. Kızartma süresince yağda hidroliz, oksidasyon ve polimerizasyon gibi reaksiyonlar meydana gelmekte ve son ürünün lezzet, renk, tekstür gibi kalite özelliklerini etkilemektedir. Patates kızartmasının tekstürü gevrek dış yüzey ve unsu iç yapı ile karakterize edilirken, rengi ise açık kremden altın sarısına kadar değişen renkler ile nitelendirilmektedir. Yağ tipi, kızartma sıcaklığı ve süresi ürünün kalitesini ve tüketici tercihini etkilemektedir. Bu çalışmada, ayçiçek ve zeytinyağı ile 150, 170 ve 190°C sıcaklıklarda, 4-8-12 dakika süresince kızartma işlemi uygulanarak farklı yağ tipi, sıcaklık ve sürenin patates kızartmasının renk ve tekstürel özellikleri üzerine olan etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Genel faktöriyel deney tasarımına göre tekstür profil testi (TPA) uygulanarak sertlik, kohezif yapışkanlık, esneklik ve sakızımsılık parametreleri incelenmiştir. Renk ölçümü bir renk ölçüm cihazı ile CIELab renk parametreleri (L* (aydınlık), a* (kırmızılık-yeşillik), b* (sarılık-mavilik)) ölçülerek belirlenmiştir. Ayçiçek yağında kızartma zeytinyağından daha yüksek L*; fakat daha düşük b* değeri göstermiştir. Yağ tipinin a* değerine önemli bir etkisi görülmezken; yüksek sıcaklıkta ve uzun sürede kızartma L değerini arttırmıştır. Sertlik, yapışkanlık ve esneklik için etkili tek faktör süre olarak belirlenirken, sıcaklık ve süre interaksiyonunun esneklik ve yapışkanlık üzerine etkili olduğu gözlemlenmiştir. 182 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KARIŞIK KÜLTÜR FERMANTASYONU İLE KSİLANAZ ENZİMİ ÜRETİMİ Gözde ÖREN YARDIMCI 1, Deniz ÇEKMECELİOĞLU2 1 2 Çankırı Karatekin Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Çankırı Orta Doğu Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ankara Bu çalışmanın amacı bakteri ve maya karışımı kültür ile ksilanaz enzimi üretim koşullarını değerlendirmek ve ideal karbon kaynağı ile fermantasyon süresini belirlemektir. Fermantasyon kültürü olarak Bacillus subtilis bakterisi ve Kluyveromyces marxianus mayası 1/1 oranında kullanılmıştır. Sıcaklık, pH ve karıştırma hızı sırasıyla 35oC, xx ve 130 dev/dk’da sabit tutulmuştur. Farklı karbon kaynağı olarak sentetik şekerler (arabinoz, ksiloz, sükroz ve glikoz), hemiselüloz bileşeni saf ksilan ve fındık kabuğu ve türevleri (öğütülmüş fındık kabuğu ve hidrolize edilmiş fındık kabuğu) kullanılmıştır. En iyi süreyi belirlemek için de 12, 24, 36, 48, 72 ve 96 saat sonunda enzim aktivitesi ölçülmüştür. Denenen koşullarda en yüksek enzim aktivitesi sırasıyla arabinoz (24.55±2.72 IU) ve ksiloz (16.53±2.62 IU) ile elde edilmiştir. İdeal fermantasyon süresi de 24 saat olarak bulunmuştur ve sonrasında enzim üretiminde azalma görülmüştür. Ksiloz ve arabinoz en iyi 2 karbon kaynağı bulunduğundan fındık kabuğu ve türevlerinin denenmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Ksilanaz üretimi için hidrolize edilmiş fındık kabuğunun (11.87±1.01 IU) ksiloz (14.87±0.68 IU)’dan sonra en iyi ikinci ham madde olduğu bulunmuştur, ancak maliyet düşünüldüğünde fındık kabuğu hidrolizatı en iyi ham madde olarak seçilmiştir. 183 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ET VE ET ÜRÜNLERİNİN CAMSI GEÇİŞ SICAKLIKLARININ DİFFERANSİYEL TARAMALI KALORİMETRE İLE BELİRLENMESİ Esen EYİLER YILMAZ, Halil VURAL Hacettepe Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Ankara Dondurularak saklanan gıdalar mikrobiyolojik olarak stabil durumda olsalar da, depolama süresince fiziksel ve kimyasal bozulmalara maruz kalabilmektedirler. Gıdaların dondurulmuş haldeyken daha uzun süre depolanabilmeleri için camsı fazda olmaları gerektiği vurgulanmaktadır. Camsı fazdayken moleküller periyodik ve simetrik olmayan bir network oluşturmakta ve moleküller immobilize hale geldiklerinden dolayı hareket kabiliyetleri sınırlanmakta ve depolama sırasında zarara uğramamaktadırlar. Camsı geçişin amorf maddelerin bir özelliği olmasından dolayı gıdalarda nişasta granülleri ve dondurulabilen gıdalar camsı geçiş sıcaklığı gösterebilmektedir. Camsı geçiş sıcaklığı son yıllarda yoğun olarak çalışılmakta ve differansiyel taramalı kalorimetre ile analiz edilebilmektedir. Camsı geçiş sıcaklığı ikincil derece geçiştir ve zaman-sıcaklık ile ilgili özelliklerin yanı sıra suyun dondurma ve depolama süresince durumu hakkında bilgi vermektedir. Gıdalara eklenen polisakkaritler, gıdaların camsı geçiş sıcaklıklaırını etkileyebilmektedir. Gıdalara eklenen bu katkı maddeleri ile camsı geçiş sıcaklıkları daha yüksek sıcaklıklara kayabilmekte ve yüksek sıcaklıklarda uzun süre depolama sağlanabilmektedir. Camsı geçiş sıcaklığının altındaki sıcaklıklarda depolama gerçekleştirildiğinde ürünlerde tekstür, tat-koku kaybı, enzimatik bozulma gibi birçok değişim gecikmektedir. Bu makalede et ve et ürünlerinin camsı geçiş sıcaklıklarının differansiyel taramalı kalorimetre ile belirlenmesi ve farklı katkı maddelerinden nasıl etkilendikleri irdelenmiştir. 184 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PROTEİNLER VE POLİSAKKARİTLER ARASINDAKİ ETKİLEŞİMLERİN DİFFERANSİYEL TARAMALI KALORİMETRE İLE İNCELENMESİ Esen EYİLER YILMAZ, Halil VURAL Hacettepe Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Ankara Polisakkaritler işlenmiş gıda ürünlerinde yapı, tekstür, tat oluşumlarının sağlanabilmesi amacıyla sıklıkla kullanılmaktadır. Gıdaların yapısında bulunan proteinler ile eklenen polisakkarit etkileşimleri işlenmiş ürünün yapı ve stabilitesinde etkin olduğundan, bu etkileşimlerin anlaşılması yapının nasıl oluştuğunun anlaşılması açısından önemli bir rol oynamaktadır. Proteinler ile polisakkaritler arasında etkileşimlerin oluşması durumunda, proteinlerin denatürasyon sıcaklıklarında kaymalar meydana geldiği kabul edilmektedir. Proteinlerin denatürasyon sıcaklıklarında meydana gelen bu kaymalar termal analiz teknikleri ile belirlenebilmektedir. Differansiyel taramalı kalorimetre son yıllarda en çok kullanılan termal analiz yöntemidir. Et ve et ürünleri göz önüne alındığında, etin yapısında bulunan myofibriller proteinlerin ısıtma ve devamındaki soğutma işlemi esnasında üç boyutlu jeller oluşturma yeteneği bulunmakta ve bu yetenekleri nedeni ile de etin işlenmesinde önemli bir role sahiptirler. Proteinlerin çözünürlük, jel oluşturma ve emülsifiye edici kapasitesi gibi fonsiyonel özellikleri, polisakkaritlerle aralarındaki etkileşimlerden etkilenemektedir. Bu nedenle üretilen ürünlerin kalitelerinde farklılıklar meydana gelebilmektedir. Bu etkileşimlerin differansiyel taramalı kalorimetre ile anlaşılabileceği düşünülmektedir. Bu makalede et proteinlerinin farklı polisakkaritler ile etkileşimlerinin differansiyel taramalı kalorimetre ile incelenmesi irdelenmiştir. 185 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BİR Thermoanaerobacter thermohydrosulfuricus İZOLATININ ALKALİ PROTEAZ ENZİMİNİN BAZI ÖZELLİKLERİ Bilge SAYIN, Ayşe AVCI, Sedat DÖNMEZ Ankara Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ankara Endüstriyel enzimler günümüzde bitkisel, hayvansal ve daha çok mikrobiyal kaynaklardan sağlanmaktadır. Bunun en önemli nedeni, mikrobiyal enzimlerin daha ekonomik olarak fazla miktarda elde edilebilmeleri, katalitik aktivitelerinin daha yüksek olması, daha az yan ürün oluşturmaları ve daha stabil olmalarıdır. Mikrobiyal proteazlar içerisinde en yüksek pazar payını, alkali pH (pH 8-12) ve yüksek sıcaklık aralığında (50-70°C) aktif ve stabil kalabilen alkali proteazlar almaktadır. Alkali proteazlar gıda, atık arıtımı ve dönüşümü, deri, kozmetik ve ilaç, röntgen filmlerinden gümüş kazanımı ve deterjan gibi birçok endüstriyel alanda yaygın olarak kullanılmaktadırlar. Bu çalışmada Ankara Büyükşehir Belediyesi, anaerobik arıtma sisteminden alınan çamur örneklerinden izole edilen ve 16S rRNA dizi analizi ile Thermoanaerobacter thermohydrosulfuricus (%98,52) olarak tanımlanan bakteri suşunun ürettiği ekstraselüler alkali proteazının bazı özellikleri belirlenmiştir. Gram negatif, çubuk şeklinde, ekstrem termofilik, anaerobik bir bakteri olan izolatın çoğaltılmasında Horikoshi-I besiyeri, enzim aktivitesi belirlenmesinde ise % 0,6 kazein içeren Glisin-NaOH tamponu kullanılmıştır. Bakteri izolatının proteazının, farklı karbon ve azot kaynakları varlığında aktivitesindeki değişimler belirlenmiş ayrıca bazı bileşiklerin aktiviteye olan etkileri araştırılmıştır. Sonuç olarak besiyeri bileşiminde bulunan 10g/L glikoz yerine aynı oranda arabinoz, ve azot kaynağı olarak 5g/L pepton+5g/L maya özütü yerine, sadece 10 g/L maya özütü ilavesiyle ayrıca besiyerine 1g/L MgSO 4.7H2O ilave edildiğinde en yüksek proteaz aktivitesini gösterdiği belirlenmiştir. 186 8. Gıda Mühendisliği Kongresi YÜKSEK HİDROSTATİK BASINÇ TEKNOLOJİSİ VE TAVUK ETİNE UYGULAMALARI Burak BİLEN, Gülsün AKDEMİR EVRENDİLEK Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Bolu Yüksek hidrostatik basınç (YHB) uygulaması temelde proses edilecek olan gıda ürünün ürünü çevreleyen suyun adyabatik olarak sıkıştırılması prensibine dayanmaktadır. Gıdaların YHB ile prosesi genel olarak oda sıcaklığına yakın sıcaklıklarda ve 600-700 MPa basınç altında gerçekleştirilmektedir. Uygulanan basınç mikroorganizmaların morfolojilerini, biyokimyasal reaksiyonlarını ve genetik mekanizmalarını olumsuz yönde etkileyerek mikroorganizmaların hücre membranı ve hücre duvarında yapısal bozukluklara yol açmaktadır. Yüksek basınç, protein ve polisakkarit gibi biyopolimerlerin yapısını stabilize eden kovalent olmayan interaktif kuvvetlerin etkisini bozacak şekilde rol oynamaktadır. Yüksek basınç gıda makromoleküllerinin denatürasyonuna, kümeleşmesine ve jel oluşumuna neden olmakta ve enzim substratının konformasyonunda değişimlere neden olabilmekte veya enzimlerin inaktivasyonuna bağlı olarak enzim aktivitesini etkileyebilmektedir. YHB prosesi et ve et ürünleri, deniz ürünleri, taze meyve sebze, meyve suları gibi birçok ürüne başarılı bir şekilde uygulanmakta ve ürünler taze olarak tüketime sunulabilmektedir. Yaptığımız çalışmada yüksek basınç uygulanmış tavuk göğüs etlerinin proses sonrasında bile çiğ olarak tüketime sunulabildiği, etlerin duyusal özellikleri açısından uygulanan basıncın şiddetinde bağlı olarak herhangi bir işlem uygulanmamış örneklere benzer özellikler taşıdığı ve aynı zamanda toplam bakteri sayısında 4 log kob/g ve kolifom bakteri sayısında ise 6 log kob/g inaktivasyon elde edilmiştir. Bu nedenle YHB özellikle taze olarak tüketime sunulan ürünlerde umut vadeden alternatif bir teknolojidir. 187 8. Gıda Mühendisliği Kongresi AROMA ENKAPSÜLASYONUNDA KULLANILAN TAŞIYICI MALZEMELERİN CAMSI GEÇİŞ SICAKLIĞINA SU AKTİVİTESİNİN ETKİSİ VE HİGROSKOPİK STABİLİTESİNİN İNCELENMESİ Aslı CAN KARAÇA, Önder GÜZEL, M. Mehmet AK Aromsa A.Ş., Gebze-Kocaeli Bu çalışmanın amacı aroma maddelerinin enkapsülasyonunda kullanılan taşıyıcı malzemeler olan maltodekstrin (DE6 ve DE 12), akasya gamı ve modifiye nişastanın su aktivitesinin (aw) camsı geçiş sıcaklığı (Tg) üzerindeki etkisinin incelenmesi ve nem sorpsiyon izotermlerinin çıkarılarak kritik su aktivitesi (a wc) değerinin hesaplanmasıdır. Hem susuz olarak hazırlanan (aw<0,03; nem<%0,2) hem de farklı aw değerlerinde (0,20-0,80) koşullandırılan numunelerin Tg değerleri diferansiyel taramalı kalorimetre (DSC) ile ölçülmüştür. Susuz malzemeler için 94–220°C arasında ölçülen Tg değerleri şu şekilde değişmektedir: Maltodekstrin DE6 > maltodekstrin DE12 > akasya gamı > modifiye nişasta. Test edilen tüm malzemeler için aw’deki artış Tg’de düşüşe neden olmuştur. Maltodekstrinlerin Tg değerlerinin özellikle düşük aw bölgesinde neme karşı daha hassas olduğu; ancak mutlak Tg değerlerinin her zaman akasya gamı ve modifiye nişastaya göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Buhar sorpsiyonu cihazı kullanılarak elde edilen denge nem verilerine Guggenheim-Anderson-de Boer (GAB) modeli uyarlanmıştır. Anlık nem-aw verilerinden ise Savitsky Golay yaklaşımı ile awc değerleri belirlenmiştir. Bir malzemenin Tg’sini 25°C’ye indiren aw değeri olarak tanımlanan ve higroskopik stabilitenin tahmin edilmesine yarayan awc değeri, test edilen taşıyıcılar için 0,45– 0,70 aralığında değişmiştir. Kendi awc değerinde ve 25°C’de bekletilen numunelerin yığın açısı artmıştır; bir başka ifadeyle akış özellikleri olumsuz etkilenmiştir. 188 8. Gıda Mühendisliği Kongresi SÜT VE ÜRÜNLERİNİN DEMİR İLE ZENGİNLEŞTİRİLMESİ Umut Yasin ERBEY2, Derya İSTEK2, Ahmed MENEVŞEOĞLU¹,2 2 Gümüşhane Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gümüşhane ¹Research Assistant, Food Science &Human Nutrition, Michigan State University, Michigan, ABD Demir kırmızı kan hücrelerinin üretimi ve redoks reaksiyonları gibi pek çok biyolojik fonksiyonu olan bir eser elementtir. Birçok sağlık sorununa neden olan demir eksikliği dünya nüfusunun % 20’sini etkilemektedir. Özellikle Afrika ülkelerinde, demir eksikliğinden dolayı birçok insan çeşitli sağlık sorunlarıyla karşılaşmaktadır. Bundan dolayı gıdaların demirce zenginleştirilmesi etkili ve son derece önemli bir yaklaşımdır. Gıdalarda bulunan bazı bileşiklerin absorbsiyonu veya metabolizması, yüksek demir miktarı ile etkilenmektedir. Diğer taraftan, A, C, E vitaminleri ve folik asit ile demir absorbsiyonu pozitif yönde etkilenirken, Ca, P, Mg, malonaldehit, polifenoller, okzalik asit ve fitik asit demir absorbsiyonunun inhibisyonuna neden olmaktadır. Gıdaların zenginleştirilmesi için kullanılacak demirin ve diğer minerallerin seçiminde biyo yararlılığın yanında diğer farklı bazı hususların da özenle değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu hususlar çözünürlük, lezzet, renk, stabilite, nem çekicilik ve oksidasyonu içine almaktadır. Genel olarak çocuklarda görülen demir eksikliği hastalığınında süt ve süt ürünleri zenginleştirilmesi ile önüne geçilebilir Süt, süt tozu, yoğurt, yumuşak peynir çeşitleri ve diğer süt ürünleri demirce zenginleştirme için kullanılmaktadır. 189 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BAZI DURULTMA YARDIMCI MADDELERİNİN GIDA ÜRETİM ENDÜSTRİSİNDE KULLANIM ALANLARI Derya İSTEK2, Zehra DURAN2, Ahmed MENEVŞEOĞLU¹,2 2 Gümüşhane Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gümüşhane ¹Research Assistant, Food Science &Human Nutrition, Michigan State University, Michigan, ABD Durultma işleminin iki önemli parametresi; durultma yardımcı maddesi türü ve dozudur. Durultma yardımcı maddeleri özellikle meyve suyu üretim endüstrisinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Meyve sularının berraklaştırılmasında, buruk ve acılık etmenlerinin uzaklaştırılmasında ve bulanıklığa yol açan renk ve tat değişimine neden olabilecek maddeleri meyve suyundan absorbe ederek veya çöktürerek uzaklaştırmada kullanılırlar. Başlıca durultma yardımcı maddeleri; kitosan, yumurta akı,kazein, tanenler, kieselsol, bentonit ve jelatindir. Tanenler, dericilik ve boyacılık dışında tanenler şarap ve biranın berraklaştırılmasında; kieselsol, protein, buruk ve acılık maddelerini çökertir. Daha çok tanen yerine jelatinle beraber kullanılır. Jelatin, sığır, domuz, balık gibi omurgalıların kollageninden elde edilen hayvansal kaynaklı bir protein ürünüdür. Jelatinin durultma yardımcı maddesi olarak kullanımının yanında, jöleleştirici, koyulaştırıcı, bağlama ajanı, yapı sağlayıcı ve film oluşturucu olarak da kullanabilmektedir. Bu durultma yardımcı maddelerinin meyve suyu üretim endüstrisinin yanında, şarap üretiminde, eczacılık ve kâğıt sanayisi gibi birçok üretim alanında kullanım olanakları vardır. Ayrıca kullanılan durultma maddeleri beyaz şaraptan pestisitlerin uzaklaşması üzerine az veya çok etkili olmuşlardır. 190 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BETA GLUKANLARIN BİYOAKTİF BİLEŞEN ÖZELLİKLERİ VE FONKSİYONEL OLARAK KULLANIM İMKÂNLARI Derya İSTEK, Merve İŞLERER, Müge HENDEK ERTOP Gümüşhane Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Gümüşhane Beta(β)-Glukanlar,β-glikozidik bağlarla birbirine bağlanmış D-glukoz monomerlerinden oluşan polisakkaritlerdir. β-Glukanlar, moleküler kütleleri, çözünürlükleri, viskoziteleri ve üç boyutlu şekilleri bakımından büyük çeşitlilik gösterirler.Yaygın olarak bitkilerde selüloz, tahıl tohumlarında kepek, ekmek mayasının hücre duvarı, bazı fungus, mantar ve bakterilerde bulunurlar. Bazı türleri insan beslenmesi için faydalıdır, suda çözünür lif katkısı olarak ve kıvam artırıcı olarak kullanılırlar.β-glukan, yulaf ve ekmek mayasından elde edilebilir. Tahıl temelli β-glukanlar suda çözünme özelliklerinden dolayı insan beslenmesinde çözünür lif desteği olarak önemli rol oynarlar. Tahıllar arasında en yoğun β-glukanı yulaf içermektedir. Yulaf β-glukanı, suda çözünür bir liftir, yulaf hücrelerinin iç kısmındaki duvarlarından elde edilir. Sindirim sisteminde oluşturdukları bal kıvamındaki jel yapısından dolayı kolesterol ve kan şekerini olumlu yönde etkileyerek kalp damar hastalıkları riskini azaltırlar. Mide ve bağırsak çalışmasını düzenlemeye olumlu etkileri bulunmaktadır. Ekmek mayasından elde edilen βglukanların ise bağışıklık sistemini güçlendirdiği belirtilmektedir. Suda çözünmeyen, ekmek mayası veya mantardan elde edilen β-glukanların molekül yapıları suda çözünenlerden farklıdır. Bu nedenle kullanım alanları, etki mekanizmaları ve genel biyolojik aktiviteleri arasında da büyük farklılık vardır. Suda çözünmeyenlerin bağışıklık sistemi üzerindeki etkisinden faydalanılmaktadır.β-glukan'ın sağlık üzerindeki olumlu etkileri Gıda İlaç idaresi(FDA) ve Avrupa'da Avrupa Gıda Güvenliği İdaresi(EFSA) gibi gıda denetim kuruluşları tarafından onaylanmıştır. Bu derlememizde β-glukanların biyoaktif bileşen özellikleri ve fonksiyonel olarak kullanım imkânları araştırılmıştır. 191 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FIRINCILIK ÜRÜNLERİNDE RAF ÖMRÜ ve ISIL OLMAYAN ALTERNATİF MUHAFAZA YÖNTEMLERİ Merve İŞLERER, Derya İSTEK, Müge HENDEK ERTOP Gümüşhane Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Gümüşhane Diyetimizin önemli bir bölümünü oluşturan fırıncılık ürünleri farklı form, paketleme ve içerikleriyle karşımıza çıkmaktadır. Fiziksel ve kimyasal bozulma düşük/orta nemli fırın ürünlerinin raf ömrünü sınırlarken, yüksek rutubet içeriğine sahip ürünlerde mikrobiyal bozulmalar raf ömrünü kısıtlamaktadır. Fırıncılık ürünleri %218 rutubet aralığındaki geniş ürün çeşitliliğiyle raf ömrü sürecinde mikrobiyal başta olmak üzere rutubet alma, oksidasyona bağlı tat ve aroma değişimi gibi farklı bozulmalara uğramaktadır. Isıl olmayan teknolojiler terimi genelde ortam sıcaklığı yada düşük sıcaklıklarda gıdaları dayanıklı hale getirmek için uygulanan yüksek basınç,vurgulu elektriksel alan,mor ötesi ışınlama(UV),ultrases,vurguluışık,düşük doz irradyasyon uygulamaları için kullanılmaktadır.Günümüzde fırıncılık ürünlerinin muhafazasında geleneksel yöntemlerin yanı sıra ısıl olmayan muhafaza yöntemleri de alternatif olarak araştırılmaktadır. Aktif paketleme ve modifiye atmosfer paketleme yöntemleri raf ömrünün uzatılması ve kalitenin korunmasında günümüzde fırıncılık ürünlerinde uygulanan yöntemlerdir. Özellikle oksidatif ve mikrobiyal bozulmalara karşı doğal bitki/baharatlar ve ekstraktlarının antioksidan/antimikrobiyal yayıcı olarak, ayrıca oksijen süpürücü, etanol yayıcı ve rutubet tutucu aktif materyallerin kullanım olanakları araştırılmaktadır. UV veya UV-Infrared arası vurgulu ışınların özellikle yüzey küf gelişimini kontrol etmede ürün yüzeyi veya ambalaj filmlerine uygulamaları mevcuttur. Günümüz tüketici tercihlerinin gelişimi ile “Temiz Etiket”(CleanLabel) kavramının ortaya çıkması bromat, sorbat ve kimyasal koruyuculara alternatif muhafaza arayışlarını beraberinde getirmiştir. Bu çalışmamızda fırıncılık ürünlerinin muhafazasında kullanılabilecek ısıl olmayan alternatif muhafaza yöntemleri, etkinlikleri ve kullanım olanakları derlenmiştir. 192 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ÜZÜMSÜ MEYVELERDE BULUNAN FENOLİK MADDELER VE İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ Merve İŞLERER2, Umut Yasin ERBEY2, Ahmed MENEVŞEOĞLU¹,2 2 Gümüşhane Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gümüşhane ¹Research Assistant, Food Science &Human Nutrition, Michigan State University, Michigan, ABD Meyveler hoş tat ve lezzetleri yanında birçok besin elementini de birlikte içermektedirler. Üzümsü meyveler grubunda yer alan ahududu ve böğürtlenler kendilerine özgü cezbedici renk, tat ve aroması, yapı ve kokusu ile taze tüketim yanında gıda endüstrisinde de çeşitli kullanım alanları bulmaktadır. Ayrıca ahududu ve böğürtlenler bünyelerinde bulundurdukları bazı pigmentlerin, fenolik maddelerin, flavonların ve flavonoidlerin diğer meyve türlerinden konsantrasyon bakımından çok yüksek oldukları belirtilmektedir. Özellikle üzümsü meyvelerde çok yoğun bir şekilde bulunan fenolik asitlerden olan ellajik asit (antikanserojen), flavon ve flavonoidlerden (antioksidan) antosiyanin, kuersetin, kamferol, mirisetin en önemli “nutraceutical” veya “fonksiyonel gıda” değerine sahip bitkisel kimyasallardır. Ellajik asit, kuvvetli bir antikanserojen/ antimutajenik etkiye sahip bir polifenol olup, antibakteriyel ve antiviral etkisinin de olduğu belirlenmiştir. Bütün meyve ve sebzeler içerisinde en fazla kırmızı (Rubus ideaus) ve siyah (Rubus occidentalis) ahudutlarında bulunan ellajik asit vücutta kansere neden olan kimyasalları inaktif hale getirerek antikanserojen etki göstermektedir. Kuersetin ve kamferol gibi antioksidanlar, insan vücudundaki hücrelerde yıkım meydana getiren lipid peroksidasyonunu önleyebilmektedirler. Mirisetinin güçlü bir antimikrobiyal etki gösterip, insan sağlığına zararlı bazı bakterilerin gelişimini engellediği görülmüştür. 193 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KURU KAYISILARDA KÜKÜRTLEMENİN ÖNEMİ VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİSİ Zehra DURAN2, Merve İŞLERER2, Ahmed MENEVŞEOĞLU¹,2 2 Gümüşhane Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Gümüşhane ¹Research Assistant, Food Science &Human Nutrition, Michigan State University, Michigan, ABD Kükürtleme işlemi kuru kayısı üretiminde uygulaması zorunlu bir işlemdir. Bu işlem; kayısının kurutulma süresini azaltmak, ürünün altın sarısı doğal rengini korumak, raf ömrünü uzatmak, fermantasyon ve böceklenmeyi önlemek amacıyla yapılmaktadır. Geleneksel yöntemlerle yapılan kükürtleme işleminde, kayısı üreticisi ürünün bozulmasını önlemek ve ürününü garanti altına almak düşüncesiyle bilinçsiz olarak yüksek kükürt dozu kullanmakta bu da yüksek miktarda kükürt kalıntısına yol açmaktadır. Ancak uluslararası ticarette kuru kayısı ithal eden ülkeler kuru kayısıda ithalatına izin verdikleri kalıntı kükürt miktarı için üst limit belirlemişlerdir. 60 kg ağırlığında ergin bir insanın günlük 42 mg kükürt alması halinde sağlık açısından herhangi bir sorunun ortaya çıkmadığı araştırmalar sonucu ortaya konmuştur. İnsan vücudu için müsaade edilen sınırın üzerinde kükürt alınması durumunda boğaz ve mide yanması, baş ağrısı ve hatta kusma gibi yan etkiler görülmektedir. Kayısı kükürtlemesi yapan işçilerde sülfürdioksi maruziyetinin solunum sistemi üzerine etkili olduğu bilinmektedir bunun hangi şartlar altında daha etkili olduğu bunun önlenmesi için gereken çalışmalar. Bu yıl içerisinde kayısı kükürtleme eğitimi tarım il müdürlüğü tarafından verildi. Kayısı kükürtlemede modern tekniklerin neler olacağı ve işçi sağlığını hiçe atmadan otomatik kükürtleme projelerinin ve kasalar yerine derin olmayan kerevetler konulması ve bunların ne kadar etkili olabileceği. 194 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FONKSİYONEL BİLEŞENLERİN TAŞINMASINDA PROTEİN KAYNAKLI MİKRO- VE NANO- PARTİKÜLLERİN KULLANIMI Berrak DELİKANLI, Tülay ÖZCAN Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Bursa Gıdalarda doğal olarak bulunan biyoaktif bileşenlerin ve nutrasötiklerin taşınması ve fizyolojik yararlılığının arttırılmasında nanoteknolojik uygulamalar son yıllarda giderek önem kazanmaktadır. Bu bileşenlerin kontrollü salınımı ile fonksiyonel özellikleri geliştirilmiş yeni ürünlerin elde edilmesi, ürün kalitesini ve raf ömrünü olumlu yönde etkileyecek paketleme sistemlerinin geliştirilmesi, patojenlerin tespiti ve gıda güvenliğinin artırılması amacıyla nano yapıların kullanımı çalışmaların odak noktasını oluşturmaktadır. Probiyotikler, biyoaktif peptitler, vitaminler, karatenoidler (β–karoten ve likopen), polifenoller (Resveratrol, EGCG) ve antioksidanlar gibi fonksiyonel bileşenlerin partiküller içinde tutularak gıda sistemlerine ilavesi sağlık üzerine etkili yeni ürünlerin geliştirilmesine olanak sağlamaktadır. Süt proteinleri esansiyel mikro-bileşenlerin (Ca, P vb.), amino asitlerin ve bağışıklık sistemi bileşenlerinin (immunoglobulin ve laktoferrin) organizmaya taşınmasında doğal kaynaklardır. Biyopolimerler, özellikle gıda ve süt proteini kaynaklı hidrojeller, mikro- ve nano-partiküller yüksek besin değeri ve güvenilirliklerinin yanı sıra nutrasötiklerin taşınmasındaki etkileri ile formüle edilmiş gıdalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu derlemede protein kaynaklı mikro- ve nano-partiküller ile bu yapıların esansiyel bileşenlerin taşınması ve salınımı üzerine etkileri anlatılacaktır. 195 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FARKLI HAMMADDELERDEN ÜRETİLEN BOZALARIN AROMALARININ ELEKTRONİK BURUN İLE SINIFLANDIRILMASI Kemal KEMAHLIOĞLU1, Figen KOREL2, Ufuk YÜCEL1 1 Ege Üniversitesi, Ege Meslek Yüksekokulu, Gıda Teknolojisi Programı, İzmir. 2 İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir. Geleneksel fermente içeceklerimizden biri olan boza, besleyici ve enerji verici özelliklerinden dolayı özellikle kış aylarında sevilerek tüketilmektedir. Genellikle evlerde ve küçük işletmelerde üretilen boza günümüzde endüstriyel olarak üretilmekte ve raflarda yerini almaktadır. Bu çalışmada, mısır, pirinç unu, buğday, akdarı, bulgur ve irmikaltı ununun hammadde olarak farklı kombinasyonları ile hazırlanan bozaların aromalarının elektronik burun ile belirlenmesi ve örneklerin hammaddedeki farklılıklara göre sınıflandırılması amaçlanmıştır. Hammaddeler temizlenerek, kaynatma, soğutma, süzme, şeker ilavesi ve fermantasyon gibi aşamalardan geçirilerek sekiz çeşit boza üretilmiştir. Örnekler +4°C’da 1 gün depolandıktan sonra elektronik burun ile analiz edilmiştir. Her bir boza örneğinden 10 ml alınarak 20 ml lik viallere konulmuştur ve ağızları sıkıca kapatılmıştır. Örnekler 40°C’da 40 dakika viallerin tepe boşluğunda aroma maddelerinin dengeye ulaşması için bekletilmiştir. Daha sonra yüzey akustik dalga dedektörüne sahip elektronik burun ile analiz edilmiştir. Her bir örneğin aroma parmak izleri elde edilmiştir. Elde edilen veriler Statistica paket programı ile diskriminant fonksiyon analizi uygulanarak sınıflandırılmıştır. Sonuç olarak toplam sekiz farklı örnek aromalarına göre %100 ayrım sağlanarak sınıflandırılmıştır. 196 8. Gıda Mühendisliği Kongresi MEYVE SULARINA UYGULANAN ISIL OLMAYAN GIDA MUHAFAZA YÖNTEMLERİ, MİKROBİYAL İNAKTİVASYON MEKANİZMALARI VE MİKROBİYAL ETKİNLİKLERİ Semanur YILDIZ, Zehra KAYA, Merve PELVAN AKGÜN, Sevcan ÜNLÜTÜRK İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, İzmir Gıdaların muhafazasında uygulanan ısıl işlemin hedefi; gıdanın kalitesinde ve beslenme değerinde büyük bir değişikliğe neden olmayacak şekilde, gıdada bulunan tüm patojen ve bozulmaya neden olan mikroorganizmalar ile enzimlerin inaktivasyonunu sağlamaktır. Ancak yüksek sıcaklık uygulamasında, ürünün tekstür, aroma, renk, vitamin vb. besin ve kalite özelliklerinin olumsuz olarak etkilendiği yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur. Yüksek sıcaklıklardan kaynaklanan bu olumsuzları ortadan kaldırabilmek; besinsel ve duyusal açıdan özellikleri korunmuş ürün elde edebilmek; son yıllarda, tazeye yakın ve yüksek kaliteye sahip gıda ürünlerine olan tüketici talebine cevap verebilmek amacı ile ısıl olmayan alternatif gıda muhafaza tekniklerinin araştırılması ve geliştirilmesi önem kazanmıştır. Vurgulu elektrik alanı, yüksek hidrostatik basınç, ultraviyole ışınlama ve ultrason son yıllarda en çok araştırılan, ısıl olmayan muhafaza teknikleri arasında yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı, meyve sularının muhafazasında termal pastörizasyon işlemine alternatif olabilecek ısıl olmayan bu dört temel yöntemin, mikrobiyal inaktivasyon mekanizmalarını incelemek ve karşılaştırmak, tek başına veya beraber kullanımları sırasında sağladıkları mikrobiyal inaktivasyon etkinliklerini değerlendirmektir. 197 8. Gıda Mühendisliği Kongresi MİKRODALGADA KIZARTMA İŞLEMİNİN TAVUK ETİ PROTEİNLERİ ÜZERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ Işıl BARUTÇU MAZI1, Bekir Gökçen MAZI2 1 2 Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ordu Ordu Üniversitesi, Ulubey Meslek Yüksekokulu, Gıda İşleme Bölümü, Ordu Bu çalışmanın amacı mikrodalga fırın kullanılarak yapılan derin yağda kızartma işleminin tavuk göğüs eti miyofibriler proteinleri üzerine etkisinin araştırılmasıdır. Kızartma işlemi için, yaklaşık olarak 1,1×1,7×7,5 cm boyutlarında ve 11 g ağırlığında kesilerek hazırlanan tavuk göğüs eti örnekleri kullanılmıştır. Örnekler, 350 W mikrodalga gücünde, yağın sıcaklığı 1801°C’ ye getirildikten sonra, 0,5 ve 1,5 dakika sürelerde kızartılmıştır. Kızartma işleminin tavuk göğüs eti proteini yapısı üzerine etkisinin gözlenebilmesi için kızartılmış olan örneklerden elde edilen sonuçlar çiğ tavuk göğüs etinden elde edilen sonuçlar ile karşılaştırılmıştır. Analizler sonucunda 0,5 ve 1,5 dakika süreler ile kızartılmış olan örneklerin nem oranlarındaki azalma sırasıyla % 41,3 ve % 77,1 olarak bulunmuştur. Poliakrilamid jel elektroforezi (SDS-PAGE) sonuçlarına göre, kızartma işlemi ile molekül ağırlığı 95 kDa üzerindeki bantların yoğunluklarının azaldığı, molekül ağırlığı 50 - 95 kDa olan bantların bazılarının yoğunluklarının ise arttığı gözlenmiştir. Ayrıca aktin bandının yoğunluğunda da bir miktar azalma olduğu tespit edilmiştir. Kızartma süresinin miyofibriler protein bantları üzerinde önemli bir etkisi gözlenmemiştir. 198 8. Gıda Mühendisliği Kongresi EKMEĞİN VAKUM ORTAMINDA SOĞUTULMASININ EKMEK ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN İNCELENMESİ Hande MUTLU ÖZTÜRK Pamukkale Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Yiyecek ve İçecek İşletmeciliği Bölümü, Denizli Vakum soğutma, gözenekli yapıdaki gıda ürünlerinin içeriğinde bulunan serbest suyun buharlaşması ile soğutulmasını sağlayan hızlı bir soğutma tekniğidir. Bu yöntem gıda ürünlerinin raf ömrü ve kalitesinin artırılması için yaygın olarak kullanılmaktadır. Ekmeğin vakum soğutma yöntemi ile soğutulması ekmeğin hızlı bir şekilde soğumasını sağlarken aynı zamanda ekmeğin yapısal olarak değişimine neden olmaktadır. Bu durum ekmeğin kalitesini, sertliğini, raf ömrünü, yüzey görünümünü olumlu yönde etkilemektedir. Vakum soğutma hızı ekmeğin yapısında önemli değişikliklere neden olduğundan, ekmeğin gözenekliliğine bağlı olarak vakum soğutma hızının bilinmesi önem taşımaktadır. Vakum hızı azaldıkça ekmeğin gözenekliliği de azalmaktadır. Bu çalışmanın amacı vakum soğutmanın ekmeğin yapısına etkisi ortaya koymaktır. Bunun yanı sıra vakum soğutma hızlarının değişiminin ekmeğin görünümünde meydana getirdiği etkiler incelenecektir. Yapılan çalışmalarda, ekmeğin atmosferik ortamda pişirme sıcaklığından, 20 °C sıcaklığa gelmesi 4 ile 5 saat alırken, vakum soğutma ile bu süre birkaç dakikaya kadar düşmektedir. Ekmeğin atmosferik ortamda soğutulması durumunda soğuma süresi arttığından, ekmekte oluşan mikroorganizma sayısı da artmaktadır. Vakum soğutma hızlı bir soğutma sağladığından, soğuma sırasında ekmekte gelişen mikroorganizma sayısını azaltması nedeni ile raf ömrü de artmaktadır. Bu çalışma kapsamında geniş bir literatür taraması yapılarak, vakum soğutmanın ekmeğin soğutulmasında uygulanması ve vakum soğutmanın ekmeğin kalitesi, sertliği, raf ömrü ve yüzey görünümüne etkileri tartışılacaktır. 199 8. Gıda Mühendisliği Kongresi DENİZ ÜRÜNLERİNDE HİSTAMİN Duygu DİLEK, Gözde TÜRKÖZ BAKIRCI, Fatih BAKIRCI Aybak Natura Gıda Analiz Laboratuarı, İzmir Biyojen amin, serbest amino asitlerin dekarboksilasyonu yoluyla oluşan azotlu bileşiklerdir. İnsan hayatını tehlikeye sokabilen toksik biyojen aminler hem vücutta sentezlenmekte hem de gıda yolu ile alınmaktadır. Histamin, histidin aminoasidinin bakteriyel dekarboksilasyonu sonucu oluşan toksik bir maddedir. Histamin etkisini kardiovasküler sistem ve çeşitli salgı bezlerinin selüler membranlarındaki reseptörlere bağlanarak ortaya çıkarır Histamin tüm biyojen aminler içinde en yüksek biyolojik aktivitye sahiptir. En sık rastlanan biyojen amin zehirlenmesi, histamin içeren gıdaların tüketilmesiyle şekillenen zehirlenmelerdir. Scomberesocidae ve Scombridae familyalarına ait ‘scombroid’ denen balıkların tüketiminde histamin zehirlenmeleri çok görüldüğünden scombroid zehirlenmesi olarak da bilinmektedir. Uskumru, istavrit ve bazı ton balığı türleri histamin zehirlenmesine neden olan scombroid türleridir. Scombroid olmayan balık türlerinde de histamin zehirlenmesi görülmektedir. Bunun nedeni ise çoğunlukla balığın uygun koşullarda muhafaza edilmemesidir. Histamin oluşumunu önlemek için balığın depolanma ve işlenmesi soğuk ortamda gerçekleştirilmeli böylece bakteri oluşumu en aza indirilmelidir. Histamin zehirlenmesinde en yaygın görülen belirtiler; solunum güçlüğü, kalp çarpıntısı, ishal, mide bulantısı, kusma, deride kızarıklık, kaşıntı ve ödem, baş ağrısı olmaktadır. FDA tarafından histamin için izin verilebilir düzey 50 mg/kg olarak belirlenmiştir. Türk Gıda Kodeksi’ne göre ise histamin miktarının balıklarda 200 mg/kg’ı aşmaması gerekmektedir. Balık ve balık ürünlerindeki histamin konsantrasyonu, insan sağlığı ve ürün kalitesini etkilediğinden dolayı bu değerlerin tespiti edilebilmesi büyük önem taşımaktadır. 200 8. Gıda Mühendisliği Kongresi VAKUM VE MODİFİYE ATMOSFERDE AMBALAJLAMA YÖNTEMLERİNİN MANDA KIYMASININ RAF ÖMRÜ ÜZERİNE ETKİLERİ Rahimeh JABERİ, Güzin KABAN, Mükerrem KAYA Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Erzurum Araştırmada, manda kıymasının raf ömrü üzerine vakum ve modifiye atmosferde ambalajlama yöntemlerinin etkileri incelenmiştir. Hazırlanan kıyma örnekleri vakum veya modifiye atmosfer (%80 O2 + %20 CO2) uygulanarak ambalajlanmış ve 14 gün süre ile 2ºC±0.5’de muhafaza edilmiştir. Muhafazanın belirli günlerinde alınan örnekler pH, renk (L*, a* ve b*) ve TBARS analizleri ile toplam aerobik mezofilik bakteri, toplam aerobik psiktrotrofik bakteri, laktik asit bakteri, Micrococcus/Staphylococcus, Pseudomonas, Enterobacteriaceae ve maya-küf sayımlarına tabi tutulmuştur. Ambalajlama yöntemi ve muhafaza süresinin incelenen parametrelerin çoğu üzerinde önemli (P<0.05) veya çok önemli (P<0.01) etkileri belirlenmiştir. Modifiye atmosferde ambalajlanan manda kıymasında lipid oksidasyonu hızlı bir şekilde gelişmiş ve TBARS değeri muhafazanın 4. gününde 1mg MDA/kg’ı, 8. günde ise 2mg MDA/kg aşmıştır. Vakum ambalajlamada ise muhafaza süresince TBARS değeri başlangıç değerine yakın düzeyde kalmıştır. Muhafazanın ilk günlerinde MAP uygulamasında vakum ambalajlamaya göre daha yüksek a* değerleri belirlenmiştir. Hem vakum hem de MAP örneklerinde 8.günde 1x105 kob/g’dan, 10.günde ise 1x106 kob/g’dan daha yüksek psikrotrofik bakteri sayıları tespit edilmiştir. Laktik asit bakterileri ise vakum ambalajlamada MAP uygulamasına göre daha yüksek sayılar vermiştir. Her iki ambalajlama yönteminde de Enterobacteriaceae ve Pseudomonas gelişimi baskılanmıştır. Sonuç olarak; yüksek oksijen içeren MAP uygulanarak ambalajlanan manda kıymasının raf ömrünün, vakum ambalajlanan manda kıymasına göre daha kısa olduğu tespit edilmiştir. 201 8. Gıda Mühendisliği Kongresi BAKTERİYEL PEKTİNAZ ÜRETİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER: Bacillus subtilis İLE Bacillus pumilus KÜLTÜRLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Sibel UZUNER 1,2, Deniz ÇEKMECELİOĞLU1 1 Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ankara 2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Bolu Bu çalışmada Bacillus subtilis ve Bacillus pumilus kültürleri kullanılarak, pH, sıcaklık, süre, maya özütü derişimi, pektin derişimi, inokulum hacmi ve bazı mineraller (MgSO4.7H2O ve K2HPO4)’in pektinaz aktivitesi üzerine etkileri Plackett Burman deneysel tasarımı (PBD) kullanılarak incelenmiştir. Karbon kaynağı olarak fındık kabuğu hidrolizatı ve azot kaynağı olarak maya özütü kullanılmıştır. B. subtilis kullanılarak elde edilen pektinaz aktivitesi (U/L) değerleri, sıcaklık, süre, maya özütü, pH ve K2HPO4’ın önemli faktörler (p<0.05) olduğunu gösterirken pektin, MgSO47H2O derişimi, inokulum hacminin önemli olmadığı görülmüştür (p>0.05). B.subtilis kullanılarak elde edilen en yüksek enzim aktivitesi pH 5.0, 40oC’de, %1 (v/v) inokulum hacmi, 5 g/L pektin, 1g/L maya ekstraktı, 0.2g/L MgSO47H2O, 0.2 g/L K2HPO4 ve 72 saat sonunda 1979.1±28.5 U/L olarak bulunmuştur. Öte yandan, B. pumilus kullanılarak elde edilen pektinaz aktivitesi (U/L) sonuçları sadece pektin derişimi ve sürenin önemli derecede etkili olduğunu göstermiştir (p<0.05). B.pumilus kullanılarak elde edilen en yüksek enzim aktivitesi pH 9.0, 30oC’de, %1 (v/v) inokulum hacmi, 5 g/L pektin, 5g/L maya ekstraktı, 0.8g/L MgSO47H2O, 0.2 g/L K2HPO4 ve 24 saat sonunda 1966.4±9.6 U/L olarak bulunmuştur. Ayrıca, B. pumilus ve B. subtilis kullanılarak bulunan en yüksek pektinaz aktiviteleri istatistiki değerlendirme sonucunda farklı bulunmamıştır (p>0.05). 202 8. Gıda Mühendisliği Kongresi FINDIK, ANTEP FISTIĞI ve MENENGİÇ MEYVESİNE FARKLI KAVURMA PROSESLERİNİN FİZİKSEL VE KİMYASAL ETKİSİ Emine AÇACAK, Ali Rıza TEKİN Gaziantep Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Gaziantep Bu çalışmada, Antep fıstığı, menengiç ve fındıklardan alınan 48 adet numune kullanılmıştır. 120 °C-160 °C sıcaklık aralığı ve 5 dk – 45 dk süre tutularak numuneler konvensiyonel fırında ve mikrodalga fırında 180 W – 720 W aralığında ve 2 dk -15 dk süresinde kavurma yapılarak oluşan fiziksel değişimler gözlenmiştir. Renkleri Hunter kullanılarak analiz edilmiştir; L, a, b ve YI değerleri karşılaştırılmıştır.120° C de ∆L, ∆a ve ∆b en yüksek menengiçte hesaplanmıştır sırasıyla 13.78, 1.86, 10.7 ve 26.69 olarak hesaplanmıştır. Diğer sıcaklık derecelerinde ise fındık numunelerinin en yüksek ∆L, ∆a ve ∆b sırasıyla değerlerine sahip olduğu bulunmuştur. Mikrodalgada kavrulan numunelerde ise farklı W ve sürelerde farklı sonuçlar elde edilmiştir. Kavrulan numuneler aroma ve trans yağ miktarı analizleri için muhafaza edilmiştir.Bu numunelerden ekstraksiyon yöntemiyle yağ çıkarılmıştır .Yağ miktarı sıcaklık arttıkça özellikle 140 °C dan sonra azalma göstermiştir, sıcaklık sabit tutulup süreler arttırıldığında ise yine yağ miktarında azalma gözlenmiştir.GC-MS ile aroma analizleri yapılmıştır.Fındıkta methyl butanal ,hexanal ,hydroxy methyl prone tespit edilmiştir.Fıstıkta ,pinene ethyl methyl pyrazine ve menengiçte ise nonenal,amylfuran tespit edilmiştir. 203 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDALARDA YÜKSEK BASINÇLI KARBONDİOKSİT UYGULAMASI İLE GIDA GÜVENLİĞİNİN SAĞLANMASI Sevgi ŞİMŞEK1, Alper KUŞÇU2 1 2 Süleyman Demirel Üniversitesi-Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi-Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Gıdaların mikroorganizma yükünün azaltılarak korunması amacıyla pastörizasyon gibi ısısal metotlar uzun zamandır kullanılmaktadır. Ancak ısısal olan bu metotlar gıdalarda besin ve kalite kayıplarına (özellikle vitamin kaybı) neden olmakla birlikte gıdanın organoleptik özelliklerini de olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durum tüketicilerin gıda tercihlerinde de etkili olmaktadır. Bu nedenle günümüzde ısısal metotlara alternatif ısısal olmayan teknikler geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu tekniklerden biri de yüksek basınçlı karbondioksit (HPCD) uygulamasıdır. Gıdalarda HPCD uygulaması soğuk pastörizasyon uygulaması olarak önerilen bir tekniktir. HPCD, yüksek sıcaklık uygulaması gerektirmeyen, gıdaların duyusal ve besinsel değerlerini taze haline yakın olacak şekilde etkileyen, mikroorganizmaları ve enzimleri inhibe ederek uzun bir raf ömrü sağlayan bir yöntem olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca HPCD katı ve sıvı gıdalarda kolaylıkla kullanılabilen bir tekniktir. Yöntemde kullanılan karbondioksit gazı yanıcı ve toksik olmaması ile ucuz bir gaz olması ve üründen kolaylıkla uzaklaştırılabilmesi gıdalarda kullanımı konusunda endişeleri ortadan kaldırmaktadır. Bu derlemenin amacı; güvenli gıda üretiminde yüksek basınçlı karbondioksit uygulamasının kullanılabilirliğinin araştırılmasıdır. 204 8. Gıda Mühendisliği Kongresi YABAN MERSİNİ VE ŞALGAMLIK HAVUÇ EKSTRAKTLARININ DOĞAL ANTİOKSİDAN OLARAK KULLANIMININ HAMBURGER KÖFTELERİN FİZİKOKİMYASAL ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ Damla BİLECEN1, Uğur UZUNER1, Nurcan Mine MERT1, Azim ŞİMŞEK2, Esra ATILGAN1, Birol KILIÇ3 1 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Eğirdir Meslek Yüksekokulu, Isparta 3 Süleyman Demirel Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta Bu çalışma kapsamında, yaban mersini ve şalgamlık havuç ekstraktları kullanılarak hamburger köftesi üretimi gerçekleştirilmiş ve 30 günlük depolama süresince hamburger köftelerin fiziko-kimyasal özellikleri üzerine ekstraktların etkileri incelenmiştir. Deneme grupları antioksidan içermeyen kontrol grubu, sentetik (Bütillenmiş Hidroksi Toluen; BHT) antioksidan grubu (% 0,01), yaban mersini ekstraktı (% 0,01 ve % 0,02) ve şalgamlık havuç ekstraktı (% 0,01 ve % 0,02) içeren gruplar ile iki meyve ekstraktının karışımını ( % 0,01 ve % 0,02) içeren gruplardan oluşturulmuştur. Çalışma kapsamında üretilen hamburger köftelerde pişirme kaybı, kül, kuru madde, yağ ve protein analizleri, depolama süresince ise pH, renk, tiyobarbütirik asit reaktif maddeler (TBARS) ve hidroperoksit analizleri gerçekleştirilmiştir. Araştırma neticesinde, en yüksek pişirme kaybı kontrol grubunda tespit edilirken, en düşük pişirme kaybı ise yaban mersini ilave edilen gruplarda tespit edilmiştir (P<0,05). Kül, yağ ve protein analizleri sonuçlarına göre gruplar arasında önemli bir farklılık tespit edilmezken, kuru madde ölçüm sonuçlarına göre en yüksek kuru madde değeri sentetik antioksidan ilave edilen grupta belirlenmiştir (P<0,05). Antioksidatif etki açısından değerlendirildiğinde yaban mersini ekstraktının hamburger köftelerde BHT ile benzer seviyede antioksidan etki gösterdiği tespit edilmiştir. Yaban mersini ve şalgamlık havuç ekstraktlarının hamburger köftelerinde kullanımı sonucu test edilen diğer kalite parametreleri üzerine olumsuz etkisi olmadığı belirlenmiştir. 205 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDALARDA KALİTE KONTROL VE DEPOLAMA ZAMANINI TESPİT ETMEDE YENİ BİR YAKLAŞIM: ELEKTRONİK DİL Engin GÜNDOĞDU, Sevgi KAYA Gümüşhane Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Gümüşhane Gaz kromotografi/kütle spekroskopisi, Yüksek performanslı sıvı kromatografi ve kapillar zon elektroforez gibi uzmanlık ve komleks ön işlemler gerektiren, pahalı ve zaman alıcı cihazlara alternatif olarak geliştirilen elektronik dil hızlı, ucuz ve güvenilir bir metot olarak gıdadan, farmakoloji ve çevreye kadar bir çok alanda geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Kalite kontrol, raf ömrünü belirlenmesi, prosesin kontrol, pestisit kalıntı tespiti, pestisit kalıntı ve su kalitesinin takibi, hastalık tanısı gibi tıbbı ve farmakolojik uygulamalar, çevrenin gözlenmesi gibi birçok alanda yaygın bir kullanım ağına sahiptir. Örneğin pastörize sütlerde kalite kontrol ve raf ömrünün belirlenmesinde iyi sonuçlar verdiği çalışmalarda ortaya konulmuştur. Potansiyometrik, impedimetrik ve voltametrik olarak üç farklı tipte olabilen elektronik dil meyvelerde şeker içeriğinin belirlenmesinde de kullanılan bir metottur. Bu derlemede süt ürünlerinde depolama sırasında oluşan tat ve koku bileşiklerinin yanı sıra uçucu olmayan aromatik bileşiklerin, atık sular, yenilebilir sıvı yağlar, şarap gibi içeceklerde kalite kontrolü ve raf ömrünü tespit amacıyla kullanımı hakkında detaylı bilgi verilecektir. 206 8. Gıda Mühendisliği Kongresi EKMEKLİK VE MAKARNALIK (Triticum aestivum ve T. durum) BUĞDAY TOHUMLARINDAN ELDE EDİLEN ÇİMLERİN TOPLAM FENOLİK BİLEŞİK İÇERİKLERİ VE ANTİOKSİDAN AKTİVİTELERİ Ali Samet BABAOĞLU, Yusuf ESEN, Özlem TURGAY Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Kahramanmaraş Kanserin önlenmesi için son yıllarda yapılan yoğun tıbbi çalışmaların yanı sıra alternatif tıpta da oldukça yol kat edilmiştir. Bu konuda antioksidan aktivitesi yüksek olan gıdaların tüketilmesi üzerine odaklanılmaktadır. Bu gıdaların başında Güney Asya’ da sıkça tüketilen buğday çimi ve bu çimden elde edilen şıra gelmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda buğday çimi ve türevlerinin düzenli ve fazlaca tüketildiği bölgelerde kanser vakalarının çok az olduğu hatta kanser kaynaklı ölümlerin olmadığına dair bulgular elde edilmiştir. Bu durumun antioksidan aktivite ve toplam fenolik bileşik içerikleriyle uyumluluğunu araştırmayı hedefleyen bu çalışmada, ekmeklik (Triticum aestivum) ve makarnalık (Triticum durum) buğday tohumları, uygun ortamlarda çimlendirilmiştir. Elde edilen çimlerin beyaz kısımları ve yeşil kısımlarından ayrı ayrı elde edilen metanolik ekstraktlarda toplam fenolik bileşik içeriği (Folin-Ciocalteu Yöntemi) ve antioksidan aktivite analizleri (DPPH Radikal Süpürme Aktivitesi) gerçekleştirilmiştir. Yapılan analizler sonucunda ekmeklik buğday çiminin beyaz ve yeşil kısımlarında toplam fenolik bileşik içeriği sırasıyla 129 mgGAE/g, 264 mgGAE/g, makarnalık buğday çiminin beyaz ve yeşil kısımlarında toplam fenolik bileşik içeriği sırasıyla 302 mgGAE/g ve 433 mgGAE/g olarak bulunmuştur. Antioksidan aktivite sonuçları ise ekmeklik buğday çiminin beyaz ve yeşil kısımları için ve makarnalık buğday çiminin beyaz ve yeşil kısımları için sırasıyla (IC50) 141 mg/ml, 122 mg/ml, 42 mg/ml, 48 mg/ml olarak gerçekleşmiştir. 207 8. Gıda Mühendisliği Kongresi ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN BAL VE ARI ÜRÜNLERİ TÜKETİM ALIŞKANLIKLARI Mustafa MORTAŞ, Aygül KARA, Kübra TORUN, Özlem ŞAHİN, Fehmi YAZICI Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun Bal ve arı ürünleri, insanlık tarihi boyunca insan beslenmesinde önemli bir yere sahip olmasının yanı sıra çeşitli rahatsızlıkların (bakteriyel enfeksiyonlar, gastrointestinal rahatsızlıklar, yanık vb) tedavisinde kullanılmıştır. Günümüzde ise balın değişik formlara işlenmesi ve arı ürünlerinin tüketime sunulması ile birlikte bal ve arı ürünlerinin tüketimi artmıştır. Bal ve arıcılık ürünlerinin faydalarının giderek bilinmesine karşın balda yapılan hilelerin günden güne artması da tüketimi olumsuz yönde etkilemektedir. Tüketicilerin bal ve arı ürünleri tüketim durumlarının ortaya konulması, tüketimin arttırılması yönündeki bilinci etkileyecektir. Bu nedenle konuyla ilgili anket çalışmalarının yapılması çok önemlidir. Çalışma kapsamında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğrencileri arasında Bal ve Arı Ürünleri Tüketimi ile ilgili anket yapılmıştır. Buna göre; ankete katılan %34,4’ü kız ve %65,6’sı erkek olan öğrencilerin % 25,33’ü bal haricinde arı ürünü duymamış olup, %63,67’sinin bal tüketim alışkanlığı bulunmaktadır. Bal tüketen öğrencilerin %57,15’i balı direkt olarak tüketmektedir ve bal tüketimlerinin %56,12’si petek baldır. Ankete katılan öğrencilerin %45,92’si markalı balları tüketmektedir. Ayrıca katılımcıların %66,88’i iletişim araçlarında yayınlanan arı ürünleri reklamlarını gereksiz bulmasının yanı sıra %81,16’sı piyasada satılan balları güvenli bulmamaktadır. 208 8. Gıda Mühendisliği Kongresi PROPOLİSİN GIDA ENDÜSTRİSİNDE KULLANIMI Fatma ÇİFCİ, Mustafa MORTAŞ, Fehmi YAZICI Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun Propolis; işçi arıların bitkilerin filiz ve tomurcuklarından topladığı, reçine ve bitki salgılarını salgıladıkları enzimlerle biyokimyasal değişikliğe uğratarak oluşturdukları bir madde olup koyu sarıdan kahverengine kadar değişen renkte ve oda sıcaklığında yarı katı haldedir. Propolis yapısında %50 reçine ve zamksı maddeler, %30 bitkisel mumlar, %10 esansiyel yağlar, %5 polen ve %5 organik bileşikler ve mineral maddeler mevcuttur. Propolisin ekstrakte edilmesinde etanol, metanol, glikol, su ve yağ kullanılmaktadır. Propolisin kullanım amaçlarına göre bu ekstarksiyon yöntemleri değişmekte ve değişik kombinasyonları uygulanmaktadır. Propolisin tıbbi açısından antibakterial, antiviral, antiseptik, antifungal ve antibiyotik özellik taşımaktadır. Bu özelliklerin yanısıra lokal anestetik, karaciğer koruyucu, antiülseratif, immün sistemi stimüle edici, antidiyabetik ve antikanserojenik özelliklere de sahiptir. Propolis günümüzde kozmetik, tıp, eczacılık ve diş hekimliği alanında, yem sanayinde ve gıda endüstrisinde kullanılmaktadır. Propolisin sahip olduğu antioksidant, antimikrobiyel ve antifungal aktivitesi gıda endüstrisinde tercih edilmesini sağlamıştır. İnsan sağlığına olan yararlı etkileri de kullanımının özel bir avantajı olmuştur. Meyve sularında antifungal aktivitesi ile Ras peynirinde küf gelişimi ve toksin oluşumunu engelleyici özelliği tespit edilmiştir. Ayrıca sosislerin raf ömrünü artırma, pithaya meyvesinde depolama süresini artırmada ve gıdalarda E.coli’ ye karşı koruyucu olarak kullanılmıştır. Bu derlemede önemli etkilere sahip propolisin gıda endüstrisinde kullanılabilirliği ele alınmıştır. 209 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA KURUTMADA ELEKTROPLAZMOLİZ UYGULAMALARI İnci ÇINAR Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Kahramanmaraş Gıda muhafazasında kullanılan en eski yöntemlerden biri olan kurutma prosesi genel olarak birçok yöntemle yapılabilmektedir. Kurutmada en yaygın yöntem ısı uygulaması olup, ısının transferi açısından kondüksiyon, konveksiyon ve radyasyon modlarıyla transfer sözkonusu olmaktadır. Ancak son yıllarda ısının gıdalar üzerindeki olumsuz etkisi, değişen tüketici bilincine bağlı olarak daha sağlıklı ve doğala yakın ürünler üretebilme isteği ve enerji maliyeti düşünüldüğünde ısı uygulaması olmayan veya daha düşük sıcaklıklarda destekleyici bir ön işlemle aynı kuruma etkisinin sağlanabildiği yeni teknikler araştırıcıların popülaritesini kazanmaktadır. Elekroplazmoliz, üzerinden elektrik akımı geçirilen ve bir direnç gibi davranan gıdanın hücre duvarı üzerinde porların oluşması esasına dayanan yeni bir tekniktir. Bu kontrollü elektroporasyon genel itibarıyla ekstraksiyon, konsantrasyon ve dehidrasyon gibi prosesleri kolaylaştırıcı ve etkinliklerini arttırıcı bir uygulama niteliğindedir. Teknik son yıllarda vurgulu elektrik akımı uygulamalarının geliştirilmesi sebebiyle artan bir ilgi görmekte ve pekçok araştırmaya konu olmaktadır. Bu açıdan çalışmamızın amacı elektroplazmolizin kurutma amacıyla kullanılmasında temel prensipleri, başarısına etkili faktörleri ve son yıllarda konuyla ilgili yürütülen araştırmaları özetlemektir. 210 8. Gıda Mühendisliği Kongresi GIDA KURUTMADA ULTRASON VE UYGULAMALARI İnci ÇINAR Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Kahramanmaraş Kurutma prosesi eş zamanlı gerçekleşen ısı ve kütle transferi ile gıdadaki suyun uzaklaştırılmasını hedeflediğinden yüksek enerji girdisine ihtiyaç duymaktadır. Bu anlamda uygulanacak ön işlemler kurutma süresini kısaltmak ve proses ekonomisini oluşturmak için büyük önem taşımaktadır. Ses, nesnelerin titreşimi ile oluşmakta ve 20.000 1/s ve daha fazla titreşimin gerçekleşmesi ses dalgalarıyla enerji oluşmasını sağlamaktadır. Bu titreşimle oluşan ultrasonik dalgalar aynı zamanda gıdada bir sünger gibi seri olarak sıkıştırma ve genleşme hareketine neden olmakta, bu sayede oluşturulan deformasyon ise gıdada mikroskopik kanalların oluşmasını ve böylece suyun gıdadan uzaklaştırılmasını kolaylaştırmaktadır. Kütle transferini sağlayan mekanizmanın kavitasyon ve mikroakış oluşumu olduğu bilinmektedir. Gıda uygulamaları açısından 20KHz ile 10MHz aralığı kullanılmaktadır ve bu aralığın prosese göre ne olması gerektiğini üretilen ses dalgalarının enerji miktarları belirlemektedir. Çalışmamızın amacı literatürde konuyla ilgili seçilmiş son çalışmalara yer vererek ultrasonun gıda kurutmada bir ön işlem olarak kullanım potansiyeli ile ısı ve kütle transfer mekanizmalarını özetlemeyi amaçlamaktadır. 211 8. Gıda Mühendisliği Kongresi YABAN MERSİNİ ANTOSİYANİNLERİNİ İÇEREN FONKSİYONEL SÜT GELİŞTİRİLMESİ VE BİYOETKİNLİKLERİNİN İNCELENMESİ Evren ALTIOK, Mehmet ÖZDEMİR İstanbul Aydın Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, İstanbul Amaç: Bu çalışmanın amacı, yaban mersini (V. Myrtillus) bitkisinden elde edilen özün süte eklenerek inovatif bir yaklaşımla katma değer yaratacak bir ürün yanı sıra antimikrobiyel, antioksidan özelliklere sahip fonksiyonel bir ürün geliştirmektir. Materyal ve Yöntem: Yaban mersini meyveözütü %60’lık etil alkol çözeltisi ile ekstrakte edilmiş, filtre edildikten sonra dönerli buharlaştırıcıda konsantre edilmiştir. Toplam fenol içeriği Folinciocalteu metodu, antioksidan aktivite tayinleri TEAC yöntemi; antimikrobiyel etkinlik testleri gerçekleştirilmiştir. Yaban mersini özlü ürüne biyoaktivite testleri yapılarak süte aşılanan C.muytjensii patojeni üzerinde inhibasyon etkisi incelenmiştir. Antosiyanin içeriği HPLC ile tayin edilmiştir. Numunenin duyusal analizi panel ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Yaban mersininde %70,79 nem, %0,276 kül, 4,7 pH, 67 briks tespit edilmiştir. Konsantre yaban mersini özü 21 g.GAEq. toplam fenol değerine sahiptir. Bu yüksek değere paralel olarak antioksidan kapasitesi 3300 Troloks/100g meyve olarak tespit edilmiştir. Süte ilave edilen yaban mersini dolayısıyla antosiyanin içeriği ise 11.4mg/100g numune olarak tespit edilmiş ve numunenin antimikrobiyel etkinlik izlenmiş ve eklenen doz ile bebeklerde menenjite neden olan C. Muyjtensii gelişimi durdurulmuştur. Sonuç: Yaban mersini özlü süt, yüksek fenol ve antioksidan değerleri yanı sıra HPLC tayinlerine göre içerdiği gallik asit, flavonoid, syanidin ve pelargonidin glukozid v.b. gibi biyoaktifliği yüksek polifenollerden dolayı süte fonksiyonellik kazandırmıştır.15 kişi tarafından yapılan duyusal analizler ile ürünler iyi derecede beğenilmiştir. Bulgulara göre yaban mersini özlü süt sektöre katma değeri yüksek alternatif bir ürün olarak farklılık getirecektir. 212 8. Gıda Mühendisliği Kongresi MAKSİMUM GELİŞME SICAKLIĞININ MATEMATİKSEL MODELLENMESİ F. Nafi ÇOKSÖYLER1, Şehriban UĞUZ1, Müzeyyen ŞAHİNÖZ1, Nalan ÖZHAN ÖZER2 1 Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Van 2 İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, Elazığ Mikroorganizma gelişimine ait sıcaklıklar ifade edilirken temel olarak üç sıcaklık derecesinden bahsedilir. Bunlar minimum, optimum ve maksimum gelişme sıcaklıklarıdır. Genel olarak minimum gelişme sıcaklığı, hücrelerin henüz bölünmeye başladıkları en düşük sıcaklık derecesi ve maksimum gelişme sıcaklığı ise hücrelerin çoğalabileceği veya bölünebileceği en yüksek sıcaklık derecesi olarak algılanır. Optimum gelişme sıcaklığı ise bu sıcaklıklar arasında çizilen gelişim kurvelerinden spesifik gelişme hızının en yüksek olduğu sıcaklık derecesidir. Bu çalışmada maksimum gelişme sıcaklığından daha düşük derecelerde de mikroorganizmaların ölebileceği; maksimum, minimum gelişme sıcaklıklarının üstündeki sıcaklıklarda da mikroorganizmaların çoğalabileceği ve maksimum gelişme sıcaklığının gelişen-ölen farkının sıfır olduğu sıcaklık derecesi olarak hesaplanabileceği örneklerle gösterilmiştir. Spesifik gelişme ve ölüm hızlarına ait aktivasyon enerjileri ile birkaç sıcaklıkta spesifik gelişme hızları ve ölüm hızları bilinen mikroorganizmalar için ölüm ve çoğalmayı kombine olarak içine alan bir gelişim modeli tasarlanmış ve Microsoft- Excel ortamında bu modelden yararlanılarak ortamda canlı kalan mikroorganizma sayıları hesaplanmış ve bunlar “görünür” spesifik gelişme hızlarına çevrilerek gelişim grafikleri elde edilmiştir. Sonuçta kaynaklarda var olan maksimum gelişme hızları ile bu modelle hesaplanan değerler karşılaştırılarak maksimum gelişme sıcaklığının ne boyutta modelleme ile belirlenebileceği ortaya konmaya çalışılmıştır. 213 8. Gıda Mühendisliği Kongresi DOĞRUSAL OLMAYAN İNAKTİVASYON MODELLERİNDE TERMAL ÖLÜM SÜRESİ, D VE z-DEĞERLERİ KARŞILIKLARININ HESAPLANMASI Nalan ÖZHAN ÖZER1, Şehriban UĞUZ2, Müzeyyen ŞAHİNÖZ2, F. Nafi ÇOKSÖYLER2 1 İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, Elazığ Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Van 2 Mikroorganizmaların sıcaklıkla inaktivasyonunda birinci derece reaksiyon kinetiği veya doğrusal model, geçen asrın başından beri konserve ve diğer gıda sanayilerinde kullanılmaktadır. Bu modelin temel parametrelerinden biri olan D değeri; belli şartlar altında ve belli bir sıcaklık derecesinde canlı kalan mikroorganizma sayısının bir logaritmik devre azalması için gereken süre, z-değeri; belli şartlarda D değerlerinin bir logaritmik devre azalması için gereken sıcaklık artışını, TÖS ise söz konusu mikroorganizmanın tüm popülasyonunun veya var olma olasılığının ortadan kaldırılması ( 12 logaritmik devre veya bazen 5 logaritmik devre azaltma) için belli sıcaklıkta yapılması gereken ısıl işlem süresini ifade eder. Tüm bu hesaplamalar ısıl işlemde mikroorganizma sayısının logaritmasının ısıl işlem boyunca doğrusal olarak azaldığı varsayımına dayanmaktadır. O yıllarda bile bu kurvelerin doğrusal olmadıkları görülmesine rağmen doğrusal parametrelerin kurvenin doğrusal bölümleri üzerinden hesaplanması önerilmiştir. Ancak kurve aslında doğrusal değil ise belirtilen bu parametreler anlamlarını kaybetmekte veya hatalı olmaktadırlar. Günümüzde doğrusal olmayan modellerle inaktivasyonun değerlendirilmesi yapılıyor olmakla birlikte inaktivasyon düzeyleri ve hızları ifade edilirken yine de alışık olunmayan bu parametrelerin cinsinden de belirtme ihtiyacı bulunmaktadır. Bu çalışmada, doğrusal olmayan modellere örnek olarak Weibull modelinde inaktivasyon parametreleri kullanılarak D ve z-değerleri nasıl ifade edilebildiği ve nasıl hesaplanabildiği örneklerle anlatılmıştır. 214 8. Gıda Mühendisliği Kongresi KARGI TULUM PEYNİRİNİN OLGUNLAŞMA SÜRESİNCE MİNERAL MADDE VE AĞIR METAL İÇERİĞİNİN BELİRLENMESİ KIRDAR, S., S1., GÜN, İ1., KURŞUN, Ö2., OCAK, E3, KÖSE, Ş3 1 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Burdur Meslek Yüksekokulu Süt ve ürünleri Programı, Burdur 2 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı, Burdur 3 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Van Özet: Kargı Tulum peyniri, Çorum ili Kargı ilçesi ve yaylalarında üretilmektedir. Bu peynir, yarı-sert, tam olgun, tuzlu, yağ içeriği yüksek, karakteristik tat ve kokuya sahip, lezzetli ve aromatik bir peynirdir. Bu çalışma Kargı Tulum peynirlerinin mineral madde ve ağır metal içeriğini özelliklerini belirlemek amacıyla üç tekerrürlü olarak planlanmış ve peynir örneklerinin 1., 30., 60., ve 90. gün olgunlaşma süresince kalsiyum, potasyum, sodyum, fosfor, magnezyum, demir, çinko, bakır ve mangan içeriği belirlenmiştir. Olgunlaşma sürecinde peynir örneklerinin magnezyum, kalsiyum değerleri üzerinde p<0,01 seviyesinde; potasyum, sodyum, fosfor, mangan ve çinko değerleri üzerinde p<0,05 seviyesinde etkili olduğu tespit edilmiştir. Sağlıklı bir yetişkinin günlük diyetinde mineral madde gereksinimini karşılaması bakımından Kargı Tulum peynirinin iyi bir kaynak oluşturduğu ortaya konmuştur. * Bu çalışma MEHMET AKİF ERSOY Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından desteklenmiştir.(Proje No: 0139-NAP-2011). 215 8. Gıda Mühendisliği Kongresi DAHA SÜRDÜRÜLEBİLİR GIDA SİSTEMLERİ YARATABİLİR MİYİZ? Zerrin ÇELİK İzmir Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, İzmir Küreşelleşmenin yaşandığı süreçte kırk yılı aşkın bir süredir mevcut tarım ve gıda sistemleri daha çok şirketleşmeye, ekonomik olarak büyümeye devam etmektedir. Her geçen gün daha çok büyüyen az sayıdaki bu şirketler, pazarı paylaşmakta insan ve çevre sağlığı yerine kazançlarını öncelemektedirler. Küresel gıda sistemleri bir taraftan göreli olarak daha fazla ve daha ucuza gıda teminini sağlarken, tüketicilerin nitelikli ve güvenli besinlere ulaşmasını zorlaştırmaktadır. Diğer taraftan kırsal ekonomilerin bozulmasına neden olmakta, sağlıklı ürünler yetiştirmeye devam eden küçük aile çiftçilerinin pazara erişimini engellemekte ve ürünlerini satamayan bu üreticilerin üretimden vazgeçmesine neden olmaktadır. Yaşanan gıda krizleri, üretim artışı olmasına rağmen açlığın ortadan kaldırılamaması, doğal kaynakların azalması ve bozulması, gıda kaynaklı hastalıkların ve ölümlerin artması mevcut küresel gıda sistemlerine karşı alternatif arayışlarını artırmıştır. Küçük üreticilerin, bazı grupların, toplulukların ve tüketicilerin bir araya gelerek oluşturduğu bu sistemlerde, gıda güvenliği, egemenliği, yerellik ve sürdürülebilirlik konuları odağa yerleştirilmiştir. Bu çalışmada, birçok ülkede yaygın olarak bulunan ve ülkemizde de gelişmeye başlayan küresel gıda sistemlerine alternatif olan üretici-tüketici kooperatifleri, gıda bankaları, topluluk destekli tarım sistemi, üretici pazarları, organik pazarlar, şehir bahçeleri, Slow Food sistemleri gibi sürdürülebilir gıda sistemleri araştırılmış, gıda güvenliği, küçük çiftçi güvenliği ve doğal kaynakların güvenliği açısından potansiyeli değerlendirilmiştir. 216 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TARIMSAL ATIKLARDAN ÜRETİLEN AKTİF KARBON İLE ALLURA RED GIDA BOYASININ ADSORPSİYONU Hale SÜTCÜ Bülent Ecevit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Zonguldak Günümüzde gıda endüstrisinde kullanılan boyalar (renklendiriciler) gıdalara renk vermek veya gıdanın rengini iyileştirmek amacı ile kullanılmaktadır ki bunlar doğal ve yapay olarak elde edilebilmektedir. Yapay boyalar kömür veya petrolden kimyasal sentez ile üretildiklerinden, üretim ve tüketim sırasında hem insan sağlığı hem de doğa için tehlike arzedebilmektedir. Bu nedenle bu tip boyaların çevresel etkilerini en aza indirebilmek için elektrokoagülasyon, membran filtrasyonu, çöktürme, aktif çamur gibi fizikokimyasal ve biyolojik yöntemler atık sulardan boyaların uzaklaştırılmasında kullanılmaktadır. Adsorpsiyon ucuz ve kolaylıkla uygulanabilen bir ayırma yöntemidir. Bu yöntemde kullanılan ve doğal olarak bulunduğu gibi torf, meyve çekirdekleri, tarımsal atıklar gibi çeşitli atık maddelerden de üretilebilen aktif karbonlar yüksek adsorpsiyon kapasitesine sahip olmaları nedeni ile adsorbent olarak kullanılır. Üzüm bağlarının budanması sonucu elde edilen atıklar ülkemizde sadece ısınma amaçlı kullanıldığından ekonomiye kazandırılamamaktadır. Bu çalışmanın amacı, bu atıklardan üretilen aktif karbonun sulu çözeltiden Allura red boyasının adsorpsiyonunda kullanılabilirliğinin araştırılmasıdır. Yapay boyalardan olan Allura red gazlı içecekler, pudingler, ilaçlarda, kozmetik ürünlerinde kullanılmaktadır. Adsorpsiyon deneylerinde pH, sıcaklık ve aktif karbon boyutunun etkisi incelenmiş ve verilerin Freundlich ve Langmuir izotermlerine uygulanmıştır. Deneyler üretilen aktif karbonun sulu çözeltiden boyayı adsorplama kapasitesinin yüksek olduğunu göstermiştir. 217 8. Gıda Mühendisliği Kongresi SPORCU İÇECEKLERİNİN ÜRETİMİNDE SERUM PROTEİNLERİNİN YERİ Oktay YERLİKAYA, Elif ÖZER, Özer KINIK Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü, İzmir Yüksek besin değerine ve fonksiyonel özelliklere sahip olan serum proteinleri; pek çok gıdanın üretiminde olduğu gibi sporcu beslenmesinde de kullanılmaktadır. Kas yapılanmasına ihtiyaç duyulan spor, egzersiz ve fitnes programlarında, yetersiz protein alımı kas yıkımına yol açtığından, uzun ve ağır antrenmanlara rağmen istenilen sonucun elde edilememenize sebep olmaktadır. Bu nedenle antrenman esnasında ve sonrasında oluşan protein ihtiyacını karşılamak ve kas gelişimini hızlandırmak için, serum proteinleri vazgeçilmez bir besin kaynağıdır. Sporcu içecekleri çoğu zaman enerji içecekleri ile karıştırılmakla birlikte; kafein, taurin, guarana, gingseng gibi bitkisel uyarıcılar içermemekte ve sakkaroz, frukoz ve glukozla vücudu destekleyici şekerleri içermektedir. Bileşiminden dolayı vücudun terlemeyle kaybettiği mineral ve tuzları geri kazandırmaktadır. Serum protein konsantreleri ya da tozları, ağızdan alındığında kana çok hızlı karışabildiğinden, sporcular tarafından çok tercih edilen bir üründür. Serum protein konsantresi ve izolatları içecekler ve sporcu gıdalarının üretiminde de yapısal özellikleri geliştirmek ve besin değerini artırmak amacıyla kullanılmaktadır. Protein içermeyen çoğu sporcu içeceği genellikle berrak ya da yarı bulanık bir görünüşe sahipken, serum proteini içeren içecekler oldukça bulanık bir görünüşe sahip olmaktadır. Bu içeceklerde belirli konsantrasyonlarda eritritol, sorbitol ve xylitol gibi bileşenlerin de kullanılmasıyla daha berrak bir görüntü elde edilebilmektedir. Bu çalışmada, sporcu içeceklerinin üretiminde kullanılan besin maddelerinden özellikle de serum proteinlerinden bahsedilecektir. 218 8. Gıda Mühendisliği Kongresi TRABZON HURMASI (Diospyros kaki L.) VE DOMATESTE (Solanum lycopersicum), FARKLI KURUTMA YÖNTEMLERİNİN ANTİOKSİDAN AKTİVİTE, TOPLAM FENOLİK BİLEŞİK İÇERİĞİ VE BAZI KİMYASAL ÖZELLİKLER ÜZERİNE ETKİSİ Ali Samet BABAOĞLU, Yusuf ESEN, Özlem TURGAY Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Kahramanmaraş Domates (Lycopersicon esculentum L.), patlıcangiller (Solanaceae) ailesinden anavatanı Güney ve Orta Amerika olan bir yıllık yenebilen bir otsu bitki türüdür. Domatesin cildi korumak, serbest radikalleri önleyici likopen ve beta karoten içeriği ile yaşlanmayı geciktirmek, kolesterolü düşürmek, A, C ve E vitamini gibi antioksidan içeriği sayesinde kansere yakalanma riskini azaltmak gibi önemli faydaları bulunmaktadır. Trabzon hurması (Diospyros kaki L.) 19. yüzyıl sonundan itibaren ılıman iklim bölgelerinde yer alan birçok ülkede de tanınmaya başlanmıştır. Trabzon hurması meyveleri kendine özgü şekil, renk, tat ve aromalarıyla, içerdikleri mineral maddeler ve vitaminlerle tüketici tarafından tercih edilen bir meyve türüdür. Kurutulmuş ürünler, zengin besin içeriği ve su içeriğinin düşürülerek mikrobiyolojik stabilitesinin arttırılması, yüksek depolanma özellikleri ile işlenmiş gıdalar arasında önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada domates ve Trabzon hurmasının, taze ve kurutulmuş (vakum ve normal-50 °C) olarak toplam fenolik madde içeriği ve antioksidan etkisine bakılmıştır. Ayrıca domates örneklerinin bazı kimyasal özellikleri de incelenmiştir. Yapılan analizler sonucunda toplam fenolik bileşik içerikleri taze hurmada 80 mg GAE/g, kuru hurmada 120 mg GAE/g, taze domateste 48 mg GAE/g, normal kurutulmuş domateste 84 mg GAE/g, vakumlu kurutulmuş domateste 7 mg GAE/g olarak bulunmuştur. Bunların yanında askorbik asit ve HMF(Hidroksi Metil Furfural) değişimleri de gözlenmiştir. 219 8. Gıda Mühendisliği Kongresi HAZIR YEMEK İŞLETMESİNİN MEVZUATTAKİ YERİ VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ Okşan ALTAŞ Turkaş Gıda Hizmet ve İşletmecilik A.Ş, İstanbul Hazır yemek işletmesi, İş Hukuku Mevzuatı’na göre sanayiden sayılan işler kapsamında, az tehlikeli sınıfta yer alan, 2. sınıf gayri sıhhi müessesedir. Gıda Mevzuatı’ndaki yeri ise kayıt kapsamında gıda işletmesidir. İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı Yönetmeliği’ne göre, işyeri ruhsatının alınması esastır. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda hazır yemek işletmesinin bazı yükümlülükleri; 50 üzerinde çalışanı olanlar, İSG uzmanı ve işyeri hekimi görevlendirmek, İSG kurulu oluşturmak, 50’ nin altında çalışanı olanlar sadece risk analizi, temel iş güvenliği eğitimi ve acil eylem planı yapmaktan sorumludur. 20 personelde 2 kişi olmak üzere ”temek ilkyardım eğitimi” sertifikası sahibi ilkyardımcı görevlendirir, çalışan temsilcisi atar. Tüm işletmeler arama, kurtarma, tahliye, yangınla mücadelede destek eleman görevlendirmek, acil durum ekibi oluşturmak, iş hijyenini ölçmek zorundadır. Gıda Mevzuatına göre bazı yükümlülükleri ise; istihdamı zorunlu personel görevlendirmek, personeli bulaşıcı hastalıklar ile bilgilendirmek, tehlike analizi yapmak, kritik kontrol noktalarını belirlemek, soğuk zincirin korunumunu sağlamak, numune alımını ve analizini gerçekleştirmek, işletme, ekipman ve personel hijyenini sağlamaktır. Çevre Mevzuatına göre işletme, Çevre İzni için başvuruda bulunur, ÇED görüşünü alır. Bitkisel atık yağların, ambalaj atıklarının, atık elektrikli ve elektronik eşyaların, pil ve akümülatörlerin, egzoz gazı emisyonunun, katı atıkların, tehlikeli atıkların, tıbbi atıkların, hava kirliliğinin, su kirliliğinin kontrolünü sağlar. Çevresel gürültüyü değerlendirir. 220 8. Gıda Mühendisliği Kongresi İKLİM DEĞİŞİMİ İLE GIDA GÜVENLİĞİ ETKİLEŞİMİ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELER: ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ Çiğdem SABBAĞ Adıyaman Üniversitesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Yiyecek ve İçecek İşletmeciliği Bölümü, Adıyaman İklim, sıcaklık, nem, yağış gibi önemli değişkenleri kapsamaktadır. Bunlardan sıcaklık gıda bileşimini, raf ömrünü ve güvenirliğini etkileyen en önemli parametredir. Türkiye’nin sahip olduğu doğal değerlerin sürdürülebilirliğini ancak geleceği sahiplenecek olan genç nüfus sağlayabilir. Çalışmada farklı disiplinlerdeki üniversite öğrencilerinin iklim ve buna bağlı sıcaklık değişimi ile gıda güvenliği arasındaki ilişki hakkında fikirleri ve elde edilecek veriler temelinde genç nesilde iklim-sıcaklık değişikliğinin etkisine ait farkındalık yaratmak amaçlanmıştır. Araştırma evrenini Adıyaman Üniversitesinin Fen-Edebiyat, İktisadi İdari Bilimler ve Eğitim Fakültelerinde eğitim gören 317 öğrenci oluşturmuştur. Öğrencilere uygulanan anket formunda Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencilerinin çoğunluğu iklim değişiminin en çok enerji kullanımını, İktisadi İdari Bilimlerdeki öğrenciler gıda üretimini, Eğitim Fakültesi öğrencileri su düzeyini etkileyeceğini belirtmişlerdir. Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencileri gıda güvenliğini temiz gıda, İktisadi İdari Bilimler’ indeki öğrenciler yeterli düzeyde ve ekonomik olarak besin sağlanması, Eğitim Fakültesi’ndeki öğrenciler organik gıda üretilmesi olarak tanımlamışlardır. Araştırma kapsamına alınan farklı disiplinlerde ki öğrencilerin iklim değişimi ile ilgili ana bilgi kaynağının televizyon ve internet olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak üniversite öğrencilerinin iklim değişikliğine ait ayrıntılı bilgi edinmeleri için, üniversitelerin ders programlarını gözden geçirmeleri gerekmektedir. 221
Benzer belgeler
gıda mühendisliği bölümü - Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi
değerlendirerek bize ışık tutan, sözlü ve poster bildirileri ile
kongremizi var eden, bizleri dinlemeye gelen, dinlemeyi arzu eden
ama gelemeyen, maddi/manevi desteklerini esirgemeyen herkese
sonsu...