dördüncü EntErnasyonal`İn uluslararası komİtEsİ
Transkript
dördüncü EntErnasyonal`İn uluslararası komİtEsİ
sosyalizm uğruna mücadelede 61 yıl dördüncü EntErnasyonal’İn uluslararası komİtEsİ Kasım 2014 Bu broşürdeki belgeler ve yazılar, Toplumsal Eşitlik’in web sitesi www.toplumsalesitlik.org’dan alınmıştır. İçindekiler Önsöz.................................................................................................................iii Bütün Troçkistlere Açık Mektup...........................................................................1 Uluslararası Komite’yi Kurma Kararı..................................................................13 Dördüncü Enternasyonal Pablo’ya Karşı Toparlanıyor........................................15 Yeni Bir İşçi Partisinin Gerekliliği...........................................................................17 Dördüncü Enternasyonal’in 75. Yıldönümü........................................................29 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Önsöz Dördüncü Enternasyonal içinde 1953 yılı yazında ve sonbaharında yaşanan ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) kurulmasıyla sonuçlanan tartışmalar, Marksizm ile revizyonizm arasında yaşanan mücadelelerde benzersiz bir yer tutar. Bu mücadelenin tarafları, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Sekreterliği’nin başındaki Michel Pablo ve destekleyicileri ile James P. Cannon önderliğindeki öğretiye bağlı Troçkistlerdi. Onlar arasındaki bu mücadelenin temelinde de Marksistlerin, işçi sınıfının biricik devrimci toplumsal güç olduğu ve Dördüncü Enternasyonal’in dünya devriminin önderliğini oluşturduğu temel önermesi yatıyordu. Pablo ve destekleyicileri, Dördüncü Enternasyonal’in 1951 yılında toplanmış olan III. Dünya Kongresi sürecinde, Stalinist bürokrasinin kimi kesimlerinin “kitlesel basınç altında” bir tür “öz reform” yaşayabileceğini ve “devrimci” rol oynayabileceğini ifade eden düşünceleri ifade etmeye başlamışlardı. Pablocu revizyonistlere göre, bu Stalinist önderlikler, “gerçek bir devrimci kitle hareketine tabi oldukları ölçüde, onun basıncına maruz kalır ve belirli uygun koşullar altında, Sovyet bürokrasisinin onların önüne koymuş olduğu hedeflerin ötesine geçerek devrimci bir yönelimi savunabilirler. Bu, bu tür uygun koşullarda bulunan söz konusu partilerin, mülk sahibi sınıflara ve emperyalizme karşı iktidar mücadelesini üstlenmek zorunda kalmasının mümkün olabileceği anlamına gelir.”[1] Pablo revizyonist tezlerini, Ocak 1951’de kaleme aldığı, “Nereye Gidiyoruz?” başlıklı dokümanda ifade etmişti. Ona göre, “1) Savaşın bitmesinden [İkinci Dünya Savaşı-TE] itibaren ... geçmişte tanık olduğumuz her şeyden özünde farklı bir döneme girilmiş; 2) Bu hızlı ve ani değişim dönemi karşısında, düşünme tarzı ve teori ile nesnel gerçeklikteki yeni gelişmeler arasındaki kaçınılmaz çelişkinin üstesinden gelmek yaşamsal ve zorunlu” hale gelmişti. Pablo, “Hareketimize göre nesnel toplumsal gerçeklik asıl olarak kapitalist rejim ile Stalinist dünyadan oluşmaktadır. Dahası, biz bundan hoşnut olsak da olmasak da, kapitalizme karşı olan güçlerin ezici çoğunluğu şimdi Sovyet bürokrasisinin önderliği altında ya da onun etkisinde olduğu için, bu iki unsur genel olarak toplumsal gerçekliği oluşturmaktadır.” diye yazıyordu. Pablo’ya göre, emperyalizm ile SSCB arasında kaçınılmaz şekilde patlayacak olan savaş, özellikle Avrupa’da ve Çin’de, başlangıcından itibaren bir iç savaş biçimini [1] Yönelim ve Perspektifler Üzerine Tezler, Dördüncü Enternasyonal’in Nisan 1951’deki III. Kpongresinde kabul edilen Karar, Fourth International, Cilt 12, No. 6, Kasım-Aralık 1951, syf. 184-189 iii dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi alacak; bu iki kıta, hızla Sovyet bürokrasisinin, komünist partilerin ya da devrimci kitlelerin denetimi altına girecekti. Dolayısıyla, savaş, devrim anlamına gelecekti. Pablo’nun “savaş-devrim” teorisinin öznesi ise Kremlin bürokrasisiydi. Stalinist bürokrasi bu savaştan zaferle çıkacak; kapitalizmden sosyalizme geçiş, farklı biçimler içerecek bürokratik diktatörlüklerin egemenliği altında birkaç yüzyıl sürecek bir dönemi kapsayacaktı. Pablo’nun bu tezlerine, Ernest Germain’in (Mandel) “IV. Enternasyonal’in II. Dünya Kongresi’nin Stalinizm Sorunu Üzerine Tezlerinde Neyin Değiştirilmesi, Neyin Korunması Gerekiyor? (10 Tez)” başlıklı tartışma dokümanı eşlik etti. Mandel, bu dokümanda, Stalinist bürokrasinin evrimine ilişkin şu değerlendirmede bulunuyordu: “Kremlin, ilk aşamada Avrupa ve Asya’daki devrimlere karşı emperyalizm ile işbirliği yapmış; ikinci aşamada, emperyalizme karşı sömürge devrimlerine yaslanmıştı. … her iki yönelim de bir tarafa karşı diğerini kullanma politikasından başka bir şey değildi… Sovyet bürokrasisi, artık, uluslararası burjuvaziyle proleter dünya devrimi ile yapabileceğinden daha fazla işbirliği yapamaz.” Pablocu revizyonistlerin temel tezlerinden biri olan Sovyet bürokrasisi ile Stalinist komünist partiler arasındaki ayrım, Mandel tarafından da yinelendi: “Yugoslavya ve Çin örnekleri, belirli olağandışı koşullarda bütün komünist partilerin siyasi çizgilerini değiştirebileceğini ve Kremlin’in hedeflerinin ötesine geçerek kitlelerin mücadelesini iktidarın zaptına kadar götürebileceklerini göstermiştir. Böylesi koşullar altında, bu partiler kelimenin klasik anlamıyla Stalinist partiler olmaktan çıkarlar.” (Tez IV) Pablocu revizyonistlerin bu tezleri, iki yıl sonra “derin giriş” adı altında çok daha köşeli biçimde formüle edildi. Böylece, Dördüncü Enternasyonal, sosyal demokrat ve Stalinist partilerin ya da küçük burjuva radikal ulusalcı akımların “sol” bileşeni ya da “danışman”ı haline getirilmek istenecekti. Pablocu önderlik, Dördüncü Enternasyonal’in şubelerini komünist partiler ve ulusal kurtuluş hareketleri içinde eritme yönelimini yaşama geçirmek için, onların içindeki gerçek Troçkistleri hedef tahtasına yerleştirdi ve onlara karşı bürokratik bir tasfiye operasyonu başlattı. Bu operasyonun ilk sonucu, Pablocuların III. Kongre’ye sunduğu revizyonist tezlere, “Pablo Nereye Gidiyor?” başlıklı bir dokümanla yanıt veren Fransa’daki Enternasyonalist Komünist Parti (PCI) çoğunluğunun 1952’de Dördüncü Enternasyonal’den ihraç edilmesi oldu. Bu ihraca, Dördüncü Enternasyonal’in kurucusu ve en büyük partilerinden biri olan ABD’deki Sosyalist İşçi Partisi (SWP) içindeki Cochran önderliğindeki azınlık eğiliminin Pablocu Uluslararası Sekreterlik tarafından gizlice desteklenmesi eşlik etti. Cochrancıların parti önderliğine yönelik muhalefetinin parti faaliyetini boykot etme biçimini aldığı bu süreçte, Pablocu önderlik, IV. Kongre için hazırladığı “Stalinizmin Yükselişi ve Çöküşü” başlıklı dokümanı yayımladı. SWP Ulusal Komitesi, 5 Ekim 1953 tarihli memorandumda, söz konusu dokümanın “gerçek durumu çarpıtan bir çözümleme yöntemine” sahip olduğunu ve Dördüncü Enternasyonal’i “geleneksel çizgisinden uzaklaştıran siyasi sonuçlara yol açtığını” belirtti. Ardından, iv dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi SWP’nin 7-8 Kasım tarihli plenumu, Cochrancı azınlığı, parti faaliyetini boykot ettiği için partiden ihraç etti. Pablocu Uluslararası Sekreterlik’in bu ihraca tepkisi, 15 Kasım 1953’te, Dördüncü Enternasyonal şubelerinin önderliklerine, M. Pablo, P. Frank ve E. Germain’ın (Mandel) imzasını taşıyan bir mektup göndermek oldu. Mektup’ta, “Enternasyonal’in bütünlüğüne yönelik en tiksindirici operasyonun başlatılmış olduğu” ilan ediliyordu. Mektuba göre, “Uluslararası Cannoncu hizip, Enternasyonal’in IV. Kongre tartışmalarının ve hazırlıklarının ortasında hareketi bölmeyi önceden planlamış”tı ve “Uluslararası Sekreterlik, aylardır sürmekte olan bu korkunç planın farkında”ydı. Mektupta, Cannon ve yoldaşlarının Enternasyonal önderliğini “açıkça Stalinistler, hatta GPU’nun ajanları” olarak suçladığı belirtiliyor (bu tür “açık” bir itham hiçbir belgede yer almıyor) ve “Onlar aslında Enternasyonal’in kitle hareketi ile gerçek bir kaynaşması ve merkezi bir dünya partisi haline gelmesi yönündeki çizgisine uymuşlar ama onu sindirmemişlerdir.” deniyordu. Dördüncü Enternasyonal’i Stalinist partiler içinde eritmeye yönelen Pablocular, bütün revizyonistlerin alameti farikası olan “eski düşüncelere karşı mücadele” argümanına sarılıyorlardı. Onlara göre, SWP ve izleyicileri, “hareketin eski örgütsel şeması içinde yetişmiş ve eski düşüncelere ve şemalara saplanmış”tı ve “merkezi bir dünya partisine gerçekten uyarlanmaya karşı ciddi biçimde direniyorlar”dı. “Bir zamanlar, Sovyetler Birliği konusunda bozgunculara karşı Troçkizmi savunan Cannon ... şimdi Stalinofobik sekterlerin başına geçmiş”ti. Cannon’ın dünyanın dört bir yanındaki Troçkistler’e yönelik bir Açık Mektup’u, ertesi gün, 16 Kasım 1953’te, partinin yayın organı Militant’ta yayınlandı. Cannon mektubunda, insanlığı “uçuruma gidişten” kurtarmanın yalnızca “toplumdaki tek gerçek devrimci sınıf olan işçi sınıfının önderliği altında” mümkün olduğunu; işçi sınıfının da bu görevi yerine getirebilmek için, “Lenin tarafından geliştirilmiş türde devrimci sosyalist bir parti; yani, demokrasi ile merkeziyetçiliği (kararların alınmasında demokrasi, onları uygulamada merkeziyetçilik; üyelerce denetlenen bir önderlik ve ateş altında görevlerini disiplinle yerine getirecek üyeler) diyalektik olarak birleştirme yeteneğine sahip savaşçı bir parti kurmak zorunda” olduğunu vurguladı. “Pablo’nun revizyonizmiyle öğretiye bağlı Troçkizm arasındaki ayrım çizgileri, politik ya da örgütsel herhangi bir uzlaşmayı olanaksız kılacak denli derindir. Pablo hizbi, çoğunluğun düşüncesini tam olarak yansıtan demokratik tartışmalara izin vermeyeceğini göstermiştir. Onlar, kendi canice politikalarına tam bir itaat talep etmektedirler. Onlar bütün öğretiye bağlı Troçkistleri Dördüncü Enternasyonal’in dışına sürmeye ya da onların ağızlarını bağlayıp ellerini kelepçelemeye kararlılar… bize göre, harekete geçmenin; kesin eyleme geçmenin zamanı gelmiştir. Dördüncü Enternasyonal’in öğretiye bağlı Troçkist çoğunluğunun, Pablo’nun yetkesini kötüye kullanmasına karşı iradesini sergilemesinin zamanı gelmiştir.” Açık Mektubu, Dördüncü Enternasyonal’in İngiliz, Fransız, Yeni Zelanda ve İsviçre şubelerinin, 23 Kasım 1953’te yayınladığı açıklama ve çağrı izledi. Dört örgüt, bu v dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi açıklamada, “Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ni [DEUK] kurma kararını” ilan ediyor ve iki ya da üç ay içinde bir “Acil Uluslararası Konferans” toplanmasını öneriyordu. Dördüncü Enternasyonal’in önderliğinde ortaya çıkan Pablocu revizyonizme karşı verilen ve DEUK’un kurulmasıyla sonuçlanan mücadelenin hızını ve keskinliğini belirleyen başlıca etmen, sınıf mücadelesinde 1953 yılı yazında ve sonbaharında yaşanan gelişmelerdi. Haziran 1953’te Doğu Almanyalı işçiler Stalinist diktatörlüğe karşı ayaklanmış, Ağustos ayında da Fransa’da büyük bir grev dalgası patlamıştı. Pablocular, her iki gelişme karşısında da Stalinistlerin karşı-devrimci politikalarına yedeklendiler. Uluslararası Sekreterlik, açıkça Doğu Alman işçilerinin yanında yer almak yerine Stalinist bürokrasinin “öz-reform”u hakkında yanılsamalar yaydı. Pablocular, benzer bir şekilde, Stalinistlerin Fransız grevindeki karşı-devrimci rolünü açıkça mahkûm etmek yerine, “politikasızlık” olarak tanımladılar ve Stalinistlerin denetimindeki sendika konfederasyonu CGT’nin siyasi talepler öne sürmeyi reddetmesini desteklediler. Pablocu revizyonizmin Dördüncü Enternasyonal’i Stalinist partilere “derin giriş” adı altında tasfiye etme girişimi, DEUK’un kuruluşuyla boşa çıkarıldı. Bununla birlikte, Dördüncü Enternasyonal’i Uluslararası Sekreterlik ve Birleşik Sekreterlik adları altında sömürmeye devam eden Pablocuların Troçkizmi tasfiye çabası, sonraki on yıllarda, Stalinizmin yanı sıra her türden burjuva ve küçük-burjuva ulusalcı ve radikal akıma yedeklenme biçiminde sürdü. Pablocuların, her türlü devrimci işçi sınıfı hareketini mülk sahibi sınıflara ve Stalinist bürokrasiye yedekleyerek ortadan kaldırmaya yönelik bu çabası, Stalinist bürokrasinin SSCB’de, Çin’de ve Doğu Bloğu ülkelerinde kapitalizmi restore etmesine verilen destekle doruk noktasına ulaşmıştı. Pablocu Enternasyonal ile onun Lambertçi, Morenocu vb. bütün uzantıları, bugün de, burjuva sol partiler içinde ya da onların yörüngesinde, “insan hakları” emperyalizminin savunuculuğunu yapıyor; Ortadoğu’daki ve Ukrayna’daki emperyalist müdahalelere “sol” maske takmaya çabalıyorlar. DEUK’u biricik emperyalizm ve savaş karşıtı uluslararası sosyalist akım olarak yükselten bütün bu tarihsel gelişme, onun Cannon önderliğindeki Troçkistler eliyle atılmış olan temellerinin sağlamlığının kanıtı ve tarihsel olarak doğrulanmasıdır. Bu broşürde, DEUK’un kuruluşunu ilan eden belgelerin yanı sıra, DEUK’un Sekreteri Peter Schwarz’ın ve Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin Uluslararası Yayın Kurulu’nun ve Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (ABD) Başkanı David North’un, onun tarihsel anlamını ve günümüzdeki gelişmelerle bütünselliğini gösteren birer yazısı da yeralıyor. HHHH vi dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Bütün Troçkistlere Açık Mektup* Sevgili yoldaşlar, Sosyalist İşçi Partisi Ulusal Komitesi’nin 25. Yıldönümü Plenumu, ABD’deki Troçkist hareketin kurulmasının 25. yıldönümünde, dünyanın dört bir yanındaki öğretiye bağlı Troçkistlere devrimci sosyalist selamlarını gönderir. Sosyalist İşçi Partisi (SWP), Demokratların ve Cumhuriyetçilerin çıkarttığı demokratik olmayan yasadan dolayı, artık, sosyal demokratların İkinci Enternasyonal’i ve Stalinistlerin Üçüncü Enternasyonal’i tarafından ihanet edilmiş olan programı sürdürmek ve yaşama geçirmek amacıyla Lev Troçki tarafından kurulmuş olan Sosyalist Devrimin Dünya Partisi Dördüncü Enternasyonal’in üyesi değil. Buna rağmen, bizler, şehit edilmiş önderimizin rehberliğinde kurulmuş olan dünya çapındaki örgütün esenliğiyle yakından ilgileniyoruz. Herkesçe bilindiği gibi, öncü Amerikalı Troçkistler, 25 yıl önce, Troçki’nin Kremlin tarafından yayımlanması yasaklanmış olan programını dünya kamuoyunun gündemine getirmişlerdi. Bu eylem, Stalinist bürokrasinin Troçki’ye dayatmış olduğu yalıtılmışlığın kırılmasında ve Dördüncü Enternasyonal’in temelinin atılmasında belirleyici oldu. Troçki, bundan kısa süre sonra başlayan sürgünüyle birlikte, SWP önderliği ile ölümüne kadar sürecek yakın ve güvenilir bir işbirliğine girdi. Bu işbirliği, bir dizi ülkede devrimci sosyalist partilerin örgütlenmesinde ortak çabaları içerdi. Bu, bildiğiniz gibi, 1938’de Dördüncü Enternasyonal’in kurulmasıyla sonuçlandı. Dünya Troçkist hareketinin bugünkü programının temel taşı olmayı sürdüren Geçiş Programı, Troçki tarafından, SWP’nin önderleriyle işbirliği içinde yazılmış ve onun isteği üzerine, yine onlar tarafından, onaylanmak üzere Kuruluş Kongresi’ne sunulmuştu. Troçki ile SWP önderliği arasındaki işbirliğinin yakınlığı ve mükemmelliği, 193940 yıllarında, Burnham ve Shachtman önderliğindeki küçük-burjuva muhalefete karşı gerçek Troçkist ilkelerin savunusu uğruna verilen mücadelenin kayıtlarından anlaşılabilir. Bu kayıtlar, Dördüncü Enternasyonal’in geçtiğimiz 13 yıl içindeki biçimlenmesinde önemli etkide bulunmuştur. SWP, Troçki’nin, Stalin’in gizli polis ajanlarından biri tarafından öldürülmesinden sonra, onun öğretisinin savunusunda önderliği aldı. Biz, önderliği bir tercihten dolayı değil, gereklilik sonucunda aldık; zira İkinci Dünya Savaşı, başta Nazi işgali altındaki Avrupa’da olmak üzere, birçok ülkede öğretiye bağlı Troçkistleri yeraltına * Bu mektup ilk kez ABD Sosyalist İşçi Partisi'nin yayın organı The Militant'ın 16 Kasım 1953 tarihli sayısında yayımlandı. 1 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi çekilmeye zorlamıştı. Gerçek Troçkizmin bayrağını zorlu savaş yılları boyunca yüksekte tutmak için Latin Amerika, Kanada, İngiltere, Seylan, Hindistan, Avustralya ve başka yerlerdeki Troçkistlerle birlikte, elimizden gelen her şeyi yaptık. Savaşın sona ermesiyle birlikte, Dördüncü Enternasyonal’in örgütsel olarak yeniden yapılanmasını üstlenen Avrupa Troçkizminin yeraltından çıkmasını memnuniyetle karşıladık. Dördüncü Enternasyonal’in üyesi olmamız gerici yasalar eliyle engellendiği için, hareketimize Troçki tarafından miras bırakılmış olan büyük geleneği sürdürme kapasitesine sahip bir önderliğin ortaya çıkmasına büyük umut bağladık. Dördüncü Enternasyonal’in Avrupa’daki yeni ve genç önderliğine tam güven duyulmasını ve ona destek verilmesi gerektiğini düşündük. Bu yoldaşlar, yaptıkları ciddi yanlışları kendi başlarına düzelttiklerinde, izlediğimiz yolun doğruluğunun kanıtlandığını hissettik. Bununla birlikte, şimdi kabul etmemiz gerekir ki, diğerleriyle birlikte üzerinde anlaştığımız, önderliği keskin eleştiriden muaf tutma tavrı, Dördüncü Enternasyonal’in yönetiminde, Troçkizmin temel programını terk etmiş olan, denetlenemez, gizli ve kişisel bir hizip oluşturma yolunun açılmasına yardımcı olmuştur. Pablo etrafında oluşmuş olan bu hizip, şimdi, Troçkizmin çok sayıda ülkede tarihsel olarak yarattığı kadroları dağıtmak, bölmek ve parçalamak; Dördüncü Enternasyonal’i tasfiye etmek için, bilinçli ve planlı biçimde çalışmaktadır. Troçkizmin programı Neyin söz konusu olduğunu tam olarak göstermek için, gelin, dünya Troçkist hareketinin üzerinde inşa edildiği temel ilkeleri yeniden ifade edelim: 1) Kapitalist sistemin can çekişmesi, giderek kötüleşen depresyonlar, dünya savaşları ve faşizm gibi barbarca olgular yoluyla, uygarlığı yıkımla tehdit etmektedir. Nükleer silahların geliştirilmesi, bu tehlikeyi, günümüzde olabilecek en ağır biçimde vurgulamaktadır. 2) Bu uçuruma gidiş, yalnızca kapitalizmin yerini dünya çapında planlı sosyalist ekonominin almasıyla ve bu yolla, kapitalizmin ilk döneminde açılmış olan ilerleme çevriminin yeniden başlatılmasıyla önlenebilir. 3) Bu, yalnızca, toplumdaki tek gerçek devrimci sınıf olarak işçi sınıfının önderliği altında hayata geçirilebilir. Ancak, toplumsal güçlerin dünya çapındaki ilişkileri işçilerin iktidar yolunu tutması için hiçbir zaman bugünkü kadar uygun olmamasına rağmen, bizzat işçi sınıfı bir önderlik kriziyle karşı karşıyadır. 4) İşçi sınıfının bu dünya-tarihsel amacı yerine getirecek şekilde örgütlenmesi için, her ülkede, Lenin tarafından geliştirilmiş türde devrimci sosyalist bir partinin; yani, demokrasi ile merkeziyetçiliği diyalektik olarak birleştirme yeteneğine sahip savaşçı bir partinin kurulması gerekiyor. (Kararların alınmasında demokrasi, onları uygulamada merkeziyetçilik, üyelerce denetlenen bir önderlik, görevleri ateş altında disiplin içinde yerine getirebilecek üyeler). 5) Bunun önündeki başlıca engel, 1917 Ekim Devrimi’nin saygınlığını kullanarak işçilerin sempatisini kazanmış, ardından da onları, güvenlerine ihanet ederek sosyal demokrasinin, duyarsızlığın ya da kapitalizme ilişkin yanılsamaların 2 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi kucağına atmış olan Stalinizmdir. Bu ihanetlerin cezası, faşist ve monarşist güçlerin sağlamlaşması ve kapitalizm eliyle hazırlanıp teşvik edilen yeni savaşların patlaması biçiminde, işçi sınıfı tarafından ödenmektedir. Dördüncü Enternasyonal, başlangıcından beri, asli görevlerinden birini, Stalinizmin SSCB’nin içinde ve dışında devrimci biçimde alaşağı edilmesi olarak belirlemiştir. 6) Dördüncü Enternasyonal’in birçok şubesinin ve onun programına yakınlık duyan partilerle grupların esnek taktiklere olan gereksinimi, onların hem Stalinizme teslim olmaksızın emperyalizme ve onun, ulusal oluşumlar ya da sendika bürokrasileri gibi küçük burjuva-ajanlarına hem de emperyalizme teslim olmadan, son tahlilde onun küçük-burjuva ajanı olan Stalinizme karşı nasıl mücadele edileceğini bilmelerini daha da zorunlu kılmaktadır. Lev Troçki tarafından oluşturulmuş bu temel ilkeler, günümüz dünyasının giderek karmaşıklaşmış değişken politikalarında, geçerliliklerini bütünüyle korumaktadırlar. Gerçekte, Troçki’nin öngördüğü gibi her yerde ortaya çıkan devrimci durumlar, bir zamanlar günün canlı gerçekleriyle doğrudan bağlantılı olmayan uzak soyutlamalar gibi görünen şeylere, şimdi tam bir somutluk kazandırmıştır. Gerçek olan şu ki, bu ilkeler, şimdi, hem siyasi çözümlemede hem de pratik eylemin gidişatını belirlemede giderek artan bir güç kazanmaktadır. Pablo’nun revizyonizmi Bu ilkeler Pablo tarafından terk edilmiştir. Pablo, yeni bir barbarlık tehlikesine vurgu yapmak yerine, sosyalizme gidişi “tersine çevrilemez” bir şey olarak görmektedir. O, artık, sosyalizmin bizim kuşağımız ya da gelecek bir kaç kuşak içinde gerçekleşeceğini düşünmemektedir. Pablo, bunun yerine, yalnızca “yüzyıllar”a uzanan “deforme”, yani Stalin tarzı işçi devletlerini doğuracak bir “içine çeken” devrimler dalgası kavrayışını geliştirmiştir. Bu, işçi sınıfının yeteneklerine ilişkin tam bir kötümserliği gözler önüne sermektedir ki bu durum, Pablo’nun son zamanlarda bağımsız devrimci sosyalist partileri inşa etmek için mücadeleden söz etmiş olmasını gülünçleştirmektedir. O, her türlü taktiği kullanarak bağımsız devrimci sosyalist partiler inşa etme ana yönelimini korumak yerine, kendisini kitlesel basınç altında değiştirip Troçkizmin “düşüncelerini” ve “programını” kabul edecek Stalinist bürokrasiye ya da onun belirli bir kesimine güvenmektedir. Pablo, şimdi, Fransa gibi ülkelerde işçileri Stalinizmin kampına yakınlaştırmak için gereken taktik manevralarda ihtiyaç duyulan diplomasi kılığı altında, Stalinizmin ihanetlerinin üstünü örtmektedir. Bu gidişat, daha şimdiden, Troçkizm saflarından Stalinizmin kampına doğru ciddi saf değiştirmelere yol açmış durumda. Seylan partisindeki Stalinizm yanlısı ayrılma, Pablo’nun Stalinizm hakkında canlandırdığı yanılsamanın trajik sonuçları konusunda dünyanın her yerindeki Troçkistlere yapılmış bir uyarıdır. Pablocu revizyonizmin ayrıntılı bir çözümlemesini bir başka dokümanda sunuyoruz. Bu mektupta, kendimizi Pablo’nun Stalinizmle uzlaşmacılıkta ne denli ileri gitmiş olduğunu ve Dördüncü Enternasyonal’in varlığına yönelik tehlikenin ne denli ciddi olduğunu gösteren en son bazı çözümlemelerle sınırlayacağız. 3 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Kremlin, Stalin’in ölümüyle birlikte, SSCB’de, hiçbiri siyasi nitelik taşımayan bir ödünler dizisi açıkladı. Pablocu hizip, bütün bunları, gaspçı bürokrasinin konumunu daha da sağlamlaştırmayı hedefleyen manevraları ve önde gelen bir bürokratın Stalin’in paltosunu giyme hazırlığının bir parçası olarak değerlendirmek yerine, bu ödünleri bir bağış olarak gördü, onları siyasi ödünler gibi gösterdi, hatta Stalinist bürokrasinin işçi sınıfıyla “iktidarı paylaşma” olasılığını öngördü. (Fourth International, Ocak-Şubat 1953, syf. 13.) Pablo kültünün en yüksek papazı Clarke tarafından resmen ilan edilmiş olan “iktidarın paylaşılması” düşüncesi, yanıtlanmamış ama açıkça yönlendirici bir soruda, bir dogma olarak bizzat Pablo tarafından dolaylı biçimde onaylanmıştır: “Stalinist rejimin tasfiyesi”, diye soruyordu Pablo, “bürokratlar arasında, geri dönüş için olmasa da statükonun devamı için savaşmak isteyenler ile kitlelerin güçlü basıncıyla hareket eden ve sayısı giderek artan unsurlar arasındaki şiddetli mücadeleler” biçimini mi alacak? (Fourth International, Mart-Nisan, 1953, syf. 39.) Bu satırlar, Kremlin bürokrasisine karşı özgün Troçkist siyasi devrim programını yeni bir içerikle; açıkçası, Troçkizmin “düşüncelerinin” ve “programının” bürokrasinin ya da onun belirli bir kesiminin içine sızıp yayılacağı, böylece Stalinizmin önceden görülemez bir şekilde “devrileceği” gibi revizyonist bir görüşle doldurmaktadır. Haziran ayında, Doğu Almanya’daki işçiler Almanya tarihindeki en büyük gösterilerden birinde, Stalinistlerin egemenliğindeki hükümete karşı ayağa kalktılar. Bu, Sovyetler Birliği’nde iktidarı gasp edip sağlamlaştırmasından bu yana Stalinizme karşı gerçekleştirilmiş ilk kitlesel proleter ayaklanmasıydı. Peki, Pablo, bu çığır açan olaya nasıl tepki gösterdi? Pablo, ayaklanan Doğu Alman işçilerinin devrimci siyasi özlemlerini açıkça seslendirmek yerine, ayaklanmayı ezmek üzere Sovyet tanklarını harekete geçiren karşı-devrimci Stalinist valilerin suçunu gizledi: “Sovyet önderleri ve çeşitli ‘Halk Demokrasileri’ ile Komünist Partiler, bu olayların derin anlamını artık çarpıtamaz ya da yok sayamazlar. Onlar, kitlelerin desteğinden sonsuza kadar mahrum kalma ve daha güçlü patlamaları kışkırtma riskinden kaçınmak için, çok daha geniş ve gerçek ödünler yolunda devam etmek zorunda kalmış durumdalar. Onlar, bundan böyle yarı yolda duramayacaklar. Yakın gelecekte daha ciddi patlamaları önlemek için ödünler dağıtmak ve eğer mümkünse, ‘soğukkanlı bir biçimde’ mevcut durumdan kitleler için daha kabullenilebilir bir duruma geçişi gerçekleştirmek zorunda olacaklar.” (Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Sekreterliği’nin açıklaması, The Militant’ın 6 Temmuz 1953 tarihli sayısında yayımlandı) Pablo, Stalinist hükümeti ayakta tutan tek güç olan Sovyet birliklerinin çekilmesini talep edeceğine, Kremlin’in Gauleiterlarından[1] “daha kapsamlı ve gerçek ödünler” geleceği yanılsamasını körükledi. Ayaklanan işçileri “faşist” ve “Amerikan emperyalizminin ajanları” olarak damgalayıp onlara karşı azgın bir baskı dalgası başlatan Moskova, bu olayların gerçek anlamını canice çarpıtmaya koyulduğunda, bundan daha iyi bir yardım isteyebilir miydi? 4 Fransız genel grevi dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Fransa’da, Ağustos ayında, ülke tarihindeki en büyük genel grev patladı. İşçilerin, önderliklerin iradesine rağmen kendiliğinden gerçekleştirdiği bu genel grev, işçi sınıfı tarihinde gerçek bir iktidar mücadelesinin gelişmesi için en uygun başlangıçlardan birini sunuyordu. Gösterilere, işçilerin yanı sıra, kapitalist hükümet karşısındaki derin hoşnutsuzluklarını ifade eden Fransız çiftçileri de katılmıştı. Sosyal demokrat ve Stalinist resmi önderlikler, bu hareketi sınırlandırmak ve Fransız kapitalizmi için tehlikeli olmasını önlemek için ellerinden geleni yaparak ona ihanet ettiler. İhanetler tarihinde, ortaya çıkan fırsatla ölçüldüğünde, bundan daha iğrenç bir ihanet bulmak zordur. Pablo hizbi bu büyük olay karşısında ne tepki gösterdi? Onlar, Sosyal Demokratların tavrını bir ihanet olarak damgaladılar; ama yanlış gerekçelerle. Onlar, ihanetin, Stalinistlerden gizli olarak hükümet ile görüşmekten ibaret olduğunu söylediler. Oysa bu, onların iktidarı alma yolunu tutmayı reddetmek biçimindeki asıl suçlarından kaynaklanan ikincil bir ihanetti. Stalinistlere gelince, Pablocular onların ihanetini gizlediler ve bu tavırlarıyla, Stalinist ihanete ortak oldular. Onların, Stalinistlerin izledikleri karşı-devrimci yola karşı bulabildikleri en sert eleştiri, onları “politikasızlık” ile suçlamak oldu. Bu bir yalandı. Stalinistler “politikasız” değildi. Onların politikası, Kremlin’in dış siyasi çıkarları doğrultusunda statükoyu korumak; dolayısıyla, sendeleyen Fransız kapitalizmini desteklemekti. Ancak hepsi bu değildi. Pablo, Stalinistlerin rolünü ihanet olarak tanımlamayı, Fransız Troçkistlerinin parti içi eğitiminde bile reddetti. O şunları yazdı: “frenleme rolü [ihanet, bir “frenleme”den ibaret!], şu ya da bu ölçüde geleneksel örgütlerin önderlikleri tarafından ama aynı zamanda, bu grevler sırasında olduğu gibi, onların -özellikle de Stalinist önderliğin- kitlelerin basıncı son derece güçlü hale geldiğinde ona uyum sağlama kapasitesi eliyle oynandı." ("Siyasi Not, No. 1") Bunun, öğretiye bağlı Troçkizmden vazgeçmekle birlikte Dördüncü Enternasyonal örtüsüne hala gereksinim duyan bir önderin Stalinizmle uzlaşmasına yeteceği düşünülebilirdi. Ancak Pablo, daha da ileri gitti. Utanç verici bir bildiri Pablo’nun izleyicilerinin Paris’teki Renault fabrikasındaki işçilere yönelik bir bildirisi, CGT’nin (Genel İşçi Konfederasyonu) Stalinist önderliğinin genel grevde “işçilerin istediklerinin dışındaki talepleri ileri sürmemekle doğru davrandığını” ilan etti. Hem de işçilerin, eylemlerinde bir “işçi-köylü hükümeti” talebini yükseltiyor olması gerçeğine rağmen! Stalinistler önderliğindeki sendikaları Komünist Parti’den keyfi olarak ayıran Pablocular (olabilecek en mekanik düşüncenin mi; yoksa Stalinistlerin suçunu örtmeye yönelik hesaplı bir planın mı kanıtı?), kendi bildirilerinde, bu grevin önemiyle ve perspektifleriyle ilgili olarak şunu ilan ettiler: “Bu konu, sendikayı yalnızca ikincil derecede ilgilendirmektedir. Bu konuda yapılan eleştiri, bir sendikal örgüt olan ve asıl olarak buna uygun olarak davranması gereken CGT’ye değil; işlevi bu işçi 5 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi hareketinin derin siyasi önemine ve sonuçlarına dikkat çekmek olan partilere yöneliktir.” (İşçi Örgütlerine ve Renault İşçilerine Bildiri, 3 Eylül 1953. Frank, Mestre ve Privas imzalarını taşıyor) Bu ifadelerde, Troçki’nin, kapitalizmin can çekişme çağında sendikaların rolüne ve sorumluluklarına ilişkin olarak bize öğrettiği her şeyden tümüyle vazgeçildiğini görüyoruz. Pablocu bildiri, ardından, Fransız Komünist Partisi’ni, kendisini “işçilere, bu grevin Fransız toplumunun yaşadığı krizde önemli bir aşama (!), ülkeyi kapitalist dolandırıcılıktan kurtarmak ve sosyalizme giden yolu açmak için işçi iktidarı sorununun gündeme geleceği kapsamlı bir sınıf mücadelesinin başlangıcı (!) olduğunu anlatmak yerine sendikal hareketin yerine” koyduğu için, “bir çizgiye sahip olmamak”la “eleştirmektedir”. Renault işçileri Pabloculara inanacak olsaydı, hain Stalinist bürokratlar, Fransız tarihindeki en büyük genel greve kasıtlı olarak ihanet etmek yerine, yalnızca sendikalizmin peşinden gitmekle suçlu bulunurlardı. Pablo’nun CGT önderliğinin politikasını onaylaması pek inandırıcı görünmüyor ama gözümüzün önünde yok sayılamayacak çarpıcı bir gerçek var. Fransa’da bugüne kadar ortaya çıkan en büyük genel grevde, Pablo, yumuşak başlılıkla, Gomperslerin sendikaları siyasetin dışında tutan burjuva politikasının Fransız versiyonunun “doğru” olduğunu ifade etmektedir. Üstelik de 1953 yılında! Eğer CGT önderliğinin, bir işçi-köylü hükümeti kurmak da dahil, nesnel gereksinimlere uygun siyasi talepler geliştirmesi doğru değilse, Sosyalist İşçi Partisi Amerikan sendikal hareketinin günümüzdeki Gomperslerinden neden bir İşçi Partisi; ABD’de bir işçi-köylü hükümeti kurmayı amaçlayacak bir İşçi Partisi örgütlemelerini talep ediyor? Pablo’nun “evet” mührü, CGT önderliğinin son derece siyasi olduğunu anımsadığımızda, daha da garip bir görünüm kazanıyor. CGT önderliği, Kremlin’den gelecek en küçük bir iyi niyet gösterisi karşısında, bu siyasi maceranın ne denli çılgınca olduğuna bakmaksızın, işçilere mücadeleye son verme çağrısı yapmaya hazırdır. Örneğin, onun geçtiğimiz yıl Ridgway karşıtı gösterilerle başlayan olaylardaki rolünü anımsayalım. Bu Stalinist sendika önderleri, Komünist Parti’nin önderlerinden Duclos’un tutuklanmasını protesto etmek için grev çağrısı yapmakta tereddüt etmemişlerdi. Gerçek şu ki, CGT önderliği, oldukça siyasi karakterini bu genel grevde bir kez daha gözler önüne sermiştir. O, ihanetle ve ikiyüzlü satışlarla geçen yılların deneyimiyle, işçilerin inisiyatifinin gelişmesini engellemek ve onların siyasi taleplerinin sıçrama yapmasını önlemek için, kasıtlı olarak işçilerin önünü kesmeye çalışmıştır. Stalinist sendikal önderlikler bilinçli olarak ihanet etmiştir. Pablo’nun “doğru” bulduğu şey, bu ihanet yoludur. Ancak hepsi bundan ibaret de değil. Pablocu bildirinin başlıca amaçlarından biri, grev süresince Renault fabrikasında gerçek devrimciler olarak önderliği almaya çalışan Fransız Troçkistlerini ihbar etmektir. O, özellikle, “Dördüncü Enternasyo- 6 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi nal’den ve onun Fransız şubesinden bir yılı aşkın süre önce ihraç edilmiş olan” iki yoldaşın adını anmaktadır. Bildiri, bu “grup disiplinsizliği ve özellikle son grevler sürecinde PCI (Dördüncü Enternasyonal’in Fransa şubesi) tarafından savunulan çizgiye karşı yönelimi nedeniyle ihraç edilmiştir” diyor. Gönderme yapılan bu “grup“, gerçekte, Dördüncü Enternasyonal’in Fransız şubesinin Pablo tarafından keyfi ve haksız biçimde ihraç edilmiş olan çoğunluğudur. Dünya Troçkist hareketi, daha önce, Troçkist militanların Stalinistlere ihbar edildiği ve iğrenç Stalinist ihanetin işçiler gözünde rasyonalleştirildiği böylesi bir skandalla daha önce hiç karşılaştı mı? Belirtmek gerekir ki, Pablocuların, bu yoldaşları Stalinistlere ihbarını, oluşturulan bir işçi mahkemesinin Renault fabrikasındaki Troçkistleri Stalinistler tarafından atılan iftiralar karşısında aklayan kararı izledi. Amerikalı Pablocular Pabloculuğun Stalinizm karşısındaki uzlaşmacılığının derinliğini göstermek için dünya çapında önemi olan bu gelişmelere bakmanın yeterli olduğunu düşünüyoruz. Yine de dünya Troçkist hareketinin açık denetimine sunmak için kimi ek olaylara değinmek istiyoruz. SWP, bir buçuk yıldan uzun süredir, Cochran ile Clarke’ın önderliğinde bir revizyonist eğilime karşı mücadele içinde. Bu, partimizin tarihindeki en sert mücadelelerden birisidir. Bu mücadele, bizi II. Dünya Savaşı’nın başlangıcında ve sonunda Burnham-Shachtman ve Morrow-Goldman gruplarından ayıran aynı temel sorunlar üzerinde yükselmektedir. Bu, temel programımızı gözden geçirme ve terk etme yönündeki bir diğer girişimdir. Bu mücadele, Amerikan Devrimi’ne yaklaşımını, devrimci partinin rolünü, onun örgütlenme yöntemini ve dünya Troçkist hareketinin perspektiflerini içermektedir. Savaş sonrası dönem boyunca, Amerikan işçi hareketi içinde bir bürokrasi güçlendi. Bu bürokrasi, savaşın yol açtığı refah koşulları eliyle “yumuşatılmış” olan geniş bir ayrıcalıklı ve tutucu işçi tabakasına yaslanmaktadır. Bu yeni ayrıcalıklı tabaka, üyelerini büyük ölçüde işçi sınıfının önceki militan kesimlerinden, CIO’yu kurmuş olan kuşaktan devşirmiştir. Yaşam koşullarının görece güvenceli ve istikrarlı olması, önceden bütün militan sınıf eylemlerinin başını çekmiş olan bu işçilerin inisiyatifini ve mücadele ruhunu geçici olarak felç etmiştir. Cochrancılık, küçük-burjuva ideolojisiyle bu yeni işçi aristokrasisinin proleter öncü üzerindeki basıncının ifadesidir. İşçilerin pasif, görece hoşnut tabakasının ruh hali ve eğilimleri, yabancı basınçları hareketimize aktaran güçlü bir mekanizma olarak işlemektedir. Cochrancıların “eski Troçkizmi çöpe at” sloganı, bu ruh halini ifade etmektedir. Cochrancı eğilim, Amerikan işçi sınıfının güçlü devrimci potansiyelini uzak bir ihtimal olarak görmektedir. Onlar, Amerikan proletaryası içinde yeni mücadeleci gruplar oluşturma yönündeki moleküler süreci ortaya koyan Marksist çözümlemeyi “sekterlik” olarak mahkûm etmektedirler. 7 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Onlar, ABD işçi sınıfı içindeki ilerici eğilimlerin yalnızca Stalinizmin saflarında ya da çeperinde ve “uzmanlaşmış” sendika politikacıları arasında olduğunu düşünüyor; işçi sınıfının geri kalan kesimini ise yalnızca nükleer savaşının etkisiyle harekete geçirilebilecek umutsuz bir edilgenlik içinde görüyorlar. Kısacası, onların konumu, Amerikan devrimi perspektifine; genel olarak devrimci partinin, özelinde ise Sosyalist İşçi Partisi’nin rolüne güvensizliği açığa vurmaktadır. Cochrancılığın özellikleri Dünya hareketinin bütün kesimlerinin kendi zorlu deneyimlerinden çok iyi bildiği gibi, ABD’de bize yönelik baskılar, savaş sonrası uzatılmış refahtan ve gericiliğin hızla yayılmasından çok daha büyüktür. Ama kadroları en zorlu koşullar altında ayakta tutan etmen, hareketimizin teorik doğruluğuna olan güçlü inanç; işçi sınıfının tarihsel misyonunu ilerletmenin canlı araçları olduğunun bilinci; insanlığın yazgısının, şu ya da bu ölçüde, onların yaptıklarına bağlı olduğu kavrayışı; şu andaki koşullar ne olursa olsun, tarihsel gelişmenin ana çizgisinin, insanlığın krizini başarılı bir sosyalist devrimle çözecek olan Leninist mücadeleci partinin yaratılmasını gerektirdiğine ilişkin sağlam inançtır. Cochrancılık, bu özgün Troçkist dünya görüşünün yerine kötümserliğin, teorik uydurmaların ve gazetecilere özgü spekülasyonların geçirilmesidir. SWP içindeki mücadeleyi, 1939-40’taki küçük-burjuva muhalefetle mücadelede olduğu gibi uzlaşmaz kılan şey budur. Cochrancılar, bu mücadele sürecinde şu özellikleri sergilemiştir: 1) Parti geleneğine ve partinin tarihsel misyonuna saygısızlık. Cochrancılar, Amerikan Troçkizminin 25 yıllık geleneğini karalamak, alaya almak ve onun hakkında atıp tutmak için hiçbir fırsatı kaçırmadılar. 2) Bu, ilkeli Marksist politikaların yerine, parti içi “işleyişe” karşı ilkesiz birlikleri geçiren bir eğilimdir. Bu yüzden, Cochrancı hizip, çelişik unsurların bir bloğundan ibarettir. Asıl olarak New York’ta yerleşik olan bir grup, Amerikan Stalinist hareketine bir tür “giriş” taktiğinden yanadır. Tutuculaşmış sendikacı unsurlardan oluşan ve asıl olarak Detroit’te merkezileşmiş olan bir diğer grup, Stalinistlere yanaşarak pek bir şey elde edilemeyeceğini düşünüyor. Onlar, revizyonist yaklaşımlarını, yeni işçi bürokrasisinin istikrarının ve kalıcı gücünün abartılı bir değerlendirmesi üzerine kurmaktadır. Cochrancılığın çekimine kapılanlar arasında, bugünkü olumsuz koşulların basıncına daha fazla karşı koyamayan ve eylemsizliğe geçişi haklı kılacak uygun bahaneler arayan yorgun bireyler de bulunuyor. Bu ilkesiz bloğu birarada tutan çimento, öğretiye bağlı Troçkizme yönelik düşmanlıktır. 3) Partiyi asıl alanından uzaklaştıracak bir eğilim, kitlesel üretimde yer alan, siyasi anlamda uyanmamış işçilerin bulunduğu Amerika’da ortaya çıkacaktı. Cochrancılar, sonuçta, SWP’nin bu işçilere yönelik olarak kullandığı geçiş talepleri sloganları programını bir yana bırakmakta ve bu programı izleyen çoğunluğun, 8 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi kendisini işçilerin geriliğine uyarladığını iddia etmektedir. 4) Amerikan işçi sınıfının, Üçüncü Dünya Savaşı öncesinde Amerikan emperyalizmine karşı radikal bir muhalefet olarak ortaya çıkmasına ilişkin bütün olasılıkların ortadan kalktığı kanısı. 5) “Sol” Stalinizmin, Stalinistlerin son aşamada “artık ihanet edemeyeceği”; Troçkist “düşünceleri” ve sonuçta “kendiliğinden” bir şekilde devrimi özümseyecekleri bir süreçte, ABD’de bir devrime önderlik etmesini mümkün kılacak devrimci bir yan içerdiği yolundaki abartılı inançta özetlenen kaba deneysel kuramsallaştırılması. 6) Yeni gelişmeler karşısında Stalinizme uyarlanma. Onlar, Pablo’nun, Beria’nın düşürülmesine ve ardından SSCB’de yaşanan temizliklere ilişkin yorumunda bulunan Stalinizmle uzlaşmayı destekliyor ve savunuyorlar. Stalinizmin Doğu Almanya işçilerinin büyük ayaklanmasındaki ve Fransız genel grevindeki karşı-devrimci rolünü gizleyen Pablocu argümanların tamamını yinelemekte; hatta Amerikan Stalinizminin Demokratik Parti’ye yönelmesini, basitçe, “sol dönüş” kapsamında bir “sağ salınım” olarak yorumlamaktadırlar. 7) Örgüt sorununda Leninist geleneği küçümseme. Onlar, bir süre, parti içinde “ikili iktidar” oluşturmaya kalkıştılar. Partinin 1953 Mayısı’ndaki plenumunda çoğunluk tarafından kesin bir şekilde reddedildiklerinde, plenumun kararlaştırdığı siyasi çizgiye ve çoğunluğun yönetimine bağlı kalacaklarını yazılı olarak kabul ettiler. Bunun ardından, parti etkinliklerini hizipsel olarak sabote etme faaliyetlerini o güne kadar olduğundan çok daha ateşli ve histerik biçimde yeniden başlatarak anlaşmalarını bozdular. Başlıca özelliklerini yukarıda aktardığımız Cochrancılık, hiçbir zaman, parti içinde güçsüz bir azınlık olmanın ötesine geçemedi. Bu akım, Pablo’nun, parti önderliğinden gizli olarak sağladığı yardım ve cesaretlendirme olmasaydı, hiçbir zaman, kötümserliğin son derece cılız ve hastalıklı sesi olmanın ötesine geçemezdi. Pablo’nun gizli desteği ve teşviki, bizim Mayıs ayındaki plenumumuzdan kısa süre sonra açığa çıkartıldı. Pablo, o zamandan beri, partimizin içindeki revizyonist hiziple açıkça işbirliği yapmakta ve partinin mali durumunu sabote etme, parti faaliyetini aksatma ve bir bölünmeye hazırlanma yönündeki faaliyetlerinde onlara telkinde bulunmaktadır. Pablo-Cochran hizbi, tuttuğu bu haince yolu, nihayet, partinin New York Belediyesi seçim kampanyasının kapanış yürüyüşüyle birleştirilmiş olan 25. Kuruluş Yıldönümü etkinliğini örgütlü olarak boykot etmesiyle doruk noktasına ulaştırdı. Bu hain ve grev kırıcı eylem, gerçekte, Amerikan Troçkizminin 25 yıllık mücadelesine karşı örgütlü bir gösteri; aynı zamanda da Ekim 1928’de Amerikan Troçkizminin ilk çekirdeğini ihraç etmiş olan Stalinistlere nesnel bir yardım eylemiydi. Bu toplantının örgütlü biçimde boykot edilmesi, gerçekte, SWP’nin New York Belediyesi seçim kampanyasına karşı bir gösteriydi. Bu hain parti karşıtı etkinliğe katılanlar, uzun süredir hazırlanmakta oldukları açık ayrılmayı tamamladılar ve ceza olarak partimizdeki bütün üyelik haklarını yitirdiler. Bu durumu resmen kayıtlara geçiren SWP’nin 25. Yıldönümü Plenumu, Ulusal 9 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Komite’nin bu boykotu örgütleyen üyelerini görevden aldı ve Pablo-Cochran hizbinin bu hain ve grev kırıcı etkinliğine katılan ya da onu kınamayı reddeden bütün üyelerinin kendilerini fiilen SWP saflarının dışına çıkarmış olduklarını ilan etti. Komintern’in yöntemleri Pablo’nun, revizyonist Cochrancı eğilimle işbirliği yaparken SWP önderliği karşısında başka tavır alan iki yüzlülüğü, Troçkizmin geleneğine yabancı bir yöntemdir. Bununla birlikte, bu yöntemin ait olduğu bir gelenek var: Stalinizm. Kremlin tarafından başvurulan bu tür oyunlar, Komünist Enternasyonal’i (Komintern) çürütürken kullanılan başlıca araçtı. Çoğumuz, bütün bunları 1923-28 döneminde, kişisel olarak yaşadık. Söz konusu çalışma yönteminin Pablo ile sınırlı bir sapma olmadığı, şimdi bütün çıplaklığıyla ortadadır. Oluşturulmuş bir model olduğu ortada. Örneğin, Dördüncü Enternasyonal’in önde gelen Avrupalı şubelerinden birinde, önde gelen bir parti önderi, kısa süre önce, Pablo’dan, “Dördüncü Kongre’ye kadar Enternasyonal’in ana çizgisini ve disiplinini savunan biri” olarak davranması yönünde bir talimat aldı. Pablo, bu ültimatomla birlikte, emirlerine uyulmaması durumunda misilleme tehdidinde bulundu. Pablo’nun burada “çoğunluk” dediği şey, kendisine ve onun revizyonist masallarının etkisi altındaki küçük azınlığa kolayca atfettiği alçakgönüllü bir etikettir. Pablo’nun yeni çizgisi, Troçkizmin temel programıyla ciddi çelişkiler içermektedir. Bu, dünya Troçkist hareketinin birçok kesiminde başlayacak olan tartışmaların yalnızca başlangıcıdır. Tek bir Troçkist örgüt tarafından desteklenmeyen bu çizgi, Dördüncü Enternasyonal’in onaylanmış resmi çizgisini ifade etmiyor. Bize ulaşan ilk bilgiler, onun, herhangi bir tartışmayı ya da oylamayı beklemeksizin kendi revizyonist yaklaşımını dünya örgütüne dayatma yönündeki keyfi girişiminde kural tanımadığını göstermektedir. Şimdiden, Dördüncü Enternasyonal’in Pablo’ nun çizgisini ezici bir çoğunlukla reddedeceğini gösteren yeterli bilgiye sahibiz. Pablo’nun, Dördüncü Enternasyonal’in bir şubesinin önderinden kendisinin revizyonist çizgisini eleştirmekten kaçınması yönündeki buyurgan talebi bile yeterince kötüdür. Ama Pablo bununla kalmadı. O, bir yandan bu önderi susturmaya; üye ve sempatizanların onun deneyimlerinden, bilgisinden ve derinliğinden yararlanabileceği serbest bir tartışmaya katılmasını önlemeye çalışırken, aynı zamanda, bu şubenin önderliğine karşı savaş açmak için bir revizyonist azınlık hizbi oluşturmaya çalışarak, örgütsel olarak müdahaleye girişti. Bu yöntem, Stalinizmin etkisi altında yozlaşmaya maruz kalmış Komintern’in iğrenç geleneğinden çıkmaktadır. Bir başına bu bile, Dördüncü Enternasyonal’i iç yozlaşmadan korumak için Pabloculuğa karşı sonuna kadar savaşmayı gerektirmektedir. Bu tür taktiklerin açık bir hedefi vardır. Onlar, Pablocu azınlık tarafından gerçekleştirilecek bir darbe hazırlığının parçasıdır. Pablo’nun yönetsel denetimini kullanarak, bu revizyonist çizgiyi Dördüncü Enternasyonal’e dayatmayı ve ona karşı direnildiği her yerde, buna bölünmelerle ve ihraçlarla karşılık vermeyi umuyorlar. Bu Stalinist örgütsel gidişat, şimdi bütünüyle açık şekilde görüldüğü üzere, Pablo’ 10 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi nun Dördüncü Enternasyonal’in Fransız şubesinin çoğunluğuna karşı yıkıcı kampanyasında yönetsel denetimini acımasızca kötüye kullanmasıyla, bir buçuk yıldan uzun süre önce başlamıştı. Fransız şubesinin seçilmiş çoğunluğu, Uluslararası Sekreterlik’in talimatıyla, partinin siyasi ve propaganda faaliyetine önderlik etme hakkından mahrum bırakıldı; Siyasi Büro ve basın, Komintern tarzı bir “ortak komisyon” aygıtı dolayımıyla azınlığın denetimine verildi. Biz, o zaman, azınlığın hakem kararıyla çoğunluğu devirdiği bu keyfi etkinliği kökten reddettik. Bundan haberdar olur olmaz, Pablo’ya protestomuzu ilettik. Bununla birlikte, itiraf etmemiz gerekir ki, daha etkili bir eyleme başvurmamakla hata yaptık. Bu hata, bizim söz konusu gerçek gelişmeleri yetersiz değerlendirmemizden kaynaklanıyordu. Biz, Pablo ile Fransız şubesi arasındaki farklılıkların taktiksel konularda olduğunu düşünmüştük ve bu, çoğunluk aylar süren yıkıcı hizip mücadeleleri sonucunda ihraç edildiğinde, bizi, onun örgütsel yöntemlerine ilişkin kuşkularımıza karşın Pablo’nun yanında tavır almamıza yol açtı. Oysa bu farklılıklar, özünde programatik özelliğe sahipti. Gerçekte, çoğunluktaki Fransız yoldaşlar, nelerin olup bittiğini bizden çok daha açık biçimde görmüşlerdi. Onlar, partilerinin VIII. Kongresi’nde şunu ilan etmişlerdi: “Dördüncü Enternasyonal’in geleceği ve hatta varlığı büyük bir tehdit altındadır… onun önderliğinin içinde revizyonist düşünceler, korkaklık ve küçük-burjuva izlenimciliği ortaya çıkmıştır. Şubelerin yaşamından kopuk olan Enternasyonal’in sürmekte olan büyük güçsüzlüğü, kendisini ve anti-demokratik yöntemlerini Troçkist programın revizyonu ve Marksist yöntemin terk eldilmesi üzerinde kuran bir kişisel egemenlik sisteminin yerleştirilmesini geçici olarak kolaylaştırmıştır.” (La Verite, 18 Eylül 1952.) Fransa’daki durum, sonraki gelişmelerin ışığında, bir bütün olarak yeniden incelenmelidir. Fransız şubesinin çoğunluğunun son genel grevde oynadığı rol, onların geleneksel Troçkizmin temel ilkelerinin nasıl korunacağını bildiklerini en kesin biçimde gösterdi. Dördüncü Enternasyonal’in Fransa şubesi haksız biçimde ihraç edilmiştir. La Verite etrafında gruplaşmış olan Fransız çoğunluğu, Fransa’daki gerçek Troçkistlerdir; onlar SWP tarafından açıkça böyle tanınmaktadır. Pablo’nun Dördüncü Enternasyonal’in Çin şubesinin siyasi konumuna ilişkin değerlendirmesi haince bir çarpıtmadır ve özellikle isyan ettiricidir. Çinli Troçkistler, Pablo tarafından “sekterler” ve “devrim kaçkınları” olarak sunulmaktadır. Pablo hizbinin kasıtlı olarak yarattığı izlenimin tersine, Çinli Troçkistler, Çin proletaryasının gerçek devrimci temsilcileri olarak davranmışlardır. Onlar, kendi hataları olmaksızın, Mao rejimi tarafından, 1918 Devrimi’nin Luxemburglarını ve Liebknechtlerini seçerek ortadan kaldıran Almanya’nın Noskelerine ve Scheidemannlarına özenen Stalin’in, SSCB’de Lenin’in bütün bir Bolşevik kuşağını imha etmek üzere kullandığı yolla kurban olarak seçilmişlerdir. Ancak Pablo’nun Stalinizm karşısındaki uzlaşmacı çizgisi, onun, acımasızca, Çinli yoldaşların ilkeli ve sağlam duruşu üzerine kuşkular yaratırken, Mao rejimine gül rengi rötuş yapmasına neden olmaktadır. 11 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Yapılacak şey Özetlersek, Pablo’nun revizyonizmiyle geleneksel Troçkizm arasındaki ayrım çizgisi, siyasi ya da örgütsel herhangi bir uzlaşmayı olanaksız kılacak denli derindir. Pablo hizbi, çoğunluğun düşüncesini yansıtan demokratik kararlara izin vermeyeceğini göstermiştir. Onlar, kendi canice politikalarına mutlak itaat talep ediyorlar. Öğretiye bağlı bütün Troçkistleri Dördüncü Enternasyonal’in dışına sürmeye ya da onların ağızlarını bağlayıp kelepçelemeye kararlılar. Onların planı, Stalinistlerle uzlaşmacılıklarını parça parça ve yavaş yavaş içimize sokmak; olup bitenleri görüp itiraz edenlerden kurtulmaktır. Pablocu formülasyonların ilginç bulanıklığının ve diplomatik kaçamakların açıklaması budur. Pablocu hizip, ilkesiz ve Makyevelci manevralarında, şimdiye kadar, bir ölçüde başarılı oldu. Ama şimdi niteliksel değişim noktasına ulaşılmıştır. Siyasi konular bu manevraların üstesinden gelmiştir ve şimdiki mücadele kazananı belirleyecektir. Dördüncü Enternasyonal’in safları dışında olmaya zorlanmış konumumuzda, ona bir öneride bulunabilirsek; bize göre, harekete geçmenin, kararlı bir şekilde davranmanın zamanı gelmiştir. Dördüncü Enternasyonal’in öğretiye bağlı Troçkist çoğunluğunun, Pablo’nun yetki gaspına karşı iradesini ortaya koymasının zamanı gelmiştir. Onlar, ayrıca, Pablo’yu ve onun ajanlarını görevden alıp onların yerine gerçek Troçkizmin nasıl yükseltileceğini bildiklerini pratikte kanıtlamış olan kadroları yerleştirerek, Dördüncü Enternasyonal’in yönetsel işlerini korumalı; hareketi hem siyasi hem de örgütsel olarak doğru çizgide tutmalılar. Kardeşçe Troçkist selamlarımızla SWP Ulusal Komitesi Dipnot: Gauleiter: Nazi dönemindeki yerel yönetim birimlerinin valisi ya da buralardaki parti örgütünün önderi. [1] HHHH 12 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Uluslararası Komite’yi Kurma Kararı* Dördüncü Enternasyonal’in İngiliz, Fransız, Yeni Zelanda ve İsviçre şubeleri, aşağıdaki kararları almışlardır: 1- Sosyalist İşçi Partisi’nin Ulusal Komitesi’nin bütün dünyadaki Troçkistlere çağrısındaki temel çizgiyle ve özellikle orada Troçkizmin programatik temellerine ilişkin tanımlamayla dayanışmamızı açıklıyoruz: (1) Kapitalist sistemin can çekişmesi, giderek kötüleşen depresyonlar, dünya savaşları ve faşizm gibi barbarca olgular yoluyla, uygarlığı yıkımla tehdit etmektedir. Nükleer silahların geliştirilmesi, bu tehlikeyi, günümüzde olabilecek en ağır biçimde vurgulamaktadır. (2) Bu uçuruma gidiş, yalnızca kapitalizmin yerini dünya çapında planlı sosyalist ekonominin almasıyla ve bu yolla, kapitalizmin ilk döneminde açılmış olan ilerleme çevriminin yeniden başlatılmasıyla önlenebilir. (3) Bu, yalnızca, toplumdaki tek gerçek devrimci sınıf olarak işçi sınıfının önderliği altında hayata geçirilebilir. Ancak, toplumsal güçlerin dünya çapındaki ilişkileri işçilerin iktidar yolunu tutması için hiçbir zaman bugünkü kadar uygun olmamasına rağmen, bizzat işçi sınıfı bir önderlik kriziyle karşı karşıyadır. (4) İşçi sınıfının bu dünya-tarihsel amacı yerine getirecek şekilde örgütlenmesi için, her ülkede, Lenin tarafından geliştirilmiş türde devrimci sosyalist bir partinin; yani, demokrasi ile merkeziyetçiliği diyalektik olarak birleştirme yeteneğine sahip savaşçı bir partinin kurulması gerekiyor. (Kararların alınmasında demokrasi, onları uygulamada merkeziyetçilik, üyelerce denetlenen bir önderlik, görevleri ateş altında disiplin içinde yerine getirebilecek üyeler). (5) Bunun önündeki başlıca engel, 1917 Ekim Devrimi’nin saygınlığını kullanarak işçilerin sempatisini kazanmış, ardından da onları, güvenlerine ihanet ederek sosyal demokrasinin, duyarsızlığın ya da kapitalizme ilişkin yanılsamaların kucağına atmış olan Stalinizmdir. Bu ihanetlerin cezası, faşist ve monarşist güçlerin sağlamlaşması ve kapitalizm eliyle hazırlanıp teşvik edilen yeni savaşların patlaması biçiminde, işçi sınıfı tarafından ödenmektedir. Dördüncü Enternasyonal, başlangıcından beri, asli görevlerinden birini, Stalinizmin SSCB’nin içinde ve dışında devrimci biçimde alaşağı edilmesi olarak belirlemiştir. (6) Dördüncü Enternasyonal’in birçok şubesinin ve onun programına yakınlık *Bu belge, Uluslararası Komite’nin Uluslararası Bülten’inde yayımlandı. 13 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi duyan partilerle grupların esnek taktiklere olan gereksinimi, onların hem Stalinizme teslim olmaksızın emperyalizme ve onun, ulusal oluşumlar ya da sendika bürokrasileri gibi küçük burjuva-ajanlarına hem de emperyalizme teslim olmadan, son tahlilde onun küçük-burjuva ajanı olan Stalinizme karşı nasıl mücadele edileceğini bilmelerini daha da zorunlu kılmaktadır. Lev Troçki tarafından oluşturulmuş bu temel ilkeler, günümüz dünyasının giderek karmaşıklaşmış değişken politikalarında, geçerliliklerini bütünüyle korumaktadırlar. Gerçekte, Troçki’nin öngördüğü gibi her yerde ortaya çıkan devrimci durumlar, bir zamanlar günün canlı gerçekleriyle doğrudan bağlantılı olmayan uzak soyutlamalar gibi görünen şeylere, şimdi tam bir somutluk kazandırmıştır. Gerçek olan şu ki, bu ilkeler, şimdi, hem siyasi çözümlemede hem de pratik eylemin gidişatını belirlemede giderek artan bir güç kazanmaktadır. 2- Biz, bütün çabasını Troçkizmin revizyonuna, Enternasyonal’in tasfiyesine ve onun kadrolarının imhasına adayan Pablocu gaspçıların Uluslararası Sekreterliğinin bu ilkelerin gücünden yoksun olduğunu düşünüyoruz. 3- Enternasyonal’in Troçkist güçlerinin büyük çoğunluğunu temsil eden bizler, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ni kurmaya karar verdik. 4- Dördüncü Enternasyonal’in bütün şubelerinin önderliklerini, Troçkist programı ve Enternasyonal’in güçlerinin çoğunluğunu temsil eden bu önderlikle ilişki kurmaya çağırıyoruz. Enternasyonal’in birliğinden ve kendi ulusal şubesinin geleceğinden kaygı duyan her sorumlu kadro, her Troçkist militan, Pablocu gaspçıların revizyonist ve tasfiyeci merkezi ile Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi arasında açıkça ve hızla tercih yapmak zorundadır. 23 Kasım 1953 HHHH 14 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Dördüncü Enternasyonal Pablo’ya karşı toparlanıyor D ördüncü Enternasyonal, Lev Troçki tarafından kurulmuş olan Sosyalist Devrimin Dünya Partisi, kısa süre önce uluslararası bir kriz yaşadı. Stalinizmin, Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa, Asya ve Batı Avrupa’daki gücü ve etkisi, Pablo liderliğindeki önderlik komitesi içinde küçük bir hizbi etkisi altına aldı ve onun, Stalinizmin “sol” bir kanadı haline gelme yönünde sapmasına neden oldu. Bu tür bir siyasi belirti son derece tehlikelidir. Onun Enternasyonal’i tamamen sarması, Enternasyonal’in devrimci bir güç olarak kesin ölümü anlamına gelecekti. Ama Dördüncü Enternasyonal kolay kolay yolundan çıkartılamaz. Gerçek Troçkistler, şimdi, her yönden başarı vaat eden bir mücadelede Pablocu revizyonizm ile karşılaşıyorlar. Dördüncü Enternasyonal’in, Pablo hizbinin gaspına karşı dünya Troçkist hareketinin ezici çoğunluğunun iradesini savunmak için emin ve sağlam adımlarla ilerliyor olduğunu bildirmekten memnuniyet duyuyoruz. Fransa, Britanya, İsviçre ve Yeni Zelanda şubeleri, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ni oluşturmuş durumda. Onlar, bütün şubelere, temel Troçkist programı yeniden onaylayan ve dünya hareketinin kadrolarına, Dördüncü Enternasyonal’in yaşatılması uğruna, Pablocuların boyunduruğu altında harap edilmesine karşı mücadele çağrısı yapan bir bildirge yayımladılar. Uluslararası Komite, Pablocuları, Stalinizmin şimdiki ihanetlerinin üstünü örtme ve Enternasyonal’e, Pablo’nun yeni revizyonist öğretisi yararına diktatörce bir yönetimi zorla kabul ettirmeye kalkışmakla suçlamaktadır. Uluslararası Komite, Pablocuları, Troçki’nin Dördüncü Enternasyonal’i adına Doğu Alman işçilerine hitap ederken yalnızca Stalinist karşı-devrimciler için ‘ılımlı’ eleştirisini yaptığı ve Moskova’nın Doğu Alman işçilerini ezmekte kullandığı Kremlin birliklerinin Doğu Almanya’dan çekilmesi talebini reddettiği için mahkûm etmektedir. * SWP’nin yayın organı The Militant Yayın Kurulu’nun 21 Aralık 1953 tarihli açıklaması 15 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Uluslararası Komite, Pablocuları, Stalinistlerin geçtiğimiz Ağustos ayındaki Fransız genel grevine olan ve aynı ay içinde İran’da sergiledikleri ihanetleri örtbas etmekle suçlamaktadır. Uluslararası Komite’nin örgütlenmesi, Dördüncü Enternasyonal’in tarihsel yaşama yeteneğini bir kez daha kanıtladığını ifade etmektedir. Bu, yeryüzünde onu imha edebilecek dışsal ya da içsel bir güç olmadığını göstermektedir. Gerici düşmanlar ve sinikler, Dördüncü Enternasyonal içindeki bu mücadeleden memnuniyet duyabilirler. Onlar, Enternasyonal’in asıl olarak böylesi iç mücadeleler yoluyla olgunlaşıp, tarihsel sorumluluğuna uygun hale gelebilen, yaşayan devrimci bir organizma olduğunu anlayamazlar. Bu mücadeleler, insanlığın ileriye doğru atacak olduğu en büyük adıma, dünya sosyalist devrimine hazırlık okulunun bir parçasıdır. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin kurulmasını selamlıyoruz. 1940 tarihli gerici Voorhis yasasından dolayı Enternasyonal örgütlenmenin dışında kalmak zorunda olduğumuz için, Dördüncü Enternasyonal’in gelişmesi ile daha fazla ilgileniyoruz. Uluslararası Komite, Lenin’den Troçki’ye ve sosyalist insanlığın gelecekteki zaferine uzanan devrimci süreklilik çizgisini güvence altına almaktadır. HHHH Max Eastman, James P. Cannon ve William D. Haywood 1922 yılında Moskova’da 16 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Yeni Bir İşçi Partisinin Gerekliliği Peter Schwarz B ugün anmakta olduğumuz olay, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin kuruluşu, 50 yıl önce gerçekleşti. Bununla birlikte bu olay bugün de yakıcı bir önem taşıyor. Dünyanın içinde bulunduğu duruma derin bir siyasi kriz damgasını vuruyor. 1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin çökmesinin "tarihin sonuna" işaret ettiğini iddia eden Amerikan emperyalizminin bir özürcüsünün öne sürdüğü düşüncelerin aksine, Sovyetler Birliği’nin çözülüşü kapitalist sistemin Soğuk Savaş döneminde dondurulmuş durumda tutulan bütün uyuşmazlıklarının ve çelişkilerinin su yüzüne çıkmasına yol açtı. Bugün krizin merkez üssü Amerika Birleşik Devletleri’dir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası istikrarın kalbi olarak görülen bu ülke, dünya çapında en önemli istikrarsızlık etmeni haline gelmiş durumda. Amerikan emperyalizmi, kendi krizini çözebilmek için bütün dünyayı kendi çıkarları ve kendi görüntüsünde yeniden düzenlemeye itiyor. Böyle davranarak geçmişte siyasi ve toplumsal çelişkileri ulusal ve uluslararası ölçekte yumuşatmaya hizmet eden bütün mekanizmaları tahrip ediyor. Daha önce, 1980’lerde, Ronald Reagan’ın başkanlığı altında, Amerikan toplumu, 1990’larda borsa yükselişi sırasında daha da yoğunlaşacak olan derin bir kutuplaşmaya tanıklık etmişti. Bu, toplumsal servetin bir avuç seçkinin eline geçecek şekilde yeniden dağıtılmasının aracı olurken, aynı zamanda temel sosyal güvenlik düzenlemeleri yerle bir edildi. Sonuç olarak Amerikan toplumunun halen yaşamakta olduğu kutuplaşmanın tarihte bir benzeri yok. Ulusal servetin yüzde 40’ı nüfusun en yüksek gelirli yüzde 1’lik kesiminin elinde toplanmış durumda. Bu 30 yıl öncesine göre iki kat fazla. Bugün büyük bir Amerikan şirketine sahip olan tipik bir patron, ortalama işçinin kazandığının 475 katı para kazanıyor. Bu derece keskin farklılıklar demokratik ilişkilerle bağdaşmaz. Aşırı sağcı, yarıyasadışı bir kliğin iktidarın en yüksek kademelerine yükselmesi bu toplumsal kutuplaşmanın doğrudan bir sonucudur. George W. Bush, Hıristiyan sağa ve * DEUK’un Almanya ve Britanya şubeleri, 23 ve 30 Kasım 2003 tarihlerinde, Frankfurt’ta ve Londra’da, DEUK’un kuruluşunu anmak ve son 50 yıllık siyasi çalışmanın taşıdığı önemi ele almak için toplantılar düzenledi. Her iki toplantıda da, DEUK’un sekreteri Peter Schwarz ve Britanya SEP’in ulusal sekreteri Chris Marsden konuşma yaptı. Bu yazı, Peter Schwarz’ın konuşma metnidir. 17 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi açıkça faşist güçlerle yakın ilişkileri olan Amerikan seçkinlerinin en sağcı ve saldırgan unsurlarına yaslanıyor. Ancak buna Demokratların saflarından herhangi bir ciddi muhalefet işareti görülmüyor. Onlar, önceki başkan Bill Clinton’ın gülünç bir biçimde mahkeme önünde suçlanmasına destek verdiler ve son seçimin çalınmasını kabul ettiler. Irak’taki savaşını boş çek imzalayarak Bush’u ödüllendirdiler ve ülkenin işgalini sağlamaya yönelik bütün önlemlerin lehinde oy kullandılar. Demokratlar, Cumhuriyetçiler ile aynı mali oligarşiye kiralanmış durumda. Bu ayrıcalıklı oligarşi ile geniş kitleler arasındaki çelişkiler arttıkça, Demokratlar ciddi herhangi bir muhalefet gösterme konusunda gittikçe daha aciz hale geliyorlar. ABD, önlenemez bir biçimde devrimci bir çatışmaya doğru gidiyor. Bu yolda ilerlerken dünyayı karmaşanın içine itiyor ve toplumsal çelişkileri muazzam bir biçimde arttırıyor. Dünya üzerinde, bu süreçten muaf herhangi bir alan bulunmuyor. Uluslararası alanda nereye bakarsanız bakın, artan toplumsal kutuplaşmanın kanıtlarını görebilirsiniz. Göreli bir eşitliğin bulunduğu eski Sovyetler Birliği, bugün bulunabilecek en büyük eşitsizlikle dolu toplumlardan biri. Halk kitleleri yoksulluk ve umutsuzluk içinde kıvranırken, 17 kişi milyarder konumuna yükselmiş durumda. Benzer bir süreç, halkın büyük kesimi kıt kanat geçinerek hayatta kalmaya itilirken, esas olarak eski nomenklaturanın ya da suça bulaşmış çevrelerden gelen küçük bir katmanın zirveye ulaşmak için birbirleriyle çekiştikleri Doğu Avrupa’da da yaşanıyor. Dünyanın, Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki en yoksul bölgelerinin damarlarındaki bütün kan finans kapital tarafından sistematik bir biçimde emiliyor. Yüz milyonlarca insan yeterli miktarda yiyecek, içme suyu ve sağlık hizmeti olmadan yaşamaya mahkûm edilmiş durumda. Bu koşulların kurbanı olan çok sayıda insan, yasadışı köle tarzı bir iş bulma umuduyla, her gün yaşamlarını tehlikeye atarak sınırları geçip bir sanayileşmiş ülkeye gitmeye çalışıyor. Batı Avrupa’daki hükümetler 1980’ler boyunca uygulamaya koyamadıkları işi (refah devletini bütünüyle yok etmeyi) birkaç aylık bir süre içinde gerçekleştirmeye niyetliler. Toplumsal uyuma ve uzlaşmaya dayanan bir politika için artık herhangi bir nesnel temel bulunmuyor. Irak savaşı kapitalizmin krizinde yeni bir aşamayı temsil etmektedir. ABD hükümeti, Irak’ın petrol kuyularını ve stratejik açıdan önem taşıyan Körfez bölgesini zorla ele geçirmek için uluslararası hukuku ihlal etti, kendi kurmuş olduğu uluslararası kurumları bir kenara itti ve apaçık yalanlarla büyük itibar kaybetti. Ezici askeri üstünlüğüne karşın, ABD bu savaşı kazanamıyor. ABD işgaline karşı direniş her gün büyüyor. ABD itibarını yitirmeden ve kendi topraklarında devrimci bir patlama riskini göze almadan çekilebilecek durumda değil. ABD, bu ikileme, daha da vahşileşerek ve sadece Irak halkını değil ama gittikçe artan bir biçimde komşu ülkeleri ve kendi müttefiklerini de hedef alan "yerle bir etme" politikasına kayarak karşılık verdi. Bu bakımdan, Irak savaşı, çok daha büyük ve şiddetli emperyalist savaşların habercisi. 18 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Bu koşullar altında, dünya çapında sayısız insan en temel çıkarlarının mevcut toplum ile uyumlu olmadığını öğrendi. Onların geçmişte oy verdikleri ya da destekledikleri siyasi partilerin ve sendikaların bütünüyle iflas ettiği ortaya çıktı. Almanya’da beş yıl önce iktidara gelmiş olan Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller partisi nefesleri kesen bir biçimde sağa kaydılar. Başbakan Schröder’in şu andaki "Gündem 2010"unun yanında, muhafazakâr selefi Helmut Kohl’un sosyal politikası çok daha ilerici kalıyor. SPD’ye olan mevcut muhalefet, üyelik ve oy kaybı biçimini alıyor. SPD, 1990’ların başından bu yana, 300.000 üye kaybetti ve kayıp oranı hızlanıyor. Partiyi geçen yıl 26.000 kişi terk etmişti ve bu yıl, daha şimdiden 30.000 kişi terk etmiş durumda. Bu rakam, ölüm nedeniyle kaybedilen 7.000 üyeyi içermiyor. SPD, kamuoyu yoklamalarında gittikçe daha gerilere düşüyor ve Batı Almanya’da yapılan bir eyalet seçiminde (kısa süre önce yapılan Bavyera seçimi) ilk kez yüzde 20’nin altında oy aldı. Son olarak Brandenburg eyaletinde yapılan yerel seçimlerde, seçmenlerden sadece onda biri SPD’ye oy verme zahmetine girdi. Sosyal demokrasi, diğer Avrupa ülkelerinde de benzer bir süreçten geçiyor. Tony Blair’in Yeni İşçi Partisi, içi boş bir kabuktan başka bir şey değil. Fransa’da, soldaki geleneksel partiler iktidardaki sağcı hükümetin hızla destek kaybetmesinden faydalanamıyorlar. Muhafazakâr ve sağcı partilerin son kamuoyu yoklamalarına göre etki alanlarını belirgin bir biçimde genişletmiş olmaları, halkın bir bütün olarak sağa kaydığını göstermiyor. Bu durum, her şeyden önce eski reformist işçi partilerinin düşüşünün bir sonucudur. Bununla birlikte, bu, sağcı güçlerin bir tehlike oluşturmadıkları anlamına gelmiyor. Bu, benzeri şekilde, geniş bir kitlesel tabandan yoksun olan Bush hükümetinin yaptıkları eliyle ortaya kondu. Bugün, en önemli siyasi görev, emekçilerin çıkarlarını temsil eden ve onların kaygılarını açıkça dile getirebilen yeni bir partinin inşa edilmesidir. İnsanlığın geleceği bu görevin yerine getirilmesine bağlı. Geçtiğimiz haftalarda ve aylarda dünya çapında kapitalizme karşı muhalefetin artmakta olduğunu gösteren açık işaretler ortaya çıktı. Bu, Dünya Ticaret Örgütü’ ne ve devlet başkanlarının yaptıkları çeşitli toplantılara karşı düzenlenen kitlesel gösterilerde ifade edildi. Bu yıl, Şubat ayının 15’inde, tarihteki en büyük uluslararası savaş karşıtı gösteri gerçekleştirildi. Refah devletinin sağladığı sosyal korumayı adım adım ortadan kaldırmaya yönelik önlemlere karşı yapılan protestoların da boyutları büyüyor. Hükümetin "Gündem 2010" adlı düzenlemelerini protesto etmek üzere 1 Kaıms’da Berin’de düzenlenen gösteriye 100.000 kişi katıldı. Katılımcı sayısı, büyük sendikalar tarafından boykot edilen protestoyu düzenleyenlerin tahminlerinin çok üzerindeydi. Artan toplumsal ve siyasi protestolar büyük bir toplumsal hareketin habercisidir. Bununla birlikte, böyle bir hareket, işçi sınıfının kendi kaderini kendi ellerine almasını sağlayacak bir siyasi stratejiyi kendiliğinden geliştiremez. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin 50 yıllık tarihinin önemi işte burada yatıyor. 19 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Uluslararası Komite, yarım yüzyıl boyunca ve en zor koşullar altında, devrimci Marksizmin programını ve ilkelerini savundu. Uluslararası Komite, işçi sınıfının uzun dönemli çıkarlarını kısa vadeli siyasi fırsatlar sunağında kurban etmeye yönelik her girişime karşı direndi. Dördüncü Enternasyonal’in programı, bugün işçi sınıfının saflarında yaşanmakta olan yeni devrimci yükselişe yanıt veriyor ve bunu zafere taşımanın zeminini oluşturuyor. Yeni bir işçi partisinin inşası, eski partilerin neden başarısız olduklarını anlamadan ve 20. yüzyılın siyasi deneyimlerinin derslerini çıkarmadan mümkün değildir. Bu bağlamda, DEUK, yegâne deneyim birikimini temsil etmektedir. DEUK’un tarihi 20. yüzyılın derslerinin yoğunlaşmış bir ifadesidir. Pabloculuğa karşı mücadele DEUK, 1953 yılında Dördüncü Enternasyonal’in programını Pabloculuğa (o tarihte Michel Pablo’nun daha sonrasında Ernest Mandel’in önderlik ettiği tasfiyeci bir eğilime) karşı korumak üzere kuruldu. 1953 yılında kaybedeceğimiz ne vardı? Lev Troçki, 1920’li yılların sonlarında ve 1930’lu yıllarda uluslararası işçi sınıfının yaşadığı yenilgilerin kaynağında Komünist Enternasyonal’in Stalinist önderliğinin yanlış ve giderek daha karşıdevrimcileşen politikalarının yattığı tahlilini yapmıştı. Troçki, 1923 yılında Sol Muhalefetin kurulmasından itibaren, Stalinist bürokrasinin yükselişini, onun milliyetçi programını ve taktiksel zigzaglarını amansız bir eleştiriye tabi tuttu. Stalin’in milliyetçi "tek ülkede sosyalizm" anlayışına karşı sosyalist devrimin uluslararası karakteri üzerinde ısrar etti. Troçki, Çin’de, Komünist Parti’nin burjuva Kuomintang’ın egemenliğine girmesine karşı çıkmıştı. Onun bu görüşü, Kuomintang 1927 yılında Şanghay’da komünistlere karşı bir katliam düzenlediğinde trajik bir biçimde doğrulandı. Troçki, Almanya’da Nazilere karşı çıkmak için komünistlerin ve sosyalistlerin bir Birleşik Cephe kurmalarını önerdi. O, Stalin’in ve Thelmann’ın sosyal demokrasiyi faşizmin ikiz kardeşi olarak tanımlayan, işçi sınıfını bölen ve böylece Hitler’in iktidarına giden yolu açan politikalarının yol açacağı yıkıcı sonuçlar konusunda uyarılarda bulundu. Troçki, Fransa’da ve İspanya’da işçi sınıfını kendi "demokratik burjuvazisine" zincirleyen, işçi hareketini felç eden ve yenilgiye uğramasına yol açan Halk Cephesi politikalarına karşı çıktı. Troçki, Alman işçi sınıfının 1933 yılında yenilgiye uğramasının ardından ve Komünist Enternasyonal’in yaşananlarla ilgili herhangi bir ciddi tartışma yapacak durumda olmadığını ortaya koyması üzerine, Üçüncü Enternasyonal’in devrimin amaçları açısından can çekişmekte olduğu ve Dördüncü Enternasyonal’in inşa edilmesi gerektiği sonucuna ulaştı. Dördüncü Enternasyonal, 1938 yılında Paris’te kuruldu. Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş programı şöyle diyor: "Kitlelerin yönelimini belirleyen, birincisi çürüyen kapitalizmin nesnel koşulları, ikincisi eski işçi örgütlerinin alçakça politikalarıdır. İnsanlık kültürünün bunalımı haline gelmiş olan proletarya önderliğinin bunalımı ancak IV. Enternasyonal tarafından çözüme kavuşturulabilir." Bir başka pasajda ise şu ifade yer alır: "Dördüncü Enternasyonal İkinci, Üçüncü, 20 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Amsterdam ve Anarko-sendikalist Enternasyonallerin bürokrasilerine ve bunların merkezci uydularına … karşı uzlaşmaz bir savaş ilan eder. Bütün bu örgütler geleceğin güvencesi değil, geçmişin çürümüş artıklarıdır." Pablocular bu düşüncelerden 1950’lerin başlarında koptular. Bütünüyle farklı bir sosyalist devrim anlayışı geliştirdiler. Onlar artık sosyalist devrime Dördüncü Enternasyonal tarafından işçi sınıfının siyasi bağımsızlığı için verilecek mücadelenin sonucunda ulaşılacağını düşünmüyorlar fakat olayların baskısı altında sola kayan Stalinist bürokratların, küçük burjuva milliyetçilerinin ve diğer toplumsal güçlerin eylemlerinin bir ürünü olarak görüyorlardı. Bu anlayışa göre Dördüncü Enternasyonal’in görevi işçi sınıfı içinde sosyalist bilinç için mücadele etmekten ve işçilerin kendi devrimci rollerini oynayabilmelerini sağlayabilmek için gerekli siyasi stratejiyi ve taktikleri geliştirmekten oluşmuyordu. Bunun yerine Pablocular rollerini Stalinist bürokrasiler içinde "devrimci" eğilimler aramak ve bunlara destek sağlamak olarak gördüler. Bu Dördüncü Enternasyonal’i tasfiye etmek için bir formülden başka bir şey değildi. Pablocular Troçki’nin Stalinist bürokrasinin karşıdevrimci olduğu düşüncesini değiştirdiler ve ona ilerici bir rol atfettiler. Böyle yaparak İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen siyasi olaylara yüzeysel ve izlenimci bir tavırla tepki vermiş oldular. Savaşın sonuna doğru işçi sınıfının devrimci hareketleri ortaya çıktı ancak bunlar Stalinist bürokrasi tarafından ihanete uğratıldı ya da doğrudan bastırıldı. Bu amaçla İtalya’daki ve Fransa’daki Komünist partiler burjuva hükümetlere girdiler. Sovyet işgali altındaki Doğu Avrupa’da her bağımsız halk hareketini boğdular. Buna karşılık Stalinist bürokrasisi 1948’den sonraki ABD’nin Soğuk Savaş politikasına Doğu Avrupa ülkelerindeki kapitalizm karşıtı önlemler ile karşılık verme zorunluluğu hisseti. Bu topraklarda hem temel sanayi ve bankacılık sistemi hem de medya ve ulaştırma kısmen ya da tamamen ulusallaştırıldı. Pablo bu gelişmeler temelinde Stalinizm’in baskı altında devrimci bir rol oynayabileceği sonucuna ulaştı. Böyle yaparak ulusallaştırmaların işçi sınıfının aktif katılımı olmadan ve esas olarak bürokrasinin kendi ayrıcalıklı konumunu korumak amacıyla yapıldığı gerçeğini göz ardı etmiş oldu. Aynı zamanda Stalinizm’in dünya çapında işçi sınıfının her tür bağımsız hareketini acımasızca bastırarak, Doğu Almanya’da 17 Haziran 1953 işçi ayaklanmasının ve 1956’da Macaristan’daki halk ayaklanmasının ezilmesinde gözler önüne serildiği gibi, karşıdevrimci bir rol oynadığı gerçeğini de göz ardı etti. Pablo için toplumsal gerçeklik artık burjuvazi ile proletarya arasındaki (Stalinizm’in burjuvazinin ajanı rolünü üstlendiği) sınıf mücadelesi tarafından belirlenmiyor; kendisinin harfi harfine yazdığı şekilde, "nesnel toplumsal gerçeklik", "kapitalist rejim" ile "Stalinist dünya"dan oluşuyordu. Pablo, sosyalizme giden yolu Doğu Avrupa’da ortaya çıkanlara benzer biçimde “yüzyıllarca sürecek olan yozlaşmış işçi devletleri" döneminden geçen bir yol olarak tarif edecek kadar ileriye gitti. Bu teoriye göre Dördüncü Enternasyonal’in şubelerini inşa etmeye gerek yoktu. Mevcut örgütler ya Stalinist partilerin danışmanları 21 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi işlevini görebilirler ya da kendilerini bütünüyle Stalinist aygıt içinde eritebilirlerdi. Pablo sömürge ülkelerde anti-emperyalist mücadelede öncü bir rol oynamakta olan milliyetçi hareketlere yönelik olarak da benzer bir tutum aldı. Troçki’nin bu ülkelerde işçi sınıfının kendisini ulusal burjuvaziden bağımsız olarak örgütlemek zorunda olduğunu ve ulusal burjuvaziye güvenmemesi gerektiğini vurgulamasına karşın, Pablo ulusal hareketler içinde bütünüyle erimeyi savundu. En sonunda, bütün Afrika’daki ulusal hareketlere destek ve yardım sağlama sorumluluğuyla, Ben Bela hükümetinin bakanı olarak Cezayir’e gitti. O, bu görevini yürütürken Moskova bürokrasi ile yakın mesai içinde oldu. İşçi sınıfına yönelik karamsarlık Yüzeysel olarak bakıldığında Pablocuların 1953’te aldıkları tavır, sosyalist bir toplumun inşasının ancak işçi sınıfının önderliğinde mümkün olacağı ve bunun da DEUK’un şubelerini inşa etmeyi gerektirdiği konusunda ısrar eden Uluslararası Komite’ninkine göre daha "pratik", "gerçekçi" ve "iyimser"miş gibi görünebilir. Gerçekte, Pablocuların benimsedikleri tavır işçi sınıfının devrimci potansiyeline yönelik derin bir kötümserliği yansıtıyordu. Bu sorunu biraz daha detaylı olarak ele almak istiyorum; çünkü benzer tavırlar sayısız siyasi hareketin gelişiminde, özellikle Almanya’da, önemli bir rol oynadı. Pablo ve Mandel, düşüncelerinde kesinlikle yalnız değildi ve egemen ideolojik atmosfere karşılık veriyorlardı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından işçi sınıfının devrimci potansiyeli konusunda kuşku yayan çok sayıda eğilim ortaya çıkmıştı. Bunlar 1920’li ve 1930’lu yıllarda yaşanan yenilgilerin nedenini sosyal demokrat ve Stalinist önerlerin hatalı siyasi rotasında değil fakat bizzat işçi sınıfının toplumsal karakterinde arıyorlardı. Yaşanan bir dizi olaydan (dünya savaşının kurbanları ve yarattığı yıkım, savaşın sonunda gün ışığına çıkan Nazi suçları, bir devrimciler kuşağının Stalinizm tarafından yok edilmesi, devrimci mücadelelerin Stalinist bürokrasi tarafından boğulması ve nihayet 1950’lerin başlarında oluşan ekonomik ve siyasi istikrar ortamı ile sosyal demokrat ve Stalinist partilerin görece güçlü konumda olmaları) çıkarılan genel sonuç, işçi sınıfının yapısal olarak devrimci bir rol oynama becerisine sahip olmadığıydı. Bu bağlamda tipik bir örnek, savaşın son yıllarında kaleme alınan ve ilk olarak 1947 yılında (Dördüncü Enternasyonal’in bölünmesinden altı yıl önce) basılmış olan bir belgedir. Bu belgede açıkça şöyle deniyordu: "İşçilerin iktidarı ele geçirmek konusunda gösterdikleri yetersizlik sadece egemenlerin manevralarıyla değil, fakat sanayi toplumunun mantıki sonucuyla ilişkilidir." İşçi sınıfının iktidarı ele geçirme konusundaki yetersizliğinin sanayileşmiş bir toplumun mantıki sonucu olduğu tezi uzun uzadıya ve çeşitli biçimlerde tekrar edilerek geliştirildi. Örneğin: "Üretim sistemine sunduğu hizmet yoluyla uzun zamandır kitle ile uyum sağlamış olan toplumsal, ekonomik ve bilimsel aygıt, daha karmaşık ve kusursuz hale geldikçe, sunabileceği deneyimler daha fazla kuvvetten kesiliyor." Bu yolla "ulusların deneysel dünyaları hem karada hem de suda yaşayabilen 22 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi canlılarınkine" yakınlaşma eğilimi gösteriyordu. Metnin devamında, "teknolojik olarak eğitilmiş kitlelerin herhangi bir despotizmin egemenliği altına girmeye gizemli bir biçimde hazır oluşu"ndan ve bu kitlelerin "genel paranoyaya kendilerini yıkıma götürecek şekilde eğilimli oluşları"ndan söz ediyor. Burada, işçi sınıfı, kendi başına bir iradeye sahip olmayan ve herhangi bir sağcı demagojinin tuzağına düşebilecek bir güruh olarak gösterilmektedir. Bu cümleler, Almanya’daki ve uluslararası düşünsel yaşam üzerindeki etkisini bu güne kadar sürdürmüş olan "Frankfurt Okulu"nun çok önemli çalışmalarından biri olan, Max Horkheimer ile Theodor W. Adorno tarafından yazılmış Aydınlanmanın Diyalektiği adlı kitapta bulunabilir. Bildiğimiz gibi, 1968 öğrenci hareketi ve Yeşiller partisi, Frankfurt Okulu’ndan önemli ölçüde etkilenmiştir. Horkheimer ve Adorno, kendilerini kapitalizmin solcu eleştirmenleri olarak görüyorlardı. Hatta birçok insan tarafından, yanlışlıkla, Marksist olarak adlandırıldılar. Ne var ki Horkheimer ve Adorno işçi sınıfının kapitalist toplumdaki nesnel konumu nedeniyle devrimci role sahip olduğuna ilişkin Marksist bakış açısını kesin bir biçimde reddediyorlardı. Onlar, kapitalizmin gelişiminin ve çelişkilerinin işçi sınıfını gittikçe daha fazla felç etmeye hizmet ettiğini ve onu devrimci eyleme geçemez hale getirdiğini iddia edecek kadar ileri gittiler. Egemen kapitalist sınıfı, çok güçlü ve işçileri istediği gibi sömürebilecek, manipüle edebilecek ve aldatabilecek konumdaymış gibi betimlediler. Horkheimer ve Adorno şöyle yazıyorlardı: "Yönetilenler, yaşam standartlarındaki her nebze artışın kendilerini çok daha güçsüz hale getirdiğini sorgulanamayacak bir zorunluluk olarak kabul ederler. Makineleri çalıştırmak için hâlâ istihdam edilmekte olanların yaşam standartları, toplumun egemenlerinin elindeki çalışma süresinin asgari bir bölümüyle sağlama bağlanabildiği zaman, geriye kalan gereksiz fazlasına, yani toplumun geniş kesimlerine, sistemin şimdiki ve gelecekteki büyük planlarına hizmet edecek ek malzeme olarak, bir başka tabur gibi talim yaptırmış olur. Kitleler işsizler ordusu olarak beslenir ve bölünürler. Onların gözünde, modern varoluşun dil ve algılama dahil her bölümünü ön-biçimlendiren, gözetip denetlenen yaşamın önemsiz nesneleri haline indirgenmeleri, karşısında hiçbir şey yapamayacaklarını düşündükleri nesnel zorunluluğu temsil eder." Bu senaryo devrimci bir özne olarak işçi sınıfına hiç yer bırakmaz. Horkheimer ve Adorno’nun bu dögüden çıkmak üzere önerdikleri tek kaçış noktası "eleştirel düşünce" (yani toplumun onlar gibi aydınlar tarafından eleştirisi). Pablo ve Mandel, Horkheimer ve Adorno kadar ileriye gitmediler. Ancak devrimi gerçekleştirme potansiyeline sahipmiş gibi sundukları Stalinist bürokrasiye çark edişlerinde Frankfurt Okulu’nun kurucuları tarafından bu derece açıkça ifade edilen düşüncelerden güçlü bir biçimde etkilendikleri çok açık. Pablo ve Mandel, tarihin bir öznesi değil, sadece bir nesnesi olarak gördükleri işçi sınıfının devrimci doğası konusunda Horkheimer ve Adorno’nun derin kötümserliğini paylaştılar. Oportünizm ile Marksizm arasında güç ilişkisi Pablocuların benimsedikleri düşünceler pratik sonuçlar doğurdu. Onların 23 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Dördüncü Enternasyonal adına Stalinizme ve küçük burjuva milliyetçiliğine uyarlanmaları, bürokratik aygıtlarla çelişkiye düşen işçilerin Marksizmin devrimci perspektifi ile ilişkisinin kesilmesine hizmet etti. Pablocular, aynı zamanda, Dördüncü Enternasyonal’i yalıtabilmek için, kirli ayak oyunlarına ve kışkırtmalara başvurmak da dahil, ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Sri Lanka’da, Pablocular tarafından siyasi olarak desteklenen Lanka Sama Samaja Partisi (LSSP) bir burjuva hükümetine girdi, Singala şovenizmine teslim oldu ve böylece, günümüze kadar devam eden kanlı bir iç savaşın temellerini oluşturdu. Latin Amerika’da, binlerce genç Pablocuların gerilla savaşı çağrılarının ardından yaşamlarını yitirdiler. Bu savaşçılar devasa ormanlardaki üslerinde, şehirlerdeki işçi sınıfından koptular; ordu ve devlet tarafından örgütlenen ölüm mangaları için kolay av haline geldiler. Bununla birlikte, son tahlilde, Pabloculuk, Uluslararası Komite’yi ancak nesnel koşullar onların politikaları açısından elverişli olduğu için yalıtmayı başarabildi. İşçi sınıfının Stalinist, reformist ve sendikal aygıtlarının egemenliğinde, sömürge ülkelerdeki kitlelerin de milliyetçi hareketlerin etkisi altında olması, bağımsız bir işçi sınıfı hareketinin gelişiminde büyük zorluklara yol açıyordu. Bu koşullar altında, Pabloculuk, Uluslararası Komite üzerinde de etkiler yarattı. 1963 yılında, ABD’deki Sosyalist İşçi Partisi teslim bayrağını çekti ve Birleşik Sekreterlik’i oluşturmak üzere Pabloculara katıldı. 1971 yılında, Fransız Enternasyonalist Komünist Örgüt (OCI) Uluslararası Komite’den koptu ve ardından François Mitterand’ın Sosyalist Parti’sinin önemli bir koltuk değneği haline geldi. 1990’larda, Sosyalist Parti’deki en önemli mevkilerin bir çoğu (Fransa başbakanlığı da dahil) uzun süre eski OCI kadrolarının elinde oldu. Nihayet, 1970’li yıllar boyunca, Britanya’daki İşçilerin Devrimci Partisi (WRP) giderek Pabloculuğa doğru kaydı. WRP’de 1985-1986 yıllarında yaşanan kopuş Pablocu oportünizm ile Uluslararası Komite’nin devrimci Marksizmi arasındaki güç ilişkisinde bir kaymayı temsil ediyordu. Bu kopuş, Pabloculuğun yüzünü dönmüş olduğu en güçlü bürokratik aygıtın (Stalinist Kremlin bürokrasisinin) çöküşünün önceden tahminine dayanıyordu. Pablocular, o zamandan bu yana, ya çözüldüler ya da Brezilya’da, İtalya’da ve Fransa’da olduğu gibi bütünüyle burjuva siyaseti kampına katılma süreci içindeler. DEUK ve yayın organı Dünya Sosyalist Web Sayfası ise etkisini gittikçe arttırdı ve bugün Marksizmin gerçek sesi olarak kabul ediliyor. Güçler ilişkisinde yaşanan bu dönüşümün kaynağında nesnel süreçler yatmaktadır. Pabloculuğun yöneldiği bürokratik aygıtlar ve küçük burjuva oluşumlar, kapitalist toplumda yaşanan kutuplaşma eliyle parçalanmış durumda. ABD’deki Bush yönetiminde ve gidereke daha fazla onun izinden giden dünyanın dört bir yanındaki düzen partilerinde vücut bulan burjuva gericiliği ile DEUK’da cisimleşen uluslararası proletarya devrimi arasında bir orta yol bulmak, bundan böyle mümkün değildir. Pabloculuğun bir bilançosu Açık Mektup’un yayınlanmasından elli yıl sonra Pabloculuğun bir bilançosu 24 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi çıkartmak mümkün. Pablo’nun "yüzyıllar boyu sürecek olan yozlaşmış işçi devletleri"ne ne oldu? Pablocu Birleşik Sekreterlik 40 yıl boyunca Stalinist bürokrasi içinde devrimci ve solcu akımlar aradı ve hep bunların bir yenisini buldu. Mandel’in son kitaplarından birinde, Sovyetler’in başındaki Michael Gorbaçov’a övgüler düzülür. Bu kitap Boris Yeltsin’e ithaf edilmiştir. Bu kitabın daha mürekkebi kurumadan, Gorbaçov’un politikasının gerçek anlamı (Sovyetler Birliği’nin tasfiye edilmesi) herkes için açıkça görülebilir hale geldi; Troçki’nin Sovyetler Birliği’ne yönelik öngörüsü doğrulandı. Troçki daha 1930’larda ya işçi sınıfının Stalinist bürokrasiyi alaşağı edeceğini ya da bürokrasinin Ekim Devrimi’nin kazanımlarını ortadan kaldıracağı ve kapitalizmi restore edeceği uyarısında bulunmuştu. Sovyet ve uluslararası işçi sınıfı bu yenilgi nedeniyle yüksek bir bedel ödedi ve bu bedeli ödemeye devam ediyor. Pablo ile Mandel’in coşkuyla övdükleri ulusal hareketlerin kaderi ne oldu? Bu hareketlerin tamamı emperyalizm ile barış yapmaya çalıştılar. Bunlardan bir teki bile emperyalizmden şu ya da bu ölçüde gerçek anlamda bir bağımsızlık kazanamadı. Onlar, iktidarı ele geçirebildikleri ülkelerde serbest bölgeler oluşturdular ve işçi sınıfının emperyalist şirketler tarafından sömürebilmesi için sınırlarını açtılar. Çin’de, Vietnam’da, Güney Afrika’da, Nikaragua’da olan buydu ve bu liste kolaylıkla uzatılabilir. Ulusal hareketler, baskı altında tutulmaya devam edildikleri ülkelerde, Beyaz Saray’ın önündeki yeşil alanda kabul edilen Yasser Arafat gibi karşılanmak umuduyla ABD’nin gözüne girmeye çalışıyorlar. Ancak bizzat Arafat’ın kaderinin gözler önüne serdiği üzere, bu konuda başarılı sonuç alma umutları gittikçe azalıyor. Bunlar içinde en acıklı örnek, Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) önderi Abdullah Öcalan’ın durumudur. En onur kırıcı koşullarda tutulmasına karşın, Öcalan Ortadoğu’ daki düzenin korunmasının bir kefili olarak Türk burjuvazisine ve uluslararası burjuvaziye hizmet sunmayı teklif etmeye devam ediyor. Bir başka örnek ise Sri Lanka’ daki Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları’dır. Bu örgüt, adanın kuzeyini ve doğusunu ulusötesi şirketlere açmak için Singala burjuvazisi ile iktidarı paylaşmasına izin verecek bir anlaşmaya varmaya çalışıyor. Troçki’nin ve Uluslararası Komite’nin uğrunda mücadele ettiği perspektifler bütünüyle doğrulanmış durumda: ulusal baskıdan kurtuluş, ancak bir proleter devriminin sonucu olarak mümkün olabilir. Önemli demokratik kazanımlar, yalnızca işçi sınıfının önderliğinde elde edilebilir. Bu çözüme giden yol, bütün bir dönem boyunca, Pablocular tarafından desteklenen ve işçi sınıfını burjuva milliyetçiliğinin kuyruğuna takan politikalar eliyle tıkandı. Pablocu örgütlerin siyasi olarak iflas etmiş olmaları, onların basitçe ortadan kalkacakları anlamına gelmiyor. Eski bürokratik partilerin iflas etmiş olması ışığında, burjuvazi, gelecekteki yöneticilerini bulmak için, giderek daha fazla, revizyonist çevrelere yönelecektir. Adorno ile Horkheimer’den etkilenen 1968 protesto kuşağı üyelerinin hükümetlerde önemli mevkilere gelişlerine daha şimdiden tanık oluyoruz. Joschka Fisher’in 25 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi kariyerinden Frankfurt Okulu’nun düşüncelerini sorumlu tutmak aşırı bir basitleştirme olur. Ne var ki onun sokak savaşçılığından Alman Dışişleri Bakanlığı’ na geçişinin altında bir siyasi mantık yatmaktadır. İşçi sınıfının eğitilmesinin yerine polisle yumruklaşmayı geçiren sokak savaşçısının politikası ile bugünün dışişleri bakanının işçi sınıfını hor görmesinde, aynı kavrayışı bulabiliriz: işçi sınıfının, teorik temeli Horkheimer ve Adorno tarafından oluşturulmuş olan küçük görülmesi. Burjuva hükümetlerde görev almak, yalnızca, Fischer gibi 1970’lerde Yeşiller partisine yönelmiş olan 1968 protesto hareketinin eski üyelerine özgü değil. Bu liste aynı zamanda eski ya da bugünkü sözde “Troçkist”leri de içeriyor. Bunlar arasında en tanınmış olanı, hiç kuşkusuz, yirmi yıl süreyle OCI’nin* üyesi olmuş olan eski Fransa başbakanı Lionel Jospin’dir. Fransa’da yayınlanan önde gelen günlük gazetelerden biri olan Le Monde’un baş editörü Edwy Plenel de eski bir Pablocu. Plenel, 1970’lerde Devrimci Komünist Birlik’in (LCR) bir üyesiydi ve bu örgütün hem merkez komitesinin hem de yayın organı Rouge’un yazı kurulunun üyesi olarak görev yapmıştı. O, iki yıl önce, siyasi geçmişini gururla açıkladığı ve Fransa’da kendisi gibi aynı okuldan yetişmiş on binlerce insan olduğunu söyleyerek övündüğü bir biyografi yayınladı. Fransa’daki düzen, şimdilerde, kendisini, LCR ile Lutte Ouvrière’in (LO), yapılması düşünülen bir seçim ittifakı sonucunda, gelecek yılki Avrupa seçimlerinde ve yerel seçimlerde hatırı sayılır bir sonuç elde edeceği düşüncesine alıştırmaya çalışıyor. LCR’nin bir burjuva hükümette görev almaya hazırladığını gösteren işaretler söz konusu. Bu örgüt, 2002 yılı ilkbaharında, başkanlık seçimlerinin ikinci turunda Jacques Chirac’a oy verilmesi çağrısı yaptı. Muhafazakâr bir burjuva politikacısına oy verilmesi çağrısı yapan bir örgüt, bir burjuva hükümetine girmekten de geri durmayacaktır. Pablocu Birleşik Sekreterlik’e üye diğer ülkelerdeki örgütler, bir süredir burjuva siyasetinde önemli bir rol oynuyorlar. Brezilya’daki Pablocular, şu anda bu ülkenin devlet başkanı olan "Lula"nın (Luis Inacio da Silva) İşçi Partisi içinde erimiş durumdalar. Pablocuların hem hükümette bir bakanı ve mecliste birkaç milletvekili hem de yerel ve bölgesel düzeyde önde gelen mevkilerde çok sayıda üyesi bulunuyor. İtalya’daki Pablocular, uzun zamandır Komünist Yeniden Kuruluş Partisi (Rifondazione-PRC) içinde yer alıyorlar. Mandel’in ölümünün ardından Birleşik Sekreterlik’in en önemli önderi haline gelen Livio Maitan, PRC’nin Merkez Komitesi’nin üyesi ve partinin önderi Fausto Bertinotti’nin en önde gelen danışmanlarından biri. Rifondazione, Avrupa Para Birliği’ne girişin önkoşulu olarak, İtalyan refah devletinin önemli bir bölümünü ortadan kaldırarak ulusal bütçeyi budadığı sırada merkez sol hükümeti desteklemede kilit bir rol oynadı. Merkez sol hükümet birçok defa mecliste güvenoyu almak durumunda kaldı ve ayakta kalabilmek için PRC’nin desteğine ihtiyaç duydu. Batılı ülkelerin muhtemelen en anti-komünisti olan ABD’de bile Pablocuların resmi burjuva politikasına katılışlarına tanık olmak mümkün. Kaliforniya’da yapılan son * Fransa’da Lambertist olarak bilinen sözde "Troçkist" örgüt. 26 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi geri çağırma seçiminde Yeşiller Partisi’nin baş adayı, kariyerinin daha erken aşamalarında Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) başkan adayı olmuş olan Peter Camejo’ydu. Camejo, 1960’larda Uluslararası Komite’nin taraftarlarının SWP’nin gençlik örgütünden ihraç edilmesinde önemli bir rol oynamıştı. Camejo, seçim kampanyası sırasında düzen tarafından şaşkınlık veren dostane bir tavırla karşılandı. Bir insanın ismini lekelemek için onun özel yaşamının en ince ayrıntılarını bulup ortaya çıkartmak konusunda çok az vicdani tereddüt gösterilen bu ülkede, hiç kimse Camejo’nun "Troçkist" geçmişinden söz etmedi. Burjuvazinin kendisini Pablocuların hizmetlerinden yararlanmak zorunda hissetmesi, yaşamakta olduğu krizin boyutlarının bir göstergesidir. Bugün, Uluslararası Komite ile Pablocuları birbirinden ayıran uçurum, işçi iktidarı ile burjuva düzeni birbirinden ayıran uçurumdur. Bugün DEUK, henüz bir kitle hareketi haline gelmiş değil ama onun programı uluslararası işçi sınıfına bir ses ve bilinçli bir ifade vermektedir. Bu durum, Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin (WSWS) okuyucu sayısındaki artışta görülüyor. WSWS internette en çok okunan uluslararası sosyalist web sitesi haline gelmiş durumda. DEUK’un 50 yıl önce James P. Cannon tarafından ifade edilen "kuruluş ilkeleri" haklı çıkmıştırı ve geçerliliğini korumaktadır. Konuşmamı Açık Mektup’ta formüle edildikleri haliyle, bu ilkeleri aktararak bitirmeme izin verin: “(1) Kapitalizmin can çekişmesi, kötüleşen depresyonlar, dünya savaşları ve faşizm gibi barbarca olgular dolayımıyla, uygarlığı yıkımla tehdit etmektedir... “(2) Uçuruma gidiş, yalnızca, kapitalizmin yerini dünya çapında sosyalizmin planlı ekonomisinin almasıyla; kapitalizmin ilk döneminde açılmış olan ilerleme çevriminin bu yolla yeniden başlatılmasıyla önlenebilir. “(3) Bu, yalnızca, toplumdaki tek gerçek devrimci sınıf olan işçi sınıfının önderliği altında başarılabilir. Ancak, toplumsal güçlerin dünya çapındaki ilişkileri işçilerin iktidar yolunu tutması için hiç bir zaman bugünkü kadar uygun olmamasına rağmen, bizzat işçi sınıfı bir önderlik kriziyle karşı karşıyadır. “(4) İşçi sınıfı, bu dünya-tarihsel amacı gerçekleştirme yönünde örgütlenmek için, her bir ülkede, Lenin tarafından geliştirilmiş türde devrimci sosyalist bir parti; yani, demokrasi ile merkeziyetçiliği diyalektik olarak birleştirme ... yeteneğine sahip savaşçı bir parti inşa etmek zorundadır.” HHHH 27 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Sosyalist İşçi Partisi’nin önceli olan Dördüncü Enternasyonal İçin Amerika Komünist Birliği 1 Mayıs yürüyüşünde. 28 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Dördüncü Enternasyonal’in 75. Yıldönümü David North Dördüncü Enternasyonal, bundan 75 yıl önce, Paris’in bir kenar mahallesinde düzenlenen bir konferansta kuruldu. Riskli güvenlik koşullarından dolayı, konferansın bir gün içinde tamamlanması gerekiyordu. Konferans öncesi 12 ay boyunca, Troçkist hareket aralıksız bir saldırı altındaydı. Lev Troçki, Meksika’da sürgünde yaşıyor olmasına karşın, Sovyetler Birliği’ndeki Stalinist rejim tarafından en tehlikeli siyasi karşıt olarak görülüyordu. Stalin, Troçki’nin 1927’de partiden ihraç edildikten ve 1929’da SSCB’den çıkartıldıktan sonraki on yıl içinde kurmuş olduğu uluslararası hareketi imha etmeye kararlıydı. Eylül 1937’de, Troçki’nin siyasi sekreteri Erwin Wollf, Sovyet gizli polisi GPU’nun ajanları tarafından İspanya’da öldürüldü. Aynı ay içinde, GPU’dan kaçan ve Troçki tarafından kurulmakta olan yeni Enternasyonal’e bağlılığını açıklayan Ignace Reiss, İsviçre’nin Lozan kentinde bir suikasta uğradı. Şubat 1938’de, Troçki’nin büyük oğlu ve Avrupa’daki en önemli siyasi temsilcisi Lev Sedov, GPU tarafından Paris’te katledildi. Nihayet, Temmuz 1938’de, kuruluş konferansından yalnızca altı hafta önce, hareketin Uluslararası Sekreterliği’nin önderi Rudolf Klement, Paris’teki dairesinden kaçırıldı ve öldürüldü. Sedov, Wolf ve Klement, konferansın onur başkanları olarak seçilmişlerdi. Fransız Troçkist Pierre Naville, delegelere, “Klement’in trajik ölümünden dolayı resmi bir rapor sunulmayacağı” bilgisini verdi ve “Klement, [delegelere] dağıtılmak üzere ayrıntılı, yazılı bir rapor hazırlamıştı ama bu rapor diğer belgelerle birlikte ortadan kayboldu. Mevcut rapor yalnızca bir özet olacak” dedi. Konferansın toplandığı cehennemi koşullar, uluslararası işçi sınıfının karşı karşıya olduğu siyasi durumu yansıtıyordu. Almanya’da ve İtalya’da faşist rejimler iktidarı almıştı ve Avrupa savaşın eşiğindeydi. Britanya ve Fransız emperyalistlerinin Çekoslovakya’yı, Prag’daki kapitalist hükümetin rızasıyla, Hitler’e teslim ettiği adı çıkmış Münih Konferansı, yalnızca birkaç hafta sonra toplanacaktı. Stalinistler ve anarşist önderliklerin ihanetine uğramış olan İspanyol Devrimi, iki yıldan uzun süren iç savaşın ardından hızla yenilgiye yaklaşıyordu. Fransa’da, 1936-38 Halk * Bu yazı, Dördüncü Enternasyonal’in 75. kuruluş yıldönümü ile ilgili olarak Eylül 2013’te “www.wsws.org”da ve “www.toplumsalesitlik.org”da yayımlandı. 29 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Cephesi Hükümeti, işçi sınıfını siyasi olarak demoralize etmek için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Sovyetler Birliği’nde, 1936’da Stalin tarafından dizginlerinden boşaltılmış olan terör, bütün Yaşlı Bolşevikler kuşağını fiilen ortadan kaldırmıştı. Stalinistlerin ve Sosyal Demokratların ihanetleri, ikinci emperyalist savaşın patlamasını önleyebilecek tek aracı; yani işçi sınıfının sosyalist devrimini sabote etmişti. Kuruluş konferansına katılan delegelerin karşı karşıya olduğu başlıca görev, taslağı Lev Troçki tarafından yazılmış olan bir belgeyi tartışıp kabul etmekti. Bu belge, “Kapitalizmin Can Çekişmesi ve Dördüncü Enternasyonal’in Görevleri” başlığını taşıyordu. Onun, siyasi literatür tarihindeki en önemli ve etkili cümleler arasında yer alan başlangıç cümlesi şunu belirtti: “Bir bütün olarak dünya siyasi durumu, asıl olarak proletaryanın önderliğinin tarihsel kriziyle karakterize edilmektedir.” Troçki, bu sözcüklerle, yalnızca 1938’de var olan durumu değil ama aynı zamanda modern tarihin merkezi siyasi sorununu da özetliyordu. Kapitalizmin yerini sosyalizmin almasının nesnel gereklilikleri; yani üretici güçlerin uluslararası gelişmesi ve devrimci sınıfın varlığı mevcuttu. Ama devrim, sadece nesnel ekonomik koşulların otomatik ürünü değildi. O, işçi sınıfının, tarihsel sürece sosyalist bir program üzerine kurulu ve özenle hazırlanmış stratejik bir planla donanmış, bilinçli siyasi müdahalesini gerektiriyordu. İşçi sınıfının devrimci politikaları, devirmeye çalıştığı kapitalist sınıfın karşı-devrimci politikalarından daha az bilinçli olamazdı. Devrimci partinin tarihsel önemi burada yatmaktadır. Ama devrimci partinin, Rus işçi sınıfı Lenin ile Troçki’nin önderliğinde kapitalist sınıfı devirip tarihteki ilk işçi devletini kurduğu Ekim 1917’de olumlu bir biçimde sergilenmiş olan belirleyici rolü, 1920’lerin ve 1930’ların yenilgileriyle, olumsuz yönde doğrulandı. Bir dizi devrimci fırsat, işçi sınıfının bağlılığına sahip kitlesel Sosyal Demokrat ve Komünist (Stalinist) Partiler tarafından yaşama geçirilen yanlış politikalar ve bilinçli ihanetler eliyle yitirilmişti. İkinci Enternasyonal’in Sosyal Demokrat partilerinin siyasi iflası ve gerici rolü, daha önce, onların enternasyonalist programlarını reddettikleri ve kendi egemen sınıflarının savaş politikalarını destekledikleri 1914’te açığa çıkmıştı. Komünist (ya da Üçüncü) Enternasyonal, Ekim Devrimi’nin ardından, Sosyal Demokrasinin ihanetine karşı kurulmuştu. Ama Sovyetler Birliği’nde devlet bürokrasisinin yükselmesinin ve Rusya Komünist Partisi’nin yozlaşmasının, Komünist Enternasyonal üzerinde kapsamlı sonuçları oldu. 1923’te, Rusya Komünist Partisi’nin bürokratikleşmesine karşı mücadele etmek amacıyla, Troçki’nin önderliği altında Sol Muhalefet oluşturulmuştu. Ancak kendi çıkarlarının ve ayrıcalıklarının temsilcisini Stalin’de bulan bürokrasi, Marksist muhaliflerine karşı kıran kırana bir direniş sergiledi. 1924’te, Stalin ile Buharin, Lenin ve Troçki’nin Ekim 1917’de iktidarın Bolşevikler tarafından ele geçirilmesini üzerinde yükseltmiş oldukları sosyalist enternasyonalizm, yani Sürekli Devrim programını reddeden “tek ülkede sosyalizm” programını ilan etti. Stalin ile Buharin’in programı, uluslararası işçi sınıfının çıkarlarının pratikte Sovyet bürokrasisinin ulusal çıkarlarına tabi kılınmasına anti-Marksist bir teorik mazeret sundu. 30 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Marksist kuramda yapılan bu önemli değişikliğin, Üçüncü Enternasyonal’in ve ona bağlı partilerin pratiği üzerindeki etkisi felaket oldu. 1920’ler boyunca, ulusal komünist partilerin Moskova’nın talimatlarına uymayan önderleri bürokratik yollarla görevlerinden alındı ve onların yerine uysal ve beceriksiz uşaklar getirildi. Üçüncü Enternasyonal’i her zamankinden açık bir şekilde dünya sosyalist devriminin partisi olarak değil de Sovyet dış politikasının bir aracı olarak gören Stalin tarafından belirlenmiş politikalarla yönünü şaşırmış olan komünist partiler, bir felaketten diğerine savruldular. 1926’da Britanya Genel Grevi’nin, bir yıl sonra da Çin Devrimi’nin yenilgisi, Üçüncü Enternasyonal’in yozlaşmasındaki kritik dönüm noktaları oldu. Orta Asya’daki Alma Ata’ya sürgüne gönderilmiş olan Troçki, 1928’de, örgütün Altıncı Kongresi’nin öngününde, Komünist Enternasyonal’in Program Taslağının Eleştirisi’ni yazdı. Bu belge, komünist partilerin önceki beş yıl boyunca uğramış oldukları yenilgilerin kuramsal ve siyasal nedenlerine ilişkin ayrıntılı bir incelemeydi. Troçki’nin eleştirilerinin ana hedefi, Stalin ile Buharin’in “tek ülkede sosyalizm” kuramıydı: Dünya ekonomisinin ve politikasının mali sermayenin egemenliği altında olduğu günümüzde, emperyalizm çağında, tek bir komünist parti bile, programını, yalnızca ve asıl olarak kendi ülkesindeki koşullardan ve gelişmelerden hareketle oluşturamaz. Bu, SSCB sınırları içinde devlet erkini elinde tutan parti için de bütünüyle geçerlidir. 4 Ağustos 1914’te, gelmiş geçmiş bütün ulusal programların sonu gelmişti. Proletaryanın devrimci partisi, yalnızca, çağımızın (kapitalizmin en yüksek gelişme ve çöküş çağının) karakterine uygun uluslararası bir programa bel bağlayabilir. Uluslararası komünist bir program, hiçbir şekilde, ulusal programların toplamı ya da onların ortak özelliklerinin bir bileşimi değildir. Uluslararası program, doğrudan doğruya, bütün ilişkileri ve çelişkileriyle, yani ayrı parçalarının karşılıklı olarak çelişkili bağımlılığıyla, bir bütün olarak dünya ekonomisinin ve dünya siyasi sisteminin koşullarının ve eğilimlerinin çözümlemesinden hareket etmelidir. İşçi sınıfının ulusal yönelimi, çağımızda, geçmişte olduğundan çok daha fazla, yalnızca bir dünya yöneliminden kaynaklanmalıdır ve kaynaklanabilir; tersi geçerli değildir. Komünist enternasyonalizm ile ulusal sosyalizmin bütün türleri arasındaki temel ve başlıca ayrım burada yatar. Troçki’nin dünya yöneliminin önceliğine yaptığı merkezi vurgunun basitçe genel kuramsal değerlendirmelerden değil ama onun 1923-24 yıllarında geliştirmiş olduğu, ABD’nin başlıca emperyalist güç olarak ortaya çıkmasının küresel sonuçlarına ilişkin çözümlemesinden kaynaklandığını anımsamak önemli. Troçki’nin Komünist Enternasyonal’in toplantılarına katılması, elbette, yasaklanmıştı. Onun yazıları, bir süredir bütün Komünist Partiler’de yasaklanmıştı. Bununla birlikte, kimi aksiliklere karşın, Troçki’nin Eleştiri’si İngilizce’ye çevrildi ve Amerikan Komünist Partisi’nin delegesi olarak Altıncı Kongre’ye katılmış olan James P. Cannon’un eline geçti. Troçki’nin Eleştiri’sine ikna olan Cannon, Kanadalı delege Maurice Spector’un yardımıyla, belgeyi gizlice Sovyetler Birliği’nin dışına kaçırdı. Cannon, Max Shachtman’ın, Martin Abern’in ve Komünist Parti’nin önde 31 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi gelen birkaç üyesinin katılımıyla, Program Taslağının Eleştirisi’nde sunulan çözümlemeye dayanarak, Troçki’nin düşünceleri uğruna Sovyetler Birliği dışında mücadele başlattı. Kısa süre sonra Komünist Parti’den ihraç edilen Cannon ve Shachtman, Uluslararası Sol Muhalefet’in doğmasında önemli bir rol oynayan Amerika Komünist Birliği’ni kurdu. 1923’te kurulduğu zaman, Sol Muhalefet’in amacı Komünist Parti’nin devrimci enternasyonalizmin programı temelinde reformdan geçirilmesi ve parti içinde demokratik merkeziyetçilik ilkelerine uygun açık tartışmanın yeniden kurulmasıydı. Troçki, dünyanın dört bir yanında hızla taraftar edinen Uluslararası Sol Muhalefet’in kurulmasıyla, Komünist Enternasyonal’in reformunu gerçekleştirmeye çalıştı. Troçki, Stalin’in yıkıcı politikalarının, Komünist Parti ve Üçüncü Enternasyonal içinde büyüyen muhalefet dolayımıyla gözden geçirilmesi ihtimali olduğu sürece, yeni bir Enternasyonal çağrısı yapmaktan uzak durmuştu. 1930 ve 1933 yılları arası Almanya’daki durum, Troçki’nin hesaplarında büyük bir yer tutuyordu. Alman ekonomisinin 1929 Wall Street kırılmasının ardından çökmesiyle birlikte, Hitler’in Ulusal Sosyalist (Nazi) Partisi kitlesel bir güç olarak ortaya çıkmıştı. Hitler’in iktidara gelip gelmeyeceği Alman işçi sınıfının iki kitlesel örgütü Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile Komünist Parti’nin (KPD) politikalarına bağlıydı. Bu iki parti, milyonlarca Alman işçisinin bağlılığına hükmediyordu ve Nazileri yenilgiye uğratacak güce sahipti. 1929 yılında İstanbul - Büyükada’ya (Türkiye) sürgüne gönderilmiş olan Troçki, Almanya’daki krizi çözümleyen ve iki işçi sınıfı partisine Hitler’in iktidar yürüyüşünü durdurmak için birleşik eylem çağrısı yapan çok sayıda yazı yazdı. Ama burjuva devlete itaat eden ve işçi sınıfının her türlü bağımsız siyasi eylemine karşı çıkan SPD, Nazilere karşı savunma amaçlı bir mücadeleyi bile onaylamayacaktı. Bunun yerine, Alman işçi sınıfının yazgısı, Weimar rejiminin, Hitler’i iktidara getirmeyi planlayan müflis ve cani burjuva politikacılarının eline terk edilecekti. KPD’ye gelince, o, körü körüne, Sosyal Demokrasi’nin “sosyal faşist”, yani Nazi partisine eşdeğer olduğuna ilişkin Moskova dayatması tanıma yapıştı. Stalinistler, Troçki’nin Hitler’e karşı SPD’nin ve KPD’nin Birleşik Cephesi için yaptığı çağrıyı reddettiler. Kendi pasifliklerini gerekçelendiren Stalinistler, tarihteki en feci hesap hataları arasında sayılması gereken bir siyasi tahminle, Nazilerin zaferini, kısa süre içinde, Komünist Parti’yi iktidara getirecek bir sosyalist devrimin izleyeceğini iddia ettiler. Stalinistlerin sloganı, “Hitler’den sonra biz!” idi. Trajik sonuç, 30 Ocak 1933’te ortaya çıktı. Yaşlı Devlet Başkanı Hindenberg tarafından başbakanlığa atanan Hitler, tek bir kurşun sıkılmaksızın, yasal olarak iktidara geldi. Her biri milyonlarca üyeye sahip olan SPD ve KDP, Nazilerin zaferine karşı koymak için hiçbir şey yapmadı. Artık devlet aygıtını kontrolleri altına almış olan Naziler, birkaç gün içinde, terör uygulamaya başladılar. SPD, KPD, sendikalar ve işçi sınıfının diğer kitlesel örgütleri, birkaç ay içinde paramparça edildi. Avrupalı Musevilerin büyük çoğunluğu da dahil, milyonlarca yaşama mâl olacak 12 yıllık kabus başlamıştı. 32 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Troçki, Hitler’in iktidara gelmesinin ardından, Almanya’daki felaketin KPD’den arda kalanlar arasında ve Üçüncü Enternasyonal içinde protestolara ve muhalefete yol açıp açmayacağını görmek için aylarca bekledi. Ama tam tersi gerçekleşti. Almanya’daki ve Enternasyonal içindeki Stalinist örgütler, Sovyet bürokrasisi tarafından dayatılmış olan siyasi çizginin doğruluğunu yeniden onayladılar. Almanya’daki akıbet, Troçki’yi, Komünist Enternasyonal’in düzeltilmesi için herhangi bir ihtimal olmadığına ikna etti. Bu nedenle, Troçki, Temmuz 1933’te, Dördüncü Enternasyonal’in kurulması yönünde açık bir çağrı yaptı. Üçüncü Enternasyonal’e ilişkin politikadaki bu köklü değişim, Troçki’nin daha ileri bir sonuca varmasına yol açtı. Eğer Komünist Enternasyonal’i reformdan geçirme olasılığı yoksa, reform perspektifi, Sovyetler Birliği Komünist Partisi için de artık geçerli değildi. Stalinist rejimin politikalarını değiştirmek, onun yıkılmasını gerektirecekti. Bununla birlikte, bu yıkma, Ekim 1917’nin ardından kurulmuş olan toplumsallaştırılmış mülkiyet ilişkilerinin değiştirilmesini değil ama savunusunu amaçlayacağı için, Troçki’nin savunduğu devrim, toplumsal değil ama siyasi karakterdeydi. 1933 ile 1938 yılları arasında yaşananlar, Troçki’nin yeni yöneliminin doğruluğunu kanıtladı. Hitler’in iktidarı almasını izleyen beş yıl boyunca, Stalinist rejim, uluslararası işçi hareketi içindeki en tehlikeli karşı-devrimci güç olarak ortaya çıktı. Kremlin bürokrasisinin politikalarının yol açtığı yenilgiler, hataların değil ama bilinçli politikaların ürünüydü. Stalinist rejim, toplumsal devrimin herhangi bir ülkedeki zaferinin Sovyet işçi sınıfı içindeki devrimci ateşin yeniden canlanmasına yol açabileceğinden korkuyordu. Troçki, Dördüncü Enternasyonal’in resmi kuruluşu için sistematik olarak çalışırken, başlıca iki muhalefet biçimiyle karşılaştı. Bunlardan birincisi, sınıf mücadelesinin uluslararası deneyimlerinden ve Stalinizm ile Sosyal Demokrasinin ihanetlerinden herhangi bir ilkesel sonuç çıkarmayı reddeden eğilimlerin ve bireylerin muhalefetiydi. Onlar, arada bir, Troçki’nin çözümlemelerinin şu ya da bu yanına ilgi duyduklarını ya da katıldıklarını ifade ederken, kendilerinin ya da örgütlerinin yeni bir devrimci Enternasyonal uğruna mücadele etme vaadinde bulunmayı reddettiler. Troçki’nin “merkezci” olarak tanımladığı bu eğilimler, devrim ile karşı-devrim arasında güvenli bir orta yer bulmaya çalıştılar. Onların ilkesiz manevralarının altında, baştan sona oportünist hesaplar yatıyordu. Onlar, enternasyonalist programı ve ilkelerin kendi ulusal taktiklerini etkilemesini engellemeye kararlıydılar. Ulusal oportünizmin bu türüne örnek oluşturan partiler, Almanya’daki Sosyalist İşçi Partisi (SAP), İspanya’daki Marksist Birleşik İşçi Partisi (POUM) ve Britanya’daki Bağımsız İşçi Partisi (ILP) idi. Fenner Brockway (sonradan Lord Brockway) önderliğindeki ILP, sözde Londra Bürosu’nun kurulmasında önemli bir rol oynadı. Dördüncü Enternasyonal’in kurulmasına karşı ikinci argüman, onun ilanının zamanından önce gerçekleşmiş olduğuydu. Bir enternasyonalin, yalnızca başarılı bir devrim anlamına gelen “büyük olaylar”dan doğabileceği iddia edildi. Bu 33 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi düşünce, kuruluş kongresinde, tutanaklarda adı Karl olarak geçen ve yeni bir enternasyonalin yalnızca “devrimci yükseliş” döneminde kurulabileceğini savunan Polonyalı bir delege tarafından öne sürüldü. Ona göre, “yoğun gericilik ve baskı” koşulları, Dördüncü Enternasyonal’in ilanı için bütünüyle uygunsuzdu. Bu delege, “Dört’ü oluşturan güçler, onun göreviyle orantısız şekilde küçük” ve “bu yüzden, uygun bir zamanı beklemek ve zamanından önce davranmamak gerekiyor” dedi. Troçki, Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş belgesini hazırlarken, Polonyalı delegenin argümanlarını önceden görmüştü: Kuşkucular, “İyi de, Dördüncü Enternasyonal’in kurulma zamanı geldi mi?” diye soruyorlar. Onlar, “yapay” olarak bir enternasyonal kurmanın mümkün olmadığını; onun yalnızca büyük olaylardan doğabileceğini vb. söylüyorlar. Bütün bu itirazlar, yalnızca, kuşkucuların yeni bir enternasyonalin inşasında bir işe yaramadığını göstermektedir. Onlar, hemen hemen hiçbir işe yaramamaktadırlar. Dördüncü Enternasyonal, zaten büyük olaylardan; proletaryanın tarihteki en büyük yenilgilerinden doğmuştur. Bu yenilgilerin nedenleri eski önderliğin yozlaşmasında ve ihanetinde yatmaktadır. Sınıf mücadelesinin kesintiye tahammülü yoktur. İkinci’nin ardından, Üçüncü Enternasyonal de devrimin amaçları adına ölmüştür. Yaşasın Dördüncü Enternasyonal! Troçki, Ekim 1938’de, Dördüncü Enternasyonal’in kuruluşunu belirgin bir heyecanla karşıladığı bir yazı kaleme aldı. Sevgili arkadaşlar, biz diğer partiler gibi değiliz. Bizim arzumuz, yalnızca daha fazla üyeye, daha fazla yayına, kasada daha fazla paraya, daha fazla parlamentere sahip olmak değil. Bütün bunlar gereklidir ama yalnızca araçlar olarak. Bizim amacımız, ezilenlerin ve sömürülenlerin sosyalist devrim yoluyla tam maddi ve manevi kurtuluşudur. Bizden başka hiç kimse onu hazırlamayacak, ona yol göstermeyecek. Eski enternasyonaller (İkinci, Üçüncü ve Amsterdam Enternasyonalleri -ki bunlara Londra Bürosu’nu da ekleyelim) baştan aşağı çürümüştür. İnsan soyunun üzerine saldıran büyük olaylar, bu zamanını doldurmuş örgütlerden geriye taş üstünde taş bırakmayacak. Yalnızca Dördüncü Enternasyonal geleceğe güvenle bakmaktadır. O, Sosyalist Devrimin Dünya Partisi’dir! Dünyada bundan daha büyük bir görev olmadı. Her birimizin üzerine devasa bir tarihsel sorumluluk düşmektedir. Bir yüzyılın dörtte üçünü bulan perspektifle, tarihin Troçki’nin değerlendirmesini doğrulayıp doğrulamadığına karar vermek mümkün. Siyasi yıkımları Troçki tarafından öngörülmüş olan Stalinist, Sosyal Demokrat ve merkezci eski örgütlerden geride ne kaldı? İkinci Enternasyonal, yalnızca işçi sınıfına karşı faaliyetlerin ve CIA ile başka devletlerin istihbarat örgütleri tarafından yönlendirilen komploların merkezi olarak varlığını sürdürüyor. Üçüncü Enternasyonal, 1943’te, Stalin tarafından resmen dağıtıldı. Sonraki on yıllar boyunca, SSCB’nin 1991’de dağılmasına kadar, Kremlin bürokrasisinin yörüngesinde dönmeye devam eden 34 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Stalinist partiler, tüm dünyada tarihin çöplüğüne atıldı. Hayır, abartmayalım. Rus Komünist Partisi, oldukça küçülmüş de olsa varlığını sürdürüyor. O, Moskova’da, Rus milliyetçileriyle ve faşistleriyle birlikte, üzeri gamalı haçla süslenmiş bayrakların yanında Stalin’in resimlerinin bulunduğu pankartlarla gösteriler düzenliyor. “Komünist Parti”nin Çin’de iktidarda olduğu doğru. O bu ülkede, dünyadaki en büyük ikinci kapitalist ekonominin başında duruyor ve polis devleti rejimi, işçi sınıfından edinilmiş süper karların ABD’nin ve Avrupa’nın ulusötesi şirketlerine aktarılmasını garanti altına alıyor. Dördüncü Enternasyonal, böylesi uzun bir tarihsel dönemin sığ sularında ve akıntılarında başarıyla giden biricik devrimci örgüttür. O, elbette, yoğun siyasi mücadelelerden ve bölünmelerden geçti. Bu iç çatışmalar, sürekli değişen uluslararası sosyo-ekonomik koşullar altında sınıf mücadelesinde yaşanan değişiklikleri ve bu değişikliklerin etkisi altında sınıfsal güçlerde (yalnızca işçi sınıfı içinde değil ama aynı zamanda orta sınıfın farklı tabakaları arasında da) yaşanan taban kaymasını yansıtıyordu. Eski ve sahte-sol akademisyenlerin mikroplu havası içinde bolca mayalanan siyasi sinikler, Dördüncü Enternasyonal içindeki bölünmelere dikkat çekmeye çok meraklı. Her yıl oy verdikleri kapitalist partilerin suçlarına sessizce boyun eğen bu insanlar, siyasetin sınıfsal dinamikleri konusunda hiçbir şey anlamıyorlar. Onlar, kişisel düzeyde, herhangi bir insanın herhangi bir yerde neden ilkesel konularda kararlı ve uzlaşmaz bir siyasal mücadeleye soyunduğunu da anlayamıyorlar. Dördüncü Enternasyonal’in kurulmasından 15 yıl sonra, Kasım 1953’te, Stalinizm yandaşı bir eğilimin ortaya çıkması, onun içinde sınıfsal yönelime, tarihsel perspektife ve siyasal stratejiye ilişkin önemli meselelerle ilgili bir bölünmeye yol açtı. Kapitalizmin savaş sonrası yeniden istikrar kazanmasının, Stalinist bürokrasinin muazzam siyasi etkisinin ve büyüyen orta sınıfın artan siyasi özgüveninin ortak basıncı, ifadesini, oportünizmin yeni bir türünün gelişmesinde buldu. Onun en tanınmış savunucusu Michel Pablo’dan hareketle Pabloculuk olarak bilinen bu yeni oportünizm, Troçki’nin Sovyet bürokrasisine ve Stalinizme ilişkin karşı-devrimci tanımlamasını reddetti. O, sosyalizmin, yüzyıllar boyunca sürecek ve bu bürokrasi ile ona bağlı Stalinist partilerin önderlik edeceği devrimler yoluyla gerçekleşeceğini öngördü. Dahası, bu oportünizm, nükleer bir dünya savaşının sosyalist devrimin zaferi için uygun koşullar yaratacağını bile iddia etti. Pablocu teori, aynı zamanda, özellikle de sömürgelerdeki ve “Üçüncü Dünya” ülkelerindeki çok sayıda burjuva ulusal ve küçük-burjuva radikal harekete, Troçki tarafından reddedilmiş olan devrimci yetenekler atfetti. Marksist kurama ve Troçkist perspektife ilişkin Pablocu revizyonun asıl içeriği, işçi sınıfının sosyalist devrimdeki merkezi rolünün inkârıydı. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, 1953’te, James P. Cannon’ın inisiyatifiyle, siyasi mantığı ve pratiği, karşı konulmaması durumunda, devrimci bir işçi sınıfı partisi olarak Dördüncü Enternasyonal’in tasfiyesine yol açacak olan Pablocu oportünizmin etkisine karşı mücadele etmek için kuruldu. 35 dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi Dördüncü Enternasyonal içinde, Pablocu oportünizmin etkisine karşı verilen siyasi mücadele, 30 yıldan uzun süre kızıştı. Bu mücadele, Uluslararası Komite’nin öğretiye bağlı Troçkistleri Dördüncü Enternasyonal’in önderliğini yeniden ele geçirdiğinde, 1985 yılında, başarıyla sonuçlandırıldı. Bu zafere katkıda bulunan nesnel etmenler, kapitalizmin derinleşen küresel krizi, Stalinist bürokrasinin derin krizi ve ulusal reformist programlar üzerine kurulu bütün işçi örgütlerinin belirgin iflasıydı. Bununla birlikte, bir başına bu nesnel etmenler yeterli olmayacaktı. Revizyonistlerin ve oportünistlerin Uluslararası Komite’nin öğretiye bağlı Troçkistleri tarafından yenilgiye uğratılması, bu sonuncuların, faaliyetlerini Troçki’nin ve Dördüncü Enternasyonal’in büyük siyasal ve kuramsal mirası üzerine kurmuş olmasıydı. On yıllar içinde geliştirilmiş ve yaratılmış olan bu miras, devasa bir siyasi güç kaynağıydı. Son tahlilde, kapitalizmin dünya krizinin gidişatı ve sınıf mücadelesi, Troçki ile Dördüncü Enternasyonal tarafından geliştirilmiş olan perspektif doğrultusunda gelişti. 75 yıl (bir yüzyılın dörtte üçü) azımsanmayacak bir zaman dilimidir. Açıkçası, Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş kongresinden bu yana çok şey değişmiş durumda. Ama kapitalist toplumun temel yapıları ve çelişkileri varlığını sürdürüyor. Bütün teknolojik yeniliklere rağmen, modern kapitalizmin karşı karşıya olduğu durum, 1938’de olduğundan daha az vahim değil. Gerçekte, daha kötü. Troçki Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş belgesini yazdığında, başı üstesinden gelinemez bir ekonomik krizle belada olan dünya burjuvazisi demokrasiden vazgeçiyor ve savaşa doğru koşuyordu. Bugün, biz Dördüncü Enternasyonal’in 75. kuruluş yıldönümünü kutlarken, başı üstesinden gelinemez bir ekonomik krizle belada olan küresel kapitalizm, demokrasiden vazgeçiyor ve savaşa doğru koşuyor. Troçki’nin 75 yıl önce yazmış olduğu şu sözler, olağanüstü önemini korumaktadır: Sosyalizmin tarihsel koşullarının henüz “olgunlaşmamış” olduğu anlamına gelen bütün laflar, cahilliğin ya da bilinçli aldatmacanın ürünüdür. Proleter devrimin nesnel önkoşulları “olgunlaşmak”la kalmamış, kısmen çürümeye başlamıştır. Sosyalist devrimin olmaması durumunda, önümüzdeki tarihsel dönemde, tüm insanlık kültürünü bir felaket tehdit etmektedir. Şimdi sıra proletaryada, yani asıl olarak onun devrimci öncüsünde. İnsanlığın krizi, devrimci önderliğin krizine indirgenmiştir. HHHH 36 kitap ve broşür istekleriniz için: [email protected] sosyalizm ve EmPEryAlİSt SAvAşA KArşı mücADElE yeni ortadoğu savaşı Kobanİ TrajEDİSİ vE İşçİ Sınıfının çıKarTmaSı gErEKEn DErSlEr Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, Sosyalist Eşitlik Partisi (ABD) ve Sosyalist Eşitlik Partisi (Almanya) Dünya Sosyalist Web Sitesi’nde ve Toplumsal Eşitlik’te yayımlanan makalelerden derleme dördüncü enternasyonal’in kuruluş süreci uluslArArAsı sol MuhAlEfET BElGElErİ kitap ve broşür istekleriniz için: [email protected] Yeni Bir Enternasyonalin Gerekliliği ve İlkeleri Üzerine Dörtlü Açıklama (1933) Merkezcilik ve Dördüncü Enternasyonal (Troçki, 1934) Bütün Devrimci Proleter Örgütlere ve Gruplara Açık Mektup (1935) Komintern'in Evrimi (1936)
Benzer belgeler
e-bülten - Toplumsal Eşitlik
merkezlere olan bağlılığını ve aylardır devam eden
devlet terörü karşısında, “siyasi çözüm, müzakere”
söyleminden öte hiçbir şey yapmadığını gizlemeye
çalışmaktadır. 5 milyonu aşkın insandan oy ala...