Pres_arne mavcic_Tr

Transkript

Pres_arne mavcic_Tr
1
Prof. Dr. Arne Marjan Mavčič1
Nova vas 23A
4205 Preddvor
Slovenya/Avrupa
Tel.:
+386 (0)4 255 60 10
Faks:
+386 (0)4 255 60 11
GSM:
+386 (0) 40 255 399
e-posta: [email protected]
İnternet: http://www.concourts.net
Tarih: Mart 2011
TÜKETİLMESİ GEREKEN VEYA AİHS ANLAMINDA GEÇERLİ BİR İÇ HUKUK
YOLU OLARAK BİREYSEL ŞİKAYET
Mukayeseli Veçhe ve Slovenya Veçhesi
Bu makale, Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Hukuki İşler Genel Müdürlüğü ve Türkiye Anayasa
Mahkemesi tarafından düzenlenen ve 31 Mart-1 Nisan 2011 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirilen
“Tüketilmesi gereken veya AİHS anlamında geçerli bir yurtiçi hukuk yolu olarak Anayasa
Mahkemesi” başlıklı konferans için hazırlanmıştır.
1
Yazar
Arne Mavčič, LLD, hukuk alanında lisans eğitimini Ljubljana Üniversitesi Hukuk Fakültesinde ve lisans üstü eğitimini Zagreb
ve Ljubljana Üniversiteleri Hukuk Fakültelerinde tamamladıktan sonra, Ljubljana Üniversitesi Hukuk Fakültesinde hukuk
doktorası yapmıştır. 1976-2009 arasında Slovenya Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesinin Bilgi Dairesi ve Analiz ve
Uluslararası İşbirliği Dairesinin başkanı, 1981’den itibaren Ljubljana Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Kıdemli Uzman
Müşavir, 2001’den itibaren Slovenya’nın Brdo şehrindeki Devlet ve Avrupa Araştırmaları Fakültesinde İnsan Hakları Hukuku
ve (Mukayeseli) Anayasa Hukuku Profesörü ve 2003’ten itibaren Slovenya’nın Nova Gorica şehrindeki Avrupa Hukuk
Fakültesinde profesör olarak çalışan Mavčič, yasal bilgi sistemleri, (mukayeseli) anayasa hukuku ve insan hakları hukukunda
uzmanlaşmıştır. 1991’den 2009’a kadar Avrupa Konseyi çerçevesinde Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonuna (Venedik
Komisyonu) Slovenya irtibat görevlisi olarak ve 1998-2009 yılları arasında ACCPUF Paris’e Slovenya Ulusal muhabiri olarak
hizmet etmiştir. 2002-2006 yılları arasında İnsan Hakları İçin AB Uzmanlar Şebekesinde Slovenya üyesi olarak görev almış
ve 2006’dan bu yana AB FRALEX’in Slovenya üyesi olmuştur. 2001/2002 yıllarında Fulbright bursuyla araştırmalar yapmış
ve 1992-2009 arasında Slovenya Anayasa Mahkemesi Toplu İçtihatları serisinin editörü olarak hizmet etmiştir. 1998’den bu
yana Kluwer Anayasa Hukuku Ansiklopedisinin Slovenya için ulusal yazarı olmuştur. Anayasa hukuku alanında muhtelif
başka yayınların editörü ve yazarı olarak ve 250’den çok ulusal ve uluslararası nitelikte makale ve raporun yazarı olarak, Dr
Mavčič esas itibariyle mukayeseli anayasal denetim ve insan hakları hukuku alanlarında uygulama ve bilgilendirmeye yönelik
faaliyetler ile meşgul olmuştur.
2
ÖZET: Bazı sistemlerde, anayasa mahkemelerine bireysel erişim, bu mahkemelerin
fonksiyonel kapasitesini tehdit edebilecek ölçüde yaygınlık kazanmıştır. Anayasa
şikâyetlerinin sayısının artmasıyla verimlilik azalabilmektedir. Dolayısıyla, ulusal yasama
organı, anayasa mahkemesinin pek önemli olmayan veya sonuç getirmeyeceği belli olan
davaları elimine etmesi için bir yol bulmaya çalışmaktadır. Bununla beraber, bireyler,
anayasal haklarının korunması için, ulusal insan hakları koruma sistemiyle AİHS insan
hakları koruma sistemi arasında geçerli bir “ara yüzey” olarak kabul edilebilecek bireysel
(anayasal) şikâyet biçiminde müracaat fırsatlarına sahip olmalıdır. Ayrıca, Anayasa
Mahkemesine daha geniş bir (ulusal) bireysel erişim, bireylerin devletin yasama, yürütme ve
yargı erkleri üzerinde dolaysız bir denetim başlatma fırsatına sahip olmalarıyla, hukuk
düzeninin demokratikleşmesine hizmet eder.
İÇİNDEKİLER:
A) Mukayeseli Veçhe
1 Anayasa Mahkemesi önünde bir müracaatçı olarak birey
2 İnsan Haklarının Korunması için yetkili organlar ve buna yönelik davaların biçimleri
3 Anayasa şikâyeti ve dünyadaki yaygınlığı
4 Anayasa şikâyetinin esasları
B) Slovenya – Anayasa Mahkemesi önünde müracaatçılar
1 Anayasa Mahkemesi önünde hukuki menfaat
2 Müracaatçılar olarak olağan mahkemeler
2.1 Ön konular-– Anayasaya aykırılık iddiası
2.2 Anayasaya aykırılık istisnası
3 Tarama
4 Anayasa Mahkemesinin atıf kapsamı – "resen" değerlendirme
5 Slovenya’da Anayasa Şikayeti
5.1 Tarihçe
5.2 Esaslar
5.3 Prosedür
5.4 Slovenya düzenlemesinin özellikleri
6 Bazı hukuki tedbirler – Dava sayısında azalma için sınırlama eğilimi yönünde bir deneme – “Daha
önemli” davalar lehine daha güçlü bir seçme
7 Tahminler?
C) Strasbourg Standartlarının uygulanması
D) Referanslar
A) Mukayeseli Veçhe
1 Anayasa Mahkemesi önünde bir müracaatçı olarak birey
Anayasa Mahkemesi önündeki davalar teklif edilen davalar (juridiccion voluntaria) niteliğindedir.
Anayasa Mahkemesi, prensip olarak, kendisi dava başlatamaz; Anayasa Mahkemesi önündeki
davalar, kural olarak, bir özel, yetkili (imtiyazlı) anayasal kurum (meşru davacı) tarafından sunulan
başvuruya dayanır ve bununla sınırlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin girişimiyle (resen) anayasa denetimi davalarının açılması hayli nadiren olur.
Bu yoldan dava açılması, en sık olarak, Doğu Avrupa’daki anayasa denetimi sistemlerinden
3
bazılarında görülebilir; Hırvatistan ve Slovenya’da2 kesin olarak mevcuttur, başka yerlerde ise resen
açılan davalar bu kadar sık değildir. Örnek olarak, Avusturya Anayasa Mahkemesi kendi girişimiyle,
önünde bulunan bir davadaki bir mesele ile ilgili olan bir kanun veya yönetmeliğin anayasal denetimi
amacıyla bir dava başlatabilir. Yukarıdaki durumların hepsi, anayasal denetimin objektif biçimleri
olarak nitelenebilir.
Diğer yandan, bazı anayasa denetimi sistemleri, bir anayasa şikâyetine veya bir halk şikâyetine
(actio popularis) veya anayasal hakların korunmasının başka biçimlerine dayalı olarak (somut
denetim yanı sıra soyut denetim bakımından) Anayasa Mahkemesine bireysel erişim imkânı da
tanırlar. Bunun kapsamında, sübjektif anayasa denetimi, bireysel hakların ihlali ve Devlete (özellikle
yasama organına) karşı bireysel hakların korunması vardır. Yaygın bir anayasa denetimine sahip
ülkelerde ve odaklanmış bir anayasa denetimine sahip bazı ülkelerde, bireysel vatandaş,
kanunların, idari tedbirlerin veya belirli davalarda verilen hükümlerin anayasal denetimini talep etme
imkânına sahiptir. Dava şikâyetin Anayasa Mahkemesine verilmesinden sonra başlar. O zaman bile,
kural olarak, müracaatçı davayı sona erdirmek için şikâyetini geri çekebilir.
Bireyin Anayasa Mahkemesi önünde şikâyetçi olarak statüsü, anayasa şikâyetiyle ilgili hükümlerin
geniş çapta yorumlanmasından ve somut denetimle ilgili hükümlerin gitgide daha geniş çapta
yorumlanmasından etkilenmiştir.3 Bazı sistemlerde, anayasa mahkemelerine bireysel erişim,
Anayasa Mahkemesinin fonksiyonel kapasitesini tehdit eden bir ölçüde yaygınlık kazanmıştır.4
Dolayısıyla, yasama organı, anayasa mahkemelerinin pek önemli olmayan veya sonuç vermeyeceği
belli olan davaları elimine etmeleri için bir yol bulmaya çalışmaktadır (örneğin, statü gerekleri yoluyla
soyut denetimlerin kısıtlanması). Bütün bu davalarda, şikâyetçinin kamu otoritesi tarafından alınan
belli bir tedbirden etkilenmesi şartı öngörülmektedir. Şikâyetlerin sayısının artmasıyla verimlilik
azalmaktadır. Bununla beraber, vatandaşlar anayasal haklarının korunması için birçok müracaat
imkânına sahip olmalıdır.5
2 İnsan Haklarının Korunması için yetkili organlar ve buna yönelik davaların biçimleri
Anayasa Mahkemesi tarafından hakların korunmasının çeşitli hukuki yollardan sadece biri olduğu
uygun koruma davalarının temeli, genel olarak, anayasal haklarının ihlal edilmiş olduğu iddia edilen
bir bireyin şikâyetidir. Koruma sağlaması öngörülen organlar bile sisteme bağlı olarak farklılık
gösterir.
3 Anayasa şikâyeti ve dünyadaki yaygınlığı
Anayasa şikâyeti, anayasal hakların (esas olarak devlet organının münferit işlemleriyle) ihlaline
karşı özel bir hukuki yoldur. Haklarının etkilenmiş olduğunu düşünen bir vatandaş, bu yoldan, itiraza
konu işlemlerin anayasa denetimini yapmaya yetkili bir mahkeme önünde bir dava açma ve bir karar
çıkartma imkânına sahiptir. Genel olarak, böyle bir davadaki iddia, halk şikâyetinden (actio
popularis) farklı olarak, münferit işlemlere (her türlü idari ve adli işlemler) atıf yapar; ancak, dolaylı
olarak ve hatta dolaysız olarak, bir kanuna da atıf yapabilir.
Anayasal müracaat bir hak mıdır? Slovenya Anayasa Mahkemesi, bunun bir adli dava şekli veya
özel bir hukuk yolu olduğu görüşünü benimsemiştir.6
2
Hırvatistan Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 15, fıkra 2 veya Slovenya Anayasa Mahkemesi Kanunu madde
39, madde 58 ve madde 61/4.
3
Yunanistan, İtalya, İsviçre, ABD.
4
Almanya, Slovenya
5
Fransa bu sistemler arasında özel bir istisnadır çünkü vatandaşlar (seçimlerle ilgili olması dışında) Anayasa
Mahkemesine erişim imkanına sahip değildir. Ancak, bireysel hakların korunması, idari işlemlere karşı yapılan bir şikayet
temelinde harekete geçen Ulusal Konsey'in sorumluluğudur.
6
U-I-71/94 sayılı ve 6 Ekim 1994 tarihli karar, OdlUS III, 109.
4
Anayasa şikâyeti tamamıyla yeni bir müessese değildir; bunun ilk habercileri 13’üncü ve 16’ncı
yüzyılların Aragon hukukunda7 ve 15’inci yüzyıldan itibaren Almanya’da görülebilir8; İsviçre ise 1874
Anayasasında ve 1874-1893 Kanunlarında özel bir anayasa şikâyeti9 getirmiştir. Avusturya anayasa
şikâyetini 1868’de uygulamaya koymuştur (Reichsgericht tarafından icra edilir - Reichsgericht
üzerine 21 Aralık 1867 tarihli Anayasal Kanunun 3. maddesi). Liechtenstein, anayasa şikâyetini,
1921 Anayasasının 104. maddesinin 1. fıkrasıyla ve 1925 tarihli Devlet Mahkemesi Kanunu’nun 23.
maddesiyle getirmiştir. Bavyera, anayasa şikâyetini, 26 Mayıs 1818 tarihli Anayasa Belgesi, 14
Ağustos 1919 tarihli Anayasa Belgesi ve 11 Haziran 1920 tarihli Devlet Mahkemesi Kanunuyla
düzenlemiştir.
Anayasa şikâyeti anayasal/yargısal denetim sistemlerinde çok yaygındır. En fazla, daha geniş veya
daha sınırlı bir biçimde, Avrupa’da görülür.10 Almanya’da, anayasa şikâyeti federal seviyede ve
eyaletler seviyesinde mevcuttur.11
Avrupa’ya ek olarak, bazı Asya sistemleri de daha geniş veya daha sınırlı bir biçimde anayasa
şikâyetini kabul ederler.12 Yine kaydedilmelidir ki Arap ülkeleri, eğer herhangi bir yargı denetimi
sistemini kabul etmişler ise, esas itibariyle, 1958 Fransa Anayasa Mahkemesinin modeline göre
kuralların önleyici denetimine yönelik Fransız sistemini benimsemişlerdir. Bu model, bireyin
doğrudan doğruya belirli anayasal/yargısal denetim organlarına erişme hakkını tanımaz. Afrika’da
bazı ülkeler anayasa şikâyetini kabul ederler.13 Orta ve Güney Amerika’da anayasa şikâyetinin tek
örneği Brezilya’daki mandado de injuncao sistemidir; yasama organının ihmali durumunda bireysel
şikâyet (Brezilya Yüksek Mahkemesinin yargı yetkisi altında). Genellikle bir geçici tedbir sayılan
Kolombiya’nın accion de tutela düzenlemesi (Anayasa Mahkemesinin yargı yetkisi altında) yine bir
anayasa şikâyeti olarak kabul edilebilir.
Bireysel sistemlerin özelliği, farklı biçimlerin, halk şikâyeti ve anayasa şikâyetinin birleştirilmesidir.14
Bu iki biçim, fonksiyonlarında rakip olabilirler. Her iki biçimin de gerekçesi anayasal hakların
korunmasıdır: kamu çıkarında halk şikâyeti (actio popularis), özel çıkarda anayasa şikâyeti. Her iki
durumda, davacı bir bireydir. Kural olarak, itirazın konusu farklıdır: halk şikâyeti (actio popularis)
genel işlemlere, anayasa şikâyeti bireysel işlemlere yöneliktir.15 Davacının statüsü veya hukuk
yolunun davacı üzerinde kişisel bir etkisinin olabilmesi bir anayasa şikâyetinin ön şartıdır. Davacının
statüsünü halk şikâyeti (actio popularis) için bir ön şart olarak dışlamak mümkün olsa da, bireysel
sistemler bunu gerektirir16, öyle ki hem anayasa şikâyeti, hem de halk şikâyeti (actio popularis) için,
statü veya bir birey üzerindeki kişisel etki, Anayasa Mahkemesinin veya diğer anayasal/yargısal
Recurso de agravios, firme de derecho, manifestacion de personas biçiminde.
1495 tarihli Reichskammergericht müessesesine dâhil edilmiş, 1849 tarihli ünlü anayasal metin
Paulskirchenverfassung içinde öngörülmüş ve Bavyera’da 1808, 1818, 1919 ve 1946 Anayasalarında düzenlenmiştir.
9
Staatliche Verfassungsbeschwerde.
10
Arnavutluk, Andora, Avusturya, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Kıbrıs, Makedonya, Almanya, Macaristan, Letonya,
Liechtenstein (1992), Malta, Karadağ, Polonya, Portekiz, Rusya, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, İspanya, İsviçre-Yüksek
Mahkeme, Ukrayna.
11
Federal anayasa şikâyeti Federal Anayasa Mahkemesinin sorumluluğunda, eyalet anayasa şikâyeti bazı Eyalet
Anayasa Mahkemelerinin sorumluluğundadır: Bavyera, Berlin, Hessen ve Saarland.
12
Azerbaycan, Gürcistan (Anayasa Mahkemesinin yargı yetkisi altında), Kırgızistan (Anayasa Mahkemesinin yargı
yetkisi altında), Moğolistan (1992 Anayasasından beri Anayasa Mahkemesinin yargı yetkisi altında), Güney Kore (1987
Anayasasından beri Anayasa Mahkemesinin yargı yetkisi altında), Tayvan (Yüksek Mahkemenin yargı yetkisi altında); Rusya
Federasyonu üye devletlerinin (Adige, Başkurdistan, Buryatia, Dağıstan, Kabardin-Balkar Cumhuriyeti, Karelia, Koma)
Anayasa Mahkemeleri.
13
Benin (Anayasa Mahkemesi), Yeşil Burun (Yüksek Adalet Mahkemesi), Mauritius (Yüksek Mahkeme), Senegal
(Anayasa Mahkemesi) ve Sudan (Yüksek Mahkeme).
14
Bavyera, Brezilya, Kolombiya, Hırvatistan, kısmen Çek Cumhuriyeti, Makedonya, Macaristan, Liechtenstein, Malta,
Karadağ, Sırbistan, Slovenya.
15
Sırbistan, Karadağ, Slovenya ve İspanya’da bir kanuna dolaylı olarak itiraz etme ve Almanya’da dolaysız olarak
itiraz etme imkânı hariç.
16
Makedonya, Slovenya.
7
8
5
denetim organının istismarını ve aşırı yük altına sokulmasını önlemek amacıyla bir düzeltici olarak
hizmet eder. Her iki durumda, bir başvuru ücreti uygulanması yoluyla aynı amaç takip edilebilir.
Ancak, pratikte anayasa şikâyetlerinin sayısı her yerde artmaktadır. Dolayısıyla birçok anayasa
mahkemesi, bu eğilimi takip ederek, çalışmalarının organizasyonunu, ya anayasa şikâyetleri için
uzmanlaşmış münferit daireler biçiminde 17, ya da Anayasa Mahkemesinin anayasa şikâyetleri
üzerine karar veren daha dar birimleri (daireler, alt daireler)18 yoluyla adapte etmişlerdir. .
4 Anayasa Şikâyetinin Esasları
Anayasa şikâyeti sisteminin unsurları şunlardır:
- Şikâyetlerin ön seçime tabi tutulması (davaların filtre edilmesi). Bu uygulama, potansiyel olarak
başarısız şikâyetleri elemek amacıyla en çok Alman sisteminde gelişmiştir ve böylece ciddiyetsiz bir
şikâyetin reddinde Anayasa Mahkemesinin manevra sahası genişletilmiştir. Aslında bu, prensip
olarak herkese açık olan bir hukuk yolu olarak anayasa şikâyetinin daraltılması demektir. Anayasa
Mahkemelerinin genel bir problemi, önemli konuları önemsizlerden ayırmak ve aynı zamanda bir
demokratik sistem içinde insan haklarının etkili korunmasını sağlamaktır. Buna ek olarak, bazı
sistemlerde, anayasa şikâyetini uygulamaya koyma önerileri yenidir; bazıları ön seçimli sistemler
getirme eğiliminde, diğer bazıları da bu hukuki müesseseyi kaldırma eğilimindedir;
- Anayasa şikâyeti yoluyla koruma genel olarak anayasal haklar ve hürriyetlere yöneliktir ve
anayasa şikâyeti yoluyla korunan hakların kapsamı bireysel sistemlerde (örneğin, anayasal olarak
garanti edilen “bütün” temel hakların korunması öngörülen Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan ve
Karadağ’da) daha az spesifik olarak tanımlanmıştır; diğer sistemler ise korunan anayasal hakların
kapsamını genellikle daha dar biçimde tanımlamıştır.19 Anayasa şikâyetinin özel biçimlerinde, belirli
kategorilerde haklar da korunabilmektedir20;
- Kural olarak, anayasa şikâyeti yoluyla itiraz edilen işlemler, bazı istisnalar ile münferit işlemlerdir21;
- Bir anayasa şikâyetinde bulunmaya yetkili olanlar genelde bireylerdir, fakat Avusturya, Almanya,
İspanya, İsviçre, Sırbistan ve Karadağ’da tüzel kişiler de açıkça bunu yapabilirler. Hırvat sisteminde,
tüzel kişiler açıkça dışta bırakılmıştır. Bazı sistemlerde, anayasa şikâyeti Ombudsman tarafından
(İspanya, Slovenya, Sırbistan) veya savcı tarafından (İspanya, Portekiz) yapılabilir. Bazı sistemlerde
ise, Anayasa Mahkemesi dilekçeyle bağlı değildir ve somut bir davada konuyla ilgiliyse, istisnai
17
Örneğin Alman Federal Anayasa Mahkemesi ve İspanya Anayasa Mahkemesi.
Örneğin Çek Cumhuriyeti, Slovenya.
19
Ayrıca bakınız Klucka, J., Suitable Rights for Constitutional Complaints, “Letonya Cumhuriyeti Anayasa
Mahkemesinin İşleyişi” konulu seminer üzerine rapor, Riga, Letonya, 3-4 Temmuz 1997, basılmamış rapor.
20
Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Estonya, Liechtenstein, Slovakya, İsviçre, Macaristan, Slovenya ve Çek
Cumhuriyetinde belediyeler, öz-yönetimi korumak için, bir “komünal” anayasa şikâyetinde bulunma hakkına sahiptir
(Almanya, federal seviyede ve Wuerttemberg ve Kuzey Westphalia eyaletlerinde eyalet seviyesinde “komünal” anayasa
şikâyetini kabul eder). Alman sistemi, Rheinland-Pfalz eyaletinde arazi kamulaştırması için anayasal şartlar ile ilgili olarak
bireyler tarafından bir özel anayasa şikâyetini de kabul eder. İspanya’da anayasa şikâyetinin özel bir biçimi mevcuttur:
vatandaşların yasama girişimi müessesesi de anayasa şikâyeti yoluyla koruma altındadır.
21
İsviçre, Kıbrıs ve Avusturya’da bir anayasa şikâyeti sadece idari bir işleme karşı yapılabilir, Almanya’da ise
kanunlar dahil bütün seviyelerde işlemlere karşı anayasa şikâyeti yoluna gidilebilir (ayrıca, idarenin ihmallerine karşı);
İspanya, Slovenya, Sırbistan ve Karadağ’da bir kanun da anayasa şikâyetinin dolaylı bir konusu olabilir; Brezilya’da ve ayrıca
Alman Federal Anayasa Mahkemesi ve Bavyera Anayasa Mahkemesinin uygulamasında yasama organının ihmaline karşı
doğrudan doğruya bir anayasa şikâyeti yoluyla itiraz edilebilir. Monako’da anayasa şikâyeti kanunlarla sınırlanmıştır.
Macaristan, Türkiye, Letonya, Rusya, Tacikistan, Başkurdistan, Buryatia, Dağıstan, Kabardin-Balkar Cumhuriyeti, Karelia,
Komi ve Polonya’da anayasa şikâyetinin yakın dönemde uygulamaya konulan biçimleri de genel işlemlere yöneliktir (buna
gerçek olmayan anayasa şikâyeti denilir). Ancak, insan haklarının ihlali durumunda Ukraynalı müracaatçı, Anayasa
Mahkemesi tarafından resmi yorumlama yapılmasını isteyebilir. Son dönemde, anayasa şikâyetinin uygulamaya
konulmasıyla ilgili bazı çalışmalar vardır (bakınız: Lapinskas, Kestutis. Litvanya’da bireysel anayasa şikâyeti perspektifleri.
Strasbourg: Hukuk yoluyla demokrasi için Avrupa komisyonu (Venedik Komisyonu), Batum, Gürcistan, 2008. CDLJU(2008)004. URL: http://www.venice.coe.int/docs/2008/CDL-JU(2008)004-e.asp.
18
6
olarak davayı resen genel işleme yayabilir (Slovenya, Almanya, Avusturya, Liechtenstein, Çek
Cumhuriyeti, İspanya, Hırvatistan ve Makedonya).
- Statü veya hukuk yolunun davacı üzerindeki kişisel etkisi zorunlu bir unsurdur, ancak çoğu
sistemde statü kavramı hayli gevşek tanımlanmıştır;
- Hukuk yollarının tüketilmiş olması temel bir ön şarttır, fakat bazı istisnalarda Anayasa Mahkemesi
bu şartın yerine getirilmiş olup olmadığını incelemeden bir davaya bakabilir (Almanya, Slovenya,
İsviçre);
- Müracaatta bulunmak için zaman sınırı 20 gün ile üç ay arasında değişir. Devlet idaresinin kesin,
hukuken bağlayıcı (bireysel) hüküm ve kararı veya işleminin tebliğ gününden itibaren ortalama bir
aylık zaman vardır;
- Sistemlerin çoğunda müracaatların içeriği ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Müracaat yazılı şekilde
olmalı. Bazen, ilgili ülke, itiraz edilen işlem ve ilgili anayasal hakkın ihlalinin tanımlanması vs. ile
birlikte, kullanılacak lisan da açıkça belirtilir (Almanya, Avusturya);
- Sistemlerin çoğu (fakat Orta ve Doğu Avrupa’nın sistemleri değil), Anayasa Mahkemesi tarafından
geçici bir tedbir veya karar, yani kesin kararın alınmasına kadar itiraz konusu işlemin uygulanmasını
geçici olarak durduran bir emir çıkarılmasını öngörür;
- Bazı sistemlerde, ciddiyetsiz müracaatları engellemek için dava masraflarının ödenmesi açıkça
öngörülmüştür (Almanya, Slovenya, Avusturya, Portekiz, İspanya, İsviçre);
- Kararın etkileri: Anayasa Mahkemesi, anayasal konular üzerine, anayasal hakların ihlali üzerine
karar vermekle sınırlanmıştır. Ancak, bir ihlalin tespit edilmesi durumunda, karar bir temyiz etkisine
sahip olabilir; bu ise, kural olarak inter partes nitelikte (ve kararın konusu bir yasama işlemiyse erga
omnes nitelikte) olur. Anayasa Mahkemesi burada en yüksek yargı makamı konumunu muhafaza
eder. Bu mahkemeler “en yüksek seviyeli temyiz mahkemeleri” olarak nitelenebilir, çünkü olağan
mahkemelerin kararlarını inceleyen Anayasa Mahkemeleri aslında üçüncü ve dördüncü derece
olarak hareket ederler. Anayasa Mahkemesi tam yargı yetkisine sahip bir mahkeme olmamakla
beraber, spesifik durumlarda bir olağan mahkemenin davacının anayasal haklarını ihlal etmiş olup
olmadığına karar verecek olan yetkili tek mahkemedir. Bunun kapsamında, mikro ölçekte
anayasallığın incelenmesi, belki de bir kanunun uygulanmasının denetimi vardır; ancak bu husus
Anayasa Mahkemesinin orijinal fonksiyonundan bir sapmadır. Anayasa şikâyeti davaları, anayasal
sınırların tanımlanmasıyla ilgili hassas soruları gündeme getirirler. Her durumda, Anayasa
Mahkemesi faaliyetlerinde kesin olarak anayasa hukuku sorunlarıyla sınırlanmıştır. Slovenya
sisteminin özelliği, Anayasa Mahkemesinin, belirlenmiş şartlar altında, anayasal haklar ve temel
hürriyetler üzerine kesin bir karar verebilmesidir (Slovenya Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 60,
fıkra 1, Resmi Gazete RS, No. 15/94).
Temel haklar ve hürriyetlerin korunması, negatif veya pozitif anlamda anayasal hüküm fonksiyonu
yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın, anayasa mahkemelerinin çoğunun önemli bir
fonksiyonudur. Bir Anayasa Mahkemesi bir “negatif yasama organı” fonksiyonuna sahip olduğunda,
anayasal denetim kesin olarak temel haklar alanında en güçlü olur. Yasama organının prensip
olarak asli rol sahibi olduğu başka alanlarda bile (Devletin örgütsel ve ekonomik anayasal
prensipleri), anayasa mahkemeleri temel hakların korunmasını temin ederler. Tam olarak hakların
korunması alanında, Anayasa Mahkemesi bir yedek “Anayasa yapıcı” fonksiyonuna (“pozitif
fonksiyon”) sahiptir; bu demektir ki spesifik durumlarda anayasa mahkemeleri anayasa hükümlerine
ekleme bile yapabilirler.
7
B) Slovenya - Anayasa Mahkemesi önündeki müracaatçılar
1 Anayasa Mahkemesi önünde hukuki menfaat
Aşağıdaki müracaatçılar, verilen durumlarda, anayasal denetim başlatabilir:
Soyut denetim: herkes (Anayasa madde 162 (2); Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 24).
Soyut denetim: Millet Meclisi, milletvekillerinin üçte biri, Milli Konsey, Hükümet (Anayasa
Mahkemesi Kanunu madde 23.a (1)).
Somut denetim (bunun tali davaları bakımından): Mahkemeler (Anayasa Mahkemesi
Kanunu madde 23), kamu otoritesinin kullanılması için çıkarılan bir yönetmeliğin veya genel
işlemin insan hakları veya temel hürriyetlere kabul edilemez bir müdahale oluşturduğu
kanaatinde olursa insan hakları ombudsmanı; yürütmekte olduğu bir prosedür ile ilgili olarak
bir anayasallık veya kanuna uygunluk sorusu ortaya çıktığında bilgi komisyonu görevlisi;
yürütmekte oldukları bir prosedür ile ilgili olarak bir anayasallık veya kanuna uygunluk
sorusu ortaya çıktığında Slovenya Bankası veya Denetim Mahkemesi; Devlet Savcılığının
yürütmekte olduğu bir davayla ilgili olarak bir anayasallık sorusu ortaya çıktığında Devlet
Baş Savcısı; bir yerel topluluğun anayasal konumu veya anayasal haklarına müdahale
edildiğinde yerel toplulukların temsili organları; yerel toplulukların hakları tehdit edildiğinde
yerel toplulukların temsili örgütleri; işçi hakları tehdit edildiğinde bireysel bir faaliyet veya
meslek için ülke çapında temsil gücüne sahip sendikalar (Anayasa Mahkemesi Kanunu
madde 23.a(1)).
Antlaşmaların önleyici denetimi: Cumhurbaşkanı, Hükümet veya milletvekillerinin üçte biri
(Anayasa madde 160(2); Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 70).
Anayasa şikayeti: herhangi bir gerçek kişi (ve tüzel kişi), Ombudsman (Anayasa
madde 160, 161, 162, Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 50).
Yetki ihtilafları: mağdur olan makamlar (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 61 (1)(2)),
herhangi bir kimse (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 61(3)).
Azil: Millet Meclisi (Anayasa madde 109 ve 119, Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 63
(1)).
Siyasi partilerin anayasaya aykırı fiilleri ve faaliyetleri: halk şikayeti (actio popularis) yoluyla
herhangi bir kimse veya bir soyut denetim talebi yoluyla hak sahibi vatandaşlar - Anayasa
Mahkemesi Kanunu madde 23.a kapsamında hak sahibi olanlar (Anayasa Mahkemesi
Kanunu madde 68 (1)).
Milletvekillerinin görev sürelerinin doğrulanması: aday listelerinin etkilenen adayları veya
temsilcileri (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 69 (1); Milletvekilleri Kanunu madde 8 (1),
Resmi Gazete RS, No. 48/92).
Milli Konsey üyelerinin görev sürelerinin doğrulanması: etkilenen adaylar (Milli Konsey
Kanunu madde 50 (3), Resmi Gazete RS, No. 44/92).
Yerel toplulukların anayasal konumu ve haklarıyla ilgili olarak yerel öz-yönetim
makamlarının şikayeti (değişiklikler ile 72/93 sayılı Yerel Öz-Yönetim Kanunu madde 91).
Bir belediyenin kurulması veya onun sınırlarında değişiklik yapılmasının şartları: hükümet,
herhangi bir milletvekili, en az 5000 seçmen, belediye meclisi (Yerel Öz-Yönetim Kanunu
madde 14.a(3)).
Bir belediyenin meclisinin feshi - bir belediye başkanının görevden alınması: belediye
meclisi, belediye başkanı (Yerel Öz-Yönetim Kanunu madde 90.c(4)).
Bir referandum yapılması talebinin anayasa ve kanuna uygunluğu: belediye meclisi (Yerel
Öz-Yönetim Kanunu madde 47.a(2)).
8
Bir kanunun uygulanması veya kabul edilmesinin askıya alınmasına bağlı sonuçların
anayasaya uygunluğunun denetimi: Millet Meclisi (Referandum ve Halk Girişimi Kanunu
madde 21).
Bir anayasa değişikliği referandumu yapmama kararı: en az otuz milletvekili (Referandum
ve Halk Girişimi Kanunu madde 5.c).
Avrupa Parlamentosunun seçilmiş Slovenyalı üyelerinin doğrulanması: etkilenen adaylar
(Avrupa Parlamentosuna Slovenyalı Üyelerin Seçilmesi Kanunu madde 23(1)).
Hukuki menfaat gösterebilen herhangi bir kimse (bir gerçek kişi ve/veya tüzel kişi) Anayasa
Mahkemesi önünde bireysel olarak dava başlatılmasını talep edebilir. (Anayasa madde 162(2);
Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 24). Buna ek olarak, Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun 23.a
maddesinde belirlenen organlar da soyut anayasa denetimi (Millet Meclisi, Milletvekillerinin üçte biri,
Milli Konsey, Hükümet) veya somut anayasa denetimi (Ombudsman, bilgi komisyonu görevlisi,
Slovenya Bankası, Denetim Mahkemesi, baş savcı, yerel topluluğun temsili organı, ülke çapında
temsil gücüne sahip sendika – baktıkları somut olayla ilgili olarak) talep edebilirler. Bu organlar,
anayasa denetimi başlatmak için hukuki menfaat sahibi olduklarını ispat etmek zorunda değildir.
Anayasa Mahkemesi önünde statü (hukuki menfaat) bakımından, Mahkeme birçok karar vermiştir.
Bunlar, Mahkemenin genel olarak kısıtlayıcı muamele tarzını ve belirtilen prosedür şartını
yansıtırlar. Ancak, anayasal içtihat ayrıntılı olarak incelenirse, Mahkemenin hukuki menfaatle ilgili
daha önceki kararına her zaman bağlı kalmadığı görülmektedir. Bu farklılıkların bazıları anayasal
içtihadın tutarsızlığı olarak tanımlanabilir, fakat diğerleri görünüşte benzer olan durumların farklı
muameleye tabi tutulmasını haklılaştıran özel şartların neticeleri olabilir22.
Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun 24(2) maddesinden gelen hukuki menfaat tanımı ve bunun
pratikte somutlaşmasından aşağıdaki unsurlar vurgulanabilir: menfaat hukuki olacaktır (bir kimsenin
hakları, yasal çıkarları ve/veya yasal konumuna bir tecavüz ortaya çıkmalıdır), ancak bu takdirde
hukuki menfaatten söz edebiliriz; ayrıca, bu menfaat müracaatçının kendisine ait olmalıdır, böylece
onun kendi kişisel hukuki menfaatinden söz edebiliriz - müracaatçı kendi hukuki menfaatini
gösterecektir, dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin alacağı karar onun hukuki konumuna etki
yapacaktır; en önemlisi de, müracaatçının kendi konumuna tecavüz dolaysız ve somut olmalıdır.
Belirtilen unsurlardan en az biri mevcut değilse, o zaman hukuki menfaat karinesi tamamen yok
demektir ve Anayasa Mahkemesi prensip olarak böyle bir müracaatı reddedecektir.
Bireysel müraccatçılar ile ilgili olarak, Anayasa Mahkemesi öncelikle vereceği kararın müracaatçı
üzerinde herhangi bir etkisi olup olmayacağına bakar (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde
24(1)(2)). Diğer yandan, Anayasa Mahkemesi önünde yasal düzenlemelere itiraz eden resmi ve
diğer organlar kural olarak herhangi bir hukuki menfaat göstermek zorunda değildir (Anayasa
Mahkemesi Kanunu madde 23.a). Ancak, müracaatçılar olarak resmi kurumlar ve diğer benzer
organlar, kamu otoritesinin kullanılması için kendileri tarafından kabul edilmiş yasal düzenlemeler ve
genel işlemlerin anayasa veya kanunlara uygunluğunun denetimi prosedürünü başlatmak için
talepte bulunamazlar (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 23.a(2)).
İlk olarak, devlet organları onların yetkilerini düzenleyen yasal hükümlere itiraz etmek için herhangi
bir hukuki menfaate sahip değildir. Ayrıca, bir müracaatçı olarak ilgili devlet organının faaliyetleri
22 Nerad, Sebastian. Pravni interes za ustavnosodno presojo zakonov in drugih predpisov, REVUS-revija za evropsko
ustavnost, No. 4/2005, GV Založba Ljubljana, p. 42
9
veya yetkileri hakkında çıkarılmış uygun olmayan ve hatta kanuna aykırı bir düzenleme bile, onun
haklarına, hukuki menfaatine veya yasal konumuna herhangi bir tecavüz olduğunu göstermez.
Devlet organları, onların yetkilerinin uygulanmasına yönelik prosedürü dava etmek için herhangi bir
hukuki menfaate sahip değildir. Hakları söz konusu organın karar alma yetkisine konu olan
bireylerin yasal konumuna dolaysız olarak tecavüz eden yasal düzenlemeleri dava etme yetkisine
sahip değildirler; sadece etkilenen bireyler, bu yasal düzenlemeyi bizzat dava etmek için hukuki
menfaat sahibi olduklarını gösterebilirler.
Devlet ve diğer benzer organların yasal düzenlemelere itiraz ederek bunlara karşı dava
açabilmeleri, devlet organı görevini yerine getirirken onların yasal konumuna tecavüz eden
düzenlemeler halinde olabilir. Kamu hukukuna tabi olanlar için aynı prensip uygulanacaktır.
Devlet ve diğer benzer organları veya bunların bireysel üyelerini ve/veya resmi organın
fonksiyonunu icra eden kişileri ilgilendiren bütün durumlarda, hukuki menfaatin dolaysız ve somut
olduğu takdirde gösterilmiş sayılacağı biçiminde genel bir prensip dikkate alınacaktır.
Anayasa Mahkemesi, sendikalarının müracaatlarında buna bir istisna getirmiştir. madde 23.a(1)(11)
kapsamında, kamu otoritesinin kullanılması için çıkarılan düzenlemeler veya genel işlemlerin
anayasa veya kanunlara uygunluğunun denetimi prosedürü, işçi haklarının tehdit altında olması
şartıyla, belli bir faaliyet veya meslek için ülke çapında temsil gücüne sahip sendikalar tarafından
sunulan bir talep yoluyla da başlatılabilir (Anayasa Mahkemesi tarafından tartışılacak ve/veya
doğrulanacak olan dilekçe farklıdır). Müracaatçı böyle bir sendika değilse, Anayasa Mahkemesi
onun talebini bir dilekçe gibi tartışır ve/veya doğrular, yani bu sendika hukuki menfaatini kanıtlamak
zorunda olacaktır.
Anayasa Mahkemesi, dernekleri ve/veya diğer bazı vatandaş birliklerini ilgilendiren bazı durumlarda
da bir istisna getirmiştir, ancak bu dernekler veya diğer birlikler üyelerinin çıkarlarını ve/veya
haklarını savunmak amacıyla kurulmuş olmalıdır.
Anayasal içtihadın istikrarı, bundan dolayı, hukuki menfaatin kısıtlayıcı biçimde yorumlanması
gerekliliğini arttırmaktadır, çünkü bunun temel rolü Anayasa Mahkemesine erişimi kısıtlamaktır. Bu
kısıtlayıcı amaç hukuki menfaatin kendi tabiatında yer almıştır. Dolayısıyla, hukuki menfaat,
dilekçenin bir halk şikayeti (actio popularis) olarak kabul edilebilmesi önünde bir engel anlamına
gelir. Anayasa Mahkemesinin (bireysel) müracaatlar ve buna paralel olarak (bireysel) anayasa
şikayetleri nedeniyle aşırı yük altına sokulması dikkate alınırsa, hukuki menfaatin kısıtlayıcı biçimde
yorumlanması gayet haklı olabilir. Ancak, diğer yanda, hukuki menfaatin somut bir durumda
hiçkimsenin onu gösterebilmesine imkan vermeyecek şekilde yorumlanması yoluyla bireysel
müracaatları (halk şikayetlerini) engellemek kabul edilemez. Hukuki menfaatin böylesine kısıtlayıcı
yorumlanmasının en aşırı noktasının nerede olduğu önemli bir sorudur. Anayasa Mahkemesine
erişimin kademeli olarak sınırlanmasının hangi noktaya kadar gideceği de bir başka sorudur23.
23 Nerad, Sebastian. Pravni interes za ustavnosodno presojo zakonov in drugih predpisov, REVUS-revija za evropsko
ustavnost, No. 4/2005, GV Založba Ljubljana, p. 42
10
2 Müracaatçılar Olarak Olağan Mahkemeler
2.1 Ön konular – Anayasaya aykırılık iddiası
Anayasa Mahkemesi, olağan bir mahkemenin baktığı bir dava esnasında anayasa veya kanunlara
aykırılık ile ilgili bir soru ortaya çıktığında olağan mahkemenin talebi üzerine yasal düzenlemelerin
somut denetimini yapar (Anayasa madde 156, Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 23).
Olağan mahkeme soruyu Anayasa Mahkemesine havale etmek zorundadır. Anayasanın 156.
maddeesine göre, bir mahkeme uygulaması gereken bir kanunun anayasaya aykırı olduğunu
düşünürse, önündeki davayı durdurmalı ve Anayasa Mahkemesinde dava açmalıdır. Anayasa
Mahkemesi kararını verdikten sonra mahkeme önündeki davaya devam edebilir.
Buna ek olarak, Anayasa bütün devlet idari organlarının işlem ve kararlarının yargısal denetimini
öngörür (Anayasa madde 120 (3)). Anayasa, yetkili mahkemelerin, idari ihtilaflar ve bireylerin veya
kuruluşların hakları, yükümlülükleri ve yasal kazanımlarıyla ilgili olarak devlet organları, yerel
yönetim organları ve kanuni merciler tarafından alınan kararların yasal geçerliliği üzerine karar
verebileceklerini de tespit eder (Anayasa madde 157). Bu demektir ki idari organların bütün kesin
münferit işlemleri (temyiz yoluyla değiştirilmesi mümkün olmayanlar) yargı denetimi kapsamına
alınmıştır. Bütün hukuki yolların tüketilmiş olduğu fakat bir bireyin anayasal haklarının iddiaya göre
ihlal edilmiş olduğu durumlarda, Anayasa Mahkemesine bir anayasa şikayetinde bulunma imkanı
vardır (Anayasa madde 160 (1)(6), Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 50 ila 60). Yani, genel idari
işlemlerin anayasal denetimi, olağan mahkemeler tarafından değil, anayasa veya kanuna aykırı
genel idari işlemleri iptal edebilecek veya yürürlükten kaldırabilecek olan Anayasa Mahkemesi
tarafından yapılabilir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 59 (1)).
Slovenya sistemi yoğunlaşmış anayasal denetime dayalı bir sistem olduğundan, normal
mahkemeler somut davaları karara bağlarken anayasal denetim yapamazlar. Mahkeme davaya ara
vermek ve Anayasa Mahkemesi önünde kanunun anayasaya uygun olup olmadığının incelenmesini
teklif etmek zorundadır (Anayasa madde 156, Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 23). Olağan
mahkeme, ancak ilgili kanunun anayasaya uygun olup olmadığı Anayasa Mahkemesince
incelendikten sonra davaya devam edebilir (böylece, Slovenya düzenlemesi de bir kanunun hukuk
sisteminden ancak Anayasa Mahkemesi tarafından çıkarılabileceği ilkesini kabul etmiştir).
Yüksek Mahkeme, uygulaması gereken kanunun veya onun bir bölümünün anayasaya aykırı
olduğunu düşünürse, hukuki yollar üzerine karar verirken bu kanunu veya onun ilgili bölümünü
uygulamak zorunda olduğu bütün durumlarda davaları durdurmalı ve anayasallık denetimi için bir
talep yoluyla dava açmalıdır (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 23(2)).
Yüksek Mahkeme, bir kanunun veya onun bir bölümünün anayasal denetimi için dava açarsa, karar
verirken o kanunu veya ilgili bölümünü uygulamak zorunda olan bir mahkeme, ayrı bir talep yoluyla
o kanunun veya ilgili bölümünün anayasal denetimi için dava açmak zorunda olmaksızın, Anayasa
Mahkemesinin kesin hükmüne kadar önündeki ilgili davaları bekletebilir (Anayasa Mahkemesi
Kanunu madde 23(3)).
Herhangi bir olağan mahkeme önünde bulunan taraflar bu türden davaları etkileyemez, çünkü
olağan mahkemeler, Anayasaya göre resmi bir vecibe olarak, uyguladıkları yasal düzenlemelerin
anayasaya uygunluğu hakkında bir soru ortaya koyduklarında, davayı durdurmak ve meseleyi
Anayasa Mahkemesinin denetimine havale etmek zorundadır.
11
Anayasanın 156. maddesi ve Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun 23. maddesinden açıkça bellidir ki
bir mahkeme (hukuk davalarında) taraflardan biri talep ettiğinde davayı durdurmak ve anayasal
denetim için müracaat etmek zorunda değildir. Anayasanın ve Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun
zikredilen hükümleri gereğince, bir mahkeme sadece uygulamak zorunda olduğu kanunun
Anayasaya uygunluğu hakkında kendisinin şüpheleri olması halinde bu şekilde hareket eder24.
Mahkeme uygulaması gereken kanunun Anayasaya aykırı olduğunu düşünüyorsa, Anayasanın 156.
maddesine göre, davayı durdurmalı, Anayasa Mahkemesi önünde dava açmalı ve kanunun
Anayasaya uygunluğu hakkında karar verilmesinden sonra davaya devam etmelidir. Olağan
mahkemelerin teklifi üzerine Anayasa Mahkemesince karar verilen davalarda durum bugüne kadar
böyle olmuştur.25 Anayasa Mahkemesinin şimdiye kadar hüküm vermiş olduğu zikredilen bütün
durumlarda, Yüksek Mahkeme, idari kararların yargısal denetimi çerçevesinde sunulan bir dilekçe
üzerine, yani henüz verilmiş kesin bir kararın olmadığı aşamada, önündeki davalara ara vermiştir.
Bazı müracaatçıların görüşünde, özellikle dava açmalarıyla ilgili kararın kesinleşmesi, itiraz edilen
yasal düzenlemelerin iptalinden doğacak sonuçlara engel olmaktadır. Anayasa Mahkemesi ise
böyle bir pozisyonu bugüne kadar teyit etmemiştir. Bu sorular ve yeknesak içtihat temin etmek için
en yüksek mahkeme olarak Yüksek Mahkemenin fonksiyonu (Anayasa madde 127 (1)) bakımından,
Anayasa Mahkemesi U-I-273/98 sayılı ve 1 Temmuz 1999 tarihli davada (Resmi Gazete RS, No.
60/99, DecCC VIII, 169, ayrıca bakınız www.us-rs.si), somut olayda davaya ara verilmemiş olduğu
halde Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun 23. maddesinde belirlenen dava açma şartlarının yerine
getirilmiş olduğuna hükmetmiştir.
24
www.us-rs.si üzerinde yayımlanan, Up-70/96 sayılı ve 22 Mayıs 1996 tarihli karara bakınız.
Örnek olarak, U-I-48/94 sayılı ve 9 Kasım 1994 tarihli – Resmi Gazete RS, No. 73/94 ve DecCC III, 123; U-I-48/94 sayılı
ve 25 Mayıs 1995 tarihli – Resmi Gazete RS, No. 37/95 ve DecCC IV, 50; U-I-225/96 sayılı ve 15 Ocak 1998 tarihli – Resmi
Gazete RS, No. 13/98 ve DecCC VII, 7 kararlarına bakınız.
25
12
2.2 Anayasaya aykırılık istisnası
Anayasa Mahkemesi ve olağan mahkemeler arasındaki münasebetin ilginç bir yönü de, Anayasanın
156. maddesinin zikredilen hükmü yoluyla kurulmaktadır: “Bir mahkeme, herhangi bir konu üzerine
karar verirken, uygulamak zorunda olduğu bir kanunun Anayasaya aykırı olduğu sonucuna varırsa,
davayı durdurmalı ve kanunun anayasal geçerliliği meselesini Anayasa Mahkemesine havale
etmelidir. Mahkemedeki dava, ancak Anayasa Mahkemesinin kararını vermesinden sonra devam
ettirilebilir.” Aşağıda bundan somut kontrol olarak söz edeceğiz.26 Bu hüküm, olağan mahkemeler ile
Anayasa Mahkemesi arasında iki bakımdan münasebetler kurmaktadır. Kanunun anayasallığı
konusunu Anayasa Mahkemesine havale etmek için, olağan mahkeme (judex a quo) ilk olarak
sorgulanan (şüpheli) düzenlemenin anlamını belirlemek ve ikinci olarak onun Anayasaya aykırılığını
gerekçelendirmek zorundadır. Her iki açıdan, olağan mahkemenin önerisi Anayasa Mahkemesinin
revizyonuna tabidir. Bu konuyu ayrıntılı olarak ele almak daha çok zaman gerektirir – burada, çeşitli
durumlarda itiraza konu yasal düzenleme hakkında Anayasa Mahkemesince yapılan yorumun
havale eden mahkemenin yorumundan farklı olduğunu, bunun da anayasaya aykırılık şüphesini
gidermek ve bir münferit ihtilafın çözülmesine katkıda bulunmak için yeterli olabildiğini belirtmekle
yetinelim. Bu prosedürlerde verilen kararların, soyut kontrol alanında verilen herhangi bir karar ile
aynı (erga omnes) hükmünde olduklarını ifade etmek gerekmez. Verilen karar Resmi Gazete’de
yayımlanır ve bunun etkileri anayasal ihtilafı tetiklemiş olan davanın ötesine gider. Olağan
mahkemelerin bu imkanı nispeten az kullanmaları da ilgi çekicidir.27
3 Tarama
Anayasa Mahkemesinin dava sayısını sınırlamasına veya bu davaların görülme hızını arttırmasına
imkan verecek bir tarama prosedürü (davanın reddi, seri cevap, itiraz) mevcut değildir.
Slovenya Anayasa Mahkemesi yargılayacağı davaların sayısını sınırlandırma yetkisine sahip
değildir. Anayasanın ve Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun hiçbir yerinde Anayasa Mahkemesine bu
türden yetkiler verilmemiştir. Böylece, Kıta Avrupası mahkemelerinin eski geleneğini takip ederek,
Anayasa Mahkemesi önünde bulunan soyut denetim davalarında yasallık ilkesi geçerlidir; yani,
prosedür gerekleri yerine getirmek şartıyla, Anayasa Mahkemesi ona sunulan her davada bir karar
vermek zorundadır.
Ancak, belli bir şekilde, bazı davaların görülmesini hızlandırabilir. Bu husus, Slovenya Cumhuriyeti
Anayasa Mahkemesi Prosedür Kurallarının (Resmi Gazete RS, No. 86/07) 46. maddesinde tespit
edilmiştir. Kurallara göre, davaların yargılanması için öncelik sırası şöyledir: “Anayasa Mahkemesi,
davaları, kural olarak dilekçelerin alınış sırasına göre yargılayacaktır. Aşağıda sayılan durumlar
buna istisnadır:
26
Şunu belirtmeyi gerekli görüyoruz ki Slovenya hukuk literatüründe kanunların (ve yönetmeliklerin) uygunluğu hakkında
karar verilmesiyle ilgili bütün prosedürler soyut kontrol olarak adlandırılır (çünkü bu prosedürlerde soyut işlemler kontrol
edilir), böylece anayasa şikayetinden ayırt edilmiş olurlar (öte yandan, anayasa şikayeti prosedürlerinde inceleme konusu
olan şey bireysel ve kural olarak somut işlemler oldukları halde, anayasa şikayeti hiçbir zaman somut kontrol olarak
adlandırılmaz. Slovenya hukuk literatüründe somut kontrol terimi kullanılmaz.
Bir davada bir tarafın anayasaya aykırılık iddiasında bulunması halinde olağan mahkemenin yükümlülüklerinin ne olduğu
açık değildir. Mahkeme bir tür resmi ara cevap vermek zorunda mıdır, yoksa bu soruyu kesin kararında çözüme bağlayabilir
mi? Olağan mahkemeler, negatif bir biçimde dahi olsa, anayasal konularla ilgilenme yetkisine sahip midir? Bu soruların pratik
önemi azdır, çünkü herhangi bir taraf, onun davasında uygulanacak yasal düzenlemenin onun haklarına müdahale ettiğini
gösterebiliyor ise, doğrudan Anayasa Mahkemesi önünde ilgili yasal düzenlemeye her zaman itiraz edebilir. Olağan bir
mahkeme, bu durumda, Anayasa Mahkemesinin kesin hükmüne kadar davayı durduracak veya resmen bekletecektir.
27
13
- İnceleme aşamasında veya hazırlık aşamasında mütalaa edilerek karara bağlanabilecek
daha basit davalar olduğunda;
- Hazırlık işlemlerinin uzun sürmesi ve karmaşık olması nedeniyle veya münferit bir davayı
mütalaa etmeye yönelik işlemler nedeniyle öncelik sırasına göre inceleme ve yargılama
yapmak mümkün olmadığında;
- Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun 6. maddesi temelinde uygulanan düzenlemelere göre
Mahkemenin hızla incelemek ve yargılamak zorunda olduğu davalar söz konusu
olduğunda;
- Anayasa Mahkemesi Kanunu veya başka düzenlemelerde bir davanın görülmesi ve
kararlaştırılması için bir zaman sınırı tespit edildiğinde;
- Yargı organları arasında bir ihtilaf hakkında karar verilmesi söz konusu olduğunda;
- Önemli bir hukuki meselenin çözülmesi söz konusu olduğunda;
- Mahkemenin öyle karar verdiği başka hallerde.”
4 Anayasa Mahkemesinin Atıf Kapsamı – Resen Değerlendirme
Prensip olarak, Anayasa Mahkemesi müracaatın içeriğiyle sınırlanmıştır.
Ancak, kamu otoritesinin kullanımı için çıkarılan bir genel işlem veya bir düzenlemenin anayasa ve
kanunlara uygunluğu hakkında karar verirken, Anayasa Mahkemesi, davayı çözüme bağlamak için
kesinlikle gerekliyse veya aralarında karşılıklı bir münasebet varsa, kamu otoritesinin kullanımı için
çıkarılmış olup anayasa veya kanunlara uygunluğu değerlendirmeye sunulmuş olmayan ilgili (veya
başka) düzenlemeler veya genel işlemlerin anayasa veya kanunlara
uygunluğunu da
değerlendirmeye yetkilidir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 30). Anayasa Mahkemesi, bir
anayasa şikayeti üzerine karar verirken, iptal edilmiş bir işlemin kamu otoritesinin kullanımı için
çıkarılmış anayasaya aykırı bir düzenleme veya genel işleme dayalı olduğunu tespit ederse, söz
konusu işlem fesih (ex tunc) veya iptal (ex nunc) edilebilir (Anayasa madde 161 (2), Anayasa
Mahkemesi Kanunu madde 59 (2)). Anayasa Mahkemesi hangi otoritenin yetkili olduğunu belirten
bir karar verecek ve ayrıca genel işlemi veya kamu yetkilerinin kullanımı için çıkarılmış olan ve
anayasa veya kanunlara aykırılığı tespit edilmiş olan genel işlemi geriye veya ileriye doğru iptal
edebilecektir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 61 (4)).
5 Slovenya Anayasa Şikayeti
5.1 Tarihçe
1963 Anayasası kapsamında Anayasa Mahkemesinin kurulmasıyla, o zamanki Anayasa
Mahkemesi temel haklar ve hürriyetlerin korunmasıyla ilgili yargı yetkisini de kazandı. O zamanki
federal ve kurucu cumhuriyet anayasalarında belirlenen (o dönemdeki resmi adıyla) öz-yönetim
hakları ve diğer temel hürriyetler ve haklar, kanunen başka bir yargısal koruma yoluyla garanti
edilmiş değilse, bir Devlet veya belediye organı veya şirketinin münferit bir işlemi veya fiiliyle ihlal
edilmeleri durumunda, bunların korunmasına yönelik karar verme yetkisi Anayasa Mahkemesine
tanındı (1963 tarihli Slovenya Sosyalist Cumhuriyeti Anayasasının 228.3 maddesi ve o zamanki
Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun 36 ila 40 sayılı maddeleri). Bu türden davalarda Anayasa
Mahkemesinin kararı, tespit edilmiş bir ihlal durumunda temyiz etkisine sahipti (münferit bir işlemin
iptali veya geçersiz ilan edilmesi veya değiştirilmesi ve muhtemel sonuçlarının giderilmesi veya bir
faaliyetin devamının yasaklanması). Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin yargı yetkisi tali
nitelikteydi. Belirli bir olayda, öngörülen herhangi bir yargısal koruma olmaması veya bütün diğer
hukuki yolların tüketilmiş olması halinde ve ancak bu takdirde Anayasa Mahkemesi önünde dava
açılabilirdi.
14
Ancak, uygulamada eski Anayasa Mahkemesi yetkisizlik gerekçesiyle bu gibi bireysel davaları
reddetti ve davacıyı olağan mahkemelere yönlendirdi. Böyle bir durum Anayasa Mahkemesinin
kendisinde belli bir negatif tutum yarattı, çünkü mahkeme bu gibi davaları geri çevireceğini ve
böylece hiç bitmeyen bir işle uğraşacağını önceden biliyordu. O zamanki Anayasa Mahkemesinin
kendisi, münferit işlemler bakımından en mantıklı çözümün kararların bir bütün olarak olağan
mahkemelere aktarılması olacağı uyarısında bulundu. Bazıları tarafından önerildiği gibi anayasa
mahkemelerinin yetkilerini idare ve yargının münferit işlemlerinin anayasal denetimine teşmil etmek
o dönemde zaten mümkün olamazdı, çünkü o zamanki anayasa mahkemeleri gitgide daha geniş
özerk düzenlemelerin denetimiyle görevliydi ve ayrıca hukuk sistemi hızla değişiyordu ve genellikle
uyumsuz ve belirsiz haldeydi.28 Anayasa Mahkemesinin negatif olarak düzenlenmiş yargı yetkisi
(başka bir yasal koruma öngörülmediğinde) onun bu alandaki faaliyetlerinin sonuç getirmemesine
yol açtı; bu faaliyet, hakların korunmasına yönelik bir şikayet yoluyla başlatılsa da sonuç
getirmiyordu. Ancak, o zamanki anayasal denetim sistemi, başvuru-dilekçe sahibinin kendi
statüsünü ispatlama mecburiyetinde olmaksızın, halk şikayeti-dilekçe (actio popularis) hakkını
bireye garanti ediyordu.
1963 Anayasasını müteakip, Anayasa Mahkemesi faaliyetinin ilk döneminde, insan hakları ve
hürriyetlerin Anayasa Mahkemesi tarafından korunması yoğun bir ilerleme göstermedi. Bunun
sebebi, belki de, Anayasa Mahkemesine karar alması için yeterli pratik standartlar temin edecek
belirli bir anayasal ve hukuki temel olmamasıydı. Asıl sebep ise, belki de, temel hakların Anayasa
Mahkemesi yoluyla korunmasına elverişli olmayan sistemin kendisiydi.
1974 Anayasası ise, münferit anayasal haklar ve hürriyetler üzerinde Anayasa Mahkemesinin yargı
yetkisini kaldırdı ve bu hakların korunmasını olağan mahkemelere bıraktı. Bununla beraber,
Anayasa Mahkemesi faaliyetinin ikinci döneminde, 1974 Anayasasından 1991 Anayasasına kadar
olan dönemde, anayasal olarak korunan insan hakları ve hürriyetler ile açıkça ilgili olan kararların
sayısı biraz arttı. Bu hususta, kanun önünde eşitlik ilkesi, çalışma hürriyeti, sosyal güvenlik hakkı ve
hukuk yollarına müracaat hakkının somutlaşma örnekleri özel bir önemdedir. Ne yazık ki Anayasa
Mahkemesi tarafından alınan bu kararların çoğunda pek az gerekçe bulunuyordu. Onları okuyan
kişinin kararın temelinde yatan sebeplerin tamamını anlayabilmesi mümkün değildir.
1991’den önce Slovenya Anayasa Mahkemesi içtihadının bir diğer özelliği de, Avrupa ile mukayese
edildiğinde, Anayasa metninin kendisinde açıkça yer verilen hukuki prensipler de dahil hukuki
prensiplerin kullanımından çok daha fazla kaçınmasıydı. Ancak, yabancı ülkelerdeki uygulamayla
ortak bir nokta olarak, eşitlik prensibi aksi takdirde nadiren başvurulan prensipler arasında büyük
yer tutuyordu. Kararlar sürekli olarak hukuki (resmi) argüman çerçevesinde kalıyordu ve başka
değerlere atıf yapılmıyordu. Anayasa Mahkemesi, kendini sınırlama prensibine ve kanunların
anayasallığı karinesine kendini bağlamıştı.
Slovenya Cumhuriyetinin 1991 tarihli yeni Anayasası, Anayasa Mahkemesinin yeniden tanımlanan
yetkileriyle birlikte, klasik temel hakların listesi yanında, mahkemenin bu alandaki rolünün
yoğunlaştırılması için zemini hazırladı. Anayasa Mahkemesinin şimdi bu faaliyet için yeterli hareket
alanına sahip olduğu kabul edilmektedir. Slovenya Anayasası, profesyonel olarak doğru anlayış ve
muhakeme imkanı veren yeterli hak tanımları içermektedir. Temel hakların tamamına yakını hukuki
prensipler niteliğinde olup çok daha ileri seviyede somutlaştırma ve uygulamaya açıktır.29
28
Deset let dela Ustavnega sodišča Slovenije, Dopisna delavska univerza Ljubljana 1974, p. 55.
Pavčnik, Marijan, Verfassungsauslegung am Beispiel der Grundrechte in der neuen slowenischen Verfassung, WGO
Monatshefte fuer Osteuropaeisches Recht, 35th yearbook 1993, Cilt 6, 345-356. Ayrıca bakınız Pavčnik, Marijan,
29
15
Slovenya Anayasa Mahkemesi içtihadının, 1991 Anayasasının kabulünden sonraki dönemde, temel
haklar ve hürriyetler bakımından, yabancı ükelerin anayasal içtihadına uyarlanmış olup olmadığı
veya daha uyumlu olup olmadığı sorusu, temel haklara yaklaşımında yabancı ülkelerin içtihadına
daha yakın olduğu söylenerek cevaplanabilir. Bu alandan örneklerin sayısı artmıştır.
1991 Anayasasıyla yeniden getirilinceye kadar, o tarihten sonra anayasa şikayetinin sistemde artık
harhangi bir yeri yoktu. Bu özel hukuk yolu, daha önceki sistemle, yani Anayasa Mahkemesine bir
halk şikayeti (actio popularis) sunma imkanıyla birleşmiş haldeydi (1991 Anayasası madde 162(2);
1994 tarihli Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 24). Burada, müracaatçı olarak birey hukuki
menfaatini (satatüsünü) göstermek zorundadır. Bu durum, aslında, prosedür karinesini sınırlar.
Dolayısıyla, bir birey doğrudan mağdur olmuş ise bir anayasa veya halk şikayeti (actio popularis)
yoluyla her türden (genel) işleme karşı itirazda bulunabilir.
5.2 Esaslar
Anayasa Mahkemesinin anayasal insan haklarının ihlal edildiği iddiasına dair münferit olaylar
üzerine hüküm verme yetkisi 1991 Anayasasında (madde 160 (1) (6)) öngörülmüş olsa da, ancak
1994 yılında Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun benimsenmesi bu prosedüre işlerlik kazandırdı. Bu
müessesenin Slovenya hukuk sistemine girmesi esas itibariyle Alman içtihadının etkisiyle oldu ve
Slovenya Anayasa Mahkemesi, bunun pratik uygulamasını oluştururken, benzer Avrupa içtihatlarına
sistematik olarak başvurdu. En zor işlerden biri, bu yeni hukuki yolun uygun kapsamı ve genişliğini
belirlemekti: bir yandan, mağdur olan herhangi bir kişiye insan haklarının etkili korunmasını temin
etmek ve diğer yandan, Anayasa Mahkemesinin olağan mahkemeler zincirinde son (pratikte
dördüncü) derece mahkeme haline gelme tehlikesinden sakınmak.
Slovenya’da Anayasa Mahkemesine bireysel erişimin prensipte tamamen açık olduğu söylenmelidir:
bir anayasa şikayetinde bulunmak için hangi insan haklarının bir gerekçe olabileceği konusunda
sınırlama yoktur - Anayasa ile belirlenen bütün haklara ek olarak, onaylanmış ve yayımlanmış
herhangi bir milletlerarası belgede öngörülen herhangi bir insan hakkı bir anayasa şikayetine temel
olabilir. Şikayetçi tarafından ödenecek müracaat ücretleri yoktur. Hukuki temsil bakımından
herhangi bir şart gerekli değildir: düzgün şekilde (forma pauperis) olan bütün müracaatlar çekincesiz
kabul edilir.
Anayasa şikayetleri alanında, Anayasa Mahkemesi iki kademeli bir prosedürü kabul eder. İlk
kademe, her biri üç hakimden oluşan üç adli heyet tarafından yapılır: hukuk davaları için bir heyet,
ceza davaları için bir heyet ve idari davalar için bir heyet. Bu adli organlar sadece kabul edilebilirlik
ve (açık) yanlış gerekçelendirme üzerine karar vermeye yetkilidir. Şikayet kabul edilemez bulunursa
reddedilir, açıkça yanlış gerekçelendirilmiş olduğu görülürse kabul edilmez ve ancak bu denetimi
geçerse kabul edilir (bu karar sadece heyet üyelerinin oybirliğiyle veya, müracaatın reddi ya da açık
yanlış gerekçelendirme kararından sonra on beş gün içinde, mahkemenin herhangi üç üyesi
tarafından verilebilir) ve karar alınması için genel kurula arz edilir (prosedürün ikinci kademesi).
Şikayetin ilk kademe incelemeden başarıyla geçmesi üzerine, karşı tarafa prosedürde yer alma
fırsatı verilerek hasımlı muamele tesis edilir. Prosedürün bu aşamasında, itiraz konusu kararı vermiş
olan organa (tipik olarak Yüksek Mahkeme) her zaman görüşlerini ve açıklamalarını sunma fırsatı
verilir. Yüksek Mahkeme bu fırsatı nadiren kullanır ve normal olarak prosedüre aktif biçimde
katılmaz. Kural olarak, şikayet kapalı oturumda karara bağlanır ve ancak istisnai olarak açık bir
oturum yapılır.
Understanding Basic (Human) Rights (On the Example of the Constitution of the Republic of Slovenia), East European
Human Rights Review, Cilt 2/1996, Sayı 1, 41-57.
16
Anayasa şikayeti, Anayasa Mahkemesini, hukuken geçerli mahkeme kararlarının doğruluğu ve
kanuna uygunluğunu değerlendirmeye yetkili kılacak bir hukuk yolu değildir. Daha önce belirtildiği
gibi böyle bir yetki Anayasa Mahkemesini son derece mahkemesine çevirirdi; onun anayasal rolü bu
değildir. Anayasa Mahkemesi, mahkemelerin kararlarıyla insan haklarını ve temel hürriyetleri ihlal
etmiş olup olmadıklarını değerlendirmeye yetkilidir. Anayasa Mahkemesi (heyeti), şikayetin çok geç
(60 gün) olması, şikayetçinin bütün olağan ve olağanüstü hukuk yollarını tüketmemiş olması,
şikayetçinin statüye (hukuki menfaate) sahip olmaması veya anayasa şikayetinin tam olmaması
(kabul edilemezlik) halinde şikayeti reddeder. Anayasa Mahkemesi (heyeti), insan hakları ve temel
hürriyetlerin ihlalinin açıkça mevcut olmaması (açık gerekçesizlik) veya kararın önemli bir hukuki
konuya bir çözüm getirmesini beklemenin mümkün olmaması ve insan hakları veya temel
hürriyetlerin ihlalinin şikayetçi bakımından önemli sonuçlar doğurmamış olması (önemsizlik) halinde
Anayasa şikayetiyle ilgili hiçbir işlem yapmaz (Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun 55(2)
maddesindeki ifadeyle, Anayasa Mahkemesi anayasa şikayetini kabul etmeyecektir). Önemsizlik
kavramı Avrupa hukuk kültüründe biraz tuhaftır. ABD Yüksek Mahkemesince uygulanan certiorari
kavramının bazı unsurları onda bulunabilir. Slovenya hukuk sisteminde bu müessesenin mühim bir
hususiyeti, bu temelde verilen bir kabul etmeme kararında gerekçe bildirmenin şart olmasıdır. İşte
bu nedenle, Slovenya Anayasa Mahkemesi bir anayasa şikayetini kabul etmemek için bu temeli
ancak birkaç durumda kullanmıştır. Açık gerekçesizliği kanıtlamak, anayasal olarak garanti edilen
insan haklarının iddia edilen ihlallerinin önemsizliğini göstermeye kıyasla çok daha kolay ve ikna
edicidir. Yine de, bugün Anayasa Mahkemesinin karşı karşıya olduğu başlıca problemlerden biri,
hem anayasa şikayetleri alanında, hem de kanunlar ve yönetmeliklerin denetimi alanında devamlı
olarak artan iş yüküyle nasıl başa çıkacağıdır. Mahkemenin, sadece içsel kriterler ile bağlı olarak ve
kabul edilebilirlik veya yanlış gerekçelendirme hakkında sebep göstermek zorunda olmaksızın,
davaları tamamen kendi takdiriyle kabul etmesine imkan verecek yeni bir prosedürün olabilirliğini
tetkik etmek üzere hukuk uzmanları ve Mahkemenin bazı eski hakimleri tarafından ciddi teklifler
yapılmıştır. Benim görüşüm odur ki böyle bir sistemi devreye sokmak bir hukuk sisteminde Anayasa
Mahkemesinin pozisyonu ve rolü hakkında kamuoyu algılamasında tektonik bir değişim anlamına
gelecektir. Toplumun ve bizzat Mahkemenin böyle bir değişime hazır olmadığı ve yakın gelecekte
de olmayacağını sanıyorum.
Bir anayasa şikayeti hakkında karar verirken, Anayasa Mahkemesi, itiraz konusu kararın insan
haklarının korunması bakımından kabul edilemez bir hukuki temele dayalı olup olmadığı veya keyfi
olup olmadığının incelenmesiyle sınırlandırır kendini. Üç hukuki dairenin (hukuk, ceza, idari) üçünde
de, usul teminatı ihlallerinin tespit edildiği kararlar çoğunluktadır. Usul niteliğinde olan anayasal
haklar arasında, Anayasa Mahkemesi bugüne kadar kararlarıyla hakların korunmasında eşitliği
(Anayasa madde 22), düzgün kanuni muameleyi (Anayasa madde 23), hukuk yollarına başvurma
hakkını (Anayasa madde 25) ve ceza davalarında (özel) hukuki teminatları (Anayasa madde 29)
korumuştur. Maddi hukuk alanındaki ihlaller arasında, şikayetçiler bugüne kadar, tutuklama ve
önleyici hapislik ile ilgili olarak şahsi hürriyetin korunması (madde 19), mülkiyet hakkı (Anayasa
madde 33), mahremiyet hakkı (Anayasa madde 35), konut dokunulmazlığı (Anayasa madde 36),
ifade hürriyeti (Anayasa madde 39) ve sosyal güvenlik hakkı (Anayasa madde 50) için başarıyla
dava açmışlardır.
Anayasa Mahkemesinin, anayasa şikayetlerini tetkik ederken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
hükümlerini de dolaysız şekilde uyguladığı ve anayasa hükümlerini Strasbourg’daki Avrupa
Mahkemesinin içtihadı ışığında yorumladığı belirtilmelidir.
Anayasa Mahkemesi (genel kurulu), itiraz konusu münferit işlemin şikayetçinin anayasal olarak
korunan insan hakkını ihlal etmiş olduğunu tespit ederse, normal olarak itiraz konusu kararı bozacak
17
ve Yüksek Mahkemeye veya (duruma göre) ihlalin vuku bulmuş olduğu başka bir mahkemeye veya
idari organa geri gönderecektir. Anayasa Mahkemesi, itiraz konusu işlemin anayasaya aykırı bir
kanun veya yönetmeliğe dayalı olduğunu belirlerse, tali bir prosedür kapsamında bu işlemi iptal
edebilir - kararının bu bölümü erga omnes hükmünde olacaktır.
Anayasa Mahkemesine itiraz konusu kararı değiştirmek suretiyle kesin bir karar verme yetkisini
tanıyan Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun 60. maddesiyle Anayasa Mahkemesine olağan
mahkemeler bakımından çok güçlü bir yetki verilmiştir. Anayasa Mahkemesi, elindeki çok güçlü bir
araç olan bu yetkiyle, kararın iade edildiği organ kendi kararını Anayasa Mahkemesinin görüşleriyle
uyumlu hale getirmeye isteksiz olduğunda, kararını bu organa dayatma imkanına sahip olmaktadır.
Bazı anayasalar, örneğin Hırvatistan Anayasası, Anayasa Mahkemesine Yüksek Mahkeme
kararlarını sadece bozma ve iade etme yetkisi veriyordu. Bazı durumlarda, (Hırvatistan’da
hakimlerin seçilmesiyle ilgili olarak) Yüksek Mahkeme Anayasa Mahkemesinin düşünce şeklini takip
etmeyince hiç bitmeyen bir temyiz döngüsü ortaya çıkmıştır. Bu durum ancak Anayasa
Mahkemesine olayın esası üzerinde kesin karar vermek için düzeltme yetkisi tanıyarak
çözülebilmiştir. Bosna-Hersek Anayasa Mahkemesi bu yetkiyi bizzat kendi kabul ettiği usul kuralları
yoluyla elde etmiştir.
Genel olarak denebilir ki Slovenya’daki mahkemeler, başlangıçta biraz tereddüt ettikten sonra,
anayasa şikayetlerinde Anayasa Mahkemesinin kararlarında ifade edilen bakış açılarını ve
standartları kabul etmişler ve kendi uygulamalarını bunlarla uyumlu hale getirmişlerdir. Mahkemenin
herhangi bir kararına açık muhalefet durumları olmamıştır. Ancak, çok az sayıda davada, Mahkeme
düzeltme yetkisini kullanmış ve mağdur tarafın, bir insan hakkı mahrumiyetinden dolaylı süratle ve
etkili biçimde telafi imkanına kavuşması için, Yüksek Mahkeme kararını tadil ederek kesin kararını
vermiştir. Anayasa Mahkemesi 1998’de bu imkanı beş defa kullanmıştır (bunların hepsi askeri
emekli maaşlarıyla ilgili benzer davalardaydı).
Anayasanın 15(1) maddesi, insan hakları ve temel hürriyetlerin doğrudan doğruya Anayasa
temelinde kullanılacağını öngörür; aynı maddenin 2. fıkrası ise bu haklar ve hürriyetlerin
kullanılmasının kanunla düzenlenebileceğini ifade eder. Madde 125 ile birlikte, bunun anlamı, bu
haklar ve hürriyetlerin her mahkeme önünde bütün adli muamelelerde korunmasıdır. Bütün diğer
hukuk yolları tüketildikten sonra, bireyler Anayasa Mahkemesi önünde bir anayasa şikayetinde
bulunma, yani özel olarak insan hakları ve temel hürriyetlerin korunmasına yönelik bu vasıtayı
kullanma imkanına da sahiptirler.
Bütün idari organlar ve kanuni mercilerin bireyler veya örgütlerin hakları ve yasal kazanımlarını
etkileyen işlem ve kararlarının yargısal denetimi hakkı garanti edilmiştir (Anayasa madde 120(3);
Anayasa madde 157(1)).
Yukarıda işaret edildiği üzere, bireyin Anayasa Mahkemesi önünde şikâyetçi olarak statüsü,
anayasa şikâyetiyle ilgili hükümlerin geniş çapta yorumlanmasından ve somut denetimle ilgili
hükümlerin gitgide daha geniş çapta yorumlanmasından etkilenmiştir. Bazı sistemlerde, anayasa
mahkemelerine bireysel erişim, Anayasa Mahkemesinin fonksiyonel kapasitesini tehdit eden bir
ölçüde yaygınlık kazanmıştır. Dolayısıyla, yasama organı, anayasa mahkemelerinin pek önemli
olmayan veya sonuç vermeyeceği belli olan davaları elimine etmeleri için bir yol bulmaya
çalışmaktadır (örneğin, 64/07 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi Kanunu
değişikliğinde öngörülen statü gerekleri yoluyla soyut denetimlerin kısıtlanması). Bütün bu
davalarda, şikâyetçinin kamu otoritesi tarafından alınan belli bir tedbirden etkilenmesi şartı
18
öngörülmektedir. Şikâyetlerin sayısının artmasıyla verimlilik azalmaktadır. Bununla beraber,
vatandaşlar anayasal haklarının korunması için birçok müracaat imkânına sahip olmalıdır.30
Slovenya Anayasa Mahkemesi önündeki müracaatçıların çoğu bireyler olmuştur ve öyle olmaya
devam etmektedir. 1991 Anayasası kapsamında mevcut anayasal denetim sistemi, daha önceki
(1963 ve 1974 Anayasaları kapsamındaki) sınırsız, bireysel halk şikayeti (actio popularis)
müessesesini korumuş, fakat bunu müracaatçı tarafından hukuki menfaat gösterilmesi şartıyla
kısıtlamıştır (actio quasi-popularis) (Anayasa madde 162(2); Anayasa Mahkemesi Kanunu madde
24)31. Diğer yandan, yeni getirilen anayasa şikayeti Anayasa Mahkemesi önünde bireyin rolünü
gitgide yoğunlaştırmıştır (Anayasa madde 160-162; Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 50).
Slovenya sistemi yoğunlaşmış bir anayasal denetim sistemi olduğundan, olağan mahkemeler somut
(incidenter) davalarda karar verirken anayasal denetim uygulayamaz. Bir olağan mahkeme davayı
durdurmak ve kanunu onun anayasallığının denetimi için Anayasa Mahkemesine havale etmek
zorundadır (Anayasa madde 156; Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 23). Olağan mahkeme,
ancak ilgili kanunun anayasallığı Anayasa Mahkemesince denetlendikten sonra davaya devam
edebilir (böylece Slovenya modeli de, bir kanunun hukuk sisteminden sadece Anayasa Mahkemesi
tarafından çıkarılabileceği ilkesini kabul etmiştir). Bir mahkeme, bir icrai düzenlemenin Anayasa
veya kanuna uygun olmadığı görüşüne varırsa, onu uygulamayacak veya uygulamamalıdır - buna
exceptio illegalis (kanuna aykırılık istisnası) denir.
5.3 Prosedür
1991 Slovenya Anayasasının anayasa şikayetini ayrıntılı olarak düzenleyen hükümleri nispeten
mütevazıdır (Anayasa madde 160 ve 161). Fakat, Anayasanın kendisi (Anayasa madde 160.3) özel
yasal düzenlemeler öngörür (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 50 ila 60).
Anayasa Mahkemesinin bir anayasa şikayetini incelemeyi kabul etmesi için, insan hakları veya
temel hürriyetlerin ihlali şikayetçi bakımından ciddi sonuçlar doğurmuş olmalı veya somut olayın
önemini aşan önemli bir anayasal konuyla ilgili bir karar mevcut olmalıdır (Anayasa Mahkemesi
Kanunu madde 55.b(2)). Küçük meblağlı ihtilaflarda, mülke tecavüz ihtilaflarında ve küçük suç
olaylarında çıkarılan münferit işlemlere karşı veya dava masrafları üzerine bir karar aleyhine yapılan
anayasa şikayetleri, genel bir kural olarak, kabul edilebilir değildir (Anayasa Mahkemesi Kanunu
madde 55.a(2)).
Arne Mavcic, The International Encyclopedia of Laws, Constitutional Law, Slovenia, ed. Dr. R. Blanpain, Kluwer Law
International, Lahey-Londra-Boston, 1998, sayfa 160-173.
30
31 De lege lata bakımından, hukuki menfaat – (bireysel) dilekçe üzerine anayasa mahkemesi davasının başlatılması halinde itiraz konusu düzenlemenin anayasa ve kanuna uygunluğu hakkında esastan karar almanın kabul edilebilirliğinin bir şartı
anlamına gelen bir usul şartıdır.
De lege ferenda bakımından, Anayasa Mahkemesi, hukuki menfaati artık herhangi bir sınırlama oluşturmayacak şekilde
tamamıyla gevşetirse veya - daha inandırıcı olarak - bireysel müracaatçıların Anayasa Mahkemesine artık erişemeyeceği bir
biçimde sıkılaştırırsa (ki böyle bir sıkıştırma anayasal denetimin bu şeklinin neredeyse kaldırılmasına işaret ederdi) Anayasa
ile çelişkili olurdu. Hukuki menfaat anayasal bir olaydır ve bireysel dilekçe ile bir devlet organının talebi arasında bir sınır
çizme rolüne sahiptir; fakat, diğer yandan, bireysel dilekçeler vermenin mutlak surette engelleneceği bir şekilde
yorumlanmamalıdır.
Bakınız: Nerad, Sebastian. Pravni interes za ustavnosodno presojo zakonov in drugih predpisov, REVUS-revija za evropsko
ustavnost, No. 4/2005, GV Založba Ljubljana, p. 42.
19
Yapılan anayasa şikayetleri, önce çalışma takvimiyle belirlenen Anayasa Mahkemesi hakimi
tarafından incelenir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 54(3), madde 55(1)). Ancak, soyut
denetimde olduğu gibi bir tarama prosedüründe Mahkeme kabul ettiği davaların sınırlandırılmasında
takdir yetkisine sahip değildir. Davaların kabul edilmesi (veya edilmemesi) bir davanın
gerekçelerinin ön incelemesine bağlıdır.
Çalışma takvimiyle belirlenen üç Anayasa Mahkemesi hakiminden oluşan bir heyet, bir anayasa
şikayetinin incelenmesini reddetme, kabul etmeme veya kabul etme kararını verir (Anayasa
Mahkemesi Kanunu madde 54(1), madde 55.c(1)). Heyet oybirliğine ulaşamaz ise, heyet üyesi
olmayan Anayasa Mahkemesi hakimleri buna karar verirler (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde
55.c(2), madde 55.c(3)).
Anayasa Mahkemesi, bir anayasa şikayetini, şikayetçinin hakları, yükümlülükleri ve yasal
kazanımlarıyla ilgili bir bireysel işleme atıf yapmıyorsa, şikayetçi anayasa şikayeti üzerine bir karar
verilmesi için hukuki menfaat sahibi değilse, anayasa şikayeti kabul edilebilir değilse, zamanında
yapılmamış ise, veya bütün hukuk yolları tüketilmemiş ise, anayasa şikayetinde bulunma hakkına
sahip olmayan bir kişi tarafından yapılmış ise, anayasa şikayeti gerekli bütün bilgi veya belgeleri
içermediğinden eksik ise ve şikayetçi Anayasa Mehkemesinin çağrısı üzerine bu eksikliği gidermez
ise veya anayasa şikayeti Anayasa Mahkemesince incelenemeyecek ölçüde eksik ise reddeder
(Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 55.b(1)).
Heyet aksine karar vermedikçe, anayasa şikayetinin reddi veya kabul edilmemesi kararının
gerekçesinde sadece kararın sebebi ve Anayasa Mahkemesinin bileşimi yer alır (Anayasa
Mahkemesi Kanunu madde 55.c(4)).
Bir anayasa şikayetinin incelenmesine karar verilirse, Anayasa Mahkemesi bütün üyeleriyle karar
alır (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 57). Anayasa Mahkemesi aynı anayasal konu üzerine
zaten bir karar vermiş ve şikayeti haklı bulmuş ise, şikayeti haklı bulan karar bir heyet tarafından
çıkarılır (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 59(3))
Genel olarak, Anayasa Mahkemesi, onun yetkisine giren davaları, Mahkeme Başkanının kendi
girişimiyle veya üç Anayasa Mahkemesi hakiminin teklifiyle (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde
35(2)) toplanmaya çağırdığı kapalı bir oturumda veya açık bir duruşmada (Anayasa Mahkemesi
Kanunu madde 35(1)) mütalaa eder. Anayasa Mahkemesi, davayı mütalaa ettikten sonra, bütün
Anayasa Mahkemesi hakimlerinin çoğunluk oyuyla, kapalı bir oturumda karar verir. Bir karar ile veya
kararın gerekçesiyle hemfikir olmayan bir Anayasa Mahkemesi hakimi bir muhalif veya muvafık
görüş verebilir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 40(3)).
Anayasa Mahkemesi, Anayasanın garanti ettiği bütün insan hakları ve temel hürriyetlerin ihlali
iddialarına dayalı anayasa şikayeti davalarını karara bağlar (Anayasa madde 160(1)(6)). Böylece,
bu korumanın kapsamına, onaylama yoluyla milli hukukun bir parçası haline gelmiş olan
milletlerarası anlaşmalar yoluyla kabul edilenler dahil Anayasa ile garanti edilen bütün temel insan
hakları ve hürriyetler girer.
Herhangi bir tüzel kişi veya birey anayasa şikayetinde bulanabilir (Anayasa Mahkemesi Kanunu
madde 50 (1)). Münferit bir davada insan hakları ve temel hürriyetlerini korumakta olduğu kişilerin
mutabakatına tabi olarak, (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 52(2)) Ombudsman da uğraştığı
münferit konularla doğrudan ilgiliyse anayasa şikayetinde bulunabilir (Anayasa Mahkemesi Kanunu
madde 50(2)). Bir anayasa şikayetinin konusu, bir devlet organı, bir yerel öz-yönetim organı veya
20
kamu otoritesi tarafından yapılmış ve iddiaya göre insan haklarını veya temel hürriyetleri ihlal eden
münferit bir işlem olabilir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 50(1)).
Bir anayasa şikayetinde bulunmanın ön şartı, mümkün olan bütün hukuk yollarının tüketilmiş
olmasıdır (Anayasa madde 160(3); Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 51(1)). Bunun bir istisnası
olarak, Anayasa Mahkemesi, iddia edilen ihlalin çok açık olduğu ve münferit işlemin uygulanmasıyla
şikayetçi bakımından telafisi imkansız sonuçlar ortaya çıkacağı hallerde, bütün hukuk yollarının
tüketilmesinden önce de bir anayasa şikayetine bakabilir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde
51(2)).
Bir anayasa şikayeti münferit işlemin kabulünden itibaren altmış gün içinde verilmelidir (Anayasa
Mahkemesi Kanunu madde 52(1)). Ancak, haklı gerekçeleri olan münferit hallerde, Anayasa
Mahkemesi bu sürenin dolmasından sonra da bir anayasa şikayeti üzerine karar verebilir (Anayasa
Mahkemesi Kanunu madde 52(3)). Şikayet, başka hususlar yanında, itiraz konusu münferit işlemi,
şikayetin dayandığı olguları ve iddia edilen insan hakları ve temel hürriyetler ihlalini belirtmelidir
(Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 53(1)). Yazılı şekilde yapılmalı ve ilgili işlemin ve belgelerin
birer müshası şikayete ilişik olmalıdır (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 53(2) ve madde 53(3)).
Üç hakimden oluşan bir senatoda (Anayasa madde 162(3), Anayasa Mahkemesi Kanunu madde
54(1)), Anayasa Mahkemesi kapalı bir oturumda anayasa şikayetinin incelenebilirliğine karar
verecektir. Anayasa Mahkemesi ihtiyaca göre birden çok senato kurabilir (Anayasa madde 162(3),
Prosedür Kuralları madde 10(2)). Anayasa şikayeti, kabul edilmeden önce veya kabul edildikten
sonra cevap için karşı tarafa iletilebilir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 56). Anayasa
Mahkemesi bir anayasa şikayetini normal olarak kapalı bir oturumda ele alır, fakat açık bir duruşma
da yapabilir (Anayasa Mahkemei Kanunu madde 57). Anayasa Mahkemesi, bir münferit işlem veya
kanunun ve itiraz konusu münferit işlemin kabulüne dayanak oluşturan başka düzenleme veya
genel işlemin uygulanmasını askıya alabilir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 58).
Anayasa Mahkemesinin esastan kararı:
- şikayeti haksız bularak reddedebilir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 59(1));
- itiraz konusu (münferit) işlemi tamamen veya kısmen iptal edebilir veya geçersiz kılabilir
veya yeni bir karar için konuyu yetkili organa iade edebilir (Anayasa Mahkemesi Kanunu
madde 59(1));
- iptal ettiği münferit işlemin böyle bir düzenlemeye veya genel işleme dayalı olduğunu
tespit ederse kamu otoritesinin kullanılması için çıkarılmış anayasa ile uyumsuz
düzenlemeler veya genel işlemleri resen iptal edebilir veya geçersiz kılabilir (Anayasa
madde 161 (2); Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 59 (2));
- Anayasa Mahkemesi aynı anayasal konu üzerine daha önce bir karar vermiş ve şikayeti
haklı bulmuş ise, halen mahkeme önündeki şikayeti haklı bulan, münferit işlemi tamamen
veya kısmen iptal eden ve konuyu yetkili merciye iade eden bir karar heyetçe alınır; heyet
bu gibi durumlarda ayrıca Kanunun 60. maddesine göre bir karar da verebilir (Anayasa
Mahkemesi Kanunu madde 59(3));
- Anayasa Mahkemesi, itiraz konusu münferit işlemi geçersiz kılar veya iptal ederse,
geçersiz kılınan veya iptal edilen münferit işlemin doğurmuş olduğu sonuçları gidermek için
gerekli olması veya anayasal hak veya hürriyetin mahiyetinin bunu gerektirmesi ve
21
belgelerdeki veriler temelinde buna karar vermenin mümkün olması halinde, itiraz konusu
haklar veya hürriyetler üzerine de karar verebilir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde
60(1)); böyle bir karar, Anayasa Mahkemesi tarafından geriye doğru iptal edilen ve
Mahkemenin aynı konudaki kararıyla ikame edilen ilgili işlemin uygulanması için yetkili
organ tarafından icra edilir; halen geçerli düzenlemelere göre yetkili olan böyle bir organ
yoksa, Anayasa Mahkemesi bir organ tayin eder (Anayasa Mahkemesi Kanunu (madde
60(2)).
5.4 Slovenya Düzenlemesinin Özellikleri
Dolayısıyla, Slovenya düzenlemesinin özellikleri şunlardır:
Bütün hukuk yollarının tüketilmiş olması ön şartının istisnaları (Anayasa Mahkemesi
Kanunu madde 51(2)) ve bir anayasa şikayetinde bulunma süresinin istisnaları (Anayasa
Mahkemesi Kanunu madde 52(3));
Anayasa Mahkemesi üzerindeki fazla yük nedeniyle, prosedürle ilgili ön şartların
sıkılaştırılması yönünde bir eğilim (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 55.a, 55.b, 55.c,);
Korunan hakların kapsamını özel olarak tanımlayan başka sistemlere kıyasla anayasa
şikayetiyle korunan anayasal hakların geniş bir tanımı (Anayasa Mahkemesi Kanunu
madde 50(1));
Olağan mahkemelerce verilen bir kararın bile bir anayasa şikayetinde itiraz konusu
olabilmesi (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 50(1));
Anayasa Mahkemesinin, iptal ettiği bir münferit işlemin anayasaya aykırı bir düzenleme
veya genel işleme dayalı olduğunu tespit etmesi halinde şikayetle sınırlı kalmayıp resen
harekete geçebilmesi - böyle bir durumda, düzenleme veya genel işlem de iptal edilebilir
veya geçersiz kılınabilir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 59(2));
Anayasa şikayeti (Anayasa Mahkemesi Kanunu maddeler 50 ila 60) ve halk şikayetinin
(actio popularis) (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 24) bir arada mevcudiyeti, halk
şikayetinin sadece müracaatçıya ait statü gerekleriyle kısıtlanmış olması;
Davada mahkeme ücretinin gerekli olmaması: her bir taraf, Anayasa Mahkemesi Kanunuyla
aksi belirlenmiş olmadıkça (örneğin Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 34.a32), Anayasa
Mahkemesi önündeki davada kendi masraflarını öder;
Anayasal haklar üzerine nihai bir kararın olabilirliği (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde
60(1)).
32
Madde 34a
(1) Anayasa Mahkemesi, bu kanunla verilen hakları istismar eden bir katılımcıyı veya onun yetkili temsilcisini 100 ile 2.000
Euro arasında bir para cezasıyla cezalandırabilir.
(2) Anayasa Mahkemesi, bir müracaatın kanunla belirlenen temel unsurları ihtiva etmemesi halinde bir katılımcıyı temsil eden
bir avukatı yukarıdaki fıkrada belirtilen para cezasıyla cezalandırabilir.
22
6 Bazı hukuki tedbirler – Dava sayısında azalma için sınırlama eğilimi yönünde bir deneme –
“Daha önemli” davalar lehine daha güçlü bir seçme 33
1991 Anayasasının ve 1994 tarihli Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun kabul edilmesinden sonra,
Anayasa Mahkemesi önündeki davaların sayısı yıldan yıla artmaktaydı. Ayrıca, bu dönemde,
anayasal denetimin zeminleri ve insan hakları korumasının temel standartları anayasal içtihat
yoluyla tesis edildi. Belirtilen dönemin ilk kısmında, bireysel dilekçeler (halk şikayetleri) çoğunlukta
idi; aynı dönemin sonraki kısmında (1994 tarihli Anayasa Mahkemesi Kanunuyla anayasa
şikayetinin düzenlenmesinden sonra) anayasa şikayetleri kesin olarak öne geçti. Bundan dolayı,
Anayasa Mahkemesi önündeki prosedürler Anayasanın 23(1) maddesiyle talep edilen makul
sürenin ötesine uzadı.34 Söz edilen insan hakkına saygı ve anayasal denetimin kalitesinin temin
Zakon o spremembah in dopolnitvah zakona o Ustavnem sodišču, Predlog zakona, No. 700-03 / 93 - 0002 / 0033, EPA:
1323 – IV, Poročevalec Državnega zbora, No. 35/2007 of 14.05.2007 - Poročilo MDT
Bu kanun kabul edildi ve Resmi Gazete’de (RS, No. 51/07) yayımlandı. Birleştirilmiş metin Resmi Gazete’de (RS, No. 64/07)
yayımlandı. Dolayısıyla, yeni Prosedür Kuralları da kabul edildi ve Resmi Gazete’de yayımlandı (RS, No. 86/07).
34 Çözüme bağlanmamış davaların ve gecikmelerin sayısı, Slovenya mahkemelerinin çoğunun aşırı yük altında olduğuna
işaret ediyor. İnsan Hakları Ombudsmanı, devletin olağan ve uzmanlaşmış mahkemeler önündeki davalarda makul bir süre
içinde yargılanma hakkını sağlama görevine devamlı olarak dikkat çekmiştir. Ayrıca, hâkimlerin adli fonksiyonlarının bütün
yetkilerine saygılı olma görevine de dikkat çekmiştir. Sadece bu yoldan etkili, tarafsız ve adil yargılama temin edilmesi
mümkün olacaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan müracaatların üçte ikisi makul sürede yargılama hakkının
ihlaliyle alakalıdır. Bu durum yargı erki tarafından ihmal edilmemelidir (İnsan Hakları Ombudsmanı, Yıllık Rapor 2004,
Ljubljana, Mayıs 2000).
33
Örnek olarak, Anayasa Mahkemesi, İdari İhtilaflar Kanunu’nun anayasaya aykırı olduğuna karar vermiştir (Anayasa
Mahkemesi kararı no. U-I-65/05, 22 Eylül 2005, Resmi Gazete 2005, no. 92). Anayasa Mahkemesi, makul sürede yargılama
hakkının muhtemelen ihlal edilmiş olduğu halen sona ermiş olan davaların durumunda ilgili şahısların (Anayasanın 23(1)
maddesi temelinde) makul sürede yargılama haklarının etkili bir adli korumasına sahip olup olmadıkları konusunu tartışmıştır.
Mahkeme, söz konusu kanunun Anayasa ile uyumlu olmadığına karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesinin halen mevcut olan beyanı kapsamında, yürürlükteki mevzuat dikkate alınarak, ilgili şahıs
(Anayasanın 26. maddesi temelinde) makul sürede yargılama hakkı muhtemelen ihlal edildiyse davanın kesin olarak sona
ermiş olması durumunda tazminat için müracaat edebilir. Bu müracaat, Borçlar Kanunuyla belirlenen tazminat hukukunun
genel kurallarını uygulamak suretiyle hukuk davasında olağan mahkeme tarafından incelenmelidir. Bu temelde, tazminat
mesuliyetinin şartları yerine gelmiş olmak kaydıyla, olağan mahkeme, ilgili şahıs lehine sadece bir maddi ve manevi
tazminata hükmedebilir. Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki görüşü dikkate almaksızın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
içtihadını dikkate alarak, (İnsan Hakları ve Temel Hürriyetlerin Korunması İçin Avrupa Sözleşmesinin ruhuna uygun olarak),
insan haklarının yargı yoluyla korunmasını ve bunların ihlalinden doğan sonuçların giderilmesi hakkını garanti eden Slovenya
Cumhuriyeti Anayasasının 15 (4) maddesini yorumlarken, (makul sürede yargılama hakkının yargı yoluyla korunması
kapsamında) ihlal sona erdiğinde bile adil tazminat yaptırımının uygulanabilirliğini öngörmek gerektiğine karar vermiştir. Buna
göre, yargılamada makul süre aşılmış ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin belirlediği kriterler değerlendirme için
uygulanacaktır.
Anayasanın 157(2) sayılı maddesine atıfta bulunan ve makul sürede yargılanma hakkının yargı yoluyla korunmasını öngören
İdari İhtilaflar Kanunu, tartışılan hakkın mahiyetine uyarlanmış olan ve hakkın ihlali sone ermiş ise adil bir tazminat talep
edilmesini de öngörecek özel hükümler içermediğinden, Anayasa Mahkemesi bu kanunun (Anayasanın 23(1) maddesiyle
bağlantılı olarak) Anayasanın 15(4) maddesiyle uyumlu olmadığına karar verdi.
Anayasa Mahkemesi, sadece, ihlal sona ermiş ise makul sürede yargılama hakkının etkin yargısal korumasına yönelik olarak
mevzuatta hüküm olup olmadığına karar vermiştir. Ancak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihadına atıf yaparak,
davanın halen devam etmekte olması halinde söz konusu hakkın yargısal korumasının etkililiği bakımından ortaya çıkan
makul soruya dikkat çekmiştir. Anayasa Mahkemesinin ifade ettiği gibi, Mahkemenin kararıyla anayasaya aykırı oldukları
tespit edilen düzenlemeleri giderecek olan yeni yasal düzenlemelerin kabul edilmesi sürecinde, dava halen devam ediyorsa
söz konusu hakkın uygun şekilde korunmasını öngörme ihtiyacı da vardır. Buna ek olarak, bu konuları Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesince benimsenen standartlar ile uyumlulaştırmak gereklidir. Ayrıca, devletin ve/veya bütün devlet erklerinin
(yasama, yürütme, yargı) temel kaygısı, yargı fonksiyonunun etkili biçimde yürütülmesini sağlamak olmalıdır.
23
edilmesi, 2007 tarihli Anayasa Mahkemesi Kanunu tadillerini hazırlayanlar tarafından, kanun
tasarısının başlıca gerekçeleri olarak ifade edildi.
1991 Anayasası, bazı teorik noktaları takip ederek, bireysel dilekçe verilmesi (halk şikayeti) için bir
şart olarak hukuki menfaati getirdi (Anayasa madde 162(2)). Daha sonra, 1994 tarihli Anayasa
Mahkemesi Kanunu (Resmi Gazete No. 15/94), daha ayrıntılı bir başlangıç noktasından hareketle,
müracaatçının hakları ve/veya hukuki durumuna dolaysız bir tecavüzün gösterilmesinin zorunlu
olduğunu belirledi. (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 24): Ancak, 2007 yılında Anayasa
Mahkemesi Kanununda yapılan değişiklikler, bir yönetmeliğin anayasal denetiminin talep edildiği
haller başta olmak üzere, hukuki menfaatin beklenen ispatının unsurlarını daha katı ve daha kesin
olarak belirledi. Bu gibi hallerde Anayasa Mahkemesince verilen daha önceki kararlar, olağan
mahkemeler önündeki (daha erken) bireysel prosedürlerde haklar ve hukuki menfaatlerin daha
önceden korunması ileri sürülebildiği zaman, esas itibariyle bireysel örnekler (şehircilik yönetmeliği
gibi örnekler) ile alakalıydı.35 Sadece bu korumanın ileri sürülememesi durumunda Anayasa
Mahkemesi önündeki prosedür uygun olabilirdi.36
2007 yılında tadil edilen Anayasa Mahkemesi Kanunu (Resmi Gazete RS, No. 64/07) anayasa
şikayeti prosedürüyle ilgili değişiklikleri37 getirdi:
Bir anayasa şikayeti, kural olarak, küçük meblağlı ihtilaflarda, mülke tecavüz ihtilaflarında, küçük
suç davalarında ve sadece dava masrafları üzerine bir kararın itiraza konu edildiği hallerde kabul
edilebilir değildir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 55.a(2)).
Anayasa Mahkemesi bir anayasa şikayetini incelemeyi sadece: 1) müracaatçı bakımından ciddi
sonuçlar doğurmuş bir insan hakları ve temel hürriyetler ihlali varsa; veya 2) somut olayın önemini
aşan önemli bir anayasal konuyla ilgiliyse – böylece, insan hakları açısından, bir emsal karar
oluşturacak ise kabul eder (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 55.b (2)).
Üç Anayasa Mahkemesi hakiminden oluşan bir heyet, bir anayasa şikayetinin incelenmesi için
kanuni şartların yerine getirilmiş olup olmadığına oybirliğiyle karar verir. Ayrıca, anayasa şikayetinin
inceleme için kabulüne de karar verir. Bir anayasa şikayetinin reddedilmesi veya inceleme için kabul
edilmemesi kararları, genel bir kural olarak, bir gerekçe ihtiva etmeyecektir (Anayasa Mahkemesi
Kanunu madde 55.c,).
Düzenlemelerin anayasallığı veya hukukiliğinin denetimi prosedürlerinde, dolaysız geçerliliğe sahip
(yani uygulanması için ayrı bir prosedürün gerekli olmadığı) bir düzenlemeye bir dilekçe yoluyla
itiraz edilen durumlara ait bölümünde Kanun tadil edilmiştir. Düzenlemenin yürürlüğe girmesinden
sonra bir yıl içinde veya müracaatçının düzenlemenin zararlı sonuçlarını öğrendiği günden sonra bir
yıl içinde itiraz edilebilir. Bu değişiklik sadece Kanundaki tadillerin uygulanmasından sonra verilecek
dilekçeler için geçerlidir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 24(3)).
Kanun hükümlerine Yüksek Mahkeme tarafından itiraz edilirse, aynı kanun hükümlerini münferit
davalarda uygulaması gereken bir mahkeme, bu kanunun veya onun bir kısmının anayasallık
35
Dolayısıyla, geçen yüzyılın altmışlı yıllarında, aynı beyanlar ortaya atıldı: anayasallık ve hukukiliğin korunması sadece
anayasa yargısına verilmemeliydi. Anayasa Mahkemesi, 1991’den önce uygulamasında, özellikle bireysel davaları
reddediyor ve müracaatçıları olağan mahkemelere yönlendiriyordu. Temel hakların korunması yanında, yönetmeliklerin
(özellikle şehircilik alanında) anayasallığı ve hukukiliğinin denetimiyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin yargı yetkisi
geçmişte defalarca Mahkemenin gereksiz yük altına sokulması olarak ifade ediliyordu (bakınız Deset let dela Ustavnega
sodišča Slovenije, Dopisna delavska univerza Ljubljana 1974, p. 55).
36 Anayasal denetim prosedürü, bu yoldan, anayasa yargısı tarafından “gerçek” bir tali koruma mahiyetini kazanmakta mıdır?
37 Bkz. www.us-rs.si
24
denetimi için ayrı bir talep yoluyla dava başlatmak zorunda olmakszın, Anayasa Mahkemesinin
kesin kararına kadar önündeki davaları bekletebilir. Yüksek Mahkemenin talebiyle hangi kanun
hükümlerine itiraz edildiği konusunda verilere hızlı erişim temin etmek için, bu türden davaların bir
listesi Anayasa Mahkemesinin internet sitesinde yayımlanacaktır. Anayasa Mahkemesinin internet
sitesinde, mahkeme hakimleri bu listedeki değişmeler hakkında otomatik bir uyarıcı kullanabilirler
(Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 23).
Bundan böyle, Kanun bir talebin, dilekçenin (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 24.b) ve anayasa
şikayetinin (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 53) zorunlu unsurlarını tespit etmektedir. Bunlar
Anayasa Mahkemesinin internet sitesinde38 yayımlanmakta ve bir dilekçe veya anayasa şikayeti
verme formlarına dahil edilmektedir. Bu değişiklik avukatları özellikle ilgilendirebilir, çünkü Anayasa
Mahkemesi bir müracaatın kanunla belirlenmiş zorunlu unsurları ihtiva etmemesi halinde avukatı
para cezasıyla cezalandırabilir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 34. a).
7 Bazı Yorumlar
Daha önce belirtildiği gibi, 2007 yılında Anayasa Mahkemesi Kanununda yapılan son değişiklik
bireylerin Anayasa Mahkemesine erişimini ciddi ölçüde sınırlandırmıştır.39 Kabul edilen değişiklikler, bu
gibi ilave sınırlamalar özellikle aşırı gecikme olmadan yargılama hakkı (Anayasa madde 23(1))
bakımından kesin bir gereklilikmiş gibi, daha sıkı kriterler getirmiştir. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesine
daha önceki geniş bireysel erişim çok gerekli bir husus sayılmamıştır; her durumda, insan hakları ve
temel hürriyetlerin korunması, prosedürün daha erken aşamalarında, zaten çeşitli (olağan) mahkemeler
tarafından sağlanmıştır. Bu nedenle, 2007’deki Anayasa Mahkemesi Kanunu tadilleri lehine
konuşanların ileri sürdükleri gibi, erişimin sınırlanması çok sakıncalı olmayacaktır. Ancak, diğer bazı
Slovenyalı hukukçulara göre, Anayasa Mahkemesine (tam) erişimin bütün olumlu etkilerinin
gözetilmemesi sadece devlet organlarının en büyük öneme sahip oldukları biçimindeki yoruma işaret
etmektedir. Ayrıca, aslında halka hizmet etmek için maaş verilen devlet organlarının hizmet edebilirliği
defalarca görmezden gelinmiştir. Üstelik, devlet organlarının “sadece araç” oldukları gerçeği
karartılmıştır. Hukuk devleti, toplum içinde birleşmiş olan insanların hizmetindeki hukuk kurallarının
ahengini ve daha kesin olmasını da güçlendirecektir. Hukuk teorisinin ilgi odağını bireye kaydıracağımız
yönündeki bu öneriler ve uyarılar40 ihmal edilmemelidir. Anayasal denetime geniş bireysel erişim, insan
hakları ve temel hürriyetlerin korunmasına katkı yapar, hukuk düzeninin demokratikleşmesini hızlandırır
ve aynı zamanda hukuk devletini geliştirir. Ayrıca, emredici devlet organları üzerinde demokratik bir
denetim, hukuk düzeninden çelişkilerin dışlanması ve bu yoldan onun tedricen iyileştirilmesi (anayasa ile
uygunluğun sağlanması) konusudur.
Böylece, Anayasa Mahkemesine daha geniş bireysel erişim, yurttaşlara yasama, yürütme ve yargı
erkleri üzerinde dolaysız bir kontrol başlatma fırsatını vererek hukuk düzeninin demokratikleşmesini
hızlandırır. Bazı durumlarda, bu kontrol elbette ki çoğunluk iradesine ters düşecektir; fakat, böyle bir
gerilim anayasal demokrasinin kesinlikle temel bir unsurudur. Üstelik, herkesin denetim başlatma hakkı
şüphesiz otoritenin temel unsurlarından bir tanesidir. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesine bireysel
erişimi sınırlandırmanın hukuk düzeninin demokratik karakterini nasıl azaltabileceğini tahmin etmeye
38
www.us-rs.si
Aynı dönemde İspanya’da benzer tedbirler uygulamaya konuldu, bkz. GONZÁLEZ BEILFUSS, Markus. The access to the
Spanish constitutional court: the administration of a limited good. Strasbourg: Hukuk yoluyla demokrasi için Avrupa
komisyonu (Venedik Komisyonu), Riga, Letonya, 2009. CDL-JU (2009) 038.
40 Kristan, Andrej, Tri razsežnosti pravne države, Slabitev pravne države z omejevanjem dostopa do ustavnega sodišča,
Revus (2009) 9, p. 65–89. Ayrıca bkz. Kristan, Andrej, Sodišču čast in vpliv, Pomembnost ustavnopravnega vprašanja in
legitimnost odločanja v preizkusnih senatih po ZUstS in ZUstS-A, revus(2010) 12, p. 7-12.
39
25
odaklanmak gerekli olacaktır. Bireysel erişimin kolaylıkla feda edilebilecek (veya değiştirilebiliecek) bir
şekilde anlaşılmasıyla hukuk devleti ilkesine hizmet edilmeyecektir.41
C) Strasbourg Standartlarının Uygulanması
"Anayasa şikâyeti" kavramı genellikle temel hakların ulusal anayasal korumasıyla bağlantılıdır. Ancak,
bazı uluslararası belgeler de, bir şikâyet biçiminde, temel haklar ve hürriyetlerin korunmasına yönelik
belirli bir hukuk yolunu öngörürler.42
4 Kasım 1950 tarihli İnsan Hakları ve Temel Hürriyetlerin Korunması İçin Avrupa Sözleşmesi, bireylere,
bireysel şikâyet hakkını verir.43 Bir birey, Sözleşme ile garanti edilen hakların ihlal edildiği iddiasıyla
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bir şikâyette bulunabilir. Bu, ulusal anayasa şikâyetine benzer açık
bir uluslararası hukuk yoludur. Ulusal hukuk insan haklarının uygun herhangi bir korumasını garanti
etmediğinde bireysel şikâyet fonksiyonunu yerine getirir. Bireysel şikâyet (ulusal hukuk yollarının
tüketilmesi ön şartına bağlı) bir tali hukuk yoludur, bir halk şikâyeti (actio popularis) değildir ve geriye
yürümez, temyiz etkisine de sahip değildir. Anayasa şikâyetinden farklı olarak, sadece bir tespit (beyan
edici telafi) getirir.
İnsan Hakları ve Temel Hürriyetlerin Korunması İçin Avrupa Sözleşmesinin ulusal hukuktaki pozisyonu,
bir bireyin Sözleşmeye atıf yapıp yapamayacağını veya hatta bir ulusal anayasa şikâyetini ona
dayandırıp dayandıramayacağını tayin eder. Ayrıca, Sözleşme hükümlerinin yorumlanmasında bizzat
Anayasa Mahkemesinin manevra sahasını daraltır. Bu husus, karar alma süreçlerinin kesin bir ulusal
sonucu olarak bir yargı kararının bir Avrupa forumunda bireysel şikâyete konu edildiği durumlarda ulusal
Anayasa Mahkemesinin Avrupa organlarına bir bağlantısı haline gelmiştir.44
Kristan, Andrej, Tri razsežnosti pravne države, Slabitev pravne države z omejevanjem dostopa do ustavnega sodišča,
revus (2009) 9, p. 65–89. Ayrıca bkz. Mavčič, Arne, The constitutional review. The Netherlands: BookWorld Publications,
cop. 2001. p. 74-75. Mavčič, Arne. The Slovenian constitutional review. Preddvor: [samozal.] A. Mavčič, cop. 2009. 125 str.
[COBISS.SI-ID 368383]; www.concourts.net
41
42
Örneğin, 19 Aralık 1966 tarihli Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesine ait BM Genel Kurulu İhtiyari
Protokolünün 2. maddesi, çünkü İnsan Hakları Konseyi bu sözleşmede tanımlanan herhangi bir hakkın ihlalinden mağdur
olduklarını iddia eden bireylerin raporlarını kabul etmeli ve tartışmalıdır. Bireysel şikayet hakkı şunlarda yer almaktadır: 12
Nisan 1989 tarihli Avrupa Parlamentosu Temel Haklar ve Hürriyetler Beyannamesi madde 23; 3 Ekim 1991 tarihli AGİK
Moskova Toplantısı Belgesi madde 18 (2); 22 Kasım 1969 tarihli Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi madde 25; 1 Şubat 1992
tarihli Avrupa Topluluğu Sözleşmesi madde 28; 1980 İnter-Amerikan İnsan Hakları Mahkemesi Komisyonu 1979 Tüzüğü; 18
Temmuz 1978 tarihli Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi (madde 44); 27 Haziran 1981 tarihli Afrika (Banjul) İnsan ve Halkın
Hakları Belgesi maddeler 55-59; dolaylı olarak 22 Mayıs 2004 tarihli Arap İnsan Hakları Belgesi madde 3 fıkra 2.
43
Sözleşmenin 34. maddesi.
İnsan Hakları ve Temel Hürriyetlerin Korunması İçin Avrupa Sözleşmesi:
- Avusturya’da anayasal etkiye sahiptir;
- Anayasal seviyeye benzer bir statüde olduğu İsviçre’de ülke içinde bir ulusal anayasa şikayetinin temelidir;
Her iki durumda, ulusal anayasa şikâyeti Sözleşme hükümlerine dayandırılabilir.
- Belçika, Fransa, Lüksemburg, Malta, Hollanda, Portekiz, İspanya ve Kıbrıs’ta olağan yasaların üstündedir;
- Almanya, Sözleşmenin ulusal kullanımını 1 Temmuz 1992’de özel kanunla getirmiş olan Danimarka, Finlandiya, İtalya,
Liechtenstein, San Marino ve Türkiye’de kanunlar ile aynı sırada yer alır;
Büyük Britanya, İrlanda, İsveç, Norveç ve İzlanda’da ülke içinde dolaysız geçerliliğe sahip değildir.
İngilizce konuşan bazı Afrika ülkeleri (Kenya, Tanzanya, Uganda, Nijerya), Büyük Britanya’nın 23 Ekim 1953 tarihinde
imzalamış olduğu Avrupa Sözleşmesinin 63. maddesindeki teşmil hükmünün etkisiyle hakların korunması sistemini (örneğin
1960 Anayasasında Nijerya) açıkça İnsan Hakları ve Temel Hürriyetlerin Korunması İçin Avrupa Sözleşmesinden almış
olduklarından bir istisna teşkil ederler. Böylece, söz konusu bölgelerde sadece Sözleşmenin kendisi ve 1 numaralı Protokol
geçerlidir.
44
26
Anayasa şikâyeti ve Avrupa şikâyeti müessesesi ve Avrupa organlarının (özellikle Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin) fonksiyonu, ulusal ve ulusal-üstü (kesin) yargı derecesi sorusuna yol açar. Ulusal (kesin)
yargı derecesi: anayasallık ve hukukiliğin, insan hakları ve temel hürriyetlerin korunması için belirli bir
devlette en yüksek yargı makamı olarak Anayasa Mahkemesi sadece anayasal-hukuki sorunların
araştırılmasıyla sınırlı olacaktır. Gerçek olguların doğru tespitiyle ve basit delil kurallarının
uygulanmasıyla ilgili denetim olağan mahkemelere ait bir konudur. Bir anayasa şikâyetinin tali niteliği de
Anayasa Mahkemesi ve olağan mahkemeler arasındaki sorumluluk paylaşımından doğar. Derecelerin
sıralanması, ulusal Yüksek Mahkemeden ulusal Anayasa Mahkemesine ve oradan Avrupa Komisyonu
veya Avrupa Mahkemesine uzanan bir sıralama olarak belirlenebilir. Aslında, yargı derecesi bu
sıralamanın esası değildir, fakat tamamlayıcı rolünde önem taşır; yani, ulusal anayasa şikâyeti ulusal
yargı korumasını tamamlarken, ulusal-üstü Avrupa şikâyeti de ulusal anayasa şikâyetini tamamlar.
Avrupa Konseyi Tüzüğü, Slovenya için 14 Mayıs 1993 tarihinde yürürlüğe girdi. Sözleşme 31 Mayıs
1994’te onaylandı. Sözleşmenin onaylanmasına dair kanun (ayrıca Madde 25, Madde 46, Protokol No.
1 ve 4, 6, 7, 9 ve 11 numaralı Protokollerin de onaylanması) 13 Haziran 1994’te yayımlandı (Resmi
Gazete RS, No 33/94) ve yayımdan sonraki on beşinci günde yürürlüğe girdi. Slovenya, 28 Haziran
1994 tarihinde, ilgili evrakı Avrupa Konseyi Genel Sekreterine tevdi etmek suretiyle Strasbourg’da
Sözleşmeyi resmen onayladı. Sözleşmeyi onaylarken herhangi bir çekince ifade etmedi, çünkü
uluslararası standartlar ve Sözleşmeyi takip ederek yeni mevzuat hazırlanmıştı. Slovenya’nın 11
numaralı Protokolü onaylayan ilk üye devlet olması da ilgi çekicidir. Slovenya, belli bir süre olmaksızın,
Sözleşmenin eski 25. ve 46. maddeleri kapsamında Avrupa Komisyonunun yetkisini ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin yargısını tanıdı. Slovenya’nın tanıma beyanlarında zaman yönünden bir kısıtlama
yer alıyordu (ratione temporis); buna göre, Komisyonunun yetkisi ve Mahkemenin yargısı, Slovenya
bakımından, sadece 28 Haziran 1994’te Sözleşmenin ve Protokollerinin yürürlüğe girmesinden sonra
ortaya çıkan durumlar için tanınıyordu.
Ancak, Slovenya Anayasa Mahkemesinin bazı kararları, Sözleşmenin Slovenya için resmen bağlayıcı
olmasından önce bile Sözleşmeye atıf yapmaktaydı. Bu bağlamda, Mahkeme, Slovenya’nın Sözleşmeyi
henüz imzalamış ve onaylamış olmadığını kaydetti, fakat Avrupa Konseyine katılma arzusu nedeniyle
bunu mutlaka yapmak zorunda olacağını dikkate alarak, Slovenya mevzuatının mümkün olan en yakın
tarihte Sözleşmenin kriterlerine göre ayarlanmasının uygun olduğuna hükmetti. Slovenya’nın
Sözleşmeyi hazırlayanlar ile aynı idealler ve aynı hürriyet ve hukuk devleti geleneklerinden ilham almış
olduğuna şüphe yoktur. Slovenya bugün, yarım yüzyıla yakın bir gecikmenin ardından, insan haklarına
dayalı hukuk kültürünü yeniden uygulamaya koyar ve geliştirirken, insan hakları ve temel hürriyetlerin
korunmasıyla ilgili bir geleneğinin olmadığı söylenemez.
Slovenya Anayasa Mahkemesi ve bütün olağan mahkemeler sistemi, yurtiçi hukuki düzenlemelerin
Anayasa hükümleriyle uyumlu olmalarını temin etmelidir. Buna ek olarak, Sözleşme hükümleri ulusal
anayasal hükümlerini tamamlar. Bunun da ötesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihadı
Slovenya’da Anayasa Mahkemesi ve diğer mahkemelerin karar verme sürecinde dolaysız geçerliliğe
sahiptir. Böylece, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Slovenya ulusal mahkemelerinin yargı yetkileri
birkaç bakımdan örtüşürler. Ayrıca, Strasbourg içtihadının dikkate alınması Slovenya ulusal hukukuyla
açıkça belirlenmiştir: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları Slovenya Cumhuriyetinin yetkili
mahkemeleri tarafından dolaysız biçimde infaz edilecektir (Anayasa Mahkemesi Kanunu madde 113).
1991’den önce (özellikle Anayasa Mahkemesi önünde) insan haklarının korunmasıyla ilgili Slovenya
uygulamasının bir diğer özelliği de, Avrupa ile mukayese edildiğinde, Anayasa metninin kendisinde
açıkça yer verilen hukuki prensipler de dâhil hukuki prensiplerin kullanımından esas olarak
kaçınmasıydı. Ancak, yabancı ülkelerdeki uygulamayla ortak bir nokta olarak, eşitlik prensibi aksi
takdirde nadiren başvurulan prensipler arasında büyük yer tutuyordu. Kararlar sürekli olarak hukuki
27
(resmi) argüman çerçevesinde kalıyordu ve başka değerlere atıf yapılmıyordu. Anayasa Mahkemesi,
kendini sınırlama prensibine ve kanunların anayasallığı karinesine kendini bağlamıştı. Yurtdışı kanun ve
içtihatlara atıf yapılmıyordu. Slovenya Cumhuriyetinin 1991 tarihli yeni Anayasası, Anayasa
Mahkemesinin yeniden tanımlanan yetkileriyle birlikte, klasik temel hakların listesi yanında, mahkemenin
bu alandaki rolünün yoğunlaştırılması için zemini hazırladı. Anayasa Mahkemesinin şimdi bu faaliyet için
yeterli hareket alanına sahip olduğu kabul edilmektedir. Slovenya Anayasası, Sözleşmenin hükümlerini
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulamasını da dikkate alarak, temel ilkeler niteliğinde olan ve
böylece çok daha ileri seviyede yorumlama ve uygulamaya açık olan yeterli hak tanımları içermektedir.
Yurtiçi mahkemelerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadından etkilenmesinin normal olduğu
çağdaş Avrupa hukuk kültürü standardına ulaşan Slovenya böylece insan hakları korumasının
seviyesini yükseltmiştir. Ancak, bir hukuki kural ve onun gündelik pratikte uygulanması iki farklı şeydir.
Özellikle milliyetçi sosyalist, ideolojik veya politik duyguları tahrik ettiklerinde toplumun gerçek, yarı
gerçek ve genellikle de sadece görünüşte genel çıkarları olağanüstü güçlü olabilmektedir. Böyle bir
zamanda, insanlar yakın tarihe kadar izlemiş oldukları ilkeleri unutabilmekte, fakat yine de olağan
mahkemelerin etkili işlemesini talep etmektedir. Adli ve siyasi bağımsızlık, hukukun, sabırsızlığa dayalı
şu veya bu ideolojik ve politik hareketin bir aletine dönüşmesine karşı neredeyse yegâne teminatlardır.
Bireysel erişimin (özellikle anayasa şikâyeti biçiminde) kendi içinde çelişkili özelliklerine rağmen, insan
hakları korumasının ulusal ve uluslararası (Avrupa) seviyeleri arasında bir “ara yüzey” olarak tali bir
hukuk yolu rolünde, adalete veya ulusal seviyede anayasal haklarının yargı yoluyla korunmasına bireyin
erişim imkânı açık kalacaktır. 23032/02 sayılı ve 06/10/2005 tarihli Lukenda-Slovenya davasında45,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ilk olarak, “Yüksek Akit Taraflar bu Sözleşmenin Birinci Bölümünde
tanımlanan hakları ve hürriyetleri kendi egemenlik alanları içinde bulunan herkes için güvence altına
alacaklardır” hükmünü içeren Madde 1 dolayısıyla, garanti edilen haklar ve hürriyetleri uygulama ve
gerçekleştirme sorumluluğunun esas olarak ulusal mercilere ait olduğunu tekrarlamıştır. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine şikâyet mekanizması böylece insan haklarını koruyan ulusal sistemlere tali
niteliktedir. Bu tali nitelik Sözleşmenin 13. maddesinde ve 35. maddesinin 2. paragrafında
yansıtılmıştır.46
45http://cmiskp.echr.coe.int/tkp197/portal.asp?sessionId=67644828&skin=hudoc-en&action=request
46
Yurtiçi hukuk yollarının tüketilmesi kuralını ortaya koyan 35.1 maddesinin amacı, Sözleşmeye taraf olan devletlere, ihlal
iddiaları Mahkemeye sunulmadan önce, onlar aleyhine ileri sürülen ihlalleri engelleme veya düzeltme fırsatını vermektir. 35.1
maddesindeki kural, bir bireyin Sözleşme haklarının ihlal edildiği iddiası bakımından etkili bir yurtiçi hukuk yolunun mevcut
olduğu varsayımına dayanır; bu varsayım (aynı maddeyle yakın bir bağlantı içinde olan) 13. maddeye de yansıtılmıştır (bkz.
Selmouni-Fransa davası [GC], no. 25803/94, § 74, AİHM 1999-V, ve Kudła- Polonya davası [GC], no. 30210/96, § 152,
AİHM 2000-XI). Madde 35 kapsamında, iddia edilen ihlaller bakımından telafi sağlamak için mevcut ve yeterli hukuk yollarına
normal olarak müracaat edilmelidir. Bu gibi hukuk yollarının mevcudiyeti sadece teoride değil, pratikte de yeterince kesin
olmalıdır, aksi takdirde bunlar gerektiği kadar erişilebilir ve etkili olmayacaktır (bkz. Belinger - Slovenya (dec.), no. 42320/98,
2 Ekim 2001, ve Vernillo – Fransa davası, 20 Şubat 1991 tarihli karar, Seri A no. 198, sayfa 11-12, § 27). Buna ek olarak,
Mahkeme daha önce yurtiçi hukuk yollarının tüketilmesi kuralının bir esneklik derecesiyle ve aşırı şekilcilik olmaksızın
uygulanması gerektiğine hükmetmişti (bkz. Cardot – Fransa davası, 19 Mart 1991 tarihli karar, Seri A no. 200, sayfa 18, §
34)”.
28
D) Referanslar:
MAVČIČ, Arne: http://www.concourts.net
HARUTYUNYAN, Gagik, MAVČIČ, Arne. Constitutional review and it's development in the modern
world: a comparative Constitutional analysis. Ljubljana; Yerevan: Hayagitak, 1999.
MAVČIČ, Arne. Human rights protection with the help of the individual complaint. Strasbourg: hukuk
yoluyla demokrasi için Avrupa Komisyonu, 1997. Riga, Letonya, 1997. CDL-JU(1997)015.
MAVČIČ, Arne. Judicial review of administrative decisions, the extent and limits of judicial review,
the efficiency of judicial review. Comparative and Slovenian aspects: report. Strasbourg: hukuk
yoluyla demokrasi için Avrupa Komisyonu (Venedik Komisyonu), 2010. Trieste, İtalya, 2010. CDLUDT(2010)012.
MAVČIČ, Arne. Konstitucionnaja žalova v Slovenii : vystuplenie zavedujuščego otdela
meždunarodnyh svjazej Konstitucionnogo suda Respubliki Slovenija Arne Mavčiča. Azarbaycan
Respublikasi Konstitusiya Mahkamasinin melumati, 2004, 1, p. 97-99. [COBISS.SI-ID 239103]
MAVČIČ, Arne. Konstitucionnyj kontrol v Respublike Slovenija. Evropejskie pravovye kul'tury, 2002,
1, No. 1, p. 441-463. [COBISS.SI-ID 197887]
MAVČIČ, Arne. La aceptación de un moderno sistema de protección de derechos humanos por la
justicia constitucional en Eslovenia. Revista iberoamericana de derecho procesal constitucional,
2007, No. 7, p. 181-197. [COBISS.SI-ID 305663]
MAVČIČ, Arne. Slovenian constitutional review : its position in the world and its role in the transition
to a new democratic system. Ljubljana: Nova revija, 1995. p. 235, [18] p. appendix. ISBN 961-601725-X. [COBISS.SI-ID 55585280]
MAVČIČ, Arne. Sloveniya Respublikasi konstitusiya mahkamasinin analitik va beynalxalq
amakdaşliq idarasinin rahbari. Azarbaycan Respublikasi Konstitusiya Mahkamasinin melumati,
2003, 1, p. 97-106. [COBISS.SI-ID 190207]
MAVČIČ, Arne. Sloveniyada konstitusiza şikayati : Sloveniya Respublikasinin konstitusiya
mahkamasinda beynalxalq alaqualar şöbasinin müdiri Arne Mavçiçin çixiş. Azarbaycan
Respublikasi Konstitusiya Mahkamasinin melumati, 2004, 1, p. 69-71. [COBISS.SI-ID 239359]
MAVČIČ, Arne. The applicant before the Constitutional Court with a special reference to the
individual application: report. Strasbourg: hukuk yoluyla demokrasi için Avrupa Komisyonu (Venedik
Komisyonu); [Riga]: Letonya Anayasa Mahkemesi, 2009. http://www.venice.coe.int/docs/2009/CDLJU(2009)039-e.pdf. [COBISS.SI-ID 354047]
MAVČIČ, Arne. The Citizen as an Applicant Before the Constitutional Court, Anayasal Adaletin
Çağdaş Sorunları konusunda Gürcistan Anayasa Mahkemesi ile birlikte Hukuk Yoluyla Demokrasi
için Avrupa Komisyonu tarafından düzenlenen seminer üzerine rapor, Tiflis, Gürcistan, 1-3 Aralık
1996, CDL-INF (97) 7 (str. 26-39).
29
MAVČIČ, Arne. The Constitutional Law of Slovenia (International Encyclopaedia of Laws), Lahey,
Londra, Boston, 1998.
MAVČIČ, Arne. The constitutional review. The Netherlands: BookWorld Publications, cop. 2001. p.
240, ilustr., zvd. ISBN 90-75228-18-X. [COBISS.SI-ID 152063]
MAVČIČ, Arne. The Protection of Fundamental Rights by the Constitutional Court and the Practice
of the Constitutional Court of the Republic of Slovenia, Temel Hakların Anayasa Mahkemesince
Korunması. UniDem Semineri, Brioni/Hırvatistan, 23-25 Eylül 1995, Hukuk Yoluyla Demokrasi için
Avrupa Komisyonu, Collection Science and Technique of Democracy, No. 15, Council of Europe
Publishing, 1996, p. 204-231
MAVČIČ, Arne. The Republic of Slovenia. V: KORTMANN, C. A. J. M. (ur.), FLEUREN, J. W. A.
(ur.), VOERMANS, Wim (ur.), KINDLOVÁ, Miluše. Constitutional law of 10 EU member states : the
2004 enlargement. Deventer: Kluwer, 2006, p. X/1-X/60. [COBISS.SI-ID 300287]
MAVČIČ, Arne. The Slovenian Constitutional Court and its activities during the period of transition.
Revue de justice constitutionnelle Est-Européenne, 2001, 2, p. 229-251. [COBISS.SI-ID 155391]
MAVČIČ, Arne. The Slovenian constitutional review. Preddvor: [samozal.] A. Mavčič, cop. 2009.
125 str. [COBISS.SI-ID 368383]; www.concourts.net
MAVČIČ, Arne. The Slovenian constitutional review : an exception among systems and experiences
in the new democracies. Journal Constitutional Law Eastern Central Europe, 1997, vol. 4, No. 2, p.
169-214. [COBISS.SI-ID 74751]
MAVČIČ, Arne. The specialities of Slovenian constitutional review as compared with the current
systems of such review in the new democracies. V: DE VERGOTTINI, Giuseppe (ur.). Giustizia
constituzionale e sviluppo democratico nei paesi dell´Europa centro-orientale, (CISR, 21). Torino:
G. Giappichelli, cop. 2001, p. 161-188. [COBISS.SI-ID 97791]
MAVČIČ, Arne. Verfahrensarten, Entscheidungswirkungen und die einstweilige Anordnung in der
slowenischen Verfassungsgerichtsbarkeit. V: FROWEIN, Jochen Abr. (ur.), MARAUHN, Thilo (ur.).
Grundfragen der Verfassungsgerichtsbarkeit in Mittel- und Osteuropa, (Beiträge zum ausländischen
öffentlichen Recht und Völkerrecht, Bd. 130). Berlin [etc.]: Springer, cop. 1998, p. 427-440.
[COBISS.SI-ID 74495]
MAVČIČ, Arne. Zakon o ustavnem sodišču s pojasnili, (Zbirka Nomos). Ljubljana: Nova revija,
2000. p. 426 ISBN 961-6352-06-7. [COBISS.SI-ID 106511360]
MAVČIČ, Arne, Justicia constitucional en Eslovenia, Biblioteca Porrua de Derecho Procesal
Constitucional, Editorial Porrúa Mexico-IMDPC, 39, Mexico City, 2010, p, 266